23.01.2013 Views

66. sayi PDF sayfalar_54. sayi PDF sayfalar.qxd - Hayat Online

66. sayi PDF sayfalar_54. sayi PDF sayfalar.qxd - Hayat Online

66. sayi PDF sayfalar_54. sayi PDF sayfalar.qxd - Hayat Online

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

HAYAT Gerçekler “<strong>Hayat</strong>”ın İçinde Gizlidir Mart · März 2012 · Rebiü`l Ahir 1433<br />

“İnsanlarla öyle oturup kalkın ki,<br />

ölürseniz size ağlasınlar, yaşarsanız<br />

sizi özlesinler.” (Hz. Ali)<br />

Bugün olduğu kadar gelecekte de<br />

varlığını hareketli (dinamik) bir şekilde<br />

koruyabilecek toplumlar; itirazları<br />

olan, farklılıklarını ortaya<br />

koyabilen, gerektiğinde temsil ettiği<br />

sosyal kesimin, grubun, kitlenin gayesi<br />

uğruna ‘mücadeleyi' göze alabilen<br />

kuruluşlar ve cemiyetler sayesinde<br />

olacaklardır. Meselâ, küreselleşen<br />

dünyadaki ve ülkedeki siyasî, iktisadî<br />

gidişata, çevre kirliliğine, dinin<br />

yaşanma ve algılanma biçimine veya<br />

toplumdaki kültürel değişime varana<br />

kadar birçok konuda farklı düşünen,<br />

çözüm yolları teklif eden, kuruluş<br />

ve cemiyet temsilcilerinin müdahil<br />

olmaları, görüş beyan etmeleri;<br />

toplumdaki dinamizmin hem göstergesi<br />

hem de teminatıdır.<br />

Yanıbaşımızdaki ülkelerde yukarıdaki<br />

özelliklere sahip dinamik yapılanmalar<br />

olmasaydı, bir “Arap Baharı”ndan<br />

söz etmek mümkün olmayabilirdi.<br />

Türkiye’nin yaşadığı<br />

bunca sosyo-kültürel ve sosyo-politik<br />

badirelere ilaveten toplum hayatını<br />

zaman zaman sarsan iktisadî<br />

buhranlara ve hâlâ her Allah’ın günü,<br />

Batılı ülkelerde ‘olağanüstü gelişmeler’<br />

statüsünde görülebilecek<br />

olaylara rağmen, Türk toplumu son<br />

derece canlı ve hareketlidir. Belki<br />

bazılarına kabulü zor bir iddia olarak<br />

gelse de kanaatimiz odur ki;<br />

Şimdiki Zamanın Türkiye’si, bu canlılığını<br />

içindeki farklılıklar ve çelişkilere<br />

borçludur. Toplum dinamiklerinden<br />

mahrum milletlerin yarınlarda<br />

kendilerinden söz ettiremeyeceklerini<br />

şimdiden öngörmek; ufku<br />

geniş, uzakları görebilen ve geleceğe<br />

dair planları olanların işidir.<br />

Erişilemeyen hedefleri olmak...<br />

Bunun aksi hâli, tekdüze (yeknesak)<br />

bir sosyal hayatı, yani durağanlığı,<br />

pasifliği, şayet iktisadî hayat<br />

belli bir refah seviyesini yakalamışsa,<br />

akabinde aşırı refah ve tüketim<br />

alışkanlığını ve narsizmi doğurur.<br />

Toparlayacak olursak; yeryüzündeki<br />

ülkelerin birbiriyle bu derece içiçe<br />

oldukları bir zaman diliminde, A.<br />

Nassehi’nin dediği gibi; “Şimdiki zaman<br />

toplumu, her şeyden önce görüş<br />

farklılıkları, uzlaşmazlıklar ve<br />

çelişkili uygulamalar üzerine kurulu<br />

bir toplumdur”.(1) Bu tesbitten elbetteki,<br />

kendi içinde birbiriyle kanlı<br />

bıçaklı bir toplum manzarası çıkarılmamalıdır.<br />

Toplum hayatının her<br />

sahası ve her safhasında farklı talepler,<br />

mücadele metotları ve fikirlerin<br />

yegane hedefi; şimdiki zamanın olduğu<br />

kadar, gelecek zamanın da<br />

toplumunu zinde kılmak ve sağlam<br />

temeller üzerine inşa etmek olmalıdır.<br />

Faydasına inanılan yenilikler ve<br />

değişimleri millî bünyeye zarar vermeden<br />

uygulamak, onları hazmederek<br />

benimsemek, değişim veya yenilik<br />

adına, zararlı akımlara karşı tedbiri<br />

de elden bırakmamak kaydıyla,<br />

toplumu yarınlara taşımak gerek.<br />

Toplumun dinamik varlığının devamı<br />

için, Canetti’nin; “Erişilmesi<br />

mümkün olmayan hedefleri oldukça<br />

kitlenin varlığı devam eder (2)”<br />

sözündeki, “erişilmesi mümkün olmayan<br />

hedefler”in Türk siyasî ve<br />

düşünce tarihinde karşılığı, “Kızılel-<br />

➤<br />

11 ➤<br />

Mahmut AŞKAR<br />

mahmut.askar@t-online.de<br />

Bugünkü ve Yarınki<br />

Toplumlar<br />

Büyük ölçüde altkimliklerin körüklediği çatışmacı<br />

ortamın, zamanla istikrara kavuşmasının<br />

ardından, “millet kimliği” üzerinde millî mutabakata<br />

varılacağına inanıyorum. Dindar olmaktan<br />

ziyade, dindar görünmenin moda olduğu<br />

bir toplumda, millet kimliğinin mayasını<br />

oluşturan din ve ilhamını dinden almış millî<br />

kültür, sığlığı zaten görünüşünden belli olan<br />

yaygın dindarlıkla bu toplumu yarınlara taşımak<br />

mümkün değildir<br />

ma” olarak ifadesini bulur. “Kızılelma”yı<br />

tarih <strong>sayfalar</strong>ına kapatan,<br />

“mefkûre“nin anlamını dahi bilmeyen,<br />

“ülkü”yü bir siyasî hareketin<br />

uhdesine bırakarak ondan olduğunca<br />

uzak duran veya sadece slogan seviyesinde<br />

idrak eden ve bütün bunların<br />

yerine, bizim düşünce ve kültür<br />

tarihimize Batı’dan aktarılmış,<br />

eğreti bir kavram olan “ideal”i oturtan<br />

bir toplum oluvermişiz.<br />

“Çok kazanıp çok tüketmeyi”<br />

kendisine erişilebilir en son hedef<br />

olarak koyan toplumlardan, erişilmesi<br />

mümkün olmayan ulvî, yüce<br />

hedefler beklenemez zaten... Hayâl-<br />

dosya<br />

leri olmayan toplumlardan parlak<br />

bir gelecek beklemenin kendisi hayâlperestliktir.<br />

Başka ifadeyle; mefkûreleri<br />

olmayan topluluklar veya<br />

toplumların, ancak bir insan ömrüyle<br />

sınırlı hedefleri olabilir. Siyasî<br />

görüşünden bağımsız olarak, ‘”Kızılelma”yı<br />

fikir dünyasından çıkarmış<br />

bir toplum, günübirlik yaşar, günübirlik<br />

düşünür ve günübirlik tüketir.<br />

Bugün itibariyle, biraz da şartların<br />

gereği Türkiye gibi dinamik bir toplum,<br />

kendi “önüne ulaşılamayan hedeflerini”<br />

koymazsa, yarınlarda ancak<br />

ayaklar altında bir yerlerde olur.<br />

Yüksek seviyeli dil sayesinde<br />

millet olabilmek<br />

Dünyanın ileri gelen birçok ülkesinde<br />

olduğu gibi, Türkiye’de de etnik<br />

kökeninden dolayı, Türkçe’den<br />

farklı diller konuşan topluluklar<br />

vardır. Meselâ, Boşnakça, Kürtçe veya<br />

Çerkesçe’nin Türkiye’de konuşulması,<br />

Türkçe’nin bir millî ve kültürel<br />

dil olarak en yüksek düzeyde kabul<br />

görmesine engel teşkil etmez. Bin<br />

yılı aşkın bir zamandan beri bu topraklarda<br />

Türkçe, ortak iletişim, ilim<br />

ve kültür dili olarak herkesin istifade<br />

ettiği bir millî miras ve değer ise,<br />

bu müşterek “hazine” yarınlarda da,<br />

millet olarak var olabilmenin olmazsa<br />

olmazlarındandır.<br />

İster fert, ister toplum olarak,<br />

kendini düzgün ifade edebilmenin<br />

yegane yolu, dilden geçer. Zaten gelecek<br />

zamanda var olabilmenin belirtilerini,<br />

toplumun şimdiki zamanına<br />

bakarak tesbit etmek mümkündür.<br />

Dil, bir topluluğun veya<br />

milletin en önemli varlık sebeplerinden<br />

birisidir. Geleceğin toplumları,<br />

kendi dillerini en yüksek seviyede<br />

kullanabilenlerden oluşacaktır.<br />

“Meselâ, Yüksek Almanca’nın keşfiyle<br />

birlikte, Almanlar günümüz<br />

toplumu olarak kabul görmüş ve<br />

millet olabilmiştir”.(3) Zaten bir tarafta,<br />

“Günümüzde yazının ve sözün<br />

ağırlıkta olmadığı ama her şeyi görüntünün<br />

belirlediği bir kültürün<br />

dünyasında (4)” yaşayan toplumun<br />

aydınlarının büyük çoğunluğunun<br />

yazılı ve sözlü Türkçe’sine bakıp da,<br />

gelecek için karamsar olmamak elde<br />

değil.<br />

Dindar olmak veya<br />

dindar görünmek<br />

Oliver Roy, küre ölçekli globalist<br />

çağın veya postmodern (modernlik<br />

ötesi) asrın, kültürden soyutlanmış<br />

dindarın durumunu teşhis ederken;<br />

“Dindarın krizi, aynı zamanda kültürün<br />

de krizidir (5)” diyor, demesine<br />

de... İçimizden biri, kendi aydınımız<br />

da aslında Fransız Roy’dan çok<br />

da farklı bir şey söylemiyor: “Dindarlığı<br />

dışlaştıran, görünüşe indirgeyen<br />

ama aynı nispette içsel olarak

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!