23.03.2022 Views

ANDROLOJİ BUL_24-1_TAM

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

E-ISSN: 2587-2524

Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 1 | Mart/ March 2022

www.androlojibulten.org

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

i

ULAKBİM TR DİZİN’de

Dizinlenmektedir.


Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 1 | Mart/ March 2022

E-ISSN: 2587-2524

ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR

Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology

Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır.

Four issues annually; March, June, September, December

TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology

Prof. Dr. Mustafa Melih Çulha

YÖNETİM KURULU / Board of Directors

Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan)

Mustafa Melih Çulha (Başkan)

Fikret Erdemir (Genel Sekreter)

Mustafa Kadıhasanoğlu (Sayman)

İsa Özbey (Üye)

Murat Çakan (Üye)

Sefa Resim (Üye)

Metin Öztürk (Üye)

EDİTÖR / Editor

Prof. Dr. Fikret Erdemir

YARDIMCI EDİTÖRLER / Associate Editors

Prof. Dr. Cüneyt Adayener

Doç. Dr. Erhan Ateş

YAYIN TÜRÜ / Publication Category

Süreli Yayın

YÖNETİM YERİ/ Executive Office

Türk Androloji Derneği

Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul

Tel: +90 212 288 50 99

Faks: +90 212 288 50 98

E-posta: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androloji.org.tr

Yayın Hizmetleri / Publishing Services

BAYT Bilimsel Araştırmalar

Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.

Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara

Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02

E-posta: info@bayt.com.tr

www.bayt.com.tr

Androloji Bülteni’nin tarandığı indeksler/ Indexing the Andrology Bulletin

ULAKBİM TR Dizin/ ULAKBIM TR Index

Türkiye Atıf Dizini/ Turkey Citation Index

Türk Medline/ Turkish Medline

EBSCO

The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts

and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing.

Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt

tarafından gerçekleştirilmiştir

www.androlojibulten.org


DANIŞMA KURULU / REVIEWERS

ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Ramazan AŞCI

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Samsun

Prof. Dr. Ali ATAN

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

Uzm. Dr. Memduh AYDIN

Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji

Kliniği, İstanbul

Doç. Dr. Önder CANGÜVEN

Department of Urology, Hamad Medical Corporation,

Doha, Qatar

Prof. Dr. Murat ÇAKAN

SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma

Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Melih ÇULHA

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit

Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Haluk EROL

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Androloji BD, Aydın

Prof. Dr. Ahmet GÖKÇE

Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya

Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa

Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD /

Androloji BD, İstanbul

Prof. Dr. Zafer KOZACIOĞLU

Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir

Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ

Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul

Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa

Prof. Dr. Ahmet METİN

İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu

Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Bülent SEMERCİ

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Prof. Dr. Altuğ TUNCEL

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Tahir TURAN

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli

Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD,

Antalya

Prof. Dr. M. Önder YAMAN

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

ERKEK ÜREME SAĞLIĞI

Prof. Dr. Barış ALTAY

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Prof. Dr. Kaan AYDOS

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık

Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara

Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin

Prof. Dr. Sadık GÖRÜR

Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay

Prof. Dr. Engin KANDIRALI

Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,

İstanbul

Prof. Dr. Ayhan KARABULUT

Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir

Prof. Dr. İrfan ORHAN

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ

Prof. Dr. İsa ÖZBEY

Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD,

Erzurum

Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR

T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk

Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji

Kliniği,İstanbul

Prof. Dr. Sefa RESİM

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Kahramanmaraş

Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi

BD, Ankara

Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA

İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü

Genetik AD, İstanbul

KADIN CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN

Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul

Prof. Dr. Halil ÇİFTÇİ

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa

Prof. Dr. Esat KORGALI

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas

Prof. Dr. Ercan YENİ

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa

KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE

ÇALIŞMA GRUBU

Prof. Dr. Dilek AYGİN

Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sakarya

Prof. Dr. Sevim BUZLU

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Gülbeyaz CAN

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ

Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul

Prof. Dr. Leyla KÜÇÜK

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ

Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve

Sağlık Hizmetleri, İstanbul

Doç. Dr. Hicran YILDIZ

Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa

TÜRK CUMHURİYETLERİNDE

ANDROLOJİ

Prof. Dr. İlham AHMEDOV

Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022,

Azerbaycan

Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV

Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan

Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV

Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji

Merkezi, Özbekistan

Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV

State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of

Andrology Department, Özbekistan

Uzm. Dr. Erol UÇANER

Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs

TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI

VE KONGRE TAKVİMİ

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,Tokat

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

iii


AMAÇ ve KAPSAM

Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır.

Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve

editöryal yorumların yayımlandığı danışman denetimli bilimsel bir

dergidir. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin hedef

kitlesi androloji alanlarında çalışan veya bu alanlara ilgi duyan

araştırmacı ve hekimlerdir.

Derginin yazı dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazıların Türk Dil

Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne ve imla kılavuzuna uygun olması

gerekir.

Derginin editöryal ve yayın süreçleri International Committee

of Medical Journal Editors (ICMJE), World Association of Medical

Editors (WAME), Council of Science Editors (CSE), Committee

on Publication Ethics (COPE), European Association of Science

Editors (EASE) ve National Information Standards Organization

(NISO) organizasyonlarının kılavuzlarına uygun olarak

biçimlendirilir. Androloji Bülteni, Principles of Transparency and

Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice)

ilkelerini benimsemiştir.

Tüm makaleler http://www.androlojibulten.org/ sayfasındaki

online makale değerlendirme sistemi kullanılarak dergiye

gönderilmelidir. Derginin yazım kurallarına, gerekli formlara ve

dergiyle ilgili diğer bilgilere web sayfasından erişilebilir.

Derginin tüm masrafları Türk Androloji Derneği tarafından

karşılanmaktadır.

Dergide yayımlanan makalelerde ifade edilen bilgi, fikir ve görüşler

Türk Androloji Derneği, Editörler, Yayın Kurulu ve Yayıncı’nın

değil, yazar(lar)ın bilgi ve görüşlerini yansıtır. Baş Editör, Editörler,

Yayın Kurulu ve Yayıncı, yazarlara ait bilgi ve görüşler için hiçbir

sorumluluk ya da yükümlülük kabul etmemektedir.

Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini,

Türk Medline ve EBSCO veritabanlarında dizinlenmektedir.

Yayımlanan tüm içeriğe www.androlojibulten.org adresinden

ücretsiz olarak erişilebilir.

Dergide yayımlanan içeriğin tüm telif hakları Türk Androloji

Derneği’ne aittir.

Editoryal Ofis

Androloji Bülteni

Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye

Tel: 0212 288 50 99

Faks: 0212 288 50 98

E-posta: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androlojibulten.org/

Yayın Hizmetleri: BAYT

Adres: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Türkiye

Tel: +90 431 30 62

Faks: +90 431 36 02

E-posta: info@bayt.com.tr

Web: www.bayt.com.tr

iv Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022


PURPOSE and SCOPE

Andrology Bulletin is the official publication of the Turkish

Andrology Association. The journal is a supervised scientific journal

which publishes original research articles, case studies, reviews,

and editorial comments on the science of andrology. The journal

is published in four issues per year. The target population of the

journal is researchers and physicians who work in or interested in

the field of andrology.

The journal’s language is both Turkish and English. The Turkish

language should conform to the Turkish language dictionary and

the Turkish spelling guide.

The editorial and publication processes of the journal conform

the guidelines of the International Committee of Medical Journal

Editors (ICMJE), the World Association of Medical Editors (WAME),

the Council of Science Editors (CSE), and the Committee on

Publication Ethics (COPE). It is formatted in accordance with the

National Information Standards Organization (NISO) guidelines.

The Andrology Bulletin adopts the Principles of Transparency and

Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice).

All articles should be sent to the journal using the online article

evaluation system at http://www.androlojibulten.org/. Writing

rules of the journal, necessary forms, and other information about

the journal can be accessed from the web page.

All expenditure of the journal is covered by the Turkish Andrology

Association.

The information, ideas and opinions expressed in the articles

published in the journal reflect the views and opinions of the

author(s), not the editors of the Turkish Andrology Association, the

editorial board, or publisher. The Editor-in-Chief, Editors, Editorial

Board, and Publisher do not accept any responsibility or liability for

the given information and opinions of the author(s).

The Andrology Bulletin has been indexed by TUBITAK ULAKBIM TR

Index, Turkey Citation Index, Turkish Medline and EBSCO.

All published content is freely available at www.androlojibulten.org.

All copyrighted content published in the journal belongs to the

Turkish Andrology Association.

Editorial Office

Andrology Bullettin

Address: Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Turkey

Phone: +90 212 288 50 99

Fax: +90 212 288 50 98

E-mail: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androlojibulten.org/

Publishing Services: BAYT

Address: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Turkey

Phone: +90 431 30 62

Fax: +90 431 36 02

E-mail: info@bayt.com.tr

Web: www.bayt.com.tr

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

v


YAZARLARA AÇIKLAMA

Dergiye gönderilen makaleler, özgünlük ve bilimsel kalite

bakımından değerlendirilir. Gönderilen yazıların daha önce başka

bir elektronik ya da basılı dergide, kitapta veya farklı bir mecrada

sunulmamış ya da yayımlanmamış olması ve Türk Androloji

Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun

görülmesi gerekir.

Androloji Bülteni’ne gönderilen makalelerin değerlendirilmesinde

bağımsız, tarafsız, çift-kör hakem değerlendirme raporları temel

alınmaktadır. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen

yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir

Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır

hali http://www.androlojibulten.org ve https://www.journalagent.

com/androloji/ adreslerinden indirilebilir).

Androloji Bülteni; gönderilen makalelerin değerlendirme sürecine

dahil olan yazarların ve bireylerin, potansiyel çıkar çatışmasına ya

da önyargıya yol açabilecek finansal, kurumsal ve diğer ilişkiler

dahil mevcut ya da potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmelerini

talep ve teşvik eder. Bir çalışma için bir birey ya da kurumdan alınan

her türlü finansal destek ya da diğer destekler Yayın Kurulu’na

beyan edilmeli ve potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmek

amacıyla ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu katkı sağlayan

tüm yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır (form için www.

androlojibulten.org). Editörler, yazarlar ve hakemler ile ilgili

potansiyel çıkar çatışması vakaları derginin Yayın Kurulu tarafından

COPE ve ICMJE rehberleri kapsamında çözülmektedir.

Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri

sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının

isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir.

Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir.

Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.org) tarafından

önerilen yazarlık kriterlerini karşılaması gerekmektedir. ICMJE,

yazarların aşağıdaki dört kriteri karşılamasını önermektedir:

1. Çalışmanın konseptine/tasarımına; ya da çalışma için verilerin

toplanmasına, analiz edilmesine ve yorumlanmasına önemli

katkı sağlamış olmak,

2. Yazı taslağını hazırlamış ya da önemli fikirsel içeriğin eleştirel

incelemelerini yapmış olmak;

3. Yazının yayından önceki son halini gözden geçirmiş ve

onaylamış olmak;

4. Çalışmanın herhangi bir bölümünün geçerliliği ve doğruluğuna

ilişkin soruların uygun şekilde soruşturulduğunun ve

çözümlendiğinin garantisini vermek amacıyla çalışmanın her

yönünden sorumlu olmayı kabul etmek.

Bir yazar, çalışmada katkı sağladığı kısımların sorumluluğunu

almasına ek olarak, diğer yazarların çalışmanın hangi kısımlarından

sorumlu olduğunu da teşhis edebilmelidir. Ayrıca, yazarlar

birbirlerinin katkılarının bütünlüğüne güven duymalıdırlar.

Klinik ve deneysel çalışmalar, ilaç araştırmaları ve bazı olgu

sunumları için World Medical Association Declaration of

Helsinki “Ethical Principles for Medical Research Involving

Human Subjects”, (amended in October 2013, www.wma.net)

çerçevesinde hazırlanmış Etik Kurul raporu gerekmektedir. Gerekli

görülmesi halinde, Etik Kurul raporu veya eş değeri olan resmi

bir yazı, yazarlardan talep edilebilir. İnsanlar üzerinde yapılmış

deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın

yapıldığı kişilere uygulanan prosedürlerin niteliği tümüyle

açıklandıktan sonra, onaylarının alındığına ilişkin bir açıklamaya

metin içerisinde yer verilmelidir. Hayvanlar üzerinde yapılan

çalışmalarda ise ağrı, acı ve rahatsızlık verilmemesi için yapılmış

olanlar açık olarak makalede belirtilmelidir. Hasta onamları, Etik

Kurul raporunun alındığı kurumun adı, onay belgesinin numarası

ve tarihi ana metin dosyasında yer alan Yöntemler başlığı altında

belirtilmelidir. Hastaların kimliklerinin gizliliğini korumak yazarların

sorumluluğundadır. Hastaların kimliğini açığa çıkarabilecek

fotoğraflar için hastadan ya da yasal temsilcilerinden alınan imzalı

izinlerin de gönderilmesi gereklidir.

Bütün makalelerin benzerlik tespiti denetimi, iThenticate yazılımı

aracılığıyla yapılmaktadır.

Yayın Kurulu, dergimize gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,

atıf manipülasyonu ve veri sahteciliği iddia ve şüpheleri karşısında

COPE kurallarına uygun olarak hareket edecektir. Yayımlanan içerik

ile ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir

Yazıların online gönderilmesi

Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online

gönderilmelidir. (https://www.journalagent.com/androloji/).

Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden

geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar

bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı

bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden

alınabilir.

YAZILARIN HAZIRLANMASI

Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000

kelimeyi geçmemelidir.

Makaleler, ICMJE-Recommendations for the Conduct, Reporting,

Editing and Publication of Scholarly Work in Medical Journals

(updated in December 2017 - http://www.icmje. org/icmjerecommendations.

pdf) ile uyumlu olarak hazırlanmalıdır.

Randomize çalışmalar CONSORT, gözlemsel çalışmalar STROBE,

tanısal değerli çalışmalar STARD, sistematik derleme ve metaanalizler

PRISMA, hayvan deneyli çalışmalar ARRIVE ve randomize

olmayan davranış ve halk sağlığıyla ilgili çalışmalar TREND

kılavuzlarına uyumlu olmalıdır.

Yazarların, Yayın Hakkı Devir Formu, Yazar Katkı Formu ve

ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu’nu (bu form, tüm

vi Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022


yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır) ilk gönderim sırasında

online makale sistemine yüklemeleri gerekmektedir. Bu formlara

http://www.androlojibulten.org/ adresinde yazarlara açıklama

kısmından ulaşılabilir.

Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı

boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5

cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır.

Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı

karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken

bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı),

çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri,

yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon

ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4

ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir.

“Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda

yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe

ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii)

Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak);

Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen

yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi)

Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular

ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması

tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu

ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında,

yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir.

Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel

sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce

özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion)

başlıkları altında bildirmelidir.

Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak

şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime

(alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical

Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.

nlm.nih.gov/pubmed/.

Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç

ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların

özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde

belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır.

Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar

ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde

tekrarlanmamalıdır.

Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli

ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi

olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır.

Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir.

Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar

sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG

veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki

satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre

numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde

büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her

şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır.

KAYNAKLAR

Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst

simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra

boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu

önerilmektedir. [1] ); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler

kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan

yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı

doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan

istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır;

bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı

verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar

belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından

“et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için

aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin

basım sayısı yazılmamalıdır !) :

Dergi:

Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu

AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji

Dergisi 2006;32:240-7.

Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et

al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal

neobladder performed completely intracorporeally: the initial

experience. J Urol 2002;168:13-8.

Kitap:

Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul

Üniversitesi Basımevi; 1993.

Kitap içinde bölüm:

Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting

during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;

2003. p. 288-307.

Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların

özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir.

Online makale gönderiminde sırası ile:

1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı

altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer

dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir).

2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri

bulunmamalıdır !)

3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yerler okla belirtilmelidir)

4. Tablolar yüklenmelidir.

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

vii


INSTRUCTION TO AUTHORS

Articles submitted to the journal are evaluated in terms of originality

and scientific quality. Submitted manuscripts must not have been

previously published, or presented in another electronic or printed

journal, in a book or in a different medium, and must be approved

by the Editorial Board of the Turkish Andrology Association’s Board

of Directors.

Independent, unbiased, double-blinded arbitration evaluation

reports of referees are used in the evaluation of the articles

submitted to the Andrology Bulletin. In order for the articles to be

evaluated, a signed letter entitled “Copyright Transfer Form” must be

attached to the submitted article, confirming the authors’ approval

(a copy of the form is available at: http://www.androlojibulten.org

and https://www.journalagent.com/androloji/).

Andrology Bulletin encourage authors and individuals involved

in the evaluation process of submitted articles to present their

current or potential conflicts of interest, including financial,

institutional, and other relationships that may lead to potential

conflicts of interest or prejudice. Any financial or any other kind

of support received from an individual or institution for a study

must be declared to the Editorial Board, and the ICMJE Potential

Conflicts of Interest Form must be filled in separately by all authors

contributing to the declaration of potential conflicts of interest (see

the form in: http://www.androlojibulten.org). Potential conflicts of

interest with editors, writers and arbitrators are resolved by the

Editorial Board of the journal under the COPE and ICMJE guidelines.

The Author Approval Form will be sent to the responsible author,

who will be required to explain the author’s contributions during

the typesetting and preparation of the articles suitable for

publication.

Only those who deserve authorship should be shown as authors.

Everyone listed as a writer must meet the authorship criteria

recommended by ICMJE (www.icmje.org). The ICMJE suggests that

authors meet the following four criteria:

1. To have contributed significantly to the gathering, analysis,

and interpretation of data for concept/design of the study;

2. To have drafted the writing of the essay, or have done critical

review of important intellectual content;

3. To have reviewed and approved the last version of the article

before its publication;

4. To accept the responsibility for all aspects of the work in order

to ensure that questions concerning the validity and accuracy

of any part of the work are properly investigated and resolved.

A writer should be able to identify the parts of the work which other

authors are responsible for, in addition to taking responsibility for

the parts he contributed. In addition, authors should trust the

integrity of each other’s contributions.

For the clinical and experimental studies, drug studies, and some

case reports, the Ethics Committee report prepared under the

World Medical Association Declaration of Helsinki (amended

in October 2013, www.wma.net) is required. If necessary, the

author(s) may be requested an Ethics Committee report, or an

official letter of equal value. An explanatory note on the results of

experimental studies on humans should be included in the text

to the effect that approvals have been received, once the nature

of the procedures applied to the subject has been fully explained.

In the case of studies on animals, those made for the avoidance

of pain, suffering, and discomfort should be clearly stated in

the article. Patient approvals, the name of the institution from

which the Ethics Committee report is received, and the number

and date of the approval document should be stated in the main

text file under the title of Methods. It is the responsibility of the

authors to protect the confidentiality of the identities of patients.

Signed permits from the patient or legal representatives must

also be sent for photographs that may reveal the identity of the

patients.

Similarity checking of all the articles is done via iThenticate

software.

The Editorial Board will act in accordance with the COPE rules

against claims and suspicions of plagiarism, citation manipulation,

and data fraud involving work submitted to the journal. All

responsibility for the published content belongs to the authors.

Submitting articles online

All manuscripts must be submitted online via the internet address

of the journal (https://www.journalagent.com/androloji/). It is

recommended that the manuscript be reviewed one last time

with the checklist before submission. Manuscripts not written in

accordance with the writing rules are not accepted for Scientific

Board evaluation. More information can be found at https://www.

journalagent.com/androloji/.

PREPARATION OF ARTICLES

The research articles should not exceed 3000 words, the case

presentations should be at most 1500 words, and the compilations

should not exceed 5000 words.

The articles should be prepared in accordance with the ICMJE -

Recommendations for the Conduct, Reporting, and Publication

of the Scholarly Work in Medical Journals (http://www.icmje.

org/icmje-recommendations.pdf –updated in December 2017).

Randomized studies should be consistent with CONSORT,

observational studies with STROBE, diagnostic value studies with

STARD, systematic review and meta-analyses with PRISMA, animal

trials with ARRIVE, and non-randomized behavioral and public

health studies with TREND guidelines.

The authors are required to upload the Publication Submission

Form, the Author Contribution Form and the ICMJE Potential

Conflicts Form (this form must be filled out by all authors

separately) to the online system during the initial submission of the

viii Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022


article. These forms are available at http://www.androlojibulten.

org/ and can be found in the instruction to authors section.

Manuscripts should be typed on a standard A4 paper size on a

computer text file, spaced about 2.5 cm on the right and left sides,

and with double spaced lines. Every page should be numbered.

The text should be written in Times New Roman font with 12

points. The sections to be included in the manuscripts are: author

names (academic title, name, surname), the institution in which the

study was conducted (work place of the author and the institution

where the publication is prepared), contact address, telephone

and fax numbers, e-mail address. All these should be entered in

the JournalAgent program online in steps 3, 4, and 5.

The files to be uploaded should not contain the names of the

authors and places where they work, except the “Copyright Transfer

Form”. The submitted work should include: (i) Turkish and English

titles (to be posted online), (ii) Turkish and English abstracts (to be

posted online); in the full text of the article (the full text file must be

added to the desired location online) (iii) Introduction; (iv) Materials

and Methods; (v) Findings; (vi) Discussion; (vii) References sections.

It is preferred that methods, findings, and discussion sections

be handled with subtitles when necessary. Case presentations

should be organized under the headings of introduction, case

presentation and discussion after the summaries. In the review

articles, appropriate titles can be preferred for the development

of the article.

Abstract (Summary): The main findings and the main results

should be reported under the headings of Objectives, Material and

Methods, Findings, Conclusion.

Key words: At least 3 and at most 5 key words (in alphabetical

order) should be indicated in Turkish and English, under the

heading “Key words” after the Abstract section. Index Medicus

Medical Headings (MeSH) can be used for this purpose (http://

www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/).

In the full text of the article, in the Materials and Methods after

the Introduction paragraph, start and end dates of the study, the

characteristics of the patients and the methods used, the patient

selection should be specified in detail. The statistical method

utilized should be explained with sufficient detail.

Findings: Findings should be written as detailed as possible in the

text, supported by figures and tables; information given in figures

and tables should not be repeated in the text.

Discussion: Mainly the data related to the study should be

discussed and supported with domestic and foreign resources.

General information that is not directly related to the subject

should be avoided from occupying too much space.

Abbreviations: The number of abbreviated words must be limited.

Figures and Tables: Photographs and tables presented with the

text should be uploaded separately to the system. The format of

the image files can be JPEG or TIFF. Tables and shape subtitles must

be written on separate pages with double spacing; figures and

tables should be numbered according to the order in which they

appear in the text, and should have titles. Magnification ratio and

dyeing technique should be explained in microscopic pictures.

Each abbreviation used should be noted under the related figure

and table with an explanation.

REFERENCES

The references given in the text should be arranged in square

brackets as superscripts, and if at the end of the sentence after

the punctuation, without spacing (eg: ... lymph node [1] dissection

is recommended. [2] ); unpublished results and personal interviews

should not be shown as sources. Authors should only present

studies that they directly benefit from; unauthorized sources

will be requested from the authors during the preparation of the

publication. Journal names should be abbreviated according to

Index Medicus; where this is not possible, the full name of the journal

should be given. All authors should be listed if there are seven or

fewer, followed by “, et al.” after the sixth author in case of more than

seven authors. The following examples should be followed for the

endnote reference list and the punctuation style (the month and

the issue number in parentheses must be avoided!).

Journal:

Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu

AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji

Dergisi 2006;32:240–7.

Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA,

et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic

ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial

experience. J Urol 2002;168:13–8.

Book:

Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. İstanbul:

İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993.

Section of a book:

Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting

during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;

2003. p.288–307.

Important Note: The Editorial Board is authorized to make

amendments to the text, if necessary, without modifying the text of

the text.

Online article submission order:

1. A signed letter under the heading of “Copyright Transfer Form”

(a scanned copy which must be uploaded to the system online

with other files) from the authors,

2. Main text (including reference list) (abstract should not be

included, and author names must be blinded!),

3. Pictures (where possible, the explanations should be indicated

by an arrow), and

4. Tables must be loaded.

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

ix


BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT

Değerli Meslektaşlarım,

2022 yılının bu ilk sayısı yayınlandığında, yönetim kurulu olarak dergimizin düzenli olarak hazırlanmasını

ve zamanında elimize eksiksiz olarak geçmesini sağlayan başta editörümüz olmak üzere emeği geçen

tüm arkadaşlara teşekkürlerimizi sunarız.

Bu yılın ilk bilimsel etkinliği olan ‘Erektil Disfonksiyon Cerrahisi’ kursu, Türk Üroloji Akademisi ve

Türk Androloji Derneği’nin katkıları ile 26 Şubat Cumartesi günü Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hastanesi’nde gerçekleştirildi ve yapılan üç canlı cerrahi web üzerinden ve hastane toplantı salonundan

izlendi. Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu ve Prof. Dr. Mustafa Faruk Usta’ya kursumuza verdikleri akademik destek

için teşekkür ederiz. Kursumuzdaki canlı cerrahileri web üzerinden 419 ve toplantı salonundan 32

meslektaşımız izledi ve çok sayıda soru ve katkı yapıldı. İlginin yüksek olması hepimizi sevindirdi. Tüm

katılımcılara ve emeği geçenlere yönetim kurulu olarak teşekkür ederiz. Aynı ilginin bu yıl yapılacak

olan kongremizde de sürmesi en büyük temennimizdir.

Bu kursu düzenlerken endüstri sponsor desteğinin çok azaldığını da üzülerek görmüş olduk. Bilimsel

aktivitelerinin düzenlenmesi önümüzdeki yıllarda daha zor olacak gibi görülüyor.

Yeni yılın tüm meslektaşlarımız için bilimsel açıdan doyurucu, üretken ve sağlıklı geçmesini diler, yüz

yüze toplantılarda görüşmek dileğiyle saygılar sunarım.

Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu adına

Prof. Dr. Mustafa Melih ÇULHA

Türk Androloji Derneği Başkanı

x Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022


EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR

Değerli Meslektaşlarımız,

Pandeminin pratik yaşamdaki etkisinin belirgin olarak azalmasıyla birlikte kesintisiz süren online

eğitimlere ilave olarak yüzyüze bilimsel etkinliklerin de giderek arttığı görülmektedir. Androloji Bülteni

olarak 2021 yılının yoğun bir makale trafiği ile tamamlandığını ve 2022 yılının ilk sayısının ise araştırmaya

gönül vermiş bilim insanlarının katkılarıyla sizlere sunulduğunu görmekten onur duyuyoruz. Androloji

Bülteni’nin bu sayısında 10 adet derleme ve makaleye ilave olarak bir adet olgu sunumu yer almaktadır.

Androloji Bülteni’nin 2022 yılındaki ilk sayısında erkek infertilitesi konusunda oldukça nadir araştırılan

iki alanda değerlendirme yapılmıştır. Bunlardan ilki Karaman ve arkadaşları tarafından sperm koku

reseptörlerinin lokalizasyonları ve görevleri ile ilgili olup “Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve

infertilite ile ilişkisi” başlığıyla sizlere sunulmaktadır. Bir diğer konu ise demir metabolizmasıyla da

ilişkili olup Ergün ve arkadaşları tarafından “Ferroptoz ve Erkek İnfertilitesi” başlıklı derleme ile geniş

olarak ele alınmıştır. Androloji pratiğinde Peyronie hastalığının nedenleri ve mekanizması ile tedavi

yöntemleri konusunda giderek artan oranlarda çalışmaların yapıldığı kronik dönede çeşitli greftlerin

kullanıldığı bilinmektedir. Bununla ilişkili olarak güncel karşılaştırmalı bilgiler Akdeniz ve arkadaşları

tarafından “Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri” başlıklı çalışmada ele

alınmıştır. Erkek ve kadınlarda kardiyak hastalıklar ve cinsellik ile cerrahi girişimler ve cinsellik arasındaki

ilişki uzun yıllardır ilgi ve önemini korumaktadır. Bu iki konu ile ilgili güncel literatürdeki yenilikler Sert

ve arkadaşları tarafından “Kardiyak Durumlar ve Cerrahi Girişim Sonrası Cinsellik” isimli derlemede

Androloji Bülteni okuyucularına sunulmaktadır. Bu sayıda kadın cinsel işlev bozukluğu konusundaki

derleme Arar ve arkadaşları tarafından “Türkiye’de Menopozal Dönemdeki Kadınların Yaşam Kalitesini

İnceleyen Çalışmalar: Bir Sistematik Derleme” başlığıyla sunulmaktadır. Günümüz toplumlarında

giderek artan obezite ve metabolik sendromun farklı mekanizmalarla sperm parametreleri üzerine

olumsuz etki ederek infertiliteye neden olduğu bilinmektedir. Elkatmış ve arkadaşları tarafından erkek

cinsel sağlığı ile ilişkili olmak üzere bu konu kesitsel bir araştırmada“Beden Kitle İndeksinin, Klasik

Sperm Parametreleri ve Sperm DNA Fragmantasyonu İle İlişkisinin İncelenmesi: Kesitsel Bir Araştırma”

başlığıyla incelenmiştir. Erkek infertilitesi konusunda Özveren ve arkadaşları tarafından yapılan

“İdiyopatik infertil hastalarda semen ve kan plazmasında malondialdehit-katalaz-glutatyon peroksidaz–

süperoksid dismutaz düzeyi ve semen parametreleri ile ilişkisi” başlıklı klinik çalışmada oksidanlar

ve antioksidanların önemi tartışılmıştır. Cinsel eğitimin yaşı ve verilme şekli uzun yıllardır tartışma

konusu olmaya devam etmektedir. Bu konu Şanlı ve arkadaşları tarafından “Sağlık Profesyonellerinin

Çocuklarına Verdikleri Cinsel Eğitimle İlgili Yaklaşımlarının Belirlenmesi: Bir Kamu Hastanesi Örneği”

başlıklı klinik çalışma ile ele alınırken Güner ve arkadaşları tarafından ise “Okul Öncesi Cinsel Eğitime

Yönelik Ebeveynlerin Bilgi Tutum ve Uygulamaları” başlıklı klinik çalışmada değerlendirilmiştir.

Cinsel eğitim ile ilgili bir başka klinik araştırma ise Doğan ve arkadaşları tarafından yapılan “Cinsel

Sağlık Dersi Alan ve Almayan Öğrencilerin Cinsel Sağlık Bakımına İlişkin İnanç ve Tutumları” başlığıyla

sunulmuştur. Erektil disfonksiyon tedavisinde son tedavi basamağı olarak sunulan penil protezler tüm

dünyada ve ülkemizde yoğun olarak uygulanmaktadır. Penil protez uygulamaları sonrası geçmiş yıllara

göre komplikasyon oranlarında azalma görülse de halen çok sayıda mekanik ve mekanik olmayan

komplikasyonlar bildirilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak oldukça nadir görülen bir durum olan rüptür

Miçooğulları ve arkadaşları tarafından “Malleable Penil Protezin İki Taraflı Komplet Fraktürü” başlığıyla

güncel ve klasik bilgiler eşliğinde tartışılarak olgu sunumu şeklinde aktarılmaktadır.

Androloji Bülteni ailesi olarak 2021 yılında çok değerli katkıları olan araştırmacı ve bilim insanlarına

sonsuz teşekkürlerimizi sunar 2022 yılının ilk sayısıyla birlikte sağlıklı, mutlu ve bilim dolu günler

temenni ederiz…

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Editör

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

xi


Cilt/ Volume 24 | Sayı/ Issue 1 | Mart/ March 2022

İÇİNDEKİLER /CONTENTS

ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES

1 Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları

Beliefs and attitudes regarding sexual health care of students who take and didn’t take sexual health lessons

Nurhan Doğan, Gamze Fışkın, Hatice Yüceler Kaçmaz

11 Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları

Parents’ knowledge and attitudes and practices about preschool sex education

Ümran Çevik Güner, Sare Aktaş

20 Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi:

Bir kamu hastanesi örneği

Determining the approaches of health professionals on sex education to their children: A public hospital example

Yasemin Şanlı, Özlem Şahan, Ergül Aslan

26 İdiyopatik infertil hastalarda semen ve kan plazmasında malondialdehit, glutatyon peroksidaz,

süperoksid dismutaz ve katalaz düzeyleri ile semen parametrelerinin ilişkisi

On the idiopathic infertile male patients, level of malondialdehyde, glutathion peroxidase, superoxide dismutase and

catalase at sperm and blood plasma, and correlation between them

Hüseyin Özveren, İrfan Şafak Barlas, Mustafa Güneş

32 Beden kitle indeksinin, klasik sperm parametreleri ve sperm DNA fragmantasyonu ile ilişkisinin incelenmesi:

Kesitsel bir araştırma

Investigation of the association between body mass index, classical sperm parameters and sperm DNA fragmentation:

A cross-sectional study

Semiye Elif Elkatmış, Emre Salabaş

38 Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

Studies examining the quality of life of women in the menopausal period in Turkey: A systematic review

Mevlüde Alpaslan Arar, Nülüfer Erbil

DERLEME | REVIEW

52 Ferroptoz ve erkek infertilitesi

Ferroptosis and male infertility

Sercan Ergün, Gülgez Neslihan Taşkurt Hekim, Sezgin Güneş

57 Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi

The role of sperm odorant receptors and its relationship with infertility

Gülsen Zübeyde Karaman, Seda Vatansever ,

67 Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri

Grafts for surgical treatment of Peyronie’s disease

Ekrem Akdeniz, Emrah Küçük, Mahmut Ulubay, Mustafa Kemal Atilla

73 Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik

Cardiac conditions and post-surgical sexuality

Nilgün Sert, Dilek Aygin

OLGU SUNUMU | CASE REPORT

82 Malleabl penil protezin iki taraflı komplet fraktürü

Bilateral complete rod fracture of malleable penile prosthesis

Uygar Miçooğulları, Furkan Umut Kılıç, Emir Akıncıoğlu, Orçun Çelik, Yusuf Özlem İlbey

85 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

88 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

xii Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022




ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2022;24:1−10

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.67689

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin

cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları

Beliefs and attitudes regarding sexual health care of students who take and

didn’t take sexual health lessons

Nurhan Doğan 1 , Gamze Fışkın 2 , Hatice Yüceler Kaçmaz 3

ÖZ

AMAÇ: Bu araştırma cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin

cinsel sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançlarını belirlemek amacıyla

yapılmıştır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipteki bu araştırma

Mayıs 2021 – Temmuz 2021 tarihleri arasında bir üniversitenin sağlık

bilimleri fakültesinde öğrenim gören hemşirelik (n=104) ve ebelik bölümünden

(n=55) toplam 159 öğrenciyle yürütülmüştür. Araştırmada veriler,

Öğrenci Bilgi Formu ve Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği kullanılarak

toplanmıştır. Çalışma için gerekli izinler alınmış olup, veriler istatistik

paket programıyla analiz edilmiştir.

BULGULAR: Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrenciler okudukları

bölüm dışında sosyo-demografik özellikleri bakımından benzerdir.

Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği puan ortalamaları; cinsel sağlık dersi alan

öğrencilerin 38,90±8,00 ve almayan öğrencilerin ise 37,40±7,90’dır.

Öğrencilerin çoğu cinsel sağlık konuşurken rahatsızlık duyduğunu,

cinsellikle ilgili bilgi ve bireyin cinsel fonksiyonlarını değerlendirmede

kendilerini kısmen yeterli gördüklerini ve cinsel sağlık dersinin zorunlu

olması gerektiğini belirtmişlerdir. Cinsel sağlık dersi alan ve almayan

öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançları arasında

ilişki bulunmamıştır.

SONUÇ: Öğrencilerin Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği puan ortalamalarının

olumsuz olmadığı, cinsel sağlık dersi almanın tutum ve inancı

etkilemediği belirlenmiştir. Öğrencilerin tutum ve inançlarını daha da

iyileştirmek için cinsel sağlık dersinin yanı sıra etkili olabilecek başka

girişimlerin de yapılması önerilebilir.

Anahtar Kelimeler: ebelik, cinsel sağlık, hemşirelik, öğrenci, tutum ve

inanç

ABSTRACT

OBJECTIVE: This study was conducted to determine the attitudes and

beliefs of students who took and did not take sexual health courses

about sexual health care.

MATERIAL and METHODS: This descriptive and correlational study was

conducted with a total of 159 students from the nursing (n=104) and

midwifery departments (n=55) studying at a university’s health sciences

faculty between May 2021 and July 2021. In the study, data were

collected using the Student Information Form and the Sexual Attitude

and Belief Scale. Necessary permissions were obtained to carry out the

research, and the data were analyzed with a statistical package program.

RESULTS: Students who took and did not take a sexual health lesson

were similar in terms of their socio-demographic characteristics, except

for the department they studied. Sexual Attitude and Belief Scale mean

scores; It is 38.90±8.00 for students who take sexual health lessons

and 37.40±7.90 for students who do not. Most of the students stated

that they feel uncomfortable talking about sexual health, they consider

themselves partially sufficient in evaluating the information about

sexuality and the sexual functions of the individual, and that the sexual

health course should be compulsory. There was no relationship between

the attitudes and beliefs of the students who took sexual health lessons

and those who did not.

CONCLUSION: It was determined that the students’ Sexual Attitude and

Belief Scale mean score was not negative, and taking a sexual health

lesson did not affect attitudes and beliefs. In order to further improve

students’ attitudes and beliefs, it can be suggested that other effective

interventions be made in addition to the sexual health lesson.

Keywords: midwifery, sexual health, nursing, student, attitude and

belief

Bu araştırma 11-14 Kasım 2021 tarihinde 5. Uluslararası 6. Ulusal Ebelik Kongresi’nde,

sözel bildiri olarak sunulmuştur.

1

Amasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim

Dalı, Amasya, Türkiye

2

Amasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Amasya, Türkiye

3

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim

Dalı, Kayseri, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Nurhan Doğan

Amasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, 05100 Amasya, Türkiye

Tel: +90 358 218 17 67 - 4728

E-mail: nurhan_dogan38@hotmail.com

Geliş/ Received: 09.09.2021

Kabul/ Accepted: 11.11.2021

GİRİŞ

Cinsel sağlık; genel sağlık ve refahın en temel unsurlarından

biri olup fiziksel, duygusal ve sosyal bir durumu ifade eder.

[1,2]

Diyabet, kanser, kardiyak problemler ve nörolojik bozukluklar

gibi genel sağlık sorunlarına sahip olan bireylerin

refah düzeylerindeki azalmalar cinsel sağlıklarını da olumsuz

şekilde etkilemektedir. Bu bireyler, hastalık ve tedavi

süreçlerinin cinsel yaşamları üzerindeki etkileri konusunda

daha fazla endişe duyarak bilgi edinmek isteyebilmektedir.

[3–5]

Konunun gizli tutulmak istenmesi ve paylaşımın yanlış

anlaşılacağı endişesi nedeniyle tıbbi uygulamalar sırasında

©2021 Androloji Bülteni 1


cinsel sağlık yeterince konuşulmamakta, danışmanlık ve

eğitim ihtiyaçlarını değerlendirmede güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

[1] Fakat cinsellik holistik bakımın önemli bir

yönü olarak kabul edilmeli ve üzerinde dikkatle durulması

gereken bir konu olarak görülmelidir. [6] Literatürde

konuya ilişkin yapılan çalışmalarda sağlık profesyonelleri

tarafından cinsel sorunların mutlaka ele alınması gerektiği

konusunda fikir birliği olmasına rağmen eğitim ve zaman

eksikliği, utanma gibi faktörler nedeniyle göz ardı edildiği

tespit edilmiştir. [6,7] Bu bakımdan iletişimi başlatan sağlık

profesyonelinin konuyla ilgili eğitimli olması, hastaya ön

yargısız yaklaşması, yeterince vakit ayırması ve soru sormaya

cesaretlendirmesi verilecek bakımın daha etkin ve faydalı

olmasına katkı sağlayacaktır. [1]

Ancak toplumsal açıdan dini inanç, kültür ve normlardan

etkilenen cinsel sağlık konuları ne aile içerisinde ne

de okullarda çok fazla tartışılan kavramlar arasında yer almamaktadır.

[2] Amerika Birleşik Devletleri gibi cinselliğin

tabu olarak görülmediği yerlerde eğitim alan sağlık bilimleri

öğrencilerinin bile yarısından fazlasının cinsel sağlık konusunda

eğitime ihtiyaç duyduğu bildirilmiştir. [8] Holistik

bakım anlayışına sahip olması beklenen sağlık bilimleri öğrencilerinin

cinsel sağlığı geliştirme sorumluluğunun bulunması

eğitim müfredatlarında bu konuya daha fazla yer

verilmesi ihtiyacını doğurmaktadır. [9]

Kişisel fikirlerin verilecek bakım üzerinde etkili olacağı

düşüncesinden yola çıkılarak araştırma kapsamında, cinsel

sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına

ilişkin tutum ve inançlarını belirleyerek literatüre

katkı sağlamak amaçlanmıştır.

Genel amaç doğrultusunda araştırmada şu sorulara cevap

aranmıştır:

– Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel

sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançları farklı mıdır?

– Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel

sağlık bakımına ilişkin tutum ve inançları arasında ilişki

var mıdır?

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Araştırmanın Tasarımı

Araştırma tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte tasarlanmıştır.

Araştırmanın Evren ve Örneklemi

Araştırmanın evrenini, bir üniversitenin Sağlık Bilimleri

Fakültesi’nde 2020–2021 Eğitim Öğretim yılı bahar yarıyılında

öğrenimine devam eden, 3–4. sınıf hemşirelik

(n=114) ve ebelik bölümü (n=66) öğrencileri oluşturmaktadır

(N=180). Herhangi bir örnekleme yöntemine başvurulmadan,

araştırmaya dâhil edilme kriterlerine uyan hemşirelik

(n=104) ve ebelik bölümünden (n=55) toplam 159

öğrenciyle çalışma tamamlanmış olup, evrenin %88,3’üne

ulaşılmıştır.

Örnekleme Dahil Edilme Kriterleri

· 2020–2021 Eğitim Öğretim yılında üniversitenin

Sağlık Bilimleri Fakültesi 3. ve 4. sınıf hemşirelik ve

ebelik bölümünde öğrenimine aktif şekilde devam

eden,

· Bulaşıcı Hastalıklar, Doğum Kadın Sağlığı ve

Hastalıkları dersi alan,

· Cinsel Sağlık dersi alan/almayan öğrenciler içerisinden

araştırmaya katılmayı kabul edenler oluşturmuştur.

Cinsel Sağlık dersi bir yarıyıl süresince öğrenciler tarafından

alınmış olup ders içeriğinde cinsel sağlık ve üreme

sağlığı tanımları, cinsel disfonksiyonları tanılama ve tedavi

yolları, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ve korunma

yolları, özellikli gruplarda (engelli, adolesan, gebe, yaşlı,

kronik hastalığı olan bireyler vs.) cinsellik ve yaklaşım stratejilerine

yer verilmiştir.

Dâhil Edilmeme Kriterleri

· Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen,

· Bilgilendirilmiş gönüllü olur formunu doldurmayan,

· Bulaşıcı hastalıklar ve Doğum, Kadın Sağlığı ve

Hastalıkları dersini başarı ile tamamlamayan öğrenciler

çalışmaya dâhil edilmemiştir.

Verilerin Toplanması

Veriler Mayıs 2021-Temmuz 2021 tarihleri arasında toplanmıştır.

Amasya Üniversitesi’nin pandemi tedbirleri gereği

eğitimine uzaktan devam etmesi nedeniyle online ortamda

oluşturulan formlar, öğrencilerin mail adreslerine ve sosyal

medya hesaplarına gönderilmiştir. Hedeflenen kitleye ulaşılabilmesi

için öğrencilere iki hafta arayla 4 kez hatırlatıcı mesaj

gönderilmiştir. Araştırmada veriler; Öğrenci Bilgi Formu,

Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği kullanılarak toplanmıştır.

Araştırmanın Veri Toplama Araçları

Öğrenci Bilgi Formu: Araştırmacılar tarafından literatür

kapsamında hazırlanan 29 soruluk form iki bölümden

oluşmaktadır. [10,11] İlk bölümde; ögrencilerin sosyo-demografik

özelliklerine ait 12 adet soru, ikinci bölümde ise,

öğrencilerin cinsel sağlık konularına bakış açılarını belirlemeye

yönelik 17 adet soru yer almaktadır.

2 Androl Bul 2022;24:1-10


Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği (CTİÖ): Cinsel tutum ve

inanç ölçeği, 2005 yılında Reynolds ve Magnan tarafından

geliştirilmiştir. [12] Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenirliği

2010 yılında Ayhan ve arkadaşları tarafından yapılmıştır.

[13]

Cronbach’s alpha değeri, Ayhan ve ark.’ın çalışmasında

0,73, bu çalışmada ise 0,71 olarak saptanmıştır. Ölçek, 12

maddeden oluşmaktadır. Ölçeğe cevap verirken oluşabilecek

yanlılıktan kaçınmak için 12 maddenin 7’si (1, 2, 4,

6, 8, 10, 12. maddeler) ters olarak puanlandırılmaktadır.

Altılı likert tipteki ölçekten en düşük 12, en yüksek 72 puan

alınmaktadır. Hem toplam ölçek puanının, hem de madde

puanlarının yüksek olması cinsel bakıma ilişkin olumsuz

tutum ve inançların arttığını göstermektedir. Ölçekteki

ifadeler, ters çevirme işlemi yapıldıktan sonra; Magnan’ın

önerisi doğrultusunda; (1), (2) ve (3) puan verilen ifadeler

“katılıyorum”, (4), (5) ve (6) puan verilen ifadeler “katılmıyorum”

şeklinde dikotom veriye dönüştürülmüştür.

Verilerin Değerlendirilmesi

Veriler SPSS (Statistical Package for the Social Sciences)

22,0 paket programında değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde

n, %, ortalama ve standart sapma gibi

tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. Sayısal verilerin normal

dağılıma uygunluğunu değerlendirmek için Shapiro-

Wilk testinden yararlanılmıştır. Normal dağılım özelliği

gösteren sayısal verilerin karşılaştırılmasında parametrik

testler (independent t testi), değişkenler arasındaki ilişkinin

belirlemesinde ise Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır.

Kategorik değişkenlerin analizinde ise ki kare testi

uygulanmıştır. Tüm bulgularda anlamlılık düzeyi p<0,05

olarak kabul edilmiştir.

Araştırma Etiği

Amasya Üniversitesi Rektörlüğü ve Sağlık Bilimleri

Fakültesi Dekanlığı’ndan yazılı izinler alınmış olup, Erciyes

Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Etik Kurul’undan

25.05.2021 tarih ve 266 nolu başvuru numarası ile Etik

Kurul Onayı alınmıştır. Araştırma Helsinki Bildirgesine

uygun olarak yapılmıştır Öğrencilere araştırmanın amacının

açık ve net bir şekilde anlatıldığı Bilgilendirilmiş

Gönüllü Olur formu online ortamda gönderilmiş ve onay

alınan öğrenciler örnekleme dahil edilmiştir.

Araştırmanın Özgünlüğü ve Sınırlılıkları

Literatürde cinsel sağlık tutum ve inançları ile ilgili hemşireler

ve hemşirelik bölümü öğrencileri ile daha önce yapılan

çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmanın özgünlüğü, cinsel

sağlık dersi alan ve almayan, 3–4. sınıf hemşirelik ve ebelik

öğrencilerinin araştırmaya dahil edilerek geniş kapsamlı şekilde

yapılmış olmasıdır. Çalışmanın sadece bir üniversitede

yapılmış olması tüm hemşirelik ve ebelik öğrencilerine

genellenebilirliği konusunda sınırlılık yaratmaktadır.

BULGULAR

Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin sosyo-demografik

özelliklerine göre dağılımı Tablo 1.’de verilmiştir.

Çoğunluğu kadın, bekâr, hemşirelik bölümünde ve

4. sınıfta olduğu tespit edilen öğrencilerin %52,7’sinin

annelerinin ilkokul, %43,8’inin babalarının lise ve üzeri

eğitime sahip oldukları belirlenmiştir. Yüzde 76.8’inin çekirdek

aileye sahip olduğu, %28,6’sının kendisini anlayışlı/

hoşgörülü olarak değerlendirdiği, %68,8’inin gelirlerinin

giderlerine denk olduğu, %58,0’ının kredi ve yurtlar kurumunda

kaldığı ve %38,4’ünün ilçede yetiştiği saptanmıştır.

Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin okudukları

bölüm dışında sosyo-demografik özellikleri bakımından

birbirine benzer özellikte olması grupların homojen şekilde

dağıldığını göstermektedir (Tablo 1).

Öğrencilerin çoğunluğunun (n=133) daha önce cinsel

sağlık hakkında eğitim aldığı (X 2 =6,237, p=0,018) ve bu

eğitimi genellikle okulda aldıkları (X 2 =7,368, p=0,025)

belirlenmiştir. Hemşirelik öğrencilerinde daha önce cinsel

sağlık eğitimi ve cinsel sağlık dersi alma arasında anlamlı

bir ilişki olduğu, daha önce eğitim almış olanların ise

%88,5’inin cinsel sağlık dersini de aldıkları görülmektedir.

Ders kapsamında daha çok cinsel sağlığa yönelik eğitim aldıkları

(%58,9) tespit edilen öğrencilerden üreme sağlığı

(%17,0) ve aile planlaması (%24,1) konularını görenlerin

sayıca daha az olduğu saptanmıştır. Dersi alan öğrencilerin

%60,7’sinin bu derste kendini yeterli gördüğü belirlenmiştir.

Dersi alan (%88,4) ve almayan öğrenciler (%72,3)

sırasıyla; cinsel sağlıkla ilgili konularda iletişimi ilk olarak

arkadaşlarının başlattıklarını (%44,6, %34,0), cinsellikle

ilgili konuları anneleri ile konuştuklarını (%47,3, %51,1)

ya da hiç kimse (%47,3, %51,1) ile konuşmadıklarını

söylemişlerdir. Çoğunlukla öğrenciler cinsel sağlıkla ilgili

konuşurken rahatsızlık duyduklarını (%58,0, %38,4), kişisel

değerlerinin bazen (%36,6, %48,9) bakım verdikleri

bireylerle cinsel sağlık hakkında konuşmalarını etkilediğini

ifade etmişlerdir. Ancak hasta cinsellikle ilgili soru sorduğunda

kendilerini rahat hissettiklerini (%42,9, %42,6)

söylemişlerdir (X 2 =13,999, p=0,007). Bu bulgular cinsel

sağlık ile ilgili konularda iletişimi başlatmakta öğrencilerin

kısmen zorlandıklarını göstermiştir. Cinsel sağlık dersi

alan ve almayan öğrencilerin sırasıyla bireyin yaşamında

cinselliğin önemine 7,94±1,69 ve 7,82±1,74 puan (1

çok önemsiz– 10 çok önemli) verdikleri ve ortalamalar

Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları

3


Tablo 1. Öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine göre dağılımı

Özellikler

Alan (%)

Bölümler

Ebelik Hemşirelik Toplam

Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi

Almayan

(%)

Test ve

p değeri Alan (%)

Almayan

(%)

Test ve

p değeri Alan (%)

Almayan

(%)

Test ve p

değeri

Cinsiyet Kadın 51 (100) 4 (100) 53 (86,9) 37 (86,0) X 2 =0,015 104 (92,9) 41 (87,2) X 2 =1,304

Erkek - - 8 (13,1) 6 (14,0) p=0,902 8 (7,1) 6 (12,8) p=0,199

Yaş 21,74±0,97 25,75±2,50 t=-6,889

p<0,001

22,08±1,40 21,65±1,08 t=1,684

p=0,095

21,92±1,23 22,0±1,68 t=-0,298

p=0,766

Bölüm Ebelik 51 (45,5) 4 (8,5) X 2 =20,059

Hemşirelik 61 (54,5) 43 (91,5) p=0,001

Sınıf 3. Sınıf 30 (58,8) 2 (50,0) X 2 =0,119 24 (39,3) 19 (44,2) X 2 =0,244 54 (48,2) 21 (44,7) X 2 =0,166

4. Sınıf 21 (41,2) 2 (50,0) p=0,560 37 (60,7) 25 (55,8) p=0,621 58 (51,8) 26 (55,3) p=0,408

Medeni

durum

Anne

eğitim

düzeyi

Baba

eğitim

düzeyi

Evli - 1 (25,0) X 2 =12,986 1 (1,6) 1 (2,3) X 2 =0,063 1 (0,9) 2 (4,3) X 2 =2,022

Bekâr 51 (100) 3 (75,0) p=0,073 60 (98,4) 42 (97,7) p=0,802 111 (99,1) 45 (95,7) p=0,209

Okuryazar değil – 8 (15,7) 1 (25,0)

7 (11,5) 4 (9,3)

15 (13,4) 5 (10,6)

okuryazar

İlkokul 28 (54,9) 2 (50,0) X 2 =0,659 31 (50,8) 23 (53,5) X 2 =0,149 59 (52,7) 25 (53,2)

p=0,883

p=0,985

Ortaokul 5 (9,8) - 10 (16,4) 7 (16,3) 15 (13,4) 7 (14,9)

Lise ve üzeri 10 (19,6) 1 (25,0) 13 (21,3) 9 (20,9) 23 (20,5) 10 (21,3)

Okuryazar değil – 3 (5,9) 1 (25,0)

1 (1,6) -

4 (3,6) 1 (2,1)

okuryazar

İlkokul 18 (35,3) 1 (25,0) X 2 =3,140 22 (36,1) 16 (37,2) X 2 =3,551 40 (35,6) 17 (36,2)

p=0,371

p=0,314

Ortaokul 12 (23,5) - 7 (11,5) 10 (23,3) 19 (17,0) 10 (21,3)

Lise ve üzeri 18 (35,3) 2 (50,0) 31 (50,8) 17 (39,5) 49 (43,8) 19 (40,4)

X 2 =0,264

p=0,967

X 2 =0,644

p=0,886

Aile tipi Çekirdek aile 39 (76,5) 4 (100,0) X 2 =1,204 47 (77,0) 30 (69,8) X 2 =0,696 86 (76,8) 34 (72,3) X 2 =0,353

Geniş aile 12 (23,5) - p=0,566 14 (23,0) 13 (30,2) p=0,404 26 (23,2) 13 (27,7) p=0,343

Aile

davranış

tipi

Kişilik

yapısı

Ekonomik

durum

Kalınan

yer

Yaşanılan

yer

Otoriter 14 (27,5) -

8 (13,1) 12 (27,9)

22 (19,6) 12 (25,5)

Demokratik 7 (13,7) - 11 (18,0) 7 (16,3) 18 (16,1) 7 (14,9)

İlgisiz 10 (19,6) 1 (25,0) 17 (27,9) 10 (23,2) 27 (24,1) 11 (23,4)

X 2 =3,480

X 2 =4,036

Aşırı ilgili 13 (25,5) 2 (50,0) p=0,629 15 (24,6) 8 (18,6) p=0,544 28 (25,0) 10 (21,3)

Koruyucu 5 (9,8) 1 (25,0) 5 (8,2) 4 (9,3) 10 (8,9) 5 (10,6)

Muhafazakar/

geleneksel

Utangaç/çekingen 10 (19,6) -

2 (3,9) - 5 (8,2) 2 (4,7) 7 (6,3) 2 (4,3)

13 (21,3) 5 (11,6)

23 (20,5) 5 (10,6)

Yeniliklere açık 14 (27,5) 2 (50,0) 14 (23,0) 10 (23,2) 28 (25,0) 12 (25,5)

Muhafazakar/ 3 (5,9) - 4 (6,6) 7 (16,3) 7 (6,3) 7 (14,9)

geleneksel

Rahat 9 (17,6) -

X 2 =7,796

p=0,168

7 (11,5) 7 (16,3)

X 2 =4,242

p=0,515

16 (14,2) 7 (14,9)

Anlayışlı/hoşgörülü 14 (27,5) 1 (25,0) 18 (29,5) 11 (25,6) 32 (28,6) 12 (25,5)

Yargılayıcı 1 (2,0) 1 (25,0) 5 (8,2) 3 (7,0) 6 (5,4) 4 (8,6)

Gelir giderden az 11 (21,6) -

8 (13,1) 6 (14,0)

19 (17,0) 6 (12,8)

X 2 =2,074

X 2 =0,196

Gelir gidere denk 36 (70,6) 3 (75,0) 41 (67,2) 30 (69,8) 77 (68,8) 33 (70,2)

p=0,355

p=0,907

Gelir giderden çok 4 (7,8) 1 (25,0) 12 (19,7) 7 (16,3) 16 (14,2) 8 (17,0)

Özel yurt 13 (25,5) 1 (25,0)

9 (14,8) 10 (23,3)

22 (19,6) 11 (23,4)

KYK 29 (56,9) 1 (25,0) X 2 =3,171 36 (58,9) 25 (58,1) X 2 =2,100 65 (58,0) 26 (55,3)

Aile yanı 8 (15,7) 2 (50,0) p=0,366 12 (19,7) 7 (16,3) p=0,552 20 (17,9) 9 (19,2)

Evde arkadaşlarıyla 1 (2,0) - 4 (6,6) 1 (2,3) 5 (4,5) 1 (2,1)

Büyükşehir 6 (11,8) 1 (25,0)

9 (14,8) 7 (16,3)

15 (13,4) 8 (17,0)

Şehir 9 (17,6) 3 (75,0) X 2 =8,926 20 (32,8) 12 (27,9) X 2 =1,048 29 (25,9) 15 (31,9)

İlçe 22 (43,1) - p=0,030 21 (34,4) 13 (30,2) p=0,790 43 (38,4) 13 (27,7)

Köy-kasaba 14 (27,5) - 11 (18,0) 11 (25,6) 25 (22,3) 11 (23,4)

X 2 =1,100

p=0,954

X 2 =5,297

p=0,381

X 2 =0,546

p=0,761

X 2 =1,578

p=0,813

X 2 =2,785

p=0,594

4 Androl Bul 2022;24:1-10


arasındaki farkın istatistiksel anlamlılık oluşturmadığı

tespit edilmiştir (p>0,05). Araştırmada öğrenciler hem

cinsellikle ilgili bilgilerini (%61,6, %46,8) hem de bireyin

cinsel fonksiyonlarını değerlendirmede kendilerini

kısmen yeterli gördüklerini (%55,4, %44,7) belirtmişlerdir.

Cinsel sağlık dersi almayanların alanlara kıyasla bakım

verilen bireyin cinsel fonksiyonunu değerlendirmede kendilerini

daha yetersiz gördükleri saptanmıştır (X 2 =7,146,

p=0,028). Cinsel sağlık dersini alan öğrencilerin %88,4’ü,

almayanların ise %78,7’si dersin zorunlu olması gerektiğini

(X 2 =9,941, p=0,007) ifade ederken, hemşirelik bölümünde

bu oranın sırasıyla %80,3, %76,8 olduğu ve bireyin

cinsel fonksiyonlarını değerlendirmede (dersi alan %65,2,

almayan %76,6) eğitime ihtiyaç duydukları belirlenmiştir

(Tablo 2).

Cinsel sağlık dersi alma durumu etkilemeksizin, öğrencilerin

çoğunluğu, hastanın cinsiyetinin (cinsel sağlık dersi

alan ve almayan öğrenciler sırasıyla, %73,2, %63,8), yaşının

(%61,6, %59,6), cinsel yönelimin (%57,1, %68,0),

medeni durumunun (%50,9, %42,6), tanı ve tedavi sürecinin

(%57,1, %55,3) cinsel sağlık değerlendirmesini

ve cinsel bakım verme durumunu etkileyen faktörlerden

olduğunu belirtmişlerdir (Tablo 2).

Tablo 2. Öğrencilerin cinsel sağlık konusundaki bazı özelliklerine göre dağılımı

Özellikler

Daha önce cinsel

sağlık konusunda

eğitim

Cinsel sağlık eğitimi

alınan yer (n=133)

Ders kapsamında

alınan konu (n=112)

Cinsel sağlık dersinde

kendini yeterli görme

Cinsel sağlık konusunda

konuyu ilk başlatan

Cinsel sağlığı kiminle

rahat konuşursun

Cinsel sağlık

konuşurken

hissedilenler

Kişisel değerler bakım

verilenle cinsellik

konuşmayı engelliyor

mu?

Alan (%)

Bölümler

Ebelik Hemşirelik Toplam

Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi

Almayan

(%)

Test ve

p değeri Alan (%)

Almayan

(%)

Test ve

p değeri Alan (%)

Almayan

(%)

Alan 45 (88,2) 4 (100)

X 2 =0,528

54 (88,5) 30 (69,8)

X 2 =5,713

99 (88,4) 34 (72,3)

Almayan 6 (11,8) - p=0,469 7 (11,5) 13 (30,2) p=0,023 13 (11,6) 13 (27,7)

Aile/arkadaş/

akraba

3 (5,9) -

3 (5,6) 5 (16,6)

6 (6,1) 5 (14,7)

X 2 =0,313

X 2 =7,744

Okul 33 (64,7) 3 (75,0) 41 (75,9) 14 (46,7) 74 (74,7) 17 (50,0)

p=0,855

p=0,052

Kurs/kitap/tv/

internet

9 (17,6) 1 (25,0) 10 (18,5) 11 (36,7) 19 (19,2) 12 (35,3)

Cinsel sağlık 38 (74,5) 28 (45,9) 66 (58,9)

Üreme sağlığı 10 (19,6) 9 (14,8) 19 (17,0)

Aile planlaması 3 (5,9) 61 (39,3) 27 (24,1)

Yeterli 37 (72,5) 31 (50,8) 68 (60,7)

Kararsız 9 (17,6) 20 (32,8) 29 (25,9)

Yeterli değil 5 (9,8) 10 (16,4) 15 (13,4)

Hiç konuşmadım 5 (9,8) 2 (50,0)

19 (31,1) 11 (25,6)

24 (21,4) 13 (27,7)

Kendim 19 (37,3) 1 (25,0) X 2 =5,494 8 (13,1) 10 (23,2) X 2 =2,328 27 (24,1) 11 (23,4)

Ailem 3 (5,9) - p=0,139 8 (13,1) 7 (16,3) p=0,507 11 (9,9) 7 (14,9)

Arkadaş 24 (47,1) 1 (25,0) 27 (42,7) 15 (14,9) 50 (44,6) 16 (34,0)

Hiç kimse 19 (37,3) 3 (75,0)

34 (55,7) 20 (46,5)

53 (47,3) 23 (48,9)

X 2 =2,264

X 2 =2,678

Annem 28 (54,9) 1 (25,0) 25 (41,0) 23 (53,5) 53 (47,3) 24 (51,1)

p=0,322

p=0,262

Babam 4 (7,8) - 2 (3,3) - 6 (5,4) -

Çekinme 5 (9,8) 1 (25,0)

Nasıl

konuşacağını

bilememe

Rahatsızlık

duyma

Konuşmak

istememe

Konuşmanın

erken olduğunu

düşünme

11 (18,0) 15 (34,9)

16 (14,3) 16 (34,0)

7 (13,7) - 11 (18,0) 5 (11,6) 18 (16,1) 5 (10,6)

33 (64,7) 2 (50,0) X 2 =2,324 32 (52,5) 16 (37,2) X 2 =7,891 65 (58,0) 18 (38,4)

p=0,676

p=0,096

5 (9,8) 1 (25,0) 5 (8,2) 2 (4,7) 10 (8,9) 3 (6,4)

1 (2,0) - 2 (3,3) 5 (11,6) 3 (2,7) 5 (10,6)

Hiç 13 (25,5) 1 (25,0)

5 (8,2) 5 (11,7)

18 (16,1) 6 (12,8)

Bazen 14 (27,5) 2 (50,0) 27 (44,3) 21 (48,7) 41 (36,6) 23 (48,9)

X 2 =1,276

X 2 =1,816

Çok az 17 (33,3) 1 (25,0) 13 (21,3) 5 (11,7) 30 (26,7) 6 (12,8)

p=0,865

p=0,770

Genellikle 5 (9,8) - 12 (19,7) 9 (20,9) 17 (15,2) 9 (19,1)

Her zaman 2 (3,9) - 4 (6,6) 3 (7,0) 6 (5,4) 3 (6,4)

Test ve

p değeri

X 2 =6,237

p=0,018

X 2 =7,368

p=0,025

X 2 =2,208

p=0,530

X 2 =2,632

p=0,268

X 2 =13,999

p=0,007

X 2 =4,745

p=0,315

Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları

5


Tablo 2 devamı. Öğrencilerin cinsel sağlık konusundaki bazı özelliklerine göre dağılımı

Özellikler

Bireyin yaşamında

cinsellik ne kadar

önemlidir? (1–10)

Median/mean ± ss

Bakım verdiğiniz birey

size cinsellik hakkında

soru sorduğunda kendinizi

rahat hisseder

misiniz?

Cinsellikle ilgili bilgilerinizi

yeterli buluyor

musunuz?

Cinsel sağlık bilginiz

bakım verdiğiniz

bireyin cinsellik

fonksiyonunu

değerlendirmede

yeterli mi

Alan (%)

Bölümler

Ebelik Hemşirelik Toplam

Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi Cinsel sağlık dersi

Almayan

(%)

Test ve

p değeri

8,00 8,00 U=97,000

p=0,888

Çok rahat 8 (15,7) 1 (25,0)

Alan (%)

Almayan

(%)

Test ve

p değeri

7,90±1,79 7,81±1,73 t=0,249

p=0,804

4 (6,6) 7 (16,3)

Alan (%)

Almayan

(%)

Test ve

p değeri

7,94±1,69 7,82±1,74 t=0,392

p=0,696

12 (10,7) 8 (17,0)

Rahat 24 (47,1) 2 (50,0) 24 (39,3) 18 (41,9) 48 (42,9) 20 (42,6)

X 2 =0,439

X 2 =4,134

Kısmen rahat 17 (33,3) 1 (25,0) 24 (39,3) 14 (32,5) 41 (36,6) 15 (31,9)

p=0,932

p=0,388

Rahatsız 2 (3,9) - 7 (11,5) 4 (9,3) 9 (8,0) 4 (8,5)

Çok rahatsız - - 2 (3,3) - 2 (1,8) -

Yeterli 18 (35,3) -

11 (18,0) 12 (27,9)

29 (25,9) 12 (25,5)

X 2 =2,465

X 2 =4,242

Kısmen yeterli 31 (60,8) 4 (100,0) 38 (62,3) 18 (41,9) 69 (61,6) 22 (46,8)

p=0,292

p=0,236

Yetersiz 2 (3,9) - 12 (19,7) 13 (30,2) 14 (12,5) 13 (27,7)

Yeterli 21 (41,1) 1 (25,0)

20 (32,7) 14 (32,5)

41 (36,6) 15 (31,9)

Kısmen 27 (52,9) 3 (75,0)

X 2 =0,876

35 (57,5) 18 (41,9)

X 2 =5,737

62 (55,4) 21 (44,7)

Yetersiz 3 (5,9) - p=0,831 6 (9,8) 11 (25,6) p=0,125 9 (8,0) 11 (23,4)

X 2 =2,103

p=0,717

X 2 =6,183

p=0,103

X 2 =7,146

p=0,028

Cinsel sağlık dersi

zorunlu olmalı mı?

Bakım verdiğiniz

bireyin cinsellik

fonksiyonunu

değerlendirebilmek

için eğitime ihtiyaç

duyuyor musunuz?

Hastanın cinsiyeti

cinsel sağlık

değerlendirmesini ve

cinsel bakım verme

durumunu etkiler.

Hastanın yaşı

cinsel sağlık

değerlendirmesini ve

cinsel bakım verme

durumunu etkiler.

Hastanın cinsel

yönelimi cinsel sağlık

değerlendirmesini ve

cinsel bakım verme

durumunu etkiler.

Hastanın medeni

durumu cinsel sağlık

değerlendirmesini ve

cinsel bakım verme

durumunu etkiler.

Hastanın tanı ve

tedavisi cinsel sağlık

değerlendirmesini ve

cinsel bakım verme

durumunu etkiler.

Evet 50 (98,0) 4 (100,0)

49 (80,3) 33 (76,8)

99 (88,4) 37 (78,7)

X 2 =0,080

X 2 =7,602

Seçmeli 1 (2,0) - 4 (6,6) 4 (9,3) 5 (4,5) 9 (19,2)

p=0,927

p=0,022

Hayır - - 8 (13,1) 6 (14,0) 8 (7,1) 1 (2,1)

Evet 32 (62,7) 3 (75,0)

41 (67,2) 33 (76,7)

73 (65,2) 36 (76,6)

Hayır 9 (17,7) 1 (25,0)

X 2 =0,982

11 (18,0) 4 (9,3)

X 2 =1,666

20 (17,8) 5 (10,6)

Kararsızım 10 (19,6) - p=0,612 9 (14,8) 6 (14,0) p=0,435 19 (17,0) 6 (12,8)

Evet 34 (66,7) 3 (75,0)

48 (78,6) 25 (58,1)

82 (73,2) 30 (63,8)

Hayır 12 (23,5) 1 (25,0) X 2 =0,434 9 (14,8) 15 (34,9) X 2 =3,171 21 (18,8) 12 (25,6)

Kararsızım 5 (9,8) -

p=0,805

4 (6,6) 3 (7,0)

p=0,205

9 (8,0) 5 (10,6)

Evet 29 (56,9) 3 (75,0)

Hayır 15

829,4)

40 (65,6) 25 (58,1)

69 (61,6) 28 (59,6)

1 (25,0) X 2 =0,784 18 (29,5) 15 (34,9) X 2 =0,638 33 (29,5) 16 (34,0)

p=0,676

p=0,727

Kararsızım 7 (13,7) - 3 (4,9) 3 (7,0) 10 (8,9) 3 (6,4)

Evet 27 (52,9) 2 (50,0)

38 (62,3) 30 (69,8)

64 (57,1) 32 (68,0)

Hayır 15 (29,4) 1 (25,0) X 2 =0,161 18 (29,5) 12 (27,9) X 2 =1,745 33 (29,5) 13 (27,7)

Kararsızım 9 (17,7) 1 (25,0)

p=0,932

5 (8,2) 1 (2,3)

p=0,418

15 (13,4) 2 (4,3)

Evet 23 (45,1) 2 (50,0)

34 (55,7) 18 (41,9)

57 (50,9) 20 (42,6)

Hayır 24 (47,1) 2 (50,0) X 2 =0,360 22 (36,1) 21 (48,8) X 2 =2,003 46 (41,1) 23 (48,9)

Kararsızım 4 (7,8) -

p=0,844

5 (8,2) 4 (9,3)

p=0,368

9 (8,0) 4 (8,5)

Evet 28 (54,9) 2 (50,0)

36 (59,0) 24 (55,8)

65 (57,1) 26 (55,3)

Hayır 15 (29,4) 2 (50,0) X 2 =1,152 18 (29,5) 16 (37,2) X 2 =1,033 33 (29,5) 18 (38,3)

Kararsızım 8 (15,7)

p=0,562

7 (11,5) 3 (7,0)

p=0,597

15 (13,4) 3 (6,4)

X 2 =9,941

p=0,007

X 2 =2,098

p=0,350

X 2 =1,402

p=0,496

X 2 =0,510

p=0,775

X 2 =2,822

p=0,244

X 2 =0,956

p=0,620

X 2 =2,262

p=0,323

6 Androl Bul 2022;24:1-10


Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin sırasıyla

tutum ve inanç toplam puanları 38,90±8,00 ve

37,40±7,90 olarak saptanmıştır. Hemşirelik öğrencilerinde

cinsel sağlık dersi alan öğrencilerin tutum ve inanç

toplam puanları 39,37±8,53, almayan öğrencilerin ise

37,45±7,96’dır. Ebelik öğrencilerinde toplam puanları

sırasıyla 38,33±7,34 ve 36,75±8,30’dur (Tablo 3). Tablo

3’e göre; cinsel sağlık dersi alan öğrencilerin 1, 3 ve 5

haricindeki tüm maddelerden yüksek puanlar aldıkları

belirlenmiştir. Dersi alan öğrencilerden ‘Hastanın cinsel

sorunlarını tanılama yeteneğime güveniyorum’ ifadesinden

anlamlı düzeyde yüksek puanlar elde edilmiştir.

Hemşirelik öğrencilerinin ‘Cinsellik sadece hasta tarafından

başlatılırsa tartışılmalıdır’ ifadesinden anlamlı düzeyde

yüksek puanlar elde edilmiştir. Öğrencilerin çoğunluğu

1, 2 ve 10 haricindeki maddelere katılıyorum şeklinde

cevaplar vermişlerdir. Ölçek maddelerine ilişkin detaylı

bilgiler Tablo 3’te gösterilmiştir.

Cinsel sağlık dersi alma durumu ile cinsel sağlık bakımına

ilişkin tutum ve inanç arasında ilişki var mıdır? sorusuna

yönelik yapılan Pearson korelasyon analizi sonucunda istatistiksel

olarak anlamlılık saptanmamıştır (r=-0,086,

p=0,282).

TARTIŞMA

Cinsel sağlık, genel sağlığın kritik bir bileşenidir ve sağlık

bakım profesyonelleri bakım verecekleri bireylerin cinsel

sağlığını mutlaka ele almalı ve bakımlarını ona göre planlamalıdır.

Geleceğin sağlık profesyoneli olacak ebelik ve

hemşirelik öğrencileri de sağlıklı/hasta bireye verecekleri

bakımı planlarken cinsel sağlığı bakıma dâhil etmede kendi

inanç ve tutumlarından etkilenebilmektedir. “Cinsel sağlık

dersini almak, öğrencilerin inanç ve tutumları arasında fark

oluşturmuş mudur?” sorusuyla yola çıkılan bu çalışmada

dersi almayan öğrencilerin CTİÖ puan ortalamalarının

37,40±7,90, alanların ise 38,90±8,00 olduğu saptanmıştır.

Sonuçlar istatistiksel anlamlılık göstermese de, dersi alan

öğrencilerin almayanlara kıyasla daha yüksek ortalamaya

sahip olmaları, cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançlarının

daha olumsuz olduğunu göstermektedir. Çalışmanın

aksine Gürel ve Taşkın’ın çalışmasında Cinsel Sağlık dersi

alan öğrencilerin CTİÖ puanlarının almayan öğrencilere

göre daha düşük olduğu bildirilmiştir. [11] Bu farklılığın nedeni

dersi alan ve almayan öğrenciler arasındaki sayı farkı

olabilir. Bir diğer neden ise Gürel ve Taşkın’ın çalışması 1.

ve 4. sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Bu çalışmada ise 3.

ve 4. sınıftaki öğrenciler cinsel sağlık dersi almasa da bulaşıcı

hastalıklar ve Doğum, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları

gibi dersleri aldıkları için farkındalıklarının artması böyle

bir sonucu ortaya çıkarmış olabilir. Literatürde dersi alan

ve almayan öğrencilerle ilgili kısıtlı sayıda çalışma olması

bu alanda daha fazla çalışma yapılması gerektiğini düşündürmektedir.

Çalışmaların dersi alan ve almayan gruplar

üzerinde yapılmaması sebebiyle CTİÖ ölçek toplam puanları

ile karşılaştırma yapılmış olup, bu çalışma sonuçlarıyla

benzer şekilde olumlu tutuma sahip öğrenciler olduğu

gibi [11,13] , olumsuz tutuma sahip öğrencilerin de olduğu

saptanmıştır. [14–16]

Ebelik ve hemşirelik öğrencileri, bakımından sorumlu

oldukları bireyleri her yönüyle değerlendirirken, hastalık

sürecinin cinsel yaşantılarını da etkileyebileceğini unutmamalıdır.

Ancak bireylerin cinsel sağlık sorunlarını belirleyebilmesi,

değerlendirebilmesi, gerekli bakım ve danışmanlığı

verebilmesi için, bu durumun sağlık profesyonellerinin sorumluluğunda

olduğunu bilmesi, kişilerle durumu konuşması

ve tartışması gerekmektedir. Çalışmada öğrencilerin

“Hastaya cinsel sorunları hakkında konuşması için izin vermek

bir hemşirelik sorumluluğudur” “Cinselliğin tartışılması

hastanın sağlığı açısından gereklidir” ve “Hastalarımın

hastalıklarının ve tedavilerinin cinselliklerini nasıl etkileyebileceğini

anlarım” maddelerinden yüksek puanlar alması

olumsuz görüşe sahip olduklarını göstermektedir. Bu maddelerden

alınan yüksek puanlar öğrencilerin cinsel sağlığı

değerlendirmekten ve cinsellikle ilgili konuşmaktan neden

kaçındıklarının cevabı niteliğindedir. Çalışmadaki öğrencilerin

çoğunluğunun cinsel sağlık konuşulurken rahatsızlık

duyduğunu bildirmesi (dersi alanlarda %58,0, almayanlarda

%38,4) de bu bulguyu desteklemektedir.

Çalışmanın bir diğer çarpıcı bulgusu da; cinsel sağlık dersini

almayan öğrencilerin, dersi alanlara göre “Hastanın

cinsel sorunlarını tanılama yeteneğime güveniyorum” ifadesine

anlamlı şekilde daha olumlu yaklaşmış olmalarıdır.

Konuyla ilişkili yapılan diğer çalışmalardaki sonuçlarla

öğrencilerin ifadeleri arasında benzerlik bulunmamıştır.

[11,13–16]

Öğrencilerin kültürel yapısı, cinsel sağlık dersi alma

durumu, çalışma grubu ve öğrenim görülen sınıf yönünden

farklılıkları cinsel sağlığa yönelik tutumlarının da farklı

olmasına neden olmuş olabilir.

Çalışmada öğrencilerin %70,4’ü cinsel sağlık dersi almıştı.

Daha önce cinsel sağlık konusunda eğitim alma durumu

da, cinsel sağlık dersini alan bireyler (%88,4) arasında

anlamlı derecede fazlaydı. Cinsel sağlık eğitimi alınan yer

ise çoğunlukla okuldu (%74,7). Erenoğlu ve Bayraktar’ın

çalışmasında ise öğrencilerin %66,6’sı cinsel sağlık eğitimi

almıştı, ancak çalışmadan farklı olarak öğrenciler eğitimi

çoğunlukla (%30,1) sağlık personelinden aldıklarını belirtmişti.

[17] Başka bir çalışmada ise öğrencilerin %47,7’sinin

cinsel sağlık dersi aldığı bildirilmiştir. [18] Oranlardaki değişiklikler

çalışmaların tasarımındaki farktan kaynaklanmış

Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları

7


Tablo 3. Öğrencilerin hastaların cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançları

Ölçek İfadeleri

Bölümler

Ebelik Hemşirelik Toplam

Alan Almayan Alan Almayan Alan Almayan

Mean ± SS

Katılıyorum n (%)

Katılmıyorum n (%)

Mean ± SS

Katılıyorum n (%)

Katılmıyorum n (%)

Test ve p değeri

Mean ± SS

Katılıyorum n (%)

Katılmıyorum n (%)

Mean ± SS

Katılıyorum n (%)

Katılmıyorum n (%)

Test ve p değeri

Mean ± SS

Katılıyorum n (%)

Katılmıyorum n (%)

Mean ± SS

Katılıyorum n (%)

Katılmıyorum n (%)

Test ve p değeri

1. Cinselliğin

tartışılması

hastanın sağlığı

açısından gereklidir.

4,52±1,33 12

(23,5)

39

(76,5)

4,50±1,91 1

(25,0)

3

(75,0)

t=-0,030

p=0,978

4,63±1,36 14

(23,0)

47

(77,0)

4,76±1,57 11

(25,6)

32

(74,4)

t=-0,432

p=0,667

4,58±1,34 26

(23,2)

86

(76,8)

4,74±1,58 12

(25,5)

35

(74,5)

t=-0,630

p=0,529

2. Hastalarımın

hastalıklarının

ve tedavilerinin

cinselliklerini nasıl

etkileyebileceğini

anlarım.

4,13±1,29 16

(31,4)

35

(68,6)

3,00±0,81 3

(75,0)

1

(25,0)

t=-2,545

p=0,059

3,93±1,35 27

(44,3)

34

(55,7)

4,04±1,55 14

(32,6)

29

(67,4)

t=-0,381

p=0,704

4,02±1,32 43

(38,4)

69

(61,6)

3,95±1,53 17

(36,2)

30

(63,8)

t=0,287

p=0,774

3. Cinsellikle ilgili

konularda konuşmaktan

rahatsızlık

duyuyorum.

1,92±1,01 46

(90,2)

5

(9,8)

1,50±0,57 4

(100,0)

- t=1,310

p=0,522

2,32±1,26 52

(85,2)

9

(14,8)

2,48±1,40 34

(79,1)

9

(20,9)

t=-0,599

p=0,551

2,14±1,16 98

(87,5)

14

(12,5)

2,40±1,37 38

(80,9)

9

(19,1)

t=-1,219

p=0,225

4. Hastalarımla

cinsel konular hakkında

konuşurken

birlikte çalıştığım

hemşirelerin

çoğundan daha

rahatım.

3,33±1,46 31

(60,8)

20

(39,2)

3,25±1,25 3

(75,0)

1

(25,0)

t=-0,126

p=0,913

3,04±2,88 42

(68,9)

19

(31,1)

2,88±1,29 31

(72,1)

12

(27,9)

t=0,626

p=0,533

3,17±1,41 73

(65,2)

39

(34,8)

2,91±1,28 34

(72,3)

13

(27,7)

t=1,101

p=0,273

5. Hastanede

yatan hastaların

çoğunun cinsellikle

ilgilenmek için çok

hasta olduklarını

düşünüyorum.

2,07±1,21 41

(80,4)

10

(19,6)

1,75±0,95 4

(100,0)

- t=0,647

p=0,555

2,34±1,20 53

(86,9)

8

(13,1)

2,58±1,57 35

(81,4)

8

(18,6)

t=-0,829

p=0,410

2,22±1,21 94

(83,9)

18

(16,1)

2,51±1,54 39

(83,0)

8

(17,0)

t=-1,254

p=0,212

6. Hastalarıma,

onların cinsel

sorunlarını tartışmak

için zaman

yaratırım.

3,43±1,50 27

(52,9)

24

(47,1)

3,50±1,73 3

(75,0)

1

(25,0)

t=0,077

p=0,943

3,26±3,04 37

(60,7)

24

(39,3)

1,42±1,61 28

(65,1)

15

(34,9)

t=0,703

p=0,484

3,33±1,45 64

(57,1)

48

(42,9)

3,08±1,61 31

(66,0)

16

(34,0)

t=0,973

p=0,332

7. Hastalarım bana

cinsellikle ilgili

soru sorduklarında,

onlara bu konuyu

doktorlarıyla

konuşmalarını

öneririm.

2,09±1,15 43

(84,3)

8

(15,7)

1,25±0,50 4

(100,0)

- t=1,450

p=0,153

2,78±1,45 45

(73,8)

16

(26,2)

2,46±1,31 34

(79,1)

9

(20,9)

t=1,177

p=0,242

2,47±1,36 88

(78,6)

24

(21,4)

2,36±1,39 38

(80,9)

91

(19,1)

t=0,476

p=0,634

8. Hastanın cinsel

sorunlarını tanılama

yeteneğime

güveniyorum.

9. Cinsellik hastalarla

tartışmak için

çok özel bir konu.

3,84±1,25 23

(45,1)

2,86±1,45 34

(66,7)

28

(54,9)

17

(33,3)

3,75±1,70 2

(50,0)

3,50±1,73 1

(25,0)

2

(50,0)

3

(75,0)

t=-0,107

p=0,921

t=-0,716

p=0,921

3,00±1,25 41

(67,2)

3,16±1,81 40

(65,6)

20

(32,8)

21

(34,4)

2,69±1,37 31

(72,1)

2,67±1,53 28

(65,1)

12

(27,9)

15

(34,9)

t=1,147

p=0,255

t=1,481

p=0,142

3,38±1,31 64

(57,1)

3,02±1,66 74

(66,1)

48

(42,9)

38

(33,9)

2,78±1,41 33

(70,2)

2,74±1,55 29

(61,7)

14

(29,8)

18

(38,3)

t=2,551

p=0,012

t=0,995

p=0,321

10. Hastaya cinsel

sorunları hakkında

konuşması için

izin vermek bir

hemşirelik sorumluluğudur.

4,94±1,52 9

(17,6)

41

(82,4)

5,50±1,00 4

(100,0)

- t=1,027

p=0,360

4,83±1,42 12

(19,7)

49

(80,3)

4,76±1,67 12

(27,9)

31

(72,1)

t=0,219

p=0,828

4,88±1,46 21

(18,8)

91

(81,3)

4,82±1,63 12

(25,5)

35

(74,5)

t=0,205

p=0,838

11. Cinsellik sadece

hasta tarafından

başlatılırsa

tartışılmalıdır.

1,80±1,09 47

(92,2)

4

(7,8)

2,00±1,15 4

(100,0)

- t=-0,328

p=0,762

2,63±1,49 43

(70,5)

18

(27,5)

1,93±1,20 38

(88,4)

5

(11,6)

t=2,675

p=0,009

2,25±1,38 90

(80,4)

22

(19,6)

1,93±1,18 42

(89,4)

5

(10,6)

t=1,395

p=0,165

12. Hastalar cinsel

sorunları hakkında

hemşirelerin

soru sormalarını

beklerler.

3,35±1,50 31

(60,8)

20

(39,2)

3,25±0,50 3

(75,0)

1

(25,0)

t=-0,135

p=0,893

3,60±1,45 36

(59,0)

25

(41,0=

3,88±1,54 27

(62,8)

16

(37,2)

t=-0,923

p=0,359

3,37±1,47 67

(59,8)

45

(40,2)

3,12±1,48 30

(63,8)

17

(36,2)

t=0,965

p=0,336

Ölçek Toplam Puan 38,33±7,34 36,75±8,30 t=0,370

p=0,733

39,37±8,53 37,45±7,96 t=1,169

p=0,245

38,90±8,00 37,40±7,90 t=1,081

p=0,282

8 Androl Bul 2022;24:1-10


olabilir. Öğrencilerin okul ve sağlık personeli gibi doğru

ve güvenilir bir kaynaktan eğitim almış olmaları sevindirici

bir sonuçtur.

Bakım verdiği bireyin cinsel fonksiyonunu değerlendirmede

öğrencilerin büyük çoğunluğu kendini kısmen yeterli

görürken (%55), dersi alan öğrencilerin %61,6’sı cinsellikle

ilgili bilgi düzeylerini kısmen yeterli, %25,9’u ise yeterli

olarak değerlendirmişti. Konuya ilişkin yapılmış farklı bir

çalışmada ise öğrencilerin sadece yarısı (%52,5) cinsel bilgi

düzeyini yeterli bulmaktaydı. [18]

Çalışmada öğrencilerden, bireyin yaşamında cinselliğin

önemini 1–10 arasında puanlandırmaları istenmiş ve cinsel

sağlık dersi alanların ortalama 7,94±1,69, almayanların ise

7,82±1,74 şeklinde değer verdikleri belirlenmiştir. Bu sonuç

öğrencilerin bireyin yaşamında cinselliğin öneminin farkında

olduklarını göstermiştir. Ayrıca cinsel sağlık dersi alan öğrencilerin

%88,4’ünün, almayan öğrencilerin ise %78,7’sinin

cinsel sağlık dersinin zorunlu olması gerektiğini düşünmesi

de bir önceki bulguyu desteklemektedir. Yanıkkerem ve

Üstgörül’ün çalışmasında da öğrencilerin %69,1’inin, cinsel

sağlık dersi alanların ise büyük çoğunluğunun (%79,6) cinsel

sağlık dersinin zorunlu ders olması gerektiğini ifade etmesi

çalışma bulgularıyla benzerlik göstermiştir. [18]

İstatistiksel olarak anlamlılık göstermese de, hemşirelik öğrencilerinde

cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin

ebelik öğrencilerine kıyasla daha düşük ortalamaya sahip

olmaları, cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançlarının daha

olumsuz olduğunu göstermektedir Hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin

daha önce cinsel sağlık konusunda eğitim alma,

cinsel sağlık dersinin zorunlu olup olmaması, Cinsel Bakıma

İlişkin Tutum ve İnanç Ölçeği’ne ait sorular içerisinden

‘Cinsellik sadece hasta tarafından başlatılırsa tartışılmalıdır’

ifadesine vermiş oldukları yanıtlarda anlamlı farklılıklar

saptanmıştır. Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrenciler

tanımlayıcı özellikler açısından okudukları bölüm dışında

benzer olmasına rağmen, hemşirelik ve ebelik bölümlerinde

verilen eğitimdeki farklılıklar bunun nedeni olabilir. Ebelik

ve hemşirelik öğrencilerinin cinsel sağlık yönetimine ilişkin

bilgi ve tutumlarının incelendiği başka bir çalışmada her iki

öğrenci grubu arasında fark olduğu, bunun nedeninin ise

ebelik öğrencilerinin kadın sağlığı ile ilgili daha fazla ders almalarına

bağlı olduğunu düşündüklerini bildirilmişlerdir. [19]

Çalışma sonucunda cinsel sağlık dersi alma durumu ile

cinsel sağlık bakımına ilişkin tutum ve inanç arasında ilişki

saptanamamıştır. Yapılan diğer çalışmalar ilişki arayıcı

tipte olmadığından dolayı bu sonuçlar tartışılamamıştır.

Literatüre katkı sağlamak için bu konuda daha kapsamlı ve

ilişki arayıcı çalışmaların yapılması önerilmektedir.

SONUÇ ve ÖNERİLER

Çalışma sonucunda tüm öğrencilerin CTİÖ puan ortalamalarının

yüksek olmadığı yani cinselliğe ilişkin olumsuz

tutumlarının bulunmadığı, ancak hemşirelik öğrencilerinin

cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançlarının ebelik öğrencilerine

kıyasla daha olumsuz olduğu saptanmıştır. Fakat her iki

bölümde de cinsel sağlık dersi almayan öğrencilerin, alan öğrencilere

göre cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumlarının

daha olumlu olduğu ve cinsel sorunları tanılama yeteneklerine

daha çok güvendikleri belirlenmiştir. Cinsel sağlık

dersi alma ile CTİÖ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir

ilişkinin bulunmaması sağlık bilimlerindeki öğrencilerin holistik

bakım anlayışı ile eğitim almalarının bir sonucu olduğunu

düşündürmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda;

– Öğrencilerde holistik yaklaşımı daha da geliştirmek için

eğitimin yanı sıra öğrencilerin tutum ve inançlarını iyileştirebilecek

role-play, drama gibi etkinliklerin müfredat

içerisine entegre edilmesi,

– Cinselliğin toplumda tabu olarak görülmesini engellemek

ve toplumsal farkındalığın oluşturulmasında kitle

iletişim araçlarından faydalanılması,

– Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel

sağlık tutum ve inançları arasındaki farkı inceleyen

daha kapsamlı çalışmaların yapılması önerilebilir.

Teşekkür

Çalışmamıza katılmaya gönüllü olan öğrencilere teşekkür ederiz.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, Erciyes Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Etik Kurulu tarafından onaylandı. (onay

tarihi ve sayısı: 25.05.2021/266).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Erciyes University Social Sciences and Humanities Ethics

Committee. (date and number of approval: 25.05.2021/266).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Santos MH, Ferreira E, Ferreira M. Knowledge of and attitudes

toward sexual and reproductive health among college students.

Aten Primaria. 2016;48:188–94. http://www.elsevier.es/es-revistaatencion-primaria-27-articulo-knowledge-attitudes-towardsexual-reproductive-X0212656716593728

Doğan ve ark. • Cinsel sağlık dersi alan ve almayan öğrencilerin cinsel sağlık bakımına ilişkin inanç ve tutumları

9


2. Zhang X, Sherman L, Foster M. Patients’ and providers’ perspectives

on sexual health discussion in the United States: A scoping review.

Patient Educ Couns. 2020;103:2205–13. [CrossRef]

3. Malik MZ, Mikawati, Purnamasari D. Relationship between

sexual needs and the quality of life of diabetes mellitus patients.

KnE Life Sci. 2021;6:535–44. [CrossRef]

4. Di Mattei VE, Perego G, Taranto P, Mazzetti M, Marotta E,

Candiani M, Salvatore S. The long‐term effects of cancer treatment

on sexuality and couple relationships. Fam Process. 2020;8:1–13.

[CrossRef]

5. Scott KM, Hastings JA, Temme KE. Sexual Dysfunction and

disability (Chap 22). In: David X. Cifu, editor. Braddom’s Physical

Medicine and Rehabilitation (6th Ed.). Netherlands: Elsevier;

2021. p. 431–46.e6. [CrossRef]

6. Verrastro V, Saladino V, Petruccelli F, Eleuteri S. Medical and

health care professionals’ sexuality education: State of the art and

recommendations. Int J Environ Res Public Health. 2020;17:2186.

[CrossRef]

7. Fennell R, Grant B. Discussing sexuality in health care: A systematic

review. J Clin Nurs. 2019;28:3065–76. [CrossRef]

8. Warner C, Carlson S, Crichlow R, Ross MW. Sexual health

knowledge of US medical students: a national survey. J Sex Med.

2018;15:1093–102. [CrossRef]

9. Ünal Toprak F, Turan Z. The effect of sexual health courses on the

level of nursing students’ sexual/reproductive health knowledge

and sexual myths beliefs in Turkey: A pretest-posttest control

group design. Perspect Psychiatr Care. 2021;57:667–74. [CrossRef]

10. Dişsiz M, Akkurt Yalçıntürk A, Sümer G, Tavşan C, Dede

S, Durmuş Ş ve ark. Hemşirelik öğrencilerinin cinsel sağlık

konusundaki bilgi düzeyleri ve görüşleri. Zeynep Kamil Tıp Bült.

2020;51:78–83. [CrossRef]

11. Gürel R, Taşkın L. Cinsel Sağlık: hemşirelik öğrencilerinin bakış

açıları, inanç ve tutumları. [Nursing Students’ Beliefs and Attitudes

Towards Sexual Care of Patients]. THDD. 2020;1:27–38. https://

dergipark.org.tr/tr/download/article-file/971225

12. Reynolds KE, Magnan MA. Nursing attitudes and beliefs toward

human sexuality, collaborative research promoting evidence-based

practice. Clin Nurs Spec. 2005;19:255–9. [CrossRef]

13. Ayhan H, İyigün E, Taştan S, Coşkun H. Turkish version of the

reliability and validity study of the sexual attitudes and belief

survey. Sex Disabil. 2010;28:287–96. [CrossRef]

14. Aker MN, Uslu E, Tunç Tuna P, Molu B. Hemşirelik öğrencilerinin

cinsel sağlık bakımı vermeye ilişkin tutum ve inançları. Ankara

Sağlık Bilimleri Derg. 2018;7:41–9. https://dergipark.org.tr/tr/

download/article-file/497658

15. Demirgoz Bal M, Canbulat Sahiner N. Turkish nursing students’

attitudes and beliefs regarding sexual health. Sex Disabil.

2015;33:223–31. [CrossRef]

16. Güven ŞD, Küçükakça Çelik G. Evaluation of nursing students’

attitudes and beliefs regarding sexual care. Androl Bul. 2021;23:7–

12. [CrossRef]

17. Erenoğlu R, Bayraktar E. Hemşirelik öğrencilerinin cinsel tutumları

ve etkileyen faktörler. J Hum Sci. 2017;14:1745–56. [CrossRef]

18. Yanıkkerem E, Üstgörül S. Cinsel sağlık dersi alan ve almayan

hemşirelik öğrencilerinin cinsel sağlık eğitimi hakkındaki

düşünceleri. İnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek

Yüksekokulu Derg. 2019;7:12–27. [CrossRef]

19. Yılmaz Sezer N, Öztürk D, Gönenç İlknur M. Dördüncü sınıf

ebelik ve hemşirelik öğrencilerinin doğum sonu cinsel sağlık

yönetimine ilişkin bilgi ve tutumları. Ankara Sağlık Bilimleri Derg.

2012;1(3):165–82. [CrossRef]

10 Androl Bul 2022;24:1-10


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2022;24:11−19

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.77698

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin

bilgi tutum ve uygulamaları

Parents’ knowledge and attitudes and practices about preschool

sex education

Ümran Çevik Güner 1 , Sare Aktaş 2 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: Bu çalışma, okul öncesi dönem çocuğu olan ebeveynlerin cinsel

eğitime yönelik bilgi tutum ve uygulamalarını değerlendirmek ve sosyodemografik

ilişkileri incelemek amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu tanımlayıcı, kesitsel çalışmanın örneklemini

okul öncesi dönem çocuğu olan ve gönüllü 320 ebeveyn oluşturmuştur.

Çalışma verileri, ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri, cinsel eğitim

bilgi ve tutumlarını içeren anket formu ile Ocak-Mart 2016 tarihleri

arasında toplanmıştır. Veriler SPSS 17.0 programı ile yüzdelik oranları,

ki-kare analizleri ile değerlendirilmiştir.

BULGULAR: Ebeveynlerin %67,2’sinin cinsel eğitim tanımını,

%29,4’ünün cinsel eğitime başlama yaşını doğru olarak bildikleri saptanmıştır.

Cinsel eğitimin verilme oranının %41,9 olduğu bulunmuştur.

Ebeveynlerin %45,3’ü cinsel eğitimle ilgili bilgilerinin yeterli olduğunu

ifade etmiştir. Cinsel eğitim tanımını, cinsel eğitime başlama yaşını

bilme ve cinsel eğitim verme durumunun, ebeveynlerin cinsiyeti, yaşı,

eğitimi, mesleği, okul profili, aile yapısı, çocuk cinsiyeti ile cinsel eğitim

konusunda kendilerini yeterli bulma durumunun ise ebeveynlerin yaşı,

eğitimi, mesleği, okul profili, çocuk cinsiyeti ile ilişkili olduğu bulunmuştur

(p<0,05).

SONUÇ: Ebeveynlerin cinsel eğitim konusunda yeterli bilgi ve uygulamaya

sahip olmadıkları ve çoğunun kendilerini yeterli görmedikleri belirlendi.

Çocukların sorularının yeterli bilgi ve donanımla cevaplanması,

yaşanabilecek olumsuz olaylar karşısında daha bilinçli ebeveynlerin

bulunması açısından anaokullarında cinsel eğitim programlarının rutin

olarak uygulanması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Çocuk, ebeveyn, cinsel eğitim

OBJECTIVES: This study was carried out to evaluate parents’ knowledge,

attitudes and practices towards sex education and to examine

sociodemographic relationships.

MATERIAL and METHODS: The sampling of this descriptive, crosssectional

study consisted of 320 volunteering parents with pre-school

children. The study data were collected between January and March 2016

using a questionnaire including parents’ socio-demographic characteristics

and knowledge and attitudes about sex education. The data were analyzed

on SPSS 17.0 software package using percentage and Chi-square analyses.

RESULTS: It was determined that 67.2% of the parents knew the

definition of sex education and 29.4% the age of starting sex education

correctly. The rate of sex education already given was found to be

41.9%. 45.3% of the parents stated that their knowledge about sex

education was sufficient. It was found that the state of knowing the

definition of sex education and the age of starting sex education and the

state of giving sex education had correlations with parents’ gender, age,

education level and job, the profile of the school, family structure, and

the gender of children; finding themselves adequate about sex education

were correlated with the parents’ age, education and job, the profile of

the school, and the gender of children (p<0.05).

CONCLUSION: It was determined that the parents did not have adequate

knowledge and practices on sex education and that most parent did not

consider themselves adequate. It is recommended that sex education

programs should be applied routinely in nursery schools so that

children’s questions can be answered more accurately with sufficient

information and equipment and we can make sure that there are more

conscious parents in the face of undesirable events.

Keywords: Child, parent, sex education

Bu araştırma 18-20 Ekim 2018 tarihinde Çorum’da düzenlenen Uluslararası

4. Adli Hemşirelik, 3. Adli Sosyal Hizmet ve 2. Adli Gerontoloji Kongresi’nde sözel bildiri

olarak sunulmuştur.

1

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve

Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı,Tokat, Türkiye

2

Tokat Devlet Hastanesi, Çocuk Acil Kliniği, Tokat, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Ümran Çevik Güner

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü,

60100 Merkez, Tokat, Türkiye

Tel: +90 505 443 66 24

E-mail: umrancevik@hotmail.com

Geliş/ Received: 18.12.2021

Kabul/ Accepted: 18.01.2022

GİRİŞ

Okul öncesi dönem, çocuğun ailesini ve çevresini tanımaya

başladığı, öğrenme isteği ve merakının yoğun olduğu, bu

amaçla da çevresi ve ailesiyle daha çok iletişim kurduğu bir

dönemdir. Çocuğun kişiliğini oluşturan temel kazanımların

edinildiği bu dönemde, bir otorite olarak ebeveynler

tüm gelişim alanlarında çocuğa rehberlik etmelidirler. Bu

gelişim alanlarından birisi de çocuğun cinsel gelişim alanıdır.

Okul öncesi dönemde cinsel eğitime önem vermek,

diğer birçok konuda olduğu gibi çocuğun gelişimi açısından

birçok fayda sağlayacaktır. [1,2] Ayrıca bu dönemde

©2022 Androloji Bülteni

11


cinsellik hakkında konuşmaya başlamak, ebeveynler açısından

çocukların yaşı büyüdükçe cinsel eğitimi daha sorunsuz

vermelerini sağlayacaktır. Aksine çocukların büyümesi

beklendiğinde çok zor olacaktır. [3,4] Eğer çocuk aşamalar

halinde yaşına uygun bir şekilde cinsel eğitim alırsa ileriki

yaşamlarında karşı cinsle ilişkilerinde daha istikrarlı olması

beklenir. [5] Bu nedenle okul öncesi döneminin cinsel eğitimin

kritik dönemi ve başlangıç ​aşaması olduğu söylenebilir.

Cinsel eğitim, bireyin fiziksel, duygusal ve cinsel gelişimini

anlaması, bu konularda olumlu bir kimlik geliştirmesi,

insan cinselliğine, başkalarının haklarına, görüş ve davranışlarına

saygılı bir bakış açısı edinmesi, olumlu davranış

biçimi, değer yargıları geliştirmesi ve mahremiyet eğitimidir.

Bu eğitimin ana amacı, biyolojik ve cinsel gelişmeler

konusunda çocukları ve gençleri bilgi sahibi yaparak, onların

bu alandaki gerginliklerinin azalmasını sağlamaktır. [6,7]

Cinsel eğitim aynı zamanda çocuklara cinsel istismarlardan

korunmaya yönelik beden kontrolü ile ilgili farkındalık

kazandırmayı da amaçlamaktadır. Çocuklara yönelik cinsel

istismar oranlarının her geçen yıl arttığı görülmektedir.

[8]

Bu sebeple ebeveynlerin çocuk cinsel istismarı ile ilgili

kavramlar hakkında bilgi sahibi olması ve cinsel istismarın

önlenmesi konusunda çocuklarıyla iletişim kurmaya teşvik

edilmeleri gerektiği bildirilmektedir. [9–13]

Çocukların cinsel merak sorularını yanıtlamak onların cinsel

eğitimlerinin bir parçasıdır. [14] Araştırmalar çocukların

genellikle ailenin diğer fertlerine göre anneleriyle daha fazla

zaman harcadıklarını, dolayısıyla cinsel sorunları hakkındaki

sorularını ilk kaynak olarak annelerine sorduklarını

göstermektedir. [1,6,15] Ancak çocuğun cinsel gelişimini,

onun tüm gelişiminin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmeleri,

buna ilişkin problemleri ele almaları, çocuğa gerekli

bilgileri vermelerinin doğal bir eğitim görevi olduğunu benimsemeleri

anne-baba için bir zorunluluk ve sorumluluktur.

Türkiye’de [7,16–18] ve benzer şekilde diğer ülkelerde okul

öncesi dönem çocukların ebeveynlerinin cinsel gelişim ve

eğitim hakkındaki görüşleri ilgili yapılan çalışmalar [19,20]

sınırlı sayıda olup cinsel eğitim verme durumlarının sosyodemografik

değişkenlerle ilişkileri yeterince incelenmemiştir.

Bu çalışma okul öncesi dönemde çocuğu olan ebeveynlerin

cinsel eğitime yönelik bilgi, tutum ve uygulamalarını

değerlendirmek ve sosyodemografik ilişkileri incelemek

amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ ve YÖNTEM

Araştırmanın Tipi ve Tarihi

Bu araştırma Ocak-Mart 2016 tarihleri arasında tanımlayıcı

ve kesitsel araştırma olarak yapılmıştır.

Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evrenini Tokat ilinde merkez ilçe anaokullarına

kayıtlı 4–6 yaş grubu toplam 400 çocuğun ebeveynleri

oluşturmuş olup, araştırmanın örneklemini ise Tokat ilinde

merkez ilçede Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından alınan

bilgiler doğrultusunda sosyoekonomik çevre profiline göre

belirlenmiş üç düzey anaokulundan (düşük, orta, yüksek

düzey) 2’şer okul olmak üzere rastgele örneklem yöntemi

ile seçilen altı anaokuluna kayıtlı 4–6 yaş grubu çocuğun

araştırmaya katılmaya gönüllü olan toplam 320 ebeveyni

(anne veya baba) oluşturmuştur.

Verilerin Toplanması

Veriler, araştırmacılar tarafından literatür taraması eşliğinde

hazırlanan ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri

(yaş, meslek, eğitim düzeyi vb.) ve cinsel eğitim bilgi,

tutum ve uygulamalarını içeren anket formu kullanılarak

toplanmıştır. [6,7,15,17] Araştırma verileri eğitim verilen bir

anketör tarafından ebeveynlerle birebir görüşme tekniği

uygulanarak toplanmıştır.

Araştırma Etiği

Araştırmanın uygulanması için Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Tıp Fakültesi Etik Komitesi tarafından 2016–07/01–15

KAEK-227 sayılı etik kurul kararı onay belgesi ve araştırmanın

yapılacağı Milli Eğitim Müdürlüğünden yazılı izin

alınmıştır. İnsan haklarının korunmasını sağlamak amacıyla,

çalışmanın amacı ve kapsamı hakkında ebeveynler bilgilendirilmiş

ve sözlü ve yazılı olarak onamları alınmıştır.

Elde edilen veriler sadece araştırma amaçlı kullanılmıştır.

Verilerin Değerlendirilmesi

Veriler SPSS 17.0 programı ile ebeveynlerin sosyodemografik

özellikleri ve cinsel eğitim bilgi tutum ve uygulamaları

frekans ve yüzdelik oranları ile, cinsel eğitim tanımını,

cinsel eğitime başlama yaşını bilme, cinsel eğitim konusunda

kendini yeterli görme, ailede cinsel eğitim verme durumunun

sosyodemografik değişkenlerle arasındaki ilişki ise

ki-kare analizleri ile değerlendirilmiştir.

BULGULAR

Tablo 1’de ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri verilmiştir.

Ebeveynlerin %54,4’ünü anneler, %45,6’sını

babalar oluşturmuştur. Çocukların okul profiline baktığımızda

%44,7’si düşük sosyoekonomik düzey anaokullarında,

%19,7’si orta sosyoekonomik düzey anaokullarında,

%35,6’sı ise yüksek sosyoekonomik düzey anaokullarında

eğitim aldıkları saptanmıştır. Ebeveynlerin %53,2’sinin

12 Androl Bul 2022;24:11-19


Tablo 1. Ebeveynlerin sosyodemografik özellikleri (n=320)

Sosyodemografik özellikler N %

Ebeveyn cinsiyeti

Anne

Baba

Okul profili

Düşük

Orta

Yüksek

Ebeveyn yaşı

20–29 yaş

30–39 yaş

40 ve üzeri

Ebeveyn eğitim durumu

İlköğretim

Ortaöğretim

Üniversite ve üzeri

Ebeveyn mesleği

İşçi

Memur

Serbest

Ev hanımı

Çocuk cinsiyeti

Kız

Erkek

Aile yapısı

Geniş

Çekirdek

174

146

143

63

114

99

170

51

85

111

124

46

116

58

100

171

149

69

251

54,4

45,6

44,7

19,7

35,6

30,9

53,2

15,9

26,6

34,7

38,7

14,4

36,2

18,1

31,3

53,4

46,6

21,6

78,4

30–39 yaş grubunda, %38,7’sinin üniversite ve üzeri

eğitimi, %36,2’sinin memur, %31,3’ünün ev hanımı,

%53,4’ünün kız çocuğu, %78,4’ünün çekirdek aileye sahip

olduğu bulunmuştur.

Tablo 2’de ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgileri ve

bilgi kaynakları verilmiştir. Ebeveynlerin cinsel eğitim tanımını

%67,2’si bilmesine rağmen cinsel eğitime başlama yaşını

sadece %29,4’ünün bildiği belirlenmiştir. Ebeveynlerin

%51,9’u çocuğun cinsel eğitimi anne/babasından alması

gerektiğini ifade etmişlerdir. Ebeveynlerin %45,3’ü cinsel

konularla ilgili bilgilerini yeterli bulmaktadır. Ebeveynlerin

anne ya da babaları ile cinsel konuları konuşma durumlarına

baktığımızda %75,6’sının hiç konuşmadığı tespit edilmiştir.

Ebeveynlerin (n=320) anne ve babası dışında cinsel konuları

sırasıyla %32,1’i öğretmen, %18,9’u abla/ağabey, %17,5’i

sağlık personeli gibi kaynaklardan edindikleri bulunmuştur.

Tablo 3’de ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili tutum ve uygulamaları

verilmiştir. Ebeveynlerin %58,1’i cinsel eğitim

vermediklerini ve %49,1’i verdiklerini belirtmiştir. Cinsel

eğitimin %67,2’sinin anneler %9,7’sinin babalar tarafından

verildiği saptanmıştır. Ebeveynlerin çocuğun cinsel konularda

sorduğu sorulara karşı %70,3’ünün cevaplamaya

çalıştıkları bulunmuştur.

Tablo 2. Ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgileri ve bilgi kaynakları (n=320)

Cinsel eğitim ile ilgili bilgiler n %

Ebeveynlerin cinsel eğitim tanımlarını bilme durumları

Bilmiyor

Biliyor

Ebeveynlerin cinsel eğitime başlama yaşını bilme durumları

Bilmiyor

Biliyor

Cinsel konularla ilgili bilgilerinizi yeterli bulma durumları

Yeterli

Yetersiz

Çocuğun cinsel eğitimi alması gereken kişi

Öğretmenlerinden

Anne/babadan

Bu konuda uzman birinden

Evlenince eşlerinden

Ebeveynlerin anne yada babaları ile cinsel konuları konuşma durumları

Hiç konuşmama

Sorduğu halde bilgi alamama

Sorarak bilgi alma

Sormadan bilgi alma

Ebeveynlerin anne ve baba dışında cinsel konuları edindikleri bilgi kaynakları*

Abla/Ağabey

Arkadaş

Radyo/Televizyon

Dergi/Kitap/Gazete

Öğretmen

Sağlık Personeli

Diğer

*Birden fazla cevap işaretlenmiştir.

105

215

226

94

145

175

26

166

110

18

242

61

8

9

66

28

28

18

112

61

36

32,8

67,2

70,6

29,4

45,3

54,7

8,1

51,9

34,4

5,6

75,6

19,1

2,5

2,8

20,6

8,7

8,7

5,6

35,0

19,1

11,2

Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları

13


Tablo 3. Ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili tutum ve uygulamaları(n=320)

Ebeveynlerin çocuğa cinsel eğitim verme durumu

Evet

Hayır

Çocuğa cinsel eğitimi veren kişi*(n=134)

Anne

Baba

Hem anne hem baba

Ebeveynlerin çocuğun cinsel konularda sorduğu sorulara karşı tutumları

Doğru bulmayıp duymazlıktan gelme

Cevaplamaya çalışma

Sadece dinleme

Çocuğun ebeveynlere daha önce karşı cinsi ile ilgili yaşadığı olumsuz olaylardan (kendi bedenine

dokunduğundan vs.) bahsetme durumu

Evet

Hayır

Ebeveynlerin çocuğun karşı cinsi ile yaşadığı olumsuz olaylar karşında tutumları*

Önemsemem

Cinsel eğitim veririm

Öğretmeni ile konuşurum

Genellikle sessiz kalırım

Bazen sessiz kalırım

Çocuğumla konuşarak anlatmasını sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltirim

Çocuğumla konuşarak anlatmasını sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltmek için erken olduğunu düşünürüm

Çocuğun ebeveynlere daha önce kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı olumsuz olaylardan

(kendi bedenine dokunulduğundan vs.) bahsetme durumu

Evet

Hayır

Ebeveynlerin çocuğun kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı olumsuz olayları

anlattığında yapılanlar *(n=13)

Gerekirse çocuğumun psikolojik destek almasını sağlarım.

Polise haber veririm

Önemsemem

Çocuğumla konuşarak anlatmasını sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltirim

Ebeveynlerin televizyon izlerken çocuğun izlediği kanal seçimini yapma durumu

Evet

Hayır

Bazen

Çocuğun izlemesine izin verilen programlar *

Dizi film

Sinema

Çizgi film

Yarışma

Spor

Haber

Belgesel vb.

Ebeveynlerin televizyon izlerken cinsellikle ilgili bir sahne olduğunda ilk yapılan uygulama

TV’yi kapatma

İzlemesine izin verme

İlgisini başka yöne çekmeye çalışma

*Birden fazla cevap işaretlenmiştir.

134

186

90

13

31

51

225

44

19

301

8

27

9

12

211

61

12

13

307

8

4

-

7

224

26

70

19

14

291

13

4

2

7

171

15

134

41,9

58,1

67,2

9,7

23,1

15,9

70,3

13,8

5,9

94,1

2,5

8,4

2,8

3,7

65,9

19,0

3,7

4,1

95,9

61,5

30,7

-

53,8

70,0

8,1

21,9

5,9

4,4

90,9

4,1

1,2

0,6

2,2

53,4

4,7

41,9

Çocukların %5,9’unun ebeveynlerine daha önce karşı cinsi

ile ilgili yaşadığı olumsuz olaylardan (kendi bedenine dokunduğundan

vs.) bahsetmiş olduğu ve bu anlatılan olaylar

karşısında ebeveynlerin %65,9’unun “bazen sessiz kalırım”

ifadesini kullandıkları, Çocukların %4,1’inin ebeveynlerine

daha önce kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı olumsuz

olaylardan (kendi bedenine dokunulduğundan vs.) bahsetmiş

olduğu ve bu anlatılan olaylar karşısında ebeveynlerin

%61,5’inin “gerekirse çocuğumun psikolojik destek almasını

sağlarım, %53,8’inin “çocuğumla konuşarak anlatmasını

sağlarım, yanlış bilgilerini düzeltirim” ve %30,7’sinin “polise

haber veririm” ifadesini kullandıkları saptanmıştır.

14 Androl Bul 2022;24:11-19


Tablo 4. Ebeveynlerin cinsel eğitim hakkında bilgi, tutum ve uygulamaları ile sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişki

Ebeveyn cinsiyeti

Anne

Baba

Ebeveyn yaşı

20-29 yaş

30-39 yaş

40 ve üzeri

Ebeveyn eğitimi

İlköğretim

Ortaöğretim

Üniversite ve üzeri

Ebeveyn mesleği

İşçi

Memur

Serbest

Ev hanımı

Aile yapısı

Geniş aile

Çekirdek aile

Okul profili

Düşük düzey

Orta düzey

Yüksek düzey

Çocuk cinsiyeti

Kız

Erkek

Cinsel eğitim tanımı

Cinsel eğitime başlama yaşı

Cinsel eğitim bilgilerini

yeterli bulma durumu

Cinsel eğitim

verme durumu

Biliyor Bilmiyor Biliyor Bilmiyor Yeterli Yetersiz Evet Hayır

n % n % n % n % n % n % n % n %

132

83

75,9

56,8

42

63

24,1

43,2

65

29

37,4

19,9

109

117

62,6

80,1

χ 2 =13,017 p= 0,000** χ 2 =11,710 p=0,001** χ 2 =1,927 p= 0,165 χ 2 =56,829 p= 0,000**

53

122

40

53,5

71,8

78,4

46

48

11

46,5

28,2

21,6

20

53

21

20,2

31,2

41,2

79

117

30

79,8

68,8

58,8

χ 2 =12,910 p=0,002** χ 2 =7,705 p=0,021* χ 2 =23,360 p=0,000** χ 2 =16,759 p=0,000**

39

79

97

45,9

71,2

78,2

46

32

27

54,1

28,8

21,8

11

19

64

12,9

17,1

51,6

74

92

60

87,1

82,9

48,4

χ 2 =25,153 p=0,000** χ 2 =48,662 p=0,000** χ 2 =35,411 p=0,000** χ 2 =32,826 p=0,000**

25

92

41

57

54,3

79,3

70,7

57,0

21

24

17

43

45,7

20,7

29,3

43,0

5

62

15

12

10,9

53,4

25,9

12,0

41

54

43

88

89,1

46,6

74,1

88,0

χ 2 =16,203 p=0,001** χ 2 =54,893 p=0,000** χ 2 =37,310 p=0,000** χ 2 =34,631 p=0,000**

38

177

84

50

81

55,1

70,5

31

74

44,9

29,5

8

86

11,6

34,3

61

165

88,4

65,7

χ 2 =5,857 p=0,016* χ 2 =13,406 p=0,000** χ 2 =0,383 p=0,536 χ 2 =4,730 p=0,030*

58,7

79,4

71,1

59

13

33

41,3

20,6

28,9

30

12

62

21,0

19,0

45,6

113

51

52

79,0

81,0

54,4

χ 2 =9,638 p=0,008** χ 2 =22,588 p=0,000** χ 2 =16,237 p=0,000** χ 2 =11,900 p=0,003**

104

111

60,8

74,5

χ 2 =ki kare testi, *p<0,05 , ** p<0,01

67

38

39,2

25,5

41

53

24,0

35,6

130

96

76,0

64,4

χ 2 =6,757 p=0,009** χ 2 =5,159 p=0,023* χ 2 =7,899 p=0,005** χ 2 =6,951 p=0,008**

85

60

28

82

35

27

36

82

15

77

26

27

29

116

47

34

64

65

80

48,9

41,1

28,3

48,2

68,6

31,8

32,4

66,1

32,6

66,4

44,8

27,0

42,0

46,2

32,9

54,0

56,1

38,0

53,7

89

86

71

88

16

58

75

42

31

39

32

73

40

135

96

29

50

106

69

51,1

58,9

71,7

51,8

31,4

68,2

67,6

33,9

67,4

33,6

55,2

73,0

58,0

53,8

67,1

46,0

43,9

62,0

46,3

106

28

25

86

23

21

37

76

15

70

27

22

21

113

46

27

61

60

74

60,9

19,2

25,3

50,6

45,1

24,7

33,3

61,3

32,6

60,3

46,6

22,0

30,4

45,0

32,2

42,9

53,5

35,1

49,7

68

118

74

84

28

64

74

48

31

46

31

78

48

138

97

36

53

111

75

39,1

80,8

74,7

49,4

54,9

75,3

66,7

38,7

67,4

39,7

53,4

78,0

69,6

55,0

67,8

57,1

46,5

64,9

50,3

Ebeveynlerin %70,0’inin (n=224) televizyon izlerken çocuğunun

izlediği kanalların seçimini yaptığı belirlenmiştir.

Ebeveynlerin çocukları için %90,9’unun çizgi film tercih

ettikleri bulunmuştur. Televizyon izlerken cinsellikle

ilgili bir sahne olduğunda ilk yaptıkları uygulama olarak

%53,4’ünün televizyonu kapattığı, %41,9’unun ise ilgisini

başka yöne çekmeye çalıştığı saptanmıştır.

Tablo 4’te ebeveynlerin cinsel eğitim hakkında bilgi,

tutum ve uygulamaları ile sosyodemografik değişkenler

arasındaki ilişki verilmiştir. Cinsel eğitimin tanımını ve

başlama yaşını bilme durumunun ebeveynlerin cinsiyeti

yaşı, eğitim durumu, mesleği, aile yapısı, çocuk cinsiyeti

ve çocukların okul profili ile ilişkili olduğu belirlenmiştir.

Cinsel eğitimin tanımını ve başlama yaşını bilme durumunun

ebeveynlerin anne olma durumu, yaşı, eğitim

düzeyi, memur olma, çekirdek aileye ve erkek çocuğa sahip

olma durumu, çocukların okul profil düzeyi arttıkça

arttığı tespit edilmiştir (p<0,05). Cinsel eğitim bilgilerini

yeterli bulma durumunun ebeveynlerin yaş, eğitim düzeyi,

memur olma ve erkek çocuk sahibi olma durumu

ile çocukların okul profil düzeyi arttıkça arttığı ve istatistiksel

olarak anlamlı olduğu (p<0,05), anne olma ve

çekirdek aileye sahip olma durumu da arttıkça arttığı

ancak istatistiksel olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir

(p>0,05). Cinsel eğitim verme durumunun ebeveynlerin

Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları

15


anne olma durumu, yaşı, eğitim düzeyi, memur olma, çekirdek

aileye ve erkek çocuğa sahip olma durumu ve çocukların

okul profil düzeyi arttıkça arttığı ve istatistiksel

olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0,05).

TARTIŞMA

Cinsel eğitim doğumdan başlayıp özellikle okul öncesi

dönemde yoğunlaşan ve yaşam boyu devam eden bir eğitimdir.

[6,15] Psikoseksüel gelişim kuramcısı Freud, dokunma

hazzının oral dönemde ağızda başlayıp, cinsel organda

devam ettiği fallik döneme kadar yoğun yaşandığını ve bu

haz duygusu bazı çocuklarda mastürbasyon şeklinde bir

davranış sorununa da dönüşebileceğini ifade etmektedir.

Bu nedenle cinsel kimliğin geliştiği yaşamın erken evrelerindeki

deneyimler oldukça önemlidir. [21] Bu doğrultuda

ebeveynlerin cinsel eğitime yönelik bilgi tutum ve uygulamalarını

değerlendirmek amacıyla yapılan bu çalışmada

ebeveynlerin cinsel eğitimin tanımını bilme oranlarının

yeterli düzeyde olmadığı ve cinsel eğitime başlama yaşını

bilme oranlarının ise oldukça düşük olduğu, yarıdan fazlasının

cinsel eğitim ile ilgili bilgilerini yetersiz buldukları

ve cinsel eğitim vermedikleri saptanmıştır. Yapılan

literatür taramasında ebeveynlerin cinsel eğitim tanımını

doğru olarak bilememe oranının yüksek olduğu [2,4,7,15,22] ,

cinsel eğitime başlama yaşı konusunda ise yeterli bilgiye

sahip olmadıkları bulunmuştur. [5,7,20,23] Bu çalışma ve

diğer çalışmalar doğrultusunda cinsel eğitim konusunda

yeterli bilgiye sahip olmayan ve cinsel eğitim tanımını

doğru bilmeyen ebeveynlerin cinsel eğitime başlama yaşını

geciktirebildikleri söylenebilir. Ebeveynlerin çocuklarıyla

cinsellik hakkında konuşabilmeleri için bilgi sahibi

olmaları bununla birlikte bilgi seviyelerini yeterli bulmaları

son derece önemlidir. [1,17,24] Bu çalışmada ebeveynlerin

yarıdan fazlasının cinsel eğitim ile ilgili bilgilerini

yetersiz buldukları ve cinsel eğitim vermedikleri belirlenmiştir.

Yapılan benzer çalışmalarda da ebeveynlerin cinsel

eğitim ile ilgili bilgilerini yetersiz buldukları [18,19] ve cinsel

eğitim verme oranlarının düşük olduğu bulunmuştur.

[2,5,6,7,23]

Ayrıca çalışmada ebeveynlerin sosyodemografik

değişkenleri ile cinsel eğitime bilgi, tutum ve uygulamaları

ile ilişkisine bakıldığında, anne olma durumu, yaş,

eğitim düzeyi, memur olma, çekirdek aileye ve erkek çocuğa

sahip olma durumu ve çocukların okul profil düzeyi

arttıkça cinsel eğitimin tanımını ve cinsel eğitime

başlama yaşını bilme ile cinsel eğitim verme oranlarının

arttığı ve bunun istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir.

Özellikle kız çocuğa sahip ebeveynlerin cinsel

eğitim tanımını ve başlama yaşını bilme ile cinsel eğitim

verme oranının düşük olmasının toplumun erkek ve

kıza yüklediği değer ve bakış açısı kaynaklı olabileceğini

düşündürmektedir. [25,26] Ancak literatürde çalışmanın bu

boyutu sınırlıdır. Benzer bir çalışma anne yaşı ile cinsel

eğitim tanımını bilme ve çocuk cinsiyeti ile cinsel eğitime

başlama yaşını bilme arasında anlamlı bir ilişki bulmamıştır.

[15] Ebeveynlerin cinsel eğitim bilgilerini yeterli

bulma durumları ile sadece aile yapısı ve ebeveyn cinsiyeti

arasında anlamlı ilişki yokken diğer sosyodemografik değişkenler

arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Benzer çalışmalarda

anne ve babaların konu hakkında kendilerini

yeterli bulma durumu yönünden aralarında ilişki olmadığı

saptanmıştır. [18,27] Erbil ve ark.’nın [6] çalışmasında annelerin

yaş değişkenleri ile cinsel eğitim verme durumları

arasında anlamlı ilişki yokken, eğitim düzeyleri arttıkça

cinsel eğitim verme oranlarının arttığı belirlenmiştir.

Benzer diğer çalışmalarda da [4,19] yükseköğrenime sahip

olan ebeveynlerin orta ve düşük düzey eğitimi olan ebeveynlere

kıyasla cinsel eğitime yönelik daha olumlu tutumlarının

olduğu belirlenmiştir. Göçgeldi ve ark.’nın [17]

çalışmasında ise çocuğun cinsiyetine, ebeveynlerin eğitim

düzeyine, mesleklerine, yaş gruplarına ve ailenin aylık gelirine

göre cinsel eğitim verme durumu için istatistiksel

olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Çalışma bulguları

sosyodemografik değişkenlerin ebeveynlerin cinsel eğitim

bilgi, tutum ve davranışları ile ilişkili olduğunu göstermektedir.

Ancak eğitim verecek sağlık profesyonelinin

ebeveynlerin sosyoekonomik kültürel değişkenlerini dikkate

alması ve önceliklerini değerlendirebilmesi için yol

gösterici olacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Çalışmada çocuğun cinsel konularda sorduğu sorulara ebeveynlerin

tutumu incelendiğinde çoğunluğunun cevaplamaya

çalıştığı belirlenmiştir. Literatürde benzer sonuçlara

rastlanmıştır. [15,18] Bu durumun ebeveynlerin yarısının bu

eğitimi anne ve babalar tarafından verilmesi gerektiğini

düşünmeleri kaynaklı olabileceğini düşündürmektedir. Bu

çalışmada cinsel eğitimi verenlerin büyük çoğunluğunun

anneler oldukça azının ise babalar olduğu saptanmıştır.

Literatür taramasında da annelerin cinsel eğitim vermede

ön planda olduğunu gösteren çalışmalara rastlanmıştır.

[4,6,15,17,18,28]

Dolayısıyla anne ya da babadan alınması temel

olan eğitimin alınmaması çocuğu başka kaynaklardan doğru

ya da yanlış bilgiyi kazanmaya yönlendirebilir. Ayrıca

okullarda çocukların aileden sonra konuşabilecekleri ve

güvenebilecekleri cinsel eğitim konusunda eğitim almış

öğretmen ve uzman sayılarının artırılması ile çocukların

cinsel konularda gerçek dışı, yanlış ya da eksik bilgilenmesinin

önüne geçmek mümkün olabilir. [6,29]

Çalışma sonuçlarına göre ebeveynlerin büyük çoğunluğunun

kendi ebeveynleri ile cinsel konuları hiç konuşmadığı

saptanmıştır. Bu bulgu literatürle benzerdir. [6,18]

16 Androl Bul 2022;24:11-19


Ebeveynler çocukluklarında çocukla bu konuda nasıl

iletişim kurulacağını modelledikleri bir ebeveynleri olmadığı

için kendilerini yeterli görememelerine rağmen,

çocukları ile cinsel eğitim hakkında konuşmak gerektiğini

düşünüyor olmaları kendilerini sorumlu görmeleri

anlamında önemlidir. Bununla birlikte ebeveyn dışında

çok düşük oranda olsa öğretmen, abla/ağabey, sağlık personeli

vb. kaynaklardan cinsel eğitim hakkında bilgi almış

olmaları da cinsel eğitim hakkında çocuklar ile konuşmak

gerekliliğini düşünmelerini sağlamış olabilir. Benzer bazı

çalışmalarda ise ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgi

kaynaklarının ilk sırada arkadaş grubunun olduğu, sağlık

personeli ve okuldan bilgi alma oranının ise çok düşük

olduğu bulunmuştur. [6,27] Bu sonuçlar ebeveynlerin cinsel

eğitim hakkında kendilerini yeterli görmeleri için eğitim

gereksinimlerini ön plana çıkarmaktadır.

Bu çalışmada çocukların ebeveynlerine daha önce karşı

cinsi ile ilgili yaşadığı ve kendinden yaşça büyük birisi

ile yaşadığı olumsuz olaylardan (kendi bedenine dokunduğundan

vs.) bahsetme oranlarının oldukça düşük olduğu

belirlenmiştir. Yapılan bir çalışmada ebeveynlerin

çocuklarını cinsel istismardan korumaya yönelik aldıkları

önlemler sorgulandığında ebeveynlerin yalnızca iki tanesi

rahatsız edici bir olayla karşılaştığında kendileriyle

paylaşmasını istemiştir. [16] Ebeveynlerin çocuklarında her

konuda kendileriyle rahatlıkla konuşabileceği algısının ve

başına gelenleri anlatacakları düşüncesinin oluşturması

cinsel istismarı önlemede önemlidir. Ayrıca bu çalışmada

ebeveynlerin birçoğu çocuğunun karşı cinsi ile yaşadığı

olumsuz olayları kendilerine anlattığında bazen sessiz kalabileceğini,

çocuğun kendinden yaşça büyük birisi ile yaşadığı

olumsuz olayları anlattığında ise yarısından fazlası

çocuğa psikolojik destek almasını ve çocukla konuşarak

anlatmasını sağladığını, çok azı ise polise haber verdiğini

ifade etmişlerdir. Yapılan literatür taramasında çocukların

ebeveynlerine verilen cinsel eğitim farkındalık eğitim

programı sonrasında herhangi bir cinsel istismarla karşılaşma

durumunda çocukla konuşma, istismarı bildirme

ve uzmandan destek alma durumunu ifade etmesinin

eğitim öncesine göre artmış olduğu saptanmıştır. [12,13,30]

Cinsel istismarlardan çocukları korumak için yapılacak

cinsel eğitim farkındalık eğitim programlarına bu noktada

oldukça ihtiyaç duyulmaktadır.

Çocuk-televizyon etkileşimini belirleyen kurum temelde

ailedir. Ailenin televizyon izleme bilinci ve alışkanlığı

çocuğa doğrudan etki etmektedir. Çocuklar, televizyonda

sadece çocuk programlarını değil, yetişkinlerin izlediği

her şeyi izleme eğilimi göstermektedir. [31] Bu çalışmada

ebeveynlerin birçoğunun televizyon izlerken çocuğunun

izlediği kanalların seçimini yaptığı, bu seçimlerinin çizgi

film yönünde olduğu, televizyon izlerken cinsellikle ilgili

bir sahne olduğunda ilk yapılan uygulamanın açıklama

yapmadan televizyonu kapatmak ve çocuğun ilgisini başka

yöne çekmeye çalışmak olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda

çalışmamızla benzer sonuçlar göstermektedir. [32,33]

Dolayısıyla ebeveynlerin televizyon yada diğer teknolojik

araçları kullanırken erken çocukluk dönemini hedef alan

başarılı medya programlarını tercih etmesi, çocukları ile

birlikte izlemesi, bu programlar arasında cinselliği yasak

veya günah olarak algılanmasına neden olabilecek olumsuz

mesajlar vermemesi, kısıtlı sürelerde izletmesi ve program

hakkında çocukla iletişim tekniklerini kullanarak açıklama

yapması, cinsellik ya da şiddet sunabilen görüntülerle karşılaşmaması

için gerekli tedbirleri önceden alması gibi son

derece önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Aksi takdirde

çocukların kontrolsüz olmaları cinsel gelişimlerinin

olumsuz etkilenmesine yol açabilecektir.

SONUÇ ve ÖNERİLER

Çocuklar sağlıklı cinsel gelişim için ilk olarak cinsel eğitimi

anne ve babalarından alırlar bu nedenle ebeveynlerin okul

öncesi cinsel eğitim ile ilgili bilinçli ve donanımlı olması gerekir.

Çalışmamızda cinsel eğitimi en fazla oranda annelerin

verdiği, ebeveynlerin cinsel eğitim ile ilgili bilgileri konusunda

kendilerini yeterli hissetmedikleri, cinsel eğitim tanımını

bilme durumlarının yeterli olmadığı, eğitime başlama yaşını

bilme durumlarının oldukça düşük olduğu ayrıca çocuklarına

cinsel eğitim vermedikleri belirlenmiştir. Bu sonuçlar

doğrultusunda aile ve çocukların cinsel eğitim farkındalıklarının

artırılmasına yönelik eğitim programlarının sayıları

artırılmalıdır. Bu eğitimlerde erken çocukluk dönemi çocuk

sahibi, yaşça küçük, geniş ailede yaşayan, eğitim düzeyi ve

sosyoekonomik düzeyi düşük ebeveynlere, özellikle babalara

çocuklarının cinsel eğitimlerinde daha aktif rol alabilmeleri

için öncelik verilmesi ve bu ebeveynlerin çocuklarının gelişim

dönemlerine göre kademeli olarak cinsel eğitim vermeleri

amaçlanmalıdır. Bu eğitimler sırasında okul rehberlik

birimleri ve okul hemşirelerinin aileler ile işbirliği yapmaları

da önerilmektedir. Okul öncesi dönem çocuklarıyla çalışan

anaokulu öğretmenleri, sağlık profesyonelleri gibi meslek

üyeleri de konu hakkında bilgilendirilmelidir. Son olarak bu

çalışmanın farklı sosyodemografik değişkenler ile ebeveyn

cinsel eğitim yaklaşımları arasındaki ilişkinin değerlendirileceği

çalışmalar ile cinsel eğitim programlarının etkinliğinin

değerlendirileceği büyük örneklemli daha fazla deneysel çalışmaların

yapılması da önerilir.

Teşekkür

Çalışmaya katılan ebeveynlere katılımlarından dolayı teşekkür

ederiz.

Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları

17


Etik Kurul Onayı

Çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu tarafından onaylandı. (onay

tarihi ve sayısı: 2016-07/01-15 KAEK-227).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Gaziosmanpaşa University Faculty of Medicine Ethics

Committee. (date and number of approval: 2016-07/01-15 KAEK-227).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Martin J, Riazi H, Firoozi A, Nasiri M. A sex education

programme for mothers in Iran: Does preschool children’s sex

education influence mothers’ knowledge and attitudes? Sex Educ.

2018;18:219–30. [CrossRef]

2. Mobredi K, Hasanpoor-Azghady SB, Azin SA, Haghani H,

Farahani LA. Effect of the sexual education program on the

knowledge and attitude of preschoolers’ mothers. J Clin Diagn

Res. 2018;12:6–9. [CrossRef]

3. Wilson EK, Dalberth BT, Koo NP, Gard JC. Parents’ perspectives

on talking to preteenage children about sex. Perspect Sex Reprod

Health. 2010;42:56–63. [CrossRef]

4. Jin, X. The characteristics and relationship of parental sexual

knowledge and sex education attitude to young children. Creative

Educ. 2021;12:2002–10. [CrossRef]

5. Kurtuncu M, Akhan LU, Tanır IM, Yıldız H. The sexual

development and education of preschool children: Knowledge and

opinions from doctors and nurses. Sex Disabil. 2015;3:207–21.

[CrossRef]

6. Erbil N, Orak E, Bektaş AE. Anneler cinsel eğitim konusunda ne

biliyor, kızlarına ne kadar cinsel eğitim veriyor? Uluslararası İnsan

Bilimleri Derg. 2010;7:366–83. https://core.ac.uk/download/

pdf/268072281.pdf

7. Eliküçük A, Sönmez S. Altı yaş çocuklarının cinsel gelişim ve

eğitimiyle ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. Aile ve Toplum.

2011;25:45–62. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/198040

8. TÜİK. Güvenlik birimine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri,

2015–2019 (Basın Bülteni); 2020. https://data.tuik.gov.tr/

Bulten/Index?P=Guvenlik-Birimine-Gelen-veya-Getirilen-Cocuk-

Istatistikleri-2015-2019-33632

9. Zhang W, Chen J, Feng Y, Li J, Zhao X, Luo X. Young children’s

knowledge and skills related to sexual abuse prevention: A pilot study

in Beijing, China. Child Abuse Negl. 2013;37:623–30. [CrossRef]

10. Citak Tunc G, Gorak G, Ozyazicioglu N, Ak B, Isil O, Vural P.

Preventing child sexual abuse: Body safety training for young

children in Turkey. J Child Sex Abuse. 2018;27:347–64. [CrossRef]

11. Walsh K, Brandon L, Chirio L. Mother-child communication

about sexual abuse prevention. J Child Sex Abuse. 2012;21:399–

421. [CrossRef]

12. Apaydın Cırık V, Efe E, Velipaşaoğlu S. Educating children

through their parents to prevent child sexual abuse in Turkey.

Perspect Psychiatr Care. 2020;56:523–32. [CrossRef]

13. Navaei M, Akbari-Kamrani M, Esmaelzadeh-Saeieh S, Farid

M, Tehranizadeh M. Effect of group counseling on parents’

self-efficacy, knowledge, attitude, and communication practice

in preventing sexual abuse of children aged 2–6 years: a

randomized controlled clinical trial. Int J Community Based

Nurs Midwifery. 2018;6:285–92. https://pubmed.ncbi.nlm.

nih.gov/30465001/

14. Ghorbani M, Zamani-Alavijeh F, Shahry P, Zare K, Marashi T.

Understanding Childhood’s sexual curiosity: An introduction to

sexual health education and health promotion. Iran J Health Educ

Health Promot. 2015;3:198–210. http://journal.ihepsa.ir/article-

1-328-en.html

15. Tuğrul B, Artan İ. Çocukların cinsel eğitimi ile ilgili anne

görüşlerinin incelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Derg. 2001;20:141–9. https://dergipark.org.tr/en/download/

article-file/87962

16. Ceylan Ş, Çetin A. Okul öncesi eğitim kurumlarına

devam eden çocukların cinsel eğitimine ilişkin ebeveyn

görüşlerinin incelenmesi. H. Ü Sağlık Bilimleri Fakültesi

Derg. 2015;2:41–59. https://pdfs.semanticscholar.org/4759/

d402ae1f22d67fe8e74d8ec096c99af6c108.pdf

17. Göçgeldi E, Tüzün H, Türker T, Şimsek I. Okul öncesi

dönem çocuğu olan anne ve babaların çocuklara cinsel eğitim

konusundaki yaklaşımlarının incelenmesi. Sürekli Tıp Eğitim

Derg. 2007;16(9):134–42. https://app.trdizin.gov.tr/publication/

paper/detail/Tnprek1UTXo

18. Tuğut N, Gölbaşı Z. Okul öncesi dönem çocuğu olan(3–6 yaş)

ebeveynlerin cinsel eğitim tutumlarının belirlenmesi. TJFMPC.

2019;13:287–94. [CrossRef]

19. Nyarko K, Adentwi KI, Asumeng M, Ahulu LD. Parental attitude

towards sex education at the lower primary in Ghana. Int J

Elementary Educ. 2014;3:21–9. [CrossRef]

20. Morawska A, Walsh A, Grabski M, Fletcher R. Parental confidence

and preferences for communicating with their child about sexuality.

Sex Educ. 2015;15:235–48. [CrossRef]

21. Deniz E, Arslan E. Erken çocukluk döneminde gelişim. Ankara:

Ertem Basım; 2011.

22. Tortolero SR, Johnson K, Peskin M, Cuccaro PM, Markham C,

Hernandez BF, et al. Dispelling the myth: What parents really

think about sex education in schools. J Appl Res Child. 2011;2:1–

19. https://digitalcommons.library.tmc.edu/childrenatrisk/vol2/

iss2/5

23. İşler S, Gürşimşek AI. 3–6 yaş çocuklarının cinsel eğitiminin

gerekliliği ile ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. GEFAD/

GUJGEF. 2018;38:845–67. [CrossRef]

24. Lee EM, Kweon Y-R. Effects of a maternal sexuality education

program for mothers of preschoolers. J Korean Acad Nurs.

2013;43:370–8. [CrossRef]

25. Aydoğdu F. Toplumsal cinsiyet rollerinin gelişimi ve cinsel eğitim.

İçinde: Öztürk Aynal Ş, editör. Çocuk Gelişimi -2. Ankara: Eğiten

Kitap; 2017. s.71–89.

26. Bahtiyar Saygan B, Pekel Uludağlı N. Yaşam boyu toplumsal

cinsiyet rollerinin gelişimi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar.

2021;13:354–82. [CrossRef]

27. Eroğlu K, Gölbaşı Z. Cinsel eğitimde ebeveynlerin yeri: Ne

yapıyorlar, ne yaşıyorlar? Atatürk Üniversitesi Hemşirelik

Yüksekokulu Derg. 2005;8:12–21. https://dergipark.org.tr/en/

download/article-file/29263

28. Chen JQ, Dunne MP, Han P. Prevention of child sexual abuse

in China: Knowledge, attitudes, and communication practices

of parents of elementary school children. Child Abuse Negl.

2007;31:747–55. [CrossRef]

18 Androl Bul 2022;24:11-19


29. Çalışandemir F, Bencik S, Artan İ. Çocukların cinsel eğitimi:

geçmişten günümüze bir bakış. Eğitim Bilim. 2008;33:14–27.

http://egitimvebilim.ted.org.tr/index.php/EB/article/view/627

30. Küçük S, Platin N, Erdem E. Hafif zihinsel engelli çocukların

ebeveynlerinde çocuk cinsel istismarı konusunda farkındalık

yaratma: Eğitim uygulaması örneği. J Hum Sci. 2017;14: 2865–

74. https://www.j-humansciences.com/ojs/index.php/IJHS/

article/view/4349

31. Şirin MR. Televizyon, çocuk ve aile. İstanbul: İz Yayınları; 1998.

32. Korkmaz M, Saçan S, Yücel AS, Gürkan A, Kırık AM. Çocuk

istismarı ve cinsel istismarın önlenmesinde medyanın rolünün

incelenmesi. UHPPD. 2015;1–32. https://openaccess.firat.

edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11508/8211/1791_91210.

pdf?sequence=1&isAllowed=y

33. Özsoy D, Atılgan SS. Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki 0–8 yaş

grubu çocukların internet kullanımı ve bu kapsamda ebeveyn

arabuluculuğu: Nitel Bir Araştırma. Selçuk İletişim. 2018;11:96–

125. [CrossRef]

Çevik Güner ve Aktaş • Okul öncesi cinsel eğitime yönelik ebeveynlerin bilgi tutum ve uygulamaları

19


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2022;24:20−25

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.88942

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri

cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi:

Bir kamu hastanesi örneği

Determining the approaches of health professionals on sex education to

their children: A public hospital example

Yasemin Şanlı 1 , Özlem Şahan 2 , Ergül Aslan 3 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: Bu çalışma dört yaş ve üzeri çocuğu olan sağlık profesyonellerinin

çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarını ve bu konudaki

tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Araştırma, tanımlayıcı kesitsel tipte yapılmıştır.

Araştırmanın örneklemini İç Anadolu Bölgesinde bulunan bir kamu

hastanesinde görev yapan, dört yaş ve üzeri çocuğu olan ve çalışmaya

katılmaya gönüllü 203 sağlık profesyoneli oluşturmuştur. Veriler, Sosyodemografik

Soru Formu ve Cinsel Eğitim Ebeveyn Anketi aracılığı ile

elde edilmiştir. Veriler araştırmacı tarafından bireysel olarak sağlık personeli

ile çalışma ortamında uygun zaman ayrılarak yüz yüze görüşme yöntemi

ile toplanmıştır. Verilerin analizi bir paket programda yapılmıştır.

BULGULAR: Araştırmaya katılan 203 sağlık profesyonelinden beşi hekim,

153’ü hemşire, 45’i sağlık teknikeri, sağlık memuru ve psikolog vb.

sağlık personelidir. Katılımcıların %96,1’i çocuklar için cinsel eğitimin

gerekli olduğunu ve bunların %60,8’i yedi yaş ve üzerinde verilmesi gerektiğini

bildirmiştir. Katılımcıların %77,8’i çocuğuyla cinsellikle ilgili

konularda konuştuğunu ve bu kapsamda %56,7’si vücuttaki cinsiyete

özgü farklılıkları açıkladığını ifade etmiştir. Katılımcıların %76,4’ü cinsel

gelişim ve eğitimin anne karnında başlayıp yaşam boyu devam ettiğini,

%91,1’i çocuğa ilk cinsel bilgilerin anne-baba tarafından verilmesi

gerektiğini ve %57,6’sının cinsel eğitimin okulda verilmesi gerektiğini

belirtmiştir.

SONUÇ: Çalışmada sağlık profesyoneli ebeveynlerin büyük çoğunluğunun

çocuklar için cinsel eğitimin gerekli olduğu düşüncesinde olup,

cinsellikle ilgili çocuklarıyla konuştuklarını belirtmiştir. Katılımcıların

yarısının genellikle çocuklarının cinsellikle ilgili davranışlarının çoğunu

‘engelleme’ davranışında bulunacaklarını ifade ettikleri görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: cinsel eğitim, çocuk, sağlık profesyoneli

OBJECTIVE: This study was carried out to determine the approaches

and attitudes of health professionals who have children aged 4 and over,

regarding the sexual education they give to their children.

MATERIAL and METHODS: The research was conducted in descriptive

cross-sectional type. The sample of the study consisted of 203 health

professionals who work in a public hospital in the Central Anatolia

Region, have children aged 4 and above and volunteer to participate

in the study. The data were obtained through the Socio-demographic

Questionnaire and the Sex Education Parent Questionnaire. The data

were collected by the researcher individually, with the health personnel

in the working environment, and by face-to-face interview method.

Data analysis was done in a package program.

RESULTS: Of the 203 health professionals who participated in the

research, 5 were physicians, 153 were nurses, 45 were health technicians,

health officers and psychologists, etc. are health personnel. 96.1% of

the participants stated that sexual education is necessary for children

and 60.8% of them stated that it should be given at the age of 7 and

above. 77.8% of the participants stated that they talked to their children

about sexual matters, and in this context, 56.7% explained the genderspecific

differences in the body. 76.4% of the participants stated that

sexual development and education starts in the womb and continues

throughout life, 91.1% stated that the first sexual information should be

given to the child by the parents, and 57.6% stated that sexual education

should be given at school.

CONCLUSION: In the study, health professionals stated that the majority

of parents thought that sexual education is necessary for their children

and they talked to their children about sexuality. It was observed that

half of the participants stated that they would generally engage in

‘blocking’ most of their children’s sexual behaviors.

Keywords: sex education, child, health professionals

1

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,

Karaman, Türkiye

2

Antalya Bilim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Antalya, Türkiye

3

İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Kadın

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Şanlı

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü 70100

Karaman - Türkiye

Tel: +90 505 273 39 36

E-mail: yasminalya.09@gmail.com

Geliş/ Received: 12.01.2022

Kabul/ Accepted: 02.02.2022

GİRİŞ

Yaşamın sürekliliği için gerekli ve üremeye yönelik en temel

doğa koşulu olan cinsellik; bedensel, psikolojik, sosyal, kültürel,

ekonomik boyutları olan bir kavramdır. Cinsel eğitim;

cinselliğin bilişsel, duygusal, sosyal, etkileşimli ve fiziksel

yönlerini öğrenilmesini içerir. Amaç, çocuk ve gençlerin cinsel

gelişiminin desteklemesini ve korumasıdır. [1] Cinsel eğitim

cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, istenmeyen gebelikler

ve cinsiyete dayalı şiddet gibi riskli durumların önlenmesi

konusunda çocuk ve gençlere güvenli, sağlıklı ve tatmin edici

bir yaşam sağlamada önemli rol oynamaktadır. [2]

20

©2022 Androloji Bülteni


Cinsellik genellikle ergenlik döneminde gündeme gelen

ve çocukluktan uzak tutulmuş bir kavramdır. Oysaki

cinsel gelişim ergenlik döneminde birden bire ortaya çıkmaz,

intrauterin yaşamdan ve doğumdan itibaren başlar.

[3]

Cinsellikle ilgili bilgilerin yetersizliği bireyi tüm yaşamı

boyunca karşılaşabileceği risklere karşı daha savunmasız kılacaktır.

[4] Bu önemli gereksinimi karşılamada en önemli

rol ebeveynlerdedir. Anne-babalar cinsel eğitimin, çocuğun

genel eğitiminin bir parçası olduğunu ve çocuğun gelişim

dönemlerinde gerekli olduğunu bilmesi gerekir. [5]

Amerika Birleşik Devletleri Cinsel Bilgi ve Eğitim Konseyi

(Sexuality Information and Education Council of the

United States –SIECUS)’ne göre cinsel eğitim; bilgilendirme,

tutum geliştirme, inançlar, değerler, ilişkiler ve mahremiyet

konularını ele alan ve yaşam boyu süren bir süreçtir.

Ulusal Cinsel Eğitim Standartları (National Sex Education

Standards –NSES), anaokulundan 12. sınıfa kadarki süreçte

öğrencilerin yaşı ve gelişim düzeyine uygun cinsellik

eğitiminin gereken temel-minimum içerik ve beceriler

hakkında açık, tutarlı ve anlaşılır bir rehberlik sağlamasını

önermektedir. Bu rehberlik kapsamında sağlıklı ilişkiler,

anatomi ve fizyoloji, ergenlik ve cinsel gelişimi, cinsiyet

kimliği ve ifadesi, cinsel yönelim ve kimlik, cinsel sağlık ve

kişilerarası şiddet konuları ele alınmaktadır. [4,6]

Toplumsal kalıplar içerisinde cinsel konulara aile ve okul

ortamında yeterince yer verilmemektedir. Bunun yanı sıra

okul programlarında da cinsellik eğitiminin verilmesinde

belirli bir standart yoktur. [3] Öncelikle ebeveynlere ve öğretmenlere,

cinsel gelişim ve eğitim hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir.

[7] Çocukların ve gençlerin cinsel eğitimlerinde

ideal olan, aile içinde başlayan eğitim sürecinin okullarda var

olan formal cinsel eğitim programları ile devam etmesidir. [8]

Ebeveynlerin kendileri cinsellikle ilgili eğitim almadıklarından

çoğunlukla yeterli bilgiye sahip değildirler. [9]

Bu çalışma, dört yaş ve üzeri çocuğu olan sağlık profesyonellerinin

çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarını

ve bu konudaki tutumlarını belirlemek amacıyla

yapıldı.

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Tanımlayıcı kesitsel tipteki bu çalışma İç Anadolu

Bölgesinde yer alan 400 sağlık profesyonelinin çalıştığı bir

kamu hastanesinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini

dört yaş ve üstü çocuğu olan ve çalışmaya katılmaya

gönüllü 203 sağlık profesyoneli oluşturmuştur.

Araştırmanın verileri, araştırmacılar tarafından literatür

doğrultusunda oluşturulan Sosyo-demografik Soru Formu

ve Cinsel Eğitim Ebeveyn Anketi aracılığı ile toplanmıştır.

[3,10–12] Anket iki bölümden ve toplam 32 sorudan

oluşmaktadır. Birinci bölümde; ebeveynler ve çocukla ilgili

demografik bilgiler, cinsel eğitimin gerekliliği, cinsel eğitime

başlama yaşı, cinsel eğitim verilme durumu ve şu ana

kadar hangi konularda cinsel eğitim verildiği ile ilgili sorular

(12 soru) yer almaktadır. İkinci bölümde ise ebeveynlerin

cinsel eğitimle ilgili bilgilerini değerlendiren sorular

ve çocuklarının cinsellikle ilgili tutum ve davranışlarına ait

sorular (20 soru) yer almaktadır.

Veriler, araştırmaya katılmak isteyen sağlık profesyonellerine

araştırmanın amacı açıklanarak ve bilgilendirilmiş

gönüllü olurları alınarak, çalışma ortamını etkilemeyecek

şekilde ortalama 15 dakikalık sürede ve yüz yüze görüşme

yöntemi ile toplanmıştır.

Araştırmaya başlamadan önce bir üniversitenin girişimsel

olmayan araştırmalar etik kurulundan ve ilgili hastaneden

yazılı izin onayı alınmıştır.

Verilerin girişinde ve analizinde bir istatistik paket programı

kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizi; araştırmanın

ölçümle belirlenen nicel değişkenleri için ortalama ve

standart sapma, sayımla belirlenen nitel değişkenleri için

ise sayı ve yüzde (%) ile verilmiştir. İstatistiksel anlamlılık

düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir.

BULGULAR

Çalışmada sağlık profesyonellerine yönelik tanıtıcı bilgiler

Tablo 1’de gösterilmiştir.

Tablo 1. Katılımcıların sosyo-demografik özellikleri (n=203)

Özellikler

Ort ± SS

Yaş 27,36±5,37

Çocuk sayısı 1,90±0,60

Kız çocuk sayısı 1,28±0,51

Erkek çocuk sayısı 1,35±0,52

Çocukların yaşı

1. çocuğun yaşı

2. çocuğun yaşı

Cinsiyet

Kadın

Erkek

Eğitim düzeyi

Lise

Fakülte/Yüksekokul

Lisansüstü

Meslek

Hekim

Hemşire/Ebe

Diğer sağlık çalışanı

Aile tipi

Çekirdek aile

Geniş aile

Tek ebeveyn

12,29±5,65

8,90±5,58

6,64±4,85

n %

174

29

27

166

10

5

153

45

186

14

3

85,7

14,3

13,3

81,8

4,9

2,5

75,4

22,2

91,6

6,9

1,5

Şanlı ve ark. • Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi: Bir kamu hastanesi örneği

21


Çalışmada sağlık profesyonellerinin, çocuklar için cinsel

eğitimin gerekliliği ile ilgili düşünceleri içeren verilerin dağılımı

Tablo 2’de gösterilmiştir.

Ebeveynlerin cinsel eğitimle ilgili görüşlerini yansıtan verilerin

dağılımı Tablo 3’te gösterilmiştir.

Katılımcıların çocukların davranışlarla ilgili tutumları

Tablo 4’te verilmiştir.

TARTIŞMA

Ebeveynler cinsel eğitimi çocuklarına ne zaman, ne kadar

ve nasıl verecekleri konusunda zorlandıkları için cinsel eğitim,

konuşulması zor bir durum olabilmektedir. [11,13]

Çalışmaya katılan sağlık profesyonellerinin çok büyük çoğunluğu

çocuklar için cinsel eğitimin gerekli olduğunu, yine

çoğu çocuğuyla cinsellikle ilgili konularda konuştuğunu ve

Tablo 2. Katılımcıların çocuklarda cinsel eğitimin gerekliliği ile ilgili düşünceleri

Özellikler n %

Çocuklarda cinsel eğitimin gerekliliği

Evet

Hayır

195

8

96,1

3,9

Cinsel eğitim verilmesi gereken yaş

0–3 yaş

4–6 yaş

7–12 yaş

13–18 yaş

29

51

78

45

14,3

25,1

38,4

22,2

Çocukla cinsellikle ilgili konuları konuşma durumu

Evet

Hayır

158

45

77,8

22,2

Çocukla en fazla konuşulan konular (n=158)

Cinsiyetlere göre vücuttaki farklılıklar

Gebelik ve doğum

Sağlık ve temizlik kuralları

115

50

54

56,7

24,6

26,6

Tablo 3. Katılımcıların cinsel eğitimle ilgili düşüncelerine ilişkin özellikler

Özellikler n %

Cinsel gelişim ve eğitim anne karnında başlar yaşam boyu devam eder.

Evet

155

76,4 9,9

Hayır

20

13,8

Bilmiyorum

28

Çocuğa ilk cinsel bilgiler anne–baba tarafından verilmeli.

Okullarda çocuklara cinsel eğitim verilmeli.

Çocuklar cinsiyetlerine göre kıyafet, oyuncak vb. seçmesi için yönlendirilmeli.

Çocuklar, bebeğin dünyaya gelişinde babanın rolü ve katkısı üzerindeki soruları,

dört yaşından sonra sormaya başlar.

Çocukla birlikte televizyon izlerken, cinsellik içeren herhangi bir durumla

karşılaşınca, televizyonu kapatmak, kanal değiştirmek ya da çocuğun gözlerini

kapatmak olası çözümlerdir.

Çocukların cinsel organlarını merak etmeleri normal bir gelişim davranışıdır.

Cinsel konularda kız çocuğunun sorularına annesi, erkek çocuğunun sorularına

babası cevap vermeli.

Çocuklarda cinsellik içgüdüsü yoktur.

Çocuklar vücut bölümlerinin (özellikle genital organların) gerçek isimlerini değil

daha uygun görülen farklı isimlerle adlandırılmasını öğrenmelidir.

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

Evet

Hayır

Bilmiyorum

185

13

5

117

48

38

162

34

7

138

27

38

71

103

29

188

7

8

118

68

17

32

154

17

102

64

37

91,1

6,4

2,5

57,6

23,6

18,7

79,8

16,7 3,4

68,0

13,3

18,7

35,0

50,7

14,3

92,6

3,4

3,9

58,1

33,5

8,4

15,8

75,9

8,4

50,2

31,5

18,2

22 Androl Bul 2022;24:20-25


Tablo 4. Katılımcıların çocukların davranışlarıyla ilgili tutumları

Özellikler n %

Çocukların kendilerine bakım veren kişilere, öğretmenlerine ya da

ebeveynlerine karşı ifade ettikleri sevgiyi bazen romantik bir duyguymuş gibi

ifade etmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

3–6 yaş arasındaki çocukların cinsel organlarına dokunmaktan ve çıplak

dolaşmaktan zevk almaları, diğer çocuklara, akranlarına veya yetişkinlere

cinsel organlarını göstermeye çalışmaları ve onları zorla öpmeye çalışmaları

konusunda ne düşünüyorsunuz?

Çocukların cinsel içerikli argo kelimeler kullanması konusunda ne

düşünüyorsunuz?

Çocukların mastürbasyon yapması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Çocukların (özellikle 2,5–3 yaş civarı) cinsellikle ilgili sorular (bebekler nereden

gelir gibi doğum ve gebelikle ilgili sorular) sormasını nasıl karşılarsınız?

Çocukların televizyonda gördükleri cinsellikle ilgili davranışları (öpüşme vb.)

denemelerini nasıl karşılarsınız?

Çocukların oyun sırasında kıyafetlerini çıkarmalarını ve birbirlerinin vücutlarını

incelemelerini nasıl karşılarsınız?

Çocukların diğer kişilerin tuvalet ve banyo faaliyetlerini merak etmeleri ve

gözlemlemeye çalışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?

Çocukların akranlarıyla ya da ebeveynleri ile birlikte banyo yapmayı istemeleri

konusunda ne düşünüyorsunuz?

Çocukların kendi ve diğer insanların vücutları, gördükleri, hissettikleri her şey

hakkında meraklı olmaları ve konuşmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

Normal karşılarım

Görmezlikten gelirim

Engellerim

Cezalandırırım

153

32

18

0

76

28

98

1

18

8

155

22

43

59

98

3

190

6

6

1

65

21

113

4

58

15

124

6

74

18

106

5

87

8

107

1

168

7

27

1

75,4

15,8

8,9

0

37,4

13,8

48,3

0,5

8,9

3,9

76,4

10,8

21,2

29,1

48,3

1,5

93,6

3,0

3,0

0,5

32,0

10,3

55,7

2,0

28,6

7,4

61,1

3,0

36,5

8,9

52,2

2,5

42,9

3,9

52,7

, 5

82,8

3,4

13,3

0,5

yarısından fazlası ise cinsel eğitimin ergenlik döneminde

verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Birçok çalışmada cinsel

eğitimin ortaokul yıllarında yani ergenlik döneminde

verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. [10,14–16] Çalışma

sonuçları literatür ile benzerdir.

Cinsel eğitim denildiğinde genellikle ilk olarak üreme

ve buna bağlı olarak da cinsel ilişki düşünülmektedir. [17]

Çalışmaya katılan sağlık profesyonellerinin de cinsel eğitimin

ergenlik döneminde başlaması gerektiğini bu nedenle

belirtmiş olabileceği düşünülmüştür. Ancak cinsel eğitim,

bilgilendirme, tutum geliştirme, inançlar, değerler, ilişkiler

ve mahremiyet konularını ele alan ve yaşam boyu süren bir

süreçtir. [18] Ayrıca çalışmada çocuklar için cinsel eğitimin

gerekli olduğunun düşünülmesi ve katılımcıların çoğunun

çocuğuyla cinsel konularda konuşması olumlu bir bulgu

olarak yorumlanabilir. Bu durumu ise çalışmaya katılanların

büyük çoğunluğunun üniversite seviyesinde eğitime sahip

olması ve genç yaşta olmaları etkilemiş olabilir. Yapılan

bir çalışmada öğrenim düzeyi yüksek ailelerin çocuklarının

cinsel eğitim bilgi düzeylerinin de yüksek olduğu bulunmuştur.

[19] Olakunbi ve Akintomide (2010), çocuklarıyla cinsel

eğitim konusunda genç ebeveynlerin cinsel sorulara, yaşlı

ebeveynlerden daha esnek bir yaklaşımla cevap verdiklerini

belirtmiştir. [20] Ceylan ve Çetin (2015), İşler ve Gürçiçek

(2018)’in çalışmalarında da araştırma bulgularımızla benzer

Şanlı ve ark. • Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi: Bir kamu hastanesi örneği

23


olarak ebeveynlerin en çok cinsiyetler arası bedensel farklılıklarla

ilgili çocuklarıyla konuştukları saptanmıştır. [21,22]

Çalışmada sağlık profesyonellerinin ebeveyn olarak cinsellik

ve cinsel eğitim ile ilgili bilgilerini yansıtan yanıtlarda;

katılımcıların çoğunun cinsel gelişim ve eğitimin anne

karnında başlayıp yaşam boyu devam ettiğini, çok büyük

bir çoğunluğu çocuğa ilk cinsel bilgilerin anne–baba tarafından

verilmesi gerektiğini ve yarısının okullarda cinsel

eğitimin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Eliküçük ve

Sönmez (2011), Ceylan ve Çetin (2015), Tuğut ve Gölbaşı

(2019) tarafından ebeveynlerle yapılan benzer çalışmalarda

da, araştırma bulgularını destekler sonuçlar bulunmuştur.

[3,21,23]

Ebeveyn ve çocuk arasındaki karşılıklı saygı ve desteklemeye

dayalı bir ilişki, çocukların cinsellik de dâhil

hayatlarıyla ilgili bir çok konuda baş etme becerilerini artırmaktadır.

Cinsel eğitimi ebeveynlerin vermesi öğretmen,

akran ya da medyadan çok daha etkili sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

Türkiye’de cinsel eğitim, okullarda ders müfredatlarında

yok denecek kadar sınırlıdır ve bu nedenle ailelerin

çocuklarının cinsel eğitimine etkili bir şekilde dâhil

olması gerekmektedir. [24,25]

Literatürde çocuklara, cinsel organlar dâhil tüm organların

doğru isimlerinin (penis, vajina vb.) öğretilmesi gerektiği

belirtilmektedir. [26,27] Çalışmamızda ise çarpıcı bir sonuç

olarak ebeveynlerin yarısı; çocuklara vücut bölümlerinin

(özellikle genital organların) gerçek isimlerini değil daha

uygun ve edepli bir biçimde isimlerinin öğretilmesi gerektiğini

düşünmektedir. Bu sonuca dayanarak, sağlık profesyonellerinin

de konuyla ilgili farklı tutum izlediklerini

söylemek mümkündür.

Çalışmada sağlık profesyoneli ebeveynlerin büyük çoğunluğunun

çocuklar için cinsel eğitimin gerekli olduğunu

düşünüp cinsellikle ilgili çocuklarıyla konuştuklarını belirtmesine

karşın, yarısının genellikle çocuklarının cinsellikle

ilgili davranışlarının çoğunu ‘engelleme’ davranışında

bulunacaklarını ifade ettikleri görülmüştür. Çocuğun

cinsiyetine ilişkin rolleri benimsemesinde, iyi sosyal ilişkiler

geliştirmesinde ve mahremiyetini korumasında ebeveynlerinin

bu konudaki doğru tutum ve yaklaşımlarının

önemli bir etkisi bulunmaktadır. [22] Bu nedenle ebeveynlerin,

cinsel eğitim sırasında olumlu tutum ve davranışlar

göstermeleri için kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir.

[13]

Ebeveynlerin çoğu çocuklarının cinselliğe ilişkin sorularına

cevap vermenin ve çocuklarına cinsellikle ilgili bilgi

vermenin oldukça zor olduğunu belirtmekle birlikte, çocukların

cinsellikle çok fazla ilgili olmaması gerektiğine

ilişkin yaygın bir düşünce ve davranışa sahip olabilmektedir.

[12] Ceylan ve Çetin (2015)’in çalışmasında, cinsel eğitimin

gerekli olduğunu düşünen ebeveynler çocuklarının

sordukları soruları nasıl cevaplamaları, meraklarını nasıl

gidermeleri, hangi tutum ve davranışları sergilemeleri,

hangi durumda ne yapmaları ya da hangi yaşta ne kadar

bilgi verilmesi gerektiğini bilmediklerini belirtmişlerdir.

[21]

Guder ve Alabay (2018)’ın 3–6 yaş arasında çocukların

ebeveynleri ile yaptıkları çalışmada, ebeveynlerin

çocukların cinsel gelişimiyle ilgili sorularını genellikle çocukları

geçiştirerek, dini temelli ve cinsiyetçi bir şekilde

yanıtladıkları saptanmıştır. [28] Ebeveynlerin ve çocukların

cinsel davranış yönetiminde yeterliliğini sağlayabilecek

beceri geliştirme yaklaşım programları bulunmamaktadır.

[5]

Sağlık profesyonellerinin de çocuklara verecekleri cinsel

sağlık eğitimi konusunda ihtiyaçlarının belirlenerek

eğitilmeleri gerekmektedir.

SONUÇ ve ÖNERİLER

Katılımcıların çok büyük çoğunluğu çocuklar için cinsel

eğitimin gerekli olduğunu, çoğunun çocuğuyla cinsellikle

ilgili konularda konuştuğunu, yarısından fazlasının

cinsel eğitimin ergenlik döneminde verilmesi gerektiğini,

çoğunun cinsel gelişim ve eğitimin anne karnında başlayıp

yaşam boyu devam ettiğini, çok büyük bir çoğunluğu

çocuğa ilk cinsel bilgilerin anne–baba tarafından verilmesi

gerektiğini ve yarısının okullarda cinsel eğitimin verilmesi

gerektiğini düşünmektedir. Ayrıca ebeveynlerin yarısının

çocuklarının cinsellikle ilgili davranışlarını engelleme düşüncesinde

oldukları bulgulanmıştır.

Çalışmanın farklı meslek ve eğitim düzeyine sahip ebeveynlerde

yapılması, çocuklara verilecek cinsel eğitimle ilgili

hem ebeveynlere hem de çocuklara yönelik niteliksel çalışmaların

yürütülmesi, cinsel eğitimin okul öncesi kademeden

itibaren tüm kademelerde müfredat programlarına

uyarlanması, sağlık profesyonellerine yönelik konuyla ilgili

hizmet içi eğitimlerin verilmesi önerilebilir.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu

tarafından onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 24.12.2013/2013/374).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Selcuk University Faculty of Medicine Non-Invasive Clinical

Research Ethics Committee. (date and number of approval: 24.12.2013/2013/374).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

24 Androl Bul 2022;24:20-25


KAYNAKLAR

1. WHO Regional Office for Europe; BZgA. Standards for sexuality

education in Europe. A framework for policymakers, educational

and health authorities, and specialists. Cologne: Federal Centre for

Health Education; 2010. p. 20. https://www.bzga-whocc.de/en/

publications/standards-for-sexuality-education/

2. WHO. International technical guidance on sexuality education.

An evidence-informed approach. 2018. https://www.who.int/

publications/m/item/9789231002595

3. Eliküçük A, Sönmez S. 6 yaş çocuklarının cinsel gelişim ve

eğitimiyle ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. Aile ve Toplum.

2011;12:45–62. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/198040

4. Goldfarb ES, Lieberman LD. Three Decades of Research: The Case

for Comprehensive Sex Education. J Adolesc Health. 2021;68:13–

27. [CrossRef]

5. Ganji J, Emamian MH, Maasoumi R, Keramat, Khoei EM. The

existing approaches to sexuality education targeting children: A

review article. Iranian J Public Health. 2017;46:890–8. https://

www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/articles/PMC5563870/

6. Future of Sex Education Initiative. National Sex Education

Standards: Core Content and Skills, K-12, 2nd ed. Washington,

DC: American School Health Association; 2020. https://siecus.

org/wp-content/uploads/2020/03/NSES-2020-2.pdf

7. Yavuzer H, editör. Ana-Baba Okulu. 9. Baskı, Remzi Kitabevi,

İstanbul. 2001;101–12.

8. Padilla-Walker LM, Rogers, AA, McLean, RD. Is There More Than

One Way to Talk About Sex? A Longitudinal Growth Mixture

Model of Parent-Adolescent Sex Communication. J Adolesc

Health. 2020;67:851–8. [CrossRef]

9. Eroğlu K, Gölbaşı Z. Cinsel Eğitimde Ebeveynlerin Yeri: Ne

Yapıyorlar, Ne Yaşıyorlar? Atatürk Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu

Derg. 2005;8:12–21. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/29263

10. Erbil N, Orak E, Bektaş AE. Anneler cinsel eğitim konusunda ne

biliyor, kızlarına ne kadar cinsel eğitim veriyor? Uluslararası İnsan

Bilimleri Derg. 2010;7:366–83.

11. Flanagan P. Making sense of children’s sexuality: Understanding

sexual development and activity in education contexts. Waikato J

Educ. 2011;16:69–79. [CrossRef]

12. Gürsoy E, Gençalp NS. Cinsel Sağlık Eğitiminin Önemi. Aile ve

Toplum. 2010;11:29–36. https://dergipark.org.tr/en/download/

article-file/198130

13. Artan İ, Ceylan Ş, Kurnaz Adıbatmaz FB. Ebeveynler için cinsel

iletişim ölçeği: Güvenilirlik ve geçerlilik çalışması. Hacettepe

Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Derg. 2020;7:136–58.

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1190100

14. Özgüven İE. Ailede İletişim ve Yaşam. Ankara: PDREM Yayınları;

2012.

15. Çok F, Aras Z, Ayas M, Bayram Z, Bent D, Çıtak P, et al. HIV/

AIDS’ in önlenmesinde akran eğitimi izlenimleri. HIV/AIDS

Derg. 2003;6. http://www.hatam.hacettepe.edu.tr/hatam031.

shtml

16. Akça MŞ, Şahin M, Arslan D. Öğrencilerin Cinsel Eğitimine İlişkin

Öğretmen Algısı. Yükseköğretim ve Bilim Derg. 2017;7:515–22.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1711713

17. Deniz Ü, Gözütok A. Okul Öncesi Dönem Çocuk Kitaplarının

Cinsel Gelişim ve Cinsel Eğitim Açısından İncelenmesi.

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Derg. 2017;10:424–31. https://

www.sosyalarastirmalar.com/articles/review-of-preschool-childrenbooks-in-terms-of-sexual-development-andsex-education.pdf

18. Çakşak A. Ergenlerde Cinsel Eğitim. J Inst Econ Dev Soc Res.

2018;4:498–504. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/921330

19. Kaya F, Serin Ö, Genç A. Eğitim fakültesi birinci sınıf

öğrencilerinin cinsel yaşamlarına ilişkin yaklaşımlarının

belirlenmesi. TSK Koruyucu Hekimlik Bült. 2007;6:441–8.

https://www.researchgate.net/publication/286078346_Egitim_

Fakultesi_Birinci_Sinif_Ogrencilerinin_Cinsel_Yasamlarina_

iliskin_Yaklasimlarinin_Belirlenmesi

20. Ojo OO, Akintomide AG. Who breaks the ice in parent-child

sexual communication counseling implications for adolescent

health and development. Int J Cross-Disciplinary Subj Educ.

2010;1:88–92. [CrossRef]

21. Ceylan Ş, Çetin A. Okulöncesi Eğitim Kurumlarına Devam

Eden Çocukların Cinsel Eğitimine İlişkin Ebeveyn Görüşlerinin

İncelenmesi. H.Ü. Sağlık Bilimleri Fakültesi Derg. 2015;2. https://

dergipark.org.tr/tr/download/article-file/271678

22. İşler S, Gürşimşek AI. 3–6 yaş çocuklarının cinsel eğitiminin

gerekliliği ile ilgili ebeveyn görüşlerinin incelenmesi. G.Ü. Gazi

Eğitim Fakültesi Derg. 2018;38:845–67. [CrossRef]

23. Tuğut N, Gölbaşı Z. Okul Öncesi Dönem Çocuğu Olan(3–6 Yaş)

Ebeveynlerin Cinsel Eğitim Tutumlarının Belirlenmesi. TJFMPC.

2019;13:287–94. [CrossRef]

24. Saracaloğlu AS, Hergüner G, Saçan S. Anne Çocuk Sağlığı ve

Eğitimi. İstanbul: Güven Plus Grup A.Ş. Yayınları; 2019. https://

www.guvenplus.com.tr/imagesbuyuk/3a934anne-cocuk-sagligi.

pdf

25. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı. http://tegm.meb.gov.tr/

26. Helmer J, Senior K, Davison B, Vodic A. Improving sexual health

for young people: making sexuality education a priority. Sex Educ.

2015;15:158–72. [CrossRef]

27. Ersanlı K, Kumcağız H, editörler. Cinsel Sağlık Eğitimi. Ankara:

Pegem Akademi; 2020.

28. Guder SY, Alabay E. Children’s Questions and Answers of Parents:

Sexual Education Dilemma. International Journal of Progressive

Education. 2018;14:138–51. [CrossRef]

Şanlı ve ark. • Sağlık profesyonellerinin çocuklarına verdikleri cinsel eğitimle ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi: Bir kamu hastanesi örneği

25


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2022;24:26−31

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.81557

Erkek Üreme Sağlığı

İdiyopatik infertil hastalarda semen ve kan

plazmasında malondialdehit, glutatyon peroksidaz,

süperoksid dismutaz ve katalaz düzeyleri ile semen

parametrelerinin ilişkisi

On the idiopathic infertile male patients, level of malondialdehyde,

glutathion peroxidase, superoxide dismutase and catalase at sperm and

blood plasma, and correlation between them

Hüseyin Özveren 1 , İrfan Şafak Barlas 2 , Mustafa Güneş 3

ÖZ

AMAÇ: Biyolojik sistemlerde oksidatif denge bozulduğu zaman oksidatif stres ortaya

çıkmaktadır. Lökospermi ve varikosel varlığında seminal plazmada oksidanların artışı,

bu patolojilerin spermatozoalar üzerine olası zararlarını açıklamada kullanılan parametrelerden

biridir. İnfertil olguların yaklaşık %30’unu oluşturan idiyopatik İnfertilite’de ise

spermiyogram parametrelerindeki bozulmaları açıklamaya yönelik çalışmalar sürmektedir.

Bu çalışmada infertil hastalarda kan ve semen plazmasında Süperoksid Dismutaz

(SOD), Katalaz (CAT), Glutatyon Peroksidaz (GPx), Malondialdehit (MDA) gibi enzim

düzeylerinin sperm sayı, hareket, morfolojisi ile olan ilişkisi ve bu ilişki üzerinden idiyopatik

infertiliteyi açıklayabilecek bir mekanizmanın olabileceğini araştırmayı amaçladık.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Semen ve plazma örnekleri kliniğimize infertilite nedeniyle

başvuran; varikosel, hormonal, lökospermi, obstruktif patolojilerin varlığı gibi bilinen

bir nedene bağlı infertilite nedeni olmayan olgulardan alındı. İnfertilite etyolojisi primer

bir nedene bağlanamamış idiyopatik infertil 40 hasta değerlendirilmeye alındı. Kontrol

grubu olarak son bir yıl içinde çocuk sahibi olan ve semen parametreleri Dünya Sağlık

Örgütü (WHO) tarafından 2010 yılında belirlenen semen analizi kriterlerine göre normal

olan 20 fertil kişi çalışmaya alındı. Hasta ve kontrollerde kan serumu ve seminal

plazmada SOD, CAT, GPx ve MDA düzeyleri ölçüldü ve sperm parametreleri incelendi.

BULGULAR: Hasta ve kontrol gruplarının yaşları karşılaştırıldığında aralarında anlamlı

bir farklılık saptanmadı. Buna karşın hastaların olduğu grubun sperm sayı (67,07±68,182

vs 215±118,743), hareket (23,17±20,570 vs 47±10,809) ve morfoloji (50,73±29,274

vs 69±9,119) ölçümleri kontrol grubundan anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0,01).

Serum ve semen yapılan çalışmada hasta grubunda MDA düzeyleri (7,027±2,0111 vs

10,783±2,8940) (0,9520±0,41292 vs 2,9319±1,43872) anlamlı şekilde yüksek bulunmuşken

(p<0,01); CAT düzeyleri (66,91433±15,300093 vs 15,38145±4,228935) (18,31

00±4,0799vs.10,8451±2,7417) ise anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0,01). Her iki grubun

GPx serum düzeyleri (304,14118±200,864744 vs 89,70481±30,178563) karşılaştırıldığında

hasta grubunda anlamlı oranda düşük saptanırken (p<0,01); GPx semen düzeyleri

(8,8590±2,02336 vs 8,9451±2,98786, p: 0,955) ile SOD serum (8,8590±2,02336 vs

8,9451±2,98786, p: 0,908) ve semen (3,3045±1,73632 vs 2,6899±1,80888, p: 0,214)

düzeyleri arasında kontrol grubu ve hasta grubu arasında anlamlı bir fark izlenmedi.

SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçlarına göre, idiyopatik infertil hasta grubunda, sperm parametrelerindeki

düşüklüğün MDA ve CAT düzeyi ile ilişkili olabileceği gösterilmiştir.

Anahtar Kelimeler: İdiyopatik erkek infertilitesi, süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon

peroksidaz, malondialdehit, sperm parametreleri

ABSTRACT

OBJECTIVE: In biological systems when the oxidative balance is deteriorated,

oxidative stress arises. The increase of oxidants in seminal plasma in the presence of

leukocytospermia and varicocele is one of the argumants used to explain the potential

losses of these pathologies on spermatozoas. As for the “idiopathic infertility” which

forms approximately 30% of the infertility cases; there has been ongoing studies

to explain deterioration in spermyogram parameters. In this study, we investigated

the relationship of parameters such as superoxide dismutase, catalase, glutathione

peroxidase, malatdehidrogenaz on blood and sperm plasma of infertile patients

with the sperm parameters as well as the existence of a mechanism that explains this

relationship over idiopathic infertility.

MATERIAL and METHODS: In this study we indeed 40 patients that matches the

criteria of idiopathic infertility were evaluated. Those who had children in the past year

and whose semen parameters fit the WHO 2010 criteria were used as a control group

of 20 people. Blood and seminal plasma superoxide dismutase, catalase, glutathione

peroxidase and malatdehidrogenaz levels were measured in patient controls and sperm

parameters were examined.

RESULTS: Total sperm number (67.07±68.182 vs 215±118.743), motility (23.17±20.570

vs 47±10.809) and morphology (50.73±29.274 vs 69±9.119) measurements in

the patient group was found significantly lower than the control group (p<0.01).

The study suggests that serum and semen malatdehidrogenaz level (7.027±2.0111

vs 10.783±2.8940) (0.9520±0.41292 vs 2.9319±1.43872) of patient group was

found significantly higher (p<0.01) whereas catalase level (66.91433±15.300093

vs 15.38145±4.228935) (18.3100±4.0799 vs 10.8451±2.7417) was significantly

lower (p<0.01). Serum glutathione peroxidase level (304.14118±200.864744 vs

89.70481±30.178563) of patient group was found significantly lower (p<0.01). Among

the semen glutathione peroxidase (8.8590±2.02336 vs 8.9451±2.98786, p: 0.955) and

superoxide dismutase levels of serum (8.8590±2.02336 vs 8.9451±2.98786, p: 0.908)

and semen (3.3045±1.73632 vs 2.6899±1.80888, p: 0.214), no significant difference

was observed between the control group and the patient group.

CONCLUSION: According to the results of this study, in idiopathic infertile patients,

it was concluded that the decrease in sperm parameters might possibly be associated

with MDA and catalase levels.

Keywords: Idiopathic male infertility, superoxide dismutase, catalase, glutathione

peroxidase, malondialdehyde, sperm parameters

1

SBÜ Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, Van, Türkiye

2

Polatlı Duatepe Devlet Hastanesi, Üroloji bölümü, Ankara, Türkiye

3

SBÜ Darıca Farabi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, Kocaeli, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Uzm. Dr. İrfan Şafak Barlas

İlkbahar Mah. Galip Erdem Cad. Sinpaş Altınoran Sit. 33/8 Oran Çankaya 06550, Ankara - Türkiye

Tel: +90 312 496 02 58

E-mail: isbarlas89@gmail.com

Geliş/ Received: 06.02.2022

Kabul/ Accepted: 14.02.2022

26

©2022 Androloji Bülteni


GİRİŞ

İnfertilite, korunmasız ilişkiye giren cinsel aktif çiftlerin

bir yıl içerisinde çocuk sahibi olamama durumudur.

[1]

Yeni evlenen çiftlerin yaklaşık %20-35’inde infertilite

ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmakta ve bunların

yarısında erkek faktörü sorumlu tutulmaktadır. [2,3]

Erkek faktörün normal olduğunu söyleyebilmek için yeterli

sayı, hareketlilik ve morfolojide spermlerin varlığı,

spermlerin gerekli akrozom reaksiyonu gerçekleştirip oositlerin

zona pellusida tabakasına bağlanmaları ve zigotun

fertilizasyonu gerekmektedir. Bu aşamalarda oluşabilecek

herhangi bir bozukluk infertilite nedeni olabilmektedir.

[4,5]

Varikosel, hormonal, obstruktif ve immünolojik patolojiler

gibi infertiliteye yol açabilecek birçok durum tanımlanmakla

beraber, olguların yaklaşık %25’i idiyopatik

olarak kabul edilmektedir. [6] Serbest oksijen radikallerinin(SOR)

sperm hücrelerini hiperaktivasyonunda, kapasitasyonunda

ve akrozom reaksiyonlarında fizyolojik rolü

olduğu bilinse de, seminal plazmadaki miktarlarının artışı

oksidatif hasara neden olabilmektedir. Oksidatif hasar

sperm membranında fonksiyon bozukluğuna ve anormal

morfolojik sperm oluşumlarına neden olarak fertilizasyonu

olumsuz yönde etkilemektedir. [7,8] Sperm hücrelerinde

ve seminal plazmada aşırı SOR üretimi çeşitli enzimatik

ve enzimatik olmayan antioksidan sistemler tarafından

engellenmektedir. Seminal plazmada süperoksit dismutaz,

glutatyon peroksidaz, glutatyon reduktaz ve katalaz

gibi çoğu hücre ve hücre sıvısında da bulunan antioksidan

enzimler bulunmaktadır. [9] İdiyopatik infertil hastaların

seminal plazmasında çeşitli antioksidan sistemlerin

yetersiz olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. [10–12]

Lökospermi ve varikosel varlığında seminal plazmada oksidanların

artışı, bu patolojilerin spermatozoalar üzerine

olası zararlarını açıklamada kullanılan parametrelerden

biridir. [13] Bu çalışmada idiyopatik infertil hastalarda kanda

ve semen plazmasında Süperoksit Dismutaz(SOD),

Katalaz(CAT), Glutatyon Peroksidaz(GPx) gibi antioksidan

ve Malondialdehit(MDA) gibi oksidan düzeylerini

inceledik ve bunların sperm parametreleri ile olan ilişkisini

ve bu ilişki üzerinden idiyopatik infertiliteyi açıklayabilecek

mekanizmaları literatür eşliğinde tartışmayı

amaçladık.

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Çalışmamızda 2014 yılında kliniğimize başvuran bilinen

bir infertilite nedeni olmayan, eşi sağlıklı ve yaşları 20

ile 40 arasında değişen 40 erkek hasta ile bu hastalarla

karşılaştırmak amacıyla kontrol grubu olarak da son bir

yıl içinde çocuk sahibi olan semen parametreleri örnekler

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2010 yılında

belirlenen semen analizi kriterlerine göre normal olan

yine yaşları 20-40 arasında değişen 20 gönüllü erkek

incelendi. Hem hasta hem de kontol grubundaki kişilerin

fertilizasyonunu etkileyecek faktörlerin sorgulandığı

detaylı bir anamnez alındı ve sonrasında genital muayeneleri

yapıldı, testisküler patolojiler açısından skrotal

Doppler ultrasonografi yapıldı. Kan serumu FSH, LH,

prolaktin ve testesteron değerlerinden oluşan hormon

profillerine bakıldı. Çalışma gruplarına kriptorşidizmi ve

vazektomi öyküsü olan hastalarla; anormal karaciğer ve

hormon testleri olan, sigara ve alkol kullanan kişiler dâhil

edilmedi. Son üç aydır folik asit, glutatyon, E ve C vitamini,

selenyum, çinko takviyesi alanlar çalışmaya dâhil

edilmedi. Varikosel, inmemiş testis, hormonal bozukluğa

neden olabilecek patoloji, lökospermi veya obstruktif patoloji

saptananlar çalışmanın dışında bırakıldı. Çalışmaya

alınan gruplardan 10 gün aralıklarla iki adet semen analizi

için ejakulat örneği alındı ve örnekler Dünya Sağlık

Örgütü (WHO) tarafından 2010 yılında belirlenen semen

analizi kriterlerine göre incelendi (Tablo 1).

Tablo 1. 2010 WHO kriterlerine göre standart semen analiz

değerlerinin genel tablosu

Parametre WHO 2010

1. Miktar (volüm) 1,5

2. ph ≥7,2

3. ml’de sperm sayısı (konsantrasyon) ≥15 milyon/ml

4. Total sperm sayısı 39 milyon/ml

5. Hareketlilik (motilite) %40 (PR+NP**) %32 PR*

6. Şekil (morfoloji) ≥%4

7. Canlılık (viability) ≥58

8. Lökosit (iltihap hücresi) ≤1 milyon/ml

Her iki gruptan da çalışmaya dahil olan herkesten serum

örnekleri sabah 08:00’da 8 saatlik açlık sonrası kuru tüplere

venöz kan alınarak örnekler oda sıcaklığında 30 dk bekletildikten

sonra 3500 rpm de 5 dk santrifüj edilmesi ile elde

edildi. Sperm örnekleri ise 1800 g de 10 dk santrifüj edildi

ve üstte kalan semen plazması ölçüm için kullanılmak

üzere ayrıldı. Alınan numunelerin katalizörler yardımıyla

spektrofotometrik olarak dalga boyları ölçülerek MDA,

GPx, SOD ve CAT düzeyleri belirlenmiştir.

Üzerinde durulan özellikler için tanımlayıcı istatistikler;

ortalama, standart sapma, minimum ve maksimum değer

olarak ifade edildi. Bu özellikler bakımından gruplara

göre yapılacak karşılaştırmalarda Student t testi kullanıldı.

Özellikler arası ilişkileri belirlemede Pearson veya

Spearman korelasyon katsayısı hesaplandı. Hesaplamalarda

istatistik anlamlılık düzeyi %5 olarak ele alındı (p<0.05)

ve hesaplamalar için SPSS istatistik paket programından

yararlanıldı.

Özveren ve ark. • İdiyopatik infertil hastalarda oksidan ve antioksidanlar

27


BULGULAR

Çalışma kriterlerine uygun 40 infertil hastanın en büyüğü

40 yaşında ve en küçüğü 21 yaşındaydı hasta grubunun

yaş ortalaması 30,95±4,86 olarak bulundu. Kontrol grubu

için belirlenen kriterlere uygun 20 kişinin yaş ortalaması

30.90±4,83, bu gruptakilerin en büyüğü 40 en küçüğü 20

yaşındaydı. İki grup arasındaki yaş farkı istatiksel olarak

anlamsızdı (p>0.05) (Tablo 2).

İnfertil hastaların spermiogram sonuçları incelendiğinde

toplam sperm sayısı ortalama 67,07±68,182 iken bu

oran kontrol grubunda 215,00±118,743; sperm hareketliliği

hasta grubunda 23,17±20,578, kontrol grubunda

47,00±10,809; fertilizasyon oluşturabilecek morfolojiye

sahip sperm oranı hasta grubunda 50,73±29,274 ve

bu oran kontrol grubunda 69,00±9,119 saptanmıştır.

Spermiogramda incelenen total sperm sayısı, hareketi ve

morfolojisi gibi parametrelerin hepsinin hasta grubunda

kontrol grubundan az olduğu görülmüştür (p<0,01)

(Tablo 2).

Her iki grubun serum MDA, SOD, CAT ve GPx değerleri

karşılaştırıldığında; MDA düzeyleri (7,027±2,0111 vs

10,783±2,8940) hasta grubunda anlamlı şekilde yüksek bulunmuşken

(p<0.01); CAT düzeyleri (66,91433±15,300093

vs 15,38145±4,228935) ve GPx serum düzeyleri

(304,14118±200,864744 vs 89,70481±30,178563) ise

anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0.01). SOD serum

(8,8590±2,02336 vs 8,9451±2,98786, p:0,908) düzeyleri

arasında kontrol grubu ve hasta grubu arasında anlamlı bir

fark izlenmedi (Tablo 3).

Semen MDA, SOD, CAT ve GPx düzeyleri karşılaştırıldığında

aynı serum MDA ve CAT analizinde olduğu

gibi hasta grubunda MDA düzeyleri (0,9520±0,41292

vs 2,9319±1,43872) anlamlı şekilde yüksek bulunmuşken

(p<0.01); CAT düzeyleri (18,3100±4,0799

vs 10,8451±2,7417) ise anlamlı şekilde düşük bulundu

(p<0.01). Her iki grubun GPx semen düzeyleri

(8,8590±2,02336 vs 8,9451±2,98786, p:0,955) ile SOD

semen (3,3045±1,73632 vs 2,6899±1,80888, p:0,214)

Tablo 2. Grupların yaşlarının ve spermiogram parametrelerinin dağılımlarının karşılaştırma sonuçları

Ort. Std. sap. Min. Maks. p

Tot. sperm (milyon) Hasta 67,07 68,182 0 300

0,01

Kontrol 215,00 118,743 60 450

Genel 115,57 111,655 0 450

Hareket (%) Hasta 23,17 20,578 0 60

0,01

Kontrol 47,00 10,809 35 70

Genel 30,98 21,131 0 70

Morfoloji (%) Hasta 50,73 29,274 0 80

0,01

Kontrol 69,00 9,119 50 80

Genel 56,72 25,931 0 80

Yaş (yıl) Hasta 30,98 4,896 21 40

0,955

Kontrol 30,90 4,833 20 40

Genel 30,95 4,835 20 40

Tablo 3. Grupların serum MDA, SOD, CAT ve GPx düzeylerinin karşılaştırılması

N Ort. St. Sap. Min. Maks. p

Serum MDA Kontrol 20 7,027 2,0111 4,3 12,0

0,001

Hasta 40 10,783 2,8940 4,2 15,7

Genel 60 9,531 3,1667 4,2 15,7

Serum SOD Kontrol 20 8,8590 2,02336 5,14 13,41

0,908

Hasta 40 8,9451 2,98786 3,53 17,32

Genel 60 8,9164 2,68722 3,53 17,32

Serum CAT Kontrol 20 66,91433 15,300093 43,635 98,412

0,001

Hasta 40 15,38145 4,228935 8,419 26,353

Genel 60 32,55907 26,217390 8,419 98,412

Serum GPx Kontrol 20 304,14118 200,864744 46,872 804,640

0,001

Hasta 40 89,70481 30,178563 35,539 154,916

Genel 60 161,18360 154,876190 35,539 804,640

28 Androl Bul 2022;24:26-31


Tablo 4. Grupların semen MDA, SOD, CAT ve GPx düzeylerinin karşılaştırılması

N Mean Std. Sap. Min. Maks. p

Semen MDA Kontrol 20 0,9520 0,41292 0,37 1,76

0,001

Hasta 40 2,9319 1,43872 1,09 7,35

Total 60 2,2720 1,51956 0,37 7,35

Semen SOD Kontrol 20 3,3045 1,73632 1,07 6,24

0,214

Hasta 40 2,6899 1,80888 0,68 9,66

Total 60 2,8948 1,79418 0,68 9,66

Semen CAT Kontrol 20 18,3100 4,0799 10,1807 25,6093

0,001

Hasta 40 10,8451 2,7417 6,4320 17,2340

Total 60 13,3334 4,78748 6,4320 25,6093

Semen GPx Kontrol 20 9,4675 2,57027 6,18 14,63

0,225

Hasta 40 8,0246 4,92621 3,20 24,00

Total 60 8,5056 4,31731 3,20 24,00

Tablo 5. Hasta grubunda serum MDA, SOD, CAT ve GPx

düzeyleri arası Pearson korelasyon testi

düzeyleri arasında kontrol grubu ve hasta grubu arasında

anlamlı bir fark izlenmedi (Tablo 4).

Hasta grubunun serum ve semen MDA, SOD, CAT ve

GPx düzeylerinin birbirleriyle ilişkileri ayrı ayrı korelasyon

analizi ile incelendiğinde hasta grubunun serum analizinde

MDA’daki yükseklik GPx düzeyindeki düşüklük ile ilişkilendirildi

(Tablo 5). Hasta grubunun semen analizindeki

parametreler karşılaştırıldığında ise MDA’daki yükseklik

CAT düzeyindeki düşüklük ile ilişkilendirildi (Tablo 6).

TARTIŞMA

Serum

MDA

Serum MDA 1

Serum

SOD

Serum SOD 0,055 1

Serum

CAT

Serum CAT 0,026 -0,193 1

Serum

GPx

Serum GPx -0,362 * 0,093 -0,190 1

Tablo 6. Hasta grubunda semen MDA, SOD, CAT ve GPx

düzeyleri arası Pearson korelasyon testi

Semen

MDA

Semen MDA 1

Semen

SOD

Semen SOD -0,264 1

Semen

CAT

Semen CAT -0,314* -0,154 1

Semen

GPx

Semen GPx -0,153 0,047 -0,053 1

Erkek infertilitesine yaklaşım tek başına erkeğin değerlendirilmesinden

çok problemin bir çift problemi olarak

ele alınması şeklinde olmalıdır ve tedavinin her iki eşi de

kapsamalıdır. Genel olarak infertilite 1/3 erkek, 1/3 kadın

ve 1/3 oranında ise her iki partnerden birlikte kaynaklanmakta

olup bu oranlar göz önüne alındığında yaklaşık

yarısında erkek faktörü sorumlu olduğu görülmektedir.

[2,3]

Erkek infertilitesindeki son yıllardaki tanıya yönelik

ilerlemelere karşın hala erkeklerin yaklaşık %30’unda etyoloji

ortaya konulamamaktadır ve bu olgular idiyopatik

infertilite olarak tanımlanmaktadır. [6] Benzer şekilde çalışmamız

süresince kliniğimize başvuran 180 infertil hastanın

40’ında (%22) idiyopatik infertilite tanısı konup çalışmamıza

dâhil edildi.

İnfertilite ile başvuran hastaların semen analizinde genellikle

semen parametrelerinde belirgin bozulmalar izlenmektedir;

ancak önemli bir hasta grubunda etyolojik

neden ortaya konulamamaktadır. Özellikle idiyopatik infertil

hastalarda tedavi başarısını yükseltmek için patofizyolojiyi

açığa çıkarmak önemlidir. Bu bağlamda hücresel

ve moleküler düzeyde pek çok çalışma yapılmaktadır. [14,15]

Üzerinde çalışılan önemli konulardan biride reaktif oksijen

türevleri ve sperm parametre bozukluklarıdır. Son yıllarda

infertilite üzerine yoğunlaşan çalışmalar, herhangi bir neden

tespit edilemeyen idiyopatik infertilitede SOR’un önemi

bir rolü olduğunu göstermiştir. [9–12] Bu konu ayrıntılı

olarak ele alınmaya başlanmıştır.

Çalışmamızda incelenen SOD ve CAT enzimleri seminal

plazmadaki önemli oranda bulunan antioksidan enzimlerdir.

Daha önce pek çok çalışmada seminal plazmada SOD

ve CAT düzeylerindeki düşmenin oksijen radikallerini

artırdığı ve bunun da spermiogram analizinde incelenen

parametrelerde düşmeye neden olduğu gösterilmiştir. Biz

yaptığımız çalışmada antioksidan enzimlerden CAT, SOD,

GPx ve oksidan olarak da MDA aktivitesini hem semen

plazmasında hem kan plazmasında ölçtük. Çalışmamızda

Özveren ve ark. • İdiyopatik infertil hastalarda oksidan ve antioksidanlar

29


SOD ve GPx düzeyi idiyopatik infertil grup ve fertil grup

arasında semen plazmasında anlamlı bir fark bulunamadı

(p>0.05). Serum plazmasında ise infertil ve fertil grup arasında

SOD değerleri arasında anlamlı fark bulunamamışken

(p>0.05); GPx seviyesi ise fertil grupta yaklaşık yedi

kat daha fazla olduğu görüldü (p<0,05). Bunun yanı sıra

çalışmamızda CAT seviyesinin infertil grupta hem semen

plazmasında hem kan plazmasında fertil grup ile karşılaştırıldığında

anlamlı derecede düşük olduğu görülürken

(p<0.05); MDA düzeyinin infertil grup semen ve kan

serumu plazmasında fertil gruba oranla anlamlı derecede

yüksek olduğu izlendi (p<0.05).

Kobayashi ve ark., semen plazmasında SOD düzeyinde

düşme ile sperm motilitesinde azalma arasında ilişki olduğunu

ortaya koymuşlardır. [16] Kurpisz ve ark., sperm motilitesi

ile semen SOD arasında olumlu ilişki olduğunu tespit

etmişlerdir. [17] Zarghami ve Khosrowbeygi çalışmalarında

infertil hasta grubunda CAT aktivitesini ve total antioksidan

kapasitenin (TAC) kontrol grubuna göre düşük olduğu,

SOD aktivitesinin ise değişmediğini belirtmişlerdir;

ayrıca CAT aktivitesi ve TAC düzeyleri ile sperm motilitesi

ve morfolojisi arasında pozitif korelasyon saptanmışlardır.

[18]

Bunun yanı sıra Sanocka ve ark., çalışmalarında idiyopatik

infertil bireyler ile fertil bireyler arasında seminal

plazma SOD ve CAT aktivitelerinin değişmediği sonucuna

ulaşmışlardır. [19] Ülkemizde yapılan bir çalışmada İyidoğan

ve ark., infertil grubunda sperm motilitesi ile SOD düzeyi

arasında bir ilişki saptamamıştır. [20] Alkan ve ark., ise SOD

ve CAT aktivitelerinin idiyopatik infertil grupda fertil gruba

oranla azaldığını tespit etmişlerdir. [9] El-Taieb ve ark.,

ise bizim çalışmamızı destekler nitelikte infertil hastaların

semen MDA düzeylerinin fertil hastaların semen MDA

düzeylerinden yüksek olduğunu göstermişlerdir. [8] Yine

bizim çalışmamıza benzer şekilde Peltola ve ark., tarafından

sıçanlarda kriptorşitik testisler üzerinde yapılmış bir

çalışmada kriptorşitik testislerde MDA düzeyini yüksek

bulmuşlardır ve bunun sonucunda MDA düzeyinin, serbest

oksijen radikalleri ile süregelen hücre hasarının iyi bir

göstergesi olabileceği kanısına varmışlardır. [21] Tesi ve ark.,

ise sıçanların testislerinde busulfan vererek hasar oluşturmuşlar

ve sonrasında testisteki MDA düzeyinde artışın

yanında CAT, GPx, ve SOD değerlerinin azaldığını gözlemlemiştir.

[22]

SONUÇ

Son yıllarda erkek infertilitesi ile ilgili bilgilerimiz giderek

artsa da sebebi açıklanamayan idiyopatik erkek infertilitesi

hala tam olarak aydınlatılamamış bir grup olarak devam

etmektedir. Bu hastalarda etken tam aydınlatılamasa da en

önemli bir nedenin oksidatif stres olduğu düşünülmekte

ve yapılan çalışmalar da bunu desteklemektedir. Bununla

birlikte oksidatif stres erkek infertilitesinin sebeplerinden

yalnızca biridir. Oksidatif stres oksidan-antioksidan dengesinin

antioksidanlar lehine bozulması durumudur. Bizim

çalışmamızda semende önemli bir antioksidan enzim olan

katalaz çalışmamızda idiyopatik infertil grupta fertil gruba

göre anlamlı derecede düşük bulunurken; malondialdehit

düzeyi idiyopatik infertil grupta hem semen örneklerinde

hem serum örneklerinde anlamlı derecede yüksek izlenmesi

bunu kanıtlar niteliktedir.

Çalışmamızda incelediğimiz oksidan ve antioksidan enzim

düzeyleri bize oksidatif stresin infertilite ile ilişkili

olabileceği aynı zamanda sperm parametrelerinden morfoloji,

motilite ve total sperm sayısı ile korele olduğunu

göstermiştir.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından

onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 19.06.2014/06).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Yüzüncü Yıl University Faculty of Medicine Clinical Research

Ethics Committee. (date and number of approval: 19.06.2014/06).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. World Health Organization. WHO Manual for the Standardized

Investigation, Diagnosis and Management of Infertile Male.

Cambrige, UK: Cambrige University Press; 2000.

2. Thompson ST. Prevention of male infertility: an update. Urol Clin

North Am. 1994;21:365–76. [CrossRef]

3. Mosher WD, Pratt WF. Fecundity and Infertility in the United

States: Incidens and Trends. Fertil Steril. 1991;56:192–3. [CrossRef]

4. Hull MG, Glazener CM, Kelly NJ, Conway DI, Foster PA, Hinton

RA, et al. Population study of causes treatment and outcome of

infertility. Br Med J. 1985;291:1693–7. [CrossRef]

5. Hull MG, Willams JA, Ray B, Mc Laughlin EA, Akande VA,

Ford WC. The contribution of subtle oocyte or sperm dysfunction

affecting fertilization in endometriosis-associated or unexplained

infertility: a controlled comparison with tubal infertilitiy and use

of donor spermatozoa. Hum Reprod. 1998;13:1825–30. [CrossRef]

6. Fainberg J, Kashanian JA. Recent advances in understanding

and managing male infertility. F1000Res. 2019;8(F1000 Faculty

Rev):670. [CrossRef]

7. Christova Y, James PS, Jones R. Lipid diffusion in sperm plasma

membranes exposed to peroxidative injury from oxygen free

radicals. Mol Reprod Dev. 2004;68:365–72. [CrossRef]

30 Androl Bul 2022;24:26-31


8. El-Taieb MA, Ali MA, Nada EA. Oxidative stress and acrosomal

morphology: A cause of infertility in patients with normal semen

parameters. Mid East Fertil Soc J. 2015;2:79–85. [CrossRef]

9. Alkan I, Şimşek F, Haklar G, Kervancioglu E, Ozveri H, Yalcin S,

Akdas A. Reactive oxygen species productıon by the spermatozoa

of patients with idiopathic infetility: realitionship to seminal

plazma anti oxidants. J Urol. 1997;157:140–3. [CrossRef]

10. Aydemir B, Onaran I, Kiziler AR, Alici B, Akyolcu MC.

Increased oxidative damage of sperm and seminal plasma in men

with idiopathic infertility is higher in patients with glutathione

S-transferase Mu-1 null genotype. Asian J Androl. 2007;9:108–15.

[CrossRef]

11. Huang C, Cao X, Pang D, Li C, Luo Q, Zou Y, et al. Is male

infertility associated with increased oxidative stress in seminal

plasma? A-meta analysis. Oncotarget. 2018;9:24494–513.

[CrossRef]

12. Dutta S, Majzoub A, Agarwal A. Oxidative stress and sperm

function: A systematic review on evaluation and management.

Arab J Urol. 2019;17:87–97. [CrossRef]

13. Agarwal A, Rana M, Qiu E, AlBunni H, Bui AD, Henkel R. Role

of oxidative stress, infection and inflammation in male infertility.

Andrologia. 2018;50:e13126. [CrossRef]

14. Agarwal A, Saleh RA, Bedaiwy MA. Role of reactive oxygen species

in the pathophysiology of human reprodiction. Fertil Steril.

2003;79:829–43. [CrossRef]

15. Oehninger S. Pathophysiology of oligoastenospermia: Are we

improwing in the diagnosis. Reprod biomed online. 2003;7:433–

9. [CrossRef]

16. Kobayashi T, Miyazaki T, Natori M, Nozava S. Protective role

of superxide dismutaze ın human sperm motilitiy: süperoxide

dısmutaze activitiy and lipid peroxide in human seminal plasma

and spermatozoa. Hum Repord. 1991;6:987–91. [CrossRef]

17. Kurpisz M, Miesel R, Sanocka D, Jedrzejczak P. Seminal plasma

can be a predictive factor for male infertilitiy. Hum Reprod.

1996;11:1223–6. [CrossRef]

18. Zarghami N, Khosrowbeygi A. Levels of oxidative stres biomarkers

in seminal plasma and their relationship with seminal praameters.

BMC Clin Pathol. 2007;7:6. [CrossRef]

19. Sanocka D, Miesel R, Jedrzejczak P, Kurpisz MK. Oxidative

stress and male infertilitiy. J Androl. 1996;17:449–54. https://

onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1002/j.1939-4640.1996.

tb01813.x?sid=nlm%3Apubmed

20. İyidoğan YÖ, Genç S, Koçak H, Akkuş E. Seminal plazma

süperoksit dismutaz ve total antioksidan düzeylerinin erkek

infertilitesine etkileri. Türk Üroloji Derg. 2003;29:296–300.

https://www.acarindex.com/turk-uroloji-dergisiturkish-journalof-urology/seminal-plazma-superoksid-dismutaz-ve-totalantioksidan-duzeylerinin-erkek-infertilitesine-etkileri-375981

21. Peltola V, Huhtaniemi I, Ahutupa M. Abdominal position of the

rat testis in associated with high level of lipid peroxidation. Biol

Reprod. 1995;3:1146–50. [CrossRef]

22. Tesi EP, Ben-Azu B, Mega OO, Mordi J, Knowledge OO,

Awele ED, et al. Kolaviron, a flavonoid-rich extract ameliorates

busulfan-induced chemo-brain and testicular damage in male rats

through inhibition of oxidative stress, inflammatory, and apoptotic

pathways. J Food Biochem. 2022;e14071. [CrossRef]

Özveren ve ark. • İdiyopatik infertil hastalarda oksidan ve antioksidanlar

31


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2022;24:32−37

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.80269

Erkek Üreme Sağlığı

Beden kitle indeksinin, klasik sperm parametreleri

ve sperm DNA fragmantasyonu ile ilişkisinin

incelenmesi: Kesitsel bir araştırma

Investigation of the association between body mass index, classical sperm

parameters and sperm DNA fragmentation: A cross-sectional study

Semiye Elif Elkatmış 1 , Emre Salabaş 2 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: Gelişmiş ülkelerdeki yaşam tarzı değişiklileri sebebiyle artan obez ve aşırı

kilolu kişilerin sayısı, dünya çapında bir sağlık problemi hale gelmiştir. Obezite,

ek komorbid hastalıklara, hormonal bozulmalara, serbest oksijen radikal artışına

sebep olarak, üreme fonksiyonunu olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmamızın

amacı, beden kitle indeksinin hem klasik sperm parametreleri hem de fonksiyonel

sperm kalitesi üzerindeki etkilerini araştırmaktır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Hastanemizde semen analizi yapılan erkekler, ideal kilolu

(1. Grup), fazla kilolu (2. Grup) ve obez (3. Grup) olmak üzere üç gruba ayrılmış,

bireylerde klasik sperm parametreleri ve sperm DNA yapısı incelenmiştir. Her

üç grupta da standart semen analizinin yanında, sperm DNA fragmantasyon (SDF)

testi için akridin oranj, maturasyon analizi için anilin mavisi (AB), sperm kromatin

kondensasyonu için kromomisin A3 (CMA3) boyama yöntemi kullanıldı.

BULGULAR: Obezitenin, sperm konsantrasyonunu (1. Grup: 55,0 milyon/ml,

2. Grup: 64,2 milyon/ml, 3. Grup: 47,7 milyon/ml; p>0,1) ve ileri hareketliğini

(1. Grup: %41,0, 2. Grup: %42,6, 3. Grup: %35,5; p>0,1) istatistiki olarak etkilemediği

görülürken, normal sperm morfolojisi obez grupta daha düşük bulunmuştur

(1. Grup: %4,0, 2. Grup: %4,9, 3. Grup: %3,2; p<0,05). Sperm DNA

testlerinde, obezite grubundaki erkeklerde, anilin mavisi pozitifliğinin, (1. Grup:

%42,5, 2. Grup: %40,8, 3. Grup: %67,8; p<0,01), CMA 3 yüksekliğinin (1.

Grup=%38,9, 2. Grup=%45,4, 3. Grup=%65,3; p=0,001) ve akridin oranj tutulumunun

(1. Grup: %44,9, 2. Grup: %45,4, 3. Grup: %67,2; p<0,01) anlamlı

oranda fazla olduğu görülmüştür.

SONUÇ: Gruplar arasında konsantrasyon, hareketlilik gibi klasik sperm parametrelerinde

anlamlı farklılık görülmezken, sperm morfolojisinin obez grupta daha

kötü olduğu görülmüştür. Ayrıca obez erkeklerin, normal ve fazla kilolu erkeklere

göre anlamlı oranda daha yüksek SDF yüzdesine (akridin oranj), protaminasyon

kusuruna (CMA 3) ve maturasyon eksikliğine (anilin mavisi) sahip olduğu gösterilmiştir.

Sperm DNA hasarının, spontan gebelik ve yardımcı üreme yöntemlerinin

başarısı ile bağlantısı düşünülürse, açıklanmayan infertilite ve erkek faktörü

olan obez erkeklerde, klasik sperm parametreleri normal olsa dahi sperm DNA

testleri önerilebilir.

Anahtar Kelimeler: İnfertilite, erkek, SDF, obezite, sperm

OBJECTIVE: The number of over-weight and obese individuals which increase

progressively due to the life style changes in developed countries, became a

worldwide problem. Obesity has a negative impact on fertility due to comorbid

diseases, hormonal disruptions and over production of free oxygen radicals.

Our objective was the investigation of the association between body mass index

(BMI), classical sperm parameters and sperm DNA integrity.

MATERIAL and METHODS: Males who had a semen analysis in our hospital

were classified into three groups: Ideal weight group (I), overweight group (II)

and obese group (III). Standard semen analysis was done in all three groups.

Acridine orange was used for DNA fragmentation test, aniline blue was used for

maturation analysis, and chromomycin A3 (CMA3) staining method was used

for sperm chromatin condensation.

RESULTS: There was no significant different between three groups in terms

of sperm concentration (I: 55.0 million/ml, II: 64.2 million/ml, III: 47.7

million/ml; p>0.1) and progressive motility (I: 41.0%, II: 42.6%, III: 35.4%;

p>0.1), while normal sperm morphology rate was lower in obese group than

the overweight group (I: 4.0%, II: 4.9%, III: 3.1; p<0.05). Male in obese

group had significantly higher rates of aniline blue positivity (I: 42.5%, II:

40.8%, III: 67.8%; p<0.01), acridine orange staining (I: 44.9%, II: 45.4%,

III: 67.2%; p<0.01) and CMA 3 positivity (I: 38.9%, II: 45.4%, III: 65.3%,

p=0.001).

CONCLUSION: Even if the BMI did not have a significant impact on sperm

concentration and motility, normal sperm morphology was significantly lower in

obese group. Obese males had significantly higher rates of SDF (acridine orange),

protamination defect (CMA 3) and maturation deficiency (aniline blue) than

their normal and overweight counterparts. Sperm DNA assessment tests (both

direct and indirect) may be suggested to obese males with idiopathic and male

factor infertility since there is an association between sperm DNA fragmentation

and the success rates of spontaneous pregnancy and assisted reproductive

techniques.

Keywords: Infertility, male, SDF, obesity sperm

1

Biruni Üniversite Hastanesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

2

Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul,

Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Uzm. Dr. Emre Salabaş

Seyrantepe Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Huzur Mh., Cumhuriyet, 34396 Sarıyer/İstanbul

Tel: +90 532 790 84 91

E-mail: emresalabas@gmail.com

Geliş/ Received: 04.01.2022

Kabul/ Accepted: 15.02.2022

GİRİŞ

Gelişmiş ülkelerdeki yaşam tarzı değişiklikleri sebebiyle artan

obez ve aşırı kilolu kişilerin sayısı, dünya çapında bir

sağlık problemi haline gelmiştir. [1] Dünyada, 2013 itibariyle

toplam 2,1 milyar obez kişi olduğu tahmin edilmektedir.

[2]

Kilo artışının; hipertansiyon, kardio-vasküler hastalıklar,

tip 2 diyabet ve diğer metabolik sendrom parametrelerinin

haricinde, kanserler ve infertilite ile de ilişkisi gösterilmiştir.

32

©2022 Androloji Bülteni


[3,4]

Yapılan meta-analizlerin bazılarında, beden kitle indeksi

(BKİ) ile sperm parametreleri ile bir bağ gösterilemezken,

daha güncel ve 13.077 erkeği inceleyen diğer bir meta

analizde fazla kilolu veya obez olan erkeklerin, oligospermik

veya azospermik olma olasılığının daha fazla oldugu

gösterilmiştir. [5,6] Fransa’da gerçekleştirilen 10.665 erkeği

kapsayan bir çalışmada da, morbid obez erkeklerde (BKİ

>40 kg/m 2 ), sperm sayısı, konsantrasyonu, hacmi ve ileri

hareket hızının daha kötü olduğu gösterilmiştir. [7]

Klasik sperm parametrelerinin haricinde sperm DNA bütünlüğü,

spontan gebelik, fertilizasyon, embriyo gelişimi

ve yardımcı üreme tekniklerinin (YÜT) başarısı üzerindeki

kritik etkisi sebebiyle önem arz etmektedir. [8] Artmış sperm

DNA fragmantasyonu (SDF) ile doğal gebelik sağlayamama

arasında güçlü bir ilişki gösterilmiştir (OR: 7,01, CI:

3,68–13,36). [9] Yüksek SDF oranlarının, yardımcı üreme

tekniklerindeki düşük gebelik ve canlı doğum oranları,

yüksek düşük oranları ile ilişkili olduğunu gösteren pek çok

meta-analiz çalışma bulunmaktadır. [10–12] Yüksek SDF’nin

oluşumunda oksidatif stres (OS), kromatin maturasyon

bozuklukları ve apoptoz neden olarak gösterilmiştir. [13]

Obez erkekler, normal kilolu olanlara göre daha yüksek OS

ve SDF seviyelerine sahiptirler. [14–16] Reaktif oksijen türlerinin

(ROS) aşırı salındığı, obezite yada yağdan yüksek diyet

gibi durumlarda, lipid peroksidasyonu kaynaklı oksidatif

stres, DNA yapısal hasarı ve mitokondriyal disfonksiyon

tariflenmiştir. [4,17] Açıklanamayan infertilite ve obezitenin

birlikteliği temel sperm parametrelerine ilaveten SDF’nda

araştırılmasını gerektiren sebeplerdendir. SDF ve kromatin

kondensasyon kalitesi, sperm fonksiyonlarının araştırılmasında

kullanılabilecek testlerdir. [18]

İnfertilite göstergesi olarak %20’nin üzerindeki DNA

fragmantasyon indeksi (DFI) değerleri anlamlı olarak kabul

edilirken, meta-analizlerde YÜT başarısını etkilemede

DFI’nin eşik değeri %25–32 olarak bulunmuştur. [8,19–21]

Çalışmamızın amacı, beden kitle indeksinin hem klasik

sperm parametreleri üzerinde, hem de SDF ve sperm

kromatin bütünlüğü üzerindeki etkilerini araştırmaktır.

Çalışmamız BKİ ile sperm kalite parametrelerinin ilişkisini

üç ayrı açıdan (SDF, sperm maturasyonu, sperm kromatin

kondensasyonu) inceleyen literatürdeki ilk insan

çalışmasıdır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Prospektif kesitsel olarak kilonun sperm parametreleri

üzerindeki etkisini inceleyen çalışmamızda, Mayıs-Aralık

2019 tarihleri arasında fakültemiz üroloji kliniğine, infertilite

şikâyeti ile başvuran 18–45 yaş arası erkeklerin

sperm parametreleri incelenmiştir. Çalışmaya dâhil edilen

erkekler, BKİ’ne göre; ideal kilolu (BKİ: 18,5–25), fazla

kilolu (BKİ: 25–30) ve obez (BKİ: >30) olacak şekilde üç

gruba ayrılmıştır.

Tüm gruplarda, 3–5 gün cinsel perhiz sonrası alınan semen

örneği uygun şekilde hazırlandıktan sonra, Dünya Sağlık

Örgütü (DSÖ) 2010 semen analizi parametrelerine uygun

olacak şekilde mikroskobik ve makroskopik olarak incelendi.

Çalışmaya alınan erkeklerde kaydedilen parametreler,

sperm konsantrasyonu, hareketliliği (ileri hareketli, yerinde

hareketli, hareketsiz), morfolojisidir (normal, baş, boyun,

kuyruk).

Sperm DNA fragmantasyon analizi için akridin oranj

(AO) testi, maturasyon analizi ve kromatin kondensasyon

kapasitesi için anilin mavisi (AB) boyama, sperm kromatin

kondensasyonu için de kromomisin A3 (CMA3) boyama

yöntemi kullanıldı.

Akridin Oranj ile SDF Değerlendirilmesi

Özel solüsyonlar ile yıkanarak plazma, ölü sperm ve diğer

hücrelerden arındırılan semen örneğinden, 20 µl alınarak

yayma preparat hazırlandı. Carnoy fiksatifinde yaklaşık

bir saat bekletildikten sonra, havada kurutulup akridin

oranj boyasına alındı. Karanlık ortamda beş dakika boyada

bekletildikten sonra distile suyla yıkanıp floresan mikroskobunda

450–490 nm dalga boyunda incelendi. Yeşil floresan

görüntüsü veren spermler normal, sarı-turuncu floresan

görüntüsü veren spermler ise hasarlı DNA’ya sahip

olarak değerlendirilip, ortalama 100 sperm hücresi sayılarak

DNA fragmantasyon yüzdesi (DFI) hesaplandı.

Anilin Mavisi ile Sperm Maturasyonun

Gösterilmesi

20 µl semen örneğinden hazırlanan yayma preparat, %2

glutaraldehit içinde yaklaşık üç saat oda sıcaklığında fikse

edildi. Havada kurtulmasının ardından, %2 asetik asit

ve %5 anilin mavisi içeren boya çözeltisinde, 30 dakika

boyandı. Distile suyla yıkandıktan sonra, mikroskopta

ortalama 100 sperm hücresi sayılarak sperm maturasyon

yüzdesi hesaplandı. Maviye boyanmış hücreler maturasyon

defektine uğramış, boyanmamış hücreler ise matür olarak

değerlendirildi.

Kromomisin A3 ile Kromatin Kondensasyonunun

Değerlendirilmesi

20 µl semen örneğinden hazırlanan yayma preparat havada

kurutuldu. +4°C’de carnoy fiksatifinde beş dakika bekletildi.

Fiksasyon sonrası yayma preparat MCI IIvane solüsyonu

Elkatmış ve Salabaş • Beden Kitle İndeksi ve Sperm DNA

33


ile çalkalandı. CMA3 boyasıyla karanlık ortamda 20 dakika

boyandıktan sonra, preparat tekrar MCI IIvane solüsyonunda

yıkandı. Kuruyan preparat floresan mikroskobunda

görüntülendi. Ortalama 100 sperm hücresi sayılarak sperm

kromatin kondensasyon yüzdesi hesaplandı. Yeşil görüntü

veren spermler kondanse DNA içeren sperm, sarı görüntü

veren spermler dekondanse sperm olarak değerlendirildi.

İstatistik

Literatüre uygun parametrelerden, sperm konsantrasyon

değişkeni baz alındığında, normal ve obez grup için ortalama

değerleri sırasıyla 80,5 ve 48,3, ortak SD (pool variance)=35,

%80 power dikkate alınarak, R programında

yapılan hesaplama sonucunda, grup başına gereken sayının

en az 19 olması gerektiği hesaplandı. Yapılan power analiz

sonucunda, gereken kişi sayısı her deney grubu için 20 kişi

olmak üzere toplam 60 kişi olarak belirlenmiştir. Normal

dağılım gösteren verinin tanımlayıcı değerleri ortalama ve

standart sapma (SD) olarak verilmiştir. Gruplar arası karşılaştırılma

yapılırken, tek yönlü ANOVA kullanılmıştır.

Tek yönlü ANOVA testi en az iki grubun anlamlı olarak

farklı çıktığı durumlarda, ikili karşılaştırmalar için Tukey’s

HSD ve Games Howell post hoc analiz testleri kullanılmıştır.

Devamlı değişkenler arasındaki korelasyonun değerlendirilmesi

için Spearman korelasyon testi kullanılmıştır.

Etik Onay

Çalışmaya başlanmadan önce, Biruni Üniversitesi

Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu’na sunuldu

ve 2019/28-11 sayı ve 30.04.2019 tarihli etik kurul onayı

alındı.

BULGULAR

Hastanemizde prospektif olarak gerçekleştirilen çalışmada,

her üç grupta 20 hasta olacak şekilde toplam 60 erkek dahil

edilmiştir. Bu üç gruptaki erkeklerden elde edilen semenler,

klasik sperm parametreleri, sperm DNA fragmantasyonu,

sperm maturasyonu ve sperm kromatin kondensasyonu açısından

karşılaştırılmış ve bu sayede beden kitle indeksinin

erkek fertilitesi üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Grupların

ortalama beden kitle indeksleri sırayla 22,97±1,05 kg/m 2

(Grup 1), 27,21±1,01 kg/m 2 (Grup 2), 33,11±2,20 kg/m 2

(Grup 3) olarak bulunmuştur (p<0,001). Çalışmamızda,

grupların ortalama yaşları arasında anlamlı bir fark yoktur

(28,50±6,19 vs 31,05±7,02 vs 33,00±6,31, p=0,101).

Her üç grubun sperm konsantrasyonu sırayla 55,00±34,84

milyon/ml, 64,20±40,66 milyon/ml ve 47,65±27,39 milyon/ml

olarak bulunmuş ancak aralarında istatistiki anlam

gözlenmemiştir (p=0,33). Benzer şekilde ileri hareketli

sperm yüzdeleri (%41,00±16,98 vs %42,60±16,06 vs

%35,45±18,29, p=0,39) ve yerinde hareketli sperm yüzdeleri

(%19,80±9,03 vs %19,00±8,04 vs %20,60±8,61,

p=0,84) arasında anlamlı fark görülmemiştir. Erkeklerin

normal morfolojiye sahip sperm yüzdeleri karşılaştırıldığında,

üç grubun istatistiki olarak farklı olduğu görülmüştür

(Grup 1: %4,00±1,89, Grup 2: %4,90±2,15, Grup

3: %3,15±1,60, p=0,02). Normal morfolojideki sperm

sayılarının, Tukey HSD post hoc analizi ile yapılan çoklu

karşılaştırma analizinde, grup 2 ve 3 arasında anlamlı fark

görülürken (2 vs 3, p=0,014, %95 CI: 0,31–3,19), geri

kalan ikili karşılaştırmalarda fark görülmemiştir (Tablo 1).

SDF’nu değerlendirmede kulladığımız akridin oranj boyamada;

grup 1, 2 ve 3’te boyanan hücrelerin yüzdesi sırasıyla

%44,95±28,77, %45,35±21,50 ve %67,15±19,86

olarak bulunmuş ve tek yönlü ANOVA testinde gruplar

arasında istatistiki anlamlı fark tespit edilmiştir (p=0,005).

Gerçekleştirilen Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma

analizinde, grup 3’ün ortalamasının, grup 1 ve 2’nin ortalamasından

anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken

(1 vs 3, p=0,02 %95 CI: 3,04–41,36/2 vs 3, p=0,003 %95

CI: 8,06–42,6) grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark görülmemiştir

(1 vs 2, p=0,93 %95 CI: -17,5–23,8)

Sperm maturasyonu incelemesinde, grupların anilin

mavisi ile boyanma yüzde ortalamaları, grup 1 için

%42,45±27,35, grup 2 için %40,75 + 23,26 ve grup 3 için

Tablo 1. İdeal kilolu (1), fazla kilolu (2) ve obez (3) grupların sperm konsantrasyon, motilite ve normal morfoloji değerlerinin

karşılaştırılması

Gruplar arası karşılaştırma 1. Grup (x ± SD) 2. Grup (x ± SD) 3. Grup (x ± SD) Sig. (p)

Konsantrasyon 55,00±34,84 64,20±40,66 47,65±27,39 0,327

Motilite ileri 41,00±16,98 42,60±16,06 35,45±18,29 0,389

Motilite yerinde 19,80±9,03 19,00±8,04 20,60±8,61 0,840

Morfoloji normal 4,00±1,89 4,90±2,15 3,15±1,60* 0,019

Tablo 1’de 3 grup arasında sperm konsantrasyon ve motilite parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır (p>0,1). Normal morfolojideki sperm sayıları

arasındaki karşılaştırmada ise istatistiksel anlamlılık bulunmuştur (p<0,05). Normal morfolojideki sperm sayılarının, Tukey’s HSD post hoc analizi ile yapılan çoklu karşılaştırma

analizinde, grup 2 ve 3 arasında anlamlı fark görülürken (p=0,014, %95 CI: 0,31–3,19), geri kalan ikili karşılaştırmalarda fark görülmemiştir.

34 Androl Bul 2022;24:32-37


Tablo 2. İdeal kilolu (1), fazla kilolu (2) ve obez (3) grupların sperm DNA fragmantasyonu, maturasyonu ve kromatin

kondensasyonu değerlerinin karşılaştırılması

Gruplar arası karşılaştırma 1. Grup (x ± SD) 2. Grup (x ± SD) 3. Grup (x ± SD) Sig. (p)

Akridin oranj (+) 44,95±28,77 45,35±21,5 67,15±19,86 0,003

Anilin mavi (+) 42,45±27,35 40,75 + 23,26 67,80±19,99* 0,001

Kromomisin A3 (+) 38,90±23,39 45,35±21,50 65,25±17,79* 0,001

Tablo 2’de yapılan tek yönlü ANOVA testi ile yapılan karşılaştırmaya göre, üç grup arasında sperm DNA fragmantasyonu, sperm maturasyonu ve sperm kromatin kondensasyonu

değerlerinde istatistiksel anlamlılık bulunmuştur (p<0,01). Ortalama akridin oranj pozitifliği (SDF) için gerçekleştirilen Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma analizinde, grup

3’ün ortalamasının grup 1 ve 2’nin ortalamasından ile anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken (1 vs 3, p=0,02 %95CI: 3,04–41,36/2 vs 3, p=0,003 %95CI: 8,06–42,6) grup 1

ve 2 arasında anlamlı fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,93). Grupların kendi arasında sperm maturasyonu (anilin mavi pozitifliği) ortalamalarını karşılaştırma için gerçekleştirilen

Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma analizinde, grup 3’ün ortalamasının grup 1 ve 2’nin ortalamasından ile anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken (1 vs 3, p=0,005

%95CI: 6,8–43,9/2 vs 3, p=0,001 %95CI: 10,3–43,7) grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,97 %95 CI: -17,9–21,3). Koromomisin A3 pozitifliği için

gerçekleştirilen Tukey HSD post hoc analiz testinde, grup 3’ün grup 1 ve 2 ile karşılaştırılmasında anlamlı fark bulunurken (1 vs 3, p=0,001, %95 CI, 10,28–42,42/2 vs 3, p=0,008,

%95 CI 4,66–35,14), grup 1 ve 2 arasında fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,64, %95 CI: -23,78–10,88).

%67,80±19,99 olarak tespit edilmiştir. Gruplar arasında

yapılan tek yönlü ANOVA testi ile istatistiki anlamlı fark

bulunmuştur (p=0,001). Grupların ikili karşılaştırmaları

için gerçekleştirilen Games-Howell post hoc çoklu karşılaştırma

analizinde, grup 3’ün ortalamasının grup 1 ve 2’nin

ortalamasından anlamlı oranda farklı olduğu tespit edilirken

(1 vs 3, p=0,005 %95 CI: 6,8–43,9/2 vs 3, p=0,001

%95 CI: 10,3–43,7), grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark

görülmemiştir (1 vs 2, p=0,97 %95 CI: -17,9–21,3).

Sperm kondensasyonunu gösteren kromomisin A3 pozitifliği,

grup 1’de %38,90±23,39, grup 2’de %45,35±21,50

ve grup 3’de %65,25 ± 17,79 olarak saptanmıştır. Tek

yönlü ANOVA testinde en az iki grup arasında istatistiksel

anlamlı fark görülmüştür (p=0,001). Kromomisin A3

pozitifliği için gerçekleştirilen Tukey HSD post hoc analiz

testinde, grup 3’ün grup 1 ve 2 ile karşılaştırılmasında anlamlı

fark bulunurken (1 vs 3, p=0,001, %95 CI, 10,28–

42,42/2 vs 3, p=0,008, %95 CI 4,66–35,14), grup 1 ve

2 arasında fark görülmemiştir (1 vs 2, p=0,64, %95 CI:

-23,78–10,88) (Tablo 2).

Erkeklerin tamamında yapılan Sperman analizinde, akridin

oranj pozitifliği hem kromosin A3 pozitifliği (r=0,798,

p=0,001), hem de anilin mavisi pozitifliğiyle (r=0,902,

p=0,001) çok güçlü bir korelasyon göstermiştir. Ayrıca

kromomisin A3 ile anilin mavisi pozitifliği arasında da

güçlü bir korelasyon görülmüştür (r=0,77, p=0,001)

TARTIŞMA

Toplumda yaygınlığı artmakta olan obezite, yarattığı sistemik

hastalıkların yanında, hem erkek hem de kadında

üreme potansiyeline zarar vermektedir. Kilo artışının erkek

fertilitesi ile olan olumsuz ilişkisinin sebepleri arasında

endokrin bozukluklar, adipokinler, inflamatuar mediyatör

seviyeleri ve reaktif oksijen ürünlerindeki (ROS)

artış, testiküler sıcaklık disregülasyonu gösterilmektedir.

[4]

Düzeltilebilir faktörler arasında sayılan obezitenin, hem

spontan gebelik hem de yardımcı üreme yöntemleri üzerindeki

olumsuz etkisi göz önüne alınarak, çalışmamızda

BKİ’nin hem klasik hem de yapısal sperm parametreleri

üzerindeki etkisi incelenmiştir.

Klasik sperm analizinde gruplar arasında sperm konsantrasyonu,

ileri ve yerinde hareketlilik açısından anlamlı bir

fark bulunmasa da, obez erkeklerin sperm konsantrasyonları

(55 milyon/ml vs 47,65 milyon/ml; p>0,1) ve ileri hareketliği

(%41 vs %35,4; p>0,1) ideal kilolu gruba göre

daha düşüktü. Literatürde BKİ ile sperm parametreleri arasında

bir ilişki olmadığını söyleyen meta-analizler olduğu

gibi, 21 çalışmayı inceleyen diğer bir meta-analizde obez

erkeklerde normal kontrollere göre oligospermik ve azospermik

vakaların daha yüksek oranda görüldüğü raporlanmıştır.

[5,6] Guo ve ark. tarafından gerçekleştirilen, 25 çalışma,

26814 erkeği inceleyen meta-analizde, fazla kilo total

sperm sayısı ve semen hacmini olumsuz etkilerken, obezite

total sperm sayısı, konsantrasyonu ve semen hacmini anlamlı

olarak azaltmıştır. Aynı meta-analizde sperm hareketliği

ile kilo artışı arasında anlamlı bir ilişki bulanamamıştır.

[22]

Bu konudaki 28 çalışmayı içeren güncel bir meta-analizde,

obezite ile düşük sperm kalitesi parametreleri (semen

hacmi, sperm sayısı ve konsantrasyonu, sperm vitalitesi ve

morfolojisi) arasındaki anlamlı ilişki teyit edilirken, aynı

çalışmada inhibin B, total testosteron ve SHBG seviyelerinde

düşüş, östradiol seviyelerinde artış gösterilmiştir. [23]

Obezitenin sperm kalitesi üzerinde olumsuz etkisi genel literatüre

kabul görse de, hangi sperm kalite parametrelerini

etkilediği geniş hasta sayılarını içeren meta-analizlerde bile

farklılık göstermektedir. Ayrıca çalışmamızda obez grup,

33,1 kg/m 2 BKİ ortalaması ile ağırlıklı olarak sınıf 1 obez

erkeklerden oluşmaktadır. Semen kalitesindeki farklılıkların

özellikle 2. ve 3. sınıf obez erkeklerde daha belirgin

olduğunu belirtilen çalışmalar, gruplarımız arasında istatistiki

anlamlı sperm sayı ve konsantrasyon farkı olmamasını

anlamlandırmaktadır. [23,24] Güncel literatür ile uyumlu olarak,

çalışmamızda obez grupta sperm morfolojisi anlamlı

Elkatmış ve Salabaş • Beden Kitle İndeksi ve Sperm DNA

35


oranda daha düşük bulunmuştur (%3,15±1,60, p=0,02).

Ayrıca çalışmamıza benzer şekilde, klasik sperm parametrelerinden

sadece morfoloji ile obezite ilişkisini anlamlı bulan

pek çok çalışma mevcuttur. [5,25]

Sperm DNA fragmantasyonu, sperm maturasyon eksikliği

ve kromatin kondensasyon kusuru oranlarından her üçü

de, obez erkeklerde, normal ve fazla kilolu erkeklere göre

daha yüksek oranda bulunmuştur (akridin oranj: p<0,01,

anilin mavisi: p<0,01, CMA3: p<0,01). Literatürde,

COMET, SCSA ve TUNEL gibi değişik yöntemlerle, SDF

ve BKİ arasındaki ilişki incelendiğinde, aralarında anlamlı

bir ilişki saptayan çalışmalar olduğu gibi, bağlantı gösterilemeyen

çalışmalarda mevcuttur. [8] SCSA veya TUNEL

testi kullanılan dört çalışmada, SDF ile obezite arasında

anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. [26–29] Alkaline COMET

yöntemi ile gerçekleştirilen bir araştırmada, bizim çalışmamızla

benzer olarak BKİ >30 kg/m 2 olan hastalar daha

yüksek SDF ile ilişkilendirilmiştir. [14] Comet ve SCSA testleri

kullanılan iki çalışmada ise, dna fragmantasyon indeks

oranı obez erkeklerde anlamlı oranda daha fazla görülmüştür.

[30,31] AO testi ile SDF değerlendirilmesi yapılan çalışmalarda,

infertil erkeklerin fertil erkeklere göre, varikoseli

olan erkeklerin de, infertil erkeklere göre daha yüksek

oranda AO pozitifliğine sahip olduğu gösterilmiştir. [32]

Literatürde ilk defa çalışmamızda, obez erkeklerin normal

ve fazla kilolu erkeklere göre daha yüksek AO pozitifliğine

(SDF) sahip olduğu gösterilmiştir. AO yüksekliği, IVF

başarısı ve gebelik sonuçlarıyla ters orantılı olduğundan,

yardımcı üreme tekniği düşünen ve erkeğin obez olduğu

çiftlerde önem taşımaktadır. [18] DNA protaminasyon eksikliğini

işaret eden CMA3 testi pozitifliği, sperm morfolojisi,

motilitesi ve konsantrasyonu ile negatif korelasyon

gösterirken, DFI (TUNNEL) ile pozitif korelasyon göstermektedir.

[33] Güncel literatürde anormal kromatin paketlenmesinin

sadece astenozoospermi ile anlamlı ilişki olduğunu

iddia eden çalışmalarda mevcuttur. [34] Çalışmamızda

gene literatürde ilk defa, obez erkeklerin, normal ve fazla

kilolu erkeklere göre daha fazla CMA3 pozitifliğine sahip

olduğunu gösterilmiştir. Yardımcı üreme tekniklerinin başarısına

etkisi sebebi ile CMA3-BKİ ilişkisi gene önem taşımaktadır.

[18] Protaminasyon eksiği olan immatür spermleri

gösteren anilin mavisi yöntemi ile incelendiğinde de,

obez erkeklerde immatür sperm oranı diğer iki gruba göre

anlamlı oranda yüksektir. Yardımcı üreme yöntemlerinde

fertilizasyon, bölünme, gebelik, IVF ve ICSI başarısı için

anilin mavisi pozitif sperm oranının %20–29 arası olması

gerektiğini gösteren çalışmalar mevcutken, obez grubumuzda

bu oran %67,8 olarak saptanmıştır. Anilin mavisi

yüksekliği normal sperm parametrelerine sahip hastalarda

da görülebilirken, astenozoospermi ve teratozoospermi ile

de ilişkilendiren çalışmalar mevcuttur. [18,35,36] Çalışmanın

kısıtlamaları arasında erkeklerin hormon parametrelerin

bakılmamış olması sayılabilir.

SONUÇ

Çalışmamızda beden kitle indekslerine göre ayrılan gruplar

arasında konsantrasyon, hareketlilik gibi klasik sperm

parametrelerinde anlamlı farklılık görülmezken, sperm

morfolojisinin obez grupta daha düşük olduğu görülmüştür.

Ayrıca obez erkeklerin, normal ve fazla kilolu erkeklere

göre anlamlı oranda daha yüksek SDF yüzdesine (akridin

oranj), protaminasyon kusuruna (CMA 3) ve maturasyon

eksikliğine (anilin mavisi) sahip olduğu gösterilmiştir.

Sperm DNA hasarının (direkt veya paketlemeye bağlı),

spontan gebelik ve yardımcı üreme yöntemlerinin başarısı

ile bağlantısı düşünülürse, erkek faktörü/açıklanamayan

infertilitesi olan obez erkeklerde, klasik sperm parametreleri

normal olsa dahi sperm DNA testleri yapılabilir.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, Biruni Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu tarafından

onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 30.04.2019/2019/28-11).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Biruni University Non-Interventional Research Ethics

Committee. (date and number of approval: 30.04.2019/2019/28-11).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Yanovski JA. Obesity: Trends in underweight and obesity - scale of

the problem. Nat Rev Endocrinol. 2018;14:5–6. [CrossRef]

2. NCD Risk Factor Collaboration (NCD-RisC). Worldwide

trends in body-mass index, underweight, overweight, and obesity

from 1975 to 2016: a pooled analysis of 2416 population-based

measurement studies in 128.9 million children, adolescents, and

adults. Lancet. 2017;390:2627–42. [CrossRef]

3. Zhu G, Zhang Y, Dong J, Liu Y, Zhao F, Li T, et al. Association

Between Body Mass Index and Male Sperm Apoptosis and

Apoptosis-Related Factors. Diabetes Metab Syndr Obes.

2021;14:1043–51. [CrossRef]

4. Mintziori G, Nigdelis MP, Mathew H, Mousiolis A, Goulis DG,

Mantzoros CS. The effect of excess body fat on female and male

reproduction. Metab Clin Exp 2020;107:154193. [CrossRef]

5. MacDonald AA, Herbison GP, Showell M, Farquhar CM. The

impact of body mass index on semen parameters and reproductive

hormones in human males: a systematic review with meta-analysis.

Human Reprod Update. 2010;16:293–311. [CrossRef]

36 Androl Bul 2022;24:32-37


6. Sermondade N, Faure C, Fezeu L, Shayeb AG, Bonde JP, Jensen

TK, et al. BMI in relation to sperm count: an updated systematic

review and collaborative meta-analysis. Human Reprod Update.

2012;19:221–31. [CrossRef]

7. Belloc S, Cohen-Bacrie M, Amar E, Izard V, Benkhalifa M, Dalléac

A, de Mouzon J. High body mass index has a deleterious effect on

semen parameters except morphology: results from a large cohort

study. Fertil Steril. 2014;102:1268–73. [CrossRef]

8. Agarwal A, Majzoub A, Baskaran S, Panner Selvam MK, Cho CL,

Henkel R, et al. Sperm DNA Fragmentation: A New Guideline for

Clinicians. World J Mens Health. 2020;38:412. [CrossRef]

9. Zini A. Are sperm chromatin and DNA defects relevant in the

clinic? Syst Biol Reprod Med. 2011;57:78–85. [CrossRef]

10. Chen Q, Zhao J-Y, Xue X, Zhu G-X. The association between

sperm DNA fragmentation and reproductive outcomes following

intrauterine insemination, a meta analysis. Reprod Toxicol.

2019;86:50–5. [CrossRef]

11. Sugihara A, Van Avermaete F, Roelant E, Punjabi U, De Neubourg

D. The role of sperm DNA fragmentation testing in predicting

intra-uterine insemination outcome: A systematic review and

meta-analysis. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2020;244:8–15.

[CrossRef]

12. Cissen M, van Wely M, Scholten I, Mansell S, Bruin JPD, Mol

BW, et al. Measuring Sperm DNA Fragmentation and Clinical

Outcomes of Medically Assisted Reproduction: A Systematic

Review and Meta-Analysis. PLoS One. 2016;11:e0165125.

[CrossRef]

13. Sakkas D, Alvarez JG. Sperm DNA fragmentation: mechanisms of

origin, impact on reproductive outcome, and analysis. Fertil Steril.

2010;93:1027–36. [CrossRef]

14. Fariello RM, Pariz JR, Spaine DM, Cedenho AP, Bertolla RP,

Fraietta R. Association between obesity and alteration of sperm

DNA integrity and mitochondrial activity. BJU Int. 2012;110:863–

7. [CrossRef]

15. Yang Q, Zhao F, Hu L, Bai R, Zhang N, Yao G, Sun Y. Effect of

paternal overweight or obesity on IVF treatment outcomes and the

possible mechanisms involved. Sci Rep. 2016;6:29787. [CrossRef]

16. Pearce KL, Hill A, Tremellen KP. Obesity related metabolic

endotoxemia is associated with oxidative stress and impaired sperm

DNA integrity. Basic Clin Androl. 2019;29:6. [CrossRef]

17. Bakos HW, Mitchell M, Setchell BP, Lane M. The effect of paternal

diet-induced obesity on sperm function and fertilization in a

mouse model. Int J Andrology. 2011;34:402–10. [CrossRef]

18. Dutta S, Henkel R, Agarwal A. Comparative analysis of tests used

to assess sperm chromatin integrity and DNA fragmentation.

Andrologia. 2021;53:e13718. [CrossRef]

19. Santi D, Spaggiari G, Simoni M. Sperm DNA fragmentation index

as a promising predictive tool for male infertility diagnosis and

treatment management - meta-analyses. Reprod Biomed Online.

2018;37:315–26. [CrossRef]

20. Evenson D, Wixon R. Meta-analysis of sperm DNA fragmentation

using the sperm chromatin structure assay. Reprod Biomed Online.

2006;12:466–72. [CrossRef]

21. Majzoub A, Arafa M, Mahdi M, Agarwal A, Said S, Al-Emadi I, et

al. Oxidation-reduction potential and sperm DNA fragmentation,

and their associations with sperm morphological anomalies

amongst fertile and infertile men. Arab J Urol. 2018;16:87–95.

[CrossRef]

22. Guo D, Wu W, Tang Q, Qiao S, Chen Y, Chen M, et al. The

impact of BMI on sperm parameters and the metabolite changes

of seminal plasma concomitantly. Oncotarget. 2017;8:48619–34.

[CrossRef]

23. Salas-Huetos A, Maghsoumi-Norouzabad L, James ER, Carrell

DT, Aston KI, Jenkins TG, et al. Male adiposity, sperm parameters

and reproductive hormones: An updated systematic review

and collaborative meta-analysis. Obesity Rev. 2021;22:e13082.

[CrossRef]

24. Andersen JM, Herning H, Aschim EL, Hjelmesæth J, Mala

T, Hanevik HI, et al. Body Mass Index Is Associated with

Impaired Semen Characteristics and Reduced Levels of Anti-

Müllerian Hormone across a Wide Weight Range. PLoS One.

2015;10:e0130210. [CrossRef]

25. Shayeb AG, Harrild K, Mathers E, Bhattacharya S. An exploration

of the association between male body mass index and semen

quality. Reprod Biomed Online. 2011;23:717–23. [CrossRef]

26. Lu J-C, Jing J, Chen L, Ge Y-F, Feng R-X, Liang Y-J, Yao B.

Analysis of human sperm DNA fragmentation index (DFI) related

factors: a report of 1010 subfertile men in China. Reprod Biol

Endocrinol. 2018;16:23. [CrossRef]

27. Oliveira JBA, Petersen CG, Mauri AL, Vagnini LD, Renzi A,

Petersen B, et al. Association between body mass index and sperm

quality and sperm DNA integrity. A large population study.

2018;50:e12889. [CrossRef]

28. Bandel I, Bungum M, Richtoff J, Malm J, Axelsson J, Pedersen

HS, et al. No association between body mass index and sperm

DNA integrity. Hum Reprod. 2015;30:1704–13. [CrossRef]

29. Tunc O, Bakos HW, Tremellen K. Impact of body mass index on

seminal oxidative stress. Andrologia. 2011;43:121–8. [CrossRef]

30. Kort HI, Massey JB, Elsner CW, Mitchell-Leef D, Shapiro DB,

Witt MA, Roudebush WE. Impact of body mass index values on

sperm quantity and quality. J Androl. 2006;27:450–2. [CrossRef]

31. Chavarro JE, Toth TL, Wright DL, Meeker JD, Hauser R. Body

mass index in relation to semen quality, sperm DNA integrity,

and serum reproductive hormone levels among men attending an

infertility clinic. Fertil Steril. 2010;93:2222–31. [CrossRef]

32. Talebi AR, Moein MR, Tabibnejad N, Ghasemzadeh J. Effect

of varicocele on chromatin condensation and DNA integrity of

ejaculated spermatozoa using cytochemical tests. Andrologia.

2008;40:245–51. [CrossRef]

33. Manochantr S, Chiamchanya C, Sobhon P. Relationship between

chromatin condensation, DNA integrity and quality of ejaculated

spermatozoa from infertile men. Andrologia. 2012;44:187–99.

[CrossRef]

34. Dehghanpour F, Fesahat F, Yazdinejad F, Motamedzadeh L, Talebi

AR. Is there any relationship between human sperm parameters

and protamine deficiency in different groups of infertile men? Rev

Int Androl. 2020;18:137–43. [CrossRef]

35. Kim H-S, Kang MJ, Kim SA, Oh SK, Kim H, Ku S-Y, et al. The

utility of sperm DNA damage assay using toluidine blue and

aniline blue staining in routine semen analysis. Clin Exp Reprod

Med. 2013;40:23–8. [CrossRef]

36. Hammadeh ME, Zeginiadov T, Rosenbaum P, Georg T, Schmidt

W, Strehler E. Predictive value of sperm chromatin condensation

(aniline blue staining) in the assessment of male fertility. Arch

Androl. 2001;46:99–104. [CrossRef]

Elkatmış ve Salabaş • Beden Kitle İndeksi ve Sperm DNA

37


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2022;24:38−51

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.69783

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam

kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

Studies examining the quality of life of women in the menopausal period in

Turkey: A systematic review

Mevlüde Alpaslan Arar 1 , Nülüfer Erbil 2 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türkiye’de menopoz dönemindeki kadınların

yaşam kalitesine yönelik yapılan çalışmaları tanımlamak ve

menopoz dönemindeki kadınların yaşam kalitesini etkileyen faktörleri

belirlemektir.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Sistematik derleme niteliğinde olan bu çalışma,

Kasım 2019-Nisan 2021 tarihleri arasında Türkçe ve İngilizce dizinler

taranarak yapılmıştır. Google Akademik, PubMed, Ulakbim, Türk

Medline ve Dergi Park veri tabanlarından, Türkiye’de yapılmış, Ocak

2014 - Mart 2021 tarihleri arasında yayımlanmış, yayın dili Türkçe ve

İngilizce olan, tam metne ulaşılan, araştırma örneklemini menopozal

dönemdeki kadınların oluşturduğu çalışmalar, “menopoz”, “yaşam kalitesi”,

“Türkiye”; “menopause”, “quality of life”, “Turkey” anahtar kelimeleri

ile taranmıştır.

BULGULAR: Tarama sonucunda başlangıçta 5.363 çalışmaya ulaşılmıştır.

Sırası ile başlık, özet ve tam metne göre yapılan incelemeler; tekrar eden

kayıtların çıkarılması, alınma ölçütlerine göre yapılan incelemeler sonrasında

29 çalışmaya ulaşılmıştır. Menopoz ve yaşam kalitesini inceleyen

çalışmalarda, düzenli yapılan egzersizin, D vitamini ve kemik mineral

yoğunluğu seviyelerinin osteoporoz gelişimini önlemede ve yaşam kalitesini

artırmada etkili olduğu; menopozal yakınmaların sıklığı ve şiddeti

arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı; olumlu menopoz algısı ve tutumunun

yaşam kalitesini artırdığı; menopozda yaşanılan jinekolojik operasyonların

(total laparoskopik histerektomi ve total abdominal histerektomi)

kadınların cinsel yaşam kalitesini artırdığı; menopozda genitoüriner

sendromun kadınların yaşam kalitesini azalttığı; menopoz semptomları

için uygulanan non farmakolojik girişimlerin (keten tohumu, kefir, ayak

refleksolojisi, pilates egzersizi) yaşam kalitesini artırdığı bulunmuştur.

SONUÇ: Menopozal dönemin kadınların çoğunluğunun yaşam kalitesini

azalttığı ancak, menopoza yönelik gerçekleştirilen eğitim, danışmanlık

hizmetleri ve non-farmakolojik uygulamaların menopoz dönemindeki

kadınların yaşam kalitesini artırdığı belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: menopoz, yaşam kalitesi, Türkiye

OBJECTIVE: The aim of this study is to describe the studies conducted

on the quality of life of women in menopausal period in Turkey and

to determine the factors affecting the quality of life of women in the

menopause period.

MATERIAL and METHODS: This study, which is a systematic review,

was conducted between November 2019 and April 2021 by scanning

Turkish and English indexes. Studies conducte in Turkey from Google

Scholar, PubMed, Ulakbim, Turkish Medline and Dergi Park databases,

published between January 2014 and March 2021, published in Turkish

and English, accessed full text, research sample of women in menopausal

period, “menopause”, “Quality of life”, “Turkey”; It has been scanned

with the keywords “menopause”, “quality of life”, “Turkey”.

RESULTS: As a result of the screening, 5,363 studies were reached at

the beginning. Examinations made according to the title, summary and

full text, respectively; After removing duplicate records and examining

according to inclusion criteria, 29 studies were reached. In studies

examining menopause and quality of life, it was found that regular exercise,

vitamin D and bone mineral density levels are effective in preventing the

development of osteoporosis and increasing the quality of life; quality

of life decreases as the frequency and severity of menopausal complaints

increase; positive menopause perception and attitude increase the quality

of life; gynecological operations (total laparoscopic hysterectomy and

total abdominal hysterectomy) experienced during menopause increase

the sexual life quality of women; Genitourinary syndrome in menopause

decreases the quality of life of women; It has been found that nonpharmacological

interventions (flaxseed, kefir, foot reflexology, pilates

exercise) applied for menopausal symptoms improve the quality of life.

CONCLUSION: It has been determined that the menopausal period

reduces the quality of life of the majority of women, but training,

counselling services and non-pharmacological practices for menopause

increase the quality of life of women in the menopausal period.

Keywords: menopause, quality of life, Turkey

Bu çalışmanın özeti 9-12 Aralık 2020 tarihleri arasında yapılan “The Third International Clinical Nursing Research Congress” de poster bildiri olarak sunulmuştur.

1

Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Doktora Programı, Ordu, Türkiye

2

Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği,Ordu, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Hemşire Mevlüde Alpaslan Arar

Ordu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği, Cumhuriyet Kampüsü, 52200, Ordu, Türkiye

Tel: +90 542 836 81 90

E-mail: mevlude_alpaslan@hotmail.com

Geliş/ Received: 06.04.2021

Kabul/ Accepted: 08.06.2021

38

©2021 Androloji Bülteni


GİRİŞ

Kadınlarda yaşlanma sürecinin doğal bir parçası olan menopoz,

over fonksiyonlarında gerilemeye bağlı olarak üreme

yetisinin kaybı şeklinde tanımlanmaktadır. [1,2] Menopoz

yaşı ülkelere göre değişiklik göstermekle birlikte, doğal menopoz

yaş ortalaması 51–52 yaş olarak bildirilmektedir. [3,4]

Artan yaşam süresi nedeniyle, kadınların menopozdan sonra

otuz yıldan fazla bir süre yaşamaları beklenmektedir. [5]

Yaşam beklentisindeki artış ile birlikte kadınların postmenopozal

dönemde geçireceği sürenin arttığı dikkate alındığında,

menopoz fizyolojisi ve olası yönetim stratejilerinin

anlaşılması kadın sağlığı ve yaşam kalitesinin artırılması

açısından büyük öneme sahiptir. [2,6]

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre yaşam kalitesi tanımı;

bireyin içinde yaşadığı kültür ve değer sistemi, beklentileri,

standartları ve endişeleri ile yaşamdaki konumunu nasıl algıladığıdır.

[7] Menopozal döneme geçiş dereceli olarak başlar

ve her kadında farklı özelliklerle karakterizedir. Bireysel farklılıklar

gösteren menopoz sürecinde östrojen hormonundaki

azalma ile birlikte âdetin kesilmesine ek olarak kısa dönemde

sıcak basmaları, uykusuzluk, gece terlemeleri, cinsel isteksizlik,

depresyon, ağrılı cinsel ilişki, eklem ağrıları, sinirlilik ve

cilt sorunları yaşanabilirken; uzun dönemde ise osteoporoz

ve kalp hastalıkları riski yaşanabilmektedir. [8,9] Menopozla

birlikte gelen, kadınların yaşam kalitesini etkileyen bu sağlık

sorunlarının ve menopoz semptomlarının sebep olduğu

olumsuz etkilerin tedavisinde hormon replasman tedavisi

(HRT) ve tamamlayıcı alternatif tıp (TAT) uygulamaları kullanılmaktadır.

[10] Dolaşımda azalan östrojen ve progesteron

hormonlarını dışarıdan yerine koyma tedavisi olan HRT’de

asıl amaç, menopozal semptomları gidererek kadının yaşam

kalitesini artırmaktır. Uzun süreli HRT kullanımına ve bilinen

sağlık risklerine ilişkin belirsizlikler olduğu için HRT uygulamasının

kişiye özgü yapılması önerilmektedir. [11] Diğer

taraftan HRT ve reçeteli ilaçların risklerine ilişkin artan endişeler

TAT kullanımının artmasıyla sonuçlanmıştır. [10,11]

Menopoz dönemindeki kadınlar için yaşam kalitesi günlük

refahı belirleyici tek küresel kriterdir [1,12] Kadınların

yaşam kalitesini olumsuz etkileyen faktörlerin belirlenmesi

ve belirlenen sonuçların kadın sağlığının geliştirilmesi için

kullanılması sağlık profesyonellerinin önemli sorumluluklarındandır.

Bu çalışma ile Türkiye’de gerçekleştirilen ve

menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen

çalışmaların incelenmesi ile literatüre ve uygulama

alanına katkı sağlamak amaçlanmıştır.

YÖNTEMLER

Sistematik derleme niteliği taşıyan bu araştırmada, sistematik

derleme protokolünün oluşturulması ve makalenin yazımında

PRISMA Bildirimi’nden (PRISMA Statement – Sistematik

Derleme ya da MetaAnaliz Araştırma Raporunun Yazımında

Bulunması Gereken Maddelerle İlgili Kontrol Listesi) yararlanılmıştır.

[13] Bu sistematik derlemede oluşabilecek bias riskini

azaltmak amacıyla literatür tarama, makale seçimi, veri

çekme ve makale kalitesinin değerlendirilmesi işlemlerinin

her bir aşaması her iki araştırmacı tarafından bağımsız olarak

yapılmış ve görüş birliğine varılmıştır.

Tarama Stratejisi

Bu sistematik derleme için taramalar Kasım 2019 – Aralık

2019 tarihleri arasında yapılmış ve yayın sürecine son yayınların

da dâhil edilmesi amacı ile Nisan 2021’de güncellenmiştir.

Çalışmaya, Türkiye’de yapılmış, Ocak 2014-Mart

2021 tarihleri arasında yayımlanmış, yayın dili Türkçe ve

İngilizce olan, tam metne ulaşılan, araştırma örneklemini

menopozal dönemdeki kadınların oluşturduğu çalışmalar

alınmıştır. Çalışmada Google Akademik, PubMed,

Ulakbim, Türk Medline ve Dergi Park veri tabanlarından

tarama yapılmıştır. Taramada “menopoz”, “yaşam kalitesi”,

“Türkiye”; “menopause”, “quality of life”, “Turkey” anahtar

kelimeleri kullanılmıştır. Sistematik derlemeye yukarıda

belirtilen kriterlere uyan 29 çalışma alınmıştır. Taranan

araştırmaların seçimi ve seçilme süreci şekil 1’de verilmiştir.

Sistematik derlemeden dışlama kriterleri ise, Türkçe ve

İngilizce dışındaki dillerde yayımlanmış olması, derleme,

sistematik derleme, prevalans çalışması, olgu sunumu, kalitatif

çalışma, tez ya da kongre kitabında yayımlanan bildiriler

olması ve özet metin olmasıdır.

Verilerin Çekilmesi ve Analizi

Sistematik derlemede verilerin elde edilmesi için araştırmacılar

tarafından geliştirilen bir veri çekme aracı kullanıldı.

Bu veri çekme aracı ile araştırmaların yazar ve yayın yılı,

çalışmanın amacı, çalışmanın şekli, veri toplama araçları,

örneklem hacmi, temel sonuçlar ve çalışmaların metodolojik

kalite değerlendirme puanlarının elde edilmesi sağlanmıştır

(Tablo 1).

Çalışmaların Metodolojik Kalitesinin

Değerlendirilmesi

Sistematik derlemeye dâhil edilen gözlemsel araştırmaların

kalitesini değerlendirmek için STROBE (“The

Strengthening the Reporting of Observational Studies

in Epidemiology”) Bildirimi [14] ; deneysel ve yarı deneysel

araştırmalar için CASP (Critical Appraisal Skills

Programme: Quality Appraisal Criteria for RTC Evidence)

kullanılmıştır. [15] STROBE Bildirimi, gözlemsel araştırma

makalelerinin hazırlanması için makalede yazılması gereken

bölümleri gösteren 22 maddeden oluşan bir kontrol

listesidir. Ülkemizde STROBE Bildirimi’nin Türkçe

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

39


versiyonu bulunmaktadır. [16] CASP ise 11 maddeden oluşan

bir formdur ve Türkçeye çevrilerek kullanılmıştır. Her

bir araştırma için tespit edilen kalite puanları Tablo 1’de

verilmiştir.

BULGULAR

Tarama Bulguları

Tarama sonucunda başlangıçta 5.363 çalışmaya ulaşıldı.

Sırası ile başlık, özet ve tam metne göre yapılan incelemeler

sonucunda 96 makaleye ulaşıldı. Tekrar eden kayıtların

çıkarılması, alınma ölçütlerine göre inceleme sonrasında

29 çalışma ile veri çekme işlemi gerçekleştirildi.

Makalelerin seçiminde, kapsam dâhilinde ve hariç tutulan

çalışmaların tüm aşamaları PRISMA akış şemasında

belirtildi (Şekil 1).

Çalışmaların Özellikleri

Sistematik derlemeye yayın dili Türkçe ve İngilizce olan,

Türkiye’de gerçekleştirilen ve menopozal dönemdeki

kadınların yaşam kalitesini inceleyen 29 çalışma alındı.

Çalışmaların altısının tanımlayıcı, yedisinin kesitsel,

yedisinin tanımlayıcı ve kesitsel, birinin kesitsel ve analitik,

ikisinin vaka kontrol, birinin kohort, üçünün deneysel,

ikisinin yarı deneysel olduğu belirlendi. Çalışmalarda

toplam 7.917 menopozal dönemde olan kadın yer almıştır

(Tablo 1).

Çalışmaların yöntemlerine ait özellikler incelendiğinde

iki çalışmada Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi

Ölçeği (WHOQOL-BREF), dört çalışmada osteoporoza

özgü yaşam kalitesi anketi olan QUALEFFO-41 (Quality

of Life Questionnaire of the European Foundation for

Osteoporosis) anketi, bir çalışmada hem QUALEFFO-41

hem de kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile yaşam kalitesini

değerlendiren KF-36 yaşam kalitesi anketi, bir çalışmada

Osteoporozda Yaşam Kalitesi Değerlendirme Ölçeği

(ECOS-16), beş çalışmada sağlık durumları ile yaşam kalitelerinin

incelenmesinde kullanılmak üzere geliştirilen SF

36 yaşam kalitesi ölçeği bir çalışmada Utian Yaşam Kalitesi

Ölçeği, beş çalışmada Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği (kadın

formu), bir çalışmada Avrupa Yaşam Kalitesi Beşinci Boyut

Ölçeği (EQ-5D) ve 10 çalışmada en fazla kullanılan ölçek

Menopoza Özgü Yaşam Kalitesi Ölçeği (MENQOL) olmak

üzere toplam sekiz tane farklı yaşam kalitesi belirleme

ölçeği ve anketi kullanılmıştır (Tablo 1).

Tanımlama

Veritabanı taramasıyla

tespit edilen kayıtlar: 5363

Diğer kaynaklardan

tespit edilen ek kayıtlar: 0

Ayırma

Başlık ve özetle seçilen

çalışma sayısı: 96

Tekrar eden çalışma sayısı: 41

Seçim Yapma

Analiz

Tekrarlar çıkarıldıktan sonraki

çalışma sayısı (n=55)

Seçim yapmak için tam

metin değerlendirilen

makale sayısı: 46

Analize alınan

çalışmaların sayısı: 29

Tam metne ulaşılamayan

kayıtların sayısı: 9

Tez sayısı: 10

Kalitatif çalışma: 1

Derleme: 4

Prevalans çalışması: 2

Şekil 1. Taranan araştırmaların seçimi ve seçilme süreci

40 Androl Bul 2022;24:38-51


Tablo 1. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri

Yazar/yıl

Çalışmanın

amacı

Çalışmanın

şekli

Veri toplama

araçları

Örneklem

sayısı

Temel

sonuçlar

Kalite

puanı

Erkin ve ark. [51]

2014

Menopozal dönemde

kadınlarda görülen

ruhsal ve fiziksel

yakınmaların şiddetini

ve menopozun

kadınların yaşam

kalitesine etkisini

incelemek.

Tanımlayıcı

ve kesitsel

Anket formu,

Kupperman

indeksi,

WHOQOL

BREF-27 Yaşam

Kalitesi Ölçeği

150 Kadınların yaşam kalitesi ölçeği

puan ortalaması 81,76 ± 10,77.

Kadınların menopozal yakınmaları

sırası ile %51,3’ü yorgunluk, %40,0’ı

sinirlilik, %36,7’si cinsel ilişkide

azalma,%35,3’ü uykusuzluk,%34,7’si

cinsel isteksizlik, %30,7’si eklem

ağrısıdır.

Evet:12

Hayır:10

Pamuk ve ark. [17]

2014

Osteoporozu

olan ve olmayan

menopoz sonrası

dönemdeki kadınların

yaşam kalitesini

QUALEFFO-41 ölçeği

ile değerlendirmek.

Kesitsel

Kemik mineral

yoğunluğu

(KMY) ölçümü,

QUALEFFO-41

Yaşam Kalitesi

Anketi

280 KMY azaldıkça kadınların yaşam

kalitesinin azaldığı; ileri yaşta olan,

düşük eğitim düzeyine sahip olan

kadınların yaşam kalitelerinin

düşük olduğu; çalışan, gelir düzeyi

yüksek olan, düzenli egzersiz yapan

katılımcıların yaşam kalitesinin

yüksek olduğu bulunmuştur

(p<0,001).

Evet:18

Hayır:4

Uludağ ve ark. [55]

2014

Premenopoz ve

menopoz dönem

kadınlarda görülen

menopozal

semptomların şiddeti

ve bu semptomların

yaşam kalitesi üzerine

etkisini belirlemek.

Tanımlayıcı

ve kesitsel

Anket Formu

Menopoz İlişkili

Semptom

Ölçeği (MRS),

SF-36 Yaşam

Kalitesi Ölçeği

300 Premenopoz ve menopoz

dönemdeki kadınların yaşam kalitesi

puanları arasında anlamlı fark

bulunmamıştır (p>0,05). Menopoz

öncesi dönemde en çok psikolojik

semptomların şiddetinin arttığı,

sonrasında somatik ve ürogenital

yakınmaların şiddetlendiği, ancak

menopoz döneminde semptomların

skorlarında azalma olsa bile bunun

anlamlı olmadığı bulunmuştur.

Evet:15

Hayır:7

Abay ve

Kaplan [25] , 2014

Menopozal

dönemdeki kadınların

yaşam kalitesini ve

etkileyen faktörleri

değerlendirmek

amaçlanmıştır.

Kesitsel ve

tanımlayıcı

Anket Formu,

Utian Yaşam

Kalitesi Ölçeği

250 Kadınların yarıdan fazlasının (%62,8)

menopoz döneminde sağlık sorunu

yaşadığı ve en sık yaşanan sağlık

sorunlarının sıcak basması (%93,0),

gece terlemesi (%91,1) ve uykusuzluk

(%85,4) olduğu saptanmıştır.

Kadınların menopoz dönemindeki

genel, emosyonel, cinsel ve sağlık

alanlarındaki yaşam kalitesinin orta

düzeyde olduğu, mesleki ve günlük

işlerine yönelik yaşam kalitesinin ise

daha yüksek olduğu saptanmıştır.

Evet:18

Hayır:4

Haliloğlu ve ark.

[20]

2014

Postmenopozal

osteoporozlu

hastalarda sırt ağrısının

uyku kalitesi, yaşam

kalitesi ve depresyon

üzerine etkilerinin

değerlendirilmesi

amaçlanmıştır.

Tanımlayıcı

QUALEFFO-41,

Beck

Depresyon

Envanteri (BDI)

Pittsburgh

Uyku Kalitesi

İndeksi (PSQ)

Görsel analog

skala (VAS)

105 Postmenopozal osteoporozlu

hastalarda yüksek ağrı skorları düşük

uyku ve yaşam kalitesi ve depresyon

ile ilişkili olduğu; Depresyon,

uyku bozukluğu ve düşük yaşam

kalitesi birbirini etkileyebildiği;

Postmenopozal osteoporozlu

hastalarda temel tedavinin yanında

sık bir yakınma olan sırt ağrısının

tedavi edilmesi, uyku ve yaşam

kalitesi ve depresyon üzerinde

olumlu sonuçlar sağlayabileceği

bildirilmiştir.

Evet:11

Hayır:9

Uygulanmaz:2

Korkmaz ve ark.

[22]

2014

Postmenopozal

osteoporozlu

hastalarda vitamin

D düzeyleri, denge,

düşme, kas kuvveti

ve yaşam kalitesi

arasındaki ilişkileri

incelemektir.

Vakakontrol

QUALEFFO-41

Yaşam Kalitesi

Anketi

Vaka:46

Kontrol:46

Sırt ekstansör kas gücünü, lomber

ROM’u (Eklem hareket açıklığı) ve

dengeyi korumak için D vitamininin

gerekli olduğu ve kemik mineral

yoğunluğu, D vitamini seviyesi,

denge, lomber ROM ve belirtilen

kas kuvvetlerinin yaşam kalitesini

etkileyen faktörler olduğu

belirlenmiştir.

Evet:15

Hayır:7

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

41


Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri

Yazar/yıl

Ceylan ve

Özerdoğan [24] ,

2014

Garip ve ark.

[21]

2015

Yılmaz ve ark.

[31]

2015

Cetisli ve ark.

[41]

2015

Gözüyeşil ve

Başer [57] , 2016

Çalışmanın

amacı

Türk kadınlarında

menopoz

semptomlarının

sıklığını ve bu

semptomların

ve ilişkili

faktörlerin yaşam

kalitesine etkisini

belirlemek.

Vertebra

kırığı olmayan

postmenopozal

osteoporotik

kadınlarda ağrı

şiddetini ve

yaşam kalitesini

fiziksel, sosyal

ve duygusal

işlevler açısından

değerlendirmek.

Total abdominal

histerektomi

ameliyatı yapılmış

kadınlarda cinsel

fonksiyon ve

yaşam kalitesini

belirlemek.

Keten tohumunun

menopoz

semptomları ve

menopoz dönemi

boyunca yaşam

kalitesi üzerindeki

etkilerini analiz

etmek.

Kadınlara

uygulanan ayak

refleksolojisinin

vazomotor

semptomlar

üzerindeki

etkilerini

belirlemek.

Çalışmanın

şekli

Kesitsel

Kesitsel

Tanımlayıcı

Deneysel

Randomize

kontrollü

deneysel

çalışma

Veri toplama

araçları

Anket formu

Menopoza

Özgü Yaşam

Kalitesi Ölçeği

(MENQOL)

Nottingham

Sağlık Profili

Osteoporozda

Yaşam Kalitesi

Değerlendirme

Ölçeği (ECOS-16)

Görsel Analog

Skala (VAS)

Anket Formu,

Kadın Cinsel

Fonksiyon

Sorgulama

indeksi,

SF-36 Yaşam

Kalitesi Ölçeği

Menopoz

derecelendirme

ölçeği,

SF-36 Yaşam

Kalitesi Ölçeği

Anket formu,

Görsel Analog

Ölçeği (VAS),

Menopoz-

Spesifik Yaşam

Kalitesi Anketi,

hotFLash

günlükleri

Örneklem

sayısı

Temel

sonuçlar

1030 Tüm semptomlar arasında, menopoz

dönemlerinin tamamında en sık

görülen fiziksel semptomlar olduğu ve

menopoz dönemleri bir bütün olarak

değerlendirildiğinde; yorgunluk ve

bitkinlik (%79,2), kas ve eklemlerde

ağrı (%79,1) ve bel ağrısının (%77,8) en

sık görülen semptomlar olduğu, en az

görülen semptomun ise yüz kıllarında

artış (%28,3) olduğu bulunmuştur.

Daha yüksek eğitim, çalışma ve normal

kiloya sahip olma gibi faktörlerin yaşam

kalitesi üzerinde olumlu etkiye sahip

olduğu bildirilmiştir.

Hasta grup:40

Kontrol grup:40

Ağrı skorları arttıkça depresyon

skorlarının da artığı, uyku ve yaşam

kalitesinin kötüleştiği, ayrıca depresyon,

uyku kalitesi ve yaşam kalitesi arasında

güçlü pozitif ilişkiler bulunmuştur. Uyku

kalitesi düştükçe yaşam kalitesi de

bozulmuş ve depresyon düzeyi artmıştır.

Depresyon düzeyi arttıkça hastaların

yaşam kalitesinin düştüğü bildirilmiştir.

224 Araştırma grubunun ameliyat

sonrasında %13,4’ünün psikolojik sorun

yaşadığı, %22,32’sinin eş ilişkilerinin

değiştiği, %24,6’sının cinsel yaşamının

etkilendiği, %23,7’sinin vajinada kuruluk

ve %15,2’sinin idrar- gaita kaçırdığı ve

%58,9’unun cinsel işlev bozukluğu (CİB)

yaşadığı saptanmıştır.

Araştırma sonucunda total abdominal

histerektominin yaşam kalitesinin tüm

alt boyutlarını ve cinsel fonksiyonları

olumsuz yönde etkilemediği

saptanmıştır.

Deney

grup 1 (Keten

tohumu kullanan)

ve deney grup 2

(Eğitim alan):70

Deney değişken

grup (HRT tedavisi

alan):35 kontrol

grubu:35

Deney:58

Konrol:62

Deney gruplarında menopoz

semptomlarında anlamlı bir azalma

gözlenmiştir. Özellikle, HRT alan deney

grubunda (%10) ve keten tohumu

verilen deney gruplarında (grup 1, %8,7;

grup 2, %9,8) menopoz semptomlarında

benzer düşüşler gözlenmiştir.

Kadınlar, kullanım kolaylığı ve HRT

ile karşılaştırıldığında yan etkilerin

olmaması nedeniyle keten tohumu

kullanmayı tercih ettikleri bildirilmiştir.

Deney grubu 2’ye semptomlarla başa

çıkmak için verilen eğitim sonrası,

gözlenen menopoz derecelendirme

ölçeğindeki ortalama puanında anlamlı

düşüşün olduğu bulunmuştur.

Sıcak basmaları, terlemeleri ve gece

terlemeleri için ortalama skorlar

refleksoloji grubunda daha düşük

bulunmuştur.

MENQOL alt grupları için ortalama

puanlar,

uygulama sonrası refleksoloji grubunda

cinsel alanda, önemli bir iyileşme

(p<0,05)olduğu, ancak kontrol grubunda

iyileşme bulunmadığı bildirilmiştir.

Kalite

puanı

Evet:17

Hatır:5

Evet:12

Hayır:10

Evet:15

Hayır:5

Uygulanmaz:2

Evet:6

Hayır:5

Evet:8

Hayır:3

42 Androl Bul 2022;24:38-51


Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri

Yazar/yıl

Altuntuğ ve

ark. [35] 2016

Çalışmanın

amacı

Klimakterik

dönemde kadınlarda

cinsel yaşam

kalitesini belirlemek.

Çalışmanın

şekli

Tanımlayıcı

Veri toplama

araçları

Anket formu,

Cinsel Yaşam

Kalitesi Ölçeği

- Kadın Formu

(SQLQ-F)

Örneklem

sayısı

Temel

sonuçlar

268 Menopozla birlikte sık idrara çıkma ve

idrar kaçırma arttığı ayrıca, sık idrara

çıkma ve idrar kaçırma problemi olan

kadınlarda ortalama SQQ-F daha düşük

bulunmuştur. Uykusuzluk, yorgunluk /

halsizlik durumunun kadınlarda cinsel

yaşam kalitesini düşürmede risk faktörü

olduğu bulunmuştur.

Kalite

puanı

Evet:14

Hayır:6

Uygulanmaz:2

Zıvdır ve

Sohbet [23] ,

2017

Kadınların

menopoza bakışı,

yaşam değişimleri,

bunun kadınlar

üzerindeki

suçluluk ve utanç

yaratabilme etkisinin

yaşam kalitesine

etkisini belirlemek.

Tanımlayıcı

Anket formu

Suçluluk-Utanç

ve WHOQOL-

BREF Yaşam

Kalitesi ölçeği

500 Kadınların suçluluk ve utanç düzeylerinin

arttıkça yaşam kalitelerinin

azaldığı, kadınların suçluluk-utanç ve

yaşam kalite düzeylerinin

ortalamanın üzerinde olduğu

bulunmuştur.

Evet:8

Hayır:12

Uygulanmaz:2

Gözüyeşil

ve Başer [57] ,

2016

Cinsel işlevler ile

yaşam kalitesi

arasındaki ilişkiyi

ve menopoz

dönemindeki

problemleri

değerlendirmeyi

amaçlamaktadır.

Tanımlayıcı

ve kesitsel

Anket formu,

Menopoz

Semptomları

Derecelendirme

Ölçeği (MRS),

Kadın Cinsel

İşlev İndeksi

(FSFI)

Cinsel Yaşam

Kalitesi Anketi

Kadın(SQLQ-F)

317 Cinsel İşlev Endeksi puanları ile

toplam Cinsel Yaşam Kalitesi Anketi-

Kadın puanları arasında pozitif yönde

anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p <0,05).

Kadınların sıklıkla ciddi menopoz

semptomları yaşamadıklarını, ancak orta

derecede cinsel yaşam kalitesine sahip

cinsel işlev bozukluğuna sahip oldukları

bildirilmiştir.

Evet:19

Hayır:3

Sis Çelik ve

Pasinlioğlu [30] ,

2017

Klimakterik

kadınlara planlı

sağlık eğitimi

verilmesinin sıcak

basması ile ilgili

inançları ve yaşam

kaliteleri üzerindeki

etkisini belirlemek.

Yarı

Deneysel

Anket formu,

Sıcak Basmalı

İnançlar Ölçeği,

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi

Anketi

Deney:121

Kontrol:126

Sıcak Basması İnanç Ölçeği tüm alt

gruplarında toplam ve ortalama son

test puanı, deney grubundaki kadınların

kontrol grubundaki kadınlardan daha

düşük bulunmuştur. Deney grubundaki

kadınlar sıcak basmaları konusunda

olumlu inançlar geliştirirken, kontrol

grubundaki kadınların inançları

değişmediği; Deney grubundaki

kadınların Menopoza Özgü Yaşam

Kalitesi Anketi’nin tüm alt ölçeklerindeki

ortalama son test puanı, kontrol

grubundaki kadınlardan daha düşük

olduğu bulunmuştur.

Evet:7

Hayır:4

Erbaş ve

Demirel [37] ,

2017

Klimakterik

dönemdeki

kadınlarda cinsel

yaşam kalitesinin

belirlenmesi ve

cinsel yaşam ile

menopozal tutum

ve yakınmalar

arasındaki ilişkiyi

incelemek.

Tanımlayıcı

Anket Formu,

Menopoza

İlişkin Tutum

Ölçeği,

Menopozal

Yakınmaları

Tarama Listesi,

Cinsel Yaşam

Kalitesi Ölçeği

359 Cinsel yaşam kalitesi ölçeğinin puan

ortalaması 68,5 ve menopoz tutum

ölçeğinin puan ortalaması 37,9

bulunmuştur. Menopoza yönelik

tutumun cinsel yaşam kalitesi skorları

üzerinde etkili olduğu saptanmıştır

(p<0,05). Menopoz dönemine ait

şikâyetlerle menopoz tutum ölçeği

puanları arasında anlamlı bir farklılığın

olduğu bulunmuştur (p<0,05).

Evet:11

Hayır:9

Uygulanmaz:2

Süt ve

Küçükkaya [36] ,

2018

Premenopoz,

perimenopoz ve

postmenopoz

dönem kadınlarında

cinsel yaşam

kalitesinin

incelemek.

Kesitsel

Anket formu,

Cinsel Yaşam

Kalitesi Ölçeği-

Kadın (CYKÖ-K)

225 En yoğun vajinal kuruluk şikâyetinin

perimenopozal dönemde, en yoğun

disparoni şikâyetinin postmenopozal

dönemde yaşandığı belirlenmiştir.

Tüm menopozal dönemlerde vajinal

kuruluk şikâyeti olanların CYKÖ-K

toplam puanlarının, vajinal kuruluk

şikâyeti olmayanlardan düşük olduğu

fakat sadece postmenopozal dönemde

anlamlı olduğu bulunmuştur.

Evet:17

Hayır:5

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

43


Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri

Yazar/yıl

Var ve ark.

[38]

2018

Özdemir

ve Uysal [42]

2018

Özcan ve

ark. [40] 2019

Karakoç ve

ark. [33] 2019

Özcan [29] ,

2019

Altundağ

ve Şahin [26]

2019

Gümüşay

ve Erbil [28] ,

2019

Çalışmanın

amacı

Yaşam kalitesi

alt boyutları ile

postmenopozal

dönemdeki cinsel

fonksiyonlar

arasındaki ilişkiyi

incelemek

Postmenopoz

dönemdeki kadınlara

verilen pilates

egzersiz eğitiminin

kadınların yaşam

kalitesi ve depresyon

düzeyleri üzerine

etkisini incelemek.

Alternatif bir tedavi

yöntemi olan kefirin

postmenopozal

kadınlarda yaşam

kalitesi ve uyku

bozuklukları

üzerindeki etkilerini

belirlemek.

Menopozdaki

genitoüriner

sendromun

yaşam kalitesi ve

öz bakım gücü

üzerindeki etkilerinin

belirlenmesi

amaçlanmıştır.

Menopoz döneminde

kadınların sağlıklı

yaşam tarzı

davranışlarını ve

yaşam kalitesini

değerlendirmektir.

Menopozal

dönemdeki

kadınlarda Huzursuz

Bacak Sendromunun

(HBS) görülme

sıklığı, yaşam ve

uyku kalitesi üzerine

etkisini belirlemek

45 yaş ve üstü

kadınların menopoz

tutumunun

menopoza özgü

yaşam kalitesine

etkisini incelemek

Çalışmanın

şekli

Kesitsel

Yarı

deneysel

Randomiz

kontrollü

deneysel

çalışma

Vaka-

Kontrol

Tanımlayıcı

ve kesitsel

Analitik-

Kesitsel

Tanımlayıcı

Veri toplama

araçları

Anket formu,

7 maddelik ilişki

değerlendirme ölçeği,

Kadın Cinsel İşlev

Ölçeği,

Kısa Form Sağlık Ölçeği

SF-36 Yaşam Kalitesi

Ölçeği

Anket formu

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Ölçeği

(MÖYKÖ),

Back Depresyon ölçeği

Anket forumu

Menopoza Özel

Yaşam Kalitesi Ölçeği

(MENQOL)

Beck Depresyon

Envanteri

Kadın Sağlığı

Uykusuzluk

Derecelendirme Ölçeği

(WHIIRS)

Öz Bakım Güç Ölçeği,

Menopoza Özel

Yaşam Kalitesi Ölçeği

(MENQOL)

Menopoz Semptomları

Derecelendirme Ölçeği

(MRS),

Sağlıklı Yaşam Tarzı

Davranış Ölçeği (SYDÖ)

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Anketi

(MENQOL)

Anket formu, Huzursuz

Bacak Sendromu-

Şiddet Değerlendirme

Ölçeği, Pittsburgh

Uyku Kalitesi İndeksi,

SF-36 Yaşam Kalitesi

Ölçeği

Anket formu,

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Ölçeği

(MÖYKÖ), Menopoza

İlişkin Tutum Ölçeği

Örneklem

sayısı

Temel

sonuçlar

67 Algılanan genel ilişki kalitesinin, uyarılma,

kayganlık, orgazm, tatmin ve ağrısızlık

parametreleri ile güçlü bir şekilde ilişkili

olduğu; Sosyal işlev, fiziksel işlev ve daha

az fiziksel rol güçlüğü olan kadınların daha

iyi cinselliğe sahip olduğu bulunmuştur.

Pilates

egzersizi

grubu

(n=21) ev

egzersizi

grubu

(n=23)

Deney:34

Kontrol:34

Vaka: 141

Kontrol:

159

Postmenopozal kadınlarda pilates

egzersizlerinin yaşam kalitesini

artırarak depresyon düzeylerini azalttığı

bulunmuştur.

Kadınların (% 93,7) uyku sürelerinin

kısaldığı, % 51,2’si ateş ve terleme

yaşadığı, % 48,6’sı stres ve anksiyete

nedeniyle uyku bozukluğu yaşadığı;

kadınların uyku sorunu yaşamaları

MENQOL’un tüm alt boyutlarını etkilediği

bildirilmiştir. Ayrıca

kefirin menopoz sonrası dönemde

semptomları en aza indirmek için

alternatif bir tedavi olduğu sonucuna

ulaşılmıştır.

Düşük eğitim düzeyi, kronik hastalık,

idrar kaçırma ve sürekli ilaç kullanımı,

kadınlarda yaşam kalitesini ve öz bakım

gücünü olumsuz etkileyen genitoüriner

menopoz sendromu ile ilişkili olduğu

bulunmuştur.

500 MENQOL puanları kadınlar arasında

karşılaştırıldığında, en az görülen şikâyetin

cinsel belirtiler, en sık görülen şikayetin

ise fiziksel belirtiler olduğu belirlenmiştir.

Kadınların eğitim düzeyi ve gelir durumu

arttıkça SYDÖ yükseldikçe, menopoza

özgü şikâyetlerin azaldığı ve yaşam

kalitesinin arttığı tespit edilmiştir.

615 HBS’li olan kadınların %96.1’inin

menopozda sağlık sorunları yaşadıkları

ve bu sorunların çoğunluğunun sıcak

basması sorunu olduğu belirlenmiştir.

HBS’li olmayan kadınların yaşam

kalitesinin HBS’li olanlara göre daha iyi

olduğu belirlenmiştir (p<0,05).

197 Kadınların %72,1’inin menopoz

tutumunun olumsuz olduğu, menopoz

tutumu olumsuz olan kadınlarda MÖYKÖ

ve alt alan puanların daha yüksek olduğu,

psikososyal alan, fiziksel alan ve MÖYKÖ

puanları farkının istatistiksel olarak

önemli olduğu bulunmuştur. Kadınlarda

menopoza özgü yaşam kalitesini en fazla

etkileyen sorunların enerjide azalma hissi,

fiziksel güçte azalma, uyuma güçlüğü, kas

ve eklemlerde ağrı, yorgun ve yıpranmış

hissetme olduğu bulunmuştur.

Kalite

puanı

Evet:15

Hayır:7

Evet:8

Hayır:3

Evet:8

Hayır:3

Evet:18

Hayır:4

Evet:18

Hayır:4

Evet:18

Hayır:4

Evet:16

Hayır:4

Uygulanmaz:2

44 Androl Bul 2022;24:38-51


Tablo 1 devamı. Sistematik Derlemeye Alınan Araştırmaların Özellikleri

Yazar/yıl

Beyan ve ark.

[32]

2020

Keskin ve

Taşpınar [18]

2020

Selvi ve ark.

[34]

2020

Taşkıran ve

Özgül [27] 2021

Ilgın ve ark. [19]

2021

Çalışmanın

amacı

Total Laparoskopik

Histerektomi ve

Total Abdominal

Histerektominin

Cinsel İşlev ve

Yaşam Kalitesi

Üzerindeki Etkilerinin

Karşılaştırılması

Postmenopozal

osteoporozun yaşam

kalitesi üzerindeki

etkisini Uluslararası

Osteoporoz

Derneği Yaşam

Kalitesi Araştırması

(QUALEFFO-41) ile

belirlemek.

Menopoz

Genitoüriner

Sendromu (GSM)

tanımını yeniden

değerlendirmek ve

Türk postmenopozal

kadınlarda

GSM’nin yaşam

kalitesi üzerindeki

yaygınlığını ve etkisini

değerlendirmek.

Kırsal Türk

kadınlarında menopoz

semptom şiddeti

ve menopoza özgü

yaşam kalitesi

(MSQoL) ile çok

çeşitli bireysel

faktörlerin ilişkisini /

etkisini analiz etmeyi

amaçlamaktadır.

Postmenopozal

dönem kadınlarda

yaşam kalitesinin

yordayıcısı olarak

kemik mineral

yoğunluğu (KMY) ve

ilişkili diğer faktörlerin

araştırılması

Çalışmanın

şekli

Kohort

Tanımlayıcı

ve Kesitsel

Kesitsel

Kesitsel

Kesitsel ve

tanımlayıcı

Veri toplama

araçları

Kadın Cinsel

Fonksiyon İndeksi

Avrupa yaşam kalitesi

beşinci boyut ölçeği

(EQ-5D)

Kemik mineral

yoğunluğu çift

enerjili X-ışını

absorpsiyometrisi

(DXA) ile ölçüldü.

QUALEFFO-41

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Ölçeği,

King’s Sağlık Anketi

Anket formu,

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Ölçeği,

Menopoz Semptom

Değerlendirme Ölçeği

(MRS)

KMY ölçüm sonuçları

ile yaşam kalitesini

değerlendiren KF-36,

Avrupa Osteoporoz

Kurumu Yaşam

Kalitesi Anketi,

QUALEFFO-41 Yaşam

Kalitesi Anketi

Örneklem

sayısı

TLH: 329

TAH: 126

Osteoporoz

hasta:123

Osteoporoz

olmayan:49

Grup GSM:288

Grup

GSM

olmayan:115

Temel

sonuçlar

Her iki histerektominin cinsel

işlevi iyileştirmede etkili olduğu,

laparoskopi grubunda iyileşmenin

istatistiksel olarak daha yüksek olduğu

bulunmuştur. İyi huylu jinekolojik

nedenlerle histerektomiye ihtiyaç

duyan hastalara TLH’nin diğer

avantajlarının yanı sıra cinsel işlev

üzerinde daha olumlu bir etkisinin

olduğu bildirilmiştir.

QUALEFFO-41 toplam skoru, DXA

ölçümünde egzersiz, yaş, menopoz

yaşı, menopoz süresi ve femur

boynunun t skoru ve toplam skoru

arasında istatistiksel olarak anlamlı bir

ilişki olduğu bulunmuştur.

Tüm hastalarda en sık görülen vajinal,

cinsel ve idrar semptomlarda sırasıyla;

vajinal kuruluk (%66,2), azalmış vajinal

ıslanma (%55,3) ve idrar aciliyet

(%54,8); tüm hastaların 158’inde

(%39,2) inkontinans görüldüğü

bildirilmiştir.

Menopoza Özgü Yaşam Kalitesi

Anketi’nde psikososyal ve cinsel

alanlar açısından kötü yaşam kalitesi

Grup 1’de anlamlı bulunmuştur

(p<0,001).

245 Menopozu kötü algılayan bireylerde

MRS-total, somatik ve psikolojik

puan ortalamaları diğerlerine

göre daha yüksek bulunmuştur.

MSQoL skorlarının gruplar arası

karşılaştırılmasında menopozu iyi

algılayanlarda vazomotor skorun diğer

gruplara (kötü ve nötr) göre daha

düşük olduğu bulunmuştur.

164 KF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin

parametreleri arasında fiziksel rol

kısıtlılığı (p=0,012) ve ruhsal rol

kısıtlılığı (p=0,012) parametreleri

açısından istatistiksel anlamlı

fark tespit edildi. Postmenopozal

dönem kadınlarda yaşam kalitesinin

azalmış olduğu ve bu durumun

tek öngörücüsünün KMY olmadığı,

menopoz süresinin de yaşam kalitesini

olumsuz etki edebildiği bulunmuştur.

Kalite

puanı

Evet:14

Hayır:8

Evet:15

Hayır:7

Evet:18

Hayır:4

Evet:15

Hayır:7

Evet:15

Hayır:7

Menopozal Dönemde Yaşam Kalitesini

İnceleyen Çalışmaların Temel Bulguları

Menopozda görülen osteoporozun yaşam kalitesine etkisini

inceleyen altı çalışmanın üçünde KMY ile yaşam

kalitesi arasında anlamlı ilişki olduğu; KMY arttıkça yaşam

kalitesinin arttığı ve KMY ölçümünde düzenli egzersizin,

menopoz yaşının, menopoz süresinin etkili olduğu

bulunmuştur. [17–19] Çalışmaların ikisinde osteoporozda ağrı

skorları arttıkça depresyon skorlarının da artığı, uyku ve

yaşam kalitesinin kötüleştiği ve postmenopozal osteoporozlu

hastalarda temel tedavinin yanında sık bir yakınma

olan sırt ağrısının tedavi edilmesi, uyku ve yaşam kalitesi ve

depresyon üzerinde olumlu sonuçlar sağlayabileceği bulunmuştur.

[20,21] Çalışmaların bir tanesinde de sırt ekstansör

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

45


kas gücünü, lomber ROM’u (Eklem hareket açıklığı) ve

dengeyi korumak için D vitamininin gerekli olduğu, ayrıca

kemik mineral yoğunluğu, D vitamini seviyesinin yaşam

kalitesini etkileyen faktörler olduğu bulunmuştur. [22]

Menopozal yakınmaların sıklığı veya şiddetinin yaşam

kalitesine etkisini inceleyen çalışmalarda, kadınların menopozal

yakınmalarının sırası ile %51,3’ü yorgunluk,

%40,0’ı sinirlilik, %36,7’si cinsel ilişkide azalma, %35,3’ü

uykusuzluk, %34,7’si cinsel isteksizlik, %30,7’si eklem ağrısı

olduğu [23] ; menopoz öncesi dönemde en çok psikolojik

semptomların şiddetinin arttığı, sonrasında somatik ve

ürogenital yakınmaların şiddetlendiği; ayrıca menopoz döneminde

semptomların skorlarında azalma olsa bile bunun

anlamlı olmadığı [24] ; menopozda en sık yaşanan sağlık sorunlarının

sıcak basması (%93,0), gece terlemesi (%91,1)

ve uykusuzluk (%85,4) olduğu [25] ; menopozda huzursuz

bacak sendromu yaşayan kadınların çoğunluğunun sıcak

basması sorunu yaşadığı bulunmuştur. [26]

Kadınların menopoz algısının veya tutumunun yaşam kalitesine

etkisini inceleyen çalışmalarda, menopozu iyi algılayanların

MENQOL vazomotor skorun diğer gruplara

(kötü ve nötr) göre daha düşük olduğu [27] ; menopoz tutumu

olumsuz olan kadınların genel olarak menopoz yaşam

kalitesinin olumsuz etkilendiği [28] ; Kadınların eğitim düzeyi

ve gelir durumu arttıkça, Sağlıklı Yaşam Davranış Ölçeği

yükseldikçe, menopoza özgü şikayetlerin azaldığı ve yaşam

kalitesinin arttığı [29] ; klimakterik kadınlara verilen planlı

sağlık eğitiminin sıcak basması konusunda olumlu inançlar

geliştirdiği ve yaşam kalitesini artırdığı bulunmuştur. [30]

Menopozda yaşanan jinekolojik operasyonlar ve yaşam

kalitesini inceleyen çalışmalarda, total abdominal histerektomi

ameliyatı sonrasında kadınların cinsel yaşamlarının

etkilenmediği ve yaşam kalitelerinin iyi olduğu [31] ; total laparoskopik

histerektomi ve total abdominal histerektominin

cinsel işlevi iyileştirmede etkili olduğu bulunuştur. [32]

Menopozda genitoüriner sendrom ve yaşam kalitesini inceleyen

çalışmalarda, idrar kaçırma ve sürekli ilaç kullanımının

kadınlarda yaşam kalitesini ve öz bakım gücünü

olumsuz etkileyen genitoüriner menopoz sendromu ile

ilişkili olduğu [33] ; psikososyal ve cinsel alanlar açısından

kötü yaşam kalitesinin genitoüriner sendromu olan hastalarda

anlamlı bulunduğu [34] ; menopozla birlikte sık idrara

çıkma ve idrar kaçırmada artış göründüğü ayrıca, sık

idrara çıkma ve idrar kaçırma problemi olan kadınlarda

cinsel yaşam kalitesi puan ortalamasının daha düşük olduğu

bulunmuştur. [35]

Menopozda cinsel yaşam kalitesini inceleyen çalışmalarda,

kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yüksek oranda

görüldüğü ve cinsel işlev bozukluğu ile yaşam kalitesi puanları

arasında negatif bir ilişki olduğu [36] ; menopoza gösterilen

olumlu tutumun cinsel yaşamı olumlu yönde etkilediği

[37] ; sosyal işlev, fiziksel işlev ve daha az fiziksel rol

güçlüğü olan kadınların daha iyi cinsel işleve sahip olduğu

bulunmuştur. [38]

Menopoz semptomları için kullanılan non-farmakolojik

girişimler ile yaşam kalitesini inceleyen çalışmalarda, uygulanan

ayak refleksolojisinin sıcak basması ve gece terlemesi

şikayetlerini hafiflettiği ve yaşam kalitesi alt grup cinsel yaşam

alanında iyileşme sağladığı [39] ; kefirin menopoz sonrası

dönemde semptomlarını en aza indirmek için alternatif bir

tedavi olduğu [40] ; keten tohumu verilen deney gruplarında

menopoz semptomlarında iyileşme gözlendiği [41] ; postmenopozal

kadınlara verilen pilates egzersiz eğitiminin yaşam

kalitesini artırarak depresyon düzeyini azalttığı bulunmuştur.

[42]

TARTIŞMA

Bu sistematik derlemede menopozal dönemdeki kadınların

yaşam kalitelerini inceleyen çalışmalar konu alınmıştır.

İncelenen çalışmaların hepsinde menopozal semptomların

kadınların yaşam kalitelerini olumsuz şekilde etkilediği

belirlenmiştir.

İncelediğimiz çalışmalarda, menopozda artan osteoporozun

kadınların yaşam kalitesini azalttığı ve düzenli yapılan

egzersizin kadınların yaşam kalitesini artırdığı [17] ; düzenli

egzersizin kadınların yaşam kalitesini artırdığı, ileri

yaş ve düşük eğitim düzeyinin yaşam kalitesini azalttığı [42] ;

QUALEFFO-41 yaşam kalitesi anketinin toplam skorunda,

KMY ölçümü ile egzersiz, yaş, menopoz yaşı, menopoz

süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu

[18] ; postmenopozal osteoporozlu hastalarda yüksek ağrı

skorlarının düşük uyku ve yaşam kalitesi ve depresyon ile

ilişkili olduğu [20] ; günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlanma

neticesinde görülen özgüvende azalma, endişe ve depresyon

gibi ruhsal fonksiyon bozukluklarının bireylerin yaşam

kalitelerini olumsuz etkileyebileceği; genel yaşam kalitesi

ölçeği KF-36’nın ruhsal işlev parametresinin KMY

düşük olan grupta azalmış olduğu bildirilmiştir. [19] Çalışma

bulgularına paralel sonuçlar içeren Baczyk ve ark.’nın postmenopozal

osteoporotik ve osteopenik kadınların yaşam

kalitesini değerlendirmek için yaptıkları çalışmada, osteoporozun

yaşam kalitesini negatif yönde etkilediği, egzersizin

ve çalışma durumunun yaşam kalitesini artırmada

önemli olduğu vurgulanmıştır. [43] Başka bir çalışmada, kadınlarda

osteoporoza neden olabilecek yaşam tarzı özellikleri

arasında düşük fiziksel aktivite düzeyi bildirilmiştir. [44]

Menopozal dönemde birçok kadının yaşadığı metabolik

46 Androl Bul 2022;24:38-51


değişiklikler sonucu azalan östrojen miktarı ile ilgili olarak

insülin toleransında bir azalma olabilir. Bu durum, insülin

direnci ve endotelyal disfonksiyonun gelişmesine yol

açabilir. Menopoz sonrası bazı kadınlar için insülin intoleransının

getirebileceği zorluklara rağmen, düzenli egzersiz

ve kalori kısıtlaması menopozdan sonra yaşam kalitesi için

çok önemlidir. [45]

Osteoporoza özgü yaşam kalitesi anketi olan QUALEFFO

41 anketinin ağrı, zihinsel işlev ve toplam puanının yanı

sıra KMY ile yaşam kalitesini değerlendiren KF-36 yaşam

kalitesi anketinin fiziksel rol kısıtlılığı parametresinde

KMY düşük olan grupta yaşam kalitesinin düşük olduğu

[19] ; Osteoporozda Yaşam Kalitesi Değerlendirme Ölçeği

(ECOS-16) ile gerçekleştirilen diğer bir çalışmada, ağrı

skorları arttıkça depresyon skorlarının da artığı, uyku ve

yaşam kalitesinin kötüleştiği, ayrıca depresyon, uyku kalitesi

ve yaşam kalitesi arasında güçlü pozitif ilişkiler olduğu

[21] ; bir başka çalışmada da sırt ekstansör kas gücünü,

lomber ROM’u (eklem hareket açıklığı) ve dengeyi korumak

için D vitamininin gerekli olduğu ve kemik mineral

yoğunluğu, D vitamini seviyesi, denge, lomber ROM ve

belirtilen kas kuvvetlerinin yaşam kalitesini etkileyen faktörler

olduğu belirlenmiştir. [22] Literatür incelemesinde de

benzer kanıtlar mevcuttur. [46,47] Osteoporoz, en başarılı

yönetimi elde etmek için multidisipliner bir yaklaşım gerektiren

çok yönlü bir hastalıktır. Kemik kütlesi yalnızca

genetik koddan değil, aynı zamanda uygun fiziksel aktivite

seviyesi, hormonlar ve beslenme dâhil olmak üzere birkaç

faktörden de etkilenir. Dengeli bir diyet, uygun kalsiyum

ve D vitamini alımı ile birlikte düzenli bir egzersiz programı

yoluyla orta düzeyde fiziksel aktivite sağlamak, kemik

ve kas sağlığı için çok önemlidir. [48]

İncelediğimiz Yılmaz ve ark.’nın çalışmasında, total abdominal

histerektomi ameliyatı sonrasında kadınların cinsel

yaşamlarının etkilenmediği ve yaşam kalitelerinin iyi olduğu

[31] ; total laparoskopik histerektomi ve total abdominal

histerektominin cinsel işlev ve yaşam kalitesi üzerindeki etkilerinin

karşılaştırılmasını inceleyen diğer çalışmada da her

iki histerektominin cinsel işlevi iyileştirmede etkili olduğu

ve laparoskopi grubunda iyileşmenin istatistiksel olarak daha

yüksek olduğu bulunmuştur. [32] Çalışma bulgularına benzer

sonuçlar içeren Wulandari ve ark.’nın çalışmasında histerektomi

sonrasında kadınların cinsel yaşamlarının olumlu

yönde etkilendiği [49] ; Sukgen ve Kaya’nın çalışmasında da laparoskopik

histerektominin cinsel işlev üzerine etkisinin olmadığı

ve 12 aylık takipte yaşam kalitesini olumlu etkilediği

bildirilmiştir. [50] Bu sonuçlar ameliyat sonrası jinekolojik

yakınmalarda meydana gelen rahatlamalar ile cinsel yaşam

kalitesinin arttığı şeklinde yorumlanmıştır.

İncelediğimiz çalışmalarda, menopoz tutumları olumsuz

olan kadınların yaşam kalitelerinin de olumsuz yönde

etkilendiği; [28] menopozu olumsuz algılayan kadınlarda

Menopoz Semptomları Değerlendirme Ölçeği total, somatik

ve psikolojik puan ortalamaları diğerlerine göre (iyi veya

nötr olan) daha yüksek olduğu; [27] kadınların menopoza karşı

olumsuz tutum içinde olmalarında ve menopozu olumsuz

bir durum olarak düşünmelerinde, hissedilen suçluluk duygusunun

önemli derecede etkili olduğu ve yaşam kalitesini

düşürdüğü, ayrıca bilgi düzeyinin yaşanılan suçluluk duygusunda

etkili olduğu [23] ; menopoza dair bilgi sahibi olmanın

kadınların yaşam kalitesini olumlu şekilde etkilediği [51] ;

klimakterik dönemdeki kadınlara verilen planlı sağlık eğitiminin

sıcak basmaları konusunda olumlu inançlar geliştirdiği

[29] ; klimakterik dönemdeki kadınların menopoza yönelik

olumsuz tutum sergilemelerinin, yaşam kalitelerini olumsuz

şekilde etkilediği bildirilmiştir. [37] Çalışma sonuçlarına benzer

bulgular içeren Jamali ve ark., İran’lı kadınların menopoz

tutumlarının olumsuz olduğunu bildirirken [52] ; çalışma sonuçlarını

desteklemeyen, Tümer ve Kartal çalışmasında menopoz

dönemindeki kadınların menopoza yönelik olumlu

tutum sergiledikleri bildirilmiştir. [53] Menopoza karşı tutumu

olumsuz olan kadınların genel olarak daha fazla semptom

şikayeti vardır. Batı kültürü genellikle menopozu bir

son ve tedavi edilmesi gereken bir ‘hastalık’ olarak görürken,

Mayalar gibi diğer kültürler menopozu özgürlüğün, statünün

yükselmesinin ve saygının bir sembolü olarak algılar.

Kültürler arasındaki menopoz deneyimlerindeki farklılıkların

göz önüne alındığında, kültüre özgü yönetim yöntemlerinin

gelişimini için aynı kültür içindeki kadınların menopoz

deneyimlerini incelemek gerekmektedir. [54]

İncelediğimiz çalışmalarda kadınların yaşam kalitesini etkileyen

menopoz semptomlarına ve bu semptomlardan etkilenme

düzeylerine baktığımızda, Erkin ve ark.’nın çalışmasında

kadınların en fazla ilettiği şikayetlerin uykusuzluk,

yorgunluk, sıcak basması, cinsel ilişkide azalma ve eklem

ağrısı olduğu [51] ; Uludağ ve ark.’nın çalışmasında, menopoz

öncesi dönemde en çok psikolojik semptomların görüldüğü,

somatik ve ürogenital şikayetlerin bunu izlediği [55] ; Ceylan

ve Özerdoğan’ın çalışmasında Potmenopozal dönem <5

yıl olan kadınlarda en sık rastlanan şikayetler vazomotor

ve cinsel şikayteler; postmenopozal >5 yıl kadınlarda ise en

sık rastlanan şikayetlerin psikososyal şikayetler olduğu [24] ;

Altundağ ve Şahin çalışmasında menopozda huzursuz bacak

sendromu olan kadınların yaşadığı sorunların çoğunlukla sıcak

basması ve uyku sorunları olduğu [26] ; Abay ve Kaplan’ın

çalışmasında en sık gözlenen yakınmaların sıcak basması,

gece terlemesi, uykusuzluk, yorgunluk, osteoporoz, baş ağrısı

ve depresyon olduğu [25] ; Özcan’ın çalışmasında da en az

görülen şikayetin cinsel belirtiler, en sık görülen şikayetin

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

47


ise fiziksel belirtiler olduğu bildirilmiştir. [29] Literatürde karşılaşılan

başka çalışmalara baktığımızda, Pinkerton ve ark.,

vazomotor semptomların şiddetinin ve sıklığının artması ile

uyku ve yaşam kalitesi parametrelerinin olumsuz etkilendiğini

[56] ; Gözüyeşil ve Başer de vazomotor yakınmaların en

fazla etkilediği günlük yaşam aktivitelerinin sırasıyla, ruhsal

durum, uyku ve konsantrasyon, fiziksel ve zihinsel yorgunluk

düzeyleri olduğunu belirtmiştir. [57]

İncelediğimiz Karakoç ve ark.’nın menopozdaki genitoüriner

sendromun yaşam kalitesine etkisini belirlemek için yaptıkları

çalışmada, düşük eğitim düzeyi, kronik hastalık, idrar

kaçırma ve sürekli ilaç kullanımının kadınlarda yaşam kalitesini

ve öz bakım gücünü olumsuz etkileyen genitoüriner

sendrom ile ilişkili olduğu [33] ; MENQOL’de psikososyal ve

cinsel alanlar açısından kötü yaşam kalitesinin genitoüriner

sendromun olan hastalarda anlamlı bulunduğu [34] ; Altuntuğ

ve ark.’nın çalışmasında, menopozla birlikte sık idrara çıkma

ve idrar kaçırmada artış göründüğü ayrıca, sık idrara çıkma ve

idrar kaçırma problemi olan kadınlarda cinsel yaşam kalitesi

puan ortalamasının daha düşük olduğu [35] ; Süt ve ark.’nın

çalışmasında da en yoğun vajinal kuruluk şikayetinin perimenopozal

dönemde, en yoğun disparoni şikayetinin postmenopozal

dönemde yaşandığı bildirilmiştir. [36] Literatür

incelemesinde ulaştığımız Moral ve ark., tarafından yapılan

bir çalışmada genitoüriner sendromun kadınların %93’ünü

etkilediği, vajinal kuruluğun kadınların yaşadığı en yaygın

ve rahatsız edici semptom olduğu bildirilmiştir. [58] Bir başka

çalışmada da cinsel olarak aktif kadınların yaşadığı en yaygın

şikayetlerin sıklığı sırasıyla %90 ve %80 olarak bildirilen

kayganlaşmada azalma ve disparoni olduğu bildirilmiştir. [59]

Hipoöstrojenik duruma bağlı olarak premenopozal kadınların

%15’inde genitoüriner sendrom benzeri semptomlar

mevcut olabilir. Bununla birlikte, genitoüriner sendromdan

muzdarip kadınların büyük çoğunluğu ileri yaştadır. [58] Son

zamanlarda, durumun rahatsız edici ve yaşamı değiştiren

semptomlarını tedavi etmek için farklı tedavi yöntemleri

ortaya çıkmıştır. Birinci basamak tedavi, yaşam tarzı değişiklikleri,

kayganlaştırıcılar ve nemlendiriciler gibi hormonal

olmayan tedavilerden oluşurken, lokal olarak uygulanan

intravajinal östrojen ürünleriyle hormonal terapi daha kalıcı

vakalarda “altın standart” olarak kabul edilmekte, seçici

östrojen reseptörü modülatörleri veya lazer teknolojileri ile

daha yeni terapötik yaklaşımlar da alternatif seçenekler olarak

kullanılabilmektedir. [60]

Menopozal dönemde yaşanan sorunlar arasında cinsel

yaşama ilişkin sorunlarda önemli bir yer tutmaktadır.

Sistematik derlemeye alınan çalışmalarda, menopozal dönemin

cinsel ilişki sıklığını azalttığı [51] ; ve orta derecede

cinsel yaşam kalitesine yol açtığı [61] ; menopoz dönemindeki

kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yüksek oranda görüldüğü

ve cinsel işlev bozukluğu ile yaşam kalitesi puanları

arasında negatif bir ilişki olduğu [36] ; menopozla birlikte sık

idrara çıkma ve idrar kaçırmada artış göründüğü ayrıca, sık

idrara çıkma ve idrar kaçırma problemi olan kadınlarda

ortalama cinsel yaşam kalitesi ölçek puanının daha düşük

olduğu [35] ; menopozal dönemde yaşanan cinsel sorunların

vajinal kuruluk, disparoni ve cinsel isteksizlik olduğu [25] ;

menopoza gösterilen olumlu tutumun cinsel yaşamı olumlu

yönde etkilediği [36] ; algılanan genel ilişki kalitesinin,

uyarılma, kayganlık, orgazm, tatmin ve ağrısızlık parametreleri

ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğu, ayrıca sosyal

işlev, fiziksel işlev ve daha az fiziksel rol güçlüğü olan kadınların

daha iyi cinselliğe sahip olduğu bildirilmiştir. [38]

İncelediğimiz çalışma bulguları ile benzer sonuçlar içeren

diğer çalışmalarda da menopozal dönemdeki kadınların

cinsellikten soğuma, cinsel istekte azalma, ilişki sıklığında

azalma, cinsel yakınlaşmadan duyulan mutlulukta azalma

şeklindeki psikolojik sıkıntılar yaşadığı. [62] menopoza bağlı

şikâyetlerin kadınların cinsel yaşam kalitelerini ve dolayısıyla

evlilik uyumlarını etkilediği bildirilmiştir. [63]

Geleneksel tıp veya TAT ihtiyacı, menopozal semptomlarla

başetmek için bilimsel olarak kanıtlanmış tedavilere

yönelik artan talep ışığında önem kazanmaktadır. [64]

İncelediğimiz Gözüyeşil ve Başer’in çalışmasında kadınlara

uygulanan ayak refleksolojisinin sıcak basması ve gece

terlemesi şikâyetlerini hafiflettiği ve yaşam kalitesi alt grup

cinsel yaşam alanında iyileşme sağladığı bildirilmiştir. [39]

Özcan ve ark.’nın çalışmasında, kefirin menopoz sonrası

dönemde semptomlarını en aza indirmek için alternatif bir

tedavi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. [40] Çetişli ve ark.’nın

çalışmasında da HRT alan deney grubunda ve keten tohumu

verilen deney grubunda menopoz semptomlarında

benzer düşüşler gözlenmiştir. Diğer taraftan kadınların keten

tohumunun kullanım kolaylığı ve HRT ile karşılaştırıldığında

yan etkilerin olmaması nedeniyle keten tohumu

kullanmayı tercih ettikleri bildirilmiştir. [41] Literatür incelemesinde

de benzer kanıtlar mevcuttur. [65,66] HRT’nin

risklerine ilişkin artan endişeler, hem doktorları hem de

menopozal semptomları olan kadınları TAT’a yöneltmiştir.

[67] Doktorların menopoz semptomları için TAT dahil

tedavi seçenekleriyle ilgili olarak kadınlarla ortak karar

alma sürecinde bulunmaları hasta merkezli entegre yaklaşımı

sağlamak, yetersiz tedavi ve istenmeyen olayları önlemek

açısından oldukça önemlidir. [68]

SONUÇ ve ÖNERİLER

Bu sistematik derlemede incelenen çalışmalarda, menopozal

dönemde yaşanan menopozal yakınmaların sıklığının

ve şiddetinin, menopoza karşı tutumun, menopoza

48 Androl Bul 2022;24:38-51


giriş şeklinin, menopoza yönelik bilgi ve sosyo-demografik

özelliklerin menopoz dönemindeki kadınların yaşam

kalitesini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu doğrultuda;

menopozal dönem yakınmalarına yönelik tedavi ve bakım

veren sağlık kuruluşlarının yaygınlaştırılması, menopoz

kliniklerinin artırılması ve hizmetlerin bu kliniklerde verilmesi

önemlidir. Kadınların daha iyi bir yaşam kalitesine

sahip olabilmeleri için, hem sosyal hem de sağlık hizmetlerinde

desteğin sağlanabilmesi için kadınların tüm yaşam

döngüleri boyunca ihtiyaçlarını karşılayacak politikaların

duyarlılıkla benimsenmesi ve sürdürülmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, sağlık profesyonelleri bütüncül yaklaşım ile

planlayacakları bakım ve eğitimler ile menopozal dönemdeki

kadınların sağlığını ve yaşam kalitesini geliştirmede

önemli bir role sahiptir. Sağlık profesyonellerinin menopozal

dönem, menopozal semptomlar, komplikasyonlar

ve bunların yaşam kalitesine etkileri konusunda güncel

bilgilere sahip olması, kadınları menopoza bağlı olarak ortaya

çıkan semptomların yönetimi ve komplikasyonların

nasıl engelleneceği konusunda eğitmesi, kadınların yaşam

kalitesini artırmaya yönelik danışmanlık yapması, ayrıca

bireysel özelliklerin menopozal yakınmaları etkileyebileceği

göz önünde bulundurularak kişiye özgü sağlıklı yaşam

biçimi kazandıracak deneysel çalışmalar gerçekleştirmesi

önerilmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Schneider HP, Birkhäuser M. Quality of life in climacteric women.

Climacteric. 2017;20:187–94. [CrossRef]

2. Lobo RA. Menopause and aging (Chap. 14). In: Strauss JF 3rd,

Barbieri RL, editors. Yen & Jaffe’s Reproductive Endocrinology –

Physiology, Pathophysiology, and Clinical Management, 8th ed.

Elsevier Inc; 2019. p.322–56e9. [CrossRef]

3. Shifren JL, Gass ML. The North American Menopause Society.

Recommendations for Clinical Care of Midlife Women Working

Group. The North American Menopause Society recommendations

for clinical care of midlife women. Menopause. 2014;21:1038–62.

[CrossRef]

4. Zhu D, Chung HF, Pandeya N, Dobson AJ, Kuh D, Crawford

SL, et al. Body mass index and age at natural menopause: an

international pooled analysis of 11 prospective studies. Eur J

Epidemiol. 2018;33:699–710. [CrossRef]

5. Javadivala Z, Merghati-Khoei E, Asghari Jafarabadi M,

Allahverdipour H, Mirghafourvand M, Nadrian H, Kouzekanani

K. Efficacy of pharmacological and non-pharmacological

interventions on low sexual interest/arousal of peri-and postmenopausal

women: a meta-analysis. Sex Relation Ther.

2019;34:242–70. [CrossRef]

6. Rijanto R, Jeniawaty S. Factors Affecting Menopause. Health

Notions. 2018;2:236–9. http://heanoti.com/index.php/hn/article/

view/hn20216/119

7. Hilditch JR, Lewis J, Peter A, Van Maris B, Ross A, Franssen E, et

al. A menopause-specific quality of life questionnaire: development

and psychometric properties. Maturitas. 2008;61:107–21.

[CrossRef]

8. Sharma S, Mahajan N. Menopausal symptoms and its effect on

quality of life in urban versus rural women: a cross-sectional study.

J Mid-Life Health. 2015;6:16–20. [CrossRef]

9. Zhang L, Ruan X, Cui Y, Gu M, Mueck AO. Menopausal

symptoms among Chinese peri-and postmenopausal women: a

large prospective single-center cohort study. Gynecol Endocrinol.

2021;37:185–9. [CrossRef]

10. Zolnierczuk-Kieliszek D, Kulik TB, Jarosz MJ, Stefanowicz A,

Pacian A, Pacian J, Janiszewska M. Quality of Life in Peri- and

Post-Menopausal Polish Women Living in Lublin Province-

Differences between Urban and Rural Dwellers. Ann Agric

Environ Med. 2012;19:129–33. http://www.aaem.pl/Quality-of-

life-in-peri-and-post-menopausal-Polish-women-living-in-Lublin-

Province,71752,0,2.html

11. Lee HW, Ang L, Kim ES, Lee MS. Fennel (Foeniculum vulgare

Miller) for the management of menopausal women’s health: a

systematic review and meta-analysis. Complement Ther Clin Pract.

2021;43:101360. [CrossRef]

12. Ibn Bashar M, Kawsar A, Uddin MS, Farzana A, Emran

A-A, Chakraborty A. Depression and Quality of Life among

Postmenopausal Women in Bangladesh: A Cross-sectional Study.

J Menopausal Med. 2017;23:172–81. [CrossRef]

13. Moher D, Liberati A, Tetzlaff J, Altman DG; PRISMA Group.

Reprint -preferred reporting items for systematic reviews and metaanalyses:

The PRISMA statement. Phys Ther. 2009;89:873–80.

[CrossRef]

14. Vandenbroucke JP, Von Elm E, Altman DG, Gøtzsche PC, Mulrow

CD, Pocock SJ, et al. Strengthening the reporting of observational

studies in epidemiology (STROBE): explanation and elaboration.

Int J Surg. 2014;12:1500–24. [CrossRef]

15. Critical Appraisal Skills Programme: Quality Appraisal Criteria

for RTC Evidence (2020). https://casp-uk.net/wp-content/

uploads/2020/10/CASP_RCT_Checklist_PDF_Fillable_Form.pdf

16. Von Elm E, Altman DG, Egger M, Pocock SJ, Gøtzsche PC,

Vandenbroucke JP; STROBE Initiative. (Çeviri: Z. Karaçam).

STROBE Bildirimi: Epidemiyolojide gözlemsel araştırma raporu

yazımının güçlendirilmesi için bir rehber. Anadolu Hemşirelik ve

Sağlık Bilimleri Derg. 2014;17:64–72. https://dergipark.org.tr/tr/

download/article-file/29690

17. Pamuk G, Kutlu R, Çivi S. Osteoporozu Olan ve Olmayan

Postmenopozal Kadınlarda QUALEFFO-41 Ölçeği ile Yaşam

Kalitesinin Değerlendirilmesi. Türk Fiz Tıp Rehab Derg.

2014;60:139–46. [CrossRef]

18. Keskin Y, Taşpınar Ö. Evaluation of The Quality of Life of Patients

with Postmenopausal Osteoporosis. Sakarya Med J. 2020;10:216–

24. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1115401

19. Ilgın S, Çiftçi E, İnanır M, Selçuk B. Postmenopozal Kadınlarda

Kemik Mineral Yoğunluğunun Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi.

Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Derg. 2021;7:70–7. [CrossRef]

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

49


20. Haliloğlu S, Uzkeser H, İçağasioğlu A. The effect of back pain

on quality of life, sleep quality and depression in patients with

postmenopausal osteoporosis. Turk J Osteoporosis. 2014;20:6–9.

[CrossRef]

21. Garip Y, Eser F, Sayın S, Bodur H, Çavuşoğlu M. Pain and quality

of life in postmenopausal osteoporotic women without vertebral

fractures. Gaziantep Med J. 2015;21:99–103. [CrossRef]

22. Korkmaz N, Tutoğlu A, Korkmaz I, Boyacı A. The relationships

among vitamin D level, balance, muscle strength, and quality of

life in postmenopausal patients with osteoporosis. J Phys Ther Sci.

2014;26:1521–6. [CrossRef]

23. Zıvdır P, Sohbet R. Menopozdaki kadınların suçluluk ve utanç

duygularının yaşam kalitesine etkisi. Med Sci. 2017;12:1–9.

[CrossRef]

24. Ceylan B, Özerdoğan N. Menopausal symptoms and quality of

life in Turkish women in the climacteric period. Climacteric.

2014;17:705–12. [CrossRef]

25. Abay H, Kaplan S. Menopozal dönem yaşam kalitesini nasıl

etkiliyor?. Ankara Sağlık Bilimleri Derg. 2014;4:1–24. [CrossRef]

26. Altundağ H, Şahin S. Menopozal Dönemdeki Kadınlarda Huzursuz

Bacak Sendromunun Görülme Sıklığı, Yaşam ve Uyku Kalitesi

Üzerine Etkisi. Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Derg. 2019;6:62–73.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/624183

27. Taşkıran G, Özgül S. Individual Characteristics Associated with

Menopausal Symptom Severity and Menopause-Specific Quality

of Life: A Rural Perspective. Reprod Sci. 2021;28:2661–71.

[CrossRef]

28. Gümüşay M, Erbil N. Kadınların Menopoza Özgü Yaşam

Kalitesine Menopoz Tutumunun Etkisi. Ordu Üniversitesi

Hemşirelik Çalışmaları Derg. 2019;2:96–109. https://dergipark.

org.tr/tr/download/article-file/820426

29. Özcan H. Healthy life style behaviors and quality of life

at menopause. Int J Caring Sci. 2019;12:492–500. http://

www.internationaljournalofcaringsciences.org/docs/55_

Ozcan_12_1_1.pdf

30. Sis Çelik A, Pasinlioğlu T. Effects of imparting planned health

education on hot flush beliefs and quality of life of climacteric

women. Climacteric. 2017;20:25–30. [CrossRef]

31. Yılmaz E, Karataş B, Sancı M. Kadınlarda histerektomi sonrası

cinsel fonksiyon ve yaşam kalitesi. Ege Üniversitesi Hemşirelik

Fakültesi Derg. 2015;31:40–52. https://dergipark.org.tr/tr/

download/article-file/825145

32. Beyan E, İnan AH, Emirdar V, Budak A, Tutar SO, Kanmaz AG.

Comparison of the Effects of Total Laparoscopic Hysterectomy and

Total Abdominal Hysterectomy on Sexual Function and Quality of

Life. BioMed Res Int. 2020;8247207. [CrossRef]

33. Karakoç H, Kul Uçtu A, Özerdoğan N. Genitourinary syndrome

of menopause: effects on related factors, quality of life, and self-care

power. Menopause Rev / Przeglad menopauzalny. 2019;18:15–22.

[CrossRef]

34. Selvi I, Baydilli N, Yuksel D, Akinsal EC, Basar H. Reappraisal

of the Definition Criteria for “Genitourinary Syndrome of

Menopause, “ and its Effect on Quality of Life in Turkish

Postmenopausal Women. Urology. 2020;144:83–91. [CrossRef]

35. Altuntuğ K, Ege E, Akın R, Koçak V, Benli S. Sexual quality of life in

women during the climacteric period. Int J Caring Sci. 2016;9:296–

307. http://www.internationaljournalofcaringsciences.org/

docs/28_Altungug_original_9_1.pdf

36. Süt HK, Küçükkaya B. Sexual Quality of Life in Premenopause,

Perimenopause and Postmenopausal Women. KASHED.

2018;4:51–68. https://dergipark.org.tr/tr/download/issuefile/12551

37. Erbaş N, Demirel G. Klimakterik Dönemdeki Kadınların

Menopoza İlişkin Yakınmalarının ve Menopozal Tutumlarının

Cinsel Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi. ACU

Sağlık Bil Derg. 2017;8:220–5. http://journal.acibadem.edu.tr/tr/

download/article-file/1701654

38. Var T, Türkçapar AF, Efe C, Aktulay, A. Sexual function and

quality of life in a sample of postmenopausal women admitted in

a menopause clinic in Turkey. Turk J Geriatr. 2018;21:419–28.

http://openaccess.hku.edu.tr/xmlui/handle/20.500.11782/1162

39. Gözüyeşil E, Başer M. [1]. The effect of foot reflexology applied

to women aged between 40 and 60 on vasomotor complaints and

quality of life. Complement Ther Clin Pract. 2016;24:78–85.

[CrossRef]

40. Özcan H, Oskay Ü, Bodur AF. Effects of Kefir on Quality of Life

and Sleep Disturbances in Postmenopausal Women. Holist Nurs

Pract. 2019;33:207–13. [CrossRef]

41. Egelioglu Cetisli N, Saruhan A, Kivcak B. The effects of flaxseed

on menopausal symptoms and quality of life. Holist Nurs Pract.

2015;29:151–7. [CrossRef]

42. Özdemir ÖÇ, Uysal MF. Postmenopozal Dönemde Pilates

Egzersizlerinin Yaşam Kalitesi ve Depresyon Üzerine Etkisi. ACU

Sağlık Bil Derg. 2019;10:20–6. [CrossRef]

43. Bączyk G, Samborski W, Jaracz K. Evaluation of the quality of life

of postmenopa usal osteoporotic and osteopenic women with or

without fractures, Arch Med Sci. 2016;12:819–27. [CrossRef]

44. Kangalgil M, Canbolat E, Çakıroğlu FP. Kadınlarda Osteoporoz

Risk Faktörlerinin Görülme Durumuna Yönelik Bir İnceleme.

Ankara Med J. 2018;18:355–68. [CrossRef]

45. Lurati AR. Menopause and exercise intolerance. Nurs Womens

Health. 2017;21:130–6. [CrossRef]

46. Marshall K, Teo L, Shanahan C, Legette L, Mitmesser SH.

Inadequate calcium and vitamin D intake and osteoporosis risk in

older Americans living in poverty with food insecurities. PloS One.

2020;15:e0235042. [CrossRef]

47. Muñoz-Garach A, García-Fontana B, Muñoz-Torres M.

Nutrients and dietary patterns related to Osteoporosis. Nutrients.

2020;12:1986. [CrossRef]

48. Sinaki M. Osteoporosis. In: Cifu DX, editor. Braddom’s Physical

Medicine and Rehabilitation, 6th Ed. Elsevier; 2021. p.690–714.

e3. [CrossRef]

49. Wulandari B, Rachman IT, Nisman WA. The sexuality of

women after total abdominal hysterectomy. J Nurs Care Biomol.

2017;1:38. [CrossRef]

50. Sukgen G, Ellibeş Kaya AE. Effect of laparoscopic hysterectomy

on sexual function and quality of life:12-month follow-up results.

Cukurova Med J. 2018;43:216–21. [CrossRef]

51. Erkin Ö, Ardahan M, Kert A. Menopoz döneminin kadınların

yaşam kalitesine etkisi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Derg. 2014;3:1095–113. https://dergipark.org.tr/tr/download/

article-file/220114

52. Jamali S, Javadpour S, Mosalanejad L, Parnian R. Attitudes

about sexual activity among postmenopausal women in different

ethnic groups: ACross-sectional Study in Jahrom. Reprod Infertil

2016;17:47–55. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/articles/

PMC4769855/

53. Tümer A, Kartal A. Kadınların Menopoza İlişkin Tutumları ile

Menopozal Yakınmaları Arasındaki İlişki. Pamukkale Tıp Derg.

2018;11:337–46. [CrossRef]

54. Shorey S, Esperanza D. The experiences and needs of Asian women

experiencing menopausal symptoms: a meta-synthesis. Menopause.

2018;26:557–69. [CrossRef]

50 Androl Bul 2022;24:38-51


55. Uludağ A, Çakır Güngör AN, Gencer M, Şahin EM, Coşar E.

Kadınların hayatındaki başka bir dönem: Menopoz ve menopozun

yaşam kalitesine etkisi. Türkiye Aile Hekimliği Derg. 2014;18:25–

30. [CrossRef]

56. Pinkerton JV, Abraham L, Bushmakin AG, Cappelleri JC, Komm

BS. Relationship between changes in vasomotor symptoms and

changes in menopause-specific quality of life and sleep parameters.

Menopause. 2016;23:1060–6. [CrossRef]

57. Gözüyeşil E, Başer M. [2]. Menopozal dönemde yaşanan vazomotor

yakınmaların günlük yaşam aktivitelerine etkisi. J Anatolia Nurs

Health Sci. 2016;19:261–8. https://dergipark.org.tr/tr/download/

article-file/275552

58. Moral E, Delgado JL, Carmona F, Caballero B, Guillán C, González

PM, et al. Genitourinary syndrome of menopause. Prevalence and

quality of life in Spanish postmenopausal women. The GENISSE

study. Climacteric. 2018;21:167–73. [CrossRef]

59. Am EF. Genitourinary syndrome of menopause. Aust Fam Phys.

2017;46:481–84. https://www.racgp.org.au/afp/2017/july/

genitourinary-syndrome-of-menopause/

60. Angelou K, Grigoriadis T, Diakosavvas M, Zacharakis D,

Athanasiou S. The genitourinary syndrome of menopause: an

overview of the recent data. Cureus. 2020;12:e7586. [CrossRef]

61. Gozuyesil E, Gokyildiz Surucu S, Alan S. Sexual function and

quality-of-life-related problems during the menopausal period. J

Health Psychol. 2018;23:1769–80. [CrossRef]

62. Dinçer Y, Oskay Ü. Menopoz döneminde kadınların cinsellik ile

ilgili sorunlarının incelenmesi: kalitatif bir çalışma. Kadın Sağlığı

Hemşireliği Derg. 2018;4:16–28. https://dergipark.org.tr/tr/

download/article-file/611769

63. Bülbül T, Mucuk S, Dolanbay M, Turhan İ. Do complaints related

to menopause affect sexuality and marital adjustment?. Sex Relat

Ther. 2020;36:465–79. [CrossRef]

64. Lee HW, Jun JH, Choi J, Choi T-Y, Lee JA, Ang L, et al. Herbal

prescription for managing menopausal disorders: A practice

survey in Korean medicine doctors. Complement Ther Clin Pract.

2020;38:101073. [CrossRef]

65. Özcan H, Çakmak S, Salman E. Complementary and Alternative

Medicine Methods Used for Sleep Disturbance in Menopause. J

Turk Sleep Med. 2020;3:207–13. [CrossRef]

66. Aydın LZ, Yiğitalp G. The effect of reflexology on sleep quality and

fatigue in postmenopausal women: A randomized control trial. Eur

J Integr Med. 2021;43:101281. [CrossRef]

67. Peng W, Adams J, Sibbritt DW, Frawley JE. Critical review of

complementary and alternative medicine use in menopause: focus

on prevalence, motivation, decision-making, and communication.

Menopause. 2014;21:536–48. [CrossRef]

68. Johnson A, Roberts L, Elkins G. Complementary and alternative

medicine for menopause. J Evid Based Integr Med. 2019;24:1e14.

[CrossRef]

Alpaslan Arar ve Erbil • Türkiye’de menopozal dönemdeki kadınların yaşam kalitesini inceleyen çalışmalar: Bir sistematik derleme

51


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2022;24:52−56

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.21549

Erkek Üreme Sağlığı

Ferroptoz ve erkek infertilitesi

Ferroptosis and male infertility

Sercan Ergün , Gülgez Neslihan Taşkurt Hekim , Sezgin Güneş

ÖZ

Ferroptoz, demire bağlı lipid peroksit birikimi ile karakterize, apoptotik

olmayan düzenlenmiş hücre ölümünün yeni tanımlanmış bir şeklidir.

Bilinen hücre ölümü tiplerinden morfolojik ve biyokimyasal olarak farklıdır.

Erkek infertilitesinin birçok nedeni olabilir. Her ne kadar apoptotik

hücre ölüm mekanizmasıyla erkek infertilitesi pek çok farklı açıdan ilişkilendirilmiş

olsa da, ferroptoz ile infertilite ilişkisi çok güncel bir konu

olup üzerine henüz az sayıda çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalar,

ferroptoz mekanizmasının daha da aydınlatılmasıyla erkek infertilitesindeki

bilinmeyenler daha iyi çözümlenebileceğini ortaya koymuştur. Bu

derlemede ferroptozun ilk tanımlandığı günden günümüze kadarki ferroptoz

ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm bulgular değerlendirildi.

Anahtar Kelimeler: erkek infertilitesi, ferroptoz, hücre ölümü

ABSTRACT

Ferroptosis is a newly defined form of non-apoptotic regulated cell

death characterized by iron-dependent accumulation of lipid peroxide.

It differs morphologically and biochemically from known cell death

types. Male infertility can have many causes. Although the mechanism

of apoptotic cell death and male infertility has been associated with

many different aspects, the association between ferroptosis and male

infertility is a very up-to-date issue and few studies have been conducted

on it yet. Studies have revealed that the unknowns in male infertility can

be better resolved by further elucidating the ferroptosis mechanism. In

this review, all findings related to male infertility and ferroptosis since

the first definition of ferroptosis were evaluated.

Keywords: male infertility, ferroptosis, cell death

GİRİŞ

Geçtiğimiz on yıllar boyunca, çeşitli hücre ölümleri tanımlanmış

ve programlı olan ve olmayan hücre ölümleri

olarak sınıflandırılmıştır. Programlı olmayan (pasif) hücre

ölümünün aksine, programlanmış (aktif) hücre ölümüne

bir dizi moleküler mekanizma ve sinyal yolu aracılığıyla

aracılık edilebilir. Programlanmış hücre ölümünün en iyi

çalışılmış şekli, esas olarak kaspaz ailesinden proteazların

aktivasyonu ile tetiklenen apoptozdur. [1,2]

Apoptotik olmayan hücre ölümü, apoptoza direnç pek

çok patofizyolojik sürecin ayırt edici özelliği olduğundan

kanser, otoimmun bozukluklar, nörolojik hastalıklar gibi

hastalık süreçlerinde son zamanlarda yaygın ilgi görmüştür.

Böyle apoptotik olmayan bir hücre ölümü yöntemi olan

ferroptoz, büyük lipid peroksidasyonu aracılı membran

hasarının neden olduğu demire bağlı düzenlenmiş nekroz

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Samsun, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Doç. Dr. Sercan Ergün

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, 55270

Samsun - Türkiye

Tel: +90 362 312 19 19-2276

E-mail: sercanergun@msn.com

Geliş/ Received: 03.09.2021

Kabul/ Accepted: 19.09.2021

olarak tanımlanır. Uzun zamanlar boyunca korunmuş bir

program olarak ferroptoz, bitki ve hayvan krallıkları dâhil

olmak üzere çeşitli organizmaların gelişiminde ve hastalığında

hayati bir rol oynar. “Ferroptoz” terimi, Dixon

tarafından 2012 yılında RAS mutant kanser hücrelerinin

büyümesini yeni bir hücre ölümü olarak inhibe edebilen

küçük moleküllü bileşikler için yapılan taramalardan sonra

ortaya çıkarılmış olsa da, ilk teorik ferroptoz fikri, besin

(özellikle sistein) tükenmesine bağlı kanser hücresi ölümü

ve oksitozdan gelişmiş olabilir. (Oksitoz eksitotoksin

glutamata yenik düşen nöronların ölümü ve amino asit

antiporterinin eşzamanlı inhibisyonudur.) [3] Otofaji ve

apoptozdan farklı olarak, ferroptoz, azalmış veya kaybolmuş

mitokondriyal krista, yırtılmış bir dış mitokondriyal

zar ve yoğunlaştırılmış bir mitokondriyal zar dahil olmak

üzere esas olarak sitolojik değişikliklerle karakterize olan,

demire ve reaktif oksijen türlerine (ROS) bağımlı bir hücre

ölümüdür. [4] Bu hücre anormallikleri, yoğun membran

lipid peroksidasyonu ve oksidatif stres oluşumu nedeniyle

plazma zarının seçici geçirgenliğinin kaybından kaynaklanmaktadır.

[5] Araştırmalar, ferroptozun insanlarda ve

hayvanlarda çeşitli fizyolojik koşullar ve patolojik stresler

tarafından tetiklenebileceğini göstermiştir. Son zamanlarda,

çoklu farmakolojik veya doğal bileşiklerin ve hücreye

özgü proteinlerin, ferroptotik hücre ölümünün sürecini ve

işlevini düzenlediği rapor edilmiştir. [6]

52

©2021 Androloji Bülteni


İnfertilite son yıllarda dünya çapında çiftlerin %10–15’ini

etkileyen bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Erkek infertilitesi

bu problemlerin yaklaşık yarısından sorumludur ve

son yıllarda semen kalitesinde azalma yaygın olarak rapor

edilmiştir. Erkek infertilitesinin en yaygın nedeni, genetik

bozukluklar, genital sistem enfeksiyonları, tıbbi müdahaleler,

çevresel kontaminasyondan etkilenebilen kusurlu sperm

fonksiyonudur. [7] Programlanmış hücre ölümü olarak da

bilinen apoptoz, memelilerde normal spermatogenez için

gerekli olan önemli bir olgudur ve hücresel homeostazı sağladığına

inanılmaktadır. Normal koşullar altında, Sertoli

hücrelerinin destekleyici kapasitesine uygun kesin bir germ

hücre popülasyonunu sürdürmek için apoptoz süreci yoluyla

yeterli sayıda germ hücresi elimine edilir. Spermatojenik

hücrelerin apoptozu testiküler homeostazın korunması için

esastır, ancak artan hücre ölümü infertiliteye yol açan kusurlu

spermatogenez ile sonuçlanabilir. [8]

Her ne kadar apoptotik hücre ölüm mekanizmasıyla infertilite

pek çok farklı açıdan ilişkilendirilmiş olsa da, ferroptoz

ile infertilite ilişkisi çok güncel bir konu olup üzerine

henüz az sayıda çalışma yapılmıştır. Bu derleme ferroptozun

ilk tanımlandığı günden günümüze kadar ferroptoz

ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm çalışma sonuçlarını

içermektedir. Bu derlemenin amacı temel bilimci

bakış açısıyla yakın zamanda tanımlanan ferroptoz ile erkek

infertilitesi arasındaki ilişki konusunda bir farkındalık

oluşturmaktır.

FERROPTOZUN MOLEKÜLER

MEKANİZMASI

Her ne kadar ilk çalışmalar ferroptozun morfolojik, biyokimyasal

ve genetik olarak apoptoz, nekroz ve otofajiden

farklı olduğunu gösterse de, çoğu araştırmacı ferroptoz

geçiren hücrelerin genellikle nekroz benzeri morfolojik

değişiklikler gösterdiği konusunda hemfikirdir. Bu özellikler,

plazma zarı bütünlüğünün kaybı, sitoplazmik şişme

(onkoz), sitoplazmik organellerin şişmesi ve orta derecede

kromatin yoğunlaşmasını içerir. Bazı durumlarda, ferroptoza,

hücrelerin ayrılması ve yuvarlanmasının yanı sıra

artan otofagozomlar da eşlik eder. Ek olarak, bir hücrede

meydana gelen ferroptozun hızlı yayılan bir dalgada komşu

hücrelere yayılabileceği bildirilmektedir. [9]

Biyokimyasal olarak, ferroptoz, demir birikimi ve lipid

peroksidasyonu olmak üzere iki ana biyokimyasal özellik

ile ilişkili ROS’a bağlı bir hücre ölümü şeklidir. Klasik

ferroptoz aktivatörleri erastin veya RSL3, hücre içi demir

birikimini artırdıkları için antioksidan sistemi inhibe

ederler. Demir, fenton reaksiyonu yoluyla doğrudan aşırı

ROS üretebilir, böylece oksidatif hasarı arttırır. Lipid

peroksidasyonu, esas olarak hücre zarındaki doymamış yağ

asitlerini etkileyen, serbest radikal güdümlü bir reaksiyondur.

Lipid peroksidasyonunun ürünleri, ferroptoz sırasında

artan önce lipid hidroperoksitleri ve sonrasında reaktif aldehitleri

[örneğin; malondialdehit (MDA)] içerir. [10]

Genetik olarak, birkaç genin/proteinin aşırı ekspresyonu,

prostaglandin biyosentezindeki anahtar enzim olan prostaglandin-endoperoksit

sentaz 2 (PTGS2/COX2) ile örneklendiği

gibi, ferroptozun bir biyolojik belirteci olarak

kabul edilmiştir. Bununla birlikte, PTGS2, prostaglandinleri

ferroptozda lipid peroksidasyonu için bir substrat

olarak kullanmaz. Yağ asidi metabolizmasında rol oynayan

bir enzim olan ACSL4’ün aşırı ifadelenmesi ferroptoza yol

açan oksidasyon reaksiyonlarına duyarlı olan fosfolipidlerdeki

PUFA içeriğini arttırdığından, bu onun ferroptozun

spesifik bir biyobelirteci ve tetikleyicisi olarak kabul edilmesini

sağlar. [11,12]

İmmünolojik olarak, ferroptozun sonuçları iki yönlüdür.

İlk olarak, ferroptoz, lökosit alt kümelerinin ölümüne

ve buna karşılık gelen bağışıklık fonksiyonu kaybına yol

açabilir. Örneğin, T hücrelerinde lipid peroksidasyonu ile

indüklenen ferroptoz, viral veya parazitik enfeksiyonları

teşvik eder. İkincisi ve daha da önemlisi, ferroptoz lökosit

olmayan hücreleri etkilediğinde, ölmekte olan hücrelerin

veya ortaya çıkan cesetlerin bağışıklık sistemi tarafından

nasıl işleneceğini belirler. [13]

FERROPTOZ İLE İNFERTİLİTE İLİŞKİSİNİ

ORTAYA KOYAN ÇALIŞMALAR

Ferroptozun ilk tanımlandığı günden günümüze kadar ferroptoz

ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm çalışmalardaki

ilişki mekanizmaları Tablo 1’de listelenmiştir.

Busulfan kanser kemoterapisinde yaygın olarak kullanılmaktadır,

ancak germ hücrelerine zarar vererek erkek kısırlığına

neden olduğu bilinmektedir. Zhao ve ark.’nın yaptığı

çalışmada, ilk kez farelerde busulfan kaynaklı oligospermide

ferroptozun rol oynadığı gösterilmiştir. Oligospermi modelini

oluşturmak için farelere 4 mg/kg vücut ağırlığı dozunda

busulfan testiküler enjeksiyonu yapılmıştır. Dört hafta sonra,

busulfan ile tedavi edilen farelerin, artan MDA içeriği ve

PTGS2 mRNA ekspresyonu ve azalmış NADPH gibi testisteki

tipik ferroptoz özellikleriyle birlikte, sperm konsantrasyonu

ve motilitesinin azaldığı tespit edilmiştir. Ferrostatin-1

(Fer-1) veya deferoksamin (DFO) ile ferroptozun inhibisyonu,

farelerde busulfan kaynaklı oligosperminin kısmen

hafiflemesini sağlamıştır. Ek olarak, busulfan tedavisinin

nükleer faktör-E2 ile ilişkili faktör 2 (Nrf2), glutatyon peroksidaz

4 (GPX4) ve ferroportin 1 (FPN1) ekspresyonlarını

Ergün ve ark. • Ferroptoz ve erkek infertilitesi

53


Tablo 1. Ferroptoz ile erkek infertilitesi ilişkisini ortaya koyan çalışmalar

İlişki mekanizması

1 Busulfan kaynaklı ferroptoz Nrf2-GPX4 (FPN1) sinyal yolunun inhibisyonu yoluyla düzenlenebilir ve ferroptozun hedeflenmesi busulfan

kaynaklı erkek infertilitesinin önlenmesi için kullanılabilir. [14]

2 Ferroptoz, Sertoli hücrelerinde oksijen‐glikoz yoksunluğu ve reoksijenasyon hasarının neden olduğu yaygın ve dinamik bir hücre ölümü

türüdür ve testiküler İ/R hasarının neden olduğu hücre kaybında sitoproteksiyon uygulamasına yeni bir bakış açısı sağlayabilir. [15]

3 Sigara içimi semen kalitesini kötü yönde etkilemektedir ve bu etki seminal plazmadaki yüksek düzeyde gerçekleşen ferroptoz ile

ilişkilidir. [16]

4 Olgun spermatozoanın mitokondriyal kapsülünün stabilitesi, hem kapsüler protein tiyollerini oksitleyen bir enzim olarak hem de

yapısal bir protein olarak GPX4’ün gece işlevine bağlı olduğundan, fonksiyonel GPX4’ün ifadesi erkek infertilitesi için kilit bir role

sahiptir. [17]

5 GPX4, RSL3 ve erastin aracılıklı bir ferroptoz düzenleyicisidir. Spermatosit-spesifik GPX4 KO farelerde, testislerde ciddi spermatojenik

hücre hasarı, spermatozoa sayısında önemli derecede düşüş, saç tokası benzeri bir flagella yapısı ve spermatozoa mitokondrilerinin

anormal yapısı erkek infertilitesine yol açmaktadır. [19–21]

6 İn vivo modellerde (farelerde) akut stres (örneğin; oksidatif stres) dönemlerinde ferroptoz eşey (germline) hücrelerinin ölümüne katkı

sağlamaktadır. [22]

7 Her ne kadar Wistar sıçanlarda varikoselin cerrahi indüksiyonundan 2 ve 4 ay sonra testislerde artan demir birikimine rağmen

moleküler bulgular ferroptozun sürece dâhil olduğunu göstermese de, alfa-lipoik asidin (ALA) uygulaması demir birikimini azaltarak

varikolselde anti-ferroptotik aktivite açısından destek sağlamıştır. [23]

azaltmak suretiyle demir akışını azaltarak spermatojenik

hücre ferroptozu indüklediğini de ortaya konmuştur. Fer-1

veya DFO’nun, Nrf2, GPX4 ve FPN1 ifadelerini artırarak

busulfan kaynaklı ferroptozu tersine çevirdiği görülmüştür.

Ayrıca, Nrf2’nin sülforafan ile aktivasyonundan sonra, busulfan

ile tedavi edilen farelerde sperm konsantrasyonu ve

hareketliliğinin arttığı gözlenmiştir. Bu bulgular, busulfan

kaynaklı ferroptozun Nrf2-GPX4 (FPN1) sinyal yolunun

inhibisyonu yoluyla düzenlenebileceğini ve ferroptozun hedeflenmesinin

busulfan kaynaklı hasarın ve erkek infertilitesinin

önlenmesi için potansiyel bir strateji olarak kullanılabileceğini

öngörmüştür. [14]

Sertoli hücre ölümü, erkek infertilitesi ile ilişkili olan spermatogenez

bozukluğuna katkıda bulunur. Testiküler iskemi-reperfüzyon

(I/R) hasarı, germ hücrelerinin ve Sertoli

hücrelerinin ölümünü indükler, hücre ölümünün inhibisyonu

ise akut testiküler İ/R hasarını iyileştirir. Li ve ark.,

yaptıkları çalışmada, TM4 Sertoli hücresi hattında İ/R stres

kaynaklı hücre ölümünün mekanizmasını araştırmıştır.

Oksijen‐glikoz yoksunluğu ve reoksijenasyonun, TM4 hücrelerinde

I/R hasarını ve hücre ölümünü indüklediği gösterilmiştir.

Hücre ölümünün, ROS inhibitörü N‐asetilsistein

ve ayrıca lipid peroksidasyon inhibitörleri Liproxstatin‐1

ve demir şelatör deferoksamin tarafından bloke edilirken,

apoptoz, nekroz veya otofaji inhibitörlerinin hiçbir etkisi

olmadığı görüldü. İ/R hasarında demir ve lipid ROS düzeylerinin

yükseldiği, mitokondrinin boyutunun küçüldüğü ve

membran yoğunluğunun arttığı, ve bunun da ferroptozun

göstergesi olduğu tespit edildi. Ayrıca, TM4 hücrelerinde

ferroportin (Fpn) protein ve mRNA ifade düzeyinin azaldığı

görülmüştür. Özellikle, Fpn’nin aşırı ekspresyonunun,

ferroptozu, lipid ROS oluşumunu ve demir birikimini

baskıladığı gözlemlendi. Ek olarak, GPX4, İ/R hasarını takiben

GSH tükenmesi yoluyla etkisiz hale gelirken, GPX4

aktivasyonunun lipid ROS seviyelerini azaltarak I/R’nin

neden olduğu ferroptozu bloke ettiği tespit edildi. Dahası,

İ/R ile indüklenen ferroptozun, p38 MAPK aktivasyonunu

inhibe ederek bloke edildiği gözlendi. Sonuç olarak, bu çalışmada

ferroptozun Sertoli hücrelerinde oksijen‐glikoz yoksunluğu

ve reoksijenasyon hasarının neden olduğu yaygın

ve dinamik bir hücre ölümü türü olduğunu gösterilmiştir.

Bu bulguların, testiküler İ/R hasarının neden olduğu hücre

kaybında sitoproteksiyon uygulamasına yeni bir bakış açısı

sağlayabileceği öngörülmüştür. [15]

Sigaranın erkek semen kalitesi üzerindeki etkileri tartışmalıdır

ve sigaranın semen kalitesini nasıl etkilediğinin altında

yatan moleküler mekanizmalar henüz netlik kazanmamıştır.

Ou ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada, infertilite

tedavisi gören 70 ağır sigara içicisi ve 75 sigara içmeyen kişinin

semen örneklerinde temel semen parametrelerini değerlendirildi.

İnsan seminal plazmasında ve sigara dumanı

kondensatına maruz kalan GC-2Spd hücrelerinde GSH,

lipid ROS, demir ve GPX4 protein seviyeleri analiz edildi.

Ekip, ağır sigara içenlerde, sigara içmeyenlere göre önemli

ölçüde daha yüksek anormallikler (sperm canlılığı ve sperm

progresif hareketliliği) tespit etti. Sigara içmeyen grupla

karşılaştırıldığında, çok sigara içen grupta GSH düzeyinin

azaldığı tespit edildi (P<0,05). Bununla birlikte, lipid ROS

ve demir seviyesi önemli ölçüde arttığı görüldü (P<0,05).

Ayrıca, CSC ile 24 saat tedaviden sonra GSH seviyesinin

azaldığı, lipid ROS ve demir seviyelerinin arttığı (P<0,05)

fakat Ferrostatin-1 (Fer-1) ile birlikte kültürlendikten sonra

seviyelerin azaldığı gözlemlendi (P<0,05). GPX4 protein

seviyesinin, 24 saat içinde sigara dumanı kondensatına

54 Androl Bul 2022;24:52-56


ile muamele edildikten sonra azaldığı ve Fer-1 ile birlikte

kültürlendikten sonra arttığı tespit edildi (P<0,05). Sonuç

olarak, sigara içiminin seminal plazmada yüksek düzeyde

ferroptoz ile ilişkili olduğu ve semen kalitesini kötü yönde

etkilediği gözlemlenmiştir. [16]

Selenoenzim GPX4, fosfolipid oksidasyonunu önlemeye yönelik

benzersiz işlevi nedeniyle erken embriyogenez ve hücre

canlılığı için gereklidir. Son zamanlarda, GPX4’ün sitozolik

formu, ferroptozun düzenleyicisi olarak tanımlanırken,

GPX4’ün mitokondriyal izoformunun daha önce erkek doğurganlığı

için çok önemli olduğu gösterilmiştir. Ingold ve

ark. yaptıkları bir çalışmada, GPX4’ün aktif bölgesideki selenosisteinin

(GPX4_U46S) hedeflenen bir mutasyonuna sahip

fareler ürettiler ve bu mutasyonun etkilerini analiz ettiler.

GPX4_U46S için homozigot olan farelerin, beklendiği gibi

GPX4 (-/-) embriyolarıyla aynı embriyonik aşamada öldüğü

görüldü. Şaşırtıcı bir şekilde, GPX4_U46S için heterozigoz

erkek farelerin subfertil olduğu gözlemlendi. Subfertilitenin,

heterozigot üremeden kaynaklanan düşük sayıdaki yavrulardan

ve in vitro olarak oositleri dölleyecek için spermatozoanın

bozulmasından ileri geldiği öngörülmüştür. Morfolojik

olarak, heterozigot GPX4_U46S farelerinden izole edilen

spermlerde, sperm kapsüler proteinlerinin uygun olmayan

oksidasyonu ve polimerizasyonu, ve sperm mitokondrisini

çevreleyen ve stabilize eden mitokondriyal kapsülün malformasyonu

nedeniyle özellikle spermatozoa orta parçasında

birçok yapısal anormallik gözlemlenmiştir. Bu bulgular,

selenyumdan yoksun kemirgenlerden veya özellikle mitokondriyal

GPX4’ten yoksun farelerden izole edilen spermleri

andırıyordu. Olgun spermatozoanın mitokondriyal kapsülünün

stabilitesi, hem kapsüler protein tiyollerini oksitleyen

bir enzim olarak hem de yapısal bir protein olarak GPX4’ün

gece işlevine bağlı olduğundan, fonksiyonel GPX4’ün sıkı

bir şekilde kontrol edilen ifadesinin, tam erkek infertilitesi

için bir anahtar olduğu düşünülmektedir. [17]

RSL3 ve erastin, sırasıyla GPX4’e doğrudan bağlanma ve

dolaylı olarak glutatyon kaybı yoluyla GPX4’ün aktivitesini

azalttığından, son zamanlarda GPX4’ün RSL3 ve erastin

aracılıklı olarak ferroptozun düzenleyicisi olduğu rapor edilmiştir.

[3,18] Mitokondriyal GPX4 knock-out (KO-yani, gen

etkinliğinin tamamen yok edilmesi) uygulamasının, spermatozoadaki

mitokondrilerde yapısal hasara neden olduğundan

farelerde erkek infertilitesine sebep olduğu görülmüş fakat

testiste spermatozoa üretiminin sayısal olarak normal olduğu

gösterilmiştir. [19] Öte yandan, spermatosit-spesifik tüm

GPX4 KO farelerde, testislerdeki ciddi spermatojenik hücre

hasarının, spermatozoa sayısında önemli derecede düşüşün,

saç tokası benzeri bir flagella yapısının ve spermatozoa mitokondrilerinin

anormal yapısının erkek infertilitesine neden

olduğu tespit edilmiştir. E vitamininin spermatosit spesifik

tüm GPX4 KO farelerine uygulanması, farelerde seminifer

tablolarda spermatogenez kusurunu kurtarabildiği ve bunun

da spermatozoa üretiminin geri kazanılmasını sağlayabileceği

görülmüştür. [20,21]

Oksidatif stres, erkek infertilitesi de dahil olmak üzere birçok

patolojide önemli bir etiyolojidir. Somatik hücreler üzerine

yapılan araştırmalar, oksidatif stresi, ferroptoz şeklindeki

hücre ölümü modalitesinin indüklenmesine bağlamıştır.

Ferroptoz, lipit onarım enzimi GPX4 inaktivasyonu yoluyla

başlatılır ve lipit bozulmasını kolaylaştıran bir lipoksijenaz

enzimi olan araşidonat 15-lipoksijenazın (ALOX15) aktivitesi

ile şiddetlenir. Bu noktadan yola çıkarak, Bromfield ve

ark., erkek farelerin germ hücrelerinin ferroptozun bazı ayırt

edici özelliklerini sergilediğini göstermiştir. Elektrofil 4-hidroksinonenal

veya ferroptoz aktivatörleri (erastin ve RSL3)

tarafından indüklenen oksidatif stres koşullarına maruz kalmanın

ardından canlılıkta kaspazdan bağımsız bir düşüş ve

ayrıca ALOX15’in karşılıklı yukarı regülasyonu ve GPX4

protein ekspresyonunun aşağı regülasyonu gözlenmiştir.

Dahası, yuvarlak spermatid gelişim aşamasının, membran

lipid bileşimini lipid peroksidasyonuna uygun bir şekilde

değiştiren açil-CoA sentetaz uzun zincirli aile üyesi 4’ün

(ACSL4) etkisiyle ferroptoza duyarlı hale getirildiğini tespit

etmişlerdir. Bu çalışma ile in vivo modellerde akut stres dönemlerinde

ferroptozun eşey (germline) hücrelerinin ölümüne

katkı sağladığı gözlemlenmiştir. [22]

Varikosel sıçanlarında aşırı miktarda demir ve reaktif oksijen

türleri olduğu bulgusuna dayanarak, varikoselde ferroptozun

rol oynayabileceğini öngörülmektedir. Ek olarak,

daha önce alfa-lipoik asidin (ALA) hem antioksidan hem

de anti-ferroptotik aktiviteye sahip olduğu gösterildiğinden,

Shaygannia ve ark., yaptıkları bir çalışmada varikosel modelinde

ferroptozun durumunu ve ALA’nın koruyucu etkisini

değerlendirdiler. Bu amaçla, 70 erkek Wistar sıçanı 7 gruba

ayrıldı: kontrol, sham ve varikosel indüksiyonunu doğrulamak

için operasyondan 2 ay sonra başlangıçta kurban edilen

varikosel grupları. Aynı 3 gruptan oluşan ikinci bir parti,

ALA takviyesinin etkisini değerlendirmek için varikosel indüksiyonundan

4 ay sonra kurban edildi. Kromatin bütünlüğü,

lipid peroksidasyonu, testis morfometrisi ve demir içeriği

parametreleri bakımından analizler yapıldı. Elde edilen

bulgulara göre, spermatik parametrelerin değiştirilmesi, varikosel

indüksiyonunu doğrulamayı mümkün kıldı. Varikosel

sırasında testislerde demirin iyi biriktiği ve ALA tedavisini

takiben önemli ölçüde azaldığı gözlemlenmiştir. ALA takviyesinin,

NADPH değerlerini değiştirmediği, ancak GSH

seviyelerini arttırdığı tespit edildi. Sonuç olarak, varikoselin

cerrahi indüksiyonundan 2 ve 4 ay sonra testislerde artan demir

birikimine rağmen, moleküler bulgular ferroptozun sürece

dâhil olduğunu göstermedi. Bunun, varikoselin mozaik

Ergün ve ark. • Ferroptoz ve erkek infertilitesi

55


doğasının bazı seminifer tübülleri etkilemesi ile açıklanabileceği

fakat moleküler belirteçlerdeki varyasyonların maskelemesi

ile açıklanamayacağı öngörüldü. Ek olarak, çalışma

ALA uygulamasının demir birikimini azaltarak varikolselde

anti-ferroptotik aktivite gösterdiği doğrulandı. [23]

SONUÇ

Ferroptoz apoptotik olmayan düzenlenmiş hücre ölümünün

son yıllarda tanımlanmış bir şeklidir. Yakın zamanda

tanımlanmasına rağmen fizyolojik ve patofizyolojik pek

çok yolakta görev aldığının gösterilmesi bu mekanizmanın

ne denli kritik bir yere sahip olduğunu göstermektedir.

Erkek infertilitesinin birçok nedeni olabilir. Her ne kadar

apoptotik hücre ölüm mekanizmasıyla erkek infertilitesi

pek çok farklı açıdan ilişkilendirilmiş olsa da, ferroptoz ile

infertilite ilişkisi çok güncel bir konu olup bu ikisi arasındaki

ilişkisinin değerlendirildiği araştırmalar yetersizdir. Bu

derlemede ferroptozun ilk tanımlandığı günden günümüze

kadarki ferroptoz ile erkek infertilitesini ilişkilendiren tüm

bulgular değerlendirilmiştir. Derlenen bilgilerin ışığında

gelecekte ferroptoz mekanizmasının daha da aydınlatılmasıyla

erkek infertilitesindeki bilinmeyenlerin daha iyi çözümlenebileceği

öngörülmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Matić IZ, Ergün S, Crnogorac MĐ, Misir S, Aliyazicioğlu Y,

Damjanović A, et al. Cytotoxic activities of Hypericum perforatum

L. extracts against 2D and 3D cancer cell models. Cytotechnology.

2021;73:373–89. [CrossRef]

2. Gunes S, Al-Sadaan M, Agarwal A. Spermatogenesis, DNA

damage and DNA repair mechanisms in male infertility. Reprod

Biomed Online. 2015;31:309–19. [CrossRef]

3. Dixon SJ, Lemberg KM, Lamprecht MR, Skouta R, Zaitsev

EM, Gleason CE, et al. Ferroptosis: an iron-dependent form of

nonapoptotic cell death. Cell. 2012;149:1060–72. [CrossRef]

4. Yu H, Guo P, Xie X, Wang Y, Chen G. Ferroptosis, a new form

of cell death, and its relationships with tumourous diseases. J Cell

Mol Med. 2017;21:648–57. [CrossRef]

5. Dolma S, Lessnick SL, Hahn WC, Stockwell BR. Identification

of genotype-selective antitumor agents using synthetic lethal

chemical screening in engineered human tumor cells. Cancer Cell.

2003;3:285–96. [CrossRef]

6. Dixon SJ, Stockwell BR. The hallmarks of ferroptosis. Annu Rev

Cancer Biol. 2019;3:35–54. [CrossRef]

7. Bashamboo A, Ferraz-de-Souza B, Lourenço D, Lin L, Sebire

NJ, Montjean D, et al. Human male infertility associated with

mutations in NR5A1 encoding steroidogenic factor 1. Am J Hum

Genet. 2010;87:505–12. [CrossRef]

8. Print CG, Loveland KL. Germ cell suicide: new insights into

apoptosis during spermatogenesis. Bioessays. 2000;22:423–30.

[CrossRef]

9. Berghe TV, Linkermann A, Jouan-Lanhouet S, Walczak H,

Vandenabeele P. Regulated necrosis: the expanding network

of non-apoptotic cell death pathways. Nat Rev Mol Cell Biol.

2014;15:135–47. [CrossRef]

10. Kagan VE, Mao G, Qu F, Friedmann Angeli JP, Doll S, St Croix

C, et al. Oxidized arachidonic and adrenic PEs navigate cells to

ferroptosis. Nat Chem Biol. 2017;13:81–90. [CrossRef]

11. Yuan H, Li X, Zhang X, Kang R, Tang D. Identification of ACSL4

as a biomarker and contributor of ferroptosis. Biochem Biophys

Res Commun. 2016;478:1338–43. [CrossRef]

12. Doll S, Proneth B, Tyurina YY, Panzilius E, Kobayashi S, Ingold I,

et al. ACSL4 dictates ferroptosis sensitivity by shaping cellular lipid

composition. Nat Chem Biol. 2017;13:91–8. [CrossRef]

13. Matsushita M, Freigang S, Schneider C, Conrad M, Bornkamm

GW, Kopf M. T cell lipid peroxidation induces ferroptosis and

prevents immunity to infection. J Exp Med. 2015;212:555–68.

[CrossRef]

14. Zhao X, Liu Z, Gao J, Li H, Wang X, Li Y, Sun F. Inhibition

of ferroptosis attenuates busulfan-induced oligospermia in mice.

Toxicology. 2020;440:152489. [CrossRef]

15. Li L, Hao Y, Zhao Y, Wang H, Zhao X, Jiang Y, Gao F. Ferroptosis

is associated with oxygen-glucose deprivation/reoxygenationinduced

Sertoli cell death. Int J Mol Med. 2018;41:3051–62.

[CrossRef]

16. Ou Z, Wen Q, Deng Y, Yu Y, Chen Z, Sun L. Cigarette smoking

is associated with high level of ferroptosis in seminal plasma

and affects semen quality. Reprod Biol Endocrinol. 2020;18:55.

[CrossRef]

17. Ingold I, Aichler M, Yefremova E, Roveri A, Buday K, Doll S, et

al. Expression of a catalytically inactive mutant form of glutathione

peroxidase 4(Gpx4) confers a dominant-negative effect in male

fertility. J Biol Chem. 2015;290:14668–78. [CrossRef]

18. Yang WS, SriRamaratnam R, Welsch ME, Shimada K, Skouta R,

Viswanathan VS, et al. Regulation of ferroptotic cancer cell death

by GPX4. Cell. 2014;156:317–31. [CrossRef]

19. Schneider M, Foster H, Boersma A, Seiler A, Wehnes H, Sinowatz

F, et al. Mitochondrial glutathione peroxidase 4 disruption causes

male infertility. FASEB J. 2009;23:3233–42. [CrossRef]

20. Imai H, Hakkaku N, Iwamoto R, Suzuki J, Suzuki T, Tajima Y, et

al. Depletion of selenoprotein GPx4 in spermatocytes causes male

infertility in mice. J Biol Chem. 2009;284:32522–32. [CrossRef]

21. Fujii J, Imai H. Redox reactions in mammalian spermatogenesis

and the potential targets of reactive oxygen species under oxidative

stress. Spermatogenesis. 2014;4:e979108. [CrossRef]

22. Bromfield EG, Walters JL, Cafe SL, Bernstein IR, Stanger SJ,

Anderson AL, et al. Differential cell death decisions in the

testis: evidence for an exclusive window of ferroptosis in round

spermatids. Mol Hum Reprod. 2019;25:241–56. [CrossRef]

23. Shaygannia E, Nasr-Esfahani MH, Sotoodehnejadnematalahi

F, Parivar K. Is ferroptosis involved in ROS-induced testicular

lesions in a varicocele rat model? Basic Clin Androl. 2021;31:10.

[CrossRef]

56 Androl Bul 2022;24:52-56


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2022;24:57−66

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.58235

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite

ile ilişkisi

The role of sperm odorant receptors and its relationship with infertility

Gülsen Zübeyde Karaman 1 , Seda Vatansever 1,2

ÖZ

Fertilizasyon sürecinde memeli spermlerinin oositin yerini tespit etmesi,

flagellar hareketi düzenleyen, hem fiziksel hem de kimyasal ipuçlarına

bağlıdır. Bu işaretlerin nasıl tespit edildiği ve hareketin yönünü

nasıl belirlediği büyük oranda bilinmemektedir. Odorant reseptörler

(OR) hücre zarında bulunan ve koku moleküllerinin tespitinden sorumlu

reseptörlerdir ve insan kemoreseptörlerinin en büyük grubunu

oluştururlar. Olfaktör duyu sistemi dışında testis ve sperm gibi çeşitli

ektopik dokularda da OR’ler bulunmaktadır. Spermlerin kadın üreme

sisteminde oositi bulabilmesi için sperm yüzeyinde belirli kemoreseptörlerin

eksprese edilmesi gereklidir. Bu ektopik OR’lerin fertilizasyon

sırasında kemotaksiste rolü olabileceği öne sürülmüştür. Spermin oosite

yolculuğu sırasında kemotaksiste probleme yol açabilecek olası bir kusur

infertiliteye neden olabilir. Erkek infertilite nedenlerinin yaklaşık olarak

%50’si idiyopatik olup olası nedenlerden bir kısmını OR kusurları

oluşturabilir. Bu derlemede, spermde bulunan OR’ler ve hastalıklar ile

ilişkisi ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: odorant reseptörler, sperm, hastalık, infertilite

ABSTRACT

During the fertilization process, determination of the location of the

oocyte by the sperm depends on both physical and chemical cues that

regulate flagellar movement. How these signs are detected and how they

determine the direction of movement is largely unknown. Odorant

receptors (OR) are the receptors located on the cell membrane responsible

for detecting odor molecules and they constitute the largest group of

human chemoreceptors. Apart from the olfactory sensory system, ORs

are also found in various ectopic tissues such as testis and sperm. In order

for the sperm to find the oocyte in the female reproductive system, certain

chemoreceptors must be expressed on the sperm surface. It has been

suggested that these ectopic ORs may have a role in chemotaxis during

fertilization. A possible defect that may cause problems in chemotaxis

during the sperm’s journey to the oocyte may cause infertility. As it is

known, about 50% of infertility causes are idiopathic, and OR defects

may constitute some of the possible causes. In this review, ORs in sperm

and their relationship with diseases are discussed.

Keywords: odorant receptors, sperm, disease, infertility

GİRİŞ

Fertilizasyon sürecinde memeli spermlerinin oositin yerini

tespit etmesi, flagellar hareketi düzenleyen, hem fiziksel,

hem de kimyasal ipuçlarına bağlıdır. [1–3] Bu işaretlerin nasıl

tespit edildiği ve hareketin yönünü nasıl belirlediği büyük

oranda bilinmemektedir.

Memelilerdeki koku alma sistemi binlerce koku molekülünü

yani odorantları algılayabilme ve ayırt edebilme yeteneğine

sahiptir. Odorantlar, olfaktör nöronların üzerindeki

odorant reseptörlerine (OR) bağlanarak bu nöronların

1

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

Manisa, Türkiye

2

Yakındoğu Üniversitesi, Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Enstitüsü, Lefkoşa, KKTC

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Gülsen Zübeyde Karaman

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dekanlık Binası, Histoloji ve Embriyoloji

Anabilim Dalı, Uncubozköy 45030 Manisa, Türkiye

Tel: +09 236 233 85 86

E-mail: gulsenz.karaman@gmail.com

Geliş/ Received: 06.10.2021

Kabul/ Accepted: 12.10.2021

aksonlarında aksiyon potansiyelinin oluşmasına yol açarlar.

OR’ler hücre zarında bulunan ve koku moleküllerinin

tespitinden sorumlu reseptörlerdir ve insan kemoreseptörlerinin

en büyük grubunu oluştururlar. OR’ler, insan

genomunda ~400 işlevsel genden oluşur. Bu reseptörler

isimlerine rağmen koku alma ile ilgili olmayan dokularda

da bulunurlar ve karmaşık sinyal yolaklarıyla ilişkilidirler.

Standart sinyal proteinleri, olfaktör epiteli kaplayan mukus

tabakasının içine uzanan sillerde yoğun bir şekilde paketlenmiştir.

Ligandın bağlanması yedi sarmallı OR konformasyonunda

bir değişikliği tetikler ve membrana bağlı tip

3 adenilat kinazı (mAC3), olfaktör spesifik G protein alt

birimi (G olf

) yoluyla aktive eder. cAMP bağımlı açılan siklik

nükleotid (CNG) kanalları ve Ca +2 aktivasyonuyla açılan

Cl - kanalları aksonal iletimdeki aksiyon potansiyelini

depolarize eder. [4] Bu oluşan sinyaller daha sonra olfaktör

nörona iletilir (Şekil 1, orijinalinden uyarlanmıştır). [5]

OR ailesinin üyeleri, 1991’de Buck ve Axel tarafından

keşfedildiklerinden sonra, testis ve sperm gibi çeşitli ektopik

dokularda da bulunmuşlardır. Olfaktör duyu sistemi

©2021 Androloji Bülteni

57


OR’ler için bir isimlendirme sistemi geliştirilmiştir ve bu

reseptörleri kodlayan genlerin sembolleri İnsan Genom

Projesi’ni esas alır. [35] Her bir OR ailesi üyesinin sembolü

“ORnXm” biçimindedir, Bu kısaltmadaki OR’den sonra gelen

“n” sayısı %40’tan fazla sekans benzerliği gösteren aileleri

(1-56 arası) temsil ederken, “X” %60’tan fazla sekans benzerliği

gösteren alt aileleri (A,B,C,.. gibi) temsil eder. “m” ise

ailenin her bir üyesini temsil eder. Örneğin, OR1A1, OR1

ailesinin A alt ailesinin birinci üyesini gösterir. Aynı alt aileye

ait üyeler (%60’tan fazla sekans benzerliğine sahip) yapısal

olarak benzer odorant moleküllerini tanırlar. [36]

İnsanlarda, OR’ler Klas I ve Klas II olmak üzere iki başlık

altında tanımlanmıştır. [35] Klas I OR’ler, olfaktör epitelin

dorsal kısmında konumlanmış olup hidrofilik odorantlara

duyarlı iken, Klas II OR’ler dorsal veya ventral kısımda bulunur

ve uçucu yapıdaki odorantlara duyarlıdır. [37]

Şekil 1. OR’den sinyal iletiminin şematik gösterimi (Koku molekülü reseptöre

bağlanarak G olf

’u aktive eder [1] , cAMP’nin artışı, Ca +2 ve Na + ’un içeriye girişini

sağlar [2] , artan Ca +2 , Cl - kanallarını açarak aksiyon potansiyelini depolarize

eder [3] ).

dışındaki olfaktör reseptörlerin varlığı, ilk olarak memeli

germ hücrelerinde bildirilmiş ve bu ektopik OR’lerin fertilizasyon

sırasında kemotaksiste rolü olabileceği öne sürülmüştür.

[6–8]

Memeli OR genleri, burun dışında [9] ; prostat [10,11] , dil [12–14] ,

eritroid hücreler [15] , kalp [9,16,17] , iskelet kası [18] , deri [19] , akciğer

[17] , tiroid [20] , sperm, testis [17] , plasenta [21] , embriyo [22] ,

böbrek [23–25] , karaciğer [17,26] , beyin [27] , bağırsak [28] dokularında

tespit edilmiştir.

Odorant reseptörleri deride hücre-hücre iletişimine aracılık

etmede [19] ; embriyogenez sırasında hücre göçünü ve proliferasyonunu

indüklemede [21,22] , hücre bölünmesinin sitokinez

aşamasında [29] , kas dokusunda hücre adezyonunu ve kas

rejenerasyonunu desteklemede [30] , renal glikoz reabsorbsiyonunda,

renin sekresyonunda ve kan basıncı modülasyonunda

[23,24] , gastrointestinal sistemde serotonin salınımını

indükleyerek motilitede [28] , anjiyogenez sırasında endotelyal

hücre göçü ve proliferasyonunda [31] , nöronal hasar ve periferik

sinir rejenerasyonunda [32] doğrudan veya dolaylı olarak

rol oynarlar. Ayrıca bazı kanserlerin büyümesinde ve metastazında

da rolleri olduğu bildirilmiştir. [33,34]

ODORANT RESEPTÖRLERİN SPERM VE

TESTİSTE BELİRLENMESİ

Spermatogenez, farklı döneme özgü genlerin ekspresyonunun

koordinasyonunu gerektiren karmaşık bir farklılaşma

sürecidir. Bazı peptidler ve sertoli hücreleri tarafından

salgılanan follikül stimülan hormon ve testosteron germ

hücrelerinin farklılaşması için gereklidir. [38,39] Testiküler

OR’ler, her bir gelişim basamağında bazı hormonal faktörleri

tanıyabilmekte ve böylece spermatogenez düzenleyicileri

olarak işlev görebilmektedir.

Mikroarray analizi ile testiste 80’den fazla farklı OR tespit

edilmiştir. [17,26] Bu reseptörlerin bazıları yalnızca testiste

eksprese edilir iken olfaktör epitelde rastlanmamıştır.

Odorant ligandına bağımlı hücre hareketindeki artışın

OR17-4 reseptörü [40] olarak da bilinen OR1D; OR4D1

ve OR7A5 tarafından sağlandığı gösterilmiştir. [41] Spesifik

agonistler tarafından aktive edildiğinde, özellikle son iki

reseptörün flagellar hareketin sıklığını ve sperm hızını arttırabildiği

saptanmıştır. [41]

Bu OR’lara ek olarak, hücre içi Ca +2 konsantrasyonunu ve

spermin hareketini kontrol eden katyonik bir kanal olan

CatSper’ın da, çeşitli odorantlarla aktive edildiği bildirilmiştir.

[42] Olgun spermatozoa’daki OR1D2 reseptörünün

aktivasyonunun, β-arrestin2’nin çekirdeğe protein kinaz A

(PKA) bağımlı translokasyonunu uyardığı gösterilmiştir.

[43]

Bu sonuçlar spermde eksprese edilen bazı OR’lerin, fertilizasyonu

takip eden erken gen transkripsiyon olaylarına

dahil olabileceğini göstermektedir.

OR1D2 [40] gibi bazı odorant reseptörler ve CatSper [44] , kemotaktik

reseptörlerdendir. CatSper progesteron ve prostaglandinler

tarafından aktive edilir. Progesteron-CatSper

58 Androl Bul 2022;24:57-66


kompleksinin; kapasitasyonu, kemotaksisi, hiperaktivasyonu,

akrozomal ekzositozu tetiklediği bildirilmiştir. [45]

İnsan sperminde Ca +2 artışını indükleyen odorantla uyarılmış

sinyal iletim kaskadı hala zor ve çözülmesi gereken

bir durumdur. Belirli OR’ler, farklı fizyolojik süreçlerde

yer alabilirler ve spermlere yumurtaya giden yolda yol gösterici

olabilirler. İnsan sperminin farklı bölümlerinde bol

miktarda OR transkript ve proteinin ekspresyonu, bu reseptörlerin

kemotaksis ve kemokinez dışındaki fizyolojik

süreçlerde yer aldığını desteklemektedir.

Spermatogenik hücrelerdeki OR genlerinin gelişimsel

ekspresyon profilleri incelenerek, testiküler OR genlerinin

spermatogenez sırasında döneme spesifik olarak eksprese

edildiği ve ekspresyon evrelerinin OR’ler arasında

farklı olduğu da tespit edilmiştir. [46] Farklı döneme özgü

ekspresyon, OR’lerin sadece sperm fizyolojisinde değil

aynı zamanda sperm gelişiminde de rol oynayabileceğini

göstermektedir.

Spermatogenik hücrelerde OR transkripsiyonu geç pakiten

spermatositlerde, erken yuvarlak spermatidlerde ve geç yuvarlak

spermatidlerde olmak üzere üç gelişimsel aşamada

eksprese edilmektedir. [46]

Referans dokularla (beyin, kolon, karaciğer, akciğer, iskelet

kası) karşılaştırıldığında insan spermatozoa ve testislerinde

OR’lerin yüksek oranda eksprese edildiği gösterilmiştir. O

nedenle testiste saptanan OR transkriptlerinin esas olarak

testis veya sperme özgü olduğu öngörülmektedir. Ek olarak

sperm ve testis OR ekspresyon paternlerinin %90 benzediği

saptanmıştır. Testiste saptanan OR transkriptlerinin ekspresyonu

Leydig veya Sertoli hücrelerinde değil, spermatozoa

veya prekürsör hücrelerindedir. Çalışmalarda ayrıca

insan spermlerinde çeşitli OR’lerin hem mRNA ve hem de

protein seviyesinde eksprese edildiği gösterilmektedir. [47]

Odorant Reseptörlerin Spermdeki

Lokalizasyonları

Flegel ve ark., spermde akrozomal kep üzerinde OR2H1/2,

OR51E1 ve OR51E2, sperm başında ve kuyruk kısmında

ise OR2H1 / 2 varlığını, ekvatoryal bölümde OR6B2

, orta kısımda ise OR51E2, OR10J1, OR2H1 / 2 ve

OR3A2’nin bulunduğunu göstermiş ve bunu şematize

etmişlerdir (Şekil 2, orijinalinden uyarlanmıştır). [47]

OR’lerden OR10J1 ve OR6B2 flagellada belli bir bölgede

iken OR51E2’ nin, tüm flagellada yaygın olarak bulunduğu

saptanmıştır. Bununla beraber OR10J1, OR2H1 / 2,

OR2W3 ve OR6B2’in sperm flagellasında noktasal olarak

bulundukları tespit edilmiştir (Şekil 2, Tablo 1). [47]

Şekil 2. Spermde bulunan Odorant Reseptörlerin lokalizasyonlarının şematik

olarak gösterimi.

SPERMDE GÖZLENEN ODORANT

RESEPTÖRLERİN SPERM HARİCİNDE

BULUNDUĞU DOKULAR

Spermde bulunan bir takım OR’lerin sperm haricinde de

ekspresyonları bulunmaktadır. Sperm kuyruğunda ekspresyonu

bulunan OR2W3, normal ve kanserli tiroid dokusunda

da tespit edilmiş olup Klas 2 gen ailesinden olan

OR2W3’te T240P mutasyonu pankreatik duktal adenokarsinoma

[48] , R142W mutasyonu otozomal dominant tip

Retinitis Pigmentosa ile ilişkilendirilmiştir. [49] Sperm dışında

tiroid dokusunda ekspresyonu bulunan bir diğer OR,

OR4N4’tür ve aynı zamanda testiste de eksprese olmaktadır.

[20] Akrozomal kep’te yoğun olarak bulunan OR51E1,

insan sağlıklı dokularında yaygın olarak bulunmaktadır.

[50]

Bununla birlikte, Klas 1 OR gen ailesine ait olup [51–53] ,

gastrointestinal sisteme ait nöroendokrin karsinomlarda

bu gende 100 kattan fazla artış saptanmıştır. [53,54] Ayrıca,

prostat kanserinde ve somatostatin reseptörü negatif olan

akciğer karsinoid tümörlerinde de transkripsiyonunda artış

saptanmıştır. [52,55,56] Akrozomal kep, orta parça ve kuyruk

kısmında olmak üzere spermde yaygın olarak ekspresyonu

bulunan OR51E2, prostat [10] ve böbrek [23] başta olmak

üzere sağlıklı pek çok dokuda [20] bulunmaktadır. Faredeki

ortologu Olfr78, böbrekte renin sekresyonu ve kan basıncı

regülasyonu ile ilişkili bulunmuştur. [23–25,57] Neuhaus ve

Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi

59


Tablo 1. Spermde bulunan odorant reseptörler.[47]

Spermde eksprese olan OR

OR2W3

OR51E1

OR51E2

OR3A2

OR2H1

OR6B2

OR10J1

OR7D2

OR7E24

OR2C3

OR52D1, OR1C1, OR8D1, OR8G5,

OR14A2, OR6F1, OR2H2, OR52N2,

OR8B12, OR8A1, OR4M1, OR1F1,

OR10D3, OR4M2, OR2L2, OR8B2,

OR6T1, OR8B3, OR4N4

OR5V1, OR10A7, OR5M3, OR14A16,

OR1K1

Spermdeki yerleri ve eksprese edildikleri diğer dokular

Sperm kuyruğu, tiroid dokusu, kemik iliği, serebral korteks, plasenta, testis, fallopi tüpü,

adrenal bez, prostat, rektum, düz kas, akciğer, kolon, appendiks

Sperm (akrozomal kep), plasenta, prostat, adipoz doku, mesane, düz kas, ince barsak,

endometrium, seminal vezikül, kalp kası, kolon, rektum, böbrek, safra kesesi, appendiks,

uterus, iskelet kası, testis, mide, tiroid

Sperm (akrozomal kep), spermin orta kısmı, flagella, prostat, plasenta, seminal vezikül, kolon,

düz kas, rektum, appendiks, endometrium, adipoz doku, mesane, safra kesesi, testis

Spermin orta kısmı, testis, epididimis, serebral korteks

Sperm (akrozomal kep), flagella, testis

Ekvatoryal kısım, flagella, testis

Spermin orta kısmı, flagella, testis

Sperm, testis, seminal vezikül, deri

Sperm, testis, testis kanseri

Sperm, testis, prostat, epididimis, seminal vezikül, serebral korteks, tiroid, paratiroid, adrenal bez,

appendiks, lenf nodu, tonsil, kemik iliği, dalak, iskelet kası, kalp kası, düz kas, akciğer, karaciğer,

safra kesesi, pankreas, tükrük bezi, özefagus, mide, duodenum, ince barsak, kolon, rektum, böbrek,

mesane, fallopi tüpü, meme, uterin serviks, endometrium, over, plasenta, adipoz doku, deri

Sperm, testis

Sperm

ark., β ionone ile OR51E2 aktivasyonunun prostat kanser

hücrelerinin proliferasyonunu inhibe ettiğini göstermesine

rağmen [58] elde edilen kanıtlar bütünüyle değerlendirildiğinde

bu reseptörde ekspresyon artışının tümör gelişimini

arttırdığı [59] ve bu OR’nin prostat kanseri gelişimiyle ilişkili

olduğu düşünülmektedir. [60] OR51E2, muhtemelen

kronik inflamatuar cevabı arttırarak prostat intraepitelyal

neoplazi gelişimine neden olmakta, bu da prostat kanserinin

oluşumunda ve ilerlemesinde rol almaktadır. [10,11,59]

ODORANT BAĞLAYICI PROTEİN (OBP)

Omurgalı OBP’ler, ilk olarak memelilerin burun epitelinde

tanımlanan, yaklaşık 150-160 amino asitten oluşan,

odorantlar ve feromonlar için taşıyıcılar olarak sınıflandırılan

bağlayıcı proteinlerdir. [61–65] Omurgalıların odorant

bağlayıcı proteinleri, retinol bağlayıcı protein [66] , beta-laktoglobulin

[67] ve birçok diğer üyeyi içeren bir protein süper

ailesi olan lipokalinlerin bir alt sınıfıdır. [68,69]

OBP’ler, mikromolar aralıkta, geniş bir özgüllükte, koku

ve feromonlar gibi çok çeşitli küçük organik moleküllere

bağlanır. [70,71] Burunda tanımlananlara benzer veya özdeş

OBP’lerin, duyusal olmayan organlarda eksprese edildiği

ve feromonal iletişimde yer alan biyolojik sıvılar içinde

bulunduğu bildirilmiştir. Bunlar arasında, fare ve sıçanlarda

bulunan [72–74] majör üriner proteinler yer alır; bunlar

karaciğerde sentezlenir ve birkaç mg/mL’lik konsantrasyonlarda

idrarlarında bulunur. Erkek domuzların submaksiller

bezleri tarafından [75,76] yoğun olarak üretilen ve afrodisin

olarak adlandırılan tükrük proteinleri hamsterların vajinal

sekresyonunda da tanımlanmıştır. [77,78]

Mastrogiacomo ve ark., tavşan seminal sıvısından idrar ve

tükrükteki feromon taşıyıcılarının alt sınıfı ile benzerlik

gösteren lipokalini izole etmişler ve bunun aynı türlerdeki

nazal dokuda eksprese olan odorant bağlayıcı protein

(rabOBP3) ile aynı N-terminal sekansına sahip olduğunu

göstermişlerdir. Ayrıca bu proteinin prostatta sentezlendiği

ve seminal sıvıda bulunduğu, ancak sperm hücrelerinde

bulunmadığı da gösterilmiştir. Aynı proteinin her iki cinsin

nazal epitelinde de eksprese edildiği fakat dişi üreme

organlarında bulunmadığı tespit edilmiştir. [79] Memelilerin

diğer türlerinde tanımlanan idrar ve tükrük proteinleri

gibi, bu lipokalinin de seminal sıvıdaki yarı kimyasalların

taşıyıcısı ve burundaki kimyasal sinyallerin dedektörü olarak

rol üstlendiği düşünülmektedir.

SPERM OR AGONİSTLERİ

Burjonal

OR1D2, kemotaksiste görevli, testiste eksprese edilen ilk

OR’dür. Burjonal, OR1D2’nin bilinen en güçlü agonistidir

60 Androl Bul 2022;24:57-66


ve inciçiçeği kokusunu taklit eden sentetik bir kimyasaldır.

Ayrıca CatSper kanalının da burjonal ve undekanal tarafından

aktive edildiği gösterilmiştir. [42] Spehr ve ark.’nın

yaptığı tek hücre Ca +2 görüntüleme kayıtlarında ve ratiofluorometrik

popülasyon taramalarında, burjonalin, spermlerin

önemli bir bölümünde plazma membranındaki güçlü

ve doz bağımlı Ca +2 pompalarını uyardığı gözlenmiştir. [40]

Lyral

Farklı fare reseptörü transkriptleri olan mOR23, olfaktör

epitelde ve testiküler dokuda bulunmuştur. [80] Lyral, başka

bir aldehid çiçek odorantıdır ve mOR23’ü aktive eder. [81]

Fukuda ve ark.’nın yaptığı çalışmada bileşik aynı zamanda

fare spermatogenik hücrelerinin bir bölümünde ve olgun

sperm hücrelerinde Ca +2 iletimini uyarmıştır. [82] Çalışmada

mOR23’ü aşırı eksprese eden transgenik hayvanlardan elde

edilen spermde, Ca +2 sinyallerinin artan lyral eğimle korele

olarak arttığı gösterilmiştir. [82]

ODORANTLARIN SPERMDEKİ ETKİLERİ

Odorantlar Spermde Doz Bağımlı Etki Yapar

Spermlerin aşırı aktivasyon, atraksiyon ve tam kemotaktik

davranışı doz bağımlıdır. [40] Özellikle 10 -9 M’lık bir konsantrasyonda,

spermler burjonale doğru herhangi bir kemotaktik

hareket göstermez iken 10 -8 M’ye kadar çıktığında,

spermlerin yüzme hızını arttırır ve burjonalin daha yüksek

konsantrasyonlarına doğru hareketini yöneltir. [40] Bununla

beraber 10 -6 M seviyesinde, spermlerin çoğu bu tipik hareket

sekansını göstermiştir. [40] Bu nedenle, tüm spermlerde

kemotaksinin etkili olabilmesi için, konsantrasyonun, eşiğin

100 katından fazla olması gerektiği söylenebilir.

Odorantlar Spermde Ca +2 Konsantrasyon

Değişikliği Yapar

İntrasellüler Ca +2 konsantrasyonu spermdeki kemotaktik

davranışı düzenleyen önemli bir faktördür. Spermi çeken

maddeler ekstraselüler Ca +2 ’un girişini azaltarak sperm

hücrelerinde kalsiyum artışına neden olurlar. Ayrıca kalsiyum

spermin flagellar hareketini düzenler. Bu nedenle intrasellüler

Ca +2 konsantrasyonu kemotaktik uyarana karşı

verilen cevabın önemli bir göstergesidir.

Hücre içi kalsiyum konsantrasyonundaki değişim, sperm

hücrelerindeki fizyolojik süreçlerin önemli bir aracıdır.

Flegel ve ark. tarafından tek hücreli kalsiyum görüntüleme

deneyleri kullanarak kısa süreli (20-40 s.) odorant stimülasyonunda

(100-300 μM) insan spermindeki hücre içi

kalsiyum konsantrasyonundaki değişiklikler izlenmiştir.

[47]

Çalışmada burjonal (OR1D2), kumarin (OR1C1 ve

OR2J2), dimetol (OR10J1), metional (OR2H1), myrac

(OR7A5), β-ionone (OR51E2), nerol (OR2W3), nonanoik

asit (OR51E1), sotolone (OR8D1), metil oktanoat

(OR52D1) olmak üzere on adet odorant kullanılmış ve yedisi

tüm canlı sperm hücrelerinde (%65-93) geçici olarak

Ca +2 sinyallerini uyarmıştır. Ancak test edilen on odoranttan

üçü daha yüksek odorant konsantrasyonunları (500

μM) uygulandığında bile, insan sperminde herhangi bir

Ca +2 sinyalini tetiklememiştir. [47]

Açıklanamayan infertiliteye sahip olan 9 erkek ile 15 sağlıklı

erkekten oluşan kontrol grubu ile yapılan bir başka

çalışmada, burjonal koku eşikleri, burjonali algılamak için

spermin kabiliyeti ve OR1D2 geninin tek nükleotid polimorfizmi

(SNP) sıklığı karşılaştırılmıştır. Çalışmadaki

gruplar arasında, burjonale karşı olan koku alma eşik değeri

infertilite grubunda yer alan gönüllülerde daha düşüktür.

Benzer şekilde, iki grup arasında sperm konsantrasyonu,

motilitesi ve sperm canlılığı açısından herhangi bir farklılık

olmamasına rağmen, infertil grupta burjonale doğru göç

eden spermatozoa oranı önemli derecede düşük bulunmuştur.

Burjonal ve undekanal birlikte uygulandığında, sperm

göçü, iki grupta da eşit olarak inhibe olmuştur. Ayrıca

sağlıklı bireylerden oluşan grupta tespit edilen, spermdeki

intrasellüler Ca +2 seviyesi daha yüksekken; burjonal ve

undekanal birlikte uygulandığında intrasellüler Ca +2 konsantrasyonu

infertil grupta daha fazla inhibe olmuştur.

OR1D2’ye ait 13SNP analiz edildiğinde, sağlıklı bireylerden

oluşan grup ile infertil gruptaki bireylerin ilgili allelleri

arasındaki oransal farklılıklar ortaya konulmuştur. [83]

Undekanal, hOR17-4’ü aktive etmeden reseptörün ligand

bağlayan kısmı için yarışır. Eşit derişimde undekanal ve

burjonal birlikte uygulandığında burjonalin etkisi inhibe

olur, ancak undekanal’in tek başına sperm davranışı üzerine

herhangi bir ölçülebilir etkisi tespit edilmemiştir. Bu

nedenle undekanalın güçlü bir burjonal inhibitörü olduğu

söylenebilir. [40] Bu bilgi göz önüne alındığında bu ve

benzeri başka odorantların da ovaryum tarafından üretilen

odorantların etkisini önleyebileceği ve bu yüzden fertilizasyon

olasılığını azaltabileceği tahmininde bulunulabilir.

Flegel ve ark., intrasellüler veya ekstrasellüler Ca +2 kaynaklı

Ca +2 konsantrasyonunda odorantın uyardığı değişikliklerin

olup olmadığını belirlemek için kalsiyum içermeyen koşullar

altında (10 mM EGTA) insan spermatozoası ile kalsiyum

görüntüleme deneyleri yapmışlardır. Ölçümler, insan

sperminde odorantla uyarılmış Ca +2 sinyallerinin hücre

dışı kalsiyuma bağımlı olduğunu göstermiştir. [47] Aynı çalışmada

bir kalsiyum kanalının odorantın neden olduğu

Ca +2 sinyallerini içerip içermediğini araştırmak için kalsiyum

kanal blokerleri kullanılarak kalsiyum görüntüleme

Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi

61


çalışmaları yapılmıştır. Nonselektif kalsiyum kanalı blokeri

mibefradil’in odorantlarla birlikte uygulanması, dimetol

dışında test edilen tüm odorantlar için spermdeki odorant

kaynaklı Ca +2 sinyallerini önemli ölçüde azaltmıştır.

Dimetol, mibefradil duyarlı kanallardan kısmen de olsa

bağımsız olarak hücre içi Ca +2 düzeylerini yükselten test

edilmiş tek koku maddesidir. [47]

ODORANTLARIN KULLANDIĞI SİNYAL

YOLAKLARI

Hücresel sinyal olaylarının büyük çoğunluğunda görev

alan sitozolik Ca +2 konsantrasyonu somatik ve germ hücrelerinde

sıkı bir kontrole tabidir. [84] Odorantın neden olduğu

insan spermindeki kaskatın güçlü bir biçimde CatSper

ve T tipi kalsiyum kanallarına bağımlı olduğu tespit edilmiştir.

CatSper kanalının odorantlar tarafından doğrudan

aktive edildiği öne sürülmüştür. [42] Olfaktör dokudan farklı

olarak adenilat siklaz aktivasyonundan ve ikinci habercilerden

(cAMP ve cGMP) bağımsız olduğu tespit edilmiştir.

[41]

Kalsiyum kanallarının direkt OR ile tetiklenmiş G protein

aktivasyonu [85] dâhil olmak üzere odorantlar başlıca

Catsper kanalı aktivasyonu [42] , tirozin kinaz, beta-arrestinler,

JAK/STAT, PDZ bölgesi içeren proteinler gibi sinyal

yolaklarını kullanmaktadır. [86] Ayrıca OR51E2, LNCaP

hücrelerinde, G-proteininden bağımsız bir mekanizmayla

Src kinaz’ı aktive ederek insan spermatozoasında yüksek

miktarda bulunan TRPV6’yı direkt olarak açar. [58,87]

BİREYLER ARASI KOKU VE SPERM

DUYARLILIĞINDAKİ FARKLILIĞIN NEDENİ

Bireyler arasındaki koku duyarlılığındaki farklılığın nedeni

tek nükleotid polimorfizmlerinin (SNP’ler) olfaktör

fenotip çeşitliliğine etkisi [88] ve DNA segmentlerinin

(CNV) kopya sayısındaki değişikliğin olfaktör reseptör

sayısında farklılığa neden oluşudur. [89,90] Bu bulgular ışığında

Sinding ve ark., OR1D2 sekansındaki SNP ya da

CNV’lerin sayısındaki bir farklılığın, spermlerde daha

düşük bir ligand duyarlılığına neden olabileceği görüşünü

ileri sürmüşlerdir. [68,91] Nitekim, Ottaviano ve ark., çalışmalarında

OR1D2’ye ait SNP’leri incelediklerinde infertil

grup ile sağlıklı grup arasında ilgili allellerde önemli

oransal farklılıklar tespit etmişlerdir. [83]

ODORANT RESEPTÖR-İNFERTİLİTE

İLİŞKİSİ

Fertilizasyonun gerçekleştiği yere her iki gametin eş zamanlı

gelmesini ve karşılaşmasını sağlamak için spermi etkin

yönlendiren mekanizmalar gereklidir. [3] Şu anki modeller

termal [1] ve kimyasal [92] faktörler ile karmaşık çok adımlı

bir sperm navigasyon sürecini ileri sürmektedir. Buna göre,

sperme yönünü gösteren kimyasal ipuçları ovulasyondan

sonra oosit ve çevresindeki kümülüs hücreleri tarafından

salgılanır. [93] Bu kemoatraktanlara ek olarak, tanımlanamayan

kimyasal sinyaller fertilizasyonu gerçekleştiren spermin

füzyondan önceki süreçlerine katılıyor olabilir. [4]

İnfertilite, korunmasız cinsel ilişki ile en az bir yıl boyunca

gebe kalamama olarak tanımlanır [94] ve dünya çapında

çiftlerin yaklaşık %15’ini etkiler. [95] İnfertilite, genetik veya

çevresel faktörlerin etkisiyle meydana gelebilen bir hastalıktır.

Erkeklerin yaklaşık %7’si infertildir. [96] Karyotipik

anormallikler [97,98] , Y kromozomunda mikrodelesyonlar ve

kistik fibrozis (CFTR) gen mutasyonları, azospermik veya

ciddi oligozoospermik erkeklerde infertilitenin iyi bilinen

genetik nedenleridir. Son zamanlarda, bazı kopya sayısı

varyasyonlarının (CNV), şiddetli oligozoospermi veya

Sertoli hücresi (SCO) sendromu veya her ikisi ile ilişkili

olduğu tanımlanmıştır. [99] Ek olarak, bazı otozomal delesyonlar,

nadir X’e bağlı CNV, DNA tamir mekanizması

defektleri, Y’ye bağlı sendromlar ve bazı tek nükleotid polimorfizmlerinin

(SNPler) erkek faktör infertilitesi ile ilişkili

olduğu bulunmuştur. [100–104] Bazı spesifik mutasyonlar tanımlanmış

olmasına rağmen, sperm defektlerinden sorumlu

diğer faktörler bilinmemektedir. Erkek infertilitesinin

bilinen genetik nedenleri, infertilite vakalarının yaklaşık

%30’unu oluşturur. [97,105,106] Erkek nedenli infertilite vakalarının

yaklaşık %50’sinin nedeni hala bilinmemektedir.

[97,107]

O nedenle morfolojik ve genetik olarak anomali saptanmayan

spermlerin fertilizasyon sürecindeki kemotaksis

yetersizliklerinde OR kusurlarıyla ilişkili problemler infertiliteye

neden olabilir.

Sinding ve ark., odorantların duyusal olarak algılanışıyla

idiopatik infertilite arasındaki bağlantıyı araştırdıklarında,

infertil hastaların burjonale karşı tam anosmik olmadıklarını,

ancak bu hastaların bu kokuya daha düşük hassasiyet

sergilediğini göstermişlerdir. [91] Bu çalışmalarında

infertil kişilerin genel koku tanımlama yetenekleri fertil

grupla eşdeğer olmasına rağmen, infertil gruptaki bireyler

burjonali, fertil gruba oranla daha az yoğun olarak

algılamışlardır.

Olsson ve Laska (2010), çalışmalarında burjonal duyarlılığının

erkeklerde kadınlardan daha yüksek olduğunu

göstermiştir. [108] Bu cinsiyet farklılığı, burjonal ve üreme

fonksiyonlarını algılama becerisi arasında bir korelasyon

olduğunu düşündürebilir. Buna karşılık, burjonal duyarlılığının

azalmasının OR1D2 reseptöründeki eksikliğe bağlı

olacağı varsayılabilir.

Ayrıca insan ve fare spermlerinde sırasıyla hOR17-4 ve

mOR23’ün aktivasyonu, çeşitli biyolojik araştırmalarda

62 Androl Bul 2022;24:57-66


farklı flagellar hareket modellerine ve kemotaktik davranışa

aracılık eder. hOR17-4’nin, reseptör fonksiyonunun

ve sinyal iletimindeki rolünün farmakolojik manipülasyonla

etkilendiği gösterilmiştir. Bu nedenle spermde yer

alan OR’lerin ve OR aracılı sinyal mekanizmalarını kavramak,

kontrasepsiyon amaçlı uygulamalarda da yol gösterici

olabilir.

SONUÇ

OR’ler ilk olarak olfaktör nöronlarda tanımlanan koku reseptörleri

olsalar da yakın zamanda yapılan çalışmalar koku

duyusu haricinde diğer dokularda da rollerinin bulunduğunu

göstermektedir. Spermde bulunan OR’in fonksiyonları

göz önüne alındığında, sebebi açıklanamayan infertilite

vakalarında sperm kaynaklı OR’in olası fonksiyon bozukluklarının

tespiti, infertilite problemini açıklamada ve yeni

tedavi stratejileri geliştirmede potansiyel taşımaktadır.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Bahat A, Tur-Kaspa I, Gakamsky A, Giojalas LC, Breitbart H,

Eisenbach M. Thermotaxis of mammalian sperm cells: a potential

navigation mechanism in the female genital tract. Nat Med.

2003;9:149–50. [CrossRef]

2. Publicover S, Harper C V, Barratt C. [Ca 2+] i signalling in spermmaking

the most of what you’ve got. Nat Cell Biol. 2007;9:235–

42. [CrossRef]

3. Eisenbach M, Giojalas LC. Sperm guidance in mammals-an

unpaved road to the egg. Nat Rev Mol Cell Biol. 2006;7:276–85.

[CrossRef]

4. Spehr M, Schwane K, Riffell JA, Zimmer RK, Hatt H. Odorant

receptors and olfactory-like signaling mechanisms in mammalian

sperm. Mol Cell Endocrinol. 2006;250:128–36. [CrossRef]

5. Preston RR, Wilson TE. Physiology (Lippincott’s Illustrated

Reviews). Harvey RA, ed. USA: Lippincott Williams & Wilkins,

2012.

6. Parmentier M, Libert F, Schurmans S, Schiffmann S, Lefort

A, Eggerickx D, et al. Expression of members of the putative

olfactory receptor gene family in mammalian germ cells. Nature.

1992;355:453–5. [CrossRef]

7. Vanderhaeghen P, Schurmans S, Vassart G, Parmentier M.

Specific repertoire of olfactory receptor genes in the male germ

cells of several mammalian species. Genomics. 1997;39:239–46.

[CrossRef]

8. Vanderhaeghen P, Schurmans S, Vassart G, Parmentier M.

Molecular cloning and chromosomal mapping of olfactory

receptor genes expressed in the male germ line: evidence for their

wide distribution in the human genome. Biochem Biophys Res

Commun. 1997;237:283–7. [CrossRef]

9. Feldmesser E, Olender T, Khen M, Yanai I, Ophir R, Lancet D.

Widespread ectopic expression of olfactory receptor genes. BMC

Genomics. 2006;7:121. [CrossRef]

10. Xu LL, Stackhouse BG, Florence K, Zhang W, Shanmugam N,

Sesterhenn IA, et al. PSGR, a novel prostate-specific gene with

homology to a G protein-coupled receptor, is overexpressed in

prostate cancer. Cancer Res. 2000;60:6568–72. https://pubmed.

ncbi.nlm.nih.gov/11118034/

11. Xia C, Ma W, Wang F, Hua S, Liu M. Identification of a prostatespecific

G-protein coupled receptor in prostate cancer. Oncogene.

2001;20:5903–7. [CrossRef]

12. Gaudin J-C, Breuils L, Haertlé T. Mouse orthologs of human

olfactory-like receptors expressed in the tongue. Gene.

2006;381:42–8. [CrossRef]

13. Durzyński Ł, Gaudin J-C, Myga M, Szydłowski J, Goździcka-

Józefiak A, Haertlé T. Olfactory-like receptor cDNAs are present in

human lingual cDNA libraries. Biochem Biophys Res Commun.

2005;333:264–72. [CrossRef]

14. Gaudin J-C, Breuils L, Haertlé T. New GPCRs from a human

lingual cDNA library. Chem Senses. 2001;26:1157–66. [CrossRef]

15. Feingold EA, Penny LA, Nienhuis AW, Forget BG. An olfactory

receptor gene is located in the extended human β-globin gene

cluster and is expressed in erythroid cells. Genomics. 1999;61:15–

23. [CrossRef]

16. Drutel G, Arrang J-M, Diaz J, Wisnewsky C, Schwartz K,

Schwartz J-C. Cloning of OL1, a putative olfactory receptor

and its expression in the developing rat heart. Recept Channels.

1995;3:33–40. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8589991/

17. De la Cruz O, Blekhman R, Zhang X, Nicolae D, Firestein S, Gilad

Y. A signature of evolutionary constraint on a subset of ectopically

expressed olfactory receptor genes. Mol Biol Evol. 2009;26:491–4.

[CrossRef]

18. Griffin CA, Kafadar KA, Pavlath GK. MOR23 promotes muscle

regeneration and regulates cell adhesion and migration. Dev Cell.

2009;17:649–61. [CrossRef]

19. Busse D, Kudella P, Grüning N-M, Gisselmann G, Ständer S,

Luger T, et al. A synthetic sandalwood odorant induces woundhealing

processes in human keratinocytes via the olfactory receptor

OR2AT4. J Investig Dermatol. 2014;134:2823–32. [CrossRef]

20. Flegel C, Manteniotis S, Osthold S, Hatt H, Gisselmann G.

Expression profile of ectopic olfactory receptors determined by

deep sequencing. PloS One. 2013;8:e55368. [CrossRef]

21. Itakura S, Ohno K, Ueki T, Sato K, Kanayama N. Expression of

Golf in the rat placenta: Possible implication in olfactory receptor

transduction. Placenta. 2006;27:103–8. [CrossRef]

22. Dreyer WJ. The area code hypothesis revisited: olfactory receptors

and other related transmembrane receptors may function as the last

digits in a cell surface code for assembling embryos. Proc Natl Acad

Sci U S A. 1998;95:9072–7. [CrossRef]

23. Pluznick JL, Zou D-J, Zhang X, Yan Q, Rodriguez-Gil DJ, Eisner

C, et al. Functional expression of the olfactory signaling system

in the kidney. Proc Natl Acad Sci U S A. 2009;106:2059–64.

[CrossRef]

24. Pluznick JL. Renal and cardiovascular sensory receptors and blood

pressure regulation. Am J Physiol Renal Physiol. 2013;305:F439-

44. [CrossRef]

Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi

63


25. Rajkumar P, Aisenberg WH, Acres OW, Protzko RJ, Pluznick JL.

Identification and characterization of novel renal sensory receptors.

PLoS One. 2014;e111053. [CrossRef]

26. Zhang X, De la Cruz O, Pinto JM, Nicolae D, Firestein S, Gilad Y.

Characterizing the expression of the human olfactory receptor gene

family using a novel DNA microarray. Genom Biol. 2007;8:R86.

[CrossRef]

27. Garcia-Esparcia P, Schlüter A, Carmona M, Moreno J, Ansoleaga

B, Torrejón-Escribano B, et al. Functional genomics reveals

dysregulation of cortical olfactory receptors in Parkinson disease:

novel putative chemoreceptors in the human brain. J Neuropathol

Exp Neurol. 2013;72:524–39. [CrossRef]

28. Braun T, Voland P, Kunz L, Prinz C, Gratzl M. Enterochromaffin

cells of the human gut: sensors for spices and odorants.

Gastroenterology. 2007;132:1890–901. [CrossRef]

29. Zhang X, Bedigian A V, Wang W, Eggert US. G protein‐coupled

receptors participate in cytokinesis. Cytoskeleton. 2012;69:810–8.

[CrossRef]

30. Pavlath GK. A new function for odorant receptors: MOR23 is

necessary for normal tissue repair in skeletal muscle. Cell Adh

Migr. 2010;4:502–6. [CrossRef]

31. Kim S-H, Yoon YC, Lee AS, Kang NN, Koo JH, Rhyu M-R, Park

J-H. Expression of human olfactory receptor 10J5 in heart aorta,

coronary artery, and endothelial cells and its functional role in

angiogenesis. Biochem Biophys Res Commun. 2015;460:404–8.

[CrossRef]

32. Gong L, Chen Q, Gu X, Li S. Expression and identification of

olfactory receptors in sciatic nerve and dorsal root ganglia of rats.

Neurosci Lett. 2015;600:171–5. [CrossRef]

33. Masjedi S, Zwiebel LJ, Giorgio TD. Olfactory receptor gene

abundance in invasive breast carcinoma. Sci Rep. 2019;9:13736.

[CrossRef]

34. Sanz G, Leray I, Dewaele A, Sobilo J, Lerondel S, Bouet S,

et al. Promotion of cancer cell invasiveness and metastasis

emergence caused by olfactory receptor stimulation. PloS One.

2014;9:e85110. [CrossRef]

35. Glusman G, Yanai I, Rubin I, Lancet D. The complete human

olfactory subgenome. Genom Res. 2001;11:685–702. [CrossRef]

36. Malnic B, Godfrey PA, Buck LB. The human olfactory receptor

gene family. Proc Natl Acad Sci U S A. 2004;101:2584–9.

[CrossRef]

37. Hoover KC. Evolution of olfactory receptors. In: Crasto C, editor.

Olfactory Receptors. Methods in Molecular Biology (Methods and

Protocols), vol 1003. Totowa, NJ: Humana Press; 2013. p.241–9.

[CrossRef]

38. Griswold MD. Interactions between germ cells and Sertoli cells in

the testis. Biol Reprod. 1995;52:211–6. [CrossRef]

39. Dierich A, Sairam MR, Monaco L, Fimia GM, Gansmuller

A, LeMeur M, Sassone-Corsi P. Impairing follicle-stimulating

hormone (FSH) signaling in vivo: targeted disruption of the FSH

receptor leads to aberrant gametogenesis and hormonal imbalance.

Proc Natl Acad Sci U S A. 1998;95:13612–7. [CrossRef]

40. Spehr M, Gisselmann G, Poplawski A, et al. Identification

of a Testicular Odorant Receptor Mediating Human Sperm

Chemotaxis. Science. 2003;299:2054–8. [CrossRef]

41. Veitinger T, Riffell JR, Veitinger S, Nascimento JM, Triller A,

Chandsawangbhuwana C, et al. Chemosensory Ca2+ dynamics

correlate with diverse behavioral phenotypes in human sperm. J

Biol Chem. 2011;286:17311–25. [CrossRef]

42. Brenker C, Goodwin N, Weyand I, Kashikar ND, Naruse M,

Krähling M, et al. The CatSper channel: a polymodal chemosensor

in human sperm. EMBO J. 2012;31:1654–65. [CrossRef]

43. Neuhaus EM, Mashukova A, Barbour J, Wolters D, Hatt H. Novel

function of β-arrestin2 in the nucleus of mature spermatozoa. J

Cell Sci. 2006;119:3047–56. [CrossRef]

44. Harper CV, Kirkman-Brown JC, Barratt CLR, Publicover SJ.

Encoding of progesterone stimulus intensity by intracellular [Ca2+]

([Ca2+] i) in human spermatozoa. Biochem J. 2003;372:407–17.

[CrossRef]

45. Publicover SJ, Giojalas LC, Teves ME, Machado de Oliveira

GS, Morales Garcia AA, Robert Barratt CL, Harper CV. Ca2+

signalling in the control of motility and guidance in mammalian

sperm. Front Biosci. 2008;13:5623–37. [CrossRef]

46. Fukuda N, Touhara K. Developmental expression patterns of

testicular olfactory receptor genes during mouse spermatogenesis.

Genes Cells. 2006;11:71–81. [CrossRef]

47. Flegel C, Vogel F, Hofreuter A, Schreiner BS, Osthold S, Veitinger

S, et al. Characterization of the olfactory receptors expressed in

human spermatozoa. Front Mol Biosci. 2016;2:73. [CrossRef]

48. Zhou B, Irwanto A, Guo Y-M, Bei J-X, Wu Q, Chen G, et al.

Exome sequencing and digital PCR analyses reveal novel mutated

genes related to the metastasis of pancreatic ductal adenocarcinoma.

Cancer Biol Ther. 2012;13:871–9. [CrossRef]

49. Ma X, Guan L, Wu W, Zhang Y, Zheng W, Gao Y-T, et al. Wholeexome

sequencing identifies OR2W3 mutation as a cause of

autosomal dominant retinitis pigmentosa. Sci Rep. 2015;5:9236.

[CrossRef]

50. Uhlén M, Fagerberg L, Hallström BM, Lindskog C, Oksvold P,

Mardinoglu A, et al. Tissue-based map of the human proteome.

Science. 2015;347. [CrossRef]

51. Vanti WB, Nguyen T, Cheng R, Lynch KR, George SR, O’Dowd

BF. Novel human G-protein-coupled receptors. Biochem Biophys

Res Commun. 2003;305:67–71. [CrossRef]

52. Wang J, Weng J, Cai Y, Penland R, Liu M, Ittmann M. The

prostate‐specific G‐protein coupled receptors PSGR and PSGR2

are prostate cancer biomarkers that are complementary to α‐

methylacyl‐CoA racemase. Prostate. 2006;66:847–57. [CrossRef]

53. Cui T, Tsolakis A V, Li S-C, Cunningham JL, Lind T, Öberg K,

Giandomenico V. Olfactory receptor 51E1 protein as a potential

novel tissue biomarker for small intestine neuroendocrine

carcinomas. Eur J Endocrinol. 2013;168:253–61. [CrossRef]

54. Leja J, Essaghir A, Essand M, Wester K, Oberg K, Tötterman TH,

et al. Novel markers for enterochromaffin cells and gastrointestinal

neuroendocrine carcinomas. Mod Pathol. 2009;22:261–72.

[CrossRef]

55. Weng J, Wang J, Hu X, Wang F, Ittmann M, Liu M. PSGR2, a

novel G‐protein coupled receptor, is overexpressed in human

prostate cancer. Int J Cancer. 2006;118:1471–80. [CrossRef]

56. Giandomenico V, Cui T, Grimelius L, Öberg K, Pelosi G, Tsolakis

AV. Olfactory Receptor 51E1 as a Novel Target for Diagnosis

in Somatostatin Receptor Negative Lung Carcinoids. J Mol

Endocrinol. 2013;51:277–86. [CrossRef]

57. Pluznick JL, Protzko RJ, Gevorgyan H, Peterlin Z, Sipos A, Han

J, et al. Olfactory receptor responding to gut microbiota-derived

signals plays a role in renin secretion and blood pressure regulation.

Proc Natl Acad Sci U S A. 2013;110:4410–5. [CrossRef]

58. Neuhaus EM, Zhang W, Gelis L, Deng Y, Noldus J, Hatt H.

Activation of an olfactory receptor inhibits proliferation of prostate

cancer cells. J Biol Chem. 2009;284:16218–25. [CrossRef]

59. Rodriguez M, Luo W, Weng J, Zeng L, Yi Z, Siwko S, Liu M. PSGR

promotes prostatic intraepithelial neoplasia and prostate cancer

xenograft growth through NF-κB. Oncogenesis. 2014;3:e114.

[CrossRef]

64 Androl Bul 2022;24:57-66


60. Ashida S, Nakagawa H, Katagiri T, Furihata M, Iiizumi M,

Anazawa Y, et al. Molecular features of the transition from prostatic

intraepithelial neoplasia (PIN) to prostate cancer: genome-wide

gene-expression profiles of prostate cancers and PINs. Cancer Res.

2004;64:5963–72. [CrossRef]

61. Pelosi P, Pisanelli AM, Baldaccini NE, Gagliardo A. Binding of

[3H]-2-isobutyl-3-methoxypyrazine to cow olfactory mucosa.

Chem Senses. 1981;6:77–85. [CrossRef]

62. Bignetti E, Cavaggioni A, Pelosi P, Persaud KC, Sorbi RT, Tirindelli

R. Purification and characterisation of an odorant‐binding protein

from cow nasal tissue. Eur J Biochem. 1985;149:227–31. [CrossRef]

63. Pevsner J, Trifiletti RR, Strittmatter SM, Snyder SH. Isolation

and characterization of an olfactory receptor protein for odorant

pyrazines. Proc Natl Acad Sci U S A. 1985;82:3050–4. [CrossRef]

64. Pelosi P. Perireceptor events in olfaction. J Neurobiol. 1996;30:3–

19. [CrossRef]

65. Tegoni M, Pelosi P, Vincent F, Spinelli S, Campanacci V, Grolli

S, et al. Mammalian odorant binding proteins. Biochim Biophys

Acta (BBA)-Protein Struct Mol Enzymol. 2000;1482:229–40.

[CrossRef]

66. Monaco HL, Rizzi M, Coda A. Structure of a complex of two

plasma proteins: transthyretin and retinol-binding protein.

Science. 1995;268:1039–41. [CrossRef]

67. Sawyer L, Kontopidis G. The core lipocalin, bovine β-lactoglobulin.

Biochim Biophys Acta (BBA)-Protein Struct Mol Enzymol.

2000;1482:136–48. [CrossRef]

68. Flower DR. The lipocalin protein family: structure and function.

Biochem J. 1996;318:1–14. [CrossRef]

69. Flower DR. Experimentally determined lipocalin structures.

Biochim Biophys Acta (BBA)-Protein Struct Mol Enzymol.

2000;1482:46–56. [CrossRef]

70. Pevsner J, Hou V, Snowman AM, Snyder SH. Odorant-binding

protein. Characterization of ligand binding. J Biol Chem.

1990;265:6118–25. [CrossRef]

71. Löbel D, Marchese S, Krieger J, Pelosi P, Breer H. Subtypes of

odorant‐binding proteins: Heterologous expression and ligand

binding. Eur J Biochem. 1998;254:318–24. [CrossRef]

72. Böcskei Z, Groom CR, Flower DR, Wright CE, Phillips SE,

Cavaggioni A, et al. Pheromone binding to two rodent urinary

proteins revealed by X-ray crystallography. Nature. 1992;360:186–

8. [CrossRef]

73. Hurst JL, Payne CE, Nevison CM, Marie AD, Humphries RE,

Robertson DH, et al. Individual recognition in mice mediated by

major urinary proteins. Nature. 2001;414:631–4. [CrossRef]

74. Robertson DHL, Beynon RJ, Evershed RP. Extraction,

characterization, and binding analysis of two pheromonally active

ligands associated with major urinary protein of house mouse (Mus

musculus). J Chem Ecol. 1993;19:1405–16. [CrossRef]

75. Spinelli S, Vincent F, Pelosi P, Tegoni M, Cambillau C. Boar

salivary lipocalin: Three‐dimensional X‐ray structure and

androstenol/androstenone docking simulations. Eur J Biochem.

2002;269:2449–56. [CrossRef]

76. Marchese S, Pes D, Scaloni A, Carbone V, Pelosi P. Lipocalins

of boar salivary glands binding odours and pheromones. Eur J

Biochem. 1998;252:563–8. [CrossRef]

77. Singer AG, Macrides F, Clancy AN, Agosta WC. Purification and

analysis of a proteinaceous aphrodisiac pheromone from hamster

vaginal discharge. J Biol Chem. 1986;261:13323–6. [CrossRef]

78. Vincent F, Löbel D, Brown K, Spinelli S, Grote P, Breer H, et

al. Crystal structure of aphrodisin, a sex pheromone from female

hamster. J Mol Biol. 2001;305:459–69. [CrossRef]

79. Mastrogiacomo R, Chiara D, Niccolini A, Serra A, Gazzano A,

Scaloni A, Pelosi P. An odorant-binding protein is abundantly

expressed in the nose and in the seminal fluid of the rabbit. PloS

One. 2014;9:e111932. [CrossRef]

80. Asai H, Kasai H, Matsuda Y, Yamazaki N, Nagawa F, Sakano

H, Tsuboi A. Genomic structure and transcription of a murine

odorant receptor gene: differential initiation of transcription in

the olfactory and testicular cells. Biochem Biophys Res Commun.

1996;221:240–7. [CrossRef]

81. Touhara K, Sengoku S, Inaki K, Tsuboi A, Hirono J, Sato T, et

al. Functional identification and reconstitution of an odorant

receptor in single olfactory neurons. Proc Natl Acad Sci U S A.

1999;96:4040–5. [CrossRef]

82. Fukuda N, Yomogida K, Okabe M, Touhara K. Functional

characterization of a mouse testicular olfactory receptor and its role

in chemosensing and in regulation of sperm motility. J Cell Sci.

2004;117:5835–45. [CrossRef]

83. Ottaviano G, Zuccarello D, Menegazzo M, Perilli L, Marioni

G, Frigo AC, et al. Human olfactory sensitivity for bourgeonal

and male infertility: a preliminary investigation. Eur Arch

Otorhinolaryngol. 2013;270:3079–86. [CrossRef]

84. Clapham DE. Calcium signaling. Cell. 2007;131:1047–58.

[CrossRef]

85. Dascal N. Ion-channel regulation by G proteins. Trends Endocrinol

Metab. 2001;12:391–8. [CrossRef]

86. Sun Y, McGarrigle D, Huang X-Y. When a G protein-coupled

receptor does not couple to a G protein. Mol BioSyst. 2007;3:849–

54. [CrossRef]

87. Spehr J, Gelis L, Osterloh M, Oberland S, Hatt H, Spehr M,

Neuhaus EM. G protein-coupled receptor signaling via Src kinase

induces endogenous human transient receptor potential vanilloid

type 6(TRPV6) channel activation. J Biol Chem. 2011;286:13184–

92. [CrossRef]

88. Hasin-Brumshtein Y, Lancet D, Olender T. Human olfaction:

from genomic variation to phenotypic diversity. Trends Genet.

2009;25:178–84. [CrossRef]

89. Nozawa M, Kawahara Y, Nei M. Genomic drift and copy number

variation of sensory receptor genes in humans. Proc Natl Acad Sci

U S A. 2007;104:20421–6. [CrossRef]

90. Young JM, Endicott RM, Parghi SS, Walker M, Kidd JM, Trask BJ.

Extensive copy-number variation of the human olfactory receptor

gene family. Am J Hum Genet. 2008;83:228–42. [CrossRef]

91. Sinding C, Kemper E, Spornraft-Ragaller P, Hummel T. Decreased

perception of bourgeonal may be linked to male idiopathic

infertility. Chem Senses. 2013;38:439–45. [CrossRef]

92. Teves ME, Guidobaldi HA, Uñates DR, Sanchez R, Miska W,

Publicover SJ, et al. Molecular mechanism for human sperm

chemotaxis mediated by progesterone. PloS One. 2009;4: e8211.

[CrossRef]

93. Sun F, Bahat A, Gakamsky A, et al. Human sperm chemotaxis:

both the oocyte and its surrounding cumulus cells secrete sperm

chemoattractants. Hum Reprod. 2005;20:761–7. [CrossRef]

94. Boivin J, Bunting L, Collins JA, Nygren KG. International

estimates of infertility prevalence and treatment-seeking: potential

need and demand for infertility medical care. Hum reprod.

2007;22:1506–12. [CrossRef]

95. Rives N. Y chromosome microdeletions and alterations of

spermatogenesis, patient approach and genetic counseling. Ann

Endocrinol (Paris). 2014;75:112–4. [CrossRef]

96. Roy A, Lin Y-N, Matzuk MM. Genetics of idiopathic male

infertility. In: Carrell DT, editor. The Genetics of Male Infertility.

Humana Press. [CrossRef]

Karaman ve Vatansever • Spermdeki odorant reseptörlerin rolü ve infertilite ile ilişkisi

65


97. Hotaling JM. Genetics of male infertility. Urol Clin North Am.

2014;41:1–17. [CrossRef]

98. Suzuki HI, Yamagata K, Sugimoto K, Iwamoto T, Kato S,

Miyazono K. Modulation of microRNA processing by p53.

Nature. 2009;460:529–33. [CrossRef]

99. Tüttelmann F, Simoni M, Kliesch S, Ledig S, Dworniczak B,

Wieacker P, Röpke A. Copy number variants in patients with

severe oligozoospermia and Sertoli-cell-only syndrome. PloS One.

2011;6:e19426. [CrossRef]

100. Lopes AM, Aston KI, Thompson E, Carvalho F, Gonçalves J,

Huang N, et al. Human spermatogenic failure purges deleterious

mutation load from the autosomes and both sex chromosomes,

including the gene DMRT1. PLoS Genet. 2013;9: e1003349.

[CrossRef]

101. Teng Y-N, Chang Y-P, Tseng JT, Kuo P-H, Lee I-W, Lee M-S,

Kuo P-L. A single-nucleotide polymorphism of the DAZL gene

promoter confers susceptibility to spermatogenic failure in the

Taiwanese Han. Hum Reprod. 2012;27:2857–65. [CrossRef]

102. Wu W, Lu J, Tang Q, Zhang S, Yuan B, Li J, et al. GSTM1 and

GSTT1 null polymorphisms and male infertility risk: an updated

meta-analysis encompassing 6934 subjects. Sci Rep. 2013;3:1–11.

[CrossRef]

103. Gunes S, Al-Sadaan M, Agarwal A. Spermatogenesis, DNA

damage and DNA repair mechanisms in male infertility. Reprod

Biomed Online. 2015;31:309–19. [CrossRef]

104. Abhari A, Zarghami N, Farzadi L, Nouri M, Shahnazi V. Altered of

microRNA expression level in oligospermic patients. Iran J Reprod

Med. 2014;12:681–6. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/

articles/PMC4248154/

105. Jungwirth A, Giwercman A, Tournaye H, Diemer T, Kopa Z,

Dohle G, et al. European Association of Urology guidelines on

Male Infertility: the 2012 update. Eur Urol. 2012;62:324–32.

[CrossRef]

106. Harton GL, Tempest HG. Chromosomal disorders and male

infertility. Asian J Androl. 2012;14:32–9. [CrossRef]

107. Gunes S, Arslan MA, Hekim GN, Asci R. The role of epigenetics

in idiopathic male infertility. J Assist Reprod Genet. 2016;33:553–

69. [CrossRef]

108. Olsson P, Laska M. Human male superiority in olfactory sensitivity

to the sperm attractant odorant bourgeonal. Chem Senses.

2010;35:427–32. [CrossRef]

66 Androl Bul 2022;24:57-66


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2022;24:67−72

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.82687

Erkek Cinsel Sağlığı

Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan

greft türleri

Grafts for surgical treatment of Peyronie’s disease

Ekrem Akdeniz 1 , Emrah Küçük 2 , Mahmut Ulubay 1 , Mustafa Kemal Atilla 1

ÖZ

Peyronie hastalığı penisin tunika albuginea tabakasında fibrozis ile seyreden,

nedeni tam olarak bilinmeyen ve kalsifiye plak oluşumuyla sonuçlanan

bir patolojidir. Bu plaklar peniste ağrı, eğrilik, kısalma ve daralma

gibi şikâyetlere neden olabilir. Klinik tablonun stabil hale geldiği ciddi

durumlarda cerrahi tedavi altın standart yöntemdir. Hasta kliniğine göre

üç farklı cerrahi teknik uygulanabilir ve greft kullanımı ile penil tunikal

uzatma işlemleri bunlardan biridir. Penil tunikal uzatma cerrahileri için

otogreft, allogreft, ksenogreft ve sentetik greft olmak üzere dört farklı

greft tipi kullanılır. Her greftin kendine özgü avantajları ve dezavantajları

mevcuttur. Bu derlemenin amacı Peyroni hastalığının cerrahi tedavisinde

kullanılan greftlerin avantaj ve dezavantajlarını güncel literatür

eşliğinde sunmaktır.

Anahtar Kelimeler: Greft, penil uzatma cerrahileri, Peyroni hastalığı

ABSTRACT

Peyronie’s disease is a pathology of uncertain etiology progressing with

fibrosis in the tunica albuginea layer of the penis and resulting in calcified

plaque formation. These plaques may cause pain and deformities such as

penile curvature, shortening, and narrowing. Surgical treatment is the

gold standard in severe states in which the clinical course of Peyronie’s

disease has stabilized. Three different surgical techniques are applied,

depending on the patient’s clinical manifestation, one of these being

graft use and penile tunical lengthening procedure. Four types of graft

are employed for penile tunical lengthening procedures –autografts,

allografts, xenografts, and synthetic grafts. Each has its own specific

advantages and disadvantages. The aim of this review is to present the

advantages and disadvantages of grafts used in the surgical treatment of

Peyronie’s disease in the light of the current literature.

Keywords: Grafts, penile lengthening procedure, Peyronie’s disease

GİRİŞ

1743 yılında bu hastalığı yayınlayan Fransız cerrah François

Gigot de La Peyronie’nin ismi ile adlandırılan Peyronie

hastalığı (PH) çoğunlukla 50–60 yaş grubu erkeklerde görülen

ve penisin tunika albuginea tabakasında fibrozis ile

seyreden bir patolojidir. [1] PH, yaklaşık 250 yıldır bilinmesine

rağmen etiyolojisi ve patofizyolojisi hala tam olarak

anlaşılamamıştır. Travma, cinsel ilişki sıklığı, diabetes mellitus,

Dupuytren kontraktürü, aile öyküsü, gut hastalığı,

plantar fasial kontraktürü, radikal prostataktomi, timpanosklerozis,

Paget hastalığı, beta-bloker kullanımı, ilerleyen

yaş, genetik predispozisyon, sigara içimi, hipertansiyon

1

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,

Samsun, Türkiye

2

Akçakale Devlet Hastanesi, Üroloji Servisi, Şanlıurfa, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Doç. Dr. Ekrem Akdeniz

Barış Blv. No: 199 İlkadım 55090 Samsun - Türkiye

Tel: +90 362 311 15 00

E-mail: ekrem.akdeniz@saglik.gov.tr

Geliş/ Received: 01.10.2021

Kabul/ Accepted: 11.11.2021

gibi faktörlerin ve doku iskemisinin rol alabileceği belirtilmektedir.

[2,3] Bugün için en kabul gören teori tekrarlayan

travmalar sonucu oluşan inflamasyon ile fibroblast proliferasyonu

ve sonrasında tunika albugeniada oluşan anormal

kollajen (tip I-III) ve glikozaminoglikan birikimidir. [1]

Oluşan bu inflamatuvar süreçte fibrozis gelişir ve bununla

ilişkili olarak plak ya da plaklar oluşur. Tunika albugineanın

bütünlüğünün bozulmasına yol açan fibroz plaklar; peniste

ağrı, deformite ve cinsel işlev bozukluğu gibi yakınmalara

neden olmaktadır. PH’nin prevalansı %3,2–8,9 arasında

değişmekte olup bu oran erektil disfonksiyon (ED) tanısı

almış erkeklerde ise %16 olarak tahmin edilmektedir. [4,5]

İnflamasyon ve fibrozis ile giden bir süreç olan PH’nin

seyri akut ve kronik olmak üzere iki fazı kapsamaktadır.

Ağrılı dönem olarak kabul edilen akut faz, altı ile 18 ay

arasında sürebilmektedir. Fibrotik faz olarak kabul edilen

kronik fazda ise ağrı gerilemekte ve deformite stabil hale

gelmektedir. Akut dönemde hastalık aktif ve süregen olduğu

için cerrahi tedavi yapılamamakta ve buna bağlı olarak

esas tedavi konservatif olarak kalmaktadır. Konservatif

tedavi seçenekleri oral farmakoterapi, intralezyonel enjeksiyon

terapileri ve diğer topikal tedavileri içermektedir. [5]

©2021 Androloji Bülteni

67


PH’nin stabil döneme geçtiği kronik aşamada ise medikal

tedavinin yeri yoktur. Cerrahi tedavi, hastalığı stabil hale

gelen, belirgin kalsifiye plağı olan ve konservatif tedaviye

yanıt alınamayan, penil eğrilik nedeniyle cinsel ilişkiye girmekte

güçlük çeken hastalar için altın standart yöntemdir.

[6]

PH’nin cerrahi tedavisi başlıca üç ana teknikte kategorize

edilebilir. Birinci teknik eğrilik olan penisin dışbükey

bölümünün kısaltıldığı tunikal kısaltma teknikleri, ikinci

teknik ise eğrilik olan penisin içbükey bölümünün uzatıldığı

tunikal uzatma girişimleridir. Üçüncü teknik ise penil

protez implantasyonudur. Cerrahi yöntem seçimine penil

eğriliğin lokalizasyonu, deformite tipi, penil uzunluk ve

ereksiyonun varlığına göre karar verilir. Genellikle erektil

disfonksiyonu olmayan 60°’den küçük deformitelerde tunikal

kısaltma işlemleri, 60°’den büyük deformitelerde ise

greft ile tunikal uzatma yöntemleri uygulanır. [2] Tunikal

uzatma cerrahisinde amaç penil kısalmayı en aza indirmektir.

Bu prosedürde greft materyali önemli bir konudur.

Devine ve Hornor 1974 yılında ilk kez PH’nin cerrahi tedavisinde

dermal greft kullanımını tarif etmişler ve takiben

farklı greftler klinik kullanıma girmiştir. [7]

GREFT TİPLERİ

Günümüzde PH’nin cerrahi tedavisinde otogreft, allogreft,

ksenogreft ve sentetik greft olmak üzere dört farklı greft

tipi kullanılmaktadır (Tablo 1). [6,8] Otogreftler hastanın

kendisinden alınan greftlerdir ve dermis, ven, temporal fasya,

fasya lata, tunica vaginalis, tunika albuginea ve bukkal

mukoza bu tip greftlerdendir. Allogreftler insan kaynaklı

donör greftlerdir ve perikardiyum, fasya lata ve dura mater

bu gruba girmektedir. Ksenogreftler farklı hayvan türlerinden

ve dokularından elde edilir. Bu greftler arasında sığır

perikardı, domuz ince bağırsak submukozası, sığır veya domuz

dermisi ve at kollajeni vardır. Polyester ve politetrafloroetilen

ise sentetik greftlerdir.

Otolog Greftler

Otolog greftler maliyeti ve enfeksiyon riski düşük, tunika

albugeniaya entegrasyonu ise yüksek olan greftlerdir.

Ancak elde edilmeleri için ikinci bir insizyona ihtiyaç duyulması,

donör bölgede gelişen komplikasyonlar ve cerrahi

sürenin nispeten uzun olması en büyük dezavantajlarıdır. [8]

Dermis Greftler

Dermis grefti, PH’nin cerrahi tedavisinde kullanılan ilk greft

tipidir. Devine ve Horton abdomenden aldıkları 1 mm kalınlığındaki

dermis greftini, germeden tunika albugeniaya

uygulamışlardır. [7] Bu tarihten sonra dermis greftleri dünya

genelinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

Bu konuda en geniş çaplı yayın 418 vaka ile Austoni

ve ark. tarafından 1995 yılında yapılmıştır. [9] Ancak yıllar

içerisinde dermis greftlerin tunika albugeniaya iyi adapte

olamayarak veno-oklusif ED’ye neden olduğu gösterilmiş ve

yıllar içerisinde kullanımı giderek azalmıştır. [10,11] Yapılan 12

çalışmada toplam 718 vakada dermis grefti kullanılmıştır.

Dermis greftinin genel başarı oranı %81,2 (60–100), postoperatif

penis boyu kısalma oranı %59,9 (40–75) ve de novo

ED oranı %20,5 (7–67) olarak bulunmuştur. [8]

Ven Greftler

Ven greftleri mevcut kas tabakası ve elastik lifleri nedeniyle

doku adaptasyonu yüksek olan greftlerdir. Ven greftler ile

korpus kavernozum arasında endotel-endotel aktivasyonu

oluşmakta ve greft lümenden perfüzyonla beslenmektedir.

Bu nedenle greftte oluşacak kontraktür ve iskemi önlenmektedir.

Günümüzde, özellikle safen venden elde edilen

ven greftleri sık kullanılan otolog greftlerden biridir. [12]

On yedi çalışmadaki toplam 690 vakalık seriye göre ven

greftlerin genel başarı oranı %85,6 (67–100), postoperatif

penis boyu kısalma oranı %32,7 (0–100) iken de novo

ED gelişme oranı %14,8 (0–37)’dir. [8] 2004 yılında Paris’te

yapılan ikinci Seksüel Disfonksiyon Komite Toplantısı raporunda

safenöz ven greftinin otolog greftler arasında en

uygun greft türü olduğu belirtilmiştir. [13]

Fasya Temporalis, Fasya Lata ve Rektus fasyası

Otolog fasyaların temel avantajı dermis ve ven greftlerden

daha fazla mekanik dirençlerinin olmasıdır. Literatürde

otolog fasya temporalis ve faysa lata kullanılan 2 adet çalışma

mevuttur. [14,15] Bu çalışmalarda ki toplam hasta sayısı ise

24’dür. Bu çalışmalara göre fasyal greftlerin genel başarı oranı

%100 ve postoperatif de novo ED gelişme oranı %0’dır.

Penis kısalma oranı bir çalışmada belirtilmiş ve Kargı ve

ark., penis kısalma oranını %0 olarak bildirmiştir. [15]

Tablo 1. Peyroni hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri

Otolog greftler

1. Dermis

2. Ven greftler

3. Fasya temporalis/lata

4. Tunica vajinalis

5. Tunica albugenia

6. Bukkal mukoza

Allogreftler

1. Perikart

2. Fasya lata (Tutoplast ® )

3. Dura mater

Ksenogreftler

1. Sığır perikardı

2. Sığır dermisi

3. Domuz ince bağırsak mukozası

4. Kollajen bileşikler (TachoSil ® )

Sentetik greftler

1. Politetrafluoroetilen (Gore-Tex ® )

2. Polyester (Dacron ® )

68 Androl Bul 2022;24:67-72


Bazı araştırmacılar PH nedeniyle suprapubik insizyonla

yapılan penil protez implantasyonunda ek bir insizyon

gerektirmediği için rektus fasyasını önermiştir. [16] Yüksek

mekanik direnci ve düşük maliyeti ile rektus fasyası iki çalışmada

kullanılmış ve hastalarda memnuniyet oranı %95

ve %100 olarak rapor edilmiştir. [17,18]

Tunika Vajinalis

Tunika vajinalis alınması ve uygulanması kolay olan, düşük

metabolik ihtiyaçları nedeniyle greft küçülmesi yaşanmayan

ve vasküler flep kullanılması ile sonuçları oldukça iyi

olan bir otolog greft türüdür. [8] İkinci bir insizyona gerek

olmadığı için özellikle ventral insizyonlarda kullanılması

önerilir. [19] Literatürde ki tunika vajinalis ile toplam 76

hastalık 5 çalışmada başarı oranı %66–100 arasında belirtilmiştir.

[19–22] Helal ve ark., penis kısalma oranını %83,3

olarak, Liu ve ark. ise %0 olarak belirtmiştir. [21,23] Diğer

üç çalışmada ise penil kısalma oranı belirtilmemiştir.

Postoperatif ED oranını ise Helal ve ark. %41, Das, Liu ve

ark. ile Yuanyuan ve ark. %0 olarak belirtmiştir. [20–23]

Tunika Albuginea

Tunika albuginea histolojik olarak aynı doku olması nedeniyle

mükemmel bir greft türüdür. [8] Perineal veya infrapubik

insizyon gerektirmesi, yüksek alanlı defektlerde yetersiz

kalması, greft alınan bölgede penis desteğinin zayıflaması

ve ilerde yapılacak penil protez gibi cerrahileri komplike

hale getirmeleri temel dezavantajlarıdır. [24,25] Literatürde

ki 56 vakalık üç çalışmada genel başarı oranı %75–90, de

novo ED gelişme oranı %0–24,2 arasında belirtilmiştir.

Penil kısalma oranı Schwarzer ve ark.’na göre %12,5 ve Da

Ros ve ark. göre ise %18,1’dir. [25,26]

Bukkal Mukoza

Bukkal mukoza morfolojik yapısı nedeniyle tunika albugeniaya

hızlı bir şekilde yapışması, çabuk revasküle olması

nedeniyle greft dokunun çevreden iyi beslenmesi ve

esnekliğinin iyi olması nedeniyle PH’nin cerrahi tedavisinde

kullanılmaktadır. Bukkal mukoza PH tedavisine

en son giren otolog grefttir ve bukkal mukoza ile ilgili

ilk çalışma 2005 yılında yayımlanmıştır. [27] Bukkal mukoza

flebin kullanıldığı toplam 137 hastalık 7 çalışmada

genel başarı oranı %94,1 (88–100), postoperatif penis

boyu kısalma oranı %15,2 (0–80) ve de novo ED gelişme

oranı %5,3 (0–10) olarak bulunmuştur. [8] Ancak bukkal

mukozal fleplerin takip süresi diğer otolog greftlere göre

daha kısadır ve bu nedenle uzun dönem takip sonuçları

bilinmemektedir.

Allogreftler

Perikard, fasya lata ve dura mater gibi insan kaynaklı kadavra

donör greftlerdir. Enfeksiyon riski düşük ve büzülmeye

dayanıklı greftlerdir. [8] Diğer greftlere oranla peniste

kısalmanın daha az olması en önemli avantajıdır. [11]

Perikard

Kadavra perikard, mükemmel gerilme mukavemeti ve çok

yönlü elastikiyeti ile genleşmeyi %30 oranında artırarak

PH cerrahisinde iyi sonuçlar vermektedir. Takip süresi

6–58 ay arası değişen beş çalışmada ki toplam 190 hastanın

sonuçlara göre allogreft perikardın başarı oranı %93,1

(56–100), penil kısalma oranı %23,1 (0–33) ve de novo

ED gelişme oranı %37,8 (30–63)’dir. [28–32]

Fasya Lata

Fasya lata veya temporal fasya biyolojik stabilite ve mekanik

direnç avantajlarıyla PH’nin cerrahi tedavisinde kullanılan

güvenilir ve iyi tolere greftler olmuştur. Bununla birlikte

peniste kısalma ve ED riski önemli dezavantajlarıdır.

Kalsi ve ark., fasya lata grefti kullanımı sonuçlarıyla ilgili

ortalama takip süresi 31 ay olan 14 hastalık çalışmasında

başarı, penil kısalma ve de novo ED gelişme oranını sırasıyla

%78,6, %28,6 ve %7,1 olarak belirtmiştir. [33] Fasya

lata grefti ile kurvatür tedavisinin etkilerinin değerlendirildiği

12 hastalık bir çalışmada ise tüm hastaların penil

kurvatürlerinin düzeldiği ve normal ereksiyon sağlandığı

bildirilmiştir. Ortalama 10 aylık takip sonunda hastalarda

herhangi bir komplikasyon gözlenmemiştir. [15]

Dura Mater

Kadavra dura mater, enfeksiyon riski nedeniyle günümüzde

kullanılmamaktadır. Literatürdeki toplam 57 hastalık

iki çalışmada başarı, penil kısalma ve de novo ED gelişme

oranı sırasıyla %87,5, %30 ve %17,4 olarak belirtilmiştir.

Her iki çalışmada da de novo ED ve glans hipoestezisi yüksek

oranda görülmüştür. [34,35]

Ksenogreftler

Ksenogreftler farklı hayvan dokularından ekstrakte edilir.

Asellüler matriks kollajen yapısına sahiptir ve yama edildiği

andan itibaren tunika albugeniadan grefte doğru yoğun bir

hücre göçü oluşur ve bu nedenle orijinal dokuya yapısal

ve işlevsel olarak en kısa sürede ve en çok benzeyen greft

türüdür. Üretimi sırasında tunika albugeniayı etkileyecek

her türlü hücre, bakteri, virüs ve prionlardan temizlenerek

kullanıma uygun hale getirilir. Bu nedenle, enfeksiyon

gelişme riski oldukça düşük olan greft türüdür ve bugüne

Akdeniz ve ark. • Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri

69


kadar ksenograft implantasyonuna sekonder konakçı viral

enfeksiyonu bildirilmemiştir. Bu greftler arasında sığır perikardiyumu,

domuz ince bağırsak submukozası, sığır veya

domuz dermisi ve at kollajeni vardır. Başarı oranları birbirlerine

benzerdir. Ek bir işlem gerektirmediği için ameliyat

süresini önemli ölçüde azaltırlar ve otolog greftlerle karşılaştırıldığında

benzer orta dönem sonuçlarına sahiptirler.

Morbiditeyi artırmazlar ve geniş defektlerde güvenle uygulanabilirler.

Bu özelliklerinden dolayı son yıllarda daha popüler

hale gelmişlerdir. Ancak yüksek maliyetleri en büyük

dezavantajlarıdır. [36,37]

Sığır Perikardı

Asellüler kollajen matriksten oluşur ve bu özelliği nedeniyle

tunika albugeniadan grefte doğru bir hücresel göç

meydana gelir. Hücresel göç sonunda implante edilen greft

tunika albugenia ile benzer özellikler gösterir. Bu nedenle

sığır perikardı iyi gerilme direncine, gerilme adaptasyonuna

ve iyi konak toleransına sahiptir. Ortalama takip süreleri

14–67 ay arası olan toplam 318 hastalık beş çalışma değerlendirildiği

zaman ksenogreft sığır perikardının başarı,

penil kısalma ve de novo ED gelişme oranı sırasıyla %87,4,

%20,1 ve %26,5 olarak bulunmuştur. [38–42]

Sığır Dermisi (Xenform)

Ksenogreftler maruz kaldıkları fiziksel-kimyasal işlemlere

göre çapraz bağlı olan ve olmayan olmak üzere iki farklı

gruba ayrılır. Çapraz bağlı greftler yapısal olarak oldukça

komplekstir. Absorbe olmaları oldukça fazla zaman alır ve

bu nedenle greft geri çekilmesini önleyebilir veya azaltabilir.

Çapraz bağlı olmayan greftler ise yüksek biyoyararlanım

nedeniyle daha kısa sürede absorbe olur ve daha kısa

zamanda tedavi edici özellik gösterir. Ancak hızlı hücre

göçü ve vaskülarizasyonu nedeniyle greft kısa sürede kısalabilir

ve en büyük dezavantajı olan penil retraksiyon ortaya

çıkabilir. Bu nedenle PH tedavisinde sık kullanılmamaktadır.

Literatürde çapraz bağlı olmayan sığır dermisi kökenli

Xenform ile yapılan bir çalışma mevcuttur. Bu çalışmaya

göre başarı ve de novo ED gelişme oranı sırasıyla %93 ve

%25’tir. Toplam 28 hastanın olduğu bu çalışmada ortalama

takip süresi 32 haftadır. Ancak penis uzunluğu toplam

13 hastada takip edilebilmiş ve ortalama 31 haftalık takibin

sonunda hastaların beş tanesinde penis boylarının kısaldığı

görülmüştür. [43]

Domuz İnce Bağırsak Mukozası

Domuz ince bağırsağının submukozal tabakasından üretilen,

asellüler tip I kollajen içerikli bir ksenojenik greft olan

ince bağırsak submukozası, bir ile dört katmandan oluşur.

Genel olarak PH tedavisinde dört katmanlı greftler kullanılır.

Asellüler matriks içeriğinde anjiyojenik ve farklı büyüme

faktörleri içerir. Bu nedenle dokuya özgü rejenerasyonu

ve anjiyogenezi destekler; konakçı hücre göçünü artırarak

greftin yapısal olarak tunika albugeniaya benzemesini hızlandırır.

[44] Yapılan bir deneysel çalışmada köpeklerin fasya

latalarına domuz ince bağırsak mukozası greftlenmiş ve

greftin altı hafta gibi oldukça kısa bir sürede orijinal dokuya

tamamen benzediği ve iyi vaskülerize olduğu ortaya

konmuştur. [45] Bugüne kadar 10 ayrı çalışmada toplam 429

hastaya greft olarak domuz ince bağırsak mukozası kullanılmış

ve ortalama başarı, postoperatif penil kısalma ve de

novo ED gelişme oranı sırasıyla %83,9, %19,6 ve %21,9

olarak bulunmuştur. [8] Takip süresi kısa çalışmaların aksine

domuz ince bağırsağı kullanılan hastaların uzun dönem

sonuçları ise yüz güldürücü değildir. Morgado ve ark., 49,6

aylık uzun takip süresinden sonra hastalarda de-novo ED

gelişme oranını %53,8, penil kısalma oranını %65,5, penil

hipostezi oranını %56,3, penil rijitide azalma oranını

%43,8 ve kurvatür nüks oranını %25 olarak bildirmiştir. [46]

Uzun takip süresine sahip domuz ince bağırsağı ve kollajen

bileşiklerin karşılaştırıldığı başka bir çalışmada ise postoperatif

penil kısalma oranı domuz ince bağırsağı grubunda

diğer gruba göre anlamlı yüksek olacak şekilde %28 olarak

bulunmuştur. Kurvatür nüks oranı domuz ince bağırsağı

grubunda %9 iken, kollajen bileşikler grubunda %0’dır. [47]

Domuz ince bağırsağı kullanılan hastaların uzun dönemde

cerrahiden memnun olma oranı ise %41’dir. [48]

Kollajen Bileşikler (TachoSil®)

TachoSil® insan fibrinojeni ve trombini emdirilmiş at kollajeninden

üretilen ve günümüzde pek çok ameliyatta kanama

kontrolü amacıyla kullanılan hemostatik yamadır.

Kendinden yapışkan özelliği nedeniyle sütür gerektirmemesi

ve hemostatik etkisi nedeniyle PH tedavisinde uygulanmaktadır.

PH tedavisinde ilk olarak Tachosil®’in öncülü

olan TachoComb® (fibrin emdirilmiş at kollajeni) 2002 yılında

Lahme ve ark. tarafından kullanılmıştır. [49] TachoSil®

ise ilk olarak 2011 yılında Horstmann ve ark. tarafından

kullanılmış ve ereksiyonu koruyucu etkisinin gösterilmesiyle

birlikte PH’de oldukça popüler bir greft çeşidi olmuştur.

[50] Yedi farklı çalışmada toplam 529 hastaya TachoSil®

uygulanmış ve ortalama başarı, penil kısalma ve de novo

ED gelişme oranı sırasıyla %92,6, %13,4 ve %13 olarak

bulunmuştur. [8] TachoSil® kendinden yapışkan özelliği nedeniyle

kolay uygulanır, sütür gerektirmediği için operasyon

süresini kısaltır, hemostatik etkisi nedeniyle kanamayı

minumuma indirir, sütür olmadığı için ilerde olası penil

protez implantasyonunu kompleks hale getirmez, kolay

bulunur ve diğer ksenogreftlere göre daha ucuzdur. [51]

70 Androl Bul 2022;24:67-72


Sentetik Greftler

PH’nin cerrahi tedavisinde başta polyester (Dacron®) ve

politetrafloroetilen (Gore-Tex®) dâhil olmak üzere pek çok

sentetik greft kullanılmıştır. [37] Sentetik greftlerin en önemli

avantajı gerilim kuvvetinin tunika albugeniadan çok daha

yüksek olmasıdır. Ancak greft bölgesinde oluşan inflamasyon

ve buna bağlı olarak gelişen fibrozis nedeniyle sentetik

greftlerin PH tedavisinde başarısı oldukça düşüktür. [52] Greft

bölgesine histiosit ve fibroblast göçü olmakta ve tunika albugeniada

gelişen fibrozis nedeniyle uzun dönemde peniste ele

gelen kitle oluşmaktadır. Sentetik greftin yama yapıldığı bölge

hipoksik kaldığı için grefte bağlı enfeksiyon riski artmakta

ayrıca greft kaynaklı alerjik reaksiyonlara bağlı olarak greft

elastikiyeti yıllar içerisinde kaybolmaktadır. [11,53] Avrupa

Üroloji Birliği kılavuzu PH’nin tedavisinde yüksek enfeksiyon

ve alerjik reaksiyon riski, dokuda oluşan inflamasyon,

fibrozis ve kontraktür nedeniyle polyester (Dacron®) ve politetrafloroetilen

(Gore-Tex®) dahil olmak üzere tüm sentetik

greftlerden kaçınılmasını önermektedir. [8]

SONUÇ

PH’nin cerrahi tedavisinde pek çok greft tanımlanmıştır.

Tedavide kullanılan greftlerin her birinin kendine özgü

avantajları ve dezavantajları vardır. Literatür değerlendirildiği

zaman bukkal mukoza, perikard, domuz ince bağırsak

mukozası ve TachoSil® greftlerin daha yaygın olarak kullanıldığı

ve yüz güldürücü sonuçlar verdiği görülmektedir.

Günümüzde PH için çabuk elde edilebilir, kolay sütüre

edilebilir, esnek ve ucuz olan, antijenitesi ve enfeksiyon

riski düşük, iyi tolere edilebilen, morbiditesi düşük ve

minimal doku reaksiyonu oluşturan ideal greft materyali

maalesef bulunmamaktadır. [8] Greft seçimi plak, cerrahın

deneyimi, hastanın tercihi ve ekonomik nedenler göz önüne

alınarak karar verilmelidir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Smith JF, Walsh TJ, Lue TF. Peyronie’s disease: a critical appraisal

of current diagnosis and treatment. Int J Impot Res. 2008;20:445–

59. [CrossRef]

2. Bilgutay AN, Pastuszak AW. Peyronie’s Disease: A Review of

Etiology, Diagnosis, and Management. Curr Sex Health Rep.

2015;7:117–31. [CrossRef]

3. Pavone C, D’Amato F, Dispensa N, Torretta F, Magno C. Smoking,

diabetes, blood hypertension: possible etiologic role for Peyronie’s

disease? Analysis in 279 patients with a control group in Sicily.

Arch Ital Urol Androl. 2015;87:20–4. [CrossRef]

4. Kadioglu A, Oktar T, Kandirali E, Kendirci M, Sanli O, Ozsoy C.

Incidentally diagnosed Peyronie’s disease in men presenting with

erectile dysfunction. Int J Impot Res. 2004;16:540–3. [CrossRef]

5. Capoccia E, Levine LA. Contemporary Review of Peyronie’s

Disease Treatment. Curr Urol Rep. 2018;19:51. [CrossRef]

6. Gelbard MK, Dorey F, James K. The natural history of Peyronie’s

disease. J Urol. 1990;144:1376–9. [CrossRef]

7. Devine CJ Jr, Horton CE. Surgical treatment of Peyronie’s disease

with a dermal graff. J Urol. 1974;111:44–9. [CrossRef]

8. Salonia A, Bettocchi C, Carvalho J, Corona G, Jones TH, Kadioglu

A, et al. European Association of Urology Guidelines: Sexual and

Reproductive Health, 8: PENILE CURVATURE. https://uroweb.

org/guideline/sexual-and-reproductive-health/#8

9. Austoni E, Colombo F, Mantovani F, Patelli E, Fenice O. Radical

surgery and conservation of erection in Peyronie’s disease. Arch

Ital Urol Androl. 1995;67:359–64. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.

gov/8589753/

10. Dalkin BL, Carter MF. Venogenic impotence following dermal graft

repair for Peyronie’s disease. J Urol. 1991;146:849–51. [CrossRef]

11. Kadioglu A, Sanli O, Akman T, Ersay A, Guven S, Mammadov

F. Graft materials in Peyronie’s disease surgery: a comprehensive

review. J Sex Med. 2007;4:581–95. [CrossRef]

12. Chang JA, Gholami SS, Lue TF. Surgical management: saphenous

vein grafts. Int J Impot Res. 2002;14:375–8. [CrossRef]

13. Pryor J, Akkus E, Alter G, Jordan G, Lebret T, Levine L, Mulhall

J, Perovic S, Ralph D, Stackl W. Peyronie’s disease. J Sex Med.

2004;1:110–5. [CrossRef]

14. Gelbard MK, Hayden B. Expanding contractures of the tunica

albuginea due to Peyronie’s disease with temporalis fascia free

grafts. J Urol. 1991;145:772–6. [CrossRef]

15. Kargi E, Yeşilli C, Hoşnuter M, Akduman B, Babuccu O, Mungan

A. Relaxation incision and fascia lata grafting in the surgical

correction of penile curvature in Peyronie’s disease. Plast Reconstr

Surg. 2004;113:254–9. [CrossRef]

16. Kadioglu A, Akman T, Sanli O, Gurkan L, Cakan M, Celtik M.

Surgical treatment of Peyronie’s disease: a critical analysis. Eur

Urol. 2006;50:235–48. [CrossRef]

17. Kadioglu A, Sanli O, Akman T, Cakan M, Erol B, Mamadov F.

Surgical treatment of Peyronie’s disease: a single center experience

with 145 patients. Eur Urol. 2008;53:432–9. [CrossRef]

18. Pathak AS, Chang JH, Parekh AR, Aboseif SR. Use of rectus fascia

graft for corporeal reconstruction during placement of penile

implant. Urology. 2005;65:1198–201. [CrossRef]

19. O’Donnell PD. Results of surgical management of Peyronie’s

disease. J Urol. 1992;148:1184–7. [CrossRef]

20. Das S. Peyronie’s disease: excision and autografting with tunica

vaginalis. J Urol. 1980;124:818–9. [CrossRef]

21. Helal MA, Lockhart JL, Sanford E, Persky L. Tunica vaginalis flap for

the management of disabling Peyronie’s disease: surgical technique,

results, and complications. Urology. 1995;46:390–2. [CrossRef]

22. Yuanyuan M, Ning S, Yang W, Xiaoming Y, Lijie Z, Ninghan

F. Testicular tunica vaginalis patch grafting for the treatment of

Peyronie’s disease. Cell Biochem Biophys. 2015;71:1117–21.

[CrossRef]

Akdeniz ve ark. • Peyronie hastalığının cerrahi tedavisinde kullanılan greft türleri

71


23. Liu B, Li Q, Cheng G, Song N, Gu M, Wang Z. Surgical treatment

of Peyronie’s disease with autologous tunica vaginalis of testis.

BMC Urol. 2016;16:1. [CrossRef]

24. Teloken C, Grazziotin T, Rhoden E, Da Ros C, Fornari A, Soares

FC, Souto C. Penile straightening with crural graft of the corpus

cavernosum. J Urol. 2000;164:107–8. [CrossRef]

25. Schwarzer JU, Mühlen B, Schukai O. Penile corporoplasty using

tunica albuginea free graft from proximal corpus cavernosum:

a new technique for treatment of penile curvature in Peyronie’s

disease. Eur Urol. 2003;44:720–3. [CrossRef]

26. Da Ros CT, Graziottin TM, Ribeiro E, Averbeck MA. Longterm

follow-up of penile curvature correction utilizing autologous

albugineal crural graft. Int Braz J Urol. 2012;38:242–7. [CrossRef]

27. Shioshvili TJ, Kakonashvili AP. The surgical treatment of Peyronie’s

disease: replacement of plaque by free autograft of buccal mucosa.

Eur Urol. 2005;48:129–33. [CrossRef]

28. Levine LA, Estrada CR. Human cadaveric pericardial graft for the

surgical correction of Peyronie’s disease. J Urol. 2003;170:2359–

62. [CrossRef]

29. Flores, S. Choi J, Alex B, Mulhall JP. Erectile dysfunction after

plaque incision and grafting: short-term assessment of incidence

and predictors. J Sex Med. 2011;8:2031–7. [CrossRef]

30. Levine LA, Newell M, Taylor FL. Penile traction therapy for

treatment of Peyronie’s disease: a single-center pilot study. J Sex

Med. 2008;5:1468–73. [CrossRef]

31. Chun JL, McGregor A, Krishnan R, Carson CC. A comparison

of dermal and cadaveric pericardial grafts in the modified Horton-

Devine procedure for Peyronie’s disease. J Urol. 2001;166:185–8.

[CrossRef]

32. Leungwattanakij S, Bivalacqua TJ, Reddy S, Hellstrom WJ.

Long-term follow-up on use of pericardial graft in the surgical

management of Peyronie’s disease. Int J Impot Res. 2001;13:183–

6. [CrossRef]

33. Kalsi JS, Christopher N, Ralph DJ, Minhas S. Plaque incision

and fascia lata grafting in the surgical management of Peyronie’s

disease. BJU Int. 2006;98:110–5. [CrossRef]

34. Collins JP. Experience with lyophilized human dura for treatment

of Peyronie disease. Urology. 1988;31:379–81. [CrossRef]

35. Sampaio JS, Fonseca J, Passarinho A, Cristino J, Mendes J.

Peyronie’s disease: surgical correction of 40 patients with relaxing

incision and duramater graft. Eur Urol. 2002;41:551–5. [CrossRef]

36. Ralph D, Gonzalez-Cadavid N, Mirone V, Perovic S, Sohn M,

Usta M, Levine L. The management of Peyronie’s disease: evidencebased

2010 guidelines. J Sex Med. 2010;7:2359–74. [CrossRef]

37. Garcia-Gomez B, Ralph D, Levine L, Moncada-Iribarren I,

Djinovic R, Albersen M, et al. Grafts for Peyronie’s disease: a

comprehensive review. Andrology. 2018;6:117–26. [CrossRef]

38. Kayigil O, Ozcan MF, Cakici OU. The comparison of an acellular

matrix graft with an autologous venous graft in the surgical

treatment of Peyronie’s disease. Andrologia. 2019;51:e13168.

[CrossRef]

39. Sansalone S, Garaffa G, Djinovic R, Pecoraro S, Silvani M,

Barbagli G, et al. Long-term results of the surgical treatment of

Peyronie’s disease with Egydio’s technique: a European multicentre

study. Asian J Androl. 2011;13:842–5. [CrossRef]

40. Egydio PH, Lucon AM, Arap S. Treatment of Peyronie’s disease

by incomplete circumferential incision of the tunica albuginea and

plaque with bovine pericardium graft. Urology. 2002;59:570–4.

[CrossRef]

41. Otero JR, Gómez BG, Polo JM, Mateo CP, Barreras SG, Cruz EG,

et al. Use of a lyophilized bovine pericardium graft to repair tunical

defect in patients with Peyronie’s disease: experience in a clinical

setting. Asian J Androl. 2017;19:316–20. [CrossRef]

42. Silva-Garretón A, Santillán D, Chávez D, Gioielli A, Rey-Valzacchi

G, Layús O, Gueglio G. Satisfaction of patients with Peyronie’s

disease after plaque surgery and bovine pericardium graft. Actas

Urol Esp. 2017;41:103–8. [CrossRef]

43. Caraceni E, Leone L, Utizi L, Marronaro A. Use of a Non-crosslinked

Xenograft (Xenform) in Surgical Treatment of Peyronie’s

Disease. Urology. 2016;95:103–7. [CrossRef]

44. Voytik-Harbin SL, Brightman AO, Kraine MR, Waisner B,

Badylak SF. Identification of extractable growth factors from small

intestinal submucosa. J Cell Biochem. 1997;67:478–91. [CrossRef]

45. Dejardin LM, Arnoczky SP, Clarke RB. Use of small intestinal

submucosal implants for regeneration of large fascial defects: an

experimental study in dogs. J Biomed Mater Res. 1999;46:203–

11. [CrossRef]

46. Morgado A, Morgado MR, Tomada N. Penile lengthening with

porcine small intestinal submucosa grafting in Peyronie’s disease

treatment: long-term surgical outcomes, patients’ satisfaction and

dissatisfaction predictors. Andrology. 2018;6:909–15. [CrossRef]

47. Rosenhammer B, Sayedahmed K, Fritsche HM, Burger M, Kübler

H, Hatzichristodoulou G. Long-term outcome after grafting

with small intestinal submucosa and collagen fleece in patients

with Peyronie’s disease: a matched pair analysis. Int J Impot Res.

2019;31:256–62. [CrossRef]

48. Soave A, Laurich S, Dahlem R, Vetterlein MW, Engel O, Nieder

T, et al. Negative Self-Perception and Self-Attitude of Sexuality Is

a Risk Factor for Patient Dissatisfaction Following Penile Surgery

with Small Intestinal Submucosa Grafting for the Treatment of

Severe Peyronie’s Disease. J Clin Med. 2019;8:1121. [CrossRef]

49. Lahme S, Götz T, Bichler KH. Collagen fleece for defect coverage

following plaque excision in patients with Peyronie’s disease. Eur

Urol. 2002;41:401–5. [CrossRef]

50. Horstmann M, Kwol M, Amend B, Hennenlotter J, Stenzl A. A

self-reported long-term follow-up of patients operated with either

shortening techniques or a TachoSil grafting procedure. Asian J

Androl. 2011;13:326–31. [CrossRef]

51. Sokolakis I, Pyrgidis N, Hatzichristodoulou G. The use of collagen

fleece (TachoSil) as grafting material in the surgical treatment of

Peyronie’s disease. A comprehensive narrative review. Int J Impot

Res. 2021. [CrossRef]

52. Lentz AC, Carson CC 3rd. Peyronie’s surgery: graft choices and

outcomes. Curr Urol Rep. 2009;10:460. [CrossRef]

53. Brannigan RE, Kim ED, Oyasu R, McVary KT. Comparison of

tunica albuginea substitutes for the treatment of Peyronie’s disease.

J Urol. 1998;159:1064–8. [CrossRef]

72 Androl Bul 2022;24:67-72


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2022;24:73−81

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.93271

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik

Cardiac conditions and post-surgical sexuality

Nilgün Sert , Dilek Aygin

ÖZ

Cinsel aktivite, bireyin yaşam kalitesini belirleyen önemli bir etkendir.

Kardiyak cerrahi geçiren hastalar, cinsel ilişkiye başlama süresindeki belirsizlik,

cinsel ilişki sırasında yaşanabilecek kardiyak etkilerden kaynaklı

korku, endişe gibi pek çok sıkıntı yaşamaktadır. Bu belirsizlik ve endişeler

hasta ve partnerinin cinsel aktiviteden uzak durmasına neden olmaktadır.

Ancak cinsel aktivite sırasında yaşanan değişiklikler, günlük yaşam

aktiviteleri ve emosyonel durum değişikliklerinin neden olduğu kardiyak

etkilerden farksızdır. Dünyada ve ülkemizde cinsellik ile ilgili konular

kültürel özelliklerin neden olduğu tabular, utanma, çekinme gibi

nedenlerden dolayı hastalar tarafından dile getirilememekte ve sağlık

personelleri tarafından da yeteri kadar sorgulanmamaktadır. Kardiyak

cerrahi sonrası güvenli cinsel ilişki için kardiyak risk değerlendirilmelerinin

yapılması, cinsel aktiviteye başlama zamanı, tedavide kullanılan

ilaçların yan etkileri hakkında çiftlerin bilgilendirilmesi, endişelerinin

giderilmesi ve tedavi sürecinin izlendiği cinsel rehabilitasyon programı

uygulanmalıdır. Bu derleme makale, kardiyak durumlar ve cerrahi girişim

sonrası cinselliğin nasıl etkilendiği, sağlık profesyonellerinin ne gibi

sorumlulukları olduğu konusunda literatür bilgilerinin gözden geçirilmesi

ve bu konuda farkındalık oluşturması amacıyla yazılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Cinsellik, cinsel işlev, cinsel danışmanlık, kardiyak

cerrahi

ABSTRACT

Sexual activity is an important factor that determines an individual’s

quality of life. Patients undergoing cardiac surgery experience many

problems such as uncertainty in the time of initiation of sexual

intercourse, fear and anxiety due to cardiac effects that may be

experienced during sexual intercourse. These uncertainties and concerns

cause the patient and his partner to abstain from sexual activity.

However, changes experienced during sexual activity are no different

from cardiac effects caused by changes in daily living activities and

emotional status. Subjects related to sexuality in the world and in our

country cannot be expressed by patients due to reasons such as taboos,

embarrassment and hesitation caused by cultural characteristics, and

they are not sufficiently questioned by health personnel. For safe sexual

intercourse after cardiac surgery, cardiac risk assessments, time to start

sexual activity, informing couples about the side effects of the drugs used

in the treatment, eliminating their concerns and following the treatment

process should be implemented. This review article was written in order

to review the literature information about cardiac conditions and how

sexuality is affected after surgical intervention, and what responsibilities

health professionals have, and to raise awareness on this issue.

Keywords: Sexuality, sexual function, sexual counselling, cardiac

surgery

GİRİŞ

Kardiyovasküler hastalıklar, ülkemizde ve dünyada tıbbi

gelişmelerle birlikte yaşam süresinin artmasına karşın yaşamı

tehdit eden önemli hastalıkların başında gelmektedir.

[1,2] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2019 verilerine göre

Dünya’da 17,9 milyon insan kardiyovasküler hastalıklar

kaynaklı hayatını kaybetmiştir. [3] Bu oran tüm nedenlerden

kaynaklanan toplam ölümlerin %32’sini oluşturmaktadır.

Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim

Dalı, Sakarya, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Hemşire Nilgün Sert

Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Esentepe Kampüsü, Hemşirelik Bölümü

Sakarya, Türkiye

Tel: +90 264 295 66 16

E-mail: nilgunsert@sakarya.edu.tr

Geliş/ Received: 13.10.2021

Kabul/ Accepted: 06.12.2021

İtalya’da yaklaşık 7 milyon insan dolaşım sistemi kaynaklı

hastalıklarla yaşamına devam etmekte ve %20,8 oranıyla

tüm ölüm nedenlerinin başında koroner kalp hastalığı kaynaklı

ölümler yer almaktadır. [3,4] Ülkemizde ise 2019 yılında

toplam ölüm nedenleri incelendiğinde %36,8’i dolaşım

sistemi hastalıklarından, dolaşım sistemi hastalıklarından

kaynaklı ölümlerin %39,1’i ise ilk sırada yer alan iskemik

kalp hastalıklarından kaynaklanmaktadır. [5]

Kardiyak hastalıkların tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri,

medikal tedavi ve cerrahi yöntemler uygulanmaktadır.

Kardiyak hastalıklarda cinsiyet, yaş, komorbid hastalık varlığı

gibi değişkenlere bağlı farklılıklar gösterse de ameliyat

sonrası yaşam süresi azalmakta; risk faktörlerine bağlı mortalite

ve morbidite oranı artmaktadır. [6] Kardiyak cerrahi

ameliyatlar hastanın ameliyattan sonraki yaşam kalitesini

yükseltmek ve risk faktörlerini kontrol altına alarak sağ kalım

süresini artırmayı hedeflemektedir. [7,8] Kardiyak cerrahi

sonrası dönemde hastanın yaşam kalitesi önemli ölçüde

©2021 Androloji Bülteni

73


etkilenmektedir. [9–11] Bu dönemde yaşanan cinsellik ise yaşam

kalitesinin önemli bir göstergesidir. [1,12–15]

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “cinsellik; fiziksel, emosyonel,

mental ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali olarak, cinsel fonksiyon

bozukluğu ise bireyin umduğu cinsel ilişkiyi yaşayamaması”

olarak tanımlanmaktadır. [16] Cinsel açıdan aktif olan

kişilerin çoğunluğu için seks, yaşamdaki en keyifli, tatmin

edici etkinlik olarak ifade edilmektedir. [17] Bu derleme, hastalar

ve sağlık çalışanları tarafından kardiyak cerrahi sonrası

cinselliğin yeterli düzeyde sorgulanmadığı ve az sayıda çalışma

olduğu için konuya ilişkin farkındalığı artırarak yeni

çalışmalara ışık tutmak amacıyla yazıldı.

CİNSEL İLİŞKİ VE KARDİYOVASKÜLER

SİSTEMDE DEĞİŞİKLİKLER

Sağlıklı bireylerde ön sevişme; sistolik ve diyastolik arteriyel

kan basıncının ve kalp hızının artmasına, kalp ritminde

ve elektrokardiyografik görüntülemede birçok fizyolojik

değişikliğe neden olmaktadır. Bu değişiklikler, geçici olarak

10–15 saniyelik orgazm sırasında maksimum düzeye

ulaşmaktadır. [18,19] Sağlıklı bireylerin orgazmı sırasında,

ortalama kalp hızı dakikada 180’in üzerine, kan basıncı

da 230/130 mmHg’ya kadar yükselebilmekte ve solunum

sayısı dakikada 60’a kadar çıkabilmektedir. [18] Orgazm sırasında

yaşanan bu değişiklikler, sağlıklı bireylerde olumsuz

bir etkiye neden olmazken kalp hastalığı olan bireylerde

hayati bir risk faktörü olabilmektedir. [20] Bu nedenle özellikle

kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıklar ve

geçirilen cerrahi işlemler gibi çeşitli nedenler cinsel işlev

üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir. [21]

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR VE

CİNSELLİK

Cinsel aktivite sırasında sempatik sinir sistemi aktivitesinde

artış meydana gelir. Bu artışa bağlı olarak, kan basıncı, nabız

ve miyokardın oksijen ihtiyacı artar. Periferal vazokonstrüksiyon

gelişir. Trombosit agregasyonu artar; koroner arterlerde

bulunan aterom plaklarında rüptür ve kopma meydana

gelir. [12] Bu nedenle cinsel aktivite sırasında ve sonrasında

yaklaşık iki saat içinde anjina, miyokard infarktüsü veya kardiyak

ölüm gibi kardiyovasküler olay geçirme riski artar. [22]

Kardiyovasküler hastalıklarda perifere ulaşan kan akımının

azalması; erkeklerde erektil disfonksiyon (ED), orgazmik

disfonksiyon, cinsel istekte azalma, ilişki tatmininde azalmaya;

kadınlarda ise lubrikasyonda azalma, orgazmik disfonksiyon,

klitoral duyarlılıkta ve cinsel istekte azalmaya sebep

olabilir. [1,23] Bu sorunlara kalp hastalıklarının ruhsal etkisine

bağlı libido azalması ya da libidonun normal olmasına rağmen

korku nedeniyle cinsel ilişkiden kaçınma, depresyon,

cinsel aktivitede yaşa bağlı değişiklikler, kardiyovasküler, antidiyabetik

ve antidepresan gibi ilaçlara bağlı disfonksiyon,

kronik hastalıklar, vasküler hastalıklar, cerrahi operasyonlar

gibi çeşitli risk faktörleri sebep olmaktadır. [20,24] Aortoiliak

tıkayıcı hastalıklar ve ateroskleroz ED’a; hipertansiyon (HT)

ED, ejakülasyon sorunları, cinsel ilgi ve aktivitenin azalmasına;

MI/angina pektoris ise cinsel ilgi ve aktivitede azalmaya

sebep olmaktadır. [25]

Koroner arter hastalığı (KAH) olan bireylerin cinsel yaşam

deneyimleri üzerinde yapılan bir nitel araştırma sonucunda

cinsel işlev bozukluğu ve cinsellik ile ilgili bazı şüphelerin

giderildiği fakat hala kafa karışıklığı ve kaygı yaşadıkları belirtilmiştir.

Hastaların yaşadığı bu kafa karışıklığı cinsel işlevlerindeki

değişiklikleri fark ettikten sonra cinsel ilişkiden

kaçınmasına; yaşadıkları kaygı ise cinselliğin konuşulmasını

tabu olarak gören bir toplumda tanı aldıktan sonra cinsellik

yaşama konusunda cesaretinin kırılması, ilişkilerinde eşleri

ile problemler yaşamasına neden olmaktadır. Çalışmada hastaların

cinsel yaşamdaki zorlukların üstesinden gelmeyi ve

eski benliklerine dönmeyi umduklarını saptanmıştır. [1]

Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda

2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalara,

bunların metodolojik yöntemleri ve çarpıcı sonuçlarına

Tablo 1’de yer verilmiştir.

HİPERTANSİYON VE CİNSELLİK

Hipertansiyondan kaynaklanan kan damarı hasarı, vücuttaki

kan akışını azaltır. Pelvise giden kan akımının azalması

hem erkek hem de kadınların cinsel yaşamını olumsuz etkileyebilir.

[26] Ünal ve ark.’nın yaptığı çalışmada HT tanısı

almış tüm hastaların %80,4’ünde, tüm hastalar içinde

kadınların %69,4’ünde, erkeklerin ise %90,6’sında cinsel

disfonksiyon (CD) varlığı saptanmıştır. Kadınlarda en fazla

etkilenen alan cinsel istek, erkeklerde en fazla etkilenen alan

ise ilişki tatmini (doyum) olmuştur. [27] Kardiyovasküler

hastalıklarda ereksiyonu sağlayan pelvise yeterli kan akımının

sağlanamaması, tedavide kullanılan ilaçlar, tıkalı damar

sayısı ve HT varlığının süresine bağlı olarak CD riski artmaktadır.

[12,26–31] Yapılan çalışmalarda kardiyovasküler hastalığı

olan erkek hastalarda %45- %75 oran aralığında CD

olduğu saptanmıştır. [1,8,30,32] Bu oran yaş arttıkça %93’e

kadar çıkmaktadır. [30] HT tanısı alan kadınlarda ise doku

perfüzyonunda azalma sonucu cinsel istekte azalma ve vajinal

kurulukta artışa bağlı disparoni yaşanmaktadır. [12,26]

AKUT MİYOKARD İNFARKTÜSÜ VE

CİNSELLİK

Cinsel aktivite kısa süreli kardiyovasküler değişikliklere neden

olduğu için tüm akut MI’ların %1’i cinsel aktiviteden

74 Androl Bul 2022;24:73-81


Tablo 1. Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda 2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalar

Yıl Yazar Çalışmanın Tipi Amacı Popülasyonu Kullanılan Ölçek Sonuçlar

Tanımlayıcı - Miyokard infarktüslü

2004 - Yıldız H

- Pınar Y [29] (MI) hastalarda

cinsel disfonksiyon

(CD) prevalansının

belirlenmesi

- CD risk faktörlerine

göre değişkenliğinin

belirlenmesi

- CD ile yaşam kalitesi

arasında ilişkinin

belirlemesi

MI geçirmiş ve

üzerinden en

az 1 yıl geçmiş

olan 102 hasta

(36 kadın, 66

erkek)

- Kadınlarda Kısa

Cinsel İndeks

Envanteri

(IFSF),

- Erkeklerde

Ereksiyon İşlevi

Uluslararası

Değerlendirme

Formu (IIEF)

- SF-36 Yaşam

Kalitesi Ölçeği

- Kadınların %80’inde, erkeklerin

%37’sinde CD saptanmıştır.

- MI sonrasında

• %53,9’unda cinsel ilişki sıklığında,

• %32,4’ünde cinsel ilişki tatmininde

azalma olmuştur.

- Cinsel ilişki sıklığında azalmanın en

önemli nedeni reinfarktüs korkusudur

(%85,5).

- CD olanlarda sosyal fonksiyon hariç

tüm yaşam kalitesi alt boyut puanları

düşüktür.

- %97,1’ine cinsel yaşam hakkında bilgi

verilmemiştir,

- %57,8’i bu konuda bilgi verilmesini

istemektedir.

Tanımlayıcı Açık kalp ameliyatı

2010 - Yılmaz M

- Çifçi ES [42] geçirmiş hastaların evde

bakım gereksinimlerinin

belirlenmesi

Açık kalp

ameliyatı

geçirmiş 45

hasta (32 erkek,

13 kadın)

Fonksiyonel Sağlık

Örüntüleri (FSÖ)

modeli kullanılarak

hazırlanmış

Evde Bakım

Gereksinimlerini

Belirleme Formu

- Taburculuktan bir hafta sonra

hastaların %64,5’i cinsellik konusunda

sıkıntı yaşamış,

- 6 hafta sonra cinsellik örüntüleri ile

ilgili sorunlarında artma saptanmıştır.

2011 - Altıok M Tanımlayıcı ve

- Yılmaz M [8] nitel

MI geçiren bireylerin

cinsellik hakkındaki

görüşleri, hastalığın

cinsel yaşamları

üzerine etkisi ve

danışmanlık ihtiyaçlarının

belirlenmesi

MI geçiren 32

hasta (8 kadın,

24 erkek)

Araştırmanın

nitel verileri, yarı

yapılandırılmış

bireysel

derinlemesine

görüşmeler (toplam

12 soru) yapılarak

toplanmıştır.

- Hastaların ifadelerine göre;

• %65,6’sının cinsellik tanımı:

“hayatın temel ihtiyacıdır”

• %69’u için “seks ve cinsellik

konuları özeldir, başkalarıyla

tartışılamaz”

• %70’i “cinsel yaşamım kötü

etkilendi”

• %41’i “ilaçlar cinsel iştahsızlığa

ve erektil disfonksiyona neden

oluyor”

• %38’i “erken boşalma ve orgazm

disfonksiyonu nedeniyle cinsel

yaşamdan memnun değilim”

• %86,5’i “önceden haftada bir,

iki haftada bir seks yaparken, MI

sonrasında hiç seks yapmıyorum”

• %56’sı “ileri yaş önemli bir

faktördür”

• %44’ü “cinsel ilişki sırasında MI

geçirmekten korkuyorum”

• %46’sı “eşimde de cinsel isteksizlik

var, bu durumdan şikâyetçi değil”.

• Sadece beş hasta cinsel ilişkinin

kalbe faydalı olduğunu belirtmiştir.

• %35’i “Türk toplumunda kadın

her zaman seks yapmayı kabul

etmektedir”

• %78’i “sağlık profesyonellerinden

eğitim almadım”

Nitel AMI geçiren kadınların

2013 - Abramsohn

et al. [54]

EM

- Decker C

- Garavalia B,

cinsel işlevini

iyileştirmeye yönelik

müdahaleler yapmak

AMI geçiren 16

kadın hasta

Veriler yarı

yapılandırılmış, nitel

telefon görüşmeleri

ile toplanmıştır.

- Çoğu kadının, MI’dan sonraki 4 hafta

içinde cinsel aktiviteye devam ettiği,

- Hasta ve/veya partnerinin reinfarktüs

korkusu, cinsel sorunlar ve endişeler

yaşadığı,

- Çok az kadının cinsel kaygılar veya

sekse dönmenin güvenliği konusunda

danışmanlık aldığı belirtilmiştir.

- Cinsel sonuçları iyileştirmeye yönelik

stratejiler: mahremiyet ihtiyacı,

hasta merkezlilik ve cinsel aktivitenin

zamanlaması ve güvenli bir şekilde

yeniden başlatılması hakkında bilgi

verilmesi olarak belirlenmiştir.

Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik

75


Tablo 1 devamı. Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda 2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalar

Yıl Yazar Çalışmanın Tipi Amacı Popülasyonu Kullanılan Ölçek Sonuçlar

2014 - Çamcı G

- Can G [12] Tanımlayıcıkesitsel,

prospektif

Kesitsel

2020 - Er T.

- Erdoğan Z [14]

- Kurçer MA tanımlayıcı

2020 - Şalvarcı A

- Kaytazoğlu A

- Gürbüz AS

- Balasar M

- İlgenli TF

- Çolakoğlu

Akut miyokard

infarktüsü (AMI)

geçiren kadın hastaların

cinsel fonksiyonlarını

değerlendirmek

Koroner arter

hastalarının (KAH)

fiziksel ve cinsel

aktiviteden kaçınma

davranışları ve kaçınma

davranışını etkileyen

faktörlerin araştırılması

Tanımlayıcı Farklı kalp hastalığı

olan kadın hastalar

ve eşlerinin; hastalık

öncesi, sonrası ve

kontrol grubuyla cinsel

2020 - Çağlar M Tanımlayıcı,

- Yeşiltepe kesitsel

Oskay Ü

- Arican E

- Akyol E [39]

2020 - Mlynarski R

- Mlynarska A

- Golba KS

[45]

Tanımlayıcı

yaşamları arasında

farkların sorgulanması

Açık kalp ameliyatı

geçiren hastaların özyeterlilikleriyle

cinsel

işlevlerini ve bunu

etkileyen faktörleri

belirlemek

Kalp pili implantasyonundan

sonraki 6

ay içinde cinselliği ve

cinsel işlev bozukluğu

oluşumunu değerlendirmek

AMI geçiren

30 kadın

hasta

AMI geçirmiş

177 hasta

(69 kadın,

108 erkek)

Farklı kalp

hastalığı

tanısı olan 45

kadın hasta

ve eşleri

Açık kalp

ameliyatı

olan 76

hasta (44

kadın, 32

erkek)

Kardiyak ritm

bozukluğu

olan ve kalp

pili implantasyonu

yapılan 80

erkek hasta

Kadın Cinsel Fonksiyon

İndeksi (Female

Sexual Function

Index=FSFI)

Uluslararası Fiziksel

Aktivite Anketi (UFAA) Kısa

Formu

- Beck depresyon

envanteri (BDÖ)

- Eastern Cooperative

Oncology Group (ECOG)

- Kadın cinsel işlev ölçeği

(FSFI)

- Uluslararası erektil işlev

formu (IIEF) Türkçe

versiyonu

- Barnason Yeterlilik

Beklenti Ölçekleri

(BEES): Kardiyak Cerrahi

Versiyon,

- Beck Depresyon

Envanteri (BDI),

- Uluslararası Erektil

Disfonksiyon İndeksi

(IIEF)

- Kadın Cinsel Fonksiyon

İndeksi (FSFI)

Uluslararası

Erektil Fonksiyon İndeksi

(IIEF)-15

- Hastanede yapılan ilk görüşme;

istek, uyarılma, lubrikasyon, orgazm

puanları düşük; doyum, ağrı ve FSFI

puanları orta düzeyde,

- AMI sonrası birinci ay kontrolü; FSFI

alt boyut puanları düşük,

- Üçüncü ay kontrolü; tüm FSFI

puanları ilk tanı aşamasındaki

duruma dönmüş olduğu

belirtilmiştir.

- FSFI puanlarındaki zamana bağlı

değişimlerde en önemli değişkenin

hastanın yaşı olduğu saptanmış.

- Hastaların %22,6’sı cinsellikten

kaçındıkları,

- %30,5’inin hekim tarafından

bilgilendirildiği ve kaçınma

davranışlarının azaldığı belirtilmiştir.

- Hasta ve eşlerinde cinsel işlev

bozuklukları (CİB) yüksek oranda

(kadın ve erkeklerde tanı öncesi/

sonrası ereksiyonda zorlanma, erken

boşalma, cinsel istekte azalma,

seksüel memnuniyette azalma)

- AMI, angina pektoris, balon ve stent

uygulananların eşlerinde CİB daha

fazla,

- Kontrol grubunun %51’inde yaşam

boyu erken boşalma,

- Hastaların %63’ünün invaziv/

noninvaziv girişimler sonrası ilk 6±3

aylık dönemde cinsel ilişkiyi hiç

düşünmemekte, ilk 2 aylık dönemde

%66,6’sı ölüm korkusu yaşamakta,

- AMI sonrası %33’ü bir yıl boyunca

hiç cinsel aktivitede bulunmadığı,

- %43,2’sinde kendilerince cinsel

aktivite kısıtlaması yaptığı,

- Hastaların %62’si cinsel aktivite

sırasında hastalığa ilişkin endişe

duyduğu,

- %25’i ilişki öncesi ve sırasında

iletişim kuracağı veya bilgi

alabileceği kişileri öğrenmek istediği,

- %12’si internetten hastalık ve

cinsellik konusunda bilgi aldığı,

- %5’i endişe ve korkuları için cinsel

terapistler ve kalp doktorlarıyla

görüştükleri saptanmıştır.

- Hastaların cinsel yaşam hakkında

yeterli bilgiye sahip olmadığı,

- Erkeklerde öz-yeterlik arttıkça cinsel

işlev arttığı, kadınlarda ise azaldığı

belirtilmiştir.

- Hastalar cinsel fonksiyonun kalp

hastalığını etkilediğini düşünseler de

cinsel danışmanlık almadılar.

- Öz-yeterlik ve cinsel işlev arasında

zayıf anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

- Kalp pili implantasyonundan sonra

yaşam kalitesi tüm alt kategorilerde

iyileşme olduğu,

- Tüm erkekler için cinsel yaşam

erektil fonksiyon, orgazm

fonksiyonu, cinsel istek, cinsel ilişki

memnuniyeti ve genel memnuniyet

arttığı,

- Kalp pili implantasyonu hastalarda

cinsel isteği etkilemediği

belirtilmiştir.

76 Androl Bul 2022;24:73-81


Tablo 1 devamı. Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik konusunda 2004–2021 yılları arasında yapılmış olan çalışmalar

Yıl Yazar Çalışmanın Tipi Amacı Popülasyonu Kullanılan Ölçek Sonuçlar

Kohort MI sonrası ilk birkaç ay

2020 - Cohen G

- Nevo D

- Hasin T

- Benyami Y

- Goldbout U

- Gerber Y [55] içinde cinsel aktiviteye

yeniden başlamanın

ve aktivite sıklığının

uzun süreli sağkalım ile

ilişkili olup olmadığını

incelemek

2020 - Rusiecki L,

- Zdrojowy R,

- Gebala J,

- Rabijewski

M et. al.

[33]

2021 - Pourebrahimi

M.

- Fallahi

Khoshknab M

et. al.

[15]

2021 - Shin N,

- Kim J

[1]

Kesitsel tanımlayıcı

Nitel

Nitel

Kardiyak rehabilitasyona

tabi tutulan ileri

yaştaki erkeklerde ED

oluşumunu, iyi cinsel

işlevin önemine ilişkin

algılarını ve doktorlardan

beklentilerini

analiz etmek

Koroner arter baypas

greft (CABG) ameliyatından

sonra erkek

hastaların cinsel sorunlarla

ilgili deneyimlerini

açıklamak

Koroner arter hastalığı

(KAH) tanı ve tedavisi

sonrasında cinsel

yaşamlarında yaşanan

zorlukların saptanması

MI geçiren

65 yaş altı,

cinsel açıdan

aktif 495

hasta (99

kadın, 396

erkek)

KAH tanısı

olan 731

erkek hasta

CABG sonrası

12 erkek

hasta

30-64 yaş

arası akut

başlangıçlı

KAH tanısı

olan 9 hasta

(4 kadın,5

erkek)

MI sonrası 3-6 aylarda

hastalara 7 maddelik bir

ölçek kullanılarak aktivite

sıklığı değerlendirildi sonrasında

hastalar 20 yıldan

uzun bir süre takip edildi.

Uluslararası

Erektil Fonksiyon İndeksi

(IIEF)-15

Veriler yarı yapılandırılmış

görüşmeler yoluyla toplanmıştır.

Veriler Colaizzinin fenomenolojik

metodolojisi

kullanılarak, derinlemesine

bireysel görüşmeler yoluyla

toplanmıştır.

- MI’dan sonraki ilk aylarda cinsel

aktiviteye yeniden başlayan/

sıklığını artıran hastalarla uzun süreli

sağkalım arasında güçlü bir ilişki

saptandı.

- MI’dan kısa bir süre sonra cinsel

danışmanlığa olan ihtiyaç vurguladı.

- ED prevalansının %93,

- İleri yaş, sigara, egzersiz toleransı,

KAH tanısına kadar geçen süre ve

kalsiyum kanal blokerleri, diüretik

tedavisi ile IEF-5 skorunun önemli

ölçüde ilişkili olduğu,

- Hastaların yaklaşık yarısı (%47.9)

için cinsel aktivitenin genel olarak

önemli olduğu,

- Hastaların %49.3ü hekimlerinin

cinsel sağlıklarına ilgi göstermesini

beklerken sadece %12,5ine bilgi

verildiği belirtilmiştir.

- Çalışma sonucunda dört adet konu

başlığı saptanmıştır.

1. Ameliyattan sonra ilk cinsel

ilişkinin başlangıcı ve zorlukları

2. Bilginin nasıl elde edildiği

konusunda belirsizlik

3. Ameliyat sonrası bilinmeyen

cinsel sorunlar

4. Partnerin seks yapma endişesi

- Çalışma sonucunda yaşanan

sorunlar beş ana tema olarak

sınıflandırılmıştır:

1. KAH ve seks ile ilgili endişeleri ve

kafa karışıklıklarını gidermek

2. Cinsiyeti tabu olarak gören

bir toplumda tanı sonrası

açılamama, cesaretin kırılması

3. Cerrahi sonrası komplikasyonları

ve medikal tedavinin etkilerini

öğrendikten sonra seksten

kaçınma

4. Eşiyle ilişkilerinde yaşanan

zorluklar

5. Cinsel yaşamdaki zorlukları

aşmak ve eski haline dönme

umudu

kaynaklanmaktadır. [17] Daha önce MI geçiren hastalarda

ise, yıllık yeniden enfarktüs veya ölüm riski %10’a çıkmaktadır.

[17,26] Cinsel aktivite kaynaklı angina, cinsel aktiviteden

dakikalar ya da saatler sonra oluşabilmektedir.

Özellikle şiddetli koroner arter hastalığı olan sedanter bireylerde

ve minimum fiziksel aktiviteyle yaşayanlarda, cinsel

aktivite gibi yorucu fiziksel efor sırasında angina daha

yaygın görülmektedir. [34] Er ve ark., çalışmalarında hastaların

%50,3’ünün fiziksel aktivite sırasında MI geçirdiğini

(%13,4’ü cinsel aktivite sırasında), cinsel aktivite sırasında

göğüs ağrısı yaşadıklarını ve sonrasında cinsellikten kaçındıklarını

ifade etmişlerdir. [14]

Cinsel aktivite sırasında veya sonrasında MI geçiren hastalarda;

yeniden MI geçirme, anjina ve ölüm korkusu,

depresyon vb. görülmesi hastaların cinsel yaşamını olumsuz

olarak etkilemektedir. [1,29,33] Şalvarcı ve ark., yaptığı

çalışmada MI sonrası altı ay boyunca kadınların tamamının

cinsel ilişkiden kaçındığı saptanmıştır. [13] Bunların

yanı sıra genital bölgedeki aterosklerotik/arteriyosklerotik

durumlar gibi nedenler ile bunların tedavisinde kullanılan

ilaçların yan etkileri de hastaların yaşam kalitesini bozarak

cinsel işlev bozukluklarına yol açmaktadır. [24,35] Kałka ve

ark., MI sonrası ED görülme oranının %76,45 olduğunu

bildirmiştir. [36] MI geçiren erkek hastalarda yaşa göre

ED görülme oranı incelendiğinde genç kalp hastalarında

%55–80 oranında görülürken, 65 yaş üstü hastalarda ise

%93’e kadar ulaşabilmektedir. [33] Yapılan diğer bir çalışmada

45 yaş altındaki erkek hastaların, %26’sında hafif,

Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik

77


%7’sinde şiddetli; 45 yaş üstü hastaların ise %52’sinde hafif

ve %38’inde şiddetli ED tanısı saptanmıştır. [37] MI sonrası

cinsiyete göre CD oranları incelendiğinde erkeklerin

%37, kadınların ise %80’inde oldukça anlamlı farkla daha

fazla CD görüldüğü bildirilmiştir. [13,29]

KARDİYAK CERRAHİ VE CİNSELLİK

Koroner arter hastalığında (KAH) miyokardın oksijen gereksinimi

ve miyokarda oksijen sunumu arasındaki denge

bozulmaktadır. [38] İskemik kalp hastalığında temel tedavi

olarak koroner arter bypass greft (KABG) cerrahisinin yanı

sıra anjiografik girişimler, minimal invaziv kalp cerrahisi ve

kalp kapak ameliyatları uygulanmaktadır. [7,39] Bu işlemler

sonrasında ise yaşam kalitesi ve cinsellik etkilenebilmektedir.

[1–2,9,11,13,21]

Cerrahi sonrası cinsel aktivitenin yüksek intratorasik basınçlar

oluşturarak sternal yara iyileşmesini tehlikeye atacağı

düşünülüyorsa, tam iyileşmenin gerçekleşmesi için cinsel

aktivitenin 6–8 hafta ertelenmesi tavsiye edilmektedir.

[1,23,26]

Minimal invaziv kalp cerrahisi ya da robotik cerrahi

sonrası sınırlı sternotomi nedeniyle cinsel ilişkinin daha

erken başlamasına izin verilebilmektedir. [15] KABG sonrasında

yaşanan cinsel ilişki sırasında korku, göğüs ağrısı,

çarpıntı, terleme ve yorgunluk gibi semptomlar nedeniyle

hastaların yaklaşık üçte biri cinsel aktiviteyi azaltmakta

[1–2,33,41] veya cinsel aktiviteyi tamamen bırakmaktadır.

[13,33,39]

Kardiyak cerrahi sonrası kadınların %20,5’inde

cinsel istek bozukluğu ve %15,9’unda vajinal kuruluk yaşandığı,

tüm hastaların ise %30,3’ünün bunlara ilave olarak

ED’na yol açacağı ve iyileşmeyi olumsuz etkileyeceği

düşüncesi ile ameliyattan sonra cinsel ilişkiden uzak durduğu

belirlenmiştir. [39] Aynı zamanda açık kalp ameliyatı

sonrası %48- %85 gibi daha yüksek oranda cinsel işlev bozukluklarının

tespit edildiği [42,43] , yaşanan cinsel fonksiyon

bozukluklarının da %32–%66 oranında bir yıldan sonra

da devam ettiği rapor edilmiştir. [13] Benzer bir çalışmada

kardiyak cerrahi sonrası erkeklerde en sık ereksiyonda zorlanma

ve erken boşalma yaşadıklarını saptamıştır. Ameliyat

sonrası erken boşalma yaşayan hastaların %51’inde bu

şikâyet ömür boyu devam etmektedir. [13]

Ameliyat sonrası hastalar ilk cinsel ilişki konusunda kafa

karışıklığı yaşaması, ameliyattan sonraki ilk cinsel ilişkinin

başarısız olması, benlik saygısının azalması, eşlerin istememesi,

korku, bilgi eksikliği nedeniyle zarar görme endişesi

ve cinsel ilişki sırasında kalbe olabilecek baskı nedeniyle cinsel

ilişkiden kaçınabilmektedirler. [15] Ülkemizde yapılan bir

çalışmaya göre hastaların neredeyse tamamına yakını cinsel

ilişkinin kalp için yorucu bir aktivite olduğunu ve cinsel

ilişkinin kalp krizini tetikleyebileceğini düşünmektedir. [39]

ARİTMİLER, KALP PİLİ, İMPLANTE

EDİLEBİLİR DEFİBRİLATÖRLER VE

CİNSELLİK

Atriyal kalp hastalığı olup kalp pili ve implante edilebilir

defibrilatörler (ICD) kullanan hastalarda oluşabilecek fibrilasyon

ve atriyal/ventriküler çarpıntılarda, gerekli tetkik

ve değerlendirmeler yapılarak kontrol altında tutulduğu

zaman cinsel ilişkide bulunmanın herhangi bir sakıncası

yoktur. [44] Çünkü kalp pili sonrası cinsel aktivite kaynaklı

kardiyovasküler yan etkiler oluşması koroner revaskülarizasyonun

yeterliliği ile ilişkilidir. [45] Cinsel ilişki sırasında

hastanın pacemaker uyarısı alması, partnerini tehlikeye

sokmamakta ve ağrıya neden olmamaktadır. İlişki sırasında

elektrik uyaranı almanın diğer aktiviteler sırasında şoklama

almaktan herhangi bir farkı yoktur. [45] Kalp pili implantasyonu

yapılan erkek hastaların çoğunluğunda cinsel isteğin

etkilenmediği, ED, orgazmik fonksiyon, cinsel istek,

cinsel ilişki doyumu ve genel memnuniyetlerinde iyileşme

olduğu, CD oranının ise %13,3 olduğu saptanmıştır. [45,46]

Kadınlarda ise %66 oranında cinsel aktivitenin olumlu

etkilendiği, yaşanan CD sorunların en sık cinsel ilişki isteğinde

azalma ve orgazm disfonksiyonu olduğu saptanmıştır.

[13,46]

KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ SONRASI

CİNSEL EĞİTİM

Dünya Sağlık Örgütü tarafından “kardiyak sorunu olan

hastaların fiziksel, mental ve sosyal açıdan, hastalık öncesi

durumlarına en yakın hale getirilmesi” olarak tanımlanan

kardiyak rehabilitasyon faz III evresinde hastalar için öneriler

yer almaktadır. Bu öneriler içinde; cinsel disfonksiyonun

erken fark edilmesi ve önlenmesi açısından “cinsel

aktiviteye başlama zamanına ilişkin danışmanlık yapılması”

ifadesi bulunmaktadır. [47] Geçirilmiş MI ya da ameliyatlar

nedeniyle hastalar cinsel yaşamının bittiğini düşünebilirler.

[1–2,13] Yapılan çalışmalarla sağlık personellerinin cerrahi

sonrası hastaların cinsel yaşamında yaşayacağı cinsel sorunlar

hakkında yeterli bilgi vermedikleri saptanmıştır. [1,33,36]

Bu düşünceler hastalarda cinsel işlev bozukluklarının devam

etmesine, evlilik hayatında sorunlara, benlik saygısında

ve yaşam kalitesinde düşmeye neden olmaktadır. [1,48,49]

Ayrıca kültürel açıdan cinsellik anlayışının bir parçası olan

utanma, çekinme, gizlenme davranışları ve dinsel inanışlar

sorunun konuşulmasını engellemektedir. [1,15,29,50] Farklı

kültürler, sosyo-demografik yapı ve yöresel farklılıklar cinselliğe

bakış açısını, cinsiyet kavramını ve cinsel rollere bakışı

etkiler. [51] Bu nedenle hemşirelerin bireyin kültürel özellikleri

ve sosyo-demografik yapısını iyi tanıması hastaları

ameliyat sonrası cinsellikleri ile ilgili bilgilendirmelerinde

78 Androl Bul 2022;24:73-81


önem taşımaktadır. [1,21,33,40,51] Hemşirelerin cinselliği sorgulaması

kendi değer ve inançlarına, bilgi düzeylerine ve

farkındalıklarının yüksek olmasına bağlıdır. [15,44,51] Yapılan

bazı çalışmalarda hastaların %15–%47’sinin cinsel işlev

hakkında danışmanlık aldığı [14,39] %42,1’inin cinsel işlev

başlama zamanını bilmediği [39] ve %55–%63’ünün sağlık

çalışanlarından cinsel işlevleri ile ilgili bilgi almak istediği

saptanmıştır. [33,36]

Hastalara erken dönemde cinsel sağlıkla ilgili bütüncül

ve etkili danışmanlık sunulmalı ve cinsel sorunlarını

rahat ifade edebilecekleri uygun ortamlar yaratılmalıdır.

Hastalardaki cinsel sorunlar etkin anamnez alma,

uygun ALARM, ALLOW, PLISSIT, BETTER, TALK,

PLEASURE gibi yöntemleri kullanarak sorunların saptanması

ve en uygun çözümlerin üretilmesi ile cinsel işlev bozukluklarının

yönetimi sağlanabilir. [52] Hasta ve yakınlarına

hastalık, uygulanan girişimler, tedavi ve bakım hakkında

bilgi verilmeli; cinselliğe olan etkiler ile ilgili endişeler giderilmelidir.

[52] Hastaların her an gidebilecekleri ve cinsel

danışmanlık alabilecekleri merkezlere yönlendirilmeli ve

hemşirelerin eğitimde aktif rol oynamaları sağlanmalıdır.

[8]

Ankara, İstanbul, Sakarya, Antalya, Konya, Kayseri gibi

illerimizde sağlık bakanlığı, üniversite hastaneleri ve özel

hastanelerde bulunan androloji polikliniklerinin yanısıra

kadın sağlığı ve doğum, psikiyatri bölümlerinden de yardım

alınabileceği anlatılmalıdır.

Sonuç olarak, kanıt temelli yaklaşımlar dikkate alınarak

bazı kardiyak durumlar ve cerrahi işlem geçiren hastaların

sadece hastanede kaldıkları süre boyunca değil, taburculuk

eğitimlerinde ve rehabilitasyon döneminde de cinsellik konusu

özenle ele alınmalı ve hastalar bu konuyu konuşmak

konusunda cesaretlendirilmedir. Sağlık profesyonellerinin

de cinsellik konusunda farkındalık ve duyarlılıklarının artırılması

için düzenli olarak hizmet içi eğitimler verilmelidir.

Her konuda olduğu gibi cinsellik ile ilgili sorunların erken

evrede fark edilmesi, danışmanlığın ve tedavilerin uzmanlarca

yapılması hastanın yaşam kalitesini artıracak, tedavi

maliyetlerini azaltacaktır.

HASTALARIN BİLGİLENDİRİLMESİ

• Kararsız kardiyovasküler hastalıklarda veya şiddetli

semptomlar varlığında cinsel ilişkiye devam etmeden

önce doktora başvurulmalıdır. [26]

• Cinsel ilişkinin hasta için uygunluğu hastalığın evresine

göre değişmektedir. CD ve kardiyak hastalıklar arasındaki

ilişkinin klinik yönetimi sağlanmalı ve cinsel aktivite,

hastalığın derecesine göre sınırlandırılmalıdır. [24]

• Egzersiz sırasında angina, aşırı dispne, iskemik ST segment

değişiklikleri, siyanoz, hipotansiyon veya aritmi

yaşayan hastaların cinsel aktiviteye başlaması bir süre

daha ertelenebilmektedir. [27]

• HT’li hastalar CD açısından rutin olarak değerlendirilmeli,

CD’ye neden olan risk faktörlerinin düzeyi

belirlenmeli ve risk faktörlerindeki değişiklikler düzenli

olarak kontrol edilmelidir. [27]

• Cinsel ilişki için gereken enerji miktarı, normalde iki

kat merdiven çıkma hızıyla aynıdır. Cinsel aktivite sırasındaki

kalp hızı artışı ve oksijen tüketimi ise hafif

orta şiddetteki günlük aktiviteler ile eşdeğerdir. Düzenli

yapılan fiziksel aktivite cinsel ilişki sonucu MI oluşma

riskini azalacaktır. [17]

· Cinsel aktivite sırasında oluşan kardiyak değişikliklerin

rutin günlük yaşam aktiviteleri ve emosyonel değişikliklere

benzer olduğu anlatılmalı, hastada gerekli muayene

ve tetkikler yapılarak MI veya anjinayı tetikleyebileceği

endişesi giderilmeye çalışılmalıdır. [13,20,26]

• Hastalar önerilen diyet, ilaç tedavisi ve düzenli kontroller

ile normal cinsel yaşamını sürdürülebilir. Hastalara

yaşanabilecek aritmi, iskemi gibi komplikasyonlar hakkında

bilgi verilmelidir. [47]

• Cinsel ilişkiden önce hastalar iyi dinlenmiş olmalıdır.

Cinsel ilişki sırasında göğüs, sırt ve kol ağrısı, dispne,

fenalık hissi, göz kararması, baş dönmesi ve aşırı çarpıntı

olursa ilişki sonlandırılmalı ve istirahat edilmelidir.

Eğer çarpıntı geçmiyorsa mutlaka hastaneye başvurulmalıdır.

[20,30]

• Cinsel ilişkinin 1–3 saat öncesinde aşırı yemek yenilmemeli,

alkol alımından kaçınılmalı, ağır egzersiz yapılmamalı

ve ortamın çok sıcak veya çok soğuk olmamasına

dikkat edilmelidir. Uygunsa cinsel ilişkiden bir saat

önce dilaltı nitratlar kullanılabilir. [20]

• Ameliyat sonrası ilk dönemlerde cinsel istek azalabilmekte

ve zamanla tekrar artabilmektedir. Hastalara ve

partnerlerine bu durum anlatılmalı, karşılıklı duygu ve

endişelerin paylaşmasının önemi vurgulanmalıdır. [36]

• Kolların vücut ağırlığını desteklediği konumlardan kaçınılarak

rahat ve göğüs üzerine baskı oluşturmayan

veya nefesi kısıtlamayan uygun bir pozisyonda cinsel

aktiviteye devam edilebilir. [53]

• Kardiyak hastalık tanısı alan kadınlar doğum kontrol

yöntemleri ve hamilelik hakkında bilgilendirilmeli; ancak

sağlık durumları uygun olduğunda hamilelik düşünülebileceği

söylenmelidir. [26]

• ED tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle güvenlidir,

ancak koroner arter hastalığına bağlı göğüs ağrıları için

nitrat tedavisi uygulanıyorsa kullanılmamalıdır. [26]

• Hastalara kardiyak hastalıkların tedavisinde kullanılan

ilaçlar hakkında bilgi verilmeli, yan etkiler anlatılmalı

Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik

79


ve ilaç kullanımını doktorundan habersiz bırakmamaları

gerektiği anlatılmalıdır. [41]

• Tedavi sürecinde kullanılan antihipertansif ve diüretik

ilaçlar ED’a, antiaritmik ilaçlar ise cinsel fonksiyon bozukluğuna

neden olabilmektedir. [25,30]

• Beta-blokerler, verapamil, spironolakton ve tiazid diüretikler,

digoksin, metildopa gibi ilaçlar kullanan hastalarda

ise ED, cinsel istekte azalma ve vajinal kuruluk

görülebilmektedir. [31,36]

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

Kaynaklar

1. Shin N, Kim J. Sexual Experiences of Patients with Acute Onset of

Coronary Artery Disease in Korea. Clin Nurs Res. 2021;2011–21.

[CrossRef]

2. Kara D, Yılmaz E. Açık kalp cerrahisi yapılan hastalarda öz

yeterliliğin ilaç uyumu ve yaşam kalitesine etkisi. F.Ü. Sağ

Bil Tıp Derg. 2020;34:55–62. https://www.researchgate.

net/publication/340136399_Acik_Kalp_Cerrahisi_Yapilan_

Hastalarda_Oz_Yeterliligin_Ilac_Uyumu_ve_Yasam_Kalitesine_

Etkisi

3. WHO. Cardiovascular diseases (CVDs). 2021. https://www.who.

int/news-room/fact-sheets/detail/cardiovascular-diseases-(cvds)

4. Marques-Vidal P. Cardiovascular disease in Italy: good news, bad

news and interesting news. Eur J Prev Cardiol. 2021;28:383–4.

[CrossRef]

5. TÜİK. Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri, 2019. https://

data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-ve-Olum-Nedeni-

Istatistikleri-2019-33710

6. García MÁN, Alegre VDeC. Myocardial revascularization surgery:

short and long-term survival analysis. Ann Sist Sanit Navar

2021;44:9–21. [CrossRef]

7. Gemalmaz H, Gültekin Y, Kural T. Açık Kalp Cerrahisinde 72

Saatlik Trimetazidin Uygulamasının Miyokard İskemisi Üzerine

Etkileri. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Derg. 2021;23:49–

58. [CrossRef]

8. Altıok, M., Yılmaz, M. Opinions of individuals who have had

myocardial infarction about sex. Sex Disabil. 2011;29:263–73.

[CrossRef]

9. Dirimeşe E, Demir Korkmaz F, Okgün Alcan A. Koroner arter

bypass greft cerrahisi öncesi hastaların yaşam kalitesi ve sağlıklı

yaşam biçimi davranışlarının incelenmesi. Balıkesir Sağlık Bil

Derg. 2016;5:56–61. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/522088

10. Dural G, Çıtlık Sarıtaş S. Miyokard İnfarktüsünde Ev Tabanlı

Eğitim ve Yaşam Kalitesi. Turk J Card Nur. 2017;8:86–94.

[CrossRef]

11. Yel P, Ünsar S. Koroner Anjiyografi Uygulanacak Hastaların Yaşam

Kalitesi ve Kaygı Düzeyleri. Turk J Card Nur. 2020;11:7–15.

[CrossRef]

12. Çamcı G, Can G. Akut Miyokard Enfaktüsü Sonrası

Kadınlarda Cinsel Yasam. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma

Derg. 2014;11:38–44. https://www.researchgate.net/

publication/329522768_Akut_Miyokard_Enfaktusu_Sonrasi_

Kadinlarda_Cinsel_Yasam_Women’s_Sexual_Activity_Following_

Acute_Myocardial_Infarction

13. Şalvarcı A, Kaytazoğlu A, Gürbüz AS, Balasar M, İlgenli TF,

Çolakoğlu M. Farklı kalp hastalığı tanılı Türk kadınların

cinsel fonksiyonlarının hastalık öncesi ve sonrası eşleri ile

birlikte değerlendirilmesi: Kontrol gruplu çalışma. Androl Bul.

2020;22:159−66. [CrossRef]

14. Er T, Kurçer MA, Erdoğan Z. Koroner Arter Hastalarında Fiziksel

ve Cinsel Aktiviteden Kaçınma Davranışını Etkileyen Faktörler.

ESTÜDAM Halk Sağlık Derg. 2020;5:234–42. [CrossRef]

15. Pourebrahimi M, Fallahi-Khoshknab M, Taghipour H, Ebadi A,

Gholizadeh L, Hosseini M. Confusion at the beginning of sexual

intercourse, the challenge of patients after coronary artery bypass

graft surgery in Iran: A qualitative study. J Edu Health Promot.

2021;10:92. [CrossRef]

16. Mehra VM, Gaalema DE, Pakosh M, Grace SL. Systematic review

of cardiac rehabilitation guidelines: Quality and scope. Eur J Prev

Cardiol. 2020;27:912–28. [CrossRef]

17. Özdelikara A, Baba E. Kalp Hastaları Cinsel Aktiviteden Uzak

Durmalı mı? DÜ Sağlık Bil Enst Derg. 2017;7:165–9. https://

dergipark.org.tr/tr/download/article-file/368573

18. Austoni E, Mirone V, Parazzini F, Fasolo CB, Turchi P, Pescatori

ES. Smoking as a risk factor for erectile dysfunction: data from

the Andrology Prevention Weeks 2001-2002: a study of the

Italian Society of Andrology (S. I. A.). Eur Urol. 2005;48:810–8.

[CrossRef]

19. Kartal Ö, Tatlı E, İnal V, Yamanel L. Kalp Hastalıklarında Cinsel

Aktivite. Anadolu Kardiyol Derg. 2006;6:264–70. [Erişim]

20. Karpuz H. Yaşlı kardiyovasküler hastalarda cinsel yaşam. Turk

Kardiyol Dern Ars. 2017;45:134–7. [CrossRef]

21. López-Medina IM, Gil-García E, Sánchez-Criado V, Pancorbo-

Hidalgo PL. Patients’ experiences of sexual activity following

myocardial ischemia. Clin Nurs Res. 2016;25:45–66. [CrossRef]

22. Muller JE, Mittleman MA, Maclure M, Sherwood JB, Tofler

GH. Triggering myocardial infarction by sexual activity: low

absolute risk and prevention by regular physical exertion. JAMA.

1996;275:1405–9. [CrossRef]

23. Levine GN, Steinke EE, Bakaeen FG, Bozkurt B, Cheitlin

MD, Conti JB, et al. Sexual activity and cardiovascular disease:

A scientific statement from the American Heart Association.

Circulation. 2012;125:1058–72. [CrossRef]

24. Özcan H, Kızılkaya Beji N. Menopoz döneminde cinsellik.

Kadın Cinsel Sağlığı. 2014;209–11. https://jag.journalagent.com/

androloji/pdfs/AND_2014_58_209_211.pdf

25. Şahin D, Ertekin E. Fiziksel Hastalıklar ve Cinsel İşlev Bozukluğu.

Klinik Gelişim. 2009;22:75–9. http://www.klinikgelisim.org.tr/

kg_22_4/12.pdf

26. AHA 2016. How High Blood Pressure Can Affect Your Sex Life.

https://www.heart.org/en/health-topics/high-blood-pressure/

health-threats-from-high-blood-pressure/how-high-bloodpressure-can-affect-your-sex-life

27. Ünal N. Hipertansiyonlu Bireylerde Cinsel Disfonksiyonun

Değerlendirilmesi. Balıkesir Üniversitesi, Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Hemşirelik Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi; 2018.

80 Androl Bul 2022;24:73-81


28. Uluocak N, Atılgan D, Ceyhan K, Erkorkmaz Ü, Erdemir

F, Parlaktaş BS. Koroner anjiyografik veriler ışığında erektil

disfonksiyona bakış. Türk Üroloji Derg. 2009;35:316–21. https://

turkishjournalofurology.com/en/overview-of-erectile-dysfunctionin-the-light-of-coronary-angiographic-findings-16724

29. Yıldız H, Pınar R. Miyokard enfarktüslü hastalarda cinsel

disfonksiyon. Anadolu Kardiyol Derg. 2004;4:209–

17. https://jag.journalagent.com/anatoljcardiol/pdfs/

AnatolJCardiol_4_4_309_317.pdf

30. Ede H, Zengin K, Tanık S. Erektil Disfonksiyon ve

Kardiyovasküler Değerlendirme. J Clin Anal Med. 2014;5:231–

3. https://www.researchgate.net/publication/307649795_

Erectile_Dysfunction_and_Cardiovascular_Assessment/

fulltext/57dadb1008aeea1959329ce9/Erectile-Dysfunction-and-

Cardiovascular-Assessment.pdf

31. Latif RA, Muhamad R, Ann AYH, Sidi H, Jaafar NRN, Midin

M, et al. Duration of hypertension and antihypertensive agents in

correlation with the phases of female sexual response cycle. Comp

Psychiatry. 2014;55:S7–12. [CrossRef]

32. Lemogne C, Ledru F, Bonierbale M, Consoli SM. Erectile

dysfunction and depressive mood in men with coronary heart

disease. Int J Cardiol. 2010;138:277–80. [CrossRef]

33. Rusiecki L, Zdrojowy R, Gebala J, Rabijewski M, Sobieszczańska

M, Smoliński R, et al. Sexual health in Polish elderly men with

coronary artery disease: importance, expectations, and reality.

Asian J Androl. 2020;22:526–31. [CrossRef]

34. Beştepe N, Dönderici Ö, Demirkan B. Koroner Arter Hastalığı

Riskini Öngörmede Major Risk Faktörleri ve Metabolik Sendrom

Kriterlerinin Değerlendirilmesi. Ankara Med J. 2020;4:844–57.

[CrossRef]

35. Kang K, Gholizadeh L, Inglis SC, Han H-R. Correlates of healthrelated

quality of life in patients with myocardial enfarction: A

literatüre review. Int J Nurs Stud. 2017;73:1–16. [CrossRef]

36. Kałka D, Gebala J, Borecki M, Pilecki W, Rusiecki L. Return to

sexual activity after myocardial infarction: An analysis of the level

of knowledge in men undergoing cardiac rehabilitation. Eur J

Intern Med. 2017;37:E31–3. [CrossRef]

37. Dostálová G, Hlubocká Z, Bayerová K, Bělohlávek J, Linhart

A, Karetová D. Erectile dysfunction in young myocardial

infarction survivors: evaluation, follow up. Am J Mens Health.

2017;11:1739–44. [CrossRef]

38. Belhan Z, Karabulut EH, Arıtürk C, Ökten EM, Toraman F,

Görmez S, et. al. Koroner Arter Cerrahisi Uygulanan Hastalarda

Kullanılan Drenaj Tüpü Tiplerinin ve Uygulanma Yerlerinin

Ameliyat Sonrası Dönemde Ağrı ve Efüzyon Üzerine Etkisi.

Bakırköy Tıp Derg. 2015;11:154–8. [CrossRef]

39. Çağlar M, Yeşiltepe Oskay U, Arıcan E, Akyol E. Relationship

between self-efficacy and sexual function after open heart surgery.

Eur J Cardiovasc Nurs. 2021;20:376–82. [CrossRef]

40. Lai Y-H, Ssieh S-R, Ho W-C, Chiou A-F. Factor Associated With

Sexual Quality of Life in Patients Before and After Coronary

Artery Bypass Grafting Surgery. J Cardiovasc Nurs. 2011;26:487–

96. [CrossRef]

41. Bdair I, Maribbay GL. Perceived Knowledge, Practices,

Attitudes and Beliefs of Jordanian Nurses Toward Sexual Health

Assessment of Patients with Coronary Artery Diseases. Sex Disabil.

2020;38:491–502. [CrossRef]

42. Yılmaz M, Çiftçi ES. Açık kalp ameliyatı geçirmiş bireylerin evde

bakım gereksinimlerinin belirlenmesinde bir model: Fonksiyonel

sağlık örüntüleri. Türk Göğüs Kalp Damar Cer Derg. 2010;18:183–

9. https://tgkdc.dergisi.org/uploads/pdf/pdf_TGKDC_1308.pdf

43. Murphy PJ, Mc Sharry J, Casey D, Doherty S, Gillespie P, Jaarsma

T, et al. Sexual counselling for patients with cardiovascular disease:

Protocol for a pilot study of the CHARMS sexual counselling

intervention. BMJ Open. 2016;6:e011219. [CrossRef]

44. Mlynarski R, Mlynarska A, Golba KS. Factors that influence

marital satisfaction in men with a heart rhythm disorders. Aging

Male. 2020;23:1374–80. [CrossRef]

45. Mlynarski R, Mlynarska A, Golba KS. The impact of cardiac

pacemaker implantation onmale sexual function. Pacing Clin

Electrophysiol. 2020;43:1508–14. [CrossRef]

46. Briken P, Matthiesen S, Pietras L, Wiessner C, Klein V, Reed GM

et. al. Estimating the Prevalence of Sexual Dysfunction Using the

New ICD-11 Guidelines. Dtsch Arztebl Int. 2020;117:653–8.

[CrossRef]

47. Babu AS, Lopez-Jimenez F, Thomas RJ, Isaranuwatchai W, Herdy

AH, Hoch JS, et al. Advocacy for outpatient cardiac rehabilitation

globally. BMC Health Serv Res. 2016;16:471. [CrossRef]

48. Lee, SY. Sexual function, self-esteem and health behaviors in

middle-aged men with coronary artery disease. Health Nurs.

2019;31:11–20. [CrossRef]

49. Firoozjaei IT, Taghadosi M, Sadat Z. Determining the sexual

quality of life and related factors in patients referred to the

department of cardiac rehabilitation: A cross-sectional study. Int J

Reprod Biomed. 2021;19:261–70. [CrossRef]

50. Vicdan N, Canlı Özer Z. Miyokard İnfarktüsü ve Cinsel İşlev

Bozukluğu. Turk J Card Nur. 2011;2:2–6. [CrossRef]

51. Aygin D, Gül A. Farklı Kültürlerde Jinekolojik ve Meme Kanserli

Kadın Hastaların Seksüaliteye Bakış Açıları ve Yaşadıkları Sorunlar.

Androl Bul. 2019;21:72−8. [CrossRef]

52. Aygin D. Kanserli Kadın Hastada Seksüalite Değerlendirilmesi.

İçinde: Armağan A, Altay B, Usta MF, Aydın M, Resim S, Çakan

M, Öztürk Mİ, Erdemir F, Kadıoğlu A, editörler. Onkolojik

Hastalarda Seksüalite ve Fertiliteye Multidisipliner Yaklaşım, 1.

Baskı. İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevleri –Türk Androloji Derneği

Yayını; 2021. p.85–104. https://androloji.org.tr/androlojiDATA/

tadYayinlari/OHSF-multidisipliner-yaklasim.pdf

53. Haltbakk J, Graue M, Harris J, Kirkevold M, Dunning T,

Sigurdardottir AK. Integrative Review: Patient Safety Among

Older People With Diabetes in Home Care Services. J Adv Nurs.

2019;75:2449–60. [CrossRef]

54. Abramsohn EM, Decker C, Garavalia B, Garavalia L, Gosch K,

Krumholz HM, et.al. “I’m not just a heart, I’m a whole person

here”: a qualitative study to improve sexual outcomes in women

with myocardial infarction. Journal of the American Heart

Association. 2013; 2(4). [CrossRef]

55. Cohen G, Nevo D, Hasin T, Benyamini Y, Goldbourt U, Gerber Y.

Resumption of sexual activity after acute myocardial infarction and

long-term survival, European Journal of Preventive Cardiology.

2020;zwaa011. [CrossRef]

Sert ve Aygin • Kardiyak durumlar ve cerrahi girişim sonrası cinsellik

81


OLGU SUNUMU | CASE REPORT

Androl Bul 2022;24:82−84

https://doi.org/10.24898/tandro.2022.73693

Erkek Cinsel Sağlığı

Malleabl penil protezin iki taraflı komplet fraktürü

Bilateral complete rod fracture of malleable penile prosthesis

Uygar Miçooğulları 1 , Furkan Umut Kılıç 2 , Emir Akıncıoğlu 1 , Orçun Çelik 1 , Yusuf Özlem İlbey 1

ÖZ

GİRİŞ: Penis protezi implantasyonu, birinci ve ikinci basamak tedavi

seçenekleri başarısız olan hastalarda erektil disfonksiyon için altın standart

tedavidir. Malleabl bir penil protez ile mekanik arıza çok nadirdir.

Literatürde bilgilerimize göre sadece bir olguda çift taraflı malleable penil

protezin komplet fraktürü bildirilmiştir.

OLGU: Bu, literatürde malleabl penil protezin iki taraflı komplet fraktürü

bildiren ikinci vakadır. Aynı seansta önceki parçaları çıkardık ve yeni

bir malleabl cihaz yerleştirdik.

SONUÇ: Bu vakadan çok önemli dersler çıkardık; malleabl penil protez

fraktürü ameliyatın geç bir komplikasyonu olarak görülebilir. Cinsel ilişki

sırasında rahat olmayan hastalarda protez fraktürü akılda tutulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Erektil disfonksiyon, malleabl penil protez, mekanik

arıza, penil protez fraktürü

ABSTRACT

OBJECTIVES: Penile prosthesis implantation is the gold standard

treatment for erectile dysfunction in patients whose first and secondline

treatment options gave unsuccessful results. Mechanical failure

with a malleable penile prosthesis is very rare. To our knowledge in the

literature only one case was reported a bilateral complete rod fracture of

malleable penile prosthesis.

CASE PRESENTATION: This is the second case in literature reporting

a bilateral complete rod fracture of malleable penile prosthesis. We

removed the previous pieces and implanted a new malleable device

during the same session.

CONCLUSIONS: We learned very important lessons with this case;

mechanical failure of the malleable penile prosthesis can be seen as a late

complication of the surgery. Rod fracture should be kept in mind in the

patients who are not comfortable during sexual intercourse.

Keywords: Erectile dysfunction, malleable penile prosthesis, mechanical

failure, penile prosthesis fracture

GIRIŞ

Erektil disfonksiyon, başarılı bir cinsel ilişki için gerekli

penis sertliğinin sağlanamaması ya da sağlansa bile devam

ettirilememesi olarak tanımlanmaktadır. [1] Yaşla birlikte

sıklığı artmaktadır ve insidansı 30–39 yaş aralığında

%2–%28,9, 70–80 yaş aralığında ise %41,9–%83’tür. [2]

Erektil disfonksiyon tedavisinde birinci basamakta yaşam

tarzı değişiklikleri, risk faktörlerinin kaldırılması, psikoseksül

terapinin yanında 5-fosfodiesteraz inhibitörlerinin

kullanımı ve düşük yoğunluklu ekstra korporeal şok dalga

terapisi yer almaktadır. İntrakavernözal enjeksiyonlar,

1

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,

İzmir, Türkiye

2

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara,

Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Furkan Umut Kılıç

Ankara Şehir Hastanesi, Üniversiteler Mahallesi 1604. Cadde No: 9 Çankaya, 06800

Ankara - Türkiye

Tel: +90 505 788 27 39

E-mail: furkanumutklc@yahoo.com

Geliş/ Received: 12.09.2021

Kabul/ Accepted: 14.10.2021

intraüretral alprostadil ve vakum cihazları ikinci basamak

tedaviyi oluşturmaktadır. Penis protezi erektil disfonksiyon

tedavisinde en etkili tedavi seçeneklerinden biridir. 1 ve 2.

basamak tedavilerden fayda göremeyen veya uygun olmayan,

kalıcı tedavisi isteği olan hastalarda üçüncü basamak

tedavi seçeneği olarak güvenle kullanılmaktadır. Penil protezler

malleabl veya inflatabl olarak gruplandırılabilir. Penil

protezlerin başarısı ve hasta memnuniyet oranı yüksektir.

Uzun dönemde memnuniyet oranları hastalarda %95–

100, partnerlerinde %90–95 düzeylerindedir. [3] Penil protez

implantasyon cerrahisinin en önemli komplikasyonları

mekanik arıza ve enfeksiyondur. Mekanik arıza daha çok

inflatabl protezlerde olmakla birlikte malleabl protezlerde

çok nadirdir ve malleabl protezlerin fraktürü çok daha

nadirdir. [4] Literatürde oldukça nadir sayıda malleabl penil

protez fraktürü bildirilmiştir. [4] Şu anki bilgilerimize

göre literatürde sadece bir tam fraktür vakası bildirilmiştir.

Literatürdeki ikinci tam fraktür olgusunu sunuyoruz.

OLGU SUNUMU

Yetmiş bir yaşında erkek hasta penis kökünde şişlik ve penil

protez fraktürü şüphesi ile kliniğimize başvurdu. Anamnez

82

©2021 Androloji Bülteni


sırasında fraktüre neden olabilecek herhangi bir travma

veya zorluk yaşamadığını belirtti. Laboratuvar bulguları

normal sınırlardaydı. Fizik muayene bulgularının net olması

nedeniyle görüntüleme yapılmadı. Cerrahi eksplorasyon

kararı verildi ve penoskrotal insizyonla bilateral tam

fraktür olan çubuklar çıkarıldı (Şekil 1). Çıkış sırasında

başta üretra yaralanması olmak üzere herhangi bir komplikasyon

gelişmedi. Cerrahi alan gentamisin içeren serum

fizyolojik solüsyonu ile yıkandı. Daha sonra hastanın isteği

doğrultusunda aynı seansta hastaya yeni malleabl penil

protez uygulandı (Şekil 2). Hasta postoperatif 1. gün

hastaneden taburcu edildi. Ameliyat sonrası üç ay süren

kontrollerde herhangi bir komplikasyon görülmedi. Hasta

ayrıca yeni protezini sorunsuz kullandığını bildirdi.

TARTIŞMA

Şekil 1. Komplet fraktür olan sağ ve sol çubuklar çıkarıldı.

Penil protez sertleşme bozukluğunun tedavisinde önemli

bir yere sahiptir. [5] Ancak protez komplikasyonları gerçekten

rahatsız edici olabilir. “Mekanik arıza” olası komplikasyonlardan

biridir. Ancak malleabl protezlerde her zaman

beklenmez. Literatürde bildirilen az sayıda vaka vardır.

Minervini ve ark., daha nadir kullanımı olan malleabl penil

protezli 393 hasta arasında mekanik arızalı sadece iki

vaka bildirmiştir. [4] Bilateral çubuk fraktürü tarihte ilk kez

Lee ve ark. [6] tarafından bildirilmiştir. Daha sonra 2007

yılında Akand ve ark. tarafından tek taraflı mekanik arıza

vakası bildirilmiştir. [7] Bilinen tek bilateral tam çubuk

fraktürü vakası, Pinheiro ve ark. tarafından bildirilmiştir. [8]

Ayrıca aynı hastada birden fazla seviyede çubuk fraktürünün

olabileceği de gözlenmiştir.

Protezin mekanik komplikasyonlarında tanı genellikle

anamnez ve fizik muayene ile konur. Radyolojik görüntüleme

kullanılabilir, özellikle manyetik rezonans görüntüleme

zor durumlarda faydalıdır. [9]

Şekil 2. Yeni malleable protez implante edildikten sonra.

ile hastanın beş yıl önce başka bir klinikte şeker hastalığına

bağlı erektil disfonksiyon nedeniyle malleabl penil protez

operasyonu geçirdiği öğrenildi. Hasta bazen ağrılı da olsa

ilişkiye girebildiğini fakat penis kökündeki şişliğin bir yıldan

fazla süredir orada olduğunu söyledi. Fizik muayenede

penis veya skrotumda ağrı, ekimoz, apse oluşumu veya

ısı artışı saptanmadı. Palpasyonla penis kökünde şişlik ve

protez üzerinde kırık hattı tespit edildi. Hasta cinsel ilişki

Cerrahi sırasında veya sonrasında da komplikasyonlar ortaya

çıkabilir. İmplantasyon sırasında en sık görülen komplikasyonlar

korporal ve üretral perforasyon olup işlem

sonrası hematom oluşumu, enfeksiyon, ağrı, deformite ve

erozyon görülebilir. [10]

Penil protez kullanımı yüksek memnuniyet oranları nedeniyle

yaygınlaşmaktadır. Gregory J Barton ve ark. tarafından

1989 – 2018 yılları arasındaki bir literatür taramasını

içeren yayında hem hasta hem de partner için memnuniyet

oranlarının %85–%90’ın üzerinde olduğu bildirilmiştir. [11]

Penil protez fraktürünün gerçek insidansı, semptomların

olmaması nedeniyle hafife alınabilir. Bu nedenle çubuk

fraktürlerinin oluşabileceği aklımızda tutulmalıdır.

Miçooğulları ve ark. • Malleabl penil protezin iki tarafli komplet fraktürü

83


SONUÇ

Penil protez ameliyatlarının çok yapıldığı kliniklerde, malleabl

penil protezin mekanik arızası ameliyatın geç bir

komplikasyonu olarak görülebilmektedir. Penis protezinden

rahatsız olan ve cinsel ilişkide zorluk yaşayan hastalarda

protez fraktürü de akılda tutulmalıdır.

Hastadan yazılı onam alınmıştır.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Shamloul R, Ghanem H. Erectile dysfunction. Lancet.

2013;381:153–65. [CrossRef]

2. Lindau ST, Schumm LP, Laumann EO, Levinson W,

O’Muircheartaigh CA, Waite LJ. A study of sexuality and

health among older adults in the United States. N Engl J Med.

2007;357:762–74. [CrossRef]

3. Salonia A, Burnett AL, Graefen M, Hatzimouratidis K,

Montorsi F, Mulhall JP, Stief C. Prevention and management

of postprostatectomy sexual dysfunctions part 2: recovery and

preservation of erectile function, sexual desire, and orgasmic

function. Eur Urol. 2012;62:273–86. [CrossRef]

4. Minervini A, Ralph DJ, Pryor JP. Outcome of penile prosthesis

implantation for treating erectile dysfunction: experience with 504

procedures. BJU Int. 2006;97:129–33. [CrossRef]

5. Sadeghi-Nejad H. Penile prosthesis surgery: a review of prosthetic

devices and associated complications. J Sex Med. 2007;4:296–309.

[CrossRef]

6. Lee WH, Xin ZC, Choi YD, Choi HK. Spontaneousbreakage

of malleable penile prosthesis. Int J Impot Res. 1998:10:255–6.

[CrossRef]

7. Akand M, Ozayar A, Yaman O, Demirel C. Mechanical ¨failure

with malleable penile prosthesis. Urology 2007;70:1007.e11–2.

[CrossRef]

8. Pinheiro MA, Barroso Filho HB, Mesquita FJ, de Souza IT,

Guimarães S, Santos EM, et al. Multiple Site Fracture of Both Rods

in a Malleable Penile Implant. Case Rep Urol. 2016;2016:9564904.

[CrossRef]

9. Tatar IG, Dilli A, Keyik B, Hekimoğlu B. Fracture of a semirigid

penile prosthesis: MRI fndings and review of the literature.

CausaPedia 2014;3:734. http://causapedia.com/public/pdf/2014-

3-734-semirijid-penil-protez-frakturu.pdf

10. Bettocchi C, Ditonno P, Palumbo F, Lucarelli G, Garaffa G,

Giammusso B, Battaglia M. Penile prosthesis: what should we do

about complications? Adv Urol 2008;2008:573560. [CrossRef]

11. Barton GJ, Carlos EC, Lentz AC. Sexual Quality of Life and

Satisfaction With Penile Prostheses. Sex Med Rev. 2019;7:178–88.

[CrossRef]

84 Androl Bul 2022;24:82-84


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.12.2021-15.02.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk

Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

1. Akdemir F, Kayıgil Ö, Okulu E. DORSAL Plication Technique for

the Treatment of Congenital Ventral Penile Curvature: Long-Term

Outcomes of 72 Cases. J Sex Med. 2021 Oct;18(10):1715-1720.

2. Akkoca M, Kocaay AF, Tokgoz S, Er S, Duman B, Ayaz T, Kumbasar

H, Gokmen D, Koç MA, Kuzu MA. Psychiatric Symptoms,

Aggression, and Sexual Dysfunction Among Patients With Benign

Anal Conditions. Am Surg. 2022 Feb 23:31348221074225. doi:

10.1177/00031348221074225.

3. Alan Dikmen H, Cankaya S. Associations Between Sexual Violence

and Women’s Sexual Attitudes, Sexual Self-Consciousness, and

Sexual Self-Efficacy. J Interpers Violence. 2021 Dec;36(23-

24):11304-11326.

4. Altunan B, Gundogdu AA, Ozcaglayan TIK, Unal A, Turgut N.

The effect of pelvic floor exercise program on incontinence and

sexual dysfunction in multiple sclerosis patients. Int Urol Nephrol.

2021 Jun;53(6):1059-1065.

5. Altunoglu U, Börklü E, Shukla A, Escande-Beillard N, Ledig S,

Azaklı H, Nayak SS, Eraslan S, Girisha KM, Kennerknecht I,

Kayserili H. Expanding the spectrum of syndromic PPP2R3Crelated

XY gonadal dysgenesis to XX gonadal dysgenesis. Clin

Genet. 2022 Feb;101(2):221-232.

6. Apaydin T, Sahin B, Dashdamirova S, Dincer Yazan C, Elbasan

O, Ilgin C, Bilgin H, Cam HK, Bahramzada G, Kucuk A, Haklar

G, Iliksu Gozu H. The association of free testosterone levels with

coronavirus disease 2019.Andrology. 2022 Jan 6. doi: 10.1111/

andr.13152.

7. Aras-Tosun D, Cakar Z, Can A, Ozkavukcu S, Kaplanoglu I, Cinar

O. Phospholipase C-zeta levels are not correlated with fertilisation

rates in infertile couples. Andrologia. 2022 Feb;54(1):e14269.

8. Arslan Ateş E, Eltan M, Sahin B, Gurpinar Tosun B, Seven

Menevse T, Geckinli BB, Greenfield A, Turan S, Bereket A, Güran

T. Homozygosity for a novel INHA mutation in two male siblings

with hypospadias, primary hypogonadism, and high normal

testicular volume. Eur J Endocrinol. 2022 Mar 1:EJE-21-1230.

9. Arslan NP, Keles ON, Gonul-Baltaci N. Effect of Titanium

Dioxide and Silver Nanoparticles on Mitochondrial Dynamics in

Mouse Testis Tissue. Biol Trace Elem Res. 2022 Apr;200(4):1650-

1658.

10. Atli Eklioglu O, Ilgin S. Adverse effects of antiepileptic drugs on

hormones of the hypothalamic-pituitary-gonadal axis in males:

A review. Toxicology. 2022 Jan 15;465:153043. doi: 10.1016/j.

tox.2021.153043.

11. Aybar MD, Turna O. Assessment of the Rigidity Changes of

Corpus Cavernosum Penis in Vasculary Erectile Dysfunction (ED)

Subtypes by Shear Wave Elastography (SWE). J Ultrasound Med.

2022 Mar;41(3):629-636.

12. Aydogan TB, Binbay M. Learning curve of ThuLEP (Thulium

laser enucleation of the prostate): Single-centre experience on

initial consecutive 60 patients. Andrologia. 2022 Jan 4:e14366.

13. Aydogdu I, Karaca E, Coban G, Cay A, Guler EM, Kocyigit

A, Uzun E, Aydoğdu YE, Metin H, Miçooğullari U, Ilbey YO,

Keskin MZ. An investigation of the effects of amniotic fluid on

experimental ischemia/reperfusion damage in rat testes. J Pediatr

Urol. 2021 Dec;17(6):761.e1-761.e6.

14. Aykanat IC, Er S, Senel C, Comcali B, Aslan Y, Balci M, Yuksel

BC, Tuncel A. Comparison of the impact of open and laparoscopic

inguinal hernia operations on male sexual function and pain during

sexual activity. Andrologia. 2022 Feb;54(1):e14254. doi: 10.1111/

and.14254.

15. Balcı A, Özkemahlı G, Erkekoglu P, Zeybek D, Yersal N, Kocer-

Gumusel B. Effects of prenatal and lactational bisphenol a and/or

di(2-ethylhexyl) phthalate exposure on male reproductive system.

Int J Environ Health Res. 2022 Apr;32(4):902-915.

16. Balta S, Mikhailidis DP. C-reactive protein-albumin ratio and

erectile dysfunction. Andrologia. 2022 Jan 27:e14386. doi:

10.1111/and.14386.

17. Bedir F, Kocaturk H, Ozgeris FB, Yazici GN, Suleyman Z, Suleyman

H. The effect of taxifolin on experimental testicular ischaemia

reperfusion injury in rats. A biochemical and histopathological

analysis. Rev Int Androl. 2022 Jan-Mar;20(1):17-23.

18. Bulbul E, Gultekin MH, Citgez S, Derekoylu E, Demirbilek M,

Akkus E, Ozkara H. Penile fracture: Tertiary care center experience

and long-term complications after immediate repair. Andrology.

2022 Mar;10(3):560-566.

19. Can O, Canat L, Eraldemir FC, Acar E, Yildirim F, Sonmez

K, Otunctemur A, Altunrende F. Protective effect of oltipraz in

testicular ischaemia/reperfusion injury: An experimental study.

Andrologia. 2022 Feb;54(1):e14245.

20. Canpolat S, Ulker N, Yardimci A, Tancan E, Sahin E,

Yaman SO, Bulmuş O, Alver A, Ozcan M. Irisin ameliorates

male sexual dysfunction in paroxetine-treated male rats.

Psychoneuroendocrinology. 2022 Feb;136:105597. doi: 10.1016/j.

psyneuen.2021.105597.

21. Cetinkaya-Un B, Un B, Akpolat M, Andic F, Yazir Y. Human

Amnion Membrane-Derived Mesenchymal Stem Cells and

Conditioned Medium Can Ameliorate X-Irradiation-Induced

Testicular Injury by Reducing Endoplasmic Reticulum Stress and

Apoptosis. Reprod Sci. 2022 Mar;29(3):944-954.

22. Cirakoglu A, Yuce A, Benli E, Kasko Arici Y, Dugeroglu H,

Ogreden E. Is erectile dysfunction an early clinical symptom of

chronic kidney disease? Aging Male. 2021 Dec;24(1):24-28.

23. Cocci A, Russo GI, Martinez-Salamanca JI, Ralph D, Djinovic

R, Şerefoğlu EC, Mondaini N. Is there a line between ethics

and market competition? Lights and shades of the withdrawal of

collagenase treatment for Peyronie’s disease. Int J Impot Res. 2021

Sep 22. doi: 10.1038/s41443-021-00469-w.

24. Coskuner ER, Ozkan B. Premature Ejaculation and Endocrine

Disorders: A Literature Review. World J Mens Health. 2022

Jan;40(1):38-51.

25. Demir M, Altındağ F. Sinapic acid ameliorates cisplatin-induced

disruptions in testicular steroidogenesis and spermatogenesis by

modulating androgen receptor, proliferating cell nuclear antigen

and apoptosis in male rats. Andrologia. 2022 Jan 8:e14369. doi:

10.1111/and.14369.

26. Demirbas A, Gürel A, Gercek O, Topal K, Baylan B. The Effect

of Health Literacy on Men Seeking Medical Attention for Erectile

Dysfunction. Cureus. 2021 Dec 15;13(12):e20424.

27. Demirci A, Ozgur BC, Tuncer SÇ. Comparison of hormone

profile and systemic inflammation in patients presenting with

sexual dysfunction: Which is important? Rev Int Androl. 2021

Oct-Dec;19(4):242-248.

28. Durmaz K, Ataseven A, Temiz SA, Isik B, Dursun R. Does

omalizumab use in chronic spontaneous urticaria results in

improvement in sexual functions? J Cosmet Dermatol. 2022 Feb

20. doi: 10.1111/jocd.14872.

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

85


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.12.2021-15.02.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk

Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

29. Duru H. The prevalence and severity of mental health problems

and sexual dysfunction in hemodialysis patients before and during

the COVID-19 pandemic. Ther Apher Dial. 2022 Jan 27. doi:

10.1111/1744-9987.13805.

30. Duzgun AA, Kok G, Sahin S, Guvenc G. Assessment of depression

and sexual quality of life in postmenopausal women. Perspect

Psychiatr Care. 2022 Jan 12. doi: 10.1111/ppc.13024.

31. Er H, Tas GG, Soygur B, Ozen S, Sati L. Acute and Chronic

Exposure to 900 MHz Radio Frequency Radiation Activates p38/

JNK-mediated MAPK Pathway in Rat Testis. Reprod Sci. 2022 Jan

11. doi: 10.1007/s43032-022-00844-y.

32. Erbay G, Ceyhun G. Association between hyperlipidemia and

prostatic enlargement: A case-control study. Urologia. 2022

Feb;89(1):58-63.

33. Eren H, Omar MB, Kaya Ü, Özbey EG, Öcal L. Epicardial fat

tissue can predict subclinical left ventricular dysfunction in patients

with erectile dysfunction. Aging Male. 2021 Dec;24(1):42-49.

34. Ergun S, Gunes S, Hekim N, Esteves SC. In silico analysis

of microRNA genes in azoospermia factor Y-chromosome

microdeletions. Int Urol Nephrol. 2022 Feb 6. doi: 10.1007/

s11255-022-03133-4.

35. Ergün M, Akyüz O. Is Li-ESWT effective in diabetic patients

with severe erectile dysfunction? Asian J Androl. 2022 Jan 14. doi:

10.4103/aja2021105.

36. Eroglu U, Balci M, Coser S, Basboga S, Ozercan AY, Kizilkan Y,

Guzel O, Aslan Y, Tuncel A. Impact of the COVID-19 Pandemic

on the Psychosexual Functions of Healthcare Workers. J Sex Med.

2022 Feb;19(2):182-187.

37. Jafarova Demirkapu M, Karabag S, Akgul HM, Mordeniz C,

Yananli HR. The effects of etomidate on testicular ischemia

reperfusion injury in ipsilateral and contralateral testes of rats. Eur

Rev Med Pharmacol Sci. 2022 Jan;26(1):211-217.

38. Geyik S. A single-centre result of two courses of low-intensity

shockwave therapy (Li-SWT) in erectile dysfunction. Andrologia.

2022 Mar;54(2):e14324.

39. Gözüküçük M, Türkyilmaz E, Küçükşahin O, Erten Ş, Üstün

Y, Yavuz AF. Effects of primary Sjogren’s syndrome on female

genitalia and sexual functions. Clin Exp Rheumatol. 2021 Nov-

Dec;39 Suppl 133(6):66-72.

40. Gulbahar A, Akgun Kavurmaci S. Comparison of sexual function

between women with iatrogenic and natural menopause. Rev Int

Androl. 2022 Feb 18:S1698-031X(22)00016-4.

41. Güngör K, Güngör ND, Başar MM, Cengiz F, Erşahin SS, Çil K.

Relationship between serum vitamin D levels semen parameters

and sperm DNA damage in men with unexplained infertility. Eur

Rev Med Pharmacol Sci. 2022 Jan;26(2):499-505.

42. Hamarat MB, Ozkent MS, Yilmaz B, Aksanyar SY, Karabacak K.

Effect of SARS-CoV-2 infection on semen parameters. Can Urol

Assoc J. 2022 Mar;16(3):E173-E177.

43. Hekim N, Aydin M, Gunes S, Asci R. Follicle-stimulating hormone

beta subunit and receptor variations in infertile men in Central

Black Sea Region of Turkey. Andrologia. 2022 Feb 6:e14383.

44. Hologlu D, Gunes S, Asci R, Henkel R, Guvenc T. Association

among sperm chromatin condensation, sperm DNA fragmentation

and 8-OHdG in seminal plasma and semen parameters in infertile

men with oligoasthenoteratozoospermia. Andrologia. 2022

Feb;54(1):e14268.

45. Kalem HH, Tulay P, Irez T. How does sperm apoptosis affect the

outcome of intrauterine insemination and intracytoplasmic sperm

injection? Andrologia. 2022 Feb 2:e14381.

46. Karabulut R, Turkyilmaz Z, Atan A, Kaya C, Sonmez K. What are

the factors affecting glanular dehiscence after hypospadias surgery?

Actas Urol Esp (Engl Ed). 2022 Jan-Feb;46(1):4-15.

47. Kaynar M, Gomes ALQ, Sokolakis I, Gül M. Tip of the iceberg:

erectile dysfunction and COVID-19. Int J Impot Res. 2022 Feb

12:1-6.

48. Kazaz IO, Demir S, Kerimoglu G, Colak F, Alemdar NT, Akman

AU, Cekuc OC, Mentese A. Effect of Chrysin on Endoplasmic

Reticulum Stress in a Rat Model of Testicular Torsion. J Invest

Surg. 2021 Dec 14:1-6.

49. Kızılay F, Altay B, Aşçı R, Çayan S, Ekmekçioğlu O, Yaman Ö,

Kadıoğlu A. Retrospective analysis of factors affecting sperm

retrieval with microscopic testicular sperm extraction in infertile

men with Klinefelter syndrome: A multicentre study. Andrologia.

2022 Jan 31:e14379. doi: 10.1111/and.14379.

50. Kozacioglu Z, Vatansever HS, Onal T, Kutlu N, Ozel F, Gunlusoy B,

Gumus BH. Histologic and physiologic analysis of the relationship

between the dorsal nerve of the penis and the corpus cavernosum

on a rat model. A complementary pathway on the innervation of

penile erection? Neurourol Urodyn. 2022 Jan;41(1):188-194.

51. Kulaksiz D, Toprak T. The relationship between anogenital distance

and female sexual life. Minerva Obstet Gynecol. 2022 Feb 2. doi:

10.23736/S2724-606X.22.05023-0.

52. Kutsal C, Barhoom H, Halil Baloğlu İ, Tevfik Albayrak A, Tanık

C, Dokucu Aİ. Histopathological effects of β-hCG and vitamin C

on the detorsioned testicle in rats with unilateral testicular torsion.

J Pediatr Urol. 2022 Jan 22:S1477-5131(22)00009-2.

53. Metin Mahmutoglu A, Hurre Dirie S, Hekim N, Gunes S, Asci

R, Henkel R. Polymorphisms of androgens-related genes and

idiopathic male infertility in Turkish men. Andrologia. 2022

Mar;54(2):e14270.

54. Mutluay D, Güngör Ş, Tenekeci GY, Köksoy S, Çoban CS.

Effects of synthetic (JWH-018) cannabinoids treatment on

spermatogenesis and sperm function. Drug Chem Toxicol. 2022

Jan;45(1):215-222.

55. Onen E, Onen S. Evidence for the Association between Chronotype

and Lifelong Premature Ejaculation. Urol Int. 2021 Dec 7:1-8.

doi: 10.1159/000519930.

56. Erdogan A, Keskin E, Sambel M. Red blood cell distribution

width values in erectile dysfunction. Rev Int Androl. 2022 Jan-

Mar;20(1):24-30.

57. Parlak Ak T, Tatli Seven P, Gur S, Gul B, Yaman M, Seven I. Chrysin

and flunixin meglumine mitigate overloaded copper-induced

testicular and spermatological damages via modulation of oxidative

stress and apoptosis in rats. Andrologia. 2022 Mar;54(2):e14327.

58. Sağraç D, Şenkal S, Hayal TB, Demirci S, Şişli HB, Asutay

AB, Doğan A. Protective role of Cytoglobin and Neuroglobin

against the Lipopolysaccharide (LPS)-induced inflammation in

Leydig cells ex vivo. Reprod Biol. 2022 Feb 1;22(1):100595. doi:

10.1016/j.repbio.2021.100595.

59. Sahin Y, Karacan T, Hacibey I, Aybek OY, Ozer Z, Cil G, Dincer

MM, Guraslan H, Muslumanoglu AY. High visceral adiposity

index is associated with female orgasmic disorder in premenopausal

women: a cross-sectional study. J Obstet Gynaecol. 2022 Feb 16:1-

6. doi: 10.1080/01443615.2022.2033185.

86 Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.12.2021-15.02.2022 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk

Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

60. Salvarci A, Balasar M. Different group of non-obstructive

intermittent azoospermias among non-obstructive azoospermia

patients: A ten-year retrospective cohort study with control group.

Andrologia. 2022 Mar;54(2):e14335.

61. Sarier M, Demir M, Emek M, Usta SS, Soylu A, Konuk EY, Turgut

H. Comparison of spermiograms of infertile men before and

during the COVID-19 pandemic. Rev Assoc Med Bras (1992).

2022 Feb;68(2):191-195.

62. Sevin G, Alan E, Demir S, Albayrak G, Demiroz T, Yetik-

Anacak G, Baykan S. Comparative evaluation of relaxant effects

of three prangos species on mouse corpus cavernosum: Chemical

characterization and the relaxant mechanisms of action of P.

pabularia and (+)-oxypeucedanin. J Ethnopharmacol. 2022 Feb

10;284:114823.

63. Sivritepe R, Uçak Basat S, Baygul A, Küçük EV. The effect of

interleukin-6 level at the time of hospitalisation on erectile

functions in hospitalised patients with COVID-19. Andrologia.

2022 Feb;54(1):e14285.

64. Sozen E, Demirel-Yalciner T, Koroglu MK, Elmas MA, Ercan

F, Ozer NK. High cholesterol diet activates ER stress mediated

apoptosis in testes tissue: Role of α-tocopherol. IUBMB Life. 2022

Jan;74(1):85-92.

65. Surmeli DM, Karpuzcu HC, Atmis V, Cosarderelioglu C, Yalcin

A, Varli M, Aras S. Association between sarcopenia and erectile

dysfunction in older males. Arch Gerontol Geriatr. 2022 Mar-

Apr;99:104619.

66. Telci Caklili O, Ok AM, Istemihan Z, Selcukbiricik O, Yarman S.

Optimal testosterone level to improve symptoms of hypogonadism

without causing dopa-testotoxicosis in male macroprolactinoma.

Ann Endocrinol (Paris). 2022 Feb;83(1):9-15.

67. Tosun Güleroğlu F, Uludağ E. The effects of motherhood and

body perception on sexual dysfunctions among pregnant women.

Perspect Psychiatr Care. 2022 Jan 30. doi: 10.1111/ppc.13033.

68. Turhan S, Buyuk A. Evaluation of sexual quality of life after

bilateral total hip arthroplasty surgery. Orthop Traumatol Surg

Res. 2022 Feb;108(1):103125.

69. Uğurlu M, Karahan N. Sexual health knowledge and influencing

factors among health science students at a state university in Turkey.

Eur J Contracept Reprod Health Care. 2022 Feb;27(1):75-82.

70. Uludağ E, Tosun Güleroğlu F, Kul Uçtu A. Effects of Sexual

Behaviour, Intercourse, Satisfaction-Related Myths and Perceived

Spirituality on Sexual Dysfunctions in Muslim Pregnant Women.

J Relig Health. 2021 Dec;60(6):4249-4263.

71. Unal S, Micoogullari U, Okulu E, Kayigil O. Priapism - A rare side

effect of alpha blockers: Report of 2 cases and literature review. Rev

Int Androl. 2022 Feb 8:S1698-031X(22)00018-8.

72. Vurgun H, Sezer G, Yay A. The role of autophagy in paclitaxel and

cremophor induced damage to rat testis. Biotech Histochem. 2022

Jan 17:1-8. doi: 10.1080/10520295.2021.2023759.

73. Yavas I, Emuk Y, Kahraman T. Pelvic floor muscle training on

urinary incontinence and sexual function in people with multiple

sclerosis: A systematic review. Mult Scler Relat Disord. 2022

Feb;58:103538. doi: 10.1016/j.msard.2022.103538.

74. Yavuz IA, Aykanat C, Senel C, Inci F, Ceyhan E, Aslan Y, Tuncel

A, Yildirim AO. The Impact of Surgical Approaches for Isolated

Acetabulum Fracture on Sexual Functions: A Prospective Study. J

Orthop Trauma. 2022 Mar 1;36(3):124-129.

75. Yavuzsan AH, Albayrak AT, Yesildal C, Ilgi M, Baloglu IH, Eksi

M, Horasanli K, Kirecci SL, Ozkurt H. The role of preoperative

ultrasound in the diagnosis of penile fractures and the effect of

tunica defect length on postoperative functional outcomes. Int J

Clin Pract. 2021 Oct;75(10):e14568.

76. Yazar S, Eren H, Acehan T, Bedir R, Gündoğdu H, Yüksel AO.

A rare form of persistent Mullerian duct syndrome: Transverse

testicular ectopia with germ cell testis cancer and hernia uteri

inguinalis. Andrologia. 2021 Dec;53(11):e14229.

77. Yildirim C, Erturk H, Pekkan K, Deniz S, Serefoglu EC. A novel

method for hemodynamic analysis of penile erection. Int J Impot

Res. 2022 Jan;34(1):55-63.

78. Yuksel S, Erginel B, Bingul I, Ozluk Y, Karatay H, Aydın F, Keskin

E. The effect of hydrogen sulfide on ischemia /reperfusion injury in

an experimental testicular torsion model. J Pediatr Urol. 2021 Dec

1:S1477-5131(21)00580-5.

79. Zayman E, Gül M, Erdemli ME, Gül S, Bağ HG, Taşlıdere E.

Biochemical and histopathological investigation of the protective

effects of melatonin and vitamin E against the damage caused

by acetamiprid in Balb-c mouse testicles at light and electron

microscopic level. Environ Sci Pollut Res Int. 2022 Feb 19. doi:

10.1007/s11356-022-19143-9.

Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

87


KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

(Mart/March 2022-Kasım/November 2022)

18-21 Mart 2022

Amsterdam/Hollanda

22-23 Nisan 2022

Londra/İngiltere

13-16 Mayıs 2022

New Orleans-ABD

27-29 Mayıs 2022

Taichung/Tayvan

15-20 Temmuz 2022

Dublin-İrlanda

6-9 Ekim 2022

Atina-Yunanistan

27-30 Ekim 2022

Miami-ABD

19-20 Ekim 2022

Madrid-İspanya

17-20 Kasım 2002

Scottsdale-ABD

18-27 Kasım 2022

Budapeşte-Macaristan

37 th Annual EAU Congress (EAU22) eau22.org

Imperial Prostate Masterclass

AUA Annual Meeting 2022

18 th Biennual Meeting of the Apssm in Conjunction with 2022 Annual

Meeting of Taiwanese Association of Andrology

XXVI World Congress and Intl Vulvovaginal Disease Update 2022

imperialprostate.org.uk

auanet.org

http://www.2021apssm.com/

https://www.issvd.org/events

25 th Panhellenic Urological Congress huacongress.gr

23 r d World Meeting of the International Society for Sexual Medicine

(WMSM 2022)

ESU-ESAU-ESGURS Masterclass on erectile restoration and Peyronie’s

disease

ISSWSH Fall Course 2022

ESSM School of Sexual Medicine and Advanced Course 2022

https://www.isswshcourse.org/

https://www.issm.info/meetings/wmsm/23rd-world-meeting-of-the-international-society-for-sexual-medicine-wmsm-2022

https://uroweb.org/education-events/esu-esau-esgurs-masterclass-on-erectile-restoration-and-peyronies-disease

https://www.essm.org/education/essm-school-of-sexual-medicine/

88 Cilt/Volume 24 • Sayı/Issue 1 • Mart/ March 2022

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!