You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />
ISSN: 1308-6723<br />
SAYI: 2<br />
www.solunum.org.tr<br />
• <strong>KOAH</strong> ile Anemi<br />
Birlikteliği<br />
• Kombine Pulmoner Fibrozis<br />
ve Amfizem Sendromu<br />
• <strong>KOAH</strong>: Mesleki Maruziyetlerin<br />
Etkisini Yeterince Kavrayabildik mi?<br />
• Literatür Özetleri<br />
Editörler: Hakan Günen | Mukadder Çalıkoğlu<br />
<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ <strong>2014</strong> (2)
derleme<br />
<strong>KOAH</strong> ile Anemi<br />
Birlikteliği<br />
Ali Fidan<br />
Kartal<br />
Dr. Lütfi Kırdar<br />
Kartal Eğitim<br />
ve Araştırma<br />
Hastanesi Göğüs<br />
Hastalıkları Kliniği<br />
Global Initiative for Obstructive Lung Disease (GOLD) tarafından<br />
2003 yılında önerilen, American Thoracic Society<br />
(ATS)/European Respiratory Society (ERS) tarafından da<br />
2004 yılında kabul edilen tanımlamaya göre Kronik Obstrüktif<br />
Akciğer Hastalığı (<strong>KOAH</strong>), tam olarak geri dönüşlü olmayan hava<br />
akımı sınırlamasıyla karakterize, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir<br />
hastalık durumudur. Hava akımı sınırlaması genellikle ilerleyicidir<br />
ve zararlı partikül ile gazlara karşı akciğerlerde gelişen anormal<br />
inflamatuar yanıtla ilişkilidir. GOLD tarafından 2006’da önerilen<br />
yeni tanımlamada, yukarıdaki tanımlamaya ek olarak <strong>KOAH</strong>’ın<br />
sistemik bir hastalık olduğu, akciğer dışı etkilerinin ve ek hastalık-<br />
<strong>KOAH</strong> Çalışma Grubu Yayınıdır<br />
<strong>KOAH</strong> <strong>Bülteni</strong>, <strong>2014</strong>(2)<br />
Editörler<br />
Hakan Günen, Mukadder Çalıkoğlu<br />
İmtiyaz Sahibi: Mecit Süerdem<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Hakan Günen<br />
Yayın İdare Merkezi: Şerafeddin Cad.<br />
Hekimoğlu İş Merkezi,<br />
K:2/209, Karatay, Konya<br />
Tel: (0332) 353 15 51<br />
Yayın Türü: Ulusal Süreli Yayın<br />
Yayına Hazırlayan<br />
Tomtom Mah.<br />
Camcı Fevzi Sok.<br />
No: 32 Beyoğlu,<br />
İstanbul<br />
Tel: (0212) 293 23 00<br />
Faks: (0212) 293 23 01<br />
www.probiz.com.tr<br />
Yayın tarihi: Ağustos <strong>2014</strong><br />
2
ların hastalığın şiddetini etkilediği vurgulanmıştır.<br />
Bu yeni tanımlama, hastalığın şiddetini ve yaşam<br />
kalitesine etkisini değerlendirme ve uygun tedaviyi<br />
belirlemede <strong>KOAH</strong>’a bağlı sistemik etkilerin ve KO-<br />
AH’a eşlik eden ek hastalıkların dikkate alınması gerektiğine<br />
işaret etmektedir. <strong>KOAH</strong>’ın en iyi bilinen<br />
akciğer dışı etkileri kilo kaybı, beslenme anormallikleri<br />
ve iskelet kası fonksiyon bozukluğudur. Bunlara<br />
ek olarak <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda miyokard enfarktüsü,<br />
angina pektoris, osteoporoz,<br />
solunumsal enfeksiyonlar,<br />
kemik kırıkları,<br />
depresyon, diyabet, uyku<br />
hastalıkları, anemi, glokom<br />
ve akciğer kanseri<br />
sık görülmektedir.<br />
Uzun yıllar boyunca<br />
polisitemi ile birlikte anılmış<br />
olan <strong>KOAH</strong>’ın artık<br />
daha çok dile getirilen ve<br />
<strong>KOAH</strong>’ın akciğer dışı sistemik etkilerinden olan aneminin,<br />
<strong>KOAH</strong>’taki sıklığını belirlemek ve bunun yanı<br />
sıra ek hastalıkların, radyolojik bulguların, Medical<br />
Research Council (MRC) dispne skorlamasının ve<br />
<strong>KOAH</strong> evresinin anemi ile ilişkisini ortaya koymak<br />
amacıyla Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi’nde bir çalışma yaptık. Bu çalışma 2012 yılında<br />
o zamanki adıyla “Solunum”, yeni adıyla “Euroasian<br />
Journal of Respirology” dergisinde “Bir Sistemik<br />
Hastalık Olarak <strong>KOAH</strong> ile Anemi Birlikteliği”<br />
Kronik Obstrüktif Akciğer<br />
Hastalığı (<strong>KOAH</strong>), tam olarak<br />
geri dönüşlü olmayan hava<br />
akımı sınırlamasıyla karakterize,<br />
önlenebilir ve tedavi edilebilir bir<br />
hastalıktır.<br />
başlığıyla yayınlandı. Çalışmamıza, Ocak 2008-Aralık<br />
2008 arasında stabil <strong>KOAH</strong>’lı hastalar dahil edildi.<br />
Son iki yıl içinde anemi tanısı/tedavisi almış ve/veya<br />
almakta olanlar ile anemi oluşturması muhtemel kronik<br />
böbrek yetmezliği ve malignite tanısı olanlar çalışma<br />
dışında bırakıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)<br />
kriterlerine göre anemi (erkeklerde Htc
derleme<br />
dı. Hastaların, 47’sinde (%46,1) ek hastalık vardı.<br />
Ek hastalık olarak en sık hipertansiyon (HT): 26<br />
(%25,5), koroner arter hastalığı (KAH): 18 (%17,6)<br />
ve diabetes mellitus (DM): 11 (%10,8), mevcuttu.<br />
Çalışmaya alınan 102 hastanın 20’sinde (%19,6) anemi<br />
saptandı ve 19’u (%95) erkek, 1’i (%5) kadındı.<br />
Anemi, 20 hastanın 3’ünde (%15) demir eksikliğine,<br />
3’ünde (%15) aktif kanamaya bağlı olmak üzere, toplam<br />
6 (%30) hastada <strong>KOAH</strong> dışı nedenlere bağlıydı,<br />
14 (%70) hastada ise <strong>KOAH</strong>’a bağlı anemi saptandı.<br />
Ek hastalığı olan 47 hastanın 13’ünde anemi tespit<br />
edilirken, ek hastalığı olmayan 55 hastanın sadece<br />
7’sinde anemi saptandı. <strong>KOAH</strong>’a bağlı anemisi olan<br />
14 hastanın 10’unda ek hastalık (KAH: 3, KKY: 1,<br />
HT: 9, DM: 2, Diğer: 1) vardı. <strong>KOAH</strong>’la birlikte ek<br />
hastalığı olanlar ile olmayanlar karşılaştırıldığında,<br />
anemi oranları sırasıyla %27,6 ve %12,7 olmak üzere,<br />
ek hastalıkları olanlarda daha yüksek bulundu ve<br />
bu fark istatistiksel anlamlılık sınırına yakın olmakla<br />
birlikte anlamlı değildi (p= 0,058). Ek hastalıklar ayrı<br />
ayrı analiz edildiğinde, HT olanlarda anemi %35 oranında<br />
görülmüşken, olmayanlarda sadece %5 oranında<br />
anemi mevcuttu ve bu fark istatistiksel olarak<br />
anlamlı bulundu (p=0,029). <strong>KOAH</strong> evresi ile anemi<br />
sıklığı arasındaki ilişki incelendiğinde, <strong>KOAH</strong> evresinin,<br />
anemi sıklığına anlamlı bir etkisinin olmadığı<br />
saptandı (p>0,05). Dispne skorlamasına (MRC) göre<br />
yapılan değerlendirmede MRC gruplarının anemi<br />
sıklığı üzerinde istatistiksel bakımdan anlamlı bir etkisinin<br />
olmadığı görüldü (p>0,05). Polisitemi açısından<br />
değerlendirildiğinde 5 (%4,9) hastada polisitemi<br />
varlığı tespit edildi. Bu hastaların tümü erkekti ve<br />
hiçbirinde ek hastalık saptanmadı.<br />
Bulguları özetleyecek olursak dahil edilen 102<br />
<strong>KOAH</strong> tanılı hastanın %19,6’sında anemi saptandı.<br />
Bu hastaların %13,7’si ise <strong>KOAH</strong>’a bağlı anemili hastalardı.<br />
Ek hastalık olarak hipertansiyon varlığının<br />
anemi sıklığı ile anlamlı ilişkisi saptanırken; genel<br />
anlamda ek hastalık varlığı, VKİ, PA akciğer grafisi<br />
bulguları, teker teker <strong>KOAH</strong> evresi ve MRC (MRC<br />
2, 3, 4) dispne skorlamasının anemi sıklığına istatistiksel<br />
olarak anlamlı bir etkisinin olmadığı saptandı.<br />
4
<strong>KOAH</strong>, pulmoner ve ekstrapulmoner belirtileri<br />
olan çok bileşenli bir hastalıktır. <strong>KOAH</strong>’ın sistemik<br />
etkileri olarak tanımlayabileceğimiz ekstrapulmoner<br />
belirtiler günümüzde yoğun bir araştırma alanıdır.<br />
Çalışmaların sonuçları, <strong>KOAH</strong> olan hastalarda metabolik<br />
değişimlerin, sistemik inflamasyonun ve nörohormonal<br />
aktivasyonun sıklıkla geliştiği yönündedir.<br />
<strong>KOAH</strong>, geleneksel olarak polisitemi ile birlikte olmasına<br />
rağmen, şu anda <strong>KOAH</strong>’ın bir özelliği olarak kabul<br />
edilen sistemik enflamasyon, hastalığın kendisini<br />
bir kronik hastalık anemisi sebebi haline getirmektedir.<br />
İlk kanıtlar, <strong>KOAH</strong> hastalarındaki aneminin beklenenden<br />
daha yaygın olabileceğini, bu hastalığın ciddi<br />
formlarından dolayı sıkıntı çeken hastaların %10-<br />
15’inde bulunabileceğini ortaya koymaktadır. Birçok<br />
kronik hastalığın, hematopoezi etkileyerek kırmızı<br />
kan hücrelerinin ömrünün kısalmasına ve makrofajlar<br />
içerisinde demir birikimiyle sonuçlanan kronik<br />
hastalık anemisine yol açtığı gösterilmiştir. <strong>KOAH</strong>,<br />
zaten bilinen sistemik etkileri de göz önüne alındığında,<br />
kronik hastalık anemisi ile birlikte olmaya adaydır.<br />
Bu <strong>KOAH</strong>’ta sık görülen, alevlenmelerde zirveye ulaşan<br />
ve bazı hastalarda inflamatuar belirteçler, sitokin<br />
ve kemokinlerle gösterilebilen inflamasyona dayanılarak<br />
ortaya atılmıştır. Diğer birçok kronik hastalıkta<br />
olduğu gibi <strong>KOAH</strong>’ta da anemi prevalansının yüksek<br />
olması, immün mediyatörlerin (IFN-γ, TNF-α, IL-<br />
6) rol oynadığı inflamatuar yanıtla açıklanmıştır. Bu<br />
mekanizmanın, diğer kronik hastalıklarda da benzer<br />
mekanizmayla anemiye yol açtığı savunulmaktadır.<br />
İnflamatuar sitokinlerin artmış seviyeleri, kırmızı kan<br />
hücrelerinin (RBC) oluşumunda hafif bir artış yaratsa<br />
da, ömrünü azaltmaktadır. Bu inflamatuar süreçte,<br />
kemik iliği artmış RBC üretim isteğine cevap veremez.<br />
Bunun nedeni eritropoietin direnci ile ilişkili olarak<br />
açıklanmaktadır. Eritropoietin direnci, eritropoietine<br />
cevap olarak RBC prekürsör yetersizliğine bağlıdır.<br />
<strong>KOAH</strong> hastalarında eritropoietin seviyesi yüksek sap-<br />
5
derleme<br />
tanmış olup, sebep olarak da anemi oluştuğunda kemik<br />
iliğini stimüle etmek üzere eritropoietin seviyesinin<br />
arttığı, ancak rezistans nedeniyle etkili olamadığı<br />
ve serum seviyesinin artmış olarak kaldığı düşünülmektedir.<br />
Retiküloendotelyal sistemdeki depo demir<br />
mobilizasyon yetersizliği de, anemiye katkı sağlayan<br />
ek bir patofizyolojik faktördür.<br />
Bizim çalışmamızda ek hastalığı olan hastalarda<br />
anemi sıklığı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde olmasa<br />
da anlamlılığa yakın düzeyde yüksek saptanmıştır.<br />
Yine çalışmamızda ek hastalık olarak HT olan<br />
hastalarda, HT olmayanlarla karşılaştırıldığında anemi<br />
sıklığının anlamlı düzeyde yüksek olduğunu saptadık.<br />
Serimizde analiz ettiğimiz bir başka konu da sadece<br />
<strong>KOAH</strong> ile ilişkili olan anemi sıklığını saptamak<br />
olmuştur. Çalışmamızda %19,6 anemi tespit etmişken<br />
sadece <strong>KOAH</strong>’a bağladığımız anemi oranı %13,7 olarak<br />
bulunmuştur. Bu seride olguları MRC dispne skoruna<br />
göre iki ayrı grup olarak karşılaştırdığımızda,<br />
ağır dispne grubunun (MRC 2, 3 ve 4) anemi sıklığı,<br />
hafif dispne grubuna (MRC 0 ve 1) göre yüksek bulundu.<br />
Bu sonuçlar, <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda anemi varlığının<br />
dispne semptomlarında artışa ve egzersiz kapasitesinde<br />
azalmaya katkı sağladığını düşündürebilir.<br />
Konuyla ilgili mevcut tartışmalar şunları düşündürmektedir:<br />
<strong>KOAH</strong>’taki hemoglobin düzeyi, eritropoietin<br />
üretimi üzerine hipoksinin stimüle edici etkileri<br />
ile inflamasyona bağlı eritropoietin direnci arasındaki<br />
denge ile belirlenebilir. Başka bir tartışma konusu da,<br />
kalp yetersizliğinde olduğu gibi, <strong>KOAH</strong>’ta aneminin,<br />
sağkalımda azalma ve morbiditede artışa bağlı olarak<br />
negatif prognoz etkisi gösterebileceğidir. Tartışmaya<br />
açık ve açıklanması gereken bir başka soru ise şudur:<br />
Anemi mi dispne ve egzersiz kısıtlılığını kötüleştiriyor?<br />
Yoksa bu kötüleşme, <strong>KOAH</strong>’ın kendi özelliklerine<br />
bağlı olarak mı gerçekleşiyor? Mevcut kanıtlar<br />
çok parçalıdır ve başlangıç niteliğindedir. <strong>KOAH</strong>’ta<br />
aneminin gerçek prevalansı henüz kesinleşmemiştir.<br />
Anemi ile hastalığın ağırlığı arasındaki olası ilişkinin<br />
araştırılması gerekliliği devam etmektedir ve aneminin<br />
<strong>KOAH</strong>’taki klinik etkisi hâlâ geniş serili çalışmaları<br />
beklemektedir. Tüm bu sebeplerden dolayı, düşük<br />
hemoglobin seviyelerini düzeltmenin bu hastalığa<br />
karşı tedavi seçeneği olarak yeri bulunup bulunmadığını<br />
belirleme amacıyla <strong>KOAH</strong>’ta anemi mekanizmalarını<br />
ve aneminin etkisini sistematik ve ileriye dönük<br />
olarak çalışmak oldukça önemli görünmektedir. Her<br />
ne kadar <strong>KOAH</strong>’ın birçok sistem üzerinde etkilerinin<br />
olduğu bilinmekte ise de, sistemik etkilerinin erken<br />
dönemde saptanması, bu komorbid durumların ortaya<br />
çıkmasını engeller mi? Bu hastalığın değerlendirilmesi<br />
ve tedavisinin düzenlenmesi sistemik etkileri de<br />
kapsayacak şekilde planlanarak hastalığın morbidite<br />
ve mortalitesinin azaltılması yönündeki hedefler henüz<br />
sonuçlanmış değildir. <strong>KOAH</strong>, artık yalnızca akciğerleri<br />
etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmemektedir.<br />
Mevcut bulgular <strong>KOAH</strong>’ın sistemik etkilerinin<br />
ve sonuçlarının olduğu yönündedir.<br />
Biz çalışmamızda <strong>KOAH</strong>’ın önemli sistemik etkilerinden<br />
olan aneminin sıklığını ve bununla iliş-<br />
6
kili olabilecek etkenleri analiz ettik. Sonuç olarak bu<br />
çalışmada <strong>KOAH</strong>’ta anemi prevalansı %19,6 olarak<br />
bulundu. Sadece <strong>KOAH</strong>’a bağlı anemi %13,7 oranında<br />
saptandı. Olguların erkek çoğunluklu olması,<br />
cinsiyet farkının anemi sıklığına etkisini saptamaya<br />
engel olmuştur. Diğer faktörlerle olan ilişkisine<br />
bakıldığında, ek hastalık olarak HT varlığının anemi<br />
ile anlamlı ilişkisinin olduğu tespit edildi. Yine<br />
<strong>KOAH</strong> evresinin ağır şiddette olması ve yüksek seviyede<br />
MRC dispne skoru bulunmasının, istatistiksel<br />
anlamlı düzeyde olmasa da, anemi sıklığını etkileyebileceği<br />
belirlendi. Bu çalışma ile birlikte konuyla<br />
ilişkili yapılmış araştırmalardaki bulgulara bakıldığında<br />
alınması gereken çok mesafenin olduğu görülmektedir.<br />
Uzun süredir polisitemi ile birlikte anılan<br />
<strong>KOAH</strong>’ın anemi ile daha da sık anılacağı açıktır ve<br />
<strong>KOAH</strong> hastalarında anemi, yakın gelecekte yoğun<br />
araştırma konusu olacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Fidan A, Tokmak M, Kıral N, Cömert SŞ, Saraç G,<br />
Salepçi B, Çağlayan B. Bir Sistemik Hastalık Olarak<br />
<strong>KOAH</strong> ile Anemi Birlikteliği Solunum 2012;14(1):18–<br />
26<br />
2. Celli BR, MacNee W; ATS/ERS Task Force. Standarts<br />
for the diagnosis and treatment of patients<br />
with COPD: a summary of the ATS/ERS position paper.<br />
Eur Respir J 2004;23:932-946.<br />
3. Global Initiative for Chronic Obstructive Lung Disease.<br />
Global strategy for the diagnosis, management<br />
and prevention of choronic obstructive pulmonary<br />
disease 2006. Erişim tarihi: 05 Ocak 2011.<br />
Erişim yeri: http://www.goldcopd.org.<br />
4. Agustí AG, Noguera A, Sauleda J, Sala E, Pons J,<br />
Busquets X. Systematic effects of chronic obstructive<br />
pulmonary disease. Eur Respir J 2003;21:347-<br />
360.<br />
5. Schols AMWJ. Pulmonary cachexia. Int J Cardiol<br />
2002;85:101-110. 7. Weiss G, Goodnough LT. Anemia<br />
of chronic disease. N Eng J Med 2005;352:1011-<br />
1023.<br />
6. Oudijk E-JD, Lammers J-WJ, Koenderman L. Systemic<br />
inflamation in chronic obstructive pulmonary<br />
disease. Eur Respir J Suppl 2003;22(suppl 46):5-13.<br />
7. Wouters EF. Chronic obstructive pulmonary disease.<br />
5: systemic effects of COPD. Thorax 2002;57:1067-<br />
1070.<br />
8. Gan WQ, Man SF, Senthilselvan A, Sin DD. Association<br />
between chronic obstructive pulmonary disease<br />
and systemic inflammation: a systemic review<br />
and a metaanalysis. Thorax 2004;59:574-580.<br />
9. Crosato M, Steinborn W, Anker SD. Anemia in<br />
chronic congestive heart failure: frequency, prognosis<br />
and treatment. Herat Fail Monit 2003;4:2-6.<br />
10. Means RT Jr. Advances in the anemia of chronic disease.<br />
Int J Hematol 1999;70:7-12.<br />
7
derleme<br />
Kombine Pulmoner Fibrozis ve<br />
Amfizem Sendromu<br />
Ömer Ayten,<br />
Oğuzhan Okutan<br />
GATA Haydarpaşa<br />
Eğitim Hastanesi<br />
Göğüs Hastalıkları<br />
AD<br />
Kombine Pulmoner Fibrozis ve Amfizem Sendromu (KPFA)<br />
daha çok sigara içen erkeklerde görülen, ağır dispne, normal<br />
veya hafif azalmış solunum fonksiyon testlerine karşılık karbonmonoksit<br />
difüzyonunda (DLCO) belirgin azalma ve yüksek çözünürlüklü<br />
akciğer tomografisinde (YÇBT) üst loblarda amfizem<br />
ve alt loblarda fibrozis bulgularıyla karakterize bir sendromdur (1).<br />
KPFA’nın sıklığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak sanılanın<br />
aksine sık rastlanılan bir sendromdur. Son yıllarda sendromun<br />
klinik ve radyolojik bulgularının tanımlanmasıyla farkındalılığı<br />
giderek artmaktadır. Tüm idiopatik pulmoner fibrozis (İPF) hastalarının<br />
%35’inin KPFA olduğu düşünülmekte, güncel çalışmalarda<br />
YÇBT’de pulmoner fibrozis saptanan hastalarda aynı zamanda<br />
yüksek oranlarda amfizem varlığı bildirilmektedir. (%18-50) (2,3).<br />
Etyopatogenezi aydınlatılamasa da sigara kullanımı etyolojideki<br />
en önemli risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Sigaranın<br />
oksidatif stresi artırarak, inflamasyonu indükleyerek, apopitozisi<br />
artırarak, sitokin dengesini ve konnektif dokuların matriksini bozarak<br />
pulmoner fibroz ve amfizem oluşumu üzerine doğrudan etkili<br />
olduğu düşünülmektedir. Genetik predispozisyon ve sigaranın<br />
tetiklediği otoimmun yanıt da etyopatogenezde üzerinde durulan<br />
diğer faktörlerdir. Amfizem ve fibrozisin ayrıca sistemik skleroz ve<br />
romatoid artrit gibi bazı konnektif doku hastalıklarında da görülebilmesi<br />
bu durumu desteklemektedir. (4,5)<br />
8
Hastaların çoğunluğu 65 yaş üzeri ve aktif sigara<br />
içen veya yoğun sigara kullanımı (>40 paket/yıl)<br />
öyküsü olan erkek hastalardır. İleri derecede nefes<br />
darlığı (New York Kalp Cemiyeti sınıf 3 veya 4) en<br />
belirgin semptomdur. Fizik muayenede siyanoz,<br />
parmaklarda çomaklaşma ve bazallerde velcro ralle<br />
saptanabilir. Pulmoner hipertansiyon gelişimi mortalite<br />
ve morbidite üzerine en etkili faktör olup hastaların<br />
yaklaşık yarısında görülmektedir. (6,7)<br />
Solunum fonksiyon testlerinde akciğer volümleri<br />
ve akımları genellikle normaldir veya hafif derecede<br />
azalma izlenir. Bu durum fibrozis ve amfizemin solunum<br />
fonksiyonları üzerine ters etkilerinden kaynaklanmaktadır.<br />
DLCO’da belirgin azalma en belirgin<br />
bulgudur. DLCO’daki azalma amfizem, fibrozis ve<br />
pulmoner vasküler hasarın ortak bir bulgusudur (7).<br />
YÇBT’de üst loblarda amfizem ve alt loblarda<br />
fibrozis bulguları karakteristik görünümdür. Üst<br />
loblarda daha sıklıkla paraseptal amfizem alanları<br />
izlenmekle beraber sentriasiner ve büllöz değişiklikler<br />
de izlenebilir. Alt loblarda ise retiküler dansiteler,<br />
buzlu cam alanları ve bal peteği görünümler sık<br />
rastlanılan bulgulardır (3)<br />
Tanıda YÇBT bulguları belirleyici olsa da hastalarda<br />
klinik özelliklerin varlığına da dikkat edilmelidir.<br />
Buzlu cam alanları izlenen hastalarda diğer difüz<br />
parankimal akciğer hastalıklarının ayırıcı tanısı<br />
için tanıda nadiren de olsa biyopsi gerekebilir.<br />
KPFA tedavisi konusunda uzman görüşleri ve<br />
önerileri dışında halen kanıta dayalı güçlü çalışmalar<br />
yoktur. Tedavi genel anlamda amfizem ve pulmoner<br />
fibrozisin ayrı ayrı tedavileri üzerine kurulmuştur.<br />
Sigaranın bırakılması, influenza ve pnömokok aşıları<br />
ve diğer koruyucu önlemlerin alınması tedavide<br />
ilk ve önemli bir basamaktır. Solunum fonksiyon<br />
testlerinde hava yolu darlığı (obstrüktif ve mikst tip<br />
Akciğerlerinizi<br />
feda etmeyin!<br />
9
derleme<br />
bozukluk) olanlarda bronkodilatör tedavi kullanılmalıdır.<br />
İnhale steroidlerin enfeksiyon yan etkilerinden<br />
dolayı mümkün olduğunca kaçınılması önerilse<br />
de KPFA hastalarında inhale tedavilerin mortalite<br />
üzerine etkileri gösterilememiştir. (8,9) İdiopatik<br />
pulmoner fibrozis (İPF) için günümüzde yaşam<br />
süresini uzatan medikal bir tedavi yoktur. Benzer<br />
şekilde KPFA’da sistemik steroid, immünsüprese ve<br />
diğer medikal tedavilerin yayınlanmış serilerde yaşam<br />
sürelerine etkileri gösterilememiştir. KPFA hastalarında<br />
alevlenmelerde tedavi <strong>KOAH</strong> ve İPF alevlenmelerine<br />
benzer şekilde yönetilmelidir. <strong>KOAH</strong> ve<br />
İPF’de gelişen pulmoner hipertansiyon tedavisinde<br />
sildenafil ve endotelin reseptör antagonistleri gibi<br />
medikal tedaviler kullanılsa da tedavi yararı gösterilmemiştir.<br />
PHT gelişen hastalarda uzun dönem<br />
oksijen tedavisi dışında bir medikal tedavi önerilmemektedir.<br />
KPFA hastalarında İPF’de olduğu gibi<br />
yaşam süresi üzerine etkili, gelecek için umut vaat<br />
eden tek tedavi akciğer transplantasyonudur (8).<br />
KPFA’da mortalite oranları yüksektir. Hastaların<br />
beş yıllık sağkalım oranı %57’dir. Mortalite üzerine<br />
etkili en önemli faktör pulmoner hipertansiyon gelişimidir.<br />
PHT olmayan hastalarda beş yıllık sağkalım<br />
oranı %75 iken, PHT gelişen hastalarda bu oran<br />
%25’tir (7).<br />
Sonuçta KPFA farklı solunum fonksiyon karakteristikleri,<br />
yüksek pulmoner hipertansiyon oranları<br />
ile ilişkili düşük yaşam süreleri nedeniyle İPF ve<br />
amfizemden farklı değerlendirilmesi ve daha fazla<br />
Kombine<br />
Pulmoner Fibrozis<br />
ve Amfizem<br />
Sendromu (KPFA)<br />
hastalarının<br />
çoğunluğu<br />
65 yaş üzeri ve<br />
aktif sigara içen<br />
veya yoğun sigara<br />
kullanımı öyküsü<br />
olan hastalardır.<br />
10
üzerinde durulması gereken bir sendromdur. Bu<br />
sendromun daha iyi tanımlanması, etyopatogenezi<br />
ve risk faktörlerinin belirlenmesi ve tedavisi konusunda<br />
daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. O. Okutan, O. Ayten; Pulmoner fibrozis ve amfizem<br />
birlikteliği sendromu; Z.Kartaloğlu, O. Okutan<br />
editörler, İdiyopatik Pulmoner Fibrozis; TÜSAD Eğitim<br />
Kitapları Serisi; Eylül 2013 Sayfa 162-167.<br />
2. Cottin V. The impact of emphysema in pulmonary<br />
fibrosis. Eur Respir Rev. 2013 Jun 1;22(128):153-7<br />
3. Matthew D. Jankowich and Sharon I. S. Rounds;<br />
Combined pulmonary fibrosis and emphysema syndrome.<br />
Chest. 2012 Jan;141(1):222-31<br />
4. Antoniou KM, Walsh SL, Hansell DM et al. Smoking-related<br />
emphysema is associated with idiopathic<br />
pulmonary fibrosis and rheumatoid lung.<br />
Respirology. 2013 Nov;18(8):1191-6<br />
5. Cottin V, Nunes H, Mouthon L, Gamondes D, et all.<br />
Combined pulmonary fibrosis and emphysema<br />
syndrome in connective tissue disease. Arthritis<br />
Rheum. 2011 Jan;63(1):295-304.<br />
6. Portillo Carroz K, Roldán Sánchez J, Morera Prat<br />
J. Combined pulmonary fibrosis and emphysema.<br />
Arch Bronconeumol. 2010 Dec;46(12):646-51<br />
7. Cottin V, Nunes H, Brillet PY, et all. Combined pulmonary<br />
fibrosis and emphysema: a distinct underrecognised<br />
entity. Eur Respir J. 2005 Oct;26(4):586-<br />
93.<br />
8. Spyros A Papiris,Christina Triantafillidou,Effrosyni<br />
D Manali et al. Combined pulmonary fibrosis and<br />
emphysema. Expert Rev. Respir. Med. 7(1), 19–32<br />
(2013)<br />
9. Ryerson CJ, Hartman T, Elicker BM et al . Clinical<br />
features and outcomes in combined pulmonary fibrosis<br />
and emphysema in idiopathic pulmonary fibrosis.<br />
Chest. 2013 Jul;144(1):234-40.<br />
11
derleme<br />
<strong>KOAH</strong>: Mesleki Maruziyetlerin<br />
Etkisini Yeterince<br />
Kavrayabildik mi?<br />
Arif Keleşoğlu<br />
TCSB Ankara<br />
Dışkapı YB Eğitim<br />
ve Araştırma<br />
Hastanesi<br />
Hepimiz kronik obstrüktif akciğer hastalığının (<strong>KOAH</strong>) tüm<br />
sistemleri etkilediğini ve genel bir yetmezlik durumuna yol<br />
açtığını biliyoruz. Ortaya çıkmasındaki en önemli etkenin<br />
de tütün dumanına maruziyet olduğunu biliyoruz. Tütün kullanımının<br />
<strong>KOAH</strong> kadar diğer sistemik hastalıklara da yol açtığı uzun<br />
zamandır biliniyor. Ancak tüm bunlar hastalığın en önemli ikinci<br />
nedenini göz ardı etmemizi haklı kılmıyor.<br />
<strong>KOAH</strong> solunum sisteminin sürekli tahriş edici etkenlere maruz<br />
kalması sonucu gelişen uzun süreçli bir hastalıktır. İş ortamındaki<br />
çeşitli gazlar, tozlar, duman ve buharın hastalığın gelişmesine katkı<br />
yaptığı uzun süredir kabul ediliyordu. Ancak 1980’lerden itibaren iş<br />
ortamında maruz kalınan kirleticiler ile <strong>KOAH</strong> gelişimi arasındaki<br />
ilişki ortam ölçümlerini içeren analitik çalışmalar ile ortaya konmaya<br />
başlanmıştır. İlk çalışmalardan birini yapan Margaret Becklake 1985<br />
yılında iş kaynaklı toz ve dumanların <strong>KOAH</strong> patogenezi ile nedensel<br />
ilişkisini ortaya koymuştur (2,3). Coggon ve Taylor (4) yaptıkları yoğun<br />
bir literatür değerlendirmesi sonucu maruz kalınan kömür tozu<br />
ile kömür madencilerinde gelişen kronik hava yolu obstrüksiyonunu<br />
açık bir şekilde ilişkilendirmişlerdir. Amerikan Toraks Derneği (ATS)<br />
mesleki etkenlerin obstrüktif akciğer hastalıkları (astım ve <strong>KOAH</strong>)<br />
12
gelişimindeki rolünü ortaya koyan sistematik bir değerlendirmeyi<br />
2003 yılında yayınlamıştır. Bu çalışmalar ve<br />
tespitler böylece uzatılabilir. Sonuç olarak <strong>KOAH</strong> hastalarının<br />
yaklaşık %15’inde mesleki etkenlerin rolü olduğu artık<br />
kesin olarak kabul görmüştür. Bu açıdan bakıldığında<br />
mesleki nedenlerin –sigara karşısında- hiç de küçümsenemeyecek<br />
ölçüde dikkate alınması gerektiği açıktır.<br />
Oyvind ve arkadaşlarının Scand J Work Environ<br />
Health’de yayınladıkları, belki de bu konudaki en büyük<br />
kohort çalışmada iş ortamı etkenleri ile <strong>KOAH</strong> arasındaki<br />
ilişki bir kez daha ve kalıcı olarak ortaya konulmuştur<br />
(5). İnorganik ve mineral kaynaklı iş ortamlarında<br />
yapılan 15 çalışmanın 12’sinde ve organik kökenli iş ortamlarında<br />
yapılan 19 çalışmanın 17’sinde maruziyetler<br />
ile <strong>KOAH</strong> arasında açık bir ilişki gösterilmiştir. Bu ilişki<br />
doz ve süre ile bağlantılı görünmektedir. Çalışan mavi<br />
yakalıların büyük bölümünün sigara içicisi de olduğu<br />
göz önüne alındığında hastalığın gelişiminde hangisinin<br />
etken olduğunu bilmek zorlaşmaktadır. Bu açıdan bakınca<br />
–özellikle- göğüs hastalıkları hekimlerinin etiyolojik<br />
nedeni düşünürken en popüler bilinen neden sigarayı<br />
öncelemesi bir bakıma anlaşılabilir. Ama bu kohort<br />
çalışma da mesleki toz, gaz ve duman maruziyetinin,<br />
kendi başına etkisini bir kenara bırakalım, en azından<br />
sinerjistik ya da aditif etki gösterdiğini artık net olarak<br />
ortaya koymuştur.<br />
Epidemiyolojik çalışmalarda astım ve <strong>KOAH</strong> prevalansları<br />
arasında farklılık olması sağlıklı işçi etkisine<br />
bağlanabilir. Bu tanım, çalıştığı ortamın sağlığını kötü<br />
yönde etkilediğinin erken farkına varan ya da hekim<br />
İş ortamındaki<br />
çeşitli gazlar, tozlar, duman ve<br />
buhar <strong>KOAH</strong> hastalığına<br />
sebep olur<br />
13
derleme<br />
tarafından uyarılan işçinin o iş kolunu kısa sürede<br />
bırakması, sonucunda da o işyerinde ve o iş kolunda,<br />
genetik ve yapısal olarak, daha dayanıklıların<br />
çalışmaya devam etmeleri sonucu epidemiyolojik<br />
verilerin etkilenmesidir. Astım böyle bir hastalıktır.<br />
Ortalama iki yılı bulabilen nispeten kısa süreli bir<br />
duyarlanma evresinden sonra belirtiler başlamakta<br />
ve otomobil boyacısı, fırıncı, deterjan çalışanı gibi<br />
işçiler bu ortamda etkilendiklerini fark etmekte ve<br />
işi terk etmekte, başka iş kollarına kaymaktadırlar.<br />
Sonuç olarak da bahsedilen iş kollarında yapılan çalışmalarda<br />
daha az sayıda etkilenmiş işçi tespit edilebilmektedir.<br />
Ama durum <strong>KOAH</strong> için biraz daha<br />
farklıdır. Süreç nispeten uzun bir zaman aldığı için<br />
işçi etkilendiğini fark edememekte (ya da daha çok<br />
içtiği sigaraya bağlamakta) ve etkene daha uzun süre<br />
maruz kalmaktadır. Bunda semptomların astım gibi<br />
dramatik şekilde ortaya çıkmamasının da rolü vardır.<br />
Haliyle bazı iş kollarında daha fazla sayıda KO-<br />
AH’lı çalışan bulunması hiç de sürpriz olmamalıdır.<br />
Bu iş kollarından biri – belki de en önemlisi- madencilik<br />
sektörüdür. Bu sektörde obstrüktif bronşit,<br />
önceleri, sadece sigara içimine bağlanırdı. Oysa ki<br />
kronik bronşit madencilerin %18-51’inde görülmektedir.<br />
Bunlar arasında sigara içenler çoğunluktadır.<br />
Ama sigara içmeyen madencilerin de %20’sinde görülmektedir<br />
(1). Madencilerde, sigara içenlerde görüldüğü<br />
gibi, histopatolojik olarak hem kronik bronşit<br />
hem de amfizem görülmektedir. <strong>KOAH</strong>’ın madencilerde<br />
pnömokonyozdan daha çok görülmesi<br />
olasıdır, pnömokonyoz görülen işletmelerde <strong>KOAH</strong><br />
da çok görülmektedir. Bu arada dikkat etmemiz<br />
gereken başka bir durum da ‘seçilmiş işçi’ etkisidir.<br />
Özellikle daha ağır işlerde çalışanlar daha güçlü ve<br />
dayanıklılardan olmaktadır; madenlerde kaya kırılması<br />
gibi işleri bu işçiler yapmaktadır ve bu grubun<br />
işe başlarken aslında çok daha iyi spirometrik değerleri<br />
olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla yıllık<br />
FEV 1<br />
kaybına uğramalarına karşın kesitsel bir değerlendirmede<br />
spirometrik değerlerinin iyi olması solunumsal<br />
etkilenmeye uğramadıklarını göstermez.<br />
Mesleki öyküsü ve sigara öyküsü olmayanlarda yıllık<br />
FEV 1<br />
kaybı 20 mL, sigara içmeyen ve mesleki etkene<br />
maruziyeti olanlarda 50 mL, sadece sigara içenlerde<br />
80 mL ve hem mesleki maruziyeti olan hem de sigara<br />
içenlerde 160 mL olarak tespit edilmiştir (6).<br />
Mesleki obstrüktif akciğer hastalığını hiç sigara içmemiş<br />
olanlarda kanıtlamak çok kolaydır, ama sigara<br />
içmiş olanlarda da –bazı hesaplamalar kullanarak–<br />
mesleki etkinin katkısını hesaplamak mümkün olmalıdır.<br />
Bu durumda bu kişileri nasıl sigara bırakmaya<br />
yönlendiriyorsak, aynı şekilde, iş ortamından da uzaklaştırmamız<br />
gerekmektedir. Sigorta ve sağlık hizmeti<br />
sağlayıcılarının da bunu kabul etmeleri gerekmektedir.<br />
Bu aşamada kişisel bir gözlemimden bahsetmek<br />
isterim: uzun yıllardır hem Türkiye’de hem de<br />
Almanya’da madencilik yapmış sigortalıların Türkiye-Almanya<br />
arasındaki anlaşmalardan doğan<br />
değerlendirmelerini yapmaktayım. Alman sigorta<br />
kurumları madencileri anlaşmalı/yeminli meslek<br />
14
hastalıkları hekimlerinin bilirkişiliğine sunmakta ve<br />
sonucuna göre maluliyet değerlendirmesi yapmaktadır.<br />
Daha sonra bu dosyalar Türk sağlık sigortası<br />
kurumlarına gönderilmekte (eskiden SSK şimdi<br />
SGK) ve burada da değerlendirme yapılmaktadır.<br />
Her bir devlet bu değerlendirmeler sonucunda çıkan<br />
kararlar doğrultusunda kendi sorumlulukları kadar<br />
sigortalıya ödeme yapmaktadırlar. Bundan yirmi yıl<br />
önce gördüğüm dosyalarda Alman hekimleri sıklıkla<br />
pnömokonyoz tanısı koymaktaydılar, daha az olmak<br />
kaydı ile <strong>KOAH</strong> tanısı koyarlardı ve bunları mesleki<br />
kabul ederlerdi. Şimdilerde gelen dosyalarda ise pek<br />
çok işçide mesleki <strong>KOAH</strong> tanısı konulmakta ve bir<br />
kısmında da pnömokonyoz tespiti bulunmaktadır.<br />
Maluliyetlerin büyük kısmı da <strong>KOAH</strong>’a dayanılarak<br />
verilmektedir. Buradan artık gelişmiş devletlerin<br />
mesleki <strong>KOAH</strong>’ı geniş anlamda kabul ettikleri ve çalışma<br />
önlemlerini de buna göre aldıkları sonucunu<br />
çıkarıyorum. Artık Türkiye’de de sigortacılık kurumlarının<br />
bunu kabul etmesi gerektiğini düşünüyorum.<br />
Ayrıca artık göğüs hastalıkları uzmanları olarak<br />
tütün kullanımı ile ilgili yapılmış çalışmalar doğrultusunda<br />
A sınıfı kanıtlarla gösterilmiş etkinin<br />
yarattığı büyük örtüyü <strong>KOAH</strong>’lı işçilerin etiyolojik<br />
tanısının üzerinden kaldırmamız gerektiğini düşünüyorum.<br />
Yani <strong>KOAH</strong>’ı olan kişiyi sadece içtiği sigara<br />
nedeni ile damgalamayalım, belki de çalıştığı<br />
iş kolu içtiği sigaradan daha fazla <strong>KOAH</strong> gelişimine<br />
katkıda bulunmuştur. Amacımız tabi ki tüm çalışanların<br />
sigara içmemesini sağlamak olmalıdır. Sigarayı<br />
bıraktırmak <strong>KOAH</strong> gelişimini yavaşlatacaktır. Ama<br />
bu kişilerde sadece sigarayı sorgulamak ne kadar<br />
doğrudur ve yeterli midir?<br />
Bu çalışmalar doğrultusunda cevabın “hayır”<br />
olduğu görülmektedir. Biz hekimlerin görevi etkeni<br />
bulup, mümkünse ortadan kaldırmaktır. Bir<br />
başka görevi de bir vakadan yola çıkıp hastalıklara<br />
neden olan etkenleri ve ortamları keşfetmektir. Bu<br />
şekilde sadece o hastayı değil, onunla birlikte aynı<br />
etkene maruz kalan diğer kişileri de koruyabiliriz.<br />
Yani <strong>KOAH</strong> tanısı koyduğumuz kişide sigara içimini<br />
tespit ettiğimizde etiyolojik sorgulamayı orada bırakmayalım.<br />
İşini de soralım, hatta önceki işlerini,<br />
işlerinin ayrıntılarını, beraber çalıştığı diğer işçilerin<br />
işlerini de soralım. Unutmayalım ki ‘<strong>KOAH</strong>’ ayrıntıda<br />
gizlidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Keleşoğlu A., Şimşek C., Mesleki ve Çevresel Solunum<br />
Sistemi Hastalıkları (çeviri), <strong>2014</strong><br />
2. Beclake MR. Chronik airflow limitation: Its relationship<br />
to work in dusty occupations. Chest 1985<br />
Oct;88(4).608-17<br />
3. Beclake MR. Occupational exposures: Evidence<br />
for a casual association with chronic obstructive<br />
pulmonary disease. Am Rev Respir Dis. 1989 Sep;<br />
140(3Pt 2): S85-91<br />
4. Coggon D., Newman TA., Coal mining and chronic<br />
obstructive pulmonary disease. A review of the evidence.<br />
Thorax 1998 May;53(5):398-407<br />
5. Oyvind O. at al. Occupational chronic obstructive<br />
pulmonary disease: a systematic literature review.<br />
Scand J Work Environ Health. <strong>2014</strong>; 49(1):19-35<br />
15
literatür özetleri<br />
Akut hiperkapnik solunum yetmezliği gelişen <strong>KOAH</strong><br />
hastalarında taburculuk sonrası evde non invazif<br />
ventilasyon kullanımı<br />
Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Levent Cem Mutlu<br />
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD, Tekirdağ<br />
Home non-invasive ventilation use following acute<br />
hypercapnic respiratory failure in COPD.<br />
Jonathan A. Galli, Jason S. Krahnke, A. James Mamary,<br />
Kartik Shenoy, Huaqing Zhao, Gerard J. Criner<br />
Respiratory Medicine, (<strong>2014</strong>) 108, 722-728<br />
GİRİŞ<br />
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (<strong>KOAH</strong>) hem Amerika Birleşik<br />
Devletleri’nde hem de tüm dünyada morbidite ve mortalitenin<br />
önde gelen nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir.<br />
Hiperkapnik solunum yetmezliği <strong>KOAH</strong> atakları sırasında<br />
görülebildiği gibi hastalığın progrese olmasıyla kronik hale gelebilmektedir.<br />
Hiperkapnik solunum yetmezliği gelişen hastalar<br />
daha sık hastaneye başvurmakta, solunumsal ve solunumsal<br />
olmayan fonksiyonları daha hızlı bozulmakta, prognozları<br />
daha kötü olmaktadır. Hiperkapni geliştikten sonra, iki yıllık<br />
mortalite hızları %30-40 artmaktadır.<br />
Non invazif mekanik ventilasyonun (NIMV), <strong>KOAH</strong> hastalarında<br />
oluşan akut hiperkapnik solunum yetmezliğinin tedavisinde<br />
etkili olduğu; mortaliteyi, endotrakeal entübasyon ihtiyacını<br />
azalttığı ve hastanede yatış süresini kısalttığı gösterilmiştir.<br />
Bununla birlikte kronik hiperkapnik solunum yetmezliği olan<br />
hastaların ev tipi NIMV kullanımının faydaları çok açık değildir.<br />
Dispne skorlarında ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesinde düzelme<br />
sağladığı gösterilmişken, spirometrik ve arter kan gazı değerleri<br />
üzerine olan etkileri kafa karıştırıcıdır. Diğer taraftan mortalite ve<br />
atak sıklığı üzerine olan etkileri tutarlı bir şekilde gösterilmemiştir.<br />
Çalışmada <strong>KOAH</strong> atak nedeniyle akut hiperkapnik solunum<br />
yetmezliği gelişen hastaların ev tipi NIMV ile tedaviye devam<br />
etmelerinin sağkalımda fayda sağlayabileceği ileri sürülmektedir.<br />
YÖNTEM<br />
Tek bir merkezde, retrospektif olarak planlanan çalışmaya,<br />
<strong>KOAH</strong> atak nedeniyle başvuran ve hiperkapnik solunum yetmezliği<br />
tedavisinde hastanede bilevel NIMV kullanan hastalar<br />
dahil edilmiş. Hiperkapnik solunum yetmezliği kriteri olarak<br />
arter kan gazında PaCO 2<br />
değerinin 45 mmHg’nın üzeri olması<br />
alınmış.<br />
Hastalar taburculuk sonrası NIMV kullanan ve kullanmayanlar<br />
(reçete edilmeyen veya uyum nedeniyle kullanmadığı<br />
tespit edilen hastalar) olarak iki gruba ayrılmış. Uyumsuzluk<br />
kararı, cihazların elektronik geribildirim kayıtlarına veya hastaların<br />
kontrol vizit evraklarına bakılarak verilmiş.<br />
16
Çalışmanın ilk sonlanım noktası olarak ilk başvurudan sonra<br />
tekrar hastaneye başvuruyu gerektirecek bir olay veya ölüme<br />
kadar geçen süre alınmış. İkinci sonlanım noktaları olarak da<br />
tekrar hastaneye başvuru hızı, tüm nedenlere bağlı ölüm hızı,<br />
yoğun bakıma başvuru hızı ve endotrakeal entübasyon hızı<br />
alınmış. İkincil sonlanım için veriler ilk başvurudan sonraki<br />
30., 90. ve 180. günlerde elde edilmiş.<br />
SONUÇLAR<br />
Çalışmanın planlandığı döneme ait veriler incelendiğinde<br />
1429 hastanın <strong>KOAH</strong> atak nedeniyle hastaneye başvurduğu<br />
tespit edilmiş. Hasta dosyalarının geriye dönük olarak incelenmesi<br />
sonucu, bilevel NIMV uygulanmayan, hiperkapnisi<br />
belgelenemeyen ve huzurevine taburcu edilen hastalar çalışma<br />
dışı bırakılmış. Şartları sağlayan 166 hastadan 78’inin taburculuk<br />
sonrası NIMV kullandığı, 88’inin (64 kişi reçete edilmeyen,<br />
24 kişi NIMV’ye uyum göstermeyen) ise kullanmadığı tespit<br />
edilerek, iki gruba ayrılmış.<br />
NIMV kullanan grubun yaş ortalamasının 3,3 yıl daha az olduğu<br />
(istatistiksel olarak anlamlı), daha fazla oranda obstrüktif<br />
uyku apne sendromu veya obezite hipoventilasyon sendromu<br />
hikayesi olan hasta (istatistiksel olarak anlamlı) içerdiği görülmüş.<br />
Her iki grupta kadın hasta sayısının erkek hasta sayısından<br />
yüksek olduğu tespit edilmiş.<br />
Hastaların 104’üne ait spirometrik değerlere ulaşılabilmiş.<br />
Beklenen zorlu vital kapasite yüzde değeri dışında diğer spirometrik<br />
değerler her iki grupta benzer olarak bulunmuş. Hastaların<br />
157’sine ait ekokardiyografi değerlerine ulaşılmış ve diyastolik<br />
ve sistolik kalp yetmezliği prevalansının her iki grupta<br />
benzer olduğu görülmüş. Kayıtlar incelendiğinde taburculuk<br />
esnasındaki PaCO 2<br />
değerleri evde NIMV kullanan grupta 61.2<br />
mmHg, kullanmayan grupta 55.2 mmHg olarak tespit edilmiş<br />
(fark istatistiksel olarak anlamlı).<br />
NIMV kullanan grubun tekrar hastane başvurusunda istatistiksel<br />
olarak anlamlı düşme tespit edilmiş. NIMV kullanmayan<br />
hastaların %75’i, 180. günde en az bir kez hastaneye<br />
başvururken, diğer grupta bu oran %39,7 olarak bulunmuş.<br />
Mortalite oranlarında da istatistiksel olarak anlamlı dereceye<br />
ulaşmasa da NIMV kullanan grupta düşme eğilimi tespit edilmiş<br />
(180 günde mortalite oranları NIMV kullanan grupta %10,<br />
kullanmayan grupta %19).<br />
Yoğun bakım ihtiyacında 30., 90. ve 180. günlerde NIMV<br />
kullanan grupta anlamlı derecede azalma tespit edilirken, entübasyon<br />
ihtiyacında 180. günde iki grup arasında istatistiksel<br />
anlamlılık izlenmiş.<br />
TARTIŞMA<br />
Retrospektif olarak yapılan çalışmada, atak nedeniyle hastaneye<br />
yatan ve akut hiperkapnik solunum yetmezliği olan <strong>KOAH</strong><br />
hastalarına, taburculuk sonrası evde NIMV uygulamasının<br />
sağkalımı artırdığı, tekrar hastane başvurma oranını, yoğun<br />
bakım başvuru hızını ve entübasyon ihtiyacını azalttığı sonucuna<br />
varılmıştır.<br />
Daha önce Cheug ve arkadaşları yaptıkları randomize kontrollü<br />
çalışmada akut hiperkapnik solunum yetmezliği olan<br />
<strong>KOAH</strong> ataklı hastalarda evde NIMV uygulamasının 1 yıl süreyle<br />
entübasyon veya ölümle sonuçlanan atak oranında azalma<br />
sağladığını göstermişlerdir. Ancak bu çalışmayla benzer şekilde<br />
devamlı NIMV uygulamasının ölüm oranında anlamlılık<br />
seviyesine ulaşan düşüş sağlamadığı sonucuna varmışlardır.<br />
Çalışmanın kısıtlılıklarından ilki, hasta verilerinin sadece bir<br />
merkeze ait olması ve atak sayılarının olandan az tespit edilme<br />
olasılığının varlığı; ikincisi, NIMV’ye uyumsuz olan hastaların<br />
diğer tedavilere de uyum göstermemiş olma ihtimali olarak belirtilmiş.<br />
Son kısıtlılık ise çalışmanın retrospektif olması ve grupların<br />
dengeli olarak ayrılmamış olabileceği olarak tespit edilmiş.<br />
Prospektif randomize kontrollü çalışmalar yapılarak atak<br />
sonrası akut hiperkapnik solunum yetmezliği gelişen <strong>KOAH</strong><br />
hastalarında evde NIMV uygulamasının etkinliğini destekleyen<br />
çalışmalara ihtiyaç vardır sonucuna varılmış.<br />
17
literatür özetleri<br />
Yaşlı Erişkin Astım-<strong>KOAH</strong> Örtüşme Sendromunda<br />
Sistemik İnflamasyon<br />
Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Levent Cem Mutlu<br />
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD, Tekirdağ<br />
Systemic Inflammation in Older Adults With Asthma-<br />
COPD Overlap Syndrome.<br />
Juan-juan Fu, Vanessa M. McDonald, Peter G. Gibson, Jodie<br />
L. Simpson<br />
Allergy Asthma Immunol Res, <strong>2014</strong> July;6(4):316-324.<br />
Sistemik inflamasyonun AKÖS’nin bir özelliği olup olmadığı<br />
veya hangi belirteçlerin arttığı ve bunun klinik yansımaları<br />
bilinmemektedir. Yine yaşlanmanın, kardiyovasküler hastalıkların<br />
ve obezitenin AKÖS’de ki sistemik inflamasyon üzerine<br />
etkileri de belli değildir.<br />
Çalışmada astım, <strong>KOAH</strong> ve AKÖS’de meydana gelen sistemik<br />
inflamatuar belirteç düzeyleri ve bunun klinik karakteristiklerle<br />
ilişkisinin araştırılması planlanmıştır.<br />
GİRİŞ<br />
Yaşlanma ile birlikte astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı<br />
(<strong>KOAH</strong>) birlikteliği artmaktadır. Obstrüktif hava yolu<br />
hastalığı olan pek çok yaşlıda hem astım hem de <strong>KOAH</strong>’a ait<br />
özellikler birlikte bulunabilmekte ve bu örtüşme astım-<strong>KOAH</strong><br />
örtüşme (AKÖS) sendromu olarak tanımlanmaktadır. Hardin<br />
ve arkadaşları AKÖS’li hastalarda <strong>KOAH</strong>’lı hastalara göre sağlıkla<br />
ilişkili yaşam kalitelerinin daha düşük olduğunu ve daha<br />
sık ve daha ciddi atak geçirdiklerini bildirmişlerdir.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda C reaktif protein (CRP), interlökin 6<br />
(IL-6) gibi pro-inflamatuar belirteçlerin sistemik olarak yükseldiği<br />
ve bu durumun hastalığın progresyonu, atak sıklığı,<br />
<strong>KOAH</strong>’a bağlı hastane yatışı ve hızlı FEV 1<br />
düşüşü ile ilişkili olduğu<br />
bilinmektedir. Aynı belirteçler, yaşlanma ve kardiyovasküler<br />
hastalıklar, diyabet, obezite gibi komorbid durumlarla da<br />
ilişkilidir.<br />
YÖNTEM<br />
Kesitsel olarak yapılan çalışmaya 55 yaş üzeri 108 hasta dahil<br />
edilmiştir. Hastaların klinik, fonksiyonel ve komorbid durumları<br />
değerlendirilmiştir.<br />
Hasta grubu için, 55 yaş üzeri solunumsal semptomları olan ve<br />
doktor tanılı obstrüktif hava yolu hastalığı olan 111 hasta değerlendirmeye<br />
alınmış. Halen sigara içen, bronşektazi tespit edilen,<br />
spirometride hava yolu obstrüksiyonu görülmeyen ve kan örneği<br />
vermeyen 32 hasta çalışma dışı bırakılmış. Geri kalan 79 hasta<br />
yapılan klinik, post bronkodilatatör spirometrik değerlendirme<br />
ve bronş aşırı duyarlılığı sonuçlarına göre astım, <strong>KOAH</strong> ve AKÖS<br />
olmak üzere 3 gruba ayrılmış. Astım grubuna 16, <strong>KOAH</strong> grubuna<br />
21, AKÖS grubuna 42 hasta dahil edilmiş. Kontrol grubu için<br />
39 kişi değerlendirmeye alınmış, aktif sigara içen, kan örneği vermeyen<br />
veya spirometrik değerleri anormal olan 10 kişi çalışma<br />
dışı bırakıldıktan sonra grup 29 kişi ile oluşturulmuş.<br />
18
Katılımcılar 1 ay içinde 3 kez değerlendirme için davet<br />
edilmiş. İlk vizitte pre ve post bronkodilatatör spirometrileri,<br />
semptomları, sigara içme durumları, kullandıkları ilaçlar<br />
değerlendirilmiş ve indükte balgam örnekleri alınmış. İkinci<br />
vizitte kan örnekleri, cilt testleri yapılmış, ilk vizitte balgam<br />
örneği vermeyenlerden indükte balgam örneği alınmış. Son<br />
vizitte ilk vizit FEV 1<br />
değeri 1,3 L’nin üzerinde olan hastalara hipertonik<br />
salin solüsyonu ile bronş provokasyon testi yapılmış.<br />
CRP > 4,12 mg/L ve IL-6> 1,55 pg/ml üzeri her iki inflamatuar<br />
belirteç için artmış seviye olarak kabul edilmiş.<br />
SONUÇLAR<br />
Her dört grubun (astım, <strong>KOAH</strong>, AKÖS ve kontrol), vücut kitle<br />
indeks (VKİ) değerleri, atopi durumları, inhale steroid kullanımı,<br />
kardiyak disfonksiyon hikayeleri ve statin kullanım oranları<br />
benzer bulunmuş. Astım grubundaki hastaların çoğu hiç<br />
sigara içmemişken <strong>KOAH</strong> ve AKÖS grubundaki hastalar sırasıyla<br />
%76,2 ve %71,4 oranında eskiden sigara içmişler.<br />
Charlson komorbidite indeksi hasta grubunda kontrol grubuna<br />
göre anlamlı derecede yüksek bulunurken, hasta alt grupları<br />
arasında anlamlı fark bulunmamış.<br />
Balgam eozinofil ve nötrofil sayıları gruplar arasında farklı<br />
bulunurken, post hoc analizde sadece AKÖS grubu ile kontrol<br />
grubu arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş.<br />
Medyan CRP değerleri <strong>KOAH</strong> ve AKÖS grubunda, astım ve<br />
kontrol grubuna göre yüksek olmakla birlikte fark istatistiksel<br />
olarak anlamlı bulunmamış. IL-6 seviyesi en yüksek AKÖS<br />
grubunda tespit edilmiş ve bu fark astım ve kontrol grubuna<br />
göre istatistiksel olarak anlamlı düzeydeymiş. AKÖS grubunda<br />
astım grubuna göre daha fazla oranda hastada (sırasıyla %81<br />
ve %37;5) artmış IL-6 seviyesi tespit edilmiş. <strong>KOAH</strong> ve AKÖS<br />
grubu arasında IL-6 seviyeleri arasında anlamlı fark bulunmamış<br />
(Tablo 1).<br />
AKÖS sendromu ile ilişkili olabilecek değişkenleri tespit<br />
etmek için çoklu lojistik regresyon analizi yapılmış. Tek yönlü<br />
regresyon analizinde beklenen %’de FEV 1<br />
değeri, balgam nötro-<br />
Tablo 1: Farklı gruplardaki sistemik inflamatuar belirteç düzeyleri<br />
Sistemik İnflamatuar<br />
Belirteç<br />
Kontrol<br />
grubu<br />
Astım <strong>KOAH</strong> AKÖS p değeri<br />
CRP (mg/L, medyan (IQR) 2,2(1,1-5,8) 2,4 (1,0-5,5) 6,7(2,0-17,3) 3,5 (1,7-8,5) 0.020<br />
CRP>4,12 mg/L,n(%) 11 (37,9) 4 (25,0) 14 (66,7) 20 (47,6) 0.064<br />
IL-6(pg/ml), medyan (IQR) 1,6 (1,1-2,6) 1,4 (1,2-2,9) 2,5 (1,5-4,9) 2,9(1,8-4,8) 0.007<br />
IL-6>1,55pg/ml,n(%) 16 (55,2) 6 (37,5) 14 (66,7) 34(81,0) 0.010<br />
CRP>4,12mg/L,<br />
IL-6>1,55pg/ml,n(%)<br />
10 (34,5) 3 (18,8) 11 (52,4) 19 (45,2) 0.157<br />
19
literatür özetleri<br />
fil sayısı, Charlson komorbidite indeksi ve IL-6 seviyesi AKÖS<br />
için riski belirlemede istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş.<br />
Sistemik inflamatuar belirteçlerin klinik özelliklerle ilişkisine<br />
bakıldığında, çoklu regresyon analizi sonucu sadece<br />
VKİ’nin CRP ilişikli olduğu görülmüş. Benzer şekilde regresyon<br />
analizi sonucu yaş, beklenen % FEV 1<br />
değeri ve kardiyovasküler<br />
hastalıklar, IL-6 ile ilişkili bulunmuş.<br />
TARTIŞMA<br />
Çalışmada, AKÖS hastalarında <strong>KOAH</strong>’la benzer sıklıkta sistemik<br />
inflamasyonun varlığından edilebilir. AKÖS hastalarında<br />
IL-6 yüksekliği sık görülmekte ve seviyesi beklenen %FEV 1<br />
ve<br />
kardiyovasküler hastalıklarla güçlü şekilde ilişkilidir; çoklu lojistik<br />
regresyon modeli ile değerlendirildiğinde, yaş, Charlson<br />
komorbidite indeksi ve IL-6 seviyesi AKÖS ile ilişiklidir sonuçlarına<br />
varılmıştır.<br />
AKÖS, obstrüktif hava yolu hastalıkları arasında sık görülen<br />
ve prevalansı yaşla birlikte artan bir klinik tablodur. Çalışmada<br />
hasta grubunun %53,2’de overlap patern tespit edilmiştir.<br />
Daha önceki çalışmalarda astım <strong>KOAH</strong> birlikteliği çok<br />
iyi tanımlanmamış ya da özellikle bu grup hastalar çalışma<br />
dışı bırakılmıştır. Diğer taraftan sigara içimi de dışlama kriteri<br />
olarak kabul edildiğinde önemli oranda hasta grubu çalışma<br />
dışı bırakılmış olmaktadır. Pek çok randomize kontrollü<br />
çalışmada astım ve <strong>KOAH</strong> hastaları titizlikle seçildiğinden<br />
sonuçlar günlük yaşamda görülen hastaları tam olarak yansıtamamaktadır.<br />
Çalışma bu yönüyle gerçek yaşam verilerini<br />
daha iyi yansıtmaktadır.<br />
Çalışmada IL-6 seviyesi <strong>KOAH</strong> ve AKÖS grubunda astım ve<br />
kontrol grubuna göre yüksek bulunmuştur. Bu veri AKÖS hastalarının<br />
astımdan daha ziyade sistemik inflamasyon açısından<br />
<strong>KOAH</strong>’a benzerlik gösterdiği sonucunu desteklemektedir.<br />
Çalışmanın ilk kısıtlılığı olarak astım grubundaki hasta<br />
sayısının nispeten az olması gösterilebilir. Astım, ileri yaşta<br />
<strong>KOAH</strong> ve kalıcı hava yolu obstrüksiyonu için risk olarak kabul<br />
edilmektedir. Yine yeniden yapılanma sonucu fiks hava yolu<br />
obstrüksiyonu gelişmesi, ileri yaşlarda saf astım görülme sıklığındaki<br />
azalmanın nedeni olarak ileri sürülebilir.<br />
Çalışmanın sonuçlarını doğrulamak için daha geniş olgu<br />
sayıları ile yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışmada sadece<br />
iki belirteç düzeyine bakılmıştır. İleriki çalışmalarda bu<br />
sayının artırılması önerilmektedir.<br />
20
<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />
www.solunum.org.tr