03.01.2015 Views

Genel Başkan İsmail KONCUK Hükümeti sert bir ... - Türk Eğitim-Sen

Genel Başkan İsmail KONCUK Hükümeti sert bir ... - Türk Eğitim-Sen

Genel Başkan İsmail KONCUK Hükümeti sert bir ... - Türk Eğitim-Sen

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TÜRK EĞİTİM-SEN<br />

www.turkegitimsen.org.tr<br />

Dolayısıyla yapılması planlanan<br />

değişiklik en iyi ihtimalle 1999 yılından<br />

önce ilk defa sigortalı olan çalışanların<br />

emekli olabilmeleri için gerekli yaş<br />

sınırının yine kademeli olarak 60’a çıkarılması<br />

olacaktır.<br />

Görüldüğü üzere 8 yıl içerisinde<br />

2000 ve 2008 yıllarında yapılan sözde<br />

reformlarla çalışanlara acı reçete<br />

dayatılmış, emeklilik yaşı yükseltilmiş,<br />

emekli maaşı bağlama oranı düşürülmüş,<br />

sağlıkta katkı payı uygulaması<br />

başlatılmıştır. Bu uygulamalar yapılırken<br />

her iki reformda da sosyal güvenlik<br />

açıklarının kapatılacağı söylenmiştir.<br />

Ancak gelinen noktada çalışanların<br />

haklarının kısıtlanmasıyla, mezarda<br />

emeklilik yasalarıyla sosyal güvenliğin<br />

sorunlarının çözülemeyeceği ortaya<br />

çıkmıştır.<br />

Sosyal güvenlik, toplumsal hayatımızın<br />

en önemli yapı taşlarından <strong>bir</strong>idir.<br />

Toplumun tüm fertlerinin gelecek<br />

kaygısı taşımadan yaşlılık, hastalık,<br />

sakatlık ve işsizlik gibi durumlarda,<br />

mensubu olduğu devleti tarafından<br />

korunup gözetilmesi ve güvence altına<br />

alınması, o devletin vatandaşına<br />

verdiği değeri ortaya koyması açısından<br />

önemlidir.<br />

Sosyal güvenlik sistemine yapılan<br />

devlet katkısını kara delik olarak gören<br />

anlayışı şiddetle reddediyoruz.<br />

Sosyal devlet olmanın gereği, milletin<br />

sosyal güvenlik ve sağlık yükünü karşılamaktan<br />

geçer. Sosyal güvenliğe<br />

yapılan devlet katkısı sosyal devlet<br />

olmanın <strong>bir</strong> gereğidir ve Avrupa’da ve<br />

dünyada pek çok ülke bu şekilde sosyal<br />

güvenlik sistemine katkıda bulunmaktadır.<br />

Avusturya, bütçesinin yüzde<br />

26’sını, Belçika yüzde 27’sini, Fransa<br />

yüzde 28’ini ve Danimarka yüzde<br />

29’unu sosyal güvenliğe ve sosyal<br />

yardımlara ayırırken; Türkiye’de bütçenin<br />

yüzde 20’si sosyal güvenlik ve<br />

sosyal yardımlara ayrılmaktadır. Dünyadaki<br />

en düşük oranlardan <strong>bir</strong>i olan<br />

bu rakam bile toplumumuza kara delik<br />

olarak yansıtılmakta ve sosyal güvenlik<br />

sistemi adeta ülkemizdeki bütün<br />

sorunların nedeni gibi gösterilmektedir.<br />

Elbette sosyal güvenlik sisteminin<br />

açık vermemesi arzu edilen <strong>bir</strong><br />

durumdur. Ancak bunun yolu sistem<br />

içindeki vatandaşları cezalandırmak<br />

değil, prim ödeyen ve sisteme katkıda<br />

bulunanlara her türlü kolaylığı sağlayıp,<br />

sistemin dışına kaçanları kayıt<br />

altına almaktır. Ülkemizde çalışan her<br />

iki kişiden <strong>bir</strong>i sosyal güvenlik sistemine<br />

kayıtlı değilken, sosyal güvenlik<br />

kurumlarının açıklarını kapatmak<br />

mümkün değildir. Bu nedenle sosyal<br />

güvenlik sisteminde yapılacak her türlü<br />

değişiklik, kayıt dışı istihdamı kayıt<br />

altına almak üzerine olmalıdır.<br />

Çalışanların ve emeklilerin haklarının<br />

kısıtlanmasına dayanan ted<strong>bir</strong>lerle,<br />

sosyal güvenlik açıklarını<br />

kapatmayı amaçlayan bu tür çalışmalara<br />

Türkiye Kamu-<strong>Sen</strong> olarak karşı<br />

çıkıyoruz. Bu tarz yaklaşımlar sosyal<br />

güvenlik sisteminin bütün yükünü<br />

memura, işçiye, çiftçiye, emekli, dul<br />

ve yetime yüklemek üzerine kurgulanmıştır.<br />

Suç işleyen, vergi kaçıran,<br />

kayıt dışı işçi çalıştıranları ödüllendiren<br />

anlayış, ülkemizin sosyal güvenlik<br />

sisteminin içinde bulunduğu açmazın<br />

temel sebebidir. Şu anda Başbakanın<br />

inisiyatifine bırakılan sorunun çözümü<br />

için daha önce yaptığı yanlışlardan<br />

ders alınmalı ve bu konuda sağduyunun<br />

sesi dinlenerek <strong>bir</strong> kez daha yanlışa<br />

düşülmemelidir.<br />

Türk Eğitim-<strong>Sen</strong> olarak, 6287 sayılı<br />

Kanun ile yeniden yapılandırılan özel<br />

eğitim kurumlarında yaşanan sıkıntılara<br />

dair <strong>Sen</strong>dikamıza ulaşan bilgiler<br />

doğrultusunda Bakanlığa gönderdiğimiz<br />

yazıda; özel eğitim okullarında<br />

haftalık ders çizelgelerinin değişmesi<br />

ile <strong>bir</strong>likte ikinci kademelerde görevli<br />

zihinsel engelliler sınıf öğretmenlerinin<br />

fiilen haftada 35 saat derse girdiklerini,<br />

ancak Ek Derslere İlişkin Karar<br />

uyarınca haftada 18 saat aylık karşılığı<br />

ders görevi bulunduğu ve haftada 12<br />

saate kadar ek ders görevi alabildikleri<br />

için fiilen girdikleri fazladan 5 saat<br />

ders ücretini alamadıklarını belirterek<br />

bu mağduriyetin giderilebilmesi için<br />

Ek Derslere İlişkin Karar’da gerekli yasal<br />

değişikliklerin gerçekleştirilmesini;<br />

Özel Eğitim İş Uygulama Merkezlerindeki<br />

sınıflara devam eden öğrencilerin<br />

16 yaş ve üzerinde olmasından dolayı,<br />

(3. Kademe) 9-10-11-12. Sınıflarda da<br />

diğer sınıflarda olduğu gibi iki zihinsel<br />

engelliler sınıf öğretmeninin görevlendirilmesi;<br />

ağır ve orta düzeyde zihinsel<br />

engelli tanısı konan öğrencilerin eğitim<br />

aldıkları okulların isimlerinin değiştirilmesinden<br />

kaynaklanan aksaklıkların<br />

giderilmesini talep ettik.<br />

7

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!