24.07.2017 Views

Magritte

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

28 Mayıs 2017, Sayı 27 IAN.CHRONICLE<br />

SANAT / PORTRE<br />

<strong>Magritte</strong> müthiş bir ressamdır,<br />

<strong>Magritte</strong> ressam değildir *<br />

CBS televizyon kanalı logosunda, “ The Thomas Crown Affair” filmindeki melon şapkalı adamlarda, Beatles’ın kayıt<br />

şirketinin ve Apple bilgisayarların logosunda, sayısız sanat eseri, film ve video kliplerinde onun izlerini görmek<br />

mümkün. 20.yy’ın en önemli sanatçılarından <strong>Magritte</strong>’e saygılarımızla.<br />

<strong>Magritte</strong>, “Treachery of Images”, 1928<br />

Eğer seyirci resimlerimin sağduyuya<br />

karşı bir meydan okuma olduğunu<br />

düşünürse, bariz bir şeyi fark etmiş<br />

olur. Gene de dünyanın benim için<br />

sağduyuya karşı bir meydan okuma<br />

olduğunu eklemek isterim.<br />

***<br />

Resmin aslında kesinlikle sahip<br />

olmadığı bir ifade gücüne sahip olduğuna<br />

dair yaygın bir inanç var. Oysa<br />

duyguların resimlerde yer alabilecek<br />

somut bir formu olamaz. “Hangi<br />

resim neşeyi tasvir ediyor?” diye soran<br />

nazik bir beye sadece “Baktığınızda<br />

size neşe veren resim” cevabını verebilirim.<br />

Resimlerimin bir şey söylememesi<br />

fikrinden özellikle hoşlanıyorum.<br />

***<br />

Kendi geçmişimden ve başkalarının<br />

geçmişlerinden hoşlanmıyorum.<br />

Teslimiyetten, sabırdan, profesyonel<br />

kahramanlıktan ve tüm zorunlu<br />

duygulardan hoşlanmıyorum. Ayrıca<br />

dekoratif sanatlardan, folklordan,<br />

reklamcılıktan, radyo spikerlerinin<br />

seslerinden, aerodinamikten, izcilerden,<br />

neft kokusundan, haberlerden ve<br />

sarhoşlardan da hoşlanmıyorum.<br />

Beni eleştirel mizah, çiller, kadınların<br />

dizleri, uzun saçlar, oyun oynayan<br />

çocukların kahkahaları ve sokakta<br />

koşturan kız çocuğu mutlu ediyor.<br />

Coşkulu bir aşk ümit ediyorum;<br />

imkansız, hayali.<br />

Kendi sınırlarımı net olarak bilmek<br />

ödümü koparıyor.<br />

ZEYNEP ARINÇ<br />

Yirminci yüzyıl sanatı üzerinde<br />

büyük bir etkisi olan, kendisini bir<br />

sanatçıdan ziyade bir düşünür olarak<br />

gören René <strong>Magritte</strong>, 1898 senesinde<br />

Belçika’nın Lessines kasabasında doğar.<br />

Babası Lèopold kumaş tüccarı ve<br />

terzidir, annesi Régina evlenmeden<br />

önce kadın şapkaları tasarlar. Evlendikten<br />

sonra çalışmayan Régina depresif<br />

ve melankolik bir yapıya sahiptir. Arada<br />

sırada evden kaçar, birkaç defa intihar<br />

girişiminde bulunmuştur. René henüz<br />

13 yaşındayken bir gece ansızın uyanır<br />

ve annesinin evde olmadığını fark eder.<br />

Uyandırdığı ev ahalisi Régina’yı aramaya<br />

çıkar. Ayak izlerini Sambre Nehri’ne<br />

kadar takip ettikleri Régina’nın köprüden<br />

atlayıp hayatına son verdiğini<br />

görürler. Annesinin sudan çıkartılmasını<br />

kenarda sessizce seyreden René,<br />

sudan çıkartılırken annesinin yüzünü<br />

örten geceliğinin görüntüsünden çok<br />

etkilenir. Eserlerinde kullandığı yüzü<br />

örtülü figürlerle sıklıkla o anı ziyaret<br />

eder. Bu konuda konuşmaktan pek<br />

hoşlanmayan <strong>Magritte</strong> zaten içine kapalı<br />

bir yapıya sahiptir, eserlerini bile<br />

yorumlamaktan çekinir: “Benim resimlerim”<br />

der, “hiçbir şey saklamayan<br />

görsel imgelerdir, merak uyandırırlar.<br />

Resimlerimden birini gören kişi kendisine<br />

basit bir soru sorar: “Bu ne anlama<br />

geliyor?” Aslında hiçbir anlama<br />

gelmiyor, çünkü gizemin de bir anlamı<br />

yoktur, sadece bilinmezdir.”<br />

Genç <strong>Magritte</strong> babası ve kardeşleriyle<br />

yaşadığı kasabanın pastanesinde haftada<br />

bir resim dersi alır. Babası onun<br />

çok yetenekli olduğuna inanmış ve her<br />

zaman desteklemiştir. <strong>Magritte</strong> sanat<br />

yolunda devam etmek ister ve 1916<br />

yılında Brüksel’de Académie Royale<br />

des Beaux-Arts’a başlar. O dönemde<br />

Birinci Dünya Savaşı nedeniyle birçok<br />

üniversite kapanmış olmasına rağmen<br />

akademi açıktır ve tüm disiplinlerden<br />

gelen öğrenciler için bir platform oluşturmuştur.<br />

<strong>Magritte</strong>’in sınıf arkadaşlarından<br />

ziyade edebiyat dünyasından<br />

arkadaşları vardır. İlerleyen yaşlarında<br />

da çevresi hep yazarlar, şairler ve felsefecilerle<br />

çevrili olacaktır. Arkadaşlarıyla<br />

buluştuklarında sanat, edebiyat ve modernizm<br />

üzerine konuşurlar.<br />

Okuluna devam ederken bir duvar<br />

kağıdı fabrikasında poster ve reklam tasarımcısı<br />

olarak işe başlar. 1920 yılında<br />

Belçika’da Galerie Cente d’Art’ta düzenlenen<br />

sergide biri ‘Sherlock Holmes’<br />

diğeri ‘Madame Butterfly’ adlı<br />

<strong>Magritte</strong>, “Not to be Reproduced”, 1937<br />

iki afişi sergilenir. Duvar kağıdı fabrikasından<br />

bir iş arkadaşı olan ressam<br />

Victor Sevranckx’la iş dışında sanatsal<br />

denemeler yaparlar. Fütürizm çalışmaları,<br />

kısa zamanda kübizmi, İtalyan<br />

fütürizmini ve Neo-primitivizm’i harmanlayan<br />

Cubo-Fütürizme dönüşür.<br />

İkili, Le Corbusier, Amédée Ozenfant,<br />

Pierre Reverdy’nin kübist teorilerinden<br />

esinlenen “L’art pur. Défense de<br />

l’esthétique” (Saf Sanat: Estetiğin Savunması)<br />

başlıklı bir manifesto yayınlar.<br />

Dönem sanatının saf sanatı ortadan<br />

kaldırdığını, birçok sanatçının hayatta<br />

kalabilmek uğruna estetik ihtiyaçlara<br />

cevap veren çalışmalarla vakit kaybettiğini<br />

ve saf sanat eserlerinin artık satılamaz<br />

hale geldiğinin altını çizerler.<br />

Sanatçıların kendilerine özgü çalışmalarıyla<br />

hayatlarını sürdürebilmeleri<br />

önemlidir.<br />

Bir gün sanat malzemeleri satan bir<br />

dükkanda, kısa bir süre önce Belçika’ya<br />

taşınan lise aşkı Georgette Berger’le<br />

karşılaşır. Karşılaşmalarıyla aralarındaki<br />

aşk alevlenir ve birkaç ay içinde<br />

evlenirler. Georgette sanatçının hayatı<br />

boyunca yegane modeli ve ilham perisi<br />

olur.<br />

<strong>Magritte</strong>’in hayatındaki dönüm<br />

noktalarından bir diğeri 1923 yılında<br />

yazar arkadaşı Marcel Lecomte’un,<br />

<strong>Magritte</strong>’e İtalyan sanatçı Giorgio de<br />

Chirico’nun “The Song of Love” eserinin<br />

röprodüksiyonunu göstermesiyle<br />

vuku bulur. <strong>Magritte</strong> altüst olmuştur.<br />

Gözlerinin ilk defa gerçeği gördüğünü<br />

söyler, gördüğü ise “şiirsel düşüncenin<br />

ideal ifadesidir.”<br />

Chirico, onun her zaman peşinde<br />

koştuğu “şiirin resim üzerindeki üstünlüğünü”<br />

yakalamıştır. Chirico, fiziksel<br />

dünyanın ötesinde, “metafizik” resimler<br />

yaptığını söyler. Resim içindeki<br />

resim kompozisyonları, sade fırça darbeleri,<br />

figürlerin belirgin dış hatları,<br />

kullandığı oranların ne perspektif kanunlarına<br />

ne de gerçek hayata uygun<br />

olması ve melankolik havası <strong>Magritte</strong>’i<br />

çok etkilemiştir. Mimari arka plana sahip<br />

bir eserde, kırmızı plastik bir eldiven,<br />

Apollo büstü ve yeşil bir küre yer<br />

alır. <strong>Magritte</strong>, Chirico hakkında şunları<br />

söyler: “Bu muzaffer şiir (Chirico’nun<br />

sanatının şiiri) geleneksel resmin<br />

basmakalıp etkisini değiştirdi. Bu; yeteneklerinin,<br />

hünerlerinin ve tüm gereksiz<br />

estetik süslemelerin mahkumu<br />

olan tüm sanatçılara özgü, entelektüel<br />

alışkanlıklardan bir kopuş. Burada söz<br />

konusu olan; izleyicinin kendi yalnızlığını<br />

keşfettiği ve dünyanın sessizliğini<br />

duyduğu yeni bir vizyon. O nasıl resmedeceğini<br />

değil, neyin resmedilmesi<br />

gerektiğini düşünen ilk kişi.”<br />

Chirico’nun eserini gördükten sonra<br />

aslında her imgenin gerçeğin bir soyutlaması<br />

olduğunu düşünen <strong>Magritte</strong>,<br />

1926 yılında ilk sürrealist eseri olarak<br />

tanımladığı “The Lost Jockey”i çizer.<br />

Brüksel’deki Le Centaure galerisi onu<br />

temsil etmeye başlar, artık başka işlerde<br />

çalışmasına gerek kalmadan tüm zamanını<br />

resim yapmaya ayırabilecektir. Le<br />

Centaure’da düzenlenen ilk kişisel sergisinde<br />

müzik notalarıyla, suluboya ve<br />

karakalem kullandığı kolajları ve tabii<br />

“The Lost Jockey” yer alır. Ne yazık ki<br />

çok eleştiri alır ve bu yüzden depresyona<br />

girer. Hava değişimi yapmaya karar<br />

verip Georgette’le beraber Paris’e giderler.<br />

Aynı dönemlerde Paris’te André<br />

Breton etrafında toplanan bir grup<br />

sanatçı, şair ve yazar kendilerine ‘Sürrealistler’<br />

adını verirler. Sigmund<br />

Freud’un teorilerinden yola çıkan sürrealizm;<br />

sanat ve edebiyatta bilinçaltı<br />

üretimler yapmak, aklın ve alışkanlıkların<br />

hegemonyasından uzakta yeni<br />

bir gerçeklik yaratma amacındadırlar.<br />

Saf yaratıcılığa ve hayal gücüne önem<br />

veren akımda, rüyalar ve çocukluk anıları<br />

önem kazanır, alışılmış objeler alışılmadık<br />

biçimlerde kullanılır. Akımda<br />

Max Ernst’in kolajları, Dali’nin rüyavari<br />

eserleri, Miro’nun otomatizmi gibi<br />

birçok farklı ifade biçimine yer vardır.<br />

Paris’e taşındığında zamanının çoğunu<br />

André Breton, Salvador Dali, Max<br />

SANAT<br />

TARİHİNE<br />

GEÇEN PİPO<br />

Dev bir piponun<br />

altında el yazısıyla<br />

“Ceci n’est pas<br />

une pipe” (Bu<br />

bir pipo değildir)<br />

yazan dünyaca<br />

ünlü eser, sanat<br />

tarihinin en<br />

önemli kilometre<br />

taşlarından biri<br />

olur. Görsel/<br />

dilsel paradoksu<br />

ifade eden esere<br />

bakan seyirci bir<br />

resmin karşısında<br />

olduğunun<br />

farkında olsa da,<br />

piponun altında<br />

yazan metni<br />

okuduğunda<br />

kafası karışır.<br />

Metin, seyirciye<br />

gördüğünün<br />

sadece bir<br />

tasvir olduğunu<br />

hatırlatmaktadır.<br />

Bir imge her ne<br />

kadar bir objenin<br />

aslına gönderimde<br />

bulunsa da<br />

asla tamamen<br />

kendisi olamaz.<br />

Burada söz<br />

konusu olan bir<br />

pipo değil, onun<br />

görüntüsüdür.


IAN.CHRONICLE Mayıs 2017, Sayı 27 29<br />

SANAT / PORTRE<br />

Ernst ve Joan Miró’yla geçiren <strong>Magritte</strong>,<br />

kendisini Sürrealistlerden biri olarak<br />

görmez. Bir arkadaşına mektubunda<br />

şöyle yazar: “Her ne kadar sözüm<br />

ona kübist ve fütürist okullarına bir<br />

zafiyetim olsa da, ben ne sürrealistim<br />

ne kübistim ne de ‘bilmemneistim.’”<br />

Kendini adeta gizli bir ajan gibi kamufle<br />

eden, olabilecek en sade ve geleneksel<br />

şekilde yaşayan <strong>Magritte</strong>’e zaten bu<br />

grup fazla gösterişli gelmektedir. Ona<br />

göre sürrealizm André Breton tarafından<br />

marjinalleştirilip yönetilmektedir.<br />

Georgette ve <strong>Magritte</strong> 1929 kışında<br />

Breton’un evinde bir yemeğe davet edilirler.<br />

Davette Breton, Georgette’i boynundaki<br />

haçlı kolye yüzünden azarlar.<br />

Kolyeyi hemen çıkartmasını, bu duruşunun<br />

grubun prensiplerine aykırı<br />

olduğunu haykırır. Georgette ve <strong>Magritte</strong><br />

daveti terk ederler. O günden sonra<br />

Breton ve <strong>Magritte</strong>’in arası bozulur.<br />

Bir süre sonra Belçika’ya geri dönerler.<br />

<strong>Magritte</strong> Paris’te kaldığı üç sene<br />

içinde; objenin kendisi, imgesi ve adı<br />

arasındaki ilişkiyi inceleyen yaklaşık 40<br />

tane “yazı-imge resim” üzerinde çalışır.<br />

Sözcük ve temsil ettiği kavram üzerine<br />

düşündüğü yazı-imge resimlerin en ünlüsü<br />

bugün Los Angeles County Museum<br />

of Art’ta sergilenen “The Treachery<br />

of Images” (İmgelerin İhaneti) tablosudur.<br />

Dev bir piponun altında el yazısıyla<br />

“Ceci n’est pas une pipe” (Bu bir<br />

pipo değildir) yazan dünyaca ünlü eser,<br />

sanat tarihinin en önemli kilometre<br />

taşlarından biri olur. Görsel/dilsel paradoksu<br />

ifade eden esere bakan seyirci<br />

bir resmin karşısında olduğunun farkında<br />

olsa da, piponun altında yazan<br />

metni okuduğunda kafası karışır. Metin,<br />

seyirciye gördüğünün sadece bir<br />

tasvir olduğunu hatırlatmaktadır. Bir<br />

imge her ne kadar bir objenin aslına<br />

gönderimde bulunsa da asla tamamen<br />

kendisi olamaz. Burada söz konusu<br />

olan bir pipo değil, onun görüntüsüdür.<br />

<strong>Magritte</strong> eser hakkında şöyle der:<br />

“Meşhur pipo. İnsanlar onun yüzünden<br />

beni ne kadar kınadılar! Gene de,<br />

pipomu doldurabilir misiniz? Hayır, o<br />

sadece bir tasvir, değil mi? Şayet resmin<br />

altına “Bu bir pipodur” diye yazmış olsaydım,<br />

işte o zaman yalan söylemiş<br />

olurdum...” Semiyolojiye atıfta bulunan<br />

eser, ilerleyen yıllarda yirminci<br />

yüzyılın en önemli düşünürlerinden<br />

Fransız felsefeci Michel Foucault’nun<br />

“Bu bir Pipo değildir” kitabına konu<br />

olur. Foucault, eserin çözümlemesini<br />

yaptıktan sonra kendi düşüncelerine<br />

yer verdiği kitabında sanatçının kendisine<br />

yazdığı mektupları da ekler.<br />

<strong>Magritte</strong> Belçika’ya dönünce yazar<br />

ve felsefeci Paul Nougé ile arkadaşlık<br />

etmeye başlar ve Belçikalı Sürrealistlere<br />

katılır. Bu dönemde Max Ernst’in<br />

kolajlarından etkilenmiş, gazete kupürleri<br />

ve müzik defterleriyle otuza yakın<br />

kolaj yapmıştır. Geleneksel ifade biçimlerini<br />

arkada bırakan <strong>Magritte</strong>; kolajlar,<br />

fotomontajlar ve buluntu objeler<br />

kullandığı yeni bir görselliğe yelken<br />

açar. Belçikalı Sürrealistler arasındaki<br />

tek sanatçıdır ve grup onun etrafında<br />

toplanmıştır. Grubun diğer üyelerinin<br />

genellikle sıradan işlerde çalışırlar: Komünist<br />

partinin kurucusu Paul Nougé<br />

bir biyokimyager, Camille Goemans<br />

sanat simsarı, Marcel Lecomte okul<br />

müdürü ve Louis Scutenaire ise memurdur.<br />

Kendilerini “<strong>Magritte</strong>’in suç<br />

ortakları” olarak görürler. Eserlerine<br />

kısa metinler, şiirler ve senaryolar yazarak<br />

katkıda bulunurlar ve tablolarına<br />

izleyicisini şaşırtan, büyüleyen ama<br />

gizemini koruyan isimler bulmak için<br />

çalışırlar. Sanatta, salt kişisel bir ifadenin<br />

yerine kolektif ve araştırmacı bir<br />

ruha öncelik veren <strong>Magritte</strong>, mesela<br />

“İçinde ay olan bir resim yapmayı düşünüyorum”<br />

dediğinde; grup elemanları<br />

<strong>Magritte</strong>, “Time Transfixed”, 1938<br />

içinde ay geçen çeşitli senaryoları, ay<br />

üzerine şiirleri ve kısa hikayeleri, çeşitli<br />

kaynaklardan buldukları ay görsellerini<br />

bir araya getirirler. Ortaya çıkan<br />

malzemeler üzerinde hep beraber tartışarak<br />

<strong>Magritte</strong>’in eserlerine katkıda<br />

bulunurlar.<br />

<strong>Magritte</strong> solo sergi açmak için Goemans<br />

Gallery’den haber beklerken,<br />

galerinin iflas etmesi hayallerinin suya<br />

düşmesine sebep olur. İmdadına Belçikalı<br />

Sürrealistler’in önde gelenlerinden<br />

E.L.T. Mesens yetişir. Eric Satie,<br />

Peggy Guggenheim ve Tristan Tzara<br />

gibi bir arkadaş çevresi olan Mesens,<br />

<strong>Magritte</strong>’in dünya çapında üne kavuşturan<br />

ve ,sürrealizmi İngiltere’yle tanıştıran<br />

isim olur. <strong>Magritte</strong>’in eserlerinin<br />

düşük fiyatlara satılmasını önlemek<br />

için iflas eden galerinin elindeki 11<br />

eserini alır. Daha sonraki senelerde<br />

<strong>Magritte</strong>’in eserlerinin bir müzayedede<br />

düşük fiyatlarda seyrettiğini görerek<br />

yaklaşık 150 eser satın almıştır.<br />

1936 yılında Londra New Burlington<br />

Galleries’de “International Surrealist<br />

Exhibition” sergisini düzenleyenler<br />

arasındadır. <strong>Magritte</strong>’in de katıldığı<br />

sergi büyük ses getirir ve ziyaretine<br />

23.000 kişi gelir. Sergiye gelen İngiliz<br />

sanatseverler <strong>Magritte</strong>’in eserlerini<br />

görünce şok geçirseler de <strong>Magritte</strong>,<br />

zengin koleksiyoner Edward James’in<br />

dikkatini çekmeyi başarmıştır. Edward<br />

James vizyon sahibi bir sanat hamisi<br />

ve sürrealizmin sıkı bir destekçisidir.<br />

Vaftiz babası Kral olan, ülkenin en<br />

prestijli okulları Eton ve Oxford’da<br />

eğitim almış ve son derece varlıklı olan<br />

James, <strong>Magritte</strong>’e Londra’daki evi için<br />

üç tablo ısmarlar. Ismarlanan eserlerden<br />

“Not to be Reproduced”, bugün<br />

Hollanda’da Museum Boijmans Van<br />

Beuningen’ın koleksiyonundadır.<br />

James’i konu alan eserde, bir şöminenin<br />

önünde ayakta duran James’in tam<br />

karşıdaki aynada arkası dönük silueti<br />

görülür. Şöminenin üzerinde <strong>Magritte</strong><br />

için çok değerli bir eser olan Edgar Allan<br />

Poe’nun “Nantucket’lı Arthur Gordon<br />

Pym’in Öyküsü” kitabı durur. James<br />

daha sonraları sırasıyla “The Red<br />

Model” (1937) ve “Time Transfixed”<br />

(1938) adlı tabloları ısmarlar.<br />

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar<br />

Belçika’yı istila edince kendi alışılmış<br />

stilinin dışına çıkan <strong>Magritte</strong>, insanların<br />

neşelenmeye ihtiyacı olduğunu<br />

düşünerek yepyeni bir stil üzerinde<br />

çalışmaya başlar. Savaşın, fakirliğin ve<br />

çekilen kıtlığın insanlar üzerinde yarattığı<br />

karamsarlığı, empresyonizmden<br />

beslenen renkli ve masum eserleriyle<br />

hafifletmek ister. Eserlerinde kendi<br />

mizacını korusa da; bu yeni stil çevresinden<br />

iyi tepkiler almaz. 1940’ların<br />

sonunda eski stiline, sadeliğe ve realizme<br />

geri döner. Hiçlik konusu üzerinde<br />

çalışmaya başlar. Açıklığı/boşluğu keşfettiği<br />

resimlerinde boş bir gökyüzüne<br />

açılan pencereler ve şeffaf objelerle “<br />

bu dünyada eşi benzeri olmayan bir<br />

harika olarak gördüğü: hiçliği” sergiler.<br />

Kariyerindeki önemli sergilerden<br />

biri 1954’te New York’ta Sidney Janis<br />

Gallery’de düzenlenen “Word vs.<br />

Image” sergisidir. Sadece bir resmin<br />

satıldığı ve ticari anlamda başarıyı yakalayamayan<br />

sergi, <strong>Magritte</strong>’in eserlerini<br />

tematik olarak toplamıştır. “The<br />

Treachery of Images” eserinin ilk defa<br />

sergilendiği, Jasper Johns’un <strong>Magritte</strong><br />

eserleriyle ilk kez karşılaştığı, Amerikan<br />

sanat basınının <strong>Magritte</strong>’i keşfettiği<br />

sergi, aslında onun açısından büyük<br />

bir zafer olmuştur.<br />

1965 kışında iki Manhattan müzesi<br />

aynı dönemlerde iki sürrealist sanatçının<br />

sergilerine ev sahipliği yapar. René<br />

<strong>Magritte</strong> MoMA’da, Salvador Dali ise<br />

Hartford Gallery of Modern Art’da<br />

sergilenecektir. <strong>Magritte</strong>’in MoMA’daki<br />

retrospektifi sessiz sakin bir şekilde<br />

açılırken, Dali sergisi tüm gazetelerde<br />

manşet olur. 1000 kişinin katıldığı ve<br />

davetliler için resmi kıyafetin zorunlu<br />

olduğu açılışa Dali evcil hayvanı olarak<br />

beslediği vahşi benekli kedisi ile katılır.<br />

( Leopardus pardalis) . Açılıştan sonra<br />

Robert Kennedy’nin sergide çekilen<br />

fotoğrafları basına yansır. <strong>Magritte</strong> tüm<br />

sessizliğine rağmen büyük başarı yakalamıştır.<br />

Esquire, Life, Arts Magazine,<br />

Newsweek, The New York Times gibi<br />

önemli yayınlarda kendisi ve sanatı<br />

hakkında birçok makale ve röportajlar<br />

yer bulur. MoMA’daki sergi daha sonra<br />

Rose Art Museum, The Art Institute of<br />

Chicago, Pasadena Art Museum ve Art<br />

Museum Berkeley’e gider.<br />

O dönemde, kanser teşhisi konulan<br />

ve kolay yoruluyor olsa da açılışı<br />

kaçırmayan <strong>Magritte</strong> ve Georgette,<br />

mutlu bir şekilde evlerine dönerler.<br />

Son zamanlarını sekiz parça heykeli<br />

ve Köln’de yaşayan genç bir koleksiyoner<br />

için yaptığı tablo üzerinde çalışarak<br />

geçiren <strong>Magritte</strong>, ne yazık ki<br />

eserlerin tamamlandığını göremez.<br />

15 Ağustos 1967’de pankreas kanseri<br />

yüzünden hayata veda eder. Şövalesinde<br />

yarım kalan tablosu 1986 yılında<br />

karısı Georgette’in öldüğü güne kadar<br />

sanatçının stüdyosunda aynen bıraktığı<br />

gibi durur.<br />

Sürrealizm, 20.yüzyıl sanatı ve popüler<br />

kültür üzerinde tartışılmaz bir etkisi<br />

olan <strong>Magritte</strong>, Robert Rauschenberg,<br />

Jasper Johns, Ed Ruscha, Roy Lichtenstein,<br />

Marcel Broodthaers, John Baldessari<br />

ve Andy Warhol gibi kendisinden<br />

sonra gelen birçok önemli sanatçı üzerinde<br />

etkili olmuştur. Pop, minimalist<br />

ve kavramsal sanata ilham kaynağı olan<br />

sanatçının popüler kültür üzerinde etkilerini;<br />

CBS televizyon kanalı logosunda,<br />

“ The Thomas Crown Affair”<br />

filmindeki melon şapkalı adamlarda,<br />

Beatles’ın kayıt şirketinin ve Apple<br />

bilgisayarların logosunda, sayısız sanat<br />

eseri, film ve video kliplerinde görmek<br />

mümkün. 2009 senesinde Brüksel’de<br />

bir müzeden güpegündüz iki silahlı<br />

adam tarafından çalınan tablosu “Olympia”,<br />

hırsızlar tarafından “resim çok<br />

ünlü olduğundan karaborsada satılmasının<br />

mümkün olmadığı” endişesiyle<br />

müzeye iade edilir.<br />

Bu yılın başında kaybettiğimiz İngiliz<br />

sanat eleştirmeni ve yazar John<br />

Berger, ilk edisyonu 1972 yılında basılan<br />

meşhur “Ways of Seeing/ Görme<br />

Biçimleri” kitabında sözüne <strong>Magritte</strong><br />

ile başlar. “Her akşam güneşin batışını<br />

görürüz. Dünyanın güneşe arkasını<br />

dönmekte olduğunu biliriz. Ne var ki<br />

bu bilgi, bu açıklama gördüklerimize<br />

uymaz hiçbir zaman. Sürrealist ressam<br />

<strong>Magritte</strong> “Düşlerin Anahtarı” resminde,<br />

sözcüklerle görülen nesneler arasında<br />

her zaman var olan bu uçurumu<br />

yorumlar. Düşündüklerimiz veya inandıklarımız<br />

görüşümüzü etkiler.”<br />

Edebiyata büyük ilgi duyan <strong>Magritte</strong>,<br />

gençliğinde şiirlerinin yanı sıra<br />

“Renghis” takma adıyla birkaç tane<br />

dedektiflik romanı yazmıştır. Çalışmalarında<br />

Lewis Carroll’un “Alice Harikalar<br />

Diyarında” başyapıtını önemli<br />

bir yeri vardır. Ayrıca edebiyatta Edgar<br />

Allen Poe, Apollinaire ve Comte de<br />

Lautréamont’tan; resimdeyse Picasso,<br />

Max Ernst ve Chirico’dan etkilenmiştir.<br />

Edebiyat, bilim dergileri, film posterleri,<br />

filmler; hepsi <strong>Magritte</strong> için ilham<br />

kaynağıdır. Eserlerinde Nick Carter ve<br />

Nat Pinkerton gibi polisiye hikayeler ve<br />

çizgi roman Fantȏmas’dan izlere rastlarız.<br />

Fantȏmas’ın sinemaya uyarlayan<br />

Louis Feuillade filminde maskeli adamlara<br />

tuzak kurduğu sahneyi “The Menaced<br />

Assansins” adlı eserinde, “Alice<br />

Harikalar Diyarında”da Alice’in şöminenin<br />

üzerindeki aynadan geçip kendini<br />

başka diyarlarda bulmasını “Time<br />

Transfixed” eserinde görürüz.<br />

“Kendi zamanıma ait olmak istemiyorum...<br />

veya herhangi bir başka zamana”<br />

diyen <strong>Magritte</strong>, 2017 yılında birçok<br />

önemli kuruma eserleri ve sergileriyle<br />

misafir olmakta. Centre Pompidou’da<br />

Ocak sonunda biten sergisinin ardından<br />

Frankfurt’ta Schirn Kunsthalle’de<br />

düzenlenen sergi 5 Haziran’a kadar<br />

devam edecek. Sanatçının bir başka<br />

önemli sergisi “<strong>Magritte</strong> is Alive!” Eylül<br />

ayında Belçika’da Royal Museum of<br />

Fine Arts’da düzenlenecek. ❦<br />

SANAT<br />

KLASİKLERİ<br />

<strong>Magritte</strong>, zengin<br />

koleksiyoner<br />

Edward James’in<br />

dikkatini çekmeyi<br />

başarmıştır.<br />

Edward James<br />

vizyon sahibi bir<br />

sanat hamisi ve<br />

sürrealizmin sıkı<br />

bir destekçisidir.<br />

Vaftiz babası Kral<br />

olan, ülkenin en<br />

prestijli okulları<br />

Eton ve Oxford’da<br />

eğitim almış ve<br />

son derece varlıklı<br />

olan James,<br />

<strong>Magritte</strong>’e Londra’daki<br />

evi için<br />

üç tablo ısmarlar.<br />

Ismarlanan eserlerden<br />

“Not to be<br />

Reproduced”, bugün<br />

Hollanda’da<br />

Museum Boijmans<br />

Van Beuningen’ın<br />

koleksiyonundadır.<br />

<strong>Magritte</strong>, “Menaced Assasin”, 1927<br />

* Yazının başlığındaki söz 1942 yılında Belçikalı Sürrealistlerden<br />

Louis Scutenaire tarafından söylenmiştir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!