23.05.2018 Views

Elalem 6

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

6<br />

özel röportaj<br />

Elif Çelik<br />

Eczacıbaşı Topluluğu<br />

Sağlık Grubu Başkanı<br />

Elif Çelik ile biz bize<br />

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?<br />

Öncelikle bir öğretmen anne ve babanın kızıyım. 3 çocuklu bir ailenin<br />

3. çocuğuyum. Eğitimci birer anne babanın en büyük yatırımları<br />

çocuklarıdır. Onlar için bizim eğitimimiz haricinde hiçbir şey önemli<br />

değildi. Ben en küçük olmanın avantajlarını, galiba daha özgür bir<br />

çocuk olarak yaşadım. Ablalarım biraz daha o dönemin politik olaylarıyla<br />

büyüdükleri için epeyi kontrollü bir çevredeydiler. Eskişehir’de doğup<br />

büyüdüm. Eskişehir Anadolu Lisesi benim için çok önemlidir. Hala da<br />

önemli sayıda lise arkadaşımla görüşürüm. Çünkü gerçekten insanın<br />

en çocuk, en saf haliyle edindiği dostlukların çok değerli, sonradan<br />

edinilmesi çok zor değerler olduğuna inanıyorum. Anadolu Lisesi o<br />

dönemde çok iyi eğitim veren, ilkeli ve yaratıcı insanlar yetiştiren bir<br />

liseydi. Şimdi bakıyorum, bizim grubun da birçoğu iyi yerlerde, oldukça<br />

da başarılı. Ben lise döneminde oldukça aktif ve özgür düşünme şansı<br />

olan bir kız çocuğuydum. Bu da bana yeteneklerime, karakterime uygun<br />

bulduğum, beni heyecanlandıran konuların peşinden koşma alışkanlığını<br />

kazandırdı. Neyi daha ilginç ve öğretici buluyorsam onun en ince<br />

detayına kadar girmek de denebilir belki. Aktif, bütünlemesiz geçen bir<br />

öğrenciydim ama hiçbir zaman çok çalışkan bir öğrenci değildim. Liseyi<br />

bitirirken de aslında çok bilinçli olmayarak bir tercih yaptım. O dönemde<br />

genellikle de durum buydu. Benim fen bilimlerine ilgim vardı. Hadi dedim<br />

ablam tıp doktoru oldu bende tıp, eczacılık ya da diş hekimliği okuyayım.<br />

O sıralar annemin bir eczacı arkadaşı vardı benim de sevdiğim. O da<br />

bana ‘Eczacılık iyidir, kendi işinin sahibi olursun´ vs demişti, Etkilendim<br />

galiba. o gazla eczacı olayım bari dedim. Onu da yazdım, ama ‘Evet,<br />

eczacılık güzel bir meslek ama bana uygun mu?” diye düşünmedim.<br />

Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyacağım gibi bir iddiam yoktu örneğin.<br />

Bugün olsa farklı düşünür müyüm bilmiyorum. Benim yapmak istediğim<br />

galiba gerçek hayatla bir an önce buluşmaktı. Çünkü Eskişehir, anne,<br />

baba böyle bir korumalı ortam. Ama bir yandan da dışarıda acayip bir<br />

Eczacıbaşı benim<br />

için hem ailem<br />

hem de kendimi<br />

büyüttüğüm<br />

yerdir<br />

dünya var. Mesela şunu çok iyi hatırlıyorum, teyzem Ataköy’de otururdu. Evi<br />

havaalanını görürdü. Ben daha ortaokul veya lise 1 deydim ve bir gece orada<br />

havaalanına bakıp ‘ya ben bir gün buradan çok fazla yere gitmek istiyorum. Yani,<br />

benim hayatım ileride mutlaka dünya ile etkileşimli geçmeli ve oralarda çok<br />

bağlantım olmalı’ dediğimi hatırlıyorum. Dileğimi galiba epeyi içten dilemişim.<br />

Yani şunu biliyordum ki, dünyayla bütünleşebileceğim bir işim olmalı. Ama bir<br />

yandan serbest eczacılık sektörü hiç öyle bir iş değil. Sonra eczacılık fakültesi<br />

oldu ama değiştiririm diye düşünüyordum. Gittim bir de baktım Eczacılık<br />

Fakültesi’ne... İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü... Benim alışık olduğum<br />

en azından Anadolu Üniversitesi çok güzel bir kampüstü o zaman. Türkiye’deki<br />

en iyi kampüslerden biriydi; her yer yemyeşil, herkes öğrenci... Okula gittim.<br />

Ben böyle bir okulda nasıl okurum dedim. %90’ı kız, böyle garip bir okul ama<br />

İstanbul Üniversitesi’nin de köklü fakültelerinden biri. Birinci yılda değiştiririm<br />

derken, bende de biraz şey vardır: “yaşa ve gör”, illa zorlama. Bir yaşa bakalım.<br />

Orada güzel bir grup olduk biz. Sonra da baktım, ben mutluyum. Eczacılık<br />

Fakültesi zor bir okul, çok ezbere dayalı, kimya ağırlıklı, öğleden sonraları<br />

laboratuvar ama biz onu bir şekilde keyifli hale getirdik galiba ekip olarak. O<br />

grupla da görüşüyorum zaman zaman.<br />

4 yılda bitirdim eczacılığı, zor bir okul olduğu için bu epeyi önemlidir. Onu da 3<br />

yıl minimum, son yıl çok sıkı çalışarak başardım:)<br />

Sonra işletmeyle ilgili bir şeyler yapayım dedim. İnanın yine kimse bana bir şey<br />

söylemedi. Anne baba eğitimci ama yönlendirici olmadılar. Ben sadece hemen<br />

eczane açmak istemediğimi biliyordum. Bir de üniversitede ilaç sektörünü<br />

keşfetmiştim. Sektörde enteresan roller olduğunu, İngilizce bilen eczacının<br />

o dönemde az olduğunu, dünya ile iletişim ve seyahat fırsatı bulunduğunu<br />

farketmiştim. O dönem İşletme İktisadı Enstitüsü vardı İstanbul Üniversitesi’nde,<br />

yani bir tür MBA veren enstitü. Oraya başvurdum. Kabul edildim. Kaydımı<br />

yaptırmak üzereyken o arada da birkaç tane iş başvurusu yaptım. Sonunda Deva<br />

İlaç bana gel dedi ürün müdürü olarak.. O arada karar vermem gerekiyordu. Yine<br />

hep bana heyecan verene odaklandım, işe başlamayı tercih ettim. Sonra ürün<br />

müdürü olarak devam ettim. O zamanlar hemen ürün müdürü olunabiliyordu<br />

yani, önce sahada olmadan. Tabii o benim için büyük şoktu. Çünkü bir sürü çok<br />

deneyimli insan. Sen geliyorsun tek özelliğin Eczacılık Fakültesi’ni bitirmiş ve<br />

İngilizce biliyor olman. Hiçbir şey bilmiyorsun aslında yani. Şimdi düşünüyorum<br />

özellikle sahadakiler bana acımışlar yani, o zamanki bilmişliğimle yine ben onu<br />

şöyle yapın bunu böyle yapın falan diyordum. Ama çok düzgün bir pazarlama<br />

müdürü vardı. Hatta bir dönem Eczacıbaşı’da çalışan Pazarlama Müdürü Zafer<br />

Yazan’dan çok etkilenip gitmiştim Deva’ya. Zafer Bey’i görünce ben bu Deva’da<br />

olmalıyım, Zafer bey gibi olmalıyım dedim. İş görüşmesinde sizi bir şekilde<br />

heyecanlandıran bir yönetici, bazen kaderinizi değiştiriyor. O bana çok güvendi.<br />

Bana çok sorumluluk verdi, şirketin en önemli yeni ürününü bana vermişti<br />

mesela. Ben kendi kendime lansmanlar falan yaptım ama çok az şey bilerek.<br />

Tabi müthiş öğrenme fırsatıydı bunlar. Yaptığım en doğru şey zamanımın<br />

%80’ini dere tepe düz Türkiye’yi satış ekibiyle dolaşarak geçirmek oldu.<br />

Sahada çalışmamanın başka bir türlü telafisi yok. Ürün lansmanı olduğu için<br />

her yere gitmem gerekiyordu. Van’daki bir sağlık ocağından doktorlarla yakın<br />

ahbap olup sonra onları İstanbul’a geldiklerinde gördüğümü hatırlıyorum, hatta<br />

şöyle bir şey vardı hiç unutmuyorum: İdealist genç bir doktor ve o bölgenin<br />

çocukları galiba Diyarbakır’daydı. Diyarbakır’ın çok kötü bir semti. Çocuklar<br />

okul bittikten sonra sağlık ocağına geliyorlar. Sağlık ocağının bahçesinde<br />

doktor çocuklara oyunlar oynatıyor. Bir takım boyama kitapları almış ve onları<br />

bir şekilde eğitiyor. Çocukların aynı zamanda sağlıklarıyla da ilgileniyor. Ben<br />

gittim bunu gördüm. Dedi ki; Elif Hanım sizinle çok samimi konuştuk bir tek<br />

şeye ihtiyacımız var. Ben direkt ne yapabiliriz dedim çünkü mutlaka bir şey<br />

yapmak istedim. Buraya bir basket potası lazım dedi. Çocuklar geliyorlar bari<br />

basketbol oynasınlar istiyorum dedi. Tamam yaparız dedim. Hüzünlenerek<br />

döndüm tabii şirketle bir ilgisi olmadığından basketbol potasını hemen eş<br />

dost herkesten para toplayıp basketbol yaptırmıştım, hiç unutmuyorum beni<br />

çok etkileyen hoş anılarımdandır. Sonra hemen ben oldum artık diye düşünüp,<br />

yabancı bir şirkete geçmeyi düşündüm. İş hayatımın 1.5 yılında Eczacıbaşı’nın<br />

bir ortaklığıyla tanıştım: Eczacıbaşı-Rhone Poulenc. O da bir Fransız ortaklığıydı.<br />

Bana pazarlamayı öğreten şirkettir. Ondan önce ne yaptıysam biraz doğaçlama<br />

yaptım. Öğrenmem gereken her şeyin peşinden gittim. Hani bol bol içer gibi<br />

doyasıya öğrenmeye başladım, onların bir dolu global proje ekipleri vardı<br />

Paris’te ve diğer farklı yerlerde dünyada birçok insanla uzun dönemli proje<br />

takımlarında epeyce çalıştım. Beni pazarlama konusunda tüm eğitimlerden<br />

daha iyi eğitmiştir o şirket. Sonrasında Rhone Poulenc İle Hoechst birleşmesiyle<br />

Aventis oluşurken içimdeki sesi dinleyip Eczacıbaşı İlaç Pazarlama’da kalmayı<br />

tercih ettim. İyi ki de öyle yapmışım.<br />

Eczacıbaşı İlaç Pazarlama’nın ardından Ecz- Zentiva’ya gittim. İlk genel<br />

müdürlüğüm 2007-2011 yıllarında. Hep şunu söylüyorum; Eczacıbaşı dışında<br />

çalışmamış herkesin bir şekilde dış dünyayı yaşaması lazım, Eczacıbaşı müthiş<br />

bir kültür, çok geliştiriyor, çok insan odaklı, üst kalibreli bir ortam. Oysa dışarıda<br />

daha ortalama bir lig, daha zor bir hayat, kurtlar sofrası var. Fakat bu da gerekli<br />

bir deneyim, bana Zentiva’da olmak, Sanofi’yi yaşamak o anlamda oldukça iyi<br />

geldi. Bambaşka kültürleri deneyimledim Bir Çek kültürü, Orta Doğu Avrupa<br />

kültürü ve hakikaten çok bambaşka kültürden insanlar, bir patronumun İsveçli,<br />

diğer patronumun Çek oluşu, hatta oranın ilk kadın genel müdürü oluşum...<br />

Orada ilk Gm deneyimimi yaşarken hayal ettiğim şirketi kurmuştum ben.<br />

Herkese tavsiye ediyorum bir pozisyondayken mutlaka bir üst pozisyonda<br />

olsaydım ne yapardım diye düşünün. O kesinlikle çok önemli. Ben genel müdür<br />

olsam nasıl bir şirketim olurdu? Onu tasarlamıştım resmen. Tabii ki yanımda<br />

buna çok inanan bir ekip vardı. Bu en önemlisi, asla tek başına yapamazsın<br />

bunu. Beraber biz ideal şirketimizi kurduk orada. Sonra o ideal şirketimizi Sanofi<br />

satın aldı ve kendi yaklaşımlarını getirdi doğal olarak. O da bir deneyimdi fakat<br />

zorluydu tabi ki. Her şeyin en harikasını yaptığını düşünüyorsun ki öyle bir şey<br />

yok ama dev bir şirket dünyanın 4.büyük ilaç şirketi geliyor ve o doğruları kabul<br />

etmezsen Don Kişot oluyorsun bir noktadan sonra.<br />

Ben iş hayatının ve aslında hayatın bir yolculuk olduğunu inanıyorum. Mottom<br />

‘Enjoy the Journey’. Yani olan biten şeyler günün sonunda her biri bir deneyim,<br />

o deneyimi nasıl yaşadığın çok önemli. Kendine zarar verip perişan ederek<br />

değil. Bunlar zaman içinde öğreniliyor. Kendini koruyarak öğrenmeyi ben ancak<br />

40’lı yaşlarımda öğrendim. Sonuç olarak iş hayatıyla beraber Eczacıbaşı’nın<br />

yeri, önemi hiç tartışılmaz benim için. İstediğim, ait olduğum yerdeyim. Baxter<br />

ayrı bir deneyim onun bölünmesi ayrı bir deneyimdi elbette, ama Eczacıbaşı<br />

Sağlık Grubu tabii yine hayal ettiğim birçok şeyi gerçekleştirebileceğim çok<br />

önemli bir nokta. Konu pozisyon değil, hayallerine yakın olmak... Ben hep şunu<br />

hayal etmişimdir; tabii burada da bunu yapmayı umuyorum her şey yolunda<br />

giderse; Eczacıbaşı’na çok anlamlı, ciddi bir katkıda bulunmalıyım yani bu<br />

sadece bütçelere ulaşmak, iyi iş sonuçları değil. Buraya güzel bir iz bırakmak,<br />

kalıcı bir katkıda bulunmak gibi. Bu rolümde o anlamda daha stratejik karar alıp<br />

daha iyi yön çizebilme fırsatım var. Elbette tek başına karar almak olası değil.<br />

Hissedarlarımızın istediği ölçüde, ama burada da bunlara kafa yormak çok iyi<br />

geldi bana. Tabi bir yandan da genel yapı itibarıyla epeyce operasyon seven<br />

biriyim. Burada kendimi çekmeye çalışsam da epeyce içine girdiğim konular<br />

hala var. EİP’te daha çok başarabiliyorum operasyon içine girmemeyi, ama Ecz-<br />

Monrol ‘ü daha iyi anlamak için 1,5-2 senedir çok detayına girdim. Çok da<br />

sevdim bu deneyimi, birlikte çalıştığım ekipleri. Bir üretim şirketinin müşteri<br />

odaklı bir şirkete dönüşüm deneyimi yaşanıyor aslında. Stoklu çalışamayan,<br />

saatle saniyeyle yarışan bir üretim şirketinin oradan müşteriye dönmesi çok<br />

başka bir deneyim. Ecz-Monrol benim için en büyük iddialardan biri. Bunu<br />

döndürmek ve bugünkünden çok daha değerli bir şirket haline getirmek…<br />

Ben bunu başarabileceğimize çok inanıyorum. EİP ise benim ilk göz ağrım<br />

yani burada büyüdüm ben. Böyle olunca dinamiklerini daha iyi biliyorum.<br />

Ame geri dönüp bugün bulduğum EİP ailesini çok daha fazla beğeniyorum<br />

eski haline göre. EİP, insanların birbiriyle huzurlu ve yapıcı çalışma ruhunu<br />

koruyor. Bu Eczacıbaşı’nda genellikle var ama her şirkette aynı dozda değildir.<br />

O yüzden EİP bunu çok güzel yaşatmış. Hem can hem canan da bunu çok<br />

güzel perçinlemişler. Onun üzerine de bence çok dinamik. Yaş ortalamasıyla,<br />

sahasıyla çok başarılı. Bence çok yaratıcı insanlar var ama bunun birazcık daha<br />

öne çıkarılması gerekiyor. Yaratıcılığın, çevik çalışmanın, dijitalle birlikte EİP’in<br />

dünyasına hızla yansıması lazım. Zaten orada da bir çok şey yapıyorsunuz.<br />

Özetle hayat hikayem şu ana kadar bu. Evlilikten bahsetmek gerekirse. Derler<br />

ya her insan en az bir kez evlenmeli:) Ben de tabii evlendim. 1998’de evlendim<br />

ve 2006 yılına kadar evli kaldım. Doğru bir evlilik için aynı vizyonda olmak,<br />

paralel ilerlemek çok önemli,biz baktık ki ayrı yollardayız. Bazen soruyorlar<br />

işte kariyer mi engel oldu evliliğin sürmesine, çocuk yapmamaya gibi. Elbette<br />

ilgisi yok, bu tamamen kişisel tercihlere dayalı. Ben eminim çok eğer istemiş<br />

olsaydım kariyerden bağımsız çocuk yapardım, ama yapım gereği ilk önceliğim<br />

olmadı. Kadınlara tavsiyem evliliği ve çocuğu hiçbir zaman bir engel olarak<br />

düşünmemeleri.<br />

7

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!