ANDROLOJİ BUL_24-1_TAM
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
E-ISSN: 2587-2524
Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 1 | Mart/ March 2022
www.androlojibulten.org
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
i
ULAKBİM TR DİZİN’de
Dizinlenmektedir.
Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 1 | Mart/ March 2022
E-ISSN: 2587-2524
ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR
Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology
Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır.
Four issues annually; March, June, September, December
TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology
Prof. Dr. Mustafa Melih Çulha
YÖNETİM KURULU / Board of Directors
Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan)
Mustafa Melih Çulha (Başkan)
Fikret Erdemir (Genel Sekreter)
Mustafa Kadıhasanoğlu (Sayman)
İsa Özbey (Üye)
Murat Çakan (Üye)
Sefa Resim (Üye)
Metin Öztürk (Üye)
EDİTÖR / Editor
Prof. Dr. Fikret Erdemir
YARDIMCI EDİTÖRLER / Associate Editors
Prof. Dr. Cüneyt Adayener
Doç. Dr. Erhan Ateş
YAYIN TÜRÜ / Publication Category
Süreli Yayın
YÖNETİM YERİ/ Executive Office
Türk Androloji Derneği
Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul
Tel: +90 212 288 50 99
Faks: +90 212 288 50 98
E-posta: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androloji.org.tr
Yayın Hizmetleri / Publishing Services
BAYT Bilimsel Araştırmalar
Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.
Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara
Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02
E-posta: info@bayt.com.tr
www.bayt.com.tr
Androloji Bülteni’nin tarandığı indeksler/ Indexing the Andrology Bulletin
ULAKBİM TR Dizin/ ULAKBIM TR Index
Türkiye Atıf Dizini/ Turkey Citation Index
Türk Medline/ Turkish Medline
EBSCO
The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts
and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing.
Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt
tarafından gerçekleştirilmiştir
www.androlojibulten.org
DANIŞMA KURULU / REVIEWERS
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Ramazan AŞCI
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Samsun
Prof. Dr. Ali ATAN
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
Uzm. Dr. Memduh AYDIN
Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji
Kliniği, İstanbul
Doç. Dr. Önder CANGÜVEN
Department of Urology, Hamad Medical Corporation,
Doha, Qatar
Prof. Dr. Murat ÇAKAN
SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Melih ÇULHA
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit
Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Haluk EROL
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Androloji BD, Aydın
Prof. Dr. Ahmet GÖKÇE
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya
Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa
Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD /
Androloji BD, İstanbul
Prof. Dr. Zafer KOZACIOĞLU
Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir
Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ
Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa
Prof. Dr. Ahmet METİN
İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu
Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Bülent SEMERCİ
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Prof. Dr. Altuğ TUNCEL
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Tahir TURAN
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli
Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD,
Antalya
Prof. Dr. M. Önder YAMAN
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Prof. Dr. Barış ALTAY
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Prof. Dr. Kaan AYDOS
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık
Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara
Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin
Prof. Dr. Sadık GÖRÜR
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay
Prof. Dr. Engin KANDIRALI
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
İstanbul
Prof. Dr. Ayhan KARABULUT
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir
Prof. Dr. İrfan ORHAN
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ
Prof. Dr. İsa ÖZBEY
Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD,
Erzurum
Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR
T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji
Kliniği,İstanbul
Prof. Dr. Sefa RESİM
Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Kahramanmaraş
Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi
BD, Ankara
Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA
İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü
Genetik AD, İstanbul
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN
Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Halil ÇİFTÇİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa
Prof. Dr. Esat KORGALI
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas
Prof. Dr. Ercan YENİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa
KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE
ÇALIŞMA GRUBU
Prof. Dr. Dilek AYGİN
Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sakarya
Prof. Dr. Sevim BUZLU
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Gülbeyaz CAN
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ
Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
Prof. Dr. Leyla KÜÇÜK
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ
Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve
Sağlık Hizmetleri, İstanbul
Doç. Dr. Hicran YILDIZ
Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa
TÜRK CUMHURİYETLERİNDE
ANDROLOJİ
Prof. Dr. İlham AHMEDOV
Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022,
Azerbaycan
Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV
Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan
Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV
Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji
Merkezi, Özbekistan
Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV
State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of
Andrology Department, Özbekistan
Uzm. Dr. Erol UÇANER
Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI
VE KONGRE TAKVİMİ
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,Tokat
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
iii
AMAÇ ve KAPSAM
Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır.
Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve
editöryal yorumların yayımlandığı danışman denetimli bilimsel bir
dergidir. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin hedef
kitlesi androloji alanlarında çalışan veya bu alanlara ilgi duyan
araştırmacı ve hekimlerdir.
Derginin yazı dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazıların Türk Dil
Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne ve imla kılavuzuna uygun olması
gerekir.
Derginin editöryal ve yayın süreçleri International Committee
of Medical Journal Editors (ICMJE), World Association of Medical
Editors (WAME), Council of Science Editors (CSE), Committee
on Publication Ethics (COPE), European Association of Science
Editors (EASE) ve National Information Standards Organization
(NISO) organizasyonlarının kılavuzlarına uygun olarak
biçimlendirilir. Androloji Bülteni, Principles of Transparency and
Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice)
ilkelerini benimsemiştir.
Tüm makaleler http://www.androlojibulten.org/ sayfasındaki
online makale değerlendirme sistemi kullanılarak dergiye
gönderilmelidir. Derginin yazım kurallarına, gerekli formlara ve
dergiyle ilgili diğer bilgilere web sayfasından erişilebilir.
Derginin tüm masrafları Türk Androloji Derneği tarafından
karşılanmaktadır.
Dergide yayımlanan makalelerde ifade edilen bilgi, fikir ve görüşler
Türk Androloji Derneği, Editörler, Yayın Kurulu ve Yayıncı’nın
değil, yazar(lar)ın bilgi ve görüşlerini yansıtır. Baş Editör, Editörler,
Yayın Kurulu ve Yayıncı, yazarlara ait bilgi ve görüşler için hiçbir
sorumluluk ya da yükümlülük kabul etmemektedir.
Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini,
Türk Medline ve EBSCO veritabanlarında dizinlenmektedir.
Yayımlanan tüm içeriğe www.androlojibulten.org adresinden
ücretsiz olarak erişilebilir.
Dergide yayımlanan içeriğin tüm telif hakları Türk Androloji
Derneği’ne aittir.
Editoryal Ofis
Androloji Bülteni
Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye
Tel: 0212 288 50 99
Faks: 0212 288 50 98
E-posta: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androlojibulten.org/
Yayın Hizmetleri: BAYT
Adres: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Türkiye
Tel: +90 431 30 62
Faks: +90 431 36 02
E-posta: info@bayt.com.tr
Web: www.bayt.com.tr
iv Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
PURPOSE and SCOPE
Andrology Bulletin is the official publication of the Turkish
Andrology Association. The journal is a supervised scientific journal
which publishes original research articles, case studies, reviews,
and editorial comments on the science of andrology. The journal
is published in four issues per year. The target population of the
journal is researchers and physicians who work in or interested in
the field of andrology.
The journal’s language is both Turkish and English. The Turkish
language should conform to the Turkish language dictionary and
the Turkish spelling guide.
The editorial and publication processes of the journal conform
the guidelines of the International Committee of Medical Journal
Editors (ICMJE), the World Association of Medical Editors (WAME),
the Council of Science Editors (CSE), and the Committee on
Publication Ethics (COPE). It is formatted in accordance with the
National Information Standards Organization (NISO) guidelines.
The Andrology Bulletin adopts the Principles of Transparency and
Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice).
All articles should be sent to the journal using the online article
evaluation system at http://www.androlojibulten.org/. Writing
rules of the journal, necessary forms, and other information about
the journal can be accessed from the web page.
All expenditure of the journal is covered by the Turkish Andrology
Association.
The information, ideas and opinions expressed in the articles
published in the journal reflect the views and opinions of the
author(s), not the editors of the Turkish Andrology Association, the
editorial board, or publisher. The Editor-in-Chief, Editors, Editorial
Board, and Publisher do not accept any responsibility or liability for
the given information and opinions of the author(s).
The Andrology Bulletin has been indexed by TUBITAK ULAKBIM TR
Index, Turkey Citation Index, Turkish Medline and EBSCO.
All published content is freely available at www.androlojibulten.org.
All copyrighted content published in the journal belongs to the
Turkish Andrology Association.
Editorial Office
Andrology Bullettin
Address: Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Turkey
Phone: +90 212 288 50 99
Fax: +90 212 288 50 98
E-mail: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androlojibulten.org/
Publishing Services: BAYT
Address: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Turkey
Phone: +90 431 30 62
Fax: +90 431 36 02
E-mail: info@bayt.com.tr
Web: www.bayt.com.tr
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
v
YAZARLARA AÇIKLAMA
Dergiye gönderilen makaleler, özgünlük ve bilimsel kalite
bakımından değerlendirilir. Gönderilen yazıların daha önce başka
bir elektronik ya da basılı dergide, kitapta veya farklı bir mecrada
sunulmamış ya da yayımlanmamış olması ve Türk Androloji
Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun
görülmesi gerekir.
Androloji Bülteni’ne gönderilen makalelerin değerlendirilmesinde
bağımsız, tarafsız, çift-kör hakem değerlendirme raporları temel
alınmaktadır. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen
yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir
Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır
hali http://www.androlojibulten.org ve https://www.journalagent.
com/androloji/ adreslerinden indirilebilir).
Androloji Bülteni; gönderilen makalelerin değerlendirme sürecine
dahil olan yazarların ve bireylerin, potansiyel çıkar çatışmasına ya
da önyargıya yol açabilecek finansal, kurumsal ve diğer ilişkiler
dahil mevcut ya da potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmelerini
talep ve teşvik eder. Bir çalışma için bir birey ya da kurumdan alınan
her türlü finansal destek ya da diğer destekler Yayın Kurulu’na
beyan edilmeli ve potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmek
amacıyla ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu katkı sağlayan
tüm yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır (form için www.
androlojibulten.org). Editörler, yazarlar ve hakemler ile ilgili
potansiyel çıkar çatışması vakaları derginin Yayın Kurulu tarafından
COPE ve ICMJE rehberleri kapsamında çözülmektedir.
Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri
sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının
isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir.
Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir.
Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.org) tarafından
önerilen yazarlık kriterlerini karşılaması gerekmektedir. ICMJE,
yazarların aşağıdaki dört kriteri karşılamasını önermektedir:
1. Çalışmanın konseptine/tasarımına; ya da çalışma için verilerin
toplanmasına, analiz edilmesine ve yorumlanmasına önemli
katkı sağlamış olmak,
2. Yazı taslağını hazırlamış ya da önemli fikirsel içeriğin eleştirel
incelemelerini yapmış olmak;
3. Yazının yayından önceki son halini gözden geçirmiş ve
onaylamış olmak;
4. Çalışmanın herhangi bir bölümünün geçerliliği ve doğruluğuna
ilişkin soruların uygun şekilde soruşturulduğunun ve
çözümlendiğinin garantisini vermek amacıyla çalışmanın her
yönünden sorumlu olmayı kabul etmek.
Bir yazar, çalışmada katkı sağladığı kısımların sorumluluğunu
almasına ek olarak, diğer yazarların çalışmanın hangi kısımlarından
sorumlu olduğunu da teşhis edebilmelidir. Ayrıca, yazarlar
birbirlerinin katkılarının bütünlüğüne güven duymalıdırlar.
Klinik ve deneysel çalışmalar, ilaç araştırmaları ve bazı olgu
sunumları için World Medical Association Declaration of
Helsinki “Ethical Principles for Medical Research Involving
Human Subjects”, (amended in October 2013, www.wma.net)
çerçevesinde hazırlanmış Etik Kurul raporu gerekmektedir. Gerekli
görülmesi halinde, Etik Kurul raporu veya eş değeri olan resmi
bir yazı, yazarlardan talep edilebilir. İnsanlar üzerinde yapılmış
deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın
yapıldığı kişilere uygulanan prosedürlerin niteliği tümüyle
açıklandıktan sonra, onaylarının alındığına ilişkin bir açıklamaya
metin içerisinde yer verilmelidir. Hayvanlar üzerinde yapılan
çalışmalarda ise ağrı, acı ve rahatsızlık verilmemesi için yapılmış
olanlar açık olarak makalede belirtilmelidir. Hasta onamları, Etik
Kurul raporunun alındığı kurumun adı, onay belgesinin numarası
ve tarihi ana metin dosyasında yer alan Yöntemler başlığı altında
belirtilmelidir. Hastaların kimliklerinin gizliliğini korumak yazarların
sorumluluğundadır. Hastaların kimliğini açığa çıkarabilecek
fotoğraflar için hastadan ya da yasal temsilcilerinden alınan imzalı
izinlerin de gönderilmesi gereklidir.
Bütün makalelerin benzerlik tespiti denetimi, iThenticate yazılımı
aracılığıyla yapılmaktadır.
Yayın Kurulu, dergimize gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,
atıf manipülasyonu ve veri sahteciliği iddia ve şüpheleri karşısında
COPE kurallarına uygun olarak hareket edecektir. Yayımlanan içerik
ile ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir
Yazıların online gönderilmesi
Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online
gönderilmelidir. (https://www.journalagent.com/androloji/).
Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden
geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar
bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı
bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden
alınabilir.
YAZILARIN HAZIRLANMASI
Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000
kelimeyi geçmemelidir.
Makaleler, ICMJE-Recommendations for the Conduct, Reporting,
Editing and Publication of Scholarly Work in Medical Journals
(updated in December 2017 - http://www.icmje. org/icmjerecommendations.
pdf) ile uyumlu olarak hazırlanmalıdır.
Randomize çalışmalar CONSORT, gözlemsel çalışmalar STROBE,
tanısal değerli çalışmalar STARD, sistematik derleme ve metaanalizler
PRISMA, hayvan deneyli çalışmalar ARRIVE ve randomize
olmayan davranış ve halk sağlığıyla ilgili çalışmalar TREND
kılavuzlarına uyumlu olmalıdır.
Yazarların, Yayın Hakkı Devir Formu, Yazar Katkı Formu ve
ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu’nu (bu form, tüm
vi Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır) ilk gönderim sırasında
online makale sistemine yüklemeleri gerekmektedir. Bu formlara
http://www.androlojibulten.org/ adresinde yazarlara açıklama
kısmından ulaşılabilir.
Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı
boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5
cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır.
Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı
karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken
bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı),
çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri,
yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon
ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4
ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir.
“Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda
yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe
ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii)
Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak);
Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen
yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi)
Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular
ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması
tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu
ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında,
yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir.
Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel
sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce
özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion)
başlıkları altında bildirmelidir.
Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak
şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime
(alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical
Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.
nlm.nih.gov/pubmed/.
Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç
ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların
özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde
belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır.
Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar
ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde
tekrarlanmamalıdır.
Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli
ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi
olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır.
Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir.
Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar
sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG
veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki
satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre
numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde
büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her
şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır.
KAYNAKLAR
Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst
simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra
boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu
önerilmektedir. [1] ); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler
kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan
yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı
doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan
istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır;
bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı
verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar
belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından
“et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için
aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin
basım sayısı yazılmamalıdır !) :
Dergi:
Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu
AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji
Dergisi 2006;32:240-7.
Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et
al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal
neobladder performed completely intracorporeally: the initial
experience. J Urol 2002;168:13-8.
Kitap:
Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Basımevi; 1993.
Kitap içinde bölüm:
Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting
during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;
2003. p. 288-307.
Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların
özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir.
Online makale gönderiminde sırası ile:
1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı
altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer
dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir).
2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri
bulunmamalıdır !)
3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yerler okla belirtilmelidir)
4. Tablolar yüklenmelidir.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
vii
INSTRUCTION TO AUTHORS
Articles submitted to the journal are evaluated in terms of originality
and scientific quality. Submitted manuscripts must not have been
previously published, or presented in another electronic or printed
journal, in a book or in a different medium, and must be approved
by the Editorial Board of the Turkish Andrology Association’s Board
of Directors.
Independent, unbiased, double-blinded arbitration evaluation
reports of referees are used in the evaluation of the articles
submitted to the Andrology Bulletin. In order for the articles to be
evaluated, a signed letter entitled “Copyright Transfer Form” must be
attached to the submitted article, confirming the authors’ approval
(a copy of the form is available at: http://www.androlojibulten.org
and https://www.journalagent.com/androloji/).
Andrology Bulletin encourage authors and individuals involved
in the evaluation process of submitted articles to present their
current or potential conflicts of interest, including financial,
institutional, and other relationships that may lead to potential
conflicts of interest or prejudice. Any financial or any other kind
of support received from an individual or institution for a study
must be declared to the Editorial Board, and the ICMJE Potential
Conflicts of Interest Form must be filled in separately by all authors
contributing to the declaration of potential conflicts of interest (see
the form in: http://www.androlojibulten.org). Potential conflicts of
interest with editors, writers and arbitrators are resolved by the
Editorial Board of the journal under the COPE and ICMJE guidelines.
The Author Approval Form will be sent to the responsible author,
who will be required to explain the author’s contributions during
the typesetting and preparation of the articles suitable for
publication.
Only those who deserve authorship should be shown as authors.
Everyone listed as a writer must meet the authorship criteria
recommended by ICMJE (www.icmje.org). The ICMJE suggests that
authors meet the following four criteria:
1. To have contributed significantly to the gathering, analysis,
and interpretation of data for concept/design of the study;
2. To have drafted the writing of the essay, or have done critical
review of important intellectual content;
3. To have reviewed and approved the last version of the article
before its publication;
4. To accept the responsibility for all aspects of the work in order
to ensure that questions concerning the validity and accuracy
of any part of the work are properly investigated and resolved.
A writer should be able to identify the parts of the work which other
authors are responsible for, in addition to taking responsibility for
the parts he contributed. In addition, authors should trust the
integrity of each other’s contributions.
For the clinical and experimental studies, drug studies, and some
case reports, the Ethics Committee report prepared under the
World Medical Association Declaration of Helsinki (amended
in October 2013, www.wma.net) is required. If necessary, the
author(s) may be requested an Ethics Committee report, or an
official letter of equal value. An explanatory note on the results of
experimental studies on humans should be included in the text
to the effect that approvals have been received, once the nature
of the procedures applied to the subject has been fully explained.
In the case of studies on animals, those made for the avoidance
of pain, suffering, and discomfort should be clearly stated in
the article. Patient approvals, the name of the institution from
which the Ethics Committee report is received, and the number
and date of the approval document should be stated in the main
text file under the title of Methods. It is the responsibility of the
authors to protect the confidentiality of the identities of patients.
Signed permits from the patient or legal representatives must
also be sent for photographs that may reveal the identity of the
patients.
Similarity checking of all the articles is done via iThenticate
software.
The Editorial Board will act in accordance with the COPE rules
against claims and suspicions of plagiarism, citation manipulation,
and data fraud involving work submitted to the journal. All
responsibility for the published content belongs to the authors.
Submitting articles online
All manuscripts must be submitted online via the internet address
of the journal (https://www.journalagent.com/androloji/). It is
recommended that the manuscript be reviewed one last time
with the checklist before submission. Manuscripts not written in
accordance with the writing rules are not accepted for Scientific
Board evaluation. More information can be found at https://www.
journalagent.com/androloji/.
PREPARATION OF ARTICLES
The research articles should not exceed 3000 words, the case
presentations should be at most 1500 words, and the compilations
should not exceed 5000 words.
The articles should be prepared in accordance with the ICMJE -
Recommendations for the Conduct, Reporting, and Publication
of the Scholarly Work in Medical Journals (http://www.icmje.
org/icmje-recommendations.pdf –updated in December 2017).
Randomized studies should be consistent with CONSORT,
observational studies with STROBE, diagnostic value studies with
STARD, systematic review and meta-analyses with PRISMA, animal
trials with ARRIVE, and non-randomized behavioral and public
health studies with TREND guidelines.
The authors are required to upload the Publication Submission
Form, the Author Contribution Form and the ICMJE Potential
Conflicts Form (this form must be filled out by all authors
separately) to the online system during the initial submission of the
viii Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
article. These forms are available at http://www.androlojibulten.
org/ and can be found in the instruction to authors section.
Manuscripts should be typed on a standard A4 paper size on a
computer text file, spaced about 2.5 cm on the right and left sides,
and with double spaced lines. Every page should be numbered.
The text should be written in Times New Roman font with 12
points. The sections to be included in the manuscripts are: author
names (academic title, name, surname), the institution in which the
study was conducted (work place of the author and the institution
where the publication is prepared), contact address, telephone
and fax numbers, e-mail address. All these should be entered in
the JournalAgent program online in steps 3, 4, and 5.
The files to be uploaded should not contain the names of the
authors and places where they work, except the “Copyright Transfer
Form”. The submitted work should include: (i) Turkish and English
titles (to be posted online), (ii) Turkish and English abstracts (to be
posted online); in the full text of the article (the full text file must be
added to the desired location online) (iii) Introduction; (iv) Materials
and Methods; (v) Findings; (vi) Discussion; (vii) References sections.
It is preferred that methods, findings, and discussion sections
be handled with subtitles when necessary. Case presentations
should be organized under the headings of introduction, case
presentation and discussion after the summaries. In the review
articles, appropriate titles can be preferred for the development
of the article.
Abstract (Summary): The main findings and the main results
should be reported under the headings of Objectives, Material and
Methods, Findings, Conclusion.
Key words: At least 3 and at most 5 key words (in alphabetical
order) should be indicated in Turkish and English, under the
heading “Key words” after the Abstract section. Index Medicus
Medical Headings (MeSH) can be used for this purpose (http://
www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/).
In the full text of the article, in the Materials and Methods after
the Introduction paragraph, start and end dates of the study, the
characteristics of the patients and the methods used, the patient
selection should be specified in detail. The statistical method
utilized should be explained with sufficient detail.
Findings: Findings should be written as detailed as possible in the
text, supported by figures and tables; information given in figures
and tables should not be repeated in the text.
Discussion: Mainly the data related to the study should be
discussed and supported with domestic and foreign resources.
General information that is not directly related to the subject
should be avoided from occupying too much space.
Abbreviations: The number of abbreviated words must be limited.
Figures and Tables: Photographs and tables presented with the
text should be uploaded separately to the system. The format of
the image files can be JPEG or TIFF. Tables and shape subtitles must
be written on separate pages with double spacing; figures and
tables should be numbered according to the order in which they
appear in the text, and should have titles. Magnification ratio and
dyeing technique should be explained in microscopic pictures.
Each abbreviation used should be noted under the related figure
and table with an explanation.
REFERENCES
The references given in the text should be arranged in square
brackets as superscripts, and if at the end of the sentence after
the punctuation, without spacing (eg: ... lymph node [1] dissection
is recommended. [2] ); unpublished results and personal interviews
should not be shown as sources. Authors should only present
studies that they directly benefit from; unauthorized sources
will be requested from the authors during the preparation of the
publication. Journal names should be abbreviated according to
Index Medicus; where this is not possible, the full name of the journal
should be given. All authors should be listed if there are seven or
fewer, followed by “, et al.” after the sixth author in case of more than
seven authors. The following examples should be followed for the
endnote reference list and the punctuation style (the month and
the issue number in parentheses must be avoided!).
Journal:
Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu
AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji
Dergisi 2006;32:240–7.
Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA,
et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic
ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial
experience. J Urol 2002;168:13–8.
Book:
Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993.
Section of a book:
Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting
during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;
2003. p.288–307.
Important Note: The Editorial Board is authorized to make
amendments to the text, if necessary, without modifying the text of
the text.
Online article submission order:
1. A signed letter under the heading of “Copyright Transfer Form”
(a scanned copy which must be uploaded to the system online
with other files) from the authors,
2. Main text (including reference list) (abstract should not be
included, and author names must be blinded!),
3. Pictures (where possible, the explanations should be indicated
by an arrow), and
4. Tables must be loaded.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
ix
BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT
Değerli Meslektaşlarım,
2022 yılının bu ilk sayısı yayınlandığında, yönetim kurulu olarak dergimizin düzenli olarak hazırlanmasını
ve zamanında elimize eksiksiz olarak geçmesini sağlayan başta editörümüz olmak üzere emeği geçen
tüm arkadaşlara teşekkürlerimizi sunarız.
Bu yılın ilk bilimsel etkinliği olan ‘Erektil Disfonksiyon Cerrahisi’ kursu, Türk Üroloji Akademisi ve
Türk Androloji Derneği’nin katkıları ile 26 Şubat Cumartesi günü Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi’nde gerçekleştirildi ve yapılan üç canlı cerrahi web üzerinden ve hastane toplantı salonundan
izlendi. Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu ve Prof. Dr. Mustafa Faruk Usta’ya kursumuza verdikleri akademik destek
için teşekkür ederiz. Kursumuzdaki canlı cerrahileri web üzerinden 419 ve toplantı salonundan 32
meslektaşımız izledi ve çok sayıda soru ve katkı yapıldı. İlginin yüksek olması hepimizi sevindirdi. Tüm
katılımcılara ve emeği geçenlere yönetim kurulu olarak teşekkür ederiz. Aynı ilginin bu yıl yapılacak
olan kongremizde de sürmesi en büyük temennimizdir.
Bu kursu düzenlerken endüstri sponsor desteğinin çok azaldığını da üzülerek görmüş olduk. Bilimsel
aktivitelerinin düzenlenmesi önümüzdeki yıllarda daha zor olacak gibi görülüyor.
Yeni yılın tüm meslektaşlarımız için bilimsel açıdan doyurucu, üretken ve sağlıklı geçmesini diler, yüz
yüze toplantılarda görüşmek dileğiyle saygılar sunarım.
Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu adına
Prof. Dr. Mustafa Melih ÇULHA
Türk Androloji Derneği Başkanı
x Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR
Değerli Meslektaşlarımız,
Pandeminin pratik yaşamdaki etkisinin belirgin olarak azalmasıyla birlikte kesintisiz süren online
eğitimlere ilave olarak yüzyüze bilimsel etkinliklerin de giderek arttığı görülmektedir. Androloji Bülteni
olarak 2021 yılının yoğun bir makale trafiği ile tamamlandığını ve 2022 yılının ilk sayısının ise araştırmaya
gönül vermiş bilim insanlarının katkılarıyla sizlere sunulduğunu görmekten onur duyuyoruz. Androloji
Bülteni’nin bu sayısında 10 adet derleme ve makaleye ilave olarak bir adet olgu sunumu yer almaktadır.
Androloji Bülteni’nin 2022 yılındaki ilk sayısında erkek infertilitesi konusunda oldukça nadir araştırılan
iki alanda değerlendirme yapılmıştır. Bunlardan ilki Karaman ve arkadaşları tarafından sperm koku
reseptörlerinin lokalizasyonları ve görevleri ile ilgili olup “Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve
infertilite ile ilişkisi” başlığıyla sizlere sunulmaktadır. Bir diğer konu ise demir metabolizmasıyla da
ilişkili olup Ergün ve arkadaşları tarafından “Ferroptoz ve Erkek İnfertilitesi” başlıklı derleme ile geniş
olarak ele alınmıştır. Androloji pratiğinde Peyronie hastalığının nedenleri ve mekanizması ile tedavi
yöntemleri konusunda giderek artan oranlarda çalışmaların yapıldığı kronik dönede çeşitli greftlerin
kullanıldığı bilinmektedir. Bununla ilişkili olarak güncel karşılaştırmalı bilgiler Akdeniz ve arkadaşları
tarafından “Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri” başlıklı çalışmada ele
alınmıştır. Erkek ve kadınlarda kardiyak hastalıklar ve cinsellik ile cerrahi girişimler ve cinsellik arasındaki
ilişki uzun yıllardır ilgi ve önemini korumaktadır. Bu iki konu ile ilgili güncel literatürdeki yenilikler Sert
ve arkadaşları tarafından “Kardiyak Durumlar ve Cerrahi Girişim Sonrası Cinsellik” isimli derlemede
Androloji Bülteni okuyucularına sunulmaktadır. Bu sayıda kadın cinsel işlev bozukluğu konusundaki
derleme Arar ve arkadaşları tarafından “Türkiye’de Menopozal Dönemdeki Kadınların Yaşam Kalitesini
İnceleyen Çalışmalar: Bir Sistematik Derleme” başlığıyla sunulmaktadır. Günümüz toplumlarında
giderek artan obezite ve metabolik sendromun farklı mekanizmalarla sperm parametreleri üzerine
olumsuz etki ederek infertiliteye neden olduğu bilinmektedir. Elkatmış ve arkadaşları tarafından erkek
cinsel sağlığı ile ilişkili olmak üzere bu konu kesitsel bir araştırmada“Beden Kitle İndeksinin, Klasik
Sperm Parametreleri ve Sperm DNA Fragmantasyonu İle İlişkisinin İncelenmesi: Kesitsel Bir Araştırma”
başlığıyla incelenmiştir. Erkek infertilitesi konusunda Özveren ve arkadaşları tarafından yapılan
“İdiyopatik infertil hastalarda semen ve kan plazmasında malondialdehit-katalaz-glutatyon peroksidaz–
süperoksid dismutaz düzeyi ve semen parametreleri ile ilişkisi” başlıklı klinik çalışmada oksidanlar
ve antioksidanların önemi tartışılmıştır. Cinsel eğitimin yaşı ve verilme şekli uzun yıllardır tartışma
konusu olmaya devam etmektedir. Bu konu Şanlı ve arkadaşları tarafından “Sağlık Profesyonellerinin
Çocuklarına Verdikleri Cinsel Eğitimle İlgili Yaklaşımlarının Belirlenmesi: Bir Kamu Hastanesi Örneği”
başlıklı klinik çalışma ile ele alınırken Güner ve arkadaşları tarafından ise “Okul Öncesi Cinsel Eğitime
Yönelik Ebeveynlerin Bilgi Tutum ve Uygulamaları” başlıklı klinik çalışmada değerlendirilmiştir.
Cinsel eğitim ile ilgili bir başka klinik araştırma ise Doğan ve arkadaşları tarafından yapılan “Cinsel
Sağlık Dersi Alan ve Almayan Öğrencilerin Cinsel Sağlık Bakımına İlişkin İnanç ve Tutumları” başlığıyla
sunulmuştur. Erektil disfonksiyon tedavisinde son tedavi basamağı olarak sunulan penil protezler tüm
dünyada ve ülkemizde yoğun olarak uygulanmaktadır. Penil protez uygulamaları sonrası geçmiş yıllara
göre komplikasyon oranlarında azalma görülse de halen çok sayıda mekanik ve mekanik olmayan
komplikasyonlar bildirilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak oldukça nadir görülen bir durum olan rüptür
Miçooğulları ve arkadaşları tarafından “Malleable Penil Protezin İki Taraflı Komplet Fraktürü” başlığıyla
güncel ve klasik bilgiler eşliğinde tartışılarak olgu sunumu şeklinde aktarılmaktadır.
Androloji Bülteni ailesi olarak 2021 yılında çok değerli katkıları olan araştırmacı ve bilim insanlarına
sonsuz teşekkürlerimizi sunar 2022 yılının ilk sayısıyla birlikte sağlıklı, mutlu ve bilim dolu günler
temenni ederiz…
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Editör
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
xi
Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 1 | Mart/ March 2022
İÇİNDEKİLER /CONTENTS
ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES
1 Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları
Beliefs and attitudes regarding sexual health care of students who take and didn’t take sexual health lessons
Nurhan Doğan, Gamze Fışkın, Hatice Yüceler Kaçmaz
11 Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları
Parents’ knowledge and attitudes and practices about preschool sex education
Ümran Çevik Güner, Sare Aktaş
20 Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi:
Bir kamu hastanesi örneği
Determining the approaches of health professionals on sex education to their children: A public hospital example
Yasemin Şanlı, Özlem Şahan, Ergül Aslan
26 İdiyopatik infertil hastalarda semen ve kan plazmasında malondialdehit, glutatyon peroksidaz,
süperoksid dismutaz ve katalaz düzeyleri ile semen parametrelerinin ilişkisi
On the idiopathic infertile male patients, level of malondialdehyde, glutathion peroxidase, superoxide dismutase and
catalase at sperm and blood plasma, and correlation between them
Hüseyin Özveren, İrfan Şafak Barlas, Mustafa Güneş
32 Beden kitle indeksinin, klasik sperm parametreleri ve sperm DNA fragmantasyonu ile ilişkisinin incelenmesi:
Kesitsel bir araştırma
Investigation of the association between body mass index, classical sperm parameters and sperm DNA fragmentation:
A cross-sectional study
Semiye Elif Elkatmış, Emre Salabaş
38 Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
Studies examining the quality of life of women in the menopausal period in Turkey: A systematic review
Mevlüde Alpaslan Arar, Nülüfer Erbil
DERLEME | REVIEW
52 Ferroptoz ve erkek infertilitesi
Ferroptosis and male infertility
Sercan Ergün, Gülgez Neslihan Taşkurt Hekim, Sezgin Güneş
57 Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi
The role of sperm odorant receptors and its relationship with infertility
Gülsen Zübeyde Karaman, Seda Vatansever ,
67 Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri
Grafts for surgical treatment of Peyronie’s disease
Ekrem Akdeniz, Emrah Küçük, Mahmut Ulubay, Mustafa Kemal Atilla
73 Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik
Cardiac conditions and post-surgical sexuality
Nilgün Sert, Dilek Aygin
OLGU SUNUMU | CASE REPORT
82 Malleabl penil protezin iki taraflı komplet fraktürü
Bilateral complete rod fracture of malleable penile prosthesis
Uygar Miçooğulları, Furkan Umut Kılıç, Emir Akıncıoğlu, Orçun Çelik, Yusuf Özlem İlbey
85 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
88 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
xii Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:1−10
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.67689
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin
cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları
Beliefs and attitudes regarding sexual health care of students who take and
didn’t take sexual health lessons
Nurhan Doğan 1 , Gamze Fışkın 2 , Hatice Yüceler Kaçmaz 3
ÖZ
AMAÇ: Bu araştırma cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin
cinsel sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançlarını belirlemek amacıyla
yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipteki bu araştırma
Mayıs 2021 – Temmuz 2021 tarihleri arasında bir üniversitenin sağlık
bilimleri fakültesinde öğrenim gören hemşirelik (n=104) ve ebelik bölümünden
(n=55) toplam 159 öğrenciyle yürütülmüştür. Araştırmada veriler,
Öğrenci Bilgi Formu ve Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği kullanılarak
toplanmıştır. Çalışma için gerekli izinler alınmış olup, veriler istatistik
paket programıyla analiz edilmiştir.
BULGULAR: Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrenciler okudukları
bölüm dışında sosyo-demografik özellikleri bakımından benzerdir.
Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği puan ortalamaları; cinsel sağlık dersi alan
öğrencilerin 38,90±8,00 ve almayan öğrencilerin ise 37,40±7,90’dır.
Öğrencilerin çoğu cinsel sağlık konuşurken rahatsızlık duyduğunu,
cinsellikle ilgili bilgi ve bireyin cinsel fonksiyonlarını değerlendirmede
kendilerini kısmen yeterli gördüklerini ve cinsel sağlık dersinin zorunlu
olması gerektiğini belirtmişlerdir. Cinsel sağlık dersi alan ve almayan
öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançları arasında
ilişki bulunmamıştır.
SONUÇ: Öğrencilerin Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği puan ortalamalarının
olumsuz olmadığı, cinsel sağlık dersi almanın tutum ve inancı
etkilemediği belirlenmiştir. Öğrencilerin tutum ve inançlarını daha da
iyileştirmek için cinsel sağlık dersinin yanı sıra etkili olabilecek başka
girişimlerin de yapılması önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: ebelik, cinsel sağlık, hemşirelik, öğrenci, tutum ve
inanç
ABSTRACT
OBJECTIVE: This study was conducted to determine the attitudes and
beliefs of students who took and did not take sexual health courses
about sexual health care.
MATERIAL and METHODS: This descriptive and correlational study was
conducted with a total of 159 students from the nursing (n=104) and
midwifery departments (n=55) studying at a university’s health sciences
faculty between May 2021 and July 2021. In the study, data were
collected using the Student Information Form and the Sexual Attitude
and Belief Scale. Necessary permissions were obtained to carry out the
research, and the data were analyzed with a statistical package program.
RESULTS: Students who took and did not take a sexual health lesson
were similar in terms of their socio-demographic characteristics, except
for the department they studied. Sexual Attitude and Belief Scale mean
scores; It is 38.90±8.00 for students who take sexual health lessons
and 37.40±7.90 for students who do not. Most of the students stated
that they feel uncomfortable talking about sexual health, they consider
themselves partially sufficient in evaluating the information about
sexuality and the sexual functions of the individual, and that the sexual
health course should be compulsory. There was no relationship between
the attitudes and beliefs of the students who took sexual health lessons
and those who did not.
CONCLUSION: It was determined that the students’ Sexual Attitude and
Belief Scale mean score was not negative, and taking a sexual health
lesson did not affect attitudes and beliefs. In order to further improve
students’ attitudes and beliefs, it can be suggested that other effective
interventions be made in addition to the sexual health lesson.
Keywords: midwifery, sexual health, nursing, student, attitude and
belief
Bu araştırma 11-14 Kasım 2021 tarihinde 5. Uluslararası 6. Ulusal Ebelik Kongresi’nde,
sözel bildiri olarak sunulmuştur.
1
Amasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, Amasya, Türkiye
2
Amasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Amasya, Türkiye
3
Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, Kayseri, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Öğr. Üyesi Nurhan Doğan
Amasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, 05100 Amasya, Türkiye
Tel: +90 358 218 17 67 - 4728
E-mail: nurhan_dogan38@hotmail.com
Geliş/ Received: 09.09.2021
Kabul/ Accepted: 11.11.2021
GİRİŞ
Cinsel sağlık; genel sağlık ve refahın en temel unsurlarından
biri olup fiziksel, duygusal ve sosyal bir durumu ifade eder.
[1,2]
Diyabet, kanser, kardiyak problemler ve nörolojik bozukluklar
gibi genel sağlık sorunlarına sahip olan bireylerin
refah düzeylerindeki azalmalar cinsel sağlıklarını da olumsuz
şekilde etkilemektedir. Bu bireyler, hastalık ve tedavi
süreçlerinin cinsel yaşamları üzerindeki etkileri konusunda
daha fazla endişe duyarak bilgi edinmek isteyebilmektedir.
[3–5]
Konunun gizli tutulmak istenmesi ve paylaşımın yanlış
anlaşılacağı endişesi nedeniyle tıbbi uygulamalar sırasında
©2021 Androloji Bülteni 1
cinsel sağlık yeterince konuşulmamakta, danışmanlık ve
eğitim ihtiyaçlarını değerlendirmede güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
[1] Fakat cinsellik holistik bakımın önemli bir
yönü olarak kabul edilmeli ve üzerinde dikkatle durulması
gereken bir konu olarak görülmelidir. [6] Literatürde
konuya ilişkin yapılan çalışmalarda sağlık profesyonelleri
tarafından cinsel sorunların mutlaka ele alınması gerektiği
konusunda fikir birliği olmasına rağmen eğitim ve zaman
eksikliği, utanma gibi faktörler nedeniyle göz ardı edildiği
tespit edilmiştir. [6,7] Bu bakımdan iletişimi başlatan sağlık
profesyonelinin konuyla ilgili eğitimli olması, hastaya ön
yargısız yaklaşması, yeterince vakit ayırması ve soru sormaya
cesaretlendirmesi verilecek bakımın daha etkin ve faydalı
olmasına katkı sağlayacaktır. [1]
Ancak toplumsal açıdan dini inanç, kültür ve normlardan
etkilenen cinsel sağlık konuları ne aile içerisinde ne
de okullarda çok fazla tartışılan kavramlar arasında yer almamaktadır.
[2] Amerika Birleşik Devletleri gibi cinselliğin
tabu olarak görülmediği yerlerde eğitim alan sağlık bilimleri
öğrencilerinin bile yarısından fazlasının cinsel sağlık konusunda
eğitime ihtiyaç duyduğu bildirilmiştir. [8] Holistik
bakım anlayışına sahip olması beklenen sağlık bilimleri öğrencilerinin
cinsel sağlığı geliştirme sorumluluğunun bulunması
eğitim müfredatlarında bu konuya daha fazla yer
verilmesi ihtiyacını doğurmaktadır. [9]
Kişisel fikirlerin verilecek bakım üzerinde etkili olacağı
düşüncesinden yola çıkılarak araştırma kapsamında, cinsel
sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına
ilişkin tutum ve inançlarını belirleyerek literatüre
katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Genel amaç doğrultusunda araştırmada şu sorulara cevap
aranmıştır:
– Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel
sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançları farklı mıdır?
– Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel
sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançları arasında ilişki
var mıdır?
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Araştırmanın Tasarımı
Araştırma tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte tasarlanmıştır.
Araştırmanın Evren ve Örneklemi
Araştırmanın evrenini, bir üniversitenin Sağlık Bilimleri
Fakültesi’nde 2020–2021 Eğitim Öğretim yılı bahar yarıyılında
öğrenimine devam eden, 3–4. sınıf hemşirelik
(n=114) ve ebelik bölümü (n=66) öğrencileri oluşturmaktadır
(N=180). Herhangi bir örnekleme yöntemine başvurulmadan,
araştırmaya dâhil edilme kriterlerine uyan hemşirelik
(n=104) ve ebelik bölümünden (n=55) toplam 159
öğrenciyle çalışma tamamlanmış olup, evrenin %88,3’üne
ulaşılmıştır.
Örnekleme Dahil Edilme Kriterleri
· 2020–2021 Eğitim Öğretim yılında üniversitenin
Sağlık Bilimleri Fakültesi 3. ve 4. sınıf hemşirelik ve
ebelik bölümünde öğrenimine aktif şekilde devam
eden,
· Bulaşıcı Hastalıklar, Doğum Kadın Sağlığı ve
Hastalıkları dersi alan,
· Cinsel Sağlık dersi alan/almayan öğrenciler içerisinden
araştırmaya katılmayı kabul edenler oluşturmuştur.
Cinsel Sağlık dersi bir yarıyıl süresince öğrenciler tarafından
alınmış olup ders içeriğinde cinsel sağlık ve üreme
sağlığı tanımları, cinsel disfonksiyonları tanılama ve tedavi
yolları, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ve korunma
yolları, özellikli gruplarda (engelli, adolesan, gebe, yaşlı,
kronik hastalığı olan bireyler vs.) cinsellik ve yaklaşım stratejilerine
yer verilmiştir.
Dâhil Edilmeme Kriterleri
· Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen,
· Bilgilendirilmiş gönüllü olur formunu doldurmayan,
· Bulaşıcı hastalıklar ve Doğum, Kadın Sağlığı ve
Hastalıkları dersini başarı ile tamamlamayan öğrenciler
çalışmaya dâhil edilmemiştir.
Verilerin Toplanması
Veriler Mayıs 2021-Temmuz 2021 tarihleri arasında toplanmıştır.
Amasya Üniversitesi’nin pandemi tedbirleri gereği
eğitimine uzaktan devam etmesi nedeniyle online ortamda
oluşturulan formlar, öğrencilerin mail adreslerine ve sosyal
medya hesaplarına gönderilmiştir. Hedeflenen kitleye ulaşılabilmesi
için öğrencilere iki hafta arayla 4 kez hatırlatıcı mesaj
gönderilmiştir. Araştırmada veriler; Öğrenci Bilgi Formu,
Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği kullanılarak toplanmıştır.
Araştırmanın Veri Toplama Araçları
Öğrenci Bilgi Formu: Araştırmacılar tarafından literatür
kapsamında hazırlanan 29 soruluk form iki bölümden
oluşmaktadır. [10,11] İlk bölümde; ögrencilerin sosyo-demografik
özelliklerine ait 12 adet soru, ikinci bölümde ise,
öğrencilerin cinsel sağlık konularına bakış açılarını belirlemeye
yönelik 17 adet soru yer almaktadır.
2 Androl Bul 2022;24:1-10
Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği (CTİÖ): Cinsel tutum ve
inanç ölçeği, 2005 yılında Reynolds ve Magnan tarafından
geliştirilmiştir. [12] Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenirliği
2010 yılında Ayhan ve arkadaşları tarafından yapılmıştır.
[13]
Cronbach’s alpha değeri, Ayhan ve ark.’ın çalışmasında
0,73, bu çalışmada ise 0,71 olarak saptanmıştır. Ölçek, 12
maddeden oluşmaktadır. Ölçeğe cevap verirken oluşabilecek
yanlılıktan kaçınmak için 12 maddenin 7’si (1, 2, 4,
6, 8, 10, 12. maddeler) ters olarak puanlandırılmaktadır.
Altılı likert tipteki ölçekten en düşük 12, en yüksek 72 puan
alınmaktadır. Hem toplam ölçek puanının, hem de madde
puanlarının yüksek olması cinsel bakıma ilişkin olumsuz
tutum ve inançların arttığını göstermektedir. Ölçekteki
ifadeler, ters çevirme işlemi yapıldıktan sonra; Magnan’ın
önerisi doğrultusunda; (1), (2) ve (3) puan verilen ifadeler
“katılıyorum”, (4), (5) ve (6) puan verilen ifadeler “katılmıyorum”
şeklinde dikotom veriye dönüştürülmüştür.
Verilerin Değerlendirilmesi
Veriler SPSS (Statistical Package for the Social Sciences)
22,0 paket programında değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde
n, %, ortalama ve standart sapma gibi
tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. Sayısal verilerin normal
dağılıma uygunluğunu değerlendirmek için Shapiro-
Wilk testinden yararlanılmıştır. Normal dağılım özelliği
gösteren sayısal verilerin karşılaştırılmasında parametrik
testler (independent t testi), değişkenler arasındaki ilişkinin
belirlemesinde ise Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır.
Kategorik değişkenlerin analizinde ise ki kare testi
uygulanmıştır. Tüm bulgularda anlamlılık düzeyi p<0,05
olarak kabul edilmiştir.
Araştırma Etiği
Amasya Üniversitesi Rektörlüğü ve Sağlık Bilimleri
Fakültesi Dekanlığı’ndan yazılı izinler alınmış olup, Erciyes
Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Etik Kurul’undan
25.05.2021 tarih ve 266 nolu başvuru numarası ile Etik
Kurul Onayı alınmıştır. Araştırma Helsinki Bildirgesine
uygun olarak yapılmıştır Öğrencilere araştırmanın amacının
açık ve net bir şekilde anlatıldığı Bilgilendirilmiş
Gönüllü Olur formu online ortamda gönderilmiş ve onay
alınan öğrenciler örnekleme dahil edilmiştir.
Araştırmanın Özgünlüğü ve Sınırlılıkları
Literatürde cinsel sağlık tutum ve inançları ile ilgili hemşireler
ve hemşirelik bölümü öğrencileri ile daha önce yapılan
çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmanın özgünlüğü, cinsel
sağlık dersi alan ve almayan, 3–4. sınıf hemşirelik ve ebelik
öğrencilerinin araştırmaya dahil edilerek geniş kapsamlı şekilde
yapılmış olmasıdır. Çalışmanın sadece bir üniversitede
yapılmış olması tüm hemşirelik ve ebelik öğrencilerine
genellenebilirliği konusunda sınırlılık yaratmaktadır.
BULGULAR
Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin sosyo-demografik
özelliklerine göre dağılımı Tablo 1.’de verilmiştir.
Çoğunluğu kadın, bekâr, hemşirelik bölümünde ve
4. sınıfta olduğu tespit edilen öğrencilerin %52,7’sinin
annelerinin ilkokul, %43,8’inin babalarının lise ve üzeri
eğitime sahip oldukları belirlenmiştir. Yüzde 76.8’inin çekirdek
aileye sahip olduğu, %28,6’sının kendisini anlayışlı/
hoşgörülü olarak değerlendirdiği, %68,8’inin gelirlerinin
giderlerine denk olduğu, %58,0’ının kredi ve yurtlar kurumunda
kaldığı ve %38,4’ünün ilçede yetiştiği saptanmıştır.
Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin okudukları
bölüm dışında sosyo-demografik özellikleri bakımından
birbirine benzer özellikte olması grupların homojen şekilde
dağıldığını göstermektedir (Tablo 1).
Öğrencilerin çoğunluğunun (n=133) daha önce cinsel
sağlık hakkında eğitim aldığı (X 2 =6,237, p=0,018) ve bu
eğitimi genellikle okulda aldıkları (X 2 =7,368, p=0,025)
belirlenmiştir. Hemşirelik öğrencilerinde daha önce cinsel
sağlık eğitimi ve cinsel sağlık dersi alma arasında anlamlı
bir ilişki olduğu, daha önce eğitim almış olanların ise
%88,5’inin cinsel sağlık dersini de aldıkları görülmektedir.
Ders kapsamında daha çok cinsel sağlığa yönelik eğitim aldıkları
(%58,9) tespit edilen öğrencilerden üreme sağlığı
(%17,0) ve aile planlaması (%24,1) konularını görenlerin
sayıca daha az olduğu saptanmıştır. Dersi alan öğrencilerin
%60,7’sinin bu derste kendini yeterli gördüğü belirlenmiştir.
Dersi alan (%88,4) ve almayan öğrenciler (%72,3)
sırasıyla; cinsel sağlıkla ilgili konularda iletişimi ilk olarak
arkadaşlarının başlattıklarını (%44,6, %34,0), cinsellikle
ilgili konuları anneleri ile konuştuklarını (%47,3, %51,1)
ya da hiç kimse (%47,3, %51,1) ile konuşmadıklarını
söylemişlerdir. Çoğunlukla öğrenciler cinsel sağlıkla ilgili
konuşurken rahatsızlık duyduklarını (%58,0, %38,4), kişisel
değerlerinin bazen (%36,6, %48,9) bakım verdikleri
bireylerle cinsel sağlık hakkında konuşmalarını etkilediğini
ifade etmişlerdir. Ancak hasta cinsellikle ilgili soru sorduğunda
kendilerini rahat hissettiklerini (%42,9, %42,6)
söylemişlerdir (X 2 =13,999, p=0,007). Bu bulgular cinsel
sağlık ile ilgili konularda iletişimi başlatmakta öğrencilerin
kısmen zorlandıklarını göstermiştir. Cinsel sağlık dersi
alan ve almayan öğrencilerin sırasıyla bireyin yaşamında
cinselliğin önemine 7,94±1,69 ve 7,82±1,74 puan (1
çok önemsiz– 10 çok önemli) verdikleri ve ortalamalar
Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları
3
Tablo 1. Öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine göre dağılımı
Özellikler
Alan (%)
Bölümler
Ebelik Hemşirelik Toplam
Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi
Almayan
(%)
Test ve
p değeri Alan (%)
Almayan
(%)
Test ve
p değeri Alan (%)
Almayan
(%)
Test ve p
değeri
Cinsiyet Kadın 51 (100) 4 (100) 53 (86,9) 37 (86,0) X 2 =0,015 104 (92,9) 41 (87,2) X 2 =1,304
Erkek - - 8 (13,1) 6 (14,0) p=0,902 8 (7,1) 6 (12,8) p=0,199
Yaş 21,74±0,97 25,75±2,50 t=-6,889
p<0,001
22,08±1,40 21,65±1,08 t=1,684
p=0,095
21,92±1,23 22,0±1,68 t=-0,298
p=0,766
Bölüm Ebelik 51 (45,5) 4 (8,5) X 2 =20,059
Hemşirelik 61 (54,5) 43 (91,5) p=0,001
Sınıf 3. Sınıf 30 (58,8) 2 (50,0) X 2 =0,119 24 (39,3) 19 (44,2) X 2 =0,244 54 (48,2) 21 (44,7) X 2 =0,166
4. Sınıf 21 (41,2) 2 (50,0) p=0,560 37 (60,7) 25 (55,8) p=0,621 58 (51,8) 26 (55,3) p=0,408
Medeni
durum
Anne
eğitim
düzeyi
Baba
eğitim
düzeyi
Evli - 1 (25,0) X 2 =12,986 1 (1,6) 1 (2,3) X 2 =0,063 1 (0,9) 2 (4,3) X 2 =2,022
Bekâr 51 (100) 3 (75,0) p=0,073 60 (98,4) 42 (97,7) p=0,802 111 (99,1) 45 (95,7) p=0,209
Okuryazar değil – 8 (15,7) 1 (25,0)
7 (11,5) 4 (9,3)
15 (13,4) 5 (10,6)
okuryazar
İlkokul 28 (54,9) 2 (50,0) X 2 =0,659 31 (50,8) 23 (53,5) X 2 =0,149 59 (52,7) 25 (53,2)
p=0,883
p=0,985
Ortaokul 5 (9,8) - 10 (16,4) 7 (16,3) 15 (13,4) 7 (14,9)
Lise ve üzeri 10 (19,6) 1 (25,0) 13 (21,3) 9 (20,9) 23 (20,5) 10 (21,3)
Okuryazar değil – 3 (5,9) 1 (25,0)
1 (1,6) -
4 (3,6) 1 (2,1)
okuryazar
İlkokul 18 (35,3) 1 (25,0) X 2 =3,140 22 (36,1) 16 (37,2) X 2 =3,551 40 (35,6) 17 (36,2)
p=0,371
p=0,314
Ortaokul 12 (23,5) - 7 (11,5) 10 (23,3) 19 (17,0) 10 (21,3)
Lise ve üzeri 18 (35,3) 2 (50,0) 31 (50,8) 17 (39,5) 49 (43,8) 19 (40,4)
X 2 =0,264
p=0,967
X 2 =0,644
p=0,886
Aile tipi Çekirdek aile 39 (76,5) 4 (100,0) X 2 =1,204 47 (77,0) 30 (69,8) X 2 =0,696 86 (76,8) 34 (72,3) X 2 =0,353
Geniş aile 12 (23,5) - p=0,566 14 (23,0) 13 (30,2) p=0,404 26 (23,2) 13 (27,7) p=0,343
Aile
davranış
tipi
Kişilik
yapısı
Ekonomik
durum
Kalınan
yer
Yaşanılan
yer
Otoriter 14 (27,5) -
8 (13,1) 12 (27,9)
22 (19,6) 12 (25,5)
Demokratik 7 (13,7) - 11 (18,0) 7 (16,3) 18 (16,1) 7 (14,9)
İlgisiz 10 (19,6) 1 (25,0) 17 (27,9) 10 (23,2) 27 (24,1) 11 (23,4)
X 2 =3,480
X 2 =4,036
Aşırı ilgili 13 (25,5) 2 (50,0) p=0,629 15 (24,6) 8 (18,6) p=0,544 28 (25,0) 10 (21,3)
Koruyucu 5 (9,8) 1 (25,0) 5 (8,2) 4 (9,3) 10 (8,9) 5 (10,6)
Muhafazakar/
geleneksel
Utangaç/çekingen 10 (19,6) -
2 (3,9) - 5 (8,2) 2 (4,7) 7 (6,3) 2 (4,3)
13 (21,3) 5 (11,6)
23 (20,5) 5 (10,6)
Yeniliklere açık 14 (27,5) 2 (50,0) 14 (23,0) 10 (23,2) 28 (25,0) 12 (25,5)
Muhafazakar/ 3 (5,9) - 4 (6,6) 7 (16,3) 7 (6,3) 7 (14,9)
geleneksel
Rahat 9 (17,6) -
X 2 =7,796
p=0,168
7 (11,5) 7 (16,3)
X 2 =4,242
p=0,515
16 (14,2) 7 (14,9)
Anlayışlı/hoşgörülü 14 (27,5) 1 (25,0) 18 (29,5) 11 (25,6) 32 (28,6) 12 (25,5)
Yargılayıcı 1 (2,0) 1 (25,0) 5 (8,2) 3 (7,0) 6 (5,4) 4 (8,6)
Gelir giderden az 11 (21,6) -
8 (13,1) 6 (14,0)
19 (17,0) 6 (12,8)
X 2 =2,074
X 2 =0,196
Gelir gidere denk 36 (70,6) 3 (75,0) 41 (67,2) 30 (69,8) 77 (68,8) 33 (70,2)
p=0,355
p=0,907
Gelir giderden çok 4 (7,8) 1 (25,0) 12 (19,7) 7 (16,3) 16 (14,2) 8 (17,0)
Özel yurt 13 (25,5) 1 (25,0)
9 (14,8) 10 (23,3)
22 (19,6) 11 (23,4)
KYK 29 (56,9) 1 (25,0) X 2 =3,171 36 (58,9) 25 (58,1) X 2 =2,100 65 (58,0) 26 (55,3)
Aile yanı 8 (15,7) 2 (50,0) p=0,366 12 (19,7) 7 (16,3) p=0,552 20 (17,9) 9 (19,2)
Evde arkadaşlarıyla 1 (2,0) - 4 (6,6) 1 (2,3) 5 (4,5) 1 (2,1)
Büyükşehir 6 (11,8) 1 (25,0)
9 (14,8) 7 (16,3)
15 (13,4) 8 (17,0)
Şehir 9 (17,6) 3 (75,0) X 2 =8,926 20 (32,8) 12 (27,9) X 2 =1,048 29 (25,9) 15 (31,9)
İlçe 22 (43,1) - p=0,030 21 (34,4) 13 (30,2) p=0,790 43 (38,4) 13 (27,7)
Köy-kasaba 14 (27,5) - 11 (18,0) 11 (25,6) 25 (22,3) 11 (23,4)
X 2 =1,100
p=0,954
X 2 =5,297
p=0,381
X 2 =0,546
p=0,761
X 2 =1,578
p=0,813
X 2 =2,785
p=0,594
4 Androl Bul 2022;24:1-10
arasındaki farkın istatistiksel anlamlılık oluşturmadığı
tespit edilmiştir (p>0,05). Araştırmada öğrenciler hem
cinsellikle ilgili bilgilerini (%61,6, %46,8) hem de bireyin
cinsel fonksiyonlarını değerlendirmede kendilerini
kısmen yeterli gördüklerini (%55,4, %44,7) belirtmişlerdir.
Cinsel sağlık dersi almayanların alanlara kıyasla bakım
verilen bireyin cinsel fonksiyonunu değerlendirmede kendilerini
daha yetersiz gördükleri saptanmıştır (X 2 =7,146,
p=0,028). Cinsel sağlık dersini alan öğrencilerin %88,4’ü,
almayanların ise %78,7’si dersin zorunlu olması gerektiğini
(X 2 =9,941, p=0,007) ifade ederken, hemşirelik bölümünde
bu oranın sırasıyla %80,3, %76,8 olduğu ve bireyin
cinsel fonksiyonlarını değerlendirmede (dersi alan %65,2,
almayan %76,6) eğitime ihtiyaç duydukları belirlenmiştir
(Tablo 2).
Cinsel sağlık dersi alma durumu etkilemeksizin, öğrencilerin
çoğunluğu, hastanın cinsiyetinin (cinsel sağlık dersi
alan ve almayan öğrenciler sırasıyla, %73,2, %63,8), yaşının
(%61,6, %59,6), cinsel yönelimin (%57,1, %68,0),
medeni durumunun (%50,9, %42,6), tanı ve tedavi sürecinin
(%57,1, %55,3) cinsel sağlık değerlendirmesini
ve cinsel bakım verme durumunu etkileyen faktörlerden
olduğunu belirtmişlerdir (Tablo 2).
Tablo 2. Öğrencilerin cinsel sağlık konusundaki bazı özelliklerine göre dağılımı
Özellikler
Daha önce cinsel
sağlık konusunda
eğitim
Cinsel sağlık eğitimi
alınan yer (n=133)
Ders kapsamında
alınan konu (n=112)
Cinsel sağlık dersinde
kendini yeterli görme
Cinsel sağlık konusunda
konuyu ilk başlatan
Cinsel sağlığı kiminle
rahat konuşursun
Cinsel sağlık
konuşurken
hissedilenler
Kişisel değerler bakım
verilenle cinsellik
konuşmayı engelliyor
mu?
Alan (%)
Bölümler
Ebelik Hemşirelik Toplam
Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi
Almayan
(%)
Test ve
p değeri Alan (%)
Almayan
(%)
Test ve
p değeri Alan (%)
Almayan
(%)
Alan 45 (88,2) 4 (100)
X 2 =0,528
54 (88,5) 30 (69,8)
X 2 =5,713
99 (88,4) 34 (72,3)
Almayan 6 (11,8) - p=0,469 7 (11,5) 13 (30,2) p=0,023 13 (11,6) 13 (27,7)
Aile/arkadaş/
akraba
3 (5,9) -
3 (5,6) 5 (16,6)
6 (6,1) 5 (14,7)
X 2 =0,313
X 2 =7,744
Okul 33 (64,7) 3 (75,0) 41 (75,9) 14 (46,7) 74 (74,7) 17 (50,0)
p=0,855
p=0,052
Kurs/kitap/tv/
internet
9 (17,6) 1 (25,0) 10 (18,5) 11 (36,7) 19 (19,2) 12 (35,3)
Cinsel sağlık 38 (74,5) 28 (45,9) 66 (58,9)
Üreme sağlığı 10 (19,6) 9 (14,8) 19 (17,0)
Aile planlaması 3 (5,9) 61 (39,3) 27 (24,1)
Yeterli 37 (72,5) 31 (50,8) 68 (60,7)
Kararsız 9 (17,6) 20 (32,8) 29 (25,9)
Yeterli değil 5 (9,8) 10 (16,4) 15 (13,4)
Hiç konuşmadım 5 (9,8) 2 (50,0)
19 (31,1) 11 (25,6)
24 (21,4) 13 (27,7)
Kendim 19 (37,3) 1 (25,0) X 2 =5,494 8 (13,1) 10 (23,2) X 2 =2,328 27 (24,1) 11 (23,4)
Ailem 3 (5,9) - p=0,139 8 (13,1) 7 (16,3) p=0,507 11 (9,9) 7 (14,9)
Arkadaş 24 (47,1) 1 (25,0) 27 (42,7) 15 (14,9) 50 (44,6) 16 (34,0)
Hiç kimse 19 (37,3) 3 (75,0)
34 (55,7) 20 (46,5)
53 (47,3) 23 (48,9)
X 2 =2,264
X 2 =2,678
Annem 28 (54,9) 1 (25,0) 25 (41,0) 23 (53,5) 53 (47,3) 24 (51,1)
p=0,322
p=0,262
Babam 4 (7,8) - 2 (3,3) - 6 (5,4) -
Çekinme 5 (9,8) 1 (25,0)
Nasıl
konuşacağını
bilememe
Rahatsızlık
duyma
Konuşmak
istememe
Konuşmanın
erken olduğunu
düşünme
11 (18,0) 15 (34,9)
16 (14,3) 16 (34,0)
7 (13,7) - 11 (18,0) 5 (11,6) 18 (16,1) 5 (10,6)
33 (64,7) 2 (50,0) X 2 =2,324 32 (52,5) 16 (37,2) X 2 =7,891 65 (58,0) 18 (38,4)
p=0,676
p=0,096
5 (9,8) 1 (25,0) 5 (8,2) 2 (4,7) 10 (8,9) 3 (6,4)
1 (2,0) - 2 (3,3) 5 (11,6) 3 (2,7) 5 (10,6)
Hiç 13 (25,5) 1 (25,0)
5 (8,2) 5 (11,7)
18 (16,1) 6 (12,8)
Bazen 14 (27,5) 2 (50,0) 27 (44,3) 21 (48,7) 41 (36,6) 23 (48,9)
X 2 =1,276
X 2 =1,816
Çok az 17 (33,3) 1 (25,0) 13 (21,3) 5 (11,7) 30 (26,7) 6 (12,8)
p=0,865
p=0,770
Genellikle 5 (9,8) - 12 (19,7) 9 (20,9) 17 (15,2) 9 (19,1)
Her zaman 2 (3,9) - 4 (6,6) 3 (7,0) 6 (5,4) 3 (6,4)
Test ve
p değeri
X 2 =6,237
p=0,018
X 2 =7,368
p=0,025
X 2 =2,208
p=0,530
X 2 =2,632
p=0,268
X 2 =13,999
p=0,007
X 2 =4,745
p=0,315
Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları
5
Tablo 2 devamı. Öğrencilerin cinsel sağlık konusundaki bazı özelliklerine göre dağılımı
Özellikler
Bireyin yaşamında
cinsellik ne kadar
önemlidir? (1–10)
Median/mean ± ss
Bakım verdiğiniz birey
size cinsellik hakkında
soru sorduğunda kendinizi
rahat hisseder
misiniz?
Cinsellikle ilgili bilgilerinizi
yeterli buluyor
musunuz?
Cinsel sağlık bilginiz
bakım verdiğiniz
bireyin cinsellik
fonksiyonunu
değerlendirmede
yeterli mi
Alan (%)
Bölümler
Ebelik Hemşirelik Toplam
Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi
Almayan
(%)
Test ve
p değeri
8,00 8,00 U=97,000
p=0,888
Çok rahat 8 (15,7) 1 (25,0)
Alan (%)
Almayan
(%)
Test ve
p değeri
7,90±1,79 7,81±1,73 t=0,249
p=0,804
4 (6,6) 7 (16,3)
Alan (%)
Almayan
(%)
Test ve
p değeri
7,94±1,69 7,82±1,74 t=0,392
p=0,696
12 (10,7) 8 (17,0)
Rahat 24 (47,1) 2 (50,0) 24 (39,3) 18 (41,9) 48 (42,9) 20 (42,6)
X 2 =0,439
X 2 =4,134
Kısmen rahat 17 (33,3) 1 (25,0) 24 (39,3) 14 (32,5) 41 (36,6) 15 (31,9)
p=0,932
p=0,388
Rahatsız 2 (3,9) - 7 (11,5) 4 (9,3) 9 (8,0) 4 (8,5)
Çok rahatsız - - 2 (3,3) - 2 (1,8) -
Yeterli 18 (35,3) -
11 (18,0) 12 (27,9)
29 (25,9) 12 (25,5)
X 2 =2,465
X 2 =4,242
Kısmen yeterli 31 (60,8) 4 (100,0) 38 (62,3) 18 (41,9) 69 (61,6) 22 (46,8)
p=0,292
p=0,236
Yetersiz 2 (3,9) - 12 (19,7) 13 (30,2) 14 (12,5) 13 (27,7)
Yeterli 21 (41,1) 1 (25,0)
20 (32,7) 14 (32,5)
41 (36,6) 15 (31,9)
Kısmen 27 (52,9) 3 (75,0)
X 2 =0,876
35 (57,5) 18 (41,9)
X 2 =5,737
62 (55,4) 21 (44,7)
Yetersiz 3 (5,9) - p=0,831 6 (9,8) 11 (25,6) p=0,125 9 (8,0) 11 (23,4)
X 2 =2,103
p=0,717
X 2 =6,183
p=0,103
X 2 =7,146
p=0,028
Cinsel sağlık dersi
zorunlu olmalı mı?
Bakım verdiğiniz
bireyin cinsellik
fonksiyonunu
değerlendirebilmek
için eğitime ihtiyaç
duyuyor musunuz?
Hastanın cinsiyeti
cinsel sağlık
değerlendirmesini ve
cinsel bakım verme
durumunu etkiler.
Hastanın yaşı
cinsel sağlık
değerlendirmesini ve
cinsel bakım verme
durumunu etkiler.
Hastanın cinsel
yönelimi cinsel sağlık
değerlendirmesini ve
cinsel bakım verme
durumunu etkiler.
Hastanın medeni
durumu cinsel sağlık
değerlendirmesini ve
cinsel bakım verme
durumunu etkiler.
Hastanın tanı ve
tedavisi cinsel sağlık
değerlendirmesini ve
cinsel bakım verme
durumunu etkiler.
Evet 50 (98,0) 4 (100,0)
49 (80,3) 33 (76,8)
99 (88,4) 37 (78,7)
X 2 =0,080
X 2 =7,602
Seçmeli 1 (2,0) - 4 (6,6) 4 (9,3) 5 (4,5) 9 (19,2)
p=0,927
p=0,022
Hayır - - 8 (13,1) 6 (14,0) 8 (7,1) 1 (2,1)
Evet 32 (62,7) 3 (75,0)
41 (67,2) 33 (76,7)
73 (65,2) 36 (76,6)
Hayır 9 (17,7) 1 (25,0)
X 2 =0,982
11 (18,0) 4 (9,3)
X 2 =1,666
20 (17,8) 5 (10,6)
Kararsızım 10 (19,6) - p=0,612 9 (14,8) 6 (14,0) p=0,435 19 (17,0) 6 (12,8)
Evet 34 (66,7) 3 (75,0)
48 (78,6) 25 (58,1)
82 (73,2) 30 (63,8)
Hayır 12 (23,5) 1 (25,0) X 2 =0,434 9 (14,8) 15 (34,9) X 2 =3,171 21 (18,8) 12 (25,6)
Kararsızım 5 (9,8) -
p=0,805
4 (6,6) 3 (7,0)
p=0,205
9 (8,0) 5 (10,6)
Evet 29 (56,9) 3 (75,0)
Hayır 15
829,4)
40 (65,6) 25 (58,1)
69 (61,6) 28 (59,6)
1 (25,0) X 2 =0,784 18 (29,5) 15 (34,9) X 2 =0,638 33 (29,5) 16 (34,0)
p=0,676
p=0,727
Kararsızım 7 (13,7) - 3 (4,9) 3 (7,0) 10 (8,9) 3 (6,4)
Evet 27 (52,9) 2 (50,0)
38 (62,3) 30 (69,8)
64 (57,1) 32 (68,0)
Hayır 15 (29,4) 1 (25,0) X 2 =0,161 18 (29,5) 12 (27,9) X 2 =1,745 33 (29,5) 13 (27,7)
Kararsızım 9 (17,7) 1 (25,0)
p=0,932
5 (8,2) 1 (2,3)
p=0,418
15 (13,4) 2 (4,3)
Evet 23 (45,1) 2 (50,0)
34 (55,7) 18 (41,9)
57 (50,9) 20 (42,6)
Hayır 24 (47,1) 2 (50,0) X 2 =0,360 22 (36,1) 21 (48,8) X 2 =2,003 46 (41,1) 23 (48,9)
Kararsızım 4 (7,8) -
p=0,844
5 (8,2) 4 (9,3)
p=0,368
9 (8,0) 4 (8,5)
Evet 28 (54,9) 2 (50,0)
36 (59,0) 24 (55,8)
65 (57,1) 26 (55,3)
Hayır 15 (29,4) 2 (50,0) X 2 =1,152 18 (29,5) 16 (37,2) X 2 =1,033 33 (29,5) 18 (38,3)
Kararsızım 8 (15,7)
p=0,562
7 (11,5) 3 (7,0)
p=0,597
15 (13,4) 3 (6,4)
X 2 =9,941
p=0,007
X 2 =2,098
p=0,350
X 2 =1,402
p=0,496
X 2 =0,510
p=0,775
X 2 =2,822
p=0,244
X 2 =0,956
p=0,620
X 2 =2,262
p=0,323
6 Androl Bul 2022;24:1-10
Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin sırasıyla
tutum ve inanç toplam puanları 38,90±8,00 ve
37,40±7,90 olarak saptanmıştır. Hemşirelik öğrencilerinde
cinsel sağlık dersi alan öğrencilerin tutum ve inanç
toplam puanları 39,37±8,53, almayan öğrencilerin ise
37,45±7,96’dır. Ebelik öğrencilerinde toplam puanları
sırasıyla 38,33±7,34 ve 36,75±8,30’dur (Tablo 3). Tablo
3’e göre; cinsel sağlık dersi alan öğrencilerin 1, 3 ve 5
haricindeki tüm maddelerden yüksek puanlar aldıkları
belirlenmiştir. Dersi alan öğrencilerden ‘Hastanın cinsel
sorunlarını tanılama yeteneğime güveniyorum’ ifadesinden
anlamlı düzeyde yüksek puanlar elde edilmiştir.
Hemşirelik öğrencilerinin ‘Cinsellik sadece hasta tarafından
başlatılırsa tartışılmalıdır’ ifadesinden anlamlı düzeyde
yüksek puanlar elde edilmiştir. Öğrencilerin çoğunluğu
1, 2 ve 10 haricindeki maddelere katılıyorum şeklinde
cevaplar vermişlerdir. Ölçek maddelerine ilişkin detaylı
bilgiler Tablo 3’te gösterilmiştir.
Cinsel sağlık dersi alma durumu ile cinsel sağlık bakımına
ilişkin tutum ve inanç arasında ilişki var mıdır? sorusuna
yönelik yapılan Pearson korelasyon analizi sonucunda istatistiksel
olarak anlamlılık saptanmamıştır (r=-0,086,
p=0,282).
TARTIŞMA
Cinsel sağlık, genel sağlığın kritik bir bileşenidir ve sağlık
bakım profesyonelleri bakım verecekleri bireylerin cinsel
sağlığını mutlaka ele almalı ve bakımlarını ona göre planlamalıdır.
Geleceğin sağlık profesyoneli olacak ebelik ve
hemşirelik öğrencileri de sağlıklı/hasta bireye verecekleri
bakımı planlarken cinsel sağlığı bakıma dâhil etmede kendi
inanç ve tutumlarından etkilenebilmektedir. “Cinsel sağlık
dersini almak, öğrencilerin inanç ve tutumları arasında fark
oluşturmuş mudur?” sorusuyla yola çıkılan bu çalışmada
dersi almayan öğrencilerin CTİÖ puan ortalamalarının
37,40±7,90, alanların ise 38,90±8,00 olduğu saptanmıştır.
Sonuçlar istatistiksel anlamlılık göstermese de, dersi alan
öğrencilerin almayanlara kıyasla daha yüksek ortalamaya
sahip olmaları, cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançlarının
daha olumsuz olduğunu göstermektedir. Çalışmanın
aksine Gürel ve Taşkın’ın çalışmasında Cinsel Sağlık dersi
alan öğrencilerin CTİÖ puanlarının almayan öğrencilere
göre daha düşük olduğu bildirilmiştir. [11] Bu farklılığın nedeni
dersi alan ve almayan öğrenciler arasındaki sayı farkı
olabilir. Bir diğer neden ise Gürel ve Taşkın’ın çalışması 1.
ve 4. sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Bu çalışmada ise 3.
ve 4. sınıftaki öğrenciler cinsel sağlık dersi almasa da bulaşıcı
hastalıklar ve Doğum, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
gibi dersleri aldıkları için farkındalıklarının artması böyle
bir sonucu ortaya çıkarmış olabilir. Literatürde dersi alan
ve almayan öğrencilerle ilgili kısıtlı sayıda çalışma olması
bu alanda daha fazla çalışma yapılması gerektiğini düşündürmektedir.
Çalışmaların dersi alan ve almayan gruplar
üzerinde yapılmaması sebebiyle CTİÖ ölçek toplam puanları
ile karşılaştırma yapılmış olup, bu çalışma sonuçlarıyla
benzer şekilde olumlu tutuma sahip öğrenciler olduğu
gibi [11,13] , olumsuz tutuma sahip öğrencilerin de olduğu
saptanmıştır. [14–16]
Ebelik ve hemşirelik öğrencileri, bakımından sorumlu
oldukları bireyleri her yönüyle değerlendirirken, hastalık
sürecinin cinsel yaşantılarını da etkileyebileceğini unutmamalıdır.
Ancak bireylerin cinsel sağlık sorunlarını belirleyebilmesi,
değerlendirebilmesi, gerekli bakım ve danışmanlığı
verebilmesi için, bu durumun sağlık profesyonellerinin sorumluluğunda
olduğunu bilmesi, kişilerle durumu konuşması
ve tartışması gerekmektedir. Çalışmada öğrencilerin
“Hastaya cinsel sorunları hakkında konuşması için izin vermek
bir hemşirelik sorumluluğudur” “Cinselliğin tartışılması
hastanın sağlığı açısından gereklidir” ve “Hastalarımın
hastalıklarının ve tedavilerinin cinselliklerini nasıl etkileyebileceğini
anlarım” maddelerinden yüksek puanlar alması
olumsuz görüşe sahip olduklarını göstermektedir. Bu maddelerden
alınan yüksek puanlar öğrencilerin cinsel sağlığı
değerlendirmekten ve cinsellikle ilgili konuşmaktan neden
kaçındıklarının cevabı niteliğindedir. Çalışmadaki öğrencilerin
çoğunluğunun cinsel sağlık konuşulurken rahatsızlık
duyduğunu bildirmesi (dersi alanlarda %58,0, almayanlarda
%38,4) de bu bulguyu desteklemektedir.
Çalışmanın bir diğer çarpıcı bulgusu da; cinsel sağlık dersini
almayan öğrencilerin, dersi alanlara göre “Hastanın
cinsel sorunlarını tanılama yeteneğime güveniyorum” ifadesine
anlamlı şekilde daha olumlu yaklaşmış olmalarıdır.
Konuyla ilişkili yapılan diğer çalışmalardaki sonuçlarla
öğrencilerin ifadeleri arasında benzerlik bulunmamıştır.
[11,13–16]
Öğrencilerin kültürel yapısı, cinsel sağlık dersi alma
durumu, çalışma grubu ve öğrenim görülen sınıf yönünden
farklılıkları cinsel sağlığa yönelik tutumlarının da farklı
olmasına neden olmuş olabilir.
Çalışmada öğrencilerin %70,4’ü cinsel sağlık dersi almıştı.
Daha önce cinsel sağlık konusunda eğitim alma durumu
da, cinsel sağlık dersini alan bireyler (%88,4) arasında
anlamlı derecede fazlaydı. Cinsel sağlık eğitimi alınan yer
ise çoğunlukla okuldu (%74,7). Erenoğlu ve Bayraktar’ın
çalışmasında ise öğrencilerin %66,6’sı cinsel sağlık eğitimi
almıştı, ancak çalışmadan farklı olarak öğrenciler eğitimi
çoğunlukla (%30,1) sağlık personelinden aldıklarını belirtmişti.
[17] Başka bir çalışmada ise öğrencilerin %47,7’sinin
cinsel sağlık dersi aldığı bildirilmiştir. [18] Oranlardaki değişiklikler
çalışmaların tasarımındaki farktan kaynaklanmış
Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları
7
Tablo 3. Öğrencilerin hastaların cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançları
Ölçek İfadeleri
Bölümler
Ebelik Hemşirelik Toplam
Alan Almayan Alan Almayan Alan Almayan
Mean ± SS
Katılıyorum n (%)
Katılmıyorum n (%)
Mean ± SS
Katılıyorum n (%)
Katılmıyorum n (%)
Test ve p değeri
Mean ± SS
Katılıyorum n (%)
Katılmıyorum n (%)
Mean ± SS
Katılıyorum n (%)
Katılmıyorum n (%)
Test ve p değeri
Mean ± SS
Katılıyorum n (%)
Katılmıyorum n (%)
Mean ± SS
Katılıyorum n (%)
Katılmıyorum n (%)
Test ve p değeri
1. Cinselliğin
tartışılması
hastanın sağlığı
açısından gereklidir.
4,52±1,33 12
(23,5)
39
(76,5)
4,50±1,91 1
(25,0)
3
(75,0)
t=-0,030
p=0,978
4,63±1,36 14
(23,0)
47
(77,0)
4,76±1,57 11
(25,6)
32
(74,4)
t=-0,432
p=0,667
4,58±1,34 26
(23,2)
86
(76,8)
4,74±1,58 12
(25,5)
35
(74,5)
t=-0,630
p=0,529
2. Hastalarımın
hastalıklarının
ve tedavilerinin
cinselliklerini nasıl
etkileyebileceğini
anlarım.
4,13±1,29 16
(31,4)
35
(68,6)
3,00±0,81 3
(75,0)
1
(25,0)
t=-2,545
p=0,059
3,93±1,35 27
(44,3)
34
(55,7)
4,04±1,55 14
(32,6)
29
(67,4)
t=-0,381
p=0,704
4,02±1,32 43
(38,4)
69
(61,6)
3,95±1,53 17
(36,2)
30
(63,8)
t=0,287
p=0,774
3. Cinsellikle ilgili
konularda konuşmaktan
rahatsızlık
duyuyorum.
1,92±1,01 46
(90,2)
5
(9,8)
1,50±0,57 4
(100,0)
- t=1,310
p=0,522
2,32±1,26 52
(85,2)
9
(14,8)
2,48±1,40 34
(79,1)
9
(20,9)
t=-0,599
p=0,551
2,14±1,16 98
(87,5)
14
(12,5)
2,40±1,37 38
(80,9)
9
(19,1)
t=-1,219
p=0,225
4. Hastalarımla
cinsel konular hakkında
konuşurken
birlikte çalıştığım
hemşirelerin
çoğundan daha
rahatım.
3,33±1,46 31
(60,8)
20
(39,2)
3,25±1,25 3
(75,0)
1
(25,0)
t=-0,126
p=0,913
3,04±2,88 42
(68,9)
19
(31,1)
2,88±1,29 31
(72,1)
12
(27,9)
t=0,626
p=0,533
3,17±1,41 73
(65,2)
39
(34,8)
2,91±1,28 34
(72,3)
13
(27,7)
t=1,101
p=0,273
5. Hastanede
yatan hastaların
çoğunun cinsellikle
ilgilenmek için çok
hasta olduklarını
düşünüyorum.
2,07±1,21 41
(80,4)
10
(19,6)
1,75±0,95 4
(100,0)
- t=0,647
p=0,555
2,34±1,20 53
(86,9)
8
(13,1)
2,58±1,57 35
(81,4)
8
(18,6)
t=-0,829
p=0,410
2,22±1,21 94
(83,9)
18
(16,1)
2,51±1,54 39
(83,0)
8
(17,0)
t=-1,254
p=0,212
6. Hastalarıma,
onların cinsel
sorunlarını tartışmak
için zaman
yaratırım.
3,43±1,50 27
(52,9)
24
(47,1)
3,50±1,73 3
(75,0)
1
(25,0)
t=0,077
p=0,943
3,26±3,04 37
(60,7)
24
(39,3)
1,42±1,61 28
(65,1)
15
(34,9)
t=0,703
p=0,484
3,33±1,45 64
(57,1)
48
(42,9)
3,08±1,61 31
(66,0)
16
(34,0)
t=0,973
p=0,332
7. Hastalarım bana
cinsellikle ilgili
soru sorduklarında,
onlara bu konuyu
doktorlarıyla
konuşmalarını
öneririm.
2,09±1,15 43
(84,3)
8
(15,7)
1,25±0,50 4
(100,0)
- t=1,450
p=0,153
2,78±1,45 45
(73,8)
16
(26,2)
2,46±1,31 34
(79,1)
9
(20,9)
t=1,177
p=0,242
2,47±1,36 88
(78,6)
24
(21,4)
2,36±1,39 38
(80,9)
91
(19,1)
t=0,476
p=0,634
8. Hastanın cinsel
sorunlarını tanılama
yeteneğime
güveniyorum.
9. Cinsellik hastalarla
tartışmak için
çok özel bir konu.
3,84±1,25 23
(45,1)
2,86±1,45 34
(66,7)
28
(54,9)
17
(33,3)
3,75±1,70 2
(50,0)
3,50±1,73 1
(25,0)
2
(50,0)
3
(75,0)
t=-0,107
p=0,921
t=-0,716
p=0,921
3,00±1,25 41
(67,2)
3,16±1,81 40
(65,6)
20
(32,8)
21
(34,4)
2,69±1,37 31
(72,1)
2,67±1,53 28
(65,1)
12
(27,9)
15
(34,9)
t=1,147
p=0,255
t=1,481
p=0,142
3,38±1,31 64
(57,1)
3,02±1,66 74
(66,1)
48
(42,9)
38
(33,9)
2,78±1,41 33
(70,2)
2,74±1,55 29
(61,7)
14
(29,8)
18
(38,3)
t=2,551
p=0,012
t=0,995
p=0,321
10. Hastaya cinsel
sorunları hakkında
konuşması için
izin vermek bir
hemşirelik sorumluluğudur.
4,94±1,52 9
(17,6)
41
(82,4)
5,50±1,00 4
(100,0)
- t=1,027
p=0,360
4,83±1,42 12
(19,7)
49
(80,3)
4,76±1,67 12
(27,9)
31
(72,1)
t=0,219
p=0,828
4,88±1,46 21
(18,8)
91
(81,3)
4,82±1,63 12
(25,5)
35
(74,5)
t=0,205
p=0,838
11. Cinsellik sadece
hasta tarafından
başlatılırsa
tartışılmalıdır.
1,80±1,09 47
(92,2)
4
(7,8)
2,00±1,15 4
(100,0)
- t=-0,328
p=0,762
2,63±1,49 43
(70,5)
18
(27,5)
1,93±1,20 38
(88,4)
5
(11,6)
t=2,675
p=0,009
2,25±1,38 90
(80,4)
22
(19,6)
1,93±1,18 42
(89,4)
5
(10,6)
t=1,395
p=0,165
12. Hastalar cinsel
sorunları hakkında
hemşirelerin
soru sormalarını
beklerler.
3,35±1,50 31
(60,8)
20
(39,2)
3,25±0,50 3
(75,0)
1
(25,0)
t=-0,135
p=0,893
3,60±1,45 36
(59,0)
25
(41,0=
3,88±1,54 27
(62,8)
16
(37,2)
t=-0,923
p=0,359
3,37±1,47 67
(59,8)
45
(40,2)
3,12±1,48 30
(63,8)
17
(36,2)
t=0,965
p=0,336
Ölçek Toplam Puan 38,33±7,34 36,75±8,30 t=0,370
p=0,733
39,37±8,53 37,45±7,96 t=1,169
p=0,245
38,90±8,00 37,40±7,90 t=1,081
p=0,282
8 Androl Bul 2022;24:1-10
olabilir. Öğrencilerin okul ve sağlık personeli gibi doğru
ve güvenilir bir kaynaktan eğitim almış olmaları sevindirici
bir sonuçtur.
Bakım verdiği bireyin cinsel fonksiyonunu değerlendirmede
öğrencilerin büyük çoğunluğu kendini kısmen yeterli
görürken (%55), dersi alan öğrencilerin %61,6’sı cinsellikle
ilgili bilgi düzeylerini kısmen yeterli, %25,9’u ise yeterli
olarak değerlendirmişti. Konuya ilişkin yapılmış farklı bir
çalışmada ise öğrencilerin sadece yarısı (%52,5) cinsel bilgi
düzeyini yeterli bulmaktaydı. [18]
Çalışmada öğrencilerden, bireyin yaşamında cinselliğin
önemini 1–10 arasında puanlandırmaları istenmiş ve cinsel
sağlık dersi alanların ortalama 7,94±1,69, almayanların ise
7,82±1,74 şeklinde değer verdikleri belirlenmiştir. Bu sonuç
öğrencilerin bireyin yaşamında cinselliğin öneminin farkında
olduklarını göstermiştir. Ayrıca cinsel sağlık dersi alan öğrencilerin
%88,4’ünün, almayan öğrencilerin ise %78,7’sinin
cinsel sağlık dersinin zorunlu olması gerektiğini düşünmesi
de bir önceki bulguyu desteklemektedir. Yanıkkerem ve
Üstgörül’ün çalışmasında da öğrencilerin %69,1’inin, cinsel
sağlık dersi alanların ise büyük çoğunluğunun (%79,6) cinsel
sağlık dersinin zorunlu ders olması gerektiğini ifade etmesi
çalışma bulgularıyla benzerlik göstermiştir. [18]
İstatistiksel olarak anlamlılık göstermese de, hemşirelik öğrencilerinde
cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin
ebelik öğrencilerine kıyasla daha düşük ortalamaya sahip
olmaları, cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançlarının daha
olumsuz olduğunu göstermektedir Hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin
daha önce cinsel sağlık konusunda eğitim alma,
cinsel sağlık dersinin zorunlu olup olmaması, Cinsel Bakıma
İlişkin Tutum ve İnanç Ölçeği’ne ait sorular içerisinden
‘Cinsellik sadece hasta tarafından başlatılırsa tartışılmalıdır’
ifadesine vermiş oldukları yanıtlarda anlamlı farklılıklar
saptanmıştır. Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrenciler
tanımlayıcı özellikler açısından okudukları bölüm dışında
benzer olmasına rağmen, hemşirelik ve ebelik bölümlerinde
verilen eğitimdeki farklılıklar bunun nedeni olabilir. Ebelik
ve hemşirelik öğrencilerinin cinsel sağlık yönetimine ilişkin
bilgi ve tutumlarının incelendiği başka bir çalışmada her iki
öğrenci grubu arasında fark olduğu, bunun nedeninin ise
ebelik öğrencilerinin kadın sağlığı ile ilgili daha fazla ders almalarına
bağlı olduğunu düşündüklerini bildirilmişlerdir. [19]
Çalışma sonucunda cinsel sağlık dersi alma durumu ile
cinsel sağlık bakımına ilişkin tutum ve inanç arasında ilişki
saptanamamıştır. Yapılan diğer çalışmalar ilişki arayıcı
tipte olmadığından dolayı bu sonuçlar tartışılamamıştır.
Literatüre katkı sağlamak için bu konuda daha kapsamlı ve
ilişki arayıcı çalışmaların yapılması önerilmektedir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Çalışma sonucunda tüm öğrencilerin CTİÖ puan ortalamalarının
yüksek olmadığı yani cinselliğe ilişkin olumsuz
tutumlarının bulunmadığı, ancak hemşirelik öğrencilerinin
cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançlarının ebelik öğrencilerine
kıyasla daha olumsuz olduğu saptanmıştır. Fakat her iki
bölümde de cinsel sağlık dersi almayan öğrencilerin, alan öğrencilere
göre cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumlarının
daha olumlu olduğu ve cinsel sorunları tanılama yeteneklerine
daha çok güvendikleri belirlenmiştir. Cinsel sağlık
dersi alma ile CTİÖ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
ilişkinin bulunmaması sağlık bilimlerindeki öğrencilerin holistik
bakım anlayışı ile eğitim almalarının bir sonucu olduğunu
düşündürmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda;
– Öğrencilerde holistik yaklaşımı daha da geliştirmek için
eğitimin yanı sıra öğrencilerin tutum ve inançlarını iyileştirebilecek
role-play, drama gibi etkinliklerin müfredat
içerisine entegre edilmesi,
– Cinselliğin toplumda tabu olarak görülmesini engellemek
ve toplumsal farkındalığın oluşturulmasında kitle
iletişim araçlarından faydalanılması,
– Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel
sağlık tutum ve inançları arasındaki farkı inceleyen
daha kapsamlı çalışmaların yapılması önerilebilir.
Teşekkür
Çalışmamıza katılmaya gönüllü olan öğrencilere teşekkür ederiz.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Erciyes Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Etik Kurulu tarafından onaylandı. (onay
tarihi ve sayısı: 25.05.2021/266).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Erciyes University Social Sciences and Humanities Ethics
Committee. (date and number of approval: 25.05.2021/266).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Santos MH, Ferreira E, Ferreira M. Knowledge of and attitudes
toward sexual and reproductive health among college students.
Aten Primaria. 2016;48:188–94. http://www.elsevier.es/es-revistaatencion-primaria-27-articulo-knowledge-attitudes-towardsexual-reproductive-X0212656716593728
Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları
9
2. Zhang X, Sherman L, Foster M. Patients’ and providers’ perspectives
on sexual health discussion in the United States: A scoping review.
Patient Educ Couns. 2020;103:2205–13. [CrossRef]
3. Malik MZ, Mikawati, Purnamasari D. Relationship between
sexual needs and the quality of life of diabetes mellitus patients.
KnE Life Sci. 2021;6:535–44. [CrossRef]
4. Di Mattei VE, Perego G, Taranto P, Mazzetti M, Marotta E,
Candiani M, Salvatore S. The long‐term effects of cancer treatment
on sexuality and couple relationships. Fam Process. 2020;8:1–13.
[CrossRef]
5. Scott KM, Hastings JA, Temme KE. Sexual Dysfunction and
disability (Chap 22). In: David X. Cifu, editor. Braddom’s Physical
Medicine and Rehabilitation (6th Ed.). Netherlands: Elsevier;
2021. p. 431–46.e6. [CrossRef]
6. Verrastro V, Saladino V, Petruccelli F, Eleuteri S. Medical and
health care professionals’ sexuality education: State of the art and
recommendations. Int J Environ Res Public Health. 2020;17:2186.
[CrossRef]
7. Fennell R, Grant B. Discussing sexuality in health care: A systematic
review. J Clin Nurs. 2019;28:3065–76. [CrossRef]
8. Warner C, Carlson S, Crichlow R, Ross MW. Sexual health
knowledge of US medical students: a national survey. J Sex Med.
2018;15:1093–102. [CrossRef]
9. Ünal Toprak F, Turan Z. The effect of sexual health courses on the
level of nursing students’ sexual/reproductive health knowledge
and sexual myths beliefs in Turkey: A pretest-posttest control
group design. Perspect Psychiatr Care. 2021;57:667–74. [CrossRef]
10. Dişsiz M, Akkurt Yalçıntürk A, Sümer G, Tavşan C, Dede
S, Durmuş Ş ve ark. Hemşirelik öğrencilerinin cinsel sağlık
konusundaki bilgi düzeyleri ve görüşleri. Zeynep Kamil Tıp Bült.
2020;51:78–83. [CrossRef]
11. Gürel R, Taşkın L. Cinsel Sağlık: hemşirelik öğrencilerinin bakış
açıları, inanç ve tutumları. [Nursing Students’ Beliefs and Attitudes
Towards Sexual Care of Patients]. THDD. 2020;1:27–38. https://
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/971225
12. Reynolds KE, Magnan MA. Nursing attitudes and beliefs toward
human sexuality, collaborative research promoting evidence-based
practice. Clin Nurs Spec. 2005;19:255–9. [CrossRef]
13. Ayhan H, İyigün E, Taştan S, Coşkun H. Turkish version of the
reliability and validity study of the sexual attitudes and belief
survey. Sex Disabil. 2010;28:287–96. [CrossRef]
14. Aker MN, Uslu E, Tunç Tuna P, Molu B. Hemşirelik öğrencilerinin
cinsel sağlık bakımı vermeye ilişkin tutum ve inançları. Ankara
Sağlık Bilimleri Derg. 2018;7:41–9. https://dergipark.org.tr/tr/
download/article-file/497658
15. Demirgoz Bal M, Canbulat Sahiner N. Turkish nursing students’
attitudes and beliefs regarding sexual health. Sex Disabil.
2015;33:223–31. [CrossRef]
16. Güven ŞD, Küçükakça Çelik G. Evaluation of nursing students’
attitudes and beliefs regarding sexual care. Androl Bul. 2021;23:7–
12. [CrossRef]
17. Erenoğlu R, Bayraktar E. Hemşirelik öğrencilerinin cinsel tutumları
ve etkileyen faktörler. J Hum Sci. 2017;14:1745–56. [CrossRef]
18. Yanıkkerem E, Üstgörül S. Cinsel sağlık dersi alan ve almayan
hemşirelik öğrencilerinin cinsel sağlık eğitimi hakkındaki
düşünceleri. İnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulu Derg. 2019;7:12–27. [CrossRef]
19. Yılmaz Sezer N, Öztürk D, Gönenç İlknur M. Dördüncü sınıf
ebelik ve hemşirelik öğrencilerinin doğum sonu cinsel sağlık
yönetimine ilişkin bilgi ve tutumları. Ankara Sağlık Bilimleri Derg.
2012;1(3):165–82. [CrossRef]
10 Androl Bul 2022;24:1-10
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:11−19
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.77698
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin
bilgi tutum ve uygulamaları
Parents’ knowledge and attitudes and practices about preschool
sex education
Ümran Çevik Güner 1 , Sare Aktaş 2 ABSTRACT
ÖZ
AMAÇ: Bu çalışma, okul öncesi dönem çocuğu olan ebeveynlerin cinsel
eğitime yönelik bilgi tutum ve uygulamalarını değerlendirmek ve sosyodemografik
ilişkileri incelemek amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu tanımlayıcı, kesitsel çalışmanın örneklemini
okul öncesi dönem çocuğu olan ve gönüllü 320 ebeveyn oluşturmuştur.
Çalışma verileri, ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri, cinsel eğitim
bilgi ve tutumlarını içeren anket formu ile Ocak-Mart 2016 tarihleri
arasında toplanmıştır. Veriler SPSS 17.0 programı ile yüzdelik oranları,
ki-kare analizleri ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Ebeveynlerin %67,2’sinin cinsel eğitim tanımını,
%29,4’ünün cinsel eğitime başlama yaşını doğru olarak bildikleri saptanmıştır.
Cinsel eğitimin verilme oranının %41,9 olduğu bulunmuştur.
Ebeveynlerin %45,3’ü cinsel eğitimle ilgili bilgilerinin yeterli olduğunu
ifade etmiştir. Cinsel eğitim tanımını, cinsel eğitime başlama yaşını
bilme ve cinsel eğitim verme durumunun, ebeveynlerin cinsiyeti, yaşı,
eğitimi, mesleği, okul profili, aile yapısı, çocuk cinsiyeti ile cinsel eğitim
konusunda kendilerini yeterli bulma durumunun ise ebeveynlerin yaşı,
eğitimi, mesleği, okul profili, çocuk cinsiyeti ile ilişkili olduğu bulunmuştur
(p<0,05).
SONUÇ: Ebeveynlerin cinsel eğitim konusunda yeterli bilgi ve uygulamaya
sahip olmadıkları ve çoğunun kendilerini yeterli görmedikleri belirlendi.
Çocukların sorularının yeterli bilgi ve donanımla cevaplanması,
yaşanabilecek olumsuz olaylar karşısında daha bilinçli ebeveynlerin
bulunması açısından anaokullarında cinsel eğitim programlarının rutin
olarak uygulanması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, ebeveyn, cinsel eğitim
OBJECTIVES: This study was carried out to evaluate parents’ knowledge,
attitudes and practices towards sex education and to examine
sociodemographic relationships.
MATERIAL and METHODS: The sampling of this descriptive, crosssectional
study consisted of 320 volunteering parents with pre-school
children. The study data were collected between January and March 2016
using a questionnaire including parents’ socio-demographic characteristics
and knowledge and attitudes about sex education. The data were analyzed
on SPSS 17.0 software package using percentage and Chi-square analyses.
RESULTS: It was determined that 67.2% of the parents knew the
definition of sex education and 29.4% the age of starting sex education
correctly. The rate of sex education already given was found to be
41.9%. 45.3% of the parents stated that their knowledge about sex
education was sufficient. It was found that the state of knowing the
definition of sex education and the age of starting sex education and the
state of giving sex education had correlations with parents’ gender, age,
education level and job, the profile of the school, family structure, and
the gender of children; finding themselves adequate about sex education
were correlated with the parents’ age, education and job, the profile of
the school, and the gender of children (p<0.05).
CONCLUSION: It was determined that the parents did not have adequate
knowledge and practices on sex education and that most parent did not
consider themselves adequate. It is recommended that sex education
programs should be applied routinely in nursery schools so that
children’s questions can be answered more accurately with sufficient
information and equipment and we can make sure that there are more
conscious parents in the face of undesirable events.
Keywords: Child, parent, sex education
Bu araştırma 18-20 Ekim 2018 tarihinde Çorum’da düzenlenen Uluslararası
4. Adli Hemşirelik, 3. Adli Sosyal Hizmet ve 2. Adli Gerontoloji Kongresi’nde sözel bildiri
olarak sunulmuştur.
1
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı,Tokat, Türkiye
2
Tokat Devlet Hastanesi, Çocuk Acil Kliniği, Tokat, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Öğr. Üyesi Ümran Çevik Güner
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü,
60100 Merkez, Tokat, Türkiye
Tel: +90 505 443 66 24
E-mail: umrancevik@hotmail.com
Geliş/ Received: 18.12.2021
Kabul/ Accepted: 18.01.2022
GİRİŞ
Okul öncesi dönem, çocuğun ailesini ve çevresini tanımaya
başladığı, öğrenme isteği ve merakının yoğun olduğu, bu
amaçla da çevresi ve ailesiyle daha çok iletişim kurduğu bir
dönemdir. Çocuğun kişiliğini oluşturan temel kazanımların
edinildiği bu dönemde, bir otorite olarak ebeveynler
tüm gelişim alanlarında çocuğa rehberlik etmelidirler. Bu
gelişim alanlarından birisi de çocuğun cinsel gelişim alanıdır.
Okul öncesi dönemde cinsel eğitime önem vermek,
diğer birçok konuda olduğu gibi çocuğun gelişimi açısından
birçok fayda sağlayacaktır. [1,2] Ayrıca bu dönemde
©2022 Androloji Bülteni
11
cinsellik hakkında konuşmaya başlamak, ebeveynler açısından
çocukların yaşı büyüdükçe cinsel eğitimi daha sorunsuz
vermelerini sağlayacaktır. Aksine çocukların büyümesi
beklendiğinde çok zor olacaktır. [3,4] Eğer çocuk aşamalar
halinde yaşına uygun bir şekilde cinsel eğitim alırsa ileriki
yaşamlarında karşı cinsle ilişkilerinde daha istikrarlı olması
beklenir. [5] Bu nedenle okul öncesi döneminin cinsel eğitimin
kritik dönemi ve başlangıç aşaması olduğu söylenebilir.
Cinsel eğitim, bireyin fiziksel, duygusal ve cinsel gelişimini
anlaması, bu konularda olumlu bir kimlik geliştirmesi,
insan cinselliğine, başkalarının haklarına, görüş ve davranışlarına
saygılı bir bakış açısı edinmesi, olumlu davranış
biçimi, değer yargıları geliştirmesi ve mahremiyet eğitimidir.
Bu eğitimin ana amacı, biyolojik ve cinsel gelişmeler
konusunda çocukları ve gençleri bilgi sahibi yaparak, onların
bu alandaki gerginliklerinin azalmasını sağlamaktır. [6,7]
Cinsel eğitim aynı zamanda çocuklara cinsel istismarlardan
korunmaya yönelik beden kontrolü ile ilgili farkındalık
kazandırmayı da amaçlamaktadır. Çocuklara yönelik cinsel
istismar oranlarının her geçen yıl arttığı görülmektedir.
[8]
Bu sebeple ebeveynlerin çocuk cinsel istismarı ile ilgili
kavramlar hakkında bilgi sahibi olması ve cinsel istismarın
önlenmesi konusunda çocuklarıyla iletişim kurmaya teşvik
edilmeleri gerektiği bildirilmektedir. [9–13]
Çocukların cinsel merak sorularını yanıtlamak onların cinsel
eğitimlerinin bir parçasıdır. [14] Araştırmalar çocukların
genellikle ailenin diğer fertlerine göre anneleriyle daha fazla
zaman harcadıklarını, dolayısıyla cinsel sorunları hakkındaki
sorularını ilk kaynak olarak annelerine sorduklarını
göstermektedir. [1,6,15] Ancak çocuğun cinsel gelişimini,
onun tüm gelişiminin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmeleri,
buna ilişkin problemleri ele almaları, çocuğa gerekli
bilgileri vermelerinin doğal bir eğitim görevi olduğunu benimsemeleri
anne-baba için bir zorunluluk ve sorumluluktur.
Türkiye’de [7,16–18] ve benzer şekilde diğer ülkelerde okul
öncesi dönem çocukların ebeveynlerinin cinsel gelişim ve
eğitim hakkındaki görüşleri ilgili yapılan çalışmalar [19,20]
sınırlı sayıda olup cinsel eğitim verme durumlarının sosyodemografik
değişkenlerle ilişkileri yeterince incelenmemiştir.
Bu çalışma okul öncesi dönemde çocuğu olan ebeveynlerin
cinsel eğitime yönelik bilgi, tutum ve uygulamalarını
değerlendirmek ve sosyodemografik ilişkileri incelemek
amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM
Araştırmanın Tipi ve Tarihi
Bu araştırma Ocak-Mart 2016 tarihleri arasında tanımlayıcı
ve kesitsel araştırma olarak yapılmıştır.
Araştırmanın Evreni ve Örneklemi
Araştırmanın evrenini Tokat ilinde merkez ilçe anaokullarına
kayıtlı 4–6 yaş grubu toplam 400 çocuğun ebeveynleri
oluşturmuş olup, araştırmanın örneklemini ise Tokat ilinde
merkez ilçede Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından alınan
bilgiler doğrultusunda sosyoekonomik çevre profiline göre
belirlenmiş üç düzey anaokulundan (düşük, orta, yüksek
düzey) 2’şer okul olmak üzere rastgele örneklem yöntemi
ile seçilen altı anaokuluna kayıtlı 4–6 yaş grubu çocuğun
araştırmaya katılmaya gönüllü olan toplam 320 ebeveyni
(anne veya baba) oluşturmuştur.
Verilerin Toplanması
Veriler, araştırmacılar tarafından literatür taraması eşliğinde
hazırlanan ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri
(yaş, meslek, eğitim düzeyi vb.) ve cinsel eğitim bilgi,
tutum ve uygulamalarını içeren anket formu kullanılarak
toplanmıştır. [6,7,15,17] Araştırma verileri eğitim verilen bir
anketör tarafından ebeveynlerle birebir görüşme tekniği
uygulanarak toplanmıştır.
Araştırma Etiği
Araştırmanın uygulanması için Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Tıp Fakültesi Etik Komitesi tarafından 2016–07/01–15
KAEK-227 sayılı etik kurul kararı onay belgesi ve araştırmanın
yapılacağı Milli Eğitim Müdürlüğünden yazılı izin
alınmıştır. İnsan haklarının korunmasını sağlamak amacıyla,
çalışmanın amacı ve kapsamı hakkında ebeveynler bilgilendirilmiş
ve sözlü ve yazılı olarak onamları alınmıştır.
Elde edilen veriler sadece araştırma amaçlı kullanılmıştır.
Verilerin Değerlendirilmesi
Veriler SPSS 17.0 programı ile ebeveynlerin sosyodemografik
özellikleri ve cinsel eğitim bilgi tutum ve uygulamaları
frekans ve yüzdelik oranları ile, cinsel eğitim tanımını,
cinsel eğitime başlama yaşını bilme, cinsel eğitim konusunda
kendini yeterli görme, ailede cinsel eğitim verme durumunun
sosyodemografik değişkenlerle arasındaki ilişki ise
ki-kare analizleri ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR
Tablo 1’de ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri verilmiştir.
Ebeveynlerin %54,4’ünü anneler, %45,6’sını
babalar oluşturmuştur. Çocukların okul profiline baktığımızda
%44,7’si düşük sosyoekonomik düzey anaokullarında,
%19,7’si orta sosyoekonomik düzey anaokullarında,
%35,6’sı ise yüksek sosyoekonomik düzey anaokullarında
eğitim aldıkları saptanmıştır. Ebeveynlerin %53,2’sinin
12 Androl Bul 2022;24:11-19
Tablo 1. Ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri (n=320)
Sosyodemografik özellikler N %
Ebeveyn cinsiyeti
Anne
Baba
Okul profili
Düşük
Orta
Yüksek
Ebeveyn yaşı
20–29 yaş
30–39 yaş
40 ve üzeri
Ebeveyn eğitim durumu
İlköğretim
Ortaöğretim
Üniversite ve üzeri
Ebeveyn mesleği
İşçi
Memur
Serbest
Ev hanımı
Çocuk cinsiyeti
Kız
Erkek
Aile yapısı
Geniş
Çekirdek
174
146
143
63
114
99
170
51
85
111
124
46
116
58
100
171
149
69
251
54,4
45,6
44,7
19,7
35,6
30,9
53,2
15,9
26,6
34,7
38,7
14,4
36,2
18,1
31,3
53,4
46,6
21,6
78,4
30–39 yaş grubunda, %38,7’sinin üniversite ve üzeri
eğitimi, %36,2’sinin memur, %31,3’ünün ev hanımı,
%53,4’ünün kız çocuğu, %78,4’ünün çekirdek aileye sahip
olduğu bulunmuştur.
Tablo 2’de ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgileri ve
bilgi kaynakları verilmiştir. Ebeveynlerin cinsel eğitim tanımını
%67,2’si bilmesine rağmen cinsel eğitime başlama yaşını
sadece %29,4’ünün bildiği belirlenmiştir. Ebeveynlerin
%51,9’u çocuğun cinsel eğitimi anne/babasından alması
gerektiğini ifade etmişlerdir. Ebeveynlerin %45,3’ü cinsel
konularla ilgili bilgilerini yeterli bulmaktadır. Ebeveynlerin
anne ya da babaları ile cinsel konuları konuşma durumlarına
baktığımızda %75,6’sının hiç konuşmadığı tespit edilmiştir.
Ebeveynlerin (n=320) anne ve babası dışında cinsel konuları
sırasıyla %32,1’i öğretmen, %18,9’u abla/ağabey, %17,5’i
sağlık personeli gibi kaynaklardan edindikleri bulunmuştur.
Tablo 3’de ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili tutum ve uygulamaları
verilmiştir. Ebeveynlerin %58,1’i cinsel eğitim
vermediklerini ve %49,1’i verdiklerini belirtmiştir. Cinsel
eğitimin %67,2’sinin anneler %9,7’sinin babalar tarafından
verildiği saptanmıştır. Ebeveynlerin çocuğun cinsel konularda
sorduğu sorulara karşı %70,3’ünün cevaplamaya
çalıştıkları bulunmuştur.
Tablo 2. Ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgileri ve bilgi kaynakları (n=320)
Cinsel eğitim ile ilgili bilgiler n %
Ebeveynlerin cinsel eğitim tanımlarını bilme durumları
Bilmiyor
Biliyor
Ebeveynlerin cinsel eğitime başlama yaşını bilme durumları
Bilmiyor
Biliyor
Cinsel konularla ilgili bilgilerinizi yeterli bulma durumları
Yeterli
Yetersiz
Çocuğun cinsel eğitimi alması gereken kişi
Öğretmenlerinden
Anne/babadan
Bu konuda uzman birinden
Evlenince eşlerinden
Ebeveynlerin anne yada babaları ile cinsel konuları konuşma durumları
Hiç konuşmama
Sorduğu halde bilgi alamama
Sorarak bilgi alma
Sormadan bilgi alma
Ebeveynlerin anne ve baba dışında cinsel konuları edindikleri bilgi kaynakları*
Abla/Ağabey
Arkadaş
Radyo/Televizyon
Dergi/Kitap/Gazete
Öğretmen
Sağlık Personeli
Diğer
*Birden fazla cevap işaretlenmiştir.
105
215
226
94
145
175
26
166
110
18
242
61
8
9
66
28
28
18
112
61
36
32,8
67,2
70,6
29,4
45,3
54,7
8,1
51,9
34,4
5,6
75,6
19,1
2,5
2,8
20,6
8,7
8,7
5,6
35,0
19,1
11,2
Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları
13
Tablo 3. Ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili tutum ve uygulamaları(n=320)
Ebeveynlerin çocuğa cinsel eğitim verme durumu
Evet
Hayır
Çocuğa cinsel eğitimi veren kişi*(n=134)
Anne
Baba
Hem anne hem baba
Ebeveynlerin çocuğun cinsel konularda sorduğu sorulara karşı tutumları
Doğru bulmayıp duymazlıktan gelme
Cevaplamaya çalışma
Sadece dinleme
Çocuğun ebeveynlere daha önce karşı cinsi ile ilgili yaşadığı olumsuz olaylardan (kendi bedenine
dokunduğundan vs.) bahsetme durumu
Evet
Hayır
Ebeveynlerin çocuğun karşı cinsi ile yaşadığı olumsuz olaylar karşında tutumları*
Önemsemem
Cinsel eğitim veririm
Öğretmeni ile konuşurum
Genellikle sessiz kalırım
Bazen sessiz kalırım
Çocuğumla konuşarak anlatmasını sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltirim
Çocuğumla konuşarak anlatmasını sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltmek için erken olduğunu düşünürüm
Çocuğun ebeveynlere daha önce kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı olumsuz olaylardan
(kendi bedenine dokunulduğundan vs.) bahsetme durumu
Evet
Hayır
Ebeveynlerin çocuğun kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı olumsuz olayları
anlattığında yapılanlar *(n=13)
Gerekirse çocuğumun psikolojik destek almasını sağlarım.
Polise haber veririm
Önemsemem
Çocuğumla konuşarak anlatmasını sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltirim
Ebeveynlerin televizyon izlerken çocuğun izlediği kanal seçimini yapma durumu
Evet
Hayır
Bazen
Çocuğun izlemesine izin verilen programlar *
Dizi film
Sinema
Çizgi film
Yarışma
Spor
Haber
Belgesel vb.
Ebeveynlerin televizyon izlerken cinsellikle ilgili bir sahne olduğunda ilk yapılan uygulama
TV’yi kapatma
İzlemesine izin verme
İlgisini başka yöne çekmeye çalışma
*Birden fazla cevap işaretlenmiştir.
134
186
90
13
31
51
225
44
19
301
8
27
9
12
211
61
12
13
307
8
4
-
7
224
26
70
19
14
291
13
4
2
7
171
15
134
41,9
58,1
67,2
9,7
23,1
15,9
70,3
13,8
5,9
94,1
2,5
8,4
2,8
3,7
65,9
19,0
3,7
4,1
95,9
61,5
30,7
-
53,8
70,0
8,1
21,9
5,9
4,4
90,9
4,1
1,2
0,6
2,2
53,4
4,7
41,9
Çocukların %5,9’unun ebeveynlerine daha önce karşı cinsi
ile ilgili yaşadığı olumsuz olaylardan (kendi bedenine dokunduğundan
vs.) bahsetmiş olduğu ve bu anlatılan olaylar
karşısında ebeveynlerin %65,9’unun “bazen sessiz kalırım”
ifadesini kullandıkları, Çocukların %4,1’inin ebeveynlerine
daha önce kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı olumsuz
olaylardan (kendi bedenine dokunulduğundan vs.) bahsetmiş
olduğu ve bu anlatılan olaylar karşısında ebeveynlerin
%61,5’inin “gerekirse çocuğumun psikolojik destek almasını
sağlarım, %53,8’inin “çocuğumla konuşarak anlatmasını
sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltirim” ve %30,7’sinin “polise
haber veririm” ifadesini kullandıkları saptanmıştır.
14 Androl Bul 2022;24:11-19
Tablo 4. Ebeveynlerin cinsel eğitim hakkında bilgi, tutum ve uygulamaları ile sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişki
Ebeveyn cinsiyeti
Anne
Baba
Ebeveyn yaşı
20-29 yaş
30-39 yaş
40 ve üzeri
Ebeveyn eğitimi
İlköğretim
Ortaöğretim
Üniversite ve üzeri
Ebeveyn mesleği
İşçi
Memur
Serbest
Ev hanımı
Aile yapısı
Geniş aile
Çekirdek aile
Okul profili
Düşük düzey
Orta düzey
Yüksek düzey
Çocuk cinsiyeti
Kız
Erkek
Cinsel eğitim tanımı
Cinsel eğitime başlama yaşı
Cinsel eğitim bilgilerini
yeterli bulma durumu
Cinsel eğitim
verme durumu
Biliyor Bilmiyor Biliyor Bilmiyor Yeterli Yetersiz Evet Hayır
n % n % n % n % n % n % n % n %
132
83
75,9
56,8
42
63
24,1
43,2
65
29
37,4
19,9
109
117
62,6
80,1
χ 2 =13,017 p= 0,000** χ 2 =11,710 p=0,001** χ 2 =1,927 p= 0,165 χ 2 =56,829 p= 0,000**
53
122
40
53,5
71,8
78,4
46
48
11
46,5
28,2
21,6
20
53
21
20,2
31,2
41,2
79
117
30
79,8
68,8
58,8
χ 2 =12,910 p=0,002** χ 2 =7,705 p=0,021* χ 2 =23,360 p=0,000** χ 2 =16,759 p=0,000**
39
79
97
45,9
71,2
78,2
46
32
27
54,1
28,8
21,8
11
19
64
12,9
17,1
51,6
74
92
60
87,1
82,9
48,4
χ 2 =25,153 p=0,000** χ 2 =48,662 p=0,000** χ 2 =35,411 p=0,000** χ 2 =32,826 p=0,000**
25
92
41
57
54,3
79,3
70,7
57,0
21
24
17
43
45,7
20,7
29,3
43,0
5
62
15
12
10,9
53,4
25,9
12,0
41
54
43
88
89,1
46,6
74,1
88,0
χ 2 =16,203 p=0,001** χ 2 =54,893 p=0,000** χ 2 =37,310 p=0,000** χ 2 =34,631 p=0,000**
38
177
84
50
81
55,1
70,5
31
74
44,9
29,5
8
86
11,6
34,3
61
165
88,4
65,7
χ 2 =5,857 p=0,016* χ 2 =13,406 p=0,000** χ 2 =0,383 p=0,536 χ 2 =4,730 p=0,030*
58,7
79,4
71,1
59
13
33
41,3
20,6
28,9
30
12
62
21,0
19,0
45,6
113
51
52
79,0
81,0
54,4
χ 2 =9,638 p=0,008** χ 2 =22,588 p=0,000** χ 2 =16,237 p=0,000** χ 2 =11,900 p=0,003**
104
111
60,8
74,5
χ 2 =ki kare testi, *p<0,05 , ** p<0,01
67
38
39,2
25,5
41
53
24,0
35,6
130
96
76,0
64,4
χ 2 =6,757 p=0,009** χ 2 =5,159 p=0,023* χ 2 =7,899 p=0,005** χ 2 =6,951 p=0,008**
85
60
28
82
35
27
36
82
15
77
26
27
29
116
47
34
64
65
80
48,9
41,1
28,3
48,2
68,6
31,8
32,4
66,1
32,6
66,4
44,8
27,0
42,0
46,2
32,9
54,0
56,1
38,0
53,7
89
86
71
88
16
58
75
42
31
39
32
73
40
135
96
29
50
106
69
51,1
58,9
71,7
51,8
31,4
68,2
67,6
33,9
67,4
33,6
55,2
73,0
58,0
53,8
67,1
46,0
43,9
62,0
46,3
106
28
25
86
23
21
37
76
15
70
27
22
21
113
46
27
61
60
74
60,9
19,2
25,3
50,6
45,1
24,7
33,3
61,3
32,6
60,3
46,6
22,0
30,4
45,0
32,2
42,9
53,5
35,1
49,7
68
118
74
84
28
64
74
48
31
46
31
78
48
138
97
36
53
111
75
39,1
80,8
74,7
49,4
54,9
75,3
66,7
38,7
67,4
39,7
53,4
78,0
69,6
55,0
67,8
57,1
46,5
64,9
50,3
Ebeveynlerin %70,0’inin (n=224) televizyon izlerken çocuğunun
izlediği kanalların seçimini yaptığı belirlenmiştir.
Ebeveynlerin çocukları için %90,9’unun çizgi film tercih
ettikleri bulunmuştur. Televizyon izlerken cinsellikle
ilgili bir sahne olduğunda ilk yaptıkları uygulama olarak
%53,4’ünün televizyonu kapattığı, %41,9’unun ise ilgisini
başka yöne çekmeye çalıştığı saptanmıştır.
Tablo 4’te ebeveynlerin cinsel eğitim hakkında bilgi,
tutum ve uygulamaları ile sosyodemografik değişkenler
arasındaki ilişki verilmiştir. Cinsel eğitimin tanımını ve
başlama yaşını bilme durumunun ebeveynlerin cinsiyeti
yaşı, eğitim durumu, mesleği, aile yapısı, çocuk cinsiyeti
ve çocukların okul profili ile ilişkili olduğu belirlenmiştir.
Cinsel eğitimin tanımını ve başlama yaşını bilme durumunun
ebeveynlerin anne olma durumu, yaşı, eğitim
düzeyi, memur olma, çekirdek aileye ve erkek çocuğa sahip
olma durumu, çocukların okul profil düzeyi arttıkça
arttığı tespit edilmiştir (p<0,05). Cinsel eğitim bilgilerini
yeterli bulma durumunun ebeveynlerin yaş, eğitim düzeyi,
memur olma ve erkek çocuk sahibi olma durumu
ile çocukların okul profil düzeyi arttıkça arttığı ve istatistiksel
olarak anlamlı olduğu (p<0,05), anne olma ve
çekirdek aileye sahip olma durumu da arttıkça arttığı
ancak istatistiksel olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir
(p>0,05). Cinsel eğitim verme durumunun ebeveynlerin
Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları
15
anne olma durumu, yaşı, eğitim düzeyi, memur olma, çekirdek
aileye ve erkek çocuğa sahip olma durumu ve çocukların
okul profil düzeyi arttıkça arttığı ve istatistiksel
olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0,05).
TARTIŞMA
Cinsel eğitim doğumdan başlayıp özellikle okul öncesi
dönemde yoğunlaşan ve yaşam boyu devam eden bir eğitimdir.
[6,15] Psikoseksüel gelişim kuramcısı Freud, dokunma
hazzının oral dönemde ağızda başlayıp, cinsel organda
devam ettiği fallik döneme kadar yoğun yaşandığını ve bu
haz duygusu bazı çocuklarda mastürbasyon şeklinde bir
davranış sorununa da dönüşebileceğini ifade etmektedir.
Bu nedenle cinsel kimliğin geliştiği yaşamın erken evrelerindeki
deneyimler oldukça önemlidir. [21] Bu doğrultuda
ebeveynlerin cinsel eğitime yönelik bilgi tutum ve uygulamalarını
değerlendirmek amacıyla yapılan bu çalışmada
ebeveynlerin cinsel eğitimin tanımını bilme oranlarının
yeterli düzeyde olmadığı ve cinsel eğitime başlama yaşını
bilme oranlarının ise oldukça düşük olduğu, yarıdan fazlasının
cinsel eğitim ile ilgili bilgilerini yetersiz buldukları
ve cinsel eğitim vermedikleri saptanmıştır. Yapılan
literatür taramasında ebeveynlerin cinsel eğitim tanımını
doğru olarak bilememe oranının yüksek olduğu [2,4,7,15,22] ,
cinsel eğitime başlama yaşı konusunda ise yeterli bilgiye
sahip olmadıkları bulunmuştur. [5,7,20,23] Bu çalışma ve
diğer çalışmalar doğrultusunda cinsel eğitim konusunda
yeterli bilgiye sahip olmayan ve cinsel eğitim tanımını
doğru bilmeyen ebeveynlerin cinsel eğitime başlama yaşını
geciktirebildikleri söylenebilir. Ebeveynlerin çocuklarıyla
cinsellik hakkında konuşabilmeleri için bilgi sahibi
olmaları bununla birlikte bilgi seviyelerini yeterli bulmaları
son derece önemlidir. [1,17,24] Bu çalışmada ebeveynlerin
yarıdan fazlasının cinsel eğitim ile ilgili bilgilerini
yetersiz buldukları ve cinsel eğitim vermedikleri belirlenmiştir.
Yapılan benzer çalışmalarda da ebeveynlerin cinsel
eğitim ile ilgili bilgilerini yetersiz buldukları [18,19] ve cinsel
eğitim verme oranlarının düşük olduğu bulunmuştur.
[2,5,6,7,23]
Ayrıca çalışmada ebeveynlerin sosyodemografik
değişkenleri ile cinsel eğitime bilgi, tutum ve uygulamaları
ile ilişkisine bakıldığında, anne olma durumu, yaş,
eğitim düzeyi, memur olma, çekirdek aileye ve erkek çocuğa
sahip olma durumu ve çocukların okul profil düzeyi
arttıkça cinsel eğitimin tanımını ve cinsel eğitime
başlama yaşını bilme ile cinsel eğitim verme oranlarının
arttığı ve bunun istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir.
Özellikle kız çocuğa sahip ebeveynlerin cinsel
eğitim tanımını ve başlama yaşını bilme ile cinsel eğitim
verme oranının düşük olmasının toplumun erkek ve
kıza yüklediği değer ve bakış açısı kaynaklı olabileceğini
düşündürmektedir. [25,26] Ancak literatürde çalışmanın bu
boyutu sınırlıdır. Benzer bir çalışma anne yaşı ile cinsel
eğitim tanımını bilme ve çocuk cinsiyeti ile cinsel eğitime
başlama yaşını bilme arasında anlamlı bir ilişki bulmamıştır.
[15] Ebeveynlerin cinsel eğitim bilgilerini yeterli
bulma durumları ile sadece aile yapısı ve ebeveyn cinsiyeti
arasında anlamlı ilişki yokken diğer sosyodemografik değişkenler
arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Benzer çalışmalarda
anne ve babaların konu hakkında kendilerini
yeterli bulma durumu yönünden aralarında ilişki olmadığı
saptanmıştır. [18,27] Erbil ve ark.’nın [6] çalışmasında annelerin
yaş değişkenleri ile cinsel eğitim verme durumları
arasında anlamlı ilişki yokken, eğitim düzeyleri arttıkça
cinsel eğitim verme oranlarının arttığı belirlenmiştir.
Benzer diğer çalışmalarda da [4,19] yükseköğrenime sahip
olan ebeveynlerin orta ve düşük düzey eğitimi olan ebeveynlere
kıyasla cinsel eğitime yönelik daha olumlu tutumlarının
olduğu belirlenmiştir. Göçgeldi ve ark.’nın [17]
çalışmasında ise çocuğun cinsiyetine, ebeveynlerin eğitim
düzeyine, mesleklerine, yaş gruplarına ve ailenin aylık gelirine
göre cinsel eğitim verme durumu için istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Çalışma bulguları
sosyodemografik değişkenlerin ebeveynlerin cinsel eğitim
bilgi, tutum ve davranışları ile ilişkili olduğunu göstermektedir.
Ancak eğitim verecek sağlık profesyonelinin
ebeveynlerin sosyoekonomik kültürel değişkenlerini dikkate
alması ve önceliklerini değerlendirebilmesi için yol
gösterici olacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Çalışmada çocuğun cinsel konularda sorduğu sorulara ebeveynlerin
tutumu incelendiğinde çoğunluğunun cevaplamaya
çalıştığı belirlenmiştir. Literatürde benzer sonuçlara
rastlanmıştır. [15,18] Bu durumun ebeveynlerin yarısının bu
eğitimi anne ve babalar tarafından verilmesi gerektiğini
düşünmeleri kaynaklı olabileceğini düşündürmektedir. Bu
çalışmada cinsel eğitimi verenlerin büyük çoğunluğunun
anneler oldukça azının ise babalar olduğu saptanmıştır.
Literatür taramasında da annelerin cinsel eğitim vermede
ön planda olduğunu gösteren çalışmalara rastlanmıştır.
[4,6,15,17,18,28]
Dolayısıyla anne ya da babadan alınması temel
olan eğitimin alınmaması çocuğu başka kaynaklardan doğru
ya da yanlış bilgiyi kazanmaya yönlendirebilir. Ayrıca
okullarda çocukların aileden sonra konuşabilecekleri ve
güvenebilecekleri cinsel eğitim konusunda eğitim almış
öğretmen ve uzman sayılarının artırılması ile çocukların
cinsel konularda gerçek dışı, yanlış ya da eksik bilgilenmesinin
önüne geçmek mümkün olabilir. [6,29]
Çalışma sonuçlarına göre ebeveynlerin büyük çoğunluğunun
kendi ebeveynleri ile cinsel konuları hiç konuşmadığı
saptanmıştır. Bu bulgu literatürle benzerdir. [6,18]
16 Androl Bul 2022;24:11-19
Ebeveynler çocukluklarında çocukla bu konuda nasıl
iletişim kurulacağını modelledikleri bir ebeveynleri olmadığı
için kendilerini yeterli görememelerine rağmen,
çocukları ile cinsel eğitim hakkında konuşmak gerektiğini
düşünüyor olmaları kendilerini sorumlu görmeleri
anlamında önemlidir. Bununla birlikte ebeveyn dışında
çok düşük oranda olsa öğretmen, abla/ağabey, sağlık personeli
vb. kaynaklardan cinsel eğitim hakkında bilgi almış
olmaları da cinsel eğitim hakkında çocuklar ile konuşmak
gerekliliğini düşünmelerini sağlamış olabilir. Benzer bazı
çalışmalarda ise ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgi
kaynaklarının ilk sırada arkadaş grubunun olduğu, sağlık
personeli ve okuldan bilgi alma oranının ise çok düşük
olduğu bulunmuştur. [6,27] Bu sonuçlar ebeveynlerin cinsel
eğitim hakkında kendilerini yeterli görmeleri için eğitim
gereksinimlerini ön plana çıkarmaktadır.
Bu çalışmada çocukların ebeveynlerine daha önce karşı
cinsi ile ilgili yaşadığı ve kendinden yaşça büyük birisi
ile yaşadığı olumsuz olaylardan (kendi bedenine dokunduğundan
vs.) bahsetme oranlarının oldukça düşük olduğu
belirlenmiştir. Yapılan bir çalışmada ebeveynlerin
çocuklarını cinsel istismardan korumaya yönelik aldıkları
önlemler sorgulandığında ebeveynlerin yalnızca iki tanesi
rahatsız edici bir olayla karşılaştığında kendileriyle
paylaşmasını istemiştir. [16] Ebeveynlerin çocuklarında her
konuda kendileriyle rahatlıkla konuşabileceği algısının ve
başına gelenleri anlatacakları düşüncesinin oluşturması
cinsel istismarı önlemede önemlidir. Ayrıca bu çalışmada
ebeveynlerin birçoğu çocuğunun karşı cinsi ile yaşadığı
olumsuz olayları kendilerine anlattığında bazen sessiz kalabileceğini,
çocuğun kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı
olumsuz olayları anlattığında ise yarısından fazlası
çocuğa psikolojik destek almasını ve çocukla konuşarak
anlatmasını sağladığını, çok azı ise polise haber verdiğini
ifade etmişlerdir. Yapılan literatür taramasında çocukların
ebeveynlerine verilen cinsel eğitim farkındalık eğitim
programı sonrasında herhangi bir cinsel istismarla karşılaşma
durumunda çocukla konuşma, istismarı bildirme
ve uzmandan destek alma durumunu ifade etmesinin
eğitim öncesine göre artmış olduğu saptanmıştır. [12,13,30]
Cinsel istismarlardan çocukları korumak için yapılacak
cinsel eğitim farkındalık eğitim programlarına bu noktada
oldukça ihtiyaç duyulmaktadır.
Çocuk-televizyon etkileşimini belirleyen kurum temelde
ailedir. Ailenin televizyon izleme bilinci ve alışkanlığı
çocuğa doğrudan etki etmektedir. Çocuklar, televizyonda
sadece çocuk programlarını değil, yetişkinlerin izlediği
her şeyi izleme eğilimi göstermektedir. [31] Bu çalışmada
ebeveynlerin birçoğunun televizyon izlerken çocuğunun
izlediği kanalların seçimini yaptığı, bu seçimlerinin çizgi
film yönünde olduğu, televizyon izlerken cinsellikle ilgili
bir sahne olduğunda ilk yapılan uygulamanın açıklama
yapmadan televizyonu kapatmak ve çocuğun ilgisini başka
yöne çekmeye çalışmak olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda
çalışmamızla benzer sonuçlar göstermektedir. [32,33]
Dolayısıyla ebeveynlerin televizyon yada diğer teknolojik
araçları kullanırken erken çocukluk dönemini hedef alan
başarılı medya programlarını tercih etmesi, çocukları ile
birlikte izlemesi, bu programlar arasında cinselliği yasak
veya günah olarak algılanmasına neden olabilecek olumsuz
mesajlar vermemesi, kısıtlı sürelerde izletmesi ve program
hakkında çocukla iletişim tekniklerini kullanarak açıklama
yapması, cinsellik ya da şiddet sunabilen görüntülerle karşılaşmaması
için gerekli tedbirleri önceden alması gibi son
derece önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Aksi takdirde
çocukların kontrolsüz olmaları cinsel gelişimlerinin
olumsuz etkilenmesine yol açabilecektir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Çocuklar sağlıklı cinsel gelişim için ilk olarak cinsel eğitimi
anne ve babalarından alırlar bu nedenle ebeveynlerin okul
öncesi cinsel eğitim ile ilgili bilinçli ve donanımlı olması gerekir.
Çalışmamızda cinsel eğitimi en fazla oranda annelerin
verdiği, ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgileri konusunda
kendilerini yeterli hissetmedikleri, cinsel eğitim tanımını
bilme durumlarının yeterli olmadığı, eğitime başlama yaşını
bilme durumlarının oldukça düşük olduğu ayrıca çocuklarına
cinsel eğitim vermedikleri belirlenmiştir. Bu sonuçlar
doğrultusunda aile ve çocukların cinsel eğitim farkındalıklarının
artırılmasına yönelik eğitim programlarının sayıları
artırılmalıdır. Bu eğitimlerde erken çocukluk dönemi çocuk
sahibi, yaşça küçük, geniş ailede yaşayan, eğitim düzeyi ve
sosyoekonomik düzeyi düşük ebeveynlere, özellikle babalara
çocuklarının cinsel eğitimlerinde daha aktif rol alabilmeleri
için öncelik verilmesi ve bu ebeveynlerin çocuklarının gelişim
dönemlerine göre kademeli olarak cinsel eğitim vermeleri
amaçlanmalıdır. Bu eğitimler sırasında okul rehberlik
birimleri ve okul hemşirelerinin aileler ile işbirliği yapmaları
da önerilmektedir. Okul öncesi dönem çocuklarıyla çalışan
anaokulu öğretmenleri, sağlık profesyonelleri gibi meslek
üyeleri de konu hakkında bilgilendirilmelidir. Son olarak bu
çalışmanın farklı sosyodemografik değişkenler ile ebeveyn
cinsel eğitim yaklaşımları arasındaki ilişkinin değerlendirileceği
çalışmalar ile cinsel eğitim programlarının etkinliğinin
değerlendirileceği büyük örneklemli daha fazla deneysel çalışmaların
yapılması da önerilir.
Teşekkür
Çalışmaya katılan ebeveynlere katılımlarından dolayı teşekkür
ederiz.
Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları
17
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu tarafından onaylandı. (onay
tarihi ve sayısı: 2016-07/01-15 KAEK-227).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Gaziosmanpaşa University Faculty of Medicine Ethics
Committee. (date and number of approval: 2016-07/01-15 KAEK-227).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Martin J, Riazi H, Firoozi A, Nasiri M. A sex education
programme for mothers in Iran: Does preschool children’s sex
education influence mothers’ knowledge and attitudes? Sex Educ.
2018;18:219–30. [CrossRef]
2. Mobredi K, Hasanpoor-Azghady SB, Azin SA, Haghani H,
Farahani LA. Effect of the sexual education program on the
knowledge and attitude of preschoolers’ mothers. J Clin Diagn
Res. 2018;12:6–9. [CrossRef]
3. Wilson EK, Dalberth BT, Koo NP, Gard JC. Parents’ perspectives
on talking to preteenage children about sex. Perspect Sex Reprod
Health. 2010;42:56–63. [CrossRef]
4. Jin, X. The characteristics and relationship of parental sexual
knowledge and sex education attitude to young children. Creative
Educ. 2021;12:2002–10. [CrossRef]
5. Kurtuncu M, Akhan LU, Tanır IM, Yıldız H. The sexual
development and education of preschool children: Knowledge and
opinions from doctors and nurses. Sex Disabil. 2015;3:207–21.
[CrossRef]
6. Erbil N, Orak E, Bektaş AE. Anneler cinsel eğitim konusunda ne
biliyor, kızlarına ne kadar cinsel eğitim veriyor? Uluslararası İnsan
Bilimleri Derg. 2010;7:366–83. https://core.ac.uk/download/
pdf/268072281.pdf
7. Eliküçük A, Sönmez S. Altı yaş çocuklarının cinsel gelişim ve
eğitimiyle ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. Aile ve Toplum.
2011;25:45–62. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/198040
8. TÜİK. Güvenlik birimine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri,
2015–2019 (Basın Bülteni); 2020. https://data.tuik.gov.tr/
Bulten/Index?P=Guvenlik-Birimine-Gelen-veya-Getirilen-Cocuk-
Istatistikleri-2015-2019-33632
9. Zhang W, Chen J, Feng Y, Li J, Zhao X, Luo X. Young children’s
knowledge and skills related to sexual abuse prevention: A pilot study
in Beijing, China. Child Abuse Negl. 2013;37:623–30. [CrossRef]
10. Citak Tunc G, Gorak G, Ozyazicioglu N, Ak B, Isil O, Vural P.
Preventing child sexual abuse: Body safety training for young
children in Turkey. J Child Sex Abuse. 2018;27:347–64. [CrossRef]
11. Walsh K, Brandon L, Chirio L. Mother-child communication
about sexual abuse prevention. J Child Sex Abuse. 2012;21:399–
421. [CrossRef]
12. Apaydın Cırık V, Efe E, Velipaşaoğlu S. Educating children
through their parents to prevent child sexual abuse in Turkey.
Perspect Psychiatr Care. 2020;56:523–32. [CrossRef]
13. Navaei M, Akbari-Kamrani M, Esmaelzadeh-Saeieh S, Farid
M, Tehranizadeh M. Effect of group counseling on parents’
self-efficacy, knowledge, attitude, and communication practice
in preventing sexual abuse of children aged 2–6 years: a
randomized controlled clinical trial. Int J Community Based
Nurs Midwifery. 2018;6:285–92. https://pubmed.ncbi.nlm.
nih.gov/30465001/
14. Ghorbani M, Zamani-Alavijeh F, Shahry P, Zare K, Marashi T.
Understanding Childhood’s sexual curiosity: An introduction to
sexual health education and health promotion. Iran J Health Educ
Health Promot. 2015;3:198–210. http://journal.ihepsa.ir/article-
1-328-en.html
15. Tuğrul B, Artan İ. Çocukların cinsel eğitimi ile ilgili anne
görüşlerinin incelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Derg. 2001;20:141–9. https://dergipark.org.tr/en/download/
article-file/87962
16. Ceylan Ş, Çetin A. Okul öncesi eğitim kurumlarına
devam eden çocukların cinsel eğitimine ilişkin ebeveyn
görüşlerinin incelenmesi. H. Ü Sağlık Bilimleri Fakültesi
Derg. 2015;2:41–59. https://pdfs.semanticscholar.org/4759/
d402ae1f22d67fe8e74d8ec096c99af6c108.pdf
17. Göçgeldi E, Tüzün H, Türker T, Şimsek I. Okul öncesi
dönem çocuğu olan anne ve babaların çocuklara cinsel eğitim
konusundaki yaklaşımlarının incelenmesi. Sürekli Tıp Eğitim
Derg. 2007;16(9):134–42. https://app.trdizin.gov.tr/publication/
paper/detail/Tnprek1UTXo
18. Tuğut N, Gölbaşı Z. Okul öncesi dönem çocuğu olan(3–6 yaş)
ebeveynlerin cinsel eğitim tutumlarının belirlenmesi. TJFMPC.
2019;13:287–94. [CrossRef]
19. Nyarko K, Adentwi KI, Asumeng M, Ahulu LD. Parental attitude
towards sex education at the lower primary in Ghana. Int J
Elementary Educ. 2014;3:21–9. [CrossRef]
20. Morawska A, Walsh A, Grabski M, Fletcher R. Parental confidence
and preferences for communicating with their child about sexuality.
Sex Educ. 2015;15:235–48. [CrossRef]
21. Deniz E, Arslan E. Erken çocukluk döneminde gelişim. Ankara:
Ertem Basım; 2011.
22. Tortolero SR, Johnson K, Peskin M, Cuccaro PM, Markham C,
Hernandez BF, et al. Dispelling the myth: What parents really
think about sex education in schools. J Appl Res Child. 2011;2:1–
19. https://digitalcommons.library.tmc.edu/childrenatrisk/vol2/
iss2/5
23. İşler S, Gürşimşek AI. 3–6 yaş çocuklarının cinsel eğitiminin
gerekliliği ile ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. GEFAD/
GUJGEF. 2018;38:845–67. [CrossRef]
24. Lee EM, Kweon Y-R. Effects of a maternal sexuality education
program for mothers of preschoolers. J Korean Acad Nurs.
2013;43:370–8. [CrossRef]
25. Aydoğdu F. Toplumsal cinsiyet rollerinin gelişimi ve cinsel eğitim.
İçinde: Öztürk Aynal Ş, editör. Çocuk Gelişimi -2. Ankara: Eğiten
Kitap; 2017. s.71–89.
26. Bahtiyar Saygan B, Pekel Uludağlı N. Yaşam boyu toplumsal
cinsiyet rollerinin gelişimi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar.
2021;13:354–82. [CrossRef]
27. Eroğlu K, Gölbaşı Z. Cinsel eğitimde ebeveynlerin yeri: Ne
yapıyorlar, ne yaşıyorlar? Atatürk Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu Derg. 2005;8:12–21. https://dergipark.org.tr/en/
download/article-file/29263
28. Chen JQ, Dunne MP, Han P. Prevention of child sexual abuse
in China: Knowledge, attitudes, and communication practices
of parents of elementary school children. Child Abuse Negl.
2007;31:747–55. [CrossRef]
18 Androl Bul 2022;24:11-19
29. Çalışandemir F, Bencik S, Artan İ. Çocukların cinsel eğitimi:
geçmişten günümüze bir bakış. Eğitim Bilim. 2008;33:14–27.
http://egitimvebilim.ted.org.tr/index.php/EB/article/view/627
30. Küçük S, Platin N, Erdem E. Hafif zihinsel engelli çocukların
ebeveynlerinde çocuk cinsel istismarı konusunda farkındalık
yaratma: Eğitim uygulaması örneği. J Hum Sci. 2017;14: 2865–
74. https://www.j-humansciences.com/ojs/index.php/IJHS/
article/view/4349
31. Şirin MR. Televizyon, çocuk ve aile. İstanbul: İz Yayınları; 1998.
32. Korkmaz M, Saçan S, Yücel AS, Gürkan A, Kırık AM. Çocuk
istismarı ve cinsel istismarın önlenmesinde medyanın rolünün
incelenmesi. UHPPD. 2015;1–32. https://openaccess.firat.
edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11508/8211/1791_91210.
pdf?sequence=1&isAllowed=y
33. Özsoy D, Atılgan SS. Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki 0–8 yaş
grubu çocukların internet kullanımı ve bu kapsamda ebeveyn
arabuluculuğu: Nitel Bir Araştırma. Selçuk İletişim. 2018;11:96–
125. [CrossRef]
Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları
19
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:20−25
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.88942
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri
cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi:
Bir kamu hastanesi örneği
Determining the approaches of health professionals on sex education to
their children: A public hospital example
Yasemin Şanlı 1 , Özlem Şahan 2 , Ergül Aslan 3 ABSTRACT
ÖZ
AMAÇ: Bu çalışma dört yaş ve üzeri çocuğu olan sağlık profesyonellerinin
çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarını ve bu konudaki
tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Araştırma, tanımlayıcı kesitsel tipte yapılmıştır.
Araştırmanın örneklemini İç Anadolu Bölgesinde bulunan bir kamu
hastanesinde görev yapan, dört yaş ve üzeri çocuğu olan ve çalışmaya
katılmaya gönüllü 203 sağlık profesyoneli oluşturmuştur. Veriler, Sosyodemografik
Soru Formu ve Cinsel Eğitim Ebeveyn Anketi aracılığı ile
elde edilmiştir. Veriler araştırmacı tarafından bireysel olarak sağlık personeli
ile çalışma ortamında uygun zaman ayrılarak yüz yüze görüşme yöntemi
ile toplanmıştır. Verilerin analizi bir paket programda yapılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan 203 sağlık profesyonelinden beşi hekim,
153’ü hemşire, 45’i sağlık teknikeri, sağlık memuru ve psikolog vb.
sağlık personelidir. Katılımcıların %96,1’i çocuklar için cinsel eğitimin
gerekli olduğunu ve bunların %60,8’i yedi yaş ve üzerinde verilmesi gerektiğini
bildirmiştir. Katılımcıların %77,8’i çocuğuyla cinsellikle ilgili
konularda konuştuğunu ve bu kapsamda %56,7’si vücuttaki cinsiyete
özgü farklılıkları açıkladığını ifade etmiştir. Katılımcıların %76,4’ü cinsel
gelişim ve eğitimin anne karnında başlayıp yaşam boyu devam ettiğini,
%91,1’i çocuğa ilk cinsel bilgilerin anne-baba tarafından verilmesi
gerektiğini ve %57,6’sının cinsel eğitimin okulda verilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
SONUÇ: Çalışmada sağlık profesyoneli ebeveynlerin büyük çoğunluğunun
çocuklar için cinsel eğitimin gerekli olduğu düşüncesinde olup,
cinsellikle ilgili çocuklarıyla konuştuklarını belirtmiştir. Katılımcıların
yarısının genellikle çocuklarının cinsellikle ilgili davranışlarının çoğunu
‘engelleme’ davranışında bulunacaklarını ifade ettikleri görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: cinsel eğitim, çocuk, sağlık profesyoneli
OBJECTIVE: This study was carried out to determine the approaches
and attitudes of health professionals who have children aged 4 and over,
regarding the sexual education they give to their children.
MATERIAL and METHODS: The research was conducted in descriptive
cross-sectional type. The sample of the study consisted of 203 health
professionals who work in a public hospital in the Central Anatolia
Region, have children aged 4 and above and volunteer to participate
in the study. The data were obtained through the Socio-demographic
Questionnaire and the Sex Education Parent Questionnaire. The data
were collected by the researcher individually, with the health personnel
in the working environment, and by face-to-face interview method.
Data analysis was done in a package program.
RESULTS: Of the 203 health professionals who participated in the
research, 5 were physicians, 153 were nurses, 45 were health technicians,
health officers and psychologists, etc. are health personnel. 96.1% of
the participants stated that sexual education is necessary for children
and 60.8% of them stated that it should be given at the age of 7 and
above. 77.8% of the participants stated that they talked to their children
about sexual matters, and in this context, 56.7% explained the genderspecific
differences in the body. 76.4% of the participants stated that
sexual development and education starts in the womb and continues
throughout life, 91.1% stated that the first sexual information should be
given to the child by the parents, and 57.6% stated that sexual education
should be given at school.
CONCLUSION: In the study, health professionals stated that the majority
of parents thought that sexual education is necessary for their children
and they talked to their children about sexuality. It was observed that
half of the participants stated that they would generally engage in
‘blocking’ most of their children’s sexual behaviors.
Keywords: sex education, child, health professionals
1
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,
Karaman, Türkiye
2
Antalya Bilim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Antalya, Türkiye
3
İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Kadın
Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Şanlı
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü 70100
Karaman - Türkiye
Tel: +90 505 273 39 36
E-mail: yasminalya.09@gmail.com
Geliş/ Received: 12.01.2022
Kabul/ Accepted: 02.02.2022
GİRİŞ
Yaşamın sürekliliği için gerekli ve üremeye yönelik en temel
doğa koşulu olan cinsellik; bedensel, psikolojik, sosyal, kültürel,
ekonomik boyutları olan bir kavramdır. Cinsel eğitim;
cinselliğin bilişsel, duygusal, sosyal, etkileşimli ve fiziksel
yönlerini öğrenilmesini içerir. Amaç, çocuk ve gençlerin cinsel
gelişiminin desteklemesini ve korumasıdır. [1] Cinsel eğitim
cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, istenmeyen gebelikler
ve cinsiyete dayalı şiddet gibi riskli durumların önlenmesi
konusunda çocuk ve gençlere güvenli, sağlıklı ve tatmin edici
bir yaşam sağlamada önemli rol oynamaktadır. [2]
20
©2022 Androloji Bülteni
Cinsellik genellikle ergenlik döneminde gündeme gelen
ve çocukluktan uzak tutulmuş bir kavramdır. Oysaki
cinsel gelişim ergenlik döneminde birden bire ortaya çıkmaz,
intrauterin yaşamdan ve doğumdan itibaren başlar.
[3]
Cinsellikle ilgili bilgilerin yetersizliği bireyi tüm yaşamı
boyunca karşılaşabileceği risklere karşı daha savunmasız kılacaktır.
[4] Bu önemli gereksinimi karşılamada en önemli
rol ebeveynlerdedir. Anne-babalar cinsel eğitimin, çocuğun
genel eğitiminin bir parçası olduğunu ve çocuğun gelişim
dönemlerinde gerekli olduğunu bilmesi gerekir. [5]
Amerika Birleşik Devletleri Cinsel Bilgi ve Eğitim Konseyi
(Sexuality Information and Education Council of the
United States –SIECUS)’ne göre cinsel eğitim; bilgilendirme,
tutum geliştirme, inançlar, değerler, ilişkiler ve mahremiyet
konularını ele alan ve yaşam boyu süren bir süreçtir.
Ulusal Cinsel Eğitim Standartları (National Sex Education
Standards –NSES), anaokulundan 12. sınıfa kadarki süreçte
öğrencilerin yaşı ve gelişim düzeyine uygun cinsellik
eğitiminin gereken temel-minimum içerik ve beceriler
hakkında açık, tutarlı ve anlaşılır bir rehberlik sağlamasını
önermektedir. Bu rehberlik kapsamında sağlıklı ilişkiler,
anatomi ve fizyoloji, ergenlik ve cinsel gelişimi, cinsiyet
kimliği ve ifadesi, cinsel yönelim ve kimlik, cinsel sağlık ve
kişilerarası şiddet konuları ele alınmaktadır. [4,6]
Toplumsal kalıplar içerisinde cinsel konulara aile ve okul
ortamında yeterince yer verilmemektedir. Bunun yanı sıra
okul programlarında da cinsellik eğitiminin verilmesinde
belirli bir standart yoktur. [3] Öncelikle ebeveynlere ve öğretmenlere,
cinsel gelişim ve eğitim hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir.
[7] Çocukların ve gençlerin cinsel eğitimlerinde
ideal olan, aile içinde başlayan eğitim sürecinin okullarda var
olan formal cinsel eğitim programları ile devam etmesidir. [8]
Ebeveynlerin kendileri cinsellikle ilgili eğitim almadıklarından
çoğunlukla yeterli bilgiye sahip değildirler. [9]
Bu çalışma, dört yaş ve üzeri çocuğu olan sağlık profesyonellerinin
çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarını
ve bu konudaki tutumlarını belirlemek amacıyla
yapıldı.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Tanımlayıcı kesitsel tipteki bu çalışma İç Anadolu
Bölgesinde yer alan 400 sağlık profesyonelinin çalıştığı bir
kamu hastanesinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini
dört yaş ve üstü çocuğu olan ve çalışmaya katılmaya
gönüllü 203 sağlık profesyoneli oluşturmuştur.
Araştırmanın verileri, araştırmacılar tarafından literatür
doğrultusunda oluşturulan Sosyo-demografik Soru Formu
ve Cinsel Eğitim Ebeveyn Anketi aracılığı ile toplanmıştır.
[3,10–12] Anket iki bölümden ve toplam 32 sorudan
oluşmaktadır. Birinci bölümde; ebeveynler ve çocukla ilgili
demografik bilgiler, cinsel eğitimin gerekliliği, cinsel eğitime
başlama yaşı, cinsel eğitim verilme durumu ve şu ana
kadar hangi konularda cinsel eğitim verildiği ile ilgili sorular
(12 soru) yer almaktadır. İkinci bölümde ise ebeveynlerin
cinsel eğitimle ilgili bilgilerini değerlendiren sorular
ve çocuklarının cinsellikle ilgili tutum ve davranışlarına ait
sorular (20 soru) yer almaktadır.
Veriler, araştırmaya katılmak isteyen sağlık profesyonellerine
araştırmanın amacı açıklanarak ve bilgilendirilmiş
gönüllü olurları alınarak, çalışma ortamını etkilemeyecek
şekilde ortalama 15 dakikalık sürede ve yüz yüze görüşme
yöntemi ile toplanmıştır.
Araştırmaya başlamadan önce bir üniversitenin girişimsel
olmayan araştırmalar etik kurulundan ve ilgili hastaneden
yazılı izin onayı alınmıştır.
Verilerin girişinde ve analizinde bir istatistik paket programı
kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizi; araştırmanın
ölçümle belirlenen nicel değişkenleri için ortalama ve
standart sapma, sayımla belirlenen nitel değişkenleri için
ise sayı ve yüzde (%) ile verilmiştir. İstatistiksel anlamlılık
düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir.
BULGULAR
Çalışmada sağlık profesyonellerine yönelik tanıtıcı bilgiler
Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1. Katılımcıların sosyo-demografik özellikleri (n=203)
Özellikler
Ort ± SS
Yaş 27,36±5,37
Çocuk sayısı 1,90±0,60
Kız çocuk sayısı 1,28±0,51
Erkek çocuk sayısı 1,35±0,52
Çocukların yaşı
1. çocuğun yaşı
2. çocuğun yaşı
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Eğitim düzeyi
Lise
Fakülte/Yüksekokul
Lisansüstü
Meslek
Hekim
Hemşire/Ebe
Diğer sağlık çalışanı
Aile tipi
Çekirdek aile
Geniş aile
Tek ebeveyn
12,29±5,65
8,90±5,58
6,64±4,85
n %
174
29
27
166
10
5
153
45
186
14
3
85,7
14,3
13,3
81,8
4,9
2,5
75,4
22,2
91,6
6,9
1,5
Şanlı ve ark. • Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi: Bir kamu hastanesi örneği
21
Çalışmada sağlık profesyonellerinin, çocuklar için cinsel
eğitimin gerekliliği ile ilgili düşünceleri içeren verilerin dağılımı
Tablo 2’de gösterilmiştir.
Ebeveynlerin cinsel eğitimle ilgili görüşlerini yansıtan verilerin
dağılımı Tablo 3’te gösterilmiştir.
Katılımcıların çocukların davranışlarla ilgili tutumları
Tablo 4’te verilmiştir.
TARTIŞMA
Ebeveynler cinsel eğitimi çocuklarına ne zaman, ne kadar
ve nasıl verecekleri konusunda zorlandıkları için cinsel eğitim,
konuşulması zor bir durum olabilmektedir. [11,13]
Çalışmaya katılan sağlık profesyonellerinin çok büyük çoğunluğu
çocuklar için cinsel eğitimin gerekli olduğunu, yine
çoğu çocuğuyla cinsellikle ilgili konularda konuştuğunu ve
Tablo 2. Katılımcıların çocuklarda cinsel eğitimin gerekliliği ile ilgili düşünceleri
Özellikler n %
Çocuklarda cinsel eğitimin gerekliliği
Evet
Hayır
195
8
96,1
3,9
Cinsel eğitim verilmesi gereken yaş
0–3 yaş
4–6 yaş
7–12 yaş
13–18 yaş
29
51
78
45
14,3
25,1
38,4
22,2
Çocukla cinsellikle ilgili konuları konuşma durumu
Evet
Hayır
158
45
77,8
22,2
Çocukla en fazla konuşulan konular (n=158)
Cinsiyetlere göre vücuttaki farklılıklar
Gebelik ve doğum
Sağlık ve temizlik kuralları
115
50
54
56,7
24,6
26,6
Tablo 3. Katılımcıların cinsel eğitimle ilgili düşüncelerine ilişkin özellikler
Özellikler n %
Cinsel gelişim ve eğitim anne karnında başlar yaşam boyu devam eder.
Evet
155
76,4 9,9
Hayır
20
13,8
Bilmiyorum
28
Çocuğa ilk cinsel bilgiler anne–baba tarafından verilmeli.
Okullarda çocuklara cinsel eğitim verilmeli.
Çocuklar cinsiyetlerine göre kıyafet, oyuncak vb. seçmesi için yönlendirilmeli.
Çocuklar, bebeğin dünyaya gelişinde babanın rolü ve katkısı üzerindeki soruları,
dört yaşından sonra sormaya başlar.
Çocukla birlikte televizyon izlerken, cinsellik içeren herhangi bir durumla
karşılaşınca, televizyonu kapatmak, kanal değiştirmek ya da çocuğun gözlerini
kapatmak olası çözümlerdir.
Çocukların cinsel organlarını merak etmeleri normal bir gelişim davranışıdır.
Cinsel konularda kız çocuğunun sorularına annesi, erkek çocuğunun sorularına
babası cevap vermeli.
Çocuklarda cinsellik içgüdüsü yoktur.
Çocuklar vücut bölümlerinin (özellikle genital organların) gerçek isimlerini değil
daha uygun görülen farklı isimlerle adlandırılmasını öğrenmelidir.
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Evet
Hayır
Bilmiyorum
185
13
5
117
48
38
162
34
7
138
27
38
71
103
29
188
7
8
118
68
17
32
154
17
102
64
37
91,1
6,4
2,5
57,6
23,6
18,7
79,8
16,7 3,4
68,0
13,3
18,7
35,0
50,7
14,3
92,6
3,4
3,9
58,1
33,5
8,4
15,8
75,9
8,4
50,2
31,5
18,2
22 Androl Bul 2022;24:20-25
Tablo 4. Katılımcıların çocukların davranışlarıyla ilgili tutumları
Özellikler n %
Çocukların kendilerine bakım veren kişilere, öğretmenlerine ya da
ebeveynlerine karşı ifade ettikleri sevgiyi bazen romantik bir duyguymuş gibi
ifade etmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
3–6 yaş arasındaki çocukların cinsel organlarına dokunmaktan ve çıplak
dolaşmaktan zevk almaları, diğer çocuklara, akranlarına veya yetişkinlere
cinsel organlarını göstermeye çalışmaları ve onları zorla öpmeye çalışmaları
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çocukların cinsel içerikli argo kelimeler kullanması konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Çocukların mastürbasyon yapması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çocukların (özellikle 2,5–3 yaş civarı) cinsellikle ilgili sorular (bebekler nereden
gelir gibi doğum ve gebelikle ilgili sorular) sormasını nasıl karşılarsınız?
Çocukların televizyonda gördükleri cinsellikle ilgili davranışları (öpüşme vb.)
denemelerini nasıl karşılarsınız?
Çocukların oyun sırasında kıyafetlerini çıkarmalarını ve birbirlerinin vücutlarını
incelemelerini nasıl karşılarsınız?
Çocukların diğer kişilerin tuvalet ve banyo faaliyetlerini merak etmeleri ve
gözlemlemeye çalışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çocukların akranlarıyla ya da ebeveynleri ile birlikte banyo yapmayı istemeleri
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çocukların kendi ve diğer insanların vücutları, gördükleri, hissettikleri her şey
hakkında meraklı olmaları ve konuşmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
Normal karşılarım
Görmezlikten gelirim
Engellerim
Cezalandırırım
153
32
18
0
76
28
98
1
18
8
155
22
43
59
98
3
190
6
6
1
65
21
113
4
58
15
124
6
74
18
106
5
87
8
107
1
168
7
27
1
75,4
15,8
8,9
0
37,4
13,8
48,3
0,5
8,9
3,9
76,4
10,8
21,2
29,1
48,3
1,5
93,6
3,0
3,0
0,5
32,0
10,3
55,7
2,0
28,6
7,4
61,1
3,0
36,5
8,9
52,2
2,5
42,9
3,9
52,7
, 5
82,8
3,4
13,3
0,5
yarısından fazlası ise cinsel eğitimin ergenlik döneminde
verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Birçok çalışmada cinsel
eğitimin ortaokul yıllarında yani ergenlik döneminde
verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. [10,14–16] Çalışma
sonuçları literatür ile benzerdir.
Cinsel eğitim denildiğinde genellikle ilk olarak üreme
ve buna bağlı olarak da cinsel ilişki düşünülmektedir. [17]
Çalışmaya katılan sağlık profesyonellerinin de cinsel eğitimin
ergenlik döneminde başlaması gerektiğini bu nedenle
belirtmiş olabileceği düşünülmüştür. Ancak cinsel eğitim,
bilgilendirme, tutum geliştirme, inançlar, değerler, ilişkiler
ve mahremiyet konularını ele alan ve yaşam boyu süren bir
süreçtir. [18] Ayrıca çalışmada çocuklar için cinsel eğitimin
gerekli olduğunun düşünülmesi ve katılımcıların çoğunun
çocuğuyla cinsel konularda konuşması olumlu bir bulgu
olarak yorumlanabilir. Bu durumu ise çalışmaya katılanların
büyük çoğunluğunun üniversite seviyesinde eğitime sahip
olması ve genç yaşta olmaları etkilemiş olabilir. Yapılan
bir çalışmada öğrenim düzeyi yüksek ailelerin çocuklarının
cinsel eğitim bilgi düzeylerinin de yüksek olduğu bulunmuştur.
[19] Olakunbi ve Akintomide (2010), çocuklarıyla cinsel
eğitim konusunda genç ebeveynlerin cinsel sorulara, yaşlı
ebeveynlerden daha esnek bir yaklaşımla cevap verdiklerini
belirtmiştir. [20] Ceylan ve Çetin (2015), İşler ve Gürçiçek
(2018)’in çalışmalarında da araştırma bulgularımızla benzer
Şanlı ve ark. • Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi: Bir kamu hastanesi örneği
23
olarak ebeveynlerin en çok cinsiyetler arası bedensel farklılıklarla
ilgili çocuklarıyla konuştukları saptanmıştır. [21,22]
Çalışmada sağlık profesyonellerinin ebeveyn olarak cinsellik
ve cinsel eğitim ile ilgili bilgilerini yansıtan yanıtlarda;
katılımcıların çoğunun cinsel gelişim ve eğitimin anne
karnında başlayıp yaşam boyu devam ettiğini, çok büyük
bir çoğunluğu çocuğa ilk cinsel bilgilerin anne–baba tarafından
verilmesi gerektiğini ve yarısının okullarda cinsel
eğitimin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Eliküçük ve
Sönmez (2011), Ceylan ve Çetin (2015), Tuğut ve Gölbaşı
(2019) tarafından ebeveynlerle yapılan benzer çalışmalarda
da, araştırma bulgularını destekler sonuçlar bulunmuştur.
[3,21,23]
Ebeveyn ve çocuk arasındaki karşılıklı saygı ve desteklemeye
dayalı bir ilişki, çocukların cinsellik de dâhil
hayatlarıyla ilgili bir çok konuda baş etme becerilerini artırmaktadır.
Cinsel eğitimi ebeveynlerin vermesi öğretmen,
akran ya da medyadan çok daha etkili sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye’de cinsel eğitim, okullarda ders müfredatlarında
yok denecek kadar sınırlıdır ve bu nedenle ailelerin
çocuklarının cinsel eğitimine etkili bir şekilde dâhil
olması gerekmektedir. [24,25]
Literatürde çocuklara, cinsel organlar dâhil tüm organların
doğru isimlerinin (penis, vajina vb.) öğretilmesi gerektiği
belirtilmektedir. [26,27] Çalışmamızda ise çarpıcı bir sonuç
olarak ebeveynlerin yarısı; çocuklara vücut bölümlerinin
(özellikle genital organların) gerçek isimlerini değil daha
uygun ve edepli bir biçimde isimlerinin öğretilmesi gerektiğini
düşünmektedir. Bu sonuca dayanarak, sağlık profesyonellerinin
de konuyla ilgili farklı tutum izlediklerini
söylemek mümkündür.
Çalışmada sağlık profesyoneli ebeveynlerin büyük çoğunluğunun
çocuklar için cinsel eğitimin gerekli olduğunu
düşünüp cinsellikle ilgili çocuklarıyla konuştuklarını belirtmesine
karşın, yarısının genellikle çocuklarının cinsellikle
ilgili davranışlarının çoğunu ‘engelleme’ davranışında
bulunacaklarını ifade ettikleri görülmüştür. Çocuğun
cinsiyetine ilişkin rolleri benimsemesinde, iyi sosyal ilişkiler
geliştirmesinde ve mahremiyetini korumasında ebeveynlerinin
bu konudaki doğru tutum ve yaklaşımlarının
önemli bir etkisi bulunmaktadır. [22] Bu nedenle ebeveynlerin,
cinsel eğitim sırasında olumlu tutum ve davranışlar
göstermeleri için kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir.
[13]
Ebeveynlerin çoğu çocuklarının cinselliğe ilişkin sorularına
cevap vermenin ve çocuklarına cinsellikle ilgili bilgi
vermenin oldukça zor olduğunu belirtmekle birlikte, çocukların
cinsellikle çok fazla ilgili olmaması gerektiğine
ilişkin yaygın bir düşünce ve davranışa sahip olabilmektedir.
[12] Ceylan ve Çetin (2015)’in çalışmasında, cinsel eğitimin
gerekli olduğunu düşünen ebeveynler çocuklarının
sordukları soruları nasıl cevaplamaları, meraklarını nasıl
gidermeleri, hangi tutum ve davranışları sergilemeleri,
hangi durumda ne yapmaları ya da hangi yaşta ne kadar
bilgi verilmesi gerektiğini bilmediklerini belirtmişlerdir.
[21]
Guder ve Alabay (2018)’ın 3–6 yaş arasında çocukların
ebeveynleri ile yaptıkları çalışmada, ebeveynlerin
çocukların cinsel gelişimiyle ilgili sorularını genellikle çocukları
geçiştirerek, dini temelli ve cinsiyetçi bir şekilde
yanıtladıkları saptanmıştır. [28] Ebeveynlerin ve çocukların
cinsel davranış yönetiminde yeterliliğini sağlayabilecek
beceri geliştirme yaklaşım programları bulunmamaktadır.
[5]
Sağlık profesyonellerinin de çocuklara verecekleri cinsel
sağlık eğitimi konusunda ihtiyaçlarının belirlenerek
eğitilmeleri gerekmektedir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Katılımcıların çok büyük çoğunluğu çocuklar için cinsel
eğitimin gerekli olduğunu, çoğunun çocuğuyla cinsellikle
ilgili konularda konuştuğunu, yarısından fazlasının
cinsel eğitimin ergenlik döneminde verilmesi gerektiğini,
çoğunun cinsel gelişim ve eğitimin anne karnında başlayıp
yaşam boyu devam ettiğini, çok büyük bir çoğunluğu
çocuğa ilk cinsel bilgilerin anne–baba tarafından verilmesi
gerektiğini ve yarısının okullarda cinsel eğitimin verilmesi
gerektiğini düşünmektedir. Ayrıca ebeveynlerin yarısının
çocuklarının cinsellikle ilgili davranışlarını engelleme düşüncesinde
oldukları bulgulanmıştır.
Çalışmanın farklı meslek ve eğitim düzeyine sahip ebeveynlerde
yapılması, çocuklara verilecek cinsel eğitimle ilgili
hem ebeveynlere hem de çocuklara yönelik niteliksel çalışmaların
yürütülmesi, cinsel eğitimin okul öncesi kademeden
itibaren tüm kademelerde müfredat programlarına
uyarlanması, sağlık profesyonellerine yönelik konuyla ilgili
hizmet içi eğitimlerin verilmesi önerilebilir.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu
tarafından onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 24.12.2013/2013/374).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Selcuk University Faculty of Medicine Non-Invasive Clinical
Research Ethics Committee. (date and number of approval: 24.12.2013/2013/374).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
24 Androl Bul 2022;24:20-25
KAYNAKLAR
1. WHO Regional Office for Europe; BZgA. Standards for sexuality
education in Europe. A framework for policymakers, educational
and health authorities, and specialists. Cologne: Federal Centre for
Health Education; 2010. p. 20. https://www.bzga-whocc.de/en/
publications/standards-for-sexuality-education/
2. WHO. International technical guidance on sexuality education.
An evidence-informed approach. 2018. https://www.who.int/
publications/m/item/9789231002595
3. Eliküçük A, Sönmez S. 6 yaş çocuklarının cinsel gelişim ve
eğitimiyle ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. Aile ve Toplum.
2011;12:45–62. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/198040
4. Goldfarb ES, Lieberman LD. Three Decades of Research: The Case
for Comprehensive Sex Education. J Adolesc Health. 2021;68:13–
27. [CrossRef]
5. Ganji J, Emamian MH, Maasoumi R, Keramat, Khoei EM. The
existing approaches to sexuality education targeting children: A
review article. Iranian J Public Health. 2017;46:890–8. https://
www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/articles/PMC5563870/
6. Future of Sex Education Initiative. National Sex Education
Standards: Core Content and Skills, K-12, 2nd ed. Washington,
DC: American School Health Association; 2020. https://siecus.
org/wp-content/uploads/2020/03/NSES-2020-2.pdf
7. Yavuzer H, editör. Ana-Baba Okulu. 9. Baskı, Remzi Kitabevi,
İstanbul. 2001;101–12.
8. Padilla-Walker LM, Rogers, AA, McLean, RD. Is There More Than
One Way to Talk About Sex? A Longitudinal Growth Mixture
Model of Parent-Adolescent Sex Communication. J Adolesc
Health. 2020;67:851–8. [CrossRef]
9. Eroğlu K, Gölbaşı Z. Cinsel Eğitimde Ebeveynlerin Yeri: Ne
Yapıyorlar, Ne Yaşıyorlar? Atatürk Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu
Derg. 2005;8:12–21. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/29263
10. Erbil N, Orak E, Bektaş AE. Anneler cinsel eğitim konusunda ne
biliyor, kızlarına ne kadar cinsel eğitim veriyor? Uluslararası İnsan
Bilimleri Derg. 2010;7:366–83.
11. Flanagan P. Making sense of children’s sexuality: Understanding
sexual development and activity in education contexts. Waikato J
Educ. 2011;16:69–79. [CrossRef]
12. Gürsoy E, Gençalp NS. Cinsel Sağlık Eğitiminin Önemi. Aile ve
Toplum. 2010;11:29–36. https://dergipark.org.tr/en/download/
article-file/198130
13. Artan İ, Ceylan Ş, Kurnaz Adıbatmaz FB. Ebeveynler için cinsel
iletişim ölçeği: Güvenilirlik ve geçerlilik çalışması. Hacettepe
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Derg. 2020;7:136–58.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1190100
14. Özgüven İE. Ailede İletişim ve Yaşam. Ankara: PDREM Yayınları;
2012.
15. Çok F, Aras Z, Ayas M, Bayram Z, Bent D, Çıtak P, et al. HIV/
AIDS’ in önlenmesinde akran eğitimi izlenimleri. HIV/AIDS
Derg. 2003;6. http://www.hatam.hacettepe.edu.tr/hatam031.
shtml
16. Akça MŞ, Şahin M, Arslan D. Öğrencilerin Cinsel Eğitimine İlişkin
Öğretmen Algısı. Yükseköğretim ve Bilim Derg. 2017;7:515–22.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1711713
17. Deniz Ü, Gözütok A. Okul Öncesi Dönem Çocuk Kitaplarının
Cinsel Gelişim ve Cinsel Eğitim Açısından İncelenmesi.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Derg. 2017;10:424–31. https://
www.sosyalarastirmalar.com/articles/review-of-preschool-childrenbooks-in-terms-of-sexual-development-andsex-education.pdf
18. Çakşak A. Ergenlerde Cinsel Eğitim. J Inst Econ Dev Soc Res.
2018;4:498–504. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/921330
19. Kaya F, Serin Ö, Genç A. Eğitim fakültesi birinci sınıf
öğrencilerinin cinsel yaşamlarına ilişkin yaklaşımlarının
belirlenmesi. TSK Koruyucu Hekimlik Bült. 2007;6:441–8.
https://www.researchgate.net/publication/286078346_Egitim_
Fakultesi_Birinci_Sinif_Ogrencilerinin_Cinsel_Yasamlarina_
iliskin_Yaklasimlarinin_Belirlenmesi
20. Ojo OO, Akintomide AG. Who breaks the ice in parent-child
sexual communication counseling implications for adolescent
health and development. Int J Cross-Disciplinary Subj Educ.
2010;1:88–92. [CrossRef]
21. Ceylan Ş, Çetin A. Okulöncesi Eğitim Kurumlarına Devam
Eden Çocukların Cinsel Eğitimine İlişkin Ebeveyn Görüşlerinin
İncelenmesi. H.Ü. Sağlık Bilimleri Fakültesi Derg. 2015;2. https://
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/271678
22. İşler S, Gürşimşek AI. 3–6 yaş çocuklarının cinsel eğitiminin
gerekliliği ile ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. G.Ü. Gazi
Eğitim Fakültesi Derg. 2018;38:845–67. [CrossRef]
23. Tuğut N, Gölbaşı Z. Okul Öncesi Dönem Çocuğu Olan(3–6 Yaş)
Ebeveynlerin Cinsel Eğitim Tutumlarının Belirlenmesi. TJFMPC.
2019;13:287–94. [CrossRef]
24. Saracaloğlu AS, Hergüner G, Saçan S. Anne Çocuk Sağlığı ve
Eğitimi. İstanbul: Güven Plus Grup A.Ş. Yayınları; 2019. https://
www.guvenplus.com.tr/imagesbuyuk/3a934anne-cocuk-sagligi.
25. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı. http://tegm.meb.gov.tr/
26. Helmer J, Senior K, Davison B, Vodic A. Improving sexual health
for young people: making sexuality education a priority. Sex Educ.
2015;15:158–72. [CrossRef]
27. Ersanlı K, Kumcağız H, editörler. Cinsel Sağlık Eğitimi. Ankara:
Pegem Akademi; 2020.
28. Guder SY, Alabay E. Children’s Questions and Answers of Parents:
Sexual Education Dilemma. International Journal of Progressive
Education. 2018;14:138–51. [CrossRef]
Şanlı ve ark. • Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi: Bir kamu hastanesi örneği
25
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:26−31
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.81557
Erkek Üreme Sağlığı
İdiyopatik infertil hastalarda semen ve kan
plazmasında malondialdehit, glutatyon peroksidaz,
süperoksid dismutaz ve katalaz düzeyleri ile semen
parametrelerinin ilişkisi
On the idiopathic infertile male patients, level of malondialdehyde,
glutathion peroxidase, superoxide dismutase and catalase at sperm and
blood plasma, and correlation between them
Hüseyin Özveren 1 , İrfan Şafak Barlas 2 , Mustafa Güneş 3
ÖZ
AMAÇ: Biyolojik sistemlerde oksidatif denge bozulduğu zaman oksidatif stres ortaya
çıkmaktadır. Lökospermi ve varikosel varlığında seminal plazmada oksidanların artışı,
bu patolojilerin spermatozoalar üzerine olası zararlarını açıklamada kullanılan parametrelerden
biridir. İnfertil olguların yaklaşık %30’unu oluşturan idiyopatik İnfertilite’de ise
spermiyogram parametrelerindeki bozulmaları açıklamaya yönelik çalışmalar sürmektedir.
Bu çalışmada infertil hastalarda kan ve semen plazmasında Süperoksid Dismutaz
(SOD), Katalaz (CAT), Glutatyon Peroksidaz (GPx), Malondialdehit (MDA) gibi enzim
düzeylerinin sperm sayı, hareket, morfolojisi ile olan ilişkisi ve bu ilişki üzerinden idiyopatik
infertiliteyi açıklayabilecek bir mekanizmanın olabileceğini araştırmayı amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Semen ve plazma örnekleri kliniğimize infertilite nedeniyle
başvuran; varikosel, hormonal, lökospermi, obstruktif patolojilerin varlığı gibi bilinen
bir nedene bağlı infertilite nedeni olmayan olgulardan alındı. İnfertilite etyolojisi primer
bir nedene bağlanamamış idiyopatik infertil 40 hasta değerlendirilmeye alındı. Kontrol
grubu olarak son bir yıl içinde çocuk sahibi olan ve semen parametreleri Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) tarafından 2010 yılında belirlenen semen analizi kriterlerine göre normal
olan 20 fertil kişi çalışmaya alındı. Hasta ve kontrollerde kan serumu ve seminal
plazmada SOD, CAT, GPx ve MDA düzeyleri ölçüldü ve sperm parametreleri incelendi.
BULGULAR: Hasta ve kontrol gruplarının yaşları karşılaştırıldığında aralarında anlamlı
bir farklılık saptanmadı. Buna karşın hastaların olduğu grubun sperm sayı (67,07±68,182
vs 215±118,743), hareket (23,17±20,570 vs 47±10,809) ve morfoloji (50,73±29,274
vs 69±9,119) ölçümleri kontrol grubundan anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0,01).
Serum ve semen yapılan çalışmada hasta grubunda MDA düzeyleri (7,027±2,0111 vs
10,783±2,8940) (0,9520±0,41292 vs 2,9319±1,43872) anlamlı şekilde yüksek bulunmuşken
(p<0,01); CAT düzeyleri (66,91433±15,300093 vs 15,38145±4,228935) (18,31
00±4,0799vs.10,8451±2,7417) ise anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0,01). Her iki grubun
GPx serum düzeyleri (304,14118±200,864744 vs 89,70481±30,178563) karşılaştırıldığında
hasta grubunda anlamlı oranda düşük saptanırken (p<0,01); GPx semen düzeyleri
(8,8590±2,02336 vs 8,9451±2,98786, p: 0,955) ile SOD serum (8,8590±2,02336 vs
8,9451±2,98786, p: 0,908) ve semen (3,3045±1,73632 vs 2,6899±1,80888, p: 0,214)
düzeyleri arasında kontrol grubu ve hasta grubu arasında anlamlı bir fark izlenmedi.
SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçlarına göre, idiyopatik infertil hasta grubunda, sperm parametrelerindeki
düşüklüğün MDA ve CAT düzeyi ile ilişkili olabileceği gösterilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İdiyopatik erkek infertilitesi, süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon
peroksidaz, malondialdehit, sperm parametreleri
ABSTRACT
OBJECTIVE: In biological systems when the oxidative balance is deteriorated,
oxidative stress arises. The increase of oxidants in seminal plasma in the presence of
leukocytospermia and varicocele is one of the argumants used to explain the potential
losses of these pathologies on spermatozoas. As for the “idiopathic infertility” which
forms approximately 30% of the infertility cases; there has been ongoing studies
to explain deterioration in spermyogram parameters. In this study, we investigated
the relationship of parameters such as superoxide dismutase, catalase, glutathione
peroxidase, malatdehidrogenaz on blood and sperm plasma of infertile patients
with the sperm parameters as well as the existence of a mechanism that explains this
relationship over idiopathic infertility.
MATERIAL and METHODS: In this study we indeed 40 patients that matches the
criteria of idiopathic infertility were evaluated. Those who had children in the past year
and whose semen parameters fit the WHO 2010 criteria were used as a control group
of 20 people. Blood and seminal plasma superoxide dismutase, catalase, glutathione
peroxidase and malatdehidrogenaz levels were measured in patient controls and sperm
parameters were examined.
RESULTS: Total sperm number (67.07±68.182 vs 215±118.743), motility (23.17±20.570
vs 47±10.809) and morphology (50.73±29.274 vs 69±9.119) measurements in
the patient group was found significantly lower than the control group (p<0.01).
The study suggests that serum and semen malatdehidrogenaz level (7.027±2.0111
vs 10.783±2.8940) (0.9520±0.41292 vs 2.9319±1.43872) of patient group was
found significantly higher (p<0.01) whereas catalase level (66.91433±15.300093
vs 15.38145±4.228935) (18.3100±4.0799 vs 10.8451±2.7417) was significantly
lower (p<0.01). Serum glutathione peroxidase level (304.14118±200.864744 vs
89.70481±30.178563) of patient group was found significantly lower (p<0.01). Among
the semen glutathione peroxidase (8.8590±2.02336 vs 8.9451±2.98786, p: 0.955) and
superoxide dismutase levels of serum (8.8590±2.02336 vs 8.9451±2.98786, p: 0.908)
and semen (3.3045±1.73632 vs 2.6899±1.80888, p: 0.214), no significant difference
was observed between the control group and the patient group.
CONCLUSION: According to the results of this study, in idiopathic infertile patients,
it was concluded that the decrease in sperm parameters might possibly be associated
with MDA and catalase levels.
Keywords: Idiopathic male infertility, superoxide dismutase, catalase, glutathione
peroxidase, malondialdehyde, sperm parameters
1
SBÜ Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, Van, Türkiye
2
Polatlı Duatepe Devlet Hastanesi, Üroloji bölümü, Ankara, Türkiye
3
SBÜ Darıca Farabi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, Kocaeli, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. İrfan Şafak Barlas
İlkbahar Mah. Galip Erdem Cad. Sinpaş Altınoran Sit. 33/8 Oran Çankaya 06550, Ankara - Türkiye
Tel: +90 312 496 02 58
E-mail: isbarlas89@gmail.com
Geliş/ Received: 06.02.2022
Kabul/ Accepted: 14.02.2022
26
©2022 Androloji Bülteni
GİRİŞ
İnfertilite, korunmasız ilişkiye giren cinsel aktif çiftlerin
bir yıl içerisinde çocuk sahibi olamama durumudur.
[1]
Yeni evlenen çiftlerin yaklaşık %20-35’inde infertilite
ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmakta ve bunların
yarısında erkek faktörü sorumlu tutulmaktadır. [2,3]
Erkek faktörün normal olduğunu söyleyebilmek için yeterli
sayı, hareketlilik ve morfolojide spermlerin varlığı,
spermlerin gerekli akrozom reaksiyonu gerçekleştirip oositlerin
zona pellusida tabakasına bağlanmaları ve zigotun
fertilizasyonu gerekmektedir. Bu aşamalarda oluşabilecek
herhangi bir bozukluk infertilite nedeni olabilmektedir.
[4,5]
Varikosel, hormonal, obstruktif ve immünolojik patolojiler
gibi infertiliteye yol açabilecek birçok durum tanımlanmakla
beraber, olguların yaklaşık %25’i idiyopatik
olarak kabul edilmektedir. [6] Serbest oksijen radikallerinin(SOR)
sperm hücrelerini hiperaktivasyonunda, kapasitasyonunda
ve akrozom reaksiyonlarında fizyolojik rolü
olduğu bilinse de, seminal plazmadaki miktarlarının artışı
oksidatif hasara neden olabilmektedir. Oksidatif hasar
sperm membranında fonksiyon bozukluğuna ve anormal
morfolojik sperm oluşumlarına neden olarak fertilizasyonu
olumsuz yönde etkilemektedir. [7,8] Sperm hücrelerinde
ve seminal plazmada aşırı SOR üretimi çeşitli enzimatik
ve enzimatik olmayan antioksidan sistemler tarafından
engellenmektedir. Seminal plazmada süperoksit dismutaz,
glutatyon peroksidaz, glutatyon reduktaz ve katalaz
gibi çoğu hücre ve hücre sıvısında da bulunan antioksidan
enzimler bulunmaktadır. [9] İdiyopatik infertil hastaların
seminal plazmasında çeşitli antioksidan sistemlerin
yetersiz olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. [10–12]
Lökospermi ve varikosel varlığında seminal plazmada oksidanların
artışı, bu patolojilerin spermatozoalar üzerine
olası zararlarını açıklamada kullanılan parametrelerden
biridir. [13] Bu çalışmada idiyopatik infertil hastalarda kanda
ve semen plazmasında Süperoksit Dismutaz(SOD),
Katalaz(CAT), Glutatyon Peroksidaz(GPx) gibi antioksidan
ve Malondialdehit(MDA) gibi oksidan düzeylerini
inceledik ve bunların sperm parametreleri ile olan ilişkisini
ve bu ilişki üzerinden idiyopatik infertiliteyi açıklayabilecek
mekanizmaları literatür eşliğinde tartışmayı
amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Çalışmamızda 2014 yılında kliniğimize başvuran bilinen
bir infertilite nedeni olmayan, eşi sağlıklı ve yaşları 20
ile 40 arasında değişen 40 erkek hasta ile bu hastalarla
karşılaştırmak amacıyla kontrol grubu olarak da son bir
yıl içinde çocuk sahibi olan semen parametreleri örnekler
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2010 yılında
belirlenen semen analizi kriterlerine göre normal olan
yine yaşları 20-40 arasında değişen 20 gönüllü erkek
incelendi. Hem hasta hem de kontol grubundaki kişilerin
fertilizasyonunu etkileyecek faktörlerin sorgulandığı
detaylı bir anamnez alındı ve sonrasında genital muayeneleri
yapıldı, testisküler patolojiler açısından skrotal
Doppler ultrasonografi yapıldı. Kan serumu FSH, LH,
prolaktin ve testesteron değerlerinden oluşan hormon
profillerine bakıldı. Çalışma gruplarına kriptorşidizmi ve
vazektomi öyküsü olan hastalarla; anormal karaciğer ve
hormon testleri olan, sigara ve alkol kullanan kişiler dâhil
edilmedi. Son üç aydır folik asit, glutatyon, E ve C vitamini,
selenyum, çinko takviyesi alanlar çalışmaya dâhil
edilmedi. Varikosel, inmemiş testis, hormonal bozukluğa
neden olabilecek patoloji, lökospermi veya obstruktif patoloji
saptananlar çalışmanın dışında bırakıldı. Çalışmaya
alınan gruplardan 10 gün aralıklarla iki adet semen analizi
için ejakulat örneği alındı ve örnekler Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) tarafından 2010 yılında belirlenen semen
analizi kriterlerine göre incelendi (Tablo 1).
Tablo 1. 2010 WHO kriterlerine göre standart semen analiz
değerlerinin genel tablosu
Parametre WHO 2010
1. Miktar (volüm) 1,5
2. ph ≥7,2
3. ml’de sperm sayısı (konsantrasyon) ≥15 milyon/ml
4. Total sperm sayısı 39 milyon/ml
5. Hareketlilik (motilite) %40 (PR+NP**) %32 PR*
6. Şekil (morfoloji) ≥%4
7. Canlılık (viability) ≥58
8. Lökosit (iltihap hücresi) ≤1 milyon/ml
Her iki gruptan da çalışmaya dahil olan herkesten serum
örnekleri sabah 08:00’da 8 saatlik açlık sonrası kuru tüplere
venöz kan alınarak örnekler oda sıcaklığında 30 dk bekletildikten
sonra 3500 rpm de 5 dk santrifüj edilmesi ile elde
edildi. Sperm örnekleri ise 1800 g de 10 dk santrifüj edildi
ve üstte kalan semen plazması ölçüm için kullanılmak
üzere ayrıldı. Alınan numunelerin katalizörler yardımıyla
spektrofotometrik olarak dalga boyları ölçülerek MDA,
GPx, SOD ve CAT düzeyleri belirlenmiştir.
Üzerinde durulan özellikler için tanımlayıcı istatistikler;
ortalama, standart sapma, minimum ve maksimum değer
olarak ifade edildi. Bu özellikler bakımından gruplara
göre yapılacak karşılaştırmalarda Student t testi kullanıldı.
Özellikler arası ilişkileri belirlemede Pearson veya
Spearman korelasyon katsayısı hesaplandı. Hesaplamalarda
istatistik anlamlılık düzeyi %5 olarak ele alındı (p<0.05)
ve hesaplamalar için SPSS istatistik paket programından
yararlanıldı.
Özveren ve ark. • İdiyopatik infertil hastalarda oksidan ve antioksidanlar
27
BULGULAR
Çalışma kriterlerine uygun 40 infertil hastanın en büyüğü
40 yaşında ve en küçüğü 21 yaşındaydı hasta grubunun
yaş ortalaması 30,95±4,86 olarak bulundu. Kontrol grubu
için belirlenen kriterlere uygun 20 kişinin yaş ortalaması
30.90±4,83, bu gruptakilerin en büyüğü 40 en küçüğü 20
yaşındaydı. İki grup arasındaki yaş farkı istatiksel olarak
anlamsızdı (p>0.05) (Tablo 2).
İnfertil hastaların spermiogram sonuçları incelendiğinde
toplam sperm sayısı ortalama 67,07±68,182 iken bu
oran kontrol grubunda 215,00±118,743; sperm hareketliliği
hasta grubunda 23,17±20,578, kontrol grubunda
47,00±10,809; fertilizasyon oluşturabilecek morfolojiye
sahip sperm oranı hasta grubunda 50,73±29,274 ve
bu oran kontrol grubunda 69,00±9,119 saptanmıştır.
Spermiogramda incelenen total sperm sayısı, hareketi ve
morfolojisi gibi parametrelerin hepsinin hasta grubunda
kontrol grubundan az olduğu görülmüştür (p<0,01)
(Tablo 2).
Her iki grubun serum MDA, SOD, CAT ve GPx değerleri
karşılaştırıldığında; MDA düzeyleri (7,027±2,0111 vs
10,783±2,8940) hasta grubunda anlamlı şekilde yüksek bulunmuşken
(p<0.01); CAT düzeyleri (66,91433±15,300093
vs 15,38145±4,228935) ve GPx serum düzeyleri
(304,14118±200,864744 vs 89,70481±30,178563) ise
anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0.01). SOD serum
(8,8590±2,02336 vs 8,9451±2,98786, p:0,908) düzeyleri
arasında kontrol grubu ve hasta grubu arasında anlamlı bir
fark izlenmedi (Tablo 3).
Semen MDA, SOD, CAT ve GPx düzeyleri karşılaştırıldığında
aynı serum MDA ve CAT analizinde olduğu
gibi hasta grubunda MDA düzeyleri (0,9520±0,41292
vs 2,9319±1,43872) anlamlı şekilde yüksek bulunmuşken
(p<0.01); CAT düzeyleri (18,3100±4,0799
vs 10,8451±2,7417) ise anlamlı şekilde düşük bulundu
(p<0.01). Her iki grubun GPx semen düzeyleri
(8,8590±2,02336 vs 8,9451±2,98786, p:0,955) ile SOD
semen (3,3045±1,73632 vs 2,6899±1,80888, p:0,214)
Tablo 2. Grupların yaşlarının ve spermiogram parametrelerinin dağılımlarının karşılaştırma sonuçları
Ort. Std. sap. Min. Maks. p
Tot. sperm (milyon) Hasta 67,07 68,182 0 300
0,01
Kontrol 215,00 118,743 60 450
Genel 115,57 111,655 0 450
Hareket (%) Hasta 23,17 20,578 0 60
0,01
Kontrol 47,00 10,809 35 70
Genel 30,98 21,131 0 70
Morfoloji (%) Hasta 50,73 29,274 0 80
0,01
Kontrol 69,00 9,119 50 80
Genel 56,72 25,931 0 80
Yaş (yıl) Hasta 30,98 4,896 21 40
0,955
Kontrol 30,90 4,833 20 40
Genel 30,95 4,835 20 40
Tablo 3. Grupların serum MDA, SOD, CAT ve GPx düzeylerinin karşılaştırılması
N Ort. St. Sap. Min. Maks. p
Serum MDA Kontrol 20 7,027 2,0111 4,3 12,0
0,001
Hasta 40 10,783 2,8940 4,2 15,7
Genel 60 9,531 3,1667 4,2 15,7
Serum SOD Kontrol 20 8,8590 2,02336 5,14 13,41
0,908
Hasta 40 8,9451 2,98786 3,53 17,32
Genel 60 8,9164 2,68722 3,53 17,32
Serum CAT Kontrol 20 66,91433 15,300093 43,635 98,412
0,001
Hasta 40 15,38145 4,228935 8,419 26,353
Genel 60 32,55907 26,217390 8,419 98,412
Serum GPx Kontrol 20 304,14118 200,864744 46,872 804,640
0,001
Hasta 40 89,70481 30,178563 35,539 154,916
Genel 60 161,18360 154,876190 35,539 804,640
28 Androl Bul 2022;24:26-31
Tablo 4. Grupların semen MDA, SOD, CAT ve GPx düzeylerinin karşılaştırılması
N Mean Std. Sap. Min. Maks. p
Semen MDA Kontrol 20 0,9520 0,41292 0,37 1,76
0,001
Hasta 40 2,9319 1,43872 1,09 7,35
Total 60 2,2720 1,51956 0,37 7,35
Semen SOD Kontrol 20 3,3045 1,73632 1,07 6,24
0,214
Hasta 40 2,6899 1,80888 0,68 9,66
Total 60 2,8948 1,79418 0,68 9,66
Semen CAT Kontrol 20 18,3100 4,0799 10,1807 25,6093
0,001
Hasta 40 10,8451 2,7417 6,4320 17,2340
Total 60 13,3334 4,78748 6,4320 25,6093
Semen GPx Kontrol 20 9,4675 2,57027 6,18 14,63
0,225
Hasta 40 8,0246 4,92621 3,20 24,00
Total 60 8,5056 4,31731 3,20 24,00
Tablo 5. Hasta grubunda serum MDA, SOD, CAT ve GPx
düzeyleri arası Pearson korelasyon testi
düzeyleri arasında kontrol grubu ve hasta grubu arasında
anlamlı bir fark izlenmedi (Tablo 4).
Hasta grubunun serum ve semen MDA, SOD, CAT ve
GPx düzeylerinin birbirleriyle ilişkileri ayrı ayrı korelasyon
analizi ile incelendiğinde hasta grubunun serum analizinde
MDA’daki yükseklik GPx düzeyindeki düşüklük ile ilişkilendirildi
(Tablo 5). Hasta grubunun semen analizindeki
parametreler karşılaştırıldığında ise MDA’daki yükseklik
CAT düzeyindeki düşüklük ile ilişkilendirildi (Tablo 6).
TARTIŞMA
Serum
MDA
Serum MDA 1
Serum
SOD
Serum SOD 0,055 1
Serum
CAT
Serum CAT 0,026 -0,193 1
Serum
GPx
Serum GPx -0,362 * 0,093 -0,190 1
Tablo 6. Hasta grubunda semen MDA, SOD, CAT ve GPx
düzeyleri arası Pearson korelasyon testi
Semen
MDA
Semen MDA 1
Semen
SOD
Semen SOD -0,264 1
Semen
CAT
Semen CAT -0,314* -0,154 1
Semen
GPx
Semen GPx -0,153 0,047 -0,053 1
Erkek infertilitesine yaklaşım tek başına erkeğin değerlendirilmesinden
çok problemin bir çift problemi olarak
ele alınması şeklinde olmalıdır ve tedavinin her iki eşi de
kapsamalıdır. Genel olarak infertilite 1/3 erkek, 1/3 kadın
ve 1/3 oranında ise her iki partnerden birlikte kaynaklanmakta
olup bu oranlar göz önüne alındığında yaklaşık
yarısında erkek faktörü sorumlu olduğu görülmektedir.
[2,3]
Erkek infertilitesindeki son yıllardaki tanıya yönelik
ilerlemelere karşın hala erkeklerin yaklaşık %30’unda etyoloji
ortaya konulamamaktadır ve bu olgular idiyopatik
infertilite olarak tanımlanmaktadır. [6] Benzer şekilde çalışmamız
süresince kliniğimize başvuran 180 infertil hastanın
40’ında (%22) idiyopatik infertilite tanısı konup çalışmamıza
dâhil edildi.
İnfertilite ile başvuran hastaların semen analizinde genellikle
semen parametrelerinde belirgin bozulmalar izlenmektedir;
ancak önemli bir hasta grubunda etyolojik
neden ortaya konulamamaktadır. Özellikle idiyopatik infertil
hastalarda tedavi başarısını yükseltmek için patofizyolojiyi
açığa çıkarmak önemlidir. Bu bağlamda hücresel
ve moleküler düzeyde pek çok çalışma yapılmaktadır. [14,15]
Üzerinde çalışılan önemli konulardan biride reaktif oksijen
türevleri ve sperm parametre bozukluklarıdır. Son yıllarda
infertilite üzerine yoğunlaşan çalışmalar, herhangi bir neden
tespit edilemeyen idiyopatik infertilitede SOR’un önemi
bir rolü olduğunu göstermiştir. [9–12] Bu konu ayrıntılı
olarak ele alınmaya başlanmıştır.
Çalışmamızda incelenen SOD ve CAT enzimleri seminal
plazmadaki önemli oranda bulunan antioksidan enzimlerdir.
Daha önce pek çok çalışmada seminal plazmada SOD
ve CAT düzeylerindeki düşmenin oksijen radikallerini
artırdığı ve bunun da spermiogram analizinde incelenen
parametrelerde düşmeye neden olduğu gösterilmiştir. Biz
yaptığımız çalışmada antioksidan enzimlerden CAT, SOD,
GPx ve oksidan olarak da MDA aktivitesini hem semen
plazmasında hem kan plazmasında ölçtük. Çalışmamızda
Özveren ve ark. • İdiyopatik infertil hastalarda oksidan ve antioksidanlar
29
SOD ve GPx düzeyi idiyopatik infertil grup ve fertil grup
arasında semen plazmasında anlamlı bir fark bulunamadı
(p>0.05). Serum plazmasında ise infertil ve fertil grup arasında
SOD değerleri arasında anlamlı fark bulunamamışken
(p>0.05); GPx seviyesi ise fertil grupta yaklaşık yedi
kat daha fazla olduğu görüldü (p<0,05). Bunun yanı sıra
çalışmamızda CAT seviyesinin infertil grupta hem semen
plazmasında hem kan plazmasında fertil grup ile karşılaştırıldığında
anlamlı derecede düşük olduğu görülürken
(p<0.05); MDA düzeyinin infertil grup semen ve kan
serumu plazmasında fertil gruba oranla anlamlı derecede
yüksek olduğu izlendi (p<0.05).
Kobayashi ve ark., semen plazmasında SOD düzeyinde
düşme ile sperm motilitesinde azalma arasında ilişki olduğunu
ortaya koymuşlardır. [16] Kurpisz ve ark., sperm motilitesi
ile semen SOD arasında olumlu ilişki olduğunu tespit
etmişlerdir. [17] Zarghami ve Khosrowbeygi çalışmalarında
infertil hasta grubunda CAT aktivitesini ve total antioksidan
kapasitenin (TAC) kontrol grubuna göre düşük olduğu,
SOD aktivitesinin ise değişmediğini belirtmişlerdir;
ayrıca CAT aktivitesi ve TAC düzeyleri ile sperm motilitesi
ve morfolojisi arasında pozitif korelasyon saptanmışlardır.
[18]
Bunun yanı sıra Sanocka ve ark., çalışmalarında idiyopatik
infertil bireyler ile fertil bireyler arasında seminal
plazma SOD ve CAT aktivitelerinin değişmediği sonucuna
ulaşmışlardır. [19] Ülkemizde yapılan bir çalışmada İyidoğan
ve ark., infertil grubunda sperm motilitesi ile SOD düzeyi
arasında bir ilişki saptamamıştır. [20] Alkan ve ark., ise SOD
ve CAT aktivitelerinin idiyopatik infertil grupda fertil gruba
oranla azaldığını tespit etmişlerdir. [9] El-Taieb ve ark.,
ise bizim çalışmamızı destekler nitelikte infertil hastaların
semen MDA düzeylerinin fertil hastaların semen MDA
düzeylerinden yüksek olduğunu göstermişlerdir. [8] Yine
bizim çalışmamıza benzer şekilde Peltola ve ark., tarafından
sıçanlarda kriptorşitik testisler üzerinde yapılmış bir
çalışmada kriptorşitik testislerde MDA düzeyini yüksek
bulmuşlardır ve bunun sonucunda MDA düzeyinin, serbest
oksijen radikalleri ile süregelen hücre hasarının iyi bir
göstergesi olabileceği kanısına varmışlardır. [21] Tesi ve ark.,
ise sıçanların testislerinde busulfan vererek hasar oluşturmuşlar
ve sonrasında testisteki MDA düzeyinde artışın
yanında CAT, GPx, ve SOD değerlerinin azaldığını gözlemlemiştir.
[22]
SONUÇ
Son yıllarda erkek infertilitesi ile ilgili bilgilerimiz giderek
artsa da sebebi açıklanamayan idiyopatik erkek infertilitesi
hala tam olarak aydınlatılamamış bir grup olarak devam
etmektedir. Bu hastalarda etken tam aydınlatılamasa da en
önemli bir nedenin oksidatif stres olduğu düşünülmekte
ve yapılan çalışmalar da bunu desteklemektedir. Bununla
birlikte oksidatif stres erkek infertilitesinin sebeplerinden
yalnızca biridir. Oksidatif stres oksidan-antioksidan dengesinin
antioksidanlar lehine bozulması durumudur. Bizim
çalışmamızda semende önemli bir antioksidan enzim olan
katalaz çalışmamızda idiyopatik infertil grupta fertil gruba
göre anlamlı derecede düşük bulunurken; malondialdehit
düzeyi idiyopatik infertil grupta hem semen örneklerinde
hem serum örneklerinde anlamlı derecede yüksek izlenmesi
bunu kanıtlar niteliktedir.
Çalışmamızda incelediğimiz oksidan ve antioksidan enzim
düzeyleri bize oksidatif stresin infertilite ile ilişkili
olabileceği aynı zamanda sperm parametrelerinden morfoloji,
motilite ve total sperm sayısı ile korele olduğunu
göstermiştir.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından
onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 19.06.2014/06).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Yüzüncü Yıl University Faculty of Medicine Clinical Research
Ethics Committee. (date and number of approval: 19.06.2014/06).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. World Health Organization. WHO Manual for the Standardized
Investigation, Diagnosis and Management of Infertile Male.
Cambrige, UK: Cambrige University Press; 2000.
2. Thompson ST. Prevention of male infertility: an update. Urol Clin
North Am. 1994;21:365–76. [CrossRef]
3. Mosher WD, Pratt WF. Fecundity and Infertility in the United
States: Incidens and Trends. Fertil Steril. 1991;56:192–3. [CrossRef]
4. Hull MG, Glazener CM, Kelly NJ, Conway DI, Foster PA, Hinton
RA, et al. Population study of causes treatment and outcome of
infertility. Br Med J. 1985;291:1693–7. [CrossRef]
5. Hull MG, Willams JA, Ray B, Mc Laughlin EA, Akande VA,
Ford WC. The contribution of subtle oocyte or sperm dysfunction
affecting fertilization in endometriosis-associated or unexplained
infertility: a controlled comparison with tubal infertilitiy and use
of donor spermatozoa. Hum Reprod. 1998;13:1825–30. [CrossRef]
6. Fainberg J, Kashanian JA. Recent advances in understanding
and managing male infertility. F1000Res. 2019;8(F1000 Faculty
Rev):670. [CrossRef]
7. Christova Y, James PS, Jones R. Lipid diffusion in sperm plasma
membranes exposed to peroxidative injury from oxygen free
radicals. Mol Reprod Dev. 2004;68:365–72. [CrossRef]
30 Androl Bul 2022;24:26-31
8. El-Taieb MA, Ali MA, Nada EA. Oxidative stress and acrosomal
morphology: A cause of infertility in patients with normal semen
parameters. Mid East Fertil Soc J. 2015;2:79–85. [CrossRef]
9. Alkan I, Şimşek F, Haklar G, Kervancioglu E, Ozveri H, Yalcin S,
Akdas A. Reactive oxygen species productıon by the spermatozoa
of patients with idiopathic infetility: realitionship to seminal
plazma anti oxidants. J Urol. 1997;157:140–3. [CrossRef]
10. Aydemir B, Onaran I, Kiziler AR, Alici B, Akyolcu MC.
Increased oxidative damage of sperm and seminal plasma in men
with idiopathic infertility is higher in patients with glutathione
S-transferase Mu-1 null genotype. Asian J Androl. 2007;9:108–15.
[CrossRef]
11. Huang C, Cao X, Pang D, Li C, Luo Q, Zou Y, et al. Is male
infertility associated with increased oxidative stress in seminal
plasma? A-meta analysis. Oncotarget. 2018;9:24494–513.
[CrossRef]
12. Dutta S, Majzoub A, Agarwal A. Oxidative stress and sperm
function: A systematic review on evaluation and management.
Arab J Urol. 2019;17:87–97. [CrossRef]
13. Agarwal A, Rana M, Qiu E, AlBunni H, Bui AD, Henkel R. Role
of oxidative stress, infection and inflammation in male infertility.
Andrologia. 2018;50:e13126. [CrossRef]
14. Agarwal A, Saleh RA, Bedaiwy MA. Role of reactive oxygen species
in the pathophysiology of human reprodiction. Fertil Steril.
2003;79:829–43. [CrossRef]
15. Oehninger S. Pathophysiology of oligoastenospermia: Are we
improwing in the diagnosis. Reprod biomed online. 2003;7:433–
9. [CrossRef]
16. Kobayashi T, Miyazaki T, Natori M, Nozava S. Protective role
of superxide dismutaze ın human sperm motilitiy: süperoxide
dısmutaze activitiy and lipid peroxide in human seminal plasma
and spermatozoa. Hum Repord. 1991;6:987–91. [CrossRef]
17. Kurpisz M, Miesel R, Sanocka D, Jedrzejczak P. Seminal plasma
can be a predictive factor for male infertilitiy. Hum Reprod.
1996;11:1223–6. [CrossRef]
18. Zarghami N, Khosrowbeygi A. Levels of oxidative stres biomarkers
in seminal plasma and their relationship with seminal praameters.
BMC Clin Pathol. 2007;7:6. [CrossRef]
19. Sanocka D, Miesel R, Jedrzejczak P, Kurpisz MK. Oxidative
stress and male infertilitiy. J Androl. 1996;17:449–54. https://
onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1002/j.1939-4640.1996.
tb01813.x?sid=nlm%3Apubmed
20. İyidoğan YÖ, Genç S, Koçak H, Akkuş E. Seminal plazma
süperoksit dismutaz ve total antioksidan düzeylerinin erkek
infertilitesine etkileri. Türk Üroloji Derg. 2003;29:296–300.
https://www.acarindex.com/turk-uroloji-dergisiturkish-journalof-urology/seminal-plazma-superoksid-dismutaz-ve-totalantioksidan-duzeylerinin-erkek-infertilitesine-etkileri-375981
21. Peltola V, Huhtaniemi I, Ahutupa M. Abdominal position of the
rat testis in associated with high level of lipid peroxidation. Biol
Reprod. 1995;3:1146–50. [CrossRef]
22. Tesi EP, Ben-Azu B, Mega OO, Mordi J, Knowledge OO,
Awele ED, et al. Kolaviron, a flavonoid-rich extract ameliorates
busulfan-induced chemo-brain and testicular damage in male rats
through inhibition of oxidative stress, inflammatory, and apoptotic
pathways. J Food Biochem. 2022;e14071. [CrossRef]
Özveren ve ark. • İdiyopatik infertil hastalarda oksidan ve antioksidanlar
31
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2022;24:32−37
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.80269
Erkek Üreme Sağlığı
Beden kitle indeksinin, klasik sperm parametreleri
ve sperm DNA fragmantasyonu ile ilişkisinin
incelenmesi: Kesitsel bir araştırma
Investigation of the association between body mass index, classical sperm
parameters and sperm DNA fragmentation: A cross-sectional study
Semiye Elif Elkatmış 1 , Emre Salabaş 2 ABSTRACT
ÖZ
AMAÇ: Gelişmiş ülkelerdeki yaşam tarzı değişiklileri sebebiyle artan obez ve aşırı
kilolu kişilerin sayısı, dünya çapında bir sağlık problemi hale gelmiştir. Obezite,
ek komorbid hastalıklara, hormonal bozulmalara, serbest oksijen radikal artışına
sebep olarak, üreme fonksiyonunu olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmamızın
amacı, beden kitle indeksinin hem klasik sperm parametreleri hem de fonksiyonel
sperm kalitesi üzerindeki etkilerini araştırmaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Hastanemizde semen analizi yapılan erkekler, ideal kilolu
(1. Grup), fazla kilolu (2. Grup) ve obez (3. Grup) olmak üzere üç gruba ayrılmış,
bireylerde klasik sperm parametreleri ve sperm DNA yapısı incelenmiştir. Her
üç grupta da standart semen analizinin yanında, sperm DNA fragmantasyon (SDF)
testi için akridin oranj, maturasyon analizi için anilin mavisi (AB), sperm kromatin
kondensasyonu için kromomisin A3 (CMA3) boyama yöntemi kullanıldı.
BULGULAR: Obezitenin, sperm konsantrasyonunu (1. Grup: 55,0 milyon/ml,
2. Grup: 64,2 milyon/ml, 3. Grup: 47,7 milyon/ml; p>0,1) ve ileri hareketliğini
(1. Grup: %41,0, 2. Grup: %42,6, 3. Grup: %35,5; p>0,1) istatistiki olarak etkilemediği
görülürken, normal sperm morfolojisi obez grupta daha düşük bulunmuştur
(1. Grup: %4,0, 2. Grup: %4,9, 3. Grup: %3,2; p<0,05). Sperm DNA
testlerinde, obezite grubundaki erkeklerde, anilin mavisi pozitifliğinin, (1. Grup:
%42,5, 2. Grup: %40,8, 3. Grup: %67,8; p<0,01), CMA 3 yüksekliğinin (1.
Grup=%38,9, 2. Grup=%45,4, 3. Grup=%65,3; p=0,001) ve akridin oranj tutulumunun
(1. Grup: %44,9, 2. Grup: %45,4, 3. Grup: %67,2; p<0,01) anlamlı
oranda fazla olduğu görülmüştür.
SONUÇ: Gruplar arasında konsantrasyon, hareketlilik gibi klasik sperm parametrelerinde
anlamlı farklılık görülmezken, sperm morfolojisinin obez grupta daha
kötü olduğu görülmüştür. Ayrıca obez erkeklerin, normal ve fazla kilolu erkeklere
göre anlamlı oranda daha yüksek SDF yüzdesine (akridin oranj), protaminasyon
kusuruna (CMA 3) ve maturasyon eksikliğine (anilin mavisi) sahip olduğu gösterilmiştir.
Sperm DNA hasarının, spontan gebelik ve yardımcı üreme yöntemlerinin
başarısı ile bağlantısı düşünülürse, açıklanmayan infertilite ve erkek faktörü
olan obez erkeklerde, klasik sperm parametreleri normal olsa dahi sperm DNA
testleri önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: İnfertilite, erkek, SDF, obezite, sperm
OBJECTIVE: The number of over-weight and obese individuals which increase
progressively due to the life style changes in developed countries, became a
worldwide problem. Obesity has a negative impact on fertility due to comorbid
diseases, hormonal disruptions and over production of free oxygen radicals.
Our objective was the investigation of the association between body mass index
(BMI), classical sperm parameters and sperm DNA integrity.
MATERIAL and METHODS: Males who had a semen analysis in our hospital
were classified into three groups: Ideal weight group (I), overweight group (II)
and obese group (III). Standard semen analysis was done in all three groups.
Acridine orange was used for DNA fragmentation test, aniline blue was used for
maturation analysis, and chromomycin A3 (CMA3) staining method was used
for sperm chromatin condensation.
RESULTS: There was no significant different between three groups in terms
of sperm concentration (I: 55.0 million/ml, II: 64.2 million/ml, III: 47.7
million/ml; p>0.1) and progressive motility (I: 41.0%, II: 42.6%, III: 35.4%;
p>0.1), while normal sperm morphology rate was lower in obese group than
the overweight group (I: 4.0%, II: 4.9%, III: 3.1; p<0.05). Male in obese
group had significantly higher rates of aniline blue positivity (I: 42.5%, II:
40.8%, III: 67.8%; p<0.01), acridine orange staining (I: 44.9%, II: 45.4%,
III: 67.2%; p<0.01) and CMA 3 positivity (I: 38.9%, II: 45.4%, III: 65.3%,
p=0.001).
CONCLUSION: Even if the BMI did not have a significant impact on sperm
concentration and motility, normal sperm morphology was significantly lower in
obese group. Obese males had significantly higher rates of SDF (acridine orange),
protamination defect (CMA 3) and maturation deficiency (aniline blue) than
their normal and overweight counterparts. Sperm DNA assessment tests (both
direct and indirect) may be suggested to obese males with idiopathic and male
factor infertility since there is an association between sperm DNA fragmentation
and the success rates of spontaneous pregnancy and assisted reproductive
techniques.
Keywords: Infertility, male, SDF, obesity sperm
1
Biruni Üniversite Hastanesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
2
Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul,
Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Emre Salabaş
Seyrantepe Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Huzur Mh., Cumhuriyet, 34396 Sarıyer/İstanbul
Tel: +90 532 790 84 91
E-mail: emresalabas@gmail.com
Geliş/ Received: 04.01.2022
Kabul/ Accepted: 15.02.2022
GİRİŞ
Gelişmiş ülkelerdeki yaşam tarzı değişiklikleri sebebiyle artan
obez ve aşırı kilolu kişilerin sayısı, dünya çapında bir
sağlık problemi haline gelmiştir. [1] Dünyada, 2013 itibariyle
toplam 2,1 milyar obez kişi olduğu tahmin edilmektedir.
[2]
Kilo artışının; hipertansiyon, kardio-vasküler hastalıklar,
tip 2 diyabet ve diğer metabolik sendrom parametrelerinin
haricinde, kanserler ve infertilite ile de ilişkisi gösterilmiştir.
32
©2022 Androloji Bülteni
[3,4]
Yapılan meta-analizlerin bazılarında, beden kitle indeksi
(BKİ) ile sperm parametreleri ile bir bağ gösterilemezken,
daha güncel ve 13.077 erkeği inceleyen diğer bir meta
analizde fazla kilolu veya obez olan erkeklerin, oligospermik
veya azospermik olma olasılığının daha fazla oldugu
gösterilmiştir. [5,6] Fransa’da gerçekleştirilen 10.665 erkeği
kapsayan bir çalışmada da, morbid obez erkeklerde (BKİ
>40 kg/m 2 ), sperm sayısı, konsantrasyonu, hacmi ve ileri
hareket hızının daha kötü olduğu gösterilmiştir. [7]
Klasik sperm parametrelerinin haricinde sperm DNA bütünlüğü,
spontan gebelik, fertilizasyon, embriyo gelişimi
ve yardımcı üreme tekniklerinin (YÜT) başarısı üzerindeki
kritik etkisi sebebiyle önem arz etmektedir. [8] Artmış sperm
DNA fragmantasyonu (SDF) ile doğal gebelik sağlayamama
arasında güçlü bir ilişki gösterilmiştir (OR: 7,01, CI:
3,68–13,36). [9] Yüksek SDF oranlarının, yardımcı üreme
tekniklerindeki düşük gebelik ve canlı doğum oranları,
yüksek düşük oranları ile ilişkili olduğunu gösteren pek çok
meta-analiz çalışma bulunmaktadır. [10–12] Yüksek SDF’nin
oluşumunda oksidatif stres (OS), kromatin maturasyon
bozuklukları ve apoptoz neden olarak gösterilmiştir. [13]
Obez erkekler, normal kilolu olanlara göre daha yüksek OS
ve SDF seviyelerine sahiptirler. [14–16] Reaktif oksijen türlerinin
(ROS) aşırı salındığı, obezite yada yağdan yüksek diyet
gibi durumlarda, lipid peroksidasyonu kaynaklı oksidatif
stres, DNA yapısal hasarı ve mitokondriyal disfonksiyon
tariflenmiştir. [4,17] Açıklanamayan infertilite ve obezitenin
birlikteliği temel sperm parametrelerine ilaveten SDF’nda
araştırılmasını gerektiren sebeplerdendir. SDF ve kromatin
kondensasyon kalitesi, sperm fonksiyonlarının araştırılmasında
kullanılabilecek testlerdir. [18]
İnfertilite göstergesi olarak %20’nin üzerindeki DNA
fragmantasyon indeksi (DFI) değerleri anlamlı olarak kabul
edilirken, meta-analizlerde YÜT başarısını etkilemede
DFI’nin eşik değeri %25–32 olarak bulunmuştur. [8,19–21]
Çalışmamızın amacı, beden kitle indeksinin hem klasik
sperm parametreleri üzerinde, hem de SDF ve sperm
kromatin bütünlüğü üzerindeki etkilerini araştırmaktır.
Çalışmamız BKİ ile sperm kalite parametrelerinin ilişkisini
üç ayrı açıdan (SDF, sperm maturasyonu, sperm kromatin
kondensasyonu) inceleyen literatürdeki ilk insan
çalışmasıdır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER
Prospektif kesitsel olarak kilonun sperm parametreleri
üzerindeki etkisini inceleyen çalışmamızda, Mayıs-Aralık
2019 tarihleri arasında fakültemiz üroloji kliniğine, infertilite
şikâyeti ile başvuran 18–45 yaş arası erkeklerin
sperm parametreleri incelenmiştir. Çalışmaya dâhil edilen
erkekler, BKİ’ne göre; ideal kilolu (BKİ: 18,5–25), fazla
kilolu (BKİ: 25–30) ve obez (BKİ: >30) olacak şekilde üç
gruba ayrılmıştır.
Tüm gruplarda, 3–5 gün cinsel perhiz sonrası alınan semen
örneği uygun şekilde hazırlandıktan sonra, Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) 2010 semen analizi parametrelerine uygun
olacak şekilde mikroskobik ve makroskopik olarak incelendi.
Çalışmaya alınan erkeklerde kaydedilen parametreler,
sperm konsantrasyonu, hareketliliği (ileri hareketli, yerinde
hareketli, hareketsiz), morfolojisidir (normal, baş, boyun,
kuyruk).
Sperm DNA fragmantasyon analizi için akridin oranj
(AO) testi, maturasyon analizi ve kromatin kondensasyon
kapasitesi için anilin mavisi (AB) boyama, sperm kromatin
kondensasyonu için de kromomisin A3 (CMA3) boyama
yöntemi kullanıldı.
Akridin Oranj ile SDF Değerlendirilmesi
Özel solüsyonlar ile yıkanarak plazma, ölü sperm ve diğer
hücrelerden arındırılan semen örneğinden, 20 µl alınarak
yayma preparat hazırlandı. Carnoy fiksatifinde yaklaşık
bir saat bekletildikten sonra, havada kurutulup akridin
oranj boyasına alındı. Karanlık ortamda beş dakika boyada
bekletildikten sonra distile suyla yıkanıp floresan mikroskobunda
450–490 nm dalga boyunda incelendi. Yeşil floresan
görüntüsü veren spermler normal, sarı-turuncu floresan
görüntüsü veren spermler ise hasarlı DNA’ya sahip
olarak değerlendirilip, ortalama 100 sperm hücresi sayılarak
DNA fragmantasyon yüzdesi (DFI) hesaplandı.
Anilin Mavisi ile Sperm Maturasyonun
Gösterilmesi
20 µl semen örneğinden hazırlanan yayma preparat, %2
glutaraldehit içinde yaklaşık üç saat oda sıcaklığında fikse
edildi. Havada kurtulmasının ardından, %2 asetik asit
ve %5 anilin mavisi içeren boya çözeltisinde, 30 dakika
boyandı. Distile suyla yıkandıktan sonra, mikroskopta
ortalama 100 sperm hücresi sayılarak sperm maturasyon
yüzdesi hesaplandı. Maviye boyanmış hücreler maturasyon
defektine uğramış, boyanmamış hücreler ise matür olarak
değerlendirildi.
Kromomisin A3 ile Kromatin Kondensasyonunun
Değerlendirilmesi
20 µl semen örneğinden hazırlanan yayma preparat havada
kurutuldu. +4°C’de carnoy fiksatifinde beş dakika bekletildi.
Fiksasyon sonrası yayma preparat MCI IIvane solüsyonu
Elkatmış ve Salabaş • Beden Kitle İndeksi ve Sperm DNA
33
ile çalkalandı. CMA3 boyasıyla karanlık ortamda 20 dakika
boyandıktan sonra, preparat tekrar MCI IIvane solüsyonunda
yıkandı. Kuruyan preparat floresan mikroskobunda
görüntülendi. Ortalama 100 sperm hücresi sayılarak sperm
kromatin kondensasyon yüzdesi hesaplandı. Yeşil görüntü
veren spermler kondanse DNA içeren sperm, sarı görüntü
veren spermler dekondanse sperm olarak değerlendirildi.
İstatistik
Literatüre uygun parametrelerden, sperm konsantrasyon
değişkeni baz alındığında, normal ve obez grup için ortalama
değerleri sırasıyla 80,5 ve 48,3, ortak SD (pool variance)=35,
%80 power dikkate alınarak, R programında
yapılan hesaplama sonucunda, grup başına gereken sayının
en az 19 olması gerektiği hesaplandı. Yapılan power analiz
sonucunda, gereken kişi sayısı her deney grubu için 20 kişi
olmak üzere toplam 60 kişi olarak belirlenmiştir. Normal
dağılım gösteren verinin tanımlayıcı değerleri ortalama ve
standart sapma (SD) olarak verilmiştir. Gruplar arası karşılaştırılma
yapılırken, tek yönlü ANOVA kullanılmıştır.
Tek yönlü ANOVA testi en az iki grubun anlamlı olarak
farklı çıktığı durumlarda, ikili karşılaştırmalar için Tukey’s
HSD ve Games Howell post hoc analiz testleri kullanılmıştır.
Devamlı değişkenler arasındaki korelasyonun değerlendirilmesi
için Spearman korelasyon testi kullanılmıştır.
Etik Onay
Çalışmaya başlanmadan önce, Biruni Üniversitesi
Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu’na sunuldu
ve 2019/28-11 sayı ve 30.04.2019 tarihli etik kurul onayı
alındı.
BULGULAR
Hastanemizde prospektif olarak gerçekleştirilen çalışmada,
her üç grupta 20 hasta olacak şekilde toplam 60 erkek dahil
edilmiştir. Bu üç gruptaki erkeklerden elde edilen semenler,
klasik sperm parametreleri, sperm DNA fragmantasyonu,
sperm maturasyonu ve sperm kromatin kondensasyonu açısından
karşılaştırılmış ve bu sayede beden kitle indeksinin
erkek fertilitesi üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Grupların
ortalama beden kitle indeksleri sırayla 22,97±1,05 kg/m 2
(Grup 1), 27,21±1,01 kg/m 2 (Grup 2), 33,11±2,20 kg/m 2
(Grup 3) olarak bulunmuştur (p<0,001). Çalışmamızda,
grupların ortalama yaşları arasında anlamlı bir fark yoktur
(28,50±6,19 vs 31,05±7,02 vs 33,00±6,31, p=0,101).
Her üç grubun sperm konsantrasyonu sırayla 55,00±34,84
milyon/ml, 64,20±40,66 milyon/ml ve 47,65±27,39 milyon/ml
olarak bulunmuş ancak aralarında istatistiki anlam
gözlenmemiştir (p=0,33). Benzer şekilde ileri hareketli
sperm yüzdeleri (%41,00±16,98 vs %42,60±16,06 vs
%35,45±18,29, p=0,39) ve yerinde hareketli sperm yüzdeleri
(%19,80±9,03 vs %19,00±8,04 vs %20,60±8,61,
p=0,84) arasında anlamlı fark görülmemiştir. Erkeklerin
normal morfolojiye sahip sperm yüzdeleri karşılaştırıldığında,
üç grubun istatistiki olarak farklı olduğu görülmüştür
(Grup 1: %4,00±1,89, Grup 2: %4,90±2,15, Grup
3: %3,15±1,60, p=0,02). Normal morfolojideki sperm
sayılarının, Tukey HSD post hoc analizi ile yapılan çoklu
karşılaştırma analizinde, grup 2 ve 3 arasında anlamlı fark
görülürken (2 vs 3, p=0,014, %95 CI: 0,31–3,19), geri
kalan ikili karşılaştırmalarda fark görülmemiştir (Tablo 1).
SDF’nu değerlendirmede kulladığımız akridin oranj boyamada;
grup 1, 2 ve 3’te boyanan hücrelerin yüzdesi sırasıyla
%44,95±28,77, %45,35±21,50 ve %67,15±19,86
olarak bulunmuş ve tek yönlü ANOVA testinde gruplar
arasında istatistiki anlamlı fark tespit edilmiştir (p=0,005).
Gerçekleştirilen Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma
analizinde, grup 3’ün ortalamasının, grup 1 ve 2’nin ortalamasından
anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken
(1 vs 3, p=0,02 %95 CI: 3,04–41,36/2 vs 3, p=0,003 %95
CI: 8,06–42,6) grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark görülmemiştir
(1 vs 2, p=0,93 %95 CI: -17,5–23,8)
Sperm maturasyonu incelemesinde, grupların anilin
mavisi ile boyanma yüzde ortalamaları, grup 1 için
%42,45±27,35, grup 2 için %40,75 + 23,26 ve grup 3 için
Tablo 1. İdeal kilolu (1), fazla kilolu (2) ve obez (3) grupların sperm konsantrasyon, motilite ve normal morfoloji değerlerinin
karşılaştırılması
Gruplar arası karşılaştırma 1. Grup (x ± SD) 2. Grup (x ± SD) 3. Grup (x ± SD) Sig. (p)
Konsantrasyon 55,00±34,84 64,20±40,66 47,65±27,39 0,327
Motilite ileri 41,00±16,98 42,60±16,06 35,45±18,29 0,389
Motilite yerinde 19,80±9,03 19,00±8,04 20,60±8,61 0,840
Morfoloji normal 4,00±1,89 4,90±2,15 3,15±1,60* 0,019
Tablo 1’de 3 grup arasında sperm konsantrasyon ve motilite parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır (p>0,1). Normal morfolojideki sperm sayıları
arasındaki karşılaştırmada ise istatistiksel anlamlılık bulunmuştur (p<0,05). Normal morfolojideki sperm sayılarının, Tukey’s HSD post hoc analizi ile yapılan çoklu karşılaştırma
analizinde, grup 2 ve 3 arasında anlamlı fark görülürken (p=0,014, %95 CI: 0,31–3,19), geri kalan ikili karşılaştırmalarda fark görülmemiştir.
34 Androl Bul 2022;24:32-37
Tablo 2. İdeal kilolu (1), fazla kilolu (2) ve obez (3) grupların sperm DNA fragmantasyonu, maturasyonu ve kromatin
kondensasyonu değerlerinin karşılaştırılması
Gruplar arası karşılaştırma 1. Grup (x ± SD) 2. Grup (x ± SD) 3. Grup (x ± SD) Sig. (p)
Akridin oranj (+) 44,95±28,77 45,35±21,5 67,15±19,86 0,003
Anilin mavi (+) 42,45±27,35 40,75 + 23,26 67,80±19,99* 0,001
Kromomisin A3 (+) 38,90±23,39 45,35±21,50 65,25±17,79* 0,001
Tablo 2’de yapılan tek yönlü ANOVA testi ile yapılan karşılaştırmaya göre, üç grup arasında sperm DNA fragmantasyonu, sperm maturasyonu ve sperm kromatin kondensasyonu
değerlerinde istatistiksel anlamlılık bulunmuştur (p<0,01). Ortalama akridin oranj pozitifliği (SDF) için gerçekleştirilen Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma analizinde, grup
3’ün ortalamasının grup 1 ve 2’nin ortalamasından ile anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken (1 vs 3, p=0,02 %95CI: 3,04–41,36/2 vs 3, p=0,003 %95CI: 8,06–42,6) grup 1
ve 2 arasında anlamlı fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,93). Grupların kendi arasında sperm maturasyonu (anilin mavi pozitifliği) ortalamalarını karşılaştırma için gerçekleştirilen
Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma analizinde, grup 3’ün ortalamasının grup 1 ve 2’nin ortalamasından ile anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken (1 vs 3, p=0,005
%95CI: 6,8–43,9/2 vs 3, p=0,001 %95CI: 10,3–43,7) grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,97 %95 CI: -17,9–21,3). Koromomisin A3 pozitifliği için
gerçekleştirilen Tukey HSD post hoc analiz testinde, grup 3’ün grup 1 ve 2 ile karşılaştırılmasında anlamlı fark bulunurken (1 vs 3, p=0,001, %95 CI, 10,28–42,42/2 vs 3, p=0,008,
%95 CI 4,66–35,14), grup 1 ve 2 arasında fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,64, %95 CI: -23,78–10,88).
%67,80±19,99 olarak tespit edilmiştir. Gruplar arasında
yapılan tek yönlü ANOVA testi ile istatistiki anlamlı fark
bulunmuştur (p=0,001). Grupların ikili karşılaştırmaları
için gerçekleştirilen Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma
analizinde, grup 3’ün ortalamasının grup 1 ve 2’nin
ortalamasından anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken
(1 vs 3, p=0,005 %95 CI: 6,8–43,9/2 vs 3, p=0,001
%95 CI: 10,3–43,7), grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark
görülmemiştir (1 vs 2, p=0,97 %95 CI: -17,9–21,3).
Sperm kondensasyonunu gösteren kromomisin A3 pozitifliği,
grup 1’de %38,90±23,39, grup 2’de %45,35±21,50
ve grup 3’de %65,25 ± 17,79 olarak saptanmıştır. Tek
yönlü ANOVA testinde en az iki grup arasında istatistiksel
anlamlı fark görülmüştür (p=0,001). Kromomisin A3
pozitifliği için gerçekleştirilen Tukey HSD post hoc analiz
testinde, grup 3’ün grup 1 ve 2 ile karşılaştırılmasında anlamlı
fark bulunurken (1 vs 3, p=0,001, %95 CI, 10,28–
42,42/2 vs 3, p=0,008, %95 CI 4,66–35,14), grup 1 ve
2 arasında fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,64, %95 CI:
-23,78–10,88) (Tablo 2).
Erkeklerin tamamında yapılan Sperman analizinde, akridin
oranj pozitifliği hem kromosin A3 pozitifliği (r=0,798,
p=0,001), hem de anilin mavisi pozitifliğiyle (r=0,902,
p=0,001) çok güçlü bir korelasyon göstermiştir. Ayrıca
kromomisin A3 ile anilin mavisi pozitifliği arasında da
güçlü bir korelasyon görülmüştür (r=0,77, p=0,001)
TARTIŞMA
Toplumda yaygınlığı artmakta olan obezite, yarattığı sistemik
hastalıkların yanında, hem erkek hem de kadında
üreme potansiyeline zarar vermektedir. Kilo artışının erkek
fertilitesi ile olan olumsuz ilişkisinin sebepleri arasında
endokrin bozukluklar, adipokinler, inflamatuar mediyatör
seviyeleri ve reaktif oksijen ürünlerindeki (ROS)
artış, testiküler sıcaklık disregülasyonu gösterilmektedir.
[4]
Düzeltilebilir faktörler arasında sayılan obezitenin, hem
spontan gebelik hem de yardımcı üreme yöntemleri üzerindeki
olumsuz etkisi göz önüne alınarak, çalışmamızda
BKİ’nin hem klasik hem de yapısal sperm parametreleri
üzerindeki etkisi incelenmiştir.
Klasik sperm analizinde gruplar arasında sperm konsantrasyonu,
ileri ve yerinde hareketlilik açısından anlamlı bir
fark bulunmasa da, obez erkeklerin sperm konsantrasyonları
(55 milyon/ml vs 47,65 milyon/ml; p>0,1) ve ileri hareketliği
(%41 vs %35,4; p>0,1) ideal kilolu gruba göre
daha düşüktü. Literatürde BKİ ile sperm parametreleri arasında
bir ilişki olmadığını söyleyen meta-analizler olduğu
gibi, 21 çalışmayı inceleyen diğer bir meta-analizde obez
erkeklerde normal kontrollere göre oligospermik ve azospermik
vakaların daha yüksek oranda görüldüğü raporlanmıştır.
[5,6] Guo ve ark. tarafından gerçekleştirilen, 25 çalışma,
26814 erkeği inceleyen meta-analizde, fazla kilo total
sperm sayısı ve semen hacmini olumsuz etkilerken, obezite
total sperm sayısı, konsantrasyonu ve semen hacmini anlamlı
olarak azaltmıştır. Aynı meta-analizde sperm hareketliği
ile kilo artışı arasında anlamlı bir ilişki bulanamamıştır.
[22]
Bu konudaki 28 çalışmayı içeren güncel bir meta-analizde,
obezite ile düşük sperm kalitesi parametreleri (semen
hacmi, sperm sayısı ve konsantrasyonu, sperm vitalitesi ve
morfolojisi) arasındaki anlamlı ilişki teyit edilirken, aynı
çalışmada inhibin B, total testosteron ve SHBG seviyelerinde
düşüş, östradiol seviyelerinde artış gösterilmiştir. [23]
Obezitenin sperm kalitesi üzerinde olumsuz etkisi genel literatüre
kabul görse de, hangi sperm kalite parametrelerini
etkilediği geniş hasta sayılarını içeren meta-analizlerde bile
farklılık göstermektedir. Ayrıca çalışmamızda obez grup,
33,1 kg/m 2 BKİ ortalaması ile ağırlıklı olarak sınıf 1 obez
erkeklerden oluşmaktadır. Semen kalitesindeki farklılıkların
özellikle 2. ve 3. sınıf obez erkeklerde daha belirgin
olduğunu belirtilen çalışmalar, gruplarımız arasında istatistiki
anlamlı sperm sayı ve konsantrasyon farkı olmamasını
anlamlandırmaktadır. [23,24] Güncel literatür ile uyumlu olarak,
çalışmamızda obez grupta sperm morfolojisi anlamlı
Elkatmış ve Salabaş • Beden Kitle İndeksi ve Sperm DNA
35
oranda daha düşük bulunmuştur (%3,15±1,60, p=0,02).
Ayrıca çalışmamıza benzer şekilde, klasik sperm parametrelerinden
sadece morfoloji ile obezite ilişkisini anlamlı bulan
pek çok çalışma mevcuttur. [5,25]
Sperm DNA fragmantasyonu, sperm maturasyon eksikliği
ve kromatin kondensasyon kusuru oranlarından her üçü
de, obez erkeklerde, normal ve fazla kilolu erkeklere göre
daha yüksek oranda bulunmuştur (akridin oranj: p<0,01,
anilin mavisi: p<0,01, CMA3: p<0,01). Literatürde,
COMET, SCSA ve TUNEL gibi değişik yöntemlerle, SDF
ve BKİ arasındaki ilişki incelendiğinde, aralarında anlamlı
bir ilişki saptayan çalışmalar olduğu gibi, bağlantı gösterilemeyen
çalışmalarda mevcuttur. [8] SCSA veya TUNEL
testi kullanılan dört çalışmada, SDF ile obezite arasında
anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. [26–29] Alkaline COMET
yöntemi ile gerçekleştirilen bir araştırmada, bizim çalışmamızla
benzer olarak BKİ >30 kg/m 2 olan hastalar daha
yüksek SDF ile ilişkilendirilmiştir. [14] Comet ve SCSA testleri
kullanılan iki çalışmada ise, dna fragmantasyon indeks
oranı obez erkeklerde anlamlı oranda daha fazla görülmüştür.
[30,31] AO testi ile SDF değerlendirilmesi yapılan çalışmalarda,
infertil erkeklerin fertil erkeklere göre, varikoseli
olan erkeklerin de, infertil erkeklere göre daha yüksek
oranda AO pozitifliğine sahip olduğu gösterilmiştir. [32]
Literatürde ilk defa çalışmamızda, obez erkeklerin normal
ve fazla kilolu erkeklere göre daha yüksek AO pozitifliğine
(SDF) sahip olduğu gösterilmiştir. AO yüksekliği, IVF
başarısı ve gebelik sonuçlarıyla ters orantılı olduğundan,
yardımcı üreme tekniği düşünen ve erkeğin obez olduğu
çiftlerde önem taşımaktadır. [18] DNA protaminasyon eksikliğini
işaret eden CMA3 testi pozitifliği, sperm morfolojisi,
motilitesi ve konsantrasyonu ile negatif korelasyon
gösterirken, DFI (TUNNEL) ile pozitif korelasyon göstermektedir.
[33] Güncel literatürde anormal kromatin paketlenmesinin
sadece astenozoospermi ile anlamlı ilişki olduğunu
iddia eden çalışmalarda mevcuttur. [34] Çalışmamızda
gene literatürde ilk defa, obez erkeklerin, normal ve fazla
kilolu erkeklere göre daha fazla CMA3 pozitifliğine sahip
olduğunu gösterilmiştir. Yardımcı üreme tekniklerinin başarısına
etkisi sebebi ile CMA3-BKİ ilişkisi gene önem taşımaktadır.
[18] Protaminasyon eksiği olan immatür spermleri
gösteren anilin mavisi yöntemi ile incelendiğinde de,
obez erkeklerde immatür sperm oranı diğer iki gruba göre
anlamlı oranda yüksektir. Yardımcı üreme yöntemlerinde
fertilizasyon, bölünme, gebelik, IVF ve ICSI başarısı için
anilin mavisi pozitif sperm oranının %20–29 arası olması
gerektiğini gösteren çalışmalar mevcutken, obez grubumuzda
bu oran %67,8 olarak saptanmıştır. Anilin mavisi
yüksekliği normal sperm parametrelerine sahip hastalarda
da görülebilirken, astenozoospermi ve teratozoospermi ile
de ilişkilendiren çalışmalar mevcuttur. [18,35,36] Çalışmanın
kısıtlamaları arasında erkeklerin hormon parametrelerin
bakılmamış olması sayılabilir.
SONUÇ
Çalışmamızda beden kitle indekslerine göre ayrılan gruplar
arasında konsantrasyon, hareketlilik gibi klasik sperm
parametrelerinde anlamlı farklılık görülmezken, sperm
morfolojisinin obez grupta daha düşük olduğu görülmüştür.
Ayrıca obez erkeklerin, normal ve fazla kilolu erkeklere
göre anlamlı oranda daha yüksek SDF yüzdesine (akridin
oranj), protaminasyon kusuruna (CMA 3) ve maturasyon
eksikliğine (anilin mavisi) sahip olduğu gösterilmiştir.
Sperm DNA hasarının (direkt veya paketlemeye bağlı),
spontan gebelik ve yardımcı üreme yöntemlerinin başarısı
ile bağlantısı düşünülürse, erkek faktörü/açıklanamayan
infertilitesi olan obez erkeklerde, klasik sperm parametreleri
normal olsa dahi sperm DNA testleri yapılabilir.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Biruni Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu tarafından
onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 30.04.2019/2019/28-11).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Biruni University Non-Interventional Research Ethics
Committee. (date and number of approval: 30.04.2019/2019/28-11).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Yanovski JA. Obesity: Trends in underweight and obesity - scale of
the problem. Nat Rev Endocrinol. 2018;14:5–6. [CrossRef]
2. NCD Risk Factor Collaboration (NCD-RisC). Worldwide
trends in body-mass index, underweight, overweight, and obesity
from 1975 to 2016: a pooled analysis of 2416 population-based
measurement studies in 128.9 million children, adolescents, and
adults. Lancet. 2017;390:2627–42. [CrossRef]
3. Zhu G, Zhang Y, Dong J, Liu Y, Zhao F, Li T, et al. Association
Between Body Mass Index and Male Sperm Apoptosis and
Apoptosis-Related Factors. Diabetes Metab Syndr Obes.
2021;14:1043–51. [CrossRef]
4. Mintziori G, Nigdelis MP, Mathew H, Mousiolis A, Goulis DG,
Mantzoros CS. The effect of excess body fat on female and male
reproduction. Metab Clin Exp 2020;107:154193. [CrossRef]
5. MacDonald AA, Herbison GP, Showell M, Farquhar CM. The
impact of body mass index on semen parameters and reproductive
hormones in human males: a systematic review with meta-analysis.
Human Reprod Update. 2010;16:293–311. [CrossRef]
36 Androl Bul 2022;24:32-37
6. Sermondade N, Faure C, Fezeu L, Shayeb AG, Bonde JP, Jensen
TK, et al. BMI in relation to sperm count: an updated systematic
review and collaborative meta-analysis. Human Reprod Update.
2012;19:221–31. [CrossRef]
7. Belloc S, Cohen-Bacrie M, Amar E, Izard V, Benkhalifa M, Dalléac
A, de Mouzon J. High body mass index has a deleterious effect on
semen parameters except morphology: results from a large cohort
study. Fertil Steril. 2014;102:1268–73. [CrossRef]
8. Agarwal A, Majzoub A, Baskaran S, Panner Selvam MK, Cho CL,
Henkel R, et al. Sperm DNA Fragmentation: A New Guideline for
Clinicians. World J Mens Health. 2020;38:412. [CrossRef]
9. Zini A. Are sperm chromatin and DNA defects relevant in the
clinic? Syst Biol Reprod Med. 2011;57:78–85. [CrossRef]
10. Chen Q, Zhao J-Y, Xue X, Zhu G-X. The association between
sperm DNA fragmentation and reproductive outcomes following
intrauterine insemination, a meta analysis. Reprod Toxicol.
2019;86:50–5. [CrossRef]
11. Sugihara A, Van Avermaete F, Roelant E, Punjabi U, De Neubourg
D. The role of sperm DNA fragmentation testing in predicting
intra-uterine insemination outcome: A systematic review and
meta-analysis. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2020;244:8–15.
[CrossRef]
12. Cissen M, van Wely M, Scholten I, Mansell S, Bruin JPD, Mol
BW, et al. Measuring Sperm DNA Fragmentation and Clinical
Outcomes of Medically Assisted Reproduction: A Systematic
Review and Meta-Analysis. PLoS One. 2016;11:e0165125.
[CrossRef]
13. Sakkas D, Alvarez JG. Sperm DNA fragmentation: mechanisms of
origin, impact on reproductive outcome, and analysis. Fertil Steril.
2010;93:1027–36. [CrossRef]
14. Fariello RM, Pariz JR, Spaine DM, Cedenho AP, Bertolla RP,
Fraietta R. Association between obesity and alteration of sperm
DNA integrity and mitochondrial activity. BJU Int. 2012;110:863–
7. [CrossRef]
15. Yang Q, Zhao F, Hu L, Bai R, Zhang N, Yao G, Sun Y. Effect of
paternal overweight or obesity on IVF treatment outcomes and the
possible mechanisms involved. Sci Rep. 2016;6:29787. [CrossRef]
16. Pearce KL, Hill A, Tremellen KP. Obesity related metabolic
endotoxemia is associated with oxidative stress and impaired sperm
DNA integrity. Basic Clin Androl. 2019;29:6. [CrossRef]
17. Bakos HW, Mitchell M, Setchell BP, Lane M. The effect of paternal
diet-induced obesity on sperm function and fertilization in a
mouse model. Int J Andrology. 2011;34:402–10. [CrossRef]
18. Dutta S, Henkel R, Agarwal A. Comparative analysis of tests used
to assess sperm chromatin integrity and DNA fragmentation.
Andrologia. 2021;53:e13718. [CrossRef]
19. Santi D, Spaggiari G, Simoni M. Sperm DNA fragmentation index
as a promising predictive tool for male infertility diagnosis and
treatment management - meta-analyses. Reprod Biomed Online.
2018;37:315–26. [CrossRef]
20. Evenson D, Wixon R. Meta-analysis of sperm DNA fragmentation
using the sperm chromatin structure assay. Reprod Biomed Online.
2006;12:466–72. [CrossRef]
21. Majzoub A, Arafa M, Mahdi M, Agarwal A, Said S, Al-Emadi I, et
al. Oxidation-reduction potential and sperm DNA fragmentation,
and their associations with sperm morphological anomalies
amongst fertile and infertile men. Arab J Urol. 2018;16:87–95.
[CrossRef]
22. Guo D, Wu W, Tang Q, Qiao S, Chen Y, Chen M, et al. The
impact of BMI on sperm parameters and the metabolite changes
of seminal plasma concomitantly. Oncotarget. 2017;8:48619–34.
[CrossRef]
23. Salas-Huetos A, Maghsoumi-Norouzabad L, James ER, Carrell
DT, Aston KI, Jenkins TG, et al. Male adiposity, sperm parameters
and reproductive hormones: An updated systematic review
and collaborative meta-analysis. Obesity Rev. 2021;22:e13082.
[CrossRef]
24. Andersen JM, Herning H, Aschim EL, Hjelmesæth J, Mala
T, Hanevik HI, et al. Body Mass Index Is Associated with
Impaired Semen Characteristics and Reduced Levels of Anti-
Müllerian Hormone across a Wide Weight Range. PLoS One.
2015;10:e0130210. [CrossRef]
25. Shayeb AG, Harrild K, Mathers E, Bhattacharya S. An exploration
of the association between male body mass index and semen
quality. Reprod Biomed Online. 2011;23:717–23. [CrossRef]
26. Lu J-C, Jing J, Chen L, Ge Y-F, Feng R-X, Liang Y-J, Yao B.
Analysis of human sperm DNA fragmentation index (DFI) related
factors: a report of 1010 subfertile men in China. Reprod Biol
Endocrinol. 2018;16:23. [CrossRef]
27. Oliveira JBA, Petersen CG, Mauri AL, Vagnini LD, Renzi A,
Petersen B, et al. Association between body mass index and sperm
quality and sperm DNA integrity. A large population study.
2018;50:e12889. [CrossRef]
28. Bandel I, Bungum M, Richtoff J, Malm J, Axelsson J, Pedersen
HS, et al. No association between body mass index and sperm
DNA integrity. Hum Reprod. 2015;30:1704–13. [CrossRef]
29. Tunc O, Bakos HW, Tremellen K. Impact of body mass index on
seminal oxidative stress. Andrologia. 2011;43:121–8. [CrossRef]
30. Kort HI, Massey JB, Elsner CW, Mitchell-Leef D, Shapiro DB,
Witt MA, Roudebush WE. Impact of body mass index values on
sperm quantity and quality. J Androl. 2006;27:450–2. [CrossRef]
31. Chavarro JE, Toth TL, Wright DL, Meeker JD, Hauser R. Body
mass index in relation to semen quality, sperm DNA integrity,
and serum reproductive hormone levels among men attending an
infertility clinic. Fertil Steril. 2010;93:2222–31. [CrossRef]
32. Talebi AR, Moein MR, Tabibnejad N, Ghasemzadeh J. Effect
of varicocele on chromatin condensation and DNA integrity of
ejaculated spermatozoa using cytochemical tests. Andrologia.
2008;40:245–51. [CrossRef]
33. Manochantr S, Chiamchanya C, Sobhon P. Relationship between
chromatin condensation, DNA integrity and quality of ejaculated
spermatozoa from infertile men. Andrologia. 2012;44:187–99.
[CrossRef]
34. Dehghanpour F, Fesahat F, Yazdinejad F, Motamedzadeh L, Talebi
AR. Is there any relationship between human sperm parameters
and protamine deficiency in different groups of infertile men? Rev
Int Androl. 2020;18:137–43. [CrossRef]
35. Kim H-S, Kang MJ, Kim SA, Oh SK, Kim H, Ku S-Y, et al. The
utility of sperm DNA damage assay using toluidine blue and
aniline blue staining in routine semen analysis. Clin Exp Reprod
Med. 2013;40:23–8. [CrossRef]
36. Hammadeh ME, Zeginiadov T, Rosenbaum P, Georg T, Schmidt
W, Strehler E. Predictive value of sperm chromatin condensation
(aniline blue staining) in the assessment of male fertility. Arch
Androl. 2001;46:99–104. [CrossRef]
Elkatmış ve Salabaş • Beden Kitle İndeksi ve Sperm DNA
37
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:38−51
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.69783
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam
kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
Studies examining the quality of life of women in the menopausal period in
Turkey: A systematic review
Mevlüde Alpaslan Arar 1 , Nülüfer Erbil 2 ABSTRACT
ÖZ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türkiye’de menopoz dönemindeki kadınların
yaşam kalitesine yönelik yapılan çalışmaları tanımlamak ve
menopoz dönemindeki kadınların yaşam kalitesini etkileyen faktörleri
belirlemektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Sistematik derleme niteliğinde olan bu çalışma,
Kasım 2019-Nisan 2021 tarihleri arasında Türkçe ve İngilizce dizinler
taranarak yapılmıştır. Google Akademik, PubMed, Ulakbim, Türk
Medline ve Dergi Park veri tabanlarından, Türkiye’de yapılmış, Ocak
2014 - Mart 2021 tarihleri arasında yayımlanmış, yayın dili Türkçe ve
İngilizce olan, tam metne ulaşılan, araştırma örneklemini menopozal
dönemdeki kadınların oluşturduğu çalışmalar, “menopoz”, “yaşam kalitesi”,
“Türkiye”; “menopause”, “quality of life”, “Turkey” anahtar kelimeleri
ile taranmıştır.
BULGULAR: Tarama sonucunda başlangıçta 5.363 çalışmaya ulaşılmıştır.
Sırası ile başlık, özet ve tam metne göre yapılan incelemeler; tekrar eden
kayıtların çıkarılması, alınma ölçütlerine göre yapılan incelemeler sonrasında
29 çalışmaya ulaşılmıştır. Menopoz ve yaşam kalitesini inceleyen
çalışmalarda, düzenli yapılan egzersizin, D vitamini ve kemik mineral
yoğunluğu seviyelerinin osteoporoz gelişimini önlemede ve yaşam kalitesini
artırmada etkili olduğu; menopozal yakınmaların sıklığı ve şiddeti
arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı; olumlu menopoz algısı ve tutumunun
yaşam kalitesini artırdığı; menopozda yaşanılan jinekolojik operasyonların
(total laparoskopik histerektomi ve total abdominal histerektomi)
kadınların cinsel yaşam kalitesini artırdığı; menopozda genitoüriner
sendromun kadınların yaşam kalitesini azalttığı; menopoz semptomları
için uygulanan non farmakolojik girişimlerin (keten tohumu, kefir, ayak
refleksolojisi, pilates egzersizi) yaşam kalitesini artırdığı bulunmuştur.
SONUÇ: Menopozal dönemin kadınların çoğunluğunun yaşam kalitesini
azalttığı ancak, menopoza yönelik gerçekleştirilen eğitim, danışmanlık
hizmetleri ve non-farmakolojik uygulamaların menopoz dönemindeki
kadınların yaşam kalitesini artırdığı belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: menopoz, yaşam kalitesi, Türkiye
OBJECTIVE: The aim of this study is to describe the studies conducted
on the quality of life of women in menopausal period in Turkey and
to determine the factors affecting the quality of life of women in the
menopause period.
MATERIAL and METHODS: This study, which is a systematic review,
was conducted between November 2019 and April 2021 by scanning
Turkish and English indexes. Studies conducte in Turkey from Google
Scholar, PubMed, Ulakbim, Turkish Medline and Dergi Park databases,
published between January 2014 and March 2021, published in Turkish
and English, accessed full text, research sample of women in menopausal
period, “menopause”, “Quality of life”, “Turkey”; It has been scanned
with the keywords “menopause”, “quality of life”, “Turkey”.
RESULTS: As a result of the screening, 5,363 studies were reached at
the beginning. Examinations made according to the title, summary and
full text, respectively; After removing duplicate records and examining
according to inclusion criteria, 29 studies were reached. In studies
examining menopause and quality of life, it was found that regular exercise,
vitamin D and bone mineral density levels are effective in preventing the
development of osteoporosis and increasing the quality of life; quality
of life decreases as the frequency and severity of menopausal complaints
increase; positive menopause perception and attitude increase the quality
of life; gynecological operations (total laparoscopic hysterectomy and
total abdominal hysterectomy) experienced during menopause increase
the sexual life quality of women; Genitourinary syndrome in menopause
decreases the quality of life of women; It has been found that nonpharmacological
interventions (flaxseed, kefir, foot reflexology, pilates
exercise) applied for menopausal symptoms improve the quality of life.
CONCLUSION: It has been determined that the menopausal period
reduces the quality of life of the majority of women, but training,
counselling services and non-pharmacological practices for menopause
increase the quality of life of women in the menopausal period.
Keywords: menopause, quality of life, Turkey
Bu çalışmanın özeti 9-12 Aralık 2020 tarihleri arasında yapılan “The Third International Clinical Nursing Research Congress” de poster bildiri olarak sunulmuştur.
1
Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Doktora Programı, Ordu, Türkiye
2
Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği,Ordu, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Hemşire Mevlüde Alpaslan Arar
Ordu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği, Cumhuriyet Kampüsü, 52200, Ordu, Türkiye
Tel: +90 542 836 81 90
E-mail: mevlude_alpaslan@hotmail.com
Geliş/ Received: 06.04.2021
Kabul/ Accepted: 08.06.2021
38
©2021 Androloji Bülteni
GİRİŞ
Kadınlarda yaşlanma sürecinin doğal bir parçası olan menopoz,
over fonksiyonlarında gerilemeye bağlı olarak üreme
yetisinin kaybı şeklinde tanımlanmaktadır. [1,2] Menopoz
yaşı ülkelere göre değişiklik göstermekle birlikte, doğal menopoz
yaş ortalaması 51–52 yaş olarak bildirilmektedir. [3,4]
Artan yaşam süresi nedeniyle, kadınların menopozdan sonra
otuz yıldan fazla bir süre yaşamaları beklenmektedir. [5]
Yaşam beklentisindeki artış ile birlikte kadınların postmenopozal
dönemde geçireceği sürenin arttığı dikkate alındığında,
menopoz fizyolojisi ve olası yönetim stratejilerinin
anlaşılması kadın sağlığı ve yaşam kalitesinin artırılması
açısından büyük öneme sahiptir. [2,6]
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre yaşam kalitesi tanımı;
bireyin içinde yaşadığı kültür ve değer sistemi, beklentileri,
standartları ve endişeleri ile yaşamdaki konumunu nasıl algıladığıdır.
[7] Menopozal döneme geçiş dereceli olarak başlar
ve her kadında farklı özelliklerle karakterizedir. Bireysel farklılıklar
gösteren menopoz sürecinde östrojen hormonundaki
azalma ile birlikte âdetin kesilmesine ek olarak kısa dönemde
sıcak basmaları, uykusuzluk, gece terlemeleri, cinsel isteksizlik,
depresyon, ağrılı cinsel ilişki, eklem ağrıları, sinirlilik ve
cilt sorunları yaşanabilirken; uzun dönemde ise osteoporoz
ve kalp hastalıkları riski yaşanabilmektedir. [8,9] Menopozla
birlikte gelen, kadınların yaşam kalitesini etkileyen bu sağlık
sorunlarının ve menopoz semptomlarının sebep olduğu
olumsuz etkilerin tedavisinde hormon replasman tedavisi
(HRT) ve tamamlayıcı alternatif tıp (TAT) uygulamaları kullanılmaktadır.
[10] Dolaşımda azalan östrojen ve progesteron
hormonlarını dışarıdan yerine koyma tedavisi olan HRT’de
asıl amaç, menopozal semptomları gidererek kadının yaşam
kalitesini artırmaktır. Uzun süreli HRT kullanımına ve bilinen
sağlık risklerine ilişkin belirsizlikler olduğu için HRT uygulamasının
kişiye özgü yapılması önerilmektedir. [11] Diğer
taraftan HRT ve reçeteli ilaçların risklerine ilişkin artan endişeler
TAT kullanımının artmasıyla sonuçlanmıştır. [10,11]
Menopoz dönemindeki kadınlar için yaşam kalitesi günlük
refahı belirleyici tek küresel kriterdir [1,12] Kadınların
yaşam kalitesini olumsuz etkileyen faktörlerin belirlenmesi
ve belirlenen sonuçların kadın sağlığının geliştirilmesi için
kullanılması sağlık profesyonellerinin önemli sorumluluklarındandır.
Bu çalışma ile Türkiye’de gerçekleştirilen ve
menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen
çalışmaların incelenmesi ile literatüre ve uygulama
alanına katkı sağlamak amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER
Sistematik derleme niteliği taşıyan bu araştırmada, sistematik
derleme protokolünün oluşturulması ve makalenin yazımında
PRISMA Bildirimi’nden (PRISMA Statement – Sistematik
Derleme ya da MetaAnaliz Araştırma Raporunun Yazımında
Bulunması Gereken Maddelerle İlgili Kontrol Listesi) yararlanılmıştır.
[13] Bu sistematik derlemede oluşabilecek bias riskini
azaltmak amacıyla literatür tarama, makale seçimi, veri
çekme ve makale kalitesinin değerlendirilmesi işlemlerinin
her bir aşaması her iki araştırmacı tarafından bağımsız olarak
yapılmış ve görüş birliğine varılmıştır.
Tarama Stratejisi
Bu sistematik derleme için taramalar Kasım 2019 – Aralık
2019 tarihleri arasında yapılmış ve yayın sürecine son yayınların
da dâhil edilmesi amacı ile Nisan 2021’de güncellenmiştir.
Çalışmaya, Türkiye’de yapılmış, Ocak 2014-Mart
2021 tarihleri arasında yayımlanmış, yayın dili Türkçe ve
İngilizce olan, tam metne ulaşılan, araştırma örneklemini
menopozal dönemdeki kadınların oluşturduğu çalışmalar
alınmıştır. Çalışmada Google Akademik, PubMed,
Ulakbim, Türk Medline ve Dergi Park veri tabanlarından
tarama yapılmıştır. Taramada “menopoz”, “yaşam kalitesi”,
“Türkiye”; “menopause”, “quality of life”, “Turkey” anahtar
kelimeleri kullanılmıştır. Sistematik derlemeye yukarıda
belirtilen kriterlere uyan 29 çalışma alınmıştır. Taranan
araştırmaların seçimi ve seçilme süreci şekil 1’de verilmiştir.
Sistematik derlemeden dışlama kriterleri ise, Türkçe ve
İngilizce dışındaki dillerde yayımlanmış olması, derleme,
sistematik derleme, prevalans çalışması, olgu sunumu, kalitatif
çalışma, tez ya da kongre kitabında yayımlanan bildiriler
olması ve özet metin olmasıdır.
Verilerin Çekilmesi ve Analizi
Sistematik derlemede verilerin elde edilmesi için araştırmacılar
tarafından geliştirilen bir veri çekme aracı kullanıldı.
Bu veri çekme aracı ile araştırmaların yazar ve yayın yılı,
çalışmanın amacı, çalışmanın şekli, veri toplama araçları,
örneklem hacmi, temel sonuçlar ve çalışmaların metodolojik
kalite değerlendirme puanlarının elde edilmesi sağlanmıştır
(Tablo 1).
Çalışmaların Metodolojik Kalitesinin
Değerlendirilmesi
Sistematik derlemeye dâhil edilen gözlemsel araştırmaların
kalitesini değerlendirmek için STROBE (“The
Strengthening the Reporting of Observational Studies
in Epidemiology”) Bildirimi [14] ; deneysel ve yarı deneysel
araştırmalar için CASP (Critical Appraisal Skills
Programme: Quality Appraisal Criteria for RTC Evidence)
kullanılmıştır. [15] STROBE Bildirimi, gözlemsel araştırma
makalelerinin hazırlanması için makalede yazılması gereken
bölümleri gösteren 22 maddeden oluşan bir kontrol
listesidir. Ülkemizde STROBE Bildirimi’nin Türkçe
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
39
versiyonu bulunmaktadır. [16] CASP ise 11 maddeden oluşan
bir formdur ve Türkçeye çevrilerek kullanılmıştır. Her
bir araştırma için tespit edilen kalite puanları Tablo 1’de
verilmiştir.
BULGULAR
Tarama Bulguları
Tarama sonucunda başlangıçta 5.363 çalışmaya ulaşıldı.
Sırası ile başlık, özet ve tam metne göre yapılan incelemeler
sonucunda 96 makaleye ulaşıldı. Tekrar eden kayıtların
çıkarılması, alınma ölçütlerine göre inceleme sonrasında
29 çalışma ile veri çekme işlemi gerçekleştirildi.
Makalelerin seçiminde, kapsam dâhilinde ve hariç tutulan
çalışmaların tüm aşamaları PRISMA akış şemasında
belirtildi (Şekil 1).
Çalışmaların Özellikleri
Sistematik derlemeye yayın dili Türkçe ve İngilizce olan,
Türkiye’de gerçekleştirilen ve menopozal dönemdeki
kadınların yaşam kalitesini inceleyen 29 çalışma alındı.
Çalışmaların altısının tanımlayıcı, yedisinin kesitsel,
yedisinin tanımlayıcı ve kesitsel, birinin kesitsel ve analitik,
ikisinin vaka kontrol, birinin kohort, üçünün deneysel,
ikisinin yarı deneysel olduğu belirlendi. Çalışmalarda
toplam 7.917 menopozal dönemde olan kadın yer almıştır
(Tablo 1).
Çalışmaların yöntemlerine ait özellikler incelendiğinde
iki çalışmada Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi
Ölçeği (WHOQOL-BREF), dört çalışmada osteoporoza
özgü yaşam kalitesi anketi olan QUALEFFO-41 (Quality
of Life Questionnaire of the European Foundation for
Osteoporosis) anketi, bir çalışmada hem QUALEFFO-41
hem de kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile yaşam kalitesini
değerlendiren KF-36 yaşam kalitesi anketi, bir çalışmada
Osteoporozda Yaşam Kalitesi Değerlendirme Ölçeği
(ECOS-16), beş çalışmada sağlık durumları ile yaşam kalitelerinin
incelenmesinde kullanılmak üzere geliştirilen SF
36 yaşam kalitesi ölçeği bir çalışmada Utian Yaşam Kalitesi
Ölçeği, beş çalışmada Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği (kadın
formu), bir çalışmada Avrupa Yaşam Kalitesi Beşinci Boyut
Ölçeği (EQ-5D) ve 10 çalışmada en fazla kullanılan ölçek
Menopoza Özgü Yaşam Kalitesi Ölçeği (MENQOL) olmak
üzere toplam sekiz tane farklı yaşam kalitesi belirleme
ölçeği ve anketi kullanılmıştır (Tablo 1).
Tanımlama
Veritabanı taramasıyla
tespit edilen kayıtlar: 5363
Diğer kaynaklardan
tespit edilen ek kayıtlar: 0
Ayırma
Başlık ve özetle seçilen
çalışma sayısı: 96
Tekrar eden çalışma sayısı: 41
Seçim Yapma
Analiz
Tekrarlar çıkarıldıktan sonraki
çalışma sayısı (n=55)
Seçim yapmak için tam
metin değerlendirilen
makale sayısı: 46
Analize alınan
çalışmaların sayısı: 29
Tam metne ulaşılamayan
kayıtların sayısı: 9
Tez sayısı: 10
Kalitatif çalışma: 1
Derleme: 4
Prevalans çalışması: 2
Şekil 1. Taranan araştırmaların seçimi ve seçilme süreci
40 Androl Bul 2022;24:38-51
Tablo 1. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri
Yazar/yıl
Çalışmanın
amacı
Çalışmanın
şekli
Veri toplama
araçları
Örneklem
sayısı
Temel
sonuçlar
Kalite
puanı
Erkin ve ark. [51]
2014
Menopozal dönemde
kadınlarda görülen
ruhsal ve fiziksel
yakınmaların şiddetini
ve menopozun
kadınların yaşam
kalitesine etkisini
incelemek.
Tanımlayıcı
ve kesitsel
Anket formu,
Kupperman
indeksi,
WHOQOL
BREF-27 Yaşam
Kalitesi Ölçeği
150 Kadınların yaşam kalitesi ölçeği
puan ortalaması 81,76 ± 10,77.
Kadınların menopozal yakınmaları
sırası ile %51,3’ü yorgunluk, %40,0’ı
sinirlilik, %36,7’si cinsel ilişkide
azalma,%35,3’ü uykusuzluk,%34,7’si
cinsel isteksizlik, %30,7’si eklem
ağrısıdır.
Evet:12
Hayır:10
Pamuk ve ark. [17]
2014
Osteoporozu
olan ve olmayan
menopoz sonrası
dönemdeki kadınların
yaşam kalitesini
QUALEFFO-41 ölçeği
ile değerlendirmek.
Kesitsel
Kemik mineral
yoğunluğu
(KMY) ölçümü,
QUALEFFO-41
Yaşam Kalitesi
Anketi
280 KMY azaldıkça kadınların yaşam
kalitesinin azaldığı; ileri yaşta olan,
düşük eğitim düzeyine sahip olan
kadınların yaşam kalitelerinin
düşük olduğu; çalışan, gelir düzeyi
yüksek olan, düzenli egzersiz yapan
katılımcıların yaşam kalitesinin
yüksek olduğu bulunmuştur
(p<0,001).
Evet:18
Hayır:4
Uludağ ve ark. [55]
2014
Premenopoz ve
menopoz dönem
kadınlarda görülen
menopozal
semptomların şiddeti
ve bu semptomların
yaşam kalitesi üzerine
etkisini belirlemek.
Tanımlayıcı
ve kesitsel
Anket Formu
Menopoz İlişkili
Semptom
Ölçeği (MRS),
SF-36 Yaşam
Kalitesi Ölçeği
300 Premenopoz ve menopoz
dönemdeki kadınların yaşam kalitesi
puanları arasında anlamlı fark
bulunmamıştır (p>0,05). Menopoz
öncesi dönemde en çok psikolojik
semptomların şiddetinin arttığı,
sonrasında somatik ve ürogenital
yakınmaların şiddetlendiği, ancak
menopoz döneminde semptomların
skorlarında azalma olsa bile bunun
anlamlı olmadığı bulunmuştur.
Evet:15
Hayır:7
Abay ve
Kaplan [25] , 2014
Menopozal
dönemdeki kadınların
yaşam kalitesini ve
etkileyen faktörleri
değerlendirmek
amaçlanmıştır.
Kesitsel ve
tanımlayıcı
Anket Formu,
Utian Yaşam
Kalitesi Ölçeği
250 Kadınların yarıdan fazlasının (%62,8)
menopoz döneminde sağlık sorunu
yaşadığı ve en sık yaşanan sağlık
sorunlarının sıcak basması (%93,0),
gece terlemesi (%91,1) ve uykusuzluk
(%85,4) olduğu saptanmıştır.
Kadınların menopoz dönemindeki
genel, emosyonel, cinsel ve sağlık
alanlarındaki yaşam kalitesinin orta
düzeyde olduğu, mesleki ve günlük
işlerine yönelik yaşam kalitesinin ise
daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Evet:18
Hayır:4
Haliloğlu ve ark.
[20]
2014
Postmenopozal
osteoporozlu
hastalarda sırt ağrısının
uyku kalitesi, yaşam
kalitesi ve depresyon
üzerine etkilerinin
değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Tanımlayıcı
QUALEFFO-41,
Beck
Depresyon
Envanteri (BDI)
Pittsburgh
Uyku Kalitesi
İndeksi (PSQ)
Görsel analog
skala (VAS)
105 Postmenopozal osteoporozlu
hastalarda yüksek ağrı skorları düşük
uyku ve yaşam kalitesi ve depresyon
ile ilişkili olduğu; Depresyon,
uyku bozukluğu ve düşük yaşam
kalitesi birbirini etkileyebildiği;
Postmenopozal osteoporozlu
hastalarda temel tedavinin yanında
sık bir yakınma olan sırt ağrısının
tedavi edilmesi, uyku ve yaşam
kalitesi ve depresyon üzerinde
olumlu sonuçlar sağlayabileceği
bildirilmiştir.
Evet:11
Hayır:9
Uygulanmaz:2
Korkmaz ve ark.
[22]
2014
Postmenopozal
osteoporozlu
hastalarda vitamin
D düzeyleri, denge,
düşme, kas kuvveti
ve yaşam kalitesi
arasındaki ilişkileri
incelemektir.
Vakakontrol
QUALEFFO-41
Yaşam Kalitesi
Anketi
Vaka:46
Kontrol:46
Sırt ekstansör kas gücünü, lomber
ROM’u (Eklem hareket açıklığı) ve
dengeyi korumak için D vitamininin
gerekli olduğu ve kemik mineral
yoğunluğu, D vitamini seviyesi,
denge, lomber ROM ve belirtilen
kas kuvvetlerinin yaşam kalitesini
etkileyen faktörler olduğu
belirlenmiştir.
Evet:15
Hayır:7
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
41
Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri
Yazar/yıl
Ceylan ve
Özerdoğan [24] ,
2014
Garip ve ark.
[21]
2015
Yılmaz ve ark.
[31]
2015
Cetisli ve ark.
[41]
2015
Gözüyeşil ve
Başer [57] , 2016
Çalışmanın
amacı
Türk kadınlarında
menopoz
semptomlarının
sıklığını ve bu
semptomların
ve ilişkili
faktörlerin yaşam
kalitesine etkisini
belirlemek.
Vertebra
kırığı olmayan
postmenopozal
osteoporotik
kadınlarda ağrı
şiddetini ve
yaşam kalitesini
fiziksel, sosyal
ve duygusal
işlevler açısından
değerlendirmek.
Total abdominal
histerektomi
ameliyatı yapılmış
kadınlarda cinsel
fonksiyon ve
yaşam kalitesini
belirlemek.
Keten tohumunun
menopoz
semptomları ve
menopoz dönemi
boyunca yaşam
kalitesi üzerindeki
etkilerini analiz
etmek.
Kadınlara
uygulanan ayak
refleksolojisinin
vazomotor
semptomlar
üzerindeki
etkilerini
belirlemek.
Çalışmanın
şekli
Kesitsel
Kesitsel
Tanımlayıcı
Deneysel
Randomize
kontrollü
deneysel
çalışma
Veri toplama
araçları
Anket formu
Menopoza
Özgü Yaşam
Kalitesi Ölçeği
(MENQOL)
Nottingham
Sağlık Profili
Osteoporozda
Yaşam Kalitesi
Değerlendirme
Ölçeği (ECOS-16)
Görsel Analog
Skala (VAS)
Anket Formu,
Kadın Cinsel
Fonksiyon
Sorgulama
indeksi,
SF-36 Yaşam
Kalitesi Ölçeği
Menopoz
derecelendirme
ölçeği,
SF-36 Yaşam
Kalitesi Ölçeği
Anket formu,
Görsel Analog
Ölçeği (VAS),
Menopoz-
Spesifik Yaşam
Kalitesi Anketi,
hotFLash
günlükleri
Örneklem
sayısı
Temel
sonuçlar
1030 Tüm semptomlar arasında, menopoz
dönemlerinin tamamında en sık
görülen fiziksel semptomlar olduğu ve
menopoz dönemleri bir bütün olarak
değerlendirildiğinde; yorgunluk ve
bitkinlik (%79,2), kas ve eklemlerde
ağrı (%79,1) ve bel ağrısının (%77,8) en
sık görülen semptomlar olduğu, en az
görülen semptomun ise yüz kıllarında
artış (%28,3) olduğu bulunmuştur.
Daha yüksek eğitim, çalışma ve normal
kiloya sahip olma gibi faktörlerin yaşam
kalitesi üzerinde olumlu etkiye sahip
olduğu bildirilmiştir.
Hasta grup:40
Kontrol grup:40
Ağrı skorları arttıkça depresyon
skorlarının da artığı, uyku ve yaşam
kalitesinin kötüleştiği, ayrıca depresyon,
uyku kalitesi ve yaşam kalitesi arasında
güçlü pozitif ilişkiler bulunmuştur. Uyku
kalitesi düştükçe yaşam kalitesi de
bozulmuş ve depresyon düzeyi artmıştır.
Depresyon düzeyi arttıkça hastaların
yaşam kalitesinin düştüğü bildirilmiştir.
224 Araştırma grubunun ameliyat
sonrasında %13,4’ünün psikolojik sorun
yaşadığı, %22,32’sinin eş ilişkilerinin
değiştiği, %24,6’sının cinsel yaşamının
etkilendiği, %23,7’sinin vajinada kuruluk
ve %15,2’sinin idrar- gaita kaçırdığı ve
%58,9’unun cinsel işlev bozukluğu (CİB)
yaşadığı saptanmıştır.
Araştırma sonucunda total abdominal
histerektominin yaşam kalitesinin tüm
alt boyutlarını ve cinsel fonksiyonları
olumsuz yönde etkilemediği
saptanmıştır.
Deney
grup 1 (Keten
tohumu kullanan)
ve deney grup 2
(Eğitim alan):70
Deney değişken
grup (HRT tedavisi
alan):35 kontrol
grubu:35
Deney:58
Konrol:62
Deney gruplarında menopoz
semptomlarında anlamlı bir azalma
gözlenmiştir. Özellikle, HRT alan deney
grubunda (%10) ve keten tohumu
verilen deney gruplarında (grup 1, %8,7;
grup 2, %9,8) menopoz semptomlarında
benzer düşüşler gözlenmiştir.
Kadınlar, kullanım kolaylığı ve HRT
ile karşılaştırıldığında yan etkilerin
olmaması nedeniyle keten tohumu
kullanmayı tercih ettikleri bildirilmiştir.
Deney grubu 2’ye semptomlarla başa
çıkmak için verilen eğitim sonrası,
gözlenen menopoz derecelendirme
ölçeğindeki ortalama puanında anlamlı
düşüşün olduğu bulunmuştur.
Sıcak basmaları, terlemeleri ve gece
terlemeleri için ortalama skorlar
refleksoloji grubunda daha düşük
bulunmuştur.
MENQOL alt grupları için ortalama
puanlar,
uygulama sonrası refleksoloji grubunda
cinsel alanda, önemli bir iyileşme
(p<0,05)olduğu, ancak kontrol grubunda
iyileşme bulunmadığı bildirilmiştir.
Kalite
puanı
Evet:17
Hatır:5
Evet:12
Hayır:10
Evet:15
Hayır:5
Uygulanmaz:2
Evet:6
Hayır:5
Evet:8
Hayır:3
42 Androl Bul 2022;24:38-51
Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri
Yazar/yıl
Altuntuğ ve
ark. [35] 2016
Çalışmanın
amacı
Klimakterik
dönemde kadınlarda
cinsel yaşam
kalitesini belirlemek.
Çalışmanın
şekli
Tanımlayıcı
Veri toplama
araçları
Anket formu,
Cinsel Yaşam
Kalitesi Ölçeği
- Kadın Formu
(SQLQ-F)
Örneklem
sayısı
Temel
sonuçlar
268 Menopozla birlikte sık idrara çıkma ve
idrar kaçırma arttığı ayrıca, sık idrara
çıkma ve idrar kaçırma problemi olan
kadınlarda ortalama SQQ-F daha düşük
bulunmuştur. Uykusuzluk, yorgunluk /
halsizlik durumunun kadınlarda cinsel
yaşam kalitesini düşürmede risk faktörü
olduğu bulunmuştur.
Kalite
puanı
Evet:14
Hayır:6
Uygulanmaz:2
Zıvdır ve
Sohbet [23] ,
2017
Kadınların
menopoza bakışı,
yaşam değişimleri,
bunun kadınlar
üzerindeki
suçluluk ve utanç
yaratabilme etkisinin
yaşam kalitesine
etkisini belirlemek.
Tanımlayıcı
Anket formu
Suçluluk-Utanç
ve WHOQOL-
BREF Yaşam
Kalitesi ölçeği
500 Kadınların suçluluk ve utanç düzeylerinin
arttıkça yaşam kalitelerinin
azaldığı, kadınların suçluluk-utanç ve
yaşam kalite düzeylerinin
ortalamanın üzerinde olduğu
bulunmuştur.
Evet:8
Hayır:12
Uygulanmaz:2
Gözüyeşil
ve Başer [57] ,
2016
Cinsel işlevler ile
yaşam kalitesi
arasındaki ilişkiyi
ve menopoz
dönemindeki
problemleri
değerlendirmeyi
amaçlamaktadır.
Tanımlayıcı
ve kesitsel
Anket formu,
Menopoz
Semptomları
Derecelendirme
Ölçeği (MRS),
Kadın Cinsel
İşlev İndeksi
(FSFI)
Cinsel Yaşam
Kalitesi Anketi
Kadın(SQLQ-F)
317 Cinsel İşlev Endeksi puanları ile
toplam Cinsel Yaşam Kalitesi Anketi-
Kadın puanları arasında pozitif yönde
anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p <0,05).
Kadınların sıklıkla ciddi menopoz
semptomları yaşamadıklarını, ancak orta
derecede cinsel yaşam kalitesine sahip
cinsel işlev bozukluğuna sahip oldukları
bildirilmiştir.
Evet:19
Hayır:3
Sis Çelik ve
Pasinlioğlu [30] ,
2017
Klimakterik
kadınlara planlı
sağlık eğitimi
verilmesinin sıcak
basması ile ilgili
inançları ve yaşam
kaliteleri üzerindeki
etkisini belirlemek.
Yarı
Deneysel
Anket formu,
Sıcak Basmalı
İnançlar Ölçeği,
Menopoza Özgü
Yaşam Kalitesi
Anketi
Deney:121
Kontrol:126
Sıcak Basması İnanç Ölçeği tüm alt
gruplarında toplam ve ortalama son
test puanı, deney grubundaki kadınların
kontrol grubundaki kadınlardan daha
düşük bulunmuştur. Deney grubundaki
kadınlar sıcak basmaları konusunda
olumlu inançlar geliştirirken, kontrol
grubundaki kadınların inançları
değişmediği; Deney grubundaki
kadınların Menopoza Özgü Yaşam
Kalitesi Anketi’nin tüm alt ölçeklerindeki
ortalama son test puanı, kontrol
grubundaki kadınlardan daha düşük
olduğu bulunmuştur.
Evet:7
Hayır:4
Erbaş ve
Demirel [37] ,
2017
Klimakterik
dönemdeki
kadınlarda cinsel
yaşam kalitesinin
belirlenmesi ve
cinsel yaşam ile
menopozal tutum
ve yakınmalar
arasındaki ilişkiyi
incelemek.
Tanımlayıcı
Anket Formu,
Menopoza
İlişkin Tutum
Ölçeği,
Menopozal
Yakınmaları
Tarama Listesi,
Cinsel Yaşam
Kalitesi Ölçeği
359 Cinsel yaşam kalitesi ölçeğinin puan
ortalaması 68,5 ve menopoz tutum
ölçeğinin puan ortalaması 37,9
bulunmuştur. Menopoza yönelik
tutumun cinsel yaşam kalitesi skorları
üzerinde etkili olduğu saptanmıştır
(p<0,05). Menopoz dönemine ait
şikâyetlerle menopoz tutum ölçeği
puanları arasında anlamlı bir farklılığın
olduğu bulunmuştur (p<0,05).
Evet:11
Hayır:9
Uygulanmaz:2
Süt ve
Küçükkaya [36] ,
2018
Premenopoz,
perimenopoz ve
postmenopoz
dönem kadınlarında
cinsel yaşam
kalitesinin
incelemek.
Kesitsel
Anket formu,
Cinsel Yaşam
Kalitesi Ölçeği-
Kadın (CYKÖ-K)
225 En yoğun vajinal kuruluk şikâyetinin
perimenopozal dönemde, en yoğun
disparoni şikâyetinin postmenopozal
dönemde yaşandığı belirlenmiştir.
Tüm menopozal dönemlerde vajinal
kuruluk şikâyeti olanların CYKÖ-K
toplam puanlarının, vajinal kuruluk
şikâyeti olmayanlardan düşük olduğu
fakat sadece postmenopozal dönemde
anlamlı olduğu bulunmuştur.
Evet:17
Hayır:5
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
43
Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri
Yazar/yıl
Var ve ark.
[38]
2018
Özdemir
ve Uysal [42]
2018
Özcan ve
ark. [40] 2019
Karakoç ve
ark. [33] 2019
Özcan [29] ,
2019
Altundağ
ve Şahin [26]
2019
Gümüşay
ve Erbil [28] ,
2019
Çalışmanın
amacı
Yaşam kalitesi
alt boyutları ile
postmenopozal
dönemdeki cinsel
fonksiyonlar
arasındaki ilişkiyi
incelemek
Postmenopoz
dönemdeki kadınlara
verilen pilates
egzersiz eğitiminin
kadınların yaşam
kalitesi ve depresyon
düzeyleri üzerine
etkisini incelemek.
Alternatif bir tedavi
yöntemi olan kefirin
postmenopozal
kadınlarda yaşam
kalitesi ve uyku
bozuklukları
üzerindeki etkilerini
belirlemek.
Menopozdaki
genitoüriner
sendromun
yaşam kalitesi ve
öz bakım gücü
üzerindeki etkilerinin
belirlenmesi
amaçlanmıştır.
Menopoz döneminde
kadınların sağlıklı
yaşam tarzı
davranışlarını ve
yaşam kalitesini
değerlendirmektir.
Menopozal
dönemdeki
kadınlarda Huzursuz
Bacak Sendromunun
(HBS) görülme
sıklığı, yaşam ve
uyku kalitesi üzerine
etkisini belirlemek
45 yaş ve üstü
kadınların menopoz
tutumunun
menopoza özgü
yaşam kalitesine
etkisini incelemek
Çalışmanın
şekli
Kesitsel
Yarı
deneysel
Randomiz
kontrollü
deneysel
çalışma
Vaka-
Kontrol
Tanımlayıcı
ve kesitsel
Analitik-
Kesitsel
Tanımlayıcı
Veri toplama
araçları
Anket formu,
7 maddelik ilişki
değerlendirme ölçeği,
Kadın Cinsel İşlev
Ölçeği,
Kısa Form Sağlık Ölçeği
SF-36 Yaşam Kalitesi
Ölçeği
Anket formu
Menopoza Özgü
Yaşam Kalitesi Ölçeği
(MÖYKÖ),
Back Depresyon ölçeği
Anket forumu
Menopoza Özel
Yaşam Kalitesi Ölçeği
(MENQOL)
Beck Depresyon
Envanteri
Kadın Sağlığı
Uykusuzluk
Derecelendirme Ölçeği
(WHIIRS)
Öz Bakım Güç Ölçeği,
Menopoza Özel
Yaşam Kalitesi Ölçeği
(MENQOL)
Menopoz Semptomları
Derecelendirme Ölçeği
(MRS),
Sağlıklı Yaşam Tarzı
Davranış Ölçeği (SYDÖ)
Menopoza Özgü
Yaşam Kalitesi Anketi
(MENQOL)
Anket formu, Huzursuz
Bacak Sendromu-
Şiddet Değerlendirme
Ölçeği, Pittsburgh
Uyku Kalitesi İndeksi,
SF-36 Yaşam Kalitesi
Ölçeği
Anket formu,
Menopoza Özgü
Yaşam Kalitesi Ölçeği
(MÖYKÖ), Menopoza
İlişkin Tutum Ölçeği
Örneklem
sayısı
Temel
sonuçlar
67 Algılanan genel ilişki kalitesinin, uyarılma,
kayganlık, orgazm, tatmin ve ağrısızlık
parametreleri ile güçlü bir şekilde ilişkili
olduğu; Sosyal işlev, fiziksel işlev ve daha
az fiziksel rol güçlüğü olan kadınların daha
iyi cinselliğe sahip olduğu bulunmuştur.
Pilates
egzersizi
grubu
(n=21) ev
egzersizi
grubu
(n=23)
Deney:34
Kontrol:34
Vaka: 141
Kontrol:
159
Postmenopozal kadınlarda pilates
egzersizlerinin yaşam kalitesini
artırarak depresyon düzeylerini azalttığı
bulunmuştur.
Kadınların (% 93,7) uyku sürelerinin
kısaldığı, % 51,2’si ateş ve terleme
yaşadığı, % 48,6’sı stres ve anksiyete
nedeniyle uyku bozukluğu yaşadığı;
kadınların uyku sorunu yaşamaları
MENQOL’un tüm alt boyutlarını etkilediği
bildirilmiştir. Ayrıca
kefirin menopoz sonrası dönemde
semptomları en aza indirmek için
alternatif bir tedavi olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
Düşük eğitim düzeyi, kronik hastalık,
idrar kaçırma ve sürekli ilaç kullanımı,
kadınlarda yaşam kalitesini ve öz bakım
gücünü olumsuz etkileyen genitoüriner
menopoz sendromu ile ilişkili olduğu
bulunmuştur.
500 MENQOL puanları kadınlar arasında
karşılaştırıldığında, en az görülen şikâyetin
cinsel belirtiler, en sık görülen şikayetin
ise fiziksel belirtiler olduğu belirlenmiştir.
Kadınların eğitim düzeyi ve gelir durumu
arttıkça SYDÖ yükseldikçe, menopoza
özgü şikâyetlerin azaldığı ve yaşam
kalitesinin arttığı tespit edilmiştir.
615 HBS’li olan kadınların %96.1’inin
menopozda sağlık sorunları yaşadıkları
ve bu sorunların çoğunluğunun sıcak
basması sorunu olduğu belirlenmiştir.
HBS’li olmayan kadınların yaşam
kalitesinin HBS’li olanlara göre daha iyi
olduğu belirlenmiştir (p<0,05).
197 Kadınların %72,1’inin menopoz
tutumunun olumsuz olduğu, menopoz
tutumu olumsuz olan kadınlarda MÖYKÖ
ve alt alan puanların daha yüksek olduğu,
psikososyal alan, fiziksel alan ve MÖYKÖ
puanları farkının istatistiksel olarak
önemli olduğu bulunmuştur. Kadınlarda
menopoza özgü yaşam kalitesini en fazla
etkileyen sorunların enerjide azalma hissi,
fiziksel güçte azalma, uyuma güçlüğü, kas
ve eklemlerde ağrı, yorgun ve yıpranmış
hissetme olduğu bulunmuştur.
Kalite
puanı
Evet:15
Hayır:7
Evet:8
Hayır:3
Evet:8
Hayır:3
Evet:18
Hayır:4
Evet:18
Hayır:4
Evet:18
Hayır:4
Evet:16
Hayır:4
Uygulanmaz:2
44 Androl Bul 2022;24:38-51
Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri
Yazar/yıl
Beyan ve ark.
[32]
2020
Keskin ve
Taşpınar [18]
2020
Selvi ve ark.
[34]
2020
Taşkıran ve
Özgül [27] 2021
Ilgın ve ark. [19]
2021
Çalışmanın
amacı
Total Laparoskopik
Histerektomi ve
Total Abdominal
Histerektominin
Cinsel İşlev ve
Yaşam Kalitesi
Üzerindeki Etkilerinin
Karşılaştırılması
Postmenopozal
osteoporozun yaşam
kalitesi üzerindeki
etkisini Uluslararası
Osteoporoz
Derneği Yaşam
Kalitesi Araştırması
(QUALEFFO-41) ile
belirlemek.
Menopoz
Genitoüriner
Sendromu (GSM)
tanımını yeniden
değerlendirmek ve
Türk postmenopozal
kadınlarda
GSM’nin yaşam
kalitesi üzerindeki
yaygınlığını ve etkisini
değerlendirmek.
Kırsal Türk
kadınlarında menopoz
semptom şiddeti
ve menopoza özgü
yaşam kalitesi
(MSQoL) ile çok
çeşitli bireysel
faktörlerin ilişkisini /
etkisini analiz etmeyi
amaçlamaktadır.
Postmenopozal
dönem kadınlarda
yaşam kalitesinin
yordayıcısı olarak
kemik mineral
yoğunluğu (KMY) ve
ilişkili diğer faktörlerin
araştırılması
Çalışmanın
şekli
Kohort
Tanımlayıcı
ve Kesitsel
Kesitsel
Kesitsel
Kesitsel ve
tanımlayıcı
Veri toplama
araçları
Kadın Cinsel
Fonksiyon İndeksi
Avrupa yaşam kalitesi
beşinci boyut ölçeği
(EQ-5D)
Kemik mineral
yoğunluğu çift
enerjili X-ışını
absorpsiyometrisi
(DXA) ile ölçüldü.
QUALEFFO-41
Menopoza Özgü
Yaşam Kalitesi Ölçeği,
King’s Sağlık Anketi
Anket formu,
Menopoza Özgü
Yaşam Kalitesi Ölçeği,
Menopoz Semptom
Değerlendirme Ölçeği
(MRS)
KMY ölçüm sonuçları
ile yaşam kalitesini
değerlendiren KF-36,
Avrupa Osteoporoz
Kurumu Yaşam
Kalitesi Anketi,
QUALEFFO-41 Yaşam
Kalitesi Anketi
Örneklem
sayısı
TLH: 329
TAH: 126
Osteoporoz
hasta:123
Osteoporoz
olmayan:49
Grup GSM:288
Grup
GSM
olmayan:115
Temel
sonuçlar
Her iki histerektominin cinsel
işlevi iyileştirmede etkili olduğu,
laparoskopi grubunda iyileşmenin
istatistiksel olarak daha yüksek olduğu
bulunmuştur. İyi huylu jinekolojik
nedenlerle histerektomiye ihtiyaç
duyan hastalara TLH’nin diğer
avantajlarının yanı sıra cinsel işlev
üzerinde daha olumlu bir etkisinin
olduğu bildirilmiştir.
QUALEFFO-41 toplam skoru, DXA
ölçümünde egzersiz, yaş, menopoz
yaşı, menopoz süresi ve femur
boynunun t skoru ve toplam skoru
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
ilişki olduğu bulunmuştur.
Tüm hastalarda en sık görülen vajinal,
cinsel ve idrar semptomlarda sırasıyla;
vajinal kuruluk (%66,2), azalmış vajinal
ıslanma (%55,3) ve idrar aciliyet
(%54,8); tüm hastaların 158’inde
(%39,2) inkontinans görüldüğü
bildirilmiştir.
Menopoza Özgü Yaşam Kalitesi
Anketi’nde psikososyal ve cinsel
alanlar açısından kötü yaşam kalitesi
Grup 1’de anlamlı bulunmuştur
(p<0,001).
245 Menopozu kötü algılayan bireylerde
MRS-total, somatik ve psikolojik
puan ortalamaları diğerlerine
göre daha yüksek bulunmuştur.
MSQoL skorlarının gruplar arası
karşılaştırılmasında menopozu iyi
algılayanlarda vazomotor skorun diğer
gruplara (kötü ve nötr) göre daha
düşük olduğu bulunmuştur.
164 KF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin
parametreleri arasında fiziksel rol
kısıtlılığı (p=0,012) ve ruhsal rol
kısıtlılığı (p=0,012) parametreleri
açısından istatistiksel anlamlı
fark tespit edildi. Postmenopozal
dönem kadınlarda yaşam kalitesinin
azalmış olduğu ve bu durumun
tek öngörücüsünün KMY olmadığı,
menopoz süresinin de yaşam kalitesini
olumsuz etki edebildiği bulunmuştur.
Kalite
puanı
Evet:14
Hayır:8
Evet:15
Hayır:7
Evet:18
Hayır:4
Evet:15
Hayır:7
Evet:15
Hayır:7
Menopozal Dönemde Yaşam Kalitesini
İnceleyen Çalışmaların Temel Bulguları
Menopozda görülen osteoporozun yaşam kalitesine etkisini
inceleyen altı çalışmanın üçünde KMY ile yaşam
kalitesi arasında anlamlı ilişki olduğu; KMY arttıkça yaşam
kalitesinin arttığı ve KMY ölçümünde düzenli egzersizin,
menopoz yaşının, menopoz süresinin etkili olduğu
bulunmuştur. [17–19] Çalışmaların ikisinde osteoporozda ağrı
skorları arttıkça depresyon skorlarının da artığı, uyku ve
yaşam kalitesinin kötüleştiği ve postmenopozal osteoporozlu
hastalarda temel tedavinin yanında sık bir yakınma
olan sırt ağrısının tedavi edilmesi, uyku ve yaşam kalitesi ve
depresyon üzerinde olumlu sonuçlar sağlayabileceği bulunmuştur.
[20,21] Çalışmaların bir tanesinde de sırt ekstansör
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
45
kas gücünü, lomber ROM’u (Eklem hareket açıklığı) ve
dengeyi korumak için D vitamininin gerekli olduğu, ayrıca
kemik mineral yoğunluğu, D vitamini seviyesinin yaşam
kalitesini etkileyen faktörler olduğu bulunmuştur. [22]
Menopozal yakınmaların sıklığı veya şiddetinin yaşam
kalitesine etkisini inceleyen çalışmalarda, kadınların menopozal
yakınmalarının sırası ile %51,3’ü yorgunluk,
%40,0’ı sinirlilik, %36,7’si cinsel ilişkide azalma, %35,3’ü
uykusuzluk, %34,7’si cinsel isteksizlik, %30,7’si eklem ağrısı
olduğu [23] ; menopoz öncesi dönemde en çok psikolojik
semptomların şiddetinin arttığı, sonrasında somatik ve
ürogenital yakınmaların şiddetlendiği; ayrıca menopoz döneminde
semptomların skorlarında azalma olsa bile bunun
anlamlı olmadığı [24] ; menopozda en sık yaşanan sağlık sorunlarının
sıcak basması (%93,0), gece terlemesi (%91,1)
ve uykusuzluk (%85,4) olduğu [25] ; menopozda huzursuz
bacak sendromu yaşayan kadınların çoğunluğunun sıcak
basması sorunu yaşadığı bulunmuştur. [26]
Kadınların menopoz algısının veya tutumunun yaşam kalitesine
etkisini inceleyen çalışmalarda, menopozu iyi algılayanların
MENQOL vazomotor skorun diğer gruplara
(kötü ve nötr) göre daha düşük olduğu [27] ; menopoz tutumu
olumsuz olan kadınların genel olarak menopoz yaşam
kalitesinin olumsuz etkilendiği [28] ; Kadınların eğitim düzeyi
ve gelir durumu arttıkça, Sağlıklı Yaşam Davranış Ölçeği
yükseldikçe, menopoza özgü şikayetlerin azaldığı ve yaşam
kalitesinin arttığı [29] ; klimakterik kadınlara verilen planlı
sağlık eğitiminin sıcak basması konusunda olumlu inançlar
geliştirdiği ve yaşam kalitesini artırdığı bulunmuştur. [30]
Menopozda yaşanan jinekolojik operasyonlar ve yaşam
kalitesini inceleyen çalışmalarda, total abdominal histerektomi
ameliyatı sonrasında kadınların cinsel yaşamlarının
etkilenmediği ve yaşam kalitelerinin iyi olduğu [31] ; total laparoskopik
histerektomi ve total abdominal histerektominin
cinsel işlevi iyileştirmede etkili olduğu bulunuştur. [32]
Menopozda genitoüriner sendrom ve yaşam kalitesini inceleyen
çalışmalarda, idrar kaçırma ve sürekli ilaç kullanımının
kadınlarda yaşam kalitesini ve öz bakım gücünü
olumsuz etkileyen genitoüriner menopoz sendromu ile
ilişkili olduğu [33] ; psikososyal ve cinsel alanlar açısından
kötü yaşam kalitesinin genitoüriner sendromu olan hastalarda
anlamlı bulunduğu [34] ; menopozla birlikte sık idrara
çıkma ve idrar kaçırmada artış göründüğü ayrıca, sık
idrara çıkma ve idrar kaçırma problemi olan kadınlarda
cinsel yaşam kalitesi puan ortalamasının daha düşük olduğu
bulunmuştur. [35]
Menopozda cinsel yaşam kalitesini inceleyen çalışmalarda,
kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yüksek oranda
görüldüğü ve cinsel işlev bozukluğu ile yaşam kalitesi puanları
arasında negatif bir ilişki olduğu [36] ; menopoza gösterilen
olumlu tutumun cinsel yaşamı olumlu yönde etkilediği
[37] ; sosyal işlev, fiziksel işlev ve daha az fiziksel rol
güçlüğü olan kadınların daha iyi cinsel işleve sahip olduğu
bulunmuştur. [38]
Menopoz semptomları için kullanılan non-farmakolojik
girişimler ile yaşam kalitesini inceleyen çalışmalarda, uygulanan
ayak refleksolojisinin sıcak basması ve gece terlemesi
şikayetlerini hafiflettiği ve yaşam kalitesi alt grup cinsel yaşam
alanında iyileşme sağladığı [39] ; kefirin menopoz sonrası
dönemde semptomlarını en aza indirmek için alternatif bir
tedavi olduğu [40] ; keten tohumu verilen deney gruplarında
menopoz semptomlarında iyileşme gözlendiği [41] ; postmenopozal
kadınlara verilen pilates egzersiz eğitiminin yaşam
kalitesini artırarak depresyon düzeyini azalttığı bulunmuştur.
[42]
TARTIŞMA
Bu sistematik derlemede menopozal dönemdeki kadınların
yaşam kalitelerini inceleyen çalışmalar konu alınmıştır.
İncelenen çalışmaların hepsinde menopozal semptomların
kadınların yaşam kalitelerini olumsuz şekilde etkilediği
belirlenmiştir.
İncelediğimiz çalışmalarda, menopozda artan osteoporozun
kadınların yaşam kalitesini azalttığı ve düzenli yapılan
egzersizin kadınların yaşam kalitesini artırdığı [17] ; düzenli
egzersizin kadınların yaşam kalitesini artırdığı, ileri
yaş ve düşük eğitim düzeyinin yaşam kalitesini azalttığı [42] ;
QUALEFFO-41 yaşam kalitesi anketinin toplam skorunda,
KMY ölçümü ile egzersiz, yaş, menopoz yaşı, menopoz
süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu
[18] ; postmenopozal osteoporozlu hastalarda yüksek ağrı
skorlarının düşük uyku ve yaşam kalitesi ve depresyon ile
ilişkili olduğu [20] ; günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlanma
neticesinde görülen özgüvende azalma, endişe ve depresyon
gibi ruhsal fonksiyon bozukluklarının bireylerin yaşam
kalitelerini olumsuz etkileyebileceği; genel yaşam kalitesi
ölçeği KF-36’nın ruhsal işlev parametresinin KMY
düşük olan grupta azalmış olduğu bildirilmiştir. [19] Çalışma
bulgularına paralel sonuçlar içeren Baczyk ve ark.’nın postmenopozal
osteoporotik ve osteopenik kadınların yaşam
kalitesini değerlendirmek için yaptıkları çalışmada, osteoporozun
yaşam kalitesini negatif yönde etkilediği, egzersizin
ve çalışma durumunun yaşam kalitesini artırmada
önemli olduğu vurgulanmıştır. [43] Başka bir çalışmada, kadınlarda
osteoporoza neden olabilecek yaşam tarzı özellikleri
arasında düşük fiziksel aktivite düzeyi bildirilmiştir. [44]
Menopozal dönemde birçok kadının yaşadığı metabolik
46 Androl Bul 2022;24:38-51
değişiklikler sonucu azalan östrojen miktarı ile ilgili olarak
insülin toleransında bir azalma olabilir. Bu durum, insülin
direnci ve endotelyal disfonksiyonun gelişmesine yol
açabilir. Menopoz sonrası bazı kadınlar için insülin intoleransının
getirebileceği zorluklara rağmen, düzenli egzersiz
ve kalori kısıtlaması menopozdan sonra yaşam kalitesi için
çok önemlidir. [45]
Osteoporoza özgü yaşam kalitesi anketi olan QUALEFFO
41 anketinin ağrı, zihinsel işlev ve toplam puanının yanı
sıra KMY ile yaşam kalitesini değerlendiren KF-36 yaşam
kalitesi anketinin fiziksel rol kısıtlılığı parametresinde
KMY düşük olan grupta yaşam kalitesinin düşük olduğu
[19] ; Osteoporozda Yaşam Kalitesi Değerlendirme Ölçeği
(ECOS-16) ile gerçekleştirilen diğer bir çalışmada, ağrı
skorları arttıkça depresyon skorlarının da artığı, uyku ve
yaşam kalitesinin kötüleştiği, ayrıca depresyon, uyku kalitesi
ve yaşam kalitesi arasında güçlü pozitif ilişkiler olduğu
[21] ; bir başka çalışmada da sırt ekstansör kas gücünü,
lomber ROM’u (eklem hareket açıklığı) ve dengeyi korumak
için D vitamininin gerekli olduğu ve kemik mineral
yoğunluğu, D vitamini seviyesi, denge, lomber ROM ve
belirtilen kas kuvvetlerinin yaşam kalitesini etkileyen faktörler
olduğu belirlenmiştir. [22] Literatür incelemesinde de
benzer kanıtlar mevcuttur. [46,47] Osteoporoz, en başarılı
yönetimi elde etmek için multidisipliner bir yaklaşım gerektiren
çok yönlü bir hastalıktır. Kemik kütlesi yalnızca
genetik koddan değil, aynı zamanda uygun fiziksel aktivite
seviyesi, hormonlar ve beslenme dâhil olmak üzere birkaç
faktörden de etkilenir. Dengeli bir diyet, uygun kalsiyum
ve D vitamini alımı ile birlikte düzenli bir egzersiz programı
yoluyla orta düzeyde fiziksel aktivite sağlamak, kemik
ve kas sağlığı için çok önemlidir. [48]
İncelediğimiz Yılmaz ve ark.’nın çalışmasında, total abdominal
histerektomi ameliyatı sonrasında kadınların cinsel
yaşamlarının etkilenmediği ve yaşam kalitelerinin iyi olduğu
[31] ; total laparoskopik histerektomi ve total abdominal
histerektominin cinsel işlev ve yaşam kalitesi üzerindeki etkilerinin
karşılaştırılmasını inceleyen diğer çalışmada da her
iki histerektominin cinsel işlevi iyileştirmede etkili olduğu
ve laparoskopi grubunda iyileşmenin istatistiksel olarak daha
yüksek olduğu bulunmuştur. [32] Çalışma bulgularına benzer
sonuçlar içeren Wulandari ve ark.’nın çalışmasında histerektomi
sonrasında kadınların cinsel yaşamlarının olumlu
yönde etkilendiği [49] ; Sukgen ve Kaya’nın çalışmasında da laparoskopik
histerektominin cinsel işlev üzerine etkisinin olmadığı
ve 12 aylık takipte yaşam kalitesini olumlu etkilediği
bildirilmiştir. [50] Bu sonuçlar ameliyat sonrası jinekolojik
yakınmalarda meydana gelen rahatlamalar ile cinsel yaşam
kalitesinin arttığı şeklinde yorumlanmıştır.
İncelediğimiz çalışmalarda, menopoz tutumları olumsuz
olan kadınların yaşam kalitelerinin de olumsuz yönde
etkilendiği; [28] menopozu olumsuz algılayan kadınlarda
Menopoz Semptomları Değerlendirme Ölçeği total, somatik
ve psikolojik puan ortalamaları diğerlerine göre (iyi veya
nötr olan) daha yüksek olduğu; [27] kadınların menopoza karşı
olumsuz tutum içinde olmalarında ve menopozu olumsuz
bir durum olarak düşünmelerinde, hissedilen suçluluk duygusunun
önemli derecede etkili olduğu ve yaşam kalitesini
düşürdüğü, ayrıca bilgi düzeyinin yaşanılan suçluluk duygusunda
etkili olduğu [23] ; menopoza dair bilgi sahibi olmanın
kadınların yaşam kalitesini olumlu şekilde etkilediği [51] ;
klimakterik dönemdeki kadınlara verilen planlı sağlık eğitiminin
sıcak basmaları konusunda olumlu inançlar geliştirdiği
[29] ; klimakterik dönemdeki kadınların menopoza yönelik
olumsuz tutum sergilemelerinin, yaşam kalitelerini olumsuz
şekilde etkilediği bildirilmiştir. [37] Çalışma sonuçlarına benzer
bulgular içeren Jamali ve ark., İran’lı kadınların menopoz
tutumlarının olumsuz olduğunu bildirirken [52] ; çalışma sonuçlarını
desteklemeyen, Tümer ve Kartal çalışmasında menopoz
dönemindeki kadınların menopoza yönelik olumlu
tutum sergiledikleri bildirilmiştir. [53] Menopoza karşı tutumu
olumsuz olan kadınların genel olarak daha fazla semptom
şikayeti vardır. Batı kültürü genellikle menopozu bir
son ve tedavi edilmesi gereken bir ‘hastalık’ olarak görürken,
Mayalar gibi diğer kültürler menopozu özgürlüğün, statünün
yükselmesinin ve saygının bir sembolü olarak algılar.
Kültürler arasındaki menopoz deneyimlerindeki farklılıkların
göz önüne alındığında, kültüre özgü yönetim yöntemlerinin
gelişimini için aynı kültür içindeki kadınların menopoz
deneyimlerini incelemek gerekmektedir. [54]
İncelediğimiz çalışmalarda kadınların yaşam kalitesini etkileyen
menopoz semptomlarına ve bu semptomlardan etkilenme
düzeylerine baktığımızda, Erkin ve ark.’nın çalışmasında
kadınların en fazla ilettiği şikayetlerin uykusuzluk,
yorgunluk, sıcak basması, cinsel ilişkide azalma ve eklem
ağrısı olduğu [51] ; Uludağ ve ark.’nın çalışmasında, menopoz
öncesi dönemde en çok psikolojik semptomların görüldüğü,
somatik ve ürogenital şikayetlerin bunu izlediği [55] ; Ceylan
ve Özerdoğan’ın çalışmasında Potmenopozal dönem <5
yıl olan kadınlarda en sık rastlanan şikayetler vazomotor
ve cinsel şikayteler; postmenopozal >5 yıl kadınlarda ise en
sık rastlanan şikayetlerin psikososyal şikayetler olduğu [24] ;
Altundağ ve Şahin çalışmasında menopozda huzursuz bacak
sendromu olan kadınların yaşadığı sorunların çoğunlukla sıcak
basması ve uyku sorunları olduğu [26] ; Abay ve Kaplan’ın
çalışmasında en sık gözlenen yakınmaların sıcak basması,
gece terlemesi, uykusuzluk, yorgunluk, osteoporoz, baş ağrısı
ve depresyon olduğu [25] ; Özcan’ın çalışmasında da en az
görülen şikayetin cinsel belirtiler, en sık görülen şikayetin
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
47
ise fiziksel belirtiler olduğu bildirilmiştir. [29] Literatürde karşılaşılan
başka çalışmalara baktığımızda, Pinkerton ve ark.,
vazomotor semptomların şiddetinin ve sıklığının artması ile
uyku ve yaşam kalitesi parametrelerinin olumsuz etkilendiğini
[56] ; Gözüyeşil ve Başer de vazomotor yakınmaların en
fazla etkilediği günlük yaşam aktivitelerinin sırasıyla, ruhsal
durum, uyku ve konsantrasyon, fiziksel ve zihinsel yorgunluk
düzeyleri olduğunu belirtmiştir. [57]
İncelediğimiz Karakoç ve ark.’nın menopozdaki genitoüriner
sendromun yaşam kalitesine etkisini belirlemek için yaptıkları
çalışmada, düşük eğitim düzeyi, kronik hastalık, idrar
kaçırma ve sürekli ilaç kullanımının kadınlarda yaşam kalitesini
ve öz bakım gücünü olumsuz etkileyen genitoüriner
sendrom ile ilişkili olduğu [33] ; MENQOL’de psikososyal ve
cinsel alanlar açısından kötü yaşam kalitesinin genitoüriner
sendromun olan hastalarda anlamlı bulunduğu [34] ; Altuntuğ
ve ark.’nın çalışmasında, menopozla birlikte sık idrara çıkma
ve idrar kaçırmada artış göründüğü ayrıca, sık idrara çıkma ve
idrar kaçırma problemi olan kadınlarda cinsel yaşam kalitesi
puan ortalamasının daha düşük olduğu [35] ; Süt ve ark.’nın
çalışmasında da en yoğun vajinal kuruluk şikayetinin perimenopozal
dönemde, en yoğun disparoni şikayetinin postmenopozal
dönemde yaşandığı bildirilmiştir. [36] Literatür
incelemesinde ulaştığımız Moral ve ark., tarafından yapılan
bir çalışmada genitoüriner sendromun kadınların %93’ünü
etkilediği, vajinal kuruluğun kadınların yaşadığı en yaygın
ve rahatsız edici semptom olduğu bildirilmiştir. [58] Bir başka
çalışmada da cinsel olarak aktif kadınların yaşadığı en yaygın
şikayetlerin sıklığı sırasıyla %90 ve %80 olarak bildirilen
kayganlaşmada azalma ve disparoni olduğu bildirilmiştir. [59]
Hipoöstrojenik duruma bağlı olarak premenopozal kadınların
%15’inde genitoüriner sendrom benzeri semptomlar
mevcut olabilir. Bununla birlikte, genitoüriner sendromdan
muzdarip kadınların büyük çoğunluğu ileri yaştadır. [58] Son
zamanlarda, durumun rahatsız edici ve yaşamı değiştiren
semptomlarını tedavi etmek için farklı tedavi yöntemleri
ortaya çıkmıştır. Birinci basamak tedavi, yaşam tarzı değişiklikleri,
kayganlaştırıcılar ve nemlendiriciler gibi hormonal
olmayan tedavilerden oluşurken, lokal olarak uygulanan
intravajinal östrojen ürünleriyle hormonal terapi daha kalıcı
vakalarda “altın standart” olarak kabul edilmekte, seçici
östrojen reseptörü modülatörleri veya lazer teknolojileri ile
daha yeni terapötik yaklaşımlar da alternatif seçenekler olarak
kullanılabilmektedir. [60]
Menopozal dönemde yaşanan sorunlar arasında cinsel
yaşama ilişkin sorunlarda önemli bir yer tutmaktadır.
Sistematik derlemeye alınan çalışmalarda, menopozal dönemin
cinsel ilişki sıklığını azalttığı [51] ; ve orta derecede
cinsel yaşam kalitesine yol açtığı [61] ; menopoz dönemindeki
kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yüksek oranda görüldüğü
ve cinsel işlev bozukluğu ile yaşam kalitesi puanları
arasında negatif bir ilişki olduğu [36] ; menopozla birlikte sık
idrara çıkma ve idrar kaçırmada artış göründüğü ayrıca, sık
idrara çıkma ve idrar kaçırma problemi olan kadınlarda
ortalama cinsel yaşam kalitesi ölçek puanının daha düşük
olduğu [35] ; menopozal dönemde yaşanan cinsel sorunların
vajinal kuruluk, disparoni ve cinsel isteksizlik olduğu [25] ;
menopoza gösterilen olumlu tutumun cinsel yaşamı olumlu
yönde etkilediği [36] ; algılanan genel ilişki kalitesinin,
uyarılma, kayganlık, orgazm, tatmin ve ağrısızlık parametreleri
ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğu, ayrıca sosyal
işlev, fiziksel işlev ve daha az fiziksel rol güçlüğü olan kadınların
daha iyi cinselliğe sahip olduğu bildirilmiştir. [38]
İncelediğimiz çalışma bulguları ile benzer sonuçlar içeren
diğer çalışmalarda da menopozal dönemdeki kadınların
cinsellikten soğuma, cinsel istekte azalma, ilişki sıklığında
azalma, cinsel yakınlaşmadan duyulan mutlulukta azalma
şeklindeki psikolojik sıkıntılar yaşadığı. [62] menopoza bağlı
şikâyetlerin kadınların cinsel yaşam kalitelerini ve dolayısıyla
evlilik uyumlarını etkilediği bildirilmiştir. [63]
Geleneksel tıp veya TAT ihtiyacı, menopozal semptomlarla
başetmek için bilimsel olarak kanıtlanmış tedavilere
yönelik artan talep ışığında önem kazanmaktadır. [64]
İncelediğimiz Gözüyeşil ve Başer’in çalışmasında kadınlara
uygulanan ayak refleksolojisinin sıcak basması ve gece
terlemesi şikâyetlerini hafiflettiği ve yaşam kalitesi alt grup
cinsel yaşam alanında iyileşme sağladığı bildirilmiştir. [39]
Özcan ve ark.’nın çalışmasında, kefirin menopoz sonrası
dönemde semptomlarını en aza indirmek için alternatif bir
tedavi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. [40] Çetişli ve ark.’nın
çalışmasında da HRT alan deney grubunda ve keten tohumu
verilen deney grubunda menopoz semptomlarında
benzer düşüşler gözlenmiştir. Diğer taraftan kadınların keten
tohumunun kullanım kolaylığı ve HRT ile karşılaştırıldığında
yan etkilerin olmaması nedeniyle keten tohumu
kullanmayı tercih ettikleri bildirilmiştir. [41] Literatür incelemesinde
de benzer kanıtlar mevcuttur. [65,66] HRT’nin
risklerine ilişkin artan endişeler, hem doktorları hem de
menopozal semptomları olan kadınları TAT’a yöneltmiştir.
[67] Doktorların menopoz semptomları için TAT dahil
tedavi seçenekleriyle ilgili olarak kadınlarla ortak karar
alma sürecinde bulunmaları hasta merkezli entegre yaklaşımı
sağlamak, yetersiz tedavi ve istenmeyen olayları önlemek
açısından oldukça önemlidir. [68]
SONUÇ ve ÖNERİLER
Bu sistematik derlemede incelenen çalışmalarda, menopozal
dönemde yaşanan menopozal yakınmaların sıklığının
ve şiddetinin, menopoza karşı tutumun, menopoza
48 Androl Bul 2022;24:38-51
giriş şeklinin, menopoza yönelik bilgi ve sosyo-demografik
özelliklerin menopoz dönemindeki kadınların yaşam
kalitesini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu doğrultuda;
menopozal dönem yakınmalarına yönelik tedavi ve bakım
veren sağlık kuruluşlarının yaygınlaştırılması, menopoz
kliniklerinin artırılması ve hizmetlerin bu kliniklerde verilmesi
önemlidir. Kadınların daha iyi bir yaşam kalitesine
sahip olabilmeleri için, hem sosyal hem de sağlık hizmetlerinde
desteğin sağlanabilmesi için kadınların tüm yaşam
döngüleri boyunca ihtiyaçlarını karşılayacak politikaların
duyarlılıkla benimsenmesi ve sürdürülmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, sağlık profesyonelleri bütüncül yaklaşım ile
planlayacakları bakım ve eğitimler ile menopozal dönemdeki
kadınların sağlığını ve yaşam kalitesini geliştirmede
önemli bir role sahiptir. Sağlık profesyonellerinin menopozal
dönem, menopozal semptomlar, komplikasyonlar
ve bunların yaşam kalitesine etkileri konusunda güncel
bilgilere sahip olması, kadınları menopoza bağlı olarak ortaya
çıkan semptomların yönetimi ve komplikasyonların
nasıl engelleneceği konusunda eğitmesi, kadınların yaşam
kalitesini artırmaya yönelik danışmanlık yapması, ayrıca
bireysel özelliklerin menopozal yakınmaları etkileyebileceği
göz önünde bulundurularak kişiye özgü sağlıklı yaşam
biçimi kazandıracak deneysel çalışmalar gerçekleştirmesi
önerilmektedir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Schneider HP, Birkhäuser M. Quality of life in climacteric women.
Climacteric. 2017;20:187–94. [CrossRef]
2. Lobo RA. Menopause and aging (Chap. 14). In: Strauss JF 3rd,
Barbieri RL, editors. Yen & Jaffe’s Reproductive Endocrinology –
Physiology, Pathophysiology, and Clinical Management, 8th ed.
Elsevier Inc; 2019. p.322–56e9. [CrossRef]
3. Shifren JL, Gass ML. The North American Menopause Society.
Recommendations for Clinical Care of Midlife Women Working
Group. The North American Menopause Society recommendations
for clinical care of midlife women. Menopause. 2014;21:1038–62.
[CrossRef]
4. Zhu D, Chung HF, Pandeya N, Dobson AJ, Kuh D, Crawford
SL, et al. Body mass index and age at natural menopause: an
international pooled analysis of 11 prospective studies. Eur J
Epidemiol. 2018;33:699–710. [CrossRef]
5. Javadivala Z, Merghati-Khoei E, Asghari Jafarabadi M,
Allahverdipour H, Mirghafourvand M, Nadrian H, Kouzekanani
K. Efficacy of pharmacological and non-pharmacological
interventions on low sexual interest/arousal of peri-and postmenopausal
women: a meta-analysis. Sex Relation Ther.
2019;34:242–70. [CrossRef]
6. Rijanto R, Jeniawaty S. Factors Affecting Menopause. Health
Notions. 2018;2:236–9. http://heanoti.com/index.php/hn/article/
view/hn20216/119
7. Hilditch JR, Lewis J, Peter A, Van Maris B, Ross A, Franssen E, et
al. A menopause-specific quality of life questionnaire: development
and psychometric properties. Maturitas. 2008;61:107–21.
[CrossRef]
8. Sharma S, Mahajan N. Menopausal symptoms and its effect on
quality of life in urban versus rural women: a cross-sectional study.
J Mid-Life Health. 2015;6:16–20. [CrossRef]
9. Zhang L, Ruan X, Cui Y, Gu M, Mueck AO. Menopausal
symptoms among Chinese peri-and postmenopausal women: a
large prospective single-center cohort study. Gynecol Endocrinol.
2021;37:185–9. [CrossRef]
10. Zolnierczuk-Kieliszek D, Kulik TB, Jarosz MJ, Stefanowicz A,
Pacian A, Pacian J, Janiszewska M. Quality of Life in Peri- and
Post-Menopausal Polish Women Living in Lublin Province-
Differences between Urban and Rural Dwellers. Ann Agric
Environ Med. 2012;19:129–33. http://www.aaem.pl/Quality-of-
life-in-peri-and-post-menopausal-Polish-women-living-in-Lublin-
Province,71752,0,2.html
11. Lee HW, Ang L, Kim ES, Lee MS. Fennel (Foeniculum vulgare
Miller) for the management of menopausal women’s health: a
systematic review and meta-analysis. Complement Ther Clin Pract.
2021;43:101360. [CrossRef]
12. Ibn Bashar M, Kawsar A, Uddin MS, Farzana A, Emran
A-A, Chakraborty A. Depression and Quality of Life among
Postmenopausal Women in Bangladesh: A Cross-sectional Study.
J Menopausal Med. 2017;23:172–81. [CrossRef]
13. Moher D, Liberati A, Tetzlaff J, Altman DG; PRISMA Group.
Reprint -preferred reporting items for systematic reviews and metaanalyses:
The PRISMA statement. Phys Ther. 2009;89:873–80.
[CrossRef]
14. Vandenbroucke JP, Von Elm E, Altman DG, Gøtzsche PC, Mulrow
CD, Pocock SJ, et al. Strengthening the reporting of observational
studies in epidemiology (STROBE): explanation and elaboration.
Int J Surg. 2014;12:1500–24. [CrossRef]
15. Critical Appraisal Skills Programme: Quality Appraisal Criteria
for RTC Evidence (2020). https://casp-uk.net/wp-content/
uploads/2020/10/CASP_RCT_Checklist_PDF_Fillable_Form.pdf
16. Von Elm E, Altman DG, Egger M, Pocock SJ, Gøtzsche PC,
Vandenbroucke JP; STROBE Initiative. (Çeviri: Z. Karaçam).
STROBE Bildirimi: Epidemiyolojide gözlemsel araştırma raporu
yazımının güçlendirilmesi için bir rehber. Anadolu Hemşirelik ve
Sağlık Bilimleri Derg. 2014;17:64–72. https://dergipark.org.tr/tr/
download/article-file/29690
17. Pamuk G, Kutlu R, Çivi S. Osteoporozu Olan ve Olmayan
Postmenopozal Kadınlarda QUALEFFO-41 Ölçeği ile Yaşam
Kalitesinin Değerlendirilmesi. Türk Fiz Tıp Rehab Derg.
2014;60:139–46. [CrossRef]
18. Keskin Y, Taşpınar Ö. Evaluation of The Quality of Life of Patients
with Postmenopausal Osteoporosis. Sakarya Med J. 2020;10:216–
24. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1115401
19. Ilgın S, Çiftçi E, İnanır M, Selçuk B. Postmenopozal Kadınlarda
Kemik Mineral Yoğunluğunun Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi.
Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Derg. 2021;7:70–7. [CrossRef]
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
49
20. Haliloğlu S, Uzkeser H, İçağasioğlu A. The effect of back pain
on quality of life, sleep quality and depression in patients with
postmenopausal osteoporosis. Turk J Osteoporosis. 2014;20:6–9.
[CrossRef]
21. Garip Y, Eser F, Sayın S, Bodur H, Çavuşoğlu M. Pain and quality
of life in postmenopausal osteoporotic women without vertebral
fractures. Gaziantep Med J. 2015;21:99–103. [CrossRef]
22. Korkmaz N, Tutoğlu A, Korkmaz I, Boyacı A. The relationships
among vitamin D level, balance, muscle strength, and quality of
life in postmenopausal patients with osteoporosis. J Phys Ther Sci.
2014;26:1521–6. [CrossRef]
23. Zıvdır P, Sohbet R. Menopozdaki kadınların suçluluk ve utanç
duygularının yaşam kalitesine etkisi. Med Sci. 2017;12:1–9.
[CrossRef]
24. Ceylan B, Özerdoğan N. Menopausal symptoms and quality of
life in Turkish women in the climacteric period. Climacteric.
2014;17:705–12. [CrossRef]
25. Abay H, Kaplan S. Menopozal dönem yaşam kalitesini nasıl
etkiliyor?. Ankara Sağlık Bilimleri Derg. 2014;4:1–24. [CrossRef]
26. Altundağ H, Şahin S. Menopozal Dönemdeki Kadınlarda Huzursuz
Bacak Sendromunun Görülme Sıklığı, Yaşam ve Uyku Kalitesi
Üzerine Etkisi. Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Derg. 2019;6:62–73.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/624183
27. Taşkıran G, Özgül S. Individual Characteristics Associated with
Menopausal Symptom Severity and Menopause-Specific Quality
of Life: A Rural Perspective. Reprod Sci. 2021;28:2661–71.
[CrossRef]
28. Gümüşay M, Erbil N. Kadınların Menopoza Özgü Yaşam
Kalitesine Menopoz Tutumunun Etkisi. Ordu Üniversitesi
Hemşirelik Çalışmaları Derg. 2019;2:96–109. https://dergipark.
org.tr/tr/download/article-file/820426
29. Özcan H. Healthy life style behaviors and quality of life
at menopause. Int J Caring Sci. 2019;12:492–500. http://
www.internationaljournalofcaringsciences.org/docs/55_
Ozcan_12_1_1.pdf
30. Sis Çelik A, Pasinlioğlu T. Effects of imparting planned health
education on hot flush beliefs and quality of life of climacteric
women. Climacteric. 2017;20:25–30. [CrossRef]
31. Yılmaz E, Karataş B, Sancı M. Kadınlarda histerektomi sonrası
cinsel fonksiyon ve yaşam kalitesi. Ege Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi Derg. 2015;31:40–52. https://dergipark.org.tr/tr/
download/article-file/825145
32. Beyan E, İnan AH, Emirdar V, Budak A, Tutar SO, Kanmaz AG.
Comparison of the Effects of Total Laparoscopic Hysterectomy and
Total Abdominal Hysterectomy on Sexual Function and Quality of
Life. BioMed Res Int. 2020;8247207. [CrossRef]
33. Karakoç H, Kul Uçtu A, Özerdoğan N. Genitourinary syndrome
of menopause: effects on related factors, quality of life, and self-care
power. Menopause Rev / Przeglad menopauzalny. 2019;18:15–22.
[CrossRef]
34. Selvi I, Baydilli N, Yuksel D, Akinsal EC, Basar H. Reappraisal
of the Definition Criteria for “Genitourinary Syndrome of
Menopause, “ and its Effect on Quality of Life in Turkish
Postmenopausal Women. Urology. 2020;144:83–91. [CrossRef]
35. Altuntuğ K, Ege E, Akın R, Koçak V, Benli S. Sexual quality of life in
women during the climacteric period. Int J Caring Sci. 2016;9:296–
307. http://www.internationaljournalofcaringsciences.org/
docs/28_Altungug_original_9_1.pdf
36. Süt HK, Küçükkaya B. Sexual Quality of Life in Premenopause,
Perimenopause and Postmenopausal Women. KASHED.
2018;4:51–68. https://dergipark.org.tr/tr/download/issuefile/12551
37. Erbaş N, Demirel G. Klimakterik Dönemdeki Kadınların
Menopoza İlişkin Yakınmalarının ve Menopozal Tutumlarının
Cinsel Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi. ACU
Sağlık Bil Derg. 2017;8:220–5. http://journal.acibadem.edu.tr/tr/
download/article-file/1701654
38. Var T, Türkçapar AF, Efe C, Aktulay, A. Sexual function and
quality of life in a sample of postmenopausal women admitted in
a menopause clinic in Turkey. Turk J Geriatr. 2018;21:419–28.
http://openaccess.hku.edu.tr/xmlui/handle/20.500.11782/1162
39. Gözüyeşil E, Başer M. [1]. The effect of foot reflexology applied
to women aged between 40 and 60 on vasomotor complaints and
quality of life. Complement Ther Clin Pract. 2016;24:78–85.
[CrossRef]
40. Özcan H, Oskay Ü, Bodur AF. Effects of Kefir on Quality of Life
and Sleep Disturbances in Postmenopausal Women. Holist Nurs
Pract. 2019;33:207–13. [CrossRef]
41. Egelioglu Cetisli N, Saruhan A, Kivcak B. The effects of flaxseed
on menopausal symptoms and quality of life. Holist Nurs Pract.
2015;29:151–7. [CrossRef]
42. Özdemir ÖÇ, Uysal MF. Postmenopozal Dönemde Pilates
Egzersizlerinin Yaşam Kalitesi ve Depresyon Üzerine Etkisi. ACU
Sağlık Bil Derg. 2019;10:20–6. [CrossRef]
43. Bączyk G, Samborski W, Jaracz K. Evaluation of the quality of life
of postmenopa usal osteoporotic and osteopenic women with or
without fractures, Arch Med Sci. 2016;12:819–27. [CrossRef]
44. Kangalgil M, Canbolat E, Çakıroğlu FP. Kadınlarda Osteoporoz
Risk Faktörlerinin Görülme Durumuna Yönelik Bir İnceleme.
Ankara Med J. 2018;18:355–68. [CrossRef]
45. Lurati AR. Menopause and exercise intolerance. Nurs Womens
Health. 2017;21:130–6. [CrossRef]
46. Marshall K, Teo L, Shanahan C, Legette L, Mitmesser SH.
Inadequate calcium and vitamin D intake and osteoporosis risk in
older Americans living in poverty with food insecurities. PloS One.
2020;15:e0235042. [CrossRef]
47. Muñoz-Garach A, García-Fontana B, Muñoz-Torres M.
Nutrients and dietary patterns related to Osteoporosis. Nutrients.
2020;12:1986. [CrossRef]
48. Sinaki M. Osteoporosis. In: Cifu DX, editor. Braddom’s Physical
Medicine and Rehabilitation, 6th Ed. Elsevier; 2021. p.690–714.
e3. [CrossRef]
49. Wulandari B, Rachman IT, Nisman WA. The sexuality of
women after total abdominal hysterectomy. J Nurs Care Biomol.
2017;1:38. [CrossRef]
50. Sukgen G, Ellibeş Kaya AE. Effect of laparoscopic hysterectomy
on sexual function and quality of life:12-month follow-up results.
Cukurova Med J. 2018;43:216–21. [CrossRef]
51. Erkin Ö, Ardahan M, Kert A. Menopoz döneminin kadınların
yaşam kalitesine etkisi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Derg. 2014;3:1095–113. https://dergipark.org.tr/tr/download/
article-file/220114
52. Jamali S, Javadpour S, Mosalanejad L, Parnian R. Attitudes
about sexual activity among postmenopausal women in different
ethnic groups: ACross-sectional Study in Jahrom. Reprod Infertil
2016;17:47–55. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/articles/
PMC4769855/
53. Tümer A, Kartal A. Kadınların Menopoza İlişkin Tutumları ile
Menopozal Yakınmaları Arasındaki İlişki. Pamukkale Tıp Derg.
2018;11:337–46. [CrossRef]
54. Shorey S, Esperanza D. The experiences and needs of Asian women
experiencing menopausal symptoms: a meta-synthesis. Menopause.
2018;26:557–69. [CrossRef]
50 Androl Bul 2022;24:38-51
55. Uludağ A, Çakır Güngör AN, Gencer M, Şahin EM, Coşar E.
Kadınların hayatındaki başka bir dönem: Menopoz ve menopozun
yaşam kalitesine etkisi. Türkiye Aile Hekimliği Derg. 2014;18:25–
30. [CrossRef]
56. Pinkerton JV, Abraham L, Bushmakin AG, Cappelleri JC, Komm
BS. Relationship between changes in vasomotor symptoms and
changes in menopause-specific quality of life and sleep parameters.
Menopause. 2016;23:1060–6. [CrossRef]
57. Gözüyeşil E, Başer M. [2]. Menopozal dönemde yaşanan vazomotor
yakınmaların günlük yaşam aktivitelerine etkisi. J Anatolia Nurs
Health Sci. 2016;19:261–8. https://dergipark.org.tr/tr/download/
article-file/275552
58. Moral E, Delgado JL, Carmona F, Caballero B, Guillán C, González
PM, et al. Genitourinary syndrome of menopause. Prevalence and
quality of life in Spanish postmenopausal women. The GENISSE
study. Climacteric. 2018;21:167–73. [CrossRef]
59. Am EF. Genitourinary syndrome of menopause. Aust Fam Phys.
2017;46:481–84. https://www.racgp.org.au/afp/2017/july/
genitourinary-syndrome-of-menopause/
60. Angelou K, Grigoriadis T, Diakosavvas M, Zacharakis D,
Athanasiou S. The genitourinary syndrome of menopause: an
overview of the recent data. Cureus. 2020;12:e7586. [CrossRef]
61. Gozuyesil E, Gokyildiz Surucu S, Alan S. Sexual function and
quality-of-life-related problems during the menopausal period. J
Health Psychol. 2018;23:1769–80. [CrossRef]
62. Dinçer Y, Oskay Ü. Menopoz döneminde kadınların cinsellik ile
ilgili sorunlarının incelenmesi: kalitatif bir çalışma. Kadın Sağlığı
Hemşireliği Derg. 2018;4:16–28. https://dergipark.org.tr/tr/
download/article-file/611769
63. Bülbül T, Mucuk S, Dolanbay M, Turhan İ. Do complaints related
to menopause affect sexuality and marital adjustment?. Sex Relat
Ther. 2020;36:465–79. [CrossRef]
64. Lee HW, Jun JH, Choi J, Choi T-Y, Lee JA, Ang L, et al. Herbal
prescription for managing menopausal disorders: A practice
survey in Korean medicine doctors. Complement Ther Clin Pract.
2020;38:101073. [CrossRef]
65. Özcan H, Çakmak S, Salman E. Complementary and Alternative
Medicine Methods Used for Sleep Disturbance in Menopause. J
Turk Sleep Med. 2020;3:207–13. [CrossRef]
66. Aydın LZ, Yiğitalp G. The effect of reflexology on sleep quality and
fatigue in postmenopausal women: A randomized control trial. Eur
J Integr Med. 2021;43:101281. [CrossRef]
67. Peng W, Adams J, Sibbritt DW, Frawley JE. Critical review of
complementary and alternative medicine use in menopause: focus
on prevalence, motivation, decision-making, and communication.
Menopause. 2014;21:536–48. [CrossRef]
68. Johnson A, Roberts L, Elkins G. Complementary and alternative
medicine for menopause. J Evid Based Integr Med. 2019;24:1e14.
[CrossRef]
Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme
51
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:52−56
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.21549
Erkek Üreme Sağlığı
Ferroptoz ve erkek infertilitesi
Ferroptosis and male infertility
Sercan Ergün , Gülgez Neslihan Taşkurt Hekim , Sezgin Güneş
ÖZ
Ferroptoz, demire bağlı lipid peroksit birikimi ile karakterize, apoptotik
olmayan düzenlenmiş hücre ölümünün yeni tanımlanmış bir şeklidir.
Bilinen hücre ölümü tiplerinden morfolojik ve biyokimyasal olarak farklıdır.
Erkek infertilitesinin birçok nedeni olabilir. Her ne kadar apoptotik
hücre ölüm mekanizmasıyla erkek infertilitesi pek çok farklı açıdan ilişkilendirilmiş
olsa da, ferroptoz ile infertilite ilişkisi çok güncel bir konu
olup üzerine henüz az sayıda çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalar,
ferroptoz mekanizmasının daha da aydınlatılmasıyla erkek infertilitesindeki
bilinmeyenler daha iyi çözümlenebileceğini ortaya koymuştur. Bu
derlemede ferroptozun ilk tanımlandığı günden günümüze kadarki ferroptoz
ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm bulgular değerlendirildi.
Anahtar Kelimeler: erkek infertilitesi, ferroptoz, hücre ölümü
ABSTRACT
Ferroptosis is a newly defined form of non-apoptotic regulated cell
death characterized by iron-dependent accumulation of lipid peroxide.
It differs morphologically and biochemically from known cell death
types. Male infertility can have many causes. Although the mechanism
of apoptotic cell death and male infertility has been associated with
many different aspects, the association between ferroptosis and male
infertility is a very up-to-date issue and few studies have been conducted
on it yet. Studies have revealed that the unknowns in male infertility can
be better resolved by further elucidating the ferroptosis mechanism. In
this review, all findings related to male infertility and ferroptosis since
the first definition of ferroptosis were evaluated.
Keywords: male infertility, ferroptosis, cell death
GİRİŞ
Geçtiğimiz on yıllar boyunca, çeşitli hücre ölümleri tanımlanmış
ve programlı olan ve olmayan hücre ölümleri
olarak sınıflandırılmıştır. Programlı olmayan (pasif) hücre
ölümünün aksine, programlanmış (aktif) hücre ölümüne
bir dizi moleküler mekanizma ve sinyal yolu aracılığıyla
aracılık edilebilir. Programlanmış hücre ölümünün en iyi
çalışılmış şekli, esas olarak kaspaz ailesinden proteazların
aktivasyonu ile tetiklenen apoptozdur. [1,2]
Apoptotik olmayan hücre ölümü, apoptoza direnç pek
çok patofizyolojik sürecin ayırt edici özelliği olduğundan
kanser, otoimmun bozukluklar, nörolojik hastalıklar gibi
hastalık süreçlerinde son zamanlarda yaygın ilgi görmüştür.
Böyle apoptotik olmayan bir hücre ölümü yöntemi olan
ferroptoz, büyük lipid peroksidasyonu aracılı membran
hasarının neden olduğu demire bağlı düzenlenmiş nekroz
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Samsun, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Doç. Dr. Sercan Ergün
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, 55270
Samsun - Türkiye
Tel: +90 362 312 19 19-2276
E-mail: sercanergun@msn.com
Geliş/ Received: 03.09.2021
Kabul/ Accepted: 19.09.2021
olarak tanımlanır. Uzun zamanlar boyunca korunmuş bir
program olarak ferroptoz, bitki ve hayvan krallıkları dâhil
olmak üzere çeşitli organizmaların gelişiminde ve hastalığında
hayati bir rol oynar. “Ferroptoz” terimi, Dixon
tarafından 2012 yılında RAS mutant kanser hücrelerinin
büyümesini yeni bir hücre ölümü olarak inhibe edebilen
küçük moleküllü bileşikler için yapılan taramalardan sonra
ortaya çıkarılmış olsa da, ilk teorik ferroptoz fikri, besin
(özellikle sistein) tükenmesine bağlı kanser hücresi ölümü
ve oksitozdan gelişmiş olabilir. (Oksitoz eksitotoksin
glutamata yenik düşen nöronların ölümü ve amino asit
antiporterinin eşzamanlı inhibisyonudur.) [3] Otofaji ve
apoptozdan farklı olarak, ferroptoz, azalmış veya kaybolmuş
mitokondriyal krista, yırtılmış bir dış mitokondriyal
zar ve yoğunlaştırılmış bir mitokondriyal zar dahil olmak
üzere esas olarak sitolojik değişikliklerle karakterize olan,
demire ve reaktif oksijen türlerine (ROS) bağımlı bir hücre
ölümüdür. [4] Bu hücre anormallikleri, yoğun membran
lipid peroksidasyonu ve oksidatif stres oluşumu nedeniyle
plazma zarının seçici geçirgenliğinin kaybından kaynaklanmaktadır.
[5] Araştırmalar, ferroptozun insanlarda ve
hayvanlarda çeşitli fizyolojik koşullar ve patolojik stresler
tarafından tetiklenebileceğini göstermiştir. Son zamanlarda,
çoklu farmakolojik veya doğal bileşiklerin ve hücreye
özgü proteinlerin, ferroptotik hücre ölümünün sürecini ve
işlevini düzenlediği rapor edilmiştir. [6]
52
©2021 Androloji Bülteni
İnfertilite son yıllarda dünya çapında çiftlerin %10–15’ini
etkileyen bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Erkek infertilitesi
bu problemlerin yaklaşık yarısından sorumludur ve
son yıllarda semen kalitesinde azalma yaygın olarak rapor
edilmiştir. Erkek infertilitesinin en yaygın nedeni, genetik
bozukluklar, genital sistem enfeksiyonları, tıbbi müdahaleler,
çevresel kontaminasyondan etkilenebilen kusurlu sperm
fonksiyonudur. [7] Programlanmış hücre ölümü olarak da
bilinen apoptoz, memelilerde normal spermatogenez için
gerekli olan önemli bir olgudur ve hücresel homeostazı sağladığına
inanılmaktadır. Normal koşullar altında, Sertoli
hücrelerinin destekleyici kapasitesine uygun kesin bir germ
hücre popülasyonunu sürdürmek için apoptoz süreci yoluyla
yeterli sayıda germ hücresi elimine edilir. Spermatojenik
hücrelerin apoptozu testiküler homeostazın korunması için
esastır, ancak artan hücre ölümü infertiliteye yol açan kusurlu
spermatogenez ile sonuçlanabilir. [8]
Her ne kadar apoptotik hücre ölüm mekanizmasıyla infertilite
pek çok farklı açıdan ilişkilendirilmiş olsa da, ferroptoz
ile infertilite ilişkisi çok güncel bir konu olup üzerine
henüz az sayıda çalışma yapılmıştır. Bu derleme ferroptozun
ilk tanımlandığı günden günümüze kadar ferroptoz
ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm çalışma sonuçlarını
içermektedir. Bu derlemenin amacı temel bilimci
bakış açısıyla yakın zamanda tanımlanan ferroptoz ile erkek
infertilitesi arasındaki ilişki konusunda bir farkındalık
oluşturmaktır.
FERROPTOZUN MOLEKÜLER
MEKANİZMASI
Her ne kadar ilk çalışmalar ferroptozun morfolojik, biyokimyasal
ve genetik olarak apoptoz, nekroz ve otofajiden
farklı olduğunu gösterse de, çoğu araştırmacı ferroptoz
geçiren hücrelerin genellikle nekroz benzeri morfolojik
değişiklikler gösterdiği konusunda hemfikirdir. Bu özellikler,
plazma zarı bütünlüğünün kaybı, sitoplazmik şişme
(onkoz), sitoplazmik organellerin şişmesi ve orta derecede
kromatin yoğunlaşmasını içerir. Bazı durumlarda, ferroptoza,
hücrelerin ayrılması ve yuvarlanmasının yanı sıra
artan otofagozomlar da eşlik eder. Ek olarak, bir hücrede
meydana gelen ferroptozun hızlı yayılan bir dalgada komşu
hücrelere yayılabileceği bildirilmektedir. [9]
Biyokimyasal olarak, ferroptoz, demir birikimi ve lipid
peroksidasyonu olmak üzere iki ana biyokimyasal özellik
ile ilişkili ROS’a bağlı bir hücre ölümü şeklidir. Klasik
ferroptoz aktivatörleri erastin veya RSL3, hücre içi demir
birikimini artırdıkları için antioksidan sistemi inhibe
ederler. Demir, fenton reaksiyonu yoluyla doğrudan aşırı
ROS üretebilir, böylece oksidatif hasarı arttırır. Lipid
peroksidasyonu, esas olarak hücre zarındaki doymamış yağ
asitlerini etkileyen, serbest radikal güdümlü bir reaksiyondur.
Lipid peroksidasyonunun ürünleri, ferroptoz sırasında
artan önce lipid hidroperoksitleri ve sonrasında reaktif aldehitleri
[örneğin; malondialdehit (MDA)] içerir. [10]
Genetik olarak, birkaç genin/proteinin aşırı ekspresyonu,
prostaglandin biyosentezindeki anahtar enzim olan prostaglandin-endoperoksit
sentaz 2 (PTGS2/COX2) ile örneklendiği
gibi, ferroptozun bir biyolojik belirteci olarak
kabul edilmiştir. Bununla birlikte, PTGS2, prostaglandinleri
ferroptozda lipid peroksidasyonu için bir substrat
olarak kullanmaz. Yağ asidi metabolizmasında rol oynayan
bir enzim olan ACSL4’ün aşırı ifadelenmesi ferroptoza yol
açan oksidasyon reaksiyonlarına duyarlı olan fosfolipidlerdeki
PUFA içeriğini arttırdığından, bu onun ferroptozun
spesifik bir biyobelirteci ve tetikleyicisi olarak kabul edilmesini
sağlar. [11,12]
İmmünolojik olarak, ferroptozun sonuçları iki yönlüdür.
İlk olarak, ferroptoz, lökosit alt kümelerinin ölümüne
ve buna karşılık gelen bağışıklık fonksiyonu kaybına yol
açabilir. Örneğin, T hücrelerinde lipid peroksidasyonu ile
indüklenen ferroptoz, viral veya parazitik enfeksiyonları
teşvik eder. İkincisi ve daha da önemlisi, ferroptoz lökosit
olmayan hücreleri etkilediğinde, ölmekte olan hücrelerin
veya ortaya çıkan cesetlerin bağışıklık sistemi tarafından
nasıl işleneceğini belirler. [13]
FERROPTOZ İLE İNFERTİLİTE İLİŞKİSİNİ
ORTAYA KOYAN ÇALIŞMALAR
Ferroptozun ilk tanımlandığı günden günümüze kadar ferroptoz
ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm çalışmalardaki
ilişki mekanizmaları Tablo 1’de listelenmiştir.
Busulfan kanser kemoterapisinde yaygın olarak kullanılmaktadır,
ancak germ hücrelerine zarar vererek erkek kısırlığına
neden olduğu bilinmektedir. Zhao ve ark.’nın yaptığı
çalışmada, ilk kez farelerde busulfan kaynaklı oligospermide
ferroptozun rol oynadığı gösterilmiştir. Oligospermi modelini
oluşturmak için farelere 4 mg/kg vücut ağırlığı dozunda
busulfan testiküler enjeksiyonu yapılmıştır. Dört hafta sonra,
busulfan ile tedavi edilen farelerin, artan MDA içeriği ve
PTGS2 mRNA ekspresyonu ve azalmış NADPH gibi testisteki
tipik ferroptoz özellikleriyle birlikte, sperm konsantrasyonu
ve motilitesinin azaldığı tespit edilmiştir. Ferrostatin-1
(Fer-1) veya deferoksamin (DFO) ile ferroptozun inhibisyonu,
farelerde busulfan kaynaklı oligosperminin kısmen
hafiflemesini sağlamıştır. Ek olarak, busulfan tedavisinin
nükleer faktör-E2 ile ilişkili faktör 2 (Nrf2), glutatyon peroksidaz
4 (GPX4) ve ferroportin 1 (FPN1) ekspresyonlarını
Ergün ve ark. • Ferroptoz ve erkek infertilitesi
53
Tablo 1. Ferroptoz ile erkek infertilitesi ilişkisini ortaya koyan çalışmalar
İlişki mekanizması
1 Busulfan kaynaklı ferroptoz Nrf2-GPX4 (FPN1) sinyal yolunun inhibisyonu yoluyla düzenlenebilir ve ferroptozun hedeflenmesi busulfan
kaynaklı erkek infertilitesinin önlenmesi için kullanılabilir. [14]
2 Ferroptoz, Sertoli hücrelerinde oksijen‐glikoz yoksunluğu ve reoksijenasyon hasarının neden olduğu yaygın ve dinamik bir hücre ölümü
türüdür ve testiküler İ/R hasarının neden olduğu hücre kaybında sitoproteksiyon uygulamasına yeni bir bakış açısı sağlayabilir. [15]
3 Sigara içimi semen kalitesini kötü yönde etkilemektedir ve bu etki seminal plazmadaki yüksek düzeyde gerçekleşen ferroptoz ile
ilişkilidir. [16]
4 Olgun spermatozoanın mitokondriyal kapsülünün stabilitesi, hem kapsüler protein tiyollerini oksitleyen bir enzim olarak hem de
yapısal bir protein olarak GPX4’ün gece işlevine bağlı olduğundan, fonksiyonel GPX4’ün ifadesi erkek infertilitesi için kilit bir role
sahiptir. [17]
5 GPX4, RSL3 ve erastin aracılıklı bir ferroptoz düzenleyicisidir. Spermatosit-spesifik GPX4 KO farelerde, testislerde ciddi spermatojenik
hücre hasarı, spermatozoa sayısında önemli derecede düşüş, saç tokası benzeri bir flagella yapısı ve spermatozoa mitokondrilerinin
anormal yapısı erkek infertilitesine yol açmaktadır. [19–21]
6 İn vivo modellerde (farelerde) akut stres (örneğin; oksidatif stres) dönemlerinde ferroptoz eşey (germline) hücrelerinin ölümüne katkı
sağlamaktadır. [22]
7 Her ne kadar Wistar sıçanlarda varikoselin cerrahi indüksiyonundan 2 ve 4 ay sonra testislerde artan demir birikimine rağmen
moleküler bulgular ferroptozun sürece dâhil olduğunu göstermese de, alfa-lipoik asidin (ALA) uygulaması demir birikimini azaltarak
varikolselde anti-ferroptotik aktivite açısından destek sağlamıştır. [23]
azaltmak suretiyle demir akışını azaltarak spermatojenik
hücre ferroptozu indüklediğini de ortaya konmuştur. Fer-1
veya DFO’nun, Nrf2, GPX4 ve FPN1 ifadelerini artırarak
busulfan kaynaklı ferroptozu tersine çevirdiği görülmüştür.
Ayrıca, Nrf2’nin sülforafan ile aktivasyonundan sonra, busulfan
ile tedavi edilen farelerde sperm konsantrasyonu ve
hareketliliğinin arttığı gözlenmiştir. Bu bulgular, busulfan
kaynaklı ferroptozun Nrf2-GPX4 (FPN1) sinyal yolunun
inhibisyonu yoluyla düzenlenebileceğini ve ferroptozun hedeflenmesinin
busulfan kaynaklı hasarın ve erkek infertilitesinin
önlenmesi için potansiyel bir strateji olarak kullanılabileceğini
öngörmüştür. [14]
Sertoli hücre ölümü, erkek infertilitesi ile ilişkili olan spermatogenez
bozukluğuna katkıda bulunur. Testiküler iskemi-reperfüzyon
(I/R) hasarı, germ hücrelerinin ve Sertoli
hücrelerinin ölümünü indükler, hücre ölümünün inhibisyonu
ise akut testiküler İ/R hasarını iyileştirir. Li ve ark.,
yaptıkları çalışmada, TM4 Sertoli hücresi hattında İ/R stres
kaynaklı hücre ölümünün mekanizmasını araştırmıştır.
Oksijen‐glikoz yoksunluğu ve reoksijenasyonun, TM4 hücrelerinde
I/R hasarını ve hücre ölümünü indüklediği gösterilmiştir.
Hücre ölümünün, ROS inhibitörü N‐asetilsistein
ve ayrıca lipid peroksidasyon inhibitörleri Liproxstatin‐1
ve demir şelatör deferoksamin tarafından bloke edilirken,
apoptoz, nekroz veya otofaji inhibitörlerinin hiçbir etkisi
olmadığı görüldü. İ/R hasarında demir ve lipid ROS düzeylerinin
yükseldiği, mitokondrinin boyutunun küçüldüğü ve
membran yoğunluğunun arttığı, ve bunun da ferroptozun
göstergesi olduğu tespit edildi. Ayrıca, TM4 hücrelerinde
ferroportin (Fpn) protein ve mRNA ifade düzeyinin azaldığı
görülmüştür. Özellikle, Fpn’nin aşırı ekspresyonunun,
ferroptozu, lipid ROS oluşumunu ve demir birikimini
baskıladığı gözlemlendi. Ek olarak, GPX4, İ/R hasarını takiben
GSH tükenmesi yoluyla etkisiz hale gelirken, GPX4
aktivasyonunun lipid ROS seviyelerini azaltarak I/R’nin
neden olduğu ferroptozu bloke ettiği tespit edildi. Dahası,
İ/R ile indüklenen ferroptozun, p38 MAPK aktivasyonunu
inhibe ederek bloke edildiği gözlendi. Sonuç olarak, bu çalışmada
ferroptozun Sertoli hücrelerinde oksijen‐glikoz yoksunluğu
ve reoksijenasyon hasarının neden olduğu yaygın
ve dinamik bir hücre ölümü türü olduğunu gösterilmiştir.
Bu bulguların, testiküler İ/R hasarının neden olduğu hücre
kaybında sitoproteksiyon uygulamasına yeni bir bakış açısı
sağlayabileceği öngörülmüştür. [15]
Sigaranın erkek semen kalitesi üzerindeki etkileri tartışmalıdır
ve sigaranın semen kalitesini nasıl etkilediğinin altında
yatan moleküler mekanizmalar henüz netlik kazanmamıştır.
Ou ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada, infertilite
tedavisi gören 70 ağır sigara içicisi ve 75 sigara içmeyen kişinin
semen örneklerinde temel semen parametrelerini değerlendirildi.
İnsan seminal plazmasında ve sigara dumanı
kondensatına maruz kalan GC-2Spd hücrelerinde GSH,
lipid ROS, demir ve GPX4 protein seviyeleri analiz edildi.
Ekip, ağır sigara içenlerde, sigara içmeyenlere göre önemli
ölçüde daha yüksek anormallikler (sperm canlılığı ve sperm
progresif hareketliliği) tespit etti. Sigara içmeyen grupla
karşılaştırıldığında, çok sigara içen grupta GSH düzeyinin
azaldığı tespit edildi (P<0,05). Bununla birlikte, lipid ROS
ve demir seviyesi önemli ölçüde arttığı görüldü (P<0,05).
Ayrıca, CSC ile 24 saat tedaviden sonra GSH seviyesinin
azaldığı, lipid ROS ve demir seviyelerinin arttığı (P<0,05)
fakat Ferrostatin-1 (Fer-1) ile birlikte kültürlendikten sonra
seviyelerin azaldığı gözlemlendi (P<0,05). GPX4 protein
seviyesinin, 24 saat içinde sigara dumanı kondensatına
54 Androl Bul 2022;24:52-56
ile muamele edildikten sonra azaldığı ve Fer-1 ile birlikte
kültürlendikten sonra arttığı tespit edildi (P<0,05). Sonuç
olarak, sigara içiminin seminal plazmada yüksek düzeyde
ferroptoz ile ilişkili olduğu ve semen kalitesini kötü yönde
etkilediği gözlemlenmiştir. [16]
Selenoenzim GPX4, fosfolipid oksidasyonunu önlemeye yönelik
benzersiz işlevi nedeniyle erken embriyogenez ve hücre
canlılığı için gereklidir. Son zamanlarda, GPX4’ün sitozolik
formu, ferroptozun düzenleyicisi olarak tanımlanırken,
GPX4’ün mitokondriyal izoformunun daha önce erkek doğurganlığı
için çok önemli olduğu gösterilmiştir. Ingold ve
ark. yaptıkları bir çalışmada, GPX4’ün aktif bölgesideki selenosisteinin
(GPX4_U46S) hedeflenen bir mutasyonuna sahip
fareler ürettiler ve bu mutasyonun etkilerini analiz ettiler.
GPX4_U46S için homozigot olan farelerin, beklendiği gibi
GPX4 (-/-) embriyolarıyla aynı embriyonik aşamada öldüğü
görüldü. Şaşırtıcı bir şekilde, GPX4_U46S için heterozigoz
erkek farelerin subfertil olduğu gözlemlendi. Subfertilitenin,
heterozigot üremeden kaynaklanan düşük sayıdaki yavrulardan
ve in vitro olarak oositleri dölleyecek için spermatozoanın
bozulmasından ileri geldiği öngörülmüştür. Morfolojik
olarak, heterozigot GPX4_U46S farelerinden izole edilen
spermlerde, sperm kapsüler proteinlerinin uygun olmayan
oksidasyonu ve polimerizasyonu, ve sperm mitokondrisini
çevreleyen ve stabilize eden mitokondriyal kapsülün malformasyonu
nedeniyle özellikle spermatozoa orta parçasında
birçok yapısal anormallik gözlemlenmiştir. Bu bulgular,
selenyumdan yoksun kemirgenlerden veya özellikle mitokondriyal
GPX4’ten yoksun farelerden izole edilen spermleri
andırıyordu. Olgun spermatozoanın mitokondriyal kapsülünün
stabilitesi, hem kapsüler protein tiyollerini oksitleyen
bir enzim olarak hem de yapısal bir protein olarak GPX4’ün
gece işlevine bağlı olduğundan, fonksiyonel GPX4’ün sıkı
bir şekilde kontrol edilen ifadesinin, tam erkek infertilitesi
için bir anahtar olduğu düşünülmektedir. [17]
RSL3 ve erastin, sırasıyla GPX4’e doğrudan bağlanma ve
dolaylı olarak glutatyon kaybı yoluyla GPX4’ün aktivitesini
azalttığından, son zamanlarda GPX4’ün RSL3 ve erastin
aracılıklı olarak ferroptozun düzenleyicisi olduğu rapor edilmiştir.
[3,18] Mitokondriyal GPX4 knock-out (KO-yani, gen
etkinliğinin tamamen yok edilmesi) uygulamasının, spermatozoadaki
mitokondrilerde yapısal hasara neden olduğundan
farelerde erkek infertilitesine sebep olduğu görülmüş fakat
testiste spermatozoa üretiminin sayısal olarak normal olduğu
gösterilmiştir. [19] Öte yandan, spermatosit-spesifik tüm
GPX4 KO farelerde, testislerdeki ciddi spermatojenik hücre
hasarının, spermatozoa sayısında önemli derecede düşüşün,
saç tokası benzeri bir flagella yapısının ve spermatozoa mitokondrilerinin
anormal yapısının erkek infertilitesine neden
olduğu tespit edilmiştir. E vitamininin spermatosit spesifik
tüm GPX4 KO farelerine uygulanması, farelerde seminifer
tablolarda spermatogenez kusurunu kurtarabildiği ve bunun
da spermatozoa üretiminin geri kazanılmasını sağlayabileceği
görülmüştür. [20,21]
Oksidatif stres, erkek infertilitesi de dahil olmak üzere birçok
patolojide önemli bir etiyolojidir. Somatik hücreler üzerine
yapılan araştırmalar, oksidatif stresi, ferroptoz şeklindeki
hücre ölümü modalitesinin indüklenmesine bağlamıştır.
Ferroptoz, lipit onarım enzimi GPX4 inaktivasyonu yoluyla
başlatılır ve lipit bozulmasını kolaylaştıran bir lipoksijenaz
enzimi olan araşidonat 15-lipoksijenazın (ALOX15) aktivitesi
ile şiddetlenir. Bu noktadan yola çıkarak, Bromfield ve
ark., erkek farelerin germ hücrelerinin ferroptozun bazı ayırt
edici özelliklerini sergilediğini göstermiştir. Elektrofil 4-hidroksinonenal
veya ferroptoz aktivatörleri (erastin ve RSL3)
tarafından indüklenen oksidatif stres koşullarına maruz kalmanın
ardından canlılıkta kaspazdan bağımsız bir düşüş ve
ayrıca ALOX15’in karşılıklı yukarı regülasyonu ve GPX4
protein ekspresyonunun aşağı regülasyonu gözlenmiştir.
Dahası, yuvarlak spermatid gelişim aşamasının, membran
lipid bileşimini lipid peroksidasyonuna uygun bir şekilde
değiştiren açil-CoA sentetaz uzun zincirli aile üyesi 4’ün
(ACSL4) etkisiyle ferroptoza duyarlı hale getirildiğini tespit
etmişlerdir. Bu çalışma ile in vivo modellerde akut stres dönemlerinde
ferroptozun eşey (germline) hücrelerinin ölümüne
katkı sağladığı gözlemlenmiştir. [22]
Varikosel sıçanlarında aşırı miktarda demir ve reaktif oksijen
türleri olduğu bulgusuna dayanarak, varikoselde ferroptozun
rol oynayabileceğini öngörülmektedir. Ek olarak,
daha önce alfa-lipoik asidin (ALA) hem antioksidan hem
de anti-ferroptotik aktiviteye sahip olduğu gösterildiğinden,
Shaygannia ve ark., yaptıkları bir çalışmada varikosel modelinde
ferroptozun durumunu ve ALA’nın koruyucu etkisini
değerlendirdiler. Bu amaçla, 70 erkek Wistar sıçanı 7 gruba
ayrıldı: kontrol, sham ve varikosel indüksiyonunu doğrulamak
için operasyondan 2 ay sonra başlangıçta kurban edilen
varikosel grupları. Aynı 3 gruptan oluşan ikinci bir parti,
ALA takviyesinin etkisini değerlendirmek için varikosel indüksiyonundan
4 ay sonra kurban edildi. Kromatin bütünlüğü,
lipid peroksidasyonu, testis morfometrisi ve demir içeriği
parametreleri bakımından analizler yapıldı. Elde edilen
bulgulara göre, spermatik parametrelerin değiştirilmesi, varikosel
indüksiyonunu doğrulamayı mümkün kıldı. Varikosel
sırasında testislerde demirin iyi biriktiği ve ALA tedavisini
takiben önemli ölçüde azaldığı gözlemlenmiştir. ALA takviyesinin,
NADPH değerlerini değiştirmediği, ancak GSH
seviyelerini arttırdığı tespit edildi. Sonuç olarak, varikoselin
cerrahi indüksiyonundan 2 ve 4 ay sonra testislerde artan demir
birikimine rağmen, moleküler bulgular ferroptozun sürece
dâhil olduğunu göstermedi. Bunun, varikoselin mozaik
Ergün ve ark. • Ferroptoz ve erkek infertilitesi
55
doğasının bazı seminifer tübülleri etkilemesi ile açıklanabileceği
fakat moleküler belirteçlerdeki varyasyonların maskelemesi
ile açıklanamayacağı öngörüldü. Ek olarak, çalışma
ALA uygulamasının demir birikimini azaltarak varikolselde
anti-ferroptotik aktivite gösterdiği doğrulandı. [23]
SONUÇ
Ferroptoz apoptotik olmayan düzenlenmiş hücre ölümünün
son yıllarda tanımlanmış bir şeklidir. Yakın zamanda
tanımlanmasına rağmen fizyolojik ve patofizyolojik pek
çok yolakta görev aldığının gösterilmesi bu mekanizmanın
ne denli kritik bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Erkek infertilitesinin birçok nedeni olabilir. Her ne kadar
apoptotik hücre ölüm mekanizmasıyla erkek infertilitesi
pek çok farklı açıdan ilişkilendirilmiş olsa da, ferroptoz ile
infertilite ilişkisi çok güncel bir konu olup bu ikisi arasındaki
ilişkisinin değerlendirildiği araştırmalar yetersizdir. Bu
derlemede ferroptozun ilk tanımlandığı günden günümüze
kadarki ferroptoz ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm
bulgular değerlendirilmiştir. Derlenen bilgilerin ışığında
gelecekte ferroptoz mekanizmasının daha da aydınlatılmasıyla
erkek infertilitesindeki bilinmeyenlerin daha iyi çözümlenebileceği
öngörülmektedir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Matić IZ, Ergün S, Crnogorac MĐ, Misir S, Aliyazicioğlu Y,
Damjanović A, et al. Cytotoxic activities of Hypericum perforatum
L. extracts against 2D and 3D cancer cell models. Cytotechnology.
2021;73:373–89. [CrossRef]
2. Gunes S, Al-Sadaan M, Agarwal A. Spermatogenesis, DNA
damage and DNA repair mechanisms in male infertility. Reprod
Biomed Online. 2015;31:309–19. [CrossRef]
3. Dixon SJ, Lemberg KM, Lamprecht MR, Skouta R, Zaitsev
EM, Gleason CE, et al. Ferroptosis: an iron-dependent form of
nonapoptotic cell death. Cell. 2012;149:1060–72. [CrossRef]
4. Yu H, Guo P, Xie X, Wang Y, Chen G. Ferroptosis, a new form
of cell death, and its relationships with tumourous diseases. J Cell
Mol Med. 2017;21:648–57. [CrossRef]
5. Dolma S, Lessnick SL, Hahn WC, Stockwell BR. Identification
of genotype-selective antitumor agents using synthetic lethal
chemical screening in engineered human tumor cells. Cancer Cell.
2003;3:285–96. [CrossRef]
6. Dixon SJ, Stockwell BR. The hallmarks of ferroptosis. Annu Rev
Cancer Biol. 2019;3:35–54. [CrossRef]
7. Bashamboo A, Ferraz-de-Souza B, Lourenço D, Lin L, Sebire
NJ, Montjean D, et al. Human male infertility associated with
mutations in NR5A1 encoding steroidogenic factor 1. Am J Hum
Genet. 2010;87:505–12. [CrossRef]
8. Print CG, Loveland KL. Germ cell suicide: new insights into
apoptosis during spermatogenesis. Bioessays. 2000;22:423–30.
[CrossRef]
9. Berghe TV, Linkermann A, Jouan-Lanhouet S, Walczak H,
Vandenabeele P. Regulated necrosis: the expanding network
of non-apoptotic cell death pathways. Nat Rev Mol Cell Biol.
2014;15:135–47. [CrossRef]
10. Kagan VE, Mao G, Qu F, Friedmann Angeli JP, Doll S, St Croix
C, et al. Oxidized arachidonic and adrenic PEs navigate cells to
ferroptosis. Nat Chem Biol. 2017;13:81–90. [CrossRef]
11. Yuan H, Li X, Zhang X, Kang R, Tang D. Identification of ACSL4
as a biomarker and contributor of ferroptosis. Biochem Biophys
Res Commun. 2016;478:1338–43. [CrossRef]
12. Doll S, Proneth B, Tyurina YY, Panzilius E, Kobayashi S, Ingold I,
et al. ACSL4 dictates ferroptosis sensitivity by shaping cellular lipid
composition. Nat Chem Biol. 2017;13:91–8. [CrossRef]
13. Matsushita M, Freigang S, Schneider C, Conrad M, Bornkamm
GW, Kopf M. T cell lipid peroxidation induces ferroptosis and
prevents immunity to infection. J Exp Med. 2015;212:555–68.
[CrossRef]
14. Zhao X, Liu Z, Gao J, Li H, Wang X, Li Y, Sun F. Inhibition
of ferroptosis attenuates busulfan-induced oligospermia in mice.
Toxicology. 2020;440:152489. [CrossRef]
15. Li L, Hao Y, Zhao Y, Wang H, Zhao X, Jiang Y, Gao F. Ferroptosis
is associated with oxygen-glucose deprivation/reoxygenationinduced
Sertoli cell death. Int J Mol Med. 2018;41:3051–62.
[CrossRef]
16. Ou Z, Wen Q, Deng Y, Yu Y, Chen Z, Sun L. Cigarette smoking
is associated with high level of ferroptosis in seminal plasma
and affects semen quality. Reprod Biol Endocrinol. 2020;18:55.
[CrossRef]
17. Ingold I, Aichler M, Yefremova E, Roveri A, Buday K, Doll S, et
al. Expression of a catalytically inactive mutant form of glutathione
peroxidase 4(Gpx4) confers a dominant-negative effect in male
fertility. J Biol Chem. 2015;290:14668–78. [CrossRef]
18. Yang WS, SriRamaratnam R, Welsch ME, Shimada K, Skouta R,
Viswanathan VS, et al. Regulation of ferroptotic cancer cell death
by GPX4. Cell. 2014;156:317–31. [CrossRef]
19. Schneider M, Foster H, Boersma A, Seiler A, Wehnes H, Sinowatz
F, et al. Mitochondrial glutathione peroxidase 4 disruption causes
male infertility. FASEB J. 2009;23:3233–42. [CrossRef]
20. Imai H, Hakkaku N, Iwamoto R, Suzuki J, Suzuki T, Tajima Y, et
al. Depletion of selenoprotein GPx4 in spermatocytes causes male
infertility in mice. J Biol Chem. 2009;284:32522–32. [CrossRef]
21. Fujii J, Imai H. Redox reactions in mammalian spermatogenesis
and the potential targets of reactive oxygen species under oxidative
stress. Spermatogenesis. 2014;4:e979108. [CrossRef]
22. Bromfield EG, Walters JL, Cafe SL, Bernstein IR, Stanger SJ,
Anderson AL, et al. Differential cell death decisions in the
testis: evidence for an exclusive window of ferroptosis in round
spermatids. Mol Hum Reprod. 2019;25:241–56. [CrossRef]
23. Shaygannia E, Nasr-Esfahani MH, Sotoodehnejadnematalahi
F, Parivar K. Is ferroptosis involved in ROS-induced testicular
lesions in a varicocele rat model? Basic Clin Androl. 2021;31:10.
[CrossRef]
56 Androl Bul 2022;24:52-56
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:57−66
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.58235
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite
ile ilişkisi
The role of sperm odorant receptors and its relationship with infertility
Gülsen Zübeyde Karaman 1 , Seda Vatansever 1,2
ÖZ
Fertilizasyon sürecinde memeli spermlerinin oositin yerini tespit etmesi,
flagellar hareketi düzenleyen, hem fiziksel hem de kimyasal ipuçlarına
bağlıdır. Bu işaretlerin nasıl tespit edildiği ve hareketin yönünü
nasıl belirlediği büyük oranda bilinmemektedir. Odorant reseptörler
(OR) hücre zarında bulunan ve koku moleküllerinin tespitinden sorumlu
reseptörlerdir ve insan kemoreseptörlerinin en büyük grubunu
oluştururlar. Olfaktör duyu sistemi dışında testis ve sperm gibi çeşitli
ektopik dokularda da OR’ler bulunmaktadır. Spermlerin kadın üreme
sisteminde oositi bulabilmesi için sperm yüzeyinde belirli kemoreseptörlerin
eksprese edilmesi gereklidir. Bu ektopik OR’lerin fertilizasyon
sırasında kemotaksiste rolü olabileceği öne sürülmüştür. Spermin oosite
yolculuğu sırasında kemotaksiste probleme yol açabilecek olası bir kusur
infertiliteye neden olabilir. Erkek infertilite nedenlerinin yaklaşık olarak
%50’si idiyopatik olup olası nedenlerden bir kısmını OR kusurları
oluşturabilir. Bu derlemede, spermde bulunan OR’ler ve hastalıklar ile
ilişkisi ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: odorant reseptörler, sperm, hastalık, infertilite
ABSTRACT
During the fertilization process, determination of the location of the
oocyte by the sperm depends on both physical and chemical cues that
regulate flagellar movement. How these signs are detected and how they
determine the direction of movement is largely unknown. Odorant
receptors (OR) are the receptors located on the cell membrane responsible
for detecting odor molecules and they constitute the largest group of
human chemoreceptors. Apart from the olfactory sensory system, ORs
are also found in various ectopic tissues such as testis and sperm. In order
for the sperm to find the oocyte in the female reproductive system, certain
chemoreceptors must be expressed on the sperm surface. It has been
suggested that these ectopic ORs may have a role in chemotaxis during
fertilization. A possible defect that may cause problems in chemotaxis
during the sperm’s journey to the oocyte may cause infertility. As it is
known, about 50% of infertility causes are idiopathic, and OR defects
may constitute some of the possible causes. In this review, ORs in sperm
and their relationship with diseases are discussed.
Keywords: odorant receptors, sperm, disease, infertility
GİRİŞ
Fertilizasyon sürecinde memeli spermlerinin oositin yerini
tespit etmesi, flagellar hareketi düzenleyen, hem fiziksel,
hem de kimyasal ipuçlarına bağlıdır. [1–3] Bu işaretlerin nasıl
tespit edildiği ve hareketin yönünü nasıl belirlediği büyük
oranda bilinmemektedir.
Memelilerdeki koku alma sistemi binlerce koku molekülünü
yani odorantları algılayabilme ve ayırt edebilme yeteneğine
sahiptir. Odorantlar, olfaktör nöronların üzerindeki
odorant reseptörlerine (OR) bağlanarak bu nöronların
1
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,
Manisa, Türkiye
2
Yakındoğu Üniversitesi, Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Enstitüsü, Lefkoşa, KKTC
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Gülsen Zübeyde Karaman
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dekanlık Binası, Histoloji ve Embriyoloji
Anabilim Dalı, Uncubozköy 45030 Manisa, Türkiye
Tel: +09 236 233 85 86
E-mail: gulsenz.karaman@gmail.com
Geliş/ Received: 06.10.2021
Kabul/ Accepted: 12.10.2021
aksonlarında aksiyon potansiyelinin oluşmasına yol açarlar.
OR’ler hücre zarında bulunan ve koku moleküllerinin
tespitinden sorumlu reseptörlerdir ve insan kemoreseptörlerinin
en büyük grubunu oluştururlar. OR’ler, insan
genomunda ~400 işlevsel genden oluşur. Bu reseptörler
isimlerine rağmen koku alma ile ilgili olmayan dokularda
da bulunurlar ve karmaşık sinyal yolaklarıyla ilişkilidirler.
Standart sinyal proteinleri, olfaktör epiteli kaplayan mukus
tabakasının içine uzanan sillerde yoğun bir şekilde paketlenmiştir.
Ligandın bağlanması yedi sarmallı OR konformasyonunda
bir değişikliği tetikler ve membrana bağlı tip
3 adenilat kinazı (mAC3), olfaktör spesifik G protein alt
birimi (G olf
) yoluyla aktive eder. cAMP bağımlı açılan siklik
nükleotid (CNG) kanalları ve Ca +2 aktivasyonuyla açılan
Cl - kanalları aksonal iletimdeki aksiyon potansiyelini
depolarize eder. [4] Bu oluşan sinyaller daha sonra olfaktör
nörona iletilir (Şekil 1, orijinalinden uyarlanmıştır). [5]
OR ailesinin üyeleri, 1991’de Buck ve Axel tarafından
keşfedildiklerinden sonra, testis ve sperm gibi çeşitli ektopik
dokularda da bulunmuşlardır. Olfaktör duyu sistemi
©2021 Androloji Bülteni
57
OR’ler için bir isimlendirme sistemi geliştirilmiştir ve bu
reseptörleri kodlayan genlerin sembolleri İnsan Genom
Projesi’ni esas alır. [35] Her bir OR ailesi üyesinin sembolü
“ORnXm” biçimindedir, Bu kısaltmadaki OR’den sonra gelen
“n” sayısı %40’tan fazla sekans benzerliği gösteren aileleri
(1-56 arası) temsil ederken, “X” %60’tan fazla sekans benzerliği
gösteren alt aileleri (A,B,C,.. gibi) temsil eder. “m” ise
ailenin her bir üyesini temsil eder. Örneğin, OR1A1, OR1
ailesinin A alt ailesinin birinci üyesini gösterir. Aynı alt aileye
ait üyeler (%60’tan fazla sekans benzerliğine sahip) yapısal
olarak benzer odorant moleküllerini tanırlar. [36]
İnsanlarda, OR’ler Klas I ve Klas II olmak üzere iki başlık
altında tanımlanmıştır. [35] Klas I OR’ler, olfaktör epitelin
dorsal kısmında konumlanmış olup hidrofilik odorantlara
duyarlı iken, Klas II OR’ler dorsal veya ventral kısımda bulunur
ve uçucu yapıdaki odorantlara duyarlıdır. [37]
Şekil 1. OR’den sinyal iletiminin şematik gösterimi (Koku molekülü reseptöre
bağlanarak G olf
’u aktive eder [1] , cAMP’nin artışı, Ca +2 ve Na + ’un içeriye girişini
sağlar [2] , artan Ca +2 , Cl - kanallarını açarak aksiyon potansiyelini depolarize
eder [3] ).
dışındaki olfaktör reseptörlerin varlığı, ilk olarak memeli
germ hücrelerinde bildirilmiş ve bu ektopik OR’lerin fertilizasyon
sırasında kemotaksiste rolü olabileceği öne sürülmüştür.
[6–8]
Memeli OR genleri, burun dışında [9] ; prostat [10,11] , dil [12–14] ,
eritroid hücreler [15] , kalp [9,16,17] , iskelet kası [18] , deri [19] , akciğer
[17] , tiroid [20] , sperm, testis [17] , plasenta [21] , embriyo [22] ,
böbrek [23–25] , karaciğer [17,26] , beyin [27] , bağırsak [28] dokularında
tespit edilmiştir.
Odorant reseptörleri deride hücre-hücre iletişimine aracılık
etmede [19] ; embriyogenez sırasında hücre göçünü ve proliferasyonunu
indüklemede [21,22] , hücre bölünmesinin sitokinez
aşamasında [29] , kas dokusunda hücre adezyonunu ve kas
rejenerasyonunu desteklemede [30] , renal glikoz reabsorbsiyonunda,
renin sekresyonunda ve kan basıncı modülasyonunda
[23,24] , gastrointestinal sistemde serotonin salınımını
indükleyerek motilitede [28] , anjiyogenez sırasında endotelyal
hücre göçü ve proliferasyonunda [31] , nöronal hasar ve periferik
sinir rejenerasyonunda [32] doğrudan veya dolaylı olarak
rol oynarlar. Ayrıca bazı kanserlerin büyümesinde ve metastazında
da rolleri olduğu bildirilmiştir. [33,34]
ODORANT RESEPTÖRLERİN SPERM VE
TESTİSTE BELİRLENMESİ
Spermatogenez, farklı döneme özgü genlerin ekspresyonunun
koordinasyonunu gerektiren karmaşık bir farklılaşma
sürecidir. Bazı peptidler ve sertoli hücreleri tarafından
salgılanan follikül stimülan hormon ve testosteron germ
hücrelerinin farklılaşması için gereklidir. [38,39] Testiküler
OR’ler, her bir gelişim basamağında bazı hormonal faktörleri
tanıyabilmekte ve böylece spermatogenez düzenleyicileri
olarak işlev görebilmektedir.
Mikroarray analizi ile testiste 80’den fazla farklı OR tespit
edilmiştir. [17,26] Bu reseptörlerin bazıları yalnızca testiste
eksprese edilir iken olfaktör epitelde rastlanmamıştır.
Odorant ligandına bağımlı hücre hareketindeki artışın
OR17-4 reseptörü [40] olarak da bilinen OR1D; OR4D1
ve OR7A5 tarafından sağlandığı gösterilmiştir. [41] Spesifik
agonistler tarafından aktive edildiğinde, özellikle son iki
reseptörün flagellar hareketin sıklığını ve sperm hızını arttırabildiği
saptanmıştır. [41]
Bu OR’lara ek olarak, hücre içi Ca +2 konsantrasyonunu ve
spermin hareketini kontrol eden katyonik bir kanal olan
CatSper’ın da, çeşitli odorantlarla aktive edildiği bildirilmiştir.
[42] Olgun spermatozoa’daki OR1D2 reseptörünün
aktivasyonunun, β-arrestin2’nin çekirdeğe protein kinaz A
(PKA) bağımlı translokasyonunu uyardığı gösterilmiştir.
[43]
Bu sonuçlar spermde eksprese edilen bazı OR’lerin, fertilizasyonu
takip eden erken gen transkripsiyon olaylarına
dahil olabileceğini göstermektedir.
OR1D2 [40] gibi bazı odorant reseptörler ve CatSper [44] , kemotaktik
reseptörlerdendir. CatSper progesteron ve prostaglandinler
tarafından aktive edilir. Progesteron-CatSper
58 Androl Bul 2022;24:57-66
kompleksinin; kapasitasyonu, kemotaksisi, hiperaktivasyonu,
akrozomal ekzositozu tetiklediği bildirilmiştir. [45]
İnsan sperminde Ca +2 artışını indükleyen odorantla uyarılmış
sinyal iletim kaskadı hala zor ve çözülmesi gereken
bir durumdur. Belirli OR’ler, farklı fizyolojik süreçlerde
yer alabilirler ve spermlere yumurtaya giden yolda yol gösterici
olabilirler. İnsan sperminin farklı bölümlerinde bol
miktarda OR transkript ve proteinin ekspresyonu, bu reseptörlerin
kemotaksis ve kemokinez dışındaki fizyolojik
süreçlerde yer aldığını desteklemektedir.
Spermatogenik hücrelerdeki OR genlerinin gelişimsel
ekspresyon profilleri incelenerek, testiküler OR genlerinin
spermatogenez sırasında döneme spesifik olarak eksprese
edildiği ve ekspresyon evrelerinin OR’ler arasında
farklı olduğu da tespit edilmiştir. [46] Farklı döneme özgü
ekspresyon, OR’lerin sadece sperm fizyolojisinde değil
aynı zamanda sperm gelişiminde de rol oynayabileceğini
göstermektedir.
Spermatogenik hücrelerde OR transkripsiyonu geç pakiten
spermatositlerde, erken yuvarlak spermatidlerde ve geç yuvarlak
spermatidlerde olmak üzere üç gelişimsel aşamada
eksprese edilmektedir. [46]
Referans dokularla (beyin, kolon, karaciğer, akciğer, iskelet
kası) karşılaştırıldığında insan spermatozoa ve testislerinde
OR’lerin yüksek oranda eksprese edildiği gösterilmiştir. O
nedenle testiste saptanan OR transkriptlerinin esas olarak
testis veya sperme özgü olduğu öngörülmektedir. Ek olarak
sperm ve testis OR ekspresyon paternlerinin %90 benzediği
saptanmıştır. Testiste saptanan OR transkriptlerinin ekspresyonu
Leydig veya Sertoli hücrelerinde değil, spermatozoa
veya prekürsör hücrelerindedir. Çalışmalarda ayrıca
insan spermlerinde çeşitli OR’lerin hem mRNA ve hem de
protein seviyesinde eksprese edildiği gösterilmektedir. [47]
Odorant Reseptörlerin Spermdeki
Lokalizasyonları
Flegel ve ark., spermde akrozomal kep üzerinde OR2H1/2,
OR51E1 ve OR51E2, sperm başında ve kuyruk kısmında
ise OR2H1 / 2 varlığını, ekvatoryal bölümde OR6B2
, orta kısımda ise OR51E2, OR10J1, OR2H1 / 2 ve
OR3A2’nin bulunduğunu göstermiş ve bunu şematize
etmişlerdir (Şekil 2, orijinalinden uyarlanmıştır). [47]
OR’lerden OR10J1 ve OR6B2 flagellada belli bir bölgede
iken OR51E2’ nin, tüm flagellada yaygın olarak bulunduğu
saptanmıştır. Bununla beraber OR10J1, OR2H1 / 2,
OR2W3 ve OR6B2’in sperm flagellasında noktasal olarak
bulundukları tespit edilmiştir (Şekil 2, Tablo 1). [47]
Şekil 2. Spermde bulunan Odorant Reseptörlerin lokalizasyonlarının şematik
olarak gösterimi.
SPERMDE GÖZLENEN ODORANT
RESEPTÖRLERİN SPERM HARİCİNDE
BULUNDUĞU DOKULAR
Spermde bulunan bir takım OR’lerin sperm haricinde de
ekspresyonları bulunmaktadır. Sperm kuyruğunda ekspresyonu
bulunan OR2W3, normal ve kanserli tiroid dokusunda
da tespit edilmiş olup Klas 2 gen ailesinden olan
OR2W3’te T240P mutasyonu pankreatik duktal adenokarsinoma
[48] , R142W mutasyonu otozomal dominant tip
Retinitis Pigmentosa ile ilişkilendirilmiştir. [49] Sperm dışında
tiroid dokusunda ekspresyonu bulunan bir diğer OR,
OR4N4’tür ve aynı zamanda testiste de eksprese olmaktadır.
[20] Akrozomal kep’te yoğun olarak bulunan OR51E1,
insan sağlıklı dokularında yaygın olarak bulunmaktadır.
[50]
Bununla birlikte, Klas 1 OR gen ailesine ait olup [51–53] ,
gastrointestinal sisteme ait nöroendokrin karsinomlarda
bu gende 100 kattan fazla artış saptanmıştır. [53,54] Ayrıca,
prostat kanserinde ve somatostatin reseptörü negatif olan
akciğer karsinoid tümörlerinde de transkripsiyonunda artış
saptanmıştır. [52,55,56] Akrozomal kep, orta parça ve kuyruk
kısmında olmak üzere spermde yaygın olarak ekspresyonu
bulunan OR51E2, prostat [10] ve böbrek [23] başta olmak
üzere sağlıklı pek çok dokuda [20] bulunmaktadır. Faredeki
ortologu Olfr78, böbrekte renin sekresyonu ve kan basıncı
regülasyonu ile ilişkili bulunmuştur. [23–25,57] Neuhaus ve
Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi
59
Tablo 1. Spermde bulunan odorant reseptörler.[47]
Spermde eksprese olan OR
OR2W3
OR51E1
OR51E2
OR3A2
OR2H1
OR6B2
OR10J1
OR7D2
OR7E24
OR2C3
OR52D1, OR1C1, OR8D1, OR8G5,
OR14A2, OR6F1, OR2H2, OR52N2,
OR8B12, OR8A1, OR4M1, OR1F1,
OR10D3, OR4M2, OR2L2, OR8B2,
OR6T1, OR8B3, OR4N4
OR5V1, OR10A7, OR5M3, OR14A16,
OR1K1
Spermdeki yerleri ve eksprese edildikleri diğer dokular
Sperm kuyruğu, tiroid dokusu, kemik iliği, serebral korteks, plasenta, testis, fallopi tüpü,
adrenal bez, prostat, rektum, düz kas, akciğer, kolon, appendiks
Sperm (akrozomal kep), plasenta, prostat, adipoz doku, mesane, düz kas, ince barsak,
endometrium, seminal vezikül, kalp kası, kolon, rektum, böbrek, safra kesesi, appendiks,
uterus, iskelet kası, testis, mide, tiroid
Sperm (akrozomal kep), spermin orta kısmı, flagella, prostat, plasenta, seminal vezikül, kolon,
düz kas, rektum, appendiks, endometrium, adipoz doku, mesane, safra kesesi, testis
Spermin orta kısmı, testis, epididimis, serebral korteks
Sperm (akrozomal kep), flagella, testis
Ekvatoryal kısım, flagella, testis
Spermin orta kısmı, flagella, testis
Sperm, testis, seminal vezikül, deri
Sperm, testis, testis kanseri
Sperm, testis, prostat, epididimis, seminal vezikül, serebral korteks, tiroid, paratiroid, adrenal bez,
appendiks, lenf nodu, tonsil, kemik iliği, dalak, iskelet kası, kalp kası, düz kas, akciğer, karaciğer,
safra kesesi, pankreas, tükrük bezi, özefagus, mide, duodenum, ince barsak, kolon, rektum, böbrek,
mesane, fallopi tüpü, meme, uterin serviks, endometrium, over, plasenta, adipoz doku, deri
Sperm, testis
Sperm
ark., β ionone ile OR51E2 aktivasyonunun prostat kanser
hücrelerinin proliferasyonunu inhibe ettiğini göstermesine
rağmen [58] elde edilen kanıtlar bütünüyle değerlendirildiğinde
bu reseptörde ekspresyon artışının tümör gelişimini
arttırdığı [59] ve bu OR’nin prostat kanseri gelişimiyle ilişkili
olduğu düşünülmektedir. [60] OR51E2, muhtemelen
kronik inflamatuar cevabı arttırarak prostat intraepitelyal
neoplazi gelişimine neden olmakta, bu da prostat kanserinin
oluşumunda ve ilerlemesinde rol almaktadır. [10,11,59]
ODORANT BAĞLAYICI PROTEİN (OBP)
Omurgalı OBP’ler, ilk olarak memelilerin burun epitelinde
tanımlanan, yaklaşık 150-160 amino asitten oluşan,
odorantlar ve feromonlar için taşıyıcılar olarak sınıflandırılan
bağlayıcı proteinlerdir. [61–65] Omurgalıların odorant
bağlayıcı proteinleri, retinol bağlayıcı protein [66] , beta-laktoglobulin
[67] ve birçok diğer üyeyi içeren bir protein süper
ailesi olan lipokalinlerin bir alt sınıfıdır. [68,69]
OBP’ler, mikromolar aralıkta, geniş bir özgüllükte, koku
ve feromonlar gibi çok çeşitli küçük organik moleküllere
bağlanır. [70,71] Burunda tanımlananlara benzer veya özdeş
OBP’lerin, duyusal olmayan organlarda eksprese edildiği
ve feromonal iletişimde yer alan biyolojik sıvılar içinde
bulunduğu bildirilmiştir. Bunlar arasında, fare ve sıçanlarda
bulunan [72–74] majör üriner proteinler yer alır; bunlar
karaciğerde sentezlenir ve birkaç mg/mL’lik konsantrasyonlarda
idrarlarında bulunur. Erkek domuzların submaksiller
bezleri tarafından [75,76] yoğun olarak üretilen ve afrodisin
olarak adlandırılan tükrük proteinleri hamsterların vajinal
sekresyonunda da tanımlanmıştır. [77,78]
Mastrogiacomo ve ark., tavşan seminal sıvısından idrar ve
tükrükteki feromon taşıyıcılarının alt sınıfı ile benzerlik
gösteren lipokalini izole etmişler ve bunun aynı türlerdeki
nazal dokuda eksprese olan odorant bağlayıcı protein
(rabOBP3) ile aynı N-terminal sekansına sahip olduğunu
göstermişlerdir. Ayrıca bu proteinin prostatta sentezlendiği
ve seminal sıvıda bulunduğu, ancak sperm hücrelerinde
bulunmadığı da gösterilmiştir. Aynı proteinin her iki cinsin
nazal epitelinde de eksprese edildiği fakat dişi üreme
organlarında bulunmadığı tespit edilmiştir. [79] Memelilerin
diğer türlerinde tanımlanan idrar ve tükrük proteinleri
gibi, bu lipokalinin de seminal sıvıdaki yarı kimyasalların
taşıyıcısı ve burundaki kimyasal sinyallerin dedektörü olarak
rol üstlendiği düşünülmektedir.
SPERM OR AGONİSTLERİ
Burjonal
OR1D2, kemotaksiste görevli, testiste eksprese edilen ilk
OR’dür. Burjonal, OR1D2’nin bilinen en güçlü agonistidir
60 Androl Bul 2022;24:57-66
ve inciçiçeği kokusunu taklit eden sentetik bir kimyasaldır.
Ayrıca CatSper kanalının da burjonal ve undekanal tarafından
aktive edildiği gösterilmiştir. [42] Spehr ve ark.’nın
yaptığı tek hücre Ca +2 görüntüleme kayıtlarında ve ratiofluorometrik
popülasyon taramalarında, burjonalin, spermlerin
önemli bir bölümünde plazma membranındaki güçlü
ve doz bağımlı Ca +2 pompalarını uyardığı gözlenmiştir. [40]
Lyral
Farklı fare reseptörü transkriptleri olan mOR23, olfaktör
epitelde ve testiküler dokuda bulunmuştur. [80] Lyral, başka
bir aldehid çiçek odorantıdır ve mOR23’ü aktive eder. [81]
Fukuda ve ark.’nın yaptığı çalışmada bileşik aynı zamanda
fare spermatogenik hücrelerinin bir bölümünde ve olgun
sperm hücrelerinde Ca +2 iletimini uyarmıştır. [82] Çalışmada
mOR23’ü aşırı eksprese eden transgenik hayvanlardan elde
edilen spermde, Ca +2 sinyallerinin artan lyral eğimle korele
olarak arttığı gösterilmiştir. [82]
ODORANTLARIN SPERMDEKİ ETKİLERİ
Odorantlar Spermde Doz Bağımlı Etki Yapar
Spermlerin aşırı aktivasyon, atraksiyon ve tam kemotaktik
davranışı doz bağımlıdır. [40] Özellikle 10 -9 M’lık bir konsantrasyonda,
spermler burjonale doğru herhangi bir kemotaktik
hareket göstermez iken 10 -8 M’ye kadar çıktığında,
spermlerin yüzme hızını arttırır ve burjonalin daha yüksek
konsantrasyonlarına doğru hareketini yöneltir. [40] Bununla
beraber 10 -6 M seviyesinde, spermlerin çoğu bu tipik hareket
sekansını göstermiştir. [40] Bu nedenle, tüm spermlerde
kemotaksinin etkili olabilmesi için, konsantrasyonun, eşiğin
100 katından fazla olması gerektiği söylenebilir.
Odorantlar Spermde Ca +2 Konsantrasyon
Değişikliği Yapar
İntrasellüler Ca +2 konsantrasyonu spermdeki kemotaktik
davranışı düzenleyen önemli bir faktördür. Spermi çeken
maddeler ekstraselüler Ca +2 ’un girişini azaltarak sperm
hücrelerinde kalsiyum artışına neden olurlar. Ayrıca kalsiyum
spermin flagellar hareketini düzenler. Bu nedenle intrasellüler
Ca +2 konsantrasyonu kemotaktik uyarana karşı
verilen cevabın önemli bir göstergesidir.
Hücre içi kalsiyum konsantrasyonundaki değişim, sperm
hücrelerindeki fizyolojik süreçlerin önemli bir aracıdır.
Flegel ve ark. tarafından tek hücreli kalsiyum görüntüleme
deneyleri kullanarak kısa süreli (20-40 s.) odorant stimülasyonunda
(100-300 μM) insan spermindeki hücre içi
kalsiyum konsantrasyonundaki değişiklikler izlenmiştir.
[47]
Çalışmada burjonal (OR1D2), kumarin (OR1C1 ve
OR2J2), dimetol (OR10J1), metional (OR2H1), myrac
(OR7A5), β-ionone (OR51E2), nerol (OR2W3), nonanoik
asit (OR51E1), sotolone (OR8D1), metil oktanoat
(OR52D1) olmak üzere on adet odorant kullanılmış ve yedisi
tüm canlı sperm hücrelerinde (%65-93) geçici olarak
Ca +2 sinyallerini uyarmıştır. Ancak test edilen on odoranttan
üçü daha yüksek odorant konsantrasyonunları (500
μM) uygulandığında bile, insan sperminde herhangi bir
Ca +2 sinyalini tetiklememiştir. [47]
Açıklanamayan infertiliteye sahip olan 9 erkek ile 15 sağlıklı
erkekten oluşan kontrol grubu ile yapılan bir başka
çalışmada, burjonal koku eşikleri, burjonali algılamak için
spermin kabiliyeti ve OR1D2 geninin tek nükleotid polimorfizmi
(SNP) sıklığı karşılaştırılmıştır. Çalışmadaki
gruplar arasında, burjonale karşı olan koku alma eşik değeri
infertilite grubunda yer alan gönüllülerde daha düşüktür.
Benzer şekilde, iki grup arasında sperm konsantrasyonu,
motilitesi ve sperm canlılığı açısından herhangi bir farklılık
olmamasına rağmen, infertil grupta burjonale doğru göç
eden spermatozoa oranı önemli derecede düşük bulunmuştur.
Burjonal ve undekanal birlikte uygulandığında, sperm
göçü, iki grupta da eşit olarak inhibe olmuştur. Ayrıca
sağlıklı bireylerden oluşan grupta tespit edilen, spermdeki
intrasellüler Ca +2 seviyesi daha yüksekken; burjonal ve
undekanal birlikte uygulandığında intrasellüler Ca +2 konsantrasyonu
infertil grupta daha fazla inhibe olmuştur.
OR1D2’ye ait 13SNP analiz edildiğinde, sağlıklı bireylerden
oluşan grup ile infertil gruptaki bireylerin ilgili allelleri
arasındaki oransal farklılıklar ortaya konulmuştur. [83]
Undekanal, hOR17-4’ü aktive etmeden reseptörün ligand
bağlayan kısmı için yarışır. Eşit derişimde undekanal ve
burjonal birlikte uygulandığında burjonalin etkisi inhibe
olur, ancak undekanal’in tek başına sperm davranışı üzerine
herhangi bir ölçülebilir etkisi tespit edilmemiştir. Bu
nedenle undekanalın güçlü bir burjonal inhibitörü olduğu
söylenebilir. [40] Bu bilgi göz önüne alındığında bu ve
benzeri başka odorantların da ovaryum tarafından üretilen
odorantların etkisini önleyebileceği ve bu yüzden fertilizasyon
olasılığını azaltabileceği tahmininde bulunulabilir.
Flegel ve ark., intrasellüler veya ekstrasellüler Ca +2 kaynaklı
Ca +2 konsantrasyonunda odorantın uyardığı değişikliklerin
olup olmadığını belirlemek için kalsiyum içermeyen koşullar
altında (10 mM EGTA) insan spermatozoası ile kalsiyum
görüntüleme deneyleri yapmışlardır. Ölçümler, insan
sperminde odorantla uyarılmış Ca +2 sinyallerinin hücre
dışı kalsiyuma bağımlı olduğunu göstermiştir. [47] Aynı çalışmada
bir kalsiyum kanalının odorantın neden olduğu
Ca +2 sinyallerini içerip içermediğini araştırmak için kalsiyum
kanal blokerleri kullanılarak kalsiyum görüntüleme
Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi
61
çalışmaları yapılmıştır. Nonselektif kalsiyum kanalı blokeri
mibefradil’in odorantlarla birlikte uygulanması, dimetol
dışında test edilen tüm odorantlar için spermdeki odorant
kaynaklı Ca +2 sinyallerini önemli ölçüde azaltmıştır.
Dimetol, mibefradil duyarlı kanallardan kısmen de olsa
bağımsız olarak hücre içi Ca +2 düzeylerini yükselten test
edilmiş tek koku maddesidir. [47]
ODORANTLARIN KULLANDIĞI SİNYAL
YOLAKLARI
Hücresel sinyal olaylarının büyük çoğunluğunda görev
alan sitozolik Ca +2 konsantrasyonu somatik ve germ hücrelerinde
sıkı bir kontrole tabidir. [84] Odorantın neden olduğu
insan spermindeki kaskatın güçlü bir biçimde CatSper
ve T tipi kalsiyum kanallarına bağımlı olduğu tespit edilmiştir.
CatSper kanalının odorantlar tarafından doğrudan
aktive edildiği öne sürülmüştür. [42] Olfaktör dokudan farklı
olarak adenilat siklaz aktivasyonundan ve ikinci habercilerden
(cAMP ve cGMP) bağımsız olduğu tespit edilmiştir.
[41]
Kalsiyum kanallarının direkt OR ile tetiklenmiş G protein
aktivasyonu [85] dâhil olmak üzere odorantlar başlıca
Catsper kanalı aktivasyonu [42] , tirozin kinaz, beta-arrestinler,
JAK/STAT, PDZ bölgesi içeren proteinler gibi sinyal
yolaklarını kullanmaktadır. [86] Ayrıca OR51E2, LNCaP
hücrelerinde, G-proteininden bağımsız bir mekanizmayla
Src kinaz’ı aktive ederek insan spermatozoasında yüksek
miktarda bulunan TRPV6’yı direkt olarak açar. [58,87]
BİREYLER ARASI KOKU VE SPERM
DUYARLILIĞINDAKİ FARKLILIĞIN NEDENİ
Bireyler arasındaki koku duyarlılığındaki farklılığın nedeni
tek nükleotid polimorfizmlerinin (SNP’ler) olfaktör
fenotip çeşitliliğine etkisi [88] ve DNA segmentlerinin
(CNV) kopya sayısındaki değişikliğin olfaktör reseptör
sayısında farklılığa neden oluşudur. [89,90] Bu bulgular ışığında
Sinding ve ark., OR1D2 sekansındaki SNP ya da
CNV’lerin sayısındaki bir farklılığın, spermlerde daha
düşük bir ligand duyarlılığına neden olabileceği görüşünü
ileri sürmüşlerdir. [68,91] Nitekim, Ottaviano ve ark., çalışmalarında
OR1D2’ye ait SNP’leri incelediklerinde infertil
grup ile sağlıklı grup arasında ilgili allellerde önemli
oransal farklılıklar tespit etmişlerdir. [83]
ODORANT RESEPTÖR-İNFERTİLİTE
İLİŞKİSİ
Fertilizasyonun gerçekleştiği yere her iki gametin eş zamanlı
gelmesini ve karşılaşmasını sağlamak için spermi etkin
yönlendiren mekanizmalar gereklidir. [3] Şu anki modeller
termal [1] ve kimyasal [92] faktörler ile karmaşık çok adımlı
bir sperm navigasyon sürecini ileri sürmektedir. Buna göre,
sperme yönünü gösteren kimyasal ipuçları ovulasyondan
sonra oosit ve çevresindeki kümülüs hücreleri tarafından
salgılanır. [93] Bu kemoatraktanlara ek olarak, tanımlanamayan
kimyasal sinyaller fertilizasyonu gerçekleştiren spermin
füzyondan önceki süreçlerine katılıyor olabilir. [4]
İnfertilite, korunmasız cinsel ilişki ile en az bir yıl boyunca
gebe kalamama olarak tanımlanır [94] ve dünya çapında
çiftlerin yaklaşık %15’ini etkiler. [95] İnfertilite, genetik veya
çevresel faktörlerin etkisiyle meydana gelebilen bir hastalıktır.
Erkeklerin yaklaşık %7’si infertildir. [96] Karyotipik
anormallikler [97,98] , Y kromozomunda mikrodelesyonlar ve
kistik fibrozis (CFTR) gen mutasyonları, azospermik veya
ciddi oligozoospermik erkeklerde infertilitenin iyi bilinen
genetik nedenleridir. Son zamanlarda, bazı kopya sayısı
varyasyonlarının (CNV), şiddetli oligozoospermi veya
Sertoli hücresi (SCO) sendromu veya her ikisi ile ilişkili
olduğu tanımlanmıştır. [99] Ek olarak, bazı otozomal delesyonlar,
nadir X’e bağlı CNV, DNA tamir mekanizması
defektleri, Y’ye bağlı sendromlar ve bazı tek nükleotid polimorfizmlerinin
(SNPler) erkek faktör infertilitesi ile ilişkili
olduğu bulunmuştur. [100–104] Bazı spesifik mutasyonlar tanımlanmış
olmasına rağmen, sperm defektlerinden sorumlu
diğer faktörler bilinmemektedir. Erkek infertilitesinin
bilinen genetik nedenleri, infertilite vakalarının yaklaşık
%30’unu oluşturur. [97,105,106] Erkek nedenli infertilite vakalarının
yaklaşık %50’sinin nedeni hala bilinmemektedir.
[97,107]
O nedenle morfolojik ve genetik olarak anomali saptanmayan
spermlerin fertilizasyon sürecindeki kemotaksis
yetersizliklerinde OR kusurlarıyla ilişkili problemler infertiliteye
neden olabilir.
Sinding ve ark., odorantların duyusal olarak algılanışıyla
idiopatik infertilite arasındaki bağlantıyı araştırdıklarında,
infertil hastaların burjonale karşı tam anosmik olmadıklarını,
ancak bu hastaların bu kokuya daha düşük hassasiyet
sergilediğini göstermişlerdir. [91] Bu çalışmalarında
infertil kişilerin genel koku tanımlama yetenekleri fertil
grupla eşdeğer olmasına rağmen, infertil gruptaki bireyler
burjonali, fertil gruba oranla daha az yoğun olarak
algılamışlardır.
Olsson ve Laska (2010), çalışmalarında burjonal duyarlılığının
erkeklerde kadınlardan daha yüksek olduğunu
göstermiştir. [108] Bu cinsiyet farklılığı, burjonal ve üreme
fonksiyonlarını algılama becerisi arasında bir korelasyon
olduğunu düşündürebilir. Buna karşılık, burjonal duyarlılığının
azalmasının OR1D2 reseptöründeki eksikliğe bağlı
olacağı varsayılabilir.
Ayrıca insan ve fare spermlerinde sırasıyla hOR17-4 ve
mOR23’ün aktivasyonu, çeşitli biyolojik araştırmalarda
62 Androl Bul 2022;24:57-66
farklı flagellar hareket modellerine ve kemotaktik davranışa
aracılık eder. hOR17-4’nin, reseptör fonksiyonunun
ve sinyal iletimindeki rolünün farmakolojik manipülasyonla
etkilendiği gösterilmiştir. Bu nedenle spermde yer
alan OR’lerin ve OR aracılı sinyal mekanizmalarını kavramak,
kontrasepsiyon amaçlı uygulamalarda da yol gösterici
olabilir.
SONUÇ
OR’ler ilk olarak olfaktör nöronlarda tanımlanan koku reseptörleri
olsalar da yakın zamanda yapılan çalışmalar koku
duyusu haricinde diğer dokularda da rollerinin bulunduğunu
göstermektedir. Spermde bulunan OR’in fonksiyonları
göz önüne alındığında, sebebi açıklanamayan infertilite
vakalarında sperm kaynaklı OR’in olası fonksiyon bozukluklarının
tespiti, infertilite problemini açıklamada ve yeni
tedavi stratejileri geliştirmede potansiyel taşımaktadır.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Bahat A, Tur-Kaspa I, Gakamsky A, Giojalas LC, Breitbart H,
Eisenbach M. Thermotaxis of mammalian sperm cells: a potential
navigation mechanism in the female genital tract. Nat Med.
2003;9:149–50. [CrossRef]
2. Publicover S, Harper C V, Barratt C. [Ca 2+] i signalling in spermmaking
the most of what you’ve got. Nat Cell Biol. 2007;9:235–
42. [CrossRef]
3. Eisenbach M, Giojalas LC. Sperm guidance in mammals-an
unpaved road to the egg. Nat Rev Mol Cell Biol. 2006;7:276–85.
[CrossRef]
4. Spehr M, Schwane K, Riffell JA, Zimmer RK, Hatt H. Odorant
receptors and olfactory-like signaling mechanisms in mammalian
sperm. Mol Cell Endocrinol. 2006;250:128–36. [CrossRef]
5. Preston RR, Wilson TE. Physiology (Lippincott’s Illustrated
Reviews). Harvey RA, ed. USA: Lippincott Williams & Wilkins,
2012.
6. Parmentier M, Libert F, Schurmans S, Schiffmann S, Lefort
A, Eggerickx D, et al. Expression of members of the putative
olfactory receptor gene family in mammalian germ cells. Nature.
1992;355:453–5. [CrossRef]
7. Vanderhaeghen P, Schurmans S, Vassart G, Parmentier M.
Specific repertoire of olfactory receptor genes in the male germ
cells of several mammalian species. Genomics. 1997;39:239–46.
[CrossRef]
8. Vanderhaeghen P, Schurmans S, Vassart G, Parmentier M.
Molecular cloning and chromosomal mapping of olfactory
receptor genes expressed in the male germ line: evidence for their
wide distribution in the human genome. Biochem Biophys Res
Commun. 1997;237:283–7. [CrossRef]
9. Feldmesser E, Olender T, Khen M, Yanai I, Ophir R, Lancet D.
Widespread ectopic expression of olfactory receptor genes. BMC
Genomics. 2006;7:121. [CrossRef]
10. Xu LL, Stackhouse BG, Florence K, Zhang W, Shanmugam N,
Sesterhenn IA, et al. PSGR, a novel prostate-specific gene with
homology to a G protein-coupled receptor, is overexpressed in
prostate cancer. Cancer Res. 2000;60:6568–72. https://pubmed.
ncbi.nlm.nih.gov/11118034/
11. Xia C, Ma W, Wang F, Hua S, Liu M. Identification of a prostatespecific
G-protein coupled receptor in prostate cancer. Oncogene.
2001;20:5903–7. [CrossRef]
12. Gaudin J-C, Breuils L, Haertlé T. Mouse orthologs of human
olfactory-like receptors expressed in the tongue. Gene.
2006;381:42–8. [CrossRef]
13. Durzyński Ł, Gaudin J-C, Myga M, Szydłowski J, Goździcka-
Józefiak A, Haertlé T. Olfactory-like receptor cDNAs are present in
human lingual cDNA libraries. Biochem Biophys Res Commun.
2005;333:264–72. [CrossRef]
14. Gaudin J-C, Breuils L, Haertlé T. New GPCRs from a human
lingual cDNA library. Chem Senses. 2001;26:1157–66. [CrossRef]
15. Feingold EA, Penny LA, Nienhuis AW, Forget BG. An olfactory
receptor gene is located in the extended human β-globin gene
cluster and is expressed in erythroid cells. Genomics. 1999;61:15–
23. [CrossRef]
16. Drutel G, Arrang J-M, Diaz J, Wisnewsky C, Schwartz K,
Schwartz J-C. Cloning of OL1, a putative olfactory receptor
and its expression in the developing rat heart. Recept Channels.
1995;3:33–40. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8589991/
17. De la Cruz O, Blekhman R, Zhang X, Nicolae D, Firestein S, Gilad
Y. A signature of evolutionary constraint on a subset of ectopically
expressed olfactory receptor genes. Mol Biol Evol. 2009;26:491–4.
[CrossRef]
18. Griffin CA, Kafadar KA, Pavlath GK. MOR23 promotes muscle
regeneration and regulates cell adhesion and migration. Dev Cell.
2009;17:649–61. [CrossRef]
19. Busse D, Kudella P, Grüning N-M, Gisselmann G, Ständer S,
Luger T, et al. A synthetic sandalwood odorant induces woundhealing
processes in human keratinocytes via the olfactory receptor
OR2AT4. J Investig Dermatol. 2014;134:2823–32. [CrossRef]
20. Flegel C, Manteniotis S, Osthold S, Hatt H, Gisselmann G.
Expression profile of ectopic olfactory receptors determined by
deep sequencing. PloS One. 2013;8:e55368. [CrossRef]
21. Itakura S, Ohno K, Ueki T, Sato K, Kanayama N. Expression of
Golf in the rat placenta: Possible implication in olfactory receptor
transduction. Placenta. 2006;27:103–8. [CrossRef]
22. Dreyer WJ. The area code hypothesis revisited: olfactory receptors
and other related transmembrane receptors may function as the last
digits in a cell surface code for assembling embryos. Proc Natl Acad
Sci U S A. 1998;95:9072–7. [CrossRef]
23. Pluznick JL, Zou D-J, Zhang X, Yan Q, Rodriguez-Gil DJ, Eisner
C, et al. Functional expression of the olfactory signaling system
in the kidney. Proc Natl Acad Sci U S A. 2009;106:2059–64.
[CrossRef]
24. Pluznick JL. Renal and cardiovascular sensory receptors and blood
pressure regulation. Am J Physiol Renal Physiol. 2013;305:F439-
44. [CrossRef]
Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi
63
25. Rajkumar P, Aisenberg WH, Acres OW, Protzko RJ, Pluznick JL.
Identification and characterization of novel renal sensory receptors.
PLoS One. 2014;e111053. [CrossRef]
26. Zhang X, De la Cruz O, Pinto JM, Nicolae D, Firestein S, Gilad Y.
Characterizing the expression of the human olfactory receptor gene
family using a novel DNA microarray. Genom Biol. 2007;8:R86.
[CrossRef]
27. Garcia-Esparcia P, Schlüter A, Carmona M, Moreno J, Ansoleaga
B, Torrejón-Escribano B, et al. Functional genomics reveals
dysregulation of cortical olfactory receptors in Parkinson disease:
novel putative chemoreceptors in the human brain. J Neuropathol
Exp Neurol. 2013;72:524–39. [CrossRef]
28. Braun T, Voland P, Kunz L, Prinz C, Gratzl M. Enterochromaffin
cells of the human gut: sensors for spices and odorants.
Gastroenterology. 2007;132:1890–901. [CrossRef]
29. Zhang X, Bedigian A V, Wang W, Eggert US. G protein‐coupled
receptors participate in cytokinesis. Cytoskeleton. 2012;69:810–8.
[CrossRef]
30. Pavlath GK. A new function for odorant receptors: MOR23 is
necessary for normal tissue repair in skeletal muscle. Cell Adh
Migr. 2010;4:502–6. [CrossRef]
31. Kim S-H, Yoon YC, Lee AS, Kang NN, Koo JH, Rhyu M-R, Park
J-H. Expression of human olfactory receptor 10J5 in heart aorta,
coronary artery, and endothelial cells and its functional role in
angiogenesis. Biochem Biophys Res Commun. 2015;460:404–8.
[CrossRef]
32. Gong L, Chen Q, Gu X, Li S. Expression and identification of
olfactory receptors in sciatic nerve and dorsal root ganglia of rats.
Neurosci Lett. 2015;600:171–5. [CrossRef]
33. Masjedi S, Zwiebel LJ, Giorgio TD. Olfactory receptor gene
abundance in invasive breast carcinoma. Sci Rep. 2019;9:13736.
[CrossRef]
34. Sanz G, Leray I, Dewaele A, Sobilo J, Lerondel S, Bouet S,
et al. Promotion of cancer cell invasiveness and metastasis
emergence caused by olfactory receptor stimulation. PloS One.
2014;9:e85110. [CrossRef]
35. Glusman G, Yanai I, Rubin I, Lancet D. The complete human
olfactory subgenome. Genom Res. 2001;11:685–702. [CrossRef]
36. Malnic B, Godfrey PA, Buck LB. The human olfactory receptor
gene family. Proc Natl Acad Sci U S A. 2004;101:2584–9.
[CrossRef]
37. Hoover KC. Evolution of olfactory receptors. In: Crasto C, editor.
Olfactory Receptors. Methods in Molecular Biology (Methods and
Protocols), vol 1003. Totowa, NJ: Humana Press; 2013. p.241–9.
[CrossRef]
38. Griswold MD. Interactions between germ cells and Sertoli cells in
the testis. Biol Reprod. 1995;52:211–6. [CrossRef]
39. Dierich A, Sairam MR, Monaco L, Fimia GM, Gansmuller
A, LeMeur M, Sassone-Corsi P. Impairing follicle-stimulating
hormone (FSH) signaling in vivo: targeted disruption of the FSH
receptor leads to aberrant gametogenesis and hormonal imbalance.
Proc Natl Acad Sci U S A. 1998;95:13612–7. [CrossRef]
40. Spehr M, Gisselmann G, Poplawski A, et al. Identification
of a Testicular Odorant Receptor Mediating Human Sperm
Chemotaxis. Science. 2003;299:2054–8. [CrossRef]
41. Veitinger T, Riffell JR, Veitinger S, Nascimento JM, Triller A,
Chandsawangbhuwana C, et al. Chemosensory Ca2+ dynamics
correlate with diverse behavioral phenotypes in human sperm. J
Biol Chem. 2011;286:17311–25. [CrossRef]
42. Brenker C, Goodwin N, Weyand I, Kashikar ND, Naruse M,
Krähling M, et al. The CatSper channel: a polymodal chemosensor
in human sperm. EMBO J. 2012;31:1654–65. [CrossRef]
43. Neuhaus EM, Mashukova A, Barbour J, Wolters D, Hatt H. Novel
function of β-arrestin2 in the nucleus of mature spermatozoa. J
Cell Sci. 2006;119:3047–56. [CrossRef]
44. Harper CV, Kirkman-Brown JC, Barratt CLR, Publicover SJ.
Encoding of progesterone stimulus intensity by intracellular [Ca2+]
([Ca2+] i) in human spermatozoa. Biochem J. 2003;372:407–17.
[CrossRef]
45. Publicover SJ, Giojalas LC, Teves ME, Machado de Oliveira
GS, Morales Garcia AA, Robert Barratt CL, Harper CV. Ca2+
signalling in the control of motility and guidance in mammalian
sperm. Front Biosci. 2008;13:5623–37. [CrossRef]
46. Fukuda N, Touhara K. Developmental expression patterns of
testicular olfactory receptor genes during mouse spermatogenesis.
Genes Cells. 2006;11:71–81. [CrossRef]
47. Flegel C, Vogel F, Hofreuter A, Schreiner BS, Osthold S, Veitinger
S, et al. Characterization of the olfactory receptors expressed in
human spermatozoa. Front Mol Biosci. 2016;2:73. [CrossRef]
48. Zhou B, Irwanto A, Guo Y-M, Bei J-X, Wu Q, Chen G, et al.
Exome sequencing and digital PCR analyses reveal novel mutated
genes related to the metastasis of pancreatic ductal adenocarcinoma.
Cancer Biol Ther. 2012;13:871–9. [CrossRef]
49. Ma X, Guan L, Wu W, Zhang Y, Zheng W, Gao Y-T, et al. Wholeexome
sequencing identifies OR2W3 mutation as a cause of
autosomal dominant retinitis pigmentosa. Sci Rep. 2015;5:9236.
[CrossRef]
50. Uhlén M, Fagerberg L, Hallström BM, Lindskog C, Oksvold P,
Mardinoglu A, et al. Tissue-based map of the human proteome.
Science. 2015;347. [CrossRef]
51. Vanti WB, Nguyen T, Cheng R, Lynch KR, George SR, O’Dowd
BF. Novel human G-protein-coupled receptors. Biochem Biophys
Res Commun. 2003;305:67–71. [CrossRef]
52. Wang J, Weng J, Cai Y, Penland R, Liu M, Ittmann M. The
prostate‐specific G‐protein coupled receptors PSGR and PSGR2
are prostate cancer biomarkers that are complementary to α‐
methylacyl‐CoA racemase. Prostate. 2006;66:847–57. [CrossRef]
53. Cui T, Tsolakis A V, Li S-C, Cunningham JL, Lind T, Öberg K,
Giandomenico V. Olfactory receptor 51E1 protein as a potential
novel tissue biomarker for small intestine neuroendocrine
carcinomas. Eur J Endocrinol. 2013;168:253–61. [CrossRef]
54. Leja J, Essaghir A, Essand M, Wester K, Oberg K, Tötterman TH,
et al. Novel markers for enterochromaffin cells and gastrointestinal
neuroendocrine carcinomas. Mod Pathol. 2009;22:261–72.
[CrossRef]
55. Weng J, Wang J, Hu X, Wang F, Ittmann M, Liu M. PSGR2, a
novel G‐protein coupled receptor, is overexpressed in human
prostate cancer. Int J Cancer. 2006;118:1471–80. [CrossRef]
56. Giandomenico V, Cui T, Grimelius L, Öberg K, Pelosi G, Tsolakis
AV. Olfactory Receptor 51E1 as a Novel Target for Diagnosis
in Somatostatin Receptor Negative Lung Carcinoids. J Mol
Endocrinol. 2013;51:277–86. [CrossRef]
57. Pluznick JL, Protzko RJ, Gevorgyan H, Peterlin Z, Sipos A, Han
J, et al. Olfactory receptor responding to gut microbiota-derived
signals plays a role in renin secretion and blood pressure regulation.
Proc Natl Acad Sci U S A. 2013;110:4410–5. [CrossRef]
58. Neuhaus EM, Zhang W, Gelis L, Deng Y, Noldus J, Hatt H.
Activation of an olfactory receptor inhibits proliferation of prostate
cancer cells. J Biol Chem. 2009;284:16218–25. [CrossRef]
59. Rodriguez M, Luo W, Weng J, Zeng L, Yi Z, Siwko S, Liu M. PSGR
promotes prostatic intraepithelial neoplasia and prostate cancer
xenograft growth through NF-κB. Oncogenesis. 2014;3:e114.
[CrossRef]
64 Androl Bul 2022;24:57-66
60. Ashida S, Nakagawa H, Katagiri T, Furihata M, Iiizumi M,
Anazawa Y, et al. Molecular features of the transition from prostatic
intraepithelial neoplasia (PIN) to prostate cancer: genome-wide
gene-expression profiles of prostate cancers and PINs. Cancer Res.
2004;64:5963–72. [CrossRef]
61. Pelosi P, Pisanelli AM, Baldaccini NE, Gagliardo A. Binding of
[3H]-2-isobutyl-3-methoxypyrazine to cow olfactory mucosa.
Chem Senses. 1981;6:77–85. [CrossRef]
62. Bignetti E, Cavaggioni A, Pelosi P, Persaud KC, Sorbi RT, Tirindelli
R. Purification and characterisation of an odorant‐binding protein
from cow nasal tissue. Eur J Biochem. 1985;149:227–31. [CrossRef]
63. Pevsner J, Trifiletti RR, Strittmatter SM, Snyder SH. Isolation
and characterization of an olfactory receptor protein for odorant
pyrazines. Proc Natl Acad Sci U S A. 1985;82:3050–4. [CrossRef]
64. Pelosi P. Perireceptor events in olfaction. J Neurobiol. 1996;30:3–
19. [CrossRef]
65. Tegoni M, Pelosi P, Vincent F, Spinelli S, Campanacci V, Grolli
S, et al. Mammalian odorant binding proteins. Biochim Biophys
Acta (BBA)-Protein Struct Mol Enzymol. 2000;1482:229–40.
[CrossRef]
66. Monaco HL, Rizzi M, Coda A. Structure of a complex of two
plasma proteins: transthyretin and retinol-binding protein.
Science. 1995;268:1039–41. [CrossRef]
67. Sawyer L, Kontopidis G. The core lipocalin, bovine β-lactoglobulin.
Biochim Biophys Acta (BBA)-Protein Struct Mol Enzymol.
2000;1482:136–48. [CrossRef]
68. Flower DR. The lipocalin protein family: structure and function.
Biochem J. 1996;318:1–14. [CrossRef]
69. Flower DR. Experimentally determined lipocalin structures.
Biochim Biophys Acta (BBA)-Protein Struct Mol Enzymol.
2000;1482:46–56. [CrossRef]
70. Pevsner J, Hou V, Snowman AM, Snyder SH. Odorant-binding
protein. Characterization of ligand binding. J Biol Chem.
1990;265:6118–25. [CrossRef]
71. Löbel D, Marchese S, Krieger J, Pelosi P, Breer H. Subtypes of
odorant‐binding proteins: Heterologous expression and ligand
binding. Eur J Biochem. 1998;254:318–24. [CrossRef]
72. Böcskei Z, Groom CR, Flower DR, Wright CE, Phillips SE,
Cavaggioni A, et al. Pheromone binding to two rodent urinary
proteins revealed by X-ray crystallography. Nature. 1992;360:186–
8. [CrossRef]
73. Hurst JL, Payne CE, Nevison CM, Marie AD, Humphries RE,
Robertson DH, et al. Individual recognition in mice mediated by
major urinary proteins. Nature. 2001;414:631–4. [CrossRef]
74. Robertson DHL, Beynon RJ, Evershed RP. Extraction,
characterization, and binding analysis of two pheromonally active
ligands associated with major urinary protein of house mouse (Mus
musculus). J Chem Ecol. 1993;19:1405–16. [CrossRef]
75. Spinelli S, Vincent F, Pelosi P, Tegoni M, Cambillau C. Boar
salivary lipocalin: Three‐dimensional X‐ray structure and
androstenol/androstenone docking simulations. Eur J Biochem.
2002;269:2449–56. [CrossRef]
76. Marchese S, Pes D, Scaloni A, Carbone V, Pelosi P. Lipocalins
of boar salivary glands binding odours and pheromones. Eur J
Biochem. 1998;252:563–8. [CrossRef]
77. Singer AG, Macrides F, Clancy AN, Agosta WC. Purification and
analysis of a proteinaceous aphrodisiac pheromone from hamster
vaginal discharge. J Biol Chem. 1986;261:13323–6. [CrossRef]
78. Vincent F, Löbel D, Brown K, Spinelli S, Grote P, Breer H, et
al. Crystal structure of aphrodisin, a sex pheromone from female
hamster. J Mol Biol. 2001;305:459–69. [CrossRef]
79. Mastrogiacomo R, Chiara D, Niccolini A, Serra A, Gazzano A,
Scaloni A, Pelosi P. An odorant-binding protein is abundantly
expressed in the nose and in the seminal fluid of the rabbit. PloS
One. 2014;9:e111932. [CrossRef]
80. Asai H, Kasai H, Matsuda Y, Yamazaki N, Nagawa F, Sakano
H, Tsuboi A. Genomic structure and transcription of a murine
odorant receptor gene: differential initiation of transcription in
the olfactory and testicular cells. Biochem Biophys Res Commun.
1996;221:240–7. [CrossRef]
81. Touhara K, Sengoku S, Inaki K, Tsuboi A, Hirono J, Sato T, et
al. Functional identification and reconstitution of an odorant
receptor in single olfactory neurons. Proc Natl Acad Sci U S A.
1999;96:4040–5. [CrossRef]
82. Fukuda N, Yomogida K, Okabe M, Touhara K. Functional
characterization of a mouse testicular olfactory receptor and its role
in chemosensing and in regulation of sperm motility. J Cell Sci.
2004;117:5835–45. [CrossRef]
83. Ottaviano G, Zuccarello D, Menegazzo M, Perilli L, Marioni
G, Frigo AC, et al. Human olfactory sensitivity for bourgeonal
and male infertility: a preliminary investigation. Eur Arch
Otorhinolaryngol. 2013;270:3079–86. [CrossRef]
84. Clapham DE. Calcium signaling. Cell. 2007;131:1047–58.
[CrossRef]
85. Dascal N. Ion-channel regulation by G proteins. Trends Endocrinol
Metab. 2001;12:391–8. [CrossRef]
86. Sun Y, McGarrigle D, Huang X-Y. When a G protein-coupled
receptor does not couple to a G protein. Mol BioSyst. 2007;3:849–
54. [CrossRef]
87. Spehr J, Gelis L, Osterloh M, Oberland S, Hatt H, Spehr M,
Neuhaus EM. G protein-coupled receptor signaling via Src kinase
induces endogenous human transient receptor potential vanilloid
type 6(TRPV6) channel activation. J Biol Chem. 2011;286:13184–
92. [CrossRef]
88. Hasin-Brumshtein Y, Lancet D, Olender T. Human olfaction:
from genomic variation to phenotypic diversity. Trends Genet.
2009;25:178–84. [CrossRef]
89. Nozawa M, Kawahara Y, Nei M. Genomic drift and copy number
variation of sensory receptor genes in humans. Proc Natl Acad Sci
U S A. 2007;104:20421–6. [CrossRef]
90. Young JM, Endicott RM, Parghi SS, Walker M, Kidd JM, Trask BJ.
Extensive copy-number variation of the human olfactory receptor
gene family. Am J Hum Genet. 2008;83:228–42. [CrossRef]
91. Sinding C, Kemper E, Spornraft-Ragaller P, Hummel T. Decreased
perception of bourgeonal may be linked to male idiopathic
infertility. Chem Senses. 2013;38:439–45. [CrossRef]
92. Teves ME, Guidobaldi HA, Uñates DR, Sanchez R, Miska W,
Publicover SJ, et al. Molecular mechanism for human sperm
chemotaxis mediated by progesterone. PloS One. 2009;4: e8211.
[CrossRef]
93. Sun F, Bahat A, Gakamsky A, et al. Human sperm chemotaxis:
both the oocyte and its surrounding cumulus cells secrete sperm
chemoattractants. Hum Reprod. 2005;20:761–7. [CrossRef]
94. Boivin J, Bunting L, Collins JA, Nygren KG. International
estimates of infertility prevalence and treatment-seeking: potential
need and demand for infertility medical care. Hum reprod.
2007;22:1506–12. [CrossRef]
95. Rives N. Y chromosome microdeletions and alterations of
spermatogenesis, patient approach and genetic counseling. Ann
Endocrinol (Paris). 2014;75:112–4. [CrossRef]
96. Roy A, Lin Y-N, Matzuk MM. Genetics of idiopathic male
infertility. In: Carrell DT, editor. The Genetics of Male Infertility.
Humana Press. [CrossRef]
Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi
65
97. Hotaling JM. Genetics of male infertility. Urol Clin North Am.
2014;41:1–17. [CrossRef]
98. Suzuki HI, Yamagata K, Sugimoto K, Iwamoto T, Kato S,
Miyazono K. Modulation of microRNA processing by p53.
Nature. 2009;460:529–33. [CrossRef]
99. Tüttelmann F, Simoni M, Kliesch S, Ledig S, Dworniczak B,
Wieacker P, Röpke A. Copy number variants in patients with
severe oligozoospermia and Sertoli-cell-only syndrome. PloS One.
2011;6:e19426. [CrossRef]
100. Lopes AM, Aston KI, Thompson E, Carvalho F, Gonçalves J,
Huang N, et al. Human spermatogenic failure purges deleterious
mutation load from the autosomes and both sex chromosomes,
including the gene DMRT1. PLoS Genet. 2013;9: e1003349.
[CrossRef]
101. Teng Y-N, Chang Y-P, Tseng JT, Kuo P-H, Lee I-W, Lee M-S,
Kuo P-L. A single-nucleotide polymorphism of the DAZL gene
promoter confers susceptibility to spermatogenic failure in the
Taiwanese Han. Hum Reprod. 2012;27:2857–65. [CrossRef]
102. Wu W, Lu J, Tang Q, Zhang S, Yuan B, Li J, et al. GSTM1 and
GSTT1 null polymorphisms and male infertility risk: an updated
meta-analysis encompassing 6934 subjects. Sci Rep. 2013;3:1–11.
[CrossRef]
103. Gunes S, Al-Sadaan M, Agarwal A. Spermatogenesis, DNA
damage and DNA repair mechanisms in male infertility. Reprod
Biomed Online. 2015;31:309–19. [CrossRef]
104. Abhari A, Zarghami N, Farzadi L, Nouri M, Shahnazi V. Altered of
microRNA expression level in oligospermic patients. Iran J Reprod
Med. 2014;12:681–6. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/
articles/PMC4248154/
105. Jungwirth A, Giwercman A, Tournaye H, Diemer T, Kopa Z,
Dohle G, et al. European Association of Urology guidelines on
Male Infertility: the 2012 update. Eur Urol. 2012;62:324–32.
[CrossRef]
106. Harton GL, Tempest HG. Chromosomal disorders and male
infertility. Asian J Androl. 2012;14:32–9. [CrossRef]
107. Gunes S, Arslan MA, Hekim GN, Asci R. The role of epigenetics
in idiopathic male infertility. J Assist Reprod Genet. 2016;33:553–
69. [CrossRef]
108. Olsson P, Laska M. Human male superiority in olfactory sensitivity
to the sperm attractant odorant bourgeonal. Chem Senses.
2010;35:427–32. [CrossRef]
66 Androl Bul 2022;24:57-66
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:67−72
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.82687
Erkek Cinsel Sağlığı
Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan
greft türleri
Grafts for surgical treatment of Peyronie’s disease
Ekrem Akdeniz 1 , Emrah Küçük 2 , Mahmut Ulubay 1 , Mustafa Kemal Atilla 1
ÖZ
Peyronie hastalığı penisin tunika albuginea tabakasında fibrozis ile seyreden,
nedeni tam olarak bilinmeyen ve kalsifiye plak oluşumuyla sonuçlanan
bir patolojidir. Bu plaklar peniste ağrı, eğrilik, kısalma ve daralma
gibi şikâyetlere neden olabilir. Klinik tablonun stabil hale geldiği ciddi
durumlarda cerrahi tedavi altın standart yöntemdir. Hasta kliniğine göre
üç farklı cerrahi teknik uygulanabilir ve greft kullanımı ile penil tunikal
uzatma işlemleri bunlardan biridir. Penil tunikal uzatma cerrahileri için
otogreft, allogreft, ksenogreft ve sentetik greft olmak üzere dört farklı
greft tipi kullanılır. Her greftin kendine özgü avantajları ve dezavantajları
mevcuttur. Bu derlemenin amacı Peyroni hastalığının cerrahi tedavisinde
kullanılan greftlerin avantaj ve dezavantajlarını güncel literatür
eşliğinde sunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Greft, penil uzatma cerrahileri, Peyroni hastalığı
ABSTRACT
Peyronie’s disease is a pathology of uncertain etiology progressing with
fibrosis in the tunica albuginea layer of the penis and resulting in calcified
plaque formation. These plaques may cause pain and deformities such as
penile curvature, shortening, and narrowing. Surgical treatment is the
gold standard in severe states in which the clinical course of Peyronie’s
disease has stabilized. Three different surgical techniques are applied,
depending on the patient’s clinical manifestation, one of these being
graft use and penile tunical lengthening procedure. Four types of graft
are employed for penile tunical lengthening procedures –autografts,
allografts, xenografts, and synthetic grafts. Each has its own specific
advantages and disadvantages. The aim of this review is to present the
advantages and disadvantages of grafts used in the surgical treatment of
Peyronie’s disease in the light of the current literature.
Keywords: Grafts, penile lengthening procedure, Peyronie’s disease
GİRİŞ
1743 yılında bu hastalığı yayınlayan Fransız cerrah François
Gigot de La Peyronie’nin ismi ile adlandırılan Peyronie
hastalığı (PH) çoğunlukla 50–60 yaş grubu erkeklerde görülen
ve penisin tunika albuginea tabakasında fibrozis ile
seyreden bir patolojidir. [1] PH, yaklaşık 250 yıldır bilinmesine
rağmen etiyolojisi ve patofizyolojisi hala tam olarak
anlaşılamamıştır. Travma, cinsel ilişki sıklığı, diabetes mellitus,
Dupuytren kontraktürü, aile öyküsü, gut hastalığı,
plantar fasial kontraktürü, radikal prostataktomi, timpanosklerozis,
Paget hastalığı, beta-bloker kullanımı, ilerleyen
yaş, genetik predispozisyon, sigara içimi, hipertansiyon
1
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Samsun, Türkiye
2
Akçakale Devlet Hastanesi, Üroloji Servisi, Şanlıurfa, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Doç. Dr. Ekrem Akdeniz
Barış Blv. No: 199 İlkadım 55090 Samsun - Türkiye
Tel: +90 362 311 15 00
E-mail: ekrem.akdeniz@saglik.gov.tr
Geliş/ Received: 01.10.2021
Kabul/ Accepted: 11.11.2021
gibi faktörlerin ve doku iskemisinin rol alabileceği belirtilmektedir.
[2,3] Bugün için en kabul gören teori tekrarlayan
travmalar sonucu oluşan inflamasyon ile fibroblast proliferasyonu
ve sonrasında tunika albugeniada oluşan anormal
kollajen (tip I-III) ve glikozaminoglikan birikimidir. [1]
Oluşan bu inflamatuvar süreçte fibrozis gelişir ve bununla
ilişkili olarak plak ya da plaklar oluşur. Tunika albugineanın
bütünlüğünün bozulmasına yol açan fibroz plaklar; peniste
ağrı, deformite ve cinsel işlev bozukluğu gibi yakınmalara
neden olmaktadır. PH’nin prevalansı %3,2–8,9 arasında
değişmekte olup bu oran erektil disfonksiyon (ED) tanısı
almış erkeklerde ise %16 olarak tahmin edilmektedir. [4,5]
İnflamasyon ve fibrozis ile giden bir süreç olan PH’nin
seyri akut ve kronik olmak üzere iki fazı kapsamaktadır.
Ağrılı dönem olarak kabul edilen akut faz, altı ile 18 ay
arasında sürebilmektedir. Fibrotik faz olarak kabul edilen
kronik fazda ise ağrı gerilemekte ve deformite stabil hale
gelmektedir. Akut dönemde hastalık aktif ve süregen olduğu
için cerrahi tedavi yapılamamakta ve buna bağlı olarak
esas tedavi konservatif olarak kalmaktadır. Konservatif
tedavi seçenekleri oral farmakoterapi, intralezyonel enjeksiyon
terapileri ve diğer topikal tedavileri içermektedir. [5]
©2021 Androloji Bülteni
67
PH’nin stabil döneme geçtiği kronik aşamada ise medikal
tedavinin yeri yoktur. Cerrahi tedavi, hastalığı stabil hale
gelen, belirgin kalsifiye plağı olan ve konservatif tedaviye
yanıt alınamayan, penil eğrilik nedeniyle cinsel ilişkiye girmekte
güçlük çeken hastalar için altın standart yöntemdir.
[6]
PH’nin cerrahi tedavisi başlıca üç ana teknikte kategorize
edilebilir. Birinci teknik eğrilik olan penisin dışbükey
bölümünün kısaltıldığı tunikal kısaltma teknikleri, ikinci
teknik ise eğrilik olan penisin içbükey bölümünün uzatıldığı
tunikal uzatma girişimleridir. Üçüncü teknik ise penil
protez implantasyonudur. Cerrahi yöntem seçimine penil
eğriliğin lokalizasyonu, deformite tipi, penil uzunluk ve
ereksiyonun varlığına göre karar verilir. Genellikle erektil
disfonksiyonu olmayan 60°’den küçük deformitelerde tunikal
kısaltma işlemleri, 60°’den büyük deformitelerde ise
greft ile tunikal uzatma yöntemleri uygulanır. [2] Tunikal
uzatma cerrahisinde amaç penil kısalmayı en aza indirmektir.
Bu prosedürde greft materyali önemli bir konudur.
Devine ve Hornor 1974 yılında ilk kez PH’nin cerrahi tedavisinde
dermal greft kullanımını tarif etmişler ve takiben
farklı greftler klinik kullanıma girmiştir. [7]
GREFT TİPLERİ
Günümüzde PH’nin cerrahi tedavisinde otogreft, allogreft,
ksenogreft ve sentetik greft olmak üzere dört farklı greft
tipi kullanılmaktadır (Tablo 1). [6,8] Otogreftler hastanın
kendisinden alınan greftlerdir ve dermis, ven, temporal fasya,
fasya lata, tunica vaginalis, tunika albuginea ve bukkal
mukoza bu tip greftlerdendir. Allogreftler insan kaynaklı
donör greftlerdir ve perikardiyum, fasya lata ve dura mater
bu gruba girmektedir. Ksenogreftler farklı hayvan türlerinden
ve dokularından elde edilir. Bu greftler arasında sığır
perikardı, domuz ince bağırsak submukozası, sığır veya domuz
dermisi ve at kollajeni vardır. Polyester ve politetrafloroetilen
ise sentetik greftlerdir.
Otolog Greftler
Otolog greftler maliyeti ve enfeksiyon riski düşük, tunika
albugeniaya entegrasyonu ise yüksek olan greftlerdir.
Ancak elde edilmeleri için ikinci bir insizyona ihtiyaç duyulması,
donör bölgede gelişen komplikasyonlar ve cerrahi
sürenin nispeten uzun olması en büyük dezavantajlarıdır. [8]
Dermis Greftler
Dermis grefti, PH’nin cerrahi tedavisinde kullanılan ilk greft
tipidir. Devine ve Horton abdomenden aldıkları 1 mm kalınlığındaki
dermis greftini, germeden tunika albugeniaya
uygulamışlardır. [7] Bu tarihten sonra dermis greftleri dünya
genelinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu konuda en geniş çaplı yayın 418 vaka ile Austoni
ve ark. tarafından 1995 yılında yapılmıştır. [9] Ancak yıllar
içerisinde dermis greftlerin tunika albugeniaya iyi adapte
olamayarak veno-oklusif ED’ye neden olduğu gösterilmiş ve
yıllar içerisinde kullanımı giderek azalmıştır. [10,11] Yapılan 12
çalışmada toplam 718 vakada dermis grefti kullanılmıştır.
Dermis greftinin genel başarı oranı %81,2 (60–100), postoperatif
penis boyu kısalma oranı %59,9 (40–75) ve de novo
ED oranı %20,5 (7–67) olarak bulunmuştur. [8]
Ven Greftler
Ven greftleri mevcut kas tabakası ve elastik lifleri nedeniyle
doku adaptasyonu yüksek olan greftlerdir. Ven greftler ile
korpus kavernozum arasında endotel-endotel aktivasyonu
oluşmakta ve greft lümenden perfüzyonla beslenmektedir.
Bu nedenle greftte oluşacak kontraktür ve iskemi önlenmektedir.
Günümüzde, özellikle safen venden elde edilen
ven greftleri sık kullanılan otolog greftlerden biridir. [12]
On yedi çalışmadaki toplam 690 vakalık seriye göre ven
greftlerin genel başarı oranı %85,6 (67–100), postoperatif
penis boyu kısalma oranı %32,7 (0–100) iken de novo
ED gelişme oranı %14,8 (0–37)’dir. [8] 2004 yılında Paris’te
yapılan ikinci Seksüel Disfonksiyon Komite Toplantısı raporunda
safenöz ven greftinin otolog greftler arasında en
uygun greft türü olduğu belirtilmiştir. [13]
Fasya Temporalis, Fasya Lata ve Rektus fasyası
Otolog fasyaların temel avantajı dermis ve ven greftlerden
daha fazla mekanik dirençlerinin olmasıdır. Literatürde
otolog fasya temporalis ve faysa lata kullanılan 2 adet çalışma
mevuttur. [14,15] Bu çalışmalarda ki toplam hasta sayısı ise
24’dür. Bu çalışmalara göre fasyal greftlerin genel başarı oranı
%100 ve postoperatif de novo ED gelişme oranı %0’dır.
Penis kısalma oranı bir çalışmada belirtilmiş ve Kargı ve
ark., penis kısalma oranını %0 olarak bildirmiştir. [15]
Tablo 1. Peyroni hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri
Otolog greftler
1. Dermis
2. Ven greftler
3. Fasya temporalis/lata
4. Tunica vajinalis
5. Tunica albugenia
6. Bukkal mukoza
Allogreftler
1. Perikart
2. Fasya lata (Tutoplast ® )
3. Dura mater
Ksenogreftler
1. Sığır perikardı
2. Sığır dermisi
3. Domuz ince bağırsak mukozası
4. Kollajen bileşikler (TachoSil ® )
Sentetik greftler
1. Politetrafluoroetilen (Gore-Tex ® )
2. Polyester (Dacron ® )
68 Androl Bul 2022;24:67-72
Bazı araştırmacılar PH nedeniyle suprapubik insizyonla
yapılan penil protez implantasyonunda ek bir insizyon
gerektirmediği için rektus fasyasını önermiştir. [16] Yüksek
mekanik direnci ve düşük maliyeti ile rektus fasyası iki çalışmada
kullanılmış ve hastalarda memnuniyet oranı %95
ve %100 olarak rapor edilmiştir. [17,18]
Tunika Vajinalis
Tunika vajinalis alınması ve uygulanması kolay olan, düşük
metabolik ihtiyaçları nedeniyle greft küçülmesi yaşanmayan
ve vasküler flep kullanılması ile sonuçları oldukça iyi
olan bir otolog greft türüdür. [8] İkinci bir insizyona gerek
olmadığı için özellikle ventral insizyonlarda kullanılması
önerilir. [19] Literatürde ki tunika vajinalis ile toplam 76
hastalık 5 çalışmada başarı oranı %66–100 arasında belirtilmiştir.
[19–22] Helal ve ark., penis kısalma oranını %83,3
olarak, Liu ve ark. ise %0 olarak belirtmiştir. [21,23] Diğer
üç çalışmada ise penil kısalma oranı belirtilmemiştir.
Postoperatif ED oranını ise Helal ve ark. %41, Das, Liu ve
ark. ile Yuanyuan ve ark. %0 olarak belirtmiştir. [20–23]
Tunika Albuginea
Tunika albuginea histolojik olarak aynı doku olması nedeniyle
mükemmel bir greft türüdür. [8] Perineal veya infrapubik
insizyon gerektirmesi, yüksek alanlı defektlerde yetersiz
kalması, greft alınan bölgede penis desteğinin zayıflaması
ve ilerde yapılacak penil protez gibi cerrahileri komplike
hale getirmeleri temel dezavantajlarıdır. [24,25] Literatürde
ki 56 vakalık üç çalışmada genel başarı oranı %75–90, de
novo ED gelişme oranı %0–24,2 arasında belirtilmiştir.
Penil kısalma oranı Schwarzer ve ark.’na göre %12,5 ve Da
Ros ve ark. göre ise %18,1’dir. [25,26]
Bukkal Mukoza
Bukkal mukoza morfolojik yapısı nedeniyle tunika albugeniaya
hızlı bir şekilde yapışması, çabuk revasküle olması
nedeniyle greft dokunun çevreden iyi beslenmesi ve
esnekliğinin iyi olması nedeniyle PH’nin cerrahi tedavisinde
kullanılmaktadır. Bukkal mukoza PH tedavisine
en son giren otolog grefttir ve bukkal mukoza ile ilgili
ilk çalışma 2005 yılında yayımlanmıştır. [27] Bukkal mukoza
flebin kullanıldığı toplam 137 hastalık 7 çalışmada
genel başarı oranı %94,1 (88–100), postoperatif penis
boyu kısalma oranı %15,2 (0–80) ve de novo ED gelişme
oranı %5,3 (0–10) olarak bulunmuştur. [8] Ancak bukkal
mukozal fleplerin takip süresi diğer otolog greftlere göre
daha kısadır ve bu nedenle uzun dönem takip sonuçları
bilinmemektedir.
Allogreftler
Perikard, fasya lata ve dura mater gibi insan kaynaklı kadavra
donör greftlerdir. Enfeksiyon riski düşük ve büzülmeye
dayanıklı greftlerdir. [8] Diğer greftlere oranla peniste
kısalmanın daha az olması en önemli avantajıdır. [11]
Perikard
Kadavra perikard, mükemmel gerilme mukavemeti ve çok
yönlü elastikiyeti ile genleşmeyi %30 oranında artırarak
PH cerrahisinde iyi sonuçlar vermektedir. Takip süresi
6–58 ay arası değişen beş çalışmada ki toplam 190 hastanın
sonuçlara göre allogreft perikardın başarı oranı %93,1
(56–100), penil kısalma oranı %23,1 (0–33) ve de novo
ED gelişme oranı %37,8 (30–63)’dir. [28–32]
Fasya Lata
Fasya lata veya temporal fasya biyolojik stabilite ve mekanik
direnç avantajlarıyla PH’nin cerrahi tedavisinde kullanılan
güvenilir ve iyi tolere greftler olmuştur. Bununla birlikte
peniste kısalma ve ED riski önemli dezavantajlarıdır.
Kalsi ve ark., fasya lata grefti kullanımı sonuçlarıyla ilgili
ortalama takip süresi 31 ay olan 14 hastalık çalışmasında
başarı, penil kısalma ve de novo ED gelişme oranını sırasıyla
%78,6, %28,6 ve %7,1 olarak belirtmiştir. [33] Fasya
lata grefti ile kurvatür tedavisinin etkilerinin değerlendirildiği
12 hastalık bir çalışmada ise tüm hastaların penil
kurvatürlerinin düzeldiği ve normal ereksiyon sağlandığı
bildirilmiştir. Ortalama 10 aylık takip sonunda hastalarda
herhangi bir komplikasyon gözlenmemiştir. [15]
Dura Mater
Kadavra dura mater, enfeksiyon riski nedeniyle günümüzde
kullanılmamaktadır. Literatürdeki toplam 57 hastalık
iki çalışmada başarı, penil kısalma ve de novo ED gelişme
oranı sırasıyla %87,5, %30 ve %17,4 olarak belirtilmiştir.
Her iki çalışmada da de novo ED ve glans hipoestezisi yüksek
oranda görülmüştür. [34,35]
Ksenogreftler
Ksenogreftler farklı hayvan dokularından ekstrakte edilir.
Asellüler matriks kollajen yapısına sahiptir ve yama edildiği
andan itibaren tunika albugeniadan grefte doğru yoğun bir
hücre göçü oluşur ve bu nedenle orijinal dokuya yapısal
ve işlevsel olarak en kısa sürede ve en çok benzeyen greft
türüdür. Üretimi sırasında tunika albugeniayı etkileyecek
her türlü hücre, bakteri, virüs ve prionlardan temizlenerek
kullanıma uygun hale getirilir. Bu nedenle, enfeksiyon
gelişme riski oldukça düşük olan greft türüdür ve bugüne
Akdeniz ve ark. • Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri
69
kadar ksenograft implantasyonuna sekonder konakçı viral
enfeksiyonu bildirilmemiştir. Bu greftler arasında sığır perikardiyumu,
domuz ince bağırsak submukozası, sığır veya
domuz dermisi ve at kollajeni vardır. Başarı oranları birbirlerine
benzerdir. Ek bir işlem gerektirmediği için ameliyat
süresini önemli ölçüde azaltırlar ve otolog greftlerle karşılaştırıldığında
benzer orta dönem sonuçlarına sahiptirler.
Morbiditeyi artırmazlar ve geniş defektlerde güvenle uygulanabilirler.
Bu özelliklerinden dolayı son yıllarda daha popüler
hale gelmişlerdir. Ancak yüksek maliyetleri en büyük
dezavantajlarıdır. [36,37]
Sığır Perikardı
Asellüler kollajen matriksten oluşur ve bu özelliği nedeniyle
tunika albugeniadan grefte doğru bir hücresel göç
meydana gelir. Hücresel göç sonunda implante edilen greft
tunika albugenia ile benzer özellikler gösterir. Bu nedenle
sığır perikardı iyi gerilme direncine, gerilme adaptasyonuna
ve iyi konak toleransına sahiptir. Ortalama takip süreleri
14–67 ay arası olan toplam 318 hastalık beş çalışma değerlendirildiği
zaman ksenogreft sığır perikardının başarı,
penil kısalma ve de novo ED gelişme oranı sırasıyla %87,4,
%20,1 ve %26,5 olarak bulunmuştur. [38–42]
Sığır Dermisi (Xenform)
Ksenogreftler maruz kaldıkları fiziksel-kimyasal işlemlere
göre çapraz bağlı olan ve olmayan olmak üzere iki farklı
gruba ayrılır. Çapraz bağlı greftler yapısal olarak oldukça
komplekstir. Absorbe olmaları oldukça fazla zaman alır ve
bu nedenle greft geri çekilmesini önleyebilir veya azaltabilir.
Çapraz bağlı olmayan greftler ise yüksek biyoyararlanım
nedeniyle daha kısa sürede absorbe olur ve daha kısa
zamanda tedavi edici özellik gösterir. Ancak hızlı hücre
göçü ve vaskülarizasyonu nedeniyle greft kısa sürede kısalabilir
ve en büyük dezavantajı olan penil retraksiyon ortaya
çıkabilir. Bu nedenle PH tedavisinde sık kullanılmamaktadır.
Literatürde çapraz bağlı olmayan sığır dermisi kökenli
Xenform ile yapılan bir çalışma mevcuttur. Bu çalışmaya
göre başarı ve de novo ED gelişme oranı sırasıyla %93 ve
%25’tir. Toplam 28 hastanın olduğu bu çalışmada ortalama
takip süresi 32 haftadır. Ancak penis uzunluğu toplam
13 hastada takip edilebilmiş ve ortalama 31 haftalık takibin
sonunda hastaların beş tanesinde penis boylarının kısaldığı
görülmüştür. [43]
Domuz İnce Bağırsak Mukozası
Domuz ince bağırsağının submukozal tabakasından üretilen,
asellüler tip I kollajen içerikli bir ksenojenik greft olan
ince bağırsak submukozası, bir ile dört katmandan oluşur.
Genel olarak PH tedavisinde dört katmanlı greftler kullanılır.
Asellüler matriks içeriğinde anjiyojenik ve farklı büyüme
faktörleri içerir. Bu nedenle dokuya özgü rejenerasyonu
ve anjiyogenezi destekler; konakçı hücre göçünü artırarak
greftin yapısal olarak tunika albugeniaya benzemesini hızlandırır.
[44] Yapılan bir deneysel çalışmada köpeklerin fasya
latalarına domuz ince bağırsak mukozası greftlenmiş ve
greftin altı hafta gibi oldukça kısa bir sürede orijinal dokuya
tamamen benzediği ve iyi vaskülerize olduğu ortaya
konmuştur. [45] Bugüne kadar 10 ayrı çalışmada toplam 429
hastaya greft olarak domuz ince bağırsak mukozası kullanılmış
ve ortalama başarı, postoperatif penil kısalma ve de
novo ED gelişme oranı sırasıyla %83,9, %19,6 ve %21,9
olarak bulunmuştur. [8] Takip süresi kısa çalışmaların aksine
domuz ince bağırsağı kullanılan hastaların uzun dönem
sonuçları ise yüz güldürücü değildir. Morgado ve ark., 49,6
aylık uzun takip süresinden sonra hastalarda de-novo ED
gelişme oranını %53,8, penil kısalma oranını %65,5, penil
hipostezi oranını %56,3, penil rijitide azalma oranını
%43,8 ve kurvatür nüks oranını %25 olarak bildirmiştir. [46]
Uzun takip süresine sahip domuz ince bağırsağı ve kollajen
bileşiklerin karşılaştırıldığı başka bir çalışmada ise postoperatif
penil kısalma oranı domuz ince bağırsağı grubunda
diğer gruba göre anlamlı yüksek olacak şekilde %28 olarak
bulunmuştur. Kurvatür nüks oranı domuz ince bağırsağı
grubunda %9 iken, kollajen bileşikler grubunda %0’dır. [47]
Domuz ince bağırsağı kullanılan hastaların uzun dönemde
cerrahiden memnun olma oranı ise %41’dir. [48]
Kollajen Bileşikler (TachoSil®)
TachoSil® insan fibrinojeni ve trombini emdirilmiş at kollajeninden
üretilen ve günümüzde pek çok ameliyatta kanama
kontrolü amacıyla kullanılan hemostatik yamadır.
Kendinden yapışkan özelliği nedeniyle sütür gerektirmemesi
ve hemostatik etkisi nedeniyle PH tedavisinde uygulanmaktadır.
PH tedavisinde ilk olarak Tachosil®’in öncülü
olan TachoComb® (fibrin emdirilmiş at kollajeni) 2002 yılında
Lahme ve ark. tarafından kullanılmıştır. [49] TachoSil®
ise ilk olarak 2011 yılında Horstmann ve ark. tarafından
kullanılmış ve ereksiyonu koruyucu etkisinin gösterilmesiyle
birlikte PH’de oldukça popüler bir greft çeşidi olmuştur.
[50] Yedi farklı çalışmada toplam 529 hastaya TachoSil®
uygulanmış ve ortalama başarı, penil kısalma ve de novo
ED gelişme oranı sırasıyla %92,6, %13,4 ve %13 olarak
bulunmuştur. [8] TachoSil® kendinden yapışkan özelliği nedeniyle
kolay uygulanır, sütür gerektirmediği için operasyon
süresini kısaltır, hemostatik etkisi nedeniyle kanamayı
minumuma indirir, sütür olmadığı için ilerde olası penil
protez implantasyonunu kompleks hale getirmez, kolay
bulunur ve diğer ksenogreftlere göre daha ucuzdur. [51]
70 Androl Bul 2022;24:67-72
Sentetik Greftler
PH’nin cerrahi tedavisinde başta polyester (Dacron®) ve
politetrafloroetilen (Gore-Tex®) dâhil olmak üzere pek çok
sentetik greft kullanılmıştır. [37] Sentetik greftlerin en önemli
avantajı gerilim kuvvetinin tunika albugeniadan çok daha
yüksek olmasıdır. Ancak greft bölgesinde oluşan inflamasyon
ve buna bağlı olarak gelişen fibrozis nedeniyle sentetik
greftlerin PH tedavisinde başarısı oldukça düşüktür. [52] Greft
bölgesine histiosit ve fibroblast göçü olmakta ve tunika albugeniada
gelişen fibrozis nedeniyle uzun dönemde peniste ele
gelen kitle oluşmaktadır. Sentetik greftin yama yapıldığı bölge
hipoksik kaldığı için grefte bağlı enfeksiyon riski artmakta
ayrıca greft kaynaklı alerjik reaksiyonlara bağlı olarak greft
elastikiyeti yıllar içerisinde kaybolmaktadır. [11,53] Avrupa
Üroloji Birliği kılavuzu PH’nin tedavisinde yüksek enfeksiyon
ve alerjik reaksiyon riski, dokuda oluşan inflamasyon,
fibrozis ve kontraktür nedeniyle polyester (Dacron®) ve politetrafloroetilen
(Gore-Tex®) dahil olmak üzere tüm sentetik
greftlerden kaçınılmasını önermektedir. [8]
SONUÇ
PH’nin cerrahi tedavisinde pek çok greft tanımlanmıştır.
Tedavide kullanılan greftlerin her birinin kendine özgü
avantajları ve dezavantajları vardır. Literatür değerlendirildiği
zaman bukkal mukoza, perikard, domuz ince bağırsak
mukozası ve TachoSil® greftlerin daha yaygın olarak kullanıldığı
ve yüz güldürücü sonuçlar verdiği görülmektedir.
Günümüzde PH için çabuk elde edilebilir, kolay sütüre
edilebilir, esnek ve ucuz olan, antijenitesi ve enfeksiyon
riski düşük, iyi tolere edilebilen, morbiditesi düşük ve
minimal doku reaksiyonu oluşturan ideal greft materyali
maalesef bulunmamaktadır. [8] Greft seçimi plak, cerrahın
deneyimi, hastanın tercihi ve ekonomik nedenler göz önüne
alınarak karar verilmelidir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Smith JF, Walsh TJ, Lue TF. Peyronie’s disease: a critical appraisal
of current diagnosis and treatment. Int J Impot Res. 2008;20:445–
59. [CrossRef]
2. Bilgutay AN, Pastuszak AW. Peyronie’s Disease: A Review of
Etiology, Diagnosis, and Management. Curr Sex Health Rep.
2015;7:117–31. [CrossRef]
3. Pavone C, D’Amato F, Dispensa N, Torretta F, Magno C. Smoking,
diabetes, blood hypertension: possible etiologic role for Peyronie’s
disease? Analysis in 279 patients with a control group in Sicily.
Arch Ital Urol Androl. 2015;87:20–4. [CrossRef]
4. Kadioglu A, Oktar T, Kandirali E, Kendirci M, Sanli O, Ozsoy C.
Incidentally diagnosed Peyronie’s disease in men presenting with
erectile dysfunction. Int J Impot Res. 2004;16:540–3. [CrossRef]
5. Capoccia E, Levine LA. Contemporary Review of Peyronie’s
Disease Treatment. Curr Urol Rep. 2018;19:51. [CrossRef]
6. Gelbard MK, Dorey F, James K. The natural history of Peyronie’s
disease. J Urol. 1990;144:1376–9. [CrossRef]
7. Devine CJ Jr, Horton CE. Surgical treatment of Peyronie’s disease
with a dermal graff. J Urol. 1974;111:44–9. [CrossRef]
8. Salonia A, Bettocchi C, Carvalho J, Corona G, Jones TH, Kadioglu
A, et al. European Association of Urology Guidelines: Sexual and
Reproductive Health, 8: PENILE CURVATURE. https://uroweb.
org/guideline/sexual-and-reproductive-health/#8
9. Austoni E, Colombo F, Mantovani F, Patelli E, Fenice O. Radical
surgery and conservation of erection in Peyronie’s disease. Arch
Ital Urol Androl. 1995;67:359–64. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.
gov/8589753/
10. Dalkin BL, Carter MF. Venogenic impotence following dermal graft
repair for Peyronie’s disease. J Urol. 1991;146:849–51. [CrossRef]
11. Kadioglu A, Sanli O, Akman T, Ersay A, Guven S, Mammadov
F. Graft materials in Peyronie’s disease surgery: a comprehensive
review. J Sex Med. 2007;4:581–95. [CrossRef]
12. Chang JA, Gholami SS, Lue TF. Surgical management: saphenous
vein grafts. Int J Impot Res. 2002;14:375–8. [CrossRef]
13. Pryor J, Akkus E, Alter G, Jordan G, Lebret T, Levine L, Mulhall
J, Perovic S, Ralph D, Stackl W. Peyronie’s disease. J Sex Med.
2004;1:110–5. [CrossRef]
14. Gelbard MK, Hayden B. Expanding contractures of the tunica
albuginea due to Peyronie’s disease with temporalis fascia free
grafts. J Urol. 1991;145:772–6. [CrossRef]
15. Kargi E, Yeşilli C, Hoşnuter M, Akduman B, Babuccu O, Mungan
A. Relaxation incision and fascia lata grafting in the surgical
correction of penile curvature in Peyronie’s disease. Plast Reconstr
Surg. 2004;113:254–9. [CrossRef]
16. Kadioglu A, Akman T, Sanli O, Gurkan L, Cakan M, Celtik M.
Surgical treatment of Peyronie’s disease: a critical analysis. Eur
Urol. 2006;50:235–48. [CrossRef]
17. Kadioglu A, Sanli O, Akman T, Cakan M, Erol B, Mamadov F.
Surgical treatment of Peyronie’s disease: a single center experience
with 145 patients. Eur Urol. 2008;53:432–9. [CrossRef]
18. Pathak AS, Chang JH, Parekh AR, Aboseif SR. Use of rectus fascia
graft for corporeal reconstruction during placement of penile
implant. Urology. 2005;65:1198–201. [CrossRef]
19. O’Donnell PD. Results of surgical management of Peyronie’s
disease. J Urol. 1992;148:1184–7. [CrossRef]
20. Das S. Peyronie’s disease: excision and autografting with tunica
vaginalis. J Urol. 1980;124:818–9. [CrossRef]
21. Helal MA, Lockhart JL, Sanford E, Persky L. Tunica vaginalis flap for
the management of disabling Peyronie’s disease: surgical technique,
results, and complications. Urology. 1995;46:390–2. [CrossRef]
22. Yuanyuan M, Ning S, Yang W, Xiaoming Y, Lijie Z, Ninghan
F. Testicular tunica vaginalis patch grafting for the treatment of
Peyronie’s disease. Cell Biochem Biophys. 2015;71:1117–21.
[CrossRef]
Akdeniz ve ark. • Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri
71
23. Liu B, Li Q, Cheng G, Song N, Gu M, Wang Z. Surgical treatment
of Peyronie’s disease with autologous tunica vaginalis of testis.
BMC Urol. 2016;16:1. [CrossRef]
24. Teloken C, Grazziotin T, Rhoden E, Da Ros C, Fornari A, Soares
FC, Souto C. Penile straightening with crural graft of the corpus
cavernosum. J Urol. 2000;164:107–8. [CrossRef]
25. Schwarzer JU, Mühlen B, Schukai O. Penile corporoplasty using
tunica albuginea free graft from proximal corpus cavernosum:
a new technique for treatment of penile curvature in Peyronie’s
disease. Eur Urol. 2003;44:720–3. [CrossRef]
26. Da Ros CT, Graziottin TM, Ribeiro E, Averbeck MA. Longterm
follow-up of penile curvature correction utilizing autologous
albugineal crural graft. Int Braz J Urol. 2012;38:242–7. [CrossRef]
27. Shioshvili TJ, Kakonashvili AP. The surgical treatment of Peyronie’s
disease: replacement of plaque by free autograft of buccal mucosa.
Eur Urol. 2005;48:129–33. [CrossRef]
28. Levine LA, Estrada CR. Human cadaveric pericardial graft for the
surgical correction of Peyronie’s disease. J Urol. 2003;170:2359–
62. [CrossRef]
29. Flores, S. Choi J, Alex B, Mulhall JP. Erectile dysfunction after
plaque incision and grafting: short-term assessment of incidence
and predictors. J Sex Med. 2011;8:2031–7. [CrossRef]
30. Levine LA, Newell M, Taylor FL. Penile traction therapy for
treatment of Peyronie’s disease: a single-center pilot study. J Sex
Med. 2008;5:1468–73. [CrossRef]
31. Chun JL, McGregor A, Krishnan R, Carson CC. A comparison
of dermal and cadaveric pericardial grafts in the modified Horton-
Devine procedure for Peyronie’s disease. J Urol. 2001;166:185–8.
[CrossRef]
32. Leungwattanakij S, Bivalacqua TJ, Reddy S, Hellstrom WJ.
Long-term follow-up on use of pericardial graft in the surgical
management of Peyronie’s disease. Int J Impot Res. 2001;13:183–
6. [CrossRef]
33. Kalsi JS, Christopher N, Ralph DJ, Minhas S. Plaque incision
and fascia lata grafting in the surgical management of Peyronie’s
disease. BJU Int. 2006;98:110–5. [CrossRef]
34. Collins JP. Experience with lyophilized human dura for treatment
of Peyronie disease. Urology. 1988;31:379–81. [CrossRef]
35. Sampaio JS, Fonseca J, Passarinho A, Cristino J, Mendes J.
Peyronie’s disease: surgical correction of 40 patients with relaxing
incision and duramater graft. Eur Urol. 2002;41:551–5. [CrossRef]
36. Ralph D, Gonzalez-Cadavid N, Mirone V, Perovic S, Sohn M,
Usta M, Levine L. The management of Peyronie’s disease: evidencebased
2010 guidelines. J Sex Med. 2010;7:2359–74. [CrossRef]
37. Garcia-Gomez B, Ralph D, Levine L, Moncada-Iribarren I,
Djinovic R, Albersen M, et al. Grafts for Peyronie’s disease: a
comprehensive review. Andrology. 2018;6:117–26. [CrossRef]
38. Kayigil O, Ozcan MF, Cakici OU. The comparison of an acellular
matrix graft with an autologous venous graft in the surgical
treatment of Peyronie’s disease. Andrologia. 2019;51:e13168.
[CrossRef]
39. Sansalone S, Garaffa G, Djinovic R, Pecoraro S, Silvani M,
Barbagli G, et al. Long-term results of the surgical treatment of
Peyronie’s disease with Egydio’s technique: a European multicentre
study. Asian J Androl. 2011;13:842–5. [CrossRef]
40. Egydio PH, Lucon AM, Arap S. Treatment of Peyronie’s disease
by incomplete circumferential incision of the tunica albuginea and
plaque with bovine pericardium graft. Urology. 2002;59:570–4.
[CrossRef]
41. Otero JR, Gómez BG, Polo JM, Mateo CP, Barreras SG, Cruz EG,
et al. Use of a lyophilized bovine pericardium graft to repair tunical
defect in patients with Peyronie’s disease: experience in a clinical
setting. Asian J Androl. 2017;19:316–20. [CrossRef]
42. Silva-Garretón A, Santillán D, Chávez D, Gioielli A, Rey-Valzacchi
G, Layús O, Gueglio G. Satisfaction of patients with Peyronie’s
disease after plaque surgery and bovine pericardium graft. Actas
Urol Esp. 2017;41:103–8. [CrossRef]
43. Caraceni E, Leone L, Utizi L, Marronaro A. Use of a Non-crosslinked
Xenograft (Xenform) in Surgical Treatment of Peyronie’s
Disease. Urology. 2016;95:103–7. [CrossRef]
44. Voytik-Harbin SL, Brightman AO, Kraine MR, Waisner B,
Badylak SF. Identification of extractable growth factors from small
intestinal submucosa. J Cell Biochem. 1997;67:478–91. [CrossRef]
45. Dejardin LM, Arnoczky SP, Clarke RB. Use of small intestinal
submucosal implants for regeneration of large fascial defects: an
experimental study in dogs. J Biomed Mater Res. 1999;46:203–
11. [CrossRef]
46. Morgado A, Morgado MR, Tomada N. Penile lengthening with
porcine small intestinal submucosa grafting in Peyronie’s disease
treatment: long-term surgical outcomes, patients’ satisfaction and
dissatisfaction predictors. Andrology. 2018;6:909–15. [CrossRef]
47. Rosenhammer B, Sayedahmed K, Fritsche HM, Burger M, Kübler
H, Hatzichristodoulou G. Long-term outcome after grafting
with small intestinal submucosa and collagen fleece in patients
with Peyronie’s disease: a matched pair analysis. Int J Impot Res.
2019;31:256–62. [CrossRef]
48. Soave A, Laurich S, Dahlem R, Vetterlein MW, Engel O, Nieder
T, et al. Negative Self-Perception and Self-Attitude of Sexuality Is
a Risk Factor for Patient Dissatisfaction Following Penile Surgery
with Small Intestinal Submucosa Grafting for the Treatment of
Severe Peyronie’s Disease. J Clin Med. 2019;8:1121. [CrossRef]
49. Lahme S, Götz T, Bichler KH. Collagen fleece for defect coverage
following plaque excision in patients with Peyronie’s disease. Eur
Urol. 2002;41:401–5. [CrossRef]
50. Horstmann M, Kwol M, Amend B, Hennenlotter J, Stenzl A. A
self-reported long-term follow-up of patients operated with either
shortening techniques or a TachoSil grafting procedure. Asian J
Androl. 2011;13:326–31. [CrossRef]
51. Sokolakis I, Pyrgidis N, Hatzichristodoulou G. The use of collagen
fleece (TachoSil) as grafting material in the surgical treatment of
Peyronie’s disease. A comprehensive narrative review. Int J Impot
Res. 2021. [CrossRef]
52. Lentz AC, Carson CC 3rd. Peyronie’s surgery: graft choices and
outcomes. Curr Urol Rep. 2009;10:460. [CrossRef]
53. Brannigan RE, Kim ED, Oyasu R, McVary KT. Comparison of
tunica albuginea substitutes for the treatment of Peyronie’s disease.
J Urol. 1998;159:1064–8. [CrossRef]
72 Androl Bul 2022;24:67-72
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2022;24:73−81
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.93271
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik
Cardiac conditions and post-surgical sexuality
Nilgün Sert , Dilek Aygin
ÖZ
Cinsel aktivite, bireyin yaşam kalitesini belirleyen önemli bir etkendir.
Kardiyak cerrahi geçiren hastalar, cinsel ilişkiye başlama süresindeki belirsizlik,
cinsel ilişki sırasında yaşanabilecek kardiyak etkilerden kaynaklı
korku, endişe gibi pek çok sıkıntı yaşamaktadır. Bu belirsizlik ve endişeler
hasta ve partnerinin cinsel aktiviteden uzak durmasına neden olmaktadır.
Ancak cinsel aktivite sırasında yaşanan değişiklikler, günlük yaşam
aktiviteleri ve emosyonel durum değişikliklerinin neden olduğu kardiyak
etkilerden farksızdır. Dünyada ve ülkemizde cinsellik ile ilgili konular
kültürel özelliklerin neden olduğu tabular, utanma, çekinme gibi
nedenlerden dolayı hastalar tarafından dile getirilememekte ve sağlık
personelleri tarafından da yeteri kadar sorgulanmamaktadır. Kardiyak
cerrahi sonrası güvenli cinsel ilişki için kardiyak risk değerlendirilmelerinin
yapılması, cinsel aktiviteye başlama zamanı, tedavide kullanılan
ilaçların yan etkileri hakkında çiftlerin bilgilendirilmesi, endişelerinin
giderilmesi ve tedavi sürecinin izlendiği cinsel rehabilitasyon programı
uygulanmalıdır. Bu derleme makale, kardiyak durumlar ve cerrahi girişim
sonrası cinselliğin nasıl etkilendiği, sağlık profesyonellerinin ne gibi
sorumlulukları olduğu konusunda literatür bilgilerinin gözden geçirilmesi
ve bu konuda farkındalık oluşturması amacıyla yazılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cinsellik, cinsel işlev, cinsel danışmanlık, kardiyak
cerrahi
ABSTRACT
Sexual activity is an important factor that determines an individual’s
quality of life. Patients undergoing cardiac surgery experience many
problems such as uncertainty in the time of initiation of sexual
intercourse, fear and anxiety due to cardiac effects that may be
experienced during sexual intercourse. These uncertainties and concerns
cause the patient and his partner to abstain from sexual activity.
However, changes experienced during sexual activity are no different
from cardiac effects caused by changes in daily living activities and
emotional status. Subjects related to sexuality in the world and in our
country cannot be expressed by patients due to reasons such as taboos,
embarrassment and hesitation caused by cultural characteristics, and
they are not sufficiently questioned by health personnel. For safe sexual
intercourse after cardiac surgery, cardiac risk assessments, time to start
sexual activity, informing couples about the side effects of the drugs used
in the treatment, eliminating their concerns and following the treatment
process should be implemented. This review article was written in order
to review the literature information about cardiac conditions and how
sexuality is affected after surgical intervention, and what responsibilities
health professionals have, and to raise awareness on this issue.
Keywords: Sexuality, sexual function, sexual counselling, cardiac
surgery
GİRİŞ
Kardiyovasküler hastalıklar, ülkemizde ve dünyada tıbbi
gelişmelerle birlikte yaşam süresinin artmasına karşın yaşamı
tehdit eden önemli hastalıkların başında gelmektedir.
[1,2] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2019 verilerine göre
Dünya’da 17,9 milyon insan kardiyovasküler hastalıklar
kaynaklı hayatını kaybetmiştir. [3] Bu oran tüm nedenlerden
kaynaklanan toplam ölümlerin %32’sini oluşturmaktadır.
Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, Sakarya, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Hemşire Nilgün Sert
Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Esentepe Kampüsü, Hemşirelik Bölümü
Sakarya, Türkiye
Tel: +90 264 295 66 16
E-mail: nilgunsert@sakarya.edu.tr
Geliş/ Received: 13.10.2021
Kabul/ Accepted: 06.12.2021
İtalya’da yaklaşık 7 milyon insan dolaşım sistemi kaynaklı
hastalıklarla yaşamına devam etmekte ve %20,8 oranıyla
tüm ölüm nedenlerinin başında koroner kalp hastalığı kaynaklı
ölümler yer almaktadır. [3,4] Ülkemizde ise 2019 yılında
toplam ölüm nedenleri incelendiğinde %36,8’i dolaşım
sistemi hastalıklarından, dolaşım sistemi hastalıklarından
kaynaklı ölümlerin %39,1’i ise ilk sırada yer alan iskemik
kalp hastalıklarından kaynaklanmaktadır. [5]
Kardiyak hastalıkların tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri,
medikal tedavi ve cerrahi yöntemler uygulanmaktadır.
Kardiyak hastalıklarda cinsiyet, yaş, komorbid hastalık varlığı
gibi değişkenlere bağlı farklılıklar gösterse de ameliyat
sonrası yaşam süresi azalmakta; risk faktörlerine bağlı mortalite
ve morbidite oranı artmaktadır. [6] Kardiyak cerrahi
ameliyatlar hastanın ameliyattan sonraki yaşam kalitesini
yükseltmek ve risk faktörlerini kontrol altına alarak sağ kalım
süresini artırmayı hedeflemektedir. [7,8] Kardiyak cerrahi
sonrası dönemde hastanın yaşam kalitesi önemli ölçüde
©2021 Androloji Bülteni
73
etkilenmektedir. [9–11] Bu dönemde yaşanan cinsellik ise yaşam
kalitesinin önemli bir göstergesidir. [1,12–15]
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “cinsellik; fiziksel, emosyonel,
mental ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali olarak, cinsel fonksiyon
bozukluğu ise bireyin umduğu cinsel ilişkiyi yaşayamaması”
olarak tanımlanmaktadır. [16] Cinsel açıdan aktif olan
kişilerin çoğunluğu için seks, yaşamdaki en keyifli, tatmin
edici etkinlik olarak ifade edilmektedir. [17] Bu derleme, hastalar
ve sağlık çalışanları tarafından kardiyak cerrahi sonrası
cinselliğin yeterli düzeyde sorgulanmadığı ve az sayıda çalışma
olduğu için konuya ilişkin farkındalığı artırarak yeni
çalışmalara ışık tutmak amacıyla yazıldı.
CİNSEL İLİŞKİ VE KARDİYOVASKÜLER
SİSTEMDE DEĞİŞİKLİKLER
Sağlıklı bireylerde ön sevişme; sistolik ve diyastolik arteriyel
kan basıncının ve kalp hızının artmasına, kalp ritminde
ve elektrokardiyografik görüntülemede birçok fizyolojik
değişikliğe neden olmaktadır. Bu değişiklikler, geçici olarak
10–15 saniyelik orgazm sırasında maksimum düzeye
ulaşmaktadır. [18,19] Sağlıklı bireylerin orgazmı sırasında,
ortalama kalp hızı dakikada 180’in üzerine, kan basıncı
da 230/130 mmHg’ya kadar yükselebilmekte ve solunum
sayısı dakikada 60’a kadar çıkabilmektedir. [18] Orgazm sırasında
yaşanan bu değişiklikler, sağlıklı bireylerde olumsuz
bir etkiye neden olmazken kalp hastalığı olan bireylerde
hayati bir risk faktörü olabilmektedir. [20] Bu nedenle özellikle
kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıklar ve
geçirilen cerrahi işlemler gibi çeşitli nedenler cinsel işlev
üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir. [21]
KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR VE
CİNSELLİK
Cinsel aktivite sırasında sempatik sinir sistemi aktivitesinde
artış meydana gelir. Bu artışa bağlı olarak, kan basıncı, nabız
ve miyokardın oksijen ihtiyacı artar. Periferal vazokonstrüksiyon
gelişir. Trombosit agregasyonu artar; koroner arterlerde
bulunan aterom plaklarında rüptür ve kopma meydana
gelir. [12] Bu nedenle cinsel aktivite sırasında ve sonrasında
yaklaşık iki saat içinde anjina, miyokard infarktüsü veya kardiyak
ölüm gibi kardiyovasküler olay geçirme riski artar. [22]
Kardiyovasküler hastalıklarda perifere ulaşan kan akımının
azalması; erkeklerde erektil disfonksiyon (ED), orgazmik
disfonksiyon, cinsel istekte azalma, ilişki tatmininde azalmaya;
kadınlarda ise lubrikasyonda azalma, orgazmik disfonksiyon,
klitoral duyarlılıkta ve cinsel istekte azalmaya sebep
olabilir. [1,23] Bu sorunlara kalp hastalıklarının ruhsal etkisine
bağlı libido azalması ya da libidonun normal olmasına rağmen
korku nedeniyle cinsel ilişkiden kaçınma, depresyon,
cinsel aktivitede yaşa bağlı değişiklikler, kardiyovasküler, antidiyabetik
ve antidepresan gibi ilaçlara bağlı disfonksiyon,
kronik hastalıklar, vasküler hastalıklar, cerrahi operasyonlar
gibi çeşitli risk faktörleri sebep olmaktadır. [20,24] Aortoiliak
tıkayıcı hastalıklar ve ateroskleroz ED’a; hipertansiyon (HT)
ED, ejakülasyon sorunları, cinsel ilgi ve aktivitenin azalmasına;
MI/angina pektoris ise cinsel ilgi ve aktivitede azalmaya
sebep olmaktadır. [25]
Koroner arter hastalığı (KAH) olan bireylerin cinsel yaşam
deneyimleri üzerinde yapılan bir nitel araştırma sonucunda
cinsel işlev bozukluğu ve cinsellik ile ilgili bazı şüphelerin
giderildiği fakat hala kafa karışıklığı ve kaygı yaşadıkları belirtilmiştir.
Hastaların yaşadığı bu kafa karışıklığı cinsel işlevlerindeki
değişiklikleri fark ettikten sonra cinsel ilişkiden
kaçınmasına; yaşadıkları kaygı ise cinselliğin konuşulmasını
tabu olarak gören bir toplumda tanı aldıktan sonra cinsellik
yaşama konusunda cesaretinin kırılması, ilişkilerinde eşleri
ile problemler yaşamasına neden olmaktadır. Çalışmada hastaların
cinsel yaşamdaki zorlukların üstesinden gelmeyi ve
eski benliklerine dönmeyi umduklarını saptanmıştır. [1]
Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda
2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalara,
bunların metodolojik yöntemleri ve çarpıcı sonuçlarına
Tablo 1’de yer verilmiştir.
HİPERTANSİYON VE CİNSELLİK
Hipertansiyondan kaynaklanan kan damarı hasarı, vücuttaki
kan akışını azaltır. Pelvise giden kan akımının azalması
hem erkek hem de kadınların cinsel yaşamını olumsuz etkileyebilir.
[26] Ünal ve ark.’nın yaptığı çalışmada HT tanısı
almış tüm hastaların %80,4’ünde, tüm hastalar içinde
kadınların %69,4’ünde, erkeklerin ise %90,6’sında cinsel
disfonksiyon (CD) varlığı saptanmıştır. Kadınlarda en fazla
etkilenen alan cinsel istek, erkeklerde en fazla etkilenen alan
ise ilişki tatmini (doyum) olmuştur. [27] Kardiyovasküler
hastalıklarda ereksiyonu sağlayan pelvise yeterli kan akımının
sağlanamaması, tedavide kullanılan ilaçlar, tıkalı damar
sayısı ve HT varlığının süresine bağlı olarak CD riski artmaktadır.
[12,26–31] Yapılan çalışmalarda kardiyovasküler hastalığı
olan erkek hastalarda %45- %75 oran aralığında CD
olduğu saptanmıştır. [1,8,30,32] Bu oran yaş arttıkça %93’e
kadar çıkmaktadır. [30] HT tanısı alan kadınlarda ise doku
perfüzyonunda azalma sonucu cinsel istekte azalma ve vajinal
kurulukta artışa bağlı disparoni yaşanmaktadır. [12,26]
AKUT MİYOKARD İNFARKTÜSÜ VE
CİNSELLİK
Cinsel aktivite kısa süreli kardiyovasküler değişikliklere neden
olduğu için tüm akut MI’ların %1’i cinsel aktiviteden
74 Androl Bul 2022;24:73-81
Tablo 1. Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda 2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalar
Yıl Yazar Çalışmanın Tipi Amacı Popülasyonu Kullanılan Ölçek Sonuçlar
Tanımlayıcı - Miyokard infarktüslü
2004 - Yıldız H
- Pınar Y [29] (MI) hastalarda
cinsel disfonksiyon
(CD) prevalansının
belirlenmesi
- CD risk faktörlerine
göre değişkenliğinin
belirlenmesi
- CD ile yaşam kalitesi
arasında ilişkinin
belirlemesi
MI geçirmiş ve
üzerinden en
az 1 yıl geçmiş
olan 102 hasta
(36 kadın, 66
erkek)
- Kadınlarda Kısa
Cinsel İndeks
Envanteri
(IFSF),
- Erkeklerde
Ereksiyon İşlevi
Uluslararası
Değerlendirme
Formu (IIEF)
- SF-36 Yaşam
Kalitesi Ölçeği
- Kadınların %80’inde, erkeklerin
%37’sinde CD saptanmıştır.
- MI sonrasında
• %53,9’unda cinsel ilişki sıklığında,
• %32,4’ünde cinsel ilişki tatmininde
azalma olmuştur.
- Cinsel ilişki sıklığında azalmanın en
önemli nedeni reinfarktüs korkusudur
(%85,5).
- CD olanlarda sosyal fonksiyon hariç
tüm yaşam kalitesi alt boyut puanları
düşüktür.
- %97,1’ine cinsel yaşam hakkında bilgi
verilmemiştir,
- %57,8’i bu konuda bilgi verilmesini
istemektedir.
Tanımlayıcı Açık kalp ameliyatı
2010 - Yılmaz M
- Çifçi ES [42] geçirmiş hastaların evde
bakım gereksinimlerinin
belirlenmesi
Açık kalp
ameliyatı
geçirmiş 45
hasta (32 erkek,
13 kadın)
Fonksiyonel Sağlık
Örüntüleri (FSÖ)
modeli kullanılarak
hazırlanmış
Evde Bakım
Gereksinimlerini
Belirleme Formu
- Taburculuktan bir hafta sonra
hastaların %64,5’i cinsellik konusunda
sıkıntı yaşamış,
- 6 hafta sonra cinsellik örüntüleri ile
ilgili sorunlarında artma saptanmıştır.
2011 - Altıok M Tanımlayıcı ve
- Yılmaz M [8] nitel
MI geçiren bireylerin
cinsellik hakkındaki
görüşleri, hastalığın
cinsel yaşamları
üzerine etkisi ve
danışmanlık ihtiyaçlarının
belirlenmesi
MI geçiren 32
hasta (8 kadın,
24 erkek)
Araştırmanın
nitel verileri, yarı
yapılandırılmış
bireysel
derinlemesine
görüşmeler (toplam
12 soru) yapılarak
toplanmıştır.
- Hastaların ifadelerine göre;
• %65,6’sının cinsellik tanımı:
“hayatın temel ihtiyacıdır”
• %69’u için “seks ve cinsellik
konuları özeldir, başkalarıyla
tartışılamaz”
• %70’i “cinsel yaşamım kötü
etkilendi”
• %41’i “ilaçlar cinsel iştahsızlığa
ve erektil disfonksiyona neden
oluyor”
• %38’i “erken boşalma ve orgazm
disfonksiyonu nedeniyle cinsel
yaşamdan memnun değilim”
• %86,5’i “önceden haftada bir,
iki haftada bir seks yaparken, MI
sonrasında hiç seks yapmıyorum”
• %56’sı “ileri yaş önemli bir
faktördür”
• %44’ü “cinsel ilişki sırasında MI
geçirmekten korkuyorum”
• %46’sı “eşimde de cinsel isteksizlik
var, bu durumdan şikâyetçi değil”.
• Sadece beş hasta cinsel ilişkinin
kalbe faydalı olduğunu belirtmiştir.
• %35’i “Türk toplumunda kadın
her zaman seks yapmayı kabul
etmektedir”
• %78’i “sağlık profesyonellerinden
eğitim almadım”
Nitel AMI geçiren kadınların
2013 - Abramsohn
et al. [54]
EM
- Decker C
- Garavalia B,
cinsel işlevini
iyileştirmeye yönelik
müdahaleler yapmak
AMI geçiren 16
kadın hasta
Veriler yarı
yapılandırılmış, nitel
telefon görüşmeleri
ile toplanmıştır.
- Çoğu kadının, MI’dan sonraki 4 hafta
içinde cinsel aktiviteye devam ettiği,
- Hasta ve/veya partnerinin reinfarktüs
korkusu, cinsel sorunlar ve endişeler
yaşadığı,
- Çok az kadının cinsel kaygılar veya
sekse dönmenin güvenliği konusunda
danışmanlık aldığı belirtilmiştir.
- Cinsel sonuçları iyileştirmeye yönelik
stratejiler: mahremiyet ihtiyacı,
hasta merkezlilik ve cinsel aktivitenin
zamanlaması ve güvenli bir şekilde
yeniden başlatılması hakkında bilgi
verilmesi olarak belirlenmiştir.
Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik
75
Tablo 1 devamı. Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda 2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalar
Yıl Yazar Çalışmanın Tipi Amacı Popülasyonu Kullanılan Ölçek Sonuçlar
2014 - Çamcı G
- Can G [12] Tanımlayıcıkesitsel,
prospektif
Kesitsel
2020 - Er T.
- Erdoğan Z [14]
- Kurçer MA tanımlayıcı
2020 - Şalvarcı A
- Kaytazoğlu A
- Gürbüz AS
- Balasar M
- İlgenli TF
- Çolakoğlu
Akut miyokard
infarktüsü (AMI)
geçiren kadın hastaların
cinsel fonksiyonlarını
değerlendirmek
Koroner arter
hastalarının (KAH)
fiziksel ve cinsel
aktiviteden kaçınma
davranışları ve kaçınma
davranışını etkileyen
faktörlerin araştırılması
Tanımlayıcı Farklı kalp hastalığı
olan kadın hastalar
ve eşlerinin; hastalık
öncesi, sonrası ve
kontrol grubuyla cinsel
2020 - Çağlar M Tanımlayıcı,
- Yeşiltepe kesitsel
Oskay Ü
- Arican E
- Akyol E [39]
2020 - Mlynarski R
- Mlynarska A
- Golba KS
[45]
Tanımlayıcı
yaşamları arasında
farkların sorgulanması
Açık kalp ameliyatı
geçiren hastaların özyeterlilikleriyle
cinsel
işlevlerini ve bunu
etkileyen faktörleri
belirlemek
Kalp pili implantasyonundan
sonraki 6
ay içinde cinselliği ve
cinsel işlev bozukluğu
oluşumunu değerlendirmek
AMI geçiren
30 kadın
hasta
AMI geçirmiş
177 hasta
(69 kadın,
108 erkek)
Farklı kalp
hastalığı
tanısı olan 45
kadın hasta
ve eşleri
Açık kalp
ameliyatı
olan 76
hasta (44
kadın, 32
erkek)
Kardiyak ritm
bozukluğu
olan ve kalp
pili implantasyonu
yapılan 80
erkek hasta
Kadın Cinsel Fonksiyon
İndeksi (Female
Sexual Function
Index=FSFI)
Uluslararası Fiziksel
Aktivite Anketi (UFAA) Kısa
Formu
- Beck depresyon
envanteri (BDÖ)
- Eastern Cooperative
Oncology Group (ECOG)
- Kadın cinsel işlev ölçeği
(FSFI)
- Uluslararası erektil işlev
formu (IIEF) Türkçe
versiyonu
- Barnason Yeterlilik
Beklenti Ölçekleri
(BEES): Kardiyak Cerrahi
Versiyon,
- Beck Depresyon
Envanteri (BDI),
- Uluslararası Erektil
Disfonksiyon İndeksi
(IIEF)
- Kadın Cinsel Fonksiyon
İndeksi (FSFI)
Uluslararası
Erektil Fonksiyon İndeksi
(IIEF)-15
- Hastanede yapılan ilk görüşme;
istek, uyarılma, lubrikasyon, orgazm
puanları düşük; doyum, ağrı ve FSFI
puanları orta düzeyde,
- AMI sonrası birinci ay kontrolü; FSFI
alt boyut puanları düşük,
- Üçüncü ay kontrolü; tüm FSFI
puanları ilk tanı aşamasındaki
duruma dönmüş olduğu
belirtilmiştir.
- FSFI puanlarındaki zamana bağlı
değişimlerde en önemli değişkenin
hastanın yaşı olduğu saptanmış.
- Hastaların %22,6’sı cinsellikten
kaçındıkları,
- %30,5’inin hekim tarafından
bilgilendirildiği ve kaçınma
davranışlarının azaldığı belirtilmiştir.
- Hasta ve eşlerinde cinsel işlev
bozuklukları (CİB) yüksek oranda
(kadın ve erkeklerde tanı öncesi/
sonrası ereksiyonda zorlanma, erken
boşalma, cinsel istekte azalma,
seksüel memnuniyette azalma)
- AMI, angina pektoris, balon ve stent
uygulananların eşlerinde CİB daha
fazla,
- Kontrol grubunun %51’inde yaşam
boyu erken boşalma,
- Hastaların %63’ünün invaziv/
noninvaziv girişimler sonrası ilk 6±3
aylık dönemde cinsel ilişkiyi hiç
düşünmemekte, ilk 2 aylık dönemde
%66,6’sı ölüm korkusu yaşamakta,
- AMI sonrası %33’ü bir yıl boyunca
hiç cinsel aktivitede bulunmadığı,
- %43,2’sinde kendilerince cinsel
aktivite kısıtlaması yaptığı,
- Hastaların %62’si cinsel aktivite
sırasında hastalığa ilişkin endişe
duyduğu,
- %25’i ilişki öncesi ve sırasında
iletişim kuracağı veya bilgi
alabileceği kişileri öğrenmek istediği,
- %12’si internetten hastalık ve
cinsellik konusunda bilgi aldığı,
- %5’i endişe ve korkuları için cinsel
terapistler ve kalp doktorlarıyla
görüştükleri saptanmıştır.
- Hastaların cinsel yaşam hakkında
yeterli bilgiye sahip olmadığı,
- Erkeklerde öz-yeterlik arttıkça cinsel
işlev arttığı, kadınlarda ise azaldığı
belirtilmiştir.
- Hastalar cinsel fonksiyonun kalp
hastalığını etkilediğini düşünseler de
cinsel danışmanlık almadılar.
- Öz-yeterlik ve cinsel işlev arasında
zayıf anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
- Kalp pili implantasyonundan sonra
yaşam kalitesi tüm alt kategorilerde
iyileşme olduğu,
- Tüm erkekler için cinsel yaşam
erektil fonksiyon, orgazm
fonksiyonu, cinsel istek, cinsel ilişki
memnuniyeti ve genel memnuniyet
arttığı,
- Kalp pili implantasyonu hastalarda
cinsel isteği etkilemediği
belirtilmiştir.
76 Androl Bul 2022;24:73-81
Tablo 1 devamı. Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda 2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalar
Yıl Yazar Çalışmanın Tipi Amacı Popülasyonu Kullanılan Ölçek Sonuçlar
Kohort MI sonrası ilk birkaç ay
2020 - Cohen G
- Nevo D
- Hasin T
- Benyami Y
- Goldbout U
- Gerber Y [55] içinde cinsel aktiviteye
yeniden başlamanın
ve aktivite sıklığının
uzun süreli sağkalım ile
ilişkili olup olmadığını
incelemek
2020 - Rusiecki L,
- Zdrojowy R,
- Gebala J,
- Rabijewski
M et. al.
[33]
2021 - Pourebrahimi
M.
- Fallahi
Khoshknab M
et. al.
[15]
2021 - Shin N,
- Kim J
[1]
Kesitsel tanımlayıcı
Nitel
Nitel
Kardiyak rehabilitasyona
tabi tutulan ileri
yaştaki erkeklerde ED
oluşumunu, iyi cinsel
işlevin önemine ilişkin
algılarını ve doktorlardan
beklentilerini
analiz etmek
Koroner arter baypas
greft (CABG) ameliyatından
sonra erkek
hastaların cinsel sorunlarla
ilgili deneyimlerini
açıklamak
Koroner arter hastalığı
(KAH) tanı ve tedavisi
sonrasında cinsel
yaşamlarında yaşanan
zorlukların saptanması
MI geçiren
65 yaş altı,
cinsel açıdan
aktif 495
hasta (99
kadın, 396
erkek)
KAH tanısı
olan 731
erkek hasta
CABG sonrası
12 erkek
hasta
30-64 yaş
arası akut
başlangıçlı
KAH tanısı
olan 9 hasta
(4 kadın,5
erkek)
MI sonrası 3-6 aylarda
hastalara 7 maddelik bir
ölçek kullanılarak aktivite
sıklığı değerlendirildi sonrasında
hastalar 20 yıldan
uzun bir süre takip edildi.
Uluslararası
Erektil Fonksiyon İndeksi
(IIEF)-15
Veriler yarı yapılandırılmış
görüşmeler yoluyla toplanmıştır.
Veriler Colaizzinin fenomenolojik
metodolojisi
kullanılarak, derinlemesine
bireysel görüşmeler yoluyla
toplanmıştır.
- MI’dan sonraki ilk aylarda cinsel
aktiviteye yeniden başlayan/
sıklığını artıran hastalarla uzun süreli
sağkalım arasında güçlü bir ilişki
saptandı.
- MI’dan kısa bir süre sonra cinsel
danışmanlığa olan ihtiyaç vurguladı.
- ED prevalansının %93,
- İleri yaş, sigara, egzersiz toleransı,
KAH tanısına kadar geçen süre ve
kalsiyum kanal blokerleri, diüretik
tedavisi ile IEF-5 skorunun önemli
ölçüde ilişkili olduğu,
- Hastaların yaklaşık yarısı (%47.9)
için cinsel aktivitenin genel olarak
önemli olduğu,
- Hastaların %49.3ü hekimlerinin
cinsel sağlıklarına ilgi göstermesini
beklerken sadece %12,5ine bilgi
verildiği belirtilmiştir.
- Çalışma sonucunda dört adet konu
başlığı saptanmıştır.
1. Ameliyattan sonra ilk cinsel
ilişkinin başlangıcı ve zorlukları
2. Bilginin nasıl elde edildiği
konusunda belirsizlik
3. Ameliyat sonrası bilinmeyen
cinsel sorunlar
4. Partnerin seks yapma endişesi
- Çalışma sonucunda yaşanan
sorunlar beş ana tema olarak
sınıflandırılmıştır:
1. KAH ve seks ile ilgili endişeleri ve
kafa karışıklıklarını gidermek
2. Cinsiyeti tabu olarak gören
bir toplumda tanı sonrası
açılamama, cesaretin kırılması
3. Cerrahi sonrası komplikasyonları
ve medikal tedavinin etkilerini
öğrendikten sonra seksten
kaçınma
4. Eşiyle ilişkilerinde yaşanan
zorluklar
5. Cinsel yaşamdaki zorlukları
aşmak ve eski haline dönme
umudu
kaynaklanmaktadır. [17] Daha önce MI geçiren hastalarda
ise, yıllık yeniden enfarktüs veya ölüm riski %10’a çıkmaktadır.
[17,26] Cinsel aktivite kaynaklı angina, cinsel aktiviteden
dakikalar ya da saatler sonra oluşabilmektedir.
Özellikle şiddetli koroner arter hastalığı olan sedanter bireylerde
ve minimum fiziksel aktiviteyle yaşayanlarda, cinsel
aktivite gibi yorucu fiziksel efor sırasında angina daha
yaygın görülmektedir. [34] Er ve ark., çalışmalarında hastaların
%50,3’ünün fiziksel aktivite sırasında MI geçirdiğini
(%13,4’ü cinsel aktivite sırasında), cinsel aktivite sırasında
göğüs ağrısı yaşadıklarını ve sonrasında cinsellikten kaçındıklarını
ifade etmişlerdir. [14]
Cinsel aktivite sırasında veya sonrasında MI geçiren hastalarda;
yeniden MI geçirme, anjina ve ölüm korkusu,
depresyon vb. görülmesi hastaların cinsel yaşamını olumsuz
olarak etkilemektedir. [1,29,33] Şalvarcı ve ark., yaptığı
çalışmada MI sonrası altı ay boyunca kadınların tamamının
cinsel ilişkiden kaçındığı saptanmıştır. [13] Bunların
yanı sıra genital bölgedeki aterosklerotik/arteriyosklerotik
durumlar gibi nedenler ile bunların tedavisinde kullanılan
ilaçların yan etkileri de hastaların yaşam kalitesini bozarak
cinsel işlev bozukluklarına yol açmaktadır. [24,35] Kałka ve
ark., MI sonrası ED görülme oranının %76,45 olduğunu
bildirmiştir. [36] MI geçiren erkek hastalarda yaşa göre
ED görülme oranı incelendiğinde genç kalp hastalarında
%55–80 oranında görülürken, 65 yaş üstü hastalarda ise
%93’e kadar ulaşabilmektedir. [33] Yapılan diğer bir çalışmada
45 yaş altındaki erkek hastaların, %26’sında hafif,
Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik
77
%7’sinde şiddetli; 45 yaş üstü hastaların ise %52’sinde hafif
ve %38’inde şiddetli ED tanısı saptanmıştır. [37] MI sonrası
cinsiyete göre CD oranları incelendiğinde erkeklerin
%37, kadınların ise %80’inde oldukça anlamlı farkla daha
fazla CD görüldüğü bildirilmiştir. [13,29]
KARDİYAK CERRAHİ VE CİNSELLİK
Koroner arter hastalığında (KAH) miyokardın oksijen gereksinimi
ve miyokarda oksijen sunumu arasındaki denge
bozulmaktadır. [38] İskemik kalp hastalığında temel tedavi
olarak koroner arter bypass greft (KABG) cerrahisinin yanı
sıra anjiografik girişimler, minimal invaziv kalp cerrahisi ve
kalp kapak ameliyatları uygulanmaktadır. [7,39] Bu işlemler
sonrasında ise yaşam kalitesi ve cinsellik etkilenebilmektedir.
[1–2,9,11,13,21]
Cerrahi sonrası cinsel aktivitenin yüksek intratorasik basınçlar
oluşturarak sternal yara iyileşmesini tehlikeye atacağı
düşünülüyorsa, tam iyileşmenin gerçekleşmesi için cinsel
aktivitenin 6–8 hafta ertelenmesi tavsiye edilmektedir.
[1,23,26]
Minimal invaziv kalp cerrahisi ya da robotik cerrahi
sonrası sınırlı sternotomi nedeniyle cinsel ilişkinin daha
erken başlamasına izin verilebilmektedir. [15] KABG sonrasında
yaşanan cinsel ilişki sırasında korku, göğüs ağrısı,
çarpıntı, terleme ve yorgunluk gibi semptomlar nedeniyle
hastaların yaklaşık üçte biri cinsel aktiviteyi azaltmakta
[1–2,33,41] veya cinsel aktiviteyi tamamen bırakmaktadır.
[13,33,39]
Kardiyak cerrahi sonrası kadınların %20,5’inde
cinsel istek bozukluğu ve %15,9’unda vajinal kuruluk yaşandığı,
tüm hastaların ise %30,3’ünün bunlara ilave olarak
ED’na yol açacağı ve iyileşmeyi olumsuz etkileyeceği
düşüncesi ile ameliyattan sonra cinsel ilişkiden uzak durduğu
belirlenmiştir. [39] Aynı zamanda açık kalp ameliyatı
sonrası %48- %85 gibi daha yüksek oranda cinsel işlev bozukluklarının
tespit edildiği [42,43] , yaşanan cinsel fonksiyon
bozukluklarının da %32–%66 oranında bir yıldan sonra
da devam ettiği rapor edilmiştir. [13] Benzer bir çalışmada
kardiyak cerrahi sonrası erkeklerde en sık ereksiyonda zorlanma
ve erken boşalma yaşadıklarını saptamıştır. Ameliyat
sonrası erken boşalma yaşayan hastaların %51’inde bu
şikâyet ömür boyu devam etmektedir. [13]
Ameliyat sonrası hastalar ilk cinsel ilişki konusunda kafa
karışıklığı yaşaması, ameliyattan sonraki ilk cinsel ilişkinin
başarısız olması, benlik saygısının azalması, eşlerin istememesi,
korku, bilgi eksikliği nedeniyle zarar görme endişesi
ve cinsel ilişki sırasında kalbe olabilecek baskı nedeniyle cinsel
ilişkiden kaçınabilmektedirler. [15] Ülkemizde yapılan bir
çalışmaya göre hastaların neredeyse tamamına yakını cinsel
ilişkinin kalp için yorucu bir aktivite olduğunu ve cinsel
ilişkinin kalp krizini tetikleyebileceğini düşünmektedir. [39]
ARİTMİLER, KALP PİLİ, İMPLANTE
EDİLEBİLİR DEFİBRİLATÖRLER VE
CİNSELLİK
Atriyal kalp hastalığı olup kalp pili ve implante edilebilir
defibrilatörler (ICD) kullanan hastalarda oluşabilecek fibrilasyon
ve atriyal/ventriküler çarpıntılarda, gerekli tetkik
ve değerlendirmeler yapılarak kontrol altında tutulduğu
zaman cinsel ilişkide bulunmanın herhangi bir sakıncası
yoktur. [44] Çünkü kalp pili sonrası cinsel aktivite kaynaklı
kardiyovasküler yan etkiler oluşması koroner revaskülarizasyonun
yeterliliği ile ilişkilidir. [45] Cinsel ilişki sırasında
hastanın pacemaker uyarısı alması, partnerini tehlikeye
sokmamakta ve ağrıya neden olmamaktadır. İlişki sırasında
elektrik uyaranı almanın diğer aktiviteler sırasında şoklama
almaktan herhangi bir farkı yoktur. [45] Kalp pili implantasyonu
yapılan erkek hastaların çoğunluğunda cinsel isteğin
etkilenmediği, ED, orgazmik fonksiyon, cinsel istek,
cinsel ilişki doyumu ve genel memnuniyetlerinde iyileşme
olduğu, CD oranının ise %13,3 olduğu saptanmıştır. [45,46]
Kadınlarda ise %66 oranında cinsel aktivitenin olumlu
etkilendiği, yaşanan CD sorunların en sık cinsel ilişki isteğinde
azalma ve orgazm disfonksiyonu olduğu saptanmıştır.
[13,46]
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ SONRASI
CİNSEL EĞİTİM
Dünya Sağlık Örgütü tarafından “kardiyak sorunu olan
hastaların fiziksel, mental ve sosyal açıdan, hastalık öncesi
durumlarına en yakın hale getirilmesi” olarak tanımlanan
kardiyak rehabilitasyon faz III evresinde hastalar için öneriler
yer almaktadır. Bu öneriler içinde; cinsel disfonksiyonun
erken fark edilmesi ve önlenmesi açısından “cinsel
aktiviteye başlama zamanına ilişkin danışmanlık yapılması”
ifadesi bulunmaktadır. [47] Geçirilmiş MI ya da ameliyatlar
nedeniyle hastalar cinsel yaşamının bittiğini düşünebilirler.
[1–2,13] Yapılan çalışmalarla sağlık personellerinin cerrahi
sonrası hastaların cinsel yaşamında yaşayacağı cinsel sorunlar
hakkında yeterli bilgi vermedikleri saptanmıştır. [1,33,36]
Bu düşünceler hastalarda cinsel işlev bozukluklarının devam
etmesine, evlilik hayatında sorunlara, benlik saygısında
ve yaşam kalitesinde düşmeye neden olmaktadır. [1,48,49]
Ayrıca kültürel açıdan cinsellik anlayışının bir parçası olan
utanma, çekinme, gizlenme davranışları ve dinsel inanışlar
sorunun konuşulmasını engellemektedir. [1,15,29,50] Farklı
kültürler, sosyo-demografik yapı ve yöresel farklılıklar cinselliğe
bakış açısını, cinsiyet kavramını ve cinsel rollere bakışı
etkiler. [51] Bu nedenle hemşirelerin bireyin kültürel özellikleri
ve sosyo-demografik yapısını iyi tanıması hastaları
ameliyat sonrası cinsellikleri ile ilgili bilgilendirmelerinde
78 Androl Bul 2022;24:73-81
önem taşımaktadır. [1,21,33,40,51] Hemşirelerin cinselliği sorgulaması
kendi değer ve inançlarına, bilgi düzeylerine ve
farkındalıklarının yüksek olmasına bağlıdır. [15,44,51] Yapılan
bazı çalışmalarda hastaların %15–%47’sinin cinsel işlev
hakkında danışmanlık aldığı [14,39] %42,1’inin cinsel işlev
başlama zamanını bilmediği [39] ve %55–%63’ünün sağlık
çalışanlarından cinsel işlevleri ile ilgili bilgi almak istediği
saptanmıştır. [33,36]
Hastalara erken dönemde cinsel sağlıkla ilgili bütüncül
ve etkili danışmanlık sunulmalı ve cinsel sorunlarını
rahat ifade edebilecekleri uygun ortamlar yaratılmalıdır.
Hastalardaki cinsel sorunlar etkin anamnez alma,
uygun ALARM, ALLOW, PLISSIT, BETTER, TALK,
PLEASURE gibi yöntemleri kullanarak sorunların saptanması
ve en uygun çözümlerin üretilmesi ile cinsel işlev bozukluklarının
yönetimi sağlanabilir. [52] Hasta ve yakınlarına
hastalık, uygulanan girişimler, tedavi ve bakım hakkında
bilgi verilmeli; cinselliğe olan etkiler ile ilgili endişeler giderilmelidir.
[52] Hastaların her an gidebilecekleri ve cinsel
danışmanlık alabilecekleri merkezlere yönlendirilmeli ve
hemşirelerin eğitimde aktif rol oynamaları sağlanmalıdır.
[8]
Ankara, İstanbul, Sakarya, Antalya, Konya, Kayseri gibi
illerimizde sağlık bakanlığı, üniversite hastaneleri ve özel
hastanelerde bulunan androloji polikliniklerinin yanısıra
kadın sağlığı ve doğum, psikiyatri bölümlerinden de yardım
alınabileceği anlatılmalıdır.
Sonuç olarak, kanıt temelli yaklaşımlar dikkate alınarak
bazı kardiyak durumlar ve cerrahi işlem geçiren hastaların
sadece hastanede kaldıkları süre boyunca değil, taburculuk
eğitimlerinde ve rehabilitasyon döneminde de cinsellik konusu
özenle ele alınmalı ve hastalar bu konuyu konuşmak
konusunda cesaretlendirilmedir. Sağlık profesyonellerinin
de cinsellik konusunda farkındalık ve duyarlılıklarının artırılması
için düzenli olarak hizmet içi eğitimler verilmelidir.
Her konuda olduğu gibi cinsellik ile ilgili sorunların erken
evrede fark edilmesi, danışmanlığın ve tedavilerin uzmanlarca
yapılması hastanın yaşam kalitesini artıracak, tedavi
maliyetlerini azaltacaktır.
HASTALARIN BİLGİLENDİRİLMESİ
• Kararsız kardiyovasküler hastalıklarda veya şiddetli
semptomlar varlığında cinsel ilişkiye devam etmeden
önce doktora başvurulmalıdır. [26]
• Cinsel ilişkinin hasta için uygunluğu hastalığın evresine
göre değişmektedir. CD ve kardiyak hastalıklar arasındaki
ilişkinin klinik yönetimi sağlanmalı ve cinsel aktivite,
hastalığın derecesine göre sınırlandırılmalıdır. [24]
• Egzersiz sırasında angina, aşırı dispne, iskemik ST segment
değişiklikleri, siyanoz, hipotansiyon veya aritmi
yaşayan hastaların cinsel aktiviteye başlaması bir süre
daha ertelenebilmektedir. [27]
• HT’li hastalar CD açısından rutin olarak değerlendirilmeli,
CD’ye neden olan risk faktörlerinin düzeyi
belirlenmeli ve risk faktörlerindeki değişiklikler düzenli
olarak kontrol edilmelidir. [27]
• Cinsel ilişki için gereken enerji miktarı, normalde iki
kat merdiven çıkma hızıyla aynıdır. Cinsel aktivite sırasındaki
kalp hızı artışı ve oksijen tüketimi ise hafif
orta şiddetteki günlük aktiviteler ile eşdeğerdir. Düzenli
yapılan fiziksel aktivite cinsel ilişki sonucu MI oluşma
riskini azalacaktır. [17]
· Cinsel aktivite sırasında oluşan kardiyak değişikliklerin
rutin günlük yaşam aktiviteleri ve emosyonel değişikliklere
benzer olduğu anlatılmalı, hastada gerekli muayene
ve tetkikler yapılarak MI veya anjinayı tetikleyebileceği
endişesi giderilmeye çalışılmalıdır. [13,20,26]
• Hastalar önerilen diyet, ilaç tedavisi ve düzenli kontroller
ile normal cinsel yaşamını sürdürülebilir. Hastalara
yaşanabilecek aritmi, iskemi gibi komplikasyonlar hakkında
bilgi verilmelidir. [47]
• Cinsel ilişkiden önce hastalar iyi dinlenmiş olmalıdır.
Cinsel ilişki sırasında göğüs, sırt ve kol ağrısı, dispne,
fenalık hissi, göz kararması, baş dönmesi ve aşırı çarpıntı
olursa ilişki sonlandırılmalı ve istirahat edilmelidir.
Eğer çarpıntı geçmiyorsa mutlaka hastaneye başvurulmalıdır.
[20,30]
• Cinsel ilişkinin 1–3 saat öncesinde aşırı yemek yenilmemeli,
alkol alımından kaçınılmalı, ağır egzersiz yapılmamalı
ve ortamın çok sıcak veya çok soğuk olmamasına
dikkat edilmelidir. Uygunsa cinsel ilişkiden bir saat
önce dilaltı nitratlar kullanılabilir. [20]
• Ameliyat sonrası ilk dönemlerde cinsel istek azalabilmekte
ve zamanla tekrar artabilmektedir. Hastalara ve
partnerlerine bu durum anlatılmalı, karşılıklı duygu ve
endişelerin paylaşmasının önemi vurgulanmalıdır. [36]
• Kolların vücut ağırlığını desteklediği konumlardan kaçınılarak
rahat ve göğüs üzerine baskı oluşturmayan
veya nefesi kısıtlamayan uygun bir pozisyonda cinsel
aktiviteye devam edilebilir. [53]
• Kardiyak hastalık tanısı alan kadınlar doğum kontrol
yöntemleri ve hamilelik hakkında bilgilendirilmeli; ancak
sağlık durumları uygun olduğunda hamilelik düşünülebileceği
söylenmelidir. [26]
• ED tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle güvenlidir,
ancak koroner arter hastalığına bağlı göğüs ağrıları için
nitrat tedavisi uygulanıyorsa kullanılmamalıdır. [26]
• Hastalara kardiyak hastalıkların tedavisinde kullanılan
ilaçlar hakkında bilgi verilmeli, yan etkiler anlatılmalı
Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik
79
ve ilaç kullanımını doktorundan habersiz bırakmamaları
gerektiği anlatılmalıdır. [41]
• Tedavi sürecinde kullanılan antihipertansif ve diüretik
ilaçlar ED’a, antiaritmik ilaçlar ise cinsel fonksiyon bozukluğuna
neden olabilmektedir. [25,30]
• Beta-blokerler, verapamil, spironolakton ve tiazid diüretikler,
digoksin, metildopa gibi ilaçlar kullanan hastalarda
ise ED, cinsel istekte azalma ve vajinal kuruluk
görülebilmektedir. [31,36]
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
Kaynaklar
1. Shin N, Kim J. Sexual Experiences of Patients with Acute Onset of
Coronary Artery Disease in Korea. Clin Nurs Res. 2021;2011–21.
[CrossRef]
2. Kara D, Yılmaz E. Açık kalp cerrahisi yapılan hastalarda öz
yeterliliğin ilaç uyumu ve yaşam kalitesine etkisi. F.Ü. Sağ
Bil Tıp Derg. 2020;34:55–62. https://www.researchgate.
net/publication/340136399_Acik_Kalp_Cerrahisi_Yapilan_
Hastalarda_Oz_Yeterliligin_Ilac_Uyumu_ve_Yasam_Kalitesine_
Etkisi
3. WHO. Cardiovascular diseases (CVDs). 2021. https://www.who.
int/news-room/fact-sheets/detail/cardiovascular-diseases-(cvds)
4. Marques-Vidal P. Cardiovascular disease in Italy: good news, bad
news and interesting news. Eur J Prev Cardiol. 2021;28:383–4.
[CrossRef]
5. TÜİK. Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri, 2019. https://
data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-ve-Olum-Nedeni-
Istatistikleri-2019-33710
6. García MÁN, Alegre VDeC. Myocardial revascularization surgery:
short and long-term survival analysis. Ann Sist Sanit Navar
2021;44:9–21. [CrossRef]
7. Gemalmaz H, Gültekin Y, Kural T. Açık Kalp Cerrahisinde 72
Saatlik Trimetazidin Uygulamasının Miyokard İskemisi Üzerine
Etkileri. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Derg. 2021;23:49–
58. [CrossRef]
8. Altıok, M., Yılmaz, M. Opinions of individuals who have had
myocardial infarction about sex. Sex Disabil. 2011;29:263–73.
[CrossRef]
9. Dirimeşe E, Demir Korkmaz F, Okgün Alcan A. Koroner arter
bypass greft cerrahisi öncesi hastaların yaşam kalitesi ve sağlıklı
yaşam biçimi davranışlarının incelenmesi. Balıkesir Sağlık Bil
Derg. 2016;5:56–61. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/522088
10. Dural G, Çıtlık Sarıtaş S. Miyokard İnfarktüsünde Ev Tabanlı
Eğitim ve Yaşam Kalitesi. Turk J Card Nur. 2017;8:86–94.
[CrossRef]
11. Yel P, Ünsar S. Koroner Anjiyografi Uygulanacak Hastaların Yaşam
Kalitesi ve Kaygı Düzeyleri. Turk J Card Nur. 2020;11:7–15.
[CrossRef]
12. Çamcı G, Can G. Akut Miyokard Enfaktüsü Sonrası
Kadınlarda Cinsel Yasam. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma
Derg. 2014;11:38–44. https://www.researchgate.net/
publication/329522768_Akut_Miyokard_Enfaktusu_Sonrasi_
Kadinlarda_Cinsel_Yasam_Women’s_Sexual_Activity_Following_
Acute_Myocardial_Infarction
13. Şalvarcı A, Kaytazoğlu A, Gürbüz AS, Balasar M, İlgenli TF,
Çolakoğlu M. Farklı kalp hastalığı tanılı Türk kadınların
cinsel fonksiyonlarının hastalık öncesi ve sonrası eşleri ile
birlikte değerlendirilmesi: Kontrol gruplu çalışma. Androl Bul.
2020;22:159−66. [CrossRef]
14. Er T, Kurçer MA, Erdoğan Z. Koroner Arter Hastalarında Fiziksel
ve Cinsel Aktiviteden Kaçınma Davranışını Etkileyen Faktörler.
ESTÜDAM Halk Sağlık Derg. 2020;5:234–42. [CrossRef]
15. Pourebrahimi M, Fallahi-Khoshknab M, Taghipour H, Ebadi A,
Gholizadeh L, Hosseini M. Confusion at the beginning of sexual
intercourse, the challenge of patients after coronary artery bypass
graft surgery in Iran: A qualitative study. J Edu Health Promot.
2021;10:92. [CrossRef]
16. Mehra VM, Gaalema DE, Pakosh M, Grace SL. Systematic review
of cardiac rehabilitation guidelines: Quality and scope. Eur J Prev
Cardiol. 2020;27:912–28. [CrossRef]
17. Özdelikara A, Baba E. Kalp Hastaları Cinsel Aktiviteden Uzak
Durmalı mı? DÜ Sağlık Bil Enst Derg. 2017;7:165–9. https://
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/368573
18. Austoni E, Mirone V, Parazzini F, Fasolo CB, Turchi P, Pescatori
ES. Smoking as a risk factor for erectile dysfunction: data from
the Andrology Prevention Weeks 2001-2002: a study of the
Italian Society of Andrology (S. I. A.). Eur Urol. 2005;48:810–8.
[CrossRef]
19. Kartal Ö, Tatlı E, İnal V, Yamanel L. Kalp Hastalıklarında Cinsel
Aktivite. Anadolu Kardiyol Derg. 2006;6:264–70. [Erişim]
20. Karpuz H. Yaşlı kardiyovasküler hastalarda cinsel yaşam. Turk
Kardiyol Dern Ars. 2017;45:134–7. [CrossRef]
21. López-Medina IM, Gil-García E, Sánchez-Criado V, Pancorbo-
Hidalgo PL. Patients’ experiences of sexual activity following
myocardial ischemia. Clin Nurs Res. 2016;25:45–66. [CrossRef]
22. Muller JE, Mittleman MA, Maclure M, Sherwood JB, Tofler
GH. Triggering myocardial infarction by sexual activity: low
absolute risk and prevention by regular physical exertion. JAMA.
1996;275:1405–9. [CrossRef]
23. Levine GN, Steinke EE, Bakaeen FG, Bozkurt B, Cheitlin
MD, Conti JB, et al. Sexual activity and cardiovascular disease:
A scientific statement from the American Heart Association.
Circulation. 2012;125:1058–72. [CrossRef]
24. Özcan H, Kızılkaya Beji N. Menopoz döneminde cinsellik.
Kadın Cinsel Sağlığı. 2014;209–11. https://jag.journalagent.com/
androloji/pdfs/AND_2014_58_209_211.pdf
25. Şahin D, Ertekin E. Fiziksel Hastalıklar ve Cinsel İşlev Bozukluğu.
Klinik Gelişim. 2009;22:75–9. http://www.klinikgelisim.org.tr/
kg_22_4/12.pdf
26. AHA 2016. How High Blood Pressure Can Affect Your Sex Life.
https://www.heart.org/en/health-topics/high-blood-pressure/
health-threats-from-high-blood-pressure/how-high-bloodpressure-can-affect-your-sex-life
27. Ünal N. Hipertansiyonlu Bireylerde Cinsel Disfonksiyonun
Değerlendirilmesi. Balıkesir Üniversitesi, Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, Hemşirelik Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi; 2018.
80 Androl Bul 2022;24:73-81
28. Uluocak N, Atılgan D, Ceyhan K, Erkorkmaz Ü, Erdemir
F, Parlaktaş BS. Koroner anjiyografik veriler ışığında erektil
disfonksiyona bakış. Türk Üroloji Derg. 2009;35:316–21. https://
turkishjournalofurology.com/en/overview-of-erectile-dysfunctionin-the-light-of-coronary-angiographic-findings-16724
29. Yıldız H, Pınar R. Miyokard enfarktüslü hastalarda cinsel
disfonksiyon. Anadolu Kardiyol Derg. 2004;4:209–
17. https://jag.journalagent.com/anatoljcardiol/pdfs/
AnatolJCardiol_4_4_309_317.pdf
30. Ede H, Zengin K, Tanık S. Erektil Disfonksiyon ve
Kardiyovasküler Değerlendirme. J Clin Anal Med. 2014;5:231–
3. https://www.researchgate.net/publication/307649795_
Erectile_Dysfunction_and_Cardiovascular_Assessment/
fulltext/57dadb1008aeea1959329ce9/Erectile-Dysfunction-and-
Cardiovascular-Assessment.pdf
31. Latif RA, Muhamad R, Ann AYH, Sidi H, Jaafar NRN, Midin
M, et al. Duration of hypertension and antihypertensive agents in
correlation with the phases of female sexual response cycle. Comp
Psychiatry. 2014;55:S7–12. [CrossRef]
32. Lemogne C, Ledru F, Bonierbale M, Consoli SM. Erectile
dysfunction and depressive mood in men with coronary heart
disease. Int J Cardiol. 2010;138:277–80. [CrossRef]
33. Rusiecki L, Zdrojowy R, Gebala J, Rabijewski M, Sobieszczańska
M, Smoliński R, et al. Sexual health in Polish elderly men with
coronary artery disease: importance, expectations, and reality.
Asian J Androl. 2020;22:526–31. [CrossRef]
34. Beştepe N, Dönderici Ö, Demirkan B. Koroner Arter Hastalığı
Riskini Öngörmede Major Risk Faktörleri ve Metabolik Sendrom
Kriterlerinin Değerlendirilmesi. Ankara Med J. 2020;4:844–57.
[CrossRef]
35. Kang K, Gholizadeh L, Inglis SC, Han H-R. Correlates of healthrelated
quality of life in patients with myocardial enfarction: A
literatüre review. Int J Nurs Stud. 2017;73:1–16. [CrossRef]
36. Kałka D, Gebala J, Borecki M, Pilecki W, Rusiecki L. Return to
sexual activity after myocardial infarction: An analysis of the level
of knowledge in men undergoing cardiac rehabilitation. Eur J
Intern Med. 2017;37:E31–3. [CrossRef]
37. Dostálová G, Hlubocká Z, Bayerová K, Bělohlávek J, Linhart
A, Karetová D. Erectile dysfunction in young myocardial
infarction survivors: evaluation, follow up. Am J Mens Health.
2017;11:1739–44. [CrossRef]
38. Belhan Z, Karabulut EH, Arıtürk C, Ökten EM, Toraman F,
Görmez S, et. al. Koroner Arter Cerrahisi Uygulanan Hastalarda
Kullanılan Drenaj Tüpü Tiplerinin ve Uygulanma Yerlerinin
Ameliyat Sonrası Dönemde Ağrı ve Efüzyon Üzerine Etkisi.
Bakırköy Tıp Derg. 2015;11:154–8. [CrossRef]
39. Çağlar M, Yeşiltepe Oskay U, Arıcan E, Akyol E. Relationship
between self-efficacy and sexual function after open heart surgery.
Eur J Cardiovasc Nurs. 2021;20:376–82. [CrossRef]
40. Lai Y-H, Ssieh S-R, Ho W-C, Chiou A-F. Factor Associated With
Sexual Quality of Life in Patients Before and After Coronary
Artery Bypass Grafting Surgery. J Cardiovasc Nurs. 2011;26:487–
96. [CrossRef]
41. Bdair I, Maribbay GL. Perceived Knowledge, Practices,
Attitudes and Beliefs of Jordanian Nurses Toward Sexual Health
Assessment of Patients with Coronary Artery Diseases. Sex Disabil.
2020;38:491–502. [CrossRef]
42. Yılmaz M, Çiftçi ES. Açık kalp ameliyatı geçirmiş bireylerin evde
bakım gereksinimlerinin belirlenmesinde bir model: Fonksiyonel
sağlık örüntüleri. Türk Göğüs Kalp Damar Cer Derg. 2010;18:183–
9. https://tgkdc.dergisi.org/uploads/pdf/pdf_TGKDC_1308.pdf
43. Murphy PJ, Mc Sharry J, Casey D, Doherty S, Gillespie P, Jaarsma
T, et al. Sexual counselling for patients with cardiovascular disease:
Protocol for a pilot study of the CHARMS sexual counselling
intervention. BMJ Open. 2016;6:e011219. [CrossRef]
44. Mlynarski R, Mlynarska A, Golba KS. Factors that influence
marital satisfaction in men with a heart rhythm disorders. Aging
Male. 2020;23:1374–80. [CrossRef]
45. Mlynarski R, Mlynarska A, Golba KS. The impact of cardiac
pacemaker implantation onmale sexual function. Pacing Clin
Electrophysiol. 2020;43:1508–14. [CrossRef]
46. Briken P, Matthiesen S, Pietras L, Wiessner C, Klein V, Reed GM
et. al. Estimating the Prevalence of Sexual Dysfunction Using the
New ICD-11 Guidelines. Dtsch Arztebl Int. 2020;117:653–8.
[CrossRef]
47. Babu AS, Lopez-Jimenez F, Thomas RJ, Isaranuwatchai W, Herdy
AH, Hoch JS, et al. Advocacy for outpatient cardiac rehabilitation
globally. BMC Health Serv Res. 2016;16:471. [CrossRef]
48. Lee, SY. Sexual function, self-esteem and health behaviors in
middle-aged men with coronary artery disease. Health Nurs.
2019;31:11–20. [CrossRef]
49. Firoozjaei IT, Taghadosi M, Sadat Z. Determining the sexual
quality of life and related factors in patients referred to the
department of cardiac rehabilitation: A cross-sectional study. Int J
Reprod Biomed. 2021;19:261–70. [CrossRef]
50. Vicdan N, Canlı Özer Z. Miyokard İnfarktüsü ve Cinsel İşlev
Bozukluğu. Turk J Card Nur. 2011;2:2–6. [CrossRef]
51. Aygin D, Gül A. Farklı Kültürlerde Jinekolojik ve Meme Kanserli
Kadın Hastaların Seksüaliteye Bakış Açıları ve Yaşadıkları Sorunlar.
Androl Bul. 2019;21:72−8. [CrossRef]
52. Aygin D. Kanserli Kadın Hastada Seksüalite Değerlendirilmesi.
İçinde: Armağan A, Altay B, Usta MF, Aydın M, Resim S, Çakan
M, Öztürk Mİ, Erdemir F, Kadıoğlu A, editörler. Onkolojik
Hastalarda Seksüalite ve Fertiliteye Multidisipliner Yaklaşım, 1.
Baskı. İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevleri –Türk Androloji Derneği
Yayını; 2021. p.85–104. https://androloji.org.tr/androlojiDATA/
tadYayinlari/OHSF-multidisipliner-yaklasim.pdf
53. Haltbakk J, Graue M, Harris J, Kirkevold M, Dunning T,
Sigurdardottir AK. Integrative Review: Patient Safety Among
Older People With Diabetes in Home Care Services. J Adv Nurs.
2019;75:2449–60. [CrossRef]
54. Abramsohn EM, Decker C, Garavalia B, Garavalia L, Gosch K,
Krumholz HM, et.al. “I’m not just a heart, I’m a whole person
here”: a qualitative study to improve sexual outcomes in women
with myocardial infarction. Journal of the American Heart
Association. 2013; 2(4). [CrossRef]
55. Cohen G, Nevo D, Hasin T, Benyamini Y, Goldbourt U, Gerber Y.
Resumption of sexual activity after acute myocardial infarction and
long-term survival, European Journal of Preventive Cardiology.
2020;zwaa011. [CrossRef]
Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik
81
OLGU SUNUMU | CASE REPORT
Androl Bul 2022;24:82−84
https://doi.org/10.24898/tandro.2022.73693
Erkek Cinsel Sağlığı
Malleabl penil protezin iki taraflı komplet fraktürü
Bilateral complete rod fracture of malleable penile prosthesis
Uygar Miçooğulları 1 , Furkan Umut Kılıç 2 , Emir Akıncıoğlu 1 , Orçun Çelik 1 , Yusuf Özlem İlbey 1
ÖZ
GİRİŞ: Penis protezi implantasyonu, birinci ve ikinci basamak tedavi
seçenekleri başarısız olan hastalarda erektil disfonksiyon için altın standart
tedavidir. Malleabl bir penil protez ile mekanik arıza çok nadirdir.
Literatürde bilgilerimize göre sadece bir olguda çift taraflı malleable penil
protezin komplet fraktürü bildirilmiştir.
OLGU: Bu, literatürde malleabl penil protezin iki taraflı komplet fraktürü
bildiren ikinci vakadır. Aynı seansta önceki parçaları çıkardık ve yeni
bir malleabl cihaz yerleştirdik.
SONUÇ: Bu vakadan çok önemli dersler çıkardık; malleabl penil protez
fraktürü ameliyatın geç bir komplikasyonu olarak görülebilir. Cinsel ilişki
sırasında rahat olmayan hastalarda protez fraktürü akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Erektil disfonksiyon, malleabl penil protez, mekanik
arıza, penil protez fraktürü
ABSTRACT
OBJECTIVES: Penile prosthesis implantation is the gold standard
treatment for erectile dysfunction in patients whose first and secondline
treatment options gave unsuccessful results. Mechanical failure
with a malleable penile prosthesis is very rare. To our knowledge in the
literature only one case was reported a bilateral complete rod fracture of
malleable penile prosthesis.
CASE PRESENTATION: This is the second case in literature reporting
a bilateral complete rod fracture of malleable penile prosthesis. We
removed the previous pieces and implanted a new malleable device
during the same session.
CONCLUSIONS: We learned very important lessons with this case;
mechanical failure of the malleable penile prosthesis can be seen as a late
complication of the surgery. Rod fracture should be kept in mind in the
patients who are not comfortable during sexual intercourse.
Keywords: Erectile dysfunction, malleable penile prosthesis, mechanical
failure, penile prosthesis fracture
GIRIŞ
Erektil disfonksiyon, başarılı bir cinsel ilişki için gerekli
penis sertliğinin sağlanamaması ya da sağlansa bile devam
ettirilememesi olarak tanımlanmaktadır. [1] Yaşla birlikte
sıklığı artmaktadır ve insidansı 30–39 yaş aralığında
%2–%28,9, 70–80 yaş aralığında ise %41,9–%83’tür. [2]
Erektil disfonksiyon tedavisinde birinci basamakta yaşam
tarzı değişiklikleri, risk faktörlerinin kaldırılması, psikoseksül
terapinin yanında 5-fosfodiesteraz inhibitörlerinin
kullanımı ve düşük yoğunluklu ekstra korporeal şok dalga
terapisi yer almaktadır. İntrakavernözal enjeksiyonlar,
1
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
İzmir, Türkiye
2
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara,
Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Furkan Umut Kılıç
Ankara Şehir Hastanesi, Üniversiteler Mahallesi 1604. Cadde No: 9 Çankaya, 06800
Ankara - Türkiye
Tel: +90 505 788 27 39
E-mail: furkanumutklc@yahoo.com
Geliş/ Received: 12.09.2021
Kabul/ Accepted: 14.10.2021
intraüretral alprostadil ve vakum cihazları ikinci basamak
tedaviyi oluşturmaktadır. Penis protezi erektil disfonksiyon
tedavisinde en etkili tedavi seçeneklerinden biridir. 1 ve 2.
basamak tedavilerden fayda göremeyen veya uygun olmayan,
kalıcı tedavisi isteği olan hastalarda üçüncü basamak
tedavi seçeneği olarak güvenle kullanılmaktadır. Penil protezler
malleabl veya inflatabl olarak gruplandırılabilir. Penil
protezlerin başarısı ve hasta memnuniyet oranı yüksektir.
Uzun dönemde memnuniyet oranları hastalarda %95–
100, partnerlerinde %90–95 düzeylerindedir. [3] Penil protez
implantasyon cerrahisinin en önemli komplikasyonları
mekanik arıza ve enfeksiyondur. Mekanik arıza daha çok
inflatabl protezlerde olmakla birlikte malleabl protezlerde
çok nadirdir ve malleabl protezlerin fraktürü çok daha
nadirdir. [4] Literatürde oldukça nadir sayıda malleabl penil
protez fraktürü bildirilmiştir. [4] Şu anki bilgilerimize
göre literatürde sadece bir tam fraktür vakası bildirilmiştir.
Literatürdeki ikinci tam fraktür olgusunu sunuyoruz.
OLGU SUNUMU
Yetmiş bir yaşında erkek hasta penis kökünde şişlik ve penil
protez fraktürü şüphesi ile kliniğimize başvurdu. Anamnez
82
©2021 Androloji Bülteni
sırasında fraktüre neden olabilecek herhangi bir travma
veya zorluk yaşamadığını belirtti. Laboratuvar bulguları
normal sınırlardaydı. Fizik muayene bulgularının net olması
nedeniyle görüntüleme yapılmadı. Cerrahi eksplorasyon
kararı verildi ve penoskrotal insizyonla bilateral tam
fraktür olan çubuklar çıkarıldı (Şekil 1). Çıkış sırasında
başta üretra yaralanması olmak üzere herhangi bir komplikasyon
gelişmedi. Cerrahi alan gentamisin içeren serum
fizyolojik solüsyonu ile yıkandı. Daha sonra hastanın isteği
doğrultusunda aynı seansta hastaya yeni malleabl penil
protez uygulandı (Şekil 2). Hasta postoperatif 1. gün
hastaneden taburcu edildi. Ameliyat sonrası üç ay süren
kontrollerde herhangi bir komplikasyon görülmedi. Hasta
ayrıca yeni protezini sorunsuz kullandığını bildirdi.
TARTIŞMA
Şekil 1. Komplet fraktür olan sağ ve sol çubuklar çıkarıldı.
Penil protez sertleşme bozukluğunun tedavisinde önemli
bir yere sahiptir. [5] Ancak protez komplikasyonları gerçekten
rahatsız edici olabilir. “Mekanik arıza” olası komplikasyonlardan
biridir. Ancak malleabl protezlerde her zaman
beklenmez. Literatürde bildirilen az sayıda vaka vardır.
Minervini ve ark., daha nadir kullanımı olan malleabl penil
protezli 393 hasta arasında mekanik arızalı sadece iki
vaka bildirmiştir. [4] Bilateral çubuk fraktürü tarihte ilk kez
Lee ve ark. [6] tarafından bildirilmiştir. Daha sonra 2007
yılında Akand ve ark. tarafından tek taraflı mekanik arıza
vakası bildirilmiştir. [7] Bilinen tek bilateral tam çubuk
fraktürü vakası, Pinheiro ve ark. tarafından bildirilmiştir. [8]
Ayrıca aynı hastada birden fazla seviyede çubuk fraktürünün
olabileceği de gözlenmiştir.
Protezin mekanik komplikasyonlarında tanı genellikle
anamnez ve fizik muayene ile konur. Radyolojik görüntüleme
kullanılabilir, özellikle manyetik rezonans görüntüleme
zor durumlarda faydalıdır. [9]
Şekil 2. Yeni malleable protez implante edildikten sonra.
ile hastanın beş yıl önce başka bir klinikte şeker hastalığına
bağlı erektil disfonksiyon nedeniyle malleabl penil protez
operasyonu geçirdiği öğrenildi. Hasta bazen ağrılı da olsa
ilişkiye girebildiğini fakat penis kökündeki şişliğin bir yıldan
fazla süredir orada olduğunu söyledi. Fizik muayenede
penis veya skrotumda ağrı, ekimoz, apse oluşumu veya
ısı artışı saptanmadı. Palpasyonla penis kökünde şişlik ve
protez üzerinde kırık hattı tespit edildi. Hasta cinsel ilişki
Cerrahi sırasında veya sonrasında da komplikasyonlar ortaya
çıkabilir. İmplantasyon sırasında en sık görülen komplikasyonlar
korporal ve üretral perforasyon olup işlem
sonrası hematom oluşumu, enfeksiyon, ağrı, deformite ve
erozyon görülebilir. [10]
Penil protez kullanımı yüksek memnuniyet oranları nedeniyle
yaygınlaşmaktadır. Gregory J Barton ve ark. tarafından
1989 – 2018 yılları arasındaki bir literatür taramasını
içeren yayında hem hasta hem de partner için memnuniyet
oranlarının %85–%90’ın üzerinde olduğu bildirilmiştir. [11]
Penil protez fraktürünün gerçek insidansı, semptomların
olmaması nedeniyle hafife alınabilir. Bu nedenle çubuk
fraktürlerinin oluşabileceği aklımızda tutulmalıdır.
Miçooğulları ve ark. • Malleabl penil protezin iki tarafli komplet fraktürü
83
SONUÇ
Penil protez ameliyatlarının çok yapıldığı kliniklerde, malleabl
penil protezin mekanik arızası ameliyatın geç bir
komplikasyonu olarak görülebilmektedir. Penis protezinden
rahatsız olan ve cinsel ilişkide zorluk yaşayan hastalarda
protez fraktürü de akılda tutulmalıdır.
Hastadan yazılı onam alınmıştır.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Shamloul R, Ghanem H. Erectile dysfunction. Lancet.
2013;381:153–65. [CrossRef]
2. Lindau ST, Schumm LP, Laumann EO, Levinson W,
O’Muircheartaigh CA, Waite LJ. A study of sexuality and
health among older adults in the United States. N Engl J Med.
2007;357:762–74. [CrossRef]
3. Salonia A, Burnett AL, Graefen M, Hatzimouratidis K,
Montorsi F, Mulhall JP, Stief C. Prevention and management
of postprostatectomy sexual dysfunctions part 2: recovery and
preservation of erectile function, sexual desire, and orgasmic
function. Eur Urol. 2012;62:273–86. [CrossRef]
4. Minervini A, Ralph DJ, Pryor JP. Outcome of penile prosthesis
implantation for treating erectile dysfunction: experience with 504
procedures. BJU Int. 2006;97:129–33. [CrossRef]
5. Sadeghi-Nejad H. Penile prosthesis surgery: a review of prosthetic
devices and associated complications. J Sex Med. 2007;4:296–309.
[CrossRef]
6. Lee WH, Xin ZC, Choi YD, Choi HK. Spontaneousbreakage
of malleable penile prosthesis. Int J Impot Res. 1998:10:255–6.
[CrossRef]
7. Akand M, Ozayar A, Yaman O, Demirel C. Mechanical ¨failure
with malleable penile prosthesis. Urology 2007;70:1007.e11–2.
[CrossRef]
8. Pinheiro MA, Barroso Filho HB, Mesquita FJ, de Souza IT,
Guimarães S, Santos EM, et al. Multiple Site Fracture of Both Rods
in a Malleable Penile Implant. Case Rep Urol. 2016;2016:9564904.
[CrossRef]
9. Tatar IG, Dilli A, Keyik B, Hekimoğlu B. Fracture of a semirigid
penile prosthesis: MRI fndings and review of the literature.
CausaPedia 2014;3:734. http://causapedia.com/public/pdf/2014-
3-734-semirijid-penil-protez-frakturu.pdf
10. Bettocchi C, Ditonno P, Palumbo F, Lucarelli G, Garaffa G,
Giammusso B, Battaglia M. Penile prosthesis: what should we do
about complications? Adv Urol 2008;2008:573560. [CrossRef]
11. Barton GJ, Carlos EC, Lentz AC. Sexual Quality of Life and
Satisfaction With Penile Prostheses. Sex Med Rev. 2019;7:178–88.
[CrossRef]
84 Androl Bul 2022;24:82-84
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.12.2021-15.02.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk
Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
1. Akdemir F, Kayıgil Ö, Okulu E. DORSAL Plication Technique for
the Treatment of Congenital Ventral Penile Curvature: Long-Term
Outcomes of 72 Cases. J Sex Med. 2021 Oct;18(10):1715-1720.
2. Akkoca M, Kocaay AF, Tokgoz S, Er S, Duman B, Ayaz T, Kumbasar
H, Gokmen D, Koç MA, Kuzu MA. Psychiatric Symptoms,
Aggression, and Sexual Dysfunction Among Patients With Benign
Anal Conditions. Am Surg. 2022 Feb 23:31348221074225. doi:
10.1177/00031348221074225.
3. Alan Dikmen H, Cankaya S. Associations Between Sexual Violence
and Women’s Sexual Attitudes, Sexual Self-Consciousness, and
Sexual Self-Efficacy. J Interpers Violence. 2021 Dec;36(23-
24):11304-11326.
4. Altunan B, Gundogdu AA, Ozcaglayan TIK, Unal A, Turgut N.
The effect of pelvic floor exercise program on incontinence and
sexual dysfunction in multiple sclerosis patients. Int Urol Nephrol.
2021 Jun;53(6):1059-1065.
5. Altunoglu U, Börklü E, Shukla A, Escande-Beillard N, Ledig S,
Azaklı H, Nayak SS, Eraslan S, Girisha KM, Kennerknecht I,
Kayserili H. Expanding the spectrum of syndromic PPP2R3Crelated
XY gonadal dysgenesis to XX gonadal dysgenesis. Clin
Genet. 2022 Feb;101(2):221-232.
6. Apaydin T, Sahin B, Dashdamirova S, Dincer Yazan C, Elbasan
O, Ilgin C, Bilgin H, Cam HK, Bahramzada G, Kucuk A, Haklar
G, Iliksu Gozu H. The association of free testosterone levels with
coronavirus disease 2019.Andrology. 2022 Jan 6. doi: 10.1111/
andr.13152.
7. Aras-Tosun D, Cakar Z, Can A, Ozkavukcu S, Kaplanoglu I, Cinar
O. Phospholipase C-zeta levels are not correlated with fertilisation
rates in infertile couples. Andrologia. 2022 Feb;54(1):e14269.
8. Arslan Ateş E, Eltan M, Sahin B, Gurpinar Tosun B, Seven
Menevse T, Geckinli BB, Greenfield A, Turan S, Bereket A, Güran
T. Homozygosity for a novel INHA mutation in two male siblings
with hypospadias, primary hypogonadism, and high normal
testicular volume. Eur J Endocrinol. 2022 Mar 1:EJE-21-1230.
9. Arslan NP, Keles ON, Gonul-Baltaci N. Effect of Titanium
Dioxide and Silver Nanoparticles on Mitochondrial Dynamics in
Mouse Testis Tissue. Biol Trace Elem Res. 2022 Apr;200(4):1650-
1658.
10. Atli Eklioglu O, Ilgin S. Adverse effects of antiepileptic drugs on
hormones of the hypothalamic-pituitary-gonadal axis in males:
A review. Toxicology. 2022 Jan 15;465:153043. doi: 10.1016/j.
tox.2021.153043.
11. Aybar MD, Turna O. Assessment of the Rigidity Changes of
Corpus Cavernosum Penis in Vasculary Erectile Dysfunction (ED)
Subtypes by Shear Wave Elastography (SWE). J Ultrasound Med.
2022 Mar;41(3):629-636.
12. Aydogan TB, Binbay M. Learning curve of ThuLEP (Thulium
laser enucleation of the prostate): Single-centre experience on
initial consecutive 60 patients. Andrologia. 2022 Jan 4:e14366.
13. Aydogdu I, Karaca E, Coban G, Cay A, Guler EM, Kocyigit
A, Uzun E, Aydoğdu YE, Metin H, Miçooğullari U, Ilbey YO,
Keskin MZ. An investigation of the effects of amniotic fluid on
experimental ischemia/reperfusion damage in rat testes. J Pediatr
Urol. 2021 Dec;17(6):761.e1-761.e6.
14. Aykanat IC, Er S, Senel C, Comcali B, Aslan Y, Balci M, Yuksel
BC, Tuncel A. Comparison of the impact of open and laparoscopic
inguinal hernia operations on male sexual function and pain during
sexual activity. Andrologia. 2022 Feb;54(1):e14254. doi: 10.1111/
and.14254.
15. Balcı A, Özkemahlı G, Erkekoglu P, Zeybek D, Yersal N, Kocer-
Gumusel B. Effects of prenatal and lactational bisphenol a and/or
di(2-ethylhexyl) phthalate exposure on male reproductive system.
Int J Environ Health Res. 2022 Apr;32(4):902-915.
16. Balta S, Mikhailidis DP. C-reactive protein-albumin ratio and
erectile dysfunction. Andrologia. 2022 Jan 27:e14386. doi:
10.1111/and.14386.
17. Bedir F, Kocaturk H, Ozgeris FB, Yazici GN, Suleyman Z, Suleyman
H. The effect of taxifolin on experimental testicular ischaemia
reperfusion injury in rats. A biochemical and histopathological
analysis. Rev Int Androl. 2022 Jan-Mar;20(1):17-23.
18. Bulbul E, Gultekin MH, Citgez S, Derekoylu E, Demirbilek M,
Akkus E, Ozkara H. Penile fracture: Tertiary care center experience
and long-term complications after immediate repair. Andrology.
2022 Mar;10(3):560-566.
19. Can O, Canat L, Eraldemir FC, Acar E, Yildirim F, Sonmez
K, Otunctemur A, Altunrende F. Protective effect of oltipraz in
testicular ischaemia/reperfusion injury: An experimental study.
Andrologia. 2022 Feb;54(1):e14245.
20. Canpolat S, Ulker N, Yardimci A, Tancan E, Sahin E,
Yaman SO, Bulmuş O, Alver A, Ozcan M. Irisin ameliorates
male sexual dysfunction in paroxetine-treated male rats.
Psychoneuroendocrinology. 2022 Feb;136:105597. doi: 10.1016/j.
psyneuen.2021.105597.
21. Cetinkaya-Un B, Un B, Akpolat M, Andic F, Yazir Y. Human
Amnion Membrane-Derived Mesenchymal Stem Cells and
Conditioned Medium Can Ameliorate X-Irradiation-Induced
Testicular Injury by Reducing Endoplasmic Reticulum Stress and
Apoptosis. Reprod Sci. 2022 Mar;29(3):944-954.
22. Cirakoglu A, Yuce A, Benli E, Kasko Arici Y, Dugeroglu H,
Ogreden E. Is erectile dysfunction an early clinical symptom of
chronic kidney disease? Aging Male. 2021 Dec;24(1):24-28.
23. Cocci A, Russo GI, Martinez-Salamanca JI, Ralph D, Djinovic
R, Şerefoğlu EC, Mondaini N. Is there a line between ethics
and market competition? Lights and shades of the withdrawal of
collagenase treatment for Peyronie’s disease. Int J Impot Res. 2021
Sep 22. doi: 10.1038/s41443-021-00469-w.
24. Coskuner ER, Ozkan B. Premature Ejaculation and Endocrine
Disorders: A Literature Review. World J Mens Health. 2022
Jan;40(1):38-51.
25. Demir M, Altındağ F. Sinapic acid ameliorates cisplatin-induced
disruptions in testicular steroidogenesis and spermatogenesis by
modulating androgen receptor, proliferating cell nuclear antigen
and apoptosis in male rats. Andrologia. 2022 Jan 8:e14369. doi:
10.1111/and.14369.
26. Demirbas A, Gürel A, Gercek O, Topal K, Baylan B. The Effect
of Health Literacy on Men Seeking Medical Attention for Erectile
Dysfunction. Cureus. 2021 Dec 15;13(12):e20424.
27. Demirci A, Ozgur BC, Tuncer SÇ. Comparison of hormone
profile and systemic inflammation in patients presenting with
sexual dysfunction: Which is important? Rev Int Androl. 2021
Oct-Dec;19(4):242-248.
28. Durmaz K, Ataseven A, Temiz SA, Isik B, Dursun R. Does
omalizumab use in chronic spontaneous urticaria results in
improvement in sexual functions? J Cosmet Dermatol. 2022 Feb
20. doi: 10.1111/jocd.14872.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
85
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.12.2021-15.02.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk
Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
29. Duru H. The prevalence and severity of mental health problems
and sexual dysfunction in hemodialysis patients before and during
the COVID-19 pandemic. Ther Apher Dial. 2022 Jan 27. doi:
10.1111/1744-9987.13805.
30. Duzgun AA, Kok G, Sahin S, Guvenc G. Assessment of depression
and sexual quality of life in postmenopausal women. Perspect
Psychiatr Care. 2022 Jan 12. doi: 10.1111/ppc.13024.
31. Er H, Tas GG, Soygur B, Ozen S, Sati L. Acute and Chronic
Exposure to 900 MHz Radio Frequency Radiation Activates p38/
JNK-mediated MAPK Pathway in Rat Testis. Reprod Sci. 2022 Jan
11. doi: 10.1007/s43032-022-00844-y.
32. Erbay G, Ceyhun G. Association between hyperlipidemia and
prostatic enlargement: A case-control study. Urologia. 2022
Feb;89(1):58-63.
33. Eren H, Omar MB, Kaya Ü, Özbey EG, Öcal L. Epicardial fat
tissue can predict subclinical left ventricular dysfunction in patients
with erectile dysfunction. Aging Male. 2021 Dec;24(1):42-49.
34. Ergun S, Gunes S, Hekim N, Esteves SC. In silico analysis
of microRNA genes in azoospermia factor Y-chromosome
microdeletions. Int Urol Nephrol. 2022 Feb 6. doi: 10.1007/
s11255-022-03133-4.
35. Ergün M, Akyüz O. Is Li-ESWT effective in diabetic patients
with severe erectile dysfunction? Asian J Androl. 2022 Jan 14. doi:
10.4103/aja2021105.
36. Eroglu U, Balci M, Coser S, Basboga S, Ozercan AY, Kizilkan Y,
Guzel O, Aslan Y, Tuncel A. Impact of the COVID-19 Pandemic
on the Psychosexual Functions of Healthcare Workers. J Sex Med.
2022 Feb;19(2):182-187.
37. Jafarova Demirkapu M, Karabag S, Akgul HM, Mordeniz C,
Yananli HR. The effects of etomidate on testicular ischemia
reperfusion injury in ipsilateral and contralateral testes of rats. Eur
Rev Med Pharmacol Sci. 2022 Jan;26(1):211-217.
38. Geyik S. A single-centre result of two courses of low-intensity
shockwave therapy (Li-SWT) in erectile dysfunction. Andrologia.
2022 Mar;54(2):e14324.
39. Gözüküçük M, Türkyilmaz E, Küçükşahin O, Erten Ş, Üstün
Y, Yavuz AF. Effects of primary Sjogren’s syndrome on female
genitalia and sexual functions. Clin Exp Rheumatol. 2021 Nov-
Dec;39 Suppl 133(6):66-72.
40. Gulbahar A, Akgun Kavurmaci S. Comparison of sexual function
between women with iatrogenic and natural menopause. Rev Int
Androl. 2022 Feb 18:S1698-031X(22)00016-4.
41. Güngör K, Güngör ND, Başar MM, Cengiz F, Erşahin SS, Çil K.
Relationship between serum vitamin D levels semen parameters
and sperm DNA damage in men with unexplained infertility. Eur
Rev Med Pharmacol Sci. 2022 Jan;26(2):499-505.
42. Hamarat MB, Ozkent MS, Yilmaz B, Aksanyar SY, Karabacak K.
Effect of SARS-CoV-2 infection on semen parameters. Can Urol
Assoc J. 2022 Mar;16(3):E173-E177.
43. Hekim N, Aydin M, Gunes S, Asci R. Follicle-stimulating hormone
beta subunit and receptor variations in infertile men in Central
Black Sea Region of Turkey. Andrologia. 2022 Feb 6:e14383.
44. Hologlu D, Gunes S, Asci R, Henkel R, Guvenc T. Association
among sperm chromatin condensation, sperm DNA fragmentation
and 8-OHdG in seminal plasma and semen parameters in infertile
men with oligoasthenoteratozoospermia. Andrologia. 2022
Feb;54(1):e14268.
45. Kalem HH, Tulay P, Irez T. How does sperm apoptosis affect the
outcome of intrauterine insemination and intracytoplasmic sperm
injection? Andrologia. 2022 Feb 2:e14381.
46. Karabulut R, Turkyilmaz Z, Atan A, Kaya C, Sonmez K. What are
the factors affecting glanular dehiscence after hypospadias surgery?
Actas Urol Esp (Engl Ed). 2022 Jan-Feb;46(1):4-15.
47. Kaynar M, Gomes ALQ, Sokolakis I, Gül M. Tip of the iceberg:
erectile dysfunction and COVID-19. Int J Impot Res. 2022 Feb
12:1-6.
48. Kazaz IO, Demir S, Kerimoglu G, Colak F, Alemdar NT, Akman
AU, Cekuc OC, Mentese A. Effect of Chrysin on Endoplasmic
Reticulum Stress in a Rat Model of Testicular Torsion. J Invest
Surg. 2021 Dec 14:1-6.
49. Kızılay F, Altay B, Aşçı R, Çayan S, Ekmekçioğlu O, Yaman Ö,
Kadıoğlu A. Retrospective analysis of factors affecting sperm
retrieval with microscopic testicular sperm extraction in infertile
men with Klinefelter syndrome: A multicentre study. Andrologia.
2022 Jan 31:e14379. doi: 10.1111/and.14379.
50. Kozacioglu Z, Vatansever HS, Onal T, Kutlu N, Ozel F, Gunlusoy B,
Gumus BH. Histologic and physiologic analysis of the relationship
between the dorsal nerve of the penis and the corpus cavernosum
on a rat model. A complementary pathway on the innervation of
penile erection? Neurourol Urodyn. 2022 Jan;41(1):188-194.
51. Kulaksiz D, Toprak T. The relationship between anogenital distance
and female sexual life. Minerva Obstet Gynecol. 2022 Feb 2. doi:
10.23736/S2724-606X.22.05023-0.
52. Kutsal C, Barhoom H, Halil Baloğlu İ, Tevfik Albayrak A, Tanık
C, Dokucu Aİ. Histopathological effects of β-hCG and vitamin C
on the detorsioned testicle in rats with unilateral testicular torsion.
J Pediatr Urol. 2022 Jan 22:S1477-5131(22)00009-2.
53. Metin Mahmutoglu A, Hurre Dirie S, Hekim N, Gunes S, Asci
R, Henkel R. Polymorphisms of androgens-related genes and
idiopathic male infertility in Turkish men. Andrologia. 2022
Mar;54(2):e14270.
54. Mutluay D, Güngör Ş, Tenekeci GY, Köksoy S, Çoban CS.
Effects of synthetic (JWH-018) cannabinoids treatment on
spermatogenesis and sperm function. Drug Chem Toxicol. 2022
Jan;45(1):215-222.
55. Onen E, Onen S. Evidence for the Association between Chronotype
and Lifelong Premature Ejaculation. Urol Int. 2021 Dec 7:1-8.
doi: 10.1159/000519930.
56. Erdogan A, Keskin E, Sambel M. Red blood cell distribution
width values in erectile dysfunction. Rev Int Androl. 2022 Jan-
Mar;20(1):24-30.
57. Parlak Ak T, Tatli Seven P, Gur S, Gul B, Yaman M, Seven I. Chrysin
and flunixin meglumine mitigate overloaded copper-induced
testicular and spermatological damages via modulation of oxidative
stress and apoptosis in rats. Andrologia. 2022 Mar;54(2):e14327.
58. Sağraç D, Şenkal S, Hayal TB, Demirci S, Şişli HB, Asutay
AB, Doğan A. Protective role of Cytoglobin and Neuroglobin
against the Lipopolysaccharide (LPS)-induced inflammation in
Leydig cells ex vivo. Reprod Biol. 2022 Feb 1;22(1):100595. doi:
10.1016/j.repbio.2021.100595.
59. Sahin Y, Karacan T, Hacibey I, Aybek OY, Ozer Z, Cil G, Dincer
MM, Guraslan H, Muslumanoglu AY. High visceral adiposity
index is associated with female orgasmic disorder in premenopausal
women: a cross-sectional study. J Obstet Gynaecol. 2022 Feb 16:1-
6. doi: 10.1080/01443615.2022.2033185.
86 Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.12.2021-15.02.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk
Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
60. Salvarci A, Balasar M. Different group of non-obstructive
intermittent azoospermias among non-obstructive azoospermia
patients: A ten-year retrospective cohort study with control group.
Andrologia. 2022 Mar;54(2):e14335.
61. Sarier M, Demir M, Emek M, Usta SS, Soylu A, Konuk EY, Turgut
H. Comparison of spermiograms of infertile men before and
during the COVID-19 pandemic. Rev Assoc Med Bras (1992).
2022 Feb;68(2):191-195.
62. Sevin G, Alan E, Demir S, Albayrak G, Demiroz T, Yetik-
Anacak G, Baykan S. Comparative evaluation of relaxant effects
of three prangos species on mouse corpus cavernosum: Chemical
characterization and the relaxant mechanisms of action of P.
pabularia and (+)-oxypeucedanin. J Ethnopharmacol. 2022 Feb
10;284:114823.
63. Sivritepe R, Uçak Basat S, Baygul A, Küçük EV. The effect of
interleukin-6 level at the time of hospitalisation on erectile
functions in hospitalised patients with COVID-19. Andrologia.
2022 Feb;54(1):e14285.
64. Sozen E, Demirel-Yalciner T, Koroglu MK, Elmas MA, Ercan
F, Ozer NK. High cholesterol diet activates ER stress mediated
apoptosis in testes tissue: Role of α-tocopherol. IUBMB Life. 2022
Jan;74(1):85-92.
65. Surmeli DM, Karpuzcu HC, Atmis V, Cosarderelioglu C, Yalcin
A, Varli M, Aras S. Association between sarcopenia and erectile
dysfunction in older males. Arch Gerontol Geriatr. 2022 Mar-
Apr;99:104619.
66. Telci Caklili O, Ok AM, Istemihan Z, Selcukbiricik O, Yarman S.
Optimal testosterone level to improve symptoms of hypogonadism
without causing dopa-testotoxicosis in male macroprolactinoma.
Ann Endocrinol (Paris). 2022 Feb;83(1):9-15.
67. Tosun Güleroğlu F, Uludağ E. The effects of motherhood and
body perception on sexual dysfunctions among pregnant women.
Perspect Psychiatr Care. 2022 Jan 30. doi: 10.1111/ppc.13033.
68. Turhan S, Buyuk A. Evaluation of sexual quality of life after
bilateral total hip arthroplasty surgery. Orthop Traumatol Surg
Res. 2022 Feb;108(1):103125.
69. Uğurlu M, Karahan N. Sexual health knowledge and influencing
factors among health science students at a state university in Turkey.
Eur J Contracept Reprod Health Care. 2022 Feb;27(1):75-82.
70. Uludağ E, Tosun Güleroğlu F, Kul Uçtu A. Effects of Sexual
Behaviour, Intercourse, Satisfaction-Related Myths and Perceived
Spirituality on Sexual Dysfunctions in Muslim Pregnant Women.
J Relig Health. 2021 Dec;60(6):4249-4263.
71. Unal S, Micoogullari U, Okulu E, Kayigil O. Priapism - A rare side
effect of alpha blockers: Report of 2 cases and literature review. Rev
Int Androl. 2022 Feb 8:S1698-031X(22)00018-8.
72. Vurgun H, Sezer G, Yay A. The role of autophagy in paclitaxel and
cremophor induced damage to rat testis. Biotech Histochem. 2022
Jan 17:1-8. doi: 10.1080/10520295.2021.2023759.
73. Yavas I, Emuk Y, Kahraman T. Pelvic floor muscle training on
urinary incontinence and sexual function in people with multiple
sclerosis: A systematic review. Mult Scler Relat Disord. 2022
Feb;58:103538. doi: 10.1016/j.msard.2022.103538.
74. Yavuz IA, Aykanat C, Senel C, Inci F, Ceyhan E, Aslan Y, Tuncel
A, Yildirim AO. The Impact of Surgical Approaches for Isolated
Acetabulum Fracture on Sexual Functions: A Prospective Study. J
Orthop Trauma. 2022 Mar 1;36(3):124-129.
75. Yavuzsan AH, Albayrak AT, Yesildal C, Ilgi M, Baloglu IH, Eksi
M, Horasanli K, Kirecci SL, Ozkurt H. The role of preoperative
ultrasound in the diagnosis of penile fractures and the effect of
tunica defect length on postoperative functional outcomes. Int J
Clin Pract. 2021 Oct;75(10):e14568.
76. Yazar S, Eren H, Acehan T, Bedir R, Gündoğdu H, Yüksel AO.
A rare form of persistent Mullerian duct syndrome: Transverse
testicular ectopia with germ cell testis cancer and hernia uteri
inguinalis. Andrologia. 2021 Dec;53(11):e14229.
77. Yildirim C, Erturk H, Pekkan K, Deniz S, Serefoglu EC. A novel
method for hemodynamic analysis of penile erection. Int J Impot
Res. 2022 Jan;34(1):55-63.
78. Yuksel S, Erginel B, Bingul I, Ozluk Y, Karatay H, Aydın F, Keskin
E. The effect of hydrogen sulfide on ischemia /reperfusion injury in
an experimental testicular torsion model. J Pediatr Urol. 2021 Dec
1:S1477-5131(21)00580-5.
79. Zayman E, Gül M, Erdemli ME, Gül S, Bağ HG, Taşlıdere E.
Biochemical and histopathological investigation of the protective
effects of melatonin and vitamin E against the damage caused
by acetamiprid in Balb-c mouse testicles at light and electron
microscopic level. Environ Sci Pollut Res Int. 2022 Feb 19. doi:
10.1007/s11356-022-19143-9.
Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022
87
KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
(Mart/March 2022-Kasım/November 2022)
18-21 Mart 2022
Amsterdam/Hollanda
22-23 Nisan 2022
Londra/İngiltere
13-16 Mayıs 2022
New Orleans-ABD
27-29 Mayıs 2022
Taichung/Tayvan
15-20 Temmuz 2022
Dublin-İrlanda
6-9 Ekim 2022
Atina-Yunanistan
27-30 Ekim 2022
Miami-ABD
19-20 Ekim 2022
Madrid-İspanya
17-20 Kasım 2002
Scottsdale-ABD
18-27 Kasım 2022
Budapeşte-Macaristan
37 th Annual EAU Congress (EAU22) eau22.org
Imperial Prostate Masterclass
AUA Annual Meeting 2022
18 th Biennual Meeting of the Apssm in Conjunction with 2022 Annual
Meeting of Taiwanese Association of Andrology
XXVI World Congress and Intl Vulvovaginal Disease Update 2022
imperialprostate.org.uk
auanet.org
http://www.2021apssm.com/
https://www.issvd.org/events
25 th Panhellenic Urological Congress huacongress.gr
23 r d World Meeting of the International Society for Sexual Medicine
(WMSM 2022)
ESU-ESAU-ESGURS Masterclass on erectile restoration and Peyronie’s
disease
ISSWSH Fall Course 2022
ESSM School of Sexual Medicine and Advanced Course 2022
https://www.isswshcourse.org/
https://www.issm.info/meetings/wmsm/23rd-world-meeting-of-the-international-society-for-sexual-medicine-wmsm-2022
https://uroweb.org/education-events/esu-esau-esgurs-masterclass-on-erectile-restoration-and-peyronies-disease
https://www.essm.org/education/essm-school-of-sexual-medicine/
88 Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022