30.12.2014 Views

Hazar Raporu - Issue 01 - Fall 2012

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

HAZAR RAPORU<br />

Yayıncı:<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü<br />

Yayıncı Adına İmtiyaz Sahibi:<br />

Haldun Yavaş<br />

Genel Yayın Yönetmeni:<br />

Efgan Niftiyev<br />

Yazı İşleri Müdürü:<br />

Cemile Çağıl<br />

Editörler:<br />

Dr. Esra Hatipoğlu<br />

Dr. Gönül Tol<br />

Araştırma Asistanları:<br />

Ferahşan Yaprak Gençkaya<br />

Hande Yaşar - Ünsal<br />

Röportajlar:<br />

Ferahşan Yaprak Gençkaya<br />

Görsel Sorumlusu:<br />

Mefail Başgülşen<br />

Basımcı:<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü<br />

Grafik Tasarım:<br />

Fikir Cumhuriyeti Creative<br />

Basıldığı Yer:<br />

Milsan Basım Sanayi A.Ş.<br />

Yayın Türü:<br />

Süreli<br />

Yazışma Adresi:<br />

Veko Giz Plaza, Maslak Meydan Sok., No:3 Kat:4 Daire:11-12 Maslak,<br />

34298 Şişli-İstanbul-TÜRKİYE<br />

Telefon:<br />

+90 212 999 66 00<br />

Fax:<br />

+90 212 999 66 <strong>01</strong><br />

Email:<br />

hazar.raporu@hasen.org.tr


BAŞLARKEN…<br />

Selamlar,<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü olarak “<strong>Hazar</strong> <strong>Raporu</strong> Güz Sayısı” ile ilk yayınımızı yapmanın<br />

kıvanç ve heyecanını duymaktayız.<br />

Raporda, <strong>Hazar</strong> bölgesi ve çevresi ile ilgili önemli konuları yenilikçi stratejik bakış açısıyla<br />

değerlendireceğiz. Böylelikle bölgenin Türkiye gündeminde hak ettiği yeri almasına katkıda<br />

bulunmuş olacağız.<br />

Üç ayda bir yayınlanacak dergide enerji, ekonomi, uluslararası ilişkiler, kalkınma,<br />

savunma, güvenlik, eğitim ve çevre konularında makaleler, incelemeler ve röportajlar yer<br />

alacak. Seçilen konular ve işleniş biçimiyle Türkiye’nin bölgeyi daha doğru algılamasına,<br />

<strong>Hazar</strong> Havzası ile Türkiye arasında daha güçlü işbirliklerinin kurulmasına, ortak<br />

sorunların çözüm yollarına ve birlikte gelişme imkânına ışık tutmuş olacağız.<br />

<strong>Hazar</strong> bölgesinin, Türkiye gündeminde doğru bir şekilde yer almasına yönelik<br />

çalışmalarımız rapor gibi basılı yayınlar ile sınırlı kalmayacak, aylık dijital dergi, dijital<br />

kitap, konferans, seminer, haber ve tartışma programlarının da bulunacağı online platform<br />

ile devam edecek. Odak noktası <strong>Hazar</strong> ve bölgesi olan söz konusu platform ile Türkiye’de<br />

emsali bulunmayan bir ilke imza atmış olacağız. Zira mevcut medya ve enstitüler<br />

arasında, sadece bölgeye yoğunlaşan bir yayın organı bulunmamakta.<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü olarak <strong>Hazar</strong> ve bölgesine yönelik çalışmalarımızla, dünyanın<br />

en etkili düşünce kuruluşu olmayı amaçlamakta ve böyle bir misyonu üstlenmekten dolayı<br />

mutluluk duymaktayız.<br />

Birçok eksikliklerimizin farkında olarak yol boyunca fikirlerinizi, eleştirilerinizi ve<br />

yorumlarınızı bizlerle paylaşmanızı, yayınlanmasını istediğiniz makalelerinizi<br />

hazar.raporu@hasen.org.tr email adresi ile irtibata geçerek bizlere ulaştırmanızı dileriz.<br />

Saygılarımla;<br />

Haldun YAVAŞ<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü<br />

Genel Sekreter


EDİTÖRDEN…<br />

Merhaba değerli okurlar…<br />

İsminden de anlaşılacağı üzere <strong>Hazar</strong> <strong>Raporu</strong> dünyanın en büyük gölü olan <strong>Hazar</strong>’ı,<br />

onun zenginliklerini, bölgesel ve global önemini araştırmak ve anlatmak üzere yayın<br />

hayatına başlıyor. <strong>Hazar</strong>’ı ve onu çevreleyen beş ülkeyi etkileyen ve Avrupa’dan başlayıp<br />

Çin’e uzanan coğrafyayı okumak, analiz etmek, anlatmak çok iddialı bir hedef olsa gerek.<br />

Fakat umuyoruz ki, bu dergi enstitümüzün yaptığı diğer bilimsel ve kültürel çalışmalarla<br />

birlikte <strong>Hazar</strong> bölgesine yeni bir bakış getirecektir. Bu çalışmalar bölge ülkeleri arasında<br />

etkileşimlerin sadece politik düzlemde değil aynı zamanda ekonomik, akademik, kültürel,<br />

medya ve sivil toplum boyutlarında gelişmesine de katkı sağlayacaktır.<br />

<strong>Raporu</strong>muzun ilk sayısının kapak dosyası olarak bölgenin iki önemli ülkesi Azerbaycan<br />

ve Türkiye’nin ortak projesi olan, <strong>Hazar</strong>’ın enerjisini Avrupa’ya taşıyacak Trans Anadolu<br />

Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni (TANAP) seçtik. TANAP projesi yine bu iki ülke<br />

tarafından tamamlanmış olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı projesinden sonra<br />

Azerbaycan ve Türkiye’nin tam bir stratejik başarı öyküsü aslında. Bölgesel iş birliğine<br />

ve ekonomik kalkınmaya büyük katkılar sağlayacak TANAP projesini iki uzman kalem,<br />

Azerbaycan’dan Gulmira Rzayeva ve Türkiye’den Burcu Punsmann anlattı.<br />

<strong>Raporu</strong>muzda sadece enerji ve <strong>Hazar</strong>’ı değil aynı zamanda bu bölgenin etkileşim<br />

çevresini de işlemeye çalıştık. Türkiye’nin önemli akademisyenlerinden Kemal Kirişçi’nin<br />

değerlendirmesi ve Georgetown Üniversitesi’nden doktorasını almış ekonomi uzmanımız<br />

Fatih Macit’in makalesi Avrupa Birliği’nin şu anki politik ve ekonomik durumuna ışık<br />

tuttu. ABD’den Prof. Stephen Larrabee ile yaptığımız mülakatta, Arap Baharı ve<br />

Türkiye - Amerika ilişkileri masaya yatırıldı. Kıymetli akademisyen Prof. Dr. Nilüfer<br />

Narlı’nın, azınlıklar ve kadının rolü konusunda değerlendirmeleri bu kadar politika ve<br />

ekonomi ağırlıklı raporumuza ayrı bir renk kattı.<br />

Son olarak raporumuzun hazırlanmasının her aşamasında yaptıkları çok değerli<br />

katkılardan dolayı Ferahşan Gençkaya, Cemile Çağıl, Hande Yaşar - Ünsal, Gökhan Çay,<br />

Mefail Başgülşen ve Genel Sekreterimiz Haldun Yavaş’a teşekkür ederim.<br />

Keyifli Okumalar…<br />

Efgan Niftiyev<br />

Genel Yayın Yönetmeni


HAZAR<br />

RAPORU<br />

EKİM /ARALIK 2<strong>01</strong>2<br />

İçindekiler<br />

MAKALELER<br />

TANAP – <strong>Hazar</strong> Gazını Avrupa’ya Taşıyan Atılım Projesi<br />

Petrol stratejisinin başarıyla hayata geçirilmesinin ardından Azerbaycan, gaz ihracat politikası<br />

ile ilgili stratejik amaçlar belirlemeye başlamıştır. Azerbaycan, hâlihazırda uluslararası piyasalara<br />

(Türkiye, Rusya, Gürcistan) gaz ihraç eden, bölge genelindeki tek ülkedir. Bu nedenle de AB<br />

tarafından, Güney Gaz Koridoru’nun “sağlayıcı ve iştirakçi”si olarak görülmektedir.<br />

Gulmira Rzayeva / Enerji Uzmanı<br />

Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Bir Adım:<br />

Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)<br />

Azerbaycan-Türkiye Boru Hattı Projesi, ikili ilişkilerin duygusallık aşamasını geçmesini<br />

sağlayarak her iki tarafın çıkarlarının belirlenmesine imkân verecek ve böylece iki devlet<br />

arasındaki iş birliği, kazan-kazan temelli pragmatik anlaşmalara dayalı daha sağlıklı bir zemine<br />

taşınmış olacaktır.<br />

Dr. Burcu Gültekin Punsmann / Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)<br />

Kıdemli Dış Politika Analisti<br />

Avro Krizinin Neresindeyiz<br />

Yunanistan’ın IMF ve Avrupa Birliği (AB) ile ilk kurtarma paketi imzalamasının üzerinden iki<br />

yıldan fazla bir süre geçti. O zamanlarda Avrupa borç krizi, Yunan borç krizi ile eş görülüyordu.<br />

Piyasalar ve yatırımcılar Portekiz, İrlanda, İspanya ve İtalya hakkında çok ciddi bir endişe<br />

duymuyorlardı. Fakat daha sonraki süreçte problemin Yunanistan ile sınırlı olmadığı anlaşıldı.<br />

Yrd. Doç. Fatih Macit / Süleyman Şah Üniversitesi Ekonomi Bölümü, Bölüm Başkanı<br />

10<br />

16<br />

22<br />

4


EKİM /ARALIK 2<strong>01</strong>2<br />

İçindekiler<br />

RÖPORTAJLAR<br />

Prof. Dr. Kemal Kirişci<br />

Boğaziçi Üniversitesi<br />

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler<br />

Öğretim Üyesi<br />

“Euro krizinin bir takım mali ve parasal detayları etrafında dönüşen tartışmalara ve<br />

Merkel’in aldığı pozisyona, özellikle İtalyan Başbakanıyla yaptığı son toplantıdan<br />

çıkan imaj, Almanya’nın ya hakikaten bütünleşmeye ciddi bir şekilde devam edeceğiz<br />

ya da ‘Ben bu Euro parasal sistemini bu şekilde desteklemeye devam edemem,<br />

arkasından ne çıkar bakarız’ gibi bir sinyal veriyor.”<br />

26<br />

Prof. Dr. Nilüfer Narlı<br />

Bahçeşehir Üniversitesi<br />

Sosyoloji Bölümü ve Akdeniz Araştırmaları Bölümü<br />

Bölüm Başkanı<br />

“Türkiye’de hepimiz T.C. vatandaşıyız, hepimizin farklı etnik kimlikleri var ama bir<br />

potada erime durumu söz konusuyken şu anda tekrar kimliklerin ve siyasi görüşlerin<br />

kutuplaştığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Kadınlar açısından bu olaylara<br />

bakarsak, bu gerilimli dönemlerde kadınlar erkeklere göre iki misli etkileniyorlar.”<br />

32<br />

F. Stephen Larrabee<br />

RAND Corporation<br />

Avrupa Güvenliği Başkanı<br />

“Orta Doğu’daki birçok kişi Türkiye’yi potansiyel ve muhtemel bir rol model olarak<br />

görmekte. Diğer taraftan, Türkiye kendisini takip edilmesi zorunlu bir rol model<br />

olarak tanımlamamakla birlikte, bölge halkına bir tür ilham kaynağı olmayı tercih<br />

etmiş durumda.”<br />

38<br />

HAZAR RAPORU<br />

5


Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı<br />

(TANAP): Enerji İş Birliğinde<br />

Önemli Bir Atılım<br />

İstanbul, 26 Haziran 2<strong>01</strong>2 tarihinde,<br />

Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin tarihi<br />

anlarından birine tanık oldu. Türkiye ve<br />

Azerbaycan, Azeri doğal gazını Türkiye<br />

üzerinden Avrupa’ya ulaştırmayı planlayan<br />

7 milyar dolarlık hükümetler arası Trans<br />

Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi<br />

(TANAP) anlaşmasını imzaladı.<br />

İmza töreninde yaptığı konuşmada,<br />

“Bugünkü imza bu proje için yasal<br />

çerçevenin tamamlanmasındaki en<br />

önemli adımdır.” diyen Başbakan Erdoğan<br />

sözlerine şöyle devam etti: “Bu proje<br />

sadece ülkelerimiz arasındaki bağları<br />

derinleştirmeyecek, Türkiye üzerinden<br />

Azerbaycan ve Avrupa arasında organik<br />

bir bağ oluşturacaktır.” Aliyev ise “Bu<br />

bölgede Türkiye ile Azerbaycan olmadan<br />

sağlıklı bir enerji koridoru hayal etmek<br />

mümkün değildir. TANAP sadece bu iki<br />

devlete ait bir projedir ve biz bu alanda<br />

iş birliğimizi sıkılaştırmaya kararlıyız.”<br />

dedi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı<br />

İlham Aliyev, <strong>Hazar</strong> sürdürülebilir enerji<br />

erişiminin önemini vurguladı ve projenin<br />

enerji ikmal yollarının çeşitlendirilmesi<br />

amacıyla Avrupa için kilit rol oynadığını<br />

belirtti. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi<br />

(SOCAR), Türk Devlet Boru Hattı ve<br />

Gaz Şirketi (BOTAŞ) ve Türk Petrolleri<br />

Anonim Ortaklığı (TPAO) temsilcileri de<br />

törende hazır bulundu.<br />

SOCAR`ın yapmış olduğu bu yatırım<br />

Türkiye ekonomisindeki en büyük<br />

uluslararası doğrudan yatırımdır. 2<strong>01</strong>7 yılı<br />

sonuna kadar Petkim edinimi ve TANAP<br />

dâhil olmak üzere, SOCAR’ın Türk<br />

ekonomisine yatırımlarının 17 Milyar<br />

ABD Dolarına ulaşması bekleniyor.<br />

Azerbaycan’ın Şah Deniz II alanından<br />

bir yılda 16 milyar metreküp gazı<br />

ulaştırarak, altı yıl içinde tamamlanması<br />

öngörülen TANAP’ın %20 payı BOTAŞ’a<br />

ve %80’i SOCAR’a aittir. Mart ayında,<br />

bir Türk Enerji Bakanlığı yetkilisi,<br />

Türkiye’nin projedeki %20 olan hissesini<br />

artırabileceğini söyledi. Boru hattının<br />

başlangıç kapasitesinin yıllık 16 milyar<br />

metreküpe ulaşması bekleniyor. Yaklaşık<br />

6 milyar metreküp Türkiye’ye, geri kalanı<br />

ise Avrupa’ya teslim edilecek olan proje,<br />

<strong>Hazar</strong> Denizi’nin Azerbaycan bölümünde<br />

çıkarılan büyük gaz rezervlerini Türkiye<br />

üzerinden Avrupa’ya sağlamak üzere<br />

tasarlanmıştır. Proje aynı zamanda sırasıyla<br />

ilk elden gaz satışını ve bu satış kârının<br />

Azerbaycan ve Türkiye’yi geliştirmek için<br />

yönetilmesini de içerir. İnşaatının 2<strong>01</strong>4<br />

sonu veya 2<strong>01</strong>5 yılı başlarında başlaması<br />

beklenen projenin ilk aşamasının 2<strong>01</strong>8<br />

yılında hazır olması öngörülüyor.<br />

HAZAR RAPORU<br />

7


TANAP PROJESİ<br />

Ön Mutabakat Tarihi 26 Aralık 2<strong>01</strong>1<br />

İmzalanma Tarihi 26 Haziran 2<strong>01</strong>2<br />

Taraflar<br />

Türkiye Cumhuriyeti-Azerbaycan Cumhuriyeti<br />

Yatırım Miktarı<br />

7 Milyar ABD Doları<br />

Yatırımcılar<br />

SOCAR (Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi)<br />

BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.)<br />

TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı)<br />

Hisse Payı<br />

%20 BOTAŞ ve TPAO<br />

%80 SOCAR<br />

Doğal Gaz Hattı Güzergâhı<br />

Başlangıç Noktası<br />

Azerbaycan Şah Deniz II sahası<br />

Transit Ülke<br />

Gürcistan<br />

Türkiye Giriş Noktası<br />

Türkgözü (Ardahan)<br />

Avrupa Çıkış Noktası<br />

Bulgaristan ve/veya Yunanistan<br />

İnşaat Başlangıç Tarihi<br />

2<strong>01</strong>4 sonu veya 2<strong>01</strong>5 başı<br />

Dizayn<br />

31 milyar metreküpe kadar genişletilebilir.<br />

Aşamalar<br />

1.Aşama 2<strong>01</strong>8<br />

2.Aşama<br />

2020 yılında - 16 milyar metreküp<br />

3.Aşama<br />

2023 yılında - 23 milyar metreküp<br />

4.Aşama<br />

2026 yılında - 31 milyar metreküp<br />

Türkiye’nin gaz alış fiyatları:<br />

İran: 585 (1000 m/c)<br />

Rusya: 400 (1000 m/c)<br />

Azerbaycan: 330 (1000 m/c) (Şu anki – TANAP’tan gelecek gazın fiyatı henüz belli değil.)<br />

8


TANAP – <strong>Hazar</strong> Gazını Avrupa’ya<br />

Taşıyan Atılım Projesi<br />

Gulmira Rzayeva<br />

Enerji Uzmanı<br />

Giriş<br />

Petrol stratejisinin başarıyla hayata<br />

geçirilmesinin ardından Azerbaycan, gaz<br />

ihracat politikası ile ilgili stratejik amaçlar<br />

belirlemeye başlamıştır. Azerbaycan,<br />

hâlihazırda uluslararası piyasalara<br />

(Türkiye, Rusya, Gürcistan) gaz ihraç<br />

eden, bölge genelindeki tek ülkedir. Bu<br />

nedenle de AB tarafından, Güney Gaz<br />

Koridoru’nun “sağlayıcı ve iştirakçi”si<br />

olarak görülmektedir.<br />

Bu strateji doğrultusunda, Azerbaycan,<br />

uzun vadede AB için önemli ve stratejik bir<br />

doğal gaz ihracatçısı ülke olmayı hedefliyor.<br />

Şah Deniz Sahası (SD) alanından Avrupalı ​<br />

son kullanıcılara, değer zincirinin her<br />

halkasında yer edinmeyi amaçlıyor.<br />

Proje Destek Anlaşması (PDA) üzerine<br />

gelişen SD II, 2036 yılına kadar geçerli<br />

olup, projenin ömrü bugünden itibaren<br />

24 yıldır 1 . O zamana kadar SOCAR’ın<br />

(Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi)<br />

sözleşme koşullarını veya hisse değerlerini<br />

değiştirmesi mümkün olmayacaktır.<br />

1 BP in Azerbaijan: Sustainability Report http://www.<br />

bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/STAGING/<br />

global_assets/downloads/A/Azerbaijan_Sustainability_Report_2<strong>01</strong>0.pdf<br />

Ancak bugün, hızla gelişen maddi gücü<br />

ve projedeki stratejik konumu ile değer<br />

zincirinde daha fazla hisse satın alması<br />

mümkündür. Bu durum, pay sahibi olduğu<br />

piyasaya gaz ulaştırarak altyapıyı kontrol<br />

etmesi adına SOCAR’a imkân sağlar.<br />

Bu aşamada Azerbaycan, net hammadde<br />

ihracatçısı olarak Türk-Avrupa sınırında<br />

sadece satıcı rolüyle yetinmek istemiyor.<br />

Gaz stratejik bir üründür ve bu ürün<br />

akıllıca kullanıldığı zaman SOCAR ile<br />

Azerbaycan önemli bir jeostratejik ve<br />

finansal konuma erişebilir. Gelecekteki<br />

muhtemel bağlantıları yönetmek gün<br />

geçtikçe daha da önemli hal almaktadır.<br />

Bu durum SOCAR’ı gelecek 20 yılki gaz<br />

firmaları ve Avrupa’nın temel yapısına<br />

bağlanmaktan; bu sayede de ekonomik ve<br />

politik manipülasyona maruz kalmaktan<br />

korumaktadır.<br />

Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP)<br />

projesinin büyümesiyle, Azerbaycan<br />

potansiyel gaz hacmini kaynağından son<br />

kullanıcıya kadar kontrol ederek çıkarlarını<br />

korumuş olacaktır. Ancak bu düzenleme<br />

gaz ihracını yaygınlaştırma hedefinde<br />

olan bir ülkeyi tatmin etmeyecektir.<br />

Azerbaycan, gaz kaynakları olan bir<br />

“Metnin orijinal dili sayfa 44’de.<br />

10


hükümet olarak, tüketici ülkelere ait<br />

bir konsorsiyumun sahip olduğu ve gaz<br />

üretici ülkelerin çıkarlarının korunmadığı<br />

bir boru hattı aracılığıyla gaz satışı<br />

yapmayı istemeyecektir. Aynı şekilde, SD<br />

konsorsiyumunun ortakları da ileride<br />

Türkiye topraklarında Doğu Nabucco<br />

olarak değişecek ve yine gelecekte<br />

Orta Asya ile birlikte yüksek miktarda<br />

Azerbaycan gazını taşıyacak bir boru<br />

hattı inşasına ilişkin Bakü stratejisini<br />

destekleyeceklerdir.<br />

T ANAP stratejik açıdan önemli ve<br />

ölçeklenebilir boru hattı/ana hattır.<br />

SOCAR’ın böyle bir adım atmasının iki<br />

sebebi vardır. İlki, ölçeklenebilir altyapının<br />

2<strong>01</strong>7’den sonra SD gazını taşıyabilmesi<br />

ve 2025’ten sonra yeni keşiflerden çıkan<br />

gazla birlikte Azerbaycan gaz üretiminin<br />

her yıl 50 milyar metreküpe çıkması<br />

hedefidir 2 . Bu tasarıların gerçekleşmesi<br />

halinde, oldukça yüksek hacimde gaz nakli<br />

Güney Kafkasya Boru Hattı’ndaki (SCP)<br />

%10’luk hissesinden memnun olmayan<br />

SOCAR, SCP’yi geliştirmek için ilk adımı<br />

atmıştır. Önerilen sistem Azerbaycan<br />

gazının 30 milyar metreküpe kadar<br />

ölçeklenebilir olmasını sağlayacak ve hatta<br />

bu sistem ileride Orta Asya gazını da<br />

kapsayacaktır.<br />

yapılacaktır. Ayrıca Trans-<strong>Hazar</strong> Boru<br />

Hattı’nın inşası da yeni ölçeklenebilir<br />

boru hattının faaliyete geçirilmesinde rol<br />

oynayan başka bir sebeptir.<br />

Projedeki hissesini artırmak ve hatta<br />

hisselerin çoğunluğuna sahip olmak adına<br />

2 http://eurasianenergyanalysis.blogspot.com/2<strong>01</strong>2/06/<br />

trans-anatolian-gas-pipeline-strongest.html<br />

HAZAR RAPORU<br />

11


ikinci SCP’yi faaliyete geçirmek, SOCAR<br />

için mükemmel bir fırsat olacaktır. Değer<br />

zincirinin Kafkasya halkasındaki çoğunluk<br />

hissesiyle Azerbaycan, bu stratejik<br />

projenin bir kısmını işletme ve denetleme<br />

imkânına sahip olacaktır. Bakü’nün elinde<br />

efektif para, gaz kaynakları, TANAP ve<br />

SCP gibi para kaynağı olan boru hatları<br />

var. BP ve diğer Şah Deniz (SD) ortakları<br />

SCP’nin geliştirilmesi hakkında bir görüş<br />

birliğine varmış durumdalardır.<br />

SOCAR’ın Türk topraklarında,<br />

değerler zincirinin alt sıralarındaki<br />

çıkarlarını ileride muhafaza edebilmesi<br />

için yukarıda bahsedilen stratejinin<br />

geliştirilmesi ciddi bir gereklilik halini<br />

almıştır. 17 Kasım 2<strong>01</strong>1’de Trans<br />

Anadolu Boru Hattı’nın ilanıyla gelen<br />

çözüm, Güney Gaz Koridoru’nda<br />

kaçınılmaz bir oyun değiştirici olmuştur.<br />

Beklenildiği üzere, Azerbaycan<br />

ve Gürcistan topraklarındaki yer<br />

değişimin ardından boru hattı,<br />

SCP’nin geliştirilmesi yoluyla Türk<br />

topraklarındaki Doğu Nabucco’yu<br />

değiştirecektir.<br />

Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)<br />

ilk olarak Ekim 2<strong>01</strong>1’de Türkiye-<br />

Azerbaycan transit müzakereleri<br />

esnasında “aniden gündeme gelmiş”<br />

ve 25 Ekim 2<strong>01</strong>1 tarihinde IGA’daki<br />

(Hükümetlerarası Anlaşma) “ilave bir<br />

madde” ile güvence altına alınmıştır.<br />

Sonrasında 24 Aralık 2<strong>01</strong>1’de TANAP<br />

için Mutabakat Zaptı (MOU) ve 26<br />

Haziran 2<strong>01</strong>2’de özel IGA imzalanmıştır.<br />

Birçok uzmanın öngördüğünün<br />

aksine, TANAP müzakerelerinde boru<br />

hattının yasal düzenlemeleri tartışmalı<br />

bir konu değildi. Oysaki iki yıl süren<br />

müzakerelerin ardından 25 Ekim<br />

2<strong>01</strong>1 tarihinde imzalanan BOTAŞ-<br />

SOCAR transit anlaşmasında hukuki<br />

altyapı temel sorunu oluşturmaktaydı.<br />

TANAP’ın IGA/HGA 3 ’sının İsviçre<br />

hukukuna göre düzenleneceği kabul<br />

edilmişti.<br />

Her iki tarafın da kabul ettiği üzere,<br />

TANAP aracılığıyla Türk piyasasına<br />

6 milyar metreküp gaz ihraç edilmesi<br />

şartının metne eklenmesi SOCAR<br />

açısından önemliydi. 6 milyar<br />

metreküp gaz olmaksızın TANAP’ın<br />

hayata geçirilmesi mümkün değildir.<br />

Çünkü 56 inç ve 31 milyar metreküp<br />

kapasiteli boru hattı, yalnızca 10 milyar<br />

metreküplük bir başlangıç hacmi ile<br />

ekonomik açıdan uygun olmayacaktır.<br />

Bu sebeple Türk Meclisi tarafından<br />

onaylanmış olan 25 Ekim 2<strong>01</strong>1 tarihli<br />

IGA’nın “transit” başlıklı kısmı ve aynı<br />

tarihte imzalanan BOTAŞ-SOCAR<br />

Transit Gaz Anlaşması (GTA) gayri<br />

resmi manada TANAP projesi için<br />

“uygulanamaz” hükmündedir.<br />

Azerbaycan ve Türk hükümetlerince<br />

TANAP ciddi manada<br />

desteklenmektedir. Ayrıca TANAP<br />

İngiltere, ABD, AB ve hatta Trans<br />

Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile<br />

Nabucco konsorsiyumları tarafından<br />

da desteklenmektedir. BP ise farklı<br />

yaklaşımlardan ötürü hem TANAP hem<br />

de BOTAŞ şebekesini desteklemektedir.<br />

3 IGA: Hükümetlerarası Anlaşma, HGA: Ev Sahibi Hükümet<br />

Anlaşması<br />

12


TANAP bir Proje Bilgi İlanı yayınlamış,<br />

TANAP Konsorsiyumu ise bir Niyet<br />

Mektubu yayınlamak suretiyle<br />

potansiyel yeni ortaklarla müzakere<br />

sürecini başlatmıştır ve yine TOTAL,<br />

STATOIL ve BP ortaklığı için bir<br />

teknik bilgi belgesi yayınlamıştır.<br />

TOTAL, petrol üretimini bizzat<br />

yapan bir şirkettir ve bu zamana kadar<br />

SCP (Güney Kafkasya Boru Hattı)<br />

dışında hiçbir aracı projeye yatırım<br />

yapmamıştır. Ancak Azerbaycan’ın<br />

Absheron gaz sahasında %40’lık hisseye<br />

sahip olduğundan ötürü TANAP gibi<br />

aracı projelere ortak olmak TOTAL<br />

için anlam ifade edebilir. Aynı durum<br />

BP için de geçerlidir. BP de SCP ve<br />

BTC hariç, hiçbir aracı projede hisse<br />

sahibi değildir. Fakat Şafak-Asiman<br />

sahasına yatırım yapması, BP’nin<br />

nakliye alanından para kazanması için<br />

teşvik unsuru oluşturmaktadır. Üstelik<br />

kaynakta doğal gazı olan bu firmaları<br />

davet etmek, finansal alanda destek<br />

oluşturacaktır.<br />

Türk firmalarının projedeki hisseleri<br />

henüz belirlenmemiştir. BOTAŞ’ın %5<br />

ila 20, TPAO’nun ise %0 ila 20 arasında<br />

hissesinin olması beklenmektedir.<br />

Hisse yüzdelerine, kurumsal yapının<br />

oluşturulması sırasında konsorsiyum<br />

karar verecektir. BOTAŞ şu an<br />

TANAP’ın %15 ila 20 hissesine sahiptir.<br />

Şirket, bu boru hattı aracılığıyla<br />

Türkiye’ye 6 milyar metreküp gazın<br />

ulaştırılmasından sorumlu olacaktır.<br />

SOCAR Türkiye’nin talebi ile %51<br />

oranında hissenin altına düşmeyecektir.<br />

T ürkiye ekonomik sebeplerden ötürü İran<br />

ve Rusya’dan alınan gazın artışına tahammül<br />

edebilecek durumda değildir. İran, Türkiye’ye,<br />

Türkiye’nin gaz faturasını yıllık 800 milyon<br />

ABD Doları artıracak şekilde, bin metreküpüne<br />

585 dolar talep ederek gaz satmaktadır.<br />

Bin metreküplük doğal gazın uluslararası<br />

piyasadaki değeri 400 dolar civarındadır.<br />

Hattın öbür ucunda, AB tarafında<br />

tüketicilere ilişkin tamamıyla farklı bir<br />

yaklaşım söz konusudur. Avrupa açısından<br />

bakıldığında serbest piyasada çeşitli<br />

alternatifler vardır. AB üçüncü kişi erişim<br />

hukuku çerçevesinde, tek bir firmaya<br />

üretim, aracılık ve dağıtım projelerinde<br />

%50’nin üzerinde hisseye sahip olma<br />

hakkı tanınmaz. Açık bir şekilde görülüyor<br />

ki, oransal tekelden ötürü AB, SD<br />

konsorsiyumu hissedarlarına üçüncü şahıs<br />

istisnası tanımayacaktır. Hangi tahliye<br />

yolu ve boru hattının, İtalya ya da Güney<br />

Doğu Avrupa (TAP ya da Batı Nabucco)<br />

seçildiğine bakılmaksızın, SOCAR, BP,<br />

STATOIL ve benzerleri de dahil olmak<br />

üzere SD konsorsiyum hissedarları<br />

değerler zinciri dahilinde %50’nin<br />

üzerinde hisse sahibi olamayacaklardır.<br />

SOCAR ve BP’nin gaz alan firmalara ve<br />

Avrupalı son kullanıcılara gaz satışlarına<br />

ilişkin hisselerinin çokluğu, bu firmaların<br />

SD, SCP ve TANAP’taki toplam<br />

hisselerine bağlıdır.<br />

TANAP aynı zamanda taraflar için<br />

jeopolitik sonuçlar temin etmektedir.<br />

Türkiye ile Azerbaycan arasında anlaşma<br />

HAZAR RAPORU<br />

13


imzalanmasıyla birlikte Rusya ve İran<br />

da proje ile ilgilenmeye başlamışlardır.<br />

TANAP üzerinden yıllık ekstra 6 milyar<br />

metreküp gaz ile birlikte Türkiye, gelecekte<br />

Rusya ve İran gazına bağımlı olmaktan<br />

kurtulmayı hedeflemektedir. Türkiye<br />

gaz ihtiyacının artmasından tedirgin<br />

olmaktadır. Bu sebeple enerji politikası<br />

uzun süreli enerji temininin sağlanmasına<br />

yöneliktir.<br />

Türkiye ekonomik sebeplerden ötürü<br />

İran ve Rusya’dan alınan gazın artışına<br />

tahammül edebilecek durumda değildir.<br />

İran, Türkiye’ye, Türkiye’nin gaz faturasını<br />

yıllık 800 milyon ABD Doları artıracak<br />

şekilde, bin metreküpüne 585 dolar talep<br />

ederek gaz satmaktadır. Bin metreküplük<br />

doğal gazın uluslararası piyasadaki<br />

değeri 400 dolar civarındadır. Dahası,<br />

Tahran’la Ankara arasında gaz ticaretine<br />

ilişkin sorunlardan bir tanesi de “al ya<br />

da öde” şartıdır. TANAP anlaşmasının<br />

imzalanmasından sonra İran gaz fiyatlarını<br />

505 dolardan 585 dolara 4 çekmiştir ki<br />

bu rakam Türkiye’nin ödediği en yüksek<br />

ücrettir.<br />

Şubat ayında Türkiye Cumhuriyeti<br />

Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın açıkladığı<br />

üzere, Türk topraklarında aynı istikameti<br />

takip eden Nabucco ve TANAP<br />

projelerinin olası birleşmelerini Türkiye<br />

destekleyecektir.<br />

Yukarıda da bahsedildiği üzere,<br />

Azerbaycan, Türkmenistan ve Avrupa<br />

Komisyonu arasında kurulan Trans-<strong>Hazar</strong><br />

Gaz Hattı’na ilişkin birkaç ay önceki üç<br />

4 http://www.byegm.gov.tr/yabanci-bultenler.aspxd=15.03.2<br />

<strong>01</strong>2&pg=2&ahid=5<strong>01</strong>89&act=3<br />

taraflı yoğun müzakere gibi, bu iki projenin<br />

birleştirilmesiyle birlikte Şah Deniz<br />

projesi de yoğun bir değerlendirmeye tabi<br />

tutulmaktadır. Her ne kadar eski Türkmen<br />

yönetimi tarafından Azerbaycan’a ilişkin<br />

Kapaz/Serdar sahası ile alakalı ihtilafta<br />

uluslararası mahkemeye gitme iddiaları<br />

öne sürülse de konu ile ilgili müzakereler<br />

askıya alınmıştır.<br />

Rusya ise iki “kardeş” ülke arasında<br />

anlaşma sağlanması için tavrını<br />

belirlemiş durumdadır ve Ankara’yı<br />

Azerbaycan’dan daha fazla gaz alması<br />

durumunda kışın ihtiyaç duyulabilen<br />

ekstra gazı sağlamamakla tehdit etmiştir.<br />

Türkiye, yakın zamanda Rus gazına<br />

ilişkin bir indirim sağlayıp gazın fiyatını<br />

400 dolara 5 çekmiştir. Bu rakam aslında<br />

Avrupa piyasalarındaki ortalama fiyattır.<br />

Türkiye’nin ekonomik olarak en uygun<br />

aldığı gaz 330 dolarla Azerbaycan gazıdır.<br />

Netice itibarıyla, Türkiye Şah Deniz gaz<br />

ihracını artırmayı hedeflemektedir.<br />

Rusya politik alanda da tepkisini<br />

göstermiştir. 2<strong>01</strong>2 Haziran’ında<br />

Aşkabat’tan yapılan açıklamalara<br />

göre, Kapaz/Serdar sahasına ilişkin<br />

uyuşmazlık, Uluslararası Adalet<br />

Divanı’na taşınacak ve daha da<br />

önemlisi Azeri yetkililer sahaya ilişkin<br />

ifadelerinden dolayı dava edilecektir.<br />

Rusya’nın tıpkı İran gibi Aşkabat<br />

üzerinde politik ve ekonomik baskısı<br />

söz konusudur. Unutmamak gerekir ki<br />

Türkmenistan; Rusya yahut İran’ın gizli<br />

onayı dâhilinde hareket etmektedir.<br />

5 http://www.todayszaman.com/news-270575-turkey-eyessolution-as-iran-insists-on-unfair-gas-price.html<br />

14


Sonuç<br />

TANAP konsorsiyumunun şirket<br />

olarak Hollanda merkezli işlerini ise<br />

Türkiye'de kuracağı şube üzerinden<br />

gerçekleştirecektir. Bilerek ya da<br />

bilmeyerek, Güney Akım AG firması da<br />

yeniden Hollanda’ya taşınacaktır. Rusya<br />

ve Gazprom agresif bir şekilde büyük<br />

Güney Koridor Projesi’nin bir parçası<br />

olan Batı Nabucco Projesi’yle hemen<br />

hemen aynı piyasa ve istikamete sahip<br />

Güney Akım Projesi’nin gerçekleşmesi<br />

için uğraşmaktadır. Güney Koridor’la<br />

rekabet içerisinde olan Güney Akım<br />

konsorsiyumu, Orta ve Güney Doğu<br />

Avrupa piyasasında irtibat halinde<br />

olduğu ülkelerle Transit Gaz, IGA ve alım<br />

satım anlaşmaları imzalamak için acele<br />

etmektedir.<br />

Güney Akım ve bazı Orta Avrupa ülkeleri<br />

arasında anlaşmalar söz konusudur. Bu<br />

ülkeler ya Güney Akım’la birlikte Rusya’ya<br />

bağımlılıklarını artırmak istememekte, ya<br />

da anlaşmaları olsa bile fizibilite çalışmaları<br />

aracılığıyla başlangıç tarihini ertelemekte<br />

ve Başlangıç Aşaması Mühendislik Dizaynı<br />

(FEED) sayesinde yeşil ışık yakmak<br />

için Rusya’dan ciddi teşvik primleri<br />

almaktadırlar. Bulgaristan Nisan ayından<br />

Aralık 2<strong>01</strong>2’ye kadar Gazprom’dan<br />

%11 gaz indirimi elde etmiştir. Açıkça<br />

görülüyor ki bunun karşılığında Rusya,<br />

Bulgaristan’dan Başlangıç Aşaması<br />

Mühendislik Dizaynı için onay alacaktır.<br />

anlaşması imzalamıştır. Sonuç olarak<br />

Avrupa piyasası gayri resmi biçimde<br />

Gazprom ve SD konsorsiyumu arasında<br />

bölünmüş durumdadır: Orta Avrupa<br />

Gazprom’a ait, Batı Balkanlar ve İtalya<br />

ise SD konsorsiyum öncülüğünde BP ve<br />

SOCAR’a aittir.<br />

Türkiye açısından, hızla büyüyen<br />

gaz talebini karşılamak için 6 milyar<br />

metreküplük SD II gazı net biçimde yeterli<br />

olmayacaktır. Türkiye bu durumdan endişe<br />

etmekte ve İran’la Rusya’dan sağlanan gaz<br />

teminini çeşitlendirmeyi amaçlamaktadır.<br />

Kuzey Irak bu durumda Türk gaz piyasası<br />

için anahtar rolü görmektedir. Her ne<br />

kadar Irak gazı TANAP’la Türkiye’ye yahut<br />

ileri de Batı istikametlere ulaştırılmayacak<br />

olsa da, Türkiye şu anda bütünüyle Kuzey<br />

Irak gaz sahasına ilişkin gelişmelere<br />

odaklanmış durumdadır ve Türk enerji<br />

firmaları bu alanlarda devasa yatırımlar<br />

yapmaktadırlar.<br />

Sırbistan 5 milyar metreküp gaz için<br />

10 yıllığına Gazprom’la bir alım satım<br />

HAZAR RAPORU<br />

15


Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Bir Adım:<br />

Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)<br />

Dr. Burcu Gültekin Punsmann<br />

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, TEPAV<br />

Kıdemli Dış Politika Analisti<br />

Türkiye üzerinden Avrupa’ya Şah<br />

Deniz sahasından gaz sağlayacak Trans<br />

Anadolu Boru Hattı’nı (TANAP) inşa<br />

edecek konsorsiyumun kurulması için<br />

26 Aralık 2<strong>01</strong>1 tarihinde Azerbaycan<br />

ve Türkiye arasında mutabakat zaptı<br />

imzalandı.<br />

TANAP boru hattının uygulanmasına<br />

ilişkin Azerbaycan-Türkiye hükümetler<br />

arası anlaşma ise taraflarca 26 Haziran<br />

2<strong>01</strong>2 tarihinde imzalandı. Her iki<br />

ülke de TANAP’ı “yeni bir çağa doğru<br />

ortaklık” adımı olarak görmekte.<br />

Azerbaycan-Türkiye Boru Hattı Projesi,<br />

ikili ilişkilerin duygusallık aşamasını<br />

geçmesini sağlayarak her iki tarafın<br />

çıkarlarının belirlenmesine imkân<br />

verecek ve böylece iki devlet arasındaki<br />

iş birliği, kazan-kazan temelli pragmatik<br />

anlaşmalara dayalı daha sağlıklı bir<br />

zemine taşınmış olacaktır.<br />

TANAP, Türkiye-Azerbaycan enerji<br />

ilişkilerini Türk-Rus ilişkileri düzeyine<br />

yükseltme potansiyeli taşımakta.<br />

Rusya son 15 yıldır enerji alanında<br />

Türkiye’nin başlıca ortağı olmuştur.<br />

Ayrıca, ana hedefi enerji alanında<br />

transit ve ‘hub’ ülke olmayı hedefleyen<br />

Türkiye, Rusya’yı siyasi iradesiyle<br />

sahada mevcut durumu değiştirebilme<br />

potansiyeline sahip bir ülke olarak<br />

görmektedir. İlginçtir, Türkiye<br />

ve Rusya arasında Güney Akım<br />

anlaşması, TANAP’tan birkaç gün<br />

ve BOTAŞ’ın 1986 gaz anlaşmasını<br />

yenilememe kararından iki aydan<br />

az bir süre sonra, beklenmedik bir<br />

hareket olarak geldi. 28 Aralık 2<strong>01</strong>1<br />

tarihinde, GAZPROM ve BOTAŞ<br />

Güney Akım’ın hayata geçmesine izin<br />

verecek gerekli sözleşmeleri imzaladı.<br />

TANAP, Nabucco sonrası boru hattı<br />

projesidir. Türkiye ile iş birliğinde<br />

Azerbaycan girişimiyle gerçekleştirilen<br />

uluslararası bir gaz ihraç projesi<br />

olarak, bir oyun değiştirici konumuna<br />

sahiptir. SOCAR’ın (Azerbaycan<br />

Devlet Petrol Şirketi) en stratejik<br />

yatırımları arasında yer alan bu proje,<br />

Türkiye’nin dünya coğrafyasındaki<br />

gelecek konumuna avantaj sağlayarak,<br />

<strong>Hazar</strong> gazının Avrupa’ya taşınmasında<br />

temel bir değişiklik yaratacaktır.<br />

“Metnin orijinal dili sayfa 50’de.<br />

16


Süreç<br />

Türkiye üzerinden Azerbaycan gazının<br />

transit ve alımıyla ilgilenen Şah Deniz<br />

II Anlaşması uzun transit şartları ve<br />

fiyat konularında uzun bir müzakere<br />

sürecini geride bırakarak, 25 Ekim 2<strong>01</strong>1<br />

tarihinde İzmir’de imzalandı.<br />

Azerbaycan’daki Şah Deniz gaz<br />

üreticileri konsorsiyumu, projenin<br />

ikinci fazı için gerekli yatırım kararını<br />

daha fazla erteleyemeyeceklerinden<br />

ötürü gazın nasıl taşınacağı konusunun<br />

belirlenmesi hususu, 2<strong>01</strong>2 yılının<br />

başından beri zaruri oldu. Azerbaycan<br />

gaz üretiminin 2025 yılına kadar<br />

yıllık 50 milyar metreküpe (mevcut<br />

yıllık üretimin iki katı) ulaşması<br />

bekleniyor. Şah Deniz dışında, bu artışın<br />

Azerbaycan’la ortaklıklar oluşturmuş<br />

tüm uluslararası şirketleri dâhil eden,<br />

Apsheron, Umid, Babek, derin su<br />

ACG ve muhtemel Şafak-Asiman<br />

projelerinden gelmesi beklenmektedir.<br />

Gaz transiti ile ilgili olan hükümetler<br />

arası ve çerçeve anlaşmaları, Azerbaycan<br />

gazının Türkiye üzerinden batıya transiti<br />

için iki olası seçenek öngörmüştür.<br />

Birinci seçenek, Türkiye’nin çalışan<br />

BOTAŞ boru hattı sisteminin transit<br />

için geliştirilmesi şartıyla kullanımı idi.<br />

Diğer seçenek ise, Türkiye genelinde<br />

ortaklaşa inşa edilecek olan Trans-<br />

Anadolu gaz boru hattı olarak tespit<br />

edildi. Bu anlaşmaların imza töreninde,<br />

Azerbaycan tarafı “sıfırdan bir Trans-<br />

Anadolu boru hattı” kurulması tercihini<br />

açıkça belirtmiştir.<br />

Anlaşma<br />

TANAP projesine Azerbaycan, gaz<br />

temin edeceğini ve mali kaynak<br />

aktaracağını belirtmiştir. TANAP’ın<br />

maliyeti 7 Milyar ABD Doları olarak<br />

tahmin edilmektedir. Proje ortakları,<br />

kendi mülkiyet paylarıyla orantılı<br />

olarak boru hattının inşaatını finanse<br />

edecektir. (SOCAR: % 80, BOTAŞ:<br />

%5, TPAO: %15). Üçüncü taraf<br />

olarak gaz üreten şirketlerinin yani<br />

Şah Deniz Konsorsiyum ortaklarının,<br />

azınlık hissedarları olarak, daha sonra<br />

konsorsiyuma katılmalarına izin<br />

verilebilir.<br />

Transit hattı kapasitesi, ilk aşamada<br />

yılda 16 milyar metreküp (bcm)<br />

olarak tasarlanmış, ikinci aşamada<br />

ise 23 milyar metreküpe artırılması<br />

öngörülmüştür. Bu miktarlar<br />

kapsamında Türkiye, Azerbaycan<br />

ile arasındaki uzun vadeli anlaşma<br />

uyarınca, ikinci aşama üretimi<br />

döneminde (2<strong>01</strong>7 itibarıyla) Şah<br />

Deniz’den yılda 6 milyar metreküp<br />

satın alma hakkına sahip olacaktır.<br />

Yeni imzalanan mutabakat zaptı<br />

kapsamında, Azerbaycan ve Türkiye,<br />

2<strong>01</strong>2 başlarında Trans Anadolu<br />

Boru Hattı için fizibilite çalışması<br />

sonrası 2<strong>01</strong>4 - 2<strong>01</strong>5 yıllarında inşaat<br />

çalışmalarını başlatacak ve 2<strong>01</strong>8<br />

yılında hattı tamamlayacaktır. 2<strong>01</strong>8<br />

tarihi, yıllık 16 metreküp olacak Şah<br />

Deniz üretiminin başlayacağı yıla<br />

tekabül etmektedir.<br />

HAZAR RAPORU<br />

17


Avrupa pazarlarına ulaşım<br />

yolları<br />

TANAP boru hattı, Avrupa’ya<br />

Rus gazına alternatif gaz taşımak<br />

üzere tasarlanan güney koridoru<br />

kavramını canlı tutmaktadır. Yeni<br />

boru hattı gerek Türkiye ve gerekse<br />

AB’nin tedarik güvenliğine katkıda<br />

bulunacaktır. AB Enerji Komiseri<br />

Sayın Oettinger, “Avrupa’nın artık<br />

Azerbaycan ve <strong>Hazar</strong> bölgesindeki<br />

diğer ülkelerden doğrudan gaz<br />

alma amacına bir adım daha yakın”<br />

olduğunu vurgulayarak, girişimi<br />

memnuniyetle karşıladı. Ancak<br />

TANAP, AB dışında tasarlanmıştır ve<br />

Azerbaycan gazının her zaman Avrupa<br />

pazarına gönderileceğine dair teminat<br />

içermemektedir.<br />

S OCAR, Türkiye ekonomisinde en büyük<br />

uluslararası doğrudan yatırımcı haline<br />

gelmektedir. 2<strong>01</strong>7 yılı sonlarında, SOCAR’ın<br />

PETKİM’in alımı ve TANAP dâhil olmak<br />

üzere Türk ekonomisindeki yatırımları 17<br />

milyar ABD Doları’na ulaşması bekleniyor.<br />

Şah Deniz Konsorsiyumu (BP ve<br />

Norveç STATOIL her biri % 25,5<br />

ile SOCAR, TOTAL, LUKOIL,<br />

İran NICO %10 ile ve TPAO %9<br />

ile) Azerbaycan gazının Avrupa’ya<br />

taşınmasını sağlayacak boru<br />

hattı güzergâhının seçimini 2<strong>01</strong>2<br />

ortalarından 2<strong>01</strong>3 yılı ortalarına<br />

erteledi. Halen alternatif güzergâhların<br />

gündemde tutulmasına rağmen,<br />

TANAP’ın Güney Gaz Koridoru’nun<br />

temelini oluşturarak, Türkiye<br />

bölümünde de Nabucco’dan beklenen<br />

işlevi üstlenecek olması kuvvetle<br />

muhtemeldir. Şimdi ise ana sorun,<br />

boru hattının en iyi şekilde nasıl<br />

Avrupa pazarlarına bağlanacak<br />

oluşudur.<br />

Merkezi Avrupa’ya Doğru:<br />

Nabucco Batı diye adlandırılan<br />

Nabucco’nun kısaltılmış versiyonu,<br />

tasarım kapasitesinin yarısı oranında<br />

(yani, yıllık yaklaşık 31 milyar<br />

metreküpten 23 milyar metreküpe)<br />

küçültülmüş ve Türk-Bulgar sınırından<br />

(Türkiye’nin doğusundan başlayan<br />

sınır yerine) başlayan bir yol olarak,<br />

Avusturyalı proje yöneticileri<br />

tarafından bir seçenek olarak<br />

sunulmaktadır. Bu öneri Nabucco<br />

fikrini, planlanan Trans-Anadolu<br />

Boru Hattından AB topraklarındaki<br />

Nabucco ülkelerine “bir devam boru<br />

hattı” olarak canlı tutabilir. Her iki<br />

proje de Şah Deniz Konsorsiyumunun<br />

üyeleri tarafından desteklenen diğer iki<br />

seçenek ile yarışması beklenmektedir.<br />

British Petroleum (BP), Nabucco<br />

Konsorsiyumuna katılma niyetini ilan<br />

eden Şah Deniz üreticileri arasında<br />

ilk şirket olmuştur. Konsorsiyum,<br />

Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi’ne<br />

Nabucco Batı Projesine girmesini teklif<br />

etmiştir. Mantıken aynı doğrultuda,<br />

Nabucco Projesi Şirketi, TANAP ile<br />

Nabucco Batı’yı birbirine bağlanması<br />

18


konusunda Bakü’de müzakerelere<br />

başlamayı önermiştir.<br />

BP daha önce, Türkiye devlet boru<br />

hatlarından yararlanılmasını öngören<br />

bir kavram öne sürmüştü. Güney-<br />

Doğu Avrupa Boru Hattı’nın (SEEP)<br />

fikrinin altında yatan mantık inşa<br />

maliyetlerinden tasarruf etmekti. SEEP<br />

Türkiye’nin doğusundan “Merkezi<br />

Avrupa”ya tüm güzergâh boyunca<br />

mevcut ulusal boru hatlarını, boru<br />

hattı bölümlerini ve ara bağlantıları<br />

kullanabilecekti. Yani, özel bir boru hattı<br />

inşa etmek yerine, yarım düzine ülkede<br />

bazı yeni bölümler eklenmesiyle mevcut<br />

bağlantıları geliştirecekti.<br />

Güney Avrupa’ya Doğru:<br />

Merkezi Avrupa yerine güney Avrupa’ya<br />

yılda 20 milyar metreküp gaz ulaşması<br />

için TAP*, Türkiye’nin boru hatlarını<br />

kullanacak ve Yunanistan’daki yolun<br />

bir bölümü için yeni bir boru hattı inşa<br />

edecek. Böylece Yunanistan, Arnavutluk ve<br />

Adriyatik deniz yatağı üzerinden İtalya’ya<br />

ulaşmış olacak.<br />

* Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP):<br />

STATOIL (Şah Deniz Konsorsiyumu<br />

ticari operatörü) tarafından yürütülen,<br />

Azerbaycan gazının Batı Balkanlar<br />

üzerinden İtalya’ya olası ulaşımı.<br />

Azerbaycan için neticeleri<br />

Kendisine ait bir boru hattı, ya da<br />

Türkiye’de Azerbaycan’ın kontrolü<br />

altındaki bir boru hattı, Azerbaycan<br />

açısından en uygun çözümdür.<br />

Nabucco Konsorsiyumu, bu boru hattı<br />

projesinde Azerbaycan Devlet Petrol<br />

Şirketi’nin dâhil edilmesi konusuna<br />

açıklık getirememiştir. Şah Deniz II’nin<br />

TANAP Boru Hattı ile gaz ihracatındaki<br />

kontrolün önemli bölümü, bir Avrupa<br />

boru hattı konsorsiyumu tarafından<br />

değil, neredeyse tamamen Azerbaycan’ın<br />

kendisine aittir.<br />

Bu proje Azerbaycan için, yeni ihracat<br />

olanakları açar ve dış ilişkilerin<br />

çeşitlendirilmesini sağlayarak <strong>Hazar</strong>’ı<br />

Batı’ya açarak istikrarlı bir gelir kaynağı<br />

sağlar. TANAP, Azerbaycan’ın ilk<br />

kez kendi boru hattı ile kendi gazını<br />

Türkiye’nin AB ile batı sınırında Avrupa<br />

müşterilerine doğrudan satmasını<br />

sağlayacaktır. Azerbaycan’ın kendisine<br />

ait boru hattını transit hizmeti için<br />

ücret ödemek zorunda kalmadan<br />

kullanması, Avrupa’da Azerbaycan gaz<br />

fiyatını rekabetçi hale getirecektir. Bakü<br />

bu projeyi “Azerbaycan’dan Avrupa’ya<br />

doğrudan bir yol” ve “Azerbaycan’ın<br />

geleceğe yolu” olarak tanımlamaktadır.<br />

Azerbaycan; enerji tedarikçisi ülke,<br />

transit ülke (Trans-<strong>Hazar</strong> boyutu), kendi<br />

sınırları dışındaki yatırımcı ülke olarak<br />

üçlü bir rol üstlenecektir.<br />

Türkiye için neticeleri<br />

Türkiye kendi iç pazarının tedariği<br />

için, Azerbaycan ile daha önce<br />

imzalamış olduğu uzun vadeli anlaşma<br />

doğrultusunda, Şah Deniz II’den<br />

yıllık 6 milyar metreküp satın alma<br />

hakkına sahip olacaktır. Türkiye’nin<br />

en önemli önceliği arz güvenliği<br />

ihtiyacını karşılamaktır. BOTAŞ’a<br />

HAZAR RAPORU<br />

19


göre, Türkiye’nin doğal gaz talebinin<br />

2020 yılında yaklaşık 66 milyar<br />

metreküpe ulaşması beklenmektedir.<br />

Ancak, ek ithalat sözleşmeleri<br />

olmaksızın, Türkiye’ye 2020 yılında<br />

yaklaşık 41 milyar metreküp tedarik<br />

edilecektir. Uzun dönem ikili gaz alım<br />

anlaşmasının varlığı, Nabucco Boru<br />

Hattı Projesi görüşmeleri sırasında<br />

unutulmuştu. Bu görüşmelerde, Türk<br />

tarafının iç piyasasına sunmak üzere<br />

Nabucco’dan iletilecek gazın %15’i<br />

veya Azeri gazından yıllık 4-8 milyar<br />

metreküplük isteği kabul edilemez<br />

olarak değerlendirilmişti. Ankara, iç<br />

pazarı için bir miktar gaz temin etmeden<br />

topraklarından bu kadar önemli gaz<br />

hacimlerinin geçişine izin veremezdi.<br />

Türkiye ilk defa bir boru hattı projesinin<br />

ana ortağı olacak ve doğal gaz alanında<br />

Avrupa’nın dördüncü ana arteri olma<br />

amacını gerçekleştirecektir. Trans-<br />

Anadolu Projesi’nin aynı zamanda<br />

Türkiye’de gaz depolamasını içerip<br />

içermediği cevap arayan bir soru<br />

olarak kalmıştır. Azerbaycan’ın imza<br />

töreninde sarf ettiği “gazı Avrupa’da<br />

birlikte pazarlamayla” ilgili bazı sözleri,<br />

Türkiye’de bir miktar depolama<br />

olacağına bir ima olarak okunabilir.<br />

Gürcistan için neticeleri<br />

Gürcistan, Azerbaycan’dan Türkiye’ye<br />

olan transit yol üzerinde “kazan-kazan”<br />

konumuna sahiptir. Trans-Anadolu<br />

Projesi, yılda 16 milyar metreküpten 23<br />

milyar metreküpe çıkarak, Gürcistan<br />

üzerinden boru hattı kapasitesinin en<br />

azından iki katına çıkması ve gaz akışının<br />

da minimum mevcut düzeyinden üç kat<br />

artması öngörülmektedir.<br />

Önümüzdeki çetin müzakere<br />

süreci<br />

Yakın gelecekte, Türkiye-Azerbaycan<br />

arasındaki ikili düzeydeki çabalar;<br />

müzakerelere, anlaşmaların ayrıntılarına<br />

ve mekanizmaların oluşturulmasına<br />

odaklanacaktır. Bu da uzun müzakerelere<br />

yol açacak bile olsa sonuçta ticari<br />

konular ve pragmatik anlaşmalar<br />

üstün gelecektir. Bu süreçte kardeş<br />

söyleminin devamı taraflar arasında<br />

çıkar ve yetkileri belirleyen genel resmin<br />

netleşmesine mani olarak her iki ülkede<br />

rahatsızlık yaratma riski de taşıdığı göz<br />

ardı edilmemelidir.<br />

Düşük maliyetli gaz ithalatı, BOTAŞ’ın<br />

Türkiye’nin enerji güvenliği için<br />

hazırladığı öncelik listesinde üst<br />

sıralarda yer almaktadır. Türkiye’nin<br />

coğrafi konumunu dikkate alan<br />

BOTAŞ, <strong>Hazar</strong> ve Körfez bölgesi ile<br />

Orta Doğu’da üretilen gaz için Merkezi<br />

Avrupalılarla aynı fiyatı ödemeye karşı<br />

çıkmaktadır. Türk yetkililer, doğu<br />

sınırlarındaki gazı daha düşük bir fiyata<br />

satın almak için ısrar etmektedir. Diğer<br />

yandan Azerbaycan, kendi doğal gazını<br />

en yüksek fiyata satmak arzusundadır.<br />

Azerbaycan’ın gaz üretimi büyük<br />

olasılıkla 2<strong>01</strong>5 yılında 30 milyar<br />

metreküp ve 2025 yılında 50 milyar<br />

metreküpe ulaşacaktır. Azeri gazının,<br />

yüksek değerdeki Avrupa pazarlarına<br />

transit koşulları netlik kazanmak<br />

20


zorundadır. Türkiye’nin “resmi bir<br />

gaz transit rejimi” oluşturması zaruri<br />

olmuştur. Uzun vadede, Türkiye’nin,<br />

sadece fiziki açıdan enerji ticaret<br />

merkezi olma hedefi, beraberinde<br />

gaz satma hakkının saklı tutulmasını<br />

gerektirmektedir.<br />

Önümüzdeki müzakereler, SOCAR’ın<br />

Türkiye ortamında önemli bir oyuncu<br />

olacağı döneme denk gelecektir. SOCAR<br />

Türkiye ekonomisinde en büyük<br />

uluslararası doğrudan yatırımcı haline<br />

gelmeye adaydır. 2<strong>01</strong>7 yılı sonlarında,<br />

SOCAR’ın PETKİM’in alımı ve TANAP<br />

dâhil olmak üzere Türk ekonomisindeki<br />

yatırımlarının 17 Milyar ABD Dolarına<br />

ulaşması bekleniyor.<br />

elinde tutmakta ısrarcı olacaktır. Ayrıca,<br />

SOCAR’ın BP tarafından yapılan,<br />

orijinal Nabucco Hattının Şah Deniz<br />

II Gaz Projesi söz konusu olduğunda,<br />

artık müzakere masasında bulunmadığı<br />

doğrultusunda yaptığı açıklamaya<br />

katılmadığını vurgulaması da eşit<br />

derecede önemlidir.<br />

SOCAR son zamanlarda, vergi ve yatırım<br />

rejimi ile ilgili konular dolayısıyla<br />

uzlaşmada gecikme yaşandığını ve<br />

medyada iddia edilenin aksine bu<br />

sürecin Azeri ve Türk ortaklarının hisse<br />

paylarının tartışılmasıyla bağlantılı<br />

olmadığını açıkladı. Türklerin,<br />

TANAP projesinde SOCAR ile eşit söz<br />

hakkına sahip olma peşinde olduğu<br />

haberleri, hükümetler arası anlaşmanın<br />

imzalanmasından önce gündemdeydi.<br />

Bu bağlamda SOCAR, aslında<br />

kendisini kısıtlamıştır. Çünkü TANAP,<br />

kendilerine ait %80 hissenin bir kısmını<br />

Azerbaycan’da gaz sondaj hakkına sahip<br />

şirketlere dağıtmayı planlamaktadır. Bu<br />

şirketler öncelikle, boru hattına dâhil<br />

olmak için teklifte bulunmuş olan BP<br />

ve STATOIL’dir. SOCAR, TANAP’taki<br />

nihaî ortaklık yapısı ne olursa olsun,<br />

boru hattı yönetiminin kontrolünü<br />

HAZAR RAPORU<br />

21


Avro Krizinin Neresindeyiz<br />

Yrd. Doç. Fatih Macit<br />

Süleyman Şah Üniversitesi<br />

Ekonomi Bölümü<br />

Bölüm Başkanı<br />

Yunanistan’ın IMF ve Avrupa<br />

Birliği (AB) ile ilk kurtarma paketi<br />

imzalamasının üzerinden iki yıldan<br />

fazla bir süre geçti. O zamanlarda<br />

Avrupa borç krizi, Yunan borç krizi<br />

ile eş görülüyordu. Piyasalar ve<br />

yatırımcılar Portekiz, İrlanda, İspanya<br />

ve İtalya hakkında çok ciddi bir endişe<br />

duymuyorlardı. Fakat daha sonraki<br />

süreçte problemin Yunanistan ile<br />

sınırlı olmadığı anlaşıldı. Yunanistan’ın<br />

kurtarma paketinden bir yıl sonra<br />

İrlanda; AB ve IMF ile 85 milyar<br />

avroluk; Portekiz ise 78 milyar avroluk<br />

kurtarma paketi imzaladı. Son dönemde<br />

borçlanma ihalelerinde oluşan yüksek<br />

faizlere bakılırsa İspanya ve İtalya borç<br />

krizinin potansiyel yeni kurbanları<br />

olarak dikkat çekiyor.<br />

Bu makalenin amacı iki önemli<br />

soruya cevap aramak olacak.<br />

Birincisi bu borç krizinin temelleri<br />

nedir<br />

İkincisi ise probleme kalıcı bir çözüm<br />

bulunabilmesi için hangi adımların<br />

atılması gerekiyor<br />

1999’da Avro’ya geçilmeden önce AB,<br />

temelinde sabit kur rejimi olan Avrupa<br />

Parasal Sistemi (APS) ile çevrelenmiş<br />

durumdaydı. Üye ülkeler para<br />

birimlerini kendi aralarında sabitlemiş<br />

ve kurların belli limitler dâhilinde<br />

dalgalanmasına müsaade etmişlerdi.<br />

Buradaki amaç sabit kur rejimi ile üye<br />

ülkeleri para ve maliye politikalarını<br />

daha uyumlu hale getirmeye zorlamak<br />

ve nihayetinde sistemin ortak bir para<br />

biriminin olacağı parasal birliğe doğru<br />

yönelmesini sağlamaktı. Fakat sistemin<br />

ilk uygulama aşamasında ülkelerin<br />

para ve maliye politikaları benzer<br />

hale gelmemiş ve bu durum özellikle<br />

Alman Markı üzerinden değer kazancı<br />

baskısının oluşmasına neden olmuştur.<br />

Bu duruma bir çözüm olması adına 1991<br />

yılında Maastricht Anlaşması önerilmiş<br />

ve anlaşma ile ülkelerin para ve maliye<br />

politikalarını benzer hale getirmelerine<br />

yönelik önemli maddeler konulmuştur.<br />

Parasal birliğe geçiş yolunda üç önemli<br />

madde Maastricht Anlaşması’nda<br />

dile getirilmiştir. İlk kural olarak üye<br />

ülkelerden sabit kur rejimine sadık<br />

kalmaları istenmiş ve para birimlerinin<br />

değerini belirlenen sınırlar çerçevesinde<br />

22


tutmaları beklenmiştir. İkinci olarak<br />

üye ülkelerde enflasyon oranının en<br />

düşük enflasyona sahip üç ülkenin<br />

ortalamasından en fazla % 1,5 fazla<br />

olmasına izin verilmiştir. Son olarak ise<br />

uygulanacak maliye politikasına ilişkin<br />

önemli tedbirler getirilmiştir. Buna<br />

göre bütçe açığının GSYİH’ye oranı<br />

için üst sınır % 3 olarak belirlenirken;<br />

kamu borcunun GSYİH’ye oranı için<br />

de % 60 maksimum seviye olmuştur.<br />

Fakat özellikle bütçe ve kamu borcu<br />

ile ilgili kurallar Avro’ya geçilen 1999<br />

yılından beri bugünün problemli<br />

ülkeleri tarafından genel olarak yerine<br />

getirilmemiştir. 1992 yılında İngiltere<br />

APS’den ayrılmış ve dalgalı kur rejimine<br />

geçmiştir. 1993 yılında ise bazı üye<br />

ülkelerin döviz kurlarını belirlenen<br />

limitlerde tutmakta zorlanmaları<br />

nedeniyle kurların dalgalanmasına izin<br />

verilen aralık genişletilmiştir. Böylece<br />

kurlardaki baskı kırılmış ve birçok<br />

ülkenin para birimi Alman Markına<br />

karşı değer kaybetmiştir. Bütün bu<br />

değişiklikler neticesinde zamanla<br />

ülkelerin para ve maliye politikaları<br />

daha uyumlu hale gelmiş ve üye ülkeler<br />

arasındaki enflasyon farkı ciddi şekilde<br />

daralmıştır. Nihayetinde 1 Ocak 1999<br />

tarihinde 11 AB üyesi ülke Avro ortak<br />

para birimine geçmiş ve 1 Ocak 2<strong>01</strong>2<br />

tarihinde de Avro banknotlar dolaşıma<br />

çıkmıştır.<br />

Krugman ve Obstfeld (2009) AB’nin<br />

ortak para birimine geçişinin altında<br />

dört önemli neden görmektedir.<br />

Birincisi ortak para birimi ve dolayısıyla<br />

parasal birliğe geçilmesi ile piyasa<br />

entegrasyonunun daha da güçleneceği<br />

ve bunun bütün üye ülkeler için daha<br />

yüksek ekonomik büyüme anlamına<br />

geleceği düşünülmüştür. İkincisi parasal<br />

birliğin birlik içinde siyasi istikrara da<br />

yardımcı olacağı ve üye ülkelerin siyasi<br />

çıkarlarını birbiriyle daha uyumlu hale<br />

getireceği beklenmiştir. Üçüncüsü<br />

APS’de Almanya’nın etkisi çok fazla<br />

hissedilirken parasal birliğe geçmekle<br />

birlikte bu etkinin Avrupa Merkez<br />

Bankacılığı Sistemi ile zayıflayacağı<br />

benimsenmiştir. Son olarak ise<br />

ortak para biriminin kullanılmasının<br />

1990’larda APS’de görülen devalüasyon<br />

ve revalüasyon olaylarını ortadan<br />

kaldıracağı öngörülmüştür.<br />

Aradan geçen on yıldan fazla süre<br />

göstermiştir ki ortak para birimi<br />

bu belirtilen hedeflerin bir kısmına<br />

ulaşamamıştır. Bunun en önemli<br />

sebeplerinden bir tanesi ortak para<br />

birimi ve ortak bir merkez bankası ile<br />

üye ülkelerin para politikaları uyumlu<br />

hale getirilirken, ülkelerin maliye<br />

politikalarındaki heterojen yapının<br />

devam etmiş olmasıdır. Grafikte<br />

görüleceği üzere Yunanistan, Portekiz,<br />

HAZAR RAPORU<br />

23


İrlanda, İspanya ve İtalya gibi bugünün<br />

problemli ülkeleri ciddi bütçe açıkları<br />

vermiş ve borç rasyoları önemli ölçüde<br />

kötüleşmiştir. Bu dönemde üye ülkelerin<br />

bütçe ve borç dinamiklerine önemli<br />

kurallar getiren Maastricht Anlaşması<br />

yürürlükte olmasına rağmen bu<br />

ülkeler birçok sefer kurallara uymamış<br />

ve uymadıkları için de herhangi bir<br />

yaptırımla karşılaşmamıştır.<br />

Burada önemli olan soru ise bu ülkelerin<br />

nasıl ve neden bu kadar borçlu hale<br />

geldiğidir. Grafikte de görüleceği üzere<br />

ortak para birimine geçilmesinden<br />

sonra Yunanistan, İspanya, Portekiz,<br />

İtalya ve İrlanda gibi ülkeler borçlanma<br />

maliyetlerinde ciddi düşüşler yaşadılar.<br />

Bu durumun oluşmasında Almanya<br />

ve Fransa gibi iki güçlü ülkenin de<br />

bulunduğu Avro şemsiyesi altında<br />

bulunmanın yatırımcılar tarafındaki<br />

olumlu algısı etkili oldu. Düşük<br />

borçlanma imkânı bu ülkeler tarafında<br />

daha fazla kamu harcaması yapma ve<br />

oluşan bütçe açıklarını ucuz bir şekilde<br />

finanse edebilme noktasında teşvik edici<br />

bir unsur oldu. Daha detaya inildiğinde<br />

ise bu ülkelerin aslında büyüyebilmek<br />

için bu yola başvurdukları görülüyor.<br />

Ortak para birimine geçilmesiyle<br />

üye ülkeler devalüasyon yapma gibi<br />

bir imkanları kalmadığı için rekabet<br />

güçlerinde ciddi kayıp yaşadılar.<br />

Örneğin, 1999 ile 2008 arası dönemde<br />

Almanya’da nominal işçilik ücretleri<br />

sadece % 15,7 artarken, bu oran<br />

Yunanistan’da % 62 olarak gerçekleşti.<br />

Dolayısıyla bu sorunlu ülkeler kaybolan<br />

rekabet güçlerini devalüasyon yaparak<br />

geri alamadıkları için ekonomik<br />

büyümelerini sürdürebilme gerekçesiyle<br />

daha fazla iç talebe ve kamu harcamasına<br />

yüklenmek zorunda kaldılar. Finansal<br />

ortam da buna müsait olunca ülkeler<br />

daha fazla borçlanma ve borçlarını<br />

artırma yolunu seçtiler.<br />

Geçmişteki hatalar ne olursa olsun<br />

artık ortada çözülmesi gereken bir<br />

kriz var. Artık son sorulabilecek<br />

soru bu krizin çözülebilmesi için ne<br />

yapılması gerektiğidir. Aslında sorun<br />

bir borç sorunu olarak görülmekle<br />

birlikte Yunanistan, İspanya, Portekiz<br />

ve İtalya gibi ülkeler için öncelikli<br />

husus ekonomik büyümedir. AB<br />

tarafından bu ülkelere dayatılan<br />

kemer sıkma politikaları ülkelerin<br />

içinde bulunduğu mevcut durumu<br />

daha da kötüleştirmekten başka bir<br />

24


işe yaramamaktadır. Kemer sıkma<br />

politikaları ile beraber ülkelerdeki<br />

durgunluk daha da derinleşiyor ve<br />

ülkeler vergi geliri elde edemez hale<br />

geliyorlar. Dolayısıyla ekonomik<br />

durgunluğun olduğu ortamda bütçe<br />

açıkları daha da kötüleşiyor. Örneğin,<br />

bugünlerde herkes İspanya’dan<br />

harcamalarını kısıp vergileri artırarak<br />

bütçe açığını küçültmesini istiyor.<br />

Fakat hiç kimse % 20’nin üzerinde bir<br />

işsizlik oranı ile yaşayan bir ülkede<br />

nereden vergi toplanıp nasıl bütçe<br />

açığının kapatılacağı noktasında bir<br />

fikir vermiyor. Dolayısıyla atılacak olan<br />

adımlar bu ülkelerin tekrar rekabet<br />

güçlerini kazanıp sürdürülebilir bir<br />

ekonomik büyümeye geçmesine yönelik<br />

olmalıdır.<br />

Bu ülkelerin krizden çıkmalarını<br />

sağlayacak iki çözüm görünüyor.<br />

Bunlardan birincisi bu sorunlu ülkelerin<br />

Avro’dan çıkışını sağlayarak ülkelerin<br />

yeterli miktarda devalüasyonla tekrar<br />

rekabet güçlerini kazanmalarını<br />

sağlamaktır. Bu şekilde bu ülkeler orta<br />

vadede tekrar büyümeyi yakalayıp<br />

yapısal reformlarını gerçekleştirebilirler.<br />

Avrupalı otoriteler tutarlı ve sürekli bir<br />

şekilde bu ihtimali kabul etmeseler de,<br />

özellikle Yunanistan başta olmak üzere<br />

bu durum bazı ülkeler için kaçınılmaz<br />

son olabilir.<br />

Kriz için ikinci çözüm yolu ise Avrupa<br />

Merkez Bankası’nın (AMB) ellerinde.<br />

Krizin başladığı günden bu yana<br />

AMB faiz oranlarını tarihin en düşük<br />

seviyelerine kadar indirdi. Fakat hala<br />

AMB’nin faiz indirebilecek yeri mevcut<br />

görünüyor. Bunun yanında AMB ikincil<br />

piyasadan sorunlu ülkelerin tahvillerini<br />

daha çok almalı ve sisteme daha fazla<br />

likidite vermelidir. Hem düşük faiz oranı<br />

hem de sisteme verilen likidite orta<br />

vadede Avro’nun değer kaybetmesini<br />

sağlayacak ve sorunlu ülkelerin<br />

tekrar rekabet güçlerini kazanarak<br />

ihracat yoluyla büyümelerine olanak<br />

sağlayacaktır. Bu şekilde daha yüksek<br />

ekonomik büyüme ile vergi gelirleri<br />

artacak ve ülkeler mali dengelerini<br />

düzeltme imkânına sahip olacaklardır.<br />

Avro’daki değer kaybıyla zaman kazanan<br />

bu ülkeler bir taraftan işgücü piyasasının<br />

daha esnek hale getirilmesi ve rekabet<br />

ortamının geliştirilmesi gibi yapısal<br />

tedbirleri de tamamlayarak uzun vadede<br />

ekonomilerinin daha sağlıklı bir yapıya<br />

kavuşmalarını sağlayacaktır. Özellikle<br />

Alman tarafında AMB kaynaklı bu<br />

çözüme karşı oluşabilecek enflasyon<br />

tehdidinden dolayı ciddi direnç var.<br />

Fakat sorunlu ülkelerin Avro’dan çıkışına<br />

müsaade edilmediği müddetçe bu çözüm<br />

önerisi ciddi şekilde masada olacaktır.<br />

Sonuç olarak, Avrupalı otoriteler<br />

gerekli adımları cesurca atamadıkça kriz<br />

daha da derinleşecektir. Görünen o ki,<br />

önümüzdeki birkaç yıl Avrupa açısından<br />

sıkıntılı geçecek. Dış talep açısından<br />

ciddi şekilde Avrupa’ya bağlı olan ülkeler<br />

bu durumu dikkate almalılardır.<br />

HAZAR RAPORU<br />

25


RÖPORTAJ<br />

Prof. Dr. Kemal Kirişci Kimdir<br />

Kemal Kirişci Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası<br />

İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Aynı zamanda Avrupa<br />

Entegrasyonu Jean Monnet Kürsüsü Başkanı’dır. 2002 ve Haziran<br />

2008 tarihleri ​arasında üniversitede Avrupa Çalışmaları Merkezi’nin<br />

direktörü olarak görev yaptı. 1986 yılında Londra’da City<br />

Üniversitesi’nden doktorasını aldı. Araştırma alanları arasında Avrupa<br />

entegrasyonu, sığınma, Avrupa Birliği sınır yönetimi ve göçmenlik<br />

konuları, AB-Türkiye ilişkileri, Türk dış politikası, etnik çatışmalar<br />

ve mülteci hareketleri yer almaktadır. Daha önce İngiltere, İsviçre ve<br />

Amerika’daki üniversitelerde dersler vermiştir. Kirişci ayrıca, AB-<br />

Türkiye ilişkilerinde göçmenlik konuları hakkında birçok rapor yazdı.<br />

Avrupa Birliği’nin şu anki politik<br />

ve iktisadi durumunu nasıl<br />

değerlendiriyorsunuz<br />

Bölgedeki ekonomik krizle birlikte, AB<br />

kurulduğu günden beri süregelen “nereye<br />

kadar bütünleşme, nereye kadar ulus ötesi<br />

yapılanma” tartışması yeniden canlandı.<br />

Bildiğiniz üzere, AB’nin tarihi<br />

Kömür-Çelik Birliği ve Ortak Pazarın<br />

kurulmasıyla tanımlanmaktadır.<br />

Genişleme ile ilgili tarihi yani; yeni<br />

üyelerin AB’ye katılmasıyla bağlantılı<br />

tarihi, bir de AB’nin derinleşmesi,<br />

bütünleşmesini içeren tarihi. Bundan da<br />

kastettiğimiz; üye devletlerin artan bir<br />

şekilde değişik alanlarda egemenliklerini<br />

AB’nin kurumlarıyla paylaşması. Demem<br />

o ki, elindeki gücü Avrupa Komisyonu’yla<br />

paylaşması, Bakanlar Konseyi ile<br />

paylaşması, son 20 senede artan bir şekilde<br />

Avrupa Parlamentosuyla da paylaşması,<br />

bir de tabi bunun yanında Avrupa<br />

Divanı’nın da yetkilerinin artırılması.<br />

Euro krizi Euro’nun ortak para birimi<br />

olarak kabul edilmesi ile ulus ötesine<br />

taşınmış olan para politikaları ile<br />

henüz üye ülkelerin egemenliklerinde<br />

olan mali politikalar arasında oluşan<br />

uyumsuzluklardan kaynaklanan bir<br />

krizdir. En önemlisi Almanya örneğidir.<br />

Mark’tan vazgeçip Euro’yu kabul etti.<br />

Bu çok önemli bir egemenlik paylaşımı<br />

ve devridir. Ama mali politikalarını yani<br />

vergi politikalarını, paraların nasıl nerede<br />

harcanacağı konusunu devretmediler.<br />

Euro’yu kabul etmiş bütün ülkeler için<br />

geçerli bu durum. Şimdi, bu ülkeler<br />

üzerinde reform için bir baskı var. Yani<br />

temelde yatan reform mali politikaları<br />

da bir şekilde ulus ötesi düzeye taşımak,<br />

“biz bu devri de yapacağız, bu egemenlik<br />

paylaşımını da bir şekilde başaracağız ve<br />

26


AB daha da ulus ötesi yapılandırmaya<br />

doğru götüreceğiz” iddiasında bulunanlar<br />

var. Hatta bu tartışmalar içerisinde ABD<br />

ile bir takım paralellikler de kuruluyor.<br />

Mesela Amerika bir federal devlet ama<br />

federal devlet hem mali politikaları hem<br />

de para politikasını Washington D.C’den<br />

takip ediyor. O yönde ilerleme olması<br />

gerektiğini söyleyenler var fakat çok<br />

ilginç bir şekilde bu tartışma, AB’ye üye<br />

ülkelerdeki siyasetin sağ tarafa doğru<br />

kaydığı, milliyetçiliğin arttığı, Avrupa<br />

kimliğinin zayıfladığı bir döneme denk<br />

geliyor.<br />

kullanımı. Ya da İngiltere için Schengen<br />

vize rejiminde ve sosyal politika alanında<br />

uygulanan bir takım ayrıcalıklar. Yani,<br />

kısacası, AB içerisinde daha fazla<br />

bütünleşmeye direnen çevreler de var.<br />

Burada tabi ilginç olanı Almanya tarihsel<br />

olarak her zaman bütünleşmeyi tercih<br />

etmiş, ulus ötesi bir yapılanmaya destek<br />

vermiş bir kurucu üye ülke ancak bu krizle<br />

T ürkiye gibi bir ülkenin tek başına<br />

Filistin sorununu ya da Suriye’deki sorunu<br />

çözebilmesi çok zor. Bu gerçeği artık<br />

kavradığımızı düşünüyorum. Bu sorunların<br />

çözümü, başka ülkelerle yapılabilecek iş<br />

birliğiyle mümkündür.<br />

Öte yandan her zaman olduğu gibi<br />

ulus ötesi bir reforma direnen ve biraz<br />

İngiltere’nin, biraz İsveç’in tercih<br />

ettiği pozisyonda gündemde. O da AB<br />

daha fazla bütünleşmesin, daha fazla<br />

yetkiler ulus ötesine devredilmesin<br />

pozisyonu. Onun yerine, daha ziyade<br />

bir devletler birliği ve şimdiye kadar<br />

paylaşılan egemenliğin devamının ötesine<br />

geçilmemesinin sağlanması tercih eden bir<br />

yaklaşım. Zaten biliyorsunuz, İngiltere<br />

ve İsveç’in bazı alanlarda bütün diğer<br />

AB üyeleriyle beraber paylaşmadığı<br />

egemenlikler var. Örneğin Euro’nun<br />

beraber Almanya’nın içerisinde de bu ulus<br />

ötesi hedeften vazgeçmeye başlayanlar,<br />

hedefi sorgulamaya başlayanlar bunu<br />

iyiden iyiye dillendirmeye başlamış<br />

durumdalar.Euro krizinin bir takım mali<br />

ve parasal detayları etrafında dönüşen<br />

tartışmalara ve Merkel’in aldığı pozisyona,<br />

özellikle İtalyan Başbakanıyla yaptığı son<br />

toplantıdan çıkan imaj, Almanya’nın ya<br />

hakikaten bütünleşmeye ciddi bir şekilde<br />

devam edeceğiz ya da “ben bu Euro parasal<br />

sistemini bu şekilde desteklemeye devam<br />

edemem, arkasından ne çıkar bakarız” gibi<br />

bir sinyal veriyor. Arkasından ne çıkacağı<br />

konusunda, benim takip edebildiğim<br />

kadarıyla şu anda Euro Bölgesi üyesi olan<br />

ülkelerin Euro’dan çıkmaları ile daha dar,<br />

daha küçük ve daha fazla bütünleşebilecek<br />

HAZAR RAPORU<br />

27


RÖPORTAJ<br />

bir çekirdek yapının, AB içerisinde<br />

oluşması olarak görünüyor.<br />

Ekonomik krizin, bugüne kadar<br />

ırkçılıkla çeşitli platformlarda<br />

mücadele vermiş olan AB’ye<br />

etkilerine ilişkin öngörüleriniz<br />

nelerdir<br />

Bence çok ciddi bir sorun. Bu konuyu, her<br />

ne kadar AB üyesi olmasa da, Norveç’te<br />

en uç haliyle gördük. Ama bunun diğer<br />

bir çıkışı da AB içerisinde seçmenlerin bir<br />

kısmının sağa doğru yönelmesi, mesela<br />

bunu Yunanistan’da gördük. AB içerisinde<br />

sola da bir kayış var özellikle sosyal<br />

demokratlara. Fransa Cumhurbaşkanı<br />

Hollanda’nın da seçimi bunu gösteriyor.<br />

Almanya’da da Merkel’in Hristiyan<br />

Demokrat Partisi’nin eskisi kadar siyasi<br />

olarak iyi bir performans göstermediğini<br />

ve Sosyal Demokratların çıkış içerisinde<br />

olduğunu görüyoruz. Uzun dönemde<br />

bu durum AB’yi ırkçılık konusunda<br />

nereye götürür hep birlikte göreceğiz.<br />

Ama şunun da altını çizmek lazım, bizde<br />

bu konu sık gündeme geliyor, ırkçılığın<br />

çıkışı, İslamafobya, oradaki Türklere,<br />

Türk göçmenlere yönelik davranışlar sık<br />

sık bizimde medyanın dikkatini çekiyor.<br />

Tabi tenkit ediliyor haklı olarak. Yalnız<br />

AB kurumları içerisinde bu ırkçılığa karşı<br />

ve yabancıların, göçmenlerin topluma<br />

daha iyi entegre edilebilmelerine yönelik<br />

çok ciddi politikalar da var. Çok önemli<br />

kaynaklar bu konulara ayrılıyor.<br />

AB’nin bir diğer sıkıntısı da borçların<br />

ödenmesi. Yaşlanan bir kıta olması yani<br />

demografik yapısı artan bir şekilde<br />

yaşlanıyor. Bunun çıkardığı bir takım mali<br />

politikalara yönelik çok ciddi sorunlar<br />

var. Aynı zamanda parasal politikalara<br />

yönelik sıkıntılar da var. Yani Dünya<br />

Pazarı bu paraları AB’ye veren ve verecek<br />

olan çevrelerin hep aklından geçen “böyle<br />

yaşlanan bir kıta bu borçları uzun<br />

dönemde nasıl ödeyecek” sorusu. Tabi<br />

bu tartışmalar içerisinde önemli bir konu<br />

Avrupa’yı gençleştirmek, doğuma yönelik<br />

destekler vermek ve göçmenleri topluma<br />

daha iyi entegre etmek ve aynı zamanda<br />

göçü kolaylaştırmak. Fakat siyasi olarak<br />

AB içerisinde yeni göçmenlerin kabulüne<br />

yönelik çok ciddi bir direnç var. Zaten<br />

bence Dünyadan da enteresan bir<br />

tepki var. Özellikle mesela Türkiye gibi<br />

bir ülkeden bu sorundan dolayı, yani<br />

ırkçılıktan kaynaklanan, islamafobyadan<br />

kaynaklanan sorundan dolayı insanlar<br />

AB’ye gitme konusunda daha tedirgin,<br />

daha çekingen oluyorlar. Bu bakımdan<br />

Türkiye’nin kendine özgü özel bir konumu<br />

var. Türk ekonomisinin büyüyor olması<br />

ve dinamik olması bırakın Türkiye’den<br />

AB’ye yönelik bir göçün devamını,<br />

aslında Türkiye’ye yönelik bir göçün<br />

oluşmasına neden oluyor. Son birkaç<br />

seneye baktığımız zaman zannediyorum<br />

2006 veya 2007’den itibaren bu tarafa<br />

doğru Almanya’dan Türkiye’ye yönelik<br />

göç, bunun içerisinde Türk asıllı Almanlar<br />

olduğu gibi Türk göçmenler var. Hatta<br />

28


Alman Almanlar da dâhil olmak üzere,<br />

oradan Türkiye’ye gelen göçün sayısı<br />

Türkiye’den Almanya’ya göçün sayısından<br />

daha büyük bir oranı yakalamış durumda.<br />

Yani göç hareketinin yönü, Türkiye’den<br />

Almanya’ya değil, Almanya’dan<br />

Türkiye’ye dönmüş durumda. Ve aynı<br />

zamanda da AB’nin ekonomik sıkıntısı<br />

olan ülkelerinden de Türkiye’ye yönelik<br />

bir göç var. Mesela artan sayıda Yunan<br />

vatandaşı Türkiye’de çalışmaya başladı.<br />

Bulgaristan’dan da göçmenler ülkemize<br />

geliyor, Romanya’dan da. Tabi bunların<br />

bir kısmı legal bir kısmı ise illegal bir<br />

şekilde evlerde bakıcı vs olarak çalışıyorlar.<br />

Yani Türkiye’ye yönelik de AB’den bir<br />

göç var. Bizim için burada önemli olan<br />

Türkiye’yi bu duruma hazırlamamız.<br />

T ürk ekonomisinin büyüyor olması<br />

ve dinamik olması bırakın Türkiye’den<br />

AB’ye yönelik bir göçün devamını, aslında<br />

Türkiye’ye yönelik bir göçün oluşmasına<br />

neden oluyor.<br />

Gündemimizde yer alan Suriye mülteci<br />

krizinden de görüyoruz ki, Türkiye, öyle<br />

her zaman söylediğimiz, her zaman<br />

inanmak istediğimiz kadar da misafire<br />

açık bir toplum değil. Yunanistan da bunu<br />

yaşadı. Yunanistan aynı Türkiye gibi<br />

göç veren bir ülke iken, AB’ye girdikten<br />

ve ekonomik olarak zenginleşmeye<br />

başladıktan sonra, aşağı yukarı 90’ların<br />

başı ortasında itibaren, çok büyük bir<br />

göç aldı. Tam sayıları veremeyeceğim<br />

ama yaklaşık 10 milyonluk bir<br />

Yunanistan’da 1-1.5 milyonluk göçmenden<br />

bahsediliyordu bundan birkaç sene önce.<br />

Ve bugün, Yunanistan’ın seçmenlerinin bir<br />

kısmının sağa hatta aşırı sağa kaymasının<br />

önemli nedenlerinden bir tanesi de<br />

göçmenlerin varlığı.<br />

1 Temmuz 2<strong>01</strong>2 itibariyle Güney<br />

Kıbrıs AB dönem başkanlığını<br />

üstlendi. Bu süreçte TR-AB ilişkileri<br />

nasıl şekillenecek Her iki tarafı neler<br />

beklemekte<br />

Daha genel bir çerçeveden konuya<br />

yaklaşırsak Kıbrıs’ın AB başkanlığını<br />

devralması iki açıdan sıkıntılı diyebiliriz.<br />

Birincisi; Kıbrıs küçük bir ülke ve AB<br />

büyük bir birlik. Kıbrıs’ın nüfusu yaklaşık<br />

1 milyon ve bugün itibarıyla 400 milyona<br />

yaklaşmış veya geçmiş olan bir AB’nin<br />

başkanlığını yapacak. Yalnız şunun hemen<br />

altını çizmek lazım; Lizbon Anlaşması<br />

öncesi AB başkanlığı ve Lizbon sonrası<br />

AB başkanlığı arasında çok önemli farklar<br />

var. Hem başkanlığın yetkileri hem de<br />

HAZAR RAPORU<br />

29


RÖPORTAJ<br />

kaynakları açısından. Olayın bir bu<br />

boyutu var. Diğer bir boyutu da bu her ne<br />

kadar açık açık söylenmese de; Kıbrıs AB<br />

içerisine İngilizce ‘frozen conflict’ donmuş<br />

bir çatışma sorunu taşımış bir ülke. Daha<br />

önce de küçük ülkeler AB’de başkanlık<br />

yapmış ve her zaman daha göreceli<br />

olarak büyük olan bir ülke, o ülkeye<br />

destek vermiştir ve 6 ay idare edilmiştir.<br />

Ama hiçbir diğer küçük ülke böyle büyük<br />

donmuş bir sorunu beraberinde AB<br />

başkanlığına taşımamıştır. Onun için AB<br />

açısından bu önümüzdeki 6 ay farklı bir<br />

6 ay olacaktır. Haliyle bunun da getirdiği<br />

sıkıntılar gündeme gelecektir. Bunların<br />

belki de en önemlisi de Türkiye’dir. Zaten<br />

bu noktada, Türkiye açık ve net bir şekilde<br />

AB ile olan siyasi ilişkilerini bu başkanlık<br />

döneminde askıya alacağını söyledi.<br />

Bu noktada, mesela, vize sorununun<br />

çözülmesi, geriye kabul anlaşmasının bir<br />

şekilde yürürlüğe geçirilmesi konuları var.<br />

Ama bunun yanında bizim Gümrük Birliği<br />

ile bağlantılı olarak, son derece önemli bir<br />

takım ekonomik konularımız var. Ayrıca,<br />

AB’nin Suriye’deki sıkıntılar çerçevesinde<br />

de Türkiye ile yakın çalışması gerekiyor.<br />

Bunların hepsi sıkıntılar yaratacaktır. Ama<br />

tahmin ediyorum ki yine bir şekilde AB<br />

ve Türkiye bu sıkıntıların ya etrafından<br />

dolaşacaktır ya da aşacaklardır. Özellikle<br />

de ikili ilişkiler üzerinden, yani Türkiye-<br />

İngiltere, Türkiye-Fransa, Türkiye-<br />

Almanya ilişkileri üzerinden bunlar<br />

aşılacaktır bir şekilde diye düşünüyorum.<br />

Sizce, Türkiye kamuoyunun AB’ye<br />

olan ilgisinde bir düşüş söz konusu<br />

mudur<br />

Türkiye’de AB’ye olan ilginin düştüğü<br />

net bir şekilde görülüyor. Orta Doğu’ya<br />

açılım, Orta Doğu’yla ekonomik<br />

ilişkiler, sosyal ilişkilerin gelişmesi<br />

herkesi heyecanlandırdı, tabi beni de.<br />

Fakat son kriz, yani Suriye’de son 6 ay<br />

içerisinde yaşanan olaylar neticesinde,<br />

zannediyorum yavaş yavaş hem hükümet<br />

nezdinde, hem de toplum nezdinde,<br />

belki çökmek üzere olan hatta içimizde<br />

bazen açık bazen söylemesek de ‘oh<br />

olsun çöksünler’ gibi bir hissi yaşatsa da,<br />

Türkiye’nin AB ile olan yakın ilişkilerinin<br />

o kadar da kötü olmadığını, hem<br />

ekonomik hem de siyasi açıdan hepimize<br />

gösterdi.<br />

Suriye krizi zannediyorum ki, Türkiye<br />

açısından çok öğretici ve eğitici bir<br />

kriz olacak. Çeşitli nedenlerden dolayı<br />

bu tipten sorunların - ki buna Filistin<br />

sorununu da eklemek lazım -, insanlara<br />

çok acı veren, hakikaten çözümü çok<br />

arzu edilen sorunlar olsa da, çözümü zor<br />

olan konular. Türkiye gibi bir ülkenin tek<br />

başına Filistin sorununu ya da Suriye’deki<br />

sorunu çözebilmesi çok zor. Bu gerçeği<br />

artık kavradığımızı düşünüyorum. Bu<br />

sorunların çözümü, başka ülkelerle<br />

yapılabilecek iş birliğiyle mümkündür.<br />

Bunu başka bir kulüple yapmak lazım.<br />

Galiba kamuoyu ve devlet mekanizması<br />

içindekiler fark ediyor ki; Türkiye son<br />

30


50-60 yıllık tarihinden dolayı NATO üyeliği,<br />

Avrupa Konseyi üyeliği, AB ilişkilerinden<br />

dolayı her şeye rağmen bu sorunlarını yine<br />

de Avrupa ile çözülebileceğini düşünüyor.<br />

Bunu Rusya, İran ya da Irak’la yapmanın,<br />

hem siyasi hem de ekonomik olarak zor<br />

olduğu anlaşılmış durumda. Suriye krizi<br />

sonrasında, bir anda her şey bozuldu.<br />

Gaziantep ve çevre bölgesinde Suriye’ye<br />

yatırım yapmış bir sürü insan, her manada<br />

yani para yatırıp orda fabrika mağaza<br />

açanlardan tutun da, emeğini o ilişkilere<br />

veren insanlara kadar çoğu esnaf bir anda<br />

ortada kaldı. Ama Avrupa ile böyle bir şey<br />

yok. Avrupa bir hukuk devleti olduğu için siz<br />

oraya yatırımınızı yaptıysanız ve kurallar<br />

içerisinde hareket ediyorsanız siz işinizi<br />

yürütmeye devam edebiliyorsunuz. Yani<br />

Avrupa, çok daha istikrarlı bir yer. Bir de<br />

tabi AB boyutu var bunun. Nasıl ki bizde<br />

bazı kesimlerde AB için “oh yıkılsın çöksün”<br />

diye bir görüş varsa, onlarda da Türkiye’ye<br />

yönelik böyle bir düşünce yani “Türkler<br />

de palazlanıyor gibi” bakış açısına sahip<br />

olanlar mevcut. Buna rağmen pragmatik<br />

ve gerçekçi davranıp bu hisleri aşarak,<br />

Türkiye ile kendi menfaatleri için, kendi<br />

ekonomik ihtiyaçlarından dolayı ilişkilerini<br />

geliştirmeye çalışan çevreler de var. Bunun<br />

örneğini vize alanında görüyoruz. AB<br />

kamuoyuna sorsanız bir sürü insan vizelerin<br />

kaldırılmasından tedirgin olur. Ama iş<br />

adamları iş çevreleri öyle bakmıyorlar bu<br />

konuya. Türkiye ile vizelerin kaldırılmasının,<br />

AB’ye ekonomik bir canlandırma getireceğini<br />

net bir şekilde görüyorlar.<br />

HAZAR RAPORU<br />

31


RÖPORTAJ<br />

Prof. Dr. Nilüfer Narlı Kimdir<br />

Lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen ve Edebiyat<br />

Fakültesi Eğitim Bölümü’nde (Felsefe Major, Sosyoloji Minor)<br />

Bölüm birincisi olarak tamamlamıştır. Aynı fakültede İnsan Bilimleri<br />

Bölümü’nde Lisansüstü çalışmalarına başlamış ve asistan olarak<br />

görev almıştır. 1983 yılında Devlet bursu ile Malezya’da University<br />

Sains Malezya Üniversitesi’nde Siyaset Sosyolojisi dalında başladığı<br />

doktora eğitimini 1987 yılında tamamlamıştır. Narlı, Bahçeşehir<br />

Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü ve Akdeniz Araştırmaları Bölüm<br />

Başkanı olarak görev yapmaktadır.<br />

Büyük umutlarla başlatılan Kürt<br />

Açılımında sıkıntılar yaşandı ve<br />

yaşanmaya da devam etmekte. Sizce<br />

yaşanan bu sıkıntıların nedeni<br />

nelerdir<br />

Ülkemizde kimlik tartışmaları son 10<br />

yıldır gündeme damgasını vuran bir<br />

konu. Türkiye’deki hukuk teorisine göre<br />

yalnızca gayrimüslimler azınlık olarak<br />

tanımlanıyor. Onun dışında herkes<br />

etnik kimliği ne olursa olsun Türkiye<br />

Cumhuriyeti vatandaşıdır ve yasalar<br />

önünde eşittir. Türkiye Cumhuriyeti<br />

vatandaşı olmak hiç kimsenin etnik<br />

kimliğini unutması anlamına gelmemekle<br />

birlikte bu durum zaman zaman sıkıntılı<br />

durumların yaşanmasına ve yanlış<br />

algılara yol açtı. Hatta bazı dillerin<br />

konuşulması sadece kamu alanında<br />

değil özel alanda bile yasaklandı. AK<br />

Parti dönemindeki demokratik açılım<br />

öncesinde Turgut Özal’ın başlattığı<br />

demokratik açılımdan söz etmeden,<br />

konuyu tartışmamız mümkün değil.<br />

Askeri rejim sonrası 1983 genel<br />

seçimlerinden başarı ile çıkan Turgut<br />

Özal yönetimin ve Özal’ın liberal<br />

görüşlerinin damgasını vurduğu<br />

80’li yıllarda izlenen liberal ekonomi<br />

politikası ile birlikte siyasette<br />

liberalleşme ve tabu olan bir takım<br />

konuların tartışılması çok önemlidir.<br />

Mesela ilk olarak o dönemde Turgut<br />

Özal, ailesindeki bazı kişilerin de<br />

Kürtçe konuştuğunu söylemiş ve<br />

bu konuşması tabuları yıkmaktaki<br />

önemli adımlardan biri olmuştur.<br />

Terörle mücadelede yoğun bir dönem<br />

olan 1990’lı yıllarda, terör örgütü<br />

PKK ile Türkiye’deki güvenlik<br />

güçleri arasındaki çatışmalarda<br />

30.000 kişinin şehit olduğundan söz<br />

ediyorduk. İnsanların acıları vardı,<br />

travmaları vardı ve bazı insanların<br />

kinleri vardı. Türkiye 2000’li<br />

32


yıllara geldiğinde demokratikleşmeyi<br />

güçlendiren yeni dinamikler ve süreçler<br />

ortaya çıktı. Burada iki önemli<br />

süreçten bahsedebiliriz. Bunlardan<br />

birisi AB’ye uyum sürecidir. Bu süreçte<br />

Türkiye kanunlarını, anayasasını ve<br />

uygulamalarını AB ile uyumlu bir hale<br />

getirmek için çok sayıda reform paketi<br />

hazırlayarak, bunları meclisten geçirdi.<br />

Bu reformlar sayesinde bugün bir Kürtçe<br />

TV kurulabiliyor. Kürtçe yayın yapan<br />

devlet televizyonu<br />

var. Kürtçe<br />

okuma-yazma<br />

kursları açılıp bu<br />

dilde çalışmalar<br />

yapılabiliyor.<br />

AB uyum süreci<br />

bu anlamda<br />

Türkiye’deki politik<br />

süreci şekillendiren<br />

önemli bir dinamik.<br />

İkinci önemli<br />

süreç ise AK Parti<br />

Hükümeti’nin<br />

yaklaşımları<br />

ve uyguladığı<br />

politikalar. Tabi<br />

bu politikalar aynı zamanda AB’ye<br />

uyum süreciyle şekillenmiştir. AK<br />

Parti seçimlerde bir söz vermişti ve<br />

yine Başbakan Erdoğan bu sözden<br />

bahsetmişti: “Değişim”. Bu değişim,<br />

siyasete yeni bir soluk getirme ve<br />

kalkınma temellerine dayalıydı.<br />

Geçmişin siyasi tabularını yıkmak bu<br />

değişimin önemli unsuru idi. İşte böyle<br />

bir iklimde “demokratik açılım” başladı.<br />

Fakat bu açılım başladığı zaman bu<br />

sürecin nasıl bir reform süreci olacağına<br />

ilişkin kapsamlı bir tanımlama ve<br />

anlatım yapılamadı. Aydınlarla, bilim<br />

insanlarıyla toplantılar yapıldı fakat<br />

kamuoyunun kafası karışmıştı. Aslında<br />

kamuoyunun açılımı tartışması ve<br />

içeriğinin doldurulması beklentisi vardı.<br />

Bazı kişiler “açılımı” desteklerken,<br />

oluşan yanlış algılar nedeni ile bazıları<br />

“Ne oluyor bölünüyor<br />

muyuz” gibi sorular<br />

sordu. Tüm bu<br />

tartışmalar yapılırken<br />

BDP’nin TBMM’de<br />

temsil edilmesi<br />

önemli idi. Beklenen<br />

ise BDP’nin terörü<br />

lanetlemesi ve kendisini<br />

tamamen PKK’dan<br />

ayrıştırması idi. Fakat<br />

söylem düzeyinde<br />

bu ayrıştırma<br />

gerçekleşemedi. Belki<br />

de ayrıştırmasında<br />

bir takım zorluklar<br />

yaşıyor. Tabi bu çok<br />

hassas bir konu. Benim buradaki kanım<br />

bu konunun farklı uzmanlarla bir<br />

uzlaşma masası seminerleri çerçevesinde<br />

tartışılması.<br />

Bugün geldiğimiz noktada Suriye Devlet<br />

Başkanı Esad’ın Türkiye’nin Suriye’ye<br />

politikasına karşı PKK’yı desteklemeyi<br />

seçmesi ve terörist faaliyetlerini<br />

HAZAR RAPORU<br />

33


RÖPORTAJ<br />

sürdürmesi içinde ortam sağlaması<br />

Türkiye’de gerilimin artmasına ve<br />

her gün şehitlere ağlamamıza yol<br />

açtı. Bugün nerdeyse her gün şehit<br />

haberleri alıyoruz. Bu tip haberlerle<br />

de toplumdaki kutuplaşmanın<br />

arttığını görüyoruz. Bu koşullarda<br />

kişilerin kimliklerinden bahsederken<br />

kimliklerini politize etmesi gerilimi<br />

biraz daha artabiliyor. Türkiye’de<br />

hepimiz T.C vatandaşıyız hepimizin<br />

farklı etnik kimlikleri var ama bir<br />

potada erime durumu söz konusuyken<br />

şu anda tekrar kimliklerin ve siyasi<br />

görüşlerin kutuplaştığı bir döneme<br />

girmiş bulunuyoruz. Kadınlar açısından<br />

bu olaylara bakarsak, bu gerilimli<br />

dönemlerde kadınlar erkeklere göre iki<br />

misli etkileniyorlar. Genelde her türlü<br />

çatışma ortamlarında iç savaşlarda<br />

kadınlar daha fazla zarar görebiliyor.<br />

Kadın dul kalıyor, çocuklarını<br />

yitirebiliyor. Hele ki bu kadın kendi<br />

ayakları üzerinde duramayan, eğitim<br />

ve istihdam açısından dezavantajlı<br />

ise, kadının hayatını idame ettirme<br />

sorunu ortaya çıkıyor. Bugün Irak’ta<br />

ve Suriye’de çok sayıda dul kadın var<br />

ve kendi başlarına hayatlarını idame<br />

ettiremiyorlar. Bazıları geleneksel bir<br />

ortamda yetişip küçük yaşta evlenip<br />

çok sayıda çocuk sahibi olmuştur.<br />

Bir anda erkek ortadan kaybolunca<br />

sorunlarla baş başa kalmıştır. Ayrıca<br />

çatışma zamanlarında olumsuz imajlar<br />

kadınlara atfedilir. Taraflar birbirini<br />

incitmek istedikleri zaman onların<br />

kadınlarını aşağılıyor ve kadına tecavüz<br />

ederek kendi kafasındaki düşmanı<br />

cezalandırdığını düşünebiliyor. Yani<br />

gerilimin ve kutuplaşmanın arttığı bu<br />

tarz çatışma dönemlerinde kadınlar çok<br />

daha fazla olumsuz etkilenebiliyorlar.<br />

Kadınlar bu durumun farkında ve 21.<br />

YY’da demokrasi ve barış için mücadele<br />

etmeye çok fazla yatkınlık gösteriyorlar.<br />

Bu doğrultuda bizim daha fazla<br />

farkındalık yaratmamız çok önemlidir.<br />

AB üyelik süreci Türkiye’ye kadın<br />

ve azınlık hakları alanında gereken<br />

katkıyı sağlamış mıdır<br />

Kadın hakları konusundaki ilerlemede<br />

AB’ye üyelik süreci ve uyum yasaları<br />

çok önemli bir etki yaptı. Fakat asıl<br />

mesele zihniyet, kanunların uygulanması<br />

ve yaptırım sorunudur. Kanunlarda<br />

değişiklik oluyor fakat bazı alanlarda<br />

kanun yaptırımı çok düşük olduğu<br />

için uygulamada sorunlar devam<br />

ediyor. Mesela bugün Türkiye’de<br />

evlilik yaşı anne-babanın izniyle 16 ve<br />

normali ise 18. Fakat bugün hala çok<br />

sayıda çocuk gelin ve çocuk anne var<br />

Türkiye’de. Çocuk anne ne demek, 13-<br />

14 yaşında okuldan alınıp evlenmeye<br />

zorlanmış, hamile kalmış ve belki de<br />

istemeden çocuk sahibi olmuş. Bunları<br />

gördüğümüz zaman Türkiye’de hala<br />

kadın hakları alanında yapılacak çok şey<br />

var diyebiliriz. Atılacak yeni adımlara<br />

ihtiyaç var.<br />

34


AB’ye uyum süreci azınlık (Lozan<br />

Azınlıklarından bahsediyoruz) hakları<br />

konusunda da ilerlemelere yol açtı.<br />

Eskiden, çöken bir kilisenin duvarı<br />

dahi yapılmazken bugün biliyorsunuz<br />

birçok kilisenin restorasyonu yapılıyor<br />

ve tekrar hizmete açılıyor. Hukukçu<br />

olmadığım için azınlık hakları<br />

konusunda konuşmam yanlış olur. Bir<br />

sosyolog olarak şunu söyleyebilirim ki;<br />

azınlıklarla ilgili tartışmalarda tabular<br />

yıkıldı. Kadın hakları, azınlık hakları<br />

özgürlükler daha rahat konuşulabiliyor.<br />

Bu süreci olumsuz etkileyecek gelişme<br />

Suriye’nin terör örgütü PKK’yı tekrar<br />

destekleyerek ülkedeki terör faaliyetlerini<br />

artırması ve bu süreçte tekrar bir<br />

kutuplaşmanın yaşanması.<br />

Kadınların iş dünyasına katılımında<br />

pozitif ayrımcılığın etkili olduğu<br />

yönünde görüşler var. Sizce bu önemli<br />

bir etken midir<br />

Önce kendi hikâyemden başlayayım.<br />

Günümüzde Türkiye’de bir kadının<br />

ayrımcılığa uğramaması söz konusu<br />

değil. Çalışan kadının evlenip çocuk<br />

sahibi olup tamamen çekip gidebileceği<br />

ve kariyerini terk edeceği düşüncesi<br />

çok hâkim. Yani bu konuda, çoğunluğu<br />

erkek olan işverenleri ikna etmek çok<br />

zor oluyor. Bugün hala birçok kurum<br />

özel sektörde bir kadın elemana yatırım<br />

yapmak istemiyor. Diyor ki “bu her an<br />

evlenip çekip gidebilir, ben en iyisi erkek<br />

elemana yatırım yapayım”. Her şeyden<br />

önce bu düşünceyi yıkmak gerekli fakat<br />

kolay değil. Ayrıca siz en başta kadın<br />

olduğunuz için kendinizi iki kez ispat<br />

etmeniz gerekiyor. Bir erkeğin yaptığı bir<br />

tez çalışmasına göre daha ilginç bir tez<br />

yapacaksınız ki kabul görsün.<br />

Bugün kariyerinde yükselmiş bütün<br />

kadınlar bunu söylüyor. Biz aynı<br />

profesyonel niteliklere sahip erkeklerden<br />

daha fazla çalışarak kendimizi ispat<br />

etmek zorunda kaldık. Ayrıca şunu<br />

unutmayalım, özellikle Türkiye’de bekar<br />

bir kadınsanız toplum sizi dışlıyor.<br />

Bunun sonucunda destek networkları<br />

oluşturmak ve çevre edinmek zorlaşıyor.<br />

Bekar bir kadın her ortamda “tehlikeli”<br />

görülüyor ve o kadını uzak tutalım<br />

tutumu nedeni ile aile, arkadaşlık<br />

ve yakın çevre networklerinden uzak<br />

kalıyorsunuz. Türkiye’de özellikle aile,<br />

akraba, arkadaşlık networkü insanların<br />

iş bulmalarında, kariyerlerinde hızlı<br />

ilerlemelerinde çok önemli yer tutuyor.<br />

Peki, iş hayatında ne yapılmalı Tabi<br />

kadınlar için pozitif ayrımcılık önemli.<br />

Kadın sayısını artıran iş yerlerinin<br />

vergileri düşürülebilir. Bütün iş<br />

yerlerinin muhakkak bir kreş açması<br />

gerekir. Bu kanununda var fakat<br />

ceza o kadar düşük ki iş yerleri bu<br />

meblağı ödeyip kreş açmamayı tercih<br />

ediyor. Ayrıca kadınlar evlenip çocuk<br />

doğurmak istiyorlar ancak iş hayatına<br />

döndükleri zaman onları hemen<br />

taze bilgilerle güncelleyebileceğiniz<br />

programların eksikliği sorun yaratıyor.<br />

Bu tür programlara acilen ihtiyaç<br />

HAZAR RAPORU<br />

35


RÖPORTAJ<br />

var. İşine geri dönen kadının yeni<br />

bilgi ve teknolojilerden kopmaması<br />

gerekiyor. Bilgi çağındayız, hızla yeni<br />

bilgi ve yöntemler gelişiyor. Meslekten<br />

altı ay uzak kalmanız, yeni bilgi ve<br />

uygulamalara uyum göstermeniz için<br />

sorun yaratabilir bu nedenle mesleki<br />

güncelleme desteğine ihtiyaç var. Buna<br />

ek olarak şirketlerin kadınlara liderlik<br />

eğitimi vermesi gerekiyor. Bu konuda<br />

büyük eksiklikler var.<br />

Pozitif ayrımcılığın tartışıldığı<br />

bir başka platform da TBMM. 550<br />

sandalyeli Mecliste yalnızca 78<br />

sandalye kadın milletvekillerine ait.<br />

Sizce, kota uygulaması TBMM’de de<br />

uygulanmalı mı<br />

Kota uygulamasının her zaman<br />

yanındayım. Bunu geçmişte de<br />

söyledim, hiç olmazsa Mecliste %25<br />

-30 kadın milletvekili olana kadar<br />

kota uygulanabilir ve sonrasında<br />

bırakılabilir. Türkiye sadece Meclisteki<br />

kadın temsil oranıyla geride kalmıyor.<br />

Sosyal cinsiyet uçurumu dediğimiz bir<br />

uçurum var. Biliyorsunuz BM Kalkınma<br />

Forumu UNDP her yıl ülkelerin “İnsani<br />

ve ekonomik kalkınmışlık” düzeyini<br />

ölçüyor. Ayrıca bunu kadın-erkek olarak<br />

farklılaştırarak, insani ve ekonomik<br />

kalkınma düzeyi farkını ölçüyor.<br />

Türkiye’de sosyal cinsiyet uçurumu<br />

yüksek ve bu durum devam ediyor. 2<strong>01</strong>1<br />

yılında 135 ülke arasında 122’inci<br />

sıradayız. Yani uçurumun derinliği<br />

açısından ilk 10 ülke arasındayız.<br />

Sosyal cinsiyet uçurumunun sebebi<br />

hala yeterli sayıda kadının eğitime<br />

katılamamış olması. Her ne kadar son 5<br />

yılda kız çocuklarının okullaşma oranı<br />

çeşitli kampanyalar ve 8 yıllık eğitim<br />

zorunluluğuyla artmış olsa da hala<br />

yetersiz. Şu anda iş hayatında kadın<br />

istihdam oranı %29’a ulaştı. Bu olumlu<br />

bir gelişme, çünkü 2000’li yılların<br />

ortasında kadın istihdamı %22’ye<br />

gerilemişti. Kadın girişimci oranı ise<br />

AB ve OECD ülkeleri arasında en düşük<br />

düzeyde. Fakat Türkiye’de toplam<br />

CEO’ların oranı % 12. Bu İsveç’le<br />

aynı düzeyde bir rakam. Türkiye’de<br />

özel sektör yetenekli bir kadın gördüğü<br />

zaman ona yatırım yapıyor. Ama kamu<br />

sektöründe, orta ve üst düzey yönetimde<br />

kadınlar %1 gibi bir oranda temsil<br />

ediliyor. Örneğin 337 genel müdür<br />

yardımcısından 32’si kadın, 1976 daire<br />

başkanından ise 286’sı kadındır (DPB,<br />

Nisan 2<strong>01</strong>2). Türkiye’de oldukça<br />

çelişkili durumlar gözlemleniyor. Özel<br />

sektörde yönetici kadınların oranı<br />

kamudaki yönetici kadınlara göre çok<br />

daha yüksek.<br />

Peki, bu süreçte medya üzerine<br />

düşen görevi yapıyor diyebilir<br />

miyiz<br />

Medyada kadına karşı şiddet<br />

konusunda ciddi anlamda duyarlılık<br />

sergilemeye başladı. Şiddeti önlemek<br />

için erkek eğitim programları başlatıldı;<br />

kadın hakları konulu konferanslar<br />

düzenleniyor. Medyanın son 10 yıldaki<br />

36


en önemli rolü cinsel şiddet de dâhil<br />

olmak üzere kadına karşı şiddeti,<br />

kadının insan hakları sorunu olarak<br />

görmeye başlaması. Yine de medya<br />

üzerine düşen görevi tam olarak<br />

yapamıyor. Kadının reyting kaygısı ile<br />

cinsel bir obje olarak sergilenmesi devam<br />

ediyor. Yine, paparazzi programlarında<br />

kadın imajlarının sömürü amaçlı<br />

kullanılması devam eden olumsuzluklar.<br />

Suriye başta olmak üzere Türkiye’yi<br />

itme ve negatif bir örnek olarak algılama<br />

eğilimi var. O nedenle Arap ülkeleriyle<br />

olan ilişkilerimizde yeni bir döneme<br />

girdiğimizi düşünüyorum. Bu yeni<br />

dönemde “Türkiye deneyiminden bir ders<br />

çıkarılır mı”, “Türkiye bir örnek olabilir<br />

mi” soruları sorulmaya devam edecek ve<br />

yeni tartışmalar gündeme gelecektir.<br />

Eksikliklere rağmen<br />

demokratikleşme süreciyle Türkiye,<br />

bölgesinde örnek teşkil edebilir mi<br />

Tabi ki, Türkiye bir örnek teşkil<br />

edebilir. Zaten pek çok Arap ülkesi<br />

Türkiye’yi birebir kopyalamak değil,<br />

deneyimlerinden faydalanmak istiyor.<br />

Arap Baharı ve Suriye krizinden önce<br />

Arap dünyası AK Parti’nin modern<br />

demokratik normlarla İslami değerleri<br />

nasıl uzlaştırdığı sorusunu sorarak<br />

Türkiye’yi yakından inceliyorlardı. Çok<br />

sayıda Arap gazeteci Türkiye’ye gelip<br />

ofis açtılar. Birçok Arap akademisyen<br />

Türkiye ile ilgili konferans düzenledi.<br />

Çalışmalarım dolayısıyla sık sık Arap<br />

entelektüelleriyle bir araya geldiğim için<br />

bu gelişmeleri yakından takip edebildim.<br />

İlginçtir ki, hangi Arap ülkesine gitsem<br />

çok sayıda insan benden, AK Parti<br />

politikasıyla ilgili bilgi almak istedi. Arap<br />

Baharı ile Türkiye konusunda çelişkili<br />

algılar ortaya çıktı. Türkiye ile gerilim<br />

yaşayan Arap ülkeleri Türkiye’ye çok<br />

farklı bir şekilde bakmaya başladı.<br />

HAZAR RAPORU<br />

37


RÖPORTAJ<br />

Stephen Larrabee Kimdir<br />

F. Stephen Larrabee, RAND Corporation’da Avrupa Güvenliği<br />

Başkanlığını yürütmektedir. RAND’a katılmadan önce, Larrabee<br />

1983-1989 yılları arasında New York Doğu-Batı Güvenlik Çalışmaları<br />

Enstitüsü’nde başkan yardımcısı ve yönetici olarak görev yaptı. 1978<br />

yılından 1981 yılına kadar, Larrabee Beyaz Saray ABD Ulusal<br />

Güvenlik Konsey kadrosunda Sovyet-Doğu Avrupa ilişkileri ve Doğu-<br />

Batı politik-askeri ilişkileri uzmanı olarak görev almıştır.<br />

Türkiye ve ABD arasındaki ikili<br />

ilişkilerin şu anki durumunu nasıl<br />

görüyorsunuz<br />

Başkan Obama döneminde, ABD ve<br />

Türkiye arasındaki ilişkilerin önemli<br />

ölçüde geliştiğini düşünüyorum. Tabi<br />

buna, Başbakan Erdoğan ve Başkan<br />

Obama arasında yakın iletişim<br />

olmasının da büyük katkısı var. Haliyle<br />

de bu durum, ilişkileri yoğunlaştırmaya<br />

yardımcı oluyor. Özellikle, son bir yılda<br />

gördüğüm kadarıyla, ABD ve Türkiye<br />

arasında birçok politik uzlaşma var ve<br />

her ikisi de bazı konularda aynı şeylerden<br />

bahsetmekteler.<br />

ABD-Türkiye stratejik ortaklığında<br />

yaşanan başlıca problemler nelerdir<br />

Açıkçası, bu problemlerden ilkinin<br />

Suriye Krizi olduğunu düşünüyorum.<br />

2<strong>01</strong>2 Kasım’ında yapılacak olan ABD<br />

seçimlerinden önce Obama yönetimi<br />

Suriye Krizi için askeri bir müdahalede<br />

yer almak istememekte. Seçimleri kimin<br />

kazanacağı belli değil ama Başkan<br />

Obama kazanırsa - ki bunun mümkün<br />

olduğunu düşünüyorum- ABD, Suriye<br />

Krizinde daha aktif rol oynayacaktır.<br />

ABD, Türkiye’nin yanı sıra, özellikle<br />

Suudi Arabistan ve Ürdün de dâhil olmak<br />

üzere bölgedeki müttefiklerle birlikte<br />

bölgeyi koordine edecektir diye tahmin<br />

ediyorum. Buna ek olarak, seçimler<br />

sonrası ABD’nin bölgede daha aktif<br />

bir politika izleyeceği öngörülmekte.<br />

Öte yandan, duruma askeri olarak<br />

karışmanın çatışmayı daha da kötü<br />

duruma getireceği endişesi ilgili tarafların<br />

ortak kanaati gibi görünüyor.<br />

ABD’deki seçimlerden bahsettiniz.<br />

Sonuçlara ilişkin öngörüleriniz<br />

nelerdir<br />

Başkan Obama’nın şansının Romney’e<br />

göre daha fazla olduğunu düşünüyorum.<br />

Özelikle Romney, şayet kazanırsa ve<br />

“Metnin orijinal dili sayfa 56’da.<br />

38


uygulayacağını söylediği politikaları<br />

hayata geçirirse daha fazla problemimiz<br />

olacaktır diye de endişe ediyorum.<br />

Romney, neo-muhafazakâr tarafın<br />

tavsiyelerini almış gibi görünüyor. Yine de<br />

onun desteklediği politikalara kendisinin<br />

bile inandığını söylemek zor. Yani, bana<br />

göre söylemleri sadece politik nedenlerden<br />

ötürü. Kazanıp kazanamayacağını<br />

sonucu bekleyip göreceğiz. Ama kesinlikle<br />

konuşmalarının coşku vermediği bir<br />

gerçek.<br />

yüzyılı aşkın bir süre emek vermiştir.<br />

Bu nedenle Türk modelini otomatik<br />

olarak uygulamanın mümkün olmadığını<br />

düşünmekteyim. Sonuç olarak kimse,<br />

böyle bir zemine sahip olmayan bölge<br />

ülkelerinden, bir gecede Türkiye gibi<br />

olmasını beklememeli.<br />

Orta Doğu’da halen etkilerini<br />

gördüğümüz Arap Baharı ile ilgili<br />

görüşleriniz nelerdir<br />

Birçok insan Orta Doğu’daki sosyal ve<br />

ekonomik değişimleri göz ardı ettiğinden<br />

dolayı, Arap Baharı onlara sürpriz oldu.<br />

Tunus’ta başlayan bu hareket, sonrasında<br />

Orta Doğu’nun neredeyse tamamına<br />

yayıldı. Bu noktada bir hususun altını<br />

çizmek gerek. Orta Doğu’daki birçok<br />

kişi Türkiye’yi potansiyel ve muhtemel<br />

bir rol model olarak görmekte. Diğer<br />

taraftan, Türkiye kendisini takip<br />

edilmesi zorunlu bir rol model olarak<br />

tanımlamamakla birlikte, bölge halkına<br />

bir tür ilham kaynağı olmayı tercih<br />

etmiş durumda. Özellikle ekonomi ve<br />

demokrasi alanlarında, pek çok Arap için<br />

Türkiye’nin cazip olan yönleri var. Fakat<br />

bu ülkeler ve Türkiye arasında siyasi<br />

ve ekonomik gelişim düzeyi açısından<br />

belirgin farklılıklar olduğunu da göz<br />

ardı etmemek gerek. Şöyle ki, Türkiye<br />

kendi demokrasi şeklini geliştirmek için<br />

Suriye’de aylardan beri devam<br />

eden ve birçok sivilin de yaşamını<br />

kaybettiği çatışmalara, uluslararası<br />

müdahalenin bir zorunluluk<br />

olduğunu düşünüyor musunuz<br />

Örneğin, Bosna ve Libya’da<br />

olduğu gibi NATO’nun bu olaya<br />

da müdahalesini gerekli görüyor<br />

musunuz<br />

NATO üyesi ülkelerde, Suriye’de yaşanan<br />

krize dâhil olmak gibi bir fikir birliği<br />

görmedim. En son, Suriyeliler tarafından<br />

Türk jetinin düşürülmesi olayının<br />

ardından yapılan NATO toplantısında,<br />

Türkiye’nin destekleneceği belirtildi ama<br />

askeri bir müdahaleye dâhil olmak adına<br />

HAZAR RAPORU<br />

39


RÖPORTAJ<br />

bir irade sergilenmedi. Ama yapılabilir<br />

şeyler de var tabii ki. Bunlardan biri,<br />

sorunu NATO ile değil ABD ve kilit<br />

müttefikleri ile çözmek olabilir. Diğeri<br />

ise isyancıları eğitmenin gerekli olup<br />

olmadığıdır. Daha önce bahsettiğim gibi<br />

ABD kesiminde askeri müdahalede yer<br />

almak adına bir isteksizlik var. Fakat<br />

bu durum seçim sonucuna bağlı olarak<br />

değişebilir. Ama o zaman bile ABD hala<br />

Afganistan’da ve Irak’ta yer alıyor olacak<br />

ve ikisi de çok hoş deneyimler değildi.<br />

Şu an için ABD, askeri harcamaları<br />

azaltmış olmakla birlikte, ülkedeki askeri<br />

müdahaleye olan çekimserliğin devam<br />

edeceğini düşünüyorum.<br />

ABD’nin gerek Kürt sorunu<br />

gerekse PKK’ya karşı mücadelede<br />

Türkiye ile olan ilişkilerini nasıl<br />

değerlendiriyorsunuz<br />

ABD hâlihazırda PKK’ya karşı mücadele<br />

için çok şey yapmıştır. Ve bu noktadaki en<br />

önemli nokta, Türkiye’nin kendi sorununu<br />

kendisinin çözmesidir. Bence Kürt sorunu<br />

siyasi, sosyal ve ekonomik temellere<br />

dayanmakla birlikte zor bir sorun. Bu<br />

nedenle, yalnız askeri yöntemlerle sorunu<br />

çözmek mümkün değildir. Sosyal, siyasi<br />

ve ekonomik önlemler içeren çok daha<br />

geniş bir program gerektirmekte. Sadece<br />

PKK’ya karşı saldırıları yoğunlaştırarak<br />

bunu yapmak mümkün olmayacaktır. Bu<br />

durum özellikle Suriye’deki krizle daha<br />

da kritik bir hale geldi.<br />

Gürcistan ve Ukrayna’nın<br />

NATO’ya katılım talepleri<br />

çerçevesinde, ABD’nin Karadeniz<br />

bölgesi politikasını nasıl<br />

değerlendiriyorsunuz<br />

Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya<br />

üyelik şansının halen devam ettiğini<br />

düşünüyorum. Ama gerçekçi konuşmak<br />

gerekirse ben bu konuların bir bütün<br />

olduğu kanaatindeyim. Örneğin,<br />

Ukrayna’daki durum. Cumhurbaşkanı<br />

Yanukoviç Şubat 2<strong>01</strong>0 tarihindeki<br />

seçimden sonra siyasi olarak önemli<br />

ölçüde kayıplar yaşamakta. Ve bildiğim<br />

kadarıyla Gürcistan’da da halen askeri<br />

reformlar alanında yapılması gereken<br />

bir sürü iş var. Üyelik konusunda kapılar<br />

hala açık ama yapılması gereken daha<br />

pek çok şey var. Özellikle, Ukrayna’daki<br />

durum kötüleşmeye devam ettiği sürece<br />

NATO’da genişleme konusunda hiçbir<br />

uzlaşmaya varılamayacaktır.<br />

40


Bildiri ve Makale Çağrısı<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü olarak, <strong>Hazar</strong><br />

<strong>Raporu</strong> isimli dergimizde yayınlanmak üzere<br />

makale önerileri gönderilmesi için çağrıda<br />

bulunuyoruz. <strong>Hazar</strong> <strong>Raporu</strong>; <strong>Hazar</strong>, Orta<br />

Asya, Kafkasya, Türkiye ve Avrasya bölgesiyle<br />

alakalı araştırma yapan akademisyenler,<br />

sektörel temsilciler ve aydınlar ile iletişim<br />

kurup fikir alışverişinde bulunmayı hedefliyor.<br />

Bu duyurunun amacı; farklı fikirlerin bir araya<br />

gelmesi ve düşünce zenginliğinin gelişimine<br />

katkıda bulunarak yukarıda bahsedilen<br />

coğrafyaya ilişkin analitik bakış açıları<br />

oluşmasını sağlamaktır. Ayrıntılı bilgi için<br />

www.hasen.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.<br />

Tarih, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, kamu<br />

yönetimi, iktisat, sosyoloji ve uyuşmazlık<br />

çözümü gibi alanlarda makale önerilerinizi<br />

bekliyoruz. Makalelerin teması ile ilgili<br />

hususi bir kısıtlama söz konusu olmamakla<br />

birlikte altını çizmek gerekir ki makale konusu<br />

mutlaka ilgililere tavsiye verici ve yol gösterici<br />

nitelikte olmalıdır.<br />

1 Kasım 2<strong>01</strong>2 tarihine kadar makaleniz ve kısa<br />

biyografinizi iki ayrı Word dosyası halinde<br />

paper@hasen.org.tr adresine gönderebilirsiniz.<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü Hakkında<br />

<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü, İstanbul merkezli<br />

kar amacı gütmeyen bir düşünce kuruluşudur.<br />

Misyonu; yüksek kalitede, bağımsız<br />

araştırmalar yürütmek ve <strong>Hazar</strong> Bölgesi’ne<br />

ilişkin yenilikçi, stratejik öneriler sağlamaktır.<br />

Enerji, enerji güvenliği ve ulaştırma konularına<br />

yoğunlaşan Enstitü, Türkiye ve dünyanın önde<br />

gelen düşünce kuruluşlarından biri olmayı<br />

hedeflemektedir. Bu doğrultuda yayınlar,<br />

konferanslar, seminerler, eğitim çalışmaları ve<br />

atölye faaliyetlerini içeren dinamik bir program<br />

izleyerek tartışma ve araştırmaları teşvik eder<br />

ve kamu bilincini geliştirir.<br />

HAZAR RAPORU<br />

41


CHOICE FOR<br />

ENERGY OF<br />

TURKEY’S<br />

TOMORROW<br />

Turkey’s largest private natural gas importer.<br />

With its PNG and LNG portfolio, supplies major<br />

industrial customers and cities throughout the country.<br />

www.enercoenerji.com


OCTOBER - DECEMBER 2<strong>01</strong>2<br />

Contents<br />

ARTICLES<br />

TANAP – the Breakthrough Project of Caspian Gas-to-Europe<br />

“With its oil strategy successfully realized, Azerbaijan has begun to pursue its strategic goals<br />

related to gas export policy; it is currently the only country in the region exporting gas to<br />

international markets (i.e. Turkey, Russia, Georgia), and so the country has been designated as<br />

an “enabler of- and contributor to” the Southern Gas Corridor by the EU.”<br />

Gulmira Rzayeva / Energy Expert<br />

44<br />

A Step Ahead Towards the Stage of Maturation in Azerbaijani-<br />

Turkish Relations: The Trans Anatolian Pipeline<br />

“The Azerbaijani-Turkish pipeline project will emancipate the bilateral relations from the realm<br />

of emotions, set clearly the interests of each side, thus transferring cooperation between the<br />

two states on a healthier ground based on win-win pragmatic dealings.”<br />

Dr. Burcu Gültekin Punsmann / Senior Foreign Policy Analyst<br />

Economic Policy Research Foundation of Turkey, TEPAV<br />

50<br />

English Part<br />

Contents<br />

INTERVIEW<br />

F. Stephen Larrabee<br />

RAND Corporation<br />

President of the European Security<br />

“A lot of people by surprise it really began in Tunisia and then spread across the rest<br />

of the Middle East. I think for many Arabs in the ME, Turkey is seen as a potential<br />

and possible role model. But I think, on the other hand, Turkey at the same time sees<br />

itself, sees itself as a kind of inspiration but not necessarily a model to be followed.”<br />

56<br />

CASPIAN REPORT


TANAP – the Breakthrough Project<br />

of Caspian Gas-to-Europe<br />

Gulmira Rzayeva<br />

Energy Expert<br />

Introduction<br />

With its oil strategy successfully<br />

realized, Azerbaijan has begun to pursue<br />

its strategic goals related to gas export<br />

policy; it is currently the only country in<br />

the region exporting gas to international<br />

markets (i.e. Turkey, Russia, Georgia),<br />

and so the country has been designated<br />

as an “enabler of- and contributor to” the<br />

Southern Gas Corridor by the EU.<br />

In line with this strategy, Azerbaijan<br />

is aiming to become an important and<br />

strategic gas exporter country for the<br />

EU in the long-term. It is now putting<br />

significant effort into establishing a<br />

presence at every part of the value chain,<br />

from the SD field to the European end<br />

users.<br />

The PSA on the SD II of development<br />

is valid till 2036, and the lifetime of<br />

the project is 24 years from now 1 . Until<br />

then, SOCAR will not be able to change<br />

the terms of the contract or change the<br />

sharing of assets. However, today, with<br />

its rapidly growing financial capabilities<br />

1 BP in Azerbaijan: Sustainability Report http://www.<br />

bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/STAGING/<br />

global_assets/downloads/A/Azerbaijan_Sustainability_Report_2<strong>01</strong>0.pdf<br />

and strategic position in the project, it<br />

is able to acquire more assets along the<br />

value chain. This allows it to control the<br />

infrastructure through which its gas will<br />

be transported to the market, where the<br />

company can also have stakes.<br />

At this stage, Azerbaijan would never sell<br />

its gas at the Turkish-European border<br />

as a net crude exporter. Gas is a strategic<br />

commodity, and by using this asset<br />

wisely, SOCAR and the country can gain<br />

important geostrategic and financial<br />

leverage. The issue of controlling the<br />

prospective network is becoming<br />

increasingly urgent. This would secure<br />

SOCAR from being dependant on<br />

the European infrastructure and gas<br />

consumer companies for next two<br />

decades, which would be able to expose<br />

economic and political manipulation.<br />

With the expansion of SCP, Azerbaijan<br />

would be able to secure its interests in<br />

controlling the potential volume of gas<br />

from the wellhead till the end users<br />

over half of the value chain. However,<br />

this arrangement would not satisfy the<br />

broader goal of becoming an influential<br />

gas exporting country. The Azerbaijani<br />

44


government as an owner of the gas<br />

would not want to transport its gas via<br />

a pipeline that belongs to a consortium<br />

that represents the interests of consumer<br />

countries, and to be dependent on<br />

an infrastructure where gas producer<br />

companies interests are not represented.<br />

Similarly, the SD consortium<br />

shareholders would be aligned with such<br />

a strategy and support Baku’s initiative<br />

to build a dedicated, standalone<br />

pipeline, which would deliver huge<br />

volumes of Azerbaijani, and in the future<br />

of Azerbaijan has begun an initiative<br />

to expand the SCP. The proposed<br />

system would be scalable up to 31 bcm<br />

of Azerbaijani gas, and in the future,<br />

include Central Asian gas as well.<br />

There are two reasons that such an<br />

initiative was suggested. First, the<br />

scalable infrastructure is needed to<br />

transport SD gas after 2<strong>01</strong>7, and the<br />

gas from new discoveries will ensure<br />

Azerbaijani gas production reaches 50<br />

bcm/pa after 2025 2 . Yet the huge volume<br />

of gas that under some scenarios will be<br />

Central Asian, gas and thus replace<br />

Nabucco East in Turkish territory.<br />

Implications<br />

Not satisfied with the 10 percent<br />

stake in the South Caspian Pipeline<br />

(SCP), SOCAR State Oil Company<br />

shipped from Turkmenistan once the<br />

Transcaspian pipeline is built is further<br />

reason to launch a new scalable pipeline.<br />

Launching the second SCP would be<br />

an excellent opportunity for SOCAR to<br />

increase its share in the project, and even<br />

2 http://eurasianenergyanalysis.blogspot.com/2<strong>01</strong>2/06/<br />

trans-anatolian-gas-pipeline-strongest.html<br />

CASPIAN REPORT<br />

45


to become a majority share operator. With<br />

a majority stake in the Caucasus section of<br />

the whole value chain, Azerbaijan would<br />

be able to operate and control part of the<br />

strategic project. Baku has the cash, and<br />

gas resources and financing pipelines<br />

like SCP and TANAP is something the<br />

country is happy to do. BP and other SD<br />

partners have already reached a consensus<br />

on the expansion of SCP. However altering<br />

the share allocation in the new pipeline is<br />

the issue yet to be agreed.<br />

Driven by the strategy described above<br />

there was a strong necessity for SOCAR to<br />

further securing its interest down the value<br />

chain on the Turkish territory. The solution<br />

that came with announcement of the<br />

Transanatolian pipeline on 17 November<br />

2<strong>01</strong>1 was an inevitable game changer<br />

for the entire Southern Gas Corridor.<br />

As expected, the pipeline would replace<br />

the entire Nabucco East on Turkish soil,<br />

following its replacement on Azerbaijani<br />

and Georgian territory via the expansion of<br />

SCP.<br />

Transanatolian Pipeline (TANAP) first<br />

time was “suddenly appeared” in October<br />

2<strong>01</strong>1 during the Turkey-Azerbaijan transit<br />

negotiations and secured “a dedicated<br />

article” (without a name) within IGA<br />

on 25 October 2<strong>01</strong>1. After that on 24<br />

December 2<strong>01</strong>1 MoU was signed for<br />

TANAP and 26 June 2<strong>01</strong>2 dedicated IGA<br />

was signed.<br />

Contrary to what many experts<br />

predicted, the legal regulatory<br />

framework of the pipeline was not<br />

a problematic issue in the TANAP<br />

negotiations. It was, however, the main<br />

issue for the BOTAS-SOCAR transit<br />

agreement, signed on 25 October, 2<strong>01</strong>1<br />

after two years of negotiations. It has<br />

been agreed that the IGA/HGA 3 of<br />

TANAP will be based on Swiss law.<br />

It was important for SOCAR to include<br />

the terms of transporting 6 bcm of gas<br />

for export to the Turkish market via<br />

TANAP, and both sides have agreed on<br />

these terms. Without this 6 bcm of gas,<br />

TANAP is not feasible, as its 56-inch<br />

and 32 bcm capacity pipeline will not<br />

be economically viable with a startup<br />

volume of only 10 bcm.<br />

Therefore “transit” chapter of IGA of 25<br />

October 2<strong>01</strong>1, which is already ratified<br />

on Turkish General Assembly and Gas<br />

Transit Agreement (GTA) of BOTAS-<br />

SOCAR signed on same day are now<br />

informally “non applicable” to TANAP<br />

project.<br />

TANAP is fully supported by both the<br />

Azerbaijani and Turkish governments.<br />

It is also supported by the UK, the USA<br />

and the EU, as well as the TAP and even<br />

Nabucco consortiums. BP supports<br />

both TANAP and Botas Grid based on<br />

different approaches.<br />

TANAP released a Request for<br />

Information and the TANAP<br />

Consortium started negotiation with<br />

potential new shareholders by releasing<br />

3 IGA: Intergovernmental Agreement, HGA: Host Government<br />

Agreement<br />

46


a Letter of Intent and a technical<br />

information document for BP, Statoil<br />

and Total for partnership. Total is an<br />

upstream company and so far has not<br />

invested in any midstream projects<br />

except for SCP. But because TOTAL has<br />

a 40% stake in Azerbaijan’s Absheron<br />

gas field, it would make sense for it<br />

to be interested in securing a share in<br />

midstream projects such as TANAP. The<br />

same is applicable to BP. BP also holds<br />

no stakes in midstream projects, except<br />

for SCP and BTC, but its investment<br />

in the Shafag-Asiman field is provided<br />

incentives for BP to have transportation<br />

assets.<br />

Shares of Turkish companies in the<br />

project have not been defined yet. It is<br />

expected that Botas would hold from<br />

5 to 20% and TPAO from 0 to 20%. It<br />

will be decided by consortium during<br />

corporate structure. BOTAS now opt<br />

to 15-20% of share at TANAP. Also<br />

the company would be responsible<br />

for transportation of 6 bcm of gas for<br />

Turkey via this pipeline. SOCAR wants<br />

to hold at least 51 percent, but securing<br />

this will not be an easy task.<br />

However, there is a completely different<br />

approach from the consumer side at the<br />

other end of the network on the part of<br />

the EU. From the European perspective<br />

a free market creates actionable<br />

alternatives. According to EU third party<br />

access law, a single company cannot own<br />

assets of more than 50 percent in the<br />

upstream, midstream and downstream<br />

projects. It is obvious that due to a<br />

monopoly rationale the EU will not<br />

give third party exemption to the SD<br />

Consortium shareholders. Regardless<br />

of which evacuation route and pipeline<br />

is selected – Italian or South East<br />

European (TAP or Nabucco West) - the<br />

SD consortium shareholders, including<br />

SOCAR, BP, Statoil etc cannot own<br />

more than a 50 percent stake along the<br />

value chain. How much SOCAR and<br />

BP will own assets in supply chain to<br />

sell gas to the gas buyer companies and<br />

European end users will depend on their<br />

total stakes at SD, SCP and TANAP.<br />

If even the SD consortium shareholder<br />

companies will not have direct access to<br />

the end users and distribution network<br />

in the market, it would still be profitable,<br />

indeed lucrative, for them to sell gas to<br />

European gas buyer companies. They<br />

will not lose anything because the price<br />

in the market is still high enough.<br />

TANAP also holds geopolitical<br />

implications for the parties. Following<br />

the signing of the agreement between<br />

Azerbaijan and Turkey, Russia and<br />

Iran have indicated concerns over the<br />

project. Through TANAP, Turkey is<br />

aiming to reduce its dependence on<br />

Russian and Iranian gas imports in the<br />

future with the additional 6 bcm/y of<br />

gas that TANAP would provide. Turkey<br />

is anxious about its increasing demand<br />

for gas, and its energy policy is designed<br />

to ensure long-term energy security.<br />

CASPIAN REPORT<br />

47


Turkey cannot countenance increasing<br />

the gas import volume from Russia and<br />

Iran, simply based on the economics<br />

of it. Iran sells its gas to Turkey for<br />

$585 per thousand cubic meters, which<br />

increases Turkey’s annual natural gas<br />

bill by an extra more than $800 million.<br />

The price of a thousand cubic meters<br />

of natural gas is currently $400 in<br />

international markets. Moreover, much<br />

of the problem in the gas trade between<br />

Tehran and Ankara derives from a “take<br />

or pay” condition in the contract. After<br />

the TANAP agreement was signed,<br />

Iran increased the gas price for Turkey<br />

from $505 to $585, 4 the highest price<br />

Turkey pays. In February Turkish energy<br />

minister Taner Yildiz announced that<br />

Turkey supports the possible merger of<br />

the Nabucco and TANAP project which<br />

have the same route on Turkish soil.<br />

The above mentioned merger of<br />

two projects was a while under<br />

serious consideration of the Shah<br />

Deniz consortium few months ago<br />

as intensive trilateral negotiations on<br />

Trans-Caspian Gas Pipeline among<br />

European Commission, Azerbaijan<br />

and Turkmenistan were conducted.<br />

However, after a number of statements<br />

of Turkmen senior authorities to take<br />

Azerbaijan to the International Court<br />

over the disputed Kyapaz/Serdar field,<br />

negotiations have been suspended.<br />

With regards to Russia, it has also<br />

reacted to the deal between the two<br />

4 http://www.byegm.gov.tr/yabanci-bultenler.aspxd=15.03.2<br />

<strong>01</strong>2&pg=2&ahid=5<strong>01</strong>89&act=3<br />

“brother” countries, and has threatened<br />

Ankara that it will not supply additional<br />

volumes of gas to Turkey in case of<br />

winter emergencies if the latter buys<br />

from Azerbaijan. Although Turkey has<br />

recently secured a discount for Russian<br />

gas, and pays $400, 5 this is the average<br />

in the context of the European price<br />

standard. The cheapest and most<br />

commercially attractive price is the $330<br />

that Turkey pays for Azerbaijani gas.<br />

Consequently, Ankara is more interested<br />

in increasing the gas export volume from<br />

Shah Deniz in long run.<br />

Russia has also reacted on the political<br />

level. The recent announcement from<br />

Ashgabat in June 2<strong>01</strong>2 that it will take<br />

the disputed Kyapaz/Serdar field case<br />

to the International Court of Justice<br />

and, more importantly, will sue the<br />

Azerbaijani officials for their statements<br />

on the field, is no coincidence. Russia<br />

has political and economic leverage over<br />

Ashgabat, so does Iran, and it should not<br />

be ruled out that Turkmenistan is acting<br />

with Russia’s or Iran’s silent consent.<br />

Conclusion<br />

The headquarter of the TANAP<br />

consortium will be centered, but its<br />

Turkey branch will be responsible<br />

for operations in the Netherlands.<br />

Accidentally or not, the South Stream<br />

AG company will also be re-located to<br />

the Netherlands. Russia and Gazprom<br />

aggressively pushing forward the<br />

5 http://www.todayszaman.com/news-270575-turkey-eyessolution-as-iran-insists-on-unfair-gas-price.html<br />

48


ealization of the South Stream project,<br />

which would have almost the same<br />

route and the markets as the Nabucco<br />

West project part of the mega Southern<br />

Corridor project. The South Stream<br />

consortium having the Southern<br />

Corridor on its way as a competitor is<br />

in rush to sign and have the Gas Transit<br />

Agreements, IGAs and sale & purchase<br />

agreements with those countries on<br />

hand and thus, secure being first to<br />

penetrate the Central and South East<br />

European markets within this project.<br />

Agreements between South Stream<br />

and some Central European countries<br />

have been reached already and those<br />

countries that either reluctant to deepen<br />

their dependence on Russian via South<br />

Stream or have an agreement but delay<br />

the go-ahead with feasibility studies and<br />

FEED are getting good incentive from<br />

Russia to give the green light. Bulgaria<br />

got 11 percent discount for gas from<br />

Gazprom from April till December<br />

2<strong>01</strong>2 6 . It is obvious that in return Russia<br />

will get go-ahead with FEED in Bulgaria.<br />

With regards to Turkey, it is obvious<br />

that 6 bcm of gas from SD II for Turkish<br />

market will not be sufficient to satisfy<br />

the Turkish rapidly growing gas demand.<br />

Turkey is concerned and specifically<br />

interested in diversification of gas<br />

supply sources from those of Iranian<br />

and Russian. Northern Iraq is key for<br />

future Turkish gas market. Turkey now<br />

totally focused on the development of<br />

the northern Iraqi gas fields and Turkish<br />

energy companies has huge investments<br />

in those fields. However Iraqi gas will<br />

not be shipped via TANAP to Turkey<br />

and in the future to Western directions.<br />

Serbia signed a new sale & purchase of<br />

5 bcm of gas agreement with Gazprom<br />

for the period of 10 years. Consequently,<br />

one can conclude that the European<br />

market is unofficially divided between<br />

Gazprom and the SD consortium:<br />

Central Europe reserved for Gazprom,<br />

West Balkans and Italy dedicated for the<br />

BP+SOCAR-lead SD consortium.<br />

6 http://www.wgc2<strong>01</strong>5.org/bulgaria-russia-energy-gas-2/<br />

CASPIAN REPORT<br />

49


A Step Ahead Towards the Stage of<br />

Maturation in Azerbaijani-Turkish<br />

Relations: The Trans Anatolian Pipeline<br />

Dr. Burcu Gültekin Punsmann<br />

Economic Policy Research Foundation of Turkey, TEPAV<br />

Senior Foreign Policy Analyst<br />

The signature of the memorandum<br />

of understanding between Azerbaijan<br />

and Turkey on 11 December 2<strong>01</strong>1 for<br />

the establishment of the consortium<br />

that will build the Trans Anatolian<br />

Pipeline (TANAP) to supply gas from<br />

Shah Deniz gas field to Europe through<br />

Turkey was a surprise development. The<br />

Azerbaijani-Turkish inter-governmental<br />

agreement on the implementation of the<br />

TANAP pipeline was signed on 26 June<br />

2<strong>01</strong>2. Both countries hailed TANAP<br />

as a step ahead ‘towards a new age of<br />

partnership’.<br />

The Azerbaijani-Turkish pipeline<br />

project will emancipate the bilateral<br />

relations from the realm of emotions,<br />

set clearly the interests of each side, thus<br />

transferring cooperation between the<br />

two states on a healthier ground based<br />

on win-win pragmatic dealings.<br />

The deal carries to potential to upgrade<br />

Turkish-Azerbaijani energy relations to<br />

the level of Turkish-Russian relations.<br />

Russia has been Turkey’s principal<br />

partner in the field of energy over the<br />

last 15 years. Furthermore, Turkey has<br />

been considering Russia - a country<br />

whose political will alone could<br />

change facts on the ground - as the<br />

cornerstone of her ambition to become<br />

an energy transit and a hub country.<br />

Interestingly a deal on the South Stream<br />

between Turkey and Russia came as<br />

an unexpected move a few days after<br />

the one on TANAP and less than two<br />

months after the decision of BOTAŞ<br />

not to review the 1986 gas deal. On 28<br />

December Gazprom and Botaş signed<br />

the amended contracts as the South<br />

Stream permits were displayed to Prime<br />

Minister Putin.<br />

TANAP as a post Nabucco pipeline<br />

and a transnational gas export project<br />

realized on the initiative of Azerbaijan<br />

and in cooperation with Turkey will<br />

be a game changer. Among SOCAR’s<br />

most strategic investments capitalyzing<br />

on Turkey’s future position in world<br />

geography, TANAP will fundamentally<br />

change the situation around bringing<br />

Caspian gas to Europe.<br />

50


The process<br />

To the Shah Deniz 2 agreement signed<br />

on 25 October 2<strong>01</strong>1 in Izmir for the<br />

transit through Turkey and purchase<br />

of Azerbaijani gas succeded a period<br />

of lengthy negotiations on the transit<br />

agreement and the price setting.<br />

The Shah Deniz gas producers’<br />

consortium in Azerbaijan could no<br />

longer postpone the investment<br />

decision in that project’s Phase Two,<br />

which necessitates determining the<br />

transportation solution in early 2<strong>01</strong>2.<br />

Azerbaijan expects gas production to<br />

reach some 50 bcm of gas annually<br />

by 2025 (double the present annual<br />

production). Apart from Shah Deniz,<br />

that increase is anticipated to come from<br />

the Apsheron, Umid, Babek, deep-water<br />

ACG, and possibly Shafak-Asiman<br />

projects, all involving international<br />

companies in partnerships with<br />

Azerbaijan. The inter-governmental<br />

agreement and the framework<br />

agreement on gas transit envisaged<br />

two possible options for the transit of<br />

Azerbaijani gas westward via Turkey.<br />

One option was to use Turkey’s Botasoperated<br />

pipeline system, conditional<br />

on certain upgrading for this purpose.<br />

The other option was identified as<br />

a trans-Anatolian gas pipeline, to be<br />

jointly built across Turkey. Already at<br />

the signing event for these agreements,<br />

the Azerbaijani side made clear its<br />

preference for building a trans-Anatolia<br />

pipeline from scratch.<br />

The agreement<br />

TANAP is backed up by gas and<br />

funding from Azerbaijan. The cost<br />

is estimated at 5 billion USD. The<br />

partners will finance the construction<br />

of the pipeline proportionately to<br />

their respective ownership shares.<br />

(SOCAR: 80%, BOTAŞ: 10%, TPAO:<br />

10%). Third-party gas-producing<br />

companies, apparently meaning Shah<br />

Deniz consortium partners, may be<br />

allowed to join the consortium later,<br />

as minority shareholders. The capacity<br />

of the transit line is projected at 16<br />

billion cubic meters (bcm) annually<br />

in the first stage, to be increased to 24<br />

bcm in the second stage.<br />

Of those amounts, Turkey will be<br />

entitled to buy 6 bcm annually from<br />

Shah Deniz, Phase Two of production<br />

(from 2<strong>01</strong>7 onward), in accordance<br />

with the long-term agreement between<br />

Turkey and Azerbaijan. Under the<br />

MOU just signed, Azerbaijan and<br />

Turkey will complete the feasibility<br />

study for the trans-Anatolia pipeline in<br />

early 2<strong>01</strong>2, start construction work in<br />

the same year, and complete the line<br />

in 2<strong>01</strong>7. This date is correlated with<br />

the Shah Deniz production coming<br />

on stream in that year and reaching 16<br />

bcm annually post-2<strong>01</strong>7.<br />

Connections towards European<br />

markets<br />

The TANAP pipeline keeps alive the<br />

strategic rationale for a new southern<br />

energy corridor to provide Europe with<br />

CASPIAN REPORT<br />

51


non-Russian gas. The new pipeline will<br />

contribute to both Turkey’s and the<br />

EU’s security of supply. Mr Oettinger,<br />

the EU commissioner for energy<br />

welcomed the initiative stressing that<br />

‘Europe is now a step closer to its aim to<br />

get gas directly from Azerbaijan and the<br />

other countries in the Caspian region.’<br />

TANAP’s scheme falls outside the<br />

EU’s scope, there is no guarantee that<br />

Azerbaijani gas will always be sent to<br />

European markets. However Azerbaijan<br />

has a high interest in European markets<br />

because of their size, predictability and<br />

high value.<br />

Shah Deniz consortium (BP and<br />

Norway’s Statoil with 25.5 percent<br />

each; SOCAR, Total, Lukoil, and Iran’s<br />

NICO with 10%; and TPAO with 9%)<br />

postponed from mid-2<strong>01</strong>2 to mid-2<strong>01</strong>3<br />

the selection of a pipeline route for<br />

Azerbaijani gas to Europe. It is highly<br />

likely that TANAP will become the<br />

basis for the Southern gas Corridor and<br />

take over the functions of Nabucco’s<br />

Turkish section though alternative<br />

routes are said to be still considered.<br />

The main issue is now how best to<br />

connect the pipeline to European<br />

markets.<br />

Towards Central Europe:<br />

An abridged version of Nabucco<br />

rebaptised Nabucco West and downsized<br />

to one half of its design capacity (i.e.,<br />

from 31 bcm to some 15 bcm annually),<br />

and starting from the Turkish-Bulgarian<br />

border (instead of starting in eastern<br />

Turkey) has recently been proposed by<br />

the project’s Austrian management as<br />

one option. This could keep Nabucco<br />

alive as a continuation pipeline, from<br />

the planned Trans-Anatolia pipeline into<br />

the Nabucco countries on EU territory.<br />

Nabucco West will be competing with<br />

two other options backed each with a<br />

consortium member of the Shah Deniz<br />

consortium.<br />

T he negotiations ahead will take place in a<br />

context where SOCAR will be an important<br />

player in the Turkish context. SOCAR is<br />

becoming the biggest international direct<br />

investor in Turkey’s economy. By late 2<strong>01</strong>7,<br />

SOCAR’s investments in the Turkish economy<br />

are expected to reach 17 USD billion including<br />

the PETKİM acquisition and TANAP.<br />

British Petroleum (BP) has become<br />

the first among Shah Deniz producers<br />

to announce its intention to join the<br />

Nabucco consortium. The consortium<br />

has also made overtures to Azerbaijan’s<br />

State Oil Company for possible<br />

entry into the Nabucco-West project.<br />

Logically along the same lines, the<br />

Nabucco project company has proposed<br />

in Baku to start talks about connecting<br />

Nabucco-West with TANAP<br />

BP had previouly proposed a concept<br />

which would have made use of<br />

Turkey’s state-owned pipelines. The<br />

first rationale of South-East Europe<br />

Pipeline (SEEP) was to save on pipeline<br />

construction costs. SEEP would use<br />

existing, nationally owned pipelines,<br />

52


pipeline sections, and interconnectors<br />

along the entire route from eastern<br />

Turkey to central Europe. It would build<br />

some new sections and upgrade some<br />

others in half-a-dozen countries, instead<br />

of building a new, dedicated pipeline.<br />

Towards Southern Europe:<br />

Trans-Adriatic Pipeline (TAP) led<br />

by Statoil (commercial operator in<br />

the Shah Deniz consortium) will<br />

carry Azerbaijani gas via the western<br />

Balkans to Italy. 20 bcm annually<br />

will be supplied to southern Europe,<br />

instead of central Europe. TAP would<br />

use Turkey’s pipelines and build a new<br />

pipeline for part of the way in Greece.<br />

TAP would reach Italy via Greece,<br />

Albania and the Adriatic seabed.<br />

Implications for Azerbaijan<br />

A dedicated pipeline, or one under<br />

Azerbaijan’s control in Turkey, is the<br />

optimal solution from Azerbaijan’s<br />

standpoint. The Nabucco consortium<br />

had never resolved the issue of<br />

accepting Azerbaijan’s State Oil<br />

Company as a partner in that pipeline<br />

project. The major control of the Shah<br />

Deniz II gas exports via the TANAP<br />

pipeline will lie almost exclusively<br />

by Azerbaijan itself rather than by a<br />

European pipeline consortium.<br />

For Azerbaijan, it opens new<br />

export opportunities, allows the<br />

diversification of external relations and<br />

ensures stable income with the opening<br />

of the Caspian to the West. TANAP<br />

will enable Azerbaijan, for the first<br />

time, to sell its own gas through its own<br />

pipeline, at Turkey’s western border<br />

with the EU, directly to European<br />

customers. Using an Azerbaijani-owned<br />

pipeline without having to pay for the<br />

transit service would make Azerbaijan’s<br />

gas price-competitive in Europe. Baku<br />

describes this project as a “direct<br />

road from Azerbaijan to Europe” and<br />

“Azerbaijan’s road into the future.”<br />

Azerbaijan is assuming a triple role:<br />

energy supplier country, transit country<br />

(transcaspian dimension), investor<br />

country beyond its own borders.<br />

Implications for Turkey<br />

Turkey will be entitled to buy 6<br />

bcm/y from Shah Deniz Phase Two<br />

of production in accordance with the<br />

long term agreement signed previously<br />

with Azerbaijan, to supply her domestic<br />

market. The very first priority for<br />

Turkey is to meet her supply security<br />

needs. According to BOTAŞ, Turkey’s<br />

natural gas demand is expected to<br />

increase to around 66 bcm by 2020. But<br />

without additional import contracts,<br />

Turkey will only be supplied with<br />

approximately 41 bcm by 2020. The<br />

existence of the bilateral long term<br />

gas purchase agreement was forgotten<br />

during the negotiation for the Nabucco<br />

pipeline project. Turkish requests to<br />

CASPIAN REPORT<br />

53


secure 15% of the gas piped through<br />

Nabucco or 4-8 bcm/y of the Azeri<br />

gas to supply her domestic market was<br />

considered as unacceptable. Ankara<br />

found it exceedingly difficult to agree<br />

to allow the passage of substantial<br />

gas volumes across Turkish territory<br />

without being able to access a portion<br />

of these volumes for the Turkish<br />

market.<br />

For the first time Turkey will be a main<br />

partner in a pipeline project and realize<br />

her aim of becoming the fourth artery<br />

of Europe in terms of natural gas. .<br />

Whether the trans-Anatolia project also<br />

involves gas storage in Turkey remains<br />

an open question. Some remarks from<br />

Azerbaijan at the signing ceremony<br />

about marketing gas in Europe<br />

together, may be read as implying some<br />

storage in Turkey.<br />

Implications for Georgia<br />

Georgia enjoys a win-win position on<br />

the transit route from Azerbaijan to<br />

Turkey. The trans-Anatolia project,<br />

at 16 bcm to 24 bcm annually,<br />

presupposes at least doubling the<br />

capacity of the pipeline through<br />

Georgia, and at least trebling the gas<br />

flow from the present level.<br />

Fierce negotiations ahead<br />

In the near future, Turkish-Azerbaijani<br />

bilateral efforts will focus on working<br />

out the details and mechanisms of the<br />

TANAP agreements. This can give way<br />

to lengthy negotiations. Commercial<br />

considerations and pragmatic dealings<br />

will prevail at the end of the day. The<br />

continuation of the brother rhetoric in<br />

this context carries the risk of blurring<br />

the picture of each side’s own interest<br />

and prerogatives which will become<br />

irritating for both sides.<br />

Importing low cost gas ranks high in<br />

the list of BOTAŞ’s priority for Turkey’s<br />

energy security. Noting Turkey’s<br />

geographical location, BOTAŞ has been<br />

opposed to paying the same price as<br />

Central Europeans for gas produced<br />

in the Caspian and Gulf regions and in<br />

the Middle East. Turkish officials have<br />

been insisting on purchasing the gas at<br />

Turkey’s eastern border at a lower price.<br />

On the contrary, Azerbaijan has an<br />

interest in selling its gas at the highest<br />

price.<br />

Azerbaijan’s gas production will likely<br />

reach 30 bcm/y by 2<strong>01</strong>5 and 50 bcm/y<br />

by 2025. The conditions of the transit<br />

of the Azeri gas onwards the high value<br />

European markets have to be clearly<br />

settled. Turkey should be moving<br />

towards formalizing a gas transit<br />

regime. In the longer term, Turkey’s<br />

aspiration to become an energy trading<br />

hub as opposed to a merely physical<br />

hub would imply the reselling of gas.<br />

The negotiations ahead will take place<br />

in a context where SOCAR will be<br />

54


an important player in the Turkish<br />

context. SOCAR is becoming the<br />

biggest international direct investor<br />

in Turkey’s economy. By late 2<strong>01</strong>7,<br />

SOCAR’s investments in the Turkish<br />

economy are expected to reach 17<br />

USD billion including the PETKİM<br />

acquisition and TANAP.<br />

Recently, SOCAR explained the delay<br />

in reaching the deal over issues related<br />

to tax and investment regime and not<br />

over the size of the respective stakes<br />

between Azerbaijani and Turkish<br />

partners as it has been presumed<br />

in the press. News that Turkish<br />

entities were seeking an equal stake<br />

with SOCAR in the TANAP project<br />

circulated before the signature of<br />

the intergovernmental agreement.<br />

SOCAR may indeed feel constrained<br />

because they plan to distribute parts<br />

of their 80 percent stake in TANAP<br />

to companies with gas drilling rights<br />

in Azerbaijan; namely, BP and Statoil,<br />

both of whom have proposed to join<br />

the pipeline. Regardless of TANAP’s<br />

final ownership structure, SOCAR<br />

will insist on retaining control of the<br />

pipeline’s management. It is equally<br />

important to notice that SOCAR has<br />

publicly disagreed with an assessment<br />

by BP that the original Nabucco route<br />

is off the table for the Shah Deniz-II gas<br />

project.<br />

CASPIAN REPORT<br />

55


INTERVIEW<br />

Stephen Larrabee :<br />

F. Stephen Larrabee holds the Distinguished Chair in European<br />

Security at the RAND Corporation.Before joining RAND, Larrabee<br />

served as vice president and director of studies of the Institute of<br />

East–West Security Studies in New York from 1983 to 1989. He<br />

was a distinguished Scholar in Residence at the Institute from 1989<br />

to 1990. From 1978 to 1981, Larrabee served on the U.S. National<br />

Security Council staff in the White House as a specialist on Soviet–East<br />

European affairs and East-West political-military relations.<br />

How do you see current state of<br />

bilateral relations between Turkey<br />

and the US<br />

Well, I think that it has improved<br />

significantly under President Obama and<br />

right now I would say very good shape<br />

in a sense that there is a very important<br />

dialog between Prime Minister Erdoğan<br />

and President Obama. That is I think help<br />

to intensify relations quite a bit. I think<br />

you can see that there has been much more<br />

convergence of interest between the US<br />

and Turkey over the last year. And that in<br />

some sense there has been a kind of slightly<br />

alignment of policy so that both are talking<br />

from the same book right now. That does<br />

not mean that they agreed everything but<br />

the main aligns are I think very definitely<br />

in the same direction.<br />

What are the major challenges<br />

that define US–Turkey strategic<br />

partnership<br />

Well, I think obviously the first one is the<br />

Syrian Crisis itself. And here is before<br />

the US election in November there is a<br />

great reluctance on the part of the Obama<br />

administration to get deeply involved<br />

militarily in the Syrian Crisis. What will<br />

happen after the election of course will first<br />

depend on the election itself, who wins.<br />

But if President Obama does win, which I<br />

think is possible, then I think the US will<br />

play more active incentive role in Syrian<br />

Crisis. Of course we will want to coordinate<br />

and consult with Turkey as well as other<br />

key allies in the region particularly, Saudi<br />

Arabia and Jordan. But I think we will see<br />

much more active policy on part of the US.<br />

But still a reluctance to get deeply involved<br />

militarily. There is a concern that getting<br />

too deeply involved make the conflict worse<br />

rather than help the situation.<br />

What were the major reasons that<br />

triggered revolutions across the<br />

Middle East Do you see Turkey as<br />

56


ole model in post-revolutionary<br />

Middle East<br />

I think there is you know people are<br />

underestimated the extend towards social,<br />

economic changes were taking place in the<br />

Middle East. A lot of people by surprise it<br />

really began in Tunisia and then spread<br />

across the rest of the Middle East. I think<br />

for many Arabs in the ME, Turkey is seen<br />

as a potential and possible role model.<br />

But I think, on the other hand, Turkey<br />

at the same time sees itself, sees itself as a<br />

kind of inspiration but not necessarily a<br />

model to be followed. But there are aspects<br />

of Turkish development particularly its<br />

economy and its democracy which I think<br />

are very appealing to many Arabs. At the<br />

same time, there are obvious differences<br />

in terms of the level of development of<br />

political and economic position in these<br />

countries and no one should expect that<br />

the Turkish model would be able to be<br />

applied automatically after it took Turkey<br />

several hundred years to develop its own<br />

form of democracy. One can’t expect other<br />

countries which don’t even have that<br />

background to be able to do it over a night<br />

either.<br />

Crisis in Syria has been going on since<br />

months and reconciliation is yet to<br />

come. Do you think international<br />

intervention by force is a must In this<br />

context should NATO get involved as<br />

it happened in Bosnia and Libya<br />

I think the situations in Bosnia and Libya<br />

are quite different than the situation in Syria.<br />

And there is no real strong consensus within<br />

NATO to get involved to do so. So that, when<br />

the downing of the Turkish jet by the Syrians<br />

took place the meeting with NATO will support<br />

Turkey but there is no enthusiasm to getting<br />

involved militarily and there is still isn’t. But<br />

there are things that it can be done, one of them<br />

is being considered now not in NATO but<br />

certainly by the US and it’s key allies and that<br />

is whether the US and others should do more<br />

to arm and train the rebels. But as I mentioned<br />

before a reluctance to get involved deeply<br />

militarily in the part of the US is mat changes<br />

after the elections depending on the outcome of<br />

the election. But even then the US is still involved<br />

in Afghanistan and to a certain extend in Iraq<br />

neither of which have been pleasant experiences.<br />

So there is general overall reluctance especially as<br />

a time when the US as to cutback on expenses so<br />

low to get back to another military conflict.<br />

CASPIAN REPORT<br />

57


INTERVIEW<br />

In what way do you think US can help<br />

Turkey to resolve its Kurdish problem<br />

and to combat against PKK<br />

The US has already done a lot in terms of<br />

helping to combat against PKK. The biggest<br />

thing is to Turkey itself try to resolve the<br />

problem. And here I would just emphasize<br />

the problem with the Kurds is a political,<br />

social and economic problem and it is hard.<br />

Therefore, you cannot be solve by military<br />

means alone. It requires a much broader<br />

program and reforms which will involve<br />

social, political and economic measures.<br />

Simply intensifying attacks against PKK<br />

will not be able to do it. This is especially<br />

obviously become more critical with the<br />

situation in Syria. If Turkey had taken the<br />

steps, of course the Erdoğan government had<br />

taken some steps, situation would be in a<br />

better shape to manage it.<br />

How would you evaluate US policy<br />

towards Black Sea region, particularly<br />

Georgia and Ukraine given their<br />

aspirations to join NATO<br />

I think the door still open for membership<br />

to Ukraine and Georgia. But realistically<br />

speaking those issues have been put on whole<br />

one. Because the situation in Ukraine has<br />

significantly deteriorated politically since the<br />

February 2<strong>01</strong>0 when President Yanukovich<br />

was elected. And as far as is Georgia<br />

considered, there is a lot of work that still<br />

needs to be done on military reform. This<br />

is an issue it has been put on whole doors<br />

still open but not much is likely to happen.<br />

Because there is no consensus in NATO now<br />

for trying to expand NATO especially as<br />

long as the situation in Ukraine continues to<br />

deteriorate.<br />

The presidential elections in the US<br />

is coming. Do you think there will be<br />

substantial change in US foreign policy<br />

if incumbent candidate loses or gets<br />

another presidential term<br />

It’s very hard to say, I would say we will<br />

not see a substantial change if the president<br />

Obama gets elected and I think his<br />

chances actually better than the Romney’s<br />

. For Romney it is very hard to say, If he<br />

implements the policy that he has said he will<br />

implement than he will have lot of problems I<br />

think. Difficulties with Romney’s whether he<br />

believes what he says if he believes it I think<br />

rather going to be a difficult time. Because he<br />

seems to taken the advices that are from the<br />

neo-conservative side. However, in many ways<br />

it’s really hard to say he really believes what<br />

he says, whether he is just saying that for<br />

political reasons. So, we have to wait and see<br />

what happens if he is elected. But certainly his<br />

speeches do not give cause for enthusiasm.<br />

58


Call for Papers<br />

Caspian Strategy Institute calls for individual<br />

policy paper proposals for its Caspian Report<br />

journal. Caspian Report aims to facilitate<br />

dialogue and exchange of ideas between<br />

policy makers, scholars and researchers whose<br />

research is related to Caspian, Central Asia,<br />

Caucasus, Turkey and broader Eurasia. The<br />

program aims to contribute to the diversity of<br />

voices and analytical perspectives on abovementioned<br />

geographies. For further information,<br />

visit www.hasen.org.tr<br />

We welcome individual paper proposals on<br />

policy-relevant issues from disciplines such<br />

as history, political science, international<br />

relations, public policy, economics, sociology<br />

and conflict resolution. While papers can be<br />

from a broad range of topics, we emphasize<br />

that the subject matter should have policy<br />

implications.<br />

Please submit your paper and a short bio page<br />

as separate word document attachments to<br />

paper@hasen.org.tr by November 1, 2<strong>01</strong>2.<br />

About Caspian Strategy Institute<br />

The Caspian Strategy Institute is a non-profit<br />

public policy organization based in Istanbul,<br />

Turkey. Caspian Strategy Institute (CSI)<br />

aims to encourage greater public awareness of<br />

Caspian region. CSI works to stimulate debate<br />

and research on energy, energy security, and<br />

international relations through a dynamic<br />

program of publications, seminars,<br />

conferences, workshops and educational<br />

activities. Our vision is to become a leading<br />

research, debate and study platform to build<br />

and foster a comprehensive strategic study on<br />

Caspian and broader Eurasia.<br />

CASPIAN REPORT<br />

59


NOTLAR<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

..................................................................................................................................................................................................................................................<br />

.................................................................................................................................................................................................................................................<br />

60


Veko Giz Plaza Maslak Meydanı Sk. No:3 Kat:4 D:11-12<br />

Maslak, 34398 Şişli, İstanbul / Türkiye<br />

T: +90 212 999 66 00 F: +90 212 999 66 <strong>01</strong><br />

info@hasen.org.tr www.hasen.org.tr<br />

Fiyatı: 10 $ / 15 TL

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!