11.12.2016 Views

Türkiye’de Alevilere Yönelik Hak İhlalleri

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mayıs 2016<br />

Türkiye’de<br />

<strong>Alevilere</strong> Yönelik<br />

<strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

TC Anayasası ve Uluslararası Anlaşmalar Çerçevesinde<br />

Durum Tespiti<br />

CÜNEYT TANDOĞAN


Türkiye’de<br />

<strong>Alevilere</strong> Yönelik<br />

<strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

TC Anayasası ve Uluslararası Anlaşmalar Çerçevesinde<br />

Durum Tespiti<br />

Cüneyt Tandoğan


İstanbul Enstitüsü<br />

İstanbul Enstitüsü toplumsal, iktisadi ve siyasal alanlarda yenilikçi bilgi ve fikirler<br />

üretmek amacıyla yüksek kaliteli, nesnel ve derinlemesine analizler yapma<br />

hedefiyle kurulmuştur. Amacımız bu bilgi ve fikirler ışığında müreffeh, barış dolu<br />

bir dünya için en güvenilir ve uygulanabilir analizleri karar vericilerin kullanımına<br />

ve kamuoyunun hizmetine sunmaktır.<br />

Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

iSTANBUL ENSTiTÜSÜ<br />

İstanbul Toplum Siyaset ve Ekonomi Araştırmaları Derneği<br />

Üsküdar/ İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

Yazar: Cüneyt Tandoğan<br />

İstanbul Enstitüsü Yayınları<br />

Birinci Basım: Mayıs 2016<br />

Copyright © Mayıs 2016<br />

Tüm hakları saklıdır. İstanbul Enstitüsü izni olmadan bu yayının hiçbir kısmı elektronik ya da mekanik yollarla<br />

(fotokopi, kayıtların ya da bilgilerin arşivlenmesi, vs.) çoğaltılamaz.<br />

Bu yayında belirtilen görüşlerin tümü yazarlara aittir ve İstanbul Enstitüsü’nün kurumsal görüşleri ile kısmen ya<br />

da tamamen örtüşmeyebilir.


iÇiNDEKiLER<br />

Başlamadan<br />

Giriş<br />

Ayrımcılık<br />

Ayrımcılığın Tanımı<br />

Ayrımcılık Yasağının Türkiye Cumhuriyeti Mevzuatındaki Yeri ve Uygulanabilirliği<br />

<strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlallerine Dair Belirli Başlıklar<br />

1 – Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) Dersleri<br />

Farklı Ülkelerdeki Din Dersi Uygulamaları<br />

DKAB Dersleri İçin Çözüm Önerileri ve Alternatif Yollar<br />

2 – Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)<br />

DİB İçin Çözüm Önerileri ve Alternatif Yollar<br />

3 – Cemevlerinin Statüsü<br />

Sonuç Yerine<br />

Kaynaklar<br />

6<br />

7<br />

8<br />

8<br />

9<br />

11<br />

11<br />

13<br />

15<br />

16<br />

17<br />

19<br />

22<br />

23<br />

•5


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Başlamadan<br />

Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları Mahkemesi (AİHM), 26 Nisan 2016’da Türkiye’de cemevleri ve Aleviler ile ilgili tarihi bir<br />

karara imza atmıştır. Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan ve 202 Alevi vatandaşın imzası ile açılan davada,<br />

AİHM Türkiye’nin <strong>Alevilere</strong> yönelik dini ayrımcılık yaptığına hükmetmiştir. Türkiye’nin, Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları<br />

Sözleşmesinin din özgürlüğünü sağlayan 9. ve ayrımcılığı yasaklayan 14. maddelerini ihlal ettiğine karar<br />

vermiştir.<br />

AİHM’nin bu tarihi kararını değerlendirirken, mahkemenin bu kararı vermesinde önem arz eden süreci<br />

incelemek kararın haklılığını algılamada fayda sağlayacaktır. Bu anlamda, bu rapor Türkiye’de <strong>Alevilere</strong><br />

yönelik hak ihlallerine ışık tutmaktadır. Bu çalışma gerek AİHM’nin bu kararını algılamada gerekse Türkiye’deki<br />

hukuki ve pratiksel boşlukları görmede yarar sağlayacaktır. Bunun yanında hak ihlali yapılan mevzularda<br />

bazı çözüm önerileri sunmaya çalışacaktır.<br />

İstanbul Enstitüsü<br />

• 6


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Giriş<br />

Cumhuriyet Türkiye’sinin ulus-devlet inşası sürecinde homojenize bir toplum yapısı teşkil edilmeye<br />

çalışılmış, bunun için de tüm kimlikler makbul vatandaş (Laik-Atatürkçü/Kemalist-Sünni-Türk) kalıbında –<br />

yazılı olmadan– eritilmek istenmiştir (Yılmaz, 2015). Böylesi bir durum, farklı etnik ve dini kimlikler açısından<br />

istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarmış, toplumun bazı kesimleri için ayrımcılığa sebebiyet vermiştir. Ne<br />

yazık ki, Aleviler de devlet tarafından ayrımcılığa maruz kalan gruplar arasındadır. Bu durum, Avrupa Birliği<br />

İlerleme Raporu’na “Bazı Aleviler, kamu görevinde ayrımcılığa maruz kalmaktadır.” şeklinde kısmi olarak<br />

yansımıştır (Avrupa Komisyonu, 2012). Elinizdeki bu çalışma, <strong>Alevilere</strong> yönelik ayrımcı uygulamalar ve<br />

hak ihlallerini uluslararası anlaşmalar, raporlar, TC anayasası ve güncel yasal düzenlemeleri göz önünde<br />

bulundurarak incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda gündemi yoğun olarak meşgul eden<br />

zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve cemevlerinin statüsü<br />

gibi temel konular ele alınacaktır.<br />

Türkiye’de yaklaşık 10 milyon civarında 1 Alevi yaşamaktadır. Nüfus olarak bu kadar fazla olmaları Türkiye’de<br />

yaşadıkları ayrımcılık ve hak ihlallerini engelleyememiştir. Dolayısıyla bu raporda önce ayrımcılığın tanımı<br />

verilecek, ardından Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> yönelik uygulanan ayrımcılık üç ana başlık altında açıklanacaktır.<br />

Bu başlıklardan ilki zorunlu DKAB dersleri, ikincisi DİB ve sonuncusu da cemevlerinin yasal statüsüdür. Bu<br />

başlıklar incelendikten sonra ise Alevilerin maruz kaldığı ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılması için<br />

çözüm önerileri sunulacaktır.<br />

Çözüm önerileri sunulurken, mevcut Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası<br />

anlaşmalar referans alınacaktır. Zira insan hakları ihlallerinin böylesine sıradanlaştığı bir atmosferde<br />

amacımız insan hakları standartlarının eskisine nazaran iyileştirilmesi değil, muasır medeniyetler seviyesine<br />

çekilmesi olmalıdır. Bu noktada taraf olunan uluslararası sözleşmeler oldukça önem arz etmektedir. Bunun<br />

sebebi ise Anayasanın 90. maddesine göre usulüne uygun uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde<br />

ve iç hukukta doğrudan uygulanabilir nitelikte olmasıdır. Bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti içinde<br />

yürürlükte olan kanunlar ile uluslararası sözleşme maddeleri arasında uyumsuzluk çıktığında milletlerarası<br />

anlaşmaların hükümlerinin öncelikli olduğu düşünüldüğünde uluslararası sözleşmelerin dikkate alınması<br />

bir zorunluluk olarak kendisini göstermektedir. Bunun için Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları Sözleşmesi ve BM ikiz<br />

sözleşmeleri gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu ve bağlayıcılığı olan uluslararası sözleşmeler ve<br />

bunların devletler tarafından uygulanmasını denetlemekle görevli mercilerin (özellikle de Avrupa İnsan<br />

<strong>Hak</strong>ları Mahkemesinin 2 ) kararları ayrıca önem arz etmektedir.<br />

1<br />

Bu konudaki en resmi açıklama 2008 yılında dönemin Devlet Bakanı M. Said Yazıcıoğlu’ndan geldi. Kendisi: “Türkiye’de 20-25 milyon<br />

Alevi olduğu söylenir. Ama TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de 7 milyon Alevi var” dedi. Yazıcıoğlu, bunların kesin veri olmadığını söyledi<br />

(Yeni Şafak, 2008). Bunun yanında Sabahat Akkiraz’ın 2012 yılında hazırladığı raporda 12 milyon Alevi olduğu iddia edilmiştir (Sol<br />

Gazetesi, 2012).<br />

2<br />

Verilen kararlar 46. madde uyarınca bağlayıcıdır. Denetimi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından yapılır. Yaptırımı üyelikten<br />

ihraca kadar gidebilir. Hiç ihraç yaşanmamıştır; çünkü kararlar genelde zaten devletlerce uygulanmaktadır.<br />

•7


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Ayrımcılık<br />

Ayrımcılığın Tanımı<br />

Ayrımcılık; Medeni ve Sosyal <strong>Hak</strong>lara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 2. maddesi 3 , Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları<br />

Sözleşmesi’nin (AİHS) 14. maddesi 4 , AİHS Ek 12 No’lu protokolü 5 , Amerikan İnsan <strong>Hak</strong>ları Sözleşmesi’nin<br />

1. maddesi 6 ve Afrikalı İnsan ve Halkların <strong>Hak</strong>ları Şartı’nın 2. maddelerince 7 men edilmiştir. Bu sözleşmeler<br />

gibi çoğu uluslararası sözleşme, ayrımcılığı yasaklamış; fakat ayrımcılığın tanımını yapmamıştır (İdil Işıl Gül,<br />

2011). Doktrinde ise ayrımcılık, “Genellikle ve en geniş manasıyla bir kişinin cinsiyeti, ırkı, ten rengi, dini ya<br />

da inancı, siyasi görüşü, cinsel yönelimi, yaşı, engelli olması ya da milli, sosyal ya da etnik kökeni sebebi ile<br />

başkalarından daha kötü muamele görmesi ve beraberinde gelen haksız muameledir. Ayrımcılık durumunda<br />

kişi eşit koşullarda topluma katılamaz ve şartlardan yararlanamaz.” (Institute for Menneskerettigheder 2015)<br />

Ayrımcılık genellikle doğrudan ve dolaylı ayrımcılık şeklinde sınıflandırılır.<br />

Doğrudan Ayrımcılık: Bir kişi/grubun, ayrımcılığın yasaklandığı nedenlerden (dil, etnik köken, cinsel yönelim,<br />

engellilik vs.) birine dayalı olarak insan hak ve özgürlüklerinden, aynı/benzer konumda olduğu diğer kişilerle<br />

eşit bir şekilde yararlanmasını veya bunları kullanmasını engelleme/zorlaştırma niyet ya da etkisine sahip her<br />

türlü fark, dışlama, sınırlama veya tercihtir. Örneğin Roman kökenli bir vatandaşın devlet memuru yapılmaması<br />

ya da devlet tarafından işletilen bir lokantaya alınmaması buna örnek gösterilebilir (2011).<br />

Dolaylı Ayrımcılık: Herkes için aynı şekilde geçerli ve görünüşte tarafsız olan, ancak bazı kişi ve gruplar<br />

üzerinde diğerlerinden farklı olarak veya diğer gruplardan daha fazla olumsuz etkiler yaratan yasal düzenleme,<br />

uygulama ve tedbirlerdir. 8 Avrupa Ayrımcılık Yasağı Hukuku El Kitabı’na göre; “farklı durumlarda olan kişilere<br />

aynı şekilde muamele edilmesinden de ortaya çıkabileceği kabul edilmektedir.” AB Irk Eşitliği Yönergesinin<br />

2(2)b maddesine göre ise; “Tarafsız gibi görünen bir düzenleme, ölçüt veya uygulama belli bir ırktan veya etnik<br />

kökenden olan kişileri başkalarına kıyasla belirli bir dezavantaj içine sokuyorsa dolaylı ayrımcılık meydana<br />

geldiği kabul edilecektir.”<br />

3<br />

Türkiye’de sözleşme 11.08.2003 tarihli Resmi Gazete ile yürürlüğe girmiştir. Türkiye bu sözleşmenin birkaç maddesine çekince<br />

koyarak taraf olmuştur.<br />

4<br />

Ayrımcılık yasağı başlıklı madde “Bu sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya<br />

diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma<br />

dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.” şeklindedir. Türkiye bu sözleşmeye taraftır.<br />

5<br />

İnsan <strong>Hak</strong>ları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye ek 12 numaralı protokoldür.<br />

6<br />

<strong>Hak</strong>lara Saygı Gösterme Yükümlülüğü başlığı altındadır.<br />

7<br />

Madde 2: “Her birey bu şartta tanınan ve güvence altına alınan haklardan ve özgürlüklerden, ırk, etnik grup, renk, cinsiyet, dil, din,<br />

siyasal ya da herhangi diğer görüş, uyrukluk ya da sosyal köken, servet, doğum ya da başka statü gibi herhangi ayrım olmaksızın<br />

yararlanmaya hak sahibi olacaklardır.”<br />

8<br />

Ayrıntılı bilgi için ve diğer ayrımcılık çeşitleri için bk. Avrupa Ayrımcılık Yasağı Hukuku El Kitabı, 2010.<br />

• 8


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Doğrudan ayrımcılıktan farkı burada farklı muamelenin yasaklanması değil ayrımcı etkiler doğuran aynı<br />

muamelenin yasaklanmasıdır (Karan, 2007). Örneğin; doğrudan ayrımcılık Yahudilerin işe alınmamaları ile<br />

oluşurken, dolaylı ayrımcılık Yahudilerin de diğer herkes gibi Cumartesi günü çalışmaya zorlanması ile oluşur.<br />

Ya da boyu 175cm’nin altında olan kişilerin polislik mesleğine alınmaması kadınlara yönelik dolaylı ayrımcılığa<br />

örnek olarak verilebilir. 9<br />

Bu çerçevede ifade edilmesi gerekir ki 2012, 2013 ve 2014’teki AB Türkiye ilerleme raporlarında <strong>Alevilere</strong> kamu<br />

görevlerinde ve hizmetlerinde ayrımcılık yapıldığı açıkça belirtilmiştir. Bunun yanında Alevilerin hükümet üyeleri<br />

tarafından ayrımcı söylemlere maruz kaldığı ifade edilerek Alevilerin rahatsızlığı dile getirilmiştir. Yıllık AB<br />

ilerleme raporlarına bakıldığında <strong>Alevilere</strong> yönelik tespitler her bir raporda neredeyse aynı meseleler üzerinde<br />

şekillenmektedir. Bu da göstermektedir ki; Alevilerin uğradığı hak ihlallerine yönelik uygulama noktasında<br />

somut adımlar atılmamaya devam edilmektedir.<br />

Ayrımcılık Yasağının Türkiye Cumhuriyeti Mevzuatındaki Yeri ve Uygulanabilirliği<br />

Ayrımcılık konusunda ilk olarak anayasal mevzuatın<br />

incelenmesi gerekmektedir. TC Anayasasının 2. ve 10.<br />

maddeleri incelendiğinde ayrımcılığın yasaklandığı ve<br />

eşitlik ilkesinin benimsendiği görülecektir. Anayasa<br />

Mahkemesi Başkanlığı verdiği bir kararın gerekçesinde<br />

hukuk devleti kavramını açıklarken; “insan haklarına saygılı<br />

ve bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve<br />

bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün eylem<br />

ve işlemleri ile eşitlik ve hakkaniyeti gözeten devlettir”<br />

şeklinde açıklamıştır. Bu bağlamda, yasa koyucunun<br />

yasal düzenlemeler yaparken sahip olduğu takdir yetkisi,<br />

sınırsız ve keyfî olmayıp hukuk devleti ilkeleriyle sınırlıdır.<br />

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında<br />

eşitlik ilkesi, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve<br />

ödevlerde, yasalarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde<br />

ve sorumluluklarda, fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin<br />

sağlanmasını gerektiren eşit davranma ve ayrım yapmama<br />

ilkesi olarak yorumlanmıştır (Resmi Gazete, 2012).<br />

TC Anayasası<br />

II. Cumhuriyetin nitelikleri<br />

MADDE 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî<br />

dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına<br />

saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen<br />

temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir<br />

hukuk devletidir.<br />

X. Kanun önünde eşitlik<br />

MADDE 10.– Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,<br />

felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım<br />

gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.<br />

(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit<br />

haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini<br />

sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1<br />

md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı<br />

olarak yorumlanamaz.<br />

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar,<br />

özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile<br />

malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine<br />

aykırı sayılmaz.<br />

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz<br />

tanınamaz.<br />

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde<br />

(…) 10 kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket<br />

etmek zorundadırlar.<br />

9<br />

Ancak dikkat etmek gerekir ki dolaylı ayrımcılık yeteri derecede haklılaştırıcı sebep var ise ayrımcılık olmaktan çıkar. Örneğin, 175cm<br />

boyunun altındakiler polislik mesleği için uygun olmadığı makul bir zeminde ispatlanırsa bu durum dolaylı ayrımcılık teşkil etmeyecektir.<br />

10<br />

(*) 9/2/2008 tarih ve 5735 sayılı Kanunun 1’inci maddesiyle, bu fıkranın “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve<br />

her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi eklenmiştir. Ancak daha sonra aynı ibare, Anayasa Mahkemesi’nin 5/6/2008<br />

tarih ve E.2008/16, K.2008/116 sayılı kararı ile iptal edilmiştir (Resmî Gazete, 22 Ekim 2008, Sayı 27032)<br />

•9


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

“Anayasanın 10. maddesinde kanun önünde eşitlik ilkesi vurgulanmıştır. Ancak yasa önünde eşitlik, herkesin<br />

her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez.” Yani Alevilerin devlet tarafından eşit vatandaş olarak<br />

görülmesi ile eşitlik ilkesi yerine getirilmiş olacaktır. Aleviler eşit vatandaş olarak görüldüğü andan itibaren diğer<br />

vatandaşlar ile aynı hukuksal durumda değerlendirileceklerdir. Dolayısıyla Alevilerin talepleri kanun önünde<br />

eşitlik ilkesi ışığında değerlendirildiğinde devletin bu talepleri yerine getirmeme durumu bulunmamaktadır.<br />

Yani bugüne kadar Alevi vatandaşların DİB, zorunlu DKAB dersleri ve cemevlerinin statüsüyle ilgili yaşadıkları<br />

sıkıntılar, en basit ifadeyle, Alevilerin devlet tarafından eşit vatandaş olarak görülmemesinden kaynaklı bir<br />

konudur.<br />

Devletin ayrımcılık yapması taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve TC anayasası tarafından yasaklandığı<br />

gibi ayrımcılık yapan kişiler de TCK 122. maddesince ayrımcılık suçunu işlemiş sayılacaklardır. Madde 122’nin<br />

gerekçesine bakıldığında; “Madde, insanlar arasında, yürürlükteki kanun ve nizamların izin vermediği ayırımlar<br />

yapılarak, bazı kişilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hale getirilmelerini cezalandırmaktadır.<br />

Amaç, vatandaşlar arasında çeşitli etmenlere dayanan<br />

grup mensubiyeti nedeniyle ayrım yaptırmamaktır... Madde<br />

böylece aslında millet bireyleri arasında bölücülük yapılmasını<br />

önlemek amacını gütmektedir.” (TC Adalet Bakanlığı)<br />

Buradan bir çıkarım yapılacak olursa, ayrımcılığın toplumun<br />

fertleri arasında dahi yasaklanmış olduğu, dolayısıyla devletin<br />

bizatihi ayrımcılık yapmasının hukuk sistemi içerisinde ne<br />

kadar imkânsız olduğu bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.<br />

Ancak ne yazık ki maddenin uygulanması noktasında<br />

eksiklikler göze çarpmaktadır. Nasıl uygulanacağı noktasında<br />

belirsizlikler hâkimdir. Bu noktada yargının içtihatları ve<br />

içtihatlar sonunda Yargıtay’ın vereceği içtihadı birleştirme<br />

kararları önemlidir.<br />

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Madde 122<br />

Nefret ve Ayrımcılık 11<br />

(Değişik madde ve başlığı: 6529 - 2.3.2014 /<br />

m.15) (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik,<br />

siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep<br />

farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;<br />

a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya<br />

taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya<br />

verilmesini,<br />

b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten<br />

yararlanmasını,<br />

c) Bir kişinin işe alınmasını,<br />

d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte<br />

bulunmasını<br />

engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis<br />

cezası ile cezalandırılır.<br />

Mevzuatımızdaki ayrımcılık ile ilgili düzenlemeler bunlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Alevilerin maruz bırakıldığı<br />

haksızlıkları doğru tanımlayabilmek için henüz Türkiye hukukunda kendisine yer edinmemiş olan doğrudan/<br />

dolaylı ayrımcılık kavramlarına yer verilmesi gerekecektir.<br />

11<br />

Bu madde başlığı “Ayırımcılık” iken, 2/3/2014 tarihli ve 6529 sayılı Kanunun 15’inci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.<br />

• 10


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

<strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlallerine Dair<br />

Belirli Başlıklar<br />

1 – Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) Dersleri<br />

Zorunlu DKAB dersinin varlığıyla ortaya çıkan sorunun kökleri aslında 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat<br />

Kanununa kadar uzanmaktadır. Bu yasa ile tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış ve dolayısıyla<br />

medrese ve benzeri diğer eğitim kurumlarının varlıkları sona ermiştir. Bu duruma benzer olarak 1925 yılında<br />

düzenlenen “tekke ve zaviyelerin kapatılması ve dini unvanların yasaklamasına ilişkin kanun” ile birçok<br />

müessese kapanmış ayrıca dedelik, pirlik gibi unvanların kullanılması da yasaklanmıştır. 12 Böylece Alevi ve diğer<br />

inanç gruplarına ait dini eğitim devlet kontrolüne geçmiştir. Ancak problem şudur ki; Aleviler kendi çocuklarına<br />

dini eğitimi verebilecek bir düzenlemeyi Milli Eğitim Bakanlığı yapısı içerisinde elde edememişlerdir. 1982<br />

Anayasası ile zorunlu din dersleri uygulaması getirilmiştir. Ancak bu dersler Sünni-İslam ağırlıklıdır ve Aleviliğe<br />

yer vermemektedir. 1982’den günümüze kadarki süreçte de Aleviler tarafından zorunlu din derslerine yönelik<br />

itirazlar dikkate alınmamıştır.<br />

Ülkemizde din dersleri anayasal bir zorunluluktur. Mevcut 1982 Anayasasının 24. maddesinin 4. fıkrasında<br />

“Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve<br />

ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” ifadesi mevcuttur. Bu şekildeki mevzuat<br />

mevcut düzende 4. sınıftan 12. sınıfa kadar DKAB derslerini zorunlu kılmaktadır.<br />

Türkiye’de zorunlu din derslerinden gayrimüslimler muaf tutulmaktadırlar. Ancak nüfus cüzdanında din hanesi<br />

boş olanlar veya İslam yazıp Alevi olanlar da zorunlu din derslerini almak durumundadırlar. Bu konu ile ilgili<br />

2010 yılındaki Sinan Işık v. Türkiye-21924/05 davasında kimlik kartına “İslam” yerine “Alevi” kelimesinin<br />

yazılması talebi reddedilen Işık, AİHM’ye başvurmuş ve AİHM kimliklerde din ibaresinin bulunmasını AİHS’nin<br />

Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü başlıklı 9. maddesine aykırı bulduğundan dolayı davayı kazanmıştır.<br />

Nitekim din hanesi hâlihazırdaki düzenlemelere göre boş bırakılabilmektedir (Nüfus Hizmetleri Kanununun<br />

Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik, 2006). Ancak 3 Şubat 2015 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi<br />

Genel Müdürlüğünün illere gönderdiği yazıyla azınlık okulları hariç, nüfus cüzdanında din hanesi boş bırakılan<br />

ya da Hıristiyanlık ile Musevilik dışında herhangi bir dine mensup olan öğrenciler, DKAB dersi almak zorunda<br />

kalmıştır. 13 (Koca, 2015)<br />

12<br />

Bu yasaklar yalnızca <strong>Alevilere</strong> yönelik değildir.<br />

13<br />

Ayrıntılar için bk. Doç. Dr. Aykan Erdemir’in CHP grubu adına Bakan Nabi Avcı için yönelttiği “35443 no’lu” soru yönergesi:<br />

http://web.tbmm.gov.tr/gelenkagitlar/metinler/376773.pdf<br />

•11


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

DKAB derslerinin içeriğine bakıldığında ise 2014-2015 eğitim öğretim yılında 4. sınıftan 12. sınıfa kadar<br />

okutulmuş din kültürü kitapları toplam 1.086 sayfadan oluşmaktadır. Ancak Alevilik-Bektaşilik ile ilgili kısım<br />

sadece 16 sayfadır. Bu da kitapların sayfa toplamının yaklaşık sadece %1,5’inin Aleviliğe ayrılmış olduğunu<br />

gösterir (Çakmakçı, 2014). Müfredattaki bu durum ve zorunlu din dersleri Alevi kanaat önderleri tarafından<br />

Sünni-Hanefi İslam’ın empoze edildiği asimilasyon politikasının uygulamalı hali olarak görülmektedir<br />

(Kenanoğlu, 2015).<br />

Görüldüğü gibi DKAB derslerinin müfredatı Aleviliğin yeterince dikkate alınmadığı bir biçimde hazırlanmıştır.<br />

Mevcut durumda Aleviler ile birlikte herhangi bir dine inanmayanlar için de –kimlik kartında din hanesi boş ise<br />

veya İslam yazıyor ise– DKAB dersi zorunludur.<br />

Alevilerin zorunlu DKAB dersinden dolayı mağdur oldukları hususu AİHM’nin Hasan ve Eylem Zengin v. Turkey<br />

kararında oldukça net bir biçimde görülmektedir. Hasan Zengin’in DKAB derslerinde Sünni İslam açısından<br />

eğitim yapıldığı, kızı Eylem Zengin’e Alevilik ile ilgili bilgi verilmediği 14 , devletin tarafsız, nesnel bir program<br />

uygulamadığı iddiasıyla AİHM’ye başvurmuştur. AİHM ise, nihai kararında AİHS’nin eğitim hakkını düzenleyen 1<br />

numaralı protokolün 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. 15 AİHM söz konusu kararının gerekçesini<br />

“Okullarda öğretilen din dersleri Sünni İslam bilgileri içermektedir. Din dersleri bu haliyle diğer inanca sahip<br />

yurttaşların kendi dinlerini öğrenme hakkını ortadan kaldırmaktadır.” şeklinde göstermiştir (Hasan ve Eylem<br />

Zengin v. Turkey, 2008).<br />

Maalesef ki bu ihlal kararı verildiğinde, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin de belirttiği üzere Eylem Zengin<br />

üniversite çağına geldiği için bu ihlali ortadan kaldıracak bir önlemin varlığından bahsetmek mümkün değildir<br />

(Altıparmak, 2013). Üniversite çağına gelmiş Eylem Zengin’in zorunlu DKAB dersinden dolayı yaşadığı sıkıntılar<br />

için yapılabilecek bir düzenleme olmasa da, diğer Alevi gençlerin bu sıkıntıları yaşamaması için din dersleri<br />

ile ilgili hukuki düzenleme gerekmektedir. Aksi takdirde hak ihlali devam edecek ve AİHS’nin 46. maddesinde 16<br />

düzenlenen taraf devletlerin mahkeme hükümlerini uygulama zorunluluğu hakkındaki hükme aykırılık söz<br />

konusu olacaktır. Nihayetinde, Aleviler kendi dini inanç ve felsefelerine göre eğitim haklarını elde edemediği<br />

için de bu “dolaylı ayrımcılık” 17 sürekli olarak devam edecektir.<br />

Yukarıdaki dava ile neredeyse aynı argümanları kullanarak zorunlu din derslerinin kaldırılmasını talep etmek<br />

üzere 2011 yılında açılan, Alevi dedesi ve aynı zamanda Alevilik ders kitapları hakkında müfredat hazırlayan<br />

Mansur Yalçın’ın başını çektiği “Mansur Yalçın ve Diğerleri” davası, Hasan & Eylem Zengin kararına da referans<br />

verilerek sonuçlandırılmıştır.<br />

14<br />

1988 doğumlu Eylem Zengin İstanbul’da yaşamaktadır. Hasan Zengin’in kendi ve kızı adına başvuruda bulunduğu tarihte kızı,<br />

İstanbul-Avcılar’daki devlet okulunun 7. sınıfına devam etmekteydi. Nihai karar açıklandığında Bakanlar Komitesi Eylem Zengin’in<br />

üniversite çağına geldiğini not etmiş ve takip edecek bir bireysel önlem bulunmadığını belirtmiştir (AİHM Kararlarının Uygulanmasının<br />

İzlenmesi, 2007).<br />

15<br />

Bunun yanında AİHS’nin 9. maddesine de referans verilmiştir.<br />

16<br />

“Kararın bağlayıcılığı ve infazı” başlıklı maddeyi incelemek için bk. http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf<br />

17<br />

Ayrımcılık kısmında tanımı yapılmıştır.<br />

• 12


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Kararda “Türkiye, okullardaki dini eğitimi ailelerin inançlarına saygıyı sağlamak için yeniden yapılandırmalıdır.”<br />

(Mansur Yalçın ve Diğerleri v. Turkey, 2014) denilmiştir. Mahkeme davayı AİHS’nin Ek 1 protokolün 2. maddesinin<br />

1. fıkrasına bakarak değerlendirmiş ve Alevi vatandaşlarımızın eğitim haklarının ihlal edildiğini tespit etmiştir.<br />

Her ne kadar mahkeme buradaki sorunu, zaten eğitim hakkının ihlal edildiğini tespit ettiği için bir de ayrımcılık<br />

yönünden ele almayı gerekli görmemiş olduğunu ifade etmişse de, burada ayrımcılığı yasaklayan 14. madde<br />

açısından da kolaylıkla bir ihlal kararına varılabileceğini söylemek mümkündür.<br />

Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları Sözleşmesi<br />

Eğitim hakkı (Ek 1 no’lu protokolün 2.maddesi)<br />

Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde,<br />

ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.<br />

Madde 9 - Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü<br />

1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca,<br />

kamuya açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.<br />

2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, sadece yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin,<br />

genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir.<br />

Madde 14 - Ayrımcılık yasağı<br />

Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya<br />

toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık<br />

gözetilmeksizin sağlanmalıdır.<br />

Farklı Ülkelerdeki Din Dersi Uygulamaları<br />

Zorunlu DKAB dersi uygulamasının halktan gelen talebe göre belirlenmesi pratikte birtakım farklılıklar<br />

oluşturmaktadır. Bu sebepten dolayı din derslerinin farklı ülkelerdeki uygulamalarına göz atmak, din dersi<br />

öğretiminin nasıl talebe göre değişiklik arz edebileceğini gösterecektir. Böylece dini bir cemaatin taleplerine<br />

kendi anayasası ile cevap verebilen ülkelerin uygulamaları ile din öğretimi meselesinde alternatif çözüm<br />

yolları sunulmuş olacaktır. Alevi topluluklarının yoğun yaşadığı ve hukuk sistemimiz üstünde büyük etkiye<br />

sahip olan ülkeler olan Almanya, Avusturya ve Fransa’nın uygulamalarının bilinmesi bu noktada özellikle önem<br />

arz etmektedir.<br />

Almanya Federal Anayasasının 7. maddesinin 3. fıkrasındaki ibare şu şekildedir: “Din dersi, mezhepsiz okullar<br />

dışındaki kamu okullarında olağan derslerdendir. Din dersi, devletin denetim hakkına zarar vermeyecek şekilde,<br />

dinsel toplulukların temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilir. Hiçbir öğretmen, iradesine aykırı olarak din dersi<br />

vermeye zorlanamaz.” (Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası, 1949)<br />

•13


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Almanya’da din dersleri almak kanunen zorunludur. Bununla beraber, Almanya’da farklı inanç topluluklarının<br />

zorunlu din derslerini kendi dinlerine göre alabilmeleri için dini cemaat statüsü kazanmış olmaları<br />

gerekmektedir (Cemal Tosun, 2009). Alevi toplulukları kurmuş oldukları dernekler ve federasyonlar ile bir birlik<br />

sağlayarak bu statüyü elde etmişlerdir. Dolayısıyla Sünni-İslam derslerinden farklı olarak Alevilik öğretilerine<br />

göre hazırlanmış olan müfredat kapsamında zorunlu din derslerini almaktadırlar. Almanya Hükümeti’nin<br />

Bremen, Hamburg ve Aşağı Saksonya eyaletleri, Alevi Cemaatleri ile sözleşme imzalayarak onların inançlarını<br />

anayasal güvence altına almışlardır. Bu anayasal güvence çerçevesinde 2002 yılında Berlin’de, 2006 yılında<br />

Baden-Württemberg’de ve 2008’den itibaren Kuzey Ren-Vestfalya (KRV) ve Bavyera Eyaletlerinde “Alevilik”<br />

dersleri devlet okullarında verilmeye başlanmıştır. Bu dersler <strong>Alevilere</strong> özel zorunlu din dersleri statüsünde<br />

olup Alevilik özelinde müfredata sahiptir. Ayrıca dersler Almanca verilmektedir. 2009 yılı itibarıyla Almanya’da<br />

zorunlu Alevilik dersi alan öğrenci sayısı ise 530 civarıdır (Alevi Kültür Merkezi, Köln, 2015).<br />

Avusturya’ya bakıldığında Aleviler dini cemaat statüsü almaları ile birlikte din dersleri ve resmi tatillerin<br />

<strong>Alevilere</strong> göre düzenlenmesini talep etmiştir. Avusturya hükümeti tarafından hazırlanan yeni İslam Yasası<br />

ile ülkede Alevi inancına göre dini bayram sayılan günler 18 25 Şubat 2015’te “resmi dini tatil” ilan edilmiştir.<br />

Avusturya’da Aleviliğin kamusal alanda resmi kabulü de bu sayede gerçekleşmiştir. Ayrıca eyaletlerce<br />

yapılacak protokol merasimlerinde Alevilerin de temsil edilebilecekleri kararlaştırılmıştır. Kısaca Avusturya<br />

ve Almanya’daki eyaletlerde yapılan sözleşmelerle Aleviler, Hıristiyan ve Musevi vatandaşların kazandığı<br />

haklardan yararlanmışlardır.<br />

Laikliğin merkezi diye tabir edilen Fransa’da ise yıllarca din dersleri verilmemiştir. Yalnız tarih derslerinin içeriğine<br />

bilgi formatında tüm dinlerin öğretilmesi şeklinde bir ekleme yapılmıştır. Buna karşın özel cemaat okullarında<br />

din dersleri verilebilmektedir. Devlet bu tip özel okullarda dini semboller yasağını da uygulamamaktadır (Aydın<br />

A. İ., Din dersi olmayan tek ülke Fransa, 2007). Fransa’da yıllarca zorunlu din dersleri olmamasına rağmen<br />

2005 yılında yapılan düzenleme ile Alsace ve Mosele bölgesindeki öğrenciler ahlak dersi almak zorundadır. Bu<br />

uygulama yalnızca bu bölgedeki öğrenciler için geçerlidir.<br />

Yukarıda çeşitli ülkelerdeki din dersi uygulamaları arz edilmiştir. Din derslerinin zorunlu olup olmaması konusu<br />

ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Din dersleri noktasında farklı uygulamalar göstermektedir ki din dersi<br />

öğretiminin pratiği farklılık arz edebilir. Din dersleri mutlak manada zorunlu olmak durumunda değildir.<br />

18<br />

Bu Hızır Orucu, Nevruz Bayramı, Kurban Bayramı, Aşure günü ve Gadir-i Hum Bayramı (Alevi inancına göre Hazreti Muhammed’in<br />

Hazreti Ali’yi kendisine halef ilan ettiği gün) resmi dini tatil ilan edildi (Bilgin, 2015).<br />

• 14


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

DKAB Dersleri İçin Çözüm Önerileri ve Alternatif Yollar<br />

TC Anayasası’nın Din ve Vicdan Hürriyeti başlıklı 24. maddesinin devletin bütün organları tarafından ve<br />

bilhassa da yürütme erki tarafından tarafsızca uygulanması gerekmektedir. Söz konusu 24. maddede “…<br />

din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır…”<br />

ifadesi geçmektedir. Ancak kimlik kartında din hanesi boş olanlar zorunlu olarak din dersinden sorumludurlar.<br />

Din hanesini boş bırakmak isteyen kişinin din dersinden muafiyeti yeni yapılan düzenleme ile mümkün<br />

olamamaktadır. Yani Anayasada belirtilmiş olsa da öğrenci velisinin çocuğunun bu dersten muaf tutulması<br />

talebi pratikte bir anlam taşımamaktadır. Madde bu şekilde uygulanmaya, daha doğrusu uygulanmamaya<br />

devam ederse AİHM’nin gelecekte de bu konu ile alakalı ihlal kararları vermesi kaçınılmaz olacak gibi<br />

görünmektedir.<br />

Alevi kanaat önderleri ve aydınlar Alevilik dersinin zorunlu din dersleri yerine seçmeli ders olarak okutulabilmesi<br />

için örnek bir müfredat hazırlayabilirler. Hazırlanmış olan müfredatın MEB komisyonuna sunulmasıyla bu<br />

talep somut veriler üzerinden iletilmiş olur. Bu sayede devlet görevlileri tarafından öne sürülen “Alevilerin<br />

taleplerinin belirsizliği” şeklindeki eleştirilere de cevap verilmiş olacaktır.<br />

•15


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

2 – Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)<br />

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) 1924 yılında Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin yerine kurulmuş olup, kuruluş amacı;<br />

429 numaralı kanunun (kuruluş kanunu) 1. maddesinde yer alan ifadesiyle “İslam dininin inanç ve ibadetlerle<br />

ilgili bütün işlerinin yürütülmesidir”. DİB’in görevi ise en son hali ile şöyle tanımlanmaktadır: “İslâm dininin<br />

inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet<br />

yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.” (Diyanet İşleri Başkanlığı<br />

Kuruluş ve Görevleri <strong>Hak</strong>kında Kanun , 1965)<br />

Yukarıdaki maddeler Alevilerin talepleriyle birlikte incelendiğinde, mevzuat ve uygulamalar arasında tezatlıklar<br />

görülmektedir. Zira Aleviler cem törenini ibadet, cemevini ibadethane olarak görmektedir. Bu durum mevzuata<br />

göre DİB’in alanına girmektedir. Ama DİB cem törenini ibadet ve cemevlerini ibadethane kabul etmemektedir.<br />

Alevi vatandaşların ibadet ve ibadethanelerini görmezden gelme durumu en başta Alevi kanaat önderleri<br />

tarafından sürekli eleştirilen bir meseledir. İbadet ve ibadethanelerin yönetimi Türkiye’de DİB’e aittir. Şu ana<br />

kadar DİB, tüm taleplere rağmen Alevilerin cemini ibadet, cemevini de ibadethane olarak kabul etmemiştir.<br />

Meselenin çözümü adına da DİB herhangi bir alternatif öne sürmemiştir. Alevi kanaat önderleri ve aydınlar<br />

hayatı algılayış biçiminin farklılığına göre çeşitli çözümler sunmuştur. Örneğin Cem Vakfı çatısına yakın kişiler<br />

DİB’in yeniden yapılandırılması gerektiği görüşünü savunurken; Pir Sultan Abdal Kültür Derneği veya Alevi<br />

Kültür Derneklerine yakın kanaat önderleri ise DİB’in kaldırılması gerektiği görüşünü savunmaktadır.<br />

2013 AB ilerleme raporunda da “Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam’daki yegâne ibadethanenin cami olduğu<br />

yönünde görüş bildirmiştir. Cemevleri ibadet yeri olarak resmen tanınmamıştır ve Aleviler, yeni ibadet yerleri<br />

açılmasında zorluklarla karşılaşmıştır” cümleleriyle nazara verilen bu sorun, ayrımcılığa bir örnek teşkil<br />

etmektedir.<br />

Bu dolaylı ayrımcılık kapsamında cereyan eden DİB ile alakalı tartışmalarda ortaya sunulan çözüm önerileri<br />

genellikle teşkilatın yapılandırılması veya kaldırılmasından ibarettir. Yani DİB meselesine yaklaşım bu iki eksen<br />

etrafında cereyan etmektedir. Ancak meseleyi hararetli bir tartışma konusu haline getiren karmaşıklaştıran<br />

husus bu çözümlerin nasıl realize edileceğidir. Örneğin “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın” denildiğinde<br />

mevcut DİB bünyesinde çalışan personel sayısı ve giderleri ve memur statüsünde olan insanların mağduriyeti<br />

akla gelmektedir.<br />

19<br />

Osmanlı’da kanunların şeriata uygunluğunu denetleyen bakanlık, Şeyhülislamlık müessesidir.<br />

20<br />

Ayrıntılar için bk. http://www.cemvakfi.org.tr/prof-dr-izzettin-dogan/izzettin-doganla-soyleyisi-2/<br />

21<br />

Ayrıntılar için bk. http://www.alevikulturdernekleri.com/diyanet-kaldirilmali/<br />

22<br />

Diyanet’e ait 2013 verilerine göre 121.845 personel, 85.412 cami bulunmaktadır. Bunların 32.171’i lise ve dengi okul (İmam-Hatip<br />

dâhil), 1.672 kişi orta ve ilkokul seviyesindedir. 63.046 kişi de ön lisans programı bitirmiştir (Bunların 52.799’u dini öğrenim). Yine<br />

2013 yılı itibari ile 4.604.649.000 TL toplam gideri vardır. Bunların 3.742.870.000’i personel gideridir (Diyanet İşleri Başkanlığı, 2013).<br />

2013 sonrası veriler için EK-1’e bakılabilir.<br />

Ayrıntılar için ise bk. http://www2.diyanet.gov.tr/StratejiGelistirme/Faaliyet/2013%20Y%C4%B1ll%C4%B1k%20Faaliyet%20Raporu.<br />

pdf<br />

• 16


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Diyanet yapılandırılmalıdır denildiğinde ise “Diyanet teşkilatının laik devlet düzeninde yer almaması<br />

gerekmektedir” görüşü öne çıkacaktır. Dolayısıyla bu çözümlerin nasıl hayata geçirebileceğine dair alternatifler<br />

sunmak, meseleyi nispeten daha somut bir zeminde konuşmada fayda sağlayabilir.<br />

DİB İçin Çözüm Önerileri ve Alternatif Yollar<br />

DİB meselesi yukarıda arz edilen iki çözüm nazara alınarak değerlendirildiğinde bu meselenin nasıl realize<br />

edileceği sorusu akla gelmektedir. Dolayısıyla Alevi kanaat önderlerinin ifade etmiş oldukları “DİB kaldırılmalıdır”<br />

ve “DİB yapılandırılmalıdır” gibi çözüm önerilerinin değerlendirilmesi gerekmektedir.<br />

“Diyanet İşleri Başkanlığı Kaldırılmalıdır” İfadesinin Değerlendirilmesi:<br />

Bu yaklaşımın temelinde “pasif laiklik” 23 (Kuru, 2011) kavramı yatmaktadır. Devletin camisinin olmayacağını<br />

öngören düzenlemelerde her cemaat veya tarikat kendi inanç ve yorumuna göre cami, cemevi, tekke, sinagog,<br />

kilise gibi ibadethaneleri işletebilecektir. İbadethanelerin imam, müezzin, dede, zâkir, haham, rahip gibi<br />

ihtiyaçları ve mekân giderleri kendi cemaatleri 24 tarafından belirlenmeli ve karşılanmalıdır.<br />

Aleviler DİB’den herhangi bir hizmet almamalarına rağmen onların vergileri dolaylı yoldan DİB için<br />

harcanmaktadır. 25 Böylesi bir uygulamada DİB’nın kaldırılması ile sorunun çözüleceği kanaati taşınmaktadır.<br />

Yapılan araştırmaya göre devlet tarafından cemevlerinin desteklenmemesi Alevileri vergi konusunda %64,1<br />

oranla tereddüde düşürmektedir (PESA, 2013).<br />

Özgürlükçü yaklaşımla değerlendirilmeye sunulan ifadeler çerçevesinde devlet vatandaşın inanması gereken<br />

dine Sünni-İslam gibi bir sınır çizmez. Halk kendi kanaatince belirleyeceği din algısı çerçevesinde, özgürce<br />

inançlarını yaşayabilecek ve ibadethanelerini kurabilecektir. Serbest piyasanın öngördüğü ekonomik düzenle<br />

de mabetlerini açabilecek, düzenleyebilecek ve inançlarını yaşatabileceklerdir. Bu durum Türkiye’de anayasal<br />

problem teşkil etmemektedir. Zira cemevlerinin statüleri 70’ten fazla belediye tarafından tanınmaktadır. Bu<br />

durum Türkiye’nin uluslararası insan hakları yükümlülükleri ile de uyum arz etmektedir.<br />

“Diyanet İşleri Başkanlığı Yapılandırılmalıdır” İfadesinin Değerlendirilmesi 26 :<br />

Bu çözüm önerisine birkaç alternatifle yaklaşılacak olursa;<br />

23<br />

Kısaca devletin dinler karşısında pasif ve tarafsız kalmasıdır, dinlerin kamusal alandan dışlanmamasıdır. ABD’nin laiklik uygulaması<br />

buna örnek verilebilir.<br />

24<br />

Cemaatler en nihayetinde ibadet yerlerini devlete sorarak (imar izni vb.) yapacaktır. Bu durum cemaatlerin hukuki statülerinin<br />

tanınmasını gündeme getirecektir. Bu konu Türkiye için Venedik Komisyonu’nda tartışılmıştır. Ayrıntılı bilgi için (Venedik Komisyonu,<br />

2006).<br />

25<br />

AİHM’nin benzer kararlarına ilişkin bk. Inthecase of Bruno v. SwedenDecision (03/07/1996Application No. 32196/96, Inthecase of<br />

Wasmuth v. Germany(17/02/2011 Application No: 12884/03)<br />

26<br />

Bu başlık ile ilgili ayrıntılı bilgi için Prof. Dr. İştar Gözaydın ve Dr. Ahmet Erdi Öztürk’ün hazırladığı ve İstanbul Enstitüsü tarafından<br />

basılan “Türkiye’de Din İdaresi” raporuna bakılabilir. Bunun yanında Abant Platformu’nun 2013 yılında düzenlediği “Aleviler ve Sünniler:<br />

Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” konulu toplantının sonuç bildirgesinden de istifade edilebilir.<br />

•17


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

İlk olarak, DİB’de <strong>Alevilere</strong> de yer verilebilir. Tıpkı imam ve müezzinlere verilen statüler gibi dede ve zâkirlere de<br />

memur statüsü verilmelidir. Aynı şekilde camiler ibadethane statüsünde sayıldığı gibi cemevleri de ibadethane<br />

sayılmalıdır. Çünkü bu iki müessese de en nihayetinde din temelli müesseselerdir. İkisi de kamu hizmeti<br />

görmektedirler. Dolayısıyla “DİB’in tekel olmaması gerekir.” (Gözaydın, 2015) Bu şekilde değerlendirildiğinde<br />

Alevilerden alınan vergilerin daha somut ve arzu edilen bir geri dönüşü sağlanmış olur ve devlet bu noktada<br />

vergi tartışmasıyla kendini gösteren meşruiyet sorununu büyük ölçüde aşmış olur. Yapılan araştırmaya göre<br />

Alevilerin %87,6’sı cemevleri giderlerinin devlet tarafından karşılanması gerektiğini düşünmektedir. Bunun<br />

yanında %79,5 oranında dedelerin maaşlarının vergilerle karşılanması gerektiğini savunmuşlardır. Ayrıca<br />

katılımcıların %91,4’ü Diyanet’e katkı yapılırken cemevlerine katkı yapılmamasını adil bulmamaktadır (PESA,<br />

2013).<br />

İkincisi; DİB’i şu anki haliyle özerk bir yapıya kavuşturmak ve Sünni İslam’a bağlı vatandaşlara sunduğu<br />

hizmetlerine devlet yetkilileri tarafından atanmayan yöneticiler ile devamını sağlamaktır. Mevcut personelini<br />

de mağdur etmeme adına devlet, kurum çalışanlarına “kamu hizmeti yaptığı” gerekçesi ile ödenek<br />

ayırmalıdır. Ancak “Diyanet İşleri Başkanlığı Vergisi” şeklinde bir ekstra vergi koyulmalıdır. Bu vergiyi isteyen<br />

vatandaşların verebileceği bir düzenleme yapılmalıdır. Dolayısıyla devlet, gelen vergiler ile diyanet personel<br />

ve müstahdemlerinin işsiz kalmasının önüne geçerek onları mağdur etmemelidir. Devlet aynı şekilde<br />

“Cemevleri ve Müstahdem” vergisi kapsamında yine gönüllü bir biçimde vergi verenlerle cemevleri ve hizmetli<br />

koordinasyonunu kontrol edebilir. Dede ve zâkirlere ise yaptıkları kamu hizmetlerinden ötürü memur statüsü<br />

verilmelidir. Bu sayede vergilendirme ve devlet bütçesi hakkaniyetli bir şekilde kullanılmış, talepler karşılanmış<br />

olacaktır. Eğer masrafları kapsayacak kadar vergi toplanamazsa zaten bu hizmetler talep edilmediği gerekçesi<br />

ile yerine getirilmeyecektir.<br />

Üçüncüsü; DİB’in şu anki mevcut bütçesi ve yurtdışındaki hâlihazırdaki cami, külliye vb. müesseselerin<br />

idari yetkileri ile birlikte Türkiye Diyanet Vakfı’na bağlanmasıdır. Devlet bu aşamadan sonra DİB’e bütçe<br />

ayırmamalıdır. Personeli mağdur etmeme adına makul bir süreliğine personel giderlerini (maaş, sigorta vb.)<br />

karşılamalıdır. Diyanet Vakfı bünyesinde çalıştıracak personellerin ve sorumlu olacakları mabetlerin giderlerini<br />

karşılayabilecek yetkinliği kazandığı makul süreden sonra devlet Diyanet Vakfı’na sağladığı maddi yardımı<br />

kesmelidir. Diyanet Vakfı sorumlu olduğu dini mekânlarda idare ve karar yetkisine sahip olacaktır. Bunun yanında<br />

Diyanet Vakfı’nın haricinde cami veya diğer dini mekânlar (tekke, medrese vb.) açmak isteyen cemaat veya<br />

topluluklar bulundukları belediyelerden gerekli izinlerin alınması ile kendi dini mekânlarını kurabileceklerdir.<br />

Ayrıca cami, külliye, cemevi, medrese gibi kurumların ise elektrik, su, doğalgaz, emlak vergisi gibi faturaları<br />

kamu hizmetleri gördüğü gerekçesi ile ücretlendirilmemeli ya da büyük ölçüde indirimli olmalıdır. Aynı durum<br />

cemevlerine bakan vakıflar için de geçerli olacaktır. Bunun yanında bu durumun gayrimüslim cemaatlerin<br />

vakıfları için de söz konusu olması sağlanmalıdır.<br />

• 18


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

3 – Cemevlerinin Statüsü<br />

Alevilerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan birisi ise cemevlerinin ayrımcı bir muameleye tabi tutularak<br />

ibadethane statüsü verilmemesidir. Aslında bu sorunu DİB ile yukarıda bahsedilen sorundan ayrı düşünmek<br />

zor olsa da burada konunun taşıdığı öneme binaen ayrı ele alınması tercih edilmiştir. Anayasada da belirtildiği<br />

üzere “14. madde 27 hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir.” (Madde 24)<br />

Aleviler, inançları doğrultusunda kendi dini törenlerini cemevlerinde gerçekleştirmektedirler. Mevzuata dair<br />

cemevleriyle ilgili hâlihazırda bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’de cemevlerini ibadethane olarak<br />

kabul eden belediyeler mevcuttur. Kanunen bu duruma aykırılık da bulunmamaktadır. Türkiye’de cemevlerine<br />

son yıllarda belediyeler tarafından “ibadethane statüleri” verilmektedir. Örneğin; bazı CHP, HDP ve AK Partili<br />

belediyeler cemevlerine ibadethane statüleri vereceklerine dair açıklamalar yapmış, hatta bazıları belediye<br />

meclisi kararınca cemevlerini ibadethane olarak kabul etmişlerdir.<br />

Cemevlerine İbadethane Statüsü Veren Belediyeler<br />

- İstanbul: Maltepe (CHP) 28 , Avcılar (CHP), Ataşehir (CHP), Kadıköy<br />

(CHP), Beşiktaş (CHP), Bakırköy (CHP), Sarıyer (CHP), Silivri (CHP),<br />

Büyükçekmece (CHP), Beylikdüzü (CHP), Çatalca (CHP), Adalar<br />

(CHP), Kartal (CHP), Şişli (CHP), Kâğıthane (AKP)<br />

- İzmir: Narlıdere (CHP), Karşıyaka (CHP), Bergama (CHP), Konak<br />

(CHP), Karabağlar (CHP), Bornova (CHP), Dikili (CHP), Güzelbahçe<br />

(CHP), Torbalı (AKP), Balçova (CHP), Seferihisar (CHP), Foça<br />

(CHP), Selçuk (AKP)<br />

- Aydın: Didim (CHP), Kuşadası (CHP), Efeler (CHP), Söke (CHP),<br />

Nazilli (MHP)<br />

- Mersin: Mersin Büyükşehir Belediyesi (MHP), Mezitli (CHP),<br />

Silifke (CHP), Yenişehir (CHP), Akdeniz (BDP)<br />

- Muğla: Bodrum (CHP), Menteşe (CHP), Milas (CHP)<br />

- Adana: Çukurova (CHP), Seyhan (CHP), Karataş (CHP)<br />

- Tekirdağ: Çorlu (CHP), Çerkezköy (CHP), Kapaklı (CHP)<br />

- Ankara: Çankaya (CHP)<br />

- Bursa: Mudanya (CHP), Nilüfer (CHP)<br />

- Hatay: Defne (CHP), Samandağ (CHP), Arsuz (CHP)<br />

- Antalya: Muratpaşa (CHP), Konyaaltı (CHP)<br />

- Eskişehir: Odunpazarı (CHP), Tepebaşı (CHP)<br />

- Malatya: Arguvan (CHP), Hekimhan (CHP)<br />

- Zonguldak: Alaplı (CHP)<br />

- Tunceli: (BDP) Hozat (CHP), Pülümür (CHP)<br />

- Balıkesir: Bandırma (CHP), Ayvalık (CHP)<br />

- Bingöl: Kiğı (CHP)<br />

- Erzincan: Ulalar (CHP)<br />

- Sinop: Gerze (CHP)<br />

- Kırklareli: (CHP) İl belediye meclisince kabul edilmiştir.<br />

- Çanakkale: (CHP) İl belediye meclisince kabul edilmiştir.<br />

- Edirne: (CHP) İl belediye meclisince kabul edilmiştir.<br />

AİHM’nin Aralık ayında Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı v. Türkiye davasında, Cem Vakfı lehine<br />

vermiş olduğu kararın üzerine belediyelerin bu tarzda “de facto” 29 hamleleri öyle görünüyor ki meseleyi yasal<br />

boyutta gündemde tutacaktır.<br />

27<br />

Madde 14 “Temel <strong>Hak</strong> ve Özgürlüklerin Kötüye Kullanılmaması”na yöneliktir.<br />

28<br />

Maltepe ilçesi Kaymakamlığı belediyenin vermiş olduğu bu karara itiraz etmiştir. Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak 2 Mart 2015’te<br />

bölge idare mahkemesine verdiği dilekçe ile başvuru yapmıştır. Mahkeme kararı beklenilmektedir (İlknur, 2015).<br />

29<br />

De facto veya de fakto, “gerçekte”, “uygulamada”, “fiilen”, “fiili” ya da “pratikte” anlamında kullanılır. Bu uygulama yasal olabilir ya<br />

da olmayabilir.<br />

•19


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Bu kurumların ibadethane statüsünde olması talebinin karşılanmaması pratikte bazı anlaşmazlıklara yol<br />

açmaktadır. Cem Vakfı’nın AİHM’ye açtığı dava da pratikte karşılaşılan bu problemle ilgilidir. 30<br />

Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı (CEM Vakfı) - Türkiye - 32093/10 davası 2.12.2014 tarihinde neticelendi. Yaklaşık<br />

290.000 Euro olan elektrik borcundan muaf tutulmak üzere başvurulan dava CEM Vakfı’nın lehine sonuçlanmıştır. 31 Mahkeme bu<br />

durumu 14. madde 32 ve 9. maddeye 33 aykırı bulmuş ve ayrımcılık şeklinde gerçekleştirilen hak ihlaline oy birliği ile hükmetmiştir. 34<br />

Cemevleri ibadethane olarak kabul edildiğinde “Alevi dedeleri” de tıpkı imamlar gibi kamusal hizmet gören<br />

memur statüsünde olacaktır. Bu nedenle cemevlerine statü sağlamak dedelerinin de statülerini belirlenmesine<br />

yönelik ihtiyaç doğuracaktır. Mevcut düzende 35 , yukarıdaki kararda da açıkça ifade edildiği üzere, cemevlerinin<br />

statüsü daha doğrusu statüsünün olmayışı AİHS’ye aykırılık teşkil etmektedir.<br />

Bunlara ek olarak, Anayasanın 10. maddesinin 5. fıkrasında “Devlet organları ve idare makamları bütün<br />

işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü yer almaktadır.<br />

Anayasal hakları olarak Aleviler, ibadethane olarak gördükleri cemevlerinin de tıpkı camiler gibi, Türkiye’de<br />

ibadethanelerin faydalandığı tüm haklardan ve kolaylıklardan yararlanmasını talep etmektedirler ve bu<br />

talepleri görüldüğü gibi Anayasa çerçevesinde son derece makuldür.<br />

Son olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun dernek tüzüğünde cemevlerinin ibadethane olarak tanımlanmasına<br />

karşı çıkmayarak vermiş olduğu emsal karara bakılmasında fayda olacaktır. Bu karar devletin cemevlerini<br />

ibadethane olarak net bir şekilde tanıdığını göstermiş olamasa da kısmi bir geçiş sürecini yansıtmaktadır.<br />

Yani, hukuki norm ve kararların bu konuda cemevlerinin statüsünün tanınması lehine olduğu ya da en azından<br />

engel olmadığı görülmektedir.<br />

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 3 Aralık 2014 tarihli Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği lehine verdiği kararın<br />

dava süreci şu şekilde gelişmiştir: “Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği adıyla kurulan derneğin tüzüğünün 2.<br />

maddesi ile tüzüğün 4. maddesinin (a) ve (c) fıkralarında cemevleri için “ibadet yeri” ifadesi kullanılmıştır.<br />

Ankara Valiliği 2010’da tüzük hükmünde yer alan bu ifadeden kaynaklı olarak derneğin kuruluş işlemlerini<br />

yapmamıştır ve İçişleri Bakanlığına sormuştur. İçişleri Bakanlığı da DİB’e bu konudaki görüşünü sormuştur.<br />

DİB, cemevlerinin ibadethane sayılamayacağı görüşünden yola çıkarak bunu yapmak amacı güden bir derneğin<br />

de kurulamayacağını bildirmiştir.<br />

30<br />

Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması konusunda benzer AİHM kararları için bk. In the case of Magyar Keresztény Mennonita<br />

Egyház and Others v. Hungary (08/09/2014-application no: 70945/11 etc.), In the case of Krupko and Others v. Russia(17/11/2014-<br />

application No: 26587/07), In the case of Biblical Centre of the Chuvash Republic v. Russia(13/10/2014 Application No: 33203/08)<br />

31<br />

Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları Mahkemesi davayı değerlendirirken İngiltere Preston’daki Mormon Kilisesi üyeleri tarafından vergi muafiyeti<br />

için başvurulan dava ile kıyas ederek değerlendirmiştir. Mahkeme Mormon Kilisesi davasında ise bir ihlal görememiştir.<br />

32<br />

Ayrımcılık yasağı ilkesi.<br />

33<br />

Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ilkesi.<br />

34<br />

Bunun yanında mahkeme vakanın açıklandığı kısımda Aleviliği İslam’ın azınlık ve heterodoks bir kolu olarak tanımlamıştır. Bu tanımın<br />

mevzuatımızda karşılığı yoktur.<br />

35<br />

“Mevcut düzen”den kasıt ibadethane olarak sadece camilerin kamu hizmeti olarak görüldüğü durumudur.<br />

• 20


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

İçişleri Bakanlığı bu görüşü Ankara Valiliğine iletince Valilik, 2011’de 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne bu<br />

derneğin kapatılması için dava açmıştır. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi kararı bozmuş ve yerel mahkeme tekrar<br />

önüne gelen dosyada direnme kararı vermiştir. Direnme kararı verilince bir üst makam olarak dosya Yargıtay<br />

Hukuk Genel Kurulu’na gitmiş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu sürecin sonunda hükmünü cemevi lehine<br />

vermiştir (Karaca, 2015).<br />

Yargıtay “Bir ibadet yerinin meşruluğunu belirlemek konusunda devletin takdir yetkisi yoktur” gerekçesine<br />

dayanarak kararı Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği lehine onamış ve derneğin kapatılmaması yönünde<br />

karar vermiştir (Derneğin Feshi ve Dernek Mallarının Tasfiyesi, 2014).<br />

Ayrıca Ağustos 2015 tarihinde Cem Vakfı’nın söz konusu elektrik borcu ile ilgili AİHM’nin vermiş olduğu<br />

karara ithafen Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, cemevlerine yıllardır yapılagelen ayrımcılığa dur diyebilecek<br />

bir karara imza atmıştır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararın gerekçesini “…Alevi toplumunca kabul gören<br />

cemevleri, Alevi-İslam inancına sahip yurttaşların ibadet mekânıdır... Öncelikle, bir mekânın ibadet yeri<br />

sayılıp sayılmamasının münhasıran o inanca tabi insanların takdirinde bulunmalıdır…” şeklinde sunarak<br />

cemevlerine yönelik olarak resmen ibadethane kavramını kullanmıştır.<br />

Kısaca Yargıtay “bir mekânın ibadet yeri sayılıp sayılmamasını o inanca sahip insanların takdirine” bırakarak<br />

özgürlükçü bir yorum getirmiştir. Dolayısıyla bu içtihatlar cemevlerinin statüsünün resmen tanınması<br />

noktasında olumlu adımlar olarak görülebilir. 36<br />

36<br />

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu karara karşı verilen karara yerel mahkemeler farklı şekilde içtihat edip karar verebilir.<br />

Bu durumda Yargıtay’ın içtihadı birleştirme kararı beklenecektir.<br />

•21


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Sonuç Yerine<br />

– Anayasalar, tanımları ve işlevleri gereği bağlayıcıdır. Devlet organlarının ve yöneticilerinin bağlı oldukları<br />

en temel metin olan Anayasaya uymaları, Anayasada yer alan hükümleri yerine getirmeleri gerekmektedir.<br />

Anayasanın 10. maddesinde yer alan “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep<br />

ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa<br />

imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine<br />

uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükümlerine işlerlik kazandırılmalı ve bu madde tam anlamıyla<br />

hayata geçirilmelidir. Yasalarla kâğıt üzerinde sağlanan eşitlik, uygulamada da temin edilmeli ve hiç kimse<br />

inancından ötürü hak ettiği yerlere gelmekten alıkonulmamalıdır. Örneğin; hiç kimse devlet bürokrasisinde<br />

Alevi olduğundan ötürü mülakatlarda elenmemelidir.<br />

– “Avrupa İnsan <strong>Hak</strong>ları Sözleşmesi ve Medeni ve Siyasal <strong>Hak</strong>lara İlişkin Uluslararası Protokol gibi<br />

uluslararası insan hakları belgeleri ve insan hakları denetleme mekanizmalarının –bilhassa da AİHM– kararları<br />

ile uyumlu uygulamalar ortaya konmalıdır. Bu gerçekleştirilirken meseleye devleti ve statükoyu koruma refleksi<br />

ile değil, bireyin özgürlüğü bağlamında yaklaşılmalıdır.” (GYV, 2013)<br />

– Bu sorunların halli için atılması gerekli olan hukuki adımların birçoğu zaten hâlihazırda konuşulmuş<br />

ve tartışılmış bulunmaktadır. Hükümet tarafından atılmış olumlu bir adım olan Alevi Açılımı’nda alınan<br />

kararlar pratikte uygulamaya geçirilmelidir. Aleviler tarafından kamu kurumları önünde dile getirilen taleplere<br />

(cemevi açma vb.) karşı yukarıda açıklandığı gibi belediyelerin ve Yargıtay’ın olumlu cevap vermelerinin de<br />

gösterdiği üzere hukuk düzenimizin buna bir engel teşkil etmediği, bilakis bu talepleri haklı bulduğu hususu<br />

akılda tutulmalıdır. Var olan bürokratik engellere bu ve benzeri uygulama ve kararlar emsal gösterilerek karşı<br />

çıkılmalıdır.<br />

– Türkiye’deki Alevi kanaat önderleri ve aydınlar tıpkı Avrupa’daki Aleviler gibi taleplerini somut çalışmalar<br />

üzerinden yapmaya daha çok gayret göstermelidir. MEB mevzuatına uyumlu Alevilik dersi müfredatı hazırlamak<br />

bunun ilk adımı olabilir.<br />

EK:<br />

Raporda DİB personel sayısı 30 Aralık 2013 verileridir. DİB’in 2013 yılı sonunda 121 bin civarı olan personel<br />

sayısı 2014 yılında 141 bin civarına çıktığı tespit edilmiştir. Bu sayının üzerine 2015 için 9 bin kişilik kadro<br />

talebinde bulunulmuştur. Bu kadro talebi tamamıyla kabul edilirse DİB’in, kadrolu personel sayısını 2015<br />

sonunda 150 bin civarına çıkaracağı düşünülmektedir (Dini Ajans, 2014).<br />

• 22


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Kaynaklar<br />

E.1996/74, K.1998/45 (Anayasa Mahkemesi Mart 11, 2000). (2011).<br />

AİHM Kararlarının Uygulanmasının İzlenmesi. (2007). “Zengin Kararı”. 2015 tarihinde AİHMİZ: http://www.<br />

aihmiz.org.tr/?q=tr/content/zengin-karari adresinden alındı<br />

Akgüngör, İ. (2015, Mart 9). “70 belediye cemevlerine ibadethane statüsü verdi”. Vatan Gazetesi: http://www.<br />

gazetevatan.com/70-belediye-cemevlerine-ibadethane-statusu-verdi-747780-gundem/ adresinden alındı<br />

Aladağ, C. (2009). “Madde gerekçesi”. Mayıs 10, 2015 tarihinde Türk Hukuk Sitesi: http://www.turkhukuksitesi.<br />

com/serh.php?did=1204 adresinden alındı<br />

Alevi Kültür Dernekleri. (2010). Türkiye’de Alevi Olmak. Ankara.<br />

Alevi Kültür Enstitüsü. (2013). “Alevi Bektaşilerin Sorunları ve Çözümlerine İlişkin Rapor”. Almanya: Alevi<br />

Bektaşi Enstitüsü Bilim Kurulu.<br />

Alevi Kültür Merkezi, Köln. (2015). Alevilik Dersleri. Nisan 11, 2015 tarihinde Alevitische Gemeinde Köln:<br />

http://www.alevi-koeln.de/alevitentum/alevilik-bilgileri/62-alevilik-dersleri.html adresinden alındı<br />

Altıparmak, Y. K. (2013). İHOP AİHM Kararlarının Uygulanması İzleme Raporları 1. Ankara: AİHM Kararlarının<br />

Uygulanmasının İzlemesi.<br />

Avrupa Komisyonu. (2012). Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu. Brüksel: Avrupa Komisyonu.<br />

Aydın, A. İ. (2007, Eylül 28). “Avrupa’da devlet okullarında din dersinin okutulmadığı tek ülke Fransa”. Nisan<br />

21, 2015 tarihinde Zaman : http://www.zaman.com.tr/dunya_haber-inceleme-avrupada-devlet-okullarindadin-dersinin-okutulmadigi-tek-ulke-fransa_594128.html<br />

adresinden alındı<br />

Aydın, A. İ. (2007, Ekim 26). “Din dersi olmayan tek ülke Fransa”. KADİP: http://www.kadip.org.tr/Haberler/<br />

Detay/1038/Din%20dersi%20olmayan%20tek%20ülke%20Fransa adresinden alındı<br />

Aydın, M. Z. (2007). “Türkiye’de Din Dersinin Tarihi, Teorik Yapısı, Bazı Ülkelerle Karşılaştırılması”. Cumhuriyet<br />

Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 5-71.<br />

Başdemir, H. Y. (2011). “Din Dersleri ve Alevîliğin Aktarılması”. Liberal Düşünce, 59-72.<br />

Bilgin, Y. (2015, Ocak 25). “Hızır Hanenize Uğrasın!” Nisan 26, 2015 tarihinde Avusturya Alevi İslam İnanç<br />

Toplumu: http://www.aleviten.at/tr/?p=4203 adresinden alındı.<br />

Cemal Tosun, K. Z. (2009). “Almanya’daki Alevilik Din Dersi Programları (1.ve 4. Sınıflar) Üzerine Bir İçerik<br />

Analizi”. Dini Araştırmalar, 345-383.<br />

•23


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

“Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı Türkiye Davası”. (2015). Küresel Bakış, 16.<br />

Çakmakçı, N. (2014, Eylül 24). “1086 sayfanın 16’sı Alevilik”. Nisan 21, 2015 tarihinde Hürriyet Eğitim: http://<br />

www.hurriyet.com.tr/egitim/27257866.asp adresinden alındı<br />

“Derneğin Feshi ve Dernek Mallarının Tasfiyesi”, 2012/541-2012/476 (Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesi<br />

Aralık 3, 2014).<br />

Dinç, A. (2002). “Almanya Alevileri Ders Başı Yaptı”. Aksiyon.<br />

Dini Ajans. (2014, Ekim 15). “Diyanete 9.000 Kadro geliyor”. Nisan 22, 2015 tarihinde http://www.diniajans.<br />

com/haber/diyanete9000kadrogeliyor-20959.html adresinden alındı<br />

Diyanet İşleri Başkanlığı. (2013). “DİB 2013 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu”. Ankara: Strateji<br />

Geliştirme Başkanlığı.<br />

“Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri <strong>Hak</strong>kında Kanun”, 633 (1.Madde Temmuz 2, 1965).<br />

European Court of Human Rights. (2010). Avrupa Ayrımcılık Yasağı Hukuku El Kitabı. Avrupa Birliği Temel<br />

<strong>Hak</strong>lar Ajansı.<br />

Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası. (1949, 05 23). Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası. Almanya.<br />

Gözaydın, İ. (2015, May 14). “Diyanet’in tekel olmaması gerekir”. (G. Kazaz, Röportaj Yapan) Agos Gazetesi.<br />

Gözler, K. (2000). Türk Anaysa Hukuku. Bursa : Ekin Kitabevi Yayınları.<br />

Güler, H. (2015, Ocak 31). “CHP’li belediyeler cemevlerini ibadethane kabul edecek”. Zaman Gazetesi: http://<br />

www.zaman.com.tr/politika_chp-li-belediyeler-cemevlerini-ibadethane-kabul-edecek_2274715.html<br />

adresinden alındı<br />

GYV. (2013). “Aleviler ve Sünniler- Türkiye’de Barışı Beraber Aramak”. Abant Platformu Çalıştayı. Bolu: Abant<br />

Platformu.<br />

Hasan ve Eylem Zengin v. Turkey, 1448/04 (European Court of Human Rights Ocak 9, 2008).<br />

Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği. (2014). <strong>Hak</strong> İhlalleri İzleme Raporu- <strong>Alevilere</strong> yönelik yapılan ayrımcı<br />

uygulamalar ve yaşanan olaylar. İstanbul: Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği.<br />

İdil Işıl Gül, U. K. (2011). Ayrımcılık Yasağı [Kavram, Hukuk, İzleme, Belgeleme]. İstanbul: İstanbul Bilgi<br />

Üniversitesi Yayınları.<br />

İlknur, M. (2015, Mayıs 1). “Kaymakamdan cemevine dava”. Mayıs 2015, 5 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi:<br />

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/267387/Kaymakamdan_cemevine_dava.html adresinden alındı<br />

• 24


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Institut for Menneskerettigheder. (tarih yok). “Ayrımcılık Nedir?” Mayıs 11, 2015 tarihinde SigFraNu: http://<br />

sigfranu.dk/index.php/tuerkce/ayr-mc-l-k-nedir adresinden alındı<br />

İştar Gözaydın, A. E. (2014). The Management of Religion in Turkey. Turkey Institute.<br />

Karaca, E. (2015, Mart 17). Bianet. Nisan 22, 2015 tarihinde “Yargıtay Hükümete Cemevlerini Düzenleme<br />

Görevi Verdi”: http://www.bianet.org/bianet/yasam/163081-yargitay-hukumete-cemevlerini-duzenlemegorevi-verdi<br />

adresinden alındı<br />

Karamercan Hukuk Bürosu. (2015, Mart 13). “Cemevi Kararı”. Nisan 22, 2015 tarihinde Karamercan Hukuk:<br />

http://www.karamercanhukuk.com/yargitay-karari/yargitaydan-cemevi-karari adresinden alındı<br />

Karan, U. (2007).“Türk Hukukunda Ayrımcılık Yasağı ve Türk Ceza Kanununun 122. Maddesinin Uygulanabilirliği”.<br />

TBB Dergisi, 146-173.<br />

Kenanoğlu, A. (2015, Şubat 12). Alevilerin zorunlu din dersi direnişi. (U. A. Gültekin, Röportaj Yapan)<br />

Koca, G. (2015, Nisan 15). “Din Dersi Muafiyetine Belge Şartı”. Şubat 10, 2015 tarihinde Hürriyet: http://www.<br />

hurriyet.com.tr/egitim/28164296.asp adresinden alındı<br />

Kuru, A. (2011). Pasif ve Dışlayıcı Laiklik - ABD, Fransa ve Türkiye. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.<br />

Kuzey Ren- Vestfalya Eğitim Bakanlığı ve AABF. (2007). İlkokullar İçin Alevilik Dersleri. Köln: Kuzey Ren-<br />

Vestfalya Eğitim Bakanlığı ve AABF Karma Komisyonu.<br />

Külküt, E. K. (2011). Din veya İnanç İzleme Raporu. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.<br />

Maliye Bakanlığı. (2015). Genel Bütçe Kapasamındaki Kamu İdareleri 2015 Yılı Bütçe Teklifi Tavanları. Ankara.<br />

Mansur Yalçın ve Diğerleri v. Turkey, 21163/11 (European Court of Human Rights Eylül 16, 2014).<br />

Mazlum-Der. (2008). Türkiye’de Dini Ayrımcılık Raporu. İstanbul: Mazlum-Der.<br />

Mutluer, N. (2015, Mart 22). “Cumhuriyet tarihinde Aleviliğe hiç bu kadar müdahale edilmemişti”. Nisan 20,<br />

2015 tarihinde T24: http://t24.com.tr/yazarlar/nil-mutluer/cumhuriyet-tarihinde-alevilige-hic-bu-kadarmudahale-edilmemisti,11528<br />

adresinden alındı<br />

Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik, 82. Madde (Bakanlar Kurulu Eylül 29, 2006).<br />

Okur, M. (2005). “Milli Mücadele ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Milli ve Modern Bir Eğitim Oluşturma Çabaları”.<br />

Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 5- Sayı 1.<br />

Özbudun, E. (2007, Eylül 9). “İşte yeni Anayasanın en çok tartışılan 2 maddesi”. (A. Keskin, Röportaj Yapan)<br />

Özbudun, E. (2007, Eylül 13). “TC Anayasası Önerisi”. 2015 tarihinde NTV: http://arsiv.ntv.com.tr/news/419856.<br />

asp adresinden alındı<br />

•25


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

Özcan, M. (2014, Ekim 15). “Hamburg’dan sonra Bremen de Alevilerle devlet sözleşmesi imzaladı”. Nisan<br />

11, 2015 tarihinde Avrupa Zaman: http://zaman-online.de/hamburgdan-sonra-bremen-de-alevilerles%C3%B6zle%C5%9Fme-imzalad%C4%B1-184246<br />

adresinden alındı<br />

Özipek, B. B. (2014). “Türkiye’nin Demokratikleşmesi ve Alevi Talepleri”. Liberal Düşünce, 7-11.<br />

PESA. (2013). Alevilerde Devlet ve Vergi Algısı. Sakarya: PESA.<br />

“Refusal to provide public services in religious matters”, 62649/10 (European Court of Human Rights June<br />

03, 2015).<br />

Resmi Gazete, 28444 (Anayasa Mahkemesi Mart 03, 2012).<br />

Sayıştay. (2014). DİB 2013 yılı Sayıştay Denetim Raporu. Ankara: T.C. Sayıştay Başkanlığı.<br />

Sol Gazetesi. (2012, Aralık 14). “Sabahat Akkiraz’dan Alevi raporu”. Haber Sol: http://haber.sol.org.tr/devletve-siyaset/sabahat-akkirazdan-alevi-raporu-haberi-64266<br />

adresinden alındı<br />

Stratejik Düşünce Enstitüsü. (2009). Alevi Raporu. Ankara: SDE.<br />

T.C. Devlet Bakanlığı. (2010). Nihai Rapor. Alevi Çalıştayları. Ankara: T.C. Başbakanlık.<br />

TBMM/Meclis Haber. (2015, Ocak 20). HDP TBMM Grup Toplantısı. Nisan 22, 2015 tarihinde http://www.<br />

meclishaber.gov.tr/develop/owa/haber_portal.aciklama?p1=131595 adresinden alındı<br />

TC Adalet Bakanlığı. (tarih yok). Türk Ceza Kanunu Madde Gerekçeleri. https://www.google.com.tr/<br />

url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&sqi=2&ved=0CBsQFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.<br />

c e z a - b b . a d a l e t . g o v . t r % 2 F m e v z u a t % 2 F m a d d e g e r e k c e .<br />

doc&ei=ZrFZVd2pIMm2swGwiIDQDA&usg=AFQjCNHG36U2toHWrja9DV8JgMNw7UISvw&cad=rja adresinden<br />

alındı<br />

The Church of Jesus Christ of Latter-Day Saints v. the United Kingdom, 7552/09 (European Court of Human<br />

Rights Mart 2014).<br />

Ülsever, C. (2015, Şubat 19). “Cem Vakfı’nın AİHM davaları”. Cem Vakfı: http://www.cemvakfi.org.tr/sondakika/cuneyt-ulsever-cem-vakfinin-aihm-davalari/<br />

adresinden alındı<br />

Venedik Komisyonu. (2006). “Türkiye’ye İlişkin Görüşleri”. Ankara: TBMM Araştırma Merkezi.<br />

Yeni Şafak. (2008, Aralık 1). “Alevi nüfus 7 milyon”. Yenişafak: http://www.yenisafak.com.tr/politika/alevinufus-7-milyon-153480<br />

adresinden alındı<br />

Yenidünya, Y. D. (2006). “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Ayrımcılık Suçu”. Çalışma ve Toplum, 4.sayı.<br />

Yılmaz, İ. (2015). Kemalizm’den Erdoğanizm’e. İstanbul: Ufuk Yayınları.<br />

• 26


Türkiye’de <strong>Alevilere</strong> Yönelik <strong>Hak</strong> İhlalleri<br />

•27


iSTANBUL TOPLUM SiYASET VE<br />

EKONOMi ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ<br />

HAKİMİYET-İ MİLLİYE CADDESİ<br />

EMLAK KREDİ ÇARŞISI NO:157<br />

ÜSKÜDAR, iSTANBUL / TÜRKiYE<br />

www.istanbulinstitute.org<br />

Tel: 0216. 545 94 09

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!