You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
E-ISSN: 2587-2524
Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 3 | Eylül/ September 2022
www.androlojibulten.org
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
i
ULAKBİM TR DİZİN’de
Dizinlenmektedir.
Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 3 | Eylül/ September 2022
E-ISSN: 2587-2524
ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR
Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology
Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır.
Four issues annually; March, June, September, December
TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology
Prof. Dr. Mustafa Melih Çulha
YÖNETİM KURULU / Board of Directors
Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan)
Mustafa Melih Çulha (Başkan)
Fikret Erdemir (Genel Sekreter)
Mustafa Kadıhasanoğlu (Sayman)
İsa Özbey (Üye)
Murat Çakan (Üye)
Sefa Resim (Üye)
Metin Öztürk (Üye)
EDİTÖR / Editor
Doç. Dr. Erhan Ateş
YARDIMCI EDİTÖRLER / Associate Editors
Doç. Dr. Arif Kalkanlı
YAYIN TÜRÜ / Publication Category
Süreli Yayın
YÖNETİM YERİ/ Executive Office
Türk Androloji Derneği
Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul
Tel: +90 212 288 50 99
Faks: +90 212 288 50 98
E-posta: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androloji.org.tr
Yayın Hizmetleri / Publishing Services
BAYT Bilimsel Araştırmalar
Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.
Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara
Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02
E-posta: info@bayt.com.tr
www.bayt.com.tr
Androloji Bülteni’nin tarandığı indeksler/ Indexing the Andrology Bulletin
ULAKBİM TR Dizin/ ULAKBIM TR Index
Türkiye Atıf Dizini/ Turkey Citation Index
Türk Medline/ Turkish Medline
EBSCO
The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts
and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing.
Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt
tarafından gerçekleştirilmiştir
www.androlojibulten.org
DANIŞMA KURULU / REVIEWERS
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Ramazan AŞCI
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Samsun
Prof. Dr. Ali ATAN
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
Uzm. Dr. Memduh AYDIN
Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji
Kliniği, İstanbul
Doç. Dr. Önder CANGÜVEN
Department of Urology, Hamad Medical Corporation,
Doha, Qatar
Prof. Dr. Murat ÇAKAN
SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Melih ÇULHA
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit
Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Haluk EROL
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Androloji BD, Aydın
Prof. Dr. Ahmet GÖKÇE
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya
Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa
Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD /
Androloji BD, İstanbul
Prof. Dr. Zafer KOZACIOĞLU
Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir
Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ
Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa
Prof. Dr. Ahmet METİN
İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu
Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Bülent SEMERCİ
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Prof. Dr. Altuğ TUNCEL
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Tahir TURAN
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli
Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD,
Antalya
Prof. Dr. M. Önder YAMAN
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Prof. Dr. Barış ALTAY
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Prof. Dr. Kaan AYDOS
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık
Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara
Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin
Prof. Dr. Sadık GÖRÜR
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay
Prof. Dr. Engin KANDIRALI
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
İstanbul
Prof. Dr. Ayhan KARABULUT
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir
Prof. Dr. İrfan ORHAN
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ
Prof. Dr. İsa ÖZBEY
Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD,
Erzurum
Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR
T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji
Kliniği,İstanbul
Prof. Dr. Sefa RESİM
Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Kahramanmaraş
Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi
BD, Ankara
Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA
İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü
Genetik AD, İstanbul
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN
Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Halil ÇİFTÇİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa
Prof. Dr. Esat KORGALI
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas
Prof. Dr. Ercan YENİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa
KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE
ÇALIŞMA GRUBU
Prof. Dr. Dilek AYGİN
Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sakarya
Prof. Dr. Sevim BUZLU
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Gülbeyaz CAN
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ
Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
Prof. Dr. Leyla KÜÇÜK
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ
Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve
Sağlık Hizmetleri, İstanbul
Prof. Dr. Hicran YILDIZ
Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa
TÜRK CUMHURİYETLERİNDE
ANDROLOJİ
Prof. Dr. İlham AHMEDOV
Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022,
Azerbaycan
Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV
Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan
Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV
Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji
Merkezi, Özbekistan
Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV
State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of
Andrology Department, Özbekistan
Uzm. Dr. Erol UÇANER
Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI
VE KONGRE TAKVİMİ
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,Tokat
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
iii
AMAÇ ve KAPSAM
Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır.
Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve
editöryal yorumların yayımlandığı danışman denetimli bilimsel bir
dergidir. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin hedef
kitlesi androloji alanlarında çalışan veya bu alanlara ilgi duyan
araştırmacı ve hekimlerdir.
Derginin yazı dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazıların Türk Dil
Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne ve imla kılavuzuna uygun olması
gerekir.
Derginin editöryal ve yayın süreçleri International Committee
of Medical Journal Editors (ICMJE), World Association of Medical
Editors (WAME), Council of Science Editors (CSE), Committee
on Publication Ethics (COPE), European Association of Science
Editors (EASE) ve National Information Standards Organization
(NISO) organizasyonlarının kılavuzlarına uygun olarak
biçimlendirilir. Androloji Bülteni, Principles of Transparency and
Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice)
ilkelerini benimsemiştir.
Tüm makaleler http://www.androlojibulten.org/ sayfasındaki
online makale değerlendirme sistemi kullanılarak dergiye
gönderilmelidir. Derginin yazım kurallarına, gerekli formlara ve
dergiyle ilgili diğer bilgilere web sayfasından erişilebilir.
Derginin tüm masrafları Türk Androloji Derneği tarafından
karşılanmaktadır.
Dergide yayımlanan makalelerde ifade edilen bilgi, fikir ve görüşler
Türk Androloji Derneği, Editörler, Yayın Kurulu ve Yayıncı’nın
değil, yazar(lar)ın bilgi ve görüşlerini yansıtır. Baş Editör, Editörler,
Yayın Kurulu ve Yayıncı, yazarlara ait bilgi ve görüşler için hiçbir
sorumluluk ya da yükümlülük kabul etmemektedir.
Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini,
Türk Medline ve EBSCO veritabanlarında dizinlenmektedir.
Yayımlanan tüm içeriğe www.androlojibulten.org adresinden
ücretsiz olarak erişilebilir.
Dergide yayımlanan içeriğin tüm telif hakları Türk Androloji
Derneği’ne aittir.
Editoryal Ofis
Androloji Bülteni
Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye
Tel: 0212 288 50 99
Faks: 0212 288 50 98
E-posta: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androlojibulten.org/
Yayın Hizmetleri: BAYT
Adres: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Türkiye
Tel: +90 431 30 62
Faks: +90 431 36 02
E-posta: info@bayt.com.tr
Web: www.bayt.com.tr
iv Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
PURPOSE and SCOPE
Andrology Bulletin is the official publication of the Turkish
Andrology Association. The journal is a supervised scientific journal
which publishes original research articles, case studies, reviews,
and editorial comments on the science of andrology. The journal
is published in four issues per year. The target population of the
journal is researchers and physicians who work in or interested in
the field of andrology.
The journal’s language is both Turkish and English. The Turkish
language should conform to the Turkish language dictionary and
the Turkish spelling guide.
The editorial and publication processes of the journal conform
the guidelines of the International Committee of Medical Journal
Editors (ICMJE), the World Association of Medical Editors (WAME),
the Council of Science Editors (CSE), and the Committee on
Publication Ethics (COPE). It is formatted in accordance with the
National Information Standards Organization (NISO) guidelines.
The Andrology Bulletin adopts the Principles of Transparency and
Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice).
All articles should be sent to the journal using the online article
evaluation system at http://www.androlojibulten.org/. Writing
rules of the journal, necessary forms, and other information about
the journal can be accessed from the web page.
All expenditure of the journal is covered by the Turkish Andrology
Association.
The information, ideas and opinions expressed in the articles
published in the journal reflect the views and opinions of the
author(s), not the editors of the Turkish Andrology Association, the
editorial board, or publisher. The Editor-in-Chief, Editors, Editorial
Board, and Publisher do not accept any responsibility or liability for
the given information and opinions of the author(s).
The Andrology Bulletin has been indexed by TUBITAK ULAKBIM TR
Index, Turkey Citation Index, Turkish Medline and EBSCO.
All published content is freely available at www.androlojibulten.org.
All copyrighted content published in the journal belongs to the
Turkish Andrology Association.
Editorial Office
Andrology Bullettin
Address: Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Turkey
Phone: +90 212 288 50 99
Fax: +90 212 288 50 98
E-mail: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androlojibulten.org/
Publishing Services: BAYT
Address: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Turkey
Phone: +90 431 30 62
Fax: +90 431 36 02
E-mail: info@bayt.com.tr
Web: www.bayt.com.tr
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
v
YAZARLARA AÇIKLAMA
Dergiye gönderilen makaleler, özgünlük ve bilimsel kalite
bakımından değerlendirilir. Gönderilen yazıların daha önce başka
bir elektronik ya da basılı dergide, kitapta veya farklı bir mecrada
sunulmamış ya da yayımlanmamış olması ve Türk Androloji
Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun
görülmesi gerekir.
Androloji Bülteni’ne gönderilen makalelerin değerlendirilmesinde
bağımsız, tarafsız, çift-kör hakem değerlendirme raporları temel
alınmaktadır. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen
yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir
Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır
hali http://www.androlojibulten.org ve https://www.journalagent.
com/androloji/ adreslerinden indirilebilir).
Androloji Bülteni; gönderilen makalelerin değerlendirme sürecine
dahil olan yazarların ve bireylerin, potansiyel çıkar çatışmasına ya
da önyargıya yol açabilecek finansal, kurumsal ve diğer ilişkiler
dahil mevcut ya da potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmelerini
talep ve teşvik eder. Bir çalışma için bir birey ya da kurumdan alınan
her türlü finansal destek ya da diğer destekler Yayın Kurulu’na
beyan edilmeli ve potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmek
amacıyla ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu katkı sağlayan
tüm yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır (form için www.
androlojibulten.org). Editörler, yazarlar ve hakemler ile ilgili
potansiyel çıkar çatışması vakaları derginin Yayın Kurulu tarafından
COPE ve ICMJE rehberleri kapsamında çözülmektedir.
Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri
sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının
isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir.
Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir.
Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.org) tarafından
önerilen yazarlık kriterlerini karşılaması gerekmektedir. ICMJE,
yazarların aşağıdaki dört kriteri karşılamasını önermektedir:
1. Çalışmanın konseptine/tasarımına; ya da çalışma için verilerin
toplanmasına, analiz edilmesine ve yorumlanmasına önemli
katkı sağlamış olmak,
2. Yazı taslağını hazırlamış ya da önemli fikirsel içeriğin eleştirel
incelemelerini yapmış olmak;
3. Yazının yayından önceki son halini gözden geçirmiş ve
onaylamış olmak;
4. Çalışmanın herhangi bir bölümünün geçerliliği ve doğruluğuna
ilişkin soruların uygun şekilde soruşturulduğunun ve
çözümlendiğinin garantisini vermek amacıyla çalışmanın her
yönünden sorumlu olmayı kabul etmek.
Bir yazar, çalışmada katkı sağladığı kısımların sorumluluğunu
almasına ek olarak, diğer yazarların çalışmanın hangi kısımlarından
sorumlu olduğunu da teşhis edebilmelidir. Ayrıca, yazarlar
birbirlerinin katkılarının bütünlüğüne güven duymalıdırlar.
Klinik ve deneysel çalışmalar, ilaç araştırmaları ve bazı olgu
sunumları için World Medical Association Declaration of
Helsinki “Ethical Principles for Medical Research Involving
Human Subjects”, (amended in October 2013, www.wma.net)
çerçevesinde hazırlanmış Etik Kurul raporu gerekmektedir. Gerekli
görülmesi halinde, Etik Kurul raporu veya eş değeri olan resmi
bir yazı, yazarlardan talep edilebilir. İnsanlar üzerinde yapılmış
deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın
yapıldığı kişilere uygulanan prosedürlerin niteliği tümüyle
açıklandıktan sonra, onaylarının alındığına ilişkin bir açıklamaya
metin içerisinde yer verilmelidir. Hayvanlar üzerinde yapılan
çalışmalarda ise ağrı, acı ve rahatsızlık verilmemesi için yapılmış
olanlar açık olarak makalede belirtilmelidir. Hasta onamları, Etik
Kurul raporunun alındığı kurumun adı, onay belgesinin numarası
ve tarihi ana metin dosyasında yer alan Yöntemler başlığı altında
belirtilmelidir. Hastaların kimliklerinin gizliliğini korumak yazarların
sorumluluğundadır. Hastaların kimliğini açığa çıkarabilecek
fotoğraflar için hastadan ya da yasal temsilcilerinden alınan imzalı
izinlerin de gönderilmesi gereklidir.
Bütün makalelerin benzerlik tespiti denetimi, iThenticate yazılımı
aracılığıyla yapılmaktadır.
Yayın Kurulu, dergimize gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,
atıf manipülasyonu ve veri sahteciliği iddia ve şüpheleri karşısında
COPE kurallarına uygun olarak hareket edecektir. Yayımlanan içerik
ile ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir
Yazıların online gönderilmesi
Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online
gönderilmelidir. (https://www.journalagent.com/androloji/).
Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden
geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar
bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı
bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden
alınabilir.
YAZILARIN HAZIRLANMASI
Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000
kelimeyi geçmemelidir.
Makaleler, ICMJE-Recommendations for the Conduct, Reporting,
Editing and Publication of Scholarly Work in Medical Journals
(updated in December 2017 - http://www.icmje. org/icmjerecommendations.
pdf) ile uyumlu olarak hazırlanmalıdır.
Randomize çalışmalar CONSORT, gözlemsel çalışmalar STROBE,
tanısal değerli çalışmalar STARD, sistematik derleme ve metaanalizler
PRISMA, hayvan deneyli çalışmalar ARRIVE ve randomize
olmayan davranış ve halk sağlığıyla ilgili çalışmalar TREND
kılavuzlarına uyumlu olmalıdır.
Yazarların, Yayın Hakkı Devir Formu, Yazar Katkı Formu ve
ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu’nu (bu form, tüm
vi Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır) ilk gönderim sırasında
online makale sistemine yüklemeleri gerekmektedir. Bu formlara
http://www.androlojibulten.org/ adresinde yazarlara açıklama
kısmından ulaşılabilir.
Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı
boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5
cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır.
Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı
karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken
bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı),
çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri,
yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon
ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4
ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir.
“Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda
yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe
ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii)
Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak);
Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen
yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi)
Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular
ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması
tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu
ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında,
yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir.
Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel
sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce
özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion)
başlıkları altında bildirmelidir.
Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak
şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime
(alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical
Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.
nlm.nih.gov/pubmed/.
Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç
ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların
özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde
belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır.
Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar
ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde
tekrarlanmamalıdır.
Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli
ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi
olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır.
Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir.
Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar
sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG
veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki
satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre
numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde
büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her
şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır.
KAYNAKLAR
Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst
simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra
boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu
önerilmektedir. [1] ); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler
kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan
yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı
doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan
istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır;
bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı
verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar
belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından
“et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için
aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin
basım sayısı yazılmamalıdır !) :
Dergi:
Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu
AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji
Dergisi 2006;32:240-7.
Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et
al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal
neobladder performed completely intracorporeally: the initial
experience. J Urol 2002;168:13-8.
Kitap:
Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Basımevi; 1993.
Kitap içinde bölüm:
Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting
during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;
2003. p. 288-307.
Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların
özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir.
Online makale gönderiminde sırası ile:
1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı
altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer
dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir).
2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri
bulunmamalıdır !)
3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yerler okla belirtilmelidir)
4. Tablolar yüklenmelidir.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
vii
INSTRUCTION TO AUTHORS
Articles submitted to the journal are evaluated in terms of originality
and scientific quality. Submitted manuscripts must not have been
previously published, or presented in another electronic or printed
journal, in a book or in a different medium, and must be approved
by the Editorial Board of the Turkish Andrology Association’s Board
of Directors.
Independent, unbiased, double-blinded arbitration evaluation
reports of referees are used in the evaluation of the articles
submitted to the Andrology Bulletin. In order for the articles to be
evaluated, a signed letter entitled “Copyright Transfer Form” must be
attached to the submitted article, confirming the authors’ approval
(a copy of the form is available at: http://www.androlojibulten.org
and https://www.journalagent.com/androloji/).
Andrology Bulletin encourage authors and individuals involved
in the evaluation process of submitted articles to present their
current or potential conflicts of interest, including financial,
institutional, and other relationships that may lead to potential
conflicts of interest or prejudice. Any financial or any other kind
of support received from an individual or institution for a study
must be declared to the Editorial Board, and the ICMJE Potential
Conflicts of Interest Form must be filled in separately by all authors
contributing to the declaration of potential conflicts of interest (see
the form in: http://www.androlojibulten.org). Potential conflicts of
interest with editors, writers and arbitrators are resolved by the
Editorial Board of the journal under the COPE and ICMJE guidelines.
The Author Approval Form will be sent to the responsible author,
who will be required to explain the author’s contributions during
the typesetting and preparation of the articles suitable for
publication.
Only those who deserve authorship should be shown as authors.
Everyone listed as a writer must meet the authorship criteria
recommended by ICMJE (www.icmje.org). The ICMJE suggests that
authors meet the following four criteria:
1. To have contributed significantly to the gathering, analysis,
and interpretation of data for concept/design of the study;
2. To have drafted the writing of the essay, or have done critical
review of important intellectual content;
3. To have reviewed and approved the last version of the article
before its publication;
4. To accept the responsibility for all aspects of the work in order
to ensure that questions concerning the validity and accuracy
of any part of the work are properly investigated and resolved.
A writer should be able to identify the parts of the work which other
authors are responsible for, in addition to taking responsibility for
the parts he contributed. In addition, authors should trust the
integrity of each other’s contributions.
For the clinical and experimental studies, drug studies, and some
case reports, the Ethics Committee report prepared under the
World Medical Association Declaration of Helsinki (amended
in October 2013, www.wma.net) is required. If necessary, the
author(s) may be requested an Ethics Committee report, or an
official letter of equal value. An explanatory note on the results of
experimental studies on humans should be included in the text
to the effect that approvals have been received, once the nature
of the procedures applied to the subject has been fully explained.
In the case of studies on animals, those made for the avoidance
of pain, suffering, and discomfort should be clearly stated in
the article. Patient approvals, the name of the institution from
which the Ethics Committee report is received, and the number
and date of the approval document should be stated in the main
text file under the title of Methods. It is the responsibility of the
authors to protect the confidentiality of the identities of patients.
Signed permits from the patient or legal representatives must
also be sent for photographs that may reveal the identity of the
patients.
Similarity checking of all the articles is done via iThenticate
software.
The Editorial Board will act in accordance with the COPE rules
against claims and suspicions of plagiarism, citation manipulation,
and data fraud involving work submitted to the journal. All
responsibility for the published content belongs to the authors.
Submitting articles online
All manuscripts must be submitted online via the internet address
of the journal (https://www.journalagent.com/androloji/). It is
recommended that the manuscript be reviewed one last time
with the checklist before submission. Manuscripts not written in
accordance with the writing rules are not accepted for Scientific
Board evaluation. More information can be found at https://www.
journalagent.com/androloji/.
PREPARATION OF ARTICLES
The research articles should not exceed 3000 words, the case
presentations should be at most 1500 words, and the compilations
should not exceed 5000 words.
The articles should be prepared in accordance with the ICMJE -
Recommendations for the Conduct, Reporting, and Publication
of the Scholarly Work in Medical Journals (http://www.icmje.
org/icmje-recommendations.pdf –updated in December 2017).
Randomized studies should be consistent with CONSORT,
observational studies with STROBE, diagnostic value studies with
STARD, systematic review and meta-analyses with PRISMA, animal
trials with ARRIVE, and non-randomized behavioral and public
health studies with TREND guidelines.
The authors are required to upload the Publication Submission
Form, the Author Contribution Form and the ICMJE Potential
Conflicts Form (this form must be filled out by all authors
separately) to the online system during the initial submission of the
viii Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
article. These forms are available at http://www.androlojibulten.
org/ and can be found in the instruction to authors section.
Manuscripts should be typed on a standard A4 paper size on a
computer text file, spaced about 2.5 cm on the right and left sides,
and with double spaced lines. Every page should be numbered.
The text should be written in Times New Roman font with 12
points. The sections to be included in the manuscripts are: author
names (academic title, name, surname), the institution in which the
study was conducted (work place of the author and the institution
where the publication is prepared), contact address, telephone
and fax numbers, e-mail address. All these should be entered in
the JournalAgent program online in steps 3, 4, and 5.
The files to be uploaded should not contain the names of the
authors and places where they work, except the “Copyright Transfer
Form”. The submitted work should include: (i) Turkish and English
titles (to be posted online), (ii) Turkish and English abstracts (to be
posted online); in the full text of the article (the full text file must be
added to the desired location online) (iii) Introduction; (iv) Materials
and Methods; (v) Findings; (vi) Discussion; (vii) References sections.
It is preferred that methods, findings, and discussion sections
be handled with subtitles when necessary. Case presentations
should be organized under the headings of introduction, case
presentation and discussion after the summaries. In the review
articles, appropriate titles can be preferred for the development
of the article.
Abstract (Summary): The main findings and the main results
should be reported under the headings of Objectives, Material and
Methods, Findings, Conclusion.
Key words: At least 3 and at most 5 key words (in alphabetical
order) should be indicated in Turkish and English, under the
heading “Key words” after the Abstract section. Index Medicus
Medical Headings (MeSH) can be used for this purpose (http://
www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/).
In the full text of the article, in the Materials and Methods after
the Introduction paragraph, start and end dates of the study, the
characteristics of the patients and the methods used, the patient
selection should be specified in detail. The statistical method
utilized should be explained with sufficient detail.
Findings: Findings should be written as detailed as possible in the
text, supported by figures and tables; information given in figures
and tables should not be repeated in the text.
Discussion: Mainly the data related to the study should be
discussed and supported with domestic and foreign resources.
General information that is not directly related to the subject
should be avoided from occupying too much space.
Abbreviations: The number of abbreviated words must be limited.
Figures and Tables: Photographs and tables presented with the
text should be uploaded separately to the system. The format of
the image files can be JPEG or TIFF. Tables and shape subtitles must
be written on separate pages with double spacing; figures and
tables should be numbered according to the order in which they
appear in the text, and should have titles. Magnification ratio and
dyeing technique should be explained in microscopic pictures.
Each abbreviation used should be noted under the related figure
and table with an explanation.
REFERENCES
The references given in the text should be arranged in square
brackets as superscripts, and if at the end of the sentence after
the punctuation, without spacing (eg: ... lymph node [1] dissection
is recommended. [2] ); unpublished results and personal interviews
should not be shown as sources. Authors should only present
studies that they directly benefit from; unauthorized sources
will be requested from the authors during the preparation of the
publication. Journal names should be abbreviated according to
Index Medicus; where this is not possible, the full name of the journal
should be given. All authors should be listed if there are seven or
fewer, followed by “, et al.” after the sixth author in case of more than
seven authors. The following examples should be followed for the
endnote reference list and the punctuation style (the month and
the issue number in parentheses must be avoided!).
Journal:
Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu
AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji
Dergisi 2006;32:240–7.
Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA,
et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic
ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial
experience. J Urol 2002;168:13–8.
Book:
Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993.
Section of a book:
Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting
during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;
2003. p.288–307.
Important Note: The Editorial Board is authorized to make
amendments to the text, if necessary, without modifying the text of
the text.
Online article submission order:
1. A signed letter under the heading of “Copyright Transfer Form”
(a scanned copy which must be uploaded to the system online
with other files) from the authors,
2. Main text (including reference list) (abstract should not be
included, and author names must be blinded!),
3. Pictures (where possible, the explanations should be indicated
by an arrow), and
4. Tables must be loaded.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
ix
BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT
Değerli Meslektaşlarım,
Geçirdiğimiz yaz ve tatil döneminin meslektaşlarımızın motivasyonunu arttıracağını düşünerek
Androloji dergimizin bu yılki 3. sayısına ulaşmış bulunmaktayız. Son bilimsel etkinliğimiz olan
22. Ulusal Androloji kongremizi geride bıraktık. Yılbaşına kadar da yerel toplantılar ile bilimsel
faaliyetlerimizin sürmesini arzulamaktayız. Dergimizin zamanında yayınlanmasını sağlayan tüm
kadromuza hepiniz adına sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Onlar yaz, tatil demeden özveri ile
çalışmalarını sürdürmekteler. Eylül ayı ile birlikte tekrar yoğun çalışma ve bilgi üretimi temposuna
girecek olan tüm meslektaşlarıma da başarı ve kolaylıklar diler, saygılar sunarım.
Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu adına,
Prof. Dr. Mustafa Melih ÇULHA
Türk Androloji Derneği Başkanı
x Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR
Değerli Meslektaşlarım,
COVID-19 hastalığının ilk olarak bildirilmesinin üzerinden 3 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen,
hastalık halen varlığını sürdürmekte ve uzun dönem etkileri de yapılan çalışmalarla yavaş yavaş
ortaya çıkarılmaktadır. Androloji Bülteni’nin 2022 yılındaki üçüncü sayısında yer alan beş adet
derleme ve beş adet orijinal araştırma makalesinde de bu konunun kendisine yer bulduğu
görülmektedir. “COVID-19 enfeksiyonunun erkek cinsel fonksiyonları üzerindeki etkisi ve risk
faktörleri” isimli orijinal çalışmayla konu, Salabaş ve arkadaşları tarafından irdelenmiştir. Kazıcı
ve arkadaşları da ulusal ve uluslararası literatürdeki en güncel çalışmaları derledikleri “COVID-19
pandemisinin erkek cinsel sağlığı ve semen parametreleri üzerine etkileri” başlıklı makalesiyle bu
konudaki bilgileri ilgi çekici bir şekilde toparlayarak sizlere sunmuştur. Güler ve arkadaşları ise
pandeminin farklı bir etkisini değerlendirdikleri “Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin
sorumlulukları” adlı orijinal araştırmalarında, COVID-19 pandemisi nedeniyle oluşan toplumsal
değişimin aile kurumunu da etkilediği, bu etkinin cinsel şiddet de dahil kadına yönelik şiddet
olarak kendini gösterdiği bildirilmiştir. Yıldız ve arkadaşları da bu konuyu “COVID-19 pandemisi ve
kadına yönelik aile içi şiddet” başlığı altında derlemiştir. Pandemi gibi hem psikolojik, hem organik
etkilerle cinsel sağlık üzerine etkisi olan başka bir konu da obezitedir. Kahveci ve arkadaşlarının
“Obezitede cinsel yaşam ve hemşirelik yaklaşımı” adlı derleme makalesiyle bu konu ele alınmıştır.
Yavuz ve arkadaşları ise kadın cinsel sağlığına olumsuz etkileri olan bir konuyu “Postmenopozal
dönemde görülen vulvovajinal atrofi yönetiminde güncel uygulamalar” başlığı altında derlemiş ve
sizlere sunmuştur. Bu sayımızda Sancı ve arkadaşları iki orijinal makale ile okurlarla buluşmuştur.
İlki erektil disfonksiyonlu erkeklerde PDE5 inhibitörlerinin kullanım oranlarını değerlendirdikleri
“Erektil disfonksiyonu olan hastalarda birinci basamak tedavide PDE5 inhibitörü kullanım yüzdeleri”
isimli makale olup, ikincisi erkek üreme sağlığı ile ilgili bir konuda bir sosyal medya platformu
olan YouTube’un etkisinin ortaya konulduğu “Mikro-diseksiyon testis sperm ekstraksiyonu
ile ilgili YouTube video kaynaklarının kalitesinin ve güvenilirliğinin değerlendirilmesi” adlı
çalışmadır. Gök ve arkadaşları ise erkek üreme sağlığında görüntülemenin etkinliğini araştırdıkları
“İdiopatik oligoastenospermili erkeklerde testiküler shear wave elastografi değerlendirmesi;
Prospektif, kontrollü çalışma” adlı makaleyi sunmaktadır. Kaydırak ve arkadaşları tarafından,
sağlık personelleri tarafından gençlerin mevcut gereksinimlere yönelik üreme sağlığı/cinsel
sağlık hizmetlerinin planlanmasına katkı sağlayacağı düşünülen bir değerlendirme ölçeği ile ilgili
yapılan “Genç kadınlar için evlilik öncesi riskli cinsel davranış değerlendirme ölçeğinin Türkçeye
uyarlanması: Geçerlilik ve güvenirlilik çalışması” isimli çalışma okuyuculara sunulmaktadır.
Danışma kurulumuzun çok değerli üyelerinin büyük özveriyle yaptıkları hakemlikler sayesinde
yayın değerlendirme ve basım hızımıza dikkatinizi çekmek isterim. Doçentlik kriterlerinde aranan
ve kabul gören endekslerde taranan Androloji Bülteni, bu bakımdan genç akademisyenlerin
teveccühüne mazhar olmaktadır.
Androloji Bülteni’nin 2022 yılındaki üçüncü sayısı ile birlikte başarılı, sağlıklı ve mutlu günler
temenni ederim…
Doç. Dr. Erhan ATEŞ
Editör
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
xi
Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 3 | Eylül/ September 2022
İÇİNDEKİLER /CONTENTS
ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES
167 Erektil disfonksiyonu olan hastalarda birinci basamak tedavide Fosfodiesteraz Tip 5 İnhibitörlerinin kullanım yüzdeleri
The percentages of usage of phosphodiesterase 5 inhibitors for the first-line treatment in patients with erectile dysfunction
Adem Sancı, Cihat Özcan
172 Genç kadınlar için evlilik öncesi riskli cinsel davranış değerlendirme ölçeğinin Türkçeye uyarlanması:
Geçerlilik ve güvenirlilik çalışması
Adaptation of the premarital risky sexual behavior assessment scale for young women into Turkish: Validity and reliability study
Meltem Mecdi Kaydırak, Fatma Aslan Demirtaş, Ümran Oskay, Azam Rahmani
180 İdiopatik oligoastenospermili erkeklerde testiküler shear wave elastografi değerlendirmesi; Prospektif, kontrollü çalışma
Evaluation of testicular shear wave elastography in men with idiopathic oligoastenospermia; Prospective, controlled study
Mustafa Gök, Hakan Görkem Kazıcı, Göksel Tuzcu, Gökhan Şahin, Arif Kol, Erhan Ateş
186 Mikro-diseksiyon testis sperm ekstraksiyonu ile ilgili YouTube video kaynaklarının kalitesinin ve
güvenilirliğinin değerlendirilmesi
Evaluation of the quality and reliability of YouTube video resources on microdissection testicular sperm extraction
Adem Sancı, Cihat Özcan
191 COVID-19 enfeksiyonunun erkek cinsel fonksiyonları üzerindeki etkisi ve risk faktörleri
The impact of COVID-19 infection on sexual functions of males and associated risk factors
Emre Salabas, Hüseyin Cihan Demirel, Semih Türk, ibrahim Halil Baloğlu
DERLEME | REVIEW
199 Obezitede cinsel yaşam ve hemşirelik yaklaşımı
Sexual life and nursing approach in obesity
Melike Kahveci, Ebru Cirban Ekrem, Özlem Demirel Bozkurt
204 Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin sorumlulukları
Violence against women, sexual violence and nurses responsibilities
Esra Güler, Nülüfer Erbil
214 Postmenopozal dönemde görülen vulvovajinal atrofi yönetiminde güncel uygulamalar
Current practices in the management of vulvovagınal atrophy in postmenoposal perıod
Nurgül Şimal Yavuz, Nebahat Özerdoğan
221 COVID-19 pandemisinin erkek cinsel sağlığı ve semen parametreleri üzerine etkileri
Effects of the COVID-19 pandemic on male sexual health and semen parameters
Hakan Görkem Kazıcı, Ahmet Emre Yıldız, Erhan Ateş
228 COVID-19 pandemisi ve kadına yönelik aile içi şiddet
COVID-19 pandemic and domestic violence against women
Gizem Yıldız, Nülüfer Erbil
234 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
236 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
xii Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
TÜRK ÜROLOJİ DERNEKLERİ
2023’te EL ELE
. . . . .
TURK UROLOJI .
DERNEKLERI
SEMPOZYUMU
16-19 Mart 2023
Pine Beach Belek Hotel
Antalya
October 11-15, 2023
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:167−171
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.78095
Erkek Cinsel Sağlığı
Erektil disfonksiyonu olan hastalarda birinci basamak
tedavide Fosfodiesteraz Tip 5 İnhibitörlerinin
kullanım yüzdeleri
The percentages of usage of phosphodiesterase 5 inhibitors for the first-line
treatment in patients with erectile dysfunction
Adem Sancı 1 , Cihat Özcan 2 ABSTRACT
ÖZ
AMAÇ: Erektil disfonksiyon (ED) tanılı hastalara önerilen fosfodiesteraz
tip 5 (PDE5) inhibitörü ilaçların kullanım oranlarını araştırmayı
amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Şubat 2021–Şubat 2022 tarihleri arasında
ED nedeniyle ilk kez üroloji polikliniğine başvuran ve 1. basamak tedavi
olarak PDE5 inhibitörleri önerilen hastalar çalışmaya dâhil edildi.
Spesifik tanı testi gerektiren hastalar, psikososyal inceleme gerektiren
hastalar, laboratuvar incelemeleri sonrası altta yatan ve düzeltilmesi
gereken endokrinolojik hastalığı bulunan hastalar, kardiyak risk sınıflamasında
yüksek risk gruba dahil olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Her hastanın telefon numarası poliklinik değerlendirme notuna eklendi.
Hastaların takipleri 1. ayda yapıldı. 1. ay takipleri eğer hasta
kontrole gelmişse yüz-yüze, gelmemişse telefon numaraları ile aranarak
gerçekleştirildi.
BULGULAR: Çalışmaya ilk kez ED nedeniyle başvuran 624 hastadan 1.
basamak tedavi olarak PDE5 inhibitörü başlanan 405 hasta dâhil edildi.
1. basamak tedavi olarak PDE5 inhibitörleri kullanımı uygun görülen
ve önerilen 405 hastadan 147 (%36,2) tanesinin reçete edilen ilaç veya
uygun muadilini aldığı belirlendi. 74 (%18,2) hastanın çeşitli internet
siteleri ve televizyon kanalları ile iletişim sağlanan firmalardan sahte ilaç
aldıkları görüldü. 31 (%7,6) hastanın ise gingko biloba ve ginseng içerikli
bitkisel ürünler kullandığı belirlendi.
SONUÇ: Sahte ilaç ve bitkisel ilaçların kullanılmasına yol açan PDE5
inhibitörü ilaçlarının alınamaması durumu, ilaç tedavisine yanıtsızlık
ve gereksiz maliyet ile sonuçlanabileceği üroloji hekimlerince iyi bilinmelidir.
Gelecekte bu ilaçların belli endikasyonlarda ve belli kurulların
onaylandığı raporlarla kullanılması ve geri ödeme kapsamına alınması
hastalara ve ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlayabilir.
Anahtar Kelimeler: erektil disfonksiyon, PDE5 inhibitörleri, ilaçlar
OBJECTIVE: We aimed to investigate the rate of use of phosphodiesterase
5 (PDE5) inhibitors drugs recommended for patients with erectile
dysfunction (ED).
MATERIAL and METHOD: Patients who applied to the urology
outpatient clinic for the first time due to ED between February 2021
and February 2022 and were recommended PDE5 inhibitors as firstline
therapy were included in the study. Patients requiring a specific
diagnostic test, patients requiring psychosocial examination, patients
with an underlying endocrinological disease that needed to be corrected
after laboratory examinations, and patients included in the high-risk
group in cardiac risk classification were excluded from the study.
The telephone number of each patient was added to the outpatient
evaluation note. The patients were followed up at 1 month. 1st month
follow-ups were carried out face-to-face if the patient came for control,
or by phone numbers if he did not.
RESULTS: Of the 624 patients admitted for the first time with ED, 405
patients who were started on PDE5 inhibitors as first-line therapy were
included in the study. It was determined that 147 (36.2%) of the 405
patients who were recommended to use PDE5 inhibitors as first-line
treatment were taking the prescribed drug or its appropriate equivalent.
It was observed that 74 (18.2%) patients bought counterfeit drugs from
companies that were contacted through various websites and television
channels. It was determined that 31 (7.6%) patients used herbal
products containing gingko biloba and ginseng.
CONCLUSION: It should be well known by urology physicians that
the inability to take 5 PDE inhibitor drugs, which leads to the use of
counterfeit drugs and herbal drugs, may result in unresponsiveness to
drug treatment and unnecessary costs. In the future, using these drugs
in certain indications and with reports approved by certain committees
and including them in the scope of reimbursement will make serious
contributions to the patients and the country’s economy.
Keywords: erectile dysfunction, PDE5 inhibitors, drugs
1
Kızılcahamam Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, Ankara, Türkiye
2
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Adem Sancı
Kızılcahamam Devlet Hastanesi, İsmetpaşa, Akyüzler Cad No:1, 06890 Kızılcahamam/Ankara,
Türkiye
Tel: +90 534 928 11 30
E-mail: dr.adem88@hotmail.com
Geliş/ Received: 10.05.2022
Kabul/ Accepted: 06.06.2022
GIRIŞ
Erektil disfonksiyon (ED), tatmin edici cinsel performans
için yeterli bir penil ereksiyonun elde edilememesi veya
sürdürülememesi olarak tanımlanır. [1] Erektil disfonksiyon,
etkilenen erkek hastaların yanı sıra partnerlerinin de
cinsel sağlığını ve yaşam kalitesini etkileyebilen klinik bir
durumdur. [2] Kardiyovasküler hastalıklar, obezite, sigara,
hiperkolestorelemi ve metobolik sendrom, ED için başlıca
©2022 Androloji Bülteni
167
risk faktörleridir. Tanısı, çoğunlukla aile hekimi, dahiliye
ve/veya üroloji uzmanı tarafından yapılan klinik bir değerlendirmeyle
konulmaktadır. Üroloji pratiğinde oldukça
sık karşılaşılan bir klinik durum olup, günümüze kadar
yapılan epidemiyolojik çalışmalar, dünya genelinde olduğu
gibi, ülkemizde de yüksek bir ED prevalans ve insidansı
olduğunu ortaya koymuştur. Ülkemizde yapılan bir çalışmaya
göre, 40’lı yaşlardaki erkeklerin %17’sinde; 70 yaş ve
üstündekilerin ise %83’ünde herhangi bir derecede ED olduğu
saptanmıştır. [3] Yine ülkemizden bir derlemeye göre,
2025 yılı için Türkiye’de 5,5 milyonun üstünde ED hastası
olabileceğini tahmin edilmektedir. [4]
Erektil disfonksiyon 1. basamak tedavisinde, fosfodiesteraz
tip 5 (PDE5) inhibitörleri siklik guanozin monofosfat
(cGMP) yıkımında görev alan PDE5 enzimini inhibe
ederek düz kas relaksasyonunu sağlayarak etki gösterir.
Erektil disfonksiyon tedavisinde hızlı etkinlik gösteren,
güvenli, kullanımları pratik ve hastalar tarafından iyi tolere
edilen ajanlar olup Avrupa Üroloji Derneği Seksüel
ve Reprodüktif Sağlık Kılavuzu’nda kullanımları önerilmektedir.
[5] Ülkemizde henüz geri ödeme kapsamında
olmaması nedeniyle, reçete edilen bu grup ilaçların bazı
hastalar tarafından maliyeti nedeniyle kullanılamadığı
başka seçeneklere yöneldiği bilinmektedir. Ancak literatürde
reçetelerin hangi oranda alınıp kullanıldığı ya da
kullanılamadığı ile ilgili veriler bildiğimiz kadarıyla kısıtlıdır.
Biz de çalışmamızda bir eğitim araştırma hastanesine
başvuran ED tanısı konulan hastalara önerilen ilaçların
kullanım oranlarını araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEMLER
Hasta Seçimi ve Veri Toplanması
Şubat 2021–Şubat 2022 tarihleri arasında ED nedeniyle
ilk kez üroloji polikliniğine başvuran ve 1. basamak tedavi
olarak PDE5 inhibitörleri önerilen hastalar çalışmaya dâhil
edildi. Merkezimiz, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane
Bilimsel Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 2022/139 kayıt
numarası ile onay alındıktan sonra tüm hastalara çalışma
hakkında bilgi verildi ve onam formları alındı.
Hastaların demografik özellikleri, ilişkili olabilecek risk
faktörleri ve eşlik eden komorbiditeler, ED ilişkili olduğu
düşünülen ürolojik durumlar ve geçirilmiş ürolojik cerrahiler
belirlendi.
ED değerlendirilmesi için valide edilmiş International
Index of Erectile Function (IIEF) formları kullanıldı. [6]
Spesifik tanı testi gerektiren hastalar, psikososyal inceleme
gerektiren hastalar, laboratuvar incelemeleri sonrası
altta yatan ve düzeltilmesi gereken endokrinolojik hastalığı
bulunan hastalar, kardiyak risk sınıflamasında yüksek risk
gruba dâhil olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Bütün hastalara tedavi öncesi takibin aksatılmaması, doğru
kullanım (günlük veya gerektikçe (on-demand), kullanım
zamanı, dozu) ve gerekli yaşam tarzı değişiklikleri açısından
eğitim verildi.
Her hastanın telefon numarası poliklinik değerlendirme
notuna eklendi. Hastaların takipleri 1. ayda yapıldı. 1. ay
takipleri eğer hasta kontrole gelmişse yüz-yüze, gelmemişse
telefon numaraları ile aranarak gerçekleştirildi.
Hastalar ile ilgili bilgilere hastanenin elektronik tıbbi kayıt
sisteminden ulaşıldı. Hastaların demografik özellikleri, ve
muayene bulgularını içeren tüm verileri retrospektif olarak
değerlendirildi.
İstatistiki Analiz
Her iki gruptaki tüm veriler Windows için SPSS v.25.0
(IBM Corp. Sürüm 2018) ile karşılaştırıldı. Sürekli değişkenler
ortalama ± standart sapma ve aralık (minimum-maksimum)
olarak, kategorik değişkenler ise sayı ve
yüzde olarak ifade edildi.
BULGULAR
Çalışmaya ilk kez ED nedeniyle başvuran 624 hastadan 1.
basamak tedavi olarak PDE5 inhibitörü başlanan 405 hasta
dahil edildi.
ED nedeniyle 1 yıl içerisinde tek üroloji uzmanına başvuran
624 hastanın yaş ortalaması 56,8 (19–88) yıl idi. Hastaların
tek tek risk faktörleri değerlendirildiğinde ED ile ilişkili
nedenler olarak en sık sigara (%55,6), diabetes mellitus
(%27,8) ve ilaç kullanımı (%23,8) olduğu görüldü. Erektil
disfonksiyon ilişkili ürolojik durumlar değerlendirildiğinde,
hastaların %57,8 gibi büyük bir bölümünde benign prostat
hiperplazisi (BPH)/alt üriner sistem semptomları (AÜSS)
(daha önce tanı almış veya yapılan ürolojik değerlendirme
sonrası tanı alan) eşlik ettiği tespit edildi. En sık eşlik eden
ikinci ürolojik patoloji %13,7 ile prematür ejakülasyon (PE)
olarak belirlendi. 624 hastadan, yapılan değerlendirmeler
sonrası, spesifik tanı testi gerektiren 79 hasta, endokrinolojik
inceleme gerektiren 46 hasta, psikososyal ileri inceleme
gerektiren 53 hasta, kardiyoloji konsultasyonu sonrası yüksek
risk olması nedeniyle PDE5 inhibitörü kullanımı uygun
görülmeyen 41 hasta çalışma dışı bırakılmıştır. Tablo 1 de
hastaların demografik özellikleri özetlenmiştir.
1. basamak tedavi olarak PDE5 inhibitörleri kullanımı
uygun görülen ve önerilen 405 hastadan 147 (%36,2)
168 Androl Bul 2022;24:167-171
Tablo 1. Erektil disfonksiyon tanılı hastaların demografik özellikleri
Hasta Sayısı (n: 624)
Yaş, ortalama (min-max) 56,8 (19–88)
Risk faktörleri n (%)
Diabetes mellitus
Dislipidemi
Hipertansiyon
Sigara
Kardiyovasküler Hastalık
Obezite
İlaç kullanımı (Tiazid, Beta Bloker vs)
Kronik böbrek hastalığı
Uyku apne sendromu
Serebrovasküler olay, inme
Spinal kord travması
Psikososyal faktörler (depresyon vs)
Major pelvik cerrahi
Pelvik fraktür
ED ilişkili ürolojik durumlar
AÜSS/BPH
Geçirilmiş ürolojik cerrahi hikâyesi
Kronik prostatit
Prematür ejakülasyon
Üretra patolojilerine yönelik cerrahi girişim
Çalışmadan dışlanma kriterleri
Spesifik tanı testi gerektiren hastalar
Endokrinolojik inceleme gerektiren hastalar
Psikososyal inceleme gerektiren hastalar
Kardiyak risk sınıflamasında yüksek risk
AÜSS/BPH: Alt üriner sistem semptomları, BPH: Benign prostat hiperplazisi
174 (27,8)
96 (15,3)
102 (16,3)
347 (55,6)
85 (13,6)
21 (3,3)
149 (23,8)
35 (5,6)
11 (1,7)
35 (5,6)
19 (3,0)
21 (3,3)
2 (0,3)
2 (0,3)
361 (57,8)
49 (7,8)
14 (2,2)
86 (13,7)
11 (1,7)
79 (12,6)
46 (7,3)
53 (8,4)
41 (6,5)
tanesinin reçete edilen ilaç veya uygun muadilini aldığı
belirlendi. 74 (%18,2) hastanın çeşitli internet siteleri ve
televizyon kanalları ile iletişim sağlanan firmalardan sahte
ilaç aldıkları görüldü. Otuz bir (%7,6) hastanın ise gingko
biloba ve ginseng içerikli bitkisel ürünler kullandığı
belirlendi.
Reçete edilen ilacı kullanan 147 hasta değerlendirildiğinde,
uygun öneri ve eğitim verilmesine rağmen (günlük
veya gerektikçe (on-demand), kullanım zamanı, dozu) 100
(%24,6) hastanın doğru kullandığı ve 21 hastanın da yan
etki (çarpıntı, flushing, baş ağrısı, tansiyon yüksekliği vs)
nedeni ile ilaç kullanmaktan vazgeçtiği belirlendi.
İlaç kullanmayan 258 hastanın; 183’ünün (%45,1) yüksek
maliyet ve ekonomik kaygılar, 54 (%13,3)’nün yan etki
kaygısı ile, 21 (%5,1) hastanın ilacı etki göstermeyecek endişesi
ile kullanmadığı tespit edildi. Hastalara ait özellikler
Tablo 2 de özetlenmiştir.
TARTIŞMA
Erektil disfonkksiyon dünya genelinde görülme sıklığı artan
ve kompleks patofizyolojik mekanizmaya sahip bir sağlık
Tablo 2. Birinci basamak tedavide PDE5 inhibitörü önerilen
hastalara ait demografik özellikler
Hasta Sayısı (n: 405) n (%)
1. ay değerlendirmesi
Reçete edilen ilacı alan hasta
Sahte ilaç kullanan hasta
Bitkisel ürün kullanan hasta
147 (36,2)
74 (18,2)
31 (7,6)
Reçete edilen ilacı alan hastaların 1. ay değerlendirmesi,
147 hasta
Düzenli ve doğru kullanan hasta sayısı
100 (24,6)
Yan etki nedeniyle ilacı kullanmayan
21 (5,1)
İlacı alamama nedenleri, 258 hasta
Ekonomik kaygılar
Yan etki gelişecek korkusu
Etki göstermeyecek endişesi
183 (45,1)
54 (13,3)
21 (5,1)
problemidir. [7] Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de
2025 yılı için 5,5 milyonun üstünde ED hastası olabileceğini
tahmin edilmektedir. [7,8] Fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleri
erektil disfonksiyon tedavisinde en çok tercih edilen ilk seçenek
ajanlardır. Ancak hastaların tedaviye ne kadar uydukları
ile ilgili bilimsel çalışmalar kısıtlıdır. Bizim güncel son
çalışmamızda hastalara yeterli eğitim verilmesine rağmen,
405 hastadan sadece 147’sinin (%36,2) tedaviye uyduğunu
Sancı ve Özcan • Erektil disfonksiyonu olan hastalarda birinci basamak tedavide fosfodiesteraz tip 5 inhibitörü kullanım yüzdeleri
169
saptadık. Ayrıca ilacı alamayan 258 hastanın, 183’ünün
(%45,1) ekonomik kaygılar ve mevcut tedavinin ciddi anlamda
maliyet içermesi nedeniyle ilaç kullanamadığını, 54
(%13,3) hastanın ise alım gücü olmasına rağmen, yan etki
gelişecek korkusu ile alamadığını tespit ettik.
Fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleriyle hastaların doğru kullanımı
sağlanabilirse büyük bölümünde (yaklaşık %70’inde)
ereksiyon sağlanabilmektedir. Fakat hastaların bir kısmının
ilacı alamadığı ya da fayda göremeyeceği gerekçesiyle reçete
edilme ve kullanma oranlarının düştüğü gözlenmiştir.
[8,9]
Birinci basamak tedavi olarak çeşitli nedenlerle PDE5
inhibitörü tedavisini kullanamayan hastalar düşünüldüğünde
alternatif tedavi basamakları için penil protez implantasyonu
veya kılavuzun önerdiği tedavi seçenekleri olan
intrakavernozal, intraüretral uygulamalar, vakum cihazları
veya düşük yoğunluklu ekstrakorporeal şok dalga tedavisi
(LI-ESWT) gibi tedavi yöntemleri veya bunların kombinasyonlarını
kullanmalarının da yine hastalar için daha
invaziv ve daha maliyetli olabilecek uygulamalar olduğu
bilinen bir gerçektir. Çalışmamızda %36,2 oranında tespit
ettiğimiz ilaç kullanım oranı da oldukça düşüktür ve
alternatif tedavilerin invaziv olması ya da daha maliyetli
olabileceği düşünüldüğünde, geri ödeme kapsamı ile ilgili
yeni stratejiler geliştirilmesi gerektiğini düşündürmektedir.
Aksi takdirde hastaların bir kısmı sahte ilaç bir kısmı
da bitkisel ilaçlar kullanmaya yönelebilmektedir. Nitekim
bizim çalışmamızda da, hastaların %18,2’sinin sahte ilaç
kullandığı (internet ve televizyon iletişim kanalları aracılığıyla),
%7,6’lık bir kısmının da bitkisel ilaçlara yöneldiğini
gördük. Yapılan bir araştırmada sahtesi en çok üretilen
ilaç grubunun PDE5 inhibitörleri olduğu belirlenmiştir. [10]
Bazı araştırmalara göre 2004–2008 yılları arasında milyonlarca
tablet sahte sildenafil yakalanmış ve orijinali üreten
firmalarca değerlendirildiğinde olması gereken dozun oldukça
altında (%0–20) olduğu belirlenmiştir. [11,12] Bu sahte
ilaçlara yönelim neticesinde, hastalarda tedaviye yanıtsızlık
gibi yorumlanıp daha farklı ve daha invaziv seçeneklerin
uygulanmasına maliyetin belki de kısır döngüye girerek,
daha fazla artmasına neden olabilmektedir. Çalışmamızda
belirlediğimiz bir diğer durum da, yeterli bilgi ve eğitim
verilmesine rağmen çalışmaya katılan 405 hastanın sadece
100’ünün (%24,6) düzenli ve doğru dozda ilaç kullanmasıydı.
Fosfodiesteraz tip 5 inhibitörlerinin başarısızlığındaki
en sık nedenlerden biri de yanlış dozda ve yanlış biçimde
ilaç kullanımıdır. Hatzichristou ve ark.’nın 2005 de yaptığı
bir çalışmada, ilaç tedavisinden fayda göremeyen 100 ED’li
hastanın 56’sının ilacı yanlış kullandığı fark edilmiştir. [13]
Hatta bir başka çalışmada bu oranın çok daha fazla olduğu
ilacı kullanıp da fayda göremeyen hastaların %81’inin ilacı
doğru biçimde almadıkları tespit edilmiştir. [14]
Sağlık harcamalarının ülke ekonomisine olan yükünün artması
ülke ekonomi politikaları ile doğrudan ilişkilidir. Vergi
ve sosyal sigorta gibi katkıları artırarak sağlık hizmetlerinin
fonlanması veya sağlık harcamalarının sınırlandırılarak
kontrol altına alınması bu politikalara verilecek önemli
örneklerdir. Maliyetlerin sınırlandırılması kapsamında
sağlık harcamalarında maliyet paylaşımına gidilmesi hedeflenmektedir.
Maliyet paylaşımının sağlık hizmetlerinin
verimli kullanımını sağladığı gibi sağlık hizmeti ihtiyacının
fazla olduğu bireyler ve düşük gelirli grupların sağlık bakımından
vazgeçmesini yol açabilmektedir. Bu durum uzun
dönemde daha önemli sağlık sorunlarının yaşanmasına ve
harcamaların artmasına neden olmaktadır. Reçeteli ilaçlarda
maliyet paylaşımının artması, daha az gerekli ilaçların
kullanımının azaltılması yönünde istenen etkiye sahipken,
maliyet paylaşımlarından dolayı hastaların ilaca daha kötü
uyum sağladığı ve tedavinin daha sık kesildiğini gösteren
çalışmalar da mevcuttur. [15,16] Biz de çalışmamızda ilacı alamayan
258 hastanın, 183’ünün (%45,1) ekonomik kaygılar
ve mevcut tedavinin ciddi anlamda maliyet içermesi
nedeniyle tedaviden vazgeçtiğini belirledik. Fosfodiesteraz
tip 5 inhibitörlerinin kullanımı, minimal veya orta şiddette,
tolere edilebilir yan etki profiline sahiptir. Sık görülen
yan etkiler, baş ağrısı, dispepsi, yüzde kızarma, sırt ağrısı ve
nazal konjesyondur. Yan etkiden dolayı ilacı bırakma oranı
%1–6 arasında değişmektedir. [17] Çalışmamızda da, hastaların
54’nün (%13,3) yan etki kaygısı ile ilacı almadığı, ve
ilacı alan hastaların da 21’nin (%5,6) yan etki gelişmesi
nedeniyle ilaç kullanmaktan vazgeçtiği belirlenmiş olup
sonuçlar literatürle benzerdir.
Çalışmamızı kısıtlayan bazı faktörler de mevcuttu. En
önemlisi çalışmanın retrospektif doğasıydı. Çalışmanın
retrospektif doğasıyla açıklanabilecek bir diğer kısıtlayıcı
faktör ise, hastalara PDE5 inhibitörlerinin (sildenafil, tadalafil,
vardenafil vd.) ayrı ayrı yan etkileri ile ilgili bilgilendirme
yapılmamıştı. Bir diğer kısıtlayıcı faktörde, çalışma
dışı bırakılan hasta gruplarının yapılan değerlendirmeler
sonrası bir kısmının PDE5 inhibitör tedavisi başlanmasına
rağmen, sonradan değerlendirmeye dâhil olmamasıydı.
Bunun nedeni, randevu sistemi nedeniyle sürecin (kardiyoloji,
psikiyatri, endokrinoloji konsultasyonları ve onlara
ait spesifik değerlendirme testlerinin yapılması) en az 3 ay
uzaması olarak açıklanabilir.
Sonuç olarak, doğru kullanımı sağlanabilirse hastaların
büyük bölümünde fayda sağlayacak olan PDE5 inhibitorlerinin,
ülkemiz şartlarında geri ödeme kapsamında yer almaması
nedeniyle hastalar tarafından belli oranlarda alınmadığı
ve kullanılmadığı bilinen bir gerçektir. Alternatif
olarak sahte ilaç ve bitkisel ilaçların kullanılmasına yol
açan bu durumun kendisi de, ilaç tedavisine yanıtsızlık ve
170 Androl Bul 2022;24:167-171
gereksiz maliyet ile sonuçlanabileceği üroloji hekimlerince
iyi bilinmelidir. Gelecekte bu ilaçların belli endikasyonlarda
ve belli kurulların onaylandığı raporlarla kullanılması ve
geri ödeme kapsamına alınması hastalara ve ülke ekonomisine
ciddi katkılar sağlayabilir.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Bilimsel Araştırmalar Etik Kurulu tarafından
onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 21.04.2022/2022/139).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Health Sciences University, Gülhane Scientific Research Ethics
Committee. (date and number of approval: 21.04.2022/2022/139).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. NIH Consensus Conference. Impotence. NIH Consensus
Development Panel on Impotence. JAMA. 1993;270:83–90.
[CrossRef]
2. Althof SE. Quality of life and erectile dysfunction. Urology.
2002;59(6):803–10. [CrossRef]
3. Cayan S, Kendirci M, Yaman O, Asci R, Orhan I, Usta MF, et al.
Prevalence of erectile dysfunction in men over 40 years of age in
Turkey: Results from the Turkish Society of Andrology Male Sexual
Health Study Group. Turk J Urol. 2017;43(2):122–9. [CrossRef]
4. Kadıhasanoğlu M. PDE5 inhibitörlerinin etkinliğinin optimize
edilmesi. Androloji Bülteni. 2021;23:197–205. [CrossRef]
5. Salonia A, Bettocchi C, Carvalho J, Corona G, Jones TH, Kadioğlu
A, et al. EAU Guidelines on Sexual and Reproductive Health.
Presented at the EAU Annual Congress Milan 2021 ed. Arnhem,
The Netherlands: EAU Guidelines Office; 2021.
6. Rosen RC, Cappelleri JC, Gendrano N 3rd. The International
Index of Erectile Function (IIEF): a state-of-the-science review. Int
J Impot Res. 2002;14:226–44. [CrossRef]
7. Feldman HA, Goldstein I, Hatzichristou DG, Krane RJ, McKinlay
JB. Impotence and its medical and psychosocial correlates: results
of the Massachusetts Male Aging Study. J Urol. 1994;151(1):54–
61. [CrossRef]
8. Carson CC, Hatzichristou DG, Carrier S, Lording D, Lyngdorf
P, Aliotta P, et al. Erectile response with vardenafil in sildenafil
nonresponders: a multicentre, double-blind, 12-week, flexibledose,
placebo-controlled erectile dysfunction clinical trial. BJU Int.
2004;94(9):1301–9. [CrossRef]
9. Damy T, Lesault P-F, Guendouz S, Eddahibi S, Tu L, Marcos E, et
al. Pulmonary hemodynamic responses to inhaled NO in chronic
heart failure depend on PDE5 G(-1142)T polymorphism. Pulm
Circ. 2011;1(3):377–82. [CrossRef]
10. Jack A. Counterfeit medicines. Bitter pills. BMJ.
2007;335(7630):1120–1. [CrossRef]
11. Jackson G, Arver S, Banks I, Stecher VJ. Counterfeit
phosphodiesterase type 5 inhibitors pose significant safety risks.
Int J Clin Pract. 2010;64:497–504. [CrossRef]
12. Jackson G, Arver S, Banks I, Stecher VJ. Counterfeit
phosphodiesterase type 5 inhibitors pose significant safety risks.
Int J Clin Pract 2010;64:497–504. [CrossRef]
13. Hatzichristou D, Moysidis K, Apostolidis A, Bekos A, Tzortzis
V, Hatzimouratidis K, Ioannidis E. Sildenafil failures may be due
to inadequate patient instructions and follow-up: a study on 100
nonresponders. Eur Urol. 2005;47:518–22. [CrossRef]
14. Atiemo HO, Szostak MJ, Sklar GN. Salvage of sildenafil failures
referred from primary care physicians. J Urol. 2003;170(6 Pt
1):2356–8. [CrossRef]
15. Remler DK, Grence J. Cost-sharing: A Blunt instrument. Annu
Rev Public Health. 2009;30:293–311. [CrossRef]
16. Goldman DP, Joyce GF, Zheng Y. Prescription Drug Cost Sharing:
Associations With Medication and Medical Utilization and
Spending and Health. JAMA. 2007;298(1):61–9. [CrossRef]
17. Egerdie RB, Auerbach S, Roehrborn CG, Costa P, Garza MS, Esler
AL. Tadalafil 2. 5 or 5 mg administered once daily for 12 weeks
in men with both erectile dysfunction and signs and symptoms
of benign prostatic hyperplasia: results of a randomized, placebo
controlled, double-blind study. J Sex Med. 2012;9(1):271–81.
[CrossRef]
Sancı ve Özcan • Erektil disfonksiyonu olan hastalarda birinci basamak tedavide fosfodiesteraz tip 5 inhibitörü kullanım yüzdeleri
171
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:172−179
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.64426
Kadın Cinsel Sağlığı
Genç kadınlar için evlilik öncesi riskli cinsel davranış
değerlendirme ölçeğinin Türkçeye uyarlanması:
Geçerlilik ve güvenirlilik çalışması
Adaptation of the premarital risky sexual behavior assessment scale for
young women into Turkish: Validity and reliability study
Meltem Mecdi Kaydırak 1 , Fatma Aslan Demirtaş 1 , Ümran Oskay 1 , Azam Rahmani 2
ÖZ
AMAÇ: Araştırmada Genç Kadınlar İçin Evlilik Öncesi Riskli Cinsel
Davranış Değerlendirme Ölçeği’nin (GKEÖRCDDÖ) Türkçe’ye uyarlanması
ve Türkçe formunun geçerliliği ve güvenilirliğinin araştırılması
amaçlandı.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu araştırma metodolojik bir araştırma olup,
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ya bağlı Hemşirelik, Fen-Edebiyat
ve Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören ve araştırma kriterlerine
uyan 212 genç kadın ile yapıldı. Verilerin toplanmasında “Katılımcı
Bilgi Formu” ve “GKEÖRCDDÖ” kullanıldı. Yapı geçerliliği için
ise “Açıklayıcı Faktör Analizi”, “Doğrulayıcı Faktör Analizi” yapıldı.
İstatistiksel anlamlılık değeri olarak p≤0,05 alındı. Güvenilirlik çalışması,
madde toplam korelasyonu, Cronbach α katsayıları ve test tekrar
test ile incelendi.
BULGULAR: Veriler, dil uyarlaması ve içerik geçerlilik değerlendirilmesinin
ardından kapsam geçerlilik için uzmanlar arası uyum bakımından
değerlendirildi. Araştırmanın kapsam geçerlilik oranı 0,98 olarak
belirlendi. Uygulama sonrası madde toplam puan korelasyon değerleri
0,30 altında olan üç ve binişik olan üç madde ölçekten çıkarıldı. Toplam
altı madde ölçekten çıkarıldı. Ölçekten kalan maddeler 3 faktör altında
toplandı. Kalan 20 madde ve üç alt boyut ile yapılan analiz sonucunda
AGFI ve GFI uyum iyiliği indeksleri yeterli düzeyde olduğu saptandı.
Güvenirlik analizlerinde cronbach α katsayısı 0,897 ve test tekrar test
korelasyon katsayısı r=0,990’dır.
SONUÇ: Araştırma sonucunda, ölçeğin 20 madde ve üç alt boyuttan oluşan
formunun geçerli ve güvenilir olduğu, genç kadınların riskli cinsel
davranışlarını değerlendirmek amacıyla kullanılabileceği belirlendi.
Anahtar Kelimeler: cinsel davranış, cinsellik, genç kadınlar
ABSTRACT
OBJECTIVE: In the study, it was aimed to adapt the Premarital Risky
Sexual Behavior Scale for Young Women (PRSAS-YW) into Turkish and
to investigate the validity and reliability of the Turkish version.
MATERIAL and METHODS: This research is a methodological study
and it was conducted with 212 young women who were studying at
the Faculty of Nursing, Science-Literature and Education of Istanbul
University-Cerrahpaşa and who met the research criteria. “Participant
Information Form” and “PRSAS-YW” were used to collect the data. For
construct validity, “Explanatory Factor Analysis” and “Confirmatory
Factor Analysis” were performed. P≤0.05 was taken as statistical significance
value. The reliability study was evaluated by item-total correlation,
Cronbach’s α coefficients, and test-retest.
RESULTS: The data were evaluated in terms of inter-expert agreement
for content validity after language adaptation and content validity assessment.
A total of 6 items were removed from the scale. The content
validity rate of the study was determined as 0.98. After the application,
3 items with item total score correlation values below 0.30 and 3 overlapping
items were removed from the scale. The remaining items from
the scale were grouped under 3 factors. As a result of the analysis made
with the remaining 20 items and 3 sub-dimensions, it was determined
that the AGFI and GFI goodness of fit indices were at a sufficient level.
In the reliability analysis, the Cronbach α coefficient was 0.897 and the
test-retest correlation coefficient was r=0.990.
CONCLUSION: As a result of the research, it was determined that the
form of the scale consisting of 20 items and 3 sub-dimensions is valid
and reliable and can be used to evaluate risky sexual behaviors of young
women.
Keywords: sexual behavior, sexuality, young women
1
İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Kadın Sağılığı ve Hastalıkları Hemşireliği, İstanbul, Türkiye
2
Midwifery, Tehran University of Medical Sciences, Tehran, Iran
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Hemşire Fatma Aslan Demirtaş
İzzetpaşa Mah. Abide-i Hürriyet Cad. İstanbul Üniversitesi-cerrahpaşa, Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Şişli/İstanbul - Türkiye
Tel: +90 212 224 26 18
E-mail: fatma.aslan10@hotmail.com
Geliş/ Received: 16.04.2022
Kabul/ Accepted: 10.06.2022
GİRİŞ
Gençlik dönemi, insanların cinsel değerlerini belirledikleri
ve cinsel davranışlarda bulunmaya başladıkları önemli
bir dönemdir. [1] Henüz yetişkin olunmayan bu yaş döneminde
sosyal koşullar, sosyal medya, hızlı kentleşme,
eğitim düzeyinin yükselmesi gibi durumlar gençlerin kendi
bedeni üzerinde hak sahibi olduğu düşüncesini arttırmakta
ve evlilik öncesi cinsel deneyimi yaşamasına zemin
172 ©2022 Androloji Bülteni
hazırlamaktadır. [2] İlk cinsel deneyim, tüm toplumlarda
bireylerin yaşamlarında önemli bir olaydır ve fiziksel ve
zihinsel gelişiminin bir işaretidir. [1] Bu dönemdeki cinsel
yaşam, yetişkinlik döneminde güvenli ve sağlıklı cinsel
yaşam, cinsel karar verme sırasında öz yeterlik ve bağımsızlığı,
sağlıklı cinsel kimliğin oluşmasını etkilemektedir. [3]
Gençlerin erken cinsel yaşamı, yetişkinlik döneminde fiziksel
ve ruhsal sağlık ve kimlik gelişimini hem olumlu hem
de olumsuz yönde etkilemektedir. Olumlu yönleri arasında
fiziksel olarak tatmin olma, cinsel doyum ve benlik saygısını
artırma, gelişmiş ilişki kalitesi, stres ve kaygının azalması
ve cinsel girişkenliğin artması yer almaktadır. [4] Gençlerde
erken cinsel yaşamın olumsuz etkileri ise, istenmeyen gebelikler,
gebelikle ilgili komplikasyonlar, sağlıksız düşükler,
kürtaj, erken yaşta evlilik ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar
gibi sağlık sorunlarına neden olmaktadır. [5] Evlilik öncesi
cinsel aktiviteler ile cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara yakalanma
riski veya korunmasız cinsel davranışların artmış
riski arasındaki ilişki iyi bir şekilde belgelenmiştir. [6]
Gençler genellikle evlilik öncesi cinsel ilişkiye girme konusunda
sosyal, akran ve kültürel baskı ile karşı karşıyadır.
[4,7]
Ülkemizin de içinde olduğu doğu-batı toplumlarında
cinsel konularla alakalı çatışmaların olduğu bilinmektedir.
[8]
Ülkemizde birçok aile cinsellik konusunda geleneksel
davranışlarını sürdürmekte, cinsellik, cinsel davranış ve
cinsel yakınlık gibi kavramları halen tabu olarak görmekte
ve çocukları ile bu konuları konuşmaktan çekinmektedir.
[8,9] Bunun sonucunda bekâr gençlerin cinsel sağlık ve
üreme sağlığı gereksinimleri göz ardı edilmektedir. [9] Mavi
Aydoğdu ve ark. (2019) ebelik öğrencileri üzerinde yaptığı
araştırmada, öğrencilerin %68,6’sı cinsel ilişki hakkında
yeterli bilgiye sahip olduğunu, %58,14’ü cinsellikle ilgili
bilgileri yazılı/görsel basından edindiklerini, %79,07’si
cinsellikle ilgili konuları ailesi ile rahatça konuşamadığını,
%87,2’si dini inançlarının cinsel deneyim yaşamalarına engel
olabileceğini ifade ettiklerini belirtmiştir. [9]
Bu araştırmada, Genç Kadınlar İçin Evlilik Öncesi
Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme Ölçeği’nin
(GKEÖRCDDÖ) Türkçe’ye uyarlanması ve Türkçe formunun
geçerliliği ve güvenilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır.
Bu ölçeğin, Türk toplumundaki genç kadınların
evlilik öncesi riskli cinsel davranış belirlemesinde olanak
sağlayacağı düşünülmektedir. Böylelikle gençlerin riskli
cinsel davranış eğilimleri belirlenerek toplum ve sağlık
çalışanları tarafından farkındalık oluşturacaktır. Ayrıca
GKEÖRCDDÖ kullanımı, sağlık personelleri tarafından
gençlerin mevcut gereksinimlere yönelik üreme sağlığı/
cinsel sağlık hizmetlerinin planlanmasına katkı sağlayacağı
düşünülmektedir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Araştırmanın Amacı ve Tipi
Bu araştırma, GKEÖRCDDÖ’nün Türkçe dilinde geçerlik
ve güvenirliğini değerlendirmek amacıyla metodolojik
tasarımda yapılmıştır.
Araştırmanın Yapıldığı Yer
Bu araştırma, 20 Ocak 2020 – 05 Nisan 2020 tarihleri arasında
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ya bağlı Hemşirelik,
Fen-Edebiyat ve Eğitim Fakültelerinde gerçekleştirildi.
Araştırmanın gerçekleştirildiği zaman aralığına kurumlarda
pandemiye bağlı uzaktan eğitim sistemi yürütülmekteydi.
Bu nedenle izin veren fakültelerden yeterince öğrenciye
ulaşılamayacağı ön görüldüğü için tabakalı örneklem yöntemi
yerine örneklemini olasılıksız örnekleme yöntemi ile
veriler toplandı.
Araştırmanın Evreni/Örneklemi
Araştırma evrenini İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ya
bağlı üç fakültede öğrenim gören genç kadınlar oluşturdu.
Araştırma örneklemini olasılıksız örnekleme yöntemi ile
araştırmanın yapıldığı tarihte belirtilen fakültelerde öğrenim
gören ve araştırma kriterlerine uyan 212 genç kadın
oluşturdu.
Dünya Sağlık Örgütüne göre 10–19 yaş arası ergen/adolesan,
15–24 yaş arası genç olarak kabul edilmektedir. [10] Bu
bilgiler ışığında araştırma verileri 18–24 yaş arası gençlerden
toplandı. Araştırmanın dâhil edilme kriterleri; araştırmaya
katılmaya gönüllü olma, 18–24 yaş aralığında olma,
Türkçe okuyup-anlayabilme şeklindedir. Araştırma etiğine
göre 18 yaş altı genç kadınlar araştırmaya dâhil edilebilmesi
için veli onamı gerekmektedir. Araştırma konusunun
cinsel davranışlardaki risk olması nedeniyle doğru cevap
alınamayacağı düşünüldüğü için araştırmaya 18 yaşından
küçük öğrenciler dâhil edilmedi.
Ölçek geçerlilik ve güvenirlik çalışmalarında örneklem
hacminin belirlenmesinde ölçekte yer alan madde sayısının
5–10 katı olması önerilmektedir. Yirmi altı maddeden oluşan
GKEÖRCDDÖ için madde sayısının sekiz katı olan
en az 208 öğrencinin araştırmaya dâhil edilmesi planlandı.
Örnekleme n=212 genç kadın dâhil edildi. Literatürdeki
örneklem büyüklüğü ile ilgili önerilere göre yeterli olan katılımcı
sayısı için KMO değeri 0,71, χ 2 =115,785, p<0,001
(orta) olarak belirlendi. [11,12] Araştırma verileri elektronik
anket formu kullanılarak öğrencilere ulaştırıldı ve öğrencilerin
kendilerinin doldurması istenildi.
Mecdi Kaydırak ve ark. • Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme Ölçeği
173
Etik Boyut
Araştırma verileri toplanmaya başlanmadan önce öğrencilere
araştırmanın amacını içeren bir açıklama metni
ile bilgi verildi. Araştırmaya katılmaya gönüllü öğrencilerden
elektronik anket formu üstünden yazılı bilgilendirilmiş
gönüllü olur formu onaylatıldı. Araştırma,
Helsinki Deklerasyonu’nda belirtilen şekilde araştırma ve
yayın etiğine uygun bir şekilde yürütüldü. Bu araştırmanın
yapılabilmesi için İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa
Üniversitesi Sosyal Beşeri Etik Kurulu Başkanlığı’ndan
(20.01.2020–10614) etik kurul izni ve araştırmanın yürütüldüğü
üç fakülteden çalışma izni alındı. Orjinal dili
Farsça olan ölçeğin kullanım izni, yazardan elektronik
posta yolu ile alındı
Veri Toplama Araçları
Araştırma verileri “Katılımcı Bilgi Formu” ve
“GKEÖRCDDÖ” kullanılarak toplandı.
Katılımcı Bilgi Formu: Bilgi formu; öğrencinin yaşını, yaşamının
çoğunu geçirdiği yeri, anne ve babasının eğitim durumunu
tanımlamayı sağlayan dört sorudan oluşturuldu.
Genç Kadınlar İçin Evlilik Öncesi Riskli Cinsel Davranış
Değerlendirme Ölçeği (GKEÖRCDDÖ): Rahmani ve
ark. tarafından İran’da 2014 yılında genç kadınların riskli
cinsel davranışlarını değerlendirmek amacıyla geliştirdiği
bir ölçektir. Ölçeğin orijinal dili Farsçadır. Ölçek 26 maddeden
oluşmaktadır. Ölçekte yer alan 26 maddeden 21. ve
24. maddeler arasındaki ifadeler negatif yani tersine ifadelerdir.
Ölçek beşli Likert tipindedir. Kesinlikle katılıyorum
“1” puan, kesinlikle katılmıyorum “5” puan almaktadır.
Negatif maddelerde (21–24) puanlama tersine çevrilir.
Ölçekten en düşük 26, en yüksek 130 puan alınmaktadır.
Ölçek toplam ölçek puanı ve beş alt boyuttan oluşmaktadır.
Alt boyutlar: motive edici inanışlar, kolaylaştırıcılar,
engelleyici faktörler, performans ve bekâret sözü şeklindedir.
Ölçekten alınan puan artıkça risk düşmektedir. Alınan
toplam puan riskli cinsel yaşam deneyimini beş düzeyde
değerlendirmektedir. Yüksek olasılık: 47–26, Büyük olasılık:
68–48, Orta olasılık: 89–69, Düşük olasılık: 110–90
ve Çok düşük ihtimal: 130–111 şeklindedir. Ölçeğin cronbach
α katsayısı 0,87’dir. [6]
Ölçeğin Türkçe’ye Tercümesi ve Kültürlerarası
Adaptasyonu
Araştırmacılar tarafından ölçeğin Farsça formatını Türkçe’ye
uyarlamak için ölçek yazarından elektronik posta yoluyla
kullanım izni alındı. Ölçeğin Farsça formu aslen İranlı
Türkiye’de hemşirelik fakültesinden mezun uzman bir
hemşire tarafından Türkçe’ye çevrildi. Türkçe’ye çevrilen
ölçek yeminli tercüman tarafından geri çeviri yöntemiyle
tekrar Farsça’ya çevrildi. Daha sonra orijinal ölçek ve
Türkçe’den geri çevirisi yapılan Farsça ölçek karşılaştırılarak
çeviri nedeniyle anlam değişikliği olup olmadığı ölçek yazarı
ve araştırmacılar tarafından değerlendirildi. Ölçeğin anlam
ve yapısını bozacak değişikliklerin olmadığı belirlendi.
Dil ve Kapsam Geçerliği
Türkçe’ye çevrilen ölçeğin anlam ve anlaşılırlık yönünden
uygunluğunun değerlendirilmesi amacıyla, ölçekte yer alan
maddeler; Farsca ve Türkçe bilen öğretim üyelerine, uzman
hemşirelere, hemşirelere ve doktorlara (n=10) uzman görüşü
alınmak üzere sunuldu. Farsca bilen uzmanlar aslen
İranlı olan ve/veya lisans eğitimlerini İran’da tamamlayan
lisansüstü eğitimini Türkiye’de yapan kişilerdir. Davis tekniğine
uygun olarak ölçek araştırmalarında elde edilen
Kapsam Geçerlik İndeksi’nin (KGİ) 0,80–1,00 arasında
olması beklenir. Bu araştırmanın, KGİ değerinin 0,98 olduğu
belirlendi. Öneriler doğrultusunda düzenlenen ölçeğin
maddeleri örneklem dışındaki 30 katılımcı ile test edildi.
Yapılan pilot çalışma sonucunda ölçek maddelerinin
anlaşılır ve net olduğu kanısına varıldı.
Verilerin İstatistiksel Değerlendirmesi
Araştırmada verileri IBM SPSS 21 (Statistical Package for
Social Sciences for Windows 21.0) ve Analysis of Moment
Structures [AMOS] 22.0 programı kullanılarak analiz edildi.
Araştırma verilerinden elde edilen nicel veriler ortalama,
standart sapma ve sıklık gibi tanımlayıcı analiz yöntemleri
kullanılarak değerlendirildi. Ölçek güvenilirliğini
test etmek amacıyla sırasıyla “Güvenilirlik Analizi”, “madde
toplam puan korelasyonu”, yapı geçerliliği test etmek
için “Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA)”, “Doğrulayıcı Faktör
Analizi (DFA)” yapıldı. İstatistiksel anlamlılık değeri olarak
p≤0,05 alındı.
BULGULAR
Araştırmaya dahil edilen öğrencilerin (n=212) yaş ortalaması
21,02±1,60 yıl (min: 18-maks: 24) olarak saptandı.
Öğrencilerin yaklaşık yarısı %42,5 (n=90)’i yaşamının büyük
çoğunluğunu büyükşehirde geçirdiğini, sadece %17,9
(n=38)’u yaşamının büyük çoğunluğunu köy/kasabada
geçirdiğini belirtti. Öğrencilerin annelerinin çoğunlukla
ilkokul mezunu %47,2 (n=100)’si, babalarının da benzer
şekilde çoğunlukla ilkokul mezunu %34,9 (n=74)’u olduğu
belirlendi. Öğrencilerin gelir düzeyleri incelendiğinde
%25’inin (n=53) gelir giderinden az, %59,4’nün (n=126)
gelir giderine eşit ve %15,6’sının (n=33) gelir giderinden
174 Androl Bul 2022;24:172-179
fazla olarak saptandı. Tablo 1’de öğrencilerin sosyodemografik
özelliklerine ilişkin verileri yer almaktadır.
Faktör Analizi
Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA): AFA uygulamasından
önce örneklem büyüklüğünün faktör analizi yapmaya
uygunluğunu test etmek amacıyla Kaiser-Meyer-Olkin
(KMO) testi uygulandı. Analiz sonucunda KMO değerinin
0,904 ve Bartlett Küresellik testi sonuçları χ 2
(66)=2428,412; p<0.0.01 olarak saptandı (Tablo 2).
Araştırmada kullanılan ölçeğin faktör desenini ortaya koymak
amacıyla faktörleştirme yöntemi olarak temel bileşenler
analizi, döndürme olarak da dik döndürme yöntemlerinden
varimax seçildi. Madde toplam puan test korelasyon
(MTPTK) kat sayısının en az 0,30’un üstünde olması ölçüm
aracının güvenilir olduğunu gösterir. [11–14] Ölçeğin faktör desenini
ortaya koymak amacıyla yapılan açıklayıcı faktör analizinde;
ölçek maddelerinin faktör yük değerleri 0,30 dan
küçük olan üç madde (madde 9=0,116, madde 21=0,142 ve
madde 24=0,020) ve binişik olan üç madde (madde 6, madde
18 ve madde 26) olduğu belirlendi. Ölçek maddelerinin
binişik olması bir maddenin birden fazla boyuta dâhil olduğu
durumdur. Böyle bir durumda, en yüksek olan faktör yükünün
kendinden sonra gelen ikinci faktör yüküyle arasında
en az 0,10 fark olması gerekir. [15] Belirlenen bu maddeler
Tablo 1. Öğrencilerin sosyodemografik özelliklerine ilişkin
veriler
Değişkenler X̄ ± Ss. Min-maks
Yaş 21,02 1,60 18–24
% N
Yaşamınızın çoğunu nerede geçirdiniz
Köy-kasaba 17,9 38
İl-İlçe 39,6 84
Büyükşehir 42,5 90
Gelir durumu
Gelir giderden fazla 15,6 33
Gelir gidere denk 59,4 126
Gelir giderden az 25,0 53
Annenin eğitim durumu
Okur-yazar değil 4,7 10
Okur-yazar 7,1 15
İlkokul mezunu 47,2 100
Ortaokul mezunu 9,9 21
Lise mezunu 22,6 48
Üniversite ve üstü 8,5 18
Babanın eğitim durumu
Okur-yazar değil 3,3 7
Okur-yazar 3,3 7
İlkokul mezunu 34,9 74
Ortaokul mezunu 16,0 34
Lise mezunu 25,0 53
Üniversite ve üstü 17,5 37
Tablo 2. Ölçeğin açıklayıcı faktör analizi sonuçları
Maddeler
Faktörler
F1 F2 F3
Toplam madde
korelasyonu a
M 1 0,515 0,467
M 2 0,650 0,418 0,666
M 3 0,429 0,676 0,557
M 4 0,414 0,711 0,772
M 5 0,718 0,641
M 6 0,461 b 0,455 b 0,440
M7 0,603 0,692
M8 0,606 0,582
M9
0,116 c
M10 0,751 0,360
M 11 0,731 0,694
M 12 0,754 0,567
M 13 0,718 0,668
M 14 0,738 0,429
M 15 0,521 0,343
M16 0,723 0,432
M 17 0,557 0,634
M 18 0,418 b 0,471 b 0,648
M 19 0,507 0,316
M 20 0,682 0,301
M 21
0,142 c
M 22 0,758 0,347
M 23 0,783 0,407
M24
0,020 c
M 25 0,742 0,680
M 26 0,471 b 0,450 b 0,377
Güvenirlik a 0,863 0,876 0,666 0,897
Açıklanan varyans (%) a 23,30 21,94 12,45 57,72
KMO=0,904; Χ 2 (66)=2428,412; Bartlett küresellik testi (p) <0,001
a
Ölçeğin 20 maddelik Türkçe formu.
b
Binişik değer (fark 0,1 den az).
c
Madde toplam korelasyonu 0,30’dan küçük.
KMO: Kaiser Meyer-Olkin, χ 2 : Barlett’s sphericity test.
ölçekten çıkarıldı. Ölçekten kalan maddeler 3 faktör altında
toplandı. Bu faktörlerin toplam varyansın %57,72’sini
açıkladığı belirlendi. Yapılan faktör analizi sonucunda; birinci
faktör olan “F1: Motive edici inanışlar” toplam varyansın
%23,30’unu, ikinci faktör “F2: Kolaylaştırıcılar”
%21,94’ünü ve üçüncü faktör “F3: Engelleyici faktörler”
%12,45’ini açıkladığı saptandı. Ölçeğin orijinalinde performans
ve bekâret sözü alt boyutları ayrıdır. Bu araştırmada
bu alt boyutlar AFA sonucuna göre diğer alt üç alt boyutun
altında verildi. Motive edici inanışlar ve kolaylaştırıcılar
alt boyutu, genç kadınların evlilik öncesi riskli/risksiz cinsel
birliktelik yaşamayı teşvik edebilecek koşulları ve inanışları
yansıtmaktadır. Engelleyici faktörler ise kişisel kaygılarla
ilgili konular, sosyal normlar ve değerlerle ilgili faktörler
dâhil olmak üzere evlilik öncesi cinsel davranışı engelleyen
faktörleri yansıtacak şekilde tasarlanmıştır. [6] Araştırmada
Mecdi Kaydırak ve ark. • Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme Ölçeği
175
Tablo 3. Ölçeğin test tekrar test analiz değerleri
İlk uygulama
X̄ ± Ss.
Son uygulama
X̄ ± Ss. t* p r p
Motive edici inanışlar 36,40±7,69 36,13±6,87 1,092 0,284 0,989 <0.001
Kolaylaştırıcılar 19,33±6,33 18,86±5,58 1,816 0,284 0,980 <0.001
Engelleyici faktörler 7,96±3,21 7,86±3,04 0,769 0,284 0,975 <0.001
Toplam puan 63,70±15,07 62,86±13,69 1,852 0,284 0,990 <0.001
*Bağımlı gruplarda t testi, serbestlik derecesi: 29
kullanılan ölçeğin ve alt boyutlarının güvenirlikleri tek tek
değerlendirildiğinde, güvenirlik katsayılarının birinci boyut
için (0,863), ikinci boyut için (0,876), üçüncü boyut için
(0,666) ve ölçeğin geneli için (0,897) iyi derecede güvenilirliğe
sahip olduğu tespit edildi.
Ölçeğin 20 maddelik formunda, ölçekten alınabilecek
ölçek puanı tekrar hesaplandığında en az puan 20 ve en
yüksek puan 100’tir. Tablo 2’de ölçeğin tekrardan yapılandırılan
20 maddeden oluşan Açıklayıcı Faktör Analizi
Sonuçları ve Cronbach α değeri verildi.
Tablo 4. Yapısal modelin uyum iẏiliği değerleri
Yapısal modeli değerleri
Tavsiye edilen değerler
χ 2 /df 1,420 ≤5
RMSEA 0,065 ≤0,08
GFI 0,807 ≥0,80
AGFI 0,754 ≥0,80
CFI 0,915 ≥0,80
SRMR 0,130 ≤0,10
χ 2 : 234,336, df: 165, p: 0,000
Test Tekrar Test Analizi: Ölçeğin zamana göre değişmezliğini
değerlendirmek için test tekrar test yapıldı. Test tekrar
test için rastgele olarak belirlenen 30 öğrenciye 15 gün sonra
aynı ölçek tekrar elektronik anket formu olarak iletildi.
Ölçeğin zamana göre değişmezliğini değerlendirmek için
güvenirlik analizi olarak 30 kişi üzerinde gerçekleştirilen
test ve tekrar testten elde edilen puan ortalamaları eşleştirilmiş
gruplarda t testi ve Pearson korelasyon analizi ile
incelenmiş, ilk ve ikinci uygulamalardan elde edilen puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı
(p>0,05) ve ölçümler arasında çok ileri düzeyde anlamlı
ilişki olduğu (p=0,01) bulunmuştur. Test tekrar test
analiz sonuçları Tablo 3’te belirtildi.
Doğrulayıcı Faktör Analizi: Ölçeğin AFA sonucu oluşturulan
20 maddelik yeni halinin Türk kültürüne uygunluğu
doğrulayıcı faktör analizi ile değerlendirildi. Modelde iyileştirmeye
gidildi. İyileştirme uygulanırken uyumu azaltan
değişkenler belirlendi ve artık değerler arasında kovaryansı
yüksek olanlar için yeni kovaryansı (e3-e7, e14 –e15) oluşturuldu.
Analiz sonucunda ölçeğin madde faktör yüklerinin
0,30’un üstünde olduğu belirlendi. Şekil 1’de Ölçeğin
Birinci Düzey Çok Faktörlü Doğrulayıcı Faktör Analizine
İlişkin Model yer almaktadır.
Ölçeğin 20 madden oluşan uyum indeksleri χ2=234,336,
RMSEA=0,065, GFI=0,807, AGFI=0,754, CFI=0,925
olarak hesaplandı. (Tablo 4). DFA’ne göre ölçeğin yapısal
denklem model sonucu p<0,001 düzeyinde anlamlı olduğu
belirlendi. Bunun yanı sıra ölçeği oluşturan 20 madde
ve üç alt boyutun ölçek yapısıyla ilişkili olduğu belirlendi
Şekil 1. Ölçeğin birinci düzey çok faktörlü doğrulayıcı faktör analizine ilişkin
model.
176 Androl Bul 2022;24:172-179
TARTIŞMA
Kaliteli bir ölçüm aracının özelliği, ölçeğin geçerlik ve
güvenirliğe sahip olmasıdır. Geçerlik ölçümün kurallara
uygun ve doğru bir şekilde yapılıp yapılmadığı ve ölçmek
istenilen verinin ölçülmek istenen özelliği yansıtıp yansıtmadığını
ortaya koyar. Güvenilirlik ise ölçüm aracındaki
maddelere bireylerin verdikleri cevaplar arasında tutarlılığın
olmasıdır. [11,12]
Bu araştırmada kapsam geçerliliği için Davis tekniği kullanıldı.
Ölçek araştırmalarında elde edilen KGİ değerinin
0,80’den yüksek olması beklenir. [13] Bu araştırmada için
KGİ 0,98 olarak belirlendi. Ölçek uyarlamalarında, örneklem
grubuna yakın özelliklere sahip katılımcılar ile pilot
uygulamanın yapılması gerekmektedir. [11,13] Bu araştırmada,
araştırma verilerinden bağımsız olarak pilot uygulama
yapıldı. Araştırmada örneklemin yeterli olup olmadığı
KMO örneklem yeterlilik testi ile faktör korelasyon matrisinin
uygunluğu ise Bartlett’s küresellik testi ile değerlendirildi.
KMO test sonucunun 0,50’nin üzerinde olması faktör
analizinin uygulanabilir olduğunu gösterir. Literatürde
bir araştırmanın KMO değerine göre örneklem büyüklüğü
şu şekilde yorumlanır; orta=0,70–0,80, iyi=0,80–0,90
ve mükemmel=0,90’dır. Bartlett’s testinin anlamlı olması
sonucunda elde edilen ki-kare değerinin istatistiksel açıdan
anlamlı çıkması beklenir. Bartlett’s testinin anlamlı
olması ölçekte bulunan maddelerin korelasyon matrisinin
faktör analizi yapılmasına uygun olduğunu gösterir. [14] Bu
araştırmada ölçeğin örneklem faktör analizi için mükemmel
ve maddelerin korelasyon matrisi için uygun olduğu
belirlendi.
Açıklayıcı faktör analizinde, Temel Bileşenler Analizi en
sık kullanılan yöntemlerden biridir. Çok faktörlü desenlerde
çoğunlukla varimax dik döndürme tekniği kullanılır.
Bu araştırma sonucunda da ölçeğin orijinal yapısı gibi beş
faktör altında toplandığı belirlendi. Toplam faktör yükü
1,00’den küçük bir öz değere sahip ise değerlendirmeye
alınmaz. Çok faktörlü desenlerde açıklanan varyansın
%50’nin üzerinde olması yeterli olarak kabul edilir. [6,13,14]
Bu çerçevede, tanımlanan bir faktörün, toplam varyansa
yaptığı katkının yeterli olduğu görülmektedir. Bunun yanı
sıra ölçeğin orijinal formunda varyansın %54,4’ünün açıklandığı
ve 5 faktörlü yapıya sahip olduğu bildirilmiştir. [6]
Yapılan AFA sonucunda madde 6, madde 18 ve madde 26
binişik olduğu için ölçekten çıkarıldı. Araştırma maddeleri
incelendiğinde madde 9, madde 21 ve madde 24’ün
MTPTK sayının 0,30’un altında olduğu belirlendi. Ölçek
madde puan korelasyon katsayısı 0,30’dan küçük olan maddeler
bekaret ve cinsel birliktelik kavramlarının ön plana
çıktığı görülmektedir. Özellikle 9. madde orijinal yapısında
“İran topluluğunda bakireliğin önemi…” şeklindeydi. [6] Bu
nedenle; orijinal formatında önce nitel ve daha sonra ölçek
geliştirme adımları kullanılarak geliştirilen bu ölçekte
dokuzuncu madde İran toplumu için ön plana çıkan bir
risk davranışı olarak ele alındığı düşünülmektedir. Bu görüşü
destekleyen önemli bir araştırma 2006 yılında Cinsel
Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği tarafından yapılmıştır.
Araştırma sonucunda “Bekaret konusundaki tutucu tavırlara
kesinlikle katılıyorum” ifadesini onaylama durumu;
yaş arttıkça, eğitim düzeyi düştükçe arttığı bildirilmiştir.
Bir önemli sonuç ise kırsal kesimde yaşayan kişiler, kentsel
alanda yaşayanlara göre bekaret konusunda daha tutucu bir
tutum sergilediğidir. [16] Bu bağlamda araştırma örnekleminin
Türkiye’nin en büyük ve metropol şehrinde üniversite
öğrencileri ile yapılmış olması madde 9’un güvenilirliğinin
niçin az olduğunu açıklamaktadır. Madde 21 ve 24 ise aile
tutumu ve yapısının cinsel birliktelik ile ilişkisini değerlendirmektedir.
Bireyler tarafından içselleştirilen kültürel
normlar, toplumsal yapılar, aile yapısı ve dini inançlar cinsel
davranış ve riskli cinsel davranışlar üzerinde etkili olduğu
bilinmektedir. Belirlenen örneklemde bekaret kavramının
genç kadınlar üzerinde çok büyük bir anlam ifade etmemesi
ve yaşlarının 18 yaşından büyük olması nedeniyle kendi öz
sorumluluklarını alabiliyor olmaları, ölçeğin Türk kültür ve
yapısında aile–cinsellik fenomenini açıklamada yetersiz kaldığı
düşünülmektedir. Ölçeğin orijinal yapısının İran’da geliştirilmiş
olması ve İran’ın dini inanç yapısının Türkiye ile
benzemesi, ölçeğin her bir maddesinin Türk kültürü ve yapısına
uygun olarak belirleneceği araştırmacılar tarafından
öngörülse de kültürel bir öğe olan dindarlık, kültürden kültüre
ve aynı kültürde yaşayan kişiler arasında önemli miktarda
değişkenlik gösterebilir. Rosenbaum ve Weathersbee
(2013) çalışmasında Teksas’ta bir kilisede yeni evli genç
yetişkinlerin evlilik öncesi cinsel birliktelik yaygınlığını ve
cinsel eğitim kaynakları incelenmiştir. Araştırma sonucuna
göre çalışmaya katılanların %70’inden fazlası evlilik öncesi
vajinal veya oral olarak cinsel birliktelik yaşadığı ve %80’den
fazlası evlilik öncesi cinsel birliktelikten pişmanlık duyduğu
belirlenmiştir. [17] Avusturya’da yaşayan genç Müslüman kadınların
cinsel deneyim ve cinsel sağlıklılarının incenlediği
başka bir araştırmada, Müslüman kadınlar evlilik öncesi
cinsel birlikteliği yozlaşma olarak konumlandırmıştır. [18]
Yapılan araştırmalar sonucunda farklı ülkelerde farklı dini
inanç ve kültürel değerlere bağlı olarak evlilik öncesi cinsel
yaşam farklılık göstermektedir. [17–20]
Ölçümlerin iç tutarlılığını gösteren Cronbach alfa katsayısı
genel olarak 0,42–0,60 aralığında ise düşük, 0,61–0,80
aralığında ise orta ve 0,81–1,00 aralığında ise yüksek derecede
güvenilir olarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak,
Mecdi Kaydırak ve ark. • Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme Ölçeği
177
Cronbach α değerlerinin 0,60’tan büyük olması, kullanılan
ölçeğin güvenilir olduğunu gösterir. Ölçeğin güvenilir
olması araştırmada kullanılan ölçeğin içsel tutarlılıklarının
yüksek olduğunu göstermektedir. [11–14] Ölçeğin orijinal formunda
Cronbach α değeri 0,87’dir. [6] Araştırmada bulunan
Cronbach α ile orijinal formunda bulanan Cronbach
α değerleri benzerlik göstermekte olup, ölçeğin güvenilir
özelliğe sahip olduğu belirlenmiştir.
Test-tekrar test analizinde elde edilen yüksek korelasyon
hem test puanlarının kararlılığını hem de ölçülen iki uygulama
arasında zamanla fazla değişme olmadığını gösterir.
Öğrencilerin iki değerlendirmeden aldığı ölçek puan
ortalamalarının karşılaştırılmasında ve her iki uygulamada
benzer yanıtlar vermeleri, iki uygulamada alınan puanlar
arasında istatistiksel olarak anlamlı farkın olmamasını gerekmektedir.
[21] Araştırma sonucunda yapılan test tekrar
test sonucuna göre iki ölçüm arasında ölçek puanları arasında
yüksek ve güçlü ilişki olduğu belirlendi.
Doğrulayıcı faktör analizinde uyum iyiliği indekslerinden;
ki-kare serbestlik derecesinin (χ 2 /sd) ikiden küçük olması
normal, beşten küçük olması kabul edilebilir; RMSEA’nın
0,05’ten küçük olması normal, 0,08’den küçük olması kabul
edilebilir; GFI’nın 0,95’ten büyük olması normal, 0,90’dan
büyük olması kabul edilebilir; CFI ve IFI’nın 0,95’ten büyük
olması normal, 0,90’dan büyük olması kabul edilebilir
olarak değerlendirilir. [11,21–23] Araştırma sonucunda elde
edilen DFA sonuçları ölçeğin orijinal yapısı ile benzer veya
yakın değerler olduğu belirlendi. [6] Uyum değerleri için
0,85’ten büyük değerler de kabul edilebilir bir uyum değeridir.
[21] Yapılan DFA analizi sonucuna göre AGFI ve SRMR
değerlerinin kabul edilebilir sınırlarda olduğu ve diğer uyum
indekslerinin öneriler değerlerde olduğu belirlendi.
SONUÇ
Genç Kadınlar İçin Evlilik Öncesi Riskli Cinsel Davranış
Değerlendirme Ölçeği, büyük şehirlerde öğrenim gören
genç kadınların riskli cinsel davranış sergileme olasılıklarını
tespit etmek için kullanışlı bir ölçektir. Ölçeğin, 20
maddelik ve üç alt boyutlu yeni yapısı Türk kültüründe
kullanımı için yeterince güvenilir olduğu belirlendi. Ölçek
puanından elde edilen riskli cinsel davranış değerlendirme
puanı ölçek toplam puan sayısının azalması ve örneklem
büyüklüğünün ROC (Alıcı işlem karakteristikleri, Receiver
Operating Characteristic) analizi için yeterli olmadığı için
yapılamamıştır. Ölçeğin Türkiye’de ilk kez uyarlanmış olması
nedeniyle, farklı örneklem gruplarında özellikle farklı
şehirlerde ve farklı eğitim düzeylerini kapsayan genç örneklemde
tekrar sınanarak yeni yapıların keşfedilmesi ya da
mevcut yapısının değerlendirilmesi önerilir.
Genç Kadınlar İçin Evlilik Öncesi Riskli Cinsel Davranış
Değerlendirme Ölçeği’nin kullanımı, gençlerin riskli cinsel
davranışlar ile ilgili tutum ve davranışların belirlenmesine
olanak sağlayacaktır. Böylece gençlerin riskli cinsel davranış
eğilimleri belirlenerek aile, toplum ve sağlık çalışanları
tarafından farkındalık oluşturacaktır. Genç Kadınlar
İçin Evlilik Öncesi Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme
Ölçeği’nin kullanımının, sağlık personelleri tarafından
gençlere yönelik üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetlerinin
planlanmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Teşekkür
Araştırmaya katılan tüm öğrencilere teşekkür ederiz.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Üniversitesi Sosyal Beşeri Etik Kurulu tarafından
onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 20.01.2020–10614).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Istanbul University-Cerrahpaşa University Social Human Ethics
Committee. (date and number of approval: 20.01.2020–10614).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Jahanfar S, Abedi P, Siahkal SF. Sexual behavior prevalence and its
predictors among students in an American University. Sex Culture.
2021;25:1547–156. [CrossRef]
2. Evcili F, Cesur B, Altun A, Güçtaş Z, Sümer H. Evlilik öncesi
cinsel deneyim: Ebelik bölümü öğrencilerinin görüş ve tutumları.
Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Derg. 2013;2(4):486–98.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84257
3. Alimoradi Z, Kariman N, Ahmadi F, Simbar M, Allen KA. Iranian
adolescent girls’ perceptions of premarital sexual relationships: A
qualitative study. The Qualitative Report. 2019;24(11):2903–15.
[CrossRef]
4. Khalili M, Mirzazadeh A, Chegeni M, Abedi L, Rajaei L, Ardalan
G, et al. Prevalence of high-risk sexual behavior among Iranian
young people: A systematic review and meta-analysis. Children
and Youth Services Review. 2020;119:105526. [CrossRef]
5. Do HN, Nguyen DN, Nguyen HQ, Nguyen AT, Nguyen HD,
Bui TP, et al. Patterns of risky sexual behaviors and associated
factors among youths and adolescents in Vietnam. Int J Environ
Res Public Health. 2020;17(6):1–14. [CrossRef]
6. Rahmani A, Merghati-Khoei E, Moghadam-Banaem L, Hajizadeh
E, Hamdieh M, Montazeri A. Development and psychometric
evaluation of the premarital sexual behavior assessment scale for
young women (PSAS-YW): An exploratory mixed method study.
Reprod Health. 2014;11(1):1–7. [CrossRef]
178 Androl Bul 2022;24:172-179
7. Büyükkayacı Duman N, Yılmazel G, Topuz Ş, Başçı AB, Yüksel
Koçak D, Büyükgönenç LA. Üniversiteli gençlerin üreme sağlığı
ve cinsel sağlığa ilişkin bilgi, tutum ve davranışları. Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
E-Derg. 2015;3(1):19–32. https://www.researchgate.net/
publication/317091571_Universiteli_Genclerin_Ureme_Sagligi_
ve_Cinsel_Sagliga_Iliskin_Bilgi_Tutum_ve_Davranislari
8. Yıldıray B, Kılıç A, Aydın A, Akdemir E, Sağlam N. Evlilik dışı
cinsel yakınlığa yönelik tutum ölçeği: Geçerlik ve güvenirlik
çalışması: 1. Uluslararası Multidisipliner Sosyal Bilimler Kongresi.
7 Mayıs 2019; Ankara.
9. Mavi Aydoğdu SG, Uzun B, Murat Öztürk D. Ebelik öğrencilerinin
evlilik dışı cinsel ilişki hakkındaki görüş ve tutumları. Androloji
Bül. 2019;21(3):97–104. [CrossRef]
10. World Health Organization. Adolescent Health. https://www.who.
int/southeastasia/health-topics/adolescent-health [Erişim tarihi:
13.04.2022].
11. Esin MN. Hemşirelikte Araştırma. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri;
2015. s. 193-234.
12. Polit DF, Hungler BP. Nursing research: Principlesand methods.
Philadelphia. (PA): Lippincott; 1999.
13. Büyüköztürk Ş, Kılıç Çakmak E, Akgün ÖE, Karadeniz Ş. Demirel
F. Bilimsel araştırma yöntemleri. 31. Baskı. Ankara: Pegem
Akademi; 2021.
14. Tavşancıl E. Tutumların ölçülmesi ve SPSS ile veri analizi
yöntemleri. 6. Baskı. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim
Danışmanlık Tic. Ltd. Şti; 2019.
15. Konan N, Demir H, Karakuş M. Yönetici hizmetkar liderlik
ölçeğinin türkçeye uyarlama çalışması. Electronic International
Journal of Education, Arts, and Science. 2015;1(1):135–55.
https://toad.halileksi.net/sites/default/files/pdf/yoneticihizmetkar-liderlik-olcegi-toad.pdf
16. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği. Cinsel Sağlık ve Üreme
Sağlığı Araştırması; 2006. https://www.cetad.org.tr/CetadData/
Books/10/2692011154421-Arastirma_sonuclari_Dosyasi_1.pdf
[Erişim tarihi: 13.04.2022].
17. Rosenbaum JE, Weathersbee B. True love waits: Do Southern
Baptists? Premarital sexual behavior among newly married
Southern Baptist Sunday school students. J Religion Health.
2013;52(1):263–75. [CrossRef]
18. Wray A, Ussher JM, Perz J. Constructions and experiences of
sexual health among young, heterosexual, unmarried Muslim
women immigrants in Australia. Culture, Health & Sexuality.
2014;16(1):76–89. [CrossRef]
19. Doğan N, Fışkın G, Yüceler Kaçmaz H. Cinsel sağlık dersi alan
ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve
tutumları. Androl Bül. 2022;24:1–10. [CrossRef]
20. Seal A, Minichiello V, Omodei M. Young women’s sexual risk
taking behaviour: Re-visiting the influences of sexual self-efficacy
and sexual self-esteem. International Journal of STD & AIDS.
1997;8(3):159–65. [CrossRef]
21. Erkorkmaz Ü, Etikan İ, Demir O, Özdamar K, Sanisoğlu SY.
Doğrulayıcı faktör analizi ve uyum indeksleri. Turkiye Klinikleri J
Med Sci. 2013;33(1):23–210. [CrossRef]
22. Çapık C. Geçerlik ve güvenirlik çalışmalarında doğrulayıcı faktör
analizinin kullanımı. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri
Derg. 2014;17(3):196–205. https://dergipark.org.tr/tr/download/
article-file/29691
23. Çakmur H. Araştırmalarda ölçme-güvenilirlik-geçerlilik. TAF Prev
Med Bull. 2012;11(3):339–44. [CrossRef]
Mecdi Kaydırak ve ark. • Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme Ölçeği
179
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:180−185
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.56588
Erkek Üreme Sağlığı
İdiopatik oligoastenospermili erkeklerde testiküler
shear wave elastografi değerlendirmesi; Prospektif,
kontrollü çalışma
Evaluation of testicular shear wave elastography in men with idiopathic
oligoastenospermia; Prospective, controlled study
Mustafa Gök 1 , Hakan Görkem Kazıcı 2 , Göksel Tuzcu 1 , Gökhan Şahin 3 , Arif Kol 3 , Erhan Ateş 3
ÖZ
AMAÇ: İdiyopatik oligoastenospermik infertil erkeklerin testis ultrasonografisindeki
shear wave elastografik (SWE) ölçümlerini normal semen
parametrelerine sahip fertil erkekler ile karşılaştırmak ve testiküler SWE
değerinin semen parametreleri ile ilişkisini değerlendirmek.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya dâhil edilen toplam 63 erkeğin
28’i idiyopatik oligoastenospermik grup (Grup 1), 35’i ise normal semen
parametreli kontrol grubu (Grup 2) olarak iki gruba ayrıldı. Her
iki grubun yaş, total sperm sayısı, sperm konsantrasyonu, total motil
sperm sayısı, ortalama testis hacmi ve ortalama testiküler SWE değerleri
kaydedildi ve karşılaştırıldı. Ayrıca tüm katılımcıların testiküler SWE
değerinin semen parametreleri ve testis hacmiyle korelasyonu uygun istatistiksel
yöntem kullanılarak incelendi.
BULGULAR: Gruplar arasında ortalama yaş ve testis hacmi açısından anlamlı
farklılık yoktu (p>0,05). Ortalama testis SWE değeri Grup 1’de
2,39±0,05 kPA, Grup 2’de ise 2,69±0,11 kPA saptandı ve bu değerler
her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p=0,015).
Bununla birlikte total sperm sayısı, sperm konsantrasyonu ve total motil
sperm sayısı ile testis SWE değeri arasında pozitif bir korelasyon saptandı
(sırasıyla p=0,03, p=0,03 ve p=0,015).
SONUÇ: Shear wave elastografi idiyopatik oligoastenospermik vakaları,
normal semen parametrelerine sahip vakalardan ayırmada kullanılabilecek
ucuz ve etkili bir yöntemdir. Semen parametrelerindeki iyileşme
testis SWE değerindeki artış ile pozitif yönde korelasyon göstermektedir.
Bu korelasyon hareketli sperm sayısı açısından diğer parametrelere göre
daha kuvvetlidir. Çalışmamız ultrasonografik bir görüntüleme tekniği
olan SWE’nin, infertilite tanısında kullanımının, semen analizini tamamlayıcı
bilgiler verebileceğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: infertilite, oligoastenospermi, shear wave elastografi,
semen analizi, testis
ABSTRACT
OBJECTIVE: To compare shear wave elastographic (SWE) measurements
on testicular ultrasonography of idiopathic oligoasthenospermic infertile
men, against fertile men with normal semen parameters and to evaluate
the relationship between testicular SWE values and semen parameters.
MATERIAL and METHODS: Of the 63 men included in the study, 28
men formed the idiopathic oligoasthenospermic group (Group 1) and
35 men with normal semen parameters were within the control group
(Group 2). Age, total sperm count, sperm concentration, total motile
sperm count, mean testicular volume and mean testicular SWE values of
both groups were recorded and compared. In addition, the correlation
of testicular SWE values of all participants with semen parameters and
testicular volume was analyzed using appropriate statistical methods.
RESULTS: There was no significant difference between the groups in
terms of mean age and testicular volume (p>0.05). The mean testicular
SWE values were statistically different between Group 1 and Group 2
(2.39±0.05 vs 2.69±0.11, p=0.015) with a positive correlation found
between total sperm count, sperm concentration, total motile sperm
count and testicular SWE values (p=0.03, p=0.03 and p=0.015,
respectively).
CONCLUSION: Shear wave elastography is an inexpensive and effective
method in distinguishing idiopathic oligoasthenospermic cases from
cases with normal semen parameters. The improvement in semen
parameters is positively correlated with increases in testicular SWE
values, with this correlation being stronger than other parameters in
terms of motile sperm count. Our study shows that the use of SWE in
the diagnosis of infertility can provide complementary information to
semen analysis.
Keywords: infertility, oligoasthenospermy, shear wave elastography,
semen analysis, testis
1
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Aydın Türkiye
2
Kızıltepe Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, Mardin, Türkiye
3
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, Aydın Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Hakan Görkem Kazıcı
Kızıltepe Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, Kızıltepe, Mardin, Türkiye
Tel: +90 555 815 62 37
E-mail: hgkazici@yahoo.com
Geliş/ Received: 20.06.2022
Kabul/ Accepted: 01.07.2022
GİRİŞ
İnfertilite, bir çiftin bir yıllık korunmasız düzenli cinsel
ilişkiye girmesine rağmen çocuk sahibi olamaması durumu
olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde de yaygın ve güncel
bir konu olarak çiftlerin yaklaşık olarak %15’ini etkilemektedir.
[1] Milenyum sonrası dünya genelinde yapılan 3
farklı prevalans çalışmasında (2004, 2007 ve 2012) infertilite
sorununun 48,5 milyon ile 186 milyon arasında insanı
etkilediği tespit edilmiştir. [2]
180 ©2022 Androloji Bülteni
Yoğun baskı altında ve stresli yaşam, sağlıklı gıdaya erişimdeki
zorluklar ile sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak
daha kötü yaşam şartlarına sahip bireylerin artmasıyla
birlikte, infertilite her yıl daha fazla insanın sorunu haline
gelmektedir. İnfertilite nedenleri incelendiği zaman, %50
oranında erkek faktörünün rol aldığı görülmektedir. [3]
Erkek infertilitesi endokrin bozukluklar, gonadotoksik faktörlere
maruziyet, genetik ve immünolojik sorunlar, artmış
skrotal sıcaklık, maligniteler, enfeksiyonlar ve konjenital
problemler gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir. [4]
Buna karşın, idiyopatik erkek infertil grup olarak tanımlanan
%30–40 hastada ise, altta yatan net bir patoloji ortaya
konulamazken sperm parametreleri, sayı azlığı (oligo), hareket
azlığı (asteno) veya morfolojik form bozukluğu (terato)
olarak normal sınırları karşılayamamaktadır. Bu grup
idiyopatik erkek infertil grup olarak adlandırılmaktadır. [5]
Oligoastenospermi tanımı ise, sperm sayısının mililitrede
(ml) 15 milyonun altında olduğu ve progresif hareketli
sperm oranının %32’den daha az olduğu durumları ifade
etmektedir. [6]
İnfertilite tedavisi amacıyla in vitro fertilizasyon (IVF) gibi
yardımcı üreme tekniklerine her yıl 2,5 milyondan fazla
kez başvurulmaktadır. [7] Her bir IVF döngüsünün ortalama
maliyetinin yaklaşık 5000 Amerikan Doları olduğu
düşünüldüğünde çiftler için hem psikolojik, hem de ekonomik
olarak ciddi bir yük yarattığı görülebilir. [8] Bu nedenle
infertil çiftlerin doğru saptanması, doğru sınıflandırılması
ve buna uygun tedavi modalitelerinin uygulanması
hem meslek profesyonellerinin yüklerini azaltacak hem de
çiftlerin bu zorlu süreçlerinin daha kısa sürede tamamlanmasına
yardımcı olabilecektir.
Ultrasonografi (USG), testiküler görüntülemede uzun
yıllardır kullanılan güvenli ve invaziv olmayan bir görüntüleme
yöntemidir. Radyasyon içermemesi, düşük maliyetli
olması, kolay ulaşılabilir olması, anlık görüntüleme
yapabilmesi, çok düzlemli görüntüleme sağlaması ve girişimsel
işlemlere rehberlik etmesi en önemli avantajlarıdır.
Kullanıcı bağımlı olması, doku çözünürlüğünün diğer
kesitsel görüntülemelere göre düşük olması, bazı testiküler
lezyonlarda (özellikle hipoekoik) yetersiz kalması gibi
önemli kısıtlılıkları mevcuttur. Bu kısıtlılıkları minimize
edebilmek adına USG teknolojisinde önemli araştırmalar
yapılmış, öncelikle renkli doppler ultrasonografi (RDUS)
tekniği bulunmuş ve bu teknik dokunun kanlanması ile
ilgili önemli bilgiler sunabilmiştir. Bunun dışında son yıllarda
bulunan USG elastografi tekniği ile invaziv olmayan
bir şekilde doku sertliği hakkında yorum yapılabilmektedir.
Bu teknik üzerinde yapılan yoğun araştırmalar sonucunda
bulunan shear wave elastografi (SWE) tekniği,
kullanıcı bağımlı hataları minimize ederek, nitel ve nicel
olarak lezyonun natürü hakkında ölçümler yapabilmektedir.
[9] Shear wave elastografi özellikle tiroid, meme, lenf
nodları gibi yüzeyel dokularda malign-benign ayırımında
çok faydalı bilgiler verdiği tespit edilerek rutin görüntülemede
kullanıma geçmiştir. Literatürde SWE tekniği kullanılarak
özellikle testiküler tümörlerin ayrımında yapılmış
çalışmalar vardır; fakat SWE tekniği kullanılarak infertilite
açısından yapılmış az çalışma vardır. [10,11]
Biz çalışmamızda testiküler SWE’yi kullanarak idiyopatik
oligoastenospermik vakalar ile normal semen parametrelerine
sahip vakaların elastografi değerlerini karşılaştırmayı
ve aradaki olası farkı ortaya koymayı, bununla birlikte
SWE’nin semen parametreleri ile olan ilişkisini araştırmayı
amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Yerel etik kurul onayı sonrası (Protokol no: 2021/194)
Aralık 2021 – Nisan 2022 tarihleri arasında kliniğimize
infertilite şikayeti ile başvuran ve semen analizinde oligoastenospermi
saptanan erkekler (Grup 1) çalışmaya dâhil
edildi. Sağlıklı kontrol grubu (Grup 2) ise, çocuk istemiyle
androloji kliniğimize başvuran ancak skrotal USG, fizik
muayene ve laboratuvar sonuçları normal olan rastgele seçilmiş
hastalardan oluşturuldu. Her katılımcıdan bilgilendirilmiş
yazılı onam alındı. Her iki grupta da özgeçmişinde
genetik anomali, bilinen kronik hastalık ve malignite
varlığı, geçirilmiş cerrahi ve radyasyon maruziyeti öyküsü
olan, anormal hormon düzeylerine sahip, semen analizinde
teratospermi saptanan, semen analizi için yeterli miktarda
semen veremeyen (<1,5 ml), USG’de anormal testis parankim
dokusu tespit edilen, soliter testisi olan ve her iki testis
arasında %20’den fazla hacim farkı olan kişiler çalışma dışı
bırakıldı.
Katılımcılara SWE öncesi 3–7 günlük cinsel perhiz uygulanarak
en az iki semen analizi yapıldı. Semen volümü,
total sperm sayısı, progresif hareketlilik, total motil sperm
sayısı gibi semen parametreleri kaydedildi. En yüksek total
motil sperm sayısı olan semen analizi esas alındı.
Elastografik Değerlendirme
Katılımcılara uygulanan USG değerlendirme ve SWE ölçümü
15 yıllık USG deneyimine sahip tek bir radyoloji
uzmanı (G. T.) tarafından yapıldı. Konvansiyonel gri skala
USG bulguları ve USG SWE bulguları açısından iki grup
karşılaştırıldı. Her iki grup Samsung marka RS80A model
USG cihazı ile değerlendirildi. Değerlendirmede 11–14
mHz yüzeyel prob kullanıldı. Region of interest (ROI) boyutu
1×1 cm, derinliği 1–2 cm idi. Hasta ve kontrol grubu
Gök ve ark. • Oligoastenospermide testis elastografisi
181
Şekil 1. a, b. Testis dokusunun anterio-posterior (D1), medio-lateral (D2) boyut ölçümü (a). Testis dokusunun longitudinal (D3) boyut ölçümü ve bu 3 boyut
üzerinden hesaplanmış testis hacmi (b).
Şekil 2. a, b. Testis dokusundan yapılan SWE değerlendirmesindeki 10 ölçümden bir tanesi. Sarı kutu region of interest (ROI) yani ölçüm yapılan ilgili alanı temsil
ediyor (a). Şekil 2a’daki gibi yapılan 10 ölçüm üzerinden hesaplanan median SWE skoru (b).
oda sıcaklığında, sessiz, sakin bir ortamda hasta sedyesine
sırt üstü uzanmış supin pozisyonda incelendi. USG probuna
ince bir sonojel tabakası sürüldü ve belirgin bir bası
oluşturmadan görüntüleme yapıldı. Öncelikle testis dokusu
gri skala USG ile değerlendirilerek eko paterni; homojen-heterojen
olarak kaydedildi. Her iki testisin boyutları
ölçüldükten sonra USG cihazının yazılımında bulunan
programa bu veriler girilerek testislerin hacmi hesaplandı
ve ortalamaları alınarak ortalama testis hacmi bulundu
(Şekil-1a/b). Daha sonra her iki testise USG eşliğinde
SWE uygulandı. Her bir dokuya 1x1 cm boyutunda ROI
seçilerek, vasküler yapıyı içine almayacak şekilde santralden
10 ölçüm sonucu, elastikiyet indeksi kilopaskal (kPa)
olarak ve hız (m/sn) olarak kaydedildi. Ölçümün doğruluğuna
referans olarak; her bir testis dokusu için yapılan
10 ölçümden her birinin Reliability Measurement Index
(RMI) 0,4–1 arasında tutulmaya çalışıldı ve bu 10 ölçümden
elde edilen ortalama değerin interquartile range (IQR)
<%30’un altında tutuldu. Her iki testis için bulunan final
değerlerin ortalaması alınarak ortalama SWE değeri bulundu
(Şekil-2a/b).
İstatistiksel Analiz
Her iki grup için elde edilen veriler SPSS (version 22,0)
veri uygulama programında değerlendirildi. Çalışmamızda
Mann-Whitney U, Spearman korelasyon ve Ki-kare bağımsızlık
testi kullanıldı. Test sonuçlarına göre p değeri
<0,05 olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR
Çalışmaya Grup 1’de 28 kişi ve Grup 2’de 35 kişi olmak üzere
toplam 63 kişi katıldı. Katılımcıların ortalama yaşları Grup
1’de 29,21±1,09 yıl ve Grup 2’de 29,6±1,14 yıl olup iki grup
arasında anlamlı fark görülmedi (p=0,77). Testislerin ortalama
SWE değerleri Grup 1 için 2,39±0,05 kPA ve Grup 2
için 2,69±0,11 kPA olarak ölçüldü. Her iki grup arasında
istatistiksel anlamlı fark olduğu görüldü (p=0,015). Grup
1’in ortalama total sperm sayısı 33,05±5,8 milyon iken bu
sayı Grup 2’de 91,9±10,6 milyon olarak görüldü. Gruplar
arasında total sperm sayısı açısından anlamlı fark olduğu
saptandı (p<0,001). Mililitre başına düşen sperm konsantrasyonu
Grup 1’de 10,4±1,7 milyon görülürken Grup 2’de
182 Androl Bul 2022;24:180-185
bu sayı 41,1±3,6 milyon olarak bulundu (p<0,001). Total
motil sperm sayısı ise Grup 1’de 12,01±1,9 milyona karşılık
Grup 2’de 47,2±5,07 milyon görüldü ve gruplar arasında
istatistiksel anlamlı fark saptandı (p<0,001). Ortalama testis
hacmi Grup 1’de 14,1±0,96 ml görülürken Grup 2’de
16,4±0,95 ml olarak izlendi. Gruplar arasında testiküler hacim
yönünden anlamlı farklılık yoktu (p=0,066). (Tablo 1).
Tablo 1. Katılımcıların demografik özellikleri, sperm
parametre ve testis özelliklerinin ultrasonografik değerleri
Parametre
Grup 1
(n=28)
Grup 2
(n=35)
p
değeri
Yaş 29,21±1,09 29,6±1,14 0,77
Total sperm sayısı (milyon) 33,05±5,8 91,9±10,6 <0,001
Sperm konsantrasyonu
(1 ml’de)
Total motil sperm sayısı
(milyon)
10,4±1,7 41,1±3,6 <0,001
12,01±1,9 47,2±5,07 <0,001
Ortalama testis hacmi (ml) 14,1±0,96 16,4±0,95 0,066
Ortalama testis
SWE değeri (kPA)
2,39±0,05 2,69±0,11 0,015
Grup 1: Oligoastenospermik grup, Grup 2: Sağlıklı grup, SWE: shear wave elastografi
Her iki gruba ait katılımcıların dahil edildiği korelasyon
analizlerinde testiküler SWE değerlerinin semen parametreleriyle
korelasyonu incelendiğinde, total motil sperm
sayısıyla testiküler SWE değerleri arasında orta derecede
pozitif korelasyon izlenmiştir (r=0,305 ve p=0,015). Total
sperm sayısı ile SWE değerleri arasında ise düşük dereceli
pozitif korelasyon saptanmıştır (r=0,273 ve p=0,03). Sperm
konsantrasyonu ile SWE arasında da düşük dereceli pozitif
korelasyon izlenmiştir (r=0,263 ve p=0,03). Hastaların testis
hacimleriyle testiküler SWE değerleri arasında anlamlı
korelasyon saptanmamıştır (r=-0,23 ve p=0,85) (Tablo 2).
Tablo 2. Katılımcıların testiküler SWE değerlerinin testis
hacmi ve semen parametreleriyle korelasyonu
Parametre r p değeri
Total sperm sayısı 0,273 0,03
Sperm konsantrasyonu 0,263 0,03
Total hareketli sperm sayısı 0,305 0,015
Ortalama testis hacmi -0,23 0,85
SWE: Shear wave elastografi
TARTIŞMA
Günümüzde erkek infertilitesinin saptanmasında temel
tanı yöntemi semen analizidir. Öte yandan son yıllarda
günlük ürolojik pratiğimizde daha fazla yer kaplamaya
başlayan görüntüleme yöntemleri, birçok ürolojik hastalığın
tespitinde yer almakta olup klasik yaklaşımları tamamlayıcı
olarak oldukça etkin veriler sunabilmektedir.
Çalışmamız özel bir ultrasonografik görüntüleme yöntemi
olan SWE ile saptanan testisin doku sertliğinin sperm sayı
ve hareketindeki artış ile pozitif yönde anlamlı korelasyon
gösterdiğini saptayan literatürdeki ilk çalışmadır. Ayrıca
çalışmamıza göre hareketli sperm sayısı diğer semen parametrelerine
göre daha güçlü bir korelasyon göstermektedir.
Bu zamana kadar testiküler SWE ile yapılan sınırlı sayıdaki
çalışmada testiküler sertliğin semen parametreleri ile negatif
korelasyon göstermekte olduğu bildirilse de çalışmamız
bunun tam tersi yönde bir ilişki saptayarak literatüre farklı
bir bakış açısı kazandırmıştır. [6,12,13]
Testis sertliği uzun yıllardır ürolojik muayenenin yapı taşlarından
biridir. Palpasyonda kıvam olarak nitelenen bu
özelliğin sağlıklı bir testiste belirli bir düzeyin üzerinde
olması gerektiği varsayılır. Şahin ve ark., yapmış oldukları
çalışmada intraabdominal testislerin sertlik düzeyi olarak
skrotum içindeki testislere göre palpasyonda daha yumuşak
kıvamlı olduğunu, bu testislerde testis-epididim anomalisinin
belirgin olduğunu ve testis yumuşaklığının abdomen
içindeki yerleşim yükseldikçe daha da arttığını bildirmişlerdir.
[14] Buna karşın testis tümörlerinde doku sertliğinin
anormal derecede arttığı bilinmektedir. [15] Farklı etiyolojik
durumların testis doku sertliğini etkilediğinin görülmesi,
bizi testis dokusunda doku sertliğinin fonksiyon ile ilişkisi
olup olmadığı sorusuna götürmektedir.
Fizik muayenede bize önemli bilgiler veren testis sertliğinin
nicel bir veri olarak ortaya konmasının faydalı olabileceği
düşüncesi, son yıllarda bu veriyi nicel olarak ortaya koyan
USG temelli yöntemleri testiküler patolojilerde de popüler
hale getirmiştir. Özel bir USG tekniği olan SWE son yıllarda
birçok organda farklı klinik tablolarda kullanılmakta
olan güncel bir tekniktir. Birçok organda olduğu gibi son
yıllarda testiküler hastalıklarda da SWE’nin yeri olup olmadığı
araştırılmaktadır. Daha önceki çalışmalar testiküler
mikrolitiazis, orşit, tümör, apse, torsiyon ve fibrozis vakalarına
SWE yapıldığında normal testis parankimine göre
anlamlı farklılık görüldüğünü saptamışlardır. [10,16] Ayrıca
erkek infertilitesinin en sık nedeni olan varikoselde de
SWE ölçümü ile normal gruba göre anlamlı farklılık olduğu
bildirilmiştir. [12] Öte yandan adelösan varikoselinde her
iki testis arasında %20’nin üzerinde hacim kaybı olması
bir cerrahi endikasyon olup, SWE ölçümünde de aynı seviyeden
itibaren anlamlı farklılık görülmesi SWE’nin cerrahi
endikasyon belirtme noktasında da bilgi verebileceğini
göstermiştir. [17]
Zhang ve ark. yaptıkları testis torsiyon modelinde testiküler
hasarın daha fazla görüldüğü olgularda testis sertliğinin artmış
olduğunu göstermiştir. Ayrıca spermatogenizis bozuldukça
SWE ile ölçülen testis doku sertliğinin yükseldiğini
Gök ve ark. • Oligoastenospermide testis elastografisi
183
ortaya koymuşlardır. [18] Illiano ve ark. oligoastenoteratospermik
hastaları incelemiş ve infertil grupta testis sertliğinin
daha fazla olduğunu görmüşlerdir. Testiküler sertliğin
sperm sayısı, konsantrasyonu ve motilitesiyle negatif korelasyon
içinde olduğunu göstermişlerdir. [6] Erdoğan ve
ark., yukarıdaki bulgularla paralel şekilde infertil grubun
testiküler sertlik değerinin sağlıklı gruptan daha yüksek
olduğunu bildirmişlerdir. [12] Yavuz ve ark. da sperm sayısı
artışının testiküler sertlik derecesiyle negatif korelasyon
içinde olduğunu belirtmişlerdir. [13] Rocher ve ark. geniş bir
popülasyonda sağlıklı hastalarla infertil hastaları karşılaştırmışlardır.
Diğer çalışmalardan farklı olarak etiyolojik
olarak birbirinden farklı tipteki infertil hastalar altgruplara
ayrılmış ve obstruktif azospermik vakaların non-obstruktif
azospermik vakalardan daha yüksek testiküler sertlik oranına
sahip olduklarını saptamışlardır. Bu durum altta yatan
etiyolojik nedenin testis doku sertliği üzerindeki önemini
göstermekle birlikte spermatogenezin öngörülmesi bakımından
çalışmamızın verilerini de desteklemektedir. [19]
Çalışmamızda idiyopatik oligoastenospermik erkeklerde
testiküler sertlik değerinin sağlıklı katılımcılardan farklı olduğunu
ortaya koyduk. Ancak çalışmamızın önemi bu farkı
belirlemekten ziyade literatürde yer alan tüm çalışmalara
tezat olarak sperm kalitesinin artışıyla testiküler sertliğin
de arttığını göstermesiydi. Bizden önceki tüm çalışmalarda
var olduğu belirtilen negatif korelasyonun çalışmamızda
görülmemesinin ve tam tersi olarak bir pozitif korelasyon
izlenmesinin literatüre anlamlı bir katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.
Hasta seçimi sırasında dışlama kriterlerine
gösterdiğimiz yüksek hassasiyetin etiyolojik nedeni bilinen
organik patolojilere sahip hastaları dışlamamıza olanak vermesinin
daha homojen bir idiyopatik infertil grup oluşturmamızı
sağladığını ve bu durumun diğer çalışmalardan
daha farklı bir sonuç almamıza neden olmuş olabileceğini
düşünmekteyiz.
Testis hacminin SWE üzerindeki etkileri incelendiğinde literatürde
birbirinden farklı sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir.
Erdoğan ve ark. çalışmalarında bu iki değişken arasında
anlamlı bir ilişki saptamamışlardır. [12] Illiano ve ark.
da testiküler hacim ile SWE değerleri arasında anlamlı bir
ilişki olmadığını belirterek bu yargıyı destekler görüş bildirmişlerdir.
[6] Öte yandan Rocher ve ark., testis hacmiyle
testis sertliği arasında pozitif yönde anlamlı korelasyon olduğunu
göstermişlerdir. [19] Yavuz ve ark. da çalışmalarında
testis hacmi ile testis sertliği arasında negatif bir korelasyon
olduğunu belirterek bu görüşü desteklemişlerdir. [13]
Çalışmamızda testiküler hacim gruplar arasında benzer
idi. Yapılan korelasyon analizinde ise testiküler hacim değişiminin
testis doku sertliği ile herhangi bir korelasyon
göstermediği saptandı. Bulgularımız Erdoğan ve ark. ile
Illiano ve ark., çalışmalarında saptanan bulguları desteklemektedir.
[6,12] Çalışmamızda hasta ve sağlıklı gruplar arasında
anlamlı testiküler hacim farklılığının olmamasının
bu sonuçta etkili olabileceği düşüncesindeyiz. Testiküler
hacmi daha düşük olan infertil hastaların sağlıklı hastalarla
karşılaştırılacağı ileri çalışmaların daha farklı sonuçlar çıkarabileceği
akılda tutulmalıdır.
Çalışmamızda bazı limitasyonlar bulunmaktadır.
Çalışmamız tek merkezli bir pilot çalışma olup katılımcı
sayısı sınırlıdır. Ayrıca çalışmamızdaki tüm ölçümler tek
bir radyolog tarafından yapılmıştır. Birden fazla radyoloğun
aynı katılımcı üzerinde farklı zamanlarda birbirinden
bağımsız olarak ölçüm yaptığı ve bu şekilde ölçümlerin
güvenilirliğinin teyit edildiği bir çalışma dizaynının daha
objektif olabileceği kanaatindeyiz. Tüm bu limitasyonların
giderilmesiyle yapılacak çok merkezli ileri çalışmaların
bu konuda literatüre yeni bilgiler kazandırabileceği
düşüncesindeyiz.
SONUÇ
Shear wave elastografi oldukça yeni, ucuz, hastane şartlarında
kolay ulaşılabilen, invaziv olmayan bir tekniktir. Bu
teknik özellikle yüzeyel organlarda doku sertliği ile ilgili
yüksek duyarlılıkta bilgi vermektedir. Çalışmamızda idiyopatik
infertilitesi olan oligoastenospermik erkeklerde testis
doku sertliğinin sağlıklı erkeklerden daha düşük olduğu
saptanmıştır. Ayrıca testis doku sertliğinin semen parametreleri
ile arasında pozitif anlamda korelasyon olduğu
görülmüştür. Öte yandan hareketli sperm sayısının, SWE
değeri ile semen analizindeki diğer parametrelerden daha
güçlü korelasyon gösterdiği saptanmıştır. Bu konuda daha
fazla sayıda hasta ile yapılacak başka randomize kontrollü
prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Olmayan Klinik
Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 13.01.2022/14).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Aydın Adnan Menderes University Faculty of Medicine Non-
Invasive Clinical Research Ethics Committee. (date and number of approval: 13.01.2022/14).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
184 Androl Bul 2022;24:180-185
KAYNAKLAR
1. Minhas S, Bettocchi C, Boeri L, Capogrosso P, Carvalho J, Cilesiz
NC, et al. European Association of Urology Guidelines on Male
Sexual and Reproductive Health:2021 Update on Male Infertility.
Eur Urol. 2021;80(5):603–20. [CrossRef]
2. Inhorn MC, Patrizio P. Infertility around the globe: new thinking
on gender, reproductive technologies and global movements in the
21st century. Hum Reprod Update. 2015;21(4):411–26. [CrossRef]
3. Jia W, Wang C, Yin Y. Acupuncture for oligospermia and
asthenozoospermia: A systematic review and meta-analysis.
Medicine (Baltimore). 2021;100(48):e27816. [CrossRef]
4. WHO. WHO Manual for the Standardized Investigation and
Diagnosis of the Infertile Couple. Cambridge: Cambridge
University Press; 2000. https://www.who.int/publications/i/
item/9780521774741
5. EAU Guidelines on Sexual and Reproductive Health; 2021.
https://uroweb.org/guidelines/sexual-and-reproductive-health
6. Illiano E, Trama F, Ruffo A, Romeo G, Riccardo F, Crocetto
F, et al. Testicular shear wave elastography in oligo-asthenoteratozoospermic
individuals: a prospective case-control study. Int
Urol Nephrol. 2021;53(9):1773–83. [CrossRef]
7. Fauser BC. Towards the global coverage of a unified registry
of IVF outcomes. Reprod Biomed Online (Netherlands).
2019;38(2):133–7. [CrossRef]
8. Chambers GM, Adamson GD, Eijkemans MJ. Acceptable cost
for the patient and society. Fertil Steril. 2013;100(2):319–27.
[CrossRef]
9. Fang C, Huang DY, Sidhu PS. Elastography of focal testicular
lesions: current concepts and utility. Ultrasonography.
2019;38(4):302–10. [CrossRef]
10. Roy C, de Marini P, Labani A, Leyendecker P, Ohana M. Shear-wave
elastography of the testicle: potential role of the stiffness value in
various common testicular diseases. Clin Radiol. 2020;75(7):560.
e9–560.e17. [CrossRef]
11. Trottmann M, Marcon J, D’Anastasi M, Bruce MF, Stief CG,
Reiser MF, et al. Shear-wave elastography of the testis in the
healthy man - determination of standard values. Clin Hemorheol
Microcirc. 2016;62(3):273–81. [CrossRef]
12. Erdogan H, Durmaz MS, Arslan S, Gokgoz Durmaz F, Cebeci
H, Ergun O, et al. Shear Wave Elastography Evaluation of Testes
in Patients With Varicocele. Ultrasound Q. 2020;36(1):64–8.
[CrossRef]
13. Yavuz A, Yokus A, Taken K, Batur A, Ozgokce M, Arslan H.
Reliability of testicular stiffness quantification using shear wave
elastography in predicting male fertility: a preliminary prospective
study. Med Ultrason. 2018;20(2):141–7. [CrossRef]
14. Şahin C, Yakut G, Haholu A, Poçan S, Tan A. Laparoscopic and open
exploration findings related testis, epididym and vas deference in
adult nonpalpable testes cases. Retrospective analysis of the 114 cases.
Turk J Urol. 2004;30(3):327–31. https://turkishjournalofurology.
com/en/laparoscopic-and-open-exploration-findings-related-testisepididym-and-vas-deference-in-adult-nonpalpable-testes-casesretrospective-analysis-of-the-114-cases-162682
15. Gaddam SJ, Chesnut GT. Testicle Cancer. In: Treasure Island (FL);
2022. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33085306/
16. Sun Z, Xie M, Xiang F, Song Y, Yu C, Zhang Y, et al. Utility of
real-time shear wave elastography in the assessment of testicular
torsion. PLoS One. 2015;10(9):e0138523. [CrossRef]
17. Jedrzejewski G, Osemlak P, Wieczorek AP, Nachulewicz P.
Prognostic values of shear wave elastography in adolescent boys
with varicocele. J Pediatr Urol. 2019;15(3):223.e1–223.e5.
[CrossRef]
18. Zhang X, Lv F, Tang J. Shear wave elastography (SWE) is reliable
method for testicular spermatogenesis evaluation after torsion. Int
J Clin Exp Med. 2015;8(5):7089–97. https://www.ncbi.nlm.nih.
gov/pmc/articles/PMC4509191/
19. Rocher L, Criton A, Gennisson J-L, Izard V, Ferlicot S, Tanter M,
et al. Testicular Shear Wave Elastography in Normal and Infertile
Men: A Prospective Study on 601 Patients. Ultrasound Med Biol.
2017;43(4):782–9. [CrossRef]
Gök ve ark. • Oligoastenospermide testis elastografisi
185
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:186−190
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.60863
Erkek Üreme Sağlığı
Mikro-diseksiyon testis sperm ekstraksiyonu ile
ilgili YouTube video kaynaklarının kalitesinin ve
güvenilirliğinin değerlendirilmesi
Evaluation of the quality and reliability of YouTube video resources on
microdissection testicular sperm extraction
Adem Sancı 1 , Cihat Özcan 2 ABSTRACT
ÖZ
AMAÇ: Mikro-diseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu (mTESE) ile
ilgili YouTube’da yer alan Türkçe videoların, kalite ve güvenilirliğini
değerlendirmektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: mTESE ameliyatı ile ilgili videoları bulmak
için YouTube’un arama işlevi kullanıldı. 01 Nisan 2022 tarihinde “mikro
TESE” terimi kullanılarak güncel olması amacıyla son 5 yılı içeren sistematik
bir arama yapıldı. Aramada çıkan ilk 50 video çalışmaya dâhil edildi.
Çalışmaya dâhil edilen videoların kalitesi, Global Quality Score (GQS)
kullanılarak değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilen videoların güvenilirliğini
değerlendirmek için, modifiye edilmiş DISCERN ölçeği kullanıldı.
BULGULAR: mTESE ile ilgili toplam 50 video analiz edildi. Tüm videolar
infertilite ile ilgilenen bir üroloji hekimi tarafından hazırlanmıştı.
Kaynakları hazırlayan tıp doktorlarının %46’sı akademik unvanlara
sahipti. Videolarda, en sık tartışılan konular ameliyat süresi (%32),
mTESE işleminin başarı oranları (%58), mTESE işleminde başarıyı
artıran faktörler (%52) ve ameliyat sonrası komplikasyonlar (%26) idi.
Videoların ortalama GQS’si 3,16±0,86 idi. DISCERN skoru kullanılarak
kaynakların güvenirliği değerlendirildiğinde videoların ortalama
puanı 2,19±1,4’dü. DISCERN’den tam puan alan video yoktu. GQS ve
DISCERN değerlendirme puanı ile videoların diğer karakteristik değişkenleri
arasında korelasyon yoktu.
SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları, mikro TESE ile ilgili YouTube’daki
Türkçe kaynaklarda bilgi düzeyinin kabul edilebilir düzeyde olduğunu
ancak bilimsel güvenilirliğinin düşük olduğunu göstermektedir.
Bu nedenle, doğru ve güncel bilgileri içeren, bilimsel gerçeklere sade
bir dille atıfta bulunan kısa ve öz videolar, ilgili dernekler tarafından
hazırlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: mikro-diseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu
(mTESE), YouTube, kalite
OBJECTIVE: In this study, our aim is to evaluate the quality and reliability
of Turkish videos associated with mTESE on YouTube.
MATERIAL and METHODS: YouTube’s search function was used to find
videos associated with mTESE. On April 1, 2022, systematic research
was performed using the term “micro TESE”, covering the last 5 years
in order to be up to date. The first 50 videos were included in the
study. The quality of the videos was evaluated using the Global Quality
Score (GQS). The modified DISCERN scale was used to evaluate the
reliability of the videos.
RESULTS: A total of 50 videos associated with mTESE were analyzed.
All videos were prepared by a urologist who deals with infertility.
46% of the medical doctors had academic titles. The most frequently
discussed topics in the videos were operation time (32%), success
rates of the mTESE procedure (58%), factors that increase the success
of the mTESE procedure (52%), and postoperative complications
(26%). The mean GQS of the videos was 3.16±0.86. When the
reliability of the sources was evaluated using the DISCERN score,
the mean score of the videos was 2.19±1.4. There were no full-rated
videos from DISCERN. There was no correlation between the GQS
and DISCERN evaluation score and other characteristic variables of
the videos.
CONCLUSION: The present study shows that the level of knowledge
in Turkish sources on YouTube associated with micro TESE is at an
acceptable level, but its scientific reliability is low. Therefore, short and
concise videos that contain accurate and up-to-date information and
refer to scientific facts in plain language should be prepared by the
relevant associations.
Keywords: microdissection testicular sperm extraction (mTESE),
YouTube, quality
1
Kızılcahamam Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, Ankara, Türkiye
2
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Adem Sancı
Kızılcahamam Devlet Hastanesi, İsmetpaşa, Akyüzler Cad No:1, 06890 Kızılcahamam/Ankara,
Türkiye
Tel: +90 534 928 11 30
E-mail: dr.adem88@hotmail.com
Geliş/ Received: 19.06.2022
Kabul/ Accepted: 05.07.2022
GİRİŞ
Azospermi, infertilite nedeniyle yapılan semen analizinde
sperm hücresinin tamamen yokluğu olarak tanımlanır ve
infertil erkeklerin yaklaşık %10–15’inde bu durum mevcuttur.
[1] Azospermik hastaların yaklaşık %60’ı, non-obstrüktif
azospermi (NOA) olarak tanı alır ve önceleri NOA tanılı
hastalarda sperm elde etmek için konvansiyonel yöntemler
uygulanırken, ilk kez 1999 yılında tanımlanan mikro-diseksiyon
testiküler sperm ekstraksiyonu (mTESE) işlemi
186 ©2022 Androloji Bülteni
son dönemlerde oldukça popüler hale gelmeye başlamıştır.
[2,3]
Minor cerrahi komplikasyonlar ile ilişkili olduğu düşünülse
de, günümüzde NOA tanı ve tedavisinde altın standart
cerrahi yöntem olması ve infertilite ilişkili cerrahiler
arasında oldukça sık uygulanması nedeniyle, hekim-hasta
arasında mTESE için karar verme sürecinde fikir birliği olması
önem arz etmektedir. [4,5] Bu fikir birliğinin sağlanması
için hekim, hastaya yapılacak cerrahi işlem ile ilgili, olası
komplikasyonları ve işlem sonrasında hastanın yapması/
yapmaması gerekenleri de içeren bazı bilgiler verir. Bazen
de hastalar bu bilgiye sosyal medya aracılığı ile ulaşabilir.
[6]
Nitekim günümüzde internet aracılığıyla erişilebilen
tıbbi bilgi miktarı her geçen gün artmaktadır. Hastaların
internette gördükleri ve okudukları, hastalık ve tedavi yöntemleri
ile ilgili algılarını ve beklentilerini oldukça etkilediği
açıktır. YouTube ve diğer sosyal medya içerikleri çok
sayıda kaynak ve kişi tarafından oluşturulabilir ve herhangi
bir izleme veya incelemeye tabi tutulmaz. Bu nedenle, bu
bilgilerin doğruluğu ve kalitesi bilinmemektedir. [7,8] Artan
miktarlarda YouTube videolarının kalitesi ve güvenilirliği
“infertilite” başlığı altında tartışılmaktadır, ancak mTESE
ile ilgili, bildiğimiz kadarı ile herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.
[8]
Bu çalışmada amacımız mTESE ile ilgili YouTube’da
yer alan Türkçe videoların, kalite ve güvenilirliğini
değerlendirmektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Çalışmamız için kurumsal bir etik inceleme kurulunun
onayı gerekli değildi. Youtube videolarına erişim yasal
olarak halka açık olduğu için çalışmamız için etik onay
alınmamıştır.
mTESE ameliyatı ile ilgili videoları bulmak için
YouTube’un arama işlevi kullanıldı. 01 Nisan 2022 tarihinde
“mikro TESE” terimi kullanılarak güncel olması
amacıyla son beş yılı içeren sistematik bir arama yapıldı.
Çalışmamızda, ülkemizde çalışan hekimlere başvuran
hastaların çoğunluğunun ana dillerinin Türkçe olması ve
Türkçe literatüre katkı sağlaması amacı ile sistematik arama
Türkçe olarak, kayıtlı bir geçmiş ve “çerez” içermeyen
bir web tarayıcısı kullanılarak yapıldı. Videolar, yalnızca
alaka düzeyine göre filtrelendi. Kopyalanan videolar tek
bir video olarak değerlendirildi. Aramada çıkan ilk 50 video
çalışmaya dâhil edildi. Toplam kaç videonun çalışmalara
dâhil edileceği ile ilgili fikir birliği olmamakla birlikte
ürolojinin başka konuları ile ilgili benzer çalışmalarda 50
ya da 100 video dahil edilmiştir. [9,10] Arama sonucu toplam
100 video olmaması ve hastaların 100. video ve sonrasını
izlememesi nedeni ile, çalışmamızda ilk 50 video
değerlendirilmiştir. [11]
Türkçe olmayan, mikro TESE ile ilgili olmayan, ses ve/
veya görüntü içermeyen videolar ile ilk 50 sırada yer almayan
videolar çalışma dışında tutulmuştur.
Çalışmaya dâhil edilen videoların içerikleri iki bağımsız
araştırmacı (AS, CÖ) tarafından değerlendirilerek süreleri
(saniye olarak) ve yüklenme tarihinden değerlendirme
tarihine kadar geçen gün sayısı kaydedildi. İçeriğin sahibi;
akademik bir sağlık uzmanı, akademik olmayan sağlık uzmanı,
hekim, hemşire, hasta vs. olarak gruplandırılmıştır.
Ayrıca videoların izlenme sayısı, beğeni sayıları ve yapılan
yorum sayıları kayıt altına alındı.
Çalışmaya dâhil edilen videoların kalitesi, Global Quality
Score (GQS) kullanılarak değerlendirildi. GQS, Bernard
ve arkadaşları tarafından internet tabanlı kaynakları değerlendirmek
için geliştirilen 5 puanlık bir değerlendirme
sistemidir. Bu sistemde, en düşük puan 1, en yüksek puan
5’tir. Dört veya 5 puanlı videolar yüksek kaliteli, 3 puanlı
videolar kabul edilebilir kalitede, ve 1 veya 2 puanlı videolar
ise düşük kaliteli videolar olarak belirlenir. [12]
Çalışmaya dahil edilen videoların güvenilirliğini değerlendirmek
için, modifiye edilmiş DISCERN ölçeği kullanıldı.
Bu ölçekte beş evet/hayır sorusu kullanılır. Sorulara verilen
evet cevabı, 1 puana karşılık gelir. Hayır ise, 0 puana karşılık
gelir. Bu sayede güvenilirlik için maksimum 5 puan
alınabilir. Bu skorlama sistemi ile videonun önyargı ile nesnellik
açısından güvenilirliği, açıklığı, anlaşılırlığı, referanslar
ve ek kaynaklar açısından değerlendirilir. [13]
İstatistiki Analiz
Her iki gruptaki tüm veriler Windows için SPSS v.25.0
(IBM Corp. Sürüm 2018) ile karşılaştırıldı. Sürekli değişkenler
ortalama ± standart sapma ve aralık (minimum-maksimum)
olarak, kategorik değişkenler ise sayı ve
yüzde olarak ifade edildi.
BULGULAR
mTESE ile ilgili toplam 50 video analiz edildi. İlk 50’de
yer alan videolardan iki sessiz, dört kopyalanan video çalışma
dışı bırakıldı. Bu altı video, sıradaki altı video ile
değiştirildi. Video başına ortalama görüntüleme sayısı
6,238±13,921 ve toplam görüntüleme sayısı 175,632 idi.
Video başına ortalama süre 349±465 saniye idi. Video
başına ortalama beğeni sayısı 12 (0–239) idi. Tüm videoların
infertilite ile ilgilenen bir üroloji hekimi tarafından
hazırlanmış olması dikkat çekicidir. Kaynakları hazırlayan
tıp doktorlarının %46’sı akademik unvanlara sahipti.
Videoların %30’unda (15/50) iş veren kurumun (özel
hastane) reklamı tespit edildi. İki videoda hastanın kimliği
ameliyat sırasında açıkça görülüyordu ve hasta onam vermesine
rağmen etik açıdan tartışmalı bulundu. Videolarda,
Sancı ve Özcan • m-TESE ve YouTube
187
en sık tartışılan konular ameliyat süresi (%32), mTESE işleminin
başarı oranları (%58), mTESE işleminde başarıyı
artıran faktörler (%52) ve ameliyat sonrası komplikasyonlar
(%26) idi. Ameliyat dışındaki seçenekler en az tartışılan
konu idi. Mevcut video analizi Tablo 1’de özetlenmiştir.
Videoların ortalama GQS’si 3,16±0,86 idi. Videoların
%8’i (4/50) kötüydü ve hastalar için uygunsuz veya yanlış
içeriğe sahipti, %14’ü (7/50) kalitesizdi ancak sınırlı bilgiye
sahipti, %38’sı (19/50) yetersizdi ancak yine de sınırlı
da olsa hastalar için bilgi içeriyordu, %36’si (18/50) yeterli
kalitede ve hastalar için uygun miktarda bilgiye sahipti ve
%4’ü (2/50) mükemmel kalitede ve gerekli tüm bilgileri
içeriyordu. DISCERN skoru kullanılarak kaynakların güvenirliği
değerlendirildiğinde videoların ortalama puanı
2,19±1,4’dü. Videoların hiçbirinde uygun kaynaklara atıfta
bulunulmamıştı ve, yalnızca %14’ü (7/50) önyargısız ve
tarafsız yorum yaptı. Bu nedenle tüm kriterleri karşılayan
ve DISCERN’den tam puan alan video bulunmamaktadır.
GQS ve DISCERN değerlendirme puanı ile videoların
diğer karakteristik değişkenleri arasında korelasyon yoktu.
Değerlendirme skorları Tablo 2’de özetlenmiştir.
Tablo 1. İlk 50 video içeriğinin analizi
Video Sayısı (n=50)
Ortalama görüntüleme sayısı 6,238±13,921
Toplam görüntüleme sayısı 175,632
Ortalama süre
349±465 sn
Ortalama beğeni sayısı 12 (0–239)
Video hazırlayan
Üroloji hekimi
Akademik ünvan
Reklam içeriği mevcut
Video i̇çeriği
mTESE işleminin başarı oranı
mTESE işleminde başarıyı artıran faktörler
Ameliyat süresi
Ameliyat sonrası komplikasyonlar
Ameliyat dışındaki seçenekler
sn: Saniye, mTESE: mikro-diseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu.
50 (%100)
23 (%46)
15 (%30)
29 (%58)
26 (%52)
23 (%46)
13 (%26)
5 (%10)
Tablo 2. Videoların kalite ve güvenirlik değerlendirilmesi
Kalite değerlendirmesi: GQS
1
2
3
4
5
Güvenilirlik değerlendirmesi: DISCERN
1
2
3
4
5
GQS: Global Quality Score.
Video Sayısı (n=50)
3,16±0,86
4 (%8)
7 (%14)
19 (%38)
18 (%36)
4 (%8)
2,19±1,4
14 (%28)
16 (%32)
13 (%26)
7 (%14)
–
TARTIŞMA
Hastaların bir kısmı hastalıkları hakkında bilgi almak,
güncel gelişmeleri takip etmek ve en doğru tedavi seçeneklerine
ulaşmak için interneti kullanmaktadır. Özellikle
Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren internete erişilebilirlik
oranının %2,9’dan %59,6’ya çıkmasıyla birlikte
internet neredeyse en güçlü bilgi kaynağı haline gelmiştir.
[14]
YouTube, internetin en sık kullanılan öğelerinden biridir
ve genellikle sağlık sorguları için bir kaynak olarak
kullanılır. Ancak YouTube’a yüklenen birçok video gibi
sağlıkla ilgili videolar, uzman denetimlerinin olmaması nedeniyle
yanıltıcı bilgiler içerebilir. [11] Online kaynaklarda
cerrahi işlemler ve dâhili hastalıklara ilişkin bilgilerin güvenilirliği
ve kalitesi üzerine çok sayıda çalışma bulunmaktadır.
[10,12,15] İnfertilite ile ilgili çalışmalar sınırlı sayıda mevcut
olmakla birlikte, ne Türkçe ne de İngilizce literatürde
bildiğimiz kadarıyla mikro TESE ile ilgili benzer çalışma
bulunmamaktadır. Çalışmamızın sonuçları, mikro TESE
ile ilgili YouTube’daki Türkçe kaynaklarda bilgi düzeyinin
kabul edilebilir düzeyde olduğunu ancak bilimsel güvenilirliğinin
düşük olduğunu göstermektedir.
Çalışmamızda ilk 50 video değerlendirilmiştir. Toplam kaç
videonun çalışmalara dâhil edileceği ile ilgili fikir birliği olmamakla
birlikte benzer çalışmalarda 50 ya da 100 video
dâhil edilmiştir. [9,10] Değerlendirilen video sayısı literatürdeki
çalışmalarla benzerdir. Tüm içeriklerin infertilite ile
ilgilenen uzman hekimler tarafından hazırlanmış olması
oldukça dikkat çekicidir. Bu durumun, üroloji uzmanı hekimlerin
sosyal medyayı kullanım oranlarının yüksek olması
ile ilişkili olduğunu düşünmekteyiz.
Mevcut çalışmada yer alan videolar değerlendirildiğinde,
ortalama GQS’si 3,16±0,86 idi. Videoların genel olarak kaliteli
içeriğe sahip olduğunu bulduk. Ancak, güvenirliği değerlendirdiğimiz
de videoların ortalama puanının 2,19±1,4
olduğunu ve videoların hiçbirinin uygun kaynaklara atıfta
bulunulmadığını ve, yalnızca %14’ü (7/50) önyargısız ve
tarafsız yorum yaptığını belirledik. Çalışmamızın sonuçlarına
göre, DISCERN’den tam puan alan video olmadığını,
güvenilir olmayan video oranının ise %60 olduğunu
belirledik. Tıp alanında YouTube videolarını değerlendiren
diğer çalışmalarda, video güvenilirliği açısından farklı
oranlara rastlanmaktadır. Örneğin, Gül ve arkadaşlarının
YouTube videolarının prematür ejekülasyon konusunda
güvenilirliğini değerlendirdiği çalışmasında güvenilir olmayan
videoların oranı %30’du. [16] Kendi kendine meme
muayenesi ile ilgili, Esen ve arkadaşlarının yaptığı çalışma
da güvenilir olmayan videoların oranı %62 gibi yüksek bir
orandaydı. [17] YouTube videolarını böbrek taşlarıyla ilgili
değerlendiren bir başka çalışmada, Sood ve ark. güvenilir
188 Androl Bul 2022;24:186-190
olmayan videoların oranını sadece %18,2 bulmuştur. [18] Bu
verilerden de anlaşılacağı gibi, YouTube’da güvenirlik oranı
çok çeşitli ve geniş yelpazede değişen videolar mevcuttur.
Bu durum DISCERN skorunun standardize edilememesi
ve validasyonun yeterli oranda yapılaması ile ilgili olabilir.
Mevcut güvenirliğin artırılması yüksek seviyelerde standardize
videolar oluşturulması, ilgili branşlar tarafından yapılan
araştırmalar sonucunda sosyal medyadan atılacak adımlara
da bağlıdır. Hastaları kısaca bilgilendirmek ve hastalık hakkında
farkındalık yaratmak için ilgili derneklerin alt gruplarının
bir araya gelerek başlıklar altında hangi bilgilerin
verilebileceği konusunda fikir birliğine varmaları ilk adım
olabilir. Bu videoların eş zamanlı olarak televizyonlarda ve
Instagram, Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarında
yoğun tanıtımı ikinci adım olabilir. Aksi takdirde güvenilir
olmayan youtube içerikleri üretilmeye devam edecektir.
Bunun sonucunda, çeşitli kaynaklardan bilgi akışını sağlayan
internet, güvenilir ve kaliteli bilgi vermeyecek ve bu
durumdan en çok etkilenen alanlardan biri de hekim-hasta
ilişkisi olacaktır. Özellikle hastaların gereksiz endişeler yaşaması
ve yanlış bilgilendirmeler sonucunda herhangi bir
dayanak olmaksızın tedaviden beklentilerinin artması, tedaviyi
üstlenen hekim için de sıkıntı yaratmaktadır. ABD’de
yapılan bir çalışmada, hekime başvurmadan önce internetten
edinilen bilgiler nedeniyle hastanın bazı önyargıları
olması durumunda hekimlerin yaklaşık %40’ının tanı ve
tedavisinin etkisiz kaldığına inandıkları saptanmıştır. [19]
Çalışmamızın bazı sınırlamaları mevcuttu. İlk olarak, video
tabanlı tıbbi bilgilerin kalitesini ve güvenilirliğini
değerlendirmek için onaylanmış bir araç henüz bulunmamaktadır.
GQS ve DISCERN, güvenilirliğe sahip yaygın
olarak kullanılan ölçeklerdir. İkincisi, YouTube’un arama
kodu/algoritması net olarak belli değil ve belirli bir aramaya
hangi videoların sunulacağını etkileyen çok farklı
faktörler olabiliyor. Siteye ulaşılan internet protokolü (IP)
bile sonuçları etkileyebilir. Ancak, bu değişkenlik ayarlanabilir
değildir ve algoritmanın herhangi bir aramayı eşit
olarak etkilediğine inanıyoruz, bu tutarsızlığın ihmal edilebilir
olduğunu düşünüyoruz. Bir diğer kısıtlayıcı faktör
ise, YouTube’un dinamik bir yapıya sahip olması ve sürekli
olarak yeni videolar yüklenmesiydi. Bu sonuçları değiştirebilecek
bir faktördür.
Sonuç olarak, dijital dünyada sağlık bilgilerine erişmek için
YouTube kullanımının her alanda olduğu gibi artmaya devam
edeceği bilinen bir gerçektir. Ancak mTESE ile ilgili
YouTube’da mevcut olan Türkçe videolar kalite açısından
umut verici olsa da yeterince güvenilir değildir ve yanıltıcı
olabilir. Bu nedenle, doğru ve güncel bilgileri içeren,
bilimsel gerçeklere sade bir dille atıfta bulunan kısa ve öz
videolar, ilgili dernekler tarafından hazırlanmalıdır.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Schlegel PN, Li PS. Microdissection TESE. sperm retrieval in nonobstructive
azoospermia. Hum Reprod Update. 1998;4(4):439.
[CrossRef]
2. Schlegel PN. Testicular sperm extraction: microdissection improves
sperm yield with minimal tissue excision. Hum Reprod Update.
1999;14(1):131–5. [CrossRef]
3. Ortaç M, Çilesiz NC, Kadıoğlu A. Nonobstrüktif azoospermili
erkeklerde mikrodiseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu
başarısını etkileyen faktörler. Androloji Bül. 2020;22:12–5.
[CrossRef]
4. Ergün KE, Altay B. Non-obstruktif azoospermide micro-TESE.
Önemli yenilikler. Androloji Bül. 2021;23(4):264–8. [CrossRef]
5. Schlegel PN, Sigman M, Collura B, De Jonge CJ, Eisenberg ML,
Lamb DJ, et al. Diagnosis and treatment of infertility in men:
AUA/ASRM guideline part II. Fertil Steril. 2021;115(1):62–9.
[CrossRef]
6. Kelly-Hedrick M, Grunberg PH, Brochu F, Zelkowitz P. “It’s
Totally Okay to Be Sad, but Never Lose Hope”: content analysis
of infertility-related videos on YouTube in relation to viewer
preferences. J Med Internet Res. 2018;20:e10199. [CrossRef]
7. Lorenc A, Robinson N. A tool to improve patient and public
engagement in commissioning sexual and reproductive health and
HIV services. J Fam Plann Reprod Health Care. 2015;41(1):8–12.
[CrossRef]
8. Gabarron E, Wynn R. Use of social media for sexual health
promotion: a scoping review. Glob Health Action. 2016;9:32193.
[CrossRef]
9. Drozd B, Couvillion E, Suarez A. Medical YouTube videos and
methods of evaluation: literature review. JMIR Med Educ.
2018;4(1):e3. [CrossRef]
10. Batur AF, Altintas E, Gül M. Evaluation of YouTube videos
on primary bladder pain syndrome. Int Urogynecol J.
2022;33(5):1251–8. [CrossRef]
11. Amante DJ, Hogan TP, Pagoto SL, English TM, Lapane KL. Access
to care and use of the Internet to search for health information:
results from the US National Health Interview Survey. J Medical
Internet Res. 2015;17(4):e106. [CrossRef]
12. Bernard A, Langille M, Hughes S, Rose C, Leddin D, van Zanten
SV. A systematic review of patient inflammatory bowel disease
information resources on the world wide web. Am J Gastroenterol.
2007;102(9):2070–7. [CrossRef]
13. Charnock D, Shepperd S, Needham G, Gann R. DISCERN: an
instrument for judging the quality of written consumer health
information on treatment choices. J Epidemiol Community
Health. 1999;53:105–11. [CrossRef]
Sancı ve Özcan • m-TESE ve YouTube
189
14. Internet World Stats. Internet Usage Stats and Market Report.
https://www.internetworldstats.com/eu/tr.htm [Accessed: April 1,
2020].
15. Madathil KC, Rivera-Rodriguez AJ, Greenstein JS, Gramopadhye
AK. Healthcare information on YouTube: A systematic review.
Health Informatics J. 2015;21(3):173–94. [CrossRef]
16. Gul M, Diri MA. YouTube as a source of information about
premature ejaculation treatment. J Sex Med. 2019;16(11):1734–
40. [CrossRef]
17. Esen E, Aslan M, Sonbahar BÇ, Kerimoğlu RS. YouTube English
videos as a source of information on breast self-examination. Breast
Cancer Res Treat. 2019;173(3):629–35. [CrossRef]
18. Sood A, Sarangi S, Pandey A, Murugiah K. YouTube as a source of
information on kidney stone disease. Urology. 2011;77(3):558–
62. [CrossRef]
19. Murray E, Lo B, Pollack L, Donelan K, Catania J, Lee K, et al. The
impact of health information on the internet on health care and the
physician-patient relationship: national U.S. survey among 1.050
U.S. physicians. J Medical Internet Res. 2003;5(3):e17. [CrossRef]
190 Androl Bul 2022;24:186-190
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:191−198
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.57984
Erkek Cinsel Sağlığı
COVID-19 enfeksiyonunun erkek cinsel fonksiyonları
üzerindeki etkisi ve risk faktörleri
The impact of COVID-19 infection on sexual functions of males and
associated risk factors
Emre Salabas , Hüseyin Cihan Demirel , Semih Türk , ibrahim Halil Baloğlu
ÖZ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı COVID-19 hastalığı sonrasında oluşan
erkek cinsel disfonksiyonunun incelenmesi ve risk faktörlerinin
araştırılmasıdır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu çalışma PCR ile onaylanmış COVID-19
tanısı alan erkeklerin enfeksiyon öncesi ve sonrasını, International index
of erectile function-15 (IIEF-15) formu ve alt başlıkları ile sorgulayan
ve risk faktörlerini inceleyen ilk uzunlamasına çalışmadır. 2020-2021
yılları arasında 114 erkek hastaya IIEF-15 formu ilk tanı anında ve 3 ay
sonra olmak üzere 2 defa uygulanmıştır.
BULGULAR: Ortanca yaş 49 yıl (IQR: 29-58.5) olan hastalarda ortanca
IIEF-EF skoru 24’den 20’ye (p=0,001) düşmüş, ayrıca orgazm
(9’dan 8’e,p=0,01), cinsel istek (8’den 7’ye,p=0,001), cinsel tatmin
(11’den 8’e,p=0,001) ve genel tatmin (8’den 7’ye,p=0,001) dahil tüm
alt gruplarda da anlamlı düşüş saptanmıştır. Klinik anlamlı IIEF-EF
düşüşü olan hastalarda, anlamlı oranda daha yüksek diyabet (%37 vs
%13,8, p=0,01), hipertansiyon (%40,7 vs %20,7, p=0,04), sigara içiciliği
(%40,7 vs %20,7, p=0,04), pnömoni (%44,4 vs %23,0,p=0,03)
ve daha düşük oranda halsizlik (%66,7 vs %86,2, p=0,02) gözlemlenmiştir.
Çoklu değişken risk analizinde pnömoni (OR: 3,55,p=0,02) ve
halsizlik semptomu (OR: 0,22,p=0,01) klinik anlamlı IIEF-EF düşüşünün
(IIEF > 4) anlamlı bağımsız risk faktörleri olarak saptanmıştır.
SONUÇ: COVID-19 vakaları kliniğimize ürolojik semptomlar ile başvurabilirler.
Bu enfeksiyon, erektil fonksiyonlar, orgazm, cinsel istek
ve tatmin dahil olmak üzere cinsel fonksiyonların hepsinde bozulmaya
sebep vermektedir. Hastaların üçte birinde erektil disfonksiyon şiddetinde
bir seviye artma görülmüştür. Pnömoni ve halsizlik semptomları,
enfeksiyon sonrası sertleşme sorunu için prediktif faktörlerdir.
Pnömoni, üriner urge semptomu ve diyabet, erektil fonksiyon dışındaki
IIEF alt gruplarında da bozulmaya sebep olabilir. Endotelyal
disfonksiyonun, COVID-19 kaynaklı cinsel disfonksiyon ile ilişkili
olması muhtemeldir.
Anahtar Kelimeler: erektil disfonksiyon, COVID-19, endotelyal
disfonkisyon
ABSTRACT
OBJECTIVE: The objective of this study is to investigate the sexual
dysfunction(SD) occurring after COVID-19 disease and possible risk
factors.
MATRERIAL and METHODS: This is the first longitudinal study
comparing the sexual health of males, prior and latter to PCR confirmed
COVID-19 diagnosis using the all domains of International index of
erectile function-15 (IIEF-15) questionnaire and investigating the risk
factors for SD. Between 2020-2021, 114 male patients were included
and surveyed by IIEF-15 twice, at the time of diagnosis and after 3
months.
RESULTS: Median age was 49 years (IQR: 29-58.5). Median IIEF-EF
score decreased (24 to 20,p=0.001) and there was also a statistically
significant decline in all domains of IIEF-15 including orgasm (9 to
8,p=0.01), sexual desire (8 to 7,p=0.001), sexual satisfaction (11 to
8,p=0.001) and over satisfaction (8 to 7,p=0.001). Patients with an
IIEF-EF decrease > 4 (n=27, 23.7%) had significantly higher rates of
diabetes (37% vs 13.8%, p=0.01), hypertension (40.7% vs 20.7%,
p=0.04), smoking (40.7% vs 20.7%, p=0.04), COVID-19 pneumonia
(44.4% vs 23.0%, p=0.03) and lower rates of fatigue (66.7% vs 86.2%,
p=0.02) than the other group Pneumonia (OR: 3.55,p=0.02), and
fatigue (OR: 0.22,p=0.01) were significant independent risk factors of
minimally clinically significant IIEF-EF decrease (>4).
CONCLUSION: COVID-19 cases may present with urologic symptoms
to our outpatient clinics. The disease causes deterioration in all aspects
of sexual function, including erectile function, orgasm, sexual desire and
satisfaction of the patients. A third of patients face a decrease of one
rank in erectile dysfunction severity. Pneumonia and fatigue symptoms
are significant risk factors of post-COVID-19 erectile dysfunction.
Pneumonia, urinary urgency symptom and diabetes mellitus increase
the risk of deterioration in IIEF domains besides erectile function.
Endothelial dysfunction may be one of the causes of post COVID-19
sexual function decline..
Keywords: erectile dysfunction, COVID-19, endothelial dysfunction
Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Emre Salabas
Tema İstanbul 18 F D 25 Küçükçekmece İstanbul 34377 Istanbul - Türkiye
Tel: 05327908491
E-mail: emresalabas@gmail.com
Geliş/ Received: 29.07.2022
Kabul/ Accepted: 16.08.2022
GİRİŞ
Coronavirus 2019 hastalığı (COVID-19) pandemi olarak
ilan edildiği 2020’den beri dünyayı etkilemekte, kamu
sağlığını, sağlık sistemlerini, ekonomi ve yaşam şekillerine
zarar vermektedir. Hastalık sonrası kişilerde hafif yan etkiler
görülebildiği gibi geri dönüşü olmayan uzun dönem
arazlar da oluşabilmektedir. [1]
©2022 Androloji Bülteni
191
Literatürde COVID-19’un etkilerinin kaynağının kardiovasküler
sistem ve endotelyal disfonksiyon olduğu gösteren
çalışmalar mevcuttur. [2] Bu ilişki ayrıca, COVID-19
enfeksiyonunun hücreye giriş yolu olan anjiyotensin dönüştürücü
enzim-2 (ACE-2) reseptörlerinin ve viral spike
protein primeri olan transmembran proteaz serin 2’nin
(TMPRSS-2) endotelyal hücredeki varlığı ile de desteklenmektedir.
[3] Ayrıca, inflamatuvar fazın endotelyal aktivasyon
ve koagulasyon kaskadını başlatarak, endotelyal disfonkisyona
sebep olduğu da kabul edilmektedir. [2] Obezite,
kardiyovasküler hastalıklar ve diyabette gösterildiği gibi endotelyal
disfonksiyonun olduğu her yerde erektil disfonksiyona
da rastlanmaktadır. [4–6] COVID-19 geçiren erkeklerde,
geçirmeyenlere göre erektil disfonksiyon prevalansının
daha fazla olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. [7]
Ancak literatürde enfeksiyon sonrasında cinsel fonksiyonların
değişimini inceleyen çalışmalar kısıtlıdır.
Çalışmamızın amacı COVID-19’un tüm cinsel fonksiyonlar
üzerindeki etkisini incelemektir. Bu çalışma, Polymerase
Chain Reaction (PCR) testi ile onaylanmış COVID-19
tanısı alan erkeklerin enfeksiyon öncesi ve sonrası cinsel
fonksiyonlarını, sistemik bir sorgu formu olan IIEF-15
(International index of erectile function) ve alt başlıklarını
kullanarak sorgulayan, ayrıca risk faktörlerini inceleyen
ilk uzunlamasına gözlemsel çalışmadır. Çalışmanın ikincil
amacı oluşan disfonksiyonların oluşumdaki prediktif faktörlerin
incelenmesidir. İlk klinik semptomlar, pnömoni
tanısı, hospitalizasyon ihtiyacı ile enfeksiyon sonrası cinsel
disfonkisyon gelişimini arasındaki ilişkinin incelenmesi,
iki hastalık arasındaki ortak patofizyolojik mekanizmalar
hakkında ipucu sağlayabilecektir. Ayrıca elde edilen bilgiler,
klinisyenlere, hastalığın tedavisinde ve hastaların bilgilendirilmesinde
de fayda sağlayacaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Bu çalışma, Helsinki Bildirisiyle uyumlu olacak şekilde tasarlanmış,
kurumumuz etik komitesi tarafından onaylanmıştır.
(3140 sayılı etik kurul kararı). Bütün katılanlardan
bilgilendirilmiş onam alınmıştır. Uzunlamasına (longitudinal)
gözlemsel dizaynı olan çalışmamıza, Mayıs 2020-Mart
2021 arasında hastanemizde COVID-19 tanısı alan 114 erkek
hasta dahil edilmiştir. Vakaların çoğunun tanı ve tedavisi,
poliklinik ve acil serviste tamamlansa da, hastaların 21 tanesi
hospitalize edilmiş, 6 tanesi yoğun bakıma yatırılmış, 3
tanesi entübe edilmiştir. Pnömoni tanısı toraks BT taraması
ve radyoloji raporu ile konulmuştur. Hastaların anamnezi ve
sorgulanması sırasında, fiziksel/mental stres altında olan ya
da acil müdahale gereken hastalarla görüşme ertelenmiştir.
Çalışmanın ilk fazında, hastaların cinsel fonksiyonları, tanı
anından bir ay öncesini kapsayacak şekilde IIEF-15 sorgulama
formu ile irdelenmiştir. [8] Bütün anketler yüz yüze uygulanmış,
hasta isteği olursa sorular açıklanmıştır. Ayrıca demografik
veriler, hastanın ilk başvuru semptomları ve klinik
şikâyetleri, pnömoni tanısı ve hospitalizasyon, yoğun bakım
ve entübasyon durumları çalışmanın ilk fazında kaydedilmiştir.
IIEF-15 sorgu formu, cinsel istek, orgazm, cinsel ve
genel tatmin ve erektil fonksiyonu inceleyen ve önceki çalışmalarda
Türkçe çevirisi de valide edilmiş en çok kullanılan
klinik araştırma araçlarındandır. [9–12] Bütün hastalar IIEF-15
formu ile, hastalığı atlattıktan 3 ay sonra tekrar değerlendirilmişlerdir.
Öncesi ve sonrası sorgulamalar arasındaki
erektil ve diğer cinsel fonksiyonlardaki değişimler, erektil
disfonksiyon (ED) derecesi ve prediktif faktörler bu çalışma
tarafından ele alınmışlardır. Ejakülatuvar disfonksiyon, enfeksiyon
sonrasında ejakülatuvar alışkanlıklarda bir bozulma
ya da değişim (prematür ejakülasyon, gecikmiş ejakülasyon
ve anejakülasyon) olarak tanılanmıştır. Üriner urge, akut
dönemde hastanın ani başlayan, erteleyemediği idrar yapma
isteği olarak tanılanmıştır. [13]
Bu çalışmaya 18–74 yaş arasında, COVID-19 tanısı öncesinde
cinsel aktif olan, sorulara cevap verebilen, karantina
döneminden 3 ay sonra takibe gelmeyi kabul eden
erkekler dâhil edilmiştir. Çalışmadan çıkarma kriterleri ise;
üroloji kliniğine daha önce cinsel disfonksiyon şikâyeti ile
başvurma, ürolojik ve androlojik cerrahi öyküsü olmasıdır.
Aşılanma bir kriter olarak konulmasa da, dönem olarak
hasta grubumuz aşılanma döneminden önce olduğu için,
hastaların hiçbiri aşılı değildir.
İstatistiki Analiz
İstatistiki analiz IBM SPSS Statistics 28,0 (Şikago, IL)
ile gerçekleştirilmiştir. Hasta ve enfeksiyonun özelikleri
tanımlayıcı istatistikler ile özetlenmiştir. Binary ya da ordinal
veriler yüzdesel ifade edilirken, devamlı parametrik
veriler; ortalama + standart deviasyon olarak, normal dağılım
göstermeyen veriler de ortanca+interquartile range
(IQR) olarak tanımlanmışlardır. Shapiro-Wilk testi,
skewness ve kurtosis değerleri, normal dağılımı göstermek
için kullanılmışlardır. Wilcoxon Signed ranked testi,
aynı hasta grubunun COVID öncesi ve sonrası verilerinin
karşılaştırılmasında kullanılmıştır. COVID sonrası IIEF
grup skorlarında anlamlı düşüşlerin prediktif faktörlerin
belirlenmesi ikili çok değişkenli logistik regresyon analizi
ile yapılmıştır (Enter multivariate regression model). Çok
değişkenli analiz modeline, tek değişkenli analizde anlamlı
çıkan akut dönem klinik semptomları, komorbiditeler,
hospitalizasyon, entübasyon ve pnömoni tanısı dâhil edilmişlerdir.
İstatistiki anlamlılık p değerinin <0,05 olması,
güven aralığı (CI) ise %95 olarak kabul edimiştir.
192 Androl Bul 2022;24:191-198
SONUÇLAR
Ortanca yaşı 49 (29–58,5) yıl olan 114 hasta çalışmaya
dâhil edilmişlerdir. Akut dönemdeki hastaların klinik
semptomları: ateş (n=60, %52,6), öksürük (n=58, %50,9),
anosmia (n=55, %48,2), baş ağrısı (n=66, %57,9), halsizlik
(n=93, %81,6), üriner urge (n=44, %38,6), erektil
disfonksiyon (n=32, %28,1), ejakülatuvar disfonksiyon
(n=28, %24,6) olarak bulunmuştur. Ayrıca, 32 (%28,1)
hastada pnömoni gelişmiş, 21 (%18,4) hastada hospitalizasyona
ihtiyaç duyulmuştur. Hastaların sadece 6 (%5,3)
tanesinde yoğun bakım (%2,6), 3 tanesinde de entübasyon
ihtiyacı olmuştur (Tablo 1 ve 2).
Erektil disfonksiyon düzeyi IIEF-EF alt grubuna göre hem
COVID öncesi hem de COVID sonrasında derecelendirilmiştir.
COVID öncesi ED sınıflandırmasında; hastaların
15’i ağır (%13,2), 12’si orta (%10,5), 15’i hafif-orta
(%13,2), 26’sı hafif (%22,8), 46’sı normal (%40,4) olarak
sınıflandırılmıştır. Aynı hastaların ikinci değerlendirmesinde;
21’i ağır (%18,4), 22’si orta (%19,3), 16’sı hafif-orta
(%14,0), 24’ü hafif (%21,1) ve 31’i normal (%27,2)
olarak değerlendirilmiştir (Tablo 3). Bu iki grup Wilcoxon
Signed Rank testi ile karşılaştırıldığında, istatistiki anlamlı
bir fark saptanmış, hastaların %33,3’ünde sırasal düşüş
gözlemlenmiştir (Tablo 3). Ortanca ED derecesi ise 4’ten
(IQR: 3–5), 3’e (IQR: 2–5) düşmüştür (p=0,01).
Hastaların iki vizitleri arasındaki IIEF-15 alt grup karşılaştırmaları
yapıldığında, ortanca IIEF-EF skoru 24’ten
(17,5–28), 20’ye (12–26) düşmüştür. Orgazm grubu
9’dan (8–10) 8’e (5–9) düşerken, cinsel istek grubu ortancası
8’den (7–9) 7’ye (5–9) düşmüştür. Cinsel tatmin
grubunun değeri 11’den (7–12) 8’e (4–12) düşerken, genel
tatmin ortanca değeri 8’den (7–9) 7’ye (4–12) düşmüştür.
Çiftli karşılaştırma yapıldığında, bütün IIEF gruplarında
COVID-19 sonrası dönem, öncesinde göre anlamlı oranda
daha düşük bulunmuştur (p=0,001) (Tablo 4)
Tablo 1. Temel veriler
n 114
Yaş, yıl (IQR) 1
(Aralık)
Akut Dönem, gün (IQR) 1
(Aralık)
49 (29-58.5)
(18-74)
10 (10-13)
(9-49)
n %
Pnömoni 32 28.1
Hospitalizasyon 21 18.4
Yoğum Bakım 6 5.3
Entübasyon 3 2.6
IQR: Interquartile range. Normal dağılım göstermeyen devamlı veriler ortanca ve
IQR olarak verilmiştir.
Tablo 2. COVID-19 akut dönemindeki semptomların sıklığı
ve yüzdeleri
Semptomlar n %
Ateş 60 52.6
Öksürük 58 50.9
Anosmi 55 48.2
Başağrısı 66 57.9
Halsizlik 93 81.6
Urge 44 38.6
Erektil disfonksiyon 32 28.1
Ejakulatuvar Disfonksiyon 28 24.6
Tablo 3. Erektil disfonksiyon şiddet sıralamasının,
hastaların pre-COVID ve post COVID dönemlerindeki
durumunun, Related Samples Wilcoxon Signed Rank testi
ile karşılaştırılması (p=0.001)
ED Şiddeti Pre-COVID Post-COVID
Ağır 15 (13.2%) 21 (18.4%)
Orta 12 (10.5%) 22 (19.3%)
Orta-hafif 15 (13.2%) 16 (14%)
Hafif 26 (22.8%) 24 (21.1%)
Normal 46 (40.4%) 31 (27.2 %)
Ranks
Postcovid Erectile
Dysfunction - Precovid
Erectile Dysfunction
N
Mean
Rank
Sum of
Ranks
Negative Ranks 38a 20,82 791,00
Positive Ranks 2b 14,50 29,00
Ties
74c
Total 114
a. Postcovid Erectile Dysfunction < Precovid Erectile Dysfunction
b. Postcovid Erectile Dysfunction > Precovid Erectile Dysfunction
c. Postcovid Erectile Dysfunction = Precovid Erectile Dysfunction
Tablo 4. IIEF-15 ve alt gruplarının COVID-19 sonrasındaki
değişimi
IIEF
Erektil
Domain
Orgazm
Domain
Cinsel İstek
Domain
Cinsel Tatmin
Domain
Genel Tatmin
Domain
Pre-COVID Post-COVID Delta p
Ortanca
(IQR)
Ortanca
(IQR)
Ortanca
(IQR)
24 (17.5-28.0) 20 (12-26) 4 (0-4) 0.001
9 (8-10) 8 (5-9) 1 (0-2) 0.001
8 (7-9) 7 (5-9) 1 (0-2) 0.001
11 (7-12) 8 (4-12) 3 (0-3) 0.001
8 (7-9) 7 (5-8) 1 (0-2) 0.001
Toplam 55 (46-63) 48 (40-57) 8 (1-11) 0.001
Wilcoxon Signed Rank testi kullanılmıştır. Normal olmayan dağılım gösteren veriler
ortanca (IQR) olarak verilmiştir. IIEF=International Index of Erectile Function.
Delta=Ortancalar arasındaki fark. p<0.05 istatistiki anlamlı olarak Kabul edilmiştir.
Salabas ve ark. • COVID-19 enfeksiyonunun erkek cinsel fonksiyonları üzerindeki etkisi ve risk faktörleri
193
Tablo 5. IIEF-15 alt gruplarında anlamlı düşüş görülen hastalar ile değişmeyen hastaların özelliklerinin karşılaştırılması.
IIEF EF <4 IIEF EF >4 p IIEF OD <1 IIEF OD > 1 p IIEF ISD <3 IIEF ISD >3 p
Toplam 87 (76.3%) 27 (23.7%) 75 (65.8%) 39 (34.2%) 91 23
Yaş (yıl) 45.5
(28.8-58.3)
52.0
(40.0-59.0)
0.17
41.0
(28.0-55.0)
55.0
(40.0-62.0)
0.01
42.5
(28.0-58.5)
55.0
(43.0-59.0)
pre-COVID IIEF-EF 21.3 + 7.9 22.6 + 4.5 0.29 21.7 + 8.0 21.3 + 5.6 0.74 21.7 + 7.6 21.4 + 6.0 0.89
Ateş 44 (50.6%) 16 (59.3%) 0.43 34 (45.3%) 26 (66.7%) 0.03 45 (49.5%) 15 (65.2%) 0.18
Öksürük 42 (48.3%) 16 (59.3%) 0.31 39 (52%) 19 (48.7%) 0.73 48 (52.7%) 10 (42.5%) 0.43
Anosmi 43 (49.4%) 12 (44.4%) 0.65 36 (48%) 19 (48.7%) 0.94 45 (49.5%) 10 (43.5%) 0.6
Başağrısı 52 (59.8%) 14 (51.9%) 0.47 44 (58.7%) 22 (56.4%) 0.81 56 (61.%) 10 (43.5%) 0.12
Halsizlik 75 (86.2%) 18 (66.7%) 0.02 63 (84%) 30 (76.9%) 0.35 76 (83.5%) 17 (73.9%) 0.29
Urge 30 (34.5%) 14 (51.9%) 0.10 22 (29.3%) 22 (56.4%) 0.01 33 (36.3%) 11 (47.8%) 0.31
Pnömoni 20 (23.0%) 12 (44.4%) 0.03 18 (24%) 14 (35.9%) 0.18 19 (20.9%) 13 (56.5%) 0.001
Hospitalizasyon 14 (16.1%) 7 (25.9%) 0.25 10 (13.3%) 11 (28.2%) 0.05 13 (14.3%) 8 (34.8%) 0.02
YBÜ 5 (5.7%) 1 (3.7%) 0.67 4 (5.3%) 2 (5.1%) 0.96 5 (5.5%) 1 (4.3%) 0.82
Entübasyon 2 (2.3%) 1 (3.7%) 0.69 2 (2.7%) 1 (2.6%) 0.97 2 (2.2%) 1 (4.3%) 0.56
Sigara 18 (20.7%) 11 (40.7%) 0.04 18 (24%) 11 (28.2%) 0.62 21 (23.1%) 8 (34.8%) 0.25
Diyabet 12 (13.8%) 10 (37.0%) 0.01 11 (14.7%) 11 (28.2%) 0.08 12 (13.2%) 10 (43.5%) 0.001
Dislipidemi 14 (16.1%) 7 (25.9%) 0.25 8 (10.7%) 13 (33.3%) 0.01 15 (16.5%) 6 (26.1%) 0.28
HT 18 (20.7%) 11 (40.7%) 0.04 15 (20%) 14 (35.9%) 0.06 16 (17.6%) 13 (56.5%) 0.001
KAH 10 (11.5%) 6 (22.2%) 0.16 9 (12%) 7 (17.9%) 0.38 10 (11.0%) 6 (26.1%) 0.06
P değeri <0.05 olan veriler koyu yazılmıştır. Abb: YBÜ: Yoğun bakım ünitesi, EF: Erektil fonksiyon, OD: Orgazm domain, SDD: Cinsel istek domain, ISD: Cinsel tatmin domain, OSD:
Genel tatmin domain Diyabet: Diabetes Mellitus, HT: Hipertansiyon, KAH: Koroner arter hastalığı
0.01
IIEF SDD <1 IIEF SDD >1 p IIEF OSD <1 IIEF OSD >1 p
Toplam 74 (64.9%) 40 (35.1%) 72 (63.1%) 42 (36.9%)
Yaş (yıl)
47.0
(28.5-57.5)
52.5
(38.0-61.5)
0.1
42.0
(28.0-55.0)
53.0
(38.0-50.8)
pre-COVID IIEF-EF 21.7 + 7.9 21.3 + 6.1 0.73 23.4 + 8.2 22.1 + 5.6 0.59
Ateş 34 (45.9%) 26 (65.0%) 0.05 32 (44.4%) 28 (66.7%) 0.02
Öksürük 36 (48.6%) 22 (55.0%) 0.52 35 (48.6%) 23 (54.8%) 0.52
Anosmi 35 (45.9%) 21 (52.5%) 0.5 32 (44.4%) 23 (54.8%) 0.29
Başağrısı 42 (56.8%) 24 (60.0%) 0.73 42 (58.3%) 24 (57.1%) 0.9
Halsizlik 61 (82.4%) 32 (34.4%) 0.74 59 (81.9%) 34 (81.0%) 0.89
Urge 23 (31.1%) 21 (52.5%) 0.03 20 (27.8%) 24 (57.1%) 0.002
Pnömoni 15 (20.3%) 17 (42.5%) 0.01 14 (19.4%) 18 (56.3%) 0.007
Hospitalizasyon 10 (13.5%) 11 (27.5%) 0.07 10 (13.9%) 11 (26.2%) 0.1
YBÜ 3 (4.1%) 3 (7.5%) 0.43 3 (4.2%) 3 (7.1%) 0.49
Entübasyon 1 (1.4%) 2 (5.0%) 0.24 1 (1.4%) 2 (4.8%) 0.27
Sigara 16 (21.6%) 13 (32.5%) 0.20 17 (23.6%) 12 (28.6%) 0.56
Diyabet 8 (10.8%) 14 (35.0%) 0.01 6 (8.3%) 16 (38.1%) 0.001
Dislipidemi 11 (14.9%) 10 (25.0%) 0.18 13 (18.1%) 8 (19%) 0.89
HT 14 (18.9%) 15 (37.5%) 0.03 12 (16.7%) 17 (40.5%) 0.005
KAH 6 (8.1%) 10 (25.0%) 0.01 7 (9.7%) 9 (21.4%) 0.83
P değeri <0.05 olan veriler koyu yazılmıştır. Abb: YBÜ: Yoğun bakım ünitesi, EF: Erektil fonksiyon, OD: Orgazm domain, SDD: Cinsel istek domain, ISD: Cinsel tatmin domain, OSD:
Genel tatmin domain Diyabet: Diabetes Mellitus, HT: Hipertansiyon, KAH: Koroner arter hastalığı
0.03
Hastalar IIEF skorlarında anlamlı düşüş olanlar ve olmayanlar
olarak gruplandırılmışlardır. IIEF-EF skorunda >4
olan bir düşük minimum klinik anlamlı değişiklik olarak
kabul edilmiştir. [14] Klinik anlamlı IIEF-EF düşüşü olan
hastalarda, anlamlı oranda daha yüksek diyabet (%37 vs
%13,8, p=0,01), hipertansiyon (%40,7 vs %20,7, p=0,04),
sigara içiciliği (%40,7 vs %20,7, p=0,04), pnömoni
(%44,4 vs %23,0, p=0,03) ve daha düşük oranda halsizlik
(%66,7 vs %86,2, p=0,02) gözlemlenmiştir (Tablo 5).
İkili çoklu değişkenli logistik regresyon analizinde (Binary
194 Androl Bul 2022;24:191-198
multivariate logistic regression analysis) anlamlı IIEF-EF
düşüşünün prediktif faktörleri olarak halsizlik (OR: 0,22,
95 %CI: 0,37–0,69, p=0,01) ve pnömoni (OR: 3,55, 95
%CI: 1,26–10,0, p=0,02) bulunmuştur (Tablo 6).
Diğer IIEF gruplarında, cinsel tatmin grubu dışındaki tüm
gruplarda saptanan ortanca düşüşü 1 olduğu için, >1 büyük
ortanca düşüşleri klinik anlamlılık limiti olarak kabul
edilmiştir. Anlamlı orgazm grubu düşüşü olan hastaların
(n=39, %34,2), daha yaşlı ve daha yüksek oranda diyabet,
dislipidemi, hospitalizasyon, üriner urge semptomu ve ateş
semptomu gösterdikleri saptandı. Çoklu değişken analizde
sadece üriner urge istatistiki anlamlı prediktif faktör olarak
saptandı (OR: 2,67, 95 %CI: 1,08–6,59, p=0,03). Cinsel
tatmin grubunda anlamlı düşüş olan hastalarda (n=40,
%35,1), daha yüksek oranda diyabet, hipertansiyon, koroner
arter hastalığı ile beraber pnömoni, ateş ve üriner urge
semptomlarına rastlandığı görüldü. Çoklu değişken analizinde
hiç bir faktörde istatistiki anlamlılık saptanmadı.
Genel tatmin grubunda düşüş olan hastalar (n=42, %36,9)
daha yaşlı olmakla beraber aynı zamanda daha yüksek
oranda diyabet, hipertansiyon ve pnömoni tanısına sahiptiler.
Çoklu değişken analizinde diyabetes prevalansı (OR
7,56, 95 %CI: 1,68–34,2, p=0,01) ve pnömoni gelişimi
(OR 2,94, 95 %CI: 1,14–7,55 p=0,03) iki risk faktörü
olarak tespit edildiler. Nihai olarak cinsel tatmin skorunda
düşüşü >3 olan hastaların yaşının daha fazla olduğu,
daha yüksek diyabetes ve hipertansiyon prevalansıyla beraber
pnömoni ve hospitalizasyon oranlarının da daha fazla
olduğu saptandı. Çoklu değişken analizinde prediktif faktör
olarak sadece pnömoni saptandı (OR 3,65, 95 %CI
1,03–12,8, p=0,04) (Tablo 5 ve 6).
TARTIŞMA
COVID-19 pandemisini inceleyen pek çok çalışma olsa
da, bunların önemli bir kısmı hastalalığın üreme sağlığı
üzerindeki etkisini veya kapanmaların çiftlerin psikolojileri
üzerindeki olumsuz etkilerini incelemektedir. [15–18]
Tablo 6. COVID-19 komplikasyonlarının çoklu değişken logistik regresyon analizi
EF Decrease >4 OD Decrease >1 SDD Decrease >1 ISD Decrease >3 OSD Decrease >1
OR (95% CL) p OR (95% CL) p OR (95% CL) p OR (95% CL) p OR (95% CL) p
Yaş (yıl) - - 1.0
(0.98-1.04)
Ateş - - 2.01
(0.83-4.90)
0.68 - - 1.01
(0.96-1.05)
0.13 1.73
(0.72-4.17)
0.8 1.00
(0.98-1.04)
0.22 - - - -
Öksürük - - - - - - - - - -
Anosmi - - - - - - - - - -
Başağrısı - - - - - - - - - -
Halsizlik 0.22
(0.37-0.69)
Urge - - 2.67
(1.08-6.59)
Pnömoni 3.55
(1.26 -10.0)
Hospitali
zasyon
0.01 - - - - - - - -
0.03 1.89
(0.79-4.49)
0.02 - - 2.00
(0.75-5.32)
- - 1.50
(0.49-4.59)
0.15 - - - -
0.17 3.65
(1.03-12.89)
0.47 - - 1.49
(0.34-6.49)
0.04 2.94
(1.14-7.55)
0.56
0.03
0.59 - -
YBÜ - - - - - - - - - -
Entübasyon - - - - - - - - - -
Sigara 2.18
(0.79-6.07)
Diyabet 3.63
(0.82-16.19)
Dislipidemi - - 3.36
(0.98-11.49)
HT 0.91
(0.22-3.85)
0.13 - - - - - - - -
0.09 - - 4.12
(0.94-18.01)
0.9 - - 0.67
(0.16-2.97)
KAH - - - - 1.91
(0.44-8.16)
0.06 2.47
(0.58-10.52)
0.22 7.56
(1.68-34.2)
0.06 - - - - - -
0.62 2.96
(0.67-12.98)
0.15 0.74
(0.18-3.10)
0.38 - - - -
COVID-19 cinsel komplikasyonlarının binary logistic regresyon analizi. Enter modeli. İstatistiki anlamlı parametreler modele dahil edilmiştir. Sonuçlarda anlamlı olanlar koyu
yazılmıştır.
0.01
0.68
Salabas ve ark. • COVID-19 enfeksiyonunun erkek cinsel fonksiyonları üzerindeki etkisi ve risk faktörleri
195
Pandeminin sağlık çalışanlarının cinsel hayatları üzerindeki
olumsuz etkini inceleyen çalışmalar dahi yapılmıştır.
[19]
Ancak bu araştırma, PCR ile onaylanmış COVID-19
tanısı alan erkeklerin enfeksiyon öncesi ve sonrası cinsel
fonksiyonlarını, IIEF-15 ve alt başlıklarını kullanarak yüz
yüze sorgulayan ve oluşan cinsel disfonksiyonların risk faktörlerini
inceleyen ilk uzunlamasına gözlemsel çalışmadır.
Aynı grubun, iki farklı zaman aralığındaki durumunun
incelenmesi, kohortlar arası farklardan kaynaklanabilecek
biasları da engellemektedir.
Çalışmamızın ilk önemli sonucu, hastalarda enfeksiyonun
akut döneminde üriner urge (%38,6), erektil disfonksiyon
(%29,1) ve ejakulatuar disfonksiyon (%25,5) gibi ürolojik
şikayetlerin oluşmasıdır. Bundan dolayı tanı almamış
COVID-19 hastalarının polikliniğimize bu şikayetlerle
başvurabileceği unutulmamalıdır. İkinci önemli nokta ise
enfeksiyon sonrasında hastalarda anlamlı oranda bir erektil
fonksiyon kaybı (IIEF-EF 24’den 20’ye, p=0,001) yaşandığı
ve erkeklerin 1/3’ünde erektil disfonksiyon şiddetinde
bir kademelik düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Başka çalışmalarda
da, IIEF-5 skorlarında hafif ama istatistiki anlamlı
düşüşler gözlemlenmiştir. Bir çalışmada ortalama IIEF-5
skoru 23,5’dan 22,6’ya (p=0,001) 3 ay içinde düşerken,
başka bir çalışmada da 15,2’den 14,2’ye düşmüştür. [20–21]
Karkin ve ark.’nın çalışmasında IIEF-5 skorları (23,5’dan
11,0’a, p<0,001), total testosteron seviyeleri (345,6
ng’dl’den 297,3 ng/dl’ye, p<0,001) bütün yaş gruplarında
(20–60) ciddi oranda düşmüştür. [22] Sansolene ve ark.’nın
çalışmasında ise COVID-19 tanısı alan erkeklerde, sağlıklı
kontrollere göre daha yüksek oranda sertleşme sorunu olduğu
raporlanmıştır.[7] Fang ve ark. tarafından 612 Çinli
erkekte yapılan bir çalışmada ise IIEF-5 skorlarında 1,13
puanlık bir düşüş saptanmış ve bu genel anksiyete (GAD-
7), depresyon (PHQ-9) ve azalmış fiziksel egzersizle ilişkilendirilmiştir.
[23]
Çalışmamıza dâhil edilen 114 erkeğin, 27’sinde (%23,7)
klinik minimum anlamlı IIEF-EF düşüşü (≥4) saptanmıştır.
Bu düşüşün risk faktörü olarak yapılan tek değişkenli
analizde diyabetes tek değişkenli analizde diyabetes, hipertansiyon
ve sigara içiciliği gibi endotelyal disfonksiyon
ile ilişkili durumlar önce çıksa da, çok değişkenli analizde
sadece pnömoni ve halsizlik semptomu anlamlığını korumuştur.
Saad ve ark.’nın çalışmasında, sigara içiciliği, baz
IIEF-5 skoru ve COVID-19 şiddeti yeni ED oluşumunda
bağımsız risk faktörleri olarak bulunmuştur. [20] Diğer bir
çalışmada ise enfeksiyon sonrası IIEF-5 skorlarının testosteron
seviyeleri ile paralel, hasta yaşıyla da ters korelasyona
sahip olduğu gösterilmiştir. Aynı çalışmada yoğum
bakımda yatmanın da IIEF-5 skoru üzerindeki olumsuz
etkisi raporlanmıştır. [22] Hastalığın akut dönemindeki
üriner urge bulgusunun, nekahet dönemindeki IIEF-15
orgazm skorundaki düşüş için bir risk faktörü olduğunu
tespit ettik. Aşırı aktif mesane, prostat inflamasyonu ve
erektil disfonksiyonun, nitrik oksit yolakları üzerinden
ortak oluşum mekanızmalarına sahip olduğunu gösteren
eski çalışmalar mevcut olsa da, bu konuda daha fazla
patofizyolojik araştırmalar gerekmektedir. Çalışmamızda
cinsel tatmin grubundaki anlamlı düşüş için pnömoni
bir risk faktörüyken, genel tatmin skorlarındaki düşüşün
risk faktörleri olarak pnömoni tanısı ve diyabet hastalığı
bulunmuştur.
Çalışmamızda, Saad ve ark.’nın bulgularının aksine sigara
içiciliği ve bazal IIEF-EF skoru istatistiki anlamlı risk
faktörleri olarak bulunmasa da; iki çalışmada öne çıkan
pnömoni tanısı, yoğun bakıma yatış ve COVID-19 şiddeti
risk faktörlerinin hepsi vücuttaki inflamasyon düzeyi
ve SARS ile ilişkidirler. COVID-19’un kendisi endotelyal
bir hastalık olarak kabul edilmiş ve komplikasyonları endotelyal
disfonksiyon ile ilişkilendirilmiştir. [24] COVID-
19’un vücutta aktive olma sürecinde rol oynayan ACE-2
ve TMPRSS-2’nin endotelyal hücrelerdeki varlığı da bu
tezi desteklemektedir. [3,7] COVID-19 pnömonisi ve akciğer
hasarı pro-inflamatuvar sitokinlerin devamlı salınımı
(sitokin fırtınası) ile ilişkili olup, hastaneye yatış da genellikle
hiper-inflamasyon kaynaklı ağır semptomatik vakalarda
gerekmektedir. [24,25] Oluşan doku hasarı SARS-COV-2
virüsünün direkt etkisinden ziyade, IL-6, TNF-alfa gibi
sitokinlerin masif salınımı sonrası oluşan akut hiper-inflamasyon
kaynaklı olduğu gösterilmiştir. [26] Bahsi geçen
sitokinler akciğer parankimini, oksijen emilimini ve endotelyal
hücrelere zarar verip, koagulasyon kaskadı ile beraber
trombotik olaylara sebep olur. [27] Bütün bu bilgiler ve
pnömoninin COVID-19 kaynaklı erektil disfonksiyonun
risk faktörü olması, altta yatan sebeplerden birinin endotelyal
disfonksiyon olduğu tezini güçlendirmektedir. Diğer
COVID-19 kaynaklı ED sebepleri arasında Leydig hücre
hasarına bağlı hiper-gonadatropik hipogonadizm ile kardiyomiyopati
ve miyokardit, hipoksi ve anosmi sayılabilir.
[28–30]
Ek olarak Bertola ve ark. cinsel disfonksiyon sebeplerinden
biri olarak anosmiyi işaret etse de, çalışmamızda
ikisi arasında herhangi bir istatistiki bağ görülmemiştir. [31]
Çalışmamızın limitasyonları arasında hastaların hastaneye
başvuran hastalar arasından seçilmesi ve bu sebeple enfeksiyon
semptomlarının olduğundan fazla çıkma ihtimali
sayılabilir. Ayrıca vücut kitle indeksinin olmaması bir limitasyon
sayılabilse de, çalışmanın uzunlamasına yapısı ve
aynı hastaları incelmesi, bu biası ortadan kaldırmaktadır.
Sonuç olarak, COVID-19 vakaları kliniğimize ürolojik
semptomlar ile başvurabilirler. Bu enfeksiyon, erektil
196 Androl Bul 2022;24:191-198
fonksiyonlar, orgazm, cinsel istek ve tatmin dahil olmak
üzere cinsel fonksiyonların hepsinde bozulmaya sebep vermektedir.
Hastaların üçte birinde erektil disfonksiyon şiddetinde
bir seviye artma görülmüştür. Pnömoni ve halsizlik
semptomları, enfeksiyon sonrası sertleşme sorunu için
prediktif faktörlerdir. Pnömoni, üriner urge semptomu ve
diyabet, erektil fonksiyon dışındaki IIEF alt gruplarında
da bozulmaya sebep olabilir. Endotelyal disfonksiyonun,
COVID-19 kaynaklı cinsel disfonksiyon ile ilişkili olması
muhtemeldir.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylandı.
(onay tarihi ve sayısı: 16.02.2021/3140).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Health Sciences University Şişli Hamidiye Etfal Training and
Research Hospital Health Practice and Research Center Clinical Research Ethics Committee.
(date and number of approval: 16.02.2021/3140).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Del Rio C, Collins LF, Malani P. Long-term Health Consequences
of COVID-19. JAMA. 2020;324(17):1723–4. [CrossRef]
2. Barbosa LC, Gonçalves TL, de Araujo LP, Rosario LV, Ferrer VP.
Endothelial cells and SARS-CoV-2: An intimate relationship.
Vascul Pharmacol. 2021;137:106829. [CrossRef]
3. Kresch E, Achua J, Saltzman R, Khodamoradi K, Arora H, Ibrahim
E, et al. COVID-19 Endothelial Dysfunction Can Cause Erectile
Dysfunction: Histopathological, Immunohistochemical, and
Ultrastructural Study of the Human Penis. World J Mens Health.
2021;39(3):466–9. [CrossRef]
4. Traish AM, Feeley RJ, Guay A. Mechanisms of obesity and related
pathologies: androgen deficiency and endothelial dysfunction may
be the link between obesity and erectile dysfunction. The FEBS J.
2009;276(20):5755–67. [CrossRef]
5. Vlachopoulos C, Ioakeimidis N, Terentes-Printzios D, Stefanadis
C. The triad: erectile dysfunction--endothelial dysfunction--
cardiovascular disease. Curr Pharm Des. 2008;14(35):3700–14.
[CrossRef]
6. Fonseca V, Jawa A. Endothelial and erectile dysfunction, diabetes
mellitus, and the metabolic syndrome: common pathways and
treatments? Am J Cardiology. 2005;96(12 Supp 2):13–18.
[CrossRef]
7. Sansone A, Mollaioli D, Ciocca G, Colonnello E, Limoncin E,
Balercia G, Jannini EA. “Mask up to keep it up”: Preliminary
evidence of the association between erectile dysfunction and
COVID-19. Andrology. 2021;9(4):1053–9. [CrossRef]
8. Rosen RC, Riley A, Wagner G, Osterloh IH, Kirkpatrick J,
Mishra A. The international index of erectile function (IIEF): a
multidimensional scale for assessment of erectile dysfunction.
Urology. 1997;49(6):822–30. [CrossRef]
9. Akkus E, Kadioglu A, Esen A, Doran S, Ergen A, Anafarta K,
Hattat H; Turkish Erectile Dysfunction Prevalence Study Group.
Prevalence and correlates of erectile dysfunction in Turkey: a
population-based study. Eur Urol. 2002;41(3):298–304. [CrossRef]
10. Serefoglu EC, Atmaca AF, Dogan B, Altinova S, Akbulut Z,
Balbay MD. Problems in understanding the Turkish translation
of the international index of erectile function. J Andrology.
2008;29(4):369–73. [CrossRef]
11. Bayraktar Z, Atun AI. Despite some comprehension problems the
International Index of Erectile Function is a reliable questionnaire
in erectile dysfunction. Urologia Int. 2012;88(2):170–6. [CrossRef]
12. Turunc T, Deveci S, Güvel S, Peşkircioğlu L. The assessment of
Turkish validation with 5 question version of International Index
of Erectile Function (IIEF-5). Turk Uroloji Derg. 2007;33:45–9.
https://www.researchgate.net/publication/283773629_The_
assessment_of_Turkish_validation_with_5_question_version_of_
International_Index_of_Erectile_Function_IIEF-5
13. Chapple C, Hillary CJ, Patel A, MacDiarmid S. Urodynamics
Made Easy, 4th ed. Elsevier; 2018.
14. Rosen RC, Allen KR, Ni X, Araujo AB. Minimal clinically important
differences in the erectile function domain of the International
Index of Erectile Function scale. Eur Urol. 2011;60(5):1010–6.
[CrossRef]
15. Costantini E, Trama F, Villari D, Maruccia S, Li Marzi V, Natale F,
et al. The Impact of Lockdown on Couples’ Sex Lives. J Clin Med.
2021;10(7):1414. [CrossRef]
16. De Rose AF, Chierigo F, Ambrosini F, Mantica G, Borghesi M,
Suardi N, Terrone C. Sexuality during COVID lockdown: a crosssectional
Italian study among hospital workers and their relatives.
Int J Impot Res. 2021;33(1):131–6. [CrossRef]
17. Cocci A, Giunti D, Tonioni C, Cacciamani G, Tellini R, Polloni
G, et al. Love at the time of the Covid-19 pandemic: preliminary
results of an online survey conducted during the quarantine in
Italy. Int J Impot Res. 2020;32(5):556–7. [CrossRef]
18. He Y, Wang J, Ren J, Zhao Y, Chen J, Chen X. Effect of
COVID-19 on Male Reproductive System - A Systematic Review.
Front Endocrinol (Lausanne). 2021;12:677701. [CrossRef]
19. Culha MG, Demir O, Sahin O, Altunrende F. Sexual attitudes
of healthcare professionals during the COVID-19 outbreak. Int J
Impot Res. 2021;33(1):102–9. [CrossRef]
20. Saad HM, GamalEl Din SF, Elbokl OM, Adel A. Predictive factors
of erectile dysfunction in Egyptian individuals after contracting
COVID-19: A prospective case-control study. Andrologia.
2022;54(1):e14308. [CrossRef]
21. Sivritepe R, Uçak Basat S, Baygul A, Küçük EV. The effect of
interleukin-6 level at the time of hospitalisation on erectile
functions in hospitalised patients with COVID-19. Andrologia.
2022;54(1):e14285. [CrossRef]
22. Karkin K, Alma E. Erectile dysfunction and testosterone levels
prior to COVID-19 disease: What is the relationship? Arch Ital
Urol Androl. 2021;93(4):460–4. [CrossRef]
23. Fang D, Peng J, Liao S, Tang Y, Cui W, Yuan Y, et al. An Online
Questionnaire Survey on the Sexual Life and Sexual Function
of Chinese Adult Men During the Coronavirus Disease 2019
Epidemic. Sex Med. 2021;9(1):100293. [CrossRef]
24. Libby P, Lüscher T. COVID-19 is, in the end, an endothelial
disease. Eur Heart J. 2020;41(32):3038–44. [CrossRef]
Salabas ve ark. • COVID-19 enfeksiyonunun erkek cinsel fonksiyonları üzerindeki etkisi ve risk faktörleri
197
25. Pelaia C, Tinello C, Vatrella A, De Sarro G, Pelaia G. Lung
under attack by COVID-19-induced cytokine storm:
pathogenic mechanisms and therapeutic implications.
2020;14:1753466620933508. [CrossRef]
26. Felsenstein S, Herbert JA, McNamara PS, Hedrich CM.
COVID-19: Immunology and treatment options. Clin Immunol.
2020;215:108448. [CrossRef]
27. Noris M, Benigni A, Remuzzi G. The case of complement activation
in COVID-19 multiorgan impact. Kidney Int. 2020;98(2):314–
22. [CrossRef]
28. Okçelik S. COVID-19 pneumonia causes lower testosterone levels.
Andrologia. 2021;53(1):e13909. [CrossRef]
29. Kadihasanoglu M, Aktas S, Yardimci E, Aral H, Kadioglu A.
SARS-CoV-2 Pneumonia Affects Male Reproductive Hormone
Levels: A Prospective, Cohort Study. J Sex Med. 2021;18(2):256–
64. [CrossRef]
30. Isidori AM, Buvat J, Corona G, Goldstein I, Jannini EA, Lenzi
A, et al. A critical analysis of the role of testosterone in erectile
function: from pathophysiology to treatment-a systematic review.
Eur Urol. 2014;65(1):99–112. [CrossRef]
31. Bertolo R, Cipriani C, Bove P. Anosmia and ageusia:a piece
of the puzzle in the etiology of COVID-19-related transitory
erectile dysfunction. J Endocrinol Invest. 2021;44(5):1123–4.
[CrossRef]
198 Androl Bul 2022;24:191-198
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:199−203
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.84755
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Obezitede cinsel yaşam ve hemşirelik yaklaşımı
Sexual life and nursing approach in obesity
Melike Kahveci 1 , Ebru Cirban Ekrem 2 , Özlem Demirel Bozkurt 3
ÖZ
Cinsellik fizyolojik, biyolojik ve psikolojik olarak insanların yaşamında
önemli rolü olan bir eylemdir ve cinsellik insan hayatındaki birçok
faktörden etkilenmektedir. Obezite ise dünyada görülme oranı gittikçe
artan küresel bir sağlık sorunudur. Obezite kadınlarda ve erkeklerde cinselliği
çeşitli patofizyolojik mekanizmalarla, farklı şekil ve boyutlarda etkilemektedir.
Bireylerdeki mevcut risk faktörlerinin ve komorbiditelerin
tanı ve tedavisi, obezitesi olan kişilerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde
ve cinsel işlev bozukluğunun önlenmesinde belirleyici bir faktördür.
Bireyin cinsel yaşam ile ilgili bir sorun çözüme kavuşturulduğunda
aynı zamanda biyopsikososyal sağlığının da olumlu etkileneceği göz ardı
edilmemelidir. Obez bireylere yönelik cinsel danışmanlık konusunda
hemşirelerde, bireylerin yaşam kalitesini ve cinsel yaşam kalitesini arttırıcı
faktörlere vurgu yapmalıdır. Hemşireler obez bireylere cinsel yaşam
ile ilgili danışmanlık verirken, kullanılabilecek modellerden birey için
uygun olanı tercih etmelidir. Bu derlemede kadın ve erkek obezitesinin
cinsel sağlık ve cinsel yaşam üzerine etkisini, obeziteye bağlı komorbiditeleri,
cinsel işlevselliği ve obezitede hemşirelik yaklaşımını literatür
doğrultusunda incelemek amaçlandı.
Anahtar Kelimeler: obezite, cinsellik, cinsel sağlık, hemşirelik
ABSTRACT
Sexuality is an action that has an important role in people’s lives
physiologically, biologically and psychologically, and sexuality is affected
by many factors in human life. Obesity is a global health problem with
an increasing incidence in the world. Obesity affects sexuality in men
and women with various pathophysiological mechanisms, in different
shapes and sizes. Diagnosis and treatment of existing risk factors and
comorbidities in individuals is a decisive factor in improving quality of
life and preventing sexual dysfunction in people with obesity. It should
not be ignored that the biopsychosocial health of the individual will also
be positively affected when a problem related to sexual life is resolved.
In terms of sexual counselling for obese individuals, nurses should
emphasize the quality of life of individuals and the factors that increase
the quality of sexual life. While giving counselling to obese individuals
about sexual life, nurses should choose the models that are suitable for
the individual. In this review, it was aimed to examine the effects of
male and female obesity on sexual health and sexual life, obesity-related
comorbidities, sexual functionality and nursing approach in obesity in
line with the literature.
Keywords: obesity, sexuality, sexual health, nursing
GİRİŞ
Cinsellik, insan yaşamında, mutluluğunda ve aile hayatında
önemli yeri olan çok boyutlu bir kavramdır. Bireylerin
yaşı, eğitim durumu, alkol-sigara kullanımı, gelenek-görenekleri,
toplum yapısı, genel sağlık durumu, benlik algısı,
cinsellik konusundaki bilgi düzeyi, cinsel partner tercihleri,
aile hayatındaki değişiklikler, mevcut kronik ve psikiyatrik
hastalıklar, obezite gibi birçok faktör cinselliği ve cinsel
sağlığı etkileyebilir. [1,2]
1
Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye
2
Bartın Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Doğum,
Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Bartın, Türkiye
3
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Öğr. Gör. Ebru Cirban Ekrem
Karaköy Mahallesi Bartın Üniversitesi Ağdacı Kampüsü Sağlık Bilimleri Fakültesi
No: 309 Bartın/merkez 74100 Merkez - Türkiye
Tel: +90 378 223 53 87
E-mail: cirban.ebru@gmail.com
Geliş/ Received: 28.03.2022
Kabul/ Accepted: 17.04.2022
Obezite küresel çapta görülen önemli ve önlenebilir bir
sağlık sorunudur. [3] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), obeziteyi
beden kitle indeksinin (BKI) ≥30 kg/m 2 olarak tanımlamaktadır.
Bireylerin yağ ve şeker oranı yüksek, enerjisi
yoğun besin tüketiminin ve kentleşmenin artmasına paralel
olarak fiziksel aktivitenin azalması obezitenin artmasına
neden olan temel faktörlerdendir. DSÖ, dünya çapında
obezite prevalansının 1975’ten bu yana neredeyse üç katına
çıktığını, 2016 yılında dünyadaki yetişkin nüfusun yaklaşık
%13’ünün (erkeklerin %11’inin ve kadınların %15’inin)
obez bireyler olduğunu belirtmektedir. [4,5] Literatürde 500
milyonu obez olmak üzere yaklaşık iki milyar yetişkinin
aşırı kilolu olduğu, gelişmiş ülkelerdeki obez bireylerin sayısının
neredeyse dünyadaki zayıf bireylerin sayısına eşit
olduğu görülmektedir. [5,6]
Obezite, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, diabetes mellitus
ve osteoartrit gibi önemli sağlık sorunları ile ilişkili olup
fiziksel, ruhsal ve cinsel sağlığı olumsuz yönde etkileyen bir
halk sağlığı problemidir. [5–8] Obezite cinsel işlev döngüsünün
istek, uyarılma, orgazm gibi herhangi bir basamağını ya da
disparoni, prematür ejakülasyon gibi cinsel işlevin niteliğini
©2022 Androloji Bülteni
199
belirleyen faktörleri doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilir.
[9] Bu derlemede kadın ve erkek obezitesinin cinsel sağlık
ve cinsel yaşam üzerine etkisini, obeziteye bağlı komorbiditeleri,
cinsel işlevselliği ve obezitede hemşirelik yaklaşımını
literatür doğrultusunda incelemek amaçlandı.
OBEZİTENİN CİNSEL SAĞLIK ÜZERİNE
OLAN ETKİSİ
Cinsel sağlık, karmaşık ve çok boyutlu bir süreç olarak tanımlanmaktadır.
[6] Cinselliğin altında yatan patofizyolojik
mekanizmalar çeşitli ve farklıdır. Bu mekanizmalar psikososyal
bileşenlerin yanı sıra nörobiyolojik, hormonal ve
vasküler disfonksiyonu içerir. Hem erkeklerin hem de kadınların
cinsel sağlığı; fiziksel ve ruhsal sağlık, benlik saygısı,
beden imajı ve mevcut yaşam tarzı gibi birçok faktörden
etkilenmektedir. Bireylerin yaşam tarzında mevcut olan ve
sağlığı olumsuz yönde etkileyen sigara ve alkol kullanımı,
fiziksel aktivite kısıtlığı, beslenme alışkanlıkları gibi değiştirilebilir
yaşam tarzı faktörleri bireylerin cinsel sağlığını da
olumsuz yönde etkilemektedir. [6,9]
Obezite ve cinsel sağlık arasındaki ilişkinin özel doğası
belirsizdir. Bu ilişkiyi anlayabilmek için obezite ve üreme
hormonları arasındaki ilişkinin, obezite ile ilişkili komorbiditelerin
(özellikle tip 2 diyabet ve hipertansiyon) cinsel
sağlık üzerine etkisinin ve obezitenin meydana getirdiği
psikososyal faktörlerin iyi bilinmesi gerekmektedir. [8] Bazı
bireyler için fiziksel görünüm ve beden imajı ile ilgili endişeler
hem cinsel isteği hem de cinsel aktiviteyi olumsuz
yönde etkileyebilir. Bazı çalışmalar, obezitesi olan bireylerin,
cinsel eylemde bulunma konusunda isteksiz olmalarına
neden olan düzeyde beden imajı memnuniyetsizliği
yaşadıklarını göstermektedir. Benzer şekilde, aşırı obezite
ile ilişkili fiziksel kısıtlılıklar, cinsel aktiviteyi keyifsiz, acılı
ve hatta imkânsız hale getirebilir. [10]
Amerika’da obez bireylerle yapılan bir çalışmada, obez popülasyondaki
cinsel işlev bozuklukları kadınlar için %7–22
(disparoni, anorgazmi ve cinsel tatminsizlik), erkekler için
ise %5–21 (erektil disfonksiyon ve cinsel tatminsizlik) olarak
bulunmuştur. [11] Obez bireylerin son bir aydaki cinsel
işlevsellik durumunu değerlendirmek için yapılan bir
başka çalışmada, kadınların %26’sı ve erkeklerin %12’si
cinsel istek duymadığını, kadınların %33’ü ve erkeklerin
%25’i son bir ayda cinsel ilişkide bulunmadığını bildirmiştir.
Kadınların yaklaşık yarısının (%49) ve erkeklerin
yarısından fazlasının (%54) cinsel yaşamlarından memnun
olmadığı görülmüştür. [12]
Obezitenin Kadın Cinsel Sağlığı Üzerindeki Etkisi
Obezite kadınlarda, artan androjen, östrojen, testosteron
seviyeleri ve seks hormonu bağlayıcı globulindeki azalma,
amenore, menstrüel siklus düzensizlikleri, polikistik over
sendromu (PCOS), infertilite, artan abortus riski ve erken
doğum riski ile ilişkilidir. Bu durumların çoğunun, obezitenin
üreme hormonları üzerindeki zararlı etkisinin bir
sonucu olduğuna inanılmaktadır. [8,10]
Obezitenin ciddiyetindeki artış ile cinsel sağlık ve cinsel
işlev kalitesi arasında negatif bir ilişki vardır. Kadın cinsel
sağlığı ile ilgili olarak, son literatür verileri aşırı kilolu ve
obez kadınların normal kilolu kadınlara göre daha düşük
cinsel işleve sahip olduğunu göstermektedir. [2,6,13] Bond ve
ark.’nın obez kadınlarla yaptığı bir çalışmada, cinsel işlev
bozukluğu prevalansının %60 olduğu bulunmuştur. [14]
Kolotkin ve ark.’nın çalışmasında obezitenin cinsellikten
zevk alamama, cinsel isteksizlik ve disparoni ile ilişkili olduğu
görülmüştür. Ayrıca yine bu çalışmada obez kadınların
üçte birinden fazlasının (%32,8–37,6) cinsel aktiviteden
hoşlanmadığı ve yarısından fazlasının (%54,7–61,2) cinsel
ilişkiden kaçındıkları belirlenmiştir. [15] Gönenir Erbay
ve ark.’nın çalışmasında ise morbid obez kadınlarda cinsel
işlev bozukluğunun daha yoğun yaşandığı saptanmıştır. [16]
Obez bireylerin popülasyonunda kadın olmak, cinsel işlev
bozukluğu için en önemli risk faktörlerinden biri olarak
kabul edilmektedir. Ayrıca sosyal damgalama bağlamında
düşük benlik saygısı, olumsuz beden imajı ve obezite arasındaki
ilişkiler de kadınlarda erkeklere göre daha belirgindir.
[9,17] Bu gibi olumsuzluklar ile yetersiz başa çıkma stratejileri
cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasına önemli
ölçüde katkıda bulunmaktadır. [2,7]
Obezitenin Erkek Cinsel Sağlığı Üzerindeki Etkisi
Obezite ve cinsel işlev arasındaki ilişki çok faktörlü olup,
obezitenin hormonal bozukluğa, vasküler hasara ve psikolojik
sağlığa zarar vererek ereksiyonu engellediğine inanılmaktadır.
[18] Obez erkeklerde viseral yağ dokusundaki
artış ile birlikte seks hormonlarının düzeyinde değişiklik
meydana gelmektedir. Leptin, adiponektin, interlökin-6,
tümör nekroz faktör alfa ve resistin gibi adipokinlerin ve
adipositokinlerin artan salınımı, viseral yağ dokusundan
direkt olarak hipotalamus-hipofiz-gonadal eksen üzerinde
inhibitör etkisi vardır. Hipofiz üzerindeki inhibitör etkiler
özellikle testislerdeki Leydig hücrelerinde testosteron
üretimini inhibe etmektedir. Obez erkeklerde cinselliği
etkileyen başka bir mekanizma da yağ hücrelerinde testosteronun
estradiole dönüşümünü katalize eden aromataz
enziminin üretiminin artmasıdır. Artan estradiol seviyeleri,
GnRH ve gonadotropinlerin salgılanmasının azalmasıyla
hipotalamus-hipofiz-gonadal ekseninin baskılanmasına
neden olur. Sonuç olarak, Leydig hücrelerinde testosteron
salgısı azalır. [9,19]
200 Androl Bul 2022;24:199-203
Androjenler, erkeklerde normal libidoyu sürdürmek ve erektil
kapasiteye katkıda bulunmak için gerekli hormonlardır.
Androjen yoksunluğu, düz kas hücrelerinin apoptozisine ve
penisin korpusunda kollajen üretiminin artmasına neden
olabilir. Serbest testosteron seviyeleri ile ereksiyon sırasında
trabeküler düz kas gevşemesinin derecesi arasında güçlü bir
pozitif korelasyon vardır. [8] Obez erkeklerde toplam ve serbest
testosteronda azalma, gonadotropinlerde azalma ve östrojen
(E2) düzeylerinde artış ile karakterize hipogonadotropik
hiperöstrojenik hipoandrojenemi görülür. [3] Erkeklerde
obezite daha düşük cinsel tatmin, artan erektil disfonksiyon
ve penil vasküler fonksiyonda bozulma ile ilişkilidir. [9]
Obezite, psikolojik sağlık üzerinde de olumsuz bir etkiye
sahiptir. Depresyon ve anksiyetenin artması, benlik saygısının
düşmesi sonucu erektil disfonksiyon görülebilir.
Depresyon ve erektil disfonksiyon arasında ise davranış
yolu ve biyolojik yol olmak üzere çift yönlü bir ilişki vardır.
Davranış yolu, depresif ve düşük benlik saygısı olan hastaların
erektil disfonksiyonu olumsuz etkileyen ve anksiyeteye
neden olan düşüncelerle meşgul olması anlamına gelir.
Biyolojik yol ise depresyonun hipotalamus-hipofiz-gonadal
ekseni bozarak strese yol açması, katekolaminlerin üretimini
artırarak zayıf kavernozal kas gevşemesine ve erektil
disfonksiyona yol açmasıdır. [18]
Bajos ve ark.’nın obez erkeklerle yaptığı bir çalışmada, libido
eksikliği ve erektil disfonksiyon ile obezite arasında
güçlü bir ilişki olduğu bulunmuştur. [20] Ayrıca gelişmiş
ülkelerde yapılan çalışmalarda artan obezite prevalansına
paralel olarak erkeklerde semen parametrelerindeki düşüş
infertilite ile ilişkilendirilmektedir. Bozulmuş semen kalitesinin
yanında libidoda düşüş ve erektil disfonksiyon da
obez erkeklerde fertiliteyi olumsuz yönde etkilemektedir.
[21]
Li ve ark. tarafından yapılan bir meta-analizde ise aşırı
kilolu veya obez erkeklerde kilo kaybının erektil işlevi iyileştirebileceği
gösterilmiştir. [22]
OBEZİTEYE BAĞLI KOMORBİDİTELER ve
CİNSEL İŞLEVSELLİK
Obezite, koroner arter hastalığı, serebrovasküler hastalık
ve periferik arter hastalığı gibi makrovasküler hastalıklarla
ilişkilidir. Pelvik damarlarda erken dönemde aterosklerotik
sürece dahil olurlar ve cinsel işlev bozukluğuna yol açarlar.
Aterosklerozun meydana getirdiği endotel disfonksiyonu,
damarların vazodilatatif kapasitesini azaltır ve böylece her
iki cinsiyette de genital organlara giden kan akımının azalmasına
ve uyarılma bozukluklarına neden olur. [9]
Obezite çoğu durumda; tip 2 diyabete ve hiperinsülinemiye
neden olmaktadır. Bu hastalıkların her biri, her iki
cinsiyette de azalmış seks hormonu bağlayıcı globülin seviyeleri,
erkeklerde androjen seviyelerinde azalma ve bazı
kadınlarda androjen seviyelerinde artış ile ilişkilendirilmiştir.
Obezitede genellikle mevcut olan insülin direncinin
Leydig hücreleri üzerinde baskılayıcı bir işlevi vardır. [8,9]
Obez erkeklerde, düşük testosteron seviyelerinin nedeninin
insülin direnci ve diyabet oluşumu olduğu düşünülmektedir.
Bu hormonal değişiklikler aynı zamanda cinsel davranıştaki
bozulmalarla da ilişkili görünmektedir. Diyabetus
mellitus, erektil disfonksiyonun en yaygın nedeni olarak
kabul edilmektedir. Diyabetik erkeklerin yaklaşık %50’sinde
erektil problemler gelişir ve cinsel işlev bozukluğu tedavisi
için başvuran tüm erkeklerin yaklaşık %25–30’unda
diyabet mevcuttur. Bozulmuş glikoz toleransı, yüksek
HbA1c seviyeleri ve zayıf glisemik kontrol de erektil disfonksiyon
ile ilişkilendirilmiştir. Tip 2 diyabetli kadınlarda
seks hormonu bağlayıcı globülin düzeylerinde azalma, dehidroepiandrosteron,
androstenedion, serbest testosteron
ve C19 steroid düzeylerinde artış görülmüştür. Ek olarak,
tip 2 diyabetli kadınların, muhtemelen artan yağlanma ile
ilişkili olarak yüksek östrojen düzeylerine sahip olduğu bulunmuştur.
Diyabetli kadınlarda cinsel istekte azalma ve
vajinal lubrikasyon prevalansının arttığı görülmektedir. [8]
OBEZİTE ve CİNSEL YAŞAM KALİTESİ
Yaşam kalitesi bir dizi önemli tıbbi ve ruhsal sağlık alanını
kapsayan bir “şemsiye” terimdir. Bireylerin hayatında önemli
bir yer tutan, çok boyutlu bir kavramdır. [8] Obezite, fiziksel
işleyişi sınırlayabilir ve yaşam kalitesini azaltabilecek
birçok komorbiditeye katkıda bulunabilir. Obezitesi olan
kişilerde sıklıkla gözden kaçan yaşam kalitesinin önemli
bir yönü cinsel işlevdir. Obez bireylerde cinsel işlevle ilgili
sorunlar oldukça yaygın olup, bu sorunlar hem psikososyal
faktörler hem de daha düşük yaşam kalitesi ile ilişkilidir. [10]
Cinsel işlev ve cinsel yaşam kalitesi, kişinin psikososyal durumundan
ve beden imajı algısından da güçlü bir şekilde
etkilenmektedir. Obezitesi olan çoğu kişinin stres düzeyinin
yüksek, beden imajı algısının ise düşük olduğu bildirmektedir.
[23–25] Ayrıca obez bireylerin çoğu cinsel işlevsellikte bozulma
yaşamaktadır. Cinsel işlevsellikteki bu bozulmalar için
potansiyel mekanizmalar çok faktörlüdür. Cinsel işlevdeki
bozulmalar, beden imajından memnuniyetsizliğin veya depresyonun
sonucu olabildiği gibi tip 2 diyabet ve hipertansiyon
gibi obezite ile ilişkili komorbiditelerin ve/veya bunların
tedavilerinin sonucu da olabilir. Yani cinsel işlev ve beden
imajı arasında çift yönlü bir ilişkinin olduğu söylenebilir. [10]
Küçük ve ark. çalışmalarında, obez kadınların beden algısının
ve benlik saygısının, cinsel memnuniyetlerini olumsuz
yönde etkilediğini belirtmiştir. [17] Yıldız ve Çetinkaya’nın
çalışmasında, hem kadın hem erkek obez bireylerin yaşam
kalitesi, obez olmayan bireylerin yaşam kalitesinden daha
düşük bulunmuştur. [26] Frederick ve ark.’nın çalışmasında
ise hem kadın hem erkek obez bireylerde beden algısının
Kahveci ve ark. • Obezitede cinsel yaşam ve hemşirelik yaklaşımı
201
cinsel ilişki sıklığında ve cinsel yaşam kalitesinde olumsuzluğa
sebep olduğu bildirilmiştir. [27]
Günümüzde obez bireyler için bariyatrik cerrahi teknikleri
geliştirilmiş olup, bu yeni teknikler oldukça fazla talep
görmektedir. [23] Bu doğrultuda Oliveira ve ark.’nın yaptığı
bir araştırmada morbid obezitesi olan kadınlarda bariatrik
cerrahi öncesi ve altı ay sonrasında cinsel fonksiyonda ve
cinsel eylemin her evresinde iyileşme olduğu bulunmuştur.
Kadınlar ameliyat sonrası cinsel eylem sırasında reverse
scoop, missionary ve champagne room pozisyonlarını daha
çok tercih ettiğini belirtmiştir. [28]
OBEZ BİREYLERE YÖNELİK CİNSEL
DANIŞMANLIK ve HEMŞİRELİK
YAKLAŞIMI
Hemşireler, toplumdaki tüm bireylerle sürekli iletişim
halinde olmaları nedeniyle, sağlıklı yaşam davranışlarını
öğrenmek ve uygulamak isteyen bireyler için önemli bir
kaynaktır. Hemşirelerin obez bireylere yönelik vereceği eğitim
ve danışmanlık programlarında; geleneksel yöntemler
olarak belirtilen dengeli ve düzenli beslenme, fiziksel aktivite
ve farmakolojik tedavinin yanı sıra stres yönetimi, obezitenin
genel sağlığa, üreme ve cinsel sağlığa etkisi, benlik
saygısının arttırılması ve çiftlerin uyumun güçlendirilmesi
cinsel ilişki sırasında tercih edilebilecek pozisyonlar gibi
konulara yer verilmelidir. [28,29]
Eğitim ve danışmanlık süreçlerinin etkin ve verimli geçmesi
için hemşireler, obezitenin nedenleri, danışanlarının yaşı,
kullandığı ilaçları, alkol-sigara kullanımı, günlük fiziksel aktivite
düzeyi, beslenme düzeni, kronik hastalık varlığı ve boş
zaman aktiviteleri gibi konularda bilgi sahibi olmalıdır. [29]
Cinsel sorunların belirlenmesi ve bu sorunlara yönelik eğitim
ve danışmanlık verilmesinde çeşitli modellerden yararlanılmaktadır.
Hemşireler cinsel danışmanlık verirken cinselliği
değerlendirme amacı ile kullanılan ALARM, Schover,
Kaplan modeli, cinsel sorunları çözme amacı ile kullanılan
PLISSIT ve ExPLISSIT modeli hem değerlendirmeyi hem
de çözümü amaçlayan ALLOW, BETTER ve PLEASURE
modellerinden yararlanabilir. [30] Bu modeller, sorunların
daha iyi tanılanması ve bireylerin kendilerini daha iyi ifade
etmesini sağlayarak uygun tedavi, bakım ve danışmanlık
hizmetlerinin verilmesini sağlar. Bu nedenle bu modeller,
özellikle cinsel işlev bozukluklarının değerlendirilmesinde ve
bireylere bütüncül bakım verilmesine katkı sağlayacaktır. [31]
Günümüzde obezitenin tedavisinde geleneksel yöntemlere
ek olarak psikolojik yaklaşımları içine alan davranışçı
terapiler ve bilişsel davranışçı terapilerde yer almaya başlamıştır.
Davranışçı tedavi ile bireylerin günlük yaşam
alışkanlıklarının ve davranışlarının değiştirilmesi hedeflenmektedir.
Bilişsel davranışçı terapi yolu ile de kişinin kilo
vermesini engelleyen ve kilo verdikten sonra da kilonun
korunmasına engel olan düşünce ve davranışlarını tespit
edilip, bunların işlevsel olan düşünce ve davranışlarla
değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Psikolojik tedaviler geleneksel
tedaviler ile birlikte uygulandığında kalıcı ve etkin
sonuçlara ulaşılabilmektedir. [32] Bu doğrultuda içinde
hemşirelerin de yer aldığı multidisipliner ekip iş birliği ile
hastaların bakım ve tedavi süreçleri daha kaliteli ve verimli
geçebilir. Ayrıca obez bireylerin sağlık inançları, mevcut
durumun kabulü ve algıladıkları engellerin saptanması için
Sağlık İnanç Modeli’nden yararlanılabilir. [33] Cinsel fonksiyon
bozukluklarını azaltmak için etkili farmakoterapileri
cinsel danışmanlık, cinsel eğitim veya psikoterapi gibi ek
modalitelerle birleştirmek ve yaşam tarzı değişiklikleri yapmak
cinsel sağlığın iyileşmesine katkı sağlayacaktır. [6]
Hemşireler obez bireylerde kilo artışına bağlı olarak beden
imajında bozulma olabileceğini göz ardı etmemeli ve hastalara
kendilerini ifade edebilmeleri için fırsat vermelidir. [29]
Bireyler mutlaka psikososyal açıdan değerlendirilmeli ve çift
uyumu, çift iletişimi arttırılmalıdır. Fazla kilo ve yağ dokusu
bazı cinsel pozisyonların benimsenmesini engelleyebilir.
Kilo kaybı ile birlikte bel çevresinde azalma ve vücut esnekliğinin
artması beklenir ki bu durum erkek partner tarafından
vajinal penetrasyonu kolaylaştırıp, cinsel eylem sırasında
çiftlere daha rahat pozisyon bulmalarını sağlayabilir. Bu
nedenle bireylere danışmanlık verirken cinsel ilişki sırasında
tercih edilebilecek pozisyonlardan bahsedilmelidir. [28]
SONUÇ
Obezite prevalansının dünya çapında giderek artması ile
bireylerin cinsel işlevleri ve cinsel yaşam kaliteleri de olumsuz
yönde etkilenmektedir. Bunun paralelinde bireylerin
fertilite yetenekleri de azalmaktadır. Cinsel fonksiyon
değerlendirilirken hastalara biyopsikososyal bakış açısıyla
yaklaşmak önemli olup, hem sigara-alkol, obezite gibi fiziksel
faktörlerin hem de stres, anksiyete gibi psikososyal
faktörlerin dikkate alınması önemlidir. Obezitenin azaltılması
ve önlenmesi için bireylerin, işlenmiş gıdaların yağ,
şeker ve tuz içeriğini azaltmaları, şeker, tuz ve yağ oranı
yüksek gıdaların, özellikle çocuklara ve gençlere yönelik
gıdaların pazarlanmasının kısıtlanması, sağlıklı ve besleyici
besinlerin tüketilmesi ve tüm bireylerin erişiminin
sağlanması ve düzenli fiziksel aktivitede bulunulması önerilmektedir.
Risk faktörlerinin ve komorbiditelerin tanı ve
tedavisi, obezitesi olan kişilerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde
ve cinsel işlev bozukluğunun önlenmesinde belirleyici
bir faktördür. Bu nedenle cinsel yaşam ile ilgili bir
sorun çözüme kavuşturulduğunda bireyin biyopsikososyal
sağlığının da olumlu etkileneceği unutulmamalıdır.
Obez bireylere yönelik cinsel danışmanlık konusunda
hemşirelerde, bireylerin yaşam kalitesini ve cinsel yaşam
202 Androl Bul 2022;24:199-203
kalitesini arttırıcı faktörlere vurgu yapmalıdır. Cinsel danışmanlıkta
kullanılacak modellerden birey için uygun
olan tercih edilmelidir. Günümüzde küresel bir sorun haline
gelen obezitenin bireylerin cinsel yaşamlarını nasıl etkilediği
ile ilgili güncel araştırmaların yapılması önerilebilir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Cirban E. Postmenopozal dönemdeki kadınlarda cinsel mitlere
inanma durumunun menopoz tutum ve semptomları ile ilişkisi
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Aydın Adnan Menderes
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019.
2. Taşkın Yılmaz F, Karakoç Kumsar A, Demirel G. The effect of body
image on sexual quaity of life in obese married women. Health
Care For Women Int. 2019;40(4):479–92. [CrossRef]
3. Reis LO, Dias FG. Male fertility, obesity, and bariatric surgery.
Reprod Sci. 2012;19(8):778–85. [CrossRef]
4. Center for Disease Control and Prevention. Adult obesity causes &
consequences; 2021. Erişim adresi: https://www.cdc.gov/obesity/
adult/causes.html [Erişim tarihi: 10.03.2022]
5. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ). Obesity and overweight, 2021.
Erişim adresi: https://www.who.int/en/news-room/fact-sheets/
detail/obesity-and-overweight [Erişim tarihi: 10.03.2022]
6. Mollaioli D, Ciocca G, Limoncin E, Di Sante S, Gravina GL,
Carosa E, et al. Lifestyles and sexuality in men and women: the
gender perspective in sexual medicine. Reprod Biol Endocrinol.
2020;18(1):1–11. [CrossRef]
7. Poggiogalle E, Lazzaro LD, Pinto A, Migliaccio S, Lenzi A, Donini
LM. Health related quality of life and quality of sexual life in obese
subjects. Int J Endocrinol. 2014;2014:847871. [CrossRef]
8. Sarwer DB, Lavery M, Spitzer JC. A review of the relationships
between extreme obesity, quality of life, and sexual function. Obes
Surg. 2012;22(4);668–76. [CrossRef]
9. Abrahamian H, Kautzky-Willer A. Sexuality in overweight and
obesity. Wien Med Wochenschr. 2016;166(3-4);121–8. [CrossRef]
10. Sarwer DB, Hanson AJ, Voeller J, Steffen K. Obesity and sexual
functioning. Curr Obes Rep. 2018;7(4);301–7. [CrossRef]
11. Limoncin E, Ciocca G, Mollaioli D, Jannini EA. Sexual
distress in obesity. In: Lenzi A, Migliaccio S, Donini L.
(Eds.). Multidisciplinary approach to obesity. Cham: Springer
International Publishing; 2015. p. 145–53.
12. Steffen KJ, King WC, White GE, Subak LL, Mitchell JE,
Courcoulas AP, et al. Sexual functioning of men and women
with severe obesity before bariatric surgery. Surg Obes Relat Dis.
2016;13(2);334–43. [CrossRef]
13. Güç H, Mutlu HH. Obez ve obez olmayan kadınlarda cinsel işlev
bozukluğu sıklığının karşılaştırılması. ZKTB. 2020;51(4);186–91.
[CrossRef]
14. Bond DS, Wing RR, Vithiananthan S, Sax HC, Roye GD, Ryder
BA, et al. Significant resolution of female sexual dysfunction after
bariatric surgery. Surg Obes Relat Dis. 2011:7(1);1–7. [CrossRef]
15. Kolotkin RL, Zunker C, Ostbye T. Sexual functioning and obesity:
A review. Obesity J. 2012;20(12);2325–33. [CrossRef]
16. Gönenir Erbay L, Özlü M, Şahin İ, Evren B, Kayaalp C, Karlıdağ
R. Morbid obez kadın hastalarda vücut kitle indeksi’nin cinsel
işlevler üzerine etkisi. J Psych Neuro Sci. 2017;30(4);338–43.
[CrossRef]
17. Küçük N, Mecdi Kaydırak M, Aydın Bilge Ç, Hotun Şahin N.
Kadınlarda obezitenin benlik saygısı ve cinselliğe etkisi. Anadolu
Psikiyatri Derg. 2018;19(2);126–34. [CrossRef]
18. Shalaby H, Dick BP, Kim J, Raheem OA, Sikka SC. Impact of
environmental and dietary issues on male sexual health. Curr Sex
Health Rep. 2022;14(2):1–8. [CrossRef]
19. Mogri M, Dhindsa S, Quattrin T, Ghanim H, Dandona P.
Testosterone concentrations in young pubertal and post‐pubertal
obese males. Clin Endocrinol. 2013;78(4);593–9. [CrossRef]
20. Bajos N, Wellings K, Laborde C, Moreau C. Sexuality and
obesity, a gender perspective: results from French national random
probability survey of sexual behaviours. BMJ. 2010;340:c2573.
[CrossRef]
21. Hammoud AO, Meikle AW, Reis LO, Gibson M, Peterson CM,
Carrell DT. Obesity and male infertility: a practical approach.
Semin Reprod Med. 2012;30(6);486–95. [CrossRef]
22. Li H, Xu W, Wang T, Wang S, Liu J, Jiang H. Effect of weight
loss on erectile function in men with overweigtht or obesity: a
meta-analysis of randomised contrrolled trials. Andrologia J.
2022;54(1):e14250. [CrossRef]
23. Campedelli V, Ciacchella C, Veneziani G, Meniconzi I, Paone E,
Silecchia G, Lai C. Association of body image and body mass index
with psychological outcomes in obese patients. Research Square J.
2022. [CrossRef]
24. Korlakunta A, Karpagam V, Sarada D. Body image and perceived
stress among obese women. J Psychiatry Psychiatric Disord.
2022;6(1);8–17. [CrossRef]
25. McNabney SM. Obesity, body image dissatisfaction, and sexual
dysfunction: A narrative review. Sexes J. 2022;3;20–39. [CrossRef]
26. Yıldız S, Çetinkaya F. Yetişkinlerde obezite ve yaşam kalitesinin
değerlendirilmesi. Ahi Evran Med J. 2020;4(2);29–34. [CrossRef]
27. Frederick DA, Gordon AR, Cook-Cottone CP, Brady JP, Reynolds
TA, Alley J, et al. Demographic and sociocultural predictors of
sexuality-related body image and sexual frequency: The U. S. Body
Project I. Body Image. 2022;41;109–27. [CrossRef]
28. de Almeida Oliveira CF, Dos Santos PO, de Oliveira RA, Leite-
Filho H, de Almeida Oliveira AF, Bagano GO, et al. Changes in
sexual function and positions in women with severe obesity after
bariatric surgery. Sex Med. 2019;7(1);80–5. [CrossRef]
29. Şentürk Erenel A, Pelit Aksu S. Obezite ve kadın cinselliği. Türkiye
Klinikleri J Obstet Women’s Health Dis Nurs. 2016;2(1);65–9.
https://www.researchgate.net/publication/358730424_Obezite_
ve_Kadin_Cinselligi
30. Çetin Avcı S, Daşıkan Z. Postpartum dönemde cinsel sağlık
ve danışmanlık: BETTER modeli kullanımı. Androl Bül.
2021;23;187–96. [CrossRef]
31. Karimi F, Babazadeh R, Roudsari RL, Asgharipour N, Esmaily
H. Comparing the effectiveness of sexual counseling based on
PLISSIT and BETTER models on sexual selfdisclosure in women
with sexual problems after childbirth: A randomized trial. Iran J
Nurs Midwifery Res. 2021;26(1);68–74. [CrossRef]
32. Berberoğlu Z, Hocaoğlu Ç. Küresel sağlık sorunu ‘Obezite’: Güncel
bir gözden geçirme. CBU-SBED. 2021;8(3);543–52. [CrossRef]
33. Nişancı Kılınç F, Çakır B, Daşgın H, Temizhan A. Metabolik
sendromlu hastaların obezitede Sağlık İnanç Modeli Ölçeği’ne göre
değerlendirilmesi. Med J Bakirkoy. 2018;14;76–84. [CrossRef]
Kahveci ve ark. • Obezitede cinsel yaşam ve hemşirelik yaklaşımı
203
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:204−213
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.38159
Kadın Cinsel Sağlığı
Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin
sorumlulukları
Violence against women, sexual violence and nurses responsibilities
Esra Güler 1 , Nülüfer Erbil 2
ÖZ
Kadına yönelik şiddet, geçmişten günümüze kadar insanlığın bütün
çağlarında var olan hem ülkeler arasında hem de ülkeler içinde önemli
farklılıklar gösteren, dünya çapında karşılaşılan ve çözülemeyen bir
halk sağlığı problemidir. Ataerkil kültürün devamlılığını sağlama, geleneksel
cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yasa ve politikaların
eksikliği, COVID-19 süreci gibi yerel ve küresel faktörler kadına
yönelik şiddetin devamlılığına neden olmaktadır. Şiddet, kadının yaşam
evrelerinde fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ve siber zorbalık olarak
kendini göstermektedir. Toplumun temel yapı taşı olan aile içerisinde
yaşanan şiddet, bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak şiddete maruz
kalan kadın tarafından yetiştirilen çocuğu ve dolayısıyla toplumun geleceğini
de etkilemektedir. Şiddete maruz kalan kadınların hayatlarının
her döneminde şiddetin izlerini ve sağlığa olumsuz etkilerini görmek
mümkündür. Bunun için aile içi şiddetin farkına varılması, şiddet yaşantısında
kadına yardım ve destek kaynakların tanıtılması, yasalar ve
eylem planlarının etkinliğinin artırılması önerilmektedir. Hemşireler,
toplumdan izole olmuş ve şiddete uğramış kadınların evleri dışında ilişki
kurabilecekleri ve etkileşimde bulunabilecekleri kilit rolü olan sağlık
profesyonelleridir. Hemşireler, şiddet mağduru kadınların belirlenmesinde,
risk grubunda olan kadınların desteklenmesinde, bakımında, sorunların
ve çoklu mağduriyetin önüne geçilmesi için etkili müdahale
programlarının geliştirilmesinde rol almalıdır.
Anahtar Kelimeler: kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet, siber zorbalık,
hemşire
ABSTRACT
Violence against women is a worldwide public health problem that has
existed in all ages of humanity, from past to present, with significant
differences both between and within countries. Local and global factors
such as ensuring the continuity of patriarchal culture, traditional gender
roles, gender inequality, lack of laws and policies, and the COVID-19
process have caused the continuity of violence against women. Violence
manifests itself as physical, sexual, economic, psychological and cyber
bullying in the life stages of women. Violence experienced within the
family, which is the basis of society, sometimes directly or indirectly
affects the child raised by the woman who is exposed to violence, and
therefore also the future of the society. It is possible to see the traces
of violence and its negative effects on health in every period of life
of women who are exposed to violence. For this, it is recommended
to be aware of domestic violence, to introduce the resources to help
and support women in the experience of violence, and to increase the
effectiveness of laws and action plans. Nurses are health professionals
who have a key role in which women who are isolated from the society
and who have been subjected to violence can establish relationships and
interact outside their homes. Nurses should take a role in identifying
women victims of violence, supporting and caring for women in the
risk group, and developing effective intervention programs to prevent
problems and multiple victimization.
Keywords: violence against women, sexual violence, cyberbullying,
nurse
GİRİŞ
Kadına yönelik şiddet, ataerkil kültürden ve geleneksel
cinsiyet rollerinden kaynaklanan erkek ve kadın arasındaki
eşitsiz ilişkileri temsil eden [1] toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin
en önemli göstergelerinden biridir [2] ve ciddi bir halk
sağlığı problemidir. [3] Kadınlara yönelik yakın partner şiddeti
cinsiyet eşitsizliğinin nihai ifadesini oluşturur. [4]
1
Ordu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı Doktora Programı, Ordu, Türkiye
2
Ordu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Ordu, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Öğretmen Esra Güler
İbn-i Sina Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesi, 52400 Ordu - Türkiye
Tel: +90 452 671 20 16
E-mail: esraguleravza0@gmail.com
Geliş/ Received: 03.03.2022
Kabul/ Accepted: 17.04.2022
Kadına yönelik şiddet, “kadınlara, yalnızca kadın oldukları
için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı
bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve
kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranış”
olarak tanımlanmaktadır. [5,6] İster özel ister kamusal
alanda olsun, kadına yönelik şiddet, kadınlara ıstırap,
psikolojik ve cinsel zarar verme olasılığı olan, keyfi olarak
veya zorlamayla özgürlükten yoksun bırakmaya sebep olan
toplumsal cinsiyet temelli her türlü davranış olarak ifade
edilir. [1,7]
KADINA YÖNELİK ŞİDDET
Kadına yönelik şiddetin genellikle cinsel, ekonomik, psikolojik,
fiziksel, duygusal şiddet ve siber zorbalık olarak farklı
çeşitleri vardır. [1,3,7] Ekonomik şiddet, paranın ve ekonomik
kaynakların kadınlar üzerinde muamele ve yaptırım olarak
204
©2022 Androloji Bülteni
kullanılmasıdır; sözlü taciz veya psikolojik şiddet, kadının
davranış konuşmasıyla kontrol edilmesi, cezalandırılması ve
bastırılmasıdır; cinsel şiddet, cinselliğin bir kontrol, baskı ve
tehdit yolu olarak kullanılmasıdır; fiziksel şiddet, kaba kuvvetin
yaptırım, bastırılma ve sindirilmesi olarak kullanılması
şeklinde tanımlanmaktadır. [7] Siber zorbalık; ‘elektronik
iletişim araçları aracılığıyla, daha az güçlü kişi veya grubun
haksız yere saldırıya uğramasıyla güç dengesizliğini içeren
olumsuz veya incitici, tekrarlayıcı davranış’ olarak tanımlanmaktadır.
[8] Siber zorbalığa maruz kalan kişilere siber kurban
ya da siber mağdur, siber zorbalığı yapan kişilere ise siber zorba
denilmektedir. [9] Siber zorbalık, tek bir metotla değil farklı
biçimlerde iletişim ve bilişim teknolojilerinin kullanımı
ile karşımıza çıkabilmektedir. [10] Her yaş, cinsiyet ve eğitim
düzeyinden bireyler zorbalığa maruz kalmaktadır. Cinsiyet
bağlamından baktığımızda erkeklerin zorbalık davranışlarını
kadınlara kıyasla daha fazla gösterdiği, dolayısıyla kadınların
zorbalığa daha fazla maruz kaldığı bilinmektedir. [9] Lee ve
Shin [11] Güney Kore’de ergenlerin %14,6’sının siber mağdur,
%6,3’ünün siber zorba, %13,1’inin de hem mağdur hem de
siber zorba olduğunu saptamıştır. Camerini ve ark. [12] yaptıkları
sistematik derlemede ergenlerin %1,9–84 oranında
siber zorbalığa maruz kaldığını bulmuştur. Dursun ve ark. [11]
üniversite öğrencilerinin %47’sinin de siber zorbalığa şahit
olduğunu, son altı ay içerisinde %41,8’inin en az bir defa
siber zorbalığa maruz kaldıklarını saptamıştır. Çalışmanın
devamında ilk üç sırada siber zorbalığın uygulandığı vasıtalar
olarak sırasıyla e-posta, sosyal paylaşım siteleri ve mesajlar
olduğu bulunmuştur.
Kız çocukların ihmali, kız gebeliklerin sonlandırılması, ergen
gebelikler, işyeri/sokakta cinsel taciz, kadın intiharları,
zorla evlendirme, kızlık zarı muayenesi, töre-namus cinayetleri,
mobbing, kadınların siyasal yaşama katılmalarının
önlenmesi, gözaltında taciz ve tecavüz, cinsel kölelik, gebeliğe
zorlama, silahlı çatışma durumlarında sistematik tecavüz
gibi kadına yönelik gerçekleştirilen şiddetin gösterilme
biçimleri de vardır. [2]
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya çapında kadınların
yaklaşık üçte biri (%35) yaşamları boyunca cinsel
ve/veya fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. [13] Zarei ve ark.
[3]
kadınların aile içinde %53,4’ünün ekonomik şiddete,
%52,4’ünün cinsel şiddete, %42,2’sinin sözlü ve psikolojik
şiddete, %9,6’sının fiziksel şiddete maruz kaldıklarını
bulmuştur. Kalokhe ve ark. [14] Hindistan’daki kadınların
%30’unun birden fazla şiddet türüne, %7’sinin cinsel istismara,
%22’sinin psikolojik istismara maruz kaldığını
belirlemiştir. Bilgin-Şahin ve Erbay-Dündar [15] kadınların
%27,2’sinin eski veya şimdiki eşlerinden hayatlarında en az
bir kez ve %13,6’sının ise son bir yılda şiddete maruz kaldığını
bulmuştur. Akalın ve Arıkan [16] eşine şiddet uygulayan
erkeklerin %13,3’ünün çocuklarına da şiddet uyguladığını
saptamıştır. Türkiye’de de diğer toplumlarda olduğu
gibi çocuk ve kadınlar en çok şiddete maruz kalan gruptur.
[7] Aktaş ve ark. [17] hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin
%39,7’sinin ekonomik, cinsel, fiziksel ve duygusal şiddet
türlerinden birini gördüğünü, %43,9’unun aile içindeki
şiddete şahit olduğunu bulmuştur. Yapılan çalışmalar, kadınların
eşlerinden cinsel, ekonomik, fiziksel ve duygusal
şiddet/istismar gördüğünü [15,16] ve kadınların %22,6’sının
aile içinde eşi dışındaki kişilerin şiddetine maruz kaldığını
belirtmiştir. [15] Nihel ve ark. [18] kadınların %67’sinin aile
içi şiddete maruz kaldığını, alkol tüketiminin şiddeti arttırdığını,
en fazla fiziksel şiddetin %76 oranında yüz bölgesine
uygulandığını ve şiddet görenlerin sosyoekonomik
düzeyinin düşük olduğunu bulmuştur.
Şiddet, kadına sadece erkek tarafından değil kendi cinsi tarafından
da uygulanabilmektedir. Bunun için kadına karşı
şiddeti erkekten gelen şiddetin ötesindeki diğer tüm mekanizmalarıyla
ele almak, onu anlamanın yollarına kadın-erkek
ilişkilerini anlamaya çalışmak kadar, kadının kadın ile ilişkisini
anlama çabalarını da dâhil etmek gerekir. Kadının maruz
kaldığı ötekileştirme, şiddetin ve ayrımcılığın faili her zaman
erkek olmamaktadır. Kadınların çeşitli mecralarda kendilerini
başka kadınlara karşı konumlandırışı, kendi kendilerini
var etme çabaları, birbirleri ile girdikleri rekabet, iktidar ve
güç ilişkileri farklı boyutlarda şiddet içerebilmektedir. Buna
rağmen, kadına karşı fiziksel şiddet de dâhil olmak üzere şiddetin
birçok çeşidini kadınların, hem de zaman zaman alabildiğine
“eril” bir dille, hemcinslerine uyguladığı, bilinen ama
kadına karşı şiddet tartışmalarına pek de dâhil edilmeyen bir
olgudur. [19,20] Aile içinde yaşayan kadınların birbirlerinin namusunu
kollamak konusunda aynı disiplini erkeklerle birlikte
uyguladıkları tavır, kayınvalidenin geline uyguladığı baskı,
medyada kadınların birbirine hakaret içerikli söylemleri gibi
şiddetin birçok türü görülebilmektedir. [19]
Kadına yönelik şiddetle mücadele için Türkiye’de imzalanan
uluslararası sözleşmeler gereğince, Türk Ceza Kanunu ve
Medeni Kanununda kadınlara yönelik şiddeti ve ayrımcılığı
kabul eden maddeler önemli düzeyde kaldırılmış ve yerini
eşitliliği oluşturmaya yönelik maddeler almıştır. [7] Kadına
yönelik yapılan aile içi şiddeti suç unsuru sayan 6284 Sayılı
“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun” 20 Mart 2012’de yürürlüğe girmiştir. [21]
Kadına Karşı Şiddette Risk Etmenleri
Şiddete dair risk etmenlerine bakıldığında; sosyokültürel
ve sosyoekonomik etmenler, dini etmenler, sosyal destek,
çocukluk çağında aile içi şiddete tanık olma ve maruz
kalma [22] , namus cinayetleri, kültürel etmenler, cinsiyet
Güler ve Erbil • Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin sorumlulukları
205
seçimi [6] , biyolojik etmenler [22] , kadının şiddete karşı algısı
ve diğer faktörler olduğu bilinmektedir. [23]
Töre ve Namus Cinayetleri
Kadının ataerkil yapı sebebiyle geleneksel normlardan sapmaları
ve toplumun tayin ettiği rollerin dışında davranması
namus ve töre cinayetlerinin en önemli sebepleri arasında
yer almaktadır. Namus cinayetleri, evli kadının eşi dışında
kişiyle cinsel ilişki deneyimi, bekâr kadının cinsel ilişki deneyimi,
aile ve eşe itaatsizlik, evlilik öncesi cinsel ilişki ve yasa
dışı ilişkiler gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkmaktadır.
[6]
Namus cinayetleri daha çok Ürdün, Fas, İtalya, Türkiye,
Uganda, İsveç, İngiltere, Mısır, İsrail, Hindistan, Bangladeş,
Ekvator ve Brezilya gibi ülkelerde gerçekleşmektedir. [24]
Kültür
Kadına yönelik şiddetin oluşmasında kültürel davranışlarda
etkilidir. Kamerun ve komşu ülkelerde, kadının yeni
gelişen memeleri üzerine “göğüs yakma” diye isimlendirilen
bir uygulama ile yakıcı sıcaklıkta cisimler konulmakta,
memelerin erken büyümesinin engellenmesi, kadının erken
yaşta cinsellik deneyimlememesi ve erkekler için hoş
ve çekici görünmemesi istenmektedir. Hindistan’da, “sati”
adı verilen geleneğe göre kadınlar eşleri ölünce eşleri ile
beraber yakılmaktadır. [6] Çin’de küçük kız çocuklarının
boynuna boyunluk geçirme ve ayaklarını bağlama, Orta
Doğu ülkelerinde kadın genital mutilasyonu, Türkiye’de
ve birçok ülkede de görüldüğü üzere başlık parası, çocuk
yaşta evlilik, berdel evliliği/akraba ile evlilik, töre/namus
cinayetleri gibi durumlar kadının şiddete uğramasına sebep
olmaktadır. [25] Temel insan hakları ihlali olarak bekâret
testi uygulamasının küresel olarak ortadan kalkması için [26]
uluslararası sağlık kuruluşları ve insan hakları bu testi kınamış
olsa da, Türkiye’ninde içinde bulunduğu Zimbabve,
Güney Afrika, Filistin, İran, Jamaika, Ürdün, Afganistan,
Brezilya, Mısır gibi birçok ülkede hala uygulanmaktadır. [27]
Kadının Şiddete Karşı Algısı
Toplumun bir üyesi olan kadınların şiddeti nasıl algıladıkları
önemli bir unsurdur. Şayet kadın kendisine şiddet uygulandığının
farkında değilse ve uğradığı şiddeti şiddet olarak
algılamıyorsa kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik
girişimler sonuçsuz olacaktır. [23,28] Toplumun direttiği rolleri
kadının da benimsemesi, mağduru olduğu şiddete sessiz
kalmasına ve kabul etmesine sebep olmaktadır. [6] Farklı
sosyokültürel toplumlarda ve çevrelerde fiziksel şiddet
sıklığına paralel olarak kadınların şiddet algısı da farklılaşmaktadır.
[23] Afrika’da yapılmış bir çalışmada cinsel istekte
bulunmak gibi fiiller ya da kadının evden dışarı çıkmasına
müsaade etmemek, fiziksel şiddetten ziyade, daha çok duygusal
şiddet olarak tanımlanırken, Vietnam’da yapılmış
başka bir çalışmada ise eşini zorla koitusa zorlayan bir kocanın
tavırları da duygusal şiddet olarak nitelendirilmiştir.
[29,30]
Bilgin-Şahin ve Erbay-Dündar [15] kadınların şiddeti
algılama biçimlerinin farklı olduğunu, hakarete uğrayan
kadınların bazılarının, bunu bir şiddet türü olarak algılamadıklarını
bulmuşlardır.
Cinsiyet Seçimi
Gebelikte cinsiyetin tayini sonrası kız gebeliklerin sonlandırılması
birçok ülkede teknolojinin etik kuralları ihlal
edilerek kullanılması sonucu karşılaşılan kadına yönelik bir
şiddet türüdür. Cinsiyet seçimi, kız çocuklarının değerini
yitirmesine, bu durumun kız aleyhine kullanılmasına sebep
olmakta, kadının toplum ve aile içinde statüsünün yok
olmasını gündeme getirmektedir. [6]
Biyolojik Nedenler
Şiddet davranışı sergileyen kişilerin çoğunun genç erkekler
olmasının sebebi yaşın getirdiği biyolojik farklılıklar ve
testosteron düzeyiyle açıklanır. Şiddet sergileyenlerin yaşla
birlikte saldırgan davranışlarının azalması ve çoğunluğun
erkek oluşu, testosteron gibi erkeklik hormonlarının şiddet
eylemleriyle ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Biyolojik
sebepler arasında, alkol/madde kullanım bozukluğu, antisosyal
kişilik bozukluğu, şizofreni gibi bazı ruhsal hastalıklar
da çalışmalarda belirtilmiştir. [22]
Çocukluk Çağında da Aile İçi Şiddete Maruz Kalma
ve Tanık Olma
Toplumun şiddeti bir problem çözme metodu olarak görmesi,
kadına karşı şiddetin artmasında önemli bir unsurdur.
Şiddet gösterme, en etkili kaynağı aile olan, öğrenilebilen
bir davranıştır. [22] Erkek çocukların sosyal öğrenme
ile aile içerisinde kadına şiddet uygulamayı bir hakmış gibi
görerek büyümesi ve erkeğin kadına şiddet uygulayarak
hakimiyet oluşturma davranışını öğrenmesi mümkündür.
[31]
Okulda veya evde disiplini oluşturmak için şiddet uygulandığını
gören çocuk, hayatının ileriki döneminde şiddeti
problem çözmede doğal bir yol olarak görmektedir.
Erkeğin alkol kullanımının yüksek olması ya da şiddet içeren
bir ortama kendi ailesinde (özellikle annesi babasında
şiddet görmüşse) maruz kalmış olması erkeğin şiddet göstermesine
neden olabilmektedir. [22]
Sosyoekonomik ve Sosyokültürel Etmenler
Sosyoekonomik ve sosyokültürel etmenlere, eğitim yaşamındaki
başarısızlık, sıklıkla engellenme ve cezalandırma,
206 Androl Bul 2022;24:204-213
cinsel, psikolojik ve fiziksel açıdan istismar edilme, ilgi
eksikliği, yanlış aile tutumları, tutarsız disiplin yaklaşımı,
aile içi iletişim eksikliği, özgüven eksikliği, engellenmişlik
duygusu, sosyal beceri eksikliği, öfke kontrolünde yetersiz
kalmak, dikkat eksikliği örnek gösterilebilir. [30] Kadına yönelik
şiddetin devam etmesinin bir nedeni, sosyoekonomik
ve sosyokültürel faktörlerdir. Yapılan çalışmalarda, düşük
sosyo-ekonomik statüye sahip, daha az eğitimli, [32] işsiz [33]
kişiler arasında şiddete toleransın muhtemelen daha yüksek
olduğu bildirilmektedir. Kadınların eğitim durumunun
düşük olmasının fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete
maruz kalmada etkili olduğu bulunmuştur. [23]
Sosyal Destek
Aile içi şiddete karşı yakın çevre, arkadaş ve aileden görülen
destek koruyucu bir kalkan oluştururken, bu destekten
mahrum olmak ise bireyin aile içinde şiddete maruz kalma
olasılığını artıran bir faktör olarak kendini göstermektedir.
Şiddeti uygulayan bireyin yanı sıra şiddetle mağdur edilen
bireyin de sosyal bağlarının şiddet uygulamayan bireylere
oranla daha zayıf olduğu görülmektedir. [22]
Dini Etkenler
Aile içi şiddet, ailenin özelinde bir sorun ve kadının hatalı
davranışlarını düzeltmek için uygun bir yol olarak görülmektedir.
Aile içi şiddet, ne yazık ki birçok müslüman ve
Arap ülkelerinde sosyal bir problem olarak ele alınmamaktadır.
Kadın doğduğu andan itibaren yaşadığı toplumun
kendisi için uygun gördüğü normlarla karşı karşıya kalır.
Bu gibi dini etkenlere bağlı kadın şiddete maruz kalabilir. [22]
Kanunların Yetersizliği
Cezanın temel amacı hukuk sistemlerinde öncelikle suça
niyet eden bireyi, fiile dönüştürmeden önce bu niyetinden
vazgeçirmek ve caydırıcı olmaktır. Suç işlendikten sonra
cezanın uygulanmasının sebebiyse, işlenen suçun tekrarına
engel olmaktır. Bu bağlamda kanunların yetersizliği kadına
yönelik şiddet oranlarında artışa sebep olabilmektedir. [34]
Kadınların şiddet algısı, hukuksal yaptırımı olmayan şiddet
türlerine karşı daha düşükken, hukuksal yaptırımı olan şiddet
türlerine karşı daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. [23]
Diğer Faktörler
Görsel ve yazılı tüm kitle iletişim araçlarında şiddet örneklerinin
sunulması, kadınların doğaları gereği bağımlı,
edilgen, itaatkâr varlıklar olarak güçsüz hatta çaresiz, cinselliğiyle
şiddete layıkmış gibi gösterilmesi kadına yönelik
şiddetin artmasında etkilidir. [35] Çığ, sel, yangın, deprem
gibi olaylar sonucunda kaynakların yetersiz kalmasına
bağlı stresle başa çıkmak için şiddete başvurulduğu görülmektedir.
Thurston ve ark. [36] yaşanan doğal afetlerin kadınlara
uygulanan şiddet düzeyinde artışa sebep olduğunu
bulmuştur.
KADIN VE CİNSEL ŞİDDET
Dünya Sağlık Örgütü, cinsel şiddeti, “herhangi bir kişi tarafından
herhangi bir cinsel eylem, cinsel eylem elde etme
girişimi, istenmeyen cinsel yorumlar veya ilerlemeler veya
bir kişinin cinselliğini zorlama yoluyla veya başka bir şekilde
yönlendirmeye yönelik eylemler” şeklinde açıklamıştır.
[37–39] Cinsel şiddet, kadınların temel özgürlüklerini ve
insan haklarını ihlal eden kadına yönelik gerçekleştirilen
şiddet türlerinden en korkunç olanıdır. [1] Taciz ve tecavüz,
zorla evlendirme, zorla kürtaj ve kısırlaştırma, kadınların
cinsel olarak sakatlanması [1] , cinsel saldırı veya fiziksel temas,
kadınları nesneleştiren posterler veya resimler gösterme,
cinsel şakalar, istenmeyen yaklaşımlar ve cinsel yorumlar
gibi cinsel içerikli bir takım uygulama ve davranış cinsel
şiddeti içeren tacizi kapsayabilir. [38]
Cinsiyete dayalı şiddet, algıladıkları cinsiyet, cinsiyet kimliği
veya cinsiyet ifadesine dayalı olarak bireylere karşı gerçekleştirilir.
Bu şiddet türü tecavüz, aile içi şiddet, cinsel
saldırı ve taciz, çocukların istismarı, kadın ve kız ticareti
ve cinsel ilişki gibi çeşitli insan hakları ihlallerini içerebilir.
[40]
Savaşlar dışında, kadınlar çoğunlukla en yakınlarındaki
erkeklerin şiddetine maruz kalmaktadır. Bu da şiddetin
yarattığı sosyal, ruhsal ve bedensel etkileri daha da arttırmaktadır.
[2]
Yaklaşık olarak dünyadaki kadınların %30’u yakın bir
erkek tarafından cinsel veya fiziksel şiddete uğramıştır ve
küresel açıdan kadın cinayetlerinin %38 kadarının kadının
yakını olan bir erkek tarafından işlendiği belirtilmiştir.
[13]
İsveç’te kadınların cinsel şiddet deneyim oranının %27
olduğu ve cinsel şiddetin %57’sine 18 yaş altı dönemde
maruz kalındığı belirtilmiştir. Cinsel şiddet mağduru kadınların
mevcut bir ilişki içinde olmamaları, meslek sahibi
olmamaları, öğrenci olmaları, düşük eğitim seviyelerinin
maruz kaldıkları şiddetle bağlantılı olduğu belirtilmiş,
cinsel şiddetin çoğunlukla partner dışı birisi tarafından
gerçekleştirildiği bulunmuştur. [37]
Parra-Barrera ve ark. [1] Kolombiya’da cinsel şiddetle ilgili
dava sonuçlarının incelenmesinde, cinsel şiddete uğrayan
kadınların şiddetten uzak bir hayat yaşamaları ve şiddet
sonrası rehabilitasyonla ilgili yasal sürecin ihlali türünden
yargısal engellerle karşılaştıklarını belirlemiştir. Aynı
çalışmada, özel bakım, psikolojik sağlık, fiziksel sağlık
alanlarında, mağduru kapsamlı bir biçimde korumak için
Güler ve Erbil • Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin sorumlulukları
207
tedbirlerin yetersiz olması; koruma başvuru zamanı ile etkin
korumanın aktif hale gelmesi arasında çok uzun bir
zaman geçmesi gibi durumlar bu engellere örnek olarak
verilmiştir.
Birçok ataerkil kültürde, kadınların ve kızların cinsel ilişki
deneyimi onların bireysel, aile, topluluk ve toplumsal
statülerinin önemli bir belirleyici unsurudur. [27] Kızlık zarı
muayenesi, bekâret testi, bireyin cinsel ilişkiyi deneyimleyip
deneyimlemediğini anlamak için kadın cinsel organının
incelenmesi işlemidir. [41] Temel insan hakları ihlali olan
bekâret testi uygulamasının küresel olarak ortadan kalkması
için [26] uluslararası sağlık kuruluşları ve insan hakları
bu testi kınamış olsa da, Türkiye’ninde içinde bulunduğu
Zimbabve, Güney Afrika, Filistin, İran, Jamaika, Ürdün,
Afganistan, Brezilya, Mısır gibi birçok ülkede hala uygulanmaktadır.
[27] Bölgelere göre değişen sebeplerle çeşitli
ülkelerde bekâret testi yapılmaktadır. [41] Toplumumuzda
“namus” kavramının kadın bedeni ve cinselliği üzerinden
algılanmaya devam etmesi, kadının kendi bedeni ve cinselliği
üzerinde söz hakkının olmadığının bir göstergesidir.
Kadın algısının değişmesi aileden başlayarak çocuklara verilecek
bakış açısı ve bu geleneksel tutumun değişmesiyle
mümkün olabilir. [42]
Şiddetin Kadın Sağlığına Etkisi
Kadına yönelik şiddet kadın sağlığı üzerinde kısa ve/veya
uzun vadede ciddi sorunlar ortaya çıkarır. [37,43] Şiddet, kısa
vadede sağlık hizmetlerini kullanma oranında artışa, yaşam
kalitesinde ve kadınların ruh sağlığında bozulmalara [15]
uzun vadede ise sosyal dışlanma, izolasyon, intihar [40] ve
bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının ruhsal gelişiminin
olumsuz etkilemesine sebep olmaktadır. [15,43] Kadına
yönelik şiddet, yüksek düzeyde morbidite ve mortaliteye
de katkıda bulunur. [40]
Kadına yönelik şiddet, kadınlarda fizyolojik veya psikolojik
birçok sağlık sorunlarının meydana gelmesine neden
olmaktadır. Psikolojik açıdan; duygu durum ve bilişsel
işlevlerin bozulmalarına eşlik eden ruhsal veya fiziksel
davranış değişiklikleri, sıkıntılı hal, karamsarlık ve umutsuzluk
olarak ifade edilen depresyon [16] anksiyete, travma
sonrası stres bozukluğu, kendine zarar verme, artan intihar
oranları [37,40,43,44] uyku bozuklukları [37] gibi sorunlar açığa
çıkmaktadır. Fiziksel ve üreme sağlığı etkileri açısından;
ölümcül veya ölümcül olmayan yaralanmalara, alkol ve zararlı
ilaç kullanımı, erken doğum, düşük doğum ağırlığı,
ölü doğum, isteyerek kürtaj ve düşük [44] cinsel işlev bozukluğu,
jinekolojik travma [37] , cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar,
kronik pelvik ağrı, istenmeyen gebelik gibi sorunlara
neden olmaktadır. [37,43] Psikolojik ve fiziksel travma,
korku aynı zamanda ekonomik üretkenlik kaybına, sağlık
hizmeti aramada zorluklara, somatizasyona, sınırlı üreme
ve cinsel kontrole, zihinsel sağlık sorunlarına yol açar. [44]
Şiddete maruz kalmanın, kadınlarda yaşam kalitesini azalttığı
[15] ve depresif belirtileri arttırdığı belirtilmiştir. [16,38]
Cinsel şiddete uğramış kadınları cinsel yolla bulaşan hastalıklarla
ilişkili kılan birden fazla faktör vardır. Örneğin,
cinsel şiddete uğrayan kadınlar, zorla anal seks gibi yüksek
riskli cinsel ilişkiye maruz kalmış olabilir ve fiziksel travma,
kişiyi cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı giderek daha
savunmasız duruma getirebilir. [45] Brookmeyer ve ark. [45]
cinsel şiddete uğrayan kadınların, cinsel saldırıya maruz
kalmamış kadınlara göre daha sık genital siğiller, uçuk ve
klamidya gibi cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları taşıdığını
bulmuştur. Şiddet gören kadınlar artan önlenebilir morbidite
ve mortalite oranlarıyla karşı karşıya kalmakla ve bu da
kadına yönelik şiddeti acil bir halk sağlığı problemi haline
getirmektedir. [43]
COVID-19 Pandemisi ve Kadına Yönelik Şiddet
COVID-19 pandemisi nedeniyle oluşan toplumsal değişim;
ekonomik, psikolojik ve fiziksel boyutuyla etkilenen aile
kurumu ve aileyi oluşturan bireylerinde yaşam tarzlarında
birçok farklılık oluşturmuştur. Salgın öncesi içinde bulunulan
evler, özel alan iken kişisel izolasyonlar, işyerlerinin kapatılması
ve sokağa çıkma yasağı ile işin icra edildiği kamusal
alan haline gelerek, ev dışı aktif hayatın yaşandığı yer haline
dönüşmüştür. [46] Bununla beraber ekonomik sıkıntılar, artan
işsizlik, partner ile kısıtlı kalmak, izole olmaya bağlı alkol
tüketiminin artması, sağlık sistemine erişim zorluğu ortaya
çıkmıştır. [47] Tüm bu faktörlerle birlikte insanların tahammül
seviyeleri azalmış ve stres seviyeleri de artmıştır. [46]
Salgın dönemindeki bu belirsizlik ve korku kadının mağduriyetini
arttıran aile içi şiddetin farklı boyutlarıyla kendini
göstermesine neden olmuştur. [39,40] Aile içi şiddet, aile
içinde ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel olabilen ve
yakın partner şiddeti ve çocuk istismarını kapsayabilen tehdit
edici veya diğer şiddet türlerini içeren davranışları kapsamaktadır.
[48] Pandemiye bağlı kız çocuklarına ve kadınlara
karşı şiddet küresel çapta artmaktadır. [47,49] Birleşmiş
Milletler Kadın Birimi (UN Women) “Gölge Pandemi”
kavramını pandemiye bağlı sosyal ve ekonomik sorunlar
nedeniyle artan aile içi şiddet biçiminde tanımlamaktadır.
[47,49]
COVID-19 pandemisi ile kadına yönelik şiddet en az
%25 oranında artmıştır. [49]
Kadınlara yönelik gerçekleştirilen partner şiddeti, hem
ülkeler arasında hem de ülkeler içinde önemli farklılıklar
gösteren, dünya çapında karşılaşılan ve çözülemeyen
bir halk sağlığı problemidir. [4] Salgın öncesinde, yaşam
208 Androl Bul 2022;24:204-213
süreleri boyunca üç kadından birinin şiddete uğrayacağı
tahmin ediliyordu. [47] COVID-19 pandemi öncesine göre
kadınların uğradıkları şiddet oranının üç kat daha arttığı
ve yaşanılan şiddetin %90’ının salgınla ilişkili olduğu bulunmuştur.
[50] Uygulanan şiddetteki bu artışın ülkelerdeki
oranı ise Singapur’da %33, Arjantin’de %25, Brezilya’da
%40–55 arasında, Fransa’da %30–36 arasında bildirilmiştir.
[50] Boxall ve ark. [51] Avustralyalı kadınların pandeminin
ilk üç ayında yaşadığı aile içi şiddet oranının arttığını
bulmuştur. Demircioğlu [46] karantina sürecinde ev içi rol
paylaşımı, tahammülsüzlük, aile üyelerinin baskın tavrı
sebebiyle ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddetin büyük
oranda arttığını belirlemiştir. Aşkın ve Güngör [52] pandemiye
bağlı evde izole olmanın psikolojik sorunlara, aile içi
olumsuz ilişkilere ve şiddete kadar ilerleyen tablolara neden
olduğunu saptamıştır. Pandemiye bağlı toplumsal cinsiyete
dayalı kadınların uğradıkları tecavüz ve cinsel saldırı şiddet
türleri de küresel çapta artmıştır. [40]
Çalışmalar COVID-19 pandemisinin aile içi şiddet konusunda
yardım arayan birey sayısını artırdığını göstermektedir.
[4,49] Bununla beraber şiddete uğrayan kadınların
çoğunluğunun yardım almadığını [46] ve pandemi ve ev
stresiyle ilgili faktörlere bağlı kadınların maruz kaldıkları
şiddete karşı savunmasızlığın arttığını gösteren çalışmalar
da mevcuttur. [40] Khanlou ve ark. [40] (2020), pandeminin
gelir, istihdam, sağlıkla ilgili acil durumlar, çalışma ve iş
güvenliğiyle ilgili toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini arttırdığını
saptamışlardır.
Kadın çalışanların çok fazla bir oranda istihdam ettiği
hizmet sektöründen COVID-19 sebebiyle işten çıkarma
oranları çok olduğu için kadınlar COVID-19’un bir sonucu
olan ekonomik şiddetten erkeklerden daha fazla etkilenmiştir.
[47] Mutluluk düzeyinin ve aylık gelirin aile içi
şiddete etkisi olduğunu [46] ve ekonomik şiddetin şiddet
mağdurları üzerinde daha fazla kontrol faktörü olarak kullanıldığını
tespit eden çalışmalar da mevcuttur. [49]
COVID-19 sebebiyle okulların kapanması genç kızların
cinsel sömürü, zorla evlendirme ve gebe kalma gibi durumlarla
daha fazla karşılaşma riskini arttırmaktadır. [53]
Burzinkska ve Contreras [53] COVID-19 ile ilgili önlemlerin
bir parçası olarak okulların kapatılmasının kızların
eğitimini daha da aksattığını ve ev içi rutin işlerde kızların
erkeklere göre daha fazla çalıştırılarak ders çalışmalarının
olumsuz etkilendiğini bulmuştur.
Kadına Yönelik Şiddeti Önlemede Sosyal
İnovasyon Örnekleri
Geçmişten itibaren kişiler hayatlarının en az bir döneminde
farklı problemlerle baş etmeye çalışmışlardır. Bireyler
deneyimledikleri problemleri bazen bireysel, bazen de
kamu kurumları gibi oluşumlardan destek alarak çözümlemektedirler.
[54]
Kadınların yaşadıkları sosyal problemlerin farklılığı küreselleşen
dünyamızda da artmıştır. Bu da yeniliklere uygun
yaklaşımlarla mevcut sosyal hizmet uygulamalarının geliştirilmesini
zorunlu hale getirmiştir. Özellikle son yıllarda
fazla görülen kadına yönelik şiddet olayları şiddetin önüne
geçmede inovatif çözümlerin uygulanmasını zorunlu kılmıştır.
[54,55] Dünyada da şiddetin önlenmesi ve mücadele
faaliyetleriyle beraber mağdura verilen mevcut hizmetlerden
şiddet mağduru her kadının yararlanması ve hizmetlerin
genişletilmesi için inovasyona dayalı örnekler yaygınlaştırılmalıdır.
[56]
İspanya’da son zamanlarda artan şiddet olayları sebebiyle
AlertCops uygulamasına, hem sağlık personelinin hem
de toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurlarının gizlice
Devlet Güvenlik Güçlerinden acil yardım talep etmelerini
sağlayan “SOS Düğmesi” eklenmiştir. [57] Son zamanlarda
salgınla beraber İtalya da ulusal Skype programı, acil
durum telefon destek hizmetleri hayat bulmuş ve aile içi
şiddet mağdurlarına korumaya yönelik sunulan evlerinin
sayısını artırmıştır. [58]
Melilla, Ceuta, Madrid, Cantabria, Endülüs, Valensiya,
Kanarya Adaları salgın için “Maske-19” eylem planını
uygulamıştır. Bu uygulamada tehlike altında olan kadınlar
eczaneye gidip “Maske 19” istemekte, eczane personeli
kadının bu çağrısını hastane acil servisine bildirmektedir.
Bildiriyi alan hastane, kadına şiddet protokolünü başlatmaktadır.
Aynı şekilde Hollanda ve Almanya’da bu acil
eylem planına benzer politikalar uygulamaktadır. ABD’de
yalnızca telefonla destek ve yardım hizmeti sunulmaktayken
Peru, Arjantin ve Kolombiya gibi ülkeler mevcut
yardım hatlarını güçlendirmiştir. Şili’de Kadın ve Cinsiyet
Eşitliği Bakanlığı, mağdurlar için özel bir acil eylem planı
başlatmıştır. [57]
Eisenhut ve ark. [59] kadına yönelik şiddette 171 inovasyon
uygulamalarını incelediği sistematik derlemesinde, 171
uygulamanın %46,78’i birincil işlevi acil durumlarda acil
yardım sunmak olan uygulamalarını, %21,05’i grup eğitim
uygulamalarını, %14,04’ü raporlama ve kanıt oluşturmayı
ve %12,28’inin destekleyici uygulamaları kapsadığını
bulmuştur. Bu uygulamaların Güney Asya, Avrupa, Orta
Asya, Kuzey Amerika, Latin Amerika, Sahra Altı Afrika ülkelerinde
daha fazla uygulandığını saptamıştır.
Türkiye’de mağdur pozisyonundaki kadınlar Kadın Destek
Sistemi (KADES) ile 7/24 hizmet veren 155 ve 156 çağrı
merkezlerine Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet için çağrıda
bulunabilirler. Gelen çağrılar kapsamında en kısa süre
Güler ve Erbil • Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin sorumlulukları
209
içinde kolluk kuvvetleri olay yerine ulaşıp durumu kontrol
etmeye çalışmaktadır. Emniyete başvuran ya da 6284 sayılı
kanunla tedbir kararı verilen mağdur için KADES, Alo 183
Sosyal Destek Hattı ve Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi
(ŞÖNİM) şiddetle mücadele çerçevesinde telefonla bilgilendirme
yapmaktadır. [60] KADES uygulaması kadınlara
hızlı bir biçimde yardım edebilmek ve şiddet olaylarının
önüne geçmek için kadınların akıllı telefon aracılığıyla tek
tuşla emniyete ulaşabilmelerine olanak sağlayan bir hizmet
olarak faaliyete girmiştir. [54,55] Kamu spotları KADES uygulamasına
dikkat çekilmesi, uygulamanın kullanımının anlatılması,
kadınların şiddet karşısında destek birimlerine ulaşabilmesini
kolaylaştıracak bir kanal olarak kullanılabilir. [61]
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) de şiddetin
önlenmesi adına alınacak koruyucu tedbirlerden biri
olmuştur. Şiddete maruz kalan kadınların tıbbi ve adli
birimlerdeki süreçlerinin uzun sürmesi sebebiyle yaşanan
aksaklıkları çözmek için bu hizmet oluşturulmuştur.
Gereksinim hissedilen sosyal hizmet uygulamasına hızlı
ulaşımı sağlama ve süreci kolaylaştırmada önemli bir göreve
sahip olan ŞÖNİM’ler, kadınların psikolojik ve sosyal
iyilik halini arttırmayı hedefleyen hizmetleri tek birim
altına toplayan merkezler haline gelmişlerdir. [62] ŞÖNİM
bünyesinde şiddet görme ihtimali olan ya da görmüş kadınlar
ile varsa yanındaki çocukların kendilerini güven içerisinde
yaşamalarını sağlayacak (psikolojik, sosyal, hukuki
ve ekonomik bakımdan güçlendirilmeleri ve desteklenmeleri)
biçiminde hizmet sunulmaktadır. [63] Ayrıca bu birim
bünyesinde çok boyutlu uygulamalarla kadınların ihtiyaçların
karşılanmasından kendi yaşamları üzerinde söz sahibi
olmalarına kadar yardım eden bir çok hizmet verilmektedir.
[54,63,64] Kadın sığınma evi ve ŞÖNİM’ler 81 ilde 7/24
saat hizmet veren birimler olarak bulunmaktadır. [65] Eğer
kadın hakkında korunma kararı varsa ŞÖNİM kadına verilen
adlî yardım, sağlık, geçici maddi yardım, barınma ve
diğer hizmetleri koordine etmektedir. [63]
KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE HEMŞİRENİN
SORUMLULUKLARI
Cinsel tacizin varlığına ilişkin artan bilgi ve açıklamanın,
diğer kadınlar tarafından taciz mağduru kadınlara yalnız
olmadıklarını ve desteklendiğini göstermektedir. Bu da
cinsel tacizin kadınların kendilerinde oluşturdukları negatif
düşüncelerin etkisinden korunmasını sağlar. [66] Bunun
için kadına yönelik her türlü şiddet halk sağlığı önceliği
olup [44] multidisipliner bir iş birliğiyle mücadele edilmelidir.
Bu disiplinlerden biri de sağlık çalışanlarıdır. [67] Sağlık
çalışanları şiddetle mücadelede, şiddete maruz kalan ve
şiddeti uygulayanlara yaptıkları müdahalelerle, şiddetin ve
etkilerinin azaltılmasında önemli rol alır. [17]
DSÖ, sağlık sektörünün, kadına yönelik şiddetin halk sağlığı
sorunu olarak bilinmesi ve uygun kaynakların temin
edilmesi için önleme politikalarının diğer sektörlerle iş birliği
yaparak geliştirilmesi, şiddetin belirlenmesi, savunuculuk
yapılmasının gerekliliğini belirtmektedir. [68] Özellikle
şiddet mağdurlarıyla karşılaşma ihtimalleri yüksek ev ziyaretleri
yapanlar, acil ve kadın-doğum kliniklerinde, psikiyatri
ve halk sağlığı birimlerinde çalışanların çok özel
konumları vardır. [17] Kadına yönelik şiddette halk sağlığı
girişimleri birincil, ikincil veya üçüncül önleme olarak üç
basamağa ayrılır. [43] Şiddetin önlenmesinde bu basamaklar
kullanılarak hemşirelik müdahaleleri ile gerekli danışmanlık,
bakım ve yönlendirme yapılmalıdır. [69]
Birincil önleme; hastalığın veya sağlık olayının meydana
gelmesini önlemeyi amaçlar. [43] Hemşireler bunun için kriz
durumunu önlemek ve öfke kontrolüne yönelik danışmanlık
yapmalı, eğitimler vermeli, önlemler almalı [69] kadına
yönelik şiddet taramasını düzenli olarak yapmalı ve sonuçlarını
kamuoyuna bildirmelidir. [18]
İkincil önleme; sorunu erken tespit etmeyi ve olayın ilerlemesini
veya tekrarını önlemeyi amaçlar. [43] İkincil korumada,
sağlık profesyonelleri şiddetin durdurulması için
girişimlerde bulunmalı [69] şiddet mağduru kadınlara destekleyici
bakım vermelidir. Bu destekleyici bakım, bazen
madde bağımlılığı veya zihinsel sağlık bozuklukları gibi
şiddetin farklı etkileri için tedavi sağlamalıdır. [43]
Üçüncül önleme; danışmanlık yaparak rehabilitasyon sürecini
hızlandırmalıdır. [69] Ayrıca tüm basamaklarda semptomlara
karşı dikkatli olmalı ve kurbanı suçlayıcı tutumlardan
kaçınılmalıdır. Bu nedenle “kadına yönelik şiddet”
konulu eğitimlerin sağlık müfredatlarında yer alması standart
hale getirilmelidir. [43]
Şiddet mağdurlarına yeterli destek ve bakım sağlamada,
damgalamadan ve önyargılardan arınmış empatik bir tavır
sergilemelidir. Temel amacı birey, aile ve toplum sağlığının
refaha erdirilmesi olan hemşirelerin şiddetten ve
yol açtığı risklerden korunma, destek ve yardıma erişimin
kolaylaştırılmasında müdahaledeki yeri, güvenlik planlarının
geliştirilmesinde, erken tanılama, riskli grupların
belirlenmesi, şiddeti önleme, şiddet farkındalığı oluşturmada
etkilidirler. [70]
Hemşire ile şiddet mağduru arasında iletişim sağlanamadığında
mağdur kendisi hakkında bilgi vermek istemeyebilir.
Bu durumda hemşire holistik bir bakış açısıyla delil
toplaması ve iletişim kurması bu tür riskleri azaltabilir.
[71]
Işıklı [72] hastane personelinin görüşlerine göre hasta ve
210 Androl Bul 2022;24:204-213
yakınları ile yaşanan iletişim sıkıntılarının en sık yaşanan
etik sorunlar olduğunu bulmuştur. Bunun için adli vakalarda
hemşire mağdurla ilk karşılaşıldığında saygı ve güven
temelinde iletişim kurmalıdır. [71] Hasta bilgilerinin sağlık
kurumlarında gizlenmesi çok önemlidir. Hasta bilgilerin
gizliliğinin sağlanamaması çok boyutlu problemler doğurabilmektedir.
[72]
Küresel olarak dünyanın birçok ülkesinde kadına yönelik
şiddet ciddi bir ceza ve endişe gerektiren bir suç olarak kabul
edilmektedir. [18] Hemşireler, “Zarar Vermeme-Yararlılık
İlkesi”ne göre yaklaşımda bulunduklarında bu alanda meydana
gelebilecek hak ihlallerini azaltabilirler. Fakat bu ilke
rehberliğinde hareket edip kişinin haklarını güvence altına
almaya çalışan hemşireler zaman zaman bazı zorluklar yaşayabilmektedirler.
Aile içi şiddet tablosunda suç bildirimi
yapmak istediğinde yaşanabilecek zorluklar buna örnektir.
Şiddet mağduru kadının korunması suç bildiriminin temel
amacıdır. [73] Adli vakaların birçoğunda bireyi ilk gören, ilk
önce adli delillere ulaşabilen, kişiden alınan laboratuvar
numuneleriyle önce temas eden, muayene sırasında bireyin
eşyalarına dokunan, yakınları ile ilk iletişim kuran kişiler
sağlık profesyonelleridir ve tek yükümlülükleri olayın
bildirimi değildir. [71] Maalesef kadınlar genellikle, çocuklarının
olması, daha önceki şikâyetlerinin sonuca ulaşamaması,
toplumsal damgalanma, bildirimi kabul ederse daha
fazla şiddete maruz kalacakları, maddi imkânlarının yetersiz
olması gibi nedenlerle sağlık hizmetine başvurmamakta,
şikâyeti reddetmekte ve sağlık çalışanlarının bildirim konusunda
tereddüt yaşamasına neden olmaktadır. [71]
Depresyon ile şiddet arasındaki ilişkinin ve sıklığının belirlenmesi,
kadına yönelik şiddetle alakalı farkındalık geliştirilmesi,
sosyal politikaların oluşturulması açısından sağlık
çalışanlarının büyük sorumlulukları vardır. [16] Mezuniyet
öncesi ve sonrası ile sürekli eğitim programlarıyla sağlık
profesyonellerinin desteklenmesi kadına yönelik şiddet
karşısında duyarlılığın artmasında yasal sorumluluk ve
mesleki rolleri bilmeleri önemlidir. [67]
SONUÇ
Kadına yönelik şiddet, hem bir insan hakları ihlali sorunu,
hem de toplumun sağlıklı nesillerle devamlılığını sağlayabilmesi
için çözmesi gereken bir sorundur. Şiddeti ortadan
kaldırmak için şiddeti açığa çıkaracak cinsiyet eşitsizliği ve
kadının bağımlı yaşam şartları gibi unsurların önüne geçilmelidir.
Bunun için gerek aile içi gerekse aile dışı kadının
karşılaştığı tüm şiddet türleri gizli kalmamalı ve açığa çıkarılmalıdır.
Gizli kalan tüm şiddet türleri kadının kendini
daha yalnız hissetmesine ve şiddeti uygulayan kişinin
uyguladığı şiddet miktarını ve türünü arttırmasına sebep
olmaktadır. Bunun için tüm toplumun mücadele verdiği
bir sürece girilerek eğitimler ve kamu spotları ile şiddetin
önüne geçilmeli ve şiddeti açığa çıkarmak için mağdurlar
cesaretlendirilmelidir. Kadına yönelik şiddetle ilgili protokollerin
ve yasaların daha kapsamlı hale getirilmesine, şiddeti
önlemede etkili iletişim yöntemlerinin kullanılmasına,
kadının kendi hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı durumlarda
kime, nereye başvurmasıyla ilgili cesaretlendirilmesine
ve bilgilendirilmesine, yasal düzenlemelerin kontrol ve
denetim mekanizmalarının arttırılmasına ihtiyaç vardır.
Temel amacı birey, aile ve toplum sağlığının refaha erdirilmesi
olan hemşireler, şiddetten ve etkilerinden korunma,
destek ve yardıma erişimin kolaylaştırılmasında müdahaledeki
yeri, güvenlik planlarının geliştirilmesinde, erken
tanılama, riskli grupların belirlenmesi, şiddeti önleme ve
şiddet farkındalığı oluşturmada etkilidirler.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Parra-Barrera SM, Moyano N, Boldova MÁ, Sánchez-Fuentes
MM. Protection against sexual violence in the Colombian legal
framework: obstacles and consequences for women victims. Int J
Environ Res Public Health. 2021;18(8):4171. [CrossRef]
2. Eryılmaz S. Toplumsal cinsiyet rolü ve kadın sağlığı. Kırşehir Ahi
Evran Üniversitesi Sağlık Bilimleri Derg. 2020;1(1):5–13. https://
sbdergi.ahievran.edu.tr/makaleler/uuzgar_tammetin.pdf
3. Zarei M, Rasolabadi M, Gharibi F, Seidi J. The prevalence of
violence against women and some related factors in Sanandaj
city (Iran) in 2015. Electron Physician. 2017;9(11):5746–53.
[CrossRef]
4. Vives-Cases C, Parra-Casado D, Estévez JF, Torrubiano-
Domínguez J, Sanz-Barbero, B. Intimate Partner Violence against
women during the COVID-19 lockdown in Spain. Int J Environ
Res Public Health. 2021;18(9):4698. [CrossRef]
5. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun. (2012). T.C. Resmi Gazete, 28239,8.3.2012. https://
www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120320-16.htm
6. Bükecik E, Özkan B. Kadına yönelik şiddet: Toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin kadın sağlığına etkisi. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi Derg. 2018;3:33–7. https://dergipark.
org.tr/tr/download/article-file/513025
7. Şen S, Bolsoy N. Violence against women: prevalence and risk
factors in Turkish sample. BMC Womens Health. 2017;17(1):100.
[CrossRef]
Güler ve Erbil • Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin sorumlulukları
211
8. Foody M, McGuire L, Kuldas S, O’Higgins-Norman J. Friendship
quality and gender differences in association with cyberbullying
ınvolvement and psychological well-being. Front Psychol.
2019;10:1723. [CrossRef]
9. Aktaş-Üstün N, Ekin M. Görsel spor medyasında çalışan kadınların
uğradıkları siber zorbalık hakkında görüşleri. Spor ve Rekreasyon
Araştırmaları Derg. 2021;3:15–23. [CrossRef]
10. Dursun S, Gökçe A, Aytaç S. Siber zorbalık: Üniversite öğrencileri
üzerine bir araştırma. Int J Social Inquiry. 2020;13(2):465–85.
[CrossRef]
11. Lee C, Shin N. Prevalence of cyberbullying and predictors of
cyberbullying perpetration among Korean adolescents. Comput
Hum Behav. 2017;68:352–8. [CrossRef]
12. Camerini AL, Marciano L, Carrara A, Schulz PJ. Cyberbullying
perpetration and victimization among children and adolescents:
A systematic review of longitudinal studies. Telematics and
Informatics. 2020;49:101362. [CrossRef]
13. World Health Organization. WHO; 2017. https://www.who.int/
news-room/fact-sheets/detail/violence-against-women
14. Kalokhe A, Del Rio C, Dunkle K, Stephenson R, Metheny N,
Paranjape A, Sahay S. Domestic violence against women in India:
A systematic review of a decade of quantitative studies. Glob Public
Health. 2017;12(4):498–513. [CrossRef]
15. Bilgin-Şahin B, Erbay-Dündar P. Kadına yönelik şiddet ve
yaşam kalitesi. Anadolu Psikiyatri Derg. 2017;18(3):203–10.
https://www.bibliomed.org/mnsfulltext/91/apd_18_03_02.
pdf?1588694118
16. Akalın A, Arıkan Ç. 15–49 yaş grubu kadınlarda aile içi şiddet
sıklığı ve şiddetin depresyona etkisi. Gümüşhane Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Derg. 2017;6:1–10. https://dergipark.org.tr/tr/
download/article-file/373169
17. Aktaş B, Kaya F, Bostancı Daştan N. Hemşirelik ve ebelik
öğrencilerinin ailede kadına yönelik şiddete ilişkin tutumları.
Uluslararası Toplum Araştırmaları Derg. 2019;14(20):1448–74.
[CrossRef]
18. Nihel H, Latifa M, Anissa A, Raja G, Souheil M, Wael M, et al.
2017 yılında Tunus, Kairouan’da kadına yönelik şiddetin özellikleri.
Libyan J Med. 2021;16(1):1921900. [CrossRef]
19. Atuk FG. Kadın, şiddet, medya ve temsil ilişkisini yeniden
düşünmek: Medyada ve medya aracılığı ile kadına karşı kadın
şiddeti. Aksaray İletişim Derg. 2021;3:258–85. [CrossRef]
20. Metin A. Kimliğin toplumsal inşâsı ve geleneksel kadın kimliğinin
aktarımı. Çankırı Karatekin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Derg. 2011;2:74–92. https://dergipark.org.tr/en/download/
article-file/254064
21. Türk Ceza Kanunu. (2004). T. C. Resmi Gazete, 25611, 12/10/2004.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2004/10/20041012.htm
22. Page AZ. İnce M. Aile içi şiddet konusunda bir derleme. Türk
Psikoloji Yazıları. 2008;11:81–94. http://bursa.psikolog.org.tr/tr/
yayinlar/dergiler/1031828/tpy1301996120080000m000151.pdf
23. Gencer MZ, Ağırman E, Arıca S. İstanbul ilinde kadına yönelik
şiddet sıklığı ve kadınların şiddet algısı. Ahi Evran Med J. 2019;3:18–
25. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/703651
24. Hamzaoğlu M, Konuralp E. Geleneksel toplumlarda namus olgusu
ve namus cinayeti: Türkiye örneği. Kadın Araştırmaları Derg.
2019;1:51–65. https://dergipark.org.tr/en/download/articlefile/718108
25. Köseoğlu M. Kadına yönelik şiddette sosyalleşme süreci ve
toplumsal cinsiyet rollerinin etkisinin değerlendirilmesi. Sosyal
ve Beşeri Bilimler Araştırmaları Derg. 2018;19:77–96. https://
dergipark.org.tr/en/download/article-file/537423
26. Crosby SS, Oleng N, Volpellier MM, Mishori R. Virginity testing:
recommendations for primary care physicians in Europe and
North America. BMJ Glob Health 2020;5:e002057. [CrossRef]
27. Mishori R, Ferdowsian H, Naimer K, Volpellier M, McHale T.
The little tissue that couldn’t - dispelling myths about the Hymen’s
role in determining sexual history and assault. Reprod Health.
2019;16(1):74. [CrossRef]
28. Bedir N, Ekerbiçer HÇ, İnci MB, Köse E, Karatepe TU, Demirbaş
M, et al. Sakarya’da yaşayan bir grup kadının şiddet algı durumları
ve bunu etkileyen faktörler. Sakarya Tıp Derg. 2017;74:187–95.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/398645
29. Krantz G, Garcia-Moreno C. Violence against women. J Epidemiol
Community Health. 2005;59(10):818–21. [CrossRef]
30. Çalışkan H, Çevik Eİ. Kadına yönelik şiddetin belirleyicileri:
Türkiye örneği. Balkan J Social Sci. 2018;7(14):218–33. https://
dergipark.org.tr/en/download/article-file/516329
31. Özmaya E, Altun E, Gürhan N, Karakaş D, Uzun S. Hemşirelik
öğrencilerinin kadına yönelik şiddete ilişkin görüşlerinin
belirlenmesi: Nitel çalışma. EJONS. 2021;5:106–19. [CrossRef]
32. Arënliu A, Kelmendi K, Bërxulli, D. Socio-demographic associates
of tolerant attitudes toward intimate partner violence against
women in Kosovo. Social Sci J. 2021;58:91–105. [CrossRef]
33. Sardinha L, Catalán HE. Attitudes towards domestic violence in 49
low-and middle-income countries: A gendered analysis of prevalence
and country-level correlates. PloS One. 2018;13(10):e0206101.
[CrossRef]
34. Kılıçarslan M. Kadına Yönelik Şiddet: Sebepleri, Önlemeye Yönelik
Kur’anî Tedbirler. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.
2018;18:958–94. https://dergipark.org.tr/en/download/articlefile/611489
35. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü. Türkiye’de Kadın; 2017. https://kadininstatusu.aile.
gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin
36. Thurston AM, Stöckl H, Ranganathan M. Natural hazards,
disasters and violence against women and girls: A global mixedmethods
systematic review. BMJ Glob Health. 2021;64:e004377.
[CrossRef]
37. Öberg M, Skalkidou A, Heimer G. Experiences of sexual violence
among women seeking services at a family planning unit in
Sweden. Ups J Med Sci. 2019;124(2):135–9. [CrossRef]
38. Ranganathan M, Wamoyi J, Pearson I, Stöckl H. Measurement
and prevalence of sexual harassment in low- and middle-income
countries: A systematic review and meta-analysis. BMJ Open.
2021;11(6):e047473. [CrossRef]
39. World Health Organization (WHO). Violence against women:
Intimate partner and sexual violence against women intimate partner
and sexual violence have serious short- and long-term physical,
mental and sexual and reproductive health problems for survivors:
Fact sheet; 2014. https://apps.who.int/iris/handle/10665/112325
40. Khanlou N, Vazquez LM, Pashang S, Connolly JA, Ahmad F,
Ssawe A. 2020 Syndemic: Convergence of COVID-19, genderbased
violence, and racism pandemics. J Racial Ethn Health
Disparities. 2021;1–13. [CrossRef]
41. Olson RM, García-Moreno C. Virginity testing: A systematic
review. Reprod Health. 2017;14(1):61. [CrossRef]
42. Çaylan-Çağlayan M, Topatan S. Erkek üniversite öğrencilerinin
kadın algıları ve namusa ilişkin tutumları. Turkiye Klinikleri J Med
Ethics. 2020;28:77–89. [CrossRef]
43. Kirk L, Terry S, Lokuge K, Watterson JL. Effectiveness of secondary
and tertiary prevention for violence against women in low and lowmiddle
income countries: a systematic review. BMC Public Health.
2017;17(1):622. [CrossRef]
212 Androl Bul 2022;24:204-213
44. Daruwalla N, Jaswal S, Fernandes P, Pinto P, Hate K, Ambavkar G,
et al. A theory of change for community interventions to prevent
domestic violence against women and girls in Mumbai, India.
Wellcome Open Res 2019;4:54. [CrossRef]
45. Brookmeyer KA, Beltran O, Abad N. Understanding the effects of
forced sex on sexually transmitted disease acquisition and sexually
transmitted disease care: findings from the national survey of
family growth (2011–2013). Sex Transm Dis. 2017;44:613–8.
[CrossRef]
46. Demircioğlu S. Türkiye’de COVID-19 salgısının aile içi şiddete
etkisi. Uluslararası Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi. 2021;1:54–
69. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2034429
47. United Nations (UN) Politika Özeti: COVID-19’un Kadınlar
Üzerindeki Etkisi. 2020. https://turkey.un.org/sites/default/
files/2020-06/policy-brief-the-impact-of-covid-19-on-women-tr.
48. Usher K, Bhullar N, Durkin J, Gyamfi N, Jackson, D. Family
violence and COVID-19: Increased vulnerability and reduced
options for support. Int J Ment Health Nurs. 2020;29(4):549–52.
[CrossRef]
49. Carrington K, Morley C, Warren S, Ryan V, Ball M, Clarke J, Vitis,
L. The impact of COVID-19 pandemic on Australian domestic
and family violence services and their clients. Aust J Soc Issues.
2021;56(4):539–58. [CrossRef]
50. John N, Casey SE, Carino G, McGovern T. Lessons never
learned: Crisis and gender-based violence. Develop World Bioeth.
2020;20(2):65–8. [CrossRef]
51. Boxall H, Morgan A, Brown R. The prevalence of domestic violence
among women during the COVID‐19 pandemic. Australasian
Policing. 2020;12:38–46. [CrossRef]
52. Aşkın D, Güngör V. Afet ve aile içi ilişkiler: COVID-19
pandemisinin aile içi tartışma ve şiddet üzerindeki etkileri. Bitlis
Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 2021;10:46–55. https://
dergipark.org.tr/en/download/article-file/1745159
53. Burzinkska K, Contreras G. Gendered effects of school closures
during the COVID-19 pandemic. Lancet. 2020;395(10242):1968.
[CrossRef]
54. Erol Z, Karasoy G, Yıldırım B. Sosyal hizmetler alanında sosyal
inovasyon odaklı uygulamalar: Kamu kurumları örneği. Journal of
Society & Social Work. 2021;32(2):623–41. [CrossRef]
55. İçişleri Bakanlığı. Kadın destek uygulaması (KADES); 2018. https://
www.icisleri.gov.tr/kadin-destek-uygulamasi-kades
56. Vieira PR, Garcia LP, Maciel EL. Isolamento social e o aumento
da violência doméstica: O que isso nos revela? Rev Bras Epidemiol.
2020;23:e200033. [CrossRef]
57. Ruiz-Pérez I, Pastor-Moreno G. Medidas de contención de la
violencia de género durante la pandemia de COVID-19. Gaceta
Sanitaria. 2020;35(4):389–94. [CrossRef]
58. Ramundo A. Coronavirus. Violenza donne, Veltri
(D.i.Re):“Chiamateci, noi ci siamo”; 2020. https://www.dire.
it/12-03-2020/432907-coronavirus-violenza-donne-veltri-d-i-rechiamateci-noi-ci-siamo/
59. Eisenhut K, Sauerborn E, García-Moreno C, Wild V. Mobile
applications addressing violence against women: a systematic
review. BMJ Glob Health. 2020;5:e001954. [CrossRef]
60. Yılmaz E, Aydın Doğan R. COVID-19 pandemisi nedeniyle yaşanılan
toplumsal izolasyonun aile içi ve kadına yönelik şiddet üzerine etkisi.
Unika Sağlık Bilimleri Derg. 2021;1:39–48. http://unikasaglik.
karabuk.edu.tr/Makaleler/1423649961_Y%c4%b1lmaz%20
ve%20Ayd%c4%b1n%20Do%c4%9fan.pdf
61. Altın G. COVID-19 Pandemisi bağlamında kadına karşı şiddete
ilişkin bir değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet. 2021;32:211–
25. [CrossRef]
62. Altıparmak İB. Kadına yönelik aile içi şiddetle mücadelede
şönim’lerin rolü: Ankara örneği. J Acad Social Sci Stud.
2015;36:449–64. [CrossRef] https://doi.org/10.9761/JASSS2882
[CrossRef]
63. Reçber B. Türkiye’de şiddet önleme ve izleme merkezleri etkin mi?
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Derg. 2018;16(4):367–76.
[CrossRef]
64. Kumcağız H, Aydın Avcı İ. Talay T, Gürkan S, Kinsiz DN. Samsun
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne başvuran şiddet mağduru
kadınların başvuru durumları ve gereksinimleri. MANAS Sosyal
Araştırmalar Derg. 2018;7:401–14. https://dergipark.org.tr/en/
download/article-file/578388
65. Yalçın M. Şiddete Maruz Bırakılan Kadınlara Yönelik Vaka
Yönetimi Temelli Sosyal Hizmet Uygulamaları. Toplum ve Sosyal
Hizmet. 2021;32(3):1103–24. [CrossRef]
66. Keplinger K, Johnson SK. Kirk JF, Barnes LY. Women at work:
Changes in sexual harassment between September 2016 and
September 2018. PLoS One. 2019;14(7):e0218313. [CrossRef]
67. Koştu N, Uysal-Toraman A. Hemşire ve ebelerin kadına yönelik
eş şiddeti olgularını bildirme durumları ve ilişkili faktörler.
Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Derg. 2021;10(1):11–20.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1117682
68. World Health Organization. (WHO). “Respect Women: Preventing
Violence Against Women”. Geneva: World Health Organization
(WHO/RHR/18.19). Licence: CC BY-MC-SA 3.0 IGO; 2019.
https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/312261/
WHO-RHR-18.19-eng.pdf?sequence=1&isAllowed=y
69. Erciyas ŞK, Seval M, Doğan N. Hemşirelik öğrencilerinin kadına
yönelik şiddet belirtilerini tanıyabilme durumları. Ege Üniversitesi
Hemşirelik Fakültesi Derg. 2021;37(1):1–9. https://dergipark.org.
tr/en/download/article-file/1362098
70. Doran F, Hutchinson M. Student nurses’ knowledge and attitudes
towards domestic violence: results of survey highlight need for
continued attention to undergraduate curriculum. J Clin Nurs.
2017;26(15-16):2286–96. [CrossRef]
71. Sadıç E, Alparslan Ö. Kadına yönelik şiddet ve adli ebelik.
MEYAD Akademi. 2021;2(2):157–69. https://dergipark.org.tr/
en/download/article-file/1822709
72. İştar Işıklı E. Hastane çalışanlarının meslek etiği hakkındaki
görüşlerinin ve etik sorunlarının incelenmesi. Elektronik Sosyal
Bilimler Derg. 2018;17(66):861–73. [CrossRef]
73. Aşcı Ö, Gökdemir F. Etik yönleriyle üreme hakları ve cinsel haklar.
Turkiye Klinikleri J Obstet Womens Health Dis Nurs-Special
Topics. 2017;3(3):151–62. https://www.researchgate.net/profile/
Oezlem-Asci/publication/320947144_The_Ethical_Aspects_
of_Reproductive_and_Sexual_Rights_Etik_Yonleriyle_Ureme_
Haklari_ve_Cinsel_Haklar/links/5a38f148aca272a6ec1f13af/
The-Ethical-Aspects-of-Reproductive-and-Sexual-Rights-Etik-
Yoenleriyle-Uereme-Haklari-ve-Cinsel-Haklar.pdf
Güler ve Erbil • Kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet ve hemşirenin sorumlulukları
213
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:214−220
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.35651
Kadın Cinsel Sağlığı
Postmenopozal dönemde görülen vulvovajinal atrofi
yönetiminde güncel uygulamalar
Current practices in the management of vulvovagınal atrophy in
postmenoposal perıod
Nurgül Şimal Yavuz 1 , Nebahat Özerdoğan 2
ÖZ
Vulvovajinal atrofi (VVA), menopoz dönemindeki kadınlarda ortaya çıkan
östrojen yoksunluğunun neden olduğu vulva ve vajinadaki mukus
ve dokuların incelmesinin bir sonucudur. Kadın vücudundaki östrojen
uyarımı, ürogenital sistemin normal anatomisinin ve fizyolojisinin korunmasından
sorumludur. Toplam vücut östrojeninin üretimi ve miktarı
azaldıkça, salgılar azalmakta ve genitoüriner dokular atrofik hale
gelmektedir. Bu durum beraberinde birçok belirtiye neden olmaktadır.
VVA’nın başlıca belirtileri vajinal kuruluk, tahriş, kaşıntı ve yanma hissidir.
Bu belirtilerle birlikte vajinadaki kayganlığın azalması, kadınlarda
disparoni ve koital kanamaya neden olmaktadır. Tüm bu değişikliklerle
ilişkili olarak cinsel işlev bozukluğu ve cinsel aktivitenin azalması gibi
sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenlerle VVA, kadının yaşamını
önemli oranda etkileyen ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir problemdir.
VVA’nın yönetimine yönelik son yıllarda farklı uygulamaların gündeme
geldiği ve deneysel çalışmaların özellikle uluslararası alanda aktif
olarak sürdürüldüğü görülmektedir. Bu derleme makalesinde amaç,
postmenopozal dönemde sıklıkla görülen vulvovajinal atrofinin yönetiminde
kullanılan güncel uygulamaların incelenmesidir.
Anahtar Kelimeler: kadın sağlığı, postmenopozal, vulvovajinal atrofi,
güncel uygulamalar
ABSTRACT
Vulvovaginal atrophy (VVA) is the result of thinning of mucus and
tissues in the vulva and vagina caused by estrogen deprivation that
occurs in menopausal women. Estrogen stimulation in the female body
is responsible for maintaining the normal anatomy and physiology of
the urogenital system. As the production and amount of total body
estrogen decreases, secretions decrease and the genitourinary tissues
become atrophic. This situation causes many symptoms. The main
symptoms of VVA are vaginal dryness, irritation, itching and burning
sensation. Decreased lubricity in the vagina along with these symptoms
causes dyspareunia and coidal bleeding in women. Associated with all
these changes, problems such as sexual dysfunction and decreased sexual
activity may occur. For these reasons, VVA is a serious problem that
significantly affects women’s lives and reduces their quality of life. It is
seen that different applications for the management of VVA have come
to the fore in recent years and experimental studies are actively carried
out, especially in the international arena. The aim of this review article
is to examine current practices used in the management of vulvovaginal
atrophy, which is frequently seen in the postmenopausal period.
Keywords: women’s health, postmenopausal, vulvovaginal atrophy,
current practices
GIRIŞ
Menopoz, kadınların over fonksiyonlarındaki gerilemeye
bağlı olarak üreme yeteneklerinin sonlandığı bir yaşam evresidir.
Postmenopozal dönem ise, menopoz sonrasındaki
6–8 yıllık bir dönemi ifade etmektedir. [1] Menopozdan yaşlılık
dönemine kadar geçen süreçte postmenopozal dönem
olarak adlandırılmaktadır. Kadınlar her yaşam döneminde
1
Lokman Hekim Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Ankara, Türkiye
2
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Eskişehir,
Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Öğr. Gör. Nurgül Şimal Yavuz
Söğütözü, 2179. Sk. No: 6, 06510 Çankaya 06530 Ankara - Türkiye
Tel: +90 554 234 89 57
E-mail: nurgulsimal@gmail.com
Geliş/ Received: 10.03.2022
Kabul/ Accepted: 17.04.2022
olduğu gibi postmenopozal dönemde de belirgin biyolojik,
fiziksel ve hormonal değişiklikler yaşamaktadır. Bu
dönemde sıklıkla ortaya çıkan semptomlar; somatik semptomlar
(sıcak basması, gece terlemesi, uyku problemleri,
eklem-kas problemleri, kalp-damar problemleri), psikolojik
semptomlar ve genitoüriner semptomlar olarak sıralanmaktadır.
[1,2,3]
Menopozda temel değişiklik overlerden salgılanan östrojen
varlığının zamanla azalmasıdır. Postmenopozal dönemdeki
kadınlarda östrojen yoksunluğunun neden olduğu
vulva, vajinadaki mukus ve dokuların incelmesinin
bir sonucu olarak ortaya çıkan vulvovajinal atrofi (VVA),
en sık görülen genitoüriner semptomlar arasında kendini
göstermektedir. [4] Avrupa Vulvovajinal Epidemiyolojik
Araştırması (The European Vulvovaginal Epidemiological
Survey –EVES)’na göre postmenopozal kadınlar arasında
tanı konmuş VVA prevalansı %81,3; en az bir VVA
214
©2022 Androloji Bülteni
semptom prevalansı %92,8 olarak saptanmıştır. [5] Kadın
vücudundaki östrojen uyarımı, ürogenital sistemin normal
anatomisinin ve fizyolojisinin korunmasından sorumludur.
Toplam vücut östrojeninin üretimi ve miktarı azaldıkça,
salgılar azalmakta ve genitoüriner dokular atrofik hale
gelmektedir. [6,7] Bu durum beraberinde birçok belirtiye neden
olmaktadır. VVA, vajinal kuruluk, disparoni, vulvar/
vajinal tahriş ve kaşıntı semptomları ile karakterize; kadının
cinsel yaşamını ve beraberinde yaşam kalitesini ciddi
ölçüde olumsuz etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. [4,8]
Vulvovajinal atrofinin tanı ve tedavisi, menopozdan sonraki
yaş ve geçen zamana bağlı olarak değişiklik gösterdiği
için bu konuda erken tanı ve koruyucu tedavinin sağlanması;
vajinal sağlığı korumak, ilerlemeyi önlemek ve yaşam
kalitesinin bozulmasını engellemek için önemlidir. [9]
Konuya ilişkin literatür incelendiğinde; vulvovajinal atrofiye
yönelik birçok tıbbi tedavi ya da tamamlayıcı tıp adı
altında farklı uygulamaların olduğu görülmektedir. Bu
tedavi ve uygulamalar hormonal/farmakolojik tedaviler,
hormonal olmayan ve özellikle pH düzenlemeye yardımcı
(jel, yağ, nemlendiriciler) takviyeler, lazer uygulamaları,
hyaluronik asit uygulaması, D vitamini takviyesi, oksitosin
jel uygulaması, çemen otu uygulaması ve yaşam tarzı değişiklikleri
olarak gruplandırılmaktadır. Bu derlemenin amacı
postmenopozal dönemde sıklıkla görülen vulvovajinal
atrofinin yönetiminde kullanılan güncel tedavi teknikleri
ve alternatif uygulamaların incelenmesidir.
POSTMENOPOZAL DÖNEM SEMPTOMLARI
Menopoz, ovaryal aktivasyonun sona ermesi ile başlayan
ve devamında bir dizi farklılaşma getiren bir yaşam evresidir.
[10] Dünyada menopoza giren kadın sayısının her geçen
gün arttığı ve 2030 yılında bu sayının yaklaşık 1,2 milyara
ulaşacağı tahmin edilmektedir. [11] Dünya genelinde menopoz
yaşı ortalama 52 yaş olarak belirtilirken [2] , Türkiye’de
menopoz yaşı 48–51 arasında değişiklik göstermektedir. [12]
TNSA 2018 verilerine göre ülkemizde 48–49 yaş aralığındaki
kadınların %45,1’inin menopozal dönemde olduğu
bildirilmektedir. [13] Kaya Şenol ve ark.’nın 2021 yılında
yaptığı çalışmada ise menopoza giren kadınların yaş ortalaması
47,4 olarak belirlenmiştir. [14] Elde edilen verilere
göre kadınların, yaşamlarının üçte birini menopoz ve sonrası
dönem içerisinde geçirdikleri görülmektedir. Gerektiği
kadar dikkate alınmayan postmenopozal dönem semptom
yönetimi, beklenen yaşam süresinin artması ve kişilerin
daha kaliteli bir yaşam sürme isteği sonucunda günümüzde
daha fazla önem kazanmış durumdadır.
Menopoza girme yaşının genç yaşlara doğru gerilemesi ve
beklenen yaşam süresinin uzaması sonucu, postmenopozal
dönemde görülen fiziksel, psikolojik ve yaşam tarzı değişikliklerinin
kadının yaşamındaki etkisi daha belirgin hale
gelmiştir. Çalışmalar menopoza giren kadınların %50’den
fazlasının genitoüriner semptomlardan en az birini yaşadıklarını
göstermektedir. [15,16] Östrojen seviyesinde azalmanın
dokularda oluşturduğu atrofi sonucunda ortaya çıkan
VVA ise genitoüriner semptomlar arasında önemli bir yer
tutmaktadır. Örneklem grubunu İtalyan kadınların oluşturduğu
geniş çaplı bir çalışmada, menopoz sonrası 1–6
yıllık bir süreçte VVA prevelansının %64,7–84,2 olduğu
saptanmıştır. [3] Çalışmalar menopoz sonrası kadınların
%40 ila %57’sinin orta ve şiddetli düzeyde vajinal atrofi
semptomları yaşadığını göstermektedir. [1,5,6,17,18] Vajinadaki
yetersiz kayganlığa bağlı gelişen VVA semptomları beraberinde
disparoni ve koital kanamayı da getirmektedir. [19]
Simon ve ark. 1000 postmenopozal dönemdeki kadında
vulvovajinal atrofinin etkilerini inceledikleri çalışmada,
%64’ünün ağrılı cinsel ilişki ve libido kaybı yaşadığını,
%58’inin ise cinsel ilişkiden kaçındığını belirlemişlerdir. [20]
Vulvovajinal atrofi, meydana getirdiği cinsel işlev bozukluğu
nedeniyle kadının yaşamını önemli oranda etkileyen ve
yaşam kalitesini düşüren ciddi bir problem olarak karşımıza
çıkmaktadır. [16,19,20]
Birçok kültürde postmenopozal dönemdeki kadınların
VVA’ya yönelik bir tedavi arayışına girmediği bu nedenle
vakaların teşhis edilemediği ya da çok geç teşhis edildiği görülmektedir.
Kadınların büyük bir çoğunluğu yaşanan bu
semptomları menopozun doğal bir sonucu olarak görmekte
ve hekimiyle paylaşmaktan çekinmektedir. [17] Avrupa
Vulvovajinal Epidemiyoloji Araştırması sonuçlarına göre,
2160 postmenopozal dönemdeki kadının ankete verdikleri
yanıtlar incelendiğinde, kadınlarda %30–66 aralığında belirlenen
vulvovajinal semptom oranının; vajinal muayene
sonucunda %90 gibi yüksek bir sayıya ulaştığı ortaya konmuştur.
[21] Elde edilen sonuçlar kadınların menopoza ilişkin
yaşantılarını konuşmaktan çekindiklerini, semptomlar
günlük yaşantısını etkiler duruma geldikten sonra tıbbi bir
yardım almaya yöneldiklerini göstermektedir.
Vulvovajinal atrofinin birinci basamak tedavisi, hormonal
olmayan vajinal kayganlaştırıcıların kullanılmasının
yanı sıra düzenli cinsel aktiviteyi içerir. Kadınların vajinal
kayganlaştırıcıları her cinsel ilişkiden önce veya haftada iki
veya üç kez düzenli olarak kullanmalarının yaşanan ağrının
azaltılmasında yararlı olabileceği belirtilmektedir. [22]
Mitchell ve ark. tarafından yapılan çalışmada genitoüriner
sendroma yönelik kullanılan vajinal östrojen ile hormonal
olmayan yağlayıcı/nemlendirici arasında etkinlik açısından
çok az fark bulunmuştur. [23] Hormonal olmayan
tedavilerden yanıt alınamadığında düşük ila orta dereceli
vajinal atrofi için herhangi bir kontrendikasyonu olmayan
Şimal Yavuz ve Özerdoğan • Postmenopozal dönemde görülen vulvovajinal atrofi yönetiminde güncel uygulamalar
215
kadınlarda, vajinal östrojen kullanımının en etkili tedavi olduğu
belirtilmektedir. [22,24,25] Fakat yapılan bazı çalışmalar
hormonal tedavinin koroner kalp hastalığı, invazif meme
kanseri, endometriyal hiperplazi ve inme riskini önemli ölçüde
artırdığını belirtmektedir. [17,22,26] Elde edilen bu sınırlamalar
ve kontrendikasyon durumları hem hekimleri hem
de kadınları hormonal olmayan alternatif tedavi yöntemlerini
kullanmaya yönlendirmiş durumdadır. Makalenin devamında
vulvovajinal atrofi yönetiminde kullanılan güncel
ve alternatif uygulamalara yer verilecektir.
VULVOVAJINAL ATROFI YÖNETIMINDE
KULLANILAN GÜNCEL UYGULAMALAR
Literatüre önemli kanıtlar sunan deneysel çalışmaların son
yıllarda VVA yönetiminde de kullanılmaya başlandığı görülmektedir.
Sıklıkla çalışmalara konu olan ve tercih edilen
güncel yaklaşımlara bakıldığında Fraksiyonel CO 2
lazer tedavisi,
hyaluronik asit uygulaması, D vitamini takviyesi,
oksitosin jel uygulaması, çemen otu uygulaması, hormonal
olmayan vajinal yağlar-nemlendiriciler, vajinal dilatörler ve
yaşam tarzı değişiklikleri (cinsel aktiviteye teşvik, sigara,
beden kitle indeksi (BKİ)) karşımıza çıkmaktadır.
Fraksiyonel CO 2
Lazer Tedavisi
Lazer tedavisi, VVA için yeni bir hormonal olmayan tedavi
yaklaşımıdır. [27] CO 2
Lazer uygulamasında amaç kolajen
üretimini uyararak, vajinal dokuyu daha sağlam ve elastik
hale getirmektedir. Vücudun yaşlanmış, elastikiyetini kaybetmiş
diğer bölgelerinde yapılan uygulamalarda elde edilen
olumlu sonuçlar, CO 2
lazerin vajinal atrofi alanında da
uygulanabilirliğini ortaya koymuştur. [28] Eder’in yapmış olduğu
çalışmada CO 2
lazer seansları sonucunda kadınların
%81’i cinsel tatminde iyileşme olduğunu, %94’ü vajinal
gençleşme yaşadığını, kendisini fiziksel ve ruhsal olarak çok
daha iyi hissettiğini ifade etmiştir. [29] Alexiades’in yapmış
olduğu çalışmada kayda değer önemli iyileşmeler sağlandığı
görülmüş, iyileşmenin postmenopozal dönemin 1–3.
yılı arasında olan kadınlarda, üç yıldan fazla olanlara göre
anlamlı ölçüde daha ileri seviyede olduğu saptanmıştır. [30]
Bu sonuçlarla menopozal dönem sonrasında rutin muayene,
erken tanı ve teşhis ile semptom yönetiminin önemine
dikkat çekilmiştir. Yapılan farklı deneysel çalışmalarda da
CO 2
lazer tedavisinin vajinal atrofi üzerinde önemli ölçüde
olumlu sonuçlar ortaya koyduğu bildirilmiştir. [31,32]
Hyaluronik Asit Uygulaması
Hyaluronik asit uygulaması, son yıllarda sıklıkla çalışmalara
konu olan ve VVA yönetiminde de kullanımı yaygınlaşan
bir yöntem haline gelmiştir. Nappi ve ark.’nın
prospektif olarak tasarladığı çalışmada hyaluronik asit bazlı
vajinal peser kullanımının VVA semptomları üzerine etkisi
incelenmiştir. [33] Çalışmada kadınların üç ay boyunca üç
günde bir hyaluronik asit bazlı vajinal peser kullanımı sonucunda
vajinal sağlık indeksi, vajina pH’ı, cinsel işlev ve
diğer spesifik semptomlar yönünden anlamlı ölçüde iyileşme
gösterdiği ortaya konmuştur. Origoni ve ark.’nın yaptığı
başka bir çalışmada ise kadınlara hyaluronik bazlı sıvı
preparatlar temin edilmiş ve haftada üç defa olmak üzere
sekiz haftalık uygulama yapılmıştır. Çalışma sonucunda
vajinal semptomlarda önemli ölçüde iyileşme sağlandığı
ve memnuniyet artışı olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonucunda
hormonal olmayan VVA yönetiminde alternatif bir
yöntem olarak önerilmiştir. [34]
Hyaluronik asit üzerine yapılmış olan 17 randomize kontrollü
çalışmanın sistematik incelenmesi sonucunda hyaluronik
asidin vulvovajinal semptomları (disparoni, kaşıntı,
yanma, kuruluk) ve bulguları (kanama, atrofi, vajinal
pH) iyileştirmede büyük ölçüde etkili olduğu bulunmuştur.
[35] Başka bir sistematik derleme çalışmasında ise vajinal
östrojen kullanımıyla karşılaştırıldığında hyaluronik asit
ile tedavinin, epitel atrofisi, vajinal pH, disparoni ve hücre
olgunlaşması kriterleri açısından farklılık göstermediği,
östrojen tedavisi kadar olumlu etkiler oluşturabildiği sonucuna
varılmıştır. [36] Sonuç olarak hyaluronik asit, östrojen
tedavisi için kontrendikasyonları olan ve cinsel sağlığı etkileyen
vulvovajinal belirti ve semptomları bulunan vulvovajinal
atrofiden muzdarip kadınlar için etkili bir uygulama
olma özelliğine sahiptir. [33–37] Bununla birlikte, etkinliğini
ve güvenlik profilini netleştirmek için daha iyi tasarlanmış
randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
D Vitamini Takviyesi
Yağda çözünen bir steroid olan D vitamini, kalsiyum ve
fosfatın emilimini arttırarak sağlıklı bir kas-iskelet sisteminin
gelişmesini sağlar. Kas-iskelet sisteminin yanı sıra son
yıllarda birçok kadın sağlığı problemi D vitamini eksikliği
ile ilişkili bulunmaktadır. D vitamini yetersizliğinin,
postmenopozal kadınlarda VVA ile ilişkili olan pelvik taban
bozukluğu ve vajinal epitelin incelmesi üzerinde etkili
olduğu düşünülmektedir. [3,38] Buradan yola çıkarak D
vitamini reseptörlerinin, vajinanın tabakalı epitelinin gelişimi
ve farklılaşmasını sağlamanın yanı sıra düşük östrojen
seviyeleri nedeniyle olumsuz etkilenen vajinal hücrelerin
olgunlaşmasının düzenlenmesinde rol oynayarak vajinal
sağlığı iyileştirebileceği ileri sürülmektedir. Rad ve ark.’nın
randomize çift kör olarak yaptığı deneysel çalışmada postmenopozal
kadınlarda vitamin D içeren vajinal fitillerin
maturasyon indeksi, vajinal pH, ağrı ve kuruluk üzerine
etkisi incelenmiş ve sekiz hafta boyunca günlük D vitamini
216 Androl Bul 2022;24:214-220
kullanan kadınların vajina pH’ında azalma, ağrı, kuruluk
ve solukluk durumlarının ise anlamlı ölçüde iyileşme gösterdiği
ortaya konmuştur. [38] Ayrıca incelenen histolojik
bulgularda da yüzeyel hücre artışında olumlu gelişmeler
sağlandığı belirlenmiştir.
Riazi ve ark.’nın yaptığı bir sistematik derlemede 391 çalışma
incelenmiş ve çalışma sonucunda tek başına D vitamini
takviyesinin, özellikle yüzeysel hücreler olmak üzere vajinanın
epitel hücreleri üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu
ve vajinal pH’ta azalmayı sağladığı ortaya konmuştur. [39]
Kamronrithisorn ve ark.’nın yaptığı başka bir çalışmada ise
D vitamini takviyesinin VVA semptomları üzerinde olumlu
etkisinin olduğu fakat plasebo grubuna kıyasla anlamlı farlılık
oluşturmadığı ortaya konmuştur. [40] Konuya dair yapılan
çalışmalar henüz kanıt düzeyi oluşturmak açısından yetersiz
kabul edilmesine rağmen D vitamininin VVA semptomları
üzerinde iyileştirici etkisine ait sonuçlar umut vadetmektedir.
[38,39,41,42] Bu nedenle hormonal olmayan alternatif bir
tedavi yöntemi olarak kullanımı önerilmektedir.
Oksitosin Jel Uygulaması
Oksitosin, hipotalamusta sentezlenen ve arka hipofiz
bezinden sistemik dolaşıma salgılanan bir hormondur.
Oksitosinin en bilinen işlevi, doğum kasılmalarını ve sütün
salınımını teşvik etmektir. [43] Oksitosin aynı zamanda
beyinde çeşitli fizyolojik ve davranışsal işlevleri etkileyen
bir nörotransmiter görevi görmektedir. Bunların yanı sıra
büyümeyi teşvik edici bir hormon yapısına sahiptir. [44,45]
Yapılan çalışmalara göre oksitosinin lokal intravajinal uygulaması,
mukozal epitelin büyümesini önemli ölçüde
artırmış ve vajinal mukoza zarının görünümünü iyileştirmiştir.
Buna bağlı olarak oksitosin jelin, VVA semptomları
üzerinde olumlu etkisi olacağı düşünülmektedir. Literatür
incelendiğinde oksitosin jelin VVA’nın hem birincil (ağrı,
kuruluk, kaşıntı vs.) hem de ikincil (vajina pH’ı, yüzeyel
hücreler) belirtilerinde iyileşme sağladığı belirtilmektedir.
Al-Saqi ve ark. nın farklı yıllarda yaptığı çalışmalarda oksitojin
jel uygulanan kadınların vajinal histolojik ve sitolojik
incelemelerinde anlamlı ölçüde olumlu iyileşmeler tespit
edilmiştir. [44,46]
Oksitosin jelin vajinal atrofi ve cinsel işlev bozukluğu
üzerine etkisinin incelendiği başka bir çalışmada 96 kadın
rastgele iki gruba ayrılmış ve deney grubuna oksitosin
jel uygulaması yapılmıştır. [47] Çalışma sonucunda deney
grubundaki kadınların vajinal olgunlaşma ve vajinal
pH değerlerinin diğer gruba kıyasla büyük ölçüde iyileşme
gösterdiği görülmüştür. Aynı zamanda arzu, uyarılma,
kayganlık, ağrı, cinsel tatmin dâhil olmak üzere cinsel işlevin
tüm alanları ve toplam seksüel fonksiyon skorunun
da oksitosin jel kullanan grupta anlamlı ölçüde iyileşme
gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan çalışmalara göre oksitosin
jel uygulamasının VVA üzerinde kısa sürede olumlu
etkisinin olduğu ve herhangi bir yan etkisi bulunmadığı
görülmektedir. Özellikle östrojen içerikli uygulamaları kullanma
noktasında kontrendikasyonu olan kişiler için önerilmektedir.
[43] Fakat konuya ilişkin daha fazla kanıt temelli
çalışmalara ihtiyaç olduğu da ifade edilmektedir. Tüm
bunların yanı sıra bazı çalışma sonuçlarında, östrojen ve
oksitosin gibi hormon içerikli vajinal uygulamaların uzun
süreli kullanımı sonucunda oluşabilecek riskleri göz önünde
bulundurularak su bazlı vajinal nemlendiricilerin daha
masum kabul edildiği ve önerildiği de görülmektedir. [45]
Çemen Otu Jel Uygulaması
Günümüzde güncel uygulamalar, VVA yönetiminde östrojen
içerikli hormonal tedavileri kullanmak yerine farklı
alternatif yöntemlere yönelmektedir. Kullanılan bu alternatif
tedavi yöntemleri arasında bitki bazlı fitoöstrojen
bileşiklerinin uygulanması da yer almaktadır. Bu bitkilerden
biri kabul edilen çemen otu bitkisinin, geçmiş yıllarda
menopoz belirtileri üzerindeki etkisi incelenmiş ve olumlu
sonuçlar elde edilmiştir. [48–50] Elde edilen bu sonuçlar östrojenik
etkiye sahip olan çemen otunun, VVA üzerinde de
etkili olabileceğini düşündürmektedir. Hekmat ve ark.’nın
yaptığı deneysel çalışmada plasebo grubuna kıyasla çemen
otu jeli kullanan kadınlarda vajinal olgunlaşma ve pH düzeninin
anlamlı ölçüde iyileşme gösterdiği ve hiçbir yan
etki görülmediği ortaya konmuştur. [51] Çalışma sonunda
özellikle östrojen kontrendikasyonu bulunan durumlarda
kullanımı önerilmiştir. Başka bir çalışmada ise atrofik
vajinit üzerine çemen otu jeli ile düşük doz östrojen jelin
etkinliği kıyaslanmıştır. Çalışma sonucunda çemen otunun
atrofik vajinit üzerinde etkili olduğu fakat düşük doz östrojen
kadar etkili olmadığı belirlenmiştir. [52]
Hormonal Olmayan Vajinal Yağlar Ve
Nemlendiriciler, Vajinal Dilatörler
Birinci basamak tedavide VVA semptomlarını hafifletmek
için öncelikli olarak hormonal olmayan vajinal yağlar ve
nemlendiriciler tercih edilmektedir. [24] Vajinal nemlendiriciler,
düzenli şekilde kullanıldığında vajinal kuruluğu azaltmak
üzere tasarlanmaktadır. Düzenli kullanımda, vajinal
pH’ı premenopozal dönemdeki seviyeye azaltabilir. Vajinal
ilişki sırasında kayganlaştırıcı madde kullanımı atrofik dokuların
sürtünme sonucu tahriş olmasını önlemektedir.
Su ya da silikon bazlı yağlar, cinsel aktivite sırasında kullanılmakta
ve vajinal kuruluk, disparoni durumunda geçici
rahatlama sağlamaktadır. Ancak uzun dönem tedavi edici
etkisi bulunmamaktadır. [4,24]
Şimal Yavuz ve Özerdoğan • Postmenopozal dönemde görülen vulvovajinal atrofi yönetiminde güncel uygulamalar
217
Vajinal dilatatörler; vajinal fonksiyonu artırabilme ve gevşemeyi
sağlayabilme, aşamalı olarak farklı büyüklüklerde
ayarlanabilme özellikleriyle diğer bir seçeneği oluşturmaktadır.
[4,53]
Yaşam Tarzı Değişiklikleri
Kadınların yaşam tarzındaki oluşturacakları bazı değişiklikler
yaşadıkları VVA semptomlarıyla baş etmelerini kolaylaştırmaktadır.
Sigara kullanmama, kilo kontrolü sağlama
buna örnektir. Klinik çalışmalar sigara kullanımının ve
BKİ’nin normalden yüksek oluşunun, kadınlarda birçok
menopoz semptomlarını artırdığı gibi VVA üzerinde de
olumsuz etkisi olduğunu ortaya koymuştur. [54–56] Düzenli
cinsel ilişki veya mastürbasyon ise mekanik uyaranlardan
dolayı elastikiyet, yağlama ve vaskülarizasyonun artmasını
sağlayarak vajinal atrofi ile ilgili semptomları azaltmaktadır.
[57]
VULVOVAJINAL ATROFI YAKLAŞIMINDA
HEMŞIRELIK/EBELIK YAKLAŞIMI
Günümüzde beklenen yaşam süresinin giderek artması sonucunda
kadınların menopoza ilişkin süreci ve sonuçlarını
deneyimleme süreleri artış göstermektedir. [58] Hemşire ve
ebeler kadınların her anında olduğu gibi menopoz ve sonraki
dönemlerinde de dikkatli bir değerlendirme yapabilmek
için en ideal meslek grubudur. Kadın sağlığına dair ölçütler
ile bire bir bağlantılı olması ve postmenopozal bakımın da
özel konulardan biri olması nedeniyle bu konuda hemşire
ve ebelerin farkındalığının artırılması çok daha önemli hale
gelmektedir. [59,60] Çalışmalara göre VVA yaşam kalitesi, cinsel
işlev ve menopozla yakın ilişkisine rağmen özellikle geleneksel
ülkelerin rutin menopoz muayenelerinde gizli bir
konu olarak kalmaya devam etmektedir. [17] Özellikle birinci
basamak sağlık hizmetlerinde görev alan hemşire ve ebelerin
kadınları VVA yönünden değerlendirmesi ve gerekli önerileri
vermekten kaçınmaması gerekmektedir. Menopoza dair
oluşan semptomların tedavi edilebilir problemler olduğu,
uygulanan tedavi yöntemleri ve olası yan etkileri hakkında
kadınlara bilgi vermek temel görevleri arasında yer almalıdır.
Aynı zamanda konuyla ilgili daha fazla çalışma yapılarak,
hizmet içi eğitimler ve danışmanlık hizmetlerinin kapsamlı
hale getirilmesi önerilebilir. [60,61]
SONUÇ VE ÖNERILER
Menopoz ve menopoza ilişkin semptomlar kadınların yaşamında
giderek daha uzun süre yer almakta ve buna bağlı
olarak kadınların farkındalığının artırılması önem kazanmaktadır.
Menopoza ilişkin VVA oluşumu ve kadının yaşamındaki
etkisi son yıllarda sık tartışılan bir konu haline
gelmiştir. Buna bağlı olarak VVA semptom yönetiminde
kanıta dayalı uygulamalara daha fazla yer verilmesinin kadın
sağlığına önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Birinci basamakta kadınlar ile en çok zaman geçiren meslek
grubu olan hemşire ve ebeler başta olmak üzere, tüm
sağlık profesyonellerinin kanıta dayalı uygulamalarda yer
alması, araştırması ve uygulamalara aktarabilmesi; bakım
kalitesinin arttırılması ve etkin bakım verilmesi adına son
derece önemlidir. Hastane ve diğer sağlık kuruluşlarında
kadınların VVA oluşumuna ve yönetimine karşı bilgilendirilmesi,
konuya dair kurslar ya da rehberler geliştirilmesi
önem arz etmektedir. Bu konuda bilinçlenen kadınların
kendilerini daha iyi değerlendirip, gerektiğinde sağlık profesyonellerinden
yardım istemek konusunda çekince yaşamayacakları
düşünülmektedir. Klinik katkıların yanı sıra
akademik alanda VVA ve semptom yönetimine yönelik
daha fazla kanıta dayalı ve deneysel çalışmaların yapılması
alana önemli katkılar sağlayacaktır.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Bleibel B, Nguyen H. Vaginal Atrophy. 2021 Jul 7. In: StatPearls
[Internet]. Treasure Island (FL): StatPearls Publishing; 2022 Jan.
PMID:32644723. Erişim adresi: https://pubmed.ncbi.nlm.nih.
gov/32644723/ [Erişim tarihi: 28.06.2021]
2. Koothirezhi R, Ranganathan S. Postmenopausal Syndrome. 2021
Aug 20. In: StatPearls [İnternet]. Treasure Island (FL): StatPearls
Publishing; 2022 Jan. PMID:32809675. Erişim adresi: https://
pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32809675/ [Erişim tarihi: 28.06.2021]
3. Palma F, Volpe A, Villa P, Cagnacci A; Writing group of AGATA
study. Vaginal atrophy of women in postmenopause. Results from
a multicentric observational study: The AGATA study. Maturitas.
2016;83:40–4. [CrossRef]
4. Palacios S, Mejía A, Neyro J. Treatment of the genitourinary
syndrome of menopause. Climacteric. 2015;18:23–9. [CrossRef]
5. Palacios S, Nappi RE, Bruyniks N, Particco M, Panay N; EVES
Study Investigators. The European Vulvovaginal Epidemiological
Survey (EVES): prevalence, symptoms and impact of vulvovaginal
atrophy of menopause. Climacteric. 2018;21:286–91. [CrossRef]
6. Pérez-López FR, Phillips N, Vieira-Baptista P, Cohen-Sacher
B, Fialho SC, Stockdale CK. Management of postmenopausal
vulvovaginal atrophy: recommendations of the International
Society for the Study of Vulvovaginal Disease. Gynecol Endocrinol.
2021;37(8):746–52. [CrossRef]
218 Androl Bul 2022;24:214-220
7. Weidlinger S, Schmutz C, Janka H, Gruetter C, Stute P.
Sustainability of vaginal estrogens for genitourinary syndrome
of menopause-a systematic review. Climacteric. 2021;24:551–9.
[CrossRef]
8. Nappi RE, Palacios S, Panay N, Particco M, Krychman ML. Vulvar
and vaginal atrophy in four European countries: evidence from
the European REVIVE Survey. Climacteric. 2016;19(2):188–97.
[CrossRef]
9. Zhang L, Ruan X, Cui Y, Gu M, Mueck AO. Menopausal
symptoms among Chinese peri- and postmenopausal women: a
large prospective single-center cohort study. Gynecol Endocrinol.
2021;37(2):185–9. [CrossRef]
10. Zhang GQ, Chen JL, Luo Y, Mathur MB, Anagnostis P, Nurmatov
U, et al. Menopausal hormone therapy and women’s health: An
umbrella review. PLoS Med. 2021;18(8):e1003731. [CrossRef]
11. Hill K. The demography of menopause. Maturitas. 1996;23(2):113–
27. [CrossRef]
12. Pınar ŞE, Yıldırım G, Duran Ö, Cesur B. A problem peculiar to
women: Mental health in menopause. J Hum Sci. 2015;12:787–
98. [CrossRef]
13. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü. 2018 Türkiye Nüfus
ve Sağlık Araştırması. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü,
T. C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ve TÜBİTAK,
Ankara, Türkiye; 2019. Erişim adresi: http://www.hips.hacettepe.edu.
tr/tr/2018_tnsa_analiz_ve_rapor-56 [Erişim tarihi: 28.06.2021].
14. Kaya Şenol D, Polat F, Doğan M. Gynecological Cancer Awareness:
Reproductive Age and Postmenopausal Women. Turk J Fam Med
Prim Care. 2021;15(1):56–62. [CrossRef]
15. Minkin MJ, Maamari R, Reiter S. Postmenopausal vaginal atrophy:
evaluation of treatment with local estrogen therapy. Int J Womens
Health. 2014;6:281–8. [CrossRef]
16. Simon JA, Kokot-Kierepa M, Goldstein J, Nappi RE. Vaginal health
in the United States: results from the Vaginal Health Insights, Views
& Attitudes survey. Menopause. 2013;20:1043–8. [CrossRef]
17. Faubion SS, Sood R, Kapoor E. Genitourinary Syndrome of
Menopause: Management Strategies for the Clinician. Mayo Clin
Proc. 2017;92(12):1842–9. [CrossRef]
18. Woelber L, Prieske K, Mendling W, Schmalfeldt B, Tietz HJ, Jaeger
A. Vulvar pruritus-Causes, Diagnosis and Therapeutic Approach.
Dtsch Arztebl Int. 2020;116(8):126–33. [CrossRef]
19. Pérez-López FR, Vieira-Baptista P, Phillips N, Cohen-Sacher B,
Fialho SC, Stockdale CK. Clinical manifestations and evaluation
of postmenopausal vulvovaginal atrophy. Gynecol Endocrinol.
2021;37(8):740–5. [CrossRef]
20. Simon JA, Nappi RE, Kingsberg SA, Maamari R, Brown V.
Clarifying Vaginal Atrophy’s Impact on Sex and Relationships
(CLOSER) survey: emotional and physical impact of vaginal
discomfort on North American postmenopausal women and their
partners. Menopause. 2014;21(2):137–42. [CrossRef]
21. Nappi RE, Palacios S, Bruyniks N, Particco M, Panay N; EVES
Study Investigators. The burden of vulvovaginal atrophy on
women’s daily living: implications on quality of life from a face-toface
real-life survey. Menopause. 2019;26(5):485–91. [CrossRef]
22. North American Menopause Society (NAMS). Management
of symptomatic vulvovaginal atrophy:2013 position statement
of The North American Menopause Society. Menopause.
2013;20(9):888–904. [CrossRef]
23. Mitchell CM, Reed SD, Diem S, Larson JC, Newton KM, Ensrud
KE, et al. Efficacy of vaginal estradiol or vaginal moisturizer vs
placebo for treating postmenopausal vulvovaginal symptoms: a
randomized clinical trial. JAMA Intern Med. 2018;178(5):681–
90. [CrossRef]
24. Bachmann G, Santen MRJ. Treatment of genitourinary syndrome
of menopause (vulvovaginal atrophy): Clinical Manifestations and
Diagnosis. 2022.
25. Biehl C, Plotsker O, Mirkin S. A systematic review of the
efficacy and safety of vaginal estrogen products for the treatment
of genitourinary syndrome of menopause. Menopause.
2019;26(4):431–53. [CrossRef]
26. Kagan R, Kellogg-Spadt S, Parish SJ. Practical treatment
considerations in the management of genitourinary syndrome of
menopause. Drugs Aging. 2019;36(10):897–908. [CrossRef]
27. de Riese CS, Yandell RB. Light/Laser Applications in Gynecology.
In: Nouri K, editor. Lasers in Dermatology and Medicine, 2nd ed.
Springer; 2018. p.115–34.
28. Rosner-Tenerowicz A, Zimmer-Stelmach A, Zimmer M. The
CO2 ablative laser treatment in perimenopausal patients with
vulvovaginal atrophy. Ginekol Pol. 2021. [CrossRef]
29. Eder SE. Long-Term safety and efficacy of fractional CO2
laser treatment in post-menopausal women with vaginal
atrophy fractional CO2 laser in vaginal atrophy. Laser Ther.
2019;28(2):103–9. [CrossRef]
30. Alexiades MR. Fractional CO2 laser treatment of the vulva and
vagina and the effect of postmenopausal duration on efficacy. Laser
Surg Med. 2021;53(2):185–98. [CrossRef]
31. Arroyo MA, Denys GA. Parallel evaluation of the MALDI
sepsityper and verigene BC-GN assays for rapid identification
of gram-negative bacilli from positive blood cultures. J Clin
Microbiol. 2017;55(9):2708–18. [CrossRef]
32. Kiesel M, Wöckel A, Zeller C, Meden H. Treatment of Vulvovaginal
Atrophy with Fractional CO2 Laser: Evaluating Real-World Data.
Photobiomodul Photomed Laser Surg. 2021;39(11):716–24.
[CrossRef]
33. Nappi RE, Kotek M, Brešt’anský A, Giordan N, Tramentozzi E.
Effectiveness of hyaluronate-based pessaries in the treatment of
vulvovaginal atrophy in postmenopausal women. Climacteric.
2020;23(5):519–24. [CrossRef]
34. Origoni M, Cimmino C, Carminati G, Iachini E, Stefani C,
Girardelli S, et al. Postmenopausal vulvovaginal atrophy (VVA)
is positively improved by topical hyaluronic acid application.
A prospective, observational study. Eur Rev Med Pharmacol
Sci. 2016;20(20):4190–5. https://www.europeanreview.org/
article/11586
35. Buzzaccarini G, Marin L, Noventa M, Vitagliano A, Riva A, Dessole
F, et al. Hyaluronic acid in vulvar and vaginal administration:
evidence from a literature systematic review. Climacteric.
2021;24(6):560–71. [CrossRef]
36. Dos Santos CC, Uggioni ML, Colonetti T, Colonetti L, Grande
AJ, Da Rosa MI. Hyaluronic Acid in Postmenopause Vaginal
Atrophy: A Systematic Review. J Sex Med. 2020;18(1):156–66.
[CrossRef]
37. Hersant B, SidAhmed-Mezi M, Belkacemi Y, Darmon F, Bastuji-
Garin S, Werkoff G, et al. Efficacy of injecting platelet concentrate
combined with hyaluronic acid for the treatment of vulvovaginal
atrophy in postmenopausal women with history of breast cancer: a
phase 2 pilot study. Menopause. 2018;25(10):1124–30. [CrossRef]
38. Rad P, Tadayon M, Abbaspour M, Latifi SM, Rashidi I, Delaviz
H. The effect of vitamin D on vaginal atrophy in postmenopausal
women. Iranian J Nursing Midwifery Res. 2015;20:211–5. https://
www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4387645/
39. Riazi H, Ghazanfarpour M, Taebi M, Abdolahian S. Effect of
Vitamin D on the Vaginal Health of Menopausal Women: A
Systematic Review. J Menopausal Med. 2019;25(3):109–16.
[CrossRef]
Şimal Yavuz ve Özerdoğan • Postmenopozal dönemde görülen vulvovajinal atrofi yönetiminde güncel uygulamalar
219
40. Kamronrithisorn T, Manonai J, Vallibhakara SAO, Sophonsritsuk
A, Vallibhakara O. Effect of Vitamin D Supplement on
Vulvovaginal Atrophy of the Menopause. Nutrients 2020;12:2876.
[CrossRef]
41. Checa MA, Garrido A, Prat M, Conangla M, Rueda C, Carreras R.
A comparison of raloxifene and calcium plus Vitamin D on vaginal
atrophy after discontinuation of long-standing postmenopausal
hormone therapy in osteoporotic women A randomized, maskedevaluator,
one-year, prospective study. Maturitas. 2005;52(1):70–
7. [CrossRef]
42. Lee A, Lee MR, Lee H-H, Kim Y-S, Kim J-M, Enkhbold T, Kim
T-H. Vitamin D proliferates vaginal epithelium through RhoA
expression in postmenopausal atrophic vagina tissue. Mol Cells.
2017;40(9):677–84. [CrossRef]
43. Ghorbani Z, Mirghafourvand M. The efficacy and safety of
intravaginal oxytocin on vaginal atrophy: A systematic review. Post
Reprod Health. 2021;27(1):30–41. [CrossRef]
44. Al-Saqi SH, Uvnäs-Moberg K, Jonasson AF. Intravaginally applied
oxytocin improves post-menopausal vaginal atrophy. Post Reprod
Health. 2015;21(3):88–97. [CrossRef]
45. Jonasson AF, Bixo M, Poromaa IS, Åstrom M. Safety and efficacy
of an oxytocin gel and an equivalent gel but without hormonal
ingredients (Vagivital® Gel) in postmenopausal women with
symptoms of vulvovaginal atrophy: a Randomized, Double-Blind
Controlled Study. Med Devices (Auckl) 2020;13:339–47. [CrossRef]
46. Al-Saqi SH, Jonasson AF, Naessén T, Uvnäs-Moberg K. Oxytocin
improves cytological and histological profiles of vaginal atrophy in
postmenopausal women. Post Reprod Health. 2016;22(1):25–33.
[CrossRef]
47. Abedi P, Zohrabi I, Ansari S, Maraghi E, Maram NS, Houshmand
G. The impact of oxytocin vaginal gel on sexual function in
postmenopausal women: a randomized controlled trial. J Sex
Marital Ther. 2020;46(4):377–84. [CrossRef]
48. Thomas JV, Rao J, John F, Begum S, Maliakel B, Krishnakumar
IM, Khanna A. Phytoestrogenic effect of fenugreek seed extract
helps in ameliorating the leg pain and vasomotor symptoms in
postmenopausal women: A randomized, double-blinded, placebocontrolled
study. PharmaNutrition. 2020;14:100209. [CrossRef]
49. Mazalzadeh F, Hekmat K, Namjoyan F, Sakimalehi A. Effect of
fenugreek vaginal cream on dyspareunia and sexual satisfaction in
menopausal women: a randomized clinical trial. Iranian J Obstet
Gynecol Infertil. 2018;21(3):22–30. [CrossRef]
50. Hakimi S, Alizadeh M, Delazar A, Abbasalizadeh F, Bamdad
Mogaddam R, Siiahi M, et al. Probable effects of fenugreek seed on
hot flash in menopausal women. J Med Plants. 2006;5(19):9–14.
http://jmp.ir/article-1-658-en.html
51. Mazalzadeh F, Hekmat K, Namjouyan F, Saki A. Effect of
Trigonella foenum (fenugreek) vaginal cream on vaginal
atrophy in postmenopausal women. J Family Med Prim Care.
2020;9(6):2714–9. [CrossRef]
52. Safary M, Hakimi S, Mobaraki-Asl N, Amiri P, Tvassoli H, Delazar
A. Comparison of the Effects of Fenugreek Vaginal Cream and
Ultra Low-Dose Estrogen on Atrophic Vaginitis. Curr Drug Deliv.
2020;17(9):815–22. [CrossRef]
53. Hutchinson-Colas J, Segal S. Genitourinary syndrome of
menopause and the use of laser therapy. Maturitas. 2015;82(4):342–
5. [CrossRef]
54. Pearson A, Booker A, Tio M, Marx G. Vaginal CO2 laser for the
treatment of vulvovaginal atrophy in women with breast cancer:
LAAVA pilot study. Breast Cancer Res Treat. 2019;178(1):135–40.
[CrossRef]
55. DiBonaventura M, Luo X, Moffatt M, Bushmakin AG, Kumar M,
Bobula J. The association between vulvovaginal atrophy symptoms
and quality of life among postmenopausal women in the United
States and Western Europe. J Womens Health (Larchmt).
2015;24(9):713–22. [CrossRef]
56. Siliquini GP, Tuninetti V, Bounous VE, Bert F, Biglia N. Fractional
CO2 laser therapy: a new challenge for vulvovaginal atrophy
in postmenopausal women. Climacteric. 2017;20(4):379–84.
[CrossRef]
57. Karakoç H, Kul Uçtu A, Özerdoğan N. Genitourinary syndrome
of menopause: effects on related factors, quality of life, and
self-care power. Przeglad Menopauzalny= Menopause Review.
2019;18(1):15–22. [CrossRef]
58. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu). 2019. İstatistik Yıllığı.
Ankara: T.C. Başbakanlık TÜİK. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/
Index?p=Hayat-Tablolari-2017-2019-33711# [Erişim tarihi:
01.03.2022]
59. Portman DJ, Gass ML. Genitourinary syndrome of menopause:
new terminology for vulvovaginal atrophy from the International
Society for the Study of Women’s Sexual Health and the North
American Menopause Society. Maturitas. 2014;79(3):349–54.
[CrossRef]
60. Pace DT, Chism LA, Graham S, Amadio J. How nurse practitioners
approach treatment of genitourinary syndrome of menopause. J
Nurse Pract. 2020;16(2):136–42. [CrossRef]
61. Chism L, Pace DT, Reed LK, Moore A, Khanna P. Genitourinary
Syndrome of Menopause and the Role of Nurse Practitioners. J
Nurse Pract. 2022;1–4. [CrossRef]
220 Androl Bul 2022;24:214-220
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:221−227
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.62144
Erkek Cinsel Sağlığı
COVID-19 pandemisinin erkek cinsel sağlığı ve semen
parametreleri üzerine etkileri
Effects of the COVID-19 pandemic on male sexual health and semen
parameters
Hakan Görkem Kazıcı 1 , Ahmet Emre Yıldız 2 , Erhan Ateş 2
ÖZ
COVID-19 pandemisi vücudumuzda birçok organ ve sistemi etkilediği
gibi genitoüriner sistem ve cinsel sağlık üzerinde de olumsuz etkilere
neden olmuştur. Bu derlemede COVID-19 pandemisinin erkek cinsel
sağlığı üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Literatürdeki verilere
göre COVID-19 pandemisi sürecinde erkeklerde erektil disfonksiyonda
artma, ejakülasyon süresinde kısalma, semen parametrelerinde bozulma
olduğu ve cinsel alışkanlıkların pandemi sürecinden etkilendiği
saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: pandemi, COVID-19, cinsel sağlık, erektil
disfonksiyon, prematür ejakülasyon
ABSTRACT
The COVID-19 pandemic has had negative effects on the genitourinary
system and sexual health, as well as affecting many organs and systems in
our body. In this review, the effects of the COVID-19 pandemic on male
sexual health were evaluated. According to the data in the literature, it
has been determined that during the COVID-19 pandemic, men have
increased erectile dysfunction, shortened ejaculation time, impaired
semen parameters, and sexual habits have been affected by the pandemic
process.
Keywords: pandemic, COVID-19, sexual health, erectile dysfunction,
premature ejaculation
GİRİŞ
Şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs 2 (SARS-
CoV-2)’nin neden olduğu COVID-19 hastalığı ilk olarak
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde bildirilmiştir.
Birbirinden bağımsız birçok organ ve sistemi etkileyen
hastalık ülkemizde ilk kez 11 Mart 2020 tarihinde saptanmıştır.
[1,2] Bu tarih aynı zamanda salgının Dünya Sağlık
Örgütü tarafından pandemi olarak tanımlandığı tarihtir. [3]
Bu tarihten sonra tüm dünyada devletler düzeyinde çeşitli
önlemler alınmış, hayatın akışı yoğun kısıtlamalar ile devam
ettirilmiştir. [4]
Dünyada son iki dekatta, COVID-19 pandemisi kadar geniş
çaplı olmasa da SARS, MERS, EBOLA ve H1N1 gibi
virüslerin neden olduğu birçok epidemi yaşanmıştır. Her
ne kadar daha çok solunum sistemi üzerindeki etkilerine
1
Kızıltepe Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, Kızıltepe, Mardin, Türkiye
2
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, Aydın, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Hakan Görkem Kazıcı
Midyat Caddesi Altinsehir Sitesi C1a Blok Kat 2 Daire 9 Artuklu - Türkiye
Tel: +90 555 815 62 37
E-mail: hgkazici@yahoo.com
Geliş/ Received: 29.05.2022
Kabul/ Accepted: 10.06.2022
odaklanılmış olunsa da, bu gibi salgınların hem hastalıkların
patofizyolojik seyri hem de yayılmayı engellemek için uygulamaya
koyulan karantina önlemleri gibi nedenlerle toplumda
cinsel fonksiyon ve alışkanlıkları da etkilediği bilinmektedir.
[5,6] Benzer şekilde COVID-19 pandemisinin üzerinden
iki yıldan fazla bir zaman geçmişken literatürde de cinsel
sağlık ve COVID-19 ilişkisi üzerine yazılmış birçok çalışma
birikmiştir. Biz derlememizde bu makaleleri sistematik başlıklar
altında ele alarak COVID-19 pandemisinin erkek cinsel
sağlığı üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçladık.
EREKTİL FONKSİYON
Günümüzde milyonlarca erkeği etkileyen erektil disfonksiyon
(ED), cinsel ilişki için gereklilik duyulan yeterli penil
sertliğin sağlanamaması ya da sağlanmış olan sertliğin kişinin
arzu ettiği süre boyunca sürdürülememesi durumu
olarak tanımlanır. [7] Erektil fonksiyonların istenilen seviyede
sürdürülebilmesi için hormonal, vasküler, nörolojik
ve anatomik yapıların birbirini tamamlayıcı şekilde sağlıklı
biçimde çalışması gerekmektedir. Bu bileşenlerden herhangi
birindeki aksaklık ED ile sonuçlanır. [8]
Yapılan çalışmalar yeni tip koronavirüsün anjiotensin converting
enzim 2 (ACE-2) ve transmembran serin proteaz
©2022 Androloji Bülteni
221
2 (TMPRSS-2) üzerinden hücrelere girdiğini göstermiştir.
İnsan endotel hücreleri ACE-2 ve TMPRSS-2’yi birlikte
eksprese edebildikleri için virüsün yayılabileceği bir ortam
oluşturmaktadırlar. Bu durum COVID-19’un penil endotel
hücrelerde disfonksiyona neden olarak ED’ye neden
olabileceği hipotezine neden olmuştur. Kresch ve ark., hiç
COVID-19 geçirmemiş ED hastalarıyla COVID-19 geçirmiş
ve hastalık öncesi erektil fonksiyonları normal olan
ED hastalarının penil dokularından örnekleme yapmıştır.
COVID-19 geçirmiş ED’li hastaların penil dokularında
endotelyal nitrit oksit sentaz ekspresyonunun kontrol grubuna
göre daha az olduğunu göstermişlerdir. [9] COVID-19
virüsü ACE-2 üzerinden erektil fonksiyonun devamı için
en temel bileşenlerden biri olan damar yapı bütünlüğünü
etkilemektedir. Ereksiyon için mutlak gerekli olan endotel
ve kavernöz cismin sinüzoidal yapılarının sağlamlığının bozulması
muhtemelen vasküler tonustan geçirgenliğe ve hatta
pıhtılaşma düzenine kadar birçok metabolik aktivitenin
bozulmasına neden olmaktadır. Endotel dokudaki bozulma
enflamatuar yanıtın ve vazokontruksiyon/vazodilatasyon
dengesinin ortadan kalkmasına ve tüm bu faktörlerin birleşmesi
de ED kliniğinin oluşmasına neden olmaktadır. [10]
Öte yandan kardiyovasküler hastalık, hipertansiyon, diyabetes
mellitus ve obezite gibi komorbiditelerin hem ED’de
hem de COVID-19’da ortak risk faktörleri arasında görülmesinin
bu iki hastalık arasında birliktelik olma ihtimalini
arttırıyor olabileceği düşünülmüştür. ED’nin özellikle
genç kalp hastalarında görülen ilk semptomlardan olması,
ED’li kişilerin altta yatan predispozan faktörleriyle birlikte
düşünüldüğünde COVID-19 için daha korunmasız bir
hasta grubunu oluşturdukları görülecektir. Sansone ve ark.,
yukarıda belirtilen risk faktörlerinin varlığının ED’li hastalarda
COVID-19’a yakalanma riskini 5,27 kat arttırdığını
saptamışlardır. Aynı çalışma COVID-19 geçirenlerde ED
gelişme riskinin 5,66 kat arttığını da göstermiştir. Böylece
çalışma ED ve COVID-19 ilişkisinin çift yönlü olabileceğini
ortaya koymuştur. [11] COVID-19 döneminde karantina
ve evden çalışma gibi uygulamalarla artan hareketsizlik
ve buna bağlı olarak gelişen kilo alımı da kardiyak ve metabolik
komorbiditelerin ortaya çıkışına olanak sağlayarak
ED için elverişli bir ortam oluşmasına neden olmaktadır.
[12]
Tüm bu predispozan faktörlerin yanında Sensone ve
ark. COVID-19’a bağlı oluşabilecek subklinik hipogonadizm
ve pulmoner hemodinaminin bozulmasının da ED
başlangıcı için zemin oluşturabileceğini belirtmişlerdir. [13]
Karkin ve ark. COVID-19’dan bir ay önce ve sonra doldurulan
IIEF-5 (International Index of Erectile Function-5)
formlarında iki dönem arasında ortalama IIEF-5 puanında
12 puanlık bir düşüş saptamış ve COVID-19’un ED’ye
neden olabileceğinin belirtmişlerdir. [14]
Nörojenik olaylar ED’li hastaların %20’sinde altta yatan etiyolojik
faktördür. [15] COVID-19 pandemisi sırasında birçok
hastada merkezi veya periferal sinir sisteminde etkilenme
meydana gelmiştir. COVID-19’un nörolojik olarak etkilediği
hastalarda ataksiden serebrovasküler olaya (SVO) kadar
geniş bir spektrumda nörolojik hadiseler görülmüştür. [16]
Özellikle şiddetli COVID-19 hastalarında sinir sistemiyle
ilgili semptomlar daha fazla görülmektedir ve özellikle SVO
gibi ciddi nörolojik hadiseler sonunda ereksiyon kalitesinde
ve ejakülasyonda sorunlar görülebileceği bildirilmiştir. [17]
Pandemi dönemi erkekler için farklı açılardan ED için uygun
bir ortama sebebiyet vermiştir. Penil dokular üzerindeki
hücresel etkilerin yanı sıra hormonal düzeyler üzerine olan
olumsuz etkiler, hastaların COVID-19 döneminde kısıtlamalardan
dolayı sağlık hizmetine ulaşma konusunda sıkıntı
çekmesi ve ekonomik sorunlar nedeniyle yaşanan psikolojik
problemlerin ayrı ayrı ED’ye neden olmuş olabileceği düşünülmektedir.
[18] COVID-19 pandemisi sırasında acil olmayan
ürolojik başvuruların bir dönem kesilmesi veya sınırlandırılması,
ED gibi benign durumların tanı ve tedavisinin
aksamasına neden olmuştur. Hastaların birçoğunun tedavi
erişiminin olmaması nedeniyle, ED’ye bağlı sorunlar artış
göstermiş ve sorunlar çözümsüz kalarak uzamıştır. [10] Öte
yandan pandemi dönemindeki kaygı problemlerinin, yine
pandemiyle artış gösteren uyku sorunlarıyla birleşerek ED
sıklığını arttırmış olabileceği de belirtilmiştir. [19]
COVID-19 pandemisindeki eve kapanma sürecinde cinsel
aktiviteler her iki cinsiyette de kaygı ve duygu durum bozukluklarına
karşı pandemiyle başa çıkma yöntemi olarak
görülmüştür. [20] Duran ve ark. COVID-19 döneminde üroloji
polikliniklerine başvuran erkeklerin androlojik sorunlarla
yaptığı başvuru oranında artış olduğunu saptamışlardır.
Ayrıca ED ile başvuran hastaların tüm başvurular arasındaki
oranının COVID-19 öncesi döneme göre %2 civarında
artış gösterdiğini belirtmişlerdir. Bu durumun karantina kısıtlamalarıyla
ilişkili olduğunu öngörmüşlerdir. Onlara göre
uzun süre evde kalma eşler arasında çatışmaları arttırarak
erektil sorun yaşayan erkeklerin bu sorunla daha fazla yüzleşmek
durumunda kalmalarına neden olmuştur. [21]
Ateş ve ark. 602 katılımcı ile yapmış oldukları çalışmada
pandemi döneminde IIEF-15 üzerinden değerlendirdikleri
ED skorunun pandemi öncesine göre düştüğünü göstermişlerdir.
Ayrıca tam zamanlı çalışma ve düşük eğitim düzeyinin
ED için risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir. Bu
bulgular, psikojen ED’nin COVID-19 dönemi içerisinde
göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir konu olduğunu
göstermektedir. [22] Harirugsakul ve ark.’ın COVID-19 geçirmiş
153 hasta üzerinde yaptıkları çalışmada katılımcıların
%64,7’sinde daha çok hafif formlarda olmak üzere
222 Androl Bul 2022;24:221-227
ED görülmüştür. Çalışmada depresyon ve anksiyete gibi
hastalıklar yönünden hastaların mental durum değerlendirilmeleri
yapılmış, ED ile mental durum arasında anlamlı
bir ilişki olduğu ortaya koyulmuştur. Özellikle major
depresyonu olan hastalarda 8,45 kat daha fazla ED riski
saptanmıştır. [23] Çin’de 612 katılımcıyla yapılan bir anket
çalışmasında ise katılımcıların %8,4’ü pandemi döneminde
erektil fonksiyonlarında olumsuz etkilenme olduğunu
belirtmişlerdir. Katılımcıların %31,9’unda IIEF-5 puanı
daha düşük saptanmıştır. Erektil fonksiyonlarında ve IIEF-
5 formu değerlendirmelerinde olumsuzluk saptanan katılımcıların
Genel Anksiyete Bozukluğu-7 değerlendirme
testi sonuçları da anlamlı derecede yüksek saptanmıştır. [24]
EJAKÜLATUVAR FONKSİYON
COVID-19 pandemisinin insan psikolojisi üzerindeki etkisi
düşünüldüğünde bu süreç boyunca insanların cinsel
rutinlerinin etkilenebileceği ve cinsel konforlarının bozulabileceği
düşünülmüştür. Bu konuda ejakülatuvar fonksiyonlar
ile ilgili çok az çalışma mevcuttur.
Ateş ve ark. yaptıkları çalışmada pandemi döneminde
pandemi öncesine göre anlamlı derecede ejakülasyon sürelerinin
daha kısa olduğunu saptamışlardır. Katılımcıların
%5,3’ü pandemi döneminde yeni gelişen prematür ejakülasyon
(PE) bildirmiştir. Tam zamanlı çalışan ve düşük eğitim
seviyesine sahip kişilerde PE’nin anlamlı olarak daha
çok görüldüğü saptanmıştır. Pandemi döneminde cinsel
ilişki sıklığı azalan kişilerin PEDT (Premature Ejaculation
Diagnostic Tool) skorlarının cinsel ilişki sıklığında artış
olan gruba göre daha yüksek olduğu görülürken bu durum
istatistiksel olarak sınırda görülmüştür (p=0,055).
Katılımcıların PEDT skorlarında artış olmasına rağmen
IELT (Intra Ejaculatory Latency Time) skorları arasında
pandemi döneminde pandemi öncesine göre anlamlı farklılık
izlenmemiştir. [22]
Fang ve ark., 612 kişi ile yapmış oldukları anket çalışmasında
katılımcıların %8,5’i pandemiyle birlikte ejakulasyon
kontrol yeteneklerinde bozulma olduğunu belirtmişlerdir.
Çalışmada IELT ölçülmemiştir; ancak katılımcıların
%17,9’unun PEDT skorunun pandemi öncesine göre
arttığı belirtilmiştir. [24] Pintea-Trifu 89’u COVID-19 geçirmeyen
toplam 135 erkek üzerinde yaptığı anket çalışmasında
katılımcıların %1,48’inde yeni gelişen prematur ejakulasyon
olduğunu belirtmiş, COVID-19’un bir noktaya
kadar prematur ejakulasyon için risk faktörü olabileceğini
bildirmiştir. [25]
Hafi ve ark. ise COVID-19 sonrasında herhangi bir seksüel
uyaran olmadan ve cinsel aktiviteden bağımsız olarak
ejakülasyon gelişen bir hastayı vaka sunumu olarak bildirmişler,
bu durumun hastalığın seratonerjik ve dopaminerjik
yolakları üzerinden ejakülatuvar fonksiyonun da etkilenmesinden
kaynaklı olabileceğini iddia etmişlerdir. [26]
HORMONAL PARAMETRELER
Testosteron (T) erkeklerde cinsel isteğin oluşmasının temelinde
bulunan; ereksiyon, sekonder seks karakterlerinin
gelişimi, seksüel imgelem, düşünce ve dürtülerin oluşmasında
etkin rol alan; testis dokusunda Leydig hücreleri tarafından
üretilen bir hormondur. [27] Her ne kadar COVID-
19’un vücuttaki temel hedef dokusunun akciğer olduğu
algısı olsa da, virüsün hücre içine girişi sırasında spike
proteiniyle tutunmasında önemli olan ACE-2 reseptörleri
vücutta kardiyovasküler, nöroendokrin, gastrointestinal
ve ürogenital sistemlerde de bulunmaktadır. [28] Bu reseptörler
prostat ve mesane gibi ürogenital organlarda düşük
miktarda eksprese edilmektedir. Ancak testis dokusundaki
seminifer tübüller, germ hücreleri ve Leydig hücrelerinde
yoğun bir şekilde eksprese edilir. Yapılan araştırmalar testis
dokusunun akciğerden bile önde olarak, %75’in üzerinde
bir oranla en yoğun ACE-2 reseptörü içeren doku olduğunu
ortaya koymuştur. [29] Bu durum testiküler dokunun virüs
için saldırıya açık bir doku olmasına neden olmaktadır.
Ma ve ark., COVID-19 geçiren reprodüktif çağdaki 119
erkeğin T ve luteinizan hormon (LH) değerlerini, bu hastalığa
yakalanmamış 273 kişi ile karşılaştırmıştır. Hasta
grupta serum LH değerlerinin kontrol grubuna göre anlamlı
derecede yüksek olduğu saptanırken, folikül stimülan
hormon (FSH) ve T değerlerinde ise anlamlı bir fark
görülmemiştir. COVID-19 grubunda T/LH ve FSH/LH
oranlarında istatistiksel anlamlı azalma olduğu saptanmış,
estradiol (E2) ile T/E2 oranlarında ise gruplar arasında anlamlı
farklılık görülmemiştir. Katılımcıların çok değişkenli
doğrusal regresyon analizi yapıldığında COVID-19 hastalarında
T/LH oranının hastaların lökosit ve CRP değerleriyle
negatif korelasyon içinde oldukları görülmüştür. [30]
Rastrelli ve ark., COVID-19’u ağır geçiren 31 adet yoğun
bakım hastası üzerinde yaptıkları çalışmada takipleri yoğun
bakımda devam eden veya yoğun bakım şartlarında ölen
hastalar ile durumu stabil hale gelerek servis şartlarında takibine
devam edilen hastaları karşılaştırmıştır. Çalışmada
yoğun bakımdan servise alınamayan hastaların total T ve
serbest T düzeylerinin daha düşük olduğu görülmüştür.
Ayrıca T seviyesi nötrofil seviyesi, LDH, CRP gibi belirteçlerle
negatif korelasyon göstermiştir. Total T <5 nmol/L ve
serbest T <100 pmol/L olan vakaların ölüm riskinde belirgin
artış izlenmesi T seviyeleri ile COVID-19 hastalığının
kötü prognozunun öngörülebileceğini saptamıştır. [31]
Kazıcı ve ark. • COVID-19 pandemisinin erkek cinsel sağlığı ve semen parametreleri üzerine etkileri
223
Çayan ve ark., şiddetlerine göre üç gruba ayırdıkları 221
hasta üzerinde yaptıkları çalışmada T seviyelerinin düşmesinin
yoğun bakım ihtiyacını arttırdığını, hatta T seviyesi
düştükçe ölüm oranının arttığını göstermişlerdir. Ayrıca
daha önce başka nedenlerle T düzeyi ölçülmüş olan 24
hastada hastalık sırasında serum T seviyelerinde ortalama
%30’luk bir düşüş saptamışlardır. Çalışmada hastalığı
asemptomatik geçiren hastaların dahi %65,2’sinin libido
kaybı yaşadığı görülmüştür. Yoğun bakımdaki hastaların
FSH seviyelerinde anlamlı artış saptanmıştır. LH, prolaktin
ve E2 seviyeleri arasında ise anlamlı fark görülmemiştir.
[32]
Salonia ve ark. ise COVID-19 hastalarında total T’nin
yanında LH seviyelerinde de düşme gösterirken; FSH seviyelerini
benzer, E2 seviyelerini ise anlamlı olarak daha
yüksek saptamışlardır. [33]
Literatürde genel olarak T dışındaki hormonal düzeylerle
ilgili net konsensus görülmezken çalışmalar genel olarak
T seviyesinin düşüklüğünün COVID-19 hastalığının
kötü prognozuyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak
Karkin ve ark., yaptıkları çalışmada diğer çalışmalardan
farklı olarak hastaların T seviyelerinin yüksekliğinin hastalığın
şiddetiyle paralel olduğunu iddia etmişlerdir. [14]
CİNSEL ALIŞKANLIKLAR
Pandemiyle birlikte hayatımıza giren karantina ve kısıtlamalar
nedeniyle cinsel rutinlerde de değişimler olduğu
öne sürülmüştür. Evde uzun zaman geçiren insanların
daha çok pornografik içerik tüketmeye başladığı saptanmıştır.
Pandemi ilanının üzerinden henüz bir haftalık bir
süre geçmişken dünyanın en ünlü pornografik içerik sağlayıcı
sitelerinden birinin yayımladığı veriler, sundukları
içeriklere olan ilginin pandemiyle birlikte %11,6 arttığını
göstermiştir. Pandemiyle birlikte pornografik içerik tüketimin
artışı yalnızlık, can sıkıntısı ve pandemi ile karantina
sürecinin psikolojik yüküne karşı bir başa çıkma tekniği
olarak yorumlanabileceği belirtilmiştir. [34] Bu içeriklere
olan ilgi artışında, sosyal mesafe kuralları ve cinsel partnerden
yoksun kalmanın etkili olduğu öne sürülmüştür.
[35]
Rodriguez-Dominguez ve ark. erkeklerin masturbasyon
sıklığının kadınlara göre daha yüksek olduğunu, ayrıca yakın
ilişkisi olmayan kişilerin masturbasyon sıklığının eşiyle
birlikte yaşayan katılımcılara göre daha yüksek olduğunu
belirtmişlerdir. Çalışmada katılımcıların seks sıklığının
pandemi öncesine göre daha düşük olduğu saptanırken,
bekâr kişilerin seks sıklığının partnerleriyle yaşayanlara
oranla daha düşük olduğu ortaya koyulmuştur. [36] Li ve
ark. ise mastürbasyon sıklığının %30 oranında arttığını belirtmişlerdir.
Katılımcıların %22’si cinsel istekte ve %41’i
cinsel ilişki sıklığında azalma tariflerken, %31 partnerler
arasındaki ilişkide kötüleşme bildirmişlerdir. [37] Masoudi
ve ark., yaptıkları derleme makalesinde genel olarak mastürbasyona
olan eğilimin, sanal seksin ve pornografik içerik
tüketimin artmış olduğunu belirtmişlerdir. [38] Karagöz ve
ark. mastürbasyon sıklığının hem erkek hem de kadınlarda
artış gösterdiğini ortaya koymuşlardır. Erkeklerde mastürbasyon
sıklığında %12,8 artış görülmüş ve bu oran kadınlardaki
artışın üç katından daha fazla saptanmıştır. Hiç
mastürbasyon yapmayan kişilerin de pandemi döneminde
bu cinsel aktiviteye yöneldiği görülmüştür. Benzer şekilde
her iki cinsiyette de pornografik içeriklere olan ilgi artmış,
cinsel ilişki sıklığında ise pandemi öncesi döneme göre anlamlı
azalma olmuştur. Erkeklerin %19,6’sı COVID-19
yayılımına neden olma korkusuyla partnerlerine yaklaşmaktan
çekindiklerini belirtirken, kadınlarda bu oran erkeklerin
iki katı olarak saptanmıştır. Katılımcılar bulaş korkusu
nedeniyle kondom kullanma ve öpüşmekten kaçınma
gibi önlemlere başvurduklarını da belirtmişlerdir. [39]
Chow ve ark., erkeklerin cinsel aktivite sıklığının azaldığını,
partner sayısında %43 oranında bir azalma olduğunu,
benzer şekilde partnerlerin %36 oranında öpüşmekten
kaçınmaya çalıştığını belirtmişlerdir. [40] Ateş ve ark. pandemi
döneminde erkeklerde cinsel ilişki sıklığının azaldığını
bildirmişlerdir. Çalışmaya göre pandemi döneminde
öpüşme, oral seks ve misyoner pozisyonu gibi yüz yüze seks
pozisyonlarının tercihinde azalma görülürken; cinsel ilişkide
diz dirsek pozisyonun (doggy-style) tercihi artmıştır. Öte
yandan katılımcıların neredeyse yarısında karantina döneminde
rutin dışı saatlerde cinsel aktivite sayısı artmıştır.
Multiple partner, korunmasız cinsel ilişki, tanımadıkları
insanlarla cinsel ilişki gibi riskli cinsel davranışlarda %34,5
gibi bir azalma olduğu belirtilmiştir. Çalışma ayrıca cinsel
ilişki sıklığında azalma olmasına rağmen cinsel istek ve doyumda
artış olduğunu belirtmiştir. [22]
Mumm ve ark., 414 erkek üzerinde yaptıkları çalışmada literatürdeki
genel kanının aksine pandemi döneminde haftalık
cinsel ilişki sıklığında anlamlı artış olduğunu belirtmişlerdir.
Çalışma kişilerin cinsel ilişkiden alınan tatmin
duygusunun da pandemi öncesine göre daha yüksek olduğunu
saptamıştır. [41] Yüksel ve ark. da pandemi öncesinde
haftalık ortalama 1,9 olan cinsel ilişki sıklığının pandemi
döneminde 2,4’e yükseldiğini belirtmişlerdir. [42]
Masoudi ve ark., pandemi dönemindeki cinsel alışkanlıklara
yönelik yaptıkları sistematik derlemede bu konuda
yapılan çalışmaların oldukça heterojen bir yapıda olması
nedeniyle meta-analiz gerçektirilemediğini; ancak literatür
değerlendirmesi yapıldığında genel olarak pandemi döneminde
cinsel ilişki kurulan partner, evlilik dışı cinsel ilişki
ve riskli cinsel ilişki sayısının azaldığını belirtmişlerdir. [38]
224 Androl Bul 2022;24:221-227
SEMEN PARAMETRELERİ
Birçok çalışmada testis dokusunun COVID-19’dan etkilendiğinin
gösterilmesi ve erkeklerde hastalığın kadınlara göre
2,5 kat fazla görülmesi gibi etkenler erkeklerin COVID-
19’a karşı daha korunmasız olabileceğini düşündürmüş
ve semen parametreleri üzerinde etkisi olup olmadığı sorusunu
gündeme getirmiştir. [43] Tiwari ve ark., yaptıkları
meta-analizde her ne kadar bu konuda yapılan çalışmalar
heterojen yapıda olsa da genel anlamda COVID-19 hastalığını
geçirmenin semen parametrelerini etkilediğini belirtmişlerdir.
Bu etkinin hangi mekanizmayla olduğu ise açık
değildir. [44]
Erbay ve ark., son üç ay içinde COVID-19 geçirmiş 69
hastayı pandemi öncesi spermiyogram değerleriyle karşılaştırmış;
hastalığı hafif geçirenlerin hareket ve canlılığında
azalma saptamışlardır. Hastalığı biraz daha ağır geçirenlerde
ise semen hacmi ve sperm konsantrasyonunda da azalma
olduğunu belirtmişlerdir. Hastalık sırasında ateş olmasının
ise spermiyogram üzerine etkisi olmadığını göstermişlerdir.
[45]
Benzer şekilde Holtmann ve ark. da COVID-19 geçiren
kişilerde sperm konsantrasyonu, sayı ve hareketlilikte
azalma görüldüğünü belirtmiştir. Bununla birlikte ateş
varlığının parametreler normal sınırlarda kalmak üzere
hareketli sperm sayısının ve ejakulat miktarını azalttığını
göstermişlerdir. [46] Guo ve ark. COVID-19 sonrası 2.
ayda verilen spermiyogramlarda total sperm sayısı, sperm
konsantrasyonu ve sperm hareketinde anlamlı düşüklük
saptarken; sperm morfolojisinin ve canlılık oranlarının etkilenmediğini
ortaya koymuştur. Hastaların bu analizden
bir ay sonraki kontrol semen analizlerinde toplam sperm
sayısı, sperm konsantrasyonu, hareketli sperm sayısı ve
morfolojisini düzelen sperm sayısının artma eğiliminde olduğu
görülmüştür. [47]
Ruan ve ark., 74 erkek hastanın idrar, semen ve prostat sıvıları
olmak üzere 205 örnek incelemiş, vakaların hiçbirinde
ürogenital sisteme ait olan bu salgılar arasında viral nükleik
asit saptamamışlardır. [48] Ma ve ark., semen analizini
inceledikleri 12 COVID-19 hastasının hiçbirinde semende
virüs saptamamıştır. [30] Bir başka çalışmada ise Gonzales ve
ark., COVID-19 aşısı olmuş kişilerde aşı öncesi ve sonrası
aşının semen kalitesinde bir azalmaya neden olmadığını
göstermişlerdir. [49]
SONUÇ
COVID-19 pandemisi vücudumuzdaki birçok sistem gibi
ürogenital sistem üzerinde de olumsuz etkilere neden olmuştur.
COVID-19 pandemisine bağlı genel olarak erkeklerin
ereksiyon kalitesinde azalma, ejakülasyon süresinde
kısalma, ürolojik hormonal seviyelerde değişiklik ve semen
parametrelerinde olumsuz etkilenme saptanmıştır. Öte
yandan COVID-19 insanların seksüel aktivitelerinin biçimini
de etkilemiş; cinsel ilişki sıklığında genel anlamda
azalmaya, mastürbasyon ve pornografik içeriklere ilgide
artışa ve cinsel ilişki pozisyon tercihlerinde değişikliklere
neden olmuştur.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Huang C, Wang Y, Li X, Ren L, Zhao J, Hu Y, et al. Clinical features
of patients infected with 2019 novel coronavirus in Wuhan, China.
Lancet (London, England). 2020;395(10223):497–506. [CrossRef]
2. Soytaş M, Boz MY, Güzelburç V, Çalik G, Horuz R, Akbulut Z,
Albayrak S. Comparison of before and after COVID-19 urology
practices of a pandemic hospital. Turkish J Urol. 2020;46(6):474–
80. [CrossRef]
3. Madanelo M, Ferreira C, Nunes-Carneiro D, Pinto A, Rocha
MA, Correia J, et al. The impact of the coronavirus disease 2019
pandemic on the utilisation of emergency urological services. BJU
Int. 2020;126(2):256–8. [CrossRef]
4. Li W, Li J, Yi J. Government management capacities and the
containment of COVID-19: a repeated cross-sectional study across
Chinese cities. BMJ Open. 2021;11(4):e041516. [CrossRef]
5. Teixeira TA, Oliveira YC, Bernardes FS, Kallas EG, Duarte-
Neto AN, Esteves SC, et al. Viral infections and implications for
male reproductive health. Asian J Androl. 2021;23(4):335–47.
[CrossRef]
6. Brooks SK, Webster RK, Smith LE, Woodland L, Wessely S,
Greenberg N, Rubin GJ. The psychological impact of quarantine
and how to reduce it: rapid review of the evidence. Lancet
[Internet]. 2020;395(10227):912–20. [CrossRef]
7. Yiou R. Stem-cell therapy for erectile dysfunction. Biomed Mater
Eng. 2017;28(s1): S81–5. [CrossRef]
8. Gratzke C, Angulo J, Chitaley K, Dai Y-T, Kim NN, Paick
J-S, et al. Anatomy, physiology, and pathophysiology of erectile
dysfunction. J Sex Med. 2010;7(1 Pt 2):445–75. [CrossRef]
9. Kresch E, Achua J, Saltzman R, Khodamoradi K, Arora H, Ibrahim
E, et al. COVID-19 Endothelial Dysfunction Can Cause Erectile
Dysfunction: Histopathological, Immunohistochemical, and
Ultrastructural Study of the Human Penis. World J Mens Health.
2021;39(3):466–9. [CrossRef]
10. Hsieh T-C, Edwards NC, Bhattacharyya SK, Nitschelm KD,
Burnett AL. The Epidemic of COVID-19-Related Erectile
Dysfunction: A Scoping Review and Health Care Perspective. Sex
Med Rev. 2021;10(2):286–310. [CrossRef]
Kazıcı ve ark. • COVID-19 pandemisinin erkek cinsel sağlığı ve semen parametreleri üzerine etkileri
225
11. Sansone A, Mollaioli D, Ciocca G, Colonnello E, Limoncin E,
Balercia G, Jannini EA. “Mask up to keep it up”: Preliminary
evidence of the association between erectile dysfunction and
COVID-19. Andrology. 2021;9(4):1053–9. [CrossRef]
12. Rao TSS, Andrade C. Sexual Behavior in the Days of COVID-19.
J Psychosexual Health [Internet]. 2020;2(2):111–2. [CrossRef]
13. Sansone A, Mollaioli D, Ciocca G, Limoncin E, Colonnello E,
Vena W, Jannini EA. Addressing male sexual and reproductive
health in the wake of COVID-19 outbreak. J Endocrinol Invest.
2021;44(2):223–31. [CrossRef]
14. Karkin K, Alma E. Erectile dysfunction and testosterone levels
prior to COVID-19 disease: What is the relationship? Arch Ital
Urol Androl. 2021;93(4):460–4. [CrossRef]
15. Thomas C, Konstantinidis C. Neurogenic Erectile Dysfunction.
Where Do We Stand? Med (Basel). 2021;8(1):3. [CrossRef]
16. Beghi E, Feigin V, Caso V, Santalucia P, Logroscino G. COVID-19
Infection and Neurological Complications: Present Findings
and Future Predictions. Neuroepidemiology. 2020;54(5):364–9.
[CrossRef]
17. Abbas AM, Fathy SK, Khamees AA, Salem AS, Ahmed L. A focused
review on the genital and sexual affection of COVID-19 patients.
J Gynecol Obstet Hum Reprod [Internet]. 2020;49(8):101848.
[CrossRef]
18. White A. Men and COVID-19: the aftermath. Postgrad Med.
2020;132(Sup 4):18–27. [CrossRef]
19. Andersen ML, Tufik S. The Association Between Sleep Disturbances
and Erectile Dysfunction During the COVID-19 Pandemic. Sex
Med Rev. 2022;10(2):263–70. [CrossRef]
20. Mollaioli D, Sansone A, Ciocca G, Limoncin E, Colonnello E, Di
Lorenzo G, Jannini EA. Benefits of Sexual Activity on Psychological,
Relational, and Sexual Health During the COVID-19 Breakout. J
Sex Med. 2021;18(1):35–49. [CrossRef]
21. Duran MB, Yildirim O, Kizilkan Y, Tosun C, Cirakoglu A,
Gultekin MH, et al. Variations in the Number of Patients
Presenting With Andrological Problems During the Coronavirus
Disease 2019 Pandemic and the Possible Reasons for These
Variations: A Multicenter Study. Sex Med. 2021;9(1):100292.
[CrossRef]
22. Ates E, Kazici HG, Yildiz AE, Sulaimanov S, Kol A, Erol H.
Male sexual functions and behaviors in the age of COVID-19:
Evaluation of mid-term effects with online cross-sectional survey
study. Arch Ital Urol Androl. 2021;93(3):341–7. [CrossRef]
23. Harirugsakul K, Wainipitapong S, Phannajit J, Paitoonpong L,
Tantiwongse K. Erectile dysfunction among Thai patients with
COVID-19 infection. Transl Androl Urol. 2021;10(12):4376–83.
[CrossRef]
24. Fang D, Peng J, Liao S, Tang Y, Cui W, Yuan Y, et al. An Online
Questionnaire Survey on the Sexual Life and Sexual Function
of Chinese Adult Men During the Coronavirus Disease 2019
Epidemic. Sex Med [Internet]. 2021;9(1):100293. [CrossRef]
25. Pintea-Trifu M. Erectile dysfunction and premature ejaculation
during the pandemic caused by the sars-cov-2 virus. Int J Adv Stud
Sexol. 2021;3(1):33–9. [CrossRef]
26. Hafi B, Uvais NA. Loss of Erection Followed by Spontaneous
Ejaculation: A COVID-19 Phenomenon? Prim Care Companion
CNS Disord. 2021;23(6). [CrossRef]
27. Sizar O, Schwartz J. Hypogonadism. Treasure Island (FL):
StatPearls Publishing; 2022.
28. Li M-Y, Li L, Zhang Y, Wang X-S. Expression of the SARS-CoV-2
cell receptor gene ACE2 in a wide variety of human tissues. Infect
Dis Poverty. 2020;9(1):45. [CrossRef]
29. Zhang J, Wu Y, Wang R, Lu K, Tu M, Guo H, et al. Bioinformatic
analysis reveals that the reproductive system is potentially at risk from
SARS-CoV-2. Preprints.org [Internet]. 2020;(February):1–15.
[CrossRef]
30. Ma L, Xie W, Li D, Shi L, Ye G, Mao Y, et al. Evaluation of sexrelated
hormones and semen characteristics in reproductive-aged
male COVID-19 patients. J Med Virol. 2021;93(1):456–62.
[CrossRef]
31. Rastrelli G, Di Stasi V, Inglese F, Beccaria M, Garuti M, Di
Costanzo D, et al. Low testosterone levels predict clinical adverse
outcomes in SARS-CoV-2 pneumonia patients. Andrology.
2021;9(1):88–98. [CrossRef]
32. Çayan S, Uğuz M, Saylam B, Akbay E. Effect of serum total
testosterone and its relationship with other laboratory parameters
on the prognosis of coronavirus disease 2019(COVID-19)in
SARS-CoV-2 infected male patients: a cohort study. Aging Male.
2020;23(5):1493–503. [CrossRef]
33. Salonia A, Pontillo M, Capogrosso P, Gregori S, Tassara M, Boeri
L, et al. Severely low testosterone in males with COVID-19: A
case-control study. Andrology. 2021;9(4):1043–52. [CrossRef]
34. Cristian D, Baruh I, Hunor M. Sexual life during covid-19. Int J
Adv Stud Sex. 2021;3(1):20–5. [CrossRef]
35. Lau WK-W, Ngan LH-M, Chan RC-H, Wu WK-K, Lau BW-M.
Impact of COVID-19 on pornography use: Evidence from big
data analyses. PLoS One. 2021;16(12):e0260386. [CrossRef]
36. Rodríguez-Domínguez C, Lafuente-Bacedoni C, Durán M.
Effect of the Lockdown Due to COVID-19 on Sexuality:
The Mediating Role of Sexual Practices and Arousal in the
Relationship Between Gender and Sexual Self-Esteem. Psychol
Rep. 2021;332941211028999. [CrossRef]
37. Li G, Tang D, Song B, Wang C, Qunshan S, Xu C, et al. Impact
of the COVID-19 Pandemic on Partner Relationships and Sexual
and Reproductive Health: Cross-Sectional, Online Survey Study. J
Med Internet Res. 2020;22(8):e20961. [CrossRef]
38. Masoudi M, Maasoumi R, Bragazzi NL. Effects of the COVID-19
pandemic on sexual functioning and activity: a systematic
review and meta-analysis. BMC Public Health. 2022;22(1):189.
[CrossRef]
39. Karagöz MA, Gül A, Borg C, Erihan İB, Uslu M, Ezer M, et al.
Influence of COVID-19 pandemic on sexuality: a cross-sectional
study among couples in Turkey. Int J Impot Res. 2020;33(8):815–
23. [CrossRef]
40. Chow EP, Hocking JS, Ong JJ, Phillips TR, Schmidt T, Buchanan
A, et al. Brief Report: Changes in PrEP Use, Sexual Practice, and
Use of Face Mask During Sex Among MSM During the Second
Wave of COVID-19 in Melbourne, Australia. J Acquir Immune
Defic Syndr. 2021;86(2):153–6. [CrossRef]
41. Mumm J-N, Vilsmaier T, Schuetz JM, Rodler S, Zati Zehni A,
Bauer RM, et al. How the COVID-19 Pandemic Affects Sexual
Behavior of Hetero-, Homo-, and Bisexual Males in Germany. Sex
Med. 2021;9(4):100380. [CrossRef]
42. Yuksel B, Ozgor F. Effect of the COVID-19 pandemic on female
sexual behavior. Int J Gynaecol Obstet. 2020;150(1):98–102.
[CrossRef]
43. Xu J, Zhao S, Teng T, Abdalla AE, Zhu W, Xie L, et al.
Systematic Comparison of Two Animal-to-Human Transmitted
Human Coronaviruses: SARS-CoV-2 and SARS-CoV. Viruses.
2020;12(2):244. [CrossRef]
44. Tiwari S, Kc N, Thapa S, Ghimire A, Bijukchhe S, Sah GS,
Isnuwardana R. Semen parameters in men recovered from
COVID-19: a systematic review and meta-analysis. Middle East
Fertil Soc J. 2021;26(1):44. [CrossRef]
226 Androl Bul 2022;24:221-227
45. Erbay G, Sanli A, Turel H, Yavuz U, Erdogan A, Karabakan M,
et al. Short-term effects of COVID-19 on semen parameters: A
multicenter study of 69 cases. Andrology. 2021;9(4):1060–5.
[CrossRef]
46. Holtmann N, Edimiris P, Andree M, Doehmen C, Baston-Buest
D, Adams O, et al. Assessment of SARS-CoV-2 in human semen-a
cohort study. Fertil Steril. 2020;114(2):233–8. [CrossRef]
47. Guo T-H, Sang M-Y, Bai S, Ma H, Wan Y-Y, Jiang X-H, et al.
Semen parameters in men recovered from COVID-19. Asian J
Androl. 2021;23(5):479–83. [CrossRef]
48. Ruan Y, Hu B, Liu Z, Liu K, Jiang H, Li H, et al. No detection of
SARS-CoV-2 from urine, expressed prostatic secretions, and semen
in 74 recovered COVID-19 male patients: A perspective and
urogenital evaluation. Andrology. 2021;9(1):99–106. [CrossRef]
49. Gonzalez DC, Nassau DE, Khodamoradi K, Ibrahim E, Blachman-
Braun R, Ory J, Ramasamy R. Sperm Parameters Before and After
COVID-19 mRNA Vaccination. JAMA. 2021;326(3):273–4.
[CrossRef]
Kazıcı ve ark. • COVID-19 pandemisinin erkek cinsel sağlığı ve semen parametreleri üzerine etkileri
227
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:228−233
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.09327
Kadın Cinsel Sağlığı
COVID-19 pandemisi ve kadına yönelik aile içi şiddet
COVID-19 pandemic and domestic violence against women
Gizem Yıldız , Nülüfer Erbil
ÖZ
Bu derlemenin amacı, COVID-19 pandemisinde kadına yönelik aile içi
şiddeti literatür doğrultusunda incelemektir. Bu derleme için, “Google
Akademik” ve “PubMed” veri tabanlarından “COVID-19”, “aile içi
şiddet”, “intimate partner violence” ve “kadına yönelik şiddet” anahtar
kelimeleri ile tarama yapılmıştır. COVID-19 pandemisi, evde kalma sürelerini
artırmış, ailelerin birlikte daha fazla zaman geçirmesine neden
olmuştur. Pandemide hem dünyada hem de Türkiye’de toplumsal izolasyon
ve sosyal mesafe önlemleri, bireylerin ekonomik, sosyal, fiziksel
ve psikolojik sorunlar yaşamasına neden olmuştur. Bu durumun kadına
yönelik aile içi şiddet risk faktörlerini artırdığı bulunmuştur. Kadına
yönelik aile içi şiddeti önlemek, etkilerini azaltmak için kadının güçlenmesi,
çalışma hayatına katılımının sağlanması, danışmanlığın artırılması,
yardım platformlarının kurulması, kadın sığınma evlerinin sayısının
arttırılması ve caydırıcı yasal düzenlemelerin getirilmesi önerilir.
Anahtar Kelimeler: aile içi şiddet, COVID-19, kadına yönelik şiddet,
yakın partner şiddeti
ABSTRACT
The purpose of this review is to examine domestic violence against women
in the COVID-19 pandemic in line with the literature. For this review, the
keywords “COVID-19”, “domestic violence”, “intimate partner violence”
and “violence against women” were searched from “Google Scholar” and
“PubMed” databases. The COVID-19 pandemic has increased the length
of stay at home, causing families to spend more time together. Social
isolation and social distance measures both in the world and in Turkey
during the pandemic have caused individuals to experience economic,
social, physical and psychological problems. It has been found that this
situation increases the risk factors for domestic violence against women.
In order to prevent domestic violence against women and reduce its
effects, it is recommended to empower women, ensure their participation
in working life, increase counseling, establish aid platforms, increase the
number of women’s shelters and introduce deterrent legal regulations.
Keywords: domestic violence, COVID-19, violence against women,
intimate partner violence
GİRİŞ
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüsün,
tüm dünyada hızlı bir şekilde yayılım göstermesiyle
birlikte 2020 yılının Mart ayında Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi ilan edilmiştir. [1]
SARS-CoV-2 virüsünün sebep olduğu bu salgın, hızlıca
tüm dünyayı etkisi altına alıp, ilk kez koronavirüslerin sebep
olduğu pandemi olarak tarihe geçmiştir. [2] COVID-
19’un tüm dünyada yayılımını önlemek, bulaşmasını azaltmak
için dünya genelinde hükümetler tarafından önlemler
alınmıştır. Bu önlemlerin içinde en başta zorunlu maske
Bu çalışma, 8-9 Aralık 2021 tarihinde yapılan 8. Uluslarası Kadın Çocuk Sağlığı ve
Eğitimi Kongresi’nde sözel bildiri olarak sunulmuştur.
Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Doğum ve Kadın
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Ordu, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Gizem Yıldız
Ordu Üniversitesi Cumhuriyet Yerleşkesi 52200 Ordu - Türkiye
Tel: +90 544 239 01 66
E-mail: gizemg.2795@gmail.com
Geliş/ Received: 20.01.2022
Kabul/ Accepted: 21.06.2022
kullanımı, sosyal izolasyon, sosyal mesafe, okulların kapatılması,
online eğitime geçme, sokağa çıkma yasaklarının
olması, esnafların dükkanlarını kapatması, marketlerin
belli saat aralıklarında açık kalması, tam kapanmanın olması
yer almıştır. [3] Toplumsal olarak sosyal izolasyon uygulanması
ve “Evde Kal” çağrısıyla birlikte dünyadaki tüm
ülkeler enfeksiyonu kontrol altına almayı amaçlamıştır.
Fakat pandemi döneminde uygulanan toplumsal izolasyon
önlemlerinin bireylerde ekonomik, sosyal, fiziksel ve özellikle
ruhsal sorunlara neden olduğu bildirilmiştir. [4] Salgın
dönemlerinde alınan önlemler sebebiyle, sosyalleşmeye
kapatılan bireylerin psikolojik olarak olumsuz anlamda etkilenmesi
beklenen bir sonuç olmuştur. Aniden alınan kısıtlayıcı
önlemler, bireylerin özellikle ruhsal açıdan etkilenmesine
ve kendini baskı altında hissetmesine neden olmuş,
hissedilen baskı ve stresin, bireylerin şiddete yönelmesinde
önemli bir etken olabileceği düşünülmüştür.
Şiddet, bireyleri fiziksel, duygusal, bilişsel ve psikolojik
olarak etkileyen küresel bir sorundur. DSÖ’ye göre şiddet;
“kendisine, başka bir kişiye, bir gruba veya topluluğa
karşı fiziksel güç uygulanması, gücün kasıtlı kullanımı,
yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişim sorunları veya
yoksunlukla sonuçlanma olasılığı yüksek tehdit biçiminde
228
©2022 Androloji Bülteni
ya da fiilen gerçekleştirilen eylemler” olarak tanımlanmaktadır.
[5] Kadına yönelik şiddet, “erkeklerin kadınlar
üzerindeki egemenliğine ve kadınlara yönelik ayrımcılığa
neden olan ve kadınların gelişimini engelleyen, kadınlar
ve erkekler arasındaki tarihsel ve eşitsiz güç ilişkilerinin
bir göstergesi” olarak tanımlanmaktadır. [6] Kadına yönelik
şiddet, kadınları toplumsal, fiziksel, sosyal ve psikolojik
yönde etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Kadına Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi
(CEDAW)’nde kadına yönelik şiddet “toplumsal ve biyolojik
eşitsizliğin sonucu” olarak görülmektedir. [7] Şiddet
uygulanış şekillerine göre ise fiziksel, cinsel, duygusal,
ekonomik ve siber şiddet başlıkları altında incelenmektedir.
[6] DSÖ (2005), acil durumlar ve çatışmalar sırasında,
bireylerin toplumsal cinsiyete dayalı şiddette artış eğiliminde
olacağını bildirmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler (BM)
geçmiş salgın dönemlerinde de, evlerin kadınlar için güvenli
olmadığını açıklamıştır. [8] “Evde Kal” sloganıyla birlikte
hayatların evlere sığdırılmaya çalışıldığı bu dönemde
kadınların evde risk altında oldukları ve salgının kadına
yönelik aile içi şiddetin risk faktörlerini arttırdığı belirtilmiştir.
[9] COVID-19 pandemisi, toplumsal izolasyon başta
olmak üzere alınan önlemler sebebiyle kadına şiddet için
bir risk faktörü olarak algılanmaktadır. [10]
DSÖ yayınladığı raporda, dünya çapında kadınların 3’te
1’inin (%35) fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığını,
partnerleri tarafından kadınların fiziksel veya cinsel şiddete
maruz kalma oranının %30 olduğunu, küresel olarak kadın
cinayetlerinin %38’inin yakın partner cinayeti olduğunu,
şiddetin zihinsel sağlık sorunları, alkol bağımlılığı ve depresyon
gibi psikolojik hastalıklarla ilişkili olduğunu bildirmiştir.
[11] Ayrıca oldukça hassas grupta yer alan gebe kadınlarda
yakın partner şiddetinin düşük doğum ağırlıklı bebeğe
(%16) ve erken doğuma (%43) neden olduğu belirtilmiştir.
[11]
Çin’de COVID-19 salgını döneminde kadına yönelik
aile içi şiddet vakalarının Şubat 2020’de üç katına çıktığı
bildirilmiştir. [12] DSÖ’ye üye olan Avrupa ülkelerinde, pandemi
döneminde kadına şiddet olaylarının bildirilmesinin
%60 oranında arttığı ortaya çıkmıştır. [13] Brezilya’da kadına
şiddet olaylarında %40–50 oranında artış yaşandığı ve artışın
sebebinin koronavirüs pandemisi olduğu [14] , İspanya’da
karantinanın ilk günlerinde yardım hattına gelen çağrıların
%20, Kıbrıs’ta ilk vaka bildiriminden sonra yardım hattına
gelen çağrıların %30, alınan izolasyon ve tam kapanma
önlemleriyle Birleşik Krallık’ta Aile İçi Şiddet Yardım
Hattı’na yapılan yardım çağrılarının %25 oranında arttığı
bildirilmiştir. [14] BM raporunda, hem Lübnan hem de
Malezya’da salgınla aile içi şiddet yardım hatlarına yapılan
çağrıların iki katına çıktığı ayrıca Avustralya’da çevrimiçi
yapılan ‘aile içi şiddet’ aramasının %75 oranında arttığı
bildirilmiştir. [15] Yapılan bir çalışmada, pandemi döneminde,
evli kadınların %22,4’ünün en az bir kez yakın partner
şiddetine maruz kaldığı, maruz kalınan şiddet türlerinin
sırasıyla en fazla psikolojik (%20), cinsel (%13,8) ve fiziksel
(%11) şiddet olduğu bulunmuştur. [16] İtalya’da Ulusal
Sığınma Evi’ne başvuran sayısının 2 Mart-5 Nisan 2020
tarihlerinde %75 oranında arttığı bildirilmiştir. Hindistan
Ulusal Kadın Komisyonu, Nisan 2020’de ülke genelindeki
karantina sona erdikten sonra yakın partner şiddetinin iki
katına çıktığını bildirmiş, Peru’da Nisan-Temmuz 2020 tarihlerinde
yardım çağrıları aramalarının %48 arttığı rapor
edilmiştir. [13] Leslie ve Wilson (2020), sosyal izolasyondan
sonraki ilk 12 haftanın sonunda yardım hatlarına yapılan
çağrılarda %7,5 oranında artma olduğunu bildirmiştir. [17]
Tunus’ta pandemi döneminde kadına yönelik aile içi şiddetin
%4,4’ten %14,8’e yükseldiği, psikolojik şiddetin en sık
görülen şiddet türü olduğu (%96), ekonomik şiddetin %41
ve fiziksel şiddetin %10 oranında olduğu bulunmuştur. [18]
Aynı çalışmada, pandemiden önce de şiddete maruz kalan
kadınların (%73), aile içi şiddet geçmişi olmayan kadınlara
göre (%12) karantina sırasında daha fazla oranda şiddete
maruz kaldığı belirlenmiştir. [18] Kuzey Etiyopya’da yapılan
bir çalışmada, üreme çağındaki kadınların %24,6’sının
pandemi sırasında şiddet türlerinin hepsine maruz kaldığı
ve kadınların eşlerinin eğitim düzeyi, kadınların çalışmaması
gibi sosyo-demografik faktörlerin aile içi kadına yönelik
şiddette etkili olduğu bildirilmiştir. Afganistan’da %23,1
oranında fiziksel şiddetin psikolojik şiddetten daha fazla deneyimlendiği
rapor edilmiştir. [19] Dünyada son 12 ayda 15–
49 yaş aralığında olan 243 milyon kadının eşi ya da birlikte
yaşadığı partneri tarafından fiziksel ve cinsel şiddete maruz
kaldığı bildirilmiş ve sadece %10’unun yardım istemek için
polise ulaşmaya çalıştığına dikkat çekilmiştir. [20] Fransa ve
İtalya’da kadına yönelik aile içi şiddet konulu faillerle yapılan
etnografik bir çalışmada, faillerin kadınlara uyguladıkları
şiddeti grup içinde dile getirmedikleri, grup tartışmalarına
katılmadıkları ve şiddeti; partnerinin davranışına
bir tepki olarak ve/veya geçici ve istisnai bir kontrol kaybı
olarak tanımladıkları görülmüştür. [21] COVID-19 Küresel
Toplumsal Cinsiyet Müdahalesi İzleme Aracı (COVID-19
Global Gender Response Tracker) ülkelerin toplumsal
cinsiyete yönelik olan duyarlılığını ortaya koymaktadır.
COVID-19 Küresel Toplumsal Cinsiyet Müdahalesi İzleme
Aracı’na göre dünyada salgına yönelik oluşturulan 3112 acil
önlem politikasının olduğu ve 1299’unun toplumsal cinsiyete
yönelik olduğu bilinmektedir. [22] Pandemi döneminde,
187 ülkede kadına yönelik şiddete dair önlem alındığı ve
toplumsal cinsiyete duyarlı olunduğu görülmektedir. [22]
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de pandemi döneminde
enfeksiyon kontrolüne yönelik önlemler alınmıştır.
Yıldız ve Erbil • COVID-19 pandemisi ve kadına yönelik aile içi şiddet
229
Salgın yönetiminde sadece “Evde Kal” çağrısına ve virüsün
bulaşını azaltmaya öncelik verilmiş, bu durum şiddet mağduru
kadınlar için ilave risk faktörlerini ortaya çıkarmıştır.
[9]
Kadına yönelik aile içi şiddet, salgın döneminde üzerinde
durulması gereken toplumsal bir konu olarak düşünülmektedir.
[23] Salgın gibi durumlarda, artan stresle birlikte
şiddet oranlarının da artma ihtimalinin olduğu bilinmektedir.
Kadına yönelik aile içi şiddet oranları ve sosyal medyada
paylaşılan kadın cinayetleri haberleri, pandeminin
kadına yönelik aile içi şiddete olan etkisini görünür hale
getirmektedir. [3] Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi’nin “gölge salgın”
olarak nitelendirdiği kadına yönelik aile içi şiddetin,
karantina ve izolasyon dönemlerinde arttığı ve evlerin şiddet
mağduru kadınlar için güvenli bir yer olmadığı bir kere
daha vurgulanmıştır. [20]
CEDAW’a göre toplumsal ve biyolojik cinsiyete dayalı olarak
ortaya çıkan kadına yönelik aile içi şiddetin, COVID-19
pandemisi gibi olağandışı önlemlerin alındığı dönemde,
alınan önlemlerle birlikte risk faktörlerini arttırdığı ve kadınların
şiddetten kaçma ve korunma ihtimallerini azalttığı
düşünülmektedir. [10] Salgından önceki dönemlere kıyasla
kadına yönelik aile içi şiddet olaylarının enfeksiyon kontrol
önlemleri kapsamında arttığı bilinmektedir. [24] COVID-19
pandemisinde yeme bozukluğu, depresyon, aile içi şiddet,
alkol bağımlılığı, travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete
ve hatta intihar gibi psikolojik hastalıkların erkeklere göre
kadınlarda daha fazla ortaya çıktığı ve kadınların daha fazla
etkilendikleri bildirilmiştir. [25] Erkeklerde anksiyete ve depresyonun
var olmasının, kadına yönelik aile içi şiddette etken
olabileceği düşünülmektedir. [26]
Pandeminin olumsuz sonuçlarından biri de iş gücünü
azaltmasıdır. Kadınların iş hayatında turizm, seyahat, restoran
gibi hizmet sektöründe daha çok yer alması, karantina
ve sosyal izolasyon koşullarında salgından daha fazla etkilenmelerine
sebep olmuştur. Pandemi döneminde Nisan
2020’de 1,1 milyon kadının işsiz kaldığı ve ekonomik açıdan
zorluk yaşadığı rapor edilmiştir. [27] Salgın döneminde
çalışanları işten çıkarmak, dükkânları kapatmak zorunda
kalmak, ücretsiz izne ayrılmak ve turizm sektöründe ise
yurtiçi ve yurtdışı uçuşların yasaklanması gibi sebeplerle
turizmin olumsuz etkilenmesi, kadınların hem ekonomik
yönden hem de toplumsal rolleri yönünden olumsuz etkilenmelerine
neden olmuştur. [28] Ulusal ve uluslararası
yayınlanan raporlara bakıldığında, kadınların salgından
daha fazla etkilendiği ve salgının toplumsal cinsiyet eşitsizliğini
arttırdığı görülmektedir. [29] Pandemi döneminde,
İngiltere, Amerika, Avusturya, Almanya, İsveç, İtalya ve
Kanada’da kadınların erkeklere göre daha yüksek oranda
işlerini kaybettiği bildirilmiştir. [30,31]
COVID-19 salgını döneminde, Türkiye’de de kadınların
ekonomik olarak oldukça etkilendiği, evdeki iş yükünün
arttığı, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliğin kadınlardaki
yükü arttırdığı bildirilmiştir. [32] COVID-19 Toplumsal
Cinsiyet Müdahalesi İzleme Aracı’na göre kadına yönelik
şiddetin tüm dünyadaki en önemli toplumsal cinsiyet konusu
olduğu ve pandemiyle artmasının önüne geçebilmek
için biran önce önlemlerin alınması gerektiği vurgulanmaktadır.
[22] Ülkemizde evde izolasyon önlemlerinin alınmasıyla
birlikte kadına yönelik aile içi şiddet oranlarının arttığı
mesleki örgütler ve kuruluşlar tarafından bildirilmiştir. Bir
üniversite hastanesinin acil birimine şiddet sebebiyle başvuran
kadınların 2020 yılı Mart ve Nisan aylarında önceki
yıla göre 3 kat arttığı belirtilmiştir. [33] Uluslararası Çalışma
Örgütü’nün (ILO) bildirdiği rapor sonucuna göre, pandemi
döneminde zorunlu uygulamalar ile birlikte Türkiye,
İspanya, İtalya ve Fransa’da kadına yönelik aile içi şiddet
vakalarında artış olmuştur. [34] Türkiye’de 1036 kadın ile
yapılan bir araştırmada, kadına yönelik aile içi şiddet vakalarının
diğer coğrafi bölgelere oranla Doğu Anadolu’da
daha fazla olduğu, ilköğretim düzeyinde eğitimi olan kadınların
üniversite eğitimi olanlardan, gelir durumu kötü
olanların iyi olanlardan ve evli olanların bekâr olanlardan
daha fazla şiddet gördüğü ve şiddet türleri içinde en yüksek
oranın psikolojik şiddet (%32) olduğu rapor edilmiştir. [35]
Türkiye’de yapılan başka bir çalışmada, kadınların en çok
duygusal şiddete maruz kaldıkları, pandemi nedeniyle eşi
çalışmayan kadınların en fazla duygusal şiddet yaşadıkları
bulunmuştur. [36]
Pandemi döneminde kadınların ekonomik açıdan oldukça
etkilendikleri bilinmektedir. Salgınla birlikte artan kadına
yönelik aile içi şiddet vakalarında şiddete maruz kalanların
üçte ikisinin şiddet uygulayan kişiye ekonomik olarak bağımlı
olduğu, [37] pandeminin kadına yönelik aile içi şiddet
için bir risk faktörü olduğu dolaylı yollardan tekrar ortaya
çıkmaktadır. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin
(TÜSİAD) 18 Haziran - 31 Ağustos 2020 tarihleri arasında
1261 kişi ile yapılan anket çalışmasında; kadın çalışanların
%62’si ev içinde ya da birlikte yaşadıkları kişiler tarafından
en az bir kere şiddete maruz kaldığı ve en fazla psikolojik
şiddet (%58) gördüğü bildirilmiştir. [38] Uygulanan karantina
nedeniyle kadınların sağlık koşullarını ve yaşamlarını
devam ettirmek için gerekli olan kaynaklara erişimi zorlaşmakta,
ekonomik ve sosyal olarak kriz yaşamalarına sebep
olmaktadır. [39]
Ülkeler, COVID-19 salgınından dolayı enfeksiyonu kontrol
altına almak için, okulların kapatılmasından sokağa çıkma
yasağına kadar birçok sert önlem almıştır. Fakat enfeksiyonu
önlemek için yapılan bu girişimler enfeksiyonu önlemeye
yardımcı olurken bir yandan da bireyleri psikolojik olarak
230 Androl Bul 2022;24:228-233
oldukça yıpratmıştır. [40] Adıbelli ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada, Mayıs-Aralık 2020 tarihleri arasında pandemi
sürecinde yaşanan olumsuzlukların yanı sıra alınan önlemler
nedeniyle bireylerin strese maruz kaldığı ve stresin şiddeti
tetiklediği bulunmuştur. [36] Pandeminin görünmeyen fakat
oldukça önemli konularından biri de kadına yönelik aile içi
şiddet olmuştur. Pandemi döneminde birçok ülke kadına
yönelik aile içi şiddet vakalarının artmasını dikkate alarak,
önlemek için bazı girişimlerde bulunmuştur. İtalya, şiddet
olaylarını önlemek amacıyla kurulan vakıflara ve mağdurlar
için olan sığınma evlerine 30 milyon Euro yatırım yapmış
ve şiddet mağdurları için telefonla aramaya gerek kalmadan
yardım isteyebilecekleri bir uygulama başlatmıştır. Fransa’da
hükümet şiddet olayları için 1 milyon Euro yatırım yapmış,
mağdur kadınlara yönelik yeni tesisler kurmuş ve 20,000
otel odasını tahsis etmiştir. [41] Bunun yanında Fransa hükümeti
şiddet gören kadınlar için “Maske-19” uygulamasını
başlatmıştır. Bu uygulama kapsamında yardıma ihtiyacı olan
kadınların en yakın eczaneye gidip “Maske-19” parolasıyla
yardım isteyebilmeleri ve kolaylıkla mağdur olduklarını haber
verebilmeleri hedeflenmiştir. [41] Avusturya’da şiddeti önlemeye
yönelik ek bir fon sağlanmış, kadına yönelik şiddet
yardım hatlarına ekstra personel alınması, mağdur kadınlara
danışmanlık yapılması, yardım hatlarına ekstra finansal
kaynak sunulması, marketlerde broşürlerin dağıtılması ve
kadınların haberdar edilmesine yönelik girişimlerde bulunulmuş,
böylece şiddet mağduru kadınların korunması hedeflenmiştir.
[42] Belçika’da ulusal yardım hatlarına ek bir fon
sağlanmış, yardım hatlarının kapasitesini ve çalışma saatlerini
arttırarak kadına yönelik aile içi şiddetle baş edilmeye çalışılmıştır.
[42] İtalya ve Fransa’da ise salgın döneminde kadına
yönelik aile içi şiddet vakalarının artmasıyla birlikte alınan
bazı önlemlere ek olarak, oteller sığınma evlerine dönüştürülerek
hizmet vermeye başlamıştır. [43] Ayrıca 56 ülkenin yaptığı
açıklamada COVID-19 pandemisinde bütün kadın ve
kız çocuklarının korunması ve müdahalelerin odağında yer
alması gerektiği vurgulanmıştır. [44]
Türkiye’deki kadına yönelik şiddet vakalarının diğer ülkelerden
farklı olmadığı görülmektedir. Kadınlar için uluslararası
anlamda koruyuculuğu olan Kadınlara Yönelik
Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele
Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi ülkemizde 2011 yılında
imzalanmış, 2014 yılında yürürlüğe girmiş ve uygulanmaya
başlamıştır. Sözleşme kapsamında kadın-erkek cinsiyet
eşitliği, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadın cinayetleri
ve aile içi şiddetin önlenmesi gibi kadınları tüm yönleriyle
korumayı hedefleyen amaçlar yer almaktadır. [45] Ülkemizde
kadına yönelik şiddetle baş etmek için kullanılan farklı uygulama
ve platformlar bulunmaktadır. Bunların arasında
İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ortak
olarak kurduğu Kadın Destek Programı (KADES) uygulaması
da yer almaktadır. KADES, kadınların bir telefon uygulamasından
tehlikede olduğunu bildirebileceği online bir
platformdur. Televizyonda nasıl kullanılacağına dair kamu
spotlarına yer verilmekte ve tüm şiddet mağduru kadınların
haberdar olmaları için duyurulmaya çalışılmaktadır. [46]
Türkiye’de salgın döneminde artan kadına yönelik şiddet vakaları
için otel, kamu kurumu, sığınma evleri gibi ekstra 40
kurum hükümet tarafından şiddet gören mağdur kadınlar
için tahsis edilmiştir. [22]
Sonuç olarak, COVID-19 salgınıyla birlikte tüm dünyada
enfeksiyon yayılımını durdurmak için birçok önlem alınmış,
ancak alınan önlemler bireylere stres faktörü olarak
yansımıştır. COVID-19 pandemisi psikolojik etkilerinin
kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görüldüğü dikkate
alındığında, kadınların ruh sağlığına yönelik yapılacak girişimlerin
gerekliliği açıktır. [47,48] Salgın döneminde artan
kadına yönelik aile içi şiddetin olumsuz etkilerinin pandemi
bittikten sonraki yıllarda da görüleceği düşünülmektedir.
Bu duruma yönelik pandeminin bitmesini beklemeden
toplumun ruhsal sağlığının güçlendirilmesi, özellikle
kadınların maruz kaldığı aile içi şiddet için yardım platformlarının
artırılması, kadın sığınma evlerinin sayısının
arttırılması, caydırıcı cezaların gündeme getirilmesi, ruhsal
destek alabilecekleri danışmanlık merkezlerinin sayısının
artırılması, psiko-eğitimlerin planlanması, kadın girişimcilerin
desteklenmesi, kadınların çalışma hayatına katılımlarının
arttırılması ve kadına yönelik aile içi şiddet vakalarında
kadınların yanında çocukların da şiddetten etkilendiği
göz önüne alınarak çocuklara yönelik girişimlerin planlanması
önerilmektedir. [10]
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Sharma V, Scott J, Kelly J, VanRooyen MJ. Prioritizing vulnerable
populations and women on the frontlines. COVID-19 in a
humanitarian context. Int J Equity Health. 2020;19(1):1–3.
[CrossRef]
2. Uğraş Dikmen A, Kına HM, Özkan S, İlhan MN. COVID -19
Epidemiyolojisi: Pandemiden Ne Öğrendik. J Biotechnol and
Strategic Health Res. 2020;4:29–30. [CrossRef]
Yıldız ve Erbil • COVID-19 pandemisi ve kadına yönelik aile içi şiddet
231
3. Yılmaz E, Aydın Doğan R. COVID-19 pandemisi nedeniyle
yaşanılan toplumsal izolasyonun aile içi ve kadına yönelik şiddet
üzerine etkisi. Unika Sağlık Bilimleri Dergisi. 2021;1(1):39–48.
[CrossRef]
4. van Gelder N, Peterman A, Potts A, O’Donnell M, Thompson
K, Shah N, Oertelt-Prigione S. COVID-19: Reducing the risk of
infection might increase the risk of intimate partner violence. E
Clinical Medicine. 2020;(21):100348. [CrossRef]
5. Krug EG, Dahlberg LL, Mercy JA, Zwi AB, Lozano R, editors.
World Health Organization. World Report on Violence and
Health. 2002. Geneva: WHO. https://apps.who.int/iris/bitstream/
handle/10665/42495/9241545615_eng.pdf
6. Doğrucan A, Yıldırım Z. Kadına yönelik aile içi şiddet üzerine bir
inceleme. HÜSBD. 2020;2(2):122–38. https://dergipark.org.tr/
tr/download/article-file/%201203915
7. Akgül A, Uğurlu Ö. Kadına Yönelik Şiddetin, Şiddeti Uygulayan
ve Mekân Bağlamında İncelenmesi: Katledilmiş Kadınlar Örneği.
Planlama Dergisi. 2021;31(1):128–40. [CrossRef]
8. United Nations Office on Drugs and Crime. Global Study on
Homicide: Gender-Related Killing of Women and Girls. 2018.
https://www.unodc.org/documents/data-and-analysis/GSH2018/
GSH18_Gender-related_killing_of_women_and_girls.pdf
9. Acosta ML. Gender-based violence during the pandemic and
lockdown. Spanish Journal of Legal Medicine. 2020;46(3):139–
45. [CrossRef]
10. Altın G. COVID-19 Pandemisi Bağlamında Kadına Karşı
Şiddete İlişkin Bir Değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet.
2021;32(1):211–25. [CrossRef]
11. WHO. Intimate partner and sexual violence against women:
Evidence brief; 2019. https://www.who.int/publications/i/item/
WHO-RHR-19.16
12. Zhang W. Domestic Violence Cases Surge During COVID-19
Epidemic; 2020. https://www.sixthtone.com/news/1005253/
domestic-violence-cases-surge-during-COVID-19-epidemic
13. Viero A, Barbara G, Montisci M, Kustermann K, Cattaneo C.
Violence against women in the COVID-19 pandemic: A review
of the literature and a call for shared strategies to tackle health and
social emergencies. Forensic Sci Int. 2021;319:110650. [CrossRef]
14. Bradbury-Jones C, Isham L. The pandemic paradox: The
consequences of COVID‐19 on domestic violence. J Clin Nurs.
2020;29(13-14):2047–9. [CrossRef]
15. Klosterman K, Mignone T, Papagni E. When Sheltering in Place
is Not Safe: Nowhere to Hide. Ment Health Substance Abuse
Commentary. 2020;1(1):102. https://gnoscience.com/uploads/
journals/articles/818107994573.pdf
16. Tadesse AW, Tarekegn SM, Wagaw GB, Muluneh MD, Kassa
AM. Prevalence and Associated Factors of Intimate Partner
Violence Among Married Women During COVID-19 Pandemic
Restrictions: A Community-Based Study. J Interpers Violence.
2022;37(11-12):NP8632–50. [CrossRef]
17. Leslie E, Wilson R. Sheltering in place and domestic violence:
Evidence from calls for service during COVID-19. Journal of
Public Economics. 2020;189:104241. [CrossRef]
18. Sediri S, Zgueb Y, Ouanes S, Ouali U, Bourgou S, Jamali R,
Nacef F. Women’s mental health: acute impact of COVID-19
pandemic on domestic violence. Arch Womens Ment Health.
2020;23(6):749–56. [CrossRef]
19. Gebrewahd GT, Gebremeskel GG, Tadesse DB. Intimate partner
violence against reproductive age women during COVID-19
pandemic in northern Ethiopia 2020: a community-based crosssectional
study. Reproductive Health. 2020;17(1):152. [CrossRef]
20. UN Women. Violence against women and girls: the shadow
pandemic; 2020. https://www.unwomen.org/en/news/
stories/2020/4/statement-ed-phumzile-violence-against-womenduring-pandemic
21. Oddone C. Perpetrating violence in intimate relationships as a
gendering practice: An ethnographic study on domestic violence
perpetrators in France and Italy. Violence: An International
Journal,. 2020;1(2):242–64. [CrossRef]
22. United Nations Development Programme (UNDP). COVID-19
Global Gender Response Tracker; 2020. https://data.undp.org/
gendertracker/
23. Fisher J, Languilaire J-C, Lawthom R, Nieuwenhuis R, Petts
RJ, Runswick-Cole K. Yerkes MA. Community, work, and
family in times of COVID-19, Community, Work & Family.
2020;23(3):247–52. [CrossRef]
24. Yağmur Y. COVID-19’un Kadın Sağlığı Üzerine Etkileri. Yeni
Koronavirüs Hastalığının Toplum Üzerine Etkileri, İnönü
Üniversitesi Yayınevi, Malatya: R Aylaz, E Yıldız, 2020. p. 27–34.
25. Karabulut AB. Pandemi Sürecinde Kadın: Bir Bilançoya Dair
Düşünceler. MEYAD Akademi. 2021;2(1):69–83. https://
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1726516
26. Akel M, Berro J, Rahme C, Haddad C, Obeid S, Hallit S. Violence
Against Women During COVID-19 Pandemic. J Interpers
Violence 2022;37(13-14):NP12284–309. [CrossRef]
27. TÜSİAD. COVID-19 salgınının kadın çalışanlar açısından
etkileri; 2021. https://tusiad.org/tr/tum/item/10661-COVID-19-
salginininkadin-calisanlar-acisindan-etkileri-arastirmasi
28. Demir R, Taşpınar A. Koronavirüs Pandemisinin Kadının
Yaşamına ve Sağlığına Yansımaları. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar.
2021;13(4):779–89. [CrossRef]
29. Profeta P. Gender equality and public policy during COVID-19.
CESifo Econ Stud. 2021;66(4):365–75. [CrossRef]
30. Adams-Prassl A, Boneva T, Golin M, Rauh C. Inequality in the
impact of the coronavirus shock: Evidence from real-time surveys.
J Public Econ,. 2020;189:104245. [CrossRef]
31. Foucault M, Galasso V. Working during COVID-19: Crosscountry
evidence from real-time survey data. OECD Social,
Employment and Migration Working Papers. 2020;246:1–40.
[CrossRef]
32. Akkan B, Kesici Z. COVID-19 Salgını, İş ve Aile Yaşamını
Uzlaştırma ve Toplumsal Cinsiyete Dayalı Eşitsizlikler Üzerine
Bir İnceleme. Çalışma ve Toplum. 2021;4(71):2813–38.
https://calismatoplum.org/makale/covid-19-salginiisve-aileyasaminiuzlastirma-ve-toplumsal-cinsiyete-dayaliesitsizlikleruzerine-birinceleme
33. Toprak Ergönen A, Biçen E, Ersoy G. COVID-19 Salgınında Ev
İçi Şiddet. Adli Tıp Bülteni. 2020;25:48–57. [CrossRef]
34. ILO. “COVID-19: Ekonomiyi ve istihdamı canlandırmak”,
İş kayıpları arttıkça, dünyadaki tüm işgücünün yaklaşık yarısı
geçim imkanlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. ILO; 29
Nisan 2020. https://www.ilo.org/ankara/areas-of-work/covid-19/
WCMS_743153/lang--tr/index.htm
35. Akalın A, Ayhan F. Intimate Partner Violence against Women
in Turkey during the COVID‐19 Pandemic. Issues Ment Health
Nurs. 2021;1–8. [CrossRef]
36. Adibelli D, Sümen A, Teskereci G. Domestic violence against
women during the COVID-19 pandemic: Turkey sample. Health
Care Women Int. 2021;42(3):335–50. [CrossRef]
37. Moore M. Hemşireler, cinsel saldırı mağdurlarının koronavirüs
nedeniyle acil servise gelmeyeceklerinden endişe ediyor. 2020.
https://www.wyff4.com/article/nurses-concerned-victims-ofsexual-assault-wont-come-to-er-because-of-coronavirus/3021483
232 Androl Bul 2022;24:228-233
38. “Salgın Sürecinde Çalışma Hayatı ve Ev İçi Şiddet” raporu tanıtım
toplantısı yapıldı. TÜSİAD; 2020. https://tusiad.org/tr/basinbultenleri/item/10737-salgin-sureci-nde-calisma-hayati-ve-ev-i-cisi-ddet-raporu-tanitim-toplantisi-yapildi
39. Evcili F, Demirel G. COVID-19 Pandemisi’nin Kadın Sağlığına
Etkileri ve Öneriler Üzerine Bir Değerlendirme. TFSD.
2020;1(2):1–2. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/1177795
40. Sargın N, Kutluca V. COVID-19 Salgını Sürecinde Yetişkinlerin
Tepkileri. Bilge Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.
2020;4(2):47–59. [CrossRef]
41. Bulgurcuoğlu SE, Kelebek-Küçükarslan, G. COVID-19
Pandemisinde (Yeniden) İnşa Edilen Mekânda Kadına Yönelik
Ev İçi Şiddeti Anlamak. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi. 2021;39(1):71–83. [CrossRef]
42. Brink J, Cullen P, Beek K, Peters SAE. Intimate partner violence
during the COVID-19 pandemic in Western and Southern
European countries. Eur J Public Health. 2021;31(5):1058–63.
[CrossRef]
43. Usher K, Bhullar N, Durkin J, Gyamfi N, Jackson D. Family
violence and COVID‐19: Increased vulnerability and reduced
options for support. Int J Ment Health Nurs. 2020;29(4):549–52.
[CrossRef]
44. United Nations Population Fund (UNFPA). Toplumsal Cinsiyet
Perspektifinden COVID-19; 2020. https://www.unfpa.org/sites/
default/files/resource-pdf/Turkish_-COVID-19_A_Gender_
Lens_Guidance_Note.pdf
45. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla
Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi. T.C. Resmi
Gazete. 2011, 8 Mart, Sayı: 28227. https://www.resmigazete.gov.
tr/eskiler/2012/03/20120308M1-1.htm
46. T.C. İçişleri Bakanlığı. (t.y.). Kadın Destek Uygulaması (KADES).
2020. https://www.icisleri.gov.tr/kadin-destek-uygulamasi-kades
47. Prasso S. China’s divorce spike is a warning to the rest of the
locked-down world; 2020. https://www.bloomberg.com/news/
articles/2020-03-31/divorces-spike-in-china-after-coronavirusquarantines
48. Zandifar A, Badrfam R. Iranian mental health during the
COVID-19 epidemic. Asian J Psychiatr. 2020;51:101990.
[CrossRef]
Yıldız ve Erbil • COVID-19 pandemisi ve kadına yönelik aile içi şiddet
233
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.06.2022-30.08.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk
Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
1. Akin AT, Kaymak E, Ceylan T, Ozturk E, Basaran KE, Karabulut
D, Ozdamar S, Yakan B. Chloroquine attenuates chronic hypoxiainduced
testicular damage via suppressing endoplasmic reticulum
stress and apoptosis in experimental rat model. Clin Exp Pharmacol
Physiol. 2022 Aug;49(8):813-823.
2. Aksak T, Satar DA, Bağci R, Gülteki N EO, Coşkun A, Demi
Rdelen U. Investigation of the effect of COVID-19 on sperm
count, motility, and morphology. J Med Virol. 2022 Jul 1. doi:
10.1002/jmv.27971.
3. Alper K, Ozgur Y, Akif E, Cubuk A, Murat T, Onder C, Oktay A,
Selami A. Long term erectile function results of radical perineal
prostatectomy. Rev Int Androl. 2022 Jul-Sep;20(3):152-157.
4. Asker H, Yilmaz-Oral D, Oztekin CV, Gur S. An update on the
current status and future prospects of erectile dysfunction following
radical prostatectomy. Prostate. 2022 Sep;82(12):1135-1161.
5. Avsar O, Derinoz N, Yilmaz F, Yilmaz M, Gorkem U. Association
between dopamine transporter gene (DAT1/SLC6A3) variants
and infertility in the Turkish females. Gynecol Endocrinol. 2022
Jul;38(7):573-576.
6. Aydin R, Aktaş S, Kaloğlu Binici D. Examination of the effect
of the perceived stress in the coronavirus-19 pandemic on marital
adjustment, sexual life and intimate partner violence. J Adv Nurs.
2022 Jul 16. doi: 10.1111/jan.15368.
7. Aydın Ş, Bulgan Kılıçdağ E, Çağlar Aytaç P, Çok T, Şimşek E,
Haydardedeoğlu B. Prospective randomized controlled study of a
microfluidic chip technology for sperm selection in male infertility
patients. Andrologia. 2022 Jul;54(6):e14415.
8. Aydın S, Bademler N, Yardımcı EAS, Arıoğlu Ç, Karasu
AFG. The role of clitoral topography in sexual arousal and
orgasm: transperineal ultrasound study. Int Urogynecol J. 2022
Jun;33(6):1495-1502.
9. Aydın Ş, Bulgan Kılıçdağ E, Çağlar Aytaç P, Çok T, Şimşek E,
Haydardedeoğlu B. Prospective randomized controlled study of a
microfluidic chip technology for sperm selection in male infertility
patients. Andrologia. 2022 Jul;54(6):e14415.
10. Aydin Y, Orta-Yilmaz B. Synergistic effects of arsenic and fluoride
on oxidative stress and apoptotic pathway in Leydig and Sertoli
cells. Toxicology. 2022 Jun 15;475:153241. doi: 10.1016/j.
tox.2022.153241. E
11. Balta S, Mikhailidis DP. C-reactive protein-albumin ratio and
erectile dysfunction. Andrologia. 2022 Jun;54(5):e14386.
12. Baran C, Culha MG. Comment on: Comparison of the efficacy
of the early LI-SWT plus daily tadalafil with daily tadalafil only
as penile rehabilitation for postprostatectomy erectile dysfunction.
Int J Impot Res. 2022 Jun 2. doi: 10.1038/s41443-022-00588-y.
13. Bastug Y, Tokuc E, Bastug N, Artuk I, Tosun C, Cakiroglu HS,
Aykan S. Systemic immune-inflammation index, neutrophillymphocyte
ratio and platelet-lymphocyte ratio are predictors of
sperm presence in microdissection testicular sperm extraction.
Andrologia. 2022 Jul;54(6):e14419.
14. Başak Türkmen N, Ayhan İ, Taşlıdere A, Aydın M, Çiftçi O.
Investigation of protective effect of ellagic acid in phthalatesinduced
reproductive damage. Drug Chem Toxicol. 2022
Jul;45(4):1652-1659.
15. Bilgiç FŞ, Karaahmet AY. Attitudes and beliefs regarding sexuality in
pregnancy affect sexuality Turkey example: A cross-sectional study.
Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2022 Jun 30;276:14-20. d
16. Bulbul E, Aydin E, Yilmaz E. Evaluation of endothelial dysfunction
with cardio-ankle vascular index measurements in patients with
erectile dysfunction. Andrology. 2022 Jul;10(5):926-930.
17. Çağlayan A, Horsanali MO, Buyrukcu BA. The role of sperm
DNA integrity in couples with recurrent implantation failure
following IVF treatment. Andrologia. 2022 Jun 7:e14496. doi:
10.1111/and.14496.
18. Çankaya S, Aslantaş BN. Determination of Sexual Attitude,
Sexual Self-Consciousness, and Sociocultural Status in Women
With and Without Lifelong Vaginismus: A Case-Control
Study. Clin Nurs Res. 2022 Jun 10:10547738221103334. doi:
10.1177/10547738221103334.
19. Çitli Ş, Ceylan AC, Erdemir F. Investigation of sub-chromosomal
changes in males with idiopathic azoospermia by chromosomal
microarray analysis. Andrologia. 2022 Jun 7:e14489.
20. Dede G, Saylan A. The effect of astaxanthin on human sperm
parameters after cryopreservation. Can Urol Assoc J. 2022 Jun 9.
doi: 10.5489/cuaj.7876.
21. Demir M, Isık M, Araz Ş, Özveren H, Kırlı U, Ertas K. An innovative
approach to lifelong delayed ejaculation: does attachment style
play a role? Int Urol Nephrol. 2022 Jul;54(7):1491-1498.
22. Dogan H, Abakay H, Tekin G, Saçmaci H, Goksuluk MB, Ozengin
N. The Multiple Sclerosis Intimacy and Sexuality Questionnaire
(MSISQ): Validation of the Turkish version in patient with
multiple sclerosis. Mult Scler Relat Disord. 2022 Aug;64:103965.
23. Duran MB, Kizilkan Y, Senel S, Yikilmaz TN, Toksoz S. Can
preoperative inflammatory markers predict the success of
varicocelectomy? Andrologia. 2022 Jun 26:e14514. doi: 10.1111/
and.14514.
24. Durmus E, Ok F. Could Penile Mondor’s Disease Worsen
Symptoms in Patients with Erectile Dysfunction? J Invest Surg.
2022 Aug;35(8):1668-1672.
25. Erdem S. Intermediate-term follow-up of laparoscopic pectopexy
cases and their effects on sexual function and quality of life:
a cross-sectional study. Sao Paulo Med J. 2022 Jun 6:S1516-
31802022005014202. doi: 10.1590/1516-3180.2021.0488.
R1.171121.
26. Erdogan A, Keskin E, Sambel M, Mertoglu C.Assessing the
nitric oxide and asymmetric dimethylarginine levels in lifelong
premature ejaculation: A prospective study. Rev Int Androl. 2022
Jul 27:S1698-031X(22)00055-3.
27. Erdogan BR, Liu G, Arioglu-Inan E, Michel MC. Established
and emerging treatments for diabetes-associated lower urinary
tract dysfunction. Naunyn Schmiedebergs Arch Pharmacol. 2022
Aug;395(8):887-906.
28. Ermec B, Culha MG, Kocak G, Canat L, Otunctemur A,
Altunrende F. The effect of vitamin D replacement in patients
with lower urinary tract complaint/erectile dysfunction resistant to
Tadalafil 5 mg treatment: A pilot clinical study. Andrologia. 2022
Sep;54(8):e14473.
29. Gokyildiz Surucu S, Avcibay Vurgec B, Kaya Senol D, Gozuyesil E,
Bilgic D, Onat Koroglu C, Daglar G, Avci N, Cayir G, Haliloglu
Peker B, Kizilkaya Beji N, Peker H, Yalcin O. Evaluation of
women’s sexual quality of life, depression, and sexual functions in
the pregnancy and postpartum periods: A multi-centered study. J
Obstet Gynaecol Res. 2022 Jun;48(6):1379-1389.
234 Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.06.2022-30.08.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk
Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
30. Gungor G, Perk H, Soyupek S, Baykal B, Demir M, Sezer MT.
Nebivolol protects erectile functions compared to Metoprolol
in hypertensive men with atherogenic, venogenic, psychogenic
erectile dysfunction: A prospective, randomized, cross-over, clinical
trial. Eur J Intern Med. 2022 Jun 22:S0953-6205(22)00232-1.
doi: 10.1016/j.ejim.2022.06.013.
31. Güler Y. Medium-long-term outcomes of saphenous vein graft in
Peyronie surgery: Is there a need for new graft material? Rev Int
Androl. 2022 Jul-Sep;20(3):145-151.
32. Güzel A, Döndü A. Changes in sexual functions and habits of
healthcare workers during the ongoing COVID-19 outbreak: a
cross-sectional survey study. Ir J Med Sci. 2022 Jun;191(3):1013-
1021. d
33. Hazir B, Haberal HB, Asci A, Muneer A, Gudeloglu A. Erectile
dysfunction management: a critical appraisal of clinical practice
guidelines with the AGREE II instrument. Int J Impot Res. 2022
Aug;34(5):471-476.
34. Kackin O, Ciydem E, Kutlu FY. Opinions and experiences of
nursing students about evaluating the sexual health of individuals
with mental disorders: A qualitative study. Perspect Psychiatr Care.
2022 Jul;58(3):1003-1012.
35. Kalem HH, Tulay P, Irez T. How does sperm apoptosis affect the
outcome of intrauterine insemination and intracytoplasmic sperm
injection? Andrologia. 2022 Jun;54(5):e14381.
36. Karaahmet AY, Bilgiç FŞ. COVID-19: the unmet need for family
planning and its effects on sexuality: a cross-sectional study.
Rev Assoc Med Bras (1992). 2022 Jun 24;68(6):827-832. doi:
10.1590/1806-9282.20220138.
37. Karabulut N, Koraş K, Gürçayır D. Effects of liver transplantation
on sexual function and quality of life. Psychol Health Med. 2022
Aug;27(7):1532-1543.
38. Kaya M, Suer I, Kalayci T, Karaman B, Ozturk S, Palanduz S.
Cytogenetic and molecular characterization of a patient having
infertility and mild intellectual disability with a very rare unstable
ring chromosome 13. Scott Med J. 2022 Jul 21:369330221114426.
doi: 10.1177/00369330221114426.
39. Kaya-Sezginer E, Yilmaz-Oral D, Kırlangıç OF, Yilmaz S,
Özen FZ, Aşan M, Gur S. Sodium butyrate ameliorates erectile
dysfunction through fibrosis in a rat model of partial bladder outlet
obstruction. Andrology. 2022 Jul 19. doi: 10.1111/andr.13231.
40. Keskin M, Pabuçcu EG, Arslanca T, Demirkıran ÖD, Pabuçcu R.
Does Microfluidic Sperm Sorting Affect Embryo Euploidy Rates
in Couples with High Sperm DNA Fragmentation? Reprod Sci.
2022 Jun;29(6):1801-1808.
41. Kirecci SL, Albayrak AT, Yavuzsan AH, Yesildal C, Ilgi M, Kutsal
C. Sexual intercourse before exercise has a detrimental effect on
lower extremity muscle strength in men. Postgrad Med J. 2022
Jul;98(1161):e11.
42. Koras O, Gorur S, Bayramogulları H, Ilhan G, Gokalp F,
Kacmaz M, Ilgezdi A, Yıldırak E, Sigva H, Tamkac N, Porgalı
SB. Elastographic evaluation of the effect of sickle cell anemia on
testicles: a prospective study. Andrologia. 2022 Sep;54(8):e14481.
43. Kucukyildiz K, Yilmaz-Oral D, Turkcan D, Oztekin CV, Gur S.
Impact of COVID-19 on male urogenital health: Success of vaccines.
Drug Discov Today. 2022 Jul 26:S1359-6446(22)00297-5.
44. Kulaksiz D, Toprak T, Ayribas B, Ozcan E, Arslan U, Dokuzeylul
Gungor N. The effect of male and female factor infertility on
women’s anxiety, depression, self-esteem, quality of life and sexual
function parameters: a prospective, cross-sectional study from
Turkey. Arch Gynecol Obstet. 2022 Aug 2. doi: 10.1007/s00404-
022-06713-y.
45. Kulahci Aslan E, Aslan K, Gurluler J, Uyaniklar O, Kilik T, Turk
P, Ozden O, Kasapoglu I, Uncu G. EROSS study: effect of ovarian
reserve on sexual satisfaction. J Obstet Gynaecol. 2022 Jun 6:1-6.
doi: 10.1080/01443615.2022.2081798.
46. Menevse E, Dursunoglu D, Cetin N, Korucu EN, Erbayram
FZ. Evaluation of sialic acid, malondialdehyde and glutathione
levels in infertile male. Rev Int Androl. 2022 Jul 26:S1698-
031X(22)00059-0. doi: 10.1016/j.androl.2021.05.002.
47. Önen S, Köse S, Yersal N, Korkusuz P. Mesenchymal stem
cells promote spermatogonial stem/progenitor cell pool and
spermatogenesis in neonatal mice in vitro. Sci Rep. 2022 Jul
7;12(1):11494.
48. Sertkaya Z, Akan S, Özdemir H, Ertaş K, Korkmaz E, Tokuç E,
Şimşek A. Effect of sexual arousal on semen parameters during
abstinence. Andrologia. 2022 Jun 29:e14513.
49. Sevim M, Alkis O, Kartal İG, Telli S, Aras B. A factor not to be
ignored in post-COVID-19 erectile dysfunction; psychological
effect, a prospective study. Andrologia. 2022 Aug;54(7):e14443.
50. Tasci A, Uguralp S, Akatli AN, Arslan AK, Karabulut AB. Longterm
effects of orchiopexy and orchiectomy on the testes of rats with
testicular torsion. J Pediatr Urol. 2022 Jun;18(3):376.e1-376.e7.
51. Tuncel A, Aykanat C, Akdemir S, Oksay T, Arslan M, Başboga
S, Aslan Y, Balci M, Guzel O. Comparison of holmium laser
enucleation with bipolar transurethral enucleation of the prostate in
patients with benign prostatic hyperplasia: Results of a multicentre
study. Andrologia. 2022 Jul;54(6):e14420.
52. Unal S, Micoogullari U, Okulu E, Kayigil O. Priapism - A rare side
effect of alpha blockers: Report of 2 cases and literature review. Rev
Int Androl. 2022 Jul-Sep;20(3):211-216.
53. Uzun H, Akça N, Hüner M, Sönmez B, Yüksel AO, Özsağır
YÖ. Suprapubic bladder aspiration: A novel method in the
diagnosis of retrograde ejaculation. Rev Int Androl. 2022 Jul-
Sep;20(3):189-195.
54. Vurgun H, Sezer G, Yay A. The role of autophagy in paclitaxel and
cremophor induced damage to rat testis. Biotech Histochem. 2022
Aug;97(6):433-440.
55. Yağmur I, Demir M, Çiftçi H, Yildiz Zeyrek F, Yeni E, Verit A.
Relationship between erectile dysfunction and Helicobacter
pylori: A prospective controlled pilot study. Andrologia. 2022
Aug;54(7):e14444.
56. Yeni S, Demir A, Kilicarslan N, Cicek MC, Saricetin A, Dirican
M, Ertan E. Tadalafil against hyperoxia-induced oxidative stress; an
experimental study. Andrologia. 2022 Jun 8:e14494. doi: 10.1111/
and.14494.
57. Yıldız Ş, Cengiz H, Kaya C, Alay İ, Öztürk E, Tunca AF, Erdoğan A,
Yaşar L. Evaluation of genital self-image and sexual dysfunction in
women with vulvar lichen planus or lichen sclerosus. J Psychosom
Obstet Gynaecol. 2022 Jun;43(2):99-106.
58. Zayman E, Gül M, Erdemli ME, Gül S, Bağ HG, Taşlıdere
E. Biochemical and histopathological investigation of the
protective effects of melatonin and vitamin E against the damage
caused by acetamiprid in Balb-c mouse testicles at light and
electron microscopic level. Environ Sci Pollut Res Int. 2022
Jul;29(31):47571-47584.
59. Zulfikaroglu E, Yaman S. Obstetric outcomes of 297 women
treated for vaginismus. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2022
Jul 23;276:134-138.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022
235
KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
(September/Eylül 2022-March/Mart 2023)
9-10 Eylül 2022
Londra-İngiltere
1 Ekim 2022
Ljubljana-Slovenya
6-9 Ekim 2022
Atina-Yunanistan
19-20 Ekim 2022
Madrid-İspanya
20-21 Ekim 2022
Madrid-İspanya
27-30 Ekim 2022
Miami-ABD
26-30 Ekim 2022
Miami-ABD
18-27 Kasım 2022
Budapeşte-Macaristan
17-18 Şubat 2023
Orlando-ABD
10-13 Mart 2023
Milan-İtalya
37 th Annual EAU Congress
ESU course on Chronic pelvic pain and surgical treatment of
benign prostatic hyperplasia during the national congress of the
Slovenian Urological Association
25 th Panhellenic Urological Congress
ESU-ESAU-ESGURS Masterclass on erectile restoration and
Peyronie's disease
12 th Meeting of the EAU Section of Genito-Urinary Reconstructive
Surgeons
23 rd World Meeting of the International Society for
Sexual Medicine (WMSM 2022)
23 rd ISSM Scientific Meeting
ESSM School of Sexual Medicine and Advanced Course 2022
Testosterone Therapy and Sexual Dysfunction
38 th Annual EAU Congress
huacongress.gr
https://issmsmsna2022.org/
https://uroweb.org/education-events/37th-annual-eau-congress
https://uroweb.org/education-events/esucourse-on-chronic-pelvic-pain
https://uroweb.org/education-events/esuesau-esgurs-masterclass-on-erec
https://uroweb.org/education-events/12th-meeting-of-the-eau-section-of-genito-urinary-reconstructive-surgeons
https://www.issm.info/meetings/wmsm/23rd-world-meeting-of-the-international-society-for-sexual-medicine-wmsm-2022
https://www.essm.org/education/essm-school-of-sexual-medicine/
https://hmstestosteronecourse.com/
www.eaucongress.org
236 Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 3 • Eylül/ September 2022