You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
MİHDER<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi<br />
Mezunları ve Mensupları<br />
Derneği yayınıdır.<br />
Yıl 1 Sayı 1<br />
Ekim 2016<br />
Ücretsizdir<br />
<strong>Gençlik</strong>:<br />
Diriliş bilincinde<br />
ümmetin<br />
ön safında
SEÇKİN İSLÂM KLASİKLERİ<br />
SEÇKİN İSLÂM KLASİKLERİ<br />
Röportaj: ÖNDER Genel Başkanı<br />
Halit BEKİROĞLU<br />
İmanı, Heyecanı,Kimliği ve Hedefleriyle<br />
GENÇ ADAM<br />
Röportaj: Muğla İHL Müdürü<br />
Ramazan TORAMAN<br />
26<br />
30<br />
51<br />
02<br />
03<br />
04<br />
06<br />
10<br />
12<br />
14<br />
18<br />
20<br />
24<br />
34<br />
36<br />
36<br />
40<br />
42<br />
48<br />
54<br />
56<br />
62<br />
Başkan’dan<br />
Sen Değilmisin o?<br />
İslam’ı Parçalamak ve Çoğul Okuma<br />
Kudüs Seni Çağırıyor<br />
Diriliş Beyannamesi<br />
İmam Hatip Okullarımızın Kuruluşunun<br />
65. Yılı Kutlu Olsun<br />
Nasıl Bir <strong>Gençlik</strong>?<br />
Gölgesi İslam Coğrafyasına Düşen Bir<br />
Dağ Gibiydi<br />
Cevdet Said’i Tanıyabilmek<br />
Hayat ve Kavram<br />
İmam Hatip Liseleri İçin Önder’in<br />
Tavsiye Ettiği 100 Ktap<br />
İmam Hatip Ortaokulları İçin Önder’in<br />
Tavsiye Ettiği 100 Ktap<br />
Dini İçin Yaşayan Bir Topluluk: AMİŞLER<br />
<strong>Gençlik</strong>, Sezai Karakoç ve<br />
15 Temmuz Ruhu<br />
Kerim Abdul Cabbar:<br />
Amerika’da Müslüman Olmak<br />
Resûlüllah’ın Yanında<br />
Sadık Bir Şekilde Duranlar<br />
Tarih Şuurumuza Dair Birkaç Kelâm<br />
MİHDER Faaliyetleri<br />
Mezunlarımız<br />
Yıl 1 Sayı 1 Ekim 2016<br />
www.iz.com.tr • bilgi@iz.com.tr • facebook.com/izyayincilik • twitter.com/izyayincilik • instagram.com/izyayincilik • youtube.com/izyayincilik<br />
www.iz.com.tr • bilgi@iz.com.tr • facebook.com/izyayincilik • twitter.com/izyayincilik • instagram.com/izyayincilik • youtube.com/izyayincilik<br />
MİHDER<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve<br />
Mensupları Derneği’nin yayınıdır.<br />
Yayın Sahibi: Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği<br />
Yayın Yönetmeni: Muhammet Furkan GÜMÜŞ<br />
Editör: İsa GÖKGEDİK<br />
Yayın Kurulu: A.Talha ARSLAN / Özgür ASLAN<br />
Emin ÖZLER / Ramazan AKKIR<br />
Grafik Tasarım: İhsan ÇANAKCI<br />
Baskı: Yazmat Ofset Matbaacılık<br />
Kurşunlu Caddesi Girgin İşhanı Kat 2 No: 27<br />
Menteşe (Merkez) 48800 / Muğla - Türkiye<br />
Tel: 0532 727 04 99 mfurkang@gmail.com<br />
www.mihder.org - mihdermugla@gmail.com - info@mihder.org<br />
mihdermugla
BAŞKAN’DAN<br />
Sen değil misin o?<br />
Gözüm,<br />
Sancağı daha<br />
yükseğe<br />
taşımak<br />
için…<br />
Kıymetli arkadaşlarımız, iman ve Kur’an davasının,<br />
İmam Hatip sevdasının gayretli neferleri, sizleri<br />
Muğla İmam Hatip Mensupları ve Mezunları Derneği’mizin<br />
(MİHDER) yayını olan Sancak Dergimizin ilk<br />
sayısıyla selamlıyoruz.<br />
Binlerce yıllık kadim medeniyetimizin temel harcı,<br />
mayası İslam’dır, Kur’an’dır, Hz.Peygamber ahlakıdır.<br />
Bizi bugün dünyanın zirvesine taşıyan, bu<br />
yüksek ahlakla şekillenen medeniyetimiz, değerlerimizdir.<br />
İşte bu topraklarda bu büyük medeniyetin<br />
gelişmesinin yegâne kaynağı da tarihten bu güne<br />
inanç ve imanla yoğrulmuş, Kur’an ve Peygamber<br />
sevgisiyle davasına baş koymuş inançlı nesillerdir.<br />
İmam Hatip nesli, kötülüğe karşı iyiyi, zulme karşı<br />
adaleti, insanlığa merhameti dert edinmiştir. Bu<br />
nesil kuvvetini önce Allah’tan, sonra milletinden almıştır<br />
ve almaya da devam edecektir. Bugün daha<br />
da büyüyen, eğitimin modern imkânlarıyla donanan<br />
İmam Hatip okullarımızda ülkesinin geleceği<br />
için çalışan, milli manevi değerlerine sahip çıkan<br />
yeni nesiller yetişiyor.<br />
MİHDER olarak İmam Hatip neslinde bu bilinci<br />
yaşatmak, milletin bize emaneti olan İmam Hatip<br />
okullarımızın taşıdığı mukaddes bayrağı daha da<br />
yükseltmek gayesiyle hazırladığımız Sancak dergimizi<br />
sizlerle paylaşıyoruz. Yakın zamanda MİHDER<br />
çatısı altında <strong>Gençlik</strong> Kampı, MİHDER <strong>Gençlik</strong> Spor<br />
Kulübü ve Aynı Sırayı Paylaşanlar Söyleşi Dizisi başta<br />
olmak üzere faaliyetlerimize hız kazandıracağız.<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi’nin tüm idareci, eğitimci,<br />
öğrenci ve mezunlarının desteğiyle hazırladığımız<br />
Sancak dergimizin, sonraki sayılarında hem öğretmenlerimiz<br />
hem de öğrencilerimizin katkılarıyla<br />
daha da zenginleşeceğine inanıyoruz. Dergimizde<br />
yer almasını istediğiniz yazı, haber, yorum ve dosya<br />
gibi her türlü içerik için bizimle iletişime geçebilirsiniz.<br />
Dergimize destek veren Küre, Pınar, Düşün, İlke,<br />
Hayat ve İz Yayınları ile Ziya Er, Seyitnur Gün ve<br />
Yılmaz Göçer’e kalbi şükranlarımızı iletiriz.<br />
Adalet, Hürriyet ve İttihad-ı İslam bayrağını daha da<br />
yükseklere hep birlikte taşıyabilmek temennisiyle…<br />
Etrafına bakıyorsun da, sen değil misin o?<br />
Sen yani, acı çekse de, canı yansa da her zaman<br />
hakkı söylemek, hakkı konuşmak zorunda olan<br />
Müslüman?<br />
Sen değil misin o?<br />
Bu dünyada, fitne yeryüzünden silininceye kadar,<br />
savaşmak ve kavga etmekle görevlendirilen?<br />
Sen değil misin o?<br />
Bu dünyada kim olursa olsun, mazlumdan yana,<br />
kim olursa olsun zalime karşı dimdik durması<br />
gereken onurlu Müslüman?<br />
Sen değil misin o?<br />
Kendisinin, ailesinin, çocuklarının aleyhine de olsa,<br />
adaletten yana tavır alması gereken adil Müslüman?<br />
Sen değil misin o?<br />
Yol arkadaşına, dava arkadaşına, Müslüman<br />
kardeşine, dostuna asla ama asla ihanet etmemesi<br />
gereken?<br />
Sen değil misin o?<br />
Geceleri soğuk, rutubetli öğrenci evlerinde masum<br />
hayallerle uyuyan ve bir gün, bu dünyada ezilen tüm<br />
insanların hesabını sormaya yemin eden?<br />
Sen değil misin o?<br />
Çocukluğunda babasından Filistin davasını,<br />
anasından başörtüsü zulmünü, dedesinden<br />
Sarıkamış hikayelerini dinleyen ve bir gün tüm<br />
bunlar için kavga vermek için yemin eden?<br />
Sen değil misin o?<br />
Öğrenci harçlığı ile geçinen ama yine de Somali’ye,<br />
Afganistan’a, Filistin’e yardım eden, para gönderen,<br />
infak eden?<br />
Sen değil misin o?<br />
Beyazıt’ta polis dayağı yerken, sorgularda titrerken,<br />
fişlenmiş ve dışlanmışken bile, asla davandan<br />
vazgeçmeyeceğini haykıran?<br />
Sen değil misin o?<br />
Sabıkalı olduğun için iş bulamayan, tüm kapılar<br />
yüzüne kapanan, kirasını ödeyemeyen ve<br />
borçla çocuk büyüten ama yine de tevekkülden<br />
vazgeçmeyen?<br />
Sen değil misin, baldırı çıplakların başlattığı davanın<br />
son temsilcisi?<br />
Sen değil misin, merhamet ve sevgi abidesi<br />
Peygamber’in (sav) neferi?<br />
Sen değil misin, emin, adil, dürüst olmasıyla<br />
düşmanını bile kendine hayran bırakan<br />
Peygamber’in ümmeti?<br />
Sen değil misin, Ebuzer gibi serdengeçti, Ömer<br />
gibi adil, Ebubekir gibi eli açık, Ali gibi ilmin kapısı<br />
olacak?<br />
Sen değil misin gözüm?<br />
Tüm bunlar senin için değil miydi?<br />
Ve sen, o ağır yükü yüklenmeye aday olmuş,<br />
meydana çıkmış, söz vermiş insan, sen değil miydin?<br />
Peki bu halin nicedir?<br />
Sen değil misin o?<br />
Hesap verecek olan sen değil misin yoksa iki<br />
gözüm?<br />
Muhammet Furkan Gümüş<br />
MİHDER Başkanı<br />
Ali Nur Kutlu<br />
3
MAKALE<br />
İslam’ı parçalamak<br />
ve çoğul okuma<br />
Ne kadar çok İslam var!.. Post-modern İslam,<br />
Protestan İslam, Şii İslam, Sünni İslam,<br />
gösterişçi İslam, plaza İslam’ı, Kürt<br />
İslamcılar, Türk İslamcılar, feminist İslam…<br />
Tam bir şizofreni durumudur bu. Nihilist terörizmle<br />
karşı karşıyayız. Çünkü bu okumalar dini kaygan,<br />
parçalı, belirsiz, sonsuz yorumlar,<br />
ele avuca sığmayan önermeler<br />
ve özden yoksun açıklamalara<br />
yol veren bir paradigma içinde<br />
ele alıyorlar. En namussuz soru<br />
da “hangi İslam?” sorusudur.<br />
Aslında bu sorularla İslam paramparça<br />
ediliyor, Müslümanların<br />
kaotik ve değişen dünya<br />
içinde değişmeyen öz ilkelerini<br />
kaybetmeleri arzulanıyor. Müslümanların<br />
kafası karışık, ruhları<br />
parçalanmış, kimlikleri dağılmış<br />
ve dünya görüşlerinden mahrum<br />
kalmış bohem, nihilist, şizofren<br />
ve trans-varlıklar haline gelmelerinin<br />
dili üretiliyor.<br />
Bu yaklaşımlar büyük ölçüde Batı düşüncesinin nihilist,<br />
post-modern, anarşist teorilerinden besleniyor.<br />
Burada İslamiyet, modernitenin tekil hakikatine karşı<br />
özgürleşme çabasında olan post modernlik ve nihilizm<br />
arayışlarıyla okunuyor. Böylece bu kadar çok<br />
Bugün İslam<br />
toplumları<br />
paramparça.<br />
Bunun nedeni<br />
dini algılamalarda<br />
nihilist ve anarşist<br />
kültürlerin<br />
yayılarak artan<br />
nüfuzlarıdır.<br />
Prof.Dr. Ergün YILDIRIM<br />
İslamlar içinde bir türlü bir araya gelmeleri mümkün<br />
olmayacak bir Müslümanlık tahayyülü üretiliyor.<br />
Buna karşın Batılı sosyologlardan “İngiliz Hristiyanlığı”<br />
ya da “Fransız Hristiyanlığı” diye bir kavram<br />
duymuyoruz. Oysa bizim sosyologlar ve ilahiyatçılar<br />
bu parçalayıcı okumaya koşuyorlar adeta.<br />
İslam’ı böyle okumanın çoğulculukla<br />
ilgili olmadığını düşünüyorum.<br />
İslam, özünde tektir.<br />
Allah’ın dini İslam, bir tanedir.<br />
Kur’an’da va’z edilen, Hz. Muhammed<br />
ile gönderilen din,<br />
birdir. Bunun önüne hiçbir sıfat<br />
eklenemez. Öz, temelde her zaman<br />
birdir. Değişmezdir, mutlaktır.<br />
Bundan dolayı bütün olgusal,<br />
nesnel ve beşeri dünyanın ötesindedir.<br />
İslam’ın vahiyle gelen<br />
bir din olması bunu açıkça izhar<br />
eder. Peki o zaman neden bu kadar<br />
tarikat, mezhep, meşrep vs.<br />
ortaya çıktı?<br />
İslam bizim bilincimizde ve dünyanın nesnel gerçekliğinde<br />
yorumlandığı zaman farklı yaklaşımlar<br />
olarak ortaya çıkar. Ancak bu yaklaşımlar hiçbir<br />
zaman eşittir İslam olmaz. Sadece İslamın yorumu,<br />
yansıması ve açıklamasıdır. Bundan dolayı mezhepler,<br />
tarikatlar ve meşrepler İslam adını kullanmadılar.<br />
Hanefi, Hanbeli, Nakşilik, Kadirilik isimlerini tercih<br />
ettiler. Çünkü bunlar İslam’dan ilham alarak ortaya<br />
çıkan beşeri bilinç ve beşeri nesnel varlığın ortaya<br />
koyduğu tecrübelerdi. Örneğin sudaki çubuğun<br />
kırık gözükmesi çubuğun bulunduğu ortam ile ilgili.<br />
Yoksa ne çubuk kırıktır ne de bizim bilincimiz<br />
çubuğu kırık görmektedir. İslam da çeşitli tarihler,<br />
sosyolojiler ve coğrafyalar içinde çeşitli yorumlara<br />
dönüşebiliyor. Buna İslam’ın çoğulcu perspektifi<br />
diyoruz. İslam dininin yeryüzünde ilham verdiği<br />
ilimlerin, ekollerin ve düşüncelerin çoğul var oluşları<br />
anlatılıyor. Ancak bu çoğulculuk bizzat dinin özünde<br />
meydana gelmemektedir.<br />
İmam-ı Azam İslamı demiyoruz, Hanefilik diyoruz.<br />
Mezhebin kişi adıyla anıldığı bir durum ortaya çıkıyor.<br />
Aynı şey tarikatlar için de geçerli. Nakşibend<br />
Hazretleri’nin adından mülhem Nakşilik deniyor,<br />
Abdülkadir Geylani’nin adından mülhem olarak da<br />
Kadirilik. Ama yine de Nakşilik İslamı ya da Kadirilik<br />
İslamı demiyoruz. İslam geleneğinde bu terkipler<br />
kullanılmadı. Bütün bunlar İslam’ın belli şahısların,<br />
ekollerin ve sosyolojilerin çerçevesinde yaşama aktarılması,<br />
yorumlanması ve sistemleştirilmesidir.<br />
Öz’ün (tek hakikat İslam) hayata geçirilme çabasıdır.<br />
Bugün İslam toplumları paramparça. Bunun nedeni<br />
dini algılamalarda nihilist ve anarşist kültürlerin yayılarak<br />
artan nüfuzlarıdır. Osmanlı’nın parçalanma şafağında<br />
ortaya çıkan İttihat-ı İslam (İslamlaşma hareketi<br />
ve düşüncesi) bile bugün ırklar, milliyetçilikler<br />
ve ideolojiler etrafında parçalanmaya davet ediliyor.<br />
Bunun son örneği Türkiye’de geliştirilen Türk İslamcılığı<br />
ve Kürt İslamcılığı ayırımıdır. Halbuki yeniden<br />
İttihat-ı İslam düşüncesine ve ruhuna ihtiyacımız<br />
vardır. İslam’ı kavme, ırka, ideolojiye, mezheplere<br />
indirgeyen ve bunları İslam’a sıfat yapan bütün<br />
tutumlardan uzak durmalıyız. İslamiyet’in tek/özsel<br />
şemsiyesi altında toplanmalıyız.<br />
Parçalanmadan, şizofreniden kurtulmanın yolu budur.<br />
4
Kudüs<br />
seni çagırıyor<br />
Mücahit CİVRİZ<br />
Allah’ın insanları doğru yola iletmeleri<br />
için görevlendirdiği Peygamberlerin hak<br />
mücadelesi verdiği, Peygamberimizin<br />
miraç hadisesinin gerçekleştiği, Müslümanların<br />
ilk Kıblesi, ikinci Mescidi, üçüncü Haremi<br />
olan Mescid-i Aksa’yı içinde barındıran mübarek<br />
ve mukaddes şehir; Kudüs’teyiz.<br />
İnsanlık tarihi kadar eski bir şehir olan Kudüs, İbrahim,<br />
İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Davud, Musa, Süleyman,<br />
Harun, İsa Peygamberin (hepsine binlerce<br />
selam olsun) tebliğ görevini yürüttükleri, Peygamberimiz<br />
Hz. Muhammed’in (s.a.s) yeryüzünden semaya<br />
kutsal yolculuğuna ev sahipliği yapan, Hazreti<br />
Ömer ve Selahattin Eyyubi’nin fetih ruhunun<br />
alınan her nefeste hissedildiği, Osmanlının nakış<br />
nakış vurduğu mühre şahit olabildiğiniz ve Osmanlının<br />
bu diyarı terk edişinden beri Müslüman<br />
kalplerin kendisine yönelmesini, taşları üzerinde<br />
insanların özgürce ve pür neşe hareket etmesini<br />
bekleyen kutsal bir belde burası.<br />
Kudüs’ün her yeri tarih, her yeri kadim medeniyetin<br />
bir nişanı adeta. Ama biz Mescid-i Aksa’ya<br />
bir an önce ulaşabilmenin heyecanını taşıyoruz<br />
sînelerimizde. Kudüs’ün sokaklarından yüzyıllar<br />
öncesine tarihî bir seyahat ediyormuş ve uyanmak<br />
istemeyeceğiniz bir rüyada imişsiniz gibi yoğun bir<br />
his girdabıyla yöneliyoruz Mescid-i Aksa’ya. Girince<br />
Mescid-i Aksa bahçesine, buranın her zerresi ile<br />
size “Hoş Geldiniz” diye mukabele ettiğine, zeytin<br />
ve selvi ağaçlarının gelişinize mukabele edercesine<br />
dallarını salladığına şahit oluyorsunuz. Hele o taşlar…<br />
Evet konuşan o taşlar… Gözünüzün ve yüreğinizin<br />
hasretine bir an önce son vermek için sanki<br />
yürüyen bir merdivende koşuyormuşsunuz hissi<br />
uyandıran taşlar… Hani Şair buraları görmeden<br />
diyordu ya, “Yürü kardeşim ayaklarına bir Aksa<br />
gücü gelsin” diye! O gücü tüm bedeninizde hissettiren<br />
o taşlara basmaya kıyamadan koşar adım<br />
giriyorsunuz bu girdaba. İşgal altındaki bu beldede<br />
boynu bükük, kolu kırık, mahzun bir şekilde karşılanacağınızı<br />
tahmin ediyorsanız yanılıyorsunuz;<br />
sanılanın aksine tüm ihtişamı ile karşılıyor sizi bu<br />
mübarek mekân.<br />
Kudüs; Gücümüzün Sembolü<br />
Bir Şehirdir<br />
Kudüs, o toprakları ellerinde bulunduranların gücünün<br />
bir sembolü ve buralarda yaşanan işgal ve<br />
sıkıntılar, ne sadece Arapların ne de sadece Filistinlilerin<br />
meselesi aslında. Nuri PAKDİL, “Kudüs sevilmedikçe<br />
insanlığa girilmez” diyordu. Peki soruyu<br />
Müslümanlık için sorsak! Kudüs sevgisini, aşkını<br />
yeniden yeşertemezsek gönüllerimiz ve düşünce<br />
ufkumuzda, nice olur halimiz? Bu beldenin aziz ve<br />
pak hatırasına dönük ihanetler, ruhuna yapılan tecavüzler<br />
karşısındaki duruşumuz ve tepkimiz peki?<br />
Cahit Zarifoğlu; “Filistin bir sınav kâğıdı her mümin<br />
kulun önünde” diyordu ve bu sınav Osmanlı’nın<br />
bu coğrafyadan terk-i diyarından beri devam<br />
etmekte. Peki sonuçlarına dair bir cevabımız var<br />
mı? Kudüs bugün kimlerin elinde ve kimin gücüne<br />
şahitlik ediyor, düşünülmesi gereken bir konudur<br />
bu aslında.<br />
Yürek haritamızda Kudüs mevziisinin hali nasıl bu<br />
asırda? Her inananın yüreğinde Kudüs sevdası var<br />
mı acaba? Gönlümüzde yer almıyorsa Kudüs, gönlümüz<br />
kimler tarafından işgal altındadır hiç düşündük<br />
mü? Bakınız Kudüs ve İslam tarihine; Kudüs<br />
aslında bayraktarıdır bu hâkimiyetin! Ne zaman bu<br />
belde esirdir, inananlar da esirdir bu dünya sürgününde.<br />
“Sarılış ve Kopuş”u Yeniden Değerlendirilmeliyiz<br />
Osmanlı Devletinin yıkılmasının ardından elimizde<br />
kalan son kara parçasına sımsıkı “sarılışımız”, belki<br />
de bir zorunluluktu. Ancak bu “sarılış”, beraberinde<br />
bir “kopuşu” da getiriyordu. Oluşturulan yapay<br />
algı ile artık bizler “Türk’ten başka dostu olmayan<br />
/ kalmayan” ve “bazı Araplar tarafından arkadan<br />
hançerlenen” bir millet olmuştuk ve bu topraklar<br />
elimizde tutabildiğimiz son kara parçaları idi. Bu<br />
sarılma ile tarihi köklerimiz, gönül bağlarımız, can<br />
damarlarımızla birlikte bu bilinç de sökülüp atılmaya<br />
çalışıldı ve bunda büyük ölçüde de başarı<br />
sağlandı. Belki de hepsinden önemlisi, ufkumuz<br />
daraltılarak karanlık zindanlarda müebbet bir hapse<br />
atıldı.<br />
Hâlbuki yaşanan tüm bu savruluşlara rağmen biliyor<br />
ve inanıyoruz ki; Türkiye sadece Edirne’den<br />
Karsa, Sinop’tan Mersin’e bir harita değil. Olmadı,<br />
olamazdı. Türkiye; Mekke, Medine ve Kudüs, Bağdat<br />
ve Şam, Üsküp ve Saraybosna, Semerkant ve<br />
Buhara da demek. Bu toprakların ve coğrafyanın<br />
6 7
hafızası, duymak istemesek de, bize bunu haykırıyor.<br />
Bu gerçekliğe kulak tıkamaz, gözlerimizi kapamaz<br />
isek, yıkılanın bir imparatorluk değil; yakıp<br />
yıkılan ve yok edilmeye çalışılanın ortak bir hafıza<br />
ve ufuk olduğunu görmemiz gerekir.<br />
Kudüs Yalnız Bırakılmamalı, Zira;<br />
İsrail Kudüs’ü yahudileştirmek ve Mescid-i Aksa’yı<br />
yıkarak Süleyman Mabedini inşa etmek istemekte.<br />
Bunu başarabilmek için de sistematik bir tecrit<br />
politikası uyguluyor.<br />
2002 yılında yapımına<br />
başlanan “Utanç<br />
Duvarı” ile şehirlerarasında<br />
bağlantılar<br />
kesiliyor, Mescid-i<br />
Aksa civarında yer<br />
alan müslüman yerleşim<br />
yerleri yıkılıyor,<br />
insanlar zorla yurtlarından<br />
/ evlerinden<br />
ediliyor. Direnen halka<br />
ise çeşitli fiziksel<br />
ve psikolojik yıldırma<br />
teknikleri ile müdahale<br />
edilirken, evlerini<br />
satın almak için milyonlarca dolar paralar teklif<br />
ediyor. O nedenle maddi destekler ile bu topraklara<br />
sahip çıkılması ve ziyaretler ile varlığımızın orda<br />
gösterilmesi büyük önem arz ediyor.<br />
İçine kapanan Bir<br />
Türkiye uzun yıllar<br />
doğu sınırının ötesine<br />
geçecek bir ufuk<br />
geliştiremedi. Hem<br />
gündemimiz hem<br />
de ziyaretler anlamımda<br />
bir fasit daire<br />
demekti bu. Ama<br />
son yıllarda yaşanan<br />
zihinsel devrimle<br />
Türkiye’den ziyaretler<br />
de her geçen<br />
gün artıyor bu topraklara<br />
ve yapılan bu<br />
ziyaretler İsrail’i pek<br />
de sevindirmiyor. Şuan yılda yaklaşık 25 bin Türk<br />
bu toprakları ziyaret ediyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın<br />
aldığı “Kudüs bağlantılı Umre Kararı”<br />
sonrasında bu sayının daha da artarak köprülerin<br />
yeniden kurulması bekleniyor. Sayıca artışın bu<br />
topraklarda yapılan keyfi baskı ve yıldırmaları da<br />
hafifletmesi, çok güçlü ihtimaller arasında.<br />
Mescid-i Aksa’da Futbol Maçı Yapmaya<br />
Var Mısınız?<br />
Adımınızı attığınız andan itibaren sizi bambaşka bir<br />
zamana ve his dünyasına taşıyan, namaz mahalleri,<br />
medrese ve kubbeler, şadırvan ve çeşmelerden<br />
oluşan, zeytin ve selvi ağaçlarının sizleri büyük bir<br />
muhabbetle karşıladığı bu alan sadece ve sadece<br />
bir ibadet mekanı değil, bir yaşam alanı, bir rehabilitasyon<br />
merkezi aslında… Mescid-i Aksa’nın avlusu<br />
tüm engelleme<br />
çabalarına rağmen<br />
bir kenarında koşuşturan<br />
bir yanında<br />
uçurtma uçuran çocuklar,<br />
zeytin dallarının<br />
altında piknik<br />
yapan, sohbet eden<br />
farklı coğrafyalardan<br />
insanların varlığı ile<br />
tam bir cümbüş alanı!<br />
Biz de namazın<br />
ardından yanımızda<br />
getirdiğimiz kahveyi<br />
tarifi zor bir lezzetle<br />
yudumladıktan sonra<br />
Filistinli çocuklarla<br />
korkusuzca, özgürce bir futbol maçına başlıyoruz.<br />
Türkiye’den gelmiş abi ve kardeşleri ile maç yapan<br />
Filistinli çocukların keyfine diyecek yok ama biz<br />
zorlanıyoruz. Özellikle omuz omuza mücadeleleri,<br />
buradaki direnişin<br />
doğal bir sonucu<br />
olsa gerek, çok güçlü.<br />
Maçın sonunda<br />
yeniliyoruz: ama ne<br />
biz çok üzgünüz ne<br />
de onlar çok mutlular.<br />
Ortak düşünce<br />
bu topraklara daha<br />
fazla gelin, ziyaretlerinizi<br />
artırın, bizleri<br />
yalnız bırakmayın.<br />
Haklılar zira özellikle<br />
Mescid-i Aksa avlusunda<br />
ne kadar fazla<br />
sayıda ziyaretçi olursa<br />
onların müdahaleleri daha aza iniyor, oradaki<br />
Müslümanlar daha rahat nefes alabiliyorlar.<br />
Peki, Ne Yapmalı?<br />
Omuzlarımız ve belki de daha da önemli bir biçimde<br />
gönüllerimizin üzerinde duran sorumluluklarımızın<br />
farkına vararak ve “Sen bir devsin, yükü ağırdır<br />
devin! / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!”<br />
mısralarıyla vurguladığı gibi Şairin bu bilinç düzeyine<br />
erişebilmek, atılan, yakılıp yıkılan bu köprülerin<br />
yeniden inşasına gayret göstermek gerekiyor. Şair,<br />
“Ben Kudus’ü kol saati gibi taşıyorum. Ayarlanmadan<br />
Kudüs’e boşuna vakit geçirirsin.” diyordu ya<br />
hani! Zaman ve mekân bilincimizde bu topraklara,<br />
bu coğrafyaya alan açmak gerekiyor. “Kalbimizin<br />
üstünde ince bir tül gibi duran Kudüs’ü” alınyazımız<br />
olarak görmek” gerekiyor. “Eskiden buralar<br />
hep bizimmiş” veyahut “arkadan hançerlendik”<br />
söylemini aşarak, tarihi ve dini sorumluluklarımızın<br />
farkına vararak hareket etmek gerekiyor.<br />
Kudüs’e gitmek, bu çağrıya cevap<br />
vermek gerek.<br />
Günün her anında, gökyüzünün her renginde<br />
tarifine kelimelerin kifayette zorlandığı, şairlerin<br />
dizelerine sığdıramadıkları, yazarların cümlelerle<br />
anlatamadığı bu güzelliğe, dünya gözüyle şahit<br />
olmak gerek.<br />
Abdullah İbn-i Abbas “Kudüs peygamberler tarafından<br />
kurulmuş ve onların oturdukları, yaşadıkları<br />
yerdir. Burada bir karış toprak parçası yoktur ki<br />
orada peygamberler dua etmemiş, melekler inmemiş<br />
olsunlar.” buyuruyordu. Öyleyse bu melekler<br />
şehrine kanat açmak için Vira Bismillah diyelim…<br />
Kudüs Bizi Çağırıyor ve şimdi o çağrıya güçlü bir<br />
şekilde cevap vermek gerekiyor.<br />
8
Diriliş<br />
Beyannâmesi<br />
İmam Hatip<br />
Neslinin<br />
Hüseyin Yahya ŞEKERCİ<br />
Savrulmuyoruz. Durduğumuz yerde duruyoruz<br />
hâlâ. Her gün manifestolar yazacak heyecandayız.<br />
Önümüzden giden her bilgenin<br />
bıraktığı mirası hatırlayarak yürüyoruz. Aliya<br />
“düşmanlarımıza adalet borçluyuz” diyordu kulağımızda<br />
küpedir, Hoca “heyecan heyecan heyecan”<br />
dedi giderayak, hafızamızda, “izzet” dedi Seyyid<br />
Kutup, aklımızdan çıkarmıyoruz.<br />
Dünya var oldu olalı yürüyoruz biz. Koca bir Millet-i<br />
İslam’ın mensuplarıyız. Ayaklarımızı vura vura<br />
fethettiğimiz şehirler, üzerinde gezindiğimiz yollar<br />
bereketli ayaklarımıza meftundur. Hicret’tir menzilimiz.<br />
Yesrib’e yürür gibi yürüyoruz. Dilimizde Ashab-ı<br />
Uhud’dan tevarüs eden “hasbunallah” sloganı,<br />
elimizde kalemler, zihnimizde ayetler, yürüyoruz.<br />
Zorluklar, badireler mücadele ruhumuzu perçinleyen<br />
unsurlar olabilir ancak. Ölürüz bazı asırlar,<br />
diriliriz sonra. Sonra yeniden, yenilenerek, yepyeni<br />
çağları kurarız. Tarihi biz yazarız biz, başkaları değil.<br />
Asırları biz aşarız. Slogan atıyoruz evet.<br />
Slogan gençliğiyiz biz. Bir fikrimiz olduğu için slogan<br />
atıyoruz. Diplomat gibi, bürokrat gibi çalışmadığı<br />
için kafalarımız… Afiş asmaya yerimizden fırlarcasına<br />
koştuğumuz için, yürüyüş yapmayı erdem<br />
saydığımız için böyleyiz. “Susan sussun biz onlar<br />
adına da bağırırız” dediğimiz<br />
için…<br />
Kınayıcıların kınamasından<br />
korkmayız.<br />
Yokları var edene<br />
itimat var serde,<br />
alınlarımız<br />
secdede.<br />
Üzülmeyiz, gevşemeyiz inanıyoruz zira; galip<br />
gelecek olan ancak bizleriz. “O eksik bu yok” diyenlere<br />
cevabımız çağlar ötesinden: Hasbunallah.<br />
Hasbunallah evet. Allah bize yeter! O ne güzel vekildir.<br />
Fas’tayız, Mısır’dayız, Arakan’da, Türkistan’da, Filistin’de,<br />
Kürdistan’da, Afrika’da, Akdeniz kıyılarına<br />
vuran evlatlarımızın bedenlerinde.<br />
Mazlum, mağdur kim varsa yanında değiliz sadece,<br />
onların yükünü sırtımıza alacak kudretteyiz. Bazen<br />
elimizde poşetlerle fukaraya koşarak, bazen elimiz<br />
kalem tutarak, işgallere karşı isyan ederek bazen,<br />
ayaklanarak…<br />
Biz Ümmet-i Muhammed’iz. ‘Anti’ değil merkeziz.<br />
Biz varsak döner dünya adalet içre. Yok olmayız<br />
O’nun vaadiyle, yok da olmayacağız. Malcolm’un<br />
dediği gibi hazırolda değildik, rahat da durmayacağız.<br />
Toprağımız yok, kainat bizim. Yeryüzü mescid. Sınırları<br />
kalbimizden de zihnimizden söküp atmışız.<br />
Bu yüzden bize yakışır ancak böyle asil yürümek.<br />
Aynı aşkı taşıyoruz belleklerimizde, aynı imanı. Birimiz<br />
ötekinden başka değiliz.<br />
Birimiz “biz” dediği zaman te’vile mahal bırakmaksızın<br />
anlarız gerçek “bizi” anlattığını. Gerçek bizi,<br />
yani İslam olanları.<br />
Kardeşler arasına suizan düştüğünde yürümüyoruz,<br />
koşuyoruz. Zalime öfkemizi de kardeşimize şefkatimizi<br />
de yitirmiyoruz. Zira Ümmet-i Muhammed’iz<br />
biz.<br />
Ademoğluyuz, Adem’den beri yürüyoruz, bağırıyoruz.<br />
Bu yüzdendir korkuları, bu sebepten endişe<br />
içindeler. Kalplerimiz inşirahla taşıyor her daim.<br />
Kalplerimizde Muhammed Aleyhisselam. Yeryüzünü<br />
ıslah, imar ve ihya için yapıyoruz ne yapıyorsak.<br />
Ümmet-i Muhammed’iz biz. Savrulmuyoruz.<br />
Buradayız hâlâ. İnna fetehna leke fethen mubina.<br />
M.Emin Saraç<br />
İmam Hatip Okullarının açılması<br />
hususunda hem tedirginlik hem de<br />
umut içindeydik. Nihayet bu ülkede<br />
İmam Hatip Okulları açılmaya başlandı<br />
ve işte biz o zaman dünya fethedilmiş<br />
gibi sevindik.<br />
Celalettin Ökten<br />
Gayemiz; “Her türlü ilmi ve ahlaki<br />
donanıma sahip, batıyı da doğuyu<br />
da bilen, o ilmin nuruyla etrafını<br />
aydınlatan, basiret ve feraset sahibi<br />
hayırlı çığırlar açan öncü nesiller yetiştirmek”tir.<br />
10
İmam Hatip<br />
Okullarımızın<br />
Kuruluşunun<br />
kutlu<br />
olsun<br />
Celaleddin Ökten ve Arkadaşları<br />
Medreselerin kapatılmasının ardından<br />
din eğitimi alanında doğan boşluğu<br />
doldurabilmek için milletimizin talebi,<br />
ısrarı ve mücadelesi ile tarihte bugün<br />
13 Ekim 1951’de İstanbul başta olmak üzere 7 değişik<br />
ilde İmam Hatip Okulları açıldı.<br />
Milletin, sahiplenip teveccüh göstermesiyle ve bizzat<br />
inşa etmesiyle her geçen gün bu okulların ve<br />
öğrencilerinin sayısı artmıştır. Zaman zaman engellemelere<br />
rağmen “milletin çimentosu” olan bu<br />
okullar her dönemde bir bütünün parçası olarak<br />
eğitimde temel ihtiyaç olarak var olmuş, edebiyattan<br />
sanata, spordan siyasete birçok alanda yetiştirmiş<br />
olduğu ilmiyle amil başarılı insanlarla ülkemize<br />
ve milletimize yeni ufuklar açmıştır.<br />
Son dönemlerdeki gelişmelerle yeniden cazip hale<br />
gelen okullarımızın kurulmasında, açılmasında<br />
ve geliştirilmesinde emeği olan başta<br />
Merhum M. Celaleddin Ökten’i (Celal Hoca’yı)<br />
zamanın Milli Eğitim Bakanı Merhum<br />
Tevfik İleri’yi ve bu güzide okulların temelini<br />
atan İlim Yayma Cemiyeti’nin 68 kurucusunu,<br />
okulların yapımında bizzat çalışan,<br />
ihtiyaçları için çocuğunun nafakasından keserek<br />
bu eğitim yuvalarına harcayan, kızının<br />
çeyiz parasını, kendisinin kefen parasını bu<br />
okullar var olsun diye bağışlayan analarımızı,<br />
sırtında erzak taşıyarak Asım’ın Nesli olacak<br />
bu okulların öğrencilerini destekleyen bütün<br />
ÖNDER ve öncülerimizi minnetle yâd ediyor<br />
vefat edenleri rahmetle anıyoruz.<br />
Zor dönemlerde bu güzide eğitim yuvalarını<br />
sahiplenen, yeniden can suyu vererek okullarımızı<br />
ayağa kaldıran tüm İmam Hatip sevdalılarını<br />
saygı ve şükranlarımızla anıyoruz. Yaşayanlara<br />
sağlık, sıhhat ve afiyet diliyoruz.<br />
Değişen dünya şartları karşısında sadece maddeyi<br />
esas alıp manayı terk eden ve bu sebeple değerlerini,<br />
kendini unutan insanlığın bu okullara bugün her<br />
zamankinden daha çok muhtaç olduğunun bilinciyle<br />
ülkemizi ve dünyamızı, madde ve manayı kuşatan<br />
müfredatı ile örnek olan bu okullarımızla buluşturmayı,<br />
insanoğlunun kendini bilmesi ve Rabbini bulması<br />
adına önemsiyor, bu okulların mezunu, mensubu<br />
ve hadimi olmaktan kıvanç duyuyoruz.<br />
1951 yılında ilk bina<br />
Milletin imanını ve ruhunu<br />
yıkayacak hocanın kalmadığı bir<br />
dönemde İmam Hatipler, milletin<br />
ruhuna bir cemre gibi düştü.<br />
1955 istanbul İHO temel atma töreni<br />
65. yılını kutladığımız İmam Hatip okullarımızın kıyamete<br />
kadar nice asırları Kur’an’ın ve İslam’ın nuruyla<br />
aydınlatmasını ve insanlığın ruhunu ve gönlünü<br />
bu aşkla kuşatabilmesini Rabbimizden niyaz<br />
ediyoruz.<br />
12 13
Nasıl Bir <strong>Gençlik</strong>?<br />
Sömürgeci Eğitim Sistemiyle Nereye Kadar...<br />
Türkiye, genç kuşağını kaybediyor: sömürgeci<br />
eğitim sistemi, yoz, yozlaştırıcı kültür<br />
hayatı, kültürel dinamiklerimizi dinamitleyen,<br />
yerle bir eden sığ, sığlaştırıcı ve her şeyi<br />
çözücü medya rejimi, çocuklarımızı elimizden alıyor.<br />
Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı<br />
korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz!<br />
Genç kuşaklarını ihmal eden toplumlar, geleceklerini<br />
imha ederler.<br />
O yüzden en hayatî meselemiz genç kuşaklarımızı<br />
korumak, koruyabilmek. Şunu aslâ unutamayız: insanlığın<br />
önünü açacak, fikir, sanat, ahlâkta büyük<br />
öncüler yetiştiremeyen toplumlar, bırakınız büyük<br />
atılımlara imza atmayı, varlıklarını bile sürdürmezler!<br />
Bu mesele en hayatî meselemiz: Eğer önümüzdeki<br />
10 yılda kültür, eğitim, sanat ve medyada kendi medeniyet<br />
dinamiklerimiz doğrultusunda devrim yapamazsak,<br />
yok olmaktan kurtulamayız.<br />
Bir kaç hafta boyunca bu meselelerin üzerine gideceğim<br />
ve önerilerimi sizlerle paylaşacağım derinlemesine.<br />
Bu yazıda manifesto niteliğinde “Nasıl bir gençlik?”<br />
diye sorarak cevaplarımı sizlerle paylaşıyorum.<br />
Nasıl bir gençlik?<br />
İlâhî Şiarlarla yoğrulan, Nebevî Şuurla donanan, Hakikat<br />
Ağacı’nı Beşerî Şiire durdurmak için Yola koyulan<br />
bir gençlik...<br />
Rahmet Elçisi’nin yolunu yolu bilecek, başka bütün<br />
yolları elinin tersiyle iterek hakikatin izini sürecek bir<br />
gençlik...<br />
Nasıl bir gençlik?<br />
Hz. Ebûbekir olacak, bütün varlığa, insanlığa kol kanat<br />
gerecek, “cehennemi öyle daralt ki Yarab, başka<br />
kimseyi almasın” diyecek yüce gönüllü bir gençlik...<br />
Hz. Ömer olacak, zifirî karanlıkta kapkaranlık bir kayada<br />
haksızlığa uğrayan kara bir karıncanın hakkını<br />
arayacak bir gençlik...<br />
Hz. Osman olacak, iki yanından nûr akacak, hayası<br />
insanlara insanlığını hatırlatacak numûne-i imtisal<br />
olacak bir gençlik...<br />
Hz. Ali olacak, müşriklerin öldürmek için karar verdikleri<br />
Efendimiz’in yatağına girecek kadar Peygamber<br />
sevgisi sınır tanımayan bir gençlik...<br />
Nasıl bir gençlik?<br />
Yusuf Kaplan<br />
Nâr’ın da, nûr’un da ateş olduğunu bilen, nûr’un aydınlığının<br />
bütün nâr’ları söndüreceği idrakiyle Hakk<br />
ateşinde yanan, pişen ve olgunlaşan bir gençlik..<br />
Dünyanın ayartıcı nimetlerini elinin tersiyle iten, hayatını,<br />
hakikate gebe insanlığın “susuzluğu”nu giderecek<br />
“ırmakları” akıtmaya vakfeden bir gençlik...<br />
Nasıl bir gençlik?<br />
Bu dünyaya var olmaya, konmaya değil, Hak ateşinde<br />
yanmaya, kor olmaya geldiğinin şuuruyla nefes<br />
alıp veren bir gençlik...<br />
Bir eline güneşi, bir eline dünyayı verseler, davasından,<br />
iddiasından ve hakikatten aslâ vazgeçmeyecek<br />
şuurda bir gençlik!<br />
Varoluş alanını bu daracık dünyayla sınırlamayacak,<br />
gemisinde bütün insanlığa yer açacak, kucak açacak,<br />
Ötelerin ötesine kanat çırpacak bir gençlik.<br />
Nasıl bir gençlik?<br />
İnsanlığın sorunlarını mesele edinen, hakikatten süt<br />
emen, fikir, oluş ve varoluş çilesi çeken bir gençlik!<br />
Kendisi için ve bu dünya için değil, ilkeleri için, ilkelerinin<br />
ülkü’lere dönüşmesi için, ülkü’lerinin ülke”sini<br />
bulması, dünyasını kurması için yaşayan bir gençlik.<br />
İnsanlığın sorunlarıyla hemderd olan, Müslümanların<br />
sorunlarıyla hemdost olan, Ülkesinin sorunlarıyla<br />
hemhâl olan bir gençlik.<br />
Nasıl bir gençlik?<br />
Çağrı’sının Çağ’ını kurmasını, Hakikat Ağacı’nın<br />
gölgesinde herkesin serinlemesini, sükûn bulmasını<br />
sağlayacak, çağlaya çağlaya akacak, Çağlayan olacak<br />
bir gençlik.<br />
Çağ’ın ağ’larını ve bağ’larını aşarak, insanın önündeki<br />
bütün putları kırarak ümmîleşecek / arıncak, insanca,<br />
hakça, kardeşçe dünya kuracak bir gençlik...<br />
Sömürgeci Eğitim Sistemiyle Nereye<br />
Kadar…<br />
Türkiye’nin en temel meselesi, bütün sorunlarının<br />
gerisinde yatan ana-meselesi, eğitim meselesi.<br />
Türkiye’de, sömürgeci bir eğitim sistemi hükmünü<br />
icra ediyor yaklaşık bir asırdır.<br />
“Kurtuluş Savaşı”nı Niçin Yaptık<br />
Peki?<br />
Türkiye, dünyanın sömürgeleştirilemeyen tek ülkesi;<br />
ama özellikle de eğitim sistemi aracılığıyla kendi<br />
kendini sömürgeleştiren tek ülkesi dünyanın: İşte<br />
Türkiye’nin trajedisi!<br />
Türkiye, Batılılar tarafından / dışarıdan sömürgeleştirilemedi;<br />
ama sömürge kafalı, Jakoben, modernleştirici,<br />
sekülerleştirici elitler tarafından içeriden<br />
sömürgeleştirildi.<br />
Özetle Türkiye, dışarıdan / Batılılar tarafından teslim<br />
alınamadı; ama Batılılaştırıcı, sekülerleştirici elitler<br />
tarafından içeriden teslim alındı!<br />
Ve bütün bu operasyonlar, öncelikle ve özellikle eğitim<br />
sistemi silbaştan sekülerleştirilerek / İslâm’dan<br />
arındırılarak yapıldı!<br />
Yakıcı soru şu burada: Eğer Türkiye, Batılılar tarafından<br />
sömürgeleştirilseydi Batılıların yapacakları<br />
yıkımları neden kendisi yaptı ve neden adına “Kurtuluş<br />
Savaşı” denen bir savaş yaşandı?<br />
Kültürel İnkâr’dan Kültürel İntihar’a<br />
Türkiye Cumhuriyeti, seküler bir devlet olarak kuruldu;<br />
medeniyet iddialarını terketmesiyle sonuçlandı<br />
bu.<br />
Türkiye’nin medeniyet iddialarını terketmesi, Lozan’da<br />
“resmen” ilan edildi.<br />
Türkiye, niçin bütün iddialarını terketmişti, peki?<br />
Bunun iki temel nedeni var/dı. Birincisi şu/ydu: Türkiye,<br />
iddialarını terkettiğini ilan etmezse, Türkiye’yi<br />
-tıpkı Osmanlı gibi- tarihten silebilirdi Batılılar!<br />
İkinci nedene gelince: Cumhuriyet’in kurucu seküler<br />
kadrosu, “Batı uygarlığı, özellikle bilimi eksene aldığı<br />
için güçlendi, ‘ilerledi’; bizse, bilimi ıskaladığımız için<br />
‘geri kaldık’, ayrıca İslâm çağa ayak uyduramadığı<br />
için geri bıraktırdı bizi” diye düşünüyordu.<br />
O yüzden, modern Türkiye, İslâm’ı, önce devlet’ten,<br />
sonra da toplumdan uzaklaştıracak bir sekülerleşme<br />
projesini adım adım hayata geçirmeye karar verdi.<br />
Medeniyet dinamiklerimizi dinamitledik. Tarih bilincimizi<br />
linç ettik. Dilimizi sekülerleştirdik: dilimizin<br />
İslâmî ruhunu ve omurgasını yok ettik. Müziğimizi,<br />
ezanı bile yasaklama yoluna gittik.<br />
Bütün bunları, öncelikli olarak eğitim sisteminin temel<br />
felsefesi hâline getirdik. Çocuklarımızı, kendi<br />
ellerimizle sömürgeleştirdik, zihinlerini felçleştirdik,<br />
çocuklarımızın özgüvenlerini yerle bir ettik.<br />
Neydi bu? “Kültürel inkâr”dı Tanpınar’ın deyişiyle.<br />
Kültürel inkâr’ın varacağı yer, kültürel intihar olacaktı,<br />
elbette.<br />
Yaklaşık bir asırdır kültürel olarak intihar ediyoruz<br />
adım adım... Çocuklarımızı aşağılık kompleksinin<br />
eşiğine sürüklüyoruz.<br />
14 15
Dünyanın Tek Sömürgeci Eğitim<br />
Sistemi!<br />
Geldiğimiz nokta gerçekten ürpertici: Türkiye’de,<br />
Batı’yı hiç bir zaman anlayamayan, hatta çarpık anlayan<br />
ve kutsayan aşağılık kompleksiyle malûl; tarih<br />
bilincini, özgüvenini, ideallerini, ruhunu yitirmiş;<br />
daha da kötüsü, İslâm’la ilişkisi sürgit sıfırlanan celladına<br />
âşık bir kuşak var karşımızda.<br />
Dünyanın belki de tek ve son pozitivist eğitim sisteminin<br />
bizi getirip bıraktığı yer, genç kuşaklarımızın<br />
toplu intiharından, dolayısıyla bu ülkenin geleceğini<br />
kendi elleriyle yok etmesinden ve kendi ayağına kurşun<br />
sıkmasından başka bir şey değil!<br />
Batı’nın bilim üzerinden güçlendiği doğru ama bunun<br />
adı “ilerleme” değil! Bilimin Batı’ya kazandırdığı<br />
tek şey, güçlenmesi; felsefî açıdan daha felâket<br />
olan nokta da, gücü, güç üreten araçları kutsaması,<br />
araçların amaçların önüne geçmesi, çağdaş insanın<br />
amacını yitirmesi, hayatın çölleşmesi.<br />
Sonuç: Orman kanunlarının dünyada tek geçer<br />
akçe hâline gelmesi!<br />
Herbert Spencer’ın “güçlü olan haklıdır; güçsüz<br />
olan haksızdır ve yok olmalıdır” cümlesiyle özetlediği<br />
“sosyal Darwinizm” anlayışının neredeyse hemen<br />
her alanda tek kural hâline geldiği bir dünyada,<br />
bilim, bir ilerleme değil, insana, tabiata ve hakikate<br />
ontolojik bir saldırıdır.<br />
Türkiye’deki eğitim sistemi, aşağılık kompleksiyle<br />
malûl olduğu için çocuklarımıza Batı’da bilimin<br />
ürettiği bu ontolojik saldırıyı gösteremeyecek kadar<br />
sömürge kafalı, çocuklarımızın zihnini felç eden, özgüvenlerini<br />
yerle bir eden, tarih bilinçlerini linç eden<br />
sömürgeci tek eğitim sistemi dünyanın.<br />
İslâm, Tek Varlık Nedenimiz, Yegâne<br />
Güvencemiz<br />
Bu durum böyle gidemez.<br />
Mevcut eğitim sistemi, Hz. Mevlânâ’nın pergel metaforu<br />
ekseninde bizim medeniyet dinamiklerimiz<br />
çerçevesinde silbaştan yeniden yapılandırılamazsa,<br />
iki kuşaklık zaman dilimi içinde bu toplumun genç<br />
kuşaklarının İslâm’la ilişkisi biter, bu ülke sömürgecilerin<br />
savaşmadan ele geçirdikleri bir yokoluşun eşiğine<br />
sürüklenir.<br />
Oysa İslâm bu toplumun tek varlık nedeni. Varlığının<br />
sürdürebilmesinin yegâne güvencesi.<br />
Bu toplumun İslâm’la ilişkisinin sıfırlanması, tarihten<br />
silinmesiyle sonuçlanacaktır o yüzden.<br />
Aklımızı başımıza devşirelim lütfen.<br />
Eğitim sistemimizi çocuklarımıza özgüven duygusu<br />
kazandıracak, atılım ruhu sunacak, pergelin sâbit<br />
ayağını buraya basacak, hareketli ayağıyla da bütün<br />
dünyalara açılacak şekilde bizim medeniyet dinamiklerimiz<br />
doğrultusunda yeniden inşa etmek zorundayız.<br />
Yoksa yok olmaktan kurtulamayız.<br />
Medresesiz ve Tekkesiz Bir Yere<br />
Gidemeyiz!<br />
Fatih’e toz kondurmayız ama Fatih’i Fatih yapan ruhun<br />
ne olduğunu bilmeyiz.<br />
Bizim trajedimiz bu!<br />
Sağında Akşemseddin / tekke, solunda Molla Gûrânî<br />
/ medrese olmasaydı, Fatih, Fatih olabilir miydi?<br />
Fatih, medresenin karşısına tekkeyi boşuna yerleştirmemişti,<br />
değil mi?<br />
Batıdaki Üniversitenin Gerisinde<br />
Medrese Var!<br />
Ezberler bizi ezer, yok eder, kölesi hâline getirir. Ezberler<br />
çöpe, diyorum ve bu yazıda ezberlerimizi altüst<br />
edeceğimi ifade ediyorum.<br />
Bugün, geliştirilmiş en insânî ve imajinatif “eğitim”<br />
sistemi medresedir. O yüzden, Batı’da, özellikle de<br />
ABD’de eğitimin zirvesi doktora programının gerisinde<br />
medrese vardır. Bizden alınmış, adapte edilmiştir.<br />
Bütün medeniyetler arasındaki ilişkiler bu alış-verişlerle<br />
gerçekleşir.<br />
Türkiye’deki -özellikle zihin-özürlü entelijansiya tarafından-<br />
çarpık anlaşılan konulardan biri medrese<br />
konusu.<br />
Medrese, yaklaşık bin küsur yıl İslâm medeniyetinin<br />
temellerini atan maarif kurumunun adı. Ve İslâm<br />
medeniyetinin geliştirdiği, medeniyeti yeşerten, filizlendiren,<br />
yeni ufuklara eriştiren, bütün insanlık<br />
birikimini kendine maleden özgün bir eğitim modeli.<br />
Yalnızca insanlık birikimini kendine maleden, yorumlayan<br />
ve aşan yolculuklar, insanlığın önünü açar.<br />
İşte bu nedenledir ki, Müslüman medreseleri, Batı<br />
üniversitelerine de kaynaklık etmiş, dünyanın birikiminin<br />
Batı’ya ulaşmasını sağlamıştır.<br />
Medresenin Çökmesi:<br />
Medeniyetin Çökmesi<br />
Bugün medrese’nin -Türkiye’de- yaşamıyor olmasının<br />
nedeni, İslâm medeniyetinin çökmesidir. Türkiye’nin<br />
dışında İslâm dünyasında medrese -bir şekilde-<br />
varlığını sürdürüyor ama hiçbir yaratıcı atılıma,<br />
öncü açılıma öncülük edebilecek çapa ve niteliğe<br />
niteliğe sahip değil.<br />
Medeniyetin çökmesi, medresenin de çökmesini beraberinde<br />
getirdi. Tersi de doğru: Medresenin çökmesi,<br />
medeniyetin temellerini sarstı ve çökmesiyle<br />
sonuçlandı.<br />
Ulema gitti, “film koptu”: Medeniyet gökkubbemiz<br />
çöktü, üzerimize yıkıldı: “Baş’’la “gövde” birbirinden<br />
ayrıldı. Müslümanca biliş, duyuş, düşünüş, zevk ve<br />
beğeni biçimlerimiz yokoldu. Çöl’e mahkûm olduk...<br />
Asıl yakıcı mesele şu, burada: Müslüman toplumlar,<br />
medreseye yeniden diriltici bir ruh üfleyemezlerse,<br />
yeniden esaslı bir medeniyet hamlesi gerçekleştiremezler.<br />
Müslümanca duyuş, düşünüş ve varoluş<br />
biçimini, ancak İslâmî bir maarif modeli geliştirebildiğimiz<br />
takdirde yeşertebiliriz yeniden.<br />
Medrese Ruhu Ve Ufku, Batı’da<br />
Yaşıyor!<br />
Türkiye’deki entelijansiyanın ve uzantısı kapıkulu<br />
medyanın ezberini bozacak bir gerçeğe dikkat çekmek<br />
istiyorum burada.<br />
Bugün Türkiye’de de, İslâm dünyasında da medrese<br />
ölü; medrese ruhu, bir şekilde, Batı’da yaşıyor aslında!<br />
Batı’daki en yüksek eğitim kurumlarının başvurduğu<br />
ve yaşattığı bir eğitim biçimi ve ruhu bu.<br />
Medrese’de yüksek fikir, alanında zirve’yi temsil<br />
eden âlimin dizinin dibine oturarak geliştirilir.<br />
Bir meseleye yoğunlaşan ‘’talebe’’, o meselede zirve<br />
noktayı temsil eden âlimin izini sürer ve örneğin Kurtuba’da<br />
yaşayan bu ‘’talebe’’, sözkonusu zirve âlim<br />
Bağdat’ta, Kahire’de, Basra’da ya da Tunus’da bile<br />
olsa o âlimi bulur, onun rahle-i tedrisinden geçer.<br />
Tabii bunun için, bir dolu yolu aşması, zorunlu icazetleri<br />
alması zarûrîdir.<br />
Medrese: Habıtus, Kültürel Ekoloji<br />
ya da Muhit<br />
Ayrıca Lapidus’un -İletişim Yayınları’ndan Yasin Aktay’ın<br />
çevirisiyle yayımlanan- İslâm Toplumları Tarihi<br />
başlıklı özgün çalışmasında da enfes bir şekilde<br />
gösterdiği gibi, talebe-hoca ilişkisi, yalnızca bir bilgi<br />
alma-bilgi aktarma ilişkisi değil; kendi terimlerimle<br />
ifade edecek olursam, bir geleneği tevarüs etme<br />
(öğrenme), temellük etme (özümseme) ve temessül<br />
etme (örnekleyerek başkalarına iletme) ilişkisidir.<br />
Zirve bir âlimin dizinin dibine oturan parlak bir talebe,<br />
medresede, sadece ilim tahsil etmez; o ilmi vareden<br />
ruh âlemini, hayat iklimini, zihin, davranış ve<br />
yaşayış biçimlerini de tahsil ve tevarüs, temellük ve<br />
temessül eder.<br />
Medrese, Bourdieu’nun deyişiyle, tastamam bir habitus’tur:<br />
Bir kültürel ekoloji kaynağıdır.<br />
Talebenin, bir medeniyetin hayatının ve hakikatinin,<br />
hassasiyet ve dikkatlerinin, idrak ve varoluş biçimlerinin<br />
geliştirdiği ve yaydığı havayı da, bu havanın<br />
ürettiği ritmleri de öğrendiği, soluduğu, duyduğu ve<br />
başkalarına da duyurma coşkusu ve heyecanıyla dolduğu<br />
bir habitus, bir ilim, irfan ve hikmet muhit’idir.<br />
Medresede, talebe, ilim öğrenmez sadece. Karakterini,<br />
kişiliğini, duyarlıklarını da tahkim eder. Bir geleneği<br />
yaşar ve yaşatacak bir ruhla, idealle ve vecdle<br />
dolar ve kendini aşar.<br />
Ayrıca medresede hem multi-disipliner, hem de inter-disipliner<br />
bir eğitim modeli, geçişken ve disiplinlerin<br />
birbirini karşılıklı olarak besleyen imajinatif -tastamam<br />
çağdaş- bir eğitim programı geliştirilmiştir.<br />
İşte bu medrese modeli, bugün Batı’da -özellikle de<br />
Amerika’da- doktora programlarında adapte edilerek<br />
bir şekilde uygulanan bir modeldir. Lapidus, bu<br />
meseleyi etraflıca anlatır.<br />
Böyle bir şeyin olması doğaldır. Çünkü Batı’daki -modern<br />
Batı’yı kuran- Paris, Oxford, Padua, Bologna,<br />
Palermo, Marburg üniversitelerinin modeli, Bağdat,<br />
Kurtuba, Ezher ve Mağrip’teki medrese modelidir.<br />
Yeni Gazalî’ler, İbn Arabî’ler ve Itrî’ler<br />
Olmadan Asla!<br />
Özetle, bizim tarihte geliştirdiğimiz eğitim modeli,<br />
esas itibariyle medrese ve tekke modelidir.<br />
Müslüman toplumlar, eğer yeniden toparlanacaklarsa<br />
ve tarihe tarihi yapacak bir aktör olarak gireceklerse,<br />
bunun öncelikli yolunun, “entelektüel”<br />
tipinden değil, âlim, ârif ve hakîm şahsiyetlerinin,<br />
yeni Gazâlî’lerin, İbn Sina’ların, Mevlânâ’ların, İbn<br />
Arabî’lerin, Ebu Hanife’lerin, Itrî’lerin, Şeyh Galip’lerin,<br />
Bediüzzaman’ların yetiştirilmesinden geçtiğini<br />
iyi bilmeliler.<br />
Başka türlü bir arpa bile yol alamayacağımızı, yalnızca<br />
bu ülkenin enerjisini su gibi harcamış olacağımızı,<br />
sürgünümüzü uzatacağımızı iyi bilelim, aklımızı<br />
başımıza devşirelim, kendimize gelelim; sözün özü,<br />
“evimiz”e dönelim önce, “kendi”mize, diyorum.<br />
16 17
Gölgesi İslam Coğrafyasına<br />
Düşen Bir Dağ Gibiydi<br />
Prof.Dr. Necmettin Erbakan<br />
29 Ekim 1926 – 27 Şubat 2011 İhsan Şenocak<br />
O, savaşın sonuna doğru ufukta görünen ve muharebenin<br />
seyrini değiştiren İslam süvarisiydi. Elindeki<br />
hakikat mızrağıyla inkar bendlerini yara yara ilerledi.<br />
Medeniyet sarayımızın kapısına vurulan mührü ilk o<br />
kırdı. İlk o girdi mukaddesatımızın defnedildiği odaya.<br />
İlk onun sesi geldi: “Her şey Allah’ın vaat ettiği<br />
gibi... Medeniyet ölmedi, ölmeyecek de, eğer hazırsanız<br />
kölelikten kulluğa yürüyüş destanını yeniden<br />
başlatıyoruz” dedi.<br />
Yıllar sonra hayatın içinde ilk o açtı Mushaf-ı Şerif’i ve<br />
ilk o okudu cihad ayetlerini. Damar damar, tabaka tabaka<br />
Anadolu’ya iman ve umut taşıdı. Gölgesi coğrafyamızın<br />
tamamına düşen azametli bir dağ gibiydi.<br />
Gazze’ye, Arakan’a cesaret muştulayan bir dağ.<br />
Güneş görmeyen bitkiler gibi mahzenlerde büyüyen<br />
Muhammed’lere, Zeynep’lere evliya nefeslerinden<br />
nurlar taşıdı. Devrim yobazlarının kirlettiği alınları Allah<br />
Resulü’ne teslimiyetle aydınlattı.<br />
Onun haritasında Buhara, Şam, Bağdat ve İstanbul<br />
aynı ülkenin şehirleriydi.<br />
Allah’tan bahsetmenin yasak olduğunu bir yazıyla<br />
bütün bir Anadolu’ya bildiren başvekâlette, yıllar<br />
sonra bir başvekil olarak ilk toplantısına, “Allah’ın<br />
adıyla” başladı. Saman pazarında asılan bütün Ulucanlar<br />
adına bir Ramazan günü ulu hocaları başvekâlette<br />
bir iftar sofrasında ağırlayarak devlet namına<br />
onlara iade-i itibarda bulundu.<br />
İslam’ın devlet nazariyesini, “Baş Yücelik” başlığı altında<br />
Üstad Necip Fazıl telif etti o da siyasi hayata taşıdı.<br />
Kendisiyle birlikte yürüyenlere şeref verdi. Çağın<br />
Ebû Cehil’lerine İslam’ın izzetiyle karşı koydu. Yoruldu,<br />
yıkıldı fakat nefesi durana kadar cihad meydanından<br />
çekilmedi. Bir Şubat günü o durunca zaman da<br />
durdu. Gökler sevindi. Bosna, Kahire, Şam, Bağdat,<br />
Doğu Türkistan ağladı. Çad’da çobanların, Gazze’de<br />
mücahitlerin, Çeçenya’da Kafkas kartallarının gözleri<br />
doldu. Göklerin kapısı açıldı ve yarım asır küfre karşı<br />
direnen süvari geride bir kabir, hafızalarda silinmez<br />
izler, yüz binlerce talebe ve bir halef bırakarak sonsuza<br />
gitti.<br />
Ulu Hocalar, “Kumandan bu olmalı” dedi. Anadolu’nun<br />
muazzez evlatları da ardına düşüp, “İşte fetih<br />
ordusu, işte kumandan” diyerek yürüdü. Allah’a<br />
inanmanın ve her şeyi yalnız ondan beklemenin ders<br />
olarak okutulduğu iman ve umut ocaklarını yeniden<br />
o açtı.<br />
Ulu Hocaların söyleyemediğini -onlar adına- o söyledi.<br />
Yüzyılın en onurlu konuşmalarını o yaptı. Dev<br />
dalgalara karşı kollarını gerdiğinde yanında birkaç<br />
kişi vardı fakat tereddüt etmedi. “Allah Azze ve Celle<br />
imanımıza göre imkanlar yaratacaktır” dedi.<br />
Abdulhamid’ten sonra siyaset kürsülerinde küresel<br />
güçlere, “Haddinizi bilin” dediğinde marka Müslümanlarının<br />
yürekleri ağızlarına geldi. Ahiretle tehdit<br />
edildiğinde, “Ölümü düğün gecesi olarak görene<br />
ölüm ne yapabilir ki?” diye karşılık verdi. Ümmetin<br />
yıkıldığı her cepheye ilk o koştu.<br />
18
Cevdet<br />
Said’i<br />
tanıyabilmek<br />
Doç.Dr. Fethi Güngör<br />
“Hem eğer dilemiş olsaydık, (geçmişte olduğu gibi) elbette her topluma<br />
(ayrı) bir uyarıcı gönderirdik. Madem öyle, artık sen inkârcılara uyma ve onlarla<br />
bu (Kur’an vahyi) sayesinde tüm gayretini sarf ederek büyük bir cihada<br />
giriş.” (Furkân 25/51-52)<br />
Âlem-i İslam’ın sorunlarına çözüm üretebilmek için<br />
uzun soluklu çabalar ortaya koyan mütefekkirlerimizden<br />
birisi de şüphesiz Cevdet Said’dir. Üç yıldır<br />
‘Suriyeli misafir’ olarak İstanbul Beykoz’da ikamet<br />
eden üstadın, mütercimi olarak iştirak ettiğim sohbetlerindeki<br />
vurguları çerçevesinde temel görüşlerini<br />
kendi ağzından özetle paylaşmayı -sorunun<br />
dirayetle tespitine ve isabetli çözüm önerisi geliştirebilmeye<br />
örnek teşkil etmesi açısından- gerekli<br />
görüyorum.<br />
Cevdet Said’in Şahsiyeti Ve Eserleri<br />
1931 yılında Suriye’nin Kunaytıra bölgesinde Golan<br />
tepesinin eteğinde yer alan Bi’ru Acem köyünde<br />
doğan, çocuk yaşta Mısır’a gidip tahsil gören ve<br />
şiddet karşıtı görüşleriyle dikkat çeken büyük mütefekkir<br />
Cevdet Said, Cezayirli ünlü düşünür Malik<br />
Binnebi’nin seçkin takipçisi olarak tüm dünyada tanınmaktadır.<br />
Hafız Esed döneminde beş kez tutuklanan ve nihayetinde<br />
öğretmenlik görevinden uzaklaştırılan<br />
Cevdet Said köyüne dönerek odunculuk, arıcılık<br />
ve süt inekçiliği yaparak geçimini temin etti. Aralık<br />
2012’de köyünün bombalanması ve kendisi gibi<br />
Ezher mezunu kardeşinin yaralı bir muhalif askere<br />
ilk yardım hizmeti verirken Esed’in keskin nişancıları<br />
tarafından şehid edilmesi üzerine evini barkını terk<br />
ederek Türkiye’ye geldi.<br />
İlk kez hapse düştüğü 1963 yılından bugüne kadar<br />
on kitap ve çok sayıda makale yazdı, dünyanın çeşitli<br />
ülkelerinde yüzlerce konferans verdi. Mütevazı<br />
bir hayat sürmeyi tercih eden Cevdet Said’in sekiz<br />
eseri Türkçe’ye çevrilmiş durumda. “İslam’dan Bu<br />
Kadar Korku Neden!” isimli eski bir eserini Türkçe’ye<br />
tercüme etmeye karar verdiğimiz üstadın Pınar Yayınları<br />
arasında çıkan yedi eserini<br />
de redakte ederek takım halinde<br />
yeniden yayınlamak üzere yayıneviyle<br />
mutabakat sağladık.<br />
Cevdet Said’in Etkilendiği<br />
Şahsiyetler<br />
Üstadın etkilendiği şahsiyetleri,<br />
sohbetlerine yansıdığı şekliyle<br />
kendi ağzından aktarmak daha<br />
uygun olacaktır:<br />
“Allah ondan razı olsun, Cezayirli<br />
Malik b. Nebi’nin kitaplarını okuduğumda<br />
uyandım. Olayları görüp<br />
anlayabilirsek durumumuz<br />
değişecek. Zira, düşüncelerimizi<br />
değiştirmediğimiz müddetçe durumumuzu<br />
değiştirmeyeceğini<br />
haber veriyor Allah Teala. Yirmi<br />
yıl emek vererek okuduğum Malik<br />
b. Nebi’nin kitaplarını daha iyi<br />
kavrayabilmek için onun atıfta bulunduğu kaynakları<br />
da okudum.<br />
Malik b. Nebi temel sorunumuzun ‘el-qâbiliyye<br />
li’l-isti’mar; sömürülmeye elverişlilik’ olduğunu tespit<br />
etmişti. Fransa’da karşılaştırmalı dinler tarihi ve<br />
sosyoloji tahsili gören, aklı kullanmanın ve adaleti<br />
savunmanın önemine vurgu yapan Ali Şeriati ise<br />
temel problemimizi, Malik b. Nebi’nin kavramsallaştırmasındaki<br />
bir harfi değiştirerek ‘el-qâbiliyye<br />
li’l-istihmar; eşekleşmeye elverişlilik’ olarak tespit<br />
etmişti...<br />
Ebu’l-Hasan en-Nedevi ölüm döşeğinde Muhammed<br />
İkbal’i ziyaret ettiğinde, ‘Şiirlerim dünyanın<br />
birçok ülkesine çevrilecek, ama fikirlerimin Müslümanlar<br />
tarafından anlaşılmasını daha çok önemsiyorum’<br />
demişti. Bir de, ‘Türkiye’yi takip edin, onlar<br />
ilerleyecek’ demişti. Nitekim Türkiye diğer İslam<br />
ülkelerine demokratik yöntemi kullanma açısından<br />
fark atmıştır. Yönetim seçimle el değiştiriyor, şairler,<br />
yazarlar, sanatçılar yetiştiriyor...<br />
Allah ondan razı olsun,<br />
Cezayirli Malik B.<br />
Nebi’nin kitaplarını<br />
okuduğumda<br />
uyandım. Olayları<br />
görüp anlayabilirsek<br />
durumumuz<br />
değişecek. Zira,<br />
düşüncelerimizi<br />
değiştirmediğimiz<br />
müddetçe<br />
durumumuzu<br />
değiştirmeyeceğini<br />
haber veriyor<br />
Allah Teala.<br />
Toynbee medeniyetlerin nasıl kurulduğunu ve nasıl<br />
çöktüğünü, tarihin keşfedebildiği yasalarını anlatıyor<br />
eserlerinde. Herbert Wells, Kısa İnsanlık Tarihi<br />
adlı eserinde, kavmiyetçilik ve ulusdevletçilik değerlendirmelerini<br />
yaparken, ‘Kültürel değerleri ve entelektüelleri<br />
olmayan kavimler,<br />
diğer kavimler arasında çıplak<br />
gibi kalıyor’ der.<br />
Farklı kavimden yüzbinlerce insan,<br />
hac zamanında, aynı yerde,<br />
kefen gibi beyaz sade bir<br />
kıyafetle ittihad yapıyor. Keza,<br />
Kâbe’nin etrafında eşit bir şekilde<br />
saf tutuyorlar. Celal Nuri’nin<br />
İttihadu’l-Müslimîn adlı eserini<br />
Abdurrahman Azzam Arapça’ya<br />
tercüme etmişti. O yıllarda kitap<br />
sahibi olmak zordu. Ben de<br />
elimle istinsah ederek kendime<br />
bir nüsha edinmiştim. İslam âleminin<br />
neresinde bir uyanış var<br />
diye merak ediyordum, onun için<br />
farklı bölgelerden eserler okumaya<br />
gayret ediyordum. Daha o<br />
karanlık günlerde bu zat, ‘Torunlarım<br />
gasp edilmiş hakkımızı geri<br />
alacak’ demişti. Yine, Ebcediyyetu’l-Ma’rife<br />
(Bilginin ABC’si) adlı eserinde Celal Nuri,<br />
‘Arafat dağı elmas olsa Müslümanlar için bu kadar<br />
kıymetli olamazdı. Zira o, ittihadın, birliğin timsali<br />
oldu’ diye yazmıştı.<br />
Mısır’a öğrenim için gittiğimde Şeyhülislam Mustafa<br />
Sabri ile vekili Zahidu’l-Kevseri’yi tanımıştım. Bayramlarda<br />
gidip ellerini öperdik. Sürgündeki Şeyhülislam<br />
Mustafa Sabri Said Nursi’ye mektup yazmış.<br />
Mektup ulaştığında hasta yatağında hürmetle doğrulup<br />
okuduğunda ‘Bu kadar takipçin olduğu halde<br />
neden toplumu ve devleti değiştirmiyorsun?’ diye<br />
sorduğunu görmüş. Said Nursi de Mustafa Sabri’ye<br />
cevaben bir mektup yazmış, dönem iman kurtarma<br />
dönemi demiş. Şeyhülislam da aynı şekilde ölüm<br />
döşeğinde mektubu aldığında kendisine hak vermiş.<br />
Mezarından bile korktukları için Said Nursi’nin<br />
naaşını gizlice bilinmeyen bir yere gömdüler. Ben<br />
onun kitaplarından çok yararlandım.”<br />
Cihad, Kur’an’ın Hakikatlerini<br />
Yaymaktır<br />
Üstad Cevdet Said’in Türkiye’deki ders, sohbet ve<br />
söyleşilerinde sıkça vurguladığı hakikatleri, yorum<br />
katmadan, kendi ifadeleriyle seçki tarzında özetle<br />
takdim ediyorum:<br />
20 21
“Furkân Sûresi’nin son kısmında Rahman’ın kulları<br />
anlatılır. Bu sûrede ‘we câhidhum bihi cihaden kebira:<br />
Onlarla Kur’an yoluyla en büyük cihadını gerçekleştir’<br />
(25/52) buyurulur ve ‘büyük cihad’ın silahla<br />
değil, Kur’an’ın yüce mânâ ve hakikatlerini insanlara<br />
anlatmak ile olduğu anlatılır. Oysa insanlar bu âyeti<br />
bu şekilde anlamamış, silah yoluyla cihadın doğru<br />
bir yöntem olduğunu zannetmiştir. Oysa cihad,<br />
asla ‘insanları öldürmek’ değildir! Cihad, Kur’an’ın<br />
anlaşılması ve mesajının yayılması için mücadele etmektir.<br />
Bu her iki yöntemle İslam’a girenleri karşılaştırırsanız,<br />
sonucu siz kendiniz değerlendirebilirsiniz.<br />
Cihad, sadece insanların dini tercih etme haklarının<br />
engellenmesi durumunda caiz olabilir. Yani, herkes<br />
hür iradesiyle dinini tercih edebilmelidir. Nur Sûresi’nde<br />
aydınlık olarak takdim edilen bu din, zorlamayla<br />
değil hür iradeyle tercih edilmelidir. Allah<br />
hiç kimseyi kendi dinini seçmeye zorlamıyor, bilakis<br />
herkese hür iradesiyle tercih yapabilme hakkını tanıyor.<br />
İnsanı ikna edebildiğinizde sizin için her şeyi yapar.<br />
Ancak, zor kullanarak belki istediklerinizi yaptırabilirsiniz,<br />
ama, ilk fırsatta mutlaka intikamını alacaktır.<br />
Peygamberler zor değil ikna yöntemini kullanmıştır.<br />
Nitekim, hiçbirinin ne ordusu ne de serveti vardı.<br />
Mekke’den gizlice ayrılıp Medine’ye gittiğinde Peygamberimizi<br />
marşlarla karşılamışlardı. Oraya giderken<br />
hiçbir güç ve baskı kullanımı söz konusu değildi.<br />
Allah, ‘Hak geldi, bâtıl zail oldu’ buyuruyor,<br />
yoksa ‘Bâtılı öldürün’ buyurmuyor. Işık doğarsa,<br />
karanlık kendiliğinden yok olacaktır.”<br />
Meşru Savaşın Gerekçesi ve Çarpık<br />
Cihad Anlayışı<br />
“Harp, ancak, baskı altındaki insanların üzerindeki<br />
baskıyı kaldırmak için caiz olur. Savaşmak için ortada<br />
bir zulüm, bir baskı olması, insanlara bir inancın<br />
dayatılması gerekir. İnsanlara ‘lâilahe illallah’ı bile<br />
dayatmak caiz değildir. Kur’an’ın bu hakikatini yeterince<br />
anlamazsak, yanlış düşünceler üzerine bina<br />
edeceğimiz her inanış ve davranış da yanlış olacaktır.<br />
IŞİD vb. hareketler yanlış bir düşünce üzerine<br />
davranışlarını bina ettiği için, doğru bir iş yaptıklarını<br />
zannediyorlar, ama yanlış yapıyorlar. Kur’an’da izin<br />
verilen savaş, inanç baskısı ya da yurdundan sürme<br />
suçunu işleyenleri engellemeye yönelik savaştır.<br />
Allah Rasulü Veda Haccı’nda, ‘Cahiliyede olduğu<br />
gibi benden sonra yeniden birbirinizin boynunu<br />
vurmaya başlamayın’ diye uyarmıştı. Ama, maalesef<br />
3. ve 4. Halife Müslümanlar tarafından suikastle<br />
öldürüldü. Ne hazindir ki, Allah’ın ve Rasulü’nün<br />
mesajı erken kayboldu. İktidar ilkeye ve seçime<br />
göre değil, babadan oğula ve kılıç zoruyla el değiştirmeye<br />
başladı yeniden. Yani, saltanat sistemine<br />
geri dönüldü. Emeviler türlü zulümler yaptılar. Abbasiler<br />
de onlardan geri kalmadı. Günümüzde de<br />
Müslümanlar birbirini boğazlamaya devam ediyor!<br />
Şii-Sünni diye savaşıyor, ‘Hilafetime biat edin’ diye<br />
savaşıyor... Müslümanlar savaşmak için gerekçe bulmada<br />
hiç zorlanmıyor maalesef!<br />
Sorunun silahla çözüleceğini zannedenler ve silahlı<br />
mücadeleyi çözüme götürecek bir yöntem olarak<br />
benimseyenler derin bir yanılgı içindedir. Oynanan<br />
oyunun hakikatini görüp şiddetten uzak durmamız<br />
gerekir. Zira, düşmanlarımız, Müslümanları silah ve<br />
savaş girdabına sokarak IŞİD gibi hareketler üzerinden<br />
İslam’a büyük bir darbe vurmayı arzu ediyor.<br />
İman da ahlak da yanlış olabilir, ortada iman ve ahlak<br />
var diye bunların doğru olma garantisi yoktur.<br />
Müslüman asla yalan söylememeli mesela. İman ve<br />
ahlak bir arada ve doğru anlaşılmalı. Yoksa imanlı<br />
ve ahlaklı bir insan kendisine bomba bağlayıp insanları<br />
patlatarak iyi bir şey yaptığını düşünebiliyor.<br />
Allah ona rahmet etsin, Hz. Ali’nin Hariciler hakkındaki<br />
görüşü ne kadar manidardır: ‘Hakkı talep edip<br />
yanılan, batılı talep edip isabet eden gibi değildir.’<br />
Kur’an’ın maksat ve hedeflerini kavramış o büyük<br />
insan, Haricilere karşı nasıl muamele edilmesi gerektiği<br />
sorulduğunda şu cevabı vermişti: ‘Haram<br />
yere kan dökmedikleri sürece savaşı başlatan siz<br />
olmayın!’<br />
Kur’an’da beyan buyurulduğu üzere, inançları sebebiyle<br />
baskı gören, inancı yüzünden öldürülen,<br />
bu yüzden yurtlarından sürülen insanlara savaşma<br />
izni verilmiştir. Ameliyat olduğumda ziyaretime<br />
geldiğinde Said Ramazan el-Bûtî’ye cihadın doğru<br />
anlaşılmasına hizmet edecek bir eser yazmasını<br />
rica etmiştim, o da bu konuda bir eser yazmıştı. O<br />
eserinde Bûtî, ‘bidûn hirâb cihad caiz olmaz’ diye<br />
yazmıştı. Harpler genel olarak ve çoğunlukla zalimdir.<br />
Adil savaş sadece baskıyı ortadan kaldırandır.<br />
Ne var ki, günümüz dünyasında böyle adil bir savaş<br />
yok...<br />
Çok üzücü bir durumdur ki, genel olarak Müslümanların,<br />
silahı ve atalarını taparcasına yücelttiğini<br />
görüyoruz. Oysa, İbrahim Aleyhisselam, babasına<br />
ve toplumuna ‘Kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı<br />
tapıyorsunuz?’ diye itiraz etmişti. Atom bombasını<br />
biz yapıyoruz, ondan biz medet umuyoruz, ondan<br />
yine biz korkuyoruz. Bizim hayat anlayışımız maalesef<br />
çok kirlenmiş. Silah bu kadar önemli ve güçlüyse<br />
Sovyet rejiminin yıkılışını neden engelleyemedi?”<br />
Baskı ve Şiddetin Sorun Çözme Kabiliyeti<br />
Yoktur<br />
“Eşyaya, yani varlıklara kanunlarına uygun davranmamız<br />
gerektiği gibi, insana da kanununa uygun<br />
davranmamız gerekir. İnsana onun fıtratına, yapısına,<br />
yani kanununa uygun şekilde davranırsak bize<br />
dost olur, onun üzerinde baskı kurarsak bize düşman<br />
kesilir. Zira, baskı, zor, zorbalık insan fıtratının<br />
asla kabul edemeyeceği anormal bir durumdur.<br />
Savaş zorun, zorbalığın ve baskının zirvesidir. Bu<br />
yüzden hep söylediğim odur ki; savaş ölmüştür. Savaşın<br />
sorun çözme yeteneği kesinlikle kalmamıştır.<br />
Her gün defalarca okuduğumuz ‘Âyetelkürsi’nin hemen<br />
peşinden gelen ‘lâ ikrahe fiddîn’ ayeti, ikrahı,<br />
baskıyı, zorbalığı yasaklamıştır. Yüzü ekşitmekten<br />
atom bombasına kadar geniş bir yelpazeye yayılabilecek<br />
mahiyette olan ‘ikrah’ın, baskının hiçbir türü<br />
caiz değildir. Nitekim insanı güç ve baskı ile değil,<br />
ikna ile değiştirebilir, onu istediğin yola ikna ederek<br />
getirebilirsin.<br />
Peygamberimizden rivayet edilen bir hadiste, şiddetin<br />
bereketsiz olduğu ifade edilmiştir. Şiddet asla bir<br />
sorun çözme yöntemi olamaz. Savaş ölmüştür. Artık<br />
suçlular ve onların sömürdükleri cahiller dışında<br />
kimse savaşı sorun çözme yöntemi olarak kullanmıyor<br />
dünyada...”<br />
Altmış yıldır İslam dünyasını büyük bir dikkat ve<br />
yüksek bir umutla izleyen ve ümmetin sorunlarına<br />
çare bulma çabası içinde olan, Kur’an’ın hakikatleri<br />
anlama ve yayma yoluyla ‘en büyük cihad’ emrine<br />
imtisal eden, Türkiye’nin elde ettiği kazanımları muhafaza<br />
etmenin ve daha ileriye götürmenin Âlem-i<br />
İslam için ne kadar önemli olduğunu yeri geldikçe<br />
vurgulayan muhterem üstadım Cevdet Said’e Rabbimizden<br />
sağlıklı uzun ömürler niyaz ediyorum. Bu<br />
yazının devamını inşaallah gelecek hafta yayımlayacağız.<br />
22
4<br />
5
ÖNDER Genel Başkanı Halit Bekiroğlu:<br />
Dünya<br />
coğrafyasında<br />
iz bırakacağız<br />
ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Genel<br />
Başkanı Halit Bekiroğlu, “Yeni<br />
imam hatiplilerin hem ülkemizde<br />
hem de diğer coğrafyalarda iz bırakacak<br />
işlere imza atacaklarına inanıyorum”<br />
dedi.<br />
13 Haziran 2015’de yapılan ÖNDER’in 53. Genel<br />
Kurulunda Genel Başkanlığa seçilen Halit Bekiroğlu,<br />
imam hatip okullarının bugünün Yeni Türkiyesinin<br />
yeni ve öncü neslini yetiştiren kurumlar olarak eskisinden<br />
daha önemli bir misyon yüklendiğini belirtiyor.<br />
Halit Bekiroğlu ile Türkiye’den dünyaya geniş<br />
bir perspektifte imam hatipleri konuştuk.<br />
İmam Hatip okulları ne ifade ediyor; bu<br />
okulları diğer okullardan farklı kılan nedir? Ülkemizde<br />
imam hatip okulları ne kadar etkili ve<br />
ülkenin geleceğinde bu okullara nasıl bir rol<br />
biçiyorsunuz?<br />
İmam hatipler, Türkiye’nin siyasi ve sosyal tarihinde<br />
değişime çok ciddi katkı sunmuş ve değişimin öncüsü<br />
olmuş okullardır. Bundan sonra da böyle devam<br />
edeceğini düşünüyorum. Bir yönü bu. İkinci bir<br />
yönü ise, Türkiye’de cumhuriyetle beraber din eğitimi<br />
yasaklandığından dolayı temel dini ihtiyaçlarla<br />
ilgili sorunlar yaşanmaya başlandı. Öyle ki insanlar<br />
cenazelerinde namaz kıldıracak imam bile bulamaz<br />
hale geldiler. Böyle bir aşamada imam hatipler bu<br />
toplumun temel ihtiyacı olan din eğitimini karşılamış<br />
oldu. Şimdi artık biz yeni bir evreye geçiyoruz.<br />
Bu temel ihtiyaç diye adlandırdığımız ihtiyacın da<br />
ötesinde, artık bütün alanlarda din yaygınlaştığı<br />
takdirde ülkemizdeki ve inşallah İslam dünyasında<br />
eğitimi bilen ama farklı mesleklerde, farklı alanlarda<br />
hem Türkiye’ye hem de inşallah İslam dünyasına<br />
hizmet edecek imam hatiplere ihtiyacımız var. Yani<br />
imam hatiplerle ilgili yeni bir evreye geçtiğimiz kanaatindeyim.<br />
Artık bir dönem nasıl imam hatipler<br />
farklı alanlarda, bu ülkede önemli noktalara geldiler<br />
ve ne işler yaptılarsa bundan 10-20 yıl sonra yetişecek<br />
olan bu imam hatipli gençler İslam dünyasına<br />
yön verecek ve bütün İslam dünyasını etkileyecek<br />
noktaya gelecekler. Bu yönüyle imam hatiplerin<br />
öncülük tarafını, önderlik tarafını önemsiyorum.<br />
İmam hatipten yetişecek gençler hem manevi birikimleriyle<br />
hem maddi donanımlarıyla, yani uzmanlık<br />
alanlarıyla ülkemize ve İslam dünyasına öncülük<br />
edecek bir rol üstlenecekler. Üçüncü bir boyut ise<br />
son dönemlerde toplumumuzda maalesef ayrışmalar<br />
ve İslam dünyasında ise aşırılıklar oluşmaya başladı.<br />
İmam hatiplerin bu anlamda ölçülü bir yerde<br />
durduğuna ve bu yönüyle imam hatip modelinin<br />
mutedil bir model olduğuna inanıyorum. Bu model<br />
yaygınlaştığı takdirde ülkemizdeki ve inşallah İslam<br />
dünyasındaki ihtilafların, ayrışmaların da azalmasına<br />
katkıda bulunacağı kanaatindeyim.<br />
Geçmiş dönemlere baktığımızda, imam hatip<br />
mezunlarının devletin birçok bölümünde<br />
siyasi anlamda başrolü oynadığını görüyoruz,<br />
en büyük örneği Sayın Cumhurbaşkanımız Recep<br />
Tayyip Erdoğan. Peki, yeni mezunlarda bu<br />
tarz misyonlarda görev alabilecek, daha ileriye<br />
taşıyabilecek arkadaşlarımızı ve mezunlarımızı<br />
görebiliyor musunuz? Geleceğe nasıl<br />
bakıyorsunuz?<br />
Bahsettiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız imam<br />
hatip mezunu ve aynı zamanda ÖNDER Derneğimizin<br />
de üyesi. Çok sayıda siyasetçi de imam hatip<br />
mezunu ama sadece siyaset alanında değil; bürokraside,<br />
iş hayatında, sosyal hayatta, kültürel hayatta<br />
ve hatta sporda imam hatip mezunu olan etkili insanlar<br />
var. Ama günümüzde siyaset biraz daha ön<br />
plana çıktığı için daha çok siyaseti konuşuyoruz. Burada<br />
imam hatiplilerin bir karakteristik özelliğinden<br />
bahsetmem lazım; İmam hatip okullarındaki öğrencilerin<br />
sosyal ve toplumsal tarafı çok daha güçlü.<br />
Bence imam hatip mezunlarının siyasette bu kadar<br />
etkili olmalarının bir sebebi de budur. Bu konuyla<br />
ilgili ciddi akademik çalışmalar da var. Ona dayanarak<br />
bunu söylüyorum, nitekim bizim gözlemlerimiz<br />
de bu yönde.<br />
Biz akademik başarıyı çok önemsemekle beraber<br />
öğrencilerimize sadece akademik başarı merkezli<br />
bakmak istemiyoruz. Bir öğrencimiz akademik anlamda<br />
başarı gösterir, bir öğrencimiz sporda başarı<br />
gösterir, diğeri sanatta başarı gösterir, diğeri sosyal<br />
faaliyetlerde başarı gösterir. Her bir öğrencimizin<br />
başarılı olmasını, başarı duygusunu tatmasını<br />
önemsiyoruz. Bu yönüyle imam hatipler, sosyal ve<br />
toplumsal tarafı etkili olan okullardır. Öğrencilerimizin<br />
bundan sonraki dönemlerde sadece Türkiye<br />
değil, ülkemiz dışında da etkili olacağını düşünüyorum.<br />
Ama şunu belirtmem lazım, imam hatip öğrencileriyle<br />
ilgili bir kesinti yaşandı. 28 Şubat sürecinden<br />
bu yana imam hatip öğrencileri çok sağlıklı<br />
bir şekilde eğitim hayatına ve sonraki yaşama yönelemediler.<br />
Fakat bundan sonra imam hatiplilerin<br />
hem ülkemizde hem de diğer coğrafyalarda iz bırakacak<br />
işlere imza atacaklarına inanıyorum.<br />
“Nitelikli yenilik”<br />
2015 Haziran ayında yapılan genel kurulda<br />
“nitelikli yenilik” temasını kullandınız. Bu ifadenin<br />
gençliğe, gençlik çalışmalarına bakan<br />
yönünü açıklar mısınız?<br />
Biz ÖNDER olarak imam hatiplerle alakalı bir çalışma<br />
alanı belirlemiş durumdayız. İmam hatipli gençlerimizin<br />
sayısının artmasıyla birlikte niteliğinin de<br />
aynı oranda artmasını önemsiyoruz. Bu çerçevede<br />
genel kurulumuzda nitelikli yenilik temasını işledik.<br />
Gençlerimizin çok yönlü olarak niteliklerinin artması<br />
hedefimiz. Akademik, sosyal, kültürel ve din<br />
eğitimi anlamında daha nitelikli olmaları yönünde<br />
bu dönem çalışma yapacağız. Geleceğimizin daha<br />
nitelikli şekillenmesi için gençlerimizin, özellikle de<br />
imam hatipli gençlerimizin daha donanımlı bir şekilde<br />
yetişmesi gerekiyor.<br />
26 27
Birçok kavram gibi kimlik kavramı da içerik<br />
bakımından değişti. Günümüz gençliği için<br />
kimlik neyi ifade ediyor? Mesela Y kuşağı, Z<br />
kuşağı neyi ifade ediyor? Bu ifadelendirmeler,<br />
karşılığı olan birer hakikat mi, yoksa gençliği<br />
yönlendirmek için kullanılan kavramlar mı?<br />
Zamanın değişmesiyle birlikte şartların da değişmesi<br />
Mecelle’de bir kural olarak belirtiliyor. Aynı<br />
zamanda Hz Ali’nin çok güzel bir tavsiyesi var,<br />
“Çocuklarınızı kendi bulunduğunuz<br />
çağa göre değil,<br />
onların bulunduğu çağa<br />
göre yetiştirin.” der. Biz bu<br />
çerçevede baktığımız zaman<br />
kuşakların farklılığını<br />
kesinlikle kabul etmemiz<br />
gerekiyor. Her kuşağın aynı<br />
şekilde aynı davranış biçimini<br />
göstereceğini düşünemeyiz.<br />
Özellikle son elli yılda<br />
dünyadaki değişim önceki<br />
yıllara göre daha hızlı gerçekleşti.<br />
Bu değişimin insanlara<br />
yansımaması mümkün<br />
değil. Gençlerle ilgilenen<br />
bizim gibi sivil toplum kuruluşlarının<br />
bu değişimi hesaba<br />
katarak hareket etmesi<br />
gerekiyor. Basit bir örnek verecek olursak internet<br />
imkânlarının bu kadar kolay olmadığı 15-20 yıl<br />
önceki genç profili ile bugünkü genç profili farklı.<br />
Bugün adeta bütün dünyayı kendi avucunun içindeki<br />
telefonda taşıyan bir gençlikle karşı karşıyayız.<br />
Bizim onların anlayacağı dilden ve anlayacağı üslup<br />
ile konuşmamız çok önemli. Aksi halde Hz Ali’nin<br />
söylediği gibi kendi çağımızla yeni bir çağı yönetmeye<br />
çalışmış oluruz.<br />
Bir de işin bir diğer boyutu var. Mevlana’nın pergel<br />
metaforunda olduğu gibi ayağımızın sabit durması<br />
gereken boyutu. Yani bir boyut sürekli değişiyor.<br />
Farklı yerlere farklı noktalara gidiyor, ama pergelin<br />
diğer ayağı sabit duruyor, sabit durması gerekiyor.<br />
O sabit duran kısım da bizim temel değerlerimiz.<br />
Temel değerlerimizi eğer doğru bir şekilde merkeze<br />
koyar ve bunu da gençlerimize anlatabilirsek gençlerimizdeki<br />
değişim ve kuşak farklılığı aslında bizim<br />
o temel değerlerimize de ciddi bir katkı sunacaktır<br />
diye düşünüyorum.<br />
Şu an imam hatip okullarının hızlı artışına<br />
yönelik eleştiriler oluyor. Siz bu artışı çok<br />
görüyor musunuz, yeterli mi yoksa eksik mi?<br />
Daha da üstüne katılması gerekiyor mu sizce?<br />
Siz medya alanıyla ilgileniyorsunuz, iyi bilirsiniz ki<br />
eleştiri söz konusu olunca olumsuzluklar, olumlu<br />
duruma göre medyada daha fazla ön plana çıkar.<br />
Ama aslında az önce de belirttiğim gibi aileler ihtiyaç<br />
söz konusu olduğu için çocuklarını imam hatiplere<br />
isteyerek gönderiyor. Hem din eğitimi için hem<br />
de ahlak bakımından ihtiyaç duydukları için. Yani<br />
tamamen ihtiyaçtan kaynaklanan bir durumla karşı<br />
karşıyayız. Dolayısıyla çok fazla imam hatip var demek<br />
çok sağlıklı bir yorum olmaz.<br />
İmam hatip okullarının sayısının<br />
son yıllarda hızla arttığı<br />
iddia ediliyor; son 3-4 yılda<br />
imam hatiplerin sayısı diğer<br />
yıllara nispeten elbette arttı.<br />
Ama 28 Şubat’tan bugüne<br />
kadar da çok ciddi bir kesinti<br />
vardı. Bunu hesaba kattığınızda<br />
ve dönüp 28 Şubat<br />
öncesindeki oranla kıyasladığınızda<br />
bugün, daha yeni<br />
imam hatip öğrencilerimizin<br />
sayısı 28 Şubat’tan öncesinin<br />
oranına ulaşmış durumda.<br />
O zaman yüzde 10-12<br />
civarlarındaydı şimdi yine<br />
yaklaşık aynı oranlarda değişiyor.<br />
Dolayısıyla burada,<br />
abartılı bir artış söz konusu değil, tam tersine bir<br />
hak iadesi söz konusudur. Özetle, imam hatiplilerin<br />
önü kesilmişti, şimdi 28 Şubat öncesinin oranını yakalamış<br />
olduk ve tedricen artış yaşıyoruz.<br />
“En önemli husus gençleri anlamak”<br />
İmam hatip mezunlarının Türkiye ekonomisindeki<br />
kalkındırmaya yönelik finansal başarısını<br />
nasıl görüyorsunuz?<br />
Bu sorunuza iş adamı kimliğimle cevap vereyim.<br />
İmam hatip mezunuyum, tarih bölümünden mezun<br />
oldum ve dış ticaretle uğraşıyorum. Çok sayıda<br />
ülkeyle ticaretimiz var. İhracat ağırlıklı faaliyetler<br />
yapıyoruz. Türkiye’mizin gıda üzerine önemli bazı<br />
markalarının yurtdışında temsilciliğini, distribütörlüğünü<br />
yürütüyor, ülkemizi ekonomik anlamda da<br />
dışarıda temsil etmiş oluyoruz. Demek ki bir imam<br />
hatipli, iş adamı da olabilir. Finansla ilgili kendi ülkesinde<br />
katkıda da bulunabilir, âlim de olabilir, sporcu<br />
da olabilir ve sanatçı da olabilir. Biz bunu söylemeye<br />
çalışıyoruz ama ülkede siyaset daha belirgin olduğu<br />
için imam hatip mezunlarının sadece siyasetçi tarafı<br />
daha bir ön plana çıkıyor. Aksine iş hayatında da,<br />
ekonomik hayatta da ve diğer alanlarda da aktif<br />
imam hatipliler var.<br />
Sancak dergisi aracılığıyla MİHDER ve öğrencilerimiz,<br />
velilerimiz, eğitimcilerimiz ve<br />
mezunlarımız dahil, tüm Muğla İli ve İlçelerindeki<br />
imam hatip camiasına mesajlarınızı alabilir<br />
miyiz?<br />
Şuan imam hatip sıralarında okuyan öğrenciler başta<br />
olmak üzere yolu imam hatipten geçmiş veya bu<br />
sevdaya gönül vermiş herkesin imam hatip ruhunu<br />
yaşatma gayreti içerisinde olmalarını istiyorum.<br />
Hem ülkemiz hem İslam coğrafyası zor zamanlardan<br />
geçiyor. Bu zor zamanları atlatmanın bir yolu<br />
da ayakları yere sağlam basan, ümmetin derdiyle<br />
dertlenen imam hatip neslinin en iyi şekilde yetişmesi<br />
ve yetiştirilmesi ile mümkün olacaktır.<br />
Öğrencilerimizi geleceğe hazırlarken aynı zamanda<br />
ülkemizi dünya sathında temsil edecek kendi alanlarında<br />
birer lider yetiştirme bilincinde olmalı ve bu<br />
noktadan hareketle imam hatip okullarımızı nitelikli<br />
hale getirmek için gücümüz nispetince çalışmalar<br />
ortaya koymalıyız.<br />
İMAM HATİPLİLER YOLUNA<br />
NİTELİKTEN VAZGEÇMEDEN<br />
“İSTİKAMET ÜZERE”<br />
DEVAM EDECEK<br />
Ey doğulular ve batılılar!<br />
Arzın kuzeyinde ve güneyinde kalanlar!<br />
Asrın dolambaçlı yollarında kaybolanlar!<br />
Size müjdeli haberlerimiz var!<br />
Biz, âlemleri var edene çağıran kadîm bir kâmet işittik.<br />
Peygamber ihtiyarlatan bir emrin altına girdik.<br />
Göklere ve yere ağır gelen bir emaneti yüklendik.<br />
Sağa ve sola çekilen çizgileri silmek üzrekıyâm ettik.<br />
Ortadaki müstakim yolu istikamet edindik. Rahman<br />
olandan her gün, kırk defa istikamet dilendik.<br />
İstikamet istedik kemiği olmayan dillerimize, tartarken<br />
titreyen ellerimize, tereddütle ürperen gönüllerimize.<br />
Bir kıyâm; uyku makamındaki gecelerimize,<br />
zalim karşısında dolaşan dizlerimize, karanlık çöken<br />
gündüzlerimize.<br />
Nihayet kurtulduk ayaklarımıza vurulan prangalardan<br />
ve yola örülen duvarlardan. Yorulmuştuk nice<br />
zamandır gurbette oturup kalmaktan. Bir mübarek<br />
sefer emri var el-Kayyum olandan. Sığınarak Allah’a<br />
tefritten ve ifrattan, bir aşka niyetlendik: “Ümmetenvasatan!”<br />
Akademik başarıyı öncelikle insanlığa bir hizmet<br />
basamağı olarak görmeli, milletimizin her dönem<br />
umudu olmuş imam hatipleri en iyi yerlerde temsil<br />
etmeliyiz.<br />
Her bir gencimizi ayrı bir dünya olarak ele alıp maneviyatıyla,<br />
dersleriyle, sosyalliğiyle, inceliğiyle daha<br />
ileri taşımak için idarecilerimizin, öğretmenlerimizin,<br />
derneklerimizin, gönüllülerimizin, velilerimizin<br />
büyük çaba sarf etmesi elzemdir. Nitelikli toplulukları<br />
hiç kimse ve hiçbir şey engelleyemez. Bugün<br />
engellenir yarın ortaya çıkar. Burada engellenir bir<br />
başka yerde ortaya çıkar. Özellikle 15 Temmuz’da<br />
bir kez daha gördük ki dindar insanların ilerleyişini<br />
iç ve dış güç odaklarına rağmen engellemeyecekler.<br />
Umutlu, heyecanlı, ideal sahibi evlatlarımızı, iyi<br />
noktalarda görme hayalimizin yakın olduğunu biliyorum.<br />
“Kendisi için istediğini başkasını için de<br />
isteyen” öncü nesli beraber yetiştiriyor olmanın<br />
heyecanı ile tüm imam hatip camiasını yürekten<br />
selamlarım.<br />
Ey doğulular ve batılılar! Arzın güneyinde ve kuzeyinde<br />
kalanlar!<br />
Şimdi sesimizin olanca kuvvetiyle; kamet getiriyoruz<br />
kıyıya vuran bebeklere, ağlamayı unutan annelere,<br />
zulme uğrayan her bir Âdeme. Kubbesi çöken mabedlere,<br />
ezanı dinen minarelere, sahipsiz kalan beldelere.<br />
Ve adalete, el-Âdil olana davete…<br />
Ey şüphe makamının mukimleri ve dua makamının<br />
mü’minleri!<br />
Beklemeyin bizlerden nekeramet nemucize.<br />
Tek teminatımızsinelerimizde veciz bir cümle:<br />
“Festekimkemâümirte!”<br />
*ÖNDER’in Kahramanmaraş’ta düzenlediği “İstikamet<br />
Üzere” temalı 13.İmam Hatipler Kurultayı’nda<br />
gösterilen ve çok beğenilen filmin metni…<br />
28
İMANI, HEYECANI,<br />
KİMLİĞİ VE HEDEFLERİYLE<br />
GENÇ<br />
ADAM<br />
Prof. Dr. Osman Öztürk<br />
Allah’a hamd ve senâlar,<br />
Rasûlullah Efendimiz’e, Âl ve Ashâbına<br />
Salât ve Selam olsun.<br />
Bu risalenin konusu; yine öncekiler gibi seminer ve<br />
konferanslarda ele alınmış bir projedir.<br />
Hamâsi ve heyecanî olmayıp, tevcîhî (yönlendirici) ve<br />
irşâdî (yol gösterici)dir. Lâf ebeliği (demagoji) yapmak<br />
yerine, tatbiki mümkün, yani uygulanabilir prensiplerden<br />
bahsedilmeye çalışılmıştır.<br />
Bazı tenkidî cümleler, birilerine sataşmak maksadıyla<br />
olmayıp, hayalî bir hatadan bahsedilmediğini isbat<br />
içindir.<br />
Önce; “kim gençtir?”, daha sonra; “genç kimdir?”<br />
üzerinde durulacaktır. “Adamlık” ve “adam”<br />
mefhûm/kavramları ele alındıktan sonra; “genç<br />
adam” portresi ana hatlarıyla ortaya çıkmış olacaktır.<br />
“Genç adam”ın sahip olması gereken özellikler, ondan<br />
beklenenler ve onun “olmazsa olmazları”; konunun<br />
bel-kemiğini teşkil edecektir.<br />
Bütün dünyanın, her zamankinden çok daha fazla<br />
hareketliliklere sahne olduğu bir dönemde, bu hareketliliğin<br />
temel taşı; “genç adam”dır. Bundan sonra<br />
da o olacaktır. Ona gösterilecek ihtimam ve alâka;<br />
hâlin ve istikbâlin şekillenmesinde nâzım rolü oynayacaktır.<br />
Bu rolün müsbet icrâsında ve hayırlara vesile olmasında<br />
nâçiz bir hizmetimizin olması niyazı ile...<br />
Osman Öztürk<br />
24. Rebiulâhir. 1424<br />
24. Haziran. 2003<br />
Aksaray-İSTANBUL<br />
GENÇ Kimdir veya Kim GENÇtir?<br />
Burada, fizikî açıdan değil, rûhî bakımdan gençlik<br />
bahis konusudur. Doğum senesinin gösterdiği yaşı<br />
kaç olursa olsun; karşılığını Âhirette göreceği bir<br />
hizmet ve iş teklif olunduğunda, tereddüd geçirmeden:<br />
“Yaparım İnşaallah” diyen kimse gençtir.<br />
Cinsiyet yani erkek veya hanım oluş, hükmü değiştirmez.<br />
Genç:<br />
1) Hizmetten kaçmaz, mazeret üretmez ve yüksünmez.<br />
2) Hizmet için dünyalık düşünmez.<br />
3) “Bir yapan bulunur”, “bana mı düştü”, “ben miyim<br />
vatan kurtaran aslan” gibi kaytarma bahaneler<br />
aramaz.<br />
“İnşaallah yaparım” deyip, bütün samimiyeti ve<br />
gücü ile varını yoğunu ortaya koyar. Hizmeti bizzat<br />
yapar, yaptırır ve bu uğurda yıpranmayı, yorulmayı<br />
ve hatta gerekirse canını fedâ etmeyi göze alır.<br />
Hizmet esnasında çektiği sıkıntıları ve karşılaştığı<br />
müşkilleri; günahlarına keffaret, sağlık ve dinçliğine<br />
vesile ve yüksek manevi derecelere ulaşma vesileleri<br />
olarak kabul eder.<br />
İşte bu anlayışla hareket eden herkes; nüfus cüzdanındaki<br />
“yaş” hanesine bakılmaksızın gençtir.<br />
ADAM Kime Denir?<br />
İman, milli kültür ve tarih şuurunun oluşturduğu<br />
şahsiyyet ve kimliğe sahip insana; “adam” veya<br />
“adam gibi adam” denir. Burada da yine erkek<br />
tedâi/çağrışımı yanlış olur. Adam olmaz da erkek<br />
olmuş ne kıymet ifade eder? Hanım olur da adam<br />
olur çok şey ifâde eder. Dolayısiyle “adamlık” bir<br />
şahsiyet konusu olup, cinsiyet konusu değildir.<br />
“Genç” ve “adam” mefhûm/kavramlarının anlaşılmasından<br />
sonra; “genç adam” konusu da tarifini<br />
bulmuş oldu:<br />
Hizmete ön şartsız ve pazarlıksız tâlip, şahsiyyeti<br />
kıvâmında insana; “genç adam” diyoruz.<br />
Şimdi sıra geldi; ülkemizin ve daha sonra da dünyanın<br />
derd ve sıkıntılarının çaresi olarak gördüğümüz;<br />
“genç adam”da aradıklarımız, bulmak ve görmek<br />
istediklerimize..<br />
Bunları iki ana başlık altında toplayabiliriz:<br />
1) Allah korkusu<br />
2) Mahlûkât/yaratıklara şefkat ve hizmet.<br />
Şimdi gelelim; Allah’dan korkan ve yaratıklarına şefkat<br />
ve hizmetle yaklaşan “genç adam”, bunları nasıl<br />
ve nice ispat edecek konusuna:<br />
1) GENÇ ADAM Okur<br />
a)Öncelikle Allah’ın gönderdiği son kitab olan<br />
Kur’an-ı Kerîm’i okur. Ehline sorarak; bol dipnotlu<br />
ve izâhatlı bir mealli Kur’an okur. Daha sonra tefsire<br />
yönelir. Bunlara vakit ayıramazsa, bu sebeble sadece<br />
Kur’an metni okumaktan da geri kalmaz. Manası<br />
anlaşılmayan Kur’an kırâetinin faydasızlığı gibi uçuk<br />
fikirlere itibar etmez. Mealsiz, mealli veya tefsirli bir<br />
okuyuşu, günlük bir vazife olarak muntazam yapar.<br />
Bazı Âyetleri orijinali ve manasıyla ezberler.<br />
b)Dinimizin ikinci kaynağı olan “Sünnet”i öğrenmek<br />
üzere, usûlüne uygun olarak yapılmış çalışmalardan<br />
Hadis okur ve öğrenir. Arapça bilmese<br />
de bazı kısa metinleri aslı ve manası ile ezberler.<br />
Hadis ve Siyer kültürünü de yine bu işin ehline sorarak<br />
elde etmeye çalışır. Konulara göre derlenmiş<br />
ve terceme edilmiş Hadis mecmuâ/kitaplarını tercih<br />
eder. Tekrardan ve birbiriyle tezad teşkil ediyor görünümünden<br />
azâde olan eserleri seçer ve bulur. Bu<br />
bilgilenme de hergün olacaktır.<br />
c)İlm-i hâl kitabı okur. Ehl-i Sünnet akide/inanç sistemini,<br />
ibâdetlerini, helâl-haramları, günlük hayatta<br />
karşısına çıkan meselelere müslümanca yaklaşım<br />
tarzını, Allah’a ve kullarına karşı ifâ ile mükellef<br />
olduğu vazifelerini, haklarını kullanmadaki sınır ve<br />
tarzları, İslâm âdabını, ahlâkî konular ve benzerlerini<br />
öğrenir. Tabii ki, yine işin mütehassısına sorarak yapar<br />
bu çalışmayı.. Bir program dahilinde ve hergün<br />
olmak üzere..<br />
d)Diğer dinî, ictimâî/sosyal ve tarihî eserleri de bilenlerin<br />
tavsiyesiyle okur.<br />
e)Dergi ve gazetelerdeki ilmî ve fikrî yazıları da, aşırı<br />
zaman kaybına sebeb olmayacak tarzda olmak şartıyla<br />
ihmal etmez.<br />
f)Yukarıdaki okuma çalışmalarını ciddi bir programa<br />
oturttuktan sonra; zaman zaman aykırı düşünce<br />
sahiplerinin kitap ve makalelerini de okuyabilir. Çok<br />
zaman ayırmamak üzere.. Bunu şöyle de ifâde etmek<br />
mümkündür: Öğrenip uygulamak için okunacaklar;<br />
Allah’ın adıyla, yani “Bismillahirrahmânirrâhim”le<br />
okunabilecek cinsten olanlardır. “Besmele”<br />
çekerek okumaya lâyık görmediklerimiz, bilgilenmek<br />
ve bilgi edinmek içindir.<br />
30 31
2) GENÇ ADAM İbadetlerine Düşkündür<br />
Namaz, Oruç, Zekât ve Hac gibi farz ibadetleri,<br />
mükellef olduğunda ifâ edeceği zaten şüphesizdir.<br />
Bunlara ilaveten “Genç adam”dan beklenenler:<br />
a)Namazı, İtinâlı bir abdestle, vaktinde, cemaatle ve<br />
tadil-i erkânla kılar. Ayrıca; teheccüd, işrak, evvabîn<br />
ve abdest namazlarına itinâ gösterir.<br />
b)Pazartesi, Perşembe veya her Hicrî ayın 13, 14 ve<br />
15’inde oruçlu olmaya gayret eder.<br />
c)Namaz sonrası tesbihlerini ihmal etmediği gibi,<br />
istiğfar, Kelime-i tevhid, salavât ve Resûlullah Efendimizin<br />
tavsiye buyurduğu diğer zikir ve tesbihâttan<br />
meydana gelen, günlük virdi vardır. Bunların adedini<br />
iştah ve imkânına göre ayarlar.<br />
d)Zekât mükellefi ise de değilse de; kendi çapında<br />
tasaddukda bulunur. Bu, fakire sadaka şeklinde<br />
olabileceği gibi, “emr bil ma’ruf” için harcama da<br />
olabilir. Bu işin ciddiyeti ancak günlük veya haftalık<br />
şekilde yapılacak tasaddukları bir fonda toplamakla<br />
mümkün olur.<br />
3) GENÇ ADAM Haram ve Günahtan<br />
Korunur<br />
Kesin haramlardan korunduğu gibi, şüphelilerden<br />
ve mekruhlardan da korunur:<br />
a)Yolda, okulda, televizyonda ve her yerde göz zinasından<br />
sakınır.<br />
b)Hukûki/meşrû bağ olmaksızın erkek-kadın münasebetlerinden<br />
(arkadaşlık manasına gelen) uzak<br />
durur.<br />
c)Sigaranın; Kendisine sıhhî ve malî zararını düşünerek,<br />
başkalarını da zaman zaman sıkıntıya soktuğunun<br />
idrakinde olarak; bir irâde za’fı olan bu illetten<br />
korunur. Dumanda teselli arayacak bir kimse<br />
olmaktansa, adam gibi adam olmayı tercih eder.<br />
d)Gevezelik, gıybet, dedikodu ve kaynağı belirsiz<br />
haberlerle asla alış-verişi yoktur.<br />
4) GENÇ ADAM Sorumluluğunun İdrakindedir<br />
Nefsinden başlayarak, en yakınlarından devam<br />
edip, Türkiye’den ve dünyadan sorumlu bir ağır yük<br />
hamalı olduğunu müdriktir.<br />
Allah’ın kendisine “halifetullah yani, “Allah vekili”<br />
olarak baktığının” farkın-dadır. (Bakara (2)/30).<br />
Dünyanın yaratıcısı ve gerçek sahibi olan Allah; arzın<br />
yönetiminin İlahi irade doğrultusunda olması<br />
vazifesini, insana havale etmiştir. (Enbiya (21)/105).<br />
“İnsanoğlu çok zalim”; (İbrahim (14)/34), “çok cahil”;<br />
(Ahzâb (33)/72) “ve çok aceleci”; (İsrâ (17)/11)<br />
olmasına rağmen, “göklerin ve yerin üstlenmekten<br />
korktuğu” (Ahzâb (33)/72) bu görevi kabullenmiştir.<br />
Öyleyse verilen söz yerine getirilecek ve arzın<br />
ıslahı için mes’uliyyet sınırı tanımaksızın koşturulacaktır.<br />
Yük ağır, zaman sınırlı ve ömürler kısadır. Boş geçirilecek<br />
vakte, işin tahammülü yoktur. İnce düşünülürse,<br />
vazifelerin lâyıkıyla ifası için; uyku ve yeme içme<br />
için ayrılan zamandan bile tasarruf gerekecektir.<br />
Öğrenmede, öğretmede ve hatta dinlenmede bile<br />
zamanı çok iktisadî kullanmak mecburiyeti vardır.<br />
Televizyon karşısında, ayak üstü sohbetlerinde ve<br />
çeşidli zaman öldürme celselerinde harcanacak<br />
saatleri; bu ağır sorumluluğun yerine getirilmesine<br />
aktarmak icab edecektir.<br />
5) GENÇ ADAM Muntazamdır<br />
Disiplinli bir hayatı vardır. Sabah kalkıştan itibaren<br />
akşam yatışa kadarki bütün saatleri planlıdır.<br />
Ders çalışması, iş hayatı, sorumluluklarının ifâsı, dinlenmesi<br />
ve eğlenmesi hepsi bir program dahilindedir.<br />
Ne TV ve internet karşısında saatlerini harcar, ne<br />
de arkadaş gevezeliği ile vaktini boşa geçirir. Başta<br />
zaman isrâfı olmak üzere, her türlü isrâfa karşıdır.<br />
Yemesi-içmesi de prensiplidir.<br />
Düzeni bozacak müdahalelere karşı uygun şekilde<br />
direnir. Fevkalâdelikler hariç program disiplininden<br />
taviz vermez. Arkadaş ve dostlarının yadırgamaları<br />
karşısında pes etmediği gibi, onları da böyle bir<br />
planlı programlı hayata alıştırmaya çalışır.<br />
Bu tarz bir yaşayışın ilk dönemleri zor gelirse de<br />
zaman içerisinde çok tabii hale geldiği ve hiç de<br />
kaideler içerisinde kıskaca alınmış bir kimse hissine<br />
kapılmadığı görülecektir.<br />
Biz hocalarımızdan; 60 sene aynı saatte traş olanını,<br />
bir ömür boyu yemekten iki saat sonrasına kadar<br />
ağzına su bile koymayanları tanımış olduk. Bu ör-<br />
nek insanlarla yaptığımız müşterek çalışmalarda da<br />
onların geliş-gidişleri dahil, hiçbir vazifeyi aksatmadıklarına<br />
da şâhit olduk.<br />
6) GENÇ ADAMın Hizmet Programı<br />
Vardır<br />
Hizmet programı; elbette yazılı olacaktır. Hatta<br />
ajandayı bu programla zenginleştirmek gerekecektir.<br />
Allah için Allah’ın kullarına sunulacak hizmetlerin<br />
bir kısmı daimî/sürekli iken diğer bir kısmı da zaman<br />
zaman olabilecektir. Bayramları, Ramazanları,<br />
Kandil gecelerini, Hicrî Yılbaşı ve benzeri vesileleri<br />
çok önceden hizmet programına almak lazımdır.<br />
Bu vesileleri çeşitlendirmek ve verimli hale getirmek<br />
için, elbette kafa yorulacak, fikrî üretim yapılacak<br />
ve bilenlere danışılacaktır. Hülâsa; hizmet ajandasız<br />
“genç adam” düşünülemez.<br />
Talebe iken, meslek ve iş sahibi olduktan sonra,<br />
işi başından aşkınken, neşesiz ve yorgun iken de<br />
“genç adam”ın olmazsa olmaz kabul ettiği hizmetler<br />
var olacaktır.<br />
Efendimiz aleyhisselâm: “İnsanların hayırlısı onlara<br />
faydası en fazla doku-nanıdır”. (el-Câmiussağîr, II,<br />
8, Kahire-1321 H.) buyurmuştur. “Genç adam”; garazsız<br />
ve ivazsız, geleceğe yönelik hesap yapmaksızın<br />
ve karşılığını dünyada beklemeksizin, hizmet<br />
nerede ise orada olacaktır. Kendisini hizmet asansörü<br />
kabul edecek, ancak kime hizmet ettiğinin hesabını<br />
iyi yapacaktır.<br />
Allah için yapacaklarımız, zaman ve zeminle sınırlı<br />
olmayan vazgeçilmezlerimizdir. Bunların hatıra geldikçe<br />
ve elimiz erdikçe değil, plan-program dahilinde<br />
sürekli ve ihmale uğramaksızın yapılması; rahmet<br />
ve bereketi ziyadeleştirecek ve bizi çok yüksek<br />
bir manevi tatmine ulaştıracaktır.<br />
İşe nereden başlayacağını bilmek, “ehem” (daha<br />
önemli), “mühim” (önemli) sıralamasını doğru yapmak,<br />
tâli işlerden değil, esasa müteallik meselelerden<br />
işe girişmek; ancak programlı ve “hizmet ajandalı”<br />
çalışma ile mümkündür.<br />
7) GENÇ ADAM Hayra Motor, Şerre<br />
Kalkandır<br />
“Hayr” namına bildiklerini yayar, “emr bilmaruf” ve<br />
“nehy anilmünker” yapar. Yani iyilik ve güzelliklerin<br />
yerleşmesi, kötülüklerin ortadan kaldırılması için<br />
daimî bir çaba sarfeder.<br />
Öğrendiklerini başkalarına da ulaştırır, güzel şeyler<br />
yapanlara takdirlerini bildirir (mektupla, telefonla,<br />
faksla, e-mail vasıtasıyla). Yanlış ve hatalı davranışları<br />
da aynı vasıtalarla ikaz eder, gerekirse tel’in<br />
eder.<br />
Orada-burada gördüğü gönül karartan çirkinlikleri,<br />
gücünün yettiği metodlarla temizler, yani çevre temizliği<br />
yapar.<br />
Dostlarına; konferans ve sohbetleri haber verir, beğendiği<br />
kitap ve makaleleri tavsiye eder. Çoğaltılması<br />
gerekenleri çoğaltır ve dağıtır. Bütün bunları<br />
yaparken, yanlış bir düşünce ile; “benim bu küçük<br />
çabamdan ne olacak ki?” demez. Tebliğ görevinin<br />
kendisine, muhasebenin ise Allah’a âid olduğunu<br />
hatırlar (Yusuf (13)/40).<br />
8) GENÇ ADAM Dinî Heyecana Sahiptir<br />
Şüphe yok ki yaptığı işden hislenmek ve heyecan<br />
duymak; külfetin hazza ve zevke dönüşmesine vesile<br />
olur. “Din” bir bütün olarak ancak bu haz ve<br />
heyecanla yaşanır. En zor şey; candan ve maldan<br />
vazgeçmektir. Eğer insan heyecan-ı dîniyyeye kendini<br />
kaptırırsa; onun için malı da canı da vermek<br />
tabii hâle gelir. Tarih bunun misalleriyle dolu olduğu<br />
gibi, yaşadığımız dünyada çok az da olsa bu tür<br />
insanlara rastlarız.<br />
İhtiyaç sahibi birisinin ihtiyacını giderirken, tutulmaya<br />
layık elden tutup bir yere yerleştirirken, birisine;<br />
Kur’an, din-iman ve ahlak öğretirken; kendisinden<br />
birşeylerin eksildiğini ve vaktinin uçup gittiğini düşünmez.<br />
Soğuk su ile abdest aldığında, stadyumda devre<br />
arası namaz kıldığında, şehirlerarası yolculukta namaz<br />
kılmak için otobüsü durdurduğunda, hostesi<br />
çağırıp uçakta namaz kılacak yer istediğinde; yüksek<br />
bir dinî heyecan duyar. Ayak üstü açtığı oruç ve<br />
vasıtada yaptığı iftar sonrasında duyduğu manevi<br />
haz sebebiyle âdetâ kanatlanır.<br />
Yerine göre bir kitap ve CD ile yahut da bir küçük<br />
sakızla tebliğ yaptığında, bir hayrı yayıp, bir şerri<br />
engellediğinde fevkalâde heyecanlanır ve hislenir,<br />
hatta bazan vazifesini yapanların sevinci ile şükür<br />
mâhiyetinde ağlar.<br />
Devamı sonraki sayıda...<br />
32 33
1 Sıradışı Bir Ödül Töreni Mustafa Kutlu<br />
2 Ya Tahammül Ya Sefer Mustafa Kutlu<br />
3 Zafer Yahut Hiç Mustafa Kutlu<br />
4 Sır Mustafa Kutlu<br />
5 Beyhude Ömrüm Mustafa Kutlu<br />
6 Yoksulluk Kitabı Mustafa Kutlu<br />
7 İsyan Ahlakı Nurettin Topçu<br />
8 Yozlaşmadan Uzlaşmak Hüsrev Hatemi<br />
9 Beş Şehir Ahmet Hamdi Tanpınar<br />
10 Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar<br />
11 Yarınki Türkiye Nurettin Topçu<br />
12 İmân Ve Aksiyon Necip Fazıl Kısakürek<br />
13 Çile Necip Fazıl Kısakürek<br />
14 Aynadaki Yalan Necip Fazıl Kısakürek<br />
15 Kanlı Sarık Necip Fazıl Kısakürek<br />
16 Diriliş Neslinin Amentüsü Sezai Karakoç<br />
17 Ruhun Dirilişi Sezai Karakoç<br />
18 Çağdaş Batı Düşüncesinden Sezai Karakoç<br />
19 İslamın Dirilişi Sezai Karakoç<br />
20 Şeytandan Korunma Yolu Abdülhamit Bilali<br />
21 Gerçek Hayattan Hikmetli Kıssalar Abdülhamit Bilali<br />
22 Kırk Hadis Tercümesi Ve Şerhi Kazım Sağlam<br />
23 Davet Ahlakı Abdülhamit Bilali<br />
24 Musabbin Umeyr Ve Davet Ali Haydar Züğürlu<br />
25 Nebevi Davet Ve Propaganda Dr Fahri Hoşab<br />
26 Bilal Habeşi Ve Ahad Ali Haydar Züğürlu<br />
27 İnancımız Ömer Küçükağa<br />
28 İman Ve Salih Amel Abdülhamit Bilali<br />
29 Kötülükten Sakındırma Yolu Abdülhamit Bilali<br />
30 Kuranda Cehalet Cahil Cahiliyye Mustafa Akman<br />
31 Davetçi Eğitimi Ve Ahlakı Abdülhamit Bilali<br />
32 Zirvedeki Mankurtlar Taha İslam<br />
33 İhlas Çağrısı Ramazan Kayan<br />
34 Namaz Çağrısı Ramazan Kayan<br />
35 Tevhidi Varoluş Ramazan Kayan<br />
36 Kimlik İnşası Ramazan Kayan<br />
37 Vahiyle Doğrulmak Ramazan Kayan<br />
38 Kardeşlik Çağrısı Ramazan Kayan<br />
39 Kulluk Bilinci 1 Abdullah Yusufoğlu<br />
40 Kulluk Bilinci 2 Abdullah Yusufoğlu<br />
41 Son Elçi 2. Hamur Günay Bayburtlu Kesler<br />
42 Yitik Özgürlük Serkan Korkmaz<br />
43 Şehit Hama Ahmet Pakalın<br />
44 Müslüman Savaşçı Sadık Tekin<br />
45 Hamalı Ahmet Pakalın<br />
46 Sürgün Öğretmen Hüseyin Karatay<br />
47 Selahaddin Eyyubi Hüseyin Karatay<br />
48 Ömer Bin Abdulaziz Adil Akkoyunlu<br />
49 Bir Firavun Bir Mücahit Yusuf Koç<br />
50 Sevgili Yanlızlığım Mehmet Deveci<br />
51 Yerel İntifada Kurtuluş Anıl Kurt<br />
52 Hz. Ali Adil Akkoyunlu<br />
53 Muhammed İkbal Muhammed Han Kayani<br />
54 İbadet İlkeler Vecdi Akyüz<br />
55 Hasan El-Benna Ahmet Emin Dağ<br />
56 Ömer Muhtar Osman Arpaçukuru<br />
57 Malcolm X Doç. Dr. Recep Şentürk<br />
58 Bir Çığır Öyküsüdür:<br />
Şule Yüksel Şenler!<br />
Demet Tezcan<br />
59 Devlet İbn Haldun<br />
60 Gölgemin Ayak Sesleri Ahmet Mercan<br />
61 İman Ve İnkar Aynasında<br />
İki Kadın Portresi<br />
Muhammet Ali Kutup<br />
62 Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören<br />
63 Müslümanca Yaşamak Rasim Özdenören<br />
64 Eşikte Duran İnsan Rasim Özdenören<br />
65 Açık Mektuplar Rasim Özdenören<br />
66 Bacıdan Bayana Cihan Aktaş<br />
67 Son Direnişçi Vedat Sağlam<br />
68 Anadolu Fatihi Sultan Alp Arslan Yusuf Dursun<br />
69
İMAM HATİP ORTAOKULLARI İÇİN<br />
ÖNDER’İN TAVSİYE ETTİĞİ<br />
100 KİTAP<br />
1 Ağlamak Yasak Osman Çeviksoy<br />
2 Sarkaç Yahya Akengin<br />
3 Duvarın Öte Yanı Osman Çeviksoy<br />
4 Özlem Yokuşları Yahya Akengin<br />
5 Yaralı Dağlar Yahya Akengin<br />
6 Yusuf ve Züleyha Abdulhakim Koçin<br />
7 Şehit Hama Ahmet Pakalın<br />
8 Mushaflar ve Bombalar Ahmet Pakalın<br />
9 İşte Önderimiz Hz. Muhammed İhsan Süreyye Sırma<br />
10 Atlıhan Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />
11 Gültekin Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />
12 Kolsuz Kahraman Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />
13 Malkoçoğlu Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />
14 Sarı Benizli Adam Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />
15 Sencivanoğlu Abdullah Ziya Kozanoğlu<br />
16 Elif’in Olağanüstü Düşleri Bilgin Adalı<br />
17 Elif’in Olağanüstü Düşleri 2 Bilgin Adalı<br />
18 Azap Toprakları Emine Işınsu<br />
19 Küçük Dünya Emine Işınsu<br />
20 Tutsak Emine Işınsu<br />
21 Kanije Muhasarası Namık Kemal<br />
22 Hayvan Çiftliği George Orwel<br />
23 Gazi Osman Paşa Plevne’ye<br />
Saplanan Tuğ<br />
Sadettin Kaplan<br />
24 Kara Gölge Necib El-Kiylani<br />
25 Efsane Tutsak Jack Sailor<br />
26 Gizemli Adam Jack Sailor<br />
27 Gizli Vadi Jack Sailor<br />
28 Karanlık Yol Jack Sailor<br />
29 Sırlar Adası Jack Sailor<br />
30 Zindandan Kaçış Jack Sailor<br />
31 Çanakkale Yiğidi Seyit Onbaşı İbrahim Ünsal<br />
32 Dağların Kartalı Gökçen Efe İbrahim Ünsal<br />
33 Korkusuz Savaşçı Battal Gazi İbrahim Ünsal<br />
34 Ormandaki Yangın Nevzat Yüksel<br />
35 Plevne Kahramanı<br />
Gazi Osman Paşa<br />
İbrahim Ünsal<br />
36 3. Selim Kılıç ve Ney A. Turan Oflazoğlu<br />
37 4. Murat A. Turan Oflazoğlu<br />
38 Bizans Düştü Fatih A. Turan Oflazoğlu<br />
39 Cem Sultan A. Turan Oflazoğlu<br />
40 Fetih A. Turan Oflazoğlu<br />
41 Gardiyan A. Turan Oflazoğlu<br />
42 Genç Osman A. Turan Oflazoğlu<br />
43 Esenlik Zamanı Cemal Şakar<br />
44 Gidenler Gidenler Cemal Şakar<br />
45 Hikayat Cemal Şakar<br />
46 Pencere Cemal Şakar<br />
47 Portakal Bahçeleri Cemal Şakar<br />
48 Yol Düşleri Cemal Şakar<br />
49 Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören<br />
50 Hastalar ve Işıklar Rasim Özdenören<br />
51 Hub Hasan Aycın<br />
52 Esrarname Hasan Aycın<br />
53 Yollar ve İzler Mustafa Miyasoğlu<br />
54 Zindan Hatıraları Zeynep Elgazali<br />
55 Oliver Twist Charles Dıckens<br />
56 Tom Sawyer Mark Twain<br />
57 Beyaz Zambaklar Ülkesinde Gregory Petrov<br />
58 Tatil Rüyası A.vahap Akbaş<br />
59 Gülün Aklı A.vahap Akbaş<br />
60 Hop Tirinom A.vahap Akbaş<br />
61 Herkesin Bir Hikayesi Var Ahmed Sırrı Arvas<br />
62 Allah’ın Güzel İsimleri<br />
Esma-İ Hüsna-Tek Cilt<br />
63 Sönmeyen Yıldızlar Ahmet Efe<br />
64 Yunus Ahmet Efe<br />
65 Son Av Ahmet Efe<br />
66 Anadolu Masalları Ahmet Efe<br />
67 Tuzaktaki Kaplan<br />
Ahmed Temmam<br />
Semir Halebi<br />
Selamet Muhammed Selamet<br />
Beydeba Masalları<br />
Ahmet Efe<br />
68 Kirazlı Şemsiye Bestami Yazgan<br />
69 Çılgın Okul Duran Çetin<br />
70 Tebessüm Öğretmen Duran Çetin<br />
71 Kırmızı Kar Yağınca Hasan Karahisar<br />
72 Küçük Prens Hasan Karahisar<br />
73 Beyaz Kanatlı Kuş Hasan Lâtif Sarıyüce<br />
74 Karbeyaz Hasan Lâtif Sarıyüce<br />
75 Yaralı Keklik Hüseyin Emin Öztürk<br />
76 İki Yıl Okul Tatili Jules verne<br />
77 On Beş Yaşında Bir Kaptan Jules verne<br />
78 Bir Ayet Bir Hikâye Meha Ali<br />
79 Yıldızlarla Uyumak Mehmet Nuri Yardım<br />
80 Arkadaşım Cami Mustafa Ökkeş Evren<br />
81 Şehitler Tepesi Mustafa Özçelik<br />
82 Peygamberimizin Anlattığı<br />
Hikayeler<br />
Osman Arpaçukuru<br />
83 Kutlu Peygamberim Vural Kaya<br />
84 Fatihin Hanatları Yusuf Dursun<br />
85 Bir İncidir İstanbul Yusuf Dursun<br />
86 Cennet Kapısı Çanakkale Yusuf Dursun<br />
87 Anadolu Fatihi Sultan Alp Arslan Yusuf Dursun<br />
88 Sönmeyen Yıldızlar Ahmet Efe<br />
89 Küçük Kara Balık Samed Behrengi<br />
90 Marka Benim İmran Aksoy<br />
91 Haydi Namaza Abdullah Yıldız<br />
92 Cennete Otostop Adem Özköse<br />
93 Gelin Müslüman Olalım Mevdudi<br />
94 Tarih Bilinci Abdullah Yıldız<br />
95 Hatırla Diye Demet Tezcan<br />
96 Hamalı Ahmet Pakalın<br />
97 Sürgün Öğretmen Hüseyin Karatay<br />
98 Selahaddin Eyyubi Hüseyin Karatay<br />
99 Ömer Bin Abdulaziz Adil Akkoyunlu<br />
100 Hz. Ali Adil Akkoyunlu<br />
36 37
Yrd.Doç.Dr. Resul ÇATALBAŞ<br />
Dini İçin Yaşayan Bir Topluluk:<br />
AMİŞLER<br />
yüzyıllarda Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya göç etmişlerdir.<br />
Günümüze Amişler, Amerika’nın yanı sıra<br />
Kanada, Karayipler, Orta Amerika ve Meksika’da<br />
yaşamaktadır. 5<br />
Din-Devlet İlişkisi<br />
Amişler’in en temel inancı; dini yaşama konusunda<br />
devletin hiçbir söz hakkı olmadığıdır. Bu sebeple<br />
sadece dinlerini yaşamaya odaklanmışlardır. Bu<br />
inancın bir yansıması olarak devletin tüm kurum ve<br />
işlevlerine de katılmazlar. Örneğin devlet memuru<br />
olmaz, emeklilik sistemine katılmaz, kamu elektriğini<br />
kullanmaz ve devlete vergi vermezler. Aynı<br />
zamanda Amişler, öldürmeye karşı çıktıkları için zorunlu<br />
askerlik hizmetini yapmaz, onun yerine hastanede<br />
çalışmak gibi alternatif hizmetlere katılırlar.<br />
Sosyal Hayat<br />
Amişler’de ahlâklı ve erdemli yaşamak çok önemlidir.<br />
Bu sebeple yalan söylemek, anne-babaya itaatsizlik,<br />
hırsızlık ve zina büyük günahtır. Ayrıca onların<br />
çoğunluğu içki içmez ve sigara da kullanmazlar.<br />
Amişler aileye çok önem verirler. Boşanma hoş karşılanmaz.<br />
Çocuklar, Tanrı’nın bir hediyesi kabul edildiğinden,<br />
kürtaj ve doğum kontrolü yasaktır. Çocuk<br />
sayıları 5 ile 10 arasındadır.<br />
Ülkemizden çok uzakta olan ve dini yaşamak uğruna<br />
birçok zulme maruz kalan böyle bir dini grup,<br />
biz Müslümanlara dini yaşamanın her toplum için<br />
hayati derecede önemli olduğunu hatırlatmaktadır.<br />
Kıymetli İmam Hatip Gençliği,<br />
İçinde bulunduğumuz medeniyet, Mehmet Akif’in<br />
deyimiyle “tek dişi kalmış canavar” 1 bize dünyalık<br />
için yaşamayı, makam ve çok para kazanmayı en<br />
büyük hedef olarak göstermektedir. Televizyonlardaki<br />
dizilerde lüks içerisinde yaşayan ve gününü<br />
gün eden insanlar, pahalı spor arabalar bizi dünyaya<br />
çağırmaktadır. Ancak böyle bir hayat ne Kuran-ı<br />
Kerim’in ne de Peygamber efendimizin (SAV) bize<br />
tavsiye ettiği bir hayattır. Zira Peygamber efendimiz:<br />
“zevkleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok<br />
zikredin” 2 derken, Kuran-ı Kerim: “dünyayı ahirete<br />
tercih etmeyi” 3 en büyük manevi hastalıklarından<br />
birisi olarak niteler ve yaratılış gayemizin “Allah’a<br />
kulluk yapmak” 4 olduğunu vurgular. Bu mesaj sadece<br />
İslamiyet’in değil, daha önceki hak dinlerin de<br />
ortak bir mesajıydı.<br />
İnsanlık tarihinde her yüzyılda doğru bildiği dini için<br />
yaşayan ve bu uğurda ölümü göze alan topluluklar<br />
var olmuştur. Çalışma alanım “Dinler Tarihi” olduğu<br />
için size bu konuda öne çıkan farklı bir Hıristiyan<br />
gruptan; yani Amişler’den bahsetmek istiyorum.<br />
1 “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman<br />
dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle<br />
bir imanı boğar,“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?<br />
(Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı).<br />
2 Hadis-i Şerif, Tirmizi, Zühd: 2; Nesâî, Cenâiz, 3; ibn<br />
Mâce, Zühd, 31; Hâkim, el-Müstedrek, 4/321.<br />
3 “Onlar ki, dünya hayatını (severek) âhirete tercih ederler;<br />
(insanları) Allah yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler.<br />
İşte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler” (İbrahim Suresi<br />
3. ayet).<br />
4 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye<br />
yarattım” (Zariyat Suresi, 56. ayet).<br />
Dini İçin Yaşayan Bir Topluluk:<br />
AMİŞLER<br />
Televizyonlarda Amişler, arabaya binmeyen, teknoloji<br />
ve elektrik kullanmayan bir kültürel grup olarak<br />
anlatılır. Ancak teknolojinin beşiği olan Amerika’da<br />
neden böyle bir hayatı tercih ettikleri konusu çok<br />
sorgulanmaz. Neden böyle bir hayatı tercih ediyorlar?<br />
Onları böyle bir hayat yaşamaya sevk eden<br />
sebepler nelerdir? Sorularını sorduğumuzda cevap<br />
olarak karşımıza “dini inanç” unsuru çıkar. Evet,<br />
onları bu türlü zorlu şartlar altında yaşamaya sevk<br />
eden sebep; din anlayışlarından başka bir şey değildir.<br />
Kısa Tarihi<br />
İsviçre ve güney Almanya’daki Anabaptist hareket<br />
mensupları (Kardeşler) 1693 yılında, fikir ayrılıkları<br />
nedeniyle Amişler ve Mennoitler olmak üzere ikiye<br />
ayrılmışlardır. Kuruldukları yer İsviçre’nin Alsace<br />
şehridir. Amiş ismi kilise lideri Jakob Ammann’dan<br />
(1644-1730) türetilmiştir.<br />
Amişler, din ve devletin ayrımını savunmuşlardır. Bu<br />
sebeple hem Katolik hem de Protestan hükümetler<br />
tarafından yargılanmadan yakılarak, başı kesilerek<br />
ya da suda boğdurulmak suretiyle ölüm cezasına<br />
çarptırılmışlardır. Ancak kendilerine verilen bu cezalar<br />
onları inançlarını yaşamaktan alıkoymamıştır.<br />
Geceleri toplumdan uzak mekânlarda gizli bir şekilde,<br />
hatta bazen mağaralarda bir araya gelerek ibadetlerini<br />
yapmışlardır. Kendilerine yapılan işkence<br />
ve zulüm dayanılmaz hal alınca Amişler, 18. ve 19.<br />
Amişler deyim yerinde ise “bir lokma bir hırka” anlayışı<br />
ile yaşarlar. Bu sebeple onlarda gösterişli hayat<br />
yaşamak, moda kıyafetler giymek ve mücevher takmak<br />
günahtır. Hatta bazıları, küpe, bilezik ve evlilik<br />
yüzüğünü uygun karşılamazlar. Giyimlerinde sadelik<br />
ve basitliği benimserler. Kadınlar makyaj yapmaz,<br />
süslü olmayan tek renk kıyafetler giyer ve başörtüsü<br />
takarlar. Erkekler resimde görüldüğü üzere basit giyinir,<br />
hasır şapka takar, sakal bırakır ancak bıyık bırakmazlar.<br />
Amişler’in evlerinde televizyon, internet,<br />
cep telefonu ve çamaşır makinesi yoktur. Fotoğraf<br />
çektirmeyi uygun karşılamazlar. Araba yerine resimdeki<br />
buggy denen “at arabasına” binerler.<br />
Amişler çocuklarını ilköğretime gönderirler. 8 yıllık<br />
eğitimden sonra çocukların lise ve üniversite eğitimi<br />
alması yasaklanmıştır. Çünkü onlara göre bir insanı<br />
Tanrı’nın yanında değerli kılacak şey; çok okumak,<br />
diploma ve makam sahibi olmak değil, Tanrı’nın razı<br />
olacağı bir hayat yaşamaktır.<br />
5 Bkz. Resul Çatalbaş, Radikal Reformistler: Hıristiyanlıkta<br />
Anabaptist Hareket, Ankara: Berikan Yayınları, 2015, ss. 90-95.<br />
Türkiye’de yaşayan bir misyonere dinini anlatman<br />
ve bu uğurda her türlü hakarete maruz kalman<br />
karşılığında Tanrı’dan beklentin nedir? diye sorulduğunda<br />
şu çarpıcı cevabı vermiştir: “Tanrı’nın bana<br />
verdikleri karşısında benim yaptıklarımın hiçbir<br />
değeri yok ki”. Onun insanı derinden etkileyen bu<br />
cevabına karşılık ben de soruyorum: Allah’ın bize<br />
verdiği; akıl, kalp, göz, beden, hayat ve aile nimetleri<br />
karşısında onun için veya ebedi hayatımız için<br />
gerçekten ne yapıyoruz?<br />
38 39
Ramazan AKKIR<br />
<strong>Gençlik</strong>, Sezai Karakoç ve<br />
15 Temmuz Ruhu<br />
24-25 Eylül tarihlerinde Kahramanmaraş’ta altı oturum şeklinde düzenlenen, imam hatiplerin<br />
akademik ve manevi kalitesini arttırmaya yönelik istişarelerde bulunulan 13. İmam Hatipliler<br />
Kurultayı'nın sonuç bildirisi aşağıdaki gibidir.<br />
13. ÖNDER İMAM HATİPLİLER KURULTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ<br />
Kahramanmaraş, 2016<br />
Bismillahirrahmanirrahim<br />
İstikamet üzere temasıyla imam hatip öğrencilerimizin, mezunlarımızın ve camiamızın her alanda ve<br />
konumda bilinçli ve şuurlu bir şekilde hareket etmeleri gerektiğine vurgu yapıldı.<br />
<strong>Gençlik</strong>; bir toplumun geleceği, bugünün<br />
ve yarınların güvencesidir. Bir toplum, ne<br />
kadar kaliteli ve yetişmiş gençliği sahipse<br />
o denli başarılı ve geleceğinden emin olur.<br />
Bundan dolayı, gençlik ile gelecek arasında doğrudan<br />
bir ilişki bulunmaktadır. Sağlıklı bir gelecek inşa<br />
etmenin yolu, gençlikten ve gençlere yatırım yapmaktan<br />
geçer.<br />
Türkiye gibi genç nüfusu oldukça yoğun olan bir<br />
ülkede gençliğe sosyal, kültürel ve siyasal yatırım<br />
yapmak zorunludur. “Ak sütün içindeki ak kılı fark<br />
edecek kadar gözü keskin bir genç(lik)” yetiştirmenin<br />
yolu, bilinç düzeyi yüksek, akıl ve irfan arasındaki<br />
ahengi yakalamış bir siyasallıktan ve kültürellikten<br />
geçer. Ve bu ülkenin ihtiyacı olan da ak sütün içindeki<br />
ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençtir,<br />
gençliktir.<br />
Diriliş Neslinin Şairi Sezai Karakoç’un ifadesiyle;<br />
“Hayatta en değerli şey gençlik… Her şeye sahip<br />
olsanız da gençlik gittiyse ne fayda… Terazinin bir<br />
kefesine bütün o şeyleri bir kafesine de gençliği koysanız<br />
gençlik ağır basar. <strong>Gençlik</strong> değerlidir; hayaller,<br />
arzular çoktur. Ancak zaman kısıtlı, planlı-programlı<br />
çalışmalı...”<br />
Üstadın düşünce dünyasında gençlik, geleceğe ruh<br />
aşılayan bir kök gibidir. İslam medeniyetini ve irfanını<br />
inşa edecek olan da planlı-programlı çalışan gençlerdir.<br />
Evet, medeniyetleri insan kurar. Ancak kuruculuk<br />
vasfına en yakın olanlar akıl ve kalp arasındaki ahengi<br />
yakalamış olan gençlerdir. Unutmayalım ki, böylesi<br />
gençler, medeniyet yolundaki işaret taşlarıdır. Aynı<br />
şekilde, toplumları ve büyük medeniyetleri dinamitleyenler<br />
de irfan, estetik ve ahlaktan yoksun gençliktir.<br />
Şimdi hızlıca içinde yaşadığımız dünyaya bir göz atalım.<br />
Türkiye, 15 Temmuz gecesi Fethullahçı Terör Örgütü(FETÖ)<br />
tarafından organize edilen oldukça kanlı<br />
bir darbe girişimine şahitlik etti. FETÖ mensupları<br />
kimlerdir ve nasıl bir kafa kâğıdına sahiptir? Bu soru<br />
oldukça önem arz etmektedir. Çünkü FETÖ mensupları,<br />
bu toplumun mankurtlarıdır. Aklı ile kalbi arasındaki<br />
ahengi kaybetmiş, aklını kiraya vermiş, irfanını<br />
kaybetmiş bir kuşaktır. Altın nesil; dilini, dinini, evini,<br />
yurdunu ve hatta şarkısını kaybetmiş bir gençliktir.<br />
Gençliğinden ve hatta çocukluğundan itibaren aklı<br />
ve vicdanı çalınan bu insanlar, Türkiye’nin en uzun<br />
gecelerinden birisi olan 15 Temmuz gecesinde bu<br />
ülkenin insanlarına kurşun sıkmışlardır. Altın Nesil,<br />
bu ülkenin geleceğini ve gençliğini prangaya alma<br />
operasyonudur. Bununla mücadele etmenin öncelikli<br />
yolu, sadece müminlerin kardeş olduğu gerçeğinden<br />
geçmektedir.<br />
Yapılması gerekeni Üstad Sezai Karakoç şöyle betimliyor;<br />
öncelikle “Bir konunun uzmanı olunmalı. Sadece<br />
fakülte mezunu olmak değil, imkânı olan yüksek<br />
lisans, doktora yapmalı. Hem kendi hayatına, hem<br />
milletine şimdiye ve geleceğe katkı yapmalı. Bunu<br />
sadece birlikte yaparız. Ortaklık, birliktelik bilincimiz<br />
olmalı. Organize olmayı önemsemeli. Müminler kardeştir.<br />
Hayırda yarışırlar. Kıskançlık, haset olmamalı.<br />
Allah’ın nimeti bol hepimize yeter.” Ortaklık bilinci<br />
olmalı; kıskançlık ve haset olmamalı…” Yapılması<br />
gereken budur; akıl ve irfan da bunu gerektirir.<br />
Sessizliğin ve irfanın burçtan kalesine sığınına üstadın<br />
veciz ifadesiyle “…Büyük İslam Devleti olmalı. Bu<br />
tek çare tek kurtuluş… Dört Kavrama sahip çıkmalıyız.<br />
1. İslam Milleti, 2. İslam Ülkesi, 3. İslam Devleti, 4.<br />
İslam Medeniyeti ki devleti de bu besler zaten. Çünkü<br />
Devleti adalet, adaleti de ahlak eksenli bir medeniyet<br />
ayakta tutar. Ve bu bir hayal değil, bir idealdir.”<br />
Geleceği inşa edecek olan gençliğin ideali adalet<br />
olmalıdır, medeniyet olmalıdır. İçinde yaşadığımız<br />
bunalım çağında adaleti ve medeniyeti inşa etmek,<br />
hepimizin ve özellikle gençlerin görevidir, sorumluluğudur.<br />
Bunun şuurunda olunmalı…<br />
Ülkemizin geleceğinde gençlerin çok önemli roller üstleneceğine dikkat çekilerek, önümüzdeki<br />
dönemde Hanımlar, <strong>Gençlik</strong> ve Spor alanlarını önceleyip, planlı ve programlı bir şekilde atılımlar<br />
gerçekleştirileceği ifade edildi.<br />
ÖNDER ve paydaş STK'ların sivil bir insiyatifle hareket ederek gerektiğinde her türlü siyasetin üstünde<br />
ve ötesinde sivilleşme ve ilerleme yönünde planlama, projelendirme gibi gelecekle ilgili çalışmalara<br />
devam edileceği belirtildi.<br />
15 Temmuz ihanet kalkışmasına karşı şanlı bir direniş gösteren milletimize, devlet büyüklerimize,<br />
gazilerimize, gençlerimize, kadınlarımıza minnettar olduğumuz belirtilerek, aziz şehitlerimiz rahmetle<br />
anıldı.<br />
Ülkemiz adına büyük bir ihanet olarak gördüğümüz 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında özelde<br />
gençlerimizin, genelde vatandaşlarımızın huzur ve refahı için her türlü tehditten ve tehlikeden uzak<br />
eğitimli, erdemli, ahlaklı ve donanımlı bireyler yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çekildi.<br />
Türkiye çapında öncülüğünü yaptığımız mezun derneklerimizle bu misyon ve vizyon ile 2016 ve 2017<br />
eğitim ve öğretim döneminin başında kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlama yapma ve bu plan<br />
dahilinde muhatap kitlemizin geleceğe hazırlanması hedef olarak belirlendi.<br />
Kemiyetten öte keyfiyetin çok daha önemli olduğu yeni ve bereketli bir döneme geçildiğine dikkat<br />
çekildi. Günümüz Türkiye'sinde Sivil Toplum Kuruluşlarının geliştirilerek kamu hizmetlerinde fikri, ilmi,<br />
maddi ve manevi olarak rol model olmaları gerektiği dile getirildi.<br />
Geçmişte imece usulüyle ve hayır niyetiyle yapılan çalışmaların bugün ne kadar faydalı olduğu ve<br />
burada yetişen insanların ülkemize kamu ve özel sektörde hizmet vermesinin önemi daha iyi anlaşıldı.<br />
Devlet-millet kaynaşmasının, siyaset ve sivil toplum oluşumuyla daha da zengin olacağının,<br />
sonuçlarının da daha bereketli hale geleceğinin altı çizildi.<br />
Sivil toplum sorumluluğunun psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönüyle ele alınarak geri dönüşüm<br />
odaklı bir çalışma sistemi haline gelmesinin önemi vurgulandı. Toplumun her kesimine ulaşabilme,<br />
dinleme, değerlendirme ve neticelendirme şeklinde çalışmalar yapılması gerektiğine vurgu yapıldı.<br />
40 41
Kerim Abdul<br />
Cabbar<br />
Kareem<br />
Abdul-Jabbar<br />
Amerika’da<br />
Müslüman Olmak<br />
Lew Alcindor olarak doğdum.<br />
Şimdi ise adım Kerim Abdül Cabbar.<br />
Lew iken Kerim olmam – Sean<br />
Combs’ın ismini Puff Daddy,<br />
Diddy ve en son da P. Diddy olarak<br />
değiştirmesindeki gibi – artık<br />
marka olmuş ünlü bir ismi<br />
değiştirmekten ibaret bir şey<br />
değildi; kalben, aklen ve ruhen<br />
bir dönüşümdü. Eskiden Lew Alcindor’dum.<br />
Beyaz Amerika’nın<br />
benden beklediği şeyin soluk bir<br />
yansımasıydım. Şimdi ise Kerim<br />
Abdül Cabbar’ım. Afrikalı geçmişim,<br />
kültürüm ve inançlarımın bir<br />
dışavurumuyum.<br />
Çoğu insan için din değiştirmek, esasen yoğun bir<br />
vidan muhasebesi gerektiren, kişisel bir mesele. Fakat<br />
ünlü biriyseniz, bu herkesin tartıştığı bir konu<br />
haline geliyor. Az bilinen ya da pek haz edilmeyen<br />
bir dine geçmişseniz, o vakit zekanız, vatanseverliğiniz<br />
ve akıl sağlığınız eleştiri oklarının hedefi oluveriyor.<br />
Bunu gayet iyi biliyorum. Müslüman olalı 40<br />
yıldan fazla olduğu halde hâlâ bu tercihimi savunmak<br />
durumunda kalıyorum.<br />
Şöhretin verdiği rahatsızlık duygusu<br />
İslamiyet ile California Üniversitesi’ndeki (UCLA)<br />
ilk yılımda tanıştım. O dönemde artık basketbol<br />
oyuncusu olarak ülke çapında belli bir üne sahip<br />
olsam da, özel hayatımı gizli tutmaya son derece<br />
dikkat ediyordum. Şöhret beni gergin ve huzursuz<br />
biri yapıyordu. Hâlâ gençtim, o yüzden de ilgi odağı<br />
olmaktan neden bu kadar bunaldığımı tam olarak<br />
söze dökemiyordum. Takip eden birkaç yılda ise<br />
bazı şeyleri daha iyi anlamaya başladım.<br />
Beni engelleyen şey, kısmen halkın takdir ettiği kişinin<br />
gerçek ben olmadığı hissiydi. Yetişkin bir erkek<br />
olma yolundaki bir gencin olağan sıkıntılarını<br />
yaşamanın dışında, ülkenin en<br />
iyi kolej basketbol takımlarından<br />
birinde oynuyor ve okula devam<br />
ediyordum. Buna bir de 1966-<br />
67’de Amerika’da siyah olmanın<br />
ağırlığını ekleyin. O yıllarda Amerikan<br />
Medeni Haklar Hareketi’nin<br />
önemli isimlerinden James Meredith,<br />
Mississippi’deki yürüyüş sırasında<br />
pusuya düşürülmüş; Kara<br />
Panter Partisi (Black Panter Party)<br />
kurulmuş; Thurgood Marshall, ilk<br />
Afro-Amerikan yüksek mahkeme<br />
yargıcı seçilmiş ve Detroit’te çıkan<br />
ırkçılık karşıtı ayaklanmada 43 kişi<br />
hayatını kaybetmiş, 1.189 kişi yaralanmış<br />
ve 2 binden fazla bina<br />
hasar görmüştü.<br />
Herkesin alkışladığı Lew Alcindor’un aslında hayal<br />
ettikleri kişi olmadığını fark ettim. Hayranlarım<br />
benim ırk eşitliğinin ideal bir örneği olmamı istiyorlardı.<br />
Beni – ırkı, dini ya da ekonomik durumu<br />
ne olursa olsun – her altyapıdan insanın Amerikan<br />
rüyasına erişebileceğinin bir simgesi olarak görüyorlardı.<br />
Onlara göre ben, ırkçılığın bir efsane olduğunun<br />
canlı kanıtıydım.<br />
Fakat işin aslını biliyordum. Bulunduğum noktaya,<br />
fırsat eşitliği sayesinde değil, 2,18 metre boyum ve<br />
atletik yapım sayesinde gelmiştim. Diğer yandan<br />
otorite sahiplerini memnun etmeye çalışma anlayışına<br />
dayalı katı bir terbiye ile de mücadele ediyordum.<br />
Babam kuralları olan bir polisti. Katolik okulunda<br />
okumuştum ve oradaki rahipler ile rahibelerin<br />
de bir sürü kuralları vardı. Oynadığım takımları çalıştıran<br />
basketbol koçlarının ise daha da çok… İsyan<br />
etmek gibi bir seçeneğim yoktu.<br />
Yine de durumdan memnun değildim. 1960’larda<br />
yetişmiş biri olarak çok fazla siyah rol model görmemiştim.<br />
Özverili cesaretinden dolayı Martin Luther<br />
King Jr.’a, düşmanlarını fena halde benzetip esas<br />
kızı kaptığı için de Shaft’a hayranlık duyuyordum.<br />
42<br />
43
Bunun dışında beyaz kamuoyunun ortak fikri, siyahların<br />
pek de iyi olmadıkları yönündeydi. Onlara<br />
göre siyahlar, ya haklarını alabilmek için beyazların<br />
yardımına ihtiyaç duyan mağdur bir kesim ya da beyazların<br />
evlerini, işlerini, kızlarını ellerinden almaya<br />
niyetli baş belalarıydı. “Makbul olanlar” gösteri ya<br />
da spor dünyasının mutlu isimleriydi, ki onların da<br />
yakaladıkları talih için minnettar olmaları bekleniyordu.<br />
Bu gerçeğin bir şekilde yanlış olduğunu – bir<br />
şeylerin değişmesi gerektiğini – biliyordum. Bilmediğim<br />
şey ise bunun benim için ne anlama geldiğiydi.<br />
Baştaki bilinçlenme sürecimde en büyük etkiyi yaratan,<br />
üniversitenin ilk yılında Malcolm X’in otobiyografisini<br />
okumamdı. Malcolm’ın hikayesi; demir<br />
parmaklıklar ardına düşmeden çok önce kendisini<br />
hapseden kurumsal ırkçılığın bir kurbanı olduğunu<br />
fark edişi beni çok etkilemişti. Ben de aynen o şekilde<br />
hissediyordum: İnsanların ben olduğumu sandığı<br />
bir imajın içinde hapis gibiydim. Malcolm ilk iş<br />
olarak içinde büyüdüğü Baptist inancını bir kenara<br />
bırakarak İslamiyeti araştırmaya başladı. Ona göre<br />
Hristiyanlık, siyahları köleleştiren ve topluma yayılan<br />
ırkçılığı destekleyen beyaz kültürünün temeliydi.<br />
Ailesi ateşli bir şekilde Hristiyanlığı savunan Ku Klux<br />
Klan’ın saldırısına uğramış, evleri bu hareketten ayrılarak<br />
kurulan Kara Lejyon isimli bir grup tarafından<br />
yakılmıştı.<br />
Malcolm X’in adi bir suçludan siyasi bir lidere dönüşümü,<br />
beni kendi yetiştirilme tarzımı daha yakından<br />
incelemeye ve kimliğim hakkında daha derinlemesine<br />
düşünmeye sevk etti. Malcolm X, İslam sayesinde<br />
kendi gerçek benliğini bulmuş; bir yandan siyahlardan<br />
ve beyazlardan gördüğü düşmanca tavırlarla<br />
yüzleşirken, diğer yandan da toplumsal adalet için<br />
savaşacak gücü kazanmıştı. Bu düşünceler ışığında<br />
ben de Kuran-ı Kerim’i incelemeye başladım.<br />
Karar ve başkaldırı<br />
Bu karar, ruhsal tatmin yönünde dönülmez bir yola<br />
girmemi sağladı. Ama bu kesinlikle pürüzsüz bir<br />
yol değildi. O yolda ilerlerken ciddi hatalar yaptım.<br />
Üstelik belki yolun pürüzsüz de olmaması gerekiyordu;<br />
belki de kişinin inançlarını sorgulayıp pekiştirebilmesi<br />
için gittiği yolun engeller, sapaklar, yanlış<br />
keşiflerle dolu olması şarttı. Malcolm X’in dediği<br />
gibi, “Şayet bedelini ödemeye hazırsanız, kendinizi<br />
gülünç duruma düşürmeye de hakkınız vardır.”<br />
Ben de bu bedeli ödedim.<br />
Daha önce de söylediğim gibi, kurallara – ve özellikle<br />
de öğretmenler, vaizler ve takım koçları gibi kuralları<br />
uygulayanlara – saygılı biri olarak yetiştirildim.<br />
Her zaman istisnai bir öğrenci oldum. O yüzden<br />
de İslamiyet hakkında daha fazla bilgi edinmeye<br />
karar verdiğimde, Hammas Abdülhalis’i kendime<br />
öğretmen kıldım. Milwaukee Bucks takımında oynadığım<br />
yıllarda Hammas’ın İslamiyet yorumu iyi bir<br />
ilham kaynağıydı. Daha sonra 1971 yılında, 24 yaşındayken<br />
Müslüman olarak (Allah’ın asil hizmetkarı<br />
anlamına gelen) Kerim Abdül Cabbar adını aldım.<br />
Bana sık sık, niçin Amerikan kültürüne bu denli<br />
yabancı bir dini ve telaffuzu bu kadar zor bir ismi<br />
tercih ettiğim soruluyor. Hatta bu durumu sanki evlerini<br />
yakmışım ya da Amerikan bayrağını yırtmışımcasına<br />
epey kişisel algılayan hayranlarım dahi oldu.<br />
Aslında ben Amerikan kültürüme yabancı olan dini<br />
reddedip siyah Afrikalı mirasımın bir parçası olan<br />
dini kucaklıyordum. (Afrika’dan getirilen kölelerin<br />
tahminen yüzde 15-30’u Müslümandı.) Hayranlarım,<br />
1930’da Detroit’te kurulan Amerikan İslam hareketi<br />
İslam Ümmeti’ne katıldığımı sanıyordu. İslam<br />
Ümmeti lideri olarak Malcolm X’ten çok etkilendiysem<br />
de gruba katılmamayı tercih ettim. Çünkü işin<br />
siyasi yönünden ziyade manevi tarafına odaklanmak<br />
istiyordum. En nihayetinde Malcolm da grubu<br />
reddetmiş ve hemen sonrasında da üç grup üyesi<br />
tarafından öldürülmüştü.<br />
Ailem din değiştirmemden memnun olmadı. Koyu<br />
Katolik olmasalar da beni Hristiyanlığı mutlak doğru<br />
olarak kabul edecek şekilde yetiştirmişlerdi. Fakat<br />
tarih okudukça, Hristiyanlığın insanlara boyun eğdirme<br />
konusunda oynadığı rolün daha çok farkına<br />
vardım. Elbette 1965’teki İkinci Vatikan Konseyi’nin<br />
köleliği Tanrı’nın adını lekeleyen, toplumu zehirleyen<br />
bir “haysiyetsizlik” ilan ettiğini biliyorum. Fakat<br />
benim açımdan bu çok geç atılmış bir adımdı. Kilisenin,<br />
gücünü ve nüfuzunu köleliği bitirmek için<br />
kullanmayıp bunun yerine bir şekilde ilk günahla<br />
bağlantılandırarak haklı göstermesi beni sinirlendiriyordu.<br />
Dum Diversas and Romanus Pontifex gibi<br />
papalık fetvaları, yerlilerin köleleştirilmesini ve topraklarının<br />
gasp edilmesini tasvip ediyordu.<br />
Pek çok Hristiyanın kölelikle savaşmak için kendi<br />
hayatlarını ve ailelerini riske attığının ve onlar olmasaydı<br />
bu sorunun bitmeyeceğinin farkında olmakla<br />
beraber, en kutsal inançlarını doğrudan çiğneyen<br />
böylesine rezil bir davranışa göz yummuş kültürel<br />
kurumlarla aynı çizgide de olamıyordum.<br />
İsim değiştirmek, hayatımda ailemin ve halkımın<br />
köleleştirilmesine dair ne varsa reddetmemin bir<br />
uzantısıydı. Alcindor, Trinidad’da<br />
yaşayan Fransız bir toprak<br />
ağasıydı ve atalarım da<br />
onun kölesiydi. Ailemin<br />
kökleri günümüz<br />
Nijerya’sındaki Yoruba<br />
halkına dayanıyor. Ailemin<br />
köle efendisinin<br />
adını taşımaya devam<br />
etmek, onların şerefini<br />
lekelemek gibi geliyordu.<br />
Alcindor adı, adeta bir<br />
utanç lekesi gibiydi.<br />
İslamiyete mutlak şekilde<br />
sadıktım. Başka bir kadına<br />
güçlü duygular beslememe<br />
rağmen, Hammas’ın önerdiği<br />
bir kadınla evlenmeyi bile kabul<br />
ettim. Daima takım oyuncusu<br />
olan ben, “Koç” Hammas’ın<br />
söylediği şekilde<br />
davranıyordum. Ailemi<br />
düğüne çağırmamam<br />
konusundaki tavsiyesine<br />
de uydum; ki bu hatayı<br />
telafi etmem yıllarımı<br />
44 45
Kurbağa Kermit’in meşhur bir repliği vardır:<br />
“Yeşil olmak kolay değil.” der.<br />
Bir de Amerika’da Müslüman<br />
olmayı deneyin.<br />
Müslüman olduğu iddia eden kimselerin terör eylemleri,<br />
saldırılar ve insanlık dışı hareketler yüzünden<br />
dünyanın geri kalanı bizden korkar hale geldi.<br />
Dünya genelindeki 1,6 milyar Müslümanın çoğunun<br />
barışçıl pratiklerini gerçek manada bilmeden sadece<br />
en kötü örnekler gündeme getiriliyor. Müslüman<br />
oluşumun bir parçası da, başkalarına dinimi öğretme<br />
sorumluluğunu kabul etmeyi; onları Müslüman<br />
yapmaktan ziyade karşılıklı saygı, destek ve barış<br />
çerçevesinde onlarla bir arada yaşamayı içeriyor.<br />
Aynı şeyi başkalarından da bekleyerek çok fazla bir<br />
şey istemiş olmuyorum.<br />
Kerim Abdül Cabbar, Amerikan Ulusal<br />
Basketbol Ligi’nde (NBA) tüm zamanların<br />
en skorer oyuncusu. NBA’de<br />
oynadığı 20 sezon boyunca altı kez<br />
şampiyonluk yaşadı ve altı kez de En<br />
Değerli Oyuncu ödülüne layık görüldü.<br />
O’nu sosyal medyadan takip edebilirsiniz!<br />
www.kareemabduljabbar.com<br />
kaj<br />
@kaj33<br />
alacaktı. Hammas’ın öğretilerinden bazılarıyla ilgili<br />
şüphelerim olsa da, yaşadığım büyük manevi tatmin<br />
yüzünden bunları mantığa bürüyordum.<br />
Fakat sonunda özgür ruhum ortaya çıktı. Bütün dini<br />
bilgilerimi tek bir adamdan alma fikrinden memnun<br />
olmadığım için kendi kendimi yetiştirmeye karar<br />
verdim. Kısa süre içinde Hammas’ın Kuran-ı Kerim<br />
ile ilgili bazı öğretilerine katılmadığımı anladım ve<br />
kendisiyle yollarımız ayrıldı. 1973’te Libya ve Suudi<br />
Arabistan’a gidip Kuran’ı Kerim’i kendi başıma<br />
inceleyebilmek için Arapça öğrendim. Bu kutsal<br />
yolculuk bittiğinde inançlarım netleşmiş, imanım<br />
tazelenmişti.<br />
O zamandan bu zamana, Müslüman olma kararımdan<br />
dolayı ne bir bocalama yaşadım ne de bir pişmanlık<br />
duydum. Geriye dönüp baktığımda, keşke<br />
bunu daha gizli, tüm o tantana olmadan yapabilseydim<br />
diyorum. Lakin o dönemde köleliği ve bunu<br />
destekleyen dini kurumları kınayarak medeni haklar<br />
hareketine destek veriyordum. Bu da benim açımdan<br />
son derece kişisel bir yolculuk olan bu süreci,<br />
istemediğim halde başka bir yöne saptırarak daha<br />
siyasi bir şekle soktu.<br />
Birçok insan, inandığı dinin içine doğar. Onlar için<br />
din, büyük ölçüde bir miras ve kolaylık meselesidir.<br />
İnançları imana; sadece dinin öğretilerine değil, aileden<br />
ve kültürden gelen o dinin kabulüne de dayalıdır.<br />
Din değiştiren biri açısından ise bu bir karar ve<br />
başkaldırı meselesidir. Bizlerin inancı, iman ve mantığın<br />
birleşimine dayanıyor, çünkü ailemizin, bağlı<br />
olduğumuz toplumun geleneklerini terk edip her<br />
ikisine de yabancı bir inancı benimseyebilmek için<br />
güçlü bir sebebe ihtiyacımız var. Din değiştirmek<br />
riskli bir iş; zira sonunda ailenizi, arkadaşlarınızı ve<br />
toplumun desteğini kaybedebilirsiniz.<br />
Bazı hayranlarım bana hâlâ Lew diye sesleniyor ve<br />
böyle yaptıklarında onları görmezden gelmeme<br />
bozuluyorlar. Manevi tercihlerime saygı göstermemelerinin<br />
bir hakaret olduğunu anlamıyorlar. Sanki<br />
ben kendi özel hayatı olan bir birey değilmişim de,<br />
varoluş sebebi onların hayatını, yine onların uygun<br />
gördükleri şekilde süslemek olan bir oyuncakmışım<br />
gibi…<br />
Kurbağa Kermit’in meşhur bir repliği vardır: “Yeşil<br />
olmak kolay değil.” der. Bir de Amerika’da Müslüman<br />
olmayı deneyin. Pew Research Center tarafından<br />
yapılan, başlıca dini gruplara yönelik tutumları<br />
değerlendirme amaçlı bir ankete göre, İslam,<br />
ABD’deki en büyük üçüncü din olduğu halde Amerikan<br />
kamuoyunun en az saygı duyduğu kesim ise<br />
Müslümanlar. Öyle ki bu oran, ateistlere duyulan<br />
saygıdan da düşük.<br />
46
Resûlüllah’ın yanında<br />
sadık bir şekilde duranlar<br />
Ashâb-ı Kiram her işkencenin, her hakaretin<br />
ardından en mutlu sığınak olan<br />
Resûlüllah’ın yanına yaralarını sarmaya<br />
geliyorlardı. Erkam’ın evinde, Resûlüllah<br />
kanatlarını açmış civcivlerini kanatları altında korumaya<br />
çalışan bir anne merhameti ile ashâbını topluyordu.<br />
Ya Resûlüllah! Ashâbını kanatlarının altında koruduğun<br />
gibi, bizlerde Senin o merhametli kanatlarının<br />
altında korunmaya ne kadar muhtacız.<br />
Mekke’de işkence tüm hızıyla devam ediyordu. Zayıf<br />
olan, tanıdığı arkası olmayanlara baskılar daha<br />
da fazlaydı. Habbab bin Eret (Radıyallâhu Anh) bu<br />
işkencelere çokça maruz kalanlardandı. Sırtına ateşte<br />
kızdırılmış taşlar yapıştırılır, sırt yağları eriyinceye<br />
kadarda kaldırılmazdı, tüm bu işkencelere rağmen<br />
yine imanında sebat ederdi. Demirciydi Habbab bin<br />
Eret..<br />
Bir keresinde sırtında ateş yakıp, kızdırılmış demiri<br />
eritmiş ve söndürmüşlerdi, o da can acısıyla Resülûllah<br />
(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e koştu. Renkten<br />
renge girmiş, dili damağı kurumuş bir şekilde<br />
Efendimize gelip dedi ki: - Ya Resûlellah! Biz hak din<br />
üzere değil miyiz?<br />
- Evet! Biz Hak Din üzereyiz.<br />
- Peki ya Resûlellah! Bu zulümler bu işkenceler (biz<br />
onlara hiç bir kötülük etmediğimiz halde, ne mallarına,<br />
ne makamlarına, ne de namuslarına göz<br />
dikmediğimiz, onların canlarına kasdetmediğimiz<br />
Ömer Döngeloğlu<br />
halde) bu canımızı acıtan, yüreğimizi sızlatan bu işkenceler<br />
ne zaman bitecek ya resülûllah?<br />
Ve Hz. Habbab sırtını dönüp gömleğini sıyırdığında,<br />
Resülûllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) belki at<br />
nalı büyüklüğünde büyükçe bir yerin, hala yarasının<br />
fokur fokur kaynadığını, Hz. Habbab’ın sırtında<br />
dağlanmış ateşlerin söndürüldüğünü ve etinin<br />
kemiklerine kadar eritildiğini görünce; O Rahmet<br />
Peygamberinin gözleri yaşla doldu. O nemli gözlerle<br />
buyurdu ki:<br />
- Ey Habbab sabret! Sizden önce de bunlar olmuştu.<br />
Hatta sizin başınıza gelenlerden daha ağırlarını<br />
gördü bu insanlık. Öyle ki; sizden önceki ümmetlerde<br />
bir adamın derileri demir tarakla taranır, sinirleri<br />
kemiğinden sıyrılırdı da bu işkence onu dininden<br />
döndürmezdi.<br />
Testere başının saç ayrımına konur ve iki parçaya<br />
bölünürdü; bu da o adamı dininden döndürmezdi.<br />
Allah-u Teâlâ muhakkak bu dini tamamlayacaktır.<br />
San’a’dan kalkan yolcu Hadramevt’e kadar içinde<br />
Allah korkusundan başka hiç bir korku olmadan<br />
gidebilecek.<br />
Hz. Habbab acının tesiriyle, teselli olmak için geldiği<br />
peygamber kucağında aldığı bu öğütle teselli<br />
oluyordu.<br />
Hz. Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in etrafında<br />
halkalar kurmuş bu gençler; işte Habbab’lar,<br />
Bilâl’ler, Musab’lar, Medine yüzü görünceye kadar<br />
ne çileler ne acılar çekmiştiler.<br />
Habeşistan dönüşü sonrasında yapılan işkencelerden<br />
Mus’ab bin Umeyr’de nasibini alanlardandı.<br />
Diğerlerine yaptıkları gibi hakaret etmeler, aşağılamalar,<br />
zaman zaman tartaklamalar, o güzel yüzlere,<br />
nur simalara utanmadan tükürmeler; Mus’ab’da o<br />
çileleri çekiyordu.<br />
Peygamberimizin “Mus’ab’dan daha güzel saçlı,<br />
daha güzel yüzlüsü yok” dediği Mus’ab’a da yapıyorlardı<br />
bunları. Kıymetli okurlarım! Senin benim<br />
başıma gelenler, senin benim başıma isabet edenler<br />
acaba çile midir? En ufak bir şeyde “bunaldım,<br />
daraldım artık yaşayamıyorum. Sıkıldım, bu dünyada<br />
yaşamak istemiyorum” diyenler, Mus’ab bin<br />
Umeyr’den daha çoğunu mu çekti Allah aşkına..<br />
Hem sonra ne derdimiz var ki?<br />
Hayatı paradan ibaret görenler; hayatı makam ve<br />
sandalyeden, şehvetten ve şöhretten ibaret görenler;<br />
üç kuruş dünyalık menfaati kesilince, bunlardan,<br />
bu oyuncaklardan biri<br />
elinden alınınca onun bütün<br />
dünyası gitmiş gibi olur, ama<br />
Mus’ab; “değil mi ki tüm bunları<br />
ben Müslüman olduğum için,<br />
ben Hz. Muhammed (Sallallâhu<br />
Aleyhi ve Sellem)’i sevdiğim için<br />
yapıyorlar, bu bana Allah katında<br />
verilmiş bir ödüldür, bundan<br />
dolayı üzülmüyorum!” diyordu.<br />
Ve inanıyordu ki bir gün herkes<br />
yaptığından dolayı utanacak,<br />
kirli yüzlerini silecek ve güllerin<br />
efendisi Hz. Muhammed Mustafa<br />
(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in<br />
yanına koşacak.<br />
Ashâb-ı Kiram her<br />
işkencenin ardından,<br />
her hakaretin<br />
ardından en mutlu<br />
sığınak Peygamber<br />
(Sallallâhu Aleyhi<br />
ve Sellem)’in yanına<br />
yaralarını sarmaya,<br />
Onun cübbesinin<br />
altında dinlenmeye<br />
geliyorlardı.<br />
Ashâb-ı Kiram her işkencenin<br />
ardından, her hakaretin ardından en mutlu sığınak<br />
Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in yanına<br />
yaralarını sarmaya, Onun cübbesinin altında dinlenmeye<br />
geliyorlardı. Erkam’ın evinde, Resülûllah<br />
kanatlarını açmış civcivlerini kanatları altında üşütmemeye<br />
çalışan bir anne merhameti ile topluyordu.<br />
“Bizde ne kadar muhtacız ya resülûllah! Ashâbını<br />
kanatlarının altında dinlendirdiğin ve koruduğun<br />
gibi, bizlerde Senin o merhametli kanatlarının altında<br />
korunmaya ne kadar muhtacız. Ama biz inanıyoruz<br />
ve biliyoruz ki, bir Müslüman Sana “Salât-ü<br />
Selâm” gönderdiğinde sen gene kanatlarını açacaksın;<br />
o zorda kalmış, darda kalmış, rûhunu inim<br />
inim inleten günahların altında ezilen ümmetine<br />
Mus’ab bin Umeyr’e sarıldığın gibi mânen sarılıyorsun,<br />
buna gönülden inanıyoruz Ya Resûlellah!<br />
Rabbimizin “Harisun Aliykum” “size çok düşkün bir<br />
peygamber” dediği, bize delicesine aşık olmuş, bizi<br />
gözü kara sevda dediğimiz şekilde seven en günahkâra<br />
bile şefaat-i uzmasını saklamış Nebiy-i Zişan…<br />
Geçen yazımızda Hz. Mus’ab’ı anlatmıştık, en çok<br />
etkilendiklerimizden birisidir o…<br />
Bilâli Habeşî (Radıyallâhu Anh)’ı, Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu<br />
Anh) efendimiz satın alıp da, hürriyetine<br />
kavuşturunca, Hz. Bilâl yerin altından adeta gün<br />
yüzüne çıkmıştı. Yani Bilâli Habeşî’ye İslâmiyet hem<br />
şeref kazandırmış, bununla beraber hem de hürriyetini<br />
kazandırmıştı. Oysa Mus’ab bin Ümeyr’e<br />
İslâm şeref kazandırmış, imân kazandırmıştı ama<br />
bütün varlığı, dünyanın bütün zenginliği de ondan<br />
göçüp gitmişti. Dolayısıyla<br />
buna bakarak ben derim ki;<br />
“Mus’ab bin Umeyr’in imtihanı,<br />
Hz. Bilâl’in imtihanından daha<br />
az değildir, kim bilir belki daha<br />
ağırdır.” Varlıktan sonra, yokluk;<br />
süslü ve pahalı elbiselerle gezerken,<br />
eski püskü elbiseler içinde<br />
gezmek… Mekke döneminde<br />
Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi<br />
ve Sellem) onu Medinelilerin yanına<br />
katıp göndermeden önce,<br />
birgün Mekke sokaklarında gördüğünü<br />
anlatıyor. Mekke sokaklarında<br />
Hz. Mus’ab bin Umeyr<br />
açlıktan susuzluktan yarı baygın<br />
vaziyette, eski ve yırtık elbiseler<br />
içerisinde ayakları yerlerde sürünürcesine<br />
yürüdüğünü görünce, Resülûllah (Aleyhisselâm)<br />
Hz. Mus’ab’a hiç belli etmeden ona hiç<br />
seslenmeden, sessiz gözyaşları dökerek diyordu ki;<br />
“Allah’ım şu Mus’ab Mekke’de en pahalı elbiseleri<br />
giyen biriydi.<br />
Şu Mus’ab bin Umeyr Mekke’de en pahalı kokuları<br />
sürünen biriydi o bunların hepsini Senin dinin için,<br />
Senin adın için, terk etti ya rabbi!” ve Hz. Mus’ab’a<br />
duâlar ediyordu. Mus’ab bin Umeyr’in imtihanı az<br />
mı zannediyorsunuz? Bir hac mevsiminde Resülûllah<br />
(Aleyhisselâm) hacı çadırlarını gezerken altı tane<br />
48 49
RÖPORTAJ<br />
Medineli, iman edip Müslüman olmuştu. Ertesi<br />
sene onlar on iki kişi olarak geldiler. Peygamberimiz<br />
(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e; “Ya Resûlellah! Bize<br />
dinimizi öğretecek birini gönderir misin?” dediler.<br />
Efendimiz onlara İslâm’ı anlatmak ve öğretmek üzere<br />
kimi gönderecek? Medine’ye gidecek ve Resülûllah’ı<br />
temsil edecek elçi kim olmalı?<br />
Ve ashâbı içinden Mus’ab bin Umeyr’i seçiyor ve<br />
Medine’ye onu gönderiyor. Halbuki şöyle bir baktığımızda<br />
ashâbın içinde daha âlim olanları var, daha<br />
çok Resülûllah ile beraber olmuş olanlar var, ama<br />
güzel konuşmak, meseleyi etraflıca izah edip muhatabını<br />
ikna etmek, ilk intibah, ilk diyaloglar çok<br />
önemli şeyler…<br />
Bir insanla ilk görüşmenizde, tanışırken yüzüne bakarsın,<br />
yüzde doksan göze bakarsın, işte Mus’ab<br />
bin Umeyr’i Allah Resûlünün seçme hikmetlerinden<br />
birisi de, onun güzel yüzlü oluşu. Ümmet-i Muhammed’in<br />
Yusuf yüzlü güzeliydi O… Hele Mus’ab bin<br />
Umeyr’in gözleri bakanlara adeta can katardı. Keşke<br />
yüzüne bir kere bakabilseydik ey Mus’ab, rüyalarımıza<br />
gelmez misin? Nice gençler var; senin adını<br />
duyup da, senin hatıralarını dinleyip de yüreği yanan,<br />
burnunun direği sızlayan nice aşıklar var, onlar<br />
hatırına rüyalarımıza misafir olmaz mısın?<br />
Rabbim bizleri de Mus’ab bin Umeyr’i görmeye layık<br />
eyleyip, onu görenlerden eylesin!<br />
Zira Cennete kadar beklemek insana zor geliyor. O<br />
zaman kadar beklemek, bu hasret ağır geliyor da<br />
kimisi Çeçen dağlarında Mus’ab bin Umeyr oluyorlar,<br />
kimisi Filistin’de Mus’ab’ın rolüne daha dünyada<br />
soyunuyorlar. Mus’ab bin Umeyr (Radıyallâhu Anh)<br />
kiminin hayatına geliyor demek ki. Bazen “bırak şu<br />
dünyayı, oyun oynamayı da yürü Allah’a” derler<br />
adama. İşte Bayram Hocamız, mekanı cennet olsun<br />
bazen de böyle geliyor demek ki. Mus’ab bin<br />
Umeyr’i böyle kısaca anlatmak mümkün değil, İslâm<br />
adına çok şeylere katlanan, Medineyi İslâm’a<br />
hazırlayan, Peygamber (Aleyhisselâm)ın ardından<br />
gözyaşı döktüğü bir kahramandır. Bütün gençlerin<br />
yüreğinde bir bayraktır, bir bayrak olmalıdır Mus’ab<br />
bin Umeyr. Allah-u Teâlâ, Mus’ab bin Umeyr’in<br />
sîmâlarıyla dirilmiş Medine’liler gibi, güzel öğütler<br />
almayı bizlere nasib eylesin.<br />
Amin!<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi Müdürü<br />
Ramazan Toraman<br />
Hocam öncelikle kendinizi kısaca tanıtabilir<br />
misiniz?<br />
1964 yılında Muğla Dalaman Çöğmen Köyü doğumluyum.<br />
İlkokulu köyümde, ortaokulu Muğla<br />
İmam Hatip Lisesi Ortaokulu’nda, liseyi de Burdur<br />
İmam Hatip Lisesi’nde 1986 yılında bitirdim. Aynı yıl<br />
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanarak<br />
1991 yılında mezun oldum. Aynı yıl girmiş olduğum<br />
öğretmenlik sınavını kazanarak Kırıkkale’nin Keskin<br />
ilçesi, Keskin Lisesi’nde Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi<br />
öğretmeni olarak göreve başladım ve 2 yıl idarecilik<br />
yaptım. 1995 yılında Bartın İmam Hatip Lisesi’ne,<br />
2000 yılında da Muğla’ya tayin oldum. İlk önce<br />
Endüstri Meslek Lisesi’nde, 2001 yılında da Muğla<br />
Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde göreve başladım.<br />
2014 yılından itibaren müdür olarak göreve devam<br />
etmekteyim.<br />
Muğla İHL okulumuzun tarihi ile ilgili<br />
biraz bilgi verir misiniz? Kuruluşu, güncel<br />
öğrenci öğretmen sayıları, fiziki şartları,<br />
derslik, bina vb. kapasitesi nelerdir?<br />
Okulumuz, Muğla İmam Hatip adı ile 4 yıl orta kısım,<br />
3 yıl lise kısmı olmak üzere 7 yıllık öğretim süreli<br />
olarak 01.10.1969 tarihinde Muğla Merkez Şeyh<br />
Camii avlusunda eskiden Erkek Kur’an Kursu olarak<br />
kullanılan bugünkü Kız Kur’an Kursu binasında hizmete<br />
başlamıştır.<br />
75 Öğrencisi ile tedrisata başlayan İmam Hatip Okulu,<br />
öğrenci talebinin artması üzerine 1969 1970 yılı<br />
sonunda Muğla Merkez Cumhuriyet İlkokulu’nun<br />
bahçesinde bulunan Ticaret Lisesi’nden boşaltılan<br />
barakalara taşınmıştır. 1970-1971 eğitim öğretim<br />
yılına barakalarda başlayan İmam Hatip Okulu 8.<br />
51
(Altınsoy, H. İ. 2004)<br />
Şahidi’nin anne ve babası<br />
niyetlenip hacca gitmişler.<br />
İstanbul’a varmışlar. Bir başka<br />
varyanta göre de Şam’a varmışla.<br />
Çocuk emzikliymiş. Diğer rivayete göre Şahidi<br />
yolda dünyaya gelir. Fakir bir aileye rastlamışlar.<br />
Bu çocuğu yani Şahidi’yi bu fakir aileye emanet<br />
etmişler. Kalkıp hacca gitmişler. Şahidi<br />
yoksulluk içindeki ailenin evine girince, bolluk<br />
olmuş. Çok darlık gördük, Allah bolluk verdi bu<br />
çocuk sayesinde, diye sevinmişler. Bu çocuğu<br />
vermeyelim, diye düşünmüşler. Çocuğun ana<br />
babası hacdan dönmüş. Aile, onlara bir çocuk<br />
vermiş. Babası bakmış: “Bu bizim çocuk değil”<br />
demiş. “Yok, katiyen bırakmayız” derken bunlar<br />
mahkemelik olmuşlar. Kadı demiş ki: “Sen<br />
nereden ispat edeceksin kendi çocuğun<br />
olduğunu?” Babası: “Benim çocuğum şahitliğini<br />
kendi yapar, sorun kadı efendi çocuk kundağın<br />
içinde” demiş. Kadı: “Çocuk kimsin, şahadet<br />
yapar mısın?” demiş. Çocuk:<br />
1- “Ben Muğlalıyım, şahadetimi kendim<br />
yaparım”<br />
2- “Ben şahitlik yaparım. Menteşeliyim,<br />
Muğlalıyım” demiş.<br />
3- “Parmağı ile babasını göstermiş”.<br />
Şaşırmışlar: “Allah Allah kundaktaki çocuk aşk<br />
olsun, konuştu” demişler ve çocuğu babasına<br />
Bu araştırmada Muğla’nın halk kültüründeki değerlerin (atasözleri, deyimler, bilmeceler,<br />
tekerlemeler, çocuk oyunları, maniler, türküler, efsaneler ve masallar) ortaya konulması<br />
amaçlanmıştır.<br />
Bu çalışma nitel bir çalışma olup tarama modelinde yapılmıştır. Tarama modeli geçmişte<br />
ya da günümüzde var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan<br />
araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmada öncelikle konu ile ilgili eserler ve bu eserlerin<br />
bulunduğu kütüphaneler (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Kütüphanesi, Muğla İl Halk<br />
Kütüphanesi, Google Akademik) belirlenmiş ve uygun kaynaklar temin edilmiştir. Kaynak<br />
taramalarında Muğla halk kültürü alanında çalışmalarının olduğu gözlemlenilen Muğla<br />
Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi sayın Prof. Dr. Mehmet Naci<br />
Önal ile görüşmeler yapılarak fikir alışverişinde bulunulmuştur. Muğla halk kültürüne ait<br />
eserler (masal, atasözü, deyim, efsane, mani, bilmece, tekerleme, türkü, çocuk oyunları)<br />
kaynak taraması ile tek tek incelenmiş, bu incelenen eserlerin hangi değere karşılık<br />
geldiği çözümlenerek ortaya konulmuştur.<br />
60,00<br />
55,00<br />
50,00<br />
45,00<br />
40,00<br />
35,00<br />
30,00<br />
25,00<br />
20,00<br />
15,00<br />
10,00<br />
5,00<br />
0,00<br />
Başlangıç 1.Hafta<br />
T.%Ç.O 42,90 53,30<br />
S.%Ç.O 42,90 50,50<br />
T. Sıcaklık 23,5 23,5<br />
S. Sıcaklık 23,5 23,6<br />
T. Nitrat 29,0 24,5<br />
S. Nitrat 29,0 25,6<br />
Nitrat, Sıcaklık, %Ç.O. Ölçümleri<br />
(Altınsoy, H. İ. 2004)<br />
8,5<br />
8,0<br />
7,5<br />
7,0<br />
6,5<br />
6,0<br />
5,5<br />
5,0<br />
4,5<br />
4,0<br />
3,5<br />
3,0<br />
2,5<br />
2,0<br />
1,5<br />
1,0<br />
0,5<br />
0,0<br />
2.Hafta 3.Hafta 4.Hafta<br />
Başlangıç<br />
46,50 58,30 48,10<br />
T. Tuzluluk 0,29<br />
45,00 54,60 50,00<br />
S. Tuzluluk 0,29<br />
24,1 22,5 20,2<br />
T. pH<br />
8,30<br />
24,3 22,5 20,3<br />
S. pH<br />
8,30<br />
36,8 58,5 54,6<br />
T. Ç.O.(mg/L) 3,61<br />
42,0 59,0 57,4<br />
S. Ç.O.(mg/L) 3,61<br />
Nitrit, Fosfot Ve Amonyak Ölçümleri<br />
Çökertmeden çıktım da Halil'im,<br />
aman basım selamet<br />
Bitez de yalısına varmadan Halil'im,<br />
aman koptu kıyamet<br />
Arkadeşim İbram Çavış Allahına emanet<br />
Burası da aspat değil Halil'im, aman Bitez Yalısı<br />
Ciyerime ateş saldı amman gurşun yarası<br />
Güverte de gezer iken, aman gunduram kaydı<br />
İpekli mandilimi, aman özger(örüzger) aldı<br />
Çakır da gözlü Güssün'ümü, kerkez Gaymakam<br />
aldı<br />
Burası da Aspat değil Halil'im, aman Bitez yalısı<br />
Başlangıç 1.Hafta 2.Hafta 3.Hafta 4.Hafta<br />
T. Nitrit 2,36 2,49 0,14 0,06 0,06<br />
S. Nitrit 2,36 2,51 0,15 0,06 0,06<br />
T. Fosfat 4,09 4,33 3,03 5,10 5,54<br />
S. Fosfat 4,09 3,23 2,94 5,57 4,05<br />
T. Amonyak 1,19 0,20 0,13 0,18 0,33<br />
S. Amonyak 1,19 0,07 0,16 0,11 0,33<br />
Nitrit, Fosfat Ve Amonyak Ölçümleri<br />
1.Hafta<br />
0,26<br />
0,29<br />
7,73<br />
7,53<br />
3,89<br />
3,76<br />
2.Hafta<br />
0,29<br />
0,29<br />
7,73<br />
7,53<br />
3,89<br />
3,76<br />
Tablo 1. Tespit edilen krom konsantrasyonları.<br />
Stok Çözelti Kozalak Yaprak Grubu Kabuk Grubu<br />
4.Gün 80,06 78,97 79,64 79,98<br />
7.Gün 80,02 70,95 72,14 77,07<br />
11.Gün 80,03 76,75 75,02 79,64<br />
3.Hafta<br />
0,30<br />
0,27<br />
7,44<br />
7,42<br />
5,04<br />
4,68<br />
4.Hafta<br />
0,37<br />
0,39<br />
6,09<br />
6,21<br />
4,35<br />
4,47<br />
(ÇINAR, A. A. 2007)<br />
(Altınsoy, H. İ., 2004)<br />
O y u n a ç ı k a l a n d a e r ke k<br />
çocuklar tarafından en az 2 yada<br />
3 kişi tarafından oynanır. Zeminin<br />
çivi sapalanacak kadar ıslak olması<br />
gerekir. Ortaya “Y” harfi çizilir. Oyuna<br />
ilk başlayan oyuncu “Y” harfinin yukarı bakan<br />
kollarının en üst noktasından aşağıya doğru<br />
gidebilecek şekilde çiviyi saplar. Çiviyi harfin<br />
çizgilerine en yakın şekilde saplamaya<br />
çalışırlar ki diğer oyuncuların işi zorlaşsın<br />
(Amaç bir diğerini hapsetmektir.) Birinci oyuncu<br />
çiviyi her seferinde en son sapladığı noktadan<br />
daha aşağıya doğru ama çizgiye değdirmeden<br />
saplamalıdır. Çiviyi sapladığı noktalar her<br />
seferinde sırayla birleştirilir. Oyuncu yanıncaya<br />
kadar harfin etrafında çiviyi saplamaya devam<br />
eder. Yanınca sıra diğer oyuncuya gelir. İkinci<br />
oyuncu oyuna birinci oyuncunun başladığı<br />
noktadan ama daha soldan yani birinci<br />
oyuncunun çizdiği çizgiyle “Y” harfinin çizgileri<br />
arasındaki alandan başlamak zorundadır. Bu<br />
alana saplayamazsa yanar. O da diğer çizgilere<br />
isabet ettirirse yanar. Yanıncaya kadar harfin<br />
etrafını dolaşır ve çiviyi sapladığı tüm noktaları<br />
birleştirir. Yanınca oyun sıradaki oyuncuya<br />
geçer. “Y” harfinin etrafını en çabuk kim<br />
dolaşırsa oyunu o kazanır. (ÇINAR, A. A. 2007)<br />
*Değerler eğitimi, ayrı bir ders olarak okutulmalı ve bu derse ait ayrı bir eğitim<br />
programı hazırlanmalıdır.<br />
*Her şehrin kültürel değerleri de yine ders kapsamında okutulup, öğrencilere<br />
tanıtılmalıdır. Ne yazık ki öğrencilerimizin çoğu yaşadıkları şehirleri<br />
tanımamaktadırlar.<br />
*Çalışmamızda Muğla’mıza ait kültürel değerlerin sınırlı bir kısmı birer örnekle<br />
Altınsoy, H. İ. (2004) Muğla Manileri,<br />
ÇELİK Ü., KURT İ.(2012) Fethiye Türküleri,<br />
ÇINAR, A. A. (2007) Muğla ve Çevresi Sözlü Kültürü ve Toplumsal Değerleri,<br />
DİRLİK, Ü. Ş.(1996) , Fethiye Bilmeceleri,<br />
DİRLİK, Ü. Ş.(2005) Masallarımız,<br />
ÖNAL, M. N., (2005) Muğla Efsaneleri,<br />
ÖNAL, M. N., (2007) Muğla Manilerinde Günlük Yaşam,<br />
ŞAHİN, R. (2002) Fethiye Dili ve Deyimleri,<br />
USLU M, (1978) Bodrum Türküleri Manileri, Tekerlemeleri ve Marşlar,<br />
UYGUN, S. (2013) Değerler Eğitimi Program Tasarılarının Değerlendirilmesi (Antalya Örneği),<br />
YAZICI, K. (2006). Değerler Eğitimi’ne Genel Bir Bakış,<br />
GÜÇLÜ, M.(2015) Türkiye’de Değerler Eğitimi Konusunda Yapılan Araştırmalar<br />
(Altınsoy, H. İ., 2004)<br />
Bakalım nineciğin masalına:<br />
Köyün birinde çok fakir bir<br />
kadıncağız varmış, Onun da bir<br />
ineciği varmış. İneğinin sütünü satarak<br />
geçimini sağlarmış. Bir gün sağdığı sütü<br />
kurnaz tilki içivermiş. Kadıncağız da<br />
öfkelenmiş, tilkinin kuyruğunu tahra ile<br />
kesmiş. Kuyruksuz kalan tilki meşe ağacına<br />
yalvarmış:<br />
“Meşe ağacı meşe ağacı bana dallarından bir<br />
kucak ver de, yaşlı kadına vereyim. Oda<br />
sığırına versin, sığır da ona süt versin, bende<br />
kuyruğumu geri alayım” demiş.<br />
Meşe iyi kalpli, yardımsever bir ağaçmış.<br />
Dallarından yeteri kadar tilkiye vermiş. Tilkide<br />
dalları sığıra vermiş. Bunu gören yaşlı kadın<br />
tilkinin kuyruğunu geri vermiş. Tilkiyle yaşlı<br />
kadıncağız barışmışlar.<br />
Masal demişler buna<br />
Güle güle okumalı<br />
Tadından tatmalı<br />
Kardeşlerimize de;<br />
Ballandıra ballandıra<br />
Anlatmalı. (DİRLİK, Ü. Ş. 2005)<br />
Atar, H. H.,&Alçiçek, Z. (2009). Su ürünleri sektöründe sürdürülebilirlik.Biyoloji Bilimleri Araştırma Dergisi, 2(2), 35-40.<br />
Ayık, Ö.,Atamanalp, M., Kocaman, M., Kocaman, B., 2006. Sapaca Deresi (Erzurum, Uzundere)Üzerinde kurulan alabalık üretim çiftliklerinin dere suyu ve çevreye etkileri üzerine<br />
bir Araştırma. 1. Balıklandırma ve Rezervuar Yönetimi Sempozyumu, 7‐9‐ Şubat 2006, Antalya:501‐507.<br />
Bayraktar, K., 1970. Sebze Yetiştirme „Kültür Sebzeleri‟. E.Ü.Zir.Fak., Cilt 2, Yayın No: 169, İzmir.<br />
BİLEN, S., & SEZEN, Y. i. AZOT, FOSFOR ve POTASYUM.<br />
Fox,R.L.;S.K.Datta;I.M.Wang, 1965. PhosphorusandAluminumUptakebyPlantsFromLotosols in RelationtoLiming Trans, gthInLCongr. SoilSci., 4,595-603.<br />
Gül ve ark., 2003. ”Ülkemiz seracılığına uygun topraksız yetiştirme sistemlerinin geliştirilmesi üzerinde araştırmalar”. Türkiye IV. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 416-418.<br />
Gül, A., 2005. Bahçe Bitkileri Tarımında Çevre Dostu Üretim Teknikleri. Meta Basım, 140s, İzmir.<br />
Kaynakça<br />
Aksoy, S. (2008) Farklı Boy Gruplarında FitoplanktonikOrganizmalar Kullanılarak Atıksulardan Cr6+Biyosorpsiyonu. Yüksek Lisans<br />
Tezi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Gebze, 76s.<br />
Atilla, P. (2009) Mısır’ın Cr(VI) Biriktirme Kapasitesinin Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü Çevre Mühendisliği Anabilim Dalı, Adana, 65s.<br />
Carlos, C.,Jesus, C.G., Silvia, D., Felix, G.C., Herminia, L.T., Juan Carlos, T.G. ve<br />
Rafael, M.S. (2001) Interactions of ChromiumwithMicroorganismsandPlants. FEMS Microbiol. Rev, 25: 335-347.<br />
Çavuşoğlu, K., Kılıç, S. ve Kılıç, M. (2009) EffectsofLead (Pb) PollutionCausedbyVehicles on TheAnatomy of Pine (PinusNigraArn.<br />
Subsp. Pallasiana)andCedar (CedrusLibani A. Rich.) Leaves, BioDiCon, 2(3): 92-98.<br />
Gupta, V. K.,Gupta, M. ve Sharma, S. (2001) Process Development fortheRemoval of LeadandChromiumfromAqueous Solutions<br />
Using RedMud-an AluminiumIndustryWaste, Wat. Res., 35 (5): 1125-1134.<br />
Kahvecioğlu, Ö., Kartal, G., Güven, A. ve Timur, S.(2003) Metallerin Çevresel Etkileri-I, İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisligi<br />
Bölümü.<br />
Kimbrough, D. E.,Cohen, Y., Winer, A. M., Creelman, L. ve Mabuni, C. A. (1999) Critical Assessment of Chromium in the<br />
Environment, Crit. Rev. Env. Sci. Thecnol., 29 (1) :1-46.<br />
Malkoç, E. ve Nuhoğlu, Y. (2006) Palamut Meşesi (Quercus İthaburensis) Atığı İle<br />
Sabit Yataklı Kolonda Cr(VI) Biyosorpsiyonu(Cr(VI)BiosorptionbyWasteAcorn of QuercusIthaburensıs in FıxedBeds),DEÜ<br />
Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, 8 (2) : 31-45.<br />
McGrath, S.P. ve Smith, S. (1990) Chromiumand Nickel,125-150,Alloway, B.J.,HeavyMetals in Soils, Wiley, New York, 363s.<br />
Sağlam, N. ve Cihangir, N. (1995) Ağır Metallerin Biyolojik Süreçlerle Biyosorpsiyonu Çalışmaları, Hacettepe Üniversitesi Eğitim<br />
Fakültesi Dergisi, 11: 157-161.<br />
Türkman A., Aslan Ş.ve Ege İ. (2001) Doğal ZeolitlerleAtıksulardan Kurşun Giderimi (LeadRemovalfromWastewatersby Natural<br />
Zeolıtes), DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, 3 (2): 13-19.<br />
Yılmazer, P. (2006) Sulu Ortamlardan Ağır Metallerin Mikroorganizmalar Yoluyla Giderimi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen<br />
Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 155s.<br />
Yücel, E. Hatipoğlu A., Sözen E. ve Güner T. Ş. (2008) TheEffects of TheLead (PbCl2) on Mitotic Cell Division of Anatolian Black Pine<br />
(Pinusnigrassp. pallasiana), BioDiCon, 1 (2): 124-129.<br />
MUĞLA ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ<br />
MUĞLA HALK KÜLTÜRÜNÜN DEĞERLER EĞİTİMİ<br />
Burak ALTAŞ,Halit ÖZSOY<br />
AÇISINDAN İNCELENMESİ<br />
SAYGI SEVGİ<br />
Bilmece Örneği<br />
Atasözü Örneği<br />
Mini mini mantar<br />
Gabarır kalkar<br />
Ustası gelince<br />
Boynunu kırkar<br />
Aç gurt kırk fırın dele<br />
Delese gide ekmekle<br />
İki gönül birlik olusa<br />
Samandan olu döşekle<br />
ADALET<br />
Tekerleme Örneği<br />
Ne keser gibi ol<br />
Hep bana hep bana<br />
Ne rende gibi ol<br />
Hep sana hep sana<br />
Olursan testere gibi ol<br />
Bir sana bir bana<br />
Danışman Öğretmen:Hanife YABANLI<br />
KİTLE İLETİŞİM KİŞİLER ARASI<br />
ARAÇLARI İLİŞKİLER<br />
Bilmece Örneği<br />
Deyim Örneği<br />
Küçüccük bir kutudu<br />
Ebih ende nahal laf.<br />
Bütün dünya yurdudu<br />
(O nasıl söz, bundan<br />
Hep gonuşu dinlimez<br />
hiç haberim yoktu)<br />
Mayası ilim yoğurdu.<br />
bu alanda hatırı sayılır başarılar elde edilmiştir. Bu<br />
konuda çalışmalar devam etmektedir. Üniversiteye<br />
yerleşen öğrencilerimizin sayıları arttı. İlahiyat fakültelerine<br />
yerleşenler çoğunlukta iken son yıllarda<br />
değişik fakültelere gidenler çoğaldı. Uzun yıllardan<br />
sonra bu yıl hukuk fakültesine iki öğrenci yerleştirdik.<br />
İleride bu öğrencilerin sayılarının artmasını<br />
bekliyoruz.<br />
Yeni eğitim yılında eğitsel ve sosyal anlamda<br />
yeni projeler ve kurumsal çalışmalarınız<br />
olacak mı? 2016-2017 hedefleriniz<br />
neler?<br />
2016-2017 eğitim ve öğretim yılında sosyal ve kültürel<br />
alanda değişik çalışmalar planlıyoruz. İmam<br />
Hatip liseleri arasında yapılan kültürel yarışmalara<br />
hazırlanmak, diğer yandan geçen yıllarda bilimsel<br />
yarışmalarda yaptığımız ve kazandığımız başarıları<br />
daha ileriye götürmek, öğrencilerin sosyal yönlerini<br />
geliştirmek için çeşitli panel, söyleşi, tanıtım günleri,<br />
geziler, kamplar düzenlemek istiyoruz.<br />
DÜRÜSTLÜK<br />
Efsane Örneği<br />
ŞAHİDİ<br />
Projenin Amacı:<br />
Projenin Yöntemi:<br />
Ciyerime ateş saldı, amman gurşun yarası<br />
(USLU, M., 1978)<br />
KÜLTÜR BALIKÇILIĞI ATIK SULARININ<br />
TARIMDA KULLANILABİLİRLİĞİNİN ARAŞTIRMASI<br />
Yusuf Salih GÜLLÜ, Ömer Faruk TAŞ<br />
Giriş<br />
Danışman: Banu SAHRANÇ<br />
Yüzyılımızın en önemli sorunlarından biri kullanılabilir su miktarının Su ürünleri yetiştiricilik tesislerinin çevreye etkileri incelendiğinde<br />
ve kalitesinin azalması ve su kıtlığıdır. Nüfus artışına bağlı olarak en büyük rolü, yem ve yeme bağlı atıkların oynadığı görülmektedir.<br />
gelişen hızlı ve plansız kentleşme, sanayileşme, yoğun tarım Üretim işletmelerinde balık türü göz önüne alınmaksızın suya<br />
faaliyetleri, yanlış arazi kullanımları ve küresel ısınma bu durumun bırakılan atıklar başlıca üç grup altında toplanabilir. Bunlar:<br />
temel sebebidir. Ancak asıl sorun, alternatifi olmayan doğal bir<br />
kaynak olan suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması, su 1‐Tüketilmeyen yemler<br />
kaynaklarını tehdit eden sorunların belirlenmesi ve önlenmesi, su 2‐ Sindirilemeyen yem bileşenleri<br />
ve suya bağlı ekosistemlerin korunması, sürdürülebilir bir ekonomik<br />
3‐ Çözünmüş boşaltım ürünleridir<br />
büyümenin sağlanması, vb. hedeflerle geliştirilen “su kaynakları<br />
yönetimi” ile ilgilidir<br />
Su zamanla bu üç etki altında kirlenir.<br />
BİTKİLER NİTRATI<br />
VATANSEVERLİK<br />
Türkü Örneği<br />
ÇÖKERTME<br />
ABSORBE EDER<br />
Akuaponik Sistem Nedir<br />
Öneriler:<br />
SORUMLULUK<br />
Çocuk Oyunları Örneği<br />
ÇİVİ<br />
incelenmiştir. Farklı değerlerle bu incelemeler genişletilebilir.<br />
Kaynaklar:<br />
BALIK ATIKLARIYLA AMONYAĞI ÇIKARIR<br />
En temel düzeyde akuaponik sistem, hidroponik (toprak<br />
olmadan suda bitki yetiştirme)ile su ürünleri yetiştiriciliğinin<br />
(akuakültür - balık yetiştiriciliği) entegre bir sistemde birleştirilmesi<br />
olarak tanımlanabilir. Akuakültürde kirlenen su, hidroponik sistemde<br />
yetişen ürünlere, sistemi tıkayacak partiküller filtrelenip gönderilerek,<br />
bitkinin ihtiyaç duyduğu hayati besin maddelerini almasına, aynı zamanda<br />
akuakültürde yetişen canlıların suyunun temizlenerek kapalı devre<br />
simbiyotikyaşamın oluşmasını sağlar.<br />
YARDIMLAŞMA VE<br />
YARDIMSEVERLİK DEĞERİ<br />
Masal Örneği<br />
KUYRUKSUZ<br />
TİLKİ<br />
Milli Eğitim Şurası’nda alınan bir karar gereğince<br />
ortaokula dayalı hale getirilerek orta kısımları kapatılmış<br />
ve lisesi 4 yıla çıkartılarak 1971-1972 yılından<br />
itibaren İmam Hatip Lisesi olarak değiştirilmiştir.<br />
Daha sonra pansiyon binası ve tatbikat camii yapılarak<br />
kullanıma sunulmuştur.<br />
1994’te Anadolu bölümü ile Anadolu İmam Hatip<br />
Lisesi açılmıştır. 28 Şubat sürecinde kapatılan orta<br />
kısımları 2012 yılında tekrar açılmıştır. Halen İmam<br />
hatip Ortaokulu ile İmam Hatip Lisesi aynı binada<br />
öğrenimlerine devam etmektedirler. 2016-2017<br />
eğitim öğretim yılına yaklaşık 325 lise ve 125 ortaokul<br />
olmak üzere 450 civarında öğrenci ile başlayacaktır.<br />
Okulumuz 19 derslikli olup derslik sıkıntısı<br />
vardır. Okulumuzun kız ve erkek olarak ayırma çalışmaları<br />
devam etmektedir.<br />
Okulumuzun öğrenciler için sağladığı<br />
sosyal imkânlardan bahseder misiniz?<br />
Okulumuzun binası 1970li yıllardan kalma olduğu<br />
için günümüz eğitim şartlarına göre yetersiz<br />
kalmaktadır. Spor ve çok amaçlı salonların olması<br />
gerekirken bu imkânlardan yararlanılmıyor. Bu tür<br />
aktiviteleri diğer kurumlardan sağlıyoruz. Müftülük,<br />
İl <strong>Gençlik</strong> Merkezleri vb. kurumlar gibi.<br />
Okulumuz ve öğrencilerimiz bölgenin<br />
en büyük İHL kurumu. Bu size nasıl bir<br />
misyon yüklüyor, ne tür eğitsel, sosyal çalışmalar<br />
yapıyorsunuz?<br />
Okulumuz ilimizin ilk İmam Hatip Lisesi olması hasebiyle<br />
ilk mezunlarını verdiği 1976 yılından beri<br />
birçok mezun vermiştir. Değişik meslek dallarında<br />
birçok mezunlarımız bulunmaktadır. Bu mezunlarımızın<br />
bulunduğu konum bizleri bulunduğumuz yerin<br />
daha üzerinde olmayı gerektiriyor. Bize misyon<br />
olarak her yıl daha iyiye ulaşmayı aşılamaktadır. Bu<br />
amaçla öğrencilerimizi hem mesleki hem de sosyal<br />
alanda daha etkin olabilmeleri için kültürel ve sportif<br />
faaliyetlere önem vermekteyiz.<br />
İHL kurumlarında bundan 15-20 yıl öncesine<br />
göre büyük bir değişim göze çarpıyor.<br />
Sizin döneminizle bugünü kıyasladığınızda<br />
neler gözlemliyorsunuz?<br />
Göreve başlayalı yaklaşık iki yıl oldu. Bu dönemde<br />
okul pansiyonunda ve okulda fiziki anlamda iyileştirmelere<br />
gidildi. Öğrenci pansiyonunda sosyal alan<br />
açısında büyük iyileştirmeler yapıldı. Asıl değişim<br />
eğitim alanında olmaya başladı. Öğrencilerimizin<br />
bilimsel ve kültürel alandaki yarışmalara iştirakiyle<br />
Okulumuzun katıldığı etkinlikler ve yarışmalardaki<br />
başarılarından bahseder misiniz?<br />
Okulumuz 2014 Yılında İzmir’de yapılan DOESEF<br />
bilimsel proje yarışmasında “Bitkilerden Kâğıt Üretimi”<br />
projesiyle dördüncü oldu. 2015 öğretim yılında<br />
da “Kültür Balıkçılığının Atık Sularından Tarımda<br />
Faydalanılması”, “Suyun Arıtılmasında Çam Kozalağının,<br />
Yaprağının ve Kabuklarından Yararlanma”<br />
adlı iki projemiz İstanbul İNSPO proje yarışmalarına<br />
katılmış olup birinci projemiz Kenya’da yapılacak<br />
Uluslararası “GOLDEN CLİMATA” proje yarışmasında<br />
ülkemizi temsil edecek. İkinci projemiz de<br />
Tunus’ta yapılacak uluslararası “ATAST” proje yarışmasında<br />
ülkemizi temsil edecektir. Bir projemiz de<br />
TÜBİTAK proje yarışmasında Ege bölge üçüncüsü<br />
olmuştur. Okulumuzun bu yıl ve önümüzdeki yıllar<br />
içinde bilimsel proje çalışmaları devam etmektedir.<br />
Yeni eğitim öğretim yılı münasebetiyle<br />
öğrencilerimize, öğretmen ve idarecilerimize,<br />
tüm İHL camiamıza mesajlarınızı<br />
alabilir miyiz?<br />
Yeni Eğitim öğretim Yılında tüm öğrenci, öğretmen,<br />
idareci ve yardımcı personelimize hayırlı olmasını dilerken<br />
daha başarılı bir yıl geçirmeyi temenni ediyorum.<br />
Yöntem<br />
*Bu çalışmada pırasa bitkisinin 7 günde hasada gelmiş olması<br />
Akuaponik sistemin hazırlanması için gerekli olan materyallerin akuaponik sistemde kısa sürede bitki üretiminin yapılabileceği<br />
listesi çıkarıldı. Bunlar;<br />
anlaşılmıştır. Aynı zamanda bitki yetiştiriciliği açısından Nitrit,<br />
*1 adet 300 lt fiber tank<br />
Nitrat, Fosfat oranlarının oldukça uygun olması sistemin<br />
*Filtrasyon için bir miktar zeolit<br />
uygulanabilirliğini ortaya çıkarmıştır.<br />
*1 adet su basma motoru (tanktan saksıya su basmak için )<br />
*6 adet Tilapia (Oreochromis mossambicus) balığı<br />
*Bu çalışma akuaponik sistemlerin su ürünleri işletmelerine<br />
*15 adet Pırasa (Allium ampeloprasum var. Porrum(L.) J.Gay) bitkisi entegrasyonu ile bitkisel üretim yapılabileceğini göstermiştir. Aynı<br />
*Strafor<br />
zamanda balık atıklarının doğal yöntemlerle ortadan kaldırılarak<br />
bitki yetiştiriciliğinde kullanılabilirliğine açıklık getirmiştir.Böylelikle<br />
çevre dostu bir sistem ortaya çıkarılmış ve uygulanabilirliği<br />
kanıtlanmıştır.<br />
*Akuaponik sistemlerin su ürünleri işletmelerinde kurulması su<br />
kaynaklarının yönetimine ve su kalitesinin iyileşmesine katkı<br />
sağlayacaktır. Bununla birlikte su tüketimini minimize ederek<br />
üretimin verimliliğinin artırılmasına olanak sağlayacaktır.<br />
*Aynı zamanda bu sistemler küçük bir alanda büyük kapasiteli<br />
üretim yapılmasını ve tek bir sistemde çift yönlü üretim yapılarak<br />
birçok üretim faktöründen tasarruf edilmesini sağlayacaktır.<br />
5,8<br />
5,6<br />
5,4<br />
5,2<br />
5,0<br />
4,8<br />
4,6<br />
4,4<br />
4,2<br />
4,0<br />
3,8<br />
3,6<br />
3,4<br />
3,2<br />
3,0<br />
2,8<br />
2,6<br />
2,4<br />
2,2<br />
2,0<br />
1,8<br />
1,6<br />
1,4<br />
1,2<br />
1,0<br />
0,8<br />
0,6<br />
0,4<br />
0,2<br />
0,0<br />
KAYNAKÇA<br />
MUĞLA ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ<br />
SUDAKİ KROMUN ARITIMINDA KIZILÇAM KOZALAĞI,<br />
KABUĞU VE YAPRAĞININ KULLANIMI<br />
Danışman: Hanife YABANLI<br />
Öğrenci: Yusuf Gümüş<br />
Özet:<br />
Yöntem<br />
Bu çalışmada içerisinde standart krom çözeltisi olan 2 litrelik kaplara 1.Kullanılan bitkisel materyaller<br />
parçalanmış kızılçam kozalağı, kabuğu ve yaprağı ayrı ayrı Bu çalışmada kullanılan bitkisel materyaller kızılçam<br />
konulmuştur. 11 gün süren çalışmada 4, 7 ve 11. günlerde deney kozalağı, yaprağı ve kabuğudur. Deneyde yararlanılan<br />
grupları ile kontrol grubundaki krom konsantrasyonları kızılçam materyalleri Muğla il merkezinden elde edilmiştir.<br />
spektrofotometrik yöntemle ölçülmüştür. Deney sonunda en fazla<br />
Kozalak örneklerinin olgun yaprakların da kurumuş olmasına<br />
dikkat edilmiştir.<br />
krom arıtımının 7. günde kızılçam kozalağı grubunda olduğu<br />
(%12.06) belirlenmiştir. Bu çalışma ile organik bitkisel materyaller<br />
2. Kullanılan kimyasal maddeler<br />
Bu çalışmada Cr6+çözeltisi için K2Cr2O7 (Merck 104864),<br />
kullanılarak sudaki ağır metaller gibi tehlikeli kimyasal atıkların çevre<br />
1.5difenilkarbazid çözeltisi için de 1.5difenilkarbazid (Merck<br />
dostu, ekonomik ve az iş gücü ile arıtılabilmesinin mümkün olduğu<br />
103091), H2SO4 (Merck 109072) ve aseton (Merck 100014)<br />
ön görülmüştür.<br />
kullanılmıştır.<br />
3. Cr6+çözeltisininhazırlanması<br />
80 mg L-1’lik (ppm) Cr6+ çözeltisi için, K2Cr2O7 tuzundan<br />
hazırlanmıştır.<br />
Bulgular<br />
11 gün süren çalışmada kontrol ve deney gruplarının<br />
çözeltilerinin absorbansları spektrofotometre ile 4. 7. ve 11.<br />
günlerde ölçülmüş ve ardından hazırlanan kalibrasyon<br />
eğrisinden krom konsantrasyonları hesaplanmıştır. Deneyde<br />
80 mg/L (ppm)’lik krom çözeltisi kullanılmasının sebebi Carlos<br />
ve diğerleri (2001) tarafından kağıt endüstrisi çıkış sularında 80<br />
ppm civarında krom olduğunun belirtilmesidir. Muğla ili sınırları<br />
içerisinde Dalaman ilçesinde bir kağıt fabrikası bulunmaktadır.<br />
Elde edilen sonuçlar Tablo 1’de gösterilmiştir.<br />
Deney sonuçlarına göre en fazla krom arıtımı tüm deney<br />
grupları için 7. günde gerçekleşmiştir. Daha sonra tüm bitkisel<br />
materyaller absorbe ettikleri kromu tekrar içinde bulundukları<br />
ortama vermişlerdir yani desorpsiyon olayı gerçekleşmiştir.<br />
Kromu en fazla oranda absorbe eden materyal ise kozalak<br />
grubu olmuştur bunu sırasıyla yaprak ve kabuk grupları<br />
izlemiştir. En başarılı absorpsiyonun olduğu 4. gün için %<br />
Absorsiyon oranları, kızılçam kozalağı için %11,33, yaprak<br />
için%9,85 ve kabuk için de %3,69 olarak belirlenmiştir.<br />
Sonuç ve Tartışma<br />
Sonuç olarak özellikle kızılçam kozalağının kromun<br />
arıtılmasında kızılçam kabuk ve yaprağına göre daha etkili<br />
olduğu tespit edilmiştir. Tüm deney gruplarında kullanılan<br />
materyallerinin parçacık boyutları küçültülerek daha fazla<br />
absorpsiyon yüzeyi elde edilebilir ve daha verimli krom arıtımı<br />
sağlanabilir. Kızılçamdan elde edilen biyomateryaller özellikle<br />
kâğıt endüstrisi atıklarındaki kromun ekonomik, çevre dostu ve<br />
iş gücü düşük şekilde arıtımında etkili olarak kullanılabilirler.<br />
52 53
DEFTER<br />
İsa GÖKGEDİK<br />
Tarih şuurumuza dair<br />
birkaç kelâm<br />
Tarih denilince akla gelen “geçmiş” ya da<br />
“arkada/geride kalan şey”dir genellikle.<br />
Teknik olarak bu durumun doğruluğuna<br />
bir şey denemez belki ama içinde bulunduğumuz<br />
zamanın öncesiyle arasını keskin bir çizgiyle<br />
ayırmak ne derece doğrudur. Tarih işi mahzâ<br />
“olmuş bitmiş”le mi alakalıdır? Bunun tahkikatını<br />
meseleye daha yakından bakarak yapmamız gerekecektir.<br />
Zira “dün”, “şimdi” ve “yarın”ın birbiriyle<br />
ilişkisi ve nasıl bir keyfiyet arz ettiği hakkında kendi<br />
yaşamımıza baktığımızda dahi birtakım fikirler elde<br />
edebiliriz.<br />
İnsanoğlunun başından geçen olayları zaman ve<br />
yer göstererek anlatan, bunların sebep ve sonuçlarını,<br />
birbirleriyle olan ilişki ve bağlantılarını inceleyen<br />
ilim olarak tarif edebiliyoruz tarihi. Geçmişimiz,<br />
köklerimiz, ecdadımız, yapıp ettiklerimiz, yapamayıp<br />
bıraktıklarımız, inşa ettiklerimiz, kurduklarımız,<br />
yetiştirdiklerimiz, adım attığımız yerler, adımızın<br />
geçtiği yerler hep tarihimizi ifade eder aslında.<br />
Ama yalnızca geride bıraktığımız izler değil gelecek<br />
için kurduğumuz hayaller, ileriye dönük hedeflerimiz,<br />
ufka doğru bakışlarımız da henüz değilse bile<br />
elbet bir gün tarihimiz olacaktır.<br />
Peki, şuur nedir ki acaba? Her ne kadar anlayış,<br />
kavrayış, idrak yahut bilinç olarak tek kelimeyle<br />
karşılanmaya çalışılsa da “insanın kendini bilmesi<br />
ve bununla birlikte içinde yaşadığı zamandan ve<br />
mekândan haberdar olabilme melekesidir” diyebiliriz<br />
şuur için. Buradan hareketle şuurun aslında<br />
“bir şeyi tam manasıyla anlamak” demek olduğu<br />
sonucuna varıyoruz.<br />
Geçmiş zamanda meydana gelmiş her hadise,<br />
bunu biz yaşamış olalım veya olmayalım insanoğlu<br />
için sonraki hayatını anlamlandırma ve yorumlamada<br />
vazgeçilmez bir zenginliktir. Herkes tarafından<br />
istifade edilen bu zenginliğin bize katkısı doğrudan<br />
olduğu kadar dolaylı da olabilir. Kur’an-ı Kerim’de<br />
“And olsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri<br />
için ibret vardır.” (Yusuf, 111) buyrularak dikkat<br />
çekilmesi gereken noktaya vurgu yapılmaktadır.<br />
Kur’an-ı Kerîm’in neredeyse yarısının tarihi mahiyetteki<br />
ayetlerden müteşekkil olması ve çoğunun<br />
tarihi hadiselere ayrılması da Kur’an’ın bu konuya<br />
verdiği ehemmiyete bir işarettir. Tevhid inancına sahip<br />
kimselerin dosdoğru yola ulaşmasını sağlayan<br />
Kur’an-ı Kerim kıssaları insanlığın tarihini bir bütün<br />
halinde ele alarak Müslümanların dünya tarihine<br />
yönelmelerini sağlamıştır.<br />
Hangi konuda olursa olsun mahzâ çıkar gözeten<br />
faydacı yaklaşımların sakıncalarından bahsetmeye<br />
gerek bile yok. Fakat yukarıdaki ayet minvalinde bir<br />
tavır takınmak suretiyle tarihten bizim hissemize<br />
düşenleri arayıp bulmak lazımdır. Çünkü geçmişini<br />
bilerek insanın kendisini keşfetmesini, bulunduğu<br />
konumu fark edebilmesini sağlar tarih.<br />
Tarihin konuları insan ve zaman; kahramanı ise tek<br />
başına insan olduğuna göre o halde zaman var olduğu<br />
müddetçe tarih de var olacaktır. Belki zaman<br />
içerisinde fiziki, maddi ve çevresel açıdan geçmiş<br />
devirlere göre bir değişiklik yahut farklılıktan bahsedilebilir.<br />
İmkân ve gelişmişlik bakımından da asırlara<br />
göre fert ve toplumlarda seviye farkları olması<br />
tabiidir. Fakat tarihi olayların cereyanında başrolü<br />
oynayan insan unsuru, sebepler/muharrikler, harici<br />
faktörler, olayların mantığı ve süreci gibi noktalar<br />
değişmez bir yapı arz etmektedir, ya da en<br />
azından ciddi benzerlikler göstermektedir. Nitekim<br />
“Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur).<br />
Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.”<br />
(Fetih, 23) şeklinde buyrulan ayet-i kerimede de<br />
aynı nokta üstünde durulmaktadır. İşte bu sayede<br />
birbirini anımsatan hadiseler yahut bazı noktalara<br />
vurgu yaparak belli bir çerçevede dönüp duran<br />
olaylar sayesinde asıl meseleye dikkat kesilebiliriz.<br />
Zaten Kur’an-ı Kerim’de kıssaların belli bir kronoloji<br />
çerçevesinde verilmeyişi, gereksiz detaylardan<br />
kaçınılması, tek bir bütün halinde sunulmayışı ve<br />
hatta bazen tekrar etmesi belli maksatlarla takip<br />
edilmiş bir metottur. Bu maksatlardan biri ise muhataplarının<br />
lüzumsuz noktalara<br />
takılmadan asıl kendisini vermesi<br />
gerektiği şeye odaklanmasıdır.<br />
Tarih ancak milletler vasıtasıyla<br />
var olabilmiştir. O yüzden millet<br />
olabilmek ile tarih şuurunun<br />
idraki arasında doğru bir orantıdan<br />
bahsedebiliriz. Peki, millet<br />
olabilmiş topluluklar mı tarih ve<br />
şuuruna sahiptir yoksa bu bilinç<br />
mi o insanları millet seviyesine<br />
ulaştırmıştır? İşte bu noktada<br />
daha yeni ahirete uğurladığımız,<br />
Osmanlı tarihçiliğinde yeni disiplin<br />
ve perspektifler geliştirerek<br />
Avrupa merkezci tarih anlayışını<br />
sarsan, ömrünün sonuna dek<br />
titizliği ve çalışkanlığı ile örneklik<br />
teşkil eden İnalcık “Tarih bir milletin şuurudur.”<br />
ifadesiyle neyin önce geldiğini, neyin sebep neyin<br />
müsebbep olduğunu izah etmektedir. Yani tarih<br />
ferdî ve şahsî yönünün yanında toplumsal hafızayı<br />
temsil etmesi bakımından ictimaî ve kollektif bir<br />
yapıya da sahiptir. Şuur olgusunun en çok devreye<br />
girdiği noktanın da bu “birlik” çerçevesi olduğunu<br />
söyleyebiliriz nitekim.<br />
Tarih bilmek kendini bilmektir. Kendini bilmek insanın<br />
ne yapabileceğini bilmesi demektir. Tarih<br />
bize insanlığın ne yaptığından bahseder, böylece<br />
Tarih ancak milletler<br />
vasıtasıyla var<br />
olabilmiştir. O yüzden<br />
millet olabilmek<br />
ile tarih şuurunun<br />
idraki arasında<br />
doğru bir orantıdan<br />
bahsedebiliriz.<br />
ne olduğunu ve neler yapabileceğini de gösterir.<br />
Bu yüzden bize düşen en mühim vazifelerden biri<br />
kişisel bilincin ve kimliğin oluşmasında önemli bir<br />
görev üstlenen tarihi iyi okumak, yeniden okumaktır.<br />
Bir toplumun genç, zinde ve diri kalabilmesi,<br />
harekete geçme ve aksiyon gösterebilme kabiliyeti<br />
tarih sayesindedir. Hele ki tarihi yanlış öğretilmiş<br />
toplumlar için tarih bir yargı ve test vasıtasıdır ki<br />
tarih bilinci sayesinde geçmişini doğru bir şekilde<br />
kontrol edebilsin. Ve bu kontrol sayesinde yeni atılımlara<br />
kalkabilsin ya da en azından kendi varlığını<br />
konumlandırabilsin.<br />
Ama hepsinden öte bizim için<br />
tarih şuuru demek öğrenmek,<br />
bilmek, farkında olmak demek.<br />
Nur dağındaki vahyi kılavuz edinip<br />
hicreti hayatımızın esası kabul<br />
etmek; Hudeybiye’de ölüm<br />
kalım için biatlaşıp geri dönmemeyi<br />
göze almak, Bedir’de<br />
meleklerle savaşmak; Mekke’yi<br />
fethederken savaşmadan şehre<br />
girebilmek demek.<br />
Raşid Halifelerimizin kumandasında<br />
kıtalar fethetmek, denizlere<br />
açılmak demek; Hz. Ali gibi<br />
yiğitlik ile müsemmâ olmak demek.<br />
Doksan yaşında müjdeye<br />
nail olabilmek için surlara dayanmak demek Hz.<br />
EbûEyyûb el-Ensârî gibi. Dünyanın kalbi İstanbul’u<br />
fethetmek için rüyalara dalmak, düşler kurmak değil<br />
uykularımızın kaçması demek Fatih Sultan Mehmed<br />
Han gibi.<br />
Bosna’da hayatını imanı için siper etmek; Afrika’da<br />
vatansız kalmak, esir olmak; Doğu Türkistan’da İslam’ı<br />
elinde bir kor gibi tutmak; Filistin’de özgürlüğe<br />
susamak demek. Müslümanın tarih şuuru<br />
demek medeniyet kurabilmek demek; geçmişe<br />
bakarak önümüzü görebilmek; kimliğimizi kaybetmemek<br />
demek.<br />
54 55
www.mihder.org<br />
İlim Yayma Cemiyeti<br />
Muğla Şubesi<br />
Muğla Şubesi<br />
MUĞLA İL MÜFTÜLÜĞÜ<br />
facebook.com/Mihder2012<br />
twitter.com/mihder_mugla<br />
mihder.blogspot.com<br />
Yazar Metin Karabaşoğlu’nun<br />
katılımıyla “Peygamberimizin<br />
(s.a.v.) Bir Günü” başlıklı<br />
söyleşi ve imza programı<br />
düzenledik.<br />
M İ H D E R K O N F E R A N S L A R I<br />
METİN KARABAŞOĞLU<br />
19<br />
SÖYLEŞİ & İMZA<br />
EKiM<br />
C U M A<br />
SAAT: 19:30<br />
Peygamberimizin<br />
(s.a.v.) Bir Günü<br />
03<br />
w w w . m i h d e r . o r g<br />
YER: MUĞLA İL ÖZEL İDARE KONFERANS SALONU<br />
Faaliyetlerimizin Bazıları<br />
2012 Mayıs ayında kurulan Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği<br />
(MİHDER) olarak ilk yıllarda güzel çalışmalar yapmışken, sonradan ortaya çıkan bazı<br />
durumlardan dolayı dernek faaliyetleri maalesef azalmıştı. Bu yeni eğitim-öğretim yılı<br />
itibariyle yine aktif bir döneme girip, güzel ve faydalı işler yapmak istiyoruz.<br />
04<br />
Eğitimci-Yazar<br />
Doç.Dr. Halit Ertuğrul’un<br />
“Aile ve <strong>Gençlik</strong> Eğitimi”<br />
başlıklı söyleşi ve<br />
imza programı düzenledik.<br />
Konferans ve İmza Gününe Davet<br />
AiLE VE GENÇLiK<br />
EGiTiMi<br />
E ğ i t i m c i - Y a z a r<br />
Doç. Dr. Halit Ertuğrul<br />
Kendini Arayan Adam ve Düzceli Mehmet başta<br />
olmak üzere birçok bilinen kitapların yazarı<br />
Saat: 19:00<br />
Cuma<br />
Kasım<br />
302012<br />
Muğla İl Özel İdaresi<br />
Konferans Salonu<br />
Kurulduğumuzdan itibaren yaptığımız bazı çalışma ve etkinlikleri bu sayfadan<br />
inceleyebilirsiniz.<br />
Katılım Ücretsizdir<br />
Düzenleyen<br />
T.C.<br />
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI<br />
MUĞLA İMAM HATİP LİSESİ<br />
www.muglaihl.meb.k12.tr<br />
İletişim: 0252 214 12 53<br />
www.mihder.org<br />
facebook.com/Mihder2012<br />
01<br />
Okul tanıtım<br />
broşürü<br />
hazırladık.<br />
05<br />
İlahiyatçı-Yazar<br />
Ömer Döngeloğlu<br />
Hocamızın konuşmacı<br />
olarak katıldığı<br />
“Peygamberimizin<br />
(SAV) Dostları” başlıklı<br />
konferans ve<br />
imza programı<br />
düzenledik.<br />
02<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi<br />
bahçesinde “Büyük<br />
Buluşma; Bayramlaşma<br />
ve Pilav Günü”<br />
düzenlendik.<br />
BULUSMA<br />
Bayramlașma ve Pilav Gününe,<br />
Tüm Dostlarımızı ve Gönüldașlarımızı Bekliyoruz.<br />
Muhammet Furkan Gümüș<br />
MİHDER Bașkanı<br />
Mehmet Șinasi Çövüt<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi Okul Müdürü<br />
Bayram Bulut<br />
Ensar Vakfı Muğla Șube Bașkanı<br />
Ayhan Balcı<br />
İlim Yayma Cemiyeti Muğla Șube Bașkanı<br />
İletișim:<br />
M. Furkan Gümüș - 0532 490 45 23<br />
Mehmet Șinasi Çövüt - 0505 381 14 31<br />
Bayram Bulut - 0534 332 08 23<br />
Ayhan Balcı - 0505 822 13 13<br />
06<br />
Kurşunlu Camii’nde<br />
İstanbul Süleymaniye Camii<br />
İmam Hatibi Ekrem Nalbant<br />
Hocanın katıldığı “MİHDER<br />
Akşam ve Yatsı Namazı<br />
ile Kur’an Ziyafeti<br />
Programı”nı düzenledik.<br />
yatsı namazında<br />
bulusalım<br />
28<br />
ŞUBAT<br />
PERŞEMBE<br />
MUĞLA MERKEZ KURŞUNLU CAMİİ<br />
YATSI EZANI SAATİ: 19.22<br />
YATSI NAMAZI VE<br />
KUR'AN ZİYAFETİ<br />
PROGRAMI<br />
İstanbul Süleymaniye Camii İmam Hatibi Hafız<br />
Ekrem Nalbant Hocamızın kıldıracağı Yatsı Namazı ile<br />
sonrasında gerçekleştireceğimiz Kur’an-ı Kerim Tilaveti<br />
programımıza teşriflerinizi bekleriz..<br />
MİHDER<br />
(Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği)<br />
AĞUSTOS<br />
SALI<br />
SAAT 13:00<br />
RAMAZAN BAYRAMI ÜÇÜNCÜ GÜNÜ<br />
MUĞLA İMAM HATİP LİSESİ BAHÇESİ<br />
56<br />
www.mihder.org<br />
57
MUĞLA ŞUBESİ MUĞLA İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ<br />
07<br />
“Sırat-ı Müstakim’de<br />
Bir Şair ve İstiklal<br />
Kahramanı M.Akif Ersoy<br />
Fotoğraf Sergisi”ni<br />
Kurşunlu Camii<br />
bahçesinde açtık.<br />
Sırat-ı Müstakim'de Bir Şair ve İstiklal Kahramanı<br />
MEHMET AKİF ERSOY<br />
İstiklal Marşı'mızın kabulünün 92. yılı ve 18 Mart Çanakkale<br />
Deniz Zaferi'nin 98. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz Sırat-ı<br />
Müstakim'de Bir Şair ve İstiklal Kahramanı Mehmet Akif Ersoy<br />
başlıklı fotoğraf sergimize teşriflerinizden onur duyarız.<br />
Üstad Mehmet Akif Ersoy'un hayatı, mücadelesi, düşünceleri<br />
ve eserlerinden kesitlerin yer aldığı sergimize tüm halkımız<br />
davetlidir.<br />
MİHDER<br />
Muğla MÜSİAD Hanımlar Komisyonu<br />
Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü<br />
14 MART<br />
PERŞEMBE<br />
13 .30<br />
YER:KURŞUNLU CAMii YANI<br />
Sergi 14-21 Mart tarihleri arasında devam edecektir.<br />
BİLGİ İÇİN:<br />
www.mihder.org<br />
facebook.com/mihdermugla<br />
facebook.com/musiad48<br />
(0252) 213 21 00<br />
11<br />
MİHDER olarak, üzerinde<br />
Ömer Muhtar, Malcom X,<br />
Aliyaİzzetbegoviç, Cahit<br />
Zarifoğlu ve Necip Fazıl’ın<br />
resimlerinin yer aldığı<br />
rozetler yaptırarak<br />
öğrencilere hediye ettik.<br />
08<br />
“Her Öğrenciye Bir Kur’an-ı<br />
Kerim Kampanyası”<br />
düzenleyerek; 2013 Mayıs<br />
sonunda Merkez İmam Hatip<br />
ile Ula, Yatağan, Köyceğiz,<br />
Dalaman, Ortaca, Marmaris İlçe<br />
İmam Hatip Okullarındaki<br />
öğrencilerimizin her birine<br />
Kur’an-ı Kerim hediye ettik.<br />
“Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve<br />
öğreteninizdir.” (Hadis-i Şerif)<br />
HER ÖĞRENCİYE<br />
BİR KUR’AN-I KERİM<br />
KAMPANYASI<br />
MİHDER olarak ilk planda 500 Kur’an-ı Kerim temin etmek üzere başlattığımız “Her Öğrenciye Bir<br />
Kur’an-ı Kerim Kampanyası” kapsamında Kur’an-ı Kerim’leri almamız için maddi destek verebilir,<br />
isterseniz Kur’an-ı Kerim alıp bize ulaştırabilirsiniz. Kampanyadan sağlanan bağışlarla başta<br />
Muğla Merkez İmam Hatip Okulu’ndaki öğrenciler olmak üzere, çevre ilçelerde yeni açılan İmam<br />
Hatip Okulları’ndaki öğrencilere de Kur’an-ı Kerim’ler ulaştırılacaktır.<br />
Hayat yolunda yüce kitabımız Kur'an her daim rehberimiz olsun. Kampanyamıza katılıp, öğrencilerimize<br />
destek olmak ve ayrıntılı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.<br />
Muhammet Furkan Gümüş<br />
MİHDER Başkanı<br />
(Muğla İmam Hatip Lisesi<br />
Mezunları ve Mensupları Derneği)<br />
İrtibat İçin:<br />
Abdullah Talha Arslan – 0506 274 4391<br />
Emin Özler – 0553 253 9119<br />
Hacer Uslu – 0506 368 5014<br />
12<br />
Muğla Merkez Kapalı Spor Salonu’nda<br />
“Büyük Türkiye Hedefine Karşı<br />
Oynanan Oyunlar - İslam Dünyası<br />
ve Türkiye” başlıklı konferans ve<br />
konser programı düzenledik.<br />
Abdurrahman Dilipak ve Cihangir<br />
İşbilir’in konuşma yaptığı, Grup<br />
Yürüyüş’ün ezgi-marşlar seslendirdiği<br />
programda aynı zamanda Suriye için<br />
Kermes düzenledik.<br />
www.mihder.org<br />
09<br />
MİHDER Ziyaretleri kapsamında<br />
Muğla’daki İmam Hatip’e<br />
büyük hizmetleri olmuş değerli<br />
büyüklerimizi evlerinde<br />
ziyaret ettik..<br />
13<br />
ÖNDER, TÜRGEV, Ensar<br />
Vakfı, İlim Yayma Vakfı ve<br />
İlim Yayma Cemiyeti’nin<br />
İstanbul’da düzenlediği<br />
100.Yılında İmam Hatip<br />
Liseleri Uluslararası<br />
Sempozyumu’na MİHDER<br />
olarak katılım sağladık.<br />
10<br />
Hz.Peygamber ve İnsan Onuru,<br />
Yusuf’un Üç Gömleği, Ölümsüz<br />
Müdafaa, Ensar Neşriyat’ın Kur’an-ı<br />
Kerim’e Göre Peygamberler ve Tevhid<br />
Mücadelesi, Cevdet Said’in Bireysel ve<br />
Toplumsal Değişmenin Yasaları, Erdem<br />
Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil,<br />
Rasim Özdenören’in kitapları dahil<br />
olmak üzere yüzlerce kitabı<br />
öğrencilerimize hediye ettik.<br />
14<br />
ÖNDER Genel Başkanı<br />
Dr. Hüseyin Korkut’u ÖNDER<br />
Genel Merkezi’nde ziyaret ettik.<br />
58<br />
59
HADİS/HADITH<br />
ÇİZGİ/CARTOON<br />
Muğla İl Müftülüğü<br />
facebook/mihdermugla<br />
Muğla İl Müftülüğü<br />
Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü<br />
Rehberlik ve Araştırma Merkezi<br />
Konferans Salonu’nda<br />
bayanlara özel “Bir Çığır<br />
Öyküsüdür; Şule Yüksel<br />
Şenler” başlıklı Yazar Demet<br />
Tezcan’ın katılımıyla bir söyleşi<br />
ve imza programı düzenledik.<br />
“Sevgili Peygamberimize<br />
Yolculuk” adlı siyer kitabını, Merkez<br />
Menteşe İmam Hatip Ortaokulu olmak<br />
üzere Yatağan, Dalaman, Ortaca,<br />
Köyceğiz İmam Hatip Ortaokul 1.Sınıf<br />
öğrencilerine hediye ettik.<br />
15<br />
18<br />
16<br />
Muğla Sivil Toplum Kuruluşları<br />
Platformu çatısı altında Mısır<br />
Halkına ve Muhammed Mursi’ye<br />
Destek Mitingi’ne destek verdik.<br />
Muğla Birlik ve Beraberlik<br />
Platformu’nun Suriye’li<br />
kardeşlerimiz için Muğla Elele<br />
Kampanyasına destek olduk.<br />
19<br />
MİHDER olarak 20 Nisan<br />
2016’da Muğla Valimiz Sayın<br />
Amir Çiçek’e nezaket<br />
ziyaretinde bulunarak,<br />
bazı projelerimiz hakkında<br />
görüştük.<br />
17<br />
MİHDER üyeleri, öğrenci ve<br />
mezunlarımızla bir araya geliyoruz.<br />
20<br />
Okulumuzun 21 Nisan 2016 tarihinde<br />
okul bahçesinde düzenlediği<br />
Kutlu Doğum Programında<br />
MİHDER olarak Hasan Aycın’ın<br />
40 Hadis 40 Çizgi Sergisi’ni açtık.<br />
S E R G İ / E X H I B I T I O N<br />
HADİS/HADITH<br />
ÇİZGİ/CARTOON<br />
HASAN AYCIN<br />
60 61
MEZUNLARIMIZ<br />
M U Ğ L A İ M A M H A T İ P L İ S E S İ<br />
Yrd.Doç.Dr. Resul ÇATALBAŞ<br />
Aslen Muğla Yatağanlı olan Çatalbaş, 1981’de Çankırı’da doğdu. İlköğrenimine<br />
Muş Bulanık’ta başladıktan sonra memleketi Muğla’da devam<br />
etti. Ortaokulu Muğla İHL’de (1995) lise öğrenimini Denizli İHL’de (1999)<br />
tamamladı.<br />
2003’te Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu ve aynı yıl<br />
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Dinler Tarihi alanında lisansüstü<br />
eğitimine başladı. 2006’da Yüksek Lisans eğitimini ve 2011 yılında<br />
doktorasını tamamladı. 2012’de Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi<br />
Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi.<br />
Meslek hayatına 2004 yılında Erzurum’da öğretmen olarak başladıktan<br />
sonra Ankara, Çorum, Karaman ve Şanlıurfa’da görev yaptı. 2010 yılında<br />
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi’ne Araştırma Görevlisi olarak<br />
atandı. 2011’de aynı fakültede Yrd. Doç. Dr. unvanını aldı. 2014 yılında<br />
Erasmus programı kapsamında gittiği Polonya/Wroclaw’daki Evangelical<br />
School of Theology’de ders verdi. Aynı yıl YÖK bursu ile doktora sonrası<br />
araştırma yapmak üzere Amerika’daki Temple Üniversitesi’ne 3 aylık süre<br />
ile gitti. Halen Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Dinler Tarihi Anabilim<br />
Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak görev yapan Çatalbaş, evli ve 2 çocuk<br />
babasıdır. Çatalbaş’ın Majestleri’nin Kilisesi (2014) ve Radikal Reformistler:<br />
Hıristiyanlıkta Anabaptist Hareket (2015) adlı kitaplarının yanı sıra çeşitli<br />
dergilerde yayımlanmış bilimsel çeviri ve makaleleri bulunmaktadır.<br />
Mutlu AKYOL<br />
1978 yılında Aydın Bozdoğan İlçesinde doğdu. Ortaokul ve Lise öğrenimini<br />
Devlet Parasız Yatılı olarak Muğla İmam Hatip Lisesinde 1995 senesinde<br />
tamamladıktan sonra aynı yıl girdiği Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari<br />
Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden 2000 yılında mezun oldu.<br />
2005 yılında girdiği Mülki İdare Amirliği Mesleğinde Trabzon-Tonya, Trabzon-Maçka,<br />
Afyonkarahisar-Kızılören, Burdur-Kemer, Erzurum Şenkaya<br />
Kaymakamlıkları ile Bingöl Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Halen<br />
Uşak-Sivaslı Kaymakamı olarak görev yapmakta olup evli ve 3 kız çocuğu<br />
babasıdır.<br />
Özgür ASLAN<br />
1980 yılında Köyceğiz Otmanlar Köyünde doğdu. 1991 yılında Dalaman<br />
Narlı köyünde ilkokulu, Denizli’nin Acıpayam ilçesinde 1995 yılında hafızlığı<br />
1998 yılında da İmam Hatip Ortaokulu bitirdi. 2002 yılında Muğla<br />
Anadolu İmam Hatip Lisesi ve 2010 yılında Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesinden<br />
mezun oldu. 2003-2007 yıllarında Milas, 2007-2014 yıllarında İzmir<br />
Bornova ilçesinde Din görevlisi olarak çalıştı. 2014 yılında Denizli Beyağaç<br />
vaizliğine başladı ve 2016 Ekim ayı itibariyle Acıpayam’a vaiz olarak atandı.<br />
Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği MİHDER<br />
Başkan Yardımcısı olan Özgür Aslan, DEÜ Tefsir Anabilim Dalında Yüksek<br />
lisansına devam etmekte, evli iki çocuk sahibidir.<br />
İsa GÖKGEDİK<br />
Ula ilçesine bağlı Kıra, nâm-ı diğer Oyri Köyü’nde tahsil hayatına başlayan<br />
İsa Gökgedik, 2002 yılında Muğla Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nde eğitimine<br />
devam etti. 2006 yılındaki mezuniyetin ardından İlahiyat Ön Lisansı<br />
başarıyla bitirdi. Dikey Geçiş Sınavı’yla İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne<br />
başladı ve 2011’de mezun oldu. Aynı sene Marmara Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisansa<br />
kabul edildi ve bu arada Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne<br />
araştırma görevlisi olarak atandı. Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları ve<br />
Mensupları Derneği MİHDER Yönetim Kurulu Üyesi olan İsa Gökgedik;<br />
hâlihazırda 2015 yılında başladığı aynı alandaki doktora eğitimine devam<br />
etmekte olup Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde araştırma görevliliği<br />
vazifesini sürdürmektedir.<br />
Ramazan AKKIR<br />
1979 yılında Muğla/Köyceğiz’de doğan Ramazan Akkır, 1991 ile 1997 yılları<br />
arasında Muğla Merkez İmam Hatip Lisesinde okumuştur. İmam-Hatip<br />
Ortaokulu ve Lisesini yatılı olarak okuyan Akkır, 2003’te Çukurova Üniversitesi<br />
İlahiyat Fakültesi’nden mezun olmuştur. 2007 yılında “Türkiye’de<br />
Din ve Muhafazakârlık: Turgut Özal Örneği” adlı teziyle, Çukurova Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını, 2016’da da “Cumhuriyet<br />
Halk Partisi’nin Din Politikaları ve Kendi Tabanının Bakışı” adlı teziyle,<br />
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı.<br />
2012 yılında Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı’nın da metin yazarlığı<br />
yapan Akkır, Yeni Şafak, Star, Radikal, Milli Gazete gibi farklı yayın<br />
organlarında yazılar yazdı. 2010 yılından itibaren Milat gazetesinde köşe<br />
yazarlığı yapan Akkır’ın, “Türkiye’de Muhafazakârlık” ve “17-25 Aralık’tan<br />
15 Temmuz’a FETÖ” adıyla yayımlanmış iki kitabı bulunmaktadır.<br />
62 63
Dünya Bizimdir<br />
Çin bizim, Hicaz bizim, Hindistan bizimdir.<br />
Biz Müslümanız, bütün dünya bizimdir.<br />
Adımızı yeryüzüne silinmez izlerle kazıdık<br />
Sinemizde tevhid emaneti saklıdır.<br />
Dünya mabedlerinde Allah’ın ilk evi Kâbe<br />
Biz onun hizmetkârı o bizim bekçimizdir<br />
Biz kılıçların gölgesinde yetiştik<br />
Hilalin hançeri bizim alametimizdir<br />
Bir zamanlar bu seli hiç kimse durduramazdı<br />
Batı vadileri ezanımızla çınlardı<br />
Zulümden asla mı asla korkmayız biz ey dünya<br />
Sayende yüzlerce defa zorluklarla sınandık<br />
Ey Endülüs’ün gül bahçesi hatırlar mısın<br />
Dallarında yuva kurduğumuz o günleri<br />
Ey Dicle dalgası, bizi sen de tanırsın<br />
Mahzun çağlayışların hala öykümüzü anlatır<br />
Uğrunda can verdiğimiz ey kutlu toprağımız<br />
Hala damarında dolaşıyor kanımız<br />
Bu kutlu kervanın başı o sevgilidir<br />
İkbal’in namesi uykudan uyandıran bir çağrıdır<br />
Yalnız Allah adına ayarlıdır hayatımız<br />
İşte yeniden yola koyuluyor kervanımız<br />
MİHDER MİHDER GENÇLİK GENÇLİK KAMPI KAMPI<br />
MUHAMMED İKBAL<br />
64<br />
Ayrıntılar için web sitesi ve<br />
sosyal medya sayfalarımızı<br />
takip edebilirsiniz..<br />
www.mihder.org<br />
mihdermugla<br />
YENİ<br />
SÖYLEŞİ<br />
DİZİSİ<br />
YAKINDA
Hayalinizdeki konutlara<br />
sahip olun...<br />
İNŞ. TAAH. SAN. İÇ ve DIŞ TİC. LTD. ŞTİ.<br />
İskele Mah. 96 Sok. No: 5/2 Datça/MUĞLA<br />
0542 798 4806 - 0506 274 4391<br />
www.ozeyminsaat.com