31.08.2023 Views

Perspektif Psikoloji Dergisi 2.Sayı- TOBB ETÜ Psikolojik Bakış Topluluğu

Perspektif dergimizin ikinci sayısına hoş geldiniz. Dergimizin ikinci sayısını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz! Perspektif dergimizin ikinci sayısında psikoterapi, deneysel ve bilişsel psikoloji, sinirbilimi başta olmak üzere pek çok farklı alandan, psikolojiye dair bakış açınızı genişletebilecek farklı türde birçok yazıya ulaşabilirsiniz. Hepinize keyifli okumalar dileriz!

Perspektif dergimizin ikinci sayısına hoş geldiniz. Dergimizin ikinci sayısını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz!

Perspektif dergimizin ikinci sayısında psikoterapi, deneysel ve bilişsel psikoloji, sinirbilimi başta olmak üzere pek çok farklı alandan, psikolojiye dair bakış açınızı genişletebilecek farklı türde birçok yazıya ulaşabilirsiniz.

Hepinize keyifli okumalar dileriz!

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İz Bırakmak<br />

Suden Öz<br />

Fransa’da, Chauvet Mağarası’nda insanlık tarihinin<br />

en eski çizimleri bulunur. Bu çizimler genellikle<br />

tarih öncesi insanının çevresindeki hayvan<br />

topluluklarının resimleridir; fakat bu figürlerden<br />

birkaçı vardır ki, en dikkat çekenlerindendir:<br />

duvarın üzerine çizilmiş insan elleri. Adeta “Ben<br />

buradaydım!” diye feryat eden, insan dediğimiz<br />

varlığın belki de en temel içgüdüsünü ifade eden bir<br />

iz. İşe yaramış olacak, binlerce yıldır mesajını iletmeyi<br />

sabırla bekleyen bu el izini otuz yıldır biliyoruz ve<br />

insanoğluna içkin bu güdüyü daha iyi anlıyoruz:<br />

fani dünyaya meydan okuyarak ebediyete erişme.<br />

Her canlı varlık gibi insanın da belli bir yaşam<br />

süresi olduğunu kuşkusuz biliyoruz; fakat bu<br />

gerçekliği bir anlığına da olsa görmezden gelip<br />

ölümsüz olma fikrini en az bir kez düşlediğimizi<br />

veya sorguladığımızı anımsamamız gerektiğini<br />

düşünüyorum. Her türden fikrî ürünün, bir şekilde<br />

yaratıcılarının yaşam süresini aşıp insanlığa<br />

mâl olmuş olduğunu veya olma potansiyelini<br />

barındırdığını görmek mümkün. Sözgelişi, yüzyıllar<br />

önce yaşamış filozoflar veya edebiyatçılar halen<br />

varlıklarını sürdürürler, fikirleriyle yaşarlar.<br />

Ne yazık ki pek çok kişi kendine şefkatle<br />

davranmaktan yoksun: “Ben kimim ki de benim<br />

de eserim olacak.” benzeri düşünceler, üzgünlükle<br />

belirtmeliyim ki, oldukça yaygın. Pek çok insanın<br />

kendini hafife aldığını ve hatta bazen yok saydığını<br />

tespit ederiz, belki bu haksızlığı kendimize de<br />

yaptığımızı fark ettiğimizde şaşırır ve pişman<br />

oluruz. “Neden?” diye sorduğumuzda da mantıklı<br />

yanıt bulamaz ve karamsarlığa kapılırız.<br />

“Yaşanmaya değer hayat,<br />

kaydetmeye değerdir.”<br />

-Tony Robbins<br />

Tony Robbins bu sözüyle çok iyi ifade etmiş<br />

aslında. Bir şekilde hepimiz zamanda bir iz bırakma<br />

derdindeyiz. Kimimiz birbirinden güzel resimler çizip<br />

altına imzasını atıyor, kimimiz besteler besteliyor,<br />

kimimiz kitaplar yazıp bir şekilde ömrünün sınırlarını<br />

aşıyor. Daha pek çok örneğini vermek mümkün.<br />

Peki kim bu “kimimiz” diye bahsettiğimiz grup,<br />

ve neden biz de o grubun bir parçası olmayalım?<br />

Öncelikle “yaşanmaya değer hayat”tan başlayalım,<br />

başka bir söz alıntılayarak bunu izah etmek mantıklı<br />

olacaktır:<br />

“Sorgulanmamış bir hayat<br />

yaşanmaya değmez.”<br />

-Sokrates<br />

Sokrates’in bu sözünden yola çıkarak “yaşanmaya<br />

değer hayat” kavramına bir tanım getirebiliriz. Yani,<br />

hayatı yaşanmaya değer kılan, yaşadığımız o hayatı<br />

bir kez bile olsun sorgulayıp sorgulamamamızdır.<br />

İnsan, önce ruhuna önem göstermelidir ki<br />

çevresindekilerin ve kendinin farkına varabilsin.<br />

Neyi sorgulamalıyız öyleyse?<br />

Yaşadığımız hayatı, önem verdiklerimizi ve<br />

değerlerimizi sorgulayarak başlamalı, en sonunda<br />

da kendimizi tanıdığımız o mühim aşamaya<br />

erişebilmeliyiz. İşte bu aşamadan sonra kendimize<br />

değer verip ürünümüzün de değerli olduğunu<br />

anlayabiliriz.<br />

Ne yapabiliriz? İç dünyamız sonsuz bir okyanus.<br />

Bu okyanusta, küçük bir kayıkta elinde<br />

tamamlanmamış bir haritayla kaşif misali yol almaya<br />

çalışan da biz ve bilincimiz. O harita bize ne yapmak<br />

isteyip istemeyeceğimize dair bir rehber olacaktır.<br />

Kendimizi nasıl ifade ediyoruz, içimizdeki o yaratıcı<br />

kıvılcımı körükleyecek olan ne? İnsan, varoluşu<br />

gereği yaratıcıdır. Belki de ihtiyacımız olan tek şey<br />

hayattan kısa kısa videolarla alıntılama yaptığımız<br />

dijital bir video günlüğüdür. Belki bir düşünce<br />

defteridir, belki bir mimari eser, belki de bir tablo. O<br />

halde, doğru olanın hangisi olduğunu seçmek veya<br />

deneyimlenmemiş yeni bir biçim bulmak tamamen<br />

bizim hayal gücümüze kalmış.<br />

İlk paragraflarda da sözünü ettiğim “ebediyete<br />

erişme” aşaması, işe koyulup ürün vermeye<br />

başlamamızdan sonra gerçekleşiyor. Yaşanmaya<br />

değer hayatımızı kaydettikçe hayatın değeri artıyor<br />

ve geçen zaman hafızalarımızdan yitirilmemiş<br />

oluyor. Ebediyet bu değil ise nedir?<br />

Hikaye anlatma metodlarından hangisini seçersek<br />

seçelim, elbette zarardan çok faydası var: Eserimiz<br />

düşünme sürecimizi de barındıracağından düşünce<br />

şeklimizi de yakından tanıma fırsatımız olacaktır. En<br />

temel akıl yürütme metodlarını nasıl kullandığımız<br />

ya da hangilerini kullandığımız, eserlerimizin arka<br />

planında kullanacağımız (fakat zorunlu olmayan)<br />

bir düşünce ağacında ortaya çıkar. Özel hayatımızda<br />

kullanmamızın yanında neredeyse her duruma<br />

ayak uyduran bu bilgimizi profesyonel hayatımızda<br />

da kullanmamız olanaklı olacaktır. Bunun yanında,<br />

stresli, öfkeli veya mutsuz olduğumuz dönemlerde<br />

de çıkardığımız ürünler “büyük resmi” görmemizi<br />

sağlayarak bu olumsuz duygulardan bir nebze<br />

sıyrılmamızı olanaklı kılacaktır.<br />

Başlamanın doğru bir zamanı yoktur, zira doğru<br />

zaman hazır olduğumuz zamandır. Yarın, haftaya<br />

pazartesi, hatta şimdi bile bir şeylere başlamak için<br />

asla çok geç değildir. İnsanoğlu olarak kendimizin<br />

farkına varmalı ve bir kez gelmiş olduğumuz bu<br />

dünyadan bomboş ayrılmayı göze almamalıyız.<br />

Kitaplığımızdaki kitapların yazarlarının, dinlediğimiz<br />

müziğin bestecisinin de kendimiz gibi insan<br />

olduğunu unutmamalı; onlar ile aramızdaki farkın<br />

“yazmaya karar vermek” düşüncesi ile yaratıcılık<br />

kıvılcımını harlı bir ateşe döndürme fırsatının her<br />

zaman olduğunu unutmamalıyız. O halde haydi,<br />

geleceğe kendimizden bir iz bırakalım.<br />

14<br />

15

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!