04.11.2021 Views

TOURMAG / Sonbahar 2021

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ekim•Kasım•Aralık 2021 | Yıl: 7 Sayı: 28 | Fiyat: 20 TL

30 milyon yıllık hikâyeye

Kapadokya’da tanıklık edin!




39 Kalamış Marna Hotel & Restaurant & Bar

Where everythng about lfe untes

''

we support all art & artsts

39kalamsmarna

39kalams.com

Fenerbahçe Mah.Münr Nurettn Selçuk Cad. No:28-30Kalamış/Kadıköy, İstanbul, Turkey



İçindekiler

48

39 41

44

40 42

45

52

32 - 37

30 MILYON YILLIK HIKÂYEYE

KAPADOKYA’DA TANIKLIK EDİN!

39

DAHA IYI BIR GELECEK IÇIN BOLONYA’DAN

FRANSA’YA 5 GÜNDE YÜRÜDÜ

40

TÜRKIYE’NIN ILK VE TEK MÜZE VE

ÖREN YERI KITI TANITILDI

41

KATAR’IN SON 50 YILDA GEÇIRDIĞI

BÜYÜLEYICI DÖNÜŞÜM

32

42 - 43

MUHITTIN BÖCEK:

HALKIN YARARINA OLAN PROJELERIMIZI

HAYATA GEÇIRIYORUZ

44

TARIHI KASABA EL RETIRO,

KÖLELERIN ILK TOPLU KURTULUŞUNU

TEMSIL EDIYOR

45

İTALYAN ARKEOLOG “KALBIM” DEDIĞI

HIERAPOLIS'TEN KOPAMADI

48 - 50

DÜNYANIN EN BÜYÜK KITASININ BITTIĞI YER!

BABAKALE

52 - 53

ALAÇATI OTELLERINI YAŞADINIZ MI?

54 - 55

UNESCO MIRASLARININ IZINDE SEYŞELLER

58 -59

PANDEMI, BÜYÜK OTELLERIN ÖNEMINI

BIR KEZ DAHA HATIRLATTI

6 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


68

İçindekiler

54

84

88

58 64

94

64 - 67

ANADOLU’NUN BILGELIK ROTASI;

NUSAYBİN

68 - 69

BOSNA HERSEK'TE

PEK ÇOK DÖNEMIN IZLERINI TAŞIYAN

OSMANLI KALESİ OSTROZAC

82 - 83

SICILYA TURUNDA ADRES;

CATANIA, SYRACUSA, TAORMINA

82

86 - 87

‘ALTIN SARISI’ BIR HIKÂYE...

TROYA ZEYTİNYAĞI FESTİVALİ

88 - 89

TÜRKİYE DENİZ FENERLERİNİN KONUMLARI VE

TURİZME ETKİSİ

94

AZERBAYCAN'A ÖDÜL:

“EN İYI SINIR ÖTESI ŞARAP TURIZMI ÜRÜNÜ”

98 – 99

YEPYENI ETKINLIKLERE SONBAHARA

MERHABA...

98

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

7


Editör

Kapadokya’nın muhteşem coğrafyasında

yeni bir yıla girerken...

CANAN TOPRAKKAYA

tourmag@tourmag.com.tr

30 milyon yıllık bir hikâye... Kapadokya’nın

her zaman gözde destinasyon olmasına

şaşırmamalı... Ünlü gezgin Saffet

Emre Tonguç’un söylemiyle, “Doğanın

ateşle, suyla, rüzgârla ilmek ilmek işlendiği

muhteşem bir coğrafya...”

Ürgüp Belediye Başkanı Mehmet Aktürk’den

edindiğimiz bilgilere göre Kapadokya

bölgesini 150 ülkeden turist ziyaret

etmekte. Pandemi nedeniyle sayıları

azalsa da, Çinli turistler başı çekmekte...

Erciyes, Hasan ve Melendiz Dağları’ndaki

volkanik patlamalar neticesinde ortaya çıkan Kapadokya; yer altı şehirleri,

taş evleri, fresklerle donatılmış kiliseleri, seramik işçiliği, üzüm bağları,

balon turları, özgür atlarıyla adeta bir film platosu...

Dört mevsim ’En Güzel’ olmayı başaran sayılı coğraflardan aynı zamanda.

Yaz aylarında sabahın erken saatlerinde balonla bölgeyi en tepelerden

seyretmek ayrı güzel; kışın sıcak şarabınızla bir şömine karşısında sevdiklerinizle

sohbet ederken, bu filmatik kente aşina olmak ayrı güzel... Atlarla

uçsuz bucaksız vadilerde özgürlüğün tadına varmak ise belki de en güzel...

Kapalı yer fobiniz yoksa onlarca yer altı şehrinde kaybolmanın ayrıcalığında

bu kadim coğrafyayı kesinlikle gezmeli, görmeli, yaşamalısınız.

Saffet Emre Tonguç, kapak dosyamızda sizler için kaleme aldı ve şu mesajı

paylaştı: “Kar ve peri bacaları birlikteliği, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz

müthiş bir büyü sunar. Bence peri bacaları balerin kıyafetini

çıkarmadan Kapadokya’nın havasını soluyun.”

***

Sanki son yıllarda ‘daha hızlı’ akan zamanı durdurmak adına pandemi

devreye girmiş gibi... Bunu yavaşlatmanın en iyi yollarından birinin

seyahatlerden, okumaktan ve doğa ile iç içe olmaktan geçtiğine inanıyor

Melih Uslu. “Arabayla Anadolu” adında bir kitap çıkartarak, yol

dostlarına fırsatlar sunmak istiyor. İğneada’dan Pamukkale’ye

yerel kültürlere kulak vermek ister misiniz?

***

Bu sayımızda Dünya’nın farklı coğraflarında dolaşıp, tabiri caizse

ara sokaklarda kaybolmak istedik. Barış Kadıoğlu; Sicilya turunda

Catania, Syracusa ve Taormina duraklarını işaret ederken, bir

sonra ki durağının Malta olacağının sinyalini verdi. Cenay Toprakkaya;

El Retiro kasabasının misafirlerine sunduğu unutulmaz

anları paylaştı. Ayrıca, Bosna Hersek’te pek çok dönemin izlerini

taşıyan 2 bin yıllık tarihiyle Ostrozac Kalesi’nin birbirinden güzel

fotoğraflarında bizleri masalsı bir yolculuğa çıkardı.

Dünyanın en büyük kıtasının bittiği yer olan, Asya’nın batıdaki

sonu Babakale’yi damak tadı gibi kalemi de lezzetli Yiğit Uygun

gezdirdi. Kalesi de, evleri de, lezzetleri de bir başka olan

Babakale’yi ziyaret ederken, rengârenk evlerin kapılarındaki

uzun iplere dikkat!

***

Güzel haberimiz ise, 4 bin 250 yıllık altın gaga

ağızlı testinin Türkiye’ye iade edilmesi

oldu. Yasa dışı yollarla çıkarılan ve

Hatti Uygarlığı dönemine ait olduğu

belirlenen testi, Türkiye'ye getirilerek

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde

sergilenmeye başlandı.

Yeni bir senede, 2021’den daha

iyi koşullarda bir yeni yılın güzel

enerjisinde buluşmak üzere,

keyifli okumalar...

TOURMAG TURİZM DERGİSİ

Üç ayda bir yayınlanan yaygın süreli dergi

Haber, Aktüel, Turizm, Magazin

Yayıncı

Kadir Toprakkaya K-İletişim

Karanfil Sokak No: 27/13

Göztepe - Kadıköy İstanbul

0 532 266 82 43 / 0 532 470 73 05

tourmag@tourmag.com.tr

www.tourmag.com.tr

ftourmag.com.tr Ltourmagcomtr

itourmagturkey

ISSN: 2149-8768

Ekim-Kasım-Aralık 2021 // Sayı: 28

İmtiyaz Sahibi

Kadir Toprakkaya

Genel Yayın Yönetmeni

Canan Toprakkaya

Sorumlu Yazı İşleri

Müdürü

İrem Toprakkaya

Haber Müdürü

Cenay Toprakkaya

Reklam Müdürü

Pınar Korkut

0 553 302 21 97

reklam@tourmag.com.tr

Yayın Kurulu

Barbaros Kon

Delal Atamdede

Hüseyin Kurtoğulları

Nilgün Şirin

Sema Kutlu

Yonca Atamdede

Editörler

Pınar Baltacı

Nil Özer

Serap Gürses

Yiğit Uygun

Görsel Yönetmen

Kubilay Şenyiğit

Katkıda Bulunanlar

Barış Kadıoğlu

Melih Uslu

Oğulcan Tatar

Saffet Emre Tonguç

Serda Büyükkoyuncu

Yaprak Gürdal

Basım

Ege Reklam ve Basım

Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.

Sertifika No: 45604

Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.

No: 4/1 Ataşehir - İstanbul

Tel: (0216) 470 44 70

www.egebasim.com.tr

Basım Tarihi:

31 Ekim 2021

8 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Archaology

History being rewritten

at train station in Istanbul

CENAY TOPRAKKAYA

History is being rewritten with archaeological

excavations at Haydarpasa Train Station in

Istanbul’s Kadikoy district, which was known

as Chalcedon (the Land of the Blind) in ancient

times. The excavations, which have been

continuing for nearly three years, shed light

on the history of Kadikoy from the 5th century

BC to the early era of the Turkish Republic.

During the excavations carried out jointly by

the Ministry of Culture and Tourism and the

Ministry of Transport and Infrastructure on

300 decares of land just behind Haydarpasa

Train Station, remains from the Classical,

Hellenistic, Byzantine, Roman, Ottoman and

Republican periods were unearthed. Speaking

to TOURMAG Tourism Magazine, Rahmi Asal,

Director of the Istanbul Archaeological Museum,

said they meticulously carried out the

work in the area behind the train station with

a large team. “The area we work in is in the

Rahmi Asal

western port of Chalcedon, the ancient name

of today's Kadikoy. Of course, very important

remains and finds were unearthed. One of

them is a private residence with opus sectile

flooring. It's something we evaluate together

with its bath dated 5th century A.D”, he said.

INCREDIBLE FIGURE ESPECIALLY

FOR ISTANBUL

A 5th century church built in the name of

Saint Bassa was also discovered, signified

Asal, adding the skeletons of 28 people from

that era were also unearthed: “Approximately

12,000 gold, silver and bronze coins were

recovered, which is an incredible figure especially

for Istanbul. The most important one

is a coin that dates back to the 5th century

B.C., which is thought to be one of the first

coins of Kadikoy. The coin had been found

before in other places, but it is the first time

we’ve seen it in this area.”

ONE OF THE MOST SYMBOLIC WORKS

Asaltold that Haydarpasa Station is one

of the most symbolic works of art of the

city, and archaeologists, art historians and

citizens should prioritize protecting it: “The

station should continue to function. We

must integrate our archaeological remains

into it. This is how we can make the most

out of it.”

EXCAVATIONS CONTINUE WITH

15 TO 20 ARCHAEOLOGISTS

He said the excavations have reached a

certain stage, and now they need to start

working on the preservation of the remains

together with the excavations in the area.The

number of workers at the site decreased due

to the coronavirus pandemic, but has now

reached 400 people, explained Asal, adding

they continue to work with 15 to 20 archaeologists.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

9


Actual

Hungarian chef introduces

Turkish cuisine

to world

Thanks to its geography, Turkey enjoys a

rich culinary culture, says a Hungarian chef

who is introducing Turkish cuisine to the

world with food tours of Istanbul. Speaking

to TOURMAG Tourism Magazine during her

latest tour of Istanbul with a group of about

20 Hungarians, Agnes Toth told about her

admiration for Turkish cuisine and her love

of Istanbul, the historic Ottoman capital and

Turkey’s commercial capital.

Toth who has been a culture and tourism

ambassador between Turkey and Hungary

for 15 years, said: "By virtue of its geography,

Turkey has an incredibly rich culinary

culture." Telling how she first came to Turkey

as a tourist 15 years ago, Toth said: "I loved

Turkish culture and language, and I decided

to advance myself in these areas."

After honing Turkish recipes that she started

to learn while picking up the Turkish

tongue, with frequent visits to Istanbul,

Toth continues to get training from Turkish

chiefs on the local cuisine. Explaining that

she started to learn Turkish through private

lessons and worked as cultural coordinator

for three years after the Yunus Emre Institute

(YEE) opened a branch in Hungary’s

capital Budapest, Toth signified: "In this

process, I organized programs on Turkish

culture and cuisine. I’ve done a lot of work

both at the YEE and as a volunteer. After

leaving the YEE, I started to write a blog

about Turkish cuisine."

US TV show documents

Ottoman Jews across Turkey

A US television team is following the traces of

Jews who settled in Turkey at the invitation

of Sultan Bayezid II following the expulsion

of Jews from Spain. The team of the Jewish

Life Television (JLT) channel, invited by the

Turkish Culture and Tourism Ministry, is in

Turkey’s northwestern province of Edirne,

once the capital of the Ottoman Empire after

filming in Turkey’s largest city Istanbul.

Brad Pomerance, the host of Air Land & Sea,

a global travel series about Jewish communities,

said Turkey has always been the

center of the three great monotheistic faiths

– Judaism, Islam, and Christianity. Noting

that being in Edirne was really inspiring,

Pomerance said: “After here (historic Selimiye

Mosque), we are going to visit the Great

Synagogue of Edirne.”

“It just goes to show you how Turkey continues

to be a tolerant country that welcomes people

of all faiths, whether you're Muslim, whether

you're Christian, whether you're Jewish. Yes,

Turkey is 99% Muslim, but I have felt incredibly

welcomed as a Jewish American documenting

the story of Jews in Turkey from the Spanish

Inquisition in 1492 to the present”, he added.

10 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Actual

Turkish couple aspire to establish a

coffee museum

A Turkish couple’s coffee collection is known

to be one of the largest private collections

related to Ottoman and Turkish coffee culture

in the world, and Nihal and her husband

Murat Sungur Bursa now aspire to establish

a coffee museum.

of Humanity" list in 2013. Turkish coffee

combines steps and stages of serving and

brewing techniques with a rich communal

tradition, while the tradition itself is a symbol

of hospitality, friendship, refinement, and

entertainment, the Bursa couple said.

Turkish coffee, considered a part of the

Turkish cultural heritage, was placed in

UNESCO’s "Intangible Cultural Heritage

Their collection contains thousands of rare

items, displaying the refined coffee culture

that emerged in the Ottoman geography

and spread to other parts of the world. The

couple started their collection with three

exquisite porcelain coffee cups around three

decades ago. Their interest in coffee culture

has grown into a collection, built piece by

piece that they acquired during travels

worldwide, auctions, street bazaars, and

antique shops over the years.

The wide range of more than 5,000 items in

the collection covers traditional equipment

and vessels for preparing and serving coffee,

roasters, coolers, mortar and pestles, grinders,

boxes for storing, special coffee pots,

cups, and censers, as well as printed matter

and ephemera, the oldest pieces dating

back to the 17th century. All these equipment

and vessels show the ceremonial character

of Turkish coffee and its decorum.

Armenian church in Turkey holds

9 th holy mass since reopening

The Akdamar Church, a 1,100-year-old Armenian

church in Turkey's eastern Van province,

hosted its ninth special mass since reopening

in 2010 after a hiatus of 95 years. Due to

the ongoing pandemic, a limited number of

people were taken to the island in a boat to

attend the ceremony.

the ceremony in the church. The ceremony

was attended by 25 clergymen from the

patriarchate, who sang hymns and prayed

for health and peace.

Van Governor Mehmet Emin Bilmez and

other officials also attended the mass.

Speaking after the ceremony, Bilmez said

he hoped for the event to be held with the

participation of larger groups in an pandemic-free

environment next year. For his

part, Anusyan said they sent messages of

love across the world from Akdamar, which

he said is an island of love.

High Priest Tatul Anusyan, Secretary-General

of the Armenian Patriarchate of Turkey and

speaker of the Spiritual Committee, came to

the island along with his clergy to conduct

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

11


Photography

Istanbul Photo Awards increases

visibility and audience

Winning at the Istanbul Photo Awards contest gives photographers an opportunity to

publicize their work, thus increasing its visibility and audience, said photojournalist

Fabio Bucciarelli, this year’s first prize winner in the Story News category.

As the world struggled amid the difficulties

that the Covid-19 pandemic has brought

with itself, Anadolu Agency’s Istanbul Photo

Awards drew attention to what has been going

on throughout the globe with the power

of photos. Fabio Bucciarelli is among the

photojournalists who spoke to people from

all around the world about how the deadly

virus affected everyday life with the photos

he took in Italy in early 2020.

“I gained exclusive access to Red Cross

workers who were going from door to door

to check on those who were infected. It was

an intimate view of the devastating way

the coronavirus was tearing apart family

after family”, he said. Mentioning that he

visited hospitals full of Covid-19 patients, he

described his connection with the families

as “so intensive that, in the most tragic

cases, they allowed me to follow them to

cemeteries for the pared-down yet poignant

ceremonies that only the closest relatives

could attend.”

Stressing that he has always tried to draw

empathy to the people he photographed

while also caring for human rights, he told:

“My main focus has always been the interpretation

of this feeling and the creation of

a coherent iconography.” Talking about the

importance of independent, visual journalism,

he signified one would have never

known what is happening in Syria or Libya

had photographers not “documented the

war at their risk”.

He sees professional, independent journalism

as the key to fight ignorance, fake

news, and propaganda. “Winning an award

is always an important gratification and

recognition of the work done. But the main

objective remains the ultimate goal of the

journalistic work, which is to spread information

and knowledge by bringing the content

to public attention. Winning at the Istanbul

Photo Awards gives a further important diffusion

to the work done, increasing visibility

and audience”, said Bucciarelli.

"ALL I WANT IS TO REFLECT TRUTH"

Ugur Yildirim, a photojournalist at Turkey’s

Sabah newspaper, won second prize In the

Story News category for his work in Nagorno-Karabakh.

He visually recorded the

12 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Photography

Story News 3rd Prize - Chris McGrath - "Beirut Explosion"

conflict between Azerbaijan and Armenia

from the war zone. Sharing the story of his

winning photograph, Yildirim said even

though most people describe being in the

war zone as “madness,” his only desire was

to “reflect the truth” without a pre-shooting

plan or scenario.

“I wanted to show the destruction of this

war through civilian deaths. Photographing

the story of civilians left behind is more

valuable for me. In this series, I tried to capture

the traumas of people kilometers away

from war zones because of the devastating

effect of brutal deaths. I photographed the

people who faced the bitter reality of war at

an unexpected moment”, he told. Speaking

on the purpose of photojournalism, Yildirim

signified: “The responsibility of a news photographer

is to stay loyal to these real-life

scenes.”

“A photograph may not change the world,

but it can create awareness in the society

we live in. It can shape public opinion to a

better or to a worse point. It can mobilize

states, and the masses”, he added. Yildirim

said he has been following the Istanbul

Photo Awards contest from the very first

day and continued as follows: “With its jury

and award-winning photographs, it really

does have a special and a respectable place

among world-class competitions. Winning

an award at this competition was also an

important goal for me. I’m enjoying the pride

and happiness of winning an award from

this respectable competition.”

GLOBAL CONVERSATIONS THROUGH

FACTUAL, TRUTHFUL INFORMATION

In the same category, Getty Images photojournalist

Chris McGrath won the third prize

for his work on the massive Beirut Port explosion

in August 2020. “I was especially affected

by the story of the 10 firefighters from Platoon

5, who were the first responders on the scene

of a fire at the ports warehouse 12. All were

killed in the explosion”, he said.

He recalled his desire to follow their stories

as closely as possible, saying he mainly

focused on reflecting the huge community

funerals given to these men and women. “In

these times of fake news and social media,

it is more important to have photojournalists

and journalists reporting factual and

truthful information from events around the

world and distributing these works through

respected news organizations”, he explained.

Story News 1st Prize - Fabio Bucciarelli - "We Take the Dead from Morning till Night"

For McGrath, photojournalism has the power

to start global conversations around current

affairs to bring a change in people’s lives. "As

with any award, it is always a great honor

to have the images and the story recognized

in the industry and it allows the story to

continue to be viewed for years to come in

the awards archives", he concluded.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

13


Yat Turizmi

İzmir’in yeni cazibe noktası;

İZMİR MARİNA

MUZAFFER AYHAN KARA

Deniz ve liman kenti İzmir, Üçkuyular’daki İzmir

Marina ile yeni bir cazibe noktası kazandı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin TSKGV’den

kiraladığı, kentin içinde ama dışındaymış

hissini yaşatan butik marina hizmete girdi.

İlk etapta bağlama ve bakım-onarım yapılan

çekek yerlerinin elden geçirilmesiyle

yılbaşından itibaren teknelere ev sahipliği

yapmaya başlayan İzmir Marina; metro,

tramvay, sahilyolu, otoyol, iskele, aktarma

merkezi, ilçe terminaliyle aynı eksende ve

ulaşım açısından önemli bir düğüm noktası

üzerinde yer alıyor. 60 tekne kapasiteli bağlama

yeri, 20 teknelik kara sahası, bakım-onarım

olanakları, teknik ekibi ve yenilenen

hizmet altyapısı ile İzmir Marina, yoğun ilgi

ve talep görmeye başladı.

DENİZ SPORLARI EĞİTİMİ DE YAPILIYOR

Şimdiden bir cazibe merkezi olan İzmir

Marina, kente farklı bir hareket getirdi.

Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in

“İzmir’i daha çok ve esaslı şekilde denizle

buluşturma” bakış açısıyla kente kazandırılan

marina, 7’den 70’e İzmirlilerin adresi

olmayı başardı. Bünyesindeki Deniz Eğitim

Merkezi’nin havuzunda çocuklar, eğitimciler

nezaretinde yüzme dersleri alıp, yelken tesisinde

optimist, kano gibi deniz sporlarını

yapabiliyor.

NEFES’LER GÜNBATIMINDA BİR BAŞKA

Öte yandan, “Nefes” adıyla hizmet veren

lokanta, bar ve kafeterya ise İzmir Marina

içindeki farklı sosyalleşme alanlarını

oluşturuyor. Nefes Restoran’da yerel Ege

lezzetlerini tatmak mümkün... Soğuk sıkım

zeytinyağında portakallı şevketi bostan, süt

kaymaklı kabak çiçeği dolma, cevizli Girit

kabağı ezme, damak çatlatan lezzetler arssında.

İzmir’in kendi balıklarını da mekânda

taze taze tadabilirsiniz. Levrek ızgara, lagos

şiş, limon ve tereyağ sosunda lokum somon,

barbun ve çipura ızgara, önereceğim

lezzetler. Marina atmosferinde ve Körfez’deki

günbatımındaki lezzet şölenine tatlı bir

meltem ve imbat da martılar, mekelerle

birlikte size eşlik edebilir.

İZMİR’İN KENT İÇİNDEKİ TEK MARİNASI

Başkan Soyer, İzmir Marina’nın Körfez’deki

tek marina olması ve kent içinde yer alması

nedeniyle katma değeri yüksek yat turizmi

alanında kente önemli bir ivme kazandıracağını

ve yeni yat limanları için rol model

olacağını; Urla, Uzunada, Mordoğan, Foça

hattında gezinti tekneciliğinin de önemli

bir merkezi haline geleceğini belirtti. Keza,

Körfez’deki rüzgârdan yararlanmak isteyen

yelkencilerin ve farklı deniz sporlarının da

uğrak yeri olacak gibi gözüküyor. İzmir’de

pandemi sonrasında uluslararası yapılması

planlanan Körfez Deniz Festivali’nde de

önemli bir rol üstlenecek İzmir Marina,

dünyanın İzmir’i tanıması için de bir adres

olmaya aday.

14 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December



Marmara Bölgesi

Edirne’nin “altın üçgeni”

müzeleriyle daha da

değerlenecek

Osmanlı'nın eski payitahtlarından Edirne'de

“altın üçgen” olarak anılan bölge, müzelerle

kültürel anlamda da zenginleştiriliyor.

Osmanlı'ya başkentlik yapmanın bakiyesini

günümüze taşıyan Edirne, geçmişten kalan

ecdat yadigarı emanetlerini geleceğe aktaran

anıt kentlerin başında geliyor.

Kuşbakışı inşa edildikleri yerler bakımından

topluca bir üçgeni andıran üç selatin

caminin bulunduğu kent merkezindeki

alan, çokça ziyaretçi alması açısından “altın

üçgen” olarak adlandırılıyor. Selimiye,

Üç Şerefeli ve Eski Camiler, birbirlerine

yakınlıkları ve özellikleriyle ziyaretçileri

kendisine çekiyor. Mimar Sinan'ın sanatının

zirvesi Selimiye Camisi ile Osmanlı

mimarisinde ilklerin denendiği Üç Şerefeli

Cami ve hat yazılarıyla ilgi çeken Eski

Cami, inanç turizmi açısından büyük

önem taşıyor.

HEM İNANÇ HEM KÜLTÜR TURİZMİNİN

ÇEKİM ALANI OLACAK

İnanç turizminin önemli mabetlerini barındıran

bölge, kültürel turizm açısından da

geliştirilmeye devam ediliyor. Edirne Valisi

Ekrem Canalp'in talimatıyla “altın üçgen”

bölgesinde Fatih Sultan Mehmet'in eğitim

gördüğü Saatli Medrese, Fatih Müzesi olarak

düzenlenerek mayıs ayında açıldı. Yine

Saatli Medrese yanındaki Peykler Medresesi'nin

de müzeye dönüştürme çalışmaları

sürüyor. Restorasyonu süren medrese,

Sinan Eserleri Müzesi olarak bu yıl açılacak.

Aşağıpınar'daki 8 bin yıllık köy yaşamı

açık hava müzesinde tanıtılacak

Kırklareli'nde Aşağıpınar arkeolojik kazılarında

elde edilen bulgular, ören yerindeki

“zaman tüneli” ile açık hava müzesinde

gelecek kuşaklara aktarılacak. Asilbeyli

köyü yolunda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya

Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet

Özdoğan başkanlığında 1993 yılında

başlatılan çalışmalar bu yıl sona erdi.

Çalışmalarda, Anadolu'dan Trakya'ya tarım

ve köy yaşantısını getiren, bölgenin en eski

çiftçi toplumlarının izleri ortaya çıkarıldı.

Kazılarda elde edilen bulguların tanıtımı

ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla

Kırklareli Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl

Özel İdaresi ve IPA - Sınır Ötesi işbirliği programından

sağlanan 2 milyon 600 bin liralık

bütçe ile “Açık Hava Müzesi ve Ziyaretçi

Karşılama Merkezi” projesi çalışmaları başlatıldı.

Proje kapsamında bölgede ziyaretçi

karşılama merkezi ile ahşaptan “zaman

tüneli” hazırlandı. Kaba inşaat çalışması

tamamlanan zaman tünelinde, kazılarda

elde edilen bulgular sergilenecek. Açık

hava müzesine ise bölgede köy yaşamını

anlatan insan, hayvan, araç ve gereçlerden

oluşan maketler yerleştirildi. Bölgede aynı

zamanda iki samanlıkta da köy yaşamı tanıtılıyor.

Projenin 2023 yılında tamamlanması

hedefleniyor.

16 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Marmara Bölgesi

Gölyazı’daki antik

kentin mezar yapıları

turizme açılıyor

Avrupa'nın en güzel kasabaları arasında

gösterilen ve “Küçük Venedik” olarak nitelendirilen

Bursa'nın Nilüfer ilçesindeki

turistik Gölyazı Mahallesi'nde, Apollonia

ad Rhyndacum Antik Kenti'nin nekropolü

(mezarlık) ziyarete açılacak. Kültür ve

Turizm Bakanlığı’nın izniyle, Bursa Müze

Müdürlüğü’nün başkanlığında, Nilüfer

Belediyesi’nin sponsorluğunda ve Bursa

Uludağ Üniversitesi’nin (BUÜ) bilimsel

danışmanlığında tamamlanan nekropol

kazısının ardından alanda restorasyon

çalışmaları yapıldı.

Helenistik dönemden Bizans devrine kadar

uzun bir süre kullanılan, kentin hemen

dışında yer alan nekropolde farklı mezar

çeşitleri, iskelet örnekleri görülebiliyor.

Kazının bilimsel danışmanı BUÜ Fen Edebiyat

Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim

Üyesi Prof. Dr. Derya Şahin, nekropolün

antik kentin surlarının başladığı, taş kapı

olarak adlandırılan ana girişin dışında yer

aldığını söyleyerek; “Mezarların bir kısmı

daha önce sıklıkla definecilerin tahribatına

maruz kalmıştı. O yüzden burada 2

yıllık süreçte hızlı bir şekilde kazılar yapıldı

ve 28 mezar açıldı” diye konuştu.

Çanakkale'nin yeni turizm destinasyonu;

Gelibolu Tarihi Sualtı Parkı

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı

Nadir Alpaslan, Çanakkale'de yeni bir

destinasyonun turizme kazandırıldığını

söyledi. Alpaslan, Çanakkale'de Tarihi Gelibolu

Yarımadası'nda yer alan Seddülbahir

köyü açıklarında oluşturulan “Gelibolu

Tarihi Sualtı Parkı” açılış törenine katıldı.

Seddülbahir Kalesi'nde düzenlenen

törende konuşan Nadir Alpaslan, şunları

ifade etti:

Antik Kerpe Limanı’nda

çalışmalar başladı

Kocaeli'nin Kandıra ilçesinde Karadeniz

kıyısında bulunan Antik Kerpe Limanı’nın

gün yüzüne çıkarılması için su altı kazı ve

araştırma çalışmaları başladı. İl Kültür ve

Turizm Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada,

çalışmaların müdürlük başkanlığında

yürütüldüğü belirtildi. Kerpe'de

yapılan su altı kazısının Karadeniz kıyılarında

yapılan ilk su altı kazısı olması açısından

önem taşıdığı vurgulanarak, kazı

başkanlığını Kocaeli Müze Müdürü Serkan

Gedük'ün üstlendiği, dalış programının

ise uzman ekipler tarafından gerçekleştirildiği

kaydedildi.

“Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yeni bir

ürünü ortaya koyup, Su Altı Dalış Merkezi’ni

açmış oluyoruz. Çanakkale tarih açısından,

kültür açısından, dalış turizmi açısından

ciddi bir potansiyele sahip. Kış turizmi

açısından da önemli ürünleri barındırıyor.

Çanakkale'de kayak turizmi dışında turizm

adına, tarih adına ne istersek var. Yeter ki

biz bunu çok güzel bir ürün hâline getirelim

vedünyaya tanıtımını yapalım.”

Çalışmalara Kocaeli Büyükşehir Belediyesi,

Kandıra Belediyesi, Düzce Üniversitesi Sualtı

Uygulama ve Araştırma Merkezi, Watsan

Elektrik ve Kerpe Deniz Yıldızları Dalış Okulu'nun

da destek verdiği aktarılan açıklamada;

“Kazı sonrası bölgede bulunan su altı kültür

varlıkları tespit edilecek. Öte yandan,antik

dönemden Osmanlı dönemine kadar deniz

ticaret rotasının ve özellikle bu ticarete dair

yoğun izler taşıyan bölgelerin tespitinin yapılması,

bu tespitlerle bölgedeki alternatif turizm

faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi ve turizm

potansiyelinin artırılması projenin en önemli

hedeflerinden” ifadelerine yer verildi.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

17


Ege Bölgesi

Kuşadası dalış turizminde

yeniden hareketlendi

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndeki

Güvercinada Kalesi, Dilek Yarımadası Büyük

Menderes Deltası Milli Parkı ve mavi bayraklı

plajlarıyla her yıl çok sayıda yerli ve yabancı

misafire ev sahipliği yapan Kuşadası, dalış

turizmiyle de adından söz ettiriyor. Geçen

yıl tüm dünyada etkili olan Covid-19 salgını

dolayısıyla neredeyse durma noktasına

gelen su altı turizmi, aşılamanın artması ve

güvenli turizmin tercih edilmesiyle 2021'de

yeniden hareketlendi.

İlçeye gelen turistler, Aydın Büyükşehir

Belediyesince 2016'da batırılan ve dünyanın

en büyük batık uçağı olarak bilinen Airbus

A300 kargo uçağını görme imkânı buluyor.

Su altında uçağın dışında mağara ve kayalıklar

arasındaki orfoz, lahos, aslan balığı

ve dikenli kestaneler görülebiliyor. Yaklaşık

20 yıldır dalış eğitmenliği yapan Tağmaç

Saraçoğlu, dergimize yaptığı açıklamada

bölgeye özellikle yabancı dalgıçların çok

geldiğini söyleyerek; “Turizmden ekmek

kazanan birçok insan var. Dalış sektörü de

bunlardan birisi. Geçen seneye göre ciddi

bir artış var. Turist portföyünde de ciddi

değişiklikler oldu. Özellikle Azerbaycan'dan

çok fazla kişi geldi. Dalış eğitimi alıp, su

altının güzelliklerini gördüler. Yine gurbetçi

sayısında ciddi artış oldu. Ukrayna ve Rusya

da bu sene fazlaydı. İngiltere'den de yeni

yeni dönüşler bekliyoruz” dedi.

Yedigöller

turizme

kazandırılacak

Kütahya'da 42 bitki, 30'u aşkın hayvan

türünü barındıran Yedigöller havzasının

turizme kazandırılması için ıslah çalışmaları

yürütülüyor. Akkent Mahallesi

yakınındaki alanda, 1960'lı yıllarda

tuğla ve kiremit fabrikaları için toprak

çıkarıldıktan sonra açılan çukurlarda

su toplanmasıyla kendiliğinden oluşan

göletler bulunuyor. Bölgenin, Kütahya

Belediyesi tarafından hayata geçirilecek

projelerle sosyal ve kültürel alan olması

amaçlanıyor.

Phoneix Antik Kenti

gün yüzüne çıkarılacak

Muğla'nın Marmaris ilçesindeki Phoenix Antik

Kenti'nde başlatılan yeni nesil arkeolojik

yüzey araştırmasının ilk yılı tamamlandı.

Marmaris Ticaret Odası sponsorluğunda,

Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle Taşlıca

Mahallesi'ndeki antik kentte kazı çalışmalarının

başlaması için Pennsylvania Üniversitesi

Öğretim Üyesi Dr. Asil Yaman'ın başkanlığında

eylül ve ekim aylarında yürütülen araştırmalar

gelecek yıl da devam edecek.

Dr. Asil Yaman, konuyla ilgili yaptığı açıkla-

mada Phoenix'teki arkeolojik çalışmaların ilk

yılında kentin akropolü olan Hisartepe, Nekropol

ve kutsal alanlarına odaklanıldığını söyledi.

Kentin üç boyutlu haritaları çıkarılarak,

mimari belgeleme çalışmalarının tamamlandığını

anlatan Yaman; “Kentin Athena, Zeus ve

Dionysos gibi daha önceden yeri bilinmeyen

kutsal alanlarının tespiti kolaylaştı. Phoenix'te

sürdürülen yüzey araştırmaları süresince

yalnızca antik dönem kültür varlıklarına değil,

aynı zamanda bölgenin Orta Çağ ve Osmanlı

dönemine de odaklandık” dedi.

Kütahya Belediye Başkanı Alim Işık,

konu ile ilgili yaptığı açıklamada Yedigöller

bölgesinin Kütahya'nın önemli

su havzalarından olduğunu, geçmiş

yıllarda burada oluşan kirliliğin ortadan

kaldırılması için çalışmalara başlandığını

söyledi. Bölgeyi doğal yapısını

bozmadan insanların faydalanabileceği

bir alan hâline dönüştürmek için

proje hazırladıklarını belirten Işık, şöyle

konuştu: “Burada sportif olta balıkçılığı,

kuş köyü ve çocuk köyü projelerimizin

de içinde bulunduğu büyük bir projeyi

uygulayacağız. Şu anda projeyle ilgili

yasal prosedürler tamamlandı. İki etap

halinde düşündüğümüz projenin birinci

etabı yaklaşık 200, ikinci etabı ise 150

dönüm olmak üzere toplam 350 dekarı

kapsıyor. Burayı şehrimize kazandırmak

istiyoruz.”

18 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Ege Bölgesi

Afyonkarahisar turist hedefinde

çıtayı yükseltti

ları ve vatandaşların el ele

vererek termal turizmi çeşitlendirmek

için uğraştıklarını

belirten Çiçek; “Afyonkarahisar

binlerce yıllık tarihe sahip

bir bölge. Friglerin, daha

öncesinde Hititlerin, Romalılar

ve Selçuklu İmparatorluğu’nun

eserlerinin, Türklerin eserlerinin olduğu inanılmaz

bir coğrafyadayız. Özellikle Frig eserleri noktasında belki de

Türkiye'deki en zengin vilayetiz” dedi.

Türkiye'nin en önemli termal turizm merkezlerinden Afyonkarahisar,

3 bin yıllık Frig Vadisi ile kültür turizminde de

adını duyurmaya çalışıyor. İhsaniye ilçesindeki 3 bin yıllık

geçmişe sahip vadi; uzantılarının bulunduğu Ayazini Köyü,

Göynüş Vadisi ve Emre Gölü etrafındaki tarihi kaya yerleşimleri,

oyma kaya mezarlar ve peribacalarının bulunduğu

mekânlar ile ilgi görüyor.

Son yıllarda farklı ülkelerden turistlerin yoğun olarak

ziyaret ettiği Frig Vadisi, kültür turizminde Türkiye'nin öne

çıkan yerleri arasına girmeye başladı. Vali Gökmen Çiçek,

Afyonkarahisar'ın uzun yıllardır termal turizmin merkezi

olduğunu ifade etti. Valilik, belediye, sivil toplum kuruluş-

HEDEF 4 MİLYON TURİST!

Misafirlerin hem termal turizmde 32 bin yatak kapasitesinden

yararlanmaları hem de ilin tarihi, kültürel değerlerini

görmeleri için büyük bir çalışma başlattıklarını aktaran

Çiçek, şöyle konuştu: “Frigya bölgesinde 50 milyon liraya

yakın yatırım yaptık. Bu yatırımlar sonucunda balon

uçuşlarını başlattık. Bizim bir hayalimiz vardı; gökyüzünde

balonlar olacaktı, gölün üzerinde tekneler, etrafta atlı safari

yapılacaktı. Çok şükür bu hayali gerçekleştirdik. Dünyada

göl üzerinde balonla uçuş yapılan birinci veya ikinci

bölgeyiz. Bu manada da ile çok büyük katkı sağladık. Bu yıl

2 milyona yakın yerli ve yabancı turist ile gurbette yaşayan

Afyonkarahisarlılar kentimizin turistik mekânlarını gezdi.

Önümüzdeki yıl hedefimiz 4 milyon. Bu, ulaşılamayacak bir

hedef değil.”

Denizli’de tarihi yapılar hayat buluyor

Yıkılmak üzereyken şehrin değerleri arasına

yeniden kazandırdığı tarihi yapıları her geçen

gün artıran Denizli Büyükşehir Belediyesi,

kent merkezinin yanında ilçelerdeki tarihi

yapıları da kurtarıyor. Bugüne dek Külahçıoğlu

Un Fabrikası, Merzeci Un Değirmeni,

İbrahim Çallı Evi, Denizli Evi, Çivril Mavi Ev,

Bereketler Su Sarnıcı, Yediler Türbesi, Baklan

Hüsamettin Gazi Türbesi, Üzüm Dedesi

Türbesi, Tavas Alaman Sarnıcı, Mehmet

Gazi Türbesi, Şirvani Türbesi gibi Denizli’nin

yıkılmaya yüz tutmuş çok sayıda tarihi

binasını kamulaştırıp, restore ederek kente

kazandıran Denizli Büyükşehir Belediyesi,

son olarak Güney ilçesindeki Cumhuriyet

Meydanı’nda bulunan, 1936 yılında yapılan

Güney Eski Hükümet Konağı’nı restore edip,

tarihi yapıyı yok olmaktan kurtardı.

Cumhuriyet dönemi hükümet konaklarının

önemli örneklerinden olan yapı, 1934

sonrası yaygınlaşan hükümet konaklarında

görülen plan, cephe, süsleme ve sosyolojik

benliğe sahip özgün mimarlık örnekleri

arasında yer alıyor. Orijinalliğini günümüze

kadar büyük oranda korumuş olan Güney

Hükümet Konağı’nın restorasyonu, sanat

tarihi açısından da önem taşıyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

19


Akdeniz Bölgesi

Soli Pompeiopolis Antik Kenti,

arkeoparka dönüştürülecek

Neolitik dönemden itibaren birçok uygarlığa ev sahipliği

yapan ve 23. dönem kazı çalışmalarında Helenistik dönemin

ünlü gök bilimcisi ve şairi Aratos'un anıt mezarının

ortaya çıkarıldığı Mersin'deki Soli Pompeiopolis Antik

Kenti'nin, arkeopark olarak açık hava müzesine dönüştürülmesi

hedefleniyor.

M.S. 2. ve 3. yüzyılların önemli limanlarından biri olan,

binlerce yıllık sütunları günümüze kadar korunan Mezitli

ilçesindeki antik kentte yürütülen 23. dönem kazı çalışmaları

sona erdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde,

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Müzecilik

Bölümü Başkanı Prof. Dr. Remzi Yağcı başkanlığındaki 12

kişilik ekip tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmalarında,

Helenistik dönemin ünlü gök bilimcisi ve şairi Aratos'un

anıt mezarı gün yüzüne çıkarıldı. Höyüğündeki tabakalarda

15. yüzyıla kadar izlere rastlanan antik kentte gelecek yıl

liman, sütunlu cadde, höyük ve hamam yapısı üzerinde

çalışma yürütülecek. Ekip sayısı artırılarak kapsamlı araştırma

yapılacak antin kentin, arkeopark olarak açık hava

müzesine dönüştürülmesi hedefleniyor.

Yayladağı turistlerin uğrak yeri oldu

Hatay’ın Yayladağı ilçesi, turizm yatırımlarıyla

yurt içi ve yurt dışından ziyaretçilerin

ilgisini çekiyor. Yayladağı Belediyesince tarihi

yerlerin restorasyonunun yanı sıra son aylarda

ilçede zipline, macera parkı, tırmanma

duvarı, restoran, çadır kamp alanı, tandır,

paintball sahası, mini gölet ve piknik alanı

hizmete açıldı. Yatırımlarla bölge, en gözde

doğa turizmi alanlarından biri hâline geldi.

Yayladağı Belediye Başkanı Mehmet Yalçın,

konu ile ilgili yaptığı açıklamada ilçede son

5 ayda yaklaşık 20 bin yerli ve yabancı turisti

ağırladıklarını söyledi. Yayladağı'nı ilklerle

ve yeniliklerle buluşturmaya devam edeceklerini

belirten Yalçın, şunları ifade etti:

“Hedefimiz burayı daha fazla güzelleştirerek

yeni alanlar açmak; ilçede ağaç evler, günübirlik

konaklama tesisleri, çadır ve kamp

alanları oluşturmak. Gelecek yıl içinde

bunları yapmayı başarırsak, tahmini olarak

100 bin turisti ilçemizde ağırlayacağız. Yayla

ve deniz turizmine has projelerimizde var.

Gözlüce-Fenk bölgesinde dalış akademisi

ve dalış merkezi projemiz Hatay'ı, Yayladağı’nı

ve Türkiye'yi tanıtmak için çok önemli

bir proje. Burası arkeoloji, tarih ve dalış

meraklılarını bu bölgeye çekebileceğimiz

bir alan olacak. Yayladağı, deniz turizmi

noktasında gerçek manada iddialı bir yer

olacak. Dünya’nın her yerinden turist ağırlayacağımızı

düşünüyoruz. Yayladağı, Doğu

Akdeniz’in cazibe merkezi hâline gelecek.”

20 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Akdeniz Bölgesi

“Aşkların ve

imparatorların şehri”

Sagalassos'ta

hareketlilik artıyor

Burdur'un Ağlasun ilçesinde “aşkların

ve imparatorların şehri” olarak bilinen

Sagalassos Antik Kenti'ni 10 yılda yaklaşık

400 bin kişi ziyaret etti. Akdağ'ın

eteklerine kurulu Sagalassos’a gelen

yerli ve yabancı turist sayısı, her geçen

yıl artıyor.

Antoninler Çeşmesi ile Roma döneminin

ihtişamlı ve nitelikli yapılarını

barındıran, özellikle 2017'den itibaren

ziyaretçi sayısında artış görülen antik

kenti, yeni tip koronavirüs salgını nedeniyle

ziyaretçi sayısının düştüğü 2020'de

42 bin 285 kişi gezdi. Normalleşme döneminin

ardından 2021'de ziyaretçileri

artan Sagalassos’u, bu yılın ocak-eylül

döneminde ise 54 bin 770 kişi ziyaret

etti. Psidya bölgesinin dini başkenti

niteliğini taşıyan, önceki dönem kazılarda

Roma imparatorları Hadrian ve

Marcus Aurelius ile bir imparatoriçenin

büyük heykellerinin çıktığı antik kent,

bu yönüyle “imparatorlar şehri” olarak

anılıyor.

“Su altının ormanları”

haritalandırılacak

Adana'nın Karataş ilçesi açıklarında, ekolojik

dengeyi koruyan ve “su altının ormanları”

olarak bilinen deniz çayırlarının haritasının

çıkarılmasına yönelik proje yürütülüyor.

Karataş Belediyesi’nin Akdeniz'in mavi

sularındaki deniz çayırları ve biyoçeşitliliğe

yönelik projesi kapsamında Dokuz Eylül

Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi

Enstitüsü ile Akdeniz Koruma Derneği yetkililerinden

oluşan 8 kişilik dalgıç ekip, ilçede

dalışlara başladı.

Kuyucak’ta hedef

lavanta vadisi oluşturmak

Proje kapsamında bölgede bir süre dalış

yapacak ekiplerin sunacağı raporla, Karataş

ilçesi açıklarındaki deniz çayırlarının haritası

oluşturulacak. Balıkların su altındaki yaşamı,

biyoçeşitlilik ve sudaki oksijen seviyesi

için önemli olan deniz çayırları, haritalarının

çıkarılmasıyla koruma altına alınacak. Haritanın

elde edilmesiyle bölgedeki balıkçıların

uyarılması ve deniz trafiğinin bu civarlarda

en aza indirilmesi için bilgilendirmeler

yapılacak.

Isparta'nın Keçiborlu ilçesindeki “lavanta

kokulu köy” olarak anılan Kuyucak köyünün,

Tarım ve Orman Bakanlığınca oluşturulacak

lavanta vadisiyle daha fazla turist

çekmesi hedefleniyor. Yeni tip koronavirüs

salgınından önce turistlerin uğrak yeri olan

Kuyucak'ın mor tarlaları, yeni normalleşme

dönemiyle hareketlendi.

Orman Genel Müdürlüğünce bölge halkına

ekonomik gelir getirici tür olan lavanta

bitkisinin alanının artırılması çalışması

kapsamında, 2021'in sonbaharında artan

talep üzerine 1 milyon 200 bin lavanta

fidesi toprakla buluşturulacak. Ülke ekonomisine

katkı sağlamak için uygun çorak

arazileri lavantayla güzelleştiren Isparta

Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, bir de

görselliği yüksek lavanta vadisi oluşturmak

için çalışma yürütüyor. Projeyle bölgenin

turizmden daha fazla gelir elde etmesini

amaçlanıyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

21


Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Diyarbakır'ın tarihi surları

5 milyon turist hedefliyor

Diyarbakır'da birçok medeniyete ev sahipliği

yapan tarihi Sur ilçesinde yaklaşık 5 bin

200 metrelik Diyarbakır surlarının restorasyonu

için geçen yıl başlatılan çalışmalar sürdürülüyor.

UNESCO tarafından 2015 yılında

Dünya Mirası Listesi'ne alınan Diyarbakır

surlarındaki anıtsal burçlar, 5 milyon turist

hedefiyle ihtişamlı hâle getiriliyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince yapılan

ihaleyle çalışmalarına başlanan surlardaki

en görkemli, nitelikli, anıtsal burçlar olan

Eski Kahta Kalesi'nde

kazı çalışmaları başladı

ve üzerinde kitabe, hayvan motifleri, kesme

taş silmesi bulunan Evli Beden, Yedikardeş,

Selçuklu ve Nur da dahil 25 burçta restorasyon

çalışması devam ediyor. Molozlardan

temizlendikten sonra yapılan restorasyon ve

ışıklandırmayla burçların eski hâlinden eser

kalmadı. Restorasyonu bitme aşamasına

gelen ve ışıklandırılan bazı burçlar, yakın

zamanda ziyarete açılacak. Toplam

98 burçtan 73'ünün ise projeleri hazırlandı

ve restorasyon yapılması için ihaleye hazır

hâle getirildi.

Karacadağ

Jeoparkı

da UNESCO

yolunda!

Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa sınırında

yer alan Karacadağ'ın jeopark olabilmesi

için UNESCO'ya başvuruldu. GAP

Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Dicle,

İpekyolu ve Karacadağ Kalkınma Ajanslarının

işbirliğiyle Adıyaman, Batman,

Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt,

Şanlıurfa ve Şırnak'ın zengin kültürel mirasının

turizme kazandırılması, bölgesel

kalkınmanın sağlanması amacıyla başlatılan

GAP Bölgesi Turizm Odaklı Tanıtım

ve Markalaşma Projesi kapsamında bölgenin

turizm değerleri, "Mezopotamya"

markasıyla global bir kimlik kazanıyor.

Adıyaman'da 2009 yılında restorasyon ve

restitüsyon projeleri onaylanan ve geçmişi

2 bin yıla dayanan Eski Kahta Kalesi'nde

tamamlanan üçüncü etabın ardından, dördüncü

etap kazı çalışmaları başladı. Müze

Müdürü Mehmet Alkan, konu ile ilgili yaptığı

açıklamada kalenin savunma alanı olarak

kullanılan güney kısmında kazı çalışmalarını

gerçekleştirdiklerini söyledi.

Kalenin sarp kayalıklar üzerine kurulduğunu

belirten Alkan; "Burada Urartular, Kommagene,

Roma ve Memlükler dönemindeki ya-

pıları görmekteyiz. Bu dönem kazılarımızda

savunma alanları ve çarşı denilen yerlerde

çalışacağız. Ortaya çıkaracağımız yapılarla

önümüzdeki süreçte canlandırmalar yapmayı

planlıyoruz" ifadelerini kullandı.

İl bazlı destinasyon tanıtımı yerine

bölge bazlı tanıtım için Karacadağ ve

Dicle Kalkınma Ajansları koordinasyonunda

sektör temsilcileri ve konunun

uzmanlarının görüş ve önerileri alınarak

tamamlanan "Mezopotamya'nın

Altın Üçgeni Yol Haritası" çalışması

çerçevesinde, Karacadağ'ın uygun noktalarının

jeopark statüsüne alınması

için harekete geçildi. UNESCO Türkiye

Milli Komitesi'ne yapılan başvuru

uygun görülerek, bu konudaki "iyi niyet

beyanı" Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla

UNESCO Sekretaryası'na iletildi.

22 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Güneydoğu Anadolu Bölgesi

“Midyat Telkarisi”

coğrafi işaret

belgesiyle tescillendi

Mardin’in Midyat Kaymakamlığı’nın girişimleri

sonucu “Midyat Telkarisi”, coğrafi işaret

belgesiyle tescillendi. Midyat Kaymakamlığı’nın

sosyal medya hesabından yapılan

açıklamada; Midyat Belediyesi, Milli Eğitim

Müdürlüğü, Midyat Esnaf ve Sanatkâr Odası

ve Midyat Meslek Yüksekokulu’nun destekleriyle

başvurusu yapılan, ince gümüş tel

işleme sanatı olan Midyat Telkari’sinin Türk

Patent ve Marka Kurumunca coğrafi işaret

belgesiyle tescillendiği belirtildi.

Telkari ustaları, Midyat Telkarisi’nin coğrafi

işaret belgesiyle tescillenmesini sevinçle

karşıladı. Telkari ustası Semir Sümer, konu

ile ilgili yaptığı açıklamada Midyat’ta yıllardır

telkari el sanatını icra ettiğini, bu sanatın

coğrafi işaret belgesiyle tescillenmesinden

dolayı büyük sevinç duyduğunu belirtti.

Tescil aşamasında emeği geçenlere teşekkürlerini

ifade eden Sümer; “Kürt, Arap ve

diğer kardeşlerimizin iştigal ettiği bu sanatın

tescillenmiş olması bizi sevindirdi” dedi.

için Midyat telkari ustalarının gerçekten

düğün dernek yapmaları gerekiyor dersek

yeridir. Yürütülen bu çalışma neticesinde telkari

sanatının Midyat’a ait olduğu kanıtlandı.

Bizim için çok önemli ve sevindirici bir süreç

oldu. Bundan sonra artık telkariye bakıldığında

insanlar bunun Midyat’ta yapıldığını

görecekler. Bu resmi olarak kanıtlandı.”

Semir Sümer

“TELKARİ SANATININ MİDYAT’A AİT

OLDUĞU KANITLANDI”

Artuklu Üniversitesi Midyat Meslek Yüksekokulu’nda

telkari gümüş işleme ustası olan

Murat Aslan ise 36 yıldır kentte telkari ustalığı

yaptığını dile getirdi. Üniversite bünyesinde

2014’de Kuyumculuk ve Takı Tasarım

Bölümü’nün açılmasıyla burada telkari ustası

olarak uygulama derslerine girdiğini anlatan

Aslan, şöyle konuştu: “Telkari tescillendiği

Murat Aslan

Dülük Antik Kenti

farklı dinlerin tarihine ışık tutacak

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Almanya

Münster Üniversitesi işbirliğinde Gaziantep'in

Merkez Şehitkamil ilçesi Dülük

Mahallesi yakınlarındaki antik kentte yürütülen

kazı çalışmalarının bu yılki bölümü

tamamlandı. Dünyanın en eski 25 yerleşim

yerinden biri olarak gösterilen Dülük Antik

Kenti'ndeki kazı çalışmalarında gün yüzüne

çıkarılan eserlerin, dinler tarihine ışık

tutması bekleniyor.

Kazı Başkanı Almanya Münster Üniversitesi

Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engelbert Winter,

konu ile ilgili yaptığı açıklamada binlerce

yıllık tarihe sahip olan bölgede M.S. 10-11.

yüzyıla kadar hayatın devam ettiğini, bölgenin

Roma İmparatorluğu döneminde de

eyalet olduğunu anlattı. Kazı çalışmalarını

2015'ten bu yana titizlikle sürdürdüklerini,

bir hamam yapısını açığa çıkarmaya başladıklarını

belirten Prof. Dr. Engelbert Winter;

arşiv binası bulduklarını, 4 bin 500 yıllık bir

mührü de gün ışığına çıkardıklarını, erken

dönemde Hıristiyanlık için yapılmış bir kilisenin

varlığını tespit ettiklerini söyledi.

BİNLERCE YILLIK DİNİ MERKEZ

Winter, antik kentin binlerce yıl farklı dinlere

ev sahipliği yaptığını aktararak; "Gaziantep'teki

Dülük'ün bize gösterdiği, burası binlerce

yıllık dini merkez. Teşhup, Hıristiyanlık,

İslamiyet, bütün dinler burada vardı ve art

arda geliyor. Bu da burasının bir dini merkez

olduğunu gösteriyor. Dini tarihimizin nasıl

bir akışa sahip olduğunu görmekteyiz ve

bütün bu dönemlerin art arda geldiğini, üst

üste bindiğini biliyoruz ki bunu arkeolojik

veriler de ispatlamakta" dedi.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

23


Doğu Anadolu Bölgesi

Van Gölü'nün

peribacaları

görüntülendi

Türkiye'nin en büyük tuzlu ve sodalı gölü

olan Van Gölü'nde tespit edilen mikrobiyalitler

ile batık gemi, Sualtı Fotoğrafçıları

ve Filmcileri Derneği (SUFOD) Başkanı Ateş

Evirgen ile yönetim kurulu üyeleri tarafından

görüntülendi.

Doğal güzellikleri, eşsiz maviliği ve keşfedilmeyi

bekleyen koylarıyla bölgenin en

önemli destinasyonlarından Van Gölü'nün,

derinliklerindeki güzelliklerle de dalış turizmine

kazandırılmasına yönelik çalışmalar

devam ediyor. Bu kapsamda, Van Büyükşehir

Belediyesi'nin davetiyle kentte gelen SU-

FOD Başkanı Ateş Evirgen ile yönetim kurulu

üyeleri, dört gün boyunca Van Gölü'nün

değişik noktalarında dalış gerçekleştirdi.

SUFOD üyeleri, gölde adeta peribacalarını

andıran mikrobiyalitler ile batık geminin

görüntülerini çekti.

"VAN GÖLÜ'NÜN ZENGİNLİKLERİ

GERÇEKTEN SAKLI KALMIŞ"

Ateş Evirgen, su altı fotoğrafçıları ve

filmcilerinin, denizlerin altının gözü kulağı

olduğunu kaydederek, dış dünyayla bütün

köprüyü su altı fotoğrafçıları ve filmcilerinin

sağladığını aktardı. İnsanlar için suyun

altının bilinmeyen, görünmeyen ve fazla da

önemsenmeyen bir alan olduğunu belirten

Evirgen; "Ama böyle değil. Biz su altı fotoğrafçıları

ve filmcileri, genellikle Türkiye'nin

dört bir yanındaki denizlere dalmaya

alışmışız. Oradaki görüntüleri çıkarıyoruz,

ancak iç sular Anadolu'nun en büyük

zenginliği. Bunların başında Van Gölü

geliyor. Van Gölü'nü inci kefali ile tanıyoruz.

İnci kefali, son yıllarda su altı fotoğrafçılarının

gözdesi oldu ama onlardan daha da

önemli mikrobiyalit var. Kapadokya'daki

peribacalarının görüntülerinin aynısı...

Bütün amacımız, Van Gölü'nün gizli kalmış

güzelliklerini insanlarla tanıştırmak ve göle

bir katma değer katmaktır. Van Gölü'nün

zenginlikleri gerçekten saklı kalmış" dedi.

Kef Kalesi'ndeki kazı çalışmaları

tarihe ışık tutacak

Bitlis'in Adilcevaz ilçesinde Urartular dönemine

ait 2 bin 300 rakımdaki Kef Kalesi'nde

50 yıl aradan sonra başlatılan arkeolojik kazı

çalışmalarının tarihe ışık tutması bekleniyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni, Ahlat

Müze Müdürü Mikail Ercek'in başkanlığında

yürütülen çalışmalarda, Van Yüzüncü Yıl

Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. İsmail Coşkun'un bilimsel danışmanlığında

15 kişilik ekip görev yapıyor.

Urartu Kralı 2. Rusa tarafından Süphan Dağı

eteğinde Van Gölü'ne hâkim tepede inşa

edilen Kef Kalesi'nde, üzerinde çivi yazısı

olan taş ve seramik parçaları bulundu. Doç.

Dr. İsmail Coşkun, 50 yıl sonra Kef Kalesi

arkeolojik kazı çalışmasına başlamanın

mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Kazıya

kalenin içindeki sarayın salon bölümünden

başladıklarını anlatan Coşkun, şöyle

konuştu:

MİLATTAN ÖNCE 7. YÜZYILA

TARİHLENDİRİLİYOR

"Bu bölümde yaptığımız ilk kazılarda önemli

buluntular elde ettik. Çivi yazılı taş bir belge

ile yine çivi yazılı seramik belge bulduk.

Kazılarımız, M.Ö. 685-645 yılları arasında

hüküm süren Urartu'nun önemli krallarından

2. Rusa döneminde inşa edilen sarayın

salon bölümünde yapılıyor. Bu saray, M.Ö.

7. yüzyılın ilk yarısına tarihleniyor. Kalenin

büyük bir yangın geçirdiğini çalışmalarda

ortaya çıkardık. Buradaki devasa fil ayaklarını

(kolonlar) tekrar ortaya çıkarmak ve

turizme katkı sağlamak için çalışmalarımızı

devam ettiriyoruz."

24 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Doğu Anadolu Bölgesi

Erzurum termal turizmde de

söz sahibi

olmak istiyor

Tarihi ve turistik alanları, kayak merkezleri,

yöresel lezzetleriyle rağbet gören

Erzurum, Pasinler ilçe merkezinde belediye

tarafından yapımı tamamlanan

ve ilçeye gelen misafirlerin kullanımına

sunulan tesislerdeki termal havuz, hamam

ve sauna, beş yıldızlı otel konforu

sağlayan aile odalarıyla termal turizmde

de söz sahibi olmak istiyor.

Pasinler Belediye Başkanı Ahmet

Dölekli, konu ile ilgili yaptığı açıklamada

ilerleyen zamanlarda ilçede yapacakları

bungalov evler ile misafirlerini daha

rahat ortamda ağırlayacaklarını söyledi.

İlçedeki otellerin daha önce çok kötü

durumda olduğunu ifade eden Dölekli,

şunları kaydetti:

Ergan Dağı, yamaç evlerle

turizme kazandırılacak

Erzincan'daki Ergan Dağı Kış Sporları ve

Doğa Turizm Merkezi'nde yaşanan konaklama

sorununun "Yamaç Evler ile Ergan Dağı

Turizme Kazandırılıyor" projesiyle giderilmesi

amaçlanıyor. Erzincan Valiliği’nden

yapılan açıklamaya göre, projenin protokolü

Vali Mehmet Makas, Kuzeydoğu Anadolu

Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Oktay Güven

ve İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yaşar

Felekoğlu’nun katılımıyla imzalandı.

Yaklaşık 10 milyon liraya mal olacak proje

Kömürhan Köprüsü'nün

inşaat atıkları

sanat eserine

dönüştü

kapsamında Ergan Dağı'na 18 yamaç ev

inşa edilerek, bölge için konaklama altyapısı

oluşturulacak. Ayrıca, proje kapsamında

hayata geçirilecek günübirlik tesiste idare

yönetim merkezi, kafeterya, kayak malzemeleri

kiralama yeri, telesiyej sandalye

garajı gibi alanlar bulunacak. Vali Makas,

proje tamamlandığında kayak merkezinin

yılın 12 ayı hizmet verme kapasitesine sahip

olacağını ve turizme katkı sağlayacağını

belirterek, projenin hayırlı olması temennisinde

bulundu.

SULARIN ŞİFASI HAD SAFHADA

"Otellerimizi şu an 5 yıldızlı otel

konforuna getirdik. İçerisinde 32 oda,

yaklaşık 70 kişiye hitap edecek yatak

kapasitemiz var. Otelimizin 9 ayrı aile

kabini mevcut. Otel müşterilerimize 1

saat akşam, 1 saat sabah olmak üzere

termal havuzlarımızı ücretsiz veriyoruz,

bu da otel ücretinin içerisinde. Günlük

ücretimiz 120 lira, bunun içerisine

kahvaltı ve kabinler dahil. Otelimizden

faydalanmak isteyen herkese kapımız

açık. Zaten sularımızın şifası had safhada.

Romatizmaya ve mide rahatsızlıklarına

faydalı. Aynı zamanda içilebilir bir

su. Sularımızın mide ağrılarına çok iyi

geldiği Sağlık Bakanlığımızca da tescil

edilmiştir."

Elazığ ve Malatya arasındaki Karakaya Baraj

Gölü üzerine yapılan Kömürhan Köprüsü ile

bağlantı tünelinin inşasından arta kalan 4

ton atık malzeme, 20 sanat eserine dönüştürüldü.

Karayolları Elazığ 8. Bölge Müdürlüğünce

"sıfır atık" sloganıyla hazırlanan proje

kapsamında; zincir, kaporta, kalıp demir,

vida, sac kalıp, tahrip olan baret, kullanılmaz

hale gelen giysiler gibi 4 ton atık malzemenin

dönüştürülmesi için çalışma başlatıldı.

İki öğretim görevlisi tarafından, Karayolları

Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan

ve "21. Yüzyılın Ferhatları" olarak nitelendirilen

işçileri sembolize eden 20 sanat eseri hazırlandı.

Eserler, köprünün yanında yer alan

Karayolları 8. Bölge Müdürlüğü Tünel Kontrol

Merkezi binasında açılan müzede, yolcular

ve sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

Ziyaretçiler, müzenin terasında oluşturulan

platformun üzerine çıkarak, Paris'in simgelerinden

Eyfel Kulesi'nde olduğu gibi Kömürhan

Köprüsü'nü de parmaklarının ucuyla

dokunuyormuş gibi fotoğraflayabilecek.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

25


İç Anadolu Bölgesi

Şuğul Kanyonu,

dört mevsim

ziyaretçilerini

ağırlıyor

Sivas'ın Gürün ilçesinde dik kayalıklarla

çevrili, görkemli yapısıyla dikkati

çeken Şuğul Kanyonu, doğaseverlerden

ilgi görüyor. Gürün ilçe merkezine

yaklaşık 5 kilometre mesafede

bulunan kanyon, kaynağı Gövdeli Dağı

olan ırmağın aktığı, etrafı dik kayalarla

çevrili dar vadiden oluşuyor.

Temizliği ve berraklığıyla büyüleyen

suyun doğallığı göze çarparken,

kayaların arasından sızan çağlayanlar

ise kış aylarında sarkıt halini alıyor. Vadideki

derede kırmızı benekli alabalık

başta olmak üzere birçok tatlı su balığı,

kanyon boyunca da farklı büyüklükteki

mağaralar ilgi çekiyor. Şuğul

Kanyonu'nda söğüt, yabani badem,

kuşburnu, sumak, ardıç gibi ağaç

türleri ile sıvacı, karatavuk, boğmaklı

ardıç, dağ ispinozu, saksağan, sığırcık

gibi çok sayıda kuşa da rastlanıyor.

Ilgın yeniden turizm alanı ilan edildi

Konya'nın Ilgın ilçesi, Resmi Gazete'de

yayınlanan kararla yeniden "Kültür ve

Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi" olarak

ilan edildi. Çıkan kararla, bir yandan Kültür

ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri

(KTKGB) bölgesel ve yerel kalkınması hedeflenirken;

diğer yandan da büyük ölçekli

planlama, alternatif yönetim ve işletme

modelleri oluşturulması amaçlanıyor.

Çok sayıda tarihi eser, termal kaynak ve doğal

zenginliklere sahip olan Ilgın'da alınan

karar, ilçe sakinleri tarafından da memnuniyetle

karşılandı. Ilgın Belediyesi'nden yapı-

lan yazılı açıklamada, Başkan Yalçın Ertaş'ın

konuya ilişkin şu sözlerine yer verildi:

"Şehrimize yeniden kazandırılan ve turizm

projelerimizi hayata geçirme noktasında

bize büyük kolaylıklar sağlayacak olan bu

güzel gelişmede desteklerini eksik etmeyen

Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri

Ersoy'a, Bakan Yardımcımız Nadir Alpaslan'a,

AK Parti Konya İl Başkanımız Hasan

Angı'ya şahsım ve hemşerilerim adına teşekkür

ediyorum. Alınan kararın Ilgın'ımıza

hayırlı olmasını diliyorum."

Akdağmadeni salebi,

coğrafi işaret tescil belgesi aldı

BİRİNCİ DERECE

ARKEOLOJİK SİT ALANI

Şuğul Vadisinin Turizme Kazandırılması

Projesi kapsamında 2018 yılında

çevre düzenleme ve rekreasyon

çalışmaları tamamlanan kanyonda,

ağaçlandırma ve peyzaj çalışmasının

yanı sıra foto safari ve yürüyüş alanları,

yöresel ürünlerin alınıp satıldığı

mekânlar, mescit, otopark, kamelya

gibi ihtiyaca cevap verebilecek donatılar

bulunuyor. Birinci derece arkeolojik

sit alanı olan kanyon, Sivas'a 140

km mesafede bulunuyor.

Yozgat'ın Akdağmadeni ilçesinde yetiştirilen

yöreye özgü salep, Türk Patent

ve Marka Kurumu'ndan coğrafi işaret

tescil belgesi aldı. Akdağmadeni Belediye

Başkanı Nezih Yalçın, yazılı açıklamasında

Akdağmadeni salebinin marka değerini

arttırmak, türünün korunarak gelecek

nesillere ulaşmasını sağlamak için yürüttükleri

çalışmaların en önemli ayağını da

tamamladıklarını belirtti.

Salebin Akdağmadeni için önemli bitki

olduğunu aktaran Başkan Nezih Yalçın;

"Yapılan araştırmalar sonucunda ülkemizin

en kaliteli salebi olan Akdağmadeni salebinin

menşe adı türünde coğrafi işaret tescil

belgesini alarak, ilçemizin kültürü, doğası

ve turizmi için büyük bir adım daha atmış

bulunuyoruz" ifadelerini kullandı. Yalçın,

tescil sürecinde coğrafi işaretin alınmasında

emeği geçenlere teşekkür etti.

26 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


İç Anadolu Bölgesi

Eskişehir'de kadınlar lavantadan kazanıyor

Eskişehir'in en az nüfuslu ilçesi Han'da

kurulan kadın kooperatifinin üyeleri,

yetiştirdikleri lavantadan üreterek sattıkları

ürünlerle aile ekonomilerine katkı sağlıyor.

Eskişehir'de "Han'ın Eli Kadın Kooperatifi",

ilçede kadınları tarıma teşvik etmek

amacıyla nisan ayında kuruldu. Tamamı

kadınlardan oluşan kooperatif üyeleri, 2

bin 100 nüfuslu ilçede Han Belediyesi'ne ait

50 dönüm arazide yetiştirilen lavantadan

çeşitli ürünler hazırlıyor.

Lavantanın yağını

çıkarıp sabun, cilt

temizleme suyu, çay

ve hediyelik ürünler

yapan kadınlar, sosyal

medya hesapları

aracılığıyla aldıkları

siparişleri yurdun dört

bir yanına gönderiyor.

Ürünlerine gösterilen

ilgiden memnun olan

kooperatif üyeleri, lavantadan

yeni ürünler

ortaya çıkarmak için

de çalışmalar yapıyor.

KOLONYASINI VE

TÜTSÜSÜNÜ DE ÜRETECEKLER

Han'ın Eli Kadın Kooperatifi Başkan Yardımcısı

Sevgi Şanlı, dergimize yaptığı açıklamada

üyelerin ürettiklerini ekonomiye

kazandırarak ilçe turizmine katkı sağlamayı

amaçladıklarını söyledi. Kadınların daha

fazla sosyalleşmesini istediklerini belirten

Şanlı; "İlçe merkezinin yanı sıra çevredeki

mahallelerden de kadın üyelerimiz var. Şu

anda 12 olan üye sayımızı gün geçtikçe

artırmayı planlıyoruz. Üyelerimiz genellikle

ev kadınlarından oluşuyor. Hasattan elde

edilen lavantalardan sabun, cilt temizleme

suyu, hediyelik eşya üretiyoruz. Keçi sütlü,

kahve aromalı ve ballı lavanta sabunları

yapıyoruz. Lavantanın çayını da yapıyoruz.

Yağını çıkartıp, satışını gerçekleştiriyoruz.

İlçemizde alternatif ürün olarak görülen

lavantayı değerlendiriyoruz" şeklinde

konuştu.

İç Anadolu'nun Efes'i olmaya aday

Mokissos'ta kazılar başladı

Helenistik döneme uzanan tarihiyle "Kapadokya

bölgesinin Efes'i" olmaya aday,

"Nora" olarak da bilinen Mokissos Antik

Kenti'nde kazı çalışmaları kapsamında ilk

kazma vuruldu. Aksaray'ın Helvadere beldesindeki

Hasan Dağı eteklerine kurulan antik

kent, eşsiz doğal güzelliklerinin yanı sıra

anıtsal Roma mezarları, 4. asırdan 7. yüzyıla

kadarki kâgir kiliseleriyle tarihin derinliklerini

yansıtıyor.

İç Anadolu Bölgesi'nin en büyük antik

şehirlerinden birisi olan ve ayakta kalmayı

başaran yapılarıyla bugüne gelen Mokissos,

doğal bazalt bloklarıyla inşa edilen konutlar,

düzgün kesme taştan anıtsal mezarlar,

kiliseler ve sarnıçlardan oluşuyor. Kazı

Başkanı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi

Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Besim Tolga Uyar, konu ile ilgili

yaptığı açıklamada geçen yıl yapılan yüzey

araştırmalarının ardından kazı çalışmalarına

başladıklarını söyledi. Teknik altlıklar ve haritalandırma

çalışmalarını tamamladıktan

sonra kazı alanına ilk kazmayı vurduklarını

anlatan Uyar, şöyle konuştu:

TURİSTLER İÇİN

ÇEKİM MERKEZİ OLACAK

"Bu yıl kazı planımızda kentin merkezindeki

ana yapı grubu var. Bunların fonksiyon, işlev

ve tarihini araştırıyoruz. Ayrıca üç noktada

sondajlama işlemi gerçekleştirdik. Amacımız,

toprağın altındaki yapı gruplarına ilişkin verilere

ulaşmak. Kentin merkezinde çok yoğun

dolgu toprak var. Bu toprağı kaldırarak katmanları

görmeyi ve kentin taban seviyesine

ulaşmayı hedefliyoruz. Mokissos Antik Kenti,

Kapadokya bölgesinin en yoğun yerleşim kalıntılarına

sahip bir yer. 200 hektardan daha

geniş alana yayılmış. Çok anıtsal yapı var. Bu

anlamda Mokissos, görsel açıdan turistler

için çekim merkezi olacak."

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

27


Karadeniz Bölgesi

Karadeniz'in Zeugma'sı

kapılarını dünyaya açacak

M.Ö. 1. yüzyılda kurularak M.S. 8. yüzyıla

kadar yerleşim amacıyla kullanıldığı tahmin

edilen, ortaya çıkarılan mozaikler dolayısıyla

"Karadeniz'in Zeugma'sı" olarak adlandırılan

ve kazı çalışmalarıyla yeni bulgulara

ulaşılan Karabük'teki Hadrianaupolis Antik

Kenti turizme kazandırılacak.

Geç Helenistik, Roma ve Erken Bizans dönemlerinde

yerleşim yeri olarak kullanıldığı

tahmin edilen, Eskipazar ilçesinin 3 kilometre

batısındaki antik kentte kazı çalışmaları, Karabük

Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim

Üyesi ve Kazı Başkanı Doç. Dr. Ersin Çelikbaş

yönetiminde sürdürülüyor. At, fil, panter ve

geyik gibi birçok hayvanın tasvir edildiği mozaiklerle

ünlenen antik kentteki kazı çalışmalarında;

kaya mezarı içinde iskeletler, antik

döneme ait para, kemik toka, unguentarium

(gözyaşı şişesi), 2. yüzyıla ait mezar, 1800

yıllık adak levhası gibi eserlere de rastlandı.

Antik Çağ'da bir hac merkezi, sütun azizlerinden

Stylos Alpius'un doğum yeri olan antik

kentteki kazı çalışmalarında elde edilen ve

kazı evinde incelenen bulgulardan taşınabilir

olanlar çevre illerdeki müzelere götürülüyor,

taşınmazlar ise olduğu yerde korunuyor.

ÖREN YERİNE DÖNÜŞTÜRÜLECEK

Arkeolojik yüzey araştırmalarında iki

hamam, iki kilise yapısı, bir savunma yapısı,

kaya mezarları, tiyatro, bir kemerli ve kubbeli

yapı, anıtsal kültik niş, sur, villa, diğer

anıtsal binalar ile bazı kült alanları gibi 14

dağınık kamu ve diğer tür yapıların olduğu

belirlenen antik kent, turizme kazandırılacak.

Karabük Valiliği, Hadrianaupolis Antik

Kenti'nin ören yerine dönüştürülerek yerli

ve yabancı turistlerin ziyaretine açılması için

Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvuruda

bulundu.

Bayburt'un uluslararası ödüllü müzeleri

turizme katkı sağlıyor

Uluslararası ödüllü Baksı Müzesi ile Kenan

Yavuz Etnografya Müzesi sayesinde Türkiye'nin

en küçük ili Bayburt'un turizmden

alacağı payı arttırması hedefleniyor. Kent

merkezine 45 kilometre mesafedeki Bayraktar

(Baksı) köyünde, Çoruh Vadisi'ne bakan

bir tepenin üzerine ressam ve akademisyen

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan tarafından

kurulan Baksı Müzesi, 2010'da kapılarını

sanatseverlere açtı.

Çağdaş ve geleneksel sanatları aynı çatı

altında barındıran, atölyelerle yöre insanına

eğitim ve istihdam imkânı da sağlayan

müze, 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü'ne

ve aynı yıl TBMM Onur Ödülü'ne layık

görüldü. Geleneksel kültürü koruyarak gelecek

kuşaklara aktarmak için araştırmalar

yaparken; diğer yandan da kadın istihdamı

projeleri, özel yetenekli çocukların tespit

ve desteklenmesi gibi çalışmalar yürütülen

müze, sıradışı sergileriyle yurt içi ve yurt

dışında adından söz ettiriyor.

İş insanı Kenan Yavuz da 2013'te, doğup

büyüdüğü Demirözü ilçesine bağlı Beşpınar

köyünde 4 bin 500 metrekare kapalı,

10 bin 500 metrekare açık alan olmak

üzere toplam 15 bin metrekare üzerinde

kültür evi kurdu. Yaklaşık 6 yıl kültür

evi olarak hizmet veren mekân, 2019'da

"resmi özel müze" statüsü kazandı. Kentin

en önemli kültür ve turizm noktalarından

olan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi,

Avrupa Müze Forumu tarafından her yıl

düzenlenen "Avrupa Yılın Müzesi Ödülleri"

yarışmasında 2021 Silletto Ödülü'ne layık

görüldü.

28 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Karadeniz Bölgesi

Şebinkarahisar

turizmde gelecek

vadediyor

Kültürel yapıları ve doğal güzellikleriyle

saklı kalmış Giresun'un Şebinkarahisar

ilçesi, tercih edilen turizm noktaları

arasındaki yerini almaya başladı.

Karadeniz ve İç Anadolu'nun bağlandığı

güzergâhta yer alan Şebinkarahisar;

Tarihi Meryem Ana Manastırı, Tamzara

Mahallesi, Şebinkarahisar Kalesi gibi

kültürel değerlerin yanı sıra Silbehan

Göleti ve Çağlayan Şelalesi'nin de aralarında

bulunduğu birçok doğal güzelliği

barındırıyor.

Kayadibi Mahallesi'nde kayalık bir

tepedeki doğal mağarada inşa edilen

Meryem Ana Manastırı, yaz boyunca

ziyaret edilebiliyor. Geçmişte Ortodoks

Rumlar tarafından kullanılan manastır,

yerli ve yabancı turistlerden ilgi görüyor.

Tarihi Tamzara Mahallesi ise kültürel ve

doğal güzellikleriyle biliniyor. Restore

edilen evleriyle ziyaretçilerine Anadolu'nun

kültürünü hissettiren Tamzara,

asırlık dokuması ve havasıyla da ilgi

çekiyor. Bunların yanı sıra Tamzara'daki

Silbehan Göleti, mahallenin doğal

güzelliğini ön plana seriyor.

Karadeniz'de tarihin sıfır noktası;

KAHİN TEPE

Kastamonu'nun Araç ilçesindeki Kahin

Tepe, ortaya çıkarılan yapılarda yapılan incelemeler

neticesinde Karadeniz Bölgesi'nde

şu ana kadar bulunmuş en eski yerleşim

yeri olarak değerlendiriliyor. İlçenin Kahin

Tepe mevkisinde 4 yıl önce başlayan kazı

çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı

Kastamonu Müze Müdürlüğü başkanlığında

devam ediyor.

92 metrelik Karacaören Şelalesi

cam seyir terasından izlenecek

Samsun'un Salıpazarı ilçesinde 13 şelaleden

oluşan Karacaören Şelalesi, cam

seyir terası üzerinden izlenecek. Samsun

Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mustafa

Demir, konu ile ilgili yaptığı açıklamada 92

metre uzunluğunda, Karadeniz Bölgesi'nin

en uzun şelalelerinden olan Karacaören

Şelalesi'nin zirvesine çelik konstrüksiyonlu

cam seyir platformu yapacaklarını belirtti.

Karacaören Şelalesi’ni cam seyir terasıyla

tanıtmayı ve turizme kazandırmayı amaçladıklarını

aktaran Demir; "179 metrekarelik

Kazılarda Akeramik Neolitik (çanak çömleksiz

Cilalı Taş Devri) döneme ait olduğu

düşünülen tapınak, dikili taş, adak çukurları

ve "nitelikli heykeltıraşlık" eserlere ulaşılması,

arkeolog ve tarihçileri heyecanlandırıyor.

Kazıya, Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat

Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve

Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Dr.

Öğretim Üyesi Nurperi Ayengin danışmanlık

yapıyor. Bu yılki kazı çalışmalarına, farklı

üniversitelerden 20 öğrenci ile akademisyenler

katılıyor.

çelik konstrüksiyonlu cam seyir terası

platformunun yapımıyla ilgili ihale sürecini

başlattık. Turizmde yeni bir cazibe merkezi

oluşturmayı hedeflediğimiz şelaleye cam

platformu, Doğu Karadeniz Projesi Bölge

Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nın desteğiyle

inşa edeceğiz. Cam teras, 18 ayda tamamlanacak.

Çevresinde kayın, kızılağaç, gürgen,

kestane ve taflan gibi ağaçlarla kaplı ormanlık

alan içinden süzülen ve güzelliğiyle göz

kamaştıran Karacaören Şelalesi'nin, cam

seyir terası ile yerli ve yabancı ziyaretçi sayısını

artıracağız" ifadelerini kullandı.

Çağlayan köyü sınırları içindeki Çağlayan

Şelalesi, kayalık alanın ortasından

50 metreden dökülüyor. İlkbaharda

karların erimesiyle su seviyesi artan şelale,

bu dönemde doğaseverlerin ilgisini

çekiyor. Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu,

Mengücekli ve Osmanlı dönemlerinde

önemli bir nokta olan Şebinkarahisar

Kalesi de ilçeye gelenlerin ziyaret ettiği

yerler arasında.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

29




Kapak

30 milyon yıllık hikâyeye

Kapadokya’da

tanıklık edin!

32 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Kapak

60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin

oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgâr

tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan eski bir bölge, Kapadokya…

Kendine has efsaneleriyle; sanat, kültür, spor, eğlence ve romantizmi

içinde barındırarak kendine has bir dünya yaratan Kapadokya’da

bambaşka bir güzelliğin kapılarını aralayacaksınız...

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

33


Kapak

Kapadokya’yı

bale sahnesine çeviren

mevsim

Anadolu’nun orta yerinde eski bir hikâyenin başkahramanı

Kapadokya... Volkanik patlamaların yeryüzüne

kazandırdığı bu şahane görüntü, günümüzde tüm

dünyanın dikkatini çeken ve sık sık farklı ülkelerden

misafirleri ağırlayan bir bölge hâline geldi. Doğal güzelliklerinin

yanında çok sayıda alternatifle turistleri

cezbeden Kapadokya’nın özellikle atlı safarileri ve

peri bacalarının üzerinden doğan güneşe karşı balon

turları gibi deneyimleri görülmeye değer.

Kent yaşamı ve beton yapıların aksine topraktan

yapılmış sarı ve kahverengi evlerin arasından bir masalın

kapılarını aralayacağınız Kapadokya, özellikle

sonbahar ve kış aylarında apayrı bir güzelliğe bürünüyor.

Bu güzel sonbahar-kış rotasına, seyahat yazarı

Saffet Emre Tonguç’un önerileriyle çıkıyoruz. Sizleri

ilk olarak Kapadokya’nın en yüksek noktasına davet

eden Tonguç; vadiler, müzeler ve yeraltı şehirleriyle

yolculuğu taçlandırıyor. 30 milyon yıllık masalın

modern dünya hikâyesi için minik bir gezintiye hazır

mısınız?

34 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Kapak

SAFFET EMRE TONGUÇ

tonguc@saffetemretonguc.com

Erciyes, Hasan ve Melendiz Dağları’ndaki volkanik

patlamaların bir masal diyarına dönüşümünün 30

milyon yıllık hikâyesi var Kapadokya’da. Doğanın

ateşle, suyla, rüzgârla ilmek ilmek işleyerek muhteşem

bir coğrafyaya dönüştürdüğü Kapadokya’yı inziva

yeri olarak seçen Hıristiyanlar, hayranlık uyandıran

bir azmin eseri olan yer altı şehirleri, kayalara oyulmuş

kiliseler ve müthiş freskler bırakmış ardında. En

güzeli de yılın hangi zamanı giderseniz gidin, farklı bir

çekiciliği var bu toprakların. Kış demek ise sanki açık

havada bitmeyen bir bale gösterisi gibi... Kar ve peri

bacaları birlikteliği, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz

müthiş bir büyü sunar. Bence peri bacaları

balerin kıyafetini çıkarmadan Kapadokya’nın havasını

soluyun. Ve yıl içinde ne zaman giderseniz gidin, şu

10 şeyin en az yarısını yapmadan dönmeyin...

EN YÜKSEK NOKTAYA ÇIKIN

Kapadokya'ya eğer Nevşehir üzerinden geliyorsanız,

önce Uçhisar karşılar sizi. Yöreyi en tepe noktadan

izleyebileceğiniz yer de burada; müze olarak ziyarete

açılan Uçhisar Kalesi, Kapadokya’daki en yüksek

nokta. Kaleden gün batımını izlemelisiniz; Erciyes,

Hasan ve Melendiz dağlarının el ele verdiği büyülü

doğanın, güneşin kızıllığıyla arkadaş olduğu sahneleri

izlemenin keyfi tarifsiz.

TEMENNİ TEPESİ’NE TIRMANIN

1923 yılındaki nüfus mübadelesine kadar ağırlıklı

olarak Rumların yaşadığı Ürgüp’te çok güzel eski taş

evler var; bir kısmı otel ya da restoran olarak kullanılıyor.

En güzel Kapadokya manzaralarından birini görmek

için 700 metrelik bir tünelden geçerek Temenni

Tepesi’ne çıkın, sonra da anın tadını çıkarın.

DERBENT VE ZELVE VADİLERİNE GİDİN

Ürgüp’ten Avanos’a giderken geçeceğiniz Derbent

Vadisi, yolda birçok kez durmak isteyeceğiniz ilginç

şekillerle dolu. En çok ilgi gören ise deveye benzeyen

bir kaya parçası. Biraz ilerlediğinizde, bu kez Zelve Vadisi

çıkacak karşınıza. Burada Direkli, Balıklı, Üzümlü

ve Geyikli kiliselerini görmeyi ihmal etmeyin.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

35


Kapak

PAŞABAĞ’DA FOTOĞRAF TURU YAPIN

Birbirinden ilginç peri bacalarını göreceğiniz

yerler arasında Paşabağ da var. Eski adı

Keşişler Vadisi’ymiş. Adeta peri bacalarının

oluşumunu anlatan bir tiyatro sahnesi gibi...

Fotoğraf çekmeyi sevenler için ideal noktalar

arasında. Özellikle tepeye çıkarsanız,

harika görüntüler yakalayabilirsiniz.

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ’NDE

SAATİ UNUTUN

Anadolu Rumlarının yaptığı kiliseler,

Kapadokya’nın dört bir köşesine yayılmış.

Fresklerle bezenmiş yaklaşık 150 kilise var

ve bunların büyük çoğunluğu 843 yılında

İkonaklastik, yani ikonları yasaklayan dönemin

sona ermesinin ardından yapılmış.

Bölgedeki en önemli kiliseler için adresiniz

Göreme Açık Hava Müzesi olsun. Müzeye

girdikten sonra sağlı sollu rahip ve rahibelerin

kaldığı manastırları göreceksiniz. Tokalı,

Elmalı, Azize Barbara, Yılanlı, Karanlık ve

Çarıklı kiliselerini mutlaka gezin.

YER ALTI ŞEHİRLERİNDE KAYBOLUN

Kapadokya, bazıları binlerce kişiyi aynı anda

alabilecek kadar büyüklüğe sahip onlarca

yer altı şehrine sahip. Arkeolojik buluntular,

bu şehirlerin ilk kez Hititler zamanında düşmanlardan

korunmak amacıyla kullanıldığını

gösteriyor. Daha sonraki yüzyıllarda ise

Araplardan korunmak isteyen Hıristiyanların

adresi olmuş. Kaymaklı, Derinkuyu ve

Özkonak yer altı şehirleri, listenin ilk 3’ünde.

Oturma alanları, yatak ve erzak odaları,

şarap üretim bölümleri, dini eğitim veren

okullar, kiliseler, havalandırma boşlukları,

ahırlar, mutfaklar ve su kuyuları, görecekleriniz

arasında. Bu şehirlerin bazıları tünellerle

birbirine bağlanmış ve düşman birini

bulduğunda, diğerine geçilmiş. Bulundukları

yer konusunda onları ele verecek tek

şey duman olduğundan dolayı bacaların

yolunu uzatıp, dumanın farklı bir noktadan

çıkmasını sağlamışlar. Tehlike anında girişi

kapatmak için belli yerlerde yuvarlak kocaman

taşlar var.

BALON TURUNA ÇIKMADAN DÖNMEYİN

Kapadokya’nın mistik ve huzur dolu atmosferinin

tadını çıkarmak için bence balon seyahati

olmazsa olmazlardan... Özellikle de

kış mevsiminde, Kapadokya’nın dünyadaki

tüm kötü şeyleri unutturur gibi tertemiz bir

beyazlığa büründüğü hâllere gökyüzünden

şahit olmanın tadı bambaşka. Kapadokya’yı

güneş doğarken bir balonun sepetinden

seyretmenin keyfini yaşamak için biraz

erken kalkmayı göze almalısınız. Balon turu

yapan çok firma var, benim tercihim ve önerim

Royal. Eğer yükseklik korkunuz varsa,

tura çıkmasanız da balonların gökyüzünü

renklendirişini izlemek için gün doğarken

kalkmayı ihmal etmeyin.

36 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Kapak

SEMA AYİNİNİ BİR DE

MAĞARADA İZLEYİN

Kapadokya’ya gece karanlığı çöktüğünde,

bir yer altı mağarasında neyin büyüleyici

sesine kulak verin. O ses eşliğinde dönen

semazenleri izlerken zamanın akışını ve

yaşamınızda hız adına ne varsa unutun.

Kendilerini dine adayan ve inziva yeri olarak

Kapadokya’yı seçen ilk Hıristiyanlar, yüzlerce

kaya parçasını oyarak kilise ve manastırlar

yapmış. Sema ayinini izlerken bu detayı

hatırlayıp, dünyevi hırslardan uzaklaşma

arayışının tüm dinlerin ortak noktası olduğunu

düşünmemek mümkün değil.

HİTİT MİRASI SERAMİK

SANATIYLA TANIŞIN

Türkiye’nin en uzun nehri olan Kızılırmak’tan

toplanan çamurun Avanos’ta

şekillendirilmesi, Hititlerden bugüne süren

bir gelenek... Kuşaktan kuşağa aktarılarak

günümüze ulaşan bu köklü sanatta, hâlâ

Hitit döneminde kullanılan tekniğin izlerini

sürmek mümkün... Seramik işçiliğinin en

güzel örneklerini görebileceğiniz Avanos’a

gitmişken, tarihi 2. yüzyıla kadar uzanan

Yamanlı Kilisesi’ni de ziyaret etmeden

dönmeyin.

KAPADOKYA VE VİETNAM ARASIDAKİ

BENZERLİĞİ BİLİYOR MUSUNUZ?

"Kapadokya nere, Vietnam nere?" diye düşünmeyin; coğrafi bir bağlantı değil ama

her yerde rastlayamayacağınız çok ilginç bir hikâyem var. Biliyorsunuz Kapadokya'da

bazıları binlerce kişinin sığacağı büyüklükte onlarca yer altı şehri var. Bu

şehirlerin tarihi Hitit dönemine kadar uzanıyor. Düşman saldırılarından korunmak

için yapılmış. Hıristiyanlar, bu yeraltı şehirlerinde kendilerine korunaklı bir yaşam

kurarken akıllıca davranmışlar. Yerlerini ele verecek tek şey duman olduğundan

dolayı bacaların yolunu uzatıp, dumanın farklı bir noktadan çıkmasını sağlamışlar.

Böylece şaşırtma yapmışlar ve konumlarının belirlenmesini engellemişler. Ayrıca

şehirlerin bazıları, tünellerle birbirine bağlanmışlar. Bu sayede düşman birini bulduğunda,

diğerine kaçarak yakalanmaktan kurtulmuşlar.

Buraya kadar her şey tamam; gelelim bunun Vietnam ile bağlantısına... Vietnam'daki

Ho Chi Minh’e 100 km mesafede bir Caodaist Tapınak var. Burada tüm din ve inanışlar

harmanlanarak, yeni bir inanç modeli ortaya çıkarılmış. Tapınağın yakınındaki

Cu Chi Tünelleri ise Vietnam Savaşı'nda gerillalar tarafından Amerikan askerlerine

karşı kullanılmış. Kapadokya'daki yer altı şehirlerine benzeyen bu tüneller, ufak

tefek Vietnamlılara göre yapıldığı için obez Amerikalılar sığmamış. Ayrıca gerillaların

hazırladığı inanılmaz bubi tuzakları da kullanılarak, direniş devam ettirilmiş. Hatta

yolunuz buraya düşerse, tuzakların bir kısmının sergilendiğini görebilirsiniz.

GÜRAY MÜZE’Yİ GÖRÜN

Avanos’ta özel bir müze olarak kurulan Güray

Müze, kayaya oyularak yerin 20 metre altında

1600 metrekareye inşa edilmiş. "Antik

Eserler Salonu" ve "Modern Eserler Salonu"

olmak üzere iki temel bölüme ayrılmış.

Mimari yapısı ve konseptiyle dünyanın ilk ve

tek yer altı seramik müzesi olma özelliğini

taşıyor. Akşamları ise sempozyum, kokteyl,

konser gibi birçok etkinliğe ev sahipliği

yapan bir kültür merkezi gibi kullanılıyor.

Hatta Antik Eserler Salonu'nun merkezinde

yer alan büyük kubbenin altındaki platform,

gerektiğinde 1 metre yükseltilebiliyor ve

kendi etrafında dönebilen bir sahne hâline

geliyormuş. Müzede sergi salonu, kafeterya,

fuaye alanı da var. Gezi yayıncılığının

dünyadaki en prestijli adresleri arasında yer

alan Lonely Planet’in, Kapadokya tavsiyeleri

arasında da yer alıyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

37


Siz de geç kalmadan evinizin,

fabrikanızın, iş yerinizin deprem raporunu alın.

UYKULARINIZ KAÇMASIN.

DEPREM-ARAŞTIRMA-TESPİT

www.darteskentseldonusum.com

V

HEMEN ARAYIN

0216 550 91 71

Dartes Mühendislik; T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından lisanslı olan, binaların deprem risk raporları konusunda hizmet veren uzman bir kuruluştur.


Sosyal Sorumluluk

Daha iyi bir gelecek için

Bolonya’dan Floransa’ya

5 günde yürüdü

İtalya’ya taşınma sürecini anlattığı “Türkiye’den

Gitmek: İtalya’ya Uzanan Bir Göç

Hikâyesi” adlı kitabın yazarı Gökhan Kutluer,

bir sırt çantasına sığabilecek kadar az eşyayla

Bolonya’dan Floransa’ya yürüdü. Kutluer,

132 kilometrelik “Tanrıların Yolu”nu (La Viadegli

Dei) 5 günde tamamladı. “Bu yürüyüş

sayesinde doğa ve insan öyküleriyle kendi

göç hikâyemi daha da zenginleştirdim” diyen

yazar, yürüyüşüyle daha iyi bir gelecek

için yeni ilhamlar yaratmayı hedefliyor.

İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesindeki

Bolonya şehrinden başlayıp, Rönesans’ın

başkenti Floransa’da sona eren La Viadegli

Dei’nin doğal bitki örtüsü, engebeli tırmanış

yolları, patikaları ve geniş üzüm bağları ile

doğanın mucizesini yansıttığını belirten

Gökhan Kutluer, hislerini “Sadece yürüyerek

geçilebilen bu 132 kilometrelik yol boyunca

karşılaştığım köy ve kasabaların sunduğu

zenginliklerle öykümü derinleştirdim. Epey

tırmanışlı bir parkura sahip olan yolda karşılaştığım

irili ufaklı zorluklar, bana hayatın

kendi içinde bir bütün olarak yaşamımızı

şekillendiren ve mücadele etmek zorunda

olduğumuz kötü sürprizlerini hatırlattı. Herhangi

bir ulaşım aracı kullanmadan ilerlemenin,

olumsuzluklarla başa çıkabilmenin,

farklı insan öyküleriyle kendi hikâyeme yeni

notlar düşebilmenin mutluluğunu yaşadım”

şeklinde ifade etti.

“DOĞANIN HİKÂYESİNİ UNUTUYORUZ”

Farklı rotalar arayan doğa ve yürüyüş

tutkunlarını Tanrılar Yolu'na davet eden

Kutluer; “Rakım 1200’lere yaklaştığında, ormandaki

sık ağaçların gölgesinde doğanın

gelecek kaygılarına kafa yordum ve hayat

öykümde sürdürülebilir geleceğe de yer

açmam gerektiğini anladım. Bu yüzden,

üçüncü kitabımda bu konuya da değineceğim.

Kendi hikâyemizin peşinden giderken

doğanın hikâyesini unutuyoruz. Uzayıp

giden dağ yolları, üzüm bağlarıyla çevrili

köyleri ve aşılması zor patikalarıyla doğa,

hem insanla birlikte hem de insana rağmen

kendini geleceğe taşımak için mücadele

ediyor. Bu mücadeleye insan üstü bir güçle

destek vermemiz gerekiyor” dedi.

GOETHE’NİN ADIMLARINI TAKİP ETTİ

La Viadegli Dei boyunca bölgenin kültürel

özelliklerini keşfetme şansına eriştiğini dile

getiren Kutluer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçtiğim her kasaba ve köyde, bizim gibi

yürüyenler için hazırlanan küçük sofralarda

sadece bölgeye özgü yiyecek ve içecekleri

tattım. Bölge insanlarının öykülerini dinlemek

çok keyifliydi. Yer yer Goethe’nin ‘İtalya

Seyahati’ kitabında Apeninlerden geçerken

yaptığı gözlemleri anımsadım. 1786 yılında

onun geçtiği yerlerden yürüyerek geçmek

güzel bir deneyimdi.”

İTALYAN KÜLTÜRÜNE YAKIN MARKAJ

Türkiye’de henüz bilinmeyen bir rota olan

“La Viadegli Dei”, özellikle bahar dönemlerinde

dünyanın pek çok ülkesinden

gelen uzun yürüyüş meraklılarını ağırlıyor.

Parkur üzerinde konaklama tesisleri de

bulunuyor. Yürüyüş sırasında çok sayıda

insanla tanışma fırsatını bulduğunu aktaran

Gökhan Kutluer; “Yolda ve konakladığım

yerlerde karşılaştığım kişiler, Türk olduğumu

öğrenince büyük bir şaşkınlık yaşadı.

Bu yolda ilk defa bir Türk gördüklerini söylediler.

Pandemi sebebiyle çok fazla turistle

karşılaşmadım. Bu da bana tüm yolculuğu

İtalyanlarla geçirme, onların kültürlerini çok

daha yakından gözlemleme fırsatı verdi”

diyerek sözlerini sonlandırdı.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

39


Etkinlik

Türkiye'nin

ilk ve tek müze ve

ören yeri kiti tanıtıldı

KADİR TOPRAKKAYA

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği,

Troya Müzesi ve Troya Kazı Başkanlığı’nın

katkıları, Milli Eğitim Bakanlığı ve Troya

Kültür Derneği işbirliğiyle Komet Kültür ve

Sanat Projeleri tarafından gerçekleştirilen

“Troya Müzesi ve Ören Yeri Müze Kitleri”,

Troya Antik Kenti'ndeki kazıların 150. yılında

düzenlenen etkinlikle tanıtıldı.

Çanakkale'nin merkeze bağlı Tevfikiye köyü

sınırlarında kalan ve Troya’nın 5 bin yıllık

geçmişinde zaman yolculuğuna çıkaracak

olan kit, kişiselleştirilebilir bir deneyim için

tasarlandı. Bilgi ve eser kartları, farklı rota

seçenekleri, oyunlar, etkinlikler ve krokiler ile

meraklısına eşsiz bir deneyim sunmak üzere,

İngilizce ve Türkçe olarak iki dilde hazırlandı.

“HEDEF, TOPRAĞIN MİRASINI

TOPLUMUN MİRASI YAPABİLMEK”

Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük,

müzede düzenlenen tanıtımda gazetecilere

kit hakkında bilgi verdi. Müze kitinin hem

Troya'yı hem de Çanakkale özelinde ortaya

çıkan kültürel mirasın çocuklara anlatılmasını

hedeflediğini belirten Gölcük, şunları

kaydetti: “Troya bizim önemli bir mirasımız,

kimliğimizin önemli bir parçası. Ancak

bunu çocuklara anlatmak için doğru yolu

ve yöntemi bulmak çok önemliydi. Aslında

buradaki ana hedef, toprağın mirasını,

toplumun mirası yapabilmek... Bu kılavuzlukla

hazırlanmış bir kit. Bu kitin içinde

öğretmenlerin uygulayacağı bir öğretmen

kiti, öğrencilerin takip edebileceği bir öğrenci

kiti ve yine Türkiye'de ilk kez yapılan bir

ziyaretçi kitimiz olacak. Hem dijitalde hem

de basılıda çocuklara olabildiğince geniş bir

platformda ulaşmayı hedefliyoruz.”

BİR DÜNYA MÜZESİ

Çanakkale Onsekiz Mart

Üniversitesi Fen Edebiyat

Fakültesi Arkeoloji Bölümü

Öğretim Üyesi ve Troya Antik

Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Rüstem

Aslan da bu kitin Türkiye'deki ilk ve tek müze

ve ören yeri kiti olduğunu anlattı. Buradaki

amacın hem Troya Müzesi'ni ve Anadolu

kültür tarihini, hem de Osmanlı'dan başlayan

ve günümüze kadar gelen müzeciliği

anlatmak olduğunu kaydeden Aslan, şöyle

konuştu: “Kitimiz, Türkiye müzeciliğini ama

aynı zamanda Troya Müzesi'yle beraber

ören yerini de anlatmayı hedefliyor. Çünkü

Troya Müzesi, bir dünya müzesi. Hemen

ören yerinin dibinde, ören yerinden çıkan

buluntuların sergilendiği bir müze. Hem öğretmenlere

eğitim programları verilirken hem

de öğrencilere bu dünya kültür mirasını en

iyi şekilde, en anlaşılabilir şekilde anlatmayı

amaçlıyor. Bu açıdan da bir ilk olma özelliğini

taşıyor. Hedefimiz, Troya Ören Yeri’ni ve

Troya Müzesi’ni bütün Anadolu kültürüyle

beraber öğretmenlere ve öğrencilere en iyi

şekilde anlatmak.”

40 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Dünden Bugüne

Eski ve yeni Doha Skine

Katar'ın son 50 yılda geçirdiği

büyüleyici dönüşüm

Eski ve yeni Doha Skine

Katar'ın son 50 yılına ait eski ve yeni fotoğrafları,

bir ülkenin doğal kaynaklarından yararlanıp,

canlı kent peyzajlarıyla kozmopolit

bir toplum yaratırken nasıl dönüştüğünü

gözler önüne seriyor. Katar, 2022 FIFA Dünya

Kupası’na ev sahipliği yapmak gibi tarihinin

bir başka önemli kilometre taşına doğru

hızla ilerlerken, Katar Turizm bol güneşli

yarımadaya yabancı ziyaretçilerini bekliyor.

Katar'ın kültürel mirasının büyük bir bölümünün

övünçle korunan ve restore edilen

“souq” adı verilen çarşılar, saraylar ve kalelerle

yaşatıldığını ortaya koymasına karşın;

yarımada, canlı kent peyzajları ve başkent

Doha'nın siluetini süsleyen gökdelenlerin

inşa edildiği geniş çaplı bir dönüşüm

geçirdi. Katar'ın geçtiğimiz 50 yıllık sürece

yayılan eski ve modern tarihini yan yana

getiren dönüşüm, büyüleyici fotoğraflarıyla

gözler önüne seriliyor.

Katar Havayolları Grubu İcra Kurulu Başkanı

ve Katar Turizm Başkanı Akbar Al Baker,

konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları

söyledi: “Katar bu kadar küçük bir ülke

olmasına rağmen, insanlık tarihinin en eski

dönemlerine kadar uzanan büyüleyici bir

tarihe sahiptir. Ancak modern Doha'nın çehresini

tanınmayacak şekilde değiştiren çok

büyük altyapı projelerinin hayata geçirildiği

son 50 yıl, Katar tarihinin en çarpıcı ve dönüştürücü

dönemi olmuştur. Aynı zamanda

yıllar içinde Katar'ın kültürel mirasının ve

geleneklerinin korunmasını ihmal etmediği

Eski ve yeni Sheraton

için Katar hükümetine ve vizyon sahibi liderlik

anlayışına müteşekkiriz. Bu sayededir

ki ziyaretçilere, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde

yer alan Al Zubrah, simgesel Katar

Ulusal Müzesi ve daha birçokları gibi gerçek

kültürel zenginlikleri sunabiliyoruz.”

KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERİNİ

KORUMAYI İHMAL ETMİYOR

Geçmiş ile günümüz arasındaki fark Doha’nın

Batı Körfez bölgesinde göze çarparken,

bir zamanlar sadece ülkedeki ilk büyük

lüks resort olan Sheraton Grand Oteli’nin

bulunduğu Batı Körfezi, günümüzde ilginç

ve benzersiz gökdelenlerle dolup taşıyor ve

70'ler ve 80'lerde yapılan kapsamlı dip tarama

çalışmalarıyla şekillenen yedi kilometre

uzunluğundaki “Doha Kornişi” adı verilen sahil

şeridi ile vurgulanıyor. Katar, bütün bunları

gerçekleştirirken aynı zamanda geçmişe

ait kültürel zenginliklerini korumayı ihmal

etmiyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde

Eski ve yeni Sheraton

Eski ve yeni Souq Waqif

Eski ve yeni Souq Waqif

yer alan ve iyi korunmuş tipik bir Arap kalesi

olan Al Zubarah, 2006 yılında yenilenen geleneksel

vakıf çarşısı Souq Waqif ve Neolitik

döneme ait olduğu düşünülen ve “Petroglif”

olarak bilinen 874 kaya resminden oluşan

gizemli Al Jassasiya Kaya Resimleri gibi tarihi

yerler, ziyaretçilerin keşiflerini bekliyor.

DÜNYA KUPASI’NA EV SAHİPLİĞİ

YAPACAK İLK ORTA DOĞU ÜLKESİ

Katar'ın geniş kapsamlı tarihi, Şeyh'in

ilk sarayını kuşatan simgesel bir yapının

içinde yer alan ve çöl gülü olarak bilinen

doğal kristal oluşumlarının canlandırıldığı,

Jean Nouvel tarafından tasarlanan binada

konumlanan Katar Ulusal Müzesi’nde keşfedilebiliyor.

Katar, gelecek yıl FIFA Dünya

Kupası’na ev sahipliği yapan ilk Orta Doğu

ülkesi olarak, ülke tarihinde önemli bir kilometre

taşına imza atacak. Stadyumlar arası

en uzak mesafenin sadece 75 km olması

sayesinde, futbolseverler bölgenin gizli

hazinelerini keşfetmek, doyasıya güneşlenmek

ve yerel kültürün güzelliklerinin keyfine

varmak için bol bol zaman bulabilecekler.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

41


Röportaj

Muhittin Böcek:

Halkın yararına olan projelerimizi

hayata geçirmeye devam ediyoruz

Göreve başladığı 8 Nisan 2019 tarihinden bu yana Antalyalıların hayatını kolaylaştırmak

hedefiyle gece gündüz demeden ekibiyle birlikte çalışan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı

Muhittin Böcek; “Antalya halkına söz verdiğimiz halkçı ve halkın yararına olan projelerimizi

hayata geçirmeye devam ediyoruz” dedi.

NİL ÖZER

Antalyalılara eşit hizmet götürebilmenin

hassasiyetiyle çalışmalarını sürdüren;

“Ben, sen yok, biz varız. Biz birlikte yaparız.

Kentimizin geleceğini ortak akılla şekillendiriyoruz”

açıklamasında bulunan Antalya

Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin

Böcek ile bu kadar yoğunluğunun arasında

turizmi, pandemiyi, Manavgat yangınını ve

güzel Antalya’yı konuştuk.

Başkanım, Antalya Büyükşehir Belediyesi

olarak bu dönem gündeminizde ilk

sırada neler var?

Gündemimizde ilk sırada her zaman Antalya

var. Planlı, kurallı, kimlikli bir Antalya hedefiyle

çıktığımız bu yolda çalışmalarımıza

azim ve kararlılıkla devam ediyoruz. Turizmin

yanı sıra önemli bir tarım kenti olan

Antalya’mızda yerelden kalkınma hamlesi

başlattık ve bu yolda çok önemli çalışmalar

gerçekleştirdik. Üreticilerimize tohum, fide,

fidan, gübre ve ekipman desteği sağlayarak,

hem üretimi hem de kazançlarını artırdık.

Hayvancılığa yönelik desteklerimiz de

artarak sürüyor. “Biz birlikte güçlüyüz” diyor

ve kentimizin geleceğini ortak akılla şekillendiriyoruz.

Antalya’mızın yararına olan,

halkımızın ve kentimizin ihtiyaç duyduğu

projelere devam ederken, tüyü bitmemiş

yetimin hakkını korumayı ihmal etmiyoruz.

Tarım, turizm, ulaşım, imar, alt yapı, şehircilik

ve çevre konularına büyük bir hassasiyetle

yaklaşıyor, sorunların tespiti ve çözümü

noktasında azim ve kararlılık gösteriyoruz.

42 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Röportaj

Birçok farklı kurum ve kuruluş tarafından

ödülle taçlandırılan, doğa ve çevre dostu

çalışmalarımızla gurur duyuyoruz. Enerji

verimliliğini yaygınlaştırarak, temiz ve

yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını

arttırmayı hedefliyoruz. Bu noktada

belediye olarak öncü çalışmalara imza

atıyoruz. Antalya Büyükşehir Belediyemizin

Hizmet Binası ve Antalya Ulaşım A.Ş.

binasının çatılarına güneş enerji santralleri

kurduk. Bu sayede kendi elektriğini üreten

ve depolayan ilk belediyeyiz. Antalya için

çalışmalarımız bu doğrultuda aynı hızla

devam edecek.

Okullar açıldı, ancak turizm sezonu

devam ediyor. Genel olarak Antalya

bu yaz sezonunu nasıl geçirdi?

İşletmeciler ve gelen konuklar,

memnun olarak mı kışa girecek?

Antalya, destinasyon olarak sadece iç pazara

hitap etmez; aynı zamanda dünyanın

gözbebeği ve her yönüyle en cazip destinasyonudur.

Şunu ifade etmeliyim ki, salgının

en çok etkilediği sektörlerin başında turizm

geliyor. Bu sektör, kentimiz ekonomisinin

lokomotifi. Antalya, salgın öncesi 2019

yılında 15,6 milyon yabancı, yaklaşık 7-8

milyon yerli misafir ağırladı. 2020 yılında

tüm dünyada ve ülkemizde ciddi daralma

yaşandı. Dünyadaki daralma ortalaması

yaklaşık yüzde 75, Antalya ve ülkemizin

daralma oranları daha düşük.

2021 yılında genel anlamda salgının etkileri

tüm dünyada yoğun bir şekilde hissedildi.

Doğal olarak bu etki ülkemizde de hissedildi.

Kayıplar genel anlamda çok büyük.

Kayıp oranları bölgelere göre göreceli olarak

değişmekte. Burada kaynak pazarların

önemi çok büyük... Antalya, bu anlamda

en şanslı destinasyonlardan biri. Gerek

uluslararası pazar gerekse iç pazardan en iyi

beslenebilen bölge olan Antalya, sezonun

ilk altı aylık bölümü kapalı geçse de ikinci

altı ayı oldukça yoğun geçirerek yoluna

devam etmekte. Sadece ülkemizde değil,

dünya ölçeğinde de fiyat-hizmet ilişkisinin

en doğru uygulandığı bölgeyiz. Bu nedenle

müşteri memnuniyeti son derece yüksek...

Bu sezon, bölgemizin kısmen yaralarını

sardığı ve kayıplarını telafi ettiği, geleceğe

umutla bakmaya devam edeceği bir yıl

olarak kapanacaktır.

Sayın Başkanım, Manavgat ilçemizin

yanması hepimizi yasa boğdu. Yangınları

önlemek için yeni projeleriniz olacak mı?

Bu felaketlerin yaşanmaması için neler

yapacaksınız?

Yangınları önleyebilmek elbette Antalya

Büyükşehir Belediyesi olarak tek başına

bizim başarabileceğimiz bir şey değil.

Ormanlar bizim en değerli varlıklarımız,

geleceğimiz. Ormanları hep birlikte gözümüz

gibi korumalıyız. Antalya, iklim şartları

nedeniyle özellikle yaz aylarında orman

yangınları açısından büyük risklere sahip.

Küresel ısınmanın da etkisiyle orman

yangınları konusunda bundan sonra daha

dikkatli olmalıyız. Antalya Büyükşehir

Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığımız da

bizim gözbebeğimiz. Göreve geldiğimizde

olası doğal afetlere ve yangınlara karşı hızlı

ve etkili müdahale edebilmek için İtfaiye

Daire Başkanlığımızın eksiklerini belirleyerek,

araç ve personel takviyesi sağladık.

Vatandaşların can ve mal güvenliğini en

üst seviyeye çıkarmak için 100 itfaiye erimizi

bünyemize kattık.

Manavgat yangınında İtfaiye Daire Başkanımız

başta olmak üzere tüm itfaiye personelimiz,

özveriyle çalışarak yangının söndürülmesinde

önemli bir rol üstlendi. Manavgat

yangını sonrası hem araç hem personel

olarak yaptığımız bu takviyenin ne kadar

doğru ve yerinde bir karar olduğunu hep

birlikte gördük. Şimdi İtfaiyecilik Bölümü ve

Sivil Savunma Meslek Yüksekokullarından

125 itfaiye eri daha alarak, gücümüze güç

katacağız. ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük

orman yangını’ kayıtlarına geçen Manavgat

yangınında, özellikle havadan müdahalenin

önemini hep birlikte yaşayarak gördük.

O süreçte CHP'li 11 büyükşehir belediye

başkanı olarak, ortak bir açıklamayla

THK'nın yangın söndürme uçaklarının tüm

bakım ve işletme giderlerini karşılamaya

hazır olduğumuzu da bildirdik. Bunlar bizim

yapabileceğimiz çalışmalar, ancak az önce

de ifade ettiğim gibi yangınlar konusunda

hepimiz sorumluyuz ve hepimiz üzerimize

düşeni yapmalıyız.

Antalya için hedefleriniz neler?

Antalya’mız için hedeflediğimiz planlı, kurallı,

kimlikli bir kenti inşa etmek için gayret

gösteriyoruz. “Belediyecilik, insan hayatına

dokunmaktır” düşüncemizden hareketle,

dertlere derman olmak hedefiyle 19 ilçe

ve 913 mahallemizde kimseyi ötekileştirmeden,

tüm hemşerilerimize eşit hizmet

götürebilmenin hassasiyetiyle çalışmalarımızı

sürdürüyoruz.

Bir yandan pandemi devam ediyor, bir

yandan da kış yaklaşıyor. Antalyalılar

için özel hazırlıklarınız olacak mı?

Yaz-kış demeden hizmetlerimizi merkez

ve ilçelerde mesai kavramı gözetmeksizin

gerçekleştiriyoruz. Bir yandan ilaçlama

çalışmalarımız sürerken, diğer yandan

dezenfekte çalışmaları yapıyoruz. Antalyalıların

rahat yaz ya da kış mevsimi geçirebilmeleri

adına yapılması gereken ne varsa

yapmaya çalışıyoruz. Tüm birimlerimiz, her

mevsim için özel hazırlanıyor. Ulaşımdan alt

yapıya, çevre sağlığından park bahçelere,

itfaiyeden sağlık ve sosyal hizmetlerimize

kadar vatandaşın rahat hizmet alabilmesi

adına hizmetlerimizi sürdürüyoruz.

Son olarak Başkanım, mesajınızı ve

duygularınızı alabilir miyim?

Göreve başladığım 8 Nisan 2019’dan bu

yana 30 ay geçti. Bu sürede Antalyalıların

hayatını kolaylaştırmak hedefiyle gece

gündüz demeden çalıştık. Seçimlerden

önce Antalya halkına söz verdiğimiz, halkçı

ve halkın yararına olan projelerimizi hayata

geçirmeye devam ediyoruz. Bugüne kadar

hep yanımda olan Antalyalı hemşerilerime

güvenleri ve destekleri için teşekkür

ediyorum. Birlik ve beraberlikten yana daha

güzel günleri hep birlikte inşa edeceğimizden

kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü; "Biz

birlikte yaparız!"

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

43


Destinasyon

Tarihi kasaba El Retiro,

kölelerin ilk

toplu kurtuluşunu

temsil ediyor

CENAY TOPRAKKAYA

Kolombiya’nın en büyük ikinci kenti Medellin’e

yaklaşık 32 kilometre mesafedeki tarihi

El Retiro kasabası, ülkede kölelerin ilk toplu

kurtuluşunun gerçekleşmesi nedeniyle

“Özgürlük Beşiği” olarak biliniyor. İspanyol

sömürge döneminin kolonyal mimari yapısının

korunduğu kasabada geleneklerine

ve kültürüne bağlı olan halk; her yıl aralıkta

geçit törenleri, orkestralar ve renkli festivallerle

kölelerin toplu kurtuluşunu temsil

eden “Fiesta de los Negritos”, yani siyahların

bayramını kutluyor.

Turistlerin her mevsim gözdesi olan El

Retiro, ziyaretçi çeşitliliğin öne çıktığı doğal

ve turistik mekânlarıyla birçok ülkeden

misafirlerine unutulmaz anlar yaşatıyor.

TOURMAG Turizm Dergisi’ne kasabının tarihi

ve doğal güzelliklerine ilişkin bilgi veren

turizm yetkilisi, El Retiro’nun kuruluşundan

bu yana geleneksel şehir mimarisine ve

tarihine ihtimam gösterdiğini belirtti.

YERLİ VE YABANCI ZİYARETÇİLERİN

AKININA UĞRUYOR

Kasabanın simgesi olan ve merkezinde

bulunan Özgürlük Anıtı, Hükümet Konağı,

Kültür Evi ve sömürge dönemini temsil

eden yapılar, ilk etapta dikkatleri çekiyor.

Kolonyal mimari evlerin bulunduğu caddelerde

bol bol fotoğraf ve video çeken yerli

ve yabancı ziyaretçiler, ayrıca belediyenin

düzenlediği tarihi turlara katılarak kasabayı

baştan sona gezebiliyor.

İSPANYOLLARDAN ÖNCE TAHAMİ VE

QUIRAMAS YERLİLERİ VARDI

Kolombiya'ya gelen turistlerin seyahat

programında önemli yeri olan El Retiro; etkileyici

manzaraları, doğa turizmi ve iklimiyle

yabancılar için cazibe merkezlerinden biri

kabul ediliyor. İspanyolların 1 Eylül 1541'de

bölgeyi keşfine kadar orada yaşadıkları

bilinen Tahami ve Quiramas yerlileri, kasaba

İspanyollar tarafından sömürgeleştirildikten

sonra tarım ve madencilikte köle olarak

çalıştırıldı.

1766'DA 140 KÖLE

SERBEST BIRAKILDI

El Retiro kasabasına 1734'te gelen Don

Ignacio Castaneda ve eşi Dona Javiera

Londono, 11 Ekim 1766'da 140 köleyi satın

alarak özgürleştirdikleri için dünyada ve

Amerika kıtasında bunu gerçekleştiren ilk

kişiler olarak kabul ediliyor. Castaneda ve

Londono, aynı zamanda 15 Ekim 1814'te

kuruluşu ilan edilen El Retiro’nun kurucuları

kabul ediliyor ve her yıl onlar adına

anma törenleri düzenleniyor. Kasabaya

1786'da beyazların ve siyahların da yerleşmeye

başlamasıyla El Retiro, melez kültüre

dönüşmeye başladı. Bölgede başlıca

geçim kaynakları arasında önemli yeri olan

marangozluk, zanaatkârların el yapımı

emeği ve mobilyalara verilen motiflerle 150

yıllık birikimi temsil ediyor. Kasaba ayrıca

hem madencilik hem de tarım açışından

oldukça zengin olup, birçok ülkeye ihracat

gerçekleştiriyor.

44 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Arkeoloji

İtalyan arkeolog “kalbim” dediği

Hierapolis'ten kopamadı

İlk kez 37 yıl önce stajyer olarak geldiği Hierapolis Antik Kenti’nin

kazı başkanlığını yürüten İtalyan arkeolog Grazia Semeraro, “kalbim”

dediği Hierapolis'teki çalışmalarını büyük bir heyecanla sürdürüyor.

PINAR BALTACI

İtalya’dan stajyer arkeolog olarak 1984'te

geldiği Pamukkale’deki Hierapolis Antik

Kenti’ndeki bilimsel çalışmaya katılan Salento

Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim

Üyesi Prof. Dr. Grazia Semeraro, o tarihten

sonra Türkiye'den hiç kopamadı. Anadolu'nun

tarihi ve doğasına hayran kalan Semeraro,

Hierapolis Antik Kenti Kazı Başkanı

Francesco D'Andria'nın 2018 yılında emekli

olmasının ardından bu görevi devraldı.

İtalyan arkeolog Semeraro, M.Ö. 2. yüzyılda

Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından

kurulan antik kentteki kazı çalışmalarının

başında 4 yıldır görevini sürdürüyor.Semeraro,

beraberindeki 40 kişilik ekiple Apollon

Kutsal Alanı, anıtsal çeşme, tiyatronun

yakınındaki evler ile nekropolis gibi pek çok

noktada kazı ve restorasyona devam ediyor.

“HARİKA VE ENTERESAN BİR KENT”

Prof. Dr. Semeraro, dergimize yaptığı açıklamada

üniversite yıllarında geldiği Pamukkale’den

çok etkilediğini anlattı. Hierapolis

Antik Kenti’ni çok beğendiği için Türkiye'den

kopamadığını belirten Semeraro; “Burayı çok

seviyorum, onun için kazıya devam ettim.

Çünkü burası harika ve enteresan bir kent.

Tarihi ve eskiye dayalı önemli veriler var. Ben

bu bölgeyi ve Türkleri seviyorum. 30 yıl önce

kazıya öğrenci olarak gelmiştim. Öğrenciliğim

zamanında ‘Kazı başkanı olur muyum?’

diye hayal etmiştim. Şimdi Hierapolis’in kazı

başkanıyım. Çok mutluyum” dedi.

“HER GÜN FARKLI HİKÂYELERLE

KARŞILAŞIYORUZ”

Tarih araştırmalarının kendisini heyecanlandırdığını

dile getiren Sameraro, yaşadığı

bu duyguyu da üniversitedeki öğrencileriyle

paylaştığını vurguladı. Kazı çalışmalarının

kendisini çok mutlu ettiğini kaydeden Prof. Dr.

Grazia Sameraro; “Benim için güzel bir duygu.

Hierapolis benim kalbimde, çünkü Pamukkale

ve Hierapolis muhteşem bir yer. Burada tarih

var, insan buradan kopamıyor. Kazı sırasında

her gün farklı hikâyelerle karşılaşıyoruz. Yaz

sezonunda buraya geliyoruz. Kısa bir süre

kalsak da buradan ayrılırken çok üzülüyorum.

Gelecek sene kazıya gelmek için sabırsızlanıyorum”

ifadelerini kullandı. Semararo,

antik kentteki çalışmalarda kendisini en çok

‘Cehennem Kapısı’ ve ‘Aziz Philippus Kutsal

Alanı’nın heyecanlandırdığını sözlerine ekledi.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

45


Mimari

Anadolu’da yerli

"Pisa Kulesi"

Aksaray

Eğri Minare

DR. CAHİT YILMAZ

Eğri Minare, Aksaray şehir merkezinde

yer alır. Minaresinin eğriliği Pisa Kulesi’ni

anımsatır. Bu eğrilikten dolayı "Eğri Minare"

ismini almış olup, tuğlanın renginden

dolayı "Kızıl Minare" olarak da anılır. Tuğla

işçiliğinde Horasan harcı kullanılmış olan

minarenin, Selçuklular döneminde Alaeddin

Keykubat tarafından 1221-1237 yılları

arasında yapıldığı sanılmakta. Minare, dört

köşe kaide üzerinde oturur. Köşeli kaideyi

Adana Ulu Camii’nde de görürüz.

30,6 metre boyundaki minarenin üst kısmı

silindirik yapıdadır. Alt kısımda zikzak süslemeler

vardır. Şerefenin altında ise tuğla süslemeleri

göze çarpacak kadar güzeldir. Yine

şerefenin hemen altındaki mukarnaslarda

(firuze-yeşil) renkli sırlı tuğla süslemeleri

görülür. Bu tarz süslemelere Kayseri Ulu Camii,

Aksaray Eğri Minare, Kütahya Kurşunlu

Camii, Sivas Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii

ve Gaznellilerden kalma Cam Camii’nde

de rastlıyoruz. Minarenin yıkılma tehlikesi

olduğu için 1973 yılında çelik halatla askıya

alınıp, bağlanarak sabitlenmeye çalışılmış.

PİSA KULESİ’NDEN DAHA EĞRİ!

Minarenin eğriliği hep merak konusu olmuş.

2020 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi

Mühendislik Bölümü tarafından 16 metrelik

sondaj ile eğrilik araştırması yapılmış.

Sonuç olarak eğriliğin sonradan olmadığı,

bizzat mimarı tarafından tasarlandığı

kanısına varılmış. Minare nehrin yakınında

yer alır. Nehre ters yönde, mimar tarafından

bizzat eğrilik verilmiş. Minare, Pisa Kulesi’nden

daha eğridir. Pisa Kulesi'nin eğriliği 1,6

derecede başlayıp, 5,5 dereceye ulaşmıştır.

İlerleyici eğriliktir. Aksaray Eğri Minare'nin

eğriliği 6,8 derecedir. İki yıllık takipte değişim

ve ilerleme olmamıştır.

PİSA KULESİ HAKKINDA

Pisa Kulesi, İtalya'nın kuzeyindeki Pisa

şehrinde Piazza dei Miracoli'de (İtalyanca

Mucizeler Meydanı) yer alan ve 1063-1090

yıllarında yapılan şehir katedralinin çan

kulesi, ana yapıdan ayrı olarak 1173'te

yapılmış. Kule, üst üste bindirilmiş yuvarlak

6 sütun dizisinden meydana gelir. 56 metre

yükseklikte olup, üzerine 294 basamaklı

bir merdivenle çıkılır. En üstteki çanların

bulunduğu 8. kat silindir biçimindedir. Pisa

Kulesi, bitirildiği tarihten itibaren güneye

doğru eğilmeye başlamış. Bunun sebebi,

temelinde yer alan yumuşak zemindeki bir

çökmedir. Günümüzde kulenin tepesinden

güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül,

4,3 metre açığa inmektedir. Ancak yapının

ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel

dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemekte.

Kule, her yıl milimetrenin onda

yedisi kadar (100 yılda 0,7 cm) eğilmekte.

46 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Kültürel Miras

4 bin 250 yıllık

altın gaga ağızlı testi

Türkiye'ye

iade edildi

KADİR TOPRAKKAYA

Yasa dışı yollarla çıkarılan ve Hatti Uygarlığı

dönemine ait olduğu belirlenen altın gaga

ağızlı testi, Türkiye'ye getirilerek Anadolu

Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmeye

başlandı. Anadolu'nun kadim uygarlıklarından

Hattiler dönemine ait, yaklaşık 4

bin 250 yıllık altın gaga ağızlı testinin iade

töreni, sergileneceği Ankara Anadolu Medeniyetleri

Müzesi'nde yapıldı.

Törende konuşan Kültür ve Turizm Bakanı

Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye'nin topraklarından

yasa dışı yollarla koparılan kültür

varlıklarının iadesi için çalışmalarını kararlılıkla

sürdürdüğünü söyledi. Ersoy, zaman

zaman bu yolda zorluklarla karşılaştıklarını,

yanlı kararlarla, anlamsız tartışmalarla,

gerçeklikten uzak ve bilimsel olmayan bakış

açılarıyla mücadele etmek zorunda kaldıklarını

anlattı. Bu ve benzeri engellerin kültür

alanında tesis etmek istedikleri yapıcı diyalog

yolunu zedelediğini ifade eden Bakan

Ersoy; “Ancak bu dosyada olduğu gibi kimi

zaman etik yaklaşımların varlığına da şahit

olmak, zorluklarla mücadele etmemizde

bizler için itici bir güç oluyor” dedi.

1989’DA SIR ARTHUR GILBERT

TARAFINDAN SATIN ALINMIŞ

Eserin iade süreci hakkında bilgi veren

Ersoy, şunları kaydetti: “Bu eser, Gilbert

Vakfı’nın kurucusu Sir Arthur Gilbert tarafından

1989 yılında satın alınıyor. Elbette

o sırada yasa dışı kökeni hakkında bir

bilgisi yoktu. Zaten daha sonrasında eser,

Victoria and Albert Müzesi'ne korunması

amacıyla emanet ediliyor. Uzun yıllar bu

müzede muhafaza edilirken, Gilbert Vakfı

tarafından bir köken araştırılması yapılması

isteniyor. İşte bu süreçte esere ilişkin

fotoğraf ve kimyasal veriler, Kültür Varlıkları

ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne iletiliyor.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi uzmanları,

eseri Alacahöyük ve Mahmatlar buluntuları

ile karşılaştırmış ve stilistik olarak

eserin Hatti dönemine ait bir kültür varlığı

olduğunu doğrulamışlardır. Esere ilişkin

metal bileşen verilerinin kıyaslamaları ise

bakanlığımıza bağlı Ankara Restorasyon ve

Konservasyon Bölge Laboratuvarı uzmanlarınca

yapılmıştır.

AİT OLDUĞU TOPRAKLARA İADE EDİLDİ

Bochum Üniversitesi akademisyenlerinden

maden uzmanı Prof. Dr. Ünsal Yalçın

tarafından da sonuçlar teyit edilmiştir.

Kültür varlıklarının korunmasına ilişkin

hukuki dayanaklarımızın ve bilimsel

verilerin Gilbert Vakfı Mütevelli Heyeti’ne

sunulmasından sonra Gilbert Vakfı, tereddüt

etmeden eserin ait olduğu topraklara

iadesine karar vermiştir. Karşılıklı görüşmelerimiz

sonucunda bu eserin sergilenmesi

ve korunması için en doğru adres olarak,

muhafaza ettiği muhteşem Hatti koleksiyonuyla

Anadolu Medeniyetleri Müzemizi

uygun gördük."

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

47


Objektifimden

Dünyanın en büyük kıtasının bittiği yer! Asya’nın batıdaki sonu;

Babakale

Kalesi de evleri de lezzetleri de bir başka!

Ve tabi bıçakları...

Renk renk boyanmış evlerin, bahçelerin, avluların

kapılarında farklı biçimlerde örülmüş uzun ipleri fark

ettim ilkin! Bunlar da rengârenk; kapı tokmağına veya

kilide sarılmışlar. Kimileri uzun, bazısı kısa, birkaçı

sarkıyor ama dikkat çekiyor!

Renkli ipe düğüm atılmamışsa veya alta doğru sarkıyorsa,

evin sahibi içeride... İpte tek bir düğüm varsa,

ev sahibi yakınlarda bir yerlerde ve kısa zaman sonra

gelecek. Eğer ip sağlam bir düğümle sarılmışsa, evin

sahibi çok uzaklarda ve ne zaman döneceği meçhul...

Tamamen güvene dayalı bir gelenek. Ev sahibi;

içeride veya dışarıdaki durumuna ilişkin kapısına

gelene bilgi veriyor, iplere attığı düğümler ile!

"Babakale" burası, ülkemizin ve tabi Asya kıtasının

en batısı! Buraya gelen ziyaretçilere, Asya’nın en

batısını gördükleri için bir sertifika veriliyor. Avrupa

kıtasının en batısında da benzer bir uygulama

varmış; Portekiz'de, Copa da Roca'da!

Yazı ve Fotoğraflar:

YİĞİT UYGUN

yigit@yigituygun.com.tr

48 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Objektifimden

Çanakkale’deyiz, güzel coğrafya... Döne

döne inen, bazen çıkan, daracık virajlı

yollardan geçerek gelinir Babakale’ye. Ziyaretçiler

genelde günübirlik düşünür burayı,

zira yarım günde gezebilirsiniz. Fakat köyün

eskilerinden birilerini bulunca sohbet bitmiyor,

saatler akıyor. Benden söylemesi...

Konaklamak için bir iki pansiyon var ama

yeterli değil. Babakale ziyaretçileri kalacaklarsa,

köye çok yakın olan Akliman’ı tercih

edecekler. Buraya gelmeden birkaç kilometre

geride, denize doğru inen bir yolla ulaşılır.

Butik otel ve pansiyonlar var, sayıca az tabi.

Sular şahane ama denizle buluşmak için!

Babakale’nin içinden denize girilmiyor; ya

Akliman tercih edilecek, ya da Babakale

mendireğinin arkasındaki plaj kullanılacak.

Fakat burası salt yazın gelinecek bir yer değil.

Kışın da nefis! Karşıda Midilli uzanıyor boylu

boyunca. Uzo yok belki ama rakı kadehleri

kalkıyor Lesvos’a! Aslında buraya tekne ile

gelmeli; kâh bu limanda kalmalı, kâh karşıda!

Babakale Limanı'nda 150 civarı irili ufaklı

tekne barınabilir. İç derinlik 2-8 metre arası.

Limanın girişindeki çakar dikkatinizi çekecek.

Ancak asıl tarihi çakar yukarıda, surların

üzerinde. Limanı "Su Ürünleri Kooperatifi"

işletiyor. Ağırlık doğal olarak balıkçı teknelerinde...

Mendirek içinde tonoz sistemi yok.

Demir atılıp kıçtankara olunacak. Yardım

edecek palamar botu yoktur muhtemelen.

Cıvadra’dan geçerek biri bağlayacak kıç

halatlarını, ya da yan teknelerden yardım

istenecek. Motoryatçılara bu işler zulüm

gelir ama biz geleneksel tekneciler alışığız.

Yeter ki sonu keyif olsun...

Babakale, Gülpınar’ın bir yerleşimi, uzaklık

11 km... Ayvacık ilçesi 41 km, Ezine 58 km,

Çanakkale merkez ise 111 km. Assos da çok

yakın buraya, konaklamak ya da yeme-içme

için bir seçenek olabilir.

Bölge tarih sahnesinde "Lekton" ya da

"Lektos" olarak biliniyor. Bir bilgiye göre ise

"Lexton", anlamı "rüzgârlı burun"... Gerçekten

de kaptanları epeyce yoracak sert denizler

kaldırır buralar. 1500’lere tarihli Kitab-ı

Bahriye’de Piri Reis söz etmiş. Öncesinde

Homeros’un İlyada’sında ve Strabon’un

Geographika’sında da adı geçiyor bölgenin.

Babakale’de yaşam hep denizle var olmuş.

Aslında "Bababurnu" burası! 1700’lerde buralardan

geçen 3. Ahmet, fırtınaya yakalanır

ve bu limana sığınır. Yerli halka misafir olur,

dertlerini dinler. Halk dıştan gelen tehlikeli

saldırılara karşı şikâyetçidir. Bunu dikkate

alan padişah, beldeye bir kale yapılmasına

hükmeder. Kalenin inşası ile beraber "Bababurnu",

"Babakale" olur. Dikdörtgen planlı

yapı yaklaşık 3,5 dönüme hâkim. Kesme taşlar,

horasan harcı ile vücut bulmuş kalede.

Tabi çok az görülüyor bugün. 2007 sonrası

ciddi bir tadilat görmüş. Eksiklerine rağmen

günümüzde tüm görkemiyle ayakta...

Kale inşaatında mahkûmlar çalışmış. O dönemde

yoğun kullanımı karşılayacak kadar

su bulunmuyormuş köyde. Aynı mahkûmlar,

yaklaşık 5 km uzaktan bir su hattı çekerek,

Babakale’yi bol su ile buluşturmuşlar. Köy

içinde göreceğiniz pek çok çeşme dikkatinizi

çekecek. Ödül olarak da inşa sonrası tüm

mahkûmlar özgürlüğüne kavuşmuş.

10 adet topun konuşlandığı 4 burçlu bir

yapıymış ilk zamanlarında Babakale! Tam

karşıda, Midilli’nin Molivos kasabasındaki

benzerine bakıyor. Çevrede yörükler

zaten bilinir, ancak Osmanlı döneminde

Türkmenlerin, Moğolların hatta Kazakların

yerleştirildiği söylenir.

1600’lerin sonlarında hızlanan bölgesel

etkinlik, 1700’lerin ortalarına dek sürmüş.

Bu dönemlerde Osmanlı’daki idari sorunlar

malum... Özellikle 1700’lerde Patrona Halil

İsyanı elbette burayı da etkilemiş. Kalenin

yapımı için görevlendirilen Kaptan-ı Derya

Kaymak Mustafa Paşa, bu isyan sırasında

idam edilmiş. O nedenle de inşa sekteye

uğramış. Dönemin sadrazamı Nevşehirli

Damat İbrahim Paşa, Kaymak Mustafa

Paşa’nın da kayınbabası... Pargalı İbrahim

ile karıştırılır ama aralarında yüzyıllar var.

Ancak sonları birbirine benzer... "Nevşehirli"

de idam edilmiş! Hatta ne yazık ki cesedi

isyancılara verilerek parçalanmış.

Kale bir şekilde bitirilir ve dikkat; bu Osmanlı

İmparatorluğu'nun yaptığı son kaledir.

Babakale’den sonra bir kale daha inşa

edemez Osmanlı! Köyü ziyarete gittiğinizde

ara sokaklara mutlaka dalın. Son yıllarda

çok keyifli taş evler yapılmaya başlandı.

Sakinliği, sessizliği, eşsiz doğası ile inanılmaz

göç alan bir yer. Satılık bir karış yer yok

neredeyse. Büyük kentlerden gelip, emeklilik

yaşamını burada sürdürmek isteyenler

çoğunlukta. Yapılaşma alanı belli... Eski

araziler, içindeki virane yapılarla satın alınıp,

bir malikâneye dönüşüyor!

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

49


Objektifimden

Babakale, belki de yıllar sonra yeniden hayat

buluyor. Çanakkale ve civarında toprak

çok bereketli, su ise boldur. Hayat fışkırır

arazilerden! O nedenle buralar hep yeşildir.

Doğal olarak Babakale de nasibini almış.

Köy içinde yerel otları, kekik ve suyunu,

kaparinin en güzelini, şansınız varsa muhteşem

kayakoru turşusunu ve tabi eşsiz balları

satın alabilirsiniz.

Burada da kadınlar çalışıyor, üretiyor. Leziz

limonataları, şeftali sularını onlar yapıyor.

Sadece bu mu, elbette değil? El yapımı

eserler, seramik hediyelikler, taş boyamalar,

tekstil ürünleri ve daha niceleri... Kadınlar

Pazarı'nı mutlak dolaşın ve alışveriş yapın.

Üzüm ve zeytin zaten bölgenin özeli, doya

doya yaşayın o ürünleri.

Ve akşam oldu. Midilli karşısında bir keyfi

yaşamalı, leziz bir akşama hazır olmalı.

Çeşit çeşit balıklar, ara sıcaklar ve tabi

zeytinyağlılar... Ve Babakale’nin bir başka

özelliği; balıkçılık, hayvancılık, tarım ve

turizm, buranın farklı geçim alanları. Peki,

daha eski zamanlarda nasıl yaşamış ahali?

Silah üreterek! Özellikle kılıç ve devamında

az da olsa madeni süs eşyacılığı...

Köy, uzun yıllar Osmanlı orduları için

kılıç üretmiş. Yüzyıllarca süren bu çaba,

savaşların bitimi ve Osmanlı’nın yıkılması ile

değer kaybetmiş. Kılıç ustaları bu kez bıçak

yapımına yönelmişler. Maden ve mantık

aynı, ebat değişmiş. Önce güvenlik amaçlı,

sonra kurbanlık, kasaplık, hediyelik, yemek

takımı derken işler almış yürümüş. Nesilden

nesle geçmesi gereken bir meslek olsa da

18 atölyeden şu anda sadece 3 usta kalmış!

Yüzlerce kişinin ekmek yediği iş kolu, ne

yazık ki bugün usta bulamıyor. O nedenle

de siparişler yetişmiyor. Altı ay sonraya gün

veriliyor iyi bir bıçak için.

Ürünler yurt dışından da talep ediliyor. Tek

yapılıyor bıçak, bir benzeri yok. Elbette takım

olarak isteyenlere set hâlinde yapılıyor.

300 yıldan fazla geçmişe sahip bu gelenekte,

eskiden Sicilya çeliği kullanılırmış. Günümüzde

Fransız ya da yerli çelik kullanılmakta...

Bıçaklar, 14 cm’den 35 cm’e dek değişik

ebatlarda yapılıyor ve genel olarak "kulaklı"

bıçaklar üretiliyor. Kavrayan elin en küçük

parmağı, alttaki kulağın içine sıkıştırılıyor.

Amaç, elden kaymayı önlemek...

Boynuzdan ve ağaçtan saplar, bıçağa ayrı

bir değer katıyor. Deriden yapılan kılıflar ise

son derece zarif. Bıçağın yüzündeki kakma

desenler, yapan ustanın imzasını taşıyan

motiflerle şekilleniyor. Gerçekten şık! Babakale

bıçağı, bu biçimde üretiliyor. Babadan

oğula kalan miras bıçaklar var! Bunlara

"yadigâr" adı veriliyor.

Çok kimsenin haberdar olmadığı bir yer

ama farklı özellikleri ile fark edilmeyi bekliyor.

Aslında bunu fazlasıyla da hak ediyor.

Kuzey Ege’de çok başka bir destinasyon!

Buraya gelmek için özel araç şart. Ezine’den

kalkan minibüsler de alternatif olabilir.

Sakin bir hafta sonu gezisi için ideal. Yaşatacakları

ile çok anlatılacak bir destinasyon...

50 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December



Destinasyon

Alaçatı'yı, Alaçatı otellerini

yaşadınız mı?

KADİR TOPRAKKAYA

Yöresel cumbalı taş

mimari özelliklerinin en

iyi örneğini yansıtan Köşe

Konak Oteli, Alaçatı'da

yıkıntılar arasından

özenle seçilerek elde

edilen asırlık taşlarla

restore edilmiş.

Şimdilerde turizmi dört mevsime yaymaya hazırlanan

Alaçatı’dan ve her biri birer sanat eseri özelliği taşıyan

Alaçatı otellerinden söz etmek istiyoruz. TOURMAG

Turizm Dergisi’nin yayına hazırlandığı ilk yıllarda Fransız

ortaklarımız, bize Türkiye’nin 10 bölgeye ayrıldığını anlatmaya

çalışmış; bizler de "Yanlış biliyorsunuz, ülkemiz

7 bölgeden oluşmaktadır" diyerek direncimizi sürdürmüştük.

Sonunda uzatmamak için "Peki, nedir diğer üç bölge?" diye

sorduğumuzda aldığımız yanıt; "Antalya, Bodrum, Kapadokya"

olarak açıklanmıştı. Antalya’nın Akdeniz Bölgesi içinde

yer aldığını söylediğimizde ise “Olabilir ama dünyanın hiçbir

yerinde dört mevsimin aynı günde yaşandığı bir yer bulunmamaktadır.

Ayrıca yine hiçbir yerde Antalya’daki kadar çok,

güzel ve büyük oteller yer almamaktadır. Bu nedenle ayrı bir

bölge olarak görülmektedir” cevabını almıştık.

Köşe Konak Oteli’ni ‘Gün

Ailesi’ yönetiyor. Aile üyelerinin

tamamı otelde çalışıyor ve

hepsinin dokunuşları söz

konusu. Ancak en büyük

yansımanın anne Aytül Gün’e

ait olduğunu, kimsenin

söylemesine gerek kalmadan

hissedebiliyorsunuz. Bunda

kendisinin aynı zamanda

seramik sanatçısı olmasının da

payı elbette büyük...

52 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Destinasyon

Eşsiz avlu

tasarımıyla

kendinizi özel

hissedeceğiniz

mekânda; organik

meyve-sebzeler,

köy reçelleri ve

taş fırın ekmekleri

ile beraber

geleneksel

Türk kahvaltısı

suunuluyor.

ALAÇATI’DA 600’DEN FAZLA OTEL

Alaçatı’yı altıncı ziyaretimizde daha iyi anladık ki, bir başka

yönüyle benzer şeyleri Alaçatı için de düşünmek mümkün.

Öncelikle Alaçatı’ya girdiğinizde sizi iki katlı beyaz taş evler

karşılıyor ve kendinizi bambaşka bir dünyada hissediyorsunuz.

Ardından havasının temizliğinden kaynaklandığını

düşündüğümüz, nefes alıp vermenizin değiştiğini yaşıyorsunuz.

Taş evlerin çoğunluğunun 8-10-20 odalı küçük sevimli

otellere dönüştüğünü, fakat bu dönüşümün bölgenin

atmosferine öylesine uyumlu yapıldığını fark ediyorsunuz

ki, 150-200 yıl öncesinden ayırt edemiyorsunuz. Bölgede

600’den fazla otelin olduğunu öğrendiğinizde ise bunu

teyit etmek için birkaç defa sorma ihtiyacı duyuyorsunuz.

SAHİPLERİYLE ÖZDEŞLEŞMİŞ OTELLER

Otellerin hepsi sahipleriyle özdeşlemiş gibi adeta. Sanki

evlerinin bir köşesini düzenler gibi ya da resim yapar gibi

dizayn edilmiş oteller. Otel sahipleri ya da yöneticilerinin

büyük çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu öğrendiğinizde,

"Zaten aksini düşünmek mümkün değil" deyiveriyorsunuz.

Her köşede bir kadın titizliği, bir kadın dokunuşu

belirgin biçimde öne çıkıyor.

KÖŞE KONAK OTELİ

Bizim ikinci kez konakladığımız Köşe Konak Oteli de bu

otellerden biri. Alaçatı'nın girişinde, iki sokağın köşesinde

bulunuyor olması nedeniyle bu ismi almış. Bahçesinde

asırlık zeytin, palmiye, muz ağaçları, begonviller ve yöreye

özgü çiçekler var. Sevimli bir yüzme havuzu ve bir bölümünde

kendinizi Maldivler sahilinde hissedebileceğiniz

localar, diğer tarafında ise kahvaltı edebileceğiniz alanlar...

Odaları ile birlikte otelin her tarafından adeta sanat

fışkırıyor. Önünde cumartesi günleri Alaçatı Sosyete Pazarı

kuruluyor. Bölgede yetişen ürünler, burada sanat eseri

özeniyle sergileniyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

53


Küçük Dünya

UNESCO miraslarının izinde

SEYŞELLER

Seyşeller'e gittiğimi söylediğimde bu ülkenin ismini

ilk kez duyduğunu söyleyenler oldu. İsmi duyanlar

arasında da tam olarak nerede olduğunu bilen çok az

kişi vardı. Peki, nerede bu Seyşeller? Bize uzak olması

nedeniyle mi burası hakkında çok az bilgi sahibiyiz?

YAPRAK GÜRDAL

www.kucukdunya.com

f kucukdunyayaprak

i kucukdunyayaprak

Seyşeller, aslında teknik olarak Afrika kıtasına dâhil

ama buraya Afrika demek de dememek de doğru

olmaz. Çünkü Seyşeller, kendine has bir yer. Afrika

esintisine de sahip, İngiliz dokunuşlarına da... Hatta

zaman zaman kendimi Karayipler’de hissettiğimi bile

söyleyebilirim. Değişik kültürler öyle güzel harmanlanmış

ki, ortada tamamen özel bir yer olmuş.

Ülkede Avrupa’dan göçenler, Afrika’dan kölelik için

toplanan kabileler; Hindistan, Karayipler ve Arap

Yarımadası’ndan gelenlerin oluşturduğu Creol halkı

yaşıyor. Halk çoğunlukla Creol dili ile birlikte sömürge

döneminde öğrendiği İngilizce ve Fransızca dillerini

konuşuyor. Ancak ben aksanlarını anlamakta oldukça

zorlandığımı söylemeliyim. Hatta bazen İngilizce konuştuklarına

bile emin olamadım. Fakat öyle sıcaklar,

öyle içten gülümsüyorlar ki, aramızda bir dil bariyeri

varmış gibi de hissetmedim.

Ülke, merkez ve dışarıdaki adalar olarak iki gruba

ayrılıyor. Merkez adalarda granit kayalar var, dışarıdaki

adalar mercan adaları... Merkezdeki adaların en

büyükleri de Mahé, Praslin ve La Digue. Çoğu kişi, bu

adalara incecik kumlarla kaplı plajlarda yüzmek ve

turkuaz rengi denizin tadını çıkarmak için geliyor. Bu

tatil anlayışına elbette ki itirazım yok, hatta ben de

bu tarz tatilleri çok severim ama ben ilk kez gittiğim

ülkelerde değişik özelliğe sahip yerleri keşfetmeyi

daha çok seviyorum. O nedenle de sizi bu yazımda

deniz-kum-güneş üçlemesinden biraz uzaklaştırıp,

Seyşeller’in UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki yerleriyle

tanıştıracağım.

Seyşeller’in UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde iki yer

var; Aldabra Atolü ve Vallée de Mai.

> Aldabra Atolü, 4 adadan oluşan bir mercan atolü

grubu. Dünyanın ikinci büyük mercan atolü olmasının

yanı sıra en yüksek mercan atolü olması ile de

biliniyor. Aldabra'da 307 tür hayvan ve bitki yaşıyor.

Bunlar arasındaki en belirgin kara faunası içinde dev

kaplumbağalar ve sürüngenler görülüyor.

54 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Küçük Dünya

Ancak burası diğer adalardan farklı olarak

ziyarete açık değil. Gelmek isteyenlerin

önce Seychelles Island Foundation (SIF) tarafından

özel izin alması gerekiyor. İzin alan

kişiler için ayda 2 kez tekne var. Mahé’den

kalkan teknelerle 1.000 km yol kat ederek

Aldabra’ya varıyorsunuz. Bir diğer yol ise (en

iyi opsiyon) IDC (Island Development Company)

tarafından organize edilen Mahé-Assumption

uçuşları. Assumption’a geldikten

sonra yaklaşık 40 km uzağındaki Aldabra’ya

teknelerle gidebilirsiniz.

Aldabra’ya geldiğinizde sadece belli

bölgelerine girmenize izin var. Buralara da

SIF yetkilileriyle girebiliyorsunuz. Bir diğer

önemli konu da Aldabra’da konaklama yeri

olmaması. Assumption’dan ya da Mahé’den

sizi alan teknelerde kalmanız gerekiyor. Bu

tekneler; Silhouette Cruises, Masons Travel,

Creole Travel, Silversea, Caledonia, Ponant

şirketlerine ait. Bütün bu zorlukların yanında

Aldabra’yı ziyaret etmenin maliyeti de

çok yüksek. Şu anki ücret günlük USD 240.

Şimdi belki de bu kadar zahmete girip,

burayı görmeye ne gerek var diye düşünüyorsunuzdur.

Ancak Seyşeller’in bu zihniyeti

bana şapka çıkarttı. Adalarını, topraklarını,

kültürlerini öyle güzel koruyorlar ki, dünyanın

en güzel cennetleri listelerinin başında

olmayı da böylelikle hak ediyorlar. Keşke

biz de doğal ve tarihi zenginliklerimizi tahrip

ederken bunları düşünebilsek; gelecek

nesillere iade etmediğimiz değerlerimiz için

üzülsek ve önlemlerimizi alsak...

> Vallée de Mai’nin Garden of Eden (Cennet

Bahçesi)’nin orijinal mekânı olduğuna inanılıyor.

Bu yağmur ormanının en önemli özelliği,

dünyanın en büyük kabuklu yemişi kabul

edilen Lodoicea (deniz hindistancevizi, coco

de mer) dâhil olmak üzere 6 tür palmiye ağacının

ana vatanı olması. Bu ağaçlar içinde en

ünlüsü ise kuşkusuz ülke tanıtım broşürlerinde

boy boy fotoğrafları basılan coco de mer.

Coco de mer hakkında detaylı bilgi vermeden

önce Praslin Adası’na nasıl gideceğinizi

anlatayım. Mahé’den Praslin’e gelmek için iki

seçeneğiniz var, iç hat uçuşu veya katamaran.

Ben size gelirken birini, dönerken diğerini

deneyimlemenizi önereceğim. Mahé’den

Praslin’e uçuş 20 dakika sürüyor. Bu uçuşun

en önemli özelliği ise neredeyse kokpitin

içinde seyahat ediyor oluşunuz. Küçücük pırpır

uçağın içinde tüm uçuş detaylarına hâkim

oluyorsunuz. Her zaman karşınıza böyle bir

fırsat çıkmaz! O nedenle kaçırmayın.

Mahé-Praslin arasındaki katamaranlar ise 1

saat sürüyor. Dalgalarla boğuşarak yolculuk

yapıyorsunuz. Eğer hava sakinse şanslısınız,

mideniz bulanmadan yolculuğu atlatırsınız.

Aksi takdirde deniz tutması sorunu yaşayan

biriyseniz, size şimdiden bol şans dilerim.

Gelelim coco de mer’e... Dünyanın en büyük

(ve ağır) kabuklu yemişi olan Lodoicea

(deniz hindistancevizi, coco de mer) ağacının

dişi ve erkek cinsi var. Ağacın dişi mi erkek

mi olduğunun anlaşılabilmesi için 25 yıl

büyümesi gerekiyor. Meyve verirse anlıyorlar

ki bu ağaç dişi, çünkü bu ağacın sadece dişisi

meyve veriyor. Meyveler, 30 kg’ya kadar ağır

olabiliyor. Meyveleri toplamak yasak, hatta

toplayan olursa hapis cezası alıyor. Çünkü bu

ağaç, dünyada sadece Praslin Adası'ndaki

Vallée de Mai Yağmur Ormanı'nda, Praslin’in

yakınındaki Curieuse Adası'nda ve Praslin’deki

Fond Ferdinand Ormanı'nda doğal olarak

yetişiyor. Bu ünlü ağaca ev sahipliği yapan

Vallée de Mai Yağmur Ormanı da UNESCO

Dünya Mirası Listesi'nde bulunuyor.

Vallée de Mai Yağmur Ormanı'nda yürümek

harika bir deneyim. Hele ki Seyşel bülbülünün

namelerine denk gelirseniz, keyfinize

diyecek olmaz. Her fırsatta UNESCO

miraslarını keşfe çıkan bir gezgin olarak size

Seyşeller’deki UNESCO miraslarını anlatmaya

çalıştım. Keşfetmeniz dileğiyle...

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

55


Bilişim

Turizmde Endüstri 4.0

HÜNKÂR HACITALİPOĞLU

İnsan Kaynakları

Profesyoneli

Yönetici ve Yaşam Koçu

Tarih boyunca dört büyük endüstriyel devrim yaşanmıştır.

İşte bu yaşanan dört ayrı devrimin sonuncusu

olan "Endüstri Devrimi" ya da "4. Sanayi Devrimi"

terimi, ilk olarak 2011 yılında Almanya Hannover

Fuarı'nda kullanıldı. Gelişmiş ülkelerde hazırlıklarına

yıllar önce başlanıp, hayata geçirilen sanayi-teknoloji

bütünleşmesidir. Endüstri 4.0, temel olarak

bilişim teknolojileri ile endüstriyi bir araya getirmeyi

hedefliyor. Endüstri 4.0 sadece sanayiyi etkileyecekmiş

gibi görünse de yakın gelecekte tüm sektörleri

etkileyecektir. İleri mühendislik ve süreçler arası tam

bütünleşmeyi içeren Endüstri 4.0, ucuz işgücüne

dayalı rekabet yerine yüksek katma değerli üretime

dayalı rekabeti hedeflemektedir.

Bu yazımda, Endüstri 4.0’ın insan kaynakları yönetimiyle

ilişkisini ortaya koyarak, insan kaynakları planlaması

(İKP) üzerinde yaratacağı etkiyi analiz etmeye

çalıştım. İKP’nin kapsamı insanken, bu yeni sektörde

iş görenler robotlara evrildiği için İKP’nin özünde bir

değişiklik yapılması gerekmektedir. İKP’nin robotlara

ve yeni şartlara uygun iş görenlere göre geliştirilmesi

gerekmektedir. İKP'nin Endüstri 4.0 ile yeni bir form

kazanıp; daha hızlı, esnek, fazla iş yüküne uygun ve

sisteme entegre bir yapı alacağı söylenebilir.

Günümüzde insan kaynakları çatısı altında dijital dönüşümü

sıklıkla işe alım, yetenek yönetimi, esnek çalışma

yöntemleri, bilginin erişilebilirlik hızı ve zamanın etkili

kullanımı gibi konularda kullanıyoruz. Orta vadede

nörobilimin de katkısıyla mülakatlarımızda göz bebeklerimizin

incelendiği, sesimizin tonunun dinlendiği ve

dürüst beyanlarda bulunup bulunmadığımızın analiz

edildiği bir süreç içerisinde yer almamız kaçınılmaz

olacak gibi görünüyor. Teknolojik yatırım yapıp, insan

kaynağını ve süreçlerini paralel şekilde geliştirmeyen şirketlerin

yatırım dönüşlerinin etkili olması düşünülemez.

Toplum filozofu yazar Eric Hoffer’in “Değişim çağında

‘Öğrenenler’ dünyayı ele geçirecek, ‘Her şeyi bilenler’

ise artık var olmayan bir dünyaya ait bilgileriyle başbaşa

kalacaklar” sözü de bu durumu gayet iyi özetliyor.

Endüstri 4.0 teknolojileri, günümüzde her endüstride

olduğu gibi turizm endüstrisinde de değişimlere

neden olmaktadır. Nesnelerin interneti, bulut sistem,

robotlaşma ve akıllı uygulamalar turizm sektöründe

kullanılmaya başlamıştır. Bu yeni nesil teknolojilerin

otellerde uygulamaları, hem olumlu hem olumsuz

etkilere sahip olabilir. Örneğin misafir memnuniyeti,

doluluk oranı, zaman yönetimi gibi konularda otele

olumlu etkileri olabileceği gibi; sektörde personel

yetenek kaybı, iş sahaları, personel standartları üzerinde

olumsuz etkileri olabilir. Otelde kullanılmaya

başlanan bu teknolojilere hâkim yeni personellere

ihtiyaç doğabilir, eski personellerden uyum sağlayamayanlar

işlerini kaybedebilir veya robotlaşmayla

beraber yetenek kaybı yaşanabilir. Fakat bunlar gibi

bazı olumsuzluklara rağmen konaklama sektörünün

Endüstri 4.0’a uyumu kaçınılmaz görünmektedir.

Konaklama sektöründe Endüstri 4.0 teknolojilerinin

kullanılabileceği çok çeşitli alan mevcuttur. Oteller

uygulama geliştirerek; hızlı check-in, misafirle anında

iletişim, veri toplama gibi alanlarda kullanabilir. NFC

ile oda kapısının açılması, GPS ile otel içinde konum

tabanlı veri toplanması, Beacon ile ziyaretçilerin

tercihlerinin belirlenip, bu tercihler doğrultusunda otel

içinde yönlendirilmesi gibi uygulamalar, Endüstri 4.0

teknolojileriyle oteller için mümkün olabilir. Turizm

endüstrisi genelinde Endüstri 4.0 teknolojilerinin neleri

değiştirebileceği veya nasıl kullanılabileceği konusunda

daha kapsamlı çalışmalar yapılabilir. Ayrıca otellerde

kullanılmaya başlanan bu teknolojilere hem personelin

hem de ziyaretçilerin tutumunun nasıl olacağının

araştırılması, somut sonuçlar için önemli olabilir.

Endüstri 4.0’ın insan kaynağının azaltılması gereksinimi

sebebiyle eldeki insan kaynağının mümkün

olan en iyi şekilde kullanımının, değerlendirilmesinin

önemli olduğu da açıktır ve bu noktada İKP, ancak iyi

bir planlama ile eldeki iş görenlerden maksimum verimlilik

ya da fayda elde edileceği için önemlidir. Kısacası;

İKP’nin şekil şartlarının, içeriğinin ve kapsamının

değiştirilmesi gerekecektir. Belki de Endüstri 4.0 ile

kurumdaki tüm makineler, tek bir yetkin iş gören ile

kullanılır hâle gelecek ve İKP de şartlara uygun olarak

sadece robotları planlar hale gelecektir.

Gelecek geldiğine göre, artık süreçlere robotlarla ilgili

planların ya da aşamaların eklenmesinin zamanı

belki de gelmiştir bile! “Akıllılık”, genel olarak belirli

hizmet ve ürünlerin teknolojiyi uygulayarak kullanılabilirliğini

artırmak ile ilgili bir kavramdır. Bundan

dolayı “akıllı” olmanın temelinde hizmet ve ürünlere

teknolojiyi uygulamanın olduğu söylenebilir.

“Fiziksel dünyada bir müşterinizi mutsuz ederseniz, bunu

6 kişi ile paylaşır. Dijital dünyada bir müşterinizi mutsuz

ederseniz, bunu 6.000 kişi ile paylaşır” demiş Jeff Bezos...

56

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December



Otellerimiz

Pandemi, büyük otellerin önemini

bir kez daha hatırlattı

EDİP OZAN ÜÇOK

30 yılı aşkın süredir turizm sektöründe üst

düzey görevlerde bulunan Özkan Alkan,

Ağustos 2018’de kapılarını açan Hilton

Istanbul Maslak’ın Genel Müdürlüğü’nü

yürütüyor. Alkan, aynı zamanda SUMMA

Özkan Alkan

Otelcilik Grubu Genel Direktörü olarak

görev yapıyor. Pandemi sürecinde çalışanlarının

ve misafirlerinin sağlığını ön plana

aldıklarını söyleyen Özkan Alkan, bu sıkıntılı

dönemi atlattıktan sonra sektörün patlama

yapacağını ifade ediyor. Biz de TOURMAG

olarak, Alkan ile Hilton Istanbul Maslak’ın

kültür-sanata ve spora olan katkısını,

turizmde değişen tüketici alışkanlıklarını ve

pandemi sürecini konuştuk.

Hilton Istanbul Maslak açılalı üç yıl

oluyor. Pandeminin de ortaya çıkmasıyla

stratejinizde ne gibi değişiklikler oldu?

Dördüncü yılımızdayız. Hilton Istanbul

Maslak olarak açıldıktan sonraki sürecimizi,

pandemi öncesi ve sonrası diye ikiye

ayırabiliriz. Biz sektörde ilk yılı, tanıtım ve

yükselme yılı olarak tanımlarız. İkinci yılda,

pazarda olmak istediğiniz konuma doğru

ilerler ve üçüncü yılda ise hedeflediğiniz

verime, olmak istediğiniz yere ulaşırsınız.

Hilton Istanbul Maslak, 2018 yılının ortasında

açıldı ve açıldığımızda, kendimizi üçüncü

yılda pazar lideri olacak şekilde konumlandırmıştık.

2019 yılı, planladığımız gibi

geçti. 2020’nin ilk iki ayında tam istediğimiz

yerdeydik, fakat pandemiden dolayı 2,5

ay otelimizi kapatmak durumunda kaldık.

Zaten o dönem İstanbul’da rezervasyonlar

yüzde 3’lere kadar düşmüştü. Personelimizin

güvenliğini ön planda tutarak,

ekip arkadaşlarımızın birçoğunu evine

gönderdik ve otelimizde sadece nöbetçi

kadromuzu bulundurduk. Personelimiz bu

süreçte büyük fedakârlıklar gösterdi. Kapalı

olduğumuz dönemde gerek hijyen gerekse

personelimizi bilinçlendirilmesi noktasında

gerekli tüm önlemleri aldık ve haziranda

tekrar açıldık.

Sağlık Bakanlığı’nın Güvenli Turizm Sertifikası’nı

alan otellerden biriyiz. Geçtiğimiz yaz

ile beraber bu yılın temmuz-ağustos ayları

istediğimiz gibi geçti. Otelimiz geçen yıl çok

sayıda misafirini, aldığı önlemlerle güvenle

ağırladı. Bu yıl da doluluk oranını koruyoruz.

Hilton Istanbul Maslak olarak, bizim için Orta

Doğu pazarının önemi hayli büyük. Ayrıca iş

toplantıları ve çeşitli organizasyonlara da ev

sahipliği yapıyoruz. 22 toplantı salonumuz

ile hizmet veriyoruz. Ancak bu yıl pandemi-

58 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Otellerimiz

den dolayı iş toplantılarına ait planlarımız

biraz daha beklemek durumunda olacak.

Misafirlerimiz, Hilton Istanbul Maslak’ta her

şeyin bir arada olduğu bütünleşik, kompakt

bir hizmet ile karşılanıyor. Otelden çıkmaya

gerek duymadan sergilerimizi gezebiliyor,

spor salonlarımızdan faydalanabiliyorlar.

Tüm bu olanaklar göz önüne alındığında,

pandemi döneminde büyük otellerin öneminin

bir kez daha ortaya çıktığını ve daha çok

talep gördüklerini söyleyebiliriz.

Hilton Istanbul Maslak’ı da içinde

bulunduran SUMMA Otelcilik Grubu'nun

Genel Direktörü oldunuz. Hayırlı olsun.

Yeni görevinizden bahseder misiniz?

SUMMA aslında bir Türk inşaat firması, fakat

yatırımları daha çok yurt dışında olduğu için

ülkemizde pek bilinmiyor. Rusya, Moldova

gibi ülkelerde ve Afrika’nın bir kısmında yatırımları

var. Örneğin, Senegal’daki havaalanını

işletiyor. Grup ayrıca içerisinde birçok

otel markasını barındırıyor. Ben de Hilton

Istanbul Maslak’taki görevim devam ederken,

Genel Direktör olarak diğer otellerin de

başına geçtim. Yeni görevimle beraber artık

sık sık yurt dışına çıkıyorum ve grup olarak

ülkemizin yurt dışında tanıtımına önemli

katkılarda bulunuyoruz.

deniyle bu organizasyonlarımıza maalesef

ara vermek zorunda kaldık. Tüm bunların

dışında 2019’da RC Sanat Galerisi Kurucusu

ve Küratörü Rahmi Çöğendez ile ortak bir

projede yer alarak, bir müzayedeye de ev

sahipliği yaptık. Sanatın her alanında var

olmaktan ve Rahmi Çöğendez gibi önemli

isimlerle ortak projeler üretmekten mutluluk

duyuyoruz.

Hilton Istanbul Maslak olarak spor

etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor

ve destek veriyorsunuz. Bundan da

bahseder misiniz?

Biz otelimizde sporu da en az sanat kadar

önemseyen bir anlayış içerisinde hizmet

veriyoruz. Uluslararası Tenis Federasyonu,

geçen yıl turnuva için otelimizi seçti. Dünyada

trafiğin sınırlandırıldığı bir zamanda,

geçen sene eylülde buraya gelip, önce otelimizde

incelemelerde bulundular ve Dünya

Kadınlar Şampiyonası süresince birbirinden

ünlü sporcuları ağırladık. Bu yıl da turnuva

yine nisanda otelimizde gerçekleştirildi. Bu

kez ise yaklaşık 20 ünlü tenisçiyi misafir ettik.

İki organizasyon da çok başarılı ve keyifli

bir şekilde geçti. Bu tarz organizasyonlara

ev sahipliği yapmanın ülkemizin tanıtımına

önemli katkı sağladığını düşünüyoruz.

Hilton’un dünya çapında başlattığı

bir sosyal sorumluluk projesi de var.

Bunu da anlatır mısınız?

Hilton, “Travel with Purpose” adını verdiği

dünya çapında bir sosyal sorumluluk

projesi başlattı. Bütün dünya için bir hedef

koydu: 2030’a geldiğimizde, dünyayı korumaya

yönelik üzerimize düşen ne varsa onu

yapalım istiyor. Konu ise atık yönetimi ve

plastik kullanımıyla ilgili... Biz de en azından

otel içinde çalışanlarımızın bilinçlenmesini

arzuluyor ve o bilinci oluşturmaya çalışıyoruz.

Geri dönüşümlü malzeme kullanıyoruz.

Misafirlerimize de "Seyahat ediyorsan bir

amacın olsun" mesajını veriyoruz.

Pandemi, seyahat alışkanlıklarımızı

ne yönde değiştirecek?

Misafirlerimizin yüzde 80’i hava yolunu tercih

ediyor, bu yüzden seyahat trafiği yeniden

düzenlenecek diyebilirim. Yurt dışından

başka bir ülkeye seyahat edecek kişilerin,

gittiği ülkede kendini güvende hissetmek,

öncelikleri arasında olacak. Bunun için de

sağlık kurumları ve sigorta şirketlerine büyük

görevler düşüyor. Pandemi ile yaşamayı

öğreneceksek, kurumsal büyük oteller daha

ön plana çıkacak ve büyük oteller, küçük

yapılara oranla daha tercih edilir hâle gelecek.

Büyük otellerdeki hijyen kurallarının,

sosyalleşme ortamının ve çalışanların bilgi

seviyesinin güven veriyor olması çok değerli.

İnsanlar bu koşullarda konaklamak varken

küçük otellere sıkışmak istemeyeceklerdir.

Pandemi sıkıntısı atlatıldığında ise sektörde

patlama yaşanacağını ve turizm sektörünün

yükselişe geçeceğini düşünüyorum.

Hilton Istanbul Maslak, sanata da önem

veren bir otel olarak ön plana çıkıyor.

Bu konuda neler yapıyorsunuz?

Hilton Istanbul Maslak olarak, sanatın her

alanında yer alıyoruz. Çünkü bu bizim

misyonumuz. Kültür, sanat ve performans

merkezlerine yakın konumumuz ile birçok

değerli sanatçıya ev sahipliği yapıyoruz.

Bugüne kadar David Helfgott, Dany Brillant,

Yasmin Levy, Lorena Mckennitt, Joss Stone

gibi birbirinden değerli isimleri ağırladık.

Otelin lobi alanında yer alan özel sanat

galerisinde, pek çok değerli sanatçının solo

sergilerine yer veriyoruz. Önceleri ayda bir

kez sergi düzenliyorduk, ancak pandemi ne-

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

59


Cultural Heritage

Turkey's heritages enjoy

UNESCO stamp

CENAY TOPRAKKAYA

As of 2021, there are 1,154 cultural and

natural sites worldwide registered on the

UNESCO World Heritage List. With the

addition of the Arslantepe Mound earlier this

year, Turkey currently boasts 19 sites on the

UNESCO World Heritage List, including 17

cultural and two mixed.

SELIMIYE MOSQUE AND

SOCIAL COMPLEX IN EDIRNE

Added to the UNESCO list in 2011, the

Selimiye Mosque and its social complex in

Turkey's northwestern province of Edirne was

constructed by Sinan, the most renowned

Ottoman architect in the 16th century.Its

complex includes madrasas (Islamic schools),

a covered market, a clock house, an outer

courtyard, and a library.“The square Mosque

with its single great dome and four slender

minarets, dominates the skyline of the former

Ottoman capital of Edirne”, according to UNE-

SCO's website.Adorned by tiles from the town

of Iznik renowned for its ceramics at the peak

period of their production, the organization

says the mosque testifies to an art form that

remains unsurpassed in this material.

Selimiye Mosque and

Social Complex in Edirne

Pergamon and Multı-Layered

Cultural Landscape

PERGAMON AND MULTI-LAYERED

CULTURAL LANDSCAPE

Located in Turkey's Aegean province of

Izmir, Pergamon and its surrounding

multi-layered cultural landscape was

added to the list in 2014.“As the capital of

the Hellenistic Attalid dynasty, the acropolis

of Pergamon was a major center of learning

in the ancient world”, says UNESCO.“Monumental

temples, theatres, stoa or porticoes,

gymnasium, altar, and library were set

into the sloping terrain surrounded by an

extensive city wall”, it adds.It is possible to

see the remains of the Roman, Byzantine,

and Ottoman empires in and around the

modern town of Bergama.

60 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Cultural Heritage

Ephesus

Bursa and Cumalıkızık

Great Mosque and Hospital of Divrigi

EPHESUS

Also in Izmir province, the world-renowned

ancient city of Ephesus was added to the

UNESCO list in 2015.The UN body celebrates

grand monuments of the Roman Imperial

period including the Library of Celsus

and the Great Theater, which have been

unearthed in excavations.“Little remains of

the famous Temple of Artemis, one of the

‘Seven Wonders of the World’, which drew

pilgrims from all around the Mediterranean,

The House of the Virgin Mary, a chapel close

to Ephesus has also become a place of Christian

pilgrimage”, it says.

HISTORIC AREAS OF ISTANBUL

“Turkey's largest city Istanbul has been associated

with major political, religious, and

artistic events for more than 2,000 years”,

the UN has said.Its masterpieces include

the ancient Hippodrome of Constantine, the

6th-century Hagia Sophia and the 16th-century

Suleymaniye Mosque.However, it has

warned that all these sites are now under

threat from population pressure, industrial

pollution and uncontrolled urbanization.

Istanbul was added to the list in 1985.

social and economic organization of the Ottomans'

first capital, which evolved around

a civic centre.The village of Cumalikizik is

the only rural area to show the provision of

hinterland support for the capital.

CITY OF SAFRANBOLU

Added to the UNESCO list in 1994, the City of

Safranbolu, a typical Ottoman town, is located

in northern Turkey.“From the 13th century

to the advent of the railway in the early

20th century, Safranbolu was an important

caravan station on the main East-West

trade route”, UNESCO says.It features an Old

Mosque, Old Bath and the Suleyman Pasha

Medrese, which were built in 1322. During

its apogee in the 17th century, Safranbolu's

architecture influenced urban development

throughout much of the Ottoman Empire.

the ensemble of rock art at Yazilikaya.“The

city enjoyed considerable influence in Anatolia

and northern Syria in the 2nd millennium

BC”, it adds.

GREAT MOSQUE AND

HOSPITAL OF DIVRIGI

The distinguished 11th-century Great

Mosque and Hospital of Divrigi are located

in central Turkey. It was added to the

UNESCO list in 1985.With its single prayer

room and two cupolas, the mosque exhibits

a "highly sophisticated technique of vault

construction, and a creative, exuberant

type of decorative sculpture -- particularly

on the three doorways, in contrast to the

unadorned walls of the interior", it describes

the "unique features of this masterpiece of

Islamic architecture."

City of Safranbolu

Arslantepe Mound

Historic Areas of Istanbul

BURSA AND CUMALIKIZIK

In northwestern Turkey, the city of Bursa and

nearby village of Cumalikizik were added to

the UNESCO list in 2014, as a serial nomination

of eight component sites.“The site

illustrates the creation of an urban and rural

system establishing the Ottoman Empire in

the early 14th century”, it says, adding that

the area embodies the key functions of the

HATTUSHA

Hattusha, the capital of the Hittites - one of

the most ancient Anatolian civilizations - was

added to the UNESCO list in 1986.The city's

remains, located in present-day central

Turkey, is notable for its urban organization,

the types of construction that have been

preserved, including temples, royal residences,

fortifications.UNESCO also notes the rich

ornamentation of the Lions' Gate and the

Royal Gate into the city's interior, as well as

Hattusha

ARSLANTEPE MOUND

Located in eastern Turkey, the 7,000-yearold

ancient mound of Arslantepe was added

to the UNESCO list just earlier this year.

The site was occupied from at least the sixth

millennium BC until the late Roman period,

says UNESCO, citing archeological evidence.

The earliest layers of the Early Uruk period

are characterized by adobe houses from

the first half of the 4th millennium BCE.

The site illustrates the processes which led

to the emergence of a State society in the

Near East and a sophisticated bureaucratic

system that predates writing. Exceptional

metal objects and weapons have been

excavated at the site, among them the

earliest swords so far known in the world,

which suggests the beginning of forms of

organized combat as the prerogative of an

elite, who exhibited them as instruments of

their new political power.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

61


Cultural Heritage

Diyarbakır Fortress and Hevsel

Gardens Cultural Landscape

DIYARBAKIR FORTRESS AND HEVSEL

GARDENS CULTURAL LANDSCAPE

The Diyarbakir Fortress, Hevsel Gardens,

and its surrounding cultural landscape in

Eastern Turkey were added by UNESCO in

2015 as a single listing.The area has been an

important center since the Hellenistic period,

through the Roman, Sassanid, Byzantine, Islamic,

and Ottoman times to the present, the

UN agency explains.The site encompasses

the Inner castle, known as Ickale and including

the Amida Mound, and the 5.8 km-long

(3.6 miles) city walls of Diyarbakir with their

numerous towers, gates, buttresses, and 63

inscriptions.

ARCHAEOLOGICAL SITE OF TROY

The legendary ancient city of Troy is located

in the western province of Canakkale and

was added to the list in 1998. Troy, with its

4,000 years of history, is one of the most

famous archaeological sites in the world,

according to UNESCO.In scientific terms, its

extensive remains are the most significant

Archaeological Site of Troy

demonstration of the first contact between

the civilizations of Anatolia and the Mediterranean

world.The siege of Troy by Spartan

and Achaean warriors from Greece in the

13th or 12th century BC, immortalized by Homer

in the Iliad, has inspired great creative

artists throughout the world ever since.

APHRODISIAS

Added by UNESCO in 2017, the archaeological

site of Aphrodisias in present-day southwestern

Turkey comprises of a temple to the Greek

Aphrodisias

goddess Aphrodite that dates from the third

century BC, along with a city constructed

a century later.“The wealth of Aphrodisias

came from the marble quarries and the art

produced by its sculptors”, adds UNESCO. The

city streets are arranged around several large

civic structures, which include temples, a

theatre, an agora, and two bath complexes.

HIERAPOLIS-PAMUKKALE

Pamukkale, a natural landmark known for

its mineral-rich thermal waters and white

travertine terraces, has long been a major

tourist attraction in southwestern Turkey and

was added to the list in 1988.“It is an unreal

landscape, made up of mineral forests,

petrified waterfalls and a series of terraced

basins”, according to UNESCO.The adjacent

site of Hierapolis was established at the

end of the second century BC by the Attalid

kingdom as a thermal spa. The ruins of the

baths, temples, and other Greek monuments

can be seen at the site.

Hierapolis-Pamukkale

62 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Cultural Heritage

Mt. Nemrut

XANTHOS-LETOON

The ancient city of Xanthos-Letoon was

added to the UNESCO list in 1988.“Serving

as the capital of the ancient Lycian kingdom

in current-day southwestern Turkey, it illustrates

the blending of Lycian traditions and

Hellenic influence, especially in its funerary

art”, the UN agency underlines.The epigraphic

inscriptions are crucial for our understanding

of the history of the Lycian people and

their Indo-European language.

NEOLITHIC SITE OF CATALHOYUK

Dating back 9,000 years, prehistoric Catalhoyuk

is located in what is today central

Turkey and was added to the list in 2012.“The

site testifies to the evolution of the social

organization and cultural practices as humans

adapted to a sedentary life”, according

to UNESCO.The western mound shows

the evolution of cultural practices in the

Chalcolithic period, from 6200 BC to 5200 BC.

Catalhoyuk provides important evidence of

the transition from settled villages to urban

agglomeration, which was maintained in the

same location for over 2,000 years. It features

a unique streetless settlement of houses

clustered back to back with roof access into

the buildings.

Xanthos-Letoon

GOREME NATIONAL PARK AND

ROCK SITES OF CAPPADOCIA

UNESCO describes Cappadocia as “a

spectacular landscape”, adding the site to

its list in 1985.“The site is entirely sculpted by

erosion”, it says, adding that the Goreme valley

and its surroundings contain rock-hewn

sanctuaries that provide unique evidence of

Byzantine art in the post-Iconoclastic period.

Goreme National Park and

Rock Sites of Cappadocia

GOBEKLITEPE

The famed ancient site of Gobeklitepe is

located in Turkey’s southeastern Sanliurfa

province and was added to UNESCO's list in

2018.“It presents monumental round-oval and

rectangular megalithic structures erected by

hunter-gatherers in the Pre-Pottery Neolithic

age between 9,600 and 8,200 BC”, according

to UNESCO. These monuments were probably

used in connection with rituals, most likely of

a funerary nature.Distinctive T-shaped pillars

are carved with images of wild animals, providing

insight into the way of life and beliefs

of people living in Upper Mesopotamia about

11,500 years ago.

MT. NEMRUT

Located in the Kahta District of the Adiyaman

province, Mt. Nemrut, towers 2,134-meters

(7,001 feet) high and has been a UNESCO

World Heritage site since 1987.“The mausoleum

of Antiochus I (69–34 BC), who reigned

over Commagene, a kingdom founded north

of Syria and the Euphrates after the breakup

of Alexander's empire, is one of the most

ambitious constructions of the Hellenistic

period”, says the UN agency.The syncretism

of its pantheon, and the lineage of its kings,

which can be traced back through two sets

of legends, Greek and Persian, is evidence of

the dual origin of this kingdom's culture.

ARCHAEOLOGICAL SITE OF ANI

Ani, a medieval Armenian city that is often

called “the City of 1,001 Churches”, is situated

in the eastern Kars province on the Armenian

border. The site was added to the UNESCO list

in 2016. “The site combines residential, religious

and military structures, characteristic of

a medieval urbanism built up over the centuries

by Christian and then Muslim dynasties”,

UNESCO says. The city flourished in the 10th

and 11th centuries CE when it became the

capital of the medieval Armenian kingdom of

the Bagratides and profited from control of

one branch of the Silk Road.The Mongol invasion

and a devastating earthquake in 1319

marked the beginning of the city’s declin. The

site presents a comprehensive overview of the

evolution of medieval architecture through

examples of almost all the different architectural

innovations of the region between the

7th and 13th centuries CE.

Neolithic Site of Catalhoyuk

Gobeklitepe

Archaeological Site of Ani

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

63


Kültürel Miras

Sümela Manastırı

İSMAİL KÖSE

Bulunduğu sarp, zorlu coğrafyada, özellikle kış

aylarındaki sert iklim koşullarına rağmen ülkemizde

en iyi durumda korunmuş olan birkaç kadim yapıdan

birisi olan Sümela Manastırı’nın kuruluşuyla ilgili çok

sayıda söylence ve efsane mevcuttur. İlk kurucularının

İmparator I. Thedosius devrinde, 4. yüzyılın

sonlarında Sofronius ve Barnabas adlarında iki

keşiş olduğuna inanılan manastır Hz. Meryem’e ithaf

edilmiş, bu nedenle "Karadağ’ın Bakiresi" anlamına

gelen "Stou Melas" şeklinde isimlendirilmiştir. Stou

Melas ifadesi, halk dilinde "Sümela" ya da "Sumela"

formuna dönüşmüştür.

Manastırlar, Hıristiyanlığın doğuşundan sonra ortaya

çıkan yapılar olmakla birlikte putperest Roma’nın ilk

Hıristiyanlara karşı uyguladığı acımasız işkence ve

kovuşturmalar, ilk inanan komünyonları yer altında

saklanmaya ya da uzak mağaralara sığınmaya

mecbur bırakmıştır. Bu dönemin etkisiyle mağaralar

ve su kaynakları, ilk Hıristiyanlar tarafından dünyanın

merhamet kapısı, yaşamın kaynağı olarak kabul

edilip, Hz. Meryem ile özdeşleştirilerek kutsallaştırılmış,

bu alanlar zaman içinde kutsal mit alanlarına

dönüşmüştür. Kapadokya’da kurulan yer altı şehirleri,

bu durumun en güzel örneklerindendir.

Her ne kadar Milano Deklarasyonu ile 313 yılında

Hıristiyanlık serbest bırakılmış olsa ve 330 senesinden

günümüze Anastasis (Diriliş) sahnesinde Hz. Adem,

Hz. Havva ve İsa Peygamber ile birlikte resmedilen I.

Konstantin ve annesi Helena, Hıristiyanlığı resmi din

olarak kabul etmişse de Hıristiyanlara karşı baskı bir

süre daha sürmüştür. Anastasis sahnesinin çok güzel

üç örneği Kapadokya Karanlık Kilise’de, Trabzon Ayasofya

Apsisi’nde ve Karye’de görülebilir durumdadır.

64 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Kültürel Miras

Sümela Manastırı’nın kurulması sonrasında

Altındere Vadisi’nde yaşamakta olan

halkın hızla Hıristiyanlaştığını bilmekteyiz.

Esasında her ne kadar Trabzon kent merkezindeki

idareden bir günlük uzaklıkta,

döneme göre güvenli bir alanda olsa da

Sümela Manastırı’nın kurulduğu yer, kadim

İpek Yolu’nun Trabzon Limanı’na ulaşan

kollarının geçtiği lokasyondur. Kadim İpek

Yolu ve Onbinler'in Karadeniz’e ulaştığı

kadim rotalar, üç ana aks üzerinden geçmekteydi.

Diğer iki kol üzerinde Vazelon

ve Kuştul Manastırları bulunmakla birlikte

bunlardan Sümela Manastırı, iyi şekilde

korunabilmiştir.

Sümela Manastırı’nın günümüzde fotoğrafları

süsleyen anıtsal kısmının, Latinlerin

IV. Haçlı Seferi’nin istikametini değiştirerek

İstanbul’u işgali sonrasında 1204 yılında

kurulan üç Bizans ardılı prenslikten birisi

olan Komnenos Devleti döneminde, III.

Aleksios (1349-1390) devri ve sonrasında

inşa edildiği bilinmektedir. Diğer iki Bizans

prensliğinin birisi Selanik’te, diğeri İznik’te

kurulmuştur. Bu dönem, Malazgirt Zaferi

sonrasında Kars üzerinden Anadolu’ya giren

konar göçer Türk boylarının Karadeniz’e

ulaşmak için Komnenos Devleti’nin güneyde

Gümüşhane ile Trabzon arasındaki dağ

zincirinden geçen sınırları aşmaya başladıkları

dönemdir. Türk boylarının bir kısmı

hızla Hıristiyanlaşmış, fakat kabile isimlerini

ve dillerini büyük oranda korumuşlardır.

Vazelon Manastırı vaftiz kayıtlarındaki

Türkçe adlar, söz konusu keyfiyeti bilimsel

olarak tartışmaya yer bırakmayacak şekilde

kanıtlamaktadır.

Hıristiyanlığın Roma mimarisinden etkilendiği

bilinmektedir. Nitekim ilk büyük kilise

ve bazilikalar, Roma tapınakları stilinde

inşa edilmiştir. Bütün bu yapıların merkezi

bir planı vardır. Oysa manastır mimarisi,

büyük oranda Hıristiyanlığa özgüdür.

Genelde taşra yapılarında kare haç planlı

olan kilise mimarisinin aksine manastırlarda

belli bir merkezi plan uygulanamaz.

Mağara önlerinde küçük şapeller şeklinde

kurulan yapılar, zaman içinde nüfusun

artmasıyla belli bir planlamaya bağlı

kalınmadan, ihtiyaçlar doğrultusunda

genişletilirler. Sümela Manastırı da 4. yüzyıl

sonundan 19. yüzyıla kadar devam eden

inşa sürecinde belli bir merkezi planlama

uygulanamadan inşa edilmiş, genişletilip

büyütülmüştür.

Ortodoks Hıristiyanlığında manastırlar;

erkek manastırları, rahibe manastırları ve

karma manastırlar şeklinde inşa edilir. Zorlu

coğrafyası nedeniyle Sümela Manastırı,

erkek manastırı şeklinde inşa edilmiş,

keşişler tarafından idare edilen manastırda

rahibeler bulunmamıştır.

Sümela Manastırı inşa edilirken, dik yamacında

bulunduğu kaya kütlesinin üst kısımlarında

set duvarlar ve su akarları da inşa edilmişti.

Manastır 1923 yılında boşaldıktan sonra söz

konusu setlerin ve su dehlizlerinin bakımı aksatıldığından,

zaman içinde manastır avlusuna

yaklaşık 100 metreden taşlar ve molozlar düşmeye,

bunlar ziyaretçiler için tehlikeli olmaya

başlamıştır. Ayrıca kaya bloğundaki zamanın

etkisiyle gerçekleşen yarılma ve parçalanmalar

da ziyaretçilerle birlikte manastır kompleksini

de tehdit ettiğinden, 2016 senesinde başlanan

çalışmalarla kaya bloğunda iyileştirmeler

yapılırken, avlu üzerine çelik ağlar gerilerek

güvenlik sağlanmıştır.

Son söz olarak, ülkemizdeki en iyi korunmuş

manastır yapılarından olan Sümela, gerek

komünal yaşamın en nadide örneği keşiş

hücreleri, gerek eğitim alanları, gerek doksan

derece açılı dik kaya bloğundaki anıtsal

yapısı ile görenleri büyüler. Ayrıca manastır

içerisinde 11. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar

büyük kısmı çevrimli öyküleme sistemiyle

yapılmış, üç farklı döneme ait olağanüstü

güzellikte fresk örnekleri bulunmaktadır. Kullanımda

olduğu dönemde 100’e yakın keşişin

yaşadığı, Tanrı’ya adanmış bir hayat sürmeye

çalıştığı Sümela Manastırı, ziyaretçilerine

her daim beklentilerin ötesinde güzellik ve

unutulmayacak hatıralar sunar.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

65


Rota

Anadolu’nun bilgelik rotası;

NUSAYBİN

Gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık Mardin’in bir ucuna, Turabdin’in

kalbine, binlerce yıllık bir kente, antik adıyla Nisibis’e, yani Nusaybin’e

ilerliyorum. Yol boyu soruyorum kendime: “Acaba Nusaybin ile yaşıt,

Nusaybin kadar köklü, Nusaybin kadar bilge kaç kent var yeryüzünde?”

YAZI VE FOTOĞRAFLAR:

MELİH USLU

Dünya bir yüzük olsaydı, emin olun Anadolu o

yüzüğün taşı olurdu. Nusaybin de onun göz alıcı

yerlerinden biri. Çünkü insanlığa büyük hizmetler

sunmuş önemli bilginler yetiştiren coğrafyanın kutsal

dağı burası... Pers ve Roma devletlerinin arasındaki

sınır bölgesinde kurulmuş Nusaybin kenti, tarihte

üstlendiği bilimsel ve kültürel rollere göre “bilimler

anası” ve “bilgi kenti” unvanlarına layık görülmüş.

Nusaybin, eski çağlardan günümüze dek yoğun

ve kesintisiz pek çok medeniyetin, kültürün ve

etnik unsurların yerleşmesine sahne olmuş. M.Ö. 3

binli yıllarda Hurrilerin yurdu olan bölge, M.Ö. 14.

yüzyılda Mitanni Krallığı’nın egemenliği altına girmiş.

Nitekim Nusaybin’in kuzeyindeki Girnavaz Höyük’teki

kalıntılar, bu yerleşimin Mitanni Krallığı’nın merkezi

olduğunu, bir diğer ifade ile eski bir Anadolu başkenti

olduğunu gösteriyor. Bugün Mardin’in tarihi ilçesi Nusaybin,

içinden sınır geçen bir kent... Sınırın öte yanı,

Suriye’ye bağlı Kamışlı. Sınırın bir tarafında okunan

ezanın, çalan çanın ve öten horozun sesi, diğer taraftan

rahatça işitiliyor. Burada ülkelerin sınırlarında

geçen filmler geliyor aklıma... Derken kendimi ilçenin

tarihi merkezinde buluyor ve Nusaybin’i önemli kılan

kültür miraslarını keşfetmeye başlıyorum.

AYNI AVLUDA İKİ DÜNYA MİRASI

Nusaybin’in kalbinde yer alan, aynı avluda

Müslümanlık ve Hristiyanlık için büyük önem taşıyan

iki kutsal mekânın bulunduğu Ortodoks Mor Yakup

Kilisesi ile bitişiğindeki Hz. Muhammed’in 13’üncü

kuşaktan torunu Zeynel Abidin’in adını taşıyan türbe

ve caminin bulunduğu alanın UNESCO Dünya Kültür

Mirası Listesi’ne alınması çalışmalarında sona yaklaşılmış.

Tarihi İpek Yolu güzergâhındaki Nusaybin’de

Yukarı Mezopotamya’nın en eski ibadet yerlerinden

biri kabul edilen Mor Yakup Ortodoks Kilisesi,

aslında bir Orta Çağ katedrali. Avlusundaki yapılar

topluluğunun kalıntıları ile birlikte “Nusaybin Okulu”

olarak bilinen tarihteki ilk üniversitenin bulunduğu,

aslında kültür medeniyetlerinin beşiği olan bir arada

yaşama kültürünün izlerini, hafızasını bugüne taşıyan

önemli bir dini kompleks.

66 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Rota

DÜNYANIN EN ESKİ VAFTİZHANESİ

Mor Yakup Kilisesi, ayakta kalmış dünyanın

en eski vaftizhanesi olarak da anılıyor.

Tarihi mabet, 8. yüzyılda kiliseye çevrilmiş.

Bu alan, 15 Nisan 2014’te alınan kararla

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne

ilave edilmiş. Diğer yandan, bölgede bir

başka UNESCO sevinci daha yaşanıyor.

Mardin’de Turabdin (Tanrının Hizmetkârları

Dağı) olarak adlandırılan bölgedeki antik

çağlardan kalma dokuz ibadethanenin UN-

ESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne

alınması, Süryanileri sevindirmiş. Yeni hedef

ise daimi listede yer almak.

PATRİKLİK MERKEZİ

Mor Yakup Ortodoks Kilisesi, Nusaybin

Piskoposu olarak görev yapan Mor Yakup

tarafından M.S. 313-320 yılları arasında

yaptırılmış. Episkopos Mor Yakup ve

öğrencisi Mor Efraim ile birlikte M.S. 325’te

İznik Konsili’ne katılmış, ardından burayı

üniversiteye dönüştürmüşler. Zamanında

burada yatılı 800-1000 öğrenciye Süryanice

başta olmak üzere teoloji, felsefe,

mantık, edebiyat, geometri, astronomi,

tıp ve hukuk dersleri verilmiş. Bugün

gördüğümüz mekân ise büyük oranda

M.S. 300 yıllarından, yani Roma döneminden

kalma. Kilisenin içinde Mor Yakup’un

türbesi ve dünyanın ilk vaftizhanesi yer

alıyor. Mor Yakup’un mezarının yer aldığı

bir kat alttaki bölüme, aynı noktadaki iki

kaya merdiveninden inilebiliyor. Kare planlı

yapı, zaman içinde kuzey-güney yönünde

genişletilerek, mekân eklemelerine maruz

kalmış. Mekânların eklenmesiyle üç nefli

dikdörtgen bir yapıya dönüşmüş. Her nef

arasındaki geçişlerde bulunan kapılar

üzerinde kabartma teknikli dörder kapı yer

alıyor. Tarihte üniversite düzeyinde eğitim

verilen Mor Yakup Manastırı, 8. yüzyılda

metropolitlik merkezi, 1364-1839 yılları

arasında Turabdin manastırları bölgesinin

patriklik makamı olmuş.

12. YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE

İslam ordularının Nusaybin’e girmesinden

itibaren yörede mimari bir unsur olarak

cami ve mescitlerin kendini gösterdiğini

görüyoruz. Bunlar arasında kent mimarisinin

önde gelen yapılarından biri olup,

yakın zaman öncesine kadar bir mescit

olarak işlev gören Zeynel Abidin Camii’nden

bahsetmemiz gerekiyor. Bu cami, yerli ve

yabancı seyyahların seyahatnamelerinde bir

mescit olarak geçiyor. Günümüzde yapının

üzerinde inşa tarihini belirten bir kitabe

bulunmuyor. Ancak Diyarbakır salnamelerinde

12. yüzyılda Nusaybin’de bir caminin

yer aldığını bilme imkânı buluyoruz.

Zeynel Abidin Mescidi’nin Mort Fabrunya

Manastırı kalıntıları üzerinde kurulduğu

düşünülüyor. Daha sonra küçük bir mescide

ilaveten, güneybatı tarafında medrese

odaları eklenmiş. Zamanla ihtiyaca cevap

veremeyen mescide eklemeler yapılarak,

mabet bugünkü şeklini almış. Zeynel Abidin

Türbesi, üzerindeki kitabeye göre 12. yüzyılda

yapılmış. Külliye, yapı olarak bahçeli

açık avlulunun içerisinde şekillenmiş olup,

genel olarak L plan şemasında kesme taş

malzemeyle inşa edilmiş. Avlunun doğu

kısmındaki minare ise 1956 yılına tarihleniyor.

Cami, ibadet mekânının güneybatı

köşesinde taş basamakla inilen ve kubbe

ile örtülü kare planlı mekânda yer alıyor.

Yapının batı bitişiğinde ise Zeynel Abidin’in

kız kardeşi Seyyidete Sitti Zeyneb’e ait bir

türbe mevcut.

KARTAL YUVASI GİBİ

Nusaybin’i geride bırakıp 30 kilometre kadar

ilerledikten sonra, Girmeli Köyü sapağına

ulaşırsınız. Sizi kartal yuvası Mor Evgen

Manastırı’nın kalıntılarına ulaştıracak yoldur

burası. Tur Abdin’in başlangıç yükseltilerinde,

Mezopotamya’nın gizem dolu uçsuz

bucaksız ovalarına bakan bir kartal yuvasını

anımsatıyor Mor Evgen. Günümüzde manastır

olarak kullanılmıyor ama yüzyılların izini

duvarlarında taşımayı sürdürüyor. Turabdin

böyle işte... Gezdikçe bırakıp gitmek

istemeyeceğiniz bir bilgelik rotası. Kutsal

dönemlerin dillerini konuşan, dünyanın ilk

üniversitelerini kurup; filoloji, tıp, kimya,

matematik, tarih, felsefe ve mantık gibi temel

bilimlerin hemen her alanında büyük bilginler

yetiştiren Süryani bilginlerinin kutsal dağı

burası. Yunan felsefesi ile Müslüman Araplar

arasında kültür köprüsü kuran bilginler, bu

tarihi yapılarda vermişler eserlerini. Ve şimdi

Doğu’nun bu bilge insanlarının hatıralarını

yaşatan mabetler sizi bekliyor; onlarla

tanışmanız ve keşfetmeniz için...

BAŞKA NELER VAR?

Tarih boyunca kadim uygarlıklara

ev sahipliği yapan Nusaybin’de

gezip görmeye değer çok yer var.

Selman-i Pak Türbesi, Hamidiye

Şehitliği, Kışla Camii ve Minaresi,

Alman Köprüsü, Nusaybin Kışlası,

Nusaybin Hanı, Abdulkadir Paşa

Konağı, Bağdat Köprüsü ve Çağ Çağ

Vadisi, ilçe merkezindeki ziyaret

adresleri arasında. İlçenin yakın

çevresindeki en gözde gezi mekânı

ise Dara Antik Kenti. Mardin-Nusaybin

arasında yer alan ve geçtiğimiz

günlerde restorasyonu tamamlanarak

yeniden açılan ören yeri,

“Mezopotamya’nın Efes’i” olarak

tanınıyor. M.Ö. 530-570’te Pers Kralı

Darayuvaşi tarafından kurulan kent,

daha sonra Romalıların garnizon

kenti olmuş, ardından da Emevilerin

ve Abbasilerin egemenliğine

geçmiş. Nusaybin çevresinde eski

çağlardan yaşam izleri barındıran

Hesın Meryem, Yandere, Kuruköy,

Serçehan ve Zıvınga Anter ile Hop

mağaraları bulunuyor. Ayrıca;

Nusaybin Kent Müzesi, Marin Kalesi,

Serçhan Kalesi, Kalecik, Cihangir

Bin Kasım Camisi, Ramanus

Harabeleri, Mor Abrohom ve Mor Yuhana

Manastırları ile Dibek köyü de

gezi listenize dahil edebileceğiniz

yerlerden.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

67


Destinasyon

Bosna Hersek'te pek çok dönemin izlerini taşıyan

OSMANLI KALESİ OSTROZAC

CENAY TOPRAKKAYA

Bosna Hersek'in kuzeybatısındaki Cazin kenti yakınlarında

bir tepede 2 bin yıllık tarihiyle Ostrozac Kalesi, hem

Osmanlı İmparatorlığı hem de Avusturya-Macaristan

İmparatorluğu'ndan izler taşıyor. Osmanlı döneminde

askeri amaçla kullanılan tarihi kale, Avusturya-Macaristan

İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü yıllarda Bihaç Valisi'nin

eşi İsabellavon Berks'in isteği üzerine romantik bir şatoya

dönüştürüldü.

rol oynadı. Önce Osmanlı, arkasından da Avusturya-Macaristan

ev sahipliği yaptı buraya. Her biri kendi içerisinde

sayısız hikâye barındırıyor. Şehirden ilk kez 1286'da bahsediliyor.

Burası dönemin merkezi gibiydi” diye konuştu.

Tarihçi Bahrudin Besirevic, Bosna Hersek'te ulusal anıt ilan

edilen kalenin ülkenin en heybetli eserlerinden biri olduğuna

işaret ederek; “Hem kale hem de kalenin bulunduğu

eski şehir, Bosna Hersek tarihinin önemli olaylarına tanıklık

etti. Her dönem kendisine ait bir iz bıraktı. Günümüzde turizm

duraklarından biri olarak görülen kale, tarihte önemli

68 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Destinasyon

OSMANLI DÖNEMİNDE

ASKERİ AMAÇLA KULLANILDI

Besirevic, kalenin Osmanlı döneminde

askeri anlamda çok önemli bir yeri olduğunu

belirterek; “Eski şehir 300 yıl Besirevic

ailesinin yönetiminde kaldı, yani benim

atalarımın... Bihac Valisi Lotharvon Berks'in

gelişiyle birlikte şehir askeri kullanımdan

günlük yerleşime geçti. Kale, Bihaç Valisi'nin

eşi İsabellavon Berks'in isteği üzerine

romantik bir şatoya dönüştürüldü” dedi.

EN GÖZDE TURİZM

DURAKLARINDAN BİRİ

Bahrudin Besirevic, her yıl belirli zamanlarda

restorasyon çalışmalarının yapıldığını

söyleyerek, kale ve kentin tam anlamıyla

onarılması için daha büyük yatırımların

yapılması gerektiğinin altını çizdi. Kalenin

bulunduğu alanda kitap tanıtımı ve konserler

gibi faaliyetlerin düzenlendiğini aktaran

Besirevic, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Yaz aylarında buraya binlerce insan geliyor.

Bosna Hersek’in en gözde turizm duraklarından

biri burası. Bu eski şehir, çok sayıda

ünlü kişiliği ağırladı. Sayısız aşka, yolculuğa,

insana ev sahipliği yapmış bir yer. Bizler de

bu hikâyelerle büyüdük. Çocukluğumuzun

bir parçası.”

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

69


Bodrum the Region of Tourism

33. The Bodrum Cup ended

The Bodrum Cup, which turned its route to the regions

affected by forest fires this year, completed the five-day

exciting race marathon with the Kissebuku-Bodrum Erol

Agan stage. The organization, in which various activities

were organized in order to improve the fire areas and

to support the citizens affected by the fire, passed in a

festive atmosphere throughout the competitions.

The stages were the scene of fierce battles when the

wind was favourable, giving both sailors and spectators

a pleasant time. After the final stage was completed,

an award ceremony was held in the area established

in Aganlar Shipyard. At the

ceremony, Bodrum Governor

Bilgehan Bayar, Mugla Metropolitan

Municipality Deputy

Mayor Cumhur Coban, Milas

Mayor Muhammet Tokat,

Bodrum Mayor Ahmet Aras,

Bodrum Deputy Mayors

İlknur Ulkum Seferoglu and

Huseyin Tutkun also presented

their awards to the

winners.

Bodrum is among the World's Best 25 Cities

Turkish resort town Bodrum has been

featured in the Travel+Leisure 2021 World’s

Best Awards list, ranking as one of the best

25 cities in the world. Istanbul, the country’s

largest metropolis, was also added to the

same list.

This year's World's Best Awards survey was

open for voting January 11 through May 10,

2021, as destinations around the world were

lifting Covid-19 restrictions. Survey rules have

always allowed readers to reflect on their

travel experiences over a three-year period.

Every year for its World's Best Awards survey,

Travel+Leisure asks readers to weigh in on

travel experiences around the globe — to

share their opinions on the top cities, islands,

cruise ships, spas, airlines, and more. Readers

rated cities on their sights and landmarks,

culture, cuisine, friendliness, shopping, and

overall value.

70 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Bodrum the Region of Tourism

British tourists flock to sunny Turkish resorts

Some 10 planes carrying nearly 1,500

British tourists have arrived in Turkey’s

southwestern Mugla province, since the UK

removed Turkey from its Covid-19 travel red

list. Britons are traveling to Turkey without

compulsory hotel quarantine upon return,

a move which eases travel and tourism

between the two countries.

Mugla is one of the most preferred holiday

centers for British tourists. More than a

million British citizens spend their holidays

in Mugla's favorite tourism resorts Bodrum,

Marmaris, Fethiye and surrounding areas

every year. Speaking to TOURMAG Tourism

Magazine, Dalaman Airport official Hamdi

Guvenc said Mugla hosts most tourists from

the UK, Russia and Ukraine. "When we look

at the pre-pandemic period, an average of

90,000 tourists from the UK visited Turkey in

October. This figure is nearly 60,000 for now,

but reservations still continue. We believe

that we can reach pre-pandemic numbers

again”, Guvenc said.

Turkish authorities implement strict measures

to prevent the spread of Covid-19

in planes, airports and hotels to ensure

tourists have a healthy and

secure holiday.

Bill Gates visited Turkey's scenic Bodrum resort town

American business magnate Bill Gates visited Turkey’s

famous southwestern resort town of Bodrum. Gates

reached Bodrum on the luxury yacht “Lana,” a 107-meter-long

and 16-meter-wide vessel that anchored in

waters off Bodrum Castle.

He came ashore to visit the castle and the Bodrum

Museum of Underwater Archaeology. The Microsoft

founder was in Izmir before to visit the ancient city of

Ephesus and the House of Virgin Mary.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

71


Antalya the Region of Tourism

Antalya Art Park will host the

replicas of ancient Lycian artifacts

Replicas of ancient artifacts from the

Lycian civilization will be exhibited at

the Lycia-Kas Underwater Art Park in Kas

district of Turkey’s resort city of Antalya.

Some 658 lost and forgotten Lycian

artifacts that will be presented to visitors

to the art park, which will cover an area

of approximately 10 decares under the

sea, were carefully lowered into the water

by divers.

Among the works to be exhibited underwater

are the ancient columns of Patara

Street, Poseidon and his horses, the

Chimera and the legend of Bellerophon,

and the Nereid Monument of the ancient

city of Xanthos. As part of the project carried

out since 2016 in coordination with

Kas Municipality, the district governorship,

West Mediterranean Development

Agency and Chamber of Shipping, the

replicas of the historical artifacts, which

were determined as a result of scientific

research, were made from water-resistant

materials.

STAYED UNDER THE

WATER FOR OVER 30 HOURS

Moreover, underwater photographer

Sukru Gursoy dived 25 times and stayed

under the water for over 30 hours to

photograph the moments while the

replicas of the artifacts were being placed

in the water. While the divers from the

diving schools in the district were placing

Lycia’s lost artifacts in the water, District

Governor Saban Arda Yazici and Mayor

Mutlu Ulutas donned their diving suits to

accompany them. Yazici said the works

were selected from the lost heritage of

Lycia smuggled from the region and

during the manufacturing process of

the replicas, Lycian mythology was also

utilized using scientific methods.

Medical tourism

adds to appeal of

Turkey's Antalya

People from around the world come

to Turkish resort city to avail top quality

medical services. Leisure tourism

may well be Antalya’s greatest attraction,

but there is another reason why

people from around the globe make a

beeline for Turkey’s famous Mediterranean

resort city – medical tourism.

With its pristine beaches and natural

beauty, rich history, and modern

facilities, Antalya remains Turkey’s

undisputed tourism capital, drawing

millions of visitors every year. The

city also boasts high-quality medical

infrastructure, including top doctors

and state-of-the-art health facilities.

Hospitals in Antalya offer treatment

in all areas, including major surgeries

and organ transplants, dental

care, hair transplants, and cosmetic

surgeries.

72 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Antalya the Region of Tourism

Photo enthusiasts

capture images

of ancient sites in

Turkey

Photography enthusiasts attending the

fourth leg of the UNESCO Turkey Photo Safari

took pictures of the ancient cities of Letoon

and Xanthos in the provinces of Mugla

and Antalya. The event, held to introduce

the cultural, historical and natural riches of

Turkey that covered 17 UNESCO heritages,

was held with the support of organizations,

including Turkey’s Tourism Promotion and

Development Agency (TGA), the Turkish

Tourism and Publicity Platform (TUTAP),

Turkey Hotel Federation as well as Tourism

Writers and Association of Journalists.

Photographers visited the "religious center

of Lycian civilization” -- the Ancient Site of

Letoon in the Seydikemer district of Mugla

province in the west -- and the Ancient Site

of Xanthos in Antalya. Serdar Karaduman,

the head of the Photo Safari committee,

said the event would continue once the

photoshoot was complete with participants

trekking in the region. He said the event

was held to promote the region. "We invite

photographers and enthusiasts -- anyone

can participate in the event. Turkey is one

of the richest geographies in terms of historical

and cultural aspects", he added.

While tourism's main agenda focused

on nature, seas and sunny environment,

Karaduman said officials are attempting

to promote the historical and cultural

elements of Turkey -- where countless

civilizations have been spurred since the

dawn of history. He said photos taken

would soon be exhibited and will be used

to promote Turkey.

2,300-year-old fish skeletons found in

Turkey’s Mediterranean coast

Fish skeletons dating back to more than

2,000 years ago have been discovered in

Turkey's Mediterranean coast, during recent

excavations in the ancient city of Patara. The

excavations led by Erkan Dundar, an archeology

professor at Akdeniz University, have

been carried out in the Kas district of Antalya,

a Mediterranean resort city of Turkey.

said on Twitter on Wednesday that locals

of Patara ate tuna fish and sea bream in the

third century B.C. Meanwhile, the excavations

also found remains of purple dye from

the sea snail, which is about to become

extinct in the Mediterranean Sea.

The team unearthed leftovers of animal

bones and seashells when they were digging

in the Tepecik area. Skeletons belonging

to sea bream, sea bass, and other fishes

are currently being examined. Havva Iskan

Isik, head of the Patara excavation team,

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

73


Cappadocia the Region of Tourism

Ireland's Callaghan, Russia's Chernykh

win the "Red Bull Dawn till Dusk" bike tour

Ireland's Greg Callaghan with 312 points in

men, and Russian biker Ksenia Chernykh

with 227 points in women, won the "Red

Bull Dawn till Dusk" bike tour held in central

Turkey. As many as 106 cyclists pedaled on

the route consisting of four stages in various

valleys of Cappadocia, the region famous

for hot-air balloon rides and fairy chimneys.

The race started with the sunrise and

ended at sunset. Three disciplines of

mountain biking: cross-country, downhill

and enduro, were all included in the race.

The award ceremony was held in front of

Uchisar Castle, a centuries-old citadel that

provides a magnificent panorama view

of the surrounding area. "We competed

in magnificent nature and atmosphere. I

wasn't expecting to win and was just enjoying

it here, but of course it's nice to win",

said Callaghan, adding that he is looking

forward to race in Cappadocia again.

Chermykh, the winner in women's competition,

expressed her excitement by saying:

"Sometimes I couldn't focus completely as

I looked at the scenery around me. Thank

you everyone for everything, it was really a

dream day for me."

Famed horses of Turkey’s Cappadocia to be microchipped

The renowned horses of central Turkey’s

Cappadocia region will have microchips

implanted under their skin to monitor

their movements and screen their health.

Turkey's Provincial Directorate of Agriculture

and Forestry will implant the chips in

the necks of horses, mules, and donkeys

who attract the attention of tourists visiting

Cappadocia. With the microchip, which will

remain in the animals for a lifetime, information

such as their gender, species, date,

and place of birth and previous illnesses

and treatments can be viewed using a

digital reader.

Bayram Okcesiz, an official from the Directorate

of Agriculture and Forestry, told that the

equine animals were recorded in the ministry’s

database in case of any diseases with

a risk of transmission to humans. "We first

started our work from the town of Goreme,

since the horses here are mostly used for

tourist trips in Cappadocia. It will continue

in all villages and towns. The microchips

are specially prepared for each animal and

applied under the skin", said Okcesiz.

74 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Cappadocia the Region of Tourism

Underground city in central Turkey

dazzles visitors with its ancient tombs

The ancient underground city of St. Mercurius

in central Turkey, impresses visitors

with its church and tombs. The underground

city, located in the central Aksaray

province’s Saratli town, is home to a total

of 35 ancient tombs and a human skull

which was found to belong to the wife of

St. Mercurius.

St. Mercurius, who was born in the Cappadocia

region during the Roman Empire,

was a commander who lived in A.D. 225-

250. After declaring he was a Christian,

Mercurius was banished to Cappadocia by

Roman Emperor Decius and was sheltered

in the underground city of St. Mercurius.

The emperor then sent his men to the city

to have him and his family executed by

decapitation and later buried them in a

church in the region. Meanwhile, the skull

of Mercurius was taken to Cairo, the capital

of Egypt.

After the time of St. Mercurius, the

underground city served as a shelter

for early Christians, who were running

away from the prosecutions of the

Romans in the Cappadocia region.

The excavations started in the city in

2011, lasting till 2016. Three floors of the

seven-story underground settlement

have been cleaned during this work and

opened to tourism.

Indian Embassy celebrates International Day

of Yoga in world-famous Turkish region

The Indian Embassy in Ankara held an

event to celebrate the International Day of

Yoga. Turkish and Indian guests exercised

for 45 minutes under the direction of a

yoga instructor in the world-famous Cappadocia

region.

Guests began exercises at the Zemi Valley in

the Goreme region, where yoga mats were

prepared on a platform. Indian Ambassador

Sanjay Panda said the final program of the

event was held in Cappadocia and doing

yoga in the unique scenery of the region

was a different experience. “The videos and

photos we take here will be shared all over

the world. With this program, we aim to develop

and announce tourism in Cappadocia

and the region", he said.

Goreme Mayor Omer Eren also joined the

program and said it was his first time doing

yoga, but that he enjoyed it very much. Eren

added that he would also like to host the

event next year.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

75


İstanbul

Şerif Yenen'den İstanbul turizmine

ivme kazandıracak pratik öneriler

İstanbul turizmi için dikkat çekici saptamalar yapan ve çarpıcı yeni öneriler getiren Şerif

Yenen, çok daha yüksek potansiyelin nasıl yakalanabileceğinin ipuçlarını verdi.

KADİR TOPRAKKAYA

32 yıldır özellikle yabancı misafirlere İstanbul’u tanıtan

profesyonel turist rehberi, seyahat yazarı ve uluslararası

konuşmacı Şerif Yenen, meslekte edindiği alan deneyimlerinden

yola çıkarak İstanbul turizmine dair son dönemdeki

gözlemlerini aktarırken, yeni öneriler dile getirdi

ve bazı önemli noktalara dikkat çekti. Yenen'in İstanbul

turizmi üzerine saptamaları ve önerileri, güncel bir rapor

niteliğinde.

Pandemiyle birlikte seyahat trendlerinin değiştiğini, özel

ilgi turlarına olan talebin öne çıktığını hatırlatan Şerif

Yenen, İstanbul'un vazgeçilmez bir tarih ve kültür kenti

olması nedeniyle kültür turizminin odak noktası olduğunu

söyledi. Kentin mevcut durumdan çok daha fazla ziyaretçi

çekebilecek potansiyeli olduğunu vurgulayan Yenen; özel

bir turizm politikasına ihtiyaç duyulduğunu, herkesin

üzerine düşeni yapması gerektiğini, kişilerin ve kurumların

koordinasyon içinde çalışmasının önemini ifade etti. Şerif

Yenen, saptama ve önerileriyle hiçbir kurumu hedef almadığını,

daha iyi bir turizm için yapıcı eleştiriler ve öneriler

getirmeye çalıştığının altını çizdi.

TAKSİ SORUNU

Bugünlerde iyice ayyuka çıkan taksi sorununa dikkat

çekmekle sözlerine başlayan Yenen, kente gelen yabancı ziyaretçilerin

ulaşım konusunda çok zorluk çektiğini, taksilerden

yeterince yararlanamadığını, ya taksi bulamadıklarını

ya da fahiş fiyatlar ödemek zorunda bırakıldıklarını aktardı.

Bu sorunun yıllardır süregeldiğini vurgulayan Şerif Yenen,

ilgili kurumların bir an önce etkili bir yöntemle kesin çözüm

bulması gerektiğini belirtti.

ARAÇSIZ BİR SULTANAHMET MEYDANI

İstanbul turizminin merkezinin Sultanahmet Meydanı

olduğunu anımsatan Yenen, meydanın yıllar önce

yayalaştırıldığını, ancak pratikte bunun bir türlü mümkün

olamadığını dile getirdi. Turlar sırasında hemen her gün

meydanda onlarca, hatta bazen yüzlerce park etmiş

araçlarla karşılaştıklarını, zaman zaman ziyaretçilerin

yürümekte zorlandığını, park eden araçlar yüzünden

tarihi yapıları fotoğraflamanın bile mümkün olmadığını

ifade eden Şerif Yenen; "Ayasofya'nın, Sultanahmet Camii'nin

veya Hürrem Sultan Hamamı'nın bazen içinde araç

görüntüleri olmadan fotoğrafını çekmek hiç mümkün

olmuyor. Hem gürültü hem görüntü kirliliği söz konusu...

Lütfen kurallara uyalım. Her ne araç olursa olsun, acil

durumlar dışında bu bölge araçlardan tamamen arındırılmalı”

diye konuştu.

76 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


İstanbul

SÜLEYMANİYE'DE TRAFİK

Büyük usta Mimar Sinan'ın dev eserlerinden olan Süleymaniye

Külliyesi'nin merkeze uzak olduğunu ve ancak araçla

ulaşılabildiğini kaydeden Yenen, Süleymaniye’ye tur araçlarıyla

gidildiğinde ziyaretçileri indirme-bindirme alanı ile

park sorunu yaşandığını anlattı. Ziyaret sırasında bu yüzden

büyük bir keşmekeş olduğunu aktaran profesyonel turist

rehberi Şerif Yenen, bu soruna çözüm üretilmesi gerektiğini

söyleyerek, tur araçlarına özel alanlar oluşturulmasını önerdi.

Yenen, bir başka çözüm önerisi olarak da Sultanahmet

ile Süleymaniye semtleri arasında tramvay yolunu kullanan

elektrikli bir shutter servisi olabileceğini belirtti.

SARNIÇLAR KENTİ İSTANBUL

Şerif Yenen, özellikle Doğu Roma döneminde sürekli kuşatma

altında olduğundan İstanbul'un tarihte her zaman su

sorunu olduğunu, bu sorunun suyu depolamak amacıyla

inşa edilen 400-500 adet sarnıçla çözüldüğünü, böylelikle

İstanbul’un bir sarnıçlar kentine dönüştüğünü, bu

özelliğiyle de dünyada eşi benzerinin bulunmadığını, yani

İstanbul’un bir “Sarnıçlar Kenti” olarak ele alınması ve tanıtımda

bu özelliğinin öne çıkarılması gerektiğini vurguladı.

Yenen, ancak hâl böyle iken şu anda neredeyse ziyarete

açık sarnıcın bulunmadığına, bu sarnıçların en büyüğü ve

muhtemelen en güzeli olan Yerebatan Sarnıcı'nda yıllardır

süren ve bir türlü bitmek bilmeyen restorasyonun bir an

önce tamamlanması gerektiğine işaret etti.

SURLAR VE ALTIN KAPI, ROTALARA EKLENMELİ

İstanbul'un tarihi savunma surlarına da dikkat çeken Şerif

Yenen, onlarca kuşatma atlatmış ve büyük bir kısmı hâlen

ayakta olan, dünyanın sayılı surlarından kara surlarının

gerekli önlemler alınmadığı için tur rotalarına girememesinin

önemli bir eksiklik olduğunu kaydetti. Kente gelen

ziyaretçilerin surlar boyunca yürüyüş yapabileceğini, ara

ara güvenli alana dönüştürülmüş seyir teraslarına tırmanıp

muhteşem fotoğraflar çekebileceğini, surların ve çevresinin

gezilmesinin yarım veya tam günlük bir rotaya dönüşmesinin

çok kolay olduğunu söyleyen Yenen, şunları ifade etti:

"İstanbul, tarihte 20-25 kez kuşatma görmüş bir kent. Bu

kuşatmalardan ikisi hariç hepsine direnmiş surlar bunlar.

Tarihe ilgi duyan insanların çok iyi bildiği yapılar. Buraları

gezip görmeye gelen ziyaretçilerin duyduğu yüksek heyecana

sık sık tanık olmanın mutluluğunu yaşıyoruz."

YENİ ROTALAR:

YARIMBURGAZ VE BATHONEA

"Küçükçekmece Gölü'nün kuzeyinde yer alan Yarımburgaz

Mağarası, Antalya’daki Karain Mağarası ile birlikte

Anadolu’daki en önemli Taş Çağı yerleşimlerinden biri.

Günümüzden 300 bin yıl önce Homo Erectus'ların Yarımburgaz

Mağarası’nda yaşadığı tespit edildi. Dolayısıyla,

dünya çapında öneme sahip bir mekân burası. Ancak ne

yazık ki günümüzde ziyarete uygun halde değil, hayvan ini

durumunda. Oysa düzenlenip turizme açılsa ve tanıtımlarda

öne çıkarılsa mutlaka ilgi çekecektir.

Aynı şekilde yine Küçükçekmece Gölü'nün batı kıyısında

"Bathonea" adında bir antik kent var, şu anda kazılar

devam ediyor. Şimdiye kadar ortaya çıkan bulgular,

buranın üç limanla çevrelenmiş bir yarımada üzerine inşa

edilmiş bir antik kent olduğunu gösteriyor. Bathonea,

Sultanahmet'teki Million Anıtı’ndan başlayıp, Mese Caddesi

boyunca devam eden, Yedikule’deki Altın Kapı'dan

çıkarak Avrupa'ya ulaşan Via Egnetia yolunun üzerinde bir

kent olarak konumlanmış. Liman, agora, saray ve bazilika

gibi yapılarla tam bir antik kent... Bathonea’da arkeolojik

kazılar sürerken, ne yazık ki yeterli desteğin olmadığını

görüyoruz. Oysa lojistik ve maddi destek verilse, kazılar

hızlansa, burası ziyarete uygun hâle getirilip açılsa, İstanbul'a

gelen ziyaretçiler için başlı başına bir çekim noktası

olacak. Anadolu'da binlerce antik kent varken, İstanbul'da

antik kent olarak sadece burası var. Yarımburgaz ve Bathonea’yı

bir rota olarak birleştirip, ancak bir günde gezilebilecek

bir destinasyona dönüştürmek çok faydalı olacaktır."

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

77


Destinasyon

Mısır çölünde oluşan

doğa harikası;

Reyyan Vadisi

Şelalesi

CENAY TOPRAKKAYA

Mısır'ın Feyyum kentine 60 kilometre uzaklıkta bulunan

Reyyan Vadisi, yaklaşık 2 bin kilometrekarelik alanı kaplayan

çölün ortasında şırıl şırıl akan bir şelale barındırıyor.

Adeta çöldeki serabı andıran Reyyan Vadisi Şelalesi, doğal

güzelliğiyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından

biri olma özelliğini taşıyor. Mısır'da türünün tek örneği

konumundaki bu şelale, çöl içerisinde çıkan doğal su kaynaklarının

vadiye doğru akmasıyla oluşuyor.

MISIR'DA SERİNLEMENİN ADRESİ

Yüzölçümünün dörtte üçü çölden oluşan Mısır'da, başkent

Kahire'nin 100 kilometre güneyindeki Feyyum kentinde

bulunan şelale, yerli ve yabancı turistler için serinlemenin

de adresi. Doğal güzelliğinin yanı sıra "çöl ve şelale" kelimelerinin

yan yana gelmesi bile insanların ilgisini çekmeye

yetiyor. Reyyan Vadisi'ne kimileri şelaleyi, kimileri de

vadinin diğer güzelliklerini görmek için geliyor. Vadi, doğal

güzelliğinin yanı sıra birçok hayvana da ev sahipliği yapıyor.

Vadinin bulunduğu bölgede çöl geyiği, kum tilkisi ve

kurt başta olmak üzere 15 çeşit hayvanın yaşadığı biliniyor.

ŞEHRİN KALABALIĞINDAN UZAK,

RENKLİ BİR TATİL MERKEZİ

Vadinin ziyaretçileri şelalenin tadını çıkarırken, aynı zamanda

geleneksel çalgılar eşliğinde söyledikleri şarkılarla da

78 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Destinasyon

eğlenceli vakit geçiriyor. Bölgede kurulan seyyar tezgâhlarda

ise rengârenk çakıl taşları ve kumaştan yapılmış

oyuncak develer ve bebekler gibi hediyelik eşyalar, ziyaretçilerin

beğenisine sunuluyor. TOURMAG Turizm Dergisi'ne

konuşan Mısırlı turist Emira İbrahim, Reyyan Vadisi'ne ilk

kez dört yıl önce üniversiteden mezuniyetini kutlamak

için geldiğini söyledi. Burayı çok beğendiğini dile getiren

Mısırlı genç kız, Reyyan Vadisi'nde birçok aktivite imkânı

bulunduğuna işaret ederek; "Şelalede fotoğraf çekiliyoruz,

suya giriyoruz, ardından gölde bulunan sandallara binerek

gölün de tadını çıkarmayı ihmal etmiyoruz" dedi.

ZİYARETÇİLERE ÇÖLDE KAYKAY YAPMA İMKÂNI

Etrafı çölle kaplı Reyyan Vadisi, ziyaretçilere hemen etrafında

oluşan kum tepeciklerinde kaykay yapma imkânı da

sunuyor. Meraklıları için kaykay yapmanın yanı sıra belirli

bir ücret karşılığında yerel halkın bölgede bulundurduğu

deve ya da atlara da binilebiliyor. Bu dönemde Akdeniz'in

kuzeyindeki ülkelerden sıcak ülkelere doğru yol alan göçmen

kuşların da uğrak yerlerinden biri olan vadide yerli ve

yabancı turistler, farklı türdeki kuşları fotoğraflama fırsatı

yakalıyor.

MISIR ÇEVRE BAKANLIĞI'NIN KORUMASI ALTINDA

Reyyan Vadisi Şelalesi, 1973 yılında Mısır Çevre Bakanlığı

tarafından koruma altına alındı. Turistlere çeşitli

hizmetlerin sunulduğu bölgede 10 kafe ve kamp yapmak

isteyenler için de 2 çadır kampı alanı bulunuyor. Turizm

firmaları, Kahire ve İskenderiye başta olmak üzere

Mısır'ın faklı kentlerinden buraya yerli turistler için turlar

düzenliyor. Ayrıca yabancı turistler için de çölde kaykay,

gölde sandal turu, düzenlenen partiye katılım ve iki öğün

yemek dahil bir günlük tur, 150 Mısır cüneyhine (yaklaşık

9 dolar) mâl oluyor.

TARİHE IŞIK TUTAN BALİNA VADİSİ DE AYNI BÖLGEDE

Kahire'nin güneybatısında yer alan Feyyum kentinde

Reyyan Vadisi Şelalesi ve Karun Gölü'nün yanı sıra Balina

Vadisi (Vadi el-Hitan) de bulunuyor. Vadi, içinde barındırdığı

soyu tükenmiş balina ve deniz fosilleriyle geçmiş dönem

deniz canlılarına ışık tutuyor. Feyyum kentinde 1903

yılında keşfedilen Balina Vadisi, UNESCO tarafından 2005

yılında Dünya Mirası Listesi'ne alınarak, açık hava müzesine

dönüştürüldü. Bölgede nesli tükenmiş balina fosilleri ve

jeolojik değişime uğrayan yapılar sergileniyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

79


Özel Röportaj

Doruk Alp & Alara Öztürk:

Yeni otelleri

keşfetmek bizi

mutlu ediyor

NİL ÖZER

Annelerinin iç mimar, babalarının da inşaat

mühendisi olmasından dolayı meslek seçiminde

uzağa gitmeden mimar ve iç mimarlığı

seçen Doruk Alp ve Alara Öztürk kardeşler,

dünyanın birçok yerinde hayli yaygın bir “ev

konaklama” arama sitesi olan Airbnb’nin

Türkiye ayağını gerçekleştiriyor. Anneleri

Yüksek Mimar Nursema Öztürk’ün girişimiyle

başlayan, daha sonra iki kardeşin severek

yaptıkları Airbnb’yi merak ettik, Doruk Alp ve

Alara Öztürk kardeşlere sorduk; onlar da bizi

kırmadı, tüm detaylarıyla anlattılar.

Doruk Alp Bey ve Alara Hanım,

sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Alara: Ağabeyim de ben de küçüklüğümüzden

beri aile mesleğimiz olan mimarlığın

içinde büyüdük. Küçüklüğümüzden beri güzel

sanatlara olan ilgimiz ve merakımız, bizi

kendi içimizde mimarlığa yeni bir vizyon katarak

devam ettirmek amacıyla mimarlık ve

iç mimarlık mesleklerini seçmemize neden

oldu. Ağabeyim ilk sene Plymouth Üniversitesi’nde

mimarlık, devamında Türkiye’de

Maltepe Üniversitesi’nde iç mimarlık okudu.

Ben de bu sene Nottingham Üniversitesi’nde

mimarlık bölümünden mezun oldum.

İkimizin de mimarlık alanını seçmemiz, sanırım

anne ve babamızın işlerinin etkisiyle

olmuştur diye düşünüyorum.

Doruk Alp: Alara’nın da dediği gibi ben de

mimarlık okumak için İngiltere’ye gittim.

Önce İngilizce hazırlık için bir yıl Cambridge’de

kaldım. İlk zamanlar bir ailenin

yanında bana ayrılan çok küçük bir odada

konakladım ve buradan özel yurda geçtim.

Yurtlarda konsept her şey içinde ve tüm ihtiyaçlarınız

için donatılmış minik bir daire idi.

Ancak İngiltere bana çok kasvetli geldi ve bir

sene sonra yurda dönüş yaparak, Maltepe

Üniversitesi’nde dondurduğum iç mimarlık

kaydıma geri dönmüş oldum.

Turizm merakınız ne zaman gönlünüze,

aklınıza girdi?

Doruk Alp: Küçüklüğümüzden beri ailecek

yurt dışı seyahatlerimiz çok olurdu. Mutlaka

her yıl bir yurt dışı seyahati yapardık. Küçük

yaşlarımızdan beri otellerde yeni mekânlar

görmek bizi çok mutlu ederdi. Annemizin iç

mimar oluşu ve babamızın da inşaat mühendisi

olması nedeniyle beraber gittiğimiz her

oteli incelemek, resepsiyondan otel odasına

çıkana kadar her köşeyi araştırmak, yorum

yapmaya çalışmak, kendi aramızda tartışmak

bize keyif verirdi. Aramızdaki yaş farkının az

oluşu ile 22 ay küçük kız kardeşim Alara ile

odaya girerken her yeri karıştırmak, keşfetmek,

tatilde bizi en fazla eğlendiren olaylardı.

Ailemizin mesleği gereği yeni yerler görmesi

ve farklı iç mimari detayları keşfetmesi, bizim

de ilgimizi çekerdi. Amerika hariç birçok

ülkeye gittik. Bazen İstanbul’da bir turist gibi

konakladığımız otel çevresini gezer, fikir sahibi

olmaya çalışırdık. Kaya oyma otellerden

karavanda konaklamaya, pansiyon veya 5

yıldız otellerde konaklamaya kadar hepsi ayrı

birer deneyim oldu.

Doruk Alp ve

Alara Öztürk kardeşler,

mesleklerine farklı bir

alan açarak yollarında

ilerliyorlar.

2014 yılında ben 17, Alara da 15 yaşındayken,

annem Airbnb’yi arkadaşının tavsiyesi

üzerine merak ile denemek istedi. Kentsel

dönüşümden inşaatını bitirdiğimiz binalardan

bize kalan birkaç daireyi misafire uygun

hâle, otel standartlarına getirmek için

hazırladı. İnsan tanımak ve iletişim adına

hepimize daha sonra çok keyif verdi. Bizden

de işleri öğrenmemiz ve misafir karşılaması,

düzeni öğretmek için yardım isterdi.

O zamanlar biraz çekinirdik, ancak şimdi

geriye baktığımda ne çok şey öğrendiğimizi

ve fırsat yarattığını görüyorum.

Konaklama konsepti Airbnb’den

biraz bahseder misiniz?

Doruk Alp: Airbnb web sitesi, dünyanın

birçok yerinde hayli yaygın bir “ev konaklama”

arama sitesi. Geçmişinden biraz

bahsedersek; 22 Eylül 2007'de Joe Gebbia,

oda arkadaşı Brian Chesky'yle para kazan-

80 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Özel Röportaj

mak için başlamışlar. Öğrenciliklerinde

Rhode Island School of Design’da okurken

tanışan Gebbia ve Chesky, San Francisco'ya

taşınmış ve kira fiyatları çok yüksek geldiği

için Gebbia, dairelerini “tasarımcılar için

yatak ve kahvaltı” konsepti olarak önermiş.

San Francisco’daki bir konferans için şehre

gelecek genç tasarımcıların otelden biraz

daha ucuz ve daha sıcak evlerde kalmak

isteyeceklerini düşünmüş. İkili, üç şişme

yatak satın almış ve ardından airbedandbreakfast.com

(hava yatağı ve kahvaltı) adında

bir işletme kurmuşlar.

Alara: Airbnb sitesinde bazı kurallar ve

kontrol listesi var. Airbnb, ev sahibine

hem hijyen kuralları hem de ev düzeni ve

misafir karşılama ritüellerini öğretiyor. Bu

kurallar yerine getirilmez ise gelen misafir

sizi değerlendiriyor, siz de misafir evden

gittiğinde evi nasıl bıraktığı ile ilgili değerlendiriyorsunuz.

Bu sistem pansiyonculuk,

otelcilik gibi değil. Bir ev deneyimi yaşattığınız

gibi misafir, karşılama sıcaklığının

yanı sıra ev sahibi ile ticari ilişkinin dışında

kültür, samimiyet, misafirperverlikle karşılaşıyor.

Otelden çok farklı…

Değerlendirme odaklı olması, kişinin

daha dikkat etmesini gerektiriyor. Bizi en

çok etkileyen ise gelen yabancılar; farklı

ülkelerden, farklı kültürlerden birçok kişi

aile olarak, çocukları ile beraber en samimi

hâlleri ile sanki sizin evinize kalmaya gelen

misafiriniz gibi oluyor. Para alışverişinizin

elden olmaması da çok güzel; arka planda

ödeme otomatik olarak misafiri onaylamanız

ve misafirin evde 1 gece geçirdikten

sonra, Airbnb sayfamızda yer alan bilgiler ile

doğruluğu misafir tarafından onaylandıktan

sonra hesaba geçiyor. Şu anda dünya

ekonomisinde büyük katkısı olan Airbnb'nin

halka açılma planları var. 35 milyar dolarlık

çevrimiçi ev kiralama işi, kurucuların dairesindeki

şişme yataklardan bu yana epey yol

kat etmiş durumda.

Biraz başa dönersek, anneniz ve siz

iki kardeş “Airbnb” konseptini hayata

geçirmeye nasıl karar verdiniz?

Doruk Alp: Daha önce yurt dışında Airbnb

evlerinde kalmıştık ve ev sahiplerinin çok

yakın davranmaları bizi çok şaşırtmıştı.

Üstelik bu kişiler de tesadüfen iç mimar

ve inşaat mühendisi bir aile idi. Onların da

üniversitede okuyan oğlu, bu işe yardım

ediyordu. Sanırım bu tecrübe bizim sıcak

bakmamıza ve hatta Airbnb kurucularının

da tasarımcı ve grafik mezunu olmaları, ilk

tasarım konferansında konaklama talebi ile

fikrin çıkması da ilham oldu sanırım. Kendimizle

çok özdeşleştirmiş olduk.

İlk olarak çocukluğumuzun geçtiği İstanbul

Dragos’taki 5+2 havuzlu evi tüm eşyaları ile

tam donanımlı hâliyle bırakıp, 2013 yılında

taşındığımız Moda’daki daireye az eşya

ile geldik. Dragos’un eşyalı olmasından

dolayı çekiniyorduk, daha doğrusu kiracı

evi mahveder düşüncesi vardı hepimizde.

Tasarımparkı’ndan annemin Hong Konglu

arkadaşı, daha önce de Airbnb ev sahibi

deneyimi olan Karen, bize 2014 yılında bu

fikri verdi. Öncelikle evi bu hâli ile veremeyeceğimizi

anladık. Bizim çocukluktan

kalan çocuk odalarımızın değişmesi gerekiyordu.

Evin yatak odalarında laminant

parkeler vardı. Ev yerden ısıtma olduğu

için daha iyi ısı iletkenliği olsun ve temizliği

kolay olsun diye seramik zemin kaplaması

yaptık. Odalardaki yatakları daha otel odası

havasında, yalın ve sade olarak teferruattan

arındırdık. Tek tip nevresim takımları,

havlular kullandık.

Çok güzel bir talep ve güzel insanlarla karşılaşınca,

konaklamaya gelen misafirlerle

sohbet ve iyi dostluklar kurduk. Ayrıca hem

dostluk hem de bir gelir getirmeye başladı.

Gitgide bize daha çok keyif veren bir eğlenceli

iş hâline gelince, biraz cesaret biraz da

deneyimlerimize dayanarak, iki kardeş bu

işi devam ettirmeye ve büyütmeye karar

verdik. Gelen kişilerle çok güzel arkadaşlıklar

kurduk ve hatta birçoğu ile görüşüyoruz.

Biz de onların ülkesinde misafir olduk ve

inanılmaz anılar biriktirdik.

Kaç kişilik bir konaklama hizmeti ile

başladınız? Şu anda verdiğiniz hizmetleri

anlatabilir misiniz?

Alara: İlk olarak taşındığımız evde 5 oda,

2 salon ve 2 mutfak vardı. 10 kişi rahat

kalabiliyordu, +2 kişi ilaveyle 12 kişi konaklayabiliyordu.

Sonrasında 5 daire daha ilave

olunca oda sayısı 20’ye ulaştı ve yaklaşık

40 kişilik bir konaklama sayısına ulaştık. Bu

konaklama sistemi günübirlik değil, ailelere

uygun ve en az bir ay konaklama ile olması

gerekiyordu. Ancak Airbnb’de böyle bir

sistem yok, Türkiye’de olduğu için biz süreleri

bu şekilde seçtik. Ayrıca yorumlar çok

önemli ve biz 5 yıldızlı yorum almamız ile

“Super Host” yıldızı kazandık. Bu, sistemde

daha çok görünür ve güvenilir olduğunuzu

gösteren bir uygulama. Şu anda Türkiye’de

yasalar Airbnb’yi desteklemediği için, otel

ruhsatına sahip bir binada bu hizmeti kendimize

ait dairede devam ettiriyoruz. Diğer

yerleri eşyalı olarak düzenli kiraya vermeye

karar verdik.

Pandemi dönemi nasıl geçti?

Alara: Pandemi döneminde seyahatler

durduğu için tüm rezervasyonlar iptal

edildi. Airbnb de tedbirleri sıkılaştırdı. Bizim

de pandemiye denk gelen bir rezervasyonumuz

vardı, onu da iptal ettik. Gider de gelir

de yoktu. Otellerin büyük giderleri oluyor,

en başta personel ve kira gibi… Bu sebeple

bu dönem, dondurulmuş bir dönem oldu.

Biz de belli bir süre sonra düzenli kiralamaya

karar verdik. Şu an devam eden yerimiz,

sadece otel konsepti ve ruhsatında bir yer

olduğu için devam ediyor.

Turizme gönül vermiş, bu tür girişimler

yapmak isteyen kişilere neler önerirsiniz?

Alara: Turizm, her yönüyle bacasız bir

ekonomi. Türkiye, en güzel şekilde tanıtımı

ve insanıyla, kültürümüzle, doğamız ve tarihimizle

her zaman bir numara olmayı hak

ediyor. Bu alanda yatırımlar yapmak ve

turizmi desteklemek çok önemli. Şu anda

Türkiye’de Airbnb henüz tam legal değil.

Vergisel durumu tam netleşmemiş. Ancak

şirketiniz üzerinden vergi, KDV ödemeleri

ile Airbnb’nin Türkiye’de bir şirket olmayışından

dolayı onlara ait olan KDV 2 beyanını

vererek ödemelerini yaparsanız sorun

yok. Sadece vergi gider yükü fazla oluyor.

Kanunlar yine de tam olarak belirsizliğini

koruduğu için resmi izinlerin alınması

zorlu bir süreç. Evlerinde bu işi yapanlar,

günübirlik olarak bu sistemi kullanamaz.

En az 30 günün üzerinde konaklama yaptırabilirler

ve mutlaka vergilerin ödenmesi

gerekir. Otel konsepti içinde bulunan dairelerimizde

otel ruhsatı olması bir avantaj

oldu. Ancak evlerde bu tip sorunlarla da

karşılaşabilirler, bu konulara ayrıca dikkat

edilmesi gerekir.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

81


Gezgin

Sicilya turunda adres;

CATANIA,

SYRACUSA,

TAORMINA

BARIŞ KADIOĞLU

Gezi rotamın yeni durağı Sicilya… Bölgede sırasıyla

Catania, Syracusa, Taormina, Messina, Cefalu ve

Palermo’yu gezdim; sonrasında ise rotamı Malta’ya

çevirdim. İki yazı dizisi hâlinde yayınlanacak yazımdaki

ilk güzergâh Catania, Syracusa ve Taormina…

Catania

Catania’nin kısa tarihçesine değinmem gerekirse; Sicilya’nın

doğusunda bulunan Catania, eski çağlardan

kalma bir liman şehri ve Palermo’dan sonra Sicilya’nın

ikinci büyük şehri. Etna Yanardağı’nın eteğine

kurulmuş olan şehir, yanardağ patlamalarından ve

depremlerden oldukça etkilenmiş. Fontanarossa Havaalanı’na

indikten sonra şehir içi otobüsle yaklaşık

20 dakikada Catania Centrele Tren İstasyonu’na geliyoruz.

Etna Caddesi’ne yakın olan otele yerleştikten

sonra, 40 derece sıcakta şehri dolaşmaya çıkıyoruz.

Şehrin en önemli caddesi Etna Caddesi’nden yukarı

doğru yürüdüğünüzde, Etna Yanardağı’nın tepesinde

tüten dumanı görüyorsunuz.

Piazza Stesicoro Meydanı’na geldiğinizde, karşınıza

antik tiyatro çıkıyor. Roma döneminden kalma bu

antik tiyatro, Catania’nin önemli tarihi miraslarından

biri. Antik tiyatronun tam karşısında Saint Biagio Kilisesi

yer alıyor. Yine Etna Caddesi’nden devam ederseniz,

meşhur sokak pazarı çıkıyor karşınıza. Burada ne

ararsanız bulabilirsiniz; meyve, sebze, kıyafetler, balık

çeşitleri... Hem de oldukça uygun fiyata! Bir kilo kayısı

ve bir kilo şeftali için sadece 4 Euro ödedim.

Pazarın tam karşısında Basilica Dell’Annunziata

Kilisesi bulunuyor. 1693 depreminde yıkılan bu kilise,

1729’da tekrar inşa edilmiş. Pazardan çıktıktan sonra

Catania’nin en eski parkı olan Giardino Bellini'de

yorgunluğunuzu atıp, yine Etna Caddesi üzerinde

bulunan ve kentin önemli yapıtlarından biri olan

Basilica Della Colleaiata Kilisesi’ni gezebilirsiniz.

Sicilya barok mimari tarzının güzel bir örneği olan

kilise, 1693 depreminde tamamen yıkılmış, fakat 1768

yılında tekrar yapılmış.

82 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Gezgin

Catania’nin en önemli meydanlarından

biri olan Piazza Duomo'nun tam ortasında,

1735 senesinde yapılan "Fontana Dell Elefente"

(Fil Çeşmesi) karşınıza çıkıyor. İsmini,

çeşmenin hemen üstünde bulunan fil

heykelinden alıyor. Piazza Duomo’ya bitişik

olan meydanda ise etkileyici tarihi binalar

ve Catania’nin en eski üniversitesi dikkat

çekiyor. 1738 yılında Mimar Giovan Battista

Vaccarini tarafından dizayn edilen üniversite

daha önce İtalya kralının sarayı iken,

şimdi Catania Üniversitesi’nin ofisi olarak

kullanılıyor. Catania Üniversitesi, 19 Ekim

1434’de Sicilya Kralı Alfonso tarafından

yaptırılmış. 1693 depreminde yıkılan bina,

sonraki yıllarda tekrar inşa edilmiş.

Çevresi heykellerle süslenmiş olan Teatro

Massimo Bellini, ismini Catanialı besteci

Vincenzo Bellini’den almış. 1890 yılında

yapılmış olan bu bina, şehrin en önemli

yapıtlarından biri. Vittario Emanuele Caddesi’nde

bulunan ve 1239-1250 yıllarında

inşa edilen Castello Ursina, ilk yapıldığında

denize sıfır konumundaymış, şimdi ise denizden

bir kilometre içeride. Kalenin hemen

yanında, "Castello Ursino Al Museo Civcico"

adında bir müze yer alıyor. Bütün gün şehri

dolaştıktan sonra, ertesi gün Syracusa’ya

gitmek üzere otele dönüyoruz.

Syracusa

Syracusa, 150 bin nüfusu olan küçük bir

liman şehri. Bu şehrin bir başka özelliği,

antik dönemin ünlü bilim adamı Arşimet’in

doğduğu ve öldüğü şehir olması... Syracusa’ya

gitmek için Catania otobüs terminalinin

hemen arka tarafında bulunan Interbus

firmasından gidiş-dönüş 8,5 Euro’ya bilet

alabilirsiniz. Catania-Syracusa arası yaklaşık

bir saat. Şehir çok küçük olduğu için isterseniz

günübirlik de gidebilirsiniz.

Otobüsten indikten sonra Umberto Caddesi'ni

takip ederek yaklaşık 1 km sonra

Ortigia’ya geliyoruz. Ortigia’ya ulaştığımızda

karşımıza Porto Urbica çıkıyor. Eski çağlarda

surlarla çevrili olan şehrin ana giriş kapısı

Porto Urbica’dan sonra Apollo Tapınağı'nı

(Tempio di Apollo) görürsünüz. M.Ö. 6. yüzyılda

inşa edilen bu yapı, sonra kilise olarak

kullanılmış. 831-1072 yılları arasında hüküm

süren Müslümanlar cami olarak kullansa da

sonra tekrar kiliseye dönüştürülmüş. Corso

Giacoma Matte Otti Caddesi’nden devam

ederseniz, Piazza Archımed’e ulaşırsınız.

Buradaki meydanda Gialio Moschetti tarafından

yapılan müthiş bir sanat eseri olan

"The Fountain of Diana" çeşmesi bulunuyor.

Çeşmenin ve meydanda bulunan tarihi

binaların fotoğraflarını çektikten sonra

Saverio Landolina Caddesi’ni takip ederseniz,

meşhur Piazza Duomo meydanına

ulaşırsınız. Etrafı tarihi binalar ve kiliselerle

çevrili olan meydanın en önemli binaları;

Kathedral Santa Lucia, Palazzo Arcivescovile,

Plazzo Beneventano del Bosco... Bu

meydandan çıktıktan ve şehrin en ucunda

bulunan “Castello Moniace” kalesini de

dolaştıktan sonra tekrar köprüyü geçip,

Catania’ya dönmek üzere otobüs durağına

gidiyoruz. Biz bütün şehri yedi saatte bitirdik.

Syracusa’da Umberto Caddesi üzerinde

bulunan Silkania Pizza'da yemek için en iyi

seçeneklerden biri. Çok güzel bir pizza 6-7

Euro, kahve ise 2 Euro civarında. Sicilya’daki

bir sonraki durağımız Taormina...

Taormina

Taormina’ya Catania’dan hem otobüs hem

de trenle gidebilirsiniz. Fakat benim araştırmalarım,

Taormina’ya otobüsle gitmenin

daha doğru olacağı yönündeydi. Şehir, dağın

tepesine kurulmuş. Eğer tren ile giderseniz,

deniz seviyesinden indikten sonra tekrar

otobüse binmeniz gerekli, oysa otobüs direkt

şehir merkezine götürüyor. Biz yine Catania

terminalinin hemen arkasında bulunan

Interbus’tan sabah 07.30 için biletlerimizi

aldık. Yolculuk yaklaşık bir saat yirmi dakika

sürüyor. Otobüsten indikten sonra on dakika

yokuş yürüyerek, Taormina kapısından şehre

giriyoruz. Taormina, adını bulunduğu Tauro

dağından alıyor. İki bin nüfusu olan küçük

bir şehir. Şehir dediğime bakmayın, aslında

tepeden denize kuşbakışı bakan şirin bir kasaba

ama gördüğüm en şirin kasabalardan

biri. Sicilya’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi

dar sokakları, barok mimari tarzı, binaları ile

oldukça etkileyici bir kasaba.

Taormina’da görülecek en önemli yer, Roma

döneminden kalma antik açıkhava tiyatrosu.

Giriş 10 Euro ama inanın bu parayı ödemeye

değer. Şehrin ana caddesi, oldukça hareketli

olan Umberto Caddesi. Bu caddeyi takip

ederseniz, 17. yüzyılda inşa edilen Santa

Caterina Kilisesi'ni görürsünüz. Yine bu

caddeyi takip ederek Piarzaix Abrile Meydanı'na

gelirsiniz ki önünüzde müthiş bir deniz

manzarası bulursunuz. Sokak çalgıcılarının

eşliğinde dans eden çiftler görür, keyifli bir

zaman dilimi geçirebilirsiniz burada.

San Giuseppe Kilisesi de bu meydanda,

fakat burada mutlaka görmeniz gereken yer

Kitap Müzesi... Burada 1400-1500 yıllarından

kalma kitapları görebilirsiniz. Taormina,

daha önce söylediğim gibi çok küçük bir kasaba,

3 saatte bitirirsiniz. Şehri dolaştıktan

sonra mutlaka Castelmola’yı görün. Otobüs

gidiş dönüş 6 Euro, bu parayı vereceğinize

14 Euro verip, ‘hop on hop off’ almak daha

doğru. Gün batımını görmek için ise Castelmola’ya

çıkın. Girişte küçük bir meydan,

tamamen kesme taşlardan döşenmiş bir

ana cadde ve onu kesen yan sokaklardan

ibaret. Yani 30 dakikada bütün köyü dolaşabilirsiniz.

Bence buranın en büyük özelliği,

aşağıda uzanan müthiş deniz manzarası,

gün batımı harika! Taormina’da bir gün

yeterli diye düşünerek, sabah 9 otobüsü ile

Messina’ya gitmeye karar veriyoruz.


Sivil Toplum

SKAL pandemi sonrası

yeni turizm anlayışına hazır

EMRE GEZGİN

USDF Genel Sekreteri / FIJET Türkiye Üyesi

Turizm, merkezine ve doğasına insanı konuşlandıran

bir olgu... Dünya basınının saygın

yayın organlarından derlemeler ile belirli

bir konu başlığı altında analizlere yer veren

Courrier International, geçtiğimiz günlerde

"Corona Sonrası" konusunu mercek altına

aldı. Turizmin geleceğine dair ipuçlarını

İspanyol gribinin global ölçekte değişimlere

yol açan sosyo-ekonomik yapılanma ve devrimsel

endüstriyel sonuçlarını yaşadığımız

dönemle karşılaştıran sosyolog, ekonomist,

şehir planlamacıları, fütürist, edebiyatçıların

görüşlerini irdelediğimizde, üç ortak noktada

buluştuklarını görebiliyoruz: Sanat anlayışındaki

hızlı gelişimler, teknolojide önemli

yeniliklerin hayatımıza girmesi, doğa-insan

ilişkisinin yeniden dizaynı...

Dünya turizminin çatı örgütlerinden SKAL

International'ın Türkiye’de faaliyet gösteren

kulüplerinin geride bırakmaya hazırlandığımız

dönemde hayata geçirdikleri, ortaklık

yaptıkları projeler ve çalışmalar, gündemi

yakalamanın ötesinde ileriye yönelik yol

gösterici eylemsellik içeriyor. Teknoloji ve

doğa endeksli bu çalışmaların bir kısmını,

bana ayrılan bu köşede bazı örneklerle

somuta indirgemeye çalışacağım.

Bu bağlamda, bir süre önce Uluslararası

SKAL Dernekleri Federasyonu (USDF) resmi

yayın organı SKAL Life dergisinde yayınlanan

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı

Sayın Tunç Soyer ile gerçekleştirdiğim

röportajda, İzmir’in Turizm Stratejik Planı

ile uluslararası ölçekte strateji odaklı bir

turizm yaklaşımı ve pandemi sonrası yeni

tanıtım paradigmasına uyumlu vizyonunda

İzmir turizmine orta ve uzun vadede olası

kazanımlarını sormuştum.

Başkan Tunç Soyer, yanıtında şunları ifade

etmişti: "2019 yılında sunduğumuz 2020-

2024 Stratejik Planı'nı, Birleşmiş Milletler'in

'Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları' ile

uyumlu olarak hazırladık. Bu amaçlara 10

yerel hedef ekleyerek, tüm çalışmamızı dünya

ile uyumlu hâle getirdik. Dünya üzerinde

değişen turizm alışkanlıklarını kentimiz

için fırsata dönüştürmek de hedeflerimiz

arasındaydı. İzmir’de tüm paydaşlarımızla

bir kent koalisyonu kurduk ve beraber bir

turizm stratejisi hazırladık. Biz bu stratejiyi

planladığımızda henüz pandemi yoktu.

Pandeminin ardından kitle turizminden

ziyade deneyimlere ve temalara dayalı butik

turizmin önem kazanması gibi yeni turizm

trendlerinin açığa çıkması, vizyonumuzu da

doğru kurguladığımızın bir göstergesi oldu.

Stratejimiz, 'dünya uygarlıklarına yön veren

pek çok kavram, düşünce ve yaklaşımın

İzmir’den dünyaya taşınması' fikrinden hareket

ediyor. Ana eksenini ise şehrin Akdeniz

çanağı ve dünyadaki diğer şehirlerden pozitif

ayrışmasını sağlayacak tarih, kültür ve arkeoloji

turizmi oluşturuyor. Gastronomi, deniz,

doğa ve kırsal turizm, kıyı turizmi, inanç,

etkinlik, kongre ve fuar turizmi, öne çıkan diğer

turizm türlerimiz. Pandeminin ardından

dünya seyahat trendleri; daha butik, daha

özgün ve daha özgür bir algıya dönüşecek.

İzmir’in nitelikli turizmini açığa çıkardığımız

kurgumuz ile bizler de doğru yolda olduğumuzu

gördük. Şehrin kültür ve doğa mirasını

koruyarak sürdürülebilir turizme kazandırma

ve İzmir'in turizm potansiyelini artırma hedefi

taşıyan strateji, İzmir turizmi için yenilikçi ve

kapsamlı bir yol haritası çiziyor."

Mikro örnekte ele aldığım İzmir’e değin yeni

turizm anlayışı, tüm SKAL Türkiye camiasının

corona dönemindeki yaratımlarında paralellik

göstermektedir. Yeni turizm anlayışında

doğa-insan dengesini ve teknolojinin yeni

üstlendiği rollerini kimi zaman kulüplerin

paydaşlık yaptıkları STK projelerinde, kimi

zaman gelenekselleşmiş etkinliklerinde, kimi

zaman da kulüp üyelerinin bağlı oldukları

diğer STK’larda rol aldıkları misyonlarında,

profesyonel mesleklerini icra ederken görmek,

geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.

Rahatlıkla yazı dizisi olabilecek vasıfta olan

SKAL Türkiye kulüplerinin ve üyelerinin bu

yaratımlarını bazı örnekler ile ilginize sunmaktan

kıvanç duyuyorum.

84 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Sivil Toplum

✓ SKAL Çanakkale Troy Başkanı Cem

Eraydın'ın genel müdürlüğünü yaptığı,

Çanakkale Güzelyalı’da bulunan resort

otelinin yiyecek tedarikinin önemli bir

kısmı, kendi bünyelerinde yetiştirdikleri

organik ürünlerden oluşuyor. Adeta agro

turizm uygulamasına tanıklık eden bir

alanda konaklama hizmeti sunan otelleri,

deniz-kum-güneş üçlemesini sağlıklı

beslenme ile özdeşleştiriyor.

✓ Dünyanın 7 harikasından biri Mauseleum’un

ileri teknolojiler ve yaratıcı

yöntemler kullanılarak, sanki yerindeymiş

gibi Bodrum’un simgesel anıtına dönüşmesini

amaçlayan Akdeniz Ülkeleri

Akademisi Vakfı’nın "Mozole" projesinin

en yakın takipçilerinden biri, SKAL Bodrum

Kulübü Başkanı Mesut Durateymur.

Kulüp olarak projenin turizm kamuoyuna

tanıtılması ve gerekli ilginin sağlanması

için özel emek sarf ederek, bir nevi

gönüllü proje paydaşlığı yapıyorlar.

✓ Çevre gönüllüsü

ve alternatif

turizm profesyoneli

Selin Saraç başkanlığında

SKAL Fethiye

Kulübü, Patara’dan

Telmessos’a 3000

yıllık antik yolda

"Antik Pedallar" adı altında bisiklet

turizmini getirmek için çalışmalar sürdürüyorlar.

Diğer taraftan, “Likya Yörükleri’nin

Müzik Yolu” adlı projeleri ile Antik

Likya Teke Yarımadası’nda unutulmakta

olan yöresel müziğin ve yöresel müzik

enstrümanlarının yeniden canlandırılması

ile ulusal-uluslararası dijitalleşen

müzik dünyamıza aktarılarak, yeniden

kazandırılma gayreti içindeler.

✓ Ayşe Önen’in başkanlığını yürüttüğü

SKAL İstanbul Kulübü, sektörün duayen

isimleri ile farklı turizm konularında

süreklilik arz eden webinar toplantıları

ile teknolojinin karşılıklı iletişimdeki

önemini gösterdi. Adete web TV ciddiyeti

ve kurgusunda aralıksız gerçekleşen

webinarlardan Göbeklitepe’nin dünyaya

tanıtılması gibi teknolojinin yardımıyla

turizmde tanıtım vurgusu dikkat çekiciydi.

SKAL Ankara Kulübü ile başlayan

SKAL camiasına yönelik farklı disiplinlerde

Zoom toplantıları, tüm kulüplerin

katılımları ile pandemi döneminin en

etkin iletişim aracı oldu.

✓ İzmir’de Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan

"Bisiklet Dostu Konaklama Tesisi"

belgesi alan, ilk bisiklet sertifikası sahibi

otelin genel müdürü SKAL İzmir Kulübü

Başkanı Güner Güney, SKAL International

ile Dünya Seyahat ve Turizm

Konseyi iş birliğiyle verilen "Safe Travel"

sertifikasyonu alarak, özendirici bir rol

oynadı.

SKAL Bodrum Mauseleum Projesi

✓ TÜRSAB Gastronomi ve İhtisas Komitesi

Üyesi, SKAL İzmir Kulübü Üyesi Şensal

Biçer’in ülkemizin gastronomisini

tanıtım odaklı mutfak ve çok katmanlı

kültür zenginliğini göstermek adına dahil

olduğu TÜRSAB TV projesine kulüp üyesi

Dr. Levent Köstem’in Köstem Zeytin

Müzesi’ni paydaşlık etmesi, SKAL dayanışma

ve iş birliğinin anlamlı bir örneği

olarak değerlendirildi.

✓ Döneminde SKAL Sydney Kulübü ile

başlayan, SKAL International’ın üyesi

olduğu Uluslararası Turizm Yoluyla Barış

Enstitüsü (IIPT) ortak projesi olan Zeytin

Barış Yolu ve Zeytin Barış Parkı’nın Urla’da

SKAL İzmir Kulübü Üyesi Dr. Levent

Köstem’in katkılarıyla önümüzdeki

günlerde açılması bekleniyor.

✓ Başkanlığını Melih Buluç’un yürüttüğü

SKAL Marmara Kulübü’nün öncülüğünde

çocuk haklarını koruyarak, konaklama

tesislerinde çocukların istek ve ihtiyaçlarına

yönelik tatilleri süresince standardizasyonun

sağlanmasına yönelik geliştirilmiş

"Çocuk Dostu Turizm" projesinde, çevre

ve doğaya yönelik sosyal sorumluluk projeleriyle

tanınan SKAL Antalya Kulübü’nün

Başkanı Cüneyt Kuru da Danışma Kurulu

Üyesi olarak yer almakta. Turizmde sosyal

sorumluluk projesi derken, pandemi

sürecinin başlangıcında turizme yönelik

yardım amaçlı ilk sosyal sorumluluk projesine

imza atan Hakkı Gök’ün bakanlığını

yürüttüğü SKAL Eskişehir Kulübü’nü unutmamak

lazım.

Antakya Turizm Ormanı'na USDF’nin önemli

paydaşlığı, doğa ve çevre bilincine değin

sosyal sorumluluk çerçevesinde SKAL’ın ülkemizin

turizm STK’ları içindeki pozisyonunu ve

üstlendiği rolü keskin bir şekilde betimliyor.

Kaotik pandemi sürecinde SKAL Türkiye, tüm

bileşenleriyle Samuel Becket’ın dünyaca ünlü

"Godot’yu Beklerken" tiyatro eserindeki eylemsizliklerine

yenilmiş Estragon ve Vlademir

gibi bilinmezliğin ortasında Godot adında

ne olduğu bilinmeyeni beklemek durumuna

düşmeden, ‘gündemi yakalamak’ın ötesine

geçip, yarattığı sinerji ve yüksek kolektif bilinç

ile ortaya koyduğu projeler ve çalışmaları ile

doğa-teknoloji-insan denkleminde "gündemi

oluşturan" bir güç ortaya koydu.

SKAL Türkiye’nin yeni dönem sloganı "Think

Global, Act Together"ın bu yazıda dile getirmeye

çalıştığım çalışmaların doğal ve haklı

sonucunu betimlediğine inanıyorum.

SKAL sevgi ve saygılarımla...

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

85


Festival

‘Altın sarısı’ bir hikâye bu, ya da ‘zümrüt yeşili’...

Troya Zeytinyağı

Festivali

‘İlki’ gerçekleştirildi

ama çok ses getirdi!

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: YİĞİT UYGUN

10 bin yıldan önceye tarihlenen ‘ölmez ağacı’ zeytin… Ülke

olarak çok şanslıyız, bulunduğumuz coğrafya bir nimet.

Pek çok tarımsal üründe olduğu gibi, zeytinde de! Dünyada

zeytin üretiminde ilk beş ülkeden biriyiz. İspanya, İtalya, Yunanistan

başı çekiyor; Türkiye, Fas, Tunus arkadan geliyor.

Akdeniz iklimine sahip ülkelerin özeli, zeytin ve zeytinyağı…

Ülke için de dünya için de çok önemli. Bizim için öneminde

ise bir çarpıklık var! Türkiye, 80 milyonu aşan nüfusu

ile yılda kişi başına 2 litre zeytinyağı tüketiyor. 15 milyona

yaklaşan nüfusu ile Yunanistan’da kişi başı tüketim yılda 25

litre! Üretimde dünya sıralamasındayız ama tüketimde çok

altlardayız. Gerçekten inanılmaz...

İşte tüm bu gerçeklere işaret etmek için başlamış bu hikâye;

gerçekten şık da sonlandı. Troya Zeytinyağı Festivali, bir

farkındalık hareketi... İlki gerçekleştirildi, büyük de beğeni

topladı. İkincisi merakla beklenecek, bu kesin! Üreticiler,

dernek başkanları, pazarlama uzmanları, gastronominin

üstat hocaları, aşçılar, tabi ki gazeteciler ve zeytinyağına

gönül verenler katıldı. Çok da şahane oldu.

İki gün süren festivalde zeytin toplandı, zeytine ilişkin her

şey konuşuldu, tadımlar yapıldı. Ünlü öğretim üyelerinin

katıldığı panellerde, zeytinyağına ilişkin hiç bilinmeyen

veya az bilinen inanılmaz bilgiler verildi. Tüm bunlar, eşsiz

müzik ziyafetleri ve folklor gösterileri ile de süslendi.

Ve hasadı yapılan zeytinden sıkılan ilk yağ, bir mezat ile

belki de bir yavruya şifa oldu. Çanakkale’nin ‘SMA’lı bebesi

için eller kalktı! Ahmet Alp, inşallah şifaya kavuşacak! İlk

86 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Festival

hasadın sıkılan zeytinyağı, hemen ertesi gün bir mezat ile

iyiliksever zeytinyağı tutkunları ile buluşturuldu. Şişeler kapış

kapış alıcı buldu. Toplanan para, Ahmet Alp’in sağlığına

katkı sağlayacak.

Zeytin ve zeytinyağı, kimbilir daha nelere destek olacak?

Troya Zeytinyağı Festivali, aslında geç kalmış bir girişim.

Yine de bir yerden başlamalı deriz ya hep! Çanakkale Turizm

ve Tanıtma Derneği ile Çanakkale Zeytinyağı ve Zeytin

Üreticileri Derneği’nin ortak girişimi ve çabası ile hayat

bulan organizasyon son derece değerli.

Her iki derneğin bu çabasına, Çanakkale Belediyesi ile Çanakkale

Ticaret ve Sanayi Odası da ciddi destek sağladılar.

Ve, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi… Sunsan Hotel de ev

sahipliğini üstlendi.

Gelelim tadım işine... Zeytinyağlı lezzetler süsledi stantları.

Elbette usta ellerden çıkan Ege’ye has lezzetler, görünümleri

ile zaten muhteşemdi ama nefaset olağanüstüydü!

Zeytinyağlı yaprak sarma, taze fasulye, barbunya, kısır,

hepsi şahaneydi! Tadamadıklarım da vardır mutlak ama

eminim onlar da muhteşemdi.

Gerçek zeytinyağından sabun yapımını öğrendik bu

festivalde. Hiç de zor değilmiş! Fakat asıl önemlisi, zeytin

ve zeytinyağına ilişkin doğru bildiğimiz yanlışlar ilk kez

gündeme geldi. Ne yazık ki tarladaki bakıma, toplamaya,

yemeklik ya da zeytinyağı üretimine, depolamaya ilişkin

pek çok hata yapılıyor bu sektörde.

Atalardan gelen geleneksel bilgilerin bir bölümü, modern

dünya zeytin üretiminde çoktan geçerliliğini yitirmiş. Ne

var ki dünya zeytin üreticilerinin sahip olduğu son bilgilere

ulaşamayan ülkemizdeki yetiştiriciler, hâlâ eski yöntemleri

kullandıklarından ne yazık ki rekoltede ve tabi bunun karşılığı

kazançlarında da istenen seviyelerde değiller.

Çanakkale, zeytinyağı üretiminde ülkemizdeki önemli

kentlerden biri... Çok sayıda üretici, büyük alanlarda

birbirinden leziz zeytin ve tabi zeytinyağı üretiyor. Pek çok

önemli zeytinyağı üreticisi, festivalde açtıkları stantlarında

hem kendi ürünlerini tanıttı ve tabi satış için ön görüşmelerini

yaptı, hem de rakiplerinin durumuna baktı. Aslında

rekabet elbette her iş kolunda vardır tabi ama bu festivalde

yaşanan rekabet değildi; birlikte hareket etmenin getirdiği

bir güvendi!

Sebep-sonuç ilişkisi ile tüm bu gerçekler masaya yatırıldı.

Paneller ve sunumlar, o nedenle çok değerliydi. Altın sarısı

ya da zümrüt yeşili bu değerli varlığımızın, zeytinyağımızın

önemini biz zaten biliyoruz da umarız hiç bilmeyenler ya

da az bilenler, gerekli dersleri çıkarmışlardır bu festivalden.

Daha çok anlatılmalı, bu girişimler çoğaltılmalı! ‘Ölmez

ağacı’ zeytin ve zeytinyağı, çok daha büyük kitlelerle buluşturulmalı!

Bir sonraki yıla, daha gelişmiş bir organizasyon

ile buluşmak dileği ile...

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

87


Deniz Fenerleri

Türkiye deniz fenerlerinin

konumları ve turizme etkisi

Doç. Dr. Vural Yiğit’in “Türkiye Deniz Fenerlerinin Konumları ve Turizme Etkisi” isimli çalışmasından

kesitler sunduğumuz bu ilk bölümde, deniz fenerlerinin tarihine ve Antik Çağ deniz fenerlerine

değiniyoruz. TOURMAG Turizm Dergisi’nin bir sonraki sayısında, Türkiye’nin hâlihazırda var olan deniz

fenerlerine doğru yine Vural Yiğit rehberliğinde bir yolculuğa çıkacağız. Keyifli okumalar…

DOÇ. DR. VURAL YİĞİT

Anılarımızda yer eden deniz fenerleri; geceleri

denizde yol ve yön bulma, kıyılardaki tehlikeli sığlık

ve kayalıklardan sakınma, kara ve deniz alanlarının

belirlenmesi ve coğrafi yer tespiti için kurulan ışık ve

işaret kuleleridir. Bu fenerler aynı zamanda ülkemizin

kıyılarının, denizlerinin, dağ ve tepelerinin görülmesi

ve gezilmesi için de önemli bir destinasyon (varış yeri)

noktası ve bir alternatif turizm potansiyelini barındırıyor.

Yurdumuzun bu konuda oldukça zengin bir tarihi

ve geçmişi var. Örneğin; Dünya’nın en eski ve ilk deniz

feneri, M.Ö. 7. yüzyılda Sigeon'da, bugünkü adıyla

Kumkale’de (Gelibolu-Çanakkale) bulunuyordu.

İstanbul Boğazı'nın Trakya tarafındaki Timée ve karşı

kıyısındaki Hrisopolis (Üsküdar) fenerleri ise M.Ö. 2.

yüzyılda yapılmıştı.

Deniz fenerleri, insanların deniz ulaşımına başlaması

dönemlerinden itibaren güvenle seyir için yapılmış

yapılardır. Latince “Pharus”, Fransızca “Phare”,

İspanyolca ve İtalyanca “Faro”, İngilizce “Lighthouse”,

Almanca “Leuchtturm”, Yunanca “Faros/Fenar”,

Arapça “Manare” olarak kullanılmaktadır. İlk fenerler,

çok eski çağlarda kıyılardaki yüksek tepelerde ve

liman girişlerinde ateş yakılmasıyla oluşturulmuştur.

Dünyanın Antik Çağ’daki yedi harikasından biri olan

İskenderiye Feneri, M.Ö. 280 yılında Knidoslu Sostratos

tarafından Pharos Adası üzerine inşa edilmiştir.

135 metre olan bu fenerin yüksekliğine bugüne kadar

ulaşılamamıştır. Fener, 14. yüzyılda meydana gelen

bir depremde yıkılmıştır.

Antik çağların en eski fenerlerinden biri olan ve

Rodos Limanı girişinde, Güneş Tanrısı Helios adına

yapılan bronz heykelin, elinde tuttuğu bir meşale

ile limana giren teknelere yol gösterdiği söylenir. Bu

heykel, New York'taki Hürriyet Abidesi’ni yapan Fransız

Heykeltıraş Auguste Barthordi'ye ilham vermiştir.

Antik Çağ’ın yedi harikasından biri olarak anılan

88 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Deniz Fenerleri

Rodos Heykeli’nin yapımına Heykeltıraş

Chares of Lindos tarafından M.Ö.282 yılında

başlanmış ve 12 yıl sürmüştür. Temeli

beyaz mermerden yapılan bu heykel, 56

yıl sonra M.Ö. 226 yılındaki şiddetli bir

deprem sırasında yıkılmıştır. Bunun dışında,

İtalya'daki en eski fener Messina’dadır.

İmparator Caligula tarafından M.S.40 yılında

inşa edilen Boulogne Feneri, 17. yüzyıla

kadar kullanılmıştır. “Herkül” Sütunu adıyla

bilinen La Coruna'daki (İspanya) fenerler

aynı dönemdedir.

ANADOLU ANTİK DENİZ FENERLERİ

Homeros’un “İlyada” ve Midillili Lesches’in

“Küçük İlyada” adlı eserlerinde, Sigeion’da

(Gelibolu-Çanakkale) bulunan bu fenerden

bahsedilmektedir. M.Ö. 6. yüzyıla tarihlendirilen,

Antalya/Patara Feneri de Türkiye

kıyılarındaki en eski fenerlerdendir. Heraklia

(Karadeniz Ereğlisi), Aigai (Mersin), Abydos

(Çanakkale), Germenica (Bursa), Kelenderis

(Mersin) ve Coracesium (Alanya), Anadolu’da

fener bulunan antik limanlardır. Yine

İstanbul Boğazı’nda bugünkü Kız Kulesi’nin

yerinde 4-5. yüzyılda bir fenerin bulunduğu

bilinmektedir.

Işığı daha uzaklara ulaştırmayı başaran kişi,

genç bir Fransız mucit olan Augustin Fresnel’dir.

1790’larda henüz çocukken, Normandiya’da

evinden ve diğer evlerden süzülen

ışıklardan büyülenmiştir. Paris’te mühendislik

okuduktan sonra Napolyon için yollar inşa

etmiş ve ışık ile ilgili matematik denklemleri

üzerinde çalışmayı sürdürmüştür. Deniz feneri

genellikle dikey bir yüzeye, yatay bir ışık

kaynağından gelen ışınları yansıtma ilkesi

ile çalışır. Dikey yüzeyde, devasa Frasnel

mercekleri vardır ve ışık kaynağını bir ışık

demeti şeklinde yansıtır. Deniz feneri sahilde

yer alıyorsa, mercek genel olarak 180 derece

döner. Denizin ortasındaki bir kaya üzerine

kuruluysa, mercek 360 derece dairesel olarak

saat yönünde hareket ederek sürekli döner.

Mercekler o kadar güçlüdür ki, sisli havalarda

bile ışık demeti uzaklardan kolayca görülebilir.

Şimdi gelelim, antik dönemlerin en eskilerinden

biri olan ve Anadolu’nun Akdeniz

kıyılarında yer alan, arkeolojik kazılarda

ortaya çıkarılan bir fenere…

PATARA FENERİ

12 metrelik bir kum dağının altından ortaya

çıkarılan Patara Deniz Feneri’nin M.S. 65

yılında, İmparator Neron tarafından inşa

edilen bir saygınlık yapısı olduğu anlaşılıyor.

2005 yılında Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji

Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan

Işık tarafından Patara antik kazılarında gün

ışığına çıkartılan bu deniz fenerinin, arkeoloji

dünyasının son yıllardaki en önemli

buluntusu olduğunu söyleyebiliriz.

Patara Deniz Feneri, aslı gibi eski görkemiyle

yeniden inşa edildiğinde, bu önemli turizm

bölgemiz yeni bir antik eser kazanmış

olacak ve deniz fenerleri tarihine ışık tutacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde

inşa edilen ilk fener, Fenerbahçe Feneri’dir.

Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1562

yılında inşa ettirilmiştir. Osmanlılar, deniz

fenerlerine önem vermiş ve Kızıldeniz'den

Romanya kıyılarına kadar 200'ün üzerinde

deniz feneri inşa etmişlerdir. Ahırkapı Deniz

Feneri, Sultan III. Osman zamanında, 1755

yılında inşa edilmiştir. 1853-1856 Kırım Harbi

yılları ve sonrasında da çok sayıda fener

yapılmıştır. Anadolu ve Rumeli fenerleri,

Karaburun, Yeşilköy, Çimenlik, Kumkale ve

Gelibolu fenerleri bu dönemin yapılarıdır.

Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Rumeli Feneri

için yüksek bir kulenin tepesinde, büyük bir

fener içinde yunus balığı yağının yakıldığından

bahsetmektedir. 1755 yılında İstanbul’a

gelen Fransız Mühendis Baron de Tott,

İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışında

Anadolu ve Rumeli kıyısında iki büyük fener

bulunduğunu, fenerin bekçilerinin maaşlarının

ve yakılan yağın devlet tarafından

sağlandığını belirtmektedir. Osmanlı Devleti’nin

Türkiye dışındaki topraklarında da

fener yapımına önem verdiği bilinmektedir.

Gelin şimdi en yakından başlayarak, yurdumuz

kıyılarının bir başka güzelliği olan

Fenerbahçe Feneri’ni turizm etkinliği olarak

gezelim, görelim:

FENERBAHÇE FENERİ

Günümüzde Kadıköy’ün Fenerbahçe

Burnu’nda yer alan ve bu yöreye adını veren

fenerin Kanuni Sultan Süleyman tarafından

1562 yılında yeniden inşa ettirildiğini biliyoruz.

Eski Osmanlı kaynaklarında, Kapıağası

Yakup Ağa’nın Kadıköy Kelmiç Burnu’nda

(Kalamış-Fenerbahçe) yaptıracağı fener için

izin verileceği belirtilmektedir.

Fenerbahçe Feneri’nin 16. yüzyılda faal

olduğu anlaşılmakla birlikte Bizans döneminde

de burada bir tapınağın ve fenerin

bulunduğu düşünülmektedir. Eremya

Çelebi Kömürcüyan, 1650’li yıllarda Fenerbahçe

Feneri’nden deniz içindeki bir temel

üzerinde yüksek bir kule şeklinde bahsederken;

1672 yılında İstanbul’a gelen Guillaume

Joseph Grelot, fenerin büyük olduğundan

ve İstanbul’a gelen gemilere geceleri yön

gösterdiğinden bahsetmektedir. Fenerbahçe

Burnu’nda bulunan ve semte adını veren

bugünkü Fenerbahçe Feneri, 1857 yılında

Fenerler İdaresi tarafından yenilenmiş

olup, hâlen eski güzelliğini korumaktadır.

Cumhuriyet döneminde 3302 sayılı kanunla

Fenerler İdare-i Umumiyesi satın alınmış ve

1 Ocak 1938’de Denizbank'a devredilmiştir.

Birçok yönetim ve isim değişikliğinden

sonra fenerlerin yönetimi, 12 Mayıs 1997’de

kurulan Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri

Genel Müdürlüğü’ne bağlanmıştır.

Bu dönemde eski fenerlerin yenilenmesine

ve modern fenerlerin yapımına da devam

edilmiştir.

Bir rota feneri olan Fenerbahçe Feneri’nin

400 yıllık bir geçmişi var. Fenerin sis düdük

binası 1932 yılında kurulmuş. Mercek yapısı

sabit kristal olan fenerin ışığı, 15 deniz mili

uzaktan görülmektedir. İstanbul’un işgali

sırasında İngiliz askerleri kuleye çıkmak

istemişler, ancak Fenerci Mediha Hanım

ve annesi, içkili askerleri ellerinde sopayla

kovalamıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında

siyah perde ile kapatılarak karartılan fenerin,

Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarında ise

ışıklandırılıp süslendiği biliniyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

89


Sivil Toplum

Güney Ege’de turizme ve kültüre

katkı sunan bir federasyon;

GESiFED

DR.BARBAROS KON

Bu sayıdaki konuğum, Güney Ege Sanayi ve

İş Dünyası Federasyonu (GESİFED) Yönetim

Kurulu Başkanı Oktay Mersin... Oktay Bey,

aynı zamanda Türk Girişim ve İş Dünyası

Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim

Kurulu Başkan Yardımcısı ve Yürütme

Kurulu Üyesi, Denizli Ticaret Odası Yüksek

İstişare Kurulu Üyesi, Doğa ve Çevre Vakfı

Yönetim Kurulu Üyesi, CEO Kulübü Üyesi,

TÜRKONFED Fon ve Girişim Sermayesi

Komisyonu Başkan Yardımcısı, aile şirketleri

olan Sadık Grubu’nun Yönetim Kurulu

Başkan Yardımcısı ve Sadık Ventures Kurucu

Ortağı... Ancak burada kendisiyle GESİFED

ve projeleri hakkında konuşacağız.

Oktay Bey, biraz GESİFED’i

tanıyabilir miyiz?

Denizli, Muğla, Aydın illerini kapsayan

girişim ve iş dünyası derneklerini bir araya

getirerek, bölgesel ve kurumsal kalkınma

politikaları üretilmesine öncülük edip, sürdürülebilir

ülke kalkınmasında rol üstlenerek,

rekabet gücünün ve nitelikli iş gücünün

kazandırılmasına katkıda bulunmayı misyon

edinen federasyonumuz, üç ilimizden

toplamda 1.500’ün üzerinde üye sayısıyla 11

sivil toplum kuruluşuna çatı bir oluşumdur.

Üye derneklerimizin destekleriyle gerçekleştirdiğimiz

çalışmalarda, üyelerimizin faaliyetlerinde,

gelişim serüvenlerinde onlara

zaman zaman yol arkadaşlığı, zaman zaman

mentörlük yapmaktayız. Tüm hedefimiz,

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün

çizdiği çağdaş Türkiye Cumhuriyeti vizyonuna

ulaşmak amacıyla, bölgesel ve sektörel

potansiyellerin en iyi şekilde değerlendirilmesi

için yerel bazda kalkınma dinamikleri

yaratarak ve evrensel iş etiği ilkelerine bağlı

kalarak, bölgemizin ülke ekonomisindeki

payını artırmaya yönelik projeler üretmek

ve nihai olarak ülkemizin sürdürülebilir

kalkınmasına katkıda bulunmaktır.

Bize biraz sorumluluğunuzdaki bölgeden

bahseder misiniz?

Sorumlu olduğumuz üç ilimizin ekonomik

benzerlikleri yanı sıra öne çıktıkları sektörler

farklılık göstermektedir. Denizli, üretim ve

sanayi ağırlıklı olmakla birlikte aynı zamanda

turizm, tarım; Aydın, ağırlıklı olarak

tarım ve turizm, ayrıca sanayi; Muğla’nın ise

turizm yoğun ekonomisi bulunmaktadır. Turizmin

ön plana çıktığı illerde pandeminin

etkisi çok şiddetli hissedilmiş, oteller kapalı

kalmış, uçak seferleri azalmış veya tamamen

iptal edilmiş ve maalesef firmalar çok

olumsuz etkilenmiştir. Turizm sezonunun

başlaması ve pandeminin etkisinin azalması

ile yasakların kalkmasına bağlı deniz

kenarında bulunan bölgelerde hareketlilik

başlamıştır. Ancak bölgeyi sarsan yangın

felaketi, turizm sektörünü ve bölge halkımızı

oldukça olumsuz etkilemiştir.

90 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Sivil Toplum

Bunların haricinde Denizli'de bulunan

termal turizm henüz istenen seviyeye

gelmemiştir, hâlâ kapalı tesislerin olduğu

bilinmektedir. Denizli sanayisi bu dönemde

üretime ara vermemiş, artış kaydetmiştir.

01 Ocak 2021-30 Eylül 2021 tarihleri arasında

kayda alınan ihracat rakamı, Denizli’de

yüzde 47,71 artmıştır. Önümüzdeki süreçte

bölgemiz ekonomisinin; turizmin hareketlenmesi,

sanayi artışının devam etmesi ve

tarım ile daha iyi seviyelere geleceği görüşündeyiz.

Tarımda devlet politikamızın ciddi

şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini

düşünüyoruz. Tarım sektörü, teknolojik

yatırım destekleriyle özendirilmeli ve gerek

iç pazar, gerekse ihracat anlamında üretime

dönük teşviklerle potansiyel arttırılmalıdır.

Peki, bölgede GESİFED olarak sizler ne

gibi projeler yapmayı düşünüyorsunuz?

GESİFED olarak 11-13 Haziran’da Bodrum'da

organize ettiğimiz çalıştayda yeni

dönem stratejilerimizi ve projelerimizi belirledik.

Federasyon bölgemizde ekonomik,

kültürel, turistik ve ticari boyutlarda şu ana

kadar yapılan çalışmalardan yola çıkarak,

üyelerimizle daha farklı neler yapabiliriz konusunu

tartıştık. GESİFED yönetimi olarak

bizlere “çatı oluşum” olma özelliğimizden

dolayı “mentörlük” rolünün düştüğünü

daha net bir şekilde görmüş olduk.

Dünyada ve ülkemizde meydana gelen

sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler ışığında

bizlere büyük görevler düşmektedir.

Demokratik hukuk devleti anlayışı içinde,

evrensel iş ahlakı ilkelerini benimseyerek

ve iş insanlarının sorunlarına sahip çıkarak,

bölgemizin potansiyellerinin en iyi şekilde

değerlendirilmesi için yeni dönemde de

farklı projeler üreteceğiz. Temel amacı bölgede

sosyal, kültürel, doğal, tarihi ve ekonomik

alanda gelişimi, değişimi artırmayı,

beslemeyi, yurtiçi ve yurtdışında bu bölgenin

değerini üst düzeye çıkarmayı planlayan

GESİFED Ege Hikâyesi’nin ilk adımı olarak

planlanan “Gelecek Turizm ile Şekillenecek”

projesi odak grup toplantılarında, ortak akıl

ile bölgeye ait değerleri yeniden gün ışığına

çıkardık.

Biraz “Ege Hikâyesi” projemizden bahsetmek

istiyorum. Ege Hikâyesi Projesi,

1.500’ün üzerinde üyeyi temsil eden 11

üye derneğin ortak akıl çalışmaları sonucu

ortaya çıkan projeler arasından demokratik/

online oylama ile seçilmiş olup, odak noktasına

tarım, turizm, eğitim, istihdam ana

eksenlerini almıştır. GESİFED olarak faaliyet

gösterdiğimiz Aydın, Denizli ve Muğla illerini

kapsayan Ege Hikâyesi Projesi; bölgede

sosyal, kültürel, doğal, tarihi, turizm ve ekonomik

alanda gelişimi, değişimi, istihdamı

arttırmayı, bölgesel kalkınmayı sağlamayı,

aynı zamanda yurtiçi ve yurtdışında bu bölgenin

değerini üst düzeye çıkarmayı planlamaktadır.

Bölgeyi 2023 yılına taşıyacak

vizyonumuzu; “Yaşam kalitesi yüksek, yeniliğe

dayalı üreten, doğasını koruyan, küresel

turizm odağı Güney Ege” olarak belirledik.

Ege Hikâyesi Projesi’ne yeni dönemde de

devam edeceğiz. Ayrıca herkes tarafından

da çok ilgi gören ve beklenilen “Cumhuriyet

Balosu ve Konseri”, yeni dönemde de sürdüreceğimiz

projelerimizden olacaktır.

Bölgeye ve ülkeye katkı koyacak üyeler arasında

ticaretin arttırılmasına ve gerekliliğine

inanıyoruz. Bu nedenle girişim ve teknoloji,

yine çok önem verdiğimiz projeler arasındadır.

Bu konuyla ilgili bir komisyon oluşturduk.

Her ilimizden üyelerimizin oluşturduğu

komisyon, bu konuyla ilgili üyeleri bilgilendirmek

ve projeler üretmek için çalışmalara

başladı. “Girişim Sermayesi Ekosistemi”nin

tanıtılması adına önemli katkılar koymayı

hedefliyoruz. Çünkü bu trendin dünyanın

gözdesi olduğunu düşünüyoruz. Dünyaya

ayak uyduracaksak, artık teknolojiyi ve

bilişimi göz ardı etmemiz mümkün değil.

Bu konuda önemli çalışmalar içeresinde

olacağız ve bu dönemde teknoloji ve girişim

sermayeleri, GESİFED’in merkezinde olacaktır.

Yine aldığımız karara göre, her sene farklı

bir ilimizde Ekonomi Zirvesi düzenlemeyi

planlıyoruz. Bu zirvelerde hem ekonominin

nabzını tutmayı hem de toplanacağımız

ildeki turizm dahil tüm yatırım imkânlarını

araştırarak, yatırımcılarla buluşturmayı

hedefliyoruz.

Çalışmalarımızı her zaman akademik alt

yapıya da dayandırmak istemekteyiz. Bu

nedenle, üç ilimizin üniversiteleri ile işbirliği

protokolleri yapmaya başladık. Umarım

birlikte bölgemize ve ülkemize katkı sağlayacak

projeler gerçekleştiririz.

Hepsi harika projeler, öncelikle kutlarım.

Peki, tüm projelerde GESİFED olarak

odağınız özet olarak ne olacak?

Şunu özellikle belirtmek isterim; sivil toplum

kuruluşlarında (STK) markalaşmanın, STK’nın

varoluş amacı doğrultusundaki toplumsal

konuları net olarak analiz ederek, anlayarak

ve konulara göre gündem yaratarak, sürdürülebilir

çözümler üreterek ve en önemlisi her

üyenin katılımı ile sağlanabildiğine inanıyoruz.

O yüzden federasyonumuzun çatısı altında

olan her bir STK’yı bölgesinde bir marka

hâline getirme, en önemli hedefimiz olacak.

Günümüzün gündemi olan iklim kriziyle ve

“17 Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”

ile ilgili komisyon oluşturulmasına, bu

amaçlar için ortaklıklar konusuna odaklanılıp,

konuların dernekler arasında paylaşılmasına

karar verdik. Örneğin, bu konuda ilk çalıştayımızı

kasım ayında “Temiz Su ve Sanitasyon,

Erişilebilir Temiz Enerji, İklim Eylemi, Sudaki

Yaşam” konusunda üyemiz olan DESİAD

derneğimizle birlikte yapıyor olacağız.

Kısaca özetlemek gerekirse; ilerleyen günlerde

üye aidiyetlerinin artırılması, kurumsallaşma

adımlarıyla birlikte daha güçlü bir

GESİFED'in bilinilirlik çalışmalarına önem

verilmesi ve üye dernek sayısının artırılarak,

bölgede daha etkin konuma gelinmesi,

mentörlük rolünün güçlendirilmesi, federasyon

içi üyeler arası ve federasyon dışı

aktörlerle iletişimlerin geliştirilmesi, yaratılan

katma değerlerin kayıt altına alınarak,

bölge genelinde veri kaynağı hâline gelmek

odağımız olacaktır. Dönemimizde özellikle

turizmin bölge kalkınmasında yaratacağı

farklılığın farkında olarak, “Gelecek Turizm

ile Şekillenecek” temamızı sürdürülebilir

projelerle hayata geçirip yaşatacağız.

GESİFED Yönetim Kurulu Başkanı Oktay Mersin’e

bu keyifli sohbeti için teşekkür ediyor ve

başarılarının devamını diliyoruz.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

91


Şehir Hikâyeleri

Sıra dışı bir ahşap ustasının, sıra dışı yaşamı!

Ali Ateş’in hikâyesi

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: YİĞİT UYGUN

Hızara giren karaçamın kokusu sardı etrafı.

Ağacı bir o yana, bir bu yana yatıran usta

eller! Ham haldeki karaçam, birkaç gün

içinde kimbilir nasıl bir eser hâlini alacak?

Şekillendikten sonra boyası, verniği; belki

de aksesuarları ile... Bir avize, bir şamdan,

tablo veya askılık? Belki de tepsi, şaraplık

hatta gramofon? Örnek çok, çünkü üreten

çeşitten yana... Her eserinden sadece bir

tane yapıyor, ısrar etseniz de ikincisi yok!

Ustanın ismi Ali Ateş... Ahşap ile adeta dans

ediyor. Şekilden, desenden, farklılıktan nereye,

hangi yana bakacağınızı bilemiyorsunuz.

Ama dikkat! Burası bir mağaza, dükkân

ya da atölye değil; bir kamyonetin kasası!

Ali Usta’nın hem evi hem imalathanesi! Sıra

dışı eserleri, sıra dışı sanatçılar yaratır ya.

İşte öyle biri!

Bafa Gölü'nden geçerken gördüm onu,

daha doğrusu kamyonet kasasında sergilenen

ahşap şaheserleri! Usta, göle karşı

kurmuş tezgâhını. Oğlu Ahmet ile tüm gün

çalışıyor, harikalar yaratıyor. Burası, Bodrum

yolu malum... Gelip geçenler de mutlak

bu özel yere uğrayıp evlerine, yazlıklarına

ya da eşe dosta satın alıyorlar Ali Usta'nın

eserlerini.

Ali Ateş’in yaşam hikâyesi, bir belgesele

konu olacak kadar ilginç. Yozgatlı fakir bir

ailenin altı çocuğundan biri... İlkokulu zor

bitirmiş. Baba erken vefat edince, çocuk

yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalmış.

Ankara’da meşhur Siteler'de ahşap ile

tanışmış, bir daha da kopamamış. 60 yaşına

yaklaşan usta, yaklaşık 40 yıldır üretiyor.

Kamyonet kasasında, motosiklet motorlu

hızarda, jeneratörle çalışan planyadan çıkıyor

eserler. Ama asıl işi usta eller yapıyor!

Bakmayın bugün böyle olduğuna, Ankara

sonrası İzmir’de de çalışan Ali Ateş, kat kat

atölyelerde onlarca işçiye ekmek veren bir

patronmuş. Zaman içinde yapılan haksız-

92 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Şehir Hikâyeleri

lıklara, yalana, dolana, arkasından çevrilen

dolaplara dayanamamış. Kızmış, küsmüş

insanlara. Toplumdan uzaklaşıp, izole yaşamı

tercih etmiş. Bu dönemde de ‘ahşabın

kokusu’ onu her daim beslemiş, üretmeyi

hiç kesmemiş.

Sonrasında, Söke’de açık araziye bir atölye

kurmuş ve 10 yıla yakın burada çalışmış.

Atölyenin ilginç bir yanı var, tamamen açık!

Tüm eserler ortada. Her hafta sonu ailesini

görmeye İzmir’e gittiğinde öylece bırakırmış

atölyeyi. Pazartesi dönüşünde bıraktığı gibi

bulurmuş.

Eşi ve çocukları ile yine o biçimde görüşüyor.

Ahmet, yanında yardımcısı... Çıraktan

öte artık bir kalfa... Kimbilir, belki ustasını

geçecek bir gün, bu çalışma ile...

Söke macerasından sonra da aldıkları bu

kamyonetle diyar diyar gezip, yaşamlarını

sürdürüyorlar. Bafa Gölü'ne karşı açık

kasada uyuyor, sabah erkenden de işbaşı

yapıyorlar. Bodrum yolcuları çok mutlu bu

durumdan... Yeni siparişler için Ali Ateş’in

peşindeler ama o sınırlı üretiyor.

Yozgat’ta başlayan, Ankara’da şekillenen,

İzmir’de devam edip önce Söke’ye, sonra

Bafa’ya yönelen bir yaşam... Kimbilir yarın

Usta’yı nerede göreceğimizi? Ama kesin

olan, onun üretmeye devam edeceği…

Usta ilkokul mezunu, ancak ‘astral yaşam’

ile ilgileniyor. Evrenin oluşumuna dair farklı

görüşleri inceliyor. Dünyaca ünlü fizikçilerin

yazdıklarından haberdar! Tüm kutsal kitapları

defalarca okumuş.

Yaşamsal yenilgiyi kabul etmiyor. Para

kaygısı yok. Para ile işi yok aslında! Yaşamı

sürdürecek kadar... Kendisini soymaya

niyet edenlere ürünlerinden verecek kadar

insancıl!

Yaşlanma, hastalanma gibi olguları da

hiç düşünmüyor. Daha doğrusu, yaşamı

o biçimde kodlamıyor. Fiziksel görünümü

de farklı tarzını yansıtıyor. Ölene dek bu

biçimde yaşayacağını varsayıyor ve asla eski

yaşamına dönmeyeceğini kendince biliyor.

Klasik bir marangoz ustasından; insanı

düşünceye sevk eden, çok farklı, çok özel

ürünleri tasarlayıp yapan bir ustaya dönüşüm...

Salt bu kadar da değil! Ali Ateş, aynı

zamanda bir demirci ustası, döşemeci ve

yat tamircisi... Kimbilir, bana söylemediği

başka ne becerileri var?

Böyle farklı insanları tanımayı seviyorum.

Üretenin zaten hep yanındayız! Umarım

kendisi gibi ‘insan olan’ ustaların yetişmesinde

katkıları olur Ali Ateş’in. Günün

birinde, Ege’nin bir başka yerinde karşılaşırız

belki? Kimbilir...

Kamyonetle diyar diyar

gezip, yaşamlarını

sürdürüyorlar. Bafa

Gölü'ne karşı açık

kasada uyuyor, sabah

erkenden de işbaşı

yapıyorlar. Bodrum

yolcuları çok mutlu

bu durumdan... Yeni

siparişler için Ali Ateş’in

peşindeler ama o sınırlı

üretiyor.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

93


Ödül

Azerbaycan'a “En İyi Sınır Ötesi

Şarap Turizmi Ürünü” ödülü

KADİR TOPRAKKAYA

Avrupa Konseyi ve Avrupa Kültür Rotaları

Enstitüsü tarafından oluşturulan kültürel

ve somut olmayan şarapçılık rotası

Iter Vitis'e adanan ödüller takdim edildi.

Azerbaycan Turizm Ofisi, İtalya'nın Sicilya

kentinde düzenlenen etkinlikte “En İyi Sınır

Ötesi Şarap Turizmi Ürünü” ödülüne layık

görüldü.

Ödül, "Fenikelilerin Rotası" ve "Iter Vitis"

olmak üzere iki uluslararası ağın üye ülkelerinde

kültürel ve şarap mirasının geliştirilmesi

alanındaki projeleri ve yenilikleri desteklemek,

aynı zamanda sorumlu, yaratıcı

ve sürdürülebilir turizm deneyimlerini teşvik

etmek amacıyla 18 kategoriye ayrıldı.

2020'nin başlarında Kafkasya bölgesindeki

şarap turizminin potansiyelini değerlendirdikten

sonra Azerbaycan, Kafkasya'da Iter

Vitis'in aktif bir üyesi oldu. Bu proje kapsamında

Azerbaycan, Rusya ve Gürcistan'ın

ortak şarap rotası geliştirildi. Azerbaycan

Turizm Ofisi; geçtiğimiz yıl bağcılık, şarapçılık

ve şarap turizmini teşvik etme çalışmaları

ve katkıları için geçen yıl Iter Vitis rotasının

kurucusu Paolo Buenvenito’ya ithaf edilen

ödüle de layık görülmüştü.

ÜLKEDE ŞARAPÇILIK ÇOK ESKİLERE

DAYANIYOR

Azerbaycan’da şarapçılık çok eskilere

dayanıyor. Ülkenin şarap üretiminin çoğu,

fabrika turları ve tadım odaları sunan, çok

çeşitli üzüm bağlarına sahip büyük şirketlerden

geliyor. Bakü’nün merkezinde ise

birçok şarap barı yer alıyor. Azerbaycan’da

birbirinden lezzetli şaraplar; dünyaca meşhur

Merlot, Pinot Noir, Cabernet Sauvignon

ve Kafkasya bölgesine has Saperavi, Medrese

ve Bayan Şira gibi üzüm çeşitlerinden

üretiliyor. Burada klasik şarapların yanı sıra

AzGranata ve AZNAR şarap imalathanelerinde,

Bakü'nün şarap barlarında ve ayrıca

her yıl düzenlenen geleneksel Göyçay Nar

Festivali'nde tadılabilen tam aromalı nar

şarabı gibi farklı türler de sevilen şaraplar

arasında.

ITER VITIS ROTASI HAKKINDA

Şarap üretimi, Avrupa kimliğinin her

daim bir sembolü olmuş. Bu üretimi

mümkün kılan teknik bilgi; farklı bölgelerin,

halkların ve ulusal kimliklerin

paylaştığı Avrupalı vatandaşlığının

oluşmasına yüzyıllar boyunca büyük

ölçüde katkı sağlamış. Akdeniz bölgesindeki

birkaç ülke, şarabın ortak

paydasında buluşmakta: Kültürel

Peyzaj. Bu rotanın ana amaçlarından

biri ise, bağların biyoçeşitliliğini koruyup,

globalleşen dünyada şarabın

eşsizliğini vurgulamak...

94 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Sanat Turizmi

Alaçatı'da

4 mevsim

sanat

CENAY TOPRAKKAYA

Alaçatı’da turizmi 4 mevsime yayabilmek

amacıyla çalışmalarını sürdüren Alaçatı Turizm

Derneği, sanat ve turizmi birleştirerek,

“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” başlıklı ikinci

buluşmasını düzenledi. İlki geçtiğimiz yıl

hayata geçirilen ve büyük ilgi gören etkinlik,

yine sezon sonuna yaklaşırken gerçekleştirildi.

Buluşmaya 40’dan fazla sanatçı,

yaklaşık 300 parçadan oluşan eserleriyle

katıldı. Küratörlüğünü Eda Aner’in üstlendiği

“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” etkinliğine,

Alaçatı’nın önde gelen butik otelleri ev

sahipliği yaptı.

SANAT ÇALIŞTAYI DÜZENLENDI

Dört gün süren program kapsamında, üç alanda

mini birer sanat çalıştayı da gerçekleştirildi.

Bunlardan ilki, Mustafa Çapkan İlkokulu’nda

düzenlendi. Sanatçı Mümin Candaş resim,

Zerrin Çiğdemli Aner heykel, Sibel Hepsayar

seramik dallarında çocuklara uygulamalı

eğitim verdi. Çeşme İlçe Milli Eğitim Müdürü

Şahan Çoker’in de katıldığı mini çalıştay, son

derece renkliydi. Üretilen çalışmaların okul

binasında sergileneceği öğrenildi.

“ALAÇATI ÇOK YAKINDA SANAT KÖYÜ

OLARAK DA ANILACAK”

Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu,

bu yıl zor şartlar altında da olsa

hayata geçirebildikleri buluşmanın artık geleneksel

hale geldiğini ve gelişerek devam

edeceği bilgisini paylaştı. Alaçatı’nın özünde

olan sanatı yeniden ön plana çıkarmayı

hedeflediklerini dile getiren Bayraktaroğlu;

“Biz burada sanatla hep iç içe olacağız.

Sanat, turizm ile birlikte dört mevsim devam

edecek. Çocuklara bu sevdayı aşılayıp,

gelecek için güzel tohumlar atacağız. Çok

sayıda sanatçıya ilham kaynağı olan Alaçatı,

inanıyoruz ki çok yakında ‘Alaçatı Sanat

Köyü’ olarak da anılacak” dedi.

TÜRKIYE’NIN FARKLI ILLERINDEN KATILIM

“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” etkinliğine,

Türkiye’nin farklı illerinden sanatçılar katıldı.

Hatta yurt dışından bile katılım vardı. Buluşmaya

birden fazla eseriyle katılan sanatçılar,

şu isimlerden oluştu:

Gökçen Ergür, Ragıp Toklucu, Buğra Özer,

Burak Tatar, Efe Türkel, Pınar Baklan, Tümay

Erman, Belkız Gönenden, Betül Vural,

Cahide Topaloğlu, Pervin Bülbül, Sevin Akış,

Zerrin Çiğdemli Aner, Derya Zenginlioğlu

(Hollanda), Aysun Yenice, Nilgün Derin

Dicle, Seydiye Gürbüz Yılmaz, Şevki Köse,

Orhan Zafer, Mümin Candaş, Deniz Bilecik,

Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu, bu yıl zor şartlar

altında da olsa hayata geçirebildikleri buluşmanın artık geleneksel

hale geldiğini ve gelişerek devam edeceği bilgisini paylaştı.

Nuran Tanrıverdi, Fatih Şimşek, Deniz Ayhan,

Onur Çanka, Sibel Hepsayar, Doğukan

Çiğdem ve Mehmet Can Ağlaç...

OTELLER EV SAHIPLIĞI YAPTI

Bölgenin önde gelen butik otelleri, etkinliğe

büyük özveride bulunarak ev sahipliği yaptı.

Bu oteller bir yandan sanatçıların eserlerini

otellerinde sergilerken, öte yandan konaklamalarını

ve kokteyllerini de üstlendiler.

Aralarında sanat galerilerinin de bulunduğu

bu markalar şöyle sıralandı: Galeri Vinoart, Kapari,

Köşe Konak, Sakin Ev, Luce Hotel, 1882

Otel, Zeytin Konak, Broart Mare, Limon Bahçe,

Gaia Bazaar, Bazen Alaçatı, Kapari Bahçe.

“Alaçatı’da 4 Mevsim Sanat” buluşmasına ev sahipliği

yapan markalardan biri de Alaçatı’nın ünlü galerisi

Artshop oldu. Aralarında Claire Arkas’ın çalışmalarının

da yer aldığı pek çok eser, bu alanda sergilendi.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

95


Gezgin

Melih Uslu'dan yeni kitap:

İğneada'dan

Pamukkale'ye

Arabayla Anadolu

“Hepimiz, tıpkı birer kum saati gibi zamanı

hızla tüketiyoruz. Acımasızca akıp giden

zamanı yavaşlatmanın en iyi yolu ise derinlikli

seyahatlerden, okumaktan ve doğa ile iç içe

olmaktan geçiyor. ‘Arabayla Anadolu’; düşünmek,

şehirleri tanımak, doğa ile bağ kurmak ve yerel

kültürlere kulak vermek yönünde yol dostlarına

fırsatlar sunarsa maksadım hasıl olur.”

KADİR TOPRAKKAYA

Seyahat yazarı Melih Uslu’nun yeni kitabı

"İğneada’dan Pamukkale’ye Arabayla

Anadolu", Mona Kitap etiketiyle raflarda

yerini aldı. Özel püf noktalarıyla Türkiye’nin

en iyi karavan kamplarını yazan Melih Uslu,

kitabın detaylarını TOURMAG Turizm Dergisi

okuyucuları için paylaştı.

"Ege’yi Gör ve Yaşa" kitabından sonra

"Arabayla Anadolu" ile Batı Anadolu rotalarını

tamamlayan ve gelecek kitaplarında

Türkiye gezi külliyatına devam edeceğinin

ipuçlarını veren ünlü gezgin, Türkiye’nin

batısındaki en iyi 22 rotayı edebi bir tatta

anlamakla kalmıyor, yolda olmanın felsefesini

yapıyor.

Öncelikle yeni çıkan beşinci kitabınız

"Arabayla Anadolu" için kutlarım.

Kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Aslında bu altıncı kitabım. Şimdilik sadece

dijital olarak yayımlanan "Türkiye’nin Görkemli

Hazineleri" isimli İngilizce bir kitabım

daha var. Neredeyse çeyrek asırdan bu yana

Türkiye’yi köşe bucak geziyorum. Doğrusu,

"Arabayla Anadolu" kitabını yazmak için

yola çıkmadım. Zaman içinde aldığım

notlar, biriktirdiğim deneyimler ve hikâyeler

öylesine çoğaldı ki, bunların kaybolup gitmesini

istemedim. Yol aldıkça bu bilgileri bir

kitapta toplamaya karar verdim. Yayınevim

de bu fikre sıcak bakınca çalışmaya başladım.

Onca yoldan geriye kalan yüzlerce

notu, anıyı ve deneyimi süzmek elbette hiç

kolay olmadı. Pandeminin ilk günlerinden

beri âdeta mühendis titizliğinde çalıştım,

sabahladığım günlerin ve tükettiğim kahve

fincanlarının sayısını unuttum. Nihayet

ortaya, “telaşın ve hedonizmin uzağında,

doğanın ve kültürün yanında” olan 300

küsur sayfalık bu yol kitabı çıktı.

Ne kadar sürdü bu yolculuk?

Ardından kitabın tamamlanması

ne kadar zaman aldı?

Kitapta yer alan rotaları 3,5 yılda tamamladım.

Aslında bu rotaların sayısı çok daha

fazlaydı, ancak yayınevimle birlikte en iyi 22

tanesini belirleyip, kitaba aldık. Elbette ki-

96 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Gezgin

tap yazmak, oldukça zorlu süreçleri aşmayı

gerektiriyor. İlerledikçe karşınıza üzerinde

titizlikle çalışılması gereken pek çok konu

çıkıyor. Okurun kafasında soru işaretleri

bırakmamak için detaylar üzerinde sabırla

çalışmanız gerekiyor. Bu anlamda “Arabayla

Anadolu”yu yazmam yaklaşık bir yıl sürdü.

Ardından editörümle birlikte hiçbir detayı

atlamamak adına kitabı masaya yatırıp,

acımasızca eleştirdik. Revize süreçleri de altı

ay kadar devam etti. Nihayetinde beş yılın

sonunda kitap yayına hazır hâle geldi.

Bu kitabınızın diğerlerinden farkı nedir?

Doğrudan bir otomobil ya da karavanla

seyahate çıkmayı öneren ilk kitabım

diyebilirim. Diğer yandan, yazdığım en zor

kitap oldu. Çünkü uzunlukları 200 ile 400

kilometre arasında değişen rotaların her

birinde, mesafe ve yön bilgileri yer alıyor.

Örneğin; Ayvalık’tan yola çıktınız, Pateriça

Yolu üzerindeki Ay Işığı Manastırı’na kaç

kilometre yolunuz var? Tımarhane Adası’na

hangi saatte, hangi yönden gitmelisiniz?

Kapıdağ Yarımadası’nda görülmeye değer

yerler nereler? Civarda takip etmeniz

gereken tabelalar hangileri? gibi soruların

yanıtları kitapta yer alıyor. Ayrıca ilk ağızdan

deneyimler, yeme-içme, alışveriş ve konaklama

önerileri de sayfaları çeşitlendiriyor.

Diğer yandan, “Arabayla Anadolu”nun

klasik bir gezi rehberinden çok daha anlamlı

olmasını istedim. Bu nedenle yolda

olmanın felsefesini de yapmayı hedefledim.

Şöyle düşünelim: Hepimiz, tıpkı birer

kum saati gibi zamanı hızla tüketiyoruz.

Acımasızca akıp giden zamanı yavaşlatmanın

en iyi yolu ise derinlikli seyahatlerden,

okumaktan ve doğa ile iç içe olmaktan

geçiyor. “Arabayla Anadolu”; düşünmek,

şehirleri tanımak, doğa ile bağ kurmak ve

yerel kültürlere kulak vermek yönünde yol

dostlarına fırsatlar sunarsa maksadım hasıl

olur. Ayrıca bu, yakın zaman önce yaşadığımız

orman yangınlarının izlerini silmek

ve zarar gören alanları yeniden yeşertmek

yönünde tavır alan, en çevreci kitabım

oldu. Son olarak şunu da eklemeliyim:

“Arabayla Anadolu”; edebiyattan, şiirden,

efsanelerden, masallardan ve yerel söylencelerden

fazlasıyla beslenen bir kitap.

Kitapta, çok sevdiğim şair Birhan Keskin ile

ortak memleketimiz olan Kırklareli üstüne

yaptığım edebî bir söyleşiye de yer verdim.

Buradan ona selam yollamış da olayım.

Kitapta yeni keşfettiğim bir şair daha var. O

da sürpriz olsun...

Pandemi koşullarında en güvenilir

yolculukların yolu, arabayla seyahatten

geçiyor. Peki incelikleri ve püf noktaları

nelerdir?

Her şeyden önce trafik kurallarına uygun,

güvenli sürüş çok önemli. Yola çıkmadan

önce aracınızın lastiklerini mutlaka kontrol

edin. Mevsim koşulları için ideal lastikler

kullanın. Diş derinliği dört mm’nin altında

olan lastiklerle yola çıkmayın. Aracınızın

periyodik bakımlarını aksatmayın, akünüzü

verimli kullanın. Özellikle yeni nesil araçların

elektronik aksamları, akü nedeniyle

devre dışı kalabilir ve sizi yolda bırakabilir.

Aracınızdaki stepne, kriko, reflektör ve çekme

halatını kontrol edin. Aracın muayenesi

ile zorunlu trafik sigortası tarihlerini güncel

tutun. Sorunsuz bir seyir için 2-3 saatte bir

en az yarım saatlik molalar verin. Mutlaka

emniyet kemerlerinizi bağlayın. Mümkünse

fosil yakıtlar yerine temiz enerji kaynaklarını

sarf eden araçlar tercih edin.

Anadolu’yu neden gezmeli?

Anadolu, muazzam ve keşfedilmeye değer

bir coğrafyaya sahip. Anadolu’da tanımaya

değer bir sürü insan, şaşırtıcı hayvanlar,

tatmaya değer yiyecekler, heyecan verici

meslekler ve muhteşem bir ahenk var. Trakya’dan

Anadolu’ya yol alarak çift kişilik sakin

koylara ve asırlık çınarların koyu gölgelerine

rastlayabilir, hamakta öğle şekerlemeleri yapabilir,

muhteşem gün batımları izleyebilir

ya da salaş kır lokantalarına uğrayabilirsiniz.

Peki, Anadolu’yu arabayla yola

çıkacaklar için tavsiyeleriniz neler?

Neden yola çıkmalı?

Anadolu, keşfedilmeye değer rotalarla dolu

olduğu için yola çıkmak gerekir. “Arabayla

Anadolu” kitabını yanınıza almanızı tavsiye

ederim. Bu yol kılavuzu ile Gelibolu tarihi

savaş alanlarından Kaz Dağı köylerine,

doğal şifa adreslerinden Ege sahillerine Türkiye’nin

batısını sindirerek keşfedebilirsiniz.

Sırada ne var peki Melih Bey?

Kaleminizden bir sonraki kitabınızda

nereleri okuyabileceğiz? Biraz ipucu

verebilir misiniz?

İklim krizi, küresel ısınma, karbon salınımı

gibi insanlığı tehdit eden sorunlara karşı

bilinçlendirmeyi ilke edinen, doğa ve kültür

odaklı “yeşil seyahat” kitapları yazmayı hedefliyorum.

Geldiğimiz noktada artık çevreci

olmamak gibi bir lüksümüz yok. Ormanlarımıza,

akarsularımıza, canlılar âlemine

ve ekolojik bütünlüğe sahip çıkmalıyız. Bu

noktada herkese görevler düşüyor. Gelecek

kitaplarımda Doğu ve Güneydoğu Anadolu

üzerine ağırlık vermeyi düşünüyorum.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

97


Ajanda

Yepyeni etkinliklerle

SONBAHARA MERHABA!

Sonbahar aylarının gelmesiyle sahne etkinliklerinin sayısı da artmaya başladı. Konserlere,

tiyatroya ve online turlara doyacağımız ekim, kasım ve aralık ayı etkinliklerini sizler için

derledik. İyi eğlenceler...

PINAR BALTACI

Ekim

AYTA SÖZERI

Okan Bayülgen’in İstanbul’a

kazandırdığı sıradışı gösteri

mekânı Dada Salon Kabarett,

28 Ekim Perşembe akşamı

Ayta Sözeri'yi ağırlıyor. Bu

keyifli buluşmaya yer ayırtmayı

unutmayın.

BRAD MEHLDAU TRIO

Yenilikçi, yaratıcı yorumları ve standart dışı kaynakları da içeren

repertuarıyla geniş bir hayran kitlesine sahip olan ve 60'lardan

bu yana caz dünyasına giren en yaratıcı piyanist olarak değerlendirilen

Brad Mehldau, çok uzun bir zaman sonra üçlüsüyle

birlikte 30 Ekim'de Cemal Reşit Rey sahnesine konuk oluyor.

TOLGA ÇEVIK – TOLGSHOW

"Arkadaşım" karakteri ile milyonları güldüren Tolga Çevik, sahnede

artık bir klasik hâline gelen doğaçlama oyununun Türkiye

Turnesi’yle izleyicinin karşısına çıkıyor. "Gizemli Yönetmen" Fırat

Parlak ve "Minik" lakaplı müzisyen Özer Atik’in de eşlik ettiği,

tamamı doğaçlama gösteri seyircisiyle buluşmak için yollara

düşen oyun, 31 Ekim tarihinde Zorlu PSM’de!

98 Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December


Ajanda

Kasım

TARLA KUŞUYDU

JULIET

Dırdırcı bir Juliet ve

günden güne aşığına

ilgisi azalan bir Romeo...

Tarihin efsanevi âşıklarını

alışılmışın dışında bir

ilişkinin içinde izlemek için

“Tarla Kuşuydu Juliet”in 2

Kasım’daki buluşmasına

yer ayırtmayı unutmayın.

Aralık

EFES SANAL

ŞEHIR TURU

Bilimin ve felsefenin

doğduğu İyonya’nın

başkenti Efes Sanal Şehir

Turu, online platformda...

Sanat Tarihçisi,

Arkeolog Dr. Mehmet

Kürkçü’nün anlatımıyla

gerçekleşecek etkinlik,

1 Aralık Çarşamba günü

saat 20.00’de.

ANTIK ÇAĞ’DA ROMA’DA

GÜNLÜK YAŞAM

“Antik Çağ’da günlük yaşam nasıldı?”

diye kendinize hiç sorduğunuz oldu

mu? “Kütüphaneler nasıldı? Kent içi ve

kentler arası iletişim nasıl sağlanırdı?

Posta hizmetleri nasıldı? Eğlenceler ve

festivallerde nasıl kutlama yapılırdı?

Hangi bayramlar vardı” gibi çok sayıda

sorunun yanıtlarını, Arkeolog Dr.

Mehmet Kürkçü bu konferansta yanıtlıyor. Konferans, 2 Kasım Salı

günü saat 20.30’da online olarak gerçekleştirilecek.

LEVENT YÜKSEL

Levent Yüksel, Jolly

Joker Mersin sahnesinde

sevenleriyle buluşmaya

hazırlanıyor. 1 Aralık’ta

gerçekleşecek etkinlikte,

sanatçının geçmiş

şarkılarına eşlik ederek

nostaljik bir akşam geçirebilirsiniz.

HADISE

Sahne performansıyla

da fark yaratan pop şarkıcısı

Hadise, daha önce

kimsenin deneyimlemediği

bir konser tecrübesi

sunan “Fişekhane Deniz

Konserleri” kapsamında

20 Kasım Cumartesi

akşamı müzikseverlerle

buluşmaya hazırlanıyor.

Fişekhane’de deniz

manzarası eşliğinde gerçekleşecek

olan bu özel

konseri kaçırmayın.

MICHELLE GUREVICH

"China Woman" olarak da bilinen ve

geniş bir seyirci kitlesine sahip olan

Michelle Gurevich, üç şehirli mini bir

turne için Aralık’ta ülkemizde! Geçtiğimiz

yıl altıncı albümü Ecstasy in

the Shadow of Ecstasy'yi yayınlayan

Michelle Gurevich, büyülü yorumu

ve melankolik şarkılarıyla 9 Aralık

gecesi Ankara Milyon Performance

Hall'da, 10 Aralık'ta İzmir Hang Out'ta

ve 11 Aralık gecesi İstanbul Dorock XL

Venue'de sahne alacak.

NILGÜN BELGÜN ILE

AŞK VE KOMEDI

Nilgün Belgün’ün hayat

hikâyesinden ve anılarından

yola çıkarak sahnelediği

"Nilgün Belgün’le Aşk ve Komedi"

isimli müzikli danslı

gösterisi, 21 Kasım tarihinde

İstanbul Trump Sahne'de!

MFÖ

MFÖ rüzgârı, 18 Aralık tarihinde Eskişehir’den esecek. Performance

Hall Sahnesi’nde düzenlenecek konserde, erken bir yılbaşı

partisiyle 2022 yılına da merhaba diyebilirsiniz.

Ekim / Kasım / Aralık | 2021

October / November / December

99


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!