31.03.2017 Views

Gençlik

PGgUzXNM

PGgUzXNM

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

MİHDER<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi<br />

Mezunları ve Mensupları<br />

Derneği yayınıdır.<br />

Yıl 1 Sayı 1<br />

Ekim 2016<br />

Ücretsizdir<br />

<strong>Gençlik</strong>:<br />

Diriliş bilincinde<br />

ümmetin<br />

ön safında


SEÇKİN İSLÂM KLASİKLERİ<br />

SEÇKİN İSLÂM KLASİKLERİ<br />

Röportaj: ÖNDER Genel Başkanı<br />

Halit BEKİROĞLU<br />

İmanı, Heyecanı,Kimliği ve Hedefleriyle<br />

GENÇ ADAM<br />

Röportaj: Muğla İHL Müdürü<br />

Ramazan TORAMAN<br />

26<br />

30<br />

51<br />

02<br />

03<br />

04<br />

06<br />

10<br />

12<br />

14<br />

18<br />

20<br />

24<br />

34<br />

36<br />

36<br />

40<br />

42<br />

48<br />

54<br />

56<br />

62<br />

Başkan’dan<br />

Sen Değilmisin o?<br />

İslam’ı Parçalamak ve Çoğul Okuma<br />

Kudüs Seni Çağırıyor<br />

Diriliş Beyannamesi<br />

İmam Hatip Okullarımızın Kuruluşunun<br />

65. Yılı Kutlu Olsun<br />

Nasıl Bir <strong>Gençlik</strong>?<br />

Gölgesi İslam Coğrafyasına Düşen Bir<br />

Dağ Gibiydi<br />

Cevdet Said’i Tanıyabilmek<br />

Hayat ve Kavram<br />

İmam Hatip Liseleri İçin Önder’in<br />

Tavsiye Ettiği 100 Ktap<br />

İmam Hatip Ortaokulları İçin Önder’in<br />

Tavsiye Ettiği 100 Ktap<br />

Dini İçin Yaşayan Bir Topluluk: AMİŞLER<br />

<strong>Gençlik</strong>, Sezai Karakoç ve<br />

15 Temmuz Ruhu<br />

Kerim Abdul Cabbar:<br />

Amerika’da Müslüman Olmak<br />

Resûlüllah’ın Yanında<br />

Sadık Bir Şekilde Duranlar<br />

Tarih Şuurumuza Dair Birkaç Kelâm<br />

MİHDER Faaliyetleri<br />

Mezunlarımız<br />

Yıl 1 Sayı 1 Ekim 2016<br />

www.iz.com.tr • bilgi@iz.com.tr • facebook.com/izyayincilik • twitter.com/izyayincilik • instagram.com/izyayincilik • youtube.com/izyayincilik<br />

www.iz.com.tr • bilgi@iz.com.tr • facebook.com/izyayincilik • twitter.com/izyayincilik • instagram.com/izyayincilik • youtube.com/izyayincilik<br />

MİHDER<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve<br />

Mensupları Derneği’nin yayınıdır.<br />

Yayın Sahibi: Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği<br />

Yayın Yönetmeni: Muhammet Furkan GÜMÜŞ<br />

Editör: İsa GÖKGEDİK<br />

Yayın Kurulu: A.Talha ARSLAN / Özgür ASLAN<br />

Emin ÖZLER / Ramazan AKKIR<br />

Grafik Tasarım: İhsan ÇANAKCI<br />

Baskı: Yazmat Ofset Matbaacılık<br />

Kurşunlu Caddesi Girgin İşhanı Kat 2 No: 27<br />

Menteşe (Merkez) 48800 / Muğla - Türkiye<br />

Tel: 0532 727 04 99 mfurkang@gmail.com<br />

www.mihder.org - mihdermugla@gmail.com - info@mihder.org<br />

mihdermugla


BAŞKAN’DAN<br />

Sen değil misin o?<br />

Gözüm,<br />

Sancağı daha<br />

yükseğe<br />

taşımak<br />

için…<br />

Kıymetli arkadaşlarımız, iman ve Kur’an davasının,<br />

İmam Hatip sevdasının gayretli neferleri, sizleri<br />

Muğla İmam Hatip Mensupları ve Mezunları Derneği’mizin<br />

(MİHDER) yayını olan Sancak Dergimizin ilk<br />

sayısıyla selamlıyoruz.<br />

Binlerce yıllık kadim medeniyetimizin temel harcı,<br />

mayası İslam’dır, Kur’an’dır, Hz.Peygamber ahlakıdır.<br />

Bizi bugün dünyanın zirvesine taşıyan, bu<br />

yüksek ahlakla şekillenen medeniyetimiz, değerlerimizdir.<br />

İşte bu topraklarda bu büyük medeniyetin<br />

gelişmesinin yegâne kaynağı da tarihten bu güne<br />

inanç ve imanla yoğrulmuş, Kur’an ve Peygamber<br />

sevgisiyle davasına baş koymuş inançlı nesillerdir.<br />

İmam Hatip nesli, kötülüğe karşı iyiyi, zulme karşı<br />

adaleti, insanlığa merhameti dert edinmiştir. Bu<br />

nesil kuvvetini önce Allah’tan, sonra milletinden almıştır<br />

ve almaya da devam edecektir. Bugün daha<br />

da büyüyen, eğitimin modern imkânlarıyla donanan<br />

İmam Hatip okullarımızda ülkesinin geleceği<br />

için çalışan, milli manevi değerlerine sahip çıkan<br />

yeni nesiller yetişiyor.<br />

MİHDER olarak İmam Hatip neslinde bu bilinci<br />

yaşatmak, milletin bize emaneti olan İmam Hatip<br />

okullarımızın taşıdığı mukaddes bayrağı daha da<br />

yükseltmek gayesiyle hazırladığımız Sancak dergimizi<br />

sizlerle paylaşıyoruz. Yakın zamanda MİHDER<br />

çatısı altında <strong>Gençlik</strong> Kampı, MİHDER <strong>Gençlik</strong> Spor<br />

Kulübü ve Aynı Sırayı Paylaşanlar Söyleşi Dizisi başta<br />

olmak üzere faaliyetlerimize hız kazandıracağız.<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi’nin tüm idareci, eğitimci,<br />

öğrenci ve mezunlarının desteğiyle hazırladığımız<br />

Sancak dergimizin, sonraki sayılarında hem öğretmenlerimiz<br />

hem de öğrencilerimizin katkılarıyla<br />

daha da zenginleşeceğine inanıyoruz. Dergimizde<br />

yer almasını istediğiniz yazı, haber, yorum ve dosya<br />

gibi her türlü içerik için bizimle iletişime geçebilirsiniz.<br />

Dergimize destek veren Küre, Pınar, Düşün, İlke,<br />

Hayat ve İz Yayınları ile Ziya Er, Seyitnur Gün ve<br />

Yılmaz Göçer’e kalbi şükranlarımızı iletiriz.<br />

Adalet, Hürriyet ve İttihad-ı İslam bayrağını daha da<br />

yükseklere hep birlikte taşıyabilmek temennisiyle…<br />

Etrafına bakıyorsun da, sen değil misin o?<br />

Sen yani, acı çekse de, canı yansa da her zaman<br />

hakkı söylemek, hakkı konuşmak zorunda olan<br />

Müslüman?<br />

Sen değil misin o?<br />

Bu dünyada, fitne yeryüzünden silininceye kadar,<br />

savaşmak ve kavga etmekle görevlendirilen?<br />

Sen değil misin o?<br />

Bu dünyada kim olursa olsun, mazlumdan yana,<br />

kim olursa olsun zalime karşı dimdik durması<br />

gereken onurlu Müslüman?<br />

Sen değil misin o?<br />

Kendisinin, ailesinin, çocuklarının aleyhine de olsa,<br />

adaletten yana tavır alması gereken adil Müslüman?<br />

Sen değil misin o?<br />

Yol arkadaşına, dava arkadaşına, Müslüman<br />

kardeşine, dostuna asla ama asla ihanet etmemesi<br />

gereken?<br />

Sen değil misin o?<br />

Geceleri soğuk, rutubetli öğrenci evlerinde masum<br />

hayallerle uyuyan ve bir gün, bu dünyada ezilen tüm<br />

insanların hesabını sormaya yemin eden?<br />

Sen değil misin o?<br />

Çocukluğunda babasından Filistin davasını,<br />

anasından başörtüsü zulmünü, dedesinden<br />

Sarıkamış hikayelerini dinleyen ve bir gün tüm<br />

bunlar için kavga vermek için yemin eden?<br />

Sen değil misin o?<br />

Öğrenci harçlığı ile geçinen ama yine de Somali’ye,<br />

Afganistan’a, Filistin’e yardım eden, para gönderen,<br />

infak eden?<br />

Sen değil misin o?<br />

Beyazıt’ta polis dayağı yerken, sorgularda titrerken,<br />

fişlenmiş ve dışlanmışken bile, asla davandan<br />

vazgeçmeyeceğini haykıran?<br />

Sen değil misin o?<br />

Sabıkalı olduğun için iş bulamayan, tüm kapılar<br />

yüzüne kapanan, kirasını ödeyemeyen ve<br />

borçla çocuk büyüten ama yine de tevekkülden<br />

vazgeçmeyen?<br />

Sen değil misin, baldırı çıplakların başlattığı davanın<br />

son temsilcisi?<br />

Sen değil misin, merhamet ve sevgi abidesi<br />

Peygamber’in (sav) neferi?<br />

Sen değil misin, emin, adil, dürüst olmasıyla<br />

düşmanını bile kendine hayran bırakan<br />

Peygamber’in ümmeti?<br />

Sen değil misin, Ebuzer gibi serdengeçti, Ömer<br />

gibi adil, Ebubekir gibi eli açık, Ali gibi ilmin kapısı<br />

olacak?<br />

Sen değil misin gözüm?<br />

Tüm bunlar senin için değil miydi?<br />

Ve sen, o ağır yükü yüklenmeye aday olmuş,<br />

meydana çıkmış, söz vermiş insan, sen değil miydin?<br />

Peki bu halin nicedir?<br />

Sen değil misin o?<br />

Hesap verecek olan sen değil misin yoksa iki<br />

gözüm?<br />

Muhammet Furkan Gümüş<br />

MİHDER Başkanı<br />

Ali Nur Kutlu<br />

3


MAKALE<br />

İslam’ı parçalamak<br />

ve çoğul okuma<br />

Ne kadar çok İslam var!.. Post-modern İslam,<br />

Protestan İslam, Şii İslam, Sünni İslam,<br />

gösterişçi İslam, plaza İslam’ı, Kürt<br />

İslamcılar, Türk İslamcılar, feminist İslam…<br />

Tam bir şizofreni durumudur bu. Nihilist terörizmle<br />

karşı karşıyayız. Çünkü bu okumalar dini kaygan,<br />

parçalı, belirsiz, sonsuz yorumlar,<br />

ele avuca sığmayan önermeler<br />

ve özden yoksun açıklamalara<br />

yol veren bir paradigma içinde<br />

ele alıyorlar. En namussuz soru<br />

da “hangi İslam?” sorusudur.<br />

Aslında bu sorularla İslam paramparça<br />

ediliyor, Müslümanların<br />

kaotik ve değişen dünya<br />

içinde değişmeyen öz ilkelerini<br />

kaybetmeleri arzulanıyor. Müslümanların<br />

kafası karışık, ruhları<br />

parçalanmış, kimlikleri dağılmış<br />

ve dünya görüşlerinden mahrum<br />

kalmış bohem, nihilist, şizofren<br />

ve trans-varlıklar haline gelmelerinin<br />

dili üretiliyor.<br />

Bu yaklaşımlar büyük ölçüde Batı düşüncesinin nihilist,<br />

post-modern, anarşist teorilerinden besleniyor.<br />

Burada İslamiyet, modernitenin tekil hakikatine karşı<br />

özgürleşme çabasında olan post modernlik ve nihilizm<br />

arayışlarıyla okunuyor. Böylece bu kadar çok<br />

Bugün İslam<br />

toplumları<br />

paramparça.<br />

Bunun nedeni<br />

dini algılamalarda<br />

nihilist ve anarşist<br />

kültürlerin<br />

yayılarak artan<br />

nüfuzlarıdır.<br />

Prof.Dr. Ergün YILDIRIM<br />

İslamlar içinde bir türlü bir araya gelmeleri mümkün<br />

olmayacak bir Müslümanlık tahayyülü üretiliyor.<br />

Buna karşın Batılı sosyologlardan “İngiliz Hristiyanlığı”<br />

ya da “Fransız Hristiyanlığı” diye bir kavram<br />

duymuyoruz. Oysa bizim sosyologlar ve ilahiyatçılar<br />

bu parçalayıcı okumaya koşuyorlar adeta.<br />

İslam’ı böyle okumanın çoğulculukla<br />

ilgili olmadığını düşünüyorum.<br />

İslam, özünde tektir.<br />

Allah’ın dini İslam, bir tanedir.<br />

Kur’an’da va’z edilen, Hz. Muhammed<br />

ile gönderilen din,<br />

birdir. Bunun önüne hiçbir sıfat<br />

eklenemez. Öz, temelde her zaman<br />

birdir. Değişmezdir, mutlaktır.<br />

Bundan dolayı bütün olgusal,<br />

nesnel ve beşeri dünyanın ötesindedir.<br />

İslam’ın vahiyle gelen<br />

bir din olması bunu açıkça izhar<br />

eder. Peki o zaman neden bu kadar<br />

tarikat, mezhep, meşrep vs.<br />

ortaya çıktı?<br />

İslam bizim bilincimizde ve dünyanın nesnel gerçekliğinde<br />

yorumlandığı zaman farklı yaklaşımlar<br />

olarak ortaya çıkar. Ancak bu yaklaşımlar hiçbir<br />

zaman eşittir İslam olmaz. Sadece İslamın yorumu,<br />

yansıması ve açıklamasıdır. Bundan dolayı mezhepler,<br />

tarikatlar ve meşrepler İslam adını kullanmadılar.<br />

Hanefi, Hanbeli, Nakşilik, Kadirilik isimlerini tercih<br />

ettiler. Çünkü bunlar İslam’dan ilham alarak ortaya<br />

çıkan beşeri bilinç ve beşeri nesnel varlığın ortaya<br />

koyduğu tecrübelerdi. Örneğin sudaki çubuğun<br />

kırık gözükmesi çubuğun bulunduğu ortam ile ilgili.<br />

Yoksa ne çubuk kırıktır ne de bizim bilincimiz<br />

çubuğu kırık görmektedir. İslam da çeşitli tarihler,<br />

sosyolojiler ve coğrafyalar içinde çeşitli yorumlara<br />

dönüşebiliyor. Buna İslam’ın çoğulcu perspektifi<br />

diyoruz. İslam dininin yeryüzünde ilham verdiği<br />

ilimlerin, ekollerin ve düşüncelerin çoğul var oluşları<br />

anlatılıyor. Ancak bu çoğulculuk bizzat dinin özünde<br />

meydana gelmemektedir.<br />

İmam-ı Azam İslamı demiyoruz, Hanefilik diyoruz.<br />

Mezhebin kişi adıyla anıldığı bir durum ortaya çıkıyor.<br />

Aynı şey tarikatlar için de geçerli. Nakşibend<br />

Hazretleri’nin adından mülhem Nakşilik deniyor,<br />

Abdülkadir Geylani’nin adından mülhem olarak da<br />

Kadirilik. Ama yine de Nakşilik İslamı ya da Kadirilik<br />

İslamı demiyoruz. İslam geleneğinde bu terkipler<br />

kullanılmadı. Bütün bunlar İslam’ın belli şahısların,<br />

ekollerin ve sosyolojilerin çerçevesinde yaşama aktarılması,<br />

yorumlanması ve sistemleştirilmesidir.<br />

Öz’ün (tek hakikat İslam) hayata geçirilme çabasıdır.<br />

Bugün İslam toplumları paramparça. Bunun nedeni<br />

dini algılamalarda nihilist ve anarşist kültürlerin yayılarak<br />

artan nüfuzlarıdır. Osmanlı’nın parçalanma şafağında<br />

ortaya çıkan İttihat-ı İslam (İslamlaşma hareketi<br />

ve düşüncesi) bile bugün ırklar, milliyetçilikler<br />

ve ideolojiler etrafında parçalanmaya davet ediliyor.<br />

Bunun son örneği Türkiye’de geliştirilen Türk İslamcılığı<br />

ve Kürt İslamcılığı ayırımıdır. Halbuki yeniden<br />

İttihat-ı İslam düşüncesine ve ruhuna ihtiyacımız<br />

vardır. İslam’ı kavme, ırka, ideolojiye, mezheplere<br />

indirgeyen ve bunları İslam’a sıfat yapan bütün<br />

tutumlardan uzak durmalıyız. İslamiyet’in tek/özsel<br />

şemsiyesi altında toplanmalıyız.<br />

Parçalanmadan, şizofreniden kurtulmanın yolu budur.<br />

4


Kudüs<br />

seni çagırıyor<br />

Mücahit CİVRİZ<br />

Allah’ın insanları doğru yola iletmeleri<br />

için görevlendirdiği Peygamberlerin hak<br />

mücadelesi verdiği, Peygamberimizin<br />

miraç hadisesinin gerçekleştiği, Müslümanların<br />

ilk Kıblesi, ikinci Mescidi, üçüncü Haremi<br />

olan Mescid-i Aksa’yı içinde barındıran mübarek<br />

ve mukaddes şehir; Kudüs’teyiz.<br />

İnsanlık tarihi kadar eski bir şehir olan Kudüs, İbrahim,<br />

İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Davud, Musa, Süleyman,<br />

Harun, İsa Peygamberin (hepsine binlerce<br />

selam olsun) tebliğ görevini yürüttükleri, Peygamberimiz<br />

Hz. Muhammed’in (s.a.s) yeryüzünden semaya<br />

kutsal yolculuğuna ev sahipliği yapan, Hazreti<br />

Ömer ve Selahattin Eyyubi’nin fetih ruhunun<br />

alınan her nefeste hissedildiği, Osmanlının nakış<br />

nakış vurduğu mühre şahit olabildiğiniz ve Osmanlının<br />

bu diyarı terk edişinden beri Müslüman<br />

kalplerin kendisine yönelmesini, taşları üzerinde<br />

insanların özgürce ve pür neşe hareket etmesini<br />

bekleyen kutsal bir belde burası.<br />

Kudüs’ün her yeri tarih, her yeri kadim medeniyetin<br />

bir nişanı adeta. Ama biz Mescid-i Aksa’ya<br />

bir an önce ulaşabilmenin heyecanını taşıyoruz<br />

sînelerimizde. Kudüs’ün sokaklarından yüzyıllar<br />

öncesine tarihî bir seyahat ediyormuş ve uyanmak<br />

istemeyeceğiniz bir rüyada imişsiniz gibi yoğun bir<br />

his girdabıyla yöneliyoruz Mescid-i Aksa’ya. Girince<br />

Mescid-i Aksa bahçesine, buranın her zerresi ile<br />

size “Hoş Geldiniz” diye mukabele ettiğine, zeytin<br />

ve selvi ağaçlarının gelişinize mukabele edercesine<br />

dallarını salladığına şahit oluyorsunuz. Hele o taşlar…<br />

Evet konuşan o taşlar… Gözünüzün ve yüreğinizin<br />

hasretine bir an önce son vermek için sanki<br />

yürüyen bir merdivende koşuyormuşsunuz hissi<br />

uyandıran taşlar… Hani Şair buraları görmeden<br />

diyordu ya, “Yürü kardeşim ayaklarına bir Aksa<br />

gücü gelsin” diye! O gücü tüm bedeninizde hissettiren<br />

o taşlara basmaya kıyamadan koşar adım<br />

giriyorsunuz bu girdaba. İşgal altındaki bu beldede<br />

boynu bükük, kolu kırık, mahzun bir şekilde karşılanacağınızı<br />

tahmin ediyorsanız yanılıyorsunuz;<br />

sanılanın aksine tüm ihtişamı ile karşılıyor sizi bu<br />

mübarek mekân.<br />

Kudüs; Gücümüzün Sembolü<br />

Bir Şehirdir<br />

Kudüs, o toprakları ellerinde bulunduranların gücünün<br />

bir sembolü ve buralarda yaşanan işgal ve<br />

sıkıntılar, ne sadece Arapların ne de sadece Filistinlilerin<br />

meselesi aslında. Nuri PAKDİL, “Kudüs sevilmedikçe<br />

insanlığa girilmez” diyordu. Peki soruyu<br />

Müslümanlık için sorsak! Kudüs sevgisini, aşkını<br />

yeniden yeşertemezsek gönüllerimiz ve düşünce<br />

ufkumuzda, nice olur halimiz? Bu beldenin aziz ve<br />

pak hatırasına dönük ihanetler, ruhuna yapılan tecavüzler<br />

karşısındaki duruşumuz ve tepkimiz peki?<br />

Cahit Zarifoğlu; “Filistin bir sınav kâğıdı her mümin<br />

kulun önünde” diyordu ve bu sınav Osmanlı’nın<br />

bu coğrafyadan terk-i diyarından beri devam<br />

etmekte. Peki sonuçlarına dair bir cevabımız var<br />

mı? Kudüs bugün kimlerin elinde ve kimin gücüne<br />

şahitlik ediyor, düşünülmesi gereken bir konudur<br />

bu aslında.<br />

Yürek haritamızda Kudüs mevziisinin hali nasıl bu<br />

asırda? Her inananın yüreğinde Kudüs sevdası var<br />

mı acaba? Gönlümüzde yer almıyorsa Kudüs, gönlümüz<br />

kimler tarafından işgal altındadır hiç düşündük<br />

mü? Bakınız Kudüs ve İslam tarihine; Kudüs<br />

aslında bayraktarıdır bu hâkimiyetin! Ne zaman bu<br />

belde esirdir, inananlar da esirdir bu dünya sürgününde.<br />

“Sarılış ve Kopuş”u Yeniden Değerlendirilmeliyiz<br />

Osmanlı Devletinin yıkılmasının ardından elimizde<br />

kalan son kara parçasına sımsıkı “sarılışımız”, belki<br />

de bir zorunluluktu. Ancak bu “sarılış”, beraberinde<br />

bir “kopuşu” da getiriyordu. Oluşturulan yapay<br />

algı ile artık bizler “Türk’ten başka dostu olmayan<br />

/ kalmayan” ve “bazı Araplar tarafından arkadan<br />

hançerlenen” bir millet olmuştuk ve bu topraklar<br />

elimizde tutabildiğimiz son kara parçaları idi. Bu<br />

sarılma ile tarihi köklerimiz, gönül bağlarımız, can<br />

damarlarımızla birlikte bu bilinç de sökülüp atılmaya<br />

çalışıldı ve bunda büyük ölçüde de başarı<br />

sağlandı. Belki de hepsinden önemlisi, ufkumuz<br />

daraltılarak karanlık zindanlarda müebbet bir hapse<br />

atıldı.<br />

Hâlbuki yaşanan tüm bu savruluşlara rağmen biliyor<br />

ve inanıyoruz ki; Türkiye sadece Edirne’den<br />

Karsa, Sinop’tan Mersin’e bir harita değil. Olmadı,<br />

olamazdı. Türkiye; Mekke, Medine ve Kudüs, Bağdat<br />

ve Şam, Üsküp ve Saraybosna, Semerkant ve<br />

Buhara da demek. Bu toprakların ve coğrafyanın<br />

6 7


hafızası, duymak istemesek de, bize bunu haykırıyor.<br />

Bu gerçekliğe kulak tıkamaz, gözlerimizi kapamaz<br />

isek, yıkılanın bir imparatorluk değil; yakıp<br />

yıkılan ve yok edilmeye çalışılanın ortak bir hafıza<br />

ve ufuk olduğunu görmemiz gerekir.<br />

Kudüs Yalnız Bırakılmamalı, Zira;<br />

İsrail Kudüs’ü yahudileştirmek ve Mescid-i Aksa’yı<br />

yıkarak Süleyman Mabedini inşa etmek istemekte.<br />

Bunu başarabilmek için de sistematik bir tecrit<br />

politikası uyguluyor.<br />

2002 yılında yapımına<br />

başlanan “Utanç<br />

Duvarı” ile şehirlerarasında<br />

bağlantılar<br />

kesiliyor, Mescid-i<br />

Aksa civarında yer<br />

alan müslüman yerleşim<br />

yerleri yıkılıyor,<br />

insanlar zorla yurtlarından<br />

/ evlerinden<br />

ediliyor. Direnen halka<br />

ise çeşitli fiziksel<br />

ve psikolojik yıldırma<br />

teknikleri ile müdahale<br />

edilirken, evlerini<br />

satın almak için milyonlarca dolar paralar teklif<br />

ediyor. O nedenle maddi destekler ile bu topraklara<br />

sahip çıkılması ve ziyaretler ile varlığımızın orda<br />

gösterilmesi büyük önem arz ediyor.<br />

İçine kapanan Bir<br />

Türkiye uzun yıllar<br />

doğu sınırının ötesine<br />

geçecek bir ufuk<br />

geliştiremedi. Hem<br />

gündemimiz hem<br />

de ziyaretler anlamımda<br />

bir fasit daire<br />

demekti bu. Ama<br />

son yıllarda yaşanan<br />

zihinsel devrimle<br />

Türkiye’den ziyaretler<br />

de her geçen<br />

gün artıyor bu topraklara<br />

ve yapılan bu<br />

ziyaretler İsrail’i pek<br />

de sevindirmiyor. Şuan yılda yaklaşık 25 bin Türk<br />

bu toprakları ziyaret ediyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın<br />

aldığı “Kudüs bağlantılı Umre Kararı”<br />

sonrasında bu sayının daha da artarak köprülerin<br />

yeniden kurulması bekleniyor. Sayıca artışın bu<br />

topraklarda yapılan keyfi baskı ve yıldırmaları da<br />

hafifletmesi, çok güçlü ihtimaller arasında.<br />

Mescid-i Aksa’da Futbol Maçı Yapmaya<br />

Var Mısınız?<br />

Adımınızı attığınız andan itibaren sizi bambaşka bir<br />

zamana ve his dünyasına taşıyan, namaz mahalleri,<br />

medrese ve kubbeler, şadırvan ve çeşmelerden<br />

oluşan, zeytin ve selvi ağaçlarının sizleri büyük bir<br />

muhabbetle karşıladığı bu alan sadece ve sadece<br />

bir ibadet mekanı değil, bir yaşam alanı, bir rehabilitasyon<br />

merkezi aslında… Mescid-i Aksa’nın avlusu<br />

tüm engelleme<br />

çabalarına rağmen<br />

bir kenarında koşuşturan<br />

bir yanında<br />

uçurtma uçuran çocuklar,<br />

zeytin dallarının<br />

altında piknik<br />

yapan, sohbet eden<br />

farklı coğrafyalardan<br />

insanların varlığı ile<br />

tam bir cümbüş alanı!<br />

Biz de namazın<br />

ardından yanımızda<br />

getirdiğimiz kahveyi<br />

tarifi zor bir lezzetle<br />

yudumladıktan sonra<br />

Filistinli çocuklarla<br />

korkusuzca, özgürce bir futbol maçına başlıyoruz.<br />

Türkiye’den gelmiş abi ve kardeşleri ile maç yapan<br />

Filistinli çocukların keyfine diyecek yok ama biz<br />

zorlanıyoruz. Özellikle omuz omuza mücadeleleri,<br />

buradaki direnişin<br />

doğal bir sonucu<br />

olsa gerek, çok güçlü.<br />

Maçın sonunda<br />

yeniliyoruz: ama ne<br />

biz çok üzgünüz ne<br />

de onlar çok mutlular.<br />

Ortak düşünce<br />

bu topraklara daha<br />

fazla gelin, ziyaretlerinizi<br />

artırın, bizleri<br />

yalnız bırakmayın.<br />

Haklılar zira özellikle<br />

Mescid-i Aksa avlusunda<br />

ne kadar fazla<br />

sayıda ziyaretçi olursa<br />

onların müdahaleleri daha aza iniyor, oradaki<br />

Müslümanlar daha rahat nefes alabiliyorlar.<br />

Peki, Ne Yapmalı?<br />

Omuzlarımız ve belki de daha da önemli bir biçimde<br />

gönüllerimizin üzerinde duran sorumluluklarımızın<br />

farkına vararak ve “Sen bir devsin, yükü ağırdır<br />

devin! / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!”<br />

mısralarıyla vurguladığı gibi Şairin bu bilinç düzeyine<br />

erişebilmek, atılan, yakılıp yıkılan bu köprülerin<br />

yeniden inşasına gayret göstermek gerekiyor. Şair,<br />

“Ben Kudus’ü kol saati gibi taşıyorum. Ayarlanmadan<br />

Kudüs’e boşuna vakit geçirirsin.” diyordu ya<br />

hani! Zaman ve mekân bilincimizde bu topraklara,<br />

bu coğrafyaya alan açmak gerekiyor. “Kalbimizin<br />

üstünde ince bir tül gibi duran Kudüs’ü” alınyazımız<br />

olarak görmek” gerekiyor. “Eskiden buralar<br />

hep bizimmiş” veyahut “arkadan hançerlendik”<br />

söylemini aşarak, tarihi ve dini sorumluluklarımızın<br />

farkına vararak hareket etmek gerekiyor.<br />

Kudüs’e gitmek, bu çağrıya cevap<br />

vermek gerek.<br />

Günün her anında, gökyüzünün her renginde<br />

tarifine kelimelerin kifayette zorlandığı, şairlerin<br />

dizelerine sığdıramadıkları, yazarların cümlelerle<br />

anlatamadığı bu güzelliğe, dünya gözüyle şahit<br />

olmak gerek.<br />

Abdullah İbn-i Abbas “Kudüs peygamberler tarafından<br />

kurulmuş ve onların oturdukları, yaşadıkları<br />

yerdir. Burada bir karış toprak parçası yoktur ki<br />

orada peygamberler dua etmemiş, melekler inmemiş<br />

olsunlar.” buyuruyordu. Öyleyse bu melekler<br />

şehrine kanat açmak için Vira Bismillah diyelim…<br />

Kudüs Bizi Çağırıyor ve şimdi o çağrıya güçlü bir<br />

şekilde cevap vermek gerekiyor.<br />

8


Diriliş<br />

Beyannâmesi<br />

İmam Hatip<br />

Neslinin<br />

Hüseyin Yahya ŞEKERCİ<br />

Savrulmuyoruz. Durduğumuz yerde duruyoruz<br />

hâlâ. Her gün manifestolar yazacak heyecandayız.<br />

Önümüzden giden her bilgenin<br />

bıraktığı mirası hatırlayarak yürüyoruz. Aliya<br />

“düşmanlarımıza adalet borçluyuz” diyordu kulağımızda<br />

küpedir, Hoca “heyecan heyecan heyecan”<br />

dedi giderayak, hafızamızda, “izzet” dedi Seyyid<br />

Kutup, aklımızdan çıkarmıyoruz.<br />

Dünya var oldu olalı yürüyoruz biz. Koca bir Millet-i<br />

İslam’ın mensuplarıyız. Ayaklarımızı vura vura<br />

fethettiğimiz şehirler, üzerinde gezindiğimiz yollar<br />

bereketli ayaklarımıza meftundur. Hicret’tir menzilimiz.<br />

Yesrib’e yürür gibi yürüyoruz. Dilimizde Ashab-ı<br />

Uhud’dan tevarüs eden “hasbunallah” sloganı,<br />

elimizde kalemler, zihnimizde ayetler, yürüyoruz.<br />

Zorluklar, badireler mücadele ruhumuzu perçinleyen<br />

unsurlar olabilir ancak. Ölürüz bazı asırlar,<br />

diriliriz sonra. Sonra yeniden, yenilenerek, yepyeni<br />

çağları kurarız. Tarihi biz yazarız biz, başkaları değil.<br />

Asırları biz aşarız. Slogan atıyoruz evet.<br />

Slogan gençliğiyiz biz. Bir fikrimiz olduğu için slogan<br />

atıyoruz. Diplomat gibi, bürokrat gibi çalışmadığı<br />

için kafalarımız… Afiş asmaya yerimizden fırlarcasına<br />

koştuğumuz için, yürüyüş yapmayı erdem<br />

saydığımız için böyleyiz. “Susan sussun biz onlar<br />

adına da bağırırız” dediğimiz<br />

için…<br />

Kınayıcıların kınamasından<br />

korkmayız.<br />

Yokları var edene<br />

itimat var serde,<br />

alınlarımız<br />

secdede.<br />

Üzülmeyiz, gevşemeyiz inanıyoruz zira; galip<br />

gelecek olan ancak bizleriz. “O eksik bu yok” diyenlere<br />

cevabımız çağlar ötesinden: Hasbunallah.<br />

Hasbunallah evet. Allah bize yeter! O ne güzel vekildir.<br />

Fas’tayız, Mısır’dayız, Arakan’da, Türkistan’da, Filistin’de,<br />

Kürdistan’da, Afrika’da, Akdeniz kıyılarına<br />

vuran evlatlarımızın bedenlerinde.<br />

Mazlum, mağdur kim varsa yanında değiliz sadece,<br />

onların yükünü sırtımıza alacak kudretteyiz. Bazen<br />

elimizde poşetlerle fukaraya koşarak, bazen elimiz<br />

kalem tutarak, işgallere karşı isyan ederek bazen,<br />

ayaklanarak…<br />

Biz Ümmet-i Muhammed’iz. ‘Anti’ değil merkeziz.<br />

Biz varsak döner dünya adalet içre. Yok olmayız<br />

O’nun vaadiyle, yok da olmayacağız. Malcolm’un<br />

dediği gibi hazırolda değildik, rahat da durmayacağız.<br />

Toprağımız yok, kainat bizim. Yeryüzü mescid. Sınırları<br />

kalbimizden de zihnimizden söküp atmışız.<br />

Bu yüzden bize yakışır ancak böyle asil yürümek.<br />

Aynı aşkı taşıyoruz belleklerimizde, aynı imanı. Birimiz<br />

ötekinden başka değiliz.<br />

Birimiz “biz” dediği zaman te’vile mahal bırakmaksızın<br />

anlarız gerçek “bizi” anlattığını. Gerçek bizi,<br />

yani İslam olanları.<br />

Kardeşler arasına suizan düştüğünde yürümüyoruz,<br />

koşuyoruz. Zalime öfkemizi de kardeşimize şefkatimizi<br />

de yitirmiyoruz. Zira Ümmet-i Muhammed’iz<br />

biz.<br />

Ademoğluyuz, Adem’den beri yürüyoruz, bağırıyoruz.<br />

Bu yüzdendir korkuları, bu sebepten endişe<br />

içindeler. Kalplerimiz inşirahla taşıyor her daim.<br />

Kalplerimizde Muhammed Aleyhisselam. Yeryüzünü<br />

ıslah, imar ve ihya için yapıyoruz ne yapıyorsak.<br />

Ümmet-i Muhammed’iz biz. Savrulmuyoruz.<br />

Buradayız hâlâ. İnna fetehna leke fethen mubina.<br />

M.Emin Saraç<br />

İmam Hatip Okullarının açılması<br />

hususunda hem tedirginlik hem de<br />

umut içindeydik. Nihayet bu ülkede<br />

İmam Hatip Okulları açılmaya başlandı<br />

ve işte biz o zaman dünya fethedilmiş<br />

gibi sevindik.<br />

Celalettin Ökten<br />

Gayemiz; “Her türlü ilmi ve ahlaki<br />

donanıma sahip, batıyı da doğuyu<br />

da bilen, o ilmin nuruyla etrafını<br />

aydınlatan, basiret ve feraset sahibi<br />

hayırlı çığırlar açan öncü nesiller yetiştirmek”tir.<br />

10


İmam Hatip<br />

Okullarımızın<br />

Kuruluşunun<br />

kutlu<br />

olsun<br />

Celaleddin Ökten ve Arkadaşları<br />

Medreselerin kapatılmasının ardından<br />

din eğitimi alanında doğan boşluğu<br />

doldurabilmek için milletimizin talebi,<br />

ısrarı ve mücadelesi ile tarihte bugün<br />

13 Ekim 1951’de İstanbul başta olmak üzere 7 değişik<br />

ilde İmam Hatip Okulları açıldı.<br />

Milletin, sahiplenip teveccüh göstermesiyle ve bizzat<br />

inşa etmesiyle her geçen gün bu okulların ve<br />

öğrencilerinin sayısı artmıştır. Zaman zaman engellemelere<br />

rağmen “milletin çimentosu” olan bu<br />

okullar her dönemde bir bütünün parçası olarak<br />

eğitimde temel ihtiyaç olarak var olmuş, edebiyattan<br />

sanata, spordan siyasete birçok alanda yetiştirmiş<br />

olduğu ilmiyle amil başarılı insanlarla ülkemize<br />

ve milletimize yeni ufuklar açmıştır.<br />

Son dönemlerdeki gelişmelerle yeniden cazip hale<br />

gelen okullarımızın kurulmasında, açılmasında<br />

ve geliştirilmesinde emeği olan başta<br />

Merhum M. Celaleddin Ökten’i (Celal Hoca’yı)<br />

zamanın Milli Eğitim Bakanı Merhum<br />

Tevfik İleri’yi ve bu güzide okulların temelini<br />

atan İlim Yayma Cemiyeti’nin 68 kurucusunu,<br />

okulların yapımında bizzat çalışan,<br />

ihtiyaçları için çocuğunun nafakasından keserek<br />

bu eğitim yuvalarına harcayan, kızının<br />

çeyiz parasını, kendisinin kefen parasını bu<br />

okullar var olsun diye bağışlayan analarımızı,<br />

sırtında erzak taşıyarak Asım’ın Nesli olacak<br />

bu okulların öğrencilerini destekleyen bütün<br />

ÖNDER ve öncülerimizi minnetle yâd ediyor<br />

vefat edenleri rahmetle anıyoruz.<br />

Zor dönemlerde bu güzide eğitim yuvalarını<br />

sahiplenen, yeniden can suyu vererek okullarımızı<br />

ayağa kaldıran tüm İmam Hatip sevdalılarını<br />

saygı ve şükranlarımızla anıyoruz. Yaşayanlara<br />

sağlık, sıhhat ve afiyet diliyoruz.<br />

Değişen dünya şartları karşısında sadece maddeyi<br />

esas alıp manayı terk eden ve bu sebeple değerlerini,<br />

kendini unutan insanlığın bu okullara bugün her<br />

zamankinden daha çok muhtaç olduğunun bilinciyle<br />

ülkemizi ve dünyamızı, madde ve manayı kuşatan<br />

müfredatı ile örnek olan bu okullarımızla buluşturmayı,<br />

insanoğlunun kendini bilmesi ve Rabbini bulması<br />

adına önemsiyor, bu okulların mezunu, mensubu<br />

ve hadimi olmaktan kıvanç duyuyoruz.<br />

1951 yılında ilk bina<br />

Milletin imanını ve ruhunu<br />

yıkayacak hocanın kalmadığı bir<br />

dönemde İmam Hatipler, milletin<br />

ruhuna bir cemre gibi düştü.<br />

1955 istanbul İHO temel atma töreni<br />

65. yılını kutladığımız İmam Hatip okullarımızın kıyamete<br />

kadar nice asırları Kur’an’ın ve İslam’ın nuruyla<br />

aydınlatmasını ve insanlığın ruhunu ve gönlünü<br />

bu aşkla kuşatabilmesini Rabbimizden niyaz<br />

ediyoruz.<br />

12 13


Nasıl Bir <strong>Gençlik</strong>?<br />

Sömürgeci Eğitim Sistemiyle Nereye Kadar...<br />

Türkiye, genç kuşağını kaybediyor: sömürgeci<br />

eğitim sistemi, yoz, yozlaştırıcı kültür<br />

hayatı, kültürel dinamiklerimizi dinamitleyen,<br />

yerle bir eden sığ, sığlaştırıcı ve her şeyi<br />

çözücü medya rejimi, çocuklarımızı elimizden alıyor.<br />

Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı<br />

korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz!<br />

Genç kuşaklarını ihmal eden toplumlar, geleceklerini<br />

imha ederler.<br />

O yüzden en hayatî meselemiz genç kuşaklarımızı<br />

korumak, koruyabilmek. Şunu aslâ unutamayız: insanlığın<br />

önünü açacak, fikir, sanat, ahlâkta büyük<br />

öncüler yetiştiremeyen toplumlar, bırakınız büyük<br />

atılımlara imza atmayı, varlıklarını bile sürdürmezler!<br />

Bu mesele en hayatî meselemiz: Eğer önümüzdeki<br />

10 yılda kültür, eğitim, sanat ve medyada kendi medeniyet<br />

dinamiklerimiz doğrultusunda devrim yapamazsak,<br />

yok olmaktan kurtulamayız.<br />

Bir kaç hafta boyunca bu meselelerin üzerine gideceğim<br />

ve önerilerimi sizlerle paylaşacağım derinlemesine.<br />

Bu yazıda manifesto niteliğinde “Nasıl bir gençlik?”<br />

diye sorarak cevaplarımı sizlerle paylaşıyorum.<br />

Nasıl bir gençlik?<br />

İlâhî Şiarlarla yoğrulan, Nebevî Şuurla donanan, Hakikat<br />

Ağacı’nı Beşerî Şiire durdurmak için Yola koyulan<br />

bir gençlik...<br />

Rahmet Elçisi’nin yolunu yolu bilecek, başka bütün<br />

yolları elinin tersiyle iterek hakikatin izini sürecek bir<br />

gençlik...<br />

Nasıl bir gençlik?<br />

Hz. Ebûbekir olacak, bütün varlığa, insanlığa kol kanat<br />

gerecek, “cehennemi öyle daralt ki Yarab, başka<br />

kimseyi almasın” diyecek yüce gönüllü bir gençlik...<br />

Hz. Ömer olacak, zifirî karanlıkta kapkaranlık bir kayada<br />

haksızlığa uğrayan kara bir karıncanın hakkını<br />

arayacak bir gençlik...<br />

Hz. Osman olacak, iki yanından nûr akacak, hayası<br />

insanlara insanlığını hatırlatacak numûne-i imtisal<br />

olacak bir gençlik...<br />

Hz. Ali olacak, müşriklerin öldürmek için karar verdikleri<br />

Efendimiz’in yatağına girecek kadar Peygamber<br />

sevgisi sınır tanımayan bir gençlik...<br />

Nasıl bir gençlik?<br />

Yusuf Kaplan<br />

Nâr’ın da, nûr’un da ateş olduğunu bilen, nûr’un aydınlığının<br />

bütün nâr’ları söndüreceği idrakiyle Hakk<br />

ateşinde yanan, pişen ve olgunlaşan bir gençlik..<br />

Dünyanın ayartıcı nimetlerini elinin tersiyle iten, hayatını,<br />

hakikate gebe insanlığın “susuzluğu”nu giderecek<br />

“ırmakları” akıtmaya vakfeden bir gençlik...<br />

Nasıl bir gençlik?<br />

Bu dünyaya var olmaya, konmaya değil, Hak ateşinde<br />

yanmaya, kor olmaya geldiğinin şuuruyla nefes<br />

alıp veren bir gençlik...<br />

Bir eline güneşi, bir eline dünyayı verseler, davasından,<br />

iddiasından ve hakikatten aslâ vazgeçmeyecek<br />

şuurda bir gençlik!<br />

Varoluş alanını bu daracık dünyayla sınırlamayacak,<br />

gemisinde bütün insanlığa yer açacak, kucak açacak,<br />

Ötelerin ötesine kanat çırpacak bir gençlik.<br />

Nasıl bir gençlik?<br />

İnsanlığın sorunlarını mesele edinen, hakikatten süt<br />

emen, fikir, oluş ve varoluş çilesi çeken bir gençlik!<br />

Kendisi için ve bu dünya için değil, ilkeleri için, ilkelerinin<br />

ülkü’lere dönüşmesi için, ülkü’lerinin ülke”sini<br />

bulması, dünyasını kurması için yaşayan bir gençlik.<br />

İnsanlığın sorunlarıyla hemderd olan, Müslümanların<br />

sorunlarıyla hemdost olan, Ülkesinin sorunlarıyla<br />

hemhâl olan bir gençlik.<br />

Nasıl bir gençlik?<br />

Çağrı’sının Çağ’ını kurmasını, Hakikat Ağacı’nın<br />

gölgesinde herkesin serinlemesini, sükûn bulmasını<br />

sağlayacak, çağlaya çağlaya akacak, Çağlayan olacak<br />

bir gençlik.<br />

Çağ’ın ağ’larını ve bağ’larını aşarak, insanın önündeki<br />

bütün putları kırarak ümmîleşecek / arıncak, insanca,<br />

hakça, kardeşçe dünya kuracak bir gençlik...<br />

Sömürgeci Eğitim Sistemiyle Nereye<br />

Kadar…<br />

Türkiye’nin en temel meselesi, bütün sorunlarının<br />

gerisinde yatan ana-meselesi, eğitim meselesi.<br />

Türkiye’de, sömürgeci bir eğitim sistemi hükmünü<br />

icra ediyor yaklaşık bir asırdır.<br />

“Kurtuluş Savaşı”nı Niçin Yaptık<br />

Peki?<br />

Türkiye, dünyanın sömürgeleştirilemeyen tek ülkesi;<br />

ama özellikle de eğitim sistemi aracılığıyla kendi<br />

kendini sömürgeleştiren tek ülkesi dünyanın: İşte<br />

Türkiye’nin trajedisi!<br />

Türkiye, Batılılar tarafından / dışarıdan sömürgeleştirilemedi;<br />

ama sömürge kafalı, Jakoben, modernleştirici,<br />

sekülerleştirici elitler tarafından içeriden<br />

sömürgeleştirildi.<br />

Özetle Türkiye, dışarıdan / Batılılar tarafından teslim<br />

alınamadı; ama Batılılaştırıcı, sekülerleştirici elitler<br />

tarafından içeriden teslim alındı!<br />

Ve bütün bu operasyonlar, öncelikle ve özellikle eğitim<br />

sistemi silbaştan sekülerleştirilerek / İslâm’dan<br />

arındırılarak yapıldı!<br />

Yakıcı soru şu burada: Eğer Türkiye, Batılılar tarafından<br />

sömürgeleştirilseydi Batılıların yapacakları<br />

yıkımları neden kendisi yaptı ve neden adına “Kurtuluş<br />

Savaşı” denen bir savaş yaşandı?<br />

Kültürel İnkâr’dan Kültürel İntihar’a<br />

Türkiye Cumhuriyeti, seküler bir devlet olarak kuruldu;<br />

medeniyet iddialarını terketmesiyle sonuçlandı<br />

bu.<br />

Türkiye’nin medeniyet iddialarını terketmesi, Lozan’da<br />

“resmen” ilan edildi.<br />

Türkiye, niçin bütün iddialarını terketmişti, peki?<br />

Bunun iki temel nedeni var/dı. Birincisi şu/ydu: Türkiye,<br />

iddialarını terkettiğini ilan etmezse, Türkiye’yi<br />

-tıpkı Osmanlı gibi- tarihten silebilirdi Batılılar!<br />

İkinci nedene gelince: Cumhuriyet’in kurucu seküler<br />

kadrosu, “Batı uygarlığı, özellikle bilimi eksene aldığı<br />

için güçlendi, ‘ilerledi’; bizse, bilimi ıskaladığımız için<br />

‘geri kaldık’, ayrıca İslâm çağa ayak uyduramadığı<br />

için geri bıraktırdı bizi” diye düşünüyordu.<br />

O yüzden, modern Türkiye, İslâm’ı, önce devlet’ten,<br />

sonra da toplumdan uzaklaştıracak bir sekülerleşme<br />

projesini adım adım hayata geçirmeye karar verdi.<br />

Medeniyet dinamiklerimizi dinamitledik. Tarih bilincimizi<br />

linç ettik. Dilimizi sekülerleştirdik: dilimizin<br />

İslâmî ruhunu ve omurgasını yok ettik. Müziğimizi,<br />

ezanı bile yasaklama yoluna gittik.<br />

Bütün bunları, öncelikli olarak eğitim sisteminin temel<br />

felsefesi hâline getirdik. Çocuklarımızı, kendi<br />

ellerimizle sömürgeleştirdik, zihinlerini felçleştirdik,<br />

çocuklarımızın özgüvenlerini yerle bir ettik.<br />

Neydi bu? “Kültürel inkâr”dı Tanpınar’ın deyişiyle.<br />

Kültürel inkâr’ın varacağı yer, kültürel intihar olacaktı,<br />

elbette.<br />

Yaklaşık bir asırdır kültürel olarak intihar ediyoruz<br />

adım adım... Çocuklarımızı aşağılık kompleksinin<br />

eşiğine sürüklüyoruz.<br />

14 15


Dünyanın Tek Sömürgeci Eğitim<br />

Sistemi!<br />

Geldiğimiz nokta gerçekten ürpertici: Türkiye’de,<br />

Batı’yı hiç bir zaman anlayamayan, hatta çarpık anlayan<br />

ve kutsayan aşağılık kompleksiyle malûl; tarih<br />

bilincini, özgüvenini, ideallerini, ruhunu yitirmiş;<br />

daha da kötüsü, İslâm’la ilişkisi sürgit sıfırlanan celladına<br />

âşık bir kuşak var karşımızda.<br />

Dünyanın belki de tek ve son pozitivist eğitim sisteminin<br />

bizi getirip bıraktığı yer, genç kuşaklarımızın<br />

toplu intiharından, dolayısıyla bu ülkenin geleceğini<br />

kendi elleriyle yok etmesinden ve kendi ayağına kurşun<br />

sıkmasından başka bir şey değil!<br />

Batı’nın bilim üzerinden güçlendiği doğru ama bunun<br />

adı “ilerleme” değil! Bilimin Batı’ya kazandırdığı<br />

tek şey, güçlenmesi; felsefî açıdan daha felâket<br />

olan nokta da, gücü, güç üreten araçları kutsaması,<br />

araçların amaçların önüne geçmesi, çağdaş insanın<br />

amacını yitirmesi, hayatın çölleşmesi.<br />

Sonuç: Orman kanunlarının dünyada tek geçer<br />

akçe hâline gelmesi!<br />

Herbert Spencer’ın “güçlü olan haklıdır; güçsüz<br />

olan haksızdır ve yok olmalıdır” cümlesiyle özetlediği<br />

“sosyal Darwinizm” anlayışının neredeyse hemen<br />

her alanda tek kural hâline geldiği bir dünyada,<br />

bilim, bir ilerleme değil, insana, tabiata ve hakikate<br />

ontolojik bir saldırıdır.<br />

Türkiye’deki eğitim sistemi, aşağılık kompleksiyle<br />

malûl olduğu için çocuklarımıza Batı’da bilimin<br />

ürettiği bu ontolojik saldırıyı gösteremeyecek kadar<br />

sömürge kafalı, çocuklarımızın zihnini felç eden, özgüvenlerini<br />

yerle bir eden, tarih bilinçlerini linç eden<br />

sömürgeci tek eğitim sistemi dünyanın.<br />

İslâm, Tek Varlık Nedenimiz, Yegâne<br />

Güvencemiz<br />

Bu durum böyle gidemez.<br />

Mevcut eğitim sistemi, Hz. Mevlânâ’nın pergel metaforu<br />

ekseninde bizim medeniyet dinamiklerimiz<br />

çerçevesinde silbaştan yeniden yapılandırılamazsa,<br />

iki kuşaklık zaman dilimi içinde bu toplumun genç<br />

kuşaklarının İslâm’la ilişkisi biter, bu ülke sömürgecilerin<br />

savaşmadan ele geçirdikleri bir yokoluşun eşiğine<br />

sürüklenir.<br />

Oysa İslâm bu toplumun tek varlık nedeni. Varlığının<br />

sürdürebilmesinin yegâne güvencesi.<br />

Bu toplumun İslâm’la ilişkisinin sıfırlanması, tarihten<br />

silinmesiyle sonuçlanacaktır o yüzden.<br />

Aklımızı başımıza devşirelim lütfen.<br />

Eğitim sistemimizi çocuklarımıza özgüven duygusu<br />

kazandıracak, atılım ruhu sunacak, pergelin sâbit<br />

ayağını buraya basacak, hareketli ayağıyla da bütün<br />

dünyalara açılacak şekilde bizim medeniyet dinamiklerimiz<br />

doğrultusunda yeniden inşa etmek zorundayız.<br />

Yoksa yok olmaktan kurtulamayız.<br />

Medresesiz ve Tekkesiz Bir Yere<br />

Gidemeyiz!<br />

Fatih’e toz kondurmayız ama Fatih’i Fatih yapan ruhun<br />

ne olduğunu bilmeyiz.<br />

Bizim trajedimiz bu!<br />

Sağında Akşemseddin / tekke, solunda Molla Gûrânî<br />

/ medrese olmasaydı, Fatih, Fatih olabilir miydi?<br />

Fatih, medresenin karşısına tekkeyi boşuna yerleştirmemişti,<br />

değil mi?<br />

Batıdaki Üniversitenin Gerisinde<br />

Medrese Var!<br />

Ezberler bizi ezer, yok eder, kölesi hâline getirir. Ezberler<br />

çöpe, diyorum ve bu yazıda ezberlerimizi altüst<br />

edeceğimi ifade ediyorum.<br />

Bugün, geliştirilmiş en insânî ve imajinatif “eğitim”<br />

sistemi medresedir. O yüzden, Batı’da, özellikle de<br />

ABD’de eğitimin zirvesi doktora programının gerisinde<br />

medrese vardır. Bizden alınmış, adapte edilmiştir.<br />

Bütün medeniyetler arasındaki ilişkiler bu alış-verişlerle<br />

gerçekleşir.<br />

Türkiye’deki -özellikle zihin-özürlü entelijansiya tarafından-<br />

çarpık anlaşılan konulardan biri medrese<br />

konusu.<br />

Medrese, yaklaşık bin küsur yıl İslâm medeniyetinin<br />

temellerini atan maarif kurumunun adı. Ve İslâm<br />

medeniyetinin geliştirdiği, medeniyeti yeşerten, filizlendiren,<br />

yeni ufuklara eriştiren, bütün insanlık<br />

birikimini kendine maleden özgün bir eğitim modeli.<br />

Yalnızca insanlık birikimini kendine maleden, yorumlayan<br />

ve aşan yolculuklar, insanlığın önünü açar.<br />

İşte bu nedenledir ki, Müslüman medreseleri, Batı<br />

üniversitelerine de kaynaklık etmiş, dünyanın birikiminin<br />

Batı’ya ulaşmasını sağlamıştır.<br />

Medresenin Çökmesi:<br />

Medeniyetin Çökmesi<br />

Bugün medrese’nin -Türkiye’de- yaşamıyor olmasının<br />

nedeni, İslâm medeniyetinin çökmesidir. Türkiye’nin<br />

dışında İslâm dünyasında medrese -bir şekilde-<br />

varlığını sürdürüyor ama hiçbir yaratıcı atılıma,<br />

öncü açılıma öncülük edebilecek çapa ve niteliğe<br />

niteliğe sahip değil.<br />

Medeniyetin çökmesi, medresenin de çökmesini beraberinde<br />

getirdi. Tersi de doğru: Medresenin çökmesi,<br />

medeniyetin temellerini sarstı ve çökmesiyle<br />

sonuçlandı.<br />

Ulema gitti, “film koptu”: Medeniyet gökkubbemiz<br />

çöktü, üzerimize yıkıldı: “Baş’’la “gövde” birbirinden<br />

ayrıldı. Müslümanca biliş, duyuş, düşünüş, zevk ve<br />

beğeni biçimlerimiz yokoldu. Çöl’e mahkûm olduk...<br />

Asıl yakıcı mesele şu, burada: Müslüman toplumlar,<br />

medreseye yeniden diriltici bir ruh üfleyemezlerse,<br />

yeniden esaslı bir medeniyet hamlesi gerçekleştiremezler.<br />

Müslümanca duyuş, düşünüş ve varoluş<br />

biçimini, ancak İslâmî bir maarif modeli geliştirebildiğimiz<br />

takdirde yeşertebiliriz yeniden.<br />

Medrese Ruhu Ve Ufku, Batı’da<br />

Yaşıyor!<br />

Türkiye’deki entelijansiyanın ve uzantısı kapıkulu<br />

medyanın ezberini bozacak bir gerçeğe dikkat çekmek<br />

istiyorum burada.<br />

Bugün Türkiye’de de, İslâm dünyasında da medrese<br />

ölü; medrese ruhu, bir şekilde, Batı’da yaşıyor aslında!<br />

Batı’daki en yüksek eğitim kurumlarının başvurduğu<br />

ve yaşattığı bir eğitim biçimi ve ruhu bu.<br />

Medrese’de yüksek fikir, alanında zirve’yi temsil<br />

eden âlimin dizinin dibine oturarak geliştirilir.<br />

Bir meseleye yoğunlaşan ‘’talebe’’, o meselede zirve<br />

noktayı temsil eden âlimin izini sürer ve örneğin Kurtuba’da<br />

yaşayan bu ‘’talebe’’, sözkonusu zirve âlim<br />

Bağdat’ta, Kahire’de, Basra’da ya da Tunus’da bile<br />

olsa o âlimi bulur, onun rahle-i tedrisinden geçer.<br />

Tabii bunun için, bir dolu yolu aşması, zorunlu icazetleri<br />

alması zarûrîdir.<br />

Medrese: Habıtus, Kültürel Ekoloji<br />

ya da Muhit<br />

Ayrıca Lapidus’un -İletişim Yayınları’ndan Yasin Aktay’ın<br />

çevirisiyle yayımlanan- İslâm Toplumları Tarihi<br />

başlıklı özgün çalışmasında da enfes bir şekilde<br />

gösterdiği gibi, talebe-hoca ilişkisi, yalnızca bir bilgi<br />

alma-bilgi aktarma ilişkisi değil; kendi terimlerimle<br />

ifade edecek olursam, bir geleneği tevarüs etme<br />

(öğrenme), temellük etme (özümseme) ve temessül<br />

etme (örnekleyerek başkalarına iletme) ilişkisidir.<br />

Zirve bir âlimin dizinin dibine oturan parlak bir talebe,<br />

medresede, sadece ilim tahsil etmez; o ilmi vareden<br />

ruh âlemini, hayat iklimini, zihin, davranış ve<br />

yaşayış biçimlerini de tahsil ve tevarüs, temellük ve<br />

temessül eder.<br />

Medrese, Bourdieu’nun deyişiyle, tastamam bir habitus’tur:<br />

Bir kültürel ekoloji kaynağıdır.<br />

Talebenin, bir medeniyetin hayatının ve hakikatinin,<br />

hassasiyet ve dikkatlerinin, idrak ve varoluş biçimlerinin<br />

geliştirdiği ve yaydığı havayı da, bu havanın<br />

ürettiği ritmleri de öğrendiği, soluduğu, duyduğu ve<br />

başkalarına da duyurma coşkusu ve heyecanıyla dolduğu<br />

bir habitus, bir ilim, irfan ve hikmet muhit’idir.<br />

Medresede, talebe, ilim öğrenmez sadece. Karakterini,<br />

kişiliğini, duyarlıklarını da tahkim eder. Bir geleneği<br />

yaşar ve yaşatacak bir ruhla, idealle ve vecdle<br />

dolar ve kendini aşar.<br />

Ayrıca medresede hem multi-disipliner, hem de inter-disipliner<br />

bir eğitim modeli, geçişken ve disiplinlerin<br />

birbirini karşılıklı olarak besleyen imajinatif -tastamam<br />

çağdaş- bir eğitim programı geliştirilmiştir.<br />

İşte bu medrese modeli, bugün Batı’da -özellikle de<br />

Amerika’da- doktora programlarında adapte edilerek<br />

bir şekilde uygulanan bir modeldir. Lapidus, bu<br />

meseleyi etraflıca anlatır.<br />

Böyle bir şeyin olması doğaldır. Çünkü Batı’daki -modern<br />

Batı’yı kuran- Paris, Oxford, Padua, Bologna,<br />

Palermo, Marburg üniversitelerinin modeli, Bağdat,<br />

Kurtuba, Ezher ve Mağrip’teki medrese modelidir.<br />

Yeni Gazalî’ler, İbn Arabî’ler ve Itrî’ler<br />

Olmadan Asla!<br />

Özetle, bizim tarihte geliştirdiğimiz eğitim modeli,<br />

esas itibariyle medrese ve tekke modelidir.<br />

Müslüman toplumlar, eğer yeniden toparlanacaklarsa<br />

ve tarihe tarihi yapacak bir aktör olarak gireceklerse,<br />

bunun öncelikli yolunun, “entelektüel”<br />

tipinden değil, âlim, ârif ve hakîm şahsiyetlerinin,<br />

yeni Gazâlî’lerin, İbn Sina’ların, Mevlânâ’ların, İbn<br />

Arabî’lerin, Ebu Hanife’lerin, Itrî’lerin, Şeyh Galip’lerin,<br />

Bediüzzaman’ların yetiştirilmesinden geçtiğini<br />

iyi bilmeliler.<br />

Başka türlü bir arpa bile yol alamayacağımızı, yalnızca<br />

bu ülkenin enerjisini su gibi harcamış olacağımızı,<br />

sürgünümüzü uzatacağımızı iyi bilelim, aklımızı<br />

başımıza devşirelim, kendimize gelelim; sözün özü,<br />

“evimiz”e dönelim önce, “kendi”mize, diyorum.<br />

16 17


Gölgesi İslam Coğrafyasına<br />

Düşen Bir Dağ Gibiydi<br />

Prof.Dr. Necmettin Erbakan<br />

29 Ekim 1926 – 27 Şubat 2011 İhsan Şenocak<br />

O, savaşın sonuna doğru ufukta görünen ve muharebenin<br />

seyrini değiştiren İslam süvarisiydi. Elindeki<br />

hakikat mızrağıyla inkar bendlerini yara yara ilerledi.<br />

Medeniyet sarayımızın kapısına vurulan mührü ilk o<br />

kırdı. İlk o girdi mukaddesatımızın defnedildiği odaya.<br />

İlk onun sesi geldi: “Her şey Allah’ın vaat ettiği<br />

gibi... Medeniyet ölmedi, ölmeyecek de, eğer hazırsanız<br />

kölelikten kulluğa yürüyüş destanını yeniden<br />

başlatıyoruz” dedi.<br />

Yıllar sonra hayatın içinde ilk o açtı Mushaf-ı Şerif’i ve<br />

ilk o okudu cihad ayetlerini. Damar damar, tabaka tabaka<br />

Anadolu’ya iman ve umut taşıdı. Gölgesi coğrafyamızın<br />

tamamına düşen azametli bir dağ gibiydi.<br />

Gazze’ye, Arakan’a cesaret muştulayan bir dağ.<br />

Güneş görmeyen bitkiler gibi mahzenlerde büyüyen<br />

Muhammed’lere, Zeynep’lere evliya nefeslerinden<br />

nurlar taşıdı. Devrim yobazlarının kirlettiği alınları Allah<br />

Resulü’ne teslimiyetle aydınlattı.<br />

Onun haritasında Buhara, Şam, Bağdat ve İstanbul<br />

aynı ülkenin şehirleriydi.<br />

Allah’tan bahsetmenin yasak olduğunu bir yazıyla<br />

bütün bir Anadolu’ya bildiren başvekâlette, yıllar<br />

sonra bir başvekil olarak ilk toplantısına, “Allah’ın<br />

adıyla” başladı. Saman pazarında asılan bütün Ulucanlar<br />

adına bir Ramazan günü ulu hocaları başvekâlette<br />

bir iftar sofrasında ağırlayarak devlet namına<br />

onlara iade-i itibarda bulundu.<br />

İslam’ın devlet nazariyesini, “Baş Yücelik” başlığı altında<br />

Üstad Necip Fazıl telif etti o da siyasi hayata taşıdı.<br />

Kendisiyle birlikte yürüyenlere şeref verdi. Çağın<br />

Ebû Cehil’lerine İslam’ın izzetiyle karşı koydu. Yoruldu,<br />

yıkıldı fakat nefesi durana kadar cihad meydanından<br />

çekilmedi. Bir Şubat günü o durunca zaman da<br />

durdu. Gökler sevindi. Bosna, Kahire, Şam, Bağdat,<br />

Doğu Türkistan ağladı. Çad’da çobanların, Gazze’de<br />

mücahitlerin, Çeçenya’da Kafkas kartallarının gözleri<br />

doldu. Göklerin kapısı açıldı ve yarım asır küfre karşı<br />

direnen süvari geride bir kabir, hafızalarda silinmez<br />

izler, yüz binlerce talebe ve bir halef bırakarak sonsuza<br />

gitti.<br />

Ulu Hocalar, “Kumandan bu olmalı” dedi. Anadolu’nun<br />

muazzez evlatları da ardına düşüp, “İşte fetih<br />

ordusu, işte kumandan” diyerek yürüdü. Allah’a<br />

inanmanın ve her şeyi yalnız ondan beklemenin ders<br />

olarak okutulduğu iman ve umut ocaklarını yeniden<br />

o açtı.<br />

Ulu Hocaların söyleyemediğini -onlar adına- o söyledi.<br />

Yüzyılın en onurlu konuşmalarını o yaptı. Dev<br />

dalgalara karşı kollarını gerdiğinde yanında birkaç<br />

kişi vardı fakat tereddüt etmedi. “Allah Azze ve Celle<br />

imanımıza göre imkanlar yaratacaktır” dedi.<br />

Abdulhamid’ten sonra siyaset kürsülerinde küresel<br />

güçlere, “Haddinizi bilin” dediğinde marka Müslümanlarının<br />

yürekleri ağızlarına geldi. Ahiretle tehdit<br />

edildiğinde, “Ölümü düğün gecesi olarak görene<br />

ölüm ne yapabilir ki?” diye karşılık verdi. Ümmetin<br />

yıkıldığı her cepheye ilk o koştu.<br />

18


Cevdet<br />

Said’i<br />

tanıyabilmek<br />

Doç.Dr. Fethi Güngör<br />

“Hem eğer dilemiş olsaydık, (geçmişte olduğu gibi) elbette her topluma<br />

(ayrı) bir uyarıcı gönderirdik. Madem öyle, artık sen inkârcılara uyma ve onlarla<br />

bu (Kur’an vahyi) sayesinde tüm gayretini sarf ederek büyük bir cihada<br />

giriş.” (Furkân 25/51-52)<br />

Âlem-i İslam’ın sorunlarına çözüm üretebilmek için<br />

uzun soluklu çabalar ortaya koyan mütefekkirlerimizden<br />

birisi de şüphesiz Cevdet Said’dir. Üç yıldır<br />

‘Suriyeli misafir’ olarak İstanbul Beykoz’da ikamet<br />

eden üstadın, mütercimi olarak iştirak ettiğim sohbetlerindeki<br />

vurguları çerçevesinde temel görüşlerini<br />

kendi ağzından özetle paylaşmayı -sorunun<br />

dirayetle tespitine ve isabetli çözüm önerisi geliştirebilmeye<br />

örnek teşkil etmesi açısından- gerekli<br />

görüyorum.<br />

Cevdet Said’in Şahsiyeti Ve Eserleri<br />

1931 yılında Suriye’nin Kunaytıra bölgesinde Golan<br />

tepesinin eteğinde yer alan Bi’ru Acem köyünde<br />

doğan, çocuk yaşta Mısır’a gidip tahsil gören ve<br />

şiddet karşıtı görüşleriyle dikkat çeken büyük mütefekkir<br />

Cevdet Said, Cezayirli ünlü düşünür Malik<br />

Binnebi’nin seçkin takipçisi olarak tüm dünyada tanınmaktadır.<br />

Hafız Esed döneminde beş kez tutuklanan ve nihayetinde<br />

öğretmenlik görevinden uzaklaştırılan<br />

Cevdet Said köyüne dönerek odunculuk, arıcılık<br />

ve süt inekçiliği yaparak geçimini temin etti. Aralık<br />

2012’de köyünün bombalanması ve kendisi gibi<br />

Ezher mezunu kardeşinin yaralı bir muhalif askere<br />

ilk yardım hizmeti verirken Esed’in keskin nişancıları<br />

tarafından şehid edilmesi üzerine evini barkını terk<br />

ederek Türkiye’ye geldi.<br />

İlk kez hapse düştüğü 1963 yılından bugüne kadar<br />

on kitap ve çok sayıda makale yazdı, dünyanın çeşitli<br />

ülkelerinde yüzlerce konferans verdi. Mütevazı<br />

bir hayat sürmeyi tercih eden Cevdet Said’in sekiz<br />

eseri Türkçe’ye çevrilmiş durumda. “İslam’dan Bu<br />

Kadar Korku Neden!” isimli eski bir eserini Türkçe’ye<br />

tercüme etmeye karar verdiğimiz üstadın Pınar Yayınları<br />

arasında çıkan yedi eserini<br />

de redakte ederek takım halinde<br />

yeniden yayınlamak üzere yayıneviyle<br />

mutabakat sağladık.<br />

Cevdet Said’in Etkilendiği<br />

Şahsiyetler<br />

Üstadın etkilendiği şahsiyetleri,<br />

sohbetlerine yansıdığı şekliyle<br />

kendi ağzından aktarmak daha<br />

uygun olacaktır:<br />

“Allah ondan razı olsun, Cezayirli<br />

Malik b. Nebi’nin kitaplarını okuduğumda<br />

uyandım. Olayları görüp<br />

anlayabilirsek durumumuz<br />

değişecek. Zira, düşüncelerimizi<br />

değiştirmediğimiz müddetçe durumumuzu<br />

değiştirmeyeceğini<br />

haber veriyor Allah Teala. Yirmi<br />

yıl emek vererek okuduğum Malik<br />

b. Nebi’nin kitaplarını daha iyi<br />

kavrayabilmek için onun atıfta bulunduğu kaynakları<br />

da okudum.<br />

Malik b. Nebi temel sorunumuzun ‘el-qâbiliyye<br />

li’l-isti’mar; sömürülmeye elverişlilik’ olduğunu tespit<br />

etmişti. Fransa’da karşılaştırmalı dinler tarihi ve<br />

sosyoloji tahsili gören, aklı kullanmanın ve adaleti<br />

savunmanın önemine vurgu yapan Ali Şeriati ise<br />

temel problemimizi, Malik b. Nebi’nin kavramsallaştırmasındaki<br />

bir harfi değiştirerek ‘el-qâbiliyye<br />

li’l-istihmar; eşekleşmeye elverişlilik’ olarak tespit<br />

etmişti...<br />

Ebu’l-Hasan en-Nedevi ölüm döşeğinde Muhammed<br />

İkbal’i ziyaret ettiğinde, ‘Şiirlerim dünyanın<br />

birçok ülkesine çevrilecek, ama fikirlerimin Müslümanlar<br />

tarafından anlaşılmasını daha çok önemsiyorum’<br />

demişti. Bir de, ‘Türkiye’yi takip edin, onlar<br />

ilerleyecek’ demişti. Nitekim Türkiye diğer İslam<br />

ülkelerine demokratik yöntemi kullanma açısından<br />

fark atmıştır. Yönetim seçimle el değiştiriyor, şairler,<br />

yazarlar, sanatçılar yetiştiriyor...<br />

Allah ondan razı olsun,<br />

Cezayirli Malik B.<br />

Nebi’nin kitaplarını<br />

okuduğumda<br />

uyandım. Olayları<br />

görüp anlayabilirsek<br />

durumumuz<br />

değişecek. Zira,<br />

düşüncelerimizi<br />

değiştirmediğimiz<br />

müddetçe<br />

durumumuzu<br />

değiştirmeyeceğini<br />

haber veriyor<br />

Allah Teala.<br />

Toynbee medeniyetlerin nasıl kurulduğunu ve nasıl<br />

çöktüğünü, tarihin keşfedebildiği yasalarını anlatıyor<br />

eserlerinde. Herbert Wells, Kısa İnsanlık Tarihi<br />

adlı eserinde, kavmiyetçilik ve ulusdevletçilik değerlendirmelerini<br />

yaparken, ‘Kültürel değerleri ve entelektüelleri<br />

olmayan kavimler,<br />

diğer kavimler arasında çıplak<br />

gibi kalıyor’ der.<br />

Farklı kavimden yüzbinlerce insan,<br />

hac zamanında, aynı yerde,<br />

kefen gibi beyaz sade bir<br />

kıyafetle ittihad yapıyor. Keza,<br />

Kâbe’nin etrafında eşit bir şekilde<br />

saf tutuyorlar. Celal Nuri’nin<br />

İttihadu’l-Müslimîn adlı eserini<br />

Abdurrahman Azzam Arapça’ya<br />

tercüme etmişti. O yıllarda kitap<br />

sahibi olmak zordu. Ben de<br />

elimle istinsah ederek kendime<br />

bir nüsha edinmiştim. İslam âleminin<br />

neresinde bir uyanış var<br />

diye merak ediyordum, onun için<br />

farklı bölgelerden eserler okumaya<br />

gayret ediyordum. Daha o<br />

karanlık günlerde bu zat, ‘Torunlarım<br />

gasp edilmiş hakkımızı geri<br />

alacak’ demişti. Yine, Ebcediyyetu’l-Ma’rife<br />

(Bilginin ABC’si) adlı eserinde Celal Nuri,<br />

‘Arafat dağı elmas olsa Müslümanlar için bu kadar<br />

kıymetli olamazdı. Zira o, ittihadın, birliğin timsali<br />

oldu’ diye yazmıştı.<br />

Mısır’a öğrenim için gittiğimde Şeyhülislam Mustafa<br />

Sabri ile vekili Zahidu’l-Kevseri’yi tanımıştım. Bayramlarda<br />

gidip ellerini öperdik. Sürgündeki Şeyhülislam<br />

Mustafa Sabri Said Nursi’ye mektup yazmış.<br />

Mektup ulaştığında hasta yatağında hürmetle doğrulup<br />

okuduğunda ‘Bu kadar takipçin olduğu halde<br />

neden toplumu ve devleti değiştirmiyorsun?’ diye<br />

sorduğunu görmüş. Said Nursi de Mustafa Sabri’ye<br />

cevaben bir mektup yazmış, dönem iman kurtarma<br />

dönemi demiş. Şeyhülislam da aynı şekilde ölüm<br />

döşeğinde mektubu aldığında kendisine hak vermiş.<br />

Mezarından bile korktukları için Said Nursi’nin<br />

naaşını gizlice bilinmeyen bir yere gömdüler. Ben<br />

onun kitaplarından çok yararlandım.”<br />

Cihad, Kur’an’ın Hakikatlerini<br />

Yaymaktır<br />

Üstad Cevdet Said’in Türkiye’deki ders, sohbet ve<br />

söyleşilerinde sıkça vurguladığı hakikatleri, yorum<br />

katmadan, kendi ifadeleriyle seçki tarzında özetle<br />

takdim ediyorum:<br />

20 21


“Furkân Sûresi’nin son kısmında Rahman’ın kulları<br />

anlatılır. Bu sûrede ‘we câhidhum bihi cihaden kebira:<br />

Onlarla Kur’an yoluyla en büyük cihadını gerçekleştir’<br />

(25/52) buyurulur ve ‘büyük cihad’ın silahla<br />

değil, Kur’an’ın yüce mânâ ve hakikatlerini insanlara<br />

anlatmak ile olduğu anlatılır. Oysa insanlar bu âyeti<br />

bu şekilde anlamamış, silah yoluyla cihadın doğru<br />

bir yöntem olduğunu zannetmiştir. Oysa cihad,<br />

asla ‘insanları öldürmek’ değildir! Cihad, Kur’an’ın<br />

anlaşılması ve mesajının yayılması için mücadele etmektir.<br />

Bu her iki yöntemle İslam’a girenleri karşılaştırırsanız,<br />

sonucu siz kendiniz değerlendirebilirsiniz.<br />

Cihad, sadece insanların dini tercih etme haklarının<br />

engellenmesi durumunda caiz olabilir. Yani, herkes<br />

hür iradesiyle dinini tercih edebilmelidir. Nur Sûresi’nde<br />

aydınlık olarak takdim edilen bu din, zorlamayla<br />

değil hür iradeyle tercih edilmelidir. Allah<br />

hiç kimseyi kendi dinini seçmeye zorlamıyor, bilakis<br />

herkese hür iradesiyle tercih yapabilme hakkını tanıyor.<br />

İnsanı ikna edebildiğinizde sizin için her şeyi yapar.<br />

Ancak, zor kullanarak belki istediklerinizi yaptırabilirsiniz,<br />

ama, ilk fırsatta mutlaka intikamını alacaktır.<br />

Peygamberler zor değil ikna yöntemini kullanmıştır.<br />

Nitekim, hiçbirinin ne ordusu ne de serveti vardı.<br />

Mekke’den gizlice ayrılıp Medine’ye gittiğinde Peygamberimizi<br />

marşlarla karşılamışlardı. Oraya giderken<br />

hiçbir güç ve baskı kullanımı söz konusu değildi.<br />

Allah, ‘Hak geldi, bâtıl zail oldu’ buyuruyor,<br />

yoksa ‘Bâtılı öldürün’ buyurmuyor. Işık doğarsa,<br />

karanlık kendiliğinden yok olacaktır.”<br />

Meşru Savaşın Gerekçesi ve Çarpık<br />

Cihad Anlayışı<br />

“Harp, ancak, baskı altındaki insanların üzerindeki<br />

baskıyı kaldırmak için caiz olur. Savaşmak için ortada<br />

bir zulüm, bir baskı olması, insanlara bir inancın<br />

dayatılması gerekir. İnsanlara ‘lâilahe illallah’ı bile<br />

dayatmak caiz değildir. Kur’an’ın bu hakikatini yeterince<br />

anlamazsak, yanlış düşünceler üzerine bina<br />

edeceğimiz her inanış ve davranış da yanlış olacaktır.<br />

IŞİD vb. hareketler yanlış bir düşünce üzerine<br />

davranışlarını bina ettiği için, doğru bir iş yaptıklarını<br />

zannediyorlar, ama yanlış yapıyorlar. Kur’an’da izin<br />

verilen savaş, inanç baskısı ya da yurdundan sürme<br />

suçunu işleyenleri engellemeye yönelik savaştır.<br />

Allah Rasulü Veda Haccı’nda, ‘Cahiliyede olduğu<br />

gibi benden sonra yeniden birbirinizin boynunu<br />

vurmaya başlamayın’ diye uyarmıştı. Ama, maalesef<br />

3. ve 4. Halife Müslümanlar tarafından suikastle<br />

öldürüldü. Ne hazindir ki, Allah’ın ve Rasulü’nün<br />

mesajı erken kayboldu. İktidar ilkeye ve seçime<br />

göre değil, babadan oğula ve kılıç zoruyla el değiştirmeye<br />

başladı yeniden. Yani, saltanat sistemine<br />

geri dönüldü. Emeviler türlü zulümler yaptılar. Abbasiler<br />

de onlardan geri kalmadı. Günümüzde de<br />

Müslümanlar birbirini boğazlamaya devam ediyor!<br />

Şii-Sünni diye savaşıyor, ‘Hilafetime biat edin’ diye<br />

savaşıyor... Müslümanlar savaşmak için gerekçe bulmada<br />

hiç zorlanmıyor maalesef!<br />

Sorunun silahla çözüleceğini zannedenler ve silahlı<br />

mücadeleyi çözüme götürecek bir yöntem olarak<br />

benimseyenler derin bir yanılgı içindedir. Oynanan<br />

oyunun hakikatini görüp şiddetten uzak durmamız<br />

gerekir. Zira, düşmanlarımız, Müslümanları silah ve<br />

savaş girdabına sokarak IŞİD gibi hareketler üzerinden<br />

İslam’a büyük bir darbe vurmayı arzu ediyor.<br />

İman da ahlak da yanlış olabilir, ortada iman ve ahlak<br />

var diye bunların doğru olma garantisi yoktur.<br />

Müslüman asla yalan söylememeli mesela. İman ve<br />

ahlak bir arada ve doğru anlaşılmalı. Yoksa imanlı<br />

ve ahlaklı bir insan kendisine bomba bağlayıp insanları<br />

patlatarak iyi bir şey yaptığını düşünebiliyor.<br />

Allah ona rahmet etsin, Hz. Ali’nin Hariciler hakkındaki<br />

görüşü ne kadar manidardır: ‘Hakkı talep edip<br />

yanılan, batılı talep edip isabet eden gibi değildir.’<br />

Kur’an’ın maksat ve hedeflerini kavramış o büyük<br />

insan, Haricilere karşı nasıl muamele edilmesi gerektiği<br />

sorulduğunda şu cevabı vermişti: ‘Haram<br />

yere kan dökmedikleri sürece savaşı başlatan siz<br />

olmayın!’<br />

Kur’an’da beyan buyurulduğu üzere, inançları sebebiyle<br />

baskı gören, inancı yüzünden öldürülen,<br />

bu yüzden yurtlarından sürülen insanlara savaşma<br />

izni verilmiştir. Ameliyat olduğumda ziyaretime<br />

geldiğinde Said Ramazan el-Bûtî’ye cihadın doğru<br />

anlaşılmasına hizmet edecek bir eser yazmasını<br />

rica etmiştim, o da bu konuda bir eser yazmıştı. O<br />

eserinde Bûtî, ‘bidûn hirâb cihad caiz olmaz’ diye<br />

yazmıştı. Harpler genel olarak ve çoğunlukla zalimdir.<br />

Adil savaş sadece baskıyı ortadan kaldırandır.<br />

Ne var ki, günümüz dünyasında böyle adil bir savaş<br />

yok...<br />

Çok üzücü bir durumdur ki, genel olarak Müslümanların,<br />

silahı ve atalarını taparcasına yücelttiğini<br />

görüyoruz. Oysa, İbrahim Aleyhisselam, babasına<br />

ve toplumuna ‘Kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı<br />

tapıyorsunuz?’ diye itiraz etmişti. Atom bombasını<br />

biz yapıyoruz, ondan biz medet umuyoruz, ondan<br />

yine biz korkuyoruz. Bizim hayat anlayışımız maalesef<br />

çok kirlenmiş. Silah bu kadar önemli ve güçlüyse<br />

Sovyet rejiminin yıkılışını neden engelleyemedi?”<br />

Baskı ve Şiddetin Sorun Çözme Kabiliyeti<br />

Yoktur<br />

“Eşyaya, yani varlıklara kanunlarına uygun davranmamız<br />

gerektiği gibi, insana da kanununa uygun<br />

davranmamız gerekir. İnsana onun fıtratına, yapısına,<br />

yani kanununa uygun şekilde davranırsak bize<br />

dost olur, onun üzerinde baskı kurarsak bize düşman<br />

kesilir. Zira, baskı, zor, zorbalık insan fıtratının<br />

asla kabul edemeyeceği anormal bir durumdur.<br />

Savaş zorun, zorbalığın ve baskının zirvesidir. Bu<br />

yüzden hep söylediğim odur ki; savaş ölmüştür. Savaşın<br />

sorun çözme yeteneği kesinlikle kalmamıştır.<br />

Her gün defalarca okuduğumuz ‘Âyetelkürsi’nin hemen<br />

peşinden gelen ‘lâ ikrahe fiddîn’ ayeti, ikrahı,<br />

baskıyı, zorbalığı yasaklamıştır. Yüzü ekşitmekten<br />

atom bombasına kadar geniş bir yelpazeye yayılabilecek<br />

mahiyette olan ‘ikrah’ın, baskının hiçbir türü<br />

caiz değildir. Nitekim insanı güç ve baskı ile değil,<br />

ikna ile değiştirebilir, onu istediğin yola ikna ederek<br />

getirebilirsin.<br />

Peygamberimizden rivayet edilen bir hadiste, şiddetin<br />

bereketsiz olduğu ifade edilmiştir. Şiddet asla bir<br />

sorun çözme yöntemi olamaz. Savaş ölmüştür. Artık<br />

suçlular ve onların sömürdükleri cahiller dışında<br />

kimse savaşı sorun çözme yöntemi olarak kullanmıyor<br />

dünyada...”<br />

Altmış yıldır İslam dünyasını büyük bir dikkat ve<br />

yüksek bir umutla izleyen ve ümmetin sorunlarına<br />

çare bulma çabası içinde olan, Kur’an’ın hakikatleri<br />

anlama ve yayma yoluyla ‘en büyük cihad’ emrine<br />

imtisal eden, Türkiye’nin elde ettiği kazanımları muhafaza<br />

etmenin ve daha ileriye götürmenin Âlem-i<br />

İslam için ne kadar önemli olduğunu yeri geldikçe<br />

vurgulayan muhterem üstadım Cevdet Said’e Rabbimizden<br />

sağlıklı uzun ömürler niyaz ediyorum. Bu<br />

yazının devamını inşaallah gelecek hafta yayımlayacağız.<br />

22


4<br />

5


ÖNDER Genel Başkanı Halit Bekiroğlu:<br />

Dünya<br />

coğrafyasında<br />

iz bırakacağız<br />

ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Genel<br />

Başkanı Halit Bekiroğlu, “Yeni<br />

imam hatiplilerin hem ülkemizde<br />

hem de diğer coğrafyalarda iz bırakacak<br />

işlere imza atacaklarına inanıyorum”<br />

dedi.<br />

13 Haziran 2015’de yapılan ÖNDER’in 53. Genel<br />

Kurulunda Genel Başkanlığa seçilen Halit Bekiroğlu,<br />

imam hatip okullarının bugünün Yeni Türkiyesinin<br />

yeni ve öncü neslini yetiştiren kurumlar olarak eskisinden<br />

daha önemli bir misyon yüklendiğini belirtiyor.<br />

Halit Bekiroğlu ile Türkiye’den dünyaya geniş<br />

bir perspektifte imam hatipleri konuştuk.<br />

İmam Hatip okulları ne ifade ediyor; bu<br />

okulları diğer okullardan farklı kılan nedir? Ülkemizde<br />

imam hatip okulları ne kadar etkili ve<br />

ülkenin geleceğinde bu okullara nasıl bir rol<br />

biçiyorsunuz?<br />

İmam hatipler, Türkiye’nin siyasi ve sosyal tarihinde<br />

değişime çok ciddi katkı sunmuş ve değişimin öncüsü<br />

olmuş okullardır. Bundan sonra da böyle devam<br />

edeceğini düşünüyorum. Bir yönü bu. İkinci bir<br />

yönü ise, Türkiye’de cumhuriyetle beraber din eğitimi<br />

yasaklandığından dolayı temel dini ihtiyaçlarla<br />

ilgili sorunlar yaşanmaya başlandı. Öyle ki insanlar<br />

cenazelerinde namaz kıldıracak imam bile bulamaz<br />

hale geldiler. Böyle bir aşamada imam hatipler bu<br />

toplumun temel ihtiyacı olan din eğitimini karşılamış<br />

oldu. Şimdi artık biz yeni bir evreye geçiyoruz.<br />

Bu temel ihtiyaç diye adlandırdığımız ihtiyacın da<br />

ötesinde, artık bütün alanlarda din yaygınlaştığı<br />

takdirde ülkemizdeki ve inşallah İslam dünyasında<br />

eğitimi bilen ama farklı mesleklerde, farklı alanlarda<br />

hem Türkiye’ye hem de inşallah İslam dünyasına<br />

hizmet edecek imam hatiplere ihtiyacımız var. Yani<br />

imam hatiplerle ilgili yeni bir evreye geçtiğimiz kanaatindeyim.<br />

Artık bir dönem nasıl imam hatipler<br />

farklı alanlarda, bu ülkede önemli noktalara geldiler<br />

ve ne işler yaptılarsa bundan 10-20 yıl sonra yetişecek<br />

olan bu imam hatipli gençler İslam dünyasına<br />

yön verecek ve bütün İslam dünyasını etkileyecek<br />

noktaya gelecekler. Bu yönüyle imam hatiplerin<br />

öncülük tarafını, önderlik tarafını önemsiyorum.<br />

İmam hatipten yetişecek gençler hem manevi birikimleriyle<br />

hem maddi donanımlarıyla, yani uzmanlık<br />

alanlarıyla ülkemize ve İslam dünyasına öncülük<br />

edecek bir rol üstlenecekler. Üçüncü bir boyut ise<br />

son dönemlerde toplumumuzda maalesef ayrışmalar<br />

ve İslam dünyasında ise aşırılıklar oluşmaya başladı.<br />

İmam hatiplerin bu anlamda ölçülü bir yerde<br />

durduğuna ve bu yönüyle imam hatip modelinin<br />

mutedil bir model olduğuna inanıyorum. Bu model<br />

yaygınlaştığı takdirde ülkemizdeki ve inşallah İslam<br />

dünyasındaki ihtilafların, ayrışmaların da azalmasına<br />

katkıda bulunacağı kanaatindeyim.<br />

Geçmiş dönemlere baktığımızda, imam hatip<br />

mezunlarının devletin birçok bölümünde<br />

siyasi anlamda başrolü oynadığını görüyoruz,<br />

en büyük örneği Sayın Cumhurbaşkanımız Recep<br />

Tayyip Erdoğan. Peki, yeni mezunlarda bu<br />

tarz misyonlarda görev alabilecek, daha ileriye<br />

taşıyabilecek arkadaşlarımızı ve mezunlarımızı<br />

görebiliyor musunuz? Geleceğe nasıl<br />

bakıyorsunuz?<br />

Bahsettiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız imam<br />

hatip mezunu ve aynı zamanda ÖNDER Derneğimizin<br />

de üyesi. Çok sayıda siyasetçi de imam hatip<br />

mezunu ama sadece siyaset alanında değil; bürokraside,<br />

iş hayatında, sosyal hayatta, kültürel hayatta<br />

ve hatta sporda imam hatip mezunu olan etkili insanlar<br />

var. Ama günümüzde siyaset biraz daha ön<br />

plana çıktığı için daha çok siyaseti konuşuyoruz. Burada<br />

imam hatiplilerin bir karakteristik özelliğinden<br />

bahsetmem lazım; İmam hatip okullarındaki öğrencilerin<br />

sosyal ve toplumsal tarafı çok daha güçlü.<br />

Bence imam hatip mezunlarının siyasette bu kadar<br />

etkili olmalarının bir sebebi de budur. Bu konuyla<br />

ilgili ciddi akademik çalışmalar da var. Ona dayanarak<br />

bunu söylüyorum, nitekim bizim gözlemlerimiz<br />

de bu yönde.<br />

Biz akademik başarıyı çok önemsemekle beraber<br />

öğrencilerimize sadece akademik başarı merkezli<br />

bakmak istemiyoruz. Bir öğrencimiz akademik anlamda<br />

başarı gösterir, bir öğrencimiz sporda başarı<br />

gösterir, diğeri sanatta başarı gösterir, diğeri sosyal<br />

faaliyetlerde başarı gösterir. Her bir öğrencimizin<br />

başarılı olmasını, başarı duygusunu tatmasını<br />

önemsiyoruz. Bu yönüyle imam hatipler, sosyal ve<br />

toplumsal tarafı etkili olan okullardır. Öğrencilerimizin<br />

bundan sonraki dönemlerde sadece Türkiye<br />

değil, ülkemiz dışında da etkili olacağını düşünüyorum.<br />

Ama şunu belirtmem lazım, imam hatip öğrencileriyle<br />

ilgili bir kesinti yaşandı. 28 Şubat sürecinden<br />

bu yana imam hatip öğrencileri çok sağlıklı<br />

bir şekilde eğitim hayatına ve sonraki yaşama yönelemediler.<br />

Fakat bundan sonra imam hatiplilerin<br />

hem ülkemizde hem de diğer coğrafyalarda iz bırakacak<br />

işlere imza atacaklarına inanıyorum.<br />

“Nitelikli yenilik”<br />

2015 Haziran ayında yapılan genel kurulda<br />

“nitelikli yenilik” temasını kullandınız. Bu ifadenin<br />

gençliğe, gençlik çalışmalarına bakan<br />

yönünü açıklar mısınız?<br />

Biz ÖNDER olarak imam hatiplerle alakalı bir çalışma<br />

alanı belirlemiş durumdayız. İmam hatipli gençlerimizin<br />

sayısının artmasıyla birlikte niteliğinin de<br />

aynı oranda artmasını önemsiyoruz. Bu çerçevede<br />

genel kurulumuzda nitelikli yenilik temasını işledik.<br />

Gençlerimizin çok yönlü olarak niteliklerinin artması<br />

hedefimiz. Akademik, sosyal, kültürel ve din<br />

eğitimi anlamında daha nitelikli olmaları yönünde<br />

bu dönem çalışma yapacağız. Geleceğimizin daha<br />

nitelikli şekillenmesi için gençlerimizin, özellikle de<br />

imam hatipli gençlerimizin daha donanımlı bir şekilde<br />

yetişmesi gerekiyor.<br />

26 27


Birçok kavram gibi kimlik kavramı da içerik<br />

bakımından değişti. Günümüz gençliği için<br />

kimlik neyi ifade ediyor? Mesela Y kuşağı, Z<br />

kuşağı neyi ifade ediyor? Bu ifadelendirmeler,<br />

karşılığı olan birer hakikat mi, yoksa gençliği<br />

yönlendirmek için kullanılan kavramlar mı?<br />

Zamanın değişmesiyle birlikte şartların da değişmesi<br />

Mecelle’de bir kural olarak belirtiliyor. Aynı<br />

zamanda Hz Ali’nin çok güzel bir tavsiyesi var,<br />

“Çocuklarınızı kendi bulunduğunuz<br />

çağa göre değil,<br />

onların bulunduğu çağa<br />

göre yetiştirin.” der. Biz bu<br />

çerçevede baktığımız zaman<br />

kuşakların farklılığını<br />

kesinlikle kabul etmemiz<br />

gerekiyor. Her kuşağın aynı<br />

şekilde aynı davranış biçimini<br />

göstereceğini düşünemeyiz.<br />

Özellikle son elli yılda<br />

dünyadaki değişim önceki<br />

yıllara göre daha hızlı gerçekleşti.<br />

Bu değişimin insanlara<br />

yansımaması mümkün<br />

değil. Gençlerle ilgilenen<br />

bizim gibi sivil toplum kuruluşlarının<br />

bu değişimi hesaba<br />

katarak hareket etmesi<br />

gerekiyor. Basit bir örnek verecek olursak internet<br />

imkânlarının bu kadar kolay olmadığı 15-20 yıl<br />

önceki genç profili ile bugünkü genç profili farklı.<br />

Bugün adeta bütün dünyayı kendi avucunun içindeki<br />

telefonda taşıyan bir gençlikle karşı karşıyayız.<br />

Bizim onların anlayacağı dilden ve anlayacağı üslup<br />

ile konuşmamız çok önemli. Aksi halde Hz Ali’nin<br />

söylediği gibi kendi çağımızla yeni bir çağı yönetmeye<br />

çalışmış oluruz.<br />

Bir de işin bir diğer boyutu var. Mevlana’nın pergel<br />

metaforunda olduğu gibi ayağımızın sabit durması<br />

gereken boyutu. Yani bir boyut sürekli değişiyor.<br />

Farklı yerlere farklı noktalara gidiyor, ama pergelin<br />

diğer ayağı sabit duruyor, sabit durması gerekiyor.<br />

O sabit duran kısım da bizim temel değerlerimiz.<br />

Temel değerlerimizi eğer doğru bir şekilde merkeze<br />

koyar ve bunu da gençlerimize anlatabilirsek gençlerimizdeki<br />

değişim ve kuşak farklılığı aslında bizim<br />

o temel değerlerimize de ciddi bir katkı sunacaktır<br />

diye düşünüyorum.<br />

Şu an imam hatip okullarının hızlı artışına<br />

yönelik eleştiriler oluyor. Siz bu artışı çok<br />

görüyor musunuz, yeterli mi yoksa eksik mi?<br />

Daha da üstüne katılması gerekiyor mu sizce?<br />

Siz medya alanıyla ilgileniyorsunuz, iyi bilirsiniz ki<br />

eleştiri söz konusu olunca olumsuzluklar, olumlu<br />

duruma göre medyada daha fazla ön plana çıkar.<br />

Ama aslında az önce de belirttiğim gibi aileler ihtiyaç<br />

söz konusu olduğu için çocuklarını imam hatiplere<br />

isteyerek gönderiyor. Hem din eğitimi için hem<br />

de ahlak bakımından ihtiyaç duydukları için. Yani<br />

tamamen ihtiyaçtan kaynaklanan bir durumla karşı<br />

karşıyayız. Dolayısıyla çok fazla imam hatip var demek<br />

çok sağlıklı bir yorum olmaz.<br />

İmam hatip okullarının sayısının<br />

son yıllarda hızla arttığı<br />

iddia ediliyor; son 3-4 yılda<br />

imam hatiplerin sayısı diğer<br />

yıllara nispeten elbette arttı.<br />

Ama 28 Şubat’tan bugüne<br />

kadar da çok ciddi bir kesinti<br />

vardı. Bunu hesaba kattığınızda<br />

ve dönüp 28 Şubat<br />

öncesindeki oranla kıyasladığınızda<br />

bugün, daha yeni<br />

imam hatip öğrencilerimizin<br />

sayısı 28 Şubat’tan öncesinin<br />

oranına ulaşmış durumda.<br />

O zaman yüzde 10-12<br />

civarlarındaydı şimdi yine<br />

yaklaşık aynı oranlarda değişiyor.<br />

Dolayısıyla burada,<br />

abartılı bir artış söz konusu değil, tam tersine bir<br />

hak iadesi söz konusudur. Özetle, imam hatiplilerin<br />

önü kesilmişti, şimdi 28 Şubat öncesinin oranını yakalamış<br />

olduk ve tedricen artış yaşıyoruz.<br />

“En önemli husus gençleri anlamak”<br />

İmam hatip mezunlarının Türkiye ekonomisindeki<br />

kalkındırmaya yönelik finansal başarısını<br />

nasıl görüyorsunuz?<br />

Bu sorunuza iş adamı kimliğimle cevap vereyim.<br />

İmam hatip mezunuyum, tarih bölümünden mezun<br />

oldum ve dış ticaretle uğraşıyorum. Çok sayıda<br />

ülkeyle ticaretimiz var. İhracat ağırlıklı faaliyetler<br />

yapıyoruz. Türkiye’mizin gıda üzerine önemli bazı<br />

markalarının yurtdışında temsilciliğini, distribütörlüğünü<br />

yürütüyor, ülkemizi ekonomik anlamda da<br />

dışarıda temsil etmiş oluyoruz. Demek ki bir imam<br />

hatipli, iş adamı da olabilir. Finansla ilgili kendi ülkesinde<br />

katkıda da bulunabilir, âlim de olabilir, sporcu<br />

da olabilir ve sanatçı da olabilir. Biz bunu söylemeye<br />

çalışıyoruz ama ülkede siyaset daha belirgin olduğu<br />

için imam hatip mezunlarının sadece siyasetçi tarafı<br />

daha bir ön plana çıkıyor. Aksine iş hayatında da,<br />

ekonomik hayatta da ve diğer alanlarda da aktif<br />

imam hatipliler var.<br />

Sancak dergisi aracılığıyla MİHDER ve öğrencilerimiz,<br />

velilerimiz, eğitimcilerimiz ve<br />

mezunlarımız dahil, tüm Muğla İli ve İlçelerindeki<br />

imam hatip camiasına mesajlarınızı alabilir<br />

miyiz?<br />

Şuan imam hatip sıralarında okuyan öğrenciler başta<br />

olmak üzere yolu imam hatipten geçmiş veya bu<br />

sevdaya gönül vermiş herkesin imam hatip ruhunu<br />

yaşatma gayreti içerisinde olmalarını istiyorum.<br />

Hem ülkemiz hem İslam coğrafyası zor zamanlardan<br />

geçiyor. Bu zor zamanları atlatmanın bir yolu<br />

da ayakları yere sağlam basan, ümmetin derdiyle<br />

dertlenen imam hatip neslinin en iyi şekilde yetişmesi<br />

ve yetiştirilmesi ile mümkün olacaktır.<br />

Öğrencilerimizi geleceğe hazırlarken aynı zamanda<br />

ülkemizi dünya sathında temsil edecek kendi alanlarında<br />

birer lider yetiştirme bilincinde olmalı ve bu<br />

noktadan hareketle imam hatip okullarımızı nitelikli<br />

hale getirmek için gücümüz nispetince çalışmalar<br />

ortaya koymalıyız.<br />

İMAM HATİPLİLER YOLUNA<br />

NİTELİKTEN VAZGEÇMEDEN<br />

“İSTİKAMET ÜZERE”<br />

DEVAM EDECEK<br />

Ey doğulular ve batılılar!<br />

Arzın kuzeyinde ve güneyinde kalanlar!<br />

Asrın dolambaçlı yollarında kaybolanlar!<br />

Size müjdeli haberlerimiz var!<br />

Biz, âlemleri var edene çağıran kadîm bir kâmet işittik.<br />

Peygamber ihtiyarlatan bir emrin altına girdik.<br />

Göklere ve yere ağır gelen bir emaneti yüklendik.<br />

Sağa ve sola çekilen çizgileri silmek üzrekıyâm ettik.<br />

Ortadaki müstakim yolu istikamet edindik. Rahman<br />

olandan her gün, kırk defa istikamet dilendik.<br />

İstikamet istedik kemiği olmayan dillerimize, tartarken<br />

titreyen ellerimize, tereddütle ürperen gönüllerimize.<br />

Bir kıyâm; uyku makamındaki gecelerimize,<br />

zalim karşısında dolaşan dizlerimize, karanlık çöken<br />

gündüzlerimize.<br />

Nihayet kurtulduk ayaklarımıza vurulan prangalardan<br />

ve yola örülen duvarlardan. Yorulmuştuk nice<br />

zamandır gurbette oturup kalmaktan. Bir mübarek<br />

sefer emri var el-Kayyum olandan. Sığınarak Allah’a<br />

tefritten ve ifrattan, bir aşka niyetlendik: “Ümmetenvasatan!”<br />

Akademik başarıyı öncelikle insanlığa bir hizmet<br />

basamağı olarak görmeli, milletimizin her dönem<br />

umudu olmuş imam hatipleri en iyi yerlerde temsil<br />

etmeliyiz.<br />

Her bir gencimizi ayrı bir dünya olarak ele alıp maneviyatıyla,<br />

dersleriyle, sosyalliğiyle, inceliğiyle daha<br />

ileri taşımak için idarecilerimizin, öğretmenlerimizin,<br />

derneklerimizin, gönüllülerimizin, velilerimizin<br />

büyük çaba sarf etmesi elzemdir. Nitelikli toplulukları<br />

hiç kimse ve hiçbir şey engelleyemez. Bugün<br />

engellenir yarın ortaya çıkar. Burada engellenir bir<br />

başka yerde ortaya çıkar. Özellikle 15 Temmuz’da<br />

bir kez daha gördük ki dindar insanların ilerleyişini<br />

iç ve dış güç odaklarına rağmen engellemeyecekler.<br />

Umutlu, heyecanlı, ideal sahibi evlatlarımızı, iyi<br />

noktalarda görme hayalimizin yakın olduğunu biliyorum.<br />

“Kendisi için istediğini başkasını için de<br />

isteyen” öncü nesli beraber yetiştiriyor olmanın<br />

heyecanı ile tüm imam hatip camiasını yürekten<br />

selamlarım.<br />

Ey doğulular ve batılılar! Arzın güneyinde ve kuzeyinde<br />

kalanlar!<br />

Şimdi sesimizin olanca kuvvetiyle; kamet getiriyoruz<br />

kıyıya vuran bebeklere, ağlamayı unutan annelere,<br />

zulme uğrayan her bir Âdeme. Kubbesi çöken mabedlere,<br />

ezanı dinen minarelere, sahipsiz kalan beldelere.<br />

Ve adalete, el-Âdil olana davete…<br />

Ey şüphe makamının mukimleri ve dua makamının<br />

mü’minleri!<br />

Beklemeyin bizlerden nekeramet nemucize.<br />

Tek teminatımızsinelerimizde veciz bir cümle:<br />

“Festekimkemâümirte!”<br />

*ÖNDER’in Kahramanmaraş’ta düzenlediği “İstikamet<br />

Üzere” temalı 13.İmam Hatipler Kurultayı’nda<br />

gösterilen ve çok beğenilen filmin metni…<br />

28


İMANI, HEYECANI,<br />

KİMLİĞİ VE HEDEFLERİYLE<br />

GENÇ<br />

ADAM<br />

Prof. Dr. Osman Öztürk<br />

Allah’a hamd ve senâlar,<br />

Rasûlullah Efendimiz’e, Âl ve Ashâbına<br />

Salât ve Selam olsun.<br />

Bu risalenin konusu; yine öncekiler gibi seminer ve<br />

konferanslarda ele alınmış bir projedir.<br />

Hamâsi ve heyecanî olmayıp, tevcîhî (yönlendirici) ve<br />

irşâdî (yol gösterici)dir. Lâf ebeliği (demagoji) yapmak<br />

yerine, tatbiki mümkün, yani uygulanabilir prensiplerden<br />

bahsedilmeye çalışılmıştır.<br />

Bazı tenkidî cümleler, birilerine sataşmak maksadıyla<br />

olmayıp, hayalî bir hatadan bahsedilmediğini isbat<br />

içindir.<br />

Önce; “kim gençtir?”, daha sonra; “genç kimdir?”<br />

üzerinde durulacaktır. “Adamlık” ve “adam”<br />

mefhûm/kavramları ele alındıktan sonra; “genç<br />

adam” portresi ana hatlarıyla ortaya çıkmış olacaktır.<br />

“Genç adam”ın sahip olması gereken özellikler, ondan<br />

beklenenler ve onun “olmazsa olmazları”; konunun<br />

bel-kemiğini teşkil edecektir.<br />

Bütün dünyanın, her zamankinden çok daha fazla<br />

hareketliliklere sahne olduğu bir dönemde, bu hareketliliğin<br />

temel taşı; “genç adam”dır. Bundan sonra<br />

da o olacaktır. Ona gösterilecek ihtimam ve alâka;<br />

hâlin ve istikbâlin şekillenmesinde nâzım rolü oynayacaktır.<br />

Bu rolün müsbet icrâsında ve hayırlara vesile olmasında<br />

nâçiz bir hizmetimizin olması niyazı ile...<br />

Osman Öztürk<br />

24. Rebiulâhir. 1424<br />

24. Haziran. 2003<br />

Aksaray-İSTANBUL<br />

GENÇ Kimdir veya Kim GENÇtir?<br />

Burada, fizikî açıdan değil, rûhî bakımdan gençlik<br />

bahis konusudur. Doğum senesinin gösterdiği yaşı<br />

kaç olursa olsun; karşılığını Âhirette göreceği bir<br />

hizmet ve iş teklif olunduğunda, tereddüd geçirmeden:<br />

“Yaparım İnşaallah” diyen kimse gençtir.<br />

Cinsiyet yani erkek veya hanım oluş, hükmü değiştirmez.<br />

Genç:<br />

1) Hizmetten kaçmaz, mazeret üretmez ve yüksünmez.<br />

2) Hizmet için dünyalık düşünmez.<br />

3) “Bir yapan bulunur”, “bana mı düştü”, “ben miyim<br />

vatan kurtaran aslan” gibi kaytarma bahaneler<br />

aramaz.<br />

“İnşaallah yaparım” deyip, bütün samimiyeti ve<br />

gücü ile varını yoğunu ortaya koyar. Hizmeti bizzat<br />

yapar, yaptırır ve bu uğurda yıpranmayı, yorulmayı<br />

ve hatta gerekirse canını fedâ etmeyi göze alır.<br />

Hizmet esnasında çektiği sıkıntıları ve karşılaştığı<br />

müşkilleri; günahlarına keffaret, sağlık ve dinçliğine<br />

vesile ve yüksek manevi derecelere ulaşma vesileleri<br />

olarak kabul eder.<br />

İşte bu anlayışla hareket eden herkes; nüfus cüzdanındaki<br />

“yaş” hanesine bakılmaksızın gençtir.<br />

ADAM Kime Denir?<br />

İman, milli kültür ve tarih şuurunun oluşturduğu<br />

şahsiyyet ve kimliğe sahip insana; “adam” veya<br />

“adam gibi adam” denir. Burada da yine erkek<br />

tedâi/çağrışımı yanlış olur. Adam olmaz da erkek<br />

olmuş ne kıymet ifade eder? Hanım olur da adam<br />

olur çok şey ifâde eder. Dolayısiyle “adamlık” bir<br />

şahsiyet konusu olup, cinsiyet konusu değildir.<br />

“Genç” ve “adam” mefhûm/kavramlarının anlaşılmasından<br />

sonra; “genç adam” konusu da tarifini<br />

bulmuş oldu:<br />

Hizmete ön şartsız ve pazarlıksız tâlip, şahsiyyeti<br />

kıvâmında insana; “genç adam” diyoruz.<br />

Şimdi sıra geldi; ülkemizin ve daha sonra da dünyanın<br />

derd ve sıkıntılarının çaresi olarak gördüğümüz;<br />

“genç adam”da aradıklarımız, bulmak ve görmek<br />

istediklerimize..<br />

Bunları iki ana başlık altında toplayabiliriz:<br />

1) Allah korkusu<br />

2) Mahlûkât/yaratıklara şefkat ve hizmet.<br />

Şimdi gelelim; Allah’dan korkan ve yaratıklarına şefkat<br />

ve hizmetle yaklaşan “genç adam”, bunları nasıl<br />

ve nice ispat edecek konusuna:<br />

1) GENÇ ADAM Okur<br />

a)Öncelikle Allah’ın gönderdiği son kitab olan<br />

Kur’an-ı Kerîm’i okur. Ehline sorarak; bol dipnotlu<br />

ve izâhatlı bir mealli Kur’an okur. Daha sonra tefsire<br />

yönelir. Bunlara vakit ayıramazsa, bu sebeble sadece<br />

Kur’an metni okumaktan da geri kalmaz. Manası<br />

anlaşılmayan Kur’an kırâetinin faydasızlığı gibi uçuk<br />

fikirlere itibar etmez. Mealsiz, mealli veya tefsirli bir<br />

okuyuşu, günlük bir vazife olarak muntazam yapar.<br />

Bazı Âyetleri orijinali ve manasıyla ezberler.<br />

b)Dinimizin ikinci kaynağı olan “Sünnet”i öğrenmek<br />

üzere, usûlüne uygun olarak yapılmış çalışmalardan<br />

Hadis okur ve öğrenir. Arapça bilmese<br />

de bazı kısa metinleri aslı ve manası ile ezberler.<br />

Hadis ve Siyer kültürünü de yine bu işin ehline sorarak<br />

elde etmeye çalışır. Konulara göre derlenmiş<br />

ve terceme edilmiş Hadis mecmuâ/kitaplarını tercih<br />

eder. Tekrardan ve birbiriyle tezad teşkil ediyor görünümünden<br />

azâde olan eserleri seçer ve bulur. Bu<br />

bilgilenme de hergün olacaktır.<br />

c)İlm-i hâl kitabı okur. Ehl-i Sünnet akide/inanç sistemini,<br />

ibâdetlerini, helâl-haramları, günlük hayatta<br />

karşısına çıkan meselelere müslümanca yaklaşım<br />

tarzını, Allah’a ve kullarına karşı ifâ ile mükellef<br />

olduğu vazifelerini, haklarını kullanmadaki sınır ve<br />

tarzları, İslâm âdabını, ahlâkî konular ve benzerlerini<br />

öğrenir. Tabii ki, yine işin mütehassısına sorarak yapar<br />

bu çalışmayı.. Bir program dahilinde ve hergün<br />

olmak üzere..<br />

d)Diğer dinî, ictimâî/sosyal ve tarihî eserleri de bilenlerin<br />

tavsiyesiyle okur.<br />

e)Dergi ve gazetelerdeki ilmî ve fikrî yazıları da, aşırı<br />

zaman kaybına sebeb olmayacak tarzda olmak şartıyla<br />

ihmal etmez.<br />

f)Yukarıdaki okuma çalışmalarını ciddi bir programa<br />

oturttuktan sonra; zaman zaman aykırı düşünce<br />

sahiplerinin kitap ve makalelerini de okuyabilir. Çok<br />

zaman ayırmamak üzere.. Bunu şöyle de ifâde etmek<br />

mümkündür: Öğrenip uygulamak için okunacaklar;<br />

Allah’ın adıyla, yani “Bismillahirrahmânirrâhim”le<br />

okunabilecek cinsten olanlardır. “Besmele”<br />

çekerek okumaya lâyık görmediklerimiz, bilgilenmek<br />

ve bilgi edinmek içindir.<br />

30 31


2) GENÇ ADAM İbadetlerine Düşkündür<br />

Namaz, Oruç, Zekât ve Hac gibi farz ibadetleri,<br />

mükellef olduğunda ifâ edeceği zaten şüphesizdir.<br />

Bunlara ilaveten “Genç adam”dan beklenenler:<br />

a)Namazı, İtinâlı bir abdestle, vaktinde, cemaatle ve<br />

tadil-i erkânla kılar. Ayrıca; teheccüd, işrak, evvabîn<br />

ve abdest namazlarına itinâ gösterir.<br />

b)Pazartesi, Perşembe veya her Hicrî ayın 13, 14 ve<br />

15’inde oruçlu olmaya gayret eder.<br />

c)Namaz sonrası tesbihlerini ihmal etmediği gibi,<br />

istiğfar, Kelime-i tevhid, salavât ve Resûlullah Efendimizin<br />

tavsiye buyurduğu diğer zikir ve tesbihâttan<br />

meydana gelen, günlük virdi vardır. Bunların adedini<br />

iştah ve imkânına göre ayarlar.<br />

d)Zekât mükellefi ise de değilse de; kendi çapında<br />

tasaddukda bulunur. Bu, fakire sadaka şeklinde<br />

olabileceği gibi, “emr bil ma’ruf” için harcama da<br />

olabilir. Bu işin ciddiyeti ancak günlük veya haftalık<br />

şekilde yapılacak tasaddukları bir fonda toplamakla<br />

mümkün olur.<br />

3) GENÇ ADAM Haram ve Günahtan<br />

Korunur<br />

Kesin haramlardan korunduğu gibi, şüphelilerden<br />

ve mekruhlardan da korunur:<br />

a)Yolda, okulda, televizyonda ve her yerde göz zinasından<br />

sakınır.<br />

b)Hukûki/meşrû bağ olmaksızın erkek-kadın münasebetlerinden<br />

(arkadaşlık manasına gelen) uzak<br />

durur.<br />

c)Sigaranın; Kendisine sıhhî ve malî zararını düşünerek,<br />

başkalarını da zaman zaman sıkıntıya soktuğunun<br />

idrakinde olarak; bir irâde za’fı olan bu illetten<br />

korunur. Dumanda teselli arayacak bir kimse<br />

olmaktansa, adam gibi adam olmayı tercih eder.<br />

d)Gevezelik, gıybet, dedikodu ve kaynağı belirsiz<br />

haberlerle asla alış-verişi yoktur.<br />

4) GENÇ ADAM Sorumluluğunun İdrakindedir<br />

Nefsinden başlayarak, en yakınlarından devam<br />

edip, Türkiye’den ve dünyadan sorumlu bir ağır yük<br />

hamalı olduğunu müdriktir.<br />

Allah’ın kendisine “halifetullah yani, “Allah vekili”<br />

olarak baktığının” farkın-dadır. (Bakara (2)/30).<br />

Dünyanın yaratıcısı ve gerçek sahibi olan Allah; arzın<br />

yönetiminin İlahi irade doğrultusunda olması<br />

vazifesini, insana havale etmiştir. (Enbiya (21)/105).<br />

“İnsanoğlu çok zalim”; (İbrahim (14)/34), “çok cahil”;<br />

(Ahzâb (33)/72) “ve çok aceleci”; (İsrâ (17)/11)<br />

olmasına rağmen, “göklerin ve yerin üstlenmekten<br />

korktuğu” (Ahzâb (33)/72) bu görevi kabullenmiştir.<br />

Öyleyse verilen söz yerine getirilecek ve arzın<br />

ıslahı için mes’uliyyet sınırı tanımaksızın koşturulacaktır.<br />

Yük ağır, zaman sınırlı ve ömürler kısadır. Boş geçirilecek<br />

vakte, işin tahammülü yoktur. İnce düşünülürse,<br />

vazifelerin lâyıkıyla ifası için; uyku ve yeme içme<br />

için ayrılan zamandan bile tasarruf gerekecektir.<br />

Öğrenmede, öğretmede ve hatta dinlenmede bile<br />

zamanı çok iktisadî kullanmak mecburiyeti vardır.<br />

Televizyon karşısında, ayak üstü sohbetlerinde ve<br />

çeşidli zaman öldürme celselerinde harcanacak<br />

saatleri; bu ağır sorumluluğun yerine getirilmesine<br />

aktarmak icab edecektir.<br />

5) GENÇ ADAM Muntazamdır<br />

Disiplinli bir hayatı vardır. Sabah kalkıştan itibaren<br />

akşam yatışa kadarki bütün saatleri planlıdır.<br />

Ders çalışması, iş hayatı, sorumluluklarının ifâsı, dinlenmesi<br />

ve eğlenmesi hepsi bir program dahilindedir.<br />

Ne TV ve internet karşısında saatlerini harcar, ne<br />

de arkadaş gevezeliği ile vaktini boşa geçirir. Başta<br />

zaman isrâfı olmak üzere, her türlü isrâfa karşıdır.<br />

Yemesi-içmesi de prensiplidir.<br />

Düzeni bozacak müdahalelere karşı uygun şekilde<br />

direnir. Fevkalâdelikler hariç program disiplininden<br />

taviz vermez. Arkadaş ve dostlarının yadırgamaları<br />

karşısında pes etmediği gibi, onları da böyle bir<br />

planlı programlı hayata alıştırmaya çalışır.<br />

Bu tarz bir yaşayışın ilk dönemleri zor gelirse de<br />

zaman içerisinde çok tabii hale geldiği ve hiç de<br />

kaideler içerisinde kıskaca alınmış bir kimse hissine<br />

kapılmadığı görülecektir.<br />

Biz hocalarımızdan; 60 sene aynı saatte traş olanını,<br />

bir ömür boyu yemekten iki saat sonrasına kadar<br />

ağzına su bile koymayanları tanımış olduk. Bu ör-<br />

nek insanlarla yaptığımız müşterek çalışmalarda da<br />

onların geliş-gidişleri dahil, hiçbir vazifeyi aksatmadıklarına<br />

da şâhit olduk.<br />

6) GENÇ ADAMın Hizmet Programı<br />

Vardır<br />

Hizmet programı; elbette yazılı olacaktır. Hatta<br />

ajandayı bu programla zenginleştirmek gerekecektir.<br />

Allah için Allah’ın kullarına sunulacak hizmetlerin<br />

bir kısmı daimî/sürekli iken diğer bir kısmı da zaman<br />

zaman olabilecektir. Bayramları, Ramazanları,<br />

Kandil gecelerini, Hicrî Yılbaşı ve benzeri vesileleri<br />

çok önceden hizmet programına almak lazımdır.<br />

Bu vesileleri çeşitlendirmek ve verimli hale getirmek<br />

için, elbette kafa yorulacak, fikrî üretim yapılacak<br />

ve bilenlere danışılacaktır. Hülâsa; hizmet ajandasız<br />

“genç adam” düşünülemez.<br />

Talebe iken, meslek ve iş sahibi olduktan sonra,<br />

işi başından aşkınken, neşesiz ve yorgun iken de<br />

“genç adam”ın olmazsa olmaz kabul ettiği hizmetler<br />

var olacaktır.<br />

Efendimiz aleyhisselâm: “İnsanların hayırlısı onlara<br />

faydası en fazla doku-nanıdır”. (el-Câmiussağîr, II,<br />

8, Kahire-1321 H.) buyurmuştur. “Genç adam”; garazsız<br />

ve ivazsız, geleceğe yönelik hesap yapmaksızın<br />

ve karşılığını dünyada beklemeksizin, hizmet<br />

nerede ise orada olacaktır. Kendisini hizmet asansörü<br />

kabul edecek, ancak kime hizmet ettiğinin hesabını<br />

iyi yapacaktır.<br />

Allah için yapacaklarımız, zaman ve zeminle sınırlı<br />

olmayan vazgeçilmezlerimizdir. Bunların hatıra geldikçe<br />

ve elimiz erdikçe değil, plan-program dahilinde<br />

sürekli ve ihmale uğramaksızın yapılması; rahmet<br />

ve bereketi ziyadeleştirecek ve bizi çok yüksek<br />

bir manevi tatmine ulaştıracaktır.<br />

İşe nereden başlayacağını bilmek, “ehem” (daha<br />

önemli), “mühim” (önemli) sıralamasını doğru yapmak,<br />

tâli işlerden değil, esasa müteallik meselelerden<br />

işe girişmek; ancak programlı ve “hizmet ajandalı”<br />

çalışma ile mümkündür.<br />

7) GENÇ ADAM Hayra Motor, Şerre<br />

Kalkandır<br />

“Hayr” namına bildiklerini yayar, “emr bilmaruf” ve<br />

“nehy anilmünker” yapar. Yani iyilik ve güzelliklerin<br />

yerleşmesi, kötülüklerin ortadan kaldırılması için<br />

daimî bir çaba sarfeder.<br />

Öğrendiklerini başkalarına da ulaştırır, güzel şeyler<br />

yapanlara takdirlerini bildirir (mektupla, telefonla,<br />

faksla, e-mail vasıtasıyla). Yanlış ve hatalı davranışları<br />

da aynı vasıtalarla ikaz eder, gerekirse tel’in<br />

eder.<br />

Orada-burada gördüğü gönül karartan çirkinlikleri,<br />

gücünün yettiği metodlarla temizler, yani çevre temizliği<br />

yapar.<br />

Dostlarına; konferans ve sohbetleri haber verir, beğendiği<br />

kitap ve makaleleri tavsiye eder. Çoğaltılması<br />

gerekenleri çoğaltır ve dağıtır. Bütün bunları<br />

yaparken, yanlış bir düşünce ile; “benim bu küçük<br />

çabamdan ne olacak ki?” demez. Tebliğ görevinin<br />

kendisine, muhasebenin ise Allah’a âid olduğunu<br />

hatırlar (Yusuf (13)/40).<br />

8) GENÇ ADAM Dinî Heyecana Sahiptir<br />

Şüphe yok ki yaptığı işden hislenmek ve heyecan<br />

duymak; külfetin hazza ve zevke dönüşmesine vesile<br />

olur. “Din” bir bütün olarak ancak bu haz ve<br />

heyecanla yaşanır. En zor şey; candan ve maldan<br />

vazgeçmektir. Eğer insan heyecan-ı dîniyyeye kendini<br />

kaptırırsa; onun için malı da canı da vermek<br />

tabii hâle gelir. Tarih bunun misalleriyle dolu olduğu<br />

gibi, yaşadığımız dünyada çok az da olsa bu tür<br />

insanlara rastlarız.<br />

İhtiyaç sahibi birisinin ihtiyacını giderirken, tutulmaya<br />

layık elden tutup bir yere yerleştirirken, birisine;<br />

Kur’an, din-iman ve ahlak öğretirken; kendisinden<br />

birşeylerin eksildiğini ve vaktinin uçup gittiğini düşünmez.<br />

Soğuk su ile abdest aldığında, stadyumda devre<br />

arası namaz kıldığında, şehirlerarası yolculukta namaz<br />

kılmak için otobüsü durdurduğunda, hostesi<br />

çağırıp uçakta namaz kılacak yer istediğinde; yüksek<br />

bir dinî heyecan duyar. Ayak üstü açtığı oruç ve<br />

vasıtada yaptığı iftar sonrasında duyduğu manevi<br />

haz sebebiyle âdetâ kanatlanır.<br />

Yerine göre bir kitap ve CD ile yahut da bir küçük<br />

sakızla tebliğ yaptığında, bir hayrı yayıp, bir şerri<br />

engellediğinde fevkalâde heyecanlanır ve hislenir,<br />

hatta bazan vazifesini yapanların sevinci ile şükür<br />

mâhiyetinde ağlar.<br />

Devamı sonraki sayıda...<br />

32 33


1 Sıradışı Bir Ödül Töreni Mustafa Kutlu<br />

2 Ya Tahammül Ya Sefer Mustafa Kutlu<br />

3 Zafer Yahut Hiç Mustafa Kutlu<br />

4 Sır Mustafa Kutlu<br />

5 Beyhude Ömrüm Mustafa Kutlu<br />

6 Yoksulluk Kitabı Mustafa Kutlu<br />

7 İsyan Ahlakı Nurettin Topçu<br />

8 Yozlaşmadan Uzlaşmak Hüsrev Hatemi<br />

9 Beş Şehir Ahmet Hamdi Tanpınar<br />

10 Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar<br />

11 Yarınki Türkiye Nurettin Topçu<br />

12 İmân Ve Aksiyon Necip Fazıl Kısakürek<br />

13 Çile Necip Fazıl Kısakürek<br />

14 Aynadaki Yalan Necip Fazıl Kısakürek<br />

15 Kanlı Sarık Necip Fazıl Kısakürek<br />

16 Diriliş Neslinin Amentüsü Sezai Karakoç<br />

17 Ruhun Dirilişi Sezai Karakoç<br />

18 Çağdaş Batı Düşüncesinden Sezai Karakoç<br />

19 İslamın Dirilişi Sezai Karakoç<br />

20 Şeytandan Korunma Yolu Abdülhamit Bilali<br />

21 Gerçek Hayattan Hikmetli Kıssalar Abdülhamit Bilali<br />

22 Kırk Hadis Tercümesi Ve Şerhi Kazım Sağlam<br />

23 Davet Ahlakı Abdülhamit Bilali<br />

24 Musabbin Umeyr Ve Davet Ali Haydar Züğürlu<br />

25 Nebevi Davet Ve Propaganda Dr Fahri Hoşab<br />

26 Bilal Habeşi Ve Ahad Ali Haydar Züğürlu<br />

27 İnancımız Ömer Küçükağa<br />

28 İman Ve Salih Amel Abdülhamit Bilali<br />

29 Kötülükten Sakındırma Yolu Abdülhamit Bilali<br />

30 Kuranda Cehalet Cahil Cahiliyye Mustafa Akman<br />

31 Davetçi Eğitimi Ve Ahlakı Abdülhamit Bilali<br />

32 Zirvedeki Mankurtlar Taha İslam<br />

33 İhlas Çağrısı Ramazan Kayan<br />

34 Namaz Çağrısı Ramazan Kayan<br />

35 Tevhidi Varoluş Ramazan Kayan<br />

36 Kimlik İnşası Ramazan Kayan<br />

37 Vahiyle Doğrulmak Ramazan Kayan<br />

38 Kardeşlik Çağrısı Ramazan Kayan<br />

39 Kulluk Bilinci 1 Abdullah Yusufoğlu<br />

40 Kulluk Bilinci 2 Abdullah Yusufoğlu<br />

41 Son Elçi 2. Hamur Günay Bayburtlu Kesler<br />

42 Yitik Özgürlük Serkan Korkmaz<br />

43 Şehit Hama Ahmet Pakalın<br />

44 Müslüman Savaşçı Sadık Tekin<br />

45 Hamalı Ahmet Pakalın<br />

46 Sürgün Öğretmen Hüseyin Karatay<br />

47 Selahaddin Eyyubi Hüseyin Karatay<br />

48 Ömer Bin Abdulaziz Adil Akkoyunlu<br />

49 Bir Firavun Bir Mücahit Yusuf Koç<br />

50 Sevgili Yanlızlığım Mehmet Deveci<br />

51 Yerel İntifada Kurtuluş Anıl Kurt<br />

52 Hz. Ali Adil Akkoyunlu<br />

53 Muhammed İkbal Muhammed Han Kayani<br />

54 İbadet İlkeler Vecdi Akyüz<br />

55 Hasan El-Benna Ahmet Emin Dağ<br />

56 Ömer Muhtar Osman Arpaçukuru<br />

57 Malcolm X Doç. Dr. Recep Şentürk<br />

58 Bir Çığır Öyküsüdür:<br />

Şule Yüksel Şenler!<br />

Demet Tezcan<br />

59 Devlet İbn Haldun<br />

60 Gölgemin Ayak Sesleri Ahmet Mercan<br />

61 İman Ve İnkar Aynasında<br />

İki Kadın Portresi<br />

Muhammet Ali Kutup<br />

62 Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören<br />

63 Müslümanca Yaşamak Rasim Özdenören<br />

64 Eşikte Duran İnsan Rasim Özdenören<br />

65 Açık Mektuplar Rasim Özdenören<br />

66 Bacıdan Bayana Cihan Aktaş<br />

67 Son Direnişçi Vedat Sağlam<br />

68 Anadolu Fatihi Sultan Alp Arslan Yusuf Dursun<br />

69


İMAM HATİP ORTAOKULLARI İÇİN<br />

ÖNDER’İN TAVSİYE ETTİĞİ<br />

100 KİTAP<br />

1 Ağlamak Yasak Osman Çeviksoy<br />

2 Sarkaç Yahya Akengin<br />

3 Duvarın Öte Yanı Osman Çeviksoy<br />

4 Özlem Yokuşları Yahya Akengin<br />

5 Yaralı Dağlar Yahya Akengin<br />

6 Yusuf ve Züleyha Abdulhakim Koçin<br />

7 Şehit Hama Ahmet Pakalın<br />

8 Mushaflar ve Bombalar Ahmet Pakalın<br />

9 İşte Önderimiz Hz. Muhammed İhsan Süreyye Sırma<br />

10 Atlıhan Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />

11 Gültekin Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />

12 Kolsuz Kahraman Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />

13 Malkoçoğlu Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />

14 Sarı Benizli Adam Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />

15 Sencivanoğlu Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />

16 Elif’in Olağanüstü Düşleri Bilgin Adalı<br />

17 Elif’in Olağanüstü Düşleri 2 Bilgin Adalı<br />

18 Azap Toprakları Emine Işınsu<br />

19 Küçük Dünya Emine Işınsu<br />

20 Tutsak Emine Işınsu<br />

21 Kanije Muhasarası Namık Kemal<br />

22 Hayvan Çiftliği George Orwel<br />

23 Gazi Osman Paşa Plevne’ye<br />

Saplanan Tuğ<br />

Sadettin Kaplan<br />

24 Kara Gölge Necib El-Kiylani<br />

25 Efsane Tutsak Jack Sailor<br />

26 Gizemli Adam Jack Sailor<br />

27 Gizli Vadi Jack Sailor<br />

28 Karanlık Yol Jack Sailor<br />

29 Sırlar Adası Jack Sailor<br />

30 Zindandan Kaçış Jack Sailor<br />

31 Çanakkale Yiğidi Seyit Onbaşı İbrahim Ünsal<br />

32 Dağların Kartalı Gökçen Efe İbrahim Ünsal<br />

33 Korkusuz Savaşçı Battal Gazi İbrahim Ünsal<br />

34 Ormandaki Yangın Nevzat Yüksel<br />

35 Plevne Kahramanı<br />

Gazi Osman Paşa<br />

İbrahim Ünsal<br />

36 3. Selim Kılıç ve Ney A. Turan Oflazoğlu<br />

37 4. Murat A. Turan Oflazoğlu<br />

38 Bizans Düştü Fatih A. Turan Oflazoğlu<br />

39 Cem Sultan A. Turan Oflazoğlu<br />

40 Fetih A. Turan Oflazoğlu<br />

41 Gardiyan A. Turan Oflazoğlu<br />

42 Genç Osman A. Turan Oflazoğlu<br />

43 Esenlik Zamanı Cemal Şakar<br />

44 Gidenler Gidenler Cemal Şakar<br />

45 Hikayat Cemal Şakar<br />

46 Pencere Cemal Şakar<br />

47 Portakal Bahçeleri Cemal Şakar<br />

48 Yol Düşleri Cemal Şakar<br />

49 Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören<br />

50 Hastalar ve Işıklar Rasim Özdenören<br />

51 Hub Hasan Aycın<br />

52 Esrarname Hasan Aycın<br />

53 Yollar ve İzler Mustafa Miyasoğlu<br />

54 Zindan Hatıraları Zeynep Elgazali<br />

55 Oliver Twist Charles Dıckens<br />

56 Tom Sawyer Mark Twain<br />

57 Beyaz Zambaklar Ülkesinde Gregory Petrov<br />

58 Tatil Rüyası A.vahap Akbaş<br />

59 Gülün Aklı A.vahap Akbaş<br />

60 Hop Tirinom A.vahap Akbaş<br />

61 Herkesin Bir Hikayesi Var Ahmed Sırrı Arvas<br />

62 Allah’ın Güzel İsimleri<br />

Esma-İ Hüsna-Tek Cilt<br />

63 Sönmeyen Yıldızlar Ahmet Efe<br />

64 Yunus Ahmet Efe<br />

65 Son Av Ahmet Efe<br />

66 Anadolu Masalları Ahmet Efe<br />

67 Tuzaktaki Kaplan<br />

Ahmed Temmam<br />

Semir Halebi<br />

Selamet Muhammed Selamet<br />

Beydeba Masalları<br />

Ahmet Efe<br />

68 Kirazlı Şemsiye Bestami Yazgan<br />

69 Çılgın Okul Duran Çetin<br />

70 Tebessüm Öğretmen Duran Çetin<br />

71 Kırmızı Kar Yağınca Hasan Karahisar<br />

72 Küçük Prens Hasan Karahisar<br />

73 Beyaz Kanatlı Kuş Hasan Lâtif Sarıyüce<br />

74 Karbeyaz Hasan Lâtif Sarıyüce<br />

75 Yaralı Keklik Hüseyin Emin Öztürk<br />

76 İki Yıl Okul Tatili Jules verne<br />

77 On Beş Yaşında Bir Kaptan Jules verne<br />

78 Bir Ayet Bir Hikâye Meha Ali<br />

79 Yıldızlarla Uyumak Mehmet Nuri Yardım<br />

80 Arkadaşım Cami Mustafa Ökkeş Evren<br />

81 Şehitler Tepesi Mustafa Özçelik<br />

82 Peygamberimizin Anlattığı<br />

Hikayeler<br />

Osman Arpaçukuru<br />

83 Kutlu Peygamberim Vural Kaya<br />

84 Fatihin Hanatları Yusuf Dursun<br />

85 Bir İncidir İstanbul Yusuf Dursun<br />

86 Cennet Kapısı Çanakkale Yusuf Dursun<br />

87 Anadolu Fatihi Sultan Alp Arslan Yusuf Dursun<br />

88 Sönmeyen Yıldızlar Ahmet Efe<br />

89 Küçük Kara Balık Samed Behrengi<br />

90 Marka Benim İmran Aksoy<br />

91 Haydi Namaza Abdullah Yıldız<br />

92 Cennete Otostop Adem Özköse<br />

93 Gelin Müslüman Olalım Mevdudi<br />

94 Tarih Bilinci Abdullah Yıldız<br />

95 Hatırla Diye Demet Tezcan<br />

96 Hamalı Ahmet Pakalın<br />

97 Sürgün Öğretmen Hüseyin Karatay<br />

98 Selahaddin Eyyubi Hüseyin Karatay<br />

99 Ömer Bin Abdulaziz Adil Akkoyunlu<br />

100 Hz. Ali Adil Akkoyunlu<br />

36 37


Yrd.Doç.Dr. Resul ÇATALBAŞ<br />

Dini İçin Yaşayan Bir Topluluk:<br />

AMİŞLER<br />

yüzyıllarda Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya göç etmişlerdir.<br />

Günümüze Amişler, Amerika’nın yanı sıra<br />

Kanada, Karayipler, Orta Amerika ve Meksika’da<br />

yaşamaktadır. 5<br />

Din-Devlet İlişkisi<br />

Amişler’in en temel inancı; dini yaşama konusunda<br />

devletin hiçbir söz hakkı olmadığıdır. Bu sebeple<br />

sadece dinlerini yaşamaya odaklanmışlardır. Bu<br />

inancın bir yansıması olarak devletin tüm kurum ve<br />

işlevlerine de katılmazlar. Örneğin devlet memuru<br />

olmaz, emeklilik sistemine katılmaz, kamu elektriğini<br />

kullanmaz ve devlete vergi vermezler. Aynı<br />

zamanda Amişler, öldürmeye karşı çıktıkları için zorunlu<br />

askerlik hizmetini yapmaz, onun yerine hastanede<br />

çalışmak gibi alternatif hizmetlere katılırlar.<br />

Sosyal Hayat<br />

Amişler’de ahlâklı ve erdemli yaşamak çok önemlidir.<br />

Bu sebeple yalan söylemek, anne-babaya itaatsizlik,<br />

hırsızlık ve zina büyük günahtır. Ayrıca onların<br />

çoğunluğu içki içmez ve sigara da kullanmazlar.<br />

Amişler aileye çok önem verirler. Boşanma hoş karşılanmaz.<br />

Çocuklar, Tanrı’nın bir hediyesi kabul edildiğinden,<br />

kürtaj ve doğum kontrolü yasaktır. Çocuk<br />

sayıları 5 ile 10 arasındadır.<br />

Ülkemizden çok uzakta olan ve dini yaşamak uğruna<br />

birçok zulme maruz kalan böyle bir dini grup,<br />

biz Müslümanlara dini yaşamanın her toplum için<br />

hayati derecede önemli olduğunu hatırlatmaktadır.<br />

Kıymetli İmam Hatip Gençliği,<br />

İçinde bulunduğumuz medeniyet, Mehmet Akif’in<br />

deyimiyle “tek dişi kalmış canavar” 1 bize dünyalık<br />

için yaşamayı, makam ve çok para kazanmayı en<br />

büyük hedef olarak göstermektedir. Televizyonlardaki<br />

dizilerde lüks içerisinde yaşayan ve gününü<br />

gün eden insanlar, pahalı spor arabalar bizi dünyaya<br />

çağırmaktadır. Ancak böyle bir hayat ne Kuran-ı<br />

Kerim’in ne de Peygamber efendimizin (SAV) bize<br />

tavsiye ettiği bir hayattır. Zira Peygamber efendimiz:<br />

“zevkleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok<br />

zikredin” 2 derken, Kuran-ı Kerim: “dünyayı ahirete<br />

tercih etmeyi” 3 en büyük manevi hastalıklarından<br />

birisi olarak niteler ve yaratılış gayemizin “Allah’a<br />

kulluk yapmak” 4 olduğunu vurgular. Bu mesaj sadece<br />

İslamiyet’in değil, daha önceki hak dinlerin de<br />

ortak bir mesajıydı.<br />

İnsanlık tarihinde her yüzyılda doğru bildiği dini için<br />

yaşayan ve bu uğurda ölümü göze alan topluluklar<br />

var olmuştur. Çalışma alanım “Dinler Tarihi” olduğu<br />

için size bu konuda öne çıkan farklı bir Hıristiyan<br />

gruptan; yani Amişler’den bahsetmek istiyorum.<br />

1 “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman<br />

dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle<br />

bir imanı boğar,“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?<br />

(Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı).<br />

2 Hadis-i Şerif, Tirmizi, Zühd: 2; Nesâî, Cenâiz, 3; ibn<br />

Mâce, Zühd, 31; Hâkim, el-Müstedrek, 4/321.<br />

3 “Onlar ki, dünya hayatını (severek) âhirete tercih ederler;<br />

(insanları) Allah yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler.<br />

İşte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler” (İbrahim Suresi<br />

3. ayet).<br />

4 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye<br />

yarattım” (Zariyat Suresi, 56. ayet).<br />

Dini İçin Yaşayan Bir Topluluk:<br />

AMİŞLER<br />

Televizyonlarda Amişler, arabaya binmeyen, teknoloji<br />

ve elektrik kullanmayan bir kültürel grup olarak<br />

anlatılır. Ancak teknolojinin beşiği olan Amerika’da<br />

neden böyle bir hayatı tercih ettikleri konusu çok<br />

sorgulanmaz. Neden böyle bir hayatı tercih ediyorlar?<br />

Onları böyle bir hayat yaşamaya sevk eden<br />

sebepler nelerdir? Sorularını sorduğumuzda cevap<br />

olarak karşımıza “dini inanç” unsuru çıkar. Evet,<br />

onları bu türlü zorlu şartlar altında yaşamaya sevk<br />

eden sebep; din anlayışlarından başka bir şey değildir.<br />

Kısa Tarihi<br />

İsviçre ve güney Almanya’daki Anabaptist hareket<br />

mensupları (Kardeşler) 1693 yılında, fikir ayrılıkları<br />

nedeniyle Amişler ve Mennoitler olmak üzere ikiye<br />

ayrılmışlardır. Kuruldukları yer İsviçre’nin Alsace<br />

şehridir. Amiş ismi kilise lideri Jakob Ammann’dan<br />

(1644-1730) türetilmiştir.<br />

Amişler, din ve devletin ayrımını savunmuşlardır. Bu<br />

sebeple hem Katolik hem de Protestan hükümetler<br />

tarafından yargılanmadan yakılarak, başı kesilerek<br />

ya da suda boğdurulmak suretiyle ölüm cezasına<br />

çarptırılmışlardır. Ancak kendilerine verilen bu cezalar<br />

onları inançlarını yaşamaktan alıkoymamıştır.<br />

Geceleri toplumdan uzak mekânlarda gizli bir şekilde,<br />

hatta bazen mağaralarda bir araya gelerek ibadetlerini<br />

yapmışlardır. Kendilerine yapılan işkence<br />

ve zulüm dayanılmaz hal alınca Amişler, 18. ve 19.<br />

Amişler deyim yerinde ise “bir lokma bir hırka” anlayışı<br />

ile yaşarlar. Bu sebeple onlarda gösterişli hayat<br />

yaşamak, moda kıyafetler giymek ve mücevher takmak<br />

günahtır. Hatta bazıları, küpe, bilezik ve evlilik<br />

yüzüğünü uygun karşılamazlar. Giyimlerinde sadelik<br />

ve basitliği benimserler. Kadınlar makyaj yapmaz,<br />

süslü olmayan tek renk kıyafetler giyer ve başörtüsü<br />

takarlar. Erkekler resimde görüldüğü üzere basit giyinir,<br />

hasır şapka takar, sakal bırakır ancak bıyık bırakmazlar.<br />

Amişler’in evlerinde televizyon, internet,<br />

cep telefonu ve çamaşır makinesi yoktur. Fotoğraf<br />

çektirmeyi uygun karşılamazlar. Araba yerine resimdeki<br />

buggy denen “at arabasına” binerler.<br />

Amişler çocuklarını ilköğretime gönderirler. 8 yıllık<br />

eğitimden sonra çocukların lise ve üniversite eğitimi<br />

alması yasaklanmıştır. Çünkü onlara göre bir insanı<br />

Tanrı’nın yanında değerli kılacak şey; çok okumak,<br />

diploma ve makam sahibi olmak değil, Tanrı’nın razı<br />

olacağı bir hayat yaşamaktır.<br />

5 Bkz. Resul Çatalbaş, Radikal Reformistler: Hıristiyanlıkta<br />

Anabaptist Hareket, Ankara: Berikan Yayınları, 2015, ss. 90-95.<br />

Türkiye’de yaşayan bir misyonere dinini anlatman<br />

ve bu uğurda her türlü hakarete maruz kalman<br />

karşılığında Tanrı’dan beklentin nedir? diye sorulduğunda<br />

şu çarpıcı cevabı vermiştir: “Tanrı’nın bana<br />

verdikleri karşısında benim yaptıklarımın hiçbir<br />

değeri yok ki”. Onun insanı derinden etkileyen bu<br />

cevabına karşılık ben de soruyorum: Allah’ın bize<br />

verdiği; akıl, kalp, göz, beden, hayat ve aile nimetleri<br />

karşısında onun için veya ebedi hayatımız için<br />

gerçekten ne yapıyoruz?<br />

38 39


Ramazan AKKIR<br />

<strong>Gençlik</strong>, Sezai Karakoç ve<br />

15 Temmuz Ruhu<br />

24-25 Eylül tarihlerinde Kahramanmaraş’ta altı oturum şeklinde düzenlenen, imam hatiplerin<br />

akademik ve manevi kalitesini arttırmaya yönelik istişarelerde bulunulan 13. İmam Hatipliler<br />

Kurultayı'nın sonuç bildirisi aşağıdaki gibidir.<br />

13. ÖNDER İMAM HATİPLİLER KURULTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ<br />

Kahramanmaraş, 2016<br />

Bismillahirrahmanirrahim<br />

İstikamet üzere temasıyla imam hatip öğrencilerimizin, mezunlarımızın ve camiamızın her alanda ve<br />

konumda bilinçli ve şuurlu bir şekilde hareket etmeleri gerektiğine vurgu yapıldı.<br />

<strong>Gençlik</strong>; bir toplumun geleceği, bugünün<br />

ve yarınların güvencesidir. Bir toplum, ne<br />

kadar kaliteli ve yetişmiş gençliği sahipse<br />

o denli başarılı ve geleceğinden emin olur.<br />

Bundan dolayı, gençlik ile gelecek arasında doğrudan<br />

bir ilişki bulunmaktadır. Sağlıklı bir gelecek inşa<br />

etmenin yolu, gençlikten ve gençlere yatırım yapmaktan<br />

geçer.<br />

Türkiye gibi genç nüfusu oldukça yoğun olan bir<br />

ülkede gençliğe sosyal, kültürel ve siyasal yatırım<br />

yapmak zorunludur. “Ak sütün içindeki ak kılı fark<br />

edecek kadar gözü keskin bir genç(lik)” yetiştirmenin<br />

yolu, bilinç düzeyi yüksek, akıl ve irfan arasındaki<br />

ahengi yakalamış bir siyasallıktan ve kültürellikten<br />

geçer. Ve bu ülkenin ihtiyacı olan da ak sütün içindeki<br />

ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençtir,<br />

gençliktir.<br />

Diriliş Neslinin Şairi Sezai Karakoç’un ifadesiyle;<br />

“Hayatta en değerli şey gençlik… Her şeye sahip<br />

olsanız da gençlik gittiyse ne fayda… Terazinin bir<br />

kefesine bütün o şeyleri bir kafesine de gençliği koysanız<br />

gençlik ağır basar. <strong>Gençlik</strong> değerlidir; hayaller,<br />

arzular çoktur. Ancak zaman kısıtlı, planlı-programlı<br />

çalışmalı...”<br />

Üstadın düşünce dünyasında gençlik, geleceğe ruh<br />

aşılayan bir kök gibidir. İslam medeniyetini ve irfanını<br />

inşa edecek olan da planlı-programlı çalışan gençlerdir.<br />

Evet, medeniyetleri insan kurar. Ancak kuruculuk<br />

vasfına en yakın olanlar akıl ve kalp arasındaki ahengi<br />

yakalamış olan gençlerdir. Unutmayalım ki, böylesi<br />

gençler, medeniyet yolundaki işaret taşlarıdır. Aynı<br />

şekilde, toplumları ve büyük medeniyetleri dinamitleyenler<br />

de irfan, estetik ve ahlaktan yoksun gençliktir.<br />

Şimdi hızlıca içinde yaşadığımız dünyaya bir göz atalım.<br />

Türkiye, 15 Temmuz gecesi Fethullahçı Terör Örgütü(FETÖ)<br />

tarafından organize edilen oldukça kanlı<br />

bir darbe girişimine şahitlik etti. FETÖ mensupları<br />

kimlerdir ve nasıl bir kafa kâğıdına sahiptir? Bu soru<br />

oldukça önem arz etmektedir. Çünkü FETÖ mensupları,<br />

bu toplumun mankurtlarıdır. Aklı ile kalbi arasındaki<br />

ahengi kaybetmiş, aklını kiraya vermiş, irfanını<br />

kaybetmiş bir kuşaktır. Altın nesil; dilini, dinini, evini,<br />

yurdunu ve hatta şarkısını kaybetmiş bir gençliktir.<br />

Gençliğinden ve hatta çocukluğundan itibaren aklı<br />

ve vicdanı çalınan bu insanlar, Türkiye’nin en uzun<br />

gecelerinden birisi olan 15 Temmuz gecesinde bu<br />

ülkenin insanlarına kurşun sıkmışlardır. Altın Nesil,<br />

bu ülkenin geleceğini ve gençliğini prangaya alma<br />

operasyonudur. Bununla mücadele etmenin öncelikli<br />

yolu, sadece müminlerin kardeş olduğu gerçeğinden<br />

geçmektedir.<br />

Yapılması gerekeni Üstad Sezai Karakoç şöyle betimliyor;<br />

öncelikle “Bir konunun uzmanı olunmalı. Sadece<br />

fakülte mezunu olmak değil, imkânı olan yüksek<br />

lisans, doktora yapmalı. Hem kendi hayatına, hem<br />

milletine şimdiye ve geleceğe katkı yapmalı. Bunu<br />

sadece birlikte yaparız. Ortaklık, birliktelik bilincimiz<br />

olmalı. Organize olmayı önemsemeli. Müminler kardeştir.<br />

Hayırda yarışırlar. Kıskançlık, haset olmamalı.<br />

Allah’ın nimeti bol hepimize yeter.” Ortaklık bilinci<br />

olmalı; kıskançlık ve haset olmamalı…” Yapılması<br />

gereken budur; akıl ve irfan da bunu gerektirir.<br />

Sessizliğin ve irfanın burçtan kalesine sığınına üstadın<br />

veciz ifadesiyle “…Büyük İslam Devleti olmalı. Bu<br />

tek çare tek kurtuluş… Dört Kavrama sahip çıkmalıyız.<br />

1. İslam Milleti, 2. İslam Ülkesi, 3. İslam Devleti, 4.<br />

İslam Medeniyeti ki devleti de bu besler zaten. Çünkü<br />

Devleti adalet, adaleti de ahlak eksenli bir medeniyet<br />

ayakta tutar. Ve bu bir hayal değil, bir idealdir.”<br />

Geleceği inşa edecek olan gençliğin ideali adalet<br />

olmalıdır, medeniyet olmalıdır. İçinde yaşadığımız<br />

bunalım çağında adaleti ve medeniyeti inşa etmek,<br />

hepimizin ve özellikle gençlerin görevidir, sorumluluğudur.<br />

Bunun şuurunda olunmalı…<br />

Ülkemizin geleceğinde gençlerin çok önemli roller üstleneceğine dikkat çekilerek, önümüzdeki<br />

dönemde Hanımlar, <strong>Gençlik</strong> ve Spor alanlarını önceleyip, planlı ve programlı bir şekilde atılımlar<br />

gerçekleştirileceği ifade edildi.<br />

ÖNDER ve paydaş STK'ların sivil bir insiyatifle hareket ederek gerektiğinde her türlü siyasetin üstünde<br />

ve ötesinde sivilleşme ve ilerleme yönünde planlama, projelendirme gibi gelecekle ilgili çalışmalara<br />

devam edileceği belirtildi.<br />

15 Temmuz ihanet kalkışmasına karşı şanlı bir direniş gösteren milletimize, devlet büyüklerimize,<br />

gazilerimize, gençlerimize, kadınlarımıza minnettar olduğumuz belirtilerek, aziz şehitlerimiz rahmetle<br />

anıldı.<br />

Ülkemiz adına büyük bir ihanet olarak gördüğümüz 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında özelde<br />

gençlerimizin, genelde vatandaşlarımızın huzur ve refahı için her türlü tehditten ve tehlikeden uzak<br />

eğitimli, erdemli, ahlaklı ve donanımlı bireyler yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çekildi.<br />

Türkiye çapında öncülüğünü yaptığımız mezun derneklerimizle bu misyon ve vizyon ile 2016 ve 2017<br />

eğitim ve öğretim döneminin başında kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlama yapma ve bu plan<br />

dahilinde muhatap kitlemizin geleceğe hazırlanması hedef olarak belirlendi.<br />

Kemiyetten öte keyfiyetin çok daha önemli olduğu yeni ve bereketli bir döneme geçildiğine dikkat<br />

çekildi. Günümüz Türkiye'sinde Sivil Toplum Kuruluşlarının geliştirilerek kamu hizmetlerinde fikri, ilmi,<br />

maddi ve manevi olarak rol model olmaları gerektiği dile getirildi.<br />

Geçmişte imece usulüyle ve hayır niyetiyle yapılan çalışmaların bugün ne kadar faydalı olduğu ve<br />

burada yetişen insanların ülkemize kamu ve özel sektörde hizmet vermesinin önemi daha iyi anlaşıldı.<br />

Devlet-millet kaynaşmasının, siyaset ve sivil toplum oluşumuyla daha da zengin olacağının,<br />

sonuçlarının da daha bereketli hale geleceğinin altı çizildi.<br />

Sivil toplum sorumluluğunun psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönüyle ele alınarak geri dönüşüm<br />

odaklı bir çalışma sistemi haline gelmesinin önemi vurgulandı. Toplumun her kesimine ulaşabilme,<br />

dinleme, değerlendirme ve neticelendirme şeklinde çalışmalar yapılması gerektiğine vurgu yapıldı.<br />

40 41


Kerim Abdul<br />

Cabbar<br />

Kareem<br />

Abdul-Jabbar<br />

Amerika’da<br />

Müslüman Olmak<br />

Lew Alcindor olarak doğdum.<br />

Şimdi ise adım Kerim Abdül Cabbar.<br />

Lew iken Kerim olmam – Sean<br />

Combs’ın ismini Puff Daddy,<br />

Diddy ve en son da P. Diddy olarak<br />

değiştirmesindeki gibi – artık<br />

marka olmuş ünlü bir ismi<br />

değiştirmekten ibaret bir şey<br />

değildi; kalben, aklen ve ruhen<br />

bir dönüşümdü. Eskiden Lew Alcindor’dum.<br />

Beyaz Amerika’nın<br />

benden beklediği şeyin soluk bir<br />

yansımasıydım. Şimdi ise Kerim<br />

Abdül Cabbar’ım. Afrikalı geçmişim,<br />

kültürüm ve inançlarımın bir<br />

dışavurumuyum.<br />

Çoğu insan için din değiştirmek, esasen yoğun bir<br />

vidan muhasebesi gerektiren, kişisel bir mesele. Fakat<br />

ünlü biriyseniz, bu herkesin tartıştığı bir konu<br />

haline geliyor. Az bilinen ya da pek haz edilmeyen<br />

bir dine geçmişseniz, o vakit zekanız, vatanseverliğiniz<br />

ve akıl sağlığınız eleştiri oklarının hedefi oluveriyor.<br />

Bunu gayet iyi biliyorum. Müslüman olalı 40<br />

yıldan fazla olduğu halde hâlâ bu tercihimi savunmak<br />

durumunda kalıyorum.<br />

Şöhretin verdiği rahatsızlık duygusu<br />

İslamiyet ile California Üniversitesi’ndeki (UCLA)<br />

ilk yılımda tanıştım. O dönemde artık basketbol<br />

oyuncusu olarak ülke çapında belli bir üne sahip<br />

olsam da, özel hayatımı gizli tutmaya son derece<br />

dikkat ediyordum. Şöhret beni gergin ve huzursuz<br />

biri yapıyordu. Hâlâ gençtim, o yüzden de ilgi odağı<br />

olmaktan neden bu kadar bunaldığımı tam olarak<br />

söze dökemiyordum. Takip eden birkaç yılda ise<br />

bazı şeyleri daha iyi anlamaya başladım.<br />

Beni engelleyen şey, kısmen halkın takdir ettiği kişinin<br />

gerçek ben olmadığı hissiydi. Yetişkin bir erkek<br />

olma yolundaki bir gencin olağan sıkıntılarını<br />

yaşamanın dışında, ülkenin en<br />

iyi kolej basketbol takımlarından<br />

birinde oynuyor ve okula devam<br />

ediyordum. Buna bir de 1966-<br />

67’de Amerika’da siyah olmanın<br />

ağırlığını ekleyin. O yıllarda Amerikan<br />

Medeni Haklar Hareketi’nin<br />

önemli isimlerinden James Meredith,<br />

Mississippi’deki yürüyüş sırasında<br />

pusuya düşürülmüş; Kara<br />

Panter Partisi (Black Panter Party)<br />

kurulmuş; Thurgood Marshall, ilk<br />

Afro-Amerikan yüksek mahkeme<br />

yargıcı seçilmiş ve Detroit’te çıkan<br />

ırkçılık karşıtı ayaklanmada 43 kişi<br />

hayatını kaybetmiş, 1.189 kişi yaralanmış<br />

ve 2 binden fazla bina<br />

hasar görmüştü.<br />

Herkesin alkışladığı Lew Alcindor’un aslında hayal<br />

ettikleri kişi olmadığını fark ettim. Hayranlarım<br />

benim ırk eşitliğinin ideal bir örneği olmamı istiyorlardı.<br />

Beni – ırkı, dini ya da ekonomik durumu<br />

ne olursa olsun – her altyapıdan insanın Amerikan<br />

rüyasına erişebileceğinin bir simgesi olarak görüyorlardı.<br />

Onlara göre ben, ırkçılığın bir efsane olduğunun<br />

canlı kanıtıydım.<br />

Fakat işin aslını biliyordum. Bulunduğum noktaya,<br />

fırsat eşitliği sayesinde değil, 2,18 metre boyum ve<br />

atletik yapım sayesinde gelmiştim. Diğer yandan<br />

otorite sahiplerini memnun etmeye çalışma anlayışına<br />

dayalı katı bir terbiye ile de mücadele ediyordum.<br />

Babam kuralları olan bir polisti. Katolik okulunda<br />

okumuştum ve oradaki rahipler ile rahibelerin<br />

de bir sürü kuralları vardı. Oynadığım takımları çalıştıran<br />

basketbol koçlarının ise daha da çok… İsyan<br />

etmek gibi bir seçeneğim yoktu.<br />

Yine de durumdan memnun değildim. 1960’larda<br />

yetişmiş biri olarak çok fazla siyah rol model görmemiştim.<br />

Özverili cesaretinden dolayı Martin Luther<br />

King Jr.’a, düşmanlarını fena halde benzetip esas<br />

kızı kaptığı için de Shaft’a hayranlık duyuyordum.<br />

42<br />

43


Bunun dışında beyaz kamuoyunun ortak fikri, siyahların<br />

pek de iyi olmadıkları yönündeydi. Onlara<br />

göre siyahlar, ya haklarını alabilmek için beyazların<br />

yardımına ihtiyaç duyan mağdur bir kesim ya da beyazların<br />

evlerini, işlerini, kızlarını ellerinden almaya<br />

niyetli baş belalarıydı. “Makbul olanlar” gösteri ya<br />

da spor dünyasının mutlu isimleriydi, ki onların da<br />

yakaladıkları talih için minnettar olmaları bekleniyordu.<br />

Bu gerçeğin bir şekilde yanlış olduğunu – bir<br />

şeylerin değişmesi gerektiğini – biliyordum. Bilmediğim<br />

şey ise bunun benim için ne anlama geldiğiydi.<br />

Baştaki bilinçlenme sürecimde en büyük etkiyi yaratan,<br />

üniversitenin ilk yılında Malcolm X’in otobiyografisini<br />

okumamdı. Malcolm’ın hikayesi; demir<br />

parmaklıklar ardına düşmeden çok önce kendisini<br />

hapseden kurumsal ırkçılığın bir kurbanı olduğunu<br />

fark edişi beni çok etkilemişti. Ben de aynen o şekilde<br />

hissediyordum: İnsanların ben olduğumu sandığı<br />

bir imajın içinde hapis gibiydim. Malcolm ilk iş<br />

olarak içinde büyüdüğü Baptist inancını bir kenara<br />

bırakarak İslamiyeti araştırmaya başladı. Ona göre<br />

Hristiyanlık, siyahları köleleştiren ve topluma yayılan<br />

ırkçılığı destekleyen beyaz kültürünün temeliydi.<br />

Ailesi ateşli bir şekilde Hristiyanlığı savunan Ku Klux<br />

Klan’ın saldırısına uğramış, evleri bu hareketten ayrılarak<br />

kurulan Kara Lejyon isimli bir grup tarafından<br />

yakılmıştı.<br />

Malcolm X’in adi bir suçludan siyasi bir lidere dönüşümü,<br />

beni kendi yetiştirilme tarzımı daha yakından<br />

incelemeye ve kimliğim hakkında daha derinlemesine<br />

düşünmeye sevk etti. Malcolm X, İslam sayesinde<br />

kendi gerçek benliğini bulmuş; bir yandan siyahlardan<br />

ve beyazlardan gördüğü düşmanca tavırlarla<br />

yüzleşirken, diğer yandan da toplumsal adalet için<br />

savaşacak gücü kazanmıştı. Bu düşünceler ışığında<br />

ben de Kuran-ı Kerim’i incelemeye başladım.<br />

Karar ve başkaldırı<br />

Bu karar, ruhsal tatmin yönünde dönülmez bir yola<br />

girmemi sağladı. Ama bu kesinlikle pürüzsüz bir<br />

yol değildi. O yolda ilerlerken ciddi hatalar yaptım.<br />

Üstelik belki yolun pürüzsüz de olmaması gerekiyordu;<br />

belki de kişinin inançlarını sorgulayıp pekiştirebilmesi<br />

için gittiği yolun engeller, sapaklar, yanlış<br />

keşiflerle dolu olması şarttı. Malcolm X’in dediği<br />

gibi, “Şayet bedelini ödemeye hazırsanız, kendinizi<br />

gülünç duruma düşürmeye de hakkınız vardır.”<br />

Ben de bu bedeli ödedim.<br />

Daha önce de söylediğim gibi, kurallara – ve özellikle<br />

de öğretmenler, vaizler ve takım koçları gibi kuralları<br />

uygulayanlara – saygılı biri olarak yetiştirildim.<br />

Her zaman istisnai bir öğrenci oldum. O yüzden<br />

de İslamiyet hakkında daha fazla bilgi edinmeye<br />

karar verdiğimde, Hammas Abdülhalis’i kendime<br />

öğretmen kıldım. Milwaukee Bucks takımında oynadığım<br />

yıllarda Hammas’ın İslamiyet yorumu iyi bir<br />

ilham kaynağıydı. Daha sonra 1971 yılında, 24 yaşındayken<br />

Müslüman olarak (Allah’ın asil hizmetkarı<br />

anlamına gelen) Kerim Abdül Cabbar adını aldım.<br />

Bana sık sık, niçin Amerikan kültürüne bu denli<br />

yabancı bir dini ve telaffuzu bu kadar zor bir ismi<br />

tercih ettiğim soruluyor. Hatta bu durumu sanki evlerini<br />

yakmışım ya da Amerikan bayrağını yırtmışımcasına<br />

epey kişisel algılayan hayranlarım dahi oldu.<br />

Aslında ben Amerikan kültürüme yabancı olan dini<br />

reddedip siyah Afrikalı mirasımın bir parçası olan<br />

dini kucaklıyordum. (Afrika’dan getirilen kölelerin<br />

tahminen yüzde 15-30’u Müslümandı.) Hayranlarım,<br />

1930’da Detroit’te kurulan Amerikan İslam hareketi<br />

İslam Ümmeti’ne katıldığımı sanıyordu. İslam<br />

Ümmeti lideri olarak Malcolm X’ten çok etkilendiysem<br />

de gruba katılmamayı tercih ettim. Çünkü işin<br />

siyasi yönünden ziyade manevi tarafına odaklanmak<br />

istiyordum. En nihayetinde Malcolm da grubu<br />

reddetmiş ve hemen sonrasında da üç grup üyesi<br />

tarafından öldürülmüştü.<br />

Ailem din değiştirmemden memnun olmadı. Koyu<br />

Katolik olmasalar da beni Hristiyanlığı mutlak doğru<br />

olarak kabul edecek şekilde yetiştirmişlerdi. Fakat<br />

tarih okudukça, Hristiyanlığın insanlara boyun eğdirme<br />

konusunda oynadığı rolün daha çok farkına<br />

vardım. Elbette 1965’teki İkinci Vatikan Konseyi’nin<br />

köleliği Tanrı’nın adını lekeleyen, toplumu zehirleyen<br />

bir “haysiyetsizlik” ilan ettiğini biliyorum. Fakat<br />

benim açımdan bu çok geç atılmış bir adımdı. Kilisenin,<br />

gücünü ve nüfuzunu köleliği bitirmek için<br />

kullanmayıp bunun yerine bir şekilde ilk günahla<br />

bağlantılandırarak haklı göstermesi beni sinirlendiriyordu.<br />

Dum Diversas and Romanus Pontifex gibi<br />

papalık fetvaları, yerlilerin köleleştirilmesini ve topraklarının<br />

gasp edilmesini tasvip ediyordu.<br />

Pek çok Hristiyanın kölelikle savaşmak için kendi<br />

hayatlarını ve ailelerini riske attığının ve onlar olmasaydı<br />

bu sorunun bitmeyeceğinin farkında olmakla<br />

beraber, en kutsal inançlarını doğrudan çiğneyen<br />

böylesine rezil bir davranışa göz yummuş kültürel<br />

kurumlarla aynı çizgide de olamıyordum.<br />

İsim değiştirmek, hayatımda ailemin ve halkımın<br />

köleleştirilmesine dair ne varsa reddetmemin bir<br />

uzantısıydı. Alcindor, Trinidad’da<br />

yaşayan Fransız bir toprak<br />

ağasıydı ve atalarım da<br />

onun kölesiydi. Ailemin<br />

kökleri günümüz<br />

Nijerya’sındaki Yoruba<br />

halkına dayanıyor. Ailemin<br />

köle efendisinin<br />

adını taşımaya devam<br />

etmek, onların şerefini<br />

lekelemek gibi geliyordu.<br />

Alcindor adı, adeta bir<br />

utanç lekesi gibiydi.<br />

İslamiyete mutlak şekilde<br />

sadıktım. Başka bir kadına<br />

güçlü duygular beslememe<br />

rağmen, Hammas’ın önerdiği<br />

bir kadınla evlenmeyi bile kabul<br />

ettim. Daima takım oyuncusu<br />

olan ben, “Koç” Hammas’ın<br />

söylediği şekilde<br />

davranıyordum. Ailemi<br />

düğüne çağırmamam<br />

konusundaki tavsiyesine<br />

de uydum; ki bu hatayı<br />

telafi etmem yıllarımı<br />

44 45


Kurbağa Kermit’in meşhur bir repliği vardır:<br />

“Yeşil olmak kolay değil.” der.<br />

Bir de Amerika’da Müslüman<br />

olmayı deneyin.<br />

Müslüman olduğu iddia eden kimselerin terör eylemleri,<br />

saldırılar ve insanlık dışı hareketler yüzünden<br />

dünyanın geri kalanı bizden korkar hale geldi.<br />

Dünya genelindeki 1,6 milyar Müslümanın çoğunun<br />

barışçıl pratiklerini gerçek manada bilmeden sadece<br />

en kötü örnekler gündeme getiriliyor. Müslüman<br />

oluşumun bir parçası da, başkalarına dinimi öğretme<br />

sorumluluğunu kabul etmeyi; onları Müslüman<br />

yapmaktan ziyade karşılıklı saygı, destek ve barış<br />

çerçevesinde onlarla bir arada yaşamayı içeriyor.<br />

Aynı şeyi başkalarından da bekleyerek çok fazla bir<br />

şey istemiş olmuyorum.<br />

Kerim Abdül Cabbar, Amerikan Ulusal<br />

Basketbol Ligi’nde (NBA) tüm zamanların<br />

en skorer oyuncusu. NBA’de<br />

oynadığı 20 sezon boyunca altı kez<br />

şampiyonluk yaşadı ve altı kez de En<br />

Değerli Oyuncu ödülüne layık görüldü.<br />

O’nu sosyal medyadan takip edebilirsiniz!<br />

www.kareemabduljabbar.com<br />

kaj<br />

@kaj33<br />

alacaktı. Hammas’ın öğretilerinden bazılarıyla ilgili<br />

şüphelerim olsa da, yaşadığım büyük manevi tatmin<br />

yüzünden bunları mantığa bürüyordum.<br />

Fakat sonunda özgür ruhum ortaya çıktı. Bütün dini<br />

bilgilerimi tek bir adamdan alma fikrinden memnun<br />

olmadığım için kendi kendimi yetiştirmeye karar<br />

verdim. Kısa süre içinde Hammas’ın Kuran-ı Kerim<br />

ile ilgili bazı öğretilerine katılmadığımı anladım ve<br />

kendisiyle yollarımız ayrıldı. 1973’te Libya ve Suudi<br />

Arabistan’a gidip Kuran’ı Kerim’i kendi başıma<br />

inceleyebilmek için Arapça öğrendim. Bu kutsal<br />

yolculuk bittiğinde inançlarım netleşmiş, imanım<br />

tazelenmişti.<br />

O zamandan bu zamana, Müslüman olma kararımdan<br />

dolayı ne bir bocalama yaşadım ne de bir pişmanlık<br />

duydum. Geriye dönüp baktığımda, keşke<br />

bunu daha gizli, tüm o tantana olmadan yapabilseydim<br />

diyorum. Lakin o dönemde köleliği ve bunu<br />

destekleyen dini kurumları kınayarak medeni haklar<br />

hareketine destek veriyordum. Bu da benim açımdan<br />

son derece kişisel bir yolculuk olan bu süreci,<br />

istemediğim halde başka bir yöne saptırarak daha<br />

siyasi bir şekle soktu.<br />

Birçok insan, inandığı dinin içine doğar. Onlar için<br />

din, büyük ölçüde bir miras ve kolaylık meselesidir.<br />

İnançları imana; sadece dinin öğretilerine değil, aileden<br />

ve kültürden gelen o dinin kabulüne de dayalıdır.<br />

Din değiştiren biri açısından ise bu bir karar ve<br />

başkaldırı meselesidir. Bizlerin inancı, iman ve mantığın<br />

birleşimine dayanıyor, çünkü ailemizin, bağlı<br />

olduğumuz toplumun geleneklerini terk edip her<br />

ikisine de yabancı bir inancı benimseyebilmek için<br />

güçlü bir sebebe ihtiyacımız var. Din değiştirmek<br />

riskli bir iş; zira sonunda ailenizi, arkadaşlarınızı ve<br />

toplumun desteğini kaybedebilirsiniz.<br />

Bazı hayranlarım bana hâlâ Lew diye sesleniyor ve<br />

böyle yaptıklarında onları görmezden gelmeme<br />

bozuluyorlar. Manevi tercihlerime saygı göstermemelerinin<br />

bir hakaret olduğunu anlamıyorlar. Sanki<br />

ben kendi özel hayatı olan bir birey değilmişim de,<br />

varoluş sebebi onların hayatını, yine onların uygun<br />

gördükleri şekilde süslemek olan bir oyuncakmışım<br />

gibi…<br />

Kurbağa Kermit’in meşhur bir repliği vardır: “Yeşil<br />

olmak kolay değil.” der. Bir de Amerika’da Müslüman<br />

olmayı deneyin. Pew Research Center tarafından<br />

yapılan, başlıca dini gruplara yönelik tutumları<br />

değerlendirme amaçlı bir ankete göre, İslam,<br />

ABD’deki en büyük üçüncü din olduğu halde Amerikan<br />

kamuoyunun en az saygı duyduğu kesim ise<br />

Müslümanlar. Öyle ki bu oran, ateistlere duyulan<br />

saygıdan da düşük.<br />

46


Resûlüllah’ın yanında<br />

sadık bir şekilde duranlar<br />

Ashâb-ı Kiram her işkencenin, her hakaretin<br />

ardından en mutlu sığınak olan<br />

Resûlüllah’ın yanına yaralarını sarmaya<br />

geliyorlardı. Erkam’ın evinde, Resûlüllah<br />

kanatlarını açmış civcivlerini kanatları altında korumaya<br />

çalışan bir anne merhameti ile ashâbını topluyordu.<br />

Ya Resûlüllah! Ashâbını kanatlarının altında koruduğun<br />

gibi, bizlerde Senin o merhametli kanatlarının<br />

altında korunmaya ne kadar muhtacız.<br />

Mekke’de işkence tüm hızıyla devam ediyordu. Zayıf<br />

olan, tanıdığı arkası olmayanlara baskılar daha<br />

da fazlaydı. Habbab bin Eret (Radıyallâhu Anh) bu<br />

işkencelere çokça maruz kalanlardandı. Sırtına ateşte<br />

kızdırılmış taşlar yapıştırılır, sırt yağları eriyinceye<br />

kadarda kaldırılmazdı, tüm bu işkencelere rağmen<br />

yine imanında sebat ederdi. Demirciydi Habbab bin<br />

Eret..<br />

Bir keresinde sırtında ateş yakıp, kızdırılmış demiri<br />

eritmiş ve söndürmüşlerdi, o da can acısıyla Resülûllah<br />

(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e koştu. Renkten<br />

renge girmiş, dili damağı kurumuş bir şekilde<br />

Efendimize gelip dedi ki: - Ya Resûlellah! Biz hak din<br />

üzere değil miyiz?<br />

- Evet! Biz Hak Din üzereyiz.<br />

- Peki ya Resûlellah! Bu zulümler bu işkenceler (biz<br />

onlara hiç bir kötülük etmediğimiz halde, ne mallarına,<br />

ne makamlarına, ne de namuslarına göz<br />

dikmediğimiz, onların canlarına kasdetmediğimiz<br />

Ömer Döngeloğlu<br />

halde) bu canımızı acıtan, yüreğimizi sızlatan bu işkenceler<br />

ne zaman bitecek ya resülûllah?<br />

Ve Hz. Habbab sırtını dönüp gömleğini sıyırdığında,<br />

Resülûllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) belki at<br />

nalı büyüklüğünde büyükçe bir yerin, hala yarasının<br />

fokur fokur kaynadığını, Hz. Habbab’ın sırtında<br />

dağlanmış ateşlerin söndürüldüğünü ve etinin<br />

kemiklerine kadar eritildiğini görünce; O Rahmet<br />

Peygamberinin gözleri yaşla doldu. O nemli gözlerle<br />

buyurdu ki:<br />

- Ey Habbab sabret! Sizden önce de bunlar olmuştu.<br />

Hatta sizin başınıza gelenlerden daha ağırlarını<br />

gördü bu insanlık. Öyle ki; sizden önceki ümmetlerde<br />

bir adamın derileri demir tarakla taranır, sinirleri<br />

kemiğinden sıyrılırdı da bu işkence onu dininden<br />

döndürmezdi.<br />

Testere başının saç ayrımına konur ve iki parçaya<br />

bölünürdü; bu da o adamı dininden döndürmezdi.<br />

Allah-u Teâlâ muhakkak bu dini tamamlayacaktır.<br />

San’a’dan kalkan yolcu Hadramevt’e kadar içinde<br />

Allah korkusundan başka hiç bir korku olmadan<br />

gidebilecek.<br />

Hz. Habbab acının tesiriyle, teselli olmak için geldiği<br />

peygamber kucağında aldığı bu öğütle teselli<br />

oluyordu.<br />

Hz. Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in etrafında<br />

halkalar kurmuş bu gençler; işte Habbab’lar,<br />

Bilâl’ler, Musab’lar, Medine yüzü görünceye kadar<br />

ne çileler ne acılar çekmiştiler.<br />

Habeşistan dönüşü sonrasında yapılan işkencelerden<br />

Mus’ab bin Umeyr’de nasibini alanlardandı.<br />

Diğerlerine yaptıkları gibi hakaret etmeler, aşağılamalar,<br />

zaman zaman tartaklamalar, o güzel yüzlere,<br />

nur simalara utanmadan tükürmeler; Mus’ab’da o<br />

çileleri çekiyordu.<br />

Peygamberimizin “Mus’ab’dan daha güzel saçlı,<br />

daha güzel yüzlüsü yok” dediği Mus’ab’a da yapıyorlardı<br />

bunları. Kıymetli okurlarım! Senin benim<br />

başıma gelenler, senin benim başıma isabet edenler<br />

acaba çile midir? En ufak bir şeyde “bunaldım,<br />

daraldım artık yaşayamıyorum. Sıkıldım, bu dünyada<br />

yaşamak istemiyorum” diyenler, Mus’ab bin<br />

Umeyr’den daha çoğunu mu çekti Allah aşkına..<br />

Hem sonra ne derdimiz var ki?<br />

Hayatı paradan ibaret görenler; hayatı makam ve<br />

sandalyeden, şehvetten ve şöhretten ibaret görenler;<br />

üç kuruş dünyalık menfaati kesilince, bunlardan,<br />

bu oyuncaklardan biri<br />

elinden alınınca onun bütün<br />

dünyası gitmiş gibi olur, ama<br />

Mus’ab; “değil mi ki tüm bunları<br />

ben Müslüman olduğum için,<br />

ben Hz. Muhammed (Sallallâhu<br />

Aleyhi ve Sellem)’i sevdiğim için<br />

yapıyorlar, bu bana Allah katında<br />

verilmiş bir ödüldür, bundan<br />

dolayı üzülmüyorum!” diyordu.<br />

Ve inanıyordu ki bir gün herkes<br />

yaptığından dolayı utanacak,<br />

kirli yüzlerini silecek ve güllerin<br />

efendisi Hz. Muhammed Mustafa<br />

(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in<br />

yanına koşacak.<br />

Ashâb-ı Kiram her<br />

işkencenin ardından,<br />

her hakaretin<br />

ardından en mutlu<br />

sığınak Peygamber<br />

(Sallallâhu Aleyhi<br />

ve Sellem)’in yanına<br />

yaralarını sarmaya,<br />

Onun cübbesinin<br />

altında dinlenmeye<br />

geliyorlardı.<br />

Ashâb-ı Kiram her işkencenin<br />

ardından, her hakaretin ardından en mutlu sığınak<br />

Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in yanına<br />

yaralarını sarmaya, Onun cübbesinin altında dinlenmeye<br />

geliyorlardı. Erkam’ın evinde, Resülûllah<br />

kanatlarını açmış civcivlerini kanatları altında üşütmemeye<br />

çalışan bir anne merhameti ile topluyordu.<br />

“Bizde ne kadar muhtacız ya resülûllah! Ashâbını<br />

kanatlarının altında dinlendirdiğin ve koruduğun<br />

gibi, bizlerde Senin o merhametli kanatlarının altında<br />

korunmaya ne kadar muhtacız. Ama biz inanıyoruz<br />

ve biliyoruz ki, bir Müslüman Sana “Salât-ü<br />

Selâm” gönderdiğinde sen gene kanatlarını açacaksın;<br />

o zorda kalmış, darda kalmış, rûhunu inim<br />

inim inleten günahların altında ezilen ümmetine<br />

Mus’ab bin Umeyr’e sarıldığın gibi mânen sarılıyorsun,<br />

buna gönülden inanıyoruz Ya Resûlellah!<br />

Rabbimizin “Harisun Aliykum” “size çok düşkün bir<br />

peygamber” dediği, bize delicesine aşık olmuş, bizi<br />

gözü kara sevda dediğimiz şekilde seven en günahkâra<br />

bile şefaat-i uzmasını saklamış Nebiy-i Zişan…<br />

Geçen yazımızda Hz. Mus’ab’ı anlatmıştık, en çok<br />

etkilendiklerimizden birisidir o…<br />

Bilâli Habeşî (Radıyallâhu Anh)’ı, Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu<br />

Anh) efendimiz satın alıp da, hürriyetine<br />

kavuşturunca, Hz. Bilâl yerin altından adeta gün<br />

yüzüne çıkmıştı. Yani Bilâli Habeşî’ye İslâmiyet hem<br />

şeref kazandırmış, bununla beraber hem de hürriyetini<br />

kazandırmıştı. Oysa Mus’ab bin Ümeyr’e<br />

İslâm şeref kazandırmış, imân kazandırmıştı ama<br />

bütün varlığı, dünyanın bütün zenginliği de ondan<br />

göçüp gitmişti. Dolayısıyla<br />

buna bakarak ben derim ki;<br />

“Mus’ab bin Umeyr’in imtihanı,<br />

Hz. Bilâl’in imtihanından daha<br />

az değildir, kim bilir belki daha<br />

ağırdır.” Varlıktan sonra, yokluk;<br />

süslü ve pahalı elbiselerle gezerken,<br />

eski püskü elbiseler içinde<br />

gezmek… Mekke döneminde<br />

Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi<br />

ve Sellem) onu Medinelilerin yanına<br />

katıp göndermeden önce,<br />

birgün Mekke sokaklarında gördüğünü<br />

anlatıyor. Mekke sokaklarında<br />

Hz. Mus’ab bin Umeyr<br />

açlıktan susuzluktan yarı baygın<br />

vaziyette, eski ve yırtık elbiseler<br />

içerisinde ayakları yerlerde sürünürcesine<br />

yürüdüğünü görünce, Resülûllah (Aleyhisselâm)<br />

Hz. Mus’ab’a hiç belli etmeden ona hiç<br />

seslenmeden, sessiz gözyaşları dökerek diyordu ki;<br />

“Allah’ım şu Mus’ab Mekke’de en pahalı elbiseleri<br />

giyen biriydi.<br />

Şu Mus’ab bin Umeyr Mekke’de en pahalı kokuları<br />

sürünen biriydi o bunların hepsini Senin dinin için,<br />

Senin adın için, terk etti ya rabbi!” ve Hz. Mus’ab’a<br />

duâlar ediyordu. Mus’ab bin Umeyr’in imtihanı az<br />

mı zannediyorsunuz? Bir hac mevsiminde Resülûllah<br />

(Aleyhisselâm) hacı çadırlarını gezerken altı tane<br />

48 49


RÖPORTAJ<br />

Medineli, iman edip Müslüman olmuştu. Ertesi<br />

sene onlar on iki kişi olarak geldiler. Peygamberimiz<br />

(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e; “Ya Resûlellah! Bize<br />

dinimizi öğretecek birini gönderir misin?” dediler.<br />

Efendimiz onlara İslâm’ı anlatmak ve öğretmek üzere<br />

kimi gönderecek? Medine’ye gidecek ve Resülûllah’ı<br />

temsil edecek elçi kim olmalı?<br />

Ve ashâbı içinden Mus’ab bin Umeyr’i seçiyor ve<br />

Medine’ye onu gönderiyor. Halbuki şöyle bir baktığımızda<br />

ashâbın içinde daha âlim olanları var, daha<br />

çok Resülûllah ile beraber olmuş olanlar var, ama<br />

güzel konuşmak, meseleyi etraflıca izah edip muhatabını<br />

ikna etmek, ilk intibah, ilk diyaloglar çok<br />

önemli şeyler…<br />

Bir insanla ilk görüşmenizde, tanışırken yüzüne bakarsın,<br />

yüzde doksan göze bakarsın, işte Mus’ab<br />

bin Umeyr’i Allah Resûlünün seçme hikmetlerinden<br />

birisi de, onun güzel yüzlü oluşu. Ümmet-i Muhammed’in<br />

Yusuf yüzlü güzeliydi O… Hele Mus’ab bin<br />

Umeyr’in gözleri bakanlara adeta can katardı. Keşke<br />

yüzüne bir kere bakabilseydik ey Mus’ab, rüyalarımıza<br />

gelmez misin? Nice gençler var; senin adını<br />

duyup da, senin hatıralarını dinleyip de yüreği yanan,<br />

burnunun direği sızlayan nice aşıklar var, onlar<br />

hatırına rüyalarımıza misafir olmaz mısın?<br />

Rabbim bizleri de Mus’ab bin Umeyr’i görmeye layık<br />

eyleyip, onu görenlerden eylesin!<br />

Zira Cennete kadar beklemek insana zor geliyor. O<br />

zaman kadar beklemek, bu hasret ağır geliyor da<br />

kimisi Çeçen dağlarında Mus’ab bin Umeyr oluyorlar,<br />

kimisi Filistin’de Mus’ab’ın rolüne daha dünyada<br />

soyunuyorlar. Mus’ab bin Umeyr (Radıyallâhu Anh)<br />

kiminin hayatına geliyor demek ki. Bazen “bırak şu<br />

dünyayı, oyun oynamayı da yürü Allah’a” derler<br />

adama. İşte Bayram Hocamız, mekanı cennet olsun<br />

bazen de böyle geliyor demek ki. Mus’ab bin<br />

Umeyr’i böyle kısaca anlatmak mümkün değil, İslâm<br />

adına çok şeylere katlanan, Medineyi İslâm’a<br />

hazırlayan, Peygamber (Aleyhisselâm)ın ardından<br />

gözyaşı döktüğü bir kahramandır. Bütün gençlerin<br />

yüreğinde bir bayraktır, bir bayrak olmalıdır Mus’ab<br />

bin Umeyr. Allah-u Teâlâ, Mus’ab bin Umeyr’in<br />

sîmâlarıyla dirilmiş Medine’liler gibi, güzel öğütler<br />

almayı bizlere nasib eylesin.<br />

Amin!<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi Müdürü<br />

Ramazan Toraman<br />

Hocam öncelikle kendinizi kısaca tanıtabilir<br />

misiniz?<br />

1964 yılında Muğla Dalaman Çöğmen Köyü doğumluyum.<br />

İlkokulu köyümde, ortaokulu Muğla<br />

İmam Hatip Lisesi Ortaokulu’nda, liseyi de Burdur<br />

İmam Hatip Lisesi’nde 1986 yılında bitirdim. Aynı yıl<br />

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanarak<br />

1991 yılında mezun oldum. Aynı yıl girmiş olduğum<br />

öğretmenlik sınavını kazanarak Kırıkkale’nin Keskin<br />

ilçesi, Keskin Lisesi’nde Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi<br />

öğretmeni olarak göreve başladım ve 2 yıl idarecilik<br />

yaptım. 1995 yılında Bartın İmam Hatip Lisesi’ne,<br />

2000 yılında da Muğla’ya tayin oldum. İlk önce<br />

Endüstri Meslek Lisesi’nde, 2001 yılında da Muğla<br />

Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde göreve başladım.<br />

2014 yılından itibaren müdür olarak göreve devam<br />

etmekteyim.<br />

Muğla İHL okulumuzun tarihi ile ilgili<br />

biraz bilgi verir misiniz? Kuruluşu, güncel<br />

öğrenci öğretmen sayıları, fiziki şartları,<br />

derslik, bina vb. kapasitesi nelerdir?<br />

Okulumuz, Muğla İmam Hatip adı ile 4 yıl orta kısım,<br />

3 yıl lise kısmı olmak üzere 7 yıllık öğretim süreli<br />

olarak 01.10.1969 tarihinde Muğla Merkez Şeyh<br />

Camii avlusunda eskiden Erkek Kur’an Kursu olarak<br />

kullanılan bugünkü Kız Kur’an Kursu binasında hizmete<br />

başlamıştır.<br />

75 Öğrencisi ile tedrisata başlayan İmam Hatip Okulu,<br />

öğrenci talebinin artması üzerine 1969 1970 yılı<br />

sonunda Muğla Merkez Cumhuriyet İlkokulu’nun<br />

bahçesinde bulunan Ticaret Lisesi’nden boşaltılan<br />

barakalara taşınmıştır. 1970-1971 eğitim öğretim<br />

yılına barakalarda başlayan İmam Hatip Okulu 8.<br />

51


(Altınsoy, H. İ. 2004)<br />

Şahidi’nin anne ve babası<br />

niyetlenip hacca gitmişler.<br />

İstanbul’a varmışlar. Bir başka<br />

varyanta göre de Şam’a varmışla.<br />

Çocuk emzikliymiş. Diğer rivayete göre Şahidi<br />

yolda dünyaya gelir. Fakir bir aileye rastlamışlar.<br />

Bu çocuğu yani Şahidi’yi bu fakir aileye emanet<br />

etmişler. Kalkıp hacca gitmişler. Şahidi<br />

yoksulluk içindeki ailenin evine girince, bolluk<br />

olmuş. Çok darlık gördük, Allah bolluk verdi bu<br />

çocuk sayesinde, diye sevinmişler. Bu çocuğu<br />

vermeyelim, diye düşünmüşler. Çocuğun ana<br />

babası hacdan dönmüş. Aile, onlara bir çocuk<br />

vermiş. Babası bakmış: “Bu bizim çocuk değil”<br />

demiş. “Yok, katiyen bırakmayız” derken bunlar<br />

mahkemelik olmuşlar. Kadı demiş ki: “Sen<br />

nereden ispat edeceksin kendi çocuğun<br />

olduğunu?” Babası: “Benim çocuğum şahitliğini<br />

kendi yapar, sorun kadı efendi çocuk kundağın<br />

içinde” demiş. Kadı: “Çocuk kimsin, şahadet<br />

yapar mısın?” demiş. Çocuk:<br />

1- “Ben Muğlalıyım, şahadetimi kendim<br />

yaparım”<br />

2- “Ben şahitlik yaparım. Menteşeliyim,<br />

Muğlalıyım” demiş.<br />

3- “Parmağı ile babasını göstermiş”.<br />

Şaşırmışlar: “Allah Allah kundaktaki çocuk aşk<br />

olsun, konuştu” demişler ve çocuğu babasına<br />

Bu araştırmada Muğla’nın halk kültüründeki değerlerin (atasözleri, deyimler, bilmeceler,<br />

tekerlemeler, çocuk oyunları, maniler, türküler, efsaneler ve masallar) ortaya konulması<br />

amaçlanmıştır.<br />

Bu çalışma nitel bir çalışma olup tarama modelinde yapılmıştır. Tarama modeli geçmişte<br />

ya da günümüzde var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan<br />

araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmada öncelikle konu ile ilgili eserler ve bu eserlerin<br />

bulunduğu kütüphaneler (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Kütüphanesi, Muğla İl Halk<br />

Kütüphanesi, Google Akademik) belirlenmiş ve uygun kaynaklar temin edilmiştir. Kaynak<br />

taramalarında Muğla halk kültürü alanında çalışmalarının olduğu gözlemlenilen Muğla<br />

Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi sayın Prof. Dr. Mehmet Naci<br />

Önal ile görüşmeler yapılarak fikir alışverişinde bulunulmuştur. Muğla halk kültürüne ait<br />

eserler (masal, atasözü, deyim, efsane, mani, bilmece, tekerleme, türkü, çocuk oyunları)<br />

kaynak taraması ile tek tek incelenmiş, bu incelenen eserlerin hangi değere karşılık<br />

geldiği çözümlenerek ortaya konulmuştur.<br />

60,00<br />

55,00<br />

50,00<br />

45,00<br />

40,00<br />

35,00<br />

30,00<br />

25,00<br />

20,00<br />

15,00<br />

10,00<br />

5,00<br />

0,00<br />

Başlangıç 1.Hafta<br />

T.%Ç.O 42,90 53,30<br />

S.%Ç.O 42,90 50,50<br />

T. Sıcaklık 23,5 23,5<br />

S. Sıcaklık 23,5 23,6<br />

T. Nitrat 29,0 24,5<br />

S. Nitrat 29,0 25,6<br />

Nitrat, Sıcaklık, %Ç.O. Ölçümleri<br />

(Altınsoy, H. İ. 2004)<br />

8,5<br />

8,0<br />

7,5<br />

7,0<br />

6,5<br />

6,0<br />

5,5<br />

5,0<br />

4,5<br />

4,0<br />

3,5<br />

3,0<br />

2,5<br />

2,0<br />

1,5<br />

1,0<br />

0,5<br />

0,0<br />

2.Hafta 3.Hafta 4.Hafta<br />

Başlangıç<br />

46,50 58,30 48,10<br />

T. Tuzluluk 0,29<br />

45,00 54,60 50,00<br />

S. Tuzluluk 0,29<br />

24,1 22,5 20,2<br />

T. pH<br />

8,30<br />

24,3 22,5 20,3<br />

S. pH<br />

8,30<br />

36,8 58,5 54,6<br />

T. Ç.O.(mg/L) 3,61<br />

42,0 59,0 57,4<br />

S. Ç.O.(mg/L) 3,61<br />

Nitrit, Fosfot Ve Amonyak Ölçümleri<br />

Çökertmeden çıktım da Halil'im,<br />

aman basım selamet<br />

Bitez de yalısına varmadan Halil'im,<br />

aman koptu kıyamet<br />

Arkadeşim İbram Çavış Allahına emanet<br />

Burası da aspat değil Halil'im, aman Bitez Yalısı<br />

Ciyerime ateş saldı amman gurşun yarası<br />

Güverte de gezer iken, aman gunduram kaydı<br />

İpekli mandilimi, aman özger(örüzger) aldı<br />

Çakır da gözlü Güssün'ümü, kerkez Gaymakam<br />

aldı<br />

Burası da Aspat değil Halil'im, aman Bitez yalısı<br />

Başlangıç 1.Hafta 2.Hafta 3.Hafta 4.Hafta<br />

T. Nitrit 2,36 2,49 0,14 0,06 0,06<br />

S. Nitrit 2,36 2,51 0,15 0,06 0,06<br />

T. Fosfat 4,09 4,33 3,03 5,10 5,54<br />

S. Fosfat 4,09 3,23 2,94 5,57 4,05<br />

T. Amonyak 1,19 0,20 0,13 0,18 0,33<br />

S. Amonyak 1,19 0,07 0,16 0,11 0,33<br />

Nitrit, Fosfat Ve Amonyak Ölçümleri<br />

1.Hafta<br />

0,26<br />

0,29<br />

7,73<br />

7,53<br />

3,89<br />

3,76<br />

2.Hafta<br />

0,29<br />

0,29<br />

7,73<br />

7,53<br />

3,89<br />

3,76<br />

Tablo 1. Tespit edilen krom konsantrasyonları.<br />

Stok Çözelti Kozalak Yaprak Grubu Kabuk Grubu<br />

4.Gün 80,06 78,97 79,64 79,98<br />

7.Gün 80,02 70,95 72,14 77,07<br />

11.Gün 80,03 76,75 75,02 79,64<br />

3.Hafta<br />

0,30<br />

0,27<br />

7,44<br />

7,42<br />

5,04<br />

4,68<br />

4.Hafta<br />

0,37<br />

0,39<br />

6,09<br />

6,21<br />

4,35<br />

4,47<br />

(ÇINAR, A. A. 2007)<br />

(Altınsoy, H. İ., 2004)<br />

O y u n a ç ı k a l a n d a e r ke k<br />

çocuklar tarafından en az 2 yada<br />

3 kişi tarafından oynanır. Zeminin<br />

çivi sapalanacak kadar ıslak olması<br />

gerekir. Ortaya “Y” harfi çizilir. Oyuna<br />

ilk başlayan oyuncu “Y” harfinin yukarı bakan<br />

kollarının en üst noktasından aşağıya doğru<br />

gidebilecek şekilde çiviyi saplar. Çiviyi harfin<br />

çizgilerine en yakın şekilde saplamaya<br />

çalışırlar ki diğer oyuncuların işi zorlaşsın<br />

(Amaç bir diğerini hapsetmektir.) Birinci oyuncu<br />

çiviyi her seferinde en son sapladığı noktadan<br />

daha aşağıya doğru ama çizgiye değdirmeden<br />

saplamalıdır. Çiviyi sapladığı noktalar her<br />

seferinde sırayla birleştirilir. Oyuncu yanıncaya<br />

kadar harfin etrafında çiviyi saplamaya devam<br />

eder. Yanınca sıra diğer oyuncuya gelir. İkinci<br />

oyuncu oyuna birinci oyuncunun başladığı<br />

noktadan ama daha soldan yani birinci<br />

oyuncunun çizdiği çizgiyle “Y” harfinin çizgileri<br />

arasındaki alandan başlamak zorundadır. Bu<br />

alana saplayamazsa yanar. O da diğer çizgilere<br />

isabet ettirirse yanar. Yanıncaya kadar harfin<br />

etrafını dolaşır ve çiviyi sapladığı tüm noktaları<br />

birleştirir. Yanınca oyun sıradaki oyuncuya<br />

geçer. “Y” harfinin etrafını en çabuk kim<br />

dolaşırsa oyunu o kazanır. (ÇINAR, A. A. 2007)<br />

*Değerler eğitimi, ayrı bir ders olarak okutulmalı ve bu derse ait ayrı bir eğitim<br />

programı hazırlanmalıdır.<br />

*Her şehrin kültürel değerleri de yine ders kapsamında okutulup, öğrencilere<br />

tanıtılmalıdır. Ne yazık ki öğrencilerimizin çoğu yaşadıkları şehirleri<br />

tanımamaktadırlar.<br />

*Çalışmamızda Muğla’mıza ait kültürel değerlerin sınırlı bir kısmı birer örnekle<br />

Altınsoy, H. İ. (2004) Muğla Manileri,<br />

ÇELİK Ü., KURT İ.(2012) Fethiye Türküleri,<br />

ÇINAR, A. A. (2007) Muğla ve Çevresi Sözlü Kültürü ve Toplumsal Değerleri,<br />

DİRLİK, Ü. Ş.(1996) , Fethiye Bilmeceleri,<br />

DİRLİK, Ü. Ş.(2005) Masallarımız,<br />

ÖNAL, M. N., (2005) Muğla Efsaneleri,<br />

ÖNAL, M. N., (2007) Muğla Manilerinde Günlük Yaşam,<br />

ŞAHİN, R. (2002) Fethiye Dili ve Deyimleri,<br />

USLU M, (1978) Bodrum Türküleri Manileri, Tekerlemeleri ve Marşlar,<br />

UYGUN, S. (2013) Değerler Eğitimi Program Tasarılarının Değerlendirilmesi (Antalya Örneği),<br />

YAZICI, K. (2006). Değerler Eğitimi’ne Genel Bir Bakış,<br />

GÜÇLÜ, M.(2015) Türkiye’de Değerler Eğitimi Konusunda Yapılan Araştırmalar<br />

(Altınsoy, H. İ., 2004)<br />

Bakalım nineciğin masalına:<br />

Köyün birinde çok fakir bir<br />

kadıncağız varmış, Onun da bir<br />

ineciği varmış. İneğinin sütünü satarak<br />

geçimini sağlarmış. Bir gün sağdığı sütü<br />

kurnaz tilki içivermiş. Kadıncağız da<br />

öfkelenmiş, tilkinin kuyruğunu tahra ile<br />

kesmiş. Kuyruksuz kalan tilki meşe ağacına<br />

yalvarmış:<br />

“Meşe ağacı meşe ağacı bana dallarından bir<br />

kucak ver de, yaşlı kadına vereyim. Oda<br />

sığırına versin, sığır da ona süt versin, bende<br />

kuyruğumu geri alayım” demiş.<br />

Meşe iyi kalpli, yardımsever bir ağaçmış.<br />

Dallarından yeteri kadar tilkiye vermiş. Tilkide<br />

dalları sığıra vermiş. Bunu gören yaşlı kadın<br />

tilkinin kuyruğunu geri vermiş. Tilkiyle yaşlı<br />

kadıncağız barışmışlar.<br />

Masal demişler buna<br />

Güle güle okumalı<br />

Tadından tatmalı<br />

Kardeşlerimize de;<br />

Ballandıra ballandıra<br />

Anlatmalı. (DİRLİK, Ü. Ş. 2005)<br />

Atar, H. H.,&Alçiçek, Z. (2009). Su ürünleri sektöründe sürdürülebilirlik.Biyoloji Bilimleri Araştırma Dergisi, 2(2), 35-40.<br />

Ayık, Ö.,Atamanalp, M., Kocaman, M., Kocaman, B., 2006. Sapaca Deresi (Erzurum, Uzundere)Üzerinde kurulan alabalık üretim çiftliklerinin dere suyu ve çevreye etkileri üzerine<br />

bir Araştırma. 1. Balıklandırma ve Rezervuar Yönetimi Sempozyumu, 7‐9‐ Şubat 2006, Antalya:501‐507.<br />

Bayraktar, K., 1970. Sebze Yetiştirme „Kültür Sebzeleri‟. E.Ü.Zir.Fak., Cilt 2, Yayın No: 169, İzmir.<br />

BİLEN, S., & SEZEN, Y. i. AZOT, FOSFOR ve POTASYUM.<br />

Fox,R.L.;S.K.Datta;I.M.Wang, 1965. PhosphorusandAluminumUptakebyPlantsFromLotosols in RelationtoLiming Trans, gthInLCongr. SoilSci., 4,595-603.<br />

Gül ve ark., 2003. ”Ülkemiz seracılığına uygun topraksız yetiştirme sistemlerinin geliştirilmesi üzerinde araştırmalar”. Türkiye IV. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 416-418.<br />

Gül, A., 2005. Bahçe Bitkileri Tarımında Çevre Dostu Üretim Teknikleri. Meta Basım, 140s, İzmir.<br />

Kaynakça<br />

Aksoy, S. (2008) Farklı Boy Gruplarında FitoplanktonikOrganizmalar Kullanılarak Atıksulardan Cr6+Biyosorpsiyonu. Yüksek Lisans<br />

Tezi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Gebze, 76s.<br />

Atilla, P. (2009) Mısır’ın Cr(VI) Biriktirme Kapasitesinin Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri<br />

Enstitüsü Çevre Mühendisliği Anabilim Dalı, Adana, 65s.<br />

Carlos, C.,Jesus, C.G., Silvia, D., Felix, G.C., Herminia, L.T., Juan Carlos, T.G. ve<br />

Rafael, M.S. (2001) Interactions of ChromiumwithMicroorganismsandPlants. FEMS Microbiol. Rev, 25: 335-347.<br />

Çavuşoğlu, K., Kılıç, S. ve Kılıç, M. (2009) EffectsofLead (Pb) PollutionCausedbyVehicles on TheAnatomy of Pine (PinusNigraArn.<br />

Subsp. Pallasiana)andCedar (CedrusLibani A. Rich.) Leaves, BioDiCon, 2(3): 92-98.<br />

Gupta, V. K.,Gupta, M. ve Sharma, S. (2001) Process Development fortheRemoval of LeadandChromiumfromAqueous Solutions<br />

Using RedMud-an AluminiumIndustryWaste, Wat. Res., 35 (5): 1125-1134.<br />

Kahvecioğlu, Ö., Kartal, G., Güven, A. ve Timur, S.(2003) Metallerin Çevresel Etkileri-I, İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisligi<br />

Bölümü.<br />

Kimbrough, D. E.,Cohen, Y., Winer, A. M., Creelman, L. ve Mabuni, C. A. (1999) Critical Assessment of Chromium in the<br />

Environment, Crit. Rev. Env. Sci. Thecnol., 29 (1) :1-46.<br />

Malkoç, E. ve Nuhoğlu, Y. (2006) Palamut Meşesi (Quercus İthaburensis) Atığı İle<br />

Sabit Yataklı Kolonda Cr(VI) Biyosorpsiyonu(Cr(VI)BiosorptionbyWasteAcorn of QuercusIthaburensıs in FıxedBeds),DEÜ<br />

Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, 8 (2) : 31-45.<br />

McGrath, S.P. ve Smith, S. (1990) Chromiumand Nickel,125-150,Alloway, B.J.,HeavyMetals in Soils, Wiley, New York, 363s.<br />

Sağlam, N. ve Cihangir, N. (1995) Ağır Metallerin Biyolojik Süreçlerle Biyosorpsiyonu Çalışmaları, Hacettepe Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesi Dergisi, 11: 157-161.<br />

Türkman A., Aslan Ş.ve Ege İ. (2001) Doğal ZeolitlerleAtıksulardan Kurşun Giderimi (LeadRemovalfromWastewatersby Natural<br />

Zeolıtes), DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, 3 (2): 13-19.<br />

Yılmazer, P. (2006) Sulu Ortamlardan Ağır Metallerin Mikroorganizmalar Yoluyla Giderimi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen<br />

Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 155s.<br />

Yücel, E. Hatipoğlu A., Sözen E. ve Güner T. Ş. (2008) TheEffects of TheLead (PbCl2) on Mitotic Cell Division of Anatolian Black Pine<br />

(Pinusnigrassp. pallasiana), BioDiCon, 1 (2): 124-129.<br />

MUĞLA ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ<br />

MUĞLA HALK KÜLTÜRÜNÜN DEĞERLER EĞİTİMİ<br />

Burak ALTAŞ,Halit ÖZSOY<br />

AÇISINDAN İNCELENMESİ<br />

SAYGI SEVGİ<br />

Bilmece Örneği<br />

Atasözü Örneği<br />

Mini mini mantar<br />

Gabarır kalkar<br />

Ustası gelince<br />

Boynunu kırkar<br />

Aç gurt kırk fırın dele<br />

Delese gide ekmekle<br />

İki gönül birlik olusa<br />

Samandan olu döşekle<br />

ADALET<br />

Tekerleme Örneği<br />

Ne keser gibi ol<br />

Hep bana hep bana<br />

Ne rende gibi ol<br />

Hep sana hep sana<br />

Olursan testere gibi ol<br />

Bir sana bir bana<br />

Danışman Öğretmen:Hanife YABANLI<br />

KİTLE İLETİŞİM KİŞİLER ARASI<br />

ARAÇLARI İLİŞKİLER<br />

Bilmece Örneği<br />

Deyim Örneği<br />

Küçüccük bir kutudu<br />

Ebih ende nahal laf.<br />

Bütün dünya yurdudu<br />

(O nasıl söz, bundan<br />

Hep gonuşu dinlimez<br />

hiç haberim yoktu)<br />

Mayası ilim yoğurdu.<br />

bu alanda hatırı sayılır başarılar elde edilmiştir. Bu<br />

konuda çalışmalar devam etmektedir. Üniversiteye<br />

yerleşen öğrencilerimizin sayıları arttı. İlahiyat fakültelerine<br />

yerleşenler çoğunlukta iken son yıllarda<br />

değişik fakültelere gidenler çoğaldı. Uzun yıllardan<br />

sonra bu yıl hukuk fakültesine iki öğrenci yerleştirdik.<br />

İleride bu öğrencilerin sayılarının artmasını<br />

bekliyoruz.<br />

Yeni eğitim yılında eğitsel ve sosyal anlamda<br />

yeni projeler ve kurumsal çalışmalarınız<br />

olacak mı? 2016-2017 hedefleriniz<br />

neler?<br />

2016-2017 eğitim ve öğretim yılında sosyal ve kültürel<br />

alanda değişik çalışmalar planlıyoruz. İmam<br />

Hatip liseleri arasında yapılan kültürel yarışmalara<br />

hazırlanmak, diğer yandan geçen yıllarda bilimsel<br />

yarışmalarda yaptığımız ve kazandığımız başarıları<br />

daha ileriye götürmek, öğrencilerin sosyal yönlerini<br />

geliştirmek için çeşitli panel, söyleşi, tanıtım günleri,<br />

geziler, kamplar düzenlemek istiyoruz.<br />

DÜRÜSTLÜK<br />

Efsane Örneği<br />

ŞAHİDİ<br />

Projenin Amacı:<br />

Projenin Yöntemi:<br />

Ciyerime ateş saldı, amman gurşun yarası<br />

(USLU, M., 1978)<br />

KÜLTÜR BALIKÇILIĞI ATIK SULARININ<br />

TARIMDA KULLANILABİLİRLİĞİNİN ARAŞTIRMASI<br />

Yusuf Salih GÜLLÜ, Ömer Faruk TAŞ<br />

Giriş<br />

Danışman: Banu SAHRANÇ<br />

Yüzyılımızın en önemli sorunlarından biri kullanılabilir su miktarının Su ürünleri yetiştiricilik tesislerinin çevreye etkileri incelendiğinde<br />

ve kalitesinin azalması ve su kıtlığıdır. Nüfus artışına bağlı olarak en büyük rolü, yem ve yeme bağlı atıkların oynadığı görülmektedir.<br />

gelişen hızlı ve plansız kentleşme, sanayileşme, yoğun tarım Üretim işletmelerinde balık türü göz önüne alınmaksızın suya<br />

faaliyetleri, yanlış arazi kullanımları ve küresel ısınma bu durumun bırakılan atıklar başlıca üç grup altında toplanabilir. Bunlar:<br />

temel sebebidir. Ancak asıl sorun, alternatifi olmayan doğal bir<br />

kaynak olan suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması, su 1‐Tüketilmeyen yemler<br />

kaynaklarını tehdit eden sorunların belirlenmesi ve önlenmesi, su 2‐ Sindirilemeyen yem bileşenleri<br />

ve suya bağlı ekosistemlerin korunması, sürdürülebilir bir ekonomik<br />

3‐ Çözünmüş boşaltım ürünleridir<br />

büyümenin sağlanması, vb. hedeflerle geliştirilen “su kaynakları<br />

yönetimi” ile ilgilidir<br />

Su zamanla bu üç etki altında kirlenir.<br />

BİTKİLER NİTRATI<br />

VATANSEVERLİK<br />

Türkü Örneği<br />

ÇÖKERTME<br />

ABSORBE EDER<br />

Akuaponik Sistem Nedir<br />

Öneriler:<br />

SORUMLULUK<br />

Çocuk Oyunları Örneği<br />

ÇİVİ<br />

incelenmiştir. Farklı değerlerle bu incelemeler genişletilebilir.<br />

Kaynaklar:<br />

BALIK ATIKLARIYLA AMONYAĞI ÇIKARIR<br />

En temel düzeyde akuaponik sistem, hidroponik (toprak<br />

olmadan suda bitki yetiştirme)ile su ürünleri yetiştiriciliğinin<br />

(akuakültür - balık yetiştiriciliği) entegre bir sistemde birleştirilmesi<br />

olarak tanımlanabilir. Akuakültürde kirlenen su, hidroponik sistemde<br />

yetişen ürünlere, sistemi tıkayacak partiküller filtrelenip gönderilerek,<br />

bitkinin ihtiyaç duyduğu hayati besin maddelerini almasına, aynı zamanda<br />

akuakültürde yetişen canlıların suyunun temizlenerek kapalı devre<br />

simbiyotikyaşamın oluşmasını sağlar.<br />

YARDIMLAŞMA VE<br />

YARDIMSEVERLİK DEĞERİ<br />

Masal Örneği<br />

KUYRUKSUZ<br />

TİLKİ<br />

Milli Eğitim Şurası’nda alınan bir karar gereğince<br />

ortaokula dayalı hale getirilerek orta kısımları kapatılmış<br />

ve lisesi 4 yıla çıkartılarak 1971-1972 yılından<br />

itibaren İmam Hatip Lisesi olarak değiştirilmiştir.<br />

Daha sonra pansiyon binası ve tatbikat camii yapılarak<br />

kullanıma sunulmuştur.<br />

1994’te Anadolu bölümü ile Anadolu İmam Hatip<br />

Lisesi açılmıştır. 28 Şubat sürecinde kapatılan orta<br />

kısımları 2012 yılında tekrar açılmıştır. Halen İmam<br />

hatip Ortaokulu ile İmam Hatip Lisesi aynı binada<br />

öğrenimlerine devam etmektedirler. 2016-2017<br />

eğitim öğretim yılına yaklaşık 325 lise ve 125 ortaokul<br />

olmak üzere 450 civarında öğrenci ile başlayacaktır.<br />

Okulumuz 19 derslikli olup derslik sıkıntısı<br />

vardır. Okulumuzun kız ve erkek olarak ayırma çalışmaları<br />

devam etmektedir.<br />

Okulumuzun öğrenciler için sağladığı<br />

sosyal imkânlardan bahseder misiniz?<br />

Okulumuzun binası 1970li yıllardan kalma olduğu<br />

için günümüz eğitim şartlarına göre yetersiz<br />

kalmaktadır. Spor ve çok amaçlı salonların olması<br />

gerekirken bu imkânlardan yararlanılmıyor. Bu tür<br />

aktiviteleri diğer kurumlardan sağlıyoruz. Müftülük,<br />

İl <strong>Gençlik</strong> Merkezleri vb. kurumlar gibi.<br />

Okulumuz ve öğrencilerimiz bölgenin<br />

en büyük İHL kurumu. Bu size nasıl bir<br />

misyon yüklüyor, ne tür eğitsel, sosyal çalışmalar<br />

yapıyorsunuz?<br />

Okulumuz ilimizin ilk İmam Hatip Lisesi olması hasebiyle<br />

ilk mezunlarını verdiği 1976 yılından beri<br />

birçok mezun vermiştir. Değişik meslek dallarında<br />

birçok mezunlarımız bulunmaktadır. Bu mezunlarımızın<br />

bulunduğu konum bizleri bulunduğumuz yerin<br />

daha üzerinde olmayı gerektiriyor. Bize misyon<br />

olarak her yıl daha iyiye ulaşmayı aşılamaktadır. Bu<br />

amaçla öğrencilerimizi hem mesleki hem de sosyal<br />

alanda daha etkin olabilmeleri için kültürel ve sportif<br />

faaliyetlere önem vermekteyiz.<br />

İHL kurumlarında bundan 15-20 yıl öncesine<br />

göre büyük bir değişim göze çarpıyor.<br />

Sizin döneminizle bugünü kıyasladığınızda<br />

neler gözlemliyorsunuz?<br />

Göreve başlayalı yaklaşık iki yıl oldu. Bu dönemde<br />

okul pansiyonunda ve okulda fiziki anlamda iyileştirmelere<br />

gidildi. Öğrenci pansiyonunda sosyal alan<br />

açısında büyük iyileştirmeler yapıldı. Asıl değişim<br />

eğitim alanında olmaya başladı. Öğrencilerimizin<br />

bilimsel ve kültürel alandaki yarışmalara iştirakiyle<br />

Okulumuzun katıldığı etkinlikler ve yarışmalardaki<br />

başarılarından bahseder misiniz?<br />

Okulumuz 2014 Yılında İzmir’de yapılan DOESEF<br />

bilimsel proje yarışmasında “Bitkilerden Kâğıt Üretimi”<br />

projesiyle dördüncü oldu. 2015 öğretim yılında<br />

da “Kültür Balıkçılığının Atık Sularından Tarımda<br />

Faydalanılması”, “Suyun Arıtılmasında Çam Kozalağının,<br />

Yaprağının ve Kabuklarından Yararlanma”<br />

adlı iki projemiz İstanbul İNSPO proje yarışmalarına<br />

katılmış olup birinci projemiz Kenya’da yapılacak<br />

Uluslararası “GOLDEN CLİMATA” proje yarışmasında<br />

ülkemizi temsil edecek. İkinci projemiz de<br />

Tunus’ta yapılacak uluslararası “ATAST” proje yarışmasında<br />

ülkemizi temsil edecektir. Bir projemiz de<br />

TÜBİTAK proje yarışmasında Ege bölge üçüncüsü<br />

olmuştur. Okulumuzun bu yıl ve önümüzdeki yıllar<br />

içinde bilimsel proje çalışmaları devam etmektedir.<br />

Yeni eğitim öğretim yılı münasebetiyle<br />

öğrencilerimize, öğretmen ve idarecilerimize,<br />

tüm İHL camiamıza mesajlarınızı<br />

alabilir miyiz?<br />

Yeni Eğitim öğretim Yılında tüm öğrenci, öğretmen,<br />

idareci ve yardımcı personelimize hayırlı olmasını dilerken<br />

daha başarılı bir yıl geçirmeyi temenni ediyorum.<br />

Yöntem<br />

*Bu çalışmada pırasa bitkisinin 7 günde hasada gelmiş olması<br />

Akuaponik sistemin hazırlanması için gerekli olan materyallerin akuaponik sistemde kısa sürede bitki üretiminin yapılabileceği<br />

listesi çıkarıldı. Bunlar;<br />

anlaşılmıştır. Aynı zamanda bitki yetiştiriciliği açısından Nitrit,<br />

*1 adet 300 lt fiber tank<br />

Nitrat, Fosfat oranlarının oldukça uygun olması sistemin<br />

*Filtrasyon için bir miktar zeolit<br />

uygulanabilirliğini ortaya çıkarmıştır.<br />

*1 adet su basma motoru (tanktan saksıya su basmak için )<br />

*6 adet Tilapia (Oreochromis mossambicus) balığı<br />

*Bu çalışma akuaponik sistemlerin su ürünleri işletmelerine<br />

*15 adet Pırasa (Allium ampeloprasum var. Porrum(L.) J.Gay) bitkisi entegrasyonu ile bitkisel üretim yapılabileceğini göstermiştir. Aynı<br />

*Strafor<br />

zamanda balık atıklarının doğal yöntemlerle ortadan kaldırılarak<br />

bitki yetiştiriciliğinde kullanılabilirliğine açıklık getirmiştir.Böylelikle<br />

çevre dostu bir sistem ortaya çıkarılmış ve uygulanabilirliği<br />

kanıtlanmıştır.<br />

*Akuaponik sistemlerin su ürünleri işletmelerinde kurulması su<br />

kaynaklarının yönetimine ve su kalitesinin iyileşmesine katkı<br />

sağlayacaktır. Bununla birlikte su tüketimini minimize ederek<br />

üretimin verimliliğinin artırılmasına olanak sağlayacaktır.<br />

*Aynı zamanda bu sistemler küçük bir alanda büyük kapasiteli<br />

üretim yapılmasını ve tek bir sistemde çift yönlü üretim yapılarak<br />

birçok üretim faktöründen tasarruf edilmesini sağlayacaktır.<br />

5,8<br />

5,6<br />

5,4<br />

5,2<br />

5,0<br />

4,8<br />

4,6<br />

4,4<br />

4,2<br />

4,0<br />

3,8<br />

3,6<br />

3,4<br />

3,2<br />

3,0<br />

2,8<br />

2,6<br />

2,4<br />

2,2<br />

2,0<br />

1,8<br />

1,6<br />

1,4<br />

1,2<br />

1,0<br />

0,8<br />

0,6<br />

0,4<br />

0,2<br />

0,0<br />

KAYNAKÇA<br />

MUĞLA ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ<br />

SUDAKİ KROMUN ARITIMINDA KIZILÇAM KOZALAĞI,<br />

KABUĞU VE YAPRAĞININ KULLANIMI<br />

Danışman: Hanife YABANLI<br />

Öğrenci: Yusuf Gümüş<br />

Özet:<br />

Yöntem<br />

Bu çalışmada içerisinde standart krom çözeltisi olan 2 litrelik kaplara 1.Kullanılan bitkisel materyaller<br />

parçalanmış kızılçam kozalağı, kabuğu ve yaprağı ayrı ayrı Bu çalışmada kullanılan bitkisel materyaller kızılçam<br />

konulmuştur. 11 gün süren çalışmada 4, 7 ve 11. günlerde deney kozalağı, yaprağı ve kabuğudur. Deneyde yararlanılan<br />

grupları ile kontrol grubundaki krom konsantrasyonları kızılçam materyalleri Muğla il merkezinden elde edilmiştir.<br />

spektrofotometrik yöntemle ölçülmüştür. Deney sonunda en fazla<br />

Kozalak örneklerinin olgun yaprakların da kurumuş olmasına<br />

dikkat edilmiştir.<br />

krom arıtımının 7. günde kızılçam kozalağı grubunda olduğu<br />

(%12.06) belirlenmiştir. Bu çalışma ile organik bitkisel materyaller<br />

2. Kullanılan kimyasal maddeler<br />

Bu çalışmada Cr6+çözeltisi için K2Cr2O7 (Merck 104864),<br />

kullanılarak sudaki ağır metaller gibi tehlikeli kimyasal atıkların çevre<br />

1.5difenilkarbazid çözeltisi için de 1.5difenilkarbazid (Merck<br />

dostu, ekonomik ve az iş gücü ile arıtılabilmesinin mümkün olduğu<br />

103091), H2SO4 (Merck 109072) ve aseton (Merck 100014)<br />

ön görülmüştür.<br />

kullanılmıştır.<br />

3. Cr6+çözeltisininhazırlanması<br />

80 mg L-1’lik (ppm) Cr6+ çözeltisi için, K2Cr2O7 tuzundan<br />

hazırlanmıştır.<br />

Bulgular<br />

11 gün süren çalışmada kontrol ve deney gruplarının<br />

çözeltilerinin absorbansları spektrofotometre ile 4. 7. ve 11.<br />

günlerde ölçülmüş ve ardından hazırlanan kalibrasyon<br />

eğrisinden krom konsantrasyonları hesaplanmıştır. Deneyde<br />

80 mg/L (ppm)’lik krom çözeltisi kullanılmasının sebebi Carlos<br />

ve diğerleri (2001) tarafından kağıt endüstrisi çıkış sularında 80<br />

ppm civarında krom olduğunun belirtilmesidir. Muğla ili sınırları<br />

içerisinde Dalaman ilçesinde bir kağıt fabrikası bulunmaktadır.<br />

Elde edilen sonuçlar Tablo 1’de gösterilmiştir.<br />

Deney sonuçlarına göre en fazla krom arıtımı tüm deney<br />

grupları için 7. günde gerçekleşmiştir. Daha sonra tüm bitkisel<br />

materyaller absorbe ettikleri kromu tekrar içinde bulundukları<br />

ortama vermişlerdir yani desorpsiyon olayı gerçekleşmiştir.<br />

Kromu en fazla oranda absorbe eden materyal ise kozalak<br />

grubu olmuştur bunu sırasıyla yaprak ve kabuk grupları<br />

izlemiştir. En başarılı absorpsiyonun olduğu 4. gün için %<br />

Absorsiyon oranları, kızılçam kozalağı için %11,33, yaprak<br />

için%9,85 ve kabuk için de %3,69 olarak belirlenmiştir.<br />

Sonuç ve Tartışma<br />

Sonuç olarak özellikle kızılçam kozalağının kromun<br />

arıtılmasında kızılçam kabuk ve yaprağına göre daha etkili<br />

olduğu tespit edilmiştir. Tüm deney gruplarında kullanılan<br />

materyallerinin parçacık boyutları küçültülerek daha fazla<br />

absorpsiyon yüzeyi elde edilebilir ve daha verimli krom arıtımı<br />

sağlanabilir. Kızılçamdan elde edilen biyomateryaller özellikle<br />

kâğıt endüstrisi atıklarındaki kromun ekonomik, çevre dostu ve<br />

iş gücü düşük şekilde arıtımında etkili olarak kullanılabilirler.<br />

52 53


DEFTER<br />

İsa GÖKGEDİK<br />

Tarih şuurumuza dair<br />

birkaç kelâm<br />

Tarih denilince akla gelen “geçmiş” ya da<br />

“arkada/geride kalan şey”dir genellikle.<br />

Teknik olarak bu durumun doğruluğuna<br />

bir şey denemez belki ama içinde bulunduğumuz<br />

zamanın öncesiyle arasını keskin bir çizgiyle<br />

ayırmak ne derece doğrudur. Tarih işi mahzâ<br />

“olmuş bitmiş”le mi alakalıdır? Bunun tahkikatını<br />

meseleye daha yakından bakarak yapmamız gerekecektir.<br />

Zira “dün”, “şimdi” ve “yarın”ın birbiriyle<br />

ilişkisi ve nasıl bir keyfiyet arz ettiği hakkında kendi<br />

yaşamımıza baktığımızda dahi birtakım fikirler elde<br />

edebiliriz.<br />

İnsanoğlunun başından geçen olayları zaman ve<br />

yer göstererek anlatan, bunların sebep ve sonuçlarını,<br />

birbirleriyle olan ilişki ve bağlantılarını inceleyen<br />

ilim olarak tarif edebiliyoruz tarihi. Geçmişimiz,<br />

köklerimiz, ecdadımız, yapıp ettiklerimiz, yapamayıp<br />

bıraktıklarımız, inşa ettiklerimiz, kurduklarımız,<br />

yetiştirdiklerimiz, adım attığımız yerler, adımızın<br />

geçtiği yerler hep tarihimizi ifade eder aslında.<br />

Ama yalnızca geride bıraktığımız izler değil gelecek<br />

için kurduğumuz hayaller, ileriye dönük hedeflerimiz,<br />

ufka doğru bakışlarımız da henüz değilse bile<br />

elbet bir gün tarihimiz olacaktır.<br />

Peki, şuur nedir ki acaba? Her ne kadar anlayış,<br />

kavrayış, idrak yahut bilinç olarak tek kelimeyle<br />

karşılanmaya çalışılsa da “insanın kendini bilmesi<br />

ve bununla birlikte içinde yaşadığı zamandan ve<br />

mekândan haberdar olabilme melekesidir” diyebiliriz<br />

şuur için. Buradan hareketle şuurun aslında<br />

“bir şeyi tam manasıyla anlamak” demek olduğu<br />

sonucuna varıyoruz.<br />

Geçmiş zamanda meydana gelmiş her hadise,<br />

bunu biz yaşamış olalım veya olmayalım insanoğlu<br />

için sonraki hayatını anlamlandırma ve yorumlamada<br />

vazgeçilmez bir zenginliktir. Herkes tarafından<br />

istifade edilen bu zenginliğin bize katkısı doğrudan<br />

olduğu kadar dolaylı da olabilir. Kur’an-ı Kerim’de<br />

“And olsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri<br />

için ibret vardır.” (Yusuf, 111) buyrularak dikkat<br />

çekilmesi gereken noktaya vurgu yapılmaktadır.<br />

Kur’an-ı Kerîm’in neredeyse yarısının tarihi mahiyetteki<br />

ayetlerden müteşekkil olması ve çoğunun<br />

tarihi hadiselere ayrılması da Kur’an’ın bu konuya<br />

verdiği ehemmiyete bir işarettir. Tevhid inancına sahip<br />

kimselerin dosdoğru yola ulaşmasını sağlayan<br />

Kur’an-ı Kerim kıssaları insanlığın tarihini bir bütün<br />

halinde ele alarak Müslümanların dünya tarihine<br />

yönelmelerini sağlamıştır.<br />

Hangi konuda olursa olsun mahzâ çıkar gözeten<br />

faydacı yaklaşımların sakıncalarından bahsetmeye<br />

gerek bile yok. Fakat yukarıdaki ayet minvalinde bir<br />

tavır takınmak suretiyle tarihten bizim hissemize<br />

düşenleri arayıp bulmak lazımdır. Çünkü geçmişini<br />

bilerek insanın kendisini keşfetmesini, bulunduğu<br />

konumu fark edebilmesini sağlar tarih.<br />

Tarihin konuları insan ve zaman; kahramanı ise tek<br />

başına insan olduğuna göre o halde zaman var olduğu<br />

müddetçe tarih de var olacaktır. Belki zaman<br />

içerisinde fiziki, maddi ve çevresel açıdan geçmiş<br />

devirlere göre bir değişiklik yahut farklılıktan bahsedilebilir.<br />

İmkân ve gelişmişlik bakımından da asırlara<br />

göre fert ve toplumlarda seviye farkları olması<br />

tabiidir. Fakat tarihi olayların cereyanında başrolü<br />

oynayan insan unsuru, sebepler/muharrikler, harici<br />

faktörler, olayların mantığı ve süreci gibi noktalar<br />

değişmez bir yapı arz etmektedir, ya da en<br />

azından ciddi benzerlikler göstermektedir. Nitekim<br />

“Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur).<br />

Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.”<br />

(Fetih, 23) şeklinde buyrulan ayet-i kerimede de<br />

aynı nokta üstünde durulmaktadır. İşte bu sayede<br />

birbirini anımsatan hadiseler yahut bazı noktalara<br />

vurgu yaparak belli bir çerçevede dönüp duran<br />

olaylar sayesinde asıl meseleye dikkat kesilebiliriz.<br />

Zaten Kur’an-ı Kerim’de kıssaların belli bir kronoloji<br />

çerçevesinde verilmeyişi, gereksiz detaylardan<br />

kaçınılması, tek bir bütün halinde sunulmayışı ve<br />

hatta bazen tekrar etmesi belli maksatlarla takip<br />

edilmiş bir metottur. Bu maksatlardan biri ise muhataplarının<br />

lüzumsuz noktalara<br />

takılmadan asıl kendisini vermesi<br />

gerektiği şeye odaklanmasıdır.<br />

Tarih ancak milletler vasıtasıyla<br />

var olabilmiştir. O yüzden millet<br />

olabilmek ile tarih şuurunun<br />

idraki arasında doğru bir orantıdan<br />

bahsedebiliriz. Peki, millet<br />

olabilmiş topluluklar mı tarih ve<br />

şuuruna sahiptir yoksa bu bilinç<br />

mi o insanları millet seviyesine<br />

ulaştırmıştır? İşte bu noktada<br />

daha yeni ahirete uğurladığımız,<br />

Osmanlı tarihçiliğinde yeni disiplin<br />

ve perspektifler geliştirerek<br />

Avrupa merkezci tarih anlayışını<br />

sarsan, ömrünün sonuna dek<br />

titizliği ve çalışkanlığı ile örneklik<br />

teşkil eden İnalcık “Tarih bir milletin şuurudur.”<br />

ifadesiyle neyin önce geldiğini, neyin sebep neyin<br />

müsebbep olduğunu izah etmektedir. Yani tarih<br />

ferdî ve şahsî yönünün yanında toplumsal hafızayı<br />

temsil etmesi bakımından ictimaî ve kollektif bir<br />

yapıya da sahiptir. Şuur olgusunun en çok devreye<br />

girdiği noktanın da bu “birlik” çerçevesi olduğunu<br />

söyleyebiliriz nitekim.<br />

Tarih bilmek kendini bilmektir. Kendini bilmek insanın<br />

ne yapabileceğini bilmesi demektir. Tarih<br />

bize insanlığın ne yaptığından bahseder, böylece<br />

Tarih ancak milletler<br />

vasıtasıyla var<br />

olabilmiştir. O yüzden<br />

millet olabilmek<br />

ile tarih şuurunun<br />

idraki arasında<br />

doğru bir orantıdan<br />

bahsedebiliriz.<br />

ne olduğunu ve neler yapabileceğini de gösterir.<br />

Bu yüzden bize düşen en mühim vazifelerden biri<br />

kişisel bilincin ve kimliğin oluşmasında önemli bir<br />

görev üstlenen tarihi iyi okumak, yeniden okumaktır.<br />

Bir toplumun genç, zinde ve diri kalabilmesi,<br />

harekete geçme ve aksiyon gösterebilme kabiliyeti<br />

tarih sayesindedir. Hele ki tarihi yanlış öğretilmiş<br />

toplumlar için tarih bir yargı ve test vasıtasıdır ki<br />

tarih bilinci sayesinde geçmişini doğru bir şekilde<br />

kontrol edebilsin. Ve bu kontrol sayesinde yeni atılımlara<br />

kalkabilsin ya da en azından kendi varlığını<br />

konumlandırabilsin.<br />

Ama hepsinden öte bizim için<br />

tarih şuuru demek öğrenmek,<br />

bilmek, farkında olmak demek.<br />

Nur dağındaki vahyi kılavuz edinip<br />

hicreti hayatımızın esası kabul<br />

etmek; Hudeybiye’de ölüm<br />

kalım için biatlaşıp geri dönmemeyi<br />

göze almak, Bedir’de<br />

meleklerle savaşmak; Mekke’yi<br />

fethederken savaşmadan şehre<br />

girebilmek demek.<br />

Raşid Halifelerimizin kumandasında<br />

kıtalar fethetmek, denizlere<br />

açılmak demek; Hz. Ali gibi<br />

yiğitlik ile müsemmâ olmak demek.<br />

Doksan yaşında müjdeye<br />

nail olabilmek için surlara dayanmak demek Hz.<br />

EbûEyyûb el-Ensârî gibi. Dünyanın kalbi İstanbul’u<br />

fethetmek için rüyalara dalmak, düşler kurmak değil<br />

uykularımızın kaçması demek Fatih Sultan Mehmed<br />

Han gibi.<br />

Bosna’da hayatını imanı için siper etmek; Afrika’da<br />

vatansız kalmak, esir olmak; Doğu Türkistan’da İslam’ı<br />

elinde bir kor gibi tutmak; Filistin’de özgürlüğe<br />

susamak demek. Müslümanın tarih şuuru<br />

demek medeniyet kurabilmek demek; geçmişe<br />

bakarak önümüzü görebilmek; kimliğimizi kaybetmemek<br />

demek.<br />

54 55


www.mihder.org<br />

İlim Yayma Cemiyeti<br />

Muğla Şubesi<br />

Muğla Şubesi<br />

MUĞLA İL MÜFTÜLÜĞÜ<br />

facebook.com/Mihder2012<br />

twitter.com/mihder_mugla<br />

mihder.blogspot.com<br />

Yazar Metin Karabaşoğlu’nun<br />

katılımıyla “Peygamberimizin<br />

(s.a.v.) Bir Günü” başlıklı<br />

söyleşi ve imza programı<br />

düzenledik.<br />

M İ H D E R K O N F E R A N S L A R I<br />

METİN KARABAŞOĞLU<br />

19<br />

SÖYLEŞİ & İMZA<br />

EKiM<br />

C U M A<br />

SAAT: 19:30<br />

Peygamberimizin<br />

(s.a.v.) Bir Günü<br />

03<br />

w w w . m i h d e r . o r g<br />

YER: MUĞLA İL ÖZEL İDARE KONFERANS SALONU<br />

Faaliyetlerimizin Bazıları<br />

2012 Mayıs ayında kurulan Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği<br />

(MİHDER) olarak ilk yıllarda güzel çalışmalar yapmışken, sonradan ortaya çıkan bazı<br />

durumlardan dolayı dernek faaliyetleri maalesef azalmıştı. Bu yeni eğitim-öğretim yılı<br />

itibariyle yine aktif bir döneme girip, güzel ve faydalı işler yapmak istiyoruz.<br />

04<br />

Eğitimci-Yazar<br />

Doç.Dr. Halit Ertuğrul’un<br />

“Aile ve <strong>Gençlik</strong> Eğitimi”<br />

başlıklı söyleşi ve<br />

imza programı düzenledik.<br />

Konferans ve İmza Gününe Davet<br />

AiLE VE GENÇLiK<br />

EGiTiMi<br />

E ğ i t i m c i - Y a z a r<br />

Doç. Dr. Halit Ertuğrul<br />

Kendini Arayan Adam ve Düzceli Mehmet başta<br />

olmak üzere birçok bilinen kitapların yazarı<br />

Saat: 19:00<br />

Cuma<br />

Kasım<br />

302012<br />

Muğla İl Özel İdaresi<br />

Konferans Salonu<br />

Kurulduğumuzdan itibaren yaptığımız bazı çalışma ve etkinlikleri bu sayfadan<br />

inceleyebilirsiniz.<br />

Katılım Ücretsizdir<br />

Düzenleyen<br />

T.C.<br />

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI<br />

MUĞLA İMAM HATİP LİSESİ<br />

www.muglaihl.meb.k12.tr<br />

İletişim: 0252 214 12 53<br />

www.mihder.org<br />

facebook.com/Mihder2012<br />

01<br />

Okul tanıtım<br />

broşürü<br />

hazırladık.<br />

05<br />

İlahiyatçı-Yazar<br />

Ömer Döngeloğlu<br />

Hocamızın konuşmacı<br />

olarak katıldığı<br />

“Peygamberimizin<br />

(SAV) Dostları” başlıklı<br />

konferans ve<br />

imza programı<br />

düzenledik.<br />

02<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi<br />

bahçesinde “Büyük<br />

Buluşma; Bayramlaşma<br />

ve Pilav Günü”<br />

düzenlendik.<br />

BULUSMA<br />

Bayramlașma ve Pilav Gününe,<br />

Tüm Dostlarımızı ve Gönüldașlarımızı Bekliyoruz.<br />

Muhammet Furkan Gümüș<br />

MİHDER Bașkanı<br />

Mehmet Șinasi Çövüt<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi Okul Müdürü<br />

Bayram Bulut<br />

Ensar Vakfı Muğla Șube Bașkanı<br />

Ayhan Balcı<br />

İlim Yayma Cemiyeti Muğla Șube Bașkanı<br />

İletișim:<br />

M. Furkan Gümüș - 0532 490 45 23<br />

Mehmet Șinasi Çövüt - 0505 381 14 31<br />

Bayram Bulut - 0534 332 08 23<br />

Ayhan Balcı - 0505 822 13 13<br />

06<br />

Kurşunlu Camii’nde<br />

İstanbul Süleymaniye Camii<br />

İmam Hatibi Ekrem Nalbant<br />

Hocanın katıldığı “MİHDER<br />

Akşam ve Yatsı Namazı<br />

ile Kur’an Ziyafeti<br />

Programı”nı düzenledik.<br />

yatsı namazında<br />

bulusalım<br />

28<br />

ŞUBAT<br />

PERŞEMBE<br />

MUĞLA MERKEZ KURŞUNLU CAMİİ<br />

YATSI EZANI SAATİ: 19.22<br />

YATSI NAMAZI VE<br />

KUR'AN ZİYAFETİ<br />

PROGRAMI<br />

İstanbul Süleymaniye Camii İmam Hatibi Hafız<br />

Ekrem Nalbant Hocamızın kıldıracağı Yatsı Namazı ile<br />

sonrasında gerçekleştireceğimiz Kur’an-ı Kerim Tilaveti<br />

programımıza teşriflerinizi bekleriz..<br />

MİHDER<br />

(Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği)<br />

AĞUSTOS<br />

SALI<br />

SAAT 13:00<br />

RAMAZAN BAYRAMI ÜÇÜNCÜ GÜNÜ<br />

MUĞLA İMAM HATİP LİSESİ BAHÇESİ<br />

56<br />

www.mihder.org<br />

57


MUĞLA ŞUBESİ MUĞLA İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ<br />

07<br />

“Sırat-ı Müstakim’de<br />

Bir Şair ve İstiklal<br />

Kahramanı M.Akif Ersoy<br />

Fotoğraf Sergisi”ni<br />

Kurşunlu Camii<br />

bahçesinde açtık.<br />

Sırat-ı Müstakim'de Bir Şair ve İstiklal Kahramanı<br />

MEHMET AKİF ERSOY<br />

İstiklal Marşı'mızın kabulünün 92. yılı ve 18 Mart Çanakkale<br />

Deniz Zaferi'nin 98. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz Sırat-ı<br />

Müstakim'de Bir Şair ve İstiklal Kahramanı Mehmet Akif Ersoy<br />

başlıklı fotoğraf sergimize teşriflerinizden onur duyarız.<br />

Üstad Mehmet Akif Ersoy'un hayatı, mücadelesi, düşünceleri<br />

ve eserlerinden kesitlerin yer aldığı sergimize tüm halkımız<br />

davetlidir.<br />

MİHDER<br />

Muğla MÜSİAD Hanımlar Komisyonu<br />

Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü<br />

14 MART<br />

PERŞEMBE<br />

13 .30<br />

YER:KURŞUNLU CAMii YANI<br />

Sergi 14-21 Mart tarihleri arasında devam edecektir.<br />

BİLGİ İÇİN:<br />

www.mihder.org<br />

facebook.com/mihdermugla<br />

facebook.com/musiad48<br />

(0252) 213 21 00<br />

11<br />

MİHDER olarak, üzerinde<br />

Ömer Muhtar, Malcom X,<br />

Aliyaİzzetbegoviç, Cahit<br />

Zarifoğlu ve Necip Fazıl’ın<br />

resimlerinin yer aldığı<br />

rozetler yaptırarak<br />

öğrencilere hediye ettik.<br />

08<br />

“Her Öğrenciye Bir Kur’an-ı<br />

Kerim Kampanyası”<br />

düzenleyerek; 2013 Mayıs<br />

sonunda Merkez İmam Hatip<br />

ile Ula, Yatağan, Köyceğiz,<br />

Dalaman, Ortaca, Marmaris İlçe<br />

İmam Hatip Okullarındaki<br />

öğrencilerimizin her birine<br />

Kur’an-ı Kerim hediye ettik.<br />

“Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve<br />

öğreteninizdir.” (Hadis-i Şerif)<br />

HER ÖĞRENCİYE<br />

BİR KUR’AN-I KERİM<br />

KAMPANYASI<br />

MİHDER olarak ilk planda 500 Kur’an-ı Kerim temin etmek üzere başlattığımız “Her Öğrenciye Bir<br />

Kur’an-ı Kerim Kampanyası” kapsamında Kur’an-ı Kerim’leri almamız için maddi destek verebilir,<br />

isterseniz Kur’an-ı Kerim alıp bize ulaştırabilirsiniz. Kampanyadan sağlanan bağışlarla başta<br />

Muğla Merkez İmam Hatip Okulu’ndaki öğrenciler olmak üzere, çevre ilçelerde yeni açılan İmam<br />

Hatip Okulları’ndaki öğrencilere de Kur’an-ı Kerim’ler ulaştırılacaktır.<br />

Hayat yolunda yüce kitabımız Kur'an her daim rehberimiz olsun. Kampanyamıza katılıp, öğrencilerimize<br />

destek olmak ve ayrıntılı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.<br />

Muhammet Furkan Gümüş<br />

MİHDER Başkanı<br />

(Muğla İmam Hatip Lisesi<br />

Mezunları ve Mensupları Derneği)<br />

İrtibat İçin:<br />

Abdullah Talha Arslan – 0506 274 4391<br />

Emin Özler – 0553 253 9119<br />

Hacer Uslu – 0506 368 5014<br />

12<br />

Muğla Merkez Kapalı Spor Salonu’nda<br />

“Büyük Türkiye Hedefine Karşı<br />

Oynanan Oyunlar - İslam Dünyası<br />

ve Türkiye” başlıklı konferans ve<br />

konser programı düzenledik.<br />

Abdurrahman Dilipak ve Cihangir<br />

İşbilir’in konuşma yaptığı, Grup<br />

Yürüyüş’ün ezgi-marşlar seslendirdiği<br />

programda aynı zamanda Suriye için<br />

Kermes düzenledik.<br />

www.mihder.org<br />

09<br />

MİHDER Ziyaretleri kapsamında<br />

Muğla’daki İmam Hatip’e<br />

büyük hizmetleri olmuş değerli<br />

büyüklerimizi evlerinde<br />

ziyaret ettik..<br />

13<br />

ÖNDER, TÜRGEV, Ensar<br />

Vakfı, İlim Yayma Vakfı ve<br />

İlim Yayma Cemiyeti’nin<br />

İstanbul’da düzenlediği<br />

100.Yılında İmam Hatip<br />

Liseleri Uluslararası<br />

Sempozyumu’na MİHDER<br />

olarak katılım sağladık.<br />

10<br />

Hz.Peygamber ve İnsan Onuru,<br />

Yusuf’un Üç Gömleği, Ölümsüz<br />

Müdafaa, Ensar Neşriyat’ın Kur’an-ı<br />

Kerim’e Göre Peygamberler ve Tevhid<br />

Mücadelesi, Cevdet Said’in Bireysel ve<br />

Toplumsal Değişmenin Yasaları, Erdem<br />

Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil,<br />

Rasim Özdenören’in kitapları dahil<br />

olmak üzere yüzlerce kitabı<br />

öğrencilerimize hediye ettik.<br />

14<br />

ÖNDER Genel Başkanı<br />

Dr. Hüseyin Korkut’u ÖNDER<br />

Genel Merkezi’nde ziyaret ettik.<br />

58<br />

59


HADİS/HADITH<br />

ÇİZGİ/CARTOON<br />

Muğla İl Müftülüğü<br />

facebook/mihdermugla<br />

Muğla İl Müftülüğü<br />

Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü<br />

Rehberlik ve Araştırma Merkezi<br />

Konferans Salonu’nda<br />

bayanlara özel “Bir Çığır<br />

Öyküsüdür; Şule Yüksel<br />

Şenler” başlıklı Yazar Demet<br />

Tezcan’ın katılımıyla bir söyleşi<br />

ve imza programı düzenledik.<br />

“Sevgili Peygamberimize<br />

Yolculuk” adlı siyer kitabını, Merkez<br />

Menteşe İmam Hatip Ortaokulu olmak<br />

üzere Yatağan, Dalaman, Ortaca,<br />

Köyceğiz İmam Hatip Ortaokul 1.Sınıf<br />

öğrencilerine hediye ettik.<br />

15<br />

18<br />

16<br />

Muğla Sivil Toplum Kuruluşları<br />

Platformu çatısı altında Mısır<br />

Halkına ve Muhammed Mursi’ye<br />

Destek Mitingi’ne destek verdik.<br />

Muğla Birlik ve Beraberlik<br />

Platformu’nun Suriye’li<br />

kardeşlerimiz için Muğla Elele<br />

Kampanyasına destek olduk.<br />

19<br />

MİHDER olarak 20 Nisan<br />

2016’da Muğla Valimiz Sayın<br />

Amir Çiçek’e nezaket<br />

ziyaretinde bulunarak,<br />

bazı projelerimiz hakkında<br />

görüştük.<br />

17<br />

MİHDER üyeleri, öğrenci ve<br />

mezunlarımızla bir araya geliyoruz.<br />

20<br />

Okulumuzun 21 Nisan 2016 tarihinde<br />

okul bahçesinde düzenlediği<br />

Kutlu Doğum Programında<br />

MİHDER olarak Hasan Aycın’ın<br />

40 Hadis 40 Çizgi Sergisi’ni açtık.<br />

S E R G İ / E X H I B I T I O N<br />

HADİS/HADITH<br />

ÇİZGİ/CARTOON<br />

HASAN AYCIN<br />

60 61


MEZUNLARIMIZ<br />

M U Ğ L A İ M A M H A T İ P L İ S E S İ<br />

Yrd.Doç.Dr. Resul ÇATALBAŞ<br />

Aslen Muğla Yatağanlı olan Çatalbaş, 1981’de Çankırı’da doğdu. İlköğrenimine<br />

Muş Bulanık’ta başladıktan sonra memleketi Muğla’da devam<br />

etti. Ortaokulu Muğla İHL’de (1995) lise öğrenimini Denizli İHL’de (1999)<br />

tamamladı.<br />

2003’te Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu ve aynı yıl<br />

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Dinler Tarihi alanında lisansüstü<br />

eğitimine başladı. 2006’da Yüksek Lisans eğitimini ve 2011 yılında<br />

doktorasını tamamladı. 2012’de Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi<br />

Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi.<br />

Meslek hayatına 2004 yılında Erzurum’da öğretmen olarak başladıktan<br />

sonra Ankara, Çorum, Karaman ve Şanlıurfa’da görev yaptı. 2010 yılında<br />

Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi’ne Araştırma Görevlisi olarak<br />

atandı. 2011’de aynı fakültede Yrd. Doç. Dr. unvanını aldı. 2014 yılında<br />

Erasmus programı kapsamında gittiği Polonya/Wroclaw’daki Evangelical<br />

School of Theology’de ders verdi. Aynı yıl YÖK bursu ile doktora sonrası<br />

araştırma yapmak üzere Amerika’daki Temple Üniversitesi’ne 3 aylık süre<br />

ile gitti. Halen Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Dinler Tarihi Anabilim<br />

Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak görev yapan Çatalbaş, evli ve 2 çocuk<br />

babasıdır. Çatalbaş’ın Majestleri’nin Kilisesi (2014) ve Radikal Reformistler:<br />

Hıristiyanlıkta Anabaptist Hareket (2015) adlı kitaplarının yanı sıra çeşitli<br />

dergilerde yayımlanmış bilimsel çeviri ve makaleleri bulunmaktadır.<br />

Mutlu AKYOL<br />

1978 yılında Aydın Bozdoğan İlçesinde doğdu. Ortaokul ve Lise öğrenimini<br />

Devlet Parasız Yatılı olarak Muğla İmam Hatip Lisesinde 1995 senesinde<br />

tamamladıktan sonra aynı yıl girdiği Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari<br />

Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden 2000 yılında mezun oldu.<br />

2005 yılında girdiği Mülki İdare Amirliği Mesleğinde Trabzon-Tonya, Trabzon-Maçka,<br />

Afyonkarahisar-Kızılören, Burdur-Kemer, Erzurum Şenkaya<br />

Kaymakamlıkları ile Bingöl Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Halen<br />

Uşak-Sivaslı Kaymakamı olarak görev yapmakta olup evli ve 3 kız çocuğu<br />

babasıdır.<br />

Özgür ASLAN<br />

1980 yılında Köyceğiz Otmanlar Köyünde doğdu. 1991 yılında Dalaman<br />

Narlı köyünde ilkokulu, Denizli’nin Acıpayam ilçesinde 1995 yılında hafızlığı<br />

1998 yılında da İmam Hatip Ortaokulu bitirdi. 2002 yılında Muğla<br />

Anadolu İmam Hatip Lisesi ve 2010 yılında Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesinden<br />

mezun oldu. 2003-2007 yıllarında Milas, 2007-2014 yıllarında İzmir<br />

Bornova ilçesinde Din görevlisi olarak çalıştı. 2014 yılında Denizli Beyağaç<br />

vaizliğine başladı ve 2016 Ekim ayı itibariyle Acıpayam’a vaiz olarak atandı.<br />

Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği MİHDER<br />

Başkan Yardımcısı olan Özgür Aslan, DEÜ Tefsir Anabilim Dalında Yüksek<br />

lisansına devam etmekte, evli iki çocuk sahibidir.<br />

İsa GÖKGEDİK<br />

Ula ilçesine bağlı Kıra, nâm-ı diğer Oyri Köyü’nde tahsil hayatına başlayan<br />

İsa Gökgedik, 2002 yılında Muğla Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nde eğitimine<br />

devam etti. 2006 yılındaki mezuniyetin ardından İlahiyat Ön Lisansı<br />

başarıyla bitirdi. Dikey Geçiş Sınavı’yla İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne<br />

başladı ve 2011’de mezun oldu. Aynı sene Marmara Üniversitesi<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisansa<br />

kabul edildi ve bu arada Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne<br />

araştırma görevlisi olarak atandı. Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve<br />

Mensupları Derneği MİHDER Yönetim Kurulu Üyesi olan İsa Gökgedik;<br />

hâlihazırda 2015 yılında başladığı aynı alandaki doktora eğitimine devam<br />

etmekte olup Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde araştırma görevliliği<br />

vazifesini sürdürmektedir.<br />

Ramazan AKKIR<br />

1979 yılında Muğla/Köyceğiz’de doğan Ramazan Akkır, 1991 ile 1997 yılları<br />

arasında Muğla Merkez İmam Hatip Lisesinde okumuştur. İmam-Hatip<br />

Ortaokulu ve Lisesini yatılı olarak okuyan Akkır, 2003’te Çukurova Üniversitesi<br />

İlahiyat Fakültesi’nden mezun olmuştur. 2007 yılında “Türkiye’de<br />

Din ve Muhafazakârlık: Turgut Özal Örneği” adlı teziyle, Çukurova Üniversitesi<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını, 2016’da da “Cumhuriyet<br />

Halk Partisi’nin Din Politikaları ve Kendi Tabanının Bakışı” adlı teziyle,<br />

Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı.<br />

2012 yılında Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı’nın da metin yazarlığı<br />

yapan Akkır, Yeni Şafak, Star, Radikal, Milli Gazete gibi farklı yayın<br />

organlarında yazılar yazdı. 2010 yılından itibaren Milat gazetesinde köşe<br />

yazarlığı yapan Akkır’ın, “Türkiye’de Muhafazakârlık” ve “17-25 Aralık’tan<br />

15 Temmuz’a FETÖ” adıyla yayımlanmış iki kitabı bulunmaktadır.<br />

62 63


Dünya Bizimdir<br />

Çin bizim, Hicaz bizim, Hindistan bizimdir.<br />

Biz Müslümanız, bütün dünya bizimdir.<br />

Adımızı yeryüzüne silinmez izlerle kazıdık<br />

Sinemizde tevhid emaneti saklıdır.<br />

Dünya mabedlerinde Allah’ın ilk evi Kâbe<br />

Biz onun hizmetkârı o bizim bekçimizdir<br />

Biz kılıçların gölgesinde yetiştik<br />

Hilalin hançeri bizim alametimizdir<br />

Bir zamanlar bu seli hiç kimse durduramazdı<br />

Batı vadileri ezanımızla çınlardı<br />

Zulümden asla mı asla korkmayız biz ey dünya<br />

Sayende yüzlerce defa zorluklarla sınandık<br />

Ey Endülüs’ün gül bahçesi hatırlar mısın<br />

Dallarında yuva kurduğumuz o günleri<br />

Ey Dicle dalgası, bizi sen de tanırsın<br />

Mahzun çağlayışların hala öykümüzü anlatır<br />

Uğrunda can verdiğimiz ey kutlu toprağımız<br />

Hala damarında dolaşıyor kanımız<br />

Bu kutlu kervanın başı o sevgilidir<br />

İkbal’in namesi uykudan uyandıran bir çağrıdır<br />

Yalnız Allah adına ayarlıdır hayatımız<br />

İşte yeniden yola koyuluyor kervanımız<br />

MİHDER MİHDER GENÇLİK GENÇLİK KAMPI KAMPI<br />

MUHAMMED İKBAL<br />

64<br />

Ayrıntılar için web sitesi ve<br />

sosyal medya sayfalarımızı<br />

takip edebilirsiniz..<br />

www.mihder.org<br />

mihdermugla<br />

YENİ<br />

SÖYLEŞİ<br />

DİZİSİ<br />

YAKINDA


Hayalinizdeki konutlara<br />

sahip olun...<br />

İNŞ. TAAH. SAN. İÇ ve DIŞ TİC. LTD. ŞTİ.<br />

İskele Mah. 96 Sok. No: 5/2 Datça/MUĞLA<br />

0542 798 4806 - 0506 274 4391<br />

www.ozeyminsaat.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!