You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Ekim•Kasım•Aralık 2021 | Yıl: 7 Sayı: 28 | Fiyat: 20 TL
30 milyon yıllık hikâyeye
Kapadokya’da tanıklık edin!
39 Kalamış Marna Hotel & Restaurant & Bar
Where everythng about lfe untes
''
we support all art & artsts
39kalamsmarna
39kalams.com
Fenerbahçe Mah.Münr Nurettn Selçuk Cad. No:28-30Kalamış/Kadıköy, İstanbul, Turkey
İçindekiler
48
39 41
44
40 42
45
52
32 - 37
30 MILYON YILLIK HIKÂYEYE
KAPADOKYA’DA TANIKLIK EDİN!
39
DAHA IYI BIR GELECEK IÇIN BOLONYA’DAN
FRANSA’YA 5 GÜNDE YÜRÜDÜ
40
TÜRKIYE’NIN ILK VE TEK MÜZE VE
ÖREN YERI KITI TANITILDI
41
KATAR’IN SON 50 YILDA GEÇIRDIĞI
BÜYÜLEYICI DÖNÜŞÜM
32
42 - 43
MUHITTIN BÖCEK:
HALKIN YARARINA OLAN PROJELERIMIZI
HAYATA GEÇIRIYORUZ
44
TARIHI KASABA EL RETIRO,
KÖLELERIN ILK TOPLU KURTULUŞUNU
TEMSIL EDIYOR
45
İTALYAN ARKEOLOG “KALBIM” DEDIĞI
HIERAPOLIS'TEN KOPAMADI
48 - 50
DÜNYANIN EN BÜYÜK KITASININ BITTIĞI YER!
BABAKALE
52 - 53
ALAÇATI OTELLERINI YAŞADINIZ MI?
54 - 55
UNESCO MIRASLARININ IZINDE SEYŞELLER
58 -59
PANDEMI, BÜYÜK OTELLERIN ÖNEMINI
BIR KEZ DAHA HATIRLATTI
6 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
68
İçindekiler
54
84
88
58 64
94
64 - 67
ANADOLU’NUN BILGELIK ROTASI;
NUSAYBİN
68 - 69
BOSNA HERSEK'TE
PEK ÇOK DÖNEMIN IZLERINI TAŞIYAN
OSMANLI KALESİ OSTROZAC
82 - 83
SICILYA TURUNDA ADRES;
CATANIA, SYRACUSA, TAORMINA
82
86 - 87
‘ALTIN SARISI’ BIR HIKÂYE...
TROYA ZEYTİNYAĞI FESTİVALİ
88 - 89
TÜRKİYE DENİZ FENERLERİNİN KONUMLARI VE
TURİZME ETKİSİ
94
AZERBAYCAN'A ÖDÜL:
“EN İYI SINIR ÖTESI ŞARAP TURIZMI ÜRÜNÜ”
98 – 99
YEPYENI ETKINLIKLERE SONBAHARA
MERHABA...
98
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
7
Editör
Kapadokya’nın muhteşem coğrafyasında
yeni bir yıla girerken...
CANAN TOPRAKKAYA
tourmag@tourmag.com.tr
30 milyon yıllık bir hikâye... Kapadokya’nın
her zaman gözde destinasyon olmasına
şaşırmamalı... Ünlü gezgin Saffet
Emre Tonguç’un söylemiyle, “Doğanın
ateşle, suyla, rüzgârla ilmek ilmek işlendiği
muhteşem bir coğrafya...”
Ürgüp Belediye Başkanı Mehmet Aktürk’den
edindiğimiz bilgilere göre Kapadokya
bölgesini 150 ülkeden turist ziyaret
etmekte. Pandemi nedeniyle sayıları
azalsa da, Çinli turistler başı çekmekte...
Erciyes, Hasan ve Melendiz Dağları’ndaki
volkanik patlamalar neticesinde ortaya çıkan Kapadokya; yer altı şehirleri,
taş evleri, fresklerle donatılmış kiliseleri, seramik işçiliği, üzüm bağları,
balon turları, özgür atlarıyla adeta bir film platosu...
Dört mevsim ’En Güzel’ olmayı başaran sayılı coğraflardan aynı zamanda.
Yaz aylarında sabahın erken saatlerinde balonla bölgeyi en tepelerden
seyretmek ayrı güzel; kışın sıcak şarabınızla bir şömine karşısında sevdiklerinizle
sohbet ederken, bu filmatik kente aşina olmak ayrı güzel... Atlarla
uçsuz bucaksız vadilerde özgürlüğün tadına varmak ise belki de en güzel...
Kapalı yer fobiniz yoksa onlarca yer altı şehrinde kaybolmanın ayrıcalığında
bu kadim coğrafyayı kesinlikle gezmeli, görmeli, yaşamalısınız.
Saffet Emre Tonguç, kapak dosyamızda sizler için kaleme aldı ve şu mesajı
paylaştı: “Kar ve peri bacaları birlikteliği, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz
müthiş bir büyü sunar. Bence peri bacaları balerin kıyafetini
çıkarmadan Kapadokya’nın havasını soluyun.”
***
Sanki son yıllarda ‘daha hızlı’ akan zamanı durdurmak adına pandemi
devreye girmiş gibi... Bunu yavaşlatmanın en iyi yollarından birinin
seyahatlerden, okumaktan ve doğa ile iç içe olmaktan geçtiğine inanıyor
Melih Uslu. “Arabayla Anadolu” adında bir kitap çıkartarak, yol
dostlarına fırsatlar sunmak istiyor. İğneada’dan Pamukkale’ye
yerel kültürlere kulak vermek ister misiniz?
***
Bu sayımızda Dünya’nın farklı coğraflarında dolaşıp, tabiri caizse
ara sokaklarda kaybolmak istedik. Barış Kadıoğlu; Sicilya turunda
Catania, Syracusa ve Taormina duraklarını işaret ederken, bir
sonra ki durağının Malta olacağının sinyalini verdi. Cenay Toprakkaya;
El Retiro kasabasının misafirlerine sunduğu unutulmaz
anları paylaştı. Ayrıca, Bosna Hersek’te pek çok dönemin izlerini
taşıyan 2 bin yıllık tarihiyle Ostrozac Kalesi’nin birbirinden güzel
fotoğraflarında bizleri masalsı bir yolculuğa çıkardı.
Dünyanın en büyük kıtasının bittiği yer olan, Asya’nın batıdaki
sonu Babakale’yi damak tadı gibi kalemi de lezzetli Yiğit Uygun
gezdirdi. Kalesi de, evleri de, lezzetleri de bir başka olan
Babakale’yi ziyaret ederken, rengârenk evlerin kapılarındaki
uzun iplere dikkat!
***
Güzel haberimiz ise, 4 bin 250 yıllık altın gaga
ağızlı testinin Türkiye’ye iade edilmesi
oldu. Yasa dışı yollarla çıkarılan ve
Hatti Uygarlığı dönemine ait olduğu
belirlenen testi, Türkiye'ye getirilerek
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde
sergilenmeye başlandı.
Yeni bir senede, 2021’den daha
iyi koşullarda bir yeni yılın güzel
enerjisinde buluşmak üzere,
keyifli okumalar...
TOURMAG TURİZM DERGİSİ
Üç ayda bir yayınlanan yaygın süreli dergi
Haber, Aktüel, Turizm, Magazin
Yayıncı
Kadir Toprakkaya K-İletişim
Karanfil Sokak No: 27/13
Göztepe - Kadıköy İstanbul
0 532 266 82 43 / 0 532 470 73 05
tourmag@tourmag.com.tr
www.tourmag.com.tr
ftourmag.com.tr Ltourmagcomtr
itourmagturkey
ISSN: 2149-8768
Ekim-Kasım-Aralık 2021 // Sayı: 28
İmtiyaz Sahibi
Kadir Toprakkaya
Genel Yayın Yönetmeni
Canan Toprakkaya
Sorumlu Yazı İşleri
Müdürü
İrem Toprakkaya
Haber Müdürü
Cenay Toprakkaya
Reklam Müdürü
Pınar Korkut
0 553 302 21 97
reklam@tourmag.com.tr
Yayın Kurulu
Barbaros Kon
Delal Atamdede
Hüseyin Kurtoğulları
Nilgün Şirin
Sema Kutlu
Yonca Atamdede
Editörler
Pınar Baltacı
Nil Özer
Serap Gürses
Yiğit Uygun
Görsel Yönetmen
Kubilay Şenyiğit
Katkıda Bulunanlar
Barış Kadıoğlu
Melih Uslu
Oğulcan Tatar
Saffet Emre Tonguç
Serda Büyükkoyuncu
Yaprak Gürdal
Basım
Ege Reklam ve Basım
Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.
Sertifika No: 45604
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.
No: 4/1 Ataşehir - İstanbul
Tel: (0216) 470 44 70
www.egebasim.com.tr
Basım Tarihi:
31 Ekim 2021
8 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Archaology
History being rewritten
at train station in Istanbul
CENAY TOPRAKKAYA
History is being rewritten with archaeological
excavations at Haydarpasa Train Station in
Istanbul’s Kadikoy district, which was known
as Chalcedon (the Land of the Blind) in ancient
times. The excavations, which have been
continuing for nearly three years, shed light
on the history of Kadikoy from the 5th century
BC to the early era of the Turkish Republic.
During the excavations carried out jointly by
the Ministry of Culture and Tourism and the
Ministry of Transport and Infrastructure on
300 decares of land just behind Haydarpasa
Train Station, remains from the Classical,
Hellenistic, Byzantine, Roman, Ottoman and
Republican periods were unearthed. Speaking
to TOURMAG Tourism Magazine, Rahmi Asal,
Director of the Istanbul Archaeological Museum,
said they meticulously carried out the
work in the area behind the train station with
a large team. “The area we work in is in the
Rahmi Asal
western port of Chalcedon, the ancient name
of today's Kadikoy. Of course, very important
remains and finds were unearthed. One of
them is a private residence with opus sectile
flooring. It's something we evaluate together
with its bath dated 5th century A.D”, he said.
INCREDIBLE FIGURE ESPECIALLY
FOR ISTANBUL
A 5th century church built in the name of
Saint Bassa was also discovered, signified
Asal, adding the skeletons of 28 people from
that era were also unearthed: “Approximately
12,000 gold, silver and bronze coins were
recovered, which is an incredible figure especially
for Istanbul. The most important one
is a coin that dates back to the 5th century
B.C., which is thought to be one of the first
coins of Kadikoy. The coin had been found
before in other places, but it is the first time
we’ve seen it in this area.”
ONE OF THE MOST SYMBOLIC WORKS
Asaltold that Haydarpasa Station is one
of the most symbolic works of art of the
city, and archaeologists, art historians and
citizens should prioritize protecting it: “The
station should continue to function. We
must integrate our archaeological remains
into it. This is how we can make the most
out of it.”
EXCAVATIONS CONTINUE WITH
15 TO 20 ARCHAEOLOGISTS
He said the excavations have reached a
certain stage, and now they need to start
working on the preservation of the remains
together with the excavations in the area.The
number of workers at the site decreased due
to the coronavirus pandemic, but has now
reached 400 people, explained Asal, adding
they continue to work with 15 to 20 archaeologists.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
9
Actual
Hungarian chef introduces
Turkish cuisine
to world
Thanks to its geography, Turkey enjoys a
rich culinary culture, says a Hungarian chef
who is introducing Turkish cuisine to the
world with food tours of Istanbul. Speaking
to TOURMAG Tourism Magazine during her
latest tour of Istanbul with a group of about
20 Hungarians, Agnes Toth told about her
admiration for Turkish cuisine and her love
of Istanbul, the historic Ottoman capital and
Turkey’s commercial capital.
Toth who has been a culture and tourism
ambassador between Turkey and Hungary
for 15 years, said: "By virtue of its geography,
Turkey has an incredibly rich culinary
culture." Telling how she first came to Turkey
as a tourist 15 years ago, Toth said: "I loved
Turkish culture and language, and I decided
to advance myself in these areas."
After honing Turkish recipes that she started
to learn while picking up the Turkish
tongue, with frequent visits to Istanbul,
Toth continues to get training from Turkish
chiefs on the local cuisine. Explaining that
she started to learn Turkish through private
lessons and worked as cultural coordinator
for three years after the Yunus Emre Institute
(YEE) opened a branch in Hungary’s
capital Budapest, Toth signified: "In this
process, I organized programs on Turkish
culture and cuisine. I’ve done a lot of work
both at the YEE and as a volunteer. After
leaving the YEE, I started to write a blog
about Turkish cuisine."
US TV show documents
Ottoman Jews across Turkey
A US television team is following the traces of
Jews who settled in Turkey at the invitation
of Sultan Bayezid II following the expulsion
of Jews from Spain. The team of the Jewish
Life Television (JLT) channel, invited by the
Turkish Culture and Tourism Ministry, is in
Turkey’s northwestern province of Edirne,
once the capital of the Ottoman Empire after
filming in Turkey’s largest city Istanbul.
Brad Pomerance, the host of Air Land & Sea,
a global travel series about Jewish communities,
said Turkey has always been the
center of the three great monotheistic faiths
– Judaism, Islam, and Christianity. Noting
that being in Edirne was really inspiring,
Pomerance said: “After here (historic Selimiye
Mosque), we are going to visit the Great
Synagogue of Edirne.”
“It just goes to show you how Turkey continues
to be a tolerant country that welcomes people
of all faiths, whether you're Muslim, whether
you're Christian, whether you're Jewish. Yes,
Turkey is 99% Muslim, but I have felt incredibly
welcomed as a Jewish American documenting
the story of Jews in Turkey from the Spanish
Inquisition in 1492 to the present”, he added.
10 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Actual
Turkish couple aspire to establish a
coffee museum
A Turkish couple’s coffee collection is known
to be one of the largest private collections
related to Ottoman and Turkish coffee culture
in the world, and Nihal and her husband
Murat Sungur Bursa now aspire to establish
a coffee museum.
of Humanity" list in 2013. Turkish coffee
combines steps and stages of serving and
brewing techniques with a rich communal
tradition, while the tradition itself is a symbol
of hospitality, friendship, refinement, and
entertainment, the Bursa couple said.
Turkish coffee, considered a part of the
Turkish cultural heritage, was placed in
UNESCO’s "Intangible Cultural Heritage
Their collection contains thousands of rare
items, displaying the refined coffee culture
that emerged in the Ottoman geography
and spread to other parts of the world. The
couple started their collection with three
exquisite porcelain coffee cups around three
decades ago. Their interest in coffee culture
has grown into a collection, built piece by
piece that they acquired during travels
worldwide, auctions, street bazaars, and
antique shops over the years.
The wide range of more than 5,000 items in
the collection covers traditional equipment
and vessels for preparing and serving coffee,
roasters, coolers, mortar and pestles, grinders,
boxes for storing, special coffee pots,
cups, and censers, as well as printed matter
and ephemera, the oldest pieces dating
back to the 17th century. All these equipment
and vessels show the ceremonial character
of Turkish coffee and its decorum.
Armenian church in Turkey holds
9 th holy mass since reopening
The Akdamar Church, a 1,100-year-old Armenian
church in Turkey's eastern Van province,
hosted its ninth special mass since reopening
in 2010 after a hiatus of 95 years. Due to
the ongoing pandemic, a limited number of
people were taken to the island in a boat to
attend the ceremony.
the ceremony in the church. The ceremony
was attended by 25 clergymen from the
patriarchate, who sang hymns and prayed
for health and peace.
Van Governor Mehmet Emin Bilmez and
other officials also attended the mass.
Speaking after the ceremony, Bilmez said
he hoped for the event to be held with the
participation of larger groups in an pandemic-free
environment next year. For his
part, Anusyan said they sent messages of
love across the world from Akdamar, which
he said is an island of love.
High Priest Tatul Anusyan, Secretary-General
of the Armenian Patriarchate of Turkey and
speaker of the Spiritual Committee, came to
the island along with his clergy to conduct
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
11
Photography
Istanbul Photo Awards increases
visibility and audience
Winning at the Istanbul Photo Awards contest gives photographers an opportunity to
publicize their work, thus increasing its visibility and audience, said photojournalist
Fabio Bucciarelli, this year’s first prize winner in the Story News category.
As the world struggled amid the difficulties
that the Covid-19 pandemic has brought
with itself, Anadolu Agency’s Istanbul Photo
Awards drew attention to what has been going
on throughout the globe with the power
of photos. Fabio Bucciarelli is among the
photojournalists who spoke to people from
all around the world about how the deadly
virus affected everyday life with the photos
he took in Italy in early 2020.
“I gained exclusive access to Red Cross
workers who were going from door to door
to check on those who were infected. It was
an intimate view of the devastating way
the coronavirus was tearing apart family
after family”, he said. Mentioning that he
visited hospitals full of Covid-19 patients, he
described his connection with the families
as “so intensive that, in the most tragic
cases, they allowed me to follow them to
cemeteries for the pared-down yet poignant
ceremonies that only the closest relatives
could attend.”
Stressing that he has always tried to draw
empathy to the people he photographed
while also caring for human rights, he told:
“My main focus has always been the interpretation
of this feeling and the creation of
a coherent iconography.” Talking about the
importance of independent, visual journalism,
he signified one would have never
known what is happening in Syria or Libya
had photographers not “documented the
war at their risk”.
He sees professional, independent journalism
as the key to fight ignorance, fake
news, and propaganda. “Winning an award
is always an important gratification and
recognition of the work done. But the main
objective remains the ultimate goal of the
journalistic work, which is to spread information
and knowledge by bringing the content
to public attention. Winning at the Istanbul
Photo Awards gives a further important diffusion
to the work done, increasing visibility
and audience”, said Bucciarelli.
"ALL I WANT IS TO REFLECT TRUTH"
Ugur Yildirim, a photojournalist at Turkey’s
Sabah newspaper, won second prize In the
Story News category for his work in Nagorno-Karabakh.
He visually recorded the
12 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Photography
Story News 3rd Prize - Chris McGrath - "Beirut Explosion"
conflict between Azerbaijan and Armenia
from the war zone. Sharing the story of his
winning photograph, Yildirim said even
though most people describe being in the
war zone as “madness,” his only desire was
to “reflect the truth” without a pre-shooting
plan or scenario.
“I wanted to show the destruction of this
war through civilian deaths. Photographing
the story of civilians left behind is more
valuable for me. In this series, I tried to capture
the traumas of people kilometers away
from war zones because of the devastating
effect of brutal deaths. I photographed the
people who faced the bitter reality of war at
an unexpected moment”, he told. Speaking
on the purpose of photojournalism, Yildirim
signified: “The responsibility of a news photographer
is to stay loyal to these real-life
scenes.”
“A photograph may not change the world,
but it can create awareness in the society
we live in. It can shape public opinion to a
better or to a worse point. It can mobilize
states, and the masses”, he added. Yildirim
said he has been following the Istanbul
Photo Awards contest from the very first
day and continued as follows: “With its jury
and award-winning photographs, it really
does have a special and a respectable place
among world-class competitions. Winning
an award at this competition was also an
important goal for me. I’m enjoying the pride
and happiness of winning an award from
this respectable competition.”
GLOBAL CONVERSATIONS THROUGH
FACTUAL, TRUTHFUL INFORMATION
In the same category, Getty Images photojournalist
Chris McGrath won the third prize
for his work on the massive Beirut Port explosion
in August 2020. “I was especially affected
by the story of the 10 firefighters from Platoon
5, who were the first responders on the scene
of a fire at the ports warehouse 12. All were
killed in the explosion”, he said.
He recalled his desire to follow their stories
as closely as possible, saying he mainly
focused on reflecting the huge community
funerals given to these men and women. “In
these times of fake news and social media,
it is more important to have photojournalists
and journalists reporting factual and
truthful information from events around the
world and distributing these works through
respected news organizations”, he explained.
Story News 1st Prize - Fabio Bucciarelli - "We Take the Dead from Morning till Night"
For McGrath, photojournalism has the power
to start global conversations around current
affairs to bring a change in people’s lives. "As
with any award, it is always a great honor
to have the images and the story recognized
in the industry and it allows the story to
continue to be viewed for years to come in
the awards archives", he concluded.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
13
Yat Turizmi
İzmir’in yeni cazibe noktası;
İZMİR MARİNA
MUZAFFER AYHAN KARA
Deniz ve liman kenti İzmir, Üçkuyular’daki İzmir
Marina ile yeni bir cazibe noktası kazandı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin TSKGV’den
kiraladığı, kentin içinde ama dışındaymış
hissini yaşatan butik marina hizmete girdi.
İlk etapta bağlama ve bakım-onarım yapılan
çekek yerlerinin elden geçirilmesiyle
yılbaşından itibaren teknelere ev sahipliği
yapmaya başlayan İzmir Marina; metro,
tramvay, sahilyolu, otoyol, iskele, aktarma
merkezi, ilçe terminaliyle aynı eksende ve
ulaşım açısından önemli bir düğüm noktası
üzerinde yer alıyor. 60 tekne kapasiteli bağlama
yeri, 20 teknelik kara sahası, bakım-onarım
olanakları, teknik ekibi ve yenilenen
hizmet altyapısı ile İzmir Marina, yoğun ilgi
ve talep görmeye başladı.
DENİZ SPORLARI EĞİTİMİ DE YAPILIYOR
Şimdiden bir cazibe merkezi olan İzmir
Marina, kente farklı bir hareket getirdi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in
“İzmir’i daha çok ve esaslı şekilde denizle
buluşturma” bakış açısıyla kente kazandırılan
marina, 7’den 70’e İzmirlilerin adresi
olmayı başardı. Bünyesindeki Deniz Eğitim
Merkezi’nin havuzunda çocuklar, eğitimciler
nezaretinde yüzme dersleri alıp, yelken tesisinde
optimist, kano gibi deniz sporlarını
yapabiliyor.
NEFES’LER GÜNBATIMINDA BİR BAŞKA
Öte yandan, “Nefes” adıyla hizmet veren
lokanta, bar ve kafeterya ise İzmir Marina
içindeki farklı sosyalleşme alanlarını
oluşturuyor. Nefes Restoran’da yerel Ege
lezzetlerini tatmak mümkün... Soğuk sıkım
zeytinyağında portakallı şevketi bostan, süt
kaymaklı kabak çiçeği dolma, cevizli Girit
kabağı ezme, damak çatlatan lezzetler arssında.
İzmir’in kendi balıklarını da mekânda
taze taze tadabilirsiniz. Levrek ızgara, lagos
şiş, limon ve tereyağ sosunda lokum somon,
barbun ve çipura ızgara, önereceğim
lezzetler. Marina atmosferinde ve Körfez’deki
günbatımındaki lezzet şölenine tatlı bir
meltem ve imbat da martılar, mekelerle
birlikte size eşlik edebilir.
İZMİR’İN KENT İÇİNDEKİ TEK MARİNASI
Başkan Soyer, İzmir Marina’nın Körfez’deki
tek marina olması ve kent içinde yer alması
nedeniyle katma değeri yüksek yat turizmi
alanında kente önemli bir ivme kazandıracağını
ve yeni yat limanları için rol model
olacağını; Urla, Uzunada, Mordoğan, Foça
hattında gezinti tekneciliğinin de önemli
bir merkezi haline geleceğini belirtti. Keza,
Körfez’deki rüzgârdan yararlanmak isteyen
yelkencilerin ve farklı deniz sporlarının da
uğrak yeri olacak gibi gözüküyor. İzmir’de
pandemi sonrasında uluslararası yapılması
planlanan Körfez Deniz Festivali’nde de
önemli bir rol üstlenecek İzmir Marina,
dünyanın İzmir’i tanıması için de bir adres
olmaya aday.
14 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Marmara Bölgesi
Edirne’nin “altın üçgeni”
müzeleriyle daha da
değerlenecek
Osmanlı'nın eski payitahtlarından Edirne'de
“altın üçgen” olarak anılan bölge, müzelerle
kültürel anlamda da zenginleştiriliyor.
Osmanlı'ya başkentlik yapmanın bakiyesini
günümüze taşıyan Edirne, geçmişten kalan
ecdat yadigarı emanetlerini geleceğe aktaran
anıt kentlerin başında geliyor.
Kuşbakışı inşa edildikleri yerler bakımından
topluca bir üçgeni andıran üç selatin
caminin bulunduğu kent merkezindeki
alan, çokça ziyaretçi alması açısından “altın
üçgen” olarak adlandırılıyor. Selimiye,
Üç Şerefeli ve Eski Camiler, birbirlerine
yakınlıkları ve özellikleriyle ziyaretçileri
kendisine çekiyor. Mimar Sinan'ın sanatının
zirvesi Selimiye Camisi ile Osmanlı
mimarisinde ilklerin denendiği Üç Şerefeli
Cami ve hat yazılarıyla ilgi çeken Eski
Cami, inanç turizmi açısından büyük
önem taşıyor.
HEM İNANÇ HEM KÜLTÜR TURİZMİNİN
ÇEKİM ALANI OLACAK
İnanç turizminin önemli mabetlerini barındıran
bölge, kültürel turizm açısından da
geliştirilmeye devam ediliyor. Edirne Valisi
Ekrem Canalp'in talimatıyla “altın üçgen”
bölgesinde Fatih Sultan Mehmet'in eğitim
gördüğü Saatli Medrese, Fatih Müzesi olarak
düzenlenerek mayıs ayında açıldı. Yine
Saatli Medrese yanındaki Peykler Medresesi'nin
de müzeye dönüştürme çalışmaları
sürüyor. Restorasyonu süren medrese,
Sinan Eserleri Müzesi olarak bu yıl açılacak.
Aşağıpınar'daki 8 bin yıllık köy yaşamı
açık hava müzesinde tanıtılacak
Kırklareli'nde Aşağıpınar arkeolojik kazılarında
elde edilen bulgular, ören yerindeki
“zaman tüneli” ile açık hava müzesinde
gelecek kuşaklara aktarılacak. Asilbeyli
köyü yolunda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet
Özdoğan başkanlığında 1993 yılında
başlatılan çalışmalar bu yıl sona erdi.
Çalışmalarda, Anadolu'dan Trakya'ya tarım
ve köy yaşantısını getiren, bölgenin en eski
çiftçi toplumlarının izleri ortaya çıkarıldı.
Kazılarda elde edilen bulguların tanıtımı
ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla
Kırklareli Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl
Özel İdaresi ve IPA - Sınır Ötesi işbirliği programından
sağlanan 2 milyon 600 bin liralık
bütçe ile “Açık Hava Müzesi ve Ziyaretçi
Karşılama Merkezi” projesi çalışmaları başlatıldı.
Proje kapsamında bölgede ziyaretçi
karşılama merkezi ile ahşaptan “zaman
tüneli” hazırlandı. Kaba inşaat çalışması
tamamlanan zaman tünelinde, kazılarda
elde edilen bulgular sergilenecek. Açık
hava müzesine ise bölgede köy yaşamını
anlatan insan, hayvan, araç ve gereçlerden
oluşan maketler yerleştirildi. Bölgede aynı
zamanda iki samanlıkta da köy yaşamı tanıtılıyor.
Projenin 2023 yılında tamamlanması
hedefleniyor.
16 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Marmara Bölgesi
Gölyazı’daki antik
kentin mezar yapıları
turizme açılıyor
Avrupa'nın en güzel kasabaları arasında
gösterilen ve “Küçük Venedik” olarak nitelendirilen
Bursa'nın Nilüfer ilçesindeki
turistik Gölyazı Mahallesi'nde, Apollonia
ad Rhyndacum Antik Kenti'nin nekropolü
(mezarlık) ziyarete açılacak. Kültür ve
Turizm Bakanlığı’nın izniyle, Bursa Müze
Müdürlüğü’nün başkanlığında, Nilüfer
Belediyesi’nin sponsorluğunda ve Bursa
Uludağ Üniversitesi’nin (BUÜ) bilimsel
danışmanlığında tamamlanan nekropol
kazısının ardından alanda restorasyon
çalışmaları yapıldı.
Helenistik dönemden Bizans devrine kadar
uzun bir süre kullanılan, kentin hemen
dışında yer alan nekropolde farklı mezar
çeşitleri, iskelet örnekleri görülebiliyor.
Kazının bilimsel danışmanı BUÜ Fen Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Derya Şahin, nekropolün
antik kentin surlarının başladığı, taş kapı
olarak adlandırılan ana girişin dışında yer
aldığını söyleyerek; “Mezarların bir kısmı
daha önce sıklıkla definecilerin tahribatına
maruz kalmıştı. O yüzden burada 2
yıllık süreçte hızlı bir şekilde kazılar yapıldı
ve 28 mezar açıldı” diye konuştu.
Çanakkale'nin yeni turizm destinasyonu;
Gelibolu Tarihi Sualtı Parkı
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı
Nadir Alpaslan, Çanakkale'de yeni bir
destinasyonun turizme kazandırıldığını
söyledi. Alpaslan, Çanakkale'de Tarihi Gelibolu
Yarımadası'nda yer alan Seddülbahir
köyü açıklarında oluşturulan “Gelibolu
Tarihi Sualtı Parkı” açılış törenine katıldı.
Seddülbahir Kalesi'nde düzenlenen
törende konuşan Nadir Alpaslan, şunları
ifade etti:
Antik Kerpe Limanı’nda
çalışmalar başladı
Kocaeli'nin Kandıra ilçesinde Karadeniz
kıyısında bulunan Antik Kerpe Limanı’nın
gün yüzüne çıkarılması için su altı kazı ve
araştırma çalışmaları başladı. İl Kültür ve
Turizm Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada,
çalışmaların müdürlük başkanlığında
yürütüldüğü belirtildi. Kerpe'de
yapılan su altı kazısının Karadeniz kıyılarında
yapılan ilk su altı kazısı olması açısından
önem taşıdığı vurgulanarak, kazı
başkanlığını Kocaeli Müze Müdürü Serkan
Gedük'ün üstlendiği, dalış programının
ise uzman ekipler tarafından gerçekleştirildiği
kaydedildi.
“Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yeni bir
ürünü ortaya koyup, Su Altı Dalış Merkezi’ni
açmış oluyoruz. Çanakkale tarih açısından,
kültür açısından, dalış turizmi açısından
ciddi bir potansiyele sahip. Kış turizmi
açısından da önemli ürünleri barındırıyor.
Çanakkale'de kayak turizmi dışında turizm
adına, tarih adına ne istersek var. Yeter ki
biz bunu çok güzel bir ürün hâline getirelim
vedünyaya tanıtımını yapalım.”
Çalışmalara Kocaeli Büyükşehir Belediyesi,
Kandıra Belediyesi, Düzce Üniversitesi Sualtı
Uygulama ve Araştırma Merkezi, Watsan
Elektrik ve Kerpe Deniz Yıldızları Dalış Okulu'nun
da destek verdiği aktarılan açıklamada;
“Kazı sonrası bölgede bulunan su altı kültür
varlıkları tespit edilecek. Öte yandan,antik
dönemden Osmanlı dönemine kadar deniz
ticaret rotasının ve özellikle bu ticarete dair
yoğun izler taşıyan bölgelerin tespitinin yapılması,
bu tespitlerle bölgedeki alternatif turizm
faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi ve turizm
potansiyelinin artırılması projenin en önemli
hedeflerinden” ifadelerine yer verildi.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
17
Ege Bölgesi
Kuşadası dalış turizminde
yeniden hareketlendi
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndeki
Güvercinada Kalesi, Dilek Yarımadası Büyük
Menderes Deltası Milli Parkı ve mavi bayraklı
plajlarıyla her yıl çok sayıda yerli ve yabancı
misafire ev sahipliği yapan Kuşadası, dalış
turizmiyle de adından söz ettiriyor. Geçen
yıl tüm dünyada etkili olan Covid-19 salgını
dolayısıyla neredeyse durma noktasına
gelen su altı turizmi, aşılamanın artması ve
güvenli turizmin tercih edilmesiyle 2021'de
yeniden hareketlendi.
İlçeye gelen turistler, Aydın Büyükşehir
Belediyesince 2016'da batırılan ve dünyanın
en büyük batık uçağı olarak bilinen Airbus
A300 kargo uçağını görme imkânı buluyor.
Su altında uçağın dışında mağara ve kayalıklar
arasındaki orfoz, lahos, aslan balığı
ve dikenli kestaneler görülebiliyor. Yaklaşık
20 yıldır dalış eğitmenliği yapan Tağmaç
Saraçoğlu, dergimize yaptığı açıklamada
bölgeye özellikle yabancı dalgıçların çok
geldiğini söyleyerek; “Turizmden ekmek
kazanan birçok insan var. Dalış sektörü de
bunlardan birisi. Geçen seneye göre ciddi
bir artış var. Turist portföyünde de ciddi
değişiklikler oldu. Özellikle Azerbaycan'dan
çok fazla kişi geldi. Dalış eğitimi alıp, su
altının güzelliklerini gördüler. Yine gurbetçi
sayısında ciddi artış oldu. Ukrayna ve Rusya
da bu sene fazlaydı. İngiltere'den de yeni
yeni dönüşler bekliyoruz” dedi.
Yedigöller
turizme
kazandırılacak
Kütahya'da 42 bitki, 30'u aşkın hayvan
türünü barındıran Yedigöller havzasının
turizme kazandırılması için ıslah çalışmaları
yürütülüyor. Akkent Mahallesi
yakınındaki alanda, 1960'lı yıllarda
tuğla ve kiremit fabrikaları için toprak
çıkarıldıktan sonra açılan çukurlarda
su toplanmasıyla kendiliğinden oluşan
göletler bulunuyor. Bölgenin, Kütahya
Belediyesi tarafından hayata geçirilecek
projelerle sosyal ve kültürel alan olması
amaçlanıyor.
Phoneix Antik Kenti
gün yüzüne çıkarılacak
Muğla'nın Marmaris ilçesindeki Phoenix Antik
Kenti'nde başlatılan yeni nesil arkeolojik
yüzey araştırmasının ilk yılı tamamlandı.
Marmaris Ticaret Odası sponsorluğunda,
Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle Taşlıca
Mahallesi'ndeki antik kentte kazı çalışmalarının
başlaması için Pennsylvania Üniversitesi
Öğretim Üyesi Dr. Asil Yaman'ın başkanlığında
eylül ve ekim aylarında yürütülen araştırmalar
gelecek yıl da devam edecek.
Dr. Asil Yaman, konuyla ilgili yaptığı açıkla-
mada Phoenix'teki arkeolojik çalışmaların ilk
yılında kentin akropolü olan Hisartepe, Nekropol
ve kutsal alanlarına odaklanıldığını söyledi.
Kentin üç boyutlu haritaları çıkarılarak,
mimari belgeleme çalışmalarının tamamlandığını
anlatan Yaman; “Kentin Athena, Zeus ve
Dionysos gibi daha önceden yeri bilinmeyen
kutsal alanlarının tespiti kolaylaştı. Phoenix'te
sürdürülen yüzey araştırmaları süresince
yalnızca antik dönem kültür varlıklarına değil,
aynı zamanda bölgenin Orta Çağ ve Osmanlı
dönemine de odaklandık” dedi.
Kütahya Belediye Başkanı Alim Işık,
konu ile ilgili yaptığı açıklamada Yedigöller
bölgesinin Kütahya'nın önemli
su havzalarından olduğunu, geçmiş
yıllarda burada oluşan kirliliğin ortadan
kaldırılması için çalışmalara başlandığını
söyledi. Bölgeyi doğal yapısını
bozmadan insanların faydalanabileceği
bir alan hâline dönüştürmek için
proje hazırladıklarını belirten Işık, şöyle
konuştu: “Burada sportif olta balıkçılığı,
kuş köyü ve çocuk köyü projelerimizin
de içinde bulunduğu büyük bir projeyi
uygulayacağız. Şu anda projeyle ilgili
yasal prosedürler tamamlandı. İki etap
halinde düşündüğümüz projenin birinci
etabı yaklaşık 200, ikinci etabı ise 150
dönüm olmak üzere toplam 350 dekarı
kapsıyor. Burayı şehrimize kazandırmak
istiyoruz.”
18 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Ege Bölgesi
Afyonkarahisar turist hedefinde
çıtayı yükseltti
ları ve vatandaşların el ele
vererek termal turizmi çeşitlendirmek
için uğraştıklarını
belirten Çiçek; “Afyonkarahisar
binlerce yıllık tarihe sahip
bir bölge. Friglerin, daha
öncesinde Hititlerin, Romalılar
ve Selçuklu İmparatorluğu’nun
eserlerinin, Türklerin eserlerinin olduğu inanılmaz
bir coğrafyadayız. Özellikle Frig eserleri noktasında belki de
Türkiye'deki en zengin vilayetiz” dedi.
Türkiye'nin en önemli termal turizm merkezlerinden Afyonkarahisar,
3 bin yıllık Frig Vadisi ile kültür turizminde de
adını duyurmaya çalışıyor. İhsaniye ilçesindeki 3 bin yıllık
geçmişe sahip vadi; uzantılarının bulunduğu Ayazini Köyü,
Göynüş Vadisi ve Emre Gölü etrafındaki tarihi kaya yerleşimleri,
oyma kaya mezarlar ve peribacalarının bulunduğu
mekânlar ile ilgi görüyor.
Son yıllarda farklı ülkelerden turistlerin yoğun olarak
ziyaret ettiği Frig Vadisi, kültür turizminde Türkiye'nin öne
çıkan yerleri arasına girmeye başladı. Vali Gökmen Çiçek,
Afyonkarahisar'ın uzun yıllardır termal turizmin merkezi
olduğunu ifade etti. Valilik, belediye, sivil toplum kuruluş-
HEDEF 4 MİLYON TURİST!
Misafirlerin hem termal turizmde 32 bin yatak kapasitesinden
yararlanmaları hem de ilin tarihi, kültürel değerlerini
görmeleri için büyük bir çalışma başlattıklarını aktaran
Çiçek, şöyle konuştu: “Frigya bölgesinde 50 milyon liraya
yakın yatırım yaptık. Bu yatırımlar sonucunda balon
uçuşlarını başlattık. Bizim bir hayalimiz vardı; gökyüzünde
balonlar olacaktı, gölün üzerinde tekneler, etrafta atlı safari
yapılacaktı. Çok şükür bu hayali gerçekleştirdik. Dünyada
göl üzerinde balonla uçuş yapılan birinci veya ikinci
bölgeyiz. Bu manada da ile çok büyük katkı sağladık. Bu yıl
2 milyona yakın yerli ve yabancı turist ile gurbette yaşayan
Afyonkarahisarlılar kentimizin turistik mekânlarını gezdi.
Önümüzdeki yıl hedefimiz 4 milyon. Bu, ulaşılamayacak bir
hedef değil.”
Denizli’de tarihi yapılar hayat buluyor
Yıkılmak üzereyken şehrin değerleri arasına
yeniden kazandırdığı tarihi yapıları her geçen
gün artıran Denizli Büyükşehir Belediyesi,
kent merkezinin yanında ilçelerdeki tarihi
yapıları da kurtarıyor. Bugüne dek Külahçıoğlu
Un Fabrikası, Merzeci Un Değirmeni,
İbrahim Çallı Evi, Denizli Evi, Çivril Mavi Ev,
Bereketler Su Sarnıcı, Yediler Türbesi, Baklan
Hüsamettin Gazi Türbesi, Üzüm Dedesi
Türbesi, Tavas Alaman Sarnıcı, Mehmet
Gazi Türbesi, Şirvani Türbesi gibi Denizli’nin
yıkılmaya yüz tutmuş çok sayıda tarihi
binasını kamulaştırıp, restore ederek kente
kazandıran Denizli Büyükşehir Belediyesi,
son olarak Güney ilçesindeki Cumhuriyet
Meydanı’nda bulunan, 1936 yılında yapılan
Güney Eski Hükümet Konağı’nı restore edip,
tarihi yapıyı yok olmaktan kurtardı.
Cumhuriyet dönemi hükümet konaklarının
önemli örneklerinden olan yapı, 1934
sonrası yaygınlaşan hükümet konaklarında
görülen plan, cephe, süsleme ve sosyolojik
benliğe sahip özgün mimarlık örnekleri
arasında yer alıyor. Orijinalliğini günümüze
kadar büyük oranda korumuş olan Güney
Hükümet Konağı’nın restorasyonu, sanat
tarihi açısından da önem taşıyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
19
Akdeniz Bölgesi
Soli Pompeiopolis Antik Kenti,
arkeoparka dönüştürülecek
Neolitik dönemden itibaren birçok uygarlığa ev sahipliği
yapan ve 23. dönem kazı çalışmalarında Helenistik dönemin
ünlü gök bilimcisi ve şairi Aratos'un anıt mezarının
ortaya çıkarıldığı Mersin'deki Soli Pompeiopolis Antik
Kenti'nin, arkeopark olarak açık hava müzesine dönüştürülmesi
hedefleniyor.
M.S. 2. ve 3. yüzyılların önemli limanlarından biri olan,
binlerce yıllık sütunları günümüze kadar korunan Mezitli
ilçesindeki antik kentte yürütülen 23. dönem kazı çalışmaları
sona erdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde,
Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Müzecilik
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Remzi Yağcı başkanlığındaki 12
kişilik ekip tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmalarında,
Helenistik dönemin ünlü gök bilimcisi ve şairi Aratos'un
anıt mezarı gün yüzüne çıkarıldı. Höyüğündeki tabakalarda
15. yüzyıla kadar izlere rastlanan antik kentte gelecek yıl
liman, sütunlu cadde, höyük ve hamam yapısı üzerinde
çalışma yürütülecek. Ekip sayısı artırılarak kapsamlı araştırma
yapılacak antin kentin, arkeopark olarak açık hava
müzesine dönüştürülmesi hedefleniyor.
Yayladağı turistlerin uğrak yeri oldu
Hatay’ın Yayladağı ilçesi, turizm yatırımlarıyla
yurt içi ve yurt dışından ziyaretçilerin
ilgisini çekiyor. Yayladağı Belediyesince tarihi
yerlerin restorasyonunun yanı sıra son aylarda
ilçede zipline, macera parkı, tırmanma
duvarı, restoran, çadır kamp alanı, tandır,
paintball sahası, mini gölet ve piknik alanı
hizmete açıldı. Yatırımlarla bölge, en gözde
doğa turizmi alanlarından biri hâline geldi.
Yayladağı Belediye Başkanı Mehmet Yalçın,
konu ile ilgili yaptığı açıklamada ilçede son
5 ayda yaklaşık 20 bin yerli ve yabancı turisti
ağırladıklarını söyledi. Yayladağı'nı ilklerle
ve yeniliklerle buluşturmaya devam edeceklerini
belirten Yalçın, şunları ifade etti:
“Hedefimiz burayı daha fazla güzelleştirerek
yeni alanlar açmak; ilçede ağaç evler, günübirlik
konaklama tesisleri, çadır ve kamp
alanları oluşturmak. Gelecek yıl içinde
bunları yapmayı başarırsak, tahmini olarak
100 bin turisti ilçemizde ağırlayacağız. Yayla
ve deniz turizmine has projelerimizde var.
Gözlüce-Fenk bölgesinde dalış akademisi
ve dalış merkezi projemiz Hatay'ı, Yayladağı’nı
ve Türkiye'yi tanıtmak için çok önemli
bir proje. Burası arkeoloji, tarih ve dalış
meraklılarını bu bölgeye çekebileceğimiz
bir alan olacak. Yayladağı, deniz turizmi
noktasında gerçek manada iddialı bir yer
olacak. Dünya’nın her yerinden turist ağırlayacağımızı
düşünüyoruz. Yayladağı, Doğu
Akdeniz’in cazibe merkezi hâline gelecek.”
20 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Akdeniz Bölgesi
“Aşkların ve
imparatorların şehri”
Sagalassos'ta
hareketlilik artıyor
Burdur'un Ağlasun ilçesinde “aşkların
ve imparatorların şehri” olarak bilinen
Sagalassos Antik Kenti'ni 10 yılda yaklaşık
400 bin kişi ziyaret etti. Akdağ'ın
eteklerine kurulu Sagalassos’a gelen
yerli ve yabancı turist sayısı, her geçen
yıl artıyor.
Antoninler Çeşmesi ile Roma döneminin
ihtişamlı ve nitelikli yapılarını
barındıran, özellikle 2017'den itibaren
ziyaretçi sayısında artış görülen antik
kenti, yeni tip koronavirüs salgını nedeniyle
ziyaretçi sayısının düştüğü 2020'de
42 bin 285 kişi gezdi. Normalleşme döneminin
ardından 2021'de ziyaretçileri
artan Sagalassos’u, bu yılın ocak-eylül
döneminde ise 54 bin 770 kişi ziyaret
etti. Psidya bölgesinin dini başkenti
niteliğini taşıyan, önceki dönem kazılarda
Roma imparatorları Hadrian ve
Marcus Aurelius ile bir imparatoriçenin
büyük heykellerinin çıktığı antik kent,
bu yönüyle “imparatorlar şehri” olarak
anılıyor.
“Su altının ormanları”
haritalandırılacak
Adana'nın Karataş ilçesi açıklarında, ekolojik
dengeyi koruyan ve “su altının ormanları”
olarak bilinen deniz çayırlarının haritasının
çıkarılmasına yönelik proje yürütülüyor.
Karataş Belediyesi’nin Akdeniz'in mavi
sularındaki deniz çayırları ve biyoçeşitliliğe
yönelik projesi kapsamında Dokuz Eylül
Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi
Enstitüsü ile Akdeniz Koruma Derneği yetkililerinden
oluşan 8 kişilik dalgıç ekip, ilçede
dalışlara başladı.
Kuyucak’ta hedef
lavanta vadisi oluşturmak
Proje kapsamında bölgede bir süre dalış
yapacak ekiplerin sunacağı raporla, Karataş
ilçesi açıklarındaki deniz çayırlarının haritası
oluşturulacak. Balıkların su altındaki yaşamı,
biyoçeşitlilik ve sudaki oksijen seviyesi
için önemli olan deniz çayırları, haritalarının
çıkarılmasıyla koruma altına alınacak. Haritanın
elde edilmesiyle bölgedeki balıkçıların
uyarılması ve deniz trafiğinin bu civarlarda
en aza indirilmesi için bilgilendirmeler
yapılacak.
Isparta'nın Keçiborlu ilçesindeki “lavanta
kokulu köy” olarak anılan Kuyucak köyünün,
Tarım ve Orman Bakanlığınca oluşturulacak
lavanta vadisiyle daha fazla turist
çekmesi hedefleniyor. Yeni tip koronavirüs
salgınından önce turistlerin uğrak yeri olan
Kuyucak'ın mor tarlaları, yeni normalleşme
dönemiyle hareketlendi.
Orman Genel Müdürlüğünce bölge halkına
ekonomik gelir getirici tür olan lavanta
bitkisinin alanının artırılması çalışması
kapsamında, 2021'in sonbaharında artan
talep üzerine 1 milyon 200 bin lavanta
fidesi toprakla buluşturulacak. Ülke ekonomisine
katkı sağlamak için uygun çorak
arazileri lavantayla güzelleştiren Isparta
Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, bir de
görselliği yüksek lavanta vadisi oluşturmak
için çalışma yürütüyor. Projeyle bölgenin
turizmden daha fazla gelir elde etmesini
amaçlanıyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
21
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Diyarbakır'ın tarihi surları
5 milyon turist hedefliyor
Diyarbakır'da birçok medeniyete ev sahipliği
yapan tarihi Sur ilçesinde yaklaşık 5 bin
200 metrelik Diyarbakır surlarının restorasyonu
için geçen yıl başlatılan çalışmalar sürdürülüyor.
UNESCO tarafından 2015 yılında
Dünya Mirası Listesi'ne alınan Diyarbakır
surlarındaki anıtsal burçlar, 5 milyon turist
hedefiyle ihtişamlı hâle getiriliyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince yapılan
ihaleyle çalışmalarına başlanan surlardaki
en görkemli, nitelikli, anıtsal burçlar olan
Eski Kahta Kalesi'nde
kazı çalışmaları başladı
ve üzerinde kitabe, hayvan motifleri, kesme
taş silmesi bulunan Evli Beden, Yedikardeş,
Selçuklu ve Nur da dahil 25 burçta restorasyon
çalışması devam ediyor. Molozlardan
temizlendikten sonra yapılan restorasyon ve
ışıklandırmayla burçların eski hâlinden eser
kalmadı. Restorasyonu bitme aşamasına
gelen ve ışıklandırılan bazı burçlar, yakın
zamanda ziyarete açılacak. Toplam
98 burçtan 73'ünün ise projeleri hazırlandı
ve restorasyon yapılması için ihaleye hazır
hâle getirildi.
Karacadağ
Jeoparkı
da UNESCO
yolunda!
Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa sınırında
yer alan Karacadağ'ın jeopark olabilmesi
için UNESCO'ya başvuruldu. GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Dicle,
İpekyolu ve Karacadağ Kalkınma Ajanslarının
işbirliğiyle Adıyaman, Batman,
Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt,
Şanlıurfa ve Şırnak'ın zengin kültürel mirasının
turizme kazandırılması, bölgesel
kalkınmanın sağlanması amacıyla başlatılan
GAP Bölgesi Turizm Odaklı Tanıtım
ve Markalaşma Projesi kapsamında bölgenin
turizm değerleri, "Mezopotamya"
markasıyla global bir kimlik kazanıyor.
Adıyaman'da 2009 yılında restorasyon ve
restitüsyon projeleri onaylanan ve geçmişi
2 bin yıla dayanan Eski Kahta Kalesi'nde
tamamlanan üçüncü etabın ardından, dördüncü
etap kazı çalışmaları başladı. Müze
Müdürü Mehmet Alkan, konu ile ilgili yaptığı
açıklamada kalenin savunma alanı olarak
kullanılan güney kısmında kazı çalışmalarını
gerçekleştirdiklerini söyledi.
Kalenin sarp kayalıklar üzerine kurulduğunu
belirten Alkan; "Burada Urartular, Kommagene,
Roma ve Memlükler dönemindeki ya-
pıları görmekteyiz. Bu dönem kazılarımızda
savunma alanları ve çarşı denilen yerlerde
çalışacağız. Ortaya çıkaracağımız yapılarla
önümüzdeki süreçte canlandırmalar yapmayı
planlıyoruz" ifadelerini kullandı.
İl bazlı destinasyon tanıtımı yerine
bölge bazlı tanıtım için Karacadağ ve
Dicle Kalkınma Ajansları koordinasyonunda
sektör temsilcileri ve konunun
uzmanlarının görüş ve önerileri alınarak
tamamlanan "Mezopotamya'nın
Altın Üçgeni Yol Haritası" çalışması
çerçevesinde, Karacadağ'ın uygun noktalarının
jeopark statüsüne alınması
için harekete geçildi. UNESCO Türkiye
Milli Komitesi'ne yapılan başvuru
uygun görülerek, bu konudaki "iyi niyet
beyanı" Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla
UNESCO Sekretaryası'na iletildi.
22 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
“Midyat Telkarisi”
coğrafi işaret
belgesiyle tescillendi
Mardin’in Midyat Kaymakamlığı’nın girişimleri
sonucu “Midyat Telkarisi”, coğrafi işaret
belgesiyle tescillendi. Midyat Kaymakamlığı’nın
sosyal medya hesabından yapılan
açıklamada; Midyat Belediyesi, Milli Eğitim
Müdürlüğü, Midyat Esnaf ve Sanatkâr Odası
ve Midyat Meslek Yüksekokulu’nun destekleriyle
başvurusu yapılan, ince gümüş tel
işleme sanatı olan Midyat Telkari’sinin Türk
Patent ve Marka Kurumunca coğrafi işaret
belgesiyle tescillendiği belirtildi.
Telkari ustaları, Midyat Telkarisi’nin coğrafi
işaret belgesiyle tescillenmesini sevinçle
karşıladı. Telkari ustası Semir Sümer, konu
ile ilgili yaptığı açıklamada Midyat’ta yıllardır
telkari el sanatını icra ettiğini, bu sanatın
coğrafi işaret belgesiyle tescillenmesinden
dolayı büyük sevinç duyduğunu belirtti.
Tescil aşamasında emeği geçenlere teşekkürlerini
ifade eden Sümer; “Kürt, Arap ve
diğer kardeşlerimizin iştigal ettiği bu sanatın
tescillenmiş olması bizi sevindirdi” dedi.
için Midyat telkari ustalarının gerçekten
düğün dernek yapmaları gerekiyor dersek
yeridir. Yürütülen bu çalışma neticesinde telkari
sanatının Midyat’a ait olduğu kanıtlandı.
Bizim için çok önemli ve sevindirici bir süreç
oldu. Bundan sonra artık telkariye bakıldığında
insanlar bunun Midyat’ta yapıldığını
görecekler. Bu resmi olarak kanıtlandı.”
Semir Sümer
“TELKARİ SANATININ MİDYAT’A AİT
OLDUĞU KANITLANDI”
Artuklu Üniversitesi Midyat Meslek Yüksekokulu’nda
telkari gümüş işleme ustası olan
Murat Aslan ise 36 yıldır kentte telkari ustalığı
yaptığını dile getirdi. Üniversite bünyesinde
2014’de Kuyumculuk ve Takı Tasarım
Bölümü’nün açılmasıyla burada telkari ustası
olarak uygulama derslerine girdiğini anlatan
Aslan, şöyle konuştu: “Telkari tescillendiği
Murat Aslan
Dülük Antik Kenti
farklı dinlerin tarihine ışık tutacak
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Almanya
Münster Üniversitesi işbirliğinde Gaziantep'in
Merkez Şehitkamil ilçesi Dülük
Mahallesi yakınlarındaki antik kentte yürütülen
kazı çalışmalarının bu yılki bölümü
tamamlandı. Dünyanın en eski 25 yerleşim
yerinden biri olarak gösterilen Dülük Antik
Kenti'ndeki kazı çalışmalarında gün yüzüne
çıkarılan eserlerin, dinler tarihine ışık
tutması bekleniyor.
Kazı Başkanı Almanya Münster Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engelbert Winter,
konu ile ilgili yaptığı açıklamada binlerce
yıllık tarihe sahip olan bölgede M.S. 10-11.
yüzyıla kadar hayatın devam ettiğini, bölgenin
Roma İmparatorluğu döneminde de
eyalet olduğunu anlattı. Kazı çalışmalarını
2015'ten bu yana titizlikle sürdürdüklerini,
bir hamam yapısını açığa çıkarmaya başladıklarını
belirten Prof. Dr. Engelbert Winter;
arşiv binası bulduklarını, 4 bin 500 yıllık bir
mührü de gün ışığına çıkardıklarını, erken
dönemde Hıristiyanlık için yapılmış bir kilisenin
varlığını tespit ettiklerini söyledi.
BİNLERCE YILLIK DİNİ MERKEZ
Winter, antik kentin binlerce yıl farklı dinlere
ev sahipliği yaptığını aktararak; "Gaziantep'teki
Dülük'ün bize gösterdiği, burası binlerce
yıllık dini merkez. Teşhup, Hıristiyanlık,
İslamiyet, bütün dinler burada vardı ve art
arda geliyor. Bu da burasının bir dini merkez
olduğunu gösteriyor. Dini tarihimizin nasıl
bir akışa sahip olduğunu görmekteyiz ve
bütün bu dönemlerin art arda geldiğini, üst
üste bindiğini biliyoruz ki bunu arkeolojik
veriler de ispatlamakta" dedi.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
23
Doğu Anadolu Bölgesi
Van Gölü'nün
peribacaları
görüntülendi
Türkiye'nin en büyük tuzlu ve sodalı gölü
olan Van Gölü'nde tespit edilen mikrobiyalitler
ile batık gemi, Sualtı Fotoğrafçıları
ve Filmcileri Derneği (SUFOD) Başkanı Ateş
Evirgen ile yönetim kurulu üyeleri tarafından
görüntülendi.
Doğal güzellikleri, eşsiz maviliği ve keşfedilmeyi
bekleyen koylarıyla bölgenin en
önemli destinasyonlarından Van Gölü'nün,
derinliklerindeki güzelliklerle de dalış turizmine
kazandırılmasına yönelik çalışmalar
devam ediyor. Bu kapsamda, Van Büyükşehir
Belediyesi'nin davetiyle kentte gelen SU-
FOD Başkanı Ateş Evirgen ile yönetim kurulu
üyeleri, dört gün boyunca Van Gölü'nün
değişik noktalarında dalış gerçekleştirdi.
SUFOD üyeleri, gölde adeta peribacalarını
andıran mikrobiyalitler ile batık geminin
görüntülerini çekti.
"VAN GÖLÜ'NÜN ZENGİNLİKLERİ
GERÇEKTEN SAKLI KALMIŞ"
Ateş Evirgen, su altı fotoğrafçıları ve
filmcilerinin, denizlerin altının gözü kulağı
olduğunu kaydederek, dış dünyayla bütün
köprüyü su altı fotoğrafçıları ve filmcilerinin
sağladığını aktardı. İnsanlar için suyun
altının bilinmeyen, görünmeyen ve fazla da
önemsenmeyen bir alan olduğunu belirten
Evirgen; "Ama böyle değil. Biz su altı fotoğrafçıları
ve filmcileri, genellikle Türkiye'nin
dört bir yanındaki denizlere dalmaya
alışmışız. Oradaki görüntüleri çıkarıyoruz,
ancak iç sular Anadolu'nun en büyük
zenginliği. Bunların başında Van Gölü
geliyor. Van Gölü'nü inci kefali ile tanıyoruz.
İnci kefali, son yıllarda su altı fotoğrafçılarının
gözdesi oldu ama onlardan daha da
önemli mikrobiyalit var. Kapadokya'daki
peribacalarının görüntülerinin aynısı...
Bütün amacımız, Van Gölü'nün gizli kalmış
güzelliklerini insanlarla tanıştırmak ve göle
bir katma değer katmaktır. Van Gölü'nün
zenginlikleri gerçekten saklı kalmış" dedi.
Kef Kalesi'ndeki kazı çalışmaları
tarihe ışık tutacak
Bitlis'in Adilcevaz ilçesinde Urartular dönemine
ait 2 bin 300 rakımdaki Kef Kalesi'nde
50 yıl aradan sonra başlatılan arkeolojik kazı
çalışmalarının tarihe ışık tutması bekleniyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni, Ahlat
Müze Müdürü Mikail Ercek'in başkanlığında
yürütülen çalışmalarda, Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. İsmail Coşkun'un bilimsel danışmanlığında
15 kişilik ekip görev yapıyor.
Urartu Kralı 2. Rusa tarafından Süphan Dağı
eteğinde Van Gölü'ne hâkim tepede inşa
edilen Kef Kalesi'nde, üzerinde çivi yazısı
olan taş ve seramik parçaları bulundu. Doç.
Dr. İsmail Coşkun, 50 yıl sonra Kef Kalesi
arkeolojik kazı çalışmasına başlamanın
mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Kazıya
kalenin içindeki sarayın salon bölümünden
başladıklarını anlatan Coşkun, şöyle
konuştu:
MİLATTAN ÖNCE 7. YÜZYILA
TARİHLENDİRİLİYOR
"Bu bölümde yaptığımız ilk kazılarda önemli
buluntular elde ettik. Çivi yazılı taş bir belge
ile yine çivi yazılı seramik belge bulduk.
Kazılarımız, M.Ö. 685-645 yılları arasında
hüküm süren Urartu'nun önemli krallarından
2. Rusa döneminde inşa edilen sarayın
salon bölümünde yapılıyor. Bu saray, M.Ö.
7. yüzyılın ilk yarısına tarihleniyor. Kalenin
büyük bir yangın geçirdiğini çalışmalarda
ortaya çıkardık. Buradaki devasa fil ayaklarını
(kolonlar) tekrar ortaya çıkarmak ve
turizme katkı sağlamak için çalışmalarımızı
devam ettiriyoruz."
24 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Doğu Anadolu Bölgesi
Erzurum termal turizmde de
söz sahibi
olmak istiyor
Tarihi ve turistik alanları, kayak merkezleri,
yöresel lezzetleriyle rağbet gören
Erzurum, Pasinler ilçe merkezinde belediye
tarafından yapımı tamamlanan
ve ilçeye gelen misafirlerin kullanımına
sunulan tesislerdeki termal havuz, hamam
ve sauna, beş yıldızlı otel konforu
sağlayan aile odalarıyla termal turizmde
de söz sahibi olmak istiyor.
Pasinler Belediye Başkanı Ahmet
Dölekli, konu ile ilgili yaptığı açıklamada
ilerleyen zamanlarda ilçede yapacakları
bungalov evler ile misafirlerini daha
rahat ortamda ağırlayacaklarını söyledi.
İlçedeki otellerin daha önce çok kötü
durumda olduğunu ifade eden Dölekli,
şunları kaydetti:
Ergan Dağı, yamaç evlerle
turizme kazandırılacak
Erzincan'daki Ergan Dağı Kış Sporları ve
Doğa Turizm Merkezi'nde yaşanan konaklama
sorununun "Yamaç Evler ile Ergan Dağı
Turizme Kazandırılıyor" projesiyle giderilmesi
amaçlanıyor. Erzincan Valiliği’nden
yapılan açıklamaya göre, projenin protokolü
Vali Mehmet Makas, Kuzeydoğu Anadolu
Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Oktay Güven
ve İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yaşar
Felekoğlu’nun katılımıyla imzalandı.
Yaklaşık 10 milyon liraya mal olacak proje
Kömürhan Köprüsü'nün
inşaat atıkları
sanat eserine
dönüştü
kapsamında Ergan Dağı'na 18 yamaç ev
inşa edilerek, bölge için konaklama altyapısı
oluşturulacak. Ayrıca, proje kapsamında
hayata geçirilecek günübirlik tesiste idare
yönetim merkezi, kafeterya, kayak malzemeleri
kiralama yeri, telesiyej sandalye
garajı gibi alanlar bulunacak. Vali Makas,
proje tamamlandığında kayak merkezinin
yılın 12 ayı hizmet verme kapasitesine sahip
olacağını ve turizme katkı sağlayacağını
belirterek, projenin hayırlı olması temennisinde
bulundu.
SULARIN ŞİFASI HAD SAFHADA
"Otellerimizi şu an 5 yıldızlı otel
konforuna getirdik. İçerisinde 32 oda,
yaklaşık 70 kişiye hitap edecek yatak
kapasitemiz var. Otelimizin 9 ayrı aile
kabini mevcut. Otel müşterilerimize 1
saat akşam, 1 saat sabah olmak üzere
termal havuzlarımızı ücretsiz veriyoruz,
bu da otel ücretinin içerisinde. Günlük
ücretimiz 120 lira, bunun içerisine
kahvaltı ve kabinler dahil. Otelimizden
faydalanmak isteyen herkese kapımız
açık. Zaten sularımızın şifası had safhada.
Romatizmaya ve mide rahatsızlıklarına
faydalı. Aynı zamanda içilebilir bir
su. Sularımızın mide ağrılarına çok iyi
geldiği Sağlık Bakanlığımızca da tescil
edilmiştir."
Elazığ ve Malatya arasındaki Karakaya Baraj
Gölü üzerine yapılan Kömürhan Köprüsü ile
bağlantı tünelinin inşasından arta kalan 4
ton atık malzeme, 20 sanat eserine dönüştürüldü.
Karayolları Elazığ 8. Bölge Müdürlüğünce
"sıfır atık" sloganıyla hazırlanan proje
kapsamında; zincir, kaporta, kalıp demir,
vida, sac kalıp, tahrip olan baret, kullanılmaz
hale gelen giysiler gibi 4 ton atık malzemenin
dönüştürülmesi için çalışma başlatıldı.
İki öğretim görevlisi tarafından, Karayolları
Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan
ve "21. Yüzyılın Ferhatları" olarak nitelendirilen
işçileri sembolize eden 20 sanat eseri hazırlandı.
Eserler, köprünün yanında yer alan
Karayolları 8. Bölge Müdürlüğü Tünel Kontrol
Merkezi binasında açılan müzede, yolcular
ve sanatseverlerin beğenisine sunuldu.
Ziyaretçiler, müzenin terasında oluşturulan
platformun üzerine çıkarak, Paris'in simgelerinden
Eyfel Kulesi'nde olduğu gibi Kömürhan
Köprüsü'nü de parmaklarının ucuyla
dokunuyormuş gibi fotoğraflayabilecek.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
25
İç Anadolu Bölgesi
Şuğul Kanyonu,
dört mevsim
ziyaretçilerini
ağırlıyor
Sivas'ın Gürün ilçesinde dik kayalıklarla
çevrili, görkemli yapısıyla dikkati
çeken Şuğul Kanyonu, doğaseverlerden
ilgi görüyor. Gürün ilçe merkezine
yaklaşık 5 kilometre mesafede
bulunan kanyon, kaynağı Gövdeli Dağı
olan ırmağın aktığı, etrafı dik kayalarla
çevrili dar vadiden oluşuyor.
Temizliği ve berraklığıyla büyüleyen
suyun doğallığı göze çarparken,
kayaların arasından sızan çağlayanlar
ise kış aylarında sarkıt halini alıyor. Vadideki
derede kırmızı benekli alabalık
başta olmak üzere birçok tatlı su balığı,
kanyon boyunca da farklı büyüklükteki
mağaralar ilgi çekiyor. Şuğul
Kanyonu'nda söğüt, yabani badem,
kuşburnu, sumak, ardıç gibi ağaç
türleri ile sıvacı, karatavuk, boğmaklı
ardıç, dağ ispinozu, saksağan, sığırcık
gibi çok sayıda kuşa da rastlanıyor.
Ilgın yeniden turizm alanı ilan edildi
Konya'nın Ilgın ilçesi, Resmi Gazete'de
yayınlanan kararla yeniden "Kültür ve
Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi" olarak
ilan edildi. Çıkan kararla, bir yandan Kültür
ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri
(KTKGB) bölgesel ve yerel kalkınması hedeflenirken;
diğer yandan da büyük ölçekli
planlama, alternatif yönetim ve işletme
modelleri oluşturulması amaçlanıyor.
Çok sayıda tarihi eser, termal kaynak ve doğal
zenginliklere sahip olan Ilgın'da alınan
karar, ilçe sakinleri tarafından da memnuniyetle
karşılandı. Ilgın Belediyesi'nden yapı-
lan yazılı açıklamada, Başkan Yalçın Ertaş'ın
konuya ilişkin şu sözlerine yer verildi:
"Şehrimize yeniden kazandırılan ve turizm
projelerimizi hayata geçirme noktasında
bize büyük kolaylıklar sağlayacak olan bu
güzel gelişmede desteklerini eksik etmeyen
Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri
Ersoy'a, Bakan Yardımcımız Nadir Alpaslan'a,
AK Parti Konya İl Başkanımız Hasan
Angı'ya şahsım ve hemşerilerim adına teşekkür
ediyorum. Alınan kararın Ilgın'ımıza
hayırlı olmasını diliyorum."
Akdağmadeni salebi,
coğrafi işaret tescil belgesi aldı
BİRİNCİ DERECE
ARKEOLOJİK SİT ALANI
Şuğul Vadisinin Turizme Kazandırılması
Projesi kapsamında 2018 yılında
çevre düzenleme ve rekreasyon
çalışmaları tamamlanan kanyonda,
ağaçlandırma ve peyzaj çalışmasının
yanı sıra foto safari ve yürüyüş alanları,
yöresel ürünlerin alınıp satıldığı
mekânlar, mescit, otopark, kamelya
gibi ihtiyaca cevap verebilecek donatılar
bulunuyor. Birinci derece arkeolojik
sit alanı olan kanyon, Sivas'a 140
km mesafede bulunuyor.
Yozgat'ın Akdağmadeni ilçesinde yetiştirilen
yöreye özgü salep, Türk Patent
ve Marka Kurumu'ndan coğrafi işaret
tescil belgesi aldı. Akdağmadeni Belediye
Başkanı Nezih Yalçın, yazılı açıklamasında
Akdağmadeni salebinin marka değerini
arttırmak, türünün korunarak gelecek
nesillere ulaşmasını sağlamak için yürüttükleri
çalışmaların en önemli ayağını da
tamamladıklarını belirtti.
Salebin Akdağmadeni için önemli bitki
olduğunu aktaran Başkan Nezih Yalçın;
"Yapılan araştırmalar sonucunda ülkemizin
en kaliteli salebi olan Akdağmadeni salebinin
menşe adı türünde coğrafi işaret tescil
belgesini alarak, ilçemizin kültürü, doğası
ve turizmi için büyük bir adım daha atmış
bulunuyoruz" ifadelerini kullandı. Yalçın,
tescil sürecinde coğrafi işaretin alınmasında
emeği geçenlere teşekkür etti.
26 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
İç Anadolu Bölgesi
Eskişehir'de kadınlar lavantadan kazanıyor
Eskişehir'in en az nüfuslu ilçesi Han'da
kurulan kadın kooperatifinin üyeleri,
yetiştirdikleri lavantadan üreterek sattıkları
ürünlerle aile ekonomilerine katkı sağlıyor.
Eskişehir'de "Han'ın Eli Kadın Kooperatifi",
ilçede kadınları tarıma teşvik etmek
amacıyla nisan ayında kuruldu. Tamamı
kadınlardan oluşan kooperatif üyeleri, 2
bin 100 nüfuslu ilçede Han Belediyesi'ne ait
50 dönüm arazide yetiştirilen lavantadan
çeşitli ürünler hazırlıyor.
Lavantanın yağını
çıkarıp sabun, cilt
temizleme suyu, çay
ve hediyelik ürünler
yapan kadınlar, sosyal
medya hesapları
aracılığıyla aldıkları
siparişleri yurdun dört
bir yanına gönderiyor.
Ürünlerine gösterilen
ilgiden memnun olan
kooperatif üyeleri, lavantadan
yeni ürünler
ortaya çıkarmak için
de çalışmalar yapıyor.
KOLONYASINI VE
TÜTSÜSÜNÜ DE ÜRETECEKLER
Han'ın Eli Kadın Kooperatifi Başkan Yardımcısı
Sevgi Şanlı, dergimize yaptığı açıklamada
üyelerin ürettiklerini ekonomiye
kazandırarak ilçe turizmine katkı sağlamayı
amaçladıklarını söyledi. Kadınların daha
fazla sosyalleşmesini istediklerini belirten
Şanlı; "İlçe merkezinin yanı sıra çevredeki
mahallelerden de kadın üyelerimiz var. Şu
anda 12 olan üye sayımızı gün geçtikçe
artırmayı planlıyoruz. Üyelerimiz genellikle
ev kadınlarından oluşuyor. Hasattan elde
edilen lavantalardan sabun, cilt temizleme
suyu, hediyelik eşya üretiyoruz. Keçi sütlü,
kahve aromalı ve ballı lavanta sabunları
yapıyoruz. Lavantanın çayını da yapıyoruz.
Yağını çıkartıp, satışını gerçekleştiriyoruz.
İlçemizde alternatif ürün olarak görülen
lavantayı değerlendiriyoruz" şeklinde
konuştu.
İç Anadolu'nun Efes'i olmaya aday
Mokissos'ta kazılar başladı
Helenistik döneme uzanan tarihiyle "Kapadokya
bölgesinin Efes'i" olmaya aday,
"Nora" olarak da bilinen Mokissos Antik
Kenti'nde kazı çalışmaları kapsamında ilk
kazma vuruldu. Aksaray'ın Helvadere beldesindeki
Hasan Dağı eteklerine kurulan antik
kent, eşsiz doğal güzelliklerinin yanı sıra
anıtsal Roma mezarları, 4. asırdan 7. yüzyıla
kadarki kâgir kiliseleriyle tarihin derinliklerini
yansıtıyor.
İç Anadolu Bölgesi'nin en büyük antik
şehirlerinden birisi olan ve ayakta kalmayı
başaran yapılarıyla bugüne gelen Mokissos,
doğal bazalt bloklarıyla inşa edilen konutlar,
düzgün kesme taştan anıtsal mezarlar,
kiliseler ve sarnıçlardan oluşuyor. Kazı
Başkanı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Besim Tolga Uyar, konu ile ilgili
yaptığı açıklamada geçen yıl yapılan yüzey
araştırmalarının ardından kazı çalışmalarına
başladıklarını söyledi. Teknik altlıklar ve haritalandırma
çalışmalarını tamamladıktan
sonra kazı alanına ilk kazmayı vurduklarını
anlatan Uyar, şöyle konuştu:
TURİSTLER İÇİN
ÇEKİM MERKEZİ OLACAK
"Bu yıl kazı planımızda kentin merkezindeki
ana yapı grubu var. Bunların fonksiyon, işlev
ve tarihini araştırıyoruz. Ayrıca üç noktada
sondajlama işlemi gerçekleştirdik. Amacımız,
toprağın altındaki yapı gruplarına ilişkin verilere
ulaşmak. Kentin merkezinde çok yoğun
dolgu toprak var. Bu toprağı kaldırarak katmanları
görmeyi ve kentin taban seviyesine
ulaşmayı hedefliyoruz. Mokissos Antik Kenti,
Kapadokya bölgesinin en yoğun yerleşim kalıntılarına
sahip bir yer. 200 hektardan daha
geniş alana yayılmış. Çok anıtsal yapı var. Bu
anlamda Mokissos, görsel açıdan turistler
için çekim merkezi olacak."
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
27
Karadeniz Bölgesi
Karadeniz'in Zeugma'sı
kapılarını dünyaya açacak
M.Ö. 1. yüzyılda kurularak M.S. 8. yüzyıla
kadar yerleşim amacıyla kullanıldığı tahmin
edilen, ortaya çıkarılan mozaikler dolayısıyla
"Karadeniz'in Zeugma'sı" olarak adlandırılan
ve kazı çalışmalarıyla yeni bulgulara
ulaşılan Karabük'teki Hadrianaupolis Antik
Kenti turizme kazandırılacak.
Geç Helenistik, Roma ve Erken Bizans dönemlerinde
yerleşim yeri olarak kullanıldığı
tahmin edilen, Eskipazar ilçesinin 3 kilometre
batısındaki antik kentte kazı çalışmaları, Karabük
Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim
Üyesi ve Kazı Başkanı Doç. Dr. Ersin Çelikbaş
yönetiminde sürdürülüyor. At, fil, panter ve
geyik gibi birçok hayvanın tasvir edildiği mozaiklerle
ünlenen antik kentteki kazı çalışmalarında;
kaya mezarı içinde iskeletler, antik
döneme ait para, kemik toka, unguentarium
(gözyaşı şişesi), 2. yüzyıla ait mezar, 1800
yıllık adak levhası gibi eserlere de rastlandı.
Antik Çağ'da bir hac merkezi, sütun azizlerinden
Stylos Alpius'un doğum yeri olan antik
kentteki kazı çalışmalarında elde edilen ve
kazı evinde incelenen bulgulardan taşınabilir
olanlar çevre illerdeki müzelere götürülüyor,
taşınmazlar ise olduğu yerde korunuyor.
ÖREN YERİNE DÖNÜŞTÜRÜLECEK
Arkeolojik yüzey araştırmalarında iki
hamam, iki kilise yapısı, bir savunma yapısı,
kaya mezarları, tiyatro, bir kemerli ve kubbeli
yapı, anıtsal kültik niş, sur, villa, diğer
anıtsal binalar ile bazı kült alanları gibi 14
dağınık kamu ve diğer tür yapıların olduğu
belirlenen antik kent, turizme kazandırılacak.
Karabük Valiliği, Hadrianaupolis Antik
Kenti'nin ören yerine dönüştürülerek yerli
ve yabancı turistlerin ziyaretine açılması için
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvuruda
bulundu.
Bayburt'un uluslararası ödüllü müzeleri
turizme katkı sağlıyor
Uluslararası ödüllü Baksı Müzesi ile Kenan
Yavuz Etnografya Müzesi sayesinde Türkiye'nin
en küçük ili Bayburt'un turizmden
alacağı payı arttırması hedefleniyor. Kent
merkezine 45 kilometre mesafedeki Bayraktar
(Baksı) köyünde, Çoruh Vadisi'ne bakan
bir tepenin üzerine ressam ve akademisyen
Prof. Dr. Hüsamettin Koçan tarafından
kurulan Baksı Müzesi, 2010'da kapılarını
sanatseverlere açtı.
Çağdaş ve geleneksel sanatları aynı çatı
altında barındıran, atölyelerle yöre insanına
eğitim ve istihdam imkânı da sağlayan
müze, 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü'ne
ve aynı yıl TBMM Onur Ödülü'ne layık
görüldü. Geleneksel kültürü koruyarak gelecek
kuşaklara aktarmak için araştırmalar
yaparken; diğer yandan da kadın istihdamı
projeleri, özel yetenekli çocukların tespit
ve desteklenmesi gibi çalışmalar yürütülen
müze, sıradışı sergileriyle yurt içi ve yurt
dışında adından söz ettiriyor.
İş insanı Kenan Yavuz da 2013'te, doğup
büyüdüğü Demirözü ilçesine bağlı Beşpınar
köyünde 4 bin 500 metrekare kapalı,
10 bin 500 metrekare açık alan olmak
üzere toplam 15 bin metrekare üzerinde
kültür evi kurdu. Yaklaşık 6 yıl kültür
evi olarak hizmet veren mekân, 2019'da
"resmi özel müze" statüsü kazandı. Kentin
en önemli kültür ve turizm noktalarından
olan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi,
Avrupa Müze Forumu tarafından her yıl
düzenlenen "Avrupa Yılın Müzesi Ödülleri"
yarışmasında 2021 Silletto Ödülü'ne layık
görüldü.
28 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Karadeniz Bölgesi
Şebinkarahisar
turizmde gelecek
vadediyor
Kültürel yapıları ve doğal güzellikleriyle
saklı kalmış Giresun'un Şebinkarahisar
ilçesi, tercih edilen turizm noktaları
arasındaki yerini almaya başladı.
Karadeniz ve İç Anadolu'nun bağlandığı
güzergâhta yer alan Şebinkarahisar;
Tarihi Meryem Ana Manastırı, Tamzara
Mahallesi, Şebinkarahisar Kalesi gibi
kültürel değerlerin yanı sıra Silbehan
Göleti ve Çağlayan Şelalesi'nin de aralarında
bulunduğu birçok doğal güzelliği
barındırıyor.
Kayadibi Mahallesi'nde kayalık bir
tepedeki doğal mağarada inşa edilen
Meryem Ana Manastırı, yaz boyunca
ziyaret edilebiliyor. Geçmişte Ortodoks
Rumlar tarafından kullanılan manastır,
yerli ve yabancı turistlerden ilgi görüyor.
Tarihi Tamzara Mahallesi ise kültürel ve
doğal güzellikleriyle biliniyor. Restore
edilen evleriyle ziyaretçilerine Anadolu'nun
kültürünü hissettiren Tamzara,
asırlık dokuması ve havasıyla da ilgi
çekiyor. Bunların yanı sıra Tamzara'daki
Silbehan Göleti, mahallenin doğal
güzelliğini ön plana seriyor.
Karadeniz'de tarihin sıfır noktası;
KAHİN TEPE
Kastamonu'nun Araç ilçesindeki Kahin
Tepe, ortaya çıkarılan yapılarda yapılan incelemeler
neticesinde Karadeniz Bölgesi'nde
şu ana kadar bulunmuş en eski yerleşim
yeri olarak değerlendiriliyor. İlçenin Kahin
Tepe mevkisinde 4 yıl önce başlayan kazı
çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kastamonu Müze Müdürlüğü başkanlığında
devam ediyor.
92 metrelik Karacaören Şelalesi
cam seyir terasından izlenecek
Samsun'un Salıpazarı ilçesinde 13 şelaleden
oluşan Karacaören Şelalesi, cam
seyir terası üzerinden izlenecek. Samsun
Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mustafa
Demir, konu ile ilgili yaptığı açıklamada 92
metre uzunluğunda, Karadeniz Bölgesi'nin
en uzun şelalelerinden olan Karacaören
Şelalesi'nin zirvesine çelik konstrüksiyonlu
cam seyir platformu yapacaklarını belirtti.
Karacaören Şelalesi’ni cam seyir terasıyla
tanıtmayı ve turizme kazandırmayı amaçladıklarını
aktaran Demir; "179 metrekarelik
Kazılarda Akeramik Neolitik (çanak çömleksiz
Cilalı Taş Devri) döneme ait olduğu
düşünülen tapınak, dikili taş, adak çukurları
ve "nitelikli heykeltıraşlık" eserlere ulaşılması,
arkeolog ve tarihçileri heyecanlandırıyor.
Kazıya, Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve
Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Dr.
Öğretim Üyesi Nurperi Ayengin danışmanlık
yapıyor. Bu yılki kazı çalışmalarına, farklı
üniversitelerden 20 öğrenci ile akademisyenler
katılıyor.
çelik konstrüksiyonlu cam seyir terası
platformunun yapımıyla ilgili ihale sürecini
başlattık. Turizmde yeni bir cazibe merkezi
oluşturmayı hedeflediğimiz şelaleye cam
platformu, Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nın desteğiyle
inşa edeceğiz. Cam teras, 18 ayda tamamlanacak.
Çevresinde kayın, kızılağaç, gürgen,
kestane ve taflan gibi ağaçlarla kaplı ormanlık
alan içinden süzülen ve güzelliğiyle göz
kamaştıran Karacaören Şelalesi'nin, cam
seyir terası ile yerli ve yabancı ziyaretçi sayısını
artıracağız" ifadelerini kullandı.
Çağlayan köyü sınırları içindeki Çağlayan
Şelalesi, kayalık alanın ortasından
50 metreden dökülüyor. İlkbaharda
karların erimesiyle su seviyesi artan şelale,
bu dönemde doğaseverlerin ilgisini
çekiyor. Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu,
Mengücekli ve Osmanlı dönemlerinde
önemli bir nokta olan Şebinkarahisar
Kalesi de ilçeye gelenlerin ziyaret ettiği
yerler arasında.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
29
Kapak
30 milyon yıllık hikâyeye
Kapadokya’da
tanıklık edin!
32 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Kapak
60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin
oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgâr
tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan eski bir bölge, Kapadokya…
Kendine has efsaneleriyle; sanat, kültür, spor, eğlence ve romantizmi
içinde barındırarak kendine has bir dünya yaratan Kapadokya’da
bambaşka bir güzelliğin kapılarını aralayacaksınız...
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
33
Kapak
Kapadokya’yı
bale sahnesine çeviren
mevsim
Anadolu’nun orta yerinde eski bir hikâyenin başkahramanı
Kapadokya... Volkanik patlamaların yeryüzüne
kazandırdığı bu şahane görüntü, günümüzde tüm
dünyanın dikkatini çeken ve sık sık farklı ülkelerden
misafirleri ağırlayan bir bölge hâline geldi. Doğal güzelliklerinin
yanında çok sayıda alternatifle turistleri
cezbeden Kapadokya’nın özellikle atlı safarileri ve
peri bacalarının üzerinden doğan güneşe karşı balon
turları gibi deneyimleri görülmeye değer.
Kent yaşamı ve beton yapıların aksine topraktan
yapılmış sarı ve kahverengi evlerin arasından bir masalın
kapılarını aralayacağınız Kapadokya, özellikle
sonbahar ve kış aylarında apayrı bir güzelliğe bürünüyor.
Bu güzel sonbahar-kış rotasına, seyahat yazarı
Saffet Emre Tonguç’un önerileriyle çıkıyoruz. Sizleri
ilk olarak Kapadokya’nın en yüksek noktasına davet
eden Tonguç; vadiler, müzeler ve yeraltı şehirleriyle
yolculuğu taçlandırıyor. 30 milyon yıllık masalın
modern dünya hikâyesi için minik bir gezintiye hazır
mısınız?
34 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Kapak
SAFFET EMRE TONGUÇ
tonguc@saffetemretonguc.com
Erciyes, Hasan ve Melendiz Dağları’ndaki volkanik
patlamaların bir masal diyarına dönüşümünün 30
milyon yıllık hikâyesi var Kapadokya’da. Doğanın
ateşle, suyla, rüzgârla ilmek ilmek işleyerek muhteşem
bir coğrafyaya dönüştürdüğü Kapadokya’yı inziva
yeri olarak seçen Hıristiyanlar, hayranlık uyandıran
bir azmin eseri olan yer altı şehirleri, kayalara oyulmuş
kiliseler ve müthiş freskler bırakmış ardında. En
güzeli de yılın hangi zamanı giderseniz gidin, farklı bir
çekiciliği var bu toprakların. Kış demek ise sanki açık
havada bitmeyen bir bale gösterisi gibi... Kar ve peri
bacaları birlikteliği, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz
müthiş bir büyü sunar. Bence peri bacaları
balerin kıyafetini çıkarmadan Kapadokya’nın havasını
soluyun. Ve yıl içinde ne zaman giderseniz gidin, şu
10 şeyin en az yarısını yapmadan dönmeyin...
EN YÜKSEK NOKTAYA ÇIKIN
Kapadokya'ya eğer Nevşehir üzerinden geliyorsanız,
önce Uçhisar karşılar sizi. Yöreyi en tepe noktadan
izleyebileceğiniz yer de burada; müze olarak ziyarete
açılan Uçhisar Kalesi, Kapadokya’daki en yüksek
nokta. Kaleden gün batımını izlemelisiniz; Erciyes,
Hasan ve Melendiz dağlarının el ele verdiği büyülü
doğanın, güneşin kızıllığıyla arkadaş olduğu sahneleri
izlemenin keyfi tarifsiz.
TEMENNİ TEPESİ’NE TIRMANIN
1923 yılındaki nüfus mübadelesine kadar ağırlıklı
olarak Rumların yaşadığı Ürgüp’te çok güzel eski taş
evler var; bir kısmı otel ya da restoran olarak kullanılıyor.
En güzel Kapadokya manzaralarından birini görmek
için 700 metrelik bir tünelden geçerek Temenni
Tepesi’ne çıkın, sonra da anın tadını çıkarın.
DERBENT VE ZELVE VADİLERİNE GİDİN
Ürgüp’ten Avanos’a giderken geçeceğiniz Derbent
Vadisi, yolda birçok kez durmak isteyeceğiniz ilginç
şekillerle dolu. En çok ilgi gören ise deveye benzeyen
bir kaya parçası. Biraz ilerlediğinizde, bu kez Zelve Vadisi
çıkacak karşınıza. Burada Direkli, Balıklı, Üzümlü
ve Geyikli kiliselerini görmeyi ihmal etmeyin.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
35
Kapak
PAŞABAĞ’DA FOTOĞRAF TURU YAPIN
Birbirinden ilginç peri bacalarını göreceğiniz
yerler arasında Paşabağ da var. Eski adı
Keşişler Vadisi’ymiş. Adeta peri bacalarının
oluşumunu anlatan bir tiyatro sahnesi gibi...
Fotoğraf çekmeyi sevenler için ideal noktalar
arasında. Özellikle tepeye çıkarsanız,
harika görüntüler yakalayabilirsiniz.
GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ’NDE
SAATİ UNUTUN
Anadolu Rumlarının yaptığı kiliseler,
Kapadokya’nın dört bir köşesine yayılmış.
Fresklerle bezenmiş yaklaşık 150 kilise var
ve bunların büyük çoğunluğu 843 yılında
İkonaklastik, yani ikonları yasaklayan dönemin
sona ermesinin ardından yapılmış.
Bölgedeki en önemli kiliseler için adresiniz
Göreme Açık Hava Müzesi olsun. Müzeye
girdikten sonra sağlı sollu rahip ve rahibelerin
kaldığı manastırları göreceksiniz. Tokalı,
Elmalı, Azize Barbara, Yılanlı, Karanlık ve
Çarıklı kiliselerini mutlaka gezin.
YER ALTI ŞEHİRLERİNDE KAYBOLUN
Kapadokya, bazıları binlerce kişiyi aynı anda
alabilecek kadar büyüklüğe sahip onlarca
yer altı şehrine sahip. Arkeolojik buluntular,
bu şehirlerin ilk kez Hititler zamanında düşmanlardan
korunmak amacıyla kullanıldığını
gösteriyor. Daha sonraki yüzyıllarda ise
Araplardan korunmak isteyen Hıristiyanların
adresi olmuş. Kaymaklı, Derinkuyu ve
Özkonak yer altı şehirleri, listenin ilk 3’ünde.
Oturma alanları, yatak ve erzak odaları,
şarap üretim bölümleri, dini eğitim veren
okullar, kiliseler, havalandırma boşlukları,
ahırlar, mutfaklar ve su kuyuları, görecekleriniz
arasında. Bu şehirlerin bazıları tünellerle
birbirine bağlanmış ve düşman birini
bulduğunda, diğerine geçilmiş. Bulundukları
yer konusunda onları ele verecek tek
şey duman olduğundan dolayı bacaların
yolunu uzatıp, dumanın farklı bir noktadan
çıkmasını sağlamışlar. Tehlike anında girişi
kapatmak için belli yerlerde yuvarlak kocaman
taşlar var.
BALON TURUNA ÇIKMADAN DÖNMEYİN
Kapadokya’nın mistik ve huzur dolu atmosferinin
tadını çıkarmak için bence balon seyahati
olmazsa olmazlardan... Özellikle de
kış mevsiminde, Kapadokya’nın dünyadaki
tüm kötü şeyleri unutturur gibi tertemiz bir
beyazlığa büründüğü hâllere gökyüzünden
şahit olmanın tadı bambaşka. Kapadokya’yı
güneş doğarken bir balonun sepetinden
seyretmenin keyfini yaşamak için biraz
erken kalkmayı göze almalısınız. Balon turu
yapan çok firma var, benim tercihim ve önerim
Royal. Eğer yükseklik korkunuz varsa,
tura çıkmasanız da balonların gökyüzünü
renklendirişini izlemek için gün doğarken
kalkmayı ihmal etmeyin.
36 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Kapak
SEMA AYİNİNİ BİR DE
MAĞARADA İZLEYİN
Kapadokya’ya gece karanlığı çöktüğünde,
bir yer altı mağarasında neyin büyüleyici
sesine kulak verin. O ses eşliğinde dönen
semazenleri izlerken zamanın akışını ve
yaşamınızda hız adına ne varsa unutun.
Kendilerini dine adayan ve inziva yeri olarak
Kapadokya’yı seçen ilk Hıristiyanlar, yüzlerce
kaya parçasını oyarak kilise ve manastırlar
yapmış. Sema ayinini izlerken bu detayı
hatırlayıp, dünyevi hırslardan uzaklaşma
arayışının tüm dinlerin ortak noktası olduğunu
düşünmemek mümkün değil.
HİTİT MİRASI SERAMİK
SANATIYLA TANIŞIN
Türkiye’nin en uzun nehri olan Kızılırmak’tan
toplanan çamurun Avanos’ta
şekillendirilmesi, Hititlerden bugüne süren
bir gelenek... Kuşaktan kuşağa aktarılarak
günümüze ulaşan bu köklü sanatta, hâlâ
Hitit döneminde kullanılan tekniğin izlerini
sürmek mümkün... Seramik işçiliğinin en
güzel örneklerini görebileceğiniz Avanos’a
gitmişken, tarihi 2. yüzyıla kadar uzanan
Yamanlı Kilisesi’ni de ziyaret etmeden
dönmeyin.
KAPADOKYA VE VİETNAM ARASIDAKİ
BENZERLİĞİ BİLİYOR MUSUNUZ?
"Kapadokya nere, Vietnam nere?" diye düşünmeyin; coğrafi bir bağlantı değil ama
her yerde rastlayamayacağınız çok ilginç bir hikâyem var. Biliyorsunuz Kapadokya'da
bazıları binlerce kişinin sığacağı büyüklükte onlarca yer altı şehri var. Bu
şehirlerin tarihi Hitit dönemine kadar uzanıyor. Düşman saldırılarından korunmak
için yapılmış. Hıristiyanlar, bu yeraltı şehirlerinde kendilerine korunaklı bir yaşam
kurarken akıllıca davranmışlar. Yerlerini ele verecek tek şey duman olduğundan
dolayı bacaların yolunu uzatıp, dumanın farklı bir noktadan çıkmasını sağlamışlar.
Böylece şaşırtma yapmışlar ve konumlarının belirlenmesini engellemişler. Ayrıca
şehirlerin bazıları, tünellerle birbirine bağlanmışlar. Bu sayede düşman birini bulduğunda,
diğerine kaçarak yakalanmaktan kurtulmuşlar.
Buraya kadar her şey tamam; gelelim bunun Vietnam ile bağlantısına... Vietnam'daki
Ho Chi Minh’e 100 km mesafede bir Caodaist Tapınak var. Burada tüm din ve inanışlar
harmanlanarak, yeni bir inanç modeli ortaya çıkarılmış. Tapınağın yakınındaki
Cu Chi Tünelleri ise Vietnam Savaşı'nda gerillalar tarafından Amerikan askerlerine
karşı kullanılmış. Kapadokya'daki yer altı şehirlerine benzeyen bu tüneller, ufak
tefek Vietnamlılara göre yapıldığı için obez Amerikalılar sığmamış. Ayrıca gerillaların
hazırladığı inanılmaz bubi tuzakları da kullanılarak, direniş devam ettirilmiş. Hatta
yolunuz buraya düşerse, tuzakların bir kısmının sergilendiğini görebilirsiniz.
GÜRAY MÜZE’Yİ GÖRÜN
Avanos’ta özel bir müze olarak kurulan Güray
Müze, kayaya oyularak yerin 20 metre altında
1600 metrekareye inşa edilmiş. "Antik
Eserler Salonu" ve "Modern Eserler Salonu"
olmak üzere iki temel bölüme ayrılmış.
Mimari yapısı ve konseptiyle dünyanın ilk ve
tek yer altı seramik müzesi olma özelliğini
taşıyor. Akşamları ise sempozyum, kokteyl,
konser gibi birçok etkinliğe ev sahipliği
yapan bir kültür merkezi gibi kullanılıyor.
Hatta Antik Eserler Salonu'nun merkezinde
yer alan büyük kubbenin altındaki platform,
gerektiğinde 1 metre yükseltilebiliyor ve
kendi etrafında dönebilen bir sahne hâline
geliyormuş. Müzede sergi salonu, kafeterya,
fuaye alanı da var. Gezi yayıncılığının
dünyadaki en prestijli adresleri arasında yer
alan Lonely Planet’in, Kapadokya tavsiyeleri
arasında da yer alıyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
37
Siz de geç kalmadan evinizin,
fabrikanızın, iş yerinizin deprem raporunu alın.
UYKULARINIZ KAÇMASIN.
DEPREM-ARAŞTIRMA-TESPİT
www.darteskentseldonusum.com
V
HEMEN ARAYIN
0216 550 91 71
Dartes Mühendislik; T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından lisanslı olan, binaların deprem risk raporları konusunda hizmet veren uzman bir kuruluştur.
Sosyal Sorumluluk
Daha iyi bir gelecek için
Bolonya’dan Floransa’ya
5 günde yürüdü
İtalya’ya taşınma sürecini anlattığı “Türkiye’den
Gitmek: İtalya’ya Uzanan Bir Göç
Hikâyesi” adlı kitabın yazarı Gökhan Kutluer,
bir sırt çantasına sığabilecek kadar az eşyayla
Bolonya’dan Floransa’ya yürüdü. Kutluer,
132 kilometrelik “Tanrıların Yolu”nu (La Viadegli
Dei) 5 günde tamamladı. “Bu yürüyüş
sayesinde doğa ve insan öyküleriyle kendi
göç hikâyemi daha da zenginleştirdim” diyen
yazar, yürüyüşüyle daha iyi bir gelecek
için yeni ilhamlar yaratmayı hedefliyor.
İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesindeki
Bolonya şehrinden başlayıp, Rönesans’ın
başkenti Floransa’da sona eren La Viadegli
Dei’nin doğal bitki örtüsü, engebeli tırmanış
yolları, patikaları ve geniş üzüm bağları ile
doğanın mucizesini yansıttığını belirten
Gökhan Kutluer, hislerini “Sadece yürüyerek
geçilebilen bu 132 kilometrelik yol boyunca
karşılaştığım köy ve kasabaların sunduğu
zenginliklerle öykümü derinleştirdim. Epey
tırmanışlı bir parkura sahip olan yolda karşılaştığım
irili ufaklı zorluklar, bana hayatın
kendi içinde bir bütün olarak yaşamımızı
şekillendiren ve mücadele etmek zorunda
olduğumuz kötü sürprizlerini hatırlattı. Herhangi
bir ulaşım aracı kullanmadan ilerlemenin,
olumsuzluklarla başa çıkabilmenin,
farklı insan öyküleriyle kendi hikâyeme yeni
notlar düşebilmenin mutluluğunu yaşadım”
şeklinde ifade etti.
“DOĞANIN HİKÂYESİNİ UNUTUYORUZ”
Farklı rotalar arayan doğa ve yürüyüş
tutkunlarını Tanrılar Yolu'na davet eden
Kutluer; “Rakım 1200’lere yaklaştığında, ormandaki
sık ağaçların gölgesinde doğanın
gelecek kaygılarına kafa yordum ve hayat
öykümde sürdürülebilir geleceğe de yer
açmam gerektiğini anladım. Bu yüzden,
üçüncü kitabımda bu konuya da değineceğim.
Kendi hikâyemizin peşinden giderken
doğanın hikâyesini unutuyoruz. Uzayıp
giden dağ yolları, üzüm bağlarıyla çevrili
köyleri ve aşılması zor patikalarıyla doğa,
hem insanla birlikte hem de insana rağmen
kendini geleceğe taşımak için mücadele
ediyor. Bu mücadeleye insan üstü bir güçle
destek vermemiz gerekiyor” dedi.
GOETHE’NİN ADIMLARINI TAKİP ETTİ
La Viadegli Dei boyunca bölgenin kültürel
özelliklerini keşfetme şansına eriştiğini dile
getiren Kutluer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçtiğim her kasaba ve köyde, bizim gibi
yürüyenler için hazırlanan küçük sofralarda
sadece bölgeye özgü yiyecek ve içecekleri
tattım. Bölge insanlarının öykülerini dinlemek
çok keyifliydi. Yer yer Goethe’nin ‘İtalya
Seyahati’ kitabında Apeninlerden geçerken
yaptığı gözlemleri anımsadım. 1786 yılında
onun geçtiği yerlerden yürüyerek geçmek
güzel bir deneyimdi.”
İTALYAN KÜLTÜRÜNE YAKIN MARKAJ
Türkiye’de henüz bilinmeyen bir rota olan
“La Viadegli Dei”, özellikle bahar dönemlerinde
dünyanın pek çok ülkesinden
gelen uzun yürüyüş meraklılarını ağırlıyor.
Parkur üzerinde konaklama tesisleri de
bulunuyor. Yürüyüş sırasında çok sayıda
insanla tanışma fırsatını bulduğunu aktaran
Gökhan Kutluer; “Yolda ve konakladığım
yerlerde karşılaştığım kişiler, Türk olduğumu
öğrenince büyük bir şaşkınlık yaşadı.
Bu yolda ilk defa bir Türk gördüklerini söylediler.
Pandemi sebebiyle çok fazla turistle
karşılaşmadım. Bu da bana tüm yolculuğu
İtalyanlarla geçirme, onların kültürlerini çok
daha yakından gözlemleme fırsatı verdi”
diyerek sözlerini sonlandırdı.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
39
Etkinlik
Türkiye'nin
ilk ve tek müze ve
ören yeri kiti tanıtıldı
KADİR TOPRAKKAYA
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği,
Troya Müzesi ve Troya Kazı Başkanlığı’nın
katkıları, Milli Eğitim Bakanlığı ve Troya
Kültür Derneği işbirliğiyle Komet Kültür ve
Sanat Projeleri tarafından gerçekleştirilen
“Troya Müzesi ve Ören Yeri Müze Kitleri”,
Troya Antik Kenti'ndeki kazıların 150. yılında
düzenlenen etkinlikle tanıtıldı.
Çanakkale'nin merkeze bağlı Tevfikiye köyü
sınırlarında kalan ve Troya’nın 5 bin yıllık
geçmişinde zaman yolculuğuna çıkaracak
olan kit, kişiselleştirilebilir bir deneyim için
tasarlandı. Bilgi ve eser kartları, farklı rota
seçenekleri, oyunlar, etkinlikler ve krokiler ile
meraklısına eşsiz bir deneyim sunmak üzere,
İngilizce ve Türkçe olarak iki dilde hazırlandı.
“HEDEF, TOPRAĞIN MİRASINI
TOPLUMUN MİRASI YAPABİLMEK”
Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük,
müzede düzenlenen tanıtımda gazetecilere
kit hakkında bilgi verdi. Müze kitinin hem
Troya'yı hem de Çanakkale özelinde ortaya
çıkan kültürel mirasın çocuklara anlatılmasını
hedeflediğini belirten Gölcük, şunları
kaydetti: “Troya bizim önemli bir mirasımız,
kimliğimizin önemli bir parçası. Ancak
bunu çocuklara anlatmak için doğru yolu
ve yöntemi bulmak çok önemliydi. Aslında
buradaki ana hedef, toprağın mirasını,
toplumun mirası yapabilmek... Bu kılavuzlukla
hazırlanmış bir kit. Bu kitin içinde
öğretmenlerin uygulayacağı bir öğretmen
kiti, öğrencilerin takip edebileceği bir öğrenci
kiti ve yine Türkiye'de ilk kez yapılan bir
ziyaretçi kitimiz olacak. Hem dijitalde hem
de basılıda çocuklara olabildiğince geniş bir
platformda ulaşmayı hedefliyoruz.”
BİR DÜNYA MÜZESİ
Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü
Öğretim Üyesi ve Troya Antik
Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Rüstem
Aslan da bu kitin Türkiye'deki ilk ve tek müze
ve ören yeri kiti olduğunu anlattı. Buradaki
amacın hem Troya Müzesi'ni ve Anadolu
kültür tarihini, hem de Osmanlı'dan başlayan
ve günümüze kadar gelen müzeciliği
anlatmak olduğunu kaydeden Aslan, şöyle
konuştu: “Kitimiz, Türkiye müzeciliğini ama
aynı zamanda Troya Müzesi'yle beraber
ören yerini de anlatmayı hedefliyor. Çünkü
Troya Müzesi, bir dünya müzesi. Hemen
ören yerinin dibinde, ören yerinden çıkan
buluntuların sergilendiği bir müze. Hem öğretmenlere
eğitim programları verilirken hem
de öğrencilere bu dünya kültür mirasını en
iyi şekilde, en anlaşılabilir şekilde anlatmayı
amaçlıyor. Bu açıdan da bir ilk olma özelliğini
taşıyor. Hedefimiz, Troya Ören Yeri’ni ve
Troya Müzesi’ni bütün Anadolu kültürüyle
beraber öğretmenlere ve öğrencilere en iyi
şekilde anlatmak.”
40 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Dünden Bugüne
Eski ve yeni Doha Skine
Katar'ın son 50 yılda geçirdiği
büyüleyici dönüşüm
Eski ve yeni Doha Skine
Katar'ın son 50 yılına ait eski ve yeni fotoğrafları,
bir ülkenin doğal kaynaklarından yararlanıp,
canlı kent peyzajlarıyla kozmopolit
bir toplum yaratırken nasıl dönüştüğünü
gözler önüne seriyor. Katar, 2022 FIFA Dünya
Kupası’na ev sahipliği yapmak gibi tarihinin
bir başka önemli kilometre taşına doğru
hızla ilerlerken, Katar Turizm bol güneşli
yarımadaya yabancı ziyaretçilerini bekliyor.
Katar'ın kültürel mirasının büyük bir bölümünün
övünçle korunan ve restore edilen
“souq” adı verilen çarşılar, saraylar ve kalelerle
yaşatıldığını ortaya koymasına karşın;
yarımada, canlı kent peyzajları ve başkent
Doha'nın siluetini süsleyen gökdelenlerin
inşa edildiği geniş çaplı bir dönüşüm
geçirdi. Katar'ın geçtiğimiz 50 yıllık sürece
yayılan eski ve modern tarihini yan yana
getiren dönüşüm, büyüleyici fotoğraflarıyla
gözler önüne seriliyor.
Katar Havayolları Grubu İcra Kurulu Başkanı
ve Katar Turizm Başkanı Akbar Al Baker,
konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları
söyledi: “Katar bu kadar küçük bir ülke
olmasına rağmen, insanlık tarihinin en eski
dönemlerine kadar uzanan büyüleyici bir
tarihe sahiptir. Ancak modern Doha'nın çehresini
tanınmayacak şekilde değiştiren çok
büyük altyapı projelerinin hayata geçirildiği
son 50 yıl, Katar tarihinin en çarpıcı ve dönüştürücü
dönemi olmuştur. Aynı zamanda
yıllar içinde Katar'ın kültürel mirasının ve
geleneklerinin korunmasını ihmal etmediği
Eski ve yeni Sheraton
için Katar hükümetine ve vizyon sahibi liderlik
anlayışına müteşekkiriz. Bu sayededir
ki ziyaretçilere, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde
yer alan Al Zubrah, simgesel Katar
Ulusal Müzesi ve daha birçokları gibi gerçek
kültürel zenginlikleri sunabiliyoruz.”
KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERİNİ
KORUMAYI İHMAL ETMİYOR
Geçmiş ile günümüz arasındaki fark Doha’nın
Batı Körfez bölgesinde göze çarparken,
bir zamanlar sadece ülkedeki ilk büyük
lüks resort olan Sheraton Grand Oteli’nin
bulunduğu Batı Körfezi, günümüzde ilginç
ve benzersiz gökdelenlerle dolup taşıyor ve
70'ler ve 80'lerde yapılan kapsamlı dip tarama
çalışmalarıyla şekillenen yedi kilometre
uzunluğundaki “Doha Kornişi” adı verilen sahil
şeridi ile vurgulanıyor. Katar, bütün bunları
gerçekleştirirken aynı zamanda geçmişe
ait kültürel zenginliklerini korumayı ihmal
etmiyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde
Eski ve yeni Sheraton
Eski ve yeni Souq Waqif
Eski ve yeni Souq Waqif
yer alan ve iyi korunmuş tipik bir Arap kalesi
olan Al Zubarah, 2006 yılında yenilenen geleneksel
vakıf çarşısı Souq Waqif ve Neolitik
döneme ait olduğu düşünülen ve “Petroglif”
olarak bilinen 874 kaya resminden oluşan
gizemli Al Jassasiya Kaya Resimleri gibi tarihi
yerler, ziyaretçilerin keşiflerini bekliyor.
DÜNYA KUPASI’NA EV SAHİPLİĞİ
YAPACAK İLK ORTA DOĞU ÜLKESİ
Katar'ın geniş kapsamlı tarihi, Şeyh'in
ilk sarayını kuşatan simgesel bir yapının
içinde yer alan ve çöl gülü olarak bilinen
doğal kristal oluşumlarının canlandırıldığı,
Jean Nouvel tarafından tasarlanan binada
konumlanan Katar Ulusal Müzesi’nde keşfedilebiliyor.
Katar, gelecek yıl FIFA Dünya
Kupası’na ev sahipliği yapan ilk Orta Doğu
ülkesi olarak, ülke tarihinde önemli bir kilometre
taşına imza atacak. Stadyumlar arası
en uzak mesafenin sadece 75 km olması
sayesinde, futbolseverler bölgenin gizli
hazinelerini keşfetmek, doyasıya güneşlenmek
ve yerel kültürün güzelliklerinin keyfine
varmak için bol bol zaman bulabilecekler.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
41
Röportaj
Muhittin Böcek:
Halkın yararına olan projelerimizi
hayata geçirmeye devam ediyoruz
Göreve başladığı 8 Nisan 2019 tarihinden bu yana Antalyalıların hayatını kolaylaştırmak
hedefiyle gece gündüz demeden ekibiyle birlikte çalışan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı
Muhittin Böcek; “Antalya halkına söz verdiğimiz halkçı ve halkın yararına olan projelerimizi
hayata geçirmeye devam ediyoruz” dedi.
NİL ÖZER
Antalyalılara eşit hizmet götürebilmenin
hassasiyetiyle çalışmalarını sürdüren;
“Ben, sen yok, biz varız. Biz birlikte yaparız.
Kentimizin geleceğini ortak akılla şekillendiriyoruz”
açıklamasında bulunan Antalya
Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin
Böcek ile bu kadar yoğunluğunun arasında
turizmi, pandemiyi, Manavgat yangınını ve
güzel Antalya’yı konuştuk.
Başkanım, Antalya Büyükşehir Belediyesi
olarak bu dönem gündeminizde ilk
sırada neler var?
Gündemimizde ilk sırada her zaman Antalya
var. Planlı, kurallı, kimlikli bir Antalya hedefiyle
çıktığımız bu yolda çalışmalarımıza
azim ve kararlılıkla devam ediyoruz. Turizmin
yanı sıra önemli bir tarım kenti olan
Antalya’mızda yerelden kalkınma hamlesi
başlattık ve bu yolda çok önemli çalışmalar
gerçekleştirdik. Üreticilerimize tohum, fide,
fidan, gübre ve ekipman desteği sağlayarak,
hem üretimi hem de kazançlarını artırdık.
Hayvancılığa yönelik desteklerimiz de
artarak sürüyor. “Biz birlikte güçlüyüz” diyor
ve kentimizin geleceğini ortak akılla şekillendiriyoruz.
Antalya’mızın yararına olan,
halkımızın ve kentimizin ihtiyaç duyduğu
projelere devam ederken, tüyü bitmemiş
yetimin hakkını korumayı ihmal etmiyoruz.
Tarım, turizm, ulaşım, imar, alt yapı, şehircilik
ve çevre konularına büyük bir hassasiyetle
yaklaşıyor, sorunların tespiti ve çözümü
noktasında azim ve kararlılık gösteriyoruz.
42 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Röportaj
Birçok farklı kurum ve kuruluş tarafından
ödülle taçlandırılan, doğa ve çevre dostu
çalışmalarımızla gurur duyuyoruz. Enerji
verimliliğini yaygınlaştırarak, temiz ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını
arttırmayı hedefliyoruz. Bu noktada
belediye olarak öncü çalışmalara imza
atıyoruz. Antalya Büyükşehir Belediyemizin
Hizmet Binası ve Antalya Ulaşım A.Ş.
binasının çatılarına güneş enerji santralleri
kurduk. Bu sayede kendi elektriğini üreten
ve depolayan ilk belediyeyiz. Antalya için
çalışmalarımız bu doğrultuda aynı hızla
devam edecek.
Okullar açıldı, ancak turizm sezonu
devam ediyor. Genel olarak Antalya
bu yaz sezonunu nasıl geçirdi?
İşletmeciler ve gelen konuklar,
memnun olarak mı kışa girecek?
Antalya, destinasyon olarak sadece iç pazara
hitap etmez; aynı zamanda dünyanın
gözbebeği ve her yönüyle en cazip destinasyonudur.
Şunu ifade etmeliyim ki, salgının
en çok etkilediği sektörlerin başında turizm
geliyor. Bu sektör, kentimiz ekonomisinin
lokomotifi. Antalya, salgın öncesi 2019
yılında 15,6 milyon yabancı, yaklaşık 7-8
milyon yerli misafir ağırladı. 2020 yılında
tüm dünyada ve ülkemizde ciddi daralma
yaşandı. Dünyadaki daralma ortalaması
yaklaşık yüzde 75, Antalya ve ülkemizin
daralma oranları daha düşük.
2021 yılında genel anlamda salgının etkileri
tüm dünyada yoğun bir şekilde hissedildi.
Doğal olarak bu etki ülkemizde de hissedildi.
Kayıplar genel anlamda çok büyük.
Kayıp oranları bölgelere göre göreceli olarak
değişmekte. Burada kaynak pazarların
önemi çok büyük... Antalya, bu anlamda
en şanslı destinasyonlardan biri. Gerek
uluslararası pazar gerekse iç pazardan en iyi
beslenebilen bölge olan Antalya, sezonun
ilk altı aylık bölümü kapalı geçse de ikinci
altı ayı oldukça yoğun geçirerek yoluna
devam etmekte. Sadece ülkemizde değil,
dünya ölçeğinde de fiyat-hizmet ilişkisinin
en doğru uygulandığı bölgeyiz. Bu nedenle
müşteri memnuniyeti son derece yüksek...
Bu sezon, bölgemizin kısmen yaralarını
sardığı ve kayıplarını telafi ettiği, geleceğe
umutla bakmaya devam edeceği bir yıl
olarak kapanacaktır.
Sayın Başkanım, Manavgat ilçemizin
yanması hepimizi yasa boğdu. Yangınları
önlemek için yeni projeleriniz olacak mı?
Bu felaketlerin yaşanmaması için neler
yapacaksınız?
Yangınları önleyebilmek elbette Antalya
Büyükşehir Belediyesi olarak tek başına
bizim başarabileceğimiz bir şey değil.
Ormanlar bizim en değerli varlıklarımız,
geleceğimiz. Ormanları hep birlikte gözümüz
gibi korumalıyız. Antalya, iklim şartları
nedeniyle özellikle yaz aylarında orman
yangınları açısından büyük risklere sahip.
Küresel ısınmanın da etkisiyle orman
yangınları konusunda bundan sonra daha
dikkatli olmalıyız. Antalya Büyükşehir
Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığımız da
bizim gözbebeğimiz. Göreve geldiğimizde
olası doğal afetlere ve yangınlara karşı hızlı
ve etkili müdahale edebilmek için İtfaiye
Daire Başkanlığımızın eksiklerini belirleyerek,
araç ve personel takviyesi sağladık.
Vatandaşların can ve mal güvenliğini en
üst seviyeye çıkarmak için 100 itfaiye erimizi
bünyemize kattık.
Manavgat yangınında İtfaiye Daire Başkanımız
başta olmak üzere tüm itfaiye personelimiz,
özveriyle çalışarak yangının söndürülmesinde
önemli bir rol üstlendi. Manavgat
yangını sonrası hem araç hem personel
olarak yaptığımız bu takviyenin ne kadar
doğru ve yerinde bir karar olduğunu hep
birlikte gördük. Şimdi İtfaiyecilik Bölümü ve
Sivil Savunma Meslek Yüksekokullarından
125 itfaiye eri daha alarak, gücümüze güç
katacağız. ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük
orman yangını’ kayıtlarına geçen Manavgat
yangınında, özellikle havadan müdahalenin
önemini hep birlikte yaşayarak gördük.
O süreçte CHP'li 11 büyükşehir belediye
başkanı olarak, ortak bir açıklamayla
THK'nın yangın söndürme uçaklarının tüm
bakım ve işletme giderlerini karşılamaya
hazır olduğumuzu da bildirdik. Bunlar bizim
yapabileceğimiz çalışmalar, ancak az önce
de ifade ettiğim gibi yangınlar konusunda
hepimiz sorumluyuz ve hepimiz üzerimize
düşeni yapmalıyız.
Antalya için hedefleriniz neler?
Antalya’mız için hedeflediğimiz planlı, kurallı,
kimlikli bir kenti inşa etmek için gayret
gösteriyoruz. “Belediyecilik, insan hayatına
dokunmaktır” düşüncemizden hareketle,
dertlere derman olmak hedefiyle 19 ilçe
ve 913 mahallemizde kimseyi ötekileştirmeden,
tüm hemşerilerimize eşit hizmet
götürebilmenin hassasiyetiyle çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Bir yandan pandemi devam ediyor, bir
yandan da kış yaklaşıyor. Antalyalılar
için özel hazırlıklarınız olacak mı?
Yaz-kış demeden hizmetlerimizi merkez
ve ilçelerde mesai kavramı gözetmeksizin
gerçekleştiriyoruz. Bir yandan ilaçlama
çalışmalarımız sürerken, diğer yandan
dezenfekte çalışmaları yapıyoruz. Antalyalıların
rahat yaz ya da kış mevsimi geçirebilmeleri
adına yapılması gereken ne varsa
yapmaya çalışıyoruz. Tüm birimlerimiz, her
mevsim için özel hazırlanıyor. Ulaşımdan alt
yapıya, çevre sağlığından park bahçelere,
itfaiyeden sağlık ve sosyal hizmetlerimize
kadar vatandaşın rahat hizmet alabilmesi
adına hizmetlerimizi sürdürüyoruz.
Son olarak Başkanım, mesajınızı ve
duygularınızı alabilir miyim?
Göreve başladığım 8 Nisan 2019’dan bu
yana 30 ay geçti. Bu sürede Antalyalıların
hayatını kolaylaştırmak hedefiyle gece
gündüz demeden çalıştık. Seçimlerden
önce Antalya halkına söz verdiğimiz, halkçı
ve halkın yararına olan projelerimizi hayata
geçirmeye devam ediyoruz. Bugüne kadar
hep yanımda olan Antalyalı hemşerilerime
güvenleri ve destekleri için teşekkür
ediyorum. Birlik ve beraberlikten yana daha
güzel günleri hep birlikte inşa edeceğimizden
kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü; "Biz
birlikte yaparız!"
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
43
Destinasyon
Tarihi kasaba El Retiro,
kölelerin ilk
toplu kurtuluşunu
temsil ediyor
CENAY TOPRAKKAYA
Kolombiya’nın en büyük ikinci kenti Medellin’e
yaklaşık 32 kilometre mesafedeki tarihi
El Retiro kasabası, ülkede kölelerin ilk toplu
kurtuluşunun gerçekleşmesi nedeniyle
“Özgürlük Beşiği” olarak biliniyor. İspanyol
sömürge döneminin kolonyal mimari yapısının
korunduğu kasabada geleneklerine
ve kültürüne bağlı olan halk; her yıl aralıkta
geçit törenleri, orkestralar ve renkli festivallerle
kölelerin toplu kurtuluşunu temsil
eden “Fiesta de los Negritos”, yani siyahların
bayramını kutluyor.
Turistlerin her mevsim gözdesi olan El
Retiro, ziyaretçi çeşitliliğin öne çıktığı doğal
ve turistik mekânlarıyla birçok ülkeden
misafirlerine unutulmaz anlar yaşatıyor.
TOURMAG Turizm Dergisi’ne kasabının tarihi
ve doğal güzelliklerine ilişkin bilgi veren
turizm yetkilisi, El Retiro’nun kuruluşundan
bu yana geleneksel şehir mimarisine ve
tarihine ihtimam gösterdiğini belirtti.
YERLİ VE YABANCI ZİYARETÇİLERİN
AKININA UĞRUYOR
Kasabanın simgesi olan ve merkezinde
bulunan Özgürlük Anıtı, Hükümet Konağı,
Kültür Evi ve sömürge dönemini temsil
eden yapılar, ilk etapta dikkatleri çekiyor.
Kolonyal mimari evlerin bulunduğu caddelerde
bol bol fotoğraf ve video çeken yerli
ve yabancı ziyaretçiler, ayrıca belediyenin
düzenlediği tarihi turlara katılarak kasabayı
baştan sona gezebiliyor.
İSPANYOLLARDAN ÖNCE TAHAMİ VE
QUIRAMAS YERLİLERİ VARDI
Kolombiya'ya gelen turistlerin seyahat
programında önemli yeri olan El Retiro; etkileyici
manzaraları, doğa turizmi ve iklimiyle
yabancılar için cazibe merkezlerinden biri
kabul ediliyor. İspanyolların 1 Eylül 1541'de
bölgeyi keşfine kadar orada yaşadıkları
bilinen Tahami ve Quiramas yerlileri, kasaba
İspanyollar tarafından sömürgeleştirildikten
sonra tarım ve madencilikte köle olarak
çalıştırıldı.
1766'DA 140 KÖLE
SERBEST BIRAKILDI
El Retiro kasabasına 1734'te gelen Don
Ignacio Castaneda ve eşi Dona Javiera
Londono, 11 Ekim 1766'da 140 köleyi satın
alarak özgürleştirdikleri için dünyada ve
Amerika kıtasında bunu gerçekleştiren ilk
kişiler olarak kabul ediliyor. Castaneda ve
Londono, aynı zamanda 15 Ekim 1814'te
kuruluşu ilan edilen El Retiro’nun kurucuları
kabul ediliyor ve her yıl onlar adına
anma törenleri düzenleniyor. Kasabaya
1786'da beyazların ve siyahların da yerleşmeye
başlamasıyla El Retiro, melez kültüre
dönüşmeye başladı. Bölgede başlıca
geçim kaynakları arasında önemli yeri olan
marangozluk, zanaatkârların el yapımı
emeği ve mobilyalara verilen motiflerle 150
yıllık birikimi temsil ediyor. Kasaba ayrıca
hem madencilik hem de tarım açışından
oldukça zengin olup, birçok ülkeye ihracat
gerçekleştiriyor.
44 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Arkeoloji
İtalyan arkeolog “kalbim” dediği
Hierapolis'ten kopamadı
İlk kez 37 yıl önce stajyer olarak geldiği Hierapolis Antik Kenti’nin
kazı başkanlığını yürüten İtalyan arkeolog Grazia Semeraro, “kalbim”
dediği Hierapolis'teki çalışmalarını büyük bir heyecanla sürdürüyor.
PINAR BALTACI
İtalya’dan stajyer arkeolog olarak 1984'te
geldiği Pamukkale’deki Hierapolis Antik
Kenti’ndeki bilimsel çalışmaya katılan Salento
Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Grazia Semeraro, o tarihten
sonra Türkiye'den hiç kopamadı. Anadolu'nun
tarihi ve doğasına hayran kalan Semeraro,
Hierapolis Antik Kenti Kazı Başkanı
Francesco D'Andria'nın 2018 yılında emekli
olmasının ardından bu görevi devraldı.
İtalyan arkeolog Semeraro, M.Ö. 2. yüzyılda
Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından
kurulan antik kentteki kazı çalışmalarının
başında 4 yıldır görevini sürdürüyor.Semeraro,
beraberindeki 40 kişilik ekiple Apollon
Kutsal Alanı, anıtsal çeşme, tiyatronun
yakınındaki evler ile nekropolis gibi pek çok
noktada kazı ve restorasyona devam ediyor.
“HARİKA VE ENTERESAN BİR KENT”
Prof. Dr. Semeraro, dergimize yaptığı açıklamada
üniversite yıllarında geldiği Pamukkale’den
çok etkilediğini anlattı. Hierapolis
Antik Kenti’ni çok beğendiği için Türkiye'den
kopamadığını belirten Semeraro; “Burayı çok
seviyorum, onun için kazıya devam ettim.
Çünkü burası harika ve enteresan bir kent.
Tarihi ve eskiye dayalı önemli veriler var. Ben
bu bölgeyi ve Türkleri seviyorum. 30 yıl önce
kazıya öğrenci olarak gelmiştim. Öğrenciliğim
zamanında ‘Kazı başkanı olur muyum?’
diye hayal etmiştim. Şimdi Hierapolis’in kazı
başkanıyım. Çok mutluyum” dedi.
“HER GÜN FARKLI HİKÂYELERLE
KARŞILAŞIYORUZ”
Tarih araştırmalarının kendisini heyecanlandırdığını
dile getiren Sameraro, yaşadığı
bu duyguyu da üniversitedeki öğrencileriyle
paylaştığını vurguladı. Kazı çalışmalarının
kendisini çok mutlu ettiğini kaydeden Prof. Dr.
Grazia Sameraro; “Benim için güzel bir duygu.
Hierapolis benim kalbimde, çünkü Pamukkale
ve Hierapolis muhteşem bir yer. Burada tarih
var, insan buradan kopamıyor. Kazı sırasında
her gün farklı hikâyelerle karşılaşıyoruz. Yaz
sezonunda buraya geliyoruz. Kısa bir süre
kalsak da buradan ayrılırken çok üzülüyorum.
Gelecek sene kazıya gelmek için sabırsızlanıyorum”
ifadelerini kullandı. Semararo,
antik kentteki çalışmalarda kendisini en çok
‘Cehennem Kapısı’ ve ‘Aziz Philippus Kutsal
Alanı’nın heyecanlandırdığını sözlerine ekledi.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
45
Mimari
Anadolu’da yerli
"Pisa Kulesi"
Aksaray
Eğri Minare
DR. CAHİT YILMAZ
Eğri Minare, Aksaray şehir merkezinde
yer alır. Minaresinin eğriliği Pisa Kulesi’ni
anımsatır. Bu eğrilikten dolayı "Eğri Minare"
ismini almış olup, tuğlanın renginden
dolayı "Kızıl Minare" olarak da anılır. Tuğla
işçiliğinde Horasan harcı kullanılmış olan
minarenin, Selçuklular döneminde Alaeddin
Keykubat tarafından 1221-1237 yılları
arasında yapıldığı sanılmakta. Minare, dört
köşe kaide üzerinde oturur. Köşeli kaideyi
Adana Ulu Camii’nde de görürüz.
30,6 metre boyundaki minarenin üst kısmı
silindirik yapıdadır. Alt kısımda zikzak süslemeler
vardır. Şerefenin altında ise tuğla süslemeleri
göze çarpacak kadar güzeldir. Yine
şerefenin hemen altındaki mukarnaslarda
(firuze-yeşil) renkli sırlı tuğla süslemeleri
görülür. Bu tarz süslemelere Kayseri Ulu Camii,
Aksaray Eğri Minare, Kütahya Kurşunlu
Camii, Sivas Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii
ve Gaznellilerden kalma Cam Camii’nde
de rastlıyoruz. Minarenin yıkılma tehlikesi
olduğu için 1973 yılında çelik halatla askıya
alınıp, bağlanarak sabitlenmeye çalışılmış.
PİSA KULESİ’NDEN DAHA EĞRİ!
Minarenin eğriliği hep merak konusu olmuş.
2020 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi
Mühendislik Bölümü tarafından 16 metrelik
sondaj ile eğrilik araştırması yapılmış.
Sonuç olarak eğriliğin sonradan olmadığı,
bizzat mimarı tarafından tasarlandığı
kanısına varılmış. Minare nehrin yakınında
yer alır. Nehre ters yönde, mimar tarafından
bizzat eğrilik verilmiş. Minare, Pisa Kulesi’nden
daha eğridir. Pisa Kulesi'nin eğriliği 1,6
derecede başlayıp, 5,5 dereceye ulaşmıştır.
İlerleyici eğriliktir. Aksaray Eğri Minare'nin
eğriliği 6,8 derecedir. İki yıllık takipte değişim
ve ilerleme olmamıştır.
PİSA KULESİ HAKKINDA
Pisa Kulesi, İtalya'nın kuzeyindeki Pisa
şehrinde Piazza dei Miracoli'de (İtalyanca
Mucizeler Meydanı) yer alan ve 1063-1090
yıllarında yapılan şehir katedralinin çan
kulesi, ana yapıdan ayrı olarak 1173'te
yapılmış. Kule, üst üste bindirilmiş yuvarlak
6 sütun dizisinden meydana gelir. 56 metre
yükseklikte olup, üzerine 294 basamaklı
bir merdivenle çıkılır. En üstteki çanların
bulunduğu 8. kat silindir biçimindedir. Pisa
Kulesi, bitirildiği tarihten itibaren güneye
doğru eğilmeye başlamış. Bunun sebebi,
temelinde yer alan yumuşak zemindeki bir
çökmedir. Günümüzde kulenin tepesinden
güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül,
4,3 metre açığa inmektedir. Ancak yapının
ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel
dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemekte.
Kule, her yıl milimetrenin onda
yedisi kadar (100 yılda 0,7 cm) eğilmekte.
46 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Kültürel Miras
4 bin 250 yıllık
altın gaga ağızlı testi
Türkiye'ye
iade edildi
KADİR TOPRAKKAYA
Yasa dışı yollarla çıkarılan ve Hatti Uygarlığı
dönemine ait olduğu belirlenen altın gaga
ağızlı testi, Türkiye'ye getirilerek Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmeye
başlandı. Anadolu'nun kadim uygarlıklarından
Hattiler dönemine ait, yaklaşık 4
bin 250 yıllık altın gaga ağızlı testinin iade
töreni, sergileneceği Ankara Anadolu Medeniyetleri
Müzesi'nde yapıldı.
Törende konuşan Kültür ve Turizm Bakanı
Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye'nin topraklarından
yasa dışı yollarla koparılan kültür
varlıklarının iadesi için çalışmalarını kararlılıkla
sürdürdüğünü söyledi. Ersoy, zaman
zaman bu yolda zorluklarla karşılaştıklarını,
yanlı kararlarla, anlamsız tartışmalarla,
gerçeklikten uzak ve bilimsel olmayan bakış
açılarıyla mücadele etmek zorunda kaldıklarını
anlattı. Bu ve benzeri engellerin kültür
alanında tesis etmek istedikleri yapıcı diyalog
yolunu zedelediğini ifade eden Bakan
Ersoy; “Ancak bu dosyada olduğu gibi kimi
zaman etik yaklaşımların varlığına da şahit
olmak, zorluklarla mücadele etmemizde
bizler için itici bir güç oluyor” dedi.
1989’DA SIR ARTHUR GILBERT
TARAFINDAN SATIN ALINMIŞ
Eserin iade süreci hakkında bilgi veren
Ersoy, şunları kaydetti: “Bu eser, Gilbert
Vakfı’nın kurucusu Sir Arthur Gilbert tarafından
1989 yılında satın alınıyor. Elbette
o sırada yasa dışı kökeni hakkında bir
bilgisi yoktu. Zaten daha sonrasında eser,
Victoria and Albert Müzesi'ne korunması
amacıyla emanet ediliyor. Uzun yıllar bu
müzede muhafaza edilirken, Gilbert Vakfı
tarafından bir köken araştırılması yapılması
isteniyor. İşte bu süreçte esere ilişkin
fotoğraf ve kimyasal veriler, Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne iletiliyor.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi uzmanları,
eseri Alacahöyük ve Mahmatlar buluntuları
ile karşılaştırmış ve stilistik olarak
eserin Hatti dönemine ait bir kültür varlığı
olduğunu doğrulamışlardır. Esere ilişkin
metal bileşen verilerinin kıyaslamaları ise
bakanlığımıza bağlı Ankara Restorasyon ve
Konservasyon Bölge Laboratuvarı uzmanlarınca
yapılmıştır.
AİT OLDUĞU TOPRAKLARA İADE EDİLDİ
Bochum Üniversitesi akademisyenlerinden
maden uzmanı Prof. Dr. Ünsal Yalçın
tarafından da sonuçlar teyit edilmiştir.
Kültür varlıklarının korunmasına ilişkin
hukuki dayanaklarımızın ve bilimsel
verilerin Gilbert Vakfı Mütevelli Heyeti’ne
sunulmasından sonra Gilbert Vakfı, tereddüt
etmeden eserin ait olduğu topraklara
iadesine karar vermiştir. Karşılıklı görüşmelerimiz
sonucunda bu eserin sergilenmesi
ve korunması için en doğru adres olarak,
muhafaza ettiği muhteşem Hatti koleksiyonuyla
Anadolu Medeniyetleri Müzemizi
uygun gördük."
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
47
Objektifimden
Dünyanın en büyük kıtasının bittiği yer! Asya’nın batıdaki sonu;
Babakale
Kalesi de evleri de lezzetleri de bir başka!
Ve tabi bıçakları...
Renk renk boyanmış evlerin, bahçelerin, avluların
kapılarında farklı biçimlerde örülmüş uzun ipleri fark
ettim ilkin! Bunlar da rengârenk; kapı tokmağına veya
kilide sarılmışlar. Kimileri uzun, bazısı kısa, birkaçı
sarkıyor ama dikkat çekiyor!
Renkli ipe düğüm atılmamışsa veya alta doğru sarkıyorsa,
evin sahibi içeride... İpte tek bir düğüm varsa,
ev sahibi yakınlarda bir yerlerde ve kısa zaman sonra
gelecek. Eğer ip sağlam bir düğümle sarılmışsa, evin
sahibi çok uzaklarda ve ne zaman döneceği meçhul...
Tamamen güvene dayalı bir gelenek. Ev sahibi;
içeride veya dışarıdaki durumuna ilişkin kapısına
gelene bilgi veriyor, iplere attığı düğümler ile!
"Babakale" burası, ülkemizin ve tabi Asya kıtasının
en batısı! Buraya gelen ziyaretçilere, Asya’nın en
batısını gördükleri için bir sertifika veriliyor. Avrupa
kıtasının en batısında da benzer bir uygulama
varmış; Portekiz'de, Copa da Roca'da!
Yazı ve Fotoğraflar:
YİĞİT UYGUN
yigit@yigituygun.com.tr
48 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Objektifimden
Çanakkale’deyiz, güzel coğrafya... Döne
döne inen, bazen çıkan, daracık virajlı
yollardan geçerek gelinir Babakale’ye. Ziyaretçiler
genelde günübirlik düşünür burayı,
zira yarım günde gezebilirsiniz. Fakat köyün
eskilerinden birilerini bulunca sohbet bitmiyor,
saatler akıyor. Benden söylemesi...
Konaklamak için bir iki pansiyon var ama
yeterli değil. Babakale ziyaretçileri kalacaklarsa,
köye çok yakın olan Akliman’ı tercih
edecekler. Buraya gelmeden birkaç kilometre
geride, denize doğru inen bir yolla ulaşılır.
Butik otel ve pansiyonlar var, sayıca az tabi.
Sular şahane ama denizle buluşmak için!
Babakale’nin içinden denize girilmiyor; ya
Akliman tercih edilecek, ya da Babakale
mendireğinin arkasındaki plaj kullanılacak.
Fakat burası salt yazın gelinecek bir yer değil.
Kışın da nefis! Karşıda Midilli uzanıyor boylu
boyunca. Uzo yok belki ama rakı kadehleri
kalkıyor Lesvos’a! Aslında buraya tekne ile
gelmeli; kâh bu limanda kalmalı, kâh karşıda!
Babakale Limanı'nda 150 civarı irili ufaklı
tekne barınabilir. İç derinlik 2-8 metre arası.
Limanın girişindeki çakar dikkatinizi çekecek.
Ancak asıl tarihi çakar yukarıda, surların
üzerinde. Limanı "Su Ürünleri Kooperatifi"
işletiyor. Ağırlık doğal olarak balıkçı teknelerinde...
Mendirek içinde tonoz sistemi yok.
Demir atılıp kıçtankara olunacak. Yardım
edecek palamar botu yoktur muhtemelen.
Cıvadra’dan geçerek biri bağlayacak kıç
halatlarını, ya da yan teknelerden yardım
istenecek. Motoryatçılara bu işler zulüm
gelir ama biz geleneksel tekneciler alışığız.
Yeter ki sonu keyif olsun...
Babakale, Gülpınar’ın bir yerleşimi, uzaklık
11 km... Ayvacık ilçesi 41 km, Ezine 58 km,
Çanakkale merkez ise 111 km. Assos da çok
yakın buraya, konaklamak ya da yeme-içme
için bir seçenek olabilir.
Bölge tarih sahnesinde "Lekton" ya da
"Lektos" olarak biliniyor. Bir bilgiye göre ise
"Lexton", anlamı "rüzgârlı burun"... Gerçekten
de kaptanları epeyce yoracak sert denizler
kaldırır buralar. 1500’lere tarihli Kitab-ı
Bahriye’de Piri Reis söz etmiş. Öncesinde
Homeros’un İlyada’sında ve Strabon’un
Geographika’sında da adı geçiyor bölgenin.
Babakale’de yaşam hep denizle var olmuş.
Aslında "Bababurnu" burası! 1700’lerde buralardan
geçen 3. Ahmet, fırtınaya yakalanır
ve bu limana sığınır. Yerli halka misafir olur,
dertlerini dinler. Halk dıştan gelen tehlikeli
saldırılara karşı şikâyetçidir. Bunu dikkate
alan padişah, beldeye bir kale yapılmasına
hükmeder. Kalenin inşası ile beraber "Bababurnu",
"Babakale" olur. Dikdörtgen planlı
yapı yaklaşık 3,5 dönüme hâkim. Kesme taşlar,
horasan harcı ile vücut bulmuş kalede.
Tabi çok az görülüyor bugün. 2007 sonrası
ciddi bir tadilat görmüş. Eksiklerine rağmen
günümüzde tüm görkemiyle ayakta...
Kale inşaatında mahkûmlar çalışmış. O dönemde
yoğun kullanımı karşılayacak kadar
su bulunmuyormuş köyde. Aynı mahkûmlar,
yaklaşık 5 km uzaktan bir su hattı çekerek,
Babakale’yi bol su ile buluşturmuşlar. Köy
içinde göreceğiniz pek çok çeşme dikkatinizi
çekecek. Ödül olarak da inşa sonrası tüm
mahkûmlar özgürlüğüne kavuşmuş.
10 adet topun konuşlandığı 4 burçlu bir
yapıymış ilk zamanlarında Babakale! Tam
karşıda, Midilli’nin Molivos kasabasındaki
benzerine bakıyor. Çevrede yörükler
zaten bilinir, ancak Osmanlı döneminde
Türkmenlerin, Moğolların hatta Kazakların
yerleştirildiği söylenir.
1600’lerin sonlarında hızlanan bölgesel
etkinlik, 1700’lerin ortalarına dek sürmüş.
Bu dönemlerde Osmanlı’daki idari sorunlar
malum... Özellikle 1700’lerde Patrona Halil
İsyanı elbette burayı da etkilemiş. Kalenin
yapımı için görevlendirilen Kaptan-ı Derya
Kaymak Mustafa Paşa, bu isyan sırasında
idam edilmiş. O nedenle de inşa sekteye
uğramış. Dönemin sadrazamı Nevşehirli
Damat İbrahim Paşa, Kaymak Mustafa
Paşa’nın da kayınbabası... Pargalı İbrahim
ile karıştırılır ama aralarında yüzyıllar var.
Ancak sonları birbirine benzer... "Nevşehirli"
de idam edilmiş! Hatta ne yazık ki cesedi
isyancılara verilerek parçalanmış.
Kale bir şekilde bitirilir ve dikkat; bu Osmanlı
İmparatorluğu'nun yaptığı son kaledir.
Babakale’den sonra bir kale daha inşa
edemez Osmanlı! Köyü ziyarete gittiğinizde
ara sokaklara mutlaka dalın. Son yıllarda
çok keyifli taş evler yapılmaya başlandı.
Sakinliği, sessizliği, eşsiz doğası ile inanılmaz
göç alan bir yer. Satılık bir karış yer yok
neredeyse. Büyük kentlerden gelip, emeklilik
yaşamını burada sürdürmek isteyenler
çoğunlukta. Yapılaşma alanı belli... Eski
araziler, içindeki virane yapılarla satın alınıp,
bir malikâneye dönüşüyor!
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
49
Objektifimden
Babakale, belki de yıllar sonra yeniden hayat
buluyor. Çanakkale ve civarında toprak
çok bereketli, su ise boldur. Hayat fışkırır
arazilerden! O nedenle buralar hep yeşildir.
Doğal olarak Babakale de nasibini almış.
Köy içinde yerel otları, kekik ve suyunu,
kaparinin en güzelini, şansınız varsa muhteşem
kayakoru turşusunu ve tabi eşsiz balları
satın alabilirsiniz.
Burada da kadınlar çalışıyor, üretiyor. Leziz
limonataları, şeftali sularını onlar yapıyor.
Sadece bu mu, elbette değil? El yapımı
eserler, seramik hediyelikler, taş boyamalar,
tekstil ürünleri ve daha niceleri... Kadınlar
Pazarı'nı mutlak dolaşın ve alışveriş yapın.
Üzüm ve zeytin zaten bölgenin özeli, doya
doya yaşayın o ürünleri.
Ve akşam oldu. Midilli karşısında bir keyfi
yaşamalı, leziz bir akşama hazır olmalı.
Çeşit çeşit balıklar, ara sıcaklar ve tabi
zeytinyağlılar... Ve Babakale’nin bir başka
özelliği; balıkçılık, hayvancılık, tarım ve
turizm, buranın farklı geçim alanları. Peki,
daha eski zamanlarda nasıl yaşamış ahali?
Silah üreterek! Özellikle kılıç ve devamında
az da olsa madeni süs eşyacılığı...
Köy, uzun yıllar Osmanlı orduları için
kılıç üretmiş. Yüzyıllarca süren bu çaba,
savaşların bitimi ve Osmanlı’nın yıkılması ile
değer kaybetmiş. Kılıç ustaları bu kez bıçak
yapımına yönelmişler. Maden ve mantık
aynı, ebat değişmiş. Önce güvenlik amaçlı,
sonra kurbanlık, kasaplık, hediyelik, yemek
takımı derken işler almış yürümüş. Nesilden
nesle geçmesi gereken bir meslek olsa da
18 atölyeden şu anda sadece 3 usta kalmış!
Yüzlerce kişinin ekmek yediği iş kolu, ne
yazık ki bugün usta bulamıyor. O nedenle
de siparişler yetişmiyor. Altı ay sonraya gün
veriliyor iyi bir bıçak için.
Ürünler yurt dışından da talep ediliyor. Tek
yapılıyor bıçak, bir benzeri yok. Elbette takım
olarak isteyenlere set hâlinde yapılıyor.
300 yıldan fazla geçmişe sahip bu gelenekte,
eskiden Sicilya çeliği kullanılırmış. Günümüzde
Fransız ya da yerli çelik kullanılmakta...
Bıçaklar, 14 cm’den 35 cm’e dek değişik
ebatlarda yapılıyor ve genel olarak "kulaklı"
bıçaklar üretiliyor. Kavrayan elin en küçük
parmağı, alttaki kulağın içine sıkıştırılıyor.
Amaç, elden kaymayı önlemek...
Boynuzdan ve ağaçtan saplar, bıçağa ayrı
bir değer katıyor. Deriden yapılan kılıflar ise
son derece zarif. Bıçağın yüzündeki kakma
desenler, yapan ustanın imzasını taşıyan
motiflerle şekilleniyor. Gerçekten şık! Babakale
bıçağı, bu biçimde üretiliyor. Babadan
oğula kalan miras bıçaklar var! Bunlara
"yadigâr" adı veriliyor.
Çok kimsenin haberdar olmadığı bir yer
ama farklı özellikleri ile fark edilmeyi bekliyor.
Aslında bunu fazlasıyla da hak ediyor.
Kuzey Ege’de çok başka bir destinasyon!
Buraya gelmek için özel araç şart. Ezine’den
kalkan minibüsler de alternatif olabilir.
Sakin bir hafta sonu gezisi için ideal. Yaşatacakları
ile çok anlatılacak bir destinasyon...
50 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Destinasyon
Alaçatı'yı, Alaçatı otellerini
yaşadınız mı?
KADİR TOPRAKKAYA
Yöresel cumbalı taş
mimari özelliklerinin en
iyi örneğini yansıtan Köşe
Konak Oteli, Alaçatı'da
yıkıntılar arasından
özenle seçilerek elde
edilen asırlık taşlarla
restore edilmiş.
Şimdilerde turizmi dört mevsime yaymaya hazırlanan
Alaçatı’dan ve her biri birer sanat eseri özelliği taşıyan
Alaçatı otellerinden söz etmek istiyoruz. TOURMAG
Turizm Dergisi’nin yayına hazırlandığı ilk yıllarda Fransız
ortaklarımız, bize Türkiye’nin 10 bölgeye ayrıldığını anlatmaya
çalışmış; bizler de "Yanlış biliyorsunuz, ülkemiz
7 bölgeden oluşmaktadır" diyerek direncimizi sürdürmüştük.
Sonunda uzatmamak için "Peki, nedir diğer üç bölge?" diye
sorduğumuzda aldığımız yanıt; "Antalya, Bodrum, Kapadokya"
olarak açıklanmıştı. Antalya’nın Akdeniz Bölgesi içinde
yer aldığını söylediğimizde ise “Olabilir ama dünyanın hiçbir
yerinde dört mevsimin aynı günde yaşandığı bir yer bulunmamaktadır.
Ayrıca yine hiçbir yerde Antalya’daki kadar çok,
güzel ve büyük oteller yer almamaktadır. Bu nedenle ayrı bir
bölge olarak görülmektedir” cevabını almıştık.
Köşe Konak Oteli’ni ‘Gün
Ailesi’ yönetiyor. Aile üyelerinin
tamamı otelde çalışıyor ve
hepsinin dokunuşları söz
konusu. Ancak en büyük
yansımanın anne Aytül Gün’e
ait olduğunu, kimsenin
söylemesine gerek kalmadan
hissedebiliyorsunuz. Bunda
kendisinin aynı zamanda
seramik sanatçısı olmasının da
payı elbette büyük...
52 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Destinasyon
Eşsiz avlu
tasarımıyla
kendinizi özel
hissedeceğiniz
mekânda; organik
meyve-sebzeler,
köy reçelleri ve
taş fırın ekmekleri
ile beraber
geleneksel
Türk kahvaltısı
suunuluyor.
ALAÇATI’DA 600’DEN FAZLA OTEL
Alaçatı’yı altıncı ziyaretimizde daha iyi anladık ki, bir başka
yönüyle benzer şeyleri Alaçatı için de düşünmek mümkün.
Öncelikle Alaçatı’ya girdiğinizde sizi iki katlı beyaz taş evler
karşılıyor ve kendinizi bambaşka bir dünyada hissediyorsunuz.
Ardından havasının temizliğinden kaynaklandığını
düşündüğümüz, nefes alıp vermenizin değiştiğini yaşıyorsunuz.
Taş evlerin çoğunluğunun 8-10-20 odalı küçük sevimli
otellere dönüştüğünü, fakat bu dönüşümün bölgenin
atmosferine öylesine uyumlu yapıldığını fark ediyorsunuz
ki, 150-200 yıl öncesinden ayırt edemiyorsunuz. Bölgede
600’den fazla otelin olduğunu öğrendiğinizde ise bunu
teyit etmek için birkaç defa sorma ihtiyacı duyuyorsunuz.
SAHİPLERİYLE ÖZDEŞLEŞMİŞ OTELLER
Otellerin hepsi sahipleriyle özdeşlemiş gibi adeta. Sanki
evlerinin bir köşesini düzenler gibi ya da resim yapar gibi
dizayn edilmiş oteller. Otel sahipleri ya da yöneticilerinin
büyük çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu öğrendiğinizde,
"Zaten aksini düşünmek mümkün değil" deyiveriyorsunuz.
Her köşede bir kadın titizliği, bir kadın dokunuşu
belirgin biçimde öne çıkıyor.
KÖŞE KONAK OTELİ
Bizim ikinci kez konakladığımız Köşe Konak Oteli de bu
otellerden biri. Alaçatı'nın girişinde, iki sokağın köşesinde
bulunuyor olması nedeniyle bu ismi almış. Bahçesinde
asırlık zeytin, palmiye, muz ağaçları, begonviller ve yöreye
özgü çiçekler var. Sevimli bir yüzme havuzu ve bir bölümünde
kendinizi Maldivler sahilinde hissedebileceğiniz
localar, diğer tarafında ise kahvaltı edebileceğiniz alanlar...
Odaları ile birlikte otelin her tarafından adeta sanat
fışkırıyor. Önünde cumartesi günleri Alaçatı Sosyete Pazarı
kuruluyor. Bölgede yetişen ürünler, burada sanat eseri
özeniyle sergileniyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
53
Küçük Dünya
UNESCO miraslarının izinde
SEYŞELLER
Seyşeller'e gittiğimi söylediğimde bu ülkenin ismini
ilk kez duyduğunu söyleyenler oldu. İsmi duyanlar
arasında da tam olarak nerede olduğunu bilen çok az
kişi vardı. Peki, nerede bu Seyşeller? Bize uzak olması
nedeniyle mi burası hakkında çok az bilgi sahibiyiz?
YAPRAK GÜRDAL
www.kucukdunya.com
f kucukdunyayaprak
i kucukdunyayaprak
Seyşeller, aslında teknik olarak Afrika kıtasına dâhil
ama buraya Afrika demek de dememek de doğru
olmaz. Çünkü Seyşeller, kendine has bir yer. Afrika
esintisine de sahip, İngiliz dokunuşlarına da... Hatta
zaman zaman kendimi Karayipler’de hissettiğimi bile
söyleyebilirim. Değişik kültürler öyle güzel harmanlanmış
ki, ortada tamamen özel bir yer olmuş.
Ülkede Avrupa’dan göçenler, Afrika’dan kölelik için
toplanan kabileler; Hindistan, Karayipler ve Arap
Yarımadası’ndan gelenlerin oluşturduğu Creol halkı
yaşıyor. Halk çoğunlukla Creol dili ile birlikte sömürge
döneminde öğrendiği İngilizce ve Fransızca dillerini
konuşuyor. Ancak ben aksanlarını anlamakta oldukça
zorlandığımı söylemeliyim. Hatta bazen İngilizce konuştuklarına
bile emin olamadım. Fakat öyle sıcaklar,
öyle içten gülümsüyorlar ki, aramızda bir dil bariyeri
varmış gibi de hissetmedim.
Ülke, merkez ve dışarıdaki adalar olarak iki gruba
ayrılıyor. Merkez adalarda granit kayalar var, dışarıdaki
adalar mercan adaları... Merkezdeki adaların en
büyükleri de Mahé, Praslin ve La Digue. Çoğu kişi, bu
adalara incecik kumlarla kaplı plajlarda yüzmek ve
turkuaz rengi denizin tadını çıkarmak için geliyor. Bu
tatil anlayışına elbette ki itirazım yok, hatta ben de
bu tarz tatilleri çok severim ama ben ilk kez gittiğim
ülkelerde değişik özelliğe sahip yerleri keşfetmeyi
daha çok seviyorum. O nedenle de sizi bu yazımda
deniz-kum-güneş üçlemesinden biraz uzaklaştırıp,
Seyşeller’in UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki yerleriyle
tanıştıracağım.
Seyşeller’in UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde iki yer
var; Aldabra Atolü ve Vallée de Mai.
> Aldabra Atolü, 4 adadan oluşan bir mercan atolü
grubu. Dünyanın ikinci büyük mercan atolü olmasının
yanı sıra en yüksek mercan atolü olması ile de
biliniyor. Aldabra'da 307 tür hayvan ve bitki yaşıyor.
Bunlar arasındaki en belirgin kara faunası içinde dev
kaplumbağalar ve sürüngenler görülüyor.
54 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Küçük Dünya
Ancak burası diğer adalardan farklı olarak
ziyarete açık değil. Gelmek isteyenlerin
önce Seychelles Island Foundation (SIF) tarafından
özel izin alması gerekiyor. İzin alan
kişiler için ayda 2 kez tekne var. Mahé’den
kalkan teknelerle 1.000 km yol kat ederek
Aldabra’ya varıyorsunuz. Bir diğer yol ise (en
iyi opsiyon) IDC (Island Development Company)
tarafından organize edilen Mahé-Assumption
uçuşları. Assumption’a geldikten
sonra yaklaşık 40 km uzağındaki Aldabra’ya
teknelerle gidebilirsiniz.
Aldabra’ya geldiğinizde sadece belli
bölgelerine girmenize izin var. Buralara da
SIF yetkilileriyle girebiliyorsunuz. Bir diğer
önemli konu da Aldabra’da konaklama yeri
olmaması. Assumption’dan ya da Mahé’den
sizi alan teknelerde kalmanız gerekiyor. Bu
tekneler; Silhouette Cruises, Masons Travel,
Creole Travel, Silversea, Caledonia, Ponant
şirketlerine ait. Bütün bu zorlukların yanında
Aldabra’yı ziyaret etmenin maliyeti de
çok yüksek. Şu anki ücret günlük USD 240.
Şimdi belki de bu kadar zahmete girip,
burayı görmeye ne gerek var diye düşünüyorsunuzdur.
Ancak Seyşeller’in bu zihniyeti
bana şapka çıkarttı. Adalarını, topraklarını,
kültürlerini öyle güzel koruyorlar ki, dünyanın
en güzel cennetleri listelerinin başında
olmayı da böylelikle hak ediyorlar. Keşke
biz de doğal ve tarihi zenginliklerimizi tahrip
ederken bunları düşünebilsek; gelecek
nesillere iade etmediğimiz değerlerimiz için
üzülsek ve önlemlerimizi alsak...
> Vallée de Mai’nin Garden of Eden (Cennet
Bahçesi)’nin orijinal mekânı olduğuna inanılıyor.
Bu yağmur ormanının en önemli özelliği,
dünyanın en büyük kabuklu yemişi kabul
edilen Lodoicea (deniz hindistancevizi, coco
de mer) dâhil olmak üzere 6 tür palmiye ağacının
ana vatanı olması. Bu ağaçlar içinde en
ünlüsü ise kuşkusuz ülke tanıtım broşürlerinde
boy boy fotoğrafları basılan coco de mer.
Coco de mer hakkında detaylı bilgi vermeden
önce Praslin Adası’na nasıl gideceğinizi
anlatayım. Mahé’den Praslin’e gelmek için iki
seçeneğiniz var, iç hat uçuşu veya katamaran.
Ben size gelirken birini, dönerken diğerini
deneyimlemenizi önereceğim. Mahé’den
Praslin’e uçuş 20 dakika sürüyor. Bu uçuşun
en önemli özelliği ise neredeyse kokpitin
içinde seyahat ediyor oluşunuz. Küçücük pırpır
uçağın içinde tüm uçuş detaylarına hâkim
oluyorsunuz. Her zaman karşınıza böyle bir
fırsat çıkmaz! O nedenle kaçırmayın.
Mahé-Praslin arasındaki katamaranlar ise 1
saat sürüyor. Dalgalarla boğuşarak yolculuk
yapıyorsunuz. Eğer hava sakinse şanslısınız,
mideniz bulanmadan yolculuğu atlatırsınız.
Aksi takdirde deniz tutması sorunu yaşayan
biriyseniz, size şimdiden bol şans dilerim.
Gelelim coco de mer’e... Dünyanın en büyük
(ve ağır) kabuklu yemişi olan Lodoicea
(deniz hindistancevizi, coco de mer) ağacının
dişi ve erkek cinsi var. Ağacın dişi mi erkek
mi olduğunun anlaşılabilmesi için 25 yıl
büyümesi gerekiyor. Meyve verirse anlıyorlar
ki bu ağaç dişi, çünkü bu ağacın sadece dişisi
meyve veriyor. Meyveler, 30 kg’ya kadar ağır
olabiliyor. Meyveleri toplamak yasak, hatta
toplayan olursa hapis cezası alıyor. Çünkü bu
ağaç, dünyada sadece Praslin Adası'ndaki
Vallée de Mai Yağmur Ormanı'nda, Praslin’in
yakınındaki Curieuse Adası'nda ve Praslin’deki
Fond Ferdinand Ormanı'nda doğal olarak
yetişiyor. Bu ünlü ağaca ev sahipliği yapan
Vallée de Mai Yağmur Ormanı da UNESCO
Dünya Mirası Listesi'nde bulunuyor.
Vallée de Mai Yağmur Ormanı'nda yürümek
harika bir deneyim. Hele ki Seyşel bülbülünün
namelerine denk gelirseniz, keyfinize
diyecek olmaz. Her fırsatta UNESCO
miraslarını keşfe çıkan bir gezgin olarak size
Seyşeller’deki UNESCO miraslarını anlatmaya
çalıştım. Keşfetmeniz dileğiyle...
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
55
Bilişim
Turizmde Endüstri 4.0
HÜNKÂR HACITALİPOĞLU
İnsan Kaynakları
Profesyoneli
Yönetici ve Yaşam Koçu
Tarih boyunca dört büyük endüstriyel devrim yaşanmıştır.
İşte bu yaşanan dört ayrı devrimin sonuncusu
olan "Endüstri Devrimi" ya da "4. Sanayi Devrimi"
terimi, ilk olarak 2011 yılında Almanya Hannover
Fuarı'nda kullanıldı. Gelişmiş ülkelerde hazırlıklarına
yıllar önce başlanıp, hayata geçirilen sanayi-teknoloji
bütünleşmesidir. Endüstri 4.0, temel olarak
bilişim teknolojileri ile endüstriyi bir araya getirmeyi
hedefliyor. Endüstri 4.0 sadece sanayiyi etkileyecekmiş
gibi görünse de yakın gelecekte tüm sektörleri
etkileyecektir. İleri mühendislik ve süreçler arası tam
bütünleşmeyi içeren Endüstri 4.0, ucuz işgücüne
dayalı rekabet yerine yüksek katma değerli üretime
dayalı rekabeti hedeflemektedir.
Bu yazımda, Endüstri 4.0’ın insan kaynakları yönetimiyle
ilişkisini ortaya koyarak, insan kaynakları planlaması
(İKP) üzerinde yaratacağı etkiyi analiz etmeye
çalıştım. İKP’nin kapsamı insanken, bu yeni sektörde
iş görenler robotlara evrildiği için İKP’nin özünde bir
değişiklik yapılması gerekmektedir. İKP’nin robotlara
ve yeni şartlara uygun iş görenlere göre geliştirilmesi
gerekmektedir. İKP'nin Endüstri 4.0 ile yeni bir form
kazanıp; daha hızlı, esnek, fazla iş yüküne uygun ve
sisteme entegre bir yapı alacağı söylenebilir.
Günümüzde insan kaynakları çatısı altında dijital dönüşümü
sıklıkla işe alım, yetenek yönetimi, esnek çalışma
yöntemleri, bilginin erişilebilirlik hızı ve zamanın etkili
kullanımı gibi konularda kullanıyoruz. Orta vadede
nörobilimin de katkısıyla mülakatlarımızda göz bebeklerimizin
incelendiği, sesimizin tonunun dinlendiği ve
dürüst beyanlarda bulunup bulunmadığımızın analiz
edildiği bir süreç içerisinde yer almamız kaçınılmaz
olacak gibi görünüyor. Teknolojik yatırım yapıp, insan
kaynağını ve süreçlerini paralel şekilde geliştirmeyen şirketlerin
yatırım dönüşlerinin etkili olması düşünülemez.
Toplum filozofu yazar Eric Hoffer’in “Değişim çağında
‘Öğrenenler’ dünyayı ele geçirecek, ‘Her şeyi bilenler’
ise artık var olmayan bir dünyaya ait bilgileriyle başbaşa
kalacaklar” sözü de bu durumu gayet iyi özetliyor.
Endüstri 4.0 teknolojileri, günümüzde her endüstride
olduğu gibi turizm endüstrisinde de değişimlere
neden olmaktadır. Nesnelerin interneti, bulut sistem,
robotlaşma ve akıllı uygulamalar turizm sektöründe
kullanılmaya başlamıştır. Bu yeni nesil teknolojilerin
otellerde uygulamaları, hem olumlu hem olumsuz
etkilere sahip olabilir. Örneğin misafir memnuniyeti,
doluluk oranı, zaman yönetimi gibi konularda otele
olumlu etkileri olabileceği gibi; sektörde personel
yetenek kaybı, iş sahaları, personel standartları üzerinde
olumsuz etkileri olabilir. Otelde kullanılmaya
başlanan bu teknolojilere hâkim yeni personellere
ihtiyaç doğabilir, eski personellerden uyum sağlayamayanlar
işlerini kaybedebilir veya robotlaşmayla
beraber yetenek kaybı yaşanabilir. Fakat bunlar gibi
bazı olumsuzluklara rağmen konaklama sektörünün
Endüstri 4.0’a uyumu kaçınılmaz görünmektedir.
Konaklama sektöründe Endüstri 4.0 teknolojilerinin
kullanılabileceği çok çeşitli alan mevcuttur. Oteller
uygulama geliştirerek; hızlı check-in, misafirle anında
iletişim, veri toplama gibi alanlarda kullanabilir. NFC
ile oda kapısının açılması, GPS ile otel içinde konum
tabanlı veri toplanması, Beacon ile ziyaretçilerin
tercihlerinin belirlenip, bu tercihler doğrultusunda otel
içinde yönlendirilmesi gibi uygulamalar, Endüstri 4.0
teknolojileriyle oteller için mümkün olabilir. Turizm
endüstrisi genelinde Endüstri 4.0 teknolojilerinin neleri
değiştirebileceği veya nasıl kullanılabileceği konusunda
daha kapsamlı çalışmalar yapılabilir. Ayrıca otellerde
kullanılmaya başlanan bu teknolojilere hem personelin
hem de ziyaretçilerin tutumunun nasıl olacağının
araştırılması, somut sonuçlar için önemli olabilir.
Endüstri 4.0’ın insan kaynağının azaltılması gereksinimi
sebebiyle eldeki insan kaynağının mümkün
olan en iyi şekilde kullanımının, değerlendirilmesinin
önemli olduğu da açıktır ve bu noktada İKP, ancak iyi
bir planlama ile eldeki iş görenlerden maksimum verimlilik
ya da fayda elde edileceği için önemlidir. Kısacası;
İKP’nin şekil şartlarının, içeriğinin ve kapsamının
değiştirilmesi gerekecektir. Belki de Endüstri 4.0 ile
kurumdaki tüm makineler, tek bir yetkin iş gören ile
kullanılır hâle gelecek ve İKP de şartlara uygun olarak
sadece robotları planlar hale gelecektir.
Gelecek geldiğine göre, artık süreçlere robotlarla ilgili
planların ya da aşamaların eklenmesinin zamanı
belki de gelmiştir bile! “Akıllılık”, genel olarak belirli
hizmet ve ürünlerin teknolojiyi uygulayarak kullanılabilirliğini
artırmak ile ilgili bir kavramdır. Bundan
dolayı “akıllı” olmanın temelinde hizmet ve ürünlere
teknolojiyi uygulamanın olduğu söylenebilir.
“Fiziksel dünyada bir müşterinizi mutsuz ederseniz, bunu
6 kişi ile paylaşır. Dijital dünyada bir müşterinizi mutsuz
ederseniz, bunu 6.000 kişi ile paylaşır” demiş Jeff Bezos...
56
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Otellerimiz
Pandemi, büyük otellerin önemini
bir kez daha hatırlattı
EDİP OZAN ÜÇOK
30 yılı aşkın süredir turizm sektöründe üst
düzey görevlerde bulunan Özkan Alkan,
Ağustos 2018’de kapılarını açan Hilton
Istanbul Maslak’ın Genel Müdürlüğü’nü
yürütüyor. Alkan, aynı zamanda SUMMA
Özkan Alkan
Otelcilik Grubu Genel Direktörü olarak
görev yapıyor. Pandemi sürecinde çalışanlarının
ve misafirlerinin sağlığını ön plana
aldıklarını söyleyen Özkan Alkan, bu sıkıntılı
dönemi atlattıktan sonra sektörün patlama
yapacağını ifade ediyor. Biz de TOURMAG
olarak, Alkan ile Hilton Istanbul Maslak’ın
kültür-sanata ve spora olan katkısını,
turizmde değişen tüketici alışkanlıklarını ve
pandemi sürecini konuştuk.
Hilton Istanbul Maslak açılalı üç yıl
oluyor. Pandeminin de ortaya çıkmasıyla
stratejinizde ne gibi değişiklikler oldu?
Dördüncü yılımızdayız. Hilton Istanbul
Maslak olarak açıldıktan sonraki sürecimizi,
pandemi öncesi ve sonrası diye ikiye
ayırabiliriz. Biz sektörde ilk yılı, tanıtım ve
yükselme yılı olarak tanımlarız. İkinci yılda,
pazarda olmak istediğiniz konuma doğru
ilerler ve üçüncü yılda ise hedeflediğiniz
verime, olmak istediğiniz yere ulaşırsınız.
Hilton Istanbul Maslak, 2018 yılının ortasında
açıldı ve açıldığımızda, kendimizi üçüncü
yılda pazar lideri olacak şekilde konumlandırmıştık.
2019 yılı, planladığımız gibi
geçti. 2020’nin ilk iki ayında tam istediğimiz
yerdeydik, fakat pandemiden dolayı 2,5
ay otelimizi kapatmak durumunda kaldık.
Zaten o dönem İstanbul’da rezervasyonlar
yüzde 3’lere kadar düşmüştü. Personelimizin
güvenliğini ön planda tutarak,
ekip arkadaşlarımızın birçoğunu evine
gönderdik ve otelimizde sadece nöbetçi
kadromuzu bulundurduk. Personelimiz bu
süreçte büyük fedakârlıklar gösterdi. Kapalı
olduğumuz dönemde gerek hijyen gerekse
personelimizi bilinçlendirilmesi noktasında
gerekli tüm önlemleri aldık ve haziranda
tekrar açıldık.
Sağlık Bakanlığı’nın Güvenli Turizm Sertifikası’nı
alan otellerden biriyiz. Geçtiğimiz yaz
ile beraber bu yılın temmuz-ağustos ayları
istediğimiz gibi geçti. Otelimiz geçen yıl çok
sayıda misafirini, aldığı önlemlerle güvenle
ağırladı. Bu yıl da doluluk oranını koruyoruz.
Hilton Istanbul Maslak olarak, bizim için Orta
Doğu pazarının önemi hayli büyük. Ayrıca iş
toplantıları ve çeşitli organizasyonlara da ev
sahipliği yapıyoruz. 22 toplantı salonumuz
ile hizmet veriyoruz. Ancak bu yıl pandemi-
58 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Otellerimiz
den dolayı iş toplantılarına ait planlarımız
biraz daha beklemek durumunda olacak.
Misafirlerimiz, Hilton Istanbul Maslak’ta her
şeyin bir arada olduğu bütünleşik, kompakt
bir hizmet ile karşılanıyor. Otelden çıkmaya
gerek duymadan sergilerimizi gezebiliyor,
spor salonlarımızdan faydalanabiliyorlar.
Tüm bu olanaklar göz önüne alındığında,
pandemi döneminde büyük otellerin öneminin
bir kez daha ortaya çıktığını ve daha çok
talep gördüklerini söyleyebiliriz.
Hilton Istanbul Maslak’ı da içinde
bulunduran SUMMA Otelcilik Grubu'nun
Genel Direktörü oldunuz. Hayırlı olsun.
Yeni görevinizden bahseder misiniz?
SUMMA aslında bir Türk inşaat firması, fakat
yatırımları daha çok yurt dışında olduğu için
ülkemizde pek bilinmiyor. Rusya, Moldova
gibi ülkelerde ve Afrika’nın bir kısmında yatırımları
var. Örneğin, Senegal’daki havaalanını
işletiyor. Grup ayrıca içerisinde birçok
otel markasını barındırıyor. Ben de Hilton
Istanbul Maslak’taki görevim devam ederken,
Genel Direktör olarak diğer otellerin de
başına geçtim. Yeni görevimle beraber artık
sık sık yurt dışına çıkıyorum ve grup olarak
ülkemizin yurt dışında tanıtımına önemli
katkılarda bulunuyoruz.
deniyle bu organizasyonlarımıza maalesef
ara vermek zorunda kaldık. Tüm bunların
dışında 2019’da RC Sanat Galerisi Kurucusu
ve Küratörü Rahmi Çöğendez ile ortak bir
projede yer alarak, bir müzayedeye de ev
sahipliği yaptık. Sanatın her alanında var
olmaktan ve Rahmi Çöğendez gibi önemli
isimlerle ortak projeler üretmekten mutluluk
duyuyoruz.
Hilton Istanbul Maslak olarak spor
etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor
ve destek veriyorsunuz. Bundan da
bahseder misiniz?
Biz otelimizde sporu da en az sanat kadar
önemseyen bir anlayış içerisinde hizmet
veriyoruz. Uluslararası Tenis Federasyonu,
geçen yıl turnuva için otelimizi seçti. Dünyada
trafiğin sınırlandırıldığı bir zamanda,
geçen sene eylülde buraya gelip, önce otelimizde
incelemelerde bulundular ve Dünya
Kadınlar Şampiyonası süresince birbirinden
ünlü sporcuları ağırladık. Bu yıl da turnuva
yine nisanda otelimizde gerçekleştirildi. Bu
kez ise yaklaşık 20 ünlü tenisçiyi misafir ettik.
İki organizasyon da çok başarılı ve keyifli
bir şekilde geçti. Bu tarz organizasyonlara
ev sahipliği yapmanın ülkemizin tanıtımına
önemli katkı sağladığını düşünüyoruz.
Hilton’un dünya çapında başlattığı
bir sosyal sorumluluk projesi de var.
Bunu da anlatır mısınız?
Hilton, “Travel with Purpose” adını verdiği
dünya çapında bir sosyal sorumluluk
projesi başlattı. Bütün dünya için bir hedef
koydu: 2030’a geldiğimizde, dünyayı korumaya
yönelik üzerimize düşen ne varsa onu
yapalım istiyor. Konu ise atık yönetimi ve
plastik kullanımıyla ilgili... Biz de en azından
otel içinde çalışanlarımızın bilinçlenmesini
arzuluyor ve o bilinci oluşturmaya çalışıyoruz.
Geri dönüşümlü malzeme kullanıyoruz.
Misafirlerimize de "Seyahat ediyorsan bir
amacın olsun" mesajını veriyoruz.
Pandemi, seyahat alışkanlıklarımızı
ne yönde değiştirecek?
Misafirlerimizin yüzde 80’i hava yolunu tercih
ediyor, bu yüzden seyahat trafiği yeniden
düzenlenecek diyebilirim. Yurt dışından
başka bir ülkeye seyahat edecek kişilerin,
gittiği ülkede kendini güvende hissetmek,
öncelikleri arasında olacak. Bunun için de
sağlık kurumları ve sigorta şirketlerine büyük
görevler düşüyor. Pandemi ile yaşamayı
öğreneceksek, kurumsal büyük oteller daha
ön plana çıkacak ve büyük oteller, küçük
yapılara oranla daha tercih edilir hâle gelecek.
Büyük otellerdeki hijyen kurallarının,
sosyalleşme ortamının ve çalışanların bilgi
seviyesinin güven veriyor olması çok değerli.
İnsanlar bu koşullarda konaklamak varken
küçük otellere sıkışmak istemeyeceklerdir.
Pandemi sıkıntısı atlatıldığında ise sektörde
patlama yaşanacağını ve turizm sektörünün
yükselişe geçeceğini düşünüyorum.
Hilton Istanbul Maslak, sanata da önem
veren bir otel olarak ön plana çıkıyor.
Bu konuda neler yapıyorsunuz?
Hilton Istanbul Maslak olarak, sanatın her
alanında yer alıyoruz. Çünkü bu bizim
misyonumuz. Kültür, sanat ve performans
merkezlerine yakın konumumuz ile birçok
değerli sanatçıya ev sahipliği yapıyoruz.
Bugüne kadar David Helfgott, Dany Brillant,
Yasmin Levy, Lorena Mckennitt, Joss Stone
gibi birbirinden değerli isimleri ağırladık.
Otelin lobi alanında yer alan özel sanat
galerisinde, pek çok değerli sanatçının solo
sergilerine yer veriyoruz. Önceleri ayda bir
kez sergi düzenliyorduk, ancak pandemi ne-
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
59
Cultural Heritage
Turkey's heritages enjoy
UNESCO stamp
CENAY TOPRAKKAYA
As of 2021, there are 1,154 cultural and
natural sites worldwide registered on the
UNESCO World Heritage List. With the
addition of the Arslantepe Mound earlier this
year, Turkey currently boasts 19 sites on the
UNESCO World Heritage List, including 17
cultural and two mixed.
SELIMIYE MOSQUE AND
SOCIAL COMPLEX IN EDIRNE
Added to the UNESCO list in 2011, the
Selimiye Mosque and its social complex in
Turkey's northwestern province of Edirne was
constructed by Sinan, the most renowned
Ottoman architect in the 16th century.Its
complex includes madrasas (Islamic schools),
a covered market, a clock house, an outer
courtyard, and a library.“The square Mosque
with its single great dome and four slender
minarets, dominates the skyline of the former
Ottoman capital of Edirne”, according to UNE-
SCO's website.Adorned by tiles from the town
of Iznik renowned for its ceramics at the peak
period of their production, the organization
says the mosque testifies to an art form that
remains unsurpassed in this material.
Selimiye Mosque and
Social Complex in Edirne
Pergamon and Multı-Layered
Cultural Landscape
PERGAMON AND MULTI-LAYERED
CULTURAL LANDSCAPE
Located in Turkey's Aegean province of
Izmir, Pergamon and its surrounding
multi-layered cultural landscape was
added to the list in 2014.“As the capital of
the Hellenistic Attalid dynasty, the acropolis
of Pergamon was a major center of learning
in the ancient world”, says UNESCO.“Monumental
temples, theatres, stoa or porticoes,
gymnasium, altar, and library were set
into the sloping terrain surrounded by an
extensive city wall”, it adds.It is possible to
see the remains of the Roman, Byzantine,
and Ottoman empires in and around the
modern town of Bergama.
60 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Cultural Heritage
Ephesus
Bursa and Cumalıkızık
Great Mosque and Hospital of Divrigi
EPHESUS
Also in Izmir province, the world-renowned
ancient city of Ephesus was added to the
UNESCO list in 2015.The UN body celebrates
grand monuments of the Roman Imperial
period including the Library of Celsus
and the Great Theater, which have been
unearthed in excavations.“Little remains of
the famous Temple of Artemis, one of the
‘Seven Wonders of the World’, which drew
pilgrims from all around the Mediterranean,
The House of the Virgin Mary, a chapel close
to Ephesus has also become a place of Christian
pilgrimage”, it says.
HISTORIC AREAS OF ISTANBUL
“Turkey's largest city Istanbul has been associated
with major political, religious, and
artistic events for more than 2,000 years”,
the UN has said.Its masterpieces include
the ancient Hippodrome of Constantine, the
6th-century Hagia Sophia and the 16th-century
Suleymaniye Mosque.However, it has
warned that all these sites are now under
threat from population pressure, industrial
pollution and uncontrolled urbanization.
Istanbul was added to the list in 1985.
social and economic organization of the Ottomans'
first capital, which evolved around
a civic centre.The village of Cumalikizik is
the only rural area to show the provision of
hinterland support for the capital.
CITY OF SAFRANBOLU
Added to the UNESCO list in 1994, the City of
Safranbolu, a typical Ottoman town, is located
in northern Turkey.“From the 13th century
to the advent of the railway in the early
20th century, Safranbolu was an important
caravan station on the main East-West
trade route”, UNESCO says.It features an Old
Mosque, Old Bath and the Suleyman Pasha
Medrese, which were built in 1322. During
its apogee in the 17th century, Safranbolu's
architecture influenced urban development
throughout much of the Ottoman Empire.
the ensemble of rock art at Yazilikaya.“The
city enjoyed considerable influence in Anatolia
and northern Syria in the 2nd millennium
BC”, it adds.
GREAT MOSQUE AND
HOSPITAL OF DIVRIGI
The distinguished 11th-century Great
Mosque and Hospital of Divrigi are located
in central Turkey. It was added to the
UNESCO list in 1985.With its single prayer
room and two cupolas, the mosque exhibits
a "highly sophisticated technique of vault
construction, and a creative, exuberant
type of decorative sculpture -- particularly
on the three doorways, in contrast to the
unadorned walls of the interior", it describes
the "unique features of this masterpiece of
Islamic architecture."
City of Safranbolu
Arslantepe Mound
Historic Areas of Istanbul
BURSA AND CUMALIKIZIK
In northwestern Turkey, the city of Bursa and
nearby village of Cumalikizik were added to
the UNESCO list in 2014, as a serial nomination
of eight component sites.“The site
illustrates the creation of an urban and rural
system establishing the Ottoman Empire in
the early 14th century”, it says, adding that
the area embodies the key functions of the
HATTUSHA
Hattusha, the capital of the Hittites - one of
the most ancient Anatolian civilizations - was
added to the UNESCO list in 1986.The city's
remains, located in present-day central
Turkey, is notable for its urban organization,
the types of construction that have been
preserved, including temples, royal residences,
fortifications.UNESCO also notes the rich
ornamentation of the Lions' Gate and the
Royal Gate into the city's interior, as well as
Hattusha
ARSLANTEPE MOUND
Located in eastern Turkey, the 7,000-yearold
ancient mound of Arslantepe was added
to the UNESCO list just earlier this year.
The site was occupied from at least the sixth
millennium BC until the late Roman period,
says UNESCO, citing archeological evidence.
The earliest layers of the Early Uruk period
are characterized by adobe houses from
the first half of the 4th millennium BCE.
The site illustrates the processes which led
to the emergence of a State society in the
Near East and a sophisticated bureaucratic
system that predates writing. Exceptional
metal objects and weapons have been
excavated at the site, among them the
earliest swords so far known in the world,
which suggests the beginning of forms of
organized combat as the prerogative of an
elite, who exhibited them as instruments of
their new political power.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
61
Cultural Heritage
Diyarbakır Fortress and Hevsel
Gardens Cultural Landscape
DIYARBAKIR FORTRESS AND HEVSEL
GARDENS CULTURAL LANDSCAPE
The Diyarbakir Fortress, Hevsel Gardens,
and its surrounding cultural landscape in
Eastern Turkey were added by UNESCO in
2015 as a single listing.The area has been an
important center since the Hellenistic period,
through the Roman, Sassanid, Byzantine, Islamic,
and Ottoman times to the present, the
UN agency explains.The site encompasses
the Inner castle, known as Ickale and including
the Amida Mound, and the 5.8 km-long
(3.6 miles) city walls of Diyarbakir with their
numerous towers, gates, buttresses, and 63
inscriptions.
ARCHAEOLOGICAL SITE OF TROY
The legendary ancient city of Troy is located
in the western province of Canakkale and
was added to the list in 1998. Troy, with its
4,000 years of history, is one of the most
famous archaeological sites in the world,
according to UNESCO.In scientific terms, its
extensive remains are the most significant
Archaeological Site of Troy
demonstration of the first contact between
the civilizations of Anatolia and the Mediterranean
world.The siege of Troy by Spartan
and Achaean warriors from Greece in the
13th or 12th century BC, immortalized by Homer
in the Iliad, has inspired great creative
artists throughout the world ever since.
APHRODISIAS
Added by UNESCO in 2017, the archaeological
site of Aphrodisias in present-day southwestern
Turkey comprises of a temple to the Greek
Aphrodisias
goddess Aphrodite that dates from the third
century BC, along with a city constructed
a century later.“The wealth of Aphrodisias
came from the marble quarries and the art
produced by its sculptors”, adds UNESCO. The
city streets are arranged around several large
civic structures, which include temples, a
theatre, an agora, and two bath complexes.
HIERAPOLIS-PAMUKKALE
Pamukkale, a natural landmark known for
its mineral-rich thermal waters and white
travertine terraces, has long been a major
tourist attraction in southwestern Turkey and
was added to the list in 1988.“It is an unreal
landscape, made up of mineral forests,
petrified waterfalls and a series of terraced
basins”, according to UNESCO.The adjacent
site of Hierapolis was established at the
end of the second century BC by the Attalid
kingdom as a thermal spa. The ruins of the
baths, temples, and other Greek monuments
can be seen at the site.
Hierapolis-Pamukkale
62 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Cultural Heritage
Mt. Nemrut
XANTHOS-LETOON
The ancient city of Xanthos-Letoon was
added to the UNESCO list in 1988.“Serving
as the capital of the ancient Lycian kingdom
in current-day southwestern Turkey, it illustrates
the blending of Lycian traditions and
Hellenic influence, especially in its funerary
art”, the UN agency underlines.The epigraphic
inscriptions are crucial for our understanding
of the history of the Lycian people and
their Indo-European language.
NEOLITHIC SITE OF CATALHOYUK
Dating back 9,000 years, prehistoric Catalhoyuk
is located in what is today central
Turkey and was added to the list in 2012.“The
site testifies to the evolution of the social
organization and cultural practices as humans
adapted to a sedentary life”, according
to UNESCO.The western mound shows
the evolution of cultural practices in the
Chalcolithic period, from 6200 BC to 5200 BC.
Catalhoyuk provides important evidence of
the transition from settled villages to urban
agglomeration, which was maintained in the
same location for over 2,000 years. It features
a unique streetless settlement of houses
clustered back to back with roof access into
the buildings.
Xanthos-Letoon
GOREME NATIONAL PARK AND
ROCK SITES OF CAPPADOCIA
UNESCO describes Cappadocia as “a
spectacular landscape”, adding the site to
its list in 1985.“The site is entirely sculpted by
erosion”, it says, adding that the Goreme valley
and its surroundings contain rock-hewn
sanctuaries that provide unique evidence of
Byzantine art in the post-Iconoclastic period.
Goreme National Park and
Rock Sites of Cappadocia
GOBEKLITEPE
The famed ancient site of Gobeklitepe is
located in Turkey’s southeastern Sanliurfa
province and was added to UNESCO's list in
2018.“It presents monumental round-oval and
rectangular megalithic structures erected by
hunter-gatherers in the Pre-Pottery Neolithic
age between 9,600 and 8,200 BC”, according
to UNESCO. These monuments were probably
used in connection with rituals, most likely of
a funerary nature.Distinctive T-shaped pillars
are carved with images of wild animals, providing
insight into the way of life and beliefs
of people living in Upper Mesopotamia about
11,500 years ago.
MT. NEMRUT
Located in the Kahta District of the Adiyaman
province, Mt. Nemrut, towers 2,134-meters
(7,001 feet) high and has been a UNESCO
World Heritage site since 1987.“The mausoleum
of Antiochus I (69–34 BC), who reigned
over Commagene, a kingdom founded north
of Syria and the Euphrates after the breakup
of Alexander's empire, is one of the most
ambitious constructions of the Hellenistic
period”, says the UN agency.The syncretism
of its pantheon, and the lineage of its kings,
which can be traced back through two sets
of legends, Greek and Persian, is evidence of
the dual origin of this kingdom's culture.
ARCHAEOLOGICAL SITE OF ANI
Ani, a medieval Armenian city that is often
called “the City of 1,001 Churches”, is situated
in the eastern Kars province on the Armenian
border. The site was added to the UNESCO list
in 2016. “The site combines residential, religious
and military structures, characteristic of
a medieval urbanism built up over the centuries
by Christian and then Muslim dynasties”,
UNESCO says. The city flourished in the 10th
and 11th centuries CE when it became the
capital of the medieval Armenian kingdom of
the Bagratides and profited from control of
one branch of the Silk Road.The Mongol invasion
and a devastating earthquake in 1319
marked the beginning of the city’s declin. The
site presents a comprehensive overview of the
evolution of medieval architecture through
examples of almost all the different architectural
innovations of the region between the
7th and 13th centuries CE.
Neolithic Site of Catalhoyuk
Gobeklitepe
Archaeological Site of Ani
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
63
Kültürel Miras
Sümela Manastırı
İSMAİL KÖSE
Bulunduğu sarp, zorlu coğrafyada, özellikle kış
aylarındaki sert iklim koşullarına rağmen ülkemizde
en iyi durumda korunmuş olan birkaç kadim yapıdan
birisi olan Sümela Manastırı’nın kuruluşuyla ilgili çok
sayıda söylence ve efsane mevcuttur. İlk kurucularının
İmparator I. Thedosius devrinde, 4. yüzyılın
sonlarında Sofronius ve Barnabas adlarında iki
keşiş olduğuna inanılan manastır Hz. Meryem’e ithaf
edilmiş, bu nedenle "Karadağ’ın Bakiresi" anlamına
gelen "Stou Melas" şeklinde isimlendirilmiştir. Stou
Melas ifadesi, halk dilinde "Sümela" ya da "Sumela"
formuna dönüşmüştür.
Manastırlar, Hıristiyanlığın doğuşundan sonra ortaya
çıkan yapılar olmakla birlikte putperest Roma’nın ilk
Hıristiyanlara karşı uyguladığı acımasız işkence ve
kovuşturmalar, ilk inanan komünyonları yer altında
saklanmaya ya da uzak mağaralara sığınmaya
mecbur bırakmıştır. Bu dönemin etkisiyle mağaralar
ve su kaynakları, ilk Hıristiyanlar tarafından dünyanın
merhamet kapısı, yaşamın kaynağı olarak kabul
edilip, Hz. Meryem ile özdeşleştirilerek kutsallaştırılmış,
bu alanlar zaman içinde kutsal mit alanlarına
dönüşmüştür. Kapadokya’da kurulan yer altı şehirleri,
bu durumun en güzel örneklerindendir.
Her ne kadar Milano Deklarasyonu ile 313 yılında
Hıristiyanlık serbest bırakılmış olsa ve 330 senesinden
günümüze Anastasis (Diriliş) sahnesinde Hz. Adem,
Hz. Havva ve İsa Peygamber ile birlikte resmedilen I.
Konstantin ve annesi Helena, Hıristiyanlığı resmi din
olarak kabul etmişse de Hıristiyanlara karşı baskı bir
süre daha sürmüştür. Anastasis sahnesinin çok güzel
üç örneği Kapadokya Karanlık Kilise’de, Trabzon Ayasofya
Apsisi’nde ve Karye’de görülebilir durumdadır.
64 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Kültürel Miras
Sümela Manastırı’nın kurulması sonrasında
Altındere Vadisi’nde yaşamakta olan
halkın hızla Hıristiyanlaştığını bilmekteyiz.
Esasında her ne kadar Trabzon kent merkezindeki
idareden bir günlük uzaklıkta,
döneme göre güvenli bir alanda olsa da
Sümela Manastırı’nın kurulduğu yer, kadim
İpek Yolu’nun Trabzon Limanı’na ulaşan
kollarının geçtiği lokasyondur. Kadim İpek
Yolu ve Onbinler'in Karadeniz’e ulaştığı
kadim rotalar, üç ana aks üzerinden geçmekteydi.
Diğer iki kol üzerinde Vazelon
ve Kuştul Manastırları bulunmakla birlikte
bunlardan Sümela Manastırı, iyi şekilde
korunabilmiştir.
Sümela Manastırı’nın günümüzde fotoğrafları
süsleyen anıtsal kısmının, Latinlerin
IV. Haçlı Seferi’nin istikametini değiştirerek
İstanbul’u işgali sonrasında 1204 yılında
kurulan üç Bizans ardılı prenslikten birisi
olan Komnenos Devleti döneminde, III.
Aleksios (1349-1390) devri ve sonrasında
inşa edildiği bilinmektedir. Diğer iki Bizans
prensliğinin birisi Selanik’te, diğeri İznik’te
kurulmuştur. Bu dönem, Malazgirt Zaferi
sonrasında Kars üzerinden Anadolu’ya giren
konar göçer Türk boylarının Karadeniz’e
ulaşmak için Komnenos Devleti’nin güneyde
Gümüşhane ile Trabzon arasındaki dağ
zincirinden geçen sınırları aşmaya başladıkları
dönemdir. Türk boylarının bir kısmı
hızla Hıristiyanlaşmış, fakat kabile isimlerini
ve dillerini büyük oranda korumuşlardır.
Vazelon Manastırı vaftiz kayıtlarındaki
Türkçe adlar, söz konusu keyfiyeti bilimsel
olarak tartışmaya yer bırakmayacak şekilde
kanıtlamaktadır.
Hıristiyanlığın Roma mimarisinden etkilendiği
bilinmektedir. Nitekim ilk büyük kilise
ve bazilikalar, Roma tapınakları stilinde
inşa edilmiştir. Bütün bu yapıların merkezi
bir planı vardır. Oysa manastır mimarisi,
büyük oranda Hıristiyanlığa özgüdür.
Genelde taşra yapılarında kare haç planlı
olan kilise mimarisinin aksine manastırlarda
belli bir merkezi plan uygulanamaz.
Mağara önlerinde küçük şapeller şeklinde
kurulan yapılar, zaman içinde nüfusun
artmasıyla belli bir planlamaya bağlı
kalınmadan, ihtiyaçlar doğrultusunda
genişletilirler. Sümela Manastırı da 4. yüzyıl
sonundan 19. yüzyıla kadar devam eden
inşa sürecinde belli bir merkezi planlama
uygulanamadan inşa edilmiş, genişletilip
büyütülmüştür.
Ortodoks Hıristiyanlığında manastırlar;
erkek manastırları, rahibe manastırları ve
karma manastırlar şeklinde inşa edilir. Zorlu
coğrafyası nedeniyle Sümela Manastırı,
erkek manastırı şeklinde inşa edilmiş,
keşişler tarafından idare edilen manastırda
rahibeler bulunmamıştır.
Sümela Manastırı inşa edilirken, dik yamacında
bulunduğu kaya kütlesinin üst kısımlarında
set duvarlar ve su akarları da inşa edilmişti.
Manastır 1923 yılında boşaldıktan sonra söz
konusu setlerin ve su dehlizlerinin bakımı aksatıldığından,
zaman içinde manastır avlusuna
yaklaşık 100 metreden taşlar ve molozlar düşmeye,
bunlar ziyaretçiler için tehlikeli olmaya
başlamıştır. Ayrıca kaya bloğundaki zamanın
etkisiyle gerçekleşen yarılma ve parçalanmalar
da ziyaretçilerle birlikte manastır kompleksini
de tehdit ettiğinden, 2016 senesinde başlanan
çalışmalarla kaya bloğunda iyileştirmeler
yapılırken, avlu üzerine çelik ağlar gerilerek
güvenlik sağlanmıştır.
Son söz olarak, ülkemizdeki en iyi korunmuş
manastır yapılarından olan Sümela, gerek
komünal yaşamın en nadide örneği keşiş
hücreleri, gerek eğitim alanları, gerek doksan
derece açılı dik kaya bloğundaki anıtsal
yapısı ile görenleri büyüler. Ayrıca manastır
içerisinde 11. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar
büyük kısmı çevrimli öyküleme sistemiyle
yapılmış, üç farklı döneme ait olağanüstü
güzellikte fresk örnekleri bulunmaktadır. Kullanımda
olduğu dönemde 100’e yakın keşişin
yaşadığı, Tanrı’ya adanmış bir hayat sürmeye
çalıştığı Sümela Manastırı, ziyaretçilerine
her daim beklentilerin ötesinde güzellik ve
unutulmayacak hatıralar sunar.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
65
Rota
Anadolu’nun bilgelik rotası;
NUSAYBİN
Gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık Mardin’in bir ucuna, Turabdin’in
kalbine, binlerce yıllık bir kente, antik adıyla Nisibis’e, yani Nusaybin’e
ilerliyorum. Yol boyu soruyorum kendime: “Acaba Nusaybin ile yaşıt,
Nusaybin kadar köklü, Nusaybin kadar bilge kaç kent var yeryüzünde?”
YAZI VE FOTOĞRAFLAR:
MELİH USLU
Dünya bir yüzük olsaydı, emin olun Anadolu o
yüzüğün taşı olurdu. Nusaybin de onun göz alıcı
yerlerinden biri. Çünkü insanlığa büyük hizmetler
sunmuş önemli bilginler yetiştiren coğrafyanın kutsal
dağı burası... Pers ve Roma devletlerinin arasındaki
sınır bölgesinde kurulmuş Nusaybin kenti, tarihte
üstlendiği bilimsel ve kültürel rollere göre “bilimler
anası” ve “bilgi kenti” unvanlarına layık görülmüş.
Nusaybin, eski çağlardan günümüze dek yoğun
ve kesintisiz pek çok medeniyetin, kültürün ve
etnik unsurların yerleşmesine sahne olmuş. M.Ö. 3
binli yıllarda Hurrilerin yurdu olan bölge, M.Ö. 14.
yüzyılda Mitanni Krallığı’nın egemenliği altına girmiş.
Nitekim Nusaybin’in kuzeyindeki Girnavaz Höyük’teki
kalıntılar, bu yerleşimin Mitanni Krallığı’nın merkezi
olduğunu, bir diğer ifade ile eski bir Anadolu başkenti
olduğunu gösteriyor. Bugün Mardin’in tarihi ilçesi Nusaybin,
içinden sınır geçen bir kent... Sınırın öte yanı,
Suriye’ye bağlı Kamışlı. Sınırın bir tarafında okunan
ezanın, çalan çanın ve öten horozun sesi, diğer taraftan
rahatça işitiliyor. Burada ülkelerin sınırlarında
geçen filmler geliyor aklıma... Derken kendimi ilçenin
tarihi merkezinde buluyor ve Nusaybin’i önemli kılan
kültür miraslarını keşfetmeye başlıyorum.
AYNI AVLUDA İKİ DÜNYA MİRASI
Nusaybin’in kalbinde yer alan, aynı avluda
Müslümanlık ve Hristiyanlık için büyük önem taşıyan
iki kutsal mekânın bulunduğu Ortodoks Mor Yakup
Kilisesi ile bitişiğindeki Hz. Muhammed’in 13’üncü
kuşaktan torunu Zeynel Abidin’in adını taşıyan türbe
ve caminin bulunduğu alanın UNESCO Dünya Kültür
Mirası Listesi’ne alınması çalışmalarında sona yaklaşılmış.
Tarihi İpek Yolu güzergâhındaki Nusaybin’de
Yukarı Mezopotamya’nın en eski ibadet yerlerinden
biri kabul edilen Mor Yakup Ortodoks Kilisesi,
aslında bir Orta Çağ katedrali. Avlusundaki yapılar
topluluğunun kalıntıları ile birlikte “Nusaybin Okulu”
olarak bilinen tarihteki ilk üniversitenin bulunduğu,
aslında kültür medeniyetlerinin beşiği olan bir arada
yaşama kültürünün izlerini, hafızasını bugüne taşıyan
önemli bir dini kompleks.
66 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Rota
DÜNYANIN EN ESKİ VAFTİZHANESİ
Mor Yakup Kilisesi, ayakta kalmış dünyanın
en eski vaftizhanesi olarak da anılıyor.
Tarihi mabet, 8. yüzyılda kiliseye çevrilmiş.
Bu alan, 15 Nisan 2014’te alınan kararla
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne
ilave edilmiş. Diğer yandan, bölgede bir
başka UNESCO sevinci daha yaşanıyor.
Mardin’de Turabdin (Tanrının Hizmetkârları
Dağı) olarak adlandırılan bölgedeki antik
çağlardan kalma dokuz ibadethanenin UN-
ESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne
alınması, Süryanileri sevindirmiş. Yeni hedef
ise daimi listede yer almak.
PATRİKLİK MERKEZİ
Mor Yakup Ortodoks Kilisesi, Nusaybin
Piskoposu olarak görev yapan Mor Yakup
tarafından M.S. 313-320 yılları arasında
yaptırılmış. Episkopos Mor Yakup ve
öğrencisi Mor Efraim ile birlikte M.S. 325’te
İznik Konsili’ne katılmış, ardından burayı
üniversiteye dönüştürmüşler. Zamanında
burada yatılı 800-1000 öğrenciye Süryanice
başta olmak üzere teoloji, felsefe,
mantık, edebiyat, geometri, astronomi,
tıp ve hukuk dersleri verilmiş. Bugün
gördüğümüz mekân ise büyük oranda
M.S. 300 yıllarından, yani Roma döneminden
kalma. Kilisenin içinde Mor Yakup’un
türbesi ve dünyanın ilk vaftizhanesi yer
alıyor. Mor Yakup’un mezarının yer aldığı
bir kat alttaki bölüme, aynı noktadaki iki
kaya merdiveninden inilebiliyor. Kare planlı
yapı, zaman içinde kuzey-güney yönünde
genişletilerek, mekân eklemelerine maruz
kalmış. Mekânların eklenmesiyle üç nefli
dikdörtgen bir yapıya dönüşmüş. Her nef
arasındaki geçişlerde bulunan kapılar
üzerinde kabartma teknikli dörder kapı yer
alıyor. Tarihte üniversite düzeyinde eğitim
verilen Mor Yakup Manastırı, 8. yüzyılda
metropolitlik merkezi, 1364-1839 yılları
arasında Turabdin manastırları bölgesinin
patriklik makamı olmuş.
12. YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE
İslam ordularının Nusaybin’e girmesinden
itibaren yörede mimari bir unsur olarak
cami ve mescitlerin kendini gösterdiğini
görüyoruz. Bunlar arasında kent mimarisinin
önde gelen yapılarından biri olup,
yakın zaman öncesine kadar bir mescit
olarak işlev gören Zeynel Abidin Camii’nden
bahsetmemiz gerekiyor. Bu cami, yerli ve
yabancı seyyahların seyahatnamelerinde bir
mescit olarak geçiyor. Günümüzde yapının
üzerinde inşa tarihini belirten bir kitabe
bulunmuyor. Ancak Diyarbakır salnamelerinde
12. yüzyılda Nusaybin’de bir caminin
yer aldığını bilme imkânı buluyoruz.
Zeynel Abidin Mescidi’nin Mort Fabrunya
Manastırı kalıntıları üzerinde kurulduğu
düşünülüyor. Daha sonra küçük bir mescide
ilaveten, güneybatı tarafında medrese
odaları eklenmiş. Zamanla ihtiyaca cevap
veremeyen mescide eklemeler yapılarak,
mabet bugünkü şeklini almış. Zeynel Abidin
Türbesi, üzerindeki kitabeye göre 12. yüzyılda
yapılmış. Külliye, yapı olarak bahçeli
açık avlulunun içerisinde şekillenmiş olup,
genel olarak L plan şemasında kesme taş
malzemeyle inşa edilmiş. Avlunun doğu
kısmındaki minare ise 1956 yılına tarihleniyor.
Cami, ibadet mekânının güneybatı
köşesinde taş basamakla inilen ve kubbe
ile örtülü kare planlı mekânda yer alıyor.
Yapının batı bitişiğinde ise Zeynel Abidin’in
kız kardeşi Seyyidete Sitti Zeyneb’e ait bir
türbe mevcut.
KARTAL YUVASI GİBİ
Nusaybin’i geride bırakıp 30 kilometre kadar
ilerledikten sonra, Girmeli Köyü sapağına
ulaşırsınız. Sizi kartal yuvası Mor Evgen
Manastırı’nın kalıntılarına ulaştıracak yoldur
burası. Tur Abdin’in başlangıç yükseltilerinde,
Mezopotamya’nın gizem dolu uçsuz
bucaksız ovalarına bakan bir kartal yuvasını
anımsatıyor Mor Evgen. Günümüzde manastır
olarak kullanılmıyor ama yüzyılların izini
duvarlarında taşımayı sürdürüyor. Turabdin
böyle işte... Gezdikçe bırakıp gitmek
istemeyeceğiniz bir bilgelik rotası. Kutsal
dönemlerin dillerini konuşan, dünyanın ilk
üniversitelerini kurup; filoloji, tıp, kimya,
matematik, tarih, felsefe ve mantık gibi temel
bilimlerin hemen her alanında büyük bilginler
yetiştiren Süryani bilginlerinin kutsal dağı
burası. Yunan felsefesi ile Müslüman Araplar
arasında kültür köprüsü kuran bilginler, bu
tarihi yapılarda vermişler eserlerini. Ve şimdi
Doğu’nun bu bilge insanlarının hatıralarını
yaşatan mabetler sizi bekliyor; onlarla
tanışmanız ve keşfetmeniz için...
BAŞKA NELER VAR?
Tarih boyunca kadim uygarlıklara
ev sahipliği yapan Nusaybin’de
gezip görmeye değer çok yer var.
Selman-i Pak Türbesi, Hamidiye
Şehitliği, Kışla Camii ve Minaresi,
Alman Köprüsü, Nusaybin Kışlası,
Nusaybin Hanı, Abdulkadir Paşa
Konağı, Bağdat Köprüsü ve Çağ Çağ
Vadisi, ilçe merkezindeki ziyaret
adresleri arasında. İlçenin yakın
çevresindeki en gözde gezi mekânı
ise Dara Antik Kenti. Mardin-Nusaybin
arasında yer alan ve geçtiğimiz
günlerde restorasyonu tamamlanarak
yeniden açılan ören yeri,
“Mezopotamya’nın Efes’i” olarak
tanınıyor. M.Ö. 530-570’te Pers Kralı
Darayuvaşi tarafından kurulan kent,
daha sonra Romalıların garnizon
kenti olmuş, ardından da Emevilerin
ve Abbasilerin egemenliğine
geçmiş. Nusaybin çevresinde eski
çağlardan yaşam izleri barındıran
Hesın Meryem, Yandere, Kuruköy,
Serçehan ve Zıvınga Anter ile Hop
mağaraları bulunuyor. Ayrıca;
Nusaybin Kent Müzesi, Marin Kalesi,
Serçhan Kalesi, Kalecik, Cihangir
Bin Kasım Camisi, Ramanus
Harabeleri, Mor Abrohom ve Mor Yuhana
Manastırları ile Dibek köyü de
gezi listenize dahil edebileceğiniz
yerlerden.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
67
Destinasyon
Bosna Hersek'te pek çok dönemin izlerini taşıyan
OSMANLI KALESİ OSTROZAC
CENAY TOPRAKKAYA
Bosna Hersek'in kuzeybatısındaki Cazin kenti yakınlarında
bir tepede 2 bin yıllık tarihiyle Ostrozac Kalesi, hem
Osmanlı İmparatorlığı hem de Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu'ndan izler taşıyor. Osmanlı döneminde
askeri amaçla kullanılan tarihi kale, Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü yıllarda Bihaç Valisi'nin
eşi İsabellavon Berks'in isteği üzerine romantik bir şatoya
dönüştürüldü.
rol oynadı. Önce Osmanlı, arkasından da Avusturya-Macaristan
ev sahipliği yaptı buraya. Her biri kendi içerisinde
sayısız hikâye barındırıyor. Şehirden ilk kez 1286'da bahsediliyor.
Burası dönemin merkezi gibiydi” diye konuştu.
Tarihçi Bahrudin Besirevic, Bosna Hersek'te ulusal anıt ilan
edilen kalenin ülkenin en heybetli eserlerinden biri olduğuna
işaret ederek; “Hem kale hem de kalenin bulunduğu
eski şehir, Bosna Hersek tarihinin önemli olaylarına tanıklık
etti. Her dönem kendisine ait bir iz bıraktı. Günümüzde turizm
duraklarından biri olarak görülen kale, tarihte önemli
68 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Destinasyon
OSMANLI DÖNEMİNDE
ASKERİ AMAÇLA KULLANILDI
Besirevic, kalenin Osmanlı döneminde
askeri anlamda çok önemli bir yeri olduğunu
belirterek; “Eski şehir 300 yıl Besirevic
ailesinin yönetiminde kaldı, yani benim
atalarımın... Bihac Valisi Lotharvon Berks'in
gelişiyle birlikte şehir askeri kullanımdan
günlük yerleşime geçti. Kale, Bihaç Valisi'nin
eşi İsabellavon Berks'in isteği üzerine
romantik bir şatoya dönüştürüldü” dedi.
EN GÖZDE TURİZM
DURAKLARINDAN BİRİ
Bahrudin Besirevic, her yıl belirli zamanlarda
restorasyon çalışmalarının yapıldığını
söyleyerek, kale ve kentin tam anlamıyla
onarılması için daha büyük yatırımların
yapılması gerektiğinin altını çizdi. Kalenin
bulunduğu alanda kitap tanıtımı ve konserler
gibi faaliyetlerin düzenlendiğini aktaran
Besirevic, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Yaz aylarında buraya binlerce insan geliyor.
Bosna Hersek’in en gözde turizm duraklarından
biri burası. Bu eski şehir, çok sayıda
ünlü kişiliği ağırladı. Sayısız aşka, yolculuğa,
insana ev sahipliği yapmış bir yer. Bizler de
bu hikâyelerle büyüdük. Çocukluğumuzun
bir parçası.”
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
69
Bodrum the Region of Tourism
33. The Bodrum Cup ended
The Bodrum Cup, which turned its route to the regions
affected by forest fires this year, completed the five-day
exciting race marathon with the Kissebuku-Bodrum Erol
Agan stage. The organization, in which various activities
were organized in order to improve the fire areas and
to support the citizens affected by the fire, passed in a
festive atmosphere throughout the competitions.
The stages were the scene of fierce battles when the
wind was favourable, giving both sailors and spectators
a pleasant time. After the final stage was completed,
an award ceremony was held in the area established
in Aganlar Shipyard. At the
ceremony, Bodrum Governor
Bilgehan Bayar, Mugla Metropolitan
Municipality Deputy
Mayor Cumhur Coban, Milas
Mayor Muhammet Tokat,
Bodrum Mayor Ahmet Aras,
Bodrum Deputy Mayors
İlknur Ulkum Seferoglu and
Huseyin Tutkun also presented
their awards to the
winners.
Bodrum is among the World's Best 25 Cities
Turkish resort town Bodrum has been
featured in the Travel+Leisure 2021 World’s
Best Awards list, ranking as one of the best
25 cities in the world. Istanbul, the country’s
largest metropolis, was also added to the
same list.
This year's World's Best Awards survey was
open for voting January 11 through May 10,
2021, as destinations around the world were
lifting Covid-19 restrictions. Survey rules have
always allowed readers to reflect on their
travel experiences over a three-year period.
Every year for its World's Best Awards survey,
Travel+Leisure asks readers to weigh in on
travel experiences around the globe — to
share their opinions on the top cities, islands,
cruise ships, spas, airlines, and more. Readers
rated cities on their sights and landmarks,
culture, cuisine, friendliness, shopping, and
overall value.
70 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Bodrum the Region of Tourism
British tourists flock to sunny Turkish resorts
Some 10 planes carrying nearly 1,500
British tourists have arrived in Turkey’s
southwestern Mugla province, since the UK
removed Turkey from its Covid-19 travel red
list. Britons are traveling to Turkey without
compulsory hotel quarantine upon return,
a move which eases travel and tourism
between the two countries.
Mugla is one of the most preferred holiday
centers for British tourists. More than a
million British citizens spend their holidays
in Mugla's favorite tourism resorts Bodrum,
Marmaris, Fethiye and surrounding areas
every year. Speaking to TOURMAG Tourism
Magazine, Dalaman Airport official Hamdi
Guvenc said Mugla hosts most tourists from
the UK, Russia and Ukraine. "When we look
at the pre-pandemic period, an average of
90,000 tourists from the UK visited Turkey in
October. This figure is nearly 60,000 for now,
but reservations still continue. We believe
that we can reach pre-pandemic numbers
again”, Guvenc said.
Turkish authorities implement strict measures
to prevent the spread of Covid-19
in planes, airports and hotels to ensure
tourists have a healthy and
secure holiday.
Bill Gates visited Turkey's scenic Bodrum resort town
American business magnate Bill Gates visited Turkey’s
famous southwestern resort town of Bodrum. Gates
reached Bodrum on the luxury yacht “Lana,” a 107-meter-long
and 16-meter-wide vessel that anchored in
waters off Bodrum Castle.
He came ashore to visit the castle and the Bodrum
Museum of Underwater Archaeology. The Microsoft
founder was in Izmir before to visit the ancient city of
Ephesus and the House of Virgin Mary.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
71
Antalya the Region of Tourism
Antalya Art Park will host the
replicas of ancient Lycian artifacts
Replicas of ancient artifacts from the
Lycian civilization will be exhibited at
the Lycia-Kas Underwater Art Park in Kas
district of Turkey’s resort city of Antalya.
Some 658 lost and forgotten Lycian
artifacts that will be presented to visitors
to the art park, which will cover an area
of approximately 10 decares under the
sea, were carefully lowered into the water
by divers.
Among the works to be exhibited underwater
are the ancient columns of Patara
Street, Poseidon and his horses, the
Chimera and the legend of Bellerophon,
and the Nereid Monument of the ancient
city of Xanthos. As part of the project carried
out since 2016 in coordination with
Kas Municipality, the district governorship,
West Mediterranean Development
Agency and Chamber of Shipping, the
replicas of the historical artifacts, which
were determined as a result of scientific
research, were made from water-resistant
materials.
STAYED UNDER THE
WATER FOR OVER 30 HOURS
Moreover, underwater photographer
Sukru Gursoy dived 25 times and stayed
under the water for over 30 hours to
photograph the moments while the
replicas of the artifacts were being placed
in the water. While the divers from the
diving schools in the district were placing
Lycia’s lost artifacts in the water, District
Governor Saban Arda Yazici and Mayor
Mutlu Ulutas donned their diving suits to
accompany them. Yazici said the works
were selected from the lost heritage of
Lycia smuggled from the region and
during the manufacturing process of
the replicas, Lycian mythology was also
utilized using scientific methods.
Medical tourism
adds to appeal of
Turkey's Antalya
People from around the world come
to Turkish resort city to avail top quality
medical services. Leisure tourism
may well be Antalya’s greatest attraction,
but there is another reason why
people from around the globe make a
beeline for Turkey’s famous Mediterranean
resort city – medical tourism.
With its pristine beaches and natural
beauty, rich history, and modern
facilities, Antalya remains Turkey’s
undisputed tourism capital, drawing
millions of visitors every year. The
city also boasts high-quality medical
infrastructure, including top doctors
and state-of-the-art health facilities.
Hospitals in Antalya offer treatment
in all areas, including major surgeries
and organ transplants, dental
care, hair transplants, and cosmetic
surgeries.
72 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Antalya the Region of Tourism
Photo enthusiasts
capture images
of ancient sites in
Turkey
Photography enthusiasts attending the
fourth leg of the UNESCO Turkey Photo Safari
took pictures of the ancient cities of Letoon
and Xanthos in the provinces of Mugla
and Antalya. The event, held to introduce
the cultural, historical and natural riches of
Turkey that covered 17 UNESCO heritages,
was held with the support of organizations,
including Turkey’s Tourism Promotion and
Development Agency (TGA), the Turkish
Tourism and Publicity Platform (TUTAP),
Turkey Hotel Federation as well as Tourism
Writers and Association of Journalists.
Photographers visited the "religious center
of Lycian civilization” -- the Ancient Site of
Letoon in the Seydikemer district of Mugla
province in the west -- and the Ancient Site
of Xanthos in Antalya. Serdar Karaduman,
the head of the Photo Safari committee,
said the event would continue once the
photoshoot was complete with participants
trekking in the region. He said the event
was held to promote the region. "We invite
photographers and enthusiasts -- anyone
can participate in the event. Turkey is one
of the richest geographies in terms of historical
and cultural aspects", he added.
While tourism's main agenda focused
on nature, seas and sunny environment,
Karaduman said officials are attempting
to promote the historical and cultural
elements of Turkey -- where countless
civilizations have been spurred since the
dawn of history. He said photos taken
would soon be exhibited and will be used
to promote Turkey.
2,300-year-old fish skeletons found in
Turkey’s Mediterranean coast
Fish skeletons dating back to more than
2,000 years ago have been discovered in
Turkey's Mediterranean coast, during recent
excavations in the ancient city of Patara. The
excavations led by Erkan Dundar, an archeology
professor at Akdeniz University, have
been carried out in the Kas district of Antalya,
a Mediterranean resort city of Turkey.
said on Twitter on Wednesday that locals
of Patara ate tuna fish and sea bream in the
third century B.C. Meanwhile, the excavations
also found remains of purple dye from
the sea snail, which is about to become
extinct in the Mediterranean Sea.
The team unearthed leftovers of animal
bones and seashells when they were digging
in the Tepecik area. Skeletons belonging
to sea bream, sea bass, and other fishes
are currently being examined. Havva Iskan
Isik, head of the Patara excavation team,
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
73
Cappadocia the Region of Tourism
Ireland's Callaghan, Russia's Chernykh
win the "Red Bull Dawn till Dusk" bike tour
Ireland's Greg Callaghan with 312 points in
men, and Russian biker Ksenia Chernykh
with 227 points in women, won the "Red
Bull Dawn till Dusk" bike tour held in central
Turkey. As many as 106 cyclists pedaled on
the route consisting of four stages in various
valleys of Cappadocia, the region famous
for hot-air balloon rides and fairy chimneys.
The race started with the sunrise and
ended at sunset. Three disciplines of
mountain biking: cross-country, downhill
and enduro, were all included in the race.
The award ceremony was held in front of
Uchisar Castle, a centuries-old citadel that
provides a magnificent panorama view
of the surrounding area. "We competed
in magnificent nature and atmosphere. I
wasn't expecting to win and was just enjoying
it here, but of course it's nice to win",
said Callaghan, adding that he is looking
forward to race in Cappadocia again.
Chermykh, the winner in women's competition,
expressed her excitement by saying:
"Sometimes I couldn't focus completely as
I looked at the scenery around me. Thank
you everyone for everything, it was really a
dream day for me."
Famed horses of Turkey’s Cappadocia to be microchipped
The renowned horses of central Turkey’s
Cappadocia region will have microchips
implanted under their skin to monitor
their movements and screen their health.
Turkey's Provincial Directorate of Agriculture
and Forestry will implant the chips in
the necks of horses, mules, and donkeys
who attract the attention of tourists visiting
Cappadocia. With the microchip, which will
remain in the animals for a lifetime, information
such as their gender, species, date,
and place of birth and previous illnesses
and treatments can be viewed using a
digital reader.
Bayram Okcesiz, an official from the Directorate
of Agriculture and Forestry, told that the
equine animals were recorded in the ministry’s
database in case of any diseases with
a risk of transmission to humans. "We first
started our work from the town of Goreme,
since the horses here are mostly used for
tourist trips in Cappadocia. It will continue
in all villages and towns. The microchips
are specially prepared for each animal and
applied under the skin", said Okcesiz.
74 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Cappadocia the Region of Tourism
Underground city in central Turkey
dazzles visitors with its ancient tombs
The ancient underground city of St. Mercurius
in central Turkey, impresses visitors
with its church and tombs. The underground
city, located in the central Aksaray
province’s Saratli town, is home to a total
of 35 ancient tombs and a human skull
which was found to belong to the wife of
St. Mercurius.
St. Mercurius, who was born in the Cappadocia
region during the Roman Empire,
was a commander who lived in A.D. 225-
250. After declaring he was a Christian,
Mercurius was banished to Cappadocia by
Roman Emperor Decius and was sheltered
in the underground city of St. Mercurius.
The emperor then sent his men to the city
to have him and his family executed by
decapitation and later buried them in a
church in the region. Meanwhile, the skull
of Mercurius was taken to Cairo, the capital
of Egypt.
After the time of St. Mercurius, the
underground city served as a shelter
for early Christians, who were running
away from the prosecutions of the
Romans in the Cappadocia region.
The excavations started in the city in
2011, lasting till 2016. Three floors of the
seven-story underground settlement
have been cleaned during this work and
opened to tourism.
Indian Embassy celebrates International Day
of Yoga in world-famous Turkish region
The Indian Embassy in Ankara held an
event to celebrate the International Day of
Yoga. Turkish and Indian guests exercised
for 45 minutes under the direction of a
yoga instructor in the world-famous Cappadocia
region.
Guests began exercises at the Zemi Valley in
the Goreme region, where yoga mats were
prepared on a platform. Indian Ambassador
Sanjay Panda said the final program of the
event was held in Cappadocia and doing
yoga in the unique scenery of the region
was a different experience. “The videos and
photos we take here will be shared all over
the world. With this program, we aim to develop
and announce tourism in Cappadocia
and the region", he said.
Goreme Mayor Omer Eren also joined the
program and said it was his first time doing
yoga, but that he enjoyed it very much. Eren
added that he would also like to host the
event next year.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
75
İstanbul
Şerif Yenen'den İstanbul turizmine
ivme kazandıracak pratik öneriler
İstanbul turizmi için dikkat çekici saptamalar yapan ve çarpıcı yeni öneriler getiren Şerif
Yenen, çok daha yüksek potansiyelin nasıl yakalanabileceğinin ipuçlarını verdi.
KADİR TOPRAKKAYA
32 yıldır özellikle yabancı misafirlere İstanbul’u tanıtan
profesyonel turist rehberi, seyahat yazarı ve uluslararası
konuşmacı Şerif Yenen, meslekte edindiği alan deneyimlerinden
yola çıkarak İstanbul turizmine dair son dönemdeki
gözlemlerini aktarırken, yeni öneriler dile getirdi
ve bazı önemli noktalara dikkat çekti. Yenen'in İstanbul
turizmi üzerine saptamaları ve önerileri, güncel bir rapor
niteliğinde.
Pandemiyle birlikte seyahat trendlerinin değiştiğini, özel
ilgi turlarına olan talebin öne çıktığını hatırlatan Şerif
Yenen, İstanbul'un vazgeçilmez bir tarih ve kültür kenti
olması nedeniyle kültür turizminin odak noktası olduğunu
söyledi. Kentin mevcut durumdan çok daha fazla ziyaretçi
çekebilecek potansiyeli olduğunu vurgulayan Yenen; özel
bir turizm politikasına ihtiyaç duyulduğunu, herkesin
üzerine düşeni yapması gerektiğini, kişilerin ve kurumların
koordinasyon içinde çalışmasının önemini ifade etti. Şerif
Yenen, saptama ve önerileriyle hiçbir kurumu hedef almadığını,
daha iyi bir turizm için yapıcı eleştiriler ve öneriler
getirmeye çalıştığının altını çizdi.
TAKSİ SORUNU
Bugünlerde iyice ayyuka çıkan taksi sorununa dikkat
çekmekle sözlerine başlayan Yenen, kente gelen yabancı ziyaretçilerin
ulaşım konusunda çok zorluk çektiğini, taksilerden
yeterince yararlanamadığını, ya taksi bulamadıklarını
ya da fahiş fiyatlar ödemek zorunda bırakıldıklarını aktardı.
Bu sorunun yıllardır süregeldiğini vurgulayan Şerif Yenen,
ilgili kurumların bir an önce etkili bir yöntemle kesin çözüm
bulması gerektiğini belirtti.
ARAÇSIZ BİR SULTANAHMET MEYDANI
İstanbul turizminin merkezinin Sultanahmet Meydanı
olduğunu anımsatan Yenen, meydanın yıllar önce
yayalaştırıldığını, ancak pratikte bunun bir türlü mümkün
olamadığını dile getirdi. Turlar sırasında hemen her gün
meydanda onlarca, hatta bazen yüzlerce park etmiş
araçlarla karşılaştıklarını, zaman zaman ziyaretçilerin
yürümekte zorlandığını, park eden araçlar yüzünden
tarihi yapıları fotoğraflamanın bile mümkün olmadığını
ifade eden Şerif Yenen; "Ayasofya'nın, Sultanahmet Camii'nin
veya Hürrem Sultan Hamamı'nın bazen içinde araç
görüntüleri olmadan fotoğrafını çekmek hiç mümkün
olmuyor. Hem gürültü hem görüntü kirliliği söz konusu...
Lütfen kurallara uyalım. Her ne araç olursa olsun, acil
durumlar dışında bu bölge araçlardan tamamen arındırılmalı”
diye konuştu.
76 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
İstanbul
SÜLEYMANİYE'DE TRAFİK
Büyük usta Mimar Sinan'ın dev eserlerinden olan Süleymaniye
Külliyesi'nin merkeze uzak olduğunu ve ancak araçla
ulaşılabildiğini kaydeden Yenen, Süleymaniye’ye tur araçlarıyla
gidildiğinde ziyaretçileri indirme-bindirme alanı ile
park sorunu yaşandığını anlattı. Ziyaret sırasında bu yüzden
büyük bir keşmekeş olduğunu aktaran profesyonel turist
rehberi Şerif Yenen, bu soruna çözüm üretilmesi gerektiğini
söyleyerek, tur araçlarına özel alanlar oluşturulmasını önerdi.
Yenen, bir başka çözüm önerisi olarak da Sultanahmet
ile Süleymaniye semtleri arasında tramvay yolunu kullanan
elektrikli bir shutter servisi olabileceğini belirtti.
SARNIÇLAR KENTİ İSTANBUL
Şerif Yenen, özellikle Doğu Roma döneminde sürekli kuşatma
altında olduğundan İstanbul'un tarihte her zaman su
sorunu olduğunu, bu sorunun suyu depolamak amacıyla
inşa edilen 400-500 adet sarnıçla çözüldüğünü, böylelikle
İstanbul’un bir sarnıçlar kentine dönüştüğünü, bu
özelliğiyle de dünyada eşi benzerinin bulunmadığını, yani
İstanbul’un bir “Sarnıçlar Kenti” olarak ele alınması ve tanıtımda
bu özelliğinin öne çıkarılması gerektiğini vurguladı.
Yenen, ancak hâl böyle iken şu anda neredeyse ziyarete
açık sarnıcın bulunmadığına, bu sarnıçların en büyüğü ve
muhtemelen en güzeli olan Yerebatan Sarnıcı'nda yıllardır
süren ve bir türlü bitmek bilmeyen restorasyonun bir an
önce tamamlanması gerektiğine işaret etti.
SURLAR VE ALTIN KAPI, ROTALARA EKLENMELİ
İstanbul'un tarihi savunma surlarına da dikkat çeken Şerif
Yenen, onlarca kuşatma atlatmış ve büyük bir kısmı hâlen
ayakta olan, dünyanın sayılı surlarından kara surlarının
gerekli önlemler alınmadığı için tur rotalarına girememesinin
önemli bir eksiklik olduğunu kaydetti. Kente gelen
ziyaretçilerin surlar boyunca yürüyüş yapabileceğini, ara
ara güvenli alana dönüştürülmüş seyir teraslarına tırmanıp
muhteşem fotoğraflar çekebileceğini, surların ve çevresinin
gezilmesinin yarım veya tam günlük bir rotaya dönüşmesinin
çok kolay olduğunu söyleyen Yenen, şunları ifade etti:
"İstanbul, tarihte 20-25 kez kuşatma görmüş bir kent. Bu
kuşatmalardan ikisi hariç hepsine direnmiş surlar bunlar.
Tarihe ilgi duyan insanların çok iyi bildiği yapılar. Buraları
gezip görmeye gelen ziyaretçilerin duyduğu yüksek heyecana
sık sık tanık olmanın mutluluğunu yaşıyoruz."
YENİ ROTALAR:
YARIMBURGAZ VE BATHONEA
"Küçükçekmece Gölü'nün kuzeyinde yer alan Yarımburgaz
Mağarası, Antalya’daki Karain Mağarası ile birlikte
Anadolu’daki en önemli Taş Çağı yerleşimlerinden biri.
Günümüzden 300 bin yıl önce Homo Erectus'ların Yarımburgaz
Mağarası’nda yaşadığı tespit edildi. Dolayısıyla,
dünya çapında öneme sahip bir mekân burası. Ancak ne
yazık ki günümüzde ziyarete uygun halde değil, hayvan ini
durumunda. Oysa düzenlenip turizme açılsa ve tanıtımlarda
öne çıkarılsa mutlaka ilgi çekecektir.
Aynı şekilde yine Küçükçekmece Gölü'nün batı kıyısında
"Bathonea" adında bir antik kent var, şu anda kazılar
devam ediyor. Şimdiye kadar ortaya çıkan bulgular,
buranın üç limanla çevrelenmiş bir yarımada üzerine inşa
edilmiş bir antik kent olduğunu gösteriyor. Bathonea,
Sultanahmet'teki Million Anıtı’ndan başlayıp, Mese Caddesi
boyunca devam eden, Yedikule’deki Altın Kapı'dan
çıkarak Avrupa'ya ulaşan Via Egnetia yolunun üzerinde bir
kent olarak konumlanmış. Liman, agora, saray ve bazilika
gibi yapılarla tam bir antik kent... Bathonea’da arkeolojik
kazılar sürerken, ne yazık ki yeterli desteğin olmadığını
görüyoruz. Oysa lojistik ve maddi destek verilse, kazılar
hızlansa, burası ziyarete uygun hâle getirilip açılsa, İstanbul'a
gelen ziyaretçiler için başlı başına bir çekim noktası
olacak. Anadolu'da binlerce antik kent varken, İstanbul'da
antik kent olarak sadece burası var. Yarımburgaz ve Bathonea’yı
bir rota olarak birleştirip, ancak bir günde gezilebilecek
bir destinasyona dönüştürmek çok faydalı olacaktır."
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
77
Destinasyon
Mısır çölünde oluşan
doğa harikası;
Reyyan Vadisi
Şelalesi
CENAY TOPRAKKAYA
Mısır'ın Feyyum kentine 60 kilometre uzaklıkta bulunan
Reyyan Vadisi, yaklaşık 2 bin kilometrekarelik alanı kaplayan
çölün ortasında şırıl şırıl akan bir şelale barındırıyor.
Adeta çöldeki serabı andıran Reyyan Vadisi Şelalesi, doğal
güzelliğiyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından
biri olma özelliğini taşıyor. Mısır'da türünün tek örneği
konumundaki bu şelale, çöl içerisinde çıkan doğal su kaynaklarının
vadiye doğru akmasıyla oluşuyor.
MISIR'DA SERİNLEMENİN ADRESİ
Yüzölçümünün dörtte üçü çölden oluşan Mısır'da, başkent
Kahire'nin 100 kilometre güneyindeki Feyyum kentinde
bulunan şelale, yerli ve yabancı turistler için serinlemenin
de adresi. Doğal güzelliğinin yanı sıra "çöl ve şelale" kelimelerinin
yan yana gelmesi bile insanların ilgisini çekmeye
yetiyor. Reyyan Vadisi'ne kimileri şelaleyi, kimileri de
vadinin diğer güzelliklerini görmek için geliyor. Vadi, doğal
güzelliğinin yanı sıra birçok hayvana da ev sahipliği yapıyor.
Vadinin bulunduğu bölgede çöl geyiği, kum tilkisi ve
kurt başta olmak üzere 15 çeşit hayvanın yaşadığı biliniyor.
ŞEHRİN KALABALIĞINDAN UZAK,
RENKLİ BİR TATİL MERKEZİ
Vadinin ziyaretçileri şelalenin tadını çıkarırken, aynı zamanda
geleneksel çalgılar eşliğinde söyledikleri şarkılarla da
78 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Destinasyon
eğlenceli vakit geçiriyor. Bölgede kurulan seyyar tezgâhlarda
ise rengârenk çakıl taşları ve kumaştan yapılmış
oyuncak develer ve bebekler gibi hediyelik eşyalar, ziyaretçilerin
beğenisine sunuluyor. TOURMAG Turizm Dergisi'ne
konuşan Mısırlı turist Emira İbrahim, Reyyan Vadisi'ne ilk
kez dört yıl önce üniversiteden mezuniyetini kutlamak
için geldiğini söyledi. Burayı çok beğendiğini dile getiren
Mısırlı genç kız, Reyyan Vadisi'nde birçok aktivite imkânı
bulunduğuna işaret ederek; "Şelalede fotoğraf çekiliyoruz,
suya giriyoruz, ardından gölde bulunan sandallara binerek
gölün de tadını çıkarmayı ihmal etmiyoruz" dedi.
ZİYARETÇİLERE ÇÖLDE KAYKAY YAPMA İMKÂNI
Etrafı çölle kaplı Reyyan Vadisi, ziyaretçilere hemen etrafında
oluşan kum tepeciklerinde kaykay yapma imkânı da
sunuyor. Meraklıları için kaykay yapmanın yanı sıra belirli
bir ücret karşılığında yerel halkın bölgede bulundurduğu
deve ya da atlara da binilebiliyor. Bu dönemde Akdeniz'in
kuzeyindeki ülkelerden sıcak ülkelere doğru yol alan göçmen
kuşların da uğrak yerlerinden biri olan vadide yerli ve
yabancı turistler, farklı türdeki kuşları fotoğraflama fırsatı
yakalıyor.
MISIR ÇEVRE BAKANLIĞI'NIN KORUMASI ALTINDA
Reyyan Vadisi Şelalesi, 1973 yılında Mısır Çevre Bakanlığı
tarafından koruma altına alındı. Turistlere çeşitli
hizmetlerin sunulduğu bölgede 10 kafe ve kamp yapmak
isteyenler için de 2 çadır kampı alanı bulunuyor. Turizm
firmaları, Kahire ve İskenderiye başta olmak üzere
Mısır'ın faklı kentlerinden buraya yerli turistler için turlar
düzenliyor. Ayrıca yabancı turistler için de çölde kaykay,
gölde sandal turu, düzenlenen partiye katılım ve iki öğün
yemek dahil bir günlük tur, 150 Mısır cüneyhine (yaklaşık
9 dolar) mâl oluyor.
TARİHE IŞIK TUTAN BALİNA VADİSİ DE AYNI BÖLGEDE
Kahire'nin güneybatısında yer alan Feyyum kentinde
Reyyan Vadisi Şelalesi ve Karun Gölü'nün yanı sıra Balina
Vadisi (Vadi el-Hitan) de bulunuyor. Vadi, içinde barındırdığı
soyu tükenmiş balina ve deniz fosilleriyle geçmiş dönem
deniz canlılarına ışık tutuyor. Feyyum kentinde 1903
yılında keşfedilen Balina Vadisi, UNESCO tarafından 2005
yılında Dünya Mirası Listesi'ne alınarak, açık hava müzesine
dönüştürüldü. Bölgede nesli tükenmiş balina fosilleri ve
jeolojik değişime uğrayan yapılar sergileniyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
79
Özel Röportaj
Doruk Alp & Alara Öztürk:
Yeni otelleri
keşfetmek bizi
mutlu ediyor
NİL ÖZER
Annelerinin iç mimar, babalarının da inşaat
mühendisi olmasından dolayı meslek seçiminde
uzağa gitmeden mimar ve iç mimarlığı
seçen Doruk Alp ve Alara Öztürk kardeşler,
dünyanın birçok yerinde hayli yaygın bir “ev
konaklama” arama sitesi olan Airbnb’nin
Türkiye ayağını gerçekleştiriyor. Anneleri
Yüksek Mimar Nursema Öztürk’ün girişimiyle
başlayan, daha sonra iki kardeşin severek
yaptıkları Airbnb’yi merak ettik, Doruk Alp ve
Alara Öztürk kardeşlere sorduk; onlar da bizi
kırmadı, tüm detaylarıyla anlattılar.
Doruk Alp Bey ve Alara Hanım,
sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Alara: Ağabeyim de ben de küçüklüğümüzden
beri aile mesleğimiz olan mimarlığın
içinde büyüdük. Küçüklüğümüzden beri güzel
sanatlara olan ilgimiz ve merakımız, bizi
kendi içimizde mimarlığa yeni bir vizyon katarak
devam ettirmek amacıyla mimarlık ve
iç mimarlık mesleklerini seçmemize neden
oldu. Ağabeyim ilk sene Plymouth Üniversitesi’nde
mimarlık, devamında Türkiye’de
Maltepe Üniversitesi’nde iç mimarlık okudu.
Ben de bu sene Nottingham Üniversitesi’nde
mimarlık bölümünden mezun oldum.
İkimizin de mimarlık alanını seçmemiz, sanırım
anne ve babamızın işlerinin etkisiyle
olmuştur diye düşünüyorum.
Doruk Alp: Alara’nın da dediği gibi ben de
mimarlık okumak için İngiltere’ye gittim.
Önce İngilizce hazırlık için bir yıl Cambridge’de
kaldım. İlk zamanlar bir ailenin
yanında bana ayrılan çok küçük bir odada
konakladım ve buradan özel yurda geçtim.
Yurtlarda konsept her şey içinde ve tüm ihtiyaçlarınız
için donatılmış minik bir daire idi.
Ancak İngiltere bana çok kasvetli geldi ve bir
sene sonra yurda dönüş yaparak, Maltepe
Üniversitesi’nde dondurduğum iç mimarlık
kaydıma geri dönmüş oldum.
Turizm merakınız ne zaman gönlünüze,
aklınıza girdi?
Doruk Alp: Küçüklüğümüzden beri ailecek
yurt dışı seyahatlerimiz çok olurdu. Mutlaka
her yıl bir yurt dışı seyahati yapardık. Küçük
yaşlarımızdan beri otellerde yeni mekânlar
görmek bizi çok mutlu ederdi. Annemizin iç
mimar oluşu ve babamızın da inşaat mühendisi
olması nedeniyle beraber gittiğimiz her
oteli incelemek, resepsiyondan otel odasına
çıkana kadar her köşeyi araştırmak, yorum
yapmaya çalışmak, kendi aramızda tartışmak
bize keyif verirdi. Aramızdaki yaş farkının az
oluşu ile 22 ay küçük kız kardeşim Alara ile
odaya girerken her yeri karıştırmak, keşfetmek,
tatilde bizi en fazla eğlendiren olaylardı.
Ailemizin mesleği gereği yeni yerler görmesi
ve farklı iç mimari detayları keşfetmesi, bizim
de ilgimizi çekerdi. Amerika hariç birçok
ülkeye gittik. Bazen İstanbul’da bir turist gibi
konakladığımız otel çevresini gezer, fikir sahibi
olmaya çalışırdık. Kaya oyma otellerden
karavanda konaklamaya, pansiyon veya 5
yıldız otellerde konaklamaya kadar hepsi ayrı
birer deneyim oldu.
Doruk Alp ve
Alara Öztürk kardeşler,
mesleklerine farklı bir
alan açarak yollarında
ilerliyorlar.
2014 yılında ben 17, Alara da 15 yaşındayken,
annem Airbnb’yi arkadaşının tavsiyesi
üzerine merak ile denemek istedi. Kentsel
dönüşümden inşaatını bitirdiğimiz binalardan
bize kalan birkaç daireyi misafire uygun
hâle, otel standartlarına getirmek için
hazırladı. İnsan tanımak ve iletişim adına
hepimize daha sonra çok keyif verdi. Bizden
de işleri öğrenmemiz ve misafir karşılaması,
düzeni öğretmek için yardım isterdi.
O zamanlar biraz çekinirdik, ancak şimdi
geriye baktığımda ne çok şey öğrendiğimizi
ve fırsat yarattığını görüyorum.
Konaklama konsepti Airbnb’den
biraz bahseder misiniz?
Doruk Alp: Airbnb web sitesi, dünyanın
birçok yerinde hayli yaygın bir “ev konaklama”
arama sitesi. Geçmişinden biraz
bahsedersek; 22 Eylül 2007'de Joe Gebbia,
oda arkadaşı Brian Chesky'yle para kazan-
80 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Özel Röportaj
mak için başlamışlar. Öğrenciliklerinde
Rhode Island School of Design’da okurken
tanışan Gebbia ve Chesky, San Francisco'ya
taşınmış ve kira fiyatları çok yüksek geldiği
için Gebbia, dairelerini “tasarımcılar için
yatak ve kahvaltı” konsepti olarak önermiş.
San Francisco’daki bir konferans için şehre
gelecek genç tasarımcıların otelden biraz
daha ucuz ve daha sıcak evlerde kalmak
isteyeceklerini düşünmüş. İkili, üç şişme
yatak satın almış ve ardından airbedandbreakfast.com
(hava yatağı ve kahvaltı) adında
bir işletme kurmuşlar.
Alara: Airbnb sitesinde bazı kurallar ve
kontrol listesi var. Airbnb, ev sahibine
hem hijyen kuralları hem de ev düzeni ve
misafir karşılama ritüellerini öğretiyor. Bu
kurallar yerine getirilmez ise gelen misafir
sizi değerlendiriyor, siz de misafir evden
gittiğinde evi nasıl bıraktığı ile ilgili değerlendiriyorsunuz.
Bu sistem pansiyonculuk,
otelcilik gibi değil. Bir ev deneyimi yaşattığınız
gibi misafir, karşılama sıcaklığının
yanı sıra ev sahibi ile ticari ilişkinin dışında
kültür, samimiyet, misafirperverlikle karşılaşıyor.
Otelden çok farklı…
Değerlendirme odaklı olması, kişinin
daha dikkat etmesini gerektiriyor. Bizi en
çok etkileyen ise gelen yabancılar; farklı
ülkelerden, farklı kültürlerden birçok kişi
aile olarak, çocukları ile beraber en samimi
hâlleri ile sanki sizin evinize kalmaya gelen
misafiriniz gibi oluyor. Para alışverişinizin
elden olmaması da çok güzel; arka planda
ödeme otomatik olarak misafiri onaylamanız
ve misafirin evde 1 gece geçirdikten
sonra, Airbnb sayfamızda yer alan bilgiler ile
doğruluğu misafir tarafından onaylandıktan
sonra hesaba geçiyor. Şu anda dünya
ekonomisinde büyük katkısı olan Airbnb'nin
halka açılma planları var. 35 milyar dolarlık
çevrimiçi ev kiralama işi, kurucuların dairesindeki
şişme yataklardan bu yana epey yol
kat etmiş durumda.
Biraz başa dönersek, anneniz ve siz
iki kardeş “Airbnb” konseptini hayata
geçirmeye nasıl karar verdiniz?
Doruk Alp: Daha önce yurt dışında Airbnb
evlerinde kalmıştık ve ev sahiplerinin çok
yakın davranmaları bizi çok şaşırtmıştı.
Üstelik bu kişiler de tesadüfen iç mimar
ve inşaat mühendisi bir aile idi. Onların da
üniversitede okuyan oğlu, bu işe yardım
ediyordu. Sanırım bu tecrübe bizim sıcak
bakmamıza ve hatta Airbnb kurucularının
da tasarımcı ve grafik mezunu olmaları, ilk
tasarım konferansında konaklama talebi ile
fikrin çıkması da ilham oldu sanırım. Kendimizle
çok özdeşleştirmiş olduk.
İlk olarak çocukluğumuzun geçtiği İstanbul
Dragos’taki 5+2 havuzlu evi tüm eşyaları ile
tam donanımlı hâliyle bırakıp, 2013 yılında
taşındığımız Moda’daki daireye az eşya
ile geldik. Dragos’un eşyalı olmasından
dolayı çekiniyorduk, daha doğrusu kiracı
evi mahveder düşüncesi vardı hepimizde.
Tasarımparkı’ndan annemin Hong Konglu
arkadaşı, daha önce de Airbnb ev sahibi
deneyimi olan Karen, bize 2014 yılında bu
fikri verdi. Öncelikle evi bu hâli ile veremeyeceğimizi
anladık. Bizim çocukluktan
kalan çocuk odalarımızın değişmesi gerekiyordu.
Evin yatak odalarında laminant
parkeler vardı. Ev yerden ısıtma olduğu
için daha iyi ısı iletkenliği olsun ve temizliği
kolay olsun diye seramik zemin kaplaması
yaptık. Odalardaki yatakları daha otel odası
havasında, yalın ve sade olarak teferruattan
arındırdık. Tek tip nevresim takımları,
havlular kullandık.
Çok güzel bir talep ve güzel insanlarla karşılaşınca,
konaklamaya gelen misafirlerle
sohbet ve iyi dostluklar kurduk. Ayrıca hem
dostluk hem de bir gelir getirmeye başladı.
Gitgide bize daha çok keyif veren bir eğlenceli
iş hâline gelince, biraz cesaret biraz da
deneyimlerimize dayanarak, iki kardeş bu
işi devam ettirmeye ve büyütmeye karar
verdik. Gelen kişilerle çok güzel arkadaşlıklar
kurduk ve hatta birçoğu ile görüşüyoruz.
Biz de onların ülkesinde misafir olduk ve
inanılmaz anılar biriktirdik.
Kaç kişilik bir konaklama hizmeti ile
başladınız? Şu anda verdiğiniz hizmetleri
anlatabilir misiniz?
Alara: İlk olarak taşındığımız evde 5 oda,
2 salon ve 2 mutfak vardı. 10 kişi rahat
kalabiliyordu, +2 kişi ilaveyle 12 kişi konaklayabiliyordu.
Sonrasında 5 daire daha ilave
olunca oda sayısı 20’ye ulaştı ve yaklaşık
40 kişilik bir konaklama sayısına ulaştık. Bu
konaklama sistemi günübirlik değil, ailelere
uygun ve en az bir ay konaklama ile olması
gerekiyordu. Ancak Airbnb’de böyle bir
sistem yok, Türkiye’de olduğu için biz süreleri
bu şekilde seçtik. Ayrıca yorumlar çok
önemli ve biz 5 yıldızlı yorum almamız ile
“Super Host” yıldızı kazandık. Bu, sistemde
daha çok görünür ve güvenilir olduğunuzu
gösteren bir uygulama. Şu anda Türkiye’de
yasalar Airbnb’yi desteklemediği için, otel
ruhsatına sahip bir binada bu hizmeti kendimize
ait dairede devam ettiriyoruz. Diğer
yerleri eşyalı olarak düzenli kiraya vermeye
karar verdik.
Pandemi dönemi nasıl geçti?
Alara: Pandemi döneminde seyahatler
durduğu için tüm rezervasyonlar iptal
edildi. Airbnb de tedbirleri sıkılaştırdı. Bizim
de pandemiye denk gelen bir rezervasyonumuz
vardı, onu da iptal ettik. Gider de gelir
de yoktu. Otellerin büyük giderleri oluyor,
en başta personel ve kira gibi… Bu sebeple
bu dönem, dondurulmuş bir dönem oldu.
Biz de belli bir süre sonra düzenli kiralamaya
karar verdik. Şu an devam eden yerimiz,
sadece otel konsepti ve ruhsatında bir yer
olduğu için devam ediyor.
Turizme gönül vermiş, bu tür girişimler
yapmak isteyen kişilere neler önerirsiniz?
Alara: Turizm, her yönüyle bacasız bir
ekonomi. Türkiye, en güzel şekilde tanıtımı
ve insanıyla, kültürümüzle, doğamız ve tarihimizle
her zaman bir numara olmayı hak
ediyor. Bu alanda yatırımlar yapmak ve
turizmi desteklemek çok önemli. Şu anda
Türkiye’de Airbnb henüz tam legal değil.
Vergisel durumu tam netleşmemiş. Ancak
şirketiniz üzerinden vergi, KDV ödemeleri
ile Airbnb’nin Türkiye’de bir şirket olmayışından
dolayı onlara ait olan KDV 2 beyanını
vererek ödemelerini yaparsanız sorun
yok. Sadece vergi gider yükü fazla oluyor.
Kanunlar yine de tam olarak belirsizliğini
koruduğu için resmi izinlerin alınması
zorlu bir süreç. Evlerinde bu işi yapanlar,
günübirlik olarak bu sistemi kullanamaz.
En az 30 günün üzerinde konaklama yaptırabilirler
ve mutlaka vergilerin ödenmesi
gerekir. Otel konsepti içinde bulunan dairelerimizde
otel ruhsatı olması bir avantaj
oldu. Ancak evlerde bu tip sorunlarla da
karşılaşabilirler, bu konulara ayrıca dikkat
edilmesi gerekir.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
81
Gezgin
Sicilya turunda adres;
CATANIA,
SYRACUSA,
TAORMINA
BARIŞ KADIOĞLU
Gezi rotamın yeni durağı Sicilya… Bölgede sırasıyla
Catania, Syracusa, Taormina, Messina, Cefalu ve
Palermo’yu gezdim; sonrasında ise rotamı Malta’ya
çevirdim. İki yazı dizisi hâlinde yayınlanacak yazımdaki
ilk güzergâh Catania, Syracusa ve Taormina…
Catania
Catania’nin kısa tarihçesine değinmem gerekirse; Sicilya’nın
doğusunda bulunan Catania, eski çağlardan
kalma bir liman şehri ve Palermo’dan sonra Sicilya’nın
ikinci büyük şehri. Etna Yanardağı’nın eteğine
kurulmuş olan şehir, yanardağ patlamalarından ve
depremlerden oldukça etkilenmiş. Fontanarossa Havaalanı’na
indikten sonra şehir içi otobüsle yaklaşık
20 dakikada Catania Centrele Tren İstasyonu’na geliyoruz.
Etna Caddesi’ne yakın olan otele yerleştikten
sonra, 40 derece sıcakta şehri dolaşmaya çıkıyoruz.
Şehrin en önemli caddesi Etna Caddesi’nden yukarı
doğru yürüdüğünüzde, Etna Yanardağı’nın tepesinde
tüten dumanı görüyorsunuz.
Piazza Stesicoro Meydanı’na geldiğinizde, karşınıza
antik tiyatro çıkıyor. Roma döneminden kalma bu
antik tiyatro, Catania’nin önemli tarihi miraslarından
biri. Antik tiyatronun tam karşısında Saint Biagio Kilisesi
yer alıyor. Yine Etna Caddesi’nden devam ederseniz,
meşhur sokak pazarı çıkıyor karşınıza. Burada ne
ararsanız bulabilirsiniz; meyve, sebze, kıyafetler, balık
çeşitleri... Hem de oldukça uygun fiyata! Bir kilo kayısı
ve bir kilo şeftali için sadece 4 Euro ödedim.
Pazarın tam karşısında Basilica Dell’Annunziata
Kilisesi bulunuyor. 1693 depreminde yıkılan bu kilise,
1729’da tekrar inşa edilmiş. Pazardan çıktıktan sonra
Catania’nin en eski parkı olan Giardino Bellini'de
yorgunluğunuzu atıp, yine Etna Caddesi üzerinde
bulunan ve kentin önemli yapıtlarından biri olan
Basilica Della Colleaiata Kilisesi’ni gezebilirsiniz.
Sicilya barok mimari tarzının güzel bir örneği olan
kilise, 1693 depreminde tamamen yıkılmış, fakat 1768
yılında tekrar yapılmış.
82 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Gezgin
Catania’nin en önemli meydanlarından
biri olan Piazza Duomo'nun tam ortasında,
1735 senesinde yapılan "Fontana Dell Elefente"
(Fil Çeşmesi) karşınıza çıkıyor. İsmini,
çeşmenin hemen üstünde bulunan fil
heykelinden alıyor. Piazza Duomo’ya bitişik
olan meydanda ise etkileyici tarihi binalar
ve Catania’nin en eski üniversitesi dikkat
çekiyor. 1738 yılında Mimar Giovan Battista
Vaccarini tarafından dizayn edilen üniversite
daha önce İtalya kralının sarayı iken,
şimdi Catania Üniversitesi’nin ofisi olarak
kullanılıyor. Catania Üniversitesi, 19 Ekim
1434’de Sicilya Kralı Alfonso tarafından
yaptırılmış. 1693 depreminde yıkılan bina,
sonraki yıllarda tekrar inşa edilmiş.
Çevresi heykellerle süslenmiş olan Teatro
Massimo Bellini, ismini Catanialı besteci
Vincenzo Bellini’den almış. 1890 yılında
yapılmış olan bu bina, şehrin en önemli
yapıtlarından biri. Vittario Emanuele Caddesi’nde
bulunan ve 1239-1250 yıllarında
inşa edilen Castello Ursina, ilk yapıldığında
denize sıfır konumundaymış, şimdi ise denizden
bir kilometre içeride. Kalenin hemen
yanında, "Castello Ursino Al Museo Civcico"
adında bir müze yer alıyor. Bütün gün şehri
dolaştıktan sonra, ertesi gün Syracusa’ya
gitmek üzere otele dönüyoruz.
Syracusa
Syracusa, 150 bin nüfusu olan küçük bir
liman şehri. Bu şehrin bir başka özelliği,
antik dönemin ünlü bilim adamı Arşimet’in
doğduğu ve öldüğü şehir olması... Syracusa’ya
gitmek için Catania otobüs terminalinin
hemen arka tarafında bulunan Interbus
firmasından gidiş-dönüş 8,5 Euro’ya bilet
alabilirsiniz. Catania-Syracusa arası yaklaşık
bir saat. Şehir çok küçük olduğu için isterseniz
günübirlik de gidebilirsiniz.
Otobüsten indikten sonra Umberto Caddesi'ni
takip ederek yaklaşık 1 km sonra
Ortigia’ya geliyoruz. Ortigia’ya ulaştığımızda
karşımıza Porto Urbica çıkıyor. Eski çağlarda
surlarla çevrili olan şehrin ana giriş kapısı
Porto Urbica’dan sonra Apollo Tapınağı'nı
(Tempio di Apollo) görürsünüz. M.Ö. 6. yüzyılda
inşa edilen bu yapı, sonra kilise olarak
kullanılmış. 831-1072 yılları arasında hüküm
süren Müslümanlar cami olarak kullansa da
sonra tekrar kiliseye dönüştürülmüş. Corso
Giacoma Matte Otti Caddesi’nden devam
ederseniz, Piazza Archımed’e ulaşırsınız.
Buradaki meydanda Gialio Moschetti tarafından
yapılan müthiş bir sanat eseri olan
"The Fountain of Diana" çeşmesi bulunuyor.
Çeşmenin ve meydanda bulunan tarihi
binaların fotoğraflarını çektikten sonra
Saverio Landolina Caddesi’ni takip ederseniz,
meşhur Piazza Duomo meydanına
ulaşırsınız. Etrafı tarihi binalar ve kiliselerle
çevrili olan meydanın en önemli binaları;
Kathedral Santa Lucia, Palazzo Arcivescovile,
Plazzo Beneventano del Bosco... Bu
meydandan çıktıktan ve şehrin en ucunda
bulunan “Castello Moniace” kalesini de
dolaştıktan sonra tekrar köprüyü geçip,
Catania’ya dönmek üzere otobüs durağına
gidiyoruz. Biz bütün şehri yedi saatte bitirdik.
Syracusa’da Umberto Caddesi üzerinde
bulunan Silkania Pizza'da yemek için en iyi
seçeneklerden biri. Çok güzel bir pizza 6-7
Euro, kahve ise 2 Euro civarında. Sicilya’daki
bir sonraki durağımız Taormina...
Taormina
Taormina’ya Catania’dan hem otobüs hem
de trenle gidebilirsiniz. Fakat benim araştırmalarım,
Taormina’ya otobüsle gitmenin
daha doğru olacağı yönündeydi. Şehir, dağın
tepesine kurulmuş. Eğer tren ile giderseniz,
deniz seviyesinden indikten sonra tekrar
otobüse binmeniz gerekli, oysa otobüs direkt
şehir merkezine götürüyor. Biz yine Catania
terminalinin hemen arkasında bulunan
Interbus’tan sabah 07.30 için biletlerimizi
aldık. Yolculuk yaklaşık bir saat yirmi dakika
sürüyor. Otobüsten indikten sonra on dakika
yokuş yürüyerek, Taormina kapısından şehre
giriyoruz. Taormina, adını bulunduğu Tauro
dağından alıyor. İki bin nüfusu olan küçük
bir şehir. Şehir dediğime bakmayın, aslında
tepeden denize kuşbakışı bakan şirin bir kasaba
ama gördüğüm en şirin kasabalardan
biri. Sicilya’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi
dar sokakları, barok mimari tarzı, binaları ile
oldukça etkileyici bir kasaba.
Taormina’da görülecek en önemli yer, Roma
döneminden kalma antik açıkhava tiyatrosu.
Giriş 10 Euro ama inanın bu parayı ödemeye
değer. Şehrin ana caddesi, oldukça hareketli
olan Umberto Caddesi. Bu caddeyi takip
ederseniz, 17. yüzyılda inşa edilen Santa
Caterina Kilisesi'ni görürsünüz. Yine bu
caddeyi takip ederek Piarzaix Abrile Meydanı'na
gelirsiniz ki önünüzde müthiş bir deniz
manzarası bulursunuz. Sokak çalgıcılarının
eşliğinde dans eden çiftler görür, keyifli bir
zaman dilimi geçirebilirsiniz burada.
San Giuseppe Kilisesi de bu meydanda,
fakat burada mutlaka görmeniz gereken yer
Kitap Müzesi... Burada 1400-1500 yıllarından
kalma kitapları görebilirsiniz. Taormina,
daha önce söylediğim gibi çok küçük bir kasaba,
3 saatte bitirirsiniz. Şehri dolaştıktan
sonra mutlaka Castelmola’yı görün. Otobüs
gidiş dönüş 6 Euro, bu parayı vereceğinize
14 Euro verip, ‘hop on hop off’ almak daha
doğru. Gün batımını görmek için ise Castelmola’ya
çıkın. Girişte küçük bir meydan,
tamamen kesme taşlardan döşenmiş bir
ana cadde ve onu kesen yan sokaklardan
ibaret. Yani 30 dakikada bütün köyü dolaşabilirsiniz.
Bence buranın en büyük özelliği,
aşağıda uzanan müthiş deniz manzarası,
gün batımı harika! Taormina’da bir gün
yeterli diye düşünerek, sabah 9 otobüsü ile
Messina’ya gitmeye karar veriyoruz.
Sivil Toplum
SKAL pandemi sonrası
yeni turizm anlayışına hazır
EMRE GEZGİN
USDF Genel Sekreteri / FIJET Türkiye Üyesi
Turizm, merkezine ve doğasına insanı konuşlandıran
bir olgu... Dünya basınının saygın
yayın organlarından derlemeler ile belirli
bir konu başlığı altında analizlere yer veren
Courrier International, geçtiğimiz günlerde
"Corona Sonrası" konusunu mercek altına
aldı. Turizmin geleceğine dair ipuçlarını
İspanyol gribinin global ölçekte değişimlere
yol açan sosyo-ekonomik yapılanma ve devrimsel
endüstriyel sonuçlarını yaşadığımız
dönemle karşılaştıran sosyolog, ekonomist,
şehir planlamacıları, fütürist, edebiyatçıların
görüşlerini irdelediğimizde, üç ortak noktada
buluştuklarını görebiliyoruz: Sanat anlayışındaki
hızlı gelişimler, teknolojide önemli
yeniliklerin hayatımıza girmesi, doğa-insan
ilişkisinin yeniden dizaynı...
Dünya turizminin çatı örgütlerinden SKAL
International'ın Türkiye’de faaliyet gösteren
kulüplerinin geride bırakmaya hazırlandığımız
dönemde hayata geçirdikleri, ortaklık
yaptıkları projeler ve çalışmalar, gündemi
yakalamanın ötesinde ileriye yönelik yol
gösterici eylemsellik içeriyor. Teknoloji ve
doğa endeksli bu çalışmaların bir kısmını,
bana ayrılan bu köşede bazı örneklerle
somuta indirgemeye çalışacağım.
Bu bağlamda, bir süre önce Uluslararası
SKAL Dernekleri Federasyonu (USDF) resmi
yayın organı SKAL Life dergisinde yayınlanan
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Tunç Soyer ile gerçekleştirdiğim
röportajda, İzmir’in Turizm Stratejik Planı
ile uluslararası ölçekte strateji odaklı bir
turizm yaklaşımı ve pandemi sonrası yeni
tanıtım paradigmasına uyumlu vizyonunda
İzmir turizmine orta ve uzun vadede olası
kazanımlarını sormuştum.
Başkan Tunç Soyer, yanıtında şunları ifade
etmişti: "2019 yılında sunduğumuz 2020-
2024 Stratejik Planı'nı, Birleşmiş Milletler'in
'Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları' ile
uyumlu olarak hazırladık. Bu amaçlara 10
yerel hedef ekleyerek, tüm çalışmamızı dünya
ile uyumlu hâle getirdik. Dünya üzerinde
değişen turizm alışkanlıklarını kentimiz
için fırsata dönüştürmek de hedeflerimiz
arasındaydı. İzmir’de tüm paydaşlarımızla
bir kent koalisyonu kurduk ve beraber bir
turizm stratejisi hazırladık. Biz bu stratejiyi
planladığımızda henüz pandemi yoktu.
Pandeminin ardından kitle turizminden
ziyade deneyimlere ve temalara dayalı butik
turizmin önem kazanması gibi yeni turizm
trendlerinin açığa çıkması, vizyonumuzu da
doğru kurguladığımızın bir göstergesi oldu.
Stratejimiz, 'dünya uygarlıklarına yön veren
pek çok kavram, düşünce ve yaklaşımın
İzmir’den dünyaya taşınması' fikrinden hareket
ediyor. Ana eksenini ise şehrin Akdeniz
çanağı ve dünyadaki diğer şehirlerden pozitif
ayrışmasını sağlayacak tarih, kültür ve arkeoloji
turizmi oluşturuyor. Gastronomi, deniz,
doğa ve kırsal turizm, kıyı turizmi, inanç,
etkinlik, kongre ve fuar turizmi, öne çıkan diğer
turizm türlerimiz. Pandeminin ardından
dünya seyahat trendleri; daha butik, daha
özgün ve daha özgür bir algıya dönüşecek.
İzmir’in nitelikli turizmini açığa çıkardığımız
kurgumuz ile bizler de doğru yolda olduğumuzu
gördük. Şehrin kültür ve doğa mirasını
koruyarak sürdürülebilir turizme kazandırma
ve İzmir'in turizm potansiyelini artırma hedefi
taşıyan strateji, İzmir turizmi için yenilikçi ve
kapsamlı bir yol haritası çiziyor."
Mikro örnekte ele aldığım İzmir’e değin yeni
turizm anlayışı, tüm SKAL Türkiye camiasının
corona dönemindeki yaratımlarında paralellik
göstermektedir. Yeni turizm anlayışında
doğa-insan dengesini ve teknolojinin yeni
üstlendiği rollerini kimi zaman kulüplerin
paydaşlık yaptıkları STK projelerinde, kimi
zaman gelenekselleşmiş etkinliklerinde, kimi
zaman da kulüp üyelerinin bağlı oldukları
diğer STK’larda rol aldıkları misyonlarında,
profesyonel mesleklerini icra ederken görmek,
geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
Rahatlıkla yazı dizisi olabilecek vasıfta olan
SKAL Türkiye kulüplerinin ve üyelerinin bu
yaratımlarını bazı örnekler ile ilginize sunmaktan
kıvanç duyuyorum.
84 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Sivil Toplum
✓ SKAL Çanakkale Troy Başkanı Cem
Eraydın'ın genel müdürlüğünü yaptığı,
Çanakkale Güzelyalı’da bulunan resort
otelinin yiyecek tedarikinin önemli bir
kısmı, kendi bünyelerinde yetiştirdikleri
organik ürünlerden oluşuyor. Adeta agro
turizm uygulamasına tanıklık eden bir
alanda konaklama hizmeti sunan otelleri,
deniz-kum-güneş üçlemesini sağlıklı
beslenme ile özdeşleştiriyor.
✓ Dünyanın 7 harikasından biri Mauseleum’un
ileri teknolojiler ve yaratıcı
yöntemler kullanılarak, sanki yerindeymiş
gibi Bodrum’un simgesel anıtına dönüşmesini
amaçlayan Akdeniz Ülkeleri
Akademisi Vakfı’nın "Mozole" projesinin
en yakın takipçilerinden biri, SKAL Bodrum
Kulübü Başkanı Mesut Durateymur.
Kulüp olarak projenin turizm kamuoyuna
tanıtılması ve gerekli ilginin sağlanması
için özel emek sarf ederek, bir nevi
gönüllü proje paydaşlığı yapıyorlar.
✓ Çevre gönüllüsü
ve alternatif
turizm profesyoneli
Selin Saraç başkanlığında
SKAL Fethiye
Kulübü, Patara’dan
Telmessos’a 3000
yıllık antik yolda
"Antik Pedallar" adı altında bisiklet
turizmini getirmek için çalışmalar sürdürüyorlar.
Diğer taraftan, “Likya Yörükleri’nin
Müzik Yolu” adlı projeleri ile Antik
Likya Teke Yarımadası’nda unutulmakta
olan yöresel müziğin ve yöresel müzik
enstrümanlarının yeniden canlandırılması
ile ulusal-uluslararası dijitalleşen
müzik dünyamıza aktarılarak, yeniden
kazandırılma gayreti içindeler.
✓ Ayşe Önen’in başkanlığını yürüttüğü
SKAL İstanbul Kulübü, sektörün duayen
isimleri ile farklı turizm konularında
süreklilik arz eden webinar toplantıları
ile teknolojinin karşılıklı iletişimdeki
önemini gösterdi. Adete web TV ciddiyeti
ve kurgusunda aralıksız gerçekleşen
webinarlardan Göbeklitepe’nin dünyaya
tanıtılması gibi teknolojinin yardımıyla
turizmde tanıtım vurgusu dikkat çekiciydi.
SKAL Ankara Kulübü ile başlayan
SKAL camiasına yönelik farklı disiplinlerde
Zoom toplantıları, tüm kulüplerin
katılımları ile pandemi döneminin en
etkin iletişim aracı oldu.
✓ İzmir’de Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan
"Bisiklet Dostu Konaklama Tesisi"
belgesi alan, ilk bisiklet sertifikası sahibi
otelin genel müdürü SKAL İzmir Kulübü
Başkanı Güner Güney, SKAL International
ile Dünya Seyahat ve Turizm
Konseyi iş birliğiyle verilen "Safe Travel"
sertifikasyonu alarak, özendirici bir rol
oynadı.
SKAL Bodrum Mauseleum Projesi
✓ TÜRSAB Gastronomi ve İhtisas Komitesi
Üyesi, SKAL İzmir Kulübü Üyesi Şensal
Biçer’in ülkemizin gastronomisini
tanıtım odaklı mutfak ve çok katmanlı
kültür zenginliğini göstermek adına dahil
olduğu TÜRSAB TV projesine kulüp üyesi
Dr. Levent Köstem’in Köstem Zeytin
Müzesi’ni paydaşlık etmesi, SKAL dayanışma
ve iş birliğinin anlamlı bir örneği
olarak değerlendirildi.
✓ Döneminde SKAL Sydney Kulübü ile
başlayan, SKAL International’ın üyesi
olduğu Uluslararası Turizm Yoluyla Barış
Enstitüsü (IIPT) ortak projesi olan Zeytin
Barış Yolu ve Zeytin Barış Parkı’nın Urla’da
SKAL İzmir Kulübü Üyesi Dr. Levent
Köstem’in katkılarıyla önümüzdeki
günlerde açılması bekleniyor.
✓ Başkanlığını Melih Buluç’un yürüttüğü
SKAL Marmara Kulübü’nün öncülüğünde
çocuk haklarını koruyarak, konaklama
tesislerinde çocukların istek ve ihtiyaçlarına
yönelik tatilleri süresince standardizasyonun
sağlanmasına yönelik geliştirilmiş
"Çocuk Dostu Turizm" projesinde, çevre
ve doğaya yönelik sosyal sorumluluk projeleriyle
tanınan SKAL Antalya Kulübü’nün
Başkanı Cüneyt Kuru da Danışma Kurulu
Üyesi olarak yer almakta. Turizmde sosyal
sorumluluk projesi derken, pandemi
sürecinin başlangıcında turizme yönelik
yardım amaçlı ilk sosyal sorumluluk projesine
imza atan Hakkı Gök’ün bakanlığını
yürüttüğü SKAL Eskişehir Kulübü’nü unutmamak
lazım.
Antakya Turizm Ormanı'na USDF’nin önemli
paydaşlığı, doğa ve çevre bilincine değin
sosyal sorumluluk çerçevesinde SKAL’ın ülkemizin
turizm STK’ları içindeki pozisyonunu ve
üstlendiği rolü keskin bir şekilde betimliyor.
Kaotik pandemi sürecinde SKAL Türkiye, tüm
bileşenleriyle Samuel Becket’ın dünyaca ünlü
"Godot’yu Beklerken" tiyatro eserindeki eylemsizliklerine
yenilmiş Estragon ve Vlademir
gibi bilinmezliğin ortasında Godot adında
ne olduğu bilinmeyeni beklemek durumuna
düşmeden, ‘gündemi yakalamak’ın ötesine
geçip, yarattığı sinerji ve yüksek kolektif bilinç
ile ortaya koyduğu projeler ve çalışmaları ile
doğa-teknoloji-insan denkleminde "gündemi
oluşturan" bir güç ortaya koydu.
SKAL Türkiye’nin yeni dönem sloganı "Think
Global, Act Together"ın bu yazıda dile getirmeye
çalıştığım çalışmaların doğal ve haklı
sonucunu betimlediğine inanıyorum.
SKAL sevgi ve saygılarımla...
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
85
Festival
‘Altın sarısı’ bir hikâye bu, ya da ‘zümrüt yeşili’...
Troya Zeytinyağı
Festivali
‘İlki’ gerçekleştirildi
ama çok ses getirdi!
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: YİĞİT UYGUN
10 bin yıldan önceye tarihlenen ‘ölmez ağacı’ zeytin… Ülke
olarak çok şanslıyız, bulunduğumuz coğrafya bir nimet.
Pek çok tarımsal üründe olduğu gibi, zeytinde de! Dünyada
zeytin üretiminde ilk beş ülkeden biriyiz. İspanya, İtalya, Yunanistan
başı çekiyor; Türkiye, Fas, Tunus arkadan geliyor.
Akdeniz iklimine sahip ülkelerin özeli, zeytin ve zeytinyağı…
Ülke için de dünya için de çok önemli. Bizim için öneminde
ise bir çarpıklık var! Türkiye, 80 milyonu aşan nüfusu
ile yılda kişi başına 2 litre zeytinyağı tüketiyor. 15 milyona
yaklaşan nüfusu ile Yunanistan’da kişi başı tüketim yılda 25
litre! Üretimde dünya sıralamasındayız ama tüketimde çok
altlardayız. Gerçekten inanılmaz...
İşte tüm bu gerçeklere işaret etmek için başlamış bu hikâye;
gerçekten şık da sonlandı. Troya Zeytinyağı Festivali, bir
farkındalık hareketi... İlki gerçekleştirildi, büyük de beğeni
topladı. İkincisi merakla beklenecek, bu kesin! Üreticiler,
dernek başkanları, pazarlama uzmanları, gastronominin
üstat hocaları, aşçılar, tabi ki gazeteciler ve zeytinyağına
gönül verenler katıldı. Çok da şahane oldu.
İki gün süren festivalde zeytin toplandı, zeytine ilişkin her
şey konuşuldu, tadımlar yapıldı. Ünlü öğretim üyelerinin
katıldığı panellerde, zeytinyağına ilişkin hiç bilinmeyen
veya az bilinen inanılmaz bilgiler verildi. Tüm bunlar, eşsiz
müzik ziyafetleri ve folklor gösterileri ile de süslendi.
Ve hasadı yapılan zeytinden sıkılan ilk yağ, bir mezat ile
belki de bir yavruya şifa oldu. Çanakkale’nin ‘SMA’lı bebesi
için eller kalktı! Ahmet Alp, inşallah şifaya kavuşacak! İlk
86 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Festival
hasadın sıkılan zeytinyağı, hemen ertesi gün bir mezat ile
iyiliksever zeytinyağı tutkunları ile buluşturuldu. Şişeler kapış
kapış alıcı buldu. Toplanan para, Ahmet Alp’in sağlığına
katkı sağlayacak.
Zeytin ve zeytinyağı, kimbilir daha nelere destek olacak?
Troya Zeytinyağı Festivali, aslında geç kalmış bir girişim.
Yine de bir yerden başlamalı deriz ya hep! Çanakkale Turizm
ve Tanıtma Derneği ile Çanakkale Zeytinyağı ve Zeytin
Üreticileri Derneği’nin ortak girişimi ve çabası ile hayat
bulan organizasyon son derece değerli.
Her iki derneğin bu çabasına, Çanakkale Belediyesi ile Çanakkale
Ticaret ve Sanayi Odası da ciddi destek sağladılar.
Ve, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi… Sunsan Hotel de ev
sahipliğini üstlendi.
Gelelim tadım işine... Zeytinyağlı lezzetler süsledi stantları.
Elbette usta ellerden çıkan Ege’ye has lezzetler, görünümleri
ile zaten muhteşemdi ama nefaset olağanüstüydü!
Zeytinyağlı yaprak sarma, taze fasulye, barbunya, kısır,
hepsi şahaneydi! Tadamadıklarım da vardır mutlak ama
eminim onlar da muhteşemdi.
Gerçek zeytinyağından sabun yapımını öğrendik bu
festivalde. Hiç de zor değilmiş! Fakat asıl önemlisi, zeytin
ve zeytinyağına ilişkin doğru bildiğimiz yanlışlar ilk kez
gündeme geldi. Ne yazık ki tarladaki bakıma, toplamaya,
yemeklik ya da zeytinyağı üretimine, depolamaya ilişkin
pek çok hata yapılıyor bu sektörde.
Atalardan gelen geleneksel bilgilerin bir bölümü, modern
dünya zeytin üretiminde çoktan geçerliliğini yitirmiş. Ne
var ki dünya zeytin üreticilerinin sahip olduğu son bilgilere
ulaşamayan ülkemizdeki yetiştiriciler, hâlâ eski yöntemleri
kullandıklarından ne yazık ki rekoltede ve tabi bunun karşılığı
kazançlarında da istenen seviyelerde değiller.
Çanakkale, zeytinyağı üretiminde ülkemizdeki önemli
kentlerden biri... Çok sayıda üretici, büyük alanlarda
birbirinden leziz zeytin ve tabi zeytinyağı üretiyor. Pek çok
önemli zeytinyağı üreticisi, festivalde açtıkları stantlarında
hem kendi ürünlerini tanıttı ve tabi satış için ön görüşmelerini
yaptı, hem de rakiplerinin durumuna baktı. Aslında
rekabet elbette her iş kolunda vardır tabi ama bu festivalde
yaşanan rekabet değildi; birlikte hareket etmenin getirdiği
bir güvendi!
Sebep-sonuç ilişkisi ile tüm bu gerçekler masaya yatırıldı.
Paneller ve sunumlar, o nedenle çok değerliydi. Altın sarısı
ya da zümrüt yeşili bu değerli varlığımızın, zeytinyağımızın
önemini biz zaten biliyoruz da umarız hiç bilmeyenler ya
da az bilenler, gerekli dersleri çıkarmışlardır bu festivalden.
Daha çok anlatılmalı, bu girişimler çoğaltılmalı! ‘Ölmez
ağacı’ zeytin ve zeytinyağı, çok daha büyük kitlelerle buluşturulmalı!
Bir sonraki yıla, daha gelişmiş bir organizasyon
ile buluşmak dileği ile...
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
87
Deniz Fenerleri
Türkiye deniz fenerlerinin
konumları ve turizme etkisi
Doç. Dr. Vural Yiğit’in “Türkiye Deniz Fenerlerinin Konumları ve Turizme Etkisi” isimli çalışmasından
kesitler sunduğumuz bu ilk bölümde, deniz fenerlerinin tarihine ve Antik Çağ deniz fenerlerine
değiniyoruz. TOURMAG Turizm Dergisi’nin bir sonraki sayısında, Türkiye’nin hâlihazırda var olan deniz
fenerlerine doğru yine Vural Yiğit rehberliğinde bir yolculuğa çıkacağız. Keyifli okumalar…
DOÇ. DR. VURAL YİĞİT
Anılarımızda yer eden deniz fenerleri; geceleri
denizde yol ve yön bulma, kıyılardaki tehlikeli sığlık
ve kayalıklardan sakınma, kara ve deniz alanlarının
belirlenmesi ve coğrafi yer tespiti için kurulan ışık ve
işaret kuleleridir. Bu fenerler aynı zamanda ülkemizin
kıyılarının, denizlerinin, dağ ve tepelerinin görülmesi
ve gezilmesi için de önemli bir destinasyon (varış yeri)
noktası ve bir alternatif turizm potansiyelini barındırıyor.
Yurdumuzun bu konuda oldukça zengin bir tarihi
ve geçmişi var. Örneğin; Dünya’nın en eski ve ilk deniz
feneri, M.Ö. 7. yüzyılda Sigeon'da, bugünkü adıyla
Kumkale’de (Gelibolu-Çanakkale) bulunuyordu.
İstanbul Boğazı'nın Trakya tarafındaki Timée ve karşı
kıyısındaki Hrisopolis (Üsküdar) fenerleri ise M.Ö. 2.
yüzyılda yapılmıştı.
Deniz fenerleri, insanların deniz ulaşımına başlaması
dönemlerinden itibaren güvenle seyir için yapılmış
yapılardır. Latince “Pharus”, Fransızca “Phare”,
İspanyolca ve İtalyanca “Faro”, İngilizce “Lighthouse”,
Almanca “Leuchtturm”, Yunanca “Faros/Fenar”,
Arapça “Manare” olarak kullanılmaktadır. İlk fenerler,
çok eski çağlarda kıyılardaki yüksek tepelerde ve
liman girişlerinde ateş yakılmasıyla oluşturulmuştur.
Dünyanın Antik Çağ’daki yedi harikasından biri olan
İskenderiye Feneri, M.Ö. 280 yılında Knidoslu Sostratos
tarafından Pharos Adası üzerine inşa edilmiştir.
135 metre olan bu fenerin yüksekliğine bugüne kadar
ulaşılamamıştır. Fener, 14. yüzyılda meydana gelen
bir depremde yıkılmıştır.
Antik çağların en eski fenerlerinden biri olan ve
Rodos Limanı girişinde, Güneş Tanrısı Helios adına
yapılan bronz heykelin, elinde tuttuğu bir meşale
ile limana giren teknelere yol gösterdiği söylenir. Bu
heykel, New York'taki Hürriyet Abidesi’ni yapan Fransız
Heykeltıraş Auguste Barthordi'ye ilham vermiştir.
Antik Çağ’ın yedi harikasından biri olarak anılan
88 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Deniz Fenerleri
Rodos Heykeli’nin yapımına Heykeltıraş
Chares of Lindos tarafından M.Ö.282 yılında
başlanmış ve 12 yıl sürmüştür. Temeli
beyaz mermerden yapılan bu heykel, 56
yıl sonra M.Ö. 226 yılındaki şiddetli bir
deprem sırasında yıkılmıştır. Bunun dışında,
İtalya'daki en eski fener Messina’dadır.
İmparator Caligula tarafından M.S.40 yılında
inşa edilen Boulogne Feneri, 17. yüzyıla
kadar kullanılmıştır. “Herkül” Sütunu adıyla
bilinen La Coruna'daki (İspanya) fenerler
aynı dönemdedir.
ANADOLU ANTİK DENİZ FENERLERİ
Homeros’un “İlyada” ve Midillili Lesches’in
“Küçük İlyada” adlı eserlerinde, Sigeion’da
(Gelibolu-Çanakkale) bulunan bu fenerden
bahsedilmektedir. M.Ö. 6. yüzyıla tarihlendirilen,
Antalya/Patara Feneri de Türkiye
kıyılarındaki en eski fenerlerdendir. Heraklia
(Karadeniz Ereğlisi), Aigai (Mersin), Abydos
(Çanakkale), Germenica (Bursa), Kelenderis
(Mersin) ve Coracesium (Alanya), Anadolu’da
fener bulunan antik limanlardır. Yine
İstanbul Boğazı’nda bugünkü Kız Kulesi’nin
yerinde 4-5. yüzyılda bir fenerin bulunduğu
bilinmektedir.
Işığı daha uzaklara ulaştırmayı başaran kişi,
genç bir Fransız mucit olan Augustin Fresnel’dir.
1790’larda henüz çocukken, Normandiya’da
evinden ve diğer evlerden süzülen
ışıklardan büyülenmiştir. Paris’te mühendislik
okuduktan sonra Napolyon için yollar inşa
etmiş ve ışık ile ilgili matematik denklemleri
üzerinde çalışmayı sürdürmüştür. Deniz feneri
genellikle dikey bir yüzeye, yatay bir ışık
kaynağından gelen ışınları yansıtma ilkesi
ile çalışır. Dikey yüzeyde, devasa Frasnel
mercekleri vardır ve ışık kaynağını bir ışık
demeti şeklinde yansıtır. Deniz feneri sahilde
yer alıyorsa, mercek genel olarak 180 derece
döner. Denizin ortasındaki bir kaya üzerine
kuruluysa, mercek 360 derece dairesel olarak
saat yönünde hareket ederek sürekli döner.
Mercekler o kadar güçlüdür ki, sisli havalarda
bile ışık demeti uzaklardan kolayca görülebilir.
Şimdi gelelim, antik dönemlerin en eskilerinden
biri olan ve Anadolu’nun Akdeniz
kıyılarında yer alan, arkeolojik kazılarda
ortaya çıkarılan bir fenere…
PATARA FENERİ
12 metrelik bir kum dağının altından ortaya
çıkarılan Patara Deniz Feneri’nin M.S. 65
yılında, İmparator Neron tarafından inşa
edilen bir saygınlık yapısı olduğu anlaşılıyor.
2005 yılında Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan
Işık tarafından Patara antik kazılarında gün
ışığına çıkartılan bu deniz fenerinin, arkeoloji
dünyasının son yıllardaki en önemli
buluntusu olduğunu söyleyebiliriz.
Patara Deniz Feneri, aslı gibi eski görkemiyle
yeniden inşa edildiğinde, bu önemli turizm
bölgemiz yeni bir antik eser kazanmış
olacak ve deniz fenerleri tarihine ışık tutacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde
inşa edilen ilk fener, Fenerbahçe Feneri’dir.
Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1562
yılında inşa ettirilmiştir. Osmanlılar, deniz
fenerlerine önem vermiş ve Kızıldeniz'den
Romanya kıyılarına kadar 200'ün üzerinde
deniz feneri inşa etmişlerdir. Ahırkapı Deniz
Feneri, Sultan III. Osman zamanında, 1755
yılında inşa edilmiştir. 1853-1856 Kırım Harbi
yılları ve sonrasında da çok sayıda fener
yapılmıştır. Anadolu ve Rumeli fenerleri,
Karaburun, Yeşilköy, Çimenlik, Kumkale ve
Gelibolu fenerleri bu dönemin yapılarıdır.
Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Rumeli Feneri
için yüksek bir kulenin tepesinde, büyük bir
fener içinde yunus balığı yağının yakıldığından
bahsetmektedir. 1755 yılında İstanbul’a
gelen Fransız Mühendis Baron de Tott,
İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışında
Anadolu ve Rumeli kıyısında iki büyük fener
bulunduğunu, fenerin bekçilerinin maaşlarının
ve yakılan yağın devlet tarafından
sağlandığını belirtmektedir. Osmanlı Devleti’nin
Türkiye dışındaki topraklarında da
fener yapımına önem verdiği bilinmektedir.
Gelin şimdi en yakından başlayarak, yurdumuz
kıyılarının bir başka güzelliği olan
Fenerbahçe Feneri’ni turizm etkinliği olarak
gezelim, görelim:
FENERBAHÇE FENERİ
Günümüzde Kadıköy’ün Fenerbahçe
Burnu’nda yer alan ve bu yöreye adını veren
fenerin Kanuni Sultan Süleyman tarafından
1562 yılında yeniden inşa ettirildiğini biliyoruz.
Eski Osmanlı kaynaklarında, Kapıağası
Yakup Ağa’nın Kadıköy Kelmiç Burnu’nda
(Kalamış-Fenerbahçe) yaptıracağı fener için
izin verileceği belirtilmektedir.
Fenerbahçe Feneri’nin 16. yüzyılda faal
olduğu anlaşılmakla birlikte Bizans döneminde
de burada bir tapınağın ve fenerin
bulunduğu düşünülmektedir. Eremya
Çelebi Kömürcüyan, 1650’li yıllarda Fenerbahçe
Feneri’nden deniz içindeki bir temel
üzerinde yüksek bir kule şeklinde bahsederken;
1672 yılında İstanbul’a gelen Guillaume
Joseph Grelot, fenerin büyük olduğundan
ve İstanbul’a gelen gemilere geceleri yön
gösterdiğinden bahsetmektedir. Fenerbahçe
Burnu’nda bulunan ve semte adını veren
bugünkü Fenerbahçe Feneri, 1857 yılında
Fenerler İdaresi tarafından yenilenmiş
olup, hâlen eski güzelliğini korumaktadır.
Cumhuriyet döneminde 3302 sayılı kanunla
Fenerler İdare-i Umumiyesi satın alınmış ve
1 Ocak 1938’de Denizbank'a devredilmiştir.
Birçok yönetim ve isim değişikliğinden
sonra fenerlerin yönetimi, 12 Mayıs 1997’de
kurulan Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri
Genel Müdürlüğü’ne bağlanmıştır.
Bu dönemde eski fenerlerin yenilenmesine
ve modern fenerlerin yapımına da devam
edilmiştir.
Bir rota feneri olan Fenerbahçe Feneri’nin
400 yıllık bir geçmişi var. Fenerin sis düdük
binası 1932 yılında kurulmuş. Mercek yapısı
sabit kristal olan fenerin ışığı, 15 deniz mili
uzaktan görülmektedir. İstanbul’un işgali
sırasında İngiliz askerleri kuleye çıkmak
istemişler, ancak Fenerci Mediha Hanım
ve annesi, içkili askerleri ellerinde sopayla
kovalamıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında
siyah perde ile kapatılarak karartılan fenerin,
Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarında ise
ışıklandırılıp süslendiği biliniyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
89
Sivil Toplum
Güney Ege’de turizme ve kültüre
katkı sunan bir federasyon;
GESiFED
DR.BARBAROS KON
Bu sayıdaki konuğum, Güney Ege Sanayi ve
İş Dünyası Federasyonu (GESİFED) Yönetim
Kurulu Başkanı Oktay Mersin... Oktay Bey,
aynı zamanda Türk Girişim ve İş Dünyası
Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim
Kurulu Başkan Yardımcısı ve Yürütme
Kurulu Üyesi, Denizli Ticaret Odası Yüksek
İstişare Kurulu Üyesi, Doğa ve Çevre Vakfı
Yönetim Kurulu Üyesi, CEO Kulübü Üyesi,
TÜRKONFED Fon ve Girişim Sermayesi
Komisyonu Başkan Yardımcısı, aile şirketleri
olan Sadık Grubu’nun Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı ve Sadık Ventures Kurucu
Ortağı... Ancak burada kendisiyle GESİFED
ve projeleri hakkında konuşacağız.
Oktay Bey, biraz GESİFED’i
tanıyabilir miyiz?
Denizli, Muğla, Aydın illerini kapsayan
girişim ve iş dünyası derneklerini bir araya
getirerek, bölgesel ve kurumsal kalkınma
politikaları üretilmesine öncülük edip, sürdürülebilir
ülke kalkınmasında rol üstlenerek,
rekabet gücünün ve nitelikli iş gücünün
kazandırılmasına katkıda bulunmayı misyon
edinen federasyonumuz, üç ilimizden
toplamda 1.500’ün üzerinde üye sayısıyla 11
sivil toplum kuruluşuna çatı bir oluşumdur.
Üye derneklerimizin destekleriyle gerçekleştirdiğimiz
çalışmalarda, üyelerimizin faaliyetlerinde,
gelişim serüvenlerinde onlara
zaman zaman yol arkadaşlığı, zaman zaman
mentörlük yapmaktayız. Tüm hedefimiz,
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün
çizdiği çağdaş Türkiye Cumhuriyeti vizyonuna
ulaşmak amacıyla, bölgesel ve sektörel
potansiyellerin en iyi şekilde değerlendirilmesi
için yerel bazda kalkınma dinamikleri
yaratarak ve evrensel iş etiği ilkelerine bağlı
kalarak, bölgemizin ülke ekonomisindeki
payını artırmaya yönelik projeler üretmek
ve nihai olarak ülkemizin sürdürülebilir
kalkınmasına katkıda bulunmaktır.
Bize biraz sorumluluğunuzdaki bölgeden
bahseder misiniz?
Sorumlu olduğumuz üç ilimizin ekonomik
benzerlikleri yanı sıra öne çıktıkları sektörler
farklılık göstermektedir. Denizli, üretim ve
sanayi ağırlıklı olmakla birlikte aynı zamanda
turizm, tarım; Aydın, ağırlıklı olarak
tarım ve turizm, ayrıca sanayi; Muğla’nın ise
turizm yoğun ekonomisi bulunmaktadır. Turizmin
ön plana çıktığı illerde pandeminin
etkisi çok şiddetli hissedilmiş, oteller kapalı
kalmış, uçak seferleri azalmış veya tamamen
iptal edilmiş ve maalesef firmalar çok
olumsuz etkilenmiştir. Turizm sezonunun
başlaması ve pandeminin etkisinin azalması
ile yasakların kalkmasına bağlı deniz
kenarında bulunan bölgelerde hareketlilik
başlamıştır. Ancak bölgeyi sarsan yangın
felaketi, turizm sektörünü ve bölge halkımızı
oldukça olumsuz etkilemiştir.
90 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Sivil Toplum
Bunların haricinde Denizli'de bulunan
termal turizm henüz istenen seviyeye
gelmemiştir, hâlâ kapalı tesislerin olduğu
bilinmektedir. Denizli sanayisi bu dönemde
üretime ara vermemiş, artış kaydetmiştir.
01 Ocak 2021-30 Eylül 2021 tarihleri arasında
kayda alınan ihracat rakamı, Denizli’de
yüzde 47,71 artmıştır. Önümüzdeki süreçte
bölgemiz ekonomisinin; turizmin hareketlenmesi,
sanayi artışının devam etmesi ve
tarım ile daha iyi seviyelere geleceği görüşündeyiz.
Tarımda devlet politikamızın ciddi
şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Tarım sektörü, teknolojik
yatırım destekleriyle özendirilmeli ve gerek
iç pazar, gerekse ihracat anlamında üretime
dönük teşviklerle potansiyel arttırılmalıdır.
Peki, bölgede GESİFED olarak sizler ne
gibi projeler yapmayı düşünüyorsunuz?
GESİFED olarak 11-13 Haziran’da Bodrum'da
organize ettiğimiz çalıştayda yeni
dönem stratejilerimizi ve projelerimizi belirledik.
Federasyon bölgemizde ekonomik,
kültürel, turistik ve ticari boyutlarda şu ana
kadar yapılan çalışmalardan yola çıkarak,
üyelerimizle daha farklı neler yapabiliriz konusunu
tartıştık. GESİFED yönetimi olarak
bizlere “çatı oluşum” olma özelliğimizden
dolayı “mentörlük” rolünün düştüğünü
daha net bir şekilde görmüş olduk.
Dünyada ve ülkemizde meydana gelen
sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler ışığında
bizlere büyük görevler düşmektedir.
Demokratik hukuk devleti anlayışı içinde,
evrensel iş ahlakı ilkelerini benimseyerek
ve iş insanlarının sorunlarına sahip çıkarak,
bölgemizin potansiyellerinin en iyi şekilde
değerlendirilmesi için yeni dönemde de
farklı projeler üreteceğiz. Temel amacı bölgede
sosyal, kültürel, doğal, tarihi ve ekonomik
alanda gelişimi, değişimi artırmayı,
beslemeyi, yurtiçi ve yurtdışında bu bölgenin
değerini üst düzeye çıkarmayı planlayan
GESİFED Ege Hikâyesi’nin ilk adımı olarak
planlanan “Gelecek Turizm ile Şekillenecek”
projesi odak grup toplantılarında, ortak akıl
ile bölgeye ait değerleri yeniden gün ışığına
çıkardık.
Biraz “Ege Hikâyesi” projemizden bahsetmek
istiyorum. Ege Hikâyesi Projesi,
1.500’ün üzerinde üyeyi temsil eden 11
üye derneğin ortak akıl çalışmaları sonucu
ortaya çıkan projeler arasından demokratik/
online oylama ile seçilmiş olup, odak noktasına
tarım, turizm, eğitim, istihdam ana
eksenlerini almıştır. GESİFED olarak faaliyet
gösterdiğimiz Aydın, Denizli ve Muğla illerini
kapsayan Ege Hikâyesi Projesi; bölgede
sosyal, kültürel, doğal, tarihi, turizm ve ekonomik
alanda gelişimi, değişimi, istihdamı
arttırmayı, bölgesel kalkınmayı sağlamayı,
aynı zamanda yurtiçi ve yurtdışında bu bölgenin
değerini üst düzeye çıkarmayı planlamaktadır.
Bölgeyi 2023 yılına taşıyacak
vizyonumuzu; “Yaşam kalitesi yüksek, yeniliğe
dayalı üreten, doğasını koruyan, küresel
turizm odağı Güney Ege” olarak belirledik.
Ege Hikâyesi Projesi’ne yeni dönemde de
devam edeceğiz. Ayrıca herkes tarafından
da çok ilgi gören ve beklenilen “Cumhuriyet
Balosu ve Konseri”, yeni dönemde de sürdüreceğimiz
projelerimizden olacaktır.
Bölgeye ve ülkeye katkı koyacak üyeler arasında
ticaretin arttırılmasına ve gerekliliğine
inanıyoruz. Bu nedenle girişim ve teknoloji,
yine çok önem verdiğimiz projeler arasındadır.
Bu konuyla ilgili bir komisyon oluşturduk.
Her ilimizden üyelerimizin oluşturduğu
komisyon, bu konuyla ilgili üyeleri bilgilendirmek
ve projeler üretmek için çalışmalara
başladı. “Girişim Sermayesi Ekosistemi”nin
tanıtılması adına önemli katkılar koymayı
hedefliyoruz. Çünkü bu trendin dünyanın
gözdesi olduğunu düşünüyoruz. Dünyaya
ayak uyduracaksak, artık teknolojiyi ve
bilişimi göz ardı etmemiz mümkün değil.
Bu konuda önemli çalışmalar içeresinde
olacağız ve bu dönemde teknoloji ve girişim
sermayeleri, GESİFED’in merkezinde olacaktır.
Yine aldığımız karara göre, her sene farklı
bir ilimizde Ekonomi Zirvesi düzenlemeyi
planlıyoruz. Bu zirvelerde hem ekonominin
nabzını tutmayı hem de toplanacağımız
ildeki turizm dahil tüm yatırım imkânlarını
araştırarak, yatırımcılarla buluşturmayı
hedefliyoruz.
Çalışmalarımızı her zaman akademik alt
yapıya da dayandırmak istemekteyiz. Bu
nedenle, üç ilimizin üniversiteleri ile işbirliği
protokolleri yapmaya başladık. Umarım
birlikte bölgemize ve ülkemize katkı sağlayacak
projeler gerçekleştiririz.
Hepsi harika projeler, öncelikle kutlarım.
Peki, tüm projelerde GESİFED olarak
odağınız özet olarak ne olacak?
Şunu özellikle belirtmek isterim; sivil toplum
kuruluşlarında (STK) markalaşmanın, STK’nın
varoluş amacı doğrultusundaki toplumsal
konuları net olarak analiz ederek, anlayarak
ve konulara göre gündem yaratarak, sürdürülebilir
çözümler üreterek ve en önemlisi her
üyenin katılımı ile sağlanabildiğine inanıyoruz.
O yüzden federasyonumuzun çatısı altında
olan her bir STK’yı bölgesinde bir marka
hâline getirme, en önemli hedefimiz olacak.
Günümüzün gündemi olan iklim kriziyle ve
“17 Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”
ile ilgili komisyon oluşturulmasına, bu
amaçlar için ortaklıklar konusuna odaklanılıp,
konuların dernekler arasında paylaşılmasına
karar verdik. Örneğin, bu konuda ilk çalıştayımızı
kasım ayında “Temiz Su ve Sanitasyon,
Erişilebilir Temiz Enerji, İklim Eylemi, Sudaki
Yaşam” konusunda üyemiz olan DESİAD
derneğimizle birlikte yapıyor olacağız.
Kısaca özetlemek gerekirse; ilerleyen günlerde
üye aidiyetlerinin artırılması, kurumsallaşma
adımlarıyla birlikte daha güçlü bir
GESİFED'in bilinilirlik çalışmalarına önem
verilmesi ve üye dernek sayısının artırılarak,
bölgede daha etkin konuma gelinmesi,
mentörlük rolünün güçlendirilmesi, federasyon
içi üyeler arası ve federasyon dışı
aktörlerle iletişimlerin geliştirilmesi, yaratılan
katma değerlerin kayıt altına alınarak,
bölge genelinde veri kaynağı hâline gelmek
odağımız olacaktır. Dönemimizde özellikle
turizmin bölge kalkınmasında yaratacağı
farklılığın farkında olarak, “Gelecek Turizm
ile Şekillenecek” temamızı sürdürülebilir
projelerle hayata geçirip yaşatacağız.
GESİFED Yönetim Kurulu Başkanı Oktay Mersin’e
bu keyifli sohbeti için teşekkür ediyor ve
başarılarının devamını diliyoruz.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
91
Şehir Hikâyeleri
Sıra dışı bir ahşap ustasının, sıra dışı yaşamı!
Ali Ateş’in hikâyesi
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: YİĞİT UYGUN
Hızara giren karaçamın kokusu sardı etrafı.
Ağacı bir o yana, bir bu yana yatıran usta
eller! Ham haldeki karaçam, birkaç gün
içinde kimbilir nasıl bir eser hâlini alacak?
Şekillendikten sonra boyası, verniği; belki
de aksesuarları ile... Bir avize, bir şamdan,
tablo veya askılık? Belki de tepsi, şaraplık
hatta gramofon? Örnek çok, çünkü üreten
çeşitten yana... Her eserinden sadece bir
tane yapıyor, ısrar etseniz de ikincisi yok!
Ustanın ismi Ali Ateş... Ahşap ile adeta dans
ediyor. Şekilden, desenden, farklılıktan nereye,
hangi yana bakacağınızı bilemiyorsunuz.
Ama dikkat! Burası bir mağaza, dükkân
ya da atölye değil; bir kamyonetin kasası!
Ali Usta’nın hem evi hem imalathanesi! Sıra
dışı eserleri, sıra dışı sanatçılar yaratır ya.
İşte öyle biri!
Bafa Gölü'nden geçerken gördüm onu,
daha doğrusu kamyonet kasasında sergilenen
ahşap şaheserleri! Usta, göle karşı
kurmuş tezgâhını. Oğlu Ahmet ile tüm gün
çalışıyor, harikalar yaratıyor. Burası, Bodrum
yolu malum... Gelip geçenler de mutlak
bu özel yere uğrayıp evlerine, yazlıklarına
ya da eşe dosta satın alıyorlar Ali Usta'nın
eserlerini.
Ali Ateş’in yaşam hikâyesi, bir belgesele
konu olacak kadar ilginç. Yozgatlı fakir bir
ailenin altı çocuğundan biri... İlkokulu zor
bitirmiş. Baba erken vefat edince, çocuk
yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalmış.
Ankara’da meşhur Siteler'de ahşap ile
tanışmış, bir daha da kopamamış. 60 yaşına
yaklaşan usta, yaklaşık 40 yıldır üretiyor.
Kamyonet kasasında, motosiklet motorlu
hızarda, jeneratörle çalışan planyadan çıkıyor
eserler. Ama asıl işi usta eller yapıyor!
Bakmayın bugün böyle olduğuna, Ankara
sonrası İzmir’de de çalışan Ali Ateş, kat kat
atölyelerde onlarca işçiye ekmek veren bir
patronmuş. Zaman içinde yapılan haksız-
92 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Şehir Hikâyeleri
lıklara, yalana, dolana, arkasından çevrilen
dolaplara dayanamamış. Kızmış, küsmüş
insanlara. Toplumdan uzaklaşıp, izole yaşamı
tercih etmiş. Bu dönemde de ‘ahşabın
kokusu’ onu her daim beslemiş, üretmeyi
hiç kesmemiş.
Sonrasında, Söke’de açık araziye bir atölye
kurmuş ve 10 yıla yakın burada çalışmış.
Atölyenin ilginç bir yanı var, tamamen açık!
Tüm eserler ortada. Her hafta sonu ailesini
görmeye İzmir’e gittiğinde öylece bırakırmış
atölyeyi. Pazartesi dönüşünde bıraktığı gibi
bulurmuş.
Eşi ve çocukları ile yine o biçimde görüşüyor.
Ahmet, yanında yardımcısı... Çıraktan
öte artık bir kalfa... Kimbilir, belki ustasını
geçecek bir gün, bu çalışma ile...
Söke macerasından sonra da aldıkları bu
kamyonetle diyar diyar gezip, yaşamlarını
sürdürüyorlar. Bafa Gölü'ne karşı açık
kasada uyuyor, sabah erkenden de işbaşı
yapıyorlar. Bodrum yolcuları çok mutlu bu
durumdan... Yeni siparişler için Ali Ateş’in
peşindeler ama o sınırlı üretiyor.
Yozgat’ta başlayan, Ankara’da şekillenen,
İzmir’de devam edip önce Söke’ye, sonra
Bafa’ya yönelen bir yaşam... Kimbilir yarın
Usta’yı nerede göreceğimizi? Ama kesin
olan, onun üretmeye devam edeceği…
Usta ilkokul mezunu, ancak ‘astral yaşam’
ile ilgileniyor. Evrenin oluşumuna dair farklı
görüşleri inceliyor. Dünyaca ünlü fizikçilerin
yazdıklarından haberdar! Tüm kutsal kitapları
defalarca okumuş.
Yaşamsal yenilgiyi kabul etmiyor. Para
kaygısı yok. Para ile işi yok aslında! Yaşamı
sürdürecek kadar... Kendisini soymaya
niyet edenlere ürünlerinden verecek kadar
insancıl!
Yaşlanma, hastalanma gibi olguları da
hiç düşünmüyor. Daha doğrusu, yaşamı
o biçimde kodlamıyor. Fiziksel görünümü
de farklı tarzını yansıtıyor. Ölene dek bu
biçimde yaşayacağını varsayıyor ve asla eski
yaşamına dönmeyeceğini kendince biliyor.
Klasik bir marangoz ustasından; insanı
düşünceye sevk eden, çok farklı, çok özel
ürünleri tasarlayıp yapan bir ustaya dönüşüm...
Salt bu kadar da değil! Ali Ateş, aynı
zamanda bir demirci ustası, döşemeci ve
yat tamircisi... Kimbilir, bana söylemediği
başka ne becerileri var?
Böyle farklı insanları tanımayı seviyorum.
Üretenin zaten hep yanındayız! Umarım
kendisi gibi ‘insan olan’ ustaların yetişmesinde
katkıları olur Ali Ateş’in. Günün
birinde, Ege’nin bir başka yerinde karşılaşırız
belki? Kimbilir...
Kamyonetle diyar diyar
gezip, yaşamlarını
sürdürüyorlar. Bafa
Gölü'ne karşı açık
kasada uyuyor, sabah
erkenden de işbaşı
yapıyorlar. Bodrum
yolcuları çok mutlu
bu durumdan... Yeni
siparişler için Ali Ateş’in
peşindeler ama o sınırlı
üretiyor.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
93
Ödül
Azerbaycan'a “En İyi Sınır Ötesi
Şarap Turizmi Ürünü” ödülü
KADİR TOPRAKKAYA
Avrupa Konseyi ve Avrupa Kültür Rotaları
Enstitüsü tarafından oluşturulan kültürel
ve somut olmayan şarapçılık rotası
Iter Vitis'e adanan ödüller takdim edildi.
Azerbaycan Turizm Ofisi, İtalya'nın Sicilya
kentinde düzenlenen etkinlikte “En İyi Sınır
Ötesi Şarap Turizmi Ürünü” ödülüne layık
görüldü.
Ödül, "Fenikelilerin Rotası" ve "Iter Vitis"
olmak üzere iki uluslararası ağın üye ülkelerinde
kültürel ve şarap mirasının geliştirilmesi
alanındaki projeleri ve yenilikleri desteklemek,
aynı zamanda sorumlu, yaratıcı
ve sürdürülebilir turizm deneyimlerini teşvik
etmek amacıyla 18 kategoriye ayrıldı.
2020'nin başlarında Kafkasya bölgesindeki
şarap turizminin potansiyelini değerlendirdikten
sonra Azerbaycan, Kafkasya'da Iter
Vitis'in aktif bir üyesi oldu. Bu proje kapsamında
Azerbaycan, Rusya ve Gürcistan'ın
ortak şarap rotası geliştirildi. Azerbaycan
Turizm Ofisi; geçtiğimiz yıl bağcılık, şarapçılık
ve şarap turizmini teşvik etme çalışmaları
ve katkıları için geçen yıl Iter Vitis rotasının
kurucusu Paolo Buenvenito’ya ithaf edilen
ödüle de layık görülmüştü.
ÜLKEDE ŞARAPÇILIK ÇOK ESKİLERE
DAYANIYOR
Azerbaycan’da şarapçılık çok eskilere
dayanıyor. Ülkenin şarap üretiminin çoğu,
fabrika turları ve tadım odaları sunan, çok
çeşitli üzüm bağlarına sahip büyük şirketlerden
geliyor. Bakü’nün merkezinde ise
birçok şarap barı yer alıyor. Azerbaycan’da
birbirinden lezzetli şaraplar; dünyaca meşhur
Merlot, Pinot Noir, Cabernet Sauvignon
ve Kafkasya bölgesine has Saperavi, Medrese
ve Bayan Şira gibi üzüm çeşitlerinden
üretiliyor. Burada klasik şarapların yanı sıra
AzGranata ve AZNAR şarap imalathanelerinde,
Bakü'nün şarap barlarında ve ayrıca
her yıl düzenlenen geleneksel Göyçay Nar
Festivali'nde tadılabilen tam aromalı nar
şarabı gibi farklı türler de sevilen şaraplar
arasında.
ITER VITIS ROTASI HAKKINDA
Şarap üretimi, Avrupa kimliğinin her
daim bir sembolü olmuş. Bu üretimi
mümkün kılan teknik bilgi; farklı bölgelerin,
halkların ve ulusal kimliklerin
paylaştığı Avrupalı vatandaşlığının
oluşmasına yüzyıllar boyunca büyük
ölçüde katkı sağlamış. Akdeniz bölgesindeki
birkaç ülke, şarabın ortak
paydasında buluşmakta: Kültürel
Peyzaj. Bu rotanın ana amaçlarından
biri ise, bağların biyoçeşitliliğini koruyup,
globalleşen dünyada şarabın
eşsizliğini vurgulamak...
94 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Sanat Turizmi
Alaçatı'da
4 mevsim
sanat
CENAY TOPRAKKAYA
Alaçatı’da turizmi 4 mevsime yayabilmek
amacıyla çalışmalarını sürdüren Alaçatı Turizm
Derneği, sanat ve turizmi birleştirerek,
“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” başlıklı ikinci
buluşmasını düzenledi. İlki geçtiğimiz yıl
hayata geçirilen ve büyük ilgi gören etkinlik,
yine sezon sonuna yaklaşırken gerçekleştirildi.
Buluşmaya 40’dan fazla sanatçı,
yaklaşık 300 parçadan oluşan eserleriyle
katıldı. Küratörlüğünü Eda Aner’in üstlendiği
“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” etkinliğine,
Alaçatı’nın önde gelen butik otelleri ev
sahipliği yaptı.
SANAT ÇALIŞTAYI DÜZENLENDI
Dört gün süren program kapsamında, üç alanda
mini birer sanat çalıştayı da gerçekleştirildi.
Bunlardan ilki, Mustafa Çapkan İlkokulu’nda
düzenlendi. Sanatçı Mümin Candaş resim,
Zerrin Çiğdemli Aner heykel, Sibel Hepsayar
seramik dallarında çocuklara uygulamalı
eğitim verdi. Çeşme İlçe Milli Eğitim Müdürü
Şahan Çoker’in de katıldığı mini çalıştay, son
derece renkliydi. Üretilen çalışmaların okul
binasında sergileneceği öğrenildi.
“ALAÇATI ÇOK YAKINDA SANAT KÖYÜ
OLARAK DA ANILACAK”
Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu,
bu yıl zor şartlar altında da olsa
hayata geçirebildikleri buluşmanın artık geleneksel
hale geldiğini ve gelişerek devam
edeceği bilgisini paylaştı. Alaçatı’nın özünde
olan sanatı yeniden ön plana çıkarmayı
hedeflediklerini dile getiren Bayraktaroğlu;
“Biz burada sanatla hep iç içe olacağız.
Sanat, turizm ile birlikte dört mevsim devam
edecek. Çocuklara bu sevdayı aşılayıp,
gelecek için güzel tohumlar atacağız. Çok
sayıda sanatçıya ilham kaynağı olan Alaçatı,
inanıyoruz ki çok yakında ‘Alaçatı Sanat
Köyü’ olarak da anılacak” dedi.
TÜRKIYE’NIN FARKLI ILLERINDEN KATILIM
“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” etkinliğine,
Türkiye’nin farklı illerinden sanatçılar katıldı.
Hatta yurt dışından bile katılım vardı. Buluşmaya
birden fazla eseriyle katılan sanatçılar,
şu isimlerden oluştu:
Gökçen Ergür, Ragıp Toklucu, Buğra Özer,
Burak Tatar, Efe Türkel, Pınar Baklan, Tümay
Erman, Belkız Gönenden, Betül Vural,
Cahide Topaloğlu, Pervin Bülbül, Sevin Akış,
Zerrin Çiğdemli Aner, Derya Zenginlioğlu
(Hollanda), Aysun Yenice, Nilgün Derin
Dicle, Seydiye Gürbüz Yılmaz, Şevki Köse,
Orhan Zafer, Mümin Candaş, Deniz Bilecik,
Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu, bu yıl zor şartlar
altında da olsa hayata geçirebildikleri buluşmanın artık geleneksel
hale geldiğini ve gelişerek devam edeceği bilgisini paylaştı.
Nuran Tanrıverdi, Fatih Şimşek, Deniz Ayhan,
Onur Çanka, Sibel Hepsayar, Doğukan
Çiğdem ve Mehmet Can Ağlaç...
OTELLER EV SAHIPLIĞI YAPTI
Bölgenin önde gelen butik otelleri, etkinliğe
büyük özveride bulunarak ev sahipliği yaptı.
Bu oteller bir yandan sanatçıların eserlerini
otellerinde sergilerken, öte yandan konaklamalarını
ve kokteyllerini de üstlendiler.
Aralarında sanat galerilerinin de bulunduğu
bu markalar şöyle sıralandı: Galeri Vinoart, Kapari,
Köşe Konak, Sakin Ev, Luce Hotel, 1882
Otel, Zeytin Konak, Broart Mare, Limon Bahçe,
Gaia Bazaar, Bazen Alaçatı, Kapari Bahçe.
“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” buluşmasına ev sahipliği
yapan markalardan biri de Alaçatı’nın ünlü galerisi
Artshop oldu. Aralarında Claire Arkas’ın çalışmalarının
da yer aldığı pek çok eser, bu alanda sergilendi.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
95
Gezgin
Melih Uslu'dan yeni kitap:
İğneada'dan
Pamukkale'ye
Arabayla Anadolu
“Hepimiz, tıpkı birer kum saati gibi zamanı
hızla tüketiyoruz. Acımasızca akıp giden
zamanı yavaşlatmanın en iyi yolu ise derinlikli
seyahatlerden, okumaktan ve doğa ile iç içe
olmaktan geçiyor. ‘Arabayla Anadolu’; düşünmek,
şehirleri tanımak, doğa ile bağ kurmak ve yerel
kültürlere kulak vermek yönünde yol dostlarına
fırsatlar sunarsa maksadım hasıl olur.”
KADİR TOPRAKKAYA
Seyahat yazarı Melih Uslu’nun yeni kitabı
"İğneada’dan Pamukkale’ye Arabayla
Anadolu", Mona Kitap etiketiyle raflarda
yerini aldı. Özel püf noktalarıyla Türkiye’nin
en iyi karavan kamplarını yazan Melih Uslu,
kitabın detaylarını TOURMAG Turizm Dergisi
okuyucuları için paylaştı.
"Ege’yi Gör ve Yaşa" kitabından sonra
"Arabayla Anadolu" ile Batı Anadolu rotalarını
tamamlayan ve gelecek kitaplarında
Türkiye gezi külliyatına devam edeceğinin
ipuçlarını veren ünlü gezgin, Türkiye’nin
batısındaki en iyi 22 rotayı edebi bir tatta
anlamakla kalmıyor, yolda olmanın felsefesini
yapıyor.
Öncelikle yeni çıkan beşinci kitabınız
"Arabayla Anadolu" için kutlarım.
Kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında bu altıncı kitabım. Şimdilik sadece
dijital olarak yayımlanan "Türkiye’nin Görkemli
Hazineleri" isimli İngilizce bir kitabım
daha var. Neredeyse çeyrek asırdan bu yana
Türkiye’yi köşe bucak geziyorum. Doğrusu,
"Arabayla Anadolu" kitabını yazmak için
yola çıkmadım. Zaman içinde aldığım
notlar, biriktirdiğim deneyimler ve hikâyeler
öylesine çoğaldı ki, bunların kaybolup gitmesini
istemedim. Yol aldıkça bu bilgileri bir
kitapta toplamaya karar verdim. Yayınevim
de bu fikre sıcak bakınca çalışmaya başladım.
Onca yoldan geriye kalan yüzlerce
notu, anıyı ve deneyimi süzmek elbette hiç
kolay olmadı. Pandeminin ilk günlerinden
beri âdeta mühendis titizliğinde çalıştım,
sabahladığım günlerin ve tükettiğim kahve
fincanlarının sayısını unuttum. Nihayet
ortaya, “telaşın ve hedonizmin uzağında,
doğanın ve kültürün yanında” olan 300
küsur sayfalık bu yol kitabı çıktı.
Ne kadar sürdü bu yolculuk?
Ardından kitabın tamamlanması
ne kadar zaman aldı?
Kitapta yer alan rotaları 3,5 yılda tamamladım.
Aslında bu rotaların sayısı çok daha
fazlaydı, ancak yayınevimle birlikte en iyi 22
tanesini belirleyip, kitaba aldık. Elbette ki-
96 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Gezgin
tap yazmak, oldukça zorlu süreçleri aşmayı
gerektiriyor. İlerledikçe karşınıza üzerinde
titizlikle çalışılması gereken pek çok konu
çıkıyor. Okurun kafasında soru işaretleri
bırakmamak için detaylar üzerinde sabırla
çalışmanız gerekiyor. Bu anlamda “Arabayla
Anadolu”yu yazmam yaklaşık bir yıl sürdü.
Ardından editörümle birlikte hiçbir detayı
atlamamak adına kitabı masaya yatırıp,
acımasızca eleştirdik. Revize süreçleri de altı
ay kadar devam etti. Nihayetinde beş yılın
sonunda kitap yayına hazır hâle geldi.
Bu kitabınızın diğerlerinden farkı nedir?
Doğrudan bir otomobil ya da karavanla
seyahate çıkmayı öneren ilk kitabım
diyebilirim. Diğer yandan, yazdığım en zor
kitap oldu. Çünkü uzunlukları 200 ile 400
kilometre arasında değişen rotaların her
birinde, mesafe ve yön bilgileri yer alıyor.
Örneğin; Ayvalık’tan yola çıktınız, Pateriça
Yolu üzerindeki Ay Işığı Manastırı’na kaç
kilometre yolunuz var? Tımarhane Adası’na
hangi saatte, hangi yönden gitmelisiniz?
Kapıdağ Yarımadası’nda görülmeye değer
yerler nereler? Civarda takip etmeniz
gereken tabelalar hangileri? gibi soruların
yanıtları kitapta yer alıyor. Ayrıca ilk ağızdan
deneyimler, yeme-içme, alışveriş ve konaklama
önerileri de sayfaları çeşitlendiriyor.
Diğer yandan, “Arabayla Anadolu”nun
klasik bir gezi rehberinden çok daha anlamlı
olmasını istedim. Bu nedenle yolda
olmanın felsefesini de yapmayı hedefledim.
Şöyle düşünelim: Hepimiz, tıpkı birer
kum saati gibi zamanı hızla tüketiyoruz.
Acımasızca akıp giden zamanı yavaşlatmanın
en iyi yolu ise derinlikli seyahatlerden,
okumaktan ve doğa ile iç içe olmaktan
geçiyor. “Arabayla Anadolu”; düşünmek,
şehirleri tanımak, doğa ile bağ kurmak ve
yerel kültürlere kulak vermek yönünde yol
dostlarına fırsatlar sunarsa maksadım hasıl
olur. Ayrıca bu, yakın zaman önce yaşadığımız
orman yangınlarının izlerini silmek
ve zarar gören alanları yeniden yeşertmek
yönünde tavır alan, en çevreci kitabım
oldu. Son olarak şunu da eklemeliyim:
“Arabayla Anadolu”; edebiyattan, şiirden,
efsanelerden, masallardan ve yerel söylencelerden
fazlasıyla beslenen bir kitap.
Kitapta, çok sevdiğim şair Birhan Keskin ile
ortak memleketimiz olan Kırklareli üstüne
yaptığım edebî bir söyleşiye de yer verdim.
Buradan ona selam yollamış da olayım.
Kitapta yeni keşfettiğim bir şair daha var. O
da sürpriz olsun...
Pandemi koşullarında en güvenilir
yolculukların yolu, arabayla seyahatten
geçiyor. Peki incelikleri ve püf noktaları
nelerdir?
Her şeyden önce trafik kurallarına uygun,
güvenli sürüş çok önemli. Yola çıkmadan
önce aracınızın lastiklerini mutlaka kontrol
edin. Mevsim koşulları için ideal lastikler
kullanın. Diş derinliği dört mm’nin altında
olan lastiklerle yola çıkmayın. Aracınızın
periyodik bakımlarını aksatmayın, akünüzü
verimli kullanın. Özellikle yeni nesil araçların
elektronik aksamları, akü nedeniyle
devre dışı kalabilir ve sizi yolda bırakabilir.
Aracınızdaki stepne, kriko, reflektör ve çekme
halatını kontrol edin. Aracın muayenesi
ile zorunlu trafik sigortası tarihlerini güncel
tutun. Sorunsuz bir seyir için 2-3 saatte bir
en az yarım saatlik molalar verin. Mutlaka
emniyet kemerlerinizi bağlayın. Mümkünse
fosil yakıtlar yerine temiz enerji kaynaklarını
sarf eden araçlar tercih edin.
Anadolu’yu neden gezmeli?
Anadolu, muazzam ve keşfedilmeye değer
bir coğrafyaya sahip. Anadolu’da tanımaya
değer bir sürü insan, şaşırtıcı hayvanlar,
tatmaya değer yiyecekler, heyecan verici
meslekler ve muhteşem bir ahenk var. Trakya’dan
Anadolu’ya yol alarak çift kişilik sakin
koylara ve asırlık çınarların koyu gölgelerine
rastlayabilir, hamakta öğle şekerlemeleri yapabilir,
muhteşem gün batımları izleyebilir
ya da salaş kır lokantalarına uğrayabilirsiniz.
Peki, Anadolu’yu arabayla yola
çıkacaklar için tavsiyeleriniz neler?
Neden yola çıkmalı?
Anadolu, keşfedilmeye değer rotalarla dolu
olduğu için yola çıkmak gerekir. “Arabayla
Anadolu” kitabını yanınıza almanızı tavsiye
ederim. Bu yol kılavuzu ile Gelibolu tarihi
savaş alanlarından Kaz Dağı köylerine,
doğal şifa adreslerinden Ege sahillerine Türkiye’nin
batısını sindirerek keşfedebilirsiniz.
Sırada ne var peki Melih Bey?
Kaleminizden bir sonraki kitabınızda
nereleri okuyabileceğiz? Biraz ipucu
verebilir misiniz?
İklim krizi, küresel ısınma, karbon salınımı
gibi insanlığı tehdit eden sorunlara karşı
bilinçlendirmeyi ilke edinen, doğa ve kültür
odaklı “yeşil seyahat” kitapları yazmayı hedefliyorum.
Geldiğimiz noktada artık çevreci
olmamak gibi bir lüksümüz yok. Ormanlarımıza,
akarsularımıza, canlılar âlemine
ve ekolojik bütünlüğe sahip çıkmalıyız. Bu
noktada herkese görevler düşüyor. Gelecek
kitaplarımda Doğu ve Güneydoğu Anadolu
üzerine ağırlık vermeyi düşünüyorum.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
97
Ajanda
Yepyeni etkinliklerle
SONBAHARA MERHABA!
Sonbahar aylarının gelmesiyle sahne etkinliklerinin sayısı da artmaya başladı. Konserlere,
tiyatroya ve online turlara doyacağımız ekim, kasım ve aralık ayı etkinliklerini sizler için
derledik. İyi eğlenceler...
PINAR BALTACI
Ekim
AYTA SÖZERI
Okan Bayülgen’in İstanbul’a
kazandırdığı sıradışı gösteri
mekânı Dada Salon Kabarett,
28 Ekim Perşembe akşamı
Ayta Sözeri'yi ağırlıyor. Bu
keyifli buluşmaya yer ayırtmayı
unutmayın.
BRAD MEHLDAU TRIO
Yenilikçi, yaratıcı yorumları ve standart dışı kaynakları da içeren
repertuarıyla geniş bir hayran kitlesine sahip olan ve 60'lardan
bu yana caz dünyasına giren en yaratıcı piyanist olarak değerlendirilen
Brad Mehldau, çok uzun bir zaman sonra üçlüsüyle
birlikte 30 Ekim'de Cemal Reşit Rey sahnesine konuk oluyor.
TOLGA ÇEVIK – TOLGSHOW
"Arkadaşım" karakteri ile milyonları güldüren Tolga Çevik, sahnede
artık bir klasik hâline gelen doğaçlama oyununun Türkiye
Turnesi’yle izleyicinin karşısına çıkıyor. "Gizemli Yönetmen" Fırat
Parlak ve "Minik" lakaplı müzisyen Özer Atik’in de eşlik ettiği,
tamamı doğaçlama gösteri seyircisiyle buluşmak için yollara
düşen oyun, 31 Ekim tarihinde Zorlu PSM’de!
98 Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
Ajanda
Kasım
TARLA KUŞUYDU
JULIET
Dırdırcı bir Juliet ve
günden güne aşığına
ilgisi azalan bir Romeo...
Tarihin efsanevi âşıklarını
alışılmışın dışında bir
ilişkinin içinde izlemek için
“Tarla Kuşuydu Juliet”in 2
Kasım’daki buluşmasına
yer ayırtmayı unutmayın.
Aralık
EFES SANAL
ŞEHIR TURU
Bilimin ve felsefenin
doğduğu İyonya’nın
başkenti Efes Sanal Şehir
Turu, online platformda...
Sanat Tarihçisi,
Arkeolog Dr. Mehmet
Kürkçü’nün anlatımıyla
gerçekleşecek etkinlik,
1 Aralık Çarşamba günü
saat 20.00’de.
ANTIK ÇAĞ’DA ROMA’DA
GÜNLÜK YAŞAM
“Antik Çağ’da günlük yaşam nasıldı?”
diye kendinize hiç sorduğunuz oldu
mu? “Kütüphaneler nasıldı? Kent içi ve
kentler arası iletişim nasıl sağlanırdı?
Posta hizmetleri nasıldı? Eğlenceler ve
festivallerde nasıl kutlama yapılırdı?
Hangi bayramlar vardı” gibi çok sayıda
sorunun yanıtlarını, Arkeolog Dr.
Mehmet Kürkçü bu konferansta yanıtlıyor. Konferans, 2 Kasım Salı
günü saat 20.30’da online olarak gerçekleştirilecek.
LEVENT YÜKSEL
Levent Yüksel, Jolly
Joker Mersin sahnesinde
sevenleriyle buluşmaya
hazırlanıyor. 1 Aralık’ta
gerçekleşecek etkinlikte,
sanatçının geçmiş
şarkılarına eşlik ederek
nostaljik bir akşam geçirebilirsiniz.
HADISE
Sahne performansıyla
da fark yaratan pop şarkıcısı
Hadise, daha önce
kimsenin deneyimlemediği
bir konser tecrübesi
sunan “Fişekhane Deniz
Konserleri” kapsamında
20 Kasım Cumartesi
akşamı müzikseverlerle
buluşmaya hazırlanıyor.
Fişekhane’de deniz
manzarası eşliğinde gerçekleşecek
olan bu özel
konseri kaçırmayın.
MICHELLE GUREVICH
"China Woman" olarak da bilinen ve
geniş bir seyirci kitlesine sahip olan
Michelle Gurevich, üç şehirli mini bir
turne için Aralık’ta ülkemizde! Geçtiğimiz
yıl altıncı albümü Ecstasy in
the Shadow of Ecstasy'yi yayınlayan
Michelle Gurevich, büyülü yorumu
ve melankolik şarkılarıyla 9 Aralık
gecesi Ankara Milyon Performance
Hall'da, 10 Aralık'ta İzmir Hang Out'ta
ve 11 Aralık gecesi İstanbul Dorock XL
Venue'de sahne alacak.
NILGÜN BELGÜN ILE
AŞK VE KOMEDI
Nilgün Belgün’ün hayat
hikâyesinden ve anılarından
yola çıkarak sahnelediği
"Nilgün Belgün’le Aşk ve Komedi"
isimli müzikli danslı
gösterisi, 21 Kasım tarihinde
İstanbul Trump Sahne'de!
MFÖ
MFÖ rüzgârı, 18 Aralık tarihinde Eskişehir’den esecek. Performance
Hall Sahnesi’nde düzenlenecek konserde, erken bir yılbaşı
partisiyle 2022 yılına da merhaba diyebilirsiniz.
Ekim / Kasım / Aralık | 2021
October / November / December
99