27.03.2017 Views

ÂŞIK VEYSEL

Marti%20Mart%20Sayisi

Marti%20Mart%20Sayisi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ara Güler’in 1961 yılında çektiği fotoğrafta Veysel ve köyü…<br />

Cahit Külebi<br />

“Veysel’in<br />

şiirlerinde, gerek<br />

halkevleri ve<br />

devlet ozanlığı,<br />

gerekse Köy<br />

Enstitüleri<br />

konuları açıkça<br />

görülmektedir”<br />

diyor. Külebi, bir<br />

başka yazısında<br />

ise Veysel’i<br />

“Cumhuriyetin<br />

ozanı” dediği<br />

Behçet Kemal<br />

Çağlar ile<br />

kıyaslıyor:<br />

“Veysel bütün<br />

halk ozanları<br />

gibi, halk şiirinin<br />

geleneğinden,<br />

söz haznesinden,<br />

imge dünyasından<br />

yararlanmıştır.<br />

Hatta dindışı<br />

ozanlar gibi, dinsel<br />

temellerden de<br />

zaman zaman<br />

yararlanmıştır.<br />

plaklara alındı. 1952 yılında Veysel’e büyük<br />

bir jübile düzenlendi. Türkiye Büyük Millet<br />

Meclisi, Veysel’e “Anadilimize ve milli<br />

birliğimize katkılarından dolayı” 1965<br />

yılında aylık bağladı.<br />

Âşık Veysel şiirlerinde ağırlıklı olarak<br />

Atatürkçülüğü işledi ve gezdiği her yerde<br />

Atatürkçülüğü yayma çabasıyla dikkat<br />

çekti. Bu tavrı nedeniyle “Halkevi şairi”<br />

diye nitelendi. Bu bir yönüyle Veysel’in<br />

Cumhuriyet değerlerini yücelten şiirlerine<br />

yaslanıyor, bir yönüyle de onun “halk<br />

şairi” olmadığı yargısını içeriyor. Ortalama<br />

bir halk şairi olmadığı doğru; iktidar el<br />

değiştirip köy enstitüleri kapatıldıktan,<br />

Halkevleri işlevsizleştirildikten sonra da<br />

onun yıldızı parlamaya devam etti. Demek<br />

ortada başka bir şey vardı. Bir başkalık,<br />

özgünlük!<br />

Başta Ülkü olmak üzere, zamanının<br />

dergilerinde yayımladığı şiirlerdeki tavrıyla<br />

âşık tarzını modern şiire yaklaştıran<br />

başarılı örneklere imza attı. Doğayı konu<br />

alan şiirlerindeyse lirizmin doruklarına<br />

ulaştı. Ahmet Kutsi Tecer “Âşık Veysel’in<br />

kanımca en büyük özelliği burada<br />

geleneği kırmasında çıkıyor karşımıza. İlk<br />

dönem ürünlerinde görülen zayıflık, ağır<br />

didaktik yan da böylece arınıyor” diye<br />

değerlendirirken sözü Enver Gökçe’ye<br />

bırakıyor: “Halk şairlerimizin eserlerinde<br />

ortak özellikler olan saz-söz ayrılmazlığı<br />

klasik şark edebiyatının estetiğinde<br />

önemli bir yer tutan idealizm meyli ve bu<br />

meylin halk şiirinde işleyen mücerretlik<br />

vasfı Âşık Veysel’in sanatında da egemen<br />

unsurlardır. Kısaca Âşık Veysel, tabiatı<br />

duyuşu, duyarlılığı dini bir zümreye bağlı<br />

egemen bir karakteri olmamasına rağmen<br />

mistik tarafları, kainat, varlık, yaratılış<br />

anlayışı ile geleneğe bağlı bir saz şairidir.”<br />

(Âşık Veysel, Kültür Bakanlığı, s. 26,<br />

Ankara 1999)<br />

Cahit Külebi’ye göreyse o halk şiiri<br />

geleneğinin en büyük beş isminden<br />

biridir: “XIII. yüzyılda Yunus Emre<br />

ile başlayıp, XVI. yüzyılda Pir Sultan<br />

Abdal’da, XVIII. yüzyılda Karacaoğlan’da,<br />

XIX. yüzyılda Dadaloğlu’nda ortaya<br />

çıkan odaklaşmanın son halkası<br />

olarak, toplumsal oluşum, Veysel’i<br />

kendi koşulları ve yeteneği ölçüsünde<br />

yaratmıştır.” (Şiir Her Zaman, Başak<br />

Yay., 1985)<br />

Öte yandan Külebi aynı yazıda<br />

“Veysel’in şiirlerinde, gerek halkevleri ve<br />

devlet ozanlığı, gerekse Köy Enstitüleri<br />

konuları açıkça görülmektedir” diyor.<br />

Külebi, aynı kitaptaki bir başka yazısında<br />

ise Veysel’i “Cumhuriyetin ozanı” dediği<br />

Behçet Kemal Çağlar ile kıyaslıyor:<br />

“Veysel bütün halk ozanları gibi, halk<br />

şiirinin geleneğinden, söz haznesinden,<br />

imge dünyasından yararlanmıştır. Hatta<br />

dindışı ozanlar gibi, dinsel temellerden<br />

de zaman zaman yararlanmıştır. Ama,<br />

bütün bunların yanı sır bütün halk<br />

ozanlarımız içinde, 20. yüzyıl Türkiye<br />

Cumhuriyetinde yaşadığını Veysel kadar<br />

belirleyen hiçbir kimse yoktur. Hatta,<br />

denilebilir ki, Cumhuriyetin ozanı Behçet<br />

Kemal Çağlar bile Veysel ölçüsünde o<br />

çağı yansıtamamıştır. Bir başka deyimle<br />

Veysel, halk geleneğine dayalı bir<br />

aydın gibi yazmıştır. Elbette yazabildiği<br />

ölçüde.”<br />

“Halk geleneğine dayalı bir aydın<br />

gibi” tanımlaması Veysel’in serüveninin<br />

özeti sayılabilir. Ahmet Kutsi Tecer<br />

tarafından keşfedildikten sonra<br />

genç Cumhuriyetin hem derlemeler<br />

yoluyla halk kültürü araştırmalarını<br />

özendirdiği, hem de Veysel gibi ozanları<br />

eğitim sitemi içinde değerlendirdiği<br />

bir süreçte, bu etkileşim kaçınılmazdı.<br />

Neredeyse kırk yaşına kadar hiç<br />

kendi imzasını taşıyan şiir çalıp<br />

söylememiş olan Veysel’in ilk şiirleri<br />

bu etkileşimden dolayı Cumhuriyet,<br />

Atatürk ve uygarlık konuluydu. Bu ilk<br />

şiirlerin yer yer pırıltılı dizelere karşın<br />

didaktik üretimler olduğunda herkes<br />

birleşiyor. Bu anlaşılabilir bir durum.<br />

Anlaşılması zor olan şu ki; kırkından<br />

sonra şiir yazmaya başlayan bir saz<br />

şairi, üstelik küçüklüğünden beri iki gözü<br />

de görmediği için bilgiye yalnızca kulakla<br />

ulaşabildiği halde böylesine özgün bir<br />

şiire nasıl ulaşabildi? Onun özgünlüğü<br />

işte burada gizli.<br />

Külebi onun bu özgünlüğünü,<br />

şiirlerinin giriş dizelerinden seçtiği<br />

örneklerle şöyle gösteriyor:<br />

“Saklarım gözümde güzelliğini<br />

Aşkın beni ilden ile gezdirdi<br />

Dünyada tükenmez bir murad imiş<br />

Dalgın dalgın seyreyledin alemi<br />

Şu geniş dünyaya uymayan gönlü<br />

Bir hayal peşinde dolandım durdum<br />

Dünya geniş idi şimdi daraldı<br />

Asırlar elinde bir tesbih gibi<br />

Hayal bana yakın, yar bana uzak<br />

Bir kökte uzamış sarmaşık gibi<br />

Çırpınıp içinde döndüğüm deniz<br />

Türlü türlü seda verir ağaçlar<br />

Türküz türkü çağırırız<br />

Gine mi ağladın kirpikler nemli<br />

Ağlayı ağlayı vardım pınara<br />

Yıllarca aradım kendi kendimi<br />

Bir küçük dünyam var içimde benim”<br />

Ölümcül hastalığı 1971 yılında<br />

başladı; 21 Mart 1973’te yaşama<br />

veda etti. “Mezarımın üzeri betonla<br />

kapatılmasın, ot bitsin, koyun yesin,<br />

süt olsun, kuzu olsun, et olsun,<br />

memlekete hizmet olsun” demişti;<br />

doğduğu köyde toprağa verildi. Uzun<br />

ince yolunu incelikli sözlerle bezedi.<br />

Hazin hayatından şaşılası bir sevecenlik<br />

damıttı. Fötr şapkası, kucağında sazı,<br />

kapalı gözleri ve açık gönlüyle yepyeni<br />

bir ozan imgesi yarattı. Heykelleri ve<br />

mum canlandırmaları yurdun dört bir<br />

köşesinde bu imgeyi çoğaltıyor. n<br />

5

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!