25.02.2016 Views

HOCALI KATLIAMI

DgDsLh

DgDsLh

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

HASEN | HAZAR STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR ŞUBAT 2016 SAYI 39<br />

20.<br />

YÜZYILIN<br />

FACIASI<br />

<strong>HOCALI</strong><br />

<strong>KATLIAMI</strong><br />

FİYAT- 5 TL


www.hazarworld.com<br />

ÖNSÖZ / EDITORIAL<br />

YÖNETİM<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Hazar İletişim, Tanıtım ve<br />

Yayıncılık A.Ş. Adına<br />

Haldun YAVAŞ<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Gökhan ÇAY<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ (SORUMLU)<br />

Figen AYPEK AYVACI<br />

Tarih boyu gerçekleşen birçok savaş ve<br />

katliamın sonraki yıllarda hangi menfi olaylar<br />

silsilesi ile devam ettiğini, bugün tarih okuyan<br />

herkes biliyor. Tarih bilgisi, karar vericiler<br />

tarafından yeni politikalara ışık tutmadığında<br />

ise anlamını büyük ölçüde yitiriyor. Benzer<br />

coğrafyalarda, benzer katliamlar veya<br />

savaşlar sürüp gidiyor.<br />

Böylesi katliamlardan biri de Azerbaycan<br />

topraklarında yaşandı ve etkileri hala<br />

sürüyor. 26 Şubat 1992’de Hocalı’da yaşanılan<br />

katliam 20. yüzyılın en dehşetli faciası<br />

olarak anılıyor. O gün bu katliamdan sağ<br />

kurtulanlar yerinden edilmiş insan (IDP)<br />

statüsü ile Azerbaycan’ın başka bölgelerinde<br />

doğup büyüdükleri topraklara hasret bir<br />

şekilde yaşıyorlar. Aradan 24 yıl geçmesine<br />

rağmen arkalarında bırakıp kaçmak zorunda<br />

kaldıkları evlerine dönecekleri günü özlemle<br />

bekliyorlar. Umuyoruz ki acıyla yüzleşmiş bu<br />

masum insanlar bir gün kendi topraklarına<br />

geri dönecekler. Biz de bu umudun yanı sıra<br />

başka umutlar aşılamak için geçtiğimiz yıl<br />

Azerbaycan’ın Hocavend ilinde “Beşeriyet<br />

Ancak Kadınla Güler” isimli bir sosyal<br />

sorumluluk projesi başlattık.<br />

Açtığımız atölyede 40 kadın halı dokumayı,<br />

dikiş dikmeyi öğrendi ve Azerbaycan’ın<br />

ekonomi üreten nüfusunun üyeleri arasına<br />

dahil oldular. Özetle kadınlar evlerine dönüş<br />

vaktini artık halı dokuyarak, dikiş dikerek<br />

bekleyecekler. Projeden bugün için 40<br />

kadın direkt faydalanıyor olsa bile, dolaylı<br />

olarak 120 kişi fayda sağlıyor. Toplamda<br />

800 kişinin projeden yarar sağlamasını<br />

öngörüyoruz. Hatta bu girişimin diğer<br />

topraklardaki mülteci sorunlarının<br />

çözümüne katkı sağlayacak örnek bir vaka<br />

olmasını umuyoruz.<br />

HALDUN YAVAŞ<br />

Hazar Strateji Enstitüsü<br />

Genel Sekreter<br />

Hocalı ve 20 Ocak katliamlarının nedenleri<br />

ve sonuçlarına bu sayımızda geniş yer<br />

verdik. Geçtiğimiz ay HASEN’i ziyaret<br />

eden Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />

Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yakup<br />

Mahmudov ile gerçekleştirilen röportajda<br />

ise tarihimize sahip çıkmanın önemine<br />

dair verdiği mesajları ilgiyle okuyacağınızı<br />

umuyorum. Öte yandan Geniş Hazar<br />

Bölgesi’nin ekonomisine dair analizlere<br />

devam ediyoruz. Çünkü dünyanın ağırlık<br />

merkezi Asya Pasifik’e doğru kayarken,<br />

Hazar Bölgesi kritik önemini arttırmayı<br />

sürdürüyor. Hazar Bölgesi, Türkiye<br />

dahil yakın ülkelere hem enerji hem de<br />

ulaştırma alanında önemli fırsatlar sunuyor.<br />

Ancak, ortak projeler geç kalmadan<br />

hayata geçirilirse, bu fırsatlar başarıyla<br />

değerlendirilmiş olur. Örneğin, Türkiye’nin<br />

doğusundaki tüm Hazar Transit Koridoru<br />

ülkeleri, taşımacılık kapasitelerini<br />

arttırabilmek ve rekabetçi bir transit ülke<br />

olabilmek için altyapılarını güçlendiriyorlar,<br />

kolaylaştırıcı ve ucuzlaştırıcı önlemler<br />

alıyorlar. Çin’den Bakü’ye uzanan 4 bin<br />

kilometrelik demiryolu hattı ile birlikte,<br />

838 kilometrelik Bakü-Tiflis-Kars (BTK)<br />

hattının Azerbaycan ve Gürcistan bölümleri<br />

bitirilmiş olmasına rağmen Türkiye<br />

tarafında kalan 76 kilometrelik kısmın hala<br />

tamamlanamamış olması, transit yükün<br />

Gürcistan-Romanya-Avrupa güzergahını<br />

tercih etmesiyle sonuçlanabilir.<br />

Bu nedenle BTK’nın gecikmesi uzun vadede<br />

Türkiye’yi daha az kullanılan bir güzergaha<br />

dönüştürebilir. Bu riskleri ve fırsatları<br />

değerlendirdiğimiz analizlerimizi de<br />

dergimizin Şubat sayısında okuyabilirsiniz.<br />

Yeni sayımızda görüşmek dileğiyle.<br />

EDİTÖR<br />

Hande YAŞAR ÜNSAL<br />

HABER EDİTÖRLERİ<br />

Merve DAMCI<br />

Osman KURT<br />

Rufat AGHAYEV<br />

GRAFİK TASARIM<br />

Zeynep ÖZEL<br />

FOTOĞRAF EDİTÖRÜ<br />

Celil KIRNAPCI<br />

YAYIN KURULU<br />

Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN<br />

Doç. Dr. Bekir GÜNAY<br />

Doç. Dr. Fatih ÖZBAY<br />

Doç. Dr. Fatih MACİT<br />

Dr. Efgan NİFTİ<br />

Dr. Emin AKHUNDZADA<br />

Zeynep KAPTAN<br />

BASKI<br />

Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.<br />

Dudulu Organize Sanayi Bölgesi<br />

1.Cadde No: 16 Esenkent – Ümraniye<br />

34476 İSTANBUL<br />

Tel: 444 44 03<br />

BASKI TARİHİ<br />

Şubat 2016<br />

Yayın Türü<br />

Yaygın Yerel Süreli<br />

Yayın Süresi - Dili<br />

Aylık - Türkçe<br />

ISSN: 2148-4759<br />

İLETİŞİM<br />

Maslak Meydan Sokak<br />

Veko Giz Plaza No:3 Kat: 4<br />

Daire 10 Sarıyer, İstanbul, TÜRKİYE<br />

Tel: +90 212 999 66 00<br />

Faks: +90 212 290 40 30<br />

www.hazarworld.com<br />

info@hazarworld.com<br />

HAZAR WORLD<br />

1


IÇINDEKILER<br />

08<br />

ÖZEL HABER<br />

HASEN | HAZAR STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR ŞUBAT 2016 SAYI 39<br />

20.<br />

YÜZYILIN<br />

FACİASI<br />

FİYAT- 5 TL<br />

<strong>HOCALI</strong><br />

KATLİAMI<br />

30<br />

20. YÜZYILIN<br />

FACIASI: <strong>HOCALI</strong><br />

<strong>KATLIAMI</strong><br />

30<br />

Ermenistan’ın arazi iddiaları ve<br />

bununla birlikte ortaya çıkan<br />

bölücülük, işgal ve soykırım<br />

siyaseti, SSCB’nin dağılması ve<br />

bağımsızlığın ilan edilmesi<br />

sürecinde Azerbaycan’ı ağır<br />

sınavlarla yüzleştirdi.<br />

04<br />

HAZAR’A DAİR<br />

04<br />

ÇİN DEVLET BAŞKANI<br />

CİNPİNG<br />

İRAN’I ZİYARET ETTİ<br />

04<br />

14<br />

24<br />

08<br />

ORTA DOĞU’DAKI MEZHEP<br />

ÇATIŞMASI RISKINE<br />

AZERBAYCAN’DAN<br />

BIRLEŞTIRICI ÇÖZÜM<br />

10<br />

HABER ANALİZ<br />

10<br />

DDOS SALDIRILARINDAN<br />

KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?<br />

14<br />

GÖRÜŞ<br />

14<br />

SURİYE MÜLTECİ SORUNUNUN<br />

ÇÖZÜMÜ EKSENİNDE<br />

AB-TÜRKİYE GERİ KABUL<br />

ANLAŞMASI: FIRSATLAR<br />

VE RİSKLER<br />

20<br />

ANALİZ<br />

20<br />

2016’DA GÜRCİSTAN’IN<br />

ANA GÜNDEMİ: SEÇİMLER,<br />

EKONOMİ VE NATO<br />

24<br />

RÖPORTAJ<br />

24<br />

PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV:<br />

“TÜRKLERİN BİRLEŞMİŞ<br />

GÜCÜ KARŞISINDA HİÇBİR<br />

KUVVET DURAMAZ”<br />

2<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

38<br />

ANALİZ<br />

38<br />

AZERBAYCAN HALKININ<br />

MÜCADELE AZMİNİN<br />

GÖSTERGESİ:<br />

KANLI OCAK<br />

44<br />

BLOG<br />

YIKINTILARIN ARDINDAN<br />

ZİHİNLERE KAZINANLAR<br />

4446<br />

46<br />

44<br />

38<br />

62<br />

62<br />

OBJEKTİF<br />

64<br />

KÜLTÜR & SANAT<br />

Bölge ile ilgili konser, sergi ve<br />

tiyatro faaliyetlerini sizin için<br />

derledik.<br />

46<br />

ANALİZ<br />

TÜRKMENİSTAN İÇİN<br />

ALTERNATİF DOĞAL GAZ<br />

PİYASALARININ ÖNEMİ ARTIYOR<br />

50<br />

GENİŞ AÇI<br />

50<br />

RAKAMLAR ORANLARA<br />

YANSIMADI:<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN<br />

DIŞ TİCARETİ<br />

54<br />

YAKIN PLAN<br />

54<br />

REKABETTE KARTLARI<br />

DOĞRU OYNAMAK<br />

GEREKİYOR<br />

64<br />

58<br />

58<br />

58<br />

ÖZGÜR KADININ SESİ:<br />

ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

AKTÜEL<br />

HAZAR WORLD<br />

3


HAZAR’A DAİR<br />

ÇİN DEVLET BAŞKANI CİNPİNG<br />

İRAN’I ZİYARET ETTİ<br />

İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney Ortadoğu<br />

ziyaretleri kapsamında Tahran’da resmi temaslarda<br />

bulunan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya<br />

geldi. İran’a yönelik yaptırımların uygulandığı dönemde<br />

Çin devletinin yaptığı işbirliğini hiçbir zaman unutmayacaklarını<br />

dile getiren Hamaney, enerji konusunun<br />

dünyanın önemli konularından biri olduğunu vurguladı.<br />

İran’ı coğrafya, insan ve enerji yönünden değerlendiren<br />

Cinping ise “Çin ve İran ekonomisi birbirini tamamlayan<br />

ekonomilerdir. Bu yönden gelecek 25 yılı içeren kapsamlı<br />

stratejik işbirliği anlaşmasına vardık. Kültürel, eğitim,<br />

teknoloji, askeri ve güvenlik konularında daha derin işbirliklerine<br />

de hazırız” dedi. İran, Çin’e petrol ihraç eden<br />

ülkeler arasında 6’ncı sırada yer alıyor. İran, bu ülkeye<br />

günlük 542 bin varil petrol ihraç ediyor. Çin Gümrük<br />

İdaresi verilerine göre, iki ülke arasındaki ticaret hacmi<br />

2014’te bir önceki yıla göre %70 artarak 52 milyar dolara<br />

yükseldi. 2014 yılında Çin’in İran’a ihracatı 24,4 milyar<br />

dolarken, İran’ın Çin’e ihracatı 27,5 milyar dolar olarak<br />

açıklandı. İran, ithalatının yaklaşık %40’ını en büyük<br />

ticari ortağı olan Çin’den gerçekleştiriyor.<br />

AZERBAYCAN EXPO 2016<br />

ANTALYA’YA KATILACAK<br />

Azerbaycan, Antalya’da yapılacak ve Türkiye’de ilk defa gerçekleşecek<br />

olan EXPO 2016’ya katılmaya karar verdi. EXPO 2016 fuar alanında<br />

Türkiye ile Azerbaycan’ın ülke bahçesi yan yana yer alacak.<br />

Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Adil Kerimli,<br />

vakıf yetkilileri Vuqar Ahmadov, Ferid Ahmadzade ve Türkiye’nin<br />

Azerbaycan Büyükelçiliği Başkatibi Vasif Aliyev’den oluşan heyet,<br />

Antalya’nın Aksu ilçesinde bulunan EXPO 2016 Antalya Sergi<br />

Alanı’na gelerek incelemelerde bulundular. Azerbaycan Haydar<br />

Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Kerimli “Türkiye ve Azerbaycan’ın<br />

ortak bir geçmişi var. Burada olmak bizim için çok önemli. EXPO<br />

2016’ya sonuna kadar destek vermek istiyoruz” dedi.<br />

TÜRKMENİSTAN’DAN HAZAR HAVZASI<br />

İÇİN YAPICI ADIM<br />

Azerbaycan, Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve İran olmak<br />

üzere 5 ülke ile çevrili olan Hazar Denizi’ne dair Türkmenistan<br />

Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov Bakanlar Kurulu<br />

toplantısında yaptığı açıklamada, Aşkabat’ın Hazar Havzası’nda<br />

barış ve istikrardan yana olduğunu, Hazar Denizi çevre güvenliğinin<br />

korunması ve milli çıkarlar doğrultusunda ortak projeler<br />

üretilmesi için yapıcı konuşmaları desteklediğini bildirdi.<br />

Türkmenistan’ın bölgede gelişim için kendi inisiyatiflerini<br />

Birleşmiş Milletler’de dile getirdiğini bildiren Berdimuhamedov,<br />

ülkesinin Hazar Havzası’nda ekosistemin korunması için gerekli<br />

politikaları yürüttüğünü aktardı. Hazar Denizi’nde çevre güvenliğinin<br />

korunması anlaşması ise Tahran’da imzaladı. Türkmenistan<br />

1995 yılından itibaren programın çerçevesinde çalışıyor.<br />

4 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

TÜRKİYE VE GÜRCİSTAN ARASINDA<br />

E-TIR PROJESİ İMZALANDI<br />

Dünya Gümrük Günü dolayısıyla bir araya gelen Gümrük ve<br />

Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ve Gürcistan Gümrüklerden<br />

Sorumlu Maliye Bakanı Nodar Khaduri, Türkiye-Gürcistan E-TIR<br />

Projesi’ni imzaladı. Tüfenkci, “E-TIR Projeleri ile ulusal gümrük<br />

sistemleri ve diğer paydaşlar arasında güvenli veri değişimini<br />

sağlamayı ve eşyanın ülkeler arası düzenli ve güvenli aktarımını<br />

mümkün kılmayı amaçlıyoruz” dedi. TIR işlemlerinin hızlanmasıyla<br />

uluslararası ticaretin artacağını söyleyen Tüfenkci Sarp-Sarpi<br />

Kara Hudut Kapısı’nın Türk tarafının genişletilmesi çalışmalarına<br />

2016 yılı içerisinde başlanacağını söyledi. İki ülke arasında hem de<br />

dünya arenasında öncü olacak bir programı başlatmış olduklarını<br />

söyleyen Gürcistan Gümrüklerden Sorumlu Maliye Bakanı Nodar<br />

Khaduri ise “Sınırlar ayırır gümrükler birleştirir, ülkelerimizi ikiye<br />

bölen sınırları bir iç gümrüğümüzle birleştirdik” dedi.<br />

KAZAKİSTAN ERKEN SEÇİME GİDİYOR<br />

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Meclis’in feshedilmesi<br />

ve 20 Mart’ta erken seçimlere gidilmesi kararını onayladı. Milletvekilleri<br />

tarafından alınan erken seçim kararının vatanseverlik duygusunun bir<br />

göstergesi olarak algılandığına işaret eden Cumhurbaşkanı Nazarbayev,<br />

kararın hem zaman hem de mali kaynak tasarrufu sağlayacağını savunarak,<br />

ülke çıkarları gözetilerek tarihi sorumluluk duygusuyla hareket eden<br />

milletvekillerine teşekkür etti. Erken seçim kararının anayasa gereği<br />

yetkili kurumlarla yapılan görüşmeler sonucunda alındığını kaydeden<br />

Nazarbayev, siyasi partilerin, seçimlerde işi bilen, gündemin hedeflerini<br />

anlayan ve ülke çıkarlarına sadık kişileri aday göstermesi gerektiğinin<br />

önemine değindi. Anayasa garantörü olarak seçimlerin yasal çerçevede,<br />

şeffaf ve adil yapılması yönünde Merkez Seçim Komisyonu ve bütün yetkili<br />

devlet kurumlarına talimat verdiğini belirten Nazarbayev, Mart ayında<br />

yapılacak seçimlerin halkı birleştirerek, ülkeyi yeni kalkınma seviyesine<br />

çıkartacağından emin olduğunu dile getirdi.<br />

ÖZBEKİSTAN ELEKTRİK ENERJİSİ<br />

PROJELERİNE AĞIRLIK VERDİ<br />

Özbekistan’da geçen sene 512 milyon dolarlık Taşkent Termik<br />

Santrali modernizasyon çalışmaları tamamlanırken, bu yıl 1,1<br />

milyar dolarlık Torakorgan Termik Santrali inşaatının tamamlanması<br />

öngörülüyor. Yapılan modernizasyon çalışmaları sonucunda<br />

Taşkent Termik Santrali’nin kurulu gücünün 370 megavat<br />

arttırılarak 1,86 bin megavata çıkarıldığı vurgulandı. Geçen yıl<br />

ayrıca Çarvak Hidroelektrik Santrali’nde de 56,5 milyon dolarlık<br />

modernizasyon çalışmalarının gerçekleştirildiği belirtildi. Bunun<br />

sonucunda santralde 120 milyon kilovat daha fazla elektrik üretilecek.<br />

Öte yandan 2016’da 1,1 milyar dolarlık termik santralin inşa<br />

edilmesi hedefleniyor. Torakorgan Termik Santrali inşaatı için<br />

Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın (JICA) 704 milyon dolar,<br />

Özbekistan İmar ve Kalkınma Fonu’nun 300 milyon dolar miktarındaki<br />

kredilerinin yanı sıra Özbekenergo’nun öz kaynaklarının<br />

da kullanılması öngörülürken, söz konusu santralin ilk blokunun<br />

2018, ikinci blokunun ise 2019 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.<br />

Özbekistan 2020 yılına kadar ayrıca, toplam kurulu gücü 300<br />

megavat olan 3 güneş enerjisi santrali inşa etmeyi amaçlıyor.<br />

HAZAR WORLD 5


HAZAR’A DAİR<br />

ÖZBEKİSTAN’DA HER ALANDA İYİLEŞME SAĞLANIYOR<br />

Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov, ülkenin sosyoekonomik<br />

gelişmesi kapsamında 2015 sonuçları ve 2016 Ekonomi Programı’nın öncelikleri ile<br />

ilgili Bakanlar Kurulu genişletilmiş oturumunda bir konuşma yaptı.<br />

Özbekistan’ın dünyada gelişmiş demokratik devletler<br />

seviyesine çıkma hedeflerine ulaşılmasına yönelik<br />

önemli temel reformların uygulanması konusunda<br />

kararlı adımlar atıldığını söyleyen Özbekistan<br />

Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov, Özbekistan<br />

ekonomisinde aşamalı olarak devletin varlığının azaltılması<br />

ve özel mülkiyet rolünün öncelikli olarak belirlenmesinin<br />

önemine dikkat çekti. Bakanlar Kurulu’na hitaben yaptığı<br />

konuşmasında Ekim 2015’te Dünya Bankası tarafından<br />

yayınlanan ‘İş Yapma Kolaylığı Raporu’na da değinen<br />

Karimov, “Özbekistan sadece bir yıl içinde 16 basamak<br />

yükselerek 87. sırada yer almaktadır. Günümüzde<br />

Özbekistan, ‘yeni iş imkanlarını destekleme’ kriterlerine<br />

göre 42., yapılan sözleşmelerin hayata geçirilmesinin<br />

sağlanmasında 32., ekonomik olarak batık işletmelerin iflas<br />

sisteminin verimliliği konusunda 75. sırada yer almaktadır.<br />

‘Küçük işletmelere kredi sağlanması’ göstergesine göre ise<br />

Özbekistan son üç yılda 154. sıradan 42. sıraya yükseldi”<br />

dedi. Karimov’a göre Özbekistan, son yıllarda girişimci iş<br />

adamlarının faaliyetleri için iyi iş ortamın oluşturulması<br />

alanında başarılı sonuçlar elde eden ilk 10 dünya ülkesi<br />

arasında yer alıyor.<br />

EKONOMİK SONUÇLAR BEKLENTİLERİ KARŞILADI<br />

Dünyada finansal kriz devam etmesine rağmen,<br />

Özbekistan’da GSYİH %8, sanayi ürünlerinin üretim hacmi<br />

%8, köy işletmeleri yaklaşık olarak %7, inşaat-montaj<br />

çalışmaları %18 oranında artan Özbekistan’da, geçtiğimiz<br />

yıl beklenen göstergeler içinde seyreden enflasyon oranı<br />

ise %5,6 oldu. Önde gelen dünya ekonomik durum değerlendirmelerinde,<br />

2014-2015 dönem sonuçları ve 2016-2017<br />

arası büyüme beklentilerine göre dünyada ekonomik<br />

olarak hızla gelişen beş ülke arasında Özbekistan’ın yer<br />

aldığını söyleyen Karimov, 2015’te Birleşmiş Milletler Gıda<br />

ve Tarım Örgütü’nün (FAO) üye ülkelerine gıda güvenliğinin<br />

sağlanması alanında bin yıllık hedeflere ulaşılması<br />

ile ilgili ödül verdiği 14 ülke arasında Özbekistan’ın da yer<br />

aldığını açıkladı.<br />

Dünya ticaretinin büyüme temposunun yavaşlamasına ve dış<br />

talebin azalmasına, önemli ihracat ürünlerinin küresel fiyatlarında<br />

düşüş yaşanmasına rağmen, Özbekistan’ın dış ticaret<br />

cirosunda pozitif bakiyeye ulaşmayı başardığını da ekleyen<br />

Karimov, böylelikle devlet rezervlerinin büyümesinin sağlandığını<br />

söyledi. “Kamu borcunun düşük düzeyde olması ve<br />

GSYİH’ye oranla %18,5’i geçmemesi, ülkede makroekonomik<br />

istikrarın güçlendiğinin kanıtıdır” diyen Karimov, gelir<br />

dağılımında eşitsizliği ifade eden ve uluslararası gösterge haline<br />

gelen Gini endeksinde Özbekistan’ın 2015 yılında 0,280<br />

seviyesinde olduğunu belirtti. Bu katsayı 2000 yılında 0,390<br />

idi. Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin göstergelerine<br />

göre bu katsayı oldukça düşük. Karimov’a göre halkın<br />

gelirinde yaşanan artış, iç tüketim talebinin artmasına katkı<br />

sağladı. Bir yıl içerisinde perakende ticaret hacmi %15 oranında,<br />

ücretli hizmet hacmi ise %10,8 arttı.<br />

Öte yandan Karimov, Özbekistan’ın hammadde kaynaklarına<br />

dair bazı değerlendirmelerde de bulundu: “Yapılan<br />

hesaplamalara göre, yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi<br />

sonucunda petrokimya ürünlerinin (yeni çeşitlerin<br />

geliştirilmesi ile birlikte) üretim hacmi 2030 yılında 3,2 kat,<br />

demir ürünlerin 2,3 kat, demir dışı madenlerin 2,2, mineral<br />

gübre çeşitleri dâhil kimya sanayi ürünlerin üretimi ise 3,2<br />

kat oranında artabilir.”<br />

6 ŞUBAT 2016 SAYI 39


Offshore oil rig<br />

North Sea, UK<br />

www.hazarworld.com<br />

ŞUBAT-MART 2016<br />

1 MART<br />

17-19 ŞUBAT<br />

1-3 ŞUBAT AVRASYA YÜKSEKÖĞRETİM<br />

BARSELONA 2016<br />

ECONWORLD<br />

1-3 ŞUBAT 2016<br />

BARSELONA, İSPANYA<br />

Dünya Ekonomik Araştırma<br />

Enstitüsü (WERI), Piemonte<br />

Sosyoekonomik Araştırma Enstitüsü<br />

(IRES) ve Ostrava Teknik<br />

Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin<br />

birlikte düzenlediği İkinci<br />

Uluslararası İktisat Kongresi<br />

dünyanın her yerinden<br />

akademisyenleri bir araya getirerek,<br />

fikir alışverişinde bulunmalarını,<br />

teorik ve uygulamalı araştırma<br />

sonuçlarını tartışacak bir ortam<br />

yaratmayı ve gelecekteki ortak<br />

araştırmalar için bir ağ oluşturmayı<br />

hedefliyor.<br />

ZİRVESİ<br />

17-19 ŞUBAT 2016<br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

EURIE dünya çapında<br />

yükseköğretim kurumları, eğitim<br />

hizmet sağlayıcıları ve<br />

akademisyenlerin, Avrasya Bölgesi<br />

ile işbirliği kurmak ve geliştirmek<br />

amacıyla bir araya geldiği yeni bir<br />

platformdur. EURIE kapsamında,<br />

katılımcıların bilgilerini<br />

arttırabilecekleri, iletişim ağlarını<br />

genişletebilecekleri ve işbirliği<br />

fırsatlarından faydalanabilecekleri<br />

bir konferansın yanı sıra<br />

uluslararası eğitim temalı bir sergi<br />

de gerçekleştirilecek.<br />

GREAT BÖLGESEL PETROL VE<br />

DOĞAL GAZ ZİRVESİ<br />

1 MART 2016<br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

Zirve, İngiliz ve Türk şirketlerini bir<br />

araya getirerek gerek Türkiye’deki<br />

gerekse Azerbaycan ve<br />

Kazakistan’daki fırsatların<br />

öğrenileceği ve bölgedeki projelerin<br />

ortaklaşa kazanılması için Birleşik<br />

Krallık-Türkiye işbirliklerinin<br />

kurulmasına dair imkânların<br />

tartışılacağı bir platform sunmayı<br />

hedefliyor.<br />

Nearly 50 years of North Sea oil and gas<br />

production has created a business infrastructure<br />

of over 3,000 companies. For a world-leading<br />

supply chain, choose the UK.<br />

gov.uk/ukti<br />

HAZAR TAKVİMİ<br />

ŞUBAT 2016<br />

5. ULUSLARARASI TEMIZ VE YEŞIL<br />

ENERJI KONFERANSI (ICCGE )<br />

1-3 Şubat 2016<br />

Roma, İtalya<br />

8. ULUSLARARASI BILGI YÖNETIMI<br />

KONFERANSI<br />

23-24 Şubat 2016<br />

Tahran, İran<br />

İSTANBUL 9. ULUSLARARASI İŞ,<br />

EKONOMI, SOSYAL VE BEŞERI<br />

BILIMLER KONFERANSI<br />

(BESSH2016)<br />

27-28 Şubat 2016<br />

İstanbul, Türkiye<br />

HAZAR WORLD<br />

7


ÖZEL HABER<br />

2016 AZERBAYCAN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK YILI<br />

ORTA DOĞU’DAKI MEZHEP<br />

ÇATIŞMASI RISKINE<br />

AZERBAYCAN’DAN<br />

BIRLEŞTIRICI ÇÖZÜM<br />

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in<br />

2016 yılını “Çok Kültürlülük Yılı” ilan etmesi<br />

sonrasında ülkede çok önemli bir olaya imza atıldı.<br />

Bugün Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde giderek artan<br />

mezhepsel çatışma riskinin önüne geçmek için aksiyon<br />

alınması gerekiyor. Bu çerçevede Azerbaycan’da İlham<br />

Aliyev’in davetiyle Bakü Haydar Mescidi’nde Sünni<br />

ve Şiiler bir araya gelerek mezhep çatışmalarının son bulması<br />

için beraber namaz kılıp, dua ettiler. Azerbaycan’da Sünni ve<br />

Şiilerin Çok Kültürlülük Yılı kapsamında aynı vakitte ve aynı<br />

yerde namaz kılmaları bölge barışı için örnek alınması gereken<br />

bir hareket. Bu tür birleştirici örneklerin artması olası risklerin<br />

önüne geçmek için ciddi önem arz ediyor.<br />

Tarihte birçok defa bu iki mezhep mensupları bir araya getirilmeye<br />

çalışılsa da bu konuda devamlılık sağlanabilmiş değil.<br />

Üstelik son dönemlerde Türkiye’nin çevresindeki bölgede,<br />

Suriye, Irak gibi ülkeler başta olmak üzere bu iki mezhep<br />

mensupları arasında ilişkiler giderek geriliyor. Özellikle son<br />

zamanlardaki İran-Suudi Arabistan gerginliği bunu dünya<br />

kamuoyunun da gündemine taşıdı. Ancak gerilen ilişkiler<br />

sadece bu iki mezheple de sınırlı değil. Bölgede birçok farklı<br />

radikal grup, farklı mezhepsel çatışmaları körüklüyor. Bunun<br />

neticesinde giderek artan tansiyon çeşitli riskleri de beraberinde<br />

getiriyor.<br />

HASEN Dış Politika ve Güvenlik Merkezi Uzmanı Prof. Dr.<br />

Mesut Hakkı Caşın, “Bugün Suriye’de gelinen noktada Orta<br />

Doğu bölgesinde Şiiler ile Sünniler arasında ciddi bir yol ayrımı<br />

veya belki de çatışmaların ileride mezhepsel boyut kazanma<br />

riski bulunuyor” diyor.<br />

MEZHEP ÇATIŞMALARI BÖLGEDE YAYILMA RISKI TAŞIYOR<br />

Nitekim bölgede bu tür çatışmalar sonucunda oluşan göç<br />

dalgaları, bu çatışmaların daha geniş zeminlere taşınmasına<br />

neden olabilir. Türkiye gibi bu bölgelerden yoğun göç alan<br />

ülkelerde, mezhep çatışmalarını körüklemek isteyenler mevcut<br />

ortamdan istifade edebilir. Bu tür risklerin önüne geçmek<br />

için Azerbaycan örneğindeki gibi birleştirici devlet politikaları<br />

benimsenmesi önem taşıyor.<br />

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, “Çok kültürlü ve çok dinli<br />

bir bölge olan Anadolu ve Kafkasya’ya baktığımızda<br />

Azerbaycan’da İlham Aliyev’in<br />

davetiyle Bakü Haydar<br />

Mescidi’nde Sünni ve Şiiler bir<br />

araya gelerek mezhep<br />

çatışmalarının son bulması için<br />

beraber namaz kılıp, dua ettiler.<br />

Azerbaycan’ın bu açılımını çok yararlı buluyorum. Hem<br />

Şiilerin hem Sünnilerin aynı camide bir araya gelmeleri tüm<br />

Kafkasya devletlerine güzel bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca bu<br />

hareketi bölgedeki Müslüman ülkelere de kardeşliği, İslam<br />

birliğini güçlendirici çok akıllıca, örnek bir tavır olarak tanımlayabiliriz”<br />

diyor.<br />

Dini çözümsüzlüğün ve islamofobinin bütün dünyada giderek<br />

yayıldığı şu günlerde Bakü Haydar Mescidi’nde hayata geçen<br />

bu buluşma aslında tüm dünyaya yönelik bir barış mesajı<br />

olarak algılanmalı ve Azerbaycan’ın çok kültürlülük teması ile<br />

yaptığı birleştirici çalışmalar bölge ülkelerine örnek olmalı.<br />

8<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


HAZAR COĞRAFYASINDA KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN İZLERİ<br />

Bin Melodi<br />

Bir Senfoni<br />

.<br />

16 BIN<br />

DOLAR<br />

TOPLAM ÖDÜL<br />

1 EYLÜL 2016<br />

SON BAŞVURU TARİHİ<br />

www.hazarkisafilm.com<br />

ONLINE BAŞVURU


HABER ANALİZ<br />

DDOS SALDIRILARI<br />

DDOS<br />

DDOS SALDIRILARINDAN<br />

KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?<br />

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Türkiye’ye karşı kimilerine göre<br />

uluslararası literatüre geçecek bir DDos saldırısı gerçekleşti.<br />

AYHAN GÜCÜYENER<br />

HASEN DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK<br />

MERKEZI<br />

Estonya’yı 2007 yılında hedef<br />

alan ve ülkedeki birçok hayati<br />

hizmeti felç eden siber saldırılar,<br />

bir ülkenin kritik altyapılarının<br />

siber saldırılar karşısında ne kadar<br />

savunmasız olabileceğini gözler önüne<br />

serdi. Bankacılık faaliyetlerinin %95’ini<br />

online olarak gerçekleştiren ve 2005’ten<br />

beri online oylama (e-voting) sistemini<br />

kullanan ülkede, DDos (Dağıtık Servis<br />

Engelleme) yöntemiyle başlayan siber<br />

saldırılar sonrası Estonya siber güvenlik<br />

önlemlerini önemli ölçüde arttırdı ve<br />

dahası bu olay, NATO başta olmak üzere<br />

birçok ülkeyi ve uluslararası aktörü<br />

alarma geçirdi.<br />

DDos saldırıları Türkiye’yi de es geçmedi.<br />

2015’in son günlerinde Türkiye’nin<br />

uğradığı DDos saldırıları gündemden<br />

uzun süre düşmedi. Birçok kaynağa<br />

göre, bu saldırı niteliği ve boyutu gereği<br />

uluslararası literatüre geçecek kadar<br />

ciddiydi. Saldırıları Anonymus grubunun<br />

üstlenmesine karşın, kimin ya da kimlerin<br />

sorumlu olduğu hala tam olarak tespit<br />

edilemedi. Yurt dışı kaynaklı olduğu<br />

10<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

ifade edilen saldırılar birçok kamu ve özel kuruluşun<br />

internet servislerinde kesintiler yarattı. Ardından gelen<br />

ikinci dalgada ise Türkiye’deki bankalar hedef alındı,<br />

birçok kurumun internet bankacılığı hizmetlerinde<br />

aksamalar meydana geldi. Bununla beraber, yetkililer<br />

bu saldırıların herhangi bir güvenlik endişesi<br />

yaratmadığının altını çizdi. Yapılan açıklamalar<br />

gösteriyor ki, saldırganlar bankaların sistemine sızmayı<br />

başaramadı, kritik bilgilere ulaşamadı fakat sadece<br />

erişimi engelleyici bir trafik yarattı.<br />

DDOS SALDIRILARININ MALİYETİ ÇOK YÜKSEK<br />

Ülkemizde de sıkça konuşulmaya başlanan siber<br />

saldırılar günümüzde hem devlet ve karar alıcılar hem<br />

de iş dünyası için en önde gelen risk faktörlerinden<br />

biri. Juniper Networks’e göre siber saldırıların küresel<br />

ekonomiye maliyetinin 2019 yılına kadar 2,1 trilyon<br />

dolar gibi ciddi bir rakama ulaşması bekleniyor.<br />

Büyüyen tehditler ölçüsünde, siber güvenliğe ayrılan<br />

bütçelerin katlanarak artacağı da öngörüler arasında.<br />

CB Insights’ın araştırmalarına göre küresel ölçekte<br />

yapılan siber güvenlik yatırımları 2013 senesinde 1,7<br />

milyar dolarken 2014 senesinde bu rakam 2,5 milyar<br />

dolara ulaştı.<br />

Siber saldırılar iş dünyası için de ciddi bir risk ve<br />

tehdit unsuru. Örneğin, 6 ila 24 saat arasında süren bir<br />

DDos (Dağıtık Servis Engelleme) saldırısının sonucu<br />

bir şirket için 500 bin dolarlık bir kayıp yaratabilir. Öte<br />

yandan, finansal risklerin yanı sıra, siber saldırılar<br />

özel şirketler için itibar ve güven kaybı, fikri mülkiyet<br />

haklarının zarar görmesi ve hatta kimi zaman<br />

kritik ticari bilgilerin çalınması ile sonuçlanabilir.<br />

Kaspersky’nin Ocak 2015’te gerçekleştirdiği<br />

araştırmalara göre, DDos saldırısı mağdurlarının<br />

%61’i kritik veri ve bilgilerine ulaşmakta güçlük<br />

yaşıyor, %38’i ticari faaliyetlerini sürdüremiyor, %33’ü<br />

ise olası iş fırsatlarını kaçırdığını ifade ediyor. Buna<br />

rağmen mağdurların %72’si saldırıya uğradığını<br />

müşterilerinden ve kamuoyundan gizleme eğiliminde.<br />

Büyük çaplı DDos saldırılarını, basın ve diğer<br />

kaynaklardan takip edebilmek mümkün. Örneğin,<br />

Şubat 2000’de Yahoo’nun maruz kaldığı DDos saldırısı<br />

incelenmeye değer bir vaka çalışması. Araştırmalara<br />

göre saldırıların gerçekleştiği üç saat süresince<br />

Yahoo yaklaşık 500 bin dolarlık bir zarara uğradı ve<br />

Yahoo’nun taleplere cevap verme oranları %10’a kadar<br />

düştü. Bu saldırının hemen ertesinde, bu kez ünlü<br />

e-ticaret siteleri hedef alındı. Sonuç olarak, amazon.<br />

com, eBay.com, E-Trade gibi dev markaların toplam<br />

kayıplarının 1,2 milyar dolar olabileceği tahmin ediliyor.<br />

SANS Enstitüsü’ne göre ise, yalnızca Amazon’un<br />

saatlik maddi kaybı 200 ila 300 bin dolar arasında.<br />

Ticaretin yanı sıra, DDos saldırıları kamu<br />

hizmetleri, eğitim gibi alanları da hedef alıyor.<br />

Örneğin, ABD’de New Jersey eyaletinin saygın<br />

okullarından Rutgers Üniversitesi’nin uzunca bir<br />

süre dönemsel aralıklarla DDos saldırılarına maruz<br />

kaldığı biliniyordu. Sonuç olarak öğrenciler okulun<br />

anlamına geliyor.<br />

HAZAR WORLD<br />

11


DDOS SALDIRILARI<br />

DDOS<br />

web sunucularına ve hatta internete dahi bağlanamadı,<br />

ödevler, finaller ve araştırmalar konusunda ciddi<br />

sıkıntılar yaşandı. Ardından durum o kadar ciddi<br />

boyutlara vardı ki üniversite bugüne kadar sadece bu<br />

saldırıların önüne geçmek için güvenlik firmalarına<br />

toplam 3 milyon dolar ödedi.<br />

DDOS SİBER SALDIRGANLARIN FAVORİLERİNDEN<br />

Siber saldırganların en çok tercih ettiği yöntemlerden<br />

biri olan DDos saldırıları kısaca, farklı kaynaktan aynı<br />

hedefe doğru gönderilen ağ iletişim saldırıları olarak<br />

adlandırılıyor. Saldırıların oluşturabileceği ciddi<br />

finansal ve kurumsal itibar kayıplarına rağmen SANS<br />

Enstitüsü’nün 2014’te 378 farklı kurum üzerinde yaptığı<br />

araştırmaya göre, ankete katılan kurumların %63’ü DDos<br />

saldırılarına karşı savunmaya ilişkin herhangi bir bütçe<br />

ayırmıyor. Dahası söz konusu kurumların %22,9’unun bu<br />

saldırılara karşı bir savunma planı yok. Peki, bir DDos<br />

saldırısı nelere yol açabilir ve doğru bir bilinçlendirme ile<br />

eğitim bize neler kazandırabilir?<br />

Kurumların siber güvenlik önlemleri alırken son<br />

teknolojiyi takip etmesi ve bu bağlamda maddi kaynak<br />

ayırarak teknolojiye yatırım yapması elbette önemli<br />

bir çözüm yöntemi. Ancak hiçbir teknoloji DDos<br />

saldırılarının %100 önüne geçemiyor. Bu çerçevede<br />

birçok uzman, son kullanıcı farkındalığının arttırılması<br />

ve insan kaynağına yatırım yapılmasının kritik<br />

olduğunun altını çiziyor. Elbette bu noktada, farkındalık<br />

arttırmaya ve teknik donanım kazandırmaya yönelik<br />

eğitimlerin önemi öne çıkıyor.<br />

Bu çerçevede, Hazar Strateji Enstitüsü’nün, kritik<br />

altyapıların korunması alanında faaliyet gösteren<br />

CIPALERT platformu, 27 Ocak 2016 tarihinde ‘DDos<br />

Hiçbir teknoloji DDos saldırılarının<br />

%100 önüne geçemiyor. Bu çerçevede<br />

birçok uzman, son kullanıcı<br />

farkındalığının arttırılması ve insan<br />

kaynağına yatırım yapılmasının<br />

kritik olduğunun altını çiziyor.<br />

Saldırılarından Korunma Sanatı’ eğitimini düzenledi.<br />

Eğitimde son dönemde gündemi sıkça işgal eden ve<br />

Türkiye kritik altyapılarını da hedef alan DDos (devre dışı<br />

bırakma) saldırıları ve korunma yöntemleri konu edildi.<br />

Unutmamak gerekir ki DDos saldırılarında, saldırganın<br />

hangi kaynaklarını kullandığı, hangi açıklardan,<br />

zafiyetlerden faydalandığı, kimi ve neyi hedef aldığı<br />

hakkında bütüncül bir bakış açısı geliştirmek ve<br />

bilgi sahibi olmak, bu saldırılara karşı en etkin ve en<br />

ucuz şekilde karşı koymanın başlıca anahtarı. Birçok<br />

uzman, pro-aktif bir zafiyet değerlendirmesinin DDos<br />

saldırılarına karşı koymada kritik olduğunu ifade ediyor.<br />

Bu çerçevede uzmanlara göre, DDos’a ilişkin riskler<br />

tamamen kuruluşu ilgilendirdiğinden, savunma<br />

direkt olarak kuruluş tarafından yönetilmeli ve eğer<br />

gerekiyorsa farklı aktörler savunma için yönlendirilmeli.<br />

Bunun için de DDos saldırılarını ve çözüm yöntemlerini<br />

iyi tanımak, uygulanabilecek savunma yöntemleri ve<br />

alternatifleri konusunda bilgi sahibi olmak gerekiyor.<br />

12 ŞUBAT 2016 SAYI 39


GÖRÜŞ<br />

SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />

SURİYE MÜLTECİ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ EKSENİNDE<br />

AB-TÜRKİYE GERİ KABUL ANLAŞMASI:<br />

FIRSATLAR<br />

VE RİSKLER<br />

PROF. DR. MESUT HAKKI CAŞIN<br />

HASEN DIŞ POLITIKA VE GÜVENLIK<br />

MERKEZI UZMANI<br />

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş,<br />

Rusya’nın müdahalesi ile yeni bir<br />

belirsizlik sürecine girerken, ülkelerini<br />

terk eden milyonlarca mülteci,<br />

tarihin en büyük göç dalgasını oluşturmaya<br />

ve uluslararası toplumun sınır aşan bir sorunu<br />

olmaya devam ediyor. Suriye krizinin<br />

ulaştığı boyutlar, geleneksel insani yardım<br />

mekanizmalarını zorluyor. Suriye’ye komşu<br />

devletlerin mevcut ekonomik kapasitelerini<br />

aşan ihtiyaçların karşılanmasında, uluslararası<br />

toplumun rasyonel ve sürdürülebilir<br />

ciddi tedbirler alarak ve acil yardım seferberliğini<br />

genişleterek daha etkin bir bağış sisteminin<br />

hayata geçirilmesinin gerekli olduğu<br />

varsayılıyor. Türkiye ve AB arasında akdedilen<br />

Geri Kabul Anlaşması için geri sayım<br />

başlarken, Suriye’deki iç savaş hız kesmeden<br />

devam ediyor. IŞİD terör örgütünün İstanbul<br />

terör saldırısı, Alman vatandaşlarının ölü-<br />

14<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

Almanya Şansölyesi Angela Merkel:<br />

“Türkiye’nin mülteciler konusunda<br />

AB’den yardım beklemeye hakkı var.<br />

AB-Türkiye eylem planının ana<br />

noktalarından biri, yasa dışı göçün<br />

yerine yasal göçü nasıl<br />

koyabileceğimize ilişkin.”<br />

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ ARAYIŞLARI<br />

Bilindiği üzere yasa dışı göçün önlenmesi konusu, Türkiye-AB<br />

ilişkilerinde son zamanlarda öne çıkan konuların başında geliyor.<br />

Bununla ilgili olarak 16 Aralık 2013 tarihinde, Türkiye ile<br />

AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması uyarınca Türkiye,<br />

AB’ye yasa dışı olarak giden ve/veya orada yasa dışı olarak<br />

bulunan kendi vatandaşlarını ve Türkiye üzerinden geçiş yaptığı<br />

kanıtlanan üçüncü ülke vatandaşlarını geri almayı kabul etti.<br />

1 Türkiye; Yunanistan ve diğer Balkan ülkeleri üzerinden AB<br />

ülkelerine Suriyeli mülteci akınının yoğunlaşması sonrasında,<br />

Birlik üyesi devletler ile sorunun çözümü yolunda yoğun müzakereler<br />

başlattı. Görüşmelerin amacının, “Türkiye üzerinden<br />

Avrupa’ya yapılan göçmen akınını kontrol altına almak” olduğunu<br />

vurgulayan Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, “Eylem<br />

planı bu yönde çok büyük bir adım” dedi. 2 AB ve Türkiye<br />

iç savaştan kaçan Suriyeli mültecilerden oluşan göçmenlerin<br />

AB ülkelerine akınını kontrol altına almak için birlikte çalışma<br />

ve işbirliği yapma konusunda 30 Kasım’da uzlaşmaya vardı.<br />

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı ve Brüksel’de düzenlenen<br />

zirvede, işbirliği karşılığında AB Türkiye’yle ilişkilerini<br />

üç temel alanda geliştirme taahhüdü verdi: AB’ye üyelik sürecinin<br />

hızlandırılması, 3 milyar euro finansal destek, Türkiye<br />

vatandaşlarına Schengen Bölgesi›nde vize serbestliği, 400 bin<br />

Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması. Buna mukabil,<br />

AB’nin sunduğu bu taahhüdlerin hayata geçirilmesinin<br />

karşılığında Türkiye’den talepleri; Ankara’nın sınır güvenliğini<br />

artırması, insan kaçakçılığıyla etkin mücadele ve Geri Kabul<br />

Anlaşması’nın imzalanması olarak karara bağlanmıştır. 3<br />

Anlaşmayı değerlendiren Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-<br />

Claude Juncker: “Türkiye’den Yunanistan üzerinden Avrupa’ya<br />

gelen göçmen akınını azaltmak için Türkiye’ye ihtiyacımız var”<br />

açıklamasında bulundu. Almanya Şansölyesi Angela Merkel<br />

ise “Türkiye’nin mülteciler konusunda AB’den yardım beklemeye<br />

hakkı var. AB-Türkiye eylem planının ana noktalarından<br />

biri, yasa dışı göçün yerine yasal göçü nasıl koyabileceğimize<br />

ilişkin” dedi. 4<br />

müne sebep olurken Türk Silahlı Kuvvetleri terör örgütünün<br />

mevzilerini topçu ateşine tutuyor.<br />

SURİYELİ MÜLTECİLERİN AVRUPA GÖÇ YOLLARI<br />

Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için devreye<br />

alınması konusunda anlaştığı üç milyar euro tutarındaki<br />

mali kaynak İtalya engeline takıldı. Roma’nın paketi bloke<br />

etmesi sonrasında yardım paketi üzerinde anlaşma henüz<br />

sağlanamadı. Liderlerin önüne giden öneri ve bu öneri doğrultusunda<br />

oluşan siyasi irade, bu miktarın Avrupa Birliği<br />

1 “Yasadışı Göç Türkiye ve AB’nin Ortak Meselesidir”, İKV, http://www.ikv.<br />

org.tr/ikv.asp?id=320.<br />

2 “Göçmen krizi: AB, Türkiye eylem planı hazırladı”, BBC Türkçe, 16 Ekim,<br />

2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151016_ab_turkiye_anlasma.<br />

3 “Mülteci krizi: AB ve Türkiye Karşılıklı Tavizlerle Anlaştı”, BBC Türkçe, 30<br />

Kasım 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151129_ab_turkiye_zirve<br />

4 “Türkiye ve AB arasında sığınmacı uzlaşması”, Milliyet, 30 Kasım 2015,<br />

http://www.milliyet.com.tr/turkiye-ve-ab-arasinda-siginmaci/dunya/<br />

detay/2155794/default.htm.<br />

HAZAR WORLD<br />

15


SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />

II. Dünya<br />

Savaşı’ndan sonra<br />

Avrupa’yı sarsan<br />

en büyük mülteci<br />

krizinde Türkiye<br />

ve Almanya iki<br />

kilit ülke. Alman<br />

Şansölyesi Angela<br />

Merkel Başbakan<br />

Ahmet Davutoğlu’nu<br />

Berlin’de karşıladı.<br />

bütçesiyle, üye ülkelerin ulusal bütçelerinden ortaklaşa paylaşılması<br />

yönündeydi. Üye ülkeler başından bu yana ceplerinden<br />

mümkün olan en az miktarda para çıkması için uğraşıyor.<br />

Geçtiğimiz aylarda bu konudaki tartışma tavan yapınca<br />

Avrupa Birliği Komisyonu, Birlik bütçesinden verilmesini<br />

önerdiği 500 milyon euro düzeyindeki dilimi ikiye katlayarak<br />

yaklaşık bir milyar euro seviyesine yükseltmişti. Geri kalan<br />

2 milyar euronun ise ulusal bütçelerden karşılanması öngörüldü.<br />

5 3 milyar euronun 1 milyar euroluk bölümünün AB<br />

bütçesinden tedarik edilmesi konusunda uzlaşma sağlanmıştı.<br />

İki milyar euroluk bölümün ise ekonomik güçleri göz önünde<br />

bulundurularak doğrudan AB üyesi ülkelerin yapacağı<br />

katkılardan sağlanması planlanıyor. 6 Türkiye’ye vaat edilen<br />

mali yardımı savunan Merkel, sığınmacı krizinin aşılması için<br />

söz konusu yardımın gerekli olduğunu vurgulayarak “Türkiye,<br />

2 milyondan fazla sığınmacıyı kabul etti. Peki, 500 milyondan<br />

fazla nüfusu olan Avrupa Birliği ne yaptı” dedi. “Türkiye’nin<br />

üzerine düşeni yapmadığı söylenemez” diyen Merkel, “Biz<br />

Avrupalılar da bu konudaki ödevlerimizi hızlıca yapalım ki,<br />

Türkiye’den daha çok çalışmasını isteyebilelim” açıklamasında<br />

bulundu. 7 Almanya Şansölyesi Angela Merkel, 2,5 milyon<br />

sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin çok az uluslararası<br />

yardım aldığının altını çizdi. Angela Merkel, “Bu durum, sığınmacıların<br />

her zaman Türkiye’de kalacakları anlamına gelmiyor.<br />

Hepimiz Suriye’de ateşkesin sağlanmasını ve daha sonra<br />

insanların yurtlarına dönmelerini istiyoruz” ifadesini kullandı.<br />

Merkel’in müspet açıklamalarına rağmen, Avrupa Birliği üyesi<br />

5 AB’de “Üç Milyar” Tartışması”, Amerika’nın Sesi Radyosu, 16 Ocak 2016, http://<br />

www.amerikaninsesi.com/content/abde-uc-milyar-tartismasi/3147500.html<br />

6 “AB içinde Türkiye anlaşmazlığı”, Almanya’nın Sesi radyosu, 15 Ocak 2016,<br />

http://www.dw.com/tr/ab-i%C3%A7inde-t%C3%BCrkiye-anla%C5%9Fmazl%C<br />

4%B1%C4%9F%C4%B1/a-18982300<br />

7 “Merkel Türkiye’yi Savundu”, Hürriyet, 9 Ocak 2016, http://www.hurriyet.<br />

com.tr/merkel-turkiyeyi-savundu-40038269<br />

ülkelerin toplumları, yapılan kamuoyu araştırmalarında,<br />

mültecilerin ülkelerine gelmelerine karşı çıkarken, sığınma<br />

taleplerinde bulunan mültecilerin ülkede güven ve istikrarı<br />

tehdit ettiği görüşünün öne çıktığı gözlemleniyor.<br />

AB ÜYESİ ÜLKELERİN KAMUOYLARINDA MÜLTECİ<br />

KARŞITI ALGI<br />

Nitekim Almanya’nın Köln kentinde Saint Silvestre’de yeni<br />

yıl kutlamaları sırasında yaşanan taciz olaylarının failleri<br />

arasında çok sayıda mültecinin bulunması Şansölye Angela<br />

Merkel’in siyasal popülaritesine olumsuz yansıdı. Halkın<br />

korku ve kaygıları karşısında, hükümet yetkilileri hassas bir<br />

siyasi durum ve ırkçı tutumlarla karşı karşıya kaldı. Danimarka<br />

ve İsveç ise Schengen Anlaşması’na ve uluslararası<br />

hukukun öngördüğü 1851 ve 1967 tarihli mülteci antlaşmaları<br />

ile AB Mülteci Hukuku’nda esasları belirlenen geri göndermeme<br />

ilkesinin emredici mutlak hukuki hükmüne rağmen,<br />

Almanya topraklarından ülkelerine giriş yapan mültecileri<br />

kısa yoldan durdurmaya çalışıyor.<br />

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise İtalya’nın Suriyeli<br />

sığınmacılara yapılacak AB yardımına karşı çıkmasını eleştirerek,<br />

“Burada yaşayan insanlara yardım elinizi uzatmazsanız,<br />

Türkiye ile işbirliği yapmazsanız, o insanlar zamanla<br />

size gelecek” dedi. Savaştan kaçan insanlara ellerinden gelen<br />

imkânı sunmaya çalıştıklarını belirten Çavuşoğlu, uluslararası<br />

toplumun kamplar nedeniyle Türkiye’yi takdir ettiklerini<br />

hatırlattı ancak bunun yeterli olmadığını, maddi destekte de<br />

bulunmaları gerektiğini dile getirdi.<br />

ZORLUKLAR VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI<br />

Suriye halkı, insani olarak acılarının dindirilmesi yolunda,<br />

diplomatik ve askeri tedbirlerin yanı sıra, ekonomik ve insani<br />

yardım elinin uzatılmasını çaresizlik içinde umut ediyor. 2016<br />

16 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

AVRUPA GÖÇMENLER HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR?<br />

2014<br />

AB dışından<br />

AB içi<br />

Göç kaygı verici<br />

Bence göçmenler....<br />

2015<br />

ülkeyi güçlendirir ülke için yüktür<br />

Yüzde 0 30 60 90 0 20 40 60 80<br />

Yunanistan<br />

Yunanistan<br />

İtalya<br />

Fransa<br />

İspanya<br />

İngiltere<br />

Almanya<br />

Polonya<br />

İtalya<br />

Fransa<br />

İspanya<br />

İngiltere<br />

Almanya<br />

Polonya<br />

Kaynak: Pew Research, The German Marshall Fund<br />

Economist.com, “Europe’s boat people”, The Economist, 19 Mayıs 2015, http://www.economist.com/blogs/graphicdetail/2015/05/graphics<br />

başında kışın kendini iyice hissettirmesine rağmen Uluslararası<br />

Göç Örgütü tarafından yapılan kritik açıklamada, Akdeniz<br />

ülkelerinden Avrupa’ya geçerek sığınma başvurusunda bulunan<br />

mülteciler ile göçmen nüfusun sayısının 770 bini aştığı,<br />

bu süreçte 3210 sığınmacının denizde boğularak hayatını kaybettiği<br />

veya kaybolduğu belirtildi. Yine, Örgüte göre, 2015 yılı<br />

içerisinde Avrupa ülkelerine Türkiye üzerinden 600 binden<br />

fazla mülteci göç etti. 8 ECHO öncelikli olarak, Türkiye’de bulunduğu<br />

tahmin edilen Suriyeli mültecilerin %85’ini teşkil eden<br />

kamp dışı mültecilere yapılan insani yardımlara destek veriyor.<br />

ECHO, Danimarka Mülteci Konseyi, Welthungerhilfe, Uluslararası<br />

Göç Örgütü (IOM) ve Hayata Destek gibi uluslararası ve<br />

Türk ajanslarıyla işbirliği yaparak en ağır durumdaki mültecilerin<br />

gıda ve temel ihtiyaçlara erişimini sağlıyor. Avrupa Birliği,<br />

UNHCR ile birlikte Devletin, geçici koruma altındaki Suriyelilere<br />

eğitim ve sağlık gibi hizmetleri sağlama kapasitesini destekliyor.<br />

Devletin kayıt kapasitesi, ekipman ve teknik yardımların<br />

sağlanmasıyla destekleniyor. 9<br />

MÜLTECİLERİN GELDİKLERİ KAYNAK ÜLKELER VE AB ÜYESİ<br />

ÜLKELERE SIĞINMA TALEPLERİ<br />

Öte yandan, Suriye iç savaşı devam ederken, ülke içinde halkın<br />

büyük bir kısmı, Suriye ordusunun uyguladığı izolasyon<br />

nedeni ile açlık ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.<br />

BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi yardım konvoyları ile<br />

açlıktan ölümlerin başladığı Suriye’nin Madaya kasabasına<br />

yardım malzemesi yolluyor. BM gözlemcileri, Suriye savaşında<br />

tüm taraflardan kuşatma marifetiyle açlık ve ilaçsızlığı silah<br />

olarak kullanan kişi ve grupları belirlediklerinin altını çizerken,<br />

8 “Uluslararası Göç Örgütü: Avrupa’ya Mülteci Akını Kış Dinlemiyor!”,<br />

AB Haber 5 Kasım 2015, http://www.abhaber.com/uluslararasi-gocorgutuavrupaya-multeci-akini-kis-dinlemiyor/<br />

9 “Suriye Krizinde AB’nin Türkiye’ye Desteği”, http://avrupa.info.tr/tr/ab-vegoecmen-krizi.html<br />

Türkiye ve AB arasında Suriye<br />

mülteci krizi ile ilgili ortak çözüm<br />

arayışı üretilmesinde acil olarak<br />

işbirliğine ihtiyaç duyuluyor.<br />

bunun uluslararası insan haklarını ve kanunları ihlal etmek<br />

anlamına geldiğini kaydediyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler<br />

temsilcisi, durumu 1940’lı yıllara benzeterek, “Şu anda yüz<br />

binlerce insan bilinçli olarak kuşatma altında açlığa mahkûm<br />

ediliyor. Bu manzara bize İkinci Dünya Savaşı’nı çağrıştırıyor”<br />

açıklamasında bulundu. 10<br />

Görüldüğü üzere, Türkiye ve AB arasında Suriye mülteci krizi<br />

ile ilgili ortak çözüm arayışı üretilmesinde acil olarak işbirliğine<br />

ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Suriye iç savaşının ortaya<br />

çıkardığı insanlık dramının Rusya’nın askeri müdahalesi ile<br />

Türkiye sınırlarını zorladığı, ekonomik ve ulusal güvenlik<br />

boyutu ile de zarar verici tehlikeli bir boyuta tırmandığı bu<br />

kısa makalenin özünü teşkil ediyor. Bu konuda ümit verici<br />

bir gelişme olarak, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye ilişkin<br />

2254 numaralı kararı gereğince, altı ay içinde “güvenilir,<br />

kapsayıcı ve mezhepsel olmayan bir yönetim” oluşturulması,<br />

18 ay içinde ise BM gözetimi altında “özgür ve adil seçimler”<br />

yapılması kararına bağlandı. 11 Ancak, Viyana’da 18 Ocak’ta<br />

10 “Suriye için İkinci Dünya Savaşı benzetmesi”, Euronews Haber.<br />

11 “BM Suriye konusunda uzlaştı: Ateşkes ve müzakere yolu açıldı”, BBC<br />

Türkçe, 19 Aralık 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151219_<br />

bm_suriye_karar<br />

HAZAR WORLD<br />

17


SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />

SURIYELI MÜLTECI KRIZINDE AB’NIN<br />

TÜRKIYE’YE TAAHHÜDÜ<br />

• AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması<br />

• 3 milyar euro finansal destek<br />

• Türkiye vatandaşlarına Schengen<br />

Bölgesi'nde vize serbestliği<br />

• 400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla<br />

AB’ye alınması<br />

AB’NIN TÜRKIYE’DEN TALEPLERI<br />

• Türkiye’nin sınır güvenliğini artırması<br />

• İnsan kaçakçılığıyla etkin mücadele<br />

• Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması<br />

gerçekleşecek ateşkes görüşmelerine rağmen, Suriye’den<br />

kaynaklanan bu müşterek insanlık sorununun hafifletilmesi,<br />

Türkiye’den Avrupa ülkelerine deniz ve karadan yoğunlaşan<br />

mülteci akımının kontrol altına alınarak, yönetilebilir hale<br />

gelmesi için taraf devletler arasında önemli bir mutabakat<br />

oluştuğu söylenebilir. Ancak bu sürecin başarıyla ilerlemesi,<br />

AB’nin bir yandan Türkiye’nin mali külfetine ortak olmasına<br />

diğer yandan da AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’ye karşı oyalayıcı<br />

değil samimi adımlar atmasına bağlı. Bu yardımlar olmadığı<br />

takdirde, radikal terör örgütleri eğitimsiz ve işsiz kalan<br />

bu genç kitleleri kendi amaçları doğrultusunda kirli emellerine<br />

alet edebilirler. Halen, 2,5 milyon Suriyeli mülteciye açık<br />

kapı ilkesini insani gerekçelerle uygulayan, ekonomik açıdan<br />

8 milyar dolar katkıda bulunan Türkiye, haklı olarak uluslararası<br />

toplumdan anlayış ve rasyonel, uygulanabilir yardım<br />

modellerinin acilen inşasını talep ediyor. Başbakan Yardımcısı<br />

Numan Kurtulmuş,<br />

Avrupa Birliği’ne sığınma başvurusu yapanların sayısının 428<br />

bin 735 olduğuna dikkat çekiyor: “450 bin kişinin içerisinde<br />

158 bin kişinin başvurusunun kabul edildiği bilgisi vardır, her<br />

gün Akdeniz’in bir yerinde batan göçmen gemisi. Botlar batıyor<br />

ve yüzlerce insan denize saçılıyor, maalesef birçoğu da hayatını<br />

kaybediyor.” 12 Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise<br />

“Türkiye, Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Suriyeli mülteciler için<br />

12 “Türkiye’de Mülteciler İçin Harcanan Para Dudak Uçuklatıyor”, Haberler.com,<br />

18 Eylül, 2016, http://www.haberler.com/suriye-koordinasyontoplantisi-7703735-haberi/.<br />

Türkiye ve Avrupa Birliği’nin<br />

mülteci krizinde geldiği sürecin<br />

başarıyla ilerlemesi, AB’nin bir<br />

yandan Türkiye’nin mali külfetine<br />

ortak olmasına diğer yandan da<br />

AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’ye<br />

karşı oyalayıcı değil samimi<br />

adımlar atmasına bağlı.<br />

bir açık hava hapishanesi olamaz” dedi. 13 Kanaatimizce asıl ve<br />

nihai çözüm, Suriye’deki savaş ortamının sonlandırılması, BM ve<br />

uluslararası toplumun inisiyatifle Suriye halkının vatanlarına özgür<br />

bir şekilde dönerek, barış içinde birlikte yaşama koşullarının<br />

sağlanmasıdır. Son tahlilde, AB’nin karşı karşıya kaldığı mülteci<br />

krizini tek başına çözememesi, birliği Türkiye’nin başından beri<br />

önerdiği uluslararası işbirliği noktasına getirdiği unutulmamalı.<br />

Yarın vahim sonuçların önlenmesi amacı ile en kısa sürede AB<br />

ülkeleri hukuken taahhütlerini yerine getirerek, ayrımcılık yapmaksızın<br />

Türkiye ile ortak çözümleri acilen hayata geçirmeliler.<br />

13 “Şimşek: Türkiye, Mülteciler İçin Açık Hava Hapishanesi Olmayacak”,<br />

Gerçek Bizde, 18 Ocak 2016, http://gercekbizde.com/haber.asp?gundem=7967-<br />

simsek-turkiye-multeciler-icin-acik-hava-hapishanesi-olmayacak.<br />

18 ŞUBAT 2015 SAYI 39


GELECEK İÇİN<br />

İNŞAA EDİYORUZ<br />

Kurulduğu günden bu yana dünya standartlarında<br />

boru hatları, yollar, tüneller, endüstriyel tesisler<br />

ve binalar inşa eden FERNAS, deneyimli ve<br />

dinamik kadrosu, sektördeki birikimi ve<br />

yerli-yabancı ortaklarından edindiği güçle hep<br />

daha ilerisini hedefliyor.


ANALİZ<br />

GÜRCİSTAN<br />

2016’DA GÜRCİSTAN’IN ANA GÜNDEMİ:<br />

SEÇİMLER, EKONOMİ VE NATO<br />

2015 yılının sonunda Gürcistan’daki yönetim değişikliği sürprizi 2016 yılında<br />

ülke ile ilgili başka gelişmelerin şifrelerini de veriyor.<br />

20<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

DR. EFGAN NIFTIYEV<br />

HASEN STRATEJI VE POLITIKA<br />

DIREKTÖRÜ<br />

Gürcistan 2015 senesini önemli bir<br />

yönetim değişikliği ile kapattı. 33<br />

yaşındaki genç Başbakan İrakli<br />

Garibaşvili 23 Aralık’ta görevi<br />

bıraktığını açıkladı. Parlamenter yönetim<br />

sistemine henüz geçmiş olan Gürcistan’da<br />

bu yönetim değişikliği, yaklaşan parlamento<br />

seçimleri öncesinde Gürcistan Rüyası<br />

bloğunun son kamuoyu yoklamalarında<br />

Birleşik Ulusal Hareket karşısında 13 puan<br />

geriye düşmesi üzerine siyasi bir hamle<br />

olarak yorumlandı. Bu gelişmeye ek olarak<br />

Gürcistan’ın NATO’ya üyelik süreci, Rusya<br />

ile ilişkiler ile aynı zamanda Gazprom’la<br />

başlayan müzakereler ve parlamento<br />

seçimleri 2016 yılında Gürcistan’ın siyasi<br />

ajandasında takip edilmesi gereken ana<br />

maddeler.<br />

DEĞİŞİM RÜZGARININ ARKASINDAKİ SEÇİM<br />

STRATEJİSİ<br />

2012 yılında yapılan parlamento<br />

seçimlerinden sonra Gürcistan’da 3<br />

başbakan değişimi yaşansa da, Gürcistan’ın<br />

politik oryantasyonunda herhangi bir<br />

değişim söz konusu olmamıştı. Diğer<br />

taraftan kariyer basamaklarını hızla<br />

tırmanan ve 31 yaşında başbakanlık<br />

makamına yükselen Garibaşvili’nin istifası,<br />

Gürcistan Rüyası bloğunda seçim öncesi<br />

bir kan değişimi olarak yorumlanabilir.<br />

Ayrıca bloğun Kivirikaşvili gibi daha<br />

tecrübeli bir isimle seçimlere girme<br />

stratejisi olarak da görülebilir. Daha önce<br />

Ekonomi Bakanlığı ve kısa bir süre Dışişleri<br />

Bakanlığı yapmış olan Kivirikaşvili,<br />

Başbakan olarak atandıktan sonra yaptığı<br />

ilk açıklamada Gürcistan’ın Batı yönlü<br />

politikasında, Gürcistan Rüyası bloğunun<br />

çizgisinde herhangi bir değişikliğin söz<br />

konusu olmayacağının ve kabinede büyük<br />

bir revizyon yapmayacağının işaretlerini<br />

verdi. İktidar partisinin başbakan değişimi<br />

taktiğinin seçimlerde başarılı olup<br />

olmayacağı ise bu sene ekonomik ve siyasi<br />

alanda yaşanacak gelişmelere bağlı olacak.<br />

Son 10 yılda hızlı bir ekonomik ve siyasi<br />

reform süreci içerisine giren Gürcistan,<br />

2008 Ağustos’undaki savaşa rağmen<br />

ekonomik alanda belirli bir ivme ve istikrar<br />

yakalayabildi. 2000’li yılların başında 1.000<br />

doların altına gerileyen kişi başına düşen<br />

milli gelir 2014 sonu itibariyle 3.600 dolara<br />

yükselmiş durumda. 2003-2007 yılları<br />

arasında çift rakamlı büyüme oranına ulaşan<br />

Gürcistan daha sonraki yıllarda ortalama<br />

%5 oranında büyüdü. Avrupa Birliği ile<br />

yapılan Serbest Ticaret Anlaşması’nın yanı<br />

sıra Gürcistan özellikle komşu Azerbaycan<br />

ve Türkiye ile ekonomik ilişkilerini hızla<br />

geliştirdi ve her iki ülkeden milyarlarca<br />

dolar yatırım çekti. Sadece Güney Gaz<br />

Koridoru’nun gerçekleşmesi aşamasında<br />

Gürcistan ekonomisine toplamda 2 milyar<br />

dolar civarında yatırım yapılmış olacak.<br />

Azerbaycan, Gürcistan’ın %22 ile en fazla<br />

ihracat yaptığı ülke olurken, Türkiye<br />

ise ithalatta birinci sırada. Fakat global<br />

ekonomide yaşanan sıkıntılar ile birlikte<br />

Gürcistan ekonomisi de yavaşlama trendine<br />

girdi ve 2014 yılı itibariyle ekonomik büyüme<br />

%4 oldu. Bu trend hem Azerbaycan hem<br />

de Türkiye ekonomisinin yavaşlaması ile<br />

birlikte 2016 yılında da muhtemelen devam<br />

edecek. Gürcistan’ın dış borçlanması 13,4<br />

milyar dolar civarında ve bu rakam gayri<br />

safi yurtiçi hasılanın neredeyse %80’ine<br />

denk geliyor. Ülkenin döviz rezervi 2 milyar<br />

doların üzerindeyken tasarruf oranı %21 ve<br />

bu, potansiyel ekonomik riskleri göğüslemek<br />

adına önemli.<br />

Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan arasında<br />

ekonomik ve askeri alanda oluşturulmaya<br />

çalışılan üçlü mekanizmaların Gürcistan’ın<br />

geleceği için önemi daha da artacak.<br />

Bağımsızlıktan bu yana doğu batı hattında<br />

gelişen bu üçlü işbirliği Cumhurbaşkanları,<br />

Dışişleri ve diğer bakanlıklar düzeyinde<br />

yapılan zirveler Güney Gaz Koridoru, Bakü-<br />

Tiflis-Kars Demiryolu gibi mega projelerin<br />

gerçekleşmesi gibi somut projelerin<br />

hızlanmasına da yol açacaktır. Gürcistan’ın<br />

bu bağlamda Hazar Transit Koridoru’nun<br />

da kilit ülkelerinden biri olduğunu da<br />

unutmamak gerekir.<br />

NATO ÜYELİĞİ İÇİN SOMUT ADIM ATILIR MI?<br />

Gürcistan’ın Rusya ve NATO ile ilişkileri<br />

de yakından takip edilmesi gereken bir<br />

diğer ana gündem maddesi. 2008 Bükreş<br />

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN GELİR (DOLAR)<br />

1992 1995 1998 2001 2004 2007 2010 2013<br />

2014<br />

4000<br />

3500<br />

3000<br />

2500<br />

2000<br />

1500<br />

1000<br />

500<br />

0<br />

HAZAR WORLD<br />

21


GÜRCİSTAN<br />

Gürcistan Başbakanı İrakli Garibaşvili (solda) 23 Aralık 2015 tarihinde görevinden istifa ettiğini açıkladı. Garibaşvili’nin koltuğuna, Dışişleri Bakanı ve<br />

Başbakan Yardımcısı Giorgi Kvirikaşvili (sağda) geçti.<br />

Zirvesi’nde Gürcistan’ın NATO üyeliği için çağrı yapılmıştı<br />

fakat ittifak üyesi Fransa ve Almanya gibi ülkelerin<br />

itirazlarıyla Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı verilmemişti. 2011<br />

yılında NATO adaylığı resmileşen Gürcistan, 5 yıl geçmesine<br />

rağmen henüz üyelik için en kritik eşik olan Üyelik Eylem<br />

Planı’nı almış değil. Bu konuda NATO içerisinde de ortak<br />

kanaat henüz oluşmamış durumda. Türkiye’nin başı çektiği<br />

birçok NATO ülkesi Gürcistan’ın üyeliğine destek verirken,<br />

Almanya ve bazı Batı Avrupa ülkeleri bu konuda çok istekli<br />

görünmüyor. 2008 yılında patlak veren Rusya ile savaş birçok<br />

ittifak ülkesini Rusya ile ilişkileri germeme adına Gürcistan’ın<br />

tam üyeliğine destek vermekten kaçındırıyor. Gürcistan<br />

resmileri ülkenin üyelik şartlarını yerine getirdiğini en üst<br />

seviyeden ifade etse de (Gürcistan NATO askeri misyonlarına<br />

en çok asker gönderen ittifak ülkesi olmayan ülkelerden<br />

birisi) NATO henüz bu konuda gereken adımı atmış değil.<br />

Fakat bu süre zarfında Balkan ülkelerinden Karadağ ittifaka<br />

üyeliğe davet edildiğini de dipnot olarak geçmekte fayda<br />

var. Diğer yandan Gürcistan’ın savunma kapasitesini ve<br />

standartlarını NATO ile uyumlaştırma yolunda önemli yol<br />

aldığı söylenebilir. Mayıs 2016’da Varşova Zirvesi’nde üyelik<br />

konusunda somut bir adım atılması şimdilik zor görünüyor.<br />

JEOPOLİTİK RİSKLERE DİKKAT<br />

Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgeleri Güney Osetya ve<br />

Abhazya’nın sözde bağımsızlıklarını tanıyan Rusya<br />

ile ilişkileri, Rusya’nın her iki bölge ile ortak güvenlik<br />

anlaşması yapmasıyla beraber daha da gerilmiş durumda.<br />

Gürcistan hükumeti Rusya ile pragmatik ilişkiler kurmayı<br />

arzu ettiğini belirtse de, ilişkilerin siyasi anlamda<br />

tekrar düzene girmesi ve diplomatik ilişkilerin yeniden<br />

tesis edilmesi yakın zamanda mümkün görünmüyor.<br />

Gürcistan’ın bu konjonktürde NATO ile daha da yakınlaşma<br />

yolunda ilerlemesi ikili ilişkileri muhtemelen daha fazla<br />

gerecektir. Hükümetin son zamanlarda özellikle doğal gaz<br />

Gürcistan hükumeti Rusya ile<br />

pragmatik ilişkiler kurmayı arzu<br />

ettiğini belirtse de, ilişkilerin siyasi<br />

anlamda tekrar düzene girmesi ve<br />

diplomatik ilişkilerin yeniden tesis<br />

edilmesi yakın zamanda mümkün<br />

görünmüyor.<br />

alımı konusunda Gazprom’la yürüttüğü müzakereler de<br />

muhalefetin sert tepkisine neden olmuş durumda. Şu anda<br />

yıllık 2 milyar metreküp doğal gaz ihtiyacını büyük ölçüde<br />

Azerbaycan’dan yapılan ithalat karşılıyor. Gürcistan’ın<br />

enerji kaynağı çeşitliliği oluşturma çabaları normal olsa<br />

da, bu adımı siyasi ve askeri sorunlar yaşadığı ülkeyle<br />

atmaya çalışmasının jeopolitik riskleri de göz önüne<br />

alınmalıdır. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve ana<br />

muhalefet partisinin, Gazprom’la yapılmaya çalışılan enerji<br />

anlaşmasına karşı çıktığı da görülüyor.<br />

Son olarak, yaklaşan parlamento seçimlerini hem<br />

uluslararası kamuoyu hem de komşu ülkeler yakından<br />

takip edecektir. Seçim yarışının, muhalefet partisi Birleşik<br />

Ulusal Hareket ve Gürcistan Rüyası bloğu arasında geçmesi<br />

bekleniyor. Burada esas olan Gürcistan’ın istikrarını<br />

koruması ve ekonomik kalkınmasına devam etmesi.<br />

Gürcistan’ın özellikle Azerbaycan ve Türkiye ile ekonomi<br />

ve güvenlik alanlarında üçlü mekanizmalarda aktif<br />

katılımı, bölgedeki mega enerji ve ulaştırma projelerinin<br />

gerçekleşmesi anlamında önem arz edecek.<br />

22 ŞUBAT 2016 SAYI 39


M A K A L E Ç A Ğ R I S I<br />

Uluslararası hakemli dergi JoCA*,<br />

Geniş Hazar Bölgesi ile ilgili;<br />

• Enerji<br />

• Uluslararası ilişkiler<br />

• Ulaşım<br />

• Lojistik<br />

• Güvenlik<br />

• Ekonomi<br />

• Eğitim<br />

• Sosyal<br />

• Kültür ve Çevre<br />

konularında üretilmiş ulusal ve uluslararası<br />

çalışmalar yayımlar.<br />

* Senede iki kere çıkan JoCA’nın 3. sayısı için İngilizce makalelerinizi<br />

bekliyoruz.<br />

MAKALE GÖNDERMEK İÇİN: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/jocaffairs<br />

AYRINTILI BİLGİ İÇİN: Joca@hazar.org<br />

w w w . h a z a r . o r g


RÖPORTAJ<br />

PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />

24 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

“TÜRKLERİN BİRLEŞMİŞ<br />

GÜCÜ KARŞISINDA<br />

HİÇBİR KUVVET<br />

DURAMAZ”<br />

HASEN’i ziyaret eden Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />

Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yakup Mahmudov, bugün<br />

bir millet olarak bir tarih oluşturduk ama tarihimizi başkaları<br />

kaleme aldı diyor.<br />

FIGEN AYPEK AYVACI<br />

Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />

Tarih Enstitüsü Başkanı Prof.<br />

Dr. Yakup Mahmudov, Türklerin<br />

oluşturduğu tarihle barışmak<br />

istemeyen siyasetçiler var diyor ve ekliyor:<br />

“Avrupa da bununla barışmak istemiyor.<br />

Bu yüzden, bir Türk endişesi, Türk’ün<br />

birleşmesine karşı bir korku, Batı’da ve<br />

Kuzey’de, Rusya’da bugün hala yaşıyor. Ama<br />

bu, uzağı göremeyen bir siyaset. Bu siyasetin<br />

geleceği yok.”<br />

Türk deyince sanki sadece Türkiye’deki<br />

Türkler kastediliyormuş gibi anlaşılıyor.<br />

Bu algı nasıl oluştu?<br />

Stalin bizim halkımızı Azerbaycançı, yani<br />

yaşamakta olduğumuz toprağın adına göre<br />

Azerbaycanlılar olarak isimlendirdi. Böylece<br />

Azerbaycan ve Anadolu Türkü arasında<br />

bir sınır çizildi. Ondan sonra literatürde ve<br />

edebiyatta Anadolu’da yaşayan Türk halkları<br />

Türkler, biz ise Azerbaycanlılar olarak<br />

isimlendirildik. Elbette bu, doğru bir bakış<br />

açısı değil. Bir gerçeğin Türkiye’de bilinmesini<br />

çok isterim: Güney Azerbaycan’da 40 milyonu<br />

aşkın Azerbaycanlı var ve onlar da Türk<br />

olarak isimlendiriliyor. Kısacası Hazar’ın<br />

kuzeyinde yaşayan bizler, Azerbaycanlı<br />

olarak isimlendiriliyoruz. Hazar’ın güneyine<br />

doğru yaşayanlar ise Türk adını muhafaza<br />

etmişler. Yani bu, tarihi açıdan hem Güney<br />

Azerbaycan’da hem Kuzey Azerbaycan’da<br />

hem de Anadolu’da yaşayanların hepsinin<br />

tek bir millet olduğu anlamına geliyor. Yani<br />

tarihte Türk olarak tanımlanan bir millettir.<br />

Bu nedenle biz, Azerbaycan tarihinde<br />

Anadolu Türkü’nü çok severiz, onu bir<br />

parçamız gibi severiz. Biz Anadolu Türkü’ne,<br />

Güney Azerbaycan’da yaşayan Türk’e, Kuzey<br />

Azerbaycan Türklerine aynı gözle bakıp,<br />

bunların tamamını tek bir halk olarak<br />

düşünürüz. Bu yüzden ulu önderimiz Haydar<br />

Aliyev, Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan<br />

Cumhuriyeti’ni bir milletin iki devleti olarak<br />

değerlendirdi. Bu bizim için son derece önemli<br />

bir tarihsel bakış açısıdır.<br />

Size göre Azerbaycan’ın Türk dünyasını<br />

birleştiren öncü bir devlet olmasının<br />

sebebi nedir?<br />

Ben Türk dünyasını altın kemere<br />

benzetiyorum. Kemeri birleştiren, bağlayan<br />

yer, bu altın kemerin başı Azerbaycan’dır.<br />

O olmasa kemer açılır, birleşemez. Türk<br />

büyükleri her zaman Türk dünyasını<br />

birleştirme uğrunda çaba gösterdiler. Osmanlı<br />

İmparatorluğu’nda Fatih de, Yavuz da, Sultan<br />

Süleyman da bunun için çalıştı. Azerbaycan’da<br />

da bizim büyük imparatorlarımız Şah<br />

İsmail Hatayi, Uzun Hasan, Nadir Şah<br />

çalıştı Türk milletini birleştirmek için. Bu<br />

birliği oluşturmak için büyük cihangirler<br />

HAZAR WORLD<br />

25


PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />

ve hükümdarların elinde Azerbaycan’ın olması gerekirdi<br />

ki, Hazar’ın bir tarafını karşı tarafına bağlasın. Düşmanlar<br />

da bunu biliyorlar. Bu işi sadece zekasını kullanarak, hiçbir<br />

silahlı kuvvetten yararlanmadan Haydar Aliyev başardı<br />

ve Bakü-Tiflis-Ceyhan projesini hayata geçirdi. Çok uzun<br />

bir yol, bir boru hattı olması hasebiyle zor bir işti fakat<br />

siyasi değeri oldukça büyüktü. Tüm dünya böyle uzun bir<br />

güzergaha gerek olmadığını, petrolün Rusya’ya verilip bu<br />

yolla dünya pazarına çıkarılabileceğini, İran’a verilebileceğini<br />

yahut Ermenistan’dan geçirilebileceğini ifade ederek Haydar<br />

Aliyev’in üzerine geliyordu. Ama Haydar Aliyev buna izin<br />

vermedi. Çünkü o, öncesinde pahalı bir hat olarak görünse de<br />

bu boru hattının stratejik bakımdan çok kıymetli olduğunu<br />

düşünüyordu.<br />

Türklerin birleşmesini kimler, neden istemiyor?<br />

Türk dünyasını parçalamak için tarih boyunca büyük<br />

stratejik planlar yapıldı. Dünyanın her yerinde Türk<br />

dünyasının birleşmesine karşı bir endişe var. Burada,<br />

Anadolu’da Hazar Türklerine vahşet yaşattılar. Büyük coğrafi<br />

keşifler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, bunların hepsinin<br />

temelinde Türk halklarından intikam alma hissi yatıyor.<br />

Yani Emir Timur’un intikamı, Sultan Süleyman’ın Viyana<br />

ormanlarına kadar gitmesinin intikamı ya da Zigetvar Kalesi.<br />

Avrupa tüm bunları unutmadı. Bu yüzden İstanbul’un,<br />

Boğazlar’ın alınmasından ötürü Fatih’in soyundan olan<br />

Türklere karşı halen düşmanlık hissi besleniyor. Bu, en<br />

temel tarihi gerçekliktir. Bu nedenle büyük devletler; Batı,<br />

Çarlık, Bolşevik, hangi Rusya olursa olsun, bunlar, Türklerin<br />

birleşmesine izin vermek istemiyorlar. Eğer Anadolu Türkü<br />

Azerbaycan aracılığıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile<br />

ilişkileri artırırsa Türk dünyası birleşebilir ve Türklerin<br />

birleşmiş gücü karşısında hiçbir kuvvet duramaz.<br />

Peki bu endişe hala sürüyor mu?<br />

Bazı siyasetçiler ve Avrupa bunu hala düşünüyor, bu tarihle<br />

barışmak istemiyor. Bu yüzden, bugün hala Batı’da ve<br />

Kuzey’de, Rusya’da bir Türk endişesi, Türkün birleşmesine<br />

karşı bir korku var. Ama bu, uzağı göremeyen bir siyaset.<br />

Bu siyasetin geleceği yok. Çünkü dünya düzeni değişti. Tarihi<br />

düşmanlar da -Fransa’yla Almanya, Alsas ve Lotaringya<br />

üzerine- hep savaştılar ama bugün dostluk içindeler. Avrupa<br />

Birliği’ni kurdular, Berlin Duvarı’nı yıktılar. Bu yüzden ben,<br />

Batı dünyasında da, Rusya’da da siyasilerin uçuk düşüncelerini<br />

değiştirmeleri gerektiği kanaatindeyim. Çoktan sonlanmış olan<br />

döneme geri dönemezler.<br />

Ancak Karabağ meselesi çözülmeden arzu edilen birliğin<br />

tesis edilmesi zor gibi gözüküyor...<br />

Kafkasya’nın en eski yerli halkının Azerbaycan Türkleri<br />

olduğundan bahsetmiştik. Türkler ve bir de Gürcü düklüğünün<br />

hep bulunduğu Kafkasya’da Ermeniler yaşamamasına<br />

rağmen bugün burada en büyük problemi Ermeniler<br />

çıkarıyor. Ermenileri Rusya buraya yerleştirdi. 19. yüzyılın<br />

başlarına kadar Kafkasya’da Ermeniler yaşamıyordu, burada<br />

Ermeni devleti olmamıştı. Günümüzdeki Ermenistan devleti<br />

topraklarının hepsi eski Azerbaycan topraklarıdır. Bizim bir<br />

hanlığımız vardı: İrevan Hanlığı. 1828-1829 itibariyle Ermenileri<br />

buraya ve aynı zamanda Karabağ’a yerleştirdiler. Bu stratejik<br />

yerlere Ermenilerin yerleştirilmesiyle Türkiye’ye karşı Rusya<br />

kendisi için bir siper oluşturmuş oldu. Burada oluşturulan<br />

Hristiyan etnisitesi Petro’nun bir siyasetiydi. Petro, 1722-1723<br />

tarihlerinde Hazar’a, Derbend’e yürüdüğünde, ne kadar Ermeni<br />

varsa bizim dostumuzdur, din yoldaşımızdır deyip, “Onları<br />

İran’dan ve Türkiye’den Azerbaycan topraklarına göç ettirin,<br />

burayı vatan bellesinler” emrini verdi. Azerbaycan topraklarını<br />

onlara vatan yapmak için bu topraklarda yaşayan Sünni<br />

Müslümanları yok etmek yani soykırım yapmak gerekiyordu.<br />

Çünkü Sünni Müslümanlar Osmanlı’ya bağlıydı. Ayrıca Şii<br />

nüfusu yok etmek gerekirdi, çünkü onlar da İran’a bağlıydı.<br />

Böylece Ermeniler, İrevan Hanlığı’nın topraklarına, Karabağ’a<br />

ve Nahçıvan’a yerleştirildiler. Ama Nahçıvan halkı isyan çıkardı<br />

ve Ermenilerin oraya yerleşmesine fırsat vermedi. Bunun<br />

sonucunda, bizim topraklarımızda yeni bir etnisite oluşturuldu.<br />

28 Mayıs 1918 tarihinde ise Azerbaycan Halk Cumhuriyeti<br />

kuruldu, 29’unda Cumhuriyetimizi zorlamaları üzerine İrevan<br />

Ermenilere verildi. Daha sonra Ermeniler Zengezur’u ve<br />

ardından Dağlık Karabağ’ı aldılar.<br />

26 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

Okullarda Türkiye tarihini çok iyi<br />

anlatmalıyız. Türk genci Osmanlı<br />

tarihini bilmeli ve ona sahip<br />

çıkmalı. Tarihine sahip çıkan halk<br />

yenilmez. Tarihimize sahip çıkmak<br />

için burada, Özbekistan’da ve<br />

Azerbaycan’da da Emir Timur’a,<br />

Sultan Süleyman’a, Bilge Kağan’a<br />

sahip çıkmak gerek.<br />

Peki bu toprakların Azerbaycan’a ait olduğuna dair<br />

somut deliller neler?<br />

Bu yerler hep Azerbaycan’ındı. Bununla ilgili tüm<br />

belgeleri St. Petersburg’dan, Moskova’dan, Berlin’den,<br />

Londra’dan, Paris’ten, Delhi’den, İstanbul’dan, Ankara’dan<br />

Azerbaycan’a topladık. Ermenilerin bu topraklara 19.<br />

yüzyılda yerleştirildiğine dair elimizde binlerce belge var.<br />

Ancak en güzel delillerden birisi bir fotoğraf: Ermeniler,<br />

1978’de göçlerinin 150. yılının tamamlanması anısına bir<br />

anıt yaptılar. Ancak 1988 yılında Karabağ’da bölücülük<br />

faaliyetleri başladığında bu anıtı yakıp yıktılar. Ancak biz<br />

tüm İrevan ve Karabağ kitaplarında kendilerinin yaptığı<br />

anıtın fotoğrafına yer veriyoruz, ayrıca yıkılmış halinin<br />

fotoğrafına da. Öte yandan büyük Rus ressam Maşkov’un<br />

1828’de Ermenilerin Karabağ’a göç etmesini işlediği bir<br />

tablosu var. Tabloda Aras’ı geçen Ermeniler ve arkada da<br />

Ağrı Dağı görünüyor. Ermeniler sahte bir tarih yazarak<br />

yüz yıllarca bize Altaylar’dan geldiğimizi söyledi. Avrasya<br />

Türkün eski vatanıdır, bizim en eski vatanımız, en eski<br />

toprağımızdır. Dede Korkut kitabı destanları Güney, Kuzey<br />

Azerbaycan’da yayıldı. Sonuç olarak bu tarafta 80 milyon<br />

Türkiye’de, 10 milyon Azerbaycan’da, öbür taraftan 40<br />

milyon Güney Azerbaycan’da Türk yaşıyor. Gürcistan<br />

topraklarında Türkler yaşıyor. Ermenilerin burada<br />

yaşaması için barış ve dostluk siyaseti yürütmesi lazım.<br />

Çünkü tarihsel açıdan o topraklar bizim.<br />

O zaman tarihimizi yeniden mi öğrenmemiz<br />

gerekiyor?<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Şeki’de ortak<br />

bir Türk tarihi oluşturma kararı aldık. Bu çok önemli bir<br />

çalışma. Okullarda Türkiye tarihini çok iyi anlatmalıyız.<br />

Türk genci Osmanlı tarihini bilmeli ve ona sahip çıkmalı.<br />

Tarihine sahip çıkan halk yenilmez. Tarihimize sahip<br />

çıkmak için burada, Özbekistan’da ve Azerbaycan’da<br />

da Emir Timur’a, Sultan Süleyman’a, Bilge Kağan’a<br />

sahip çıkmak gerek. Onların arasındaki çatışmaları<br />

değil, dostlukları öğrenmeliyiz. Düşmanlığı ortadan<br />

kaldırmalıyız. Fatih, dünya tarihinin büyük kumandanıydı,<br />

fetihler yaptı. Uzun Hasan yenilikler yaptı, Azerbaycan’ı<br />

HAZAR WORLD<br />

27


PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />

kudretli bir devlete dönüştürdü. Türk’ün Nadir Şah gibi bir<br />

büyük kumandanı var. Bununla herkes gurur duymalı. Bu<br />

nedenle benim şahsi düşüncem, tarihimize sahip çıkmamız,<br />

tarihi yaşatmamız yönünde. Bugün bildiğimiz tarihi<br />

yabancılar, düşmanlar yazdı. Bizse düşmanların yazdığı<br />

tarihi okuyoruz. Oysa kendi tarihimizi kendimiz yazmalıyız<br />

ve bu tarihi öğrenmeliyiz.<br />

Yeniden Ermenistan’a dönecek olursak, Ermenistan’la<br />

ilişkiler nasıl normalleşir?<br />

Türkiye’nin Ermenistan’la olan tüm sınırları açılsa bile<br />

Ermenilerle ilişkiler düzelmeyecek. Ermeniler Türkiye<br />

aleyhine lobi çalışmalarından vazgeçmeliler. Ağrı Dağı’nı<br />

sahiplenme ve orada devlet kurma çabalarına bir son<br />

vermeliler. Azerbaycan’da Karabağ topraklarını kayıtsız<br />

şartsız boşaltmalılar. Ağrı Dağı’nı devlet armasından<br />

çıkartmalılar. Böyle bir durumda Ermeniler bizimle barış<br />

içinde yaşayabilirler ve sivilizasyon oluşturabilirler. Mevcut<br />

durumda ise hiçbir şey yapamazlar. Ermenistan’ın geleceği<br />

yok. Ülkenin gelecekte var olabilmesi için Türk halkı ile<br />

barış yoluna gitmesi gerektiğini anlamalılar.<br />

Ermenistan iddialarından vazgeçerse, bütün bu<br />

yaşananlar sonrasında Azerbaycan’la dost olması<br />

mümkün mü?<br />

İddialardan vazgeçerse, Karabağ’dan tüm askerlerini geri<br />

çekerse, bu toprakları Azerbaycan’a geri verirse ve barış<br />

siyaseti yürütürse, biz Ermenistan’a karşı İrevan Hanlığı<br />

Doğu Anadolu’da hiçbir zaman<br />

Ermeni devleti kurulmayacak.<br />

Çünkü buranın yerli sahipleri var.<br />

Burası İskek Türklerinin, Kimer<br />

Türklerinin, Sakh Türklerinin,<br />

Anadolu Türklerinin vatanıdır.<br />

iddiasını ileri sürmeyiz. Ama bizim tüm topraklarımızdan<br />

kayıtsız şartsız çekilmeleri gerekir. Türkiye’ye karşı<br />

iddialarından da vazgeçmeleri lazım. Doğu Anadolu’da hiçbir<br />

zaman Ermeni devleti kurulmayacak. Çünkü buranın yerli<br />

sahipleri var. Burası İskek Türklerinin, Kimer Türklerinin,<br />

Sakh Türklerinin, Anadolu Türklerinin vatanıdır. Mesela<br />

Azerbaycan’ın içinde çok sayıda etnisite, azınlıklar var. Onlar<br />

Azerbaycan medeniyetini kabul ederek kendi medeniyetlerini<br />

geliştiriyorlar. Birlikte uyum içinde yaşıyorlar. Böyle bir<br />

durumda, bizim vermiş olduğumuz topraklarda o etnisitelerden<br />

birisi olarak Ermeniler de yaşayabilir. Ancak, iddiaların, işgalci<br />

siyasetlerin, “Karabağ bizimdir, Türkler sonradan gelmişlerdir”<br />

gibi siyasetlerin sonu yok. Bu bir felaket siyasetidir. Bu siyaset<br />

Ermenistan’a felaket getirebilir.<br />

28<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


ENERJI PIYASALARI BILGI NOTU<br />

ILE ENERJI PIYASALARINI<br />

YAKINDAN TAKIP EDIN!<br />

BÜLTENIMIZE<br />

ÜYELIK IÇIN<br />

enerji@hazar.org<br />

www.hazar.org


KAPAK<br />

<strong>HOCALI</strong> <strong>KATLIAMI</strong><br />

20. YÜZYILIN FACIASI:<br />

<strong>HOCALI</strong> <strong>KATLIAMI</strong><br />

30 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

Ermenistan’ın arazi iddiaları ve bununla birlikte ortaya çıkan bölücülük, işgal ve<br />

soykırım siyaseti, SSCB’nin dağılması ve bağımsızlığın ilan edilmesi sürecinde<br />

Azerbaycan’ı ağır sınavlarla yüzleştirdi.<br />

HAZAR WORLD<br />

31


<strong>HOCALI</strong> KATLİAMI<br />

HAVVA MEMMEDOVA<br />

TARIH BILIMLERI PROFESÖRÜ<br />

Ermeniler tarihte benzeri görülmemiş<br />

bir vahşetle, 20. yüzyılın en dehşetli<br />

faciası olan Hocalı Katliamı’nı yaptı.<br />

Üzerinden 24 yıl geçmiş olan Hocalı<br />

Katliamı’nda masum, günahsız insanlarımız<br />

20. yüzyılın en büyük faciasını yaşadılar.<br />

Hocalı faciası 20. yüzyılda gerçekleşmiş olsa<br />

da, facianın kökleri daha eskiye dayanıyor.<br />

I. ve II. Rus-İran savaşlarının bir sonucu<br />

olarak Ermenilerin Erivan’a, Yelizavetpol<br />

eyaletine, aynı zamanda Dağlık Karabağ’a<br />

göç ettirildiği ve onların en güzel, verimli<br />

topraklara yerleştirildiği zaman milletimizin<br />

faciası başladı.<br />

Tarihin derinlerine indikçe vardığımız<br />

kanaat ve elimizdeki tarihi bilgiler<br />

gösteriyor ki Ermeniler bir kitle halinde,<br />

hatta bir topluluk halinde 50 yıldan<br />

fazla yaşadıkları mekânı, memleketi<br />

kendilerinin ebedi toprağı, vatanı olarak<br />

görüyor. Üstelik bununla da yetinmeyerek,<br />

yaşadıkları toprağın yerel halkını sıkıştırıp,<br />

onları öz yurtlarından kovmaya, sürmeye<br />

çalışıyorlar. Ne yazık ki Ermeniler<br />

Azerbaycan’da yerel Azerbaycanlılara<br />

karşı da her zaman bu tutumu sergilediler.<br />

O halde şu sonuca varabiliriz: Avrupa’yı,<br />

Ermenilerin konuk olarak yaşadıkları<br />

toprağı kendilerinin sanma, yerel halkı<br />

kovarak oradan çıkarma ve sonra da sahte,<br />

uydurma bir tarih yazarak gerçekleri<br />

çarpıtma gibi “sürprizler” bekliyor.<br />

TARİHİ OLMADIĞI GİBİ YAZMAYA<br />

ÇALIŞMAK<br />

Ermenilerin bu garip milliyetçilik algısı,<br />

milli sorun çıkarmak bakımından<br />

“yararlı olan” Ermeni ideolojisinin<br />

propaganda silahına dönüştü.<br />

Ermeniler için düşünülmüş stratejinin<br />

gerçekleştirilmesinin üç aşaması<br />

belirlendi: Tarihi “gerekçe” ortaya<br />

koymak, dünya kamuoyunu inandırmak,<br />

işgal etmek ve işgale meşruiyet<br />

kazandırmak.<br />

ABD’li tarihçiler Justin ve Carolyn<br />

McCarthy’nin “Türkler ve Ermeniler”<br />

adlı eserinde Ermenistan adlı coğrafi<br />

yerin Ermenilere değil, Azerbaycanlılara<br />

ait olduğu belirtiliyor. Onlara göre<br />

bu arazinin adı da Türk kökenlidir.<br />

Ermeniler ise 1935 yılından beri bu<br />

gerçekleri yapay bir biçimde değiştirmeye<br />

çalışıyorlar. Ermeni tarihi ile hiçbir ilgisi<br />

bulunmayan yeni Ermeni adlarının<br />

çoğunluğu ise yapay bir biçimde<br />

Azerbaycan dilinden Ermeni diline<br />

tercüme edilerek oluşturuldu.<br />

<strong>HOCALI</strong> FACİASINA AŞAMA AŞAMA<br />

GELİNDİ<br />

Hocalı faciasının tarihini tahlil ederken<br />

bu facianın birkaç aşamadan geçtiğini<br />

görüyoruz. 1985 yılında Mihail Gorbaçov<br />

SSCB yönetimine geldiği zaman, bu<br />

32 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

devasa imparatorluğun hızla dağıldığı bir dönemde<br />

Ermeniler bunu kendi çıkarlarına kullanmaya başladılar.<br />

Bu tarihten sonra Azerbaycan’ın dahi lideri Haydar Aliyev,<br />

Kremlin’deki görevinden uzaklaştırıldı. Gorbaçov’un<br />

ekonomik konulardan sorumlu danışmanı, Ermeni<br />

Abel Agambekyan, 1987 yılının ilk aylarında Fransa’da<br />

yayınlanan “Humanite” gazetesine verdiği röportajda,<br />

Dağlık Karabağ arazisinin Ermenilere ait olduğunu söyledi<br />

ve ülkede yürütülen “yeniden yapılanma” sürecinde tarihi<br />

adaletin sağlanması görüşünü ileri sürdü. Agambekyan,<br />

“Bir ekonomist olarak ben Dağlık Karabağ Özerk<br />

Vilayeti’nin (DKÖV) ekonomik yönden Azerbaycan’dan çok<br />

Ermenistan’a bağlı olduğunu düşünüyorum” dedi.<br />

Bunu kullanan Ermeni milliyetçileri, çok önceden<br />

hazırlamış oldukları planlarını 1988 yılında gerçekleştirme<br />

çalışmalarına başladılar. Ermeni lobisi, Ermeni diasporası<br />

ve ayrıca Moskova’nın Ermeni mafyası, özellikle de<br />

Gorbaçov’a güvenen ünlü Taşnak Partisi’nin kalıntıları<br />

Azerbaycan halkının ezeli toprağı olan Dağlık Karabağ’ın<br />

Azerbaycan’dan koparılarak Ermenistan’a bağlanması<br />

için her türlü hileye başvurdu. 3 Şubat 1988 tarihinde<br />

saat 10.00’da Ermeniler Hankendi’de Dağlık Karabağ’ın<br />

Ermenistan’a birleştirilmesi talebi ile ilk mitinglerini<br />

düzenledi. 1987 yılından itibaren DKÖV’nin sosyoekonomik<br />

sorunlarını bahane eden milliyetçi unsurlarla planlarını<br />

gerçekleştirmeye başladılar. Bu; SSCB’de Mihail<br />

Gorbaçov’un yönetiminde “yeniden yapılandırma” planının<br />

gerçekleştirilmesi için başlatılan gerici bir siyasetti. Ermeni<br />

mafyası ülkede ortaya çıkan elverişli ortamı kullanarak<br />

DKÖV’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin terkibinden<br />

çıkarılması için Ermeni nüfusundan imza toplamaya<br />

başladı. Aslında uzun süredir Azerbaycan hükümeti<br />

Ermeni lobisi, Ermeni diasporası<br />

ve ayrıca Moskova’nın Ermeni<br />

mafyası, özellikle de Gorbaçov’a<br />

güvenen ünlü Taşnak Partisi’nin<br />

kalıntıları Azerbaycan halkının<br />

ezeli toprağı olan Dağlık<br />

Karabağ’ın Azerbaycan’dan<br />

koparılarak Ermenistan’a<br />

bağlanması için her türlü hileye<br />

başvurdu.<br />

bu vilayeti denetleyemiyordu. Azerbaycan hükümetini<br />

sadece vilayet yönetimi değil, en küçük memurlar bile yok<br />

sayıyordu. Sonuçta vilayetin yönetim sisteminde Bakü’nün<br />

nüfuzu giderek kayboluyordu ve yerini Erivan almaya<br />

başlamıştı. Cumhuriyetimizin servetleri ve nimetleri<br />

Erivan’a taşınıyordu. “Uzman” adı altında yüzlerce<br />

taşnak vilayete getirilerek yüksek görevlere atanıyordu.<br />

“Karabağ” ve “krunk” gibi Azerbaycan karşıtı teşkilatların<br />

faaliyet alanları genişletiliyordu. Ermeni milliyetçilerinin<br />

ideolojik babalarından olan Kaputikyan, Hanzadyan,<br />

Petrosyan vs. Ermeni halkını “birliğe, dayanışmaya ve<br />

tarihi adaleti onarmak uğrunda mücadeleye” çağırıyordu.<br />

Olayların giderek tırmanmasında Ermeni yazar Zori<br />

Balayan’ın “Ocak” adlı kitabının da önemli bir rolü oldu.<br />

HAZAR WORLD<br />

33


<strong>HOCALI</strong> KATLİAMI<br />

ÜZERİNDEN SADECE 24 YIL GEÇTİ<br />

24 yılı ardında bırakan Hocalı faciasına ilişkin bir dizi<br />

önemli olayı hatırlamak yerinde olacaktır. Kanlı 20 Ocak<br />

1990 katliamı, 1991’in 20 Kasım günü Kara köy üzerinde<br />

helikopterin düşürülmesi ve sonuçta Azerbaycan’ın<br />

hükümet ve devlet adamlarının trajik bir biçimde yaşamını<br />

kaybetmesi, 1991’in Ekim ayında tarihte ikinci defa<br />

bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan halkının bağımsızlığını<br />

yitirme tehlikesi, 1992’nin 28 Ocak günü Ağdam-Şuşa<br />

helikopterinin düşürülmesi ve sonuçta 40 Azerbaycanlının<br />

yaşamını kaybetmesi faciaya giden yolu açmıştır.<br />

20. yüzyıl sözde Dağlık Karabağ sorununun ortaya<br />

çıkmasıyla ve orada yaşayan Azerbaycanlıların tarihi<br />

vatanlarından hem sürülmesi hem de katledilmesi<br />

ile sonlandı. İşte Hocalı faciası, bu dehşetli hadiseler<br />

sonucunda meydana geldi. Hocalı faciası; Babi Yar, Hatın,<br />

Hiroşima, Liditse, Sonqimi katliamları ile aynı mahiyettedir.<br />

BAŞKALARININ TOPRAKLARI ÜZERİNDE HAK İDDİA ETMEK<br />

Azerbaycan tarihinin hafızasına kazınmış arazi iddiası,<br />

başkalarının toprakları üzerinden kendi arazilerini<br />

genişleten Ermenilerin Azerbaycanlılara yönelik soykırımı,<br />

en nihayetinde 20. yüzyılın sonunda Azerbaycan’ın Yukarı<br />

Karabağ bölgesinde Azerbaycanlıların yaşadığı Hocalı<br />

şehrinde ve diğer Azerbaycan köylerinde yaşayanların<br />

katledilmesi ile son buldu. Aslında Hocalı şehri 20. yüzyılda<br />

üç defa böyle bir soykırıma maruz kaldı. 1905-1906, 1918-<br />

1920, 1988-1992 yıllarında Hocalı yerle bir edildi.<br />

1992 yılı Şubat ayının 25’ini 26’sına bağlayan gecede<br />

Rusya’nın 366. Motorize Piyade Alayı ile Ermeniler, Hocalı<br />

şehrinde yaşayan halka yönelik eşi görülmemiş bir katliam<br />

yaptı. Tarihimize Hocalı soykırımı olarak kazınan bu kanlı<br />

facia, binlerce Azerbaycanlının katledilmesi, esir alınması<br />

ve şehrin yerle bir edilmesine sebep oldu.<br />

Milliyetçi bölücü Ermenilerin Dağlık Karabağ’da<br />

başlattığı şiddet dolu eylemlerin sonucu olarak bugün bir<br />

milyondan fazla soydaşımız Ermeniler tarafından kendi<br />

öz yurtlarından ve yuvalarından sürüldü. Arazimizin %20<br />

’sinin Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından işgali sırasında<br />

binlerce vatandaşımız şehit oldu, sakat kaldı. Hocalı<br />

soykırımı esnasında 613 Azerbaycanlı katledilirken, 76’sı<br />

çocuk 487 kişi sakat kaldı. 1.275 kişi esir ve rehin alındı<br />

ve 150 genç kızın akıbeti ise bugüne kadar belirlenemedi.<br />

Öte yandan tarihi anıtlarımız ve eski ikamet yerlerimiz<br />

Ermeniler tarafından yerle bir ediliyor veya restorasyon<br />

kisvesi altında Ermenileştiriliyor. Dağlık Karabağ’da ve<br />

yakınlarında işgal altında olan ilçelerimizde eski yaşam<br />

alanlarına ve tarihi anıtlarımıza karşı kelimenin tam<br />

anlamıyla bir soykırım yapılıyor.<br />

YAŞANANLAR TANIKLARIN HAFIZASINDA ÇOK TAZE<br />

Bugün Hocalı faciası esnasında şehit düşmüş olanların<br />

yanı sıra, yaşanan faciayı kendi gözleri ile görüp esaret<br />

hayatı yaşamış ve ailesinden ayrı düşmüş tanıklarımız var.<br />

Kadınlara, çocuklara yapılan işkencenin tarifi mümkün<br />

değil. İsterim ki, bizzat röportaj yaptığım birkaç insanın<br />

yaşadığı faciaları bir daha gözden geçirelim. Humar<br />

Selimova’ya şöyle diyor: “Ben ‘Kardeşlerimi öldürdünüz,<br />

beni de öldürün’ diye yalvararak ağlıyordum. O geceye<br />

tanık olan birçoğu ise ‘Babamı, annemi bekliyorum.’”<br />

Hocalı’dan gelen, olayın bilincinde olan çocukların<br />

hangisine sorsanız, o tüyler ürpertici gecenin dehşetini<br />

anlatırlar. Onlardan biri de baba adı Tahir olan Hemayil<br />

Halilova’dır. Hocalı olayından sonra, Bakü şehrine gelen<br />

bu çocukla görüştüm. O zaman 6-7 yaşlarındaydı. Ancak<br />

düşüncesi, konuşması kelimelerle anlatılacak türden<br />

34 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

<strong>HOCALI</strong>’NIN TANIKLARINDAN B. MUSTAFAYEVA ANLATIYOR<br />

“Hocalı’nın yandığını görünce bir buçuk yaşındaki çocuğum Alime’yi kucağıma alıp sokağa çıktım.<br />

Her tarafı duman kaplamıştı. Annelerin, çocukların çığlıkları kulakları sağır ediyordu. Bu esnada<br />

eşim Rıza postaneden heyecanla döndü. Çocuklarımızı alıp ormana doğru yola koyulduk. Korkudan<br />

geri dönüp kalın giysilerimizi dahi alamadık. İnsan seline karışarak Gar-gar Nehri’nden geçip<br />

sürülmüş tarladan yürüdük. Epey bir yol gittikten sonra Ketik ormanına vardık. Birden çocuk kucağımdan<br />

çalılıkların üzerine düştü. Çocuğun yüzünü dikenler çizik çizik etmişti. Böyle bir gecede<br />

çocukları susturmak mümkün değildi. Gittiğimiz grubun içerisinden birkaç adam öne çıkarak ‘Kimin<br />

küçük çocuğu varsa boğarak öldürsün’ dedi. Ben kalakaldım. Bunu duyan Rıza çocuğun kafasını<br />

göğsüne sıkıca bastırarak onu susturmak istedi ve bana ‘Dur biraz, çocuğun sesini keselim,<br />

sonra yolumuza devam ederiz’ dedi.<br />

Erkekler savaşarak ilerliyorlardı. Kızlar ve gelinlerin esir düşmemesi için çocukların sesinin<br />

bastırılması gerekiyordu. Yarım saat geçtikten sonra yolumuza devam ettik. Sabaha yakın ormanın<br />

yakınlarındaki bir yola çıktık. Orada önce oğlum Vagif’i, sonra ise eşim Rıza’yı kurşunladılar,<br />

ailemiz birbirinden ayrı düştü. Bundan sonra hiçbirinden haber alamadım. Kucağımdaki çocukla<br />

insan seline karışarak ilerledim…*”<br />

*Yayın etiği açısından anlatının devamına yer verilmemiştir.<br />

HAZAR WORLD<br />

35


<strong>HOCALI</strong> <strong>KATLIAMI</strong><br />

değildi. Bu çocuk bir an bile o korkunç geceyi unutamıyor.<br />

Hatırladıkça gözyaşlarını tutamıyor ve babası ile veda<br />

sahnesini anlattığında bir çocuğun yaşadığı o ıstırap insanı<br />

canevinden vuruyor. Hemayil o zamanları şöyle anlatıyor:<br />

“O günler benim hafızama ebediyen silinmeyecek şekilde<br />

kazındı. Biz üç kız kardeştik. Ailemizle birlikte ormana<br />

kaçtık. Babam benim elimden tutmuştu. Kız kardeşimin<br />

birini annem, diğerini ise ninem götürmüştü. Vakit<br />

biraz ilerledikten sonra çocuklar ağlamaya başladılar.<br />

Gece olmasına rağmen atılan mermilerden dolayı<br />

her taraf aydınlıktı. Havan mermileri gökten yağmur<br />

gibi yağıyordu. Bir hayli koştuktan sonra annemden,<br />

ninemden ayrı düştük. O gece sanki tabiat kan ağlıyordu.<br />

Çok kar yağmıştı, hava buz gibiydi. Babam kâh benim<br />

elimden tutuyor kâh savaşıyordu. Sabah oluncaya kadar<br />

koştuk. Yüksek bir tepenin üstünde Ermeniler babamı<br />

kurşunla yaraladılar. Durumu giderek kötüleşiyordu,<br />

sürünemiyordu bile. Ermeni silahlıları çok yakındaydı.<br />

Ben babamın yanına oturdum, ağrıyan bir yerinin olup<br />

olmadığını sordum, ‘Hayır, hiçbir bir yerim ağrımıyor’<br />

dedi. Ama yere uzanıp kalmıştı. Yakınımızda olan Kemal<br />

dayı babama yardım etmek istedi, ancak o da ayağa<br />

kalkamadı. Babam ona beni de alarak Ağdam’a gitmesini<br />

rica etti, ‘Kıyma ona, buralarda kalmasına müsaade etme,<br />

yakalanırsa öldürürler’ dedi. Ben biraz uzaklaşmıştım<br />

ki, babam “Peki sen babanı öptün mü?” diye beni yanına<br />

çağırdı. Aman Allahım… Geri dönerek babamın boynuna<br />

sarıldım, onu yanağından öptüm. O da beni yanağımdan<br />

öptü ve “Git kızım, ben de geleceğim” dedikten sonra bana<br />

son kez sarıldı. Bu benim babamı son görüşüm oldu. O<br />

sahne gözümün önünden hiçbir zaman gitmiyor…”<br />

Hocalı’ya gereken önemi Ulu<br />

Önder Haydar Aliyev verdi. 1994<br />

yılında hayatta kalan, o tüyler<br />

ürpertici geceden kurtulan<br />

insanlarla görüştü. Onların<br />

derdine ortak oldu. Onların tüm<br />

sorunlarının çözümünü devletin<br />

himayesine aldı. 26 Şubat’ı ulusal<br />

yas günü ilan etti.<br />

Bütün bu hatıralar çok taze ama Hocalı soykırımına<br />

önem verilmedi. Hocalı’ya gereken önemi Ulu Önder<br />

Haydar Aliyev verdi. 1994 yılında hayatta kalan, o tüyler<br />

ürpertici geceden kurtulan insanlarla görüştü. Onların<br />

derdine ortak oldu. Onların tüm sorunlarının çözümünü<br />

devletin himayesine aldı. 26 Şubat’ı ulusal yas günü ilan<br />

etti. Dünya devletlerine müracaat edip Azerbaycanlıların<br />

20. yüzyılda soykırıma ve sürgüne maruz kalması ile ilgili<br />

beyanatlar verdi. Bu beyanatlarda halkımızın başından<br />

geçen musibetlerin unutulmaması gerektiğini vurguladı.<br />

Hocalı faciasının üzerinden 24 yıl geçti. Daha da<br />

çok yıllar geçecek ancak ne Hocalı zulmü, ne de<br />

Hocalılıların acıları hafızalardan silinmeyecek, bu acı<br />

küllenmeyecek. Gelecek nesiller, o tüyler ürpertici 26<br />

Şubat gecesini asla unutmayacak.<br />

36 ŞUBAT 2016 SAYI 39


ANALİZ<br />

KANLI OCAK<br />

38<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

AZERBAYCAN<br />

HALKININ<br />

MÜCADELE AZMİNİN<br />

GÖSTERGESİ<br />

KANLI<br />

OCAK<br />

Tarihe Kanlı Ocak olarak geçen ve<br />

bir günde yüzlerce insanın ölümüyle<br />

sonuçlanan 20 Ocak faciası, Sovyetlerin<br />

dağılma sürecine son noktayı koyan<br />

olaylardan birisidir.<br />

DOÇ. DR. VASIF QAFAROV<br />

AZERBAYCAN MILLI İLIMLER<br />

AKADEMISİ<br />

Azerbaycan tarihine Kanlı Ocak<br />

faciası olarak geçen 20 Ocak<br />

1990 olaylarının üzerinden 26<br />

yıl geçti. Eski Sovyet devletinin<br />

askeri araçlarının bu tarihte Azerbaycan<br />

halkına karşı gerçekleştirdiği vahşi terör<br />

saldırısı, aslında insanlığa karşı işlenmiş<br />

en ağır suçlardan biri ve tarihte kara bir<br />

leke olarak duruyor. Milli bağımsızlığı<br />

ve ülkesinin toprak bütünlüğü uğruna<br />

mücadeleye girmiş olan sivil halkın,<br />

yüzlerce suçsuz insanın kitlesel terör<br />

sonucunda katledilmesi ve yaralanması,<br />

totaliter Sovyet rejiminin iflası sürecinde<br />

onun karanlık yüzünü tüm dünyaya bir<br />

kez daha gösterdi.<br />

Sovyet ordusunun büyük bölümünün,<br />

özel harekat kuvvetlerinin ve<br />

askerlerin Bakü’ye yönlendirilmesi<br />

daha önce görülmemiş bir vahşetle<br />

gerçekleştirildi. Komünist diktası, 1956<br />

yılında Macaristan’a, 1968 yılında da<br />

Çekoslovakya’ya karşı gerçekleştirdiği<br />

askeri müdahaleyi, söz konusu<br />

dönemde Sovyetler Birliği’nin üye<br />

ülkelerinden birisi olan Azerbaycan’da da<br />

tekrarlamaktan kaçınmadı. O dönemde<br />

Azerbaycan, komşu Ermenistan’ın<br />

saldırısına maruz kalmıştı. Böyle bir<br />

ortamda Sovyet yönetimi ortaya çıkan bu<br />

anlaşmazlığı çözmek için kesin önlemler<br />

almak yerine, tam tersine, Azerbaycan’a<br />

yönlendirilen 60 bin askerden oluşan<br />

ordu bölümlerinin bünyesine Stavropol,<br />

Krasnodar ve Rostov’dan askeri hizmete<br />

alınmış olan Ermeni asker ve subaylarını,<br />

Sovyetlerin askeri bölümlerinde hizmet<br />

eden Ermenileri, hatta Ermeni acemileri<br />

de katmıştı.<br />

BAKÜ’YE ASKERİ BİRLİK GÖNDERMEYE<br />

GEREK YOKTU<br />

Mihail Gorbaçov başta olmak üzere<br />

Sovyetler Birliği yönetimi Bakü’de<br />

“Rus ve Ermeni kartından” ustalıkla<br />

yararlandı. Güya Bakü’ye gönderilen<br />

askerler, askeriye çalışanlarının ailelerini<br />

HAZAR WORLD<br />

39


ANALİZ<br />

KANLI OCAK<br />

korumak, “aşırı milliyetçiler” tarafından iktidarın zorla<br />

ele geçirilmesine engel olmak amacıyla yönlendirilmişti.<br />

Fakat gerçek söylendiği gibi değildi. Sovyet yönetiminin<br />

“delilleri”, farzımuhal, gerçeğe yakın olsa bile, Bakü’ye<br />

tepeden tırnağa silahlandırılmış askeri birlik göndermeye<br />

gerek yoktu. Zira o dönemde burada ordunun 11.500 askeri,<br />

Savunma Bakanlığı’na bağlı Bakü garnizonunun çok sayıda<br />

askeri birliği ve hava kuvvetleri vardı. 4. ordunun komuta<br />

merkezi de Bakü’de bulunuyordu.<br />

Tüm bunlara rağmen, 19 Ocak 1990 tarihinde Mihail<br />

Gorbaçov S.S.C.B. Anayasası’nın 71. maddesini açık<br />

bir şekilde ihlal ederek, 20 Ocak’tan itibaren Bakü’de<br />

olağanüstü hal ilan edilmesi hakkındaki kararı imzaladı.<br />

Ancak, S.S.C.B. Devlet Güvenliği Komitesi’nin Alfa<br />

Grubu, 19 Ocak saat 19:27’de Azerbaycan televizyonunun<br />

enerji santralini patlattı ve ülkede televizyon yayınları<br />

durduruldu. Geceleyin, askeri birliklerin olağanüstü hal<br />

ilan edildiğinden habersiz olduğu sırada şehre girdi ve halkı<br />

katletti. Gorbaçov’un kararı yürürlüğe girene kadar, yani<br />

20 Ocak saat 00:00’a kadar 9 kişi öldürülmüştü. Bakü’de<br />

olağanüstü hal ilan edildiğine dair bilgi ise halka ancak<br />

20 Ocak sabahı saat 07:00’de ulusal radyo aracılığıyla<br />

bildirildi. O zamana kadar öldürülenlerin sayısı 100’e<br />

ulaşmıştı. Halbuki, Gorbaçov’un Azerbaycan’a atamış<br />

olduğu üst düzey temsilciler Bakü’de olağanüstü hal ilan<br />

edilmeyeceğini beyan ediyorlardı. İşte, yüzlerce insanın<br />

ölümüne neden olduktan sonra Nobel Barış Ödülü’nü alan<br />

Mihail Gorbaçov başta olmak üzere Sovyet İmparatorluğu<br />

yönetimi acımasızca bir katliam gerçekleştirmişti.<br />

havasına bürünmüştü. Ülke genelinde ise 3 gün yas ilan<br />

edilmişti. Azerbaycan’ın tüm bölgelerinde ve Bakü’de<br />

izdihamlara sahne olan matem mitingleri yapılıyordu.<br />

Bakü’de yapılan matem töreninde bir milyondan fazla<br />

insan bulunuyordu. Bu, Azerbaycan halkının hak, adalet,<br />

demokrasi ve bağımsızlık uğruna mücadele azmini<br />

gösteriyordu.<br />

20. yüzyılda Azerbaycan halkı 1918 ve 1991 yıllarında<br />

olmak üzere iki kez bağımsızlığını kazandı. Hem 1918 hem<br />

de 1991’de bağımsızlığın ilan edilmesinden önce Rusya<br />

Ermenilerle işbirliği yaparak Azerbaycan halkına karşı<br />

soykırım yaptı ki, bununla Azerbaycan’ın bağımsızlığına<br />

engel olmak amaçlanıyordu. 28 Mayıs 1918 istiklaline<br />

giden yol Mart 1918 soykırımından, 1991 yılındaki istiklalin<br />

yeniden yapılanmasına giden yol ise 20 Ocak 1990’daki<br />

Kanlı Ocak faciasından geçti. Her ikisinde de halkımız<br />

çok sayıda masum kurban verse de, bu faciaları halkımıza<br />

yaşatan güçler amaçlarına ulaşamadılar ve Azerbaycan’ın<br />

BAŞKENT BAKÜ MATEM HAVASINA BÜRÜNDÜ<br />

Tanklar, zırhlı araçlar Bakü sokaklarında karşılarına<br />

çıkan her şeyi eziyor, askerler her tarafa amansızca kurşun<br />

yağdırıyorlardı. İnsanlar sadece sokaklarda değil, otobüsle<br />

seyahat ederken ya da kendi evlerinde oturdukları yerden<br />

bile kurşunlara hedef oluyorlardı. Yaralıları almaya gelen<br />

ambulanslara ve sağlık çalışanlarına da ateş açıyorlardı.<br />

Birkaç gün içinde 137 kişi öldürüldü, 744 kişi yaralandı, 841<br />

kişi haksız yere hapse mahkum edildi.<br />

Bakü’de olağanüstü hal uygulanmasına rağmen, birçok<br />

insanın katledildiği olayların ardından 22 Ocak’ta<br />

Azerbaycan halkı şehitleri ile vedalaştı. Başkent matem<br />

40<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

bağımsızlığına engel olmayı başaramadılar.<br />

20 Ocak olayı Sovyetler Birliği’nin dağılmasını zorunlu<br />

kılan son kanlı cinayet oldu. Kısa bir süre sonra bu buhran<br />

tüm ülkeyi sardı ve Sovyetlerin çöküşüne, Gorbaçov<br />

yönetiminin iflasına son noktayı Azerbaycan halkının<br />

mücadele azminin ifadesi olarak 20 Ocak olayları koydu.<br />

Bu bakımdan söz konusu olaylar tüm dünyada siyasi<br />

konjonktürün değişmesine sebep oldu, komünist sistemi<br />

tarihin hafızasına gömdü. 20 Ocak’ın tarih için siyasi özeti<br />

tam olarak bundan ibarettir.<br />

20 Ocak 1990 faciasının kurbanları 1918 Mart soykırımının<br />

kurbanlarının yattığı Çemberekend mezarlığına, şimdiki<br />

adıyla Şehitler Hıyabanı’na defnedildiler. Bakü şehrinin<br />

en yüksek noktasında bulunan Şehitler Hıyabanı,<br />

Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna verilen mücadelede şehit<br />

olanların yattığı bu mekan Azerbaycan halkının milli<br />

anıtına dönüştü. Azerbaycan halkı, ülkenin özgürlüğü<br />

uğruna canlarını feda eden şehitlerimizin ve cesur vatan<br />

20 Ocak olayı Sovyetler Birliği’nin<br />

dağılmasını zorunlu kılan son kanlı<br />

cinayet oldu. Kısa bir süre sonra bu<br />

buhran tüm ülkeyi sardı ve<br />

Sovyetlerin çöküşüne, Gorbaçov<br />

yönetiminin iflasına son noktayı<br />

Azerbaycan halkının mücadele<br />

azminin ifadesi olarak 20 Ocak<br />

olayları koydu.<br />

evlatlarının kahramanlık mücadelesini çok büyük bir saygı<br />

ve takdirle anmakta, aziz hatıralarına önem vermekte ve<br />

onların yiğitliklerinin kıymetini bilmektedir.<br />

HAZAR WORLD<br />

41


İNFOGRAFİK<br />

AZERBAYCAN TOPRAKLARININ İŞGALİ<br />

AZERBAYCAN<br />

TOPRAKLARININ İŞGALİ<br />

Kaynak: http://www.mfa.gov.az/files/file/ermenistan_tecavuzu.jpg<br />

http://www.karabakh.az/<br />

42 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

8 Mayıs<br />

1992<br />

ŞUŞA<br />

Arazi<br />

289 km²<br />

İşgal edildiği zaman nüfusu<br />

24900<br />

Şimdiki nüfusu<br />

30690<br />

İşgal edilmiş şehir, kasaba, köy sayısı<br />

1 şehir, 30 köy<br />

Kültürel miras<br />

103<br />

Şehit sayısı<br />

195<br />

Engelli kalanların sayısı<br />

165<br />

Milli kahramanlar<br />

4<br />

Kaynak: http://karabakh.az<br />

HAZAR WORLD<br />

43


BLOG<br />

<strong>HOCALI</strong> SOYKIRIMI<br />

YIKINTILARIN ARDINDAN<br />

ZİHİNLERE KAZINANLAR<br />

Hocalı Soykırımı birçoğumuzun çocukluk, gençlik veya yetişkinlik hafızasında yer<br />

alıyor. Bu olay birilerinden duyduğumuz değil, şahit olduğumuz bir soykırım.<br />

SEDA BİROL<br />

HASEN DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK<br />

MERKEZİ<br />

Savaşlar arkalarında bıraktıkları yıkıntılarla<br />

anılırlar, zihinlere kazınırlar.<br />

Nedeni ya da sonucu neye dayanırsa<br />

dayansın ortaya çıkan vahşet ve yüreklere<br />

kazınan acı kalır sadece hafızalarda.<br />

Hocalı Soykırımı da, insanlığın 21. yüzyılda halen<br />

örtülemeyen ayıplarından biri. Akıllardan<br />

silinmesi ve etkisinin yok edilmesi mümkün<br />

olmayan bu dehşet verici olayın yaraları ne<br />

yazık ki halen sarılamadı.<br />

970 kilometrekarelik bir alana sahip olan<br />

Hocalı şehrinde işgal öncesinde 14.221 kişi<br />

yaşıyordu. Ne yazık ki, 26 Şubat 1992 tarihinde<br />

bu şehirde yüzyılın en kanlı ve acımasız soykırımı<br />

gerçekleşti, Hocalı şehri tamamen yok<br />

edildi.<br />

Hocalı şehri, 1991 yılının Ekim ayı itibarıyla<br />

Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından abluka<br />

altına alındı, bölgeye karayolu ulaşımının<br />

kapanması neticesinde yardımlar ulaştırılamadı.<br />

28 Ocak 1992 tarihine kadar sadece<br />

helikopterlerle yardım sağlanabildi. Ancak<br />

Şuşa şehri yakınlarında sivil bir helikopterin<br />

Ermeniler tarafından düşürülmesi ve 40<br />

kişinin ölmesiyle şehre havayolu ulaşımı da<br />

kapandı. Bu tarihten sonra elektrik ve ikmal<br />

yardımı sağlanamadı, şehir Ermeni ablukasında<br />

yoğun bir bombardımana tutuldu. Şehri<br />

kuşatan birlikler giriş ve çıkışları kapatarak<br />

havadan ve karadan bombardıman yaptıktan<br />

sonra şehre girerek tüm halkı katletti.<br />

Hocalı şehri, 1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat’a<br />

bağlayan gecesinde Ermeni silahlı kuvvetlerine<br />

Rus 366. Motorize Alayı’nın da desteği ile<br />

işgal edildi. Hocalı’da resmi rakamlara göre,<br />

63 çocuk, 106 kadın, 70’ten fazla yaşlı olmak<br />

üzere, 613 kişi katledildi. 1.275 kişi rehin alındı,<br />

25 çocuk hem annesini hem babasını kaybetti,<br />

130 çocuk ya annesini ya da babasını kaybetti,<br />

500’den fazla kişi yaralandı. 8 aile tamamen<br />

yok oldu ve 150 kişi kayboldu.<br />

<strong>HOCALI</strong>’NIN ELE GEÇIRILMESI NEDEN<br />

ÖNEMLIYDI?<br />

Dağlık Karabağ savaşının başlamasından<br />

itibaren stratejik bölgelerden biri olan Hocalı<br />

şehri, hem Ermenistan hem de Rus silahlı<br />

kuvvetleri açısından stratejik hedef olarak<br />

belirlendi. Hocalı şehri, kuzeyde Ağdam,<br />

kuzeydoğuda şimdi lağvedilmiş olan Ağdere<br />

reyonu, doğuda Kelbecer ve Laçin reyonları,<br />

güneyde Şuşa, güneybatıda ise Hocavend<br />

44<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

İşgal tarihi<br />

26 Şubat 1992<br />

Yüzölçümü<br />

970 km 2<br />

İşgalden önceki nüfus<br />

11.567 bin kişi<br />

Mevcut nüfus<br />

14.221 bin kişi<br />

İşgal altındaki yerler<br />

1 şehir 1 kasaba<br />

52 köy<br />

Sosyal-kültürel<br />

mekanlar<br />

80<br />

Şehit sayısı<br />

613<br />

Gazi sayısı<br />

487<br />

Milli kahramanlar<br />

10<br />

Hocalı reyonu ile Bakü<br />

arasındaki mesafe<br />

375 km<br />

reyonu ile sınırlanıyordu. Hocalı şehri Hankendi’nin 10 kilometre<br />

güneydoğusunda, Ağdam-Şuşa ve Askeran-Hankendi<br />

yollarının arasında konumlanıyordu. Şehrin ele geçirilmek<br />

istenmesinin en önemli sebebi ise stratejik konumu. Hocalı<br />

şehrindeki askeri havaalanı Dağlık Karabağ bölgesine ulaşımda<br />

ve askeri yardım naklinde önem taşıyordu. Dağlık Karabağ bölgesinin<br />

tek havalimanı tam da burada yer alıyordu. Halihazırda<br />

Hocalı’dan geçen Askeran-Hankendi yolu ve Hocalı’daki havalimanı<br />

Ermenistan ordusunun işgali altında. Hocalı’yı ele<br />

geçiren Ermeni kuvvetleri, ardından Şuşa, Laçin, Kelbecer,<br />

Ağdere, Ağdam, Fizuli, Cebrail ve Zengilan’ı da ele geçirdi.<br />

Hocalı Soykırımı, tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti.<br />

Ermenistan bu vahşetle hem insan haklarını açıkça ihlal etti<br />

hem de Cenevre Sözleşmesi’ni yok saydı. Dağlık Karabağ ve<br />

çevresindeki 7 reyonun işgali ile BM Güvenlik Konseyi’nin<br />

822, 853, 874 ve 884 no’lu 4 kararı kabul edildi. Bu kararlarda,<br />

Ermeni silahlı birlikleri tarafından işgal edilen toprakların koşulsuz<br />

terk edilmesi açıkça belirtilse de kararlar hiçbir zaman<br />

uygulanmadı. Hiçbir yaptırım gücü olmayan bu kararlara rağmen<br />

Azerbaycan’ın %20’si Ermenistan tarafından işgal edildi.<br />

Resmi rakamlara göre savaş sırasında 20 bin Azerbaycanlı şehit<br />

oldu, 100 bin kişi yaralandı, 50 bin kişi sakat kaldı. Mülteci ve<br />

Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7<br />

reyonun işgali ile BM Güvenlik<br />

Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884<br />

no’lu 4 kararı kabul edildi. Bu<br />

kararlarda, Ermeni silahlı birlikleri<br />

tarafından işgal edilen toprakların<br />

koşulsuz terk edilmesi açıkça<br />

belirtilse de kararlar hiçbir zaman<br />

uygulanmadı.<br />

göçmen sayısı 1 milyonu aştı. Maddi kaybın yaklaşık değeri 320<br />

milyar dolar civarında. İşte bu rakamlar yıkıntıların ne kadar<br />

büyük olduğunu gösteriyor, geride kalanların ruhunda açtığı<br />

tahribat ise hesaplanamayacak boyutta.<br />

HAZAR WORLD<br />

45


ANALİZ<br />

TÜRKMENİSTAN<br />

TÜRKMENİSTAN İÇİN<br />

ALTERNATİF DOĞAL GAZ<br />

PİYASALARININ ÖNEMİ ARTIYOR<br />

Sahip olduğu doğal gaz rezervlerinin büyüklüğüne<br />

rağmen yeterince ihracat gerçekleştiremeyen<br />

Türkmenistan’ın, bu durumu değiştirmek için yeni<br />

pazarlara ihtiyacı var.<br />

DR. EMIN AKHUNDZADA<br />

HASEN PROJELER VE EĞITIM<br />

DIREKTÖRÜ<br />

Türkmenistan 17,5 trilyon metreküplük<br />

rezervi ile dünyada Rusya, İran ve<br />

Katar’dan sonra en çok doğal gaz rezervine<br />

sahip dördüncü ülke konumunda.<br />

Her ne kadar ülke zengin doğal gaz kaynaklarına<br />

sahip olsa da, bu kaynakları yeteri<br />

kadar geliştirip üretime yansıtamadı. Nitekim<br />

dünyadaki doğal gaz rezervlerinin %9,3’üne<br />

sahip olan Türkmenistan, dünyadaki toplam<br />

üretimin sadece %1,9’unu karşılıyor. Bu rakamlardan<br />

da görüldüğü gibi ülkede geliştirilmemiş<br />

birçok doğal gaz sahası bulunuyor. Bu<br />

sahaların geliştirilmesi ile beraber ülkedeki<br />

doğal gaz üretimi gelecek yıllarda çok daha<br />

fazla artacaktır. Türkmenistan’da doğal gaz<br />

tüketimi ise son 10 senede %84 oranında arttı.<br />

Yaklaşık 5,3 milyon nüfusa sahip olan ülkede<br />

2014 senesinde 27,7 milyar metreküp doğal gaz<br />

tüketimi yapıldı. Doğal gaz tüketiminin yüksek<br />

olmasının ana nedenlerinden biri de ülkede<br />

toplam enerji tüketiminde kaynak çeşitliliğinin<br />

yetersiz olması. Türkmenistan’ın toplam<br />

enerji tüketimi %80 doğal gaz ve %20 oranında<br />

petrolden oluşuyor. Enerjide kaynak çeşitliliği<br />

oluşturulamadığı takdirde tüketimin önümüzdeki<br />

10 yılda ikiye katlanacağı öngörülüyor.<br />

46<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

YILLARA GÖRE TÜRKMENISTAN’IN DOĞAL GAZ<br />

TÜKETIMI (MILYAR METREKÜP)<br />

TÜRKMENISTAN’IN DOĞAL GAZ İHRACATINDA<br />

ÜLKELERIN PAYI (2014)<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

Rusya<br />

%21<br />

Kazakistan<br />

%1<br />

ran<br />

%16<br />

Çin<br />

%62<br />

2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2015<br />

day 28 January 16<br />

ÇİN, TÜRKMENİSTAN’IN EN BÜYÜK PAZARI<br />

Ülkede doğal gaz tüketimi kadar üretimi de hızla artıyor.<br />

2009-2014 yılları arasında yaklaşık %91 oranında artan<br />

üretim 69,3 milyar metreküpe ulaştı. Türkmenistan Enerji<br />

Bakanlığı’nın tahminlerine göre ülkenin doğal gaz üretimi<br />

2030 senesinde 230 milyar metreküpe yükselecek. Üretim<br />

artacağı için ülkenin ihracat rakamları da doğal olarak artış<br />

gösterecektir. Peki mevcut pazarlar Türkmenistan’ın artan<br />

ihracatını karşılayabilecek mi?<br />

Türkmenistan 2014 senesine kadar 4 ülkeye doğal gaz<br />

ihraç ediyordu: Çin, Rusya, İran ve Kazakistan. Çin,<br />

Türkmenistan’ın en büyük ihracat pazarı ve 2014 senesinde<br />

ülkenin toplam doğal gaz ihracatının %62’si bu pazara yapıldı.<br />

Fakat Türkmenistan için mevcut pazarlar gelecek vaat<br />

etmiyor. Türkmenistan ikinci en büyük ihracat pazarı olan<br />

Rusya’ya 2014 senesinde 9 milyar metreküp ihracat yapsa<br />

da, Rusya 4 Ocak 2016 itibarıyla Türkmenistan’dan doğal gaz<br />

almayı durdurdu. Rusya gaz alımını durdurmasına gerekçe<br />

olarak fiyatları gösterdi fakat uzmanlara göre gerçek daha<br />

farklı. Rusya özellikle batı tarafından yaptırımlara maruz<br />

bırakıldıktan sonra kendi doğal gazını satmakta güçlük çekiyor.<br />

Bu durum dolaylı olarak Rusya’nın diğer ülkelerden ithal<br />

ettiği doğal gaza olumsuz yansıyor.<br />

Diğer taraftan, Türkmenistan İran’a yıllık yaklaşık 6,5 milyar<br />

metreküp doğal gaz satıyor. Fakat İran da Türkmenistan’dan<br />

aldığı doğal gazı azaltmayı planlıyor. Nitekim İran Petrol<br />

Bakanı Bijen Namdar Zengene 11 Ağustos 2015 tarihinde<br />

yaptığı açıklamada İran’ın artık Türkmenistan doğal gazına<br />

ihtiyacının kalmadığını bildirdi. Batı ile nükleer müzakerelerin<br />

olumlu sonuçlanması İran’ı bu açıklamayı yapmaya<br />

itmiş oldu. Dünyada en büyük ikinci doğal gaz rezervlerine<br />

sahip olan İran’ın önümüzdeki 6-7 sene içerisinde doğal gaz<br />

Türkmenistan için mevcut<br />

pazarlar gelecek vaat etmiyor.<br />

Türkmenistan ikinci en büyük<br />

ihracat pazarı olan Rusya’ya 2014<br />

senesinde 9 milyar metreküp<br />

ihracat yapsa da, Rusya 4 Ocak<br />

2016 itibarıyla Türkmenistan’dan<br />

doğal gaz almayı durdurdu.<br />

üretimini ciddi oranda artıracağı öngörülüyor. Dolayısıyla<br />

İran pazarı da Türkmenistan için artık cazibesini kaybetmiş<br />

durumda.<br />

Öte yandan, Türkmenistan Kazakistan’a yıllık yaklaşık 0,5<br />

milyar metreküp doğal gaz satıyor. Kazakistan özellikle<br />

nüfusun yoğun olarak yaşadığı güney ve doğu bölgelerindeki<br />

ihtiyacı, altyapı yetersizliği nedeniyle Türkmenistan<br />

ve Özbekistan’dan ithal ettiği doğal gazla karşılıyor. Her ne<br />

kadar Kazakistan yaklaşık 2,5 trilyon metreküp doğal gaz<br />

rezervlerine sahip olsa da, bu kaynaklar daha ziyade ülkenin<br />

batısında bulunuyor. Kazakistan’ın batısından güneyine doğal<br />

gaz taşımak için 2010 senesinde Beyneu-Bozoi-Shymkent Boru<br />

Hattı’nın inşasına başlandı. 1475 kilometre uzunluğundaki<br />

boru hattının 2016’nın ikinci çeyreğinde hizmete sunulması<br />

planlanıyor. Dolayısıyla Türkmenistan, Kazakistan’a sattığı<br />

doğal gazı da 2016’nın ikinci yarısından itibaren durdurmak<br />

zorunda kalacaktır.<br />

HAZAR WORLD<br />

47


TÜRKMENİSTAN<br />

TAPI İÇİN HALA SOMUT ADIM ATILAMADI<br />

Mevcut pazarlara bakıldığında, diğerlerine nazaran sadece<br />

Çin, Türkmenistan için gelecek vaat ediyor. Türkmenistan’ın<br />

Çin’e yapacağı ihracatın ise 2020 senesinde 65 milyar metreküpe<br />

yükseleceği planlanıyor. Bu durumda Türkmenistan<br />

yeni pazarlara yönelemezse Çin’e olan tek taraflı bağımlılığı<br />

artmış olacak. Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-<br />

Hindistan (TAPI) Boru Hattı vasıtasıyla Pakistan ve<br />

Hindistan pazarlarına yıllık 33 milyar metreküp doğal<br />

gaz satmayı hedefleyen Türkmenistan açısından özellikle<br />

Afganistan’daki istikrarsız ortam projenin gerçekleştirilmesinin<br />

önündeki en büyük engel olarak kabul ediliyor.<br />

Taraflar 2012 senesinde hükümetler arası anlaşmalara imza<br />

atmış olmasına rağmen projenin yapımı ile ilgili hala somut<br />

adım atılamadı.<br />

Bu bağlamda Türkmenistan için Türkiye ve Avrupa Birliği<br />

pazarları önem arz ediyor. Aslında Türkiye ve Türkmenistan<br />

1997 senesinde yıllık 30 milyar metreküplük doğal gaz anlaşması<br />

yapmışlardı. Söz konusu anlaşmaya göre Türkmenistan,<br />

Türkiye’ye yıllık 16 milyar metreküp ve Avrupa’ya 14 milyar<br />

metreküp gaz ihraç edecekti. Bunun için Türkmenistan ile<br />

Azerbaycan arasında Hazar Denizi’nin altından geçecek,<br />

uzunluğu 300 kilometre ve kapasitesi 30 milyar metreküp<br />

olan Trans Hazar Boru Hattı’nın yapımı planlanıyordu.<br />

Ancak, Türkmenistan’daki altyapı yetersizliği boru hattının<br />

yapımının önündeki engellerden biri olarak görüldü. Keza<br />

Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-<br />

Hindistan (TAPI) Boru Hattı<br />

vasıtasıyla Pakistan ve Hindistan<br />

pazarlarına yıllık 33 milyar<br />

metreküp doğal gaz satmayı<br />

hedefleyen Türkmenistan açısından<br />

özellikle Afganistan’daki istikrarsız<br />

ortam projenin gerçekleştirilmesinin<br />

önündeki en büyük engel olarak<br />

kabul ediliyor.<br />

Türkmenistan’ın doğal gaz rezervlerinin büyük kısmı doğuda<br />

Galkınış doğal gaz sahasında bulunduğundan, doğal gazı<br />

doğudan batıya taşımak için ülke dahilinde doğu-batı boru<br />

hattının yapımına ihtiyaç duyuluyordu. Öte yandan şimdiye<br />

kadar Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması<br />

için bir boru hattı yoktu. Türkmenistan, 23 Aralık 2015<br />

tarihinde 773 kilometre ve 30 milyar metreküp kapasiteli<br />

Doğu-Batı Boru Hattı’nın inşasını tamamlayarak hizmete<br />

48 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

TRANS HAZAR BORU HATTI<br />

RUSYA<br />

KAZAKİSTAN<br />

GÜRCİSTAN<br />

Rusya’ya giden<br />

boru hattı<br />

AZERBAYCAN<br />

Türkiye ve Gürcistan’a<br />

giden boru hattı<br />

Bakü<br />

Türkmenbaşı<br />

TÜRKMENİSTAN<br />

Sangaçal<br />

Terminali<br />

İRAN<br />

* Harita ölçekli değildir<br />

Yapımı planlanan Trans Hazar Boru Hattı<br />

Kaynak: http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2015/06/trans-caspian-gas-pipeline.jpg<br />

sundu. Dolayısıyla Türkmenistan artık doğudaki doğal gazını<br />

batıya rahat bir şekilde taşıyabiliyor. Doğu-Batı hattının yapılmasıyla<br />

beraber Trans Hazar Boru Hattı’nın önündeki önemli<br />

engellerden biri de kalkmış oldu. Boru hattı yapıldıktan sonra,<br />

Türkmenistan Güney Gaz Koridoru vasıtasıyla Türkiye<br />

ve Avrupa’ya doğal gaz satabilecek. Bu kapsamda 2015 yılının<br />

Mayıs ayında Azerbaycan, Türkmenistan ve Türkiye Enerji<br />

Bakanları ile Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu<br />

Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic Aşgabat’taki zirvede bir<br />

araya gelerek Türkmenistan doğal gazının Türkiye ve AB’ye<br />

pazarlanmasını müzakere ettiler. Zirve sonrasında taraflar<br />

Türkmenistan doğal gazının Avrupa’ya pazarlanması noktasında<br />

ortak çalışma yapacaklarını beyan ettiler. Ayrıca,<br />

Sefcovic zirve sonrasında yaptığı açıklamada Türkmenistan<br />

doğal gazının 2019 senesinden itibaren AB’ye ulaşacağını<br />

tahmin ettiklerini dile getirdi.<br />

YAPAY SORUNLAR BORU HATTI YAPIMINI ENGELLİYOR<br />

Rusya, Hazar’ın hukuki statüsünü ve Hazar’da oluşabilecek<br />

çevresel sorunları gerekçe göstererek boru hattının yapımına<br />

karşı çıkıyor. Fakat birçok uzman, Rusya’nın bu tutumunun<br />

siyasi olduğunu ve Hazar’ın hukuki statüsünün sadece<br />

yapay bir sorun olarak gündemde tutulduğunu düşünüyor.<br />

Uzmanlara göre Rusya, Avrupa pazarını başka rakiplerle<br />

paylaşmak istemediği için bu adımı attı. Dolayısıyla taraflar<br />

kendi aralarında anlaştığı takdirde Trans Hazar Boru Hattı<br />

projesinin gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir sorun kalmayacak.<br />

Nitekim Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli<br />

Berdimuhamedov 12 Aralık 2015 tarihinde yaptığı açıklamada<br />

Türkmenistan’ın iştirak ettiği doğal gaz projelerinin herhangi<br />

bir jeopolitik etkene tabi olmadığını beyan etti.<br />

Sonuç olarak, Türkmenistan ciddi doğal gaz rezervlerine<br />

sahip fakat ülke özellikle ürettiği doğal gazı pazarlama<br />

noktasında sorun yaşıyor. Her ne kadar Türkmenistan 2014<br />

senesinde 4 ülkeye doğal gaz ihraç etse de, Türkmenistan<br />

için mevcut pazarlardan sadece Çin gelecek vaat ediyor.<br />

Fakat ülkenin Çin’e aşırı bağımlılığı ülkeyi enerji güvenliği<br />

anlamında büyük sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu<br />

bağlamda Türkmenistan’ın en kısa zamanda yeni pazarlara<br />

yönelmesi, enerji güvenliği açısından hayati önemi haiz.<br />

TAPI projesi gelecek için umut vaat etse de, Afganistan’daki<br />

istikrarsız ortam projenin kısa zamanda gerçekleştirilmesini<br />

engelliyor. Türkmenistan’ın Güney Gaz Koridoru vasıtasıyla<br />

Türkiye ve Avrupa pazarlarına açılması, ülkenin pazar<br />

konusundaki engellerini kaldırmış olacak. Bu bağlamda<br />

Trans Hazar Boru Hattı projesinin gerçekleştirilmesi önem<br />

arz ediyor. Projenin yapımı ile beraber hem Türkmenistan<br />

dünyanın en büyük ikinci doğal gaz piyasasına erişme fırsatını<br />

yakalayacak hem de Türkiye ve AB, Rusya’ya olan aşırı<br />

bağımlılığı azaltabilecek.<br />

HAZAR WORLD<br />

49


GENİŞ AÇI<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />

RAKAMLAR ORANLARA YANSIMADI:<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />

Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinin paralel bir şekilde büyümesi iki<br />

ülke arasındaki işbirliğinin de derinleşmesini sağladı.<br />

DOÇ. DR. FATIH MACIT<br />

HASEN ENERJI VE EKONOMI<br />

ARAŞTIRMALARI MERKEZI UZMANI<br />

Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin<br />

hızlı bir büyüme yaşadığı 2003-2014<br />

arası dönemde Türkiye ve Kazakistan<br />

ekonomileri genel trende uygun bir<br />

ekonomik görünüm sergiledi. 2001 krizi sonrası<br />

özellikle bankacılık sektöründe ciddi bir<br />

konsolidasyon yaşayan Türkiye ekonomisi,<br />

bu dönemde küresel likiditenin bolluğunu<br />

da arkasına alarak iç talep odaklı bir büyüme<br />

ivmesi yakaladı. 2009 yılında yaşanan küresel<br />

krizde ekonomi %4’ün üzerinde bir küçülme<br />

göstermiş olmasına rağmen 2003-2014 arası<br />

dönemde ortalama ekonomik büyüme %5<br />

seviyesine yaklaştı.<br />

Aynı dönemde Kazakistan ekonomisi de yıllık<br />

ortalama %7’ye yakın bir büyüme oranı yakalarken<br />

büyümenin dinamikleri genel olarak<br />

ülkenin zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına<br />

dayanıyor. 2002 yılından sonra hızlı bir şekilde<br />

yükselen petrol fiyatları, ülkenin gelirlerinin<br />

önemli ölçüde artmasını sağladı ve ekonomik büyümenin<br />

ana nedeni oldu. 2014 yılı sonu itibariyle<br />

bakıldığında Kazakistan’ın toplam ihracatının<br />

yaklaşık %76’sının petrol ve diğer mineral yakıtlardan<br />

geldiği görülüyor. İki ülkenin yaşadığı<br />

ekonomik gelişmeye paralel olarak ticari ilişkiler<br />

de ilerleme gösterdi. Fakat rakamlara baktığımızda<br />

bu ilişkinin istenen boyutta olduğunu<br />

söylemek zor görünüyor. Türkiye ve Kazakistan<br />

arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişimini dış<br />

ticaret ve yatırımlar olmak üzere iki ana başlık<br />

çerçevesinde değerlendirmek yerinde olur.<br />

İKİ ÜLKE ARASINDA TİCARET HACMİ<br />

ARTTI, AMA…<br />

Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinde görülen<br />

büyüme doğal olarak iki ülke arasında ticaret<br />

hacminin de artmasına neden oldu. 2006 yılın-<br />

50<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

10<br />

2006 yılında iki ülke arasındaki<br />

toplam ticaret hacmi 1 milyar 691<br />

milyon dolar seviyesinde iken<br />

2014 yılı sonu itibariyle bu rakam<br />

2 milyar 214 milyon dolara kadar<br />

yükseldi. Bu süreçte Kazakistan<br />

sürekli olarak Türkiye’nin dış<br />

ticarette açık verdiği bir ülke<br />

konumunda oldu.<br />

2003 7,5<br />

2004 2005 2006 2007<br />

5<br />

2008 -2,5<br />

2009 2010 2,5<br />

2011<br />

-5 2012<br />

0 2013<br />

2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012<br />

2013<br />

2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009<br />

2014<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

0<br />

5<br />

7,5<br />

YILLIK EKONOMIK BÜYÜME ORANLARI<br />

2,5<br />

-2,5<br />

-5<br />

10<br />

2014<br />

da iki ülke arasındaki toplam ticaret hacmi 1 milyar 691 milyon<br />

dolar seviyesinde iken 2014 yılı sonu itibariyle Kazakistan bu rakam 2 milyar<br />

214 milyon dolara kadar yükseldi. Bu süreçte Kazakistan<br />

sürekli olarak Türkiye’nin dış ticarette açık verdiği bir ülke konumunda<br />

oldu. Ürün bazında bakıldığında rafine edilmiş petrol<br />

ürünleri, demir-çelik dışındaki ana metal sanayi ürünleri,<br />

bitkisel ürünler ve tahıllar Kazakistan’ın Türkiye’ye ihraç ettiği<br />

ana kalemler olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin Kazakistan’a<br />

ihraç ettiği ürünler arasında ise tekstil ve giyim eşyası, kimyasal<br />

madde ve ürünler, plastik ürünleri, genel ve özel amaçlı makineler<br />

ve mobilya gibi ürünler ilk sıralarda yer alıyor.<br />

Kazakistan’ın ihracatının önemli bir kısmı petrol ve diğer mineral<br />

yakıtlardan oluştuğundan iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin<br />

istenen boyutta olup olmadığını anlamak için Türkiye’nin<br />

Kazakistan’ın dünyadan yaptığı ithalattan ne kadar pay alabildiğine<br />

ve hangi konumda olduğuna bakmak daha faydalı olur.<br />

Kazakistan<br />

Türkiye<br />

Kazakistan<br />

Türkiye<br />

Türkiye<br />

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası<br />

3000<br />

TÜRKİYE’NİN KAZAKİSTAN 2500 DIŞ TİCARETİNDEKİ PAYI DÜŞÜK<br />

Türkiye’nin 2006 yılında yaklaşık 697 milyon dolar ihracat gerçekleştirdiği<br />

Kazakistan’a ihracatını 2014 yılı sonu itibariyle 1<br />

2000<br />

milyar dolar düzeyine kadar yükseltmiş olması iki ülke arasındaki<br />

ticari ilişkilerin seyri açısından olumlu değerlendirilebilir.<br />

Fakat Kazakistan’ın<br />

1500<br />

dünyadan yaptığı toplam ithalat içerisinde<br />

Türkiye’nin payının sadece %2,47 olduğu dikkate alındığında<br />

aslında iki ülke 1000 arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesine<br />

yönelik alınacak uzun bir mesafe olduğu görülüyor. 2014 yılı<br />

sonu itibariyle 500 rakamlara bakıldığında Kazakistan’a Rusya 13,8<br />

TÜRKIYE-KAZAKISTAN DIŞ TICARET (MILYON $)<br />

0<br />

-500<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

İhracat<br />

İthalat<br />

Dõş Ticaret Dengesi<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015<br />

-1000<br />

-1500<br />

3000<br />

2500<br />

2000<br />

1500<br />

1000<br />

500<br />

0<br />

-500<br />

Kaynak: TÜİK<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

İhracat<br />

İthalat<br />

Dõş Ticaret Dengesi<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015<br />

-1000<br />

-1500<br />

HAZAR WORLD<br />

51


ABD Ukrayna<br />

Fransa<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />

15000<br />

KAZAKISTAN İTHALATTA İLK 10 ÜLKE (MILYON $)<br />

12500<br />

10000<br />

7500<br />

5000<br />

2500<br />

0<br />

Rusya<br />

Çin<br />

Almanya<br />

Kaynak: Trademap.org<br />

Kore<br />

İtalya<br />

Türkiye<br />

Özbekistan<br />

milyar dolar, Çin ise 7,4 milyar dolar ihracat gerçekleştirerek<br />

ülkenin yaptığı toplam ithalattan %50’nin üstünde pay aldılar.<br />

2010 yılında Rusya ve Çin’in Kazakistan’ın toplam ithalatından<br />

aldığı payın %39 olduğu dikkate alındığında Türkiye’ye kıyasla<br />

iki ülkenin Kazakistan’ın ekonomik gelişiminden ne kadar<br />

fayda sağladıkları daha iyi anlaşılıyor. Özellikle Rusya, Gümrük<br />

Birliği Anlaşması’nın hayata geçmesiyle birlikte Kazakistan’ın<br />

dış ticaretindeki rolünü önemli ölçüde artırdı. Bu ülkelerin<br />

ardından yine Almanya, ABD ve Ukrayna diğer önemli ticaret<br />

partnerleri olarak ön plana çıkıyor. Dolayısıyla bu rakamlara<br />

bakıldığında Türkiye her ne kadar rakamsal olarak Kazakistan<br />

ile ticari ilişkilerini geliştirmiş olsa da oransal açıdan bakıldığında<br />

aslında durağan ve ciddi şekilde geliştirilmesi gereken bir<br />

seyrin olduğu görülüyor.<br />

KARŞILIKLI YATIRIM İLİŞKİSİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR<br />

Türkiye ile Kazakistan arasındaki ekonomik ilişkilerde diğer<br />

bir konu da karşılıklı yatırımlar. Resmi rakamlara göre<br />

Türkiye’nin Kazakistan’daki yatırımlarının birikimli tutarı 2,5<br />

milyar doların üzerinde. Kazakistan İstatistik Ajansı verilerine<br />

göre Türkiye yabancı sermayeli şirket sayısı açısından Rusya<br />

ve Çin’den sonra Kazakistan’da üçüncü ülke konumunda. Geçtiğimiz<br />

yıllarda Kazakistan’da özellikle inşaat sektöründe çok<br />

önemli projelere imza atan Türk firmaları açısından gıda sanayi,<br />

tarım, finans ve bankacılık, tıbbi hizmetler ve malzemeler,<br />

otomotiv sektörü ve inşaat malzemeleri yeni yatırım alanları<br />

olarak muhakkak dikkate alınmalı.<br />

Türkiye’nin Kazakistan’da yatırımlarını artırması anlamında<br />

bir fırsat olduğu gibi Kazak yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesi<br />

anlamında da ciddi bir yol alınması gerektiği görülüyor.<br />

Kazakistan’ın geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’ye yaptığı en büyük<br />

Türkiye’nin potansiyel arz eden<br />

sektörlerde Kazak yatırımcılara<br />

yönelik çalışma yapması<br />

önümüzdeki dönemde karşılıklı<br />

yatırımlar anlamında da<br />

ekonomik ilişkilerin gelişmesi<br />

açısından büyük önem arz ediyor.<br />

doğrudan yatırım, Kazakistan Devlet Fonu Samruk Kazyna’nın<br />

Şekerbank’ın %33,6 oranında payını satın alması oldu. Genel<br />

olarak bakıldığında Kazakistan’ın yurt dışında bulunan 33 milyar<br />

dolara yakın doğrudan yatırımlarında Türkiye maalesef ilk<br />

sıralarda yer almıyor. Hollanda birikimli olarak 16,3 milyar dolar<br />

Kazak sermayesine ev sahipliği yaparken İngiltere’de bu rakam<br />

7,7 milyar doları geçiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin potansiyel arz<br />

eden sektörlerde Kazak yatırımcılara yönelik çalışma yapması<br />

önümüzdeki dönemde karşılıklı yatırımlar anlamında da ekonomik<br />

ilişkilerin gelişmesi açısından büyük önem arz ediyor. Bu<br />

noktada sadece doğrudan yatırımlar değil portföy yatırımları da<br />

Türkiye’nin Kazakistan ile ilişkileri anlamında üstünde durması<br />

gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Kazakistan’ın toplam<br />

69 milyar dolara yakın portföy yatırımlarının 40 milyar doları<br />

ABD tahvillerinde bulunuyor. Türkiye’nin sadece 75 milyon dolar<br />

pay alabildiği bu pastadan daha fazla istifade edebilmesi için<br />

çalışma yapması gerektiği net bir şekilde görülüyor.<br />

52 ŞUBAT 2016 SAYI 39


SON GÖNDERİM TARİHİ<br />

01 MART 2016<br />

MAKALE<br />

ÇAGRISI<br />

BAKÜ<br />

EKIM 2016<br />

“TARIHTEN GELECEGE HAZAR”<br />

Hazar Bölgesi Tarihi<br />

• Hazar Denizi’nin Coğrafi Tarihi<br />

• Tarihte Hazar Bölgesi’nin Avrasya<br />

Ticaretindeki Önemi<br />

• Hazar Denizi’nin Tarihsel Jeopolitik<br />

Önemi<br />

• Hazar Denizi’nde Sualtı Arkeolojisi<br />

ve Batıklar<br />

• Hazar Denizi Tarihi Haritaları<br />

• Hazar Bölgesinin Enerji Tarihi<br />

• Hazar Bölgesi’nin Tarihi Süreç<br />

İçindeki Ekonomisi ve Ticaret<br />

Diplomasisi<br />

Günümüzde ve Gelecekte Hazar<br />

• Stratejik Konumu<br />

• Kombine Taşımacılık<br />

• Doğal Kaynaklar<br />

• Ekonomik İşbirliği<br />

• Hazar Bölgesi’ndeki Ortak Çıkarlar ve<br />

İşbirliği<br />

• Hazar Bölgesinin Enerji Kaynakları<br />

ve Modern Dünyada Enerji Güvenliği<br />

Problemleri<br />

• Uluslararası İlişkilerde Hazar Bölgesi<br />

• Hazar Bölgesinin Ekolojik Durumu<br />

cfbaku@hazar.org<br />

Detaylı bilgi için:<br />

www.caspianforum.org<br />

w w w . h a z a r . o r g


YAKIN PLAN<br />

TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜ<br />

REKABETTE KARTLARI DOĞRU<br />

OYNAMAK GEREKİYOR<br />

İran’a ambargoların kaldırılması ile birlikte Türkiye’ye yeni bir rakip<br />

daha geldi. Ancak Türkiye’nin pazarını ve yerli üretimini koruyabilmesi<br />

için bu ülkeye karşı rekabet gücünü hızla artırması gerekiyor.<br />

FIGEN AYPEK AYVACI<br />

Süper marketlerin hayatımıza<br />

girmesiyle bakkalların nasıl<br />

yok olduğuna bakkalların<br />

çöküşü tamamen gözümüzün<br />

önünde gerçekleştiği için hepimiz<br />

tanık olduk. Bu aslında büyük balığın<br />

küçük balığı yutma hikayesiydi. Bir<br />

bakıma sisteme ayak uyduramayanların<br />

kenara çekildiğini gösteriyordu. Eğer<br />

rekabet edemiyorsanız tarih olmaya<br />

mahkumsunuz demektir. İşte rekabet<br />

edebilmek bu kadar önemli. Şimdilerde<br />

dünyanın gündeminde İran’ın küresel<br />

ekonomiye katılımı var. Elbette bu<br />

gündem Türkiye’yi de çok yakından<br />

ilgilendiriyor. Batılı devletlerle İran<br />

arasında varılan anlaşma, İran’ın küresel<br />

rekabet ekosistemine hızlıca adapte olma<br />

çalışmaları başlatmasına neden oldu.<br />

Bu süreçte Türkiye’yi bekleyen zorlu<br />

54<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

rekabetlerden biri de özellikle petrokimya sektöründe<br />

yaşanacak.<br />

Dünya petrokimya sektörü sıralamasının ilk üç<br />

sırasında ABD, Çin ve Suudi Arabistan var. Ancak<br />

dördüncü sıradaki Güney Kore’yi de yatırım iklimi<br />

benzerliği açısından burada saymakta fayda var.<br />

İran da bu listede ön sıralarda yer almaya çalışıyor.<br />

Fakat bu esnada Türkiye’nin petrokimya sektörünü<br />

de tehdit ediyor. Peki Türkiye bu listenin neresinde?<br />

Türkiye maalesef bu listede 34. sırada yer alıyor.<br />

Dünyanın yıllık etilen kapasitesi 151 milyar ton ve<br />

Türkiye bu kapasitenin sadece %0.39’una sahip.<br />

Halbuki Türkiye bu sıralamada Güney Kore’nin<br />

bulunduğu yeri hak ediyor. Çünkü Güney Kore<br />

Türkiye ile aynı yıllarda petrokimya sektörüne<br />

girdi ve Türkiye gibi zengin petrol ve doğal gaz<br />

rezervlerine sahip değil. Buna rağmen dünya etilen<br />

kapasitesinin yılda 15 milyar tondan fazlası Güney<br />

Kore’de üretiliyor. HASEN Uzmanı Doç. Dr. Fatih<br />

Macit, Güney Kore’nin bu yükselişini petrokimya<br />

sanayinin stratejik bir sektör olarak görülmesine ve<br />

bir dönem yerli üreticinin yüksek gümrük vergileriyle<br />

korunmasına bağlıyor: “Dünyada petrokimya<br />

sektörüne yönelik yatırımların yoğunlaştığı bu<br />

bölgelere bakıldığında yatırımlar açısından iki önemli<br />

teşvik edici faktör ortaya çıkıyor. Enerji ve hammadde<br />

maliyetlerinin toplam maliyetlerin yaklaşık %60-<br />

70’ini oluşturduğu sektörde, yatırımlar bu anlamda<br />

rekabet avantajının olduğu ülkeleri tercih ediyor.<br />

Ülkeler petrokimya sektörüne yönelik yatırımları<br />

teşvik etmek için özellikle bu alanda politikalar<br />

geliştiriyor.”<br />

Örneğin Çin’de petrokimya üreticileri kömür<br />

kaynaklarını sıfıra yakın maliyetle ve çevre<br />

regülasyonları sınırlaması olmadan hammadde olarak<br />

kullanabilirken Suudi Arabistan ise petrokimya<br />

üreticilerine hammadde olarak kullanılan propanı<br />

%30 daha düşük fiyatlarla sübvanse ederek veriyor.<br />

Ancak bu üç ülke arasında özellikle Güney Kore’nin<br />

petrokimyadaki başarısı Türkiye için ilham verici<br />

bir vaka çalışması. Büyük resme bakıldığında sanki<br />

birbirinden ayrı durumlarmış gibi görünen İran’ın<br />

küresel ticarete katılımı, yerli üreticiyi koruma<br />

faktörü, petrol ve doğal gaz fakiri Güney Kore’nin<br />

hikayesi Türkiye’nin petrokimya sektöründe ya da<br />

benzer alanlarda arzu edilen yere ulaşması için önemli<br />

veriler.<br />

ŞİMDİ YATIRIMI ÇEKME ZAMANI<br />

Başlangıç için asıl sorulması gereken soru şu: Türkiye<br />

petrokimya sektöründe bir pazar olarak mı kalacak<br />

yoksa yatırım yapılan bir ülke mi olacak? Ya da<br />

soruyu tüm sektörlere yayarsak Türkiye, İran’ın<br />

bu rekabet zincirine dahil olmasıyla elindekileri<br />

paylaşacak mı yoksa korumanın yollarını mı<br />

arayacak? İşte bugün Türkiye’nin bu konuda acilen<br />

karar vermesi gerekiyor. Türkiye bir anlamda yol<br />

ayrımında bulunuyor.<br />

Türkiye, İran’ın rekabet zincirine<br />

dahil olmasıyla elindekileri<br />

paylaşacak mı yoksa korumanın<br />

yollarını mı arayacak? İşte bugün<br />

Türkiye’nin bu konuda acilen karar<br />

vermesi gerekiyor. Türkiye bir<br />

anlamda yol ayrımında bulunuyor.<br />

Yine petrokimya üzerinden gidecek olursak bundan 50<br />

yıl önce petrokimya sektörüne adım atan Türkiye’nin<br />

sadece pazar olmak istemediği yönünde bir rota çizdiği<br />

belli. Ancak dünyada petrokimya sektörüne her yıl 30<br />

milyon ton kapasite dahil olurken petrokimya sektörü<br />

ile ilgili Türkiye’ye neden yatırım gelmediğini de çok<br />

iyi sorgulamak ve bu konuya dair çözümler üretmek<br />

gerekiyor. Bu durumun üstüne bir de Türkiye’yi hem<br />

petrokimya sektöründe hem de petrokimya ürünlerinin<br />

hammadde olarak kullanıldığı plastik sektöründe<br />

ciddi olarak zorlayacak olan İran’ın bu senaryoya dahil<br />

HAZAR WORLD<br />

55


TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜ<br />

olması mevcut filmin gidişatını değiştirecek. İşte bu<br />

gidişatın Türkiye’nin lehine dönmesi için Türkiye’nin<br />

çok hızlı hareket etmesi gerekiyor. Çünkü İran daha<br />

ambargolar kalkmadan petrokimya üretimine hız<br />

verdi. 2015 Mart ayının ortasından 2016 Ocak ayının<br />

ortasına kadar İran’ın petrokimya ihracatı %21 oranında<br />

arttı. Yani başka bir ifade ile bu periyotta 14,3 milyon<br />

ton petrokimyasal ürün ihraç edildi. Bir önceki yıl<br />

aynı periyotta ise bu rakam 11,3 milyon ton olarak<br />

gerçekleşmişti. Kabaca İran’ın yıllık petrokimya üretimi<br />

54,5 milyon ton kurulu kapasite altında 47 milyon ton<br />

civarında ve ihracatı 12 milyar doları buluyor. Kapasite<br />

artarken İran’a olası yatırım haberleri de geliyor. Alman<br />

şirketlerinin İran petrokimya sektörüne 12 milyar<br />

dolarlık yatırım yapacağı konuşulanlar arasında.<br />

İran Ulusal Petrokimya Şirketi (NPC) Direktörü<br />

Sheri Moqaddam da yaptığı bir açıklama ile yabancı<br />

şirketlerin İran petrokimya sektörüne yatırım yapmak<br />

için istekli olduklarını söyledi.<br />

ULAŞTIRMADA ÜS OL, REKABETTE AVANTAJ SAĞLA<br />

İran’da tüm bu gelişmeler olurken Türkiye’nin<br />

de acilen pozisyon alması gerekiyor. İran’ın sahip<br />

olduğu hammadde avantajına karşılık olarak rekabet<br />

stratejilerini bir an evvel ortaya koyması gereken<br />

Dünyanın ticaret merkezlerinden<br />

biri olan AB’yi üretim merkezi<br />

Asya’ya bağlayan yollar üzerinde<br />

bulunan Türkiye ile İran’ın rekabete<br />

girmek yerine başka seçenekler<br />

üzerine odaklanmaları gerekiyor.<br />

Türkiye’nin elinde bir de güçlü avantaj var: Ulaştırma.<br />

Dünya Bankası’nın Küresel Rekabet Endeksi’nin<br />

belirleyicileri olarak ortaya koyduğu 12 kriterden biri de<br />

temel gereksinimler başlığının altında bulunan altyapı.<br />

İşte bu nedenle ulaştırma, Türkiye için ucuz hammadde<br />

kozunu elinde bulunduran İran’a karşı önemli bir fırsat.<br />

Bölgedeki ulaştırma projelerinin teker teker hayata<br />

geçirilmesiyle Türkiye’nin ulaştırma konusunda küresel<br />

ticaretin önemli bir merkezine dönüşeceğinin altını<br />

çizmek yerinde olacak. Çünkü ulaştırma, üretimin diğer<br />

pazarlara yönlendirilmesi sürecinde önemli bir halka.<br />

Dünyanın ticaret merkezlerinden biri olan AB’yi üretim<br />

merkezi Asya’ya bağlayan yollar üzerinde bulunan<br />

56 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

Türkiye’nin belli bir rekabet<br />

düzeyine ulaşamadığı sektörlerde<br />

yerli üreticiyi koruyan bir politika<br />

izlemesi uzun vadede ülkenin yerli<br />

üretiminin artmasını sağlayabilir.<br />

Türkiye ile İran’ın rekabete girmek yerine başka<br />

seçenekler üzerine odaklanmaları gerekiyor. Çünkü<br />

Türkiye bu alanda bölgedeki ulaştırma koridorlarının<br />

vazgeçilmez bir parçası. 2014 yılında 811 milyar dolar<br />

olan AB-Asya dış ticaretinin 2020 yılında 1,2 trilyon<br />

dolara çıkacağı öngörüsü elbette bölgede birçok ülkenin<br />

iştahını kabartacak türden bir beklenti. Bu yüzden de<br />

ortaya çıkacak bu ticaret hacminden her iki ülke de<br />

yararlanmak isteyecek.<br />

KAZAN KAZAN POLİTİKASI HER ZAMAN İŞLEMEYEBİLİR<br />

Türkiye sahip olduğu avantajlarla rekabetini<br />

güçlendirirken atılan bazı adımlar da istenen sonucu<br />

veremeyebiliyor. Örneğin 8,2 milyon ton petrokimya<br />

üretim kapasitesine sahip olan Güney Kore ile Serbest<br />

Ticaret Anlaşması’nın Türkiye’nin lehine olmayacağı<br />

görülüyor. İki ülke arasındaki Serbest Ticaret<br />

Anlaşması 2013 yılında imzalandığında aradaki dış<br />

ticaret 5,6 milyar dolardı. Bu rakam bir yıl önce 4,5<br />

milyar dolarken, 2014 yılında ise 6,6 milyar dolar olarak<br />

gerçekleşti. Ancak esasında, dış ticaret hacminden<br />

ziyade Türkiye’nin bu ülkeye ihracat ve ithalatının<br />

ne durumda olduğuna bakılması gerekiyor. Türkiye<br />

2013 yılında 460 milyon dolar olan ihracatını 2014’te<br />

sadece 470 milyon dolara çıkardı. Ancak Güney Kore,<br />

Türkiye’ye ihracatını aynı yıllarda 6 milyar dolardan 7<br />

milyar dolara çıkarmayı başardı. Yani kısacası Serbest<br />

Ticaret Anlaşması’nın şimdilik Türkiye’den çok Güney<br />

Kore’nin menfaatine olduğu açık.<br />

Türkiye’nin belli bir rekabet düzeyine ulaşamadığı<br />

sektörlerde yerli üreticiyi koruyan bir politika izlemesi<br />

uzun vadede ülkenin yerli üretiminin artmasını<br />

sağlayabilir. Çünkü görüldüğü gibi güçlü ülkelerle<br />

yapılan serbest ticaret anlaşmaları Türkiye’ye<br />

yarardan çok zarar getiriyor. Aynı şekilde bugün<br />

ambargoların kaldırılmasıyla küresel ticarete katılan<br />

İran ile yapılabilecek olası serbest ticaret anlaşmaları<br />

yerli üretici göz önünde tutularak ve Güney Kore<br />

örneği hesaba katılarak iki kere düşünülmeli. Öte<br />

yandan Türkiye’ye yatırımı çekecek, rekabet gücü<br />

olan bir ekosistemin yaratılması için başlatılmış ama<br />

olması gerektiği seviyeye getirilememiş sektörlerin de<br />

bir an evvel tekrar ele alınıp bu kapsamda korunması<br />

gerekiyor. Petrokimya sektörü de bunlardan biri.<br />

Sonuç olarak Dünya Bankası’nın 2014-2015’i içeren<br />

Küresel Rekabet Endeksi’ne bir kez daha göz<br />

atıldığında Türkiye’nin ve İran’ın küresel rekabette ne<br />

durumda oldukları da bugünkü genel resmi veriyor<br />

ama bu ancak mevcut konjonktürde Türkiye’nin<br />

arayı daha da açması gerektiğinin motivasyonu<br />

olabilir. Dünya Bankası ülkeleri faktör, verimlilik ve<br />

yenilikçilik temelli ekonomiler olarak üçe ayırıyor.<br />

Türkiye verimlilik temelliden yenilikçilik temelli<br />

ekonomiye geçişteki ülke olarak tanımlanırken<br />

İran faktör temelliden verimlilik temelliye geçen<br />

ülke olarak tanımlanıyor. Türkiye Küresel Rekabet<br />

Endeksi’nde 144 ülke arasında 45. sırada yer alırken<br />

İran 83. sırada bulunuyor. İran’ın bir önceki dönemde<br />

de aynı sırada yer aldığını hatırlatmakta fayda var.<br />

Ancak Türkiye de bir önceki döneme göre çok ufak<br />

da olsa kan kaybetti ve 44. sıradan 45. sıraya inerken<br />

hesaplanan endeksi de 4,5 puandan 4,46’ya düştü.<br />

Türkiye’nin bir başka avantajı da iş yapma kolaylığı<br />

bakımından İran’ın çok üstünde yer alıyor olması.<br />

Dünya Bankası’nın iş yapma kolaylığı sıralamasında<br />

Türkiye 55. sıradayken İran 130. sırada yer alıyor.<br />

Türkiye’nin bu gibi avantajlarını ön plana çıkarması<br />

ve bunu uluslararası platformlarda yatırımcılara<br />

anlatabilmesi oldukça önemli. Ayrıca Türkiye’nin bu<br />

listede daha üst sıralara çıkması için ulaştırmadan<br />

yerli üretime kadar birçok alanda kartlarını rekabetin<br />

doğasına uygun oynaması gerekiyor.<br />

HAZAR WORLD<br />

57


AKTÜEL<br />

ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

ÖZGÜR KADININ SESİ:<br />

ÖZBEKİSTAN<br />

SİNEMASI<br />

Özbekistan’da sinemanın doğuşu ile toplumda<br />

kadına verilen değer sorgulanmaya ve kadının<br />

özgürlük alanları genişletilmeye başlandı.<br />

01<br />

01<br />

“Gizli Fayton” (1930)<br />

02<br />

“Müslüman Kadını” (1925)<br />

03<br />

“İkinci Es” (1927) poster<br />

04<br />

“İkinci Es” (1927)<br />

05<br />

“Ölüm Minaresi” (1925) poster<br />

06<br />

Orta Asya’nın ilk milli<br />

sinemacısı Hudaybergan<br />

Divanov<br />

RUFAT AGHAYEV<br />

Yazı dizimizin bu sayısında<br />

Özbekistan’ı mercek altına alarak<br />

bu ülkede sinemanın doğuşu<br />

ve gelişmesini inceleyeceğiz.<br />

Sinemanın gelişim sürecinin İkinci<br />

Dünya Savaşı’na kadar olan kısmını siz<br />

değerli okurlarımızın ilginize sunuyoruz.<br />

SİNEMAYA İLK ADIMLAR<br />

Özbekistan’da ilk film gösterimleri 1897<br />

yılında Taşkent şehrinde yapıldı. “Hareket<br />

eden resimler” olarak adlandırılan sinema<br />

tüm dünyaya yayıldığı sırada Orta Asya’ya<br />

(Türkistan’a) geldi. Sinema gösterimleri<br />

seyyar olarak çarşı ve pazarlarda<br />

yapılıyordu. Bu topraklarda ilk film<br />

çekimleri de kendilerine uzak ve gizemli<br />

gelen Doğu’nun esrarengiz havasına<br />

hayran kalan kameramanlar tarafından<br />

yapıldı.<br />

1917 Ekim Devrimi’ne kadar, bu egzotik<br />

toprakları Rus sinemacıların yanı sıra<br />

Fransız Feliks Meskuiç de kameraya aldı.<br />

Meskuiç, 1897 yılında Lumiere Kardeşler<br />

tarafından Rusya’ya gönderilmişti. Bir<br />

süre burada çekimler yaptıktan sonra<br />

Orta Asya’yı dolaşmaya ve buranın<br />

esrarengiz yanlarını filme kaydetmeye<br />

başladı. Meskuiç, Rus kameramanlar ile<br />

beraber Buhara, Taşkent ve Semerkant’ta<br />

02<br />

03 04<br />

58<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

05 06<br />

çekimler yaptı. Çekilen bu filmlerde tatil, ziyafet, gezinti<br />

ve emirlerin av sahneleri yer alıyordu.<br />

Çarlık Rusya döneminde yabancı kameramanların<br />

bu topraklara girmesi bir süre yasaklandı fakat buna<br />

rağmen bazı yabancı kameramanlar Orta Asya’ya,<br />

özellikle de Hive ve Buhara’ya gelmek için vize alabildiler.<br />

1914 yılında vize alarak bu topraklara giren “Hanjankov<br />

ve Ko Anonim Şirketi” buraların yalnızca egzotik<br />

güzelliklerini ve halkın yaşam tarzını yansıtan sahneleri<br />

filme alabildi.<br />

1924 yılı devrimine kadarki sürede Özbekistan’da fotoğraf<br />

ve filmcilikle uğraşan Hudaybergan Divanov, Orta<br />

Asya’nın ilk milli sinemacısıdır. Özbekistan’da devrime<br />

kadar olan sosyal gelişmeleri ve ülkedeki durumu anlatan<br />

belgesel filmler ilk kez onun tarafından çekildi.<br />

SOVYET SİNEMASININ ÖZBEKİSTAN’DAKİ İZLERİ<br />

Türkistan topraklarında film üretimi 1924 yılında başladı.<br />

Bu yıllarda kurulan Rus-Buhara Sinema Yoldaşlık<br />

Müessesesi “Buhkino” birçok belgesel çekimine imza<br />

attı. Bu belgeseller “Orta Asya’yı Gezerken”, “Buhara<br />

Kültür Doğuşu Yolunda”, “Buhara’da Devrimin Yedinci<br />

Yılının Kutlanması”dır. Bu belgeseller ile beraber bir tane<br />

de uzun metraj film çekildi. Rus sinemacıları tarafından<br />

yapılan “Ölüm Minaresi” filminin açık hava çekimleri<br />

Buhara’da, stüdyo çekimleri ise Moskova ve Leningrad’da<br />

gerçekleştirildi.<br />

Ölüm Minaresi filminin çekildiği sıralarda “Sovyet<br />

filmi ne demektir?”, “Sovyet filmi nasıl olmalıdır?”,<br />

“Sovyet sinemasının esası ne olmalıdır?” soruları sinema<br />

çevrelerinde tartışılmaktaydı. Lenin bir konuşmasında<br />

Sovyet sinemasının esas amacını şöyle açıklar: “Bilim<br />

ve sanatı geliştirmek, yeni hayat kurmak, iyi bir gelecek<br />

Özbekistan’da devrime kadar olan<br />

sosyal gelişmeleri ve ülkedeki<br />

durumu anlatan belgesel filmler ilk<br />

kez Hudaybergan Divanov<br />

tarafından çekildi.<br />

uğrunda mücadeleyi yansıtmaktır.” Ayrıca sinemanın<br />

yaygınlaşmaya başladığı bu ilk yıllarda yazılan sinema<br />

makalelerinde, gelecekte milli konularda çekilecek<br />

filmlerde Doğu’nun egzotizmi değil, halkın yaşam tarzı<br />

ve geleneğinin daha olgun ve olduğu gibi gösterilmesi<br />

gerektiği yazılıyordu.<br />

Özbekistan sinema tarihinde, 4 Haziran 1925’te ise<br />

Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti Halk Komiserliği<br />

kararı ile “Özbek Devlet Sinema Tröstü” kuruldu ve<br />

onun nezdinde “Doğu Yıldızı” isimli sinema birliği<br />

oluşturuldu.<br />

KADININ SİNEMADAKİ YANSIMASI<br />

Sovyetlerin yeni kurulduğu ve gelişmeye başladığı bu<br />

yıllarda iç ve dış düşmanlar Özbekistan’da kurulan<br />

Sovyet hükümetini yıkmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda,<br />

ülkeye mümkün olabilecek tüm tahribatlar yapılıyordu.<br />

Çarşafını çıkaran, devrime ait panel ve konferanslara<br />

katılan kadınların taşlanarak öldürüldüğü bu dönemde<br />

Özbek Komünist Partisi “Müslüman Kadını” isimli<br />

filmin çekilmesi kararını aldı. Bu film “Özbek Devlet<br />

Sinema Tröstü”nün yaptığı ilk uzun metrajlı film oldu.<br />

HAZAR WORLD<br />

59


ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

07<br />

09<br />

07<br />

“Rabat’ın Çakalları” (1927).<br />

08<br />

“Azamat” (1940).<br />

09<br />

19. yüzyıl sonu Hive şehri açık<br />

hava tiyatrosu.<br />

10<br />

Fotoğraf makinası ve Özbekler.<br />

11<br />

19. yüzyıl sonu Hive şehri<br />

sinema salonu.<br />

08<br />

10<br />

Vizyona girmesiyle Özbekistan’da büyük ses getiren filmi<br />

halk çok beğendi. Bu filmin başarısı Lenin’in; “Sinema<br />

Doğu’da büyük bir ilgi çekecek ve onun sayesinde yapılan<br />

propaganda çok daha etkili olacaktır” sözlerinin hayata<br />

geçtiğini gösterdi. Bu dönemde Sovyetler ’de yapılan<br />

filmlerde halk çağdaş hayata, kolhoz kuruculuğuna ve<br />

Bolşevizm’e teşvik edildiği gibi kadının köleliği, ezilmesi<br />

ve geçmiş dünyanın kötülüğü yansıtılıyordu.<br />

Bu yıllarda Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti’nde üretilen<br />

bir diğer ilgi çekici eser ise “İkinci Eş” isimli film. Kadının<br />

özgürlüğünün konu edildiği bu filmde toplumdaki çok<br />

eşlilik psikolojisi ve kadına karşı insanlık dışı yaklaşımlar<br />

açıkça dile getiriliyor. Yeni kurulan toplum düzeninde<br />

kadının toplumdaki rolü ve statüsünün daha üstün<br />

olduğu yansıtılıyor. Bu yıllarda yapılan ve Özbekistan’da<br />

sinema izleyicisi tarafından oldukça sevilen bir<br />

diğer yapıt “Rabat’ın Çakalları” filmiydi. Bu filmin<br />

başarısının esas sebebi, Özbek kadın seyircilerinin bu<br />

filmde sanki bir aynada kendi hayatlarının yansımasını<br />

seyretmeleriydi. Bu filmde de toplumda kadına ve kadın<br />

haklarına karşı olan baskı konu ediliyor. Filmin bir diğer<br />

özelliği de, Özbek filmleri arasında sinema için özel<br />

müzik bestelenen ilk film olması. Bu filmin müziğini,<br />

o dönem Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti’nde ünlü bir<br />

sanatçı olan V. Uspenskiy besteledi. Böylelikle 1927’de<br />

çekilen “İkinci Eş” ve “Rabat’ın Çakalları” filmleri<br />

Özbekistan’da ilk sesli filmlerin<br />

gösterimi 1931 yılında Moskova’dan<br />

gönderilen bir ekip tarafından<br />

yapıldı. Bu ekip, Özbekistan’da<br />

kasaba ve köyleri dolaşarak sesli<br />

filmlerin gösterimini sağladı.<br />

Özbekistan’da yeni bir sanat dalı olan sinematografiye<br />

büyük merak olduğunu ve geniş halk kitlelerinin bu<br />

sanata ilgi duyduklarını ortaya çıkardı.<br />

1930’lu yılların Sovyet Özbekistan’ı sinemasını anlatırken<br />

O. Frelih’in yönetmenliğini yaptığı “Dindarın Kızı”<br />

isimli filmden de söz etmeden olmaz. Bu film, doğallığı,<br />

öykünün açıklığı ve milli gelenekleri olduğu gibi<br />

yansıttığından ötürü seyircinin büyük ilgisini kazandı.<br />

Bu yıllarda yapılan ve Özbek sinema seyircisi tarafından<br />

büyük ilgi gören bir diğer film de “Gizli Fayton”dur.<br />

Etkili bir hikayeye sahip olan bu filmde yönetmen, milli<br />

unsurları temel alarak toplumsal açıdan önem verilen<br />

bazı meselelere değiniyor, dönemin zorluklarını ortaya<br />

60 ŞUBAT 2016 SAYI 36


www.hazarworld.com<br />

11<br />

çıkarıyor ve tüm bunları yaparken sinemanın estetiğini<br />

de iyi kullanıyor.<br />

SİNEMADA “SES” VE “SÖZ” DÖNEMİ<br />

Özbekistan’da ilk sesli filmlerin gösterimi 1931 yılında<br />

Moskova’dan gönderilen bir ekip tarafından yapıldı.<br />

Bu ekip, Özbekistan’da kasaba ve köyleri dolaşarak<br />

sesli filmlerin gösterimini sağladı. 1932 yılının sonunda<br />

Özbekistan’da 496 sinema salonu mevcuttu. Bunların<br />

287’si köylerde kurulmuştu. Bu salonlar Sovyet<br />

ideolojisini ve propagandasını halka iletme konusunda<br />

en etkili araçtı. Özbekistan’da sesli filme olan ilgi<br />

beklendiğinden daha çoktu. Dönemin “Özbekistan<br />

Komsomolu” gazetesi bu konuda şu sözleri yazar: “Sesli<br />

filme olan ilgi o kadar büyük ki, biletler seyircinin beşte<br />

birine dahi yetmiyor.”<br />

Stüdyoda sesli film çekmek için gerekli malzeme<br />

olmaması sebebiyle Özbekistan’da ilk sesli film biraz<br />

geç bir tarihte yapıldı. 1936’da bütün malzemeler temin<br />

edildikten sonra “Doğu Sinema Birliği” tarafından”<br />

Sovyet Özbekistan’ı” isimli ilk sesli film belgesel türünde<br />

yapıldı. Sesli filmler sadece sinemacıları değil, aynı<br />

zamanda yazarları da etkiledi. Yazarlar sesli sinemaya<br />

uygun yazacakları senaryolar için stüdyoda verilen<br />

sinema kurslarına katılarak kendilerini geliştirdiler.<br />

1934 yılında, yönetmen A. Usoltsev Moskova’dan<br />

Özbekistan’a davet edildi. 1937’de Usoltsev tarafından<br />

çekilen Özbekistan’ın ilk sesli konulu filmi “Ant”,<br />

Özbekistan’da toprak ve su reformlarını konu alıyordu.<br />

Aynı zamanda Çarlık zamanında ülkede yaşanan<br />

zorluklar ve azaplı günler de sinema filminde yer<br />

aldı. Yönetmen bu filmde oynamaları için tiyatro<br />

oyuncularını davet etmişti. Çünkü sessiz filmlerde<br />

oynayan oyuncuların daha önce ses deneyimleri yoktu<br />

fakat tiyatrocular zaten sesli oynadıkları için daha<br />

deneyimlilerdi. Bu yolla tiyatro oyuncuları da halkın<br />

sevgisini kazandı. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan<br />

sürede Özbekistan’da sadece 4 uzun metraj sesli film<br />

çekildi. Bu filmlerden ilki “Ant”tı, diğerleri ise “Yakut<br />

Yıldızları”, “Azamat” ve “Asal” isimli filmlerdir. Bu<br />

filmlerin temel sıkıntıları aynıydı; oyuncu eksikliği.<br />

Daha önce sesli filmlerde rol almamış oyuncular sesli<br />

filmde oynayabilmeleri için eğitimden geçiyorlardı ve<br />

bu da film çekimlerinin süresini uzatıyordu.<br />

Özbekistan sinema tarihinde sesli filmlerin ortaya<br />

çıkma ve gelişme dönemi 1935-1940’lı yıllar olarak<br />

kabul edilir. Bu dönem aynı zamanda milli sinemanın<br />

profesyonel gelişim yılları olarak da kabul edilir.<br />

Yazı dizimizin gelecek sayısında Özbekistan<br />

sinemasının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki<br />

dönemine ışık tutmaya çalışacağız. Bir sonraki sayıda<br />

görüşmek üzere…<br />

HAZAR WORLD<br />

61


OBJEKTİF<br />

62 ŞUBAT 2016 SAYI 39


www.hazarworld.com<br />

Bu fotoğraf 5 Eylül 2008’de çekildi. Gürcistanlı bu kadın başkent Tiflis’ten 80 km uzaklıkta<br />

bulunan bu bölgede Rusya ve Gürcistan arasındaki savaş sonrası harabeye dönmüş evlerin<br />

önünden geçerken görüntülendi. 27 Ocak 2016’da Uluslararası Ceza Mahkemesi Güney Osetya<br />

savaşında işlenen suçlarla ilgili soruşturma yapılması kararını aldı.<br />

HAZAR WORLD<br />

63


KÜLTÜR & SANAT<br />

FİLM<br />

YÖNETMEN: YÜKSEL AKSU<br />

İFTARLIK GAZOZ<br />

Oyuncular: Cem Yılmaz, Berat Efe Parlar, Okan Avcı<br />

1970’ler Türkiye’sinin barış ve huzur<br />

dolu Ege kasabalarından birinde ailesi<br />

ile beraber yaşayan Adem, zeki ve<br />

çalışkan bir öğrencidir. 5.sınıfı yeni<br />

bitiren Adem, yaz tatilini boş geçirmek<br />

istemez ve ailesine Gazozcu Cibar<br />

Kemal Usta ile çalışmak istediğini söyler.<br />

Zor da olsa ailesinden izin koparan<br />

Adem gazozcu çırağı olarak çalışmaya<br />

başlar. Ramazan ayının başıdır<br />

ve Adem camide imamın oruç ile ilgili anlattıklarını üstüne<br />

alınır, üstelik Berna da oruç tutacaktır. Adem, küçük olduğu<br />

için oruç tutmasına izin vermeyen ailesinden gizli oruç tutmaya<br />

başlar fakat Ege’nin yaz sıcağında, bir yandan gazoz<br />

satarken oruç tutmak hiç de kolay değildir. Hele de orucu<br />

bozmanın kefareti 61 gün iken ve Berna’nın aslında direk<br />

orucu tuttuğunu öğrenmişken! Adem’in yaşadığı bu zorluklar,<br />

onu bir maceranın içine sürükler.<br />

SERGİ<br />

TARİH: 5 HAZİRAN 2016’YA KADAR YER: İSTANBUL MODERN<br />

YOK OLMADAN<br />

“Yok Olmadan” sergisi, doğayla ilgili kavramsal araştırmalar<br />

yapan ve ekolojik meseleleri sanatsal pratiğinin temeline<br />

alan sanatçılardan bir seçki sunuyor. Farklı dönemlerden<br />

sanatçıların doğaya bakışlarını ve “sürdürülebilirlik”<br />

kavramıyla çetrefilli ilişkilerini yansıtan çalışmalar, insanın<br />

ekosistem ile etkileşimine dair farklı yorum ve öngörüler<br />

içeriyor. Sergide Türkiye ve farklı coğrafyalardan yirmi<br />

sanatçı ve sanat grubunun resim, heykel, yerleştirme,<br />

fotoğraf ve hareketli görüntülerine yer veriliyor.<br />

KİTAP<br />

YAZAR: CENK BAŞLAMIŞ YAYINEVİ: YAKIN KİTABEVİ<br />

GORBAÇOV’DAN PUTİN’E RUSYA’NIN SIRLARI<br />

Emekli Büyükelçi Halil Akıncı kitabın yazarı gazeteci Cenk Başlamış için rahmetli Mehmet Ali<br />

Birand’ın deyimi ile her şeyden önce ‘burnu haber kokusu alan’ bir gazeteci diyor: “Ama sadece<br />

bir olay hakkında geniş bilgi toplayabilen değil, aynı zamanda bunu değerlendirip okuyucu ile<br />

paylaşabilen birisi. Meslek hayatının neredeyse tamamını Moskova ile ilgili görevlerde geçirmiş<br />

birisi olarak rahatlıkla bu kitabın Rusya’yı ve Rusları oldukları gibi yansıttığını söyleyebilirim.<br />

Üslubu rahat ve yaklaşımı da belli etmeden öğretici. Bu yönüyle, kitabın başlığına ‘Kısa Yoldan<br />

Rusya’yı ve Rusları Tanıma Rehberi’ ibaresini koyabiliriz.”<br />

TİYATRO<br />

TARİH: 19 ŞUBAT 2016 YER: LEYLA GENCER OPERA VE SANAT MERKEZİ<br />

CAHİDE SONKU MÜZİKAL MELODRAM<br />

Yaşamıyla ve yaptıklarıyla bir<br />

döneme damgasını vurmuş<br />

olan Türkiye’nin ilk kadın sinema<br />

yönetmeni ve yapımcısı,<br />

tiyatro ve sinemada dönemin<br />

büyük eserlerinin başrol<br />

oyuncusu Cahide Sonku’nun<br />

çalkantılı, sarsıcı öyküsü,<br />

Tiyatro Keyfi tarafından müzikal melodram tarzında sahneye<br />

koyuluyor. Gökhan Erarslan’ın yazdığı eseri Kemal Başar yönetiyor.<br />

Cahide Sonku’ya sahnede Nilüfer Açıkalın hayat veriyor.<br />

MÜZİK<br />

TARİH: 14 ŞUBAT 2016 YER: JAZZ COMPANY, İSTANBUL<br />

İLHAM GENCER’LE AŞKIN CAZ HALİ<br />

Sevgililer Günü’ne özel<br />

konsepti ile hazırlanan<br />

Jazz Company’de çiftler,<br />

ünlü caz sanatçısı<br />

İlham Gencer ile aşk<br />

dolu şarkıların keyfine<br />

varacak. Gönülden<br />

eşlik edilebilecek özel<br />

repertuarı ile sahne alacak olan İlham Gencer, “Aşkın Caz<br />

Hali” özel Sevgililer Günü etkinliğinde popüler şarkıları<br />

ve cazın en güzel eserlerini seslendirecek.<br />

64<br />

ŞUBAT 2016 SAYI 38

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!