22.10.2018 Views

mevzubahis22.10

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Röportaj<br />

Filipinlere bağımsızlık vererek bölgeden<br />

ayrılıyor. Müslümanlar da hemen<br />

Birleşmiş Milletlere başvuruyorlar ve<br />

diyorlar ki, biz Filipinlerden daha eski<br />

devletiz ve bağımsız olmak istiyoruz.<br />

Ama bu maalesef hiçbir zaman<br />

gerçekleşmiyor. Filipinler devleti de<br />

Amerika’dan devraldığı topraklarda<br />

aynı Amerikan politikalarını devam<br />

ettiriyor.<br />

1970 yılına gelindiğinde Moro<br />

Müslümanları açısından artık şu<br />

görülüyor, siyasi olarak hiç bir şey<br />

olmayacak, diplomatik girişimlerin hiç<br />

birisi sonuç vermiyor, Filipinler devletinin<br />

baskısı, katliamları ve tecavüzleri devam ediyor.<br />

O zaman tek bir seçenek var, yeniden direniş olması. 1970<br />

yılında iki önemli lider olan Nur Misuari ve Selamet Haşimi<br />

liderliğinde direniş başlatılıyor. 1970’te başlatılan süreçle çok<br />

hızlı bir şekilde Müslümanların yaşadıkları yerlerin birçoğunu<br />

kontrol altına alıyorlar. Filipinler tarafında da bir diktatörlük<br />

olan Marcos iktidarı mevcut. Bu süreçte yoğun çatışmalar<br />

yaşanıyor ve 120 ila 200 bin arasında insanın hayatını kaybettiği<br />

çok ciddi kayıplar veriliyor. Aynı zamanda 2-2,5 milyon<br />

insanın ülkeyi terk ederek mülteci konumuna düşüyor ya<br />

da evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar. Belli aralıklarla<br />

yapılan barış görüşmelerinin sonucunda tek taraflı bir otonom<br />

bölge kuruyor. Bu otonom bölgeyi kendi atadıkları bir valiyle<br />

idare ediyorlar. Ama çok zayıf bir otonom olduğu gibi merkezi<br />

hükümete bağlı bir yapı olmasından dolayı süreç başarısızlıkla<br />

sonuçlanıyor.<br />

Bu durum iki önemli liderin yolunun ayrılmasına da sebep<br />

oldu. Nur Misuari daha milliyetçi bir bakış açısını, Selamet<br />

Haşimi daha İslamcı bir bakış açısını tercih ediyordu ve 1980<br />

yılında yollarını ayırdılar. Selamet Haşimi savaşı değil barışı<br />

hedefleyen bir toplumsal dönüşüm hareketi başlattı. Şu<br />

prensibi birinci prensip olarak edinmişti, “Biz Müslümanlarız,<br />

Müslüman olduğumuz için bunlar başımıza geliyor, bunlardan<br />

kurtulmamızın, Allah’ın bizim üzerimizde olan kararını<br />

değiştirmesinin tek yolu da bizim<br />

adım<br />

atmamız, bizim İslam’a yaklaşmamızdır.<br />

Eğer biz iyi bir Müslüman olursak<br />

Allah’ta bizim bu imtihanımızı mutlaka<br />

iyileştirecektir.” Bu çok temel bir<br />

prensipti. Bundan yola çıkarak şunu<br />

da ekliyor, “Biz mücahitleriz ama<br />

mücahitlerimizin çok azı namaz<br />

kılıyor. Böyle bir cihat hareketi ile<br />

sağlıklı bir netice alamayız diyor ve<br />

1980’de ilk adımı atıyor. İlk olarak<br />

askeri kamplar kuruyor ve kamplarda<br />

halk hep beraber yaşıyor. Hepsinde<br />

istisnasız akademiler kuruluyor ve herkes<br />

bir eğitimden geçiyor. Moro İslami<br />

Kurtuluş Cephesi 1980 sonrası ayrıldığı ana<br />

yapıdan, toplumun bütün katmanlarına ulaşan<br />

ve barış yanlısı bir halk hareketi haline geliyor.<br />

1997 yılında devletle ilk barış görüşmelerini başlatıyor.<br />

Prensipleri çok net, Moro İslami Kurtuluş Cephesi bağımsızlık<br />

istiyor ama bağımsızlık değil de anlamlı bir özerklik olursa<br />

buna da razı olacaklarını belirtiyorlar. Uzun görüşmeler<br />

devam ederken 2003’te Selamet Haşimi vefat ediyor ve yerine<br />

şimdiki lider Hacı Murat İbrahim geçiyor. O da aynı şekilde<br />

barış görüşmelerini devam ettiriyor. 2012 yılında iki taraf, Selamet<br />

Haşimi’nin tarif ettiği anlamlı bir özerklik anlaşmasını<br />

imzalıyor. Anlaşmanın içeriğinde, bu özerkliği anlamlı kılacak<br />

bir dizi maddenin en önemlileri şunlar; Bu toprakların<br />

Morolulara ait olduğunu kabul eden, sınırlarını kabul eden,<br />

bir bayrağının, bir andının, bir milli marşının, bir meclisinin<br />

olmasını kabul eden, bu otonom bölgenin dışında yaşayan<br />

Müslümanlarında buraya eklenmesi için referandum yapılması,<br />

ülkedeki bütün Filipinler askeri ve polisi çıkarılıp yerine<br />

Bangsamoro polislerinin getirilmesi, vergilerini kendilerinin<br />

toplayacakları, topladıkları verginin %75 i Moro’da kullanılacakları,<br />

hepsinden önemlisi de, Filipinler devletinin milli gelirinin<br />

%5 i her sene otomatik olarak Bangsamoro hükümetine<br />

aktarılması yer alıyor. Ayrıca doğal kaynaklarını kendileri<br />

kullanacaklar. Doğal kaynaklarda da aynı vergideki gibi %75 e<br />

%25 bir paylaşım olacak. Doğal gaz, petrol ve uranyumu %50<br />

oranında paylaşılacaklar. Bu manada bakıldığında, gerçekten<br />

dünyadaki en anlamlı özerkliği ortaya çıkartıyor. Şu anda<br />

mevcuttaki özerklikler içerisinde en güçlü olan Kuzey Iraktaki<br />

peşmerge yönetiminin bile aldığı imkânlardan daha fazlasının<br />

olduğu bir sistem var.<br />

2012 yılındaki bu anlaşmayla birlikte bir de heyet ortaya<br />

çıkartıldı. Bu müzakereler döneminde Moro Müslümanları<br />

şunu söylediler, “1970’ten bu yana barış görüşmeleri<br />

yapıyoruz, sözler veriyorsunuz ama verdiğiniz sözleri yerine<br />

getirmiyorsunuz. Bu sözlerin yerine getirilip getirilmediğini<br />

denetlemek üzere bir bağımsız komisyon oluşturalım<br />

ve sözün tutulup tutulmadığını onlar söylesinler. Bu talep<br />

sonrasında, 2012 yılında 5 üyeli Moro Barış Süreci İzleme<br />

Heyeti (İnternational Monitoring Team) kuruldu. Başkanlığını<br />

Avrupa birliğinin eski büyükelçisinin yaptığı izleme<br />

heyetinin içerisinde, iki uluslararası STK temsilcisi ve iki<br />

yerel STK temsilcisi bulunuyor. İHH İnsani Yardım Vakfı’da<br />

bu 5 üyeden biri. Filipinler tarafını yerel bir barış derneğinin<br />

başkanı temsil ettiği gibi Moro Müslümanlarını da Moro’nun<br />

13

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!