11.07.2015 Views

kar hidrolojisi konferansı - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

kar hidrolojisi konferansı - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

kar hidrolojisi konferansı - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.CÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI<strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> İşleri <strong>Genel</strong> MüdürlüğüDSİ VIII. Bölge Müdürlüğü5. DÜNYA SU FORUMU BÖLGESEL HAZIRLIK SÜRECİDSİ YURTİÇİ BÖLGESEL SU TOPLANTILARIKAR HİDROLOJİSİ KONFERANSIBİLDİRİ KİTABI27–28 Mart 2008Erzurum


KAR HİDROLOJİSİ KONFERANSIERZURUMDÜZENLEYENLERDSİ VIII. Bölge MüdürlüğüAtatürk UniversitesiYÜRÜTME KURULUOnursal Başkan: Haydar KOÇAKER (DSİ <strong>Genel</strong> Müdürü)Başkan: Ömer Faruk YİĞİTSOY (DSİ VIII. Bölge Müdürü)Başkan Yardımcısı: Yaşar KARAGÖZ (DSİ VIII. Bölge Müdür Yardımcısı)Konferans Sekretaryası: Yeliz DEVLET (Meteoroloji Mühendisi-Planlama Şube Müd.)Üyeler:Fuat KARAKAYAEtüd ve Plan Şube MüdürüHikmet SERÇEMELİİdari İşler Şube MüdürüDr. Aynur FAYRAPİşletme ve Bakım Şube MüdürlüğüHacı Muti TUYSUZEtüd ve Plan Şube MüdürlüğüAtakan ŞIVGINEtüd ve Plan Şube Müdürlüğüİ. Gökhan BALKAN Etüd ve Plan Şube MüdürlüğüBİLİM KURULUProf. Dr. İbrahim GÜRERGazi Üniversitesi Müh. Mim. Fak.Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU İTÜ Meteoroloji Müh. BölümüProf. Dr. Taşkın ÖZTAŞAtatürk Üniversitesi Ziraat Fak.Prof. Dr. Ünal ŞORMANODTÜ İnşaat Müh. BölümüProf. Dr. Üstün ŞAHİNAtatürk Üniversitesi Ziraat Fak.Yrd. Doç. Dr. Reşat ACAR Atatürk Üniversitesi Müh. Fak.Ayhan AKGÖZDSİ <strong>Genel</strong> MüdürlüğüBilal BEKTAŞOĞLUDSİ <strong>Genel</strong> MüdürlüğüHikmet BİRHANToprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Arş. Enst. Müd.Mikdat YAVUZDSİ <strong>Genel</strong> MüdürlüğüNurullah SEZENDSİ <strong>Genel</strong> MüdürlüğüYusuf ALTUNDMİ Erzurum Bölge Müdürlüğü5. DÜNYA SU FORUMU PROGRAM KOMİTESİ ÜYELERİProf. Dr. Necati AĞIRALİOĞLUİTÜ İnşaat Fak. Hidrolik ABD Başkanı; Program Komitesi Türk Eş-BaşkanıProf. Dr. İbrahim GÜRERGazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi DekanıProf. Dr. Ahmet Mete SAATÇİMarmara Üni. Müh. Fak. Çevre Müh. Bölüm Bşk.; 5. Dünya <strong>Su</strong> Forumu <strong>Genel</strong> SekreterVekiliProf. Dr. Doğan ALTINBİLEKODTÜ İnşaat Mühendisliği BölümüHamza ÖZGÜLERUluslararası Hidrolojik Faaliyetler Şube Müdürü; Program Komitesi Türk Tarafı OdakNoktasıDr. Özlem ŞENOLDış İlişkiler Müşavir Yrd.; Program Komitesi DSİ KoordinatörüÇiğdem DEMİRCİOĞLU KUŞProgram Komitesi Türk Tarafının Forum Sekretaryasındaki İlgilisi


TAKDİMKurulduğu 1954 yılından bu yana yarım asrı aşan sürede ülkemiz sukaynaklarını geliştirme çalışmalarını sürdüren <strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü(DSİ), öncelikli hedefini “su kaynaklarının en etkin şekilde kullanılması” olaraktespit etmiştir. DSİ, belirlenen bu hedefe ulaşmak için; teknik, ekonomik ve aynızamanda çevreyle uyumlu projeler geliştirmekte ve uygulamaktadır. Ülke nüfusununyaklaşık %35’ini istihdam eden tarım sektöründe sulu tarımı yaygınlaştırmak,sanayinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi yerli hidrolik kaynaklardan <strong>kar</strong>şılamak,insanımıza AB standartlarında içme-kullanma suyu temin etmek ve ülkemizde heryıl maddi ve manevi büyük zararlar meydana getiren taşkınlarla mücadele etmekgörevlerimiz arasındadır.Ülkemizin teknik ve ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyonha olarak hesaplanmıştır. Günümüz itibarıyla sulamaya açılan 5,13 milyon hektarlıkalanın 2,93 milyon hektarı DSİ sulama tesisleridir.DSİ, faaliyetlerini günün gelişen teknolojilerine ayak uydurarakgeliştirmektedir. Bu sebeple, 2003 yılından itibaren sulama projelerinde, basınçlıborulu şebeke uygulamalarına geçilmiştir. Böylece hem su tasarrufu sağlanmış hemde modern sulama sistemleri (yağmurlama ve damla sulama) teşvik edilmişolacaktır.Ülkemizin, teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilir hidroelektrikpotansiyeli, yaklaşık olarak yıllık 130 milyar kWh hesaplanmıştır. Günümüzitibariyle Türkiye’de hidroelektrik santraller; 13 384 MW kurulu güce ve toplampotansiyelin % 36’sına <strong>kar</strong>şılık gelen 46 793 GWh yıllık ortalama üretimkapasitesine sahiptir. Hidroelektrik potansiyelin enerjiye dönüştürülmesi sürecindeDSİ, oluşturulan 13 384 MW kurulu gücün 10 380 MW’ını (% 77) gerçekleştirerekbu alanda lider olduğunu göstermiştir. Ülkemizde kapasite bakımından en büyük 25adet HES’in 20 adedi DSİ tarafından inşa edilmiştir.2007 yılı sonu itibariyle hizmete alınan 21 adet içme-kullanma suyu teminitesisiyle 26 milyon vatandaşımıza 2,7 milyar m 3 içme-kullanma suyu teminedilmiştir. İnşaatı devam eden 20 adet proje tamamlandığında ise buna ilaveten, 10milyon vatandaşımıza 1 milyar m 3 içme-kullanma suyu temin edilecektir.Bilindiği gibi, a<strong>kar</strong>sularımızın akış rejimi düzensiz bir seyir izlemektedir.Bu sebeple meydana gelen taşkınlar, depremden sonra en fazla can ve mal kaybınasebep olan tabii afet olarak bilinmektedir. Son 20 yılda meydana gelen taşkınlarda396 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 2,5 milyar YTL’lik ekonomikkayıp meydana gelmiştir. DSİ, kuruluşundan günümüze kadar 37’si baraj 4 364’ütaşkın tesisi olmak üzere, toplam 4 401 adet taşkın koruma tesisini hizmete alarak,977 bin hektar alan ve bu alan içindeki bütün yerleşim yerlerini taşkındankorumuştur.Ülkemizde “su” denildiğinde akla gelen yegane kuruluş olan <strong>Genel</strong>Müdürlüğümüz, Dünyada su konusunda söz sahibi seçkin kuruluşların arasında yeralmak ve <strong>kar</strong>ar mekanizmalarında söz sahibi olmak maksadıyla 2000 yılında Dünya<strong>Su</strong> Konseyi’ne üye olmuştur. O tarihten bu yana ve özellikle de son yıllardagösterdiği uluslar arası performansı ile Beşinci Dünya <strong>Su</strong> Forumunun, 2009 yılındaİstanbul’da gerçekleştirilmesi sağlanmıştır. Önceki Dünya <strong>Su</strong> Forumlarının, evsahibi ülkelere sağladığı imkanları göz önünde bulundurduğumuzda, Forumunülkemiz su sektörünün daha da gelişmesine katkı sağlaması kaçınılmazdır. Bu


organizasyonun bir faydası da, ülkemizin uluslararası su kuruluşlarıyla olanilişkilerinin daha da gelişmesi; anılan kuruluşların yönetim kurullarında aktif görevalan Türk yetkililerin sayısının giderek artması şeklinde ortaya çıkacaktır.Forum, DSİ’nin dışa açılmasının çok açık bir göstergesidir. DSİ, Forum ileküresel manada yeni bir misyon kazanmıştır. Diğer bir ifade ile DSİ, sadece ülkeiçinde su konularının koordinasyonunu sağlayan bir kuruluş olmakla yetinmemiş,küresel su politikalarının <strong>kar</strong>ar mekanizmasında yer almıştır. Böylesine Dünyaçapındaki bir su faaliyetinin düzenlenmesinde DSİ’nin merkezi rol üstlenmesitesadüfi değildir. Çünkü DSİ, 54 yıllık bir su kültürü olan; adında “su” geçenÜlkemizdeki tek merkezi kuruluştur.Beşinci Dünya <strong>Su</strong> Forumu bölgesel hazırlıkları sürecinde DSİ, ulusal veuluslararası bölgesel toplantılar yapmaktadır. DSİ öncülüğünde yapılan butoplantılar, Beşinci Dünya <strong>Su</strong> Forumu’nun bölgesel sürecinde ülkemizin öncekiforumların ev sahibi ülkelerden farklı ve orijinal bir yaklaşım sergilediğiningöstergesidir. Bu yaklaşımın özü, hazırlık sürecini daha yerel düzeye yaymakşeklinde özetlenebilir. Ölçeği küçülten bu yaklaşım, yerel konuların Forumda dahaiyi temsil edilmesini sağlamaya yöneliktir. Beşinci Dünya <strong>Su</strong> Forumuorganizasyonunun en önemli başarılarından biri de bu olacaktır.Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nuntalimatıyla DSİ <strong>Genel</strong> Müdürlüğü tarafından başlatılan ve DSİ’nin ilgili bölgemüdürlüklerince düzenlenmekte olan “DSİ Bölge Müdürlükleri <strong>Su</strong>Konferansları”nın gayesi; her bölge müdürlüğü için özel olarak belirlenen konubaşlığıyla ilgili yerel ve bölgesel paydaşları bir araya getirmek suretiyle, Forumuntematik programının geliştirilmesine azami katkıyı sağlamak; ilgili konu başlığındauygun bir tartışma ortamını hazırlamak ve forum haftası sırasında Dünya sukamuoyuna aktarılabilecek sonuçlar elde etmektir. Bu anlamda, DSİ <strong>Genel</strong>Müdürlüğü uhdesinde Bölge Müdürlüklerince düzenlenen söz konusu konferanslaraDSİ mensupları ve akademik çevrelerin katılımı yanında konuyla ilgili diğerpaydaşların da (suyla ilgili kamu kuruluşları ve yerel yönetimler, sivil toplumkuruluşları, su yöneticileri ve su kullanıcıları gibi) en yüksek düzeyde katılımlarınınsağlanması hedeflenmektedir.<strong>Su</strong> Konferanslarını gerçekleştiren Bölge Müdürlüklerimizi bubaşarılarından dolayı kutlarım. <strong>Su</strong> konferanslarının eşgüdümünü yapan <strong>Genel</strong>Müdürlüğümüz ilgili birimlerine, Forum Sekretaryası çalışanlarına, konferanslarınbilim, düzenleme ve danışma heyetine teşekkür eder, DSİ Bölgesel <strong>Su</strong>Konferanslarının neticelerinin Kuruluşumuza ve Ülkemize hayırlı ve uğurluolmasını dilerim.Haydar KOÇAKERDSİ <strong>Genel</strong> Müdürü


ÖNSÖZDünyanın su konusunda en büyük toplantısı ve sergisi olma özelliğini taşıyanDünya <strong>Su</strong> Forumu’nun beşincisi 2009 yılında, Dünya <strong>Su</strong> Konseyi ile birlikte DSİ,IBB, İSKİ ve Dış İşleri Bakanlığımızın destekleriyle İstanbul’da yapılacaktır. 5.Dünya <strong>Su</strong> Forumunun ana teması “<strong>Su</strong> İçin Farklılıkların Birleştirilmesi” olarakbelirlenmiştir. Foruma altlık oluşturması için ülkemiz genelinde 15 DSİ BölgeMüdürlüğünde, Bölge Müdürlükleri ile Üniversiteler, Kamu Kuruluşları ve SivilToplum Örgütlerinin iş birliği ve katılımları ile ana başlıkları belirlenmiş konulardakonferanslar düzenlenerek ülkemizdeki mevcut durumun ortaya çı<strong>kar</strong>ılmasıhedeflenmektedir. Bu kapsamda Bölge Müdürlüğümüzce düzenlenen KarHidrolojisi Konferansının ana teması Küresel Değişimler ve Risk Yönetimi olup;• İklim Değişikliğine Uyum• Göç ve Değişen Arazi Kullanımı, İnsan Yerleşimleri ve <strong>Su</strong>• Afet Etkilerinin Azaltılmasıkonu başlıkları işlenerek 5.Dünya <strong>Su</strong> Forumunun bölgesel hazırlık sürecine ulusalölçekte ışık tutması amaçlanmaktadır.Günümüzde yaşanan küresel iklim değişiklikleri, atmosferde gerçekleşenmeteorolojik olayların önemini daha da artırmıştır. Doğu Anadolu Bölgesi’nde<strong>kar</strong>asal iklimin hâkim olması, yazların serin ve kurak, kışların uzun ve yağışlıözellikle de <strong>kar</strong> yağışlı geçmesi bölgedeki <strong>kar</strong>ın önemini daha çok artırmaktadır. Karyağışının yoğun olması bazen yöre insanının yaşam koşullarını zorlaştırsa bile diğerbir yönden bakıldığında <strong>kar</strong> bereket, turizm, milli ve yöresel ekonomiye katkı,işgücü istihdamı ve katma değer anlamına gelmektedir.Doğu Anadolu Bölgesinde gerek yerüstü gerekse yeraltı su kaynaklarıyağmur yağışlarından çok <strong>kar</strong> yağışlarından oluşan akımlarla beslenmektedir. Fırat,Çoruh ve Aras Nehirlerinin memba kısımları Bölge Müdürlüğümüz sınırlarıiçerisinde olup, bu nehirler ülkemizdeki sınır aşan suların en önemlilerindendir.Sahip olduğu su kaynakları itibariyle su zengini bir ülke durumunda olmayanTürkiye, artan nüfus oranı dikkate alındığında gelecekte su sıkıntısı çekebilecek birkonumdadır. Buna bağlı olarak ülkemizin 186 milyar m 3 ’lük yerüstü suyupotansiyelinin % 28,3’ünü teşkil eden Fırat ve Dicle Nehirlerinden Fırat Nehrininönemli iki kolu olan Karasu ve Murat Nehrinin ülkemiz için önemi aşikâr olup bunehirlerin su potansiyelini büyük ölçüde etkileyen <strong>kar</strong> yağışları ile ilgili yapılançalışmalar ve değerlendirmeler ayrıca önem taşımaktadır.Ülkemizde küresel iklim değişikliğinin ve buna bağlı olarak meteorolojibiliminin çok konuşulduğu bir dönemde, Havza Yönetimi çerçevesinde <strong>kar</strong>la gelenavantaj ve dezavantajlar ile mevcut durum ve uygulamaların daha geniş bir bakışaçısı içinde gözden geçirilmesi faydalı olacaktır. Bu bağlamda ilgili kurumları veÜniversiteleri bir araya getirerek <strong>kar</strong> konusunda toplumsal bilincin ve hassasiyetingelişmesini sağlamak, konunun önemine dikkat çekmek ve yu<strong>kar</strong>ıda da ifadeedildiği gibi 5.Dünya <strong>Su</strong> Forumunun bölgesel hazırlık sürecinin Türkiye bileşeninehazırlık maksadıyla Kar Hidrolojisi Konferansı düzenlenmiştir. Konferansınhazırlanmasında emeği geçenlere, iştirak ederek bildiri sunan ve fikir ve görüşleri ilekatkıda bulunan herkese gönülden teşekkür ederim.Ömer Faruk YİĞİTSOYBölge Müdürü


İÇİNDEKİLERYu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası’nda Yürütülen Kar Çalışmaları ve Değerlendirmeler 1Yrd. Doç. Dr. A. ŞENSOY, Yrd. Doç. Dr. A. A. ŞORMANE. PEKKAN, Prof. Dr. A. Ü. ŞORMAN, N. SEZEN, A. AKGÖZ, A. YAZICI,R. KESKİN, F. HAŞİMOĞLUYu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası İçin Elde Edilen Kar Çekilme Eğrilerinin 25Zamansal Analizi ve Modelleme ÇalışmalarıG. MARIM, Yrd. Doç. Dr. A. ŞENSOY,Yrd. Doç. Dr. A. A. ŞORMAN, Prof. Dr. A. Ü. ŞORMANYu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzasında Kar Erimesi Sürecinin Duraylı İzotop 36Teknikleriyle İncelenmesiE. Pekkan, Yrd. Doç. Dr. A. A. ŞORMAN, Yrd. Doç. Dr. A. ŞENSOY,Prof. Dr. S. BAYARI, A. YAZICI, Y. ALTUNErzurum Ilıca Sinirbaşi Deresi Havzası Yağış ve Akımlarının 51AraştırılmasıH. BAKIR, T. COŞKUN, H. BİRHAN, E. DAŞÇI, A. ÖZLÜ, M. A. ÇAKALProf. Dr. T. ÖZTAŞErzurum Ilıca Sinirbaşı Deresi Havzasında Kar Derinlik ve Yoğunluk Yersel 62Değişim Paterninin Jeoistatiksel AnaliziH. BAKIR, Prof. Dr. T. ÖZTAŞ, T. COŞKUNKüresel İklim Değişikliğine Uyum Stratejileri 69Prof. Dr. M. KADIOĞLUAvrupa İklim Değişikliği Adaptasyon Çalışmaları ve Türkiye’de 95İklim Değişikliğine Bağlı Afet Zararlarının Azaltılması İçinYapılması GerekenlerDr. Ş. ÖZDEN, Ç. TETİK, Ö. M. YAVAŞ, H. G. İLGEN, A. ÇİFTÇİİklim Değişikliği Sürecinde Erzurum Şehir Atmosferinde Gözlenen 104Yağışların Kimyasal BileşimiC. PALOLUOĞLU, Yrd. Doç. Dr. H. BAYRAKTAR, Doç. Dr. S. TURALIOĞLUErzurum İçin Aylık Kar Örtüsü Yüksekliği Trendleri 112Yrd. Doç. Dr. R. ACAR, S. ŞENOCAKBazı Kar Erime Modellerine <strong>Genel</strong> Bir Bakış 123A. ÖZLÜÇığ Afeti Zararlarını Azaltma Çalışmaları 141Ö. M. YAVAŞAfet Bilgi Envanteri 161Dr. Ş. ÖZDEN, O. GÖKÇE, A. DEMİR, A. ÇİFTÇİAşırı Kar Yağışlarının Afete Dönüşmesini Engellemek İçin Alınması 173Gereken Bazı ÖnlemlerDoç. Dr. R. SEVER


Doğu Anadolu ve Erzurum’daki Göç Olgusu ve Karın Göçe Etkisi 184Üzerine Bir UygulamaDoç. Dr. K. KARABULUTDoğu Anadolu Bölgesi’nde Karla Mücadele Karakter ve Stratejilerinin 194Trafik Güvenliği ve Çevresel Etkileri Açısından AnaliziE. AVCI


YUKARI FIRAT HAVZASI’NDA YÜRÜTÜLENKAR ÇALIŞMALARI VE DEĞERLENDİRMELERYrd.Doç.Dr. A. ŞENSOY 1 ,Yrd.Doç.Dr. A.A. ŞORMAN 1 ,E. PEKKAN 1 ,Prof. Dr. A.Ü. ŞORMAN 2 ,N. SEZEN 3 ,A. AKGÖZ 3 ,A. YAZICI 4 ,R. KESKİN 4 ,F. HAŞİMOĞLU 4ÖZETTürkiye’nin dağlık doğu bölgelerindeki <strong>kar</strong> erimesinin meydana getirdiği akımlar,bahar ve ilk yaz ayları süresince toplam yıllık akımın yaklaşık %60-70’ini oluşturduğu içinbüyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle, büyük barajların yer aldığı Fırat Havzasında, <strong>kar</strong>erimesinden ve yağmurdan oluşan akımların miktarının ve zamanının tahmin edilmesi,ülkenin su kaynaklarının verimli bir biçimde kullanılmasını sağlamak için önemli birgörevdir.Hidroloji çalışmalarının temelini hidrolojik ve meteorolojik veri oluşturmaktadır.Kar <strong>hidrolojisi</strong> ve modelleme çalışmaları, erişilmesi güç, dağlık bölgelerde ve yüksek kotlarda(<strong>kar</strong> kenar çizgisi üzerinde) yürütülmektedir. Ülkemizde oldukça önemli olan sukaynaklarının eşgüdümlü bir şekilde yürütülebilmesi için, değişik kamu kuruluşları ileüniversiteler gibi araştırma merkezlerinin bilimsel anlayış ve ülke çı<strong>kar</strong>ları doğrultusunda işbirliğine gitmeleri önemlidir. Kurumlar tarafından kurulmuş olan gözlem istasyonlarıçoğunlukla il ve ilçe merkezlerine odaklanmıştır, ancak son yıllarda eşgüdümlü yürütülençalışmalar paralelinde farklı yüksekliklerdeki lokasyonlarda otomatik <strong>kar</strong> gözlem istasyonlarıkurulması sağlanmıştır. Bu ölçümler hidrolojik çalışmaların yürütülmesi için gerekli modeldeğişkenlerinin hesaplanmasında kullanılmakta ve havzayı, özellikle yüksek kotları temsiletmektedir. Ölçüm sistemleri içinde <strong>kar</strong> yastığı, albedometre, uzun dalgaölçer gibi Türkiyeiçin ilkleri ifade eden yenilikler ve teknolojiler de bulunmaktadır. Özellikle kışın gidilmesimümkün olmayan dağlık ve uzak noktalarda toplanan verilerin uydu, GSM ve telefonhatlarıyla çalışma merkezlerine ekonomik ve hızlı yollarla transferi sağlanmaktadır. Kar vemeteorolojik verinin yanı sıra hidrolojik veri olarak nitelendirilen akım verilerinin deotomatik transferinin sağlanması mümkün olmuştur. Bu çalışmada, arazideki uygulama vegözlemler ile bu gözlemlerin Türkiye ve dünya hidroloji bilimine katkıları anlatılacak, veritabanı ile ilgili değerlendirmeler yapılacaktır.Anahtar kelimeler: Hidroloji, <strong>kar</strong> ve meteorolojik veri, Yu<strong>kar</strong>ı Fırat HavzasıSNOW STUDIES AND EVALUATIONS IN THE UPPER EUPHRATES BASINABSTRACTStream flow occuring mainly due to snowmelt in the mountainous eastern part ofTurkey during spring and early summer months is important as it constitutes approximately60-70 % of total annual volume of runoff. For this reason, forecasting the timing and thequantity of stream flow due to snowmelt in Euphrates basin, where large reservoirs arelocated, is crucial for effective management of water resources.The basis of hydrologic studies is composed of hydrologic and meteorologic data.Snow hydrology and modeling studies are carried out at high altitudes (above the snow line)in remote mountainous regions. In order to manage the important water resources in Turkey,govermental organizations and research centers like universities should closely collaboratewith scientific approach concerning the benefits of the country. Monitoring systems installed1 Anadolu Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği, Eskişehir2 ODTÜ, İnşaat Mühendisliği Bölümü, An<strong>kar</strong>a3 DSİ <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Rasatlar Şube Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a4 DSİ VIII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum


y the governmental organizations are generally located in the city centers. However parallelto the recent collabarative studies, automated snow meteorologic stations are installed atdifferent elevations of the mountainous region. These observations are used to calculatemodel variables required for any hydrologic study with the capability of representing thehigher elevations of the basin. Within this automatic monitoring system, some pioneermeasurements are being conducted using snow pillow, albedometer and pygoemeterinstruments. Collected data at these remote mountainous points that are hardly accessible inwinter conditions are transfered by either by satellite, GSM and telephone line easily andeconomically. Besides snow and meteorologic data, stream flow data categorized ashydrologic data are also collected and transfered automatically. In this study, the benefits tothe science of hydrology in Turkey and the world by field observations and applications arepresented and evaluated.Key words: Hydrology, snow and meteorologic data, Upper Euphrates Basin1. GİRİŞ<strong>Su</strong>yun önümüzdeki yüzyılın en önemli konularından biri olacağı ve suyundünyada petrolden daha önemli ve pahalı olacağı noktalarında değişik görüşler dahaşimdiden ortaya konulmaya başlanmıştır. Özellikle, kuraklık ve çevre kirliliğinedeniyle gittikçe daralan faydalanılabilir su haznelerinin azalması ile sukaynaklarına olan ilgi geçmişte olduğundan daha da önemli bir şekilde artmaktadır.Ayrıca, ülkemizde sel ya da bir diğer ifade ile taşkın afetleri, depremler kadar büyükekonomik kayıplara neden olan doğal afetlerdir.Orta ve kuzey enlem bölgelerinde bulunan yerlerdeki su kaynakları,yağıştan çok <strong>kar</strong> erimesine bağlıdır. Bu bölgelerdeki su yapılarının işletiminde <strong>kar</strong>erimesinin tahmin edilmesi önemli rol oynamaktadır. Türkiye’nin Doğu AnadoluBölgesindeki <strong>kar</strong> potansiyeli, Şekil 1’de verilmiş olan NOAA uydu görüntüsündeküresel ölçekte sergilenmektedir.Şekil 1. Türkiye’nin <strong>kar</strong> potansiyeli (1 Nisan 2003 tarihli NOAA görüntüsü)


Türkiye’nin dağlık doğu bölgelerinde, bahar ve ilk yaz ayları süresince <strong>kar</strong>erimesinden ve yağışlardan meydana gelen akımlar, toplam yıllık akım hacminin%60-70’ini oluşturduğu için büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle, büyük barajlarınyer aldığı Fırat Havzasında, <strong>kar</strong> erimesinden oluşan akımların miktarının vezamanının tahmin edilmesi, ülkenin su kaynaklarının verimli bir biçimdekullanılmasını sağlamak için önemli bir görevdir. Türkiye'nin yüksek olan doğukesimlerinde, özellikle mart-haziran aylarında <strong>kar</strong> erimesinin yarattığı akımlar, FıratNehri üzerinde kurulmuş olan büyük barajların su potansiyelini oluşturduğu içinçalışma ayrı bir önem kazanmaktadır.Çalışmaların temel motivasyonu, Mezopotamya üzerinde kurulmuş birçokuygarlığa temel oluşturan Fırat ve Dicle Nehirlerinin, hidropolitik değerleri de gözönüne alındığında su kaynaklarının planlanmasında öneminin büyük olmasıdır. FıratNehri üzerinde kurulmuş olan Keban, Karakaya ve Atatürk gibi barajların verimlibir şekilde işletilmesi hidrolojik modelleme çalışmalarındaki çeşitliliğe ve başarıyabağlıdır.2. ÇALIŞMALARIN TARİHÇESİTürkiye’deki <strong>kar</strong> çalışmaları 1960’lı yıllarda devlet kurumlarınıngirişimleriyle başlatılmıştır. İlk başlarda seçilmiş az sayıdaki önemli noktalardaklasik metotlarla yapılan <strong>kar</strong> derinliği ve zaman zaman eşlik eden <strong>kar</strong> yoğunluğuölçümleri, <strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> İşleri’nin de devreye girmesiyle sayısal olarak artmaya devametmiştir. Tablo 1’de çeşitli devlet kurumlarınca yapılan <strong>kar</strong> ölçümlerinin istasyonsayısı yıllar bazında gösterilmektedir.Tablo 1. <strong>Devlet</strong> kurumlarının yürüttüğü <strong>kar</strong> ölçüm istasyonlarıİstasyon Sayısı Elektrik İşleri Etüd İdaresi<strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong>İşleri1964 41969 6 301975 21 921997 1072002 67 164<strong>Devlet</strong>Meteoroloji İşleriÖlçümler şehirmerkezlerindekimeteorolojikistasyonlardayapılmaktadır.Yıllara göre <strong>kar</strong> ölçüm noktalarının sayılarının artması, gelişmeye yönelikbir çaba olarak görülmektedir; ancak, insana bağlı klasik metotlarla yapılan noktasal<strong>kar</strong> ölçümleri bazı sorunları ve yetersizlikleri de beraberinde getirmektedir.Öncelikle, aynı noktada yapılan ölçümler genellikle iki hafta ile dört hafta arasındabir tekrarlanabilmekte ve bu süre zarfında çok değişken olan meteorolojik olaylar(örneğin maksimum <strong>kar</strong> su eşdeğeri) gözden kaçabilmektedir. Yapılan ölçümlerdeinsanın aletlerle birlikte belirlenen noktalara ulaşması söz konusu olduğundan, arazive iklim koşullarının zorluğu da esas alınarak, seçilen noktalar ulaşım yollarınınyakınlarında ve çok yüksek olmayan kotlarda bulunmaktadır. Bu ölçümler herdurumda faydalı olmakla beraber zamansal süreklilik ve alansal temsiliyet açısındanyetersiz kalmaktadırlar. Bir diğer husus da, belirlenen noktalar her ne kadar açık birdüzlemde bulunmakta ve birden fazla ölçüm alınmaktaysa da, insan faktöründenkaynaklanan hataların olma ihtimali de gözardı edilmemelidir. Üstelik <strong>kar</strong>erimesinden meydana gelen akımların hesaplanması yolunda yapılan çalışmalarda,


<strong>kar</strong> derinliği ve yoğunluğu gibi verilerin yanı sıra zamansal yağış miktarı, sıcaklıkdeğişimi, güneş radyasyonu gibi diğer meteorolojik verilere de ihtiyaçduyulmaktadır.Bu sebeplerden dolayı zaman içinde, <strong>kar</strong> ölçümlerine farklı bir bakış açısıgetirilmesi gerekmiştir. Kar potansiyeli yüksek ve ölçüm sistemleri gelişmişülkelerde, yu<strong>kar</strong>ıda bahsedilen klasik yöntemler halen uygulanmaktadır, fakat,bunların yanı sıra, daha gelişmiş ve otomatik sensörlerle donatılmış, daha yüksekkotlarda, sürekli ölçüm yapabilen ve ölçülen değerleri anında merkeze aktarabilen,insan faktörünü en aza indirebilen sabit veya mobil <strong>kar</strong> ve meteoroloji istasyonlarıbulunmaktadır. Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesindeki yüksek <strong>kar</strong> potansiyelinien iyi şekilde gözleyebilmenin ve bu gözlemler paralelinde Fırat Nehri üzerindekurulmuş olan Keban, Karakaya ve Atatürk gibi barajların su potansiyelleriniverimli şekilde değerlendirebilmenin, toplanacak verinin sıklığına ve kalitesine bağlıolduğu görülmüştür. Bu sebeple, bir dizi proje çalışması eşliğinde, gözlemistasyonlarının genişletilmesi ve yeni ölçüm tekniklerine sahip sensörlerlegüncellenmesi; toplanan veriler ile uydu görüntülerinin doğruluklarının tespitedilerek bu ürünlerin dünya literatüründe değerlendirilmesi ve kullanılması;modelleme çalışmaları ile akım benzeşimlerinin yapılması ve geleceğe dönüköngörülerde bulunulması; sayısal hava tahmin verileri ile model çalışmalarınınbütünleştirilmesi ve akım tahmini yapılması gibi uygulamalar gündeme alınmış veçalışmaların süreklilik kazanması sağlanılmıştır.Türkiye için yürütülen NATO SfS (96-01-055 TU-REMOSENS) projesindeElektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) ile paralel yürütülen çalışmalar ve ODTÜ AraştırmaFonu Projeleri (BAP-AFP-97-03-03-09 ve BAP-AFP-98-03-03-01) kapsamındayapılan yüksek lisans tezlerinde (Kaya, 1999; Uzunoğlu, 1999; Şensoy, 2000;Tekeli, 2000; Beşer, 2002) Doğu Anadolu Bölgesini temsil eden pilot havzalardaveriler toplanmaya başlanmış ve modelleme çalışmalarında ilk bulgular eldeedilmiştir (Şensoy ve diğ., 2003; Akyürek ve Şorman, 2002; Şorman ve diğ., 2001).2001 yılında, DPT tarafından desteklenen bir projenin yanı sıra (BAP-03-03 DPT 2001 K120990) ve 2003 yılında alınan yeni bir DPT projesi hayatageçirilmiştir (BAP-03-03 DPT 2003K120920-01). Bu projelerle birlikte, iki önemlidevlet kurumu olan <strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> işleri ve <strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri ile protokolleryapılmış ve işbirliğine geçilmiştir. Bu projeler kapsamında, yeni bir otomatik <strong>kar</strong> vemeteoroloji istasyonu kurulmuş, daha önce NATO SfS proje desteğiyle kurulmuşolanlar ise yeni sensörler ve ölçüm sistemleri ile geliştirilerek güncellenmiştir.Bu projeler paralelinde 2005 yılında üç adet doktora tezi tamamlanmıştır(Şensoy, 2005; Tekeli, 2005; Şorman, 2005). Yapılan tez çalışmaları, yalnızcamodel uygulamasını değil, ham verinin toplanması, gerçek zamanlı transferi veanalizini de içeren bir modellemeyi kapsamaktadırlar (Tekeli ve diğ., 2005a,b,c;Şensoy ve diğ., 2006; Tekeli ve diğ., 2006). Tez çalışmaları kapsamında kurumlar veüniversiteler arası ve aynı zamanda disiplinler arası bir çalışma sergilenmiş; yakıngerçek zamanlı gözleme dayanan otomatik hidrometeorolojik bir bilgi ağı kurulmuş;bu bilgilerin girdi oluşturduğu modeller uygulanmış; atmosfer-<strong>kar</strong>-zemin arayüzünde enerji ve kütle dengesi hesaplanmış; gözlemlerin yanı sıra sayısal havatahmin model verilerinin de <strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürülüğü desteğiyleelde edilmesi ile Türkiye’de ilk defa atmosfer-hidrolojik model entegrasyonusağlanmış ve ileriye dönük tahmin çalışmalarına başlanılmıştır.


Projelerden elde edilen birikimlerden yararlanabilmek, kazanılan bilgi vedonanımları yeni uygulamalarla ileriye taşıyabilmek ve Türkiye’nin uluslararasıplatformlarda, <strong>kar</strong> ve yağış modelleme çalışmalarını sergileyebilmesi içinEUMETSAT (Avrupa Meteoroloji Teşkilatı) teşkilatı tarafından desteklenen vebirçok Avrupa ülkesinin de (Finlandiya, İtalya, Almanya, Polonya) yer aldığı H-SAF (Satellite Facilities in Hydrology) adlı bir Avrupa projesi başlamış(EUMETSAT, 2005) ve <strong>Devlet</strong> Meteololoji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Orta DoğuTeknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesitarafından yürütülmektedir. Türkiye bu projede, Avrupa’da dağlık alanlar içinyürütülen <strong>kar</strong> çalışmalarında ürün üreten lider ülke konumundadır. Bu süreçte,Türkiye özellikle dağlık alanlar için <strong>kar</strong> parametrelerinin geliştirilmesinden,hidrolojik modelleme çalışmalarından ve her iki çalışmadaki kalibrasyon vedoğrulama uygulamalarından sorumludur.Anadolu Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri koordinatörlüğütarafından desteklenmekte olan bir başka proje ile de çalışma bölgesinde gözlenenakım hidrograflarının, izotop teknikleri kullanılarak bileşenlerine ayrılması vehidrolojik modellemede etki çalışmaları konuları ele alınmakta ve çalışmalar devametmektedir.3. ÇALIŞMA BÖLGESİOrta Doğu Teknik Üniversitesi’nde, 1996 yılında başlayan NATO SfS(Science for Stability) projesiyle yeni bir <strong>kar</strong> ve meteoroloji ölçüm ağı geliştirilmeye<strong>kar</strong>ar verilmiş, bu yönde çalışmalar başlatılmış ve bu süreçte devlet kurumları ileüniversite işbirliğinin temelleri atılmıştır. Fırat Nehri üzerindeki <strong>kar</strong> potansiyelinideğerlendirmek amacıyla, Keban baraj havzasında toplanan ana kollardan Karasu,Murat, Munzur ve Pülümür nehirlerinden, Karasu nehir kolu çalışma havzası olarakseçilmiştir. Keban baraj gölüne gelen yıllık hacmin yaklaşık %30’unu oluşturanKarasu nehrinin seçilmesindeki başlıca etkenler, öncelikle araziye ulaşım kolaylığı,devlet kurumlarınca sağlanabilecek özellikle lojistik destek ve terörle ilgili güvenliksebepleridir. Kar çalışmaları için seçilen Karasu havzası Şekil 2’de gösterilmektedir.Şekil 2. Karasu havzası ve ölçüm ağı


4. ÖLÇÜM SİSTEMLERİNDEKİ YENİLİKLERÖlçüm sistemleri arasında Türkiye için ilkleri ifade eden yenilikler veteknolojiler de bulunmaktadır. Kar çalışmalarında önderlik yapan Amerika Birleşik<strong>Devlet</strong>leri’nde, Kanada, ve Kuzey Avrupa ülkelerinde kullanılan ve ülkemizde dahaönce yer almayan, <strong>kar</strong> su eşdeğerini ölçmeye yarayan <strong>kar</strong> yastıkları ithal edilmiş vehavzanın çeşitli kotlarına yerleştirilmiştir; güneş radyasyonunun <strong>kar</strong>dan yansımasınıifade eden albedo; uzun dalga radyasyon ölçümleri, ve <strong>kar</strong>ın erime zamanı ileoranını tespit etmeye yarayan <strong>kar</strong> lizimetresi Türkiye’deki ilk uygulamalardır.Özellikle kışın gidilmesi mümkün olmayan dağlık ve uzak noktalarda toplananverilerin uydu, GSM ve kablo hatlarıyla çalışma merkezlerine ekonomik ve hızlıyollarla transferi sağlanmaktadır. Kar ve meteorolojik verinin yanı sıra hidrolojikveri olarak nitelendirilen akım verilerinin de otomatik transferinin sağlanabilmesiiçin, ikinci proje ek ödenekle desteklenmiştir.Yurt dışında yapılan çalışmalarda göze çarpan en önemli husus gözlemnoktalarının sıklığıdır. Hidroloji çalışmalarının temelini hidrolojik ve meteorolojikveri oluşturmaktadır. Kar <strong>hidrolojisi</strong> ve modelleme çalışmaları, erişilmesi güç,dağlık bölgelerde ve yüksek kotlarda yürütülmektedir. Ancak, ülkemizde kurulmuşolan gözlem istasyonları çoğunlukla il ve ilçe merkezlerine odaklanmıştır.Sıcaklıkların çok düşük olduğu, kış koşullarında gözlem istasyonlarının işletilmesive sürekli veri sağlanması zor olabilmektedir. Bu çalışmalarla birlikte havzayı temsileden farklı yüksekliklerde (ilk aşamada 1950-2340 m) otomatik <strong>kar</strong> ve meteorolojigözlem istasyonları (AWOS) kurulmuştur (Şekil 2).Uydu ürünleri üzerinde geliştirilecek yeni <strong>kar</strong> algoritmalarının geliştirilmesive bu algoritmaların doğruluklarının tespit edilmesi; ayrıca, hidrolojik modellemeçalışmalarında ihtiyaç duyulan verinin alansal ve zamansal dağılımının daha iyitespit edilebilmesi için, H-SAF kısa isimli proje kapsamında, DMİ tarafından dörtyeni <strong>kar</strong> ve meteoroloji gözlem istasyonunun kurulması yönünde öngörülerdebulunulmuş ve istasyon yerlerinin tespiti için çalışmalar yapılmıştır. İstasyonlarDMİ tarafından kurdurularak, işlerlik kazanmaları sağlanılmıştır. İstasyonlarınyoğunlaştığı Yu<strong>kar</strong>ı Karasu Havzası ve istasyonların yerleri Şekil 3’degörülmektedir.Şekil 3. Yu<strong>kar</strong>ı Karasu Havzası, mevcut AWOS istasyon dağılımı


Ultrasonik bir algılayıcı ile <strong>kar</strong> derinliği ölçülürken; antifriz, alkol ve su ileoluşturulan 600 lt’lik bir <strong>kar</strong>ışımı içeren <strong>kar</strong> yastığı ve basınç sensörü ile <strong>kar</strong> sueşdeğeri ölçülebilmektedir. Bu ölçümler, kayıtların alındığı istasyonun yakınlarındaölçülen <strong>kar</strong> verileri ile kıyaslanmaktadır. Kar yağışının esas alındığı kış aylarındakiyağışın daha doğru ölçülebilmesi için iki istasyonda bulunan mevcut yağış ölçerler,2007 yılı Kasım ayında yapılan arazi çalışmalarında, <strong>kar</strong> adaptörlü ve rüzgar perdeliyağış ölçerlerle değiştirilmişlerdir. Yapılan çalışmalar, hava sıcaklığından sonra <strong>kar</strong>erimesine etki eden en önemli faktörlerden birisinin güneş radyasyonu ve yansıtmayıifade eden albedo olduğunu göstermektedir. Ayrıca, fiziksel modellemelerin bazalındığı çalışmalarda, <strong>kar</strong> kütlesinin erimesine etki eden, kütle ve enerji dengesininhesaplanabilmesi için uzundalga ve kısadalga boylarındaki radyasyon ölçümlerikullanılabilmektedir. Bu sebeplerle, istasyonlarda solar radyasyon, net radyasyon veuzundalga radyasyonu ölçümleri de yapılmaktadır. Basınç sensörleri iledesteklenerek otomatik veri transferi yapabilen akım gözlem istasyonlarında, izotopçalışmalarında kullanılmak üzere su sıcaklığını ve iletkenliği ölçebilecek sensörleryerleştirilmiştir. Arazi çalışmaları ile <strong>kar</strong> derinlik sensörlerinin yenilenmesi, boşalanakülerin, aksayan enerji ve iletişim hatlarının düzeltilmesi sağlanılmayaçalışılmaktadır. Bu çalışmalar sırasında kurulan <strong>kar</strong> yastığı ve diğer meteorolojialetlerine ait örnekler Şekil 4-7’de verilmiştir. Otomatik <strong>kar</strong>-meteoroloji gözlemistasyonunda kaydedilen verilerin, DSİ tarafından yapılan yer gözlemleri ilekıyaslanması Şekil 8’de yer almaktadır. Tablo 2’de ise bu istasyonlardaki ölçümleredair bilgileri özetlemektedir.Şekil 4. Kar yastığı kurulumu


Şekil 5. Meteorolojik sensörlerŞekil 6. Kar altındaki Güzelyayla istasyonundan genel görünüm


Şekil 7. Güzelyayla istasyonu ve yenilenen <strong>kar</strong> adaptörlü ve rüzgar perdeli yağışölçerŞekil 8a. Ovacık istasyonunda otomatik ölçülen Kar <strong>Su</strong> Eşdeğerinin ve arazide <strong>kar</strong>tüpü ile alınan ölçümlerin <strong>kar</strong>şılaştırması


Şekil 8b. Ovacık istasyonunda otomatik ölçülen Kar Derinliğinin ve arazide alınanölçümlerin <strong>kar</strong>şılaştırmasıTablo 2. Otomatik <strong>kar</strong>-meteoroloji istasyonlarında gözlenen değişkenler


5. UYDU ÜRÜNLERİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAROtomatik olarak veri kaydedilse ve iletilse de otomatik gözlemistasyonlarında kaydedilen <strong>kar</strong> derinliği ve <strong>kar</strong> su eşdeğeri noktasal verilerdir. Buölçümler ilgili alanın ancak küçük bir kısmını temsil edebileceği için, alansal vezamansal dağılımlı <strong>kar</strong>la kaplı alanların saptanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bubilgiler en kolay şekilde <strong>kar</strong> yansımasını algılayabilen optik uydu görüntülerindensağlanabilmektedir. Çalışmaların başladığı ilk zamalarda NOAA (National Oceanicand Atmospheric Administration) optik uydusu <strong>kar</strong>la kaplı alanların tespitindekullanılmıştır. 6 spektral bant aralığında kullanılan NOAA uydusunun zamansalçözünürlüğü bir gün, alansal çözünürlüğü ise grid (<strong>kar</strong>e) kenarı olarak 1.1 km yitemsil etmektedir. 2000’li yılların başlarında uzaya fırlatılan yeni optik araştırmauydularıyla birlikte <strong>kar</strong>la kaplı alanların tespitinde MODIS (MODerate resolutionImaging Spectrometer) optik uydusundan da faydalanılmaya başlanmıştır. MODI<strong>Su</strong>ydusundun NOAA uydusuna göre birçok avantajı söz konusudur. Bunlardan enönemlisi, zamansal çözünürlükte aynı olmalarına rağmen, MODIS uydusu 36 darspektral bant aralığında, 250, 500 ve 1000 metre yersel çözünürlükte verisağlamaktadır. Ayrıca değişik seviyelerde işlenmiş görüntüler de eldeedilebilmektedir. Hall et al., (2002) tarafından <strong>kar</strong>la kaplı alanların 500 metre yerselçözünürlükte ve günlük bazda oluşturulduğu bir algoritma geliştirilmiştir. Bualgoritma sayesinde, otomatik olarak <strong>kar</strong>la kaplı alanlar hazırlanarak kullanıcıyasunulmaktadır. Literatürde, MODIS uydusundan elde edilen <strong>kar</strong>la kaplı alanharitalarının doğruluğu üzerine bir çok eser yayınlanmıştır. Hall et al., (1998), Kleinet al., (1998), Klein and Barnet (2003) ve Riggs et al., (2006). Geliştirilen uydualgoritmlarının ülkemiz ve Orta Doğu ülkeleri için tutarlılığının araştırılmasıoldukça önemli bir konu olmasına rağmen bu konuda çalışmalara pekrastlanmamaktadır. Dünyanın az çalışılan bölgelerinden biri olan ülkemizin doğuanadolu bölgesi için her yeni veri, dünya literatürüne katkı sağlamaktadır (Şormanve diğ., 2007; Tekeli ve diğ., 2006; Tekeli ve diğ., 2005). Bu konuda yazılmış ikimakaleden Tekeli ve diğ, 2006, en son basılan MODIS uydu görüntüleri kullanıcıkitabında (Riggs et al., 2006), referans teşkil etmektedir. Şekil 9’da, Karasuhavzasında NOAA ve MODIS uydularından elde edilen <strong>kar</strong>la kaplı alan bilgilerinebir örnek gösterilmektedir.Uydu ürünlerinin en çok kullanıldığı alan ise hidrolojik modellemeuygulamalarıdır. Belirli bir coğrafi alanda, <strong>kar</strong> örtüsünün zamansal değişiminigösteren <strong>kar</strong> çekilme eğrileri, bazı hidrolojik modellerde doğrudan girdi olurken,bazı modellerde ise model performansının içsel doğruluğunu sorgulamaya yarayanönemli bir değişken olabilmektedir. Bu konu ile ilgili bilgiler Marım ve diğ. (bubasım) tarafından ele alınan çalışmada detaylı olarak verilmektedir. Kar çekilmeeğrilerinin, iklim değişimi için de önemli bir indikatör olduğu göz önüne alınırsayılları bazında biriken bu bilginin öngörülerimize katkı sağlayacağı kesindir.


Şekil 9. NOAA ve MODIS görüntüleri ile Karasu Havzasında <strong>kar</strong>la kaplı alanlar6. MODELLEME ÇALIŞMALARIÇalışmanın yapılması için belirlenen pilot havzada, <strong>kar</strong>la kaplı alanı ve aynızamanda nokta bazında da olsa <strong>kar</strong> su eşdeğerini bilmek çok önemli olsa daçalışmanın asıl amacı, havzadan gelebilecek su miktarını belirleyebilmektir. Busonuca ulaşabilmek için, havzanın <strong>kar</strong>akteristik özelliklerinin yanı sıra bir yağış-akışmodellemesine ihtiyaç duyulmaktadır. Dağlık bir bölge olması nedeniyle yağışıngenel olarak <strong>kar</strong> yağışı olduğu düşünülse de, <strong>kar</strong> katmanı üzerine düşen şiddetliyağmurların ani ve yoğun <strong>kar</strong> erimesine sebep olduğu ve <strong>kar</strong> erimesi ile birlikte,yüzey suyuna katılan yağışın, yüksek akımları meydana getirdiği unutulmamalıdır.Kar erimesinden meydana gelen akımın hesaplanmasında yaklaşık yetmişyıldır değişik yollarla uygulanan derece gün yöntemi kullanılmaktadır. Derece-gün


yöntemi, Dünya Meteoroloji Teşkilatının dağlık havzalardaki akımınhesaplanmasında kullanımını en çok önerdiği metodlardan birisidir (WMO, 1986).Dağlık alanlarda derece gün yöntemi ile akımın tahminini yapmak için SRM(Snowmelt Runoff Model, Martinec, 1975; Martinec et al., 1994) ve HBV (SMHI,1996) gibi hidrolojik modeller dünyada yaygın olarak kullanılan işlevselmodellerdir. Bu işlevsel modellerin en büyük avantajı, dağlık alanlar göz önünealındığında <strong>kar</strong> erimesinin en kolay ölçülebilir meteorolojik değişken olan havasıcaklığına bağlı olmasıdır. Bu havzada uygulanmamış olmakla birlikte USACEtarafından geliştirilen HEC-HMS 2007 yılı version 3 modeli de dağlık alanlardauygulanarak tecrübe kazanılmıştır.Kar çalışmalarındaki alansal dağılımın temsil edilebilmesi için birçokmodel uygulamasında kullanılan yöntem, havzayı yükselti aralıklarına bölerektemsil etmektir (Martinec, 1975; Blöschl et al., 1990; Bell and Moore, 1999; Turpinet al., 1999). Coğrafi Bilgi Sistemleri teknolojisindeki hızlı gelişmeler, dağılımlıhidrolojik simülasyon modellerinin daha etkili bir şekilde uygulanmasına olanaksağlamaktadır.Hidrolojik modeller ile yapılan çalışmalarda toprak nemi, <strong>kar</strong> örtüsü, bitkiörtüsü, buharlaşma ve yüzey akışı miktarları gibi faktörlerin tümü model içindedeğerlendirmektedir. Son dönemlerde yapılan model çalışmalarında MesoscaleModel 5 (MM5) tahmin verisi, uydu görüntüleri ve yer gözlemleri hidrolojikmodellere girdi oluşturmaktadır. Bu nedenle, uydu ürünlerinin doğruluğunun yanısıra, sayısal hava tahmin model çıktılarından ikisi olan yağış ve sıcaklık verilerinindoğruluğunun da yer gözlemleri ile değerlendirilmesi önem kazanmaktadır (Şormanve diğ., 2007).Hidrolojik modelleme uygulamaları, son çıktı olan akım değerlerinin eldeedilmesinde rol oynadığı için çalışmaların bel kemiğini oluşturmaktadır. Akımın enaz hata payı ile tahmin edilebilmesi için, kalibrasyon gerektiren modelparametrelerinin uzun yıllar boyunca farklı iklim koşulları için elde edilmiş olmasıgerekmektedir. Karasu Havazası’nda ve alt-havzalarında fiziksel ve kavramsalmodeller çalışılmış ve uygulama sonuçları farklı ulusal ve uluslararası platformlardasunulmuştur. Karasu Havzası’nda SRM uygulama sonuçları bu kongre kitapçığındayer alan Marım ve diğ.’ne ait bildiride görülebilir; Kırkgöze Havzası’nda 2004 suyılı HBV model uygulamalarına ait sonuçları, modellenen/gözlenen akım ve <strong>kar</strong>lakaplı alanların <strong>kar</strong>şılaştırılması bazında Şekil 10’da gösterilmektedir.Şekil 10. Kırkgöze Havzası’nda HBV model uygulama sonuçları a) Modellenen vegözlenen akımlar, b) Modellenen ve gözlenen <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdeleri(2004 su yılı)


7. GELECEK ÇALIŞMALARKarasu Havzası’nda yürütülmekte olan; gözlem ağının geliştirilmesi,güncellenmesi ve yeni ölçüm tekniklerinin uygulamaya alınması çalışmalarıüniversite bütçelerinden desteklenen araştırma projeleri ile devam etmektedir.İstasyonların işletilmesi ve bakım çalışmalarında <strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> İşleri gerek genelmüdürlük gerekse bölge müdürlüğü olarak personel katkısı sağlamakta ve lojistikdestek vermektedir. Şimdiye kadar toplanan verilerin, bir veritabanı ortamındadüzenlenilmesi yönünde çalışmalar devam etmektedir.Hidrolojide uydu ürünlerinin kullanılması konusunda Amerikan (MODIS,NOAA) ve Avrupa (SEVIRI) uydu görüntülerinden yararlanılmakta, anılan projekapsamında yeni algoritmalar ile <strong>kar</strong> tespiti, <strong>kar</strong>la kaplı alanların belirlenmesi, <strong>kar</strong> sueşdeğerinin bulunması yönünde çalışmalar sürdürülmektedir. Bu ürünler içerisindeMODIS görüntülerinden gerek <strong>kar</strong>la kaplı alanların, gerekse albedo algoritmalarınıntutarlılığının tespiti yönünde arazi çalışmaları ile desteklenen bilimsel çalışmalaryapılmıştır. Dünya biliminin yöneldiği parçalı (fractional) <strong>kar</strong>la kaplı alanürünlerinin elde edilmesi yönünde ilerlemeler devam etmektedir. Çekilme eğrilerininyıllar bazındaki değişimi izlenebilmektedir.Modelleme çalışmaları çerçevesinde model parametrelerinin kalibrasyonuve akımların benzeşiminin yapılması konularında tecrübe kazanılmış, akım tahminiyönünde çalışmalar yapılmıştır. Tahmin çalışmalarının, veritabanı ileilişkilendirilmesi ve güncel olarak uygulanabilmesi için çalışmalar devametmektedir. 2004 yılı Mart ayında Fırat havzasında normalden fazla su tutulmasısonucu Fırat Nehri üzerinde bulunan barajlardan su tahliyesi yapılmıştır. BöyleceKaban barajının dolusavakları barajın inşa edildiği tarihten itibaren ilki 1985 yılındaolmak üzere ikinci defa, Atatürk barajının kapakları ise ilk defa açılmıştır. Barajkapaklarının açılması <strong>kar</strong>arına bölgede meydana gelen yağışlar ve erken <strong>kar</strong> erimesisonucu baraj göllerinin su seviyesinde meydana gelen hızlı yükselme ve havzadabulunan <strong>kar</strong>ın erken erimesi durumunda oluşabilecek tehlikeleri azaltma gibifaktörler göz önünde bulundurularak varılmıştır. Bu taşkını yaratan hidrometeorolojikkoşulların önceden öngörülmesi mümkün olsaydı, bu derece büyük birsu ve maddi kayıp önlenmiş olacaktır.8. KAYNAKLARAkyürek Z., Şorman A.Ü., 2002. Monitoring Snow Covered Areas Using NOAA-AVHRR Data in the Eastern Part of Turkey. Hydrological SciencesJournal, 47(2), 243–252.Bell V.A., Moore R.J., 1999. An Elevation-Dependent Snowmelt Model For UplandBritain, Hydrological Processes, Volume 13, Issue 12-13: 1887 – 1903.Beşer Ö., 2002. The Use Of SSM / I For Snow Mapping over The Eastern Part ofTurkey, MSc Thesis, Department of Civil Engineering, Middle EastTechnical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Blöschl G., Kirnbauer R., Gutknecht D., 1990. Modeling Snowmelt in AMountainous River Basin on An Event Basis, Journal Of Hydrology, 113,207-209.EUMETSAT., 2005. Avrupa Meteoroloji Uyduları İşletme Teşkilatı Projesi.“Avrupa’nın Dağlık Bölgeleri İçin Kar Parametrelerinde Ürün Geliştirmeve Modelleme Çalışmaları”, H-SAF (Satellite Application Facilities InHydrology) Oluşumunda Türkiye Adına <strong>Devlet</strong> Meteoroloji Teşkilatı


(DMİ) ve alt çalışanları olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbulTeknik Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi yer almaktadır, Eylül 2005 –Eylül 2010.Feng Z., Taylor S., Renshaw C.E., 2002. Isotopic Evolution of Snowmelt 1. APhysically Based One-Dimensional Model. Water Resources ResearchDOI: 10.1029/2001WR000814.Hall D.K., Riggs G.A., Salomonson V.V., DiGirolamo N.E., Bayr K.J., 2002.MODIS Snow Cover Products, Remote Sensing of Environment, 83, pp.181-194.Hall D.K., Foster J.L., Verbyla D.L., Klein A.G. and Benson C.S., 1998.Assessment of Snow-Cover Mapping Accuracy in A Variety of Vegetation-Cover Densities in Central Alaska, Remote Sensing of Environment,66:129-137.Kaya H.I., 1999. Application of Snowmelt Runoff Model Using Remote Sensing andGeographic Information Systems. MSc Thesis, Department of CivilEngineering, Middle East Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Klein A.G., Barnett A.C., 2003 Validation of Daily MODIS Snow Cover Maps ofThe Upper Rio Grande Basin for 2000–2001 Snow Year, Remote Sensing ofEnvironment 86: 162–176.Klein A.G., Hall D.K. and Riggs G.A., 1998. Improving Snow Cover Mapping inForests Through Use of A Canopy Reflectance Model, HydrologicalProcesses, 12, 1723-1744.Laudon H., Hemon H.F., Krouse H.R., Bishop K.H., 2002. Oxygen 18 FractionationDuring Snowmelt: Implications For Spring Flood Hydrograph Separation.Water Resources Research 38: 1258. DOI: 10Ğ1029/2002WR001510.Martinec J, Rango A, Roberts R., 1994. Snowmelt Runoff Model (SRM) User'sManual. In: Baumgartner MF. (Ed), Geographica Bernensia, P29,Department of Geography, University of Bern, 65 pp.Martinec J., 1975. Snowmelt Runoff Model for Streamflow Forecasts, NordicHydrology, 6, 145– 154.Riggs G.A., Hall D.K., Salomonson V.V., 2006. MODIS Snow Products UserGuide to Collection 5 November 2006 http://modis-snowice.gsfc.nasa.gov/sug_c5.pdfSMHI, 1996 yerine Bergström, S., 1995. The HBV Model, in Computer Models ofWatershed Hydrology, ed. V.P. Singh, Water Resources Pub., p165-214.Şensoy A., Şorman A.A., Tekeli A.E., Şorman A.Ü., Garen D.C., 2006. Point-ScaleEnergy and Mass Balance Snowpack Simulations with Their Temporal andSpatial Evaluation in the Upper Karasu Basin, Turkey, HydrologicalProcesses, 20, 899-922.Şensoy A., 2005. Physically Based Point Snowmelt Modeling and its Distribution inUpper Euprates Basin, Ph.D. Dissertation, Dept. of Civil Engineering,Middle East Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Şensoy A., Tekeli A.E., Şorman A.A., Şorman A.Ü., 2003. Simulation of EventBased Snowmelt Runoff Hydrographs Based on Snow Depletion Curvesand the Degree Day Method. Canadian Journal of Remote Sensing 29(6):693–700.Şensoy A., 2000. Spatially Distributed Hydrologic Modeling Approach Using


Geographic Information Systems, M.Sc. Dissertation, Dept. of CivilEngineering, Middle East Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Şorman A.A., Şensoy A., Beşer Ö., Şorman A.Ü., 2007. MM5 Hava TahminModeli Tutarlılığının Marmara Bölgesindeki Yer GözlemleriyleAraştırılması, 5. Ulusal Hidroloji Kongresi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,An<strong>kar</strong>a.Şorman A.Ü., Akyürek Z., Şensoy A., Şorman A.A., Tekeli A.E., 2007.Commentary on Comparison of MODIS Snow Cover and Albedo ProductsWith Ground Observations over The Mountainous Terrain of Turkey,Hydrology and Earth System Sciences, 11, 1353–1360.Şorman A.A., 2005. Use of Satellite Observed Seasonal Snow Cover inHydrological Modeling and Snowmelt Runoff Prediction in UpperEuphrates Basin, Ph.D. Dissertation, Dept. of Civil Engineering, MiddleEast Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Şorman A.Ü., Uzunoğlu E., Kaya I., 2001. Applications of SRM and SLURPModels in Eastern Turkey Using Remote Sensing and GeographicInformation Systems. In M. Owe, K. Brubaker, J. Ritchie, & A. Rango(Eds.), Proceedings Santa Fe symp. April 2000. Remote Sensing andHydrology 2000. IAHS Publication No 267 (pp. 81– 86).Taylor S., Feng Z., Renshaw C.E., 2002. Isotopic Evolution of Snowmelt 2.Verification and Parametrization of A One-Dimensional Model UsingLaboratory Experiments. Water Resources Research DOI10.1029/2001WR000815.Tekeli A.E., Şensoy A., Şorman A.A., Akyürek Z., Şorman A.Ü., 2006. AccuracyAssessment of MODIS Daily Snow Albedo Retrievals With in SituMeasurements in Karasu Basin, Turkey, Hydrological Processes, 20, 705-721.Tekeli A.E., Şorman A.A., Şensoy A., Şorman A.Ü., Bonta J. and Schaeffer G.,2005a. Snowmelt Lysimeters for Real-Time Snowmelt Studies in Turkey,Turkish Journal of Engineering and Environmental Sciences, Volume 29,No 1, pp 29-40.Tekeli A.E., Akyürek Z., Şorman A.A., Şensoy A., Şorman A.Ü., 2005b. UsingMODIS Snow Cover Maps in Modeling Snowmelt Runoff Process in theEastern Part of Turkey, Remote Sensing of Environment, 97, pp. 216 - 230.Tekeli A.E., Akyürek Z., Şensoy A., Şorman A.A., Şorman A.Ü., 2005c. Modelingthe Temporal Variation in Snow-Covered Area Derived from SatelliteImages for Simulating/Forecasting of Snowmelt Runoff in Turkey,Hydrological Sciences Journal, 50 (4), pp 669 - 682.Tekeli A.E., 2005. Operational HydrologicalFforecasting of SnowmeltRunoff Model by RS-GIS Integration, Ph.D. Dissertation, Dept. of CivilEngineering, Middle East Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Tekeli A.E., 2000. Integration of Remote Sensing and Geographic InformationSystems on Snow Hydrology Modeling, M.Sc. Dissertation, Dept. of CivilEngineering, Middle East Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.Turpin O., Ferguson R., Johansson B., 1999. Use of Remote Sensing to Test andUpdate Simulated Snow Cover in Hydrological Models HydrologicalProcesses Volume 13, Issue 12-13: 2067 – 2077.Unnikrisha P.V., McDonnell J.J., Kendall C., 2002. Isotopic Variations in A Sierra


Nevada Snowpack and Their Relation to Meltwater, Journal of Hydrology260: 38-57.Uzunoğlu E., 1999. Application of the SLURP Model Using Remote Sensing andGeographic Information Systems, M.Sc. Dissertation, Dept. of CivilEngineering, Middle East Technical University, An<strong>kar</strong>a, Turkey.WMO., 1986. Intercomparison of Models of Snowmelt Runoff, Publication No. 646,Operational Hydrology Report No. 23, World Meteorological Organization,Geneva, Switzerland.


YUKARI FIRAT HAVZASI İÇİN ELDE EDİLEN KAR ÇEKİLMEEĞRİLERİNİN ZAMANSAL ANALİZİ VE MODELLEMEÇALIŞMALARIG. MARIM 1 , Yrd. Doç. Dr. A. ŞENSOY 2 , Yrd. Doç. Dr. A.A. ŞORMAN 2 ,Prof. Dr. A.Ü. ŞORMAN 1ÖZETAzalan su ve enerji kaynakları düşünüldüğünde su, her geçen gün daha önemli birkonu haline gelmektedir. <strong>Su</strong> kaynaklarının yönetimi, özellikle barajların verimli yönetimi içinhidrolojik modellerin uygulanarak büyük baraj haznelerine gelen akımın tahmin edilmesigüncel ve kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Dağlık bir alanda akım benzeşiminin yapılmasındakullanılan ve hidrolojik modellere girdi oluşturan model değişkenlerinin en önemlileriyağışın, sıcaklığın ve <strong>kar</strong>la kaplı alanların dağılımıdır. Sıcaklık, yağış ve özellikle mekânsalve zamansal dağılım gösteren <strong>kar</strong>la kaplı alanlar gibi hidrolojik model girdi değişkenlerininoluşturulmasının Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uzaktan Algılama Teknikleri ile bütünleşmesigerektiği görülmüştür. Gerçek zamanlı mekansal ve zamansal değişim gösteren <strong>kar</strong>la kaplıalan dağılımının uydu ürünleri ile elde edilmesi mümkündür. Başta DSİ olmak üzere devletkurumlarının aldıkları <strong>kar</strong> ölçümleri modelleme çalışmalarında önemli bir rol oynamaktadır.Bu verilerin noktasal olması ve <strong>kar</strong> örtüsünün alansal değişiminin de önemli olması uyduürünlerinin kullanımını gündeme getirmiştir. Önceki çalışmaların sonuçları, <strong>kar</strong> çekilmeeğrilerinin, hidrolojik model simülasyonunun doğruluğu açısından oldukça etkili olduğunugöstermiştir. Bu çalışmada, <strong>kar</strong> çekilme eğrileri, optik uydu görüntülerinin analizleri ileoluşturulmuş ve hidrolojik model girdisi olarak kullanılarak Fırat havzasının alt havzası olanYu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası (10195 km 2 ) için akım simulasyonu yapılmıştır. Bu çalışmanın anaamacı, uygulanan hidrolojik model için önemli bir değişken olan, optik uydudan elde edilmiş,zamansal ve mekansal dağılımlı <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdelerinin elde edilmesidir. 2004–2007yılları için, <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdeleri ve <strong>kar</strong> çekilme eğrileri yüksek zamansal çözünürlüğesahip optik uzaktan algılama verileri: “Terra Moderate Resolution Imaging Spectroradiometer(MODIS)” ile elde edilmiştir. Bu çalışmada, Terra MODIS’in <strong>kar</strong>la kaplı harita ürünü olan ve500 m alansal çözünürlüğe sahip MOD10A1 kullanılmıştır. Hidrolojik model olarak KarErime Akım Modeli; SRM (Snowmelt Runoff Model) kullanılmıştır. SRM, <strong>kar</strong> erimesihesaplarında derece gün yaklaşımını kullanmaktadır. Yıllar bazında değerlendirilen <strong>kar</strong>çekilme eğrilerinin değişimi, bilgi birikimimize katkı sağlamakta ve öngörülerimizigüçlendirmektedir. Diğer yandan elde edilen eğriler modelleme çalışmalarında kullanılarakakım gözlemleri model çıktıları ile <strong>kar</strong>şılaştırılmaktadır.Anahtar kelimeler: Kar çekilme eğrisi, hidrolojik modelleme, MODIS, Yu<strong>kar</strong>ı Fırat HavzasıTEMPORAL EVALUATION OF SNOW DEPLETION CURVES DERIVED FORUPPER EUPHRATES BASIN AND MODELING STUDIESABSTRACTWater is becoming very important issue day by day with descending usable waterand energy resources. In the aspect of water resources management, especially for theoptimum reservoir management, predicting runoff for large reservoirs by applying hydrologicmodel is a recent and crucial topic. The most important model input and predictor parametersto estimate runoff for the mountainous regions are to be distribution of rainfall; temperatureand snow cover area (SCA). It is seen that many predictor variables should be integrated with1 ODTÜ, İnşaat Mühendisliği Bölümü, An<strong>kar</strong>a2 Anadolu Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Eskişehir


Geographic Information Systems (GIS) and Remote Sensing Techniques especially forhydrologic model variable preparation like spatial and temporal distribution of rainfall;temperature and SCA. Satellite products have the potential for obtaining those kinds of data innear real time. The snow measurements taken by governmental organizations especiallyGeneral Directorate of State Hydraulic Works (DSI) have an important role on modelingstudies. Since the measured data are point data and spatial changes of snow cover isimportant, satellite image usage have been come into question. The results of previous studiesshow that snow depletion curves (SDC) is very effective on the accuracy of hydrologicalmodel simulations. In this study, the changes of SDC are generated by the analysis of opticalsatellite and by using SDC as an input to hydrological models runoff is simulated for UpperEuphrates Basin (10195 km 2 ) which is a sub basin of Euphrates Basin. Main objective of thisstudy is to obtain the spatially and temporally distributed SCA percentages from opticalsatellite, which are required as one of the main input variables of the hydrological model usedin the application. SCA percentages and SDC are obtained for snowmelt years 2004-2007 byusing high temporal resolution optical remote sensing data: Terra Moderate ResolutionImaging Spectroradiometer (MODIS). In this study, Terra MODIS snow cover map product,MOD10A1 which has a spatial resolution of 500 m is used. As a hydrological modelSnowmelt Runoff Model (SRM) was applied. SRM was built up on the well-known degreeday approach. Derived SDC for different years contribute to our knowledge and strengthenour foresight. On the other hand, model computed outputs using SDC are compared withmeasured runoff.Keywords: Snow cover depletion curves, snowmelt runoff model, MODIS, Upper EuphratesBasin1. GİRİŞKüresel hidrolojik döngünün önemli bir parçası olan <strong>kar</strong>, bulunduğun yeriniklim özelliklerini etkiler, termal ve radyoaktif özellikleri ile üzerinde bulunduğutoprağın ve üzerinde bulunan havanın özelliklerini değiştirir (Stephan et al., 2004).Karla kaplı alana gelen güneş radyasyonunun %80’ini veya daha fazlası atmosferegeri dönmektedir (Ellis and Leathers,1998) bu da, <strong>kar</strong>la kaplı alanların uzaktanalgılama uygulamaları ile izlenmesine olanak sağlamaktadır. Karla kaplı alanlarınzamansal ve mekânsal izlenmesi ilk olarak 1930’larda hava fotoğraflarıylabaşlamıştır. 1972 yılında, NASA’nın NOAA uydusunun devreye girmesi, <strong>kar</strong>la kaplıalanların uydu fotoğrafları ile izlenmesine olanak sağlamıştır. NASA, 1999 yılındanitibaren EOS Terra, 2002 yılından itibaren EOS Aqua uydularının MODIS modülüile <strong>kar</strong>la kaplı alan verilerini bir günlük periyotlarla toplamaya devam etmektedir.Karla kaplı alanı tespit etmek için, MODIS, zamansal ve mekânsal çözünürlük ileveri ulaşılabilirliği düşünüldüğünde, potansiyeli yüksek uydu modülüdür (Rango etal., 2002).Dünyanın birçok bölgesinde <strong>kar</strong> erimesinden meydana gelen akımlar, sukaynaklarının önemli bir potansiyelidir. Nehir havzasında bulunan <strong>kar</strong>la kaplıalanların tespiti, baraj haznesine gelecek olan akımın büyüklüğü ve zamanlamasıaçısından oldukça önemlidir. Ortalama yüksekliği 1130 m olan Türkiye için dağlıkalanlarda yağışın önemli bir kısmı <strong>kar</strong> formasyonunda olduğundan, <strong>kar</strong>la kaplıalanların tespiti oldukça önemlidir. Türkiye’nin doğusundaki dağlık alanlar yılınyarısında <strong>kar</strong>la kaplıdır. 2119 numaralı akım gözlem istasyonunun uzun yıllar analizisonucunda, bu bölgedeki yıllık ortalama akım hacminin % 60-70’inin bahar ve ilkyaz aylarında oluşan <strong>kar</strong> erimesinden ve özellikle <strong>kar</strong> örtüsü üzerine düşenyağmurdan meydana geldiği tespit edilmiştir. Karla kaplı alan yüzdelerininhidrolojik model girdisi olarak kullanılması ve model sonuçlarının


değerlendirilmesi, bu bölgelerde su kaynaklarının yönetimi açısından oldukçaönemlidir. Birçok <strong>kar</strong> erime akım modelleri arasından <strong>kar</strong>la kaplı alan bilgilerinigirdi olarak kullanabilen SRM (Snowmelt Runoff Model) en yaygın kullanılanmodellerden biridir (Rango and Martinec, 1981; Martinec et al., 1998; Mitchell andDeWalle, 1998).Bu çalışmada <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdeleri ve buna bağlı olarak çekilmeeğrileri, yıllar bazında gözlenilmiş; <strong>kar</strong> erime eğrisini doğrudan girdi olarak kullananve <strong>kar</strong> erime hesaplarında bilinen derece gün yöntemini kullanılan SRMuygulanmıştır. Karla kaplı alan yüzdeleri MODIS modülünün <strong>kar</strong>la kaplı haritaürünü MOD10A1 ile elde edilmiştir. Model değişkenlerinden sıcaklık ve yağışdağılımı, havza alanındaki 12 adet, otomatik <strong>kar</strong>-meteoroloji istasyonları (AWOS)ile klima istasyonlarından elde edilen verilerin co-kriging metodu ile dağıtılmasıylaoluşturulmuştur.2. ÇALIŞMA ALANIGüneydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezine kadar uzanan, Dicleve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir (Şekil 1). Fırat ve DicleNehirleri Mezopotamya bölgesinin tarım, sanayi ve enerji sektörleri ekonomisi içinbüyük önem taşımaktadır.Çalışma alanı, pilot havza olarak seçilmiş olan “Yu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası;Karasu Havzası”dır (Şekil 2). Fırat nehri, Murat ve Karasu adında iki koldanoluşmaktadır. Karasu Havzası, Fırat havzasının alt havzasıdır. Havza coğrafi olarak39 0 7’39’’ – 41 0 34’21’’ enlemleri ve 39 0 27’1.50’’ – 40 0 19’38’’ boylamları arasındayer almaktadır. Fırat nehri Türkiye’den başlayıp iki mansap ülke <strong>Su</strong>riye ve Irak’tangeçmektedir. Fırat Nehri, 2700 km uzunluğu ve 35.6 milyar metreküplük yıllıkortalama akım miktarı ile Güney Batı Asya’nın en uzun nehridir (Aytemiz, 2006 ).Karasu Havzası, 10 215 km 2 büyüklüğünde bir havza olup, 1125 m ile 3487m yükseklik arasında yayılan oldukça dağlık bir bölgedir. Ortalama yüksekliği 1977m olup, ortalama eğimi % 15.5’dir. Havza sınırları içerisinde Erzurum, Erzincanşehirleri bulunmaktadır. Havzada Kuzgun, Tercan, Erzincan barajlarının bulunmasısebebiyle havzada hidrolojik modelleme çalışmaları su kaynaklarının yönetimiaçısından oldukça önemlidir. Karasu Havzası, coğrafi ve hidrografik özelliklerindendolayı çalışma alanı olarak seçilmiştir.


Kar <strong>hidrolojisi</strong>nde <strong>kar</strong>la kaplı alanın uzaktan algılama yöntemleri ile tespitiaçısından yükseklik oldukça önemlidir. Yağış ve sıcaklığın zamansal ve mekânsaldağılımının, yüksekliğe bağlı olarak daha iyi temsil edilmesi için havza, beş farklıyükseklik bölgesine bölünmüştür (Şekil 3). Yükselti aralıklarına ait bazı topoğrafikveriler Tablo 1’de verilmiştir.Şekil 3. Karasu Havzası yükseklik bölgeleriTablo 1. Karasu Havzası yükseklik bölgeleri tablosuBölgeYükseklikAralığı(m)Alan(km2 )Alan(%)OrtalamaHipsometrikYükseklik(m)A 1125–1500 1123.2 11 1352B 1500–1900 3268.5 32 1751C 1900–2300 3459.3 34 2097D 2300–2900 2196.8 21 2482E 2900–3487 167.9 2 2989


3. YÖNTEM VE VERİLER3.1. MODIS Karla Kaplı Alan GörüntüleriKar erime akım modeli olan SRM, <strong>kar</strong> çekilme eğrilerini model girdisiolarak doğrudan kullanmaktadır. 2004 –2007 yılları için <strong>kar</strong> çekilme eğrileri, yüksekzamansal çözünürlüğe sahip optik uzaktan algılama verileri: “Terra ModerateResolution Imaging Spectroradiometer (MODIS)” <strong>kar</strong>la kaplı alan ürünü,MOD10A1 ile oluşturulmuştur. MOD10A1 verisi 3. derece günlük bir ürün olup1200 km’ye 1200 km alanı taramaktadır, sinusoidal projeksiyonu sahiptir ve alansalçözünürlüğü 500 m’dir. National Snow and Ice Data Center (NSIDC)’da bulunan “NASA Distributed Active Archive Center (DAAC)” web sayfasından ücretsiz olaraksağlanabilmektedir.EOS Terra uydusunun MODIS modülünün 36 bandı bulunmaktadır.1, 2, 4,6, 31 ve 32 bantları, <strong>kar</strong>la kaplı alan algoritmasında kullanılan temel bantlardır.MODIS <strong>kar</strong>la kaplı alan algoritması, Normalized Difference Snow Index (NDSI)’itemel almaktadır. NDSI, <strong>kar</strong> ve buzu tanımlamada oldukça kullanılışlıdır, <strong>kar</strong> vebuzu kümülüs tipi buluttan ayırmada oldukça başarılıdır. NDSI, MODIS’in 6.band(1.628-1.652μm) ile 4.band (0.545-0.565μm) reflektanslarının ölçülmesi ilehesaplanmaktadır:Eğer bir pikselde NDSI >0.4 ise ve MODIS 2.bandındaki (0.841–0.876μm)reflektansı %11’den büyükse <strong>kar</strong> olarak tanımlanır. Karanlık bölgelerin, <strong>kar</strong> olaraktanımlanmaması için MODIS 4.bandının reflektansı %10’dan küçük ise diğer kriterisağlasa da <strong>kar</strong> olarak tanımlanmaz (Salamonson et al., 2003).Ormanlık arazinin genelde NDSI’ı 0.4’ten küçüktür ve bu sebeple“Normalized Difference Vegetation Index (NDVI)” NDSI ile birliktehesaplanmaktadır. NDVI, MODIS 1.bandı (0.620–0.670μm) ile 2.bandı (0.841–0.876μm) reflektansının ölçülmesi ile hesaplanmaktadır.NDVI’ın yüksek olduğu yerler, yoğun ormanlık bölgeleri olaraktanımlanmaktadır. NDVI ve NDSI beraber <strong>kar</strong>la kaplı alanın tanımlanmasındakullanılmaktadır.3.2. Kar Çekilme Eğrilerinin Tespiti ve Coğrafi Bilgi SistemlerininUygulanmasıCoğrafi Bilgi Sistemleri, bilgisayar tabanlı coğrafi bilgileri depolamaya veanaliz etmeye yarayan sistemlerdir (Aronoff, 1993). Coğrafi Bilgi Sistemleri,uzaktan algılama verilerinin analiz edilmesi ile birlikte, önemli zamansal, mekânsalve istatistiksel bilgilerin ortaya çı<strong>kar</strong>ılmasında oldukça önemlidir.


Bu çalışmada, coğrafi bilgi sistemleri yazılımları kullanılarak, bulutmiktarının %30’dan az olan açık günler için, <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdeleri eldeedilmiştir ve 2004–2007 yılları için 5 farklı yükseklik bölgesi <strong>kar</strong> çekilme eğrileriŞekil 4’de sunulmaktadır.Şekil 4. Kar Çekilme Eğrilerinin 2004–2007 yılları arasında zamansal değişimiTablo 1’de görüldüğü üzere B ve C bölgelerinin alanları toplamı, havzanıntoplam alanının % 66’sını oluşturmaktadır. B ve C bölgelerinin <strong>kar</strong>la kaplı alan(KKA) yüzdeleri yıllar bazında etkin bir değişme göstermekteyken, D ve Ebölgeleri benzer özelliği göstermektedir (Şekil 4).A bölgesinde ise iklime bağlıolarak <strong>kar</strong> çekilme eğrileri (KÇE) farklı özellik göstermekte ve <strong>kar</strong> erimesi erkenbaşlayıp, <strong>kar</strong> bölgede kısa sureli olarak durmaktadır. Karın bölgelerde beklemesüresi yüksekliğe bağlı olarak A bölgesinden E bölgesine doğru artmaktadır.3.3. Zamansal ve Mekânsal Sıcaklık ile Yağış Verilerinin DağılımıModel girdileri olan günlük ortalama sıcaklık ve günlük toplam yağışdağılımları çeşitli AWOS ve sinoptik istasyonlarda yapılan ölçümlerin detrendedkriging metodu ile yükselti aralıklarına dağıtılması ile elde edilmiştir (Şekil 5).


Şekil 5. Karasu Havzası istasyon yerleri haritası ve yükseklikleriDetrended kriging metodu topoğrafik trendin, sıcaklık ve yağış dağılımınaetkisini kaldırmak amaçlı kullanılmıştır. Topoğrafik trendi kaldırmak için SayısalYükseklik Modeli (DEM) her 5 farklı yükseklik bölgesi için kullanılmıştır.Uygulanan metot ile bilinen 21 boyutlu Theisen metoduna 3. bir boyut yüksekliktekatılmıştır ve sonuç olarak 12 istasyon kullanılarak günlük sıcaklık ve yağış dağılımıher bir yükseklik bölgesi için elde edilmiştir (Şekil 6a ve 6b).Şekil 6. Her bir yükseklik bölgesi için a) Günlük Ortalama Sıcaklık ve b) GünlükToplam Yağış Dağılımı3.4. SRM ve Model ÇalışmalarıSRM, gelen akımın ana etkeninin <strong>kar</strong> erimesi olduğu dağlık alanlardagünlük akım simülasyonunu ve tahmini için kullanılan hidrolojik modellerdenbiridir. SRM <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdelerini model değişkeni olarak derece-gün metoduile doğrudan kullanmaktadır. SRM’in 3 önemli model değişkeni sıcaklık, yağış ve<strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdeleridir (Şekil 7).


Şekil 7. SRM akış şemasıSRM diğer kalibrasyon modellerinin yanı sıra kullanıcılarına erimesezonunda değişik zamanlarda kullanılan değerleri tekrar gözden geçirme fırsatıvermektedir (Ferguson,1999). Ferguson SRM’i tamamen kalibrasyon ve tamamenfiziksel arası bir model olarak tanımlamaktadır. SRM’in temel denklemi söyletanımlanabilir:n : gün sayısıQ : havza akımıT : sıcaklık dağılımıP : yağmur şeklinde düşen yağış dağılımıS : <strong>kar</strong>la kaplı alan oranıA : bölgenin alanık n+1 : çekilme katsayısıa : derece-gün faktörüC S : <strong>kar</strong> erimesi için doğrulama faktörüC R : yağmur için doğrulama faktörüSRM modeli uygulamasında, model kullanıcısının sübjektif <strong>kar</strong>arlarınaihtiyacı vardır (Hall and Martinec, 1985;Rango et al., 2003). Akım simülasyonununelde edilebilmesi için SRM’in, C S , C R ve a parametrelerinin belirlenmesigerekmektedir, fakat bu parametreler, yıl içerisinde iklimin varyasyon gösterdiğiküçük havzalarda ve farklı kollardan beslenen büyük havzalarda oldukça fazladeğişkenlik göstermektedir. Bu sebeple zaman zaman fiziksel olarak hesaplanmalarıve düzeltilmeleri gerekmektedir. Bu parametreler, Karasu Havzası için 2006 yılı için


hesaplanmıştır ve SRM ile akım simülasyonu yapılmıştır. Şekil 8’de önceki yıllarınmodel parametreleri kullanılarak ve düzeltilmiş model parametreleri (Tablo 2-3)hesaba katılarak yapılan iki ayrı akım benzeşim çalışması sergilenmektedir.Şekil 8. Gözlenen ve hesaplanan akım grafikleri a) Önceki yılların modeldeğişkenleri, b) Düzeltilmiş model değişkenleri ile elde edilen sonuçlarTablo 2. Önceki yılların model parametreleri (1998 yılı model parametreleri)


4. SONUÇLARİndirilen MOD10A1 ürünlerinin uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sitemleriyardımıyla analizi yapılarak 2004–2007 yılları için <strong>kar</strong>la kaplı alan yüzdeleri eldeedilmiştir. Kar çekilme eğrileri her bir yükseklik bölgesi için elde edilmiştir. Karçekilme eğrilerinin yüksekliğe bağlı olarak her bir bölgede farklı <strong>kar</strong>akterözelliklerini gösterdiği tespit edilmiştir.2006 yılı için günlük ortalama sıcaklık, günlük toplam yağış ve <strong>kar</strong>la kaplıalan yüzdeleri model değişkenleri olarak elde edildikten sonra, 1998 yılı içinhesaplanan model parametreleri (Tekeli, 2000) ile SRM simülasyonu yapılmıştır.Ancak, beklenildiği gibi, elde edilen sonuçların gözlenen değerlerle tutarlılığı zayıfolmuştur. Model parametrelerinin 2006 yılı akımları göz önüne alınarak yenidendüzenlenmesi sonucu 0.897 korelasyon katsayısı bulunmuştur ( Şekil 8).5. İLERİKİ ÇALIŞMALARSRM hidrolojik modeli ile akım simülasyonlarının geçmiş yıllar içinuygulanmasına devam edilecektir (2004, 2005 ve 2007 yılları için de uygulamalaryapılacaktır). 2007 yılı için MOD10A1 verisi, Meteosat uydularından (Meteosat -8 )üretilen SEVIRI verisi ile <strong>kar</strong>şılaştırılacaktır. Uydu ürünleri ile geliştirilen yüzdesel<strong>kar</strong>la kaplı alan algortimaları ile yeni model çalışmaları yapılacaktır. Bu ürünlerinmodellemeye etkileri değerlendirilecektir. 2008 ve sonrası yıllar için akım tahminiyönünde çalışmalar yapılmaya devam edilecektir. Kar yastıkları ile otomatik olarakölçülen <strong>kar</strong> su eşdeğeri verileri ve <strong>kar</strong> derinlik bilgileri model sonuçlarınındoğrulanmasında kullanılacaktır.6. KAYNAKLARAytemiz L., Kodaman T., Sınır Aşan <strong>Su</strong>lar Kullanımı ve Türkiye- Süriye İlişkileri,TMMOB <strong>Su</strong> Politikaları Kongresi, Mart 2006.Dery S.J., Salamonson V.V., Stieglitz M.., Hall D.K.. ve Apel I., 2005. AnApproach to Using Snow Areal Depletion Curves Inferred From MODISand its Application to Land <strong>Su</strong>rface Modelling in Alaska, Hydrol. Process.19:2755-2774.Ferguson RI., 1999. Snowmelt Runoff Models. Progress in Physical Geography 23:205–227.Hall DK, Martinec J., 1985. Remote Sensing of Ice and Snow. Chapman and Hall:New York; 189.Lee S., Klein A.G. and Over T.M., 2005. A Comparison of MODIS and NOHRSCSnow-Cover Products for Simulating Streamflow Using the SnowmeltRunoff Model, Hydrol. Process. 19 :2951-2972.Mitchell KM, DeWalle DR., 1998. Application of the Snowmelt Runoff ModelUsing Multiple-Parameter Landscape Zones on the Towanda Creek Basin,Pennsylvania. Journal of the American Water Resources Association 34:335–346.Rango A., Martinec J., 1979. Application of a Snowmelt-Runoff Model UsingLandsat data. Nordic Hydrology 10: 225–238.Rango A., 1980. Operational Applications of Satellite Snow Cover Observations.Water Resources Bulletin 16: 1066–1073.Rango A., Martinec J., 1981. Accuracy of Snowmelt Runoff Simulation. NordicHydrology 12: 265–274.


Rango A., 1985. Assessment of Remote Sensing Input to Hydrologic Models. WaterResources Bulletin 21: 423–432.Rango A., 1986. Progress in Snow Hydrology Remote-Sensing Research. IEEETransactions on Geoscience and Remote Sensing 24: 47–53.Rango A., van Katwijk V. 1990., Development and Testing of A Snowmelt-RunoffForecasting Technique. Water Resources Bulletin 26: 135–144.Rango A., 1992. Worldwide Testing of the Snowmelt Runoff Model WithApplications for Predicting the Effects of Climate Change. NordicHydrology 23: 155–172.Rango A., Martinec J., 1995. Revisiting the Degree-Day Method for SnowmeltComputations. Water Resources Bulletin 31: 657–669.Rango A., 1996. Spaceborne Remote Sensing for Snow Hydrology Applications.Hydrological Science Journal 41: 477–494.Rango A., Martinec J., 1997. Water Storage in Mountain Basins from Satellite SnowCover Mapping. In Remote Sensing and Geographical Information Systemsfor Design and Operation for Water Resources System, Baumgartner MF,Schultz GA, Johnson AI (eds). IAHS Publication No. 242. IAHS Press:Wallingford; 83–91.Rango A., Landesa EG, Bleiweiss M., 2002. Comparative Satellite Capabilities forRemote Sensing of Snow Cover in the Rio Grande Basin. In Proceedings ofthe 70th Western Snow Conference, Sol Vista, CO, USA; 21–26.Rango A., Landesa EG, Bleiweiss M, Havstad K, Tanksley K., 2003. ImprovedSatellite Snow Mapping, Snowmelt Runoff Forecasting, and ClimateChange Simulations in the Upper Rio Grande Basin. World ResourceReview 15: 26–41.SRM, http://www.ars.usda.gov/services/softwareŞorman A., Türkiye’nin Yu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzasında Uydu Gözlemleriyle BulunanKarla Kaplı Alanların Hidroloji Modellemede Kullanımı ve KarErimesinden Oluşan Akımların Tahmini, Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ,Haziran 2005.Tekeli A.E., Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kar HidrolojisiModellemesinde Entegrasyonu, Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ, Eylül 2000.


YUKARI FIRAT HAVZASI’NDA KAR ERİMESİ SÜRECİNİNDURAYLI İZOTOP TEKNİKLERİ İLE İNCELENMESİE.PEKKAN 1 , Yrd. Doç. Dr. A.A.ŞORMAN 1 , Yrd. Doç. Dr. A.ŞENSOY 1 ,Prof. Dr. S. BAYARI 2 , A. YAZICI 3 , Y. ALTUN 4ÖZETDünya genelinde orta ve kuzey enlemlerdeki su kaynakları yağıştan çok <strong>kar</strong> erimesiile beslenmektedirler. Türkiye’nin dağlık doğu bölgelerindeki bahar ve ilk yaz aylarısüresince gerçekleşen <strong>kar</strong> erimesinin meydana getirdiği akımlar toplam yıllık akımın %70’eulaşan bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu nedenle, büyük barajların yer aldığı FıratHavzasında, <strong>kar</strong> erimesinden oluşan akımların miktarının ve zamanının tahmin edilmesi, sukaynaklarının verimli bir biçimde yönetilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.Yu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası’nda daha önce gerçekleştirilen çalışmalarda <strong>kar</strong> erimesinina<strong>kar</strong>su akımı üzerine etkisi uydu görüntüleri ve gözlenen a<strong>kar</strong>su akım değerleri ve hidrolojikmodellemeler kullanılarak incelenmiştir. Bu çalışmada ise Yu<strong>kar</strong>ı Karasu Havzasında, a<strong>kar</strong>suda gözlenen duraylı izotop içeriği (oksijen-18 ve döteryum) temelinde, <strong>kar</strong> erimesi sürecininyüzey akışı, yüzey altı akışı ve yeraltısuyu beslenimi bileşenlerinin toplam a<strong>kar</strong>su akımınaolan katkısının zamansal değişiminin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusundaçalışma, a<strong>kar</strong>suyun duraylı izotop içeriğindeki zamansal değişimin, periyodik olarak alınacakörnekler ile, beslenim alanındaki yağışın izotopik bileşiminin ise farklı kotlardan alınacakperiyodik-kompozit yağış örnekler ile belirlenmesini hedeflemiştir. Kar erimesinin a<strong>kar</strong>suakımını oluşturan bileşenlere ne oranda dönüştüğünün zamansal analizi için a<strong>kar</strong>suörneklerinin izotopik bileşimlerindeki zamansal değişim, farklı yükseltilerdeki yağış izotopikbileşimi ile <strong>kar</strong>şılaştırılmıştır. İzotoplar kullanılarak hidrograf ayrımının ana ilkesi, havzayagiren ve çıkan suların izotop oranlarının farkına ve kütle denkliğine dayanır. Bu konudaizotop oranlarının değişimini etkileyen süreçler belirlenecek ve modeller kullanılarakhavzanın çıkışındaki suyun bileşiminin oranı bulunacaktır. Kar <strong>hidrolojisi</strong>ni içeren modellemeçalışmaları için <strong>kar</strong> ve yağmurun, havzanın çıkışındaki akıma olan katkılarının belirlenmesigerekmektedir. Örnek alımı çalışmaları ve analizler henüz devam etmektedir, aynı bölgedeDSİ tarafından daha önce yapılmış çalışmaların verileri, yeni alınan verilerle birliktedeğerlendirilerek ilk bulgu ve öngörüler sunulmaktadır.Anahtar kelimeler: Kar erimesi, <strong>kar</strong>arlı izotoplar, Yu<strong>kar</strong>ı Karasu HavzasıINVESTIGATION OF SNOWMELT PROCESS IN THE UPPER EUPHRATESBASIN BY USING STABLE ISOTOPE TECHNIQUESABSTRACTOccurrence of water resources is mainly due to snowmelt rather than rainfall for themiddle and north latitude of the world in general. Snowmelt occurring during spring and thefirst summer months in the mountainous eastern part of Turkey constitutes approximately70% of the total annual volume of flows. For this reason, the forecasting of the timing and thequantity of stream flow due to snowmelt in Euphrates basin, where the large reservoirs arelocated, is very important for the point of view of the effective management of waterresources.In the previous studies carried out in Upper Euphrates Basin, the effect of snowmelton the stream flow was studied with optical snow products, stream flow measurement and1 Anadolu Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Eskişehir2 Hacettepe Üniversitesi, Hidrojeoloji Mühendisliği ABD, An<strong>kar</strong>a3 DSİ VIII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum4 DMİ Erzurum Bölge Müdürlüğü, Erzurum


hydrologic modeling. In this study, the aim is to investigate the temporal change of thesurface flow, subsurface flow and groundwater recharge components of the total stream flowduring snowmelt, based on the observation of stable isotope contents (oxygen 18 anddeuterium) of the river in Upper Karasu Basin. In regard to this aim, the temporal change ofstable isotope content of the river will be determined by the samples taken on the riverperiodically and the temporal change of the stable isotope content of the precipitation will bedetermined by the periodic-composite precipitation samples in the different elevation zones ofthe recharge area. For the temporal analysis indicating snowmelt contribution to stream runoffcomponents, the isotopic content of stream flow samples is compared with isotopic content ofthe precipitation in different elevations. The main principle of hydrograph separation by usingstable isotopes depends on mass balance and the difference of the isotope ratios betweenincoming water to the basin and out going water from the basin. The processes that change theisotope ratios will be examined and the components of the water in the outlet of the basin willbe determined by using models. The determination of snow and rain contribution to the outletof the basin is essential for snow hydrology modeling studies. Sampling and analysesprocesses are continuing in the area, the data of the previous studies carried out by DSI andthe new data collected from the area are evaluated together for early results and foreseen.Keywords: Snowmelt, stable isotopes, Upper Karasu Basin1. GİRİŞYu<strong>kar</strong>ı Karasu Havzasında, a<strong>kar</strong>su da gözlenen duraylı izotop içeriği(oksijen-18 ve döteryum) temelinde, <strong>kar</strong> erimesi sürecinin yüzey akışı, yüzey altıakışı ve yeraltısuyu beslenimi bileşenlerinin toplam a<strong>kar</strong>su akımına olan katkısınınzamansal değişiminin incelenmesi amacı doğrultusunda a<strong>kar</strong>suyun duraylı izotopiçeriğindeki zamansal değişimin, periyodik olarak alınacak örnekler ile, beslenimalanındaki yağışın izotopik bileşiminin ise farklı kotlardan alınacak periyodikkompozityağış örnekler ile belirlenmesini hedeflemiştir.Kar erimesi modelleme parametreleri arasında yeralan yağış akım katsayısıve <strong>kar</strong> erime akım katsayılarının modelleme çalışmalarında etkin olduğugözlenmiştir. Akım bileşenlerinin tesbit edilmesinde kullanılan izotop yöntemlerininmodelleme çalışmalarında bu yönde bir iyileştirme katması planlanılmaktadır.Hidrolojik modelleme çalışmalarının hemen hemen hepsinde olduğu gibibu çalışmada da veriye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle çalışmaların yürütülmesiiçin gerek izotop konusunda gerekse diğer hidrometeorolojik verinin toplanarakmodele girdi oluşturması konusunda arazi çalışmaları yürütülmektedir.2. ÇALIŞMA ALANININ TANITIMIYu<strong>kar</strong>ı Karasu Havzasının kuzeydoğusunda bulunan yaklaşık 250 km 2 ’likdrenaj alanına sahip Kırkgöze Havzası, izotop çalışmaları için pilot havza olaraksecilmiştir (Şekil 1). Bölge yılda yaklaşık 150 gün <strong>kar</strong>la kaplıdır ve yağışlarınönemli kısmı <strong>kar</strong> şeklinde düşmektedir. Yu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası’nı doğu-batı yönündekat eden Karasu Nehri bulunmaktadır, bu nehir Yu<strong>kar</strong>ı Karasu Havzası’nınkuzeydoğusundaki Güvercin ve Kandilli Dağlarından gelen Köşk, Büyükçay veYeşildere derelerinin birleşmesinden sonra Karasu adını almaktadır. Çalışmaalanında, 2101 Çıpak, 21168 Büyükçay (DSİ), Köşk 21152, Yeşildere 2168 (EİE)olmak üzere dört adet akım gözlem istasyonu bulunmakta ve bu istasyonlardadüzenli olarak hidrometrik ölçümler yapılmaktadır (Şekil 2).


Şekil 1. Kırkgöze Havzası konumuÇipak ve kolları Köşk, Büyükçay, Yeşildere’nin 1977’den 1993 yılınakadar akım değişimi ve pikleri yıllar bazında incelenmiştir. Yıllık akımhidrograflarından hiç biri 16 yıllık ortalama akım hidrografından önemli miktardabir değişim göstermemektedir. Ortalama yıllık akım hidrograflarından da görüldüğügibi, akımın önemli bir kısmı <strong>kar</strong> erimesine bağlı olarak nisan, mayıs ve haziranaylarında gerçekleşmektedir (Şekil 3).


Şekil 2. Bölgedeki akım gözlem istasyonları, periyodik örnekleme noktaları vemeteoroloji istasyonlarıHavza <strong>kar</strong> çalışmaları için üç yükselti aralığına ayrılmıştır, havza veyükselti zonlarının bazı topografik özellikleri Tablo 1’de verilmiştir. YükseklikHaritası kullanılarak, alan-yükseklik (hipsometrik) eğrileri tüm havza ve her biryükselti aralığı için oluşturulmuş ve ortalama hipsometrik yüksekliklerihesaplanmıştır (Şekil 4).


2.1. Bölgenin Jeolojisi ve HidrojeolojisiÇalışma alanının üst kotları bazaltlar tarafından çevrelenmiştir. Bu yapılarbirkaç volkanizma sonucu oluşmuşlardır, bu nedenle diğer volkaniklerle <strong>kar</strong>maşıkbir yapı göstermektedir. İçerisinde bulunan yeraltı suyunu küçük mevsimselkaynaklar halinde boşaltırlar veya tüf ve aglomeradan oluşan yan formasyonaaktarırlar (Şekil 5). Bölgede bazaltların altında yaygın halde tüf ve aglomeralargörülmektedir. Bazalt, andezit ve tüf içerikli köşeli ve çeşitli boy çakıl ve bloklarınince taneli volkaniklerle çimentolanması sonucu oluşmuşlardır. Çeşitli yönde faylıve çatlaklı olan aglomeralar, çatlak zonlarında az miktarda yeraltısuyu taşımaktadır.Bölgede aglomeraların altında uyumsuzlukla gelen tüf ve aglomera katkılı kiltaşı vemarn tabakası yer almaktadır. Üstündeki formasyonlara göre daha geçirimsiz biryapı sunan kil ve marn tabakası sınırında küçük mevsimsel kaynaklargözlenmektedir.Havzada Geç Miyosen boyunca gerçekleşen volkanizma, tektonikhareketlenmeler ve sedimantasyon olayların Kuvaterner döneminde de devamlılığınısürdürmüştür. Pliyosen birimlerinin üzerine açısal uyumsuzlukla gelen Kuvaternerbirimleri, kötü boylanmalı çakıllar ve kumlardan oluşmaktadır, ancak bölgedePliyosen birimleri gözlenmemektedir (Şekil 5 a, b)BüyükçayYeşildereKöskŞekil 5a. Bölgenin jeolojisi


Şekil 5b. A-A’ jeolojik kesiti3. UYGULAMA3.1. Ölçüm Noktalarının Belirlenmesiİzotopik kütle denkliği açısından δ 2 O ve 2 H değerlerinin akım miktarıylabirlikte değerlendirilmesi gerekliliğinden dolayı nehir boyunca örnekleme yapılacaknoktalar akım gözlem istasyonlarının bulunduğu noktalar baz alınarak seçilmiştir.Akım gözlem istasyonlarının konumları Karasu Nehrine <strong>kar</strong>ışan her bir nehirkolunun üzerinde bulunmaktadır. Sonuç olarak alınan her örnek Karasu Nehrine<strong>kar</strong>ışan her bir kolun izotopik içeriğini temsil etmektedir. Karasu Nehri üzerinde2110 Çıpak, 21168 Karagöbek, Köşk 21152 ve Yeşildere 2168 akım gözlemistasyonlarında DSİ ve EİE tarafından düzenli olarak hidrometrik ölçümleryapılmaktadır. Bu proje kapsamında akım gözlem istasyonlarının bulunduğu bunoktalarda <strong>kar</strong>arlı izotop ve kimyasal örnekleme yapılmasına ve bu örneklemenin 15günlük periyotlarda (DSİ tarafından) tekrarlanmasına <strong>kar</strong>ar verilmiştir. Periyodikörnekleme yapılan noktalar Şekil 1’de gösterilmektedir. Bunların dışında araziçalışmaları için Erzurum’da bulunulan süre içinde nehir kollarının çeşitlinoktalarından ve bölgede bulunan sığ kaynaklardan tarafımızdan örnekler alınmıştır.Bugüne kadar 7 Haziran - 1 Ağustos 2007 tarihleri arasında alınmış 70 adet örneğinkimyasal ve izotopik analizleri yapılmıştır.3.2. Alansal ve Zamansal ÖlçümlerAkımdaki <strong>kar</strong>, yağmur ve yeraltısuyu katkılarının belirlenebilmesi için <strong>kar</strong>,yağmur ve yeraltısuyu için temsil edici izotop değerlerinin belirlenmesi gerekir.Yeraltı suları meteorik suların bir <strong>kar</strong>ışımı olduğundan genellikle <strong>kar</strong>arlı izotoplaraçısından sabit değerler alırlar diğer bir ifadeyle yerel yağışın izotopik değerlerininyıllık ortalamasına sahiptirler. Havzanın güneyindeki bölgeyi temsil eden iki adetkuyu (21864, 2895) bulunmaktadır. Bu kuyular işletilmemektedir ve elektriklerikesilmiş durumdadır. İki kuyudan 1989-1992 yılları arasında alınan 5 ve 8 örneğinortalama 18O değerleri -12.20 ve -12.16 dir (DSİ, 1996). Yeraltısularının <strong>kar</strong>arlıizotop değerlerinin belirlenmesi amacıyla 24 Mayıs ve 1 Ağustos 2007 tarihlerindebölgedeki sığ kaynaklardan örnekler alınmıştır. İzotopik kütle denkliği açısındanyeraltısularının <strong>kar</strong>arlı izotop içeriğinin belirlenmesi, nehirdeki suyun ne kadarınınyeraltısuyu katkısı ne kadarının yağış ve/veya <strong>kar</strong> katkısı olduğunun belirlenmesiaçısından çok büyük önem taşımaktadır.Doğal suların izotopik konsantrasyonundaki büyük değişimler hidrolojik sudöngüsünün atmosferik kısmında meydana gelmektedir. Zaman serilerinde yeterli


kesinliği sağlamak amacıyla yağışı temsil eden aylık örneklerin de alınmasına <strong>kar</strong>arverilmiştir. Bir ay boyunca oluşan tüm yağış bir örnek şişesinde biriktirilmekte vebu <strong>kar</strong>ışım o ayı temsil eden yağışın izotopik içeriğini vermektedir. Yağışörneklemesi <strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşletmesi (DMİ) tarafından bölgedeki Erzurum veTortum istasyonlarındaki totalizörlerden yapılmaktadır.Karın izotopik içeriğinin belirlenmesi amacıyla 22-23.11.2007 tarihlerindeçeşitli bölgelerden tarafımızdan <strong>kar</strong> örneği alınmıştır. Temsil edici örneklemeninmart ve nisan aylarında kış yağışının olduğu dönemi temsil eden, gölgede ve/veyayamaçlarda kalmış <strong>kar</strong> kütlelerinden kompozit örnekleme şeklinde yapılmasıplanlanmaktadır.Bugüne kadar çeşitli tarihlerde ve lokasyonlarda, 28 tanesi DSİ personeliile tarafımızdan olmak üzere DSİ ve DMİ tarafından alınan su örneği sayısı 70’dirve bunların 10 adedi yeraltısuyu, 12 adedi yağmur ve 48 adedi ise nehir örneğidir.Kimyasal analizler, Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Bölümü <strong>Su</strong> kimyasıLaboratuvarında, <strong>kar</strong>arlı izotop analizi ise Utah Üniversitesi, Biyoloji bölümü,Kararlı izotop analiz laboratuvarında yapılmaktadır. Bugüne kadar 70 adet suörneğinin 18O, 2H ve kimyasal analizi yapılmıştır.<strong>Su</strong> örneklerinin majör iyon analizleri Hacettepe Üniversitesi HidrojeolojiMühendisliği A.B.D. <strong>Su</strong> Kimyası Laboratuvarı’nda yüksek performanslı iyonkromatografi tekniği ile belirlenmiştir.4. KİMYASAL VERİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNehirlerin, Şekil 20’de gösterilen noktalarından alınan örneklerincelendiğinde hakim iyonun kalsiyum (Ca) ve bi<strong>kar</strong>bonat (HCO 3 ) olduğu Schoellerdiagramlarından gözlenmektedir (Şekil 6). Bazalt suları az tuzlu ve kalsiyumbi<strong>kar</strong>bonatlısulardır. <strong>Su</strong> kimyası değerleriyle bölgenin jeolojisi beraberdeğerlendirildiğinde nehire yeraltısuyu katkısının bölgedeki bazalt, tüf ve aglomeraseviyelerinden geldiği söylenebilir.Tüm grafiklerde genelde olduğu gibi 7. örnekleme noktasında ilkbahardöneminden yaza doğru nehirlere yağış katkısının gittikçe azaldığı ve yeraltısuyukatkısının arttığı gözlenmektedir.


Şekil 6. Kimyasal örneklerinin Schoeller diagramında gösterimiAncak farklı elektriksel iletkenlik değerlerine sahip nehir kollarının <strong>kar</strong>ışımnoktalarında elektriksel iletkenlik değişimlerinden yeni bir <strong>kar</strong>ışım elektrikseliletkenlik değerinin ortaya çıktığı gözlenmektedir. Karışım nehrinin elektrikselilketkenliğindeki değişim aynı zaman da nehir kollarının debilerine de bağlıdır. Budurum Şekil 7 ve pie diagramlarında (Şekil 8) gözlenmektedir.


Şekil 7. Elektriksel iletkenliğin örnekleme noktaları arasındaki değişimiŞekil 8. 7 ve 21 Haziran tarihli nehir örneklerinin major iyon içeriklerinin Piediagramları


1 Ağustos 2007 örneklerinden Büyükçay’ın Yeşildere ile birleşme yerinekadar olan bölgede akım yolu boyunca elektriksel iletkenlik değerlerinde bir düşmegözlenmektedir. Büyükçay’daki elektriksel iletkenlik değerindeki azalmanın, nehiregöre düşük elektriksel iletkenlik değerine sahip yeraltısuyunun <strong>kar</strong>ışımından diğerkollardaki artışın da, aşağı kotlara indikçe fazlalaşan yeraltısuyu katkısındanolmaktadır.Ayrıca bölgedeki alabalık tesisinin balık üretmek için kullandığıkaynağında elektriksel iletkenlik değeri (Örnek no: 43), yakınındaki nehirden alınan44 nolu örneğe göre çok düşüktür. Aynı durum 24 Mayıs örneklemesinde degözlenmektedir. 54 nolu örnek bölgede bulunan mineral oranı yüksek bir sudur,onun dışında diğer bütün örneklerin majör iyon yüzdelerine göre aynı birimlerdenbeslendiği gözlenmektedir (Şekil 9). 42 nolu örnek Büyükçay’ın üst kolları temsiletmekte ve çevredeki sularla <strong>kar</strong>şılaştırıldığında fazla çözünmüş madde içerdiği,elektriksel iletkenlik değerinden anlaşılmaktadır. Bunun nedeni suyun içinde fazlacabulunan bölgedeki tarım faliyetlerine dayalı nitrat ve potasyum içeriğidir (NO 3 =0.18 meq/l, PO 4 = 0.033 meq/l). Büyükçay’da görülen yüksek iletkenlik değeri,peryodik alınan nehir örneklerinde de gözlenmektedir (Şekil 8).Şekil 9. 1 Ağustos 2007 tarihinde alınan nehir ve yeraltısuyu örnekleri pie diagramı


4.1. Kararlı İzotop Verilerinin Ön Değerlendirmesi<strong>Su</strong>ların <strong>kar</strong>arlı izotop içeriklerinden, bu suların kökeni, beslenme alanı,yüzey ve yeraltı suları ilişkileri ve hidrodinamik yapının aydınlatılması amacıylayararlanılmaktadır.İnceleme alanı için alınan su örneklerine ait 18O ve 2H değerlerikullanılarak oluşturulan grafikte alınan örneklerin Erzurum-Şenyurt istasyonu içinyerel meteorik su doğrusunun (YMSD) (Sayın ve Eyüpoğlu, 2005) üzerinde çıktığıgörülmektedir, dolayısıyla bölgedeki tüm sular meteorik kökenlidir, diğer birifadeyle hidrolojik döngüye dışardan bir su <strong>kar</strong>ışması olmamaktadır. Tüm sular obölge için geçerli izotopik değere sahiptir. Yerel Meteorik <strong>Su</strong> doğrusu, küreselölçekte belirlenmiş Global Meteorik <strong>Su</strong> Doğrusunda (GMSD) göre binde 4.87 kadarizotopça tükenmiş sular içermektedir. Ayrıca örneklerin herhangi bir buharlaşmaetkisi altında olmadığı örneklerin su doğrularına paralel bir hat izlediğindenanlaşılmaktadır (Şekil 10).Şekil 10. Tüm örneklerin izotop içeriğinin YMSD ve GMSD üzerinde gösterilmesiÖrnek sonuçlarına suların kökenleri düşünülerek bakıldığında ise yağmurörneklerinin grafiğin sağ üst bölgesinde (4) (daha önce DSİ, 1996 çalışmasında eldeedilen örnekler grafikte DSİ <strong>kar</strong> ve DSİ yağmur olarak gösterilmektedir), nehirörneklerinin lokal meteorik su doğrusunun orta bölgesinde (3), yeraltı suyuörneklerinin (2) ise nehir örneklerinin hemen altında yeraldığı görülmektedir, ayrıcaDSİ(1996) raporunda o bölge için alınmış <strong>kar</strong> örneklerinin grafiğin sol altbölgesinde toplandığı görülmektedir (Şekil 11). Yağış örneklerinin en sağbölgesinde bulunan örnekler ise örnek miktarının azlığından dolayı kap içindeoluşan ayrımdan dolayı diğer yağmur örneklerine göre ağır izotoplarcazenginleştiğini ifade etmektedir. Zamansal serilerin incelenmesiyle nehireyeraltısuyu katkısı, <strong>kar</strong> katkısı ve yağmur katkısı belirlenebilecektir. Ayrıca nehirinizotopik içeriği <strong>kar</strong> erimesi döneminde <strong>kar</strong> yağışı izotopik içeriğinin olduğu bölgeyeyakın olurken, kurak dönemde yağmurun izotopik içeriğine benzerlik gösterir.Dolayısıyla yıllık olarak bakıldığında kışın (1) bölgesine yaklaşan, yazın ise (4)bölgesine yaklaşan bir çevrim izler. Elimizde henüz <strong>kar</strong> erimesi döneminde alınmışörnekler olmadığı için çevrim tam anlamıyla gözlenememektedir.


Şekil 11. <strong>Su</strong>ların kökenlerine göre dağılım4.2. Duraylı İzotoplar ile Beslenim Yükselti ve Sıcaklığının Belirlenmesi<strong>Su</strong>yun 18O içeriğinin beslenim sıcaklığı açısından değerlendirilmesi için18O-OYHC (ortalama yıllık hava sıcaklığı) ilişkisinin belirlenmesi gerekir.Hesaplanan beslenim sıcaklıklarına <strong>kar</strong>şılık gelen beslenim yükseklikleri ile havasıcaklığının yükselti ile değişiminden hareket ile belirlenir. Bu yaklaşımda başlıcavarsayımlar, i)18O içeriğinin yağışın oluştuğu dönemdeki hava sıcaklığı ile dengeiçinde oluştuğu ve ii) 18O içeriğinin diğer süreçlerle değişmediği şeklindedir. Ölçümalınan noktaların yüksekliğe bağlı grafikleri Şekil 12, 13, 14 de verilmektedir, ancakbölgede yüksekliğe bağlı izotop içeriğinde bir değişim gözlenmemektedir.Şekil 12. Büyükçay Nehri’nde yüksekliğe bağlı 18O değişimi


Şekil 13. Köşk Deresi’nde yüksekliğe bağlı 18O değişimiŞekil 14. Yeşildere’de yüksekliğe bağlı 18O değişimi5. İLERİKİ ÇALIŞMALARBu güne kadar bölgede yapılan çalışmalar ana çalışmanın bir öndeğerlendirmesi şekindedir. 2008 kış örneklerinin de alınması ve kimyasal veizotopik analizleri sonucunda bölgenin yağış akış dinamiği üzerinde yorumlar


yapılabilecektir. Yağış akış dinamiğinin belirlenebilmesi için bölgede tüm su yılınıtemsil eden örneklerin analizlerinin yapılmış olması gerekmektedir. Tüm su yılınıtemsil eden izotopik ve kimyasal değerlerle zaman serileri oluşturulup su yılındaçeşitli dönemler için akımın bileşenlerine ayrılması amacıyla <strong>kar</strong>arlı izotoplarkullanılarak kütle denkliğine dayalı hidrograf ayrımı yapılacaktır. İzotoplarkullanılarak hidrograf ayrımının ana ilkesi, havzaya giren ve çıkan suların izotoporanlarının farkına ve kütle denkliğine dayanır. Bu konuda izotop oranlarınındeğişimini etkileyen süreçler belirlenecek ve modeller kullanılarak havzanınçıkışındaki suyun bileşiminin oranı bulunacaktır.6. SONUÇLARBu çalışmalar sonucunda, <strong>Su</strong> örneklerinin kimyasal değerlendirmeleriyapılmış ve bahar sonundan yaza doğru majör iyon içeriğinde bir artış tesbitedilmiştir. Bunun sebebinin beklendiği gibi yeraltısuyu katkısının artışı olduğugözlenmiştir.Tüm su örneklerinde hakim iyonun kalsiyum (Ca) ve bi<strong>kar</strong>bonat (HCO 3 )olduğu nehire yeraltısuyu katkısının bölgedeki bazalt, tüf ve aglomeraseviyelerinden geldiği belirlenmiştir.1 Ağustos 2006 örneklemesinde elektriksel iletkenlik değerleriincelendiğinde akım yolu boyunca gidildikçe Büyükçay kolunda bir azalma, Köşkve Yeşildere kollarında bir artış tespit edilmiştir. Büyükçay nehrindeki elektrikseliletkenlik değerindeki azalmanın nehire göre düşük elektriksel iletkenlikdeğerinesahip yeraltısuyunun <strong>kar</strong>ışımından diğer kollardaki artışında aşağı kotlaraindikçe fazlalaşan yeraltısuyu katkısından olduğu seklinde yorumlanmıştır.Kararlı izotop içerikleri değerlendirilmiş, örneklerde bir buharlaşmaolmadığı ancak bazı yağmur örneklerinde saklama koşullarının uygunsuzluğunedeniyle fazla tükenmiş örneklere rastlanmıştır. Bütün örnekler Yerel Meteorik sudoğrusunun üzerinde çıkmaktadır dolayısıyla sisteme dışardan su katılımı olmadığıbelirlenmiştir.Kararlı izotop içerikleri, örneklerin kökenine göre değerlendirilmiş veOksijen18 ve döteryum grafiğinde yağmur, <strong>kar</strong>, nehir ve yeraltısuyu bölgeleribelirlenmiştir.Nehire, yeraltısuyu katkısının belirlenmesi amacıyla nehir örneklerininOksijen 18 içerikleri yüksekliğe göre değerlendirilmiş ancak izotop değerlerindeyüksekliğe bağlı bir değişim gözlenmemiştir.Ayrıca, otomatik kaydedici iki akım gözlem istasyonuna su sıcaklığını veelektriksel iletkenliğini ölçebilen sensörler yerleştirilmiş ve sürekli ölçümleralınmaya başlanmıştır.7. KAYNAKLARDSİ, 1996. İstatistik Metodlarla Kar <strong>Su</strong> Eşdeğerinin Belirlenmesinde ve İzotoplarKullanılarak Mevsimsel Akım Tahmininde Yeni Yöntemler, İZ–892.Sayın, M. ve Eyüpoğlu, S.,Ö., 2005. Türkiyedeki Yağışların Kararlı İzotopİçeriklerini Kullanarak Yerel Meteoric Doğruların Belirlenmesi, 2. UlusalHidrolojide İzotop Teknikleri Sempozyumu.


ERZURUM-ILICA-SİNİRBAŞI DERESİ HAVZASI YAĞIŞ VEAKIMLARININ ARAŞTIRILMASIH. BAKIR 1 , T. COŞKUN 1 , H. BİRHAN 1 , E. DAŞCI 1A. ÖZLÜ 1 , M. A. ÇAKAL 1 , Prof. Dr. T. ÖZTAŞ 2ÖZETÜlkemizde yağış ve akış rejimleri çok düzensizdir. Birçok yörede yağışlar bitkiyetiştirme döneminin dışında düşmektedir. Fazla suyun ihtiyaç duyulduğunda kullanılmaküzere depolanması aynı zamanda taşkınlardan oluşacak zararları da önlemektedir. Ancak,planlamalar için havzaların yağış-akış <strong>kar</strong>akteristiklerinin saptanması gerekmektedir.Buçalışmada önemli miktarlarda <strong>kar</strong> yağışı görülen Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı deresi havzasında2007 su yılındaki yağış ve akış <strong>kar</strong>akteristikleri belirlenmiştir. Kar örtüsü durumu, en fazla<strong>kar</strong> derinliği ile yükselti ve <strong>kar</strong> yoğunlukları arasındaki üçlü ilişkiler araştırılmış, <strong>kar</strong> sueşdeğer miktarlarının çı<strong>kar</strong>ılmasına çalışılmıştır. Ölçümler çeşitli yüksekliklerde <strong>kar</strong> dolapları,<strong>kar</strong> direkleri, <strong>kar</strong> tüpü ve <strong>kar</strong> yastığı gibi ekipmanlar kullanılarak yürütülmüştür. Karyoğunluğu ve derinliği ölçümlerine Jeoistatistiksel yöntemlerden Kriging analizi uygulanarakdağılım haritaları elde edilmiş ve topoğrafik değişimlerle kalibrasyonu sağlanmayaçalışılmıştır.Anahtar Kelimeler: Kar, yağış, hidroloji, jeoistatistikDETERMINING RAINFALL AND RUNOFF CHARACTERISTICS FOR THEERZURUM-ILlCA-SINIRBASI STREAM CATCHMENTABSTRACTIn Turkey, rainfall and runoff regimes are irregular and most of rain falls during theperiods in which plant growth is not exist. Storing excess water in certain periods is useful forirrigation purposes and it also helps controlling floods. Rainfall and runoff characteristics areneeded because of management and planning. With this study, the rainfall and runoffcharacteristics of the catchment in the Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı 2007 water year has beendetermined. Examining the snow coverage situation and water equivalent of snow cover wasobtained using the depth and density measurements made in the research field. Measurementswere taken by different equipments as snow pillows, snow poles, snow samplers and snowbins on different elevations. Kriking analysis, an advance interpolation technique was used toobtain distribution of snow depth and snow density within the study area. Snow depth anddensity models were calibrated with Geographic Information Systems.Keywords: Snow, precipitation, hydrology, geostatistics1. GİRİŞHidrolojik çevrim içerisinde suyun yağış ve akım gibi parametrik değerlerimeteorolojik ve hidrolojik ölçü teknikleri ile belirlenebilmektedir. Ölçme işlemlerisürekli ve uzun yıllara ihtiyaç duymaktadır. Hidrolojik çalışmaların en önemli ve zorbölümü de yağış ve akım gibi çevrim parametrelerinin ölçülmesidir. Ölçümlerle eldeedilen veriler analiz edilerek bir su kaynağının su potansiyeli, kuraklık ve taşkınzamanlarındaki su miktarları ile bunların frekansları hesaplanabilmektedir.Türkiye’de çok sayıda küçük su toplama havzası bulunmaktadır. Herhavzada gözlem yapılarak uzun yıllar içerisinde ortaya çıkabilecek yağış miktarını1 Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Erzurum2 Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Erzurum


elirlemek zordur. Bu nedenle Türkiye’yi önce hidrolojik bölgelere, sonrada bubölgeleri kendi içlerinde benzer havzalara ayırmakta yarar vardır. Benzer havzalariçerisinden alınan örnek havzalarda araştırmaları yürütüp elde edilen bulgularıgözlem yapılmayan diğer havzalara aktarmak; bu havzalar içinde yağış ve yüzeyakış miktarının bulunmasına yardımcı olacaktır. Özellikle <strong>kar</strong> yağışının fazla olduğuDoğu Anadolu Bölgesinde <strong>kar</strong> erimesi ile oluşan yüzey akışın ve jeolojik yapınınelverdiği ölçüde belirlenmesi; yatırımcı birimler tarafından gelecek yıllardayapılacak gölet projelemelerine katkıda bulunacaktır. Bu çalışmanın amacı;yatırımcı kuruluşların yapacakları gölet gibi su depolama yapılarınınprojelenmesinde gerekli olan ve özellikle <strong>kar</strong> yağışı sonucu oluşan havzalarda suveriminin bilinmesine yöneliktir. Çalışmada Doğu Anadolu Bölgesini belirtilenözellikler nedeniyle en iyi şekilde tanımlayabilen Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı deresihavzası temsili havza olarak seçilmiştir.<strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü’nden elde edilen Erzurum’un74 yıllık (1929-2002) ortalama iklim verilerine göre Erzurum ili ülkemizde en çok<strong>kar</strong> yağışı alan illerden biridir. Yıllık yağış miktarı içerisinde <strong>kar</strong> yağışları önemli biryer tutmaktadır. Yılın 7 ayında <strong>kar</strong> yağışı görülmekte olup, ortalama <strong>kar</strong> yağışlıgünler sayısı 50.6’dır. Yılın 9 ayında toprak <strong>kar</strong>la örtülü olup, ortalama <strong>kar</strong>la örtülügünler sayısı 111.2’dir. Uzun yıllar ortalamalarına göre en yüksek <strong>kar</strong> örtüsükalınlığı 102 cm’dir (DMİ, 2002).Karın su miktarının bilinmesinin hidrolojide büyük önemi vardır. Kışmevsiminde katı halde düşerek havzada depolanan yağışlar, günlük sıcaklıklarınartması sonucu eriyerek akıma geçer. Havzada depolanan <strong>kar</strong>ın sulama alanlarındaveya enerji üretiminde kullanılabilmesi için su eşdeğerinin bilinmesi gerekir.Yapılacak hesaplamalar ve tahminlerde <strong>kar</strong> ölçümlerine gerek duyulmaktadır.Erime mevsiminin başlangıcında havzada depolanan <strong>kar</strong>ın; sıkışmafarklılığı, derinliğinin değişikliği, yüzeysel kirlilik ve yüzey formlarının farklılığınedeniyle günlük erime miktarlarında farklılık görülür. Erime düşük kotlarda erkenve çabuk olur. Yükseklere çıkıldıkça bu miktar azalarak devam eder, mevsimsonunda veya ilkbaharın son aylarında ve yaz aylarında da erime sürer. Kardaki buyavaş erime sulama mevsimi boyunca gereksinime cevap verecek kadar suyusağlayabilir. Ani ısınmalar sonucu büyük bir kütlenin erimesi <strong>kar</strong> feyezanlarınıoluşturacağından, depolanması gereken su miktarlarının ve baraj göllerininkapasitelerinin hesabında bu değerler kullanılır. Kar ölçümlerinin periyodik olarakyapılması, bütün bir mevsim boyunca yavaş yavaş eriyerek topraktan sızıp yer altısuyuna <strong>kar</strong>ışan su miktarları hakkında ve yer altı suyu bilançosunun hesabında dayararlı olur.Akımlarının büyük bir kısmı <strong>kar</strong>ların erimesinden oluşan su toplamahavzalarında, bu akımın miktarını belirlemek amacıyla <strong>kar</strong> ölçümleri yapılmaktadır.1964 yılından sonra <strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> İşleri ve Elektrik İşleri Etüt İdaresitarafından klasik yöntemlerle <strong>kar</strong> ölçüm çalışmaları sürdürülmektedir (Gürer ve diğ.,2002). 1995 yılından sonra da Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Erzurum AraştırmaEnstitüsü’nde de hava fotoğrafları ve uydu verilerinden yararlanılarak <strong>kar</strong> ölçümçalışmaları yapılmaktadır.Günümüzde her havzada ayrı ayrı proje yürüterek yıllarca sonuçlarıbeklemek yerine, su potansiyeli yüksek değişik fizyografik ve hidrolojik bölgelerdeseçilen havzalarda araştırmaları yürüterek elde edilen sonuçları rasat yapılmayanbenzer havzalara aktarmaya yönelik araştırmalar yürütülmektedir.


Bu çalışma ile; yağışlara <strong>kar</strong>şı, iklim, toprak, bitki örtüsü, hidrolik vehidrojeolojinin yer aldığı bu mekanizmanın sonunda havzanın hidrolojik davranışısistem analizleriyle ortaya çıkacak ve böylece hidrolojik modelleri yapmak mümkünolacaktır. Elde edilecek bilgiler ve bu bilgiler yardımıyla Türkiye’nin değişikbölgelerindeki tarım arazilerinin, havzaların ve bunlarla ilgili aküferlerin<strong>hidrolojisi</strong>ni kontrol eden faktörlerin anlaşılması ve böylece akımların, taşkınların vehavzaların su verimlerini güvenilir şekilde tahmin yöntem ve teknikleringeliştirilmesi, su kaynaklarının kontrolü ve optimum kullanılmalarıyla ilgili kavramve metodolojinin geliştirilmesi sağlanacaktır.2. KAYNAK ARAŞTIRMASISoykan (1972), alanı 3.10 km 2 olan An<strong>kar</strong>a Beytepe havzasının 0.1 saatlikbirim hidrograf elemanlarını Q p =956 L/s, t p =0.5 h, t b =4.5 h olarak saptamıştır. Birimhidrografından bulduğu katsayılarla (C t =0.263, C p =0.560), havzaya komşu olanBöğürtlencik ve Yardımözü havzalarının Snyder ve Linsley yöntemlerine göresentetik birim hidrograflarını hazırlamıştır.Şorman (1975), Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sa<strong>kar</strong>ya havzalarının 4. ve 5.düzeydeki kollarına ilişkin 47 havzada yağışların ve özellikle havza<strong>kar</strong>akteristiklerinin akımlar üzerine etkisini araştırmış, yıllık ortalama debi ile havzaçevresi, eğimi ve dairesellik oranı arasında oldukça yüksek bir ilişki bulmuştur.Özdemir (1978), 1971’de H Kubilay’ın Gediz Havzası için elde etmişolduğu birim hidrografı bazı sentetik metotlarla <strong>kar</strong>şılaştırmış, Snyder metodununTürkiye şartları için uygun olduğunu belirtmiştir.Ertan (1984), Bursa-Uludağ’ın kuzey yamaçlarında 1360-2100 myükseklikler arasında kurduğu 5 adet <strong>kar</strong> gözlem istasyonunda klasik yönteminparalelinde ülkemizde ilk kez radyoaktif kaynak olarak <strong>kar</strong> içinden geçen gamaışınlarının absorbsiyonu ile suda doğal olarak oluşan oksijen-18 ve trityumizotopunu kullanarak <strong>kar</strong> su eşdeğeri ve akımını belirlemiştir.Kırımhan (1984), Erzurum ili sınırları içerisinde bulunan Karasu ırmağınınüst kesiminde bir havza seçerek burada <strong>kar</strong> yağışları ve <strong>kar</strong> erimelerinin yüzey akışoluşturma potansiyelini incelemiştir. Seçilen su toplama havzasında yüzey üstü akımderinliği en yüksek değerine 70.30 mm olarak Mayıs ayında ulaşmıştır. Bunu 52.75mm akım derinliği ile Nisan ayı izlemiştir. Akım miktarının yağıştan fazla olduğubu aylarda, <strong>kar</strong> erimesinden dolayı önemli miktarda yüzey akışın oluştuğu açıkolarak görülmüştür. Nisan ayına ilişkin <strong>kar</strong> erimesinin diğer aylardan daha fazlaolduğu ve her bir sıcaklık derecesi için 10 mm dolayında akımın ortaya çıktığıbelirlenmiştir.Çelebi (1988), An<strong>kar</strong>a–Beytepe yöresindeki bazı havzaların yağış<strong>kar</strong>akteristiklerini 20 yıl süresince araştırmış ve havza ortalama yağışını 388 mmolarak bulmuştur. Havzada yükseklikle yağış miktarı arasındaki ilişki %1 düzeyindeönemli bulunmuş, yağışlara ilişkin frekans analizleri yapılmış ve şiddet–süre–tekerrür eğrileri çı<strong>kar</strong>ılmıştır. Higgins et al. (1989), Oregon’un doğusunda alanı1.19-18.12 km 2 arasında değişen 13 küçük havzada akış <strong>kar</strong>akteristikleri tanımlamakiçin 1978-1984 yıllarına ait akım verilerini değerlendirmiştir.Özer (1990), su biriktirme yapıları, a<strong>kar</strong>su geçişleri ve drenaj projelerininen ekonomik biçimde boyutlandırılmasında hidroloji biliminin önemli bir yeribulunmaktadır. <strong>Su</strong> yapılarının planlama, proje inşaat ve işletme çalışmaları içingerekli olan suyun miktarı ve özellikleri ile ilgili çeşitli bilgiler hidroloji biliminin


uygulamaları ile elde edilir. Uygulamalı bir bilim olan hidrolojinin su yapılarınarahatlıkla uygulanabilmesi için bu yöntemlerin uygulamasını gösteren örneklerinincelenmesinde yarar vardır. Özer “<strong>Su</strong> Yapılarının Projelendirilmesinde Hidrolojikve Hidrolik Esaslar” isimli çalışmasıyla hidroloji uygulamalarına örnekler vererekbu yöntemlerin doğru bir şekilde kullanılmasına yardımcı olmaya çalışmıştır.Yılmaz (1991), ”Uygulamalı Havza Hidrolojisi” isimli çalışmasında birhavzanın akım verimi üzerinde etkisi olan iklim faktörleri ve fizyografik faktörleriincelemiştir. Bu çalışmada yağış tipleri ve yağış ölçümleri incelenmiş, havzaortalama yağışının değişik metotlarla nasıl bulunacağına, yağışın derinlik-alan-süredağılımına ve tekerrür analizlerine ilişkin örnekler verilmiştir. Akım hidrografınınbileşenleri ve bir birim hidrografın nasıl çı<strong>kar</strong>ılacağı da örneklerle gösterilmiştir.Birim hidrografın bir havzadan gelecek bir taşkının hesaplanmasında nasılkullanılacağı konusu üzerinde de durulmuştur. Bunun için önce <strong>Devlet</strong> <strong>Su</strong> İşleri’ninuyguladığı Sentetik Metot, Snyder ve Mockus metotları incelenmiş, bu metotlargözlemle bulunan Konya-Çumra-Çiçek deresi havzası ortalama birim hidrografıüzerinde uygulanmıştır.Sevim ve Sencer (1992), “Meteorolojik Rasatlar ve Değerlendirme” isimlieserlerinde; akımlarının büyük bir kısmının <strong>kar</strong>ların erimesinden meydana gelendrenaj sahalarında bu akımın miktarını tespit etmek amacıyla <strong>kar</strong> ölçümleriyapıldığını belirtmişlerdir.Aykanlı (1994), Erzincan-Refahiye-Berbeyin Deresi Havzasında yağış<strong>kar</strong>akteristiklerinin araştırılması amacıyla 1987-1993 su yıllarında yürüttüğüaraştırmada elde ettiği sonuçlara göre, alanı 0.288 km 2 olan havzanın yıllık ortalamayağışını 341.7 mm, en şiddetli yağışı 5 dakikada 111.6 mm/h olarak bulmuştur.Onyando and Sharma (1995), Kenya’da küçük kırsal havzalarda doğrudanyüzey akış ve pik debiyi bulmak için 7.07 km 2’ lik Sambret ve 5.44 km 2 LoganHavzaları için 1958-1980 yıllarını kapsayan 22 yıllık verileri kullanmıştır.Bonta (1998), ABD’nin Ohio Eyaletindeki Coshocton Tarımsal Araştırmaİstasyonunda aynı toprak serisi içerisinde haritalanan iki küçük havzada akım vetoprak özelliklerindeki konumsal değişikliğin etkilerini iki havzada da araştırmıştır.Her iki havzada yağışa <strong>kar</strong>şı verilen bir tepki olarak ortaya çıkan akıştaki farklılıklarhavzanın yu<strong>kar</strong>ı kesimlerinde depolanan nem farklılıklarından meydana geldiğinitespit etmiştir.Tekeli ve Şorman (2001), 1997-2001 döneminde An<strong>kar</strong>a-Yenimahalle-Güvenç Havzasında yağış-akım ilişkileri ile elde edilen akım hidrograflarını izotopteknikleri yardımıyla bileşenlerine ayırma yoluna gitmiştir. Bu yolla; akımları,yüzey-yüzeyaltı ve taban akım olarak bileşenlerine, yeraltı sularını da katmanlaraayırmıştır.Oğuz ve Balçın (2002), Tokat-Zile-Akdoğan deresi havzasında 1987-2001yıllarını kapsayan 15 yıllık dönemde ortalama yıllık yağışı 530.8 mm, akımı30.44 mm, havza ortalama birim hidrograf elemanlarını Qp=1565 L/s, tp=1.46 h,tb=3.54 h, Snyder yöntemi katsayılarını Ct=0.32, Cp=0.993 ve Mockus yöntemikatsayılarını K=0.320, H=0.854 olarak saptamışlardır.Bakır ve diğ. (2003), Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı Deresi Havzasında 1997-2002dönemi için yıllık yağış ortalamasını 322.4mm, 1998-2002 döneminde ise ortalama325.0 mm yağışa <strong>kar</strong>şılık 101.3 mm ortalama akım tespit etmişlerdir. DSİ, Snyderve Mockus sentetik birim hidrograf yöntemlerine göre pik debiler ve pike erme


sürelerini sırasıyla 0.384 m 3 /s-0.77 saat, 0.302 m 3 /s 1.18 saat, 0.396 m 3 /s -0.77 saatolarak saptamışlardır.3. MATERYAL ve METOT3.1. MateryalAraştırmanın uygulandığı Erzurum-Ilıca Sinirbaşı deresi havzası temsili birsu toplama havzasıdır.3.1.1. Araştırma Havzası Hakkında <strong>Genel</strong> BilgiAraştırma Havzası Erzurum İli Ilıca ilçesine bağlı Ağveren köyününbatısında bulunmaktadır. Havza çıkışı Erzurum-Ilıca <strong>kar</strong>ayoluna 3.6 km, KöyHizmetleri Erzurum Araştırma Enstitüsüne 4.6 km uzaklıktadır. Havza içerisindeyerleşim merkezi bulunmamakta ancak havzaya komşu olarak Ağveren köyü yeralmaktadır. Güneybatı-kuzeydoğu yöneyinde olan havza güneybatısındaArapöldüren Tepesi (2125.0 m), doğusunda Toptaş Tepesi (2000.2 m) ile çevriliolup, havza yağış alanı 1.465 km 2’ dir.Araştırma havzasına isim veren Sinirbaşı deresi kuru dere olup havzasınırları içerisinde doğarak, doğusunda bulunan Ömertepe çayına dökülmekte,Ömertepe çayı da Fırat nehrinin bir kolu olan Karasu çayına akmaktadır. SinirbaşıDeresi Fırat havzası içerisinde yer almaktadır. A<strong>kar</strong>sular derece sistemine göre1/25000 ölçekli haritada 1. dereceden bir koldur. Bununla birlikte arazi etütlerineticesinde 2. dereceden bir kol olduğu görülmüştür.Fırat havzası içinde yer alan Sinirbaşı deresi havzasının akım istasyonununkurulduğu yerin deniz düzeyinden olan yüksekliği 1820.0 m olup 39°55'38" kuzeyenlemi ve 41°05'36" doğu boylamında yer almaktadır.3.1.2. İklim ÖzellikleriErzurum ili Türkiye’nin sıcaklık ortalaması en düşük illerinden birisi olup,<strong>kar</strong>asal iklim tipi egemendir. Kışlar oldukça soğuk ve sert, yazlar ise sıcak ve kurakgeçmektedir. Toprak aylarca <strong>kar</strong>la kaplı kalmaktadır. İklimin bu özelliği bitki örtüsüüzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Tarımı yapılan bitki pateni sınırlı kalmaktadır.Karasal iklimin özelliği olarak gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı ve donlugünlerin sayısı fazladır. Ekim sonlarından mayıs ayına kadar egemen olan kuru vesoğuk hava bu aydan sonra yavaş yavaş ısınmaya başlar.Erzurum’un 74 yıllık iklim verilerine göre ortalama yağış 435.6 mm olupen fazla yağış mayıs, en az yağış ağustos ayında düşmektedir. Ortalama sıcaklık5.7°C, en sıcak ay ağustos, en soğuk ay aralık ayıdır. Yıllık buharlaşma 987.2 mm,ortalama bağıl nem %63.9 ve ortalama <strong>kar</strong>la örtülü gün sayısı 111.2 gündür(Çizelge 3.1).


Çizelge 3.1. Erzurum ili uzun yıllar ortalama iklim verileri (DMİ, 2002)3.2. Metot3.2.1. Havza Yağış Karakteristikleri Araştırma Konuları- Ortalama yağış,- Yağış miktar ve şiddetinin yersel ve zamansal dağılımı,derinlik-alan-süre (DAS) ilişkileri- Kar örtüsü ve su eşdeğerinin bulunması ve <strong>kar</strong> erimesinin hesaplanması ile- Yağış frekansı (yıllık yağışlar, maksimum yağışlar) incelenmiştir.3.2.2. Havza Akım Karakteristikleri Araştırma Konuları- Yağıştan akıma geçiş,- Araştırma havzasının birim hidrograf analizleri,- Akımların ayrılması (Hidrografın bileşenlerine ayrılması),- Hidrografları belirten <strong>kar</strong>akteristikler (Hidrograf elemanları),- Akım hacmi (yüzey akış ve doğrudan akım),- Etkili yağış süresi (Te),- Ön yağışlar indisi (API),- Doymuşluk indisi, yağışın yüzey akış sınırı,- İnfiltrasyon kapasitesi,- Akımların istatistiksel analizleri,- Havza su verimi ve taşkın debilerinin frekanslarının belirlenmesi- Araştırma sonuçlarının rasat yapılmayan havzalara aktarılması3.2.3. Gözlem Ağı Planlama MetotlarıHavzada 1820 m ve 1950 m kotlarına yağış istasyonları (R-1, R-2) ve havzaçıkışındaki akımları ölçmek için 1820 m kotuna da dikdörtgen savakyerleştirilmiştir. Kar etütleri için de 1950 m kotuna <strong>kar</strong> gözlem istasyonu, 1820 m,1950 m, 2000 m ve 2070 m kotlarına da <strong>kar</strong> dolapları yerleştirilmiştir. Yine havzada50x50 m grid sistemine göre <strong>kar</strong> direkleri dikilerek her bir direğin kotu belirlenmiş


ve numaralandırılmıştır. Havzada toplam 469 noktada <strong>kar</strong> derinlikleri ve <strong>kar</strong>yoğunlukları ölçülmüştür (Şekil 3.1).N1/25000Kar yastığıKar dolabıPlüviografAkım ölçüm savağıDoğal su yollarıTesviye eğrileriŞekil 3.1. Sinirbaşı deresi havzası gözlem şebekesi haritası3.2.3.1. Havza Kar Yağışının DeğerlendirilmesiKar direkleri ve <strong>kar</strong> dolaplarında her <strong>kar</strong> yağışından sonra <strong>kar</strong> yoğunluk vederinlikleri ölçülerek taze <strong>kar</strong> su eşdeğerleri belirlenmiştir. Havzada birikmiş <strong>kar</strong>ölçümleri; <strong>kar</strong> tüpleriyle <strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluk ölçümleri şeklindegerçekleştirilmiştir. Kar tüpleri duralüminyumdan yapılmış olup, dış çapı 54.5 mm,iç çapı 43 mm’dir. 1 m’lik birbirine eklenebilen borulardan oluşmuştur (Şekil 3.2).Kara saplanan ilk borunun ağzı kesici şeklindedir. Ölçümler en az 13 noktada 10 marayla tekrarlanmıştır. (Sevim ve Sencer 1992).Şekil 3.2. Kar örneği alma tüpünden bir görünüm


1950 m kotundaki <strong>kar</strong> gözlem istasyonunda yer alan <strong>kar</strong> yastığı aracılığı ile<strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluğu her 5 dakikada bir otomatik olarak ölçülmüştür. Karyastığı 3.0 m çapında, hekzagonol şekilde olup içerisi etil alkol, antifiriz ve su iledoldurulmuştur. Basınç sensörü ile <strong>kar</strong> ağırlığı ölçülmekte, ultrasonik sensörle de<strong>kar</strong> derinliği belirlenmektedir. Kar derinliği ve <strong>kar</strong> ağırlığından hareketle <strong>kar</strong> sueşdeğeri bulunmaktadır (Şekil 3.3) (Brakensiek et al., 1979).Şekil 3.3. Kar yastığından bir görünümHavzada 2039 m kotunda <strong>kar</strong> pit analizi yapılarak, katman katman <strong>kar</strong>derinlikleri ve <strong>kar</strong> yoğunlukları belirlenmiş, her bir katmanın <strong>kar</strong> sıcaklığı ölçülmüş,<strong>kar</strong> kristalleri incelenmiştir (Boyne and George 1987) (Şekil 3.4).


Şekil 3. 4. Kar pit analizinden bir görünüm4. BULGULAR ve TARTIŞMASIHavza yıllık ortalama yağışı aritmetik metotla 451.4 mm bulunmuştur.Yıllık ortalama yağışın 83.3 mm’si <strong>kar</strong> su eşdeğeri, 368.1 mm’si yağmur yağışıdır.2007 su yılında kış mevsiminde R-1 istasyonunda, R-2 istasyonunda 2000 m ve2070 m kodlarında taze <strong>kar</strong> ölçümleri yapılmış, ayda bir defa R-1 ve R-2istasyonlarında havzada birikmiş <strong>kar</strong>ın <strong>kar</strong> numune alma tüpleri yardımıylayoğunluk ve <strong>kar</strong> su eşdeğerleri hesaplanmıştır.Nisan 2007 (103.2 mm), Mayıs 2007 (84.0 mm), Ekim (73.2 mm), Haziran (43.9mm), Temmuz (40.5 mm) ayları en çok yağış düşen aylar olup, yıllık yağışın%76.38’ i bu 5 ayda kaydedilmiştir. En az yağış ise Eylül 2007’de (1.0 mm) ayındakaydedilmiştir. Yıllık yağışın mevsimlere göre dağılımında ilk sırayı % 42.62 ileilkbahar almıştır. Yağışların % 25.39’u yaz, % 22.53’ü sonbahar ve % 9.46 ’sı kışaylarında düşmüştür.Havzada 2007 su yılında kaydedilen günlük maksimum yağış 09.06.2007tarihinde 24.3 mm’ lik yağıştır. Bu yağışın istasyonlardaki miktarı R-1’ de 24.0 mmve R-2’ de 24.6 mm’ dir.Havzada görülen en şiddetli yağış 5 dakikada 4 mm (48 mm/h) olarak04.05.2007 tarihinde R-1 ve R-2 istasyonlarında ölçülen yağıştır. R-1istasyonunda 65 R-2 istasyonunda 64 gün yağış kaydedilmiştir.Havzada 50x50 m’de <strong>kar</strong> direkleri dikilerek her bir direğin kotu belirlenmişve numaralandırılmıştır. Bu kotları belirlenen 469 noktada <strong>kar</strong> derinlikleri ve <strong>kar</strong>yoğunlukları ölçülmüştür. 2007 <strong>Su</strong> yılında <strong>kar</strong> direklerinde iki kez ölçümyapılmıştır.13.02.2007 ve 26.02.2007 tarihlerinde yapılan ölçümlerde Jeoistatistikselyöntemlerden Kriging analizi uygulanarak dağılım haritaları elde edilmiş vetopoğrafik değişimlerle kalibrasyonu sağlanmaya çalışılmıştır. Havzayı temsil


edecek 2039 m kotunda <strong>kar</strong> pit analizi yapılarak, katman katman <strong>kar</strong> derinliklerive <strong>kar</strong> yoğunlukları belirlenmiş, her bir katmanın <strong>kar</strong> sıcaklığı ölçülmüş, <strong>kar</strong>kristalleri incelenmiştir.Havzada <strong>kar</strong> yağışı 26.12.2006 ile 18.04.2007 tarihleri arasında olmuştur.2007 su yılında havzada akım kaydedilen gün sayısı 29, toplam akım miktarı133.22 mm’dir. Havzada kaydedilen 920 L/s‘lik yıllık en yüksek anlık debi02.05.2007 tarihinde meydana gelmiştir.5. YARARLANILAN KAYNAKLARAykanlı, N., 1994. Erzincan-Refahiye-Berbeyin Deresi Havzası YağışKarakteristikleri. Köy Hizmetleri Erzurum Araştırma Enstitüsü Yayınları.<strong>Genel</strong> Yayın No:53, Rapor Seri No:47.Bakır, H., Coşkun, T., Birhan, H., Daşcı, E., Özlü, A., Çakal, M.A., Sevim, Z.,Öztaş, T., 2003. Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı Deresi Havzası Yağış ve AkımKarakteristikleri (Ara Rapor 1997-2002). Toprak ve <strong>Su</strong> KaynaklarıAraştırma Sonuç Raporları 2003 Sf. 47. Toprak ve <strong>Su</strong> KaynaklarıAraştırma Şube Müdürlüğü Yayın No:124, 2004 An<strong>kar</strong>a.Bonta, J.V., 1998. Spatial Variability of Ronoff and Soil Properties on SmallWatersheds in Similar Soil Map Units. Transactions of the Asae, V.41,No:3, P.575-585Boyne, H.S. and George, D., 1987. Avalanche Formation Movement and Effects.Proceedings of The Davos Symposium, September 1986. Lahs Publ. No.162, 1987.Brakensiek, D.L., Osborn, H.B. and Rawls, W.J.,1979. Fıeld Manual for Research inÇelebi, D., 1988. An<strong>kar</strong>a-Beytepe Yöresindeki Bazı Havzaların YağışKarakteristikleri, Köy Hizmetleri An<strong>kar</strong>a Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,<strong>Genel</strong> Yayın No: 155, Rapor Seri No: 74, An<strong>kar</strong>a.DMİ, 2002. <strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü MeteorolojiDökümantasyon Merkezi, An<strong>kar</strong>a.Ertan, İ., 1984. Nükleer Yöntemlerle Kar <strong>Su</strong> Eşdeğeri ve AkımınınBelirlenmesi. Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma MerkeziDoğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Doğal <strong>Su</strong> Kaynakları veSorunları Sempozyumu-6, 11-15 Haziran 1984, Erzurum.Gürer, İ., Özgüler, H., Eryılmaz, A., Dorum, A., Gürbüz, A., Bakır, H., Özlü, A.,Sevim, Z., 2002. Snow Observation Programme and Snow Data Analysis inTurkey During the Period of 1964-2002. Winter Seasons.InternationalWorkshop on Snow Hydrology in Mediterranean Regions. December 16-17,2002. Beyrouth-Liban. Handbook No: 224 Washington.Higgins, D, A., Tiedeman, A. R., Quıgley, Y. M. and Marx, D.B., 1989.Streamflow Charateristics of Small Watersheds in the Blu Mountains orOregon, Water Resources Bulletin, V. 25, No:6, P.1131-1149.Kırımhan,S.,1984. Kar Yağışlarının Yüzey Akış Oluşturma Potansiyeli ve ErzurumÖrneği. Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi. Doğu veGüneydoğu Anadolu Bölgelerinin Doğal <strong>Su</strong> Kaynakları ve SorunlarıSempozyumu-6, 11-15 Haziran 1984, Erzurum.Oğuz, İ. ve Balçın, M., 2002. Tokat-Zile-Akdoğan Deresi Havzası Yağış ve


Akım Karakteristikleri (Ara Rapor 1987-2001). KHGM, APK DairesiBaşkanlığı, Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Yıllığı-2002, YayınNo:121, S 64-78, An<strong>kar</strong>a.Onyando, J. O. and Sharma, T.C., 1995. Smilation of Direct Runoff Volumesand Peak Rates for Rurol Catchments in Kenya, East Africa. HydrologicalSciences Juornal. V. 40, No:3, P. 367-380.Özdemir, H., 1978. Uygulamalı Taşkın Hidrolojisi Dsi, An<strong>kar</strong>a.Özer, Z., 1990. <strong>Su</strong> Yapılarının Projelendirilmesinde Hidrolojik ve Hidrolik Esaslar(Teknik Rehber). Khgm Havza Islahı ve Göletler Dairesi Başkanlığı,An<strong>kar</strong>a.Sevim, S. ve Sencer, Y., 1992. Meteorolojik Rasatlar ve Değerlendirme. Dsi <strong>Genel</strong>Müdürlüğü Etüt Ve Plan Dairesi Başkanlığı. An<strong>kar</strong>a.Soykan, İ., 1972. An<strong>kar</strong>a Beytepe <strong>Su</strong> Toplama Havzası Birim HidrografınınÇı<strong>kar</strong>ılması ve Bunun Benzer Havzalarda Uygulama İmkanları ÜzerindeBir Araştırma, Merkez Topraksu Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, <strong>Genel</strong>Yayın No: 17, Teknik Yayın No: 14, 1972, An<strong>kar</strong>a.Şorman, Ü., 1975. Türkiye’de Seçilen Bazı Havzaların Kantitatif Analizi, ODTÜ,An<strong>kar</strong>a (Basılmamış).Tekeli, İ. ve Şorman, Ü., 2001. An<strong>kar</strong>a-Yenimahalle-Güvenç Havzasında AkımHidrografının Bileşenlere Ayırımında İzotop Tekniklerinin Kullanımı,Khgm, Apk Dairesi Başkanlığı, Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Yıllığı-2001, Yayın No:119, S 1-15, An<strong>kar</strong>a.Yılmaz, A., 1991. Uygulamalı Havza Hidrolojisi. Köy Hizmetleri Konya AraştırmaEnstitüsü Müdürlüğü, <strong>Genel</strong> Yayın No:143, Teknik Yayın No: 26, Konya.


ERZURUM-ILICA-SİNİRBAŞI DERESİ HAVZASINDAKAR DERİNLİK VE YOĞUNLUK YERSEL DEĞİŞİM PATERNİNİNJEOİSTATİSTİKSEL ANALİZİH. BAKIR 1 , Prof. Dr. T. ÖZTAŞ 2 , T. COŞKUN 1ÖZETBelli bir su toplama havzasında <strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluğunun yersel ve zamansaldeğişiminin belirlenmesi havza su veriminin tespiti ve etkin hidrolojik yönetimuygulamalarının seçimi bakımından önemlidir. Jeoistatistiksel yöntemler yersel değişkenlikgösteren birçok özelliğin modellenmesi ve çalışma alanı içerisinde örneklenmeyen alanlar içintahmin edilerek dağılım desenlerinin haritalanmasında son yıllarda yaygın olarakkullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı deresi havzası yağış veakımlarının araştırılması kapsamında havzada <strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluğunun yersel vezamansal değişimini jeoistatistiksel yöntemlerle <strong>kar</strong>akterize etmek ve dağılım paterniniharitalamaktır. <strong>Su</strong> toplama alanı 1.465 km 2 olan Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı deresi havzasında D-B ve K-G doğrultularında 50x50 m aralıklarla transektler oluşturulmuş, her bir kesişimnoktasında <strong>kar</strong> derinliği ve her iki kesişim noktasından birinde ise <strong>kar</strong> yoğunluk ölçümleriyapılmıştır. Ölçülen değerler arasındaki yapısal varyans semivariogram analizi ilemodellendirildikten sonra havza içerisinde ölçüm yapılmayan alanlardaki <strong>kar</strong> derinlik veyoğunluğu blok kriging analizi ile belirlenmiştir. 2007 su yılında yapılan 2 farklı dönemdeki<strong>kar</strong> ölçümleri havzanın tamamının <strong>kar</strong> örtüsü ile kaplı olduğunu, <strong>kar</strong> derinliğinin özelliklerakımla birlikte arttığını ve <strong>kar</strong> yoğunluğunun özellikle rüzgarın etkin olduğu alanlarda dahayüksek olduğunu göstermektedir. Havza içerisinde <strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluğundakivaryasyonun % 40 civarında olduğu ve bu durumun topoğrafik parametrelere (rakım, yöneyve eğim) büyük ölçüde bağımlılık gösterdiği saptanmıştırAnahtar Kelimeler: Sinirbaşı deresi havzası, <strong>kar</strong> derinliği, <strong>kar</strong> yoğunluğu, jeoistatistikGEOSTATISTICAL ANALYIS OF SPATIAL VARIABILITY OF SNOW DEPTHAND DENSITY IN ERZURUM-ILICA-SINIRBASI CREEK WATERSHEDABSTRACTDefining spatial variability of snow depth and density has great importance fordetermining watershed yield and for selecting effective hydrologic management practices. Inrecent years, geostatistical methods have commonly been used for characterizing spatiallyvariable properties. The objective of this study was to determine spatial variable models anddistribution maps of snow depth and density in the Erzurum-Ilıca-Sinirbasi creek watershed.A grid system with 50x50 m intervals in the E-W and N-S directions were set and snow depthat each intersection and snow density at every other intersection were recorded in theErzurum-Ilıca-Sinirbasi creek watershed which has a total area of 1.465 km 2 . Semivariogramanalysis were performed for determining spatial variability in measured properties and blockkriging analysis for estimating snow depth and density at unsampled areas within thewatershed. Snow depth and density distribution patterns for 2 different times in 2007 wateryear indicated that the watershed was completely covered by snow, snow depth increasedwith altitude and snow density was higher in areas where wind was effective. The variation insnow depth and density was about 40 % was strongly related with topographical parameters(altitude, direction and slope).Keywords: Sinirbasi creek watershed, snow depth, snow density, geostatistics1 Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Erzurum2 Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Erzurum


1. GİRİŞJeoistatistiksel yöntemler yersel değişkenlik gösteren birçok özelliğinmodellenmesi ve çalışma alanı içerisinde örneklenmeyen alanlar için tahminedilerek dağılım desenlerinin haritalanmasında son yıllarda yaygın olarakkullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Erzurum-Ilıca-Sinirbaşı deresi havzası yağışve akımlarının araştırılması kapsamında havzada <strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluğununyersel ve zamansal değişimini jeoistatistiksel yöntemlerle <strong>kar</strong>akterize etmek vedağılım patenini haritalamaktır.2. MATERYAL VE YÖNTEMÇalışma alanı Erzurum-Ilıca Sinirbaşı deresi su toplama havzasıdır. Fırathavzası içinde yer alan Sinirbaşı deresi su toplama havzası yağış alanı 1.465 km 2olup deniz seviyesinden yüksekliği 1820 – 2070 m arasında değişmektedir. Havzada1820 m ve 1950 m kotlarında yağış istasyonları, 1950 m kotunda ise <strong>kar</strong> gözlemistasyonu bulunmaktadır.Çalışma alanı doğu-batı ve kuzey-güney doğrultularında 50 x 50 maralıklarla transektlere bölünmüş, oluşturulan grid sisteminin her bir kesişimnoktasında <strong>kar</strong> derinliği ve her iki kesişim noktasından birinde ise <strong>kar</strong> yoğunlukölçümleri yapılmıştır. Toplam 469 noktada kaydedilen ve her bir örneklemeünitesinin (50x50=2500m 2 ) dört nokta ile temsil edildiği veriler jeoistatistikselyöntemlerle değerlendirilmiştir. Öncelikle semivariogram analizi uygulanarakölçülen noktalar arasında doğal olarak bulunan ilişkinin derecesi belirlenmeyeçalışılmıştır. Kriging analizinde havza (10x10=100m 2 )’ lik alt grid sistemineayrılmış ve her 1 ar’ lık alan için ortalama <strong>kar</strong> derinliğinin belirlenmesinde sözkonusu noktaya en yakın 6-8 ölçüm değeri kullanılmıştır. Havza içerisinde ölçümyapılmayan alanlardaki <strong>kar</strong> derinlik ve yoğunluğu blok kriging analizi ilebelirlenmiş ve dağlım haritaları oluşturulmuştur.3. SONUÇ VE TARTIŞMAÇalışma havzasında, 2007 su yılında koordinatları belli kesişimnoktalarından 13 Şubat ve 26 Şubat 2007 tarihlerinde ikişer kez <strong>kar</strong> derinliği ve <strong>kar</strong>yoğunluğu ölçümleri yapılmıştır. Çalışma alanının farklı tarihler için <strong>kar</strong> derinlik veyoğunluk haritaları Jeoistatistiksel yöntemlerle belirlenmiş ve dağılım paternleriŞekil 1 ve 2’ de verilmiştir.3.1. 13 Şubat 2007 Tarihli ÖlçümŞekil 1a’da görülen <strong>kar</strong> derinlik dağılım haritası; ölçüm anında havzanıntamamının <strong>kar</strong> örtüsü altında bulunduğunu, <strong>kar</strong> derinliğinin havzanın yaklaşık %20’sinde 20 cm’ den az, % 60’ında 20-30 cm, % 15’inde 30-40 cm, % 4’ünde 40-50cm ve %1’inde ise 50 cm’ den daha fazla olduğunu göstermektedir. Kar derinliğihavzanın üst-orta kesimlerinde 40 cm’ den daha fazla olup, özellikle 2300 m’ dendaha yüksek rakımlarda en yüksek değerlere ulaşmaktadır. Havzada <strong>kar</strong> derinliği 5-70 cm arasında değişmekte olup, ortalama 26±10.6 cm’dir (Çizelge 1). Havzaiçerisinde <strong>kar</strong> derinliğindeki varyasyonun % 40.8 olup, geçmiş yıllarla büyük birbenzerlik göstermektedir ki bu durum havza içerisinde <strong>kar</strong> dağılımının nispetenheterojen yapıda olduğuna işaret etmektedir.


Çizelge 1. Tanımlayıcı istatistiklerHavzada aynı tarihte yapılan yoğunluk ölçümlerinde; <strong>kar</strong> yoğunluğunun %0.12-0.41 arasında değiştiği belirlenmiştir (Çizelge 1). Havza geçen yıllın aksine <strong>kar</strong>yoğunluğu bakımından önemli alansal farklılıklar göstermektedir. Havzanın <strong>kar</strong>yoğunluk ortalaması % 0.258±0.075 dir (Şekil 1b). Havzanın %40’lık bir kesiminde<strong>kar</strong> yoğunluğu %0.3’den daha büyüktür. Oysa geçen yıl havzanın %95 lik kesiminde<strong>kar</strong> yoğunluğu %0.3 den daha küçük bulunmuştu. Bu durumun rüzgarın sıkıştırmaetkisinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir.Şekil 1. a) 13.02.2007 tarihli <strong>kar</strong> derinlik dağılım haritasıb) 13.02.2007 tarihli <strong>kar</strong> yoğunluk dağılım haritası


3.2. 26 Şubat 2007 Tarihli ÖlçümŞekil 2a’da görülen <strong>kar</strong> derinlik dağılım haritası; ölçüm anında havzanıntamamının <strong>kar</strong> örtüsü altında olduğunu ve bir önceki ölçüm tarihine göre önemli birartış gösterdiğini ortaya koymaktadır. Kar kalınlığı havzanın %1’inde 15 cm’den az,%24’ünde 15-30 cm, %55’inde 30-45 cm, %18’inde 45-60 cm ve %2’sinde ise 60cm’nin üzerindedir. Havzada <strong>kar</strong> derinliği 5-110 cm arasında değişmekte oluportalama 38±15.7 cm’ dir (Çizelge 1). Havza içerisinde <strong>kar</strong> derinliğindeki varyasyonbir önceki ölçümde olduğu gibi % 40 civarındadır. Bu durum iki ölçüm tarihiarasında havza içerisinde <strong>kar</strong> yağışının homojen olduğuna ve düşen <strong>kar</strong>ın rüzgaryoluyla fazlaca hareket etmediğine işaret edebilir. Havza içerisinde özellikle 2200 mrakımdan itibaren <strong>kar</strong> derinliğinde önemli bir artış görülmektedir.Havzada aynı tarihte yapılan yoğunluk ölçümlerinde; <strong>kar</strong> yoğunluğunun %0.05-0.52 arasında değiştiği belirlenmiştir (Çizelge 1). Havzanın 1300 m’den dahadüşük rakımlı bölgesinde tek bir depresyon noktası hariç <strong>kar</strong> yoğunluğu % 0.1’denküçüktür (Şekil 2b). Havzada II. ölçüm tarihinde ortalama <strong>kar</strong> yoğunluğu % 0.224 ±0.083’dur. Bu değer I. ölçüm tarihindekine göre nispeten daha düşüktür. Bu durumtaze <strong>kar</strong>ın yoğunluğunun düşük olduğu ve iki ölçüm tarihi arasındaki periyotta <strong>kar</strong>örtüsünün sıkışmasına neden olabilecek düzeyde sert rüzgarların olmadığınıgöstermektedir.Şekil 2. a) 26.02.2007 tarihli <strong>kar</strong> derinlik dağılım haritasıb) 26.02.2007 tarihli <strong>kar</strong> yoğunluk dağılım haritası


3.3. Kar Derinlik, Yoğunluk ve Kar <strong>Su</strong> Eşdeğeri İstatistiksel AnaliziSinirbaşı Deresi Havzasında farklı rakım, yön ve eğim grupları <strong>kar</strong> derinlik,yoğunluk ve su eşdeğerleri bakımından <strong>kar</strong>şılaştırılmış ve aşağıdaki sonuçlar ortayakonulmuştur;* Kar derinliğindeki varyasyona eğimin etkisi p‹0.01, yönün etkisi ise p‹0.05seviyesinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (Çizelge 2).Çizelge 2. Kar derinliği varyans analiziKaynak df F PRakım 2 1,865 0,156Yön 2 3,101 0,046Eğim 2 5,447 0,005Rakım * yön 4 1,793 0,129Rakım * eğim 4 1,560 0,184Yön * eğim 4 0,319 0,865Rakım * yön * eğim 7 0,491 0,842Hata 441* 1820m ile 1900m arasındaki I. rakım grubunda kuzey ve doğu yöneyli yamaçlarda<strong>kar</strong> derinliği ortalama 34.7cm iken, batıda 33 cm’ dir. 1901m-2000m arasındaki II.rakım grubunda kuzey yamaçlarda 37cm olan <strong>kar</strong> derinliği doğu ve batı yamaçlarda32 cm değerindedir. 2001 m-2125 m arasındaki III. rakım grubunda <strong>kar</strong> derinliğikuzey yamaçlarda 41cm, doğu yamaçlarda 43 cm ve batıda ise 29 cm’dir.* Duncan çoklu <strong>kar</strong>şılaştırma testleri yönler arasında en yüksek ortalama değerinkuzey ve doğu yamaçlarda olduğunu göstermektedir. Rakım değişkenliğibakımından ortalama değer üzerinden en düşük değerin en alt rakımlara ait olduğu,rakım yüksekliğinin <strong>kar</strong> derinlik ortalamasını çok önemli derecede etkilediği verakım grupları arasındaki farkın önemli olduğu görülmektedir. Eğim gruplarıarasındaki fark ise <strong>kar</strong> derinliğinin ortalama üzerinden % 16-25 eğimli alanlardaönemli olduğu kaydedilmiştir (Çizelge 3).Çizelge 3. Kar derinliği bakımından yön, rakım ve eğim grupları çoklu <strong>kar</strong>şılaştırmasınıflarıYönNBatı 99 31,81bKuzey 214 38,82aDoğu 154 39,92aRakımN1820-1900 79 32,57b1901-2000 109 34,90b2001-2125 279 40,24aEğimN›26 180 34,93b0-15 119 36,47b16-25 168 41,52a


* Kar yoğunluğundaki varyasyona rakımın etkisi p‹0.01 düzeyinde istatistikselolarak önemli bulunmuştur. Ayrıca yön x eğim interaksiyonu da p‹0.05’de önemliçıkmıştır (Çizelge 4).Çizelge 4. Kar yoğunluğu varyans analiziKaynak df F PRakım 2 13,536 0,000Yön 2 1,530 0,222Eğim 2 0,830 0,439Rakım * Yön 4 0,896 0,469Rakım * Eğim 4 1,568 0,189Yön * Eğim 4 2,698 0,035Rakım * Yön * Eğim 3 1,174 0.324Hata 99* Kar yoğunluğu bakımından kuzey ve doğu yönleri kendi aralarında farksız, batıile ise istatistiki olarak önemli derecede farklı bulunmuştur (Çizelge 5).Çizelge 5. Kar yoğunluğu bakımından yön grupları çoklu <strong>kar</strong>şılaştırma sınıfları.YönNKuzey 54 0.236aDoğu 42 0.239aBatı 25 0.2b* Kar su eşdeğerindeki varyasyona rakımın etkisi p‹0.01 seviyesinde istatistikselolarak önemli bulunmuştur (Çizelge 6).Çizelge 6. Kar su eşdeğeri varyans analiziKaynak df F PRakım 2 9.250 0.000Yön 2 1.144 0.323Eğim 2 0.712 0.493Rakım * yön 4 0.413 0.799Rakım * eğim 4 0.745 0.564Yön * eğim 4 1.595 0.182Rakım * yön * eğim 3 0.405 0.750Hata 99* Kar su eşdeğeri bakımından en yüksek ortalama en üst rakım grubuna ait olup,rakımlar arası farklar önemlidir. Yöney bakımından en yüksek <strong>kar</strong> su eşdeğerlerikuzey ve doğu yamaçlar için kaydedilmiş olup, kuzey ve doğu yöneyleri batı yöneyegöre önemli bulunmuştur. Eğim grupları bakımından ise %16-25 eğim grubundaönemli bulunmuştur.


Çizelge 7. Kar su eşdeğeri bakımından rakım grupları çoklu <strong>kar</strong>şılaştırma sınıflarıRakımN1820-1900 20 46.74b1901-2000 30 65.20b2001-2125 71 114.06a


KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM STRATEJİLERİProf. Dr. M. KADIOĞLU 1ÖZETİnsan kaynaklı sera gazları hızlı ve geri dönüşümü olmayan iklim değişimine nedenolduğuna dair yaygın olarak kabul edilen bilimsel bir gerçek ver. Bu gerçek birçok çalışmadada gösterildiği gibi Türkiye ekonomisini de tehdit etmektedir. Hükümetlerin bazı konulardakipolitika değişimi de bu gerçeği yansıtmaktadır.Bu bildiride eğer dünya yarın tüm sera gaz salınımı kesse bile küresel iklimdeğişiminin ektileri ile yüzlerce yıl daha yüzleşmeye devam edeceğiz. Çünkü sera gazlarıatmosferde çok uzun yıllar kalabilmektedir. Bu nedenle, sera gazlarını azaltırken bir yandanda alt yapı, servisler ve hizmetlerde küresel iklim değişimine uyum çalışmaları yapmamızgerekiyor.Uyum süreci toplumları küresel iklim değişiminin olumsuz etkileriyle başaçıkmalarına katkıda bulunur. Küresel iklim değişimine uyum, küresel iklim değişimininolumsuz etkilerini azaltırken olumlu gerekli düzenlemeler ile etkilerini artırmayıamaçlamaktadır. Uyum için birçok yol ve yöntem bulunmaktadır. Bunlar sellere <strong>kar</strong>şı korumaduvarları veya sel dayanıklı evler inşa etmek gibi teknolojik önlemlerden kuraklık zamanındasu kullanımı azaltmak gibi insanları gündelik yaşmandaki davranışlarını değiştirmeye kadardeğişikliler gösterir. Diğer stratejiler şiddetli hava olayları için erken uyarı sistemleri kurmak,daha iyi su yönetimi, risk yönetimini geliştirmek, sigorta tercihlerini geliştirmek ve biyolojikçeşitliliği korumak şeklinde sayılabilir.Küresel sıcaklık artışı ile birlikte geniş ölçekte bir değişim yaşandığı için gelişmekteolan ülkeler gibi savunmasız ve hassas ülkeler için küresel iklim değişimi durdurulmalı, buülkelerin küresel iklim değişiminin etkilerine <strong>kar</strong>şı uyum sağlayabilme kapasitesikuvvetlendirilmeli ve bu konuda gerekli planlar uygulamaya konulmalıdır. Bu uyumçalışmaları küresel ve ulusal sürdürülebilir gelişmenin bir parçası olmalıdır. Ulusal vebilimsel kuruluşlar kaynaklarını, araçları ve yaklaşımlarını tespit edip bu problemin çözümünekatkıda bulunmalıdır.Anahtar Kelimeler: Uyum, iklim değişimi, kuraklık, zarar azaltma, hazırlıklı olmaADAPTION SATRATEJIES FOR CLIMATE CHANGEABSTRACTThere is widespread scientific consensus that man-made greenhouse gas emissionsare leading to rapid and potentially irreversible climate change. The threat that this poses tothe Turkish economy has been well documented in some papers. Government policy across arange of issues is beginning to reflect this fact.The papers highlighted the fact that even if the world were to cease all greenhousegas emissions tomorrow, we would still face many decades of climate change, due to thelength of time that carbon dioxide stays within the atmosphere. To this end it recognised thatwhilst efforts to cut emissions should continue, it is essential that we begin adapting assets,infrastructure and services to cope with the future impacts of climate change.Adaptation is a process through which societies make themselves better able to cope with anuncertain future. Adapting to climate change entails taking the right measures to reduce thenegative effects of climate change (or exploit the positive ones) by making the appropriateadjustments and changes. There are many options and opportunities to adapt.1İTU, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Uyg-Ar Merkezi, İstanbul


tasarımlamak ileride onu güçlendirmek veya başka bir şekilde değişikliğeuğratmaktan daha ucuzdur.Uyum planlaması stratejik ve sistematik olursa daha etkili olur. Bunun için• Tüm paydaşları bu sürece katılmalı• Eyleme geçmek için öncelikler belirlenmeli• Eylemler ve uygulamanın takibi için görevliler atanmalı• Düzenli değerlendirmeler ile uyun stratejisini gözden geçirilipyenilenmelidir.Uyum planları eğer katılımcı bir ekip çalışması ile yapılmazsa başarılıolması beklenemez. Risk yönetimi uyum planlamasında kullanılan en kullanılışlıyaklaşımlardan biridir. Bu yaklaşımın uygulanabilmesi için aşağıdaki, vb. bilgilereihtiyaç vardır:• Türkiye için en yeni iklim değişimi projeksiyonu• Tarihsel iklim değişimi trendleri• İklim değişiminin etkileri üzerine bazı bilgiler• Pratik uyum opsiyonlarına örneklerUyum çalışmaları, gelecekteki iklim değişimi hakkında ki belirsizliklere<strong>kar</strong>şı en iyi stratejiyi belirlemeyle başlar. Aşağıdaki hatalara düşülmemesi için esnekbir yaklaşım sergilenmeli:• Az Uyum – Kara vermede iklim değişimi faktörlerine gereğinden daha azönem verilince olur.• Fazla Uyum – Kara vermede iklim değişimi faktörlerine gereğinden dahafazla önem verilince olur.• Yanlış Uyum - Verilen <strong>kar</strong>arlar uygulamayı veya bölgeyi iklim değişimine<strong>kar</strong>şı daha kırılgan bir hale getirdiğinde olur.Uyum ve zarar azaltma bazen küresel iklim değişimi ile mücadelede birbirine rakip iki yaklaşımmış gibi görünür. Basit anlamda, bu bakış acısı eğer bizküresel iklim değişiminin oluşumunu engelleyebilirsek uyum çalışması yapmamızagerek kalmaz anlamına gelmektedir. Aynı zamanda mükemmel bir uyum stratejimizvarsa bu sefer iklim değişimini engellemememize gerek yoktur denilebilir(UNFCCC, 2007).Bazıları bu yaklaşımları, farklı politikalar yürüttüğü için bir birlerine <strong>kar</strong>şıolduklarını kabul etmez. Bazılar ise bunlar arasında gerçek anlamda bir sinerjiolmadığına ya da çok nadiren oluştuğuna işaret eder. Örneğin şehirlere dikilenağaçların hem <strong>kar</strong>bon dioksiti yutması, hem de gölge yapması nadir görülen zararazaltma ve uyuma bir örnektir. <strong>Genel</strong>likle belli miktarda değişim kaçınılmazdır vetoplumlar en şiddetli etkiden sakınmak istediğinden dolayı uyum ile zarar azaltmaçalışmalarının bir <strong>kar</strong>ışımının gerekli olduğu kabul edilir. Bununla beraber, özellikleuluslar arası seviyede bu iki yaklaşım arasındaki dengenin nerede sağlanmasıgerektiği konusunda hala fikir ayrılığı bulunmaktadır.Türkiye’de iklim değişiminin zararlarını azaltmak ve etkilerine uyumsağlamak hükümetlerin önemli öncelikle ele alması gereken konular arasında yeralmalıdır. Uyum (adaptation), küresel iklim değişiminin kötü etkilerini en azaindirmeye yönelik bilerek veya bilmeyerek yapılan uygulamalardır. Zarar azaltma(mitigation), sera gazı emisyonlarını azaltmak veya (ormanlar gibi) sera gazıyutaklarını artırmak için yapılan çalışmalara denilir.


Bu çalışmada önce zarar azaltma ve hazırlık kavramları yani risk yönetimi,afet yönetimi kapsamında ele alınacak sonra küresel iklim değişimi ve yağış ile ilgiliproblemlere uyum konusu üzerinde durulacaktır.2. RİSK YÖNETİMİBirleşmiş Milletlerin kabul ettiği ve en genel tanımıyla “insanlar içinfiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamı durdurarak veyakesintiye uğratarak toplumları etkileyen ve yerel imkânlar ile baş edilemeyen hertürlü doğal, teknolojik veya insan kaynaklı tüm olaylara” afet denilmektedir. Butanımdan da anlaşılacağı üzere bir olayın afete neden olabilmesi için, toplumları veyerleşim birimleri üzerinde kayıplar meydana getirmesi veya insan faaliyetlerinibozarak veya kesintiye uğratarak bir yerleşme birimini etkilemesi gerekmektedir.Başka bir deyişle afet, bir olayın kendisi değil; bazen beklenen bazen de anindendoğurduğu bir sonuçtur.Modern afet yönetimi sisteminde, Kayıp ve Zarar Azaltma, Hazırlık,Tahmin ve Erken Uyarı, Afetleri anlamak gibi afet öncesi korumaya yönelik olançalışmalara “risk yönetimi” denilirken; Etki Analizi, Müdahale, İyileştirme, YenidenYapılanma gibi afet sonrası düzeltmeye yönelik olarak yapılan çalışmalara ise “krizyönetimi” adı verilir (Şekil 1). Risk yönetiminin ihmal edildiği yerlerde krizyönetimi başarılı olamaz. Hatta tek başına uygulanan kriz yönetimi, reflekse dayalıilkel bir yönetim tarzıdır! Yani, tek başına uygulanan kriz yönetimi; tepkisel,eşgüdümsüz, hedef kitle yanlış, etkisiz, zamansız, güven vermez ve afetin felaketedönüşmesine neden olur. Bunun için ülkemizde kriz yönetiminden risk yönetiminegeçerek afetlere müdahale ve iyileştirmeden daha çok afetin oluşmaması, zararlarınınazaltılması, hazırlık, tahmin ve erken uyarı konularına önem verilmeli. Maalesef,ülkemizde sadece “kriz merkezleri” ve “kriz masaları” bulunmakta; “risk merkezi”veya “risk masası” gibi bir şey ise düşünülememektedir.Günümüzde birçok şehrimiz önemli ölçüde, başta kuraklık olmak üzereküresel iklim değişiminin oluşturduğu büyük risklerin tehdidi altında bulunmaktadır.Artık şehirlerimizde meteoroloji kaynaklı afetler sonucunda ortaya çıkabilecek kayıpve zararların, can, mal-mülk ve çevre açısından çok büyük boyutlarda olabileceğibilinmektedir.Bir afetin meydana gelmesinde iki temel faktör rol oynar. Birincisi birtehlikenin bulunması, ikincisi ise bu tehlikenin doğuracağı olaydan riske girebilecekbir şeylerin ya da bir canlı topluluğunun var olmasıdır. Tehlike dediğimiz şeypotansiyel olarak bulunan güçlü bir afet tehdididir. Bunun afete dönüşmemesi veyadönüşse bile en az zararla atlatılabilmesi alınacak tedbirler ve riskin azaltılması ilemümkün olabilir. Bu nedenle, etkileri ve neden olduğu kayıpların büyüklüğünedeniyle Ülkemizde meydana gelen doğal afetlerin oluşturduğu risklerin başındadeprem ve meteorolojik afetler yer almaktadır.


Modern Afet Yönetim SistemiRisk yönetimi2Hazırlık1ZararAzaltmaKorumaDüzeltmeTahmin ve ErkenUyarıAfetYeniden yapılanmaİyileştirme MüdahaleKriz yönetimi4Şekil 1. Modern afet yönetim sistemi ve evreleri3Etki AnaliziTehlike: Can ve mal kayıplarına neden olmak ile birlikte sosyo-ekonomikdüzen ve etkinliklere, tabi ve kültürel kaynaklar zarar verme potansiyeli olan herşey. Burada tehlike küresel iklim değişimi ve kötü etkileri olarak düşünülmelidir.Risk: Bir tehlikenin bölgenin sakinleri, özellikleri, etkinlikleri, özgüntesisleri, tabi ve kültürel kaynakları üzerine olan tahmini kötü etkisi. Buradaki risk,küresel iklim değişimidir.Tehlikenin neden olabileceği riskin belirlenmesi için zarar görebilirlikdeğerlendirmesi yapılmalıdır. Risk belirlenmesiyle aşağı yu<strong>kar</strong>ı değişikbüyüklükteki afetlerin hangi boyutta etki yaratacağı tahmin edilebilir. Bilimselkriterler ve istatistikî veriler dikkate alınarak farklı afet türleri için yerleşimbölgelerinin hasar görebilirliğini veya insanların zarar görebilirlik ihtimalleriniortaya koymak mümkündür. Mevcut tehlikelerin yaratabileceği afetlerle ilgili riskanalizi yapılmalı, bu riskin gerçekleşmesi halinde eldeki imkân ve kaynaklarla nasıl<strong>kar</strong>şı koyulacağı belirlenmeli, geçmiş deneyimlerden çı<strong>kar</strong>ılan dersler ışığında yenieylem planları geliştirilmelidir.2.1. Zarar AzaltmaRisk yönetimin en önemli ve ilk evresi zarar azaltmasıdır. Zarar azaltmanıntanımı ve amacı:• Uzun dönemde tehlikeli durum ve bunların etkileri nedeni ile oluşabilecekcan ve mal kaybı zararlarını azaltmayı veya ortadan kaldırmayı amaçlayansürekliliği olan aktivite ve önlemlerdir (Bunu aynı zamanda yapısal ve


yapısal olmayan elemanlardan oluşan kayıp ve zarar azaltma çalışmalarıolarak iki açıdan inceleyebiliriz).• Zarar azaltma amacının aynı zamanda, işyerlerini ve halkı basit önlemlerkonusunda eğitmek, böylece kayıp ve yaralanmaları azaltmaktır.Zarar azaltma konuları:• Afet zararlarını azaltmak için mevcut teşvik ve kaynakların belirlenmesi,• Yerleşim bölgesinde, kurum ve kuruluşlardaki tehlikelerin belirlenmesi,• Yerleşim bölgesi, kurum ve kuruluşlar için risk profilinin çı<strong>kar</strong>ılması,• Afet senaryolarının üretilmesi ve çözüm yollarının geliştirilmesi,• Etki analizi ve olası hasarların belirlenmesine yönelik hazırlıklar,• Yapılmış ve yapılmamış olan afet yönetimi çalışmalarının belirlenmesi,• Kısa, orta ve uzun vadeli zarar azaltma planlarını hazırlamak,• Mevcut zarar azaltma önlemlerini değerlendirmek,• Toplumu ve değişik kurum ve kuruluşu ilgilendiren hazırlık ve planlar ileilgili koordinasyonu sağlamak• Toplumu afet öncesinde korumaya yönelik erken uyarı alt yapısını kurmak• Tehlikeli bölgelerin yeri, meydana gelebilecek zararlardan korunmak içinalınması gereken önlemler konusunda toplumu sürekli ve doğru bir şekildebilgilendirmek,• Toplumun afet bilincini yükseltmeye yönelik çalışmalar yapmak,• Risk altındaki yapı ve insanları kamulaştırma ve nakil ile korunması,• Risk altındaki kritik ve hayati yapı, tesis ve alt yapının güçlendirilmesi,• Mevcut planların güncelleştirilmesi ve geliştirilmesi,• Tarihi eserler, çevre ve doğal hayatı korumaya yönelik çalışmalar,• Sürdürülebilir kalkınma için iş yerlerinin afetlere dirençli hale getirilmesiçalışmalarıBu aşama zarar azaltmayı içerdiği için, afet acil yardım planları yürürlüğegirmeden önce veya sonra oluşturulabilir. Ekonomik zarar azaltma önlemleri, uzundönemde sürdürülebilir kalkınma ve afet kayıplarını azaltmak için çok önemlidir.Zarar azaltma çalışmaları, tehlikelere açık bölgelerde sel, fırtına veya depremlersonrası, tekrar tekrar yeniden yapılanma (yıkım-yara sarma) kısır döngüsünü ortadankaldırabilir. Bir acil durum veya afet sonrası, bu konudaki duyarlılık artmışken, bazımaddi kaynakların elde edilmesi daha kolay olabilir. Ayrıca bazı tesis ve altyapıünitelerinin tasarımını ve konumunu yenidene ele alınmalıdır. Böylece afet sonrasızarar azaltma sürecine önem vererek plan yapmak daha güvenli yerleşim birimlerioluşturmamızı sağlayacaktır.Zarar azaltma safhası, afetlerden sonra iyileştirme ve yeniden inşasafhasındaki faaliyetleriyle birlikte başlar ve yeni bir faaliyet olana kadar devameder. Bu safhada yürütülen faaliyetler ülke, bölge ve yerleşme birimi bazında olmaküzere çok geniş uygulama alanı göstermektedir.2.2. HazırlıkRisk yönetimin ikinci önemli evresi olan hazırlık safhasında yapılmasıgereken çalışmaların ana hedefi, tehlikenin insanlar için olumsuz etkilerdoğurabilecek sonuçlarına <strong>kar</strong>şı önlemler alarak, zamanında, en uygun şekilde ve enetkili organizasyon ve yöntemler ile müdahale edebilmeye hazırlanmaktır. Hazırlıklıolma, acil durum/afet halinde yetki ve sorumlulukların belirlenmesi ve destek


kaynaklarının düzenlenmesini de içerir. Bu aşamada tüm yönetimler acil durum/afetyönetimi görevleri için gerekli atamaları veya belirlemeleri yapmalı, belirlenengörevlerin yerine getirebilmesi için gerekli olan personel, donanım ve diğerkaynaklar tanımlanmalıdır. Ekipman ve donanımların bakımı, tahmin ve erken uyarısistemlerinin kullanımı, personelin eğitimi ve diğer aktiviteler sürekligüncellenmelidir.Zarar azaltma safhasında alınan önlemlerle olayların durdurulması veyaönlenmesi her zaman mümkün olmayacağı için, önceden hazırlık safhasında dainsan canı ve malı ile milli servetleri, afetlerin yıkıcı etkilerinden koruyacak bazıfaaliyetlerin yürütülmesi zorunlu olmaktadır. Bu kapsamda devletin, kurum vekuruluşların ve halkın afete müdahale kabiliyetini artırmak için yapılması gerekenrisk yönetimine yönelik çalışmalara ait örnekler şöyle sıralanabilir:• Afet Acil Yardım Planları ve bu planın Toplu Bakım, Tahliye, İletişim,Barınma, Tıbbi Yardım, vb. Ekleri• Kurulan Acil Yardım Hizmet Grupları ve Teşkilat Şeması• Kurulan Afet Yönetim Merkezi (AYM)• Temin Edilen Acil Durum Malzemeleri• AYM Elemanları için Alınan Afet Yönetimi Eğitimi• STK'lar ile Geliştirilen İşbirliği• Yapılan ve Planlanan Tatbikatlar ve Egzersizler• Kamuoyunun Bilinçlendirilmesine Yönelik Yapılan Kampanyalar ve HalkEğitimi• Merkezi düzeyde afet yönetimi ile ilgili planların hazırlanması vegeliştirilmesi,• İl Düzeyinde “Afet Acil Yardım Planlarının” hazırlanması ve geliştirilmesi,• Planlarda görev ve sorumluluk verilen personelin eğitim ve tatbikatlarlabilgi düzeylerinin geliştirilmesi, gerektiğinde bölge teçhizat merkezlerikurulması ve kritik malzemelerin stoklanması,• Tahmin, Erken Uyarı ve Alarm sistemlerinin kurulması, işletilmesi vegeliştirilmesi gibi ana faaliyetler sayılabilir.Önceden hazırlık safhasındaki faaliyetler yalnızca afetin alarm süresiiçerisinde yapılan kısa süreli faaliyetler olarak görülmemelidir. Bu faaliyetler olayınyıkıcı etkilerini azaltacak ve insan canı, malı ve milli servetleri koruyacak uzun vekısa süreli birçok faaliyeti de içerebilir. Bu yönüyle de zarar azaltma aşamasındabelirtilen faaliyetlerle iç içe girmişlerdir. Örneğin halkın faaliyetlere <strong>kar</strong>şı hazırlıklıolmasını sağlayacak ve baş edebilme kapasitelerini geliştirecek geniş kapsamlı HalkEğitimi faaliyetlerinin örgütlenmesi, yoğunlaştırılması ve desteklenmesi, bazı kritikyapıların onarım ve güçlendirme faaliyetlerinin planlanması, örgütlenmesi vedesteklenmesi gibi.3. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİNİN SU KAYNAKLARINA ETKİSİİklimi yarı kurak olan ülkemizde yaşanan kuraklıktaki artışın birçok nedenivar. Bunların başında: İklim değişimi ile beraber yağışların olduğu yerler ile suyaihtiyacın bulunduğu yerlerin bir birinden çok farklı ve uzakta gelişiyor olası gelir.Ayrıca içme, kullanma ve sulama suyu kalitesi her gün geçtikçe artan sanayi vediğer çevre kirlilikleri neticesinde düşüyor ve su havzaları korunamayıp tahripediliyor.


Özetle su kıtlığına neden olan aşağıdaki gibi belli başlı 5 faktör vardır:1. İklim şartları (Türkiye için yarı kurak iklim)2. Kuraklık (Kuru dönemlerin görülme sıklığı ve şiddeti)3. Çölleşme ve ormansızlaşma4. <strong>Su</strong> stresi (Yüksek nüfus, yoğun sanayi nedeniyle aşırı su talebi, kaçakyer altı kuyularının kullanımı)5. Çevre tahribatı; su havzalarının amaç dışı kullanımı, kirlilik ve küreseliklim değişimiBu nedenler alt alta geldiğinde susuzluğun nedeninin sadece kuraklıkolmadığı gerçeği ortaya çı<strong>kar</strong>. Bazen bunların biri, çoğu kez de bunların birkaçıbirden kuraklığa neden olur. Şu an da bunların 5’i de ülkemizin farklı yerlerindefarklı faklı ölçülerde etkili olmaktadır. Bu nedenle, kuraklığın tek bir nedeni veçözümü yoktur. Problemi ve çözümü bir bütün olarak yapısal ve yapısal olmayantüm yönleri ile ele almak zorundayız. Yani, kuraklık problemi sadece baraj yapmak,boru döşemek gibi “yapısal” önlemler ile çözülemez. Zaten ülkemizde birçokhavzada baraj ve gölet yapılacak yer de kalmadı.Ülkemizde küresel iklim değişimi sonucu artması beklenen problemler: (1)Kuraklık, (2) Ani seller ve (3) Deniz su seviyesinin yükselmesi gibi üç genel başlıkaltında toplanabilir veya birçok sektöre bölünebilir (Şekil 2). Kuraklık artması demek,daha az yağış, daha çok güneş, sıcak hava dalgalarının daha uzun süreli ve şiddetligeçmesi, daha fazla böcek ve haşere üremesi, susuzluk ve kıtlık yaşanması, daha sık veuzun süreli orman yangınları anlamına gelir. Bu nedenlerden dolayı, günümüzde iklimdeğişikliği toplumların en az kalkınma, açlık, sağlık kadar dünyanın üzerindedurması gereken çevre sorunlarının başında gelmektedir.Şekil 2. Küresel iklim değişiminden etkilenmesi beklenen sektörlerin şematikgösterimi


Türkiye için iklim değişimi riskleri aşağıdaki sayılabilir:• Daha sıcak ve daha kuru yazlar• Daha yumuşak ve kuru kışlar• Daha sık aşırı sıcak hava sıcaklıkları• Daha sık şiddetli yağışlar• Yazın toprak neminde önemli azalmalar• Deniz seviyesinde yükselme ve fırtına kabarması dalgalarınınyüksekliğinde artış• Daha şiddetli rüzgâr hızları olasılığıBu nedenle küresel iklim değişimi ile ilişkin olarak risk yönetimindeaşağıdaki konular ayrı ayrı ele alınabilir:• Sel riskinin yönetimi• <strong>Su</strong> kaynaklarının yönetimi• Sıcak hava dalgaları ve hava kirliliğinin risk yönetimi• Arazi kullanımının yönetimi• Değişik sektörleri içren problemler• FırsatlarÜlkemizin de içinde bulunduğu enlemlerde sıcaklıklarda artışların,yağışlarda ve toprak su içeriğinde azalmaların olacağı tahmin edilmektedir. Bütünbunlar yarı kurak olan ülkemizde kuraklığın etkilerinin gelecekte daha da fazlahissedilebileceğini, suyun ülkemiz için öneminin gelecekte daha da artacağınıgöstermektedir. Küresel İklim Modelleri ile yapılan projeksiyonlara göre 2030 yılındaTürkiye'nin de büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecektir(IPCC, 1990). Türkiye’de sıcaklıklar kışın 2 °C, yazın ise 2 ila 3 °C artacaktır. Yağışlarkışın az bir artış gösterirken yazın % 5 ila 15 azalacaktır. Bununla birlikte, şu anTürkiye'nin gece ve gündüz sıcaklıkları ile beraber yağış gözlemlerinin trend analizindeise, Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özellikle gece sıcaklıklarında istatistikselanlamda önemli artışların olduğu belirlenmiştir (Kadıoğlu, 1993a,b, 1997; Karl, 1994).Ayrıca, yaz aylarında toprak neminin de % 15 ile % 25 arasında azalacağı tahminedilmektedir.Ülkemiz için su hem enerji, hem de tarımsal açıdan son derece önemlidir.<strong>Su</strong>lama ve enerji amaçlı ülkemizde çok sayıda su yapısı inşa edilmiş veedilmektedir. Bu su yapılarının amaçlarına uygun faaliyet gösterebilmesi, ancakyeterli miktarda yağışın düşmesi ile mümkündür. Ülkemizin büyük çoğunluğu yarıkurak iklim şartlarının etkisi altındadır. Bu nedenle hem su kaynakları, hem degenelde yağışa bağlı olan kuru tarım nedeniyle yağışın miktar ve dağılımındameydana gelebilecek değişiklikler ülkemizi ciddi bir şekilde etkileyecektir.Meteorolojik faktörlerdeki değişiklikler birbirinden bağımsız değildir. Sıcaklıktakibir artış kendini buharlaşmada bir artma olarak hemen gösterecektir. Toprak suiçeriğindeki azalma ve kuraklık beraberinde gelecektir.Böylece Akdeniz Bölgesinde akıştaki mevsimsel salınımlar, havasıcaklıklarına <strong>kar</strong>şı çok duyarlı olduğu için çok yükselmiştir. Bu da baraj göllerininsu tutma kapasitesini etkilemektedir. Özellikle <strong>kar</strong>, su toplama havzalarının iklimdeğişimine gösterdiği reaksiyonu ortaya koyan en iyi faktördür. Bu faktör aynızamanda havzanın orografik özelliklerine bağlıdır. Yüksek akış katsayıları birçokhidrolojik projenin yapılabilmesine de engel teşkil edecektir.


Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneline (IPCC) göre 1990 iklimşartlarına göre Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 3,070 metreküptür.Fakat bu suyun büyük bir kısmı suya ihtiyaç olan yerlerde bulunmamaktadır. İklimşartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfusu artışı nedeniyle 2050yılında Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 1,240 metreküp olacaktır.Artan nüfusumuz ile beraber bir de küresel iklim değişimi sonucu daha kurak biriklime sahip olacağımız göz önüne alındığında 2050 yılında Türkiye’de bir yılda kişibaşına düşen su miktarı 700 ila 1,910 metreküp arasında olacaktır. Bu da şu anKıbrıs adasında kişi başına düşen su miktarı kadardır. Diğer bir deyişle, değişeniklimi ve artan nüfusu ile Türkiye 2050 yılında iyice su fakiri bir ülke olabilecektir(Kadıoğlu, 2001). Bu nedenle küresel iklim değişimin su kaynaklarımız üzerineolası etkileri araştırılmalı, su kaynaklarımız meteorolojik şartları göz önüne alarakyönetilmeli ve sınırı aşan suların komşu ülkelere ile paylaşımında iklim faktörü degöz önünde bulundurulmalıdır.Örneğin, ABD ile Meksika’nın sularını paylaştığı Colorado nehrini elealalım. ABD’den doğup Meksika’dan denize dökülen bu nehrin sularının paylaşımıüzerine yapılan antlaşmada ABD, Meksika’ya vereceği suyun miktarını iklimşartlarına bağlamıştır. Kuraklığın şiddetine göre Colorado nehriyle Meksika’yaverilecek su miktarı azaltılacaktır. Yoksa şiddetli bir kuraklık durumunda saniyede500 metreküp gibi baraj ve nehirde olmayan veya barajların işletilmesini tehlikeyesokabilecek sabit miktarda bir suyu bulup vermek gibi bir problemle <strong>kar</strong>şı <strong>kar</strong>şıyakalabiliriz. Örneğin, kurak gecen 2000 yılında <strong>Su</strong>riye ye söz verilen saniyede 500metre küp su yerine bazı aylarda saniyede sadece 160 metre küp su verilebilmiştir.Gelecek yıllarda kuraklık artarsa bu miktar zaman zaman daha da azalabilecektir.Kışın Akdeniz havzasında dağlar mevsimsel olarak <strong>kar</strong>la kaplanır. Dağlardabiriken <strong>kar</strong>lar, kurak gecen yaz aylarında nehirlere ve göllere su sağlayan doğal birbarajın gölünün suları gibi görev görür. Küresel ısınmadan dolayı, kışın akıştaönemli bir artış olurken, yazın akış değerlerinde çok önemli düşüşler olur.<strong>Genel</strong>likle, düşüşler artışlardan daha fazladır. Sıcak ve kuru havalarda <strong>kar</strong>ınerimesiyle akışa geçemeden direkt olarak buharlaşarak (süblimasyon ile) havaya<strong>kar</strong>ışması daha fazladır. Karın buharlaşması Doğu Anadolu gibi yarı kurakbölgelerimizde son yıllarda çok sık gözlenmektedir. Bu durumda bazı yıllar mevsimnormallerinde <strong>kar</strong> yağışlarına rağmen nehirlerimizdeki akışın ve barajgöllerimizdeki suyun seviyesinin yükselememesine neden olur.Önümüzdeki yıllarda ülkemizde kışın küçük artışa rağmen yağışta yazınbüyük bir azalma olacak fakat daha da önemlisi buharlaşma artacak. Kar örtüsü dahada azalacak. Akımları sadece miktarı azalmayacak aynı zamanda pik zamanlarıdeğişecek. Kuraklığın sıklığı ve şiddeti artacak. Halen proje çalışmalarında 1500 molarak kabul edilen ortalama <strong>kar</strong> sınırı değişecek. Mevcut su kaynaklarınıngereksinim duyulan su miktarını <strong>kar</strong>şılayamaması nedeniyle ortaya çıkan su baskısı,hem ulusal ve hem de bölgesel düzeyde artacak. <strong>Su</strong> temin sistemlerinde"belirsizlikler" yaşanacağından, yatırım projelerinin maliyeti artacak.Belirsizliklerden dolayı, su havzaları ve rezervuarların önemi giderek artacak. <strong>Su</strong>yaolana talebin azaltılması amacıyla, suyun gerçekçi olarak fiyatlandırılmasına herzamankinden daha fazla gereksinim duyulacak.


4. KURAKLIK RİSK YÖNETİMİBu çalışmada küresel iklim değişimi ile ilgili olarak kuraklık risk yönetimikısaca ele alınacaktır. Çünkü yiyecek gıda ve içecek su kalmadığında diğer bütünsosyo-ekonomik kaygılar anlamsız kalır. Bu nedenle sürdürülebilir gelişmeyi,“gelecek nesillerin ihtiyaçlarından fedakârlık etmemelerini sağlayacak şekildegünümüz ihtiyaçlarının <strong>kar</strong>şılanması, sosyal maliyetler de dikkate alınarakzamanında önlemlerin alınması ve uyum çalışmalarının yapılması” şeklinde temelhedef olarak gündeme getirmeliyiz. Bu bakış acısı ile günümüzde hükümetlertarafından acil olarak ele alınması gereken kuraklık risk yönetimi geliştirilmeli,çevre kirliliği önlenmeli ve doğal kaynaklar korunmalıdır.Kuraklık, Türkiye’de en zararlı ve en az anlaşılan doğal afetlerden biridir.İklimin doğal bir parçasıdır, fakat rastgele ve seyrek bir şekilde oluştuğu düşünülür.Bazen tek bir mevsim sürse ve sadece küçük bir alanı etkilese de, eski iklim kayıtlarıkuraklığın bazen yıllarca devam ettiğini ve kilometrelerce <strong>kar</strong>e alanıetkileyebildiğini göstermektedir. Böylece kuraklık dünyada binlerce ölüme vemilyonlarca dolar zarara sebep olmaktadır. Kuraklık risk yönetimi, zarar azaltmaprogramlarının ve su kaynakları ile ilgili politikaların önemli bir parçasıdır.Kuraklığa hazırlıklı olmak, kuraklığı önlemek ve kuraklık zararlarını azaltmayıvurgulamak yerine ülkemizde kuraklık şu anda daha çok reaktif, kriz yönetimiyaklaşımlarla yönetilmektedir. Son zamanlarda kuraklıkla ilişkili afetlerin önemialgılansa da doğal afetler ile ilgili araştırmacılar ve kamu yetkililerince yeterli ilgigösterilmemektedir.<strong>Su</strong> kaynakları su talebini <strong>kar</strong>şılayacak kadar yeterli olmadığında kuraklıkortaya çı<strong>kar</strong>. Kuraklığın etkileri, çevresel, ekonomik, tarımsal kullanımdan gelecektaleplere bağlı olarak değerlendirilir. Bu nedenle geçmiş kuraklıkların etkilerinikestirmek zordur. Bu problem, kuraklığın doğasından kaynaklanmaktadır çünkükuraklık, yavaşça ortaya çıkan ve sonlanan bir olaydır. Diğer bir deyişle, kolaycatanımlanabilen ve göze çarpan kısa-vadeli yapısal etkiler yaratmamaktadır.Kuraklık, ikincil etkileri, daha tanımlanabilir olan birincil etkilerine göre daha büyükolan tek doğal afet olabilir. Olayın kendisi bittikten sonra bile etkileri hissedilmeyedevam eder çünkü ikincil etkiler ekonomiler, ekosistemler ve insanların geçimiyleilişkili olarak katlanarak artar.Gözlemsel kanıt ve deneyim, kritik durumların mevcut olduğunu gösterir.İklimsel değişkenlik ve değişim, sosyo-ekonomik gelişmenin baskısı artmasıylabirlikte, kurumsal deneyimlerimizin ötesinde olan kuraklık etkilerine sebep olacaktırve su kullanıcıları arasındaki çatışmaları belirgin bir şekilde kötüleştirecektir. Etkilisu yönetimi için stratejiler geliştirmek, sürdürülebilir kalkınma, ekonomik veçevresel esenlik için önemlidir.Böylece ülkemizde, değişik kuraklık endeksleri hazırlayıp, yeraltı suyu,a<strong>kar</strong>su ve göllerdeki su miktarını, toprak nemi ve uzun vadeli yağış tahminlerini birelde toplayı değerlendirebilen her hangi bir kurum veya kuruluş yoktur. Dolayısıylakuraklığın gelişimini, günlük/aylık olarak takip ederek, kurak ve nemli alanların vebunların şiddetinin yerel dağılımı hakkında doğru ve zamanında bilgi sahibiolamıyoruz. Bunun bir sonucu olarak kuraklığı, su kaynaklarının azalması, göllerinkuruması gibi, görünür olan ciddi sonuçları ile ama çok geç kalarak farkedebiliyoruz.Toplumun çok geniş bir kısmını ilgilendiren kuraklık kıranı için yıllardırsöylenmeye çalışılan özetle şudur: “Normal hava şartları diye bir şey yoktur.


Meteorolojik kuraklık, normal ve bilinen atmosferik sistemler tarafından geçmiştehep oluşturulmuş ve gelecekte de oluşturulmaya devam edecektir. Kuraklık,meteorolojik kuraklık olarak başlar, tarımsal, hidrolojik kuraklık olarak gelişir vesosyo-ekonomik kuraklık olarak devam eder. Kuraklığın etkileri en fazla, suyatalebin en çok olduğu zamanlar hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almakiçin artık çok geçtir (Şekil 3). Türkiye’de köy, kasaba, şehir ve ülke bazında da artıkbu günden itibaren kuraklık ile mücadele için acilen planlar geliştirilmeli ve sukaynaklarımız için kriz yönetimi yerine sürekli olarak risk yönetimiuygulanmalıdır.”Bunun için de acilen yanlış olan “kriz yönetimi” mantığını terk edip,“Kuraklık Planları” gibi planlama vb. hazırlık ve zarar azaltma çalışmaları ile “riskyönetimine” geçmeliyiz. Çünkü kuraklığın etkileri, suya talebin en çok olduğuzamanlarda en fazla hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almak için artıkçok geçtir. Yani, kıt olan su kaynaklarımızı da verimli kullanabilmek için merkezive yerel yönetimlerimiz de her yeni su yılının başında su bütçesini hazırlayıpgerektiğinde “Kuraklıkla Mücadele Planları”nı devreye sokmalıdır. Yoksaplanlamadan yoksun bir çerçevede aşırı ve yanlış su tüketip su kaynaklarımızıverimli kullanamayarak büyük su (bütçe) açıkları ve su kıtlıkları ile çaresizceboğuşur dururuz.Şekil 3. Kuraklık ile mücadelede risk yönetimi yerine kriz yönetimi uygulayanlariçin ironik bir şekilde hidro illojik döngü olarak tasvir edilen hidrolojikdöngü


Hidrolojik Kuraklık: Nehir, göl ve yeraltı su kaynaklarında azalan sumiktarı olarak tarif edilir. Hidrolojik kuraklık, uzun süre devam eden yağış eksikliğineticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yeraltı sularındaki azalma ve eksikliklerini ifadeeder. Bu nedenle kuraklık, “su kaynaklarının (yağışlar, yeraltı ve yüzey suları)beklenen normal seviyelerin ve ortalamaların altında kalması olarak” datanımlanabiliyor. Nehir akım ölçümleri ve göl, rezervuar, yeraltı su seviyesiölçümleri ile takip edilebilir. Yağmur eksikliği ile a<strong>kar</strong>su, dere ve rezervuarlardakisu eksikliği arasında bir zaman aralığı olduğundan dolayı hidrolojik ölçümlerkuraklığın ilk göstergelerinden değildir. Meteorolojik kuraklık sona erdikten uzunbir süre sonra dahi hidrolojik kuraklık varlığını sürdürebilir.Örneğin, 1915, 1930’lu yıllarda ve 1970-1974 arası Türkiye ciddi birkuraklık tehlikesi geçirmiştir. 1988 -1989 yılları, Güneydoğu Anadolu Bölgesi içinen kurak yıllardan biri olmuştur. Keban barajı girişinde Fırat'ın debisi kurak yıllarda50 m3/sn’ye düşmesine rağmen, Keban ve Karakaya baraj göllerinden verilen ilavesularla komşumuz ülkelerle yapılan yazısız anlaşmalardaki 500 m3/sn'lik debiyisağlayabilmek için mevcut depolardan 269 m3/sn lik bir ilave su ile bu verilen sözyerine getirilmeye çalışılmıştır. Keban barajında 23 Kasım 1989 ile su tutulmasınınbittiği 13 Şubat 1990 tarihleri arasındaki 81 günlük süre boyunca sınırımızdan 515.6m3/sn'lik su verilmiştir. Aynı yıllarda İstanbul’da da benzer büyük bir kuraklıkyaşanmış.Ülkemiz de tarımı açısından son derece önemli olan suyun bu sektördeverimliliğinin arttırılması için sulama amacıyla hidrolojik tesisler yapılmaktadır.Ülkemizde ekonomik olarak sulama yapılabilecek olan 8,5 milyon ha tarımalanımızın bugün yaklaşık 5 milyon ha’ı sulanabilmektedir. Bu sulanabilir alanın 6.5milyon ha’a çı<strong>kar</strong>ılması hedeflenmektedir. Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) bubakımdan ülkemiz için son derece önemli bir projedir. Türkiye genelinde yağışlarazalınca GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşer.Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi de önemli ölçüde azalarakhidroelektrik enerji üretimi aksar.Sonuç olarak suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar vedağılımının düzensiz olduğu (Şekil 4), büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyunkısıtlı bulunduğu, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artansanayi ve diğer çevre kirlilikleri neticesinde düştüğü ve küresel ısınma düşünülürse,ülkemizin kuraklığın şiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazlahissedeceği açıkça görülmektedir. Hidrolojik kuraklığın artması ile şehir ve ülkesınırlarını aşan nehirlerin kullanımı dâhil birçok uluslararası, ulusal ve yerel sukaynağının paylaşımını ve yönetimini daha da zorlaşacaktır.Hidroelektrik barajların işletilmesinde de, baraj göllerinin mümkün olduğukadar dolu tutulması esastır. Bu da ancak kuraklığa <strong>kar</strong>şı önceden planlar hazırlama,kuraklığın sürekli takibi ve zamanında hidro-meteorolojik ayarlamalar yapmak ilemümkündür.4.1. Zarar Azaltma ve Kayıp ÖnlemeMaalesef millet olarak genellikle zorda kaldığımız zamanlar çareleraramaya başlıyoruz. Böylece, kuraklık gibi doğal afetlere <strong>kar</strong>şı toplumumuz hiç derasyonel davranmamaktadır. Kriz doğduğunda otomatik olarak harekete geçmekteve tüm zamanımızı ve paramızı kayıplarımızın hafifletebilmesi için harcanmaktayız.


Bunun adı “kriz yöntemi”dir. Kriz şartları ortadan kalkınca da, bir sonraki, örneğin,kuraklık için zaman ayırmak ve yatırımlar yapmak da gereksiz ve mantıksızgörülmektedir. Çünkü tek başına uygulanan kriz yönetimi; tepkisel, eşgüdümsüz,hedef kitle yanlış, etkisiz, zamansız, güven vermez ve afetin felakete dönüşmesineneden olur. Bunun için ülkemizde kriz yönetiminden risk yönetimine geçerek afetleremüdahale ve iyileştirmeden daha çok afetin oluşmaması, zararlarının azaltılması,hazırlık, tahmin ve erken uyarı konularına önem verilmeli. Aksi takdirde kriz yönetimiile yani su tamamen bittikten sonra yapacak fazla bir şeyimiz yok.Hâlbuki tarih boyunca bu topraklarda yaşayanlar susuz kalma tehlikesine<strong>kar</strong>şı yağmur suyunu depolayıp saklamak için özellikle kapalı sarnıçlara önemvermiş. Bizanslılar bununla da yetinmemiş ve bazı binaların kendi su ihtiyacınıkendisi <strong>kar</strong>şılaması için yan duvarlarını su geçirmez sıva ile sıvayıp sarnıç halinegetirmiş. Aslında bu Anadolu’da da çok eskiden beri kullanılan bir yöntemdir.Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bazı yapılarda, eskiden yağmur suyunubiriktirmek amacıyla duvarın içine monte edilen künkler kanalıyla yağmur suyununbiriktirildiği anlaşılıyor. İstanbul’da tespit edilebilen 80 kadar irili ufaklı çok sayıdasarnıç var. <strong>Su</strong> tasarrufu Osmanlı döneminde de var: 18. yy. sonunda III. Mustafa suve odun sarfiyatını önlemek amacıyla hamam yapımını yasaklayan bir fermançı<strong>kar</strong>mış.Osmanlı Bizans’tan kalan büyük sarnıçların içinde su olanlarını kullanmış.Bu sarnıçlardan bazılarının suyu içiliyormuş. Evliya Çelebi Zeyrek Kilise sarnıcınınsuyu için “pek lezizdir” diye yazıyor. Bugünün susuz şehirlerimizin birçoğundasarnıçlardan yararlanmak mümkün. <strong>Su</strong>yu içilmez ama belediyeler bu sarnıçlardanbazılarını temizleyip, sızıntılarını giderip yeniden kullanılır hale getirebilir veparkları, yolları bunlarla sulayabilir. Örneğin Ayasofya’nın altı su doluydu vezamanında Prof. Dr. Semavi Eyice tarafından Eminönü Belediyesi’ne bu suyu caddeyıkama için kullanmaları önerilmişti.Görüldüğü gibi su, İstanbul ve Anadolu için Roma ve Bizans dönemi dedâhil hep çözüm bekleyen bir problem olmuş. Roma, Bizans devrinde yapılan sukemerleri, sarnıçlar, İstanbul’a yüzlerce yıl yetti. 21. yüzyılın başına kadar İstanbulhiç bu kadar susuz kalmamıştı. Bu kadar çok nüfus daha fazla su ihtiyacı demekti,mühendislik harikaları su kemerleri, bentler yüzyıllardır işe yaramıştı, çünkü kent bukadar şok kalabalık değildi.İstanbul, An<strong>kar</strong>a vb. büyük şehirlerimiz bugün kendi kendine yetemeyen,suyu, toprağı ve enerjisiyle başka coğrafyaları sömüren bir dev haline geldi. Yağmursuyunu mahallerde toplamak tek çözüm olamaz elbet. Kuraklıkla başa çıkmak içinaynı zamanda su havzalarının korunması, yağmur suyunun toprakla buluşmasınıengelleyecek uygulamalardan uzak durmak gerek. Çünkü bu tür uygulamalaryağmur suyunun toprağa sızmasını engelliyor ve yeraltı sularının beslenmesini deönlüyor. Hâlbuki yağışlar azaldıkça su havzalarına olan ihtiyaç artacak. Zaten azolan suyun baraj havzalarına yönlendirilmesi için havzaların amaç dışı kullanımınınönlenmesi gerek. Normalde bir kentin kendi suyunu kendi havzalarından<strong>kar</strong>şılayabiliyor olması gerektir.Bu nedenlerden dolayı bugün Türkiye’deki susuzluğun nedeni sadecekuraklığa bağlanamaz ve çözüm başka derelerden su getirmek ve onları da kurutmakda olamaz. Çözüm, her şeyde olduğu gibi yerleşim planlarını da doğanın taşımakapasitelerini göz ardı etmeden yapmak. Kentlere olan yığılmaları önlemenin yolu


dengeli bölgesel planlamanın ve arazi kullanım planlarının yapılmalı, kırsaldayaşayanların refahının artırılması ve onlara bu konuda destek olunmalı…Bilindiği gibi, kullandığımız suyu hidrolojik çevrimin değişik kısımlarından(atmosferden, yeryüzünden ve yeraltından) sağlayabiliriz. Temel soru şudur: bukaynaklardan nasıl daha fazla su temin edilebilir? Yağış olarak yer yüzeyine inensuyun bir kısmı bitki örtüsünce tutulur, bir kısmı yüzeyde a<strong>kar</strong>ak denizlerde veyapay göllerde toplanır. Bu suyun bir kısmı da bitkilerden terleme, toprak ve suyüzeylerinden de buharlaşma yoluyla tekrar atmosfere geri döner. Bu süreçlerin herbirinde yapay ve doğal göllerde daha fazla suyun toplanması ve daha az sukaybedilmesi için tedbirler alınabilir. Alınan önlemlerden biri su tahmini veyönetimdir.<strong>Su</strong> tahmini ve yönetimi, dünyanın tüm modern kentlerinde, su rezervlerindemevcut suyun en verimli bir şekilde kullanılabilmesi, suyun planlı olarak şehirşebekesine verilmesi ve kuraklığa <strong>kar</strong>şı zamanında önlem alınabilmesi için:• su havzaları ve çevrelerinin iklimi iyice bilinir ve değişimler sürekli takip edilir,• su rezervlerinin klimatolojik su denge analizleri yapılır,• kısa ve uzun vadeli meteorolojik tahmin ve bilgilere göre rezervuarlarındaki suseviyeleri sürekli olarak ve çok önceden belirlenir.Farklı şehir veya bölgeler birbirlerine benzer coğrafya, iklim, nüfus gelişimvb. unsurları içermesine <strong>kar</strong>şın kuraklık riskine <strong>kar</strong>şı sergiledikleri duyarlılık vehassasiyetleri birbirlerinden farklı olabilir. Bir bölgenin kuraklığa <strong>kar</strong>şı hassasiyetiniazaltan dolayısı ile maruz kalınabilecek olumsuz etkileri asgaride tutan en önemlifaktörler, insanların musluğuna su temini sağlayabilecek alternatif su kaynaklarınınve bu kaynakların değerlendirilmesine olanak sağlayacak olan sağlam bir altyapınınvarlığıdır.Bununla beraber, kuraklık tehlikesinin oluşturduğu can ve mal kaybı gibiriskleri hesaplayabilmek için çevre tahribatı ile birlikte sosyo-ekonomik etkilerinbelirlenmesi gerekir. Bu nedenle, kuraklığın etkilerini belirlerken Tarım ve Köyİşleri Bakanlığınca ekonomik, çevre ve sosyal olguların da tek tek dikkate alınmasıtavsiye edilmektedir.Günümüzde mevcut tarımsal uygulamalar, tarımsal kimyasalların vegübrelerin aşırı kullanımı da sulama veriminin düşük olması veya drenajınsağlanamaması gibi nedenlerden su kalitesi ve miktarı ile ilgili problemleryaşanmaktadır. Örneğin; nitrat seviyelerinin yüksek olması, yeraltı suyunda pestisitoluşumu, göl ve rezervuarların ötrofikasyonu, toprak tuzlanması, yeraltı suyuseviyesinin düşmesi ve a<strong>kar</strong>sulardaki düşük akım oluşan problemler arasındasayılmaktadır.Bireysel önlemler artık küçümsenmemeli. Tavsiye edilen küçük önlemlerimilyonlarla çarpıp sağlanacak olan su tasarrufunu düşünün. Bir de bu tür önlemleriyaşam boyu milyonlarca insanın uyguladığında ortaya çıkacak su tasarrufunu veekonomik kazancı düşünün. Yoksa yazın içmek için ihtiyaç duyabileceğimiz su ilebugün araba yıkamak, ya da çim sulamak gibi büyük bir yanlışı sürdürmeyi mitercih edersiniz? Unutmayın, suyu ne kadar ekonomik kullanırsak, kuraklığın etkiside o kadar az olur.<strong>Su</strong> kaynaklarının korunmasına yönelik plan ve programlar, kuraklık riskinidikkate almaksızın mevcut su kaynaklarının boş yere ve savurganlık ölçüsündetüketimleri kontrol etmek ve azalmak üzere hazırlanır ve uygulanır. Bu tür plan ve


program çalışmaları; bilgi, eğitim, kampanya ve teşvikler yolu ile tüketicilerin sukullanımına yönelik yaklaşım ve davranışlarını değiştirmeye, su tasarruflarına veuygulamalarda iyileştirmelere yol açarlar. Herhangi bir kuraklık riskinin bitiminde,kuraklık yönetimi ve su kaynaklarının korunması konu başlıkları topluma <strong>kar</strong>maşıkve yanlış mesajlar vermemek için birbirlerinden ayrı tutulmalı vedeğerlendirilmelidir. Kuraklık riskinin ötelenmesi veya çözümlenmesi, hiçbir zamantoplumun su kaynaklarında boş yere su savurganlığına yönelmesi anlamınagelmemeli ve bu bilinç ve farkındalık topluma aşılanmalıdır.<strong>Su</strong> kaynaklarının ve su dağıtım şebekelerinin doğru ve düzgün bir şekildekullanım ve yönetimleri bölgenin kuraklığa <strong>kar</strong>şı olan hassasiyetini azaltacak veolası kuralık risklerine <strong>kar</strong>şı daha hazırlıklı olunmasını temin edecektir. Tüm ilgiliotoriteler alternatif su kaynaklarının azami düzeyde kullanılabilmesi ve buimkânların geliştirilmesine destek ve önayak olmalıdır. Tüm toplum kesimleritarafından da bilinmelidir ki; ciddi ve uzun süreçli bir kuraklık tüm şehrin normal sutemin hizmetlerinin tamamen askıya alınmasına sebebiyet verecektir.4.2. HazırlıkKuraklık ile mücadele planları, kuraklık şartlarının oluşup oluşmadığınıtespit edebilmek, kuraklığın ne kadar sürdüğü ve hangi aşamalarda hangi önlemlerinalınması gerektiğini belirleyebilmek için objektif standartlar ortaya koyar. Buplanlar, genellikle Kuraklık Gözetlemesi, Kuraklık Uyarısı ve Kuraklık Alarmı gibiüç aşamadan oluşur. Bir bölgedeki yağış miktarları, nehirlerdeki akışlara vebarajlardaki su seviyelerine göre sırasıyla bu aşamalara geçilir ve öncedenbelirlenmiş su kullanımı ve yönetimini düzenleyen çeşitli tedbirler yürürlüğekonulur.Kuraklık planı bireysel vatandaşların, ulusal ve yerel yönetimlerin, kurumve kuruluşların ve diğerlerinin kuraklık nedeniyle ortaya çıkabilecek olan problemve etkilerinin zararlarını azaltmak için atılması gereken adımları tanımlar. Buproblemlerin aşılması için bireysel ve kurumsal önlemler tüm paydaşların katılımıile beraber belirlenip uygulanmalıdır.Kuraklık yönetim planı, ilgili tüm otoritelerin ve tarafların katımlı vedesteği ile oluşturulur, kuraklık ve akabinde su tasarrufu ve kısıtlamalarının etkin vepratik bir şekilde çözümlenmelerine yönelik gerekli tüm plan, program veprosedürleri içerir. Bu nedenle, ülkemizde ilk defa bir kent için Valilikkoordinasyonunda Kocaeli Kuraklık Yönetim Planı 31 Mayıs 2005 tarihindegeliştirilmiştir. Kocaeli Kuraklık Yönetim Planı Alt Komisyonu kuraklığın yolaçabileceği riskler, kuraklık aşamaları ve her aşamada alınabilecek aksiyonlar vekonunun Kocaeli bölgesi için kritik önem ve hassasiyeti göz önüne alarak Kocaelibölgesinin <strong>kar</strong>şılaşacağı kuraklık problemlerine yönelik çalışmaların ilgiliotoritelerce bir plan ve program dâhilinde hayata geçirilmesi uygulamaya konmasıiçin bir plan hazırlanmıştı.Kuraklık yönetim planı, “olası kuraklık riskleri ile <strong>kar</strong>şılaşıldığındayaşanacak olan istenilmeyen etkilerin ve su kesintilerinin minimum seviyelerdetutulması ve mümkün olan en kısa süreçte kuraklık problemlerinin berterafınayönelik olarak oluşturulmuş uygulamalı yönetimsel bir plandır.”Kuraklık planının içeriği ve aşamaları şehri değişik seviye vebüyüklüklerde <strong>kar</strong>şılaşabileceği kuraklık riskleri olası tüm senaryolar dikkatealınarak hazırlanmalıdır. Kuraklık yöntemi planı, sadece kuraklık riski ve akabinde


yaşanabilecek sıkıntılara ve alınabilecek tedbir ve çözümlere yönelikoluşturulmalıdır. Geçici su kesintileri, altyapının zarar görmesi, su kıtlığı vehastalıklar gibi sebeplerden dolayı yaşanabilecek zorunlu su kısıtlamaları ise buplanlar dâhilinde değildir.Kuraklık yönetim planının ana aşamaları esas itibarı ile kuraklık kritiktanımlama ve temel yaklaşımlarını, bölgenin potansiyel su kaynaklarını ve bukaynakların kullanım planlamalarının, birbirini takip eden kuraklık seviye alarmaşamalarının ve söz konusu alarm seviyelerinde ki kuraklığın boyutlarını tespit vealınacak tedbirlere yönelik çözüm başlıklarını içerir. Nihai olarak da gerek sukaynağına gerekse de su tüketimine yönelik önlem ve ölçütler belirtilmeli, kuraklıkaksiyon tabloları oluşturulmalı ve planın ekinde sunulmalıdır.Olası herhangi kurak bir dönem için yapılacak çalışmalar üç ana çalışmagrubunda toplanabilir;I. İzleme Birimi: Meteoroloji Mühendislerinden oluşur ve şu an vegelecek için ne kadar suyun mevcut olduğunu izler.II. Etkileri İnceleme Birimi: Doğal kaynak yöneticilerinden oluşur.Tarım, belediyeler gibi çeşitli alanların ne kadar su eksikliğindenetkileneceğine <strong>kar</strong>ar verirler.III. Kuraklık Görev Gücü: Yüksek seviye resmi memurlardan oluşur,seçimle veya atama ile görev alırlar. Konu ile ilgili kanun yapmayetkileri vardır. Kuraklığın etkileri ve mevcut kaynaklar hakkındabilgi toplarlar.4.3. Tahmin, İzleme, Uyarı ve ÖnlemlerKuraklık; normalin altında yağış, düşük toprak nemi, sıcak kuru hava gibibirçok faktörün bileşiminin bir sonucudur. Bunun için sıcaklık, yağış, yüzey akışı,toprak nemi gibi ana iklimsel ve hidrolojik değişkenler düzenli olarak izlenmeli venormal değerlerden olan sapmalarının trendi gözlenmelidir. Kuraklık endeksleriformüle edilip limitleri tanımlandığında kuraklığı izlemek ve araştırmak için çokkullanışlı anahtar olacaklardır.Kuraklık olduğunu anlamak için aşağıdaki parametreler ölçülüpizlenmelidir:• Yağış• Dere ve Nehirlerdeki Akış• Yer altı <strong>Su</strong> Seviyesi• Kuraklık İndeksleri• Rezervuar seviyeleribir bütün olarak ve bir elden takip ederek anlayabiliriz (Şekil 4). Bu parametreler ilebütünleşik kuraklık haritası hazırlanmalı ve en az haftada bir yenilenip yaygın birşekilde yayımlanmalıdır. ABD’de Nebraska Üniversitesinde bulunan KuraklıkAraştırma Merkezi tarafından her perşembe haftalık raporlarını yayınlıyorlar (Şekil5). Yayınlanan bu haritalardaki şiddete göre her il ilçe kuraklık ile ilgili gereklitedbirini alıyor. Risk planlarını devreye sokuyor.Kuraklık riski göz önüne alınarak bütün sektörlerin ve ilgili otoritelerinkatılımı ile (Valilik, Büyükşehir Belediyesi, DSİ Şube Müdürlüğü, <strong>Su</strong> Müdürlüğü,Sanayi ve Ticaret Odaları, ilgili Mühendis Odaları, Sivil Toplum Örgüt veKuruluşları, Üniversiteler, Özel Sektör Kuruluşları,) “Kuraklık Yönetim Ekibi”oluşturulur. Bu ekip kuraklık riskine yönelik eşgüdümlü planlamalar, yazılı ve


görsel basın aracılığı ile bölge halkının kuraklık risklerine yönelik farkındalık vebilgilendirmeleri yapabilmektedir.Şekil 4. ABD’de Nebraska Üniversitesi tarafından hazırlanan bütünleşik kuraklıkharitasının hazırlanmasında kullanılan belli başlı parametreler (Wilhite andPulwarty, 2005)Kuraklık yönetimi ve su kaynaklarının korunması konu başlıkları her nekadar birbirlerine tamamlayacak şekilde tanımlansalar da, aralarında önemli vedikkate değer bir fark vardır. Kuraklık yönetimi, kuraklığın negatif etkileriniazaltmak üzere hazırlanan plan ve aksiyonların hayata geçirilmesini gerektirir vealternatif su kaynaklarına yönelim ve su tüketim taleplerinin geçici olarakkısıtlanmasını sağlayan önlemler de bu planın bir diğer önemli parçasıdırlar.Kocaeli için hazırlanmış kuralık yönetim planı, aşağıda açıklanan, 5 anaaşamadan oluşmaktadır. Her bir aşama birbirine takip eden ve hayatı öneme sahiptir.<strong>Su</strong> tüketim ihtiyaçlarının ciddi miktarlarda değişimi veya su ihtiyacını <strong>kar</strong>şılamadaki yetersizlikler topluma yönelik su kısıntı deklarasyonlarına yol açar. Her birkuraklık aşaması alarm seviyesi ve buna bağlı yönetimsel alınabilecek tedbirler ektetablolarla sunulmalıdır. Böylece kuraklık aşamaları şu şekilde tarif edilmektedir:


Gelebilecek tüm soru ve şikâyetler ilgili birim ve yetkililerce koordineli bir şekildecevaplandırılır. Kuraklık deklarasyonu aşamasına ilişkin detaylı aksiyon tablosuhazırlanıp planın ekine konulmalıdır.4. Aşama Kuraklık Acil Durum: Hidro-meteorolojik gözlemler Tablo1’de Uyarı kolonunda verilen değerlere ulaştığında Kuraklık Acil Durumu ilanedilir. Tablo 2’de belirtilen önlemler devreye sokulur. Bölgenin minimum düzeydede olsa asgari su tüketim ihtiyaçlarına cevap verebilecek ölçüde zorunlu sukısıtlamalarına gidildiği, su kaynaklarının ciddi bir şekilde korunmasına yönlendiğive kuraklık yönetim ölçütlerinin mercek altına alındığı acil bir durumdur. İlgiliotoritelerce bölgeye verilen su tüketiminde tasarruflara gidilerek kısıtlanır ve bukısıtlamalar esnasında bölgenin öncelikleri ve kritik ihtiyaçları dikkate alınır. İlgiliotoritelerce topluma ve diğer üst düzey otoritelere de gereken bilgilendirme vedeklarasyonlarda bulunulmaya devam edilir. Yazılı ve görsel basın aracılığı vekampanyalarla tüm toplum kesimleri bilgilendirilir ve diğer olası diğer su teminkaynaklarının devreye alınması zorunludur. Kuraklık acil durum aşamasına aitdetaylı aksiyon tablosu hazırlanıp ekte verilmelidir.5. Aşama Tam Kuraklık: Hidro-meteorolojik gözlemler Tablo 1’deAlarm kolonunda verilen değerlere ulaştığında Kuraklık Alarmı ilan edilir. Tablo2’de belirtilen önlemler devreye sokulur. Baraj Gölü havzalarında ve bölge içi diğerkaynaklarda kullanılabilecek faydalı ham suyun tamamen tükendiği ve su arıtım,temin ve dağıtım hizmetlerinin yapılamadığı durumdur. İlgili otoritelerce mevcutdepolarda ve boru hatları içerisinde kalan sular ile bölgesel diğer tüm kaynaklarındeğerlendirilmesi zorunlu bir durumdur. Vilayet dışı bölgelerden de su temin desteğialınılması söz konusudur. Toplumun ve ilgili makamların gelinen durum hakkındabölge otoritelerince bilgilendirilmesi ve bu yönde düzenli ve sağlıklıdeklarasyonların yapılması gereklidir. Tam kuraklık riskine yönelik detaylı aksiyontablosu ektedir.Kuraklık yönetim planlarının oluşumunda su yılının Eylül ayları başlangıçalınarak yapılması ve su tüketim planlamalarının, altyapı iyileştirme çalışmalarınınve diğer başkaca su kaynak kullanımlarının su yılı esas alınarak değerlendirilmesigereklidir.


Tablo 1. Değişik hidro-meteoroloji parametrelere göre tavsiye edilen kuraklıkseviyeleriTablo 2. Hidro-meteoroloji parametrelerin durumuna göre tavsiye edilen kuraklıkönlemleri


5. SONUÇ VE ÖNERİLERÜlkemiz için su, hem enerji, hem de tarımsal açıdan son derece önemlidir.<strong>Su</strong>lama ve enerji üretme amaçlı ülkemizde çok sayıda su yapısı inşa edilmiş veedilmektedir. Bu su yapılarının amaçlarına uygun faaliyet gösterebilmesi, ancakplanlanırken düşünülen miktarda yağışın düşmesi ile mümkün. Bilindiği gibibuharlaşma, küresel ısınma ile artacak ve ülkemizde daha şiddetli ve uzun sürelikuraklıklar görülebilecek. Bu nedenle hem su kaynakları, hem de genelde yağışabağlı olan kuru tarım ve hidro-elektrik enerji üretimini ciddi bir şekildeetkilenebilecek. Ayrıca hidrolojik döngüdeki değişimler, sulama ve su sağlamaproblemlerinin yanı sıra ani sel olaylarında da artışı beraberinde getirecektir.Yerel yönetimlerin su bütçesi yapmaması, kuraklığı afet saymamamız,kuraklığı adam gibi izlemememiz, kuraklıkla kuraklık mücadele planları ilemücadele etmemiz, risk yönetimi yerine kriz yönetimi uyguluyor olmamız, sukullanımında doğru teknoloji kullanmamız ve uygulamalarda bulunmamız, çarpıkşehirleşme yani belli yerlerde yoğunlaştırdığımız aşırı nüfus ve sanayi ileyarattığımız aşırı su talebi, şehir su şebekelerinden yüzde 50’lere varan su sızıntıları,su sıkıntısının tek çözümünün baraj yapmak ve boru döşemek olarak algılanması, suhavzalarının amaç dışı kullanılması ve kirletilmesi ile birlikte yarı kurak bir ülkeolan Türkiye’de küresel iklim değişiminin etkilerinin görülmeye başlanması. Özetle,çevre koruma, arazi kullanımı, kuraklık, vb. ülkemizde bilimsel ve bütünleşik birşekilde ele alınmamasından dolayı Türkiye’de kuraklık gelişmiş ülkelere nazarandaha büyük bir problemdir.Yoğunlaşan nüfus ve sanayi, iklim değişimi, kuraklık, kirlilik ve suhavzalarındaki yapılaşma nedeniyle ülkemizde su kalitesi, arz ve talebi değişmekte.Ülkemizde kuraklık, geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük problemlere nedenolabilecek. Bunun için yerel yönetimler su bütçelerini hazırlanmalı, kuraklığımeteorolojik, hidrolojik, tarımsal ve sosyo-ekonomik yönü ile izlemeli vegerektiğinde erken uyarı ile su tasarrufu, vb. önlemlerin gecikmeden yürürlüğegirmesini sağlamalı. Bunun için de her su yılının başı 1 Ekim’de yürürlüğe girmeküzere bireysel vatandaşların, ulusal ve yerel yönetimlerin, kurum ve kuruluşların vediğerlerinin kuraklık nedeniyle ortaya çıkabilecek olan problem ve etkilerininzararlarını azaltmak için atılması gereken adımları tanımlayan “Kuraklıkla MücadelePlanları” hazırlayıp uygulanmalı. Böylece su kullanımda, zarar azaltma ve hazırlığıöne çı<strong>kar</strong>tan; kurum ve kuruluşlar içindeki ve birbirleri arasındaki koordinasyonugeliştiren; erken uyarı ve bütünleşik izleme ile zamanında önlem alınması sağlayanve tüm paydaşlar sürece katan proaktive bir yapı oluşturulmalıdır. Ayrıca, içme vesulama suyu, sınırı aşan sular, ekolojik göçler, çölleşme, yok olan yaban hayatı,meralar, tarım alanları ve tarımsal üretim, azalan hidroelektrik üretimi gibi büyükproblemler ile <strong>kar</strong>şı <strong>kar</strong>şıya olan ülkemizde de kuraklık, afet mevzuatına dâhiledilmelidir.Çünkü uzak yerlerden su getirme projeleri kısa vadede problemi çözerse deuzun vadede çözüm değildir ve başka problemlere neden olur. Bu nedenle, azalan suvarlığımız havzalar arasında projelerle taşınmamalı, doğal bütünlük bozulmamalı suyerinde değerlendirilmeli. <strong>Su</strong> havzalarımızın planlaması yapılarak suyu daha aztüketen bitkilerin yetiştirilmesine dikkat edilmeli. Tarımda vahşi sulama ve büyükyağmurlama sistemleri yerine damla sulama gibi mikro sulama sistemlerininkullanımı teşvik edilmeli. Rüzgârlı ve yağışlı havalar ile birlikte gündüz sulamayasaklanmalı. Bitkilerin su ihtiyacını doğru belirleyebilmek için her ilçeye en az bir


tane “tarımsal meteoroloji istasyonu” kurulmalı. Drenaj suları doğal arıtımla yenidenkazanılmalı. <strong>Su</strong> kullanım planlaması doğal varlıkların su ihtiyacını da gözetmeli.Sanayinin suya olan gereksinimini en aza indirecek teknolojiler desteklenmeli.Sürdürülebilir üretim ve tüketim teşvik edilmeli. <strong>Su</strong>yun sanayide kullanımındakapalı su devre sistemleri geliştirilmeli, buna rağmen çıkacak atık sular da arıtımlageri kazanılmalı. Kentlerde su kullanımında bütün tasarruf önlemleri alınmalı,şebeke su kayıpları engellenmeli. Ayrıca ülkemizde denetimsiz açılan kuyuların,taban suyu düzeyinin hızla azalmasına yol açacağı, zemin çökmeleri ve akabindeyapısal hasar ve taşkınların artma tehlikesini beraberinde getireceği gözden uzaktutulmamalı. Bütün bunlar için de acilen bir <strong>Su</strong> Çerçeve Yasası çı<strong>kar</strong>tılmalıdır.Türkiye yarı kurak bir ülkedir. Ayrıca kuraklık sosyo-ekonomik etkileri,kalıcılığı ve çözüm bulmadaki zorluk nedeniyle dünyadaki en tehlikeli doğal afetolarak kabul edilmektedir. Kuraklık şehirlerde kullanma suyu kıtlığının yanı sıra,tarımsal ürün ve hidro elektrik üretiminde de büyük düşüşlere yol açabilir. Bunedenle, su havzalarının ve tarım alanlarının korunması büyük önem arz etmektedir.Ayrıca kuraklık, ülke içinde şehir sınırlarını aşan sular ile beraber ülke sınırlarınıaşan sularda da büyük sıkıntılara yol açabilecektir.Sonuç olarak suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar vedağılımının düzensiz olduğu, büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlıbulunduğu, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi vediğer çevre kirlilikleri neticesinde düştüğü ve küresel ısınma düşünülürse, ülkemizinkuraklığın şiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedeceğiaçıkça görülmekte.<strong>Su</strong>yun yönetimine, kuraklık planlarına, suyun yeniden kullanımıyla ilgilisistemlerin geliştirilmesi ve sulama tekniklerinin iyileştirilmesine yönelik çabalaryoğunluk kazanmalı. Akdeniz havzasındaki su kaynaklarıyla ilgili bölgeseldeğişiklikleri belirlemek üzere, bölgesel çalışmalara gereksinim var. Bu nedenle, sukaynakları yatırımlarının ve tesislerin planlanması ve işletilmesinde iklimdeğişiminin söz konusu etkilerinin de göz önünde bulundurulmalı.Yarı kurak bir iklim kuşağında yer alan ülkemizin kuraklığın şiddetiniyakın bir gelecekte bugünkünden çok daha fazla hissedebileceği açıktır. <strong>Su</strong>yun artanönemi göz önünde bulundurularak, ilerideki yıllarda, suyun yönetimine, kuraklıkplanlarına, suyun yeniden kullanımıyla ilgili sistemlerin geliştirilmesi ve sulamatekniklerinin iyileştirilmesi çabaları yoğunluk kazanmalıdır.Çünkü küresel iklim değişimi sonucunda, ülkemizde şu an yağışlarınalansal dağılımı, şiddeti ve süresi değişmekte. Bunun sonucunda, ülkemizdebuharlaşma artmakta, yağış düzeni değişmekte, toprak nemi ve <strong>kar</strong> örtüsü azalmakta,şiddetli yağışların sıklığı artmakta, akışlar ve akifer beslenmesinde azalmalarolmakta, şehirlerde ani seller ve kıyısal alanlarda deniz suyu girişi artmakta vebarajlarda daha fazla buharlaşmayla kayıplar olmaktadır.Bu nedenle, artık su kaynakları yatırımlarının ve tesislerin planlanması veişletilmesinde iklim değişiminin söz konusu etkilerinin de göz önündebulundurulmalı. Ayrıca su kaynaklarımız meteorolojik şartları göz önüne alarakyönetilmeli, su havzaları korunarak su havzalarından bir çakıl taşı dahi verilmemeli,şehirler planlanırken su kaynakları dikkate alınmalı ve ülke sınırı aşan suların komşuülkelere ile paylaşımında iklim faktörü de mutlaka göz önünde bulundurulmalı.Ayrıca, suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar ve dağılımınındüzensiz olduğu, büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulunduğu,


içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve diğer çevrekirlilikleri neticesinde düştüğü ve küresel ısınma düşünülürse, ülkemizin kuraklığınşiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedeceği açıkçagörülmektedir. Kuraklığın artması ile şehir ve ülke sınırlarını aşan nehirlerinkullanımı dâhil birçok uluslararası, ulusal ve yerel su kaynağının paylaşımını veyönetimini daha da zorlaşacaktır. Bütün bunlar, ülkemizin ileride <strong>kar</strong>şılaşabileceğitehlikenin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir.6. KAYNAKLAR“Rising to the Challenge-The City of London Corporation’s Climate AdaptationStrategy”. January 2007.Andreadis, K. M. and D. P. Lettenmaier, 2006. Trends in 20th Century DroughtOver the Continental United States. Geophysical Research Letters 33,L10403, doi: 10.1029/2006GL025711.Christensen, N.S., A.W. Wood, N. Voisin, D.P. Lettenmaier, and R.N. Palmer,2004. The Effects of Climate Change on the Hydrology and Waterresources of the Colorado River Basin. Climatic Change 62: 337-363.Diodato, D.M., D.A. Wilhite, and D.I. Nelson, 2007. Managing Drought in theUnited States: A Roadmap for Science and Public Policy. EOS 88 (9).EPA, 2002. Greenhouse Gases and Global Warming Potential Values, Excerpt fromthe Inventory of U.S. Greenhouse Gas Emissions and Sinks: 1990-2000.U.S. Environmental Protection Agency, Office of Atmospheric Programs.Güler, H.H., 2005. Afetlere Hazırlıklı Olma; Kadıoğlu M. ve Özdamar, E., eds,“<strong>Genel</strong> Afet Yönetimi Temel İlkeleri” içinde, JICA Yayınlar No: 1, An<strong>kar</strong>a.Hannah, J. (Eds.), 1992. Sea Level Changes: Determination and Effects, AmericanGeophysical Unon, Washington, D.C..Hsu, K. J., 1983. "The Mediterranean was a Desert", Princeton University Press,IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change), 1990. Climate Change: TheIPCC Scientific Assessment; J.T. Houghton, G.J. Jenkins, J.J. Ephraums,Eds.; Cambridge University Press, Cambridge.IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change), 1995: Climate Change 1995:The Science of Climate Change; J.T. Houghton, L.G. Meira Filho, B.A.Callander, N. Harris, A. Kattenberg and K. Maskell, Eds.; CambridgeUniversity Press, Cambridge.IPCC, 2001. "Third Assessment Report on Climatic Change"IPCC, 2001a, Climate Change 2001. The Scientific Basis Contribution of WorkingGroup I to the Third Assessment Report of the Intergovernmental Panel onClimate Change J. T. Houghton, Y. Ding, D.J. Griggs, M. Noguer, P. J.van der Linden and D. Xiaosu (Eds.) Cambridge University Press, UK. pp944.IPCC, 2001b, Climate Change 2001. Impacts, Adaptation and Vulnerability.Contribution of Working Group II to the Third Assess. Report of theIntergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) [James J. McCarthy,Osvaldo, F., Canziani, Neil A. Leary, David J. Dokken and Kasey S. White(Eds.)] Cambridge Uni. Press UK, pp 1000.JMA, 1999. "Climate Monitoring Report", Japan.Kadıoğlu, M.; (Editör) 2001. Kuraklık Kıranı. Güncel Yayıncılık, İstanbul, 128.s.(ISBN 975-8621-05-X).


Kadıoğlu. M. ve Şaylan, L., 2004. Küresel İklim Değişimi ve <strong>Su</strong> Kaynaklarımız.İstanbul ve <strong>Su</strong> Sempozyumu, TMMOB Mimarlar Odası 8-9 Ocak 2004,İstanbul.Kadıoğlu, M., 1993a: Türkiye'de İklim Değişikliği ve OlasıEtkileri. Çevre Koruma, 47, 34-37.Kadıoğlu. M., 1993b. GAP Bölgesinde Beklenen İklim Değişiklikleri. TMMOBGAP'ta Teknik Hizmetler Sempozyumu, 10-12 Kasım 1993, An<strong>kar</strong>a. 327-343.Kadıoğlu, M., 1997. Trends in <strong>Su</strong>rface Air Temperature Data Over Turkey. Int.Journal of Climatology, 17, 511-520.Kadıoğlu, M., 2001. "Küresel İklim Değişimi ve Türkiye: Bildiğiniz HavalarınSonu", Güncel Yayıncılık, İstanbul, 2001.Kadıoğlu, M., 2005: Kurum ve Kuruluşlar için Afet Acil Yardım Planı; Kadıoğlu M.ve Özdamar, E., eds, “<strong>Genel</strong> Afet Yönetimi Temel İlkeleri” içinde, JICAYayınlar No: 1, An<strong>kar</strong>a.Kadıoğlu, M., 2006. Afetler Konusunda Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi ve Eğitim;Kadıoğlu, M. ve Özdamar, E., eds., 2. baskı,"Afet Yönetiminin Temel İlkeleri"içinde; s. 67-80, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 1, An<strong>kar</strong>a.Kadıoğlu, M., 2006. Kurum ve Kuruluşlar için Afet Acil Yardım Planı; Kadıoğlu,M. ve Özdamar, E., eds., 2. baskı, "Afet Yönetiminin Temel İlkeleri"içinde; s. 101-108, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 1, An<strong>kar</strong>a.Kadıoğlu, M., 2008. Kuraklık Kıranı Risk Yönetimi, Kadıoğlu, M. ve Özdamar, E.,eds., ‘Afet Zararlarını Azaltmanın İlkeleri’, JICA Türkiye Ofisi YayınlarıNo: 2, An<strong>kar</strong>a.” adlı çalışmanın kısaltılmış bir halidir.Kadıoğlu, M., İ. Gürkaynak, H.A., Poydak, 2004. KIZILAY ile Güvenli YaşamıÖğreniyorum – Öğrenci Kitabı, Türkiye Kızılay Derneği, An<strong>kar</strong>a, ISBN-975-92079-1-5.Kadıoğlu, M., İ. Helvacıoğlu, İ., Okay, N., Tezer, A., Trabzon, L., Türkoğlu, H.,Ünal, Y. S., Yiğiter, R. (2003). Okullar İçin Afet Yönetimi Ve Acil YardımPlanı Kılavuzu, İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press, İstanbul.Kadıoğlu, M., Şen, Z. and Batur, E., 1998. The Greatest Soda-Water Lake in theWorld and How it is Influenced by Climatic Change, Ann. Geophysicae,15, 1489-1497.Karl, T., 1992. Nighttime Warming Trend Identified, Science News, 140 (1), 4.Kim, K. and Levine, N., 1996. “Using GIS to Improve Highway Safety”,Computers, Environment, and Urban Systems, 20 (45) : 289-302, 1996.Kung, E.C., 1988. Climate Dynamics Course Notes, Dept. of Atmospheric Science,University of Missouri.Nicholls, R., 2001. "Impacts of Global Warming", Middlesex University, LondonOgawa Y., Rufin, T.M.Jr., Kato E., Taniguchi H., 1998. A Methodology forCommunity Involvement in Efficient Disaster – Prevention Awareness,Regional Development Studies, vol. 4.Özgüler, H., 2002. Küresel İklim Değişimi ve <strong>Su</strong> Kaynaklarımız Üzerindeki OlasıEtkileri, DSİ Bülteni, Sayı: 491-492 (Mayıs - Haziran 2002).Palutikof, J., 2001. "Climates of the Mediterranean: Present and Future Patterns",Climatic Research Unit, University of East Anglia, Norwich, UKPrieto, M., 2001. "Driving Forces Affecting The Hydrological Regime inMediterranean Areas", CEDEX, Ministero De Medio Ambiente, Spain.


Pulwarty, R., 2003. Climate and Water in the West: Science, Information andDecision-Making. Water Resources (update) 124: 4-12.Rasmusson E.M. and J.M. Wallace, 1983. Meteorological Aspects of the ElNiño/Southern Oscillation. Science, (222), pp. 1195-1202.Riebsame, W., S. Changnon, and T. Karl, 1991. Drought and Natural ResourcesManagement in United States. Boulder, CO: Westview Press.Sözen, S., ve Piroğlu, F., 1999. Acil Durum Yöneticileri için Zarar AzaltmaYöntemleri, İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press.Şener, S.M., Tezer, A., Kadıoğlu, M., Helvacıoğlu, İ., Trabzon, L., 2002. Ulusal AcilDurum Yönetimi Modeli, İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press,İstanbul.Tay, 2003. Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi <strong>Genel</strong> MüdürlüğüUluslararası Acil Durum Yönetimi Sempozyumu Sonuç Raporu: KapsamlıAcil Durum Yönetiminin Temel İlkeleri, Ocak 2003, An<strong>kar</strong>a.Tezer, A., 2001. Afet Yönetimi İlkeleri, ITÜ Afet Yön. Merkezi Yayınları, İTÜPress, İstanbul.TMMOB MMO, 1999. Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler ve MeteorolojikÖnlemeler Raporu, TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası, s. 61.Türkoğlu, H., Yiğiter, R., 2001. Acil Durum Planlaması, İTÜ Afet Yönetim MerkeziYayınları, İTÜ Press, İstanbul.UNFCCC (United Nations Framework Convention on Climate Change), 2007.Climate Change: Impacts, Vulnerabilities and Adaptation in DevelopingCountries. Boon. Pp.25.Ünlü, A., 2005. Bir Risk Değerlendirme Yöntemi Olarak Yerleşme Ünitesi Analizi(Town-Watching); Kadıoğlu M. ve Özdamar, E., eds, “<strong>Genel</strong> Afet YönetimiTemel İlkeleri” içinde, JICA Yayınlar No: 1, An<strong>kar</strong>a.Ünlü, A., Helvacıoğlu, İ., Trabzon, L., 2001. Afet Yönetim Merkezi, İTÜ AfetYönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press, 215 sf. İstanbul.Western Governors Association, 2006: Creating a Drought Early Warning Systemfor the 21st Century: The National Integrated Drought Information System.Denver: Western Governors Association.Wilhite, D. and R. Pulwarty, 2005. Drought, crises and water management. InDrought and Water Crises: Science, Technology and Management, D.Wilhite (ed), 289-298. Taylor and Francis Press.Wilhite, D., M. Sivakumar, and D. Wood, 2000. Proceedings of an Expert GroupMeeting held September 5-7, 2000, Lisbon, Portugal. WorldMeteorological Organization Report.WMO, 1987: The Global ClimateSystem: Autumn 1984-Spring 1986. Climate System Monitoring. CSMR84/86.WMO, 2002: "The Statement for the World Meteorological Day".Yiğiter, R.G., 2005. Kentsel Yerleşmeleri Afetlere Hazırlama Odaklı KentPlanlaması ve Zarar Azaltma; Kadıoğlu M. ve Özdamar, E., eds, “<strong>Genel</strong>Afet Yönetimi Temel İlkeleri” içinde, JICA Yayınlar No: 1, An<strong>kar</strong>a.


AVRUPA’DAKİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ADAPTASYONÇALIŞMALARI VE TÜRKİYE’DE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE BAĞLIAFET ZARARLARININ AZALTILMASI İÇİN YAPILMASIGEREKENLERDr. Ş. ÖZDEN 1 , Ç. TETİK 1 , Ö. M. YAVAŞ 1 ,H. G. İLGEN 1 , A. ÇİFTÇİ 1ÖZETFosil yakıt kullanımı, sanayileşme, hızlı nüfus artışı, enerji üretimi, ormansızlaşmave insan etkinlikleri sonucunda atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratmasıyla; dünyayüzeyinde sıcaklığın artması küresel ısınmaya sebep olmuştur. İklim değişimine bağlı olarakkimi ülkelerde kasırga, sel, çığ, taşkın gibi ani meteorolojik değişimlere bağlı doğal afetlerinsayısında artış yaşanırken, kimi ülkelerde ise kuraklık ve çölleşmenin olumsuz etkisini hergeçen gün daha artarak hissedilmektedir. Küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişikliğininetkilerinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisini göstermesi kaçınılmazdır. Sonyıllarda, özellikle, ani meteorolojik değişikliklere bağlı olarak gelişen ve yerleşim birimlerinitehdit eden, can ve mal kaybına yol açan afetlerin sayısında bir artış söz konusudur. Ayrıca;ülkemizde de çoğalan nüfus, çarpık şehirleşme ve kırsal kesimdeki bilinçsiz yerleşim bu artışıolumsuz yönde tetiklemektedir.Ülkemizde İklim değişimine bağlı olarak gelişen ve gelişecek doğal afetlerinetkilerini azaltmak ve önlemek amacıyla iklim değişimi adaptasyon çalışmalarına önemverilmelidir. Bu kapsamda yurt dışında özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki adaptasyonçalışmalarının yakından takip edilmesinde ve bu çalışmaların benzerlerinin ülkemizde deyürütülmesinde fayda vardır. Çalışmada Avrupa Birliği üyesi ülkelerin incelenmesininnedeni; Türkiye’nin AB aday ülke olması ve bu ülkelerin çoğuyla aynı iklim kuşağında yeralmamız dolayısıyla küresel ısınmadan benzer şekilde etkileneceğimiz gerçeğidir.Bu çalışma ile iklim değişikliğinden etkilenecek Avrupa ülkelerinin uyumçalışmaları incelenmiş, özellikle iklim nedenli afetlerin sayısı ve sıklığında meydana geleceğidüşünülen artışların etkilerini azaltmada ele alınan afet yönetimine ilişkin önlemler veülkemiz için de yapılması gerekenler vurgulanmıştır.Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, afet zararlarının azaltılması, adaptasyon, adaptasyonçalışmalarıCLIMATE CHANGE ADAPTATION ACTIVITIES IN EUROPE AND TO DO LISTFOR MINIMIZING DISASTER HAZARDS RELATED WITH CLIMATE CHANGEIN TURKEYABSTRACTAll around the world resulting by fossil fuel consumption, industrial development,rapidly groving population, energy production, deforestation and human activities causesglobal warming. Depending on climate changes, there is an increasement in number ofnatural disaster resulted from meteorological changes like hurricane, flood, dessertificationand aridity in some countries. It is inevitable not to encounter with many negative effects ofclimate changes in Turkey as well as the other countries. Number of disasters that cause atreatment for inhabiting units, life and money depending on meteorological changes haveincreased especially in recent years. Moreover, rapidly groving population, uncontrolledurbanization and inhabiting affects this increasement adversely.1 T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a


Adaptation studies of climate changes are to be accentuated with the aim ofpreventing and reducing effects of natural disasters caused by climate changes in Turkey. Inthis concept;it is strongly recommended that adaptation studies in abroad espeacially inEuropian union countries should be followed and similar studies should be carried out in ourcountry. The reason of examining Europian union countries is that Turkey’s to be acandidate of Europian union. Since Turkey is at the same climate belt with these countries, hewill be affected similarly.In this study, adaptation studies discussing mostly affected areas in Europe areexamined and precautions related with disaster managament that studies methodsconsidering reducing effects of disasters resulting from climate, their frequency areemphasized.Key Words: Climate changes, mitigation to disasters, adaptation, adaptation studies1. GİRİŞİklimdeki önemli değişimler ve bunun etkileri şimdiden küresel ölçektegörülmeye başlanmış olup bu etkilerin gelecekte daha da belirgin hale gelmesibeklenmektedir. IPCC 3. tahmin raporunda iklim değişikliğinden etkilenmeyecekülke ve bölge olmadığı belirtilmektedir (Klein et al., 2006)IPCC’nin Türkiye senaryosunda öne çıkan önemli noktaları, Türkiye’de yıllıkortalama sıcaklıkların 2,5-4 °C arası artması, Ege ve Doğu Anadolu’daki artış 4 °Cbulacağı, Türkiye’nin güneyi ciddi kuraklık tehdidiyle <strong>kar</strong>şı <strong>kar</strong>şıya olacağı, Ege,Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bölgelerde kış yağışları yüzde 20-50arası azalacağı, Kuzey bölgelerde sel riski artacağı şeklindedir (UB1, 2007).2100 yılı için yapılan tahminler, Avrupa’da hava sıcaklığının 1990 yılıdeğerlerinin 2 ila 6,3°C üzerinde olacağını göstermektedir. Deniz seviyesininyükseleceği tahmin edilirken, aşırı hava olaylarının daha sık ve yoğun olarakyaşanması beklenmektedir. Sera gazı emisyonları bugün durdurulsa bile, söz konusudeğişikliklerin birkaç on yıl; deniz seviyesindeki yükselmenin de yüzyıllar boyuncadevam edeceği öngörülmektedir. Bunun nedeni ise, gazların atmosferde birikimi ileiklim ve okyanus sistemlerinin, gazların atmosferik konsantrasyon değişimlerineyanıt vermesindeki gecikme zamanlarıdır (EEA, 2005).Avrupa’da özellikle; dağlık bölgeler, kıyı bölgeleri, sulak alanlar ileAkdeniz Bölgesi savunmasız alanlar olarak bilinmektedir. Bu bölgelerde bazıolumlu etkiler söz konusu olsa da, pek çok etkinin olumsuz olması beklenmektedir(EEA, 2005).2. AVRUPA’NIN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN ETKİLENEBİLİRLİĞİEtkilenebilirlik (kırılganlık), aşırı hava olayları ve deniz seviyesindekiyükselme dahil, iklim değişikliğinin hem doğal sistemler hem de insan üzerindekiolumsuz etkilerine ilişkin riski ifade etmektedir. Avrupa’da iklim değişikliğinden enfazla etkilenebilir alanlar; Güneydoğu Avrupa, Akdeniz ve Orta Avrupa’dır (EEA,2005).Gözlenen sıcaklık artışı ve yağış rejimi değişimleri, günümüzde Avrupa’nındoğal sistemlerinin çeşitli unsurlarını etkilemektedir. En savunmasız ekosistemler,Avrupa’daki kutup alanları ve dağlık alanlar ile Akdeniz Bölgesi’ndeki kıyı sulakalanları ve ekosistemleridir. İklim değişikliğindeki tahminlerin Avrupa genelindeönemli tür ve yaşam alanı kayıplarına yol açması beklenmektedir.Sıcaklık artışı ve değişen yağış rejimlerinin, güney ve güneydoğubölgelerinde şimdiden görülen su sıkıntısı sorununu artırması beklenmektedir.


Avrupa çapında önemli can ve mal kaybına yol açabilecek kuraklık ve taşkınolaylarının sıklık ve şiddetlerinde değişimler olacağı tahmin edilmektedir.Hava ve iklim olaylarının sıklık ve şiddetlerinde gözlenen değişimler, insansağlığı üzerinde ciddi bir tehdit yaratabilecektir. Bu tehditler, sıcak hava dalgaları vesu baskınları gibi doğrudan ya da kene ile geçen hastalıkların yayılması gibi dolaylıyollardan olabilecektir.3. AVRUPA’DA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ADAPTASYON ÇALIŞMALARIAdaptasyon, iklim değişikliği olgusu ile ilişkili hasarı hafifletebilen ve/veyafırsatları gerçekleştirebilen politika, uygulama ve projeleri ifade eder. Başka birifadeyle zararı hafifletme ve faydalı fırsatları kullanmak amacıyla iklimsel tepkiveya etkilere yönelik düzeltmedir.Adaptasyon kapasitesi bir sistemin iklim değişkenliği ve uç noktalarını dahiiçeren değişikliklere ayarlanabilme becerisi, sistemin özellik ve davranışlarınıvarolan veya mümkün iklimsel değişkenlik koşulları altında geliştirmesidir (Klein etal. 2006). Adaptasyon kapasitesi dinamiktir ve ekonomik, doğal kaynaklar, sosyalyapı, yetkiler, kurumlar, yönetim, insan kaynakları ve teknoloji tarafındanetkilenmektedir.Adaptasyon uygulamalarının farklı boyutları mevcuttur ve bunlar;konumsal ölçek (bölgesel, yerel, ulusal) sektörel (su kaynakları, tarım, turizm, halksağlığı vb), uygulayıcılar (ulusal, uluslar arası destekçiler, özel sektör, STK, yereltopluluk ve dernekler, bireyler), iklim zonu (taşkın ovaları, kurak alanlar, dağlıkalanlar vb.) ve ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile birlikte bir veya birçok kategorininkombinasyonu nedeniyle farklılık göstermektedir (IPCC, 2007).Ülkeler için, adaptasyon maliyeti, faydaları, adaptasyon kapasitesi,dinamikleri, konumsal değişimleri, fırsatları ve sınırlamaları belirlenmelidir. Zamanaçısından adaptasyon planları orta ve uzun vadeli ve güncel olarak dikkatealınmalıdır (IPCC, 2007). Adaptasyon için farkındalığın artırılması ve bilgigeliştirme, planlama ve dizayn, uygulama ve izleme değerlendirme aşamalarıgereklidir. Adaptasyon çalışmalarında teknoloji akışını belirlemeye ilişkin yaklaşımen iyi adaptasyon seçimlerini yapmaya yardımcı olan önemli bir konudur. Teknolojiakışındaki yaklaşımın belirlenebilmesi dört önemli unsura dayanmaktadır. Bu dörtunsur sırasıyla şöyle açıklanmaktadır (Klein et al., 2006);1. Adaptasyon için teknoloji türlerinin sınıflandırılmasındaki yaklaşımıngeliştirilmesi; geniş anlamda teknoloji türleri olarak hard teknoloji (sulamasistemleri vb) ve soft teknoloji (ürün deseni) diye ayrılmakta ve teknolojitürlerinden hangisinin etkili olacağı ve maliyeti açısındanuygulanabilirliğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Başarılıadaptasyon stratejisi her iki teknolojinin kombinasyonu ile sağlanmaktadır.Geniş anlamda kullanılan bu iki teknoloji türünün yanında dört ana kategoribulunmaktadır. Bunlar; geleneksel, modern, yüksek ve gelecek teknolojisiolarak isimlendirilmektedir.2. Teknolojinin uygun rol tanımı; bir sistem veya sektör için ele alınacakadaptasyon çalışması çevre, ekonomi ve sosyal şartları dikkate alaraksonuçta farkındalığın geliştirilmesi, plan ve projeleme, uygulama, izleme vedeğerlendirme aşamalarını içerecek şekilde teknolojinin rolünü ortayakoymalıdır.


3. Teknoloji transferi farklı paydaşlar arasında taşınır malların, paranın vebilginin değişimini içeren yöntemler dizisidir.4. Teknoloji seçiminde ele alınan kriterler; fayda, ekonomi /parasal kaynaklar,maliyet, eşitlik, sosyal ve yasal kabul edilebilirlik şeklinde olu bu kriterleredikkat edilerek uygulanacak teknoloji türünün yan etkilerinin ortadankaldırılması hedeflenmelidir.Türkiye’nin AB’ne aday ülke olması ve bu ülkelerin çoğuyla aynı iklimkuşağında yer alması, dolayısıyla küresel ısınmadan benzer şekilde etkileneceğigerçeğinden hareketle Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ait adaptasyon çalışmalarıincelenmiştir. AB çapında ve ulusal düzeyde, iklim değişikliğinin potansiyeletkilerini değerlendiren bir dizi araştırma programı planlandığı ve en son olarak,ulusal ve uluslararası adaptasyon önlemlerinin planlanmasına destek amaçlı birçalışma da başlatılmış durumdadır. Avrupa Komisyonu, 2004 yılında taşkın riskyönetimi üzerine, gelecekte olası bir Taşkın Yönergesini de içeren bir Avrupa eylemprogramını geliştirmeye başlamıştır. Bu kapsamda, iklim değişikliği temel sorunolarak dile getirilmiştir. Ardından Komisyon, Ekim 2005’de Avrupa İklimDeğişikliği Programının ikinci aşamasını başlatmıştır. Bu program, esas olarak,Kyoto Protokolü hedeflerini gerçekleştirmek için sera gazı emisyonlarını azaltmayayönelik alınacak ek önlemleri belirlemeyi amaçlamaktadır. İlk kez buradaadaptasyon konularının ele alınması <strong>kar</strong>arlaştırılmıştır (EEA, 2005). Ardından 2007’de Green Paper –Yeşil Kitap direktifi çalışması yapılarak başta “su çerçeve direktifi”olmak üzere adaptasyona ilişkin pek çok alanda yeni radikal yaklaşımlarbelirlenmiştir (EC, 2007).Avrupa’da ülkelerin bireysel olarak yürüttükleri iklim değişikliğineadaptasyon çalışmalarına örnekler aşağıdaki verilmiştir.• Avusturya Alplerde doğal afetler ve turizm,• Belçika Nehir taşkını risk yönetimi,• Finlandiya Hidroelektrik enerji üretimi, altyapı (ulaşım, binalar) veormancılık,• Fransa Sağlık sektörü ve ormancılık,• İtalya Kıyı alanları yönetimi ve Alplerde turizm,• Norveç Altyapı (binalar) ve ormancılık,• Hollanda Nehir taşkını risk yönetimi ve kıyı alanlarının taşkına <strong>kar</strong>şıkorunması,• İspanya Tarım (kuraklıklar),• İsveç Ormancılık• İsviçre Hidroelektrik enerji üretimi.ekosistemler ve Alplerde turizm• Birleşik Krallık Nehir taşkını risk yönetimi ve kıyı alanlarının taşkına <strong>kar</strong>şıkorunması ve sigorta konularında adaptasyon konusunun ilgili Avrupapolitika alanlarına entegrasyonunu gerçekleştirmektir.• Avrupa Çevre Ajansı’na üye birçok ülkede doğal afeti önleme, çevrekoruma ve sürdürülebilir kaynak yönetimi bağlamında adaptasyonönlemleri uygulanmakta veya planlama aşamasındadır.Avrupa’da bilim adamları bir araya getirilerek farklı politik çevreler vesektörlerden katılımcılar ile birlikte iklim değişikliği ve adaptasyon konusundabütünleyici yaklaşımları oluşturabilmek amacıyla geniş bir platformoluşturulmuştur. 12-14 Şubat 2007 Berlin’ de iklim değişikliği, Avrupa’ da ki


oyutu, etkilenebilirlik, etkiler-adaptasyon konuları ele alınmıştır. Avrupa’da ki sudöngüsü iklim değişikliğinden etkilenmekte ve dolayısı ile afetleri de önemli ölçüdeetkilemektedir. Önlemlerin alınmasının sonuçlarla <strong>kar</strong>şılaşmadan daha ucuz olduğutezi üzerinde durulmaktadır. <strong>Su</strong> döngüsündeki değişimlerin tarımı sanayiyi ve diğersektörleri etkilemesi nedeniyle en etkili eylemelerin tartışılması, fikir birliğinevarılması gerekmektedir. Avrupa’da 1998 den beri 100 den fazla büyük sel felaketiyaşanmış olup 2002 de Danube ve Elbee’ deki su baskınları meydana gelmiştir.Güney ve Doğu Avrupa’da ciddi susuzluk beklenmekte Akdeniz ırmak havzalarındaartan su stresi yaşanacağı belirtilmektedir. 1990’ dan beri ülkelerin iç kesimlerindeyer alan su yolları ve oralarda yaşayan populasyonlar kuraklıktan iki kat daha fazlaetkilenmektedir. <strong>Su</strong> azlığı en az 14 ülkeyi ve etrafındaki 100 milyon yaşayanı ve 26nehir havzasını etkilemektedir. Bu durum topraklar ve ekosistemler için ciddi tehditoluşturmaktadır (EUWD, 2007).Avrupa Birliğinde ülkelerin ortak işbirliği ile yürüttükleri önemliprojelerden bazıları aşağıda kısaca özetlenmiştir (EEA, 2005);cCASHh - insan sağlığı için İklim değişikliği ve adaptasyon stratejileriprojesi Avrupa birliğinin EC(5th FP) programı ile desteklenmekte ve Dünya sağlıkörgütünün Avrupa bölgesel ofisinden İngiltere, İsveç, İtalya, Çek Cumhuriyeti,Almanya, ve Hollanda tarafından etkilenebilirliğin tanımlanması, adaptasyonkapasitesinin geliştirilmesi için engeller, politikalar, teknolojiler ve mevcutönlemlerin gözden geçirilmesi, Avrupa’nın başarılı bir şekilde adaptasyonusağlayabilmesi için en etkili uygulama yaklaşımlarının, politikaların, teknolojilerinve en uygun önlemlerin tanımlanması, adaptasyon için stratejilerin özelkombinasyonlarının tahmini, adaptasyon önlemleri ve zararların maliyetini tahminamaçları için yürütülmektedirPRUDENCE - Avrupa iklim değişikliği risklerini ve etkilerinitanımlamada belirsizlikler ve bölgesel senaryoların belirlenmesi projesi; iklimprojeksiyonlarında eksiklikleri azaltma ve yöneltme, iklimin gelecek tahmini veonun etkilerini belirlemedeki belirsizlikler ve güvenliği tanımlamak, iklimdeğişikliğine uyum veya adaptasyon için Avrupa politikalarıyla ilgili sonuçlarıyorumlamak amacıyla Danimarka, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Norveç,İsveç, İspanya, Finlandiya, İsviçre, Çek Cumhuriyeti, İtalya tarafındanyürütülmektedirDINAS-COAST - kıyı zonları iklim değişikliği ve deniz seviyesindekiartışın global, bölgesel ve ulusal bazda etkileşim ve dinamik etkilenebilirlik tahminiprojesi; ulusal bölgesel ve global ölçekte ve kıyısı olan tüm ülkelerde kullanıcılariçin iklim ve sosyo ekonomik senaryolar ve adaptasyon politikalarını kantitatif bilgiüretmek amacıyla kullanıcılara kolaylık sağlamak için kıyısal zarar görebilirlikindikatörlerini içeren dinamik etkileşimli ve esnek bir veritabanı hazırlanmasını esasalarak Almanya, İngiltere Hollanda işbirliği içinde hazırlanan bir projedir.ESPACE - Avrupa konumsal planlama: iklim olaylarına adaptasyonprojesi; ortaklar tarafından uygulanabilir konumsal planlama içinde iklimdeğişikliğine adaptasyon için ülkeler arası dinamik yaklaşım geliştirmek, Avrupa’ daulusal bölgesel ve lokal seviyelerde uygun yaklaşım önermek amacıyla İngiltere,Belçika, Hollanda, Almanya tarafından birlikte çalışılmaktadır.ENSEMBLES - İklim değişikliği nedeniyle genel etki belirleme sistemigeliştirmek, yeryüzü sistemlerinde <strong>kar</strong>şı etki ve yöntemlerin verilmesindebelirsizlikleri azaltmak tanımlamak elde edilen sonuçların maksimum


kullanılmasını sağlamak için Avrupa birliği ve 66 ülke yanında Avusturalya,Amerika ve İsviçre tarafından yürütülmektedir.FINADAPT - iklim değişimi altında adaptasyon kapasitesini ve hasargörebilirliği belirlemek amacıyla Finlandiya tarafından yürütülmekte olup mevcutiklim değişimleri hakkındaki bilginin durumunu, 21. yüzyıl için planlanan diğerçevresel sosyo-ekonomik faktörleri ve iklim değişiminin geleceğini, mevcut iklimşartları ile başa çıkabilmek için adaptasyon kapasitesinin özelliklerini, gelecek iklimdeğişimi altında potansiyel etkilerin tahmin edilmesinin sağlanması, iklimdeğişimine adaptasyon için önlemler, stratejiler ve maliyetleri belirlemek, farklıbölgeler, sektörler, topluluklar için iklim değişiminden etkilenebilirliği ve önceliklialanların tanımlanması, bilgideki eksiklikler ve yeni araştırma ihtiyaçlarınıtanımlamak, politikacılar içinde genel durumun değerlendirmesini yapmak şeklindeamaçları içermektedir.Yu<strong>kar</strong>ıdaki örneklerden görüldüğü gibi ülkeler, adaptasyon önlemleriningeliştirilmesi ve uygulanmasında; yüksek belirsizliği azaltmak için, aşırı havaolayları başta olmak üzere,iklim modellerinin ve senaryolarının bölgesel düzeyde ayrıntılı olarak geliştirilmesi,fizibilite, maliyet ve faydalar konusunda <strong>kar</strong>şılıklı değişim ve bilgi paylaşımıyoluyla, adaptasyon önlemlerinde ‘iyi uygulama’ya ilişkin anlayışın geliştirilmesi,hem yerel hem de ulusal düzeyde kamu ve özel sektör ile kamuoyunun da dahiledilmesi, adaptasyon önlemlerinin, diğer politika hedefleriyle tutarlılığınınsağlanması için ülke içinde ve ülkeler arasındaki işbirliği ve koordinasyonungüçlendirilmesi ve uygun kaynakların ayrılması, halk sağlığı, su kaynakları veekosistem yönetimi gibi alanlarda, adaptasyon planlama ve uygulamasına büyükönem verilmesi için gerekli girişimler, çalışmalar ve projeler konusunda mevcut olanadaptasyon sorunlarının varlığını tespit ederek sorunların üstesinden gelmeyeçalışmaktadır.4. AFET ZARARLARININ AZALTILMASITüm dünyada meydana gelen iklim kaynaklı afetlerdeki artış nedeniylemeydana gelen kayıplar Şekil 1 de görüleceği gibi son yıllarda önemli miktardaartmıştır.


Ülkemiz jeolojik, morfolojik, neotektonik, metereolojik ve iklim özelliğivb. sebeplerle değişik afet türleri ile <strong>kar</strong>şı <strong>kar</strong>şıyadır. Sosyal, kültürel yapı,yasalarda ki boşluklar ve ekonomik nedenlerle yapılaşmadaki çarpıklıklar nedeniyleafet zararları yükselmektedir. ABEP Projesi kapsamında sadece konut zararınailişkin veriler dikkate alındığında bile ülkemizde çok önemli miktarda ekonomikkayıpların yaşandığı görülmektedir (Gökçe ve diğ., 2006).Belirtilen bu zararların azaltılması için risk yönetimi hakkında halkınbilinçlendirilmesi ve zarar görebilirliğin azaltılması çalışmalarına katılmasınısağlamak gereklidir. Uygun kalkınma politikalarının benimsenmesi afet riskini veafet zararlarını azaltabilir. Bu politikalar, gerekli yönetmelik ve yasaldüzenlemelerin, kurumsal reformların, iyileştirilmiş analitik ve metodolojikkapasitelerin, mali planlamanın, eğitim ve kamu bilincinin benimsenmesiniiçermektedir. Risklerin azaltılması, bireysel doğal tehlikelerin sonuçlarına yönelikgeleneksel müdahalelerin ötesinde kapsamlı bir süreç olarak algılanmalıdır. Busüreç, doğal olarak çok sektörlü ve disiplinler arası olmalı, ve yerel, ülkesel,bölgesel ve uluslararası ölçeklerdeki birbiri ile ilgisi olan geniş çaptaki etkinliklerikapsamalıdır. Her düzeyde sektörler arası koordinasyon, risk yönetimi stratejilerininbenimsenmesi ve bazı yeni finansman mekanizmalarının gelişimini de içeren yeterlikaynakların tahsis edilmesi afet zararlarını azaltmada göz önünde bulundurulmasıgereken unsurlardandır. Afetlerin sosyo-ekonomik etkilerinin değerlendirilmesi veanalizi, farklı sosyal gruplara yönelik afetlerle uygun mücadele stratejilerininformüle edilmesi; erken uyarı sistemlerinin kurulması ve bilimsel araştırmalardakigelişmelerin takip edilmesi önemlidir (AİGM, 2002; Katsanakis, 2006).Ulusal düzeydeki kapasite artırımı; risk değerlendirmesi, erken uyarısistemleri, eğitim ve kamu bilinci programları, teknik bilginin aktarımı, toplumtabanlı örgütlerin güçlendirilmesini de içeren acil müdahale yönetimi ve iyileştirmekaynakları gibi konuları kapsayan bütüncül bir afet riski yönetiminin geliştirilmesiile afetlerle başa çıkmada başarılı olan ülkelerde ki seviyelere ulaşılmayısağlayacaktır. Kapsamlı kentsel kalkınma stratejilerinin ve arazi kullanım planlarınınoluşturulması ve uygulanması; ki afetlerin neden olduğu hasarların azaltılmasındaönemli olanaklar sağlamaktadır. Mekanın başlıca etken olmasından dolayı, arazikullanım planları ve harita araçları, risk seviyesinin ve hasar görebilir alanlarda enuygun kullanım <strong>kar</strong>arlarının belirlenmesinde kullanılmalıdır (örneğin binaların yeri,yollar, elektrik santralleri, ve yakıt depoları gibi). Öte yandan yerel yönetimlerin de,yapı yönetmeliklerinin uygulanması, arazi piyasasının düzenlenmesi, planlama,altyapı inşaatı ve yönetimi gibi konuları da içeren yapılaşma standartları ilgilikonular hakkında önemli rol oynamaları gerekir. Olabilecek bir hasarın veyayaralanmanın önüne geçilmesi amacıyla hasar görebilir durumda olan yapıların dagüçlendirilmesi gerekmektedir. Kapasite oluşturmak için afet risk yönetimikonusunda yöneticilerin eğitimini sağlamak, okul programlarında afet risk azaltımıkonularında bilinçlendirme çalışmaları yapmak, bölgesel yerel otoritelerin eğitiminisağlamak gerekmektedir (AİGM, 2002).Uluslararası kuruluşlarca afetlerden sonra yapılan yardımlara olangereksinmelerin aşırı büyümesi, yardım geri dönüşlerinin sınırlı kalması, tehlikelere<strong>kar</strong>şı duyarsızlıkların ve risk alma eğilimlerinin giderek artması 1980’lerde ‘yarasarma’ politikalarının sorgulanmasına yol açmıştır. Birleşmiş Milletler <strong>Genel</strong> Kurul<strong>kar</strong>arlarıyla açılan yolda bir dizi etkinlik, afetler politikasının yeni bir yörüngeyeoturtulmasını sağlamıştır. Yeni politikanın temel hedefi, ilgiyi afet sonrasından afet


öncesine çekmek, önceden alınacak önlemlerle riskleri azaltmak, bu yolla afetsonrasında <strong>kar</strong>şılaşılacak büyük yıkım bilançosunu uzun dönemde küçültmektir.Yeni politikanın başlıca gerçekleşme adımları özetlenecek olursa, önce BM<strong>kar</strong>arlarıyla 1990-2000 (IDNDR), doğal afetlerin etkilerini azaltma onyılı olarakprogramlanmıştır. Bu dönemde Yokohama Konferansı (1994) ile yeni strateji veilkeler belirlenmiş, bu stratejiyi uygulamak üzere 2000 yılında ISDR (InternationalStrategy for Disaster Reduction) kuruluşu BM’ in bir yeni organı olaraktanımlanmıştır. ISDR 2005 yılında Kobe Konferansı’nı gerçekleştirmiş, buradaalınan <strong>kar</strong>arlarla yeni bir etkinlik onyılı (2005-2015) “Hyogo Eylem Çerçevesi”(Hyogo Framework for Action-HFA) öngörülmüştür (Balamir, 2007).HFA’ da yer alan temel noktalar (UNISDR, 2005); yönetim, risk tanımı,bilgi, risk faktörlerini etkileyen parametrelerin azaltımı, etkili yanıt için afethazırlığının güçlendirilmesi şeklindedir. HFA ile ülkelerin, iklim değişiminedeniyle zorlayan afet riskini azaltmada ortak paydada buluşarak, iklim ilişkiliafetleri tanımlamak, özel risk azaltım önlemlerini oluşturmak planlamacıların,mühendislerin ve diğer <strong>kar</strong>ar vericilerin iklim risk bilgisini kullanmalarını sağlamak,afet azaltımı ve iklim değişikliğine adaptasyonu entegre etmek için çalışmalaryürütmesi amaçlanmaktadır.Yu<strong>kar</strong>ıda açıklanan HFA dikkate alındığında ülkemizde meteorolojik ağoluşturmak, UN-ISDR çalıştaylarını takip etmek, ev sahipliği yapmak, çalışmakılavuzlarını incelemek, farklı ölçeklerde farklı paydaşlarla ulusal afet yönetimpolitikalarını oluşturmak ve bu politikaları hayata geçirmek önem arz etmektedir.Bunlara ilave olarak kuraklık, su baskını ve heyelanlarla ilgili olarak çocuklar içinbroşürler hazırlamak, farkındalığı artırmak, konuyu ilgilendiren kesimler için sukonusunda kılavuzlar hazırlamak, uluslar arası koordinasyonlara gereken önemivermek, kuraklık yönetimi konusunda en iyi önlemleri aktarabilmek için entegre suyönetimi konusunda gerekli adımların atılmasını sağlamak afet zararlarını azaltmaçalışmaları için gereklidir.5. ÖNERİLERİklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf ülkelerin 2003 yılında, iklimdeğişikliğine uyumun bilimsel, teknik ve sosyo-ekonomik yönleri konusundabaşlattıkları çalışma programı 2006 yılında Nairobi’de sonuçlandırılarak, İklimDeğişikliğinin Etkileri, Etkilenebilirlik ve Uyum Üzerine Nairobi Çalışma Programıolarak adlandırılmış ve program; yöntemler ve araçlar, veri ve gözlemler, iklimmodellemesi, senaryolar ve ölçek küçültme, iklime bağlı riskler ve aşırı olaylar,sosyo-ekonomik bilgiler, uyum planlaması ve uygulamaları, araştırma, uyum içinteknolojiler, ekonomik çeşitlendirme başlıkları altında 9 farklı çalışma alanı ileçalıştaylar, web tabanlı bilgi paylaşımı ve sivil toplumun eylem sözü şeklinde üçfarklı çalışma yöntemi içererek yayınlamıştır (NWP, 2007).Ülkemizin tarım ülkesi olması, Türkiye Akdeniz Ülkesi olarak İklimDeğişikliğinden en fazla etkilenen bölgelerden birinde yer alması, su kaynaklarındaazalma, iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerine etkileri nedeniyle su yönetimi,tarım arazi kullanımı/ ormancılık, kıyı alanları yönetimi, halk sağlığı, doğal kaynakyönetimi, havza yönetimi konularında; sektörel, sektörler arası ve diğer ülkelerleişbirlikleri çerçevesinde acil olarak adaptasyon çalışmalarının tanımlanması,stratejilerinin oluşturulması ve uygulama çalışmalarının başlatılması gerekmektedir.Bu amaçla ele alınacak adaptasyon projeleri UNFFCC adaptasyon programları,


Nairobi Çalışma Programı, FAO adaptasyon çalışma programı, Yeşil Kitapdirektifleri incelenerek yapılmalıdır.Afet zararlarının azaltılması için HFA çalışması dikkate alınarak bölgeselve yerel düzeylerde gelişme planları oluşturmak ve adaptasyon ile ilgilientegrasyonu sağlamak, bilinç oluşturmak, eğitim konularına gereken hassasiyetigöstermek, politik ve kurumsal boyutlarda risk tahmini, izleme, erken uyarı, bilgininyönetimi, eğitim ve afete hazırlık çalışmalarının yoksul ve duyarlı kesimler deartırılması önem arz etmektedir. Böylece milyon dolarları kurtarmanın dışındabinlerce insanın da hayatta kalması sağlanacaktır.6. KAYNAKLARAİGM. Disaster Impact on Development Disaster Reduction and <strong>Su</strong>stainableDevelopment, United Nations International Strategy for DisasterReduction. 2002. Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü DRM Kurs Notları.Balamir, M. 2007. Afetler Politikası, Risk ve Planlama.Afet sempozyumu. İnşaatMühendisleri Odası. An<strong>kar</strong>a.EEA. 2005.Vulnerebility and adaptation to climate change in Europe. Technicalreport. European environment Agency. http://www.eea.eu.int.EUWD. 2007. Time to Adapt - Climate Change and the European Water DimensionVulnerability - Impacts – Adaptation, Berlin.http://climate-water-adaptation-berlin2007.orgGökçe, O., Demir, A., Özden,Ş., Türkiye’de Heyelanlı Yerleşim BirimlerininDağılımı ve CBS Ortamında Sorgulanması (Afet Envanteri 1950– 2005).Heyelan Sempozyumu. 2006. Trabzon.Green Paper. From The Commission to the Council, the European Parliment. TheEuropean Economic and Social Committee and the Committee of theRegions. Adapting to climate change in Europe- options for EU action.29.6.2007. Brussels.IPCC. 2007. Assessment of adaptation practices, options, constraints and capacity.Climate Change: Impacts, Adaptation and Vulnerability. Contribution ofWorking Group II to the Fourth Assessment Report of theIntergovernmental Panel on Climate Change. http://www.unfccc.int.Klein, R.J.T., Alam, M., Burton, I., Dougherty, W.W., Ebi, K.L., Fernandes, M.,Huber-lee, A., Rahman, A.A.,swartz, C. 2006. Application ofenvironmentally sound Technologies for adaptation to climate change .Technical Paper. http:// www.unfccc.int. http://www.Munichre.comNWP. 2007. Naorobi work programme on impacts, vulnerability and adaptation toclimate change. UNFCC.http:// www.unfcccc.int.Rhea Katsanakis, 2006. Adapting to Climate Change and Reducing DisasterRisk.International Strategy for Disaster Reduction (UN/ISDR). http://www.unisdrafrica.org Ulusal Bildirim 1. Çevre Bakanlığı. Çevre Yönetimi<strong>Genel</strong> Müdürlüğü.UNISDR.2005. Union Nations International Strategy Disaster Reduction. HygooFrame Work For action 2005-2015: Building the resilience of Nations andcommunities to Disasters. World confeence on disaster reduction.http://www.unisdr.org/wcdr.


İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SÜRECİNDE ERZURUM ŞEHİRATMOSFERİNDE GÖZLENEN YAĞIŞLARIN KİMYASALBİLEŞİMİC. PALOLUOĞLU 1 ,Yrd.Doç.Dr.H.BAYRAKTAR 1 ,Doç.Dr.S. TURALIOĞLU 1ÖZETErzurum yıllık ortalama 368,7 mm yağış alan ve özellikle kış aylarında 133 mmortalama <strong>kar</strong> yağışı gözlenen kentlerimizden birisidir. Yıllardır yoğun hava kirliliği yaşayanErzurum’da yağışların kimyasal kompozisyonu da bu açıdan önemli hava kirleticileriiçermektedir. Yüzeysel ve yeraltı su kaynakları yaşanan bu hava kirliliğinde önemli ölçüdeetkileneceği aşikârdır. Son yıllarda küresel olarak gözlenen iklim değişikliği sebebiylehavzalara düşen yağış miktarı açısından değerlendirmeler yapılırken yağışların kimyasalkompozisyonunun da dikkate alınması gerekmektedir.Bu çalışmada 2002 yılında Erzurum’da yağışların anyonlar ve katyonlar açısındandeğerlendirilmesi sunuldu ayrıca analizi yapılmamış çeşitli kirleticilerin çeşitli kentsel(An<strong>kar</strong>a, Bursa, İzmir vb.) ölçümlerden faydalanılarak muhtemel gözlenecek değerleri veçevresel etkileri tartışıldı.Erzurum şehir merkezinde 2002 yılında kış aylarında yağışlarda SO 2- 4 , NO - 3 , Ca 2+,Mg 2+ , K + un ortalama konsantrasyonları 130,71; 12,79; 87,22; 7,12; 11,40 µeq/l iken, yazaylarında gözlenen yağışlarda bu kirletici konsantrasyonları sırası ile 131,51; 7,59; 176,76;10,30; 14.21 µeq/l bulundu. Ayrıca kış aylarında Gaga (2004) tarafından An<strong>kar</strong>a’da yapılançalışmada, <strong>kar</strong> örneklerinde bulunan yarı uçucu organik kirleticilerden çeşitli PAHbileşenlerinin konsantrasyonları: Naphthalene 5,37; Acenaphthene 3,4; Pyrene 7,56;Benzo(g,h,I)perylene 2,34 ppm olarak bulunurken, bu değerlerin, hava kirliliğinin daha yoğunyaşandığı Erzurum’da daha yüksek değerlerde gözlenebileceği tahmin edildi ve bu durumunsu kaynaklarının korunması açısından dikkate alınması gerekliliği vurgulandı.Anahtar kelimeler: Yağış, Hava Kirleticileri, ErzurumCHEMICAL COMPOSITION OF PRECIPITATION IN ERZURUM URBANATMOSPHERE DURATION CLIMATE CHANGEABSTRACTErzurum has annual average precipitation with 368,7 mm and average snow with133 mm in winter seasons. Composition of precipitation in Erzurum includes some airpollutants because Erzurum has air pollution problem for many years. It is clear that groundand underground water sources will be affected importantly from this air pollution.Precipitation quantities in basins have been investigated by some researchers due to globalclimate changes in last years; furthermore composition of precipitation should be consideratedfor new studies.In this study, the cation and anion values of precipitations observed in Erzurum in2002 were considered. However, the possibility quantities and environmental affect of someorganic pollutants which can be not measured in Erzurum yet were discussed by using theirmeasurements in different cities in Turkey.In Erzurum city center, it was observed that as average SO 4 2- , NO 3 - , Ca 2+, Mg 2+ ,K + concentrations in precipitations were 130.71, 12.79, 87.22, 7.12, 11.40 µeq/l respectively inwinter, those ions were 131.51, 7.59, 176.76, 10.30, 14.21 µeq/l, respectively in summer of2002. However, in the study performed in An<strong>kar</strong>a by Gaga, it was founded that naphtaline,acenaphtaline, pyrene, benzopryrene concentrations in snow were 5.37, 3.4, 7.56, 2.34 ppm,1 Atatürk Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Erzurum


espectively. It is predicted that in Erzurum the higher concentrations than the values ofAn<strong>kar</strong>a may be measured due to high air pollution in Erzurum and this event should be takenaccount of protection of water sources.Key words: Precipitation, air pollution, Erzurum1.GİRİŞ18. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar tutulan sıcaklık kayıtlarındadünyanın ortalama yüzey sıcaklığının yaklaşık olarak 0.5 – 0.6 0 C değiştiğibelirtilmektedir. Sıcaklık değişiminden dolayı yerkürede ciddi iklim değişikliklerimeydana gelmektedir. Bu sıcaklık artışının nedeni, sanayi devrimini takip edenyıllarda insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınmaya başlanan birincil havakirleticileri veya bu kirleticilerin atmosferde güneş ışığı etkisi ile reaksiyona girerekortaya çı<strong>kar</strong>dıkları ikincil sera gazlarıdır (Türkeş, 1998; Öztürk, 2002). Seragazlarının güneşten gelen radyasyon enerjisinin tekrar uzaya geri dönmesiniengelleyerek atmosferdeki güneş enerjisini absorblaması olayı sonucunda “seraetkisi” meydana gelmektedir. Aslında sera etkisi doğal bir süreç olup gezegeninsıcaklığının korunması için gereklidir. Ancak sanayi devrimi ile birlikte tarımsal veendüstriyel faaliyetlerdeki hızlanma, kömür ve petrol gibi fosil yakıtlarının fazlacatüketilmesi ve sera gazları için alıcı ortam olan ormanların tahrip edilmeyebaşlanmasıyla bu gazların atmosferdeki konsantrasyonları zamanla artmıştır veartmaya da devem etmektedir (Basic Informasion, 2007; Emissions, 2007). Seraetkisinin güçlenmesiyle küresel bir ısınma süreci oluşmuş ve sıcaklık artışına bağlıolarak da iklimi oluşturan yağışlar ve rüzgarlar da anormallikler görülmeyebaşlanmıştır (Zeydan ve Yıldırım, 2007).İklim değişikliğinin Türkiye’nin sıcaklık ve yağış koşulları, bitki örtüsü, sukaynakları ve besin temini üzerindeki etkileri, Hadley Merkezi’nin yeni modelsonuçlarına (UKMO/DETR, 1999) göre değerlendirilmiştir. Bu yeni modelinTürkiye için yapılan 2080 yılındaki değerlendirme sonuçları Türkeş (Türkeş, 2003)’e dayanarak şöyle özetlenmiştir. Emisyonların kontrol edilemediği senaryoya göre2080’li yıllara kadar Türkiye üzerindeki yıllık ortalama yağışlarda yaklaşık 0-1mm/gün; CO 2 birikimlerini 750 ve 550 ppmv’de durdurmayı öngören senaryoyagöre ise 2080’li yıllara kadar Türkiye üzerindeki yıllık yağışlarda yaklaşık 0 ile 0.5mm/gün azalma olması tahmin edilmektedir.Sera gazı salınımlarının kontrol edilemediği birinci senaryo veya salınımkontrollerinin çok sınırlı yapılacağı düşünüldüğü ikinci senaryo da dâhil her ikisenaryoda Türkiye üzerinde gözlenecek yağış miktarları günlük yaklaşık 0,5 mmazalacağını öngörmektedir. Diğer yandan artan sera gazı emisyonları nihai olarakliteratürde belirtildiği gibi yaş ve veya kuru çökelme mekanizmaları ile atmosferdenuzaklaşmakta ve çökeldiği çeşitli su kaynaklarında muhtemel önemli kirlilikleresebebiyet vermektedir. Kuru çökelme; Atmosferik kirleticilerin (sera gazları dahil)her hangi bir hidrometeor etkisi olmadan (sis, yağmur, <strong>kar</strong>) sadece yerçekimikuvveti etkisiyle atmosferden ayrılma prosesi olarak tanımlanırken (Wesely et al.,2000), atmosferik kirleticilerin hidrometeorlar (yağmur, <strong>kar</strong> vb.) vasıtasıylaatmosferden uzaklaştırılma mekanizması ise yaş çökelme olarak adlandırılmaktadır(Nevers, 1995).Yüzeysel suya atmosferik çökelme yoluyla giren kirleticiler geneldepartiküllerin yüzeyine tutunurlar veya çözünerek suda kalırlar. <strong>Su</strong>da yaşayancanlılar, bu kirleticileri ya temas yoluyla veya beslenme amacıyla vücutlarına alırlar.Bunlardan özellikle toksik ve kanserojen yapıda olanlar canlı vücudunda birikmekte


ve beslenme zincirinde artan konsatrasyonlar da insana kadar gelebilmektedir.Ayrıca, atmosferik çökelmeyle tatlı su göllerinde asidite artmakta, bunun neticesicanlı türlerinde azalmalar ve yok olmalar gözlenmektedir. Halen birçok ülkede aşırıasitliği gidermek amacıyla tatlı su göllerine kalsiyum hidroksit püskürtülmekte, buamaçla İsveç’ te yılda 40 milyon dolar harcanmaktadır (Okay, 1996).Diğer yandan, yapılan çalışmalarda doğal suların atmosferik toksikkirleticilerle de önemli olarak kirlendiği saptanmıştır. ABD’de bulunan <strong>Su</strong>perior veMichigan göllerine giren kurşunun % 95’i, PCB (Çok klorlu bifenil) nin %75’i vePOM (Çok halkalı organik madde) un % 96 sı atmosferik kuru ve/veya yaşçökelmeden kaynaklandığı belirtilmektedir (Taşdemir ve diğ., 1999). Bu nedenleiklim değişikliğinin tartışıldığı günümüzde azalacak yağış miktarlarının yanındayağış kalitesinin (kimyasal bileşiminin) de dikkatlice izlenmesi oldukça önemligörülmektedir.Bu çalışmada Erzurum şehir merkezinde gözlenmiş yağış bileşimiçalışmalarından ve ayrıca benzer ekonomik, topografik ve meteorolojik koşullarasahip kent merkezlerinde yapılmış çeşitli atmosferik çökelme çalışmalarından yolaçı<strong>kar</strong>ak ilerde Erzurum da gözlenecek yağış kaliteleri tartışılmıştır.2. MATERYAL VE METOT2.1 Erzurum Şehir Merkezi KlimatolojisiKarasal iklimin hâkim olduğu Erzurum kent atmosferinde hava kirliliği,genellikle meteorolojik parametrelerin etkisi altındadır. Kışların uzun ve düşüksıcaklıklarda sürmesi kent içinde en az 6 ay ısıtmaya ihtiyaç duyulmasına nedenolmaktadır. Ayrıca kış aylarında düşen rüzgâr hızları, azalan yağışlar ve kötüşehirleşme, kent atmosferine salınan kirleticilerin rüzgarlarla taşınımını ve yerelyağışlarla temizlenmesini azaltmakta ve salınan hava kirleticilerinin atmosferdebirikmesine sebebiyet vermektedir. Diğer taraftan yaz aylarında artan rüzgârhızları, kuru ve üzerinde bitki örtüsü olmayan toprak yüzeylerden önemlimiktarlarda toprak kaynaklı metallerin kent atmosferine girişini mümkünkılmaktadır. Tablo 1’de Erzurum şehir merkezinde uzun yıllar ortalaması olarakölçülen meteorolojik parametreler verilmektedir.Uzun yıllar ortalamalarına göre Erzurum’da yağışlar genellikle ilkbaharaylarında (mart, nisan, mayıs) gözlenirken, en kurak aylar sırası ile ağustos, ocak veşubat olarak ölçülmektedir. Diğer yandan ilkbahar (nisan, mayıs) ve yaz ayları(haziran, temmuz) genellikle yüksek hızlı rüzgârlara sahip iken, kış aylarında (aralık,ocak) düşük hızlı rüzgârlar hâkim görülmektedir. Ayrıca ortalama 4 ay (aralık, ocak,şubat, mart) Erzurum şehir merkezi ve çevresi <strong>kar</strong>la kaplı iken bu aylarda en düşüksıcaklıklar gözlenmektedir (Tablo 1).Erzurum Meteoroloji Bölge Müdürlüğü tarafından ölçümü yapılmış rüzgaryönleri için uzun yıllar ortalaması dikkate alındığında Erzurum kent atmosferi içinhakim rüzgar yönü, Doğu-kuzey-doğu (ENE) doğrultusundadır. Diğer yandan kışaylarında kuzey-kuzey-batı (NNW) ve batı-güney-batı (WSW) yönlü rüzgarlarönemli ölçüde esiş frekansına sahip olup hem kış hem de yaz aylarında güney (S),güney-batı (SW) ve batı-güney-batı (WSW) yönlü rüzgarlar Erzurum şehir merkezihava kalitesinde büyük önem arz etmektedir.


Tablo 1. Erzurum şehir merkezinde uzun yıllar ortalaması olarak ölçülen meteorolojik parametrelerParametreOcak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım AralıkSıcaklık(°C)Basınç(mb)Bağıl nem(%)Yağış(mm)Maksimumrüzgar hızı veyönü (m/s)Ortalamarüzgar hızı veyönü (m/s)Karla kaplıgün sayısı-9.7 -10.2 -4.2 5.6 10.4 15.3 19.9 19.5 13.8 7.2 0.9 -5.5822.1 822.1 820.8 822.2 823 822.6 821.7 823 823.9 826.1 825.6 82575.6 73.6 75.6 67.2 62.2 56.6 49.8 47 53.3 63.1 68.4 7817.3 16.2 55.6 50.5 59.3 31.7 23.6 8.4 34.4 27.9 20.5 23.318ENE2.4E20.3ENE2.5ENE19.2E2.5ENE22.8SSW3.1SSW25.9W3.2WSW23W3.2ENE23 24 24 2 - - - - - - 2 1824WSW3.6ENE17.4E3.3ENE20.7S2.6ENE19.4W2.5WSW18.4E2.4WSW16.7ENE2ENE


2.2. Yağışların Muhtemel Kimyasal KompozisyonuEvsel ısınma, trafik ve endüstriyel proseslerde kullanılan yakıt türlerine veyakma şekillerine göre çeşitli gaz ve partiküler hava kirleticiler atmosferesalınmaktadır. Salınan bu hava kirleticiler ya kuru çökelme veya yaş çökelme ilebirlikte atmosferden uzaklaşmakta ve çeşitli yüzeylere giriş yapmaktadır. Kimyasaliçeriğine göre bu bileşenler giriş yaptığı ortamlarda (tatlı su kaynakları, toprak,metal yüzeyler, tarihi yapılar vb.) çeşitli çevresel problemlere neden olmaktadır.Organik türlerden PAH ve PCB’ler kanserojen etkileri nedeni ile çevre ve insansağlığı açısından önemli riskler taşımaktadır. Aynı şekilde gaz veya partiküler haldeatmosferden çökelen ağır metaller de çevre açısından olumsuz etkilere sahiptir.Diğer yandan asidik hava kirletici türleri (SO 2- 4 , NO - 3 vb.) tatlı su kaynaklarındaekolojik dengeyi bozmakta ve ayrıca bu su kaynaklarının çeşitli insani amaçlıkullanımını engellemektedir. Tüm bu bileşenler nedeni ile özellikle de yaş çökelmeile atmosferden yeryüzeyine taşınan kirliliğin tespiti oldukça önem arz etmektedir.2002 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi yerleşkesinde Bayraktar (2005)tarafından yapılan çalışmada ölçümü yapılmış çeşitli iyonların yüzdelik dağılımlarıŞekil 1’ de gösterilmektedir. Kampüs, Erzurum şehir merkezine göre hava kalitesiaçısından oldukça temiz olup ölçülen değerler şehir merkezini yansıtmamakta belkibölgesel açıdan bir fikir verebilmektedir. Yapılan analizlerde yağmur suyunda SO 2- 4 ,141.74 µeq/L konsantrasyonu ve % 52.54 oranı ile en büyük, Cl - iyonu ise 1.69µeq/L konsantrasyonu ve % 0.53 ile en düşük oran değerine sahip iyon olarak-bulunmuştur. Diğer yandan örnekleme periyodu süresince ortalama NO 3 iyonukonsantrasyonu 12.05 µeq/L, Ca 2+ iyonu konsantrasyonu 87.35 µeq/L ve K + iyonukonsantrasyonu 18.86 µeq/L olarak belirlenmiştir. Ölçülen iyonlardan, Ca 2+ , K + ,NO - 3 , Mg 2+ ve H + ’nin toplam iyon kütlesine katkıları ise sırasıyla % 32.23, % 6.01,% 4.37, % 2.82 ve % 6’ dır. Şekil 1’ den görüldüğü üzere örnekleme süresinceoluşan yağışlarda ki baskın anyon SO 2- 4 , baskın katyon ise Ca 2+ ‘dur. SO 2- 4 ısınmaamaçlı kullanılan yakıtlardan atmosfere atılan SO 2 gazının oksidasyonu sonucundaatmosferde bulunmakta, Ca 2+ ise tamamen toprak kaynaklı olarak atmosferdegörülmektedir.2002 yılına ait bu çalışma sonuçlarının literatürdeki bazı kentsel2-çalışmalarla kıyaslandığında Erzurum yağışlarındaki SO 4 değeri An<strong>kar</strong>a içinbulunan değere yakın olup, diğer kentsel çalışmalarda bulunan değerlerden iseoldukça yüksektir. SO 2 kaynaklı olduğu düşünülen SO 2- 4 ‘ün Türkiye’deki bu yüksek-değerleri oldukça düşündürücüdür. Ancak 2002 yılında yapılan bu çalışmadaki NO 3verileri diğer kentsel alanlarda ölçülen değerlere göre oldukça düşük bulunmuş budurum, örnekleme bölgesinin o dönemde literatürdeki diğer kentsel alanlara göredaha az endüstrileşmiş ve daha az trafik yoğunluğuna sahip olmasındankaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Ancak 2002 yılından itibaren şehir merkezinde-artan motorlu araçlar sebebiyle atmosferik çökelme örneklerinde NO 3 iyonukonsantrasyon ununda diğer iyonlar gibi arttığı tahmin edilmektedir.


NO3 (%4.37)Mg (%2,82)H (%0.6)Ca (%32.23SO4(%52.54)Cl (%0.53)K (%6.01)Şekil 1. Örnekleme periyodu boyunca gözlenen ortalama iyon konsantrasyonlarınınyüzdelik dilimleri (µeq/L)Atmosfere salınan hava kirleticilerinden Poliaromatik Hidro<strong>kar</strong>bon (PAH)lar 2000-2002 yıllarında An<strong>kar</strong>a’da Gaga (2004) tarafından yapılan çökelmeçalışmasında ölçülmüş ve çeşitli kanserojen etkili PAH bileşenlerininkonsantrasyonları Tablo 2’de verilmiştir. Literatürde verilen diğer kentsel alanlaragöre An<strong>kar</strong>a’da ölçülen PAH bileşenleri atmosferik çökelme örneklerinde genelolarak yüksek değerlerde gözlenmektedir. Diğer yandan bu değerler genel olarakdoğal gaz kullanımının yaygın olduğu yıllarda An<strong>kar</strong>a’da yapılmış bir çalışma oluphava kirliliğinin daha yoğun yaşandığı Erzurum’da bu değerlerin daha da yüksekdeğerlerde atmosferik çökelme örneklerinde gözleneceği aşi<strong>kar</strong>dır.Tablo 2. An<strong>kar</strong>a da gözlenen çeşitli PAH türleriÇeşitli PAH türleriAcenaphtheleneFluoenePhenanthreneAnthraceneFluorantheneBenzo(a)anthraceneChyseneBenzo(b)fluorantheneBenzo(a)pyreneIndeno(1,2,3-cd)pyreneDibenz(a,h)anthraceneKonsantrasyon (ppm)0.7210.44.824.823.791.045.242.546.773.782.98


3. SONUÇSon yıllarda yoğun bir şekilde tartışılan iklim değişikliği ülkemiz açısındanda önem arz etmektedir. Sanayi devriminden günümüze kadar hızlı bir şekildetüketilen fosil yakıtlar neticesinde atmosferik sera etkisi artmış ve bu sebeple deyağış rejimlerinde küresel olarak sapmalar yaşanmış ve yaşanacağı tahminedilmektedir. Çeşitli iklim değişikliği senaryolarına göre ülkemizde de yağışmiktarlarında önemli azalmalar yaşanacağı öngörülmektedir. Önümüzdeki yıllardagözlenecek yağış miktarlarının azalması yanında yağışların kimyasalkompozisyonları da değişecektir. Zira artan nüfus ve tüketime paralel olarak enerjiihtiyacı ile birlikte fosil yakıtların yanması sonucu yoğun olarak salınan sera gazlarıbu değişimde önemli rol üstlenecektir.Erzurum’da olumsuz topografik ve meteorolojik koşulları sebebi ile yoğunhava kirliliğine maruz kalan kentlerimizden biridir. Yapılan çalışmalargöstermektedir ki asidik <strong>kar</strong>akterli yağışlar şehrimizde öneli bir çevresel problemolarak halen gözlenmekte ve artacak nüfus ve tüketim sayesinde bu olumsuzluklardaha da derinleşecektir. Diğer taraftan kanserojen etkili PAH ve PCB lerdeşehrimizde insan sağlığını ilerleyen yıllarda önemli ölçüde etkileyeceğidüşünülmektedir. Tüm bu sebepler göstermektedir ki son yıllarda iklim değişikliğinedeni ile tartışılan azalması muhtemel yağış miktarları yanında, oluşacakyağışların kimyasal içeriği de önem kazanacaktır.4. KAYNAKLARBasic İnformasion, http://epa.gov/climatechange/basicinfo.html.Erişim tarihi:15.01.2008.Bayraktar, H, Turalıoğlu, F.S. Composition of wet and bulk deposition in Erzurum,Turkey. Chemosphere 59, 1537-1546, 2005.De Nevers, N., Air Pollution Control Engineering, McGraw-Hill, Inc.,U.S.A.,1995.Emissions,http://yosemite.epa.gov/oar/globalwarming.nsf/content/Emissions.html.Erişim tarihi:14.01.2008.Gaga, E. E. Investigation of Polisiclic Aromatic Hidrocarbon (PAH) deposition inAn<strong>kar</strong>a, PhD thesis, 2004.Okay, Cengiz., Yüksek Lisans Tezi. İstanbul, 1996.Öztürk, K., Küresel İklim değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri. G.Ü. Gazi EğitimFakültesi Dergisi, 22 (1), 47-65, 2002.Türkeş, M., Küresel Isınma Rekor Kırıyor. Bilim Teknik, 370,20-21, 1998.Türkeş, M., Küresel İklim Değişikliği ve Gelecekteki İklimimiz, 23 Mart DünyaMeteoroloji Günü Kutlaması Gelecekteki İklimimiz Paneli, BildirilerKitabı, 12-37 , Ed: M. Türkeş. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı <strong>Devlet</strong>Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü,23 Mart 2003, An<strong>kar</strong>a, 2003.UKMO/DETR, Climate Change and ıts Impacts Stabilisation of CO 2 in theAtmosphere United Kingdom Meteorological Office and Department of theEnvironment Transport and the Regions (UKMO/DETR) the HadleyCentre for Climate Prediction and Research Bracknell, 1999.Taşdemir, Y., Payan F. Atmosferik çökelme örneklerinin toplanması. Türkiye’ deÇevre Kirlenmesi Öncelikleri Sempozyumu cilt.1., 552-560, 1999.Wesely, M.L., Hicks B B., A reviev of the current status of knowledge on drydeposition. Atmospheric Environment. 34, 2261-2282, 2000.


Zeydan, Ö., Yıldırım, Y. Küresel Isınmada Etken Olan Hava Kirleticileri veÜlkemiz emisyonları. I. Türkiye iklim Değişikliği Kongresi-TİKDEK2007, 11-13 Nisan 2007, İTÜ, 220-227 İstanbul.


ERZURUM İÇİN AYLIK KAR ÖRTÜSÜ YÜKSEKLİĞİTRENDLERİYrd.Doç.Dr. R. ACAR 1 , S. ŞENOCAK 1ÖZETBu çalışmada Erzurum ve ilçelerinde yer alan 6 meteoroloji istasyonunda Ocak,Şubat, Mart, Nisan, Kasım ve Aralık aylarına ait ortalama <strong>kar</strong> örtüsü derinliği değerleri içintrend araştırması yapılmıştır. Zaman serilerinin homojenlik testi için non-parametrik bir testolan Swed-Eisenhart run testi kullanılmıştır. Zaman serilerini Mann-Kendall testi kullanılarakα = 0.01 ve α = 0. 05 anlamlılık seviyesinde trend analizleri yapılmıştır. 27 verigrubunda anlamlı trend bulunamazken, 4 grupta pozitif trend ve 2 grupta negatif trendbulunmuştur. Bu değişiklikler küresel ısınma olgusu ve bölgesel iklim değişiklikleri ile ilişkiliolabilir.Anahtar Kelimeler: Aylık ortalama <strong>kar</strong> derinliği, trend analizi, Mann Kendall Testi, ErzurumMEAN MONTHLY SNOW COVER DEPTH TRENDS FOR ERZURUMABSTRACTIn this study, Mean Monthly Snow Cover Depths (MMSCD) for January, February,March, April, November and December at 6 meteorologic stations are considered over theErzurum and its towns in search for possible trends.The Swed-Eisenhart run test is a nonparametricprocedure used in determining the homojenity of a time series.The data areanalysed using Mann-Kendal test statistics at level of significance (α = 0.01 and α = 0.05) forindividual stations to demonstrate any existence of possible trends. The results show that thereare 27 series don’t indicate trend of MMSCD. However, 4 stations have positive trend, 2stations have negative trend. These changes could be associated with regional climate changesand global warming phenomena.Keywords: Mean monthly snow cover depth, trend analysis, Mann Kendall Test, Erzurum1.GİRİŞKüresel iklim değişikliğine bağlı olarak, dünya ölçeğinde hidrolojikdöngüde önemli değişiklikler, <strong>kar</strong>a ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesiyükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve salgın hastalıkların artması gibi,ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerinoluşacağı beklenmektedir (IPCC,1995; Türkeş ve diğ., 1996). Türkiye de buetkenlere bağlı olarak risk grubu ülkeler arasındadır.Önümüzdeki on yıllarda gerçekleşebilecek bir iklim değişikliğinin,Türkiye'de neden olabileceği çevresel ve sosyoekonomik etkilerden <strong>kar</strong> ile ilgiliolanlar şunlardır:1. Mevsimlik <strong>kar</strong> ve kalıcı <strong>kar</strong>-buz örtüsünün kapladığı alan ve <strong>kar</strong>la örtülüdevrenin uzunluğu azalabilir; ani <strong>kar</strong> erimeleri ve <strong>kar</strong> çığları artabilir.2. Kar erimesinden kaynaklanan akışın zamanlamasında ve hacmindekideğişiklik, su kaynaklarını, tarım, ulaştırma ve rekreasyon sektörlerini etkileyebilir(Türkeş,1994).1 Atatürk Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Erzurum


Kar, özelliğindeki ve oluşumundaki olağanüstü çeşitlilik göz önünealındığında, <strong>kar</strong>şımıza büyüleyici bir doğal malzeme olarak çıkmaktadır. İnsanlarüzerindeki etkisi ise çok geniş bir yelpazede izlenebilmektedir. Biriken <strong>kar</strong>, canlılaraçısından yaşamsal öneme sahip olduğu gibi, neden olduğu doğal afetlerden dolayıda dikkatle izlenmesi gereken bir malzeme olarak ortaya çıkmaktadır. Varlığı birtaraftan büyük yararlar sağlarken, diğer taraftan da çok yıkıcı etkilere nedenolabilmektedir (Hanausek,1996).Isınan hava koşullarının etkisinde katı fazdan sıvı faza geçen <strong>kar</strong>,topoğrafik koşullara da bağlı olarak yüksek yerlerden alçak yerlere doğru a<strong>kar</strong> veyaşamsal öneme sahip doğal su kaynaklarını ve yollarını oluşturur. Bu önemli vegerekli oluşumun yanında, kontrol altına alınamaması durumunda sel adı verilen,diğer yandan da katı fazda klimatolojik ve morfolojik etkiler sonucu bulunduğuortamda yer değiştirmesiyle çığ adı verilen, yıkıcı ve öldürücü bir etkiye sahip doğalafetlere dönüşebilir. Gerek bu doğal malzemeden, tüketim, sulama ve enerjioluşturmada optimum yarar sağlayabilmek, gerekse meydana gelebilecek olası birdoğal afete <strong>kar</strong>şı önceden önlemler alabilmek amacıyla <strong>kar</strong> miktarının ve yıllara göredeğişiminin saptanması gerekmektir (<strong>Su</strong>nar ve diğ. 2000).Kar nehir akışının etkin kaynağı ve ekstrem durumlarda taşkın sebebidir.Türkiye’de buna en güzel örnek nehir akışının hemen hemen %70 inin <strong>kar</strong> erimesinebağlı olduğu Doğu Anadolu Bölgesindeki dağlık alanlardır. Kar erimesi, sukaynaklarının doğru kullanımı, taşkın akışının tahmini ve yerküredeki sudengesindeki değişimlerin gözlenmesi için önemlidir. Tarım, sanayi ve günlükyaşam için havza su potansiyelini etkileyen <strong>kar</strong> erimesinin mümkün olduğuncagerçeğe yakın tahmin edilmesi gerekir. Taşkın denetiminde, sulama ve enerji üretimiamaçlı planlanan baraj ve göletlerin projelendirilmesinde, diğer su yapılarınınplanlanmasında kullanılan su potansiyeli çalışmalarında, <strong>kar</strong> çalışmaları ayrı biröneme sahiptir.Türkiye’de sıcaklık ve yağış trend analizleri bazı bilim adamları tarafındançalışılmaktadır. Ülkemizdeki iklim değişikliğinin şehirlere olan etkisi bazı iller içinçalışılmıştır(Tayanç ve Toros, 1997). Sıcaklıktaki ve yağıştaki değişikliklerinanlamlı olarak büyük ölçekteki atmosferik değişikliğin bir etkisi olduğu ortayakonmuştur. Burada sıcaklığın yağıştan daha çabuk şekilde etkilendiği devurgulanmıştır. Özellikle ABD’de, Kanada, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerindehidroklimatik trendlerin çok sayıda geniş ölçekte, değişik zamanlarda nehir akışverileri ve yağış verileri analiz edilmiştir (Lettenmaier et al., 1994); Karl andPlummer, 1995; Lins and Slack, 1999; Groisman et al., Zhang et al., 2001; Molnarand Ramirez, 2001; Burn and Hag, 2002; Kahya ve Kalaycı, 2003; Birsan et al.2005; Acar ve Şenocak, 2004).2. ÇALIŞMA ALANI VE VERİLERDoğu Anadolu Bölgesinde bulunan Erzurum ili yüksek arazilerden oluşur.Platoların deniz seviyesine göre yükseklikleri 2000 metreyi bulur, bunların üstündeyer alan dağların yükseklikleri ise, 3000 metre ve daha yüksektir.İl arazisinin büyük çoğunluğunda, <strong>kar</strong>asal iklim özellikleri egemendir.Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçer. İl topraklarının kuzey kesimlerinde,yüksekliği yaklaşık 1000 ila 1500 metrelere inen vadi içleriyle çukur sahalardaiklim, büyük ölçüde sertliğini yitirir. Erzurum il merkezindeki meteoroloji


istasyonunda 1929’ dan bu yana gözlem yapılmaktadır. Yaklaşık 70 yılı bulangözlem sonuçlarına göre, ilde en soğuk ay ortalaması, -8.6 0 C, en sıcak ay ortalaması19.6 0 C, en düşük sıcaklık -35 0 C ve en yüksek sıcaklık ise, 35 0 C olarakölçülmüştür. Yıllık yağış tutarı 453 mm. kadardır. En az yağış kış devresinde düşer.Bu devrenin yağışları <strong>kar</strong> biçiminde olup, <strong>kar</strong> yağışlı gün sayısı 50 ve <strong>kar</strong> örtüsününyerde kalış süresi ise 114 gün kadardır. En yağışlı devre ilkbahar ve yazmevsimleridir (Erzurum Valiliği).Şekil 1. Erzurum il haritası (Anonim)Bu çalışmada kullanılan aylık ortalama <strong>kar</strong> örtüsü verileri <strong>Devlet</strong>Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü’nden temin edilmiştir. Erzurum il sınırlarıiçerisindeki ve beş ilçedeki istasyonlara ait veriler değerlendirilmiştir. İstasyonlaraait lokasyonlar Tablo 1’de, istasyonlarda ölçülen <strong>kar</strong> yüksekliklerinin aylara aitortalamaları ve kayıt süresi Tablo 2’de gösterilmiştir.İstasyonlara ait veriler incelendiğinde 15 yıllık verinin altında kalan aylarbulunduğu gözlenmiş ve bu verilerin sağlıklı sonuç vermeyeceği düşünülerekincelemeye katılmamıştır.


Tablo 1. İstasyon lokasyonlarıİstasyonlar İstasyon No. Kot (m) Enlem BoylamErzurum 17096 1758 39 57 K 41 10 DHınıs 17740 1715 39 22 K 41 42 DHorasan 17690 1540 40 03 K 42 10 Dİspir 17666 1222 40 29 K 41 00 DOltu 17668 1322 40 33 K 41 59 DTortum 17688 1572 40 18 K 41 33 DTablo 2. İstasyonlarda ölçülen aylara ait ortalama <strong>kar</strong> yüksekliği ve kayıt süreleri(yıl)3. YÖNTEMLERErzurum Hınıs Horasan İspir Oltu TortumÖlçüm Sayısı 35 31 30 29 29 31Ocak Ort. Kar Örtüsü (cm) 16.1 39.7 15.8 11.4 6.9 8.6Ölçüm Sayısı 35 31 30 31 28 31Şubat Ort. Kar Örtüsü (cm) 20.1 60.3 18.5 14.0 7.6 11.3Ölçüm Sayısı 35 30 27 27 21 31Mart Ort. Kar Örtüsü (cm) 11.3 48.6 12.9 10.0 6.4 7.5Ölçüm Sayısı 26 21 11 5 7 24Nisan Ort. Kar Örtüsü (cm) 4.6 18.2 3.1 2.1 1.2 4.1Ölçüm Sayısı 25 21 18 15 19 23Kasım Ort. Kar Örtüsü (cm) 7.6 10.0 6.5 5.9 4.3 7.0Ölçüm Sayısı 34 31 30 28 27 31Aralık Ort. Kar Örtüsü (cm) 11.2 19.1 9.0 6.1 4.6 7.23.1. Run ( Swed-Eisenhart) Homojenlik TestiRun testi, verilerin istatistik açıdan güvenirliklerini sınamak ve verinin aynıtoplumdan geldiği ve birbirinden bağımsız olduğu kabulü veya tersi şeklindeki ikivarsayımı kontrol etmek için kullanılır. Verilerin homojenliği için yapılanvarsayımlar şunlardır;H 0 : Veriler Homojendir.H 1 : Veriler Homojen değildir [Em ve diğ., 2007).Meteorolojik verilerde genellikle kritik değer olarak medyan alınırŞen,2002). Run testinin uygulanışının ilk adımı olarak test için seviye olarak kritikbir değer belirlenmelidir. Bu çalışmada kritik değer medyan alınmıştır. Test edilecekverilerden medyanın üstünde ve altında olan değerler tespit edilir. Üstünde kalandeğerler pozitif, altında kalan değerle negatif işaretlenir. Gözlem değerlerininardarda gelişi bir dizi oluşturur. Böylece verilerin dizi sayısı (R) belirlenmiş olur.Dizi sayısı R ile gösterilmek üzere, R’lerin dağılımı aşağıdaki ortalama ve standartsapma değerlerine sahip normal bir dağılım gösterir.2n1n2μR= 1+ (1)n


2n1n2(2n1n2− n)σR=(2)2n ( n −1)n 1 ; birinci tip sembollerin sayısı, n 2 ; ikinci tip sembollerin sayısı, n; toplam gözlemsayısı (n=n 1 +n 2 ). Bu durumda standart değişken,R − μRZ = (3)σRolarak ifade edilir. n 1 ≤ 20 ve n 2 ≤ 20 ise, bu test için özel hazırlanmış tablolarvasıtasıyla kritik değerler tespit edilerek <strong>kar</strong>ar modeli oluşturulur. Bulunan bu değer,verilen dağılım tablosundaki değerle <strong>kar</strong>şılaştırılarak, verinin belirtilen ikivarsayımdan hangisine uyduğuna veya homojen olup olmadığına <strong>kar</strong>ar verilir(Kartal, 1998; Toros, 1993; Özçelik, 1996; Swed and Eisenhart, 1943).İstatistiksel analizlerde % 95 güven aralığının dağılım tablosundaki<strong>kar</strong>şılığı ±1.96 olarak verilmektedir. Test sonucuna göre seviyesi % 95 güven aralığıseviyesine <strong>kar</strong>şılık gelen, z’nin ±1.96’dan büyük değerlerde verinin homojenolmadığı varsayımı (H 1 hipotezi), z’nin ±1.96 aralığındaki değerlerinde verininhomojen olduğu varsayımı (H 0 hipotezi) kabul edilir (Akbulut ve Yıldız, 2001).3.2. Mann-Kendall Trend TestiMann-Kendall testi parametrik olmayan bir test olup Kendall'ın Tau olarakbilinen testin özel bir uygulamasıdır. Bu testte zamana göre sıralanmış x1,..., xngözlemleri, H o hipotezine göre zamandan bağımsız ve benzer dağılmış rasgeledeğişkenlerdir. H 1 hipotezine göre ise (k ≠ j) olmak üzere tüm (k, j≤ n) için seride x kve x j değerlerinin dağılımı benzer değildir, yani seride lineer bir trendbulunmaktadır. Mann-Kendall testinin istatistiği olan S, (1) ve (2) eşitliklerindenhesaplanır.n −1n∑∑S = sgn( x j− x k) (1)k = 1 j = k + 1⎧+ 1 eğer ( xj− xk) f 0⎫⎪⎪sgn( xj− xk) = ⎨ 0 eğer ( xj− xk) = 0⎬⎪−1 eğer ( xj− xk) 0⎪⎩p ⎭E ( S)= 0 (3)n(n −1)(2n+ 5)Var ( S)=(4)18(2)Standart normal değişken (z) aşağıdaki eşitlikle hesaplanarak kritik (z)değeri ile <strong>kar</strong>şılaştırılır.


⎧ S − 1⎫⎪Var( S) ⎪eğer S f 0⎪⎪ (5)z = ⎨ 0 eğer S = 0⎬⎪ S + 1 eğer S p 0⎪⎪⎪⎪⎩Var( S)⎪⎭Eğer α önem seviyesi, z ≤ z α / 2ise H 0 hipotezi kabul edilir, aksidurumda reddedilir. Hesaplanan S değeri pozitif ise artan, negatif ise azalan birtrendin varlığına işaret eder(Kalaycı ve Kahya, 1998; McCuen, 1993).4. BULGULARErzurum ili ve ilçelerinden incelenen 6 istasyonuna öncelikle nonparametrikRun (Swed and Eisenhart) testi aylık ortalama <strong>kar</strong> örtüsü (cm) serilerininhomojenliğinin belirlemesi için %5 anlamlılık seviyesinde uygulandı. Serilerdenelde edilen z değerleri, % 5 anlamlılık için kritik değer olan ±1.96 ile<strong>kar</strong>şılaştırılarak homojenliğine <strong>kar</strong>ar verilmiştir. Hınıs istasyonunun Şubat ayı serisiheterojendir. Bunun haricinde bütün veri serilerinin homojen olduğu anlaşılmıştır.Run testi z sonuçları Tablo 3’de sunulmuştur.Tablo 3. Run testi (z) sonuçlarıOcak Şubat Mart Nisan Kasım AralıkErzurum -0.329 1.045 0.697 -1.601 -0.196 -1.742Hınıs 1.486 -2.588 -0.743 0.919 1.378 -0.743Horasan -0.372 -0.372 0.801 - 0.972 -1.115İspir 0.770 0.372 1.601 - -0.556 0.770Oltu -0.385 -0.770 0.000 - -1.513 0.031Tortum 0.575 0.000 0.000 -0.417 -0.437 -1.115Seçilen istasyonların veri serilerinin homojenlik testinden sonra aylık ortalama <strong>kar</strong>örtülerinde trend olup olmadığını belirlemek için Mann Kendall non-parametrik testi%1 ve %5 anlamlılık seviyelerine göre uygulanmıştır. Mann Kendall z değerleriTablo 4’de sunulmuştur. Anlamlılık seviyelerine göre trend olanlar * veya ** ilebelirtilmiştir.Tablo 4. Aylık ortalama <strong>kar</strong> yüksekliği (cm) değerlerinin Mann Kendall (z)sonuçlarıOcak Şubat Mart Nisan Kasım AralıkErzurum 0.298 0.881 1.420 0.992 0.304 0.726Hınıs -0.884 -1.513 -2.177** -0.966 1.872* 0.476Horasan 1.071 0.000 1.147 - 1.667* 2.230**İspir -0.900 0.476 -2.106** - 0.742 1.126Oltu -0.375 -1.264 -0.332 - 1.120 0.438Tortum -0.238 -0.289 -0.680 0.769 1.717* 0.952* %1 anlamlılık seviyesi ** %5 anlamlılık seviyesi


“Trendi olan zaman serilere ait grafikler çizilerek doğrusal bir model dearaştırılmıştır. Azalma veya artışların tespiti mümkün olduğu halde doğrusal birilişki gözlenmemiştir. Elde edilen doğrusal fonksiyonların R 2 değerleri oldukçadüşük bulunmuştur (Şekil 2,3,4,5,6,7).120100y = -1,536x + 3104,8ORT. KAR YÜKS. (cm)8060402001973 1978 1983 1988 1993 1998 2003YILLARŞekil 2. Mart ayı Hınıs istasyonu (R 2 : 0.1867)3025y = 0.4603x - 905.02ORT. KAR YÜKS. (cm)201510501973 1978 1983 1988 1993 1998 2003YILLARŞekil 3. Kasım ayı Hınıs istasyonu (R 2 : 0.2657)


20ORT. KAR YÜKS. (cm)1816141210864y = 0.252x - 494.77201975 1980 1985 1990 1995 2000 2005YILLARŞekil 4. Kasım ayı Horasan istasyonu (R 2 : 0.1524)40ORT. KAR YÜKS. (cm)353025201510y = 0.3292x - 645.55501973 1978 1983 1988 1993 1998 2003YILLARŞekil 5. Aralık ayı Horasan istasyonu (R 2 : 0.1182)50y = -0.6443x + 1292.5ORT. KAR YÜKS. (cm)4030201001975 1980 1985 1990 1995 2000 2005YILLARŞekil 6. Mart ayı İspir istasyonu (R 2 : 0.2229)


201816y = 0.1167x - 225.15ORT. KAR YÜKS. (cm)141210864201975 1980 1985 1990 1995 2000 2005YILLARŞekil 7. Kasım ayı Tortum istasyonu (R 2 : 0.0498)5. SONUÇLAR ve TARTIŞMABu çalışmada Erzurum ilindeki 6 meteoroloji istasyonda aylık ortalama <strong>kar</strong>örtüsünün derinliği serilerinin homojenlikleri ve trendleri araştırılmıştır. Serilerinhomojenlik testleri trend analizinden önce yapılmış ve bir seri hariç hepsindehomojenlik gözlenmiştir.27 veri grubunda anlamlı trend bulunamazken, 4 gruptapozitif trend ve 2 grupta negatif trend bulunmuştur.%95 ve %99 güven aralıklarında Mann Kendall testi ile aylık ortalama <strong>kar</strong>örtüsü serilerinde trend incelemesi yapılmıştır. Erzurum merkez ve Oltuistasyonlarında hiçbir ay için trende rastlanamamıştır. Horasan’da <strong>kar</strong> yağışınınbaşladığı aylarda yani kasım ve aralıkta pozitif yönde bir trend olduğu gözlenmiştir.Hınıs istasyonunda ise <strong>kar</strong> yağışının başlangıcında Kasım ayında bir artış fakat martayı döneminde bir azalma trendi elde edilmiştir. İspir istasyonu mart ayında aylıkortalama <strong>kar</strong> örtüsünde azalma, Tortum istasyonu kasım ayında artma eğilimindedir.Erzurum il sınırları içinde birbirine uzak ve yükseltileri farklı, yıllık yağışyükseklikleri de farklı olan bu istasyonlarda farklı klima bölgeleri mevcuttur. Busebeple her bir istasyondaki trend değişiminin farklı <strong>kar</strong>akterde olduğu gözlenmiştir.Mart ayında gözlenen trendlerin azalma eğiliminde, kasım ve aralık ayında gözlenentrendlerin ise artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu sonuç toplam <strong>kar</strong> yağışındayıllara göre bir değişiklik olmasa bile <strong>kar</strong> yağışının aylar arasında farklı yıllardafarklı bölüşüme sahip olduğunu olduğunu göstermektedir.Trend olan serilerde lineer bir ilişki araştırılmıştır, fakat R 2 lerin oldukçadüşük olduğu ve doğrusal bir ilişkiden söz edilemeyeceği belirlenmiştir. Trendanalizi özellikle <strong>kar</strong> yüksekliklerinin etkili olduğu bölgeler için oldukça önemlidir.Kardan faydalanabilmek ve zararlarından korunabilmek için değişiklik öncedentahmin edilerek planlamaların yapılması gerekmektedir. Bu değişiklikler doğrusalolmayan yöntemlerle incelenmelidir. Bu değişiklikler küresel ısınma olgusu vebölgesel iklim değişiklikleri ile ilişkili olabilir.6. KAYNAKLARAcar, R. ve Şenocak, S., “Türkiye’de Kısa Süreli Yağışların Trend Analizi”, I.Türkiye İklim Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2007, 335 – 349, 2007.Anonim: http://www.turkgazeteleri.com/il_gazeteleri/erzurum_alt.htm


Akbulut, Ö. ve Yıldız, N., “İstatistiğe Giriş”, Aktif Yayınevi, 2001.Birsan, M. V., Molnár, P., Burlando, P. ve Pfaundler, M., “Streamflow trends inSwitzerland”. J. Hydrol., 314 (1-4), 312-329, 2005.Burn, D. H. ve Hag Elnur, M. A., “Detection of Hydrologic Trends and Variability”.J. Hydrol., 255, 107-122, 2002.Em, A., Hamidi, N. ve Toprak, Z.F., “GAP Bölgesinde Yıllık Toplam YağışlarınDeğişimi ve Homojenlik Analizi”, I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi,TİKDEK 2007, 379 – 393, 2007.Erzurum Valiliği (http://www.erzurum.gov.tr/_Erzurum/Web/Gozlem.aspx?sayfaNo=10 )Groisman, P. Y., Knight, R. W. ve Karl, T. R., “Heavy Precipitation and HighStreamflow in the Contiguous United States: Trends in the TwentiethCentury”, Bull. Amer. Met. Soc., 82 (2), 219-246, 2001.Hanausek, E., "Untersuchung der Schneedecke Lawinenhandbuch", Tyrolia Verlag,1996.IPCC. Climate Change 1995, Impacts, Adaptations and Mitigation of ClimateChange: Scientific-Technical Analyses. Contribution of Working Group IIto the Second Assessment Report of the Intergovernmental Panel onClimate Change, Watson R, T., et al., eds., WMO/UNEP. CambridgeUniversity Press, New York, 1996.Kahya, E. ve Kalayci, S., “Trend Analysis of Streamflow in Turkey”. J. Hydrol.,289, 128-144, 2004.Kalaycı, S. ve Kahya, E., "<strong>Su</strong>surluk Havzası Nehirlerinde <strong>Su</strong> Kalitesi TrendlerininBelirlenmesi", Tr. J. Of Engineering and Env. Science, 22, p 503-514,1998.Karl, T. R. ve Plummer, N., “Trends in High-Frequency Climate Variability in theTwentieth Century”. Nature, 377, 217-220, 1995.Kartal, M., “Bilimsel Araştırmalarda Hipotez Testleri”, Şafak Yayınevi, 1998.Lettenmaier, D. P., Wood, E. F. ve Wallis, J. R. , “Hydro-climatological Trends inthe Continental United States”, 1948-88. J. Climate, 7, 586-606, 1994Lins, H. F. ve Slack, J. R., “Streamflow Trends in the United States”. Geophys. Res.Lett., 26 (2), 227-230, 1999.McCuen, R.H., “Microcomputer Applications in Statistical Hydrology”, PrenticeHall, 1993.Molnár, P. ve Ramírez, J, G., “Recent Trends in Precipitation and Streamflow in theRio Puerco Basin”. J. Climate, 14, 2317-2328, 2001.Özçelik, D., "Türkiye’de Yıllık Toplam Yağışların Homojenlik Analizi", İ.T.Ü. FenBilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 70 s., İstanbul, 1996.<strong>Su</strong>nar, F., Yavuz, V. ve Maktav, D., “Karlı Ortamların Uzaktan Algılama ve GIS ileAlansal Analizi Uludağ-Bursa Örneği”, II. Ulusal Kar Kongresi, KöyHizmetleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, <strong>Genel</strong> yayın no.73,2000.Swed, F. A. ve Eisenhart, C., "Tables for Testing Randomness of Grouping in aSquence of Alternatives", American Mathematical Statistics, 14, p 66-87,1943.Şen, Z., "İstatistik Veri İşleme Yöntemleri(Hidroloji ve Meteoroloji)", <strong>Su</strong> VakfıYayınları, İstanbul, 2002.


Tayanç, M. Ve Toros, H., “Urbanization Effects on Regional Climate Change in theCase of Four Large Cities of Turkey”, Climatic Change, 35, 501- 524,1997.Toros, H., "Klimatolojik Serilerden Türkiye İkliminde Trend Analizi Analizi",İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 172 s., İstanbul, 1993.Türkeş, M., “Artan Sera Etkisinin Türkiye Üzerindeki Etkileri”, TÜBİTAK Bilim veTeknik Dergisi, 321, 71, 1994.Türkeş, M., Sümer, U. M. ve Çetiner, G., “İklim Değişikliğinin BilimselDeğerlendirilmesi”, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği ÇerçeveSözleşmesi Seminer Notları (7 Nisan 1999, An<strong>kar</strong>a), Çevre Bakanlığı,Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, 52-66, An<strong>kar</strong>a,Zhang, X., Harvey, K.D., Hogg, W.D. ve Yuzyk, T. R., “Trends inCanadian Streamflow”. Water Resour. Res., 37 (4), 987-998, 2001.


BAZI KAR-ERİME MODELLERİNE GENEL BİR BAKIŞA. ÖZLÜ 1ÖZETKar, hidrolojik çevrim içerisinde yağışın önemli fazlarından biridir. Yeryüzüne buzkristali şeklinde düşer ve örtü halinde birikir. Kar örtüsünün birikme periyodu boyuncaevaporasyon kaybının düşük olmasından dolayı yağışın büyük bir kısmının <strong>kar</strong> şeklindedüştüğü bölgelerde <strong>kar</strong> erimesi, su verimine yağmur yağışından daha büyük katkısağlamaktadır.Kar kütlesinin erime sürecinin anlaşılması ve erime miktarının doğru olarakbelirlenmesi dünya üzerinde bulunan birçok havza için oldukça önemlidir. Bu havzalardayapılan çalışmalarda <strong>kar</strong> erimesini tanımlamak ve tahmin etmek için birçok hidrolojik modelgeliştirilmiştir. Geliştirilen bu modeller ile <strong>kar</strong> örtüsünden oluşacak suyun miktarı, depolamasüreci ve önemli akımların dinamik davranışları simüle edilebilmektedir. Hidrolojik modellerstokastik ve deterministik olmak üzere iki klasik sınıfa ayrılmaktadır. Deterministik modellerise ampirik, kavramsal ve fiziksel temelli modeller olmak üzere üç ana gruba ayrılmaktadır.Bu çalışmada, geçmişten günümüze kadar kullanılan bazı kavramsal ve fizikseltemelli modeller (UEB, SNTHERM, HEC-1, SSARR, NWSRFS, PRMS ve SRM)irdelenmiştir. Bu modellerde tek boyutlu <strong>kar</strong> kütle algoritmaları kullanmaktadır. AncakSNTHERM ve UEB’de kullanılan algoritmaların kalibrasyonuna gerek yoktur. Bu modellerdekullanılan tek boyutlu algoritmalar diğer modellere göre daha fazla meteorolojik veriyegereksinim duyan yüzey enerji denge eşitliklerini ve noktasal ölçümleri kullanmaktadırlar.Ancak UEB <strong>kar</strong> kütlesini tekbir katman olarak kabul ederken, SNTHERM ise çok tabakalıolarak kabul edip daha detaylı incelemektedir. UEB, SNTHERM’e göre daha basit olmasına<strong>kar</strong>şın SNTHERM modeli daha güvenilirdir. Diğer taraftan havzadaki <strong>kar</strong> örtüsünün alansaldağılımını belirlemede uydu verilerini girdi olarak kullanan SRM, özellikle büyük havzalariçin uygun bir modeldir.Anahtar kelimler: Kar-erime, model, hidroloji, algoritmaAN OVERVIEW OF SOME SNOWMELT MODELSABSTRACTSnow is an important phase of precipitation in hydrological cycle. It falls in theform of ice crystals on the ground and accumulates. Because snow accumulates duringperiods when the evaporation loss is low, contribution of its meltwater to water capacity insome regions may be greater than rainfall.Because of the crucial role snowmelt plays in many watersheds around the world, itis important to understand and accurately quantify the snowpack melt process. Made studiesin these watersheds, many hydrologic models are developed to describe and predictsnowmelt.. Developed these models can simulate the dynamic behavior of significant flowand storage processes, generating water quantity. There are two main categories of models:stochastic models and deterministic models. Deterministic models divide three categories:emprical models, conceptual models and physical based model.In this study, from past till now some conceptional models and physical based onmodels (UEB, SNTHERM, HEC-1, SSARR, NWSRFS, PRMS ve SRM) were reviewed.These models uses one-dimensional snow mass algorithms. But, used algorithms inSNTHERM and UEB needn’t calibration. Used algorithms in SNTHERM and UEB use full asurface energy balance equations that need more meteorological data than other models. BothSNTHERM and UEB use point data. On the contrary, UEB accepts a single layer snow cover1 Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Erzurum


on the other hand SNTHERM accepts multi layer and it examines more detailed. UEB is moresimple than SNTHERM, but SNTHERM is more reliable. SRM is particularly a suitablemodel to large basins for using satellite snow cover distribution data of watershed as input.Keywords: Snowmelt, model, hydrological, algorithm1. GİRİŞ<strong>Su</strong>, hidrolojik döngü içerisinde değişik iklimsel etkenlere bağlı olarak sıvı,katı ve gaz hallerinde bulunmaktadır. Bu dinamik yapı yağışın yeryüzüne yağmur,<strong>kar</strong>, dolu ve sulusepken olarak düşmesine neden olmaktadır. Troposferdekimeteorolojik etkenler sıcaklığın su buharının donma noktası altına düşmesine nedenolarak yağışın sıvı fazdan katı faza dönüşerek bazen <strong>kar</strong> şeklinde, bazen de doluşeklinde yeryüzüne ulaşmasına yol açmaktadır (Şen, 2001). Özellikle rakımı yüksekolan bölgelere <strong>kar</strong> şeklinde düşen yağış, birçok ülkede su kaynakları için önemli birsu potansiyeli oluşturmaktadır. Bu nedenle <strong>kar</strong> erime zamanının ve oluşabilecek sumiktarının bilinmesi tarımda ürün desenlerinin belirlenmesinde, hidroelektriksantrallerinin işletilmesinde, taşkın ve sellerin önceden tahmin edilerek önlemleralınmasında oldukça önemlidir. Araştırmacılar, <strong>kar</strong> erimesini tanımlamak ve tahminetmek için birçok havza hidrolojik modeli geliştirmişlerdir. Bu modeller, havzalardaoluşabilecek suyun miktarının, depolama sürecinin ve önemli akımların dinamikdavranışlarının simüle edilmesine imkan sağlamıştır.Kış sezonu boyunca doğada su deposu görevi üstlenen <strong>kar</strong>ın araştırılmasınayaklaşık 100 yıl önce başlanmış ve ilk bilimsel yayım Dr. Church tarafından 1917yılında “Snow <strong>Su</strong>rveying” adıyla yayınlanmıştır (Stafford, 1959). Ülkemizde ise, ilk<strong>kar</strong> gözlem çalışmalarına DSİ tarafından 1969 yıllında başlanmıştır (Gürer ve ark.,2002). Bu çalışmalar özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde ölçümler ve değişikdönemlerdeki bir çok kurum ve kuruluş tarafından yürütülen proje ve çalışmalarlasürmektedir (Şorman ve diğ., 1998; Birhan, 2000; Acar ve diğ., 2001; Bakır ve diğ.,2003; Özlü ve diğ., 2003; Tekeli, 2005). Modelleme çalışmaları ise, <strong>kar</strong> laboratuarıveya araştırma havzalarında bulunan noktasal <strong>kar</strong> erime çalışmalarındangeliştirilmiştir. Daha sonra arazinin fiziksel durumuna veya vejatasyon örtüsünebağlı olarak güneşlenme ve rüzgarların etkisiyle değişen katsayıların kullanıldığıbirleştirilmiş havza veya hidrolojik yanıt ünitelerine (HYÜ) dayanan modellergeliştirilmiştir (Melloh, 1999).Havzanın fiziksel yapısı ve elde edilen meteorolojik verilere bağlı olarakkullanılacak modelin tipi belirlenmektedir. Günümüzde kullanılan <strong>kar</strong> erimemodelleri hem yüzey enerji dengesi hemde <strong>kar</strong> kütlesindeki süreçlere bağlı olarakşekillenmektedir. Yalnızca çok az sayıda meteorolojik veri girdisi gerektirenmodellerde, yüzey enerji dengesinin belirlenmesinde hava sıcaklık verilerikullanılırken, daha detaylandırılmış yüzey enerji denge modellerinde ise havasıcaklığı, nispi nem, rüzgar hızı ve güneş radyasyon verileri kullanılmaktadır. Karkütlesi içerisinde iç enerji değişimi; direkt olarak <strong>kar</strong> örtüsü tarafından absorbeedilen güneş ışınlarından kaynaklanan ısı transferine, <strong>kar</strong>-toprak ve <strong>kar</strong>-atmosferarasındaki gizli ve hissedilebilir ısı transferine ve yağışlardan kaynaklanan ısıtransferine bağlıdır. Bu oluşum, <strong>kar</strong> kütlesinin ısı bütçesi veya iç enerji dengesiolarak ifade edilmektedir (Gray and Male, 1981).Günümüzde enerji bütçe modellerinden yaygın olarak kullanılanlarındanbazıları; Utah Enerji Balans (Utah Energy Balance (UEB)), Kar Sıcaklık Modeli(Snow Therm Model (SNTHERM)), Hidroloji Mühendislik Merkezi (Hydrologic


Engineering Center-1 (HEC-1)), Akımların Bilirleştirilmesi ve Rezervuar Yönetimi(Streamflow Synthesis and Reservoir Regulation (SSARR)), Ulusal Hava ServisiNehir Tahmin Sistemi (National Weather Service River Forecast System(NWSRFS)), Yağış Akış Model Sistemi (Precipitation-Runoff Modeling System(PRMS)) ve Kar Erime ve Akış Modeli (The Snowmelt Runoff Modeli (SRM)) dır.2. MODELLERİN SINIFLANDIRILMASIGeçmişten günümüze kadar modellerin sınıflandırılmasında birçok farklıyöntem kullanılmıştır. İlk modelleme çalışmalarına 19. yy. ikinci yarısında yağışakıştahminlerinde ampirik formüllerin kullanılmasıyla başlanmıştır. 1920’li yıllardarasyonel metotlar ve 1932 yılında ise birim hidrograflar kullanılmaya başlanmıştır.Daha sonraki yıllarda <strong>kar</strong> erime modelleme çalışmaları ile ilgili araştırmalarayapılmıştır. 1950–1995 yılları arasında kavramsal modeller geliştirilmiştir. 1995yılından sonra ise yapay sinir ağları, genetik algoritmalar ve coğrafik bilgi sistemtabanlı birçok model geliştirilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır (Jothiprakash andKalkutki, 2007).Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yapılan sınıflandırma, <strong>kar</strong>erime akış modelleri içinde en kapsamlılarından biri olarak bilinmektedir. WMOtarafından yapılan ilk sınıflandırmada <strong>kar</strong> erime modellerinin çoğu iki önemliöğeden oluşmaktadır. Bunlardan ilki <strong>kar</strong>ın birikmesi ve erime süreçlerinin simüleedildiği <strong>kar</strong> erime modeli, diğeri ise girdi verisi olarak <strong>kar</strong> erime veya yağışıkullanan ve çıktı olarak ta havzanın akımına dayanan simülasyon modelidir (WMO,1986).Daha sonra <strong>kar</strong> erime ve simülasyon modelleri birleştirilmiş ve dağıtılmışmodel olarak sınıflandırılmıştır. Birleştirilmiş modeller, havzanın fiziksel vehidrolojik özelliklerini tanımlamak için havzanın ortalama parametre değerlerinikullanmaktadır. Dağıtılmış modellerde ise bir havza alt havzalara bölünerek fizikselve hidrolojik özelliklerinin yersel değişimi dikkate alınmaktadır. Dağıtılmış modeldehavzayı bölmek için; yükselti zonları, eğimi, bakısı, toprak özellikleri, bitki örtüsüve yükselti gibi havzanın fiziksel özellikleri ile sabit veya değişken iki veya üçboyutlu grid yaklaşımları kullanılmaktadır. En sonunda birleştirilmiş ve dağıtılmış<strong>kar</strong> modelleri, <strong>kar</strong> erime süreçlerini simüle etmek için enerji denge veya sıcaklıkindeks yaklaşımı kullanılarak sınıflandırılmıştır (Leavesley, 1989).Bu modelleme sürecinin sonunda temelde hidrolojik modeller stokastik vedeterministik olmak üzere iki klasik sınıfa ayrılmıştır (Şekil 1.). Deterministikmodeller; ampirik, kavramsal ve fiziksel temelli modeller olmak üzere üç ana grubaayrılmaktadır (Refsgaard, 1996).


Hidrolojik SimülasyonModelleriDeterministikModellerStokastikModellerAmpirik ModellerKavramsalModellerFiziksel TemelliModellerŞekil 1. Hidrolojik simülasyon modellerinin sınıflandırılması2.1. Stokastik ModellerStokastik zaman seri modeli; hidrolojik bir olayın oluşumunda birçokbilinmeyen etken olması deterministik modellere olan ilginin yavaş yavaşazalmasına ve son yıllarda hidroloji ile uğraşanları, hidrolojinin rasgeleliği vestokastik yaklaşımlar üzerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Bazı çalışmalarda, basitbir stokastik yaklaşımın, zor bir deterministik yaklaşımdan daha iyi sonuçlarverebileceği gösterilmiştir (Keskin ve Taylan, 2007) Bu modeller zamana bağlıolarak ifade edilen olayların dizisine uygulanmakta ve geleneksel olarak tarihselkayıtların zaman serisi analizlerinden türetilmektedir. Belirli istatistiksel özellikleresahip değişik sentetik serilerin üretim tekniği olarak ifade edilmektedir (Refsgaard,1996). Bazı a<strong>kar</strong>sularda mevcut kayıtların yetersiz ya da kullanılamaz durumdaolması halinde analizlerde kullanılmak üzere sentetik akım serileri üretilmektedir.<strong>Genel</strong>likle sentetik serilerin üretilmesi ve geleceğe yönelik tahminlerin yapılmasıamacıyla stokastik modeller kullanılmaktadır (Keskin ve Taylan, 2007).Hidrolojik stokastik model yaklaşımında, ilk olarak zaman serisinin normaldağılıp dağılmadığı ya çarpıklık katsayısına göre ya da Chi <strong>kar</strong>e testine göre kontroledilmektedir. Şayet seriler normal değilse, uygun bir dönüşüm fonksiyonu ilenormal dağılıma dönüştürülmesi gerekmektedir (Şen, 2002).2.2. Deterministik Modeller2.2.1. Ampirik ModellerAmpirik modeller (siyah kutu), havzanın eşzamanlı mevcut verilerindenalınan bilgiler ile sistemin <strong>kar</strong>akterize edildiği ve kullanılan verilerin temelindebulunan fiziksel işlemlerin dikkate alınmadığı yalnızca yağış ve akış arasındakiilişkilerin değerlendirildiği matematiksel modelleri içermektedir (Kokkonen andJakeman, 2001; Koivusalo, 2003). Bu modeller ampirik hidrolojik ve istatistikseltemelli metotlar gibi alt bölümlere ayrılmaktadır.Birim hidrograf modeli ampirik hidroloji metodunun en çok bilinen vekullanılan modelidir. Birim hidrograf teorisi, şiddetli yağış ve akış arasındaki lineervarsayıma dayanmaktadır (Kokkonen and Jakeman, 2001). Havza fiziksel<strong>kar</strong>akteristiklerinin (şekil, büyüklük, eğim vb.) sabit olması durumunda, benzer


<strong>kar</strong>akteristiklere sahip olan yağıştan elde edilen hidrograf şekillerinin birbirlerinebenzer olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca etkili yağışın şiddeti sabit ve dağılımıdüzgün olduğu kabulleri üzerine kurulmuştur (Apan, 1982) Ülkemizde geçmiştemülga Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüleri (KHAE) günümüzde ise Toprak ve <strong>Su</strong>Kaynakları Araştırma Enstitüleri tarafından ülke çapında birçok temsili araştırmahavzasında yağış–akış projeleri yürütülmektedir (Bakır ve diğ., 2000; Tekeli veBabayiğit 2001; Kaya ve Helaloğlu, 2002; Oğuz ve Baçlın 2003). Bu projeler,mülga Köy Hizmetleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğünün (KHGM) yapmış olduğu baraj, göletgibi su depolama tesislerinin projelendirilmesi, uygulanacak tarım sistemi başarısı,havza ıslah çalışmaları, su toplama havzalarının akım ve yağış <strong>kar</strong>akteristiklerininaraştırılması ve bölgelere göre en uygun değerlerin belirlenmesi amacıylayürütülmüştür. Diğer yandan aynı kurum 1996–2000 yılları arasında yağış akımilişkilerini ve bunlara bağlı olarak belirlenen akım ve birim hidrografları <strong>kar</strong>arlıizotop yöntemleri ile belirlenmesi üzerine bir çalışma yürütmüştür (Tekeli ve diğ.,2001).İstatistiksel temelli metotlar; hidrolojide kullanılan geleneksel istatistikselmetotları temel alarak geliştirilmiştir. Bu metotlar ampirik hidrolojik metotlardanmatematiksel olarak çok daha ileridir. Metotların en önemli tipi regresyon vekorelasyon modellerini içermektedir. Lineer regresyon ve korelasyon teknikleri,farklı veri setleri arasındaki fonksiyonel ilişkileri belirlemek için kullanılan standartistatistiksel (örn., Autoregresive İntegred Moving Average (ARIMA), TheConstrained Lineer Systems (CLS), Antecedant Precipitation Index (API))metotlardır (Refsgaard, 1996).2.2.2. Kavramsal ModellerKavramsal modeller (sıcaklık–indeks temelli) daha az girdi değişkeniyleçalışabilen modellerdir. Akımların uzun (birkaç ay yada hafta) ve kısa süreli (birkaçgün) tahminlerini belirlemede kullanılmaktadır (Seibert, 1999). Bu modellerdekullanılan parametreler ve değişkenler bütün havzanın ortalama değerlerinigösterdiklerinden dolayı hidrolojik süreçlerin tanımlanmasında bireysel toprakkolonları için geçerli olan eşitliklere direkt olarak dayandırılmamaktadır. Bundandolayı fiziksel temele sahip yarı ampirik eşitlikler kullanılmaktadır. Bu yüzdenaraştırma yapılan havzanın özelliklerine göre model parametreleri yalnızca alansalveriler kullanılarak belirlenmeyip ayrıca kalibrasyon yapılarak belirlenmesigerekmektedir (Refsgaard, 1996). Bu durum genel olarak bir havzada modelinperformansını artırırken sonuçların diğer bölgelere transfer edilmesinde modelingüvenilirliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bir havzadaki hava sıcaklığınınölçümü ve yersel interpolasyonu, detaylandırılmış enerji denge gözlemleriningerçekleştirilmesinden daha kolaydır. Bu yüzden model kullanıcıları yersel dağılımlıhidrolojik simülasyonları için sıcaklık indeks metotlarını kullanmayı daha çok tercihetmektedirler (Zappa et al., 2003). Hidrolojik zaman serileri, modelin kalibrasyonuiçin yeterince uygun olduğunda model özellikle yağış akış simülasyonları içinolumlu sonuçlar vermektedir (Refsgaard, 1996).2.2.3. Fiziksel Temelli ModellerFiziksel temelli (enerji denge temelli) modellerin çalışmasında kullanılanöncellikli değişkenlerinin artışı ve serbest parametrelerin sayısının azaltılması bu türmodeller için kalibrasyonun gerekliliğini azaltmaktadır (Zappa et al., 2003). Bu


modeller, temelinde çok sayıda veri ile desteklenmiş güçlü matematiksel birikim vehesaplamalara dayanmaktadır (Kokkonen and Jakeman, 2001). Bu tür modellerin birhavzadan başka bir havzaya uygulanması esnasında kalibrasyonun tekrar sıfırdanbaşlamasına gerek olmadan önceden kazanılmış deneyimlerin başka havzalarataşınmasına izin vermektedir (Zappa et al., 2003). Fiziksel temelli modellerin <strong>kar</strong>erime tahminleri, <strong>kar</strong> kütlesi ile onun çevresi arasındaki enerji değişimini esasalmaktadır (Hendrick, et al., 1971; Ohara and Kavas, 2006). <strong>Su</strong>yun akış ve enerjisidirekt olarak kısmi diferansiyel eşitliklerinden (örn., arazi ve kanal akışları için SaintVenant eşitlikleri, doymuş zon akışı için, Richard eşitliği ve yer altı su akışı için,Boussinesq ) hesaplanabilmektedir. Fiziksel temelli modeller havzanın hidrolojiksüreçlerinin tanımını diğer modellerden daha doğru ve detaylı vermektedir. Ayrıca,pratikte bu modeller diğer modellerin uygun olmadığı havzalarda modellerintamamlayıcısı olarak kullanılabilmektedirler (Refsgaard, 1996).3. KAR ERİME MODELLERİSon 50 yıl içinde oldukça fazla sayıda <strong>kar</strong> erime modeli geliştirilmiştir. Bumodeller ile <strong>kar</strong> örtüsünün birikme, çekilme ve erime süreçlerinin modellenmesibirçok uygulama alanında önemli yer tutmaktadır.Şöyleki;• Kar, kış sezonu boyunca depoladığı suyu erime sürecinde hızlı bir şekildeserbest bıraktığından dolayı erime suyunun kontrolü ve planlamasıbakımından <strong>kar</strong> modelleri hidrolojik uygulamalar için oldukça önemlidir.• Kar, atmosfer ve toprak yüzeyi arasındaki ısı ve nem değişiminde önemlibir etkiye sahiptir. Bu nedenle <strong>kar</strong> modelleri, iklim ve sayısal hava tahminmodellerinde, atmosfer için sınır şartları sağlanmasında kullanılan araziyüzeyinin tanımlanması için gereklidir.• Birçok <strong>kar</strong>maşık fiziksel temelli <strong>kar</strong> modeli, <strong>kar</strong> kütlesinin iç yapısınındetaylandırılmasındaki uygulamalarda kullanılmaktadır (örn., çığ tahmini).Modelleme sisteminin bir parçası olarak kabul edilen ve sezonsal <strong>kar</strong> örtüsüylekaplı havzalardan oluşabilecek erime ve akış tahminlerinin yapılmasında kullanılanher modelin kendine özgü algoritması bulunmaktadır. Bu algoritmalar sorunun tamolarak tanımlanmasına, çözüm için izlenecek yolun belirlenmesine ve ulaşılmakistenen hedefe ulaşılmasında önemli katkılar sağlamaktadır. Bütün <strong>kar</strong> erimealgoritmaları bir yüzey enerji dengesi içerirken birçoğu da <strong>kar</strong> kütlesinde meydanagelen olayların bazı hesaplamalarını da içermektedir (Melloh, 1999; Dibike andCoulibaly, 2004). Önceleri yazılan modellerin çalıştırılması oldukça zamanalmaktaydı. Bugün bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler ile daha geniş dağılımmodelleri ve detaylandırılmış tek boyutlu modellerin çalıştırılması daha kısa zamanalmaktadır. Yeni teknolojilerin hidrolojik süreçlere uygulanması uydu aracılığıylaelde edilen elektromanyetik spektrumların ölçülmesiyle yapılmaktadır. Bu teknolojihavzanın geometrisi, drenaj ağı, arazi kullanımı vb. verilerin modellerde girdi olarakkullanılmasında önemli kolaylıklar getirmektedir (Şorman, 2001). Günümüzdeuzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri hidrolojide en yaygın kullanım araçlarıolup, her ikisi de hidrolojik modellere girdi olarak veri sağlamaktadır. Buteknolojiler, konvansiyonel haritalama tekniklerinin yerini doldurmadan ziyade, hertürlü verinin yorumunun yapılması ve bunların işlenmesine yardımcı olmaktadır(Şorman, 2000). Bütün bunlara ilaveten <strong>kar</strong> erimeleriyle beslenen havzalarında


planlanacak depolama yapılarının gerek planlanması gerek işletilmesi aşamasındahangi <strong>kar</strong> erime modeli kullanılırsa kullanılsın modelin doğruluk gücü havza üstkotlarından ölçülen verilerin güvenilirliğiyle orantılıdır (Gürer, 2001).Kar erime süreci sıcaklık ölçümüne dayalı tek boyutlu basit metotlardanenerji balans temelli çok katmanlı <strong>kar</strong>maşık değişkenlere kadar farklı yaklaşımlarlamodellenmiştir. Günümüzde bazı modeller çok az sayıda meteorolojik veriye ihtiyaçduymaktadır. Bu tip modeller yüzey enerji dengesini tanımlamak için genelde havasıcaklığı verilerini kullanmaktadırlar. Daha detaylı yüzey denge modelleri iseradyasyon verileri, rüzgar hızı, nispi nem, yağış gibi verilere ihtiyaç duymaktadır(Melloh, 1999).Kar kütlesinde oluşan enerji değişimi kavramsal ve fiziksel temellimodellerin alt yapılarını oluşturmaktadırlar. Bu modellerden bazıları; UEB,SNTHERM, HEC-1, SSARR, NWSRFS, PRMS ve SRM’dır. Bu çalışmadabelirtilen modellerin geçmişten günümüze kadarki gelişim süreçleri ve modellerinher birinin teorik temelleri ve uygulamaları irdelenmiştir.4. KAR ERİME MODELLERİNİN TANIMLANMASI4.1. UEB ModeliBu model, 1996 yılında Tarbaton ve Luce tarafından geliştirilmiş, fizikseliçeriği olan tek katmanlı enerji temelli bir modeldir. UEB model; <strong>kar</strong>-su eşdeğeri (W(m)), enerji içeriği (U(kj/m 2 )) ve <strong>kar</strong> yüzeyinin yaşı (albedo hesaplamaları için) gibideğişkenlerle <strong>kar</strong>akterize edilmektedir (Çizelge1.) (Tarbaton and Luce, 1996).Model üç değişken içerdiğinden dolayı tipik enerji balans erime modellerinden dahaaz <strong>kar</strong>maşık bir yapıya sahiptir (Williams and Tarbaton, 1999). Yapılan çalışmalardagörülmüştür ki UEB, hidrolojik döngünün diğer faktörleri ile <strong>kar</strong> arasındaki ilişkileridikkate almamasına rağmen verdiği sonuçlar bakımından oldukça başarılı birmodeldir (Zanotti et al., 2004). Model; hava sıcaklığı, yağış, rüzgar hızı, nem vegelen solar radyasyon girdileri ile çalışmaktadır. Ayrıca <strong>kar</strong> albedosu, hissedilebilir,gizli ve adveksiyon ısı değişkenleri gibi fiziksel temelli parametreleri dekullanmaktadır (Parajka et al., 2005). Kar kütlesini tek katmanlı olarak kabuletmesinden dolayı yüzey örtüsüne gelen enerji girdisinin büyük bir kısmı netradyasyondan sağlanmaktadır. Şöyle ki <strong>kar</strong> yüzeyine gün içerisinde giren enerjininbüyük bir kısmı rüzgar tarafından hissedilebilir ısı olarak alınırken, radyasyonlagiren enerji ise toplam enerji girdisinin %75’ni oluşturmaktadır. Kar erimesi, toplamenerjinin %80’i kullanırken, evaporasyon yoluyla %20’i kayıp olmaktadır.Hissedilebilir ısı ile gizli ısının büyüklükleri aynı fakat yönlerinin zıt olduğundandolayı <strong>kar</strong> erimesi için en önemli kaynak radyasyon yoluyla oluşan enerji olduğugörülmektedir (Hayashi, et al., 2005).


Modeli basitçe ifade etmek gerekirse, bir zaman periyodu içerisinde <strong>kar</strong>kütlesine giren enerji, çıkan enerji ve kütledeki enerji depolanmasındaki değişiminhesaplanması ilkesine dayanmaktadır (Tarbaton and Luce, 1996).4.2. SNTHERM ModeliBu model meteorolojik veriler yardımıyla yüzeyden ısı akışıyladesteklenmiş olan fiziksel temelli bir <strong>kar</strong> ve toprak modeli olup başlangıçtaAnderson’un (1976) kütle ve enerji denge <strong>kar</strong> modeline dayanmaktadır. SNTHERM;donmuş toprak ve <strong>kar</strong> tabakası içerisindeki katmanların sıcaklıklarını tahmin etmekiçin Rachel Jordan tarafından geliştirilmiş çok tabakalı <strong>kar</strong> kütlesinde oluşansüreçlerin daha detaylı olarak dikkate alındığı (Melloh, 1999), tek boyutlu kütleenerji denge modelidir (Jordan, 1991). Bu model toprak-<strong>kar</strong> ve <strong>kar</strong>-hava arayüzeyleri arasındaki enerji değişimini belirlemek için yaygın olarakkullanılmaktadır. Ayrıca topoğrafik yapıdaki değişimler modelin doğruluğundafarklılıklara neden olabilmektedir (Molotch, 2003).Kış sezonu boyunca <strong>kar</strong>la kaplılık ve <strong>kar</strong>ın toprağa ilk düşüşü ile toprağındonmasından başlayarak ilkbahardaki yüzeysel erimelere kadarki dönemi içinealacak şekilde planlanmıştır. Yağmur-<strong>kar</strong> yağışı, erime-donma devreleri ve toprağınçıplak evreden <strong>kar</strong>la kaplı evreye dönüşümü gibi tüm meteorolojik şartlarauygulanabilen kapsamlı bir model olarak bilinmektedir (Melloh, 1999). Modelin asılamacı yüzey sıcaklık tahmini olmasına rağmen ısı denge eşitliğinde bulunanbileşenlerde olduğu gibi suyun hal değişimini de içermektedir. Kar örtüsününyoğunlaşması ve yapısal değişimi sonucu optik ve termal özelliklerin etkisininoluşmasına neden olmaktadır. Kar içerisindeki su akışı, yer çekim akış algoritmalarıile modellenir (Jordan, 1991).Günümüzde <strong>kar</strong>la ilgili birçok çalışmada SNTHERM kullanılmaktadır.Çünkü bu model <strong>kar</strong>la ilgili olayların açıklanmasında güçlü bir alt yapıya sahiptir(Jordan, 1991). Bu modelle tüm <strong>kar</strong> katmanlarındaki yüzey enerji değişimi, <strong>kar</strong>yoğunluğu, <strong>kar</strong> tanelerinin büyüklüğü, sıvı su ve sıcaklık gibi bileşenlerhesaplanabilmektedir. Bu modelde <strong>kar</strong> yüzey enerji değişiminde orman örtüsünün ve<strong>kar</strong>ın yersel dağılımı dikkate alınmamaktadır (Hardy et al., 2001).Bu model <strong>kar</strong> içerisindeki çoğu özellikleri ve işlemleri (örn., ısı iletimi, suakışı, erime, sıkışma, tane büyümesi, derinlere güneş radyasyonun absorplanması)taklit etmektedir. Çıktı olarak <strong>kar</strong> derinliğini, <strong>kar</strong> sıcaklığının profilini, su içeriğini,


yoğunluğunu, tane büyüklüğünü ve yüzeyden evaporasyon ve hissedilebilir ısıakışını vermektedir (Jordan, 1991).4.3. HEC-1 ModeliBu model ilk olarak US Army Corps Engineers (USACE) tarafından 1967yılında geliştirilen bir taşkın akış simülasyon modelidir. HEC-1’in zaman içerisindesayısal metotları ve kullanıcı ara yüzeyleri geliştirilerek birkaç kez güncelleştirilmişve revize edilmiştir. Akış olayının simülasyonu için, bir birim hidrografa yağmuryağışı ve erimenin uygulanmasıyla gerçekleştirilmektedir. Daha sonra taban akışınınilavesiyle de toplam hidrograf hesaplanmaktadır. Modelde kullanılacak havzanın althavza sayısında veya büyüklüğünde herhangi bir sınırlama yoktur. Ayrıca donmuştoprağın ve sıcaklıkla değişen suyun özellikleri dikkate alınmamaktadır (USACE,1998; Melloh, 1999).Tek olay modeli olan HEC-1’de <strong>kar</strong> erime olayı ya derece gün sıcaklıkindex metoduyla yada basitleştirilmiş enerji denge yaklaşımıyla hesaplanmaktadır.Her bir zondaki yükselti farklarından kaynaklanan sıcaklık sapmalarını azaltmakamacıyla bir alt havzada en fazla 10 yükselti zonu kullanılabilmektedir (USACE,1998).Kar erime sıcaklık indeksi, açık alanlardan ziyade ormanlık alanlarda çokdaha güvenilir olduğu belirlenmiştir. Ormanlık örtüsü olmayan, yapraklarını dökenağaçlarla kaplı olan veya seyrek çam ormanları bulunan havzaların sıcaklık indeksmetodu ile modellendirilmesinin daha az güvenilir olduğu ileri sürülmektedir.Çünkü yapraklarını dökmeyen ağaçların bulunduğu ormanlık örtüden dolayı direktgüneş radyasyonu ve rüzgarın etkisini azalttığı için sıcaklık tek belirleyiciolmaktadır (Melloh, 1999).HEC-1’de ki enerji denge metodu bulutlu havalar ve açık havalar için ikiayrı eşitlikle ifade edilmektedir. Yağışın olmadığı zamanlarda bulutluluk durumumeteorolojik kayıtlardan tespit edilmektedir. Yağışın olduğu zamanlarda ise havabulutlu olarak kabul edilmektedir (Reed, 1998).4.4. SSARR ModeliBu model su kontrol çalışmalarının planlanması, dizaynı, işletilmesiamacıyla <strong>kar</strong> erimesinin baskın olduğu nehir havzalarında hidrolojik simülasyonlaroluşturmak için, 1956 yılında US Army Corps of Engineers, North Pacific Division(USACE-NPD) tarafından geliştirilmiştir (Melloh, 1999). Kolombiya ve Mekongnehirleri gibi çok sayıda nehir sistemine başarılı bir şekilde uygulanmıştır.Birleştirilmiş temsili parametreleri kullanan ilk sürekli akış simülasyonmodellerinden biri olup iki adet modül içermektedir. Bu modüller <strong>kar</strong> ölçüm ve akışanaliz modüllerdir. Kar ölçüm modülü içerisindeki SSARR programı özeluygulamalar için adaptasyonuna müsade eden iki opsiyonun kullanılmasıyla <strong>kar</strong>erimesi hesaplanır. Kar erime hesaplamaları için ilk opsiyon, sıcaklık indeksyaklaşımına dayanırken ikinci opsiyon, <strong>kar</strong> erime eşitliğinden genelleştirilmiştir.Ayrıca, bu modül ile havzanın sahip olduğu <strong>kar</strong> kütlesinin durumu iki farklı opsiyonile belirlenebilmektedir. Bunlar; <strong>kar</strong> örtüsü “çekilme eğrisi” veya “birleştirilmiş <strong>kar</strong>bantları” opsiyonlarıdır (USACE, 1998).Çekilme eğri modelinde, sıcaklık index veya enerji bütçesine dayanan biralgoritma ile <strong>kar</strong> erimesi hesaplanmaktadır. Derece-gün sıcaklık indeks metoduHEC-1’de kullanılan eşitliğin aynısını kullanmaktadır. Yalnızca derece-gün erime


katsayısı günlük verilerle çalışan modelde değişkenlik gösterebilir. SSARR’dekullanılan enerji denge metot eşitlikleri bazı önemli eklemelerle HEC-1’in aynısıdır(Melloh, 1999). Gerçekte <strong>kar</strong>la kaplı alan ile bir ölçüm periyodu için biriken akışteorik olarak <strong>kar</strong> örtüsüyle <strong>kar</strong>şılaştırılır. Bu yaklaşım tek bir ünite olarak havzayaveya <strong>kar</strong>sız alanlar ile <strong>kar</strong>la kaplı alanlara bölünmüş havzaya uygulanabilmektedir.Birleştirilmiş <strong>kar</strong> bandı <strong>kar</strong> birikim ve yüzey erimesinin bağımsız olarakdikkate alındığı eş yükselti bantlarının oluşturulduğu havzayı formüle etmeyeteneğini sağlamaktadır. Yoğun ormanlık alanda <strong>kar</strong> erimesi, yağışın olmadığıdönemde sıcaklık indeks metodu, yağışlı dönemde ise modifiye edilmiş erimeeşitliği kullanılarak hesaplanmaktadır (USACE, 1998).Akış analiz modülü; yüzey, yüzeyaltı ve taban akımı bileşenlerininbirleşmesiyle kaçan mevcut yağış veya <strong>kar</strong> erime yüzdesinin belirlendiği durum veseviyedeki yalnızca toprak-nem rezervuarını kullanır. Kaçmayan su, toprak nemiolarak tutulan ve evapotransprasyon kayıpları arasında bölünür. Günümüzdekullanılan SSARR modeli donmuş toprağın nemi veya akışı etkileyen sıcaklığa bağlısuyun özellikleriyle direkt olarak ilgili değildir (USACE, 1998; Cunderlik, 2003).4.5. NWSRFS ModeliNWSRFS modeli, standart havza modelinin geliştirilmiş halidir. ModelUlusal Hava Servisi’nin Hidrolojik Araştırma Laboratuarı’nda 1972 yılındageliştirilmiştir. Bu model içerisindeki <strong>kar</strong> birikim ve yüzey erime modeli HYDRO-17’de tanımlanmıştır. NWSRFS modeli, hem serbest su hemde toprak-nem tansiyonseviyesi kullanılarak toprak neminin beş rezervuara bölündüğü Sakramento topraknemhesaplama modelini kullanmaktadır. Ayrıca oluşan akış da Sakremneto topraknem hesaplama modeli kullanılarak hesaplanmakta ve birim hidrograf yaklaşımıkullanılarak akışa dönüştürülmektedir.HYDRO-17’de tanımlanan <strong>kar</strong> birikim ve yüzey erime modeli, havasıcaklık indeks metotlarının kullanıldığı uygulamaların en başarılılarından biridir.HYDRO-17’de belirtildiği gibi modelin temel felsefesi değişik süreçleri açıklamakiçin tek bir indeks kullanmaktan ziyade her bir önemli fiziksel bileşenin ayrıntılıolarak gösterilmesi olarak ifade edilmektedir. Bu model için, gerekli meteorolojikgirdi yalnızca hava sıcaklığı ve yağıştır (USACE, 1998).NWSRFS’de ki <strong>kar</strong> birikim ve yüzey erime modelinde <strong>kar</strong> kütlesinin enerjibütçesinin önemli bileşenleri; <strong>kar</strong> kütle birikimi, hava-<strong>kar</strong> arayüzeyinde ısı değişimi,<strong>kar</strong> örtüsünün alansal büyüklüğü, <strong>kar</strong> kütlesinin içerisinde depolanan ısı, sıvı suyuntutulması ve iletilmesi ve toprak-<strong>kar</strong> ara yüzeyinde ısı değişimidir. Kar erimesiyağışlı veya yağışsız periyotlar için farklı şekilde hesaplamaları yapılmaktadır.Yağışsız dönemdeki erime, mevsimlik olarak değişen erime faktörünün kullanıldığıderece-gün yaklaşımı kullanılarak hesaplanmaktadır. Yağışlı dönemdeki erimemiktarını hesaplamak için net radyasyon, gizli, hissedilebilir ve yağmur suyu ısıtransferlerini hesaplandığı bir enerji denge eşitliğinden hesaplanır. Kütledeki mevcutsıvı su ve soğuk doygunluğunun simüle edildiği ve böylece <strong>kar</strong> kütlesininolgunluğunun <strong>kar</strong>akterize edildiği <strong>kar</strong> durumunun hesaba katılması NWSRFS’ninbir anahtar özelliğidir. Kar kütlesinin alansal dağılımı ortalama alansal <strong>kar</strong>-sueşitliğinin oranıyla <strong>kar</strong> örtüsünün kaplılığı arasındaki ilişkinin bir alansal çekilmeeğrisinin kullanılmasıyla ilgilidir. Bu alansal çekilme eğrisi, modellenen belirli biralan için yıldan yıla sürekli olabileceği düşünülmektedir. Yağışlı veya yağışsızdurumların her ikisinde de ilk önce <strong>kar</strong> kütlesinin ısı bütçesi doyurulur, mevcut


eriyen su geciktirilir ve <strong>kar</strong> içindeki suyun dönüşümünü simule etmek için azaltılır.Sonunda fazla sıvı su NWSRFS’nin akış kısmını oluşturur (USACE, 1998; NWS,2008; Panagoulia, 2008).4.6. PRMS ModeliPRMS, ABD’de Jeolojik Araştırmanın <strong>Su</strong> Kaynakları Bölümü tarafından1973 yılında geliştirilmiştir. Bu model <strong>kar</strong> erimesinde günlük ortalama akışın uzundönemli simülasyonları ve akım hidrografları için geliştirilmiş çok amaçlı birmodeldir. PRMS; veri yönetim, depolama ve çıktı bileşenlerinden oluşmaktadır.PRMS’nin ana özelliği birleştirilmiş veya dağıtılmış parametre tipi model olarakifade edilmiştir. Bu modelde havza eğim, bakı, yükselti, vejatasyon tipi, toprak tipi,arazi kullanımı ve yağış dağılımı gibi havza özelliklerine dayanan alt ünitelerebölünebilmektedir. Toprak, iklim, bitki ve fizyografik <strong>kar</strong>akteristiklerini esas alanhidrolojik HYÜ olarak adlandırılan alt havzalara ayrılmış havzalardan oluşmaktadır.Her bir HYÜ kendi içinde birleştirilmiş olan parametreler ile modellenir (Cunderlik,2003). CBS’nin kullanımının artmasıyla HYÜ içerindeki havzaların ayrılması çokdaha kolaylaşmıştır.Her bir HYÜ’nün fiziki yapısı, iklim, toprak ve hidrolojik<strong>kar</strong>akteristiklerinin tanımlandığı girdi değişkenleri belirlenmelidir. Bu modelinçalıştırılması için minimum girdi parametreleri; günlük maksimum ve minimumsıcaklık, yağış ve güneş radyasyonudur. Kar erime bir enerji bütçe yaklaşımıkullanılarak modellenmektedir. Her bir HYÜ için <strong>kar</strong> kütlesinin oluşumu, birikmesive çekilmesi dikkate alınır. Enerji bütçesi, net kısa ve uzundalga radyasyonunudikkate almaktadır. Kar kütlesi rutini, su eşitliği ve ısı bütçesini göz önüne alır vesonunda <strong>kar</strong> kütlesinin olgunlaşması dikkate alınmaktadır. Kondensatiyon,adveksiyon ve toprağın kondüksiyonu enerji bütçe terimlerinde dikkatealınmamaktadır. Akış, lineer ve lineer olmayan su depolarının bir serisi kullanılarakher bir HYÜ’dan hesaplanmaktadır. Bu su depoları yüzey akım, yüzey altı akım vetaban akımlarından oluşmaktadır. Pratikte her bir HYÜ kendi yüzey su depolarınasahiptir. Bununla beraber tam bir havza için yalnızca bir yüzey altı ve bir taban akımsu deposu vardır. Havzanın toprak özelliklerindeki değişime bağlı olarak her birHYU için daha bireysel yüzey altı su depoları kullanılmaktadır (Leavesley et al.,2002; Salvetti, 2002).4.7. SRM ModeliBu model akışın önemli öğelerinden biri olan <strong>kar</strong> erimesinin olduğu dağlıkhavzalarda günlük veya mevsimlik akımların simülasyonu ve tahminine yönelikolarak 1975 yılında geliştirilmiştir. Model, hem nemli hem de yarı kurak iklimlerde(Hawkins, 2006) hem alansal (0.76-122 000 km 2 ) hem de yükseklik (305-7690 m)(Martinec et al., 1997) olarak oldukça geniş bir aralıkta kullanılabilen bir derece günmodelidir (Morid et al., 2004). Modelde uzaktan algılama verilerinin kullanılmasıylaçok büyük havzaların <strong>kar</strong>la kaplılığı hakkında önemli ipuçları verilmektedir (Çizelge2). Bu model kullanılarak yapılan çalışmaların model parametrelerinin doğru birşekilde seçilmesi modelin doğruluğu artırmaktadır. SRM, <strong>kar</strong> örtüsünün alansalyüzdesi, hava sıcaklığı ve yağış gibi kritik girdi değişkenleri kullanılmaktadır. Bumodel yükseklik zonlarına göre havzayı bölmekte ve her bir yükselti zonundaki <strong>kar</strong>erime miktarı derece-gün metoduyla hesaplanmaktadır. Model, spesifik havzaözelliklerinden akış katsayılarını, derece-gün faktörlerini ve tarihsel çekilme


katsayılarını içermektedir. Havzanın tanımlanmasında havza alanı incelenerek herbir yükselti zon alanlarının ve sıcaklık laps oranlarının dikkatli bir şekildebelirlenmesi gerekmektedir (Cunderlik, 2003). SRM’de <strong>kar</strong> erime sezonu boyuncaher gün <strong>kar</strong> erimesinden ve yağışlardan oluşan su, havzadan günlük akımadönüştürülüp hesaplanan çekilim akımına ilave edilerek hesaplanmaktadır.MSS: Multiple spectral scanner, TM: Tematic mapper, NOAA: National Oceanicand Atmospheric Administration, AVHRR: Advancrd very high resolutionradiometer, SPOT: System probatoire d’observation de la tere (Fransız), MOS:Marine observation satellite (Japon), ERS: European remotesensing satellite.5. KAR ERİME MODELLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIİlk model çalışmaları basitleştirilmiş enerji denge yaklaşımlarıdır. 1950’liyıllarda başlayan bu çalışmaların ilk temsilcileri SSARR ve HEC-1 dir. SSARR veHEC-1 Sierras’da ki Kuzey Pasifik Bölümünde yapılan <strong>kar</strong> araştırmalarınadayanmaktadır. Enerji denge eşitliklerinden türetilmiş SSARR ise orman örtüsü,güneşlenme ve rüzgar hızı için geliştirilen katsayıları kullanmaktadır. Bu katsayılarHEC-1 için ortalama bir değerde sabitlenmiştir. Her iki modelde (SSARR, HEC-1’)sıcaklık ve yağış verilerinin mevcut olduğu durumlarda sıcaklık indeks metodunukullanmaktadır. Daha sonraları HEC-1’i temel alarak geliştirilen HEC-HydrologicModeling System (HMS), HEC-1’in benzer (hidrograf, hidroloji ve rezervuar)özelliklerine ilaveten bilgisayar kullanımı ve hidrolojik açıdan önemli ilerlemelersağlayacak özellikler ilave edilmiştir. Böylece değişik büyüklükte ve özelliklerdekihavzalarda yağış-akış simülasyonu yapmak oldukça kolaylaşmıştır (USACE, 2001).Ayrıca grafik kullanıcı arayüzü sayesinde programa veri girişi çokkolaylaştırılmıştır. Model ağı ve hidrolojik elemanlarla ile ilgili veriler, grafikkullanıcı arabirimi ile girilebilmektedir. Mevcut olan CBS arayüzü sayesinde sayısalarazi modellerinden havza üzerindeki akım yönleri ve alt havza sınırlarıbelirlenebilmektedir. Ayrıca, tüm bu bileşenleri yağışı-akışa çevirerek bir hidrolojikmodel ağ veri yapısı şekline dönüştürebilme özelliğine sahiptir (Ertürk, 2005). HEC-1 metotları <strong>kar</strong>ın olgunlaşması, gözeneklerde tutulan su ve <strong>kar</strong> kütlesindeki suyunakışı gibi önemli <strong>kar</strong> kütlesinin süreçlerini dikkate almamaktadır. Modelde yerden15,2 m yükseklikteki rügar hızının dikkate alınmasından dolayı bu yüksekliktekiölçümlerin elde edilmesi oldukça zor olduğundan modelin kullanımı zorlaşmaktadır.


Çünkü bir çok ölçüm istasyonunda 2-10 m yükseklikte ölçümlergerçekleştirilmektedir HEC-1 <strong>kar</strong> modelleri tahminden ziyade planlamaçalışmalarında sıklıkla kullanılmakta ve <strong>kar</strong> erime akışının olduğu durumlardabirincil katkı sağlamamaktadır (Melloh, 1999).SSARR’ın daha sonraki versiyonlarından biri olan ve Kuzey PasifikBölümü tarafından geliştirilen NWSRFS’de <strong>kar</strong> kütlesindeki süreçlerin bazılarınıkullanmaktadır. SSARR’ın ve HEC-1’in aksine NWSRFS işletimsel algoritması birsıcaklık indeks metodundan ziyade yağışlı periyot için basitleştirilmiş bir enerjibütçe yaklaşımının kullanıldığı <strong>kar</strong> erime hesaplama yöntemini içermektedir.Bununla birlikte yağışsız dönemlerde diğer iki modele benzer şekilde bir sıcaklıkindeks metodunu kullanılmaktadır. Diğer taraftan NWSRFS enerji denge eşitlikleriSSARR enerji denge eşitliklerinde olduğu gibi orman ve güneş açısı değişimlerineizin vermemektedir (Melloh, 1999).Hem basit hemde daha detaylandırılmış yoğun işlem gerektiren modelleringeliştirilmesinde teknolojik gelişmeler, verilerin elde edilmesini ve bilgisayarortamında işletilmesini daha da kolaylaştırılmasına önemli katkı sağlamıştır.Kronolojik açıdan bakıldığında 1975-1980’li yıllar arasında <strong>kar</strong> örtüsünün alanbilgisinde oldukça güvenli bir şekilde kullanılan basit sıcaklık indeks metodununbenimsendiği SRM ve PRMS geliştirilmiştir (Ogden et al., 2001).Karla kaplı alanların belirlenmesinde alınan uydu görüntüleri SRM’dekullanmaktadır. Bu yeni veri toplama şekli ile daha kısa zamanda ve daha genişalanlardan verilerin elde edilmesi sağlanmıştır. Bu durum özellikle gökyüzünün açıkolduğu dönemler havzadan verilerin alınması için en uygun şartlardır. ÜlkemizdeFırat nehrinin ana kaynaklarından biri olan Yu<strong>kar</strong>ı Fırat Havzası’ndaki akım öntahmin çalışmalarında SRM kullanılmıştır. Bu çalışmada <strong>kar</strong>la kaplı alanların bilgisiiçin uydu görüntüleri, hava sıcaklık ve yağış bilgileri SRM modeline veri olarakgirilmiştir. Elde edilen akım tahmin değerleri gözlenmiş akım ölçümleriyle<strong>kar</strong>şılaştırılmıştır. Sonuçların ümit verici olduğu bildirilmiştir (Tekeli, 2005).PRMS’de kullanılan <strong>kar</strong> algoritmaları, <strong>kar</strong> kütlesinin içndekinden ziyade daha hızlıdeğişime uğrayan <strong>kar</strong>ın yüzey tabakasındaki değişim oranlarının gözlemleriniyansıtmaktadır. PRMS ile çeşitli iklimsel ve coğrafik bölgelerde <strong>kar</strong> erime akıştahmin çalışmaları yapılmıştır (Kidd and Bossong, 1987; Kuhn, 1989; Flynn et al.,1995). Oregon’da Willamette nehir havzasında 21 büyük ölçekli 253 alt havzadakiçalışmalarda günlük maksimum ve minimum sıcaklıklar ile gözlenmiş, yağışdeğerleri modele girdi olarak kullanılmıştır. Yapılan değerlendirmede ölçümdeğerleri ile %27-51 arasında değişen oranlarda hatalar içerdiği bildirilmiştir(Hawkins, 2005).1990’lı yıllarda hızlı bilgisayar işletim sistemleri ve daha hassas ölçümsensörlerindeki gelişmelerle birilikte dağıtılmış ve detaylandırılmış çok katmanlı veçok parametreli (örn., SNTHERM) <strong>kar</strong> modellerinin kullanımı kolaylaşmıştır.Karmaşık ve çok parametreli modellerin yüzey enerji bütçe yaklaşımının tahminkabiliyeti ve süreçleri daha detaylı bir şekilde ele alınmasıyla, <strong>kar</strong> kütlesininsimülasyon ve tahminlerindeki hataları azaltmıştır (Hardy et al., 1997; Shih at al.,1997; Li et al., 2001; Gustafsson et al., 2001; Holcombe, 2004; NCAR, 2007).Tarboton and Luce (1996) tarafından geliştirilen UEB’de SNTHERM gibi noktasalölçümleri kullanan ve <strong>kar</strong>ın erimesinde enerji dengesini dikkate alan fakat <strong>kar</strong>kütlesini katman katman değilde tekbir katman olarak inceleyen bir modeldir.SNTHERM, çok tabakalı <strong>kar</strong> kütlesinde oluşan süreçleri daha detaylı olarak


incelemekte ve toprak-<strong>kar</strong> ve <strong>kar</strong>-hava ara yüzeyleri arasındaki enerji değişiminibelirlemek için yaygın olarak kullanılmaktadır. UEB kullandığı argümanlarbakımından SNTHERM’e oranla daha basit bir yapıya sahiptir. Aynı radyasyongirdilerinin kullanıldığı modellerin <strong>kar</strong>şılaştırılmasında SNTHERM modeliUEB’den bütün ölçümlerde daha iyi sonuç verdiği bildirilmiştir. Bunun sebebini, heriki modelinde farklı albedo prosedürlerini takip etmelerinden kaynaklandığı ifadeedilmiştir. Ayrıca, atmosferik stabilite ve <strong>kar</strong>ın termal iletkenliği düzeltmeye <strong>kar</strong>şıhassas olduğundan iki model arasında hissedilir ısı ve <strong>kar</strong> yüzey sıcaklığında önemlifarklılıkların olduğu ileri sürülmüştür (Koivusalo and Heikinheimo, 1999). Nispetenkurak iklime yakın bölgelerde <strong>kar</strong> örtüsünün yüzey enerji bütçesindeki potansiyelfarklıkların, <strong>kar</strong> süreçlerinin modellemesinde üç farklı yüzey erime periyodu içinölçüm değerler ile uyum içinde olduğu görülmüştür (Hawkins and Ellis, 2007).Ayrıca, orman örtüsü; kısa dalga radyasyon dengesi, rüzgar profili ve ölçülenhissedilebilir ısı akışında önemli bir etkiye sahip olduğu belirlenmiştir (Koivusaloand Heikinheimo, 1999).6. SONUÇKullanılan modellerin doğruluğu onu oluşturan matematiksel ifadelerintahmin yeteneğine bağlıdır. Bu nedenle oluşturulacak modelde kullanılacakparametrelerin ve katsayıların olayı temsil gücü belirlenirken çok hassasdavranılmalıdır.Havzadan elde edilen noktasal ölçüm değerleri, havzanın bütününü temsiletmesi gerektiği için ölçüm istasyonlarının konumunun dikkatli seçilmesi gereklidir.Ayrıca büyük araştırma havzalarının, alt havzalara veya yükselti zonlarına ayrılmasımodelin tahmin gücünü artırmaktadır.Hidrolojik modelin doğru seçimi için kullanılan değişik kriterler vardır. Bukriterler yürütülecek projeye veya proje yürütücüsüne (projede görev alanlara) bağlıolarak değişebilmektedir. Çükü her bir projenin kendine özgü ihtiyaç vegereksinimleri vardır. Bu nedenle projenin ihtiyaç ve gereksinimlerine bağlı olarakuygun model seçilmelidir. Ayrıca modelin seçiminde proje yürütücüsü ve/veyaprojede görev alanların kişisel becerileri ve imkanları da göz önündebulundurulmalıdır.Yapraklarını dökmeyen ağaçların bulunduğu havzalarda orman örtüsünün<strong>kar</strong> kütlesine, direkt güneş radyasyonu ve rüzgarın etkisini azaltmasından dolayı <strong>kar</strong>erime hesaplamalarında sıcaklık indeks metodunun kullanımının daha doğrusonuçlar verebilmektedir.7. KAYNAKLARAcar, R., Sarıgül, S., Yerdelen, C. ve Can, İ., 2001. Kar erimesinde Derece-GünYöntemi ve Erzurum Bölgesi Uygulaması. III. Ulusal Hidroloji Kongresi,İzmir.Andrson, E. A., 1976. A point energy and mass balance model of a snow cover,NOAA, Tech. Report NWS NO. 19, U.S. Dept. of Commerce, SilverSpring, Maryland.Apan, M. 1982. Birim Hidrograf ve Uygulamada kullanılması. Atatürk Üniveristesiyayınları No: 587. Erzurum.Bakır, H., Coşkun, T., Birhan, H., Daşçı, E., Özlü, A., Çakal, M. A. Sevim. Z. veÖztaş, T. 2003. Erzurum-Ilıca Sinirbaşı Deresi Havzası Yağış ve Akımların


<strong>kar</strong>akteristikleri. Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Sonuç Raporları,Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a.Birhan, H., 2000. Eğimli Bir Arazide Kar yağışlarından Meydana Gelen YüzeyAkışı ve Toprak Kayıpları. II. Ulusal Kar kongresi, Köy hizmetleri <strong>Genel</strong>Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Erzurum.Cunderlik, J. M., 2003. Hydrologic model selection for the CFCAS project:Assessment of Water Resources Risk and Vulnerability to ChangingClimatic Conditions. Water resourches Research Report.UTRCA.Dibike, Y. B. and Coulibaly, P., 2004. Precipitation-Runoff Modeling in Cold andSnowy Climate: An Alternative Approach With Artificial Neural Networks.American Geophysical Union, Spring Meeting.Ertürk, A., 2005. <strong>Su</strong> Kalitesi ve Havza Modellemede Kullanılan Yazılımlar.www.ins.itu.edu.trFlynn, K.M., Hummel, P.R., Lumb, A.M., and Kittle, J.L., Jr., 1995, User's manualfor ANNIE, version 2, a computer program for interactive hydrologic datamanagement: U.S. Geological <strong>Su</strong>rvey, Water-Resources InvestigationsReport , 95-4085, 211.Gray, M.D. ve Male, H.D. 1981. Hand Book of Snow. Division of Hydrology,Üniversity of saskatchewan, Saskaton, Canada.Gustafsson, D., Stähli, M. And Jansson P. E., 2001. The surface energy balance ofa snow cover: comparing measurements to two differentsimulation models.Volume 70, Numbers 1-4 .Gürer, İ., 2001. Kar ve Akım Modeller. III. Ulusal Hidroloji Kongresi, İzmir.Gürer, İ., Özgüler, H., Eryilmaz, A., Dorum, A., Gurbuz, A., Bakir, H., Özlü, A.,Sevim, Z., 2002. "1964-2002 Kış Dönemlerinde Türkiyede Kar Gözlem veAnalizleri Konusunda Yapılan Çalışmalar", Uluslararası Çalıştay "AkdenizÜlkelerinde Kar Hidrolojisi" 16-17 Aralık 2002, Beyrut, Lübnan.Hardy, J. P.; McDonald, K.; Davis, R. E., 2001. Distributed mapping ofSNTHERM-modelled snow properties for monitoring measonal freezethaw dynamics. NASA Technical Raport, 58th Annual Eastern SnowConference Ottawa, Ontario, Canada.Hawkins, T. W. and Ellis, A. W., 2007. A Case Study of the Energy Budget of aSnowpack in the Arid, <strong>Su</strong>btropical Climate of the Southwestern UnitedStates, Journal of the Arizona-Nevada Academy of Science, Volume 39,Issue 1, pp. 1–13.Hawkins, T. W., 2005. Parameterization of the Snowmelt Runoff Model for the Salt-Verde System, Arizona during Drought Conditions. Journal of the ArizonaNevada Academy of Sciences, v 38, p 66-73.Hayashi, M., Hirota, T., Iwata, Y. and Takayabu, I. 2005. Snowmelt energy balanceand its relation to foehn events in Tokachi, Japan. Journal of theMeteorological Society of Japan, 83: 783-798.Hendrick, R. L., Filgate, B. D. and Adams, W. M., 1971. Application ofenvironmental. analysis to watershed snowmelt. J. Appl Meteorol., 10:418—429.Holcombe, D. J., 2004. Modeling Approach to Estimating Snow Cover Depletionand Soil Moisture Recharge in a Semi-Arid Climate at Two Nasa ClpxSites. Degree of master of science, colorado state university, fort collins,Colorado.


Jordan, R., 1991. A one-dimensional temperature model for a snow cover. Technicaldocumentation for SNRHERM.89, Special Technical Report 91-16, USArmy CRREL.Jothiprakash, V. and Kalkutki, S.M. 2008. Past, Present and Future of RainfallRunoff Modeling. http://www.planning.gov.sa/home/Home/English.Kaya, S. Ve Helaloğlu, C., 2002. Şanlıurfa – Kızlar Deresi Havzası Yağış ve AkımKarakteristikleri. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri <strong>Genel</strong>Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a.Keskin, M. E. ve Taylan, E. D., 2007. Orta Akdeniz Havzasındaki AkımlarınStokastik Modellemesi. İMO Teknik Dergi, 4271 -4291.Kidd, R.E., and Bossong, C.R., 1987. Application of the precipitation-runoff modelin the Warrior Coal Field, Alabama: U.S. Geological <strong>Su</strong>rvey Water-<strong>Su</strong>pplyPaper 2036, 42.Koivusalo, H. and Heikinheimo, M. 1999. <strong>Su</strong>rface energy exchange over a borealsnowpack: comparison of two snow energy balance models, HydrologicalProcesses, Vol 13(14-15), 2395-2408.Koivusalo, H., 2003. Process-oriented investigation of snow Accumulation,snowmelt and runoff generation In forested sites in finland.(DoctorateThesis).Helsinki University of Technology, Department of Civil andEnvironmental Engineering, Laboratory of Water Resources.Kokkonen, T.S. and Jakeman, A.J., 2001. A comparison of metric and conceptualapproaches in rainfall-runoff modeling and its implications. WaterResources Research, vol. 37, no. 9, pages 2345–2352.Kuhn, G., 1989. Application of the U.S. Geological <strong>Su</strong>rvey's Precipitation-RunoffModeling System to Williams Draw and Bush Draw basins, JacksonCounty, Colorado: U.S. Geological <strong>Su</strong>rvey Water-ResourcesInvestigations Report 88-4013, 38.Leavesley, G.H. .1989. Problems of Snowmelt Runoff Modeling for A Variety ofPhysiographic and Climatic Conditions. Hydrological SciencesJournal,334, 6, 617–34.Leavesley, G.H., Markstrom, S.L., Restrepo, P.J., and Viger, R.J., 2002. A modularapproach to addressing model design, scale and parameter estimation issuesin distributed hydrological modeling: Hydrological Processes, v. 16, p. 173-187.Li, L., Cline, D., Fall, G., Rost, A. and Nilsson, A., 2001. Performance andsuitability of a single-layer and a multiple-layer snow model foroperational, Moderate-Resolution, CONUS Snow Data Assimilation, 58thEastern Snow Conference, Ottawa, Ontario, Canada.Martinec, J., Rango, A. and Roberts, R. 1997. The Snowmelt Runoff Model (SRM)User’s Manual. Davos Switzerland.Melloh , R.A., 1999. A synopsis and comparison of selected snowmelt algorithms.CRREL Report 99-8.Molotch, N. P., Painter, T.H., Bales, R. C. and Dozier, J:, 2003. Accuracyassessment of a net adiation and temperature index snowmelt model usingground observations of snow water equivalent in an alpine basin,AGU/EGSJoint Assembly, Nice, France.


Morid, S., Gosain, A. K. and Keshari, A. K., 2004. Response of differentsnowmelt algorithms to synthesized climatic data for runoff simulation. J.Earth & Space Physics. Vol. 30, No. 1, 1-9.NCAR, 2007. A Comparison of Road Temperature Models: FASST, METRO, andSNTHERM. Research Applications Laboratory, Boulder, Colorado, USA.NWS (National Weather Service), 2008. Natıonal weather Servıce Rıver ForecastSystem (NWSRFS),Total River and Hydrologic Forecasting System, U.S.National Oceanic and Atmospheric Administration National WeatherService, International Activities Office, http://www.nws.noaa.gov/iaoOgden, F. L., Garbrecht, J., DeBarry, P. A. and Johnson, L. E., 2001. GIS andDistributed Watershed Models. II: Modules, Interfaces, and Models.Journal of Hydrologic Engineering, 515-523.Ohara, N and Kawas, M. L., 2006. Field observations and numerical modelexperiments for the snowmelt process at a field site. Advances in WaterResources, 29, 194–211.Oğuz, İ. ve Baçlın, M., 2003. Tokat Uğrak Havzası Yağış ve AkımlarınAraştırılması. Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Sonuç Raporları, Tarımve Köy İşleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a.Özlü, A., Çakal, M., Birhan, H., Çoşkun, T. Bakır, H., Daşçı, E. ve Sevim, Z., 2003.Palandöken-Konaklı Havzasının Uzaktan Algılama ve Coğrafi BilgiSistemi Teknikleri Kullanılarak Kar Dağılım Haritasının Çı<strong>kar</strong>ılması.Toprak ve <strong>Su</strong> Kaynakları Araştırma Sonuç Raporları, Tarım ve Köy İşleriBakanlığı, Köy Hizmetleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a.Panagoulia, 2008. Snow melt forecasting from incomplete meteorological Data.Geophysical Research Abstracts, Vol. 10.Parajka, J., Merz, R., and Blöschl, G., 2005. A comparison of regionalisationmethods for catchment model parameters. Hydrol. Earth Sys. Sci. Discuss.,2, 509–542.Reed, S. M., 1998. Use of Digital Soil Maps in a Rainfall-Runoff Model. CRWROnline Report 98-8, Center For Research In Water Resources.Refsgaard, J. D., 1996. Terminology, modelling protocol and classification ofhydrological model codes. In: Abbott, M.B., Refsgaard, J.C. (Eds.),Distributed Hydrological Modelling, Kluwer, Dordrecht, The Netherlands.Salvetti, A., Ruf, W., Burlando, P., Lehmann, C. and Juon, U. 2002. Hydrotope-Based River Flow Simulation in a Swiss Alpine Catchment Accounting forTopographic, Micro-climatic and Landuse Controls. Institute forHydromechanics and Water Resources ETH, Zurich – Switzerland.Seibert, J., 1999. Conceptual runoff models - fiction or representation of reality?Acta Univeriste.Shih, S. E., Ding, K.H., Kong, J.A., Yang, Y.E., Davis, R.E., Hardy, J.P. and Jordan,R., 1997. Modeling of Millimeter Wave Backscatter of Time-VaryingSnowcover- <strong>Su</strong>mmary. Journal of Electromagnetic Waves andApplications, Volume 11, Number 9, 1289-1298.Stafford, H. M.,1959. Hıstory of Snow <strong>Su</strong>rveyıng In the West. The Western SnowConference at Reno, Nevada.Şen, Z., 2001. Kar Yağması ve Ölçülmesi. II. Ulusal Kar kongresi, Köy hizmetleri<strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Erzurum.


Şen, Z., 2002. Hidrolojide Veri, İşlem, Yorumlama ve Tasarım, Seminer notları. <strong>Su</strong>Vakfı yayınları, İstanbul.Şoraman, Ü., Kaya, H. İ. Algün, O. ve Küpçü, R., 1998. Uzaktan Algılama veCoğrafi Bilgi Sistemeleri ile Kar Model Çalışmaları ve Karasu HavzasınaUygulamaları. I. Ulusal Kar kongresi, Köy hizmetleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü,Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Erzurum.Şorman, ,Ü., 2000. Hidrolojik Modellerde, Uzaktan Algılamave Coğrafi BilgiSistemleri Tekniklerin Kullanımına <strong>Genel</strong> Bir Bakış. II. Ulusal KarKongresi, Köy hizmetleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Köy Hizmetleri AraştırmaEnstitüsü Müdürlüğü-Erzurum.Şorman, 2001. UA/CBS Kullanımı ile Havza Modellemesinde Hidrolojik VerininÖnemi ve Türkiye Uygulamaları. III. Ulusal Hidroloji Kongresi, İzmir.Tarboton, D. G. and Luce, C. H., 1996. "Utah Energy Balance Snow Accumulationand Melt Model (UEB)," Computer model technical description and usersguide, USA.Tarboton, D. G. and Williams, K. S., 1998. The ABC’s of Snowmelt: ATopographicallyFactorized Energy Component Snowmelt Model, Papersubmitted to the International. Conference on Snow Hydrology,Brownsville, Vermont. USA.Tekeli, A. E., 2005. Operatıonal Hydrological Forecasting of Snowmelt Runoff byremote Sensıng and Geographıc Information Systems Integration. A thesissubmitted to The Graduate School of Natural and Applied Sciences ofMiddle East Technical University.Tekeli, İ ve Babayiğit, H. G., 2002. An<strong>kar</strong>a-Yenimahalle- Güvenç Havzası Yağış veAkım Karakteristikleri (Ara- raporu1984-2001). Toprak ve <strong>Su</strong> KaynaklarıAraştırma Sonuç Raporları, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri<strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a.Tekeli, İ., Şorman, Ü., Sayın, M., 2002. Akım Hidrograflarının BileşenlerineAyırımında Kararlı İzotopların Kullanılması. Hidrolojide İzotopTekniklerinin Kullanılması Sempozyumu,DSİ.Teknik Araştırma ve KaliteKontrol Daire Başkanlığı. Adana.USACE, 2001. Differences Between HEC-HMS and HEC-1, USACE HydrologicEngineering Center.W.M.O. 1986. Intercomparison of models of snowmelt Runoff, OperationalHydrology Report No. 38, World Meteorological Organization, Geneva.Williams, K. S., and Tarboton, D. G., 1999. The ABC's of snowmelt: atopographically factorized energy component snowmelt model.Hydrological Processes, Hydrol. Process. 13, 1905-1920.Zanotti, F., Endrzzi, S., Bertoldi, G. and Rigon, R., 2004. The GEOTOP SnowModel, 61st Eastern Snow Conference Portland, Maine, USA.Zappa M., Pos F., Strasser U., Gurtz J., 2003. Seasonal Water Balance of An AlpineCatchment as Evaluated by Different Methods for Spatially DistributedSnow Melt Modelling. Nordic Hydrology 34(3): 179–202.


ÇIĞ AFETİ ZARARLARINI AZALTMA ÇALIŞMALARIÖ.M.YAVAŞ 1ÖZETÜlkemizde çığ tehlikesi potansiyelinin belirlenmesi ve bu afetin oluşturduğuzararların azaltılması çalışmaları, Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü (AİGM) bünyesinde kurulmuş,çığ afeti konusunda yetkili tek birim olan Çığ Araştırma-Geliştirme, Etüd ve Önlem ŞubeMüdürlüğü (ÇAGEM) tarafından yürütülmektedir. Bu amaçla yapılan çalışmalarda dünyadaçığ tehlikesi olan ülkelerde kullanılan tüm yöntem ve standartlar incelenerek, ülke şartlarınaen uygun çalışma tarzı belirlenmiş olup, her geçen yıl artan tempoyla devam etmektedir.Bu makalede, çığ afeti konusunda ülkemizde yapılmakta olan zarar azaltma amaçlıharitalama, tahmin (<strong>kar</strong> erimelerinin çığ oluşumundaki rolü bakımından), önlem ve eğitimçalışmaları hakkında detaylı bilgilere değinilmektedir.Anahtar Kelimeler: Çığ, zarar azaltma, tahmin, <strong>kar</strong> profili, önlem, çığ eğitimiMİTİGATİNG STUDİES OF AVALANCHE DISASTER EFFECTSABSTRACTDetermination of avalanche potential and reduction of avalanche effects studies arecontinued by Avalanche Research-Development, Reconnaissance and Prevention Branch(CAGEM) which is only one responsible institution and established in General Directorate ofDisaster Affairs (GDDA) in our country. Before starting these studies, all methods which isused by other avalanche potential countries in the world. And then determine the principlesaccording t our country. These studies are continued increasingly year by year.In this article, reducing avalanche effect studies (mapping, forecasting, preventionand education) are determined detailly.Keywords: Avalanche, disaster reduction, forecasting, snow profile, prevention, avancheeducation1.GİRİŞBu çalışma kapsamında çığ zararlarının azaltılmasında rol oynayanharitalama, erken uyarı ve tahmin, çığ önlem yapıları ile eğitim olmak üzere dört altbaşlık altında yürütülen çalışmalar anlatılacaktır.Bunlardan ilki olan çığ haritalama çalışmalarında tehlike ve risk haritalarıoluşturulmakta olup, tehlike haritaları 1/25.000 ölçeğinde, risk haritaları 1/1.000veya 1/5.000 ölçeğinde yapılmaktadır. Tüm dünyada uygulanmakta olan en hassasve detaylı yöntem ÇAGEM tarafından kullanılarak ülkemizdeki Çığ TehlikeHaritaları oluşturulmaktadır.Tahmin ve erken uyarı sisteminde ülkemiz maalesef çok geri kalmışdurumdadır. <strong>Genel</strong> Müdürlüğümüz tarafından uluslar arası bir proje kapsamında1994-1998 yılları arasında yapılan çığ tahmin ve erken uyarısı amaçlı nivolojikölçüm çalışmaları, rasat yapma görevi <strong>Genel</strong> Müdürlüğümüzün görev vesorumlulukları arasında olmadığından sürdürülememiştir. O zamandan bu yana<strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü ile yürütülmeye çalışılan çalışmalar sonyıllarda umut vaad eder gelişmelere sahne olmuştur.Çığ önem yapıları konusunda ülkemizde geçmiş yıllarda bazı kamukurumları (<strong>Devlet</strong> Demiryolları, Karayolları <strong>Genel</strong> Müdürlüğü) tarafından bazı1 T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a


önlem yapıları (tünel, çit, ağ) inşa edilmiştir. Bu yapılar iyi niyetle yapılmışolmasına rağmen, yurtdışındaki gibi bazı hesaplamalara ve öncesi gözlemleredayanılmadan yapıldıkları için yetersiz kalmışlardır. Günümüzde ÇAGEMtarafından, tespit edilen çığ patikalarında alınabilecek önlemler alternatifleriyleberaber belirlenerek yer, ebat, adetleri hakkında detay raporlarla ilgili kurumlarabildirilmektedir. Halen yürütülmekte olan çalışmalar sonucunda eksikliği artarakhissedilen “Çığdan Etkilenen Bölgelerde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik”hazırlanarak yürürlüğe girecektir.Tüm diğer afetlerde olduğu gibi, çığ afetinde de zarar azaltma amaçlı enetkin çalışma eğitimdir. Bu amaçla uzun yıllardır yerel halktan <strong>kar</strong>ar vericilere kadarçok geniş yelpazedeki kitleye yönelik eğitim materyalleri hazırlanmakta, seminerlerdüzenlenmekte ve düzenlenenlere katılım sağlanmaktadır.Yu<strong>kar</strong>ıda kısaca bahsedilen bu çalışmalara aşağıda detaylı bir şekildeanlatılacaktır.2. AİGM TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN ÇIĞ ÇALIŞMALARIBütünleşik afet yönetimi, uluslararası kabul gören genel yaklaşımla, afet öncesihazırlık, risk/zarar azaltma, afet sonrası müdahale ve iyileştirme süreçlerinin ve busüreçlerde gerçekleştirilmesi gereken etkinliklerin bütünlük içinde ele alınmasıdır.Ülkemizde yaşanan afetlerle ilgili olarak (13.12.1983 gün ve 180 sayılıBayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun HükmündeKararname’nin 11.Madde’sinin c, d ve e fıkralarına göre);• Afete uğramış ve uğraması muhtemel yerlerin imar ve geçiciyerleşmeleriyle ilgili hazırlık, her türlü plan, proje, uygulama, yönetim vedenetim işlerini yapmak ve yaptırmak,• Tabii afete uğrayabilecek bölgeleri tespit etmek, afetlerin önlenmesi içingerekli tedbirleri almak,• Afete uğrayabilecek bölgelerde afetlerden en az can ve mal kaybı ilekurtulmayı sağlayacak tedbir ve esasları ilgili Bakanlıklar ve kamu kurumve kuruluşlarıyla işbirliği içinde belirleyip uygulanmasını sağlamak, Afetİşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü’nün görevidir.Türkiye, coğrafik olarak dağlık bir alan konumlanmıştır. Dağlık koşullarınsunduğu röliyef farkı çığ, heyelan ve kaya düşmesi gibi bir çok tehlikeli, can ve malkaybına neden olan doğal afetin oluşmasına neden olmaktadır. Çığ afet genellikle,ülkemizin doğu, güney doğu ve kuzey doğu Anadolu Bölgelerini etkilemekte olup,bu alan ülkemiz topraklarının yaklaşık % 35’inin çığ afetine maruz kaldığını ifadeetmektedir (Şekil 1). Bu alanda meydana gelmiş çığ olaylarının istatistiklerinebakıldığında ve insan hayatının önemi ve değeri ele alındığında, hiç de yapana atılırbir afet olmadığı sonucuna kolayca varılacaktır (Şekil 2). İstatistikler Türkiye’de çığafetinin, dünyadaki çığ potansiyeline sahip diğer ülkelerden az olmadığıgörülecektir.


Şekil 1. Türkiye’de çığ olaylarının dağılımı (AFET-ÇAGEM, 2008)Şekil 2. Çığ afeti ile ilgili 1890-2008 arası istatistiki bilgiler (AFET-ÇAGEM, 2008)Çığ Araştırma-Geliştirme, Etüd ve Önlem Şube Müdürlüğü’nce (ÇAGEM)yürütülen çalışmalar kısaca;• Çığ afetine uğramış yada uğraması muhtemel olan yerleşim yerlerinin etüdedilmesi,• Kayak merkezleri, <strong>kar</strong>ayolları ve enerji-haberleşme nakil hatlarınınbulunduğu alanların çığ etüdünün yapılması,• Eğitim materyalleri hazırlayarak, çığ afeti ile ilgili bilincin oluşturulmasınınsağlanması,• Danışmanlık hizmeti verilmesi,• Etüd edilen alanlara ait çığ tehlike ve risk haritalarının hazırlanması,• Çığ tehlikesi bulunan alanlarda çözüm üretilmesi (çığ önlem yapılarınınönerilmesi, projelendirilmesi, uygulanması vb.) ile,• Ulusal ve uluslararası proje çalışmaları,


şeklinde özetlenebilir.Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğünde yapılan çığ haritalaması çalışmalarıözellikle 1992-1993 kış sezonunda ülke genelinde yaşanan büyük çığ afetlerisonrasında Fransa-CEMAGREF ve İsviçre-SFISAR Çığ Araştırma Enstitüleri ileyürütülen Çığ Tahmin, Haritalama, Zonlama ve Çığ Önlem Teknikleri (Türkiye-Fransa-İsviçre (1994-1997), Çığ Uyarı ve Risk Önleme (Türkiye-Fransa-İsviçre(1997-1999) projeleri ile başlamıştır. Takip eden yıllarda hem yurtiçindekiKarayolları <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, <strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Gençlikve Spor <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı-Yatırım ve İşletmeler <strong>Genel</strong>Müdürlüğü, İller Bankası <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü<strong>Genel</strong> Müdürlüğü, TEAŞ-TEDAŞ, gibi kurumlarla hem de diğer ülkelerle(Avusturya, Slovenya, Özbekistan) yapılan ve yapılmakta olan proje çalışmaları ilegelişerek devam etmiştir.3. ÇIĞ HARİTALAMA ÇALIŞMALARIÜlkemizde tarafımızdan yapılmakta olan çığ tehlike ve risk haritalarındanbahsetmeden önce tehlike ve risk kavramlarının açıklanması faydalı olacaktır.Tehlike, önceden önlem alınmadığı takdirde can ve mal kayıplarına nedenolabilecek, gündelik yaşamımızı sürdürmemizi engelleyebilecek, doğa veya insankaynaklı afetleri tetikleyici ve tekrarlayıcı nitelikte olan olaylara denir. Bunlardeprem, sel, fırtına, çığ, kaya düşmesi, heyelan, yangın, patlama gibi olaylardır.Doğal afetlere neden olan tehlikeleri önlemek her zaman mümkün değildir. Örneğin,ülkemizin deprem kuşağında olduğu gerçeği değiştirilemediği gibi depreminoluşması engellenemez ama depremin verebileceği zararları azaltılabilir.Risk, afetlerin yaratabileceği olası zararların etkisi olarak tanımlanabilir.Bu zarar yada kayıp olasılığı bölgede yaşayanların canlarını, evlerini, işyerlerini,yaptıkları işleri doğrudan yada dolaylı olarak etkileyebilecektir. Risk azaltılabilir.Çığ Tehlike Haritaları, bu haritalarda çığ potansiyeli taşıyan bütün alanlarişaretlenmektedir. Eldeki tarihi çığ verilerine, topografik özelliklere (eğim, bakı, vb),bitki örtüsüne, vb dayanarak, işaretlenen bu alanlar; muhtemel çığ patikası, kesin çığpatikası, akma hattı, muhtemel akma hattı olarak sınıflandırılmaktadır. Çığ TehlikeHaritalarında kullanılan bu sınıflama (ülkemizde kullanılan ölçütler) aynı zamandatehlikenin büyüklüğünü-küçüklüğünü ve tehlikeli alanı işaret etmektedir. Dünyadaçığ tehlikesine maruz diğer tüm ülkelerde olduğu gibi 1/25000 ölçektehazırlanmaktadır (Şekil 3).Çığ Risk Haritaları, Risk haritalarının yapımında ise daha fazla sayısalverilere ihtiyaç vardır. Çığ tehlikesinin bulunduğu bir alanda çığın olma olasılığıbaşta dikkate alınacak olmasıyla beraber, hangi büyüklükte olabileceği, hangialanları ne derecede etkileyebileceği, hangi basınçla çarpacağı, vb kriterler dikkatealınması gerekmektedir. <strong>Genel</strong>likle 1/5000 ya da 1/1000 ölçekte hazırlanmaktadır(Şekil 4).


Şekil 3. Çığ tehlike haritasıÇAGEM tarafından hazırlanan risk haritalarında Fransa’da kullanılanyöntem aynen kabul edilerek, çığ riski 3 değişik renkle ifade edilmektedir. Kırmızızon, çok yüksek çığ riski ile yapılaşma ve ikamete uygun olmayan alanı; mavi zon,orta derecede çığ riski ile ancak önlem alınması şartı ile yapılaşma ve ikamete uygunolabilecek alanı; beyaz zon ise herhangi bir çığ riskinin bulunmadığı alanı ifadeeder.


Şekil 4. Çığ risk haritasıÖzellikle Avrupa’da yoğun olarak kullanılan çığ risk haritaları; yerleşimplanları ve bina yapım özelliklerinin belirlenmesinde, orman alanlarınınkorunmasında, <strong>kar</strong>ayollarının ve kayak merkezlerinin geçici olarak kapatılmasındakullanılmaktadır. Bazı Avrupa ülkeleri ile Amerika’nın bazı eyaletlerinde çığ riskharitalarının esas alındığı kanun ve/veya yönetmelikler yürürlüktedir. Ayrıca, afetsigortacılık sisteminde de yine çığ risk haritaları kullanılmaktadır. Ülkemizde isehenüz afet sigortacılığı kavramının (DASK dışında) tam olarak yerleşmemiş olmasıyanında, çığ bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında yasal bir mevzuat dabulunmamaktadır. Bu nedenlerle, birkaç mevcut yerleşim yeri (Trabzon-Çay<strong>kar</strong>a-Uzungöl gibi) için hazırlanan çığ risk haritaları herhangi bir yasal yükümlülükgetirmemektedir.Çığ risk haritalarının yapımı için bir çok sayısal veriye ihtiyaç olmaktadır.Örneğin;• Kar tutma potansiyeli (<strong>kar</strong> örtüsü kalınlığı),• Çığ tehlikesinin olduğu bir alanda daha önce olmuş (mümkün olan en eskiverilerle) en büyük çığlar ve tekrarlama periyotları,• Etkilediği alanlar,• Bitki örtüsü,• Uzaktan algılama yöntemleri ile analizler,• Çığın bu alanlara ne derece zarar verebileceği (örneğin yıkıcı etkisi(basıncı) 3 ton/m 2 ’ye kadar olan alanlar vb.)dikkate alınabilir.


Tabii ki yapılacak olan bir çığ risk haritası için ne kadar çok parametredikkate alınırsa, faktörlerin ilişkileri doğru kurulduğu müddetçe, o kadar doğru risktahminleri yapılabilir.4. ÇIĞ TAHMİN ÇALIŞMALARIDünyada çığ ile ilgili olarak yapılması gereken ileride detaylı verilen geçiciönlem türlerinin (alan boşaltma, suni çığ düşürme, vb.) uygulamaya sokulabilmesi,zarar azaltma, çığ risk yönetimi, kurumlar arası koordinasyon gibi çalışmalar, daimatahmin ve erken uyarı sistemlerinden elde edilen bilgiler ışığındagerçekleştirilmektedir. Ülkemizde böyle bir sistem bulunmadığı gibi, <strong>kar</strong> ve çığanalizi için nivolojik rasat ağı da bulunmamaktadır. Dünyada çığ tehlikesi bulunanpek çok ülkede otomatik <strong>kar</strong> gözlem istasyonları kullanılmaktadır (Şekil 5).Otomatik istasyonların kullanımı, insanların kış mevsiminde ulaşamayacağıalanlardan oldukça sağlıklı veriler elde edilmesini sağlamaktadır. Alanının yarısıyüksek dağlarla kaplı olduğu için çığ tehlikesine maruz 38 ile sahip olan Türkiyeiçin bu çok önemli bir eksikliktir.Şekil 5. Standart <strong>kar</strong> gözlem istasyonu (Otomatik)Yıllık yağışın büyük kısmını <strong>kar</strong> yağışının oluşturduğu mevsimlik <strong>kar</strong>örtüsüne sahip ve yüksek dağlarla çevrili alanlarda, çığ olayında önemli bir etkenolan <strong>kar</strong> erimeleri aynı zamanda mevsimlik taşkın riskini tahmin etmek içindebilinmelidir (Ward and Robinson, 1990). Bunun için de, havzadaki <strong>kar</strong>depolamasının bilinmesi gerekmektedir. Kar miktarı, albedo, <strong>kar</strong> su eşdeğerindekideğişiklikler ile <strong>kar</strong> örtüsü üzerine düşen yağış ve <strong>kar</strong> örtüsünün üzerinde bulunduğuzemin şartları bir araya geldiğinde oldukça <strong>kar</strong>ışık bir sistem ortaya çıkmaktadır.Kar erimeye başlamadan önce, <strong>kar</strong> örtüsündeki değişimlere dikkat etmek gerekir.


Zamanla <strong>kar</strong> örtüsünün yoğunluğu artmakta, <strong>kar</strong> kristalleri büyük taneler halinialmakta ve albedo değeri düşmektedir (Miller, 1977). Erime başlangıcında <strong>kar</strong>örtüsündeki yeniden kristallenme de çok önemlidir (Dunne and Leopold, 1978).Kar erimesi, buharlaşma gibi, termo-dinamik bir olaydır. Kar erimesindezeminle olan ısı alışverişi, göl buharlaşmasındaki ısı alışverişinden daha önemlidir.Fakat <strong>kar</strong>-hava geçişindeki alışveriş, erime üzerinde baskındır. Isı transferininoluşmasına neden olan enerji kaynakları (Linsley et al., 1983); güneş (kısa dalga)radyasyonu, uzun dalga radyasyonu, havadaki konvektif ve kondüksiyon akımlar,havadaki su buharı yoğunlaşması, topraktaki kondüksiyon, yağmurdaki ısı şeklindesıralanmaktadır.Zeminden <strong>kar</strong> örtüsünün tabanına olan ısı akımı (kondüksiyon) fazlaönemli değildir. Ama bu akımın, kısa-dalga radyasyonun <strong>kar</strong> örtüsü yüzeyinden 5-10 cm içeri süzülmesi ve daha derine süzülen yağmurla birleşmesi, <strong>kar</strong> erimesininenerji kaynağını oluşturduğundan, hassas ve sık ölçümlere ihtiyaç vardır. Karörtüsündeki sıcaklığın erime noktasının altına düşmesiyle, <strong>kar</strong> örtüsü içinde farklıakım dağılımları meydana geldiğinden ve özellikle kış aylarında, <strong>kar</strong> örtüsününsıcaklığı 0°C'nin altında bulunduğundan, ayrıca <strong>kar</strong> örtüsünün yüzeyi en soğukbölüm olup, derinlere doğru sıcaklığı arttığından, ölçümlerle takip edilmesi çığaçısından da çok önemlidir. Özellikle erimeye başlayan suyun, <strong>kar</strong> yüzeyinden altkatlara sızması ve tekrar donması çok ciddi tehlikeleri haber vermektedir (Ward andRobinson, 1990).Kar ve çığ rasatlarının yapıldığı nivolojik rasat ağı, uzun vadeli çığ önlemeçalışmalarının bel kemiğini oluşturmaktadır. Öncelikle <strong>kar</strong> yağışı, rüzgar, sıcaklık ve<strong>kar</strong> tabakalarına ait verilerin periyodik olarak sağlandığı rasat değerleri olmadan, hiçbir çığ tahmin ve erken uyarı sistemi sağlıklı işleyemez. Ayrıca, o bölgelerdekurulacak çığ önlem sistemlerinin dizayn edildiği projeler de bu tür verilere ihtiyaçduyarlar. Diğer açıdan, <strong>kar</strong> ve çığ rasatlarının yapıldığı istasyon ağının ülkegenelinde uygun yoğunlukta olması, ölçümlerin on-line olarak analizi yapabilecekkişilere ulaştırılması ve meteorolojik tahminler ile beraber değerlendirilereksonuçların (riskli alanların) halka duyurulması gerekmektedir.Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü-Çığ Araştırma-Geliştirme, Etüd ve ÖnlemŞube Müdürlüğü’nce Fransa ve İsviçre Kar ve Çığ Enstitüleri ile berabergerçekleştirilen yürütülen proje kapsamında 1994-1998 yılları arasında Trabzon,Rize ve Bayburt illerinde yapılan <strong>kar</strong> rasatlarıyla ülkemizdeki ilk çığ tahminçalışmaları gerçekleştirilmiştir. Ancak bu çalışma, takip eden yıllarda yu<strong>kar</strong>ıda ifadeelden sebeplerden ötürü devam edilememiştir.1994 yılından itibaren sürekli yapılan çığ tahminine yönelik olarak çeşitlirasat yöntemleri uygulanmaktadır. Dünyada uygulanan ve ülkemizde de ÇAGEMtarafından uygulanmakta olan bu yöntemlerin bazılarına aşağıda kısacadeğinilmiştir:Kar profili, <strong>kar</strong> tabakaların sertliklerinin el ile saptanmasıdır (Şekil 6). Elile <strong>kar</strong> sertliği belirlenirken kullanılan kıstasların her biri, bir ortalama kazıkdirencinin eşdeğeridir. Bu yöntem, ramsond cihazı ile yapılan profil alımından çokdaha pratik ve basittir. Grafiğin en alt kısmında, el testindeki kıstaslar <strong>kar</strong>şılık olarakgeldikleri değerlere yerleştirilmiştir. Kar tabakalarındaki geçişlerin saptanması, diğeryönteme göre çok daha kesindir. Ramsond cihazı kullanıldığında ise kazık dirençleridaha hassas hesaplanır. Ancak, <strong>kar</strong> örtüsü hakkında çabuk ve doyurucu bilgi almakisteniyorsa, el ile yapılan profil alma yöntemi yeterlidir.


Şekil-6: Kar profili örneği.Ramsond cihazının çalışma mantığı, <strong>kar</strong> örtüsüne dik olarak cihazınyerleştirilmesi ile ram ağırlığının düşüm sayısı ve <strong>kar</strong> örtüsü içinde tüpün ilerlememiktarının <strong>kar</strong> kalınlığı boyunca değişiminin izlenmesi üzerine inşa edilmiştir (Şekil6). Bu sayede, her <strong>kar</strong> tabakasının kg/cm² cinsinden kazık dirençleri elde edilir. Budirençlerin işaretlenmesi sonucu ortaya çıkan profile Ram Profili adı verilir. Karprofili ile beraber kullanılarak yeni bir profil elde edilir. Bu profil, x eksenini kazıkdirenci ve <strong>kar</strong> sıcaklığının, y eksenini ise <strong>kar</strong> derinliğinin oluşturduğu milimetrikolarak bölümlenmiş bir grafik şeklinde çizilir. Elde edilen, bu grafikten <strong>kar</strong> örtüsüiçindeki hangi tabaka ve/veya tabakaların yenilmeye uygun olduğu tespit edilir.Kürek testi ise, pratik bir yöntemdir (Şekil 8). Ancak, bulunan zayıftabakaların derinliği ve yaklaşık dayanımları tamamiyle subjektifdir.Rutschblock (İsviçre ordusu kayak) testi, düşürme -stuffblock- testi, <strong>kar</strong>örtüsünde 2 m x 2 m ebadında bir bloğun önünün açılıp, örtüden kesilmesi sonucuelde edilen <strong>kar</strong> kütlesi üzerine farklı ağırlıklarla uygulanan kuvvete <strong>kar</strong> bloğununverdiği tepkiye göre <strong>kar</strong> örtüsünün direncinin belirlenmesidir (Şekil 9).


Şekil 7. Ram profili örneği – solda ram cihazı şematik gösterimi, sağda işleminuygulanışı2004 yılı sonlarından itibaren <strong>Devlet</strong> Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü(DMİ) ile beraber girişilen bir çalışma ile, Türkiye Çığ Tahmin ve Erken UyarıSisteminin Kurulması’na başlanmış, ancak bu zamana kadar kaynak sağlanamamasısebebiyle istenilen ilerleme kaydedilememiştir. Mevcut imkanlarla yapılan kısıtlıçalışmalar ufak bölgeyle sınırlı kalmış durumdadır. Oysa, çığ tehlikesi bulunan diğerdünya ülkelerindeki gibi nivolojik ölçüm ağının kısa zamanda kurulması, 15 günlükyapılan <strong>kar</strong> profili çalışmalarının ülkemiz genelinde hayata geçirilmesi ve buverilerin mevcut diğer meteorolojik veriler, topografik veriler, çığ patikalarının fizikiözellikleriyle harmanlanarak, Tahmin ve Erken Uyarı Sisteminin hayata geçirilmesigerekmektedir. Ülkemizde son 5 yılda özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksekkesimlerinde daha fazla <strong>kar</strong> birikimleri olmaktadır. Bu veriler, dağlık alanlardaotomatik istasyonları olmadığı için DMİ’den temin edilememekte, buralardayaşayan yerel halktan sağlanmaktadır.


Şekil 8. Kürek testiŞekil 9. Rutschblock testiDünya ülkelerinde yılda ortalama 25 kişi çığ nedeniyle hayatınıkaybetmektedir. Bu rakam ülkemizde 24,5’dir. Yani aynıdır. Ancak olaya yaklaşımtarzında dünya ülkeleriyle ülkemiz arasında hiçbir benzerlik yoktur.Günümüzde Çığ Tahmin ve Erken Uyarı Sistemleri zarar azaltmafaaliyetlerinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Kar ve çığ rasatlarını da içinealan çığ tahmin çalışmaları, ilgili deterministik ve istatistiksel çığ modellerini vemeteorolojik tahminleri de kullanarak en iyi çığ tahminini yapmayı hedefalmaktadır. Bunların bir kısmı kısa süreli, bir kısmı ise uzun vadeli tahminlerdir.Çığların insan yaşamı üzerine etkisi tahmin edilemeyecek kadar fazlaolabilmektedir. En önemlisi, çığ afeti nedeni ile her yıl çok sayıda insan hayatınıkaybetmektedir. Verilen insan kayıplarının yanı sıra çok sayıda hayvanın telefolması, evlerin yıkılması (bugüne değin etkilenen konut sayısı 6500’ün üzerindedir),ormanların yok olması, elektrik ve haberleşme hatlarının tahribi, köprülerinyıkılması, turizmde oluşturduğu kayıplar, derelerin tıkanıp taşkın tehlikesininoluşması, kapanan <strong>kar</strong>ayollarında bekleyen araçların ve taşıdığı yüklerin yerine geçulaşmasının oluşturduğu kayıplar gibi önemli oranda milli gelir kaybına neden olansonuçlar doğurmaktadır.5. ÇIĞ ÖNLEME ÇALIŞMALARIİnsan yaşamını tehdit eden çığ tehlikesini en aza indirmeyi hatta kimizaman tamamıyla ortadan kaldırmayı amaçlayan çığ önlem yapılarının ülkemizdeuygulanması sadece birkaç çığ bölgesinde mümkün olmuştur. Ekonomik imkanlarınyetersizliği, afet mevzuatındaki kimi zorluklar, uzun yıllara ait nivo-meteorolojikkayıtların bulunmaması gibi sebeplerle önlem yapılarını tam anlamıyla hayatageçirmek bu güne kadar mümkün olmamıştır. Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğünce, çığafetinden etkilenen konutların taşınması ve o alanların tamamıyla yapı ve ikameteyasak alanlar (Afete Maruz Bölge) olarak belirlenmesi yerine optimum şartları


sağlayacak çığ önlem yapılarının uygulanması yönünde adımlar atılmaya başlanmışve bu yönde öncelikle “Çığdan Etkilenen Bölgelerde Yapılacak Yapılar HakkındaYönetmelik” hazırlanması çalışmalarına hız verilmiştir. Bu eksikliğin giderilmesihalinde, ülkemizde yapılacak çığ önlem projelerine bilimsel tabana dayalıprofesyonel bir yaklaşımla başlanabilecektir.Günümüze kadar değişik kurumlar tarafından bazı çığ önlem yapıları inşaedilmiş olmasına rağmen, bu yapılar projelendirme için gerekli veriler olmadanyapıldığından yetersiz kalmıştır (Şekil 10, Şekil 11 ve Şekil 12). Bu yapılarınbazıları geçen zaman içinde yıpranmışlardır. Tunceli-Pülümür <strong>kar</strong>ayolu üzerindekiçığ tünelleri ise, boyutlandırması yanlış olduğundan hemen her kış meydana gelençığ olayları ile tünellerin giriş ve çıkış ağızları kapanmaktadır. Gayet iyi niyetliolarak yapılmış olan bu yapılar, korudukları bölgede görevlerini kusursuz yapmışolup, bu aynı zamanda ülkemiz imkanları ile bu tür çalışmaların yapılabileceğini degöstermektedir. Kaldı ki, son yıllarda Türk firmalarının yapmış olduğu çeşitli amaçlıinşaatlarda ne kadar uzman olduklarını üm dünyaya göstermişlerdir. Bu nedenle,bazı kesimler tarafından yapılması zor olarak değerlendirilen çığ önlem yapılarınınülkemize inşa edilmesi mümkündür.Şekil 10. Trabzon-Gümüşhane arası eski <strong>kar</strong>ayolu üzerindeki çığ tüneliningörünümü


Şekil 11. Tunceli-Pülümür yolu üzerinde düşen bir çığ nedeniyle önü kapanmış çığtünelinden bir görünümüÇığların etkisini ortadan kaldırmak veya en aza indirgemek için dünyadapek çok farklı teknikler kullanılmaktadır. Uygulanan tekniklerden elde edileceksonuçların uzun veya kısa vadeli olmasına, uygulandıkları yerlere, çığın türüne,çığın etkilediği alanın boyutuna ve tekniklerin maliyetlerine göre çığ önlem yapıları"geçici veya kalıcı yöntemler" olmak üzere iki sınıf altında toplanmaktadır.Şekil 12. Tunceli-Pülümür yolu üzerinde bulunan çığ tünelinde kışın yaşanan birgörüntü


5.1. Kalıcı Önlem Yöntemleri5.1.1. Aktif Kalıcı Önlem Yöntemleri (Başlangıç Bölgesinde Uygulanmaktadır)5.1.1.a. Teraslama: Bu yöntem, genellikle yerleşim yeri dışındaki alan veya yapılarıkorumak için kullanılır. Teraslarda, basamağın üst kısmı sertleştirilerekağaçlandırılır ve eğime dik yönde duvarlar ile desteklenirler ise daha tatmin edicisonuçlar alınabilir.5.1.1.b. Yeniden Ağaçlandırma: Ağaç büyüme sınırına yakın kotlarda yeterliderinlikte ve uygunlukta toprak olan yamaçlarda yeniden ağaçlandırma yapılabilir.Özellikle <strong>kar</strong> çitleri veya ağları ile beraber kullanıldığında, ağaçların <strong>kar</strong> yüklerindenve çığlardan zarar görmeleri önlendiğinden, çitler ekonomik ömrünü dolduruncayakadar ağaçlarda yamaçta iyi bir koruma sağlayabilirler.5.1.1.c. Şaşırtmacalı Kazıklar: Şaşırtmacalı kazıklar, çapları 10-20 cm arasındadeğişen, kazığın zemin üzerinde 30 - 200 cm'si kalacak şekilde şaşırtmacalı olarakdikilen ağaç kütükleridir (Şekil 13).Şekil 13. Şaşırtmacalı kazıkların görünümü5.1.1.d. Tripodlar: Tripodlar (üçayaklar), ağaç kütükleri kullanılarak yapılan ve 3ayrı kütüğün birbirleriyle birleştirilerek kullanıldıkları yapılardır. Şaşırtmacalıkazıklar ile beraber kombine olarak da kullanılabilirler. Ancak, şaşırtmacalıkazıklarda olduğu gibi kesin bir çığı önleme garantisi vermez ve yerleşim yerlerinikorumak için kullanılması uygun değildir.5.1.1.e. Kar Çitleri: Kar çitleri, halen dünyada uygulanan en güvenli ve en uzunömürlü aktif çığ önleme yapılarıdır (Şekil 14). Bu çitler, ağaç, beton, alüminyum veçelikten imal edilirler. Daha pahalı olmasına <strong>kar</strong>şın çelik olanları yaklaşık 100 yıllıkekonomik ömürleri ile en iyi sonucu vermektedir. Ağaçtan yapılanların ki ise 20-40yıl arasında değişmektedir. Sistemin kurulmasını pahalı olmasına <strong>kar</strong>şın yerleşimyerlerini korumada gönül rahatlığı ile kullanılmaları, bu dezavatanjlarını gözardı


edebilmemizi sağlamaktadır. Çitlerin projelendirilmesi sırasında kullanılacakmalzeme türü, konumları, uzunlukları ve boyutlarının iyi dizayn edilmemesisonucunda hem istenen sonuç alınamaz hemde yapılar doğal riskler (korozyon, <strong>kar</strong>yükü, kaya düşmesi, vb.) neticesinde tahrip olabilir.Şekil 14. Çelik <strong>kar</strong> çitlerinin arazide görünümü5.1.1.f. Kar Ağları: Kar ağları da <strong>kar</strong> çitleri ile aynı görevi görürler. Ağlar çeliktenyapılır, kurma işlemleri daha kolaydır. Kurma maliyetleri <strong>kar</strong> çitlerinin maliyetlerineçok yakın olmasına rağmen , <strong>kar</strong> çitleri kadar yüksek <strong>kar</strong> yükü taşıyamazlar.5.1.1.g. Kar (rüzgar) Perdeleri: Kar (rüzgar) perdeleri, rüzgarın <strong>kar</strong> taşıma,biriktirme işlevini ve <strong>kar</strong> biriktirme yerini kontrol eden yapılardır (Şekil 15).Böylece <strong>kar</strong>ın tehlikeli noktalarda ve miktarda birikimi önlenebilmektedir. Buyapılar ile saçak oluşması rahatlıkla bertaraf edilebilir. Diğer önlem yapıları ile aynıpatika için beraber kullanıldığında daha iyi sonuçlar alınır.Şekil 15. Rüzgar perdelerinin görünümü


5.1.1.h Rüzgar Çatıları: Rüzgar çatıları, <strong>kar</strong> perdelerine benzer bir işlev görür.Ancak, bu yapı sırt üzerinde rüzgarın hızını arttırarak <strong>kar</strong>ın yamaç üzerinde birazdaha aşağıdaki kotlarda birikmesini sağlamak için kullanılırlar. Rüzgar çatıları ile desaçak oluşumu önlenir. Çok fazla işlevsel değildirler, ancak ucuzdurlar.5.1.1.i Rüzgar Panoları: Rüzgar panoları da <strong>kar</strong> birikimini kontrol etmek içinkullanılırlar. Kar perdelerinden farkları yapının elemanları arasında boşluklarolmamasıdır. Farklı uzunluklarda da olabilirler.5.1.2. Pasif Kalıcı Önlem Yöntemleri (Akma ve Durma Bölgelerinde Uygulanır)5.1.2.a. Saptırma Duvarları: Saptırma duvarlarının temel amacı, gelen çığın akışınıistenilen tarafa yönlendirmektir (Şekil 16). Betonarme, toprak dolgu, taştan veyaberaber kullanılarak da inşa edilebilirler. Bu yapıların, büyük toz çığlara <strong>kar</strong>şıpratikte az etkili veya tamamen etkisiz kaldığı unutulmamalıdır. Çığınyönlendirildiği yönde insanların bulunduğu bir yapı veya alan olmamasınaçalışılmalıdır.Şekil 16. Saptırma duvarı ve çığ tüneli5.1.2.b. Durdurma Duvarları: Durdurma duvarları, çığın durma bölgesi içinde,hızını iyice azaldığı bir hat üzerine inşa edilirler. Çığın hızlı olduğu bir akış hattıniçerisine konulmamasını gerekir.5.1.2.c. Çığ Barajları: Çığ barajları, çığı akış hattı içinde çığın hızının maksimumolmadığı (başlangıç bölgesine yakın yada durma bölgesine yakın) kesimlerdedurdurmak için kullanılırlar (Şekil 17). Bu yapıların inşa edilmesi için uygun birarazi yapısı gerekir. Barajların gövdeleri toprak ve kaya dolgu veya çelik desteklibetonlardan yapılmaktadır.


5.1.2.d. Mahmuzlar: Mahmuzlar bir tür saptırma yapılarıdır ve çığ akışını iki ayrıyöne yönlendirirler. Ev, direk veya bunlar gibi küçük alan kaplayan yapılarıkorumada kullanılırlar. Kullanıldıkları patikada çığ akış yüksekliği fazlaolmamalıdır.5.1.2.e. Geciktirme Tümsekleri ve Çığ Kapanı: Çığın hızını azaltan, akışmesafesini düşüren yapılara "geciktirme tümsekleri", bu yapılar ile hızı iyice azalançığın tamamen durduran çığ barajı benzeri yapılara ise "çığ kapanı" adı verilir (Şekil18). Geciktirme yapıları toprak-kaya yığınlarından, birbirlerine çimento veya çelikağlar ile tutturulmuş kayalardan veya betondan yapılırlar.Şekil 17. Çığ barajının görünümüŞekil 18. Geciktirme tümsekleri ve çığ kapanının birlikte görünümü


5.1.2.f. Çığ Tünelleri: Çığ tünelleri, çığların <strong>kar</strong>a ve demiryollarına ve bugüzergahta seyreden araçlara zarar vermesini engellemek için yapılırlar. Tüneller,çığın üzerlerinden akıp gitmelerini sağlayacak şekilde vadiye doğru eğimli olarakgenellikle beton veya çelikten imal edilirler. Tüneller, arazi morfolojisi ve oluşançığın türüne göre açık veya kapalı olabilirler.5.1.2.g. Bina Güçlendirme Teknikleri: Çığların tehdidi altında bulunan alanlarda,koşullu olarak binalara inşa izni verilebilir. Ancak bu durumda binalarda bazı özelyapım teknikleri uygulanmalıdır. Çığ patikasının ve gelebilecek çığın özelliklerininiyi bir şekilde bilinmesi gereken bu durumlarda evlere gelebilecek basıncın 3ton/m 2 'den az olması gerekmektedir. Aksi taktirde burada inşa izniverilememektedir.5.1.3. Geçici Önlem YöntemleriTek ya da çok namlulu çığ düşürücüler, çığ topları, Gaz-Ex, Cat-Exyöntemleri ile yapay çığ oluşturmak en sık kullanılan geçici yöntemlerdir.Karayolları ve kayak merkezlerinde ise genellikle yol uyarı ve kapama sistemlerikullanılmaktadır. Fakat bu yöntemin uygulamasında, uygulama süresi çokönemlidir. Halkın veya ilgililerin tepkisini almamak için önceden uyarı yapmakgerekmektedir. Aynı şekilde bu uyarıların yerleşim yerlerinde tehlikeli dönemlerdede yapılması gerekmektedir.Bugüne kadar gerek Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü danışmanlığında, gereksefarklı kurumsal veya özel imkanlarla yapılmış olan çığ önlem yapılarının sayı vekalitelerinin arttırılması, çığ önlem yapılarının projelendirilmesi, projelendirmesonrası araziye aplikasyonu, yu<strong>kar</strong>ıda adı verilen yönetmeliğin hazırlanmasıöncelikli hedeflerdendir.6. ÇIĞ EĞİTİM ÇALIŞMALARIÇığ Araştırma-Geliştirme, Etüd ve Önlem Şube Müdürlüğü tarafından 1994yılından bu yana şu kesimlere yönelik eğitimler verilmiştir:• Bayındırlık ve İskan İl Müdürlükleri teknik personeline,• İllerdeki <strong>kar</strong>ar vericilere,• Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan teknik personele,• Dağcılar ve kayak sporu ile ilgilenenlere,• Her düzeyde öğrencilere,• Çığ tehlikesi bulunan yerlerde yaşayan yerel halka,• Askeri birimlere,• Sivil Savunma personeline,Bu eğitimler konu başlıkları olarak;• Temel çığ eğitimi,• Arama-kurtarma eğitimi,• Kar örtüsü stabilitesini belirleme ve yorumlama eğitimi,• Haritalama eğitimi,• Çığ tahmini eğitimi,• Çığ önlemleri eğitimi


Bu eğitimler verilirken, eğitimleri daha etkili ve kalıcı kılmak için, yazılı vegörsel sunum ve makaleler hazırlanarak dağıtılmıştır. Kar ve çığ konusunda sahipolunan seminer, konferans, panel, vb aktivitelere katılım sağlanarak, edinilen bilgilerilgili kişilere ulaştırılmaya çalışılmıştır.Yerel halkın bilinçlendirilmesine yönelik olarak “Dikkat Çığ Tehlikesi”isimli kitapçık (Şekil 19) hazırlanarak, çığdan etkilenen tüm yerleşimlere dağıtılmış,dağıtım işlemi esnasında bir çok yerleşim yerinde halkın soruları birebir ve anındacevaplandırılmıştır.Şekil 19. Dikkat Çığ Tehlikesi kitapçığıKamu kurum ve kuruluşlarında çalışan teknik personel için Çığ El Kitabıile Kar ve Çığ Sözlükleri hazırlanmış ve tüm kurumlara dağıtımı yapılmıştır (Şekil20, 21 ve 22).Bilgilerin daha kalıcı olması amacıyla, amatörce de olsa interaktif bir CDhazırlanmış ve isteklilere her an verilmektedir. Bu CD içinde çığ ile ilgili tümkonularda detaylı açıklamalara, şekil, fotoğraf ve grafiklere ulaşmak mümkündür.Şekil 20.Çığ El Kitabı Şekil21.Kar ve Çığ Sözlüğü Şekil22.Kar ve Çığ(1. sürüm) Sözlüğü (2.sürüm)


Söz konusu bu eğitimler gelen talepler ve ihtiyaç doğrultusunda kapsamıbelirlenerek, tekrarlanmaktadır. Ayrıca ülke ihtiyaçlarına göre halen hazırlıkçalışmaları süren kitaplar ve kitapçıklar oluşturulmaktadır.ÇAGEM tarafından çığ afeti için yürütülen bu çalışmalardan alınansonuçlar oldukça tatmin edici düzeydedir. Bu nedenle, diğer afetlerle ilgili bu türçalışmaların hayata geçirilmesi yararlı olacaktır.7. SONUÇ VE ÖNERİLERÜlkemizde çığ afetinin oluşturduğu zararları en aza indirmek için yapılanbu çalışmalar çeşitlendirilerek devam edecek olup, ilgili tüm kurum, kuruluş vekişilerin de gereken hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir.8. KAYNAKLARAFET-ÇAGEM, 2008. “Çığ Kayıtları”, Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a.Dunne, T. and Leopold, L.B., 1978. “Water In Environmental Planning”, Freeman,San Francisco, U.S.A., 818 p.Lınsley, R.K., Kohler, M.A., Paulhus, J.L.H., 1983. “Hydrology For Engineers”,International Student Edition, McGraw-Hill Company.Mıller, D.H., 1977. “Water At The <strong>Su</strong>rface of The Earth”, International GeophysicsSeries Vol:21, Academic Press Inc., N.Y. , U.S.A., 557 p.Ward, C.M. and Robınson, M., 1990. “Principles of Hydrology”, McGraw-HillCompany, England, 365 p.


AFET BİLGİ ENVANTER PROJESİDr. Ş.ÖZDEN 1 , O. GÖKÇE 1 , A. DEMİR 1 , A. ÇİFTÇİ 1ÖZETAfet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü (AİGM), kuruluş amaç ve görevleri dahilinde,kurulduğu ilk günden bu yana ülkemizde meydana gelmiş yada gelmesi muhtemel afetolaylarını yerinde incelemektedir. Türkiye’de 1950’li yıllardan bu yana meydana gelen afetolaylarını kapsayan bir başvuru kaynağı oluşturmak, her tür ve ölçekteki afet tehlikesiçalışmalarına temel altlık oluşturmak, <strong>Genel</strong> Müdürlüğümüzün yürütmüş olduğu çalışmalarıngeriye dönük analizlerini yapmak, afetlerin maddi ve manevi zararlarını gözler önüne sermek,afetlere <strong>kar</strong>şı duyarlı bir toplum oluşturulması çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla AfetBilgi Envanteri projesi hazırlanmıştır.Projede, afet etüt raporları baz alınarak hazırlanan veritabanı ile 1950-2007 yıllarıarasında ki veriler, afet türleri kapsamında sınıflandırılmış, mekansal sorgulamalar CBSprogramı kullanılarak yapılmış olup, afet türlerine göre ve üç alt başlık altındadeğerlendirilmiştir. Sorgulamalar iller, ilçeler ve yıllar bazında yapılmış, oluşturulandosyalardan tematik (konulu) haritalar üretilmiştir. Tematik haritalar, verilerin dağılımoranları dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Böylece afetin türü, zaman ve mekansal dağılımesasına göre haritalar elde edilmiştir. Afet türlerine göre en çok ve en az etkilenen yerler,bölgeler tespit edilmiştir. Afet olayları genellikle, nakil <strong>kar</strong>arı verilen olay sayıları ve nakilverileri ışığında değerlendirilmiştir. Afet türlerinin birbirlerine oranla dağılımlarıbelirlenmeye çalışılmış meydana gelen hasarlar kapsamında bazı varsayımlar ile ülkeekonomisine olan etkileri hesaplanmıştır. Bu çalışma ile afetler kapsamında yapılan etkilinakillerin oranları; % 45,01 deprem, % 25,60 heyelan, % 8,52 kaya düşmesi, % 8,69 subaskını, % 1,71 çığ, % 3,07 diğer afetler ve % 7,38 çoklu afetler şeklindedir.<strong>Su</strong> baskını, çığ ve heyelanlar bazında Erzurum ili için 1950-2007 yılarına aithidrometerolojik afetler değerlendirilmiştir. Meydana gelen hidrometerolojik afetler nedeniyletoplam 3846 etkili nakil çalışması gerçekleştirilmiştir. Erzurum ilinde çığ olayından 35,heyelan olayından 198 ve su baskınlarından 173 yerleşim birimi etkilenmiştir. Olay sayıları veetkili nakil verileri incelendiğinde en fazla heyelan afetinin etkili olduğu görülmüştür.Anahtar Kelimeler: Afet envanteri, afet veri tabanı, afet oranı, çığ, heyelan, su baskını,ErzurumDISASTER INFORMATION INVONTERYABSTRACTTurkey is one of the countries which frequently subjected to natural disastersresulting in great loss of life and property due to its tectonic and geological structure,topographic and climatic conditions. General Directorate of Disaster Affairs (GDDA)examines occurred and probable disaster events since 1950’s. Disaster information inventoryproject was prepared to create a reference source for last app. 50 years’ disasters, to be abase for all kind of disaster mitigation studies, to present the amount of economical loss dueto disasters and to participate the development of a disaster conscious public awareness.Firstly, a database was prepared by the data coming from disaster survey reports.Then all data was integrated to GIS and queried by means of disaster kinds. All queries wereseparated according to provinces, sub provinces and years; finally thematic maps wereproduced according to the kind of disaster, spatial distribution and time.The most and least affected areas (settlements) were recognized according to thedisaster type. The graphical distribution of disaster types was delineated from the1 T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü, An<strong>kar</strong>a


approximate number of disaster affected people. Additionally, economical aspects ofdisasters were tried to be outlined in terms of houses (of disaster victims, householders)damaged and rebuilt by GDDA.The distribution of disaster types according to number of disaster victims wascalculated as follows: earthquakes (45,01%), landslides (25.40%), floods (8,69%), rock falls(8.52%), snow avalanches (1.71%) and others (mostly fire events) (3,07%). Land slides androck falls was calculated as mass movement that theirs rate is 42,71%.Hydrometerological disasters including floods, avalanches and landslides wereevaluated for Erzurum between 1950-2007. Those disasters created approximately 3846disaster victims (householders). Effected number of urban settlements is 35 by avalanches,198 by landslides and 173 by floods in Erzurum. Landslides are the most abundant disastertype.Key Words: Disaster inventory, disaster data base, disaster rate, avalanche, landslide, flood,Erzurum1. ULUSLARARASI LİTERATÜRDE AFET ENVANTERİAfet, yerel kapasiteyi aşan, ulusal veya uluslar arası yardım gerektiren,tahmin edilemeyen ve aniden meydana gelen, büyük zararlar ile insan ölümlerineneden olan olay olarak tanımlanmaktadır (Hoyois and ark., 2007).Uluslar arası sınıflandırmalarda afetler, doğal afetler ve teknolojik afetlerolarak iki grup altında değerlendirilmektedir. Doğal afetler de kendi içindehidrometerolojik afetler ve jeolojik afetler şeklinde ayrılmaktadır. Doğal afetlerolarak çığ, heyelan, kuraklık, kıtlık, ekstrem sıcaklıklar, su baskınları, ormanyangınları, kasırgalar ve diğer afetler (örneğin, böcek istilaları, dalga kabarmaları)kabul edilmektedir. Jeolojik afetler içinde depremler, tsunamiler ve volkanpatlamaları yer almaktadır. Teknolojik afetler üç gruba ayrılmakta olup endüstriyelkazalar, ulaşım kazaları ve çeşitli kazalar şeklinde sınıflandırılmaktadır. Endüstriyelkazalar içinde kimyasalların saçılması, endüstriyel binaların çökmesi, patlamalar,gaz kaçakları, zehirlenmeler ve radyasyon afet olarak değerlendirilmektedir. Ulaşımkazaları içinde hava <strong>kar</strong>a ve deniz taşımacılığında meydana gelen kazalar teknolojikafet olarak kabul edilmektedir. Çeşitli kazalar grubunda yer alan endüstriyelolmayan ve mahalli binaların çökmesi, patlama ve yangınlar da teknolojik afetlergrubunda sayılmaktadır (Hoyois, 2007).Afet verileri arşiv, veritabanı veya envanter şeklinde bir araya getirilerekmeydana geldikleri ülkelerde afetlerin boyutları belirlenmektedir.Afet envanter çalışmalarında insan ve ekonomik kayıplara ait verilerdikkate alınmaktadır. Uluslar arası veri tabanı çalışmalarında EM-DAT veDESINVANTER en fazla kullanılan metotlardır. EM-DAT veri tabanında aşağıdakikriterlerden en az birisine uygun olan afetler dikkate alınmaktadır (Tschoegl et al.,2006);- 10 veya daha fazla insan ölümüne sebep olan,- 100 veya daha fazla insanı etkileyen,- ülkede yardım durumu açıklanan,- uluslar arası yardım istenen afetler.EM_DAT veri tabanında yer alan veriler; afet numarası, ülke veya şehiradı, afet grubu (doğal, teknolojik), afet türü ve alt türü, tarih( başlama ve bitiş tarihi),ölü sayısı, yaralı sayısı, evsiz kalanların sayısı, etkilenen insan sayısı (ilk yardımperiyodu için acil yardım gereken insanlar evlerini boşaltmak zorunda kalanlar veya


yer değiştirenler), toplam etkilenen insan sayısı, tahmin edilen zarar, diğer bilgiler(lokasyon, enlem ve boylam, ikim verileri vb.) olarak yer almaktadır (EM-DAT).DESINVANTER veritabanı bölgesel, ulusal ve lokal düzeyde afetlerinboyutlarını ortaya koymak amacıyla geliştirilmiş, Latin Amerika, Karaipler, Asya veAfrica’da toplam 16 ülkenin kullandığı veritabanı olup; (La RED) ölü sayısı,etkilenen kayıp insan sayısı, yer değiştiren, yaralanan, zarar gören ev sayısı, yıkılanev bina sayısı, büyüklük, ülkelerin kendi para biriminde ekonomik kayıp miktarı,USD olarak zarar, yollardaki zarar, ürün zararı, hayvan sayısı ve etkilenen sektörler(su kaynakları, iletişim, topoğrafya vb.) veri olarak yer almakta orta ve küçükölçeklerdeki afetleri de içermektedir (www.desinventar.org).Diğer ülkelerin veritabanları arasında Amerika SHELDUS 1900 yılındanberi gerçekleşen afetlerin konumsal zararları, olayları ve kayıpları yansıtmaktadır.Ürün zararı, arazi mal mülk zararı diğer veriler yanında önemsenmektedir. GüneyAfrika MADUSISA izleme, haritalama ve afet olaylarının analizlerini yapmakamacıyla hazırlanmıştır. Kanada afet veri tabanı CDD, 1900 yılından itibarenmeydana gelen doğal ve teknolojik afetleri, Avusturalya EMA veritabanı 3 veyadaha az ölen sayısı, 20 yaralı kriterlerini esas alarak önemli zararlar, yoksulluk, altyapı, tarım ve çevreye olan etkileri gibi verileri içermektedir. Ülkelere ait afetenvanterler o ülkelerde meydana gelen tüm afet türlerini kapsadığı gibi sadece tekbir afet türüne ilişkin ayrı veritabanları da bulunmaktadır. USGS’ e ait depremveritabanı, teknolojik afetlere ait UNEP/APELL, su baskınları için DFO, tsunamiiçin NGDC, endüstriyel kazalar için MARS veritabanları örnek olarak verilebilir(Tschoegl et al. 2006).Türkiye Ulusal Afet Arşiv Sistemi-TUAAS (AİGM ,2008), kullanıcılara,özellikle de <strong>kar</strong>ar vericilere, uygulayıcılara ve araştırmacılara çalışmalarındayardımcı olmak ve ayrıca kamuoyunun <strong>kar</strong>şı <strong>kar</strong>şıya bulundukları riskleri daha iyianlayabilmelerini sağlayabilmek için Türkiye’de meydana gelmiş afetlerkonusundaki verilerin elektronik ortamda hizmete sunulmasını amaçlamaktadır.Ulusal Afet Arşivi Türkiye’yi etkileyen doğal ve teknolojik afetlerden, afet arşivikriterlerine uygun olanları kapsamaktadır. Türkiye Ulusal Afet Arşiv sisteminde yeralan afet kriterleri aşağıda belirlenmiş olup bu kriterler zaman içindegeliştirilebilecektir. Aşağıda sıralanan kriterlerden en az birinin olması afet arşivinedahil olması anlamına gelmektedir (AİGM, 2008).• En az 10 ölü veya,• En az 50 yaralı veya,• Afetten etkilenen en az 100 kişi olması veya,• <strong>Genel</strong> hayatın olumsuz etkilenmesi veya,• Acil yardım talebinde bulunulmasıAİGM kuruluş amaç ve görevleri dahilinde, kurulduğu ilk günden bu yanaülkemizde meydana gelmiş yada gelmesi muhtemel afet olaylarını yerindeincelemektedir. 7269 sayılı Afet Yasasının 1. Maddesi kapsamında belirtilen deprem(yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeriafetlere bağlı olarak; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak derecedezarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak tedbirler ve yapılacakyardımlar AİGM’ nün görev yetki ve sorumluluğundadır.


Afet Etüt ve Hasar Tespit Daire Başkanlığı’nca Türkiye’de 1950’liyıllardan bu yana meydana gelen afet olaylarını kapsayan bir başvuru kaynağıoluşturmak teknik elemanlara, büro ve arazi incelemelerinde kolaylık sağlamak, hertür ve ölçekteki afet tehlikesi çalışmalarına temel altlık oluşturmak, çalışmasonucunda ortaya konan mekansal (CBS) ve istatistik verilerin, amirler, çeşitlikurum ve kuruluşlar, ilgili konularda çalışanlar ve vatandaşlar için -Internet veİntranet ortamında online olarak sorgulanabilen- bir kaynak oluşturmak, çalışmalarsonucunda oluşturulan haritalar, broşürler vb. ile, afet görmüş ve/veya görmesimuhtemel yerleşim birimlerinin bağlı olduğu Valiliklerde düzenlenecek, toplantı vesempozyumlarla, vatandaşları bilgilendirmek, <strong>Genel</strong> Müdürlüğümüzün yürütmüşolduğu çalışmaların geriye dönük analizlerini yapmak, afetlerin maddi ve manevizararlarını gözler önüne sermek, afetlere <strong>kar</strong>şı duyarlı bir toplum oluşturulmasıçalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla AİGM görev alanı itibariyle sadece konutbazında hasara neden olan afetlerin envanteri için bir veri tabanı hazırlanmıştır.Afetlere ilişkin verilerin coğrafi bilgi sistemine entegresi (Geocoding)sağlanmıştır. CBS’e entegre edilmiş veriler afet türleri kapsamında sınıflandırılmış,sorgulamalar ile ayrılarak afet türlerine göre ve üç alt başlık altındadeğerlendirilmiştir. Sorgulamalar genellikle iller, ilçeler ve yıllar bazında yapılmış,oluşturulan dosyalardan tematik (konulu) haritalar üretilmiştir. Tematik haritalarverilerin dağılım oranları dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Böylece afetin türü,zaman ve mekansal dağılım esasına göre haritalar elde edilmiştir.Afet türlerine göre en çok ve en az etkilenen yerler (yerleşimler) tespitedilmiştir. Elde edilen yeni veriler, tematik haritalar yanında grafik halinde dedeğerlendirilmiş ve sunulmuştur. Bu çalışmada kullanılan etkili nakil terimi;haneleri kullanılamaz hale gelmiş ya da gelmesi muhtemel, 7269 sayılı AfetlerKanununa göre “<strong>Genel</strong> Hayata Etkili” bulunmuş afet olaylarındaki afetzede sayısınıbelirtmektedir. Afet olay sayısı; ilgili yerleşim birimi için hazırlanmış afet etütraporlarına <strong>kar</strong>şılık gelmektedir.Afet türlerinin ülke bazında oransal dağılımı belirlenmeye çalışılmış veekonomik değerlendirmeleri yapılmış ve meydana gelen hasarlar kapsamında bazıvarsayımlar ile ülke ekonomisine olan etkileri hesaplanmıştır.2. AFET TEHLİKELERİNİN GENEL DEĞERLENDİRMESİÜlkemizde meydana gelen afetlerin; etkili nakiller, afet olay sayıları veetkilenen yerleşim birimi sayıları baz alınarak yapılan değerlendirmesi sonucundaafetin türüne göre dağılım Tablo 1’de gösterilmektedir (Veritabanı redaksiyon vedüzeltme çalışmaları devam etmektedir):


Tablo 1. Afetin türüne göre, afet olay, etkili nakil ve etkilenen yerleşim birimisayılarının genel dağılımı* Deprem için olay sayısı, 1950’lerden bu yana meydana gelen depremsayısı anlamına gelmemektedir. Meydana gelen depremlerde etkilenen vegerektiğinde birden çok kez etüt edilen yerleşim birimleri sayısını belirtmektedir.Ülkemizde meydana gelen afetlerin, türlerine göre dağılımı incelendiğindeTablo 1 ve Şekil 1’ den görülebileceği gibi;• Afetler kapsamında yapılan etkili nakillerin % 45,01’i depremler nedeniyleyapılmıştır.• Heyelan % 25,60, Kaya düşmesi % 8,52 ve• <strong>Su</strong> baskını kapsamında yapılan etkili nakillerin oranı % 8,69 ve• Çığ % 1.71 ile en az etkili nakil çalışmasına neden olmuştur.• Diğer afetler kapsamında yapılan etkili nakillerin oranı %2,96 dolayındadır.• Aynı alanda birden çok farklı afetlerin oranı % 7,38 civarındadır. Tasnifedilmemiş olaylar için de % 0,02 oranında etkili nakil çalışması yapılmıştır.• Kaya düşmesi ve heyelan kütle hareketleri dahilinde birliktedeğerlendirilecek olursa toplam etkileri % 34,12 dir. Ülke genelinde subaskınları ve kütle hareketleri toplam % 42,71 dolayında etkili olmuştur.


Şekil 1. Afet türlerinin etkili nakil sayılarına göre dağılımı• Olay sayıları açısından ise deprem dışındaki afetlerden heyelanlar enyüksek orana sahiptir (Şekil 2).• <strong>Su</strong> baskını olay sayısı % 15,31 olup, hidrometerolojik afetler içinde yeralan çığ, su baskını ve heyelanların birlikte olay sayıları % 70 kadardır.Dolayısı ile olası iklim değişikliğinden etkilenecek ülkelerden birisi olanülkemiz açısından bu oran oldukça önemlidir.Şekil 2. Deprem dışındaki afetlerin olay sayılarına göre dağılımı3. AFET ZARARLARINA BİR YAKLAŞIMKüresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişikliğinin etkileri tüm dünyadaolduğu gibi ülkemizde de etkisini göstermesi kaçınılmazdır. Son yıllarda, özellikle,ani meteorolojik değişikliklere bağlı olarak gelişen ve yerleşim birimlerini tehditeden, can ve mal kaybına yol açan afetlerin sayısında bir artış söz konusudur.Ayrıca; ülkemizde de çoğalan nüfus, çarpık şehirleşme ve kırsal kesimdeki bilinçsizyerleşim bu artışı olumsuz yönde tetiklemektedir.


Dünyadaki “Yıllık afet istatistiklerini gözden geçirme- 2006”değerlendirmesinde 1987 – 2006 yılları arasında hidrometerolojik afetlerde önemliartış olduğu ifade edilmektedir (Hoyois et al., 2000). 2000-2006 yılları arasındameydana gelen afetlerde 1987-1998 yıllarına göre % 187’ lik artış meydanagelmiştir.Avrupa’da 1980–2006 yılları arasında doğal afetlerin yol açtığı zararın %89’u iklim değişikliklerinden kaynaklanmıştır (Şekil 3). Ortalamalar alındığında,Avrupa’nın yıllık ekonomik kaybı 12 Milyar Euro olarak hesaplanmakta olup bunun%28’i sigorta sektörü tarafından <strong>kar</strong>şılanmıştır. 1980’lerde doğal afet kayıplarının%17’si sigorta teminatı altındayken bu oran 2006’da % 28’e yükselmiştir (TSRSB,2007).Şekil 3. Avrupa’da iklim değişikliklerinden kaynaklanan doğal Afetler, ekonomikkayıplar ve sigorta teminatı altındaki kayıplar (1980–2006), (TSRSB, 2007)İklim değişikliğinin olası etkisinin, afetlerin azaltılmasına yönelik sıkıönlemlerle ortadan kaldırılmaya çalışılmaması halinde, doğal afetler nedeniyle heryıl 100.000 yaşamın yitirildiğinin tahmin edilmesinin yanı sıra, 2050 yılı itibariyledoğal afetlerin yıllık küresel maliyetinin 300 milyar Doları geçeceği beklenmektedir(ISDR, 2002).Son elli yılda afet zararlarının ekonomimize maliyeti sadece konut bazındahesaplanarak yaşanan afetlerin ekonomik boyutu irdelenmeye çalışılmıştır. Maliyethesaplamasında afete uğrayan konut sayısı, toplam etkili nakil sayısı olarakalınmıştır. Yani toplam 259584 afetzede için konut yapılmış ve yapılmaktadır. Birbu kadar konutun da yıkıldığı ya da kullanılamaz hale geldiği düşünülerek; konutsayısı iki ile çarpılmıştır. Toplamda yarısı kayıp yarısı da yeni yapılan/yapılacakkonutlar olmak üzere 519168 konut sayısına ulaşılmaktadır. EYY yöntemi ileyapılan bir konutun maliyeti yaklaşık 45 bin YTL kabul edilmektedir ve yarımmilyon konut ile çarpıldığında, sadece konutlar için 23,36 milyar YTL kayıp veharcama söz konusudur. Yeni yerleşim yeri belirleme çalışmaları, geçici iskanmaliyetleri, kira yardımları, ıslah çalışmalarının maliyetleri, kamulaştırmalar, sosyaltesisler, alt yapı çalışmaları, arazi çalışma maliyetleri, zaman ve işgücü kaybı,yaralıların sağlık maliyeti, binalar içinde hasar gören maddi eşyalar, ülke


insanlarının psikolojik etkilenmeleri, vb. tüm kayıp, gider ve harcamalar bu hesabındışındadır (Tablo2).Tablo 2. Afetzede sayısına göre afetlerin yitirilen ve yapılan konutlar bazındamaliyeti.4. ERZURUM İLİNİN HİDROMETEROLOJİK AFETLER AÇISINDANDEĞERLENDİRİLMESİABEP-2005 çalışmasında illerin genel değerlendirmesine göre afetlerdenetkilenen iller sıralamasında Erzurum ve Kocaeli ( > 15000) etkili nakil <strong>kar</strong>arı sayısıbazında ilk sırada yer almıştır (Gökçe ve diğ., 2006).Erzurum ilinde 1950-2007 yılları arasında yaşanan afetlerden çığ, subaskını ve heyelanların, olay ve etkili nakil değerleri, yerleşim birimleri, ilçeler veyıllar bazında değerlendirilerek konumsal ve zamansal dağılımları hesaplanmıştır.Yapılan değerlendirmede heyelanların olay sayısı, etkili nakil değerleri ve yerleşimbirimleri bazında en fazla etkiye sahip olduğu görülmüştür. Olay sayısına göre çığlar% 6, su baskınları % 35 ve heyelanlar % 59 oranında meydana gelmiştir (Şekil 4).Oluşan çığlarda 100 konut hasar görmüş olup su baskınları 1665 ve heyelanlar 2081konutu etkilemiştir. Heyelanlar nedeniyle yapılan etkili nakil çalışmaları % 54oranındadır (Şekil 5). 35 yerleşim biriminde çığ, 173 yerleşim biriminde su baskınıve 198 yerleşim biriminde heyelan yaşanmıştır. İl genelinde hidrometerolojik afetolaylarına en fazla Oltu ve İspir İlçesi maruz kalmış Ilıca ve Narman İlçelerindemeydana gelen afetlerin olay sayıları fazla olmamasına rağmen en yüksek etkilinakil çalışmaları bu ilçelerde gerçekleştirilmiştir (Şekil 6- 7).


5. İLÇELER BAZINDA HİDROMETEROLOJİK AFETLERİlçeler bazında hidrometerolojik afet türlerine göre etkili nakil verileri GISortamında sorgulanmış olup Narman, Ilıca, Aşkale’ nin diğer ilçelere oranla dahafazla etkilendiği belirlenmiştir (Şekil 6). <strong>Su</strong> baskınları tüm ilçelerde meydana gelmişancak Tekman, Karaçoban ve Uzundere’de etkili olmamıştır (Şekil 9). Ilıca ilçesindesu baskınları etkili olmuş bu ilçeyi Narman izlemiştir. Çığların en fazla etkili nakilçalışmasına neden olduğu ilçe Aşkale olarak tespit edilmiştir (Şekil 10). Heyelanlarda her ilçede görülmüş ancak merkez ilçede etkili olmamıştır (Şekil 8). İspir,Narman ve Şenkaya’da heyelanlar diğer ilçelere oranla daha fazla etkili olmuştur.Olay sayıları sorgulamasında en yüksek heyelan olay sayısı İspir, Oltu veŞenkaya’ da belirlenmiştir (Şekil 11). <strong>Su</strong> baskını olayları incelendiğinde İspir, Oltu,Aşkale ve Horasan yapılan sınıflamada ilk sırada yer almışlardır(Şekil 12). Ilıcailçesinde sadece 12 su baskını yaşanmış ancak 2004 yılında yaşanan su baskınıilçeyi en fazla etkileyen olay olmuştur. Yaşanan çığ olaylarına ait verilerin analizisonucu İspir, Merkez, Çat ilçelerinde çığ olay sayıları diğer ilçelerden fazla olmuştur(Şekil 13), 9 ilçede çığ olayı yaşanmamıştır.


6. YILLARA GÖRE HİDROMETEROLOJİK AFETLEROlay sayıları bazında yapılan sorgulamada çığ olaylarının 2004 yılında enyüksek değerine ulaştığı görülmüştür. 1991, 1994 ve 1997’ de 3 olay meydanagelmiş olup diğer yıllardaki olay sayıları münferit olaylar (1-2) şeklindegerçekleşmiştir . Çığlar için 1996 yılında en fazla nakil çalışması yapılmış 1963 ve1992 yıllarında da yüksek sayıda nakil çalışması gerçekleşmiştir.Heyelan olaylarına bakılıdığında Şekil 16’ dan da görülebileceği gibi ençok olay sayısı 2006’ da belirlenmiştir. İlk heyelan olayı verisi 1945 yılına ait olup1957 yılına kadar başka bir kayda rastlanmamıştır. 1957 yılından 2007 yılına kadarolan süreçte 1961, 1976, 1977, 1986 yılları hariç hemen hemen her yıl heyelanolayının yaşandığı görülmektedir. 2006 yılından sonra en çok heyelan olayı 1993yılında meydana gelmiştir. Heyelanlar açısından en fazla nakil çalışması 1987, 1988yıllarında yapılmıştır (Şekil 17). 1964, 1969 1993 ve 2006 yıllarında nakli yapılankonut sayısı 100’ ün üzerindedir.


<strong>Su</strong> baskınları açısından 1983 yılında etütlerin fazla olması nedeniyle gerikalan verilere bakıldığında en fazla olay 1984 yılında yaşanmış ve bu yılı sırasıyla1987 ve 1990 yılı izlemiştir (Şekil 18). 2004’ te meydana gelen su baskını olayıdiğerlerinden çok daha etkili olmuş ve dolayısıyla en fazla nakil çalışmasına nedenolmuştur (Şekil 19).7. SONUÇLAR ve ÖNERİLER1.Yapılan değerlendirmede 2008’ e kadar son 50 yılda ülkemiz afetlerdenönemli ölçüde etkilenmiştir ve Erzurum afetlerden en çok etkilenen iller arasındabulunmaktadır.2.Doğal Afetlere ilişkin veri toplanması konusunda uluslararası ortak bir<strong>kar</strong>ar bulunmamaktadır. Zaman, finansal sorunlar, afet olayının <strong>kar</strong>maşıklığı yanındakavramlarda, yöntemlerde, toplanan verilerin noktasal özellikleri konularında büyükfarklılıklar bulunmaktadır. Afet veri tabanı çalışmalarında verilere ait alansalifadelerde, sınırların gösterilmesinde, rapor tarihi, kavramlar ve kullanılanterminolojinin standardizasyonundaki eksiklikler afet etkilerinin ifade edilmesindekigüvenilirliği etkileyen etmenler arasında sayılmaktadır (Hoyois 2006). Dolayısı ileafet veri tabanlarının afet boyutlarını ortaya koyabilmesi ve <strong>kar</strong>şılaştırmalarınyapılabilmesini sağlayacak nitelikte uluslar arası anlamda standardize halegetirilmesi gerekmektedir.3.Afet azatlımı için yapılacak çalışmalar iklim değişikliğinin getireceğiextrem olaylarla baş edebilmeyi sağlayarak sektörlerce alınacak önlemlerle deadaptasyon sürecine geçiş hızlanacaktır.4.Afet zararlarının azaltılması için Hyogo Eylem Çerçevesi” (HyogoFramework for Action)’ nde yer alan çalışmaların başlatılması gerekmektedir.5.Ülkemizde yer alan afet türlerinin yeniden tanımlanması (örneğinkuraklık) ve bu konuyla ilgili yasal çalışmaların ivedilikle sonuçlandırılması büyükönem arz etmektedir.8. KAYNAKLARAfet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü.2008. Türkiye Ulusal Afet Arşiv Sistemi-TUAAS.www.afet.gov.trDisenvanter (homepage on the internet). Colombia: Observatorio Seismologico del<strong>Su</strong>rOccidente; c2003 (www.desinventar.org/en/index.html).EM-DAT, The OFDA/CRED International Disaster database-www.em-dat.net-


Univeriste Catholique de Louvain-Brussels-Belgium.Gökçe,O., Demir, A., Özden,Ş., Türkiye’de Heyelanlı Yerleşim BirimlerininDağılımı ve CBS ortamında sorgulanması ( Afet Envanteri 1950 – 2005).Hoyois, P., Below,R., Scheuren, J-M., Guha-Sapir.D. May.2006. Annual DisasterStatistical Rewiew Numbers and Trends.Univeriste Catholique de Louvain-Brussels-Belgium. Brussels. www.cred.beISDR. Disaster Impact on Development Disaster Reduction and <strong>Su</strong>stainableDevelopment, United Nations International Strategy for Disaster Reduction.2002.Afet İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğü DRM Kurs Notları.TSRSB. İklim Değişikliği ve Doğal Afetlerin Sosyal ve Ekonomik EtkilerininAzaltılması, Avrupa Birliği ve Uluslararası ilişkiler Birimi Türkiye Sigortave Reasürans Şirketleri Birliği. 2007.www.tsrsb.org.trTschoegl L., Below R.Guha-Sapir D. An Analytical Review of Selected Data Setson Natural Disasters and Impacts. UNDP/CRED Workshop on ImprovingCompilation of Reliable Data on Disaster Occurrence and Impact . April 2-4, 2006.Bangkok – Thailand.


AŞIRI KAR YAĞIŞLARININ AFETE DÖNÜŞMESİNİENGELLEMEK İÇİN ALINMASI GEREKEN BAZI ÖNLEMLERDoç. Dr. R. SEVER 1ÖZETKar yağışları, mevsiminde ve olağan ölçülerde meydana geldiğinde insan ve ortamiçin oldukça yararlıdır. Ancak mevsiminde veya beklenmedik zamanlarda, normalinden az yada fazla olan <strong>kar</strong> yağışları afete neden olabilmektedir.Bu çalışmada 2003’te Erzurum ve 2006 yılında Bartın’da yaşanan aşırı <strong>kar</strong>yağışlarının neden olduğu zararlar da dikkate alınarak söz konusu felaketin boyutlarıincelenmiştir. Ayrıca aşırı <strong>kar</strong> yağışlarının bir felakete dönüşmemesi için alınması gerekenulusal, bölgesel ve yerel önlemler üzerinde de durulmuştur. Birçok doğal kaynaklı afetteolduğu gibi, aşırı <strong>kar</strong> yağışlarının bu kadar etkili ve olumsuz sonuçlar doğurmasında doğalçevreye uygun olmayan beşeri faaliyetler; alt yapı hizmetlerindeki yetersizlikler, afet eğitimi,afet yönetimi gibi bir dizi insan kaynaklı etkenler önemli rol oynamaktadır.Anahtar Kelimeler: Kar, doğal afet, ErzurumSOME PRECAUTIONS TO BE TAKEN TO PREVENT EXTREME SNOWFALLSFROM TURNING INTO DISASTERSABSTRACTSnowfall is quite beneficial for the environment and human beings when theyhappen in normal amounts and also in the expected seasons. But the snowfalls which are littleor much more than the standart amount can cause disasters.In this article; the disasters caused by extreme snowfalls in Erzurum in 2003 and inBartın 2006 and their damages caused by these disasters have been investigated. In addition,national, regional and local precautions which should be taken in order to prevent extremesnowfalls from turning into disaster have been proposed. As in the most natural disasters a setof human factors such as human activities which are not in accordance with naturalenvironment, insufficiency of substructural services, education on disasters and managementof disasters play great role in the heavy snowfall’s bringing about so much effective andnegative results.Keywords: Snow, nature disaster, Erzurum1. GİRİŞDoğal afetler; insan etkinliklerinin dışında jeolojik, jeomorfolojik,meteorolojik ve biyolojik olaylar sonucu can ve mal kaybına yol açan olaylar olarak<strong>kar</strong>akterize edilmektedir. Kuşkusuz doğal afetler içinde atmosferik kökenli(meteorolojik-klimatolojik) olanlar, günümüzde çok sık ve yaygın biçimdetekrarlayan, büyük can ve ekonomik kayıplara neden olan felaketlerin başında gelir(Sipahioğlu, 2002). Nitekim dünyada, ortalama olarak bir yılda meydana gelen 31doğal afetin 23’ü meteorolojik kökenlidir. Yine 1900-2000 yılları arasındaki doğalafetlerde can kaybının %90’ının meteorolojik ve hidrolojik olaylardankaynaklanması da bu gerçeği çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır(Angelfire.com/fm/cukurcayir/planlama,Ceylan 2003).Ne var ki insanların belleğinde en tehlikeli doğal afet olarak jeolojik(deprem) veya jeomorfolojik (heyelan) kökenliler gelmektedir. Oysa bilinenin1 Atatürk Üniversitesi, K. K. Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi ABD


aksine, insanlığın başına gelen en büyük felaketlerin depremler değil, meteorolojikkökenli doğal afetler olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, Bangladeş’te tropikalsiklonlara bağlı olarak 1970’te 200 000 (bazı kaynaklarda 300 000), 1991’de de 139000 insan yaşamını yitirirken, 1.7 milyon insan da bulundukları yerlerden tahliyeedilmek zorunda kalmıştır (Rosenfeld, 1997; Ceylan, 2003; Özey, 2001).Gelişmekte olan ülkeler veya az gelişmiş ülkeler afetlerden çok daha fazlaetkilenmektedir. Bu nedenle bazen on yıllar boyunca sosyal ve ekonomik gelişmelerigerilemekte ve afetler <strong>kar</strong>şısındaki çaresizlikleri artmaktadır. Yakın tarihimizde(1992-2001) dünyadaki doğal afetler 622 000 can kaybına neden olurken, 2milyardan fazla insan da bu afetlerden dolaylı yollardan etkilenmiştir. Aynıdönemde meteorolojik kaynaklı afetlerin neden olduğu ekonomik kaybın ise 446milyar Amerikan Doları civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam bütündoğal afetlerin neden olduğu ekonomik kaybın yaklaşık olarak %65’ine tekabületmektedir (www.meteor.gov.tr/2006/kurumsal/kuru).Ülkemizde de sözü edilen afetlerin neden olduğu yıkım ve hasarın boyutlarıoldukça büyüktür. Nitekim değişik bölgelerde, farklı zamanlarda meydana gelenmeteorolojik kökenli doğal afetlerin yol açtığı kayıplar oldukça fazladır. Bunlardanilk akla gelenler 18-20 Haziran 1990 Trabzon; 13 Temmuz 1995 Senirkent; 3-4Kasım 1995 İzmir; 19-22 Mayıs 1998’de Batı Karadeniz, 14-15 Ağustos 1998’deTrabzon ve 10 Ağustos 2005’te Erzurum çevresinde meydana gelen aşırı yağışlar vesel felaketleridir. Ayrıca Kasım 2006’da sağanak yağış sonrasında oluşan sel vetaşkınlarda Diyarbakır, Batman, Şırnak, Şanlıurfa ve Mardin’de onlarca insanhayatını kaybetmiş, yüzlerce ev ve işyeri büyük hasar görmüş ve binlerce hektarlıktarım arazi de su altında kalmıştır. Aşırı <strong>kar</strong> yağışlarına bağlı olarak oluşan afetlereörnek olarak da 28–29 Ekim 2003 tarihinde Erzurum ve 4–5 Kasım 2006 tarihindeBartın’da yaşanan felaketler gösterilebilir. Kuşkusuz belirtilen doğal afetlerinyaşanmasında ekstrem yağış değerlerinin etkisi büyük olmakla birlikte, çarpıkkentleşme ve alt yapı eksikliklerinin de katkısı az değildir.2. AŞIRI KAR YAĞIŞLARI VE TÜRKİYEŞiddetli <strong>kar</strong> yağışı on iki saat içinde toplam 10 cm den ya da 24 saat içinde15 cm den daha fazla örtü oluşturan yağış olarak kabul edilir(Şahin,Sipahioğlu,2002;154). Bu tanımda geçen kısa zamandaki <strong>kar</strong> birikmesi,ülkemizin kıyı kesimi dışındaki hemen tüm bölgelerinde görülebilir. Özellikle iç vedoğu bölgelerimizin birçok kesiminde, biriken <strong>kar</strong> örtüsü belirtilen kalınlıktan çokdaha fazladır.Ülkemizde meydana gelen aşırı <strong>kar</strong> yağışları genellikle üç yollaoluşmaktadır. Bunlardan biri Kutupsal cephenin salınımlarına bağlı olarakBalkanlardan ve Karadeniz üzerinden İzlanda alçak basınç sistemiyle gelen soğuk venemli hava kütleleridir (mP). Bir diğeri ise İzlanda alçak basıncının Akdeniz alçakbasıncı ile oluşturduğu cephe sistemleriyle Akdeniz üzerinden gelen mevsimine görenispeten ılık ve nemli hava kütleleridir. Son olarak Balkanlardan gelen soğuk venemli hava kütlesi ile Akdeniz oluşumlu ılık ve nemli hava kütlelerinin<strong>kar</strong>şılaşmasıyla oluşmaktadır (Sipahioğlu, 2002).<strong>Genel</strong> anlamda subtropikal kuşakta Akdeniz makroklima bölgesinde yeralan Türkiye, matematiksel ve özel konum koşularına bağlı olarak yıl boyunca farklıtipteki hava kütlelerinin etkisi altında kalmaktadır. Kış devresinde polar, yazdevresinde tropikal kökenli cephe sistemlerinin etkisi altına giren Türkiye, söz


konusu hava kütlelerinin ilerleme ve gerileme dönemlerine rastlayan ilkbahar (Mart,Nisan) ve sonbahar (Ekim, Kasım) mevsimlerinde de bol yağış alır. <strong>Genel</strong>likle budönemdeki yağışlar kıyı ve kıyılara yakın kesimlerde yağmur, iç bölgelerdekiyüksek kesimlerde ise <strong>kar</strong>la <strong>kar</strong>ışık yağmur veya <strong>kar</strong> şeklinde olmaktadır. Hatta budönemlerde Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksek kesimlerinedüşen <strong>kar</strong> etkili olmakta, zaman zaman hayatı felce uğrattığı da görülmektedir.Ayrıca bu dönemlerde görülen yağışların hem fiziki yapılarının farklı, hem demevsim normallerinin dışında beklenilmeyen zamanlarda oluşması, felaketboyutlarının yüksek olmasına yol açar.3. AŞIRI KAR YAĞIŞLARININ YOL AÇTIĞI ZARARLARKış aylarında meydana gelen <strong>kar</strong> yağışları mevsiminde olduğu için doğayıfazla etkilemediği gibi, insan yaşamına etkileri de çoğunlukla ulaşım faaliyetleri ilesınırlıdır. Gerçi bu mevsimimde bile aşırı <strong>kar</strong> yağışı olduğu günlerde yaşam önemliölçüde zorlaşır. Ancak mevsiminde ne kadar aşırı yağış olursa olsun mevsimidışında veya uzun yıllar ortalamalarında görülmeyen bir devrede şiddetli bir <strong>kar</strong>yağışı felaket anlamına gelir.Kuşkusuz, afetlerin en olumsuz sonucu can kayıplarıdır. Can kayıpları dahaçok aşırı <strong>kar</strong> yağışları sırasında veya sonrasında meydana gelmektedir. Trafikkazaları, dam veya çatıların çökmesi, soba devrilmeleri sonucu çıkan yangınlar,soğuklar sonucu donma şeklindeki ölümler burada hatırlanabilir. Diğer pek çokafette olduğu gibi can kayıplarının birçoğu dolaylı etkilerden kaynaklanır.Erzurum’da 2003 yılında meydana gelen aşırı <strong>kar</strong> yağışlarında iki kişi donarak, birçocukta aşırı <strong>kar</strong> birikmesi sonucu devrilen sobadan hayatını kaybetmiştir.Kar yağışının erken başlaması ve fazla olması, özellikle yaylacılıklauğraşan yörelerimizde büyük zararlara neden olur. Aşırı biriken <strong>kar</strong> sonucundakapanan yayla yolları nedeniyle hayvan sürüleri mahsur kalmakta ve bunların dabüyük bir kısmı telef olmaktadır.Bölgenin veya yörenin coğrafi özelliklerine göre erken veya geç olan<strong>kar</strong>/aşırı <strong>kar</strong> yağışları, tarım alanlarına da büyük zarar verir. Özellikle iç ve doğubölgelerimizde önemli tarım ürünlerinden olan patates, şeker pancarı ve lahana gibiürünlerin bulunduğu tarla ve bahçelerde henüz mahsulün kaldırılmamış olmasıbinlerce dönüm tarım alanına zarar vermektedir. Bu durum rekolteyi önemlimiktarda azaltmakta ve çiftçileri ekonomik kayıplara uğratmaktadır.Aşırı <strong>kar</strong> yağışları bitki örtüsüne de zarar verir. Gerek ekolojik gerek peyzajbakımından önemli olan yeşil alanların büyük bir kısmı aşırı <strong>kar</strong> yağışları sonucundatahrip olmaktadır. Özellikle sonbaharda hava sıcaklığının mevsim normallerindegitmesi huş, söğüt, kavak, çınar, kayın, gürgen, kestane, dişbudak, incir, kiraz gibiağaçların yapraklı kalmasını sağlamakta, bu ise ağaçlarda aşırı <strong>kar</strong> yükününbirikmesini kolaylaştırmıştır. Ağaçların vejetatif faaliyete devam etmesi (suyürümesinin devam etmesi, yapraklarının dökülmemesi) ve buna bağlı olaraküzerlerinde taşıyabileceklerinden fazla <strong>kar</strong>ın birikmesi kolayca kırılmalarına nedenolmaktadır (Fotoğraf 1). Nitekim Bartın ve Erzurum’da meydana gelen aşırı <strong>kar</strong>yağışlarında özellikle şehirdeki yayvan yapraklı ağaçlar başta olmak üzere birçokbitki zarar görmüştür.


Bartın’da 4-5 Kasım 2006 tarihinde meydana gelen şiddetli <strong>kar</strong> yağışlarıözellikle bitkiler üzerinde etkili olmuştur. Bartın şehrinde 23 cm ölçülen <strong>kar</strong>kalınlığı, kırsal alanlarda 30-40 cm olarak tespit edilmiştir. Bu ayda Bartın’da aylıkortalama sıcaklık 13 °C civarında olması nedeniyle gerek kültür bitkileri gereksedoğal bitkiler henüz kış şartlarına hazır değillerdi. Bu nedenle aşırı <strong>kar</strong> yağışınabağlı <strong>kar</strong> basıncı otsu, çalı ve odunsu bitkilerin devrilmesine, gövde tepe ve dalkırılmalarına neden olmuştur. Ayrıca aynı günlerde rüzgâr hızının uzun yıllarortalamasından (1 m/sn) çok daha şiddetli (W-SW yönünde 13 m/sn) esmesi birçokağacın kökünden sökerek devirmiştir. Bartın Orman İşletme Müdürlüğü’nden alınanbilgilere göre bu afette 17 254 m³ dikili gövde hacminde ağaç zarar görmüştür(Kaygın ve diğ., 2007).Kar afetinde, alt yapısı tamamlanmamış yerleşmelerde elektrik ve sukesintisi gibi olumsuzluklarda önemli bir sorun teşkil etmektedir. Aslına bakılırsadevrilen ya da kırılan ağaç/ağaç dallarının araçlara, haberleşme ve elektrikiletkenlerine zararı, afetlerdeki birçok sorunun asıl kaynağını oluşturur (Fotoğraf2,3). Özellikle su ihtiyacının büyük bir kısmını elektrik enerjisi kullanarak yeraltından sağlayan yerleşmelerde sular da kesilmektedir. Elektrik ve su olamayıncakaloriferler da yakılamamaktadır. 2003 Ekimde Erzurum’da yaşanan <strong>kar</strong> afetinde deböyle sorunlar yaşanmıştır. <strong>Su</strong> sıkıntısı, tarihi çeşmelerden, hazır sulardan vebelediyenin su tankerlerinden aşılmaya çalışılmıştır. Ancak kenar mahallerde sukesintilerinin uzun sürmesi birçok mikrobik hastalığın yayılmasına neden olurken,konutlarda kaloriferlerin yanmaması da nezle ve grip gibi mevsimsel hastalıklarıyaygınlaştırmıştır. Ayrıca market ve evlerdeki buzdolapları çalışmadığından birçokgıda maddesi de bozulmuştur.Türkiye’de bazı büyük şehirler bile (Erzurum %95, Malatya %90) içme vekullanma sularının büyük bir kısmını yeraltından sağlamaktadır. Türkiye gibi 26büyük su havzası (Seyhan, Fırat, Çoruh, Aras, Karasu…) bulunan bir ülkede, kimiyerleşmelerin halen içme-kullanma su ihtiyaçlarını yer altından sağlaması önemli birplanlama hatasıdır. Bunun yanında çoğu yerleşmede doğal afetler öngörülerek sukuyularında kullanmak üzere jeneratör gibi alternatif enerji sağlayıcılarıbulundurmaması da dikkat çekicidir.


Aşırı <strong>kar</strong> yağışlarının yol açtığı en önemli sorunlardan biri de ulaşımdır.Özellikle Türkiye gibi otoyol ağının yetersiz olduğu yüksek bir ülkede <strong>kar</strong>ayolugüzergâhları, çok sayıdaki dağ geçitlerini izlemektedir (Girgin ve diğ., 2001). Kışmevsiminde az bir <strong>kar</strong> yağışında bile, yükseltisi 500-1000 m arasındaki (bu yükseltiaralığında 95 geçit var) dağ geçitlerinde trafik aksamakta, hatta durmaktadır.Maalesef zaman zaman demiryollarında da olmak üzere ulaşımdaki buolumsuzluklar hemen her yıl tekrarlanır. Özellikle doğu-batı ve kuzey-güneyillerimizi birbirine bağlayan ve sayıları 250’yi bulan dağ geçitleri kışın <strong>kar</strong> ve tipinedeniyle sık sık kapanmaktadır (Fotoğraf 4,5). Bu ana yol güzergâhları dışındakiilçe ve köy yollarının günlerce kapalı kalması da büyük sorunlara yol açar. Örneğin,köylerdeki acil hastalar sağlık birimlerine zamanında ulaştırılamaz. Yine<strong>kar</strong>ayolunun kapanması nedeniyle yöre dışından yeterli gıda maddesigetirtemeyen/alamayan veya uzun geçen kış mevsimi nedeniyle yetiştiremeyenköyler büyük sıkıntılar yaşamaktadır.


Bazı şehirlerde aşırı <strong>kar</strong> yağışlarının yol açtığı sorunlar oldukça ilginç vebir o kadar da düşündürücü olayların yaşanmasına da yol açmıştır. Örneğin 2003yılında Erzurum’daki <strong>kar</strong> felaketinde elektriğin kesilmesi nedeniyle, şehirdeki 70fırından jeneratörü olan sadece beş fırın ekmek çı<strong>kar</strong>tabilmiştir. Günde yaklaşık birmilyon ekmeğin tüketildiği şehirde, birkaç gün yeteri kadar ekmek üretilmemesihalk arasında paniğe bile neden olmuştur.Yu<strong>kar</strong>ıda belirtmeye çalıştığımız sorunların yanı sıra, afet sonrası oluşanbelirsizlik ve <strong>kar</strong>amsarlık nedeniyle toplumdaki gerilim artmaktadır. Nitekim ilgiliyerel yönetimlerden sağlıklı bir bilgi alamayan ve sunulan alt yapı hizmetlerinin nezaman normale döneceğini merak eden halk bazı şiddet olaylarının da yaşanmasınaneden olabilir.4. ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERHer ne kadar doğal tehditlerden kaçınmamız mümkün olmasa da, riskyönetimi ve erken uyarı sistemleri sayesinde ekstrem olayların felakete dönüşmesinibüyük oranda engelleyebiliriz.Gelişmiş birçok ülkede meteorolojik kökenli doğal afetler (aşırı <strong>kar</strong>, tipi,dolu, sis, fırtına, kuraklık, yıldırım v.b.), modern meteoroloji istasyonları sayesinde,önceden tahmin edilerek, doğabilecek zararlar en az düzeye indirilebilmektedir.Ülkemizde ise, meteoroloji istasyonlarının sayısı ve kullanılan teknolojiistenilen düzeyde olmamasına rağmen, son yıllarda uydu fotoğrafları sayesindeoldukça isabetli hava tahminleri yapılabilmektedir (%80 -%86).


Bununla ilgili olarak 28-29 Ekim 2003 yılında Erzurum’da <strong>kar</strong> felaketindeyaşanan olaylar örnek gösterilebilir. Bu felaketten önce de, başta Erzurum ve çevresiolmak üzere diğer illerde (Elazığ, Erzincan, Kars, Kayseri ve Artvin) erken <strong>kar</strong>yağışlarının yer yer etkili olacağı günler öncesinden tahmin edilmişti. <strong>Devlet</strong>Meteoroloji İşleri <strong>Genel</strong> Müdürlüğünün (DMİGM) 27.10.2003 tarihinde yayınladığıhaftalık hava tahmini raporunda, Doğu Anadolu Bölgesi’nin güneyinde vedoğusunda 28-29 Ekim günlerinde <strong>kar</strong> yağışlarının yer yer etkili olacağı açıkçabelirtilmiştir (DMİGM-2003). Ancak, aşırı <strong>kar</strong> yağışı, sel, taşkın ve çığ gibi afetlereneden olabilecek etkili yağış ifadesi çoğu zaman riskli bölgelerdeki yerel yönetimlerve halk tarafından pek ciddiye alınmamakta ve ne kastedildiği de tam olarakbilinmemektedir. Bu da afetleri kaçınılmaz kılmaktadır. Erzurum çevresinde 2003Ekim ayında da böyle olmuştur.Nitekim aşırı yağmur ve <strong>kar</strong> yağışlarına neden olan hava kütleleri, Pazartesi(27 Ekim) gününden itibaren ülkemizin batı, kuzey ve doğu bölgelerini etkisi altınaalmıştır. 28 Ekim Salı günü genişleyen cephe sistemleri birçok yöre ile birlikteErzurum’u da içine alarak, aşırı yağışların oluşmasını sağlamıştır. Erzurum’da Salıgünü öğlen saatlerinde (13.00) hava sıcaklığının 5 ºC’nin üzerinde olması sonucuyağışlar önce yağmur şeklinde başlamıştı. Daha doğrusu, az soğuk hava kütlerindendoğan iri taneli <strong>kar</strong>, bulut içinden yere düşerken, Erzurum üzerindeki daha sıcak althava tabakası içinde kolayca eriyerek, yağmur biçiminde yere ulaşmıştır. Buna<strong>kar</strong>şın saat 15.00 sularında, alt hava tabakasının soğumasıyla yağış şekli, yağmurla<strong>kar</strong>ışık <strong>kar</strong> şekline dönüşmüştür. <strong>Su</strong>lu sepken de denilen bu yağış, bir süre devamettikten sonra, 15.00 sularından itibaren yoğun bir <strong>kar</strong> haline dönüşerek, aralıklarla16 saat kadar devam etmiştir. Bilindiği üzere, sıcaklığın fazla düşük olmadığı böylehava kütlelerinde, mutlak nem oranı yüksek olacağından, yağan <strong>kar</strong> miktarı da fazlaolmaktadır (Erol, 1993). Nitekim Erzurum Meteoroloji Bölge Müdürlüğü 28-29Ekim günlerinde, Erzurum’da <strong>kar</strong> kalınlığını 14 cm, yağış miktarını da 53 kg olaraktespit etmiştir. Bu değer Ekim ayı uzun yıllar ortalamasının (33,6 kg) iki katınayakındır. Yine 2003 Ekim ayının toplam yağış miktarının 32,9 kg olduğu göz önünealınırsa 16 saatte düşen yağış miktarının normalin çok üstünde olduğu kolaylıklaanlaşılır.Kısa zamanda çok miktarda düşen <strong>kar</strong> yağışı başta Erzurum şehri olmaküzere çevredeki birçok yerleşmede hayatı olumsuz etkilemiştir. Bu meteorolojikafet, ulaşımın tamamen durmasına, su ve elektriğin kesilmesine, eğitim ve öğretimeara verilmesine, her türlü iletişimin aksamasına, ağaç ve direklerin devrilmesineneden olurken, üç kişinin de hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Valilik krizmasasından alınan bilgilere göre toplam maddi zarar ise yaklaşık 3 milyon YTLolarak hesaplanmıştır.Bu arada hemen şunu hatırlatalım ki, matematiksel mevsim ile doğalmevsimin ne anlama geldiğini bilmeyen bazı yöneticiler ve halkın çoğu sosyokültürelve ekonomik faaliyetlerde bunu pek de dikkate almazlar. Örneğin <strong>kar</strong> yağışımatematiksel mevsim olarak kışın aralık, ocak ve şubat ayında görülür diğer aylardagörülmez zannedilir. Oysa Doğu Anadolu Bölgesi’nde ekim, kasım, aralık, ocak,şubat, mart hatta nisan ayında bile şiddetli <strong>kar</strong> yağışları görülebilmektedir. Bunedenle bir yerde sosyal ve ekonomik planlamalar yapılırken matematikselmevsimlerden çok yaşanan gerçek mevsim olan doğal mevsim göz önündebulundurulmalıdır.


Kamu kurum ve kuruluşları ile mülki idarelerce ve yerel yöneticilertarafından meteoroloji kuruluşlarının hazırlamış olduğu hava tahmin raporlarıdikkatli bir biçimde değerlendirilmelidir. Kurum ve kuruluşlar arasında iletişimeönem verilmeli, aşırı yağışlara <strong>kar</strong>şı hızlı ve düzenli bir acil yardım ekibioluşturulmalıdır. Konu ile ilgili kuruluşlar arasında bilgi alışverişi ve koordinasyonmutlaka sağlanmalıdır. Ayrıca böyle afetlerin aşılmasında, her şeyi yerelyönetimlerden beklemek pek de rasyonel bir yaklaşım değildir. Dolayısıyla siviltoplum örgütlenmeleri yaygınlaştırılmalıdır. Söz konusu örgütlerin afet yönetimininher safhasında oynayacağı rol ve yapacağı hizmetler kanun ve yönetmeliklerledüzeltilmelidir.İnsanların yerleşim yerlerini belirlerken jeomorfolojik ve meteorolojiközellikleri pek dikkat etmedikleri anlaşılmaktadır. Çevresine göre daha çukurdakalan ve rüzgârın taşıdığı <strong>kar</strong>larla dolabilecek yerleşmeler ve kapanabilecek <strong>kar</strong>a vedemir yollarının olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.Diğer doğal afetlerde olduğu gibi, atmosferik <strong>kar</strong>akterli afet etkilerininazaltılması için de uzun dönemli afet planlamalarının yapılması gerekir. Bunun içinen çok görülen hava ve iklim kaynaklı afet kayıtları tutulmalı ve risk analizlerisaptanmalıdır. Elde edilen veriler ile detaylı haritalarının yapılması önceliklikonuların başında gelmelidir.Alt yapı tesislerinin planlama aşamasında <strong>kar</strong> ölçüm bilgilerinin, temelbilgiler olarak dikkate alınmalıdır. Başta elektrik iletkenleri ve su temini çağınteknik ve teknolojik yeniliklerine uygun hale getirilmelidir. Ayrıca <strong>kar</strong> örtüsünün anierimesi ile oluşabilecek sel ve taşkın olaylarına <strong>kar</strong>şı gerekli önlemler alınmalıdır.Karayolları ve demiryolları üzerinde <strong>kar</strong> birikiminin fazla olabileceği yerlerde <strong>kar</strong>tünelleri yapılmalıdır.Riskli durumları kamuya haber vermeyi sağlanacak yetkin ve yeterli uyarısistemleri kurulmalıdır. Felaketten hemen sonra halkın bilgilendirilmesi önceliklikonuların başında gelmelidir. Ayrıca yerel yönetimler etkili bir acil durum ve tepkiplanı oluşturmak için gereken altyapıyı geliştirmek zorundadır. Acil durumlardakullanılmak üzere başta, fırın, hastane, eczane ve eğitim kurumlarında jeneratörlerhazır bekletilmeli, su depoları ve tankerlerin sayısı arttırılmalıdır.Bütün toplumun doğal afetler konusunda korunma, kurtarma vealınabilecek önlemler bakımından okullarda ve medya aracılığıyla eğitilmelidir.Halk özellikle atmosferik doğal afetler konusunda bilgilendirilmeli ve bu konudaeğitici seminerler verilmelidir.Ülkemizde; doğal afetler nedeniyle ölüm tehlikesiyle <strong>kar</strong>şılaşan insanlarıkurtarmak üzere yetiştirilmiş elemanlar son derece az, bilgi ve araç-gereçbakımından da yetersizdir. Bu nedenle sivil savunma ekiplerinin sayıları artırılarakçağın teknolojik donamlarına sahip olmaları sağlanmalıdır.Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki birçok yerleşmede, biriken <strong>kar</strong>ıtemizlemede araç ve personel yetersizliği nedeniyle çeşitli sorunlar yaşanmaktadır.Kuşkusuz <strong>kar</strong> temizliği Doğu Anadolu’daki birçok yerleşme için hayati bir önemtaşımaktadır (Fotoğraf 6). Çünkü kış aylarında biriken <strong>kar</strong> kalınlığı zaman zaman birm yi bulmakta, <strong>kar</strong> örtüsünün yerden kalkması için de dört ay gibi uzun bir zamangeçmesi gerekmektedir.


Şehir ve kasaba yerleşmelerindeki peyzaj ve yeşil alan düzenlemelerinin,şehirlerin iklimine uygun olması şarttır. Ayrıca dikelen ağaçların düzenli olarakbakımlarının da yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde Erzurum ve Bartın’daolduğu gibi büyük sorunların yaşanmasına neden olur.5. SONUÇBilindiği üzere afet zararlarını azaltmak için risk yönetimi ve kriz yönetimişeklinde iki ayrı uygulama vardır. Risk yönetiminde temel amaç zararı azaltmaktır.Gelişmiş ülkeler risk yönetimine önem verirken, gelişmemiş ülkelerde riskgerçekleştikten sonra yapılacak işlere önem vermektedir. Ayrıca yetersiz kalan altyapı hizmetlerine radikal çözümler aranacağına, arama kurtarma eğitimine önemverilmektedir. Bu nedenle afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve alınacakönlemlere önem verilmeli, afet önlenmeyecek seviyedeyse zararın <strong>kar</strong>şılanmasıyoluna gidilmelidir. Bunun yanında doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarınınazaltılması konusunda merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın görev,yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengeler oluşturulmalıdır.Çeşidi ve şiddeti ne olursa olsun, büyük yıkımlara neden olan afetleredünyada ve Türkiye’de gerekli hassasiyetin gösterilmediği ortadadır. Çünkü doğalafetlerin doğurduğu olumsuzlukların, büyük ölçüde insan faaliyetlerinin çevreyiyanlış kullanmalarına bağlı olarak arttığı görülmektedir. Kuşkusuz burada önemliolan, yaşanan afetlerden ders alarak, bilimsel temellere dayalı, katılımcı acil eylemplanları ile afetlere hazırlıklı olmaktır. Bu nedenle risk yönetimine önem verilmesi;kriz ve risk yönetimini birlikte ele alan afet yönetim sistemleri geliştirilmelidir. Şuda unutulmamalıdır ki, olağanüstü hava olaylarına <strong>kar</strong>şı toplumu tümüyle korumakda mümkün değildir.6. KAYNAKLARAkoğlu, H., 2003. Afet Kavramı ve Meteorolojik Afetlerin Sosyal Yaşama Etkileri.III Atmosfer Bilimleri Sempozyumu (19-21 Mart 2003), İstanbul.Ceylan, A., 2003. Meteorolojik Karakterli Doğal Afetlerin Zamansal ve BölgeselDağılımı. III Atmosfer Bilimleri Sempozyumu.(19-21 Mart), İstanbul.Demir, H., Doğal Afetlerde ve Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve PlanlamaEsaslarına Dair Yönetmelik’te Afet Acil Yönetim Planlaması. Biga İktisadive İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. S.141-159.Dmigm, 2003. Haftalık Hava Tahmini Raporu.


Doğanay, H., 1997. Türkiye Beşeri Coğrafyası, Milli Eğitim Basımevi, Yayın Kodu97.34.Y.0002.1464, İstanbul.Doğanay, S., Alım, M., Altaş N.T., 2005. Atmosfer Kökenli Doğal Afetlere BirÖrnek: 10 Ağustos 2005 Erzurum Seli.Doğu Coğrafya Der. Sayı:16, S.305-322, Konya.Ege, R., 1986. Health Aspects of Disasters and Accidents, Emel Mat. An<strong>kar</strong>a.Ema, 2002. Hazards, Disasters and <strong>Su</strong>ruival, Emergency, Management Australio,Dickson-Australio.Ergünay, O., 1999. Acil Yardım Planlaması ve Afet Yönetmeliği, Uzman DerDergisi, Yıl:2, S.6-7(Nisan-Eylül).Erol, O., 1993. <strong>Genel</strong> Klimatoloji. Gazi Bürop Kitabevi, An<strong>kar</strong>a.Garipağaoğlu, N., 2002. Türkiye’de Hava Kirliliği ve Coğrafi Esasları. AryaMatbaacılık, İstanbul.Girgin, M., Bulut, İ., Sevindi, C., 2001. Türkiye’deki Karayolu Geçitleri. AtatürkÜniv. Fen-Edb. Fak. Sos. Bil. Der. Sayı:27, S.89-109, Erzurum.IFRC, International Federation of the Red Cross and Red Crescent.Kadıoğlu, M., 2001. Bildiğiniz Havaların Sonu Küresel İklim Değişimi ve Türkiye.Güncel Yay., İstanbul..Kaygın, A.T., Yıldız, Y., Ertekin, M., 2007. Bartın’da İklim Değişikliğine Bağlı KarZararları. VII. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi (10-13 Eylül 2007).Program ve Bildiri Özetleri S.178, Malatya.Kayhan, M., Yayvan, M., Demirtaş, M., 2003, Kuvvetli Hava Olaylarının Tahmini.III. Atmosfer Bil. Semp. (19-22 Mart ) İstanbul.Kırzıoğlu, M.F., Okuroğlu, M., Örüng., İ., 2006. Kırsal Yerleşimler ve DoğalAfetler. Goü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), S.53-58, Tokat.Koçman, A.,Türkiye İklimi. Ege Üniv. Edb. Fak. No:72, İzmir.Kopar, İ., Polat, S., Hadimli, H., Özdemir, M., 2005. 4-6 Mart 2004 Pulur Çayı(Ilıca-Erzurum) Sel-Taşkın Afeti. Doğu Coğrafya Der. Sayı:13, S.187-218,Konya.Özey, R., 2001. Çevre Sorunları, Aktif Yayınevi, İstanbul.Predicting Disasters, 1994. World Pres Review Vol : 41, Issue.2.Rosenfeld, Jeff, 1997. The Day of Judgement, Weatherwise, June/July, Vol:50,Issue.3 S.22-24.Sever, R., Yazıcı, H., 2004. Excessıve Snow Falls Occured In Erzurum Between 28-29 October 2003 and The Problems Caused, International SoilCongress(Isc) On, Natural Resource Management For <strong>Su</strong>stainableDevolopment, S.63-70, June 7-10,2004, Erzurum.Şahin, C., 1991. Afetler Coğrafyası. Gazi Üniv.Yay. No:172, An<strong>kar</strong>a.Şahin, C., Sipahioğlu, 2002. Doğal Afetler Ve Türkiye, Gündüz Yay., An<strong>kar</strong>a.Wmo, 2002. Reducing Vulnerability To Weather And Climate Extremes. No 936,Genevo-Switzerland.Yazıcı, H., Özdemir, Ü., Sever, R., 2000. Yıldızkent (Erzurum-Yenişehir Belediyesi)Şehirsel Alanı Ve Başlıca Sorunlar. Türk Coğrafya Dergisi, Sayı:35, S.123-138, İstanbul.


www.arkitera.com/haberler/2002/08/01/afethtmhttp://www.gesid.org.tr/konferans notlarının Sigorta Dünyası Dergisinin 30Kasım 2002 Tarihlihttp://209.85.129.104/search?q=cache:bnua0UnnhzwJ:www.meteor.gov.tr/2006/kurumsal/kurumsalhttp://angelfire.com/fm/cukurcayir/planlamahtmhttp://biibf.comu.edu.tr/hakandemirmakale.pdf


DOĞU ANADOLU VE ERZURUM’DAKİ GÖÇ OLGUSU VE KARINGÖÇE ETKİSİ ÜZERİNE BİR UYGULAMADoç. Dr. K. KARABULUT 1ÖZETÇok genel bir tanımlamayla göç, bir ülke, bölge ya da toplumdaki ekonomik, sosyokültürel,politik, iç ve dış istikrar gibi nedenlere bağlı olarak nüfusun daimi ya da geçiciolarak yaşadığı topraklardan ayrılmasıdır. Böylece göç, yaşanan dinamik bir süreç olarakdeğerlendirilmektedir. Göç olgusu sanayileşme sürecinin doğal bir sonucu olarakdeğerlendirilebilir. Bu bakışla Türkiye’de daha az gelişmiş olan Doğu ve Güneydoğubölgelerinden daha gelişmiş batı bölgelerine doğru bir göç süreci yaşanmaktadır. Ancak,bölgede yaşanan göç sürecinde sanayileşme sürecine bağlı olmayan gelişmeler de vardır.Bunların başlıcaları terör, iklim ve coğrafi koşulların getirdiği zorluklardır. Bu doğrultudaçalışmada, bölgedeki göç sürecine sebep olan ya da bu süreci hızlandıran gelişmeler bölgeninen gelişmiş ili ve merkezi konumundaki Erzurum ve nispeten daha az gelişmiş konumdakiAğrı Alt Bölgesinde yapılan iki ayrı uygulamayla <strong>kar</strong>şılaştırmalı olarak ele alınacaktır.Ayrıca, bölgedeki iklim koşullarının zorluğundan dolayı göç eğilimine sahip olanlarda <strong>kar</strong>ınkaçıncı derecede önemli olduğu yapılacak anketle tespit edilmeye çalışılacaktır. Sonuç olarakgöç eğiliminin önlenmesine yönelik çözüm önerilerinin neler olabileceği konusu analizedilecektir.Anahtar Kelimeler: Göç, göç ve <strong>kar</strong>, Erzurum’da göçIMMIGRATION PHENOMENON IN EASTERN ANATOLIA AND ERZURUM ANDTHE INFLUENCE OF SNOW TO IMMIGRATIONA COMPARATIVE STUDYABSTRACTImmigration, with a major general definition, is moving from the native regionstemporarily or permanently due to reasons such as economic, socio-cultural, political,internal and external stability in a country, region or society. Thereby, immigration is judgedas a dynamic process. Immigration phenomenon can be judged as a natural output of theindustrialization. Under this respect, an immigration process has been experiencing in Turkeyfrom the less developed eastern and south-eastern regions to much developed westernsregions. However, in the immigration process of the region, there are also developments thatare not dependent upon the industrialization process. Terror, climate and geographicalconditions are the main concerns. Within the line of the study, the developments that cause oraccelerate the immigration process in the region will be taken into consideration by twodiverse practices comparatively in Erzurum, the most developed and center province in theregion, and Agri <strong>Su</strong>b-Region, relatively less developed. Besides, questionnaires will be usedto determine to what extent the snow is significant on people who tend to immigrate on theoccasion of the hard climate. Consequently, recommendations to prevent the immigrationtendency will be analyzed.Key Words: Immigration, immigration and snow, immigration in Erzurum1. GİRİŞÜlkemizde 1950’li yıllarda başlayan ve günümüze kadar artarak devameden göç olayı, yerleşim yerlerinin tüm sosyo-ekonomik yapısında değişime veetkileşime sebep olan en önemli faktörler arasında yer almaktadır.1 Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Erzurum


1960’lardan itibaren başta Almanya olmak üzere yurt dışına da göçvermeye başlayan Türkiye’deki göçün yönü hep batıya doğru olmuştur. Bununbaşlıca sebebi; hem gelişmiş ülkelerin batıda olması hem de ülkenin kendi içindekigelişmiş illerinin batıda yer almasıdır.Yaşanan bu göç sürecinde, hem nüfusun azaldığı yerlerde hem de gidilenyerlerde bir kısım sorunların başlaması da kaçınılmaz olmuştur. Ülkemizde göç ileberaber yaşanan sorunların ele alınması daha çok 1980’li yıllardan sonra olmuştur.Türkiye’de yaşanan göç sürecinde, özellikle bölgesel gelişmişlikfarklılıkları, başlangıçtan beri göç akımlarının “itici ve çekici gücü” olmafonksiyonunu devam ettirmektedir. Bu anlamda, Doğu Anadolu Bölgesi’nde de geliryetersizliği, sağlık ve eğitim hizmetleri yetersizliği, iklim koşullarının zorluğu gibifaktörler bölgedeki önemli “itici güçler” olarak değerlendirilebilir. Özellikle 1990’lıyıllardan itibaren bölgedeki terör faaliyetlerinin artması da bölgedeki köy sorunlarıve göç açısından zaman zaman belirleyici bir unsur olabilmiştir.Yaşanan gelişmeler, kırsal kesimlere, yeterince kamu ve özel sektörhizmetlerinin verilmesini engelleyebilmiştir. Kent merkezlerinde ise, aşırıyığılmadan dolayı hizmet yetersizliği veya değişik sosyo-kültürel bozulmalar ortayaçıkmıştır.Bu süreçte yaşanan sorunlar ve bu sorunlara yönelik çözüm yolları, ülke içibilim çevrelerinin, politikacıların, iş çevrelerinin, sanat camiasının ve benzerleriningündemine oturmuştur. Diğer taraftan, Türkiye’nin durumuna yönelik olaraközellikle son yıllarda Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, DünyaBankası gibi dış dünyadaki oluşumlar da çalışmalar yapmaya başlamışlardır.Türkiye’nin en çok göç veren bir bölgesi olan ve nüfusunun yaklaşık%50’si kırsalda yaşayan Doğu Anadolu Bölgesi ve bu bölgenin merkezinde yer alanErzurum ili özelinde konunun ele alınması anlamlı olacaktır. Diğer taraftan,değerlendirmelerin ve çözümlerin ilgililer tarafından dikkate alınarak uygulamayageçilmesi durumunda faydalı sonuçlara ulaşılabilinecektir.Çalışmada öncelikle göç ile ilgili genel bir kavramsal çerçeve verilmekte,daha sonra Erzurum ili durum tespiti yapılmakta ve uygulama sonuçları verilerekyorumlar yapılmaktadır.2. GÖÇ NEDİR?Çok genel bir tanımlamayla göç, bir ülke, bölge ya da toplumdakiekonomik, sosyo-kültürel, politik, iç ve dış istikrar gibi nedenlere bağlı olaraknüfusun daimi ya da geçici olarak yaşadığı topraklardan ayrılmasıdır. Böylece göç,yaşanan dinamik bir süreç olarak değerlendirilmektedir (Güllülü ve diğ., 2007).Göçler, doğrudan doğruya ülkelerin veya daha küçük topluluklarınnüfusunun gelişmesini (artış ve azalmasını) etkileyen önemli faktörlerden biri olup,nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında değişmeye sebep olurlar. Bu değişmeler göç alanve göç veren çevrelerde birbirine zıt şekilde gerçekleşmektedir. Göç alan yöreninnüfusu artarken diğerinde azalma olacaktır. Göçe katılan kitlenin cinsiyet ve yaşgruplarına bağlı olarak, göç alan yörelerde adı geçen özellikler yönünden yığışmalar,göç veren yörelerde de azalmalar görülecektir. Ayrıca nüfusun kalitatif yapısında da(okur- yazarlık, tahsil, iş ve meslek bilgisi ile bunlara bağlı olarak kalifiye elemanmiktarında ve diğer hususlarda) yapısal değişmelere sebep olacaktır. Meydana gelenbu değişmeler toplumun yapısını, kültürünü, ekonomik, politik v.b. bütün


müesseselerini kısa zamanda göçün hacmiyle doğru orantılı olarak etkileyecektir(Polat, 2007).Türkiye de nüfusun yaklaşık %25’i doğduğu yeri terk etmiş başka illereyerleşmiştir. Bu nedenle, Türkiye göçün yoğun yaşandığı bir ülke olarakdeğerlendirilebilir. Gelişmiş ülkelerde bu oranın %5’i geçmediği dikkate alınınca,konunun ciddiyeti ortaya çıkmaktadır (Sönmez, 1998).3. NEDEN GÖÇ?En genel ve önemli göç sebebi olarak; bölgeler veya ülkeler arasındakisosyo-ekonomik gelişmişlik farklılıkları gösterilmektedir (Friedlander, 1992). Budurum, literatüre “köylerin (kırsalın) itişi- kentlerin çekişi” olarak girmiştir.Göçün bir başka sebebi de, zorunlu göç (doğal olmayan göç) olarakadlandırılan savaş ve terör gibi durumlardır ki, Erzurum ve Doğu AnadoluBölgesi’nde yaşanan göç sürecinde özellikle 1990’lı yıllarda önemli bir sebeptidenilebilir.Kısacası yaşanan göçün sebebi;• Ekonomik olabilir,• Sosyal olabilir (sağlık, eğitim, etnik yapı, kültür, sosyal haklar vb),• Çevresel ve kentsel olabilir (gürültü, hava kirliliği, su, yaşanabilir bina vb),• Psikolojik olabilir (yakın çevre, sevdikler, dil, kültür, gelir hayat standardı,aşinalık vb).4. GÖÇ ÇEŞİTLERİGöçler çok genel olarak aşağıdaki gibi sınıflandırılabilinir;4.1. İç Göç(Ulusal sınırlar içerisinde gerçekleşen göç)Türkiye’deki iç göç dört ayrı kategoride incelenecek bir özellikgöstermektedir.- Köyden şehirlere basamaklı göç- Köyden büyük şehirlere sıçramalı göç- Şehirlerarası basamaklı göç- Şehirlerden büyük şehirlere sıçramalı göç.İç göçler, ‘‘yerleşme amaçlı göçler” ve “mevsimlik göçler” olarak ikikısımda incelenmektedir. Gidilen yerleşim yerinde amaçlanan kalma süresi dikkatealınarak yapılan sınıflandırmadır.4.2. Dış Göç(Ulusal sınırlar dışına yaşanan göç)Daha çok azgelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğrudur.Özellikle beyin göçü perspektifinden ülke gelişmesi (gelişememesi)üzerinde etkendir. 1960’lı yıllarda Türkiye’den dışarı “vasıfsız beyin göçü” sözkonusu iken, günümüzde “vasıflı beyin göçü” şeklindedir.


4.3. Zorunlu Göç (Doğal Olmayan Göç)Nüfusun yaşadığı bölgede yaşanan sorunlar nedeniyle, kendi isteği dışındabu bölgeyi terk etmesi ya da bölgenin koşullarının ve ortamının yaşanılır olmaktançıkması sonucu yaşanan göçtür.4.4. Gönüllü GöçGöç eden insan açısından göçün maliyet ve faydalarının <strong>kar</strong>şılaştırılarakkendi hesabına göre, fayda maksimizasyonu çerçevesinde gerçekleştirilen göçtür.5. ERZURUM İLİ DURUM ANALİZİHaritaya göre, 4. derecede gelişmiş iller içerisinde yer alan Erzurum ilindeyaşanan göç olgusunda, ekonomik gerekçelerin önemli olduğu ifade edilebilir.Tablo 1. Erzurum ili nüfusundaki değişimlerYıllar Şehir Köy Toplam KentleşmeOranı(%)1990 400983 447218 848201 47,272000 560551 376838 937389 59,792007 485563 299378 784941 61,86Tabloyu şu şekilde yorumlamak olanaklıdır;Erzurum ilinde Türkiye genelindeki kentleşmeye paralel olarak köynüfusunda bir azalma, şehir nüfusunda da bir artış söz konusudur. Toplam nüfustaise 1990’a göre 2000 yılında artış, 2000’e göre ise 2007 yılında 152448 kişiazalmıştır. Yaşanan bu gelişmeler paralel olarak 1990’daki %47,27’lik kentleşme


oranı %59,79’a çıkmıştır. Bu durum, il içinde dahi olsa kırsaldan kente doğruönemli bir göç sürecinin yaşandığını göstermektedir. Yine nüfus yoğunlu açısından2007 yılı itibarıyla Türkiye ortalaması 92 kişi iken, Erzurum’da bu rakam 31’dir.Erzurum il nüfusunun 2000 yılına göre 2007 yılında 152448 kişiazalmasının temel gerekçeleri olarak şunlar belirtilebilir;• Daha önceki sayımlarda il nüfusu abartılı yazılmış olabilir,• İlde çok yoğun bir göç yaşanıyor olabilir,• Sayım hatası yapılmış olabilir.Erzurum ili kentleşme oranındaki artışa rağmen, Türkiye ortalamasınıngerisindedir. Tüm Doğu Anadolu Bölgesi ortalaması ise yaklaşık %50’dir. Yanibölge nüfusunun yaklaşık %50’si kırsalda yaşamaktadır.Konuyla ilgili 21 Kasım 2007 tarihindeki yerel gazetelerden birisinde ise şuhaber dikkat çekiciydi (Doğu Ekspres, 1); “Türkiye İstatistik Kurumu tarafındanyapılan Adrese Dayalı Nüfus Sayımı’nın kesin olmayan sonuçlarına göre,Erzurum’un genel nüfusu ciddi anlamda geriledi. 2000 yılında yapılan sayımda 937bin olarak belirlenen Erzurum’un nüfusu, bu süre içinde en az 200 bin azaldı.Nüfusun azalmasında göçün büyük rol oynadığı belirtildi. İlçe ve köyleri boşalanErzurum’un nüfusu 700 bini biraz geçiyor”.Tablo 2. Erzurum ilinde yaşanan göçün seyri1975-80 1980-85 1985-90 1995-2000Aldığı göç 30624 29407 34250 50809Aldığı göç hızı (binde) 45,59 40,42 46,53 61,55Verdiği göç 76717 78152 122548 97300Verdiği göç hızı (binde) 106,88 100,67 148,66 111,59Tablo 2’ye göre, Erzurum ilinin hem aldığı hem de verdiği göç artmaktadır.Ancak bütün dönemlerde verilen göçün miktar ve hızının yüksek olduğugörülmektedir. Diğer taraftan, 1995-2000 dönemindeki alınan göç hızının diğerdönemlere göre yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun temel gerekçesi şunlarolabilir;a- Erzurum ili gittikçe yaşanılabilir bir kent olmaya başlamıştır.b- Göçün yönü kırsaldan metropollere doğru değil, kırsaldan yakın kentmerkezine doğru olmuştur ki, bu da a şıkkıyla ilişkilidir.


Tablo 3. Erzurum ilinde 1995-2000 döneminde yaşanan göç gerekçeleri (1995-2000)Erzurum İlinin Diğer İllere Erzurum İlinin Diğer İllerden AldığıVerdiği GöçGöçGöç Nedeni Kişi Sayısı Göç Nedeni Kişi Sayısıİş Arama 20581 İş Arama 2973Tayin,Atama 15132 Tayin,Atama 10481Bağımlı Göç 31877 Bağımlı Göç 9586Eğitim 7638 Eğitim 15975Evlilik 7551 Evlilik 2431Deprem 160 Deprem 1476Güvenlik 563 Güvenlik 180Diğer 12690 Diğer 6613Bilinmeyen 1108 Bilinmeyen 1094Toplam 97300 Toplam 50809Tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, Erzurum’a göç yoluylagelmede de Erzurum’dan ayrılmada da öncelikli nedenler; iş arama, tayin ve bağımlıgöç’tür. Diğer bir anlatımla Erzurum ilindeki göçün temel gerekçeleri ekonomiktir.Bu temel göç literatürüyle uyumlu bir sonuçtur. Bu durumu Erzurum’unda içindebulunduğu Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi’nin Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illerindenoluşan Ağrı Alt bölgesi’nde yapılan göç ile ilgili çalışmayla (Güllülü ve diğ., 2007)<strong>kar</strong>şılaştırınca, farklı bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Yapılan ampirik çalışmayla eldeedilen, Ağrı Alt Bölgesi’ndeki göç eğiliminin temel gerekçeleri;• Sağlık hizmetlerinin yetersizliği,• Eğitim hizmetlerinin yetersizliği,• Sosyal faaliyetlerin azlığı,• İklim koşullarının zorluğu,• Daha iyi iş bulma imkanı şeklinde sıralanırken,Erzurumda bu gerekçeler;• İş arama• İş olanağının olmaması• Tayin/iş değişikliği• Kazancın yetmemesi• İklim şartlarının zorluğu• Sosyal faaliyetlerin yetersizliği• Eğitim hizmetlerinin yetersizliği şeklinde sıralanmaktadır.Erzurum’da ekonomik gerekçelerin, Bölgenin diğer illerinde ise sosyalgerekçelerin ön plana çıkması doğal bir sonuçtur. Çünkü Erzurum, bölgenin sosyalhizmet alma bakımından en gelişmiş ve merkezi konumundaki bir ilidir. Diğerillerde ise bu hizmetler yetersizdir. Dolayısıyla, insanlar sağlık ve eğitim gibigeleceği kurtarabilecek alanlarda iyi yetişmeyi umdukları için bunları göç sebebiolarak görmektedirler. Kısaca, göçün önlenebilmesi için mevcut kentlerin asgariyaşanabilir bir yer haline dönüştürülmesi gerekmektedir.


6. ERZURUM İLİ GÖÇ EĞİLİMİ ÜZERİNE UYGULAMA SONUÇLARIAraştırma Erzurum il merkezini kapsamaktadır. Veri setini oluşturmak için2000 yılı <strong>Genel</strong> Nüfus sayımına göre Erzurum merkezdeki nüfus temel alınmıştır.Erzurum merkez için %5 önem düzeyinde %5 hata payı ile 600 anket yapılmasına<strong>kar</strong>ar verilmiştir. Çalışmada kullanılan veri seti, Erzurum il merkezlerinde yaşayankişilere uygulanan bir anket yardımıyla elde edilen yatay kesit verilerindenoluşmaktadır. Analizler sonucunda elde edilen temel sonuçlar aşağıdaki tablolardaözetlenmiştir.Tablo 4. Katılımcıların cinsiyet dağılımıCinsiyet Sayı %Kadın 272 45,7Erkek 328 54,3Katılımcıların cinsiyet dışı genel özellikleri ise şöyledir;Katılımcıların %38,5’i 25-34 yaş, %22,3’ü 24 ve altı yaş, %21,3’ü 35-44yaş, %10,7’si 45-54 yaş ve %7,2’si de 55 ve üstü yaş grubuna mensuptur. Yineyaklaşık %60’ı evli ve 540’ı da be<strong>kar</strong>dır. Eğitim düzeyine bakıldığında, %40’ı lisemezunu + Üniversite terk, %32’si Üniversite + Lisans üstü, %19’u İlkokulmezunu+Ortaokul terk ve %9’u da diğer şeklinde bir eğitim düzeyine sahiptir.Katılımcılara temel de Erzurum ilinden göç etme isteğinde olup olmadıklarıve göç etme eğiliminde olanlarda ise iklimin ve dolayısıyla <strong>kar</strong>ın bu göç eğilimindene derece önemli olduğu sorulmuştur. Buna göre oluşturulan tablolar aşağıdaverilmiştir.Tablo 5. Göç ile gelme ve göç etme eğiliminin dağılımıErzurum merkeze göç ile mi geldiniz? Sayı %Evet 215 35,8Hayır 385 64,2Erzurum’dan göç etmek istiyor musunuz? Sayı %Evet 215 35,8Hayır 385 64,2Tablo 5’de görüldüğü gibi, Erzurum’a göç ile gelenlerin oranı ileErzurum’dan göç etme eğiliminde olanların oranı birbirine eşittir (%35,8). Mevcutnüfusun 1/3’ünden daha çoğunun göç etme eğiliminde olması önemli bir sorundur.Ancak, bölgenin daha az gelişmiş Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı illerinden oluşanAğrı Alt Bölgesi’nde göç etme eğiliminde olan nüfus oranının %74,5 gibi çokyüksek bir oranda olması (Güllülü ve diğ., 2007). Doğu Anadolu Bölgesiortalamasının çok yüksek olduğunun göstergesidir.Göç etmenin ve göç etme eğiliminde olmanın temel gerekçelerine yönelikolarak sorulan soruya verilen cevaplara göre oluşturulan tablo ise aşağıdaki gibidir.Tablo 6. Erzurum’a göç ile gelme ve göç eğiliminde olma gerekçeleri


Erzurum’a göç ile gelme nedenleri Erzurum’dan göç etme eğiliminde(öncelik sırasına göre)olma nedenleri (öncelik sırasına göre)• Tayin/iş değişikliği• İş arama• İş arama• İş olanağının olmaması• Eğitim nedeniyle• Tayin/iş değişikliği• İş olanağının olmaması• Kazancın yetmemesi• Kazancın yetmemesi• İklim şartlarının zorluğu• Evlilik• Sosyal faaliyetlerin yetersizliği• Eğitim hizmetlerinin yetersizliği • Eğitim hizmetlerinin yetersizliğiGörüldüğü gibi, Erzurum’a göç ile gelmede ilk üç sırayı tayin/iş değişikliği,iş arama ve eğitim gerekçesi almaktadır. Erzurum’dan göç ile gitme eğilimindeolmada ise iş arama, iş olanağının olmaması ve tayin/iş değişikliği ilk üç sırayıalmaktadır. Bu sonuçlara göre, Erzurum’dan giden göçte daha çok ekonomikgerekçelerin ön planda olduğu anlaşılmaktadır.İklim koşullarının zorluğu, Erzurum’dan göç etme eğiliminde olanlarda 5.derecede, Ağrı Alt Bölgesi’nden göç etme eğiliminde olanlarda ise 4. derecedeöncelikli bir gerekçedir.Erzurum merkezde göç eğilimine sahip olanlardan iklimi bir gerekçe olarakgösterenlere iklimin zorluğunun gerekçeleri sorulmuş ve verilen cevaplardoğrultusunda öncelik sırasına göre;• Kışın çok uzun ve soğuk geçmesi• Rakım yüksekliğinin sağlığı olumsuz etkilemesi• Çok <strong>kar</strong>lı kış aylarının yaşanması ilk üç gerekçe olarak gösterilmiştir.• Karın göç sebebi olarak etkili olmaması için sizce nasıl önlemleralınmalıdır şeklinde sorulan soruya verilen cevaplarda da öncelik durumuna göre ilküç sırayı;• Kar maddi getiri sağlayan bir unsur olarak bana yansırsa,• Kar yaşamımı zorlaştıran bir unsur olmaktan çı<strong>kar</strong>ılırsa,• Kardan dolayı devlet önemli katkıda bulunursa göç etmem şeklindekicevaplar almıştır.Görüldüğü gibi 1. gerekçe ekonomik, 2. ve 3. gerekçeler ise devletin <strong>kar</strong> ileilgili alacağı önlemlerle ilgilidir. Buna göre, bölge insanının yaşadığı konutlar venormal yaşamı engellemeyecek alt yapı yatırımlarının yapılarak <strong>kar</strong>ın göçe olanolumsuz etkisi giderilebilir. Yine çok uzun, soğuk ve <strong>kar</strong>lı kış aylarının yaşandığıDoğu Anadolu Bölgesi’nin tüm illerinde uygulanabilecek pozitif ayrımcılıklarlaolumsuz etki giderilebilir. Atatürk Üniversitesi Öğretim üyelerinin iyi lojmanolanaklarının beyin göçünün önemli düzeyde yaşanmasını engellemesi örnekalınabilir.7. SONUÇ ve ÖNERİLERYaşanan göç süreci doğal seyri dışında olursa hem ayrılınan yerde hem degidilen yerde değişik sosyo-ekonomik sorunlar doğurmaktadır. Erzurum ve bölgenindiğer illerinden yaşanan göçün doğal seyrine ilaveten doğal olmayan gerekçeleri de


mevcuttur. Örneğin, iklim ve terör gibi gelişmeler doğal olmayan gerekçeler olarakkabul edilebilir. Erzurum merkezde yaşayanların yaklaşık %36’sı, göç etmeeğilimindedir. Ağrı Alt Bölgesi’nde bu oran yaklaşık %75’tir. Erzurum’daki göçetme eğiliminde olanların temel gerekçeleri ekonomik iken, Ağrı Alt Bölgesi’ndesosyal gerekçeler ön plana çıkmaktadır. Diğer taraftan, hem Erzurum hem de AğrıAlt Bölgesi’nde iklim koşullarının zorluğu göç etme eğilimi üzerinde etkili olan ilküç gerekçe içerisinde yer almamaktadır. İklim koşullarının zorlu içerisinde <strong>kar</strong>ınetkisi de yine 3. derecede etkili bir gerekçe olmaktadır. Buna göre, Erzurum’dakigöç eğiliminde <strong>kar</strong> çok etkili olan bir gerekçe olarak algılanmamaktadır. Karı bir göçgerekçesi olarak görenler ise ekonomik bir getiri ya da devletin etkin politikasısonucu bu sürecin önlenebileceğini düşünmektedirler.Elde edilen bu temel verilere göre, il ve bölge için aşağıdaki önerileryapılabilir.• Erzurum’da ve bölgenin diğer illerinde ekonomik ve sosyal gerekçelerindüzeltilmesi göçü önleyecektir. Bunun için işsizliğin giderilmesine yönelikkamu ve özel sektör yatırımları teşvik edilmeli, ‘‘eğitimde fırsat eşitliği ’’sağlanmalı, ‘‘sağlık hizmetlerinden kaliteli, adil ve eşit faydalanma’’ilkesine işlerlik kazandırılmalıdır.• Bölgede olumsuz bir neden olarak algılanan iklim koşulları, göçü önlemedepozitif katkı yapan bir unsura dönüştürülebilir. Örneğin, <strong>kar</strong> sporları, <strong>kar</strong> ileilgili sanatsal ve eğitim faaliyetleri vb. uygulamalar yapılabilir. Ağrı dağı,ve Sarıkamış, 2011 kış olimpiyatlarında, palandöken ile birlikte dünyayasunulmalıdır. Böylece hem il hem de bölge kazanacak ve göç konusundaanlamlı katkı olacaktır.• Bölgedeki etnik yapının göç sebebi olarak değerlendirilemeyeceğianlaşılmaktadır. Mevcut etnik yapının korunmasının göçü önleyeceğidüşünülmektedir. Bu amaçla mevcut yapının korunmasını sağlayacakpolitikalar üretilmelidir.• Bölgedeki gelir dengesizliğinin giderilmesi için uygun ortam hazırlanmalıve uygulamalar yapılmalıdır. Örneğin, 1990 sonrası bölgede ortaya çıkandış ticaret potansiyeli, bölge için önemli bir avantaj olarak görünmektedir.Sınır komşusu ülkelerle bu tür potansiyellerin (ticaret, eğitim, sağlık,turizm vb.) geliştirilmesi uygun bir çözüm olabilir.• Yaşanan göçün, göçün tersine çevrilmesi çabalarıyla bölgesel kalkınmayakatkı yapan bir unsur haline dönüştürülmesi mümkündür. Bunun için modelkonutlar ve çeşitli altyapı yatırımları tamamlanarak geriye göç için uygunortam hazırlanmalıdır. Çünkü göç eden bölge insanları çoğunlukla ayrıldığıyerdeki durumundan daha üst bir gelir seviyesine ulaşmakta buna rağmenbölgeye olan duygusal bağlılıkları devam etmektedir.


8. KAYNAKLARUğur Güllülü, Kerem Karabulut, Dilek Polat 2007. Ağrı Alt Bölgesi’ndeki GöçEğilimi ve Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Atatürk Üniversitesi YayınlarıNo:962, İİBF Yayınları No:113.TÜİK, Bölgesel Göstergeler 2006.Polat, D., 2007. Ağrı Alt Bölgesi’nde (Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars) Gelir Dağılımıve Göç (Bir Uygulama), Atatürk üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum.Friedlander, D., 1992. ‘‘Occupational Structure, Wages and Migration in LateNineteenth-Century England and Wages’’, Economic Development andCultural Change, V.40, N.2, January.Mustafa Sönmez 1998. Bölgesel Eşitsizlik (Türkiye’de Doğu-Batı Uçurumu), AlanYayıncılık, 1. Baskı.DPT, 2003. İllerin ve Bölgelerin Sosyo- Ekonomik Gelişmişlik SıralamasıAraştırması.


DOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE KARLA MÜCADELEKARAKTER VE STRATEJİLERİNİN TRAFİK GÜVENLİĞİ VEÇEVRESEL ETKİLERİ AÇISINDAN ANALİZİE. AVCI 1ÖZETÜlkemizde kullanılan motorlu taşıt sayısı; ihtiyaç, artan nüfus ve ekonomik şartlardoğrultusunda hızla artmaktadır. Taşıt trafiğinde meydana gelecek yoğunluklar her ne kadarsosyal açıdan bireysel bir gelişme sağlasa da; toplumsal ve ekolojik olarak çevreye etkileriküçümsenmeyecek kadar fazladır. Karayolu insan ve çevre ilişkilerinde en önemlimühendislik yapılarındandır. Yerleşim alanlarını birbirine bağlayarak sosyal, kültürel veekonomik yaşamda etkili rol oynamaktadır.Mamul taşımacılığının %90’ının ve insan taşımacılığının da %95’inin <strong>kar</strong>ayolu ilegerçekleştirildiği ülkemizin, kışların çok ağır geçtiği Doğu Anadolu Bölgesinde büyükzorluklar yaşanmaktadır. Kar yığılmaları sonucu seyir hızı %20 azalır, görüş mesafesi kısalır,şeritler daralır, 20 cm üzeri kalınlıkta trafik durur. Türkiye koşullarında tipi şeklinde yağantoz <strong>kar</strong> (yoğunluğu 100-200 kg/m3 arasındadır) hakim rüzgar yönüne göre savrulur veözellikle yarmalarda biriken bazen 10-12 m derinlikteki <strong>kar</strong> yolu kapatır. Tipili havalardasürücülerin oryantasyonu da bozulur.Kar yağışı öncesi ve sonrasında meydana gelebilecek aniısı değişimleri sonucu sathi kaplama yollarda asfaltın yüzeye çıkmasına (kusmasına) nedenolur, yol üst yapısı kayganlaşır, hasara uğrayan yoldan serilen agrega araçlar için tehlikeyaratır.Artan trafik yoğunluğu bölgemizde hüküm süren sert kış koşullarıyla birleştiğindevahim sonuçlara yol açmaktadır. Nitekim ülkemize ait istatistiklere bakıldığında AvrupaBirliği ülkelerine göre çok daha yüksek kaza, ölü ve yaralı sayımız olduğu görülmektedir.Karayolunda seyreden araçların oluşturacağı trafik yoğunluğu nedeniyle meydanagelebilecek olumsuz etkilerin en önemlileri hava ve gürültü kirliliğidir. Ayrıca açığa çıkanemisyonların çökelmesi nedeniyle oluşan asitlenme ve <strong>kar</strong>la mücadele sırasında kullanılanmaddelerin yarattığı kirliliğin (Tuz, kül, kum v.b.) toprak ve su kaynaklarına etkileri deönemlidir.Anahtar Kelimeler: Doğu Anadolu Bölgesi, <strong>kar</strong>la mücadele, trafik güvenliği, çevre, <strong>kar</strong>siperleri, iklim sistemleri, hidrolojiANALYSIS OF THE CHARACTERS AND STRATEGIES OF SNOW FIGHTING ONTRAFFIC SAFETY AND ENVIRONMENTAL EFFECTS IN EASTERN ANATOLIAREGİONABSTRACTThe number of motor vehicles used in our country; speedily increaes according tothe necessity, ascending population and economic conditions. Although the intensities thatocur in the vehicle traffic provide an improvement individually in social point of view, theireffects on the society and the environment ecologically are so much. The highway is amongthe most important engineering structures in human environment relations and it connects theresidential areas to each other and has an important role in the social, economic and culturallife.The 90 percentage of goods transport and the 95 percentage of human transportrealizing with highways in our country, the winters pass very hard in Eastern Anatolia regionwas living big difficulties. Because of snowdrifts the cruising speed decreases 20 percentage,1 Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları 12. Bölge Müdürlüğü, Erzurum


visibility distance becomes shorter, the lanes becomes narrow, after 20 cm snow thicknesstraffic halts.In the turkey conditions the dust snow has been winnowed to the prevailing winddirection in snowstorms (density is between 100-200 kg/m3) and especially drifting in splitssometimes 10-12 m depth snow close the road. The orientation of drivers deteriorate insnowstorms. Because of the sudden heat exchanges which ocur before and after snowfall; theasphalt get out of the surface (vomit) in surface dressing highways, the road superstructurebecome more slipperiness, the spreading aggregate from damaged road constitute danger tothe vehicles.İncreasing traffic intensity unites with the hard winter conditions reigning in ourregion, it makes way for perilious results.Likewise our country statistical values shows thatthe numbers of accident, death and wounded much higher than European Union countries.The most important negative effects of traffic intesity when the vehicles travel onhighway, are air and noise pollution .Besides due tothe precipitating released emissions, theacid come into the existence and the pollution of used materials during snow fighting (Salt,ash, sand etc.) which influence the soil and water resourches are important.Keywords: Eastern Anatolia Region, snow fighting, traffic safety, environment, snow fences,climate systems, hydrology1. GİRİŞDoğu Anadolu Bölgesinde mevcut <strong>kar</strong>ayolu ağı içinde bulunan farklı yoltürlerinden (devlet yolu, il yolu, köy yolu, orman yolu ve kentiçi yollar) farklıkuruluşlar sorumludur. Her ilde bulunan il özel idareleri devlet ve il <strong>kar</strong>ayolu ağınındışında bulunan kırsal alanlardaki köy yollarının yapım, bakım ve onarımındansorumludur. Ormanlık alanlardan geçen yollarla ise Orman Bakanlığıilgilenmektedir. Kentiçi ulaşımdan sorumlu belediyelerde kendi sorumluluk alanlarıiçinde kalan bölgeyi kontrol eder.1956 yılından günümüze Karayolları 12.Bölge Müdürlüğü, bölgede 56000Km2’ lik bir alanda, 5 ilin tamamını (Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan) ve 3 ilinde (Artvin, Bayburt, Erzincan) bir kısmını kapsayacak şekilde faaliyetlerinisürdürmektedir. 2.699.672 nüfusa sahip bu alanda 2587 km devlet yolu, 946 km ilyolu olmak üzere toplam 3533 km’lik <strong>kar</strong>ayolu ağında 9 adet şube, 25 adetBakımevi ile 137 teknik personel, 32 adet idari personel, 919 adet sanat sınıfı olmaküzere toplam 1091 personel ve 704 adet makine parkı ile hizmet veren kurumumuz;<strong>Devlet</strong> ve İl yolları ağını tespit eder ve bu ağdaki değişiklikleri hazırlar, Yol ağıüzerindeki yol ve köprüleri inşa ve ıslah eder, onarır ve emniyetle kullanmalarınısağlayacak şekilde sürekli bakım altında bulundurur ve burada belirtilen görevlerinetkin bir şekilde yapılabilmesi için her yıl periyodik olarak personeline gereklieğitimi verir.2. İKLİMİN ULAŞIMA ETKİSİTürkiye Alp-Himalaya dağ kuşağında yer almakta, ülke genelinin yaklaşık2/3’ünü dağlık alanlar kapsamaktadır. Yükseklik olarak bakıldığında da ülkealanının %46’sı 1000-2000 m kotlarındaki dağlarla kaplıdır. Doğu AnadoluBölgesinde de platoların deniz seviyesine göre yükseklikleri 2000 m’yi bulur,bunların üstünde yer alan dağların yükseklikleri ise 3000 m ve daha yüksektir. Platove dağlar arasında yükseklikleri yaklaşık 1500 ile 1800 metrelere ulaşan depresyonovalarıyla oluklar yerleşmiştir. Dağ sadece yüksek bir kütle olmayıp, bulunduğuiklim bölgesi içersinde ayrı bir ekosisteme damgasını vurmaktadır. Dağlık kütlenin


uzanışı ve bakışı hidrolojik çevrimi oluşturan parametreler (yağış, sıcaklık, rüzgar,bulutluluk, sis oluşumu gibi) üzerinde etkilidir (Gürbüz, 2002).Bunun yanında yerüstü <strong>kar</strong> örtüsünün iklim sistemleri üzerinde etkilerininolduğu bilinmektedir. Bir <strong>kar</strong> kütlesi atmosferik hava akımlarını ve yer altıtabakalarını etkiler. Crosfer tabakasının en önemli bileşeni <strong>kar</strong> örtüsü, bu tabakanındeğişkenlerini büyük ölçüde belirler. Permafrost <strong>hidrolojisi</strong>nin durumunu da yine<strong>kar</strong> tayin eder.Bölgede yaklaşık 70 yılı bulan gözlem sonuçlarına göre, en soğuk ayortalaması -8,6 ºC, en düşük sıcaklık -35 ºC olarak ölçülmüştür. Yıllık yağış tutarı453 mm, <strong>kar</strong> yağışlı gün sayısı 50 ve <strong>kar</strong> örtüsünün yerde kalış süresi ise ortalama 6ay kadardır.DSİ VIII. Bölge Müdürlüğü hudutlarında halen işletilmekte olan 12 adet<strong>kar</strong> gözlem istasyonu mevcuttur. Bu istasyonların istatistiki değerleri incelenecekolursa dikkati çeken iki özellik vardır. Birincisi, maksimum değerler şubat ve martaylarında, minimum değerler ise aralık ve ocak aylarında meydana gelmektedir.Bu,şunu ifade etmektedir. Aralık ve ocak aylarında yağan <strong>kar</strong>ların pek erimediği sürekliüzerine ilave olduğu, şubat ve mart aylarında ise maksimuma ulaştığı dikkatiçekmektedir.İkinci özellik ise, maksimum <strong>kar</strong> derinliği değerlerinde her zamanmaksimum <strong>kar</strong> su eşdeğeri elde edilmiyor. Minimum <strong>kar</strong> derinliğinde de minimum<strong>kar</strong> su eşdeğeri elde edilmeyebiliyor.Yani her zaman “çok <strong>kar</strong> çok su” demekdeğildir.<strong>Su</strong> potansiyeli için <strong>kar</strong> yoğunluğuna dolayısıyla <strong>kar</strong> su eşdeğerine bakmakgerekir (Durmaz, 1998).Yol trafik güvenliği bölgenin iklim koşulları ve özellikle kış mevsimindekimeteorolojik koşullarla yakından ilgilidir. Kış döneminde <strong>kar</strong> yağışı, tipi, buzlanma,kürtün, ve sis gibi meteorolojik olaylar aynı şekilde sürücüleri dolayısıyla trafikgüvenliğini olumsuz yönden etkilemektedir.Kışın, dağlık yüksek bölgelerdeki yollarda <strong>kar</strong>şılaşılan en büyüksorunlardan biri yağan <strong>kar</strong>la birlikte yolların kapanmasıdır. Türkiye’de yollar normalolarak yağan <strong>kar</strong>dan ziyade rüzgar ile taşınan <strong>kar</strong>ın yarmalarda birikmesindenetkilenmektedir. Tipiler yollarda görüş kaybına ve yol üzerinde buzlanmalara nedenolur ve yolların zamanında temizlenmesini engeller. Taşınan <strong>kar</strong>ın yamaçlardabirikmesi çığ oluşumuna da sebep olmakta ve yolların daha uzun sürelerkapanmasına sebep olmaktadır. Havaların ısınmasıyla yolun üzerinde eriyen <strong>kar</strong>suyu ise asfaltın altına sızarak yol üst yapısında çeşitli çatlamalara, kırılmalara vetahribata neden olur. Türkiye koşullarında tipişeklinde yağan toz <strong>kar</strong> (genelde yoğunluğu 100-200 kg/m 3 arasında değişmektedir)hakim rüzgar yönüne göre savrulur ve özellikle <strong>kar</strong>a yollarının yarmalarında birikenbazen 10-12 m derinliğindeki <strong>kar</strong> yol kapanmalarına sebep olur (Gürer, 2004).Yol klimatolojisi hava ve <strong>kar</strong>ayolu yüzey sıcaklıklarını ve nemmiktarlarının alansal ve zamansal değişimini veren bir uygulamalı klimatolojikonusudur. Bu çok önemli iki parametre <strong>kar</strong>ayolundaki belli kesimlerdeki yerelkayma riskini belirlemede, bakım personelini uyarmada ve kullanıcının yolgüvenliği hakkında bilgi sahibi olmasına yardımcı olmaktadır. Bu konuda bilgiiçeren ilk yol iklim enformasyon sistemleri 1970’lerde başlatılmıştır. Bu sistemlerinesas amacı yoldaki kayma tehlikesini önceden bildirmektir. Bu yol kıyısına kurulanarazi ölçüm istasyonlarıyla <strong>kar</strong>ayolu yüzeyinde buzlanmayı takip eder. Yapılansıcaklık ölçümleriyle hem <strong>kar</strong>ayolu yüzeyinde hem de yolun kıyısındaki açık alanveya ormanlık alanda yüzeyden itibaren 6 m. yüksekliğe kadar sıcaklık değişimini


takip etmek mümkündür. Yol yüzey sıcaklığı çevre açık alandaki arazi sıcaklığındanyaklaşık 8 ºC daha fazladır (Gürer, 2004).İsveç’te yapılan RWIS (Road Weather Information System-Yol Hava BilgiSistemi) çalışması kapsamında kurulan algılayıcılardan elde edilen ölçüm değerleriile gerçek değerler <strong>kar</strong>şılaştırıldığında, aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir;1.Yapılan ölçümlerin yol yüzeyindeki sıcaklıklardan daha düşük olduğu2.En büyük farkın bulutsuz günlerde ve siyah renkli algılayıcılarda olduğu3. Gri renkli algılayıcıların daha az sapma gösterdiği4.En büyük sapmanın sıcaklıkta ani bir değişim olması durumunda ortaya çıktığıgörülmüştür (Gürer, 2004).Aşağıdaki tablolarda iklim koşullarının ulaşıma etkisi çeşitli yönlerden irdelenmiştir:Hava KoşullarıTablo 1 Farklı Hava Koşularının Serbest Akış Hızına EtkisiÖnerilen Değer (km/h) Hava Koşulları Önerilen Değer (km/h)Temiz ve KuruHafif yağmur ve hafif <strong>kar</strong> yağışlı120110Şiddetli yağmurŞiddetli <strong>kar</strong>10070Tablo 2 Havanın Karayolu Kapasitesi ve Hızına Ortalama EtkisiİklimYoğunlukdeğişkenleri0Yağmur 0/ 0.254 mm/h0.25/ 6.35 mm/h> 6.35 mm/h0 12.7 mm/h> 10 Sıcaklık10 / 1 0 / (eksi20 ) 32 km/h> 1.6 kmGörüş mesafesi 1.6/ 0.816 km0.816/ 0.4 km(sis)< 0.4 kmKapasite (veh/h)231822722152199223182220Temiz yol ile <strong>kar</strong>şı.yüzde indirim2%7%14%4%2117 9%2064 11%1801 22%22932269 1%2259 1%2099 8%23342309230023421%1%2115 10%2069 12%2096 11%Hız (MPH)106.5104.4102.4100.1106.5102.097.796.492.1108.9107.5107.5106.7109.3108.8108.1112.3104.8104.399.1Temiz yol ile <strong>kar</strong>şılaştırmadakiyüzde indirim2%4%6%4%8%9%13%1%1%2%1%1%7%7%12%(Xiancai et al., Transpn Sys Eng & IT, 2007)


Trafik akım parametreleri ile MATLAB analiz yazılımının kullanılması ileoluşan tablolardan görüleceği üzere;a) Kar yağışlı günlerde görüş mesafesi oldukça kısalır. Karın güneş ışığını yüksekyansıtma gücü , sürücüleri zor durumda bırakır.b) Buzlu yollarda yokuş yu<strong>kar</strong>ı tırmanırken, harekete başlarken ve dururken yolyüzeyi ile lastik arasında sürtünme büyük oranda düşer, kaymalar ve yoldançıkmalar yaşanabilir.c) Ani hızlanma ve yavaşlamalarda büyük kaza riski oluşur.Çünkü <strong>kar</strong>lı-buzluyollardaki tehlike normal yola göre 2-4 kat daha fazladır. Mesela 70 km hızlaseyreden bir aracın kuru asfaltta 58 m’de durması gerekirken buzlu yolda durmamesafesi 216 m, <strong>kar</strong>lı yolda 117 m olur.d) Motorsuz araçlar ve yayalar <strong>kar</strong>ın kendi kısımlarını kapatmasından ötürü araçyoluna taşabilirler (Jıang, 2007).


3. KIŞ ŞARTLARI NEDENİYLE ULAŞIMDA YAŞANAN SORUNLARKarayollarının güvenliğini etkileyen deprem dışında doğal problemler;taşkın, çığ, heyelan, <strong>kar</strong> sürüklenmesi, kaya düşmesi, buzlanma ve sis olaraksıralanabilir. Bu problemlerin çoğu kış mevsiminde veya <strong>kar</strong> erime dönemindeyaşanmaktadır.3.1. ÇığDoğal afetler içerisinde yer alan <strong>kar</strong> çığları, dağların üst kısımlarında <strong>kar</strong>kütlelerinin hızla kayması yada düşmesi sonucu oluşurlar. Çığlar ölümler ile birlikteyerleşim birimleri, tarım arazileri, haberleşme, ulaşım ve enerji iletim hatları, sanayi,askeri ve diğer benzeri tesisler için büyük tehlikeler oluşturabilmektedir. Çığolayının yeterince bilinememesi ve çığa <strong>kar</strong>şı alınacak önlemlerin zamanındaalınamaması can ve mal kaybını artırır. Kar çığlarının oluşması ve hareketitopografya, iklim ve bitki örtüsü gibi doğal koşullarla ilgilidir. Dağlarda yüksekyerlerdeki dik ve bütünüyle çıplak yada yetersiz bitki örtüsüyle kaplı olan yamaçlar,çığın oluşmasını kolaylaştırmaktadır. Sırtlar, arazi engebeleri ve tepecikler de çığındüşmesini durdururlar, yavaşlatırlar yada <strong>kar</strong> kitlelerinin yolunu değiştirirler(Okuroğlu, Yağanoğlu, 1998).Çığ oluşumuna etkili olan etmenler değişken olan ve olmayan etkenlerolarak sınıflandırılırlar. Değişken etkenlerden meteorolojik koşullar; <strong>kar</strong> örtüsünüoluşturan yağışların periyodu, <strong>kar</strong> örtüsünün yoğunluğu ve bu örtünün plastisitesi ile<strong>kar</strong>arlılığını etkileyen <strong>kar</strong> metamorfizmasının hidrolojik koşulları, rüzgar ve sıcaklıkolarak sıralanabilir. Değişken olmayan etkenler ise, doğrudan yeryüzü ile ilgili olupbunlar; yamacın eğimi, yamacın yüzey özelliği, yamaç profili, bakı, bitki örtüsü,toprak örtüsü, yamaç üzerindeki ufalanmış malzeme ve yerçekimidir. Çığ olasılığıyüksek olan yamaçlarda ortaya çıkacak büyük çığların ve zararların önlenmesi içinyapay, küçük çığlar oluşturulmalı ve yerleşim birimleri ile <strong>kar</strong>ayolları bu yöntemleelden geldiğince korunmalıdır. Çığ bölgelerinin tanınması, <strong>kar</strong> örtüsünün durumu ilemeteorolojik koşulların incelenmesi gibi yöntemler yardımıyla çığ oluşumununönceden kestirilebilmesi çığdan korunmayı sağlamaktadır (Okuroğlu, Yağanoğlu,1998).Ayrıca çığın önlenmesi <strong>kar</strong>ayollarının bakımından sorumlu kuruluşları dabüyük bir mali külfetten kurtaracaktır. Çığ nedeniyle yola inen <strong>kar</strong> tabakasınınyoğunluğu sıkışmadan dolayı normal <strong>kar</strong>ın yoğunluğundan birkaç misli daha fazlaolduğundan (yoğunluk 600- 700 kg/m 3‘ a erişir), çığ mücadelesi <strong>kar</strong> mücadelesinenazaran daha pahalı, zor ve zaman alıcıdır. Karayollarını bu büyük afetten korumakiçin kurumumuz maliyeti yüksek olsa da gerekli yerlere çığ tünelleri inşa etmektedir.3.2. TaşkınDoğal afet olarak sel, bir a<strong>kar</strong>suyun muhtelif nedenlerle yatağından taşarak,çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zararvermek suretiyle, etki bölgesinde normal sosyo-ekonomik faaliyeti kesintiyeuğratacak ölçüde bir akış büyüklüğü oluşturması olayı, şeklinde ifade edilmektedir.Bu tanımı, deniz sahillerine mücavir bölgelerdeki dalga hareketlerinden kaynaklanankıyı taşkınları, göllerdeki seviye değişiklikleri ile dalga etkilerinden kaynaklanan göltaşkınları ve buzul erime ve parçalanmalarından kaynaklanan buz hareketi taşkınlarıile genişletmek mümkündür. Taşkın, yaşandığı bölgenin iklim koşullarına, jeoteknikve topografik niteliklerine bağlı olarak gelişen doğal bir oluşumdur.Ancak taşkın


problemi veya tamamen insan aktivitelerinin bir sonucu olarak meydanagelmektedir.Taşkın riski bulunan sahalarda önceden tedbir alınmaksızın süregelenkontrolsüz kentleşme faaliyetleri sel afetinin önemli nedenidir (Uşkay, Aksu, 2002).Taşkınların önlenmesi ve olumsuz etkilerinin azaltılması için bazı tedbirleralınabilir; A<strong>kar</strong>su yatakları içerisinde suyun kabarmasına sebebiyet veren akımrejimini değiştiren bent ve kabartıcı tesis yapılmasının önlenmesi, Taşkın riskitaşıyan alanların önceden belirlenmesi ve afet planlarının yapılması, Taşkın risikitaşıyan sahalardaki altyapı standartları ile ilgili düzenlemelerin yapılması, Taşkıntesislerinin plan, proje, inşaat, bakım ve onarımlarında yerel yönetimlerin ve tesisinhizmet alanında kalacak yerleşim birimlerinde yaşayanların katılımının sağlanması,Dere yataklarında; yatak stabilitelerinin temelini bozacak ve kıyı oyulmalarınameydan verecek şekilde kum ve çakıl ocaklarının açılmasının ve kontrolsüz, aşırımalzeme alımlarının önlenmesi v.b (Uşkay, Aksu, 2002).3.3. Heyelan ve Kaya DüşmesiHeyelanlar jeolojik, klimatolojik, sismolojik ve topografik nedenlerebağlıdır ve otoyolları ve demiryollarına daha fazla zarar verirken, daha az ölümlereneden olmaktadır. Heyelanların tamamı yamaçta mevcut ve yüzeye yakın olanyeraltı ve yüzey altı suyunun yeterince drene edilmemesinden kaynaklandığıbilinmektedir. Öncelikle yamaçtaki görünen ve görünmeyen su noktalarının ortayaçı<strong>kar</strong>ılması ve akışın başka tarafa yönlendirilmesi gereklidir. Büyük heyelanlardayol güzergâhının da yeniden belirlenmesini gerektirebilir. Heyelanların kontrolaltına alınması masraflı ve uzun soluklu işlerdir (Gürer, 2004).Yağışlı mevsimlerde ve <strong>kar</strong> erime dönemlerinde, gece gündüz ısı farkındandolayı ve yeraltı su tablasının yüzeye yakın olması sebebiyle, özellikle patlatmayapılan yarmalarda Yerçekimi etkisiyle kaya düşmesi sorunu ortaya çıkmakta ve butrafik güvenliğini olumsuz etkilemektedir Bu problemi önlemek amacıyla tel örtü ileyamaçların kaplanması için projeler hazırlanmıştır.(Gürer,N. 2004)4. KARLA MÜCADELE AÇISINDAN YOLUN PLAN VE İNŞAATKARAKTERLERİYolun plan ve inşaatında ilk olarak dikkat edilmesi gereken husus yolu <strong>kar</strong>fırtınalarına maruz kalacak açık alanlarda değil derin vadilerden veya ormanlıkalanlardan geçirilmeye çalışılmalıdır. Eğer yol açık <strong>kar</strong> yığın alanlarından geçeceksegeçki toprak seviyesinin üstünden geçirilmelidir. Taki <strong>kar</strong> yağışı sonrası <strong>kar</strong>yüksekliği yola ulaşamasın. Bu yollarda hızı 4 m/s’yi geçen rüzgâr ile biriken <strong>kar</strong> 0C’nin altındaki sıcaklarda yolu kapatabilir. Alınacak önlem ise yol kenarlarınayeterli siperleri koymaktır. İnşaat öncesi yolun uygulama alanındaki rüzgâr yönlerianemograf bilgisinden veya iklim atlasından alınmalıdır. Ayrıyeten <strong>kar</strong> yığın yönleride hava fotoğrafları, ağaç eğilmeleri v.b. unsurlara ba<strong>kar</strong>ak üzerinde çalışılabilir.Yolun yarma ve dolgu kısımları yerel rüzgar yönlerini değiştirebilir. Derin yarmakısımları yoldaki <strong>kar</strong> yığılmalarını önleyebilir. Buna ek olarak kritik bölgelerde <strong>kar</strong>yığılmalarına <strong>kar</strong>şın devamlı rüzgâr oluşmasını da sağlar. Dolayısıyla <strong>kar</strong> siperlerineihtiyaç duyulmadan yolların daha projelendirilmesi aşamasında hakim rüzgaryönüne göre en ekonomik güzergahın seçimi yapılır ve yol bakım maliyetleri önemliölçüde azaltılır (Gürer, 2002).


5. KIŞ ŞARTLARINDA TRAFİK KAZALARITaşımacılık bir uygarlık aracı ve göstergesidir. Trafik ise bu taşımacılığınilkelerini ve kurallarını saptayan ve düzenleyen bir uygulamadır. Karayolu Trafiğiise tüm dünyada en çok başvurulan bir taşımacılık aracıdır. Taşımacılıkta<strong>kar</strong>ayolunun payı Amerika’da 27,2%,’dir. Almanya’da 58,2%’dir. Türkiye’de iseeşya taşımacılığının 90% kadarı ve insan taşımacılığının 95%’ı <strong>kar</strong>ayolu iledir.Görülüyor ki ülkemizde taşımacılığın 90%-95%’i <strong>kar</strong>ayolu iledir.Ülkemize ait istatistiklere bakıldığında Avrupa Birliği ülkelerine göre çok daha fazlakaza, ölü ve yaralı sayımız olduğu aşikârdır.


Trafik kazalarına sebep olan ana faktörler insan, taşıt, yol ve çevre koşullarıolmak üzere 4 grupta toplanabilir. Bu sebeplerden biri olan ve bizim bildiriiçeriğimizi kapsayan çevre koşulları <strong>kar</strong> ve buzun beraberinde getirdiği tehlikeleriiçerir. Kış mevsiminde özellikle orta ve doğu Anadolu’nun <strong>kar</strong>lı kesimlerdekiyollarda ve soğuk havada, uzun yol sürücülerinin gerilimi artar, çünkü görüşmesafesi azalır, yol çizgileri görünmez olur, hava koşulları her an değişebilir vetipi’ye dönüşebilir, yollar <strong>kar</strong> ve buzla kaplıdır. Ayrıca tipiden dolayı sürücününoryantasyonu da bozulur. Bunu engellemek için, genelde sürücü önünde seyredenarabanın arka ışıklarını takip ederek oryantasyon sağlamaya çalışır (Gürer, 2004).Japonya da yapılan araştırmalara göre, yaşlı sürücüler gerek buz, gerek <strong>kar</strong>koşullarında ve görüş mesafesinin azaldığı durumlarda aniden fren yapmak,direksiyonu aniden çevirmek gibi uç hareketlerde daha sık bulunurlar. İyi havalardaişaretli geçitlerde normalde sabit hız ile seyahat edilirken tipi durumlarında hız dahadüşük ve değişkendir. Kış koşullarında araba kullanmaya alışık olmayan sürücülergörüş mesafesinin kısıtlanmasından daha fazla etkilenirler. Kışın hız, görüşmesafesinin azalmasına paralel olarak azalır. Buna <strong>kar</strong>şın sürücünün gaz verme vegaz kesme ve direksiyon kullanma davranışları artan bir değişim gösterir. Tipi olankesimlerde sürücüler daha yavaş, özellikle durulma ihtimali olan kavşaklarda dahadikkatlidir ve ışıklı kavşaklarda fren yapmaları iyi havalara oranla daha sıktır(Gürer, 2004).1930‘lı yılların başından beri trafik kazalarını önlemek için 3E formülünüuygulamak gerektiği bilinir.Egineering (Mühendislik) :Araç,yol, ve Trafik Mühendisliği hakkındaalınacak tedbirler.Education (Eğitim):Sürücülerin eğitimi, okulda Trafik Güvenliğidersinin verilmesi vb.Enforcement (Denetleme) :Trafik Kanununu uygulama6. KAR VE BUZA KARŞI YOL GÜVENLİK STRATEJİLERİSoğuk hava koşullarında uygulanan, bilgi hazırlığı trafik kontrolü ve <strong>kar</strong>buzişletmesi unsurlarını içeren stratejiler genel olarak 4 gruba ayrılabilir:6.1. Yol Bakım StratejileriUzmanlar <strong>kar</strong>lı-buzlu havalarda gerçek zamanlı bilgi görüntüleme ve havatahmin raporları ile yol bakım kaynaklarının konuşlandırılması , personeldüzenlemeleri gibi konularda stratejilerini belirler. Erken Uyarı sistemleri ve AkıllıUlaştırma sistemleri yöneticilere ihtiyaç duydukları doneleri verir.


6.2. Acil Tedavi StratejileriAcil tedavi yöneticileri <strong>kar</strong>ar destekleme sistemi ile mevcut yol durumu vehava tahminlerini elde ederler.Karar destekleme sistemi hava koşullarını,demografik bilgi, topoğrafik bilgi, yol ve köprü konumları ve trafik akış bilgilerivasıtasıyla tespit eder.6.3. Trafik Yönetim StratejileriYol koşulları trafik komuta merkezi tarafından görüntülenir.Trafik kontrolbirimlerine ulaşan hava tahmin sonuçları neticesinde profesyoneller trafik akımı veyol ile ilgili stratejilerini belirler.6.4. Yolcular ve Yol Kullanıcıları için Yönetim StratejileriTrafik yöneticileri yol durumunu ve hava tahminlerini bütün <strong>kar</strong>ayolukullanıcılarına kendi <strong>kar</strong>alarını verebilmeleri için iletmeleri gerekmektedir (Jıang,X.2007). Dünyanın çeşitli ülkelerinde <strong>kar</strong>la ilgili eğitim ve bilgi akışının sağlandığıbirimler bulmak mümkündür. Ülkemizde de bu tarz kuruluşların teşkil edilmesi yılınbüyük bölümünü <strong>kar</strong> altında geçiren bölgeler için faydalı olacağı aşikârdır.Bunlardan bazıları sıralanacak olursa;1- İngiltere'de bulunan The Snow Intitute (British Snowsports School. Web adresi:http://www.thesnowinstitute.com/index.htm),2- İsviçre'de bulunan Swiss Federal Institute for Snow and Avalanche ResearchDavos (web adresi: http://www.slf.ch/welcome-en.html)3- Yeni Zelanda'da bulunan New Zealand Snow Safety Institute (web adresi:http://www.nzadventure.com/snow_safety_courses_winter.html)4- Amerika'da bulunan Institute of Snow Research (web adresi:http://www.mtukrc.org/snow.htm) 5-Japonya'da bulunan Snow And Ice ResearchCenter (web adresi:


http://www.bosai.go.jp/seppyo/mokuji/mokuji_framepage_e.htm) (Çomaklı, Ş.E.2007)7. KARAYOLLARININ KIŞ BAKIMITürkiye’de mevcut yasalara göre, kış koşullarında <strong>kar</strong>ayollarının <strong>kar</strong> ve buzkontrolünün etkin olarak gerçekleştirilmesi devletin sorumluluğudur. Karayolları 12.Bölge Müdürlüğü devlet ve il yolları kış bakım programını hazırlar. Kış bakımprogramı içine alınacak yolların durumunu ödenek miktarı, malzeme, personel vefiziki koşullar belirler. Hüküm süren meteorolojik olaylar programıngerçekleşmesini ve zamanını tayin eder.Kış programı açısından mevcut yol şebekesi üç grupta değerlendirilir:1. Daimi açık tutulan yollar (devamlı <strong>kar</strong> ve buz mücadelesi yapılan)2. İmkan bulundukça açık tutulan yollar (imkan bulundukça <strong>kar</strong> -buz mücadelesiyapılan yollar)3. Kış mücadele programına dahil olmayan yollar.Bir yolun kış mücadele programına alınmasında kullanılan öncelik belirleyicikriterler:1. Uzun dönem ortalaması günlük trafik kapasitesi (AADT),2. Yolun endüstriyel ve askeri önceliği,3. Yörenin sosyal ve çevre koşulları ile diğer ulaşım olanaklarının varlığıdır.Yağışın sıvı veya <strong>kar</strong> şeklinde oluşunun yolda seyreden trafiği etkilediği birgerçektir.Yağış nedeni ile yol ve tekerlek arasında sürtünme katsayısı azaldığından,trafiğin güvenli seyretmesi zorlaşır ve yağışlardan sonra trafik kazaları artar.Yola,yağış ve sürüntü ile gelen <strong>kar</strong>ın kalınlığı 5 cm’yi aştığında, yoldaki trafik etkilenir veyola devamda güçlük çekilir.Kar kalınlığı 10 cm’yi aştığında küçük otomobillerinyolda kalabileceği ve yolu kapatacağı bilinen bir gerçektir. Kışın meteorolojikkoşullarına, trafik yoğunluğuna ve yolun fiziksel ve geometrik yapısıyla yakındanilişkili olan <strong>kar</strong> temizliği ve buz kontrolü genel olarak aşağıdaki üç evreyiiçermektedir;*Yolun tasarımı ve inşası <strong>kar</strong> yığınlarının rüzgâr tarafından taşınmasınauygun olmalı*Karayollarında <strong>kar</strong> yığılmalarını önlemek için <strong>kar</strong> siperleri yapılmalı* Biriken <strong>kar</strong> ve buzu <strong>kar</strong> kalınlığına göre seçilecek makine veekipmanlarla yoldan uzaklaştırmalı, kayganlık azaltılmalı ve lastik ile yol yüzeyiarasındaki sürtünmeyi güvenli değer olan 0,45’e çı<strong>kar</strong>malıyız (Gürer, 2002).Karayolları 12. Bölge Müdürlüğü bu kış Doğu Anadolu Bölgesinde 3533 km’likyolda yapılan <strong>kar</strong> mücadelesinde yaklaşık toplam 48 milyon m 3 <strong>kar</strong> ve 1.9 milyonm 3 çığ kürümüştür. 2006 yılı değerleri ile <strong>kar</strong>la mücadele kapsamında 2639YTL/km, bakım giderleri için 1 km yol bakım maliyeti olarak 11915 YTL/kmharcama, araç başına 1 saat gecikme gideri olarak 11,75 $ ekonomik kayıpgerçekleşmiştir.Kar mücadelesi: Kar, mücadelesi ve buz mücadelesi, olmak üzere ikiyeayrılır;7.1. Karla MücadeleKar temizleme işinde, bıçakların randımanlı olarak çalışabilmeleri için, yolüzerinde biriken <strong>kar</strong> yeterli yüksekliğe ulaşınca hemen çalışmaya başlanmalıdır. Bu


yükseklik takriben 5 cm’dir. Kar temizleme çalışması; kaplama sathında,banketlerde, şehir geçişlerinde, köprülerde, küçük drenaj yapılarında, demiryolugeçitlerinde ve yokuşlarda yapılır. Kar mücadelesinde düz bıçak, V bıçak verotatifler kullanılır.Karın bilhassa yollarda birikmesine sebep olan savruntu olayı kontroledilmediği takdirde, yollar trafiğe uzun müddet kapanır. Yolu tekrar trafiğe açmakiçin, masraflı bir <strong>kar</strong> temizleme çalışması yapılması gerekir. Yolu kapatmadurumuna getiren <strong>kar</strong>, yola yağış veya sürüntü ile gelmektedir. Bunun için <strong>kar</strong>mücadelesi programına alınan yollarda gerekli incelemeleri yaparak, yola sürüntü ile<strong>kar</strong> gelmesi muhtemel yerlere yeteri kadar <strong>kar</strong> siperi konarak, sürüntü ile gelen <strong>kar</strong>ınyola gelmesi önlenir. Yolların <strong>kar</strong>dan kapanmaları, yağıştan çok, sürüntü <strong>kar</strong>laolmaktadır. Bu nedenle <strong>kar</strong> mücadelesinde <strong>kar</strong> siperlerinin özel bir yeri vardır. Karsiperleri ile <strong>kar</strong> mücadelesi en etkin ve ekonomik bir yöntemdir. Karın bilhassayanlarda birikmesine sebep olan sürüntü olayı kontrol edilmediği takdirde, yolarıntrafiğini uzun müddet kesintiye uğratacak şekilde kapanmalar ve en masraflı <strong>kar</strong>temizleme işi meydana gelir.Karın birikmesine sebep olan faktörler;1. Yol güzergahının, hakim olan rüzgar yönlerine dik olarak geçirilmişolması.2. Yol kamulaştırma sınırlarında yol eksenine paralel tel örgü, tahta, çalılıkgibi suni veya tabii çitlerin bulunması.3. Bazı tip korkuluklar.4. Yarma şevlerinin çok dik olması.5. Banketlerin ot niteliğindeki yüksek bitkilerle kaplı olması.Birikmenin kontrolünü ve önlenmesini sağlayacak başlıca tedbirlerşunlardır:1. Kar siperleri dikilmesi.2. Rüzgârların şiddetini azaltacak veya <strong>kar</strong> siperi vazifesi görecek şekildeyeşil ağaçlardan çitler tesis edilmesi.3. Yol profillerinin dolgu ve alçak yarma kesitlerden meydana gelmeleriniveya genellikle düzlük araziden geçmelerini sağlayacak şekilde düzeltilmeleri.4. Yol eksenlerinin hakim rüzgar istikametlerine takriben paralel olacakşekilde planda gerekli düzeltmelerin yapılması.5. Yarma şevlerinin yatırılması. Söz konusu şevlerin, <strong>kar</strong>ın üfürülebilmesiiçin (4/1-8/1) arasında olması gerekir.6. Sonbahar sonunda banketlerdeki yüksek ot, çimen veya bitkilerinkesilmesi.7.1.1. Kar SiperleriKar birikmesini kontrol etmek için müracaat edilen başlıca usul, <strong>kar</strong>siperlerinin tesisidir. <strong>Genel</strong>likle yolların kapanmasına neden olan <strong>kar</strong>, yolunbitişiğinde bulunan arazideki <strong>kar</strong>ın, hakim rüzgarların etkisi ile sürüntü halinde yolagelerek birikmesinden olmaktadır. Yol üzerindeki <strong>kar</strong>ın temizlenmesi külfetli vepahalı bir çözüm olduğu için, temizleme esnasında yol ve tesisleri zarargörmektedir.Ayrıca <strong>kar</strong>ın yol kenarında biriktirilmesi, yola zarar verdiği gibi,mücadeleden hemen sonra <strong>kar</strong>ın yağması halinde, <strong>kar</strong>ın birikmesine yerkalmamaktadır. Bu gibi hallerde yol kenarında biriken <strong>kar</strong>ın yoldan uzaklaştırılması


( rotatif ile uzağa atılması veya taşıma suretiyle uzaklaştırılması ) mali külfeti biryana büyük sorunlar yaratmaktadır. Yolda bozulma fazla olmaktadır. Bu mücadeleyol dışında olursa hem ekonomik olmakta hem de yolda bozulmalar azalmaktadır.Söz konusu nedenlerle <strong>kar</strong> mücadelesinde <strong>kar</strong> siperlerine ağırlık vermek her yönüyleen uygun ve ekonomik bir çözümdür.Kar siperleri yolun en fazla <strong>kar</strong> birikmesinin muhtemel olduğu kesimlerinedikilmelidir. Birikinti oluşan yol kesimleri dikkatli bir kontrole tabi tutulmalıarazinin özelliklerini, hakim rüzgar yönlerini tespit ederek, alınacak önleyicitedbirler bu donelere dayanarak tayin edilmelidir. Kar siperleri canlı ve cansız olmaküzere ikiye ayrılır.Geçmişten günümüze 4 farklı tipte <strong>kar</strong> siperi kullanılmıştır. Bunlar Kanadatipi, Rus tipi, İsveç tipi ve ülkemizde hâlihazırda kullanılan prefabrik betonsiperlerdir. Kar siperinin kullanılacağı bölgenin koşulları ve kullanılabilirliğiyapılacak seçimi tayin eder. Kanada ve Rus tipi siperler dikey, İsveç tipi siper iseyatay bileşenlerden oluşur. Prefabrik beton siperler küçük gözenekli, yüksek <strong>kar</strong>yakalama kapasiteli ve dayanıklı olmasına <strong>kar</strong>şın fiyatı diğerlerinin iki katıdır. Ağaçveya plastikten yapılmış siperler hasat sezonunu sonunda yakılan anız ateşlerindezarar görmeleri nedeniyle kullanışlı değildir (Gürer, 2002).Kar siperlerinin kapasitesi hesaplanabilir. Çift kat takviyeli ve uzunömürlüdür. Hızlı ve çabuk monte edilebilir. İstenilen açı verilerek rüzgârın gelişyönüne göre tasarlanabilir. Kar siperi tasarımında faktörler; yükselti, yoğunluk,uzunluk, arka ve ön alan mesafeleridir. Bariyer uçlarında <strong>kar</strong> birikiminin daha azolacağı, savrulmanın daha çok olacağı göz önüne alınarak uçların 30 dereceuzatılması önerilir.Kar siperliği ölçüleri, yoğunluğa bağlı olarak değişir. Araştırmalaryoğunluğu %77 ile %92 arasında değişen siperlerin arkasında ortalama siperyüksekliğinin 9 katı mesafede biriktirme yaptığını ortaya koymuştur. Bu mesafesiperlik yoğunluğunun %64 olması halinde siper yüksekliğinin 12 katınaçıkmaktadır. Yoğunluk %50 olduğunda ise, siper arkası biriktirme alanı uzunluğusiper yüksekliğinin 25-35 katı arasında değişmektedir. Kar siperliği boylarıkorunmak istenen alan ve <strong>kar</strong> miktarına göre ayarlanmalıdır. Yükseklik ile siperlikyoğunluğu, <strong>kar</strong> siperliğinin yol ve konumu sağlanacak alan ile olan mesafeninbelirlenmesi açısından önem taşır. Siperlerin yola veya konacak alana mümkünolduğu kadar yakın, ancak bariyerin her iki tarafından gelecek rüzgâr etkisi altındakalmayacak kadar uzak olması gerekir. %50 geçirgen <strong>kar</strong> siperliklerinin yoldanasgari 10 m. uzaklıkta olması gerekir. Kar siperliği <strong>kar</strong> temizleme çalışmalarındandoğan ekonomik yükü önemli ölçüde azaltacağı gibi yollardaki kapanmaları dabüyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.7.1.2. Yol DrenajıGüvenli trafik akışı için doğru boyutlandırılmış, güvenilir ve dayanıklı yolesastır. Bir yolun ömrü ve dayanıklılığı üzerinde en önemli ve zararlı rolü oynayansu etkilerini ortadan kaldırmak ve her türlü suyu yol gövdesinden en kısa zamandauzaklaştırmak amacıyla yol güzergâhı boyunca çeşitli drenaj sistemlerikurulmaktadır. Bu sistemler, suyun doğada bulunuş biçimine göre yüzeysel drenajve yeraltı suyu drenajı olarak gerçekleştirilmektedir (Gürer, 2004).


7.1.3. Buzla MücadeleKış mevsimi süresince Karayolları ağındaki yolların hizmete açık tutulması,Karayolları çalışmalarının en önemli problemlerinden birini teşkil eder. Buzmücadelesi bu problemin esas unsurlarından biridir.Yol sathında kayganlık iki şekilde meydana gelir;* Yağan <strong>kar</strong>ın buzlaşması,* Yol sathındaki nemin ve suyun buzlaşması.Kar mücadelesine <strong>kar</strong> yüksekliği yol platformunda 5 cm. olduğundabaşlanılmaması halinde, <strong>kar</strong> trafik altında sıkışarak buzlaşır. Yol, donmuş yağmurveya satıh suları ve <strong>kar</strong>dan temizlendikten sonra trafiğe açılır. Ancak, yolplatformundan temizlenmeyen birkaç cm. yüksekliğinde <strong>kar</strong> kalır ve bu <strong>kar</strong> trafikaltında sıkışarak buzlaşır. Bu nedenle trafik güvenliği tehlikeye girer. Özellikleyokuş olan kesimlerde araçlar kayarak yolda kalırlar ve yolu tı<strong>kar</strong>lar. Tekerlek ileyol arsındaki sürtünme katsayısı normal hava şartlarındaki sürtünme katsayısının(1/5-1/10)’na kadar düşer. Oluşlarda zincir takmadan çıkılması mümkün olmayan budurumlarda yolun sirkülasyonunu sağlamak ve trafiğin güvenliğini artırmak için buztutan yollara kaymaya engel olacak maddeler “aşındırıcı, pürüzlülüğü artırıcımalzeme ve kimyasal maddeler ” sermek genel bir mücadele metodu halinegelmiştir.Buzla mücadelede aşındırıcı olarak kullanılan en uygun malzemeler; kum,kömür tozu, taş kırıntıları, cüruf kırıntıları, maden cevheri artıkları ve kokfırınlarından arta kalan artıklardır. Bunlara aşındırıcılar denir. Tecrübeler aynıbüyüklükteki danelerden teşekkül etmiş malzemelerin daha iyi netice verdiğinigöstermektedir. Malzeme hiçbir zaman araçlar için tehlike teşkil edecek büyüklüktedaneler ihtiva etmemelidir.Buz mücadelesinde kullanılan <strong>kar</strong>ışım (kum veya kırma taş ve Kimyevimalzemelerden) ibarettir. Karışımdaki kum veya kırma taş yoldaki buza batarakyolda pürüzlülüğü (sürtünme katsayısını) artırır. Ayrıca buzu aşındırır ve kimyevimaddenin nüfuz etme oranını artırır.Kimyevi maddenin buzu çözme işlemi 20-30dakika sonra mümkün olur. Bu yarım saatlik müddet içinde <strong>kar</strong>ışımdaki kum veyamıcır yoldaki kaymayı önler. Buzla mücadelede kullanılan kimyasal maddeler vebuzu çözmedeki etkileri şu şekildedir; Sodyum Klorür:-21 C, Kalsiyum Klorür:-40C, Üre:-10 C, Kalsiyum Fosfat:-13 C’dir.Sıcaklığın O C ile -12 C arasında olduğu zamanlarda, kaya tuzu NaCl ileyapılan mücadelede serpme tuzun dozajı aşağıdaki değerlerde uygulanmalıdır:Önleyici olarak 5-15 gr/m 2Kaygan buzda 10-15 gr/m 2Kar yağışının başlaması ve devamı sırasında 10-20 gr/m 2Agrega (kırılmış çakıl) dozajı 100-300 gr/m 2Tuzu kamyon üzerinden insan gücüyle ve kürekle yola serpmekmümkündür. Fakat çok zaman alacağından arzu edilen çabukluk sağlanamaz ve tuzzayiatı fazla olur. Bu sebeple de tuz serici kullanılması zorunlu olmaktadır.8. KARLA MÜCADELENİN ÇEVRESEL ETKİLERİTrafiğin sebep olacağı çevre etkilerinin başında gürültü ve hava kirliliğigelmektedir. Trafikte araçların kullanımıyla oluşan gürültü genellikle araçlarınmotorlarında, egzozdan ve süspansiyondan kaynaklanan gürültüdür. Trafik gürültüsümotor gücüne, hızına, seyreden taşıtların cinsine, yol eğim derecelerine ve kaplama


özelliğine bağlı olarak değişmektedir. Tüm bu nedenlerle oluşan trafik gürültüsüinsan yaşamıyla içice olması sebebiyle hem çevre açısından hem de insanlarınsağlığı açısından önemli etkiler yaratmaktadır. Trafiğin olumsuz çevre etkilerindenbir diğeri de çevre kirliliğinin en önemli parametrelerinden biri olan, canlılarıniçinde yaşadığı ortamı oluşturan hava kirliliğidir. Benzinli ve dizel motorların egzozgazları hava kirliliğine neden olan kaynakların başında gelmektedir. Açığa çıkan buemisyonlar nedeniyle çevre kalitesi düşmekte, canlıların sağlığı tehlikeyegirmektedir. Yoğun trafikten kaynaklanan ve kişiler üzerinde psikolojik vefizyolojik olarak olumsuz etki yaratacak olan diğer bir faktör de görsel kirliliktir.Kar ve buz mücadelesinde aşırı şekilde kullanılabilecek kimyasallar toprak ve sukaynaklarının kirliliğini büyük ölçüde etkileyecektir (Dülgeroğlu, 2004).Söz konusu olacak yol nedeniyle araçlardan kaynaklanacak başlıcaemisyonlar NO 2 , CO, HC, SO 2 , PM ve PM içindeki kurşundur. Özellikle egzozgazlarından kaynaklanan PM emisyonları az olmasına rağmen içerdikleri kurşunnedeniyle insan sağlığını ve doğayı tehdit etmeleri açısından önemle incelenmelidir.Araçlardan kaynaklanan bu emisyonlar aracın yaşı, motorun çalışma devri, çalışmasıcaklığı, ortam sıcaklığı, ortam basıncı, yakıt türü ve kalitesi gibi parametrelerebağlıdır. Açığa çıkan bu emisyonlar nedeniyle meydana gelebilecek olan asitlenmede toprak ve su kaynaklarına etkileri bakımından önemlidir. Bunlarla ilgili olarakçökelme hesapları yapılmalı ve çökelme debisi hesaplanmalıdır. Yoldan geçenaraçların egzozlarından havaya atılan emisyonlar içindeki kurşun ile lastiklerinaşınmasından kaynaklanan PM’nin yer seviyesi konsantrasyonları hesaplarının yanısıra yaş ve kuru çökelme mekanizmaları ile oluşan toplam çökelme de ihmaledilmemelidir. Bu emisyonlar havada nem, sıcaklık gibi etkilerle asitleşerek toprakve su kaynaklarının özelliklerinin değişmesine yol açarlar. Toprakta ve sudameydana gelen bu olumsuzluklar besin zinciri ve hava yoluyla tüm canlıları veekolojide meydana gelen değişimlerle de tüm ekosistemi yaşanmaz hale getirebilir(Dülgeroğlu, 2004).


Bazı çalışma şartları için emisyon değerleri9. SONUÇSosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapılaşmanın doğal bir sonucu olarakortaya çıkan ulaştırma talebi değerlendirilirken, ulaştırma sistemlerinin bir bütünolarak ele alınarak incelenmesi gereklidir. Gerek yolcu, gerekse yük taşımacılığı içinseçilecek olan ulaştırma sisteminin hızlı, ekonomik, güvenli, çevreye az zarar verenve ülke koşullarına uygun bir ulaştırma sisteminin olması arzu edilir. Büyükyatırımlar ülke genelinde tesis edilirken ileriye yönelik çok kapsamlı planlamalaryapılmalıdır. Ayrıca ülke kaynaklarının ulaştırma sistemleri arasında akılcı birşekilde nasıl dağıtılması gerektiği araştırılmalı ve ulaştırma sistemleri arasındakoordineli çalışmayı sağlayacak bir ulaşım planı hazırlanmalıdır (Başol, 1983).Kurumumuz bünyesinde AR-GE ve bilimsel çalışmalara ağırlık vererekteorik ve pratiği birleştiren daha işlevsel ve daha ekonomik <strong>kar</strong>la mücadeleyöntemlerinin geliştirilmesine çalışılmalıdır.10. KAYNAKLARTCK, 1998. Karayolu Bakım El Kitabı, sf. 278-303, KGM Bakım DairesiBaşkanlığı, An<strong>kar</strong>a.Gürer, N. 2004. Trafikte Yol, Çevre ve Meteorolojik Faktörler, 2. Trafik ŞurasıBildiri, sf. 385-399, An<strong>kar</strong>a.Gürer, İ. 2002. The Snow Drıft Problem And Its Effects On Road Safety In Turkey,International Traffic and Road Security Congress and Fair, sf.1-4, An<strong>kar</strong>a.


Jiang, X., Peı, Y. 2007. Analysis of the Characters and Strategies of RoadTransportation Safety in the Cold Region of China, J Transpn Sys Eng &IT, 7(4), pg.82−89, Harbin / ChinaDülgeroğlu, A. 2004. Trafik ve Çevre Etkisi, 2. Trafik Şurası Bildiri, sf. 1-6, An<strong>kar</strong>aDurmaz, Z. 1998. DSİ 8. Bölge Kar Ölçüm Çalışmaları, I.Ulusal Kar Kongresi,sf.31-32, Köy Hiz. Gen. Müd. Erzurum Araşt. Ens. Müd. Yayın No: 70,ErzurumOkuroğlu,M. ,Yağanoğlu,V., Kocaman B.C. 1998. Kar Çığlarının Oluşması veOluşmasında Etkili Olan Etmenler, I.Ulusal Kar Kongresi, sf.61-71, KöyHiz. Gen. Müd. Erzurum Araşt. Ens. Müd. Yayın No: 70, Erzurum.Uşkay,S., Aksu,S. 2002. Ülkemizde Taşkınlar, Nedenleri, Zararları ve AlınmasıGereken Önlemler, Türkiye Mühendislik Haberleri, sf.133-136, Sayı 420-421-422/4-5-6, TMMOB İnşaat Müh. Odası, An<strong>kar</strong>a.Ege, R. 2004. Trafik Kazaları Üzerine Bildiri, 2. Trafik Şurası, sf. 1-17, An<strong>kar</strong>a.Çomaklı, Ş.E. 2007. Erzurum Kar Üniversitesi" veya "Erzurum Kar Enstitüsü",Yerel Gazetede yayınlanan Köşe Yazısı, sf. 1-2, Erzurum.Başol, K. 1983. Türkiye Ekonomisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, No: 2, İzmir. Çelik,F. 2001. "Ulaştırma-Toplumsal Kalkınma İlişkisi ve Türkiye'nin UlaştırmaPolitikaları" TMMOB Makine Mühendisleri Odası An<strong>kar</strong>a Şubesi III.Ulaşım ve Trafik Kongre-Sergisi 18-20. 2001, An<strong>kar</strong>aTCK, 2006. Bakım Maliyet İstatistikleri, KGM Bakım Dairesi Başkanlığı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!