Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
KEREM KINIK<br />
1970 MALATYA<br />
in cihan zindan ve ma zindaniyan<br />
Hofre kon zindan ve hodra varehan<br />
Mevlana<br />
"Sabah hiç bir şeyi yoktu. O gün yapacağı bir iki ameliyat<br />
hakkında çalıştı , kardeşimin derslerine biraz baktı , sonrada<br />
geç kaldığını söyleyerek çıktı. önceki gün alacaklı olduğu bir<br />
adamla tartışırken göğsüne bir ağrı girdiğini söylemişti . Zaten<br />
son zamanlarda doçentlik sınavına hazırlandığı için yoğun bir<br />
stres altındaydı . Daha çok gençti . Yapmak istediğibir sürü şey<br />
vardı , benimde doktor oimamı istiyordu. Ama şimdi yok."<br />
(Doktorun Kızı)<br />
Gece iki civarıydı . Klinik sakindi. Bir ara hayal meyal<br />
Millet cad. den gelen bir ambulans sesi duyduk . Ambulansın<br />
mavi ışığı ile sesi, şimşek hızı ile yakalştı. Dört beş kişi ellerinde<br />
sedye ile girdi. Adamlar çok telaşlıydı. Sedyede kırk yaşlarında<br />
bıyıklı , gözlüklü şişmanca bir adam vardı . Yüzü traşlı , saçı<br />
jöleliydi Kravatına bakacak olursanız kalbur üstü biri olduğu<br />
hemen belli oluyordu . Zar zor nefes alabiliyordu . Yüzü ter<br />
korku içindeydi. Yanında ağlayanları bir kenara ittikten sonra ,<br />
adamı monitörize ettikten sonra , monitörün sinyal sesi adamın<br />
kaygısını daha da artırdı. Telaşlı bakışlana etrafında olanları<br />
anlamiandırmaya çalışıyordu. Bir ara kapıda ağiaşan bir kadınla<br />
iki çocuğa dikildi . Bir şeyler söylemek ister gibiydi . Yalvaran<br />
gözlerle onlara bakarken , tırnaklarını sedyenin çarşafiarına<br />
geçirmiş bir halde , sanki tuş olmak üzere olan bir güreşçinin<br />
ağırlık merkezini yayışı gibi tüm hücreleriyle kasılmış ölümle<br />
savaşıyordu . Kasılıp kasılıp çırpınan ayakları , karşılaştığı<br />
olayın hiçde hafife alınır bir aynı olmadığını gösteriyordu. Her<br />
nefes alışında sanki dünyanın bütün havasını içine almak ister<br />
gibiydi . Derin bir nefesten sonra monitörün beyinleri delen sesi<br />
durdu. Aldığı nefes son nefesiydi . Bir saniye öncesine dek<br />
bizimle nefes alıp veren adam artık yaşamıyordu. Sanki ölüm<br />
korkutucu sessizliği ile karanlıklardan gelip adamı sonsuzluğun<br />
aynı karanlığına fırlatmıştı. Adam bir anda herşeyden<br />
soyutlanmıştı. Hayattan, mesleğinden, aşkından, çocuklarından,<br />
kapıda duran arabasından, gözlüğünden ve dünyadan . Artık<br />
öyle bir insan yoktu, yok olmuştu. insanlar onadn öldü diye söz<br />
ederlerken , belkide o dikişsiz iki meter beze sarılı, toprağın<br />
altına sıkışmış olacaktı. Bir iki ay sonra kuruyan gözlerine<br />
topraklar dolacak, belkide iç organlarını kurtlar yiyecekti. Bir<br />
metre yukarıda hayat sürerken o bir çürüyüş ve yok oluşun<br />
çaresiz sessizliğini yaşayacaktı. Her gün üzerine bastığı o<br />
sapasağlam toprak ansızın yarılmış onbinlerce yıldır sayısız<br />
insana yaptığını anada yapmıştı. Yolun herhangi bir yerinde<br />
herkesin karşılacağı o korkunç uçurumla gözlerimizin önünde<br />
karşılaşmıştı. Ölüm nedir diye sorulsa herhalde en iyi cevabı ,<br />
görevlilerin morga götürmek için sedyenin demirlerinden zar zor<br />
ayırdıkiarı o zavallının elleri verirdi.<br />
Bize sorsalar acaba aramızda nasıl cevaplar çıkardı ?<br />
Herhalde çoğumuz " 40 yaşında erkek hasta Ml dan ex oldu"<br />
derdik . Bence herşeyin içinin boşaltıldığı bu çağda , insanlar<br />
ölümün yalnız mekanik boyutundan haberdarlar. Ölümden<br />
duydukları kaygıda " acaba araba altındamı kalacağım , yoksa<br />
kalp krizinden mi öleceğim ? " sorusuna aradıkları cevapla<br />
sınırlı . Ya ölümü korkunç kılan o metafizik arka plan.?<br />
Şairin dediği gibi; .<br />
"Ölüm ; günlük konuşmalarımızın arasında geçebilecek kadar<br />
kaba bir kelime mi?<br />
Sahi ölüm nedir Bu soruya cevap veriş biçimi m izle herşey<br />
o kadar çok değişiyor ki .Bence insanlar yalnız ayakkabıianna<br />
ve saçiarına gösterdiği ciddiyelle bu sorunun üzerine eğilselerdi<br />
, onlara varlık dünyasının kapıları açılabilir , belkide<br />
sonsuzlıkların bilgisine sahip olup asıl yurdu sazlığın özlemiyle<br />
inleyen neye benzeyişi gibi.<br />
Bu dünyada atomalrın tesadüfü olarak birleşip bize verdiği<br />
sınırlı hayatta yaşamıyoruz. Bizde buralara ait olmayan bir<br />
şeyler var. Meyva ağaçlarının bize sarkan dalları , hergün<br />
doğan güneş, bal yapan arı tesadüfen bizi evrenin merkezine<br />
koyuyor olamaz Bence yerküredeki hayatımız , asıl yurdumuzu<br />
hatıriayıp onu kazanmak için bir arınma ve olgunlaşma<br />
zamanıdır. Uçsuz bucaksız yolculuğumuzda soluklandığımız bir<br />
ağaç gölgesi gibidir.<br />
Evrenin yaratıcısı olan Rab ilahi sonsuzluklardan bu mavi<br />
küreye hep hayatın gerçekliğini fısıldadı. Kimi zaman<br />
Yeremyanın dilinden . kimi zaman Kibrahim Muhammedin<br />
dilinden. kulak verenler kurtuldular , onu duyamayanlarsa<br />
anlamsızlığın karanlık dehlizlerinde korkunç çığlıklarıyla<br />
boğuldular .<br />
Daha henüz yaşarken , Rabbin sesini duyabilecekken<br />
kulaklarımızdaki ağırlıkları atalım , boynumuzdaki zincirlerden<br />
kurtulalım. Nehirlerin okyanuslara kavuşması gibi gerçekliğe<br />
doğru dönelim , asıl yurdumuza , Bence sonucu tüm çabalara<br />
değecek kadar güzel .<br />
Ölürken gülümseyebilme dileğiyle.