13.06.2017 Views

12 NUMARALI GÖZLEM ODASI

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>12</strong> <strong>NUMARALI</strong> <strong>GÖZLEM</strong> <strong>ODASI</strong><br />

Peyami Safa’nın 9'ncu Hariciye Koğuşu adlı romanını lise yıllarında okumuştum. Kitabı<br />

okul kütüphanesinden almış, okumaya başlamış ancak bir türlü bitirememiştim. Hatta bir<br />

ara yarım bırakarak kitabı teslim etmiş ancak daha sonra tekrar alarak zoraki de olsa<br />

tamamını okuyabilmiştim. Kitaptaki ağır hastalık ve hastane betimlemeleri beni derinden<br />

etkilemişti. Belki de bu yüzden hastaneler bana hep soğuk gelmiştir. Bugüne kadar<br />

temel bir sağlık sorunu da yaşamadığımdan meslek yaşamımda zorunlu sağlık testleri<br />

dışında hastanelerden hep uzak durmuşumdur. Ta ki o sabah karnımdaki dayanılmaz<br />

sancı ile uyanana dek.<br />

Karnıma sanki bir bıçak saplanmıştı. Bu acı yetmezmiş gibi bıçak kanırtılarak acı<br />

katmerleniyordu. Ağrı eşiğim olabildiğince yüksek olmasına rağmen bu şiddette bir ağrı<br />

ile mücadele etmekte zorlanıyordum. Karnımdaki ağrı sırtıma vuruyor, soğuk terler<br />

döküyordum. İçtiğim bir bardak suyu midem kabul etmemiş, çıkarmak zorunda kalmıştım.<br />

Güç bela işyerine gelip, yakın bir özel hastanenin acil servisine kendimi zor attım.<br />

Yapılan kan testi ve çekilen ultrasondan sonra durum anlaşılmıştı. Safra kesesinden<br />

düşen bir taş kanalda iltihaba neden olmuştu. Doktor bağladığı serumdan sonra “bu ilaçlı<br />

serum seni biraz rahatlatacak, hemen tam teşekküllü bir hastaneye gitmen gerekiyor”<br />

sözü durumu netleştirmişti.<br />

Çankaya’dan Kızılay’a doğru araçla yol alırken hangi hastaneye gideceğimize daha karar<br />

vermemiştik. Beni götürenler Başkent Hastanesini önerirlerken benim kafam ise<br />

karışıktı. Son yıllarda hızla artan özel hastanelerde sağlığın ticari bir meta olarak<br />

görülmesi benim düşüncelerime tersti. Buna karşılık kamu hastanelerinde ise yetersiz alt<br />

yapı ve aşırı yoğunluktan hastalar yeterli ilgiyi göremiyorlardı. Son anda kararımı kamu<br />

hastanelerinden yana kullandım ve Yüksek İhtisas Hastanesinin aciline yöneldik.<br />

Acildeki doktorlar, elimdeki kan testi ve ultrason raporunu görünce hemen acil odasında<br />

tekrar kan alarak serum bağladılar. Kan sonucunun çıkmasını beklemek üzere koridordaki<br />

koltuklardan birine oturtarak izlemeye aldılar.<br />

Hastanenin acil kısmı üç bölümdü. İlki, altı yataktan oluşan acil müdahale kısmıydı.<br />

Gelen hastalara ilk müdahale burada yapılıyor, duruma göre izlemeye alınanlar<br />

koridordaki koltuklara alınıyordu. İkinci bölüm ise resisütasyon odasıydı. Üç yataklı bu<br />

odaya başlangıçta bir anlam verememiştim. Ancak daha sonra resisütasyonun kelime<br />

anlamının yeniden canlandırma olduğunu öğrenince taşlar yerine oturmuştu. Zaten<br />

koridordaki kırmızı oklar da doğrudan bu odaya gidiyordu. Hatırladığım kadarıyla<br />

sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal Çankaya Köşkünde kalp krizi geçirdiğinde buraya<br />

getirilmişti. Herhalde ilk müdahale şu anda önündeki koltukta beklediğim bu resisütasyon<br />

odasında yapılmıştı. Acilin üçüncü bölümü ise on iki yataktan oluşan gözlem odasıydı.<br />

Koridordaki izlemeye alınan hastalardan takibi gerekenler gözlen odasına alınıyor ve<br />

takibi burada devam ediyordu. Tabii gözlem odasında boş yatak bulunursa.


Koridorda koltuk üstünde üç gündüz ve iki gece geçirmiş, sürekli açılıp kapanan kapıdan<br />

kaynaklanan cereyan yüzünden iyileşeceğime üstüne üstlük bir de gribal enfeksiyon<br />

başlamıştı. Üçüncü gece doktorla yaptığım görüşmede bir gece daha koridorda kaldığım<br />

takdirde zatürreye yakalanma ihtimalini yüksek olduğunu, bu gece için izinli sayılmamı<br />

talep ettim. Anlayışla karşıladı ve sabah saat yedide hastanede olacak şekilde idari izin<br />

verdi ve ertesi gün de ricamız üzerine boşalan on iki numaralı gözlem yatağına geçmemizi<br />

sağladı.<br />

On günlük tedavinin ilk dört gününde herhangi bir şey yeme ve içme yasaktı. Sadece<br />

serumla beslendim. Ağzım çok kuruduğunda doktorlar birkaç damla ile dudaklarımı<br />

ıslatmama müsaade ettiler. Sonraki günlerde ise sadece yağsız ve tuzsuz çorba içmeme<br />

izin vardı. Bu süre içinde yoğun bir antibiyotik tedavisi ile vücuttaki enfeksiyon önlendi.<br />

Her sabah alınan kan ile sonuçlar devamlı takip edildi ve onuncu günün sonunda kan<br />

değerleri normale yaklaştı. Bu arada kan değerlerinin yüksek (H) veya düşük(L)<br />

olabileceğini biliyordum. Burada yeni bir şey daha öğrendim. Bazı durumlarda kan<br />

değerleri riskli (R) de olabiliyormuş.<br />

On günlük hastane macerası kan değerlerinin normale yaklaşması ve doktorların tekrar<br />

aynı durumla karşılaşmamak için en kısa zamanda safra kesesi ameliyatı önerisiyle,<br />

vermiş olduğum 5 kilo ile fit bir şekilde şimdilik son buldu.<br />

Son söz; sağlık her şeyin başı, Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi “halk içinde<br />

muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” günümüz<br />

Türkçesiyle; hayat, sevinç ve mutlulukla, acı ve sıkıntılarla iç içe yaşanır, pek çok dert<br />

ve sıkıntı insanın karşısına çıkabilir ancak bütün bu problemler sağlık kadar önemli<br />

değildir, tek bir nefesin bile değeri bilinmelidir, bütün dünya insanın olsa bile sağlık<br />

olmayınca hiçbir önemi yoktur.<br />

Muzaffer ÖZKAN<br />

Haziran 2017

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!