10.11.2016 Views

ANNAH

XOXO67

XOXO67

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

X O X O THE MAG<br />

M O D A M Ü Z İ K<br />

S A N A T T A S A R I M<br />

0 6 7 K A S I M 2 0 1 6<br />

Ü C R E T S İ Z D İ R<br />

<strong>ANNAH</strong> ELYSE<br />

X O X O T H E M A G . N E T


002


003


İstanbul: Akasya, Akbati, Akmerkez, Capacity, Capitol, City’s, Erenköy, İ̇stiṅyepark,<br />

Kanyon, Mall of Istanbul, Marmara Forum, Palladium, Taksiṁ • İzmiṙ: Alsancak, Agora, Maviḃahçe<br />

Ankara: Cepa, Panora • Bursa: Korupark • Antalya: Terracity • Adana: Ziẏapaşa Bulvari • CAMPER.COM


Kapak:<br />

Hannah Elyse<br />

Fotoğraf:<br />

David Alexander Flinn<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

CO Prodüksiyon Yayıncılık<br />

adına<br />

Cihan Şerbetcioğlu<br />

cihan@coistanbul.com<br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Olga Şerbetcioğlu<br />

olga@xoxothemag.net<br />

Yayınlar Direktörü<br />

Serap Gecü<br />

Yönetici Editör<br />

Utku Palamutçu<br />

İdari İşler<br />

Vadi Gengüç<br />

Sorumlu Müdür<br />

Ruşen İnceoğlu<br />

Editörler<br />

Tuğçe Bahçıvangil, Deniz<br />

İrem Çek, Melda Ennekavi,<br />

Ayşecan İpek, Aslin<br />

Kumdagezer, Gökhan<br />

Polat, Arzu Sak, Başak<br />

Ulubilgen<br />

Grafik Tasarım<br />

Elif Sunar, Rüya Dilara Şen<br />

Katkıda Bulunanlar<br />

Ali Akay, Aslı Arduman,<br />

Clélia Cazals, Emre Doğru,<br />

Işıl Eğrikavuk, Murat Emir<br />

Eren, David Alexander<br />

Flinn, Nazlı Güven, Yonca<br />

Keremoğlu, Yağmur<br />

Kural, Nevşin Mengü, Can<br />

Mısırlı, Fatih Özgüven,<br />

Zeynep Özkanca, Nando<br />

Salvà, Tanem Sivar, Serkan<br />

Şedele, Ali Tünay, Bahar<br />

Türkay, Selin Ünüvar,<br />

Gündüz Vassaf,<br />

Mathieu Vilasco, Begüm<br />

Yetiş, Yağmur Yıldırım<br />

Reklam<br />

cihan@coistanbul.com<br />

merve@coistanbul.com<br />

busra@coistanbul.com<br />

melis@coistanbul.com<br />

İletişim<br />

123@xoxothemag.net /<br />

+90 212 2590669<br />

Yayın Türü<br />

Aylık, Yaygın, Süreli.<br />

Baskı ve Renk Ayrımı<br />

Mas Matbaacılık San. ve<br />

Tic. A.Ş.<br />

Hamidiye Mahallesi<br />

Soğuksu Caddesi No:3<br />

34408 Kağıthane, İstanbul,<br />

Türkiye, Sertifika No:<br />

12055<br />

XOXO The Mag'de<br />

yayınlanan yazı ve<br />

fotoğraflar<br />

kaynak belirtilmeden<br />

kullanılamaz.<br />

Tasarım Konsepti ve<br />

Yayın Kimliği<br />

Bülent Erkmen<br />

Tasarım Uygulama ve<br />

Kimlik Standartları<br />

Barış Akkurt, BEK


SCHAFFHAUSEN<br />

AIR SHOW.<br />

Join the conversation on<br />

#B_Original.<br />

Big Pilot’s Watch TOP GUN.<br />

Ref. 5020: The ideal opportunity for a pilot to<br />

demonstrate his flying skills is at an air show,<br />

where thousands of pairs of eyes follow his every<br />

manoeuvre. The same thing applies to this<br />

watch. Take a close look, and its special<br />

qualities become apparent: the extremely<br />

robust, 46-millimetre ceramic case has<br />

maximum scratch-resistance, while the<br />

IWC-manufactured 51111 calibre, comprising<br />

311 components, reliably supplies the energy<br />

for its seven-day run time. It is an exceptional<br />

all-rounder, whose breathtaking talents do not<br />

fail to fascinate, either above the clouds or on<br />

its owner’s wrist. IWC. ENGINEERED FOR MEN.<br />

Mechanical movement, Pellaton automatic winding,<br />

IWC-manufactured 51111 calibre, 7-day power reserve<br />

when fully wound, Power reserve display, Date display,<br />

Central hacking seconds, Screw-in crown, Sapphire<br />

glass, convex, antireflective coating on both sides,<br />

Special back engraving (figure), Water-resistant 6 bar,<br />

Diameter 46 mm


Hannah<br />

Elyse<br />

132<br />

Alexander Wang<br />

Röportaj<br />

Utku Palamutçu<br />

22<br />

Can Öz<br />

Röportaj<br />

Tanem Sivar<br />

152<br />

Egle Budvytyte<br />

Röportaj<br />

Serap Gecü<br />

72<br />

Intimate Tech<br />

Yazı<br />

Aslin<br />

Kumdagezer<br />

122<br />

Emre Erkmen<br />

Röportaj<br />

Murat Emir Eren<br />

60<br />

Quo Vadis<br />

Homo Sapiens?<br />

Yazı<br />

Gündüz Vassaf<br />

32<br />

Şahane Küstah<br />

Yazı<br />

Fatih Özgüven<br />

38<br />

Ragnar<br />

Kjartansson<br />

Röportaj<br />

Yonca<br />

Keremoğlu<br />

154<br />

Selin Sayek<br />

Böke<br />

Röportaj<br />

Nevşin Mengü<br />

50<br />

Gül Güven<br />

Röportaj<br />

Yağmur Yıldırım<br />

46<br />

Kaç<br />

Yaşındayım?<br />

Öykü<br />

Işıl Eğrikavuk<br />

58<br />

François Nars<br />

Röportaj<br />

Ayşecan İpek<br />

34<br />

Paul Verhoeven<br />

Röportaj<br />

Nando Salvà<br />

18<br />

Toyo Ito<br />

Röportaj<br />

Yağmur Yıldırım<br />

26<br />

Glenn Martens<br />

Röportaj<br />

Utku Palamutçu<br />

42<br />

Foundrae<br />

Röportaj<br />

Aslin<br />

Kumdagezer<br />

54<br />

Fatmagül<br />

Berktay<br />

Röportaj<br />

Ali Tünay<br />

68<br />

Hunting High<br />

and Low<br />

168<br />

Can Do No<br />

Wrong<br />

Yazı<br />

Ayşecan İpek<br />

30<br />

Edwina Sponza<br />

Röportaj<br />

Can Mısırlı<br />

14<br />

Personae Non<br />

Gratae<br />

92<br />

Büşra Develi<br />

Röportaj<br />

Utku Palamutçu<br />

106<br />

Osman Koç<br />

Röportaj<br />

Bahar Türkay<br />

124


E D İ T Ö R D E N<br />

OLGA ŞERBETCİOĞLU


SAÇLARINIZA SON DOKUNUŞ:<br />

Toni&Guy Işıltı Veren Saç Parfümü<br />

Günlük hayatın koşturmacası içinde, saçları her daim duştan yeni çıkmış gibi<br />

güzel kokulu ve parlak tutmak oldukça zor. Ama imkansız değil! Toni&Guy<br />

Işıltı Veren Saç Parfümü ile saçlarınızda mucizeler yaratmaya ne dersiniz?<br />

Yoğun bir günün ardından sevgiliniz sizi sürpriz bir akşam yemeğine götürmek istediğini söyledi.<br />

Hazırlanmak için çok az zamanınız var. Saçlarınıza tek bir dokunuşla ışıltı ve güzel koku verebilseydiniz<br />

hoş olmaz mıydı?<br />

Veya ne zaman kalabalık bir ortamda yemeğe gitseniz, özene bezene yaptığınız saçlarınıza, beş<br />

dakika bile geçmeden kötü kokular siniyor değil mi? Bir de üzerine kışın artan hava kirliliği veya<br />

havasız ofis ortamları eklenince saçlarınız tanınmaz hale geliyor...<br />

Siz de bu gibi sorunlardan şikâyetçiyseniz, Toni&Guy Işıltı Veren Saç Parfümü’nü gün boyu<br />

çantanızdan eksik etmeyiniz!<br />

İKONİK VE BÜYÜLEYİCİ BİR KOKU<br />

Vanilya çiçeği, misk, sandal ağacı notaları içeren büyüleyici kokusu,<br />

saçlarınızın mükemmel kokmasını ve ışıltılı bir görünüme kavuşmasını sağlıyor.<br />

NASIL KULLANILIR?<br />

Toni&Guy Işıltı Veren Saç Parfümü’nü<br />

saç diplerinize gelmeyecek şekilde<br />

tüm saçınıza hafif bir şekilde<br />

püskürterek uygulayabilirsiniz...


Sadelikten bahsederken, seçilenlerden ziyade reddedilenlere odaklanmak<br />

gerek. Stil sahibi olmak da yine benzer bir elemeyi beraberinde getiriyor. IWC<br />

Originals’ın bu ayki konuğu Edwina Sponza, tüm bu yalın olma durumunun<br />

dışında donanımlı bir özgeçmişe, aileden miras bir keyif kültürüne, değişimi<br />

yadırgamayan bir disiplin duygusuna sahip. Zamanla olan ilişkisini ise kariyeri<br />

sayesinde yeniden tasarlıyor.<br />

IWC ORIGINALS<br />

EDWINA SPONZA<br />

Röportaj:<br />

Can<br />

Mısırlı<br />

Fotoğraflar:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

Edwina Sponza<br />

IWC Pilot’s<br />

Watch Automatic<br />

36 takıyor.<br />

BU BİR İLANDIR<br />

016


Can sıkıntısı ve yaratıcılık<br />

1 arasında nasıl bir ilişki var?<br />

Can sıkıntısı, insana vakit<br />

kazandıran bir şey. Kendine dönüp,<br />

kendi kendini dinleyebildiğin,<br />

yalnız kaldığın... Bu tür zamanlarda,<br />

zihnin açılıyor ve tam anlamıyla içi<br />

doldurulacak bir boşluk yakalıyorsun.<br />

Belki yapamadığın, aklında olan ama<br />

bir türlü hayata geçiremediğin şeyler<br />

bir anda ortaya çıkıyor. Benzer bir zihin<br />

açıklığı yogada da yaşanıyor.<br />

Bu zihin açıklığından<br />

2 orijinalliğe nasıl bir yol<br />

gidiyor?<br />

Orijinal; kendi olan, kendi özünü<br />

yansıtabilendir. Fikir ve hareketlerinde<br />

kendin olmaktan daha orijinal bir şey<br />

var mı?<br />

Kariyer bir hedef mi yoksa<br />

3 yolculuğun kendisi mi?<br />

Kariyer bir yolculuk bence,<br />

yani uzun soluklu bir şey. Mesela<br />

ben psikoloji okudum ve benim<br />

dönemimde reklam çok patlıyordu.<br />

O sıralar şimdiki gibi çok dijital bir<br />

dönem de değildi, daha çok, insanların<br />

bilfiil içinde olduğu, onların etrafında<br />

dönen bir sektördü. Çok ilgimi<br />

çekmişti, ben de sekiz yıl kadar reklam<br />

sektöründe çalıştım. Ama sonra başka<br />

şeyler oldu; evlendim, şimdi de yoga<br />

hocalığı yapıyorum. Bu yüzden, kendi<br />

hayatıma bakarak rahatlıkla kariyerin<br />

hedeften çok bir yolculuk olduğunu<br />

söyleyebilirim.<br />

Tüm kariyer yolculuğunuz<br />

4 insana kalite, keyif ve iyilik<br />

sunmak üzerine kurulu<br />

duraklardan oluşuyor. Kariyeriniz<br />

boyunca bir nevi ev sahipliği yaptığınızı<br />

söyleyebilir miyiz?<br />

Evet. Benim yaptığım her şeyde;<br />

verdiğim dersler olsun, yemekler olsun<br />

hep öğretici değil de, sahiplenici bir<br />

durumum vardır. Çocuklarımla da aynı<br />

durumu yaşıyorum hatta. Yani hakkını<br />

vermek çok klişe gelecek belki ama<br />

yaptığım şeylere her zaman özenirim<br />

diyebilirim.<br />

Mimozalar ve Lor Peyniri bir<br />

5 yemek kitabı değil, peki ne<br />

kitabı?<br />

Yaklaşık 20 yıldır her Noel yaptığım<br />

bir yemek vardır. Hep aynı insanları<br />

çağırırım, aynı yemekler yenir. Böyle<br />

bir geleneğim var. Bu kitap da, bunların<br />

etrafında dönen bir proje olacaktı ve onu<br />

gelecek seneki Noel’de arkadaşlarıma<br />

hediye edecektim. Fakat işin içine sanat<br />

yönetmeni, editör ve fotoğrafçı girince<br />

her şey hem güzelleşti hem de büyüdü.<br />

‘Insta’ hikayelerden oluşan, yemeğin<br />

içinde olduğu, benim ve arkadaşlarımın<br />

tarifleri etrafında toplanan bir yaşam<br />

kitabı ortaya çıktı. Ben, onu böyle tarif<br />

ediyorum. Asıl fikir yemek yapmak<br />

değildi, umarım okuyanlar bu özü<br />

alabilmiştir.<br />

Kadınların renkli ve<br />

6 dominant olduğu bir aileden<br />

geliyorsunuz, bu durum<br />

sizin hayatla kurduğunuz dengeyi nasıl<br />

etkiledi?<br />

Anneannem bana çok bakmıştır.<br />

Annemse tipik, şarabını içip günde<br />

iki kitap okuyan, kasımda bile denize<br />

giren, şekerli bir şey yemeyen, kendi<br />

ayakları üzerinde duran bir Fransız<br />

kadınıdır. Üzerimde bu kadınların etkisi<br />

kesinlikle var. Tabii ki bu yaşadığımız<br />

dönemle de değişiyor ama ben hala bu<br />

etkiyi ve mirası içimde barındırdığımı<br />

düşünüyorum.<br />

017


Zamanı nasıl algılıyorsunuz?<br />

7 Zaman kavramı yoga dersleri<br />

vermeye başladığımdan beri<br />

benim için çok değişik bir hal aldı.<br />

Değişik derken zamanın başka bir<br />

şeklini gördüm. Biz yoga derslerinde<br />

genelde beş nefes alıp veririz. Beş nefes<br />

nedir ki, değil mi? Ama gelin görün ki<br />

o beş nefes bazı öğrencilere çok uzun<br />

geliyor. Zamanı nasıl algıladığımız,<br />

onun zihnimizdeki yeri çok önemli.<br />

Mesela ben 30 dakika koşuyorum ve<br />

bazen ‘bir dakika daha koşsam altı km<br />

olacak’ deyip, bir dakika daha koşmaya<br />

çalışıyorum. Fakat o bir dakika bile<br />

bazen çok geliyor. Bu da bana zamanın<br />

zihnimizde olduğunu ve zihnin<br />

bedenden çok daha çabuk pes ettiğini<br />

hatırlatıyor.<br />

Yogadan sonra kendinize<br />

8 ayırdığınız zaman dilimi arttı<br />

mı?<br />

Evet, yoganın bana öğrettiği en önemli<br />

şey, kendime ait bir zaman olması<br />

gerektiğiydi. Çünkü bir buçuk saatlik<br />

yoga zamanım dışında, sırf kendimle<br />

olduğum başka hiçbir şey yapamıyorum.<br />

Kendimi ifade ettiğim, kendimle başbaşa<br />

olduğum başka bir aktivitem yok. Evet,<br />

her sabah koşuyorum ama koşarken<br />

bile o zamanı tam olarak kendime<br />

ayıramıyorum. Oysa bunu yapmak bir<br />

lüks değil, bir gereklilik.<br />

Boş vakitten ne anlıyorsunuz?<br />

9 Benim yaklaşık onbeş dakika<br />

boyunca, hiçbir şey yapmadan<br />

durmalarım vardır. İşte boş vakit denilen<br />

şey aslında budur.<br />

Disiplin, hayatınızda<br />

10 önemli bir yer tutuyor. Ona<br />

sahip olmayan bir insana<br />

neler kaçırdığını anlatmak için ne<br />

söylerdiniz?<br />

İlk önce bunu kendisi için yapmasını<br />

söylerdim. Disiplinli ve organize<br />

olmak bir insanın öncelikleri arasında<br />

olmalı, yani ilerlemek ve günü bitirmek<br />

adına da aynı şeyi söyleyebilirim. O<br />

gün bir şeyi aksatırsan biriktirdiklerin<br />

zincirleme bir felakete ya da en azından<br />

can sıkıntısına dönüşebilir. Disiplinli<br />

olmak kendini toplamak adına yine<br />

kişinin kendisi tarafından şart koşulmalı.<br />

Yoksa tembelliği kim istemez ki?<br />

Sadelik ve yaşam kalitesi<br />

11 arasında bir bağ kuruyor<br />

musunuz?<br />

Yaşam kalitesi benim için, o sırada<br />

ne yapıyorsan iyi ve değerini bilerek<br />

yapmak anlamına geliyor. Çok şey<br />

yapmak falan da değil, ne yapıyorsan<br />

onu düzgün ve özenerek yapmak.<br />

Sadelikse başka bir şey, benim için<br />

şarttır, bir kriterdir. İkisini birbirine<br />

bağlamıyorum ama onlarsız<br />

olamayacağımı biliyorum.<br />

Çocukluğunuzda,<br />

12 sıradan bir günde saat<br />

15:00. Neredesiniz, ne<br />

yapıyorsunuz, ne hissediyorsunuz?<br />

Ben İtalyan okulunda okudum. Saat<br />

üçte okuldayız. İtalyan okullarında<br />

çay saati değil de, onun gibi bir keyif<br />

molası vardır, masada her zaman<br />

ekmek ve harika bir erik reçeli olur.<br />

Bizim akşamüstlerimiz hep öyle, keyifli<br />

geçerdi. ‘Dolce vita’yı okulda, yaşayarak<br />

öğrendim sanırım.<br />

Kolunuzdaki IWC saate nasıl<br />

13 bir mücevher eşlik ediyor?<br />

Her gün saat takarım ve<br />

genelde, özellikle de yazın koluma çok<br />

ıvır zıvır takarım. Bu saate de yine farklı<br />

bilezikler eşlik ediyor.<br />

018


IWC PILOT.<br />

#B_ORIGINAL<br />

JOIN THE CONVERSATION: # B_ORIGINAL<br />

Orijinal olmanın ne demek olduğu konusunda, uzay boşluğunda<br />

süzülen düşünceler arasından, kendinize yakın hissettiğiniz<br />

anlamları seçip, basit bir kurgu hazırlayın. İsmin önüne gelen<br />

sıfat tamlamalarını geride bırakıp, size ve dolayısıyla bize bir<br />

şeyler ifade eden ve artı değer katan isimleri, benzerlerinden<br />

ayıran özelliklere odaklandığınızda, orijinal kavramının içini<br />

doldurmaya başlayacaksınız. IWC Schaffhausen ve XOXO<br />

The Mag’in işbirliği, bu sebepten ötürü Originals başlığı<br />

altında şekilleniyor ve orijinal konukları vasıtasıyla boşlukları<br />

doldurmanızı sağlıyor.<br />

www.iwc.com<br />

IWC Schaffhausen Boutique İstanbul: Mim Kemal Öke Cad. Altın Sokak 4/A Nişantaşı Tel: (212) 224 4604<br />

İstanbul: Arte Gioia, İstinye Park Tel: (212) 345 6506 - Greenwich, Zorlu Center Tel: (212) 353 6347 - Unifree Duty Free, Ataturk International Airport Tel: (212) 465 4327<br />

Ankara: Greenwich, Armada Tel: (312) 219 1289 - Panora Tel: (312) 219 9315 I Bursa: Permun Saat, Korupark AVM Tel: (224) 241 3131<br />

İzmir: Günkut Saat, Alsancak Tel: (232) 463 6111


Paul Verhoeven 10 yıllık bir aradan sonra, son filmi Elle ile, siyasal olarak doğru<br />

bir çizgide ilerlemeyi reddettiğini tekrardan hatırlatıyor. Basic Instinct ve<br />

Showgirls’ün yönetmeni, Elle’de kara mizahtan da karanlık bir üslupla, cinsel<br />

taciz konusunu belki de son yılların en cüretkar yorumuyla sunuyor. Verhoeven<br />

ile San Sebastian Film Festivali’nde buluştuk; son filmi, kariyeri ve Hollywood’a<br />

karşı direnişi hakkında konuştuk.<br />

PAUL VERHOEVEN<br />

Röportaj:<br />

Nando<br />

Salvà<br />

Paul Verhoeven,<br />

Elle’in setinde,<br />

Isabelle<br />

Huppert ile.<br />

020


Elle’i çekme fikrinin bile<br />

1 sizi hasta ettiğinden<br />

bahsetmiştiniz. Sizi bu kadar<br />

korkutan tekrardan bir film yapmak<br />

mıydı?<br />

Beni korkutan film yapmak değil,<br />

Fransızca bir film yapmaktı, zira bu<br />

lisanla ilgili sadece temel bir bilgiye<br />

sahibim. Dolayısıyla dört ay boyunca<br />

korkunç bir baş ağrısıyla uğraştım.<br />

Doktora gittim ve bir noktada<br />

tümör olup olmadığını anlamak için<br />

beyin MR’ı çektirmeye karar verdik.<br />

Görünürde hiçbir şey yoktu. İlaçlara<br />

rağmen ağrı devam etti. Fakat filmin<br />

çekimleri esnasında herkesle Fransızca<br />

konuşmam gerektiğine dair kendi<br />

kendimi ikna etmeye başladığım anda<br />

ağrılar ortadan kayboldu. Vücut ve<br />

zihin arasındaki ilişki hakikaten çok<br />

esrarengiz.<br />

Peki filmin yaratacağı<br />

2 tartışma sizi<br />

endişelendirmedi mi?<br />

Hayır. Bakın, ben tartışma yaratmaya<br />

oldukça alışkınım. Elle’in Cannes’da<br />

gösterimine daha aylar kala, insanlar<br />

beni, ‘hazır ol, seni mahvedecekler’ diye<br />

uyarıyordu. Halen skandalı bekliyorum<br />

ama bir şey olduğu yok; aksine, şaşırtıcı<br />

bir biçimde, herkesten övgü alıyorum.<br />

Ve bu hiç de alışkın olduğum bir durum<br />

değil.<br />

Bu filmin bu kadar<br />

3 övgü alması neyden<br />

kaynaklanıyor?<br />

Bunun en büyük sebebi Isabelle<br />

Huppert ve onun karaktere verdiği<br />

takdire şayan özgünlük -filmi<br />

tartışmalardan koruyan da bence bu<br />

oldu. Bana kalırsa dünyada bu beceriye<br />

sahip tek aktris o, ve bunu tek söyleyen<br />

de ben değilim; Michael Haneke’ye de<br />

sorabilirsiniz. Öte yandan bu kadar<br />

övgü almak bende şüphe uyandırmıyor<br />

da değil. Sanırım tekrardan insanların<br />

benden nefret etmesini sağlayacak bir<br />

şeyler yapmam gerekiyor.<br />

Tartışmalara sebep olmak<br />

4 normalde hoşunuza mı<br />

gidiyor?<br />

İnanın ki gitmiyor. Şahsen<br />

tartışmalardan ve eleştirmenlerin<br />

tepkilerinden çok etkilendiğimi<br />

de söyleyemem. Tek sorun bu tarz<br />

tepkilerin -eğer film kariyerinize devam<br />

etmek niyetindeyseniz- oluşturduğu<br />

problemler. Mesela Showgirls’den<br />

sonra o kadar yerden yere vuruldum ki,<br />

hayatım sefil bir hal aldı. Ondan sonra<br />

da, benim için film çekmek gittikçe<br />

zorlaştı. Dürüst olmak gerekirse,<br />

insanlar bence filmi anlamadı. Ve<br />

sonra aynı şeyi Starship Troopers ile de<br />

yaşadım; filmin galasından sonra bana<br />

etmedikleri lafı bırakmadılar. Örneğin<br />

Wall Street Journal’da yazan bir gazeteci<br />

beni neo-Nazi olmakla suçladı. Bunun<br />

etkisinden uzun süre çıkamadım.<br />

Dolayısıyla, hayır, provokatör ya da<br />

çıbanbaşı olmaktan hoşlanmıyorum.<br />

Öte yandan, sırf olumsuz eleştiri<br />

alacağım diye kendimden ödün vermeye<br />

de niyetim yok.<br />

Fakat Elle’in senaryosunda<br />

5 değişiklik yaptınız, değil mi?<br />

Evet, ancak bu farklı bir<br />

durum. Hikayeyi yumuşatmadım. En<br />

başta hikaye ABD’de geçiyordu, onun<br />

yerine Fransa olarak değişti.<br />

Elle, 2016<br />

Peki neden böyle bir<br />

6 değişiklik yaptınız?<br />

ABD’de kimse filmi finanse<br />

etmek istemedi. Hollywood tarihinin<br />

en tutucu günlerini yaşıyor. Büyük<br />

stüdyoların risk almaya ve sanatsal<br />

kaliteyi hedeflemeye karşı alerjisi var<br />

resmen. Hollywood’dan çıkan her şey<br />

son derece steril. Örneğin günümüzde<br />

Basic Instinct gibi bir film yapmak<br />

imkansız olurdu. En az beş büyük<br />

isim Elle’de başrol oynamayı reddetti.<br />

Kimileri, yönetmen ben olduğum<br />

için, daha senaryoyu okumadan hayır<br />

cevabını verdi. Kimisi de, filmin<br />

ahlaksız olduğunu düşündüğünden, 48<br />

saat içinde olumsuz yanıt verdi. Fakat<br />

tabii en büyük sorun, bu oyuncuların<br />

etrafındaki insanlar, esas ödlekler onlar.<br />

Kim bu insanlar diye sorsak,<br />

7 isim verir miydiniz?<br />

Tabii ki veremem. Sadece<br />

rolü kabul eden tek aktrisin adını<br />

söyleyebilirim: Jennifer Jason Leigh<br />

hakikaten çok heyecanlandı. Ama o bir<br />

karakter oyuncusu. Bizim aradığımız ise<br />

daha büyük bir isimdi ve böyle birini<br />

bulmak gerçekten imkansızdı.<br />

021


Senaryoda ahlaksız buldukları<br />

8 neydi?<br />

Film, daha çekimleri<br />

tamamlanmadan, tecavüz komedisi<br />

diye tanımlanmaya başladı. Ve tabii ki<br />

bununla alakası yoktu. Benim filme<br />

aldığım tecavüzün gülünç bulunacak<br />

bir tarafı yok, aksine acımasız ve dehşet<br />

verici. Fakat yaşadığımız dünyada<br />

insanlar sürekli olarak tacize uğruyor,<br />

ancak hayatlarına bir şekilde devam<br />

ediyorlar. Elle de, evet, bir tecavüzü<br />

anlatıyor, ama bir yandan da insanların<br />

yaşantısıyla ilgili. Örneğin The Rules<br />

of the Game gibi bir filmde her şeyi<br />

bulabilirsiniz: Trajedi, ahlaksızlık ve<br />

tabii komedi. Fakat Jean Renoir’ın<br />

yaptığı ahlaksızlıklarla dalga geçmek<br />

değil, hayatta olanları anlatmak.<br />

Kadın karakterleri anlatma<br />

9 biçiminiz hep oldukça<br />

kutuplaştırıcı oldu, bir<br />

taraftan da kimi zaman kendinizi<br />

feminist olarak tanımladınız...<br />

Kendimi feminist olarak gördüğümü<br />

söyleyemem; bu biraz kendini bilmez bir<br />

tavır olurdu. Fakat kesinlikle kadınların<br />

tarafındayım; kadınları seviyor ve onları<br />

savunuyorum. Kimse filmlerimdeki<br />

kadınların aciz olduklarını iddia<br />

edemez. Elle’de tam olarak anlatmaya<br />

çalıştığım bu: Tecavüze uğramış bir<br />

kadın, içinde bulunduğu duruma karşı,<br />

kurban konumunda olmayı reddederek<br />

isyan ediyor. Benim yapmak istediğim<br />

de, tecavüze uğrayan bir kadının utanç<br />

duyması gerektiği fikrini reddetmekti.<br />

Elle, 2016<br />

Pek çokları Elle’i, sizin<br />

10 dirilişiniz olarak tanımlıyor.<br />

Bir noktada insanların sizden<br />

umudu kesmiş olması sizi rahatsız etti<br />

mi?<br />

Bu ilk defa başıma gelmiyor. Ve<br />

aslında anlayabiliyorum. Belki de<br />

daha fazla film yapmalıydım ve Black<br />

Book’tan sonra gelen projelere bu<br />

kadar da eleştirel yaklaşmamalıydım.<br />

Fakat sorun şu ki, önerilen projelerin<br />

hepsi bilim kurgu türündeydi ve eğer<br />

herhangi birinin enteresan olduğunu<br />

düşünseydim tereddüt etmezdim.<br />

Mesela bir romantik komedi çekmeyi<br />

çok isterdim. Ama karşıma çıkan<br />

projeler iyi değildi ve benim gücüm de<br />

onları iyileştirmeye yetmeyecekti.<br />

Tekrar geçmişe dönecek<br />

11 olursak, Showgirls neden bu<br />

derece olumsuz karşılandı?<br />

Dediğim gibi, yanlış anlaşıldı. Ve<br />

ağızdan ağıza o kadar kötü bir biçimde<br />

yayıldı ki, neredeyse kimse filmi<br />

görmedi. Ya da belki de benim gibi bir<br />

Hollandalının, Amerikalılar hakkında<br />

duymaktan hoşlanmadıkları bazı<br />

gerçekleri söylemesi onları rahatsız<br />

etti. Zira günün sonunda Showgirls,<br />

ABD’yi ve orada süregelen kültürün<br />

açgözlülüğünü sembolize ediyor. Kaldı<br />

ki, sonuçta zaman benden yana çıktı;<br />

filmin DVD satışları 100 milyon doları<br />

aşmış vaziyette.<br />

ABD’de çekmiş olduğunuz<br />

12 iki filmi, Robocop ve Total<br />

Recall’u yeniden çevirdiler.<br />

Sanki Hollywood Paul Verhoeven’in<br />

anısını ortadan kaldırmaya çalışıyor...<br />

Evet, biraz öyle gibi. Sanki benim<br />

filmlerimden rahatsızlık duyuyorlar.<br />

Fakat bunu başaramayacaklar. Benim<br />

filmlerin bu birbirinden kötü yeniden<br />

çevrimlerden çok daha uzun ömürlü<br />

olacak. Ve işin komik tarafı, benim<br />

orijinal filmlerimin DVD satışları, bu<br />

sonradan çekilen filmler sayesinde arttı.<br />

Açıkçası amaçlarının beni haritadan<br />

silmek olduğunu sanmıyorum; bu<br />

şekilde düşünmek fazlasıyla kibirli<br />

olurdu. Eminim ki stüdyo yöneticilerinin<br />

çoğu benim kim olduğumu bile<br />

bilmiyordur. Mesela Ben-Hur’u da<br />

yeniden çektiler ama kimsenin William<br />

Wyler’ı haritadan silmeye çalışmak gibi<br />

bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Burada<br />

söz konusu olan tek şey para. İnsanlar<br />

yeni bir fikir üretemiyor ve geçmişte<br />

başarılı olan filmlere bakıp ‘hadi,<br />

bu filmi yeniden çevirelim’ diyorlar.<br />

Kapitalizmin en berbat yönlerinden biri<br />

de bu işte.<br />

Peki Hollywood’a karşı kin<br />

13 besliyor musunuz?<br />

Kesinlikle hayır. Los<br />

Angeles’ta yaşıyorum ve hiçbir intikam<br />

duygusu beslemiyorum. Ama bir yandan<br />

da Hollywood’la barışmak için hiç<br />

acelem yok. Şu da var ki, bugünlerde<br />

insanın nerede çalışacağını kestirmesi<br />

hakikaten imkansız. Ve ABD’de<br />

ilgi çekici bir proje bulmak da çok<br />

zor. Tek bildiğim, tekrar tekrar aynı<br />

filmleri çekmek için Hollywood’a geri<br />

dönmeyeceğim. Ne zaman ki elime<br />

bir senaryo alsam, 20 sayfadan sonra<br />

okumayı bırakıyorum; hepsi birbirinden<br />

beter.<br />

022


3 aylık hediye<br />

Netflix sadece<br />

Vodafone Red’de<br />

Ödüllü orijinal dizi ve filmlerin<br />

keyfini çıkarın.<br />

Vodafone<br />

NETFLIX ORİJİNAL DİZİSİ<br />

Tüm bölümler şimdi yayında<br />

Her ekranda sizinle<br />

Hediye Netflix; Red Elite, 4.5G Red 10 ve Red Elite’te geçerlidir.<br />

Hediye Netflix üyelikleri dışında, diğer Red Tarifelerindeki aboneleri aylık 9,90 TL’ye 3 ay yurtiçinde geçerli aylık 1 GB paket alımlarıyla faydalanabilmektedir. 3 aylık Netflix üyeliği<br />

otomatik tanımlanır. Yeni gelen ve mevcut aboneler içindir. Standart Netflix üyeliği (aynı anda 2 cihazdan yayın/HD) için geçerlidir. İzlemek için ayrıca üretilip, satılan Netflix<br />

uyumlu cihaz ve internet bağlantısı gereklidir. Netflix hakkı devredilemez, paraya çevrilemez, değiştirilemez veya birleştirilemez. 3 ay sonunda isteğe göre, Netflix üyeliği aylık<br />

27,99 TL’lik standart paketle mevcut üyelik koşulları kapsamında ücretlendirilecektir, aksi takdirde otomatik sonlandırılacaktır. Değişiklik hakkı Vodafone ve Netflix’te saklıdır.<br />

Kampanya 29.10.2016 - 25.03.2017 tarihleri arasında geçerlidir. Detaylar: netflix.com/termsofuse ve vodafone.com.tr


Birazdan okuyacaklarınız herhangi bir betimlemeye ihtiyaç duymadan, kendi<br />

kendini anlatır cinsten. Malum, söz konusu isme bir hayli aşinasınız, moda<br />

sektöründe yaptıklarına da... Bu yüzden biz de işe farklı bir açıdan bakıyoruz<br />

ve onu yakalamışken Alexander Wang’le iş, güç ve hatta para konuşmaktan<br />

çekinmiyoruz.<br />

ALEXANDER WANG<br />

Röportaj:<br />

Utku<br />

Palamutçu<br />

Fotoğraf:<br />

Steven<br />

Klein,<br />

Alexander<br />

Wang<br />

seçimiyle.<br />

024


Alexander, gün içerisinde<br />

1 aklına gelen güzel fikirleri<br />

unutmamak için, kendine<br />

aşağı yukarı 20 tane mail atıyormuşsun.<br />

Bugün, şu saate kadar, kaç mail<br />

atmışsındır?<br />

Eğer günde 20 tane mail ile sınırlı<br />

kalmışsam, bu, ortalamanın altında<br />

bir gün geçiriyorum demektir. Kulağa<br />

çok saçma gelse de, aklıma gelen güzel<br />

fikirleri unutmamak için, kendi kendime<br />

mail atmak bana çok yardımcı oluyor.<br />

Günün sonunda bu fikirlerin hepsini bir<br />

araya getiriyorum ve aslında ne kadar<br />

çok şey düşündüğümü fark ediyorum.<br />

Bugüne gelecek olursam; sabahtan beri<br />

bilgisayar başındayım ve kaç tane mail<br />

attığımı sayamadım bile.<br />

Bu güzel fikirleri biraz açar<br />

2 mısın?<br />

Bazen yaratıcılığımı tetikleyen<br />

ilham kaynakları, bazen sektörel ve<br />

ticari konular, bazen de şirketin yapısına<br />

yönelik fikirlerden bahsediyorum. Yakın<br />

zaman önce, kendi şirketimin CEO’su<br />

olarak çalışmaya başladım, yani artık<br />

hem kreatif direktörlük yapıyorum,<br />

hem şirketin yönetimini üstleniyorum.<br />

Her ne kadar her zaman iş odaklı bir<br />

insan olmuş olsam da CEO pozisyonu<br />

benim için oldukça yeni bir şey ve bu<br />

yüzden önüme gelen projelere artık<br />

farklı bir açıdan da bakmam gerekiyor.<br />

Bu yüzden, son zamanlarda kendime<br />

attığım maillerin neredeyse çoğu iş<br />

odaklı.<br />

2005 yılında Parsons’dan<br />

3 ayrıldıktan hemen sonra<br />

kendi markanı kurmaya karar<br />

verdin ve 2015 yılında markanın 10. yıl<br />

dönümünü kutladığın sene, toplam 100<br />

milyon dolarlık satışla, bu on yılı geride<br />

bıraktın. Markanın 11. yılında bu rakam,<br />

dünyaca tanınmış bir tasarımcının<br />

tatmin olacağı bir ciro mu?<br />

Her şey bir kenara, işe başladığım<br />

günden bugüne 11 yıl geçtiğine<br />

inanamıyorum. Okuldan mezun<br />

olduğum gün, bugünkü konumumda<br />

olmak gibi bir hedefim yoktu. Kendi<br />

koleksiyonumu hazırlamak için okulu<br />

bıraktım, ve deyim yerindeyse 2005<br />

yılını deneysel bir süreç olarak atlattım.<br />

Okula geri dönmek ve kendi yolumda<br />

ilerlemek arasında epey gel-git yaşadım<br />

ve günün sonunda kurmaya çalıştığım<br />

markanın oldukça hızlı bir şekilde<br />

geliştiğini ve tanındığını fark ettim. O<br />

günden itibaren hem iş etiğimi, hem<br />

stilimi, hem de modaya bakış açımı<br />

değiştirdim. 11 yıl boyunca sadece tek<br />

bir şeyi sabit tuttum, o da kusursuz ve<br />

sıradan olanın yakaladığı mükemmel<br />

uyumu tasarımlarımda uygulamak<br />

oldu. Bu doğrultuda baktığımda, her ne<br />

kadar 100 milyon dolar, şirketimin resmi<br />

olarak hesapladığı bir rakam olmasa<br />

da, elde edilen gelirin ya da yapılan<br />

satışın tasarımcıyı tanımlamak için<br />

kullanılamayacağını gönül rahatlığıyla<br />

söyleyebilirim. Tabii, bu cevabım,<br />

durumdan tatmin olmadığım hissiyatını<br />

uyandırmasın.<br />

Alexander Wang<br />

FW 2016<br />

Kusursuz ve sıradan olanın<br />

4 uyumuna inanıyorsan, hazır<br />

giyim koleksiyonunu ikiye<br />

bölüp T by Alexander Wang’i yaratırken<br />

aklından geçen şey bu iki markanın<br />

birbirini tamamlaması mı yoksa sana ait<br />

iki farklı kişiliği yansıtması mıydı ?<br />

T by Alexander Wang’i hazır giyim<br />

koleksiyonundan ayıran en önemli<br />

şey, sadece kadınlar için yaratılmış<br />

olması. Markayı kurduğumda aslında<br />

markanın çekirdeğinde nasıl bir DNA<br />

olduğunu en yalın haliyle anlatmak<br />

istedim. T by Alexander Wang, ana<br />

markayı tamamlayan ve müşterilerin<br />

gelir seviyelerine göre ürünlerin<br />

ulaşılabilirliğini farklı segmentlerde<br />

mümkün kılan bir marka. İşe çok farklı<br />

bir açıdan bakarsak, Balenciaga’da<br />

Kreatif Direktör olarak çalıştığım<br />

dönemde H&M ile işbirliği yaptım, aynı<br />

süre zarfında kendi markalarım için<br />

çalışmaya devam ettim ve birbirinden<br />

farklı koleksiyonlar çıkarttım. Sonuç<br />

oldukça iyiydi ve aslında bana ait olan<br />

ama her zaman dışa vurmadığım bakış<br />

açılarını yansıtma fırsatı buldum.<br />

025


Alexander Wang<br />

FW 2016<br />

Renk uzmanı ve analisti diye<br />

5 bir meslek olduğunu ve bu<br />

meslek erbaplarının siyahı<br />

bir renk olarak görmediklerini biliyor<br />

muydun?<br />

Ah, bunu duymuştum ama asla inanmak<br />

istememiştim. Siyah ister bir renk olarak<br />

kabul görsün ister görmesin, benim için<br />

her zaman üniforma görevi görmeye<br />

devam edecek. Siyahın fonksiyonelliği,<br />

kolaylığı ve şıklığı başka hiçbir şeyde<br />

yok.<br />

Kadın koleksiyonlarına<br />

6 ve yakaladığın şık duruşa<br />

kıyasla, erkekler için<br />

tasarladığın ürünler ve izleyicinin<br />

kafasında oluşan stereotipik erkek,<br />

Kanye West ve Drake arasında bir<br />

yerlerde gibi görünüyor. Katılıyor<br />

musun?<br />

Açıkçası, böyle bir yorumla karşılaşmayı<br />

beklemiyordum, zira kadın ve erkek<br />

koleksiyonları için çalışırken, cinsiyeti<br />

işin içine karıştırmadan, kendimize<br />

hep aynı soruyu soruyoruz: Kimi<br />

temsil ediyoruz? İnsanlar neden bizden<br />

alışveriş yapmayı tercih ediyorlar ya da<br />

etmeliler? Sağlama yaparak gidelim:<br />

Pop kültürü, müziği ve sokağı moda<br />

kanalıyla tasvir eden bir markadan<br />

bahsediyoruz. Oldukça sıradan bu<br />

ilham kaynaklarının yıkıcı bir elemente<br />

ihtiyaç duyduğunu ekip olarak çok iyi<br />

biliyoruz. Bu yıkıcı şey her neyse, onu<br />

günlük hayatın içerisinden seçmeye<br />

özen gösteriyoruz. Bu yüzden, rahatlığı,<br />

görünümden daha önemli kılıyoruz.<br />

İlkbahar-Yaz 2016 koleksiyonundan<br />

beri, erkek koleksiyonunu, kadın<br />

defilesinde sergiliyoruz ve bu, bence<br />

iki taraf arasında herhangi bir ayrıma<br />

gitmediğimizi anlatmak için iyi bir yol.<br />

Sonbahar-Kış 2016<br />

7 defilesindeki Tender, Strict,<br />

Girls kelimelerine neye<br />

istinaden koleksiyonda yer verdin?<br />

Bu kelimelerin üstüne hiç düşünmedim<br />

desem yalan olmaz. New York’tan yola<br />

çıkarak bu şehre dair kışkırtıcı şeyler<br />

aramaya başladım ve bu kelimelerin<br />

başlı başına kışkırtıcı olduklarına karar<br />

verdim, hepsi bu.<br />

Alexander, bize lüks algından<br />

8 bahseder misin?<br />

İşe birinin sahip olabileceği<br />

objeler ve mülkler üzerinden başlarsak,<br />

lüksün önceleri çok daha gösteriş<br />

odaklı olduğu gerçeğine ulaşırız. Bugün<br />

lüks çok daha kişisel ve sakin. Her ne<br />

kadar konuya somut şeyler üzerinden<br />

giriş yapmış olsam da, lüks benim için<br />

bir şeye sahip olmaktan ziyade, bir<br />

yaşam tarzına sahip olmak anlamına<br />

geliyor. Bir araya geldiği zaman insanın<br />

yaşam tarzını belirleyen şeyler bütünü,<br />

lüksün ta kendisi. Bazen kendine çok<br />

iyi bakmak ve aşırıya kaçmak istersin,<br />

bazen İspanyollara özgü bodega’lardan<br />

birinden en ucuz şarabı alırsın. Bu senin<br />

bir şeyleri seçme şansına sahip olduğunu<br />

gösterir, ki lüks benim için budur.<br />

Geleceğe dair bir planın var<br />

9 mı?<br />

Olmaz mı? Hiçbir zaman<br />

‘Yaptım, oldu, bitti, şimdi rahat bir nefes<br />

alabilirim’ dediğim olmadı. Bu yüzden<br />

her zaman kafamda kurduğum bir plan<br />

var.<br />

026


Ona, sadece beş soru sormamızı istedi; biz de bugünlerde aklımızı<br />

kurcalayanların en acilinden beşini sorduk. Felaket sonrası mimarlığın<br />

mümkünlüğünü araştıran Herkes-İçin-Ev projesi ile önce Venedik Mimarlık<br />

Bienali Altın Aslan Ödülü’nü, ardından, projenin ateşlediği modern mimarlık<br />

ve insanlık sorguları ile 2013 yılı Pritzker Ödülü’nü alan Toyo Ito için,<br />

mimarın mutlak bir rolü var: İnsanları mutlu kılmak. Yerküre felaketlerine<br />

ve mutsuzluklarına dair yanıtlarını meraktaydık,<br />

aydınlandık.<br />

TOYO ITO<br />

Röportaj:<br />

Yağmur<br />

Yıldırım<br />

Fotoğraf:<br />

Toyo Ito<br />

Associates,<br />

Architects<br />

028


2011’deki tsunaminin<br />

1 ardından, Japonya’da<br />

felaketzedelerin katılımıyla<br />

“Home-for-All” (Herkes-İçin-Ev)<br />

inisiyatifini kurdunuz. Geçtiğimiz<br />

haftalarda, The Architectural Review’da<br />

Reinier de Graaf hararetli bir tartışma<br />

başlattı: De Graaf, kullanıcı katılımının<br />

çok az mimarca benimsendiğinden<br />

ve mimarinin konfor alanı dışında<br />

görülüşünden söz etmekteydi. Siz<br />

sosyal bir aygıt olarak mimari üzerine<br />

ne söyleyebilirsiniz?<br />

Bu düşünceleri gönülden paylaşıyorum.<br />

Mimarların, kendileri, yani mimarlar<br />

için mimarlıklar yaratmakta olduğunu<br />

hissetmekteyim. Bu durum da<br />

mimarların, toplumdan ayrışmalarına<br />

yol açmakta. Herkes-İçin-Ev eylemleri<br />

üzerinden, mimarlar ile mimariyi<br />

kullanan insanlar arasındaki boşluğu<br />

yeniden düşünmek ve küçültmek adına,<br />

2011 yılındaki felaketi bir şans olarak<br />

değerlendiriyordum. Bu yüzden de<br />

özellikle, Herkes-İçin-Ev’in projelerinde,<br />

geleceğin mimarlığına yön verecek<br />

olan genç mimarlarla birlikte çalıştım.<br />

Mimarlar, mimarlık üzerinden insanları<br />

daha mutlu etmeliler. Mimarların rolü,<br />

benim için budur.<br />

Museo Internacional<br />

Barroco, 2016<br />

Ve Herkes-İçin-Ev<br />

2 projeleriniz üzerinden,<br />

mimarlığın halen<br />

mümkün olup olmadığının yanıtını<br />

aramaktaydınız. İkinci Dünya<br />

Savaşı’ndan beri en büyük insan yer<br />

değiştirme hareketinin yaşandığı<br />

bugünlerde bu soruları nasıl<br />

değerlendiriyorsunuz?<br />

Japonya’nın Orta Doğu’ya olan<br />

uzaklığı göz önüne alınırsa, Orta<br />

Doğu’nun bugünkü koşulları üzerine,<br />

durumu acil bir problem olarak<br />

değerlendirebileceğimiz denli bilgimiz<br />

yok. Fakat bu yeni gelişen, göçmenlerin<br />

“mimarsız mimarlık”ları bugünün<br />

mimarlığına bir tenkit olarak okunabilir.<br />

Devam etmekte olan Venedik<br />

3 Mimarlık Bienali’nde tema<br />

olarak işlenen, mimarlığın<br />

“cepheden bildirme”si üzerine ne<br />

söyleyebilirsiniz?<br />

Bienali henüz göremedim.<br />

Güncel inşaata hücumu ve<br />

4 gösteri mimarlığını, mega<br />

projelerle doldurulmuş dünya<br />

alarm verirken nasıl görüyorsunuz?<br />

Tokyo’da yaşıyorum ve devam eden<br />

inşaat furyası, özellikle de yüksek bina<br />

çılgınlığı beni endişelendiriyor. Mimari<br />

projelerin çoğu giderek homojenleşiyor.<br />

Pek çok insan, homojen kutular içinde<br />

yaşıyor. Yalnız binalar değil, insanların<br />

kendileri bile gittikçe daha çok, ve daha<br />

çok homojenleşiyor. Doğaya açılan<br />

mimarlıklar yaparak, bugünün yapay<br />

çevresinde kaybetmiş olduğumuz<br />

primitif içgüdülerimizi yeniden<br />

anımsayabiliriz.<br />

Çağdaş mimarlık/şehircilik<br />

5 sahnesinden, takdir ettiğiniz<br />

hangi isimleri sayabilirsiniz?<br />

Le Corbusier’nin mimarlığına her<br />

zaman hayranlık duydum. Bakınca,<br />

Onun mimari yaratmaya, insanları<br />

severek başladığını görebiliyorsunuz.<br />

Yakınlarda Hindistan’ı ziyaret ettim<br />

ve Le Corbusier’nin orada yaptıklarını<br />

gördüm. Hindistan’daki mimarlığı,<br />

Avrupa’dakinden daha açık ve<br />

mimarlığın, orada doğanın nasıl bir<br />

parçası oluşunu görmek son derece<br />

etkileyiciydi.<br />

029


Yazı:<br />

Aslin Kumdagezer<br />

LUXURY MATRIX<br />

Big Data, çok değil henüz iki sene önce küresel bir<br />

panik yaratıp kurumsal, bireysel tüm sosyal medya<br />

hesaplarındaki postlarda duraklamaya sebebiyet<br />

vermişti. Panik malumunuz kısa sürdü, aşırı paylaşım<br />

merakı Instagram ve Facebook üzerinden devam<br />

ederken, günlük hayatını dataya dahil etmeden<br />

paylaşmak isteyenlerin yardımına Snapchat ve<br />

Instagram Stories koştu. Tüketici kitlesine doğru dilden<br />

konuşmak isteyen markaların bu data üzerinden<br />

çalıştıkları gerçeğini gözümüzün görmeyeceği<br />

gerçeklikler tarafına alıp ne pahasına olursa olsun<br />

paylaşmaya devam.<br />

İçilen kahveden, satın alınan son çantaya uzanan<br />

sosyal paylaşımlar üzerinden market stratejileri<br />

çıkaran, bu sayede daha çok satın almanıza ve daha<br />

da çok paylaşmanıza sebep olan kısır döngüye hoş<br />

geldiniz. Döngünün bu sezonki sözcüsü Paris Moda<br />

Haftası’ndan bildiğiniz üzere Chanel. Data Center<br />

Chanel temasıyla lüks pazarının yeni tedavülünü tam<br />

zamanında hatırlarımıza sokan Karl Lagerfeld, aslında<br />

matrix’e dahil ettiğiniz datanın sizi yönettiğinin altını<br />

çiziyor. Ya da biz boşlukları tamamlarken çizgiyi<br />

kendimiz çekiyoruz. Washington Post’un moda yazarı<br />

Robin Givhan da aynı gün Twitter üzerinden onaylıyor;<br />

“Hepimiz datanın parçalarıyız.” Ve dataya işlenen bu<br />

paylaşımla kısır döngünün bir parçası olmaya devam<br />

ediyor. Tabii e-ticaretten, sosyal medyalara uzanan,<br />

tasarımcıların, modaevlerinin, moda editörlerinin ve<br />

bloggerların ayrı telden paylaştıkları postlar dahlinde<br />

sezonun trend dosyalarının kafası karışıyor. Trendler<br />

büyük bir data problemine dönüşüyor. Çözüm yine<br />

datanızda gizli.<br />

Algoritmaların yönetimindeki tüketim<br />

alışkanlıklarımızla yollarını kesiştiren lüks pazarı<br />

denklemi çözmeye çalışırken, en bariz çözümü es<br />

geçiyor. Sanal ortamda işleyen bir sistemde, datayı<br />

Chanel<br />

SS 2017<br />

hatırımıza sokan Chanel dahil birçok lüks marka,<br />

kendilerine asıl datayı sağlayacak e-shop’lara sırtını<br />

dönüyor. Geçen yıl Business of Fashion’a verdiği<br />

röportajında Exane BNP Paribas lüks marketler<br />

direktörü Luca Solca, dilemmanın çözümünü Çin’de<br />

aramayı salık veriyor. Çin’in yeni lüks tüketicileri<br />

sayesinde büyüme oranlarını stabil tutan lüks<br />

modaevleri, sanal dünyaya biraz daha sırt çevirebilmeyi<br />

göze alabiliyor. Online alışverişe sırt çevirebilme<br />

lüksünün arkasında ise günlük rutinimize dahil<br />

olmasına rağmen 2010’dan beri yapılan online<br />

alışverişlerin lüks tüketimin %6’sını kapsadığını<br />

söyleyen raporlar var. Diğer haberlerde, 2018’le beraber<br />

online alışverişlerin sadece ABD’de 86 milyar dolara<br />

ulaşacağı tahminleri boy gösteriyor.<br />

Çözüme biraz daha yaklaşan Chanel, 2016 sonunda<br />

e-shop’unu açacağını söylüyor. Yani denklemin<br />

kesin çözümüne hala uzaktayız. Sene başında moda<br />

sektörünün işleyişine savaş açan Vetements (yeni<br />

sitelerine rağmen hala e-shop’ları yok) ve ardından<br />

direct-to-consumer modeline terfi eden birçok marka<br />

hala online alışveriş tecrübesini tam anlamıyla<br />

destekleyemiyor ve işin sanal tarafını Net-a-porter<br />

gibi çok markalı platformlara bırakıyor. Tabii, en son<br />

SXSW dahilinde yeni petrol kabul edilen elle tutulur<br />

miktarda bir datadan, modaevleri böylelikle vazgeçiyor.<br />

Günün sonunda, stabil büyümelerine devam eden lüks<br />

pazarının dataya karşı gelir gibi görünen politikalarına<br />

rağmen bildiği bir teknik var. Zira Mart 2016’da Tracy<br />

Sun, San Francisco’dan bildirdiği yazısında sadece<br />

algoritmaların tüketici alışkanlıklarını çözmeye<br />

yetmeyeceğini söylüyor. Dataya dahil olan her bilgi<br />

kırıntısına rağmen çözümlemeyi yapmak için robotlar<br />

hala insan gücüne ihtiyaç duyuyor. Şimdilik.<br />

030


Yazı:<br />

Ayşecan İpek<br />

CAN DO NO WRONG<br />

Mini Andén, Hanneli Mustaparta, Helena Christensen,<br />

Caroline Brasch Nielsen, Frida Gustavsson, Freja Beha<br />

Erichsen, Nadja Bender ve Olsen kardeşler... Bu listeyi<br />

sizin telaffuz yeteneğinizi ölçmek için hazırlamadık<br />

elbette, amacımız cildi sağlıklı bir ışıltıyla parıldayan,<br />

her daim makyajsız gibi görünen ama aslında makyajlı<br />

olan, güzelliği sanki herkese otomatikman bahşedilmiş<br />

bir gerçeklik olarak kabul ettiren İskandinav kadınlarını<br />

hatırlatmak.<br />

En son ‘banya’nızı ne zaman aldınız bilmiyoruz<br />

ama aslen bir Rus geleneği olduğu halde İskandinav<br />

güzellik reçetelerine yazılan sauna ve buhar odası<br />

karışımı bu ritüel, sıcak-soğuk arasında oyunlar<br />

oynayarak organları ve cildi canlandırıyor. Soğuk<br />

demişken sahip olduğu haşin iklime, en iddialı cilt<br />

bakım ürünleri ve yoğun bir SPF kokteyliyle karşılık<br />

veren İskandinav markaları, işi asla şansa bırakmıyor.<br />

Gelenekselliğin her daim bir doz isyankarlıkla cevap<br />

bulduğu seçenekler mevcut: Danimarkalı Kirsten Kjaer<br />

Weis’ın kendi cildinde meydana gelen hassasiyetler<br />

ve sivilceler sonrası kolları sıvayıp hayata geçirdiği<br />

markası, organik makyajı modern, doğada çözülebilen,<br />

yalın ambalajlarla taçlandırıyor. Kırmızı kadife etkili<br />

Lover’s Choice Lip Tint, hepimizin listesine bir<br />

numaradan girmeli ve parmak uçlarıyla dudağa her<br />

gün uygulanmalı. & Other Stories’in Ben Gorham<br />

direktörlüğünde koleksiyonuna kattığı harika esanslar<br />

arasından Moroccan Tea ve Arabesque Wood’la ılık<br />

ve balsamlı kokular saçarken, ışık ve gölge konusunda<br />

ciddi bir ekonomi yaparak tüm cilt tonlarına uyum<br />

sağlayan Face Contour Cream’i çantanıza atabilir ve<br />

Tom Ford’a dolar işareti emojisi gönderebilirsiniz. Su<br />

yosunları, iyileştirici antioksidanlar ve minerallerle<br />

cildin yaşadığı strese anında son veren Skyn Iceland<br />

Pure Cloud Cream, bir masal kahramanından çok daha<br />

fazlası. Bir başka organik düet de İsveç’ten geliyor;<br />

Net-A-Porter’de satılmaya başladıktan sonra fenomene<br />

dönüşen Estelle&Thild, kurucusu Pernilla Rönnberg’in<br />

kızlarına armağan ettiği, ekolojik sertifikalı bir cilt<br />

bakım mucizesi. Anti-Redness Rescue Serum ve<br />

Multi-Nutrient Youth Oil, organik formüller ve<br />

yüksek teknolojiyi buluşturuyor. Daha da önemlisi işe<br />

yarıyor. Fazla uzaklara da gitmenize gerek yok, Londra<br />

Mondrian Hotel’de denenebilir. Freja Beja Erichsen’in<br />

geceden kalma, dalgası dozunda saçlarına bakıp<br />

kendini makas darbelerine teslim edenleriniz gerekli<br />

saç bakım ürünlerine de sahip mi acaba? Stockholmlu<br />

saç maestroları Sacha Mitic ve Juan Rosenlind de<br />

gücünü yine denizaltından, yeşil ve yosunlu bir<br />

yerlerden alıyor. Besleyici proteinlerin ve minerallerin<br />

Fotoğraf:<br />

John<br />

Strandh<br />

Şubat 2015<br />

sayımızda<br />

Iamamiwhoami<br />

ile İzlanda’da<br />

yaptığımız<br />

çekimden.<br />

dünyasına hoşgeldiniz! İşe Sachajuan Hair Paste ve<br />

Ocean Mist’li bir şekillendirme seansıyla başlayıp daha<br />

sonra derinlere inebilir, çay dikeni ve argan yağıyla<br />

zenginleştirilmiş Intensive Hair Oil’le yıpranmış telleri<br />

onarabilirsiniz. Markaya son olarak eklenen vücut<br />

ürünlerine de şöyle bir göz atın, zira Ginger Flower<br />

Body Wash, bergamot ve limonda bekletilmiş yabani<br />

çiçek buketi olarak tanımlanabilir.<br />

Cilt bakımında Danimarka’nın Siegfried’i olarak<br />

da tabir edebileceğimiz (saygılar Roy) Ole Henriksen,<br />

İskandinav marka yaratıcıları içinde ‘celebrity’<br />

sözcüğünü nadir olarak kullananlardan. İmzası<br />

olarak kabul edilen Ole Glow’un gerçekliğine tanıklık<br />

edebilecek ünlü isimler mevcut, dolayısıyla bu iddiayı<br />

es geçmek bir hayli zor. Botanik özler ve kozmetik<br />

kimyasıyla 40 senedir haşır neşir olan Henriksen’in,<br />

Beverly Hills’de açtığı ilk spa’sı da 1975 tarihli. Doğal<br />

bitkiler, yağ asitleri, güçlü aktif bileşenler, balık yağı ve<br />

orman meyveleri... Henriksen’in çoğumuzun aksine kış<br />

soğuklarını hevesle bekliyor olmasında bu karışımın<br />

büyük payı var. Truth Serum Vitamin C Collagen<br />

Booster, kulağa Professor Snape’in dolabında gizlenen<br />

bir iksir gibi gelse de, ait olduğu yer sizin banyonuz.<br />

Yağsız, ince dokulu, cilt tarafından hızlıca emiliyor ve<br />

tüm gün boyunca bir antioksidan kalkanı oluşturuyor.<br />

Bu idealin üstüne bir de burnunuza hafif hafif değecek,<br />

sağlıklı ve enerjik citrus esansını ekleyin.<br />

Kuzeyin güzellik alışkanlıkları incelendiğinde,<br />

bizimle ortak bir ilgi alanına sahip olduklarını, soda<br />

ve sirkeyle arayı iyi tuttuklarını görüyoruz. Tüm bu<br />

listeye ekleyeceğiniz Viking yürüyüşleri, sabah akşam<br />

katılacağınız cilt koruma maratonları ve ‘az çoktur’<br />

anlayışıyla İskandinavlaşma sürecini başlatabilirsiniz.<br />

032


QUO VADIS HOMO SAPIENS?<br />

Yazı:<br />

Gündüz Vassaf<br />

The Sun,<br />

Yue Minjun, 2000<br />

acrylic on canvas<br />

Yer Harvard Üniversitesi.<br />

Yılın kayda değer araştırmalarının sunumu.<br />

Özellikle ilgilendiğim, genetik yapımızla ilgili konular.<br />

Darwin, nerden geldiğimizi yazarak dinleri sarstı.<br />

İngiltere’de o günlerde bir papazla politikacı:<br />

Papaz: “Doğru olamaz! Türümüzün kökeninde maymunlar olduğunu söylüyor!”<br />

Politikacı: “Duydum. Doğruysa mutlaka halktan gizli tutmalıyız.”<br />

Küresel ısınma tehdidinde,<br />

Demokrasinin kapitalizmi denetleyememesinde,<br />

İdeolojilerin çöküşünde,<br />

Savaşın vahşetinde,<br />

Ulus devletin miyadını doldurmasında,<br />

Gezegenimizin güvensiz ortamında...<br />

Aydınlanmayla çökmeye yüz tutan,<br />

Geçmişin küllerinde kıvılcım arayan,<br />

Terörizminde beslenen,<br />

Popülist politikacıların sığındıkları<br />

Dinler,<br />

Yeniden revaçta.<br />

Harvard’da katıldığım toplantıda benim gibi birçok kişi şimdiye dek karşılaşmadığı sorular<br />

karşısında şaşırdı.<br />

Neredeyse her tebliğ sonunda farklı kişiler farklı kelimelerle aynı soruyu sordu. Belli ki<br />

önceden aralarında örgütlenip, çağdaş misyoner taktikleriyle mesajlarını yaymak için<br />

toplantıya gelmişlerdi.<br />

Hepsi, türümüzde özel bir gen olması gerektiği varsayımıyla tanrının bilimsel olarak<br />

kanıtlanmasının peşindeydi.<br />

Eski Mısır uygarlığının tarihimizin en uzun ömürlü dini dahil, kültürümüzden yüzlerce din<br />

geldi geçti.<br />

Günümüzde, özellikle yeni kuşaklarda, dinlere aitlik tarihe gömülmekte.<br />

034


Dinimiz olmaması eksiklik mi?<br />

Dinleri, yaşamımızın doğal bir uzantısı saydığımızın farkında mıydınız?<br />

Kolu olmayan; kolsuz.<br />

Bacağı olmayan; bacaksız.<br />

Dini olmayan; dinsiz.<br />

Parasız kelimesini de ilk Likya’da para icat edildikten sonra kullanmaya başlamışız.<br />

Paralılarla parasızlar...<br />

Dinlilerle dinsizler...<br />

Türümüzde dinlere inancımızın nedenini bulabileceğimizi sanmıyorum.<br />

Sormak bile abes.<br />

Ölüm korkusuyla açıklayabilir, başka bir alemde yerimiz olabileceği düşleriyle inancımızı ibadetle<br />

pekiştirdiğimiz söylenebilir.<br />

Esas sorun yaratılışı açıklayabilmekte.<br />

Kimileri için bu kelime kutsal. Einstein, Leonardo, Mozart gibi dahilere yaratıcı demekle, tanrılarına karşı<br />

günah işlemiş olabilecekleri inancındalar.<br />

21. yüzyılda işleri zor.<br />

Mantık ve inanç jimnastiklerinin yeni bir açıklamasını yapma konumundalar.<br />

Bırakın ‘Tanrı var mı, yok mu?’ tartışmasını, Darwin’in pabucu dama atılmak üzere.<br />

Yanlış olduğundan değil.<br />

Yeryüzünde tek hücrelilerle başlayan 3900 milyon yıllık evrimin sonu gelmekte.<br />

Bizler bildiğimiz insan türünün son örneklerindeniz.<br />

Canlıların geleceği artık ne tanrının suretinin hükmünde, ne de Darwin’in Evrim Teorisi’nin...<br />

Geleceğimiz, gen mühendislerinin yaratıcılığındaki laboratuarlarda.<br />

İnsan vücudunun hastalık ve kaza sonucu eksikliklerini yapay parçalarla ve başka canlıların organlarıyla<br />

takviye etmeye çoktan alışmıştık.<br />

Üç boyutlu yazıcılarla organlarımızı imal etme konumundayız.<br />

Evet, bunlar zaten olanın taklidi.<br />

Bildik insan modelini temel almakta.<br />

Günümüzdeyse çeşitli yaratıkların kalıtımsal özelliklerinden yararlanmamız gündemde.<br />

Hayran kaldığımız kedilerimizin yeteneklerinin arkasında yatan genleri, yarasaların radarlarını, fillerin<br />

belleğini, deniz analarının ölümsüzlüğünün arkasında yatan bio-kimyasal oluşumları bir bulduk mu, sıra<br />

insanda.<br />

Yeni insana hazır mıyız?<br />

Homo Sapiens’in yeryüzünde tarihi en fazla 95,000 yıl.<br />

Milyonlarca yıllık başka türlere göre emekleme çağında sayılmayız.<br />

Ve henüz ilk adımızı atma olgunluğuna erişemeden, laboratuar deneylerimizden saldığımız buluşlarımızın<br />

uygulanmasıyla, başka canlılarla birlikte türümüzün sonunu da getirebilmemiz uzak bir ihtimal değil.<br />

Bencil, sabırsız bir türüz.<br />

Hemen her şey olsun istiyoruz.<br />

‘Fast food’ tüketim hızında yaşıyor, seviyor, rüya görüyoruz.<br />

Kısacık ömrümüzde tarihi değiştireceğim megalomanisinde günümüzü batırıyoruz.<br />

İnsanı kahramanlaştırıyoruz.<br />

Biziz, ‘tarihte ilk defa’ nakaratımıza doymayan,<br />

Biziz en büyük aşkla tatmin olmayıp onu bir daha, bir daha, yaşamayı kovalayan,<br />

Biziz cennet düşleriyle kendimizi ölümsüzleştirmemiz yetmiyormuş gibi adımızı şunu bunu yaptı diye<br />

ölümsüzler listesine kazımak isteyen,<br />

Her ölünün arkasından seni unutmayacağız deyip unutulmayacağımızı zanneden,<br />

Kutsal dediğimiz kitaplarımızda diğer canlıları aşağılayan,<br />

Ahlak kelimesini icat eden ahlaksız bir türüz.<br />

Yetti bu hız.<br />

Yetti dinlerimiz, hedeflerimiz, teknolojimiz, kahramanlarımız.<br />

Gün yavaşlamanın, haddimizi bilmenin günü.<br />

Tchoang-Tse (M.Ö. 369-286):<br />

“Ardında iz bırakmamak, yere basmadan yürümekten daha kolay.”<br />

035


Sorularımıza Motu Tane adasından, babunların yanı başından cevap<br />

veren bu vizyoner, Kabuki fırçaları ve parmak uçlarıyla yalnızca makyajsız<br />

yüzleri değil moda ve güzellik sektörünü de şekillendiriyor. Orgasm, Dolce<br />

Vita, Laguna, Copacabana, Schiap, Exhibit A gibi klasiklerle bir sonraki<br />

randevunuzda, François Nars’ın bu ürünleri sıfırdan yarattığını, isimlendirdiğini,<br />

kampanyalarını fotoğrafladığını, onları sayısız kere podyuma taşıdığını,<br />

kitaplara imza attığını hatırlayınız.<br />

FRANÇOIS NARS<br />

Röportaj:<br />

Ayşecan<br />

İpek<br />

Fotoğraf:<br />

Nars<br />

Cosmetics<br />

036


Renk, doku ve ambalaj...<br />

1 Nars’ın en güçlü silahları hala<br />

bunlar mı?<br />

Bir de isimler. Ürünleri yaratırken<br />

kimyagerlerimizin sınırlarını<br />

zorlamalarını istiyorum, ben de onları<br />

hep tek bir amaç için zorluyorum:<br />

Renklerin ambalajlarından çıkıp<br />

dudak, göz ya da tene taşındığında aynı<br />

kalabilmesi. Nars hızlı büyümesine<br />

rağmen içindeki gençlik duygusunu asla<br />

kaybetmedi. Bu, şirkette de böyle. Çok<br />

küçük bir grupla çalışıyorum, benim<br />

vizyonumu, bakış açımı tamamen<br />

sahipleniyorlar ve daha da önemlisi<br />

bu algıyı ürüne çevirebiliyorlar.<br />

Kampanyaları benim çekmemin sebebi<br />

de bu, yaratıcı sürece çok fazla insan<br />

dahil olursa konseptin sivri köşeleri<br />

kayboluyor.<br />

İsimlerden bahsettin, 20<br />

2 senedir ürünlerine, onlarla<br />

gerçekten de eşleşen ikonik<br />

isimler bulmakta zorlanmıyorsun. Bir<br />

gün bu hayali stoğun tükenmesinden<br />

korkmuyor musun?<br />

Nereye gidersem gideyim yanımda<br />

her zaman bir Hermès defterim olur.<br />

Ona 24 saat boyunca sürekli bir şeyler<br />

karaladığımı söyleyebilirim. Gecenin<br />

yarısı uykumdan uyanıp bir far ya da ruj<br />

için aklıma gelen bir ismi yazarım. Hep<br />

yeni isimler bulmaya çalışırım. Edebiyat,<br />

sinema, opera, seyahatlerim, doğa,<br />

şiirler, bazen sokaklar bile bana ilham<br />

verebiliyor.<br />

Hiçbir Nars ürününün<br />

3 ismi, onu tanımlamakla<br />

ilgilenmiyor. Bu gizemli<br />

özgüven, senin özellikle yansıtmak<br />

istediğin bir şey miydi?<br />

Ürünlere bir karakter ve kimlik<br />

kazandırmak benim için hep daha<br />

önemli oldu. Ve tabii ki koyduğum<br />

isimlerin insanların aklına kazınmasını<br />

istiyorum. Bunlar, seni başka bir<br />

dünyaya götürmek, hayal etmeni<br />

sağlamak için var. Müşteri bir ürün<br />

satın alırken aslında bir kimlik de satın<br />

alıyor, bu da renklere eğlenceli bir cazibe<br />

kazandırıyor.<br />

2000 yılında şirketini<br />

4 Shiseido’ya sattın ve kendine<br />

Fransız Polinezyası’nda bir<br />

ada satın aldın. Bu aralar tüm vaktini<br />

orada geçiriyorsun, nasıl bir deneyim<br />

oluyor?<br />

Pillerimi şarj etmek için gittiğim bir<br />

yer, Motu Tane. Sahile yürümeyi,<br />

bahçeyle uğraşmayı, doğayı izlemeyi<br />

seviyorum. Yapacak hiçbir şey<br />

bulamadığımda günbatımlarını ya da<br />

babunları izliyorum. Müzik dinliyorum,<br />

fotoğraf çekiyorum, kitap okuyorum,<br />

eğer dışarıda yağmur yağıyorsa film<br />

izliyorum. Bazen de gerçekten hiçbir şey<br />

yapmıyorum, ve bunun yaratıcılığıma<br />

büyük katkısı oluyor. Adada asla<br />

sıkılmıyorum, bir sebeple günler<br />

sandığımdan çok daha hızlı geçiyor ve<br />

bu güzel bir his.<br />

Nostaljik ya da nostaljiye<br />

5 meyilli bir insan mısın?<br />

Biz sanatçı ruhlar için gelecek<br />

tabii ki çok önemli ama ilham aldığımız<br />

yerin geçmiş olduğunu düşünüyorum.<br />

Doğam gereği nostaljik olduğum doğru,<br />

modanın geçirdiği sihirli dönemleri<br />

hatırlamayı seviyorum, 30’lara ve 70’lere<br />

yeniden ışınlanmak hoşuma gidiyor. O<br />

dönemlerde yaratıcılık nefesle alınıp<br />

verilen bir şeymiş. Ancak geçmişin<br />

tuzağına takılmamak için mutlu bir araç<br />

bulmak, onu uygulamak şart.<br />

Nars, Audacious<br />

Collection, Spring 2017<br />

Herhangi birine herhangi bir<br />

6 saatte vereceğin en temel<br />

makyaj tavsiyesi ne olurdu?<br />

Kurallar sıkıcıdır, ama makyaj bazen<br />

‘çok fazla’ olabiliyor. Parlak dudaklar,<br />

dumanlı bir göz makyajı ve sert hatlarla<br />

belirginleştirilmiş elmacık kemikleri<br />

aynı yüzde tabii ki bir araya gelebilir,<br />

bu manzara şık olmayı başarabilir.<br />

Eğer doğru zamanda doğru yerde<br />

uygulanmışsa.<br />

Orgasm allığı yaratırken<br />

7 onun bir gün bu kadar ünlü<br />

olacağını ve satış rekorları<br />

kıracağını tahmin ediyor muydun?<br />

Hayır, asla. Böylesine büyük bir hit<br />

olacağını sanmıyordum. Ürünleri<br />

yaratırken hepsine aynı gözle bakarım.<br />

Yani renklerle bir puzzle yapıp, onu<br />

sonradan parçalara ayırırım. İlk allık<br />

serime isim verirken aşk ve tutku<br />

etrafında dönen bir sözlük kullanımı<br />

tercih etmiştim, çünkü bana göre en<br />

temel ihtiyaç buydu. Orgazmın ve<br />

dolayısıyla seksin insanların hayatında<br />

önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum.<br />

037


Son kitabının fotografik<br />

8 bir otobiyografi olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Son sayfanın<br />

ardından seni ne bekliyor?<br />

Gelecekle ilgili fazla düşünmemeye,<br />

ondan fazla bir şey beklememeye<br />

çalışırım. Mesleğim gereği yarım sene<br />

ileride yaşıyorum ama hayatımın<br />

genelinde şimdide kalmak benim için<br />

önemli. Geçmişi kutlar, bugünün tadını<br />

çıkarırım.<br />

1994’e geri gidip çektiğin<br />

9 ilk Nars kampanyasını<br />

bugünün makyaj anlayışıyla<br />

karşılaştırdığımızda yeni makyaj<br />

tekniklerinin icat edilmediğini,<br />

halihazırda var olan yöntemlere<br />

‘strobing’ ya da ‘contouring’ gibi<br />

yeni isimler verildiğini fark ediyoruz.<br />

Endüstri kendini tekrar ediyor mu<br />

sence?<br />

Her ne olursa olsun, bugün, daha fazla<br />

ve daha farklı ürünlere erişebiliyoruz.<br />

Makyajla uğraşan herkes tercihlerinde<br />

daha detaycı ve kişisel olabiliyor çünkü<br />

bu kaprisleri karşılayacak bir ürün gamı<br />

mevcut. Teknolojiden faydalanmak<br />

şimdi çok daha kolay. O dönemlerde,<br />

bir kampanya çekiminde altı farklı<br />

fondöteni birbiriyle karıştırarak<br />

kafamızdaki rengi ve dokuyu elde<br />

etmeye çalışıyorduk, bugün ise her cilt<br />

tonuna ve tipine uygun bir fondöten<br />

bulunabiliyor. Markamı kurmamın en<br />

büyük sebeplerinden biri de buydu,<br />

kısıtlanmış hissediyordum. Nars’ı<br />

yaratarak daha önce denenmemiş<br />

renkler keşfetme, böylece kendime<br />

sınırsız bir palet sunma şansım oldu.<br />

Geçtiğimiz sene Marc Jacobs<br />

10 defilesinde bir ilke imza<br />

atarak modelleri podyuma<br />

sıfır makyajla çıkardın. Kendini<br />

insanları şok etmek konusunda istikrarlı<br />

buluyor musun?<br />

Güçlü başkaldırılarda bulunmayı<br />

seviyorum. Marc, makyajın minimal<br />

olmasını istiyordu. Ben de dönüp<br />

“Makyajı tamamen eleyelim mi?” dedim.<br />

Nemlendirici dışında hiçbir şey, tek bir<br />

makyaj malzemesi bile kullanmadık.<br />

Böyle bir şeye Marc’tan başka kiminle<br />

kalkışırdım, bilmiyorum. Onunla her<br />

zaman uçlarda gezinebiliyoruz. Bugüne<br />

kadar sayısız çılgın ve vahşi görünüme<br />

imza attık, modelleri kapatıcı ya da<br />

dudak parlatıcısı bile olmadan defileye<br />

çıkarmak, bu hiçlik, sanıyorum en<br />

iddialı işimiz oldu.<br />

Hala moda dergilerini okuyor<br />

11 musun?<br />

Evet, tabii ki. Moda her<br />

zaman beni en çok etkileyen alan oldu.<br />

Onunla kafayı bozmuştum; benim<br />

temel motivasyonum ve ilhamım haline<br />

gelmişti. Makyajla ilgilenmemin tek<br />

sebebi beni moda endüstrisine dahil<br />

edecek olmasıydı. Özellikle 70’ler, ciddi<br />

anlamda kafayı modayla bozduğum<br />

bir dönemdi. Hem modada hem de<br />

güzellik sektöründe yaratıcılığın uçsuz<br />

bucaksız olduğu, kimsenin yeniliklerden<br />

korkmadığı, heyecan verici bir dönem...<br />

Parçası olduğuma hep seviniyorum.<br />

Yarattığın ve fotoğrafladığın<br />

12 tüm Nars kampanyaları<br />

içinde diğerlerinden sıyrılan<br />

biri var mı?<br />

Klişe bir cevap ama içlerinden birini<br />

seçmek çok zor. Her sene, yılda iki kere<br />

kampanya çekimlerini yapıyorum. Her<br />

seferinde harika zaman geçiriyorum,<br />

sanki çalışmak için buluşmamışız gibi...<br />

Kampanya çekmek özellikle hoşuma<br />

gidiyor, renklere ve ürünlere yaşayan,<br />

hayata ait bir imaj kazandırdığımı<br />

hissediyorum. Sanki o dakikadan<br />

itibaren var olmaya başlıyorlar.<br />

Nars kampanyalarında hep<br />

13 güçlü isimlere rastlıyoruz,<br />

bu bir yenilik değil. Bu sezon<br />

Aya Jones, diskoya göz kırpıyor. Bu<br />

özel kadınları hangi kriterlere göre<br />

seçiyorsun?<br />

Bu sonbaharın Aya’ya ait olmasını<br />

istediğimi bir şekilde biliyordum. Onu<br />

ilk gördüğümde, bu kız inanılmaz<br />

dedim. Güzelliğini tartışmaya zaten<br />

gerek yok ama onda başka bir şey daha<br />

vardı. Uluslararası bir çekiciliği var, belki<br />

de bu bir ülkede doğup başka bir ülkede<br />

büyüyüp, bambaşka bir ülkede yaşıyor<br />

olmasından geliyor. Çoklu kültürleri ve<br />

macera duygusunu seviyorum, dünya<br />

vatandaşı olma fikri hoşuma gidiyor.<br />

038


Yazı:<br />

Fatih Özgüven<br />

ŞAHANE KÜSTAH<br />

Paris, Petit Palais’de açılan Oscar Wilde: L’Impertinent<br />

Absolu sergisi, 15 Ocak’a kadar sürecek; yolu bu şehre<br />

düşenlerin görmesi gereken bir sergi... Küratör Wilde’ın<br />

torunu Merlin Holland; ayrıca, L’Impertinent Absolu,<br />

Paris’le sanatsal ve fiziksel ilişkisi birçok Britanyalı<br />

sanatçıdan daha sıkı olan Wilde hakkında Paris’te<br />

açılan ilk sergi. Wilde, Türk okurları için de tanıdıktır.<br />

Çocukluk kitaplarımız arasında Wilde’ın masalları şu<br />

ya da bu şekilde mutlaka bulunur. Mutlu Prens’i, Yalnız<br />

Dev’i, Gül ile Bülbül’ü okumayan kitap meraklısı çocuk<br />

yok gibidir.<br />

Wilde’ın masalları insanın içine işler. Charles<br />

Dickens’la da çağdaş olan yazar, her ne kadar ayrıcalıklı<br />

bir hayata adım atmışsa da, gününün mutsuzlukları,<br />

toplumsal adaletsizlik, hoşgörüsüzlük gibi temaları<br />

derinden hissetmiş, masallarında hissettirmiştir. Oscar<br />

Wilde’ın bir diğer özelliği de nüktedan, taşı gediğine<br />

koyan kamusal kimliğidir. Zaten serginin adı Türkçede<br />

‘Mutlak -ya da Muhteşem- Küstah’ gibi bir anlama<br />

geliyor, ki bu da Wilde’ın söz konusu şöhretine atıf<br />

niteliğinde.<br />

Sanatla içli dışlı İrlandalı bir anne babanın<br />

çocuğu olarak dünyaya gelen Wilde’ın üzerindeki<br />

en önemli etkiler başlangıçta yazıdan da öte resim,<br />

tiyatro vb. alanlardı. Önceleri estetisizm/sembolizm<br />

akımının etkisindeki gününün ressamları ya da sahne<br />

performansları hakkında yazılar yazmakla işe başlayan<br />

Wilde, ayrıca kendisi bir tür ‘star’ olmuş ilk edebiyat<br />

adamlarından biridir. Kişiliğinin karikatürlere, gazete<br />

haberlerine konu olan bu yönü, o zamana kadar<br />

görülmemiş bir ‘olay’la, yazarın Amerika turnesiyle de<br />

taçlanmıştır. Wilde’ın bugün bildiğimiz ipek çoraplı,<br />

redingotlu, şık bastonlu havalı portrelerinin birçoğu bu<br />

turnede çekilmiş fotoğraflar.<br />

Sosyal vicdan, nüktedanlık ve güzellik arayışı...<br />

Birbirleriyle çelişir görünen bu üç mesele Oscar<br />

Wilde’ın hayatını ve yapıtını belirlemiştir. Ünlü romanı,<br />

estetizmin el kitabı sayılan Dorian Gray’in Portresi,<br />

kahramanı Dorian Gray’in güzellik ve bencillik<br />

arasında sıkışan ömrünün tüm tortusunun bir tabloda<br />

biriktiğini hayal eden, bugün fantastik denebilecek bir<br />

eserdir.<br />

Genç denebilecek bir yaşta evlenen, çocuk sahibi<br />

olan Wilde, eşcinselliğini hayatının geç bir döneminde<br />

farkeder. Cinselliğini önce nispeten kapalı sonra<br />

açık yaşayan ilk kamusal figürlerden biri olması<br />

da hikayesinin önemli bir parçasıdır. Özellikle iyi<br />

kurulmuş, nüktedan ve cüretkar piyesleriyle Londra<br />

sosyetesinin gözbebeği olan ‘şahane küstah’, aristokrat<br />

bir ailenin oğluyla yaşadığı aşk ilişkisi sonucu<br />

Fotoğraf:<br />

Napoleon<br />

Sarony<br />

Oscar Wilde,<br />

1882<br />

yargılanır ve hapse girer. Geç döneminin olgun eserleri<br />

De Profundis ve Reading Zindanı Baladı’nı da bu<br />

deneyimin ertesinde yazar. Hapisten sonra yaşamını<br />

Paris’te sürdürür, orada ölür ve gömülür.<br />

Paris ve Fransa, Wilde için, yaşamdan ölüme kadar<br />

bir özgürlük alanı olmuş. Bu yüzden serginin Paris’te<br />

açılması anlamlı. Oyuncu Sarah Bernhardt’dan ressam<br />

Gustave Moreau’ya, en etkilendiği yazar Huysmans’dan<br />

çağdaşı Pierre Louys’a kadar Paris ve Fransız<br />

kültürü Wilde için bir nefes alma ve esinlenme alanı<br />

niteliğindedir. L’Impertinent Absolu sergisi, Wilde’ın<br />

elyazmalarından dava kayıtlarına kadar hiç görülmemiş<br />

birçok belge içeriyor. Yanı sıra, etkilendiği, tanıştığı,<br />

ahbap olduğu birçok Fransız sanatçının tablolarını,<br />

portrelerini, imzalı ilk baskılarını, Wilde’ın Fransızca<br />

olarak onlara yolladığı notları da... Serginin yer aldığı<br />

salonların her birinin duvarında Wilde’ın nükteli bir<br />

cümlesi bulunuyor ve bunlar salonların temalarını<br />

özetliyor. Sergide, koleksiyonundan yararlanılan kurum<br />

ve kişiler arasında Türkiye’den Wilde koleksiyoneri<br />

Ömer Koç’a ait parçalar da var. Wilde’ın André Gide’e<br />

imzaladığı bir eseri ve benzeri ilginç parçalar bu<br />

koleksiyondan.<br />

040


ADALET Mİ, KAHRAMAN MI?<br />

Yazı:<br />

Ali Akay<br />

Seza Paker, The Last<br />

European, 50x70 cm,<br />

1996-2010, Triptik,<br />

photo installation (detay)<br />

1980’li yıllarda yükselen bir neo-liberal ekonominin içinden geçen Hollywood sineması<br />

bize toplumdan kopmuş, kendi davranış ahlakını kendi başına seçmiş bir ethos’u ön plana<br />

çıkaran kahraman tipini yaratmıştı. En çok bilineni ise Rambo adıyla anıldı; ancak bu sadece<br />

ilk karakter gibi durmakta diğerleri bunu izlemekteydi. Daha 1970’li yılların sonunda<br />

Charles Bronson’ın bazı filmleri yalnız kahramanları öne sürmekteydi. Bir anlamda “yalnız<br />

kovboy” tipi olan Red Kit’in takipçileri olarak düşünülebilecek bu kahramanlar kendi<br />

başlarına, kendi kuvvetlerinde adaleti yerine getiren kahramanlar olarak ortaya çıktığı<br />

vakit, “kanun namına...” diye seslenen kovboy filmlerindeki şeriflere nazaran modern<br />

dönemlerde, adalet saraylarının olduğu, mahkemelerin işlediği bir şehir kültürünün<br />

kahramanları olarak kovboylar ethos’larını şehir ethos’u haline getirmekteydiler. Bu dönem<br />

içinde aslında şehirlerdeki güvenlik sorunları gündeme getirilmekteydi. Çetelerin hakim<br />

olduğu mahalleler, mahalle örgütlerine karşı adalet sorusunu soran bu kahramanlar neoliberalizmin<br />

kahramanları olarak arenaya çıkmaktaydılar.<br />

Bu bakışa göre Rambo bir ethos sahibiydi: Sert, adaletin krizli dünyasında toplumsal alanda<br />

güvenliği sağlamaktan aciz, para yiyen güvenlikçi polis dünyasına karşı bireysel savaşın<br />

başlangıcı olarak ortaya çıkan, Amerikan yaşam biçimine eklemlenmiş olan bir kahraman<br />

gündeme getirilmekteydi. Bu kahraman tipini ortaya çıkaran Hollywood sinemasının<br />

yanında Fransız sineması da bu tip kahramanları toplumsal alana uygulayan filmler<br />

yapmaya başladı. 1970’li yılların ikinci yarısından sonra söylem düzeyinde gelişen ve siyasi<br />

olarak da 1980’den sonra, önce İngiltere ve ABD’de oluşan neo-liberal ekonomiye göre,<br />

042


güvenlik ilk sorun olarak gözükmekteydi. Güvenlik söylemi olarak ortaya çıkan bu söylem nüfus kontrolünden<br />

geçen bir yeni siyasi anlayışa yaslanarak, şehir kültürünün içine doğa yasalarını da taşıyan bir şiddeti ve karşı<br />

şiddeti gündeme getirmekteydi. 1982 yılında yapılan filmin adı: İlk kan olarak hatırlanmakta mıdır hala?<br />

Sanırım, Rambo olarak hafızalarda kalmıştır. Karakterin kendisi bir kahraman olarak hatırlanmaktadır. Küçük<br />

bir özet: Vietnam gazisi John Rambo (Sylvester Stallone) bir dağ kasabasında şerifin tacizine uğrar. David<br />

Morrell’in kitabından sahneye uyarlanan film kahramanı dinlenmek istemesine rağmen sürekli şerifin ona<br />

terörist muamelesi yapması karşısında hapse düşer. İşkenceye maruz kaldığında, Vietnam Savaşı’nda başına<br />

gelen işkenceler gözünün önüne geldiğinde, karakolu darmadağın ederek oradan kaçar. Vietnam gazisini<br />

küçümseyen polisler artık onun doğal kuvvetine, komando ethos’una maruz kalmaya başlarlar. Rambo kimseyi<br />

öldürmeden tek tek polisleri bertaraf etmeyi bilir ve bu bilgisini uygular. Filmin sonunda eski albayının sözünü<br />

dinleyerek darmadağın ettiği kasabaya dönüp teslim olmayı kabul eder. Bu film bir ilk örnek olarak bir yandan<br />

savaşın getirdiği sorunları ortaya koymaktayken, diğer yandan da Rambo’nun ethos’unun haklılığına seyirciyi<br />

ikna ederek, onu kahramanın yanına çağırdığında, film işlemeyen bir adalet sisteminin içinde yaşanmakta<br />

olduğunun altını sıkıca çizer.<br />

Güvenlik toplumuna olan güven risklerin çoğalmasından da geçmektedir. Bu kahraman, olaylar ABD’de<br />

geçtiğinden, bu ülkedeki refah toplumu diye adlandırılan ve Amerikan yaşam biçimi diye sunulan “tüketim<br />

toplumunun” yumuşak karınlı dünyasından da uzaklaşılmakta olduğunu göstermektedir. Adalet artık bir<br />

isim olarak durmaktadır. Güvenlik görevlileri işlevlerini yapamayacak kadar kirlenmişlerdir. Para yiyen, keyfi<br />

kararlar veren, şiddeti şiddetle çağıran bir toplumun yapılanmaya başladığını da göstermektedir. Kahramanlar<br />

tek başlarına adaleti sağlayabilirler; ama, yine de, bu kahramanların adalet sistemi adilliği bozacağından<br />

dolayı, bizim kanunlara boyun eğmemiz zorunludur. Kant’ın Aydınlanma Dönemi ahlak anlayışının içinden<br />

geçemeyen bir toplum vardır artık önümüzde. İncelenmesi gereken, ekonomik olarak işlerliğini yitiren bu alan,<br />

artık, bireysel çıkıntılara bırakılmış gibidir. O halde, alan hem risklidir (Ulrich Beck bu yılların hemen ardından<br />

Risk Toplumu adlı kitabını yayınlamıştır) hem de güvenlik üzerine kurulu bir başka kavram çıkmıştır karşımıza<br />

(Biyo-politika- Michel Foucault’nun neo-liberal ekonomileri incelediği Güvenlik, Toprak Nüfus çalışması<br />

1977-78 yıllarına tekabül etmektedir). Adalet burada paylaşılamaz hale gelir; çünkü güven kaybına uğramıştır.<br />

Kahramanlara ve bireysel yalnızlıklara açılarak değil de toplumsal vaziyette birlikte nasıl üretebilir, konuşabilir<br />

ve yaşayabiliriz?<br />

Haberlere baktığımızda, yıllarca, hep gündelik olaylar arasında bu tip adalet koruyucularının ortaya<br />

çıktığını gördük; ama bugün artık insanların korktukları, bomba ve terör korkusuyla güvenlerini yitirdikleri,<br />

kahramanlık ilkelerinin artık geriye itildiği ve kahramanların sadece film sahnelerinde veya gerçekte savaş<br />

anlarında ortaya çıktığı ve sonları ölümle biten hikayeleri duymaktan başka bir şey yapamaz vaziyete girmedik<br />

mi? Üzücü olan da bu değil mi?<br />

Duyuların paylaşımı veya payı olmayanların duyularının paylaşımı derken, paylaşılamaz olana geldik.<br />

Kaybettiğimiz: Serbest bir yaşam, sevilen bir hayat ve sağlıklı bir insan grubunun bir arada yaşaması ve bir<br />

zamandır kaybolan insanların birbirlerine olan saygı ve nezaketin varlığını yeniden bulmak. Bunun yanında:<br />

Aşk, kadınlık, erkeklik, bedenler, özneler, bireyler, ruh titizliği, tin temizliği vb. Nasıl her birimiz tarafından<br />

kurulabilecek ki, bütün bunlar yan yana gelip, durabilip, serbestçe yaşayabilsinler.<br />

Bugün, yalnız bir kahraman sorusunun ardından ortaya çıkan sorunlarla karşı karşıya kalan bizler toplum<br />

veya topluluk içinde nasıl yaşayacağımızın sorularını sorup, soruşturup duruyoruz. Rambo filminde olduğu<br />

gibi adalete olan inanç sekteye uğrayıp, yıkıldığında, herkes kendi adaletini yapmaya kalktığında, hakimlik<br />

kuruluna güven kalmadığında ortak duygu paylaşımı olan bir adalete nasıl inanacağız? Evrensel hukuk<br />

ilkelerine göre nasıl yaşayabileceğiz? Veya, artık büyük bir krize girmiş olan evrenselden çıkıp, belki de,<br />

birden fazla evrensel arasındaki ilişkiyi nasıl sağlayabileceğiz? Ki, bu saygı ve nezaket toplumlarımıza geri<br />

gelsin. “İnsanlık” dışarıdan içimize, bizi çağırmalı, duyuların paylaşımı için seslenmeli. Edebiyatla, sinemayla,<br />

sanatlarla, şiirle ve bilhassa yaşamın kendisiyle...<br />

Bir tohum düşse toprağa ve ağacın büyümesi gibi yeşerse dallanıp, ayrılıp, çeşitlenip, budaklanıp, çoğalarak<br />

büyüse ve yeniden dünyaya, hayata, adalete, insanlara olan imanımız ve inancımız tekrar oluşsa, yeşerse ve<br />

çiçeklense, tıpkı basit bir ütopya gibi. Bir düş görsem: Başarabiliriz. Ve de, uyansam artık.<br />

043


Y/Project, 2010 yılında Yohan Serfaty’nin ustalık eseri olarak kuruluyor. Aynı yıl<br />

içerisinde Glenn Martens, bir önceki cümlenin gizli öznesi, aslında bu hikayenin<br />

başrol oyuncularından birisi olduğunun henüz farkına varmadan, moda<br />

sektörüne sıradışı bir bakış açısı getirmek istiyor ve yaşanan zincirleme olaylar<br />

onu önce Y/Project’in Kreatif Direktörü, sonra moda sektörünün en etkili<br />

isimlerinden biri haline getiriyor.<br />

GLENN MARTENS<br />

Röportaj:<br />

Utku<br />

Palamutçu<br />

Fotoğraf:<br />

Arnaud<br />

Lajeunie<br />

044


Glenn, şu an neredesin?<br />

1 Belçika’da bir stüdyoda,<br />

Y/Project’in İlkbahar-Yaz<br />

2017 koleksiyonu için kampanya<br />

çekimindeyim. Köklerime döndüğüm ve<br />

çekimi burada organize ettiğim için çok<br />

mutluyum.<br />

Geçtiğimiz ay Tim Coppens<br />

2 ile röportaj yaparken, kendisi<br />

Antwerp’in moda sektörü<br />

için bu kadar ilgi çekici bir şehir<br />

haline gelişini çok ilginç bulduğundan<br />

bahsetti. Sen bu durumla ilgili ne<br />

düşünüyorsun?<br />

Sadece Antwerp özelinde konuşmak bir<br />

kenara, genel olarak Belçika’nın moda<br />

sektörü için önemli bir yere doğru yol<br />

aldığını düşünüyorum. Belçika oldukça<br />

genç bir ülke, ancak vakti zamanında<br />

farklı ülkelerin kontrolü altına girip<br />

çıkmış olması, ülkenin kendine has<br />

bir geçmişe sahip olmasını engelliyor.<br />

İtalya’nın ya da Fransa’nın sahip olduğu<br />

miras, Belçika için geçerli değil. Ancak<br />

işe olumlu tarafından bakarsak, bu<br />

Belçika’yı daha geçirgen ve uyumlu bir<br />

ülke haline getiriyor. Haliyle yeni nesil,<br />

farklı ülkelerin kültürel değerlerini tek<br />

bir çatı altında birleştirme fırsatı buluyor<br />

ve ortaya bambaşka bir perspektif<br />

çıkıyor. Söz konusu perspektif, moda<br />

sektörünü de olumlu etkiliyor.<br />

Moda tasarımcısı olmak,<br />

3 sonradan öğrenilebilir bir şey<br />

mi, yoksa bu, doğuştan gelen<br />

bir yetenekle ilişkilendirilebilir mi?<br />

Sektördeki pek çok insan aslında<br />

doğuştan yetenekli. Hatta şunu<br />

söyleyebilirim ki bu insanların çoğu<br />

benden kat kat daha iyi iş çıkartıyor.<br />

Ama iyi bir tasarımcı olmak için ister<br />

yetenekli olun ister işi ustalarından<br />

öğrenin, bunların yeterli olmayacağını<br />

aklınızın bir köşesine yazın. Doğru<br />

ilişkilere, hatta doğru yerde doğru<br />

zamanda olmak gibi bir mucizeye<br />

ihtiyacınız var. Tabii bir de sektörün<br />

dişli isimleri arasında motivasyonunuzu<br />

kaybetmemeniz gerekiyor. Ancak o<br />

zaman iyi bir şeyler yapabilirsiniz.<br />

Peki son zamanlarda<br />

4 tasarımcı olmaya dair yeni bir<br />

şey öğrendin mi?<br />

Öğrenme süreci asla son bulmayan bir<br />

sektörden bahsediyoruz, bu yüzden<br />

tabii ki her geçen gün yeni bir şeyler<br />

öğreniyorum. Neredeyse her gün, moda<br />

sektörünü derinden etkileyen insanlar,<br />

trendler, konseptler hayatımıza giriyor.<br />

Bunlar bize sadece ilham vermekle<br />

sınırlı kalmıyor, işin tekniği, kültürel<br />

değerleri ve geleceğiyle ilgili ipuçları da<br />

gösteriyor ve haliyle, sürekli devinim<br />

içerisinde olan bir sektörde tutunmak<br />

için öğrenme sürecine dahil olmak<br />

zorunda kalıyorsunuz.<br />

Fotoğraf:<br />

Matthieu Lemaire-<br />

Courapied<br />

Y Project, SS 2017,<br />

backstage<br />

Y/Project’in Kreatif Direktörü<br />

5 olarak çalışmaya başladıktan<br />

sonra, neden kendi markan<br />

için tasarlamayı bıraktın?<br />

Y/Project için çalışmaya başlamadan<br />

önce, tamamen bağımsız bir şekilde<br />

hareket ettiğim kendi markam için<br />

yoğun bir çalışma temposuna sahiptim.<br />

İşler değiştikten ve başka bir modaevi<br />

için tasarlamaya başladıktan sonra,<br />

ikisinin birbirinden tamamen farklı ve<br />

alakasız markalar olduğunu fark ettim.<br />

İkisi için de farklı insanlar hedef kitleyi<br />

oluşturuyordu ve aradaki bu fark beni<br />

seçim yapmaya itti.<br />

045


Kendi markanı kurmadan<br />

6 önce Yohan Serfaty’ye<br />

asistanlık yapıyordun, yani<br />

aslında Y/Project’in kuruluşuna tanıklık<br />

eden insanlardan birisiydin ve kendisi<br />

öldükten kısa bir sonra Y Project’in<br />

başına geçtin. Bunun Yohan’ın vasiyeti<br />

olabileceğini hiç düşündün mü?<br />

Yohan’la çalışmaya başladığımda<br />

Y/Project’i hayata geçirmek aklında<br />

yoktu. Farklı isimlerle işbirliği yapıyordu<br />

ve onunla çalıştığım dönemde İstanbul<br />

menşeli bir markayla çalışıyordu. Sürekli<br />

olarak Paris ve İstanbul arasında seyahat<br />

ediyorduk ve bir süre sonra İstanbul’a<br />

taşınma kararı aldım, yaklaşık bir yıl<br />

boyunca Cihangir’de yaşadım ve aslında<br />

hayatımın en çılgın ve güzel dönemini<br />

Yohan’la birlikte geçirdim. Yohan vefat<br />

ettikten sonra, ortada yeni kurulmuş,<br />

büyük başarılar vaat eden bir marka<br />

kaldı ve Yohan’ın yakalamak istediği<br />

duruşu anlayabilecek, onu yakından<br />

tanıyan bir insanın dümene geçmesi<br />

gerekiyordu. Yani bu Yohan’ın vasiyeti<br />

değil, markanın hayatına devam etmesi<br />

için olması gereken şeydi.<br />

İlk iş gününde tasarım<br />

7 ekibiyle çalışmaya<br />

başladığında, sence ekip seni<br />

sevdi mi?<br />

Ekip oldukça zor bir süreçten geçiyordu,<br />

sonuçta değer verdikleri, saygı<br />

duydukları ve görmeye alıştıkları bir<br />

insanı kaybetmişlerdi. Ancak, aynı<br />

hissiyata Yohan vefat ettikten sonra<br />

da devam ettikleri için markaya olan<br />

bağları oldukça güçlüydü. Bu yüzden<br />

kısa sürede ekiple iyi ilişkiler kurup,<br />

iyi iş başardık. Benim yerime başka<br />

birisi geçmiş olsaydı da şey olurdu diye<br />

düşünüyorum.<br />

Y/Project’e dair değiştirmek<br />

8 istediğin ilk şey ne oldu?<br />

Hiçbir şeyi değiştirmek<br />

istemedim.<br />

Neden?<br />

9 Çünkü benden beklenen<br />

şey, markaya yeni bir kimlik<br />

kazandırmam değil, aksine Yohan’ın<br />

yarattığı duruşu güçlendirmemdi.<br />

O zaman sana miras kalan<br />

10 değerler neydi?<br />

Her şeyden önce, Y/Project’in<br />

beklenmedik parçalar tasarlama<br />

arzusunu ortadan kaldırmamak için<br />

elimden geleni yaptım. Tıpkı Yohan’ın<br />

parasomnia hastalığını ilham kaynağı<br />

olarak aldığı sezon gibi, insanları<br />

şaşırtacak şeyler üzerine odaklandım.<br />

Bir yandan, marka erkek tasarımları<br />

yapmak için kurulmuş olmasına rağmen,<br />

pek çok kadın müşterisi de mevcuttu.<br />

Yohan aynı güçlü duruşu kadın<br />

koleksiyonlarına aktarmak istiyordu ve<br />

buna odaklanmak benim görevimdi. En<br />

önemlisi, lüks algısını oluşturmak için<br />

kullandığı deri parçalara ağırlık vererek,<br />

daha keskin ve daha güçlü koleksiyonlar<br />

hazırlamak için epey uğraştım. Ne yalan<br />

söyleyeyim, sonuç gayet başarılı oldu.<br />

046


Hazır erkek koleksiyonlarının<br />

11 başarısından bahsetmişken<br />

soralım, her ne kadar<br />

değişiklik yapmadığını söylesen de<br />

Yohan’ın aksine, defilelerde kadın<br />

ve erkek koleksiyonlarını birlikte<br />

sergilemeye başladın. Dönemin en<br />

büyük trendine mi uyuyorsun yoksa<br />

gerçekten kadınlar ve erkekler için<br />

ortak bir gardırobun mümkün olduğuna<br />

mı inanıyorsun?<br />

Aslına bakarsanız, ortak bir gardırobun<br />

mümkün olduğuna gerçekten<br />

inanıyorum. Kendi markam için tasarım<br />

yaparken buna inanıyordum, Yohan’ın<br />

erkek koleksiyonu kadınlar tarafından<br />

satın alındıkça bu inancım giderek arttı.<br />

Eğer kadınlar erkek koleksiyonundan<br />

parçaları giyebiliyorlarsa, o zaman<br />

defilenin de bunu desteklemesi<br />

gerekiyor diye düşündüm. Markanın<br />

kimliğinde yer alan ve üzerine ikinci bir<br />

kez düşünmeye gerek duymadığımız<br />

bir fikri hayata geçirdik hepsi bu.<br />

2013 yılından itibaren bu fikri<br />

desteklediğimizi düşünürsek, aslında<br />

insanlara cinsellik eğitimi verdiğimizi<br />

söyleyebilirim. Hatta diğer markalara da<br />

kadınların erkek kıyafetleri ve erkeklerin<br />

de kadın kıyafetleri satın alabileceği<br />

gerçeğini öğrettiğimizi söylemek en<br />

doğal hakkım.<br />

Ortak bir gardırop fikri bir<br />

12 kenara, erkek koleksiyonunda<br />

sergilediğin transparan,<br />

çiçek motifli atlet, kimi tasarımlarının<br />

sadece defile odaklı üretildiği<br />

hissiyatını yaratıyor. Bu minvalde,<br />

estetiğe mi yoksa fonksiyona mı daha<br />

çok önem veriyorsun?<br />

İkisine de eşit uzaklıktayım. Tabii ki<br />

görsel kimlik yaratmak için uğraşıyoruz,<br />

defilede sergilenecek kombinleri<br />

hazırlarken insanların şaşıracağı şeyler<br />

üzerine kafa yoruyoruz ve bu yüzden<br />

sınırları zorlamayı seviyoruz. Sektörün<br />

geneline baktığımda, adından söz<br />

ettiren markaların neredeyse %80’inin<br />

yaratıcılığın sınırlarını zorlamadığını<br />

söyleyebilirim. Ama moda kesinlikle<br />

böyle bir şey değil ve çoğu marka bunu<br />

anlamıyor. Defileyi izleyen insanların<br />

şaşırması, kafasında oluşturduğu ideal<br />

kıyafet algısını değiştirebilmesi gerekiyor<br />

ve bunu sağlayacak güç tasarımcının<br />

elinde.<br />

Neden mimar olarak çalışmak<br />

13 yerine moda sektörüne<br />

hizmet etmeye karar verdin?<br />

Mimarlık fakültesinden mezun olduğum<br />

gün bu işi yapmayacağımdan çok<br />

emindim. Severek okuduğum bir bölüm<br />

değildi ve henüz gençken daha farklı bir<br />

meslek edinebileceğimi biliyordum.<br />

Y Project,<br />

SS 2017<br />

Önce moda tasarımı<br />

14 okuduğunu ve daha sonra<br />

mimarlık yapmaya karar<br />

verdiğini hayal et. Nasıl bir mimari<br />

yaklaşıma sahip olurdun?<br />

Etnisitenin ve ulus devletin giderek<br />

anlamını yitirdiği bir dünyada,<br />

muhtemelen insanların kendilerini<br />

evlerinden uzak hissetmemelerini<br />

sağlayacak ve onlara soğuk gelmeyecek<br />

bir tarza sahip olurdum. Moda<br />

sektöründeki duruşumdan bu kadar<br />

uzak bir cevap verdiğim için oldukça<br />

şaşkınım ama aklıma gelen ilk şey bu<br />

oldu.<br />

047


İstanbul ve Ankara ofislerinde yıllardır ürettiği projeleri ile<br />

bol ödüllü VEN Mimarlık’ın kurucusu Gül Güven’e, VEN’in<br />

hikayesini, kendisini ve hiç bitmeyen bir serüven olarak<br />

gördüğü mimarlığı sorduk.<br />

GÜL GÜVEN<br />

Röportaj:<br />

Yağmur<br />

Yıldırım<br />

Portreler:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

048


İstanbul’daki öğrencilik<br />

1 yıllarınızın ardından<br />

Ankara’da eğitiminize devam<br />

ederek, bu süreçte kendi ofisinizi<br />

açmışsınız. Hem yeni bir şehirde, hem<br />

de öğrenci iken ofis açmanın, epey<br />

radikal bir karar olduğu söylenebilir. Bu<br />

sizin için nasıl bir deneyim oldu?<br />

Ofisimin kuruluşu yüksek lisans<br />

sürecine, tez dönemime rastlar. Proje<br />

ofisi açmak için gerçekten erken bir<br />

tarihti... Mimari çalışmaların içine<br />

bir an önce girme hevesiyle, küçük<br />

bir proje teklifi karşısında, üzerine<br />

çok düşünülmemiş, hızlı bir karardı<br />

diyebilirim. Yeni mezun arkadaşlara<br />

tavsiye edeceğim bir yol değil, önce<br />

mimarlık ofislerinde deneyime<br />

yatırım yapmalarını öneririm. Ayrıca<br />

projeler artık ekiplerle üretiliyor, bu<br />

yüzden öncelikle tasarım ve uygulama<br />

sürecini başka ofislerde belirli bir süre<br />

deneyimleyip, ekipler içinde yer almanın<br />

daha doğru olduğu kanaatindeyim.<br />

Kendi adıma hem eğitim sürecimin<br />

devam etmesi ve yeni bir şehirde<br />

yaşamanın, hem de deneyimsizliğimin<br />

sonuna kadar zorluklarını yaşadım. Bu<br />

nedenle daha çok çalıştım, pazar günleri<br />

dahi hayatımı ofiste geçirirdim.<br />

Deha Proje Ofisi, 2014<br />

VEN Mimarlık bugün hem<br />

2 Ankara, hem de İstanbul<br />

ofislerinde çalışıyor.<br />

Ankara’da ve İstanbul’da çalışmanın<br />

nasıl ayrımları var?<br />

VEN’in geçen süre zarfında bir çalışma<br />

kültürü oluştu, bu da işleyiş ve davranış<br />

birliğini oluşturuyor. Her iki ofiste<br />

ekipler bu oluşum içinde hareket<br />

ediyor. Günümüzde kullandığımız<br />

teknoloji altyapısı sayesinde ofisler, aynı<br />

projeyi birlikte yürütebilme pratiğine<br />

de sahipler. Ekip oluşumu önemli,<br />

günümüzde projeler bireyden çok yetkin<br />

ekipler tarafından şekillendiriliyor.<br />

Proje süreçlerinde görevlendirmeler<br />

çalışanların yeteneklerine/birikimlerine<br />

göre şekillendiğinden, bazen Ankara’da<br />

yapılacak yatırımı İstanbul ofisi,<br />

İstanbul’dakini ise Ankara ofisi<br />

yönetebiliyor. İnternet ortamında her<br />

iki ofisin birbirleriyle paylaşımları çok<br />

güçlü olduğu gibi bu iki ofis arasında<br />

ekip üyeleri birbirlerine sık sık ziyaretler<br />

de gerçekleştiriyor. Ankara’da ve<br />

İstanbul’da çalışmanın en büyük ayrımı<br />

ise karar süreçlerinin hızı. İstanbul’da<br />

kararlar hızlı alınıyor, Ankara’da oldukça<br />

yavaş.<br />

Konutlardan<br />

3 adalet saraylarına,<br />

restorasyonlardan ofislere<br />

çok çeşitli işlevlerde ve oldukça fazla<br />

sayıda projeniz var. En keyif aldığınız<br />

projeler hangileri?<br />

Nitelikli işveren ile buluşulan projeler<br />

en keyifli projeler oluyor. Ne kadar<br />

iyi mimar olursanız olun iyi işveren<br />

olmadan iyi yapı olmaz. Aslında proje<br />

süreci her işte keyif alarak ilerliyor,<br />

ancak ya yapım aşamasında keyif<br />

kaçıyor, ya da yapım aşamasını da<br />

geçiyorsunuz, bu sefer de bina hatalı<br />

işletme kararları ile müdahalelere<br />

uğrayıp bizi daha çok üzebiliyor.<br />

2010-2011 yıllarında Tripoli ofisimizde<br />

yaşadığımız proje süreçleri keyifliydi.<br />

Bize, mimarın liderliğinin işverence<br />

koşulsuz kabulünün mutluluğunu<br />

yaşama fırsatı verdi. Güncel<br />

projelerimizden biri de Ankara’da<br />

yapımı devam eden yedi bahçe projesi;<br />

kontrolü elimizden kaybetmediğimiz<br />

bir proje oldu, iyi sonuçlanacağını<br />

düşünüyorum.<br />

049


Ulaştırma Bakanlığı<br />

4 Merkez Binası projeniz,<br />

2014 yılında hem Chicago<br />

Athenaeum’dan ‘Green Good Design’,<br />

hem de International Property<br />

Awards’dan ‘Highly Recommended’<br />

ödülleri aldı. Türkiye’de kamu binaları<br />

tasarlamak ve yapmak üzerine ne<br />

söyleyebilirsiniz?<br />

Yapı üretimi ve inşaat yatırımları<br />

uzun vadeli olur. Bu nedenle projeler,<br />

sürdürülebilirlik ilkeleri göz önüne<br />

alınarak, profesyonel bir şekilde<br />

gerçekleştirilmelidir. Kamunun<br />

mimarlığa verdiği değer ile ülkesinde<br />

liderlik yapması önemli. Buna erken<br />

Cumhuriyet döneminde mimariye<br />

verilen değer ve Ankara’da yansımalarını<br />

da örnek olarak gösterebilirim. Kamu<br />

binaları tasarlayan bir mimar olarak<br />

öncelikli sıkıntı; oldukça prestijli<br />

yapılar olmalarına karşın, projenin<br />

uygulama sürecinde müellif mimardan<br />

kontrol hizmetinin alınmaması, bu yol<br />

ile mimarın tümüyle sürecin dışına<br />

atılması. Hayal ettiğimiz mekanlar<br />

uygulama aşamasında değişmekte<br />

ve mimarın üzüntüsünü artırmakta.<br />

İkinci ve absürt sıkıntı ise günümüzün<br />

idarecilerinin ülkemizdeki kamu<br />

yapılarında arzu ettikleri kimliği<br />

belirleyici, oryantalist biçimler için<br />

zorlayıcı baskıları. Bu baskı nedeniyle<br />

kamu yapılarını projelendirmek epey<br />

zorlaşmakta. Ek olarak, doğru imalatlar<br />

için öngörülen bütçelerin son derece<br />

düşük olmasını da problem olarak<br />

söyleyebilirim.<br />

The Architectural Review’un<br />

5 2016 yılı Women in<br />

Architecture araştırmasına<br />

göre, katılımcı kadınların %72’si<br />

cinsiyetlerinden ötürü kariyerlerinde<br />

negatif ayrımcılığa ve istismara<br />

uğradıklarını belirtiyor. Katılıyor<br />

musunuz?<br />

Kadınların cinsiyetlerinden ötürü<br />

istismara uğradıklarına katılıyorum.<br />

Ancak cinsiyetten ötürü mimar<br />

olarak kariyerimde farklılaştırıldığımı<br />

hissetmedim.<br />

Güncel mimarlık ve tasarım<br />

6 sahnesinden kimi seversiniz?<br />

Başarılı kadın mimar<br />

olmanın ötesinde, en önemli ve<br />

yetenekli mimarlardan biri olarak iz<br />

bırakan Zaha Hadid’i burada anmadan<br />

geçemeyeceğim. Deneysel ve farklı<br />

projeleriyle Rem Koolhaas takip<br />

ettiğim bir mimar. Tabii, mimarlık<br />

alanında nitelikli ürün veren, adlarını<br />

sayamayacağım kadar çok mimar var.<br />

İnternet, basılı medya ve seyahatlerde<br />

birçoğunun yapılarını inceliyor ve takdir<br />

ediyorum.<br />

Bugünlerde ne üzerine<br />

7 çalışıyorsunuz, VEN’in yakın<br />

geleceğine dair fikirleriniz<br />

nedir?<br />

Fransız Kültür Merkezi’nin iç ve dış<br />

alanlarının yeniden düzenlenmesi<br />

üzerine çalışmaktayız, Ankara’da bir<br />

karma yapı projemiz var. Ayrıca yapımı<br />

süren ve kontrollüğümüzün devam<br />

ettiği Beyler Ofis Binası ve Yedi Bahçe<br />

projelerimizi söyleyebiliriz. Mimarlık<br />

benim için hiç bitmeyen bir serüven...<br />

Geleceğe dair isteğim ise uluslararası<br />

platformda daha çok proje serüveni<br />

yaşamak.<br />

050


ANKARA · Ankamall (0 312 541 25 27) · Armada (0 312 219 00 59) · Karum (0 312 427 50 34) · Gordion (0 312 236 70 10) · Next Level (0 312 284 02 87) · Kentpark AVM (0 312 219 98 36) · Panora<br />

(0 530 947 25 03) · ANTALYA · Terracity (0 242 318 10 20) · BURSA · Korupark (0 224 241 29 00) · GAZİANTEP · Sanko Park (0 342 338 68 78) · İSTANBUL · Akasya (0 216 510 64 38) · Akmerkez<br />

(0 212 282 03 60) · Aqua Florya (0 212 662 62 95) · Akbatı (0 212 397 73 75) · Bağdat Caddesi (0 216 302 07 33) · Buyaka (0 216 504 52 91) · Capacity (0 212 560 33 32) · Capitol (0 216 474 07 27) ·<br />

Cevahir (0 212 380 05 72) · Forum İstanbul (0 212 640 96 71) · Kanyon (0 212 353 09 59) · Maltepe Park (0 216 515 15 65) · Marmara Forum (0 212 466 62 10) · Marmara Park ( 0 212 853 03 09) · Palladium<br />

(0 216 663 13 89) · Nişantaşı (0 212 240 29 32) · Zorlu Center AVM (0 212 353 61 59) · İstinye Park (0 212 345 50 19) · İZMİR · Agora (0 232 278 55 00) · Alsancak (0 232 464 00 62) · Mavi Bahçe<br />

(0 232 502 17 74) · Point Bornova (0 232 502 23 53) · KAYSERİ · Forum Kayseri (0 352 222 81 42) · LEFKOŞE · Mehmet Akif Cad. (0 392 227 06 39) · TRABZON · Forum Trabzon (0 462 330 00 17)<br />

Seçili Boyner, YKM’lerde ve Saat&Saat’lerde<br />

KARLIE KLOSS<br />

for<br />

#BeBrilliant<br />

KIŞ KOLEKSİYONU<br />

DAHA FAZLASINI SWAROVSKI.COM’DA KEŞFEDİN


Bazı insanlar vardır, ‘herhalde bir o kadar da yerin altında var’ dedirtir. Selin<br />

Sayek Böke işte tam da öyle biri. Zarif, çıtı pıtı ama yeri gelince otoriter, her<br />

zaman kendine güvenli. İşi kolay değil, kazanamayan ama kazanmasa da,<br />

seçmeninin sanki kazanmış gibi icraat beklediği ana muhalefet partisinin<br />

sözcüsü. Selin Sayek Böke’ye, Türkiye siyasetinde partisinin ve kendisinin<br />

duruşunu sordum.<br />

SELİN SAYEK BÖKE<br />

Röportaj:<br />

Nevşin<br />

Mengü<br />

Fotoğraflar:<br />

Yalım<br />

Kartal<br />

052


Siyaset hep istediğiniz bir<br />

1 şey miydi, yoksa kendinizi<br />

içinde mi buldunuz?<br />

Siyaset, mevcudu sürekli analiz etmek<br />

ve nasıl olmalı sorusuna yanıt aramaksa,<br />

zaten siyasetin içindesiniz demektir. Ben<br />

hep böyleydim. Çocukluğumdan beri,<br />

dünya ve ülke meseleleri yaşamımızın<br />

temel konusu oldu. Aktif siyasete<br />

girmeden önce de bir bilim insanı<br />

olarak, zaten sorunlara çözüm üretme<br />

sürecinin içindeydim. Dolayısıyla,<br />

aktif siyaset teklifi geldiğinde,<br />

şimdiye kadar kafamı yorduğum bu<br />

meselelere, daha etkin bir şekilde<br />

katkıda bulunabileceğimi düşünerek<br />

teklifi kabul ettim. Bir de bu kararı<br />

verirken çok kişisel bir motivasyonum<br />

oldu. Türkiye’ye dair kaygılarım ve ruh<br />

sıkışıklığım o derece yüksek bir noktaya<br />

gelmişti ki, artık bir şeyler yapmam<br />

gerektiğini hissettim. Siyaset bana bu<br />

zemini sağladı.<br />

Şimdi olsa yine kabul eder<br />

2 misiniz?<br />

Siyasete girme kararımı<br />

belirleyen gerekçelerin hiçbiri ortadan<br />

kalkmadığı gibi, daha da ağırlaştı. Bu<br />

adımı atarken bunun uzun bir yolculuk<br />

olacağını biliyordum, her geçen gün de<br />

iyi ki yapmışım diyorum. Ve evet, şimdi<br />

olsa yine kabul ederdim.<br />

‘İyi ki siyasetteyim’ dediğiniz<br />

3 anlar çoktur o zaman.<br />

Olmaz olur mu hiç.<br />

Siyaset umut yaratmaktır, insanların<br />

geleceklerini kurarken sarfettikleri<br />

gayretlerine, emeklerine ortak olmaktır.<br />

Bunu en somut 7 Haziran sürecinde<br />

yaşadım. Doğrudan insanların<br />

hayatlarını iyileştirecek önerilerimiz<br />

herkes tarafından sahiplenildi. O<br />

kadar sahiplenildi ki yarım yamalak<br />

da olsa iktidar tarafından taklit edildi,<br />

uygulandı. Bir yaraya merhem olmak,<br />

bir derde çare olmak, bu ülkenin bir<br />

bireyinin hayatını iyileştirmek, taş<br />

üstüne taş koymak...<br />

Siyasetin en tatsız tarafı ne?<br />

4 Tartışmalarda, eleştirilerde<br />

yaşanan düzeysizlik, düşük<br />

seviye, hamaset... Genel olarak siyasete<br />

hakim olan bir vasatlık... Birkaç şey daha<br />

sayabilirim.<br />

Ana muhalefet partisi<br />

5 sözcüsü olmak kolay değil,<br />

ama avantajınız vardı,<br />

kameralara alışıktınız. İlk kürsüye<br />

çıktığınızda ne hissettiniz?<br />

Elbette heyecanlandım. Ama<br />

heyecanımın nedeni kameralar değil, o<br />

kürsüye CHP adına, bu büyük ve önemli<br />

sorumluluğu taşıyarak çıkmamdı. Ne<br />

hissettim biliyor musunuz? Gelecek<br />

güzel günleri çoktan hakettiğimizi...<br />

Ne kadar uzun süredir bu ülke mutsuz<br />

diye düşündüm. Ve aynı zamanda,<br />

o an beni izleyen gazetecilerin,<br />

kameramanların, bugün işten atılır<br />

mıyım endişesini gördüm. Seslendiğim<br />

kadınların, gençlerin, bu karanlık,<br />

sıkışık günlerde içlerinin nasıl sıkıştığını<br />

hissettim. Benim de içim sıkıştı. Sonra<br />

bunu birlikte değiştirebiliriz ve aslında<br />

ihtiyaç duyduğumuz aydınlık, elimizle<br />

tutabileceğimiz kadar yakınımızda<br />

diye hissettim. Hala da her defasında<br />

hissediyorum.<br />

‘Ne olacak bu CHP’nin hali...’<br />

6 Yıllardır entelijansiya ne<br />

zaman bir araya gelse bunu<br />

konuşuyor, siz ne dersiniz?<br />

Çok tuhaf bir durum yaşıyoruz.<br />

CHP’nin de süreç içinde eleştirilecek<br />

noktaları olabilir ve elbette<br />

eleştirilmelidir. Ama sizin tarif ettiğiniz<br />

bu durumu iki türlü değerlendiriyorum<br />

ben: Hani bir ifade vardır ya, biraz<br />

değiştirip, uyarlayıp söyleyeceğim;<br />

CHP sanki ‘en ziyade eleştiriye mazhar’<br />

konumda. Yani kimseye yapamadığınız<br />

eleştirileri yapabileceğiniz, her türlü<br />

eleştiriye müsaade eden, kolay adres...<br />

Yani ülkede olup bitenlere bir bakın;<br />

iktidarın, iktidara bağlı karar vericilerin,<br />

her gün aldığı kararlara bir bakın.<br />

Ülke olarak, neler yaşadığımıza bakın.<br />

Ülke olarak topluca, belki de bugüne<br />

kadar olmadığı biçim ve hızda, bir<br />

uçurumdan aşağı yuvarlanıyoruz. Korku<br />

dağları sarmış, kimse ağzını açamıyor.<br />

Her an kapınız çalınır ve başınıza her<br />

türlü felaket gelebilir. Ama bütün<br />

bunların sorumlusu olanlar değil, CHP<br />

tartışılıyor. Diğer açıdansa bu durum<br />

şunu da gösteriyor: Bütün bu kaos<br />

ortamında CHP bu ülkenin tek umudu...<br />

Bu yüzden CHP’yle ilgili herkesin bir<br />

beklentisi, bir hayali var. Hiçbir şey<br />

eksik, hatalı olmasın isteniyor.<br />

053


Türkiye’de kadınların<br />

7 geleceğini nasıl<br />

görüyorsunuz?<br />

Kadınların geleceği de ülkenin<br />

geleceğinden bağımsız değil. Ülkede<br />

yaşanan bu karanlık ortamda kadınların<br />

özgürleşmesi mümkün mü? Kadınların,<br />

çocukların, gençlerin hepimizin<br />

özgürlük sorunu var. Toplum birbirine<br />

düşman edilmiş durumda. Dolayısıyla<br />

temel hak ve özgürlüklerimizi<br />

sağlayacak şekilde, yaşadığımız bu<br />

iklimin değişmesi gerek. Ardından da<br />

bir gelecek tasarımı yapabilmek için,<br />

daha özgür, daha eşit, daha insanca bir<br />

yaşamı sağlayacak zihniyet değişimi<br />

gelmeli tabii. Türkiye’de kadınların<br />

da gençlerin de kimsenin geleceğini,<br />

şiddeti besleyen, bizleri kutuplaştıran bu<br />

iktidar varken, aydınlık görmüyorum.<br />

Tek yolumuz var, bu iklimi değiştirecek<br />

topyekün bir aydınlanma ve değişim<br />

iradesi. Yeni bir siyaset inşa etmek<br />

gerek, geleceğin siyasetini. İnşa ediyor<br />

olduğumuz geleceğin siyasetinde kadın,<br />

siyasetin ortağı olacağı için aydınlık<br />

günler gelecek. Çünkü kadın üretime<br />

katılırsa Türkiye büyüyecek, kadın<br />

özgürleşirse Türkiye özgürleşecek.<br />

Mevkidaşlarınız ‘kadın’<br />

8 olduğunuzu hissettiriyorlar<br />

mı?<br />

Türkiye’de siyasetin dili son derece<br />

maskülen. Bakış açısıyla, siyaset yapma<br />

diliyle, erkek egemen bir kültür söz<br />

konusu. Örneğin siyasi bir eleştirinizden<br />

ya da açıklamanızdan hoşlanmayanların,<br />

ani bir öfkeyle cinsiyetçi ifadeler ve<br />

hakaretlerle dolu yanıtlarına hazırlıklı<br />

olmalısınız. Bazen açıktan küfre varan<br />

ifadeler, ya da cinsiyetçi imalar... Oysa<br />

ben tüm siyasi açıklamalarımı, elbette<br />

bir kadın olarak değil, bir siyasetçi<br />

olarak yapıyorum, ama gelen eleştiriler<br />

siyasi değil, cinsiyet üzerinden, üstelik<br />

hakaret dolu... Hatta bunu sadece erkek<br />

siyasiler değil, kadın siyasilerin kendisi<br />

de yapıyor. Esas acıklı olan da bu.<br />

Şu anda Meclis bir işe yarıyor<br />

9 mu?<br />

TBMM, bu ülkenin tarihi<br />

kazanımı ve ikamesi olmayan bir<br />

varlığıdır. TBMM, bu ülkenin özgürlük<br />

ve demokrasi yolunda olmazsa<br />

olmazıdır. Ama sizin sorunuzun,<br />

şu anda Meclis’in baypas edilmiş<br />

olduğuna, etkisizleştirildiğine işaret<br />

ettiğini düşünüyorum. Bu kapsamda<br />

evet, iktidar, milletin iradesinin kalesi,<br />

Türkiye’de egemenliği savunmuş,<br />

onu inşa etmiş ve bombalar altında<br />

dahi bundan feragat etmemiş olan<br />

milletvekillerinin bulunduğu meclisin<br />

yetkilerini gasp ediyor. Bunu OHAL’le<br />

yapıyor.<br />

Üreten ekonomi değiliz,<br />

10 Türkiye ne üretebilir?<br />

Türkiye istediği her şeyi<br />

üretebilir, Türk insanı herkesle rekabet<br />

edebilir. Yeter ki memleket iyi yönetilsin,<br />

bugünün aksine...<br />

Ekonomi yönetimi sizde olsa<br />

11 ilk hamleniz ne olur?<br />

İlk hamle ve sonraki<br />

hamlelerin ne olacağı o kadar belli ki.<br />

Her aklıselim iktidar bunu görebilir ve<br />

yapar. Tabii gerçekten sorun çözmek<br />

istiyorsa... Hemen şimdi atılması<br />

gereken altı maddelik bir paket önerdik.<br />

Bunu aylardır da tekrarlıyoruz. Ama<br />

niyet olmayınca kulak da sağır oluyor.<br />

İlk iş, diyalog kanallarını işler hale<br />

getirmek ve ekonomi yönetiminin<br />

demokratikleşmesi için somut adımlar<br />

atmak... Hemen neler yapılması<br />

gerektiğini sıralayayım: Ekonomik<br />

ve Sosyal Konsey’in Anayasal bir<br />

zorunluluk olarak toplanması,<br />

bağımsız kurum ve kurullarda liyakat<br />

temelli atamalar yapılması, kopyala<br />

yapıştırla değil, ciddiyetsizlikle değil,<br />

gerçekçi bir Orta Vadeli Program<br />

hazırlanması, TBMM’de Kesin Hesap<br />

Komisyonu kurulması ve başkanlığının<br />

ana muhalefete verilmesi, Kamu<br />

İhale Kanunu’nun hızla yeniden<br />

düzenlenmesi ve etkin ve eşitlikçi bir<br />

yapıya kavuşturulması ve en önemli<br />

adımlardan biri verimli ve etkin bir vergi<br />

sisteminin ilk adımları hemen atılması,<br />

verginin bir ekonomik silah olarak<br />

kullanılması engellenmesi... Bugün<br />

çok acil ihtiyaç duyulan bu adımlarla<br />

aynı anda tabii ekonomik verimliliği<br />

arttıracak bir eğitim ve teknoloji<br />

reformuna da eş zamanlı olarak<br />

başlamak gerekir.<br />

054


0 216 999 24 99


Güneşli bir günde Manhattan’da mağaza gezerken, birden kırmızıya<br />

boyanmış bir aslan size vitrinin ardından göz kırpabilir. İçeri girdiğinizde<br />

serçe parmağınızda denediğiniz Fuerza’yı hiç çıkarmak istemeyebilirsiniz,<br />

en azından biz istemedik. Ve merakımız bizi tasarımın sahibi, Foundrae’nin<br />

kurucusu, Rebecca Taylor’ın eski CEO’su Beth Bugdaycay’in ofisine götürdü.<br />

Gerisi bildiğiniz gibi... Sormaya başladık.<br />

FOUNDRAE<br />

Röportaj:<br />

Aslin<br />

Kumdagezer<br />

Fotoğraf:<br />

Peter<br />

Stanglmayr<br />

İllüstrasyonlar:<br />

Foundrae<br />

056


Kendi mücevher markanı<br />

1 kurmaya ne zaman karar<br />

verdin?<br />

Çok uzun süredir kendim için bir şeyler<br />

tasarlıyordum. Fikir hep vardı ama<br />

başlaması uzun sürdü.<br />

Ne kadar uzun sürdü?<br />

2 Başlarda, sadece kendim<br />

için tasarlamak yaratıcı<br />

tarafımı beslemeye yetiyordu. Ardından<br />

sektördeki arkadaşlarım ve hatta<br />

satın almacılar tasarımlarımı nereden<br />

alabileceklerini sık sık sormaya<br />

başladıklarında mücevher tasarlamanın<br />

hobiden fazlası olması gerektiğine<br />

kesin karar verdim. Rebecca Taylor’da<br />

CEO’luğu bırakmam da, ilk ayrılık<br />

konuşmasının bir buçuk sene sonrasında<br />

gerçekleşti.<br />

İleride Rebecca Taylor’la<br />

3 sınırlı sayıda bir mücevher<br />

işbirliği olabilir mi?<br />

Sanırım şu noktada yok. Foundrae’nin<br />

her bir tasarımı nevi şahsına münhasır<br />

bir hikaye anlatıyor. Bu yüzden başka bir<br />

markanın kimliğini işbirliği bazında da<br />

olsa yansıtabileceğini düşünmüyorum.<br />

Tekstil sektöründen<br />

4 mücevhere geçiş süreci<br />

nasıldı?<br />

Her ne kadar, aslında müşterileriniz<br />

ve satın almacılar aynı olsa da, tekstil<br />

ve mücevher perde arkasında iki farklı<br />

dünya. Mücevher tarafında her şey daha<br />

duygusal.<br />

Bu duygusallığın mücevher<br />

5 sektörüne geçişteki rolü ne?<br />

Oldukça büyük. Evladiyelik<br />

bir mücevherin devamlılık fikrine<br />

aşığım. Bir jenerasyondan diğerine miras<br />

kalabilmesi çok kişisel ve duygusal bir<br />

bağ yaratıyor.<br />

Sana miras kalan en değerli<br />

6 mücevher ne?<br />

Annemin verdiği Aztek<br />

madalyonu. Büyürken annem onu<br />

boynundan çıkarmazdı, şimdi<br />

madalyona her baktığımda asla geri<br />

dönemeyeceğim anılara yolculuk<br />

ediyorum. Tabii madalyon ona, bana<br />

ifade ettiğinden çok daha farklı şeyler<br />

anımsatıyor olmalı, muhtemelen<br />

70’lerdeki gençlik yıllarını...<br />

CEO tarafın, bu girişimin<br />

7 başarılı olacağının bir nevi<br />

garantisi. Peki ya yaratıcı<br />

tarafını nasıl destekliyorsun?<br />

CEO denince akla çok da yaratıcı bir<br />

profilin gelmediği doğru ama eğitimim<br />

ve erken dönem kariyer seçimimi bir<br />

kenara bırakırsan aslında yaratıcı tarafı<br />

oldukça güçlü biriyim. İtiraf edeyim her<br />

zaman daha yaratıcı bir tarafta olmak<br />

hevesindeydim.<br />

Tasarımların her gün<br />

8 giyilebilecek mücevherler.<br />

Bu konsept akla daha<br />

ulaşılabilir olma nosyonunu getiriyor.<br />

Fakat hammadde seçimin 18 karat.<br />

Neden 14 karat değil?<br />

Başlarda iki hammadde ile oynadık.<br />

Hatta dediğin gibi daha ulaşılabilir<br />

olduğu için 14 karat üretimlerimiz<br />

ağırlıktaydı. Ardından tasarımlarımın<br />

çoğunda kullanma kararı aldığım<br />

minenin 18 karatla daha iyi sonuç<br />

verdiğini gördüm. Altının rengi ne kadar<br />

kırmızı olursa minenin rengi daha iyi<br />

ortaya çıkıyor.<br />

Üretiminizi nerede<br />

9 yapıyorsunuz?<br />

Hammaddeleri dünyanın<br />

farklı yerlerinden temin ediyoruz ama<br />

üretimi New York City’de yapıyoruz.<br />

Sipariş üzerine mi<br />

10 çalışıyorsunuz yoksa<br />

stoklarınız var mı?<br />

Çok limitli sayıda bir stoğumuz var.<br />

Açıkçası söz konusu mücevher olunca<br />

tek bir parça bile giderler hanesine<br />

epeyce dolar ekliyor.<br />

Hangi sıklıkta yeni<br />

11 koleksiyon çıkarıyorsun?<br />

Ana koleksiyonumuzu<br />

çıkarmamız ve istediğimiz kaliteye<br />

ulaştırmamız aşağı yukarı bir yıl sürdü.<br />

O zamandan beri de ana koleksiyona<br />

küçük eklemeler yaptık. Şimdi, ana<br />

koleksiyonumuza eşlik edecek ikinci<br />

büyük koleksiyonumuz üzerinde<br />

çalışıyoruz. 2017’nin sonbaharında hazır<br />

olacak.<br />

057


Tasarımlarınla bir nevi<br />

12 aile mühürü yaptığını<br />

söylüyorsun. Seninki ne?<br />

Foundrae’yi başlattığımızda amacımız,<br />

marka dahilinde bir sözlük yaratmaktı.<br />

Fakat fazla seçenek sunmak insanlara<br />

biraz yorucu geldi. Dolayısıyla oturup<br />

benim ve eşim Murat için değerli olan<br />

kavramları sıraladım. Ve seçenekleri<br />

beşe indirdim: Güç, karma, hayal<br />

edebilme, koruma içgüdüsü ve<br />

bütünlük. Böylece ana koleksiyonu bu<br />

beş kategori etrafında kurduk. Benim<br />

kendi aile mühürüm ise bunların<br />

hepsinin birleşimi olurdu.<br />

Yüzükler, tarih boyunca güç<br />

13 ve sınıf sembolü oldu, hala<br />

günümüzde nişan yüzükleri<br />

bir nevi aynı değerleri temsil ediyor.<br />

Neden yüzüklere bu kadar takıntılıyız?<br />

Alyans ve aile yüzükleri cinsiyet farkı<br />

olmaksızın takılan takılar ve ikisi de<br />

aslında ailenin mirasına göndermede<br />

bulunuyorlar. Eh malum, tarihte aile<br />

mirasınız ne kadar geriye dayanırsa o<br />

kadar güçlüydünüz. Orta sınıf bir ailenin<br />

servet ve mirasa sahip olması görece<br />

daha yeni ve demokratik bir durum.<br />

Tam da bu yüzden ben Foundrae’yi<br />

modern aile yadigarları olarak<br />

tanımlıyorum.<br />

Sen neden yüzüklere<br />

14 takıntılısın?<br />

Kendi aile yadigarımı<br />

yaratabilmeme olanak sağladığı için.<br />

Foundrae ne demek?<br />

15 Foundrae, iki kelimenin ve<br />

konseptin birleşimi benim<br />

için. ‘Found’, ikinci el mağazalarda<br />

bulunabilecek objelere olan tutkuma<br />

bir gönderme. ‘Rae’ ise şu an<br />

Kentucky’de yaşayan ve bir zanaatkar<br />

olan büyükannem Virginia Ray’e saygı<br />

duruşu.<br />

Bir mücevher girişimini<br />

16 başarılı kılmanın en zor tarafı<br />

ne?<br />

Sanırım söz konusu girişim<br />

olunca zorluklar hep aynı oluyor.<br />

Sınırlı vaktimizi ve sermayemizi<br />

en verimli şekilde ayarlamak ve<br />

limitli kaynaklarımızı en iyi şekilde<br />

kullanabilmek için gün aşırı yeni<br />

kararlar almak.<br />

An itibarıyla nasıl bir<br />

17 pazarlama stratejisi<br />

izliyorsunuz?<br />

Foundrae tasarımlarının her biri az<br />

önce de dediğim gibi birer hikaye<br />

anlatıyor. Amacımız Foundrae’nin<br />

sembolleri aracılığıyla herkesin kendi<br />

hikayesini yaratabilmesi. Bu yüzden,<br />

Instagram büyümemizde çok önemli<br />

bir oyuncu, hatta direkt geribildirim ve<br />

pazarlamanın en önemli kaynağı.<br />

Foundrae ekibi kaç kişi?<br />

18 Hem tam zamanlı hem de<br />

freelance çalışanlarımız<br />

var. Çok küçük ama çok çalışkan bir<br />

ekibiz. Ekibin freelance tarafı daha çok<br />

tasarım ve üretim tarafında yer alıyor.<br />

Şirketi büyütmek için aldığımız destek<br />

de yine bize inanan yarı zamanlı bir<br />

ekipten oluşuyor. Kabul etmeliyim, ekip<br />

konusunda çok şanslıyım.<br />

Eşin Türk olduğu için sormak<br />

19 zorundayız; Kapalı Çarşı’ya<br />

yolun düştü mü hiç?<br />

Düşmez mi? Kapalı Çarşı benim için<br />

cennetin ta kendisi.<br />

058


Öykü:<br />

Işıl Eğrikavuk<br />

KAÇ YAŞINDAYIM?<br />

Rüyamda Ali Ağaoğlu ile baş başa yemek yiyordum.<br />

Bakışları üzerimdeydi, masada karşılıklı oturmuştuk.<br />

Benimle flörtleştiğini hissettim bir an. “Kaç<br />

yaşındasın?” dedi. “30.” dedim. Güldü. O kadar.<br />

Uyandığımda bu rüyayı niye gördüğümü düşündüm<br />

uzun uzun. Cevaplayamadım.<br />

Televizyonu açtığımda bronz teniyle karşımda<br />

dikilmiş Trump’ı gördüm. Miss America seçilmiş<br />

güzeller güzeline ‘domuzcuk’ diyordu, çok kilo aldı<br />

diye. “Kendi tipine bak önce, şerefsiz” dedim içimden.<br />

Tam kanalı değiştiriyordum ki o sırada telefon çaldı.<br />

Whatsapp’tan geliyordu arama. “Helloo” dedi bir kadın,<br />

“bir saniye bağlıyorum.” “Hello” dedim back. Arayan<br />

Trump’tı. Yani en azından öyle söyledi bağlayan kişi.<br />

“Vay anasını!” dedim. Anasını kelimesini geri aldım<br />

anında.<br />

“Kaç yaşındasın?” dedi Trump ahizeyi alır almaz.<br />

“30” dedim ona da, pöfleyerek. “Kaç kilosun?” diye<br />

eklemez mi? “Ne var Trump?” dedim, “Kendi ülkendeki<br />

kadınların orasına burasına laf ettiğin yetmediği gibi<br />

sıra bize mi geldi?” dedim. “Sinirlenme hayatım,”<br />

diyordu ki, “Hayatım deme bana!” diye çemkirdim.<br />

“Bir de utanmadan uluslararası arama yapıyorsun bunu<br />

sormak için, önce vergini ver vergini!” diye devam<br />

ettim. Tabii Whatsapp’ı o sırada düşünmemiştim. Çat<br />

diye suratıma kapattı telefonu. “Kapatırsan kapat”<br />

dedim ben de, gittim kanalı kapattım.<br />

Evden çıkınca “Sende bi değişiklik var, kilo<br />

almışsın...” dedi bakkaldaki Femriye Abla. “Yok dedim<br />

almadım, hep aynıyım.” “O zaman kilo vermişsin<br />

sen, var bir değişiklik” dedi. Konuşurken gözlerini<br />

kısıyordu, çok emindi.<br />

“Saçının rengini mi değiştirdin?” dedi yolda<br />

rastladığım arkadaşım. “Suratın çökmüş,” dedi onun da<br />

yanındaki, “Senin suratın küçük ya hemen belli ediyor,”<br />

diye ekledi. Uzmandı konusunda.<br />

“Popon büyümüş, dikkat et.” dedi ertesi günkü<br />

rüyamda Ali Ağaoğlu. Trump mesaj attı gene<br />

Whatsapp’tan, “N’aber pussygirl?” dedi. Fazla agresif<br />

görünmemek için cevap atmadım. Bu sefer subliminal<br />

mesajlardan girdi, e-mailime ikide bir zayıflama iksiri<br />

içmemi söyleyen mesajlar atıyordu.<br />

Femriye Abla’ya “Kaç yaşındasın, Femriye Abla?”<br />

dedim. Ters ters baktı. “Kadınların yaşı sorulmaz.” dedi.<br />

Ama Trump soruyor dedim, Ali Ağaoğlu da. Neden<br />

bahsettiğimi anlamadı tabii.<br />

Annemi aradım, “Kaç yaşındasın?” dedim. “Bilmiyor<br />

musun kaç yaşında olduğumu?” dedi, kızdı. “Kaç<br />

kilosun?” dedim sonra, o da suratıma kapattı.<br />

Düşündüm, düşündüm o gece, uyuyamadım. Kaç<br />

Fotoğraf:<br />

Hans H.<br />

Bærholm<br />

A Slow Walk<br />

Body And<br />

Room<br />

Encountering<br />

In Mirrors,<br />

Sophie<br />

Dupont,<br />

2014, (detay)<br />

yaşında olduğumuz, hayata geldik geleli yaşadığımız<br />

gün sayısıyla orantılıydı. Peki neden bu günlerin toplam<br />

sayısının çokluğu kadınların aleyhine işliyordu da Ali<br />

Ağaoğlu yaşlandıkça yanında gençleşen sevgilileri,<br />

Trump’ın altına boyalı saçları, katmerli göbeği aynı düz<br />

orantıyı vermiyordu?<br />

“Fazla uzatma bu meseleleri hayatım,” dedi o gece<br />

rüyamda Hillary. Ben de bir ara uğraşayım dedim<br />

ama artık bunlar eski dönem feministlerin işi, git<br />

eko-feminizmle falan uğraş, zaten saksı kafalı adamlar<br />

bunlar, ne desen anlamazlar.” diye kötü bir espriyle<br />

çekiliverdi.<br />

“Sen de haklısın Hillary” dedim uyanınca, “sadece<br />

esprilerine biraz çalışman gerek.” Kalktım yataktan.<br />

TV’de ABD seçim sonuçları yüzde yüzde açıklanıyordu.<br />

Balkonda açan çiçeklere çevirdim yüzümü. Hepsini<br />

yaşına, cinsiyetine bakmazsızın suladım. Gayet fit<br />

görünüyorlardı. “Kaç yaşındasın?” dedim bir tanesine,<br />

“30.” dedi. “Vay!” dedim. Şaşırmadı.<br />

060


e more<br />

green<br />

diesel.com/watches


Sadece yeni dönem Türk Sineması’nın değil<br />

aynı zamanda kendi kuşağının da en önemli<br />

görüntü yönetmenlerinden biri olan Emre Erkmen’le<br />

kariyerini ve yakın zamanda gösterime giren,<br />

Aslı Özge filmi Ansızın’ı konuştuk.<br />

EMRE ERKMEN<br />

Röportaj:<br />

Murat Emir<br />

Eren<br />

Fotoğraf:<br />

Volkan<br />

Yıldız<br />

062


Aslı Özge’yle ilk filminden bu<br />

1 yana süregelen bir işbirliğiniz<br />

var. Bu birlikte çalışma hali<br />

nasıl başladı?<br />

Aslı’yla üniversite yıllarından<br />

tanışıyoruz. Öğrencilik yıllarımızda<br />

birlikte sık sık Almanya’ya gidip<br />

geliyorduk. Berlin’i çok seviyorduk,<br />

orada sergilere, kitapçılara gidiyorduk,<br />

boş bavullarla gidip bir sürü kitapla<br />

dolu bavullarla geri geliyorduk. Birlikte<br />

çalıştığımız kısa film Capital C’yi de<br />

orada çekmiştik. O film birçok festivalde<br />

gösterildi ve ödüller kazandı. Ardından<br />

ben Alman Film Akademisi’nin<br />

Görüntü Yönetmenliği bölümüne<br />

(DFFB) başvurdum ve epey zorlu bir<br />

sınav süreci sonunda okula girmeye<br />

hak kazandım. Ki o dönem Almancayı<br />

daha yeni öğrenmiştim. Aslı da o<br />

sırada Marmara’dan mezun olmuştu<br />

ve o da benimle Almanya’da kalmaya<br />

devam etmek adına bir üniversitenin<br />

felsefe bölümüne başvurup kazandı.<br />

Almanya’daki eğitim sürecimizde<br />

Biraz Nisan’ı çektik. Sekiz günde iki<br />

kamerayla çektiğimiz son derece ilginç<br />

bir filmdi.<br />

Bu kadar iyi tanıdığınız<br />

2 birisiyle birlikte çalışmak<br />

nasıl bir deneyim?<br />

Aslı’yla çalışırken bizi görenler,<br />

birbirimizi yakından tanıdığımızı<br />

anlamazlar. Sette herhangi birine nasıl<br />

davranıyorsak, birbirimize de öyle<br />

davranırız. Böyle bir işbirliğindeki<br />

avantaj, bana o işin bir mesai gibi<br />

gelmemesi. Aslı film çektiği zaman<br />

yüzde yüz o işe kanalize olmanızı<br />

bekleyen yönetmenlerden. Ben filmle ve<br />

fotoğrafla yaşayan, bir yerlerde zaman<br />

kaybetmeye tahammülü olmayan bir<br />

insanım. Aslı da öyle. Kendini kolaylıkla<br />

bir işe adayabileceğin birliktelikler<br />

kurabilmek önemli.<br />

Onunla birlikte Ansızın’ın<br />

3 görsel yapısını nasıl<br />

oluşturdunuz?<br />

Çalışırken mutlaka renk paleti hazırlayıp<br />

filmin tonlarına en baştan karar vererek<br />

ilerliyoruz. Renklerin filmde önemi<br />

büyük. Melankolik ama depresif değil,<br />

canlı ama parlak değil. Seçtiğimiz<br />

renklerin hepsi arada kalmış renklerdi.<br />

Hayatboyu gri mavi tonlarının ağırlıkta<br />

olduğu bir filmdi, Ansızın’sa sonbahar<br />

tonlarının hakim olduğu bir film.<br />

Filmin çekildiği Altena adlı<br />

4 kasabanın da Ansızın’ın<br />

görsel anlatımında etkisi<br />

büyük.<br />

Film için çalışırken, elimizdeki<br />

senaryoda, kendisini sıkışıp kalmış gibi<br />

hisseden bir karakter (Karsten) vardı.<br />

Aslı’yla bu karakterin sıkışmışlığını<br />

nasıl anlatabiliriz diye düşünürken,<br />

mekana odaklandık. Almanya’nın<br />

muhteşem sonbahar atmosferinin görsel<br />

anlatıma faydalı olacağını düşündük. Bir<br />

yandan da bu atmosferde sıkışmışlığı<br />

resmedebileceğimiz bir mekan<br />

gereksinimi doğdu. Etrafı dağlarla kaplı,<br />

aradığımız gibi bir kasabayı Sauerland<br />

bölgesinde bulduk.<br />

Ansızın, 2016<br />

Bir nevi, bu mekanı seçmeye<br />

5 sizi içerik mi zorladı?<br />

Öyle bir yer aradık ki ana<br />

karakterin sıkışmışlığı hissedilsin.<br />

Ufkunu bile göremesin! Ki söz konusu<br />

kasaba da biraz öyle bir yer. Baktığın<br />

zaman gerçekten ufkunu göremiyorsun.<br />

Ana karakterimizin filmde yaptığı<br />

gibi, bazı şeyleri ancak yüksek bir yere<br />

çıktığında görebiliyorsun. Ama bu<br />

kasabayı da güzel bir mekan bulmuş<br />

olalım diye seçmedik, içerik istediği için<br />

seçtik.<br />

063


Sanatsal yaklaşımını<br />

6 benimsemediğiniz bir<br />

projede çalışır mısınız?<br />

Geneli itibarıyla aceleyle iş yapmaya,<br />

aceleyle film çekmeye pek inanmıyorum.<br />

Karşımıza çıkan, bu tür filmlerin,<br />

insanda bir bitmemişlik hissi yarattığını<br />

düşünüyorum. Örneğin doğru<br />

oynanmamış, oyunculuğu problemli<br />

sahneler izliyoruz, montajı bitmemiş,<br />

görsel çalışması daha tamamen<br />

bitmemiş filmler görüyoruz. Oysa ki<br />

Ansızın’ı izlediğim zaman her şeyin yerli<br />

yerinde ve tam olduğunu görüyorum.<br />

Jilet gibi film derler ya, tam öyle.<br />

Filmleri mümkün mertebe stilize etmek<br />

lazım, ama bu stilize etme şekli rejinin<br />

ve filmin de önüne geçmemeli. Bir uyum<br />

olmalı.<br />

Bugünden baktığınızda, İki<br />

7 Genç Kız’daki deneyiminizi<br />

nasıl anlatırsınız? Dijital<br />

kamerayla çekilip gösterime giren ilk<br />

filmlerdendi...<br />

İki Genç Kız’da o kamerayla çalışmaya<br />

ben karar vermiştim. Filmin neredeyse<br />

bütçesi yok gibiydi. New York’tan<br />

bir kamera alalım, küçük bir kamera<br />

olsun ve filmi onunla çekelim diye<br />

düşünmüştük. O zamanlar bunun<br />

çok örnekleri vardı ama onlar ABD’de<br />

yapılan filmlerdi. Ve bu durumun<br />

şöyle bir handikapı vardı, ekip<br />

bulmak zordu. Işık şefim vardı ama<br />

kamera asistanı bulamadım. DV bir<br />

kamerayla çalışacağımızı duyunca kimse<br />

yanaşmamıştı. Ben de Almanya’dan<br />

kendi asistanımı getirdim, filmin bir<br />

yarısında da üniversiteden bir arkadaşım<br />

asistanlık yaptı. Çünkü filmin dinamiği<br />

böyle bir kamerayı gerektiriyordu.<br />

Köprüdekiler’de olduğu gibi... Daha<br />

kirli de olsa duyguyu geçirirken<br />

bana önümde engel oluşturmayacak<br />

kameraları beğeniyorum.<br />

Zeki Demirkubuz’un belki<br />

8 de kariyerinde en ayrıksı<br />

duran filmi Kıskanmak’ın da<br />

görüntü yönetmeniydiniz. Bir dönem<br />

filmiydi. Onun bu farklı projesinde<br />

çalışmak nasıl bir deneyimdi?<br />

Zeki, o güne kadar çoğunlukla görüntü<br />

yönetmenliğini kendi kendine yaptığı<br />

ve çoğu şeye de kendisi karar verdiği<br />

için onunla çalışmak daha farklıydı.<br />

Onunlayken, oturalım beraber dekupaj<br />

yapalım, üstüne birlikte çalışalım<br />

gibi bir şey söz konusu değil. Çalışma<br />

prensibi daha farklı bir yönetmen.<br />

Setteyken birçok şeye bir gün öncesinde<br />

karar veriyor, hayal etmeyi, çekimler<br />

boyunca bambaşka bir ruh haline<br />

bürünmeyi, transa geçmeyi seven<br />

takıntıları olan bir yönetmen. Ama<br />

bir yanıyla da kameranın durduğu<br />

yer, ışık gibi konularda da sizi özgür<br />

bırakabiliyor. Fikir dinlemiyor değil,<br />

dinlemiyor gibi yapıp dinliyor.<br />

Mizansene ve oyuncu yönetimine çok<br />

hakim. Ama dediğim gibi, bazen de bir<br />

şeyleri sana bırakıveriyor, örneğin bir<br />

gün, Beşiktaş’ın maçı olduğu için, bir<br />

sahnenin çekimini bana bırakmıştı.<br />

Ansızın, 2016<br />

Film festivallerinde (bilhassa<br />

9 ülkemizde) görüntü<br />

yönetmeni ödülleri de<br />

veriliyor, belli bir süredir. Bu ödüller<br />

yeterli teknik değerlendirme yapılarak<br />

dağıtılıyor mu?<br />

Bu gibi ödüllerde en az hata yapmak<br />

için, jüriye mutlaka bir sinemacının, bir<br />

yönetmenin başkanlık etmesi gerektiğini<br />

düşünüyorum. Ki bence bu her ödül<br />

için geçerli bir konu. İyi görüntü<br />

yönetmenliğiyle iyi manzara ve mekan<br />

seçimi bazen karıştırılıyor. Elbette iyi<br />

görüntü yönetmenliği kusursuz fotoğraf<br />

çekmek de değil. Bir sürü unsurun<br />

belli bir harmoni içinde ilerlemesini<br />

sağlayabilmiş olmak gerekiyor.<br />

Halihazırda var olan güzelliği bir şeye<br />

çevirebiliyor musun? Gittiğin çirkin bir<br />

mekanda ilginç ve stilize bir görüntü<br />

çıkarabiliyor musun? Bu önemli. Bir<br />

bakış, bir anlayış, bir duruş ortaya<br />

koyabilmelisin.<br />

064


Tasarım disiplininin geçmişten günümüze nasıl evrildiğini ve bize ne anlattığını<br />

fazlasıyla önemsiyoruz. Aziz Sarıyer’in serüvenine kulak vermemiz tam da<br />

bundan kaynaklanıyor. Güncel ile tecrübenin kesiştiği yerde ise oğlu Derin<br />

Sarıyer devreye giriyor. İki farklı jenerasyonun tasarım felsefeleriyle yönümüzü<br />

daha rahat buluyoruz. Gözlükleri, İtalyan el yapımı Persol de yaklaşık 100 yıllık<br />

ustalığı ile deneyimine sadık kalarak ve<br />

yeni jenerasyona ayak uydurarak kendini<br />

yeniden yaratmaya devam ediyor.<br />

AZİZ SARIYER<br />

DERİN SARIYER<br />

Röportaj:<br />

Ali<br />

Tünay<br />

Fotoğraflar:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

BU BİR İLANDIR<br />

066


Bu sıralar Batı medyasında<br />

1 bolca duyduğumuz posttruth<br />

yani hakikat-sonrası<br />

çağ sizin için ne ifade ediyor?<br />

AZİZ SARIYER: Post-truth politics (gerçeklik<br />

sonrası siyaset) insanlık adına üzücü<br />

bir durum. İnsanlık dijital çağı yaşıyor.<br />

Eskiden 100 yılda bir yeni bir çağa<br />

girerken, çağları artık yaklaşık 15 yılda<br />

bir atlar durumdayız. İnsan teknolojiyi<br />

son hızla geliştiriyor, buna rağmen,<br />

hayvansal içgüdülerinden arınamıyor.<br />

Teknolojideki başarısını, maneviyatını<br />

yükseltmekte ve vicdanıyla buluşarak<br />

kendisini mutlu etmekte gösteremiyor.<br />

DERİN SARIYER: Hakikati aramak arzu<br />

edileni aramak değildir. Ortalama<br />

fikirlerin toplandığı havuz dolunca<br />

oluşan vasat atmosfer çoğunluğa<br />

konforlu bir varoluş imkanı<br />

verir. Bulunduğumuz dönemi bu<br />

konformizmle anlatabilirim.<br />

Türkiye’yi ilham verici bir<br />

2 coğrafya olarak görüyor<br />

musunuz?<br />

AS: Biz insanlar, doğduğu ülkenin veya<br />

dünyanın değil, evrenin vatandaşlarıyız.<br />

Yine de Türkiye’de ve özellikle<br />

İstanbul’da yaşamak bana kendimi<br />

iyi hissettiriyor. Türkiye, birçok<br />

medeniyetin kültür farklılıklarını<br />

harmanlamış bir ülke. Ve İstanbul,<br />

Dünya imparatorluklarına ev sahipliği<br />

yapmış olmasıyla kozmopolit bir şehir.<br />

Bu ülkede yaşamak, beni, hiçbir yere<br />

ait olmadığım, sadece evrenin insanı<br />

olduğum bilincine vardırıyor. Bu<br />

hissiyatımın mesleğime olumlu etkisi<br />

olmuştur. Yaratıcı fikirler, tarafsız<br />

düşünce neticesinde doğabiliyor.<br />

DS: Hayatı ilham verici buluyorum.<br />

Türkiye, hayatın rastlantısallığında içine<br />

doğduğum bir coğrafya. Mizacımızı<br />

ve arzularımızı seçemiyoruz. Bu<br />

yüzden, özgür irade diye bir şey<br />

de yok. Kodlarımızı hayata geçiren<br />

organizmalarız. Bu çok keyif verici bir<br />

şey.<br />

Persol 8649 ve Persol 649<br />

Aziz Sarıyer’in tercihi olan gözlük<br />

Persol 649, İtalyan stilinin değişmez<br />

ikonu haline gelmiş bir model. 1957<br />

yılında doğan bu gözlük Marcello<br />

Mastroianni gibi film yıldızları<br />

tarafından defalarca tercih edilmiş<br />

olup sanatla modayı birleştirmiştir,<br />

tıpkı Aziz Sarıyer’in tasarımı<br />

gelecekle birleştirmesi gibi...<br />

İnsanların yaşam stilleri sizin<br />

3 için direkt önem taşıyor olsa<br />

gerek. Yaşamın temposu<br />

tasarımlarınızda nasıl değişimlere yol<br />

açıyor?<br />

AS: İnsanların yaşam stilleri eleştiriye ne<br />

kadar açık olsa da, bu durum dönemin<br />

esasının tarifidir. Bunu kabullenmek<br />

gerek. Bu anlayış, anlatmak<br />

istediklerinizi anlamasını istediklerinize<br />

göre ifade etmenizi sağlar.<br />

DS: Yaşamın temposunun kaynağı<br />

sıkıntıdır. Her şey sıkılmamak için<br />

merak edilir, sorgulanır. Tasarımın<br />

yakıtı da sorgulayan zihindir. Dünyada<br />

olan bitenin farkında olmadan tasarım<br />

yapılmaz.<br />

Tasarım sürecinizi nasıl tarif<br />

4 edersiniz?<br />

AS: Bu konuda bir benzetme<br />

yapmak istiyorum. Tasarım, bir kadının<br />

hamile kalmak çabası gibi başlar. Fikir<br />

ortaya çıkar. Gebelik oluşur. İşlevsel ve<br />

form üstünlüğü arayışı sanki hamilelik<br />

dönemindeki sarsıntıları içerir. Tasarım<br />

ortaya çıkar, mutlu son, bebek doğar.<br />

Tasarımın tatbikatı iki yönlüdür. Biri,<br />

müşterisi belli olmayan, kendinizi<br />

serbest olarak ifade edebileceğiniz özgür<br />

alanda oluşturduğunuz çalışmalar.<br />

İkincisi ise, müşterinin ihtiyaç duyduğu<br />

kriterlere getireceğiniz çözümler. Bu<br />

ikincisi, çok önemlidir ve sorumluluk<br />

gerektirir. Hem müşterinizi yükseltmek,<br />

hem de kendiniz olabilmek için.<br />

DS: ‘İyi tasarım nedir?’ sorusuyla ilgili<br />

çok fazla spekülasyon yapılıyor. Sanat<br />

alanında yeri olabilecek bu kadar<br />

belirsizliğin tasarım dünyasında da<br />

geçerli olmasına gerek yok. İnovasyon<br />

içeren ve zamanıyla özdeşleşen<br />

çalışmalar tasarım kategorisine<br />

girmelidir. Nostaljiden beslenen<br />

çalışmalar ise stilize ve dekoratif işler<br />

klasmanındadır.<br />

067


Gözlük işlevsellikle estetik<br />

5 kaygıların birleştiği bir obje.<br />

Sizin için hangi tarafı daha<br />

baskın?<br />

AS: Gözlüğün işlevselliği tartışılamaz.<br />

Camın kalitesi ve derecelerinin<br />

doğru olduğunu kabul edersek,<br />

estetik değerlere ve kullanıcının yüz<br />

şeklinin altın oranları araştırılarak<br />

gözlüğün formuna karar verilmeli.<br />

Ayrıca, insanların yaşamları içerisinde<br />

kendilerine kazandırdıkları hayat<br />

görüşleri ve tarzları vardır. Seçimlerini,<br />

kendilerini iyi hissetmeleri yönünde<br />

kullanmalılar.<br />

DS: Miyop ve astigmat numaralarım<br />

yüksek. Bu nedenle işlev benim için<br />

zaten vazgeçilmez. Normal şartlarda<br />

aksesuar taşımıyorum fakat gözlüklere<br />

olan bu fonksiyonel bağımın kendi<br />

doğallığında gelişen estetik durumunu<br />

da son yıllarda çok sevmeye başladım.<br />

Derin Sarıyer’in gözlüğü Persol<br />

8649 kendi hayat hikayesine en iyi<br />

eşlik edecek modellerden biri...<br />

Persol’ün ikonik modeli 649’un<br />

özgün haline sadık kalarak yeniden<br />

yorumlanması ile doğdu ve “New<br />

Generation” serisindeki yerini aldı.<br />

Gözlüğünüz Persol’ün sizi<br />

6 yansıttığınızı düşünüyor<br />

musunuz?<br />

AS: İçinizdeki sesle buluşabildiyseniz,<br />

kendinizle bir olabildiyseniz, ihtiyacınız<br />

olanları seçmenize gerek kalmıyor ve<br />

seçimlerinizde her şey sizi tarif etmiş<br />

oluyor. Persol sadeliği, estetiği ve klasik<br />

detayları ile beni yansıtıyor.<br />

DS: Gözlüğüm beni yansıtıyor,<br />

memnunum. Olduğumuzdan farklı<br />

bir boyuta geçmek için objeleri<br />

kullanmak sağlıklı estetik sonuçlar<br />

vermez. Kendimizi iyi tanımak ve bunu<br />

stilimize yansıtabilecek objeleri anlayıp,<br />

kullanabilmek önemli bir konudur.<br />

Persol, uzun yıllara dayanan<br />

deneyimiyle kazandığı ustalığını,<br />

tasarımındaki ikonik detaylarıyla ifade<br />

ediyor.<br />

Birlikte çalışmanın zorlukları<br />

7 olsa da, birbirini çok iyi bilen,<br />

kimi zaman hiç konuşmadan<br />

anlaşabilen bir ikilisiniz. İlişkinizde<br />

içgüdüleriniz ne kadar devrede?<br />

AS: Aramızda 22 yaş farkı var. Erkek<br />

kardeşi olan ben, Derin’i de hep<br />

bir kardeşim gibi hissettim ve öyle<br />

davrandım. Çoğu zaman onun oğlum<br />

olduğunu unutuyorum.<br />

DS: Genellikle iyi anlaşıyoruz. Aynı<br />

fikirde olmadığımız konu ve durumlarda<br />

da geçinebilmeyi başarıyoruz.<br />

Derin Bey, taktığınız Persol,<br />

8 babanızın kullandığı modelin<br />

New Generation hali ve sanki<br />

kullanıcılarına hikayelerin değerini<br />

anlatıyor. Babanızdan öğrendiğiniz<br />

ve kendinize göre yorum kattığınız en<br />

değerli şey nedir?<br />

DS: Berrak bir zihne sahiptir babam,<br />

bunun yansımalarıyla potansiyelimi<br />

birleştirebilmek beni şeffaf düşünebilen<br />

bir yapıya kavuşturdu. Bağımsız<br />

aklın özü ne düşündüğünde değil<br />

nasıl düşündüğündedir. Eleştirel ve<br />

sorgulayan zihne sahip olmamda<br />

babamın kayda değer katkıları var.<br />

068


XOXO’da her ay yazılarıyla konuk ettiğimiz Gündüz Vassaf ’tan,<br />

değişime, birlikteliğe, geleceğe dair şiirsel bir kitap.<br />

NE YAPABİLİRİM?<br />

GELECEĞE KARTPOSTALLAR


Fatmagül Berktay’ın çalışma odası gösterişsiz. Raflarda alçak gönüllü,<br />

sessiz bir şekilde ilerleyen entelektüel ve akademik bir yolculuğun<br />

izlerine rastlıyorsunuz. Konuşmamızın merkezindeyse Berktay’ın Tarihin<br />

Cinsiyeti kitabı var. Biz tam kapıdan çıkarken, feminizm ve düşünce<br />

tarihi çalışan bir akademisyenden bekleyeceğimiz üzere, sürreal veya son<br />

derece sıradan, dışarıdan görünenin hiçbir zaman gerçeği yansıtmadığını<br />

söylüyor.<br />

FATMAGÜL BERKTAY<br />

Röportaj:<br />

Ali Tünay<br />

Fotoğraf:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

070


Feminizm kendine neyi dert<br />

1 edinir?<br />

Esas olarak, kadın haklarıyla<br />

ilgilenir. Ancak aynı zamanda hem<br />

kadınlar, hem de erkekler için, yani<br />

bütün insanlar için daha güzel ve<br />

eşitlikçi bir dünya kurulmasını talep<br />

eder. Kadın haklarıyla ilgilenmesinin<br />

asli nedeni de bugüne kadar kadınlarla<br />

erkeklerin dünyayı eşit şekilde<br />

paylaşmamış olmalarından doğan<br />

asimetri ve büyük haksızlıktır. Ancak<br />

feminizm çok daha kapsamlı bir eşitlik<br />

ve özgürlük projesidir.<br />

Konuya biraz tarihsel boyut<br />

2 katalım. Tarihin yapımına<br />

bilfiil dahil olmalarına karşın,<br />

kadınların rolü bugüne kadar neden<br />

tarihsel olarak kayda geçirilmemiştir?<br />

Kadınlar elbette daima tarihin<br />

yapımına katılmışlardır. Ama tarihi<br />

yazanlar kadın olmadığı için kadınlar<br />

ve aslında altta kalanların hepsi<br />

tarihin kayıtlarına geçirilmemişlerdir.<br />

Sonuç olarak tarih büyük adamların,<br />

savaşçıların, komutanların, kralların,<br />

imparatorların tarihi oldu. 19. yüzyıldan<br />

itibaren emekçi sınıflar tarih sahnesine<br />

çıktıkları için bir değişiklik yaşanmaya<br />

başladı. Kadınlar da erkekler de çeşitli<br />

mücadelelere girmelerine rağmen<br />

mülksüz erkeklerin oy hakkını elde<br />

etmeleri çok daha önce oldu. Kadınlar<br />

o dönemde çok mücadele ettiler, ancak<br />

20. yüzyılın başlarında oy hakkı elde<br />

ettiler. Ve sonra, ‘tamam, bu bize yeter’<br />

gibi bir anlayışa sahip oldular. 1970’lere<br />

gelindiğinde, sivil haklar hareketlerinin<br />

yükselmesiyle birlikte ikinci dalga<br />

feminizm denen durum ortaya çıktı.<br />

Bu aynı zamanda akademiye yansıdı.<br />

Bu çok önemli toplumsal hareket, 68<br />

hareketi ile birleşti ve birçok insanı<br />

etkisi altına aldı. Bugün artık toplumsal<br />

cinsiyeti analiz kategorisine katmayan<br />

bir tarihçi, adına layık tarihçi olamaz.<br />

Batı’da 70’lerde olan şey Türkiye’ye<br />

80’lerin sonunda geldi.<br />

Türkiye’de bu tür etkiler<br />

3 belli bir zaman aralığından<br />

sonra ortaya çıkıyor diyebilir<br />

miyiz?<br />

Hep böyle olmuştur. Daha önceleri 70-<br />

80 senelik bir zaman aralığı vardı. Sonra<br />

bu fark 20 seneye düştü. Ancak bundan<br />

sonrasında nasıl olacak bilemiyorum<br />

tabii...<br />

Peki feminist tarihçilik<br />

4 gerçekten devrimci midir?<br />

Bir kere bütün dönüştürücü<br />

akademik akımların arkasında<br />

toplumsal bir hareket olur. Böyle bir<br />

hareket olmadan da dönüştürücü bir<br />

güce sahip olmak mümkün olmuyor.<br />

Feminizmin dönüştürücü gücü,<br />

arkasına kadın hareketini almasından<br />

kaynaklanıyor. Hem uluslararası<br />

arenada, hem de Türkiye’de bu böyle.<br />

Sadece teorik anlamda değil, kurumsal<br />

anlamda da kadınların önünde<br />

büyük engeller var. Onları aşabilmek<br />

için toplumsal harekete dayanmak<br />

zorundasınız. Başkalarının bildiği her<br />

şeyi bileceksiniz, onun üzerine bir de<br />

feminizmi bileceksiniz. Kadınlardan hep<br />

kendilerini ispat etmeleri ve daha fazlası<br />

beklenir.<br />

Sorunun kökenine<br />

5 baktığımızda, modernleşme<br />

neden ataerkil düzlemde<br />

devam eden bir olgu olmuştur?<br />

Tarih sürekliliklerle kesintilerin<br />

birliğidir. Osmanlı’dan cumhuriyete<br />

geçişin süreklilik zeminini esas<br />

olarak ataerkilliğin oluşturduğunu<br />

iddia ederim. Cumhuriyet önemli<br />

ölçüde kadınlara bir alan açtı. Erken<br />

cumhuriyet döneminde kadınlar bu<br />

durumun çok farkındalar. Dolayısıyla<br />

ulusçu hareketi destekliyorlar. Ulusçu<br />

kadrolar da kadınların önünü açmaya<br />

çalışıyorlar ama aynı zamanda onları<br />

sınırlandırmaya çalışıyorlar. Düşünce<br />

hep şu oluyor: ‘Çok da fazla ileri<br />

gitmesinler’. Eskiden dini ideolojiye<br />

dayalı bir ataerkillik varken cumhuriyet<br />

döneminde modern bir ataerkillik var.<br />

Tabii bu sadece Türkiye’ye özgü değil,<br />

dünyanın her yerinde mevcut olan,<br />

en ileri ülkelerde bile tam kırılmamış<br />

bir durum. Aslında modern hayat bir<br />

anlamda kadınların üzerine çifte bir<br />

yük getirdi. Eskiden sadece anneydiniz,<br />

eştiniz, sınırlarınız belliydi. Şimdi ev<br />

geçindirmeye katkıda bulunuyorsunuz<br />

ama eve geldiğinizde yine annesiniz,<br />

zevcesiniz. Bunu biraz cumhuriyetin<br />

babaları kırdı. Kızlarına özgürlük<br />

tanıdılar ama eşleriyle aynı ataerkil<br />

ilişkiyi devam ettirdiler.<br />

071


Kadın-erkek eşitsizliğini<br />

6 Türkiye özelinde tetikleyen<br />

unsurlar var mı?<br />

Tabii. Sonuç olarak Türkiye çok uzun<br />

zaman bir şeriat toplumuydu. Bu,<br />

kadınlar açısından haklar yok anlamına<br />

katiyen gelmiyor. Ama bizim ataerkil<br />

pazarlık dediğimiz durumu, kadınların<br />

kendilerine layık görüleni içselleştirmesi<br />

getirmiştir. Kadının rolü bellidir, erkeğin<br />

rolü bellidir. Bunu değiştirirseniz<br />

dünyanın çivisi çıkar. Cumhuriyet bir<br />

anlamda dünyanın çivisini çıkarmaya<br />

çalışıyor. Bunu belli ölçülerde<br />

gerçekleştirdi. Ama hala buna karşı<br />

nasıl bir tepki var, onu da görüyoruz. Bir<br />

de üstelik, kadınlara, ‘ben ev işleriyle<br />

ilgileneyim, kocam bana baksın’ anlayışı<br />

daha kolay geliyor. Bu ataerkil zemin<br />

Türkiye’de daima var. Ayrıca müthiş bir<br />

erkeklik bravadosu var. Bu hem şiddeti,<br />

hem de militarizmi körüklüyor.<br />

Türkiye’de kadınların<br />

7 yaşadıkları sorunları en<br />

yakınlarındaki erkeklere<br />

bile açıkça ifade etmediklerini<br />

gözlemliyorum. Siz buna katılır<br />

mısınız?<br />

Tam bilemiyorum. Şöyle bir ilişki<br />

kurulabilir. Kadınlar birçok engele<br />

rağmen var olmaya çalışıyorlar. O<br />

engellerin bir kısmını da doğal kabul<br />

etmeye başlıyorlar. Bir de insan sürekli<br />

ikincil konumda olduğunu, mağdur<br />

olduğunu dile getirmek istemez. Bu<br />

hoş bir şey değil. Hatta genç kadınlar<br />

ezildiklerini kabul etmek istemezler.<br />

Kendim de biliyorum, başkaları<br />

eziliyorsa, ‘canım onlar çok akıllı değil’<br />

ya da ‘becerikli değiller’ gibi hep bir<br />

mazeret bulunur. Ancak sonra sizin<br />

başınıza bir tuğla düşer, anlarsınız ki bu<br />

durum bütün kadınlara ilişkinmiş.<br />

Şöyle bir iddianız var: İçinde<br />

8 yaşadığımız dünyanın<br />

kültürel olarak parçalanmış<br />

olması, onun aynı zamanda tek<br />

bir dünya olduğu gerçeğini<br />

ortadan kaldırmıyor. Neden böyle<br />

düşünüyorsunuz?<br />

Küreselleşme paradoksal bir biçimde<br />

yerelleşmeyi beraberinde getiriyor.<br />

Bütünleşme parçalanmayı getiriyor.<br />

Ortada diyalektik bir ilişki var. Bundan<br />

tamamen kurtulmanız mümkün<br />

değil. Bundan gerçekten kurtulmak<br />

ister misiniz? Onu da sorgulamak<br />

gerekir. Önemli olan, kendi yerel<br />

renklerinizle, küreselin, evrenselin bir<br />

parçası olabilmek. Dolayısıyla tamamen<br />

yerelleşmenin çok fazla taşralılık<br />

getirebileceğine inanıyorum. Bu nedenle<br />

teoride ve pratikte dünyaya açılmak<br />

çok önemli. Çünkü gerçekten tek bir<br />

dünyanın parçasıyız.<br />

Feminizm çalışmalarınız<br />

9 kızınızı nasıl etkiledi?<br />

Onu özgürleştirdi<br />

diye düşünüyorum. Ben kendim<br />

için mücadele ederken, ne kadar<br />

özgürleştiğim sorgulanabilir. Ama<br />

kızlarımız özgürleşiyor.<br />

Son olarak, Türkiye’de<br />

10 kadın-erkek eşitliğinin<br />

sağlanmasına dair<br />

umudunuzu koruyor musunuz?<br />

Gerçekten koruyorum. Belki erkek<br />

şiddeti artıyor ama yine paradoksal bir<br />

biçimde ideolojide ve zihniyet yapısında<br />

bir ‘erkeklik’ azalması olduğu için ve bu<br />

azalmayı telafi etmek için şiddet artıyor<br />

gibi geliyor. Kadınlar haklarını daha çok<br />

kullanıyorlar. Daha çok hayır diyorlar.<br />

Ama buna karşılık bir saldırı da var. Bu<br />

saldırıyı göğüsleyen sadece kadınlar<br />

değil, erkekler de bu mücadelenin<br />

içindeler. Şiddete karşı protestolarda<br />

erkekleri de görüyoruz. Bu çok önemli.<br />

Ben buna güveniyorum. Erkekler de<br />

değişiyor.<br />

072


HELLO/<br />

GOODBYE<br />

EGLE BUDVYTYTE<br />

Röportaj:<br />

Serap Gecü<br />

Portreler:<br />

Niels Stomps<br />

Niels, Egle’yi<br />

Amsterdam’daki<br />

evinde<br />

fotoğrafladı.<br />

Güvende<br />

hissetmediği<br />

bir dünyanın<br />

korunaklı bir<br />

köşesinde.<br />

Egle, normal biri olduğunu düşünüyor musun? Eh, bu tamamen normalliğe dair algınızla alakalı bir durum.<br />

Kendime böyle sorularla işkence etmekten vazgeçeli çok oldu. Normal ne o zaman? Genelgeçer ve baskın söylemin<br />

kurguladığı, genelde kendi sınırları içinde şekillenen, sosyokültürel bir konstrüksiyon. Yeterince açık oldu mu? Bu<br />

konuşmayı nasıl yapmayı tercih ederdin? Bir koreografi kurgulasana. Kafası güzel maymunlar görüyorum. Tristan<br />

Tzara’yla çalışabilseydin? O kadar eskiye gideceksek, bir kadınla çalışmayı tercih ederdim. Mesela Josephine Baker.<br />

Sana koreografi yaptıran ne? Tahrip etme arzusu. Kendini bu dünyada güvende hissediyor musun? Hayır, hem<br />

de hiç. Ayrıca dünyayı da tek bir bütün olarak görmüyorum, o daha ziyade bir sürü akıştan ibaret, yani herhangi<br />

birinin kendini güvende hissedebileceği bir doğası yok. Benim hayatımda da her şey farklı katmanlarda azalıp<br />

çoğalıyor, dalgalanıyor. Yaşadığım yerler, birlikte vakit geçirdiğim insanlar, fikirler... Nereye aitsin? Ormana,<br />

denize, dans pistine, ve sözcüğün geniş anlamıyla, acayip insanlarla dolu acayip mekanlara. Film sahnesi deyince?<br />

Sans Soleil’in her sahnesine hayranım.<br />

074


Egle’nin koreografisini yaptığı<br />

performanslardan,<br />

alt sırada, soldan sağa,<br />

Choreography for the Running<br />

Male, 2015; Some Were<br />

Carried,<br />

Some-Dragged Behind<br />

075


Iza Goulart’ı tanıyorsunuz. Nike’ı da... Şimdi aşina olduğunuz bu iki isim<br />

tek karede buluşuyor. Sonuç yine beklentilerinizin üzerinde. Bu işbirliğini<br />

fırsat biliyoruz, Iza’nın seyahatleri ve antrenmanları arasında eline bir<br />

kalem tutuşturup sözcüklerimizin devamını çok da düşünmeden getirmesini<br />

istiyoruz.<br />

IZA GOULART<br />

Röportaj:<br />

Linda<br />

Kocabıyık<br />

Fotoğraflar:<br />

Nike Inc.<br />

076


Güç... hedefin zorluğuna rağmen motivasyonunu,<br />

kararlılığını ve odaklanma yeteneğini kaybetmemek.<br />

Nike Beautiful X... bence sporun ve<br />

kadınların algılanma şeklinin günümüzde<br />

aldığı güçlü hali temsil ediyor ve sporcuları<br />

kahramanlaştırıyor.<br />

Nike Beautiful X’in en sevdiğim tarafı... siyah ağırlıklı<br />

oluşu ve koleksiyonun çeşitliliği.<br />

Koleksiyondaki ayakkabılar... koşudan,<br />

arkadaşlarla buluşmaya kadar her duruma<br />

uyum sağlıyor ve her gardırobun temel<br />

parçası olabilme özelliği taşıyor.<br />

Favori ayakkabım... Air Max.<br />

Eğer çalışmıyorsam... Nike sneaker’larımı<br />

her daim topukluya tercih ederim.<br />

Çünkü... kadınlar genellikle topuklu ayakkabılarla<br />

kendilerini güçlü ve güzel hissediyor. Bense<br />

sneaker’larla...<br />

Kendimi modelden ziyade... sporcu ve sözcü<br />

olarak görüyorum.<br />

Antrenman rutinimde... Pilatesten kickbox’a, koşudan<br />

ağırlıkla çalışmaya, her şey var.<br />

Spor... hayattaki motivasyonumu<br />

korumamı ve profesyonel hayatta daha iyi<br />

odaklanmamı sağlıyor.<br />

Özel hayatımda... aynı anda azimli bir sporcu, iyi bir<br />

arkadaş, vefalı bir evlat ve eğlenceli bir kardeşim.<br />

Stres... spor yaptığım zamanlarda yok<br />

oluyor.<br />

Hedefim... gökyüzü. Bence sporda varış çizgisi yok,<br />

sadece yola devam ediyorum.<br />

Her gün... mutlu olmak istediğimi<br />

düşünerek uyanıyorum.<br />

Aynaya baktığımda... mükemmel göründüğümü<br />

düşünmüyorum.<br />

Yegane isteğim... insanlara,<br />

odaklandıklarında, motivasyonlarını yüksek<br />

tutup, kararlı olduklarında hedeflerine<br />

ulaşabileceklerini göstermek.<br />

Gardırobumda... Konfor ve stilin bir arada olması<br />

çok önemli. Nike’ı en çok da bunu başarabildiği için<br />

seviyorum. Koleksiyondaki her bir parçanın bir işlevi<br />

var ve hepsi harika görünüyor.<br />

Günlük hayatımda... Dize kadar botlarla<br />

siyah skinny jean, Nike tişört, deri ceket ve<br />

Nike sweatshirt giymeyi seviyorum.<br />

Gece çıkarken... Biraz daha özenli oluyorum. Genelde<br />

blazer ceket giyiyorum ama yine de Nike’larımdan<br />

vazgeçemiyorum.<br />

Model olmanın en iyi yanı... dünyayı<br />

gezebilmek, yeni insanlar ve kültürler<br />

tanımak.<br />

Seyahatlerimde mutlaka... şehri tanımak adına<br />

sokaklarda koşuya çıkıyorum.<br />

Iza’ya<br />

bakıyorsunuz;<br />

konfor ve<br />

stilin güçlerini<br />

birleştirdiği bir<br />

günden.<br />

Seyahat etmiyorsam... mutlaka evde yemek<br />

pişiririm.<br />

İyi hissetmek için... vücudunuzla barışık olmanız her<br />

daim aktif kalmanız gerek...<br />

Kahvaltıda... taze sebze ya da meyve suyu<br />

içip protein almaya özen gösteriyorum.<br />

Dışarıda yiyorsam... menüdeki en sağlıklı seçeneklere<br />

yönelirim.<br />

Yememem gerekiyor ama... ekmek yemeyi<br />

çok seviyorum. Bu yüzden kendi ekmeğimi<br />

kendim yapıyorum.<br />

Hayallerini gerçeğe dönüştürmek için... kendine ve<br />

ailene güven. Çünkü aileniz sizi her zaman amaçlı ve<br />

dengeli olacağınız bir orta noktaya çeker.<br />

077


SOME WOMEN OF<br />

VETERINARY<br />

ÖZLEM CALP EGEDEN<br />

Hazırlayan:<br />

Ayşecan<br />

İpek<br />

Fotoğraflar:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

Ameliyata girmeden önce<br />

1 asla aksatmadığın bir ritüel<br />

var mı?<br />

Preoperatif kan tahlilleri ve kontroller<br />

sırasında çocuğun kilosunu tartıp<br />

tükenmez kalemle avcumun içine<br />

yazarım. Bu benim totemim. Sanki<br />

bunu yaparsam anestezide başa<br />

çıkamayacağımız bir aksilikle<br />

karşılaşmayacakmışız gibi geliyor. Şu<br />

ana kadar da işe yaradı valla. Sonuçta, en<br />

az bir kişinin çok sevdiği bir aile üyesini,<br />

patili bir yaşam ünitesini alıp, derin<br />

uyutup bir nevi ölümün eşiğine kadar<br />

götürüp geri getiriyorsun, sistemin<br />

maksimum güvenli de olsa, %100 bir<br />

garantisi yok ve birazcık stresli bir süreç.<br />

Ama insanı dinç ve pür dikkat tutan<br />

cinsten bir stres bu, işlevsel yani.<br />

Ada Veteriner, ismini<br />

2 köpeğiniz Ada’dan alıyor. O<br />

nasıl bir karakter?<br />

Kesinlikle komik bir karakter. Bir<br />

kere asla boyutunun ve gücünün<br />

farkında değil. Oyun oynarken coşkuya<br />

kapıldığında şuursuzca üzerimizde<br />

zıplayabilir, kafanızı gözünüzü<br />

yarabilir, kendini evdeki kedilerden<br />

biri sanıyor muhtemelen. Ütüyü<br />

kapıp gelecek kadar kocaman bir<br />

ağzı ve çene kasları olmasına rağmen<br />

Mayakuş iki yaşlarındayken kulağını<br />

şiddetle ısırdığında dönüp kafasını<br />

koparmayacak kadar nazik ve aileyi<br />

sahiplenen bir yapısı var. Çocuklara<br />

hakikaten olağanüstü iyi davranıyor.<br />

Tam bir abla. Ara sıra bahçeden ölü<br />

sincap gibi olmayacak şeyler getiren<br />

biraz değişik bir abla.<br />

Sizi ailece klinikte görmek<br />

3 mümkün. Anne-çocuk, karıkoca-meslek<br />

dengelerini<br />

nasıl tutturuyorsun?<br />

Evrim’le 2006’da kliniği açtıktan<br />

sonraki ortalama iki yıl mütemadiyen<br />

birbirimizi öldürmeye çalıştıktan sonra<br />

işbölümü yapmaya karar verdik. Ben<br />

cerrahi ile ilgilenirken bana her zaman<br />

çözümsüz farazi bulmacalar gibi gelen<br />

iç hastalıkları kısmını Evrim’e kitledim.<br />

Şahane kısmı ben kaptım yani, hah!<br />

Çocuklardan sonra klinik biraz kaotik<br />

hale gelse de bir şekilde idare ediyoruz.<br />

Daha ilkokula gitmeden anatomi bilgisi<br />

olan, bandaj yapmayı bilen sağlık<br />

profesyonelleri yetiştiriyoruz, bir nevi.<br />

078


SOME WOMEN OF<br />

VETERINARY<br />

MÜGE KESER LALELİ<br />

1<br />

2<br />

var mı?<br />

Bir veterinerin en sık<br />

kullandığı cümle nedir?<br />

Satın almayın, sahiplenin.<br />

Sen bir veterinere hangi<br />

soruyu sormak istersin?<br />

Sizin de bir can dostunuz<br />

Ölümle sıklıkla karşılaşan biri<br />

3 olarak onun hakkında neler<br />

düşünüyorsun?<br />

Ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi<br />

doğru yönetebilmek biz hekimlerin<br />

elinde ve bu süreçte bizim en büyük<br />

destekçilerimiz hasta sahipleri. Doğru<br />

zamanda doğru müdahale ile can<br />

dostlarımızın yaşam sürelerini ve<br />

refahlarını beraberce artırabiliriz.<br />

Veterinerlikle ilgili en yanlış<br />

4 önyargı nedir?<br />

Nasıl ki insan hekimliğinde<br />

özel klinik kavramı varsa bizler de<br />

veteriner klinikleri olarak hayvan<br />

sağlığına hizmet eden özel klinikleriz.<br />

Biz veteriner hekimler hayvanları<br />

hayvan sahiplerinden daha çok<br />

sevdiğimiz için bu mesleği seçtik. Bazı<br />

durumlarda acil olarak bize getirilen<br />

sokak hayvanlarının ilk müdahaleleri<br />

tabii ki yapılıyor ve bundan sonra<br />

yapılması gereken işlemler ve tutarları<br />

ile ilgili bilgilendiriyoruz. Ama ne yazık<br />

ki hasta sahipleri ve hayvan dostlarının<br />

gözünde verdiğimiz hizmetin<br />

karşılığında ücret talep ettiğimizde<br />

hayvanlara olan sevgimiz ve mesleğimiz<br />

sorgulanmaya başlıyor.<br />

Bu meslekte iyi para kazanılır<br />

5 mı?<br />

Mesleğimizin dünyadaki<br />

saygınlığının artmasına rağmen<br />

maalesef Türkiye’de bu durum tam<br />

tersine gelişmeye devam ediyor. Her<br />

ilde, veteriner hekimler odasının<br />

belirlediği, klinikler için yıllık olarak<br />

hazırlanan bir minumum uygulama<br />

ücret tarifesi mevcut. Prosedüre<br />

uyulmadığında haksız rekabet ortamı<br />

oluştuğu için, küçük hayvan veteriner<br />

hekimliği yapan meslektaşlarımızın<br />

geliri çok değişkenlik gösteriyor. Ayrıca,<br />

sıklıkla karşılaştığımız durumlardan<br />

biri de, yardıma muhtaç sokak<br />

hayvanlarının tedavileri için harcanan<br />

giderlerimiz olması. Yine de işini<br />

severek yapan kişilerin hem maddi hem<br />

manevi kazancının yeterli olduğunu<br />

düşünüyorum.<br />

080


SOME WOMEN OF<br />

VETERINARY<br />

EZGİ YURDAARMAĞAN<br />

Kurallara uymak mı,<br />

1 içgüdülerinin peşinden<br />

gitmek mi?<br />

Çoğu zaman içgüdüleriyle hareket<br />

eden bir insanım ama kurallara uymak<br />

da takıntılı olduğum bir durum, bu<br />

yüzden, kurallar çerçevesinde içgüdüsel<br />

davranmak diyebilirim.<br />

Tıpta yüksek puan<br />

2 tutturamayanların<br />

veterinerliği seçtiği<br />

önyargısına nasıl bir cevap vermek<br />

istersin?<br />

Evet, böyle bir önyargı var. Fakat ben<br />

hem lisans hem de yüksek lisans öğretim<br />

hayatım boyunca böyle bir durum ya da<br />

kişiyle karşılaşmadım. Mesleğimizde<br />

esas olan şey empati; kendini kimi<br />

zaman hasta sahibinin kimi zaman da<br />

hastanın yerine koymak zorundasın.<br />

Onu sevmek, onun gibi düşünmek ve<br />

öyle karar vermek...<br />

Kliniğiniz sokak hayvanları<br />

3 için neler yapıyor?<br />

Bizi farklı kılan<br />

özelliklerimizden biri de sokak<br />

hayvanlarına gösterdiğimiz özen.<br />

Anipoli ailesi olarak, şartları onlar<br />

için mümkün oldukça iyileştirmeye<br />

çalışıyoruz. Sokak hayvanlarından<br />

muayene ücreti talep etmiyoruz, tedavi<br />

aşamasında indirim uyguluyoruz ve<br />

tedavi ettiğimiz her sokak hayvanını<br />

sahiplendirmeye çalışıyoruz. Onların<br />

iyileşip sahip bulduktan sonraki<br />

mutluluklarını görmek bizim için en<br />

muhteşem şey oluyor.<br />

Ortağın Özge’yle birlikte<br />

4 çalışıyorsunuz. Veterinerlikte<br />

bir ortağının olmasının ne<br />

gibi artıları var?<br />

Çoğu insana göre ortaklı iş yapmak<br />

sıkıntılı bir durumdur. Ama ben<br />

böyle düşünmüyorum. Özge, Fatih<br />

ve ben birbirimizi tamamlıyoruz.<br />

Herkesin iyi olduğu farklı alanlar var ve<br />

hepimiz kendi alanımızda rollerimizi<br />

paylaşıyoruz.<br />

Bu mesleğin en zor yanı<br />

5 nedir?<br />

Bir yandan tanı-tedavi<br />

prosedürünü yürütmeye çalışırken, diğer<br />

yandan da hasta sahibi ile ilgilenmemiz<br />

gerekiyor. Bazen işler ne yazık ki<br />

istediğimiz gibi gitmiyor ve bu durumu<br />

hasta sahibine açıklamak kolay olmuyor.<br />

Böyle durumlarda hekimliğimiz sonuca<br />

göre değerlendirilebiliyor ve dolayısıyla<br />

bu bizi daha fazla yıpratıyor.<br />

082


OFİSTE ZARAFETİN<br />

ORTAK DİLİ<br />

Değiştirilebilir döşeme özelliği ve<br />

rahatlığıyla KEYN, bulunduğu<br />

ortama bambaşka bir hava<br />

katıyor. Tasarımındaki zarif<br />

detaylar, kumaş veya deri<br />

kaplama seçeneğiyle KEYN,<br />

Herman Miller’ın en estetiği.<br />

When office feels perfect. AYAZMA YOLU SOKAK NO:5 ETILER ISTANBUL, TR | +90 (212) 263 6406<br />

bms.com.tr


SOME WOMEN OF<br />

VETERINARY<br />

ÇAĞLAR KONDU ÖZCAN<br />

Bir veterinerin öğrenmesi<br />

1 gereken ilk şey nedir?<br />

Özveri ve sabır. Bazen<br />

iyileştirmeye çalıştığınız bir miniği<br />

kimselere emanet edemez, onun için<br />

günlerce klinikte yatıp kalkarsınız. Sabır<br />

kısmı ise siz onun iyiliği için bir şeyler<br />

yapmaya çalışırken, sizi sürekli ısırıp<br />

tırmalamaya çalışan bazı çılgın ruhlu<br />

miniklerde devreye giriyor.<br />

Hangisini sakinleştirmek<br />

2 daha kolay: Hayvanları mı<br />

yoksa insanları mı?<br />

Hayvanına göre değişir. Ama her<br />

halükarda hayvanlarla uğraşmayı tercih<br />

ederim. Onların en çılgınıyla uğraşırken<br />

bile aslında özünde bir kötülük<br />

olmadığını biliyorsunuz.<br />

Kaç kere ısırıldın ve<br />

3 ısırıldığında ne hissettin?<br />

Hatırlayamayacağım kadar<br />

çok! Acemilik yıllarımda daha çok<br />

ısırılıyordum, artık reflekslerim de<br />

gelişti, yardımcı ekibimiz de çok iyi, bu<br />

nedenle artık nadiren başıma geliyor.<br />

Isırıldığımda acı duyuyorum tabii ama<br />

artık bizler için o kadar normal bir şey<br />

ki bu, elimden kanlar akıyor bile olsa, o<br />

anda yapmaya çalıştığım işi bitirip sonra<br />

kendime pansuman yapıyorum<br />

Bu mesleği, onu hiç bilmeyen<br />

4 birine nasıl anlatırdın?<br />

Konuşamayan bir canlının<br />

dilisiniz. Onun ne hissettiğini, ne derdi<br />

olduğunu anlamanız gerekiyor. Bunu<br />

başardığınızda, örneğin size koma<br />

halinde gelen bir miniğin ilk ayaklanıp,<br />

mama yemeye başladığı o an var ya!<br />

İşte hepimiz o an duyduğumuz hisse<br />

bağımlıyız.<br />

Bir hayvanın gözlerinin içine<br />

5 baktığında aklından ilk geçen<br />

ne oluyor?<br />

Aşk. Bunca yıl sonra hepsine aynı aşkla<br />

bağlıyım.<br />

084


ÜCRETSİZ<br />

3. İSTANBUL<br />

TASARIM<br />

BİENALİ<br />

Galata Özel Rum İlköğretim Okulu<br />

Studio-X Istanbul / DEPO<br />

Alt Sanat Mekanı<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

22 EKİM-20 KASIM<br />

#bizinsanmiyiz<br />

#istanbultasarimbienali<br />

XOXO The Mag’in katkılarıyla yayımlanmıştır.


SOME WOMEN OF<br />

VETERINARY<br />

DİLARA TEZEL<br />

Veterinerlikte kadın ve erkek<br />

1 ayrımı olduğunu düşünüyor<br />

musun?<br />

Eskiden veteriner hekimlikte cinsiyetçi<br />

bakış açısı olduğu doğru ama<br />

günümüzde mesleğin her alanında<br />

çalışan kadın veteriner hekimlerin<br />

bu algıyı yıktığını düşünüyorum.<br />

Fakültelerde de kadınların sayısı<br />

erkeklerin sayısına eşitlendi hatta erkek<br />

sayısını geçmeye bile başladı.<br />

Hayvanlarla ilgili keşfettiğin<br />

2 seni de şaşırtan bir gerçeği<br />

bizimle paylaşır mısın?<br />

Beni en çok şaşırtan, sahiplenilen<br />

bir hayvanın bir süre sonra aile<br />

bireylerindeki hastalıklara benzer<br />

sorunlar yaşaması. Örneğin, alerjik<br />

astımı ve şeker hastalığı gibi bulaşıcı<br />

olmayan rahatsızlıkları bulunan bir<br />

çocuğun kedisi ve ya köpeğinde de bu<br />

tarz sorunlarla sıkça karşılaşıyoruz.<br />

Nedeni hala tam olarak çözülebilmiş<br />

değil.<br />

İnsanlar ve hayvanlar arasında<br />

3 bir seçim yapman gerekse<br />

kimi tercih ederdin?<br />

Çocukluğumdan beri bu sorunun cevabı<br />

benim için hep hayvanlar olduğu için<br />

bu mesleği seçtim, ancak okurken<br />

ve çalışırken öğrendim, ikisi birlikte<br />

değerli, bir bütünün parçası. Benim<br />

görevim ise bir veteriner hekim olarak<br />

bu dengeyi korumak.<br />

Bugüne kadar karşına çıkan<br />

4 en ilginç vaka neydi?<br />

En şaşırtıcı vakalar genelde<br />

yabancı cisim yutma ile geliyor. Mesela<br />

geçtiğimiz aylarda gelen bir kedinin<br />

plastik içeren her maddeye karşı bir<br />

ilgisi vardı. Poşet sesini duyduğunda,<br />

gördüğünde mutlaka yemek istiyordu,<br />

en son geldiğinde ise ailesi evdeki<br />

bulaşık eldivenin bir tekinin olmadığını<br />

fark etmişlerdi. Başarılı bir operasyon<br />

ile mideden eldivenin kalan parçası<br />

uzaklaştırıldı. Şimdi ise homeopati ile<br />

davranış bozukluğu tedavisi görüyor.<br />

086


LESS IS MORE<br />

25 yıldır tasarımda “az”ın gücüne inanıyor, ev & ofis için mobilya ve aydınlatmanın<br />

modern klasiklerini showroomlarımızda sizler ile buluşturuyoruz.<br />

Ortaköy Dereboyu Cad. No: 78 34347 İstanbul T. +90 212 327 05 95 - F. +90 212 327 05 97<br />

Apa-Giz Plaza Büyükdere Cad. No: 191 K.-1 Levent 34330 İstanbul T. +90 212 264 75 75 - F. +90 212 264 75 74<br />

Cinnah Cad. No: 66/1 Çankaya/Ankara T. + 90 312 440 06 10 - F. +90 312 440 05 94<br />

www.mozaikdesign.com - info@mozaikdesign.com


Sade ve orijinal bir İngilizin gölgesinde giyinmek, cinsiyetinizden ve trend<br />

listenizden bağımsız stilinize hükmetmeli. Denkleme bir de spor ilhamlarını<br />

eklerseniz yanlış yapmanın imkansız olduğu bir sonuca ulaşacaksınız. Çok<br />

bilinmeyenler arasında siz kaybolmadan biz denklemin sizi nereye götüreceğini<br />

söyleyelim; Fred Perry’ye,<br />

Bilstore’lara.<br />

THE AUTHENTIC<br />

Yazı:<br />

Linda<br />

Kocabıyık<br />

Fotoğraflar:<br />

Fred Perry<br />

BU BİR İLANDIR<br />

088


Modanın yeni pazarlama trendleri, tüketicisinin güncel<br />

taleplerine yeni bir arz ile cevap vereli henüz birkaç<br />

hafta oluyor. Avangart, neo-lüks modaevleri kapsül<br />

koleksiyonlar yerine eski koleksiyonlarını yeniden<br />

piyasaya sürüyor. Aslında iki sezon önceki tasarımları<br />

yeniden piyasaya sürmek cesaret gerektiren bir adım<br />

olarak görülebilir. Ama söz konusu, koleksiyonunu<br />

1952’den bu yana aynı tutarlılıkla sürdürebilen bir<br />

marka olduğunda, dinamikler değişiyor ve adımlar<br />

daha kararlı atılıyor. Modanın yeni trendini aslında<br />

yıllar önce Fred Perry bir nevi markasının DNA’sına<br />

işliyor ve klasikleriyle geçmişe dönmekten çekinmiyor.<br />

Söz konusu, mirasını güncelleyerek tasarlamak<br />

olduğunda, biraz tarihi bilgi kaçınılmaz: Tenis<br />

kariyerine 18 yaşında başlayan Fred, haliyle günlük<br />

hayatında en çok tenis tişörtünü giyiniyor. Ve<br />

1920’lerden beri değişmeyen tasarımları giymekten<br />

sıkıldığında, yenilik arayışına Avusturyalı futbolcu<br />

Tibby Wegner’i de dahil ediyor. Yıl 1952, malum<br />

Fred Perry authentic tişörtü o dönemde sadece tenis<br />

oyuncularının kullanımına açık. Takvimde biraz<br />

ilerlediğinizde, aynı zamanda profesyonel masa tenisi<br />

oyuncusu olan Fred’in 1960’larda mod kültürünü kasıp<br />

kavuran renkli tasarımlarını masa tenisi oyuncularının<br />

gardıroplarına entegre edişine şahit oluyorsunuz.<br />

Masa Tenisi Komitesi’nin, tenisle karışmaması<br />

adına beyaz tişörtü yasaklamasından kaynaklı bir<br />

dürtüyle tasarlanan Fred Perry klasikleri, göğsünde,<br />

Wimbledon’dan ilhamlı logosunu da değiştirmeden<br />

Fred Perry,<br />

Authentic,<br />

Sonbahar<br />

2016<br />

milenyuma taşınıyor. Ve mod kültürünün favori<br />

tasarımları, millenial’ların gardıroplarına dahil oluyor.<br />

Z jenerasyonunun tüketim alışkanlıklarını inceleyen<br />

raporlar, doğruluğunu kanıtlıyor ve yeni jenerasyonun<br />

önceliğinin trendden ziyade stil olduğu konusunda<br />

fiziksel delilini, Fred Perry’nin Authentic serisinin<br />

son dönemlerin en popüler koleksiyonu olmasıyla<br />

sunuyor.<br />

Her renk kombinasyonunun nevi şahsına münhasır<br />

bir hikaye anlattığı tasarımlar çok geçmeden kadınların<br />

gardıroplarına da sızıyor. Eh, ne sunduğunu bilen,<br />

sade, karmaşasız, klasik bir İngilize kim karşı koyabilir?<br />

Tasarımının DNA’sını kadın gardıroplarına entegre<br />

edip feminen koleksiyonunu sadece tişörtlerle<br />

kısıtlamayan kreatif ekip, 5-4-4 ikiz dokuma tekniğini<br />

farklı renk birliktelikleriyle elbiselere eviriyor. Tabii<br />

yine ilk ilham kaynağı tenis kültürüne bağımlı kalıyor.<br />

Zira yeni yüzyıl dahilinde tasarımları tenisten bağımsız<br />

kullanabileceğinizi belirtmeye mahal yok.<br />

Unisex kavramını ve active wear’i her zamankinden<br />

daha hevesli bir şekilde gardırobuna dahil eden moda<br />

gurularının işbu talebini on yıllar önce arza çeviren<br />

Fred Perry, cinsiyetler üstü koleksiyonlarını, bisikletten<br />

tenise ve masa tenisine uzanan ilhamlarla tasarlıyor.<br />

Ve bu klasik İngiliz, 2007’den beri Fred Perry’lerde,<br />

Bilstore’larda sizi bekliyor.<br />

089


START WITH A BOOK. Aslında her şey doğal, lüks<br />

ve niş kokulu mumlarla esans işine sağlam bir adım<br />

atan Timothy Han’ın kitaplara olan ilgisiyle başlıyor.<br />

İki parfümden oluşan yeni koleksiyonunda Han’ın<br />

parfümlere katmak istediği asıl özellik parfümün bir<br />

hikayeyi çağrıştırması<br />

oluyor ve bunun için<br />

esin kaynağı olarak<br />

kendine 20. yüzyıl<br />

edebiyat klasiklerinden<br />

iki kitap belirliyor.<br />

Kerouac’in On the<br />

Road’undan ilham<br />

alan ilk parfümün üst<br />

notalarında galbanum,<br />

limon, bergamot ve lavanta, kalp notalarında amyris,<br />

sedir ağacı ve paçuli ve baz olarak da meşe yosunu,<br />

benzoin, huş ağacı, vanilya ve laden reçinesi bulunuyor.<br />

Diğer parfüme adını ve hikayesini veren kitapsa Simone<br />

de Beauvoir imzalı She Came to Stay. Uniseks parfüm<br />

paçuli, vetiver ve sedir ağacıyla açılıyor; Endonezya<br />

karanfili ve muskatla devam edip Sardunya çiçeği,<br />

fesleğen ve limonla da akıllarda kalmaya devam ediyor.<br />

Hikayenin geri kalanını yazmak sizin elinizde.<br />

1965-1967. Bir kez daha bizi Andy Warhol’un<br />

Fabrika yıllarına ışınlayan<br />

yeni bir kitapla karşılaşıyoruz.<br />

Ve ancak bu sefer her şeyi 17<br />

yaşında bir fotoğrafçının bakış<br />

açısından görüyoruz. Warhol’un<br />

adının yanında defalarca<br />

rastladığımız Stephen Shore,<br />

bir önceki cümlenin öznesi<br />

olarak aramızda. 1965-67 yılları<br />

arasında duvarları alüminyum<br />

folyoyla kaplı Fabrika’da vakit<br />

geçirmeye başlayan Shore, bu<br />

zaman içinde çektiği fotoğrafları<br />

Factory: Andy Warhol adını verdiği kitapta topluyor.<br />

Malum, konu sadece Fabrika’nın duvarları ve Andy’nin<br />

saçları olmaktan çıkıyor ve Shore’un kadrajına Edie<br />

Sedgwick, Lou Reed ve Nico gibi isimler de giriyor.<br />

COURTNEY, NASTY, RISKY. Ocak ayındaki başarılı<br />

işbirliğini takiben Courtney Love ve Nasty Gal tekrar<br />

kolları sıvıyor ve bir öncekine kıyasla daha fazla<br />

risk alarak tasarlanan kapsül koleksiyonla karşımıza<br />

çıkıyor. Kıyafetlere attığınız ilk bakış, aklınıza grunge<br />

ve 90’lı yılların inkar edilemez uyumunu getiriyorsa,<br />

bakış açınızı değiştirmeyi düşünmeyin. Leopar desenli<br />

ceketler, slip elbiseler, toz pembe kıyafetler ve tabii ki<br />

siyah deri pantolonun unutulmadığı koleksiyonda çoğu<br />

parça Courtney Love’ın kendi stilinden yola çıkarak<br />

tasarlanıyor. Bu stili biraz açmak gerekirse; Hole’un<br />

meşhur şarkısı Doll Parts’tan<br />

sözlerin işlendiği kumaşlardan<br />

ve Love’ın 1994’te Spin<br />

dergisinin kapağında giydiği<br />

beyaz yakalı siyah elbiseden<br />

bahsedebiliriz. Koleksiyonda<br />

önümüzdeki günlerde geri<br />

dönüş yapacağına inanılan ve<br />

belki de Love’ın aldığı riski en<br />

iyi şekilde yansıtan parçaysa<br />

dantelli bodysuit oluyor. Nasty<br />

Gal’in meşhur asiliğinin de<br />

eksik edilmediği koleksiyona 3<br />

Kasım’dan itibaren her grunge-sever ulaşabilecek.<br />

DA FUNK. Toilet Paper’ın Daft Punk eşliğinde hayata<br />

geçireceği kutlamaya davetlisiniz. Müzik sektöründe<br />

bir milyon kopya satan albümlerin bu başarıyı altın<br />

plakla kutlamasına gönderme yapan dergi, kendi bir<br />

milyonluk kotasını doldurması şerefine, Daft Punk’ın<br />

1995 çıkışlı<br />

klasiği Da Funk’ı<br />

altın bir plak<br />

halinde tekrar<br />

satışa çıkartmaya<br />

hazırlanıyor. Pek<br />

tabii derginin<br />

alternatif, nevi<br />

şahsına münhasır tavrı, bu projede de ön plana çıkıyor.<br />

Yalnızca 1000 adet basıldığı için müstesna bir parça<br />

kategorisine de koyabileceğimiz plak için The Vinyl<br />

Factory’yle işbirliği yapan Toilet Paper, tasarım sürecine<br />

Maurizio Cattelan ve Pierpaolo Ferrari’yi dahil ediyor.<br />

Altın plakta Da Funk’a ek olarak Teachers parçasını<br />

dinleyebilir ve 90’lara üç, beş dakikalığına da olsa geri<br />

dönerek nostalji yapabilirsiniz.<br />

IT’S ALRITE. Kendi özelliklerinin yanı sıra, sanat<br />

eseri sıfatını taşıyabilen bir saat düşünün. Her ne<br />

kadar ince işçilik ve ustalık<br />

içeren saatler, birer sanat<br />

eseri gibi nitelendirilse de,<br />

bahsetmekte olduğumuz<br />

saat, bu kategoriye gözü<br />

kapalı giriş yapıyor çünkü<br />

üzerinde sanatçısının<br />

orijinal eserinden bir<br />

parça taşıyor. Kasım ayının<br />

ortasında tüm dünyada<br />

satışa sunulacak olan<br />

Diesel Alrite, Brooklyn’in<br />

sokak sanatı kültürünü<br />

bu modele kadar taşıyan Rostarr’ın elinden çıkıyor.<br />

090


Üzerinde yaklaşık 14 metre karelik Rostarr imzalı<br />

grafik kaligrafinin küçük bir parçasını taşıyan model,<br />

sanatın yalnızca Brooklyn’in duvarlarında kalmadığını<br />

ve aslında kalmaması gerektiğini anlatır cinsten.<br />

SAY CHEESE! Kodak, amatör ya da profesyonel, her<br />

türlü fotoğraf tutkununu<br />

yeni ‘icadıyla’ tanıştırmaya<br />

hazırlanıyor. 1940’larda<br />

çıkardığı Ektra fotoğraf<br />

makinesini çıkış noktası<br />

alarak bu senenin sonunda<br />

satışa sunmaya hazırlandığı<br />

Ektra Smartphone, telefon<br />

olarak kullanılabilmesinin<br />

yanı sıra fotoğraf ve video<br />

kalitesiyle dikkatleri<br />

üzerine çekiyor. Kameralı<br />

telefonların popülaritesiyle Kodak dahil birçok<br />

markanın fotoğraf makinesi satışlarındaki düşüşe cevap<br />

olarak tasarlanan Ektra’yla çekebileceğiniz fotoğraflar<br />

13 megapiksel kalitesinde oluyor ve bu yüksek boyutu<br />

düşünerek Kodak, Ektra’ya 32 GB büyüklüğünde bir<br />

hafıza bahşediyor.<br />

MAKE LEVI’S VINTAGE AGAIN. Levi’s, Sonbahar/<br />

Kış sezonunda Vintage Clothing koleksiyonunu<br />

çıkartmaya hazırlanıyor ve bu ürünler END. tarafından<br />

bir araya getiriliyor. Amerikan ruhunu yansıtan<br />

üniformaların tarzından ve tarihinden etkilenerek<br />

bu dönemi hatırlatan siluetlerin hazırlandığı Levi’s<br />

Vintage Clothing koleksiyonunda, tabii ki Amerikan<br />

bayrağından yola çıkılan renklere rastlayacaksınız.<br />

Yavaş yavaş<br />

gözünüzde<br />

canlanmaya<br />

başlayan bu tarzı<br />

en iyi yansıtan<br />

parçalar, atkınızı<br />

yanınıza almayı<br />

unuttuğunuzda<br />

sizi sıcak tutacak ve<br />

orijinali 1967’de tasarlanan yün yakalı Type III Sherpa<br />

Trucker Jacket, ve koleksiyondaki oduncu gömleği ya da<br />

sade bisiklet yakalı kazaklarla birlikte giyebileceğiniz<br />

1966 model 501 Made in USA Jean Rigid olacak.<br />

CAMEL COAT. Sonbaharın, turuncu ve sarıya<br />

bürünmüş ağaç yapraklarını ve mütemadiyen değişen<br />

hava şartlarını çağrıştırmasına izin vermemek için<br />

işinizi sağlama almanızı öneriyoruz. Malum, bu bir<br />

mevsim değişimi ve şüphesiz, gardırobunuz da ruh<br />

halinizle ve hava durumuyla birlikte değişiyor olacak.<br />

Bu gel-git dolu günler için bir sonbahar vazgeçilmezi<br />

olan pardösülerin işinizi kolaylaştıracağını iyi<br />

biliyorsunuz. Lafı uzatmadan<br />

konuya girelim ve işinizi daha<br />

da kolaylaştıracak bir yola<br />

girelim: Tween, bu değişimi<br />

fırsat bilip ilhamını sonbahardan<br />

ve hayatın dinamizminden<br />

aldığı yeni koleksiyonuna<br />

camel rengi pardösüler<br />

ekliyor ve bu pardösülerin çok<br />

yönlülüğü sayesinde, diğer tüm<br />

kıyafetlerinizle istediğiniz uyumu<br />

yakalamanızı sağlıyor. Hava<br />

durumuyla olan münasebetinizi<br />

yoluna koyduktan sonra size düşen görev, sonbaharın<br />

tadını çıkartmak oluyor.<br />

SWITCH MASTER. Geçtiğimiz aylarda Apple’la birlikte<br />

çalışacağının haberini veren Nintendo, Switch adında<br />

yeni bir oyun konsoluyla geri dönüşünü muhteşem<br />

kılmak için hazırlanıyor. Switch’e ait özellikler, her<br />

oyun severi şimdiden bekleme sırasına koyacak kadar<br />

iddialı. Heyecan kat<br />

sayısını artırmak<br />

için başlayalım: Yedi<br />

inçlik ekran ve hava<br />

yolculukları dahil her<br />

yerde kullanılabilmesi<br />

sınırları zorlarken,<br />

adı ‘Joy-Con’ olarak<br />

değişen ve ekranın yanlarına çıkarılıp takılabilen<br />

kumandalarla iki kişilik oyunlar oynayabileceğinizi<br />

aklınızın bir köşesine yazmayı unutmayın. 17 Mart’ta<br />

satışa sunulacak Nintendo Switch’te oynayabileceğiniz<br />

oyunlardan birkaçını sıralayacak olursak; 3D Super<br />

Mario, Mariokart, The Legend of Zelda ve Skyrim<br />

listeye ilk sıradan giriş yapıyor.<br />

J’ADORE GERİ DÖNÜYOR. Dior J’adore’la tanışma<br />

fırsatına eriştiğimizde, parfümün kampanya yüzü<br />

Charlize Theron reklam filminde bize şu sözleri<br />

söylemişti: “Hayat siyah beyaz değil, altındır.” Bu<br />

belki de Dior parfümlerinin altın<br />

çocuğu J’adore’u en iyi anlatan<br />

cümleydi. Dior’un baş parfümörü<br />

François Demachy’nin yeteneğini<br />

bir kez daha kanıtladığı J’adore,<br />

bu çarpıcı cümleyi yeniden dile<br />

getirmek, sadık kullanıcıları ve<br />

yıllardır çalıştığı Theron’la bu<br />

başarıyı bir kez daha kutlamak için<br />

hafif detaylarla değişen şişesiyle<br />

J’adore’u yeniden piyasaya sürüyor.<br />

Bu vesileyle J’adore’u yıllarca çok satanlar bölümünden<br />

091


eksik etmeyen esansı, yeniden burnumuzda<br />

beliriveriyor. Söz konusu esans yasemin, Damascena<br />

gülü, ylang ylang ile başlıyor ve sümbülteber, sandal<br />

ağacı ve güveotuyla kapanış yapıyor.<br />

GOSHA’DAN FOTOĞRAF DERSLERİ. Topman, Gosha<br />

101 olarak da adlandırabileceğimiz kampanyasıyla<br />

yılbaşı ruhunu yaşatmaya biraz erken başlıyor ve Gosha<br />

Rubchinskiy’le birlikte kolları sıvıyor. Modellerin<br />

İngiliz grunge stilinde<br />

parçalar giydiği fotoğraflarda<br />

Rubchinskiy’nin mütevazı ve<br />

erkeksi stiline rastladığımız<br />

kadar, dağınık arka planlar<br />

ve endüstriyel çizgilerle<br />

Sovyetler’e doğru bir zaman<br />

yolculuğuna çıkıyoruz. Comme<br />

des Garçons’la yaptığı benzeri<br />

işbirliğinden sonra Rubchinskiy,<br />

Topman’in genç, hızlı ve klasik<br />

duruşunu kendine mahsus<br />

sakinliğiyle birleştirerek ortaya gözleri yormayan, sade<br />

ve etkili bir işbirliği çıkarıyor.<br />

CLASS OF 2016. Luxottica ve Dazed’in işbirliği<br />

birbiriyle yan yana görme ihtimalinizin bir hayli düşük<br />

olduğu isimleri tek bir kareye sığdırıyor. Hari Nef,<br />

Iris Apfel, Rejjie Snow gibi moda sektörüne öyle ya da<br />

böyle adını yazdırmış isimler, bu işbirliği sonucunda<br />

Luxottica’nın gözlükleriyle lise yıllığını andıran pozları<br />

Fumi Nagasaka’ya veriyorlar ve adından mütevellit,<br />

Class of 2016 serisi<br />

ortaya çıkıyor.<br />

Farklı sektörlerden,<br />

farklı karakterlere<br />

sahip insanların<br />

benzer gözlükler<br />

takabileceğini<br />

kanıtlamak için çıkılan<br />

yolda, yukarıdaki<br />

sıradışı üçlüye eşlik<br />

eden diğer isimler ise Gray Sorrenti, Mae Lapres ve bir<br />

Instagram fenomeni olan Mike the Ruler oluyor.<br />

BARIŞ İÇİN PORTOFINO. IWC Schaffhausen’ın<br />

2005’ten beri küresel ortağı olduğu Laureus Sport for<br />

Good Foundation için Rio de Janeiro’ya gidiyoruz.<br />

Yanımızda boks eldivenlerini giymiş, IWC marka<br />

elçilerinden Adriana Lima ‘Barış için Dövüş’ adlı proje<br />

aracılığıyla gençlere ilham vermek için sporla eğitimi<br />

bir araya getiriyor. Bu vesilesiyle IWC, elverişsiz<br />

koşullardaki çocukları ve gençleri desteklemek için<br />

her yıl yaptığı gibi Laureus’a bir saat adıyor. Portofino<br />

Automatic Moon Phase 37 Edition “Laureus Sport for<br />

Good Foundation” bu sene Laureus’a adını yazdırıyor<br />

ve 1500 adetle sınırlı saatin sırtında bulunan kabartma<br />

Kıbrıs Rum Kesimi’nden<br />

on altı yaşındaki Eleni<br />

Partakki’nin kız ve<br />

oğlan çocuklarını top<br />

oynarken gösteren resmi<br />

oluyor. Lacivert timsah<br />

derisi kayışı, altmış altı<br />

adet pırlantadan oluşan<br />

paslanmaz çelik kasası ve<br />

IWC’nin her zamanki mütevazı ve klasik çizgileri, bu<br />

usta işçiliğin tuzu biberi.<br />

THE NIGHT MUSE. Modern Muse’un ilk çıktığı yılları<br />

düşünelim; markanın White Linen veya Pleasures ile<br />

yakaladığı klasik çizgisinden biraz uzaklaştığımız bir<br />

süreçten bahsediyoruz. Yakın geçmişe geldiğimizde,<br />

Estée Lauder, koruduğu geleneği ve geliştirdiği silajla<br />

birlikte, Kendall Jenner’ı da yanına alarak karşımıza<br />

tekrar çıkışına tanıklık ediyoruz.<br />

Şimdiki zamanda ise, gecenin<br />

güzelliğini ve gizemini yansıtan<br />

Modern Muse Nuit karşımızda<br />

ve adından da anlaşılacağı gibi<br />

parfümün notaları daha karanlık<br />

ve odunsu bir duruş sergiliyor.<br />

İlk çıktığı günden itibaren<br />

parfümden eksik olmayan<br />

yasemin, egzotik mandalina ve<br />

zambağa sandal ve tonka ağacı,<br />

Madagaskar vanilyası, amber ve<br />

misk eşlik ediyor ve Modern Muse’un genç duruşunu<br />

biraz da olsa olgunlaştırıyor.<br />

HER YERDE ESPRESSO. Kahve ile arasındaki<br />

bağı biraz daha güçlendirmek isteyenlerin hayatını<br />

kolaylaştıracak bir makineden bahsetmek istiyoruz.<br />

Bahsettiğimiz makine insan gücüyle çalışıyor ve<br />

elektriğe gerek kalmıyor, dolayısıyla Nomad’in<br />

espresso makinesini tanımlamak için basit ve küçük<br />

kelimeleri en uygun sözler<br />

oluyor. Günümüzün<br />

ilerleyen teknolojisine<br />

basitliğiyle meydan okuyan<br />

espresso makinesi nerede<br />

olursanız olun kahvesiz<br />

kalmayacağınızın sözünü<br />

veriyor. Parlak renklerden<br />

oluşan seri bir kenara,<br />

Nomad’in en dikkat çekici özelliği manuel olmasına<br />

rağmen bir espresso makinesinin yaptığı kremsi kahveyi<br />

yapabiliyor olması. Bunun için tek ihtiyacınız bir tutam<br />

kahve ve sıcak su.<br />

092


#madeforcities<br />

Feneryolu Mah. Çamtepe Sk. No:5<br />

Kadıköy İstanbul<br />

bisikletgezgini.com 0216 386 82 85


PERSONAE<br />

NON GRATAE<br />

Sözlük anlamına<br />

takılı kalmadan<br />

tüketiniz.<br />

Fotoğraflar:<br />

Emre Doğru<br />

Kreatif Direktör:<br />

Olga Şerbetcioğlu<br />

Moda Editörü:<br />

Utku<br />

Palamutçu<br />

Saç:<br />

Ali Yılancı<br />

Makyaj:<br />

Hakan Kültür<br />

Fotoğraf<br />

Asistanları:<br />

Sinan Aksu,<br />

Can Büyükkalkan,<br />

Cumhur Özen,<br />

Ünal Turhan<br />

Moda Editörü<br />

Asistanı:<br />

Tuğçe Bahçıvangil<br />

Modeller:<br />

Ramune, Tamila/<br />

True Models<br />

094


Palto:<br />

Dior<br />

Gözlük:<br />

Dior<br />

Küpe:<br />

Louis Vuitton<br />

095


Tamila:<br />

Kazak:<br />

Sandro/<br />

Brandroom<br />

Palto:<br />

3.1 Phillip Lim/<br />

Beymen<br />

Pantolon:<br />

Acne Studios/<br />

V2k Designers<br />

Yüzük:<br />

Louis Vuitton<br />

Ramune:<br />

Mont:<br />

Balenciaga/<br />

Beymen<br />

Etek:<br />

Beymen<br />

Collection<br />

096


Tamila:<br />

Takım:<br />

Lanvin/<br />

Harvey Nichols<br />

Ramune:<br />

Bot:<br />

Louis Vuitton<br />

097


Gömlek:<br />

Asilio/<br />

Vakkorama<br />

Elbise:<br />

Burberry<br />

Ceket:<br />

Blaze/Beymen<br />

098


099


Panço:<br />

Chloé/Beymen<br />

100


Ramune:<br />

Elbise:<br />

Marco de<br />

Vincenzo/<br />

Harvey Nichols<br />

Kazak:<br />

Isabel Marant<br />

Etoile/<br />

Brandroom<br />

Ceket:<br />

Sandro/<br />

Brandroom<br />

Kemer:<br />

Louis Vuitton<br />

Tamila:<br />

Palto:<br />

Dior<br />

101


Kazak:<br />

Kenzo/<br />

Brandroom<br />

Etek:<br />

Weekend<br />

Gözlük:<br />

Hally & Son/<br />

Turkuaz Optik<br />

102


Elbise:<br />

Burberry<br />

Ceket:<br />

Alexander<br />

Wang/<br />

Brandroom<br />

Jean:<br />

3x1/V2k<br />

Designers<br />

103


104


Tamila:<br />

Etek:<br />

Dior<br />

Ramune:<br />

Bluz:<br />

Dior<br />

Ceket:<br />

Dior<br />

Pantolon:<br />

Dior<br />

105


Tümü:<br />

Louis<br />

Vuitton<br />

106


Tamila:<br />

Tümü:<br />

Miu Miu<br />

Ramune:<br />

Kaban:<br />

Max Mara<br />

107


BÜŞRA DEVELİ<br />

Röportaj:<br />

Utku Palamutçu<br />

Fotoğraflar:<br />

Serkan Şedele<br />

Moda Editörü:<br />

Deniz İrem Çek<br />

Saç:<br />

Mehmet Menteş/<br />

art+ist<br />

Makyaj:<br />

Sam Araji/<br />

art+ist<br />

Set Amiri:<br />

Halit Kerim<br />

Fotoğraf Asistanları:<br />

Utku Atalay<br />

Erkan Şedele<br />

Moda Editörü<br />

Asistanları:<br />

Bilgecan Koçana,<br />

Meriç Al<br />

Büşra her ne kadar etrafının<br />

sayborglar ve robotlar tarafından<br />

sarılı olduğunu düşünse de,<br />

biz bu çoğunluktan sıyrılarak<br />

kendisiyle oldukça sıradan<br />

bir gün geçirmek için kolları<br />

sıvıyoruz. Serkan Şedele<br />

deklanşöre basarken, herhangi<br />

bir illüzyona ihtiyaç duymadan,<br />

onu olduğu gibi yansıtıyor.<br />

Büşra’nın cevapları da Serkan’ı<br />

destekler cinsten...<br />

108


Ceket:<br />

Blaze/<br />

Beymen<br />

Broşlar:<br />

The Sky<br />

Küpe:<br />

Dior<br />

109


110


Büşra, Y jenerasyonunun<br />

1 oyunculuğa düşkünlüğüne<br />

dair ne düşünüyorsun?<br />

Bu galiba dünya düzeninin<br />

insanları kamera önüne itmesinden<br />

kaynaklanıyor. Ama ne yazık ki<br />

bunun altının çok dolu olduğunu<br />

düşünmüyorum. Etrafımda öyle<br />

insanlar var ki, bu adamın oyunculuktan<br />

hiçbir kazancı olmasa da oyuncu olur<br />

diyebiliyorum. Bu jenerasyonda ise<br />

böyle bir şey söz konusu dahi değil.<br />

Daha ziyade çıkar odaklı bir meslek<br />

seçiminden bahsedebiliriz.<br />

Bu durum sosyal medyanın<br />

2 hayatımıza entegre oluşuyla<br />

da alakalı tabii.<br />

Bir anda ortaya çıkan sosyal medya<br />

fenomenleri bunun en iyi örneği. Bu<br />

yüzden, oyunculuktan ziyade, popülarite<br />

peşinde olmaktan kaynaklı bir durum<br />

söz konusu. Bir karakter yaratayım, şöyle<br />

oynayayım, böyle canlandırayım diyen<br />

bir kitleden bahsetmiyoruz. Zaten bu<br />

çok çetrefilli, insanın psikolojisini dahi<br />

etkileyen bir yol.<br />

Instagram fotoğraflarına<br />

3 yapılan yorumları<br />

okuduğunda kendine<br />

yabancılaştığın oluyor mu? İnsanlar<br />

fotoğraflarının altında seni Juliette<br />

Binoche’a benzettiklerinden de<br />

bahsediyorlar ama yermekten de geri<br />

kalmıyorlar.<br />

Sosyal medyadaki pek çok insanın gerçek<br />

kimliğini kullanmadığına inanır oldum.<br />

O yorumları yapan insanların hepsi<br />

sanki birer bilgisayar programıymış gibi<br />

geliyor bana. Aslında bir yandan, bu<br />

durum çok korkutucu çünkü belki de<br />

yorum yapan insanlardan birisi sadece<br />

dokuz yaşında ve akla hayale sığmayacak<br />

şeyler yazabiliyor. Bu yüzden sosyal<br />

medyayı olabildiğince ciddiye almamaya<br />

çalışıyorum. Ve oradaki yorumları<br />

kendimi değerlendirmek için geri<br />

bildirim olarak kullanmıyorum.<br />

Oyunculuk bir nevi kendini<br />

4 tatminden ibaret aslında.<br />

Sana bir görev veriliyor,<br />

görevi yerine getiriyorsun, bunu<br />

hem izleyiciye hem de kendine<br />

kanıtlıyorsun. Bu tatmin sende ne<br />

ölçüde?<br />

Benim çok değişik bir<br />

mükemmeliyetçilik anlayışım var, her<br />

ne kadar bunun iyi bir şey olduğunu<br />

düşünmesem de... Kusursuz olana<br />

ulaşmak isteği bir noktada kişiyi<br />

frenliyor çünkü mükemmel olmayacaksa<br />

hiç olmasın gibi bir mantığa<br />

bürünüyorsun. Ben oyunculukta<br />

hiçbir zaman kendimi tamamlanmış<br />

hissetmedim. Beni harekete geçiren şey<br />

eksiklik hissi olmuştur. Her zaman çok<br />

şey yapmam gerekiyormuş gibi geliyor.<br />

Zaten sadece oyunculukta değil, sanatın<br />

herhangi bir dalında ‘bu oldu’ dediğin<br />

noktada geri gitmeye başlıyorsun.<br />

111


Terlik:<br />

Miu Miu<br />

112


Neden oyuncu oldun?<br />

5 Büyük ihtimalle çocukken çok<br />

dikkat çekmek istediğim için<br />

olabilir. Çünkü garip bir şekilde ilkokul<br />

üçte mikrofon alıp okulda yazdığım<br />

skeçleri düzenlerdim ve utanç verici<br />

taklitler yapardım. Hocalarımı arayıp,<br />

sesimi değiştirip telefon sapıklığı da<br />

yapıyordum. Saçma gelecek ama içimde<br />

böyle bir merak vardı. O zamanlar<br />

bunun tiyatroyla alakalı olduğunu<br />

anlayamamıştım tabii. Hatta ben<br />

ilkokul birdeyken yönetmenlik okuyan<br />

ablam bir oyun kurmuştu ve mahallede<br />

bilet kesip bu oyunu sergilemiştik.<br />

Yani oyunculuk bende hep vardı.<br />

Sonra orta ikinci sınıfta sözel okumaya<br />

karar verdim. Ama hiçbir zaman<br />

tiyatro okuyacağımı düşünmemiştim.<br />

Aslında ben ilkokul öğretmeni olmak<br />

istiyordum.<br />

Bundan 30 yıl sonra da<br />

6 oyunculuk yapıyor olacağım<br />

diyebiliyor musun?<br />

Bu oyunu (Mekan Artı’da sergilenen<br />

Burada Bugün) çıkardıktan sonra<br />

hayatımda ilk defa bir mesleğim<br />

olduğunu hissettim. Ve bu beni çok<br />

duygulandırdı. Okulda ya da dizide<br />

bunu tam anlamıyla hissedememiştim.<br />

Bu benim büyümemle de alakalı<br />

olabilir ama hala ileride bu mesleği<br />

yapmayabilirim diye de düşünüyorum.<br />

Fakat eğer vazgeçersem bu tamamen<br />

ülkemizim koşullarından dolayı olur.<br />

Ben sadece oyunculuğu sistemin içinde<br />

yapmaktan keyif almayabilirim. Onun<br />

dışında oyunculuğun kendisinden hiçbir<br />

zaman soğumayacağımı düşünüyorum.<br />

Şans faktörü, malum, dizi<br />

7 sektörü için büyük rol<br />

oynuyor. Oynadığın ilk<br />

dizinin uyarlama bir senaryo oluşu seni<br />

şanslı kıldı diyebilir miyiz?<br />

Öncelikle, dizinin orijinalini<br />

bildiğim için, bu işin kesin tutacağını<br />

düşünüyordum. Türkiye’ye çok<br />

uygun bir iş gibi gelmişti. Tabii o<br />

zamanlar okuldaydım, işe çok uzaktan<br />

bakıyordum ve sektörün bu kadar<br />

içinde değildim. İlk başta dizide beş<br />

kız olduğumuz için hiç korkmadım.<br />

Onlarla bir ay kadar çok fazla birlikte<br />

çalıştık. Diziden çok keyif aldım.<br />

Benim için çok yaratıcı bir süreçti. Sete<br />

adım attığımızdaysa işin ‘iş’ tarafıyla<br />

tanıştım. Benim için bu çok garipti.<br />

İnsanların tepkileriyle iyi bir iş yaptığımı<br />

anlayabiliyordum.<br />

Dizide oynama kararı<br />

8 alırken bir şeylerden taviz<br />

veriyormuşsun gibi hissettin<br />

mi?<br />

Galiba hassasiyetimden taviz verdim.<br />

Çünkü hassas olmamam gerektiği için<br />

büyümek zorunda kaldım. Ve bu benim<br />

için yüzleşme gibi bir şey oldu. Bir anda<br />

kendi ayaklarım üzerinde durmam<br />

gerekti. Kişisel olarak da yaptığım her<br />

şeyin sorumluluğu benim üzerimdeydi.<br />

Bu beni gerçek anlamda çok yıprattı.<br />

Hayatım iki ay gibi bir sürede<br />

değişiverdi.<br />

En büyük tavizi diziye<br />

9 girdikten sonra okulu<br />

dondurarak verdin<br />

herhalde. Sektöre girdikten ve başarılı<br />

olduktan sonra okulu bitirmişsin ya da<br />

bitirmemişsin bir önemi kalmıyor mu?<br />

Öncelikle konservatuardaki<br />

öğrencilerin bir yandan kapalı bir<br />

kutunun içinde olmaları bekleniyor,<br />

bir yandan da kapitalizmin yaptığı<br />

baskı var. Ve bu baskı sürekli sana bir<br />

şeyleri kaçırıyormuşsun hissi veriyor.<br />

Gerçi buradayken de sanki okulu<br />

kaçırıyormuşum gibi geliyor, ama ben<br />

hazır genç ve dinamikken şansımı<br />

deneyip sonra okula dönmeye karar<br />

verdim. Şimdi de oradan ön lisans alıp<br />

lisansımı yurtdışında tamamlamayı<br />

düşünüyorum. Ama işin özünde,<br />

bir tiyatro oyununda oynayınca da o<br />

eğitime denk bir eğitim alabileceğime<br />

inanıyorum.<br />

113


114


115


Seni çok etkileyen bir<br />

10 karakter canlandıracak olsan,<br />

onun için yapmayacağın şey<br />

var mıdır peki?<br />

Yapamayacağım şey her zaman vardır.<br />

Büşra ve Büşra’nın hayatı herhangi<br />

bir meslekten çok daha önde gelir.<br />

Kısacası mesleğim benim hayatım<br />

değil. Ben her zaman dünyayı<br />

Büşra olarak değerlendiriyorum,<br />

başka şeyler sonra geliyor. Ama bir<br />

şeylerden vazgeçebilmek de iyidir diye<br />

düşünüyorum. Beni etkileyen karakter<br />

ticari bir şey değilse, hayatımın rolü<br />

olması lazım; o zaman yapmayacağım<br />

şey yok.<br />

Eleştiriye açık bir insan<br />

11 mısın?<br />

Evet, ama işime geleni alırım.<br />

Ve bu, karşımdaki insana verdiğim<br />

değerle de çok alakalı. Eğer o kişi aklına<br />

güvendiğim biriyse onun eleştirisine<br />

değer veririm.<br />

O halde kendini bir konuda<br />

12 eleştirir misin?<br />

Kendimi eleştirebileceğim o<br />

kadar çok şey var ki... Mesela bazen çok<br />

idealist olabiliyorum. Bir şey bana zarar<br />

verse de sonuna kadar gidebiliyorum.<br />

Bazen insanlarla duygusal ilişkiler<br />

kuruyorum, fazla hassas olabiliyorum.<br />

Bir de çok inatçıyım.<br />

Haftada kaç saat<br />

13 çalışıyorsun?<br />

Bir insan ne yaparsa yapsın,<br />

hiçbir zaman bir dizide çalıştığı kadar<br />

yorulamaz. Şu an üç tane sinema<br />

filminin yapım aşamasındayım. Yine<br />

de bir dizi kadar yoğun çalışmıyorum.<br />

Kendimle olduğum bir döngüdeyim,<br />

ama asla nefes alamayacak kadar yoğun<br />

değilim.<br />

Neyi çok iyi yaparsın?<br />

14 Konuşmakta ve kendimi ifade<br />

etme konusunda iyiyim. Ya<br />

da bir fikri empoze etmekte de iyiyim<br />

diyebiliriz. Karşımdaki insanı kazanmayı<br />

çok seviyorum. Pazarlık etmede de<br />

iyiyim diyebilirim.<br />

116


Bluz:<br />

Academia/<br />

Beymen<br />

Kazak:<br />

Miu Miu<br />

Süveter:<br />

Miu Miu<br />

Bot:<br />

Dsquared2/<br />

Beymen<br />

117


Tümü:<br />

Balenciaga/<br />

Beymen<br />

118


Gömlek:<br />

Kenzo/<br />

Harvey<br />

Nichols<br />

Süveter:<br />

Dior<br />

Atkı:<br />

Academia/<br />

Beymen<br />

119


Elbise:<br />

Dior<br />

Ayakkabı:<br />

Miu Miu<br />

120


121


Kimin hayatını reality show<br />

15 yapsalar soluksuz izlersin?<br />

Ben Nazım Hikmet’in çok<br />

büyük hayranıyım. Bazı geceler onun<br />

şiirlerini okuyup evde ağladığım ya da<br />

güldüğüm oluyor. Onun hayatının her<br />

anını izlemek isterdim.<br />

Farz et ki önemli bir ödül<br />

16 almışsın ve konuşma<br />

yapıyorsun...<br />

Bunu herkes gibi daha önce ben de<br />

düşünmüştüm, ama aslında ben ödüle<br />

ve getirdiklerine çok inanmıyorum.<br />

Tabii ki kazanmak insanı mutlu eden bir<br />

şey ama o ödül hiçbir zaman bir filmde<br />

inanılmaz iyi oynadığımın göstergesi<br />

olmaz. Bu yüzden, herhalde çok klişe bir<br />

konuşma yapardım. Herkese teşekkür<br />

ederdim tabii. Ama bu hayali ödül,<br />

projenin benim için ne kadar değerli<br />

olduğuyla da alakalı. Eğer hayatımı<br />

ortaya koyduysam belki ağlayabilirim.<br />

Neyse, genel olarak çok minnettar<br />

olurdum.<br />

Tanınmak hoşuna gidiyor<br />

17 mu?<br />

Açıkçası çok da hoşuma<br />

gitmiyor. Ben biraz insanların arasında<br />

olmayı ve onları gözlemleyerek<br />

beslenmeyi seviyorum. Ve bütün gözler<br />

bende olduğu zaman ben o kadar fazla<br />

dışarı bakamıyorum. Bu da hayattan<br />

aldığım zevki engelliyor. Sokağa bunları<br />

unutarak çıkıyorum. En çok korktuğum<br />

şey, günün birinde bir cam fanusun<br />

içinde yaşıyor olmak.<br />

Dışarıdan nasıl göründüğünü<br />

18 düşünüyorsun?<br />

Zararsız göründüğümü<br />

düşünüyorum. Bazı insanlar vardır,<br />

egosantrik enerjileri yüksektir ve<br />

diğerleri için tehlike oluştururlar<br />

ya... Böyle bir şeyim hiç olmadığı için<br />

insanların yanımda rahat olduklarını<br />

ve bana güvendiklerini hissediyorum.<br />

Dışarıdan görünüşüm sadece bir<br />

imajdan ibaret. Beni tanımayanlar<br />

hakkımda her şeyi düşünebilir,<br />

ama tanıyanlar zararsız olduğumu<br />

hissederler.<br />

Bu sektörde seni en fazla ne<br />

19 zorluyor?<br />

Sektöre girdikten sonra,<br />

insanlarla kurduğum ilişkilerde kendim<br />

olabilme özgürlüğümü yitirdiğim<br />

noktalar oldu. Çünkü işlerin hiç tahmin<br />

etmediğim gibi yürüdüğünü fark<br />

ettim ve ben çözümü şöyle buldum:<br />

Kim olursa olsun ben işe kendim<br />

olarak yaklaşıyorum ve böylece kafam<br />

karışmıyor. Aşağıda, yukarıda, yapımcı,<br />

yönetmen herkese aynı davranıyorum.<br />

122


Ceket:<br />

Comme des<br />

Garçons/<br />

Harvey<br />

Nichols<br />

Etek:<br />

Comme des<br />

Garçons/<br />

Harvey<br />

Nichols<br />

123


Chanel’in İlkbahar-Yaz sunumunu coğrafyanızdan bağımsız, front row<br />

ile aynı anda izlediniz. Sorgulamalarınız devam ediyor olabilir. İlerleyen<br />

sayfalarda sorgunuzu biraz daha samimi bir atmosfere taşıyalım: Sunumdan<br />

birkaç gün önce XOXO’ya özel fitting fotoğraflarının çekildiği Chanel’in<br />

Paris mağazalarından birine...<br />

INTIMATE TECH<br />

Yazı:<br />

Aslin<br />

Kumdagezer<br />

Fotoğraflar:<br />

Benoit<br />

Peverelli<br />

124


Bu evrenin, başka bir tanesinde yaşayan bir fizikçinin<br />

oyun alanı olduğu teorisini günlük gerçeklerinize<br />

dahil edin. Eh, günün sonunda Homo Sapiens’in<br />

sayborglaşması oyunun kuralları dahilinde beklenen<br />

bir süreç. Sayborglaştığınız konusundaki soru<br />

işaretlerinizin, (hala var olduklarını varsayalım)<br />

Lagerfeld-vari bir sunumla çözüme kavuşması ise her<br />

şeyin beklendiği moda dünyasında beklenmeyenler<br />

tarafında...<br />

Geleceğe dair kehanetleri en tutarlı olan tasarımcılar<br />

konseyine dahil olan Monsieur Lagerfeld, İlkbahar-Yaz<br />

2017 için kartlarını açtığında rotasını mecburi Kuzey<br />

Amerika’ya, start up’ların ana vatanına çeviriyor. Ve<br />

Seattle stereotipi Coco’nun mirası ile buluşuyor. Fransız<br />

beresi yerini yan takılan kasketlere bırakıyor -kasketin<br />

duruşunu 2000’lerin klişesi yerine Fransız beresinin<br />

takılma açısı ile ilişkilendirebilirsiniz. Koleksiyon<br />

dahilinde Chanel’in alametifarikası incilerine bu kez<br />

kablolar eşlik ediyor ve tüm bu kakofoninin içerisinde<br />

Mademoiselle’in kamelyası kendine bir şekilde<br />

olabilecek en mükemmel oyun alanını buluyor. Her<br />

sezon kendine farklı paradokslar yaratan Lagerfeld,<br />

bu kez 87 tasarımda paradoksunu açıklıyor. Soru<br />

işaretini taşıyan slogan ise kişisel teknoloji. 4 Ekim’de<br />

Grand Palais’de hangi sırada oturduğundan bağımsız<br />

her editör, ilham perisi ve satın almacı 18 dakika<br />

boyunca teknolojinin kişisel tarafını düşünüyor. Şov<br />

başladığında Karl, sahne arkasından, kişiselden kastın,<br />

yatak odası boyutlarında olduğunu işaret ediyor ve<br />

geçtiğimiz sezonun gecelik trendinin boyunu kısaltıp<br />

robotlara giydiriyor. Bu sırada Grand Palais’de Snapchat<br />

Chanel<br />

İlkbahar-Yaz<br />

2017<br />

koleksiyonundan,<br />

XOXO’ya özel.<br />

ve Instagram paylaşımları tavan yaparken aslında Karl<br />

Lagerfeld paradoksunu 87 tasarıma gerek kalmadan<br />

açıklıyor. Chanel Data Center paylaşım rekorları<br />

kırıyor. #breaktheinternet<br />

Zira Kaiser, elinizden düşürmediğiniz akıllı<br />

telefonlarınızdan çıkışla daha derin bir mesajın<br />

aracılığını yapıyor, lüks pazarının yeni tedavülü<br />

data’nın farkında olduğunu ve Chanel’in data<br />

pastasından payını almak için hazırlandığını söylüyor.<br />

En azından, şov öncesinde, Paris mağazasında yapılan<br />

fitting’lere şahit olurken biz detayları öyle okumayı<br />

tercih ediyoruz.<br />

Dehasını, set tasarımlarında extravagant bir<br />

tavırla paylaşan Lagerfeld, şeytani tarafını detaylar<br />

için saklıyor ve kablolar Mademoiselle Coco’nun<br />

tüvit takımının dikişlerine dönüşüyor. Viktoryen<br />

kol detayları CMYK renklerin ardından el sallıyor.<br />

Gözlükler datanın ilk ortaya çıktığı yıllara, 2000’lere<br />

dönüyor ve Karl, en büyük riski, Seattle’lı teknoloji<br />

gurusunun gardırobuna saygı duruşu mahiyetinde<br />

koleksiyonda hiç yüksek ökçe kullanmayarak alıyor.<br />

Tüm alt göndermelerinin feminenlikten uzak olduğu<br />

bir konseptte Chanel’in yeni sezon kadını her zamanki<br />

‘femme fatale’ duruşunu cebinde tutuyor. Günün<br />

sonunda Chanel tüvitleriyle podyumda yürüyen<br />

robotlar aslında tüm teknolojik çalkantılara, datanın<br />

getirdiği ve getireceği sorulara rağmen, insani<br />

dokunuşun, ‘savoir-faire’in ve feminenliğin uzay-zaman<br />

doğrusundan bağımsız var olacağını kanıtlamaya<br />

çalışıyor.<br />

125


Yaptığı işi tam olarak anlamadan etkilendiğiniz insanlar vardır. Osman Koç pek<br />

çok insan için öyle görünse de aslında her şey daha basit... Biz onun, hayatı<br />

basitleştirmenin peşine düşmüş tarafıyla tanıştık ve gördük ki hayatında,<br />

sayborglar, robotlar, sibernetikler bir tarafa, oyuncaklar, hayaller ve anime<br />

kahramanlar da var...<br />

OSMAN KOÇ<br />

Röportaj:<br />

Bahar<br />

Türkay<br />

Fotoğraf:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

126


Yaptığın işi beş yaşında bir<br />

1 çocuğa nasıl anlatırdın?<br />

İnteraktif işlerle ilişkimiz<br />

oyuncakla olan ilişkimize çok benziyor.<br />

Ben de yaptığım çoğu işe oyuncak gibi<br />

yaklaşıyorum. Hem oynuyorum, hem<br />

de başkalarına oynatıyorum. Oyunu<br />

keşfettiğin andaki heyecanı uzatmaya<br />

ve oyundan aldığın zevki artırmaya<br />

çalışıyorum. Aldığım oyuncakları bozup<br />

yeni baştan yaptığım projeler de var.<br />

Atölyede geçirdiğim vakit ve Ar-Ge<br />

süreçleri benim için oyun oynamak<br />

gibi. Dolayısıyla, beş yaşındaki çocuğa,<br />

yaptığım işi, ‘oyuncaklarım var,<br />

onlarla oynuyorum, oynayarak yeni<br />

oyuncaklar üretiyorum, türetiyorum’<br />

gibi anlatırdım, muhtemelen.<br />

Ürettiğin, üzerine kafa<br />

2 yorduğun projeler olası<br />

bir gelecek senaryosunu<br />

çağrıştırıyor. Böyle bir senaryon var mı?<br />

Çok uzak bir gelecek için senaryolarım<br />

yok. Ne zaman kurmaya başlasam<br />

kurgumu bozan bir durum oluşuyor.<br />

Öte yandan hala gerçekleşebilecek<br />

şeyler var içinde. Tahminlerim<br />

günlük hayat senaryolarından daha<br />

çok sistem düzeyinde aslında. Yani<br />

gezegenler arası dolaşmak veya her<br />

şeyi düşünerek kontrol etmek gibi<br />

şeylerden ziyade, hukukun veya<br />

hükümetin otomasyonla yürütülmesi<br />

gibi senaryolar üzerine düşünüyorum.<br />

Tabii bu biraz hayalperest bir senaryo...<br />

Aslında insanın dikkat süresinin kısalığı,<br />

tekrarlamalardaki hata oranı veya<br />

bilişsel yönelimlerimiz gibi sebepler<br />

yüzünden iyi yapamadığımız işlerin<br />

otomatikleşmesi sonucu bir özgürleşme<br />

ihtimali söz konusu. Bununla,<br />

otomasyonun sınır-durumlardaki<br />

katılığının getirdiği bir cam fanus<br />

arasında gidip geliyorum.<br />

Yıllarca robotlar geldi geliyor<br />

3 diye bekledik durduk ve<br />

artık aramızda olduklarını<br />

söylemek yanlış olmaz. Kontrol bizde<br />

mi onlarda mı?<br />

Bu, robot ve sayborg tanımlarımızla<br />

çok alakalı. Mesela ailemde ilk ben<br />

sayborglaşacağım zannediyordum. Ama<br />

geçtiğimiz günlerde annemin dişine<br />

implant takıldı, dolayısıyla bence ailenin<br />

ilk sayborgu annem oldu. Robotlar<br />

aramızda ve algoritmalar hem kişisel<br />

hem toplumsal düzeyde psikolojimizle<br />

oynayıp, bizi yönlendiriyorlar. Ancak<br />

ne yaptıklarına dair farkındalıkları<br />

olmadığı için, henüz tüm kontrolü ele<br />

geçirmediler.<br />

‘Keşke ben akıl etseydim’<br />

4 dediğin bir tasarım oldu mu?<br />

Matt Mets ve Kyle<br />

McDonald’ın ‘Blind Self Portrait’ işi,<br />

Chris O’Shea’nın Audience projesi ve<br />

Antonin Fourneau’nun ‘Water Light<br />

Graffiti’ çalışması ilk aklıma gelenler...<br />

Görselleştirme, sibernetik<br />

5 organizma, ses dalgaları ve<br />

hareket arasında nasıl bir<br />

ilişki var?<br />

Ben de bu sorunun cevabını arıyorum.<br />

Farklı alanlar deneyip, bazılarından<br />

daha çok zevk aldığımı fark ettikçe<br />

oralara daha çok yöneliyorum.<br />

Tüketmeyi sevdiğim, zihnimi açan<br />

alanlara karşı bir yönelimim, eğilimim<br />

oluyor. Ama günün sonunda hepsi<br />

verdiğimiz tepkiler üzerinden insanı<br />

daha iyi anlamamızı sağlıyor.<br />

Tüm bunlarla uğraşmadığını<br />

6 varsayalım... Hayat sıkıcı olur<br />

muydu?<br />

Olmazdı elbette, ama bu kadar eğlenceli<br />

de olmayabilirdi. Sanırım benim peşinde<br />

koştuğum şey insanın kendini kaptırma<br />

hissiyatı. Bu, bir enstrüman çalarken<br />

de olabiliyor, dans ederken de, sohbet<br />

ederken de, oyuncaklarınla oynarken<br />

de...<br />

Üzerine uğraştığın, üç<br />

7 boyutlu sistemler veya<br />

yazıcılar gibi bazı süreçler,<br />

uluslararası camiada önemli etik<br />

tartışmalara konu oluyor. Tasarımın<br />

geldiği noktadaki bu etik tartışmalarla<br />

ilgili ne düşünüyorsun?<br />

Bu tartışmalar genelde birkaç ana<br />

başlık altında toplanıyor. Biri fikir<br />

ve telif hakları mevzusu, diğeri de<br />

teknolojinin insan hayatına olan kötü<br />

etkileri... Bunlar hep tartışılacak, çünkü<br />

iki tarafın varlığı birbirini besliyor.<br />

Yani fikri ve telif hakları konusunda,<br />

özel ve genel, sahiplenme ve paylaşma<br />

ikiliği hep olacak. Bu konuyla alakalı<br />

tartışırken aklıma hep Internet’s Own<br />

Boy belgeselinden Quinn Norton’un<br />

lafı geliyor. Aaron Swartz’ın JStor’daki<br />

akademik makaleleri herkesin erişimine<br />

açmak için indirdiği davanın avukatına,<br />

tarihin yanlış yerinde durduğunu<br />

söylemişti. Teknolojinin insan<br />

hayatına kötü etkilerine gelince, üç<br />

boyutlu yazıcılarda silah basılabiliyor,<br />

malum. Ancak o zaman kullanımını<br />

yasaklamak gibi savlar yine özgürlüğü<br />

kısıtlamaya giriyor. Dolayısıyla bu<br />

tartışmaların olması bile yeterli bence.<br />

Zira belli teknolojilerin belli kesimlerin<br />

himayesinde olması her zaman daha<br />

tehlikeli. Bununla ilgili diğer bir konu<br />

da dijital üretim metotlarının bu kadar<br />

yaygınlaştığı bir dönemde benzersiz<br />

bir şey üretebilme illüzyonu. Velhasıl<br />

günün sonunda benim durduğum<br />

yerde, üretme imkanım, yeteneğim,<br />

bilgim ve isteğim olan herhangi bir şeyi<br />

üretmemem için bir sebep yok. Gerisi<br />

kişisel tercihe kalıyor.<br />

127


NOT ORGANIZED<br />

NEATLY<br />

Fotoğraflar:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

Hazırlayanlar:<br />

Tuğçe<br />

Bahçıvangil,<br />

Başak<br />

Ulubilgen<br />

Farklı ruh hallerini ifade<br />

etmek için mesaj içerikli<br />

tişörtlere ihtiyacınız yok,<br />

takip eden sayfalarda<br />

ne demek istediğimizi<br />

anlayacaksınız.<br />

128


Çanta:<br />

Dior<br />

Parfüm:<br />

Dior<br />

Çatal:<br />

Puiforcat/<br />

Luxuria<br />

Monsieur Dior’un alametifarikası Lady Dior’un en ikonik versiyonlarından birine bakmaktasınız.<br />

Sezonun öne çıkan rengi, Dior’a nüfuz ediyor ve krokodil, bu renk tercihini haklı çıkarır cinsten<br />

bir duruş sergiliyor. Francis Kurkdjian imzası taşıyan Eau Noire, baharatlara bulanmış adaçayı ve<br />

taze anasonla başlattığı unisex hikayesini, deri, vanilya ve menekşeyle elde ettiği pudralı bir sonla<br />

noktalıyor.<br />

129


Çanta:<br />

Céline/<br />

Beymen<br />

Parfüm:<br />

Prada<br />

Ruj:<br />

Giorgio<br />

Armani<br />

Oda<br />

Parfümü:<br />

Zodax/<br />

Luxuria<br />

Gözlerinizi kapatın ve Phoebe Philo’nun boğazlı kazağının arkasına saklandığı ikonik portresini<br />

hayal edin, bu sırada kendisinin modern estetik anlayışı da aklınıza gelecek. Gözlerinizi açtığınız<br />

zaman gördüğünüz bu fotoğraf, Céline’in tenis kortunu andıran podyumunda süzülen geniş formları<br />

özetliyor olacak. La Femme Prada, kadın kelimesine olfaktif bir tanım getirerek frangipani, zambak,<br />

balmumu, sümbülteber ve baharatlarla çoklu bir kimlik yaratıyor. Giorgio Armani’ye göre ise<br />

kırmızıdan daha güçlü bir renk yok.<br />

130


Çanta:<br />

Balenciaga/Beymen<br />

Parfüm:<br />

Byredo<br />

Bangkok pazarının Sampeng Bag’leri, Demna’nın akıl almaz moda filtresinde süzülüyor ve Cristóbal<br />

Balenciaga’nın form ve fonksiyon arasında gidip gelen estetik algısına saygı duruşunda duran bu çanta<br />

arzıendam ediyor. Byredo’nun yaratıcısı Ben Gorham’ın köklerine ithafen yarattığı, açılışını ardıç dutu,<br />

greyfurt ve safranla yapan Black Saffron, derinlerinde vetiver ve sarı odunsuları gizliyor.<br />

131


Çanta:<br />

Marni/Beymen<br />

Parfüm:<br />

Maison Margiela<br />

Replica By The<br />

Fireplace<br />

Her ne kadar Pantone’nin öne çıkan renkleri, sezon trendlerini etkisi altına alıyor olsa da, Marni’nin<br />

Pocket Shoulder Bag’i, bu geniş renk skalasında nokta atışı yapıyor ve anlatmak istediğini fazla söze<br />

gerek duymadan tek bir seferde söyleyiveriyor. Maison Margiela’nın replikalarından biri olan By<br />

The Fireplace, tahmin edileceği gibi odunsu bir karışım. Onunla ilgili tahmin edilemeyen şey ise dip<br />

notalarında gizlediği vanilya, peru balsamı ve kaşmeranın yarattığı tensel sıcaklık.<br />

132


Çanta:<br />

Louis Vuitton<br />

Parfüm:<br />

Creed<br />

Maskara:<br />

Estée Lauder<br />

City Steamer’ın kelime anlamına takılı kalmadan, Sonbahar-Kış sezonunda Nicolas Ghesquière’in<br />

athleisure trendiyle altını çizmek istediği modern kadın algısına odaklanın. Creed Love In White,<br />

bembeyaz şişesinin içine beş kıtanın farklı ham maddelerini sığdırmayı başaran, iddialı bir floral<br />

oryantal. Bir maskaradan beklenen tüm görevleri yerine getiren Sumptous Extreme Lash Multiplying<br />

Volume Mascara’nın uzmanlık alanı hacim.<br />

133


H<strong>ANNAH</strong><br />

ELYSE<br />

Fotoğraflar:<br />

David<br />

Alexander<br />

Flinn<br />

Saç:<br />

Alina Friesen/<br />

The Wall<br />

Group<br />

Makyaj:<br />

Mariko Arai/<br />

The Wall<br />

Group<br />

The Lions’a<br />

teşekkürler.<br />

David’leyiz. Some Men kapak<br />

çekiminden sonra bu onunla ikinci<br />

randevumuz. Hannah Elyse ise<br />

takip eden sayfaların esas öznesi...<br />

Konuşmak gibi bir gayretiniz<br />

olmasın, içinde bulunduğunuz<br />

zaman dilimini yaşamak da<br />

yapmanız gerekenler arasında yer<br />

almıyor. Hannah da bizimle aynı<br />

fikirde.<br />

134


Tişört:<br />

Vintage<br />

Korse:<br />

Jackson<br />

Wiederhoeft<br />

Pantolon:<br />

Vintage<br />

Kolluk:<br />

Jackson<br />

Wiederhoeft<br />

Şapka:<br />

Vintage<br />

Eldiven:<br />

Vintage<br />

Bot:<br />

Marc Jacobs<br />

135


Elbise:<br />

Ellery<br />

Kolluk:<br />

Adrienne Landau<br />

Şapka:<br />

Vaquera<br />

Küpe:<br />

Vintage<br />

Çorap:<br />

Falke<br />

Ayakkabı:<br />

Schutz<br />

136


137


Tümü:<br />

Look Area<br />

138


139


Tişört:<br />

Fiorucci<br />

Pantolon:<br />

Fox Racing<br />

140


Üst:<br />

Vaquera<br />

İç Çamaşırı:<br />

Hello<br />

Beautiful<br />

Şapka:<br />

Lou Dallas<br />

Kolluk:<br />

Adrienne<br />

Landau<br />

Ayakkabı:<br />

Vintage<br />

141


142


Tümü:<br />

Vaquera<br />

143


Ceket:<br />

Queenie<br />

Cao<br />

Şort:<br />

Queenie<br />

Cao<br />

Etol:<br />

Adrienne<br />

Landau<br />

144


145


146


Kolluk:<br />

Jackson<br />

Wiederhoeft<br />

147


PORTOFINO IS NOT<br />

JUST A CITY<br />

Prodüksiyon:<br />

an original idea<br />

by CO for IWC<br />

Schaffhausen<br />

Fotoğraflar:<br />

Begüm Yetiş<br />

Moda Editörü:<br />

Yağmur Kural<br />

Saç:<br />

Sinan Sümen/<br />

Makas<br />

Makyaj:<br />

Ece Karagülle<br />

Moda Editörü<br />

Asistanları:<br />

Batuhan Çetin,<br />

İlnur İskender<br />

IWC ile bu kez modern<br />

kadının renkli gardırobunda<br />

karşılaşıyorsunuz ve<br />

gördükleriniz sizi şaşırtmıyor.<br />

İstediğiniz karaktere<br />

bürünebileceğiniz, geniş<br />

bir skalayı IWC aracılığıyla<br />

huzurunuza seriyoruz,<br />

buyrunuz...<br />

Makyaj Asistanı:<br />

Sara Kara<br />

Model:<br />

Sophie/<br />

Option MGMT<br />

148


Bluz:<br />

Pinko<br />

Ceket:<br />

Dkny<br />

Pantolon:<br />

Karen Millen<br />

Saat:<br />

IWC Portofino<br />

Midsize Automatic<br />

Day & Night 37<br />

149


Bluz:<br />

Max Mara<br />

Triko:<br />

Sandro<br />

Pantolon:<br />

Asilio/<br />

Vakkorama<br />

Etol:<br />

House of Ogan<br />

Ayakkabı:<br />

Cos<br />

Saat:<br />

IWC Portofino<br />

Midsize<br />

Automatic 37<br />

Elbise:<br />

Burberry<br />

Saat:<br />

IWC<br />

Portofino<br />

Automatic<br />

Moon Phase<br />

37 Laureus<br />

Edition<br />

150


Bluz:<br />

Sandro<br />

Pantolon:<br />

Max Mara<br />

Palto:<br />

Dkny<br />

Etek:<br />

Asilio/<br />

Vakkorama<br />

Saat:<br />

IWC Portofino<br />

Midsize<br />

Automatic 37<br />

151


Palto:<br />

Max Mara<br />

Pantolon:<br />

Sandro<br />

Ayakkabı:<br />

Christian<br />

Louboutin<br />

Çanta:<br />

Lacoste<br />

Saat:<br />

IWC<br />

Portofino<br />

Midsize<br />

Automatic<br />

Day & Night<br />

37<br />

152


Triko:<br />

Silk&Cashmere<br />

Gömlek:<br />

White Posture<br />

Trençkot:<br />

Burberry<br />

Saat:<br />

IWC Portofino<br />

Midsize<br />

Automatic 37<br />

Elbise:<br />

Burberry<br />

Mont:<br />

Paltoi<br />

Kemer:<br />

Karen Millen<br />

Saat:<br />

IWC Portofino Midsize<br />

Automatic 37<br />

153


Her iş gibi, bir yayınevini yönetmek de ticaret hayatının temel kurallarına<br />

hakim olmayı gerektiyor. Ancak aynı zamanda içinde çok daha farklı<br />

bir çabayı barındırıyor. Bir edebi metni değerlendirmek, onu para<br />

kazandıracak şekilde okuyucuya sunmak ve bütün bunları yaparken, ister<br />

istemez politik alana yaklaşmak... Can Öz’e bu dengeyi nasıl koruduğunu<br />

ve babasından devraldığı edebiyat dünyamızın en önemli sembollerinden<br />

birini, Can Yayınları’nı, nasıl yönettiğini sorduk.<br />

CAN ÖZ<br />

Röportaj:<br />

Tanem<br />

Sivar<br />

Fotoğraf:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

154


İyi bir yazar olmak ister<br />

1 miydiniz?<br />

Çok, ama ne yazık ki<br />

yetenekli değilim.<br />

Uzun edebiyat sohbetleri<br />

2 içinde büyüdüğünüzü tahmin<br />

ediyoruz.<br />

Evet, öyleydi. Ve bu bana çok doğal<br />

gelirdi, hala da gelir. Genelde kitap<br />

okuyan çevrelerle dostluk yaptığım<br />

için, aksinin nasıl olacağını pek<br />

kestiremiyorum.<br />

Yakın zaman önce baba<br />

3 oldunuz ve kızınız benzer<br />

bir dünyaya doğdu... Ona<br />

okumak istediğiniz kitapların hayalini<br />

kuruyor musunuz?<br />

Şimdilik onu kucağıma alıp kitap<br />

okuduğumda kitabın sayfalarını<br />

yemeye çalışıyor. Gerçi ben de ona<br />

en son Algorithms to Live By, The<br />

Computer Science of Human Decisions<br />

isimli bir kitap okumaya çalışıyordum,<br />

tepkisi buna da olabilir. Gelişmelerden<br />

haberdar ederim.<br />

Babanızın yokluğunda işleri<br />

4 yürütmekte çok zorlandığınız<br />

bir dönemden geçtiğinizi<br />

anlatmıştınız. Pes etmek hiç aklınızdan<br />

geçmiş miydi?<br />

Hayır, hiç geçmedi, öyle bir seçenek<br />

yoktu.<br />

Günde kaç saat<br />

5 çalışıyorsunuz?<br />

İş saatleri dışındaki<br />

yazışmaları ve evde çalışmamı da işin<br />

içine katarsak bu sıralar herhalde 14<br />

saate yaklaşıyor. Ayrıca haftasonları da<br />

genelde çalışıyorum. Bundan birkaç<br />

sene önce yedi-sekiz saatte yırtıyordum,<br />

haftasonları da işle hiç ilgilenmiyordum.<br />

O günleri özlüyorum, ama bu hali<br />

de seviyorum; çünkü çok severek<br />

çalışıyorum.<br />

Can Yayınları kitap kapağı<br />

6 tasarımında klasik beyaz<br />

mizanpajını terk etmeye<br />

başlayınca okuyucu kitlenizden farklı<br />

tepkiler almıştınız. Siz bu tepkileri,<br />

yayınevinin sahip olduğu mirasa<br />

bakarak bugün nasıl okuyorsunuz?<br />

Yeni kapaklara geçmek doğruydu,<br />

dünyanın döndüğü yönün tersine<br />

gitmeye çalışırken Can Yayınları da<br />

küçülmekteydi, bu karar sonrası bu<br />

durum tersine döndü. Yeni kapakların<br />

çoğunu çok beğeniyorum, ama beyaz<br />

kapakları da özlüyorum. İkisi birlikte<br />

olamıyor ne yazık ki (şimdilik).<br />

Sosyal medya sonrası yeni<br />

7 jenerasyonun kitap okuma<br />

alışkanlığı sizi duygusal ve<br />

ticari açıdan korkutuyor mu?<br />

Hayır, korkutmuyor. Yeni jenerasyon<br />

eskisinden daha çok kitap okuyor.<br />

Anlaştığınız yazarları kendi<br />

8 Twitter hesabınızdan<br />

takipçilerinizle<br />

paylaşıyorsunuz. Aynı zamanda bir<br />

yazar kaybettiğiniz zaman üzüntünüzü<br />

de açıkça dile getiriyorsunuz. Böyle<br />

durumlarda Can Yayınları’nın kurumsal<br />

kimliği ile sizin kişiliğiniz iç içe geçmiş<br />

olmuyor mu?<br />

E geçiyor, ancak burada bir sorun<br />

yok, çünkü zaten Can Yayınları’ndaki<br />

görevimden dolayı insanlar beni<br />

tanıyorlar, bu çapta ilgi çekici başka bir<br />

vasfım yok.<br />

Kurumsallığı ne kadar<br />

9 önemsiyorsunuz?<br />

Yanıtı en sıkıcı soru<br />

olabilir bu, o nedenle kısa tutacağım.<br />

Tamamen yanıtlasam, bu yanıtta iki<br />

mesaj vermeye çalışırdım: Birincisi,<br />

Türkiye’de Anglosakson geleneklere<br />

göre kurumsallaşmak zaman zaman<br />

bir orangutana kartvizit uzatmaya<br />

benziyor, bu nedenle çok zor. İkincisi,<br />

Can Yayınları’nı bu şartlar altında<br />

kurumsallaştırmak için elimden geleni<br />

yaptım, yapmaya devam ediyorum.<br />

Yayınevi sahibi olmak politik<br />

10 duruşu da -kaçınılmaz<br />

olarak- beraberinde<br />

getiriyor. Türkiye’nin sürekli değişen<br />

gündeminde edebiyat, ticari kaygılar<br />

ve inandığınız değerler arasındaki<br />

dengeyi nasıl buluyorsunuz?<br />

Ticari kaygılar yayıncılara özgü değil.<br />

Ancak siyasetin entelektüel düşünceyle<br />

mücadelesi elbet hayatımızı çok<br />

zorlaştırıyor; ama bu aynı zamanda,<br />

çalışmak için bize daha çok gerekçe<br />

de yaratıyor, işimizin önemi, ciddiyeti<br />

artıyor.<br />

Edebiyat dışı metinlere olan<br />

11 yaklaşımınız son zamanlarda<br />

değişti mi?<br />

Evet, memleket gömüldükçe ben de<br />

edebiyat dışına daha çok ilgi duymaya<br />

başladım.<br />

Yeni nesil edebiyat<br />

12 dergilerini nasıl<br />

buluyorsunuz?<br />

Açıkçası, çok eleştiri almalarına<br />

rağmen, ben bu alandaki gelişmelerden<br />

çok memnunum. Öyle ya da böyle,<br />

birçok yazar artık daha çok tanınıyor,<br />

okunuyor. Bu nefis bir şey. Ocak 2017’de<br />

Can Yayınları da bir edebiyat dergisi<br />

yayınına başlayacak. İsmi şimdilik<br />

sürpriz olsun.<br />

Socrates yayın hayatına<br />

13 yeni başladığı sıralarda,<br />

yayıncılığın kaderini<br />

değiştirecek bir dergi olacağını<br />

düşünüyordunuz. Yapmak<br />

istediklerinizin ne kadarını<br />

yapabildiniz?<br />

Socrates benim yapmak istediklerimle<br />

sınırlı bir dergi değil, zaten büyüsü<br />

burada. Çok kişinin hayalleri bu<br />

derginin mayasını oluşturuyor. Bu<br />

enerjinin önünde durulmaz. Zaten<br />

gidiş o gidiş, 18 Ekim’de Almanya’da<br />

Almanca yayına başlıyor dergi, 1<br />

Kasım’da da Teşvikiye’de Socrates Bistro<br />

açılıyor.<br />

155


Ragnar Kjartansson, performans işlerinin çoğunda absürtlük ve yinelemelere<br />

yer verirken, bir yandan İskandinav melankolisi ve bohem melankolik sanatçı<br />

klişelerine göz kırpıyor. 2009 Venedik Bienali’nde İzlanda’yı temsil eden<br />

en genç sanatçı olan Kjartansson ile Barbican’daki The Visitors sergisi,<br />

ABD’deki ilk retrospektifi, The National ile işbirliği ve içindeki kadın üzerine<br />

konuştuk.<br />

RAGNAR KJARTANSSON<br />

Röportaj:<br />

Yonca<br />

Keremoğlu<br />

Fotoğraflar:<br />

Lilja<br />

Birgisdóttir<br />

Lilja, XOXO için<br />

Reykjavík’teki<br />

atölyesindeydi.<br />

Gerisini<br />

fotoğraflar<br />

anlatıyor.<br />

156


Video ve performans işlerinin<br />

1 neredeyse hepsinde yer alan<br />

tekrarlar ‘Woman in E’ isimli<br />

işinde altın perdelerle süslü bir odada,<br />

altın elbiseli bir kadının devamlı çaldığı<br />

mi minör notasıyla kendini gösteriyor.<br />

Neden mi minör?<br />

‘Women in E’ ile mi minör tekrarını<br />

kullanarak sonik bir heykel yapmayı<br />

amaçladım. Bir şarkı oluşturmaktan çok<br />

bu akordun ses heykelini oluşturmak<br />

istedim ve sonuç mi minör’e odaklanan<br />

bir durum heykeli oldu. Mi minörü<br />

seçmemin nedeni basit ve hüzünlü<br />

bir nota olmasıdır. İlk defa gitar<br />

çalarken, bu notayı öğrendiğinizde bir<br />

nevi müziğe açılırsınız. İki parmakla<br />

çalınan basit bir akordur ama biraz<br />

da hüzünlüdür. İşlerimde, büyük bir<br />

yer kaplayan melankoli fikri üzerinde<br />

oynamayı seviyorum. Bu klişeyi<br />

büyüleyici buluyorum ve onunla hem<br />

dalga geçmek hem de onu takdir etmek<br />

hoşuma gidiyor.<br />

Tiyatroyla iç içe bir ailede<br />

2 yetişirken tiyatro oyuncusu<br />

ya da aktör olmayı hiç<br />

düşündün mü?<br />

Hiçbir zaman oyuncu olmak istemedim,<br />

tarih hocası olmayı tercih ederim, daha<br />

ilham verici.<br />

Oyunculuk, tekrarlar, rol<br />

3 yapmak ve farklı personalara<br />

bürünmek işlerinde sıkça<br />

rastlanan unsurlar arasında. Sanatta<br />

performatif tanımı senin için nedir?<br />

Ürettiğim çoğu işin özünde performatif<br />

unsurlar var. Ama sözcük olarak<br />

bir tanım yapmak istemem. Sanatta<br />

istediğini yapabilme özgürlüğü hoşuma<br />

gidiyor. Bu resimdir, bu heykeldir,<br />

bu performanstır gibi etiketler<br />

koyamıyorum. Performatif tek bir<br />

şeyden ziyade, birçok şey olabilir.<br />

Tiyatro ile performansın farkları konulu<br />

konuşmalar aklıma geliyor ve bu<br />

konuları gerçekten umursamıyorum.<br />

Hepsi birbirine çok yakın alanlar.<br />

Tiyatro bir senaryo olmaksızın da<br />

olabilir, herhangi bir yerde, sokakta<br />

bile yapılabilir. Genel olarak tanım<br />

yapmaktan kaçınıyorum. Bana göre<br />

doğru ya da yanlış tanım diye bir şey<br />

yok. Performanslarımı bir heykel ve<br />

resim olarak gördüğüm gibi, bir resim de<br />

gayet tabii bir performans olabilir. Tam<br />

olarak üzerinde çalıştığım da bu.<br />

‘The End’ serisindeki işleri<br />

4 oluştururken sürekli içki<br />

ve sigara içen, melankolik<br />

ressam kimliğine girip, bu klişeyi<br />

sürekli her gün aynı modelin resimlerini<br />

yaparak canlandırıyorsun.<br />

Günümüzde sanat dünyasında gerçek<br />

sanatın bu maço kişiliğe bürünmek<br />

gerektiğini sanan sanatçılar hala<br />

var. Benim de yaptığım 20. yüzyılda<br />

yaygın olan klasikleşmiş maço, alkolik<br />

ve melankolik bir sanatçı rolünü<br />

canlandırmaktı. Performansın bir parçası<br />

olarak da bu resimleri yaparken sürekli<br />

sigara ve bira içiyordum. Bu iş ironik<br />

bir şekilde bu sigara ve içki batağındaki<br />

bohem sanatçı kimliğine olan<br />

hayranlığımı da yansıtıyor. Duyduğum<br />

saygının bir parçası.<br />

157


158


Üniversiteden beri sanatta<br />

5 feminist yaklaşımlarla<br />

yakından ilgilisin. Bildiğim<br />

kadarıyla İzlanda’da altı ay boyunca<br />

yemek pişirmeyi ve temizlik yapmayı<br />

öğreten ev hanımlığı dersleri aldın. Bu<br />

ilgin nereden geliyor?<br />

Feminist yaklaşımların ürettiğim<br />

işlerdeki etkisi çok büyük. Bunlar,<br />

sanatçı olarak yolumu bulmamı<br />

sağlayan konulardır. Mesela Carolee<br />

Schneemann beni en çok etkileyen<br />

sanatçılardan biri. Bir anda yaşayan,<br />

nefes alan kadın bedenini sanatın içine<br />

kattı ve sanat tarihinde sıkça kullanılan<br />

bu konuya bir ses verdi. Resimlerde,<br />

heykellerdeki pasif kadın vücudu bir<br />

anda kaybolmaya başladı ve bir anlamda<br />

sanatta kadın bedenine can verdi.<br />

Ondan sonra gelen Bruce Nauman,<br />

Marina Abramović gibi sanatçıların<br />

işleri de onun etkisiyle bedene<br />

yoğunlaşır. Aynı zamanda sanattaki<br />

farklı ve yeni sesleri duymamı, feminist<br />

sanata gözlerimi açmamı sağlayan da<br />

yine Carolee Scheneemann’dır. 20.<br />

yüzyılın ‘insanlığın yarısının söz hakkı<br />

oldu’ klişesi bir anlamda doğru, zira bu<br />

ses kendini feminist sanatla da ortaya<br />

koydu. Kadınlar artık bir alt metin ya da<br />

yan konu olarak değil tam görünür bir<br />

şekilde sanatta yer almaya başladı. O<br />

zamandan beri de sanatta çoğu heyecan<br />

verici işi kadınlar yapıyor. Bu anlamda,<br />

Sarah Lucas, Roni Horn da ilham verici<br />

bulduğum kadın sanatçılardandır.<br />

Peki 21. yüzyılda feminist<br />

6 sanat yaklaşımında ne gibi<br />

değişiklikler oldu?<br />

Günümüzde kadın sanatçı olmanın<br />

1970’lerdeki gibi bir mücadele<br />

gerektirdiğini düşünmüyorum. Zaman<br />

içerisinde bu mücadele azaldı ve kendini<br />

ispat etti. Günümüzde güzel sanatlar<br />

alanının da sinema ve sanatın diğer<br />

alanlarından farklı olarak erkek egemen<br />

bir alan olduğunu düşünmüyorum.<br />

Oldukça kadınsı bir dünya aslında. Bu<br />

yüzden sanatçı olmak için içinizdeki<br />

kadınla iletişim halinde olmak<br />

gerekiyor. Ne demek istediğini tam<br />

olarak anlamasam da, bir arkadaşım;<br />

tüm sanatçılar kadındır diyor. Bu şiirsel<br />

ifadeye tamamen katılıyorum.<br />

‘Me and My Mother’ adlı<br />

7 işin, annen ve senin yan<br />

yana durduğunuz ve her<br />

dakikada bir sana doğru dönüp<br />

tükürdüğü on dakikalık bir video. Ve<br />

her beş senede bir yeni bir versiyonunu<br />

çekiyorsun. Annen dahil olmak üzere<br />

performanslarda yer alan insanlar<br />

performanslardaki bu uzun tekrarlara<br />

nasıl dayanıyor?<br />

Beraber çalıştığım çoğu kişi bu<br />

tekrarları seviyor. İlk projelerimdeki<br />

performanslarımda bu tekrar olayını<br />

kendim yapıyordum. Sonrasında diğer<br />

insanları da dahil ettiğimde, bazıları<br />

gerçekten sevdi, bazısı da en başından<br />

yapamayacağını belirtti. Aynı eylemin<br />

durmadan tekrar edildiği performanslar<br />

herkesin dayanabileceği bir şey değil. Bu<br />

yüzden, ya seviyorsun ya da gerçekten<br />

nefret ediyorsun. Sevenler de şiirsel<br />

bir şekilde kendinden geçerek, bir<br />

nevi bağlılıkla sevip katlanabiliyorlar.<br />

Annemi bu projeye dahil etmek hiç<br />

zor olmadı. İzlanda’da Güzel Sanatlar<br />

Akademisi’ne başladığım ilk senelerde<br />

ona bu projeden bahsetmiştim, o da<br />

oğlunun sanat projesine yardım etmek<br />

istedi ve bu şekilde bu projenin parçası<br />

oldu.<br />

The Visitors sergisinden<br />

8 aklımızdan çıkmayan ve<br />

sergiyle aynı ismi taşıyan<br />

‘The Visitors’, müzisyenler ve birkaç<br />

arkadaşının farklı odalarda şarkı<br />

söylediği dokuz ayrı videodan oluşuyor.<br />

İçlerinden birinin şarkı sözleri; “There<br />

are stars exploding around you and<br />

there is nothing, nothing you can do”.<br />

Şarkının sözleri Reykjavík’li sanatçı ve<br />

eski eşim olan Ásdís Sif Gunnarsdóttir<br />

tarafından yazıldı. Kendisi hala yakın bir<br />

arkadaşım olmakla birlikte yetenekli bir<br />

sanatçıdır. Onun işlerinden bir tür kolaj<br />

yaptım ve sonrasında gerçekten insanları<br />

kendine çeken farklı bir etkisi olduğunu<br />

duydum. Böyle bir etkisi olması çok<br />

güzel.<br />

159


Me and My Mother, 2010<br />

Barbican’da izlediğimiz,<br />

9 ‘A Lot Sorrow’ işinde, The<br />

National, Moma PS1’da altı<br />

saat hiç durmadan Sorrow parçasını<br />

çaldı. Özellikle bu parçayı seçmenin<br />

nedeni nedir?<br />

Bu parçaya gerçekten aşığım. Onu ilk<br />

olarak Paul Dano’nun yer aldığı For<br />

Ellen isimli bir indie filmde duymuştum.<br />

Duyduktan sonra adeta çıldırdım ve<br />

üst üste bıkmadan dinledim. Hala da<br />

derinlere gittiğim zamanlarda kendimi<br />

bu şarkıyı dinlerken buluyorum. Şarkıyı<br />

keşfettikten sonra, Moma PS1 ile, altı<br />

saatlik bir konser oluşturma fikrimi<br />

konuştuk. Heykelsi bir konser yapmak<br />

istiyordum. Sonrasında da zaten bu<br />

şarkıyı heykele çevirdim. The National<br />

da bu projeye oldukça pozitif baktı.<br />

Başta baterist Bryan Devendorf altı saat<br />

davulda aynı tekrarları yapacağından,<br />

haklı nedenlerle projede yer almakta<br />

tereddütteydi. Ama sonunda gerçekten<br />

çok güzel bir performans ortaya çıktı.<br />

Daha sonra bu performanstan, tipik ve<br />

kısa bir rock’n roll filmi yapmak istedim<br />

ve ‘A Lot Sorrow’ Barbican’da sergilendi.<br />

Sürekli aynı parçanın tekrarı olması<br />

onu bir resme dönüştürüyor. Sorrow’un<br />

resmine, hüznün resmine. Sorrow’un<br />

renk paletini düşündüğümde onu bir<br />

Gerhard Richter resmi gibi görüyorum.<br />

The National, Sigur Ros’un<br />

10 klavyecisi Kjartan Sveinsson,<br />

annen, baban ve çeşitli<br />

müzisyenler önceki performanslarında<br />

yer aldı. Yeni projelerde beraber<br />

çalışmak istediğin isimler kim?<br />

Önceden olduğu gibi şimdi de The<br />

National’dan Bryce Dessner ve Aaron<br />

Dessner ile işbirliği içindeyiz. İleride<br />

ne olur bilmiyorum çünkü her zaman<br />

fikir benim için daha öncelikli. Fikri<br />

bulduğumda buna uyan doğru kişilerle<br />

hemen iletişime geçiyorum. ‘Bir gün<br />

Kanye West’le bir proje yapsam’ gibi<br />

hayallerim yok. Fikrin kendisi daha<br />

eğlenceli geliyor. Bazen hiç hayal gücüm<br />

yokmuş gibi de hissediyorum. Yaptığım<br />

işlerin çoğu kafamda doğru fikri<br />

netleştirdiğimde aniden gerçekleşiyor.<br />

Sergiden başka bir iş<br />

11 ‘God’, senin retro bir<br />

smokin içerisinde, şık bir<br />

orkestra eşliğinde pembe perdeler<br />

önünde yavaşça şarkı söylediğin bir<br />

performansın videosu. İşin ismini nasıl<br />

seçtin?<br />

Bu iş için büyük bir başlık aradığımı<br />

hatırlıyorum. Kulağa çok komik gelse de<br />

en büyük başlığı arıyordum ve birden<br />

aklıma ‘God’ geldi. Genç ve inançlı<br />

bir adamken inancımı kaybetmeye<br />

başladığım bir dönemdi.<br />

İnancını kaybetmenin belli<br />

12 bir sebebi var mı?<br />

Bunu günümüzde herhangi<br />

bir dinde hissedebilirsin, Hristiyanlık<br />

olsun, İslam olsun. Bağnaz insanlar<br />

dünyanın problemlerini oluşturuyor.<br />

Sevgi ve şefkatin gerçekten din ve<br />

kitaplardan gelmediğini keşfetmek beni<br />

değiştirdi. Dinler insanları kendine<br />

bağlıyor ve bağladıklarını mazur<br />

görüyor. İnsanlara diğer dinlerden<br />

daha üstün bir dinin parçası olduğun<br />

mazeretini veriyor. Ve bu noktadan<br />

sonra şefkat kalmıyor, aksine kibir<br />

ortaya çıkıyor. İnsanların kendini<br />

diğerlerinden üstün gördüğü her şey, bu<br />

din ya da kibirli bir insan da olabilir, çok<br />

rahatsız edici. Kibirli ifadeler insanları<br />

ayırıyor. Aynı şey ateizm içinde geçerli<br />

olabilir. Çok kibirli bir ateist de herkese<br />

kendi ideallerinizi empoze edip insanları<br />

dinden soğutmaya çalışabilir. Ölmekte<br />

olan hastalara bakan bir hemşire<br />

olarak eşimin annesinin söylediği<br />

bir izlenimi bana çok ilginç gelmişti.<br />

Dine aşırı bağlı kişilerin ölümlerinin<br />

çok zorlu olduğundan bahsetmişti.<br />

Düşünsene; tüm hayatın boyunca öbür<br />

dünyayı düşünüyorsun ve sana evrenin<br />

gerçeklerini anlattığını sandığın kitapları<br />

okuyorsun ve bir anda, ölüm anın<br />

geliyor. Ya okuduğun gibi, söyledikleri<br />

gibi değilse?<br />

Neden pembe neon<br />

13 aracılığıyla İskandinav<br />

stereotiplerine gönderme<br />

yapma ihtiyacı duydun?<br />

‘Scandinavian Pain’, en sevdiğim<br />

İskandinavyalı ve hüzünlü erkek<br />

sanatçılara takdirimi yansıtan bir iş.<br />

Edvard Munch, Lars Von Trier, Ingmar<br />

Bergman gibi kederli İskandinav<br />

sanatçılara bir saygı duruşu. Bir de metal<br />

müzik... Bu tür ne yazık ki İzlanda’da<br />

yok ama komşularımız olan İskandinav<br />

ülkelerde var. Onların daha karanlık<br />

olduğunu düşünüyorum ve buna saygı<br />

duyuyorum. İzlanda daha kaygısız.<br />

Tıpkı burada hiç ağaç olmaması gibi.<br />

Neredeyse hiç ağaç yok.<br />

160


161


HELLO/<br />

GOODBYE<br />

TUĞÇE ALTUĞ<br />

Röportaj:<br />

Başak<br />

Ulubilgen<br />

Fotoğraflar:<br />

Gökhan Polat<br />

Geçtiğimiz<br />

sene hem<br />

Afife Jale<br />

Ödülleri’nde<br />

hem de Sadri<br />

Alışık Oyuncu<br />

Ödülleri’nde<br />

Yılın En<br />

Başarılı<br />

Yardımcı Kadın<br />

Oyuncusu<br />

seçilen<br />

Tuğçe’yle<br />

evinde ve arka<br />

bahçesinde<br />

keşfe çıktık.<br />

Sabah ilk iş ne yaparsın? Su içerim. Kabileler’de canlandırdığın karakterden aklında kalanlar... Giderek<br />

sağırlaşmak, işaret dili, vahşi kadın, duygusallık, duygularını direkt ifade edebilen, bedensel ifadesi kuvvetli,<br />

ateşleyici güç, öteki, zeki, Claude Debussy’nin Clair de Lune’u... Rol yapabildiğini ilk nasıl keşfettin? Çocukken,<br />

oyun oynarken. Türk tiyatrosu nereye gidiyor? Son yıllarda yurtdışı ile bağlantılar daha kuvvetlendi. İyi metin,<br />

iyi yazar, iyi oyuncu arttı, alternatif tiyatrolar çoğaldı. Ama bir yandan baskı, sansür ve engeller de arttı. Sınırlar<br />

yaratıcılık getirir, üretmeye devam ediyoruz. İstanbullu olmak sana ne öğretti? Bazen en iyi ve rahat ulaşım yolu<br />

yürümektir. Yakın muhitlerde sosyalleş; arada bir İstanbul’dan kaç... Oyuncularla ilgili yanlış anlaşılan bir şey?<br />

Doğal olan, sancılı yaratım süreçlerimiz bazen insanlara tuhaf gelebiliyor. Sahnede seyirci karsısında olmak nasıl<br />

bir his? Çıplak ve nefis. Ayrıca çıplaklığın modası hiç geçmez. Hayatın bir film olsa adı ne olurdu? Tutubella.<br />

162


Tuğçe’nin okumayı çok sevdiği kitaplarının<br />

arasında, ödül heykelciklerine de<br />

rastlayabilirsiniz.<br />

163


THE DAY<br />

AFTER<br />

Prodüksiyon:<br />

an original<br />

idea by CO<br />

for Diesel<br />

Fotoğraflar:<br />

Zeynep<br />

Özkanca<br />

Moda Editörü:<br />

Utku<br />

Palamutçu<br />

Saç:<br />

Levent Arslan/<br />

Makas<br />

Makyaj:<br />

Nisa Köse<br />

Moda Editörü<br />

Asistanı:<br />

Tuğçe<br />

Bahçıvangil<br />

Bu sayfalarda, Uğur Kurul<br />

ve Diesel BAD, gece ve<br />

gündüz arasında yaşanan<br />

karşı konulamaz mücadeleyi<br />

karanlık tarafa doğru çekiyor.<br />

Mesaj net: Gece ne kadar<br />

hareketli geçerse geçsin,<br />

kendinize gelip, yine aynı yere<br />

yani geceye doğru yol almanız<br />

gerekiyor.<br />

BU BİR İLANDIR<br />

164


Tişört:<br />

Academia/<br />

Beymen<br />

Ceket:<br />

Acne Studios/<br />

Beymen<br />

Mont:<br />

The Kooples/<br />

Beymen<br />

165


Kazak:<br />

Marni/<br />

Harvey Nichols<br />

Alt:<br />

Balenciaga/<br />

Harvey Nichols<br />

166


167


Tişört:<br />

Givenchy/<br />

Beymen<br />

Ceket:<br />

Alexander Wang/<br />

Harvey Nichols<br />

Jean:<br />

Dsquared2/<br />

Beymen<br />

Bot:<br />

Dr. Martens/<br />

Bilstore<br />

168


Ceket:<br />

Philipp Plein/<br />

Harvey Nichols<br />

169


HUNTING HIGH<br />

AND LOW<br />

Fotoğraflar:<br />

Mathieu Vilasco<br />

Moda Editörü:<br />

Clélia Cazals<br />

Saç&Makyaj:<br />

Hannah Nathalie<br />

Makyaj Asistanı:<br />

Victoire Sevenot<br />

Model:<br />

Gaïa Orgeas/<br />

WM Models<br />

Lüks tüketim markalarının<br />

sokakla oluşturduğu<br />

harmoniyi, gecenin<br />

karanlığında ele alıyor<br />

ve spot ışıklarını getto<br />

ihtişamının üzerinde, Paris’te<br />

patlatıyoruz. Beklenmeyenin<br />

verdiği şok etkisi, travmatik<br />

bir haz halini alıyor.<br />

170


Kürk:<br />

Neith Nyer<br />

Etek:<br />

Chanel<br />

171


Ceket:<br />

Neith Nyer<br />

Etek:<br />

Chanel<br />

Şapka:<br />

Chanel<br />

Küpe:<br />

Neith Nyer<br />

172


Ceket:<br />

Chanel<br />

Etek:<br />

Chanel<br />

Çizme:<br />

Masha Ma<br />

173


Kürk:<br />

Neith Nyer<br />

Etek:<br />

Chanel<br />

Bot:<br />

Acne Studios<br />

174


175


Gömlek:<br />

Jourden<br />

Pantolon:<br />

Ignacia<br />

Zordan<br />

Küpe:<br />

Fiona Tori<br />

176


177


Sol<br />

Üst:<br />

Fiona Tori<br />

Elbise:<br />

Chanel<br />

Eldiven:<br />

Neith Nyer<br />

Bot:<br />

Maison<br />

Margiela<br />

Sağ<br />

Üst:<br />

Fiona Tori<br />

Elbise:<br />

Neith Nyer<br />

Kolye:<br />

Fiona Tori<br />

178


179


180


Ceket:<br />

Masha Ma<br />

Kolye:<br />

Chanel<br />

181


182


Üst:<br />

Afterhomework<br />

Ceket:<br />

Vivienne<br />

Westwood<br />

Kemer:<br />

Fiona Tori<br />

Küpe:<br />

Afterhomework<br />

183


Ülkü Çağlayan, insanlara çevre bilinci ve toplumsal farkındalık kazandırmayı<br />

kendisine dert edinip Closet Circuit’i kuruyor. Hedefi çok açık; atığı en<br />

aza indirerek ve malzemeleri yeniden kullanarak sürdürülebilir olmak. Bunu<br />

yaparken, yaratıcılığa atfını esirgemiyor, mottosunun da açık ettiği üzere<br />

sürdürülebilir yaratıcılığın peşine<br />

düşüyor.<br />

CLOSET CIRCUIT<br />

Hazırlayan:<br />

Selin<br />

Ünüvar<br />

Fotoğraflar:<br />

Gökhan<br />

Polat<br />

184


soldan sağa:<br />

1. Adaçayı<br />

2. Mis otu<br />

3. Ampul<br />

4. Ham ip<br />

5. Çivi<br />

6. Ham ip<br />

7. Silgi<br />

8. Mızıka<br />

9. El yapımı defter<br />

10. Palo santo<br />

11. Kartpostal<br />

12. Kumpas<br />

13. Soya mum<br />

14. Mandal<br />

15. Ham zarf<br />

16. İplik<br />

17. Hava filtresi<br />

18. Açacak<br />

19. Merhem<br />

20. Parmak çanı<br />

21. Tebeşir<br />

22. Şans totemi<br />

23. Kitap<br />

24. Bant<br />

25. Seramik<br />

26. Tebeşir<br />

27. Kara tahta<br />

boyası<br />

28. Dal<br />

29. Rulo<br />

30. Defter<br />

31. Tütsü<br />

32. Çizim<br />

33. Kalem<br />

34. Buhur<br />

35. Tılsım<br />

36. Çekiç<br />

37. Kase<br />

38. Ataç<br />

39. Mum<br />

40. Raptiye<br />

41. Tirbuşon<br />

42. Kara kobalt<br />

43. Rulo<br />

44. Fotoğraf<br />

makinesi<br />

45. Bant<br />

46. Kıskaç<br />

47. Silgi<br />

48. Kurşun kalem<br />

49. Not kağıdı<br />

50. Kurdele<br />

51. Toka<br />

185


180 COFFEE BAKERY<br />

360<br />

3DÖRTGEN<br />

400DERECE<br />

44A<br />

48A LOUNGE<br />

7GR<br />

9 ECE AKSOY<br />

YEDİ MASA<br />

YER CAFE<br />

GALERIST<br />

GALERİ NON<br />

GALERİ ZILBERMAN<br />

GEYİK COFFEE<br />

ROASTERY &<br />

COCKTAIL BAR<br />

GEZİ İSTANBUL<br />

GRAM<br />

GRANDMA<br />

GRAVITÉ COFFEE BAR<br />

GREY FOOD & DRINK<br />

L’ANGE PATISSERIE<br />

& CAFÉ<br />

LA BOOM<br />

LA PATISSERIE LUNE<br />

LA SCARPETTA<br />

LE PAIN QUOTIDIEN<br />

LES BENJAMINS<br />

LEVANTIN GALATA<br />

LOKANTA ARMUT<br />

LOMOGRAPHY<br />

GALLERY STORE<br />

LUCCA<br />

LUSH HOTEL<br />

LUZIA<br />

KANTİN<br />

KARABATAK KARAKÖY<br />

KARAKÖY LOKANTASI<br />

KARE ART GALLERY<br />

KARGA BAR<br />

KARLETTO<br />

KAVANOZ İSTANBUL<br />

KIRINTI RESTAURANT<br />

KISS THE FROG<br />

KİKİ<br />

KİLİMANJARO<br />

KOZMONOT<br />

KRONOTROP<br />

KRUTON<br />

KULP<br />

KÜFF<br />

RAFİNERİ<br />

RAVONUA 1906<br />

COFFEE & BAR<br />

ROBINSON CRUSOE<br />

KİTABEVİ<br />

TAPS BEBEK<br />

TASARIM<br />

BOOKSHOP CAFE<br />

THE HOUSE CAFE<br />

THE HOUSE HOTEL<br />

TOI AKARETLER<br />

TRIBECA NİŞANTAŞI<br />

QUE TAL TAPAS<br />

BAR CAFE<br />

ELEPHANT<br />

UNION HOTEL<br />

ESMOD<br />

NAAN BAKESHOP<br />

NAİF KARAKÖY<br />

NEOLOKAL<br />

NESPRESSO<br />

NO-FISH TODAY<br />

NOPA RESTAURANT<br />

NORM COFFEE<br />

OPS CAFE<br />

OPUS 3A<br />

W ISTANBUL<br />

WAGAMAMA<br />

WALTER’S COFFEE<br />

ROASTERY<br />

WALTON HOTELS<br />

WANDA<br />

WELLDONE<br />

WHITE MILL CAFE<br />

ZEPLIN PUB & DELICATESSEN<br />

C-ZONE<br />

C.A.M GALERİ<br />

CAFE FİRUZ<br />

CAFE SMYRNA<br />

CAFE ZANZIBAR<br />

CAFFÉ NERO<br />

CASITA<br />

CENTRAL NİŞANTAŞI<br />

CEZAYİR İSTANBUL<br />

CHADO<br />

CHERRYBEAN COFFEES<br />

COFFEE CRAFT<br />

CORTILETTO PIZZERIA<br />

COUPE LOUNGE PUB<br />

CREMERIA MİLANO<br />

CREPAN ARNAVUTKÖY<br />

CUMA ÇUKURCUMA<br />

CUP OF JOY<br />

CUPPA CAFE<br />

HAMM DESIGN<br />

HAPPILY EVER AFTER<br />

HARDAL<br />

HARVARD CAFE<br />

HILLSIDE CITY CLUB<br />

HOME ROOM<br />

HUDSON<br />

HÜNKAR<br />

FERAH FEZA<br />

FİNN KARAKÖY<br />

FOTINI CAFÉ<br />

ULUS 29<br />

UNTER<br />

JAMIE’S ITALIAN<br />

JUNO<br />

ÖKTEM & AYKUT<br />

GALERİ<br />

XOXO’nun mekanınıza gönderimi için mail atın:<br />

123@coistanbul.com<br />

ALEXANDRA<br />

COCKTAIL BAR<br />

ALL SPORTS CAFÉ<br />

ANY İSTANBUL<br />

ARKA ODA<br />

ARTNEXT İSTANBUL<br />

AŞŞK CAFE<br />

ATÖLYE MAÇKA<br />

AYI<br />

İKSV<br />

İSTANBUL MODA<br />

AKADEMİSİ<br />

İSTANBUL<br />

MODERN MÜZESİ<br />

İSTANBUL SETUP<br />

BACKHAUS<br />

BACKYARD<br />

BALTAZAR<br />

BANTMAG MEKAN<br />

BASTA<br />

BEBEK KAHVE<br />

BEBEK KORU KAHVESİ<br />

BEER HALL<br />

BEJ CAFE<br />

BEN COFFEE ROASTERS<br />

BEYAZ FIRIN<br />

BEYMEN BRASSERIE<br />

BIG CHEFS<br />

BISTRO 33<br />

BİR NEVİ DELİ<br />

BLOKART SPACE<br />

BREAD & BUTTER<br />

BRÖD<br />

BUTİK BUKA<br />

VANESSERIE<br />

VAPIANO<br />

VENTURE<br />

COFFEE WORKS<br />

VOGUE<br />

RESTAURANT &<br />

BAR<br />

MADEO KARAKÖY<br />

MAGNOLIA CULTURE<br />

MAGRITTE<br />

MAHALLE<br />

MAKAS<br />

MAMBOCINO<br />

MANGERIE BEBEK<br />

MANO BURGER<br />

MANUEL DELI & COFFEE<br />

MARI RESTAURANT<br />

MASA<br />

MAVRA GALATA<br />

MEG<br />

MIA MENSA<br />

MIDNIGHT EXPRESS<br />

MIDPOINT<br />

MISS PIZZA<br />

MİKLA<br />

MİLLİ REASÜRANS SANAT GALERİSİ<br />

MİNOA<br />

MOC İSTANBUL<br />

MOMO<br />

MONO CAFE BRASSERİE<br />

MORO<br />

MUAF<br />

MUHALİF<br />

MUHİT<br />

MUMS CAFE<br />

MUNCHIES CREPE & PANCAKE<br />

MUSE İSTANBUL<br />

MUTFAK SANATLARI AKADEMİSİ<br />

MÜNFERİT<br />

MÜZEDECHANGA<br />

SALOMANJE<br />

RESTAURANT<br />

SHOPI GO<br />

SIMURG KİTABEVİ SAHAF<br />

SNTRL DÜKKAN<br />

SOSA<br />

ST. REGIS HOTEL<br />

SUNDAY COFFEE BAR<br />

SUNSET GRILL & BAR<br />

SUSHI EXPRESS<br />

SUSHICO<br />

SWISS HOTEL<br />

BOSPHORUS<br />

DA MARIO RISTORANTE &<br />

PIZZERIA<br />

DAI PERA<br />

DELICATESSEN<br />

DEM CAFE<br />

DEN CAFE<br />

DERİN DESIGN<br />

DIRIMART<br />

DIVINE BRASSERIE<br />

DRIP COFFEE<br />

DÜKKAN<br />

PANDORA KİTABEVİ<br />

PAPERMOON<br />

PAPPA CAFE<br />

PAROLE CAFE<br />

PASTEL İSTANBUL<br />

PATISSERIE DE<br />

PERA<br />

PATİKA KİTABEVİ<br />

PETRA<br />

PIOLA<br />

Pİ ARTWORKS<br />

PLUMON<br />

PLUS KITCHEN<br />

POINT HOTEL<br />

POPUP<br />

Sadece standart teslimat ücreti ödeyerek abone olmak için<br />

aşağıdaki linke gidin:<br />

www.xoxothemag.net/uyelik

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!