11.07.2015 Views

2002 Senesi "Gönül Bahçesi" Yazıları - Mehmet Oruç

2002 Senesi "Gönül Bahçesi" Yazıları - Mehmet Oruç

2002 Senesi "Gönül Bahçesi" Yazıları - Mehmet Oruç

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

hayır sahibi müslümanların mezarlarında kemikleri çürümüş olsa bile,vakıflarından istifade edildiği müddetçe bu sevaptan hissedar olacaklarınıhaber vermesi üzerine; Osmanlı zenginleri, fakirlerin karınlarınıdoyuracakları aşhaneler, talebelerin barınacakları yurtlar, medreseler, hattayolcuların istirahat edebilecekleri kervansaraylar inşa ettirerek, bunlarımillet hayrına vakfetmişlerdir.Vakıflar en büyük gelişmeyi Osmanlılar zamanında gösterdi.“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadis-i şerifini rehberedinen Osmanlılar, her sahada olduğu gibi, bu sahada da muazzam eserlerbıraktılar. Vakıf eserleri ülkeyi bir baştan bir başa bir ağ gibi ördü.Bu vakıflar, fakir tabakanın imdadına yetişmiş, maddî imkanları zayıfolanların, bu vakıflardan ihtiyaçlarını bedavadan temin etmeleri sebebiyle,cemiyette sınıflaşma ve dolayısıyla sınıf mücadelesi meydana gelmemiş;aksine zenginden fakire merhamet, fakirden zengine de hürmet hissikuvvetlenmiştir. Bu da huzurlu bir toplumun oluşmasına sebep olmuştur.Osmanlılar zamanında isteyen istediği yere seyahat edebiliyor,istediği kadar kalıyordu. İşte gerçek seyahat hürriyeti budur. Seyahathürriyeti olup, adamın cebinde gezecek parası yoksa, bu nasıl seyahatetsin. Parası olan gezecek, olmayan gezemeyecek. Buna gerçek seyahathürriyeti denebilir mi?Evliya Çelebi, Osmanlılar zamanındaki bu vakıflardan bahsederken,yolcuların dağ başında misafir olup, bedavadan yiyip içtikten sonra, sabahkalkıp yine yollarına devam ettikleri şöyle anlatır:Bu vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur, ortalıkkarardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar,kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde, kapıları açıp kimolduğuna bakılamadan yolcuyu içeri alırlar; vakıftan, hayvan sahibininhayvanına yem, kendilerine de yemek çıkarırlardı. Fakat gece içeri girenibir daha dışarı bırakmazlardı.Sabah olduğu zaman dualarla kapılar açılır, yolcular hazırlanırdı. Busırada kervansarayın misafirleri arasında dolaşan bir görevli bağırırdı: “EyÜmmet-i Muhammed! Maldan, candan, elbiseden eksiği olanlar var mı? “Bu soruya, kervansarayda misafir olan yolcular; “Hiçbir eksiğimizyoktur. Her şeyimiz tamamdır. Allah vakıf sahibinin hayrını kabul etsin.Hayatta ise kendisine selamet, vefat etmişse rahmet eylesin” derler, kapılaraçılır görevliler, “Öyleyse, Allah, giden ümmet-i Muhammed’e selametler,kalanlara ise rahatlıklar versin “ derlerdi.Daha sonra kapıdan yolcuları uğurlayan kervansaray bekçileri, “Ey dinkardeşlerimiz! Yolunuzda durmayın, sizi namazınızdan alıkoyanlarlaarkadaşlık etmeyin! Her yüzünüze güleni dost sanıp da, ibadetinizdenkalmayın! Haydin Hak yardımcınız olsun, güle güle uğurla gidin” derlerdi.Evet, “Güneşin girmediği yere doktor girer” diye bir atasözümüzvardır. Bunu, “Gerçek adaletin, merhametin girmediği yere zulüm girer”şeklinde ifade edebiliriz. İşte Osmanlı bu rahatlıkla, bu adaletle altı asırayakta kalabildi. Nerede adalet ve merhamet varsa orada huzur da vardemektir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!