18.01.2019 Views

Kadıköy Life Ocak & Şubat 2019

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong> | Yıl: 15 | Sayı: 85 | Fiyatı: 10 TL<br />

Aziz vatanımızın<br />

“İşgalden Cumhuriyet’e”<br />

geçirdiği evrelerin gelecek<br />

kuşaklara aktarılması işlevinin;<br />

Türk ulusuna ödenmesi gereken<br />

önce bir borç, sonra da ulvi bir<br />

görev olduğu bir gerçektir.<br />

R. Sertaç Kayserilioğlu’ndan belgesel sayı<br />

İŞGALDEN KURTULUŞA<br />

100.<br />

YILINDA<br />

i S TA N<br />

B U<br />

L<br />

KADIKÖY


Editör<br />

TAM<br />

100 YIL<br />

1919’DAN <strong>2019</strong>’A<br />

...<br />

“İşgalden Kurtuluşa <strong>Kadıköy</strong>”<br />

özel sayımızla karşınızdayız<br />

KKADIKÖY LIFE’ın yayın hayatına<br />

başlama nedeni, geçmişten<br />

geleceğe uzanacak köprüde<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerle buluşmak olmuştur<br />

hep. 15 yıldır sizlerin teveccühü ile<br />

yolumuza devam etmemiz ve tüm<br />

orijinal insanları sayfalarımızda<br />

sizlerle gözgöze getirmemiz de<br />

hep bu sebeple olmuştur.<br />

Dergimizin ilk sayısından itibaren<br />

bizimle olan ve itiraf etmem gerekir<br />

ki sahibi bulunduğum dergide<br />

Genel Yayın Yönetmenliği görevini<br />

de üstlenerek, bir köşe yazısında<br />

sizlerle paylaşımda bulunmamı<br />

isteyen bir <strong>Kadıköy</strong>lü de vardır<br />

yıllardır yaşamımızda... Bu güzel<br />

insan da Sertaç Kayserilioğlu’dur.<br />

Sertaç Bey, koleksiyoner kimliğiyle<br />

tüm arşivini <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> dostlarına<br />

açmıştır ve bugüne kadar<br />

yayımlanmış “Hatıralar Bulvarı”<br />

köşesinden bizleri geçmişin<br />

güzelliklerine götürmüş, geleceğe<br />

de mesajlarını net bir şekilde<br />

vermiştir.<br />

1919’dan <strong>2019</strong>’a Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın<br />

“100. Yılı” için hazırladığı kendi söylemiyle aziz<br />

vatanımızın işgalinden, cumhuriyetimizin kuruluşuna<br />

uzanacak bu kapak dosyamızda özetle şu<br />

konular yer alacaktır:<br />

İstanbul’un işgal edilişindeki ilk acı günleri, o yıllarda<br />

“Harbi Umumi” diye adlandırılan 1. Dünya Savaşından<br />

çıkan bir ulusun, Kurtuluş Savaşımıza giden<br />

süreçte Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlayan<br />

ilk hazırlanışları... Haydarpaşa Lisesi eski binasında<br />

Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinin başlattığı ilk direniş<br />

eylemleri... İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nca<br />

“Kuvayi Milliye’nin bir koludur” diyerek “(sözde)<br />

Anadolu’daki asi kuvvetlere silah ve cephane sağlayıp<br />

asker göndermektedir” suçlamasıyla hüküm giyen<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü kapısına kilit vurulup,<br />

kulübün aylarca İngiliz Müfrezesi gözetiminde kapalı<br />

kalışı... <strong>Kadıköy</strong> Meydanı’nda yer alan eski <strong>Kadıköy</strong><br />

Şehremaneti binası balkonundan <strong>Kadıköy</strong>lülere<br />

seslenen Halide Edip Adıvar’ın, halkı işgalcilere karşı<br />

birlik ve beraberliğe çağırdığı büyük “<strong>Kadıköy</strong> 1919<br />

Mitingi”... Anadolu’ya cephane temini için Selimiye<br />

Kışlası’ndan cepheye kaçırılan silahlar eşliğinde<br />

eli silah tutanların Kurbağalıdere’den mavnalarla<br />

İnebolu’ya nakledilmesi...<br />

Dört bölüm halinde Sertaç Kayserilioğlu imzasıyla<br />

hazırlanacak bu yazı dizisini sizlerle paylaşmaktan<br />

“<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>” olarak gurur duyuyoruz. Bu yüce<br />

mücadelede verdiği üstün hizmetleri için, <strong>Kadıköy</strong>lülüğümüz<br />

ile en üst seviyede duymamız gereken<br />

gurur gibi...<br />

Türkiye’nin genel ekonomik şartları nedeniyle zor<br />

bir sene geçireceğimizin bilincinde, sizlere <strong>2019</strong>’un<br />

ilk sayısından <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ekibi olarak sevgilerimizi<br />

sunuyoruz.<br />

Canan Toprakkaya<br />

Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika<br />

TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,<br />

MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,<br />

POLİTİKA DERGİSİ<br />

İmtiyaz Sahibi ve<br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Fatma Canan Toprakkaya<br />

Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Kadir Toprakkaya<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

İrem Toprakkaya<br />

Yayın Kurulu<br />

Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp,<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />

İnal Aydınoğlu, Bülent Turan,<br />

Enis Fosforoğlu<br />

Haber Müdürü<br />

Cenay Toprakkaya<br />

Editörler<br />

Sedef Turan, Pınar Baltacı,<br />

Yiğit Uygun, Reha Kadak,<br />

Deniz İhsan Taşdelen<br />

Görsel Yönetim<br />

Kubilay Şenyiğit<br />

Reklam ve Halkla İlişkiler<br />

Benusen Sağdan<br />

Tel: 0532 208 84 42<br />

Basım<br />

Ege Basım Matbaa ve<br />

Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />

Sertifika No: 12468<br />

Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4<br />

Ataşehir - İstanbul<br />

Tel: (0216) 470 44 70<br />

www.egebasim.com.tr<br />

Dağıtım<br />

Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.<br />

KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından<br />

son sayfasına kadar olan yazılardan imza<br />

sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların<br />

sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.<br />

KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her<br />

türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her<br />

hakkı saklıdır.<br />

İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.<br />

KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla<br />

doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.<br />

Yayıncı<br />

K-İletişim Basın Yayın ve<br />

Tanıtım Hizmetleri<br />

Karanfil Sokak No: 27/13<br />

Göztepe / İstanbul<br />

Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17<br />

Gsm: 0532 266 82 43<br />

E-posta: kadikoylife@yahoo.com<br />

www.kadikoylife.com<br />

İrtibat Bürosu<br />

Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.<br />

No: 44/6 <strong>Kadıköy</strong> / İstanbul<br />

Tel: 0532 470 73 05<br />

ISSN 1307-5535<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong><br />

Yıl: 15 Sayı: 85 Fiyat: 10 TL<br />

Basım Tarihi: 14 <strong>Ocak</strong> <strong>2019</strong><br />

Yayın türü: İki aylık, bölgesel,<br />

süreli yayındır.<br />

KADIKÖY LIFE<br />

Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği<br />

üyesidir.<br />

10 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


İçindekiler<br />

26<br />

38<br />

28<br />

26<br />

28<br />

38<br />

AYASOFYA’NIN SIRLARI TARİHİ<br />

DEĞİŞTİRECEK<br />

Dan Brown’un ‘Cehennem’ kitabını kurgularken<br />

çalışmalarından yararlandığı Göksel Gülensoy’un 20<br />

yıllık emeğinin ürünü olan “Ayasofya’nın Derinlikleri”<br />

adlı belgeseli, Amerika’da gösterime girdi. Türkiye’de<br />

<strong>2019</strong>’da uzun versiyonu ile izleyici karşısına çıkması<br />

planlanan belgeselde, bilinen tarihi değiştirecek<br />

bilgiler yer alacak.<br />

“İŞGALDEN KURTULUŞA KADIKÖY” (1)<br />

“Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />

evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin;<br />

Türk ulusuna ödenmesi gereken önce bir borç,<br />

sonra da ulvi bir görev olduğu bir gerçektir. 19<br />

Mayıs 1919 tarihi ise; düşman işgali altında esarete<br />

mahkûm edilmiş bir ulusun, o karanlık günlerde<br />

nurlu bir güneş gibi doğan Başkumandan Mustafa<br />

Kemal Paşa önderliğinde, vatan için nasıl tek vücut<br />

olunur inancıyla başlayan ve mutlu sonla biten bir<br />

kahramanlık destanıdır.” Sertaç Kayserilioğlu yazdı...<br />

İsmail Saymaz:<br />

KENDİME İDOL OLARAK GÖRDÜĞÜM<br />

GAZETECİ YOK!<br />

Gazeteciliğin temel ilkelerini eksiksiz yerine getiren,<br />

insan hakları konusunda başarılı haberlere imza<br />

atan İsmail Saymaz ile bir araya geldik. Mesleğe<br />

başlama serüvenini, ülke siyasetini ve duyarlılık göstererek<br />

haberleştirdiği konuları mercek altına aldık.<br />

106<br />

112<br />

112<br />

50<br />

Usta sanatçı Gökçen Kaynatan’a<br />

“ALTIN KELEBEK YAŞAM BOYU<br />

ONUR ÖDÜLÜ”<br />

Türkiye’de elektronik müziği ilk başlatan isimlerden<br />

biri olan Gökçen Kaynatan, “Pantene Altın Kelebek<br />

Yaşam Boyu Onur Ödülü” alarak, başarılarına bir<br />

yenisini daha ekledi.<br />

Veee, karşınızda binbir surat;<br />

TAYLAN ERLER<br />

Çoğunuz onu ekranlardan, özellikle reklam filmlerinden,<br />

bazılarınız ise gece kulüplerindeki müzik<br />

yolculuğundan tanıyor. Fakat başka özellikleri de var<br />

usta sanatçının...<br />

50<br />

Toros Dağları’ndan<br />

Göztepe’ye uzanan hayat:<br />

OSMAN ŞAHİN<br />

“Köy Enstitüleri’ni, bozkırda çalınan Vivaldi müziğine<br />

benzetirim hep. Bitmez tükenmez baharların,<br />

mevsimlerin bozkıra gelişini müjdeleyen Vivaldi<br />

müziği...” Bu sözlerin sahibi Osman Şahin’in hayatını<br />

mutlaka okumalısınız. Yine bir <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> klasiği...<br />

98<br />

98<br />

Bir rock efsanesi:<br />

UĞUR DİKMEN<br />

Küçüklüğünde evinin salonunda annesi klasik Türk<br />

eserleri çalardı boş zamanlarında. Diğer bir köşede<br />

ise, müzik öğretmeni olan teyzesi Batı müziği eserleri<br />

çalıyordu. Henüz 3,5 yaşında evdeki iki piyanodan<br />

birinin başına oturdu; bu, büyük müzisyen Uğur<br />

Dikmen’in müzikle tanışması demekti.<br />

106<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 11


Özel Haber<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün Kapalıçarşı’sı:<br />

Fenerbahçe Sabit Pazarı<br />

Üreticilerin ürünlerini doğrudan vatandaşa ulaştırmak amacıyla <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />

tarafından yeniden tasarlanan Feneryolu Sabit Pazarı, <strong>2019</strong> yılının başlarında<br />

hizmete açılacak.<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

1986 yılında <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi tarafından üreticilerden<br />

alınan ürünlerin doğrudan tüketiciye ekonomik<br />

şartlarda satışının sağlanması amacıyla Hasanpaşa,<br />

Bakkalköy, Rıhtım, Feneryolu ve İçerenköy gibi çeşitli<br />

semtlerde açılan sabit pazarlar, 2000’li yıllardan sonra<br />

süpermarketlerin artması ve AVM’lerin açılmasıyla birlikte<br />

rekabet gücünü kaybetmeye başladı. Bu nedenle<br />

yavaş yavaş kapatılmak zorunda kalan sabit pazarlar<br />

arasında sadece Feneryolu’ndaki dükkânlar ayakta<br />

kalmıştı. Üreticilerin ürünlerini doğrudan vatandaşa<br />

ulaştırmak amacıyla <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi tarafından<br />

yeniden tasarlanan Feneryolu Sabit Pazarı, <strong>2019</strong> yılının<br />

başlarında hizmete açılacak.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />

Meclis Üyesi<br />

Keriman Nalbant<br />

Konuyla ilgili <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne açıklamada<br />

bulunan <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi Meclis Üyesi Keriman<br />

Nalbant, sabit pazarın bulunduğu yerin 1592 metrekarelik<br />

bir alan olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet<br />

Demiryolları (TCDD) mülküyken <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin<br />

daha sonra kamulaştırma davaları açarak bedelini<br />

ödeyip mülkiyetine geçirdiğini, 2000’li yılların başlarına<br />

kadar sabit pazarların görevini başarıyla yürüttüğünü<br />

belirtti. “Burası için çalışmalarımız başladı. Tamamen<br />

hukuki alt yapıyı tamamlıyoruz. Yasal mevzuatı, hukuki<br />

dayanağını tamamlarsak eğer, o dükkânları yeni yılda<br />

işletmeye açmış olacağız” diyen Nalbant, sözlerini<br />

şöyle sürdürdü:<br />

12 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Özel Haber<br />

HEDEF, ÜRETİCİYE DESTEK OLMAK<br />

“Feneryolu’ndaki dükkânların 2018 yılının<br />

başında mevcut kiracılarıyla olan sözleşmeleri<br />

tamamlandı. İhale süreci bittiği için burayı<br />

tadilata soktuk. Yenilenmesi gerekiyordu,<br />

bu arada düşündük ne yapabiliriz diye.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin misyonuna baktığınız<br />

zaman katılımcılık, şeffaflık, hesap<br />

verilebilirlik, bütünleştiricilik gibi birtakım<br />

olgular var. Burada katılımcılık ön plana<br />

çıktı. Bizler ilk geldiğimizde daha önce de<br />

gündeme getirilmişti bu katılımcılık modelini<br />

daha da güçlendirebilmek. Bu konuda<br />

çalıştaylar yapmıştık. STK’ler, üniversiteler,<br />

yerel yönetimler gibi birçok grupla bir araya<br />

gelmiştik. O çalışmalar sonucunda birtakım<br />

projelerimizi gerçekleştirmiştik. Burada<br />

değerlendirdiğimiz zaman, tekrar bir<br />

fonksiyon verelim diye düşündüğümüzde<br />

eskiden oluşturulan bu sistemi yaşatalım<br />

düşüncesi ortaya çıktı. Amacımız, üreticiye<br />

destek olmak. Aynı zamanda üreticiden<br />

ürünü doğrudan alıcıya, yani vatandaşa<br />

ulaştırmak... Daha düşük maliyetli ve daha<br />

güvenilir ürünler alınmasını sağlamak gibi<br />

düşünceler açığa çıktı.”<br />

KAMU BÜTÇESİ<br />

EN İYİ ŞEKİLDE KULLANILACAK<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi olarak genel yaklaşımları<br />

itibariyle kamu bütçesini en iyi şekilde<br />

kullanmak istediklerini ifade eden Keriman<br />

Nalbant; “Alanın içindeki iki dükkânı,<br />

buradaki yapıyı devam ettirebilmek adına<br />

maddi açıdan sürdürülebilirliğini sağlamak,<br />

üreticiyi destekleyebilmek ve diğer dükkânların<br />

ayakta kalabilmesi için süspanse<br />

etmek istedik. Bu sebeple buradaki iki<br />

dükkânımızı ihaleye çıktık. <strong>2019</strong>’un <strong>Ocak</strong><br />

ayında ihalesi yapılacak. Baktığınız zaman<br />

iki ayrı durum varmış gibi gözüküyor. Bir<br />

yerde ihaleye çıkılmış bir alan var, fakat<br />

çok daha küçük bir alan. Alanın büyük bir<br />

çoğunluğunu ise bu dediğim yapılaşmaya<br />

ayırdık. Şu anda yedi büyük dükkân<br />

var, yasal mevzuatı inceliyoruz. Eğer onu<br />

gerçekleştirebilirsek, o dükkânlardan çok<br />

daha fazla ürün elde edebilirsek, dükkân<br />

sayısının çok bir önemi olmayacak. Önemli<br />

olan, buradaki alanın üçte ikisini bunun<br />

için ayırdık. Üçte birini de diğer dükkânların<br />

gelirini süspanse edecek kiralamaya gittik”<br />

diyerek sözlerini sonlandırdı.<br />

MUHTAR AKTAŞ: ÇAY BAHÇESİ<br />

FAALİYETİNE DEVAM ETMELİ<br />

Feneryolu Mahallesi Muhtarı İbrahim Aktaş<br />

ise, mahalle sakinlerinin de bu alanın sabit<br />

pazar olarak kullanılmasını istediklerini aktararak;<br />

“Vatandaşlarımız burada satılacak<br />

ürünlerin mümkün mertebe temiz, kaliteli<br />

ve uygun olmasını talep ediyor. Semt sakinleri<br />

olarak sabit pazardan öncelikli beklentimiz<br />

bu yönde. Ayrıca alanda eskiden çay<br />

bahçesi olarak kullanılan bölüm, yine aynı<br />

işlevle halka açık bir şekilde faaliyet göstermeli.<br />

Çünkü bizim oturup sohbet ederek vakit<br />

geçirebileceğimiz çok fazla alanımız yok.<br />

Orası biz Feneryolu sakinlerine bu amaçla<br />

tekrar açılmalı” açıklamasında bulundu.<br />

Feneryolu Mahallesi Muhtarı İbrahim Aktaş<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 13


Çevre<br />

Erenköy’de ‘Kara Perşembe’ kâbusu<br />

Pazarın perşembe günleri yarattığı trafik nedeniyle taksiler Erenköy hattına müşteri<br />

almakta zorlanırken, vatandaşların gidecekleri yere varması saatler alıyor.<br />

Araçlarını park edemeyen vatandaşlar ise çareyi yürümekte buluyor.<br />

CEYHUN DİRİBAŞ<br />

Erenköy adı ile özdeşleşen ve her perşembe günü kurulan<br />

Erenköy Pazarı, bugünlerde yarattığı sorunlarla gündemde.<br />

Çevre sakinlerinin pazarın kurulduğu günlerde araçlarını<br />

evlerinin önüne koyamamaları bir yana, pazarın yarattığı<br />

çevre ve görüntü kirliliği de Erenköylüleri bezdirmiş<br />

durumda.<br />

Pazarın perşembe günleri yarattığı trafik nedeniyle taksiler<br />

Erenköy hattına müşteri almakta zorlanırken, vatandaşların<br />

gidecekleri yere varması saatler alıyor. Araçlarını park<br />

edemeyen vatandaşlar ise çareyi yürümekte buluyor. Son<br />

aylarda Kazasker-Ayşekadın hattındaki metro inşaatının da<br />

yolları daraltması ile çevre sakinleri, perşembe günlerini artık<br />

kendileri için “Kara Perşembe” olarak adlandırıyor. Hastası<br />

olanların ambulansa ulaşım sorununun yanı sıra olası<br />

bir yangın durumunda itfaiyenin de pazar kurulan sokaklara<br />

girememesi, ciddi risk unsurları olarak dikkat çekiyor.<br />

“SABİT PAZAR FİKRİ GÜNDEME GELSİN”<br />

Trafik çilesine ilaveten pazar esnafının çevre binalara ip<br />

atarak zarar vermeleri, kasa ve yüklerini bahçelere izinsiz<br />

koymaları da esnafla bina sahiplerini karşı karşıya getiriyor.<br />

Pazarla ilgili geçtiğimiz yıllarda imza kampanyası gerçekleştirilmiş,<br />

fakat herhangi bir sonuç alınamamıştı. Konuya<br />

ilişkin görüşlerine başvurduğumuz pazar esnafı, belediyenin<br />

kendilerine yer göstermesi durumunda işlerinin daha<br />

kolay olacağını, ancak bu konuda herhangi bir çalışma<br />

yapılmadığını dile getirdi. Ayrıca ‘sabit pazar’ fikrinin yeniden<br />

canlandırılıp, kendilerine proje olarak sunulabileceğini<br />

ifade ettiler.<br />

ERENKÖY’ÜN ‘KARA PERŞEMBESİ’<br />

Pazarın yarattığı sorunlarla ilgili görüştüğümüz kimi vatandaşlar<br />

ise yıllardır birçok problemle karşılaştıklarını, ancak belediye<br />

bazında hiçbir çözüm getirilmediğini öne sürdü. Semt<br />

sakinleri çözümün çok basit olduğunu, fakat pazar tezgâhları<br />

çok yüksek fiyatlara kiralandığı için konunun odaklandığı<br />

yerin “rant” olduğunu, dolayısıyla şikayetlerin bir noktada<br />

tıkandığını belirtti. Erenköy Pazarı ve “Kara Perşembeler”,<br />

bu haliyle uzun süre daha yaşanacak gibi gözüküyor.<br />

14 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

Moda’da artan kalabalık<br />

huzuru aldı götürdü...<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Gün geçtikte artan kalabalıkla beraber<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün yapısı da dönüşüme uğruyor.<br />

“Aslında kaos yaratan grup, sadece kafe<br />

ve barlar da değil. Bu duruma çok dikkat<br />

etmek lâzım... Evet, kafe ve bar sayısında<br />

ciddi bir artış var. Gelin görün ki sokakta<br />

yaşayan, sokakta eğlencesini sürdürenden<br />

yana bizim şikâyetimiz” şeklinde düşüncelerini<br />

ifade eden Caferağa Mahallesi Muhtarı<br />

Zeynep Ayman, dergimize şöyle konuştu:<br />

“Mekânlarda oturanları, mekân sahipleri<br />

kontrol ediyor. Oralarda bizi rahatsız eden<br />

durumlar nispeten az. Fakat sokakta,<br />

Moda’ya geldim deyip gününü, gecesini sokakta<br />

geçirenler ve onların yaratmış olduğu<br />

gürültü kirliliği, bizi sabaha kadar rahatsız<br />

ediyor. En büyük sıkıtımız bu.”<br />

BAŞLANGIÇ NOKTASI KADİFE SOKAK<br />

Bu durumun bitmek bilmeyen bir şikâyet<br />

konusu olduğunun altını çizen Muhtar<br />

Ayman, mahallede ilk defa Kadife Sokak<br />

sakinlerinin bu sorun ile karşılaştığını,<br />

15 civarında barın açılmasının, seneler<br />

içinde diğer sokakları ve caddeleri de etkilemeye<br />

başladığını ifade etti.<br />

ÇARŞI’DAKİ ÇEŞİTLİLİK BİTTİ<br />

Kadife Sokak’tan sonra yavaş yavaş Moda<br />

Caddesi, ara sokaklar, derken Tarihi <strong>Kadıköy</strong><br />

Çarşısı içindeki el değişiklikleriyle sorun devam<br />

ederken, Çarşı’yı tek tip işletmeler işgal<br />

etmeye başladı. Bu işletmeler, gecenin geç<br />

vakitlerine kadar <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı’nda kaos<br />

yaratırken, görüşlerini aldığımız çevre sakinleri,<br />

“Hiçbir zaman bir balıkçı, bir manav, bir<br />

bıçakçı ya da bir çorapçı değil bizim şikayetçi<br />

olduğumuz yerler” tespitinde bulundular.<br />

“KAPASİTEMİZİ AŞMIŞ VAZİYETTEYİZ”<br />

“Moda’ya gelmek yüz yıldır hep cazip<br />

olmuş. Adı üstünde Moda! Buraya gelen<br />

arttıkça, kafe ve barların sayısı da artıyor,<br />

cazibe merkezi olma özelliği de... Dolayısıyla<br />

gelen artıyor. Biz Modalılar olarak<br />

misafirlere hep alışığızdır. Her zaman için<br />

semtimize misafirlerimiz gelir. Fakat artık<br />

kapasitemizi aşmış vaziyetteyiz” diyen<br />

Moda Muhtarı Ayman, mahalleli adına<br />

açıklamalarını şöyle sürdürdü:<br />

“Çünkü biz burada yaşıyoruz, buradaki<br />

eczaneden alışveriş yapıyoruz, burada<br />

karnımızı doyuruyoruz, burada doktora<br />

gidiyoruz, burada uyuyoruz, burada ders<br />

çalışıyoruz. Yaşlılarımız, hastalarımız burada<br />

yaşıyor. Çünkü burası 30-32 bin nüfuslu bir<br />

mahalle. Böylesine yoğun nüfusa sahip bir<br />

mahallenin içine bu kadar eğlence merkezi<br />

açılınca, ikisi birbiriyle eşleşmiyor.<br />

EĞLENCE YERLERİ, KIRMIZI<br />

BİR HAT İLE BELİRLENMELİYDİ<br />

Bizim ilk zamandan beri Moda Muhtar<br />

Meclisi olarak talebimiz, eğlence yerlerinin<br />

kırmızı bir hat ile belirlenmesiydi. Bu durum<br />

gerçekleşmedi ve gittikçe yayılmaya başladı.<br />

Ara sokaklara kadar girdi. Bu da haklı olarak<br />

bütün oturanları sıkıntıya sokan bir durum...<br />

<strong>Kadıköy</strong> her zaman cazip, ulaşım kolay...<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yaşamak ayrıcalık mı, evet ayrıcalık...<br />

Moda’da yaşamak ise çok büyük bir<br />

keyif... Modalı olmak hoş bir duygu.... Fakat,<br />

İstanbul’un bütün yükünü kaldırır mı diye<br />

soracak olursanız, kaldıramıyoruz artık!”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 15


YENİ YILDA NISSAN QASHQAI<br />

HAYALİNİZ GERÇEK OLSUN.<br />

NISSAN YÜZBAŞIOĞLU<br />

Şile Otobanı Taşdelen Mevkii, Ekşioğlu Mah. Ulusal Cad. No: 1<br />

Çekmeköy - İstanbul Tel: 0216 484 66 66<br />

/NissanTurkiye www.nissan.com.tr | NISSAN GÜLÜMSEME HATTI 0216 651 84 20<br />

Görülen model üzerindeki aksesuar ve donanımlar Türkiye paketinde farklılık gösterebilir. Qashqai’nin ortalama CO₂ emisyon değeri 99-129 gr/km ve<br />

ortalama yakıt tüketimi 3,8-5,6 lt/100 km olup versiyonlarına göre değişmektedir. Yakıt tüketimleri 715/2007/EC’ye göre belirlenmiştir. Nissan Otomotiv A.Ş.<br />

aracın şekil ve donanımında değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Detaylı bilgi için: www.nissan.com.tr


İstanbul<br />

İBB’nin dev arazisi<br />

İGDAŞ’ın...<br />

BAŞKAN<br />

AYKURT<br />

NUHOĞLU<br />

TEPKI<br />

GÖSTERMIŞTI<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz günlerde ihale<br />

usulü satışa çıkardığı Ünalan’daki yaklaşık 30 dönümlük<br />

arazinin satış işlemi gerçekleşti. İBB’nin Saraçhane’deki<br />

belediye binasında düzenlenen ihale, basına kapalı şekilde<br />

gerçekleşti. Önceden duyurusu yapılan ihaleye sadece<br />

İGDAŞ katıldı. Kapalı zarf usulüyle gerçekleşen ihalede<br />

İGDAŞ, 386 milyon liralık bir teklif verdi. Pazarlık sonucunda<br />

üzerinde İkmal Müdürlüğü bulunan İGDAŞ, 550 milyon lira<br />

vererek arazinin sahibi oldu. İhale Komisyonu Başkanı ve<br />

İBB Meclis Üyesi Rasim Bilgehan, şu açıklamayı yaptı:<br />

“Burası mevcut imar planlarında kısmen ticaret, konut,<br />

özel ortaokul, sağlık, meydan, park ve imar yolu olarak<br />

geçiyor. İmar planlarında bir değişiklik yapılmadan satıldı.<br />

Katılımcı vardı, o da İGDAŞ’tı. Arazi, 550 milyon lirayla<br />

İGDAŞ’ın oldu. İGDAŞ, mevcut kullanımını devam ettirmek<br />

için araziyi satın aldı.”<br />

BAŞKAN AYKURT NUHOĞLU TEPKİ GÖSTERMİŞTİ<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, son kalan<br />

kamu arazilerinden biri olan yaklaşık 30 dönümlük alanın<br />

satışa çıkarılmasına tepki göstermiş, İstanbul Büyükşehir<br />

Belediyesi’nin elinde arazi kalmadığına dikkat çekerek;<br />

“Bu son kalan arazileri satıp ne yapacaklar?” diye sormuştu.<br />

İstanbul’da çok fazla alana ihtiyaç olduğunun altını<br />

çizen Başkan Aykurt Nuhoğlu, şunları ifade etmişti:<br />

EKONOMİK SORUNLAR,<br />

KAMU ALANLARININ SATIŞIYLA ÇÖZÜLMEZ<br />

“Bir kamu kurumunun, halkın bu kadar çok ihtiyacı varken<br />

arazisini satması anlaşılır bir şey değil. İstanbul’un eğitim,<br />

sosyal, spor ve sağlık alanlarına ihtiyacı var. Bütün bu ihtiyaçlar<br />

karşılandı mı? İstanbul’un sorunları bitti mi? Neden<br />

satıyorlar? İstanbul’un son kamu alanlarını satıp nereye<br />

gidecekler? Ekonomik sorunlar, kamu alanlarının satışı ile<br />

çözülmez. Ekonomik sıkıntı çözülmek isteniyorsa, sat-savur<br />

ekonomisi yerine sürdürülebilir ve planlı bütçe yapılmalı,<br />

kaynaklar doğru ve tasarruflu kullanılmalıdır.<br />

İSTANBUL’UN GELECEĞİ SATILIYOR<br />

Bir kamu arazisini satarken çocukların oyun alanı, park,<br />

yuva hakkını satıyorsunuz. Gençlerin kültür, sanat ve spor<br />

alanı hakkını satıyorsunuz. Yaşlıların sosyal yaşam evi,<br />

huzurevi hakkını satıyorsunuz. Her iki kadından birinin<br />

şiddet gördüğü İstanbul’da kadınların sığınma evi hakkını<br />

satıyorsunuz. İnsanların yeşil alan haklarını satıyorsunuz.<br />

Bir kamu arazisini satarken bugünü değil, geleceği satıyorsunuz.<br />

Hiç kimsenin buna hakkı yok. Bu şehrin, İstanbul’un<br />

geleceğini satamazsınız. Kamu alanlarının bir metrekaresi<br />

bile satılamaz, satılmamalıdır. İBB’yi bu yanlıştan geri dönmeye<br />

ve ihaleyi iptal etmeye davet ediyorum.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 17


0850 460 6334<br />

0850 460 MEDI<br />

www.medicana.com.tr<br />

0216 970 4 970


Fikri Takip<br />

Kalamış Limanı’nda<br />

balıkçılar kazandı<br />

Özelleştirme kapsamına alınan Fenerbahçe-Kalamış<br />

Limanı’ndan çıkarılmak<br />

istenen 11 balıkçıdan ikisinin davasında<br />

tahliye kararı iptal edildi, birinde yürütmeyi<br />

durdurma kararı verildi, diğer yargılamalar<br />

ise devam ediyor.<br />

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından<br />

hazırlanan 6 Kasım 2017 tarihinde onaylanan<br />

1/5 bin ve 1/bin ölçekli imar planında<br />

değişiklik yapılarak, mevcut balıkçı barınağına<br />

yer verilmedi. Fenerbahçe barınağında<br />

bulunan ruhsatlı balıkçı tekne sahiplerine, limanı<br />

boşaltmaları için İstanbul Valiliği İl Gıda<br />

Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından<br />

tebligat gönderildi. Tebligatta 11 balıkçının<br />

bir ay içinde limanı terk etmesi ve Bostancı,<br />

Salacak ile Küçükyalı’da bulunan kooperatiflerin<br />

bünyelerine geçmeleri istenmişti.<br />

11 RUHSATLI BALIKÇI DAVA AÇTI<br />

<strong>Kadıköy</strong> Kent Konseyi’nin desteğiyle İdare<br />

Mahkemesi’ne dava açan 11 balıkçıdan iki<br />

tanesinde, yetki yönünden hukuka aykırı<br />

bulunarak tahliye kararının durdurulması<br />

ve iptali, birinde ise yürütmeyi durdurma<br />

kararı verildi. Sekiz balıkçının iptal davası<br />

ise sürüyor.<br />

“TEK BİR SANTİMETREKARE<br />

YOĞUNLUK ARTIŞI İSTEMİYORUZ”<br />

Mahkeme kararına ilişkin konuşan <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu; “Balıkçılar<br />

uzun yıllardır yaşamlarını Kalamış<br />

Koyu’nda devam ettiriyor. Her ne kadar bugün<br />

küreklerini az da görsek, Kalamış Koyu<br />

uzun yıllardır balıkçılara ev sahipliği yapmış<br />

bir yer. Geçmişimizi korumak istiyoruz.<br />

Fenerbahçe-Kalamış Limanı‘nda mevcut<br />

durumun korunmasını istiyoruz. Marinanın<br />

yenilenmesi mümkün, ancak tek bir<br />

santimetrekare yoğunluk artışı olmasını istemiyoruz.<br />

Oradaki yeşil alanlar korunmalı.<br />

İnsanlar sahillerinde, kıyılarında kimseden<br />

izin almadan yürüyebilmeli. Burası kamuya<br />

ait, dokunulmaması gereken bir alan” dedi.


Çevre<br />

Gazhane Projesi<br />

gün sayıyor<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

İBB ve <strong>Kadıköy</strong> Meclis Üyesi Ömer Şahan<br />

ile <strong>Kadıköy</strong>’ün mevcut çevre sorunlarını<br />

masaya yatırdık. İlçenin gündemini uzun<br />

süredir meşgul eden Hasanpaşa Gazhanesi<br />

Projesi ve Kurbağalıdere ıslahı ile ilgili<br />

önemli açıklamalarda bulunan Şahan;<br />

Gazhane’nin geniş yeşil alanlarıyla herkes<br />

için nefes alınacak bir yer olacağını ve<br />

yerel seçimlerden önce hizmete gireceğini<br />

müjdeleyerek, Kurbağalıdere ıslahının da<br />

geçmişte yapılan kazıkların öne kayması<br />

neticesinde gecikmeye uğradığını, projede<br />

yüzde 95 oranında ilerleme sağladıklarını<br />

kaydetti.<br />

İBB ve <strong>Kadıköy</strong><br />

Meclis Üyesi<br />

Ömer Şahan<br />

“Kentte yaşayan herkes, o kentle alakalı bütün<br />

değerlerin sahibidir. Beşikteki çocuktan yaşlı<br />

insanlara kadar... Medeniyet de böyledir.<br />

Medeniyetlerin sahibi bir şahıs olamaz, sahibi<br />

toplumdur. Hasanpaşa Gazhanesi de böyle bir<br />

yer. Bu sebeple özellikle bulunduğu alanda,<br />

Hasanpaşa’da yeşil alanlarıyla birlikte herkes<br />

için nefes alınacak bir yer olduğunu düşünüyorum”<br />

diyen Ömer Şahan, şunları ifade etti:<br />

OSMANLI DEVLETİ’NDEN MİRAS<br />

“Öncelikle Hasanpaşa Gazhanesi, bize Osmanlı<br />

Devleti’nin mirası... Sultan Abdülhamit<br />

Han zamanında, 1891 yılında yapılmış bir<br />

yer. Cumhuriyet’ten sonra 1925-26 yıllarında<br />

Fransız bir firma tarafından işletilmeye<br />

devam edilmiş, 1945 yılında da İETT’ye devredilmiş.<br />

Yani İBB’nin olmuş. 1945’ten sonra<br />

da üretime devam etmiş Gazhane. 2001<br />

yılında İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat<br />

Varlıkları Koruma Kurulu’nun ayrıntılı bir değerlendirme<br />

yapması ve korunma kararının<br />

alınması teklif edilmiş. 2001 yılında Koruma<br />

Kurulu kararıyla, Hasanpaşa Gazhanesi’nin<br />

kültür merkezi ve Enerji Müzesi’yle beraber<br />

geniş bir restorasyonuna karar verilmiş.<br />

20 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

AÇILIŞA HAZIR HALE GETİRİLDİ<br />

2001 yılından bu yana uzun bir süre boyunca<br />

Gazhane’ye herhangi bir şey yapılmadı.<br />

2014 yılında biz meclis üyesi olduk. Bu<br />

dönemde Gazhane ile ilgili o günkü AK<br />

Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı Av.<br />

Hurşit Yıldırım, buranın bir kültür merkezi<br />

olmasıyla ilgili yoğun çaba gösterdi. Bunun<br />

akabinde o dönemin yetkilileriyle uzun<br />

süren görüşmeler sonucunda Hasanpaşa<br />

Gazhanesi’nin ciddi bir projeyle <strong>Kadıköy</strong><br />

özelinde İstanbul’a kazandırılması noktasında<br />

karar alındı. Böylece, 2014 yılında ilk<br />

restorasyon çalışmaları başladı. İlk ihale 73<br />

milyon TL değerindeydi. Sonra güzel adımlarla<br />

ilerlenirken, buradaki yapının tarihi<br />

olmasından kaynaklı yapılan her işte karar<br />

alınması gerektiği için çalışma yavaş ilerledi.<br />

Fakat tarihi yapıya hiçbir zarar verilmeden<br />

restorasyon tamamlandı. Akabinde 53<br />

milyon TL’lik ikinci bir ihaleyle Gazhane’nin<br />

içinin tefrişatı, peyzaj düzenlemesi ve Enerji<br />

Müzesi’nin yapılmasıyla ilgili bir çalışma<br />

başlatıldı. Şu anda ise Gazhane açılışa hazır<br />

hale getirildi. <strong>Kadıköy</strong>lülere seçimden önce<br />

müjdeyi veririz diye düşünüyorum.”<br />

ENERJİ MÜZESİ VE ENERJİ SANTRALİ<br />

Gazhane’nin içerisinde kullanılacak<br />

alanların da belli olduğunu söyleyen İBB<br />

ve <strong>Kadıköy</strong> Meclis Üyesi Ömer Şahan; “Beltur’un<br />

kullanacağı alanlar mevcut. Ayrıca,<br />

İSMEK’in atölyeleri, uluslararası sergi salonu,<br />

Şehir Tiyatroları’nın kullanacağı bir tiyatro<br />

salonu, çok güzel bir kütüphane, otopark ve<br />

insanların manzarayı seyredebilecekleri seyir<br />

terası olacak. İSMEK’teki kursiyerlerimizin<br />

yaptığı ürünleri sergileyebildiği pazar yerinin<br />

yanında, Şehir Tiyatroları’nın hediyelik<br />

eşya sunum alanı, Çocuk Bilgi Evi ve Enerji<br />

Müzesi de olacak. Enerji Müzesi’nin özellikle<br />

çok önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü<br />

sonuçta bu yer bir gazhane. Dolayısıyla<br />

buradaki çalışmanın sürecini çocuklara,<br />

gençlere ve <strong>Kadıköy</strong>lülere anlatabileceğimiz<br />

bir projemiz var. Aynı zamanda Gazhane’de<br />

enerji santrali de olacak. Güneş enerjisiyle<br />

kendi enerjisini kendisi üretmeye devam<br />

edecek. Yaklaşık 39 bin metrekarelik bir alan<br />

burası. Şehrin göbeğinde böylesi büyük bir<br />

alanı restore edip, <strong>Kadıköy</strong>’e kazandırmak<br />

çok güzel bir şey... Eğer bu proje kendini<br />

turizm anlamında iyi anlatabilirse, turistlerin<br />

de ciddi anlamda ilgi göstereceklerini<br />

düşünüyorum” şeklinde konuştu.<br />

KADIKÖY’ÜN KRONİK SORUNU<br />

KURBAĞALIDERE<br />

Yıllardır ıslah çalışmaları devam eden,<br />

adeta <strong>Kadıköy</strong>’ün kanayan yarası haline<br />

gelen Kurbağalıdere de <strong>Kadıköy</strong>lülerin ana<br />

gündemlerinden biri. Kurbağalıdere’nin<br />

Ümraniye, Ataşehir, Üsküdar ve en çok da<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü ilgilendirdiğini belirten Şahan,<br />

deredeki ıslah çalışmalarına dair şu bilgileri<br />

aktardı: “Kurbağalıdere denince akla ilk<br />

önce <strong>Kadıköy</strong> geliyor. Bu yanlış, bir kere<br />

bunu aydınlatalım. Kurbağalıdere’nin <strong>Kadıköy</strong><br />

ile anılmasının temel sebebi, derenin<br />

denizle en son birleştiği yerin <strong>Kadıköy</strong>’de olması.<br />

Ümraniye, Ataşehir, biraz Üsküdar, biraz<br />

da <strong>Kadıköy</strong>’ü ilgilendiren, evsel atıkların<br />

2013 yılına kadar denize doğru gönderildiği<br />

bir mekanizma bu. 2013 yılında aldığımız<br />

kararla beraber Kurbağalıdere ıslah çalışması<br />

hayata geçti. Dört ilçeyi ilgilendiren 29<br />

km’lik bir alandan bahsediyoruz. Kollarıyla<br />

beraber 42 km’ye çıkıyor.<br />

ÖN ARITMA TESİSİ TAMAMLANDI<br />

Kurbağalıdere ıslah çalışması derken,<br />

atıkların arıtmadan geçirilerek denize<br />

deşarj edilmesi işleminden bahsediyoruz.<br />

29 km’lik alanda bütün bu dereler ıslah<br />

edildi. Göztepe Köprüsü ve Yoğurtçu Parkı<br />

arasındaki dere ıslahı tamamlandı. Uzunçayır<br />

Köprüsü, Mandıra Köprüsü, Hızır Bey<br />

Köprüsü, Fahrettin Kerim Gökay Köprüsü,<br />

Taş Köprü Caddesi Köprüsü, Çevik Bey Köprüsü<br />

ve Recep Peker Köprüsü yenilendi. Şu<br />

anda ise ön arıtma tesisinin tamamlandığı<br />

ve kokunun olmadığı bir alandan bahsediyoruz.<br />

Verdiğimiz sözü yerine getirmenin<br />

mutluluğunu yaşıyoruz.<br />

YÜZDE 95’LİK İLERLEME<br />

Islah çalışmalarının bitiminde birikmiş bir<br />

atık var, orası temizlenince geçmişte yapılan<br />

kazıkların öne doğru kaydığı fark edildi. Böyle<br />

olunca bu kazıkları kaldırıp, yerine yeni kazık<br />

yapmak zorunda kaldık. Aslında planda<br />

olmayan yepyeni bir iş çıktı karşımıza. Bu da<br />

işin uzamasına neden oldu. Kazık imalatlarının<br />

yüzde 95’ini tamamlamış haldeyiz.<br />

Çelik imalatından sonra kazıkların yerleştirilmesi<br />

gerekiyor. Bu çalışmayı yaparken de<br />

dere yapısına yakın binaların zeminlerinin<br />

zarar görmemesi amacıyla yer yer çimento<br />

enjeksiyonuyla zemin iyileştirme çalışmaları<br />

devam etmekte. Bu çalışma çok hassas. Bütün<br />

bu çalışmalar bittikten sonra Kurbağalıdere’de<br />

hiçbir sorun kalmayacak. Şu anda<br />

da ciddi bir sorun bulunmamakta. Göztepe<br />

Köprüsü’nün orada arıtma tesisi de yapıldı.<br />

İleride biyolojik arıtma tesisi de yapılacak<br />

Moda Burnu’nda. Hem ön arıtmadan hem<br />

de biyolojik arıtmadan geçmiş bir atıktan<br />

bahsediyoruz. Bu çok önemli...”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 21


Çevre<br />

Moda-Söğütlüçeşme<br />

dolmuş seferlerine<br />

yoğun ilgi<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüleri Avrupa Yakası’na bağlayan ana ulaşım alternatiflerinden<br />

metrobüsü kullanan yolcular için Moda-Söğütlüçeşme<br />

arasında sarı dolmuş seferleri başladı. Uzun<br />

süredir gelen yoğun istekler üzerine başlatılan Moda-Söğütlüçeşme<br />

seferleri büyük ilgi görüyor.<br />

Durağın daha önceden de var olduğunu fakat kullanılmadığını<br />

söyleyen Söğütlüçeşme Durak Sorumlusu Fatih<br />

Mehmet Çeler; “Müşteriler Moda’ya gidiyor musunuz diye<br />

sormaya başladılar. Baktık talep geliyor, biz de durağımızı<br />

kullanalım dedik. Şu an seferlerimiz tam oturmadı<br />

ama oturacak. Arabaları çoğaltmaya çalışıyoruz”<br />

açıklamasında bulundu. Çeler, konuşmasının devamında<br />

şunları dile getirdi:<br />

ARZ-TALEP İLİŞKİSİ<br />

“Daha önce metrobüs durağında az araç vardı, şimdi<br />

22 araç var. Arz-talep ilişkisi bu... Ne kadar yolcu gelirse,<br />

araç sayısı da artıyor. Bizim amacımız, caddedeki arabaları<br />

azaltmak ve alternatif duraklara araçlarımızı kaydırmak.<br />

Araç buraya geliyor ve yolcuyu çok fazla bekletmeden<br />

hareket ediyor. Bir yolcunun en fazla beklediği süre 10<br />

dakika. Buradan Moda’ya gidiyor, sonra Rıhtım’a. Rıhtım’da<br />

da bir 10 dakika bekledikten sonra tekrar buraya, Söğütlüçeşme’ye<br />

geri geliyor. Yolcunun durumuna göre Moda<br />

Burnu’na kadar gidebiliyoruz. Sistem bu şekilde işliyor.”<br />

“METROBÜSÜN YANINDA OLMAMIZ DAHA AVANTAJLI”<br />

Yakın bir mesafe olmasına rağmen Moda’nın ters bir yönde<br />

olduğunu ifade eden Fatih Mehmet Çeler; “Moda’ya yürümek<br />

kolay gözüküyor ama epey zaman alıyor. Zaten Moda<br />

yolcularımızın da birçoğu orta yaşlı insanlar. Sabahları<br />

öğrenciler de geliyor. Tramvaydan farklı olarak ise şunu<br />

söyleyebilirim, tramvay Moda’nın içerisinden işlev görüyor,<br />

Bahariye üzerinden. Bizim metrobüsün yanında olmamız<br />

daha avantajlı” şeklinde konuştu.


Ulaşım<br />

Sürücüsüz metro<br />

Avrupa’nın birincisi seçildi<br />

1885 yılında kurulan, 90 farklı ülkeden üyesi bulunan ve toplu taşımacılık sektöründe<br />

dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan Brüksel merkezli UITP,<br />

tek seferde yolcu taşıma kapasitesi 500’den fazla olan sürücüsüz metro hatlarını inceledi.<br />

CENAY TOPRAKKAYA<br />

Türkiye’nin ilk sürücüsüz metrosu Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe<br />

Metro Hattı, Brüksel merkezli Uluslararası<br />

Toplu Taşımacılar Birliği (International Association<br />

of Public Transport - UITP) tarafından yapılan araştırmada<br />

dünyada üçüncü, Avrupa’da ise birinci seçildi.<br />

1885 yılında kurulan, 90 farklı ülkeden üyesi bulunan ve<br />

toplu taşımacılık sektöründe dünyanın en büyük sivil<br />

toplum kuruluşlarından biri olan Brüksel merkezli UITP,<br />

tek seferde yolcu taşıma kapasitesi 500’den fazla olan sürücüsüz<br />

metro hatlarını inceledi. Dubai, Moskova, İstanbul,<br />

Roma, Sao Paulo, Bangalore, Fildişi Sahili, Hong Kong ve<br />

Canberra’da ofisleri bulunan UITP, yaptığı inceleme neticesinde<br />

en iyi sürücüsüz metroları belirledi. Araştırmaya göre,<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hizmete açtığı sürücüsüz<br />

Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe Metro Hattı;<br />

Paris, Roma, Barselona gibi şehirleri geride bıraktı.<br />

DÜNYADA ÜÇÜNCÜ OLDU<br />

Kuruluş, dünya genelindeki sürücüsüz metro hatlarına ilişkin<br />

araştırmanın sonuçlarını internet sitesinde yayımladı.<br />

Buna göre Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı, Avrupa’nın<br />

en büyük yolcu taşıma kapasitesine sahip sürücüsü<br />

olarak gösterildi. Dünyada sürücüsüz ulaşım sağlayan 62<br />

adet metro hattından tek seferde yolcu kapasitesi 500’den<br />

fazla 22 metro hattı bulunuyor. Milano M5 Hattı tek seferde<br />

536 kişi taşırken, Singapur Circle MRT Hattı’nda 2 bin yolcu<br />

seyahat edebiliyor. Singapur Circle hattı en fazla yolcu<br />

kapasitesi dolayısıyla ilk sırada yer alırken, bunu yine Singapur’daki<br />

bir başka sürücüsüz metro hattı olan Singapur<br />

Kuzey Doğu MRT Hattı takip ediyor.<br />

TEK SEFERDE 1.620 KİŞİ TAŞINIYOR<br />

İstanbul’daki sürücüsüz metro hattı ise, tek seferde bin 620<br />

kişi taşıma kapasitesiyle üçüncü sırada yer aldı. Dünyadaki<br />

20 sürücüsüz metro hattını geride bırakarak üçüncü olan<br />

Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı, aynı listede yer<br />

alan Avrupa’daki metro hatları arasında ise ilk sırada yer aldı.<br />

Türkiye’nin ilk sürücüsüz metro hattının ardından bin 200<br />

yolcu kapasiteli Roma, 895 kişi kapasiteli Barcelona ve 722<br />

yolcu kapasiteli Paris metroları geldi. Avrupa’nın birincisi<br />

sürücüsüz Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı’nda,<br />

her biri 6 vagonlu olmak üzere 21 adet araç hizmet veriyor.<br />

Her bir araçta tek seferde bin 620 yolcu taşınabiliyor. Birinci<br />

etabı 15 Aralık 2017’de hizmete giren metro hattında bugüne<br />

kadar 25 milyon 310 bin 562 yolcu taşındı. 21 Ekim’de<br />

hizmet vermeye başlayan ikinci etap olan Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe<br />

bölümünde ise, açıldığı tarihten bu yana<br />

2 milyon 424 bin 561 yolcuya hizmet verildi.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 23


Aktüel<br />

İTO Başkanı Avdagiç:<br />

Ekonominin kalbi<br />

İstanbul’da atıyor<br />

HABER MERKEZİ<br />

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib<br />

Avdagiç, ekonominin rotasını 2018’de de<br />

İstanbul’un çizdiğini belirterek, önemli<br />

açıklamalarda bulundu. “Geçtiğimiz yıl<br />

<strong>Ocak</strong>-Kasım döneminde her 100 dolarlık<br />

ihracatın 51 doları İstanbul’da yapıldı. 100<br />

konuttan 17’si İstanbul’da alıcı bulurken,<br />

100 yabancı ziyaretçiden 33’ü İstanbul’a geldi”<br />

diyen Avdagiç; ayrıca her 100 Kurumlar<br />

Vergisi mükellefinden 37’sinin İstanbul’da<br />

faaliyet gösterdiğini, Avrupa’da en çok turist<br />

çeken üçüncü, dünyada ise dokuzuncu<br />

şehrin İstanbul olduğunu kaydetti.<br />

Şekib Avdagiç’in açıklamalarının satır aralarında<br />

şu hususlar yer aldı: “Rakamların dili,<br />

‘Ekonominin kalbi İstanbul’da atıyor’ diyor.<br />

Türkiye nüfusunun yüzde 18’inin yaşadığı<br />

İstanbul, 2018 yılında da ekonomimizin<br />

lokomotifi oldu. Bu şu anlama geliyor;<br />

İstanbul’da işler yolunda gidiyorsa, Türkiye<br />

ekonomisi de gelişip büyümeye devam ediyor.<br />

İstanbul’da ekonomi sinyal veriyorsa,<br />

bu Türkiye için de önemli bir sinyaldir.”<br />

İSTANBUL, İHRACATTA DA<br />

REKORA DOYMADI<br />

Dünyanın en büyük metropollerinden olan<br />

İstanbul, 2018’in ilk 11 ayında 198 ülkeden<br />

12,3 milyon yabancı ziyaretçi ağırladı. Bu da<br />

Türkiye’ye aynı dönemde gelen 37,5 milyon<br />

yabancı ziyaretçinin yaklaşık yüzde 33’ü<br />

demek. Türkiye’nin ekonomi, finans ve kültür<br />

merkezi İstanbul, ihracatta da rekora doymadı.<br />

İstanbul’un firmaları, ilk 11 ayda 78,2<br />

milyar dolarlık ihracat yaptı. 154 milyar dolarlık<br />

Türkiye ihracatının yaklaşık yüzde 51’ini<br />

tek başına İstanbul iş dünyası gerçekleştirdi.<br />

İstanbul havalimanları, <strong>Ocak</strong>-Kasım 2018<br />

döneminde 94 milyon yolcu ağırladı. Aynı<br />

dönemde İstanbul’daki havalimanlarından, iç<br />

ve dış hatlarda 641 bin sefer gerçekleştirildi.”<br />

KONUT SATIŞININ YÜZDE 17’Sİ,<br />

MEVDUATIN YÜZDE 43’Ü<br />

Avdagiç’in verdiği rakamlara göre, Türkiye’de<br />

2018’in ilk 11 ayında 1,2 milyon konut satıldı.<br />

207 bin konut ise, yani Türkiye’de satılan<br />

konutların yüzde 17’si İstanbul’da alıcı buldu.<br />

İstanbul’daki bankalarda geçtiğimiz yıl eylül<br />

ayı itibariyle toplam 924 milyar TL mevduat<br />

bulunuyor. Aynı dönemde 81 ildeki mevduat<br />

toplamının 2,1 trilyon TL olduğu düşünüldüğünde,<br />

İstanbul’un payı yüzde 43’ü aşıyor.<br />

İstanbul, tek başına Türkiye’deki toplam<br />

mevduatın yarısını oluşturuyor.<br />

10 ŞİRKETTEN 4’Ü<br />

İSTANBUL’DA KURULDU<br />

“Bugün itibariyle İstanbul Ticaret Odası’na<br />

bağlı 432 bin işletme faaliyet gösteriyor”<br />

diyen İTO Başkanı Avdagiç, sözlerini şöyle<br />

sonlandırdı: “Geçtiğimiz yıl 55 bin firma<br />

İTO’ya kuruluş kaydını yaptırdı. Türkiye’deki<br />

her 10 şirketten 4’ü İstanbul’da kuruldu. İstanbul’daki<br />

15 Temmuz Şehitler ve Fatih Sultan<br />

Mehmet köprülerinden yılın 10 ayında 97<br />

milyonu aşkın araç geçerek, Avrupa ve Asya<br />

arasında yolculuk yaptı. Ekim 2018 itibariyle<br />

Türkiye’de bulunan 12,3 milyon adet otomobilin<br />

2,8 milyonu İstanbul’da bulunuyor. Bu<br />

da her 100 otomobilden 23’ünün İstanbul’da<br />

bulunduğu anlamına geliyor.”<br />

24 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

Salı Pazarı yeni yılda<br />

yeniden Hasanpaşa’da<br />

İstanbulluların sık sık ziyaret edeceği modern bir yaşam alanı yaratılan 68 milyon TL bütçeli<br />

proje, 32 bin 248 metrekarelik kapalı pazar yeri alanına sahip. Ayrıca, 4 bin 555 adet pazar<br />

tezgâhı, hem sebze meyve hem de diğer alışveriş alanları için hazır bulunacak.<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Tarihi<br />

Salı Pazarı” olarak bilinen alanda başlattığı<br />

“<strong>Kadıköy</strong> Hasanpaşa Pazar Yeri Zemin Altı<br />

Otopark ve Meydan Düzenleme” projesi<br />

çalışmaları bir süredir merak konusu.<br />

Geçtiğimiz yaz aylarında Salı Pazarı’nın E-5<br />

Karayolu Göztepe kavşağından tekrar eski<br />

yeri olan Hasanpaşa’ya taşınacağı ifade<br />

edilmiş, fakat aradan geçen yaklaşık altı<br />

aylık sürede proje nihayete erdirilememişti.<br />

İBB yetkililerinden aldığımız bilgiye göre,<br />

inşasına 2015 yılının Ekim ayında başlanan<br />

projenin açılışı, <strong>2019</strong> yılının ilk çeyreğinde<br />

gerçekleştirilecek.<br />

İstanbulluların sık sık ziyaret edeceği modern<br />

bir yaşam alanı yaratılan 68 milyon<br />

TL bütçeli proje, 32 bin 248 metrekarelik<br />

kapalı pazar yeri alanına sahip. Ayrıca,<br />

4 bin 555 adet pazar tezgâhı, hem sebze<br />

meyve hem de diğer alışveriş alanları için<br />

hazır bulunacak.<br />

BÖLGENİN OTOPARK<br />

İHTİYACINA BÜYÜK DOPİNG<br />

Projede mevcut 3 bin 668 adetlik zemin<br />

altı otoparkı da sadece pazar olduğu<br />

zamanlarda değil, her zaman kullanılacak.<br />

Çocukların oynayabileceği parklar,<br />

süs havuzları, su duvarı, oturma bankları,<br />

otopark içerisinde erkek ve kadın mescidi,<br />

çay ocakları, idari odalar ve yürüme bantları<br />

da projenin sunduğu diğer olanaklar<br />

arasında yerini alacak.<br />

HASANPAŞA’YA DEV ŞEHİR MEYDANI<br />

<strong>Kadıköy</strong> Hasanpaşa Pazar Yeri’nin metrobüse<br />

yakın olmasından dolayı, alanda<br />

vatandaşların arabalarını park ederek<br />

metroya ulaşmalarını sağlayacak bir konfor<br />

yaratıldı. İBB yetkilileri, bölgeye bir de 16<br />

bin 500 metrekarelik dev şehir meydanı<br />

kazandırdıklarını, 2 bin metrekare yeşil alan<br />

ilavesiyle projenin İstanbul için güzel bir<br />

örnek teşkil edeceğini aktardı.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 25


Fikri Takip<br />

Ayasofya’nın sırları<br />

tarihi değiştirecek!<br />

Dan Brown’un ‘Cehennem’ kitabını kurgularken çalışmalarından yararlandığı Göksel<br />

Gülensoy’un 20 yıllık emeğinin ürünü olan “Ayasofya’nın Derinlikleri” adlı belgeseli,<br />

Amerika’da gösterime girdi. Türkiye’de <strong>2019</strong>’da uzun versiyonu ile izleyici karşısına<br />

çıkması planlanan belgeselde, bilinen tarihi değiştirecek bilgiler yer alacak.<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

Fransız edebiyatının güçlü kalemlerinden<br />

Gerard de Nerval, seyahat notlarında<br />

İstanbul’u anlatırken “İstanbul eskiden<br />

beri Avrupa ile Asya’yı birleştiren tılsımlı ve<br />

adeta kutsal bir mühürdür” der. Doğu ile<br />

Batı’yı buluşturan kutsal şehir İstanbul’un<br />

bu özelliğini en iyi vurgulayan simgelerin<br />

başında, yüzlerce yıl boyunca dünyanın<br />

merkezi olarak kabul edilen Sultanahmet<br />

Meydanı’nı süsleyen Ayasofya geliyor.<br />

Ayasofya, üzerine onlarca kitap yazılan, dünyadaki<br />

en büyük imparatorluklara ev sahipliği<br />

yapmış; Katolik, Ortodoks ve Müslüman<br />

dünyasına hizmet etmiş bir yapı. Binlerce<br />

yıllık tarihiyle hakkında sayısız efsane de<br />

biriktiren Ayasofya’nın gizemlerinin peşine<br />

düşen bir isim, Belgeselci Göksel Gülensoy...<br />

20 yıl boyunca ekibiyle Ayasofya’nın efsanelerini<br />

araştıran Gülensoy’un “Ayasofya’nın<br />

Derinlikleri” adlı belgeseli, ABD’nin en<br />

büyük müzelerinden LACMA’da (Los Angeles<br />

Country Museum Art) 23 Eylül’de gösterildi.<br />

Sektör temsilcileri ve sanatçılar başta olmak<br />

üzere yoğun ilgiyle karşılanan 52 dakikalık<br />

bu özel gösterimin ardından belgeselin 90<br />

dakikalık uzun versiyonu, <strong>2019</strong>’da Türkiye’de<br />

gösterime girmeye hazırlanıyor. Üstelik bu<br />

uzun versiyonda tarihin seyrini değiştirecek<br />

sürpriz bilgiler de yer alacak.<br />

DAN BROWN’A İLHAM OLDU<br />

Dan Brown’un “Inferno-Cehennem”<br />

kitabına da ilham olan Göksel Gülensoy,<br />

“Şimdilik sürprizi bozmamak adına detayları<br />

anlatmıyorum ama izleyenleri şok edecek<br />

bilgiler olacak” diyor ve Ayasofya’ya ilgisinin<br />

nasıl başladığını anlatıyor: “İlk olarak 1994<br />

yılında Ayasofya’nın Efsaneleri adında bir<br />

belgesel çektim. Bu belgeselde İhsan Tunay<br />

Hoca ile tanıştım, belgeselin danışmanlığını<br />

26 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Fikri Takip<br />

yaptı. O belgeselden sonra Ayasofya’nın<br />

enerjisi beni kendine çekti diyebilirim.<br />

O çalışmanın ardından ödüller gelmeye<br />

başladı. Farklı bir kurgusu vardı. Tabii<br />

ödüllerin gelmeye başlaması çok hoşumuza<br />

gitti. Sonra da İhsan Hoca; ‘Ayasofya’nın<br />

altında tüneller ve sarnıçlar var. O sarnıçları<br />

çekersen, dünyada Ayasofya’nın altını görüntülemiş<br />

tek adam olursun’ diyerek bana<br />

rehberlik etti.<br />

O günden sonra izinler almak için çalışmalara<br />

başladım. Sonunda 1998 yılında<br />

Bakanlığın özel izniyle Ayasofya’nın altını<br />

ilk defa görüntüleyen ekibin lideri olarak,<br />

hem yapımcı hem yönetmenlik görevini<br />

üstlendim. O ana kadar da elimizde hiçbir<br />

delil, belge yok. Araştırmalardan bir sonuç<br />

çıkmıyor. Tünellerin uzunluğu ne kadar ve<br />

hangi yönde ilerliyor hiç bilmiyoruz. Bütün<br />

efsanelerde olduğu gibi, delinin biri kuyuya<br />

bir taş atmış, biz de bütün ekipçe atladık<br />

oraya. Bütün hikâye böyle başladı.”<br />

AYASOFYA’NIN<br />

DERİNLİKLERİ’NDE 20 YIL<br />

Çekimler sırasında çok sayıda sürprizle<br />

karşılaştıklarını anlatan Gülensoy, çalışma<br />

süreçlerini şöyle özetliyor: “Ayasofya’nın<br />

altında çekim yaparken bir bakıyoruz, ileride<br />

sarnıç var. Buraya da girmemiz lâzım diyerek<br />

devam ediyoruz. Derin mi değil mi bilmiyoruz.<br />

Biz dağcıyız ama o bölgeye geçebilmek<br />

için sualtı ekibi olması gerekiyor. Bu yüzden<br />

o gün çekimi iptal etmek zorunda kalıyoruz.<br />

Yeniden bir izin alma süreci başlıyor.<br />

Müracaat ediyoruz, cevap altı ayda geliyor.<br />

Çekimler böyle bir süreçte devam etti. Şimdi<br />

ise çok heyecanlıyız. Binlerce yıllık tarihi<br />

ile imparatorluklara ev sahipliği yapmış bir<br />

yer hakkında kıymetli detaylara ulaştık. Bu<br />

efsanelerden biri, Ayasofya’dan Adalar’a<br />

kadar uzanan bir tünel olduğuydu. Bir sismik<br />

gemi kiraladık. O gemiyle Yenikapı’da, Sirkeci<br />

Garı’nın açıklarında üç ay çalıştık. Solar<br />

sistemleri ile bu gemide Adalar’ın etrafında<br />

araştırma yapıldı ve böyle bir tünel olmadığı<br />

bilimsel olarak kanıtlanmış oldu.<br />

Öte yandan, Bizans döneminden kalma<br />

bir başka efsane vardı. Bizans İmparatoru<br />

Justinianus, halkın arasında dolaşmayan bir<br />

imparatordu. O dönemde saray, hipodrom<br />

ve Ayasofya karşı karşıya. Halk bir bakıyor<br />

imparator hipodromda, bir bakıyor sarayında.<br />

Tabi bunun üzerine efsaneler anlatılagelmiş<br />

bugüne kadar. Halbuki, Roma ve Bizans<br />

döneminin mimari yapısında, bütün imparator<br />

ya da imparatoriçeler için herhangi bir<br />

tehlike anında kaçabilecekleri yeraltı yolları<br />

inşa edilirdi. Bu tünellerde kanalizasyonda<br />

ilerler gibi sürünerek geçtiğimiz bölümler<br />

de oldu, ben ve dört arkadaşımın rahatlıkla<br />

yürüyebileceği genişlikte 100-200 metrelik<br />

alanlar da. Böylece Justinianus Yolu’nu<br />

ortaya çıkarmış olduk.”<br />

AYASOFYA BELGESELİ’NE<br />

ABD’DEN BÜYÜK İLGİ<br />

Ayasofya’nın Derinlikleri’nin Amerika’da<br />

büyük beğeniyle karşılandığını söyleyen<br />

Göksel Gülensoy, kendi öz kaynakları<br />

ile devlet yardımı olmadan hazırladığı<br />

belgeselinin sektör temsilcilerinden yoğun<br />

ilgi görmesinden memnun. Çok sayıda<br />

festivalden davetiye alan Ayasofya’nın<br />

Derinlikleri, <strong>2019</strong>’da Türkiye’de gösterime<br />

girecek. Belgeselin yanı sıra çalışmanın bir<br />

de kitabı yayımlanacak.<br />

Ayasofya’nın bugüne kadar çok az bir<br />

bölümünü çalışabildiğini söyleyen Gülensoy,<br />

aynı zamanda <strong>Kadıköy</strong>’de yaşıyor<br />

ve Khalkedon’un hem Roma hem de<br />

Bizans için çok önemli bir bölge olduğunu<br />

ifade ederek, tıpkı Ayasofya ve Topkapı<br />

Sarayı’nın altında olduğu gibi <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

altında da Roma’nın izlerinin olduğunu<br />

söylüyor:<br />

KADIKÖY’DEKİ ANTİK KENTE<br />

ULAŞMAK ZOR DEĞİL<br />

“Khalkedon’un en önemli özelliği şehrin<br />

öte yakasında, kendine münhasır bir yer<br />

olması. İznik Konsülü’ne giden yolun<br />

buradan geçtiğini görüyorsunuz. Bu, hâlâ<br />

Hıristiyanlıkta çok önemli ve o dönemde<br />

Khalkedon, Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun<br />

en önemli yerlerinden biri. Ancak<br />

bu izleri burada görememek maalesef<br />

acı bir şey. Roma’nın izlerini Ayasofya ve<br />

Topkapı Sarayı’nın altında ya da Ceneviz<br />

Vadisi dediğimiz Galata’da görebiliyorsunuz.<br />

Khalkedon’da üzeri kapatılmış. Mesela<br />

eski haritalara bakarak incelediğimizde<br />

Yeldeğirmeni’nin çok önemli olduğunu<br />

görüyoruz. Bu izlerin kanıtlarına ulaşmak<br />

o kadar da zor değil. Sadece bir uç lâzım,<br />

Ayasofya’da olduğu gibi... Büyük kazılara<br />

girişmeden Ayasofya’nın altına giriyorsunuz<br />

ve tünellerle çevresinde bin 200 metre<br />

yol alıyorsunuz.<br />

Bir de <strong>Kadıköy</strong>’de maalesef şöyle bir şey<br />

var, kentsel dönüşümde binalar yenilenirken<br />

temel kazılarında sütun başlarını<br />

görüyorsunuz ama üstü kapatılıyor. Böyle<br />

bir durumda üç gün ya da maksimum bir<br />

hafta bize izin verseler, orada ne olduğunu<br />

araştırma imkânımız olsa birçok şeye<br />

ulaşabiliriz. Mesela, Yoğurtçu Parkı’nın<br />

altı antik bir liman... Çayırağası denilen<br />

bölgenin altı kazıldığında nelerin çıkacağını<br />

biliyoruz. Fakat bunların hepsinin bir<br />

arada yapılabilmesi ve bu şehrin bir daha<br />

yaratılabilmesi için maddi olarak güce<br />

ihtiyacımız var. Bilgi sorun değil, ulaşırsınız.<br />

3D çalışmalarını da yapabilirsiniz<br />

ama o bilginin gerçek olup olmadığının<br />

delilini araştırmak gerekiyor. Delil bizim<br />

için çok önemli. Hekate Tapınağı’nı ya da<br />

Thedora’nın Sarayı’nı bulabilirsiniz. Bunlar<br />

imkânsız değil, kayıtlarda var. Bunlara ulaşacak<br />

ucu bulamadığımız için çalışamıyoruz.<br />

İnsanlar korkuyor, tekrar o apartmanı<br />

oraya dikemeyiz diye... Siz taşa sadece taş<br />

olarak bakabilirsiniz ama biz taşa sadece<br />

taş olarak bakmıyoruz.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 27


Kapak<br />

“ İŞGALDEN KURTULUŞA”<br />

KADIKÖY (1)<br />

R. SERTAÇ<br />

KAYSERİLİOĞLU<br />

rsertack@gmail.com<br />

İngiliz İşgal Orduları 28.Tümeni. <strong>Kadıköy</strong>, 1920<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

28 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği evrelerin<br />

gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin; Türk ulusuna<br />

ödenmesi gereken önce bir borç, sonra da ulvi bir görev<br />

olduğu bir gerçektir.<br />

19 Mayıs 1919 tarihi ise; düşman işgali altında esarete<br />

mahkûm edilmiş bir ulusun, o karanlık günlerde nurlu bir<br />

güneş gibi doğan Ulu Önder M. Kemal Paşa önderliğinde,<br />

vatan için nasıl tek vücut olunur inancıyla başlayan ve<br />

mutlu sonla biten bir kahramanlık destanıdır.<br />

İşte bu anlayıştan hareketle, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın<br />

100. yıldönümünü kutlayacağımız 19 Mayıs <strong>2019</strong> tarihinin<br />

geri sayımının başladığı bu dönemde, yurdumuzun<br />

her yöresinin taşı toprağı ile yer aldığı bu ulvi mücadele<br />

sathında, <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün de; mekteplerinden sivil halkına,<br />

birimlerinden spor kulüplerine, gencinden yaşlısına,<br />

erkeğinden kadınına kadar ne denli unutulmaz etkinliklerde<br />

yer aldığını bu sayımızla birlikte bir yazı dizisi halinde<br />

sizlerle paylaşmak arzusundayız.<br />

Tabiidir ki bir tarihçi olmayan ve fakat “Sosyal Tarih”<br />

konularında bir çok kitap ve sayısız makaleler yazmış olan<br />

koleksiyoner kimliğim ile yıllar içinde edindiğim<br />

fotoğraf, belge, vs. benzeri ephemeral dokümanlar eşliğinde<br />

ve konuya ilişkin yayın sahibi kişilerden derlediğim<br />

eserlerin ışığı altında, hazırlayıp sunmakta olduğum bu<br />

dosyanın “<strong>Kadıköy</strong> İşgal Tarihçesi“ başlığında toplanmış<br />

ihtimal ki ilk dosya halkası olması, bir <strong>Kadıköy</strong>lü olarak<br />

bana ayrı bir gurur ve haz vermekte.<br />

Aziz vatanımızın işgalinden cumhuriyetimizin kuruluşuna<br />

uzanacak bu dosyada özetle şu konular yer alacaktır:<br />

• İstanbul’un işgal edilişindeki ilk acı günler,<br />

• O yıllarda “Harbi Umumi” diye adlandırılan 1.Dünya<br />

Savaşından çıkan bir ulusun, Kurtuluş Savaşımıza giden<br />

süreçte Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa önderliğinde<br />

başlayan ilk hazırlanışları,<br />

• Haydarpaşa Lisesi eski binasında Haydarpaşa Mekteb-i<br />

Tıbbiye öğrencilerinin başlattığı ilk direniş eylemleri,<br />

• İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nca “Kuvayi Milliye’nin<br />

bir koludur” diyerek (sözde) “Anadolu’daki asi<br />

kuvvetlere silah ve cephane sağlayıp asker göndermektedir”<br />

suçlamasıyla hüküm giyen Fenerbahçe Spor<br />

Kulübü kapısına kilit vurulup, kulübün aylarca İngiliz<br />

Müfrezesi gözetiminde kapalı kalışı,<br />

• <strong>Kadıköy</strong> Meydanı’nda yer alan eski <strong>Kadıköy</strong> Şehremaneti<br />

binası balkonundan <strong>Kadıköy</strong>’lülere seslenen Halide<br />

Edip Adıvar’ın, halkı işgalcilere karşı birlik ve beraberliğe<br />

çağırdığı büyük “<strong>Kadıköy</strong> 1919 Mitingi”,<br />

• Anadolu’ya cepheye cephane temini için Selimiye Kışlası’ndan<br />

kaçırılan silahlar eşliğinde eli silah tutanların<br />

Kurbağalıdere’den mavnalarla İnebolu’ya nakledilmesi.<br />

Yaklaşık dört bölüm halinde sürdürmeyi düşündüğüm bu<br />

yazı dizisini, siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktan<br />

bizler gurur duyuyoruz. Tıpkı, bu yüce mücadelede verdiği<br />

üstün hizmetleri için, <strong>Kadıköy</strong>lülüğümüz ile en üst seviyede<br />

duymamız gereken gurur gibi...<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 29


Kapak<br />

İngiliz İşgal Subayı tarafından çekilmiş<br />

fotokart’ta, Dolmabahçe Sarayı kapısında<br />

nöbet tutan işgal kuvvetleri askeri, 1919<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

İSTANBUL’DA<br />

KARANLIK GÜNLER<br />

Hüküm sürdüğü 600 yıl süresinde üç<br />

kıtaya yayılmış olan ve en geniş sınırlarına<br />

ulaştığı 1699 yılında 24 milyon km 2 ’yi<br />

bulan topraklarıyla da “Cihan Devleti” unvanını<br />

alan Osmanlı İmparatorluğu, 1914<br />

yılında hiç de hazır olmadığı bir dönemde<br />

1. Dünya Savaşı’na girmişti. 1914-1918<br />

yılları arasında toplam on milyona yakın<br />

insanın ölümüne sebep olmuş ve tüm<br />

dünyayı sarsarak imparatorluklar devirmiş<br />

namı diğer “Harb-i Umumi”, Osmanlı<br />

Orduları’nın; Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde<br />

yenilgisi ile son bulmuştu. 30<br />

Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros<br />

Ateşkesi ise, o muhteşem imparatorluğun<br />

artık sonu anlamındaydı.<br />

30 Ekim 1918 günü Mustafa Kemal Paşa,<br />

Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı<br />

Adana’da Alman’lardan devralmak üzere,<br />

artık tamamen elden gitmiş olan Suriye<br />

Cephesi’nden geri dönüyordu. Aynı saatlerde<br />

Limni Adası açıklarındaki Agememnon<br />

Gemisi’nde ise Rauf Bey (Orbay) Osmanlı<br />

Devleti adına Mondros Mütarekesi’ni imzalamaktaydı.<br />

Ulu Önder o mütarekenin pek<br />

çok taviz verilerek imzalandığını bitap bir<br />

şekilde ulaştığı Adana’da öğreniyordu.<br />

İşgal askerleri tarafından çekilmiş hava fotoğrafı.<br />

Moda-Kalamış Koyu-Fenerbahçe, 1919<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

Demek, dört yıldır hemen tüm cephelerde<br />

savaşıp hiç yenilmediği bu savaşın sonunda,<br />

tümüyle silahsızlandırılıp terhis edilecek<br />

bir orduyu devralmak vardı… Oteldeki<br />

devir töreninde bir Alman Generali’nin:<br />

“ – Yenildik… Ve artık bizim için her şey bitti”<br />

dediğinde, mağlubiyetleri kabullenmeyen<br />

yapısının da verdiği son derece gergin yüz<br />

ifadesi ile Alman generaline doğru dudaklarından<br />

şu sözler döküldü:<br />

“ –Bizim savaşımızsa şimdi başlıyor”…<br />

8 Kasım 1918 günü Fransız Ariana savaş<br />

gemisinin İstanbul Limanı’na girmesi, İstanbul<br />

için başlayacak işgal günlerinin aslında<br />

bir ön habercisi niteliğindeydi. 1.Dünya<br />

Savaşı’nın başladığı günden beri hiç savaş<br />

gemisi görmeyen İstanbullular için Galata<br />

Rıhtımı’nda köprüye yakın demirleyen<br />

bu gemi, büyük şaşkınlık yaratmıştı. İşgal,<br />

İstanbul için 13 Kasım 1918 günü İtilaf<br />

Devletleri donanmalarının limana gelişi ile<br />

fiilen başlayacaktı. (İstanbul’u işgalin esas<br />

olan ikinci aşaması yaklaşık bir buçuk yıl<br />

sonra 16 Mart 1920’de gerçekleşecektir)<br />

13 Kasım 1918 tarihinde İngiliz, Fransız, İtalyan<br />

ve Yunan savaş gemilerinden oluşan 55 parçalık<br />

donanma, Mondros Mütarekesi koşullarının<br />

verdiği yetkiden yararlanarak İstanbul sularına<br />

demir atmış, karaya asker çıkararak Osmanlı<br />

payitahtı İstanbul’u işgale başlamıştı. Oysa<br />

ki; daha üç buçuk sene evvel 18 Mart 1915’de<br />

30 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

İstanbul’un işgalini M. Kemal Paşa’ya bildiren<br />

telgraf metni, dönemin telgraf kâğıdı numunesi<br />

üzerinde (16.03.1920).<br />

İngiliz ve Fransız gemilerinden meydana gelen<br />

büyük armada Çanakkale Boğazı’na saldırdığında,<br />

o gün; İrresistible, Ocean ve Bauvet<br />

zırhlıları batmış, birçoğu da ağır yaralanmıştı.<br />

İngiliz’ler, ateşkesi o zaman Çanakkale’yi geçemeyen<br />

Agamemnon zırhlısında imzalatarak,<br />

bir anlamda da intikam alıyordu sanki. İşte;<br />

1915’te Çanakkale’yi geçemeyen o gemilerin<br />

neredeyse tamamı, 13 Kasım 1918 günü<br />

İstanbul önlerinde demirlerken de sanki bir<br />

kez daha intikam alınıyordu.<br />

Fransızlar, 12 Kasım 1918’de Hatay’a, 20 Aralık’ta<br />

Adana ve Mersin’e, 29 Aralık’ta Tarsus ve<br />

Pozantı’ya girerek Kilikya’nın işgalini tamamlarken,<br />

İngilizler 15 <strong>Ocak</strong> 1919’da Kilis’i,<br />

Antep’i, ardından da Maraş ve Urla’yı işgal<br />

ediyordu. O gün, her Türk için tabii ki acı ve<br />

kara bir gündü. 15 Mayıs 1919 gününden<br />

itibaren ise birçoğu İngiliz gemileriyle taşınan<br />

Yunan birlikleri, bu defa da ana yurdun<br />

İşgal yıllarında gözetleme<br />

kulesi olarak kullanılan ve<br />

İngiliz bayrağı altındaki<br />

Galata Kulesi’nden,<br />

<strong>Kadıköy</strong> dahil tüm şehrin<br />

gözetlenmesi yapılıyor,<br />

1920’ (Onur Akmanlar<br />

Koleksiyonu).<br />

bir başka anlamlı şehrine, İzmir’e girecekti.<br />

İstanbul’dan sonra İzmir’in işgali, Anadolu’da<br />

ikinci şok dalgası oluşturmuştu ve bu milli<br />

mücadele ruhunu ateşleyecek olan adeta<br />

son darbeydi… Bu durumun, Türk insanını<br />

bir kez daha ölüm savaşıyla yüz yüze getireceği<br />

artık kaçınılmazdı.<br />

Ulu Önder M. Kemal Paşa, Damat Ferit Paşa<br />

ve kabinesinin çaresizliğini görmesinin de<br />

üzüntüsü içinde artık ivedi olarak harekete<br />

geçmesi gereğini anlamış, ertesi gün<br />

Akaretler’de oturan annesi Zübeyde Hanım<br />

ile vedalaşmış, ardından da diğer veda ziyaretlerini<br />

tamamlamıştı. Kararını vermişti.<br />

İstanbul’u bütün çaresizliği içinde geride<br />

bırakacak ve de çarenin kapılarını zorlamak<br />

üzere Anadolu’ya gidecekti. Üstelik de hiç<br />

vakit kaybetmeden…<br />

38 yaşında, hayatının ortasında ömrünün<br />

bıçak gibi ikiye bölündüğü bir dönüm<br />

noktasındaydı… Şimdi, yıllar önce küçük<br />

Mustafa’nın yaptığı gibi imparatorluk ağacının<br />

kırılan dallarından kendine küçük ama<br />

sağlam bir yurt kuracaktı. Bir farkla; bu kez<br />

kurduğu sağlam yurdun içine tüm Anadolu<br />

halkını da sığdıracak ve Anadolu halkıyla<br />

birlikte bir mucize yaratacaktı.<br />

Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul limanını<br />

dolduran; 22 İngiliz, 12 Fransız,<br />

17 İtalyan, 4 Yunan savaş gemisinden oluşmuş<br />

55 parçalık İtilaf Donanması, Dolmabahçe<br />

Sarayı önlerinde toplarının ağızlarını<br />

saraya çevrili bir biçimde demirlemişlerdi.<br />

M. Kemal Paşa emrine gönderilen ‘’Kartal 2”<br />

adlı Askeri Sevkiyat İdaresi’nin bir motoru<br />

ile Haydarpaşa İskelesi’nden ayrılmadan<br />

önce, lacivert keskin bakışları bu işgal<br />

Adalar önünde devriye gezen İşgal Donanmaları, 1919<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

İstanbul sularında<br />

İngiliz işgal denizaltısı, 1919<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu arşivi).<br />

donanmalarına kilitlenmişti. Hiç kuşkusuz ki;<br />

Çanakkale Muharebeleri bir film şeridi gibi<br />

gözlerinin önünden geçti… Yanında duran<br />

genç yaveri Cevat (Abbas) Bey’in de duyacağı<br />

bir biçimde, ağzından şu tarihi söz döküldü;<br />

“Geldikleri gibi giderler”…<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 31


Kapak<br />

Atatürk ve O’nu Samsun’a götüren geminin<br />

kaptanı İsmail Hakkı Durusu temsili resminde...<br />

(Ressam Cemal Dündar çizgileri)<br />

ULU ÖNDER M. KEMAL PAŞA,<br />

SAMSUN VE ANADOLU YOLLARINDA<br />

M. Kemal Paşa, İzmir’in Yunan Birlikleri’nce<br />

işgal edildiğini öğrendiğinin ertesi günü olan<br />

16 Mayıs 1919 Cuma günü, Beşiktaş İskelesi’nden<br />

bir istimbot ile Sarayburnu açıklarında<br />

bekleyen Bandırma Vapuru ile denize<br />

açılıyordu. Halen Mirliva (General) olarak 9.<br />

Ordu Kıtaat Müfettişi görevini sürdürmekte<br />

ve yanında da müfettişlik kadrosundaki 18<br />

subay ve askeri memur olmasına karşın,<br />

evvelden de kararlaştırıldığı üzere rıhtımda<br />

hiçbir uğurlama merasimi yapılmamıştı.<br />

Tarihin ve talihin bir cilvesi olarak, Çanakkale’de<br />

kendilerine geçit vermemiş olan bu<br />

komutan, şimdi onların, o savaş gemilerinin<br />

arasından geçiyordu. İstanbul’u ilk kez<br />

bir bahar günü, bir vapurun güvertesinden<br />

görmüştü… Kadere bakın ki onu yirmi<br />

yıl sonra yine bir bahar günü ve yine bir<br />

vapurun güvertesinden terk ediyordu.<br />

Şimdi küskün gibi veda ettiği İstanbul’una,<br />

sekiz yıl sonra yeniden dönecekti. Üstelik<br />

yeni kuracağı o mucizevi yurdun Reis-i<br />

Cumhur’u da olarak…<br />

Bandırma Gemisinde M. Kemal Paşa ile<br />

birlikte 48 kişiden biri olan Piyade Asteğmen<br />

Arif Hikmet (Gerçekçi), Samsun’a gidiş<br />

hatıratını şöyle kaleme alacaktı:<br />

“--Paşam, Kerempe Burnu’nu geçersek<br />

tehlikeyi kısmen atlatmış oluruz.<br />

--Peki, hangi rotayı takip ediyorsun kaptan?<br />

--Ne rotası Paşam? Allaha sığındık gidiyoruz.<br />

--Niçin böyle gidiyoruz? Buna sebep ne?<br />

--Geminin birçok eksiği, noksanı var Paşam.<br />

Pusula yok, parekete bozuk, böyle bir geminin<br />

rotası olur mu ki?<br />

--Pekâlâ... O halde normal rotayı takip<br />

etmeyip, mümkün olduğu kadar sahile yakın<br />

bir rota ile gidin.<br />

--Başüstüne Paşam...<br />

Uykusuz geçen gecenin sabahında nerede<br />

olduğumuzu anlamak için bin bir güçlükle<br />

güverteye çıktığımız zaman fırtınanın bütün<br />

şiddetiyle devam ettiğini gördüm. Uzaklarda,<br />

üzerlerine çökmüş hafif sis perdesinin<br />

altında Anadolu kıyıları bize kurtuluşu<br />

müjdeler gibi belli belirsiz görünmekteydi.<br />

Sallana sallana yol alıyorduk. Kaptanımızın<br />

söylediğine göre saatteki hızımız yedi mildi.<br />

İstanbul’dan ayrılmadan önce kulağımıza,<br />

İngilizlerin Boğaz’dan çıktıktan sonra<br />

arkamızdan bir torpidobot yollayarak<br />

içindekilerle beraber Bandırma’yı Karadeniz’in<br />

azgın sularına gömecekleri söylentisi<br />

çalınmıştı ama endişemize rağmen torpido<br />

görünmedi.<br />

Gece saat 11’de tek tük ışıklar içinde ölü<br />

bir şehir havası veren İnebolu’yu geçip, 18<br />

Mayıs günü saat 12’ye doğru da Sinop limanına<br />

girdik. Gün doğusundan esen şiddetli<br />

rüzgâr, limanda bulunan yelkenlilerle birlikte<br />

gemimizi de dalgaların üzerinde beşik<br />

gibi sallıyordu. M. Kemal Paşa’nın emri ile<br />

karaya çıkıp Samsun’daki Fırka Kumandanlığı’na<br />

gelişimizi bildiren bir telgrafı<br />

çektim. M. Kemal Paşa yolculuk boyunca<br />

kamarasında Refet Bey ve bazı kurmay subaylarıyla<br />

birlikte Samsun’dan sonra takip<br />

edilecek yol hakkında konuşmuş, harita<br />

32 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

üzerinde onlara fikirlerini açıklamıştı. Bizler<br />

ise, gerek rütbemiz gerek görevimiz icabı<br />

bu toplantılarda bulunamıyorduk.<br />

19 Mayıs 1919 sabahı saat altıda direğine<br />

Ordu Kumandanlığı forsu çekilmiş gemimiz<br />

ağır ağır Samsun limanına girdi. Pırıl pırıl<br />

bir yaz güneşinin ışıkları altında Samsun,<br />

beyaz badanalı evleri, yemyeşil tepeleriyle<br />

gözlerimizin önünde uzanıyordu. Kıyı<br />

bir ana baba günü halindeydi. Halkın bu<br />

coşkun galeyanını görünce boğazıma bir<br />

şeyler tıkandı, gözlerim yaşardı. Eminim<br />

ki o anda silâh arkadaşlarımın hepsi aynı<br />

duygular içindeydiler. Gemiye bordolayan<br />

kayıklardan birinden çıkan bir Binbaşı, bizlere<br />

«Hoş geldiniz» dedikten sonra karaya<br />

davet etti. Bizi bin bir zorlukla Samsun’a<br />

getirmeyi başaran kaptanımız İsmail Hakkı<br />

Bey’le vedalaşmanın ardından kayıklara<br />

üçer, beşer taksim olduk. Kıyıya yaklaştıkça<br />

rıhtımda birikmiş ve ellerindeki bayrakları<br />

sallayan halkın tezahüratı çoğalıyordu.<br />

Rıhtımda bizleri karşılamaya gelenlerin<br />

arasından karargâh subaylarımızla<br />

beraber karaya çıktık. Tahtaları dalgalarla<br />

aşınmış kırık dökük iskeleye ilk ayak basan<br />

M. Kemal Paşa oldu ve ardından da gür bir<br />

sesle: ‘-Haydi arkadaşlar… Karada bize<br />

ölüm yok artık.’<br />

M. Kemal Paşa’nın, askerlik mesleği ile görevinden istifa ediş kararını aldığı<br />

“Sine-i Millete Dönme” Bildirisi, 8 Temmuz 1919<br />

Uykusuz, heyecan ve endişe içinde geçen<br />

üç günden sonra kutsal Anadolu toprağına<br />

ayak basmıştık. Samsun Mutasarrıfı Ethem<br />

Bey, şehrin askerî kumandanı, Belediye<br />

Reisi, Polis Müdürü Mustafa Kemal Paşanın<br />

teker teker elini sıkarken, bando durmadan<br />

askerî marşlar çalıyor,<br />

halk durmadan bizleri<br />

alkışlıyordu. İskeleden<br />

bize ayrılan okul<br />

binasına kadar halk<br />

arasında yürüdük.<br />

Çok değil, yarım saat<br />

sonra hatıra defterime<br />

şu satırlarımı<br />

karalıyorum: 19 Mayıs<br />

1919… Samsun’a geldik.<br />

Kalabalık bir halk<br />

bizi alkışlarla karşıladı…<br />

Karaya ayak<br />

bastığımız için sevinç<br />

içindeyiz. Bu galeyanı<br />

görünce muvaffak<br />

olacağımıza ve memleketi<br />

düşmandan<br />

kurtararak istiklâle<br />

kavuşturacağımıza<br />

inandım.”<br />

M. Kemal Paşa, bütün<br />

çıkışların<br />

kapalı olduğu kasvetli<br />

İstanbul’u, sarayı,<br />

evini, annesini geride<br />

bırakmış, işgal altındaki<br />

ulusunun İstiklal<br />

mücadelesi uğruna<br />

yola çıkmıştı. Kafasında<br />

sorularla üç yıl sürecek büyük yürüyüşe<br />

koyulurken yine yalnız ve bağımsızdı. Ancak<br />

bu kez yalnızlığı uzun sürmeyecekti. Peki,<br />

Anadolu’da onu ne bekliyordu? Askeri<br />

depodan alınmış, üstü açık, harap bir Benz<br />

marka arabayla Samsun’dan Anadolu içlerine<br />

doğru giderken, tamamen bir meçhule<br />

doğru yol aldığının da farkındaydı.<br />

Havza yolunda arabaları bozuldu. Yakın<br />

bir köye kadar yola devam ederlerken,<br />

arkadaşlarını oyalamak için aklına gelen<br />

bir marşı mırıldanmaya başlamıştı. O gün<br />

için heyette kimsenin bilmediği bu marş,<br />

giderek devrimin marşı olacaktı; “Dağ<br />

başını duman almış, Gümüş dere durmaz<br />

akar, Güneş ufuktan şimdi doğar, Yürüyelim<br />

arkadaşlar.”<br />

M. Kemal Paşa, İstanbul’dan ayrılmadan<br />

önce hükümet ve ülkenin sivil aydınlarının<br />

çözüm olarak ortaya attıkları bütün<br />

önerileri ortaya koyduktan sonra kendi<br />

görüşlerini şu sözlerle belirtmişti: “Ben<br />

bu kararların hiçbirinde isabet görmedim.<br />

(……..) Bu durum karşısında bir tek karar<br />

vardı. O da ulus egemenliğine dayanan,<br />

tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak”.<br />

İşgal dönemi mefkure kartpostalı.<br />

“Vatanın Bağrına Düşman Saplamış Hançerini,<br />

Yok Mudur Kurtaracak Bahtı Kara Maderini” yazılı, 1920’<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

İşte nihayetinde de İstanbul hükümeti ile<br />

ilişkilerin sertleşmesini takiben M. Kemal<br />

Paşa, 8/9 Temmuz 1919 gecesi “Sine-i<br />

Millete dönme”, yani askerlik mesleği ve<br />

görevinden istifa ediş kararını açıklayacaktı.<br />

Kendi deyimiyle; “sine-i millette (milletin<br />

bağrında) bir ferd-i mücahit (kutsal<br />

bir ülkü uğruna savaşan) olarak çalışmak<br />

üzere” istifa etmişti.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 33


Kapak<br />

İşgal İstanbul’u Dönemi... Eminönü, 1920<br />

İSTANBUL’DA<br />

YOĞUN İŞGAL GÜNLERİ<br />

Tarihler 15 Mart 1920’yi gösterirken, Müttefik<br />

Devletler adına İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri<br />

Komutanı General Wilson, Harbiye Nezareti’ne<br />

İstanbul’un işgal edileceğini bildiriyordu:<br />

“Yüksek Konseyin emri altında vazife gören<br />

İtilaf Devletleri Fevkalade Komiseri’nden<br />

aldığım bildiriye uyarak, İstanbul’un işgali<br />

hususunda askeri tedbirler almakta olduğumu<br />

ekselanslarınıza arz ederim”<br />

Ertesi günkü 16 Mart 1920 sabahı İstanbul<br />

halkı uyandığında gözlerine inanamamıştı.<br />

Şehrin üzerine kapkara bir bulut çökmüş,<br />

bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca<br />

adeta askeri bir kampa dönmüştü. Zırhlı<br />

araçlar sokak başlarını tutmuş, her köşe<br />

başına mitralyözler yerleştirilmiş, karakollar,<br />

Harbiye Bahriye ve Dahiliye vekaletleri,<br />

kaymakamlıklar, subay mahfelleri işgal<br />

ordularınca işgal edilmişti. Zira dünyayı<br />

sarsmış imparatorluklar yıkmış, on milyon<br />

civarında insanın ölümüne sebep olmuş,<br />

o hiç bitmeyecek sanılan Harb-i Umumi,<br />

Osmanlı ordularının Filistin, Suriye, Irak<br />

cephelerinde yenilmesi ile son bulmuştu.<br />

İstanbul’un işgal edilişinde, kılıcını ve<br />

askeri şapkasını çıkartarak işgal üzüntüsü<br />

fotoğrafı çektiren bir Osmanlı zabiti, 1920<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

Galata Rıhtımı’nda kamp kurmuşlar, parklar<br />

ve Darülbedai Tiyatrosu’nun bahçesi Fransız<br />

askerleriyle dolmuş, Senegal’li askerler Eski<br />

Saray’ı kuşatmışlardı. Simsiyah Senegal<br />

askerleri ile bakır renginde Avustralya ve<br />

Hint askerleri garip bir manzara teşkil ediyor,<br />

Cezayir ve Hint İslamlarıyla Mecusiler ise ayrı<br />

bir dikkat çekiyordu.<br />

O günlerde İngilizler duvarlara astıkları bildirilerde,<br />

işgalin sebebini şöyle açıklıyordu:<br />

“İtilaf Devletleri, Osmanlı halkının saadetini<br />

sağlayacak bir barış hazırlığına çalışırken,<br />

memleketten kaçmış bulunan İttihat ve<br />

Terakki büyüklerinin sözcükleri olan bazı<br />

kimseler ‘Teşkilat-ı Milliye’ perdesi altında bir<br />

tertip meydana getirdiler. Bunlar, Padişah ile<br />

İstanbul Hükümeti emirlerini hiçe sayarak,<br />

harbin acı neticelerinden büsbütün takati<br />

tükenmiş olan halktan; askerlik için para<br />

toplamak, türlü unsurlar arasında nifak<br />

çıkartmak, iane toplamak bahanesiyle ahaliyi<br />

soymak gibi işlere giriştiler. Bu suretle<br />

barış değil, adeta yeni bir muharebe devrini<br />

açmaya teşebbüs ettiler.<br />

Çok Gizli (18 Mart 1920)<br />

İstanbul Muhafızı Ali Sait Paşa’dan...<br />

Harbiye Nezaretine;<br />

İngilizler’in işgali altında bulunan Süleymaniye<br />

Kışlası, eski Jandarma Dairesi, Medreset-ül<br />

Kuzat (Kadılar Mektebi) pencerelerine<br />

makineli tüfekler yerleştirilmiştir. Bunun gibi<br />

Harbiye Mektebi, İngiliz, Fransız Büyükelçilikleri<br />

ve buna benzer yerler, kışla ve binalar<br />

hafif makineli tüfeklerle güçlendirilmiş, müfrezelerle<br />

koruma altına alınmıştır. Taksim,<br />

Taşkışla, Harbiye Nezareti meydanlarına ve<br />

Tepebaşı Bahçesi’ne obüs topları yerleştirilmiş<br />

ve hükümranlık merkezi sularında<br />

bulunan İngiliz donanması Haliç’ten itibaren<br />

Makriköyü (Bakırköyü)’ne kadar alan sahili,<br />

Haydarpaşa ve <strong>Kadıköy</strong> sahillerini abluka<br />

altına almış ve harp gemilerinin toplarını<br />

önemli askeri tesislerimizin üzerine yönelttiği<br />

görülmüştür.<br />

Beyoğlu, Galata, Beşiktaş, Şişli, Kasımpaşa,<br />

<strong>Kadıköy</strong>, Üsküdar, Libadiye gibi yerlerdeki<br />

caddeler üçer, dörder manga kuvvetinde ve<br />

hafif makineli güçlendirilmiş çeşitli İngiliz<br />

müfrezeleri tarafından işgal ve gelip gitmeye<br />

(geçişlere) kapatılmıştır. Üsküdar bölgesinde<br />

bulunan er ve subayların kışla dışına çıkmaları<br />

men edilmiştir.<br />

Haydarpaşa Rıhtımı’nda bulunan bir<br />

makineli tüfek ile donatılmış İngiliz motoru<br />

denizde devriye görevi yapmış ve aramalarda<br />

bulunmuştur.<br />

İstanbul yönünden Üsküdar ve <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

sandalların gitmeleri yasaklanmıştır. Maltepe’de<br />

bulunan İngiliz Askeri Birliği <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

getirilmiştir. Bostancı’da bulunan İngiliz<br />

karargâhı çevresindeki tepelere yerleştirilmiş<br />

toplara bu kere yenileri ilave olunmuştur.<br />

Mütareke ile birlikte galip itilaf devletleri<br />

mağlup Osmanlı devletinin pay-i taht’ı İstanbul’u<br />

işgal etmiş, cadde ve sokakları dünyanın<br />

her yanından gelmiş her renkten her<br />

dinden askerler sarmıştı. Oysaki mütarekeye<br />

göre İstanbul’a yalnız 500 asker girecekti.<br />

İngiliz askerleri yanlarında Hintli gurkalar<br />

olduğu halde istasyonlarda gümrüklerde ve<br />

İstanbul işgalinde Şehzadebaşı Karakolu’nda şehit<br />

edilen askerlerden Abdulkadir Bey’in naaşı, 16 Mart<br />

1920 (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

Bu duruma son vermek için bugün İstanbul<br />

işgal edilmiştir. İşgal geçicidir. İtilaf<br />

Devletleri’nin amacı, saltanat makamının<br />

nüfusunu kırmak değil, aksine, Osmanlı<br />

idaresinde kalacak memleketlerde nüfuzunu<br />

kuvvetlendirmektir. Taşrada isyan çıktığı<br />

veya katliam yapıldığı takdirde, İstanbul<br />

Türkler’den alınacaktır. Herkesin, saltanat<br />

makamı olan İstanbul’dan verilecek emirlere<br />

uyması gereklidir.”<br />

Gelen bu emirler üzerine, İstanbul Hükümeti<br />

de işgali halka şu bildiri ile açıklıyordu:<br />

“İtilaf Devletleri’nin siyasi temsilcilerinin,<br />

sabahleyin hükümete verdikleri notada ve<br />

bugünkü akşam gazetelerinde çıkan bildirisinde<br />

gördüğü üzere, İstanbul bugünden<br />

itibaren geçici olarak askeri işgal altına<br />

alınmıştır. Hükümet, kendine düşen görevleri<br />

yapacağından, halkın kendi iş ve güçleriyle<br />

meşgul olmaları tavsiye olunur.”<br />

Moda’ da bulunan 28. İngiliz Tümen<br />

Kumandanı tarafından İstanbul Muhafızlığı’na<br />

bağlı Üsküdar Bölge Komutanlığı’na<br />

16 Mart 1920 günü aşağıda aynen yazılan<br />

emir geçiliyordu:<br />

Çok Aceledir / 16.3.1920,<br />

Saat 12, Dakika 43.<br />

Üsküdar Bölge Komutanlığı’na:<br />

İstanbul’da bugünden itibaren Müttefik<br />

Devletleri sıkıyönetim ilan etmişlerdir.<br />

Bu sebeple bölgenizde ve emriniz altındaki<br />

yerlerde, subay ve erleri kışlalarında kapatmanızı<br />

emrederim. (Jandarma müstesna)<br />

Halkın silahla sokaklarda gezmesi yasaktır.<br />

Bu emre itaat edilmemesinden bizzat<br />

sorumlusunuz.<br />

28. İngiliz Tümen Komutanı<br />

General Krüker<br />

34 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

<strong>Kadıköy</strong> Mitingi haberi<br />

(İstiklal Savaşı Gazetesi / Ö. Sadi Çoşar)<br />

İşgal İstanbul’u sokaklarında devriye gurubu. 1 İngiliz polisi, 1 Fransız jandarması,<br />

1 İtalyan karabiniyeri ve yanlarında onlara mecburi eşlik eden 1 Osmanlı Zabiti, 1920<br />

<strong>Kadıköy</strong> Mitingi’nde<br />

kullanılmış olan<br />

“İzmir Türk Kalacaktır,<br />

23 Mayıs 1335-1919”<br />

yazılı yaka kokartı.<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu<br />

koleksiyonu)<br />

KADIKÖY 1919 MİTİNGİ<br />

23 Mayıs 1919 Cuma günü bardaktan<br />

boşanırcasına yağan onca yağmura rağmen,<br />

<strong>Kadıköy</strong> İskele Meydanı’ndaki Şehr-i<br />

Emaneti Binası (Belediye Başkanlığı) önü<br />

tıklım tıklımdı. Mütareke sırasında İzmir’in<br />

15 Mayıs 1919 günü Yunan’lılar tarafından<br />

işgal edildiğini öğrenen binlerce <strong>Kadıköy</strong>’lü,<br />

“Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencilerinin<br />

de girişimi ile isyanlarını bildirmek üzere<br />

burada bir miting düzenlemişti. Meydanda<br />

toplanmış yaklaşık yirmi bin kişinin gözü,<br />

konuşmaların yapılacağı siyah bayrakla<br />

kaplı olan <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanlığı’nın<br />

balkonundaydı.<br />

H.Edip Adıvar, <strong>Kadıköy</strong> Mitingi’nde Şehremeneti<br />

binası balkonundan halka hitabetini yaparken.<br />

3 Mayıs 1919 (Hayat Mecmuası, 5.2.1960)<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu Arşivi).<br />

<strong>Kadıköy</strong> 1919 Mitingi’ne ev sahipliği yapmış olan<br />

<strong>Kadıköy</strong> Şehremaneti binası. <strong>Kadıköy</strong> Meydanı, 1920’<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

Siyah bayrakla kaplı balkonda ilk konuşmacı<br />

olarak görülen Gazeteci Fahrettin Hayri Bey<br />

idi; “Düşman sesi duymak istemezsek / Kardeş<br />

sesidir uyan bu ses ilen / Kalkınca görür ki akşam<br />

olmuş / Vaktiyle uyanmayan bu sesten” …<br />

Ardından, İstanbul’da düzenlenen mitinglerin<br />

kahraman hatiplerinden ve yüksek öğrenim<br />

talebesi M. Saime Hanım, herkesi ağlatan ve<br />

işgalcileri telâşa düşüren sözleri nedeniyle<br />

tevkif edileceği bu hitabesini sunuyordu;<br />

“Galipler! Size hitap ediyorum. Milletler için<br />

kara günler olabilir, fakat bir millet yok edilemez!<br />

Ben hürriyeti gasp edilmiş bir milletin<br />

kızı olarak istiklâlime nasıl yürüyeceğimizi<br />

söyleyeceğim. Az söylemek, çok iş görmek<br />

zamanı gelmiştir. Ağlamakla kazanılacak hak,<br />

hıçkırıklarımızı işitecek kalp yoktur. Teşkilâta<br />

ve nihayet fiiliyata başlama zamanıdır ”<br />

Mitingin sonlarına doğru Halide Edip<br />

Hanım (Adıvar), meydanda yağmur altında<br />

kendisini dinlemekte olanlara sesleniyordu;<br />

“-Kendilerinin olmayan toprakları âleme tevzi<br />

etmek (dağıtmak) isteyenler, hakkın sedası<br />

(sesi) önünde eğileceklerdir. Dün İstanbul’a<br />

gelmek isteyen bir çarlık vardı. Çarlığın şimdi<br />

yerlerinde yeller esiyor. Niçin? Çünkü biz o<br />

çarlığın nefesini Çanakkale’de boğduk. Burada<br />

devrilen yalnız çarlık değildir. Adaletsizliktir.<br />

Zinhar heyecanlarınızı unutmayınız…<br />

Kardeşlerim… Evlatlarım… Osmanlı toprakları<br />

böyle muazzam bir tarihi az görecektir.<br />

Hükümetler düşmanınız, milletler dostunuz,<br />

kalbinizdeki isyanlar kuvvetinizdir. Bugün<br />

<strong>Kadıköy</strong> Hilal-i Ahmer Cemiyeti Üyeleri Mitingde.<br />

Eski Vapur İskelesi Önü<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

size haberini verdiğim milletlerin hak günü<br />

uzak değildir. O gün gelir ve o gün burada<br />

bulunanlardan bazıları hayatta olmaz da<br />

içimizden ölenler olur da, onların mezarları<br />

üzerine Türk’ün istiklal bayrağıyla geliniz ve<br />

onlara o günü müjdeleyiniz ”…<br />

Toplantı, Balabanîzade Hasan Efendi’nin<br />

yurdun düşman işgalinden kurtulması için<br />

okuduğu dua ile son buluyor, halk yağmur<br />

altındaki bu üç saatin sonunda, hüzünlü<br />

ve fakat ki umutlu bir biçimde, bir hafta<br />

sonraki 31 Mayıs 1919 Cumartesi günü yapılacak<br />

olan büyük Sultanahmet Mitingi’nde<br />

buluşmak üzere meydandan ayrılıyordu.<br />

Evet… İstanbul artık o eski İstanbul değildi.<br />

Acı günler gelip çatmış, İstanbul halkı adeta<br />

tokat yemiş gibiydi. Sokaklarda genellikle<br />

dört kişilik bir devriye gurubu kol geziyordu;<br />

işgal kuvvetleri grubundan bir İngiliz polisi,<br />

bir Fransız jandarması, bir İtalyan karabiniyeri<br />

ve arkalarından da ne acıdır ki; ayağını<br />

sürüyerek zoraki giden bir de Osmanlı zabiti.<br />

Herkes üzgün… Herkes kendi vatanında gurbette…<br />

Herkes kendi vatanında sürgün gibi...<br />

(DEVAM EDECEK)<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 35


Söyleşi<br />

Kaymakam Dr. Mustafa Özarslan<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yeniliklere<br />

imza atıyor<br />

PINAR BALTACI<br />

Geçtiğimiz yıl 5 Eylül tarihinde <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

görevine başlayan Kaymakam Dr. Mustafa<br />

Özarslan, bir yılı aşkın süredir ilçede gerek<br />

asayiş gerekse eğitim alanında birçok önemli<br />

girişime öncülük etti. Geride kalan süre içerisinde<br />

ilçeyi yakından tanıma fırsatı bulduğunu<br />

ifade eden Özarslan, <strong>Kadıköy</strong>’deki okuma<br />

yazma oranının yüksekliğine dikkat çekerek,<br />

var olan başarılara yeni ivmeler kazandırıyor.<br />

İlçe genelinde güvenli ve rahat, huzurlu bir<br />

yaşamın korunması anlamında da çalışmalarını<br />

sürdüren Kaymakam Dr. Mustafa<br />

Özarslan ile <strong>Kadıköy</strong>’ü konuştuk. Bundan<br />

sonra geleceğe dönük planları hayata geçirmeye<br />

hazırlandıklarını belirten Özarslan;<br />

yeterli bilgi, birikim ve tecrübeye sahip<br />

olduğunu söyleyerek, şunları aktardı:<br />

KADIKÖY’E EĞİTİM GÖÇÜ YAŞANIYOR<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’de ortalama eğitim düzeyi<br />

Türkiye’nin çok üstünde. Okullarımızın da<br />

başarı oranları yüksek... Sayısal olarak<br />

bir öğretmene ve bir dersliğe düşen<br />

öğrenci sayısı 20-24 öğrenci arasında.<br />

Bu rakamlar Avrupa standartlarına<br />

uygun. <strong>Kadıköy</strong>’e farklı ilçelerinden<br />

bir eğitim göçü söz konusu. Buna<br />

rağmen derslik ve öğretmen başına<br />

düşen öğrenci sayımız, kaliteli eğitimin<br />

ön şartını sağlıyor. Bu zamana kadar<br />

niceliksel yönü ağırlık taşıyan çalışmalar<br />

dikkati çekiyordu. Bundan sonra sistemin<br />

kalitesine ağırlık vereceğiz. Eğitim kalitesini<br />

yükseltmeye dönük daha ayrıntılara<br />

ineceğiz ve öğretmenlerimizin adanmışlığını<br />

arttıracağız.<br />

KÜLTÜRÜN EŞİĞİNİ YÜKSELTECEĞİZ<br />

Bu amaçla 2017’de göreve başlar başlamaz<br />

eğitim ve öğretim yılında bizzat tarafımca<br />

hazırlanan ve Türkiye’de ilk olan Milli Eğitim<br />

Çalışanları Ödül ve Performans Kriterleri’ni<br />

uygulamaya koyduk. Bu uygulama ile eğitimin<br />

kalitesini artıracak öğretmen aktivitelerini<br />

belirledik ve bir ölçüme bağladık. Bu<br />

standartları aşan bütün öğretmenlerimize,<br />

takdire bağlı olmaksızın ödül alacaklarını<br />

taahhüt ettik. Bu sistemi eğitimin paydaşları<br />

ile de paylaştık. Geçen yıl 650 öğretmenimizi,<br />

belirlediğimiz standartları sağlayıp başarılı<br />

olmalarından dolayı ödüllendirdik. Oysa<br />

geçmiş yıllarda bu sayı 100’ü geçmiyordu.<br />

Yani kurduğumuz sistemle geçen yıllardan<br />

farklı olarak 550 öğretmeni motive edip<br />

ödüllendirdik. Bu yıl da başarı ödül sistemini<br />

güncelleyerek ve standartları yükselterek<br />

uygulamaya koyduk. Çalışkan öğretmenlerimizin<br />

yanında yer alarak çalışkanlığın ve<br />

idealizmin, kültürün eşiğini yükselteceğiz.”<br />

36 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Söyleşi<br />

‘BİLİMİN KANATLARI’ PROJESİ<br />

Eğitim sistemindeki düzenlemelerin çok<br />

boyutlu olduğunu dile getiren Kaymakam<br />

Özarslan; “Eğitimde öğretmeni her zaman<br />

merkez ediniyoruz. Fakat eğitim adına bir<br />

şeyler yapılacaksa, bu bir ekip işi olmalı.<br />

Okuldaki her çalışanın, kapıda güvelikten<br />

temizlikçiye kadar bir heyecan içerisinde<br />

olması gerekir. Bu amaçla vizyonumuza<br />

tüm çalışanlarımızı dâhil etmemiz gerekir.<br />

Yakın zamanda bizzat benim hazırladığım<br />

ve laboratuvarların modernize edilmesi<br />

projesi olan ‘Bilimin Kanatları’ isimli projelerimizi<br />

hayata geçirdik. Şu anda ortaokul<br />

ve liselerdeki Fen Bilgisi Labaratuvarlarını<br />

yenileyerek, zamanın ruhuna uygun hale<br />

getiriyoruz. Bu yenileme çalışmalarını sponsorlar<br />

aracılığı ile hayata geçiriyoruz. Velilerimizden<br />

bu anlamda herhangi bir maddi<br />

talebimiz olmuyor. Yıl sonunda hedefimiz,<br />

toplamda 28 ortaokulumuzun laboratuvarlarını<br />

modernize ederek, <strong>Kadıköy</strong>ümüze<br />

kazandırmak” dedi.<br />

OKUMA YAZMA SEFERBERLİĞİNE DEVAM<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün Halk Eğitim Merkezleri’nde<br />

son zamanlarda hızla devam eden okuma<br />

yazma seferberliğinin önemine de değinen<br />

Özarslan’a göre, uygulanması geç kalınmış<br />

bir sistem: “Cumhurbaşkanımız ve eşleri<br />

hanımefendinin himayesinde gerçekleştirilen<br />

okuma yazma seferberliğine biz de<br />

ilçemizde destek veriyoruz. Bu ülkemizin<br />

yarasıdır. Zamanında ulaşamadığımız, gidip<br />

göremediğimiz, dokunamadığımız vatandaşlarımıza<br />

görevimizi şimdi yerine getiriyoruz.<br />

Öğrenmek, beşikten mezara kadar<br />

süregelen uzun bir süreç... Bununla beraber<br />

Halk Eğitim Merkezleri’nde her yaşa hizmet<br />

eden yaygın eğitimlerimiz devam ediyor.<br />

Talebin çok yoğun olduğu bu kurslarla<br />

özellikle gençlere, geleceğe dönük kabiliyet<br />

ve yetenek kazandırmayı hedefliyoruz.”<br />

BAĞIMLILIKLA MÜCADELEDE GÖREV,<br />

GÖNÜLLÜ MAHALLE EKİPLERİNDE<br />

<strong>Kadıköy</strong> Kaymakamlığı’nca son zamanlarda<br />

fazlasıyla önemsenen bağımlılık konusuyla<br />

ilgili açıklamalarda bulunan Kaymakam<br />

Özarslan, 21 farklı mahallede kurulan bağımlılık<br />

birimlerinin işlevselliğine dair şu bil-<br />

gileri paylaştı: ”Mahallelerimizde bir doktor,<br />

rehber öğretmen, Sosyal Yardımlaşma Vakfı<br />

çalışanı, din görevlisi ve muhtardan oluşan<br />

beş kişilik ekipler kurduk. Sahada yaklaşık<br />

119 çalışanımız bu ekiplerde görev yapıyor.<br />

Ekipler sahaya çıkıp ev ev, sokak sokak<br />

gezerek bağımlı vatandaşları tespit ediyor.<br />

Tedavi süreçlerini anlatıyor ve isteyenlerin<br />

tedavilerini üstleniyoruz. Şu anda birimlerimize<br />

toplamda 76 kişi başvurdu. İlçe Sağlık<br />

Müdürlüğü’nde kurulan Bağımlılıkla Mücadele<br />

Birimi’nde de ikna ve birebir görüşme<br />

süreçlerimiz başladı. Tedaviyi kabul eden<br />

bireylere Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları<br />

Hastanesi’nde tedavi hizmeti sunuyoruz.<br />

Ayrıca, tedavi sonrası rehabilitasyon<br />

amaçlı spor merkezlerimizde ve Halk<br />

Eğitim Merkezleri’nde her türlü ihtiyaçlarını<br />

karşılıyoruz. Bu kişilerin çalışabilir durumda<br />

ve meslekleri olanlara İŞKUR aracılığıyla iş<br />

sağlıyoruz. Kendileri iş yeterliliğine sahip<br />

değilse, yaşadıkları haneden herhangi<br />

birisine iş imkânı sağlayarak, evlerindeki<br />

olumsuz ortamı düzeltmeye çalışıyoruz.”<br />

DÜNYANIN EN HAVALI<br />

43. SEMTİ KADIKÖY<br />

İngiliz seyahat dergisi Time Out tarafından<br />

hazırlanan dünyanın en havalı 50 semti<br />

listesinde <strong>Kadıköy</strong>’ün 43. sırada yerini<br />

almasına ilişkin görüşlerini aktaran Özarslan;<br />

“İlçemizin bu sıralamada 43. sırada<br />

yer alması, hem <strong>Kadıköy</strong>ümüzün hem<br />

de ülkemizin dünyada tanıtımı ve prestiji<br />

açısından önemli bir gelişme. Bu başarıları<br />

daha yukarılara çıkarmak ve tüm dünyada<br />

tanınınırlığı daha görünür kılmak adına<br />

ilçemizdeki çalışmalarımız devam ediyor.<br />

Kanunsuz ve standart dışı çalışan işletmeleri<br />

tespit ediyoruz. <strong>Kadıköy</strong>’e yurtdışından ve<br />

ülke içinden, özellikle genç nüfusun yoğun<br />

bir merakı var. Bana kalırsa bunun temel<br />

nedeni, -özellikle gençlerin <strong>Kadıköy</strong>’ü tercih<br />

etmelerindeki neden- ulaşımdaki rahatlık<br />

ve güvenilir bir huzur ortamının olması.<br />

Zaten tarihsel bir kimliğe sahip olan <strong>Kadıköy</strong>,<br />

geçmişte de bir dinlenme ve eğlence<br />

merkezi kimliği taşıyordu. Bugün çeşitli<br />

toplu taşıma araçlarıyla kolayca herkes ilçemize<br />

ulaşabiliyor. Nüfus hareketlenmeleri,<br />

özellikle hafta sonları net şekilde görülüyor.<br />

Temel nedenin ulaşım ve tarihsel kimlik<br />

olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.<br />

BEKÇİ SAYILARI ARTACAK<br />

Yıllar sonra tekrar hayata geçirilen bekçilik<br />

sistemi, <strong>Kadıköy</strong>’de de uygulanıyor. Kaymakam<br />

Özarslan, hâlihazırda <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

77 tane olan bekçi sayısına yenilerinin<br />

ekleneceği müjdesini verdi: “Bekçilik sistemini<br />

tekrar uygulamaya başladık. Bekçilik<br />

sistemi olmadan önce de sokaklarımızda<br />

polis devriyelerimiz, sahada azami ölçüde<br />

gayret gösterdiler ve göstermektedirler.<br />

Fakat bekçilik kurumu, vatandaşlarımızın<br />

kalbinde yer etmiştir. Bu kurumu tekrar<br />

etkinleştirmek konusunda hükümetimizin<br />

bir iradesi oldu. Biz de uyguladıktan sonra<br />

vatandaşlarımızın sokaklarda çok daha<br />

güvenli dolaştıklarına şahit oluyoruz. Bekçi<br />

sayılarımız artacak. <strong>Kadıköy</strong> sokakları,<br />

geceleri polislerimiz ve yeni bekçilerimizle<br />

birlikte daha güvenli olacak. <strong>Kadıköy</strong> hem<br />

kültür ve eğlencenin olduğu, hem de rahat<br />

ve huzurlu bir şekilde yaşanabilecek bir ilçe.<br />

Yaş gruplarına göre vatandaşların bizden ve<br />

kentten beklentileri de değişiyor. İki farklı<br />

nüfus kitlesi mevcut burada... Bu iki grup<br />

arasında bir denge kurulması gerekiyor.<br />

Genç nüfus buradaki eğlence kültüründen<br />

faydalanmak isterken, dinlenmek ve sessiz<br />

sakin bir hayat sürmek isteyen kıdemli ve<br />

emekli bir grup da var. Bizler bu uyum ve<br />

dengeyi sağlamak zorundayız, kimseden<br />

vazgeçmek istemeyiz. Çünkü <strong>Kadıköy</strong>, bu<br />

zenginlikler ve farklılıklar ile <strong>Kadıköy</strong>.”<br />

“ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ<br />

OKULLARIMIZ YENİLİYORUZ”<br />

Bostancı İlkokulu, Melahat Şefizade<br />

Ortaokulu, Feneryolu Halk Eğitim<br />

Merkezi, İstanbul Atatürk Fen Lisesi,<br />

Perihan Aktürk Anaokulu, Nurettin<br />

Teksan Ortaokulu, General Ali Rıza<br />

Ersin Mesleki ve Teknik Anadolu<br />

Lisesi olmak üzere yedi okulumuzu<br />

toplamda 85 milyon TL ile yeniliyoruz.<br />

Bu okullarımızı yıkıp, yerlerine<br />

zamanın ruhuna uygun ve modern<br />

eğitimin gerektirdiği şartlara haiz<br />

yeni okulları inşa ediyoruz. Şu anda<br />

bu okullarımızın öğrencileri misafir<br />

okullarda geçici olarak eğitim görmekte<br />

olup, öğrenciler gelecek yıl<br />

yeni okullarına kavuşacaklar.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 37


Röportaj<br />

İsmail Saymaz:<br />

Kendime idol olarak<br />

gördüğüm gazeteci yok<br />

“Genel olarak haber yaptığım alanlara dair kitaplar yazıyorum. Sonuçta haberler<br />

bir olgunun sadece tek bir ayağını ele alır. Örneğin; Gezi Parkı Olayları’nda Ali<br />

İsmail Korkmaz’ın bütün hikâyesini haber yapamazsınız, sadece onun belirli<br />

aşamalarını safha safha haber yapmak zorundasınızdır. Bu da 3-5 yıla yayılır.”<br />

FEVZİ ÖZMEN<br />

Gazeteciliğin temel ilkelerini eksiksiz yerine getiren, insan<br />

hakları konusunda başarılı haberlere imza atan İsmail<br />

Saymaz ile bir araya geldik. Mesleğe başlama serüvenini,<br />

ülke siyasetini ve duyarlılık göstererek haberleştirdiği<br />

konuları mercek altına aldığımız röportajımızda Saymaz,<br />

gazetecilik mesleğinin ülkemizdeki yerine dair önemli<br />

açıklamalarda bulundu.<br />

Araştırmacı-gazeteci ve yazar İsmail Saymaz’ı<br />

tanıyabilir miyiz? Gazetecilik serüveniniz nasıl başladı?<br />

1980 yılında Erzurum’dan göç eden bir ailenin çocuğu<br />

olarak Rize’de dünyaya geldim. Lisans eğitimimi Marmara<br />

Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde<br />

tamamlamamın ardından, mesleğe ilk defa Rize’de<br />

yerel gazetelerde çalışarak başladım ve aynı anda radyo<br />

kanallarında çalıştım. Sonrasında Konya’da bir sene kadar<br />

yerel muhabirlik yaptım. Ardından İstanbul’a geldim. 2002<br />

yılında Radikal Gazetesi İstihbarat Servisi’nde gazeteciliğe<br />

devam ettim. Radikal Gazetesi kapanana kadar çalıştım,<br />

ardından Hürriyet Gazetesi’ne geçtim. Hürriyet’te hâlihazırda<br />

aktif olarak çalışmaktayım. Haberlerim genelde insan<br />

hakları alanında. Bu alanda kitaplar da yazdım.<br />

Ülkemizdeki en zor mesleklerden birini yapıyorsunuz.<br />

Türkiye’de gazeteci olmayı anlatır mısınız? Diğer<br />

ülkelerle bizim ülkemizdeki gazetecilik arasındaki<br />

farklar neler?<br />

Arada şöyle temel bir fark var; demokrasinin kökleştiği,<br />

hukuk devletinin yerli yerinde olduğu ülkelerde gazetecilik,<br />

en başta yüksek ücretlerle yapılan, siyasal ve mesleki dokunulmazlığı<br />

olan, egemenleri tarafından sistemi denetleyici<br />

olarak kabul edilen meslek dalıdır. Bu yüzden el üstünde<br />

tutulur, iyi şartlarda çalışır, saygı ve hürmet görürler.<br />

Onların sesinin kısılması, toplumun da sesinin kısılması<br />

anlamına gelir. Onların tutuklanmasından, onların baskı<br />

altına alınmasından söz edilemeyeceği gibi bu akıllara bile<br />

38 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Röportaj<br />

gelmez, her anlamda imtiyazlı bir meslek<br />

grubu olarak adlarından söz ettirirler.<br />

Maalesef demokrasinin her aşamada darbelerle<br />

ya da bir siyasi partinin çoğunluğu<br />

ele geçirip kendi otoritesini kökleştirdiği,<br />

hukuk devletinin zaman zaman askıya<br />

alındığı ülkelerde ise gazeteci düşman ilan<br />

edilir. Gazeteci terörist ilan edilir, cezaevine<br />

konur, çok ağır bedeller öder. Üstelik maddi<br />

açıdan da alt sınıf bir meslek grubuna dönüşmüştür.<br />

Sürekli hedef olarak gösterilir.<br />

Böylesi ülkelerde ise batılı meslektaşlarına<br />

göre gazeteciler ağır iş kolu denilebilecek,<br />

hayatını ortaya koymak zorunda kaldığı bir<br />

işi yapmak durumundadır.<br />

Kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz?<br />

Yazarken temel kriterleriniz neler<br />

oluyor?<br />

Genel olarak haber yaptığım alanlara dair kitaplar<br />

yazıyorum. Sonuçta haberler bir olgunun<br />

sadece tek bir ayağını ele alır. Örneğin;<br />

Gezi Parkı Olayları’nda Ali İsmail Korkmaz’ın<br />

bütün hikâyesini haber yapamazsınız,<br />

sadece onun belirli aşamalarını safha safha<br />

haber yapmak zorundasınızdır. Bu da 3-5<br />

yıla yayılır. Okurun bütün gazeteleri takip<br />

etme imkânı yoktur. Gazete sayfaları da bir<br />

araştırmanın derinliğini aktarabilecek maddi<br />

imkâna sahip değildir. Sayfa sayısı, ekran<br />

süresi kısıtlıdır. Ben gazetede ele aldığım<br />

haberleri bir olaydan olgu düzeyine yükselterek,<br />

örneğin tıbbi bir kişinin ölümünü<br />

aynı alanda birden çok kişinin ölümüyle ele<br />

alarak irdelerim. Bu işkence sonucu ölümler,<br />

kışlalarda meydana gelen ölümler ya da iş<br />

kazası sonucu meydana gelen ölümler de<br />

olabilir. Onları bir olgu düzeyine yükselterek,<br />

her birinin detayını inceleyerek, çok<br />

büyük emekler harcayarak kitaplaştırmaya<br />

çalışıyorum. Gazetedeki haber çalışmalarımın<br />

devamı niteliğindedir kitaplarım.<br />

Siyaseti çok yakından takip eden bir<br />

gazeteci olarak, size göre Cumhuriyet<br />

Halk Partisi (CHP) neden beklenen<br />

oyu alamıyor?<br />

Bunun birden çok sebebi var. Sebeplerinden<br />

birisi, CHP’nin 12 milyon kişiye erişen<br />

seçmen yapısını tam anlamıyla partiye,<br />

üyeye ve delege sayısına yansıtamadığını<br />

düşünüyorum. Dolayısıyla seçmenini temsil<br />

eden bir parti yapısına kavuşması gerekiyor.<br />

CHP’nin 6 okunun tümünü de parti<br />

politikalarına yansıtması gerekiyor. Halbuki<br />

zaman zaman yalpaladığını düşünüyorum.<br />

Çoğulcu bir yapı gösterirse, göstermeye<br />

çabalarsa bir fikir kulübüne dönüştüğünü<br />

ve bir doğrultuyu kaybettiğini düşünüyorum.<br />

CHP’nin seçmenini ve eğilimlerini<br />

yansıtması, yurttaşın tümüne hitap edecek<br />

ortalama bir dili tutturması, bunu da sağ<br />

ya da sol bağlamda ayırmaksızın, bir kimlik<br />

veya devlet politikasına düşmeksizin, makul<br />

bir çoğunlukla hareket edip, buna göre<br />

bir politika yapması gerekmektedir.<br />

İş cinayetleri ve kazalar hakkında<br />

çok detaylı haberler yapıyorsunuz.<br />

Sizin sayenizde basına yansıyanlar<br />

oldu. Suistimal edilen ve gündeme<br />

gelmeyen kazalar hakkında neler<br />

düşünüyorsunuz? Bunlar nasıl gündeme<br />

gelebilir?<br />

İş kazaları, kaza diye geçiştirebilecek<br />

olgular değildir. Biz kazayı hangi bağlamda<br />

kullanırız? İnsanların meydana gelebilecek<br />

bir vakayı öngörememesi ve öngöremediği<br />

için önleyememesi durumu olarak kabul<br />

ederiz. Eğer bir şeyi göremiyor ve önleyemiyorsa,<br />

o takdirde bu kazadır ama Türkiye’de<br />

meydana gelenlerin onda dokuzu kaza<br />

değil, önceden öngörülebilmiş ve önlenebilmesi<br />

mümkün hadiselerdir. Dolayısıyla<br />

aslında bu durum bir hata değil, önceden<br />

görülebilen kararların sonucunda meydana<br />

gelmiş hadiselerdir. Eğer siz daha çok<br />

kâr elde edebilme uğruna, daha hızlı ürün<br />

üretmek uğruna iş güvenliğinden feragat<br />

edip, iş güvenliğini kârı eksilten bir hesap<br />

olarak görürseniz, bunu maliyet hesabına<br />

dönüştürürseniz, iş kazasının meydana<br />

gelmesi kaçınılmaz olur. Dolayısıyla bu da<br />

kaza diye nitelendirilen bir statüden çıkar<br />

ve bir kasıta dönüşür. Temelde üretim biçiminin<br />

değiştirilmesi, kamucu politikaların<br />

öne alınması ve sendikalaşma gerekir.<br />

Devletin ilgili kurumlarının, patronu<br />

ürkütmemek adına denetimden<br />

kaçmaması gerekir.<br />

Son yazdığınız ‘Kimsesizler<br />

Cumhuriyeti’ kitabınızda tarikat<br />

ve cemaat yurtlarına teslim<br />

edilen çocukların tacize, tecavüze,<br />

vicdansızlığa ve kötü muamelelere<br />

maruz kaldığını belge niteliğinde<br />

anlatmışsınız. Bir gazeteci olarak<br />

tarikat ve cemaat yurtları hakkında<br />

ne düşünüyorsunuz?<br />

Üniversiteye kadar yurt hizmetlerinin<br />

devlet elinde ve parasız<br />

olması gerekmektedir.<br />

Özel işletmelere yurt<br />

hizmetinin kapatılması<br />

gerekir. Özellikle tarikat<br />

ve cemaat yurtlarının<br />

bu alanda olmaması<br />

lâzım... Devletin eğitim<br />

alanı ve yurt hizmetleri,<br />

belli bir tarikat veya<br />

cemaatin ekonomik<br />

gelir elde etme alanı<br />

olmaktan çıkarılmalıdır.<br />

Burada tamamıyla<br />

devlet hizmet vermeli<br />

ve öğrenciler devlet<br />

görevlileriyle muhatap<br />

olmalı, devlet denetimlerini<br />

yapmalıdır. Tarikatlar ve<br />

cemaatler, Ak Parti’nin arka<br />

bahçesi durumuna dönüştürülmemelidir.<br />

Sizin için <strong>Kadıköy</strong> ne ifade ediyor?<br />

Sokakların nabzını tutan bir gazeteci<br />

olarak <strong>Kadıköy</strong>’e dair gözlemlerinizden<br />

bahseder misiniz?<br />

<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’da ve Anadolu Yakası’nda<br />

insanların özgürce dolaşabildiği, nefes<br />

alabildiği, kendini her bakımdan rahatça<br />

ifade edebildiği en nadide ilçelerden biridir.<br />

Halen çoğulcu yapısını koruyor. <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

sokaklarına yansıyan yenilikçi ve laik bir<br />

yapı var. Türkiye’de ve İstanbul’da modern<br />

şehircilik yapısının başında <strong>Kadıköy</strong> gelir.<br />

Gazetecilik mesleğini yapmak<br />

isteyenlere tavsiyeleriniz neler? Sizin<br />

kendinize idol olarak gördüğünüz<br />

gazeteci var mı?<br />

Kendime idol olarak gördüğüm gazeteci<br />

yok. Bir veya birkaç gazetecinin yordamını<br />

ilham olarak gördüm ama farklı disiplinle<br />

ve farklı yöntemleri alarak kendime bir yol<br />

oluşturdum diyebilirim. Gazetecilik yapmak<br />

isteyenlere tavsiyem ise, bu bölümü<br />

okumayı düşünüyorlarsa mutlaka bir başka<br />

bölüm daha okumalarını öneririm. Sosyoloji,<br />

psikoloji, edebiyat gibi...<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 39


Politika<br />

VATAN PARTİSİ’nin<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı Opr. Dr. Tuğrul Kihtir:<br />

GÜZEL GÜNLER KADIKÖY’ÜN<br />

OLACAK<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı’nı ilk belirleyen<br />

siyasi parti olarak dikkatleri çeken Vatan Partisi’nin<br />

adayı Opr. Dr. Tuğrul Kihtir ile <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

mevcut sorunları, çözüm önerileri ve projelerini<br />

masaya yatırdık. Yurt içi ve yurt dışı başarılarıyla<br />

tanınan plastik cerrah, tarih araştırmacısı ve yazar<br />

Kihtir; “Öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’de sizinle bunları<br />

konuştuğumuz şu anda zifiri karanlık içerisindeyiz.<br />

Saat 10.00 ile 18.00 arasında elektrik<br />

kesintisi var. Tüm iş gününü, evleri, iş yerlerini,<br />

interneti, her şeyi ilgilendiren koskocaman sekiz<br />

saat diliminden bahsediyoruz. Bu kesinlikle<br />

kabul edilebilir bir şey değil” dedi.<br />

Doğma büyüme <strong>Kadıköy</strong>lü olan Opr. Dr. Tuğrul<br />

Kihtir, 650 milyon TL bütçeli <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin<br />

halkına verdiği hizmetin yetersizliğini<br />

şu sözlerle aktardı: “Bundan birkaç gün önce<br />

hastaneye gidiyordum. Hasanpaşa’nın oradan<br />

<strong>Kadıköy</strong>’e doğru yollar dar, arabalar park etmiş<br />

ve yol bir şerit gidiş, bir şerit geliş şeklinde. Güpegündüz<br />

kocaman çöp toplama kamyonu çöp<br />

topluyor. Sollamanız mümkün değil, orta bölüm<br />

tretuvarla bölünmüş, yüzlerce araba arkasında.<br />

İnanır mısınız, 35 dakikam çöp toplayıcı kamyonun<br />

arkasında geçti. Belediyecilik anlayışı böyle<br />

olmaz. Bunlar gece yapılabilir şeylerdir ve öyle<br />

yapılmalıdır. Koskoca 650 milyon lira bütçeli <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediyesi’nin halkına vereceği hizmet bu<br />

olmamalıdır. Bu kabul edilemez. Yıllardır devam<br />

eden bir şey bu. Ben doğma büyüme <strong>Kadıköy</strong>lüyüm,<br />

hep böyleydi bu durum.<br />

PROBLEMLER SAYMAKLA BİTMİYOR<br />

Problemler bununla da bitmemektedir. Belli<br />

başlı nedenlerle bitirilmeyen evlerin molozları<br />

olduğu yerde durmaktadır. İnşaatlar sürmemekte,<br />

yıkılan binaların artığı molozlar toplanmamaktadır<br />

ve buradan çok şikâyet alıyoruz.<br />

Aynı şekilde kentsel dönüşüme girmiş fakat<br />

tamamlanamamış, inşaatı sürmeyen binaların<br />

çevresindeki metal bariyerler, kaldırımları daraltan<br />

ve insanların sokakta caddenin ortasından<br />

yürümesine neden olan bariyerler yerinde<br />

durmaktadır. Ara sokaklardaki kamyonların<br />

geçtiği yollar, çukurlar halindedir. Arabalar<br />

geçerken hem bu çukurlara düşmekte hem de<br />

kış mevsiminde bu çukurlardan sıçrayan sular,<br />

insanları ıslatmaktadır. Daha böyle birçok<br />

konu var. <strong>Kadıköy</strong>’ün durumu ve bizim <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediyesi’ne başkan adayı olmamızdaki<br />

neden de budur.”<br />

40 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Politika<br />

İNSAN ODAKLI, ÜRETEN,<br />

GÜZİDE BİR KADIKÖY İÇİN<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü çağdaş, insan odaklı, insana saygılı,<br />

üreten, hakça paylaşan güzide bir marka<br />

belde haline getirmek için kolları sıvadıklarını<br />

ifade eden Kihtir; “Biz belediyeyi devralınca,<br />

yönetim tarzımız tamamen insan odaklı<br />

olacak. Belediyeyi halk için yöneteceğiz.<br />

Ayda bir halk meclisleri toplayacağız. Buraya<br />

marangozu, bakkalı, öğrencisi, işçisi, doktoru<br />

herkes katılabilecek. Sorunları bizzat yüz<br />

yüze dinleyeceğiz ve çözümlemeye çalışacağız.<br />

Halka rağmen belediyecilik yapılamaz.<br />

Halka rağmen yöneticilik yapılamaz. Hizmetler<br />

ve yönetim, halk içindir ve bir iştir. Çünkü<br />

belirli aralıklarla, seçimlerle demokratik<br />

olarak başa gelen idareler, halka hizmet etmekle<br />

yükümlüdürler. Burada belirli gruplar<br />

oluşturarak aynı insan tipleriyle bir seçimden<br />

bir seçime belediyecilik ve yönetim anlayışı<br />

sürdürülemez. <strong>Kadıköy</strong>, artık kendisine sahip<br />

olmak istemektedir” şeklinde konuştu.<br />

“HALKÇILIK BAŞKA BİR ŞEYDİR”<br />

Vatan Partisi’nden aday olmadan önce tüzüğünü<br />

detaylıca incelediğini belirten Opr. Dr.<br />

Tuğrul Kihtir; “Kendi duruşumu da bildirdim<br />

ve tüzüğünde yazılı olduğu üzere vatanseverlik,<br />

insan odaklı hizmet anlayışı, Türkiye<br />

Cumhuriyeti’ni sahiplenmesi, Mustafa Kemal<br />

Atatürk’ün inkılâplarını tamamlamanın<br />

tüzüğünde açıkça yazılı olan bir parti olması<br />

nedeniyle aynı noktada buluştuk. ‘Halk’<br />

kelimesi, ilginç bir kelimedir. İnsanların kulağına<br />

hoş gelir ama halkçılık başka bir şeydir.<br />

Halk kelimesi ile Mustafa Kemal Atatürk’ün<br />

arkasına sığınarak politika yapılamaz. Bizim<br />

Mustafa Kemal Atatürk anlayışımızda Kuvâ-yi<br />

Milliye ruhu hâkimdir. Bulunduğumuz noktada<br />

Türklerin artık bu ruhla düşünmesi ve<br />

hareket etme zamanı gelmiştir. Bu durumda<br />

sürekli aynı seçimleri yaparak, aynı partilere<br />

oy vererek, farklı sonuçlar beklemek değildir.<br />

Ayrıca bu durum nedense 12 Eylül Anayasası’nın<br />

hiç değiştirilmeyen seçim kanunundan,<br />

yüzde 10 seçim barajından kaynaklanmaktadır.<br />

Seçim barajından en çok büyük partiler<br />

yararlanmaktadır ve bunu değiştirecek olan<br />

yine kendileridir aslında. Bunun değiştirilmemesinin<br />

nedenini iyice düşünmek gerekir”<br />

dedi. Kihtir, sözlerine şöyle devam etti:<br />

“Vatan Partisi, küçük bir parti gibi algılanıyor<br />

ama benim gördüğüm ve samimiyetle söylemek<br />

istediğim şudur ki, Vatan Partisi’nin<br />

gücü bugüne kadar seçimlerde aldığı oyun<br />

çok daha üstündedir, gerek sayı olarak gerek<br />

nitelik olarak. Vatan Partili üyeler vatansever<br />

oldukları için, bugüne kadar oylar bölünmesin<br />

diye fedakârlık yapmışlardır. Türkiye’de<br />

oylar bölünmesin söylemi artık geçerliliğini<br />

yitirmiştir. Çünkü başkanlık sisteminin gelmesiyle<br />

orta ölçekli partiler için baraj, sadece<br />

varlığını koruma aracı haline gelmiştir. Bir<br />

ülkede ana muhalefet partisi yüzde 22-26<br />

bandında olamaz. Demek ki bir sorun var.<br />

AYDIN, ÇAĞDAŞ, ZİHNİ AÇIK,<br />

SANATSEVER KADIKÖY<br />

<strong>Kadıköy</strong> için düşündüğümüz birçok projemiz<br />

var. Bunların başında aydın, çağdaş,<br />

çalışmayı seven, zihni açık, sanatsever <strong>Kadıköy</strong><br />

halkını, bulunduğu noktadan potansiyelini<br />

çok daha ileriye taşıyarak, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

bir sanat merkezi olmasını sağlayacağız.<br />

<strong>Kadıköy</strong>, batıdan geldiğiniz zaman Asya’nın<br />

başladığı noktadır ve <strong>Kadıköy</strong> bunu fazlasıyla<br />

hak etmektedir. Hatta Antik Çağ’da<br />

İstanbul’a gelenler ilk olarak <strong>Kadıköy</strong>’e yerleşmişlerdir.<br />

Projelerimizi daha önce birkaç<br />

konuşmamda açıklamıştım ve çok ilginçtir,<br />

biz projelerimizi sıraladıktan sonra iki üç<br />

gün içerisinde bu projelere başka partilerin<br />

sahiplenir gibi davrandığını gördük.<br />

Biz <strong>Kadıköy</strong>’de semt sanat evleri kuracağız.<br />

Burada gerek amatör gerek profesyonel düzeyde<br />

uzman hocalar eşliğinde halı, kilim,<br />

seramik sanatları üzerinde insanların tekrar<br />

üretken boyutlara ulaşmasını sağlayacağız.<br />

Burada özgün <strong>Kadıköy</strong> motifleriyle tarihimizden,<br />

erken Anadolu ve Anadolu öncüsü<br />

dönemlerden ve Cumhuriyet Dönemi’nden<br />

esinlenen motiflerimizle üreteceğimiz halılar,<br />

kilimler ve seramikler, bir marka olarak<br />

Türk sanatında yerini alacak. Burada herkes<br />

gelip o atölyelerde bu sanatları öğrenebilecek<br />

ve üretebilecek, isterse ürettiğini<br />

kendisi satabilecek, kendisine alabilecek,<br />

isterse de belediye tarafından açacağımız<br />

mağazalarda biz onları kendilerinden alıp<br />

halka sunacağız. Bu, insanlara bir geçim ve<br />

kendini geliştirme, üretim hayatına en üst<br />

düzeyde katılma fırsatı tanıyacak. Yine biz<br />

bu projemizi söyledikten birkaç gün sonra<br />

başka partilerden ‘<strong>Kadıköy</strong>’ü sanat merkezi<br />

yapacağız’ şeklinde haberler gördük.<br />

ÜRETEN, ÜRETTİĞİNDEN<br />

ZEVK ALAN KADIKÖY<br />

Bir başka düşündüğümüz projemiz ise,<br />

Bostancı’dan <strong>Kadıköy</strong>’e giden ve oradan<br />

Avrupa Yakası’na bağlanan doğu-batı yönünde<br />

metro hattı. Bugün <strong>Kadıköy</strong> sahil şeridi,<br />

Bağdat Caddesi ve Ziverbey yoluna kadar<br />

olan bölümün ulaşım durumu içler acısıdır.<br />

İnsanlar uzun süre trafikte vakit harcamaktadır<br />

ve bu durum çok büyük zaman kaybına<br />

ve yorgunluğa neden olmaktadır. Amacımız<br />

üreten <strong>Kadıköy</strong>, ürettiğinden zevk alan <strong>Kadıköy</strong>’dür.<br />

Buradaki bütün engelleri ortadan<br />

kaldıracağız. Nitekim biz bu projeden bahsedince,<br />

yine diğer partiler tarafından aynı<br />

şekilde haberler yazıldı. Biz yılmayacağız,<br />

çekinmeyeceğiz, projelerimizi açıklamaya<br />

devam edeceğiz. Güzel günler <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

olsun. Güzel günler <strong>Kadıköy</strong>’ün olacak.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 41


Semtlerimiz<br />

Koşuyolu’nda bir gün<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Hem şehrin içerisinde bir merkez hem de kendi içinde izole bir<br />

konuma sahip Koşuyolu. Tarihi dokusunun yanında gelişen<br />

kafe kültürünü de bünyesinde barındıran ve her geçen gün<br />

daha da gençleşen semt, sunduğu çeşitli imkânlarıyla giderek<br />

ilgi odağı oluyor. “Hababam Sınıfı” filminin çekildiği Adile<br />

Sultan Kasrı Öğretmenevi’nden İsmail Paşa Hamamı’na kadar<br />

birçok tarihi dokuya sahip Koşuyolu, bütün bunların yanı sıra<br />

yaşamak için de hayli güzel bir alternatif. Bu sayımızda sizlere<br />

“Koşuyolu’nda Bir Gün” içerisinde neler yapabileceğinize dair<br />

bir rota çiziyoruz.<br />

ŞEHRİN GÖBEĞİNDE KUŞ SESLERİ<br />

Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi, Anadolu yakasının en güzel<br />

yerlerinden Validebağ Korusu’nda yer alıyor. Şehrin göbeğinde;<br />

kuş sesleri, ağaç hışırtıları ve<br />

muhteşem doğa eşliğinde tarihi<br />

Adile Sultan Kasrı’nda sabah<br />

kahvaltınızı, öğle ve akşam<br />

yemeklerinizi yiyebilirsiniz.<br />

Toplantılar, organizasyonlar, iş<br />

yemekleri, iş toplantıları, düğün,<br />

nişan, kına, doğum günü ve tüm<br />

özel günler için hem kasırda<br />

hem de konaklama ünitesinde<br />

hizmet verilmekte.<br />

NOSTALJİK BİR GÜN İÇİN HABABAM SINIFI MÜZESİ<br />

Yeşilçam’ın unutulmaz yapımlarından olan Hababam Sınıfı’nın<br />

çekildiği Adile Sultan Kasrı içerisinde bir müzenin olduğunu<br />

biliyor muydunuz? Gerek filmden karelerle gerek balmumu<br />

heykellerle zamanın nasıl geçtiğine inanamayacağınız bir<br />

gezi, sizleri bekliyor. Ayrıca, Hababam Sınıfı Müzesi’ni ziyarete<br />

gelmeden önce beklentilerinizi yüksek tutmamanızda fayda<br />

var. Çünkü aradan geçen zamana ve tahribatlara karşın takdir<br />

edersiniz ki her şeyi birebir bulmanız biraz imkânsız. Fakat şartlar<br />

ne olursa olsun müzenin içerisine girdiğinizde duygulanıyor<br />

ve kendinizi filmden bir karaktermiş gibi hissediyorsunuz.<br />

KEŞMEKEŞTEN UZAK, DOĞAYA<br />

YAKIN: VALİDEBAĞ KORUSU<br />

Validebağ Korusu; Üsküdar’da<br />

Altunizade, <strong>Kadıköy</strong>’de Acıbadem<br />

ve Koşuyolu semtlerinin<br />

arasında kalıyor ve Anadolu<br />

yakasının en büyük ikinci yeşil<br />

alanı olarak biliniyor. Bir koru<br />

alanı olmasının yanında tarihe<br />

tanıklık etmesinin yarattığı özel bir dokuya da sahip. Yıllara<br />

meydan okuyan, yaşları 100 ile 400 arasında değişen 40’ı aşan<br />

türdeki anıt ağaçlarıyla, 100’ün üzerinde hayvan ve böcek<br />

çeşidiyle tam olarak ekolojik bir barınak görevi üstleniyor.<br />

Şehrin merkezinde böyle bir koru varken neden buraya daha<br />

sık gitmiyor, kendimizi yeşilliklerin içerisine atmıyoruz?<br />

SAKİN BİR YÜRÜYÜŞ İÇİN<br />

KOŞUYOLU PARKI<br />

Çamlıca Kız Lisesi, <strong>Kadıköy</strong><br />

İmam Hatip Lisesi ve Koşuyolu’ndaki<br />

birçok okulun öğrencilerinin<br />

okuldan kaçıp sevgilileriyle<br />

oturduğu, gençlerin değişik spor<br />

aktivitelerinde bulunduğu, yaşlı<br />

insanların temiz hava alabildiği<br />

ve bunun yanında İstanbul’un<br />

fırtınasından çokça etkilenen bir yer Koşuyolu Parkı. Sakin bir<br />

yürüyüş için güzel bir park...<br />

TARİHİN İÇİNDE BİR ÇALIŞMA ALANI:<br />

İSMAİL PAŞA HAMAMI<br />

Altunizade’de Tophanelioğlu Caddesi üzerindeki Altunizade<br />

Külliyesi içerisinde bulunan Altunizade İsmail Paşa Hamamı,<br />

1866 yılında İsmail Zühtü Paşa Cami ve çarşının yapılması<br />

sırasında inşa edilmiş. Tek hamam tipinde inşa edilen hamam,<br />

Birinci Dünya Savaşı sonrasında azalan nüfus sebebiyle<br />

olumsuz yönde etkilenmiş ve zamanla kullanılmaz hale gelmiş.<br />

2014 yılında alınan kararla hamamın restorasyon karşılığında<br />

21 yıllığına restoran olarak kiralanmasına karar verilmiş ve restorasyon<br />

tamamlanmış. Şu<br />

anda ise yeniden restore<br />

edilerek, yerel kalkınmayı<br />

odağına alan ticari işbirliği<br />

platformu olan Ogliv<br />

tarafından kiralanarak,<br />

çalışma ortamı oluşturulmuş<br />

durumda.<br />

42 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Semtlerimiz<br />

DÜNYA<br />

MUTFAĞINDAN<br />

SEÇKİN LEZZETLER<br />

FÜME RESTORAN’DA<br />

Yaklaşık iki ay önce açılan ve<br />

çok geniş bir arka bahçeye<br />

sahip olan Füme Restoran’ı,<br />

yemeklerinin hayli lezzetli oluşuyla<br />

şimdiden Koşuyolu’nun iddialı mekânları arasında görüyoruz.<br />

Pizza ve çıtır mantısının dışında özellikle Diyarbakır güvecinin<br />

lezzeti ve sunumu, tamamıyla restorana özel. Her ürünün<br />

doğal oluşuyla iddiasını güçlendiren Füme’nin tatlı ve değişik<br />

yöresel kahve çeşitlerini de tatmanızı öneririz. Arka bahçesindeki<br />

oyun ve nargile seçeneklerini de isterseniz deneyebilirsiniz. Şık<br />

ve keyifli bir mekân... Dünya mutfağından seçkin lezzetler, nefis<br />

tatlılar, üçüncü nesil kahve çeşitleri ve çok daha fazlası ile Füme<br />

Restoran, Koşuyolu’nda mutlaka görülmesi gereken bir işletme.<br />

Tuvaletlerine de bir uğrayın deriz... :)<br />

www.fumerestoran.com<br />

fi/fumerestoran<br />

YENİ NESİL BENZERSİZ<br />

AKDENİZ MUTFAĞI:<br />

KASEROL<br />

Akdeniz kültürünü hissetmenizi<br />

ve tatmanızı amaçlayan Kaserol;<br />

Akdeniz mutfağının tazelik, sağlık<br />

ve lezzet özelliklerini ön planda<br />

tutarak, vazgeçemeyeceğiniz bir deneyim<br />

yaşamanızı sağlıyor. Kaserol<br />

mutfağını biraz daha yakından tanımak<br />

istediğinizde arka bahçesinden<br />

toplanan taptaze kekikler, ağacından<br />

koparılan limonlar ile yapılan<br />

limonatalar, yalnızca Kaserol’e özel<br />

Kaserol’ün özel spesiyali,<br />

çifte kavrulmuş bademleriyle<br />

“Ballı Badem Tatlısı”...<br />

ve Şef İhsan Mersin’in tariflerinden hayat bulan özel mantı,<br />

adaçaylı limon soslu tavuk, kuzu karski ve daha birçok lezzet<br />

sizleri karşılıyor. Tazelik ve doğallık konusunda dikkatle çalışan<br />

ve her gün yenilenen mutfağı ile Kaserol’e davetlisiniz. En güzel<br />

yemek, sevdiklerinizle yenen yemektir!<br />

www.kaserol.com<br />

i/kaserol<br />

f/kaseroleatinghouse<br />

NEDEN KOŞUYOLU?<br />

‘Koşuyolu’ adının, II. Mahmut döneminde bölgeye kazandırıldığı<br />

yüksek olasılıkla tarihte yerini aldı. 1812 yılında Sivas’a vali olarak<br />

atanan İbrahim Paşa (Baba Paşa), bugünkü mahallenin üzerinde<br />

üç gün süren eğlenceler düzenlemiş. Koşu, cirit ve kalkan gibi gösterilerden<br />

büyük keyif alan II. Mahmut, bölgeye ‘Koşuyolu’ adını<br />

kazandırmış. Yörede atların koşulara hazırlanacak uygun coğrafyanın<br />

bulunmasının da bu kararda etkili olduğu düşünülüyor.<br />

CEVİZ AĞACI 10 YAŞINDA<br />

Tam on yıl önce Koşuyolu’nda doğan Ceviz Ağacı, yalnızca<br />

semtin değil, tüm Türkiye’nin markası oldu. Çikolata üretiminde<br />

glikoz yerine bal, ucuz bitkisel yağlar yerine yüzde 100 kakao<br />

yağı kullanarak, çocuklarımıza gönül rahatlığı ile yedirebileceğimiz<br />

ürünlerle adından söz ettiren Ceviz Ağacı, tam 10 yıldır<br />

“sanat eseri” denebilecek özel tasarım pastaları ile doğum günü<br />

partilerimizin vazgeçilmezi oluyor. Her yıl ekim ayında mönüsünü<br />

yenileyen Ceviz Ağacı, yaz başında mutfağının kapasitesini<br />

yüzde 200 oranında arttırdı ve aynı zamanda şeflerine gastronomi<br />

dünyasının parmakla gösterdiği bir çalışma alanı yarattı.<br />

Ayrıca, Anadolu Yakası’nda “kahvaltı” denince ilk akla gelen<br />

mekânlardan olan Ceviz Ağacı’nın, şu sıralarda Sevgililer Günü<br />

standı görülmeye değer. Sevdiklerinize minik sürprizler düşünüyor;<br />

Sevgililer Günü pastaları, kutu ve aranjmanlarına göz atmak<br />

istiyorsanız, cevizagaci.com’u tıklamanız yeterli.<br />

fi/cevizagacicom<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 43


İlçelerimiz<br />

Fındıklı’ya yeni yıl müjdesi<br />

Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Fındıklı Şehit Gökhan Soylu İlkokulu’nu ziyaret ederek,<br />

öğrenci ve velilerin taleplerini dinledi. Mahallede inşasına başladıkları kreşi yakın<br />

zamanda açacaklarını duyuran Kılıç, Fındıklı’ya bir de yaşam merkezi müjdesi verdi.<br />

Başkan Ali Kılıç’ın yanı sıra okul müdürü Yetkin Şekerci, Fındıklı Mahalle Muhtarı Yaşar<br />

Kaygusuz, okul aile birliği üyesi veliler ve öğretmenlerin de hazır bulunduğu toplantıda,<br />

okulun ve mahallenin ihtiyaçları gündeme geldi. Öğretmen ve velilerin taleplerini<br />

teker teker dinleyerek not alan Kılıç, tüm talepleri değerlendireceğini ve yeni yılda<br />

çözüme kavuşturacağını ifade etti.<br />

KREŞ TAMAM, YAŞAM MERKEZİ YOLDA<br />

Toplantıda iki de müjde veren Belediye Başkanı Ali<br />

Kılıç; “Her mahalleye kreş projemiz kapsamında<br />

Fındıklı’da inşasına başladığımız kreşimizi tamamlamak<br />

üzereyiz. Yeni yılda mahallemize çok güzel<br />

bir kreş kazandıracağız. Bir de Mustafa Zengin Ortaokulu’nun<br />

yanında boş bir arazi var. Oraya da çok<br />

güzel bir yaşam merkezi yapacağız. Mahalle halkı<br />

düğünlerini, nişanlarını özgürce yapabilsin diye bir<br />

etkinlik salonu, zabıta, vezne gibi belediye hizmet<br />

binaları ve spor salonlarını barındıracak bir yaşam<br />

merkezi planımız var” diye konuştu.<br />

Ümraniye’de sanat<br />

engel tanımıyor<br />

Sosyal belediyecilikte örnek çalışmaların altına<br />

imza atan Ümraniye Belediyesi, engelli<br />

vatandaşların sanatta da etkin olabilmesi<br />

için çalışmalarına hız kesmeden devam<br />

ediyor. Belediye bünyesinde 2011’de<br />

kurulan Engelli Tiyatro Grubu, hazırladıkları<br />

oyunları farklı kültür merkezlerinde tiyatro<br />

severlerle buluşturuyor.<br />

Daha önce Engelli Tiyatro Grubu tarafından<br />

sahnelenen “Pazar Çilesi” ve “Hayırsız Evlat”<br />

adlı oyunlar büyük ilgi görmüştü. Oyunculuklarıyla<br />

büyük beğeni toplayan grup,<br />

şimdi de “Çeşme” isimli oyuna hazırlanıyor.<br />

Ümraniye Belediyesi Engelliler Eğitim ve<br />

Kültür Merkezi’nde Erkay Yavuz yönetiminde<br />

çalışmalarına başlanan oyun; geleneksel<br />

halk tiyatrosunun türlerinden olan orta<br />

oyunu, meddah, Karagöz ve Hacivat’tan<br />

izler taşıyor. “Çeşme”, hazırlıkların tamamlanmasının<br />

ardından izleyiciyle buluşacak.<br />

Erkay Yavuz tarafından yazılan hikâye,<br />

Osmanlı zamanında bir mahallede geçiyor.<br />

İsmail Efendi, muhtarı olduğu mahalleye bir<br />

çeşme yaptırır. Maksadı mahallelinin suyu<br />

uzaktaki çeşmeden değil de bu çeşmeden<br />

almasını sağlamaktır. İsmail Efendi, çeşmeyi<br />

dostu Hamdi’ye emanet eder. Su almaya<br />

gelen mahalleli de Hamdi’den suyu parayla<br />

alınca ortalık karışır. Durumun acayipliği<br />

Pişekâr İsmail’i şüphelendirir ve Hamdi’nin<br />

foyasını ortaya çıkarmaya karar verir.<br />

Bir Osmanlı geleneği daha canlandı<br />

Osmanlı’da sosyal hayatın bir parçası olan, Anadolu coğrafyasında önemli bir yere sahip<br />

olduğu halde büyük şehirlerde unutulmaya yüz tutan hamam kültürü, İstanbul’da<br />

yeniden canlanıyor. Sadece temizliğin değil, sosyalleşmenin de adresi olan hamamın<br />

Çekmeköy’deki adresi Mimar Sinan Hamamı oldu.<br />

Hamidiye Mahallesi Şehit Üsteğmen Arif Kalafat Doğa Parkı’nın Mimar Sinan Mahallesi<br />

çıkışında yükselen yapının içerisinde, tuz odaları ve sauna gibi şifalı hizmetler de bulunuyor.<br />

Açılışa katılan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz; “İnşaatını kısa sürede<br />

tamamladığımız ve halkımızın hizmetine sunduğumuz Mimar Sinan Hamamı’nın hayırlı<br />

olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.<br />

44 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


İlçelerimiz<br />

En kapsamlı ‘Engelsiz Yaşam Merkezi’ Üsküdar’da!<br />

Üsküdar Belediyesi tarafından yapımı gerçekleştirilen Türkiye’nin<br />

en kapsamlı Engelsiz Yaşam Merkezi, Bulgurlu’da<br />

hizmete açıldı. İlkleri barındıran, özellikle yatağa bağımlı engelli<br />

çocukların günübirlik konaklayacağı 7 yıldızlı otel konforunda<br />

odalar ve engelli bireylerin rehabilitasyonu için tüm ayrıntıların<br />

düşünüldüğü merkezde; kız ve erkek çocuklara yönelik iki ayrı<br />

yüzme havuzu, uzay terapisi, duyu bütünleme terapisi, dil ve<br />

konuşma terapisi, oyun eğlence odası, çok amaçlı etkinlikler<br />

salonu, okuma salonu, kafeterya gibi birçok bölüm bulunuyor.<br />

Açılışta merkezle ilgili bilgi veren Üsküdar Belediye Başkanı<br />

Hilmi Türkmen, ağır yatalak engelli çocuğu olan aileler için de<br />

oda hizmeti sunacaklarını kaydederek; “Türkiye’de hiçbir yerde<br />

olmayan 7 yıldızlı otel konforunda 10 odamız var. Aileler, engelli<br />

çocuğu burada istirahat ederken kendilerine sosyal zaman<br />

bulabilecek. Alzheimer hastalığının başlangıç seviyesinde olan<br />

hastalarımız ve onların yakınlarına yönelik de bir eğitim çalışması<br />

yapacağımız okul açtık” dedi.<br />

“ÇOCUKLARIMIZI EVLERİNDEN ALACAĞIZ”<br />

Türkmen, sözlerine şöyle devam etti: “5 katlı merkezimiz, 5 bin<br />

metrekare kapalı ve 5 bin metrekare de açık alana sahip. Başka<br />

hiçbir kamu alanında olmayan, hem kız hem de erkek çocukları<br />

için terapi havuzlarımız var. 7 yıldızlı otel konforunda, özellikle yatağa<br />

bağımlı engelli çocukların günübirlik konaklayacağı odalarımız<br />

bulunuyor. Evde engelli çocuğu olan aileler bize telefon edecek,<br />

onları gidip evlerinden alacağız. Çocukları merkezde uzmanlar<br />

gözetiminde istirahat ederken, anne ve babalar da kendileri için zaman<br />

ayırabilecekler. Alışveriş, hasta ziyareti, piknik yapabilecekler<br />

ya da bir dost meclisine katılma fırsatı bulabilecekler.”<br />

Kartal Belediyesi işsizlere<br />

umut oldu<br />

Zeynep Su, hayalindeki<br />

piyanoya kavuştu<br />

“Önce İnsan” mottosuyla fark yaratan çalışmalarda imzası<br />

bulunan Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün liderliğindeki<br />

Kartal Belediyesi İnsan Kaynakları Müdürlüğü,<br />

şirketlere köprü görevi görerek işçi ile işvereni buluşturmaya<br />

devam ediyor. Kartal’da bugüne kadar yüzlerce kişi, bu<br />

sayede işsizlikten kurtuldu.<br />

11 farklı firma ile işsizleri buluşturan Kartal Belediyesi,<br />

son 6 ay içerisinde 138 kişinin istihdamını sağladı. Kartal<br />

Belediyesi’nin bünyesinde oluşturulan özgeçmiş havuzuna<br />

iş-öğrenim bilgilerini bırakan Kartallılar, firmaların talepleri<br />

doğrultusunda işyerlerine yönlendirilip, meslek sahibi<br />

oluyor. Örnek projeden hem vatandaşlar hem de işverenler<br />

oldukça memnun.<br />

Ataşehir Belediyesi, işitme engelli 9 yaşındaki Zeynep Su Emanet’e<br />

destek olmak için, ona çok istediği piyanoyu hediye etti. Bir<br />

yaşından beri kulağındaki implant sayesinde duyabilen, ancak<br />

buna rağmen müziğe büyük yatkınlığı olan Zeynep Su, hayalindeki<br />

piyanoya kavuştu.<br />

Bir buçuk yıldır piyano dersleri alan beşinci sınıf öğrencisi Zeynep<br />

Su’ya sahip olduğu org yeterli gelmiyordu. Öğretmeni, ailesini<br />

çağırarak Zeynep’in müziğe çok yatkın olduğunu, bu yeteneğini<br />

geliştirebilmesi için kendisine bir piyano alınmasının iyi olacağını<br />

söyledi. Ekonomik durumu yeterli olamayınca ailenin bu isteğini<br />

Ataşehir Belediyesi yetkilileri gerçekleştirdi ve Zeynep’in evine<br />

bir piyano gönderildi. Ataşehir Belediyesi’ne teşekkür için gelen<br />

Zeynep Su, belediyede bulunan piyanoyu çaldı. Ona destek olan,<br />

sesini duyan herkese teşekkür etti.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 45


İlçelerimiz<br />

Gönüllü kadınlar ihtiyaç<br />

sahipleri için çalışıyor<br />

Tuzla’daki ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatan binlerce kadın, gönüllü olarak<br />

mağdur ve dezavantajlı çocuklar ile aileleri için mücadele ediyor. Tuzla Belediyesi<br />

Gönül Elleri Çarşısı’nda 11 komisyondaki 3 bin 700 gönüllü kadın; ilçedeki<br />

yetim, engelli, gazi ve şehit ailelerini tespit ederek, 9 yılda 21 bin 101 aileye<br />

yardım eli uzattı.<br />

Gönüllüler bazen dört duvar arasındaki engelli bir çocuğu hayata katarak<br />

ücretsiz kurslar ile yıl sonunda sahnenin başrolüne taşıyor, bazen ise 10 yaşında<br />

ilk kez sinemaya giden çocukla aynı havayı soluyor. Eşinden ayrılan, tüm hayatı<br />

işi ve çocukları olan anneleri hayatlarının ilk pazar kahvaltısında buluşturan<br />

gönüllüler, evladından uzakta bir başına yaşayan yaşlıların evine her gün Tuzla<br />

Belediyesi Aşevi’nden yemeğini gönderiyor ve bayram sabahları ellerini öpüyor.<br />

İHTİYAÇ SAHİBİ AİLELERİN EKSİKLERİ TAMAMLANIYOR<br />

Sosyal İnceleme Komisyonu’na bağlı Sosyal İnceleme tespit ekibi, başvuruda<br />

bulunanları yaşadıkları ortamda ziyaret ediyor, incelemelerde bulunuyor.<br />

Muhtarlar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, hemşehri dernekleri, siyasi<br />

partilerin kadın kolları ve sokak gönüllülerinden gelen bilgilerle başvuruda<br />

bulunmayan gerçek ihtiyaç sahiplerine de ulaşılıyor. Titizlikle yürütülen inceleme<br />

aşamasında başvuruda bulunan ailenin durumu kontrol ediliyor. Tuzla<br />

Belediyesi Gönül Elleri Çarşısı’nda her gün kurul toplantısı gerçekleştirilerek,<br />

Kadın Kent Gönüllüleri’nin kararları doğrultusunda ihtiyaç sahibi ailelerin<br />

eksikleri tamamlanıyor.<br />

Sultanbeyli’de<br />

ilk tapular verildi<br />

Sultanbeyli’nin 100 yıllık tapu süreci tamamlandı,<br />

hisseli parsellerin tapuları dağıtılmaya başlandı.<br />

Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in<br />

yoğun çabalarıyla neticelenen mülkiyet probleminde<br />

tebligatlarını aldıktan sonra müracaat eden Necattin<br />

Kaz ile İsmail Kadıoğlu, belediye başkanının elinden<br />

tapusunu aldı.<br />

Konuyla ilgili konuşan Başkan Hüseyin Keskin;<br />

“Şükürler olsun ki ilçemizin en büyük sorununu<br />

çözdük. Ekipler, ilçemizin tamamında kadastro çalışmalarını<br />

sürdürüyor. Kadastro çalışmalarının bittiği<br />

etaplarda tebligatları teslim ediyoruz. Ardından<br />

müracaatta bulunanlar hemen tapularını alıyor.<br />

Ödeme koşullarını tamamen 2B’ye göre planladık.<br />

Taksit imkânlarımız, indirimlerimiz mevcut. İlçemize<br />

hayırlı olsun” dedi.<br />

Tapusunu alan İsmail Kadıoğlu ise, tapusuna kavuştuğu<br />

için mutlu olduğunu kaydederek; “Yıllarca<br />

bugünü bekledik, her zaman içimizde bir korkuyla<br />

yaşadık. Bugün gelinen noktada mülkümüzün sahibi<br />

olduk. Emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum”<br />

şeklinde konuştu.<br />

Temiz Pendik için rekor başarı<br />

Pendik Belediyesi’nin altı yıl önce başlattığı<br />

yeraltı çöp konteyneri uygulaması, Türkiye’de<br />

hiçbir ilçenin ulaşamadığı bir rekora<br />

imza attı. İlçe geneline yerleştirilen yeraltı<br />

çöp konteyneri sayısı 3 bine ulaşırken, 13<br />

mahallede de klasik çöp toplama konteynerleri<br />

tamamen ortadan kalktı.<br />

Temizlik, atık toplama ve geri dönüşüm<br />

konusunda belediyenin yaptığı başarılı<br />

çalışmalar, Pendik’i Türkiye’de örnek bir<br />

ilçe haline getirdi. Çöplerin en sağlıklı<br />

şekilde toplanabilmesi için klasik metal çöp<br />

konteynerleri yerine yeraltı çöp konteyneri<br />

yerleştirmeye başlayan Pendik Belediyesi,<br />

bu konuda kolay kolay erişilemeyecek<br />

bir başarı sağladı. Altı yıldır devam eden<br />

uygulamayla, Pendik geneline yerleştirilen<br />

yeraltı çöp konteyneri sayısı 3 bine ulaştı.<br />

YILLIK 1.200 ÜRETİM KAPASİTESİ<br />

Pendik Belediyesi’nin bu başarısının<br />

arkasında yeraltı çöp konteynerini kendi<br />

üretmesinin büyük payı bulunuyor. Yaptığı<br />

AR-GE çalışmalarıyla patentli konteynerlerini<br />

kendi üreterek maliyetleri düşüren Pendik<br />

Belediyesi, yılda 1.200 üretim kapasitesi<br />

sayesinde mahalleleri hızla bu teknolojik<br />

sisteme geçirdi.<br />

46 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


İlçelerimiz<br />

Adalar’da<br />

‘Payitaht’ dönemi<br />

başlayacak<br />

Denizli’nin Sarayköy ilçesinde, İstanbul<br />

Adalar’da kullanılmak üzere atlara gerek<br />

duyulmadan nostalji yaşanmasına olanak<br />

sağlayan elektrikli fayton üreten girişimci<br />

Haluk Şahin, ‘Payitaht’ adını verdiği yeni<br />

tasarımına son model araçlarda bulunan<br />

donanımları ekledi.<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yönetmelikle<br />

ilgili çalışmaları tamamlamasının<br />

ardından, Adalar’da faytonların akıbetinin<br />

yerel seçimler arifesinde netleşmesi bekleniyor.<br />

12 yıl önce faytonları çeken atlara<br />

eziyet edilmeden daha çevreci bir nostalji<br />

yaşatmak düşüncesiyle hayata geçirdiği<br />

elektrikli fayton üretimine devam eden ve<br />

“Fayoto” adıyla faydalı model patentini de<br />

alan Haluk Şahin, elektrikli fayton üretiminde<br />

15 kişilik ekibiyle Ar-Ge çalışmalarını<br />

sürdürüyor. Son teknoloji otomobillerdeki<br />

donanımların aynısını kendi sistemine<br />

uyarlayan Şahin, “Payitaht” adını verdiği<br />

yeni tasarımına geri manevra, yokuş kalkış<br />

ve iniş desteği ile üç ayrı fren sistemi ekledi.<br />

DAHA GÜÇLÜ, DAHA ÇEVRECİ<br />

Yurt içinde birçok kentin yanı sıra Arap ülkeleri<br />

başta olmak üzere Romanya, Pakistan,<br />

Bulgaristan, Portekiz ve Norveç’e elektrikli<br />

fayton satan Haluk Şahin, faytonların atlar<br />

tarafından çekilmesine karşı olduğunu, hayvanlara<br />

saygı ve sevgi duyduğu için böyle<br />

bir işin başına geçtiğini söyledi. Hayvanların<br />

iş gücü olarak değil, spor amacıyla<br />

kullanılmasına öncülük edebilmek için bu<br />

yola çıktıklarını belirten Şahin; “Ekibimle<br />

beraber nostaljik faytonu attan ayrıştırarak,<br />

elektrikli modelini ürettik ve yıllar geçtikçe<br />

de donanımsal olarak geliştirdik. Bugün,<br />

İstanbul Adalar’da bir fayton iki atla çekiliyor.<br />

Bizim üretimimiz olan fayton ise 30 at<br />

gücündedir ve çevrecidir” dedi.<br />

Taş Devri’nin izleri<br />

Beykoz’da bulundu<br />

Beykoz’da yapılan arkeolojik yüzey araştırmalarında Yontma Taş Devri’ne ait, tarihe<br />

ışık tutacak taş figür ve nesneler bulundu. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Tarih<br />

Öncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Güldoğan’ın Beykoz Belediyesi’nin<br />

desteğiyle yaptığı yüzey araştırmasında, Yontma Taş Devri’ne ait (Paleolitik<br />

dönem) taş buluntularının yanı sıra taşınabilir kaya sanatıyla işlenmiş insan yüzü biçimli<br />

taş, hayvan biçimli kırık taş figürü ile üzeri çizili 2 taş nesne bulundu.<br />

TÜRKİYE’DE İLK GRUP ÖRNEĞİ<br />

İstanbul’un tarihi ve ülke arkeolojisi açısından önem taşıyan buluntular,<br />

2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle başlatılan, Beykoz’un<br />

yanı sıra 15 farklı ilçede yürütülen İstanbul İli Yüzey Araştırmaları Projesi<br />

çerçevesinde yapılan araştırmalar sonucunda elde edildi. Benzerlerine<br />

özelikle Yontma Taş Devri sonlarında dünyanın farklı bölgelerinde rastlanan<br />

ve Türkiye’de yapılan arkeolojik yüzey araştırması sırasında grup olarak<br />

elde edilen ilk örnekleri oluşturan buluntuların, İstanbul’un tarih öncesi<br />

dönemlerdeki rolünün anlaşılmasına önemli katkı sunması bekleniyor.<br />

Sancaktepe Belediyesi’nden<br />

amatör kulüplere yardım<br />

Sporda geleceğin yeteneklerinin altyapısını oluşturan ve sağlıklı gençlerin yetişmesinde<br />

kilit bir görevi olan amatör spor kulüpleri ile okul spor kulüplerine destek devam ediyor.<br />

Bu kapsamda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Sancaktepe Belediyesi ortaklığı ile<br />

ilçede bulunan amatör spor kulüplerine spor malzemesi yardımı yapıldı.<br />

Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem, konuyla ilgili yaptığı açıklamada görev<br />

süresi boyunca ilçede spor anlamında birçok ilki hayata geçirdiklerini belirterek;<br />

“Sağlıklı nesiller yetiştirmek, yetenekli çocuklarımızı ve gençlerimizi spora kazandırmak<br />

hepimizin görevi. Biz de spora ve sporcuya elimizden geldiğince katkıda bulunmaya<br />

çalışıyoruz” şeklinde konuştu.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 47


İçimizdeki Yabancı<br />

Bağdat Caddesi’nde<br />

bir dünya vatandaşı;<br />

Kin Ping<br />

Cheung<br />

CEYHUN DİRİBAŞ<br />

Türkiye’de yaşayan, bazıları hemen hemen<br />

bizden biri gibi olmuş olan yabancılar her<br />

zaman ilgimizi çekmiş, Türkiye’ye nasıl<br />

baktıkları ve neler yaptıkları hep merak<br />

konusu olmuştur. Bu sayımızda ‘İçimizdeki<br />

Yabancılar’ köşemiz için Kızıltoprak’taki<br />

Amsterdam Centraal Cafe’nin kurucusu<br />

Kin Ping Cheung’un kapısı çaldık; Hong<br />

Kong’dan İstanbul’a uzanan yolculuğunu ve<br />

beş yıllık Türkiye macerasını konuştuk.<br />

Kin Bey, siz hem Çin hem de Hollanda<br />

vatandaşısınız. Türkiye’ye kadar neler<br />

yaşadınız, kısaca bahsedebilir misiniz?<br />

Hong Kong’da bir getto’da doğdum, bundan<br />

da gurur duyuyorum. Babam çalışma<br />

şartları daha iyi diye Hollanda’ya çalışmaya<br />

gitti. Yıllar sonra bizi de yanına aldı ve orada<br />

bir Çin restoranı açtı. Çocukluğum Hollanda’da<br />

geçti. Tabi şartlar daha iyiydi. Eğitim<br />

hayatımın sonunda inşaat mühendisi olarak<br />

mezun oldum ve bu alanda çalışmaya<br />

başladım. İlgili alanda da genel müdürlük<br />

katına kadar çıkmayı başardım bir yabancı<br />

olarak. Bu, Hollanda gibi bir ülkede önemli<br />

bir başarıdır. Fakat ilk başlarda bizi çok<br />

iyi karşılayan Hollanda’da, bir süre sonra<br />

dünya şartlarının da biraz değişmesiyle<br />

yabancılara karşı tutum değişmeye başladı.<br />

Kendimce bir karar alarak, biraz da yanımda<br />

çalışan Türkleri de tanıdığım için Türkiye’yi<br />

seçtim. Hatta Türklerin Hollanda’da bir<br />

cami açmalarına yardım ettim oradayken.<br />

Aramızda ister istemez bir bağ oluştu. Sonrasında<br />

bir proje için önce Fatsa’da kaldım,<br />

sonra İstanbul’a geldim. Burada bir inşaat<br />

şirketi kurdum, daha sonra baba mesleği<br />

olan restoran işine girdim. Hâlen her ikisini<br />

de sürdürüyorum.<br />

Türkiye’de kendinizi nasıl<br />

hissediyorsunuz? Beş yıldır<br />

buradasınız...<br />

Burada kendimi evimde hissediyorum.<br />

Benim için samimiyet önemli. Türkler de<br />

çok samimi ve içten insanlar. Bunu özellikle<br />

Fatsa günlerinde yaşadım. Açıkçası orada<br />

yaşarken bana bir uzaylı gibi bakıyorlardı ilk<br />

zamanlarda. Hem Çinli hem de Hollandalı<br />

olunca... Tabi samimiyet artınca birbirimizi<br />

çok sevdik. Ancak gerçek Türk kültürünün<br />

Fatsa’da yaşandığını söyleyebilirim. İstanbul<br />

tabi daha kozmopolit bir şehir... Orada Türk<br />

kültürü ile oldukça güzel bilgiler edindim.<br />

Mesela horon oynamayı öğrendim Fatsa’da,<br />

ben de onlara tango öğretmeye çalıştım.<br />

Eğlenceliydi açıkçası. İstanbul öyle değil,<br />

çok farklı kültürlerden insanlar var. Ayrıca<br />

sürekli bir yerlere yetişme telaşı olunca, pek<br />

o kültürü yaşama şansınız kalmıyor.<br />

Türkiye’ye uyum sağlayabildiniz mi?<br />

Tabi ben Hollanda’dan gelsem de aslında<br />

Hong Kong’dan gelmiş biriyim. Bazı şeylere<br />

alışkınım yani. Her ne kadar Çin ile Türkiye<br />

birbirine benzemez gibi gözükse de bazı<br />

benzer yönleri var, trafik gibi mesela. Kalabalık,<br />

kaos Hollanda’ya kıyasla zorladı beni.<br />

Bir de ekonomi çok stabil değil. Bizim gibi<br />

48 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


İçimizdeki Yabancı<br />

ticaretle uğraşanlar için sorun olabiliyor. Şu<br />

anki durum için uyum sağladım denebilir.<br />

Çat pat Türkçe konuşuyorum mesela. Fakat<br />

bunda Türk arkadaşlarımın da çok büyük<br />

payı var.<br />

Hollanda’daki arkadaşlarınızla<br />

görüşebiliyor musunuz?<br />

Burayı biraz da bunun için kurdum. İçinde<br />

bulunduğumuz cafe, biraz Hollandalı vatandaşların<br />

buluşma noktası. Tabi internetten<br />

de takip ediyorum ne olup ne bittiğini.<br />

Açılışımıza Hollanda Konsolosu geldi. Birçok<br />

gazeteci var yabancı olup da Türkiye’de<br />

yaşayan, onlarla her hafta toplanıyoruz.<br />

Yabancılar artık İstanbul’u kendilerini rahat<br />

hissedebilecekleri bir yer olarak biliyor.<br />

Onlara Çin yemeği yapıyorum bazen,<br />

burada çok eğleniyoruz. Hem de babamın<br />

mesleğini devam ettiriyorum. Benim için de<br />

iyi oluyor. Bu cafenin yapımı altı ay sürdü.<br />

Biraz Hollanda’yı da beraber yaşatıyoruz<br />

burada; tablolar, laleler vs... Çok yabancılık<br />

çekmiyorum bu sayede.<br />

Ekonomiden bahsetmişken,<br />

buradaki ticari hayat hakkında<br />

ne düşünüyorsunuz?<br />

Burada en zorlandığım şeylerden biri plansızlık.<br />

Biz Hollanda’da bir yılı hafta hafta<br />

planlarken, burada yarını göremiyorsunuz.<br />

Her şey flu bir anlamda. Beni en zorlayan<br />

şeylerden biri bu oldu. Tabi ekonomi çok<br />

değişken, fakat ben düzeleceğini düşünüyorum.<br />

Bu aralar kötü ama iyi olacak. Bunun<br />

için biraz zaman gerekli. Kur farklılıkları,<br />

bizim gibi ticaret yapanları zorluyor. Burada<br />

her şeyin para odaklı olması yorucu... Her<br />

şey belli sistem içinde olabilse birçok sorun<br />

aşılabilir kanımca. Türkiye’de muhteşem<br />

fırsatlar var. Ben bir yabancı olarak bunu<br />

görebiliyorum. Önemli olan bunları değerlendirebilmek...<br />

Fatsa’dan gelince bir inşaat<br />

şirketi kurdum. Alım-satım ve çeşitli projeler<br />

yapıyorduk. En son yaptığımız işlerden biri<br />

de Beşiktaş’ın Vodafone Stadı oldu. Özel bir<br />

beton sistemi yaptık oraya.<br />

Kin Bey, Türkiye’de yaşayan bir<br />

yabancı olarak trafik ile ilgili<br />

görüşlerinizi alabilir miyiz?<br />

Kaos tabi ama bir Çinli olarak size Şanghay<br />

derim, burası yanında güzel kalır. Hollandalı<br />

gözü ile trafik içinden çıkılmaz bir hal almış<br />

gibi gözüküyor. Bir yerden bir yere kolay<br />

gidemiyorsunuz. Beni de çok yoruyor bu<br />

durum. Maalesef yapacak bir şey yok. Bir<br />

zaman sonra siz de alışıyorsunuz. En şaşırdıklarımdan<br />

biri de metrobüs oldu. Biliyorsunuz,<br />

Hollanda’dan alınmıştı ilk otobüsler.<br />

Buradaki o mahşeri kalabalığı görünce<br />

çok şaşırmıştım. Evet, birçok arkadaşımın<br />

dediği gibi metrobüs büyük bir sorun olarak<br />

duruyor. Hâlâ kalabalık, insanlar, trafik...<br />

Alanlar çok dar. Hollanda’dan çok farklı...<br />

Türkiye’de nelerden şikâyetçisiniz<br />

bir yabancı olarak?<br />

Pahalılık, her şey aşırı pahalı... Plansızlık,<br />

ekonomik durum, trafik... Fakat bunlara<br />

alıştım artık. Zaten Hollanda’da çalışırken<br />

Türk çalışanlarımdan bunlarla ilgili<br />

bilgi alıyordum. Yani alıştım artık, çok da<br />

şaşırmıyorum bazı şeylere. Şaşırma konusunda<br />

sizden biriyim. Siyasetle ise<br />

pek ilgilenmiyorum.<br />

Üç kelimede Türkleri anlatın desek?<br />

Türkleri üç kelimede anlatmak imkânsız<br />

bence. Edindiğim tecrübelere göre şunları<br />

söyleyebilirim; duygusal, para odaklı, tereddütlüler...<br />

İstanbul’da nereleri çok seviyorsunuz?<br />

Tabi ki Old Town, yani Sultanahmet. Çok<br />

güzel, tarihi bir yer. Ayasofya bir şaheser,<br />

Boğaziçi büyüleyici, iki kıta arasında<br />

bir su yolu. Kız Kulesi, manzara harika...<br />

Müzeler, coğrafya, sizi bambaşka yerlere<br />

götürüyor. Bir inşaat mühendisi olarak<br />

bu kentin tarihi eserlerini çok seviyorum.<br />

İstanbul maalesef iki günde gezilebilecek<br />

bir yer değil. Zaman ayırmanız, doya doya<br />

gezmeniz gerekiyor. İşlerim pek buna müsaade<br />

etmiyor ama yine de fırsat buldukça<br />

geziyorum bu şehri.<br />

Bir gün tekrar Hollanda’ya ya da başka<br />

bir yere dönmeyi düşünüyor musunuz?<br />

Burası son durak mı sizin için yoksa<br />

devam edecek mi?<br />

Burada kendimi iyi hissediyorum. Türkleri<br />

çok seviyorum. Burada yatırım yaptım, bir<br />

cafe-restaurant açtım. Geçtiğimiz beş sene<br />

kolay geçmedi benim için. Yeni bir ülke,<br />

başka bir kültür... Zaman zaman sorunlar<br />

yaşadık. Buraya kadar gelebildim. Bunda<br />

Türk arkadaşlarımın dostluğunu da unutamam.<br />

Zaten beni Türkiye’ye bağlayan<br />

en önemli etkenlerden biri de bu. Türkiye,<br />

sonu belli olmayan bir macera filmi gibi...<br />

Neyin, nerede, ne zaman olacağını kestiremiyorsunuz.<br />

Bir yandan bu yaşam tarzı<br />

size heyecan veriyor, diri tutuyor. Sonuç<br />

olarak burayı seviyorum. Tüm her şeyi,<br />

olumlu ve olumsuz özellikleriyle birlikte...<br />

Tabi şartlar değişirse, planlarım da<br />

değişebilir.<br />

Türkiye’nin geleceğiyle ilgili<br />

neler söylersiniz?<br />

Burada geçirdiğim beş sene sonunda<br />

müthiş bir kültürünüz olduğunu gördüm.<br />

Bildiğimden daha derin ve zengin bir kültürünüz<br />

var. Oldukça da etkileyici bana göre.<br />

Yemeğinden halk oyununa kadar çok geniş<br />

bir alana yayılıyor. Açıkçası bunu tanımaktan<br />

büyük gurur duyuyorum. Türkiye’nin<br />

çok genç bir nüfusu var, potansiyeli çok<br />

yüksek. Özellikle inşaat konusunda Türkler<br />

dünyada parmakla gösteriliyor. Gelecekte<br />

Türkiye’nin ticaret hacminin çok daha<br />

büyük yerlere geleceğini düşünüyorum.<br />

O iş yapma potansiyeli sizde var. Ayrıca<br />

konukseverliğiniz, samimiyetiniz de bence<br />

dünyaya örnek derecede.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 49


<strong>Kadıköy</strong>’den Bir Portre<br />

Toros Dağları’ndan<br />

Göztepe’ye uzanan dopdolu bir hayat:<br />

OSMAN ŞAHİN<br />

“Köy Enstitüleri’ni, bozkırda çalınan<br />

Vivaldi müziğine benzetirim hep.<br />

Bitmez tükenmez baharların,<br />

mevsimlerin bozkıra gelişini<br />

müjdeleyen Vivaldi müziği...”<br />

PINAR BALTACI<br />

Her hikâyenin bir bazen birden fazla kahramanı vardır. Ülkemizin<br />

tarihine yüzümüzü döndüğümüzde de birçok alanda<br />

bugün hâlâ bizleri besleyen üretimlerin yaratıcısı ustalardan<br />

bahsetmek mümkün, o gizli ve gerçek kahramanlardan...<br />

Şimdi sizlere işte tam da böyle birinden bahsetmek istiyorum.<br />

Osman Şahin’in hikâyesi, Toros Dağları’nda oğlak çobanıyken<br />

bir gün dağlardan çekilip alındığı yıllarda değişiyor.<br />

Çünkü bu koparılış, Köy Enstitüleri’nde yepyeni bir dünyanın<br />

kapılarını aralıyor. Ardından öğretmenlik yılları, öykücülük,<br />

öykülerin sinemaya uyarlanması, ödüller, kitaplar, anılar ve<br />

daha birçok güzel yaşamsal dokunuş...<br />

bilmek için... Zira öyle de oluyor. Yaşamak, Osman Şahin’in<br />

kaleminde devleşiyor. Söyleşiye nereden başlayacağımızı<br />

bilemiyoruz önce, sonra güzel hikâyeler hep en baştan anlatılmaya<br />

değerdir diye düşünerek; “Osman hocam, öncelikle<br />

köy enstitülerini konuşalım” diyorum ve başlıyoruz:<br />

Malatya’da öğretmenlik yılları...<br />

Çocukluğundan bu yana Göztepe’de Osman Şahin ile aynı<br />

sokağı paylaşan Sunay Akın, “Osman ağabeyin kütüphanesindeki<br />

kitaplarla büyüdüm” diyor bir yazısında ve ekliyor: “Osman<br />

Şahin’in öyküleri, Akdeniz’e uzanan tüm patikaların sıcaklığını<br />

taşır. Bizler, Göztepe 1. Orta Sokağı’nın gençleri, onu görünce üstümüze<br />

başımıza çekidüzen verir, saygıyla selamlardık. O da yüzünden<br />

hiç eksik olmayan Akdeniz güneşiyle bizleri selamlardı.”<br />

Toroslar’ın oğlak çobanı Osman Şahin, artık sadece Akdeniz’in<br />

değil, tüm coğrafyaların yaşanmışlığını hem yazın dünyasına<br />

hem de beyaz perdeye aktarmayı başarmış büyük bir üstat...<br />

“Hor görülen köylünün önünde selama durmaktır Köy Enstitüleri,<br />

onların çocuklarını okutmaktır. Ben, Toros Dağları’nda<br />

oğlak çobanıydım. 1700 metre yüksekliklerde yalınayak<br />

çobanlık yaptım, tıpkı Köy Enstitüleri’nde tanıştığım birçok<br />

arkadaşım gibi... Hiç unutmam, beni okula ilk aldıklarında<br />

‘Oğlum kaç numara ayakkabı giyiyorsun sen?’ dediler. ‘Ayağın<br />

numarası mı olur?’ diye düşündüm içimden. Yere baktım, ses<br />

çıkaramadım. Dağlarda yaban elması olur, keçiler yer, onu<br />

görünce bundan hiçbir şey olmaz dersiniz ama aşı vurulduktan<br />

sonra bir görün, ne güzel olur. O elma doğaya alışmıştır, bizler<br />

de işte tam olarak öyleydik. Eğitim, insanlığa ait bir şey. Orada<br />

insanlığa dair her şeyi öğrendik. Farklı enstürmanlar çalar,<br />

bütün Anadolu’nun ne kadar oyunu, folkloru varsa oynardık.<br />

Tüm Anadolu oyunlarını bilirim. Dünyanın en güzel okullarıdır<br />

Köy Enstitüleri... Her şeyi öğretmen ve öğrenciler yapar orada.<br />

Tatil yoktur. Önemli olan her zaman öncelikle öğrencidir.”<br />

HOR GÖRÜLEN KÖYLÜYE SELÂMA DURMAK:<br />

KÖY ENSTİTÜLERİ<br />

Şahin, Köy Enstitüleri döneminde muazzam bir bilgi birikimi<br />

ve yaşam deneyimine sahip olduklarını, hâlâ Toros Dağları’ndan<br />

çekilip alınan o çocuk heyecanı ile anlatıyor. İnsani olan<br />

ne varsa birikiyor o yıllarda, sonraları daha da büyüyerek<br />

yazılmak için. Bir ülkenin halkını tam anlamıyla anlamak,<br />

sevmek, anlatmak, bazı duvarlara yüzümüzü dank ettire-<br />

50 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Kadıköy</strong>’den Bir Portre<br />

YAŞANMIŞLIĞIN ÖYKÜLERİ<br />

Köy Enstitüleri’nden mezun olmasının ardından<br />

Urfa’nın bir köyünün öğretmeni oluyor<br />

Osman Şahin, asıl hikâye de burada başlıyor.<br />

“Bir halka okuma yazmayı öğretirken,<br />

çocuklarını bile doğurttum” diyor ve şöyle<br />

anlatıyor kırsalın öyküsünü: “1957 yılında 17<br />

yaşındaydım ve çok donanımlıydım. Bunu<br />

o coğrafyafa varınca anladım. Çok güzel<br />

bağlama çalıyordum bir kere. Siverek’e bağlı<br />

Kalemli Köyü’ne gittim ilk olarak. Şimdi hep<br />

baraj gölü altında kaldı. Halkımızın çok güzel<br />

bir sözü vardır, halktan kaçmamak lâzım. ‘Bir<br />

varmış bir yokmuş’ diyoruz ya, şimdi oralar<br />

hep böyle oldu. O dönemlerde tam dört<br />

buçuk günde Mersin’den Siverek’e vardım.<br />

Sırtımda yatağım ve bağlamamla. Çok saygı<br />

duyuyorlardı bana. O halkın dilini öğrendim,<br />

ekmeğini yedim. Birbirimize çok güzel<br />

sahip çıktık. Hatta daha 17 yaşında, elim bir<br />

kadının eline bile değmemişken, bir kadının<br />

doğumunda bulundum. O çocukları hep çok<br />

sevdim, onlar da beni öyle. Kan davalarına<br />

kurban gidenleri gördüm, gencecik ölümlerdi.<br />

Öykülerime konu olan birçok hikâye ile<br />

yüz yüze geldim, esas yüzleştiğim hayattaki<br />

gerçeklerdi. İşte tüm bu öyküler, yaşanmışlıkların<br />

ürünüdür.”<br />

33 KÖY HAKKINDA FOLKLOR<br />

ARAŞTIRMALARI<br />

Neydi o öyküler? Neleri anlattınız? Tüm<br />

bu gerçekler nasıl değdi Osman Şahin’in<br />

kaleminden yaşama? Sorularımın cevapları<br />

biliyorum ki Toroslar’dan başlayan uzun<br />

bir yaşamda gizli: “Yaşar Kemal ile çok<br />

benzetirler bizi. Yaşar Kemal’i Köy Enstitüleri<br />

dönemimden biliyorum. Siverek’e bağlı<br />

Kalemli Köyü’nde görevdeyken, çamurlu<br />

Fırat Nehri her daim akıyordu. Eşkıyalar vardı<br />

etrafımızda, ben lambanın ışığında İnce<br />

Memed okuyordum. Böyle böyle başladım<br />

yazmaya. Henüz 17 yaşındayken büyük aşiret<br />

kavgalarının, silaha tutkun yöre insanının<br />

içinde buldum kendimi. Fırat taştığında, nehrin<br />

kıyısına kustuğu insan ölülerini gördüm<br />

ve bunlarla ilgili hep notlar aldım. Yıllar sonra<br />

bu notları Kırmızı Yel, Fırat’ın Sırtındaki Kan /<br />

Bucaklar ve Yeraltında Uçan Kuş adlı belgesel<br />

romanlarıyla kitaplaştırdım. Öğrenciliğim<br />

de dâhil hayatımın tam on dört yılının geçtiği<br />

Doğu ve Güneydoğu’da özellikle Malatya,<br />

Elazığ, Tunceli, Maraş yöresinde 33 köy hakkında<br />

çok geniş folklor araştırmaları yaptım.<br />

Bu araştırma ve incelemeler sonucunda<br />

topladığım 1645 bulmaca ve bilmeceyi ‘Su<br />

Kurusu’ adıyla yıllar sonra yayınladım.”<br />

“SEN BU ÖYKÜLERİ NASIL YAZDIN<br />

OSMAN ŞAHİN?”<br />

Yılmaz Güney’in de dediği gibi Osman Şahin<br />

öyküleri, sinemaya uyarlanabilecek gerçeklikte<br />

öyküler. “Bir gün Yılmaz Güney’den<br />

bir telgraf aldım” diyor Osman Şahin ve<br />

ekliyor: “Güney Film’e gelin görüşelim yazılı<br />

telgrafı hâlâ saklıyorum. İzmit’te öğretmendim<br />

o sıralarda. Beyoğlu’nda Ağa Camii’nin<br />

arkasında giriş kattaydı Güney Film. Kapıyı<br />

Yılmaz Güney açtı. O kadar güzel bir adamdı<br />

ki. Kıvırcık parlak saçları vardı. Koyu mavi<br />

kadifeden bir ceket, içinde bembeyaz<br />

bir gömlek...’Efendim ben Osman Şahin’<br />

dedim. İçeride de Erden Kıral bulunuyordu,<br />

asistanmış orada. İçeriye seslendi, ‘Bakın<br />

bakın’ dedi, ‘Osman Şahin geldi’. Sarıldı<br />

bana, çok güzel hissettirirdi samimiyetini.<br />

Oturur oturmaz ilk söylediği şey, ‘Nasıl<br />

yazdın babam sen bu öyküleri?’ oldu.<br />

YAŞAMAK, YAZMAKTAN DAHA<br />

BÜYÜKTÜR<br />

Orada bulunan herkes, bana büyük dünya<br />

yazarlarını okuyup okumadığımı soruyorlardı.<br />

Şaşırdım, birçoğunu okumamıştım.<br />

‘Ben sadece yaşadım’ dedim. Yılmaz Güney<br />

gülümsedi ve bana şöyle dedi: ‘Haklısın.<br />

Çünkü yaşamak, her zaman yazmaktan daha<br />

büyüktür.’ Böylece başladı Yılmaz Güney ile<br />

tanışıklığımız. 1970 yılında yayınlanan ilk kitabım<br />

olan Kırmızı Yel ile TRT Öykü Ödülü’nü<br />

aldım. Daha sonra Türk sinemasında da yerini<br />

bulan Kibar Feyzo, Adak, Fırat’ın Cinleri ve<br />

dokuz ülkeye satılarak önümü açan ilk film<br />

olan Kızgın Toprak isimli öyküler, bu kitapta<br />

yer aldı. Esasında ilk öykümü Yılmaz Güney<br />

almıştı. Fakat ne yazık ki filme çekemeden<br />

hapse girdi. Yılmaz Güney’den aldığım parayla<br />

45 yıldır yaşamakta olduğum Göztepe’deki<br />

evi satın aldım ve Suadiye Lisesi’nde göreve<br />

başladım. Sonra 50. Yıl Tahran Lisesi ve Göztepe<br />

Ortaokulu’nda öğretmenliğimi sürdürdüm.<br />

Yılmaz Güney’le güzel bir dostluğumuz<br />

oldu, hapishanelerden mektuplaştık.”<br />

Osman Şahin, Atilla Dorsay’ın elinden<br />

“Altın Lale” ödülünü alırken...<br />

OSMAN ŞAHİN HAKKINDA<br />

Osman Şahin’in sinemaya uyarlanan ve<br />

çoğunu kendisinin senaryolaştırdığı 25 filmi,<br />

Türk sinemasına yurtiçi ve yurtdışında 70’den<br />

fazla ödül kazandırdı. Atıf Yılmaz’ın çektiği<br />

Kibar Feyzo, Adak; Şerif Gören’in çektiği Derman,<br />

Tomruk, Kurbağalar, Kan, Firar; Erden<br />

Kıral’ın çektiği Ayna, Avcı; Bilge Olgaç’ın çektiği<br />

Kör Gülüşan, İpekçe, Gömlek filmleri, Türk<br />

sinemasında unutulmaz eserler arasında yerini<br />

aldı. Yedinci sanat sayılan sinema dalında<br />

yedi farklı ödül ile onurlandırıldı. 2003 yılında<br />

kendi çocukluğunu anlattığı “Selam Ateşleri”<br />

ile Yunus Nadi Ödülü’nü alarak, bu ödüle iki<br />

kez layık görülen tek yazar olarak Türk edebiyat<br />

tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.<br />

12 Eylül darbesinde sürgün edilerek zorla<br />

emekli edildi. Bir roman eleştiri yazısı yüzünden<br />

18 ay hapis yattı. Osman Şahin; 48 yıldır<br />

dışarıda, içeride, hapiste, sürgünde yazmayı<br />

hiç bırakmadı, kalemi elinde altıncı parmağı<br />

oldu. Bugüne kadar 18 öykü kitabı, 6 belgesel<br />

roman, 6 çocuk-gençlik kitabı, 5 araştırma-röportaj-deneme,<br />

ünlü yazarımız Yaşar Kemal<br />

üzerine geniş boyutlu bir inceleme-deneme,<br />

2 yayınlanmış senaryo kitabının yanı sıra<br />

adına hazırlanan dört Armağan kitabıyla birlikte<br />

41 kitaba imza attı. 29 seçme öyküsü 13<br />

yabancı dile çevrilen, birçok öyküsü ulusal ve<br />

uluslararası antolojilerde yer alan Osman Şahin,<br />

30’a yakın öykü ve sinema onur ödülüne<br />

değer görüldü. Kitapları ve filmleri hakkında<br />

15 doktora tezi yazılan Şahin’in edebiyat ve<br />

sinema çalışmaları hakkında iki belgesel<br />

yapıldı. İki öyküsü, İstanbul ve Mersin Devlet<br />

Opera ve Balesi tarafından baleye uyarlandı.<br />

Kuvayı Milliye geleneğinden gelen<br />

ve şehit adı taşıyan bir aydın olarak,<br />

beni çok inciten ve kamuoyunda çok<br />

tepki gören, Diyanet İşleri Başkanı’nın<br />

9 Kasım’da ziyaret ettiği kırmızı fesliye<br />

bir çift sözüm var. Toroslardaki köyümüzden<br />

Kestel Onbaşı (‘İzmir Bekir’<br />

olarak hikâyesini yazdım), İzmir’e<br />

9 Eylül 1922 tarihinde giren ilk 10<br />

askerden biriydi ve bana şöyle anlatmıştı:<br />

“Mustafa Kemal Paşa’nın parası<br />

yoktu bize sıcak aş verecek. İzmir’e<br />

girdiğimizde çantalarımız haşlanmış<br />

nohut ve buğday başağı ile doluydu.<br />

İzmir’in yarısı yanıyordu. Denizin üstü<br />

ana baba günüydü, kaçan Yunanların<br />

asker başlıkları yüzüyordu. O sırada<br />

ayağıma bir ıslaklık geldi. Çarıklarımı<br />

çıkardım, altları hiç yoktu. Çarığı<br />

gözümün önüne tuttum ve kaçan çizmeli<br />

düşmanı gördüm. Çarık çizmeyi<br />

yenmişti. ‘Keşke Yunan yenseydi’<br />

diyen kırmızı fesliye selamımdır. Sen<br />

orada olsaydın, denizde yüzen Yunan<br />

askerlerin başlıklarının içinde senin<br />

kırmızı fesin de olurdu!”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 51


Kitap<br />

Modalı yazardan<br />

‘Esir Şehirde<br />

Bir Kadın’<br />

Kitapta tüm tarihi olayların gölgesinde<br />

imkânsız bir aşk yaşanıyor. Türk kızı<br />

Keriman ile Rum genci Hristo’nun aşkı...<br />

PINAR BALTACI<br />

Çocukluğu <strong>Kadıköy</strong> Moda’da geçen Çağla<br />

Ural, yıllar önce yerleştiği Amerika’dan<br />

ülkemiz tarihini mercek altına aldı. 1919’lu<br />

yılların İstanbul’undaki önemli tarihsel<br />

olaylar ışığında bir aşk hikâyesini anlatan<br />

yazar, Destek Yayınları’ndan çıkan ‘Esir<br />

Şehirde Bir Kadın’ isimli yeni romanında,<br />

Moda’nın konaklarına ve eski günlerine de<br />

değiniyor.<br />

Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nü<br />

bitirip, uzun süre finans sektöründe çalışan<br />

ve evlilik sebebiyle Amerika’ya yerleşen<br />

Çağla Ural, yazmayı yaşamının her alanında<br />

çok sevdiğini dile getirerek; “Yazmak benim<br />

için hep bir ütopyaydı. Çevirilerle başladığım<br />

yazın dünyasına, 2014 yılında ‘Müziğin<br />

Sustuğu An’ isimli kitapla devam ettim. O,<br />

Amerika’da geçen bir hikâyeydi. Hemen<br />

ardından kendi ülkemi yazmak istedim ve<br />

‘Esir Şehirde Bir Kadın’ın üç yıllık yazma<br />

ve araştırma süresi de böylelikle başlamış<br />

oldu” şeklinde konuştu.<br />

ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK<br />

MODA’DA KESİŞİYOR<br />

Büyük araştırmalar sonucunda yazılan kitabın<br />

ortaya çıkmasında yıllar önce Moda’nın<br />

konaklarında yaşayan anneannesinin<br />

ilham kaynağı olduğunu vurgulayan yazar;<br />

“Benim anneannem Modalı bir ailenin kızı.<br />

Burada bir konakta büyüyor, Çamlıca Lisesi’nde<br />

yatılı okuyor ve faytonlara biniyorlarmış.<br />

Onun anıları beni her zaman besledi.<br />

O zamanlar küçük yaşlarda onu ne kadar<br />

da dikkatli dinlediğimi yıllar sonra anladım.<br />

Fakat kitaptaki tüm kişiler hayal ürünü, gerçeklikle<br />

ilgisi yok. Hikâyemde 1919 yılının<br />

İstanbul’unu anlatıyorum. Şehrimiz işgal<br />

altında, Moda ise o dönemlerde Türklerden<br />

çok yabancıların yaşadığı bir semt. O<br />

sıralarda Moda’ya akın akın beyaz Ruslar ve<br />

göçmenleri taşıyan gemiler geliyor. Birçok<br />

Rus ilk defa ülkemizde Moda Burnu’na ayak<br />

basıyor, buradan İstanbul’a dağılıyorlar. Bu<br />

anlamda Moda için çok kültürlülüğün kesiştiği<br />

bir nokta diyebiliriz” ifadelerini kullandı.<br />

“BİRÇOK FARKLI KAYNAKTAN<br />

FAYDALANDIM”<br />

Kitapta tüm tarihi olayların gölgesinde imkânsız<br />

bir aşk yaşanıyor. Türk kızı Keriman<br />

52 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Kitap<br />

ile Rum genci Hristo’nun aşkı... İmkânsız<br />

olan bu aşk çerçevesinde ülkenin o dönemki<br />

koşullarına yer vermeye çalıştığını belirten<br />

Çağla Ural, sözlerini şöyle sürdürdü:<br />

“Araştırmalarımda gidebildiğim kadar geriye<br />

giderek, 1900’lü yılların başlarına ait Türk<br />

gazetelerini inceledim. Yetersiz kaldığını<br />

düşündüğüm noktada yabancı gazetelere<br />

başvurdum. Çünkü o dönemde aynı olaylar<br />

zaten birçok gazetede paralel olarak yayınlanmış.<br />

Türk gazetelerine sansür uygulandığını<br />

fark ettiğimde ise, daha çok yabancı<br />

kaynaklara başvurdum. Kitapta bahsi geçen<br />

siyasi konulara ilişkin röportajlar dinledim,<br />

hatta Moda ile ilgili olan kısımlarda İngilizlerin<br />

çizdiği Moda haritalarına kadar inceleme<br />

fırsatım oldu. Böylelikle çok farklı kaynaklar<br />

ışığında kitabıma son halini verdiğimi<br />

söyleyebilirim.”<br />

TARİHİ KARAKTERLER,<br />

GERÇEK OLAYLAR<br />

Kitaptaki ana karakterler hayali kahramanlar<br />

olsa da yan rollerde birçok gerçek<br />

ismi, tarih akışını etkileyen olaylardaki<br />

misyonlarıyla görmek mümkün. Yazar<br />

Ural, bu isimlere dair ipuçlarını şu şekilde<br />

aktardı: “Kitapta ilginç bulduğum bazı<br />

Bugünkü<br />

Caddebostan<br />

Migros’un yerinde<br />

yıllar önce var<br />

olan Maksim<br />

Gazinosu’nun<br />

ilk kurucusu<br />

Frederick Bruce<br />

Thomas...<br />

tarihi kahramanlar var. Bu kişileri romanın<br />

dokusuna işleyerek, okuyucuya bir hikâye<br />

olarak aktardım. O dönemlerde beyaz<br />

Ruslarla beraber Rusya’dan <strong>Kadıköy</strong>’e gelen<br />

Smirnov ailesi var örneğin. Hayatlarından<br />

bana değişik gelen bir hikâyeyle yer aldılar<br />

kitapta. Bunun yanında meşhur Maksim Gazinosu’ndan<br />

bahsettim. Kurucusu, esasında<br />

Rusya’dan gelen bir zenci... Amerika’da<br />

zenci köle bir ailenin evladıyken Avrupa’ya<br />

geçiyor, orada tanıştığı Rusların da<br />

yardımıyla Rusya’ya gitmesinin ardından ilk<br />

kez orada Maksim Gece Kulübü’nü kurarak,<br />

caz müziğini getiriyor. Bolşevik Devrimi’nin<br />

yaşanmasıyla Rusya’dan kaçmak zorunda<br />

kalmasıyla birlikte İstanbul’daki yaşamı da<br />

başlıyor. Ülkemize Maksim’i kazandıran<br />

ve caz müziği getiren bu isim, yıllar sonra<br />

İstanbul’da vefat etmiş. Bu hikâye, okuyan<br />

birçok kişinin dikkatini çekiyor. Ayrıca,<br />

romanda Türkiye’ye gelen Bolşevik lider<br />

Troçki ile de bir yüzleşme olacak. Tüm bu<br />

tarihi karakterleri kitabın içerisine işleyebilmek<br />

çok zamanımı aldı ama değdi.”<br />

“EN ÇOK KADINLARA HİTAP EDİYORUM”<br />

Kitabının henüz yeni çıkmasına rağmen birinci<br />

baskısının tükendiğini söyleyen Çağla<br />

Ural, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi okuyucularına<br />

özel şu samimi ifadelerde bulundu:<br />

“Kitabımı herkesin okumasını isterim ama<br />

itiraf etmeliyim ki en çok kadınlara hitap ediyorum.<br />

Onlardan çok değişik ve beni mutlu<br />

eden yorumlar alıyorum. Her biri bambaşka<br />

bakış açısıyla okuyor ve yorumluyor. Sürpriz<br />

bir son var romanda, özellikle o konuda<br />

herkesin düşüncesi başka türlü oluyor. Bilinmeyenleri<br />

ve daha önce yazılmayanları kaleme<br />

aldığım kitabıma genel olarak olumlu<br />

yorumlar alabildiğim için çok memnunum.<br />

Okuyucularıma sevgilerimi sunarım.”<br />

KİTAP HAKKINDA<br />

‘Esir Şehirde Bir Kadın’, gerçek bir aşk hikâyesi.<br />

Ana karakter olan genç kız Keriman ve<br />

Keriman’ın ailesi tarafından manevi evlat<br />

kabul edilen Rum genci Hristo’nun imkânsız<br />

sevgisini konu edinen romanın dönemi,<br />

İstanbul ve dünyanın bir hayli karışık<br />

olduğu yıllara denk geliyor. Keriman’ın abisi<br />

Orhan’ın da Moda’ya gemiyle ayak basan<br />

Rus balerin Larista’ya aşık olması olayların<br />

karışmasına sebep olurken, okuyucuyu itiraf<br />

edilemeyen aşklarla yüz yüze bırakıyor.<br />

Keriman’ın annesi Mehpare Hanım’ın, kızının<br />

aşkını babasına hissettirmeden engel<br />

olabilmek için Keriman’ı bir Türk doktorla<br />

evlendirmek istemesiyle, hikâye bir hayli<br />

içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hikâyenin<br />

geneli İstanbul’da geçtiği için, o dönemde<br />

yaşanan birçok olay da yan karakterlerin<br />

etkisiyle kitapta yerini almış. Vatansever<br />

bir kız olan Keriman’ın kuzeni Cemile’nin<br />

Anadolu’daki direnişe Halide Edib Adıvar ile<br />

beraber katılmasıyla, Anadolu’da yürütülen<br />

mücadelelere de şahit oluyoruz.<br />

Troçki...<br />

Valentina Piontkovskaya, opera sanatçısı<br />

ve Vilademir Smirnov’un sevgilisi... Beraber<br />

1919 yılında İstanbul’a kaçtılar.<br />

Smirnov Ailesi’nin Rusya’da çekilmiş bir rresmi...<br />

Vlademir Smirnov, soldan ikinci...<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 53


Rotary<br />

Hasan Akbayrak:<br />

Rotary, farklılıkların<br />

içindeki uyumdur!<br />

REHA KADAK<br />

Rotary, dünyada iyi niyet ve barışın korunmasına<br />

inanan, bu konuda yardımcı<br />

olmaya çaba gösteren, insani hizmetler<br />

sağlayan, bütün mesleklerde yüksek<br />

etik standartları teşvik eden iş ve meslek<br />

insanlarının dünya çapında birleştiği bir<br />

organizasyon... Ülkemizde de çok önemli<br />

çalışmalar yürütüyorlar. Uluslararası Rotary<br />

2420. Bölge Guvernörü Hasan Akbayrak ile<br />

Kalamış Rotary Kulübü’nün Moda Deniz Kulübü’ndeki<br />

toplantısında bir araya gelerek,<br />

çalışmalarına dair konuştuk.<br />

Sayın Hasan Akbayrak, röportajımıza<br />

sizin kısa bir hikâyenizle başlayalım mı?<br />

1962 yılında doğdum. Babam subay olduğu<br />

için ülkemizde birçok yeri dolaştık. Babamın<br />

son görev aldığı yer olan Ankara’da<br />

dünyaya geldim. Ben de asker kökenliyim.<br />

Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulu’nu<br />

bitirdim, subay çıktım. Sonra malulen<br />

emekliliğe ayrıldım. Ülkeme hizmet<br />

etmenin sadece üniformayla olmadığını<br />

düşünerek, 1992 yılında Rotary’ye üye<br />

oldum ve ülkeme hizmet etmeye başladım.<br />

O günden bugüne de kendi birikimimle<br />

neler verebilirsem, onları son raddesine<br />

kadar vermeye çalıştım. Meslek olarak<br />

keyifli işler yaptım ve yapmaya da devam<br />

ediyorum. Halı, kilim, antika, tekstil gibi<br />

alanlarda renkli çalışmalarda bulundum ve<br />

bu renkliliği etrafıma da yaymak için çaba<br />

sarf ediyorum. 26 yıldır Rotary içerisindeyim,<br />

birçok görevde yer aldım. Başkanlık<br />

gibi onurlu görevleri yürüttüm. Sonra tüm<br />

başkanlarımızın başı olarak, bu yılın ve<br />

dönemin guvernörlüğünü yapıyorum.<br />

Sizin guvernörlüğünüzdeki Rotary’nin<br />

yeni çalışmaları, yeni projeleri, kararları<br />

nelerdir?<br />

Rotary içindeki başkanlık ve guvernörlük<br />

görevi tam bir yıl sürer. Tabii ki temellerimizi<br />

hiçbir zaman yadsımayız bizler. Rotary,<br />

1905 yılında kuruldu. İnanılmaz bir bilgelik<br />

ve deneyime sahip. Bizler de bu deneyimleri<br />

kullanarak, 21. yüzyılın koşullarına<br />

uyup yenilikler getirme çabası içerisindeyiz.<br />

Kendi dönemimizde de bunu fazlasıyla yansıttığımızı<br />

düşünüyoruz. Hantal bir çalışma<br />

içinden çıkıp, kulüplerimizin işlerini kolaylaştıracak,<br />

daha az harcamayla ekonomik<br />

yapımızı daha çok öz değerlere harcayarak,<br />

insanlarımıza daha da dokunacak çözümler<br />

üretmeye çalışıyoruz. Teknolojilerin çok<br />

daha fazla kullanıldığı bir dönem içindeyiz.<br />

Devletimizle birlikte çok güzel bir çalışma<br />

olan “Yarını İnşa Et” projesini yürütüyoruz.<br />

Bu, çocuklarımızın farklı düşünmesi için<br />

yapılan bir çalışma. 300 öğretmenimizi,<br />

1500 öğrencimizi alıp eğitiyoruz. Onlara<br />

teknolojik imkânlar sağlayarak, ülke<br />

sorunlarına çözüm üretecek projelere imza<br />

atmasını istiyoruz. Bu çalışmaları devlet<br />

okullarında yürütüyoruz. Birçok yaratıcı<br />

çalışma çıkıyor. Ülkemizin yarınları bizim<br />

için çok önemli. Bizim hiçbir siyasi ve dini<br />

bağımlılığımız ya da ayrımcılığımız yok.<br />

Her inanıştan, her alandan, farklı çalışmalardan<br />

insan topluluğu var Rotary’de. Ben<br />

buna “Farklılıklar içindeki uyum” diyorum.<br />

Rotary’nin felsefesi de bu.<br />

54 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Rotary<br />

Sizinle Moda Deniz Kulübü’nde Kalamış<br />

Rotary’nin guvernör toplantısında bir<br />

araya geliyoruz. Kalamış da önemli<br />

Rotary kulüplerinden biri. Buradaki<br />

çalışmalarınızdan da bahsedelim mi?<br />

Bu akşam Kalamış Rotary Kulübü’nün guvernör<br />

ziyaretini gerçekleştiriyorum. Senede bir<br />

gün, Uluslararası Rotary Başkanımız adına<br />

kulüplerimizle dönem guvernörü olarak bir<br />

araya gelme sorumluluğumuz var. Bu bir<br />

araya gelişlerimizde kulüplerimiz bugüne<br />

kadar neler yaptıklarını, projelerini, çalışmalarını<br />

anlatıyor. Kulüplerimiz birçok sosyal<br />

projeye, sosyal faydaya imza atıyor. Kalamış<br />

Rotary Kulübümüz de toplumuzun yararına<br />

olacak birçok güzel çalışma içinde. Özel ana<br />

temalar saptadık: Çocuklarımız, kadınlarımız<br />

ve çevremiz. Bu üç temaya dair ne gibi sıkıntılar<br />

var, o sorunlarımıza yönelik çalışmalar<br />

üretiyoruz. Çocuklarımız diyoruz, ne yazık ki<br />

çocuklarımız hazıra alışmış durumdalar; düşünmüyorlar,<br />

yaratmıyorlar, sorumsuz davranıyorlar.<br />

Çocuklarımızın eğitim çalışmalarına<br />

destek veriyoruz. Çocuklarımıza yapılan<br />

haksızlıklara ve istismara dair toplumumuzu<br />

daha duyarlı hale getirmeye yönelik çalışmalar<br />

yapıyoruz.<br />

Kadınlarımız için de olumlu çalışmalar<br />

yürütüyoruz. Olumlu anlamda söylüyorum<br />

ki, dünyamız kadınlar etrafında dönüyor.<br />

Kulüplerimizin de kadın başkanları var. 71<br />

Rotary kulübünün yarısı kadın başkanlar<br />

tarafından yönetiliyor. Örneğin, bugün<br />

toplantısına katıldığımız Kalamış Rotary<br />

Kulübü’nün Başkanı Nuray Çun gibi.<br />

Kadınlarımız, ülkemizde hak ettikleri yeri<br />

tam olarak bulmuş değil. Olumlu anlamda<br />

bu bilinci oturtmak istiyoruz. Bunun yanı<br />

sıra kadınlarımızın maruz kaldığı sıkıntılara<br />

da ayrıca yardımcı olmak istiyoruz. Diğer<br />

konumuz da çevre... Çevremiz dünyamızda<br />

maalesef can çekişiyor. Ülke çevremiz daha<br />

da sıkıntılı. Çevreyle ilgili de bir bilinç yaratmak<br />

istedik. Kulüplerimiz daima belirlenen<br />

temalar üzerinden özgürce çalışmalar,<br />

projeler üretmeye devam ediyor. Örneğin,<br />

sadece Nuray Çun başkanlığındaki Kalamış<br />

Rotary Kulübü, kadına şiddete dair yedi<br />

tane çalışma yürüttü. Kadına şiddete dair<br />

eğitim seminerlerine yalnız kadınlar değil,<br />

erkekler de katıldı. Yerel yönetimlerimizden<br />

de destek aldık. Sarıyer, Maltepe, <strong>Kadıköy</strong>,<br />

Kartal gibi belediyelerimiz bizlere destek<br />

verdiler. Marmara Üniversitesi ve Yeni Yüzyıl<br />

Üniversitesi’nde de aynı seminerlerimizi<br />

yürüttük. Biz Rotary olarak devletimizle<br />

birlikte, devletimizin ve ülkemizin yararına<br />

çalışmalara imza atıyoruz.<br />

Son olarak sizden Rotary kulüplerinin<br />

genel çalışmalarına dair bilgi almak<br />

isteriz...<br />

Rotary, topluma hizmet sağlamak için kurulan<br />

ilk kulüptür. Rotary, yeryüzünde barış<br />

ve iyi niyetin kurulmasına yardımcı olmak,<br />

bütün mesleklerde yüksek ahlak standartlarını<br />

teşvik etmek için dünya çapında<br />

örgütlenmiş bir hizmet kuruluşudur. Uluslararası<br />

Rotary’nin saptamış olduğu çok özel<br />

odak notaları var. Bunlar, insan hayatına<br />

dokunan odak noktaları. Temel odak noktalarımızdan<br />

biri barış. Barışa ulaşmak için<br />

insanların bazı çıkmaz noktalarını açmak<br />

gerekli diye düşünüyoruz. Anne ve çocuk<br />

sağlığı, ekonomik kalkınma, barış ve anlaşmazlıkların<br />

çözümlenmesi, eğitim alanları,<br />

biz Rotary’nin önemli odak noktaları.<br />

Kültür-sanat alanı keza bizim olmazsa<br />

olmazlarımız. İnsanlara ulaşmanın en<br />

güzel yolu kültür-sanattan geçiyor. Ülkemiz<br />

kötü durumlar atlattı. İnsanlarımız<br />

arasında yeniden barışın, anlaşmanın<br />

sağlanması kültür-sanattan geçiyor.<br />

Kültür-sanatın inceliğini hayatımızın her<br />

alanına uygulamaya gayret edeceğiz. O<br />

anlamda çok çeşitli çalışmalarımız var.<br />

Sergilerimiz, konserlerimiz ve ödüllerimiz<br />

oluyor. Her kulübümüzün meslek ödülleri<br />

var. Topluma fayda sağlamış tüm değerleri<br />

ödülle taçlandırıyoruz. Her yıl 10 Kasım’da<br />

Atamızı anmak için Trakya bölgemizdeki<br />

çocuklarımızı Anıtkabir’e götürüyoruz.<br />

Atamızın kabrini ziyaret etmeyen çocuk<br />

kalmasın istiyoruz. Rotary olarak Cumhuriyet<br />

kutlamalarına her yıl katılıyoruz. Her<br />

yıl Öğretmenler Günü’nde farklı kutlamalar<br />

yapıyoruz. Uluslararası çalışmalarımız<br />

var. Yurt dışından öğrenci getiriyor ve<br />

yurt dışına da öğrenci götürüyoruz. Bu<br />

çocuklar bir yıl boyunca oradaki ailelerin<br />

yanında kalıyor ve oradaki eğitim sistemini<br />

görmüş oluyor. Buraya gelen öğrencileri<br />

de bizim ailelerimiz ağırlıyor. Ayrıca burs<br />

çalışmalarımız da var. Bölgemiz içinde<br />

geçen dönem yaklaşık 1.000 öğrencimize<br />

burs verdik. Rotaryenler, tüm dünya için<br />

insan ve toplum yararına çeşitli projeler<br />

üretmeye devam ediyor.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 55


Astroloji<br />

<strong>2019</strong>’DA BİZLERİ<br />

NELER BEKLİYOR?<br />

AYDAN GENCER<br />

Yeni yıldan hepimizin farklı beklentileri var. Hayaller sınırsız...<br />

Peki, gökyüzü bizim için neler hazırlıyor? Dünyayı, Türkiye’yi ve<br />

bizleri neler bekliyor? Bu yanıtları almak ve merakımı gidermek<br />

için Astrolog Esra Denizmen ile buluştuk, ekonomiden ünlülere<br />

aklıma gelen her şeyi sordum. İşte, enine boyuna <strong>2019</strong> astroloji<br />

analizi:<br />

Sayın Esra Denizmen, yeni bir yıl geldi. Herkesin aklında<br />

“Şimdi bizi neler bekliyor sorusu” var. 2018’i konuşacağız<br />

elbette ama önce sizi biraz tanıyabilir miyiz? Esra<br />

Denizmen kimdir, astroloji ile yolu ne zaman ve nasıl<br />

kesişmiştir?<br />

Kişinin kendinden bahsetmesi çok zor... Astroloji, çocukluğumdan<br />

beri dünyayı algılamamda güçlü bir rehber ve yol<br />

arkadaşı oldu. New York’ta sinema eğitimim süresince iki<br />

yıl boyunca yoğun astroloji eğitimi (Batı Astrolojisi ve Vedik<br />

Hint Astrolojisi) aldım. Bu eğitimler, yıllardır süren astroloji<br />

okumalarımın disipline edilmesi açısından destekleyici<br />

oldu. Bu dönemde astroloji yorumlamalarımı güçlendirdiğini<br />

düşündüğüm zen, homeopati, yoga ve meditasyon ile<br />

ilgilenmeye başladım. Türkiye’ye dönüşümün ardından altı<br />

yıl kadar İngiliz Konsolosluğu’na bağlı resmi kurumda çalıştıktan<br />

sonra, astroloji konularını içeren videolarımı Youtube<br />

kanalımda (esradenizmen) yayınlamaya başladım. Kısacası<br />

Esra Denizmen’i gayretli biri olarak tanımlıyorum. Kendini<br />

ve insanları anlamaya, anlayamadıklarını kabul etmeye ve<br />

hissetmeye çaba gösteren biri.<br />

Astroloji için hayatı okumanın bilimsel yolu diyebilir miyiz?<br />

Astroloji, günümüz dünyasında bilim olarak kabul görmüyor,<br />

edilmesini beklemek de belki geleceğe dair kesinlik ihtiyacımızdan<br />

kaynaklanıyor. Çok eski zamanlardan beri sadece<br />

insanlara değil, türlü topluluklara yol göstericilik yapmış bu<br />

öğreti; gözlem, istatistik ve ince hesaplamalardan oluşuyor. Kocaman<br />

bir ihtimaller denizi, dünyayı ve ilişkilerimizi algılamakta<br />

yanımızda taşıyabileceğimiz bir fener... Yoksa bu bir bilimdir<br />

ve gelecekte yüzde 100 bu olacak demek, bugünün sorumluluğundan<br />

kaçmaktan başka bir şey olmaz diye düşünüyorum.<br />

Bir astrolog tam<br />

olarak ne yapar?<br />

İnsanlar sizin<br />

kapınızı neden çalar?<br />

Youtube kanalımda<br />

(esradenizmen) haftalık<br />

olarak gezegen<br />

açılarını ve bu açılara<br />

sınırlarımıza da saygı<br />

göstererek nasıl şefkatle<br />

yaklaşacağımızı paylaşmaya<br />

çalışıyorum.<br />

Geleceğe yönelik hava<br />

durumu gibi öngörülerde<br />

bulunuyoruz tabi<br />

ama bu bir yağmur<br />

tahmininin ilerisine<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 57


Astroloji<br />

ve işimizi yapış şeklimize kadar taşların<br />

yerinden oynayabileceği bir yıl olacak. Bu<br />

anlamda şimdiye dek alışkanlıklarımız<br />

ile bizi sınayabilecek kalbimizle hareket<br />

etmezsek, yanılgılara da kapı açabilecek bir<br />

yıl. Zamanın ruhu daha ritmik hale geliyor<br />

ve görünenin ötesinde kalbinde yatanları<br />

takip edenler için 2020 yılının ikinci yarısından<br />

itibaren sistemin tamamen oturacağı,<br />

oldukça güzel gelişmeler de kapıda diyebiliriz.<br />

Bu yıl beş adet tutulma yaşayacağız:<br />

geçip, insanların kişisel yolculuklarını<br />

baltalayacak şekilde olmuyor, buna gayret<br />

ediyorum. Benimle görüşme talebinde<br />

olan kişiler; bu anlatımımdan haberdar,<br />

bugününü inşa etmeye karar vermiş, horoskoplarına<br />

göre gerekli olduğunu düşünürsek<br />

psikolojik destek almaya da gönüllü,<br />

kendini doğurma ve büyütme gayretinde,<br />

kendi haritalarında hangi disiplinlerden faydalanırlarsa,<br />

bu akışı daha kendi ritimleriyle<br />

ve eğlenceyle yaşayacaklarını öğrenmek<br />

isteyen insanlar çoğunlukla.<br />

Biraz da dış dünyaya dönelim. Yakınlarda<br />

ve uzaklardaki değişimler ne olacak<br />

size göre? Trump, koltuğunda kalır mı<br />

<strong>2019</strong>’da?<br />

2018 yılında Kova-Aslan aksında gerçekleşen<br />

olaylar yaşadık. Birçoklarımız önemli<br />

yol ayrımları ve “Bununla nasıl baş edeceğim?”<br />

dedikleri hallerden geçmiş olabilir.<br />

Önümüzdeki dönemde ise Yengeç-Oğlak<br />

aksında gerçekleşecek olaylar. Birçoklarımız<br />

için yaşadığımız yerden ilişkilerimize<br />

6 <strong>Ocak</strong> <strong>2019</strong><br />

Oğlak Burcunda Güneş Tutulması (15°24’)<br />

21 <strong>Ocak</strong> <strong>2019</strong><br />

Aslan Burcunda Ay Tutulması (00°51’)<br />

2 Temmuz <strong>2019</strong><br />

Yengeç Burcunda Güneş Tutulması (10°37’)<br />

17 Temmuz <strong>2019</strong><br />

Oğlak Burcunda Ay Tutulması (24°01’)<br />

26 Aralık <strong>2019</strong><br />

Oğlak Burcunda Güneş Tutulması (04°06’)<br />

Bu yıl Jüpiter’in o dönüştürücü ve bolluk<br />

bereket yayan enerjisini biliyoruz; fakat<br />

Jüpiter tam bir büyüteç olarak sizi hangi<br />

ruh hali ile yakaladıysa o alanı büyütür, yani<br />

hareket önemli bu yıl ama hangi ruh hali ve<br />

tavırla yaklaştığımız çok daha önemli. Ülke<br />

yönetimlerinde ise yıllardır kemikleşmiş<br />

isimlerin yer değiştirebileceği, bir yolun<br />

sonuna gelindiği ve yepyeni düzenlerin ardı<br />

ardına kurulacağı, domino taşı etkisiyle<br />

olayların hızlanabileceği bir süreç diyebiliriz.<br />

Sanat dünyasına gelirsek; sadece<br />

belli bir zümre için değil, her birimiz için<br />

evliliklerin ve ilişkilerin, bitti denilenlerin yeniden<br />

başlayacağı bir yıl. Görüneni değil de<br />

kalbinin sesini dinleyebilen yolunu bulur.<br />

12 burç var. Peki, dünyada 12 tip insan<br />

olabilir mi?<br />

İkiz haritalarının dahi okuma prensipleri<br />

farklıdır. Bir doğum haritasında 12’den çok<br />

daha fazla bileşen ve yorumlama tekniği<br />

var. Ayrıca astroloji haritası potansiyeldir;<br />

kişi kendinde var olanları doğurmaya ne<br />

kadar niyetliyse, haritasını o kadar ileriye<br />

götürebilir. Aynı denebilecek haritalardaki<br />

kişilerin dahi geçtikleri süreçlere verdikleri<br />

tepkileri değiştirmeleri, haritanın seyrini<br />

tamamen değiştirecektir.<br />

Doğum haritasına bakarak kaç yıllık<br />

süreci görebilmek mümkün?<br />

Doğum haritası, kişinin kendini var etmek<br />

anlamında kaynaklarını, zayıf denebilecek<br />

yanlarını, geçtiği süreçlerini, ihtiyaçlarını ve<br />

yaralarını algılamasında bir yol rehberidir.<br />

Yıllık yorumlarda ise ideal olan en fazla 5 yıllık<br />

bir yorum yapmak diye genel bir kanı var. Fakat<br />

ben kişinin 5 yıllık değil de, odaklanmak<br />

ve bugün için aksiyona geçebilmek adına bu<br />

yorumun bir yıllık yapılmasından yanayım.<br />

58 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Astroloji<br />

<strong>2019</strong> Burç Yorumları<br />

KOÇ: Yılın ikinci yarısında<br />

yaşadığınız yer ve<br />

ailevi konular gündeminizde<br />

olabilir. Yeni bir<br />

dil öğrenmek, seyahatler<br />

etmek, yüksek<br />

eğitim almak isteyenler için oldukça<br />

şanslı ve hayata bakış açılarının genişleyebileceği<br />

bir yıl. Yeter ki yeniliklere<br />

“Evet” demeyi bilip, sınırlarınca hareket<br />

etsinler.<br />

BOĞA: Kemikleşmiş<br />

problemleri aynı<br />

bakış açısıyla çözmemiz<br />

mümkün değil.<br />

Finansal konular başta olmak üzere<br />

yeni yaklaşımları benimseyen, gücünün<br />

fazlalıklardan kurtulmak da olduğunu<br />

bilen Boğalar için muazzam güzellikle<br />

dönüştürücü bir yıl olabilir.<br />

İKİZLER: Yılın ilk<br />

yarısında ekonomik<br />

anlamda krizleri fırsata<br />

çevirebilirseniz, ikinci<br />

yarının çok daha bolluk içinde geçebileceği,<br />

ilişkiler arenasında ise sizin ilişkilere<br />

bakış açınızın değişmesiyle, güçlü<br />

ve güven odaklı ilişkiler yaşamanız da<br />

<strong>2019</strong>’un bonus’larından biri olabilir.<br />

YENGEÇ: Yılın gündem<br />

konuları Yengeç-Oğlak<br />

aksında gerçekleşeceği<br />

için, Yengeç burçları<br />

için <strong>2019</strong> bir karar<br />

zamanı diyebiliriz. Sağlıkları ve günlük<br />

koşuşturmaları açısından oldukça<br />

şanslı etkiler altındalar. Değişimi ne<br />

denli sükûnetle karşılarlarsa, o kadar<br />

güçlenebilecekleri bir yıl.. .<br />

ASLAN: Aşk ve çocuk<br />

konularında oldukça şanslı<br />

etkiler altında olduğunuz<br />

bir yıl. Ancak zodyağın en<br />

eli açık burcu olarak bilinen<br />

Aslan burçlarının bu yıl maddi konularda<br />

alma-verme dengesine özen göstererek<br />

ilerlemeleri oldukça önemli. İkili ilişkiler<br />

açısından da kendi sınırlarını koruyarak ilerledikleri<br />

sürece, parçası oldukları topluluklara<br />

liderlik edebilecekleri önemli bir yıl.<br />

BAŞAK: Yılın ikinci yarısı<br />

yatırımlarınızı gözden geçirmek,<br />

hayatınızda yavaş ama<br />

köklü değişimler yapabilmek<br />

adına oldukça güzel etkiler söz konusu.<br />

Yılın ortalarında ise hayat yolunu beraber<br />

yürüyebileceğiniz biriyle karşılaşmak, artık<br />

yürümeyen ilişkileri sonlandırmak adına da<br />

oldukça güçlü etkiler söz konusu.<br />

TERAZİ: Hayatında çalıştığı<br />

yerden yaşadığı yere kadar<br />

önemli değişiklikler yapmak<br />

isteyen Terazi burçları için<br />

oldukça güzel etkiler söz<br />

konusu. Çocuk sahibi olmak isteyen ya da<br />

hayattan zevk alabileceği alanları yeniden<br />

keşfetmek isteyen Teraziler için, kendilerini<br />

yeniliklere açık tutarlarsa oldukça güzel<br />

gelişmeler olabilir. Yine de maddi konularda<br />

alma-verme dengesine dikkat.<br />

AKREP: Maddi konularda<br />

yatırım yapmak, gereksiz ilişkilerden<br />

arınmak, hayatınızda<br />

yolunda gitmeyen ya da<br />

belirsizlik taşıyan konuları düzlüğe taşımak<br />

anlamında eğer enerjinizi etrafa dağıtmadan<br />

kendinizde toplayabilirseniz, oldukça güzel<br />

etkiler söz konusu olabilecek bir yıl.<br />

YAY: Jüpiter’in etkisiyle<br />

bu yıl en şanslı olabilecek<br />

burçlardan biri Yay’lar.<br />

Fakat Jüpiter’in büyüteç<br />

etkisini hatırlarsak, sizi<br />

hangi haleti ruhiye ile yakaladığı da oldukça<br />

önemli. Geçen yıldan aldığınız derslerle bu<br />

yıl hem ilişkiler arenasında, hem iş konularında<br />

güçlenebileceğiniz bir dönem söz<br />

konusu. Yine de özellikle yılın ortalarında<br />

para akışına dikkat etmekte fayda var.<br />

OĞLAK: Hayatınızda attığınız<br />

adımları ve kararları<br />

daha net belirleyebileceğiniz,<br />

köklü değişimleri kendi<br />

isteğiniz dâhilinde yaparak<br />

güçlenebileceğiniz bir yıl sizi bekliyor<br />

olabilir. Bu dönemde olduğunca enerjinizi<br />

kendinize yönelik konulara odaklı tutmak<br />

ise gelişim sürecini hızlandıracaktır.<br />

KOVA: Özgüveninizle<br />

bütün sorun gibi görünen<br />

olayların üstesinden gelebileceğiniz<br />

bir yıl. Fakat başa<br />

çıkamadığınız zamanlarda<br />

bir profesyonelden destek almak, süreçleri<br />

algılamanızda yardımcı olabilir. Yılın ilk<br />

yarısından sonra özellikle kariyer ile ilgili<br />

kalbinizin sesini dinlerseniz güçlü adımlar<br />

atabileceğiniz bir dönem.<br />

BALIK: Sevgili Balık’lar,<br />

eğer akan nehirle beraber<br />

hareket etmeyi kabul<br />

ederseniz, oldukça güzel<br />

sürprizlerin içinde kendinizi<br />

bulabileceğiniz bir süreç sizi bekliyor. Özellikle<br />

de uzunca zamandır kariyer anlamında<br />

kendi yolunu bulamamış Balık burçları için<br />

dönüştürücü etkiler kapıda.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 59


Advertorial<br />

İZOCAM:<br />

“Sessiz Şehirler” kurmak<br />

yalıtımla mümkün<br />

Şehir gürültüsü günümüzde hemen herkesin<br />

rahatsızlık duyduğu, insan psikolojisi<br />

üzerinde de olumsuz etkileri olan önemli<br />

sorunlar arasında yer alıyor. İzocam olarak<br />

“sessiz şehirler”e odaklanıyor ve hem şehir<br />

gürültüsünü en aza indirecek hem de bina<br />

genelinde uygulanacak çözümlerle daha<br />

yaşanılır kentler oluşturmak için çalışmalar<br />

yürütüyoruz.<br />

Gürültü, ardında bir kalıntı bırakmayan tek<br />

kirletici tipi ve önlenebilmesi için şehir planlamalarının<br />

buna göre yapılması gerekiyor.<br />

Şehirdeki akustik sorunların çözülmesinde<br />

önemli ilke, gürültü kaynakları ile sessizlik<br />

ihtiyaç ve talebindeki bölgelerin ayrılması.<br />

Gürültü kirliliğine karşı geliştirdiğimiz<br />

İzocam’a özgü “sessiz şehirler” söylemiyle<br />

sürdürdüğümüz bu çalışmalarda, her zaman<br />

vurguladığımız gibi “Multi Konfor Binalar”<br />

öne çıkıyor.<br />

Şehir gürültüsünün yarattığı stresten uzak<br />

durmak için alınabilecek önlemlerin başında,<br />

çokça zaman geçirilen yaşam ve çalışma<br />

alanlarında gürültüyü azaltmak geliyor.<br />

Gelişmiş şehirlerde insanlar zamanının yüzde<br />

90’ını kapalı alanlarda geçiriyor. Dışarıdan<br />

gelen şehir gürültüsü ile birlikte bina içinde<br />

oluşan gürültülere de önlem alınması gerekiyor.<br />

Evde hacimler arası ve sokak gürültüsü,<br />

fabrikalarda işçi sağlığı, ofislerde sessiz<br />

çalışma ortamları sağlayabilmek Multi Konfor<br />

şartlarıyla mümkün olabiliyor. Multi Konfor<br />

Bina şartları, bunlara ek olarak tiyatro, sinema,<br />

konser ve benzeri kültürel etkinliklerin<br />

sergilendiği yerlerde de doğru akustik uygulamalar<br />

ve ses geçirgenliğinin önlenmesi için<br />

de özel alanların korunmasına hizmet ediyor.<br />

Bu alanlarda istenen sessizliğe ulaşmada ise<br />

dış cephe yalıtımıyla birlikte yapıların çatılarında,<br />

iç duvar yüzeyleri, ara bölmelerinde ve<br />

katlar arasında doğru ürünlerle doğru yalıtım<br />

uygulanması önem taşıyor. İzocam olarak<br />

“sessiz şehirler” yaratmada etkili olan camyünü<br />

ve taşyünü ürünlerimizin ses yutucu<br />

özellikleriyle ses yalıtımı için iddialı çözümler<br />

sunuyoruz.<br />

İzocam olarak sağlıklı ve konforlu bir yaşam<br />

için “sessiz şehirler”in önümüzdeki dönemde<br />

giderek daha fazla önem kazanacağına ve<br />

konut sahipleri ile yöneticilerinin bu yöndeki<br />

çözüm arayışlarının yapılacak işler listelerinin<br />

üst sıralarında yer alacağına inanıyoruz.<br />

Daha önce karayolu, demiryolu ve havaalanları<br />

gibi ulaşım alanlarıyla şantiye, atölye,<br />

imalathane gibi tesisler ve eğlence mekânları<br />

için çevresel gürültü sınır değerlerini belirleyen<br />

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu amaçla<br />

konuyla ilgili ülkemizin seçkin akademisyenlerinden<br />

kurulu bir çalışma grubu eşliğinde<br />

şehir yaşantısının en önemli sorunlarından<br />

biri olan gürültü kirliliğine karşı binalarda kullanılan<br />

yalıtım sistemlerinin teknik kurallarını<br />

belirledi. Bu çalışma grubunda İzocam olarak<br />

biz de yer aldık ve görüş ve düşüncelerimizi<br />

aktarma fırsatı bulduk.<br />

Yönetmelik; her türlü yapı, bina, tesis ve<br />

işletmede insanları etkileyecek, binaların<br />

dışından veya içinden kaynaklanan gürültünün,<br />

kişilerin huzuruna, beden ve ruh<br />

sağlığına yapacağı olumsuz etkileri azaltmak<br />

amacıyla tasarım, yapım, kullanım, bakım ve<br />

işletim açısından uyulması gereken kuralları<br />

sıralıyor. İnşa edilecek resmi ve özel her<br />

türlü yapıyı kapsamı içine alan yönetmelik;<br />

bina, tesis ve işletmelerde insanları etkileyen<br />

ulaşım, sanayi, yapım ve insan kaynaklı<br />

gürültüler gibi dış çevre gürültüleriyle yapı<br />

içinde oluşan komşuluk gürültüleri, darbe<br />

sesleri, mekanik sistem ve servis ekipmanlarının<br />

gürültüleri ve cihazlardan yayılan mekanik<br />

titreşimlerin kontrol altına alınmasına<br />

yönelik önlemleri de içeriyor.<br />

Binalarda gürültüye karşı alınması gereken<br />

önlemler, akustik konularında mimari ve mekanik<br />

tasarım öğeleriyle yapı elemanlarından<br />

beklenen performans değerleri de yönetmelikte<br />

detaylı olarak tanımlanıyor. Yönetmeliğe<br />

göre, artık binalarda konuşma gibi doğrudan<br />

bitişik odalara iletilen sesin bu mekânlarda<br />

yaşayanları olumsuz etkilememesi adına ilave<br />

önlemler alınacak. Bu çerçevede, daireler<br />

arasında ses geçişinin önlenmesi için ayırıcı<br />

duvarlarda kullanılabilen, camyünü ve taşyününden<br />

oluşan farklı İzocam Mineral Yün Ara<br />

Bölme Levhaları önemli bir işlev üstleniyor.<br />

Bu tip ürünlerin duvarı ağırlaştırmadan daha<br />

hafif, esnemeye imkân sağlayan elemanlarla<br />

birlikte kullanımı, mekânları ayıran duvarlarda<br />

ses geçişini en aza indiriyor.<br />

Aynı şekilde, konut içinde yürüme gibi<br />

darbeyle yayılan sesin iletimini ve gürültü<br />

oluşturmasını engellemek için döşemelerde<br />

de belirli koşulların sağlanması gerekiyor. Bu<br />

amaçla İzocam Yüzer Döşeme Levhası adı<br />

altında ürettiğimiz mineral yün bazlı ürünler,<br />

özellikle kalın ve bas seslerin oluştuğu<br />

durumları en aza indirmeye olanak veriyor.<br />

Mevcutta bitmiş binaların renovasyonunda<br />

ise, döşeme yerine duvar ve tavana yerleştirilecek<br />

özel profiller sayesinde İzocam Kalibel<br />

ürünü, ses geçişlerinde azaltım sağlıyor.<br />

Benzer şekilde İzocam Mineral Yün Cephe<br />

Levhaları ve Camyünü Çatı Şilteleri de binaya<br />

dışarıdan ulaşan şehir gürültüsünü cephede<br />

sönümleyerek bina içine geçişini azaltıyor.<br />

Tesisattan kaynaklanan gürültü ve titreşimlerin<br />

yanı sıra yapı elemanları tarafından<br />

iletilen sesleri azaltmak için de binada duvar,<br />

döşeme, pencere gibi unsurlarda kullanılacak<br />

malzemelerin ses yalıtım özelliği önemli<br />

rol oynuyor. İzocam Camyünü Prefabrik<br />

Boru, bu tür titreşimlerin katlar aracılığıyla<br />

diğer katlara geçişinin kesilmesi ve tesisattan<br />

masif yapıya aktarılan titreşimlerin engellenmesine<br />

önemli katkı sağlıyor.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 61


Tiyatro<br />

Enis Fosforoğlu<br />

soruyor:<br />

İYİ MİSİN?<br />

PINAR BALTACI<br />

Usta tiyatrocu Enis Fosforoğlu, yepyeni bir<br />

oyunla <strong>Kadıköy</strong> sahnelerinde yerini aldı.<br />

Tek kişilik oyununda seyirciyle söyleşen<br />

Fosforoğlu, günlük yaşamımızda görünür<br />

hale gelen kültürel değişimlere, sosyolojik<br />

farklara, uzlaşma kültürünün gitgide azaldığı<br />

günümüz dünyasına çeviriyor yüzünü ve<br />

soruyor: “İyi misin?”<br />

‘İyi Misin?’ oyunu, yer yer draması olan ama<br />

çoğunlukla gülümseten bir orta kuşak stand<br />

up’ı olmasına rağmen gençler tarafından<br />

da ilgiyle izleniyor. Enis Fosforoğlu’na göre<br />

interaktif bir oyun, hatta sohbet... Son 30<br />

yıldır ülkemizde yaşanan değişimi günlük<br />

yaşamdan örneklerle anlatan Fosforoğlu,<br />

oyunu şu sözlerle özetliyor:<br />

YILLAR SONRA ‘DAHA DAHA<br />

NASILSIN?’ OLACAK<br />

“Sohbetimizin çoğunlukla kafayı öne doğru<br />

sallatarak onay verdirttiğini fark ediyorum.<br />

Bu oyun önemli, çünkü önümüzdeki<br />

yıllarda da devam ettireceğim. ‘İyi Misin?’,<br />

önümüzdeki yıllarda yerini ‘Daha Daha Nasılsın?’a<br />

bırakacak. Bugüne kadar böyle bir<br />

sohbet yapılmadı. Ben bir şekilde izleyiciyi<br />

de yoklamış oluyorum. ‘İyi misiniz?’ diye<br />

her sorduğumda kafalarını öne eğip, ‘Eh<br />

İşte’ diyen bir izleyici var karşımda. Ben konuşsunlar<br />

istiyorum. Söylesinler bana nasıl<br />

olduklarını. İyi ise neden iyi, kötü ise neden<br />

kötü... Fakat yine de verilen reaksiyonlar<br />

mesaj kokuyor. Doğru yerde doğru kahkaha,<br />

zaman zaman duygulanma hallerinden<br />

çok iyi anlıyorum nasıl olduklarını.”<br />

“BUGÜNÜN ŞARTLARINDA<br />

TİYATRO YAPMAK ZORLAŞTI”<br />

Oyunun yanı sıra bir de anılarını yazıyor<br />

Enis Fosforoğlu, Büyükada’da geçen kış<br />

günlerinde: “Anılarımı yazdığım kitabımın<br />

çalışmaları sürüyor. Onun dışında zaman<br />

zaman eğitimler veriyorum, hem kurumlarda<br />

hem de atölye bazında çalıştığım yerlerde.<br />

Kurumlara verdiğim eğitimler daha çok<br />

kendini ifade, diksiyon ve doğaçlama gibi<br />

alanlardan oluşuyor ve her mesleğe hitap<br />

ediyor. Oyuncu olmak isteyenlerin ise zaten<br />

yanında durup, her zaman yönlendiriyoruz.<br />

Tüm bu eğitimler çok önemli. Şunu <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> Dergisi’ne gönül rahatlığı ile söyleyebilirim<br />

ki; 1980’den beri on-onbeş kişilik<br />

kadrolarla oyun hazırlıyorum, fakat şu anki<br />

ekonomik zorluklarla o tarz bir tiyatro ile<br />

ayakta kalmak zorlaştı. Bu süreci ben de<br />

halkla söyleşerek değerlendiriyorum.”<br />

“OYUNCULUK, İNANÇ VE<br />

DİRENÇ GEREKTİRİR”<br />

“Tiyatrocu gençlere neler söylemek istersiniz?”<br />

şeklindeki sorumuzu ise büyük bir<br />

ciddiyetle cevaplıyor Fosforoğlu: “Böyle<br />

bir dönemde tiyatrocu olmak için büyük<br />

bir aşka sahip olmak gerekir. Hiçbir büyük<br />

aşk, eleştirilemez ve engellenemez. Böyle<br />

bir sevdası olan gençlere yardım ediyor<br />

ama tavsiye etmiyorum. Kültür sanatla<br />

uğraşmak bir çiledir, hele ki bu dönemde.<br />

Oyuncu olmak gerçek bir inanç ve direnç<br />

gerektirir. Tabii bu aşamada kolayca ünlü<br />

olmak isteyen kişilerden değil, sanatçılığı<br />

seçecek kişilere sesleniyorum.”<br />

“KADIKÖYLÜ OLMAK BİR KİMLİKTİR,<br />

UNUTULMAZ”<br />

Yaşadığı birtakım sağlık problemleri nedeniyle<br />

bir süre önce trafikten uzak kalmak<br />

ve oksijeyene doymak için Büyükada’ya<br />

yerleşen usta oyuncu; “Ben şu sıralar Ada<br />

görünümlü Modalıyım’ diyor ve ekliyor: “Bir<br />

süre Ada’da yaşayacağım. Fakat şunu belirtmeliyim<br />

ki, <strong>Kadıköy</strong>lü olmak bir kimliktir ve<br />

asla unutulmaz. Ada’ya dinlenmeye ve kitabımı<br />

yazmaya gittim. Oyunun olduğu günler<br />

<strong>Kadıköy</strong>’e gelip, tekrar Ada’ya dönüyorum.<br />

Ülkemizde yaşanan değişimden payını her<br />

yer alıyor. <strong>Kadıköy</strong>’ü bu anlamda soyutlamıyorum<br />

ama son kalelerden biri olduğunu<br />

da kabul etmemiz lâzım. Onun için hâlâ<br />

<strong>Kadıköy</strong> bizim umudumuz diyebiliyorum.”<br />

62 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

‘Anlarla Yüzleşme’nin<br />

adresi bu resimler!<br />

PINAR BALTACI<br />

Daha önce birçok kişisel ve karma sergiye katılan Ressam<br />

Türkmen Alkan, yepyeni bir kişisel sergiyle <strong>Kadıköy</strong>lü sanatseverlerin<br />

karşısına çıktı. “Anlarla Yüzleşme” temasıyla<br />

sergilenen resimleriyle köy yaşamından izler sunan sanatçı,<br />

bizleri yüzleşme duygusunun gerçekliğiyle yüz yüze<br />

bıraktı. Çocukluğunda yaşadığı olaylar ve mekânlardan<br />

beslenen Alkan’ın üretimlerinde, doğanın sanata yansıyan<br />

yüzünü tüm çıplaklığıyla görmek mümkün.<br />

“KLASİK TARZDA<br />

RESİMLER YAPIYORUM”<br />

İlkokul çağlarına kadar Sivas’ın bir köyünde<br />

büyüyen Türkmen Alkan, eğitim<br />

hayatına giriş yapabilmek için o yıllarda<br />

köyden ayrılarak önce seramik eğitimi,<br />

ardından ise Marmara Üniversitesi Atatürk<br />

Eğitim Fakültesi’nde resim eğitimini<br />

tamamlar. Yaklaşık 2,5 yıl Kasım Koçak<br />

Atölyesi’ne bağlı olarak çalışan Alkan,<br />

şu anda Aysu Koçak Resim Atölyesi’nde<br />

faaliyetlerine devam ediyor. Genellikle<br />

klasik tarzda resimler yaptığını ifade<br />

eden sanatçı; “Resimlerim figüratif<br />

desen ağırlıklı. Eserlerimde çocukluğum<br />

besliyor beni. Özellikle de köydeki<br />

yaşamım ve ardından çocuk yaşta yatılı<br />

okullarda deneyimlediklerim” dedi.<br />

“YAŞADIĞIM BAZI OLAYLAR RESİMLERİME YANSIDI”<br />

Resimlerinde aynı zamanda doğa, kadınlar ve çocukların<br />

fazlasıyla yer bulduğunu belirten Ressam Alkan; “Hayatımda<br />

yaşadığım bazı olaylar da resimlerimde yer buldu.<br />

Babamın ölümünde mezarlıktan dönerken ayağımın<br />

önünde bir sığırcık düşüp öldü. O andan sonra ölü sığırcıkları<br />

resmetmeye başladım. Bir diğer resmim ise annemin<br />

ölümünden sonra ortaya çıktı. Onun gidişini resmettim.<br />

Ölüm giden için aydınlık, kalanlar için ise karanlıktı benim<br />

gözümde” şeklinde konuştu.<br />

“TOPLUM SANATÇILARIN AYNASIDIR”<br />

Sanatçıların yaşam içerisinde sanatı kişilere öğretmek gibi<br />

bir misyonunun olduğunu aktaran Alkan, toplum-sanatçı<br />

ilişkisine dair şunları aktardı: “Bizler toplumdan kopuk<br />

olamayız. Toplum bizim aynamız, bizler de toplumun sosyolojik<br />

yapısı içerisinde yer alıyor, toplumsal problemlerden<br />

etkileniyoruz. Sanat benim için esasında özgürlüğü ve<br />

gelişmeyi ifade ediyor. Ortaya koyduğum her yeni ürünle<br />

biraz daha geliştiğimi hissediyorum. Bu gelişmişliğe şöyle<br />

somut bir örnek verebilirim; bir çakırdikeni çizecektim,<br />

görebilmek için köyüme gidip dikenlerin çıkmasını beklemiştim.<br />

Hatta Yaşar Kemal’in kitaplarında anlatıldığını<br />

öğrenip tüm kitapları okumuş, yazarın betimlemelerinden<br />

de faydalanmıştım. Farklı alanlar işte bu anlamda kol kola<br />

giriyor bazen.”<br />

MECBUREN VEDALAŞIP, BÜYÜMEYE BAŞLAYANLARA...<br />

Türkmen Alkan’ın ‘Anlarla Yüzleşme’ isimli sergisinde<br />

sanatseverlerin karşısına çıkan resimlerini çok öncesinde<br />

atölyesinde görme fırsatı yakalayan Yazar Kıymet Erzincan<br />

Kına, ressamın çalışmalarına dair samimi bir yazı kaleme<br />

aldı. Kına, yazıda şu ifadelere yer verdi: “Hani bazen olanla<br />

öleni kabul etmekten öte bir şey gelmez ya elinizden. Hani<br />

vakitli tutulan yaslarla yüzleşmeyi öğrenirsiniz ya yaralarınızla.<br />

Hani yaranın panzehrini de bulursunuz ya yine kendi<br />

özünüzde. Hani unutmamayı göze alıp, yücelerden bakıp<br />

affederseniz ya tüm olanları ve mecburen vedalaşırsınız ya<br />

ölenlerle. Hani o zaman büyümeye başlarsınız ya asıl. İşte<br />

o anları gördüm Türkmen Alkan’ın resimlerinde.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 63


Sahne Sanatları<br />

Mütevazi bir<br />

tiyatro şöleni:<br />

CADI AVI<br />

KADİR İRFAN YALIN<br />

Efendim, bundan sonra her sayımızda <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün<br />

tiyatrolarından birini sizlere tanıtmaya çalışacağım. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

kendi dar imkânlarıyla, zor şartlarda ve ara sıra da<br />

yalnız bırakılmış duygusu yaşayarak mücadele eden o kadar<br />

çok sayıda kararlı, iyi niyetli ve yaratıcı genç tiyatro toplulukları<br />

var ki! Mütevazı şartlar dâhilinde üretiyorlar, günlerine,<br />

aylarına mal olacak şekilde çalışıyorlar. İstedikleri şeyler<br />

basit; ilgiyi, isteği ve alkışlarımızı onlardan esirgememek. Her<br />

ne kadar gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında tiyatro sayımız<br />

son derece yetersiz olsa da <strong>Kadıköy</strong>, ülkemiz şartları içinde<br />

tam bir tiyatro cenneti. Amatör tiyatroların hayat bulduğu,<br />

tiyatro yapma sevdası yaşayanların buna imkân yaratabildiği<br />

ve genç tiyatroların yeşerdiği bir vaha.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Emek Tiyatrosu, tiyatronun her yerde yapılabileceğinin<br />

ve her ortamda sahne ile seyircinin kaynaşabileceğinin<br />

bir örneği. İş yeri olarak yapılmış bir mekânın, yaratıcı<br />

tasarım ve mütevazı dizayn ile pekâlâ tiyatro sahnesi olabileceğini<br />

gösteriyor. <strong>Kadıköy</strong>’ün merkezinden biraz uzakta,<br />

Hasanpaşa’da olmasının bence olumlu yanları var. Ankara<br />

asfaltına, metrobüse ve metroya yakın. Araba ile gelenlerin<br />

yakın yerlerde park yeri bulabilmeleri zor değil. Zaten<br />

güzel bir havada, çıkışta oyunu düşünerek <strong>Kadıköy</strong>’e doğru<br />

yürümeye karar verseniz bile, sahneleri tam bitiremeden<br />

iskeleye varacağınızı düşünüyorum. Belki de “Tiyatro<br />

hayattır” sözünü yürüyerek yaşar, yaşatırsınız.<br />

Sizlere bu yazımda izlenimlerimi yazacağım “Cadı Avı”<br />

oyunu, bir Shakspeare düzenlemesi. Shakspeare’in “Venüs<br />

ile Adonis” şiiri ve sonelerinden Engin Alkan tarafından<br />

uyarlanan bu oyunun hikâyesini Talat Sait Halman çevirmiş.<br />

Oyunun arka planında ve siyah bir tülün ardında her<br />

daim kendini hissettiren müziğin orkestra düzenlemesi ise<br />

Altuğ Kutluğ’a ait. Cadı Avı’nın dramaturgluğunu Sinem<br />

64 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sahne Sanatları<br />

Özlek, ışık biçimini Cem Yılmazer, kostüm<br />

tasarımını Candan Seda Balaban ile Selin<br />

Ölçen, koreografisini Senem Oluz, dekor<br />

tasarımını da Serkan Kavurt üstlenmiş.<br />

Baksanıza, sahne açıldığında sizin karşınıza<br />

gelen yoğunlaştırılmış çabanın içinde kaç<br />

sanatçının ne büyük emekleri var.<br />

Oyuna girmeden önce okuduğum “Bizim<br />

kadınlığımız kadimdir. Mücadelemiz, aşkımız,<br />

gücümüz kadimdir. Eh, ne de olsa ana<br />

Tanrıçayız biz ve sahnedeyiz” sözleri, beni<br />

güzel bir oyunun beklediği düşüncesini<br />

zihnimde zaten oluşturmuştu. Yani giderken<br />

bile içimden bir ses, bugün dünyanın dört<br />

bir köşesinde on binlerce kez uyarlamalarla<br />

seyirci karşısına çıkan William Shakspeare<br />

oyunlarından birini cesaretle sahneye<br />

koyan bu genç ekibin başarılı bir oyun sahneye<br />

koyacağını söylüyordu. Yanılmadım<br />

da! Açık söyleyeyim; hazzım, beklentilerimin<br />

üstündeydi.<br />

Oyunun başında geçen toprağın insanı değil<br />

de, insanın toprağı yönettiği sözü, sanki<br />

tarım devrimi eleştirisi içeriyordu. Artık<br />

daha sık karşımıza çıkan yerleşikliğin insanı<br />

kendi içine hapsettiği ve özgürlüğünü<br />

elinden aldığı düşüncesiyle başladı benim<br />

için oyun. “İster av ol, ister avcı, avlanmanın<br />

adı ölümdür” dizesi de bana sanki insanın<br />

yerleşiklik adına doğayı ve tüm canlıları<br />

sömürdüğü anlamını düşündürttü. Oyuncuların<br />

birlikte söyledikleri özgün şarkılarda<br />

geçen “Benim koruduğum yaşamdır, ölüme<br />

karşı” sözü de aklımda “Cadı Avı” oyununun<br />

içimde kurduğu iskeleler sayesinde düşüncelerimin<br />

inşasına başladığını gösteriyordu.<br />

Oyun, kan dökmeyi değil, sevgiyi gösteriyordu<br />

açıkça. Barış dilemenin acizlik olmadığı,<br />

barış istemenin ardındaki enerjinin zalimin<br />

kaba kuvvetinden daha güçlü olduğu vurgulanıyordu.<br />

Sadece bu kadar değil, oyun<br />

içinde geçen ve ardında çok geniş felsefi<br />

derinlikler içeren o kadar çok çarpıcı sözler<br />

var ki! Acaba diyorum, bir kere daha gitsem<br />

mi! Mesela “Cellâdının şanına yakışır bir av<br />

olmak” lafı, bir anda kavranamayacak kadar<br />

içerikli geldi bana. Üzerinde ne kadar emek<br />

verilmiş sözler bunlar. “Güzel ve çirkinlik<br />

eşit yaratılmıştır” denildiğinde, diyalektik<br />

felsefenin “Her şey karşıtıyla var” yasasını<br />

düşünmeden edemedim. Doğa yasalarının<br />

ve evrenin yanılmaz gücü içerisinde, güçlü<br />

ile zayıf, iyi ile kötü, bilgi ile bilgisizlik gibi<br />

karşıtlar aslında yan yana, iç içe yaşıyordu<br />

sanki. Biri olmadan diğeri olamayacağı<br />

gibi! Ve bu oyuna bu ilhamı veren William<br />

Shakspeare’in ölümünün üstünden geçen<br />

400 yıla rağmen hâlâ düşünceleri ile yaşadığını<br />

hissetmek, ölümsüzlüğün bu olduğunu<br />

düşünmek ve önünüzde akıp giden oyunu<br />

izlemek...<br />

Oyundan sonra eve gidene dek düşündüğüm,<br />

kendime sorduğum sorulara yanıt<br />

alamadığım tümce yine oyundan kalmaydı.<br />

İktidar hep kötülerde... Nasıl olur da savaş<br />

yerine barış, sevgi yerine nefret, güzellik yerine<br />

çirkinlik egemen olur? İnsanlık tarihinin<br />

binlerce yıldır çözüm bulamadığı bu denklem,<br />

oyundan bana kalan bir öz düşünce<br />

diyecektim ki, aklımı asıl kurcalayanın<br />

“Her bahar tomurcuklanan tohumda umut<br />

vardır” olduğuna karar verdim ve rahatladım.<br />

Yine de bu ekibin yaşadığı önemli bir<br />

olumsuzluğu sizlerle paylaşmak istiyorum.<br />

Mars rolünü canlandıran Emre Yetkin, çok<br />

kısa bir sürede bu yükü üstlenmiş. Çünkü<br />

bu oyunda ilk yola çıkılan Cenk Verdi, sosyal<br />

medya paylaşımları yüzünden Ağustos<br />

ayından bu yana hapiste. Oyunun alacağı<br />

her alkışın Cenk’e moral ve güç vereceğini<br />

bilerek izleyin ve alkışlayın.<br />

Efendim, <strong>Kadıköy</strong> Emek Tiyatrosu sahnesinde<br />

sahnelenen “Cadı Avı” isimli oyunu<br />

şiddetle tavsiye ediyorum. Gidin, mütevazi<br />

koşullarda da olsa, yaşanan ve yaşatılan<br />

sanatın büyük bir gücü olduğunu görün.<br />

Başarılı oyunun başarılı oyuncularını<br />

alkışlarken, arka planda emeği olanları<br />

unutmayın. Ve tiyatronun toplumlara açtığı<br />

kapıdan sızan ışığı fark edin, bu ışığa kendinizi<br />

bırakın.<br />

Amatör bir tiyatro sever ve bir koleksiyoner<br />

olarak güzellikleri biriktirmenizi dilerim...<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 65


Kültür-Sanat<br />

Münevver Gökkaya:<br />

İnsanların<br />

kalbine yazarak<br />

dokunuyorum<br />

PINAR BALTACI<br />

Uzun yıllar finans sektöründe çalışmasının ardından yazarlığa<br />

adım atan Münevver Gökkaya, duyguların dışavurumu<br />

olarak gördüğü yazma eylemine bireylerin yalnız olmadıklarını<br />

göstermek için başladığını ifade ederek; “İnsanların<br />

kalbine dokunmayı yazarak öğrendim” diyor.<br />

1969 senesinde Ankara’da dünyaya gelen yazar Münevver<br />

Gökkaya, Hacettepe Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu.<br />

1992 yılından bu yana İstanbul’da yaşayan yazar, aynı<br />

zamanda Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde<br />

eğitimine devam ediyor. Uzun yıllar finans sektöründe<br />

çalıştıktan sonra, annesinin kanser hastalığına yakalanmasıyla<br />

hayatının bambaşka bir evreye girdiğini belirten<br />

Gökkaya, o günden bu yana duygularını dışa vurmak adına<br />

yazmaya başlıyor: “Tabii ki ille de hayatımızda bir dönüşüm<br />

olması için her zaman sert virajlara ihtiyaç yok ama benim<br />

ki öyle oldu. İçimden gelenleri yavaş yavaş yazıya döktüm.<br />

Zaten çocukluğumdan bu yana her zaman çok fazla kitap<br />

okurdum, fakat sonrasında beni iyileştiren yazmak oldu.<br />

Duygularımı bu şekilde dışa vurmak istedim.”<br />

“HAYATIN MATEMATİĞİNİ DAHA ÇOK SEVDİM”<br />

Daha önceki işinin duygu yoksunu olduğunu ve finans<br />

sektöründe her zaman iki kere ikinin dört ettiğini aktaran<br />

yazar, şunları dile getiriyor: “Sonraları anladım ki hayatın<br />

matematiği hiç de öyle bizim hesap ettiğimiz gibi değil. Bazen<br />

iki kere ikiyi büyük bir coşkuyla beş-altı yapıyorsunuz,<br />

bazen ise sadece kendiniz tercih ettiğiniz için o sonuç dört<br />

olarak kalıyor. Dolayısıyla ben hayatın matematiği ile ilgilenmeyi<br />

daha çok sevdim. Kelimelerin çok büyülü ve güçlü<br />

olduğunu fark ettiğimden bu yana kelimeleri kovalıyorum.”<br />

KİTAPLARIMDA GERÇEKLİKLE<br />

YÜZLEŞTİRİYORUM<br />

İlk yazma, kendi deyimiyle emekleme<br />

sürecindeki üretimlerine yer verdiği<br />

kitabı ‘Hayat Kaçtı İçime’ ve daha da olgunlaştırdığı<br />

yazarlık sürecinin ardından<br />

kaleme aldığı ‘Seni Görüyorum’ isimli<br />

iki kitabı bulunan Münevver Gökkaya,<br />

kitaplarına dair şu bilgileri paylaşıyor:<br />

“İkinci kitabım Seni Görüyorum’da ufak<br />

hikâyeler yer alıyor. Şimdilerde ise üçünkü<br />

kitabımı yazıyorum, onda da roman<br />

tadında kadın hikâyelerini bulmak mümkün<br />

olacak. Yer vereceğim tüm kadın<br />

hikâyeleri kurgu, fakat ben kitabımda<br />

okurlarımı gerçekte de öyle kadınlar<br />

olduğu gerçekliğiyle yüzleştireceğim.<br />

İnsan esasında bildiğini, duyduğunu,<br />

gördüğünü yazıyor<br />

bir noktada. Bu gördüğümüz<br />

ve sadece<br />

yüzeysel olarak bakıp<br />

geçtiğimiz hikâyeleri<br />

alıp, çıkarmak<br />

istiyorum bulundukları<br />

yerlerden.<br />

İleriki yıllarda ise şu<br />

an hâlâ eğitimini<br />

aldığım sanat tarihi<br />

ve tarihin bir araya<br />

geldiği yaşanmış<br />

hikâyeleri kaleme<br />

alacağım.”<br />

“Türkiye’de sanat tarihi<br />

okumanın ve bilmenin<br />

çok önemli olduğunu<br />

okula girdikten sonra<br />

fark ettim. Üstünde<br />

yaşadığımı vatanımız,<br />

katman katman iç içe<br />

geçmiş muhteşem bir<br />

tarihe sahip. Her katmandan<br />

başka başka<br />

şeyler çıkıyor. Bunun<br />

önemini de kavramak<br />

gerektiğini düşünüyorum.”<br />

66 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Özel Haber<br />

Atatürk’ün ölmez eseri Nutuk’un<br />

1927 yılına ait altın varaklı ilk taş<br />

baskısı (R.Sertaç Kayserilioğlu<br />

koleksiyonu)<br />

R. Sertaç Kayserilioğlu’ndan<br />

10 Kasım Özel Sergisi<br />

GÖZLERİNİ KAPADI,<br />

BÜTÜN DÜNYA AĞLADI<br />

Dergimiz Yayın Kurulu Üyesi, Araştırmacı-Yazar ve Koleksiyoner<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu, Ulu Önderimizin 80. ölüm<br />

yıldönümünde özel koleksiyonunda yer alan Ata’mıza ait<br />

obje ve dokümanlarını “Gözlerini Kapadı, Bütün Dünya<br />

Ağladı” isimli sergisi aracılığıyla ziyaretçileriyle buluşturdu.<br />

Tepe Nautilus AVM’nin sergi katında gerçekleşen sergiye<br />

gösterilen ilgi hayli yoğun oldu.<br />

Kayserilioğlu’nun özel arşivindeki yaklaşık 300-400 parça<br />

obje ve dokümandan oluşan sergide; Ata’mıza ait ıslak<br />

imzalı askeri özel yazışmalar, özel askeri mektuplar, Ata’nın<br />

özel not defteri, kartviziti, kokartları, Atatürk’ün sevgilisi<br />

Madam Corinne ve Fikriye Hanım’la yazıştığı mektup ve<br />

antiyeler, vefat haberli ilk gün gazeteleri, İstanbul/Ankara<br />

cenaze tören fotoğraf asılları, onu yansıtan birçok görsel<br />

malzeme eşliğinde geniş bir biçimde sunuldu.<br />

MÜHİM OLAN HALK İLE PAYLAŞMAK<br />

Koleksiyoner olarak mühim olanın toplamak değil, halk ile<br />

paylaşmak olduğunu vurgulayan Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />

Sergide yer alan Ata ölüm ilanlı ilk baskı gazeteler, Ata’ya<br />

özel yazışmalar, ephemeralar, Atatürk ve Bayrak baskılı eski<br />

tebrikler, vb...<br />

şunları söyledi: “Vatan gibi, bayrak gibi, Atatürk gibi öyle<br />

ögeler vardır ki, bunlar millete mâl olmuş değerlerdir ve<br />

paylaşılmaktan öte bir şey yapılamaz. Dolayısıyla bu sergi<br />

de bana verilmiş bir görevdir aslında. Yüzlerce sergi açtım.<br />

Ne var ki Çanakkale Savaşı Sergisi, 10 Kasım Sergisi ya da<br />

Cumhuriyet Sergisi, benim için çok daha başka anlamlar taşımakta.<br />

Çünkü içinden vatan, bayrak ve Atatürk geçmekte...<br />

Gözlerini Kapadı<br />

Bütün Dünya<br />

Ağladı isimli<br />

anlamlı sergiye<br />

gösterilen ilgi<br />

oldukça yüksekti.<br />

Bizler, Ulu Önder Atatürk’ün yaptığı inkılâpların her zaman<br />

bayrağımızla bütünleşeceğini, onun kurduğu Cumhuriyet’in<br />

ise her zaman ışığımız olacağını bir kez daha<br />

tekrarlıyor, bu vatan için kanını canını vermiş tüm şehit ve<br />

gazilerimizin aziz hatıraları önünde bir kez daha saygıyla<br />

minnetle eğiliyoruz. Ruhları şad, kefenleri al bayrak,<br />

mekânları cennet olsun.”<br />

68 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

BÜMED Merak Eden Çocuk Okulları’nın<br />

sosyal sorumluluk projeleri hız kesmiyor<br />

BÜMED Merak Eden Çocuk Okulları’nda eğitim ve sosyal duygular paralel olarak ilerliyor.<br />

BÜMED MEÇ, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki danışmanlarıyla<br />

birlikte yürüttüğü çalışmalarla eğitim kalitesini her geçen<br />

gün ileriye taşımanın yanı sıra, öğrencileriyle birlikte yürüttüğü<br />

sosyal sorumluluk projeleriyle de eğitimdeki farklılığını<br />

ortaya koymaya devam ediyor. Günümüzde eğitimin yanında<br />

paylaşımcı, değerlerine sahip çıkan, sevgi dolu bireyler<br />

yetiştirmenin de öneminin farkında olan BÜMED Merak<br />

Eden Çocuk Okulları, her yıl oluşan öğrenci gruplarıyla birlikte<br />

pek çok farklı projeyi eş zamanlı olarak yürütüyor.<br />

Bu yılki projelerden biri olan ‘Yeni Yıl Onlar İçin de Gelsin’<br />

ile hayvan dostları için Çak Bir Pati Hayvan Barınağı<br />

eşliğinde ortak bir çalışma yürüten öğrenciler, hem hayvan<br />

sevgisini vurgulamak, hem de onların kum ve mama<br />

ihtiyaçlarına önemli bir katkı sağlamak adına kolları sıvadı.<br />

Merak Eden Çocuk Moda İlkokulu 3. sınıftan 5 öğrencinin<br />

liderliğinde, Çak Bir Pati Barınağı’nda yaşayan dostlarımıza<br />

yılbaşı hediyesi vermek üzere hazırlanan projede öğrenciler,<br />

kendileri şekillendirdikleri projelerini başlangıcından<br />

bitişine kadar her anı ile oluşturmanın mutluluğunu yaşadı.<br />

Öğretmenlerinin destekleriyle oluşturdukları planlarını<br />

gün be gün takip eden öğrenciler, gerek projenin oluşturulmasında<br />

gerek duyuru aşamasında gerekse toplanan yardımların<br />

barınağa iletilmesinde büyük bir özveri ile çalıştı.<br />

SOKAK KEDİLERİNE SICACIK YUVA<br />

Sadece Çak Bir Pati Barınağı ile yetinmek istemediklerini<br />

ifade eden öğrenciler, Görsel Sanatlar öğretmenlerinin<br />

desteğiyle sokak kedilerine ev yapmak için de yola çıktı.<br />

İki hafta süren itinalı çalışmalar sonunda kedi evlerini<br />

tamamladılar. Özellikle yaşadığımız kış döneminde sıcak<br />

bir yuvaları olsun istedikleri sokak kedileri için hazırlanan<br />

evler, öğrencilerin belirlediği alanlarda yerlerini aldı.<br />

Büyük bir özveri ve mutlulukla yürüttükleri projelerin devamının<br />

geleceğini belirten MEÇ öğrencileri; kaliteli yaşamın,<br />

aldıkları eğitimin yanı sıra yaşadıkları toplum için çalışmakla<br />

da oluştuğunun bilinciyle büyümeye devam ediyor.<br />

BÜMED MEÇ<br />

Moda Anaokulu–İlkokulu<br />

Caferağa Mah. Sivastopol Sokak No: 7 <strong>Kadıköy</strong>-İstanbul<br />

T: 444 5 MEÇ (632) // www.mecokullari.k12.tr<br />

PROJE BÜYÜK DESTEK GÖRDÜ<br />

Yeni bir yıla güzel başlamanın sokak hayvanlarının da hakkı<br />

olduğunu düşünen öğrenciler, hayvan dostlarımızın kum<br />

ve mama ihtiyaçlarına önemli ölçüde destek vermenin<br />

mutluluğunu yaşadı. Moda yerleşkesinin öncülüğünde tüm<br />

BÜMED Merak Eden Çocuk Okulları yerleşkelerinden gelen<br />

desteklerin yanı sıra dışarıdan da istedikleri ilgi ve desteği<br />

gören MEÇ öğrencileri, son olarak topladıkları tüm ürünleri<br />

birleştirerek, barınağa ulaşmasını sağladı.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 69


Sanat<br />

Mehmet Akkaya:<br />

Derdi olmayanın<br />

kelamı da olmaz!<br />

VECDİ UZUN<br />

Kendince neyi önemsiyorsa, neyi anlatmak ve altını çizmek istiyorsa<br />

o dönem onu resmeden, sanat yolculuğunda çalışmalarını<br />

seriler halinde üreten Mehmet Akkaya, bu sayımızdaki ressam<br />

konuğumuz. Sanatı “ulaşılmaz bir ideal” olarak gören Akkaya ile<br />

röportajımızın ayrıntıları için buyurunuz...<br />

Yaşam ve sanat süreçlerinizi<br />

anlatır mısınız?<br />

1972 Burdur doğumluyum. İlk, orta ve lise yıllarım Burdur’da<br />

geçti. 1990 yılında çocukluk hayalim olan sanat eğitimini almak<br />

için girdiğim yetenek sınavını kazanarak, Gazi Üniversitesi Gazi<br />

Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde sanat eğitimi aldım. 1994<br />

yılında mezun oldum ve resim öğretmeni olarak atandım. Adıyaman,<br />

Hatay ve Kırıkkale’de çalıştım. 2002 yılından itibaren de<br />

Aydın Güzel Sanatlar Lisesi’nde heykel ve resim eğitimcisiyim.<br />

2009 yılında Aydın’da tamamen kendi çabalarımla yıkılmaya yüz<br />

tutmuş eski bir Aydın evini restore ederek, Makkaya Sanat Evi’ni<br />

oluşturdum. Sanat bir duyarlılıklar uğraşı olup, ben de sosyal<br />

sorumluluklarımın farkındaydım. Burada önce ücretsiz resim<br />

kurslarına başladım. Güzel sanatlar yetenek sınavlarına öğrenciler<br />

hazırladım. Fotoğraf sitesi “Fotono1” ile işbirliği yaparak,<br />

fotoğraf kursları açtık. Daha sonraki dönemlerde ise özellikle<br />

sosyal medyayı kullanarak, ulusal bazda iki ayrı projemiz oldu.<br />

Bunlardan ilki, “Geleceğimi Boyamak İstiyorum” kampanyası ile<br />

özellikle doğuda ve mahrumiyet bölgelerindeki çocuklarımıza<br />

yardımsever dostlarımızdan topladığımız sanat malzemelerini<br />

ulaştırarak, kendi çapımızda bir hareket yaratmaya çalıştık. Bu<br />

kampanyada sponsorlarımız aracılığıyla sağladığımız sanat<br />

malzemeleri, hayallerini boyasın diye o minik ellere ulaştı.<br />

Yürüttüğümüz ikinci projemiz ise Fikret Otyam Sanat Kitaplığı.<br />

Bu projede hedefimiz, atölyemizde oluşturduğumuz kitaplıkla<br />

gençlerimizin sanat eğitimine geniş kaynak oluşturmaktı. Şu an<br />

itibarıyla üç bini aşkın sanat içerikli kitap, cilt, broşür ve kataloglarla<br />

minik bir kütüphane oluşturduk. Projemiz devam etmekte<br />

olup, sizin aracılığınızla genç sanatçılara katkı sunmak isteyen<br />

sanat dostlarına duyurmaktayım. Bunların dışında “Wiacamp”<br />

(Uluslararası Sanatsal Orman Kampı) düzenleme komitesinde<br />

70 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

başkan yardımcılığı sıfatı ile katkı sundum.<br />

Uluslararası Tepecik Kültür Sanat Festivali’nin<br />

sanat danışmanlığı ve sergi küratörlüklerini<br />

yaptım. “Uluslararası Balkanlarda<br />

Kültürel Buluşma” etkinliklerinin organizasyonunda<br />

aktif olarak çalıştım.<br />

Resminizi nasıl tanımlayabilirsiniz?<br />

Resmimi nasıl tanımlarım, aslına bakarsanız<br />

ben zaten o tanımı boyayarak<br />

yapıyorum. Sanat zaten bir ifade biçimi<br />

değil mi? Malzeme sadece amaç olarak var.<br />

Bu anlamda çalışmalarımda malzemeler<br />

ve teknikler konusunda hiçbir takıntım<br />

yok. Buradaki tek kuralım, malzemenin<br />

anlatıma katkı sunması. İfadeyi güçlendiren<br />

ve destekleyen her şey, araç olarak<br />

çalışmaya girebilir. “Kökler” serisi resim<br />

çalışmalarımda bunun örneklerini çok daha<br />

net görebilirsiniz. Eserlerimizde malzeme<br />

olarak çuha, Amerikan bezi, ip parçaları,<br />

kuş tüyleri, kâğıt parçaları, ıslak mendil, bitki<br />

lifleri vb. kullanıyorum. Zaman zaman da<br />

atık kâğıtlardan kendi kâğıdımı imal ederek,<br />

malzemenin farklı imkânlarını keşfetmeye<br />

çalışıyorum. Bu ürettiğim yüzeyler üzerine<br />

de renk veren her şeyi kullanabilirim.<br />

Yağlıboya, akrilik boya, suluboya, her türlü<br />

kalem boyalardan öte yeri geldiğinde kök<br />

boyalar, hatta kahve veya çay gibi resimle<br />

alakasız maddeleri de sadece renk verdiği<br />

için resmimde kullanabilirim.<br />

Sanat yolculuğumda çalışmalarımı seriler<br />

halinde üretiyorum. Bir ömür nasıl sabit ve<br />

aynı kalalım? Evrendeki her şey değişirken<br />

bu düzenden bağımsız kalmamız mümkün<br />

mü? Kendimce neyi önemsiyorsam, neyi<br />

anlatmak ve boyamak, neyin altını çizmek<br />

istiyorsam, o dönem onu resmediyorum.<br />

Makkaya’yı tanımlamak isteyen, bu yolcuğunu<br />

bir bütün halinde izlemelidir.<br />

Sanatta özgünlük konusundaki<br />

düşüncelerinizi açar mısınız?<br />

Sanat tabi ki özgün olmalıdır. Derdi olmayanın<br />

kelamı da olmaz. Söyleyecek, anlatacak<br />

bir şeyin varsa konuşursun. Sanatçı insan<br />

da diyecek sözü olan insandır. Her şey<br />

fikirle başlıyor, sonrasında zaman içinde<br />

üslup oluşuyor. Sanat, sanatçının kendine<br />

has, kendi dilince, kendi sesinden, kendi<br />

türküsünü söylemesidir. Sanat başka türlü<br />

bakabilmek, görebilmek ve aktarabilmektir.<br />

Maalesef ülkemizde çoğunlukla konu<br />

ressamları var. Kendini tekrar ile takılıp<br />

kalmışlar. Özgünlük konusunda en iyi örnek<br />

Van Gogh’tur. Natürmort da yapsa, peyzaj<br />

da, ya da portre de, ne boyarsa boyasın<br />

fırçası imzası olmuştur. İşte özgünlük budur.<br />

Üslup ve özgünlük budur. Benim resmimi<br />

özgün yapan şey, benim yapmış olmamdır.<br />

Bundan ötesini sanat eleştirmenleri söylemeli.<br />

En büyük eleştirmen “zaman” olup,<br />

gelecekte görevini zaten yapacaktır.<br />

Başta resim olmak üzere sizi ve<br />

sanatınızı etkileyen sanatçılar kimlerdir?<br />

Aslında o kadar çok ki, o mağara duvarlarına<br />

resimler çizen isimsiz ustalardan başlamak<br />

lâzım. Sonra kelamını simgeleştirip, kilimlere<br />

işleyen usta eller... Sonra sesiyle nefesiyle<br />

kadim bilgeliği günümüze taşıyan ozanlar...<br />

Kültürleri yaratıp canlı tutanları temel almak<br />

kaydı ile öncelikle resim sanatına hayatını<br />

adamış, yeni bir soluk getirmiş ustalardan<br />

etkilenmemek mümkün mü? İlla ki isim<br />

isterseniz, Van Gogh’u ilk sırada geçerim. On<br />

parmağında on marifet Leonardo, romantizmiyle<br />

Goya, ışığıyla Johannes Vermeer,<br />

o çılgın deliliği ile Salvador Dali. Ressamın<br />

kaderidir derler, değeri daha sonra anlaşılan<br />

Fikret Mualla, yaşantısı ve sanatıyla<br />

büsbütün bir usta Bedri Rahmi Eyüpoğlu...<br />

“Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak<br />

çocuğumdan geriyim ve bir kavganın<br />

adsız neferiyim” diyen üstat Nazım Hikmet,<br />

anlatımlarıyla gören gözleri kıskandıran Aşık<br />

Veysel... Yunus Emre’nin yalın dili, Orhan<br />

Veli’nin dizeleri ve daha niceleri...<br />

Sanatınızı ortaya koymanızın temelini<br />

oluşturan duygu, bilgi ve tecrübeleriniz<br />

nedir? Bunu nerede ve nasıl<br />

oluşturdunuz? Bunları eserlerinizde nasıl<br />

ortaya koyuyorsunuz?<br />

Okul dönemimde her sınıfta bir iki iyi çizer<br />

vardır. Benim sınıflarımda da o kişi ben<br />

olurdum. Öteden beri resim derslerini sevmişimdir.<br />

Ortaokul yıllarımdı ve ben kendi<br />

kendimi keşfettim. Hiç unutmam, o zamanlar<br />

kol saatleri vardı. Üst sınıf ağabeylerin<br />

yağlıboya tablo yaptıklarını hatırlıyorum.<br />

Onları görüp hayran kalmıştım ve bu merak<br />

beni araştırmaya itti. Yağlıboya nasıl yapılır,<br />

malzemeleri nelerdir? Tuval nasıl hazırlanır?<br />

O zaman internet mi var? Bilgiye ulaşmak<br />

bile emek istiyor. Ansiklopedilerden araştıra<br />

araştıra ulaşmış ve öğrenmiştim.<br />

İlk tuvalimi şeker çuvalı bezini çıtalara<br />

raptiyeyle tutturarak yapmıştım. Astarı<br />

ise şimdi pek kimsenin uygulamadığı bir<br />

teknikle üstübeç tozu, yumurta sarısı,<br />

ahşap tutkalını karıştırarak hazırlamıştım.<br />

Bunlar ile yaptığım tuval üzerine boyadığım<br />

o tablo, benim gözümde ve çevreden gelen<br />

tepkilere göre çok iyi olmuştu. Bir de boya<br />

meselesi var. O zamanlar Südor, Star ve Turcan<br />

gibi marka boya bulabilirdim. Bütçe de<br />

yok, alınacak yer de yok. Boyayı sıkıyorsun<br />

palete, tüpün yarısı yağ boşalıyor. İşte oralardan<br />

tecrübe ede ede altyapımı oluşturdum.<br />

Çalışmalarımın sosyal yanı da sanırım<br />

buradan gelmektedir. Gelişim sürecimiz son<br />

nefese kadar devam edecektir. Her gün her<br />

saniye belleğimize yeni izler düşmektedir.<br />

Okumak, izlemek, düşünmek, anlamak ve<br />

boyamak, bu gelişimin baş mimarlarıdır.<br />

Şu an kendinizi nerede görüyorsunuz?<br />

Gelecek planlarınız nelerdir?<br />

Şu an ben neredeyim? Sanat benim için<br />

ulaşılmaz bir ideal. Şu ana kadar 150’yi<br />

aşkın karma sergi, 7’si yurtdışında 37 kişisel<br />

sergi, ödüller, yurtiçi ve yurtdışı çalıştaylar,<br />

workshoplardan sonra aldığım bunca yolu<br />

bir hiç olarak görerek, bu önümdeki basamakların<br />

da sonunun olmadığının bilincinde,<br />

daha sanat okyanusunda bir damla su<br />

bile olmadığımı çok rahat söyleyebiliyorum.<br />

Çalışmalarımıza şekil verdiğimiz ve şu<br />

anda kullandığımız atölyemizi bir merkez<br />

üs olarak görüyorum. Yakın gelecekte ilk<br />

etap içinde sergiler, sempozyumlar yapılabilecek,<br />

şiir geceleri, sanatsal tanıtımlar<br />

yapılabilecek çok fonksiyonlu büyük bir çatı<br />

oluşturmak istiyorum. İkinci etapta ise, bu<br />

sanatsal üretim ve organizasyonları uluslararası<br />

boyuta taşımayı planlıyorum.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 71


Edebiyat<br />

“ <strong>Kadıköy</strong>, kendinle<br />

yüzleşme yeridir”<br />

Yazar Koçu ve Eğitmeni<br />

Ekin Köker ile <strong>Kadıköy</strong><br />

ve edebiyatı konuştuk.<br />

Yazar ve yazar<br />

adaylarının <strong>Kadıköy</strong>’den<br />

nasıl etkilendiğini<br />

anlatan Köker diyor<br />

ki; “<strong>Kadıköy</strong>, insanın<br />

kendisiyle yüzleşme<br />

yeridir.”<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

İnsanın içinde yaşadığı mekânlar, bütün<br />

sanat dallarında olduğu gibi edebiyatı besleyen<br />

kaynaklardan biri. Mekânlar, edebi<br />

eserlerde hatırlamanın, nostaljinin, kültürel<br />

birikimin, sosyolojik değişimin, insan ruhunu<br />

anlama çabalarının somut bir parçası.<br />

Aynı zamanda da bütün bu durumların<br />

duygusu... İstanbul, başlı başına binlerce<br />

yıldır edebiyatçıları beslemiş bir şehir.<br />

Ancak merak ettik; <strong>Kadıköy</strong>’ün günümüz<br />

kalem erbapları ya da eline kalem almaya<br />

niyetlenenler üzerinde nasıl bir etkisi var?<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan ve <strong>Kadıköy</strong> başta<br />

olmak üzere İstanbul’un çeşitli semtlerinde<br />

yaratıcı yazarlık atölyelerinde dersler veren,<br />

özel danışmanlık yapan Yazar Koçu ve Eğitmeni<br />

Ekin Köker ile <strong>Kadıköy</strong>’ü konuştuk ve<br />

“Körler Ülkesi”nin hakkını teslim ettik. Zira,<br />

Köker diyor ki; “<strong>Kadıköy</strong>, kendinle yüzleşme<br />

yeridir.”<br />

Ağırlıklı olarak çocuk edebiyatı üzerine<br />

eğitimler verse de, Ekin Köker’in yetişkin<br />

kitabı yazmak üzere yola çıkan çok sayıda<br />

öğrencisi de bulunuyor. Sohbetimiz, yazma<br />

eylemine girişen herkesi kapsayan temel bir<br />

tespitiyle başlıyor:<br />

“KADIKÖY, BİR YAZARIN İKİNCİ<br />

ERGENLİĞİ OLABİLİR”<br />

“İşin özünü söylemek gerekirse, bugüne<br />

kadar bana gelen insanların çoğu aslında<br />

kendi yarasının bile farkına varmayan kişiler.<br />

Dolayısıyla, kendi yarasının farkına varmadan<br />

çocuk kitabı yazmaya çalıştıklarını gördüm.<br />

Çünkü yaşadığımız hayat, bize kendi yaramızı<br />

görmemeyi öğretiyor. <strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan<br />

biri olarak şunu söylüyorum, ben <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

kendi yaralarımla çok yüzleştim. Yaptığım<br />

iş de bana gelen kişiyi kendi yazısı ile değil,<br />

kendi yarasıyla yüzleştirmek ve bunu yazıyla<br />

yapıyorum. Büyük bir yaran olmasına gerek<br />

yok ama bunun ötesinde şu da var; insanların<br />

kendilerini ne kadar az gördüklerini<br />

fark ettim. Aslında kendini görme ihtiyacı ile<br />

geliyorlar. Sanıyor ki yazmak istiyor. Sanıyor<br />

ki çocuk kitabı, öykü ya da anı yazması lâzım.<br />

Ancak hepsinin ortak noktası şu; kendini göremeyen<br />

bir tarafları var. Aç kalan, doymayan<br />

bir tarafları var. Aslında onu görmek istiyorlar.<br />

Zaten yazı böyle bir şeydir. Mesela kendi<br />

çocukluğuna değmek istemeyen insan,<br />

çocuk kitabı yazmak istemez. Ben atölyelerde<br />

daha yoğun olarak çocuk kitabı, bireysel<br />

72 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Edebiyat<br />

derslerimde de yetişkin kitabı yazdırıyorum.<br />

Çocuk edebiyatına ilgi daha yoğun diyemem<br />

ama temelde bir şey fark etmiyor. Yetişkinde<br />

de çocukta da bu bahsettiğim şey aynı. Bu<br />

yüzden ben bir şey yazmak istiyorum diye<br />

gelen insanın, çoğunlukla yazacağı şey ilk<br />

başta söylediği olmuyor. Aslında ne yazarsan<br />

yaz, kendinden yazmak zorundasın. Kendine<br />

değdiğinde de kendini görmek zorundasın.<br />

Kendini gördüğünde de yaranla yüzleşmek<br />

zorundasın. Cinayet romanı da yazsan böyledir<br />

bu. <strong>Kadıköy</strong> ise iyi bir yüzleşme yeridir.<br />

Burası tökezleme, düşme ve tekrar kendi<br />

kendine ayağa kalkma yeridir. Burası bence<br />

bir yazarın ikinci ergenliği olabilir.”<br />

“KADIKÖY’ÜN DOKUSUNDA<br />

ÖZGÜRLÜK VAR”<br />

Peki <strong>Kadıköy</strong>, insanın kendisiyle yüzleşmesini<br />

nasıl sağlıyor? Bu soruyu “Dokusunda<br />

özgürlük var” diyerek yanıtlıyor Köker: “<strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

dokusunda özgürlük var. Bundan<br />

besleniyorlar. <strong>Kadıköy</strong>’de düzenlediğimiz<br />

yazarlık atölyelerine gelen yazar adaylarımızın<br />

hepsi insanı arıyor, insana yöneliyor. Çocuk<br />

kitabı da olsa, yetişkin kitabı da olsa...<br />

İçimizdeki sade insanı bulmaya yöneliyorlar.<br />

Bu nokta, <strong>Kadıköy</strong> ile örtüşüyor. Çünkü<br />

burada herkes olduğu gibi ve içindeki öze<br />

dokunmak için kafa yoruyor. Aslında bir<br />

nevi kendine dokunmak için kafa yoruyor.<br />

Hepsi kendini arayan insanlar...<br />

Ve biz <strong>Kadıköy</strong>’de kendimizi aramak için çok<br />

bedeller ödüyoruz. İstanbul’da ya da başka<br />

bir yerde fark etmez, bir yerde kendini aramak<br />

için her zaman bedel ödersin. Bu bedelleri<br />

ödeyenler ya da ödemeye hazır olanlar yazıda<br />

buluşuyor. O bedel de her şeyden önce iç<br />

savaş ve kendinle yüzleşmektir. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

bir şekilde görünenin arkasını görürsün. Nedir<br />

o bedeller? Önce bir iç savaştır, kendinle<br />

yüzleşmedir. Çünkü çok etkileşim halindesin.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de çeşit çeşit insan, imajlar var... Fakat<br />

burada yaşamaya başladıktan iki sene sonra<br />

<strong>Kadıköy</strong>’deki o imajların arkasını görmeye başladım.<br />

Bir imajla karşılaşıyorsun ama önemli<br />

olan o imajın arkasındaki hikâyeyi görmektir.<br />

Biz aslında birer hikâye olarak dolaşıyoruz.<br />

Hepimiz bir hikâyeyiz. Dolayısıyla <strong>Kadıköy</strong>, bir<br />

sürü hikâyenin birlikte var olma mücadelesini<br />

anlatan bir yer.”<br />

“KADIKÖY’DE MADALYONUN<br />

İKİ YÜZÜ VAR”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün yazı potansiyeli olarak enteresan<br />

bir yer olduğunu ifade eden Ekin<br />

Köker, burada madalyonun iki yüzüne<br />

dikkat çekiyor: “<strong>Kadıköy</strong> hızlı akıyor ama<br />

kendi içinde yavaş bir devinimi de var.<br />

Burada olmak, insana güven veren bir şey.<br />

Bakkal Ahmet Amca sokağa çıktığında seni<br />

tanıyor, köşedeki terzi seni biliyor. Ancak<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de madalyonun iki yüzü var. Bir<br />

yandan kendini çok geliştirebildiğin ve<br />

besleyebildiğin, sürekli birileriyle etkileşim<br />

halinde olarak iletişimden beslendiğin bir<br />

yer. Bir taraftan da o iletişime kendini çok<br />

kaptırırsan, seni atıllaştıran bir yer. Üreten<br />

kişinin orada dikkat etmesi gerekiyor. Evet,<br />

etkileşimdesin ama bu etkileşimin yüzde<br />

kaçı eyleme dönüşüyor?”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün, Avrupa Yakası’na göre farkını<br />

ise şöyle anlatıyor Köker: “Karşı yakada<br />

ritim yüksek. Fakat <strong>Kadıköy</strong>, bir o kadar<br />

dar zamanın olup, bir o kadar da rahat<br />

zamanının olduğu yer. Burada zamanı,<br />

semtin kendi ritmi yavaşlatıyor. Çok disiplinli<br />

şekilde belli bir programda ilerlesen<br />

bile, gün içinde iki farklı arkadaşınla kahve<br />

içebiliyorsun. İnsanların birbirini görmeyi<br />

kolaylaştıran bir yapısı var. <strong>Kadıköy</strong>’e taşınır<br />

taşınmaz benim telefonum susmamaya<br />

başladı. Daha fazla arkadaş ile buluşma<br />

imkânı bulabiliyorsunuz ama onun da şöyle<br />

bir tarafı var; bir iş yetiştirmeye çalışırken,<br />

bu duruma dur demen gerekiyor. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

dur demezsen, <strong>Kadıköy</strong> seni durduruyor.<br />

Mesela Avrupa Yakası’nda ders vermeye gittiğimde,<br />

benim kontrolümün dışında akan<br />

bir hengâmenin içinde bir zarf açmış gibi<br />

hissediyorum. İnsanlar koşturuyor, kimse<br />

birbirini görmüyor. Ben bir şekilde kendine<br />

bir çukur açmış ve orada ders veriyor gibi<br />

hissediyorum. Burada ise kocaman bir alana<br />

sahibim ve insanları o alana çekiyormuşum<br />

gibi hissediyorum. Bir kadın olarak da<br />

bir insan olarak da <strong>Kadıköy</strong>’de rahatım ama<br />

karşıya gittiğim zaman yabancıyım. Karşı<br />

taraf, herkesi herhangi biri yapıyor. Oraya<br />

gidince herhangi biri oluyorum. Karıncalardan<br />

bir tanesin, burada ise kendi çukurum<br />

var. <strong>Kadıköy</strong>, insanlara bunu hissettiriyor.”<br />

“KADIKÖY’DEN BESLENENLERİN ÇOĞU<br />

KADINI YAZMAK İSTİYOR”<br />

Ekin Köker, <strong>Kadıköy</strong>lü öğrencilerinin genelde<br />

kadın konusunda yazmak istediğini<br />

belirtiyor: “Buradan çıkan hikâyelerdeki<br />

ortak nokta hep insan. Son zamanlarda<br />

görüyorum ki insanlar hikâyelerinde aslında<br />

çığlık atıyor. Yani bir şekilde gözlerinin<br />

parladığı, ivme aldıkları yer, aslında kendi<br />

içlerinde değmedikleri yer oluyor. <strong>Kadıköy</strong><br />

hikâyeleri yazdırmak gibi özel bir çalışmam<br />

olmadı ama <strong>Kadıköy</strong>’de bulunmayı tercih<br />

eden insanların çoğu kadını anlatmak istiyor.<br />

Onu biliyorum. Kadını doğru ifade etme<br />

isteği var. Genele baktığınızda ise şunu<br />

görüyorsunuz; ‘Ben bir şey düşünüyorum<br />

ama bunu yazıya aktarırken düşündüğümü<br />

yansıtamıyorum.’ Genelde bu şikâyet var.<br />

Daha çok ‘Ben de varım’ demek ihtiyacı<br />

hissediyorlar. Bir şekilde var olduklarını<br />

göstermek, iletişim kurmak istiyorlar.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 73


Sanat<br />

Ressam Hülya Botasun’dan<br />

ünlü ressam sofralarına davet!<br />

PINAR BALTACI<br />

Ressam Hülya Botasun, 1980’li yıllardan bu yana atölye<br />

çalışmaları, yurtiçi ve yurtdışı sergileri, üretimleriyle anlamlandırdığı<br />

sanat yaşamında bir yeniliğe daha imza atıyor.<br />

Geçtiğimiz yıl Moda Deniz Kulübü’nde başlayan organizasyonlar<br />

kapsamında Botasun tarafından seçilen bir ressam<br />

tanıtılıyor ve yaşamı boyunca tercih ettiği damak tatları,<br />

misafirler deniyor. Bu çalışmayı fırsat bilerek, Hülya Botasun<br />

ile ilk gençlik yıllarındaki sanat aşkını, çalışmalarını ve<br />

ressamların dünyasını konuştuk.<br />

“KALEMİ ELİME ALDIĞIM ZAMANLARDAN<br />

BU YANA RESİM ÇİZİYORUM”<br />

Birçok ressam, “Küçük yaşlarda kalem tutmaya başladığım<br />

andan itibaren resim yapıyorum” der sorduğunuzda. Botasun’da<br />

da durum çok değişik değil: “Evet, resim yapmayı<br />

hep çok sevdim. İstanbul Samatya doğumluyum. Küçük<br />

yaşlarda elime kalem kâğıt alır almaz resimler çiziyordum.<br />

Resimli romanlar yeni çıkmıştı benim doğduğum senelerde.<br />

O da beni etkiledi herhalde. O dönemin kalıpları çok<br />

farklıydı bugünlerden. Çünkü bizleri Köy Enstitüsü mezunu<br />

öğretmenler yetiştirdi. Bu da bambaşka bir vizyon kattı<br />

bize. Boyalar yapar, renkleri çok severdim. Eve gelen herkesin<br />

yüzlerini suluboya ile boyadığımı hatırlıyorum.”<br />

ÇINARALTI’NDA RESİM YAPILAN YILLAR<br />

Hülya Botasun, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi<br />

Resim Bölümü mezunu. Fakat resme başladığı yıllar,<br />

okul öncesine tekabül ediyor. Okuduğu farklı bölümlerin<br />

1985 yılında daha okula başlamadan<br />

ilk sergimi açtım Bakırköy’de. 1986’da<br />

okula kaydımı yaptırdım. Bu arada<br />

birkaç sene boyunca Çınaraltı’nda resim<br />

yapar, portre çalışırdım para kazanmak<br />

için. Dönemin bazı önemli sanatçıları<br />

gelip bana poz verirdi. O yıllarda kızlar<br />

sokakta o kadar fazla dolanamazdı, ben<br />

biraz fazla atılgan bir gençlik yaşadım.<br />

74 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

ardından ise karar kıldığı bölüm resim oluyor:<br />

“Üniversite birinci sınıftayken kendime<br />

atölye kurdum, bir süre orada yaşadım.<br />

1985 yılında daha okula başlamadan ilk<br />

sergimi açtım Bakırköy’de. 1986’da okula<br />

kaydımı yaptırdım. Bu arada birkaç sene<br />

boyunca Çınaraltı’nda resim yapar, portre<br />

çalışırdım para kazanmak için. Nitekim<br />

kazandım da... Dönemin bazı önemli<br />

sanatçıları gelip bana poz verirdi. O yıllarda<br />

kızlar sokakta o kadar fazla dolanamazdı,<br />

ben biraz fazla atılgan bir gençlik yaşadım.<br />

Güzel yıllardı...”<br />

davranmak, dünyanın geri kalan insanlarının<br />

tamamının kendi çevrelerinde olmayan<br />

kişiler gibi de olabileceğini gösterebilmek,<br />

hiç bilmedikleri konularda sordukları<br />

sorulara cevaplar verebilmek önemli geliyor<br />

bana. Gözlemlediğim ve resimlerine baktığım<br />

kadarıyla çocukların çoğunun umudu<br />

yok. Bunun temeline inip, onları nasıl kurtarabileceğimizi<br />

konuşmamız gerek.”<br />

“YEMEK DEMEK, KÜLTÜR DEMEK”<br />

“Gelelim Moda Deniz Kulübü’ndeki<br />

etkinliklerinize. Nereden aklınıza geldi bu<br />

“BİZE EN ÇOK PICASSO HİTAP EDİYOR”<br />

Konu alınan sanatçılara dair bilgiler de veren<br />

sanatçı; “Bu sanatçıların ortak özelliği,<br />

yenilenme zamanlarını çok önemli şekilde<br />

etkilemeleri. Modernleşmenin başında<br />

bulunan ve onu sürdürebilen, bugüne<br />

gelinceye kadar hem ekonomik anlamda<br />

hem de çağdaş düşünce ve davranışlarıyla<br />

toplumu etkilemeyi başarmış ressamlar.<br />

Benim de çok iyi tanıdığım ve sevdiğim<br />

sanatçılar ayrıca. Damak tatlarına gelince,<br />

her birinin kendine özgü birbirinden farklı<br />

formülleri var. Bunları çok detaylı araştırmalar<br />

sonucunda ortaya koydum. Mesela<br />

bize en çok uyan, Picasso’nun damak tadı<br />

oldu. Herkes çok beğendi. Genel bir yorumda<br />

bulunursak, hepsi deniz mahsulü<br />

yapıyor ve Akdeniz mutfağına çok yakınlar.<br />

Fakat ortak olarak zeytinyağı, sarımsak ve<br />

domatesi bol bol kullanıyorlar. Etkinliklere<br />

başlamadan evvel organizasyonu<br />

planlıyor ve yemekleri seçiyoruz. Bazen<br />

tatların tariflerini damak tadımıza göre<br />

tekrar yorumluyor ve uyarlıyoruz. Bazen<br />

de orijinale sadık kalıyoruz ama konuklarımızın<br />

tadacağı tüm yemekleri öncesinde<br />

biz deniyoruz. Çok fazla detay çünkü...<br />

Sanatçılar çoğunlukla Fransız, mutfaklarında<br />

benzerlikler var” diyor.<br />

CEZAEVİNDEKİ ÇOCUKLARIN RESİMLERİ<br />

Ressam Hülya Botasun, aynı zamanda<br />

Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Üyesi.<br />

Bu kapsamda gönüllü olarak cezaevindeki<br />

atölye çalışmalarına katılarak, çocuklarla<br />

resimler çizen ve bir serginin açılmasına<br />

ön ayak olan sanatçı; duygularını şu sözlerle<br />

aktardı:<br />

“Cezaevindeki çocuklara ulaşmak, onlarla<br />

günlük hayat konuşması yapmak, sevecen<br />

çalışmalar” diye sorduğumuzda; “Bana<br />

göre yemek demek, kültür demek. Bu tadımlık<br />

sohbetlerde ana tema sanat oluyor.<br />

Sanatçıları tanıtıyor ve sevdikleri lezzetlerle<br />

bulundukları dönem ve kültürleri hakkında<br />

fikir edinilmesini sağlıyorum. Bu zamana<br />

kadar beş farklı ressam gecesi gerçekleştirdik.<br />

Bunlar Picasso, Claude Monet,<br />

Salvador Dali, Paul Cézanne ve Henri de<br />

Toulouse-Lautrec. Altıncısı da <strong>Ocak</strong> ayında<br />

olacak” diyerek anlatıyor Botasun.<br />

Türk yazar, sanat eleştirmeni,<br />

akademisyen Hasan Bülent<br />

Kahraman, bir yazısında şu sözlerle<br />

anlatıyor Hülya Botasun’un<br />

sanatını: “Botasun’un resimleri,<br />

iç içe geçmiş halkalar gibi<br />

birbirinin gövdesinden türeyen<br />

olgulara, kavramlara dayanarak<br />

gelişiyor. Hülya, bir futbol takımının<br />

görselleştiği ve simgeselleştirdiği<br />

bir dünya kuruyor<br />

ve onun içine pek az ressamda<br />

görülebilen yetkinlikte bir imge<br />

düzlemi oturtuyor.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 75


Zanaatkâr<br />

1978’den bu yana<br />

zamanı yöneten dükkân:<br />

AYDIN SAAT<br />

PINAR BALTACI<br />

Modern çağda en çok ihtiyacımız olan<br />

şeylerden biri zaman. Onu doğru kullanabilmek<br />

adına sürekli planlar yapıyor, hiçbir<br />

yere geç kalmamak için büyük uğraşlar<br />

veriyoruz. Zamanı yönetmenin adresi ise<br />

saatlere çıkıyor. Teknolojinin hızla ilerlediği<br />

günümüzde özellikle telefonlarda yaşadığımız<br />

reform niteliğindeki değişimler saatleri<br />

de etkisi altına alırken, <strong>Kadıköy</strong>’de küçük<br />

bir saatçi dükkânı adeta zamanı durdurarak<br />

çağa direniyor.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Kırtasiyeci Sokak’ta yer alan Aydın<br />

Saat & Gümüş Evi, 1978 yılından bu yana<br />

Nedim Aydın’ın ustalığında faaliyetlerini<br />

sürdürüyor. Mesleğe ilk defa 1968 yılında<br />

Serasker Caddesi’nde başlayan Aydın’ın ustası,<br />

Yugoslavyalı emektar bir saatçi. Bu işin<br />

tüm ustalıklarını öğrendikten sonra kendi<br />

dükkânını açan Aydın, mesleğin zorluklarını<br />

şu sözlerle anlattı: “Bu işin incelikleri çok<br />

fazla. Çünkü hassas ve dikkat istiyor. Çok<br />

küçük parçalarla tamir yapıyoruz. Eskiden<br />

kurmalı, mekanikti tüm saatler ama şu an<br />

pilliler bir hayli arttı. Ben daha çok mekanik<br />

ve antika saatlerin tamirini yapıyorum. Mekanik<br />

saat tamir etmek zordur, son yıllarda<br />

ustaları da bir hayli azaldı. Yine de bana çok<br />

mekanik saat geliyor hâlâ.”<br />

“KIYAFETE GÖRE SAAT ALIYORLAR”<br />

Saat tamirinin severek yapılması gerektiğini<br />

vurgulayan Aydın; “Aksi halde bu meslek<br />

icra edilemez. Bana bazen pilli saatler<br />

geliyor, tamiri aynı keyfi vermiyor. Pilli saatleri,<br />

saat olarak bile görmüyorum aslında,<br />

daha çok aksesuar amacıyla kullanılıyorlar<br />

çünkü. Su kaçınca içinden parça değişmesi<br />

gerekir. Markaya para veriyor insanlar, çok<br />

meraklıları da var. Kıyafete göre saat modası<br />

başladı yani. Bakıyorum herkesin beş-on<br />

tane saati var. Saatlerin işlevi böylece değişime<br />

uğruyor ne yazık ki. Bugün insanların<br />

yoğun yaşamları içerisinde bir dakikanın<br />

dahi çok önemli olduğunu görüyoruz. Bizim<br />

işimiz de bu sebeple çok önemli. Bir vapur,<br />

uçak kaçıyor bir dakika ile düşünsenize.<br />

Nasıl önemsiz olur” ifadelerini kullandı.<br />

“ESKİ ZAMANLARDA<br />

YARDIMSEVERLİK VARDI”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün uzun dönemli müdavimlerinden<br />

olan Nedim Aydın’ı görmüşken, eski<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü ve 1970’lerin esnaflığını sormaktan<br />

alıkoyamıyoruz kendimizi. “O dönemler<br />

Saat tamirinin severek<br />

yapılması gerektiğini<br />

vurgulayan Nedim Aydın,<br />

“Aksi halde bu meslek icra<br />

edilemez. Bana bazen pilli<br />

saatler geliyor, tamiri aynı<br />

keyfi vermiyor. Pilli saatleri,<br />

saat olarak bile görmüyorum<br />

aslında” diyor.<br />

en çok yardımseverlik vardı” diyor Aydın<br />

ve ekliyor: “Kimin ne eksiği varsa koşardık.<br />

Yıllar içerisinde çok komşu değiştirdik, hepsiyle<br />

aram iyi oldu. Dükkânı ilk açtıklarında<br />

gider, hayırlı olsun der, iş yaptıkları zaman<br />

sevinirim. Fakat buralar çok değişti. Eskiden<br />

dükkânın önünden geçen insanları sayardım,<br />

o kadar azdı sayıları. <strong>Kadıköy</strong>-Moda<br />

dolmuşları gidiş geliş çalışırdı Kırtasiyeci<br />

Sokak’ta. Kapandı bu yollar şimdi, araba<br />

girmiyor. İlk geldiğimde kıraathaneler,<br />

lokantalar, kırtasiyeciler çok vardı burada<br />

ama şimdi her yer kafe oldu. Yine de her<br />

hali güzel <strong>Kadıköy</strong>’ün.”<br />

76 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sektör<br />

Kuaförler<br />

sorunlarına<br />

çare arıyor<br />

PINAR BALTACI<br />

Yaklaşık 50 yıldır <strong>Kadıköy</strong> Kuşdili Caddesi’nde<br />

mesleğini icra eden İstanbul Kadın<br />

Kuaförleri Manikürcüler Esnaf ve Sanatkârlar<br />

Odası Başkanı Ali Haydar Alkoç,<br />

meslektaşlarının yaşadığı sorunlara dikkat<br />

çekmek için şikâyetlerinin Cumhurbaşkanı<br />

Başdanışmanı Fahri Kasırga’ya yazılı olarak<br />

iletilmesine öncülük etti. Bu problemler<br />

arasında KDV indirimi, şartlarda eşitsizlik ve<br />

eğitim konuları yer alıyor.<br />

Dergimize yaptığı açıklamada öncelikle<br />

KDV sorunundan bahseden Başkan Alkoç;<br />

“Kuaförlük mesleğinin ortaya koyduğu hizmetlere<br />

herkesin ihtiyacı var. Çok boyutlu<br />

bir hizmet, bu nedenle yazılı dilekçemizde<br />

KDV indirimi ve iyileştirme talep ettik.<br />

Bizim meslek odalarımızda belirlenen<br />

tarifelerimiz mevcut. Bugünlerde bu resmi<br />

tarifelerin altında ‘Bu tarifenin altında<br />

ücret alınabilir, üstünde alınamaz’ ibaresi<br />

bulunuyor. Bu durumda piyasada haksız<br />

rekabet doğuyor” ifadelerini kullandı.<br />

KUAFÖR SALONLARINA<br />

DENETİM ARTMALI<br />

Yaşanan haksız rekabetin aynı zamanda<br />

salonlarda sağlıksız koşulların doğmasına<br />

da sebebiyet verdiğinin altını çizen Alkoç,<br />

şunları söyledi: “Bizim mesleğimizde hijyen<br />

çok önemli. Bir kişide kullanılan hiçbir alet,<br />

temizlenmeden başka birinde kullanılamaz<br />

ya da ürünlerin kaliteli olması gerekir<br />

mutlaka. Çünkü doğrudan insan vücudu ile<br />

temas ediyor. Örneğin, saç boyamak için<br />

kullanılan sağlıklı bir tüp boyanın maliyeti<br />

yüksek oluyor. Peki, bu koşullarda çok ucuza<br />

saç boyamak nasıl mümkün olur?<br />

Biz KDV’lerin yüksek olduğu bir dönemde<br />

fön, manikür, saç boyama, makyaj<br />

ve benzeri hiçbir kuaförlük hizmetinin<br />

ucuz olabileceğinin mümkün olmadığını<br />

söylüyoruz. Oda olarak hijyenik bulmadığımız<br />

yerlere karşı ne yazık ki bir yaptırım<br />

uygulayamıyoruz. Bu sebeplerle devletin<br />

haksız rekabeti ortadan kaldırarak, bu tarz<br />

mekânlara denetimi artmalı.”<br />

EĞİTİMDE DE SORUNLAR VAR<br />

Bir diğer sorunun ise eğitim ile ilgili olduğunu<br />

söyleyen Başkan Alkoç, bu konunun<br />

meslek erbabı kişilerce çözülebileceğini şu<br />

sözlerle vurguladı: “Eskiden bir kişinin kalfa<br />

imtihanına girebilmesi için, usta ehliyetine<br />

sahip bir kuaför salonunda üç yıl sigortalı<br />

olarak çalışması gerekirdi. Fakat artık bu<br />

süre bir yıla düştü. Ayrıca da çok kere sınava<br />

girme hakkı tanınıyor. Şimdilerde bir de<br />

özel okullar açıldı. Kişiler, belli bir ders<br />

saati sonrası sınava girmeye hak kazanıyor.<br />

Önemli olan ise mesleği salonlarda öğrenebilmekte...<br />

Asıl problem şu ki, özel okullarda<br />

bu alanlarda ders veren hocalar ne yazık ki<br />

kuaförlük salonlarında çalışan kişiler değil.<br />

Tüm bu konuları önemseyerek, üyelerimizle<br />

beraber gerekli mercilere ilettik. Umarım<br />

sorunlarımıza çözüm bulabiliriz.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 77


Geçmişten Geleceğe<br />

<strong>Kadıköy</strong> tarihinin şahidi<br />

Yeni Moda Eczanesi<br />

zamana direniyor<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün en eski eczanelerinden olan Yeni<br />

Moda Eczanesi, Moda Caddesi’nde 1902<br />

yılından bu yana zamana tutunuyor. Tarihi<br />

dokusu ve kendine özgü kokusuyla ziyaretçilerini<br />

büyüleyen eczanenin sahibi Melih<br />

Ziya Sezer, babasından devraldığı mesleği<br />

bugünlere kadar yaşatabilmeyi başarmış.<br />

Dükkâna adım atar atmaz zamanda yolculuk<br />

yapıyormuş gibi bir his yerleşiyor içinize;<br />

dışarıda modern çağın en sancılı zamanlarını<br />

bırakıp, kaçıyorsunuz birçok gerçeklikten.<br />

Yeni Moda Eczanesi, 1930’larda ilk kurulduğu<br />

günlerden kalmış gibi, zamana direniyor<br />

adeta... Eskilerden beri eczanenin<br />

arka tarafında Melih Ziya Sezer’in ilaçları<br />

hazırladığı bir laboratuvar bulunuyor ve<br />

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına tanıklık<br />

etmiş birçok eski eşya. Dükkâna girer<br />

girmez karşınızda gördüğünüz eski ahşap<br />

büfe, eczanenin ilk kurulduğu 1900’lü<br />

yıllarından kalma. O eski büfenin, geçmişe<br />

her daim göz kırpan Yeni Moda Eczanesi’nin,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün sokakların dili olsa diye<br />

geçirirken içimizden, kendimizi Melih Ziya<br />

Sezer’in anılarında buluyoruz...<br />

ÜÇ KUŞAK ECZACILIK<br />

1902 yılında Kızıltoprak’ta kurulan eczanenin<br />

Harf Devrimi’ne kadar ismi Eczane-i<br />

Saadet iken, 1928’den sonra ‘Yeni Moda<br />

Eczanesi’ olarak yoluna devam etmiş.<br />

İstanbul’da eczane arayan 1925 eczacılık<br />

mezunu Melih Bey’in babası Halil Bey ta-<br />

78 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Geçmişten Geleceğe<br />

rafından 1937 yılında alınarak, eczacılığın<br />

bir aile mesleği haline gelmesinin temelleri<br />

atılmış. Melih Bey ve oğlu Ali Demir<br />

Sezer de İstanbul Üniversitesi Eczacılık<br />

Fakültesi mezunu.<br />

lardı ilaçları. İlaç sanayi ülkemizde böyle<br />

kuruldu, fakat şimdi hepsi dışarıya bağımlı<br />

hale geldi ne yazık ki. Demokrat Parti<br />

dönemiyle birlikte yani 1950’lerden sonra<br />

kadrolaştı işlerimiz ve yabancı sermayeye<br />

kaldı. Artık eczacılık ‘al ver’ ilişkisine döndü.<br />

Eczacılık, doktorluk, mimar ve mühendislik<br />

onursal meslekler... Esnaflaşan eczacılar var<br />

bugün, tabi her meslekte olduğu gibi.”<br />

TÜM EŞYALAR ANTİKA DEĞERİNDE<br />

Yeni Moda Eczanesi’nin tarihsel dokusunu<br />

mobilyalarda görmek mümkün... İçeri girer<br />

girmez kapının tam karşısında bulunan<br />

büfe, 1902’den bu yana aynı yerinde duruyor.<br />

Zamanında Barış Manço ve <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediyesi tarafından alınmak istenen bu<br />

büfeyi Melih Ziya Sezer, babasının anısına<br />

ESKİ ECZANELERDE İLAÇ ÜRETİLİRDİ<br />

Eski dönemlerde eczanelerde ilaç yapıldığını<br />

ifade eden Melih Ziya Sezer; “Ben<br />

hâlâ reçete gelince hazırlanacak gibi olan<br />

ilaçları burada labaratuvarımda yapıyorum.<br />

Eski yıllarda eczacılığın fonksiyonları çok<br />

farklıydı, her eczanede ilaç üretilirdi. Hem<br />

İstanbul’da hem de Anadolu’da eczacılar<br />

kendileri üretir, kendileri piyasaya sunarduyduğu<br />

saygıdan dolayı elden çıkarmayı<br />

reddetmiş. Bunun yanı sıra dükkânda<br />

1930’lü yıllardan kalma eski ilaç şişelerinin<br />

bulunduğu antika değerinde bir vitrin bulunuyor.<br />

Laboratuvarda kullanılan birçok alet<br />

de yine eczanenin açılış günlerinden...<br />

KREDİ KARTI GEÇMİYOR,<br />

SGK ANLAŞMASI YOK!<br />

Yeni Moda Eczanesi’nin kendine has bir<br />

diğer özelliği ise, kredi kartının geçmiyor<br />

olması. Ayrıca, SGK anlaşması da bulunmuyor.<br />

Melih Ziya Sezer, aynı zamanda meslek<br />

örgütlerine de çok emek vermiş bir eczacı.<br />

Eczane Sahipleri Derneği’nde yönetim<br />

kurulu üyeliği yapmış. 1973 yılında eczacı<br />

kâr oranlarını düşürmek isteyen hükümete<br />

karşı gerçekleşen eczane kapatma<br />

eyleminde İstanbul Eczacı Odası Başkanlığı<br />

görevinde bulunan Sezer, uzun süre bu<br />

eylemlerden kaynaklı olarak yargılanmış.<br />

Tüm eczecılık hayatı boyunca sadece oda<br />

başkanlığı yaptığı sırada resmi kurumlarla<br />

anlaşma yapan Melih Bey, şimdilerde SGK<br />

ile anlaşma yapmayan sayılı eczanelerden.<br />

YENİ MODA ECZANESİ’NİN<br />

KLASİK MÜZİKLERİ<br />

Adeta bir müzeyi andıran eczanede, günün<br />

her saati klasik müzik tınısını duymak<br />

mümkün... Melih Bey’in kahvenin yanına<br />

ikram ettiği ev yapımı likörün tadı damağınızda<br />

kalacak güzellikte. Dışarı çıkıp şehrin<br />

karmaşasına karıştığınızda, içerinin huzurunu<br />

daha iyi fark ediyorsunuz. Araç sesleri,<br />

insan kalabalıkları, inşaat seslerinden<br />

sıyrılıp, en güzel müzikler eşliğinde nefes<br />

depolayıp çıkıyorsunuz eczaneden...<br />

ESKİ MODA’YA VE DOSTLUKLARA ÖZLEM<br />

Yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’ün ve özellikle Moda’nın<br />

değişimine şahit olan Melih Ziya Sezer,<br />

eski günleri ve komşuluk ilişkisini şu<br />

sözlerle anlatıyor dergimize: “Eskiden çok<br />

fazla Rum komşumuz vardı. Bu sokakta<br />

dükkânlarımız hep yan yanaydı. Çok iyi<br />

hatırlıyorum, 6-7 Eylül olayları döneminde<br />

İstanbul’da yaşayan Rum vatandaşlara<br />

karşı olan saldırılar sırasında bizim komşuluğumuzu,<br />

dostluğumuzu da bitirdiler. Çok<br />

severdik onları. Birer birer terk ettiler buraları.<br />

O akşam dükkânıma geldim, ben de<br />

bir hasar yoktu ama hemen yanımızdaki<br />

komşularımın dükkânları harap haldeydi.<br />

Hep beraber onarmaya çalıştık. Eskiden<br />

Moda’da yaşamak zenginlik belirtisiydi<br />

ama düşünülenin aksine mütevazi orta<br />

sınıfın yaşadığı bir semtti. O dönemlerden<br />

bugünlere kadar yazar ve çizerlerin<br />

bol olduğu bir yer Moda. Edebiyatçıların,<br />

müzisyenlerin, gazetecilerin evidir Moda.<br />

Eski dostlarımı, komşuluk ilişkilerini çok<br />

özlüyorum.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 79


Sağlık<br />

Medicana Çamlıca Tıp Merkezi<br />

Göz Hastalıkları Uzmanı<br />

Prof. Dr. Peykan Türkçüoğlu:<br />

Retina cerrahisinde<br />

baş döndürücü<br />

gelişmeler var<br />

PINAR BALTACI<br />

Geçtiğimiz yıllarda dünya çapında büyük<br />

bir başarıya imza atan Medicana Çamlıca<br />

Tıp Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof.<br />

Dr. Peykan Türkçüoğlu, farklı ülkelerden<br />

toplamda 3 bin 200 hekim arasından ikinci<br />

oldu. İngiltere’de düzenlenen ve retina<br />

hastalıkları ile ilgili tıbbi ve cerrahi tedavi<br />

seçeneklerinin tartışıldığı, Avrupa’nın en büyük<br />

retina kongresi olan Euretina Kongresi’ndeki<br />

yarışmaya, Suriyeli savaş gazisi bir<br />

hastanın gözünde gerçekleştirdiği başarılı<br />

ameliyatın videosuyla katılan Türkçüoğlu,<br />

Euretina Kongresi’nde ikinci olan ilk Türk<br />

hekim olma misyonunu da taşıyor.<br />

Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?<br />

Nerelerde eğitim aldınız ve hangi<br />

alanlarda uzmanlaştınız?<br />

1974 yılında Trabzon’da doğdum. Evli ve<br />

iki kız çocuk babasıyım. Üç kardeşten en<br />

küçük olanıyım. Bir ablam, bir abim var.<br />

Onlar da doktor. Annem ev hanımı, babam<br />

ise elektrik mühendisiydi. 1992 yılında<br />

üniversite sınavında Türkiye 332.’si olarak<br />

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni<br />

kazandım. Tıp Fakültesi eğitimimi 1999<br />

yılında tamamladım. Daha sonra, aynı yıl<br />

Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda Türkiye Birincisi<br />

olarak, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ihtisasıma<br />

başladım. 2003 yılında göz hastalıkları<br />

konusundaki ihtisasımı “Santral Seröz Korioretinopati<br />

Patogenezinde Serum Endothelin-1<br />

Düzeyinin ve Hayat Stres Faktörlerinin<br />

Rolü” konulu tezimi tamamlayarak bitirdim.<br />

2008 yılında doçent, 2015 yılında profesör<br />

ünvanı aldım.<br />

Asıl ilgilendiğim konu, problemli katarakt<br />

olguları ve retina hastalıklarının tıbbi ve<br />

cerrahi tedavileridir. Bu konular ile ilgili<br />

Amerika Birleşik Devletleri’nde Johns<br />

Hopkins Üniversitesi Wilmer Göz Enstitü-<br />

80 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

sü’nde çalıştım. Gaziantep ilinde kurduğumuz<br />

göz hastanesinde çalışmalarıma<br />

devam ettim. Ayrıca bu bölgenin Suriye’ye<br />

komşu olması nedeniyle oldukça fazla<br />

sayıda savaşta yaralanan travma vakalarının<br />

ameliyatını gerçekleştirdim. Travma<br />

cerrahisi ile ilgili geniş vaka serim mevcut.<br />

İşte bu olgulardan birinde gerçekleştirdiğim<br />

bir operasyon ile 2014 yılında Avrupa<br />

Retina Kongresi’nde dünya ikinciliği<br />

ödülünü aldım.<br />

Uzmanlık alanınız olan göz hastalıklarına<br />

dair ülkemizdeki çalışmaları nasıl<br />

buluyorsunuz? Türkiye’de bu branş yıllar<br />

içerisinde ne kadar yol kat etti?<br />

Benim asıl üzerinde çalıştığım konu, retina<br />

hastalılarının medikal ve cerrahi tedavileri.<br />

Bu konuda dünyada son yıllarda inanılmaz<br />

gelişmeler var. Tabi ki bu gelişmeler,<br />

ülkemiz doktorları tarafından kongreler<br />

aracılığı ile takip edilmekte ve çok kısa<br />

süre içerisinde ülkemize de getirilmektedir.<br />

Bu gelişmelerin önemli olanlarından<br />

bahsedersek, ilaç firmalarının özellikle sarı<br />

nokta hastalığı üzerinde çalışmalarını artırmış<br />

olması ve gelecekte bu hastalığa bağlı<br />

görme kayıplarının artık yaşanmayacak olmasıdır.<br />

Ayrıca genetik retina hastalıklarında<br />

kullanılacak kök hücre çalışmalarıdır.<br />

Bu çalışmalar halen geçerlilik kazanmamış<br />

olmalarına rağmen, sonuçlar umut vericidir.<br />

Bunların yanı sıra retina cerrahisinde<br />

de baş döndürücü gelişmeler var. Son<br />

yıllarda özellikle ALCON firması tarafından<br />

yürütülen Ar-Ge çalışmaları ile retina<br />

cerrahisinde kullandığımız cerrahi aletlerin<br />

çapları nerdeyse kalem ucu boyutlarına<br />

düşürüldü. Boyutlardaki bu azalma, cerrahi<br />

travmayı en düşük seviyeye çekmekte<br />

ve hastanın çok kısa sürede iyileşmesini<br />

sağlamakta. Ayrıca en son ulusal kongrede<br />

ALCON firması, retina cerrahisinde çok<br />

ihtiyaç duyulan birçok yeni cerrahi alet<br />

tanıttı. Bu aletlerin kullanıma girmesiyle<br />

yeni süreçte retinal cerrahi manevra daha<br />

kolay hale gelecek.<br />

2014 yılında dünya çapında büyük<br />

bir başarıya imza atarak ödüle lâyık<br />

görüldünüz. Bu çalışmanızdan<br />

bahseder misiniz?<br />

25 yaşında savaş nedeniyle bir gözünü<br />

kaybetmiş, diğer gözü parçalanmış, kitabi<br />

bilgiye göre görme şansı olmayan Suriyeli<br />

bir hastayı ameliyat ettim. O zamana kadar<br />

bu tür hastaların gözlerine ameliyat ile<br />

kurtarılma şansı verilmiyordu. Bu ameliyatın<br />

videosunu Londra’da düzenlenen,<br />

Avrupa’nın en büyük retina kongresi Euretina<br />

Kongresi’ne 2014 yılında gönderdim ve<br />

Vitreo-Retinal Cerrahi Video Yarışması’na<br />

katıldım. Değişik ülkelerden seçilen jüri, benim<br />

cerrahi videomu ikincilik ödülüne lâyık<br />

gördü ve bu kongrede derece elde eden ilk<br />

Türk hekim unvanını aldım.<br />

Okuyucularımıza göz sağlığının<br />

korunmasına dönük bazı tüyolar<br />

verebilir misiniz? Neler yapmalı ve<br />

nelere dikkat etmeliyiz?<br />

Göz sağlığının temeli, aslında vücut sağlığından<br />

geçer. Yani vücudunuz için iyi olan<br />

şey, gözünüz için de iyidir. Vücudunuzun<br />

sağlığı için en önemli şey sağlıklı beslenmek.<br />

Sağlıklı beslenmenin yolu ise renkli<br />

beslenmekten geçer. Omega 3 yağ asitleri,<br />

lütein, çinko, C vitamini ve E vitamini olan<br />

besinleri bol tüketin. Ispanak gibi yeşil<br />

ve yapraklı sebzeleri, somon, ton balığı<br />

ve diğer yağlı balıkları, yumurtayı günlük<br />

beslenme alışkanlıklarınız içine katın. Kilo<br />

almayın, egsersiz yapın. Fazla kilonun sarı<br />

nokta hastalığı ile ilişkisi bilinmektedir.<br />

Mutlaka güneş gözlüğü kullanın. Katarakt,<br />

sarı nokta hastalığının, ultraviyole teması ile<br />

ilişkisi ispat edilmiştir. Bilgisayar kullanmak<br />

herhangi bir kırma kusuruna sebep olmaz,<br />

daha açık bir ifade ile “gözü bozmaz”. Ancak<br />

bilgisayar kullanımı sırasında kişilerin göz<br />

kırpma reflekslerinin azalması, günün<br />

ilerleyen saatlerinde gözlerde kızarıklık,<br />

sulanma, görmede bulanıklık ve yorgunluk<br />

hissine neden olabilmektedir. Bu sebeple<br />

periyodik olarak molalar vererek, ofiste<br />

uzak bir noktaya veya pencereden dışarı<br />

bakın. Sigara içmeyin. Sigara içmenin yaşa<br />

bağlı sarı nokta hastalığı, katarakt, kuru göz,<br />

retina damar hastalıkları ile ilişkisi ispatlanmıştır.<br />

Düzenli olarak, en az yılda bir göz<br />

doktorunuza muayene olun.<br />

Bundan sonraki çalışma ve<br />

faaliyetlerinize dair neler söylersiniz?<br />

Sağlık alanında hayata geçirmeyi<br />

plandığınız yeni bir proje var mı?<br />

Suriye savaşı sırasında 1000 civarında travma<br />

hastası ameliyat ettim. Bu hastalar, vitreo-retinal<br />

cerrahi grubundaki hastalar içindeki en<br />

ağır vakalardır. Bu hastalardan edindiğim<br />

bilgi ve tecrübeleri yurt içi ve yurt dışı kongrelerde<br />

sundum. Bu hastalar ile ilgili sonuçları<br />

makale haline getirmek üzereyim. Sonuçlar<br />

enteresan, literatürdeki birçok bilgiyi değiştirecek<br />

nitelikte. Bu projemi tamamladıktan<br />

sonraki amacım, tavuk karası gibi retinanın<br />

genetik, yani kalıtsal geçen hastalıkları ile ilgili<br />

çalışmalar yapan yurt dışındaki bir merkeze<br />

gidip, bu merkezdeki genetik ve kök hücre<br />

çalışmalarını ülkeme kazandırmak.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 81


Söyleşi<br />

Bağdat Caddesi’nin müzisyen doktoru:<br />

NECİP ERKUT ATTAR<br />

PINAR BALTACI<br />

Bağdat Caddesi, bir süredir farklı zevklerle<br />

döşenmiş, çok yönlü bir doktorun muayenesine<br />

ev sahipliği yapıyor. Kadın Hastalıkları<br />

ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Necip<br />

Erkut Attar, aynı zamanda bir müzisyen ve<br />

koleksiyoner. Farklı sanatsal faaliyetlere<br />

olan ilgisiyle dikkat çeken Doktor Attar, tıp<br />

alanında ulusal ve uluslararası mecrada<br />

birçok yeni çalışmaya imza atıyor.<br />

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp<br />

Fakültesi mezunu olan Attar, yurt dışı görevlerinin<br />

ardından ülkemize geri dönerek,<br />

İstanbul Üniversitesi Tüp Bebek Araştırma<br />

ve Uygulama Merkezi’nin kurulmasına<br />

öncülük etmiş bir duayen. Prof. Attar ile<br />

doktorluk serüvenine başladığı zamanları,<br />

babası Cemil Attar’ı, bilimin ışığında geçen<br />

yılları, kadın hastalıkları alanındaki gelişmeleri<br />

ve bu anlamda dikkat edilmesi gereken<br />

hususları konuştuk. Tabii bunun yanında<br />

adeta hobi merkezi olan muayenehanesinin<br />

detaylarını da konuşmadan edemedik.<br />

Erkut hocanın ilk okulu esasında Güzel Sanatlar<br />

Fakültesi Müzik Bölümü... Çok sevdiği<br />

ve erken yaşta kaybettiği babası Dr. Cemil<br />

Attar’ın vasiyeti üzerine kaydını yaptırıyor<br />

Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne.<br />

Ancak bir süre sonra annesinin ısrarlarına<br />

dayanamayarak müziği yarıda bırakıyor ve<br />

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi<br />

süreciyle baba mesleğini devralıyor.<br />

“Babanız hayatınızda önemli bir noktada<br />

sanırım” diye soruyorum; “Sadece benim<br />

hayatımda değil, mesleğini icra ettiği yıllarda<br />

onu tanıyan Anadolu insanının hayatında<br />

da öyle diyor” ve başlıyor anlatmaya:<br />

ANADOLU’NUN KARA DOKTORU:<br />

CEMİL ATTAR<br />

“Babam Cemil Attar, Cumhuriyet’in ilk doktorlarındandır.<br />

O da Kadın Doğum Uzmanı<br />

idi, çok uzun yıllar Anadolu’da büyük bir<br />

meslek aşkıyla çalıştı. Cumhuriyetin ilk<br />

eğitimli çocuklarındandı. O dönemlerin<br />

verdiği enerjiyle ülkeyi kalkındırmak ve ülke<br />

Necip Erkut, babası Cemil Attar ile... Doktorluğunun<br />

haricinde müzik kulağı da babasından miras kalmış...<br />

sağlığına katkı sunmak adına gece gündüz<br />

çalışırdı. Babam iyi bir doktordu. Kırşehir<br />

Mucur’da görev aldı uzun yıllar. Anadolu’da<br />

tanınan ve sevilen, İnce Memed gibi bir<br />

adamdı. Şehirde de doktor yokken, babam<br />

kasabada çalışmayı tercih etti. Lakabı ‘Kara<br />

Doktor’du. Adına şiirler yazıldı, besteler<br />

82 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Söyleşi<br />

yapıldı. Çünkü hastalara bedelsiz bakar,<br />

çocukları çok sever, herkesin yardıma<br />

koşardı. Müzik sevgim de babamdan miras<br />

kaldı bana. Hem Klasik Batı Müziği’ni hem<br />

de Türk Sanat Musikisi’ni iyi bilirdi. Ben de<br />

bölümü bıraktım ama müzik sevgim hiç bitmedi.<br />

Özellikle operaya ilgim var, dünyanın<br />

her yerinde izlemeye gayret ediyorum.”<br />

ULUSAL VE ULUSLARARASI<br />

ALANDA BAŞARILAR<br />

Spesifik özel çalışma alanlarının tüp bebek<br />

ve endometriozis olduğunu ifade eden<br />

Dr. Erkut Attar’ın kariyeri, şu aşamalardan<br />

geçerek bugünlere evrilmiş: “Okulun<br />

bitmesine yakın son bir yılımı yurt dışında<br />

geçirdim. İskoçya’da çalıştım. Oradan<br />

aldığım yeni vizyondan sonra kadın doğum<br />

ihtisasını kazandım ve ilk görev yerim olan<br />

Zeynep Kamil Hastanesi’nde çalışmaya<br />

başladım. Ardından yine yurt dışı süreci<br />

başladı. Amerika’da baş asistan olarak<br />

çalışarak, moleküler tıp ve laboratuvar öğrendim.<br />

Tüp bebek sistemi ile ilgilenirken,<br />

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde<br />

açılmak istenen bir Tüp Bebek<br />

Merkezi sürecine dâhil oldum ve öncülük<br />

ettim. Şu an muayenehanemin yanı sıra<br />

Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. unvanı ile dersler<br />

vermeye devam ediyorum.”<br />

ENDOMETRİOZİS NEDİR?<br />

Prof. Dr. Necip Erkut Attar, uzun bir süredir<br />

çalıştığı endometriozis hastalığının her on<br />

kadından birinde olduğunu belirterek, konuya<br />

ilişkin dergimize şu bilgileri aktardı: “Bu<br />

çalışmaya dönük çok araştırmalar yaptım.<br />

Hastalık kadınlarda kasık, karın ve adet dönemi<br />

ağrılarıyla ilgili şikâyetlerin yaratacağı<br />

sorunları kapsıyor. Her on kadından birinde<br />

görülüyor. Aynı zamanda yüzde 30 oranında<br />

da kısırlığa yol açıyor. Çok sık rastlanan ve<br />

kadınlarda yaşam kalitesini düşüren bir<br />

hastalık, tanısı da zor. Üç sene kadar Amerika’da<br />

bir üniversitede bu çalışmaları yaptım,<br />

kitaplar ve yayınlar hazırladım. Erken teşhis,<br />

hastalığın ilerlememesi için çok önemli.”<br />

YILDA EN AZ BİR KEZ JİNELOJİK<br />

MUAYENE ŞART!<br />

Her kadının yılda en az bir kez jinekolojik<br />

muayeneden geçmesinin önemli olduğunun<br />

altını çizen Attar; “Üreme çağındaki<br />

kadınların karşı karşıya kaldığı ciddi hastalıklar<br />

var. Önlem alınması gerekli... Mesela<br />

üreme çağındaki kadınlar, rahim ağzı kanseri<br />

ile karşı karşıya kalabiliyor. Özellikle<br />

cinsel ilişkiye girilmesinin ardından, geç<br />

kalınırsa bu hastalık öldürücü olabiliyor.<br />

Bunun yanında yine üreme çağında ve 40’lı<br />

yaşlardan sonra meme kanseri riski artıyor.<br />

Basit bir meme muayenesi ile bu riskten<br />

kurtulmak mümkün. Mesela birçok kişinin<br />

bilmediği bir bilgiyi de aktarmak isterim. 9<br />

yaşından 24 yaşına kadar kadınlara uygulayabileceğimiz<br />

bir aşı ile rahim ağzı kanserini<br />

engellemek mümkün. Birçok kadın bunu<br />

bilmediği için aşı konusunda geç kalıyor.<br />

Bunun yanında hastalık olmasa dahi kasık<br />

ağrısı şikâyeti ile günlük yaşamı olumsuz<br />

etkilenen çok fazla kadın var. Halk arasında<br />

evlenince geçer, doğum yapınca geçer gibi<br />

söylentiler yüzünden doktora görünmüyorlar<br />

ne yazık ki. İyi bir hekimin hastalara<br />

eğitim vermesi gerekir. Tedavilerle kadınlar<br />

tüm bu hastalıklardan kurtulabilirler” dedi.<br />

“ARTIK YERYÜZÜNDE<br />

GEBE KALMAYAN İNSAN YOK”<br />

Aynı zamanda tüp bebek konusunda da<br />

uzman olan Necip Erkut Attar’a, çağımızın<br />

en büyük sorunları arasında yer alan<br />

hamile kalamama sorununu sorduk.<br />

Günümüzde teknolojinin ve tıp alanındaki<br />

gelişmelerin sonucunda bu soruna çeşitli<br />

çözümler bulunabildiğini ifade eden Attar’a<br />

göre hamilelikte en önemli unsur yaş: “Artık<br />

geç evlilikler, kariyer sorunları ve ekonomik<br />

koşullar, kadının gebe kalma yaşını<br />

geciktiriyor. Tabi yaş faktörü ve gebe kalma<br />

potansiyeli arasında çok büyük ve önemli<br />

bir bağ var. Çünkü yaş ilerledikçe, özellikle<br />

35 yaşından sonra doğurganlık ciddi<br />

derecede azalıyor. Bunun yanında çevresel<br />

faktörler de bu anlamda genetiğimizde<br />

ciddi sorunlara yol açıyor. Dolayısıyla bütün<br />

bunlar bir araya gelince, hem kadın hem de<br />

erkekte doğurganlık potansiyeli azalıyor. Bu<br />

aşamada yine eğitim çok önemli. Kadına<br />

nasıl gebe kalacağı anlatılabilir. Fakat yine<br />

de okuyucularımız şunu bilsinler ki, gelişen<br />

yeni tıp teknikleriyle artık yeryüzünde gebe<br />

kalmayan insan yok.”<br />

“BAĞDAT CADDESİ<br />

ÇOK ÖZEL BİR BÖLGE”<br />

İlk başlarda muayenehanesinin Avrupa<br />

Yakası’nda olduğunu ifade eden Necip<br />

Erkut Attar; “Buradaki muayenehaneyi ilk<br />

açtığımız zamanlarda sadece Anadolu Yakası’ndaki<br />

hastalara ulaşabilmeyi hedeflemiştik.<br />

Fakat sonraları zamanla birbirimizi çok<br />

sevdik <strong>Kadıköy</strong>lüler ile. Eşim de <strong>Kadıköy</strong>lüdür,<br />

bu sebeple de alışmamız zor olmadı.<br />

Bu yakada yaşıyoruz. Fenerbahçe’de de bir<br />

teknem var, yelken yapıyorum orada. Her<br />

gittiğimde kendimi hem bir sahil kasabasında<br />

hissediyor hem de İstanbul’dan çok<br />

uzaklaşmamış olmanın bilinciyle büyük<br />

keyif alıyorum. Bunun yanında Bağdat<br />

Caddesi çok özel bir bölge, entelektüellik ve<br />

sosyo-kültürel seviyesi bir hayli yüksek. Son<br />

zamanlarda kentsel dönüşümden kaynaklı<br />

olarak dokusunda bazı değişiklikler olsa da<br />

kafeleri, pub’ları, marinası ile gerçekten yaşanası<br />

bir yer. Hemen hemen tüm dünyayı<br />

gördüm, fakat burayı çok ayrı seviyorum”<br />

şeklinde konuştu.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 83


Spor<br />

Milli güreşçi Mehmet Ali Demirtaş:<br />

Güreşin felsefesi sevgiden geçer<br />

BERK DEMİRTAŞ<br />

İnsanlar arasında silahsız olarak en basit ve<br />

doğal mücadele şekli olan güreş, ata sporumuz...<br />

İnsanlık tarihi kadar eski olduğu<br />

düşünülen, bütün vücut bölümlerinin ortak<br />

çalışmalarını gerektiren; ayrıca cesaret,<br />

refleks, beceri ve dayanıklılık isteyen bir<br />

spor dalı. Tabii tüm bunların yanında bir de<br />

sporcu ahlakı, en temel gerekliliklerinden.<br />

Bu söyleşimizde 1970’lerin <strong>Kadıköy</strong>’üne<br />

gidiyor ve o zamanlar büyük bir mücadele<br />

örneği göstererek milli güreşçi olmaya hak<br />

kazanan Mehmet Ali Demirtaş’ın konuğu<br />

oluyoruz. Başarılarını, hırslarını, uğradığı<br />

haksızları, o anları tekrar yaşıyormuşçasına<br />

anlatıyor Demirtaş ve ekliyor: “Güreşin<br />

felsefesi sevgiden geçer.”<br />

Ne zaman ve nerede dünyaya geldiniz?<br />

Güreş ile nasıl tanıştınız?<br />

1951 senesinde Bingöl’ün Yayladere ilçesinde<br />

doğdum. Köyümüzde okul olmadığı<br />

için babam beni İstanbul’a, amcamın<br />

yanına gönderdi. İlkokul, ortaokul ve<br />

liseyi İstanbul’da okudum. Ortaokul son<br />

sınıftayken güreşçi olan bir komşumuz<br />

sayesinde güreşle tanıştım. Beraber Fikirtepe’de<br />

antrenmanlara gidip geldik. Fakat<br />

üniversite nedeniyle güreşe iki sene ara<br />

vermek durumunda kaldım. Üniversiteyi de<br />

İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda<br />

okudum. Rahmetli Tarık Akan ile<br />

aynı sınıftaydık.<br />

1969’da tekrar güreşe geri döndüm. 1970<br />

senesinde Türkiye Gençler Birincisi oldum.<br />

1971’de Akdeniz Olimpiyatları seçmelerini<br />

kazandım, fakat bir haksızlığa uğradım.<br />

1972’de Balkan Olimpiyatları’nda şampiyon<br />

oldum, ki o Olimpiyatlar’da benden başka<br />

şampiyon olan Türk yoktu. Yine 1972’de<br />

Münih Olimpiyatları’na katıldım. 1973,<br />

1975 ve 1977 senelerinde Türkiye Birincisi<br />

oldum. Bunun dışında çeşitli turnuvalarda<br />

da birinciliklerim var. Fakat tüm bu başarıları<br />

kazandığım süreçte dönemin siyasi olayları<br />

sonucunda benim görüşüm, ideolojim<br />

Türkiye’deki duruma ve güreş camiasına ters<br />

düştüğü için 1978 senesinde Almanya’ya gittim.<br />

Hayatıma hâlâ orada devam ediyorum.<br />

Güreş sporunun geçmişi ve bugününe<br />

baktığınızda neler söylersiniz? O<br />

zamanlar olanaklar nasıldı?<br />

Tabi bizim zamanımızda güreş çok popülerdi.<br />

Hatta futboldan önce geliyordu diyebilirim.<br />

Ata sporu olduğundan çok önemli bir<br />

yere sahipti. Bizden önceki dönem biliyorsunuz<br />

İkinci Dünya Savaşı olduğu için ve biz<br />

de savaşa girmediğimizden, diğer ülkelere<br />

göre ekonomik ve sportif anlamda çok daha<br />

iyi durumdaydık. Bu fırsattan istifade, o<br />

zamanki güreşçilerimiz çok önemli başarılar<br />

sağladı. Bizim dönemimizde ise Sovyetlerin<br />

bir hegemonyası olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Sovyetler inanılmaz yatırımlar yapıyordu<br />

spor konusunda ve ayrıca inanılmaz bir<br />

doping tufanı vardı bizim dönemimizde. Tabi<br />

bizde bilimsel çalışma sistemi gibi bir şey<br />

yoktu. Brandalı minderlerin üzerinde güreş<br />

yapıyorduk yani. Çünkü hocalarımız da bu<br />

taktiklerle güreşe girmişlerdi. Bu eski çağ<br />

çalışmalara da dur diyen benim.<br />

Neler yaptınız peki bu konuda?<br />

İlk kez Türkiye’de bilimsel çalışmayı güreşe<br />

getiren kişi ben ve Turgay Renklikurt’tur.<br />

1975 senesinde Turgay ve Muharrem Atik ile<br />

Tekel takımını kurmuştuk. Bir arkadaşımız<br />

sayesinde tanıştık. Bütün bilimsel ve teknik<br />

çalışmaları ben yaptırıyordum kulüpte. Bir<br />

sene Türkiye Güreş Şampiyonası’nda sıkletlerde<br />

7 tane şampiyonluk çıkardım. Fakat<br />

sonra sporun içine de siyaset girdi, belli görüşler<br />

sporda da tekelleşmeye başladı. 1978<br />

senesinde Tofaş ile beraber Amerika Dünya<br />

Şampiyonası’na gidecektim, fakat sonradan<br />

federasyonda yapılan değişiklikler sonucu<br />

beni seçmesiz takıma koydular. O sırada<br />

bana Almanya’dan teklif gelmişti, ben de<br />

burada olanlara dayanamadım, bıraktım<br />

gittim Almanya’ya.<br />

Almanya’da devam ettiniz mi güreşe?<br />

Almanya’da beş sene güreşe devam ettim.<br />

Oranın sistemi daha farklı tabi... Orada<br />

84 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Spor<br />

günümüz futbolundaki gibi lig olarak<br />

ayrılmışlar. Almanya Güreş Birinci Ligi’nde<br />

beş sene boyunca güreş yaptım. Güreştiğim<br />

tüm takımlarla finale çıktım.<br />

Peki, şu anki güreş sistemiyle sizin<br />

döneminiz arasında ne gibi farklar var?<br />

Şu anki güreş sistemiyle bizim dönemimiz<br />

arasında dağlar kadar fark var. Bugün bu<br />

sistemle herhangi bir güreşçi şampiyon<br />

olamıyorsa, kendine güreşçi demesin. Çünkü<br />

zaten iki gruba ayrılıyor A ve B diye. Her<br />

grupta birinci ve ikinci olanlar, otomatikman<br />

ilk dördün içine giriyor. Üç-dört kişi yenen<br />

şampiyon oluyor. Bizim zamanımızda<br />

altı kişi yenip elenenler oluyordu. Ve dokuz<br />

dakikadan oynanıyordu. Şimdi bakıyorum<br />

yok yere yat, yok ayağından tutarak başla,<br />

bunlar bizim zamanımızda yoktu. Güreş şu<br />

an inanılmaz basitleşti ve bu yüzden izlenme<br />

oranı da düştü. Ben bir güreşçi olarak<br />

zevk almıyorum, diğer insanlar nasıl alsın?<br />

Hangi spor kulüplerinde oynadınız?<br />

Antrenmanlarınız nasıl geçiyordu?<br />

Başlangıçta Haydarpaşa Demirspor’daydım.<br />

Kulübün kendisinin bir programı<br />

mevcuttu. Öğleden sonra 2-3 saatlik bir<br />

antrenman programı vardı, fakat bu yetersizdi<br />

tabi. Ben kafama şampiyon olmayı<br />

koymuştum ama bu kadar az antrenman<br />

ile bu mümkün değildi. 1971 Akdeniz<br />

Olimpiyatları’nda grekoromende haksızlıklara<br />

uğrayınca, Dünya İkincisi olan Mehmet<br />

Uzun’u izlemeye başladım. Hocamız bana,<br />

“Sen Mehmet Uzun’u nasıl yeneceksin, gel<br />

vazgeç bu işten” diye telkinlerde bulunuyordu.<br />

Ben tabi onu orada izleyince kafama<br />

koydum ve “Seneye Balkan Olimpiyatları’na<br />

ben gideceğim” dedim. O hırsla<br />

çalışmalarımı günde 5-6 saate çıkardım.<br />

Sabah Haydarpaşa’dan başlayarak, Göztepe<br />

kavşağına kadar koşup geliyordum.<br />

Üstüne yaklaşık bir saat halter ve ağırlık<br />

çalışıyordum. Sonra işe gidiyordum, akşam<br />

da iş çıkışı okuluma gidiyordum. Ardından<br />

Türkiye ve Balkan Şampiyonu olunca,<br />

günde iki defa antrenman yapmaya başladım.<br />

Sabah yine kondisyon, barfiks, halat,<br />

koşu istasyonları vb. antrenman çeşitlerini<br />

çalışıyorduk. Ondan sonra da güreş antrenmanları<br />

ve güreş teknikleri... E tabi bunun<br />

meyvesini de aldık.<br />

Güreşteki özelliklerimden biri de hem serbest<br />

hem de grekoromen yapardım. 1972<br />

senesinde “Türkiye’nin en teknik sporcusu”<br />

seçildim. Aynı sene büyükler kategorosinde<br />

Türkiye Şampiyonası’na katıldım. Dokuz<br />

güreşin altısını tuş ile yendim. O zaman<br />

Süleyman Akbayır ağabeyimiz ve Malatyalı<br />

Mahmut Kulu’nun bana çok yardımı olmuştur.<br />

Fakat daha önce de söylediğim gibi<br />

hoca konusunda çok sıkıntılıydık. Bilimsel<br />

çalışmalardan bihaber insanlardı. Biz de<br />

sağ olsun Turgay Renklikurt hocam ile bunu<br />

değiştirdik. Maalesef ki Türkiye’de bu ülke<br />

için çalışan insanlar çok kolay harcanır. Biz<br />

de bu harcanan insanlardan biriyiz işte.<br />

Sizce devlet güreşi yeterince<br />

destekliyor mu?<br />

Eskiye göre kesinlikle daha iyi yatırım olduğuna<br />

eminim. 1972 senesinde Balkan Şampiyonu<br />

oldum, beş kuruş para almadım.<br />

Şimdi görüyoruz ki şampiyon oluyorlar;<br />

altınlar, arabalar, evler, herkese bir şeyler<br />

veriyorlar. Zaten dediğim gibi şampiyon olmak<br />

o kadar kolaylaştı ki, çok daha rahatlar<br />

artık. Antrenman kalitesi de, antrenman<br />

yapılan salonlar da çok daha gelişti. Burada<br />

devletin desteği var. Fakat bana sorarsanız,<br />

bu bizim ata sporumuz. Nasıl futbola,<br />

basketbola bu kadar önem veriliyorsa,<br />

güreşe de aynı derecede önem verilmeli ve<br />

başarılar daha çok ödüllendirilmeli.<br />

“O dönemler Avrupa İkincisi Hayri<br />

Polat vardı, 82 kiloda güreşiyordu.<br />

Benim amacım da 82 kiloya çıkıp, onla<br />

güreşmekti. Tabi hocam beni bırakmıyor,<br />

yok senin kemiklerin zayıf, yok<br />

sen onla güreşemezsin, o seni hemen<br />

yener gibi sözler söylüyor. Neyse ben<br />

dinlemedim, 82 kiloya çıktım. Yaklaşık<br />

altı ay sonra Güreş Şampiyonası oldu.<br />

Ve ben Hayri Polat’ı o şampiyonada 12<br />

sayı farkla yendim. Yani bir işe baş koyacaksınız,<br />

hedefiniz olacak ve cesaretli<br />

olacaksınız. Gözünüz hep büyüklerde<br />

olsun. Biz Dünya Şampiyonlarını, Avrupa<br />

İkincisi olan kişileri yendik, fakat<br />

sporun içine siyaset girmesiyle etnik<br />

köken ve siyasi düşüncelerden kaynaklı<br />

yollarımız çok kesildi. Ben de o dönemler<br />

solcuydum. Deniz Gezmiş’ler ile aynı<br />

okullardaydık. Bize bu yapılanlardan<br />

sonra da bırakıp gittim.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 85


Aktüel<br />

Birebir antrenman,<br />

sağlıklı beslenme ve keyifli yaşam:<br />

MODACTIVE<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Moda Deniz Kulübü bünyesinde faaliyet gösteren ModActive<br />

Fitness Merkezi, farkını ortaya koymaya devam ediyor.<br />

Diğer fitness merkezlerinden farklı olarak denizle iç içe<br />

olması ve üst katında özel Veranda Restoran’ının olması,<br />

ModActive’i ilgi çekici kılıyor.<br />

<strong>2019</strong> yılının hemen başında hem sağlıklı yaşam hem de<br />

ModActive’nin yakın zamanda planladığı projeleri üzerine<br />

konuştuğumuz ModActive Fitness Merkezi Yöneticisi Kubilay<br />

Erişken; “Burada iki anlayış var, sağlıklı beslenme ve<br />

kilo verme. Sağlıklı beslenme ile kilo verme arasındaki paralellik<br />

iyi şekilde ayarlanırsa, vücut regüle olduğu zaman<br />

kilo verip sağlıklı olunmuyor. Sağlıklı olunduğu için kilo<br />

verilmeye başlanıyor. Öncelikle yeme düzeninin belli bir<br />

aşamaya getirilmesi gerekiyor. Sağlıksız şekilde kilo verip,<br />

sonra tekrar kilo almak hiçbir işe yaramıyor” mesajı verdi.<br />

‘PERSONEL TRANINING’ POPÜLERLİĞİNİ KORUYOR<br />

Bu yıl ModActive’de bazı yenilikler olacağını, dünyadaki<br />

genel trendi takip ettikleri için o trende uygun olan<br />

gelişmeleri merkezlerine de yansıtmaya çalıştıklarını<br />

ifade eden Erişken; “Dünyada şu an en önde gelen<br />

antrenman PT (Personal Training). Bizim kulübümüzdeki<br />

antrenörlerin yeterlilik derecesi yüksek olduğu için, üyelerimiz<br />

birebir antrenman yapmayı tercih ediyor. Birebir<br />

antrenmanda sonuç alma süresi kısa ve hata yapma<br />

olasılığı daha düşük oluyor. Kulübe gelirken de birebir ilgi<br />

olduğu için disipline olmak daha kolay. Genelde üyeler,<br />

spor salonuna üyeliklerini yaptırdıktan sonra gelmezler.<br />

Gelme aralıkları, frekansları düşer. Personal Training’in<br />

avantajı, antrenörün üyeyle birebir ilgilenmesi, gelmediği<br />

zaman araması, tamamıyla o kişiye konsantre olması. Bu<br />

avantajlar, üyenin hedeflerine daha kısa sürede ulaşma-<br />

86 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Aktüel<br />

sını sağlıyor. Onun için bu yönde ciddi bir<br />

eğilim var. Biz de kulüpte bu yönde hizmet<br />

veriyoruz. Fonksiyonel antrenmanlar olarak,<br />

boksu ve savunma sanatlarını ekledik.<br />

Avrupa şampiyonu antrenörümüz var, Denizcan.<br />

Ona da ciddi bir talep söz konusu.<br />

Özellikle kadınlar ve ofis hayatında çalışan<br />

insanlar rahatlamak, stres atmak ve kendilerini<br />

savunmak için severek geliyor” dedi.<br />

“EN BÜYÜK AVANTAJIMIZ, YILIN 6 AYI<br />

DIŞ MEKÂNI KULLANABİLMEMİZ”<br />

Kulüpte stüdyo dersleriyle alakalı olarak<br />

yeni eklemeler yaptıklarını, zumba programlarını<br />

artırdıklarını; pilates, total body,<br />

spinning sınıflarına yoğun olarak devam<br />

ettiklerini belirten Kubilay Erişken, şu açıklamalarda<br />

bulundu: “Diğer kulüplerden<br />

farklı olarak en büyük avantajımız, yılın<br />

6 ayı dış mekânı kullanabiliyor olmamız.<br />

Dış mekânımız hem görsel olarak hem de<br />

fiziki şartlar açısından diğer yerlere göre<br />

üstünlük sağlıyor. Deniz kıyısında çim alanımız<br />

mevcut. Bu da cezbedici bir özellik,<br />

oldukça keyifli oluyor.<br />

<strong>2019</strong>’DA YAZ OKULU<br />

FAALİYETLERİNİ ARTIRACAĞIZ<br />

Bu yıl kulüp tarihinde ilk kez yaz okulu<br />

yaptık, çocuklarla ilgili ciddi bir katılım<br />

oldu. <strong>2019</strong>’da yaz okulunun faaliyetlerini<br />

arttıracağız. Klasik yaz okulu dışında bir<br />

yaz okuluydu. Kursun içinde yelken vardı.<br />

Drama, kişisel gelişimle ilgili aktiviteler,<br />

sanat, tenis, çocukların sıkılmayacağı ciddi<br />

ders programı oldu. Eğlenceli geçti çocuklar<br />

için. Bu yıl onun da ModActive’nin yeni<br />

aktiviteleri arasında yer almasını sağlayacağız.<br />

Hem de kulübe gelen üyelerimizin<br />

memnuniyetinin artması açısından önemli<br />

oldu. Çocukların katılacağı aktivitelerin<br />

sayısı pek fazla değildi. Biz de Moda’da<br />

ciddi bir tercih konusu olduk. <strong>2019</strong>’da da<br />

bu yönde bir çalışmamız olacak. Bunun<br />

haricinde yenilikleri takip ediyoruz. Yurtdışındaki<br />

yenilikleri ülkemize uyarlayan<br />

öncü kulüplerden biri olmak için sürekli<br />

olarak çalışıyoruz.”<br />

SADECE SPOR KULÜBÜ DEĞİL,<br />

BİR YAŞAM MERKEZİ<br />

Beslenmede hem kendi merkezleri hem<br />

de Türkiye açısından en büyük problemin<br />

yüksek karbonhidrat tüketimi olduğunu<br />

aktaran Erişken; “Bunun için kulübümüzün<br />

içerisinde Veranda Restoran adında özel<br />

menüleri olan bir restoran düzenledik. Aynı<br />

zamanda Florence Nightingale Hastanesi<br />

ile bir anlaşmamız var. Haftanın üç günü<br />

Florence Nightingale’den gelen bir diyetisyenimiz<br />

bulunuyor. Onun verdiği liste<br />

doğrultusunda yukarıda yemek yiyebiliyor<br />

üyelerimiz. Böyle bir avantajımız var. Zaten<br />

ModActive kurulduğundan bu yana sadece<br />

spor kulübü olarak değil, bir yaşam merkezi<br />

şeklinde tasarlanmıştı. İnsanlar iyi bir yerde,<br />

temiz bir havada egzersiz yapabilsin, sonra<br />

da egzersizin en önemli unsuru olan doğru<br />

miktardaki beslenmeye kavuşsun istedik,<br />

ki öyle bir yer yok <strong>Kadıköy</strong>’de. İstanbul’da<br />

da yeni yeni açılmaya başlandı. Biz kulüple<br />

entegre olan üst katta açtık Veranda Restoran’ı.<br />

Üyelerimiz orada istediği zaman kendi<br />

diyet anlayışına uygun olan şeyleri yiyebiliyor.<br />

Oradaki en önemli nokta, bizim toplum<br />

olarak karbonhidratı yüksek yiyecekler<br />

tüketmemiz” şeklinde konuştu.<br />

ÖNEMLİ OLAN, SAĞLIKLI KİLO KAYBI<br />

Kubilay Erişken, sağlıklı beslenme ve kilo<br />

verme arasındaki ilişkiyi ise şu şekilde<br />

paylaştı: “Sağlıklı beslenme ile kilo verme<br />

arasındaki paralellik iyi şekilde ayarlanırsa,<br />

vücut regüle olduğu zaman kilo verip<br />

sağlıklı olunmuyor. Sağlıklı olunduğu için<br />

kilo verilmeye başlanıyor. İlk önce yeme<br />

düzeninin belli bir aşamaya getirilmesi<br />

gerekiyor. Sağlıksız şekilde kilo verip, sonra<br />

tekrar kilo almak hiçbir işe yaramıyor. Bu<br />

konuda kulüpte ciddi bir yol aldık. Üyelerimizden<br />

de aç kalmadan sağlıklı bir şekilde<br />

kilo kaybedenler oldu. Bu yönde ciddi bir<br />

evrilme süreci var dünyada. Besin piramidinin<br />

Amerika’da değişmesiyle birlikte yüksek<br />

karbonhidrat ve düşük yağ diyetinin son 20<br />

yılda Türkiye’yi getirdiği nokta inanılmaz<br />

derecede kötü. Türkiye, şu anda dünyada<br />

1,5 milyonun altındaki ada ülkelerini, Pasifik<br />

ve Atlantik’teki Karayipler’i çıkardıktan<br />

sonra Amerika ile birlikte en şişman nüfus<br />

oranına sahip ülke. Son 20 yılda Türkiye<br />

birinci oldu. Amerika’nın 31 eyaletinden<br />

daha kötü durumda istatistiksel olarak.<br />

TÜİK raporlarında da bu böyle.<br />

KÖTÜ BESLENDİĞİMİZ İÇİN ZEKÂ<br />

SEVİYEMİZ DE GERİYE GİDİYOR<br />

Çok ciddi bir problemimiz var. Bu yüzden<br />

toplum olarak egzersiz yapıp, sağlıklı<br />

beslenmemiz gerekiyor. Onun da çözümü,<br />

doyma kültüründen çıkıp beslenme<br />

kültürüne geçmemiz. Karnımızın doymasıyla<br />

değil, beslenip beslenmediğimizle<br />

ilgilenmemiz gerekiyor. Son 20 yıldaki<br />

kalp, damar hastalıkları ve dolaşım yolları<br />

hastalıklarında Türkiye yine birinci. OECD<br />

raporlarına da yansıyor bu durum. TEPAV<br />

da yayınladı yine aynı şekilde, internetten<br />

hepsine ulaşılabilir. Buradaki en kötü nokta,<br />

kötü beslenme ve zekâ düzeyi arasındaki<br />

korelasyon. Dünyada bitkisel proteini en<br />

yüksek tüketen iki ülke, Azerbaycan ve<br />

Türkiye... Bu yüzden de hayvansal protein<br />

tüketimi düşük. Düşük hayvansal protein<br />

tüketen ülkelerde, çocukların zekâlarında<br />

düşüklük söz konusu... Altını çizmemiz<br />

gereken durum şu; kötü beslendiğimiz için<br />

zekâ seviyemiz de geriye gidiyor.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 87


Sağlık<br />

Sonomed ve Dr. Nevit Dilmen’den<br />

BİR BAŞARI DAHA<br />

Sonomed Tıbbi Görüntüleme Merkezi ve<br />

Laboratuvarı doktorlarından Nevit Dilmen,<br />

“Osirix Color MRI” (Renkli MR) projesiyle<br />

Doktorclub Awards - Yılın Doktoru Ödülleri’nde<br />

“Yılın Yenilikçi Dahili Bilimler Doktoru”<br />

kategorisinde birincilik ödülünün sahibi<br />

oldu.<br />

Doktorclub tarafından İstanbul Üniversitesi<br />

İstanbul Tıp Fakültesi ve Okan Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi bilimsel işbirliğiyle düzenlenen<br />

Doktorclub Awards 2018 Türkiye’nin Sağlık Ödülleri Töreni,<br />

İstanbul Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans<br />

Salonu’nda hekimler, akademisyenler ve sağlık profesyonellerinin<br />

geniş katılımı ile gerçekleşti. Türkiye’nin sağlık<br />

alanında önemli isimlerinin jüri koltuğunda oturduğu<br />

yarışmada, 17 kategoride 142 başvuru değerlendirildi.<br />

YILIN YENİLİKÇİ DAHİLİ BİLİMLER DOKTORU<br />

Jüri, ön elemenin ardından finalist olarak yarışmaya hak<br />

kazanan her dal için en fazla 5 proje seçimi gerçekleştirdi.<br />

Projeler, 17 binin üzerinde doktor tarafından oylanarak<br />

ödül sahipleri belirlendi. Uzm. Dr. Nevit Dilmen, uzun<br />

süredir geliştirmekte olduğu “Renkli MR” (Osirix Color MRI)<br />

projesi ile “Yılın Yenilikçi Dahili Bilimler Doktoru” ödülünü<br />

kazanan isim oldu. Nevit Dilmen, ödül sonrası yaptığı<br />

konuşmada projesinin MR görüntülerini analiz etmede<br />

önemli derecede hız ve kolaylık sağladığını ifade etti.<br />

Dilmen ayrıca, projede katkısı bulunan Sonomed yöneticileri<br />

Dr. Serdar Mutlu, Dr. Ayhan Cingi ve Sonomed ailesine<br />

teşekkürlerini iletti.<br />

GÖRÜNTÜNÜN RENKLİ OLMASI<br />

ALGILAMAYI KOLAYLAŞTIRIYOR<br />

Osirix Color MRI, dünyada Renkli MR alanında geliştirilen<br />

ilk yazılım olma özelliğine sahip. Proje sayesinde siyah-beyaz<br />

MR görüntülerinin özel olarak kurgulanan bir yazılımla<br />

renkli hale<br />

dönüştürülmesi<br />

sağlanıyor.<br />

Radyoloji uzmanları<br />

yağ,<br />

kas ve suyu<br />

ayırt etmek<br />

için üç ayrı siyah-beyaz görüntüye bakmak zorundayken,<br />

“Renkli MR” sayesinde bu zorunluluk ortadan kalkıyor.<br />

Böylece radyoloji uzmanları, tek ve büyük bir görüntüde<br />

yağları sarı, suları mavi ve kasları kırmızı olarak hızlı bir<br />

şekilde görebiliyor. Uzm. Dr. Nevit Dilmen, ödüllü yazılım<br />

hakkındaki detayları şöyle ifade etti:<br />

ÜCRETSİZ VE AÇIK KAYNAK KODLU<br />

“Yazılımımız ‘Osirix Color MRI’, normal bir MR cihazında<br />

elde edilen siyah-beyaz görüntüleri renkli görüntülere dönüştürmekte.<br />

Bu yazılım, ücretsiz ve açık kaynak kodludur.<br />

MR cihazları, görüntüleri gruplar halinde ve seriler şeklinde<br />

elde ediyor. Bu serilere sekans adını veriyoruz. 3 siyah-beyaz<br />

görüntüyü bir araya getirerek renkli bir seri oluşturuyoruz.<br />

3 görüntüye bakmak yerine tek görüntüye bakmak,<br />

değerlendirme süremizi kısaltmakta ve görüntüyü daha<br />

büyük görmemize yardımcı olmakta. Yağları sarı, suları<br />

mavi, kasları kırmızı gibi tanıdık renklerde görmekteyiz.<br />

Görüntünün renkli olması, algılamamızı kolaylaştırmakta.<br />

Bu alan, radyologlar ve yazılımcıların ortak çalışmaları ile<br />

gelişmelere açıktır.”<br />

İLK’LERİN DOKTORU<br />

1991 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden<br />

mezun olan Uzm. Dr. Nevit Dilmen, geçtiğimiz aylarda<br />

“Radyolojide 3 Boyutlu Baskılar” projesiyle de adından sıkça<br />

söz ettirmiş, Newsweek Dergisi’ne konu olarak dünyada<br />

bir ‘ilk’e imza atmıştı. Dilmen, Renkli MR projesiyle kazandığı<br />

ödülle başarılarına bir yenisini daha eklemiş oldu.<br />

88 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

GÖZ SULANMASINI<br />

CİDDİYE ALIN!<br />

Batıgöz Altunizade Göz Merkezi’nden Prof. Dr. Ferda Çiftçi,<br />

dergimize göz sulanması ve çocuklarda güneş gözlüğü<br />

kullanımıyla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi. Çiftçi, tedavide geç<br />

kalındığı takdirde göz sulanmasının görmeyi tehdit edebilecek<br />

sorunlara yol açabileceğini belirtti. İşte ayrıntılar...<br />

Hangi durumlarda çocukların gözleri sulanabilir?<br />

Çocuklarda çeşitli nedenlerle göz sulanabilir. Gözyaşı<br />

kanalı tıkanıklığı, göz kapaklarındaki yapısal bozukluklar,<br />

glokom (göz tansiyonu) hastalığı, gözde çizilme veya yabancı<br />

cisim kaçmaları, sulanma ile belirti verebilir.<br />

kanalı açmak gerekir. Aksi takdirde enfeksiyona yol açar,<br />

tedavi zorlaşır. Ayrıca doğumsal glokom (göz tansiyonu),<br />

sulanma tablosu ile karşımıza çıkabilir. Gözü çizilen ya da<br />

yabancı cisim kaçan çocuklarda da sulanma önemli bir<br />

belirtidir. Bütün bu tablolar acil tedavi gerektirir.<br />

Gözü sulanan çocukla ilgili ne yapılması gerekir?<br />

Kapak düzeni bozuk olan, içe veya dışa dönük kapakları<br />

olan çocuklarda irritasyon göze zarar veriyorsa, erken tedavi<br />

etmek gerekir. Tedavide geç kalınırsa, görmeyi tehdit<br />

edebilecek tablolar ortaya çıkabilir. Cerrahi tedavi ile kapak<br />

düzeltilerek sorun giderilir. Bir diğer neden, doğumsal gözyaşı<br />

kanalı tıkanıklığıdır. Gözyaşı bezi yeterli üretim yapıyor<br />

ama kanal tıkalı ise, gözyaşı yüze doğru akar. Yenidoğanlarda<br />

gözyaşının buruna aktığı kanallar kapalı olabilir.<br />

Çoğunlukla birkaç ayda kendiliğinden açılır. Erken dönemde<br />

(ilk 12 ay) masaj yapılarak, enfeksiyon olduğunda ise<br />

antibiyotik damlalar ile tedavi sağlanabilir. Bu dönemde<br />

masajın doğru yapılması önemlidir. İhmal edilmiş ve/veya<br />

yeterli tedavi yapılmamış hastalarda sürekli enfeksiyon,<br />

gözün diğer bölgelerini etkileyebilir. Bu durumda ve 1 yaşına<br />

kadar devam eden sulanmalarda kanala sondalama<br />

uygulanmalıdır. Sulanma devam ederse, sondalama tekrar<br />

edilebilir. Aynı zamanda kanala silikon tüp uygulanabilir.<br />

Bu uygulama ile yüzde 95 başarı elde edilir.<br />

Çocuklar güneş gözlüğü takmalı mı? Hangi yaşta<br />

başlamalı, seçerken nelere dikkat edilmeli?<br />

Çocukları ultraviole ışınlarından korumak için güneş gözlüklerinin<br />

kullanımı önemlidir. 10 yaş altındaki çocuklarda cilt ve<br />

göz, ultraviyole ışıklarına karşı daha hassastır. Göz kapak cildi<br />

henüz çok hassas, lensleri çok saydam olup, ışık geçirgenliği<br />

daha fazladır. Bu nedenle çocuklarda UV ışıkları daha çok<br />

zarar verebilir. Çocuklarda güneş gözlüğü ne kadar erken<br />

kullanılmaya başlanırsa, göz UV’den o derece daha fazla<br />

korunmuş olur. Kaliteli ve iyi koruyan güneş gözlüğü camları,<br />

göz kapağı cildini ve gözü korur. UV korumasız koyu renk kalitesiz<br />

camlar ışıkta gözbebeğinin küçülmesini engellerken, UV<br />

ışınlarının büyük gözbebeğinden kolaylıkla gözün arkasına<br />

geçmesine ve daha çok zarar vermesine yol açabilir.<br />

Altıncı aya kadar çocuklar doğrudan güneşe maruz<br />

bırakılmamalı ve şapka takılmalıdır. Altıncı aydan sonra<br />

dışarıda güneş gözlüğü takılması önerilmektedir. Güneş<br />

gözlüğü alırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta,<br />

yüzde 99-100 UVA ve UVB ışınlarından korumalıdır. Göz<br />

kapaklarını da örtmesi tercih edilmelidir. Ayrıca kırılmayan<br />

yumuşak cam ve çerçeveler tercih edilmelidir, plastik daha<br />

emniyetlidir. Tüm çocuklarda şapka; göz, yüz ve boyun koruması<br />

açısından da önemlidir. Çocuklarda güneş gözlüğü<br />

ve şapka kullanılması; diş fırçalama gibi, emniyet kemeri<br />

takılması gibi alışkanlık haline getirilmelidir.<br />

İlaç kullanımının kanal açma işleminde yeri nedir?<br />

Kanal tıkanıklığı nedeniyle sık sık enfeksiyon olan çocuklarda<br />

sürekli antibiyotik kullanmak çözüm değildir, tıkalı<br />

kanalın açılması gerekmektedir. 1 yaşında kanal açılmaz ve<br />

bekletilirse, uygulanan ameliyatın başarı şansı azalır.<br />

Başka hangi durumlarda çocuğun gözleri sulanır?<br />

Bazen bebeklerde kistik oluşum ile birlikte kanal tıkalı<br />

olabilir. Bu durumda hiç beklemeden sondalama yaparak<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 89


Sağlık<br />

ERKEN MENOPOZUN<br />

TEDAVİ YOLLARI<br />

Kadınlarda hayatlarının neredeyse üçte birini kaplayan<br />

menopoz; bedensel, sosyal ve psikolojik değişikliklerin<br />

aynı anda görüldüğü bir dönemi kapsıyor. 35 yaşından<br />

önce menopoza girmek ise “erken menopoz” olarak<br />

ifade ediliyor. Erken menopoz, sebepleri, belirtileri ve<br />

hormon testi ile ilgili merak edilenleri, MedAmerikan<br />

Tıp Merkezi’nden Prof. Dr. Teksen Çamlıbel’e sorduk.<br />

Erken menopoz nedir?<br />

Tıpta 35 yaşından önce menopoza girmeye “erken<br />

menopoz” denilmekle birlikte, olmanız gereken menopoz<br />

yaşından (yani annenizin menopoz yaşı gibi) yıllar önce<br />

menopoza girmeye de “erken menopoz” denilmektedir.<br />

Menopoz yaş aralığı nedir?<br />

Normal menopoz yaşı 48-52’dir. Annenizin menopoz<br />

yaşı bunu çok etkiler.<br />

Erken menopozun sebepleri ve belirtileri nelerdir?<br />

Günümüzde erken menopoz giderek artmaktadır. Buna<br />

artan yaşam stresi, sigara, hava kirliliği, radyasyon, kötü<br />

beslenme vb. etkenler neden olabilir. Erken menopozun ilk<br />

belirtisi, düzensiz adet kanamalarıdır. Adetler daha sık veya<br />

seyrek olabilir, miktarı azalır. Adetten önceki dönemde<br />

hafif ateş basması ve terleme görülebilir. Özellikle ailesinde<br />

erken menopoz hikâyesi olan ve sigara içen gençlerin<br />

böyle durumlarda hormon tahlili yaptırmasını öneriyorum.<br />

Menopoza sigaranın zararlı etkileri nelerdir?<br />

Her 10 yıl için günde içilen bir paket sigara 1 yıl, 2 paket<br />

sigara 2 yıl öne alabilir. Örneğin 20 yıl 2 paket/gün sigara<br />

içiyorsanız, menopoz yaşı 4 yıl öne gelebilir.<br />

MedAmerikan Tıp Merkezi’nden<br />

Prof. Dr. Teksen Çamlıbel<br />

kalamamaktır. Bunun çözümü yoktur. Amaç, hormon<br />

testleriyle tanıyı erken koyup çocuk sahibi olmayı<br />

hızlandırmak, eğer bu mümkün değilse, kalan az sayıdaki<br />

yumurtayı dondurup saklamaktır.<br />

Ülkemizde yumurta dondurma işlemi yaklaşık 5-6<br />

yıldır yapılmaktadır. Sosyal amaçla yapılan yumurta<br />

dondurma izni Sağlık Bakanlığı tarafından verilmiştir.<br />

Tüp Bebek Merkezimizde yumurta dondurma işlemini<br />

gerçekleştiriyoruz. Bunun için özellikle ailesinde menopoz<br />

riski olan genç kızların 6 ayda bir hormonlarına bakıyoruz.<br />

Hormon bozulmaya başladığı anda, 10-12 günlük bir tedavi<br />

süresi sonunda yumurtalarını alıp 5 yıl saklıyoruz. İleride<br />

yumurtalıklarda yumurta gelişimi durursa, geriye dönüp<br />

bu dondurulmuş yumurtalarla tüp bebek yaparak gebelik<br />

sahibi olmaları mümkündür ve bu yöntem çok başarılıdır.<br />

Hormon testi neden önemli?<br />

Adetin 3. günü yapılan hormon testi ve ultrason<br />

muayenesiyle teşhis konabilir. Menopoza girmeden, yani<br />

kadının bütün yumurtaları bitip de adetten kesilmeden<br />

önce yapılan hormon testleri yaklaşan tehlikeyi gösterir.<br />

Erken veya normal menopozu geciktirmek mümkün<br />

değildir. Fakat hormon takviyesi yapılarak, adetlerin<br />

devamı ve menopoz sıkıntıları giderilir. Erken menopozun<br />

gerçek tehlikesi, artık yumurta üretilemediği için gebe<br />

✓<br />

Her genç kız annesinin, teyzesinin,<br />

ablasının menopoz yaşlarını<br />

sorup ortalamayı bulmalı ve bu<br />

yaştan 10 sene kadar önce anne<br />

olma sürecini tamamlamalıdır.<br />

Erken menopozda tüp bebek de<br />

başarısız olmaktadır.<br />

90 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Yaşamın İçinden<br />

Hem terapi hem eğitim;<br />

DEKORATİF BOYAMA<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong> Şahin Hobi; ahşap boyama atölyeleri,<br />

kurslar ve workshop’larla <strong>Kadıköy</strong>lülere<br />

çeşitli alternatifler sunuyor. Uzun<br />

yıllar uluslararası bir kuruluşta sanat danışmanlığı<br />

görevini üstlenen ve ardından<br />

Şahin Hobi ile yolu kesişen Hatice Polat<br />

önderliğinde gerçekleşen atölyeler, hobi<br />

severler için hem terapi hem de eğitim<br />

işlevini gerine getiriyor.<br />

Dileyenlerin düzenli olarak kurslara ya da<br />

günlük workshop’lara katılabileceğini ifade<br />

eden eğitmen Hatice Polat, dergimize yaptığı<br />

açıklamada “Gelenler kafalarını boşaltıp,<br />

sorunlarından uzaklaşıyor. Kanser hastası<br />

bir arkadışımız rehabilite olmak için buraya<br />

Bahriye Hanımoğlu<br />

Esra Atamdede<br />

Hatice Polat<br />

geliyordu. Aramızda çocuğu küçük olanlardan<br />

iş yaşamından bunalanlara kadar çok<br />

farklı kişiler bulunuyor. Hatta çoğu zaman<br />

atölyeler bittiğinde de gitmek istemiyorlar.<br />

Esasında yaptığımız şey dekoratif boyama.<br />

Şahin Hobi dükkânı, polyester ile farklı objeler<br />

ortaya koyan bir üretici. Aynalar, çerçeveler,<br />

heykeller ve iç mimarlara hitap eden<br />

ürünler de var. Gelenler, buradan seçtikleri<br />

objelerle ilk olarak boyama tekniklerini öğreniyor.<br />

Aynı obje ve boylarla herkes farklı<br />

ürünler koyuyor ortaya. Tasarımın gücü ve<br />

güzelliği de burada yatıyor. Hediyeler, evleri<br />

için objeler üretiyorlar. Birçok arkadaşımız<br />

da kendi yerlerini açarak siparişler almaya<br />

başladı esasında. Belediye imkân tanırsa,<br />

sergi açmayı da düşünüyoruz” dedi.<br />

“HAYATIMIZIN EN GÜZEL SAATLERİNİ<br />

BURADA GEÇİRİYORUZ”<br />

Atölye kursiyerlerinden Esra Atamdede ise,<br />

aktivitelere büyük bir mutlulukla katıldığını<br />

şu sözlerle aktardı: “Çok mutlu oluyorum<br />

buraya geldikçe. Geçen seneden beri buradayım.<br />

Bir günlük çalışma ile geldim ama<br />

bu pozitif ortamdan kopamadım. Bir kere<br />

antidepresan etkisi yaratıyor, bütün sıkıntıları<br />

unutuyorum. Bir de eşimize dostumuza<br />

hediyelik eşyalar ortaya çıkarıyoruz. Yaptığımız<br />

ürünleri kendi evlerimizde kullanıyoruz.<br />

Sehpalar, duvar süsleri... Göz nurumuz, çok<br />

ayrı bir duyguyla yaklaşıyoruz.” Bir diğer<br />

kursiyer Bahriye Hanımoğlu ise; “Hayatımızın<br />

en güzel saatlerini burada geçiriyoruz”<br />

şeklinde konuştu.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 91


Yaşam<br />

TOLGA HAN İLE<br />

DANSA ZAMAN AYIRIN<br />

ŞAŞKINBAKKAL’DA<br />

PINAR BALTACI<br />

Tolga Han Dans Okulu artık Anadolu Yakası’nda... Ülkemizde<br />

dansın sevilmesini sağlayan önemli isimlerden<br />

olan Tolga Han, Bahçeşehir ve Mecidiyeköy’ün ardından<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de de bir şubesini açtı. Ferah Duysak ve Ege &<br />

Yunan Dansları Eğitmeni Birol Süren ortaklığında kurulan<br />

dans okulunda eğitmenlerin tamamı, Tolga Han’ın<br />

kadrosundan ve alanında uzman kişilerden oluşuyor.<br />

Okulun yöneticisi ve ortağı olan Ferah Duysak ile<br />

dansla tanışma hikâyesinin yanı sıra Tolga Han Dans<br />

Okulu’nun açılma sürecini konuştuk. Yaklaşık 4 ay<br />

önce hizmete giren okuldaki faaliyetlerine de değinen<br />

Duysak; “Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü mezunu<br />

bir ekonomistim. Bir kızım var. Kızım büyüdükten sonra<br />

anladım ki kendim için hiçbir şey yapmamışım. Radikal<br />

bir kararla dansa başladım 50 yaşımdan sonra. Ege &<br />

Yunan danslarıyla başladığım serüvenim, hocam Birol<br />

Sürel ile bir dans okulu açmaya karar verdiğim anda<br />

taçlandı. Bunun için en doğru adresin Tolga Han olduğunu<br />

biliyorduk. Çünkü Tolga Bey, Türkiye’ye dansı<br />

getiren ve sevdiren kişidir. Tolga Bey ile olan görüşmelerimiz<br />

olumlu geçince, Anadolu Yakası için franchise<br />

aldık. Tüm eğitmenlerimiz Tolga Han’ın kadrosundan.<br />

Tolga Han Dans Okulu’nun Bahçeşehir ve Mecidiyeköy’den<br />

sonraki adresi, böylelikle <strong>Kadıköy</strong> Şaşkınbakkal<br />

oldu” şeklinde konuştu.<br />

HEM ÇOCUK HEM DE<br />

YETİŞKİNLERE ÖZEL DANSLAR<br />

Dans okullarının Milli Eğitim Bakanlığı onaylı olduğunun<br />

özellikle altını çizen Ferah Duysak, yetişkin ve<br />

çocuklara ayrı ayrı verilen dansların detaylarına dair<br />

şunları aktardı: “Milli Eğitim Bakanlığı onaylı olduğumuz<br />

için diplomalı öğrenci ve öğretmenler yetiştiriyoruz.<br />

Çocuk sınıflarımız bale, modern dans, hip hop ve<br />

street caz olmak üzere dört ayrı dalda hizmet verirken,<br />

büyükler için aklınıza gelen tüm dans türleri var. Tabi<br />

sınıflarımız gelen taleplere göre oluşuyor. Talebi bir sınıf<br />

açmaya yeterli olan dansların sınıfları şu an mevcut.<br />

Bunlar sirtaki, zeybek, harmandalı, çökeltme, tüm Latin<br />

danslar (karma Latin, salsa, bacata). Bunun yanında<br />

oryantal, Roman, zumba, tango sınıflarımız da var.<br />

Dans olmamasına rağmen bir de yoga ve pilates sınıfı<br />

oluşturduk. Reformer ve grup pilateslerimiz mevcut.<br />

Talebe göre farklı dans türlerinde de sınıflar açacağız.”<br />

YUNAN VE LATİN DANSLARINA TALEP FAZLA<br />

Özellikle hangi dans türlerine talebin fazla olduğunu<br />

sorduğumuzda ise çok net bir cevap alıyoruz Ferah Hanım’dan:<br />

“Yunan ve Latin danslarına talep her zaman<br />

daha fazla. Müziklerini çok seviyor insanlar. Sirtaki,<br />

zeybekiko, harmandalı, çökertme, zorba, bunlar Yunan<br />

danslarının kolları. Latin dansları da daha hareketli<br />

olduğu için tercih ediliyor. Kilo vermek, hareket etmek,<br />

form tutmak için tercih eden kişi sayısı da fazla. Bir de<br />

her dansımızın pratik gün ve geceleri oluyor. Bu etkinliklere<br />

katılarak sosyalleşmek için bizi tercih edenler<br />

de hayli fazla. Hafta sonları okulumuzda doğum günü<br />

etkinliklerimiz oluyor. Öğrencilerimiz ve bizler eğlenceli<br />

vakitler geçiriyoruz.”<br />

92 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Yaşam<br />

“DANSI DAHA ÇOK<br />

KADINLAR TERCİH EDİYOR”<br />

Dansı daha çok kadınların tercih ettiğini<br />

ifade eden Duysak; “Açıkçası örneğin 15<br />

kişilik bir sınıfta iki erkek görmek, bizi mutlu<br />

ediyor çoğu zaman. Çünkü erkekler tercih<br />

etmiyorlar dansı ne yazık ki. Kadın için dans<br />

ne ise, erkek için de spor o anlama geldiğinden<br />

beyler spor merkezlerine, hanımlar bize<br />

koşuyor. Bana kalırsa belirli bir yaşa geldikten<br />

sonra kadınlar kendileri için daha fazla<br />

zaman ayırmaları gerektiğini fark ediyor.<br />

Beyler kendilerine başka hobiler bulmaya<br />

çabalarken, kadınlar dans için kolları sıvıyor<br />

ve gayet de başarılı oluyorlar” dedi.<br />

YENİ EVLENENLERE MÜJDE!<br />

Düğün dansınızı şimdiden kendinize dert<br />

etmeye başladıysanız, Tolga Han Dans<br />

Okulu’na yolunuzu düşürmekte fayda var.<br />

Çünkü sadece beş-altı derslik bir paketle<br />

kendi düğününüzün yıldızı olabilirsiniz: “En<br />

fazla 6 ders diyoruz düğün dansları için.<br />

Eskiden düğün dansları sadece vals ya da<br />

tango olurdu, fakat şimdilerde bu durum<br />

biraz değişti. Çiftlerimiz Yunan danslarına<br />

merak sarmaya başladı. Bunun yanında<br />

harmandalı, çökertme tarzında dans<br />

isteyen çiftlerimize özel uyarlamalarımız da<br />

mevcut.”<br />

“DANS SAĞLIĞIMIZI<br />

OLUMLU YÖNDE ETKİLİYOR”<br />

Dansın insan sağlığına olan olumlu etkilerine<br />

de değinen Ferah Duysak, özellikle<br />

çocukların dans okulunda geçirdikleri<br />

saatlerde beslenmelerinin eğitmenler gözeteminde<br />

olduğunu söyleyerek, şu detayları<br />

veriyor: “Çocuk eğitmenlerimiz, çocuklarımıza<br />

özellikle bilinçli bir şekilde beslenmeyi<br />

öğretiyor. Şöyle ki, çocuklarımız hafta içleri<br />

dans günlerimize okul çıkışlarında geliyor.<br />

Hocalarımızın çocuklara önerdiği belli menüler<br />

oluyor. Önce o menülerle okul sonrası<br />

Ferah Duysak<br />

açlıklarını bastırıyorlar ve dersin bitimine<br />

kadar sudan başka hiçbir şey yenilip içilmiyor.<br />

Ders bitiminde ise çok kalori yakıldığı<br />

için bizim burada bulunan klasik özel çikolatalarımızdan<br />

çocuklarımıza dağıtıyoruz.<br />

Yetişkinler de hareket halinde olduğundan<br />

dans, sağlıklarını olumlu yönde etkiliyor.<br />

Programlarımız haftada bir kere 45’er dakikalık<br />

iki dersten oluşuyor.”<br />

“YÜRÜYEBİLEN HERKES<br />

DANS EDEBİLİR”<br />

Şimdi ki sorumuz sizler için. Aramızda<br />

eminiz dans etmekten korkanlar vardır.<br />

“Başarabilir miyim?” soruları hepimizin<br />

kafasını bir dönem kurcalamıştır. “İlk dansa<br />

başladığımda bu tarz korkular bende de<br />

olmuştu” diyor Ferah Hanım ve ekliyor:<br />

“Yürüyebilen herkes dans edebilir. İlk dansa<br />

başladığımda korktuğumu ve çekindiğimi<br />

fark eden dans hocam, bana tam olarak<br />

şöyle demişti; ‘İki ayağının üzerinde duruyor<br />

ve yürüyebiliyorsan, dans da edebilirsin.’<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okuyucularına ‘Yeter ki<br />

isteyin’ demek istiyorum sadece. Çünkü<br />

isteyen, gerçekten başarıyor. Hatta en fazla<br />

korkan 50 yaş üstü bireyler, çok istediği için<br />

gençlerden daha başarılı oluyor.”<br />

PROFESYONEL OLMAK İSTEYENLER<br />

İÇİN DE DOĞRU ADRES<br />

Tolga Han Dans Okulu, sizleri ulusal ve<br />

uluslararası yarışmalara da en büyük destekçiniz<br />

olarak hazırlıyor: “Şu an okulumuzda<br />

iki öğrencimiz var, yarışmalara katılmak<br />

için hazırlıyoruz onları. Bu tarz yarışmaları<br />

önemsiyoruz ve gerçek yetenek, azim görünce<br />

biz teklif ediyoruz katılmalarını. Milli<br />

Eğitim Bakanlığı onaylı bir okul olduğumuz<br />

için, dansı profesyonel olarak devam ettirmek<br />

isteyenlere özel sertifika eğitimlerimiz<br />

de var. 8 aylık bir sürenin sonunda sertifika<br />

alan öğrencilerimiz, sınava girmeye hak<br />

kazanıyor. Sınava girmeye hak kazananlar<br />

ise eğitmen olabiliyor.”<br />

Ferah Duysak: “Ben dansa ilk defa<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de başladım. 6 yıl burada<br />

dans edince, sanki <strong>Kadıköy</strong>’den<br />

başka bir yerde bu iş olmayacakmış<br />

gibi bir düşünce oluştu bizde.<br />

Burada okul açmamızın esas<br />

nedeni ise, Anadolu Yakası’nda<br />

bir Tolga Han Dans Okulu’nun<br />

olmaması... Bu bölgede ihtiyaç<br />

olduğunu da açıldıktan sonra<br />

daha iyi gördük. Biz <strong>Kadıköy</strong>lüleri,<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüler de bizi çok sevdi.”<br />

Ferah Duysak: “Okulumuzun konumundan da bahsetmek istiyorum.<br />

Metrekare, rahatlık ve konfor olarak pek çok avantajı var.<br />

Üç stüdyolu bir okula daha rastlamadık, duymadık.<br />

Bu konuda da ilk olduğumuzu düşünüyoruz.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 93


İlhan Şeşen:<br />

Herkesin hissedebileceği<br />

şeyler yazıyorum<br />

Türkü Akbayram’dan yeni single:<br />

Hiçbiri<br />

Sevinç Erbulak:<br />

İstanbul’un tadına<br />

çok az varabildim<br />

Oyuncu Yurdaer Okur:<br />

Bizi zor zamanlarda<br />

sanat iyileştirir<br />

Usta sanatçı Gökçen Kaynatan’a<br />

“Altın Kelebek Yaşam<br />

Boyu Onur Ödülü”<br />

Ayşenil Şamlıoğlu:<br />

Çocukluğumun<br />

İstanbul’una özlem<br />

duyuyorum<br />

Veee, karşınızda binbir surat;<br />

Taylan Erler<br />

Bir rock efsanesi:<br />

UĞUR DİKMEN


<strong>Life</strong> Magazin<br />

İLHAN ŞEŞEN:<br />

Herkesin hissedebileceği<br />

şeyler yazıyorum<br />

PINAR BALTACI<br />

Romantik parçaların en büyük üstatlarından<br />

İlhan Şeşen de <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Magazin<br />

sayfalarında konuğumuz oldu. Müzik<br />

duayeni, 70. yaşında çok değerli isimlerle<br />

oluşturduğu tribute albümüne “Hediyem”<br />

adını vererek, 47. sanat yılını da taçlandırdı.<br />

Şeşen’in en sevilen eserlerinin buluştuğu<br />

albümde, birbirinden değerli sanatçı dostlarının<br />

yorumları yer alıyor. Ünlü müzisyen<br />

ile yeni albümü, müziği, sevilen parçalarının<br />

sırrını ve gelecek zaman projelerini<br />

konuştuk.<br />

Öncelikle müziğe başladığınız yıllara<br />

gidelim. Ne zaman keşfettiğiniz<br />

içinizdeki müziği?<br />

10-11 yaşlarındayken, merdivende oturup<br />

bir türkü söyleyerek başladım.<br />

Müzikle geçen bir ömür… Nasıl<br />

tanımlarsınız o yılları? Müzik ne ifade<br />

ediyor İlhan Şeşen için?<br />

Şarkı yazma isteğiyle geçti yıllarım. Hâlâ da<br />

öyle... Duyguları şarkıya çevirmek gibi bir<br />

hastalığım var. Ömür böyle geçiyor. Mesela<br />

gitar olmayan bir evde asla oturamam.<br />

İlhan Şeşen parçalarını hep çok<br />

sevdik. En büyük üzüntümüzde, hayal<br />

kırıklıklarımızda ve aşklarımızda<br />

yanıbaşımızdaydı. ‘Sarılınca Sana’,<br />

‘Ellerimde Çiçekler’, ‘Gördüğüme<br />

Sevindim’ ve daha niceleri… Neydi bu<br />

parçaları severek dinlememizdeki sır?<br />

Herkesin hissedebileceği şeyler yazıyorum<br />

herhalde...<br />

Sizin için özel olan, bu çok ayrı<br />

diyeceğiniz bir parçanız var mı?<br />

“Sıcaklardandır.”<br />

Yeni albümünüz ‘Hediyem’,<br />

Sony Müzik’ten çıktı.<br />

47. sanat yılınıza<br />

bir selam<br />

gönderiyorsunuz<br />

adeta… Anlatır<br />

mısınız biraz yeni<br />

albümü, kimler<br />

var?<br />

14 şarkı, 14 arkadaşım<br />

var. Bu albümü<br />

bana verilmiş<br />

büyük bir hediye<br />

olarak görüyorum.<br />

Ülkemizde<br />

müzik severlerin<br />

profilinde bir<br />

değişiklik oldu<br />

mu son yıllarda?<br />

Özellikle<br />

gençler arasında<br />

popülerleşen müzik<br />

türlerine dair neler<br />

söylemek istersiniz?<br />

Birçoğunu dinleyemiyorum.<br />

‘İstanbullu Şarkılar’ isminde bir<br />

albümünüz de bulunuyor. Ne ifade<br />

ediyor İstanbul sizin için? Sanatınıza<br />

ilham oluşturan taraflarından bahseder<br />

misiniz?<br />

İstanbul hastalıklı bir aşk...<br />

Peki ya <strong>Kadıköy</strong>? Son dönemde<br />

belirgin şekilde sanat anlamında<br />

önemli adımların atıldığı, sanatçıların<br />

yeni evi oldu. Bu değişime dair neler<br />

söylersiniz?<br />

Bu değişimi bilmiyordum ama ben <strong>Kadıköy</strong>lüyüm.<br />

Söylemesi bile çok güzel.<br />

Yakın zamanda var mı yeni bir proje,<br />

çalışmalarınızdan bahseder misiniz?<br />

Pek yakında yeni bir albüm çıkartacağım.<br />

Bir de Vedat Sakman’la birlikte<br />

yaptığımız “Akustik Hikâyeler” isimli<br />

bir albümümüz geliyor.<br />

96 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Türkü Akbayram’dan<br />

yeni single:<br />

Hiçbiri<br />

PINAR BALTACI<br />

Şarkıcı Türkü Akbayram’ın ilk single çalışması<br />

‘Hiçbiri’, Garaj Müzik etiketiyle tüm dijital<br />

platformlarda yayınlandı. Sözü, müziği<br />

ve düzenlemesi Eflatun’a ait olan parçaya<br />

bir de klip çekildi. İstanbul Üniversitesi’nde<br />

piyano eğitimi alan Türkü Akbayram, aynı<br />

zamanda sekiz yıldır babası Edip Akbayram’ın<br />

vokalistliğini yapıyor.<br />

MÜZİKLE DOLU DOLU GEÇEN YILLAR<br />

Türkü Akbayram’ın müzikle tanıştığı yıllar,<br />

çocukluk zamanlarına denk geliyor. Özgün<br />

müziğin duayen ismi Edip Akbayram’ın kızı<br />

olarak dünyaya gelen Türkü, müziğin içine<br />

doğduğunu ve bu yaşına kadar dolu dolu<br />

müzikle yaşadığını ifade ederek, çocukluk<br />

yıllarını şu sözlerle anlatıyor: “Doğduğumdan<br />

bu yana babamın konserlerine<br />

gidiyorum, inanılmaz anılarım var. Babam<br />

o dönemler her sene yeni bir albüm yapardı.<br />

Öncesinde aile meclisi toplanır, tüm<br />

parçaları dinlerdik. Annem, babam, ben ve<br />

ağabeyim Ozan, parçaları demokratik bir<br />

şekilde oylar ve albüme gireceklere karar<br />

verirdik. Her sürecin içerisindeydik. Hal<br />

böyle olunca da armut dibine düştü. Ben<br />

de kendimi bir anda müziğin içerisinde buldum.<br />

Üniversite eğitimim işletme üzerine<br />

olsa da İstanbul Üniversitesi’nde piyano<br />

eğitimi aldım. Annem de resim, heykel ve<br />

seramik sanatçısıdır. Dört bir yandan sanatla<br />

kuşatılmıştık o yıllarda.”<br />

Türkü Akbayram’ın müzikle<br />

tanıştığı yıllar, çocukluk<br />

zamanlarına denk geliyor.<br />

Özgün müziğin duayen ismi<br />

Edip Akbayram’ın kızı olarak<br />

dünyaya gelen Türkü, müziğin<br />

içine doğduğunu ve bu yaşına<br />

kadar dolu dolu müzikle<br />

yaşadığını ifade ediyor.<br />

“ŞARKI SÖYLEMEK BÜYÜK BİR TUTKU”<br />

Küçüklüğünde müzikle iç içe olmasının da<br />

etkisiyle hep şarkıcı olmak istediğini, bu<br />

isteğinin piyanoya olan hayranlığıyla somut<br />

olarak hayata geçirildiğini belirtiyor Türkü<br />

Akbayram ve ekliyor: “Piyano öğrenmek<br />

zor ve emek verilmesi gereken bir süreç.<br />

Fakat şimdi iyi ki o süreçlerden geçmişim ve<br />

çalabiliyorum diyorum. Çünkü bana çok az<br />

şey, piyano çaldığım andaki hazzı veriyor.<br />

Şarkı söylemek ise büyük bir tutku... Ailem,<br />

abimin adını Ozan koyduktan sonra ben<br />

dünyaya geldiğimde ‘Ozan türkü söyler,<br />

kızımızın adı da Türkü olsun demişler’. Bu<br />

ismi taşıdığım için çok memnunum.”<br />

“EDİP AKBAYRAM, TÜRKİYE’NİN<br />

DEMOKRATİK VE AYDINLIK YÜZÜ”<br />

Babasını sorduğumuzda ise kızı olmasının<br />

yanı sıra iyi bir dinleyicisi olarak Edip Akbayram’ın<br />

Türkiye’nin aydınlık ve demokratik<br />

yüzünü temsil ettiğini düşündüğünü<br />

aktaran Türkü Akbayram; “Edip Akbayram<br />

bir sanatçı olarak ülkemiz için büyük bir değer.<br />

Bunun yanında babam olduğu için ne<br />

kadar onur ve gurur duyduğumu anlatmaya<br />

kelimeler yetersiz kalacaktır” diyor.<br />

“KENDİMİ TEK BİR TARZDA<br />

SINIRLANDIRMAK İSTEMİYORUM”<br />

Uzun zamandır tek başına çalışmalar<br />

yapmak istediğini söyleyen sanatçı, hayalini<br />

gerçekleştirmek adına Eflatun’un kapısını<br />

çaldığını ve single çalışmalarının böylelikle<br />

hızlandığını şöyle paylaşıyor: “Parçanın<br />

klibini Kıyıköy’de, güzel tatlı bir sahil kasabasında<br />

çektik. Şarkıyı okuduktan sonra hep<br />

deniz kenarı ve dost sofrası hayal etmiştim,<br />

nitekim klibimiz de öyle oldu. Parçanın<br />

söz, müzik ve arenjesi Eflatun’a ait. Güncel<br />

ve pop sound’larının hâkim olduğu tarza<br />

devam edeceğim. Fakat tabi yeri geldiğinde<br />

türküleri cover’layıp, babamla düet yapmak<br />

da isterim. Müzik evrensel, o yüzden kendimi<br />

tek bir tarzda sınırlandırmak istemiyorum.<br />

Farklı çalışmalar da yapacağım mutlaka...”<br />

“KADIKÖY BENİ BESLİYOR”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de doğan ve yaşamını doğduğundan<br />

bu yana Moda’da sürdüren Türkü; “<strong>Kadıköy</strong><br />

benim çocukluğum. Burada doğdum,<br />

büyüdüm, evlendim ve çocuğum oldu.<br />

Benim için vazgeçilmez bir yer <strong>Kadıköy</strong>,<br />

özellikle de Moda... Sokağa çıktığım zaman,<br />

o sokaktaki insanlarla selamlaşabilmek<br />

beni besliyor. Bir sitenin içerisinde yaşabileceğimi<br />

hiç düşünmüyorum. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

özgürüm” diyerek sözlerini sonlandırıyor.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 97


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Bir rock efsanesi:<br />

UĞUR DİKMEN<br />

PINAR BALTACI<br />

Küçüklüğünde evinin salonunda annesi klasik Türk eserleri<br />

çalardı boş zamanlarında. Diğer bir köşede ise, müzik<br />

öğretmeni olan teyzesi Batı müziği eserleri çalıyordu. Henüz<br />

3,5 yaşında evdeki iki piyanodan birinin başına oturdu; bu<br />

büyük müzisyen Uğur Dikmen’in müzikle tanışması demekti.<br />

1970’lerin Türkiye’si... Mahalle aralarında gençlerin gruplar<br />

kurup müzik ürettiği yıllar... Uzun saçlar, bol paça pantolonlar,<br />

başka bir dünyanın mümkün olduğunu haykıran<br />

şarkılar... Solun müziği, parkalar, 1 Mayıs’lar, Anadolu’nun<br />

şehirdeki isyanı... İşçiyse hep işçi kalıp tulumları giyecek mahalle<br />

arası sakinleri... İstanbul’un hemen her semtinde yepyeni<br />

bir tarzda sesini duyurmaya çalışan müzik gruplarından<br />

birini de Uğur Dikmen, ‘Haramiler’ adıyla 1966 yılında kurdu.<br />

İstanbul’dan çıkıp tüm Anadolu’da konserler veren grup,<br />

1967 yılında Hürriyet Gazetesi’nin düzenlediği Altın Mikrofon<br />

Yarışması’nda aldığı ödülleriyle başarılarına başarı ekledi.<br />

Uğur Dikmen’le o yılları ve sanatını konuştuk. Röportaja<br />

başlarken Haramiler’in en unutulmaz parçası ‘Mavi Duvar’ı<br />

içinizden mırıldandığınızı duyar gibiyim. Öyleyse buyurun...<br />

60’LI YILLARA DAMGA VURAN GRUP: HARAMİLER<br />

1955 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarı sınavlarını<br />

birincilikle geçerek konservatuvarın piyano-solfej bölümüne<br />

kayıt yaptıran Dikmen, şöyle anlatıyor o yılları: “1964 yılına<br />

kadar solfej, yüksek armoni bölümlerini başarıyla geçerek,<br />

aynı yıllarda devam ettiğim Avusturya Lisesi’ndeki tahsilimi<br />

tercih ederek, dokuz yıllık müzik eğitimime ara verdim. O<br />

yıllarda İstanbul Balmumcu’da yaşıyorduk. İlk grubumuzu<br />

mahallede kurduk. Cahit Berkay’la o yıllardan tanışırız. Ben<br />

orgda, Cahit gitardaydı. Akordeon ve davulda da Seyhan ve<br />

Ahmet isimli iki arkadaşımız vardı. Kısa sürede dağıldı tabii<br />

bu mahalle grubu. Sonrasında 1966 yılı ve Haramiler dönemi<br />

başladı. “Çamlıca Yolu’nda” isimli parçayla 1967 yılının<br />

Altın Mikrofon Yarışması’nda dördüncü olduk.”<br />

UĞUR DİKMEN VE CEM KARACA<br />

Uğur Dikmen, 1969 yılında Özdemir Erdoğan ile o zamanın<br />

Tarabya Oteli’nde çalışıyor. 1970’li yıllara gelindiğinde ise<br />

Durul Gence, Doğan Canku, Atilla Özdemiroğlu gibi değerli<br />

müzisyen dostlarıyla sahne almaya devam ediyor. 1971-74<br />

yılları arasında Durul Gence ile beraber ‘Asia Minor Mission’<br />

adını verdikleri grupla Norveç’in başkenti Oslo’da akademik<br />

kariyer çalışmaları, konserler, gece kulübü ve Hollanda<br />

Amsterdam’da sahne çalışmaları sürüyor. 1974 yılının Mart<br />

ayı ise, Uğur Dikmen ve Cem Karaca için dönüm noktası<br />

oluyor. Çocukluk arkadaşı olan ikili, tekrar karşılaşarak<br />

müzik çalışmalarına durmaksızın devam ediyorlar. Büyük<br />

yankı uyandıran ‘Dervişan’ grubunun kuruluş zamanı da bu<br />

yıllara denk geliyor. ‘Dervişan’ grubuyla ülkemizin müzik<br />

tarihine yepyeni bir imza atılmış oluyor.<br />

98 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

EN RADİKAL ESERLER:<br />

DERVİŞAN GRUBU<br />

Dervişan grubu, 1970’lerin mahalle aralarıyla,<br />

yoksulluğuyla, gerçekliğiyle yüzleştiriyor<br />

bizleri. ‘Beyaz Atlı’, ‘Tamirci Çırağı’,<br />

‘Yoksulluk Kader Olamaz’, ‘Parka’, ‘1 Mayıs’...<br />

O dönemleri şöyle anlatıyor Dikmen: “En<br />

radikal eserler ve konserler bu dönemde ortaya<br />

çıktı. Dervişan ile beraber en progresif,<br />

yani en ilerici rock dönemi oldu diyebilirim.<br />

1979 yılından itibaren stüdyolarda canlı<br />

kayıt müzisyenliği dönemi başladı. Onno<br />

Tunç, Neşet Ruacan, Arto Tunç, Cezmi Başeğmez,<br />

Levent Altındağ gibi birçok değerli<br />

müzisyen, o dönemlerde ünlü şarkıcıların<br />

seslendirdiği şarkıları canlı olarak kaydediyorlardı.<br />

Tabii bilgisayarın hayatımıza<br />

girmesiyle artık stüdyo kayıtları kalmadı.<br />

Bizim Cem ile albüm çalışmalarımız<br />

devam etti. ‘Hasret’, ‘Yiyin Efendiler’, ‘Nerde<br />

Kalmıştık’ gibi albümler çıkarken, Gülhane<br />

Parkı Rock Konserleri çok yoğun geçiyordu.<br />

Müzik, hayatımızda her zaman oldu.”<br />

“YOKSULLUK KADER OLAMAZ”<br />

Dervişan grubunun kurulmasının ardından<br />

müziklerin ve sözlerin toplumdaki yansımasına<br />

dair şunları aktarıyor usta müzisyen:<br />

“Dervişan grubumuzdaki albümlerimizden<br />

biri ‘Yoksulluk Kader Olamaz’, o dönem<br />

sokaklarda duvarlara yazılırdı. Yoksulluğu<br />

yaşayanlar haykırmak istiyordu, konserlerimize<br />

gelip yoksulluğun kader olmayacağını<br />

haykırıyor, sokaklarda görünür kılıyorlardı.<br />

‘Sahibi Geldi’ parçasında da hatırlarsınız;<br />

‘Duvara astığın o çorapların sahibi geldi.<br />

Altına aldığın kilimlerin sahibi geldi’ dedik.<br />

Ses olup, sesimize karşılık buluyorduk.<br />

O dönemler, güzel dönemlerdi. Bir daha<br />

gelmeyecek. Son konserlerde ‘Parka’ diye<br />

bağırıyorlardı. Cem şöyle diyordu; ‘Bakın<br />

sokaklara, artık parka giyen var mı? Onu<br />

yaptım, imzayı attım, bitti.’ Bazı insanlarla<br />

aynı yüzyılda yaşamış olmak çok büyük<br />

ayrıcalık. Büyük isimleri göremeyeceğiz bir<br />

daha, geçmişte kalmış dönemleri de zira...”<br />

EN İYİ FİLM MÜZİKLERİ ÖDÜLÜ<br />

UĞUR DİKMEN’E<br />

Usta müzisyen Uğur Dikmen, aynı zamanda<br />

bir müzikolog, piyanist, besteci, aranjör ve<br />

orkestra şefi... Hepimizin çok iyi hatırladığı<br />

ve televizyon ekranlarında tam 15 yıl devam<br />

eden, Tayfun Talipoğlu’nun sunduğu ‘Bamteli’<br />

programının müzikleri, Uğur Dikmen’in imzasını<br />

taşıyor. Tıpkı, 2000’li yılların başına damga<br />

vuran ‘Kahbe Bizans’ın müzikleri gibi... 1998<br />

yılında Antalya Altın Portakal Festivali’nde En<br />

İyi Film Müziği ödülü de Uğur Dikmen’in. Cem<br />

Karaca’nın vefat etmeden önceki son albümü<br />

olan ‘Bindik Bir Alamete’de de Dikmen’in<br />

katkısı büyük. Yakın dostu Cem Karaca’yı<br />

erken yaşta kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan<br />

Dikmen; “2004 yılının 8 <strong>Şubat</strong>’ında Cem’i<br />

kaybettik. Çok erken bir dönemdi, yas dönemi<br />

çok acıydı. Beraber çok çalıştık. En önemli<br />

eserlerimize, anlarımıza tanıklık ettik birbirimizin.<br />

Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada<br />

68 kuşağının yankıları sürüyordu. Bizim<br />

müziğimizde de öyle. Yanıldığımız ortak nokta<br />

şuydu, sanatçılar sadece fikirlerini söyler ama<br />

ülkeleri yönetmezler. Yönetmezler ama nasıl<br />

yönetileceğini de en iyi onlar bilirler. Sonra<br />

bildiklerini başka türlü anlatırlar, şarkılarının<br />

ve eserlerinin içerisinde. Bunun dünyada da<br />

çok örnekleri var. 68 kuşağı sondur, daha da<br />

devamı gelmeyecek. Bizim Cem ile birlikteliğimiz<br />

de öyle. Ne diyorduk Dadaloğlu parçasında<br />

hatırlarsınız; ‘Kalan sağlar bizimdir.’ Bizimki<br />

de öyle” şeklinde konuşuyor.<br />

“MÜZİK HAYATIMDA<br />

HER ZAMAN OLACAK”<br />

Türk müziği tarihindeki en önemli rock<br />

müzik grubuna imza atan Uğur Dikmen,<br />

Dervişan ve Haramiler isimli grupları<br />

kurmuş olmaktan gurur duyduğunu ifade<br />

ederek; “Hâlâ aktif olarak sahne çalışmalarına<br />

devam ediyorum. Yurtiçi ile yurtdışında<br />

film müzikleri, TV-dizi ve reklam müzikleri<br />

ile müzik faaliyetlerimi sürdürüyorum. Müzik,<br />

hayatımda her zaman olacak” diyerek<br />

sözlerini sonlandırıyor.<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’e 70’li yıllarda sık<br />

sık konsere gelirdik. En net<br />

hatırladığım, Avrupa yakasından<br />

buraya gelirken arabalı<br />

vapur kuyruğunda beklemek.<br />

Neredeyse iki saat beklerdik<br />

Kabataş’tan Üsküdar’a geçmek<br />

için. Burada yoğun müzik çalışmaları<br />

vardı. Onno Tunç’un eşi<br />

Canan Tunç eski yüzücülerdendi,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de Fenerbahçe Burnu’nda<br />

hocalık yapıyordu. Sık<br />

sık onlara giderdik. Caddebostan’da<br />

Budak Sineması diye bir<br />

yer vardı, açık hava sinemasıydı<br />

orası. Oraya konsere gelince<br />

Fikret Kızılok, Fuat Güner, Barış<br />

Manço ile buluşurduk. Barış<br />

ve Cem’i çok kıyaslarlardı ama<br />

o ikisi çok iyi anlaşırdı, güzel<br />

dostumuzdu Barış. <strong>Kadıköy</strong>’ü<br />

sever, sık sık gelirdik.”<br />

Röportaj esnasında yanımıza<br />

gelen Uğur Dikmen’in eşi<br />

sanatçı Serpil Barlas, 1990’lı<br />

yıllarda ülkemizde AIDS ile<br />

mücadelenin öncülüğünü<br />

üstlenerek çıkardığı albümde<br />

Cem Karaca ve Uğur Dikmen<br />

ile çalıştığını belirterek; “Sözlerini<br />

Cem Karaca’nın yazdığı,<br />

müziğini Uğur Dikmen’in yaptığı<br />

‘Benim Adım İnsan’ şarkısını<br />

ortaya çıkarttık ve bir de klip<br />

çektik. O dönemin Türkiye’sinde<br />

büyük yankı uyandırmıştı.<br />

Böylece genç nesille de köprü<br />

kurmuş oldum. Cem ve Uğur<br />

gibi büyük sanatçılarla çalıştığım<br />

için kendimi çok şanslı<br />

hissediyorum” dedi.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 99


Sanat<br />

OYUNCU YURDAER OKUR:<br />

Bizi zor zamanlarda<br />

sanat iyileştirir<br />

FEVZİ ÖZMEN<br />

O çok başarılı bir oyuncu, yönetmen ve<br />

iyi bir baba... TRT’de yayınlanan biyografi<br />

dizisinde dünyanın en önemli tarihi karakterlerinden<br />

Aliya İzzetbegoviç’i oynayan,<br />

Karadayı dizisinin Savcı Turgut’u, Yeter<br />

dizisinin Yekta Harmanlı’sı, Sıla’nın ‘Yan<br />

Benimle’ klibinde gördüğümüz, Nazım<br />

Hikmet’in hayatını anlattığı ‘RAN’ oyunuyla<br />

tiyatro sahnesinde tanıdığımız, şimdilerde<br />

ise tüm dünyanın izleyeceği Netflix’deki ilk<br />

Türk dizisi Muhafız’da rol alan Yurdaer Okur<br />

ile oyunculuk, tiyatro ve <strong>Kadıköy</strong> üzerine<br />

keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.<br />

Oyuncu ve yönetmen Yurdaer Okur’u<br />

kısaca tanıyabilir miyiz?<br />

1974 yılında doğdum. Orduluyum, gençliğim<br />

Karadeniz’de geçti. Bafra Lisesi’ni bitirdikten<br />

sonra Akdeniz Üniversitesi Turizm<br />

İşletmeciliği Bölümü’nü kazandım. Akdeniz<br />

Üniversitesi’nde tiyatroyla tanıştım ve ilk<br />

sahne deneyimim orada oldu. Sonrasında<br />

ani bir kararla konservatuvar sınavlarına girdim<br />

ve Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı<br />

kazandım.<br />

Peki, oyunculuğa nasıl başladınız?<br />

Bir arkadaş ortamında sesimin çok güzel<br />

olduğunu söyleyip, şiir okumamı istediler.<br />

Ben de onları kırmayıp okudum ve çok<br />

beğenildi. Akdeniz Üniversitesi’nde ‘Şiir<br />

Dinletisi Grubu’ kurduk. Birkaç kez sahneye<br />

çıktık, ilk kez sahne tozunu orada yuttum ve<br />

oyuncu olmaya karar verdim. İçimdeki sese<br />

kulak verdim, bana yüksek sesle bu mesleği<br />

yapmam gerektiğini söylüyordu. Üniversitede<br />

üçüncü sınıfa geçmişken konservatuvar<br />

sınavına girdim ve kazandım. Böylece<br />

oyunculuk hayatım başlamış oldu.<br />

100 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

Birçok tiyatro, dizi ve filmde rol<br />

aldınız. Sizi genel olarak kötü<br />

karakterlerde çok gördük ve o rollerde<br />

oldukça başarılıydınız. Bu konudaki<br />

deneyimlerinize dair neler söylersiniz?<br />

Oyuncu olarak bütün karakterlere iyi veya<br />

kötü ayırt etmeksizin detaylıca bakıyorum.<br />

Türkiye’de kötü karakter kötü oynanır. Kötü<br />

adam sadece at gözlüğüyle bakar hayata<br />

gibi bir algı vardı. Bu algının Karadayı dizisindeki<br />

‘Savcı Turgut’ karakteriyle yıkıldığını<br />

düşünüyorum. Çünkü her kötü karakterin<br />

içinde mutlaka onun inandığı, onu ayakta<br />

tutan, onun kendini haklı gördüğü yanları<br />

vardır. İşte o nedenleri arayıp bulmak ve<br />

role öyle hazırlanmak gerekiyor. Ben, Savcı<br />

Turgut rolünde bunu yaptım ve ortaya çok<br />

lezzetli bir karakter çıktı.<br />

Kötü karakterler genel olarak çok renklidir.<br />

Kötü karakteri oynamak, birçok farklı şeyi<br />

aynı anda yapabilmeyi ve saklanmayı gerektirirken,<br />

içerisinde bir gizem de barındırır.<br />

Birçok durumu aynı anda yaşayabilir, bu<br />

yönüyle kötü karakteri oynamak oyuncuya<br />

avantaj sağlar. Esasında kötü ne kadar kötü<br />

olursa, iyi de o kadar iyi oluyor. Bu açıdan<br />

birbirini destekleme niteliğinde. ‘Joker’<br />

karakteri olmadan Batman filminden<br />

bahsedebilir miyiz? Kötü karakteri bir de bu<br />

şekilde görmek gerekiyor.<br />

Birçok oyuncu, tiyatro sahnelerinde<br />

Nazım Hikmet’in oyunlarını sergiliyor.<br />

Geçmişte ülkemizde Nazım Hikmet<br />

yasaklı şair olarak tanınıyordu.<br />

Şimdi hemen her sahnede onun<br />

eserleri ve hayatı oynanıyor. Siz de<br />

‘RAN’ oyununu oynuyorsunuz.<br />

Nazım Hikmet’i nasıl tanırsınız?<br />

Çağımız, uzay çağına doğru uzanıyor.<br />

Dünyanın her yerinde çok hızlı değişimler<br />

olurken, ülkemiz de her geçen gün değişiyor.<br />

1950’li yılların Türkiye’si, 2020 yılına<br />

doğru giden Türkiye ve dünya arasında<br />

çok büyük farklar var. Nazım Hikmet’in o<br />

dönemlerde birtakım çevrelerin yasakladığı<br />

bir şair olması onu küçültmedi, aksine<br />

değerine değer kattı. En güzel şiirleri dört<br />

metrekarelik hücrelerde yazdı. Onun<br />

hayal dünyası, duyarlılığı, Nazım’ı Nazım<br />

yaptı. ‘Kozmosun Şairi’ haline geldi. Nazım<br />

Hikmet, ülkemizde de ne yazık ki daha yeni<br />

anlaşılıyor. Sahnelediğim ‘RAN’ oyununda<br />

ben Nazım Hikmet’e saf bir insan olarak<br />

yaklaştım. Onun öngörüsüne sığındım.<br />

Ona nefes olmaya ve yeniden hatırlatmaya<br />

çalıştım. Nazım Hikmet ağaçların, balıkların,<br />

toprağın, çocuğun ve geleceğin şairi.<br />

Onun yazdığı şiirler dünümüzü, bugünümüzü,<br />

yarınımızı anlatıyor. Onları okurken<br />

sanki yeniden yazmış gibi hissediyorsunuz.<br />

Türkiye’nin her yerinde RAN’ı oynuyorum,<br />

turneler yapıyorum. Nazım Hikmet’e hepimizin<br />

ihtiyacı var.<br />

Oyuncu olmak isteyenlere<br />

tavsiyeleriniz nelerdir?<br />

İnsanlar oyunculuk, şairlik, yazarlık,<br />

doktorluk, futbolculuk gibi mesleklerden<br />

hangisini yaparlarsa yapsınlar, yaptıkları işi<br />

en iyi şekilde yapmalı. O zaman kendilerini<br />

önemli hissedecekler. Oyunculuk yapmak<br />

isteyenler kendini tanımalı, işini severek<br />

yapmalı, geçici bir heves olarak görmemeli,<br />

kendine güvenmeli, yüreğindeki sese kulak<br />

vermeli ve her şeyden önemlisi kendilerine<br />

samimi olmalılar.<br />

Uzun süredir <strong>Kadıköy</strong>’de yaşıyorsunuz<br />

ve aynı zamanda Entropi Sahne’nin de<br />

kurucususunuz. <strong>Kadıköy</strong> ilçesindeki<br />

kültür-sanat hareketliliğini nasıl<br />

değerlendiriyorsunuz?<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün son yıllarda tiyatro anlamında<br />

dünya çapında bir gelişme kaydettiğini<br />

düşünüyorum. <strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’da kültür<br />

ve sanatın kalbi artık... Bu unvanı yavaş<br />

yavaş zaman içerisinde Beyoğlu’ndan aldı.<br />

2015 yılında Entropi Sahne’yi kurdum. 2016<br />

yılından beri Piri Çavuş’ta (Şemsiyeli Sokak)<br />

belediyenin yüksek kiralarına, vergilerine<br />

rağmen sanatımızla direnmeye çalışıyoruz.<br />

Tabii, belediyenin olumlu çok güzel destekleri<br />

de oldu. <strong>Kadıköy</strong> Tiyatrolar Platformu<br />

kuruldu. Keşke bunlar daha çok olsa, Avrupa’daki<br />

gibi bütçeler ayrılabilse...<br />

“Ülkemizde özel tiyatro yapmak<br />

çok zor... Sanatın bir ölçütü olamaz.<br />

Sanat, para kazanmaya yönelik bir<br />

mecra değil, iz bırakmaya yöneliktir.<br />

Suya resim çizmek gibidir sanat. Bu<br />

anlamda özel sektör, belediyeler<br />

ve bakanlıkların desteklerinin sürmesi<br />

gerekiyor. Sanatın iyileştirici<br />

gücünü unutmamamız gerekiyor.<br />

Toplum olarak çok zor zamanlarda<br />

sanat bizi iyileştirir. Dünyanın her<br />

yerinde bu böyledir. Toplum; sanat,<br />

tiyatro ve sahne ile ayakta kalır.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 101


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Sevinç Erbulak:<br />

İstanbul’un tadına<br />

çok az varabildim<br />

PINAR BALTACI<br />

1990’lı yıllar hayatlarımıza televizyonun girdiği,<br />

soğuk kış akşamları oturma odalarımızda birbirinden<br />

farklı hikâyelere tanıklık ettiğimiz anlar...<br />

Dostlukları ve sevgiyi küçük ve samimi mahallelerde<br />

yaşattığımız, o karakterlere hayatımızın<br />

içerisinde yer verdiğimiz masalsı zamanlar...<br />

İşte Sevinç Erbulak o ailelerden birinde, Çengelköy’ün<br />

‘Süper Baba’sının müzik aşkıyla yanıp<br />

tutuşan Zeynep’i olarak girdi ilk defa hayatımıza.<br />

Ardından da Baba Evi’nin asi kızı Bilge...<br />

Sonraları birbirinden farklı rolleri taçlandırsa da<br />

kuşkusuz evimizin küçük kızı hâlâ...<br />

Şimdilerde çok çeşitli işler için kolları sıvayor<br />

Erbulak. Eğitmenlik, yeni kitabı ‘ArtıkAranmayanlar<br />

Gezegeni’ ile yazarlık, oyunculuk,<br />

oyunculuk ve en çok oyunculuk... Çok anlattı,<br />

çok dinledim. Ortaya bu keyifli söyleşi<br />

çıktı. Dinleme sırası sizde. Buyurun...<br />

EĞİTMENLİK: BİTMEYEN ÖĞRENCİLİK<br />

“Nasıl yetişiyor Sevinç Erbulak bu kadar<br />

işe?” diye soruyorum ilk olarak. “Her işimi<br />

düzenli ve programlı yapmaya gayret<br />

ediyorum” diyor ve ekliyor Sevinç Erbulak:<br />

“Düzenli bir birey olarak tabii ki organize<br />

ediyorum hayatı. Çünkü her geçen gün artıyor<br />

işlerim. Zamanla hiçbirinin eleyebileceğim<br />

işler olmadığına kanaat getirince de<br />

mecburen programlı yaşamaya çok daha<br />

ihtiyaç duydum. Oyunculuk zaten her<br />

zaman devam ediyor. Eğitmenlik ise şu an<br />

sadece kendi okulum olan Müjdat Gezen<br />

Sanat Merkezi’nde. Beş - altı yıl öncesine<br />

kadar bıraksam mı acaba eğitmenliği diye<br />

düşünüyordum, fakat zaman bana oranın<br />

bitmeyen öğrencilik olduğunu gösterdi.<br />

Öğretmeye ve aktarmaya güdümlenerek<br />

gittiğim yerin birdenbire öğrenmeye ve almaya<br />

gidilen bir sürece dönüştüğünü fark<br />

ettim. Daha doğrusu başka bir kuşakla iletişimin<br />

ancak böyle yürüdüğünü gördüm.<br />

Şimdilerde bırakmam imkânsız hale geldi.<br />

Öğrencilerim beni zinde ve uyanık tutuyor.<br />

Yaşadığımı hissettiriyorlar.”<br />

102 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

TİYATROCU ANNE BABA:<br />

FÜSUN & ALTAN ERBULAK<br />

Tiyatrocu bir anne ve babanın kızı olan<br />

Sevinç Erbulak, babası Altan Erbulak ve<br />

annesi Füsun Erbulak ile geçen zamanlarından<br />

ise büyük bir mutlulukla bahsediyor<br />

ve ne kadar şanslı olduğunu şu ifadelerle<br />

anlatıyor: “Küçükken oyuncu ve tanınmış<br />

ailelelerin çocuğu olduğunuzu çok anlamıyorsunuz.<br />

Zaten her anne baba, çocukları<br />

için en ünlü ve iyi anne babalardır. Fakat<br />

buna bir de toplumun kabul etmesi ve<br />

sevmesi eklenince mutlu oluyor ve biraz da<br />

şımarıyorsunuz. Tabi bu durum her zaman<br />

aynı şekilde devam etmiyor, siz de bir<br />

şeyleri öğreniyor ve normalleşme sürecine<br />

giriyorsunuz. 90’lı yıllarda televizyondaki<br />

sayılı yüzlerden biri olunca, o dönemde de<br />

ufak tefek şımarıklıklar oldu. Ardından başka<br />

türlü mücadeleler başladı. Ailemle aynı<br />

mücadeleyi sürdürdüğüm için sonraları o<br />

zamanları hep çok güzel anımsadım.”<br />

“BENİM BABAM BİR ÜLKE,<br />

HATTA GEZEGEN”<br />

Babası Altan Erbulak’ı çok erken yaşta<br />

kaybeden Sevinç Erbulak; “Babam artık<br />

gözümde bir ülke, hatta ülke küçük kalır,<br />

büyük bir gezegen. O göremedi benim<br />

oyunculuğu seçtiğimi ne yazık ki. Sadece<br />

bir kere sevgili Ali Poyrazoğlu beni sahneye<br />

itince, babamla aynı sahneyi paylaşma şansına<br />

erişebildim o kadar. Ama söyledikleri<br />

hep kaldı bende, o gezegenden hatırladıklarım<br />

olarak” diyerek, konuşmasına devam<br />

ediyor: “Şöyle demişti bir keresinde babam;<br />

‘Bizim mesleğimizi seçersen, yarın öbür gün<br />

çok güzel teklifler alacaksın. Bu tekliflerin<br />

bazıları çok görkemli, kışkırtıcı ve tahrik<br />

edici olacak. Ne olursa olsun eğer kalbinin<br />

atışını değiştirecek kadar seni heyecanlandırmıyorsa,<br />

yapacağın şey çok basit.<br />

O teklifi hiç almamış kabul edip, yoluna<br />

devam edeceksin.” Babam bana bunları<br />

söyleyeli 35 sene oldu. İnsan anımsamalar<br />

konusunda çok hain. Hep anımsadım ve<br />

yoluma öyle devam ettim. Yüz milyonlarca<br />

hayal kırıklığı, çok mutsuz olduğum projeler,<br />

ilişkiler, durumlar ve koşullar yaşadım.<br />

Fakat bu sözü hiç unutmadım.”<br />

“90’LI YILLAR GÖZ ALICI VE<br />

MUHTEŞEMDİ”<br />

“Haydi” diyorum, “Bu kez 90’lardan konuşalım.<br />

Ne güzel yıllardı değil mi? Televizyon<br />

hayatımıza yeni girmiş ve dönemin sıcacık<br />

dizilerinden birinde ‘Süper Baba’da sizinle<br />

tanışıyoruz.” Büyük bir özlemle anıyor Erbulak<br />

o yılları: “Muhteşem ve göz alıcı 90’lar.<br />

Burnumun direği sızlıyor o günleri hatırlayınca.<br />

Doksanlarda kapılarımızı kilitlemezdik,<br />

arabamızın kapısını akşam kilitlemeyi unuttuğumuzda<br />

panik halinde olmazdık. En fazla<br />

senden hoşlanan bir mahalleli, gül bırakmış<br />

olurdu arka koltuğa... Bunlar şimdi bitti.<br />

Bütün bu değişimler de televizyona, dizilerin<br />

senaryolarına yansıdı tabii. O yıllarda dünya<br />

ve hatta müzik, resim gibi üretimlerin hiçbiri<br />

kaba değildi. Belki teknolojinin de etkisiyle<br />

şimdilerde temas bitti. Sosyal medyalardan<br />

kalpli ‘like’ atmalar ve dürtmeler, dokunmanın<br />

yerini aldı. Hâlâ öğrencilerime mektup<br />

yazmayı anlatıyorum ve birine kızınca onu<br />

sosyal medyada engellemek yerine çağırıp<br />

konuşmanın daha doğru olduğunu... Televizyonda<br />

dizi yapmak, benim ekmek teknelerimden<br />

biri. Dünyada ne değiştiyse, ülkede<br />

ne değiştiyse, dizilerde ve dizi kurgularında,<br />

dertlerinde de o değişti.”<br />

HİSLERLE YAZILMIŞ BİR KİTAP:<br />

ARTIKARANMAYANLAR GEZEGENİ<br />

Sevinç Erbulak, üretimlerine bir yenisini<br />

ekleme yolunda, muazzam hayal gücü ve<br />

duyarlı iç sesini de yanına alarak ArtıkAranmayanlar<br />

Gezegeni’ni okuyucularla buluşturdu.<br />

Hem bir roman hem de birbirinden<br />

bağımsız öyküler olarak okunabilecek ArtıkAranmayanlar<br />

Gezegeni, okuru fantastik<br />

bir gezegende olduğu kadar bizim acımasız<br />

dünyamızda da bir gezintiye çıkarıyor. Bu<br />

kitapla yazma ediniminin hayatına girdiğini<br />

dile getiren Erbulak, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />

şunları söylüyor: “Kitabım çok yeni, onunla<br />

beraber hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek<br />

bir şey yaşıyorum. Bu nedenle şu an<br />

doyasıya o hissi yaşamak istiyorum. Yazma<br />

edinimi esasında hayatıma bu kitapla girdi,<br />

hissediyorum ki hiç çıkmayacak. Yazılanları<br />

detaylandırmama imkân yok ama genelde<br />

gece yazıldı. Yaşadığım ülkede bir şeyler<br />

oluyordu. Bunu dünyayla karşılaştırıp, işin<br />

içinden çıkamadığım zamanlarda yazıldı.<br />

Sonra işin içinden çıkabildiğim zamanlarda<br />

da yazıldı. Çok üzüldüğüm, çok mutlu olduğum<br />

için de yazıldı. Farklı hislerle yazıldı<br />

ama esasında hislerle yazıldı. Yazarken<br />

gerçekten insansız bir gezegen hayal ettim.”<br />

“İSTANBUL’UN TADINA<br />

ÇOK AZ VARABİLDİM”<br />

Yazar gibi anlatıyor Sevinç Erbulak. Her şeyi<br />

bu derece yaşarak ve hissederek anlatınca,<br />

İstanbul’u ve <strong>Kadıköy</strong>’ü sormadan<br />

geçemiyorum. “Ben size esasında hiçbir<br />

dönemin İstanbul’unu anlatamam <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> üzgünüm” diyor gülümseyerek ve<br />

başlıyor sebepleriyle anlatmaya: “İstanbul’da<br />

çalışmaya başladığım günden beri<br />

bir yerden başka bir yere yetişmeye çalışan,<br />

şehrin tadına çok az varabilen biriyim.<br />

Başka şehirleri İstanbul’u anlattığımdan<br />

daha iyi anlatabilirim, çünkü yaşayabiliyorum<br />

oralarda. İstanbul’da kendimi hep<br />

gelecek zamanla ilgili bir şeyler tasarlarken<br />

anımsıyorum. Gençlik yıllarında çalışmayan,<br />

şehre dokunan biriyle benim İstanbul’u<br />

anlatmam bir olmaz. İlle de bir şeyler söyle<br />

derseniz İstanbul benim için trafik demek,<br />

yozlaşan muhitler demek, üzgünüm ama<br />

menüleri Araplaşan kafeler demek...<br />

KADIKÖY, POLİTİK BİR<br />

MERKEZ HALİNE GELDİ<br />

Tabii kendime özgü muhitlerim de yok<br />

değil. <strong>Kadıköy</strong>, son on yılın en nefis sığınağı.<br />

Şehir Tiyatroları sahnelerinden birisi<br />

Haldun Taner orada mesela... Bu anlamda<br />

da benim için damar ve yaşam <strong>Kadıköy</strong>.<br />

Yemek keyfi, eğlence keyfi, gençliği, hele<br />

ki şu anda yozlaşan bir Avrupa Yakası<br />

sebebiyle fazlasıyla popüler oldu. Politik bir<br />

merkez haline gelmesini de es geçmeyelim<br />

tabii. Eski dönemlerin apolitikliğine karşı<br />

şu sıralarda dünyanın, yaşadığı ülkenin,<br />

toprağının, coğrafyasının değerini bilen bir<br />

kuşak atlarıyla geliyor. O güzel adamlar atlarıyla<br />

bir yere<br />

gittiler, çünkü<br />

çok yorgunlardı.<br />

Atları aldık<br />

onlardan ve<br />

İstanbul’da,<br />

özellikle<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de<br />

dörtnala<br />

koşuyoruz.<br />

Umarım<br />

bir sonraki<br />

röportajımızı<br />

o güzel atlarla<br />

gelen çocukların<br />

kurduğu<br />

yeni bir medeniyette<br />

gerçekleştiririz.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 103


Duayen<br />

Usta sanatçı Gökçen Kaynatan’a<br />

“Altın Kelebek Yaşam Boyu<br />

Onur Ödülü”<br />

Öncü bir müzisyen, besteci, orkestra şefi,<br />

içmimar, ressam... Yeteneklerle donanmış<br />

olmak, üstelik bunları kullanıp Türkiye’de<br />

elektronik müzik alanında öncü olmak,<br />

aynı zamanda pek çok işle uğraşıp, 15 dalda<br />

bilirkişi olmak kolay mıdır? İşte böyle çok<br />

yönlü bir insan Gökçen Kaynatan...<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Türkiye’de elektronik müziği ilk başlatan isimlerden<br />

biri olan Gökçen Kaynatan, geçtiğimiz<br />

aralık ayında “Pantene Altın Kelebek Yaşam<br />

Boyu Onur Ödülü” alarak, başarılarına bir<br />

yenisini daha ekledi. 2017 yılında Londra’da<br />

piyasaya çıkan “Full Frekans” adını verdiği<br />

çalışmalarından oluşan long play’den sonra<br />

“Road to Hell” adlı ikinci long play albümünü<br />

çıkaran usta sanatçı ile bir araya geldik.<br />

“Altın değil Platin Kelebek bile olsa insan<br />

gururlanıyor ama niye verdiler diye de<br />

düşünmüyor değilim. Hiçbir şey bilmiyorlar<br />

çünkü hakkımda. Orada baktım, genç yaşlı<br />

herkes vardı. Çoğu benim neler yaptığım<br />

hakkında bilgi sahibi değil. İşin komik olan<br />

tarafı, müzisyenler de bilmiyor ne yaptığımı”<br />

diyerek <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne içini<br />

döken Kaynatan, şunları ifade etti:<br />

“O akşam Pantene Altın Kelebek Yaşam<br />

Boyu Onur Ödülü’nü verdiler, bu güzel bir<br />

şey tabi. Fakat ben istiyorum ki sahneden<br />

indiğim anda normal yaşantıma döneyim.<br />

Günümüzde tam tersi şekilde işliyor bu durum.<br />

Sanatçılar, gazetecilerin olduğu yerleri<br />

tercih ediyor. Benim yapacağım şeyler var.<br />

Aldığım şeyler küçümsenecek şeyler değil<br />

tabi ki, bununla beraber daha fazla şeyler<br />

yapayım ve geriye daha fazla şeyler bırakayım<br />

diye düşünüyorum. Özellikle yeni nesle<br />

doğru dürüst müzikler bırakmak istiyorum.<br />

Onlar da kendi beyinlerini çalıştırarak güzel<br />

şeyler üretsinler. Eskiler doğru örnekler<br />

verirse, yeni nesil de doğru şeyler üretir.”<br />

106 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Duayen<br />

ŞOK ETKİSİ YARATACAK<br />

Yeni çıkan long play albümünün daha çok<br />

şok etkisi yaratacağını belirten Gökçen Kaynatan,<br />

albüm kapağını kendisinin çizdiğini,<br />

fakat plak şirketinin onu koymak istemediğini<br />

ise şu sözlerle anlattı: “Kendim kapak<br />

çizdim, fakat onu koymadı plak şirketi.<br />

Çünkü insanlarda sinir rahatsızlığı var. Mesela<br />

Almanya’dan birisi geldi, ‘Cehennem’<br />

adlı parçayı dinledi. Bir anda içeriye kaçtı.<br />

Önce anlamadım neden gittiğini. Sonradan<br />

öğrendim, sinir hastasıymış ve parçadan<br />

korkmuş. Aslında yaptığım terapi müziği<br />

ama ters teptiği zamanlar da oluyor.”<br />

Bu şu demek, olmayanı yapmak... Müzikte de<br />

öyleydim. Merak duygusu... Bisikletim vardı,<br />

arkada anten vardı. Benim gezdiğim mahallelerde<br />

insanlar parazitten radyo dinleyemezlerdi.<br />

Hiçbir şey yoktu o zaman. Bas gitar<br />

yoktu memlekette. Arkadaşımız bas gitarı<br />

normal gitarla çalıyordu. Oturdum, bas gitar<br />

yaptım. O devirde yoktu böyle bir şey. Tam<br />

anlamıyla yoklar ülkesiydik o zamanlar. Fakat<br />

bir avantajımız vardı, her şey pırıl pırıldı.”<br />

“BİR ŞEYLER VERECEKSİN BU DÜNYAYA”<br />

Müziğin bir keyif işi olduğunu, keyif alınmadan<br />

kesinlikle yapılmaması gerektiğini<br />

ifade eden Gökçen Kaynatan, özellikle<br />

gençler için şu tavsiyelerde bulundu: “Keyif<br />

almazsan zaten bu işi yapma. Bir de yaratıcı<br />

olmak gerek. Her ne kadar yaratıcılık<br />

Allah’a mahsus olsa da, insanlara da o<br />

yeti verilmiş. Sen doğaya geldiğin zaman<br />

doğaya faydalı olacaksın, zararlı olmayacaksın.<br />

İnsanlar doğayı kirletiyor, bombalar<br />

atıyor, birbirlerini hunharca öldürüyor. Hep<br />

canavarlık... İnsanoğlu, dünyanın en vahşi<br />

yaratığı... Akıllı geçinir ama akıl yok. Hırs<br />

ve elde etme uğruna her şey. Halbuki bir<br />

şeyler vereceksin bu dünyaya.”<br />

“BU TARZ PROJELERE DESTEK<br />

VERİLMESİ GEREKİYOR”<br />

2003 yılında, 2050 yılı ritim ve armonisiyle<br />

hicaz makamında bir dizi parçalar bestelediğini,<br />

alt yapılarının hazır olduğunu,<br />

dünyada böyle bir çalışmanın eşi benzeri<br />

olmadığını vurgulayan Kaynatan, sözlerini<br />

şöyle sonlandırdı: “Parçaya başlıyor kanunlar,<br />

neyler, Türk sazları bir dizi, arkada<br />

ben... Alt yapı başlıyor, kanunlar canlı<br />

çalıyor, dansöz çıkıyor, başlıyor şıkıdak<br />

şıkıdak göbek atmaya. Arkadan beş-on<br />

saniye geçiyor, tulum ve kemençe giriyor,<br />

aynı melodiyi çalıyor. Karadeniz horon<br />

ekibi çıkıyor, horon tepiyor. Hip-hop ve<br />

horon aynı anda. Dünyanın neresine<br />

götürürsen götür. İrlanda’ya gayda giriyor.<br />

Adamlar çıkıyor, İrlanda gaydası yapıyor.<br />

Fakat hepsi bir arada yapıyor bunları.<br />

Böyle bir parça var mı? Bu tarz projelere<br />

destek verilmesi gerekiyor.”<br />

“Ben gitarla yatıp,<br />

gitarla kalkıyordum.<br />

Pikabımı sonsuza ayarlayıp,<br />

kulaklığı kulağıma takar<br />

ve gitarım elinde uyurdum.<br />

Sabah kalktığımda parça<br />

ezberimde olurdu...”<br />

KÜRESEL KİRLİLİĞİ 1960’LARDA<br />

ŞARKILARLA DİLE GETİRDİ<br />

Küresel kirliliği 1960’lı yıllarda fark eden ve bu<br />

duruma karşı besteler yaptığının altını çizen<br />

sanatçı; o yıllarda “Doğa”, “Doğanın Ötesi”,<br />

“Evren”, “Sihirbaz” gibi şarkılara imza atmış.<br />

Kaynatan, dünyanın geleceğiyle ilgili üretim<br />

yaptığı dönemleri şöyle aktardı: “Dolabın içini<br />

açtığım zaman, o şarkıların tertemiz bantları<br />

duruyor. Bir müze gibi burası... Saykodelik<br />

müziğe başlamamın da bir alt yapısı, bir<br />

amacı, bir kurgusu var. ‘Doğanın Ötesi’ dediğim<br />

zaman, dünyanın geleceğiyle ilgili bir<br />

üretim yapmış oluyorum. Ben tasarımcıyım.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 107


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Ayşenil Şamlıoğlu:<br />

Çocukluğumun<br />

İstanbul’una özlem<br />

duyuyorum<br />

PINAR BALTACI<br />

Ayşenil Şamlıoğlu’nu esasında ne kadar da<br />

yakından tanıyoruz değil mi hepimiz? Kaç<br />

kez konuk etmişiz evlerimize, kaç kez göz<br />

göze gelmişiz bir tiyatro sahnesinde. Evet,<br />

tam olarak ailemizden biri, çünkü o kadar<br />

gerçek ve samimi ki...<br />

İstanbul’un Ortaköy ve Üsküdar’ında geçen<br />

çocukluk yıllarında aklında yer ediniyor<br />

tiyatro, birbiri ardına bırakılan okullar sonucunda<br />

konservatuvarda karar kılıyor. Adana<br />

Devlet Tiyatrosu’nun kuruluşu, diziler, Şehir<br />

Tiyatroları’nda Genel Sanat Yönetmenliği...<br />

Her şeyin başlangıcı, çocukluktaki bir<br />

rüyada saklı... Kendi rüyasını yaşıyor, iyi ki<br />

de yaşıyor. Nasıl mı?<br />

“Çocukluğumda ailece çok giderdik tiyatroya.<br />

Üsküdar’da yaşadığımız yıllarda evimiz<br />

çok yakındı Şehir Tiyatroları’na. O kadar<br />

çok severdim ki, her çıktığımda büyük bir<br />

hayranlıkla etkisinde kalırdım oyunların.<br />

Sık sık bir rüya görürdüm o yıllarda. Hep<br />

uzun gecelik giyen bir kadın sahnede aynı<br />

tiradı okuyor, sonra da yere yığılıyordu.<br />

Bu kadını yere yığılıncaya kadar salondan<br />

görüyor, yere yığıldıktan sonra ise<br />

o kadın ben oluyordum. Bordo perde<br />

kapanıyor ve ben perdenin altındaki<br />

yaldızlı saçakların birbirine vurup salınmasını<br />

izliyordum. Bu rüyayı küçücük<br />

bir çocukken hep gördüm.”<br />

DAHA UYGAR VE<br />

LEZZETLİ ZAMANLAR<br />

“O zaman çocukluk yıllarınıza bir<br />

kez daha gidelim. 1950’li yılların<br />

İstanbul’unda doğdunuz” diyerek<br />

giriyorum sohbete. “Evet” diyor<br />

Şamlıoğlu ve başlıyor “Daha uygar,<br />

lezzetli zamanlar” diye adlandırdığı<br />

çocukluğunun İstanbul’unu anlatmaya:<br />

“Ortaköy doğumluyum. O<br />

zamanlar tabi Ortaköy böyle değildi,<br />

güzelim sahil bizlere aitti. Çay bahçesi<br />

dedikleri yerler, akşam yemekli<br />

lokantaydı. Hiç unutmuyorum,<br />

108 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

beyaz beyaz küçük çakıl taşları yer alırdı zemininde.<br />

Akşamları tango orkestraları çalar,<br />

annem ve babam bizleri alıp giderdi. Onlar<br />

dansa kalkar, ben de bana dikilen kabarık<br />

entarilerle o taşların üstünde dans ederdim.<br />

Ne güzel zamanlarmış diye düşünüyorum<br />

şimdi. İstanbul’un profili yeni binalarla yok<br />

oldu ne yazık ki. Çocukluğumun İstanbul’una<br />

özlem duyuyorum.”<br />

VAR GÜCÜYLE ALKIŞLANAN<br />

ÇOCUK OYUNLARI<br />

Çocukluğunda ailesiyle sık sık tiyatroya<br />

gittiğini ifade eden oyuncu, sahneleri bir<br />

izleyici olarak tanımaya başladığı yılları<br />

şöyle anlatıyor hatıralarında kalan izlerle:<br />

“Pazar günleri Beyoğlu’na çıkar, sinemaya<br />

giderdik. Sosisli sandviç o zamanlar vazgeçilmezimdi,<br />

filmin ardından İnci Pastanesi’nde<br />

yenilen profiterol de öyle. Sonraları<br />

Üsküdar’dan Ortaköy’e taşındık. Üsküdar<br />

Şehir Tiyatrosu’na yakındı evimiz. Tiyatro<br />

binasının yanındaki fırından her ekmek<br />

almaya gidişimde alık alık afişleri izlediğimi<br />

hatırlıyorum. Şehir Tiyatroları’nın çocuk<br />

tiyatrosu çok iyiydi, hâlâ da öyle... Tüm<br />

oyunları izlemişimdir o dönemler. Tevfik<br />

Gelenbe’ler, Cilalı İbo’lar... Babam ‘Oyun<br />

sonlarında çok alkışlayın’ derdi, ‘Çünkü<br />

burada büyük emek var’. Çocukluğumun<br />

oyunlarını var gücümle alkışladığım,<br />

aklımda kalan güzel anlardan. Yıllar sonra<br />

Şehir Tiyatroları’na Genel Sanat Yönetmeni<br />

olduğumda, ‘Gayriresmi Hürrem’ oyununu<br />

yönetirken çocukluğumda hayran hayran<br />

sahneyi izlediğim o salona tekrar girdim, bu<br />

kez yönetmen olarak. Ağlamaya başladım.<br />

Çocukluktan aldığım her şey hâlâ beni<br />

besliyor.”<br />

BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ:<br />

GENCO ERKAL<br />

Bir gün tiyatro sahnesinde çok genç ve<br />

başarılı bir adam konuşulmaya başlar.<br />

Ayşenil Şamlıoğlu: “Gülse, başarılı ve kıvrak bir kalem... Çok iyi senaryo yazıyor. Dolayısıyla onun<br />

senaryosunun içerisine kıvrak oyuncular girince de parlak bir iş çıkıyor ortaya.”<br />

Tek kişilik bu oyuna ailece giderler. Henüz<br />

ilkokul öğrencisi olduğu halde oyundan<br />

o kadar etkilenir ki Ayşenil Şamlıoğlu, eve<br />

gelerek tek başına hatırladığı sahneleri<br />

oynamaya başlar. Bu ufak çocuk oyunları,<br />

tiyatroya da bir yerden başlangıçtır kuşkusuz.<br />

O yetenekli genç adam Genco Erkal’dır.<br />

Oyun ise hâlâ tiyatro sahnesinde olan ‘Bir<br />

Delinin Hatıra Defteri’.<br />

“Genco’nun oyununu evde tek başıma<br />

oynadığım zamanlarda gazetede bir haber<br />

gördüm. ‘Genco Erkal, Bir Delinin Hatıra<br />

Defteri isimli oyunu oynaya oynaya rahatsızlandı<br />

ve hastalandı’ yazıyordu. Birdenbire<br />

telaşa kapıldım, ‘Eyvah’ dedim. ‘Ben<br />

de sürekli bu oyunu oynuyorum, ya ben de<br />

hastalanırsam.’ Düşünsenize, çocuk aklıyla<br />

ne kadar korkmuştum. Yıllar sonra Genco’ya<br />

anlattım bu anımı; ‘Senin yüzünden oyuncu<br />

oldum, böyle böyle korkular yaşadım, hiç<br />

haberin yok. Sen oyunu bir tek kendin oynadığını<br />

mı sanıyorsun’ diye. Çok gülmüştük.<br />

Unutulmayan anılarımdandır.”<br />

‘GÖNLÜM HEP TİYATRODAYDI’<br />

Eğitim hayatının başladığı yıllarda önce<br />

Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü<br />

yarıda bırakıyor Şamlıoğlu, ardından inanması<br />

güç ama Ortadoğu Teknik Üniversitesi<br />

Mimarlık Bölümü’nü... “Çünkü” diyor ve<br />

ekliyor: “Ne yapayım, gönlüm hep tiyatrodaydı.<br />

ODTÜ Mimarlık Bölümü’nü üçüncü<br />

sınıfta bırakınca herkes şaşırdı tabi. Artık<br />

zamanı geldi konservatuvar okumamın<br />

diye düşünüyordum. O sıralarda evlenmiştim,<br />

eşim de oyuncu Rahmi Dilligil olunca<br />

tiyatro ile iç içe oldum. Onların provalarına<br />

gidip ağlardım. Bıraktım her şeyi, başladım<br />

konservatuvara. Aldım diplomayı, bir anda<br />

kendimi yeni kurulan Adana Devlet Tiyatrosu’nun<br />

dokuz kişilik kadrosunda buldum.<br />

Mecburen Ankara kadrosunda olan eşim<br />

Rahmi Dilligil de geldi benimle. Tam iki yıl<br />

orada yaşadık, ilginç bir deneyim olmuştu.”<br />

YIL 1981, ADANA<br />

DEVLET TİYATROSU KURULUYOR<br />

“Neler gözlemlediniz peki Adana’da?” diye<br />

sorduğumda, tiyatronun dönüştürücü<br />

gücüne muazzam bir örnek veriyor usta<br />

oyuncu: “Yıl 1981... Adana için o dönemler<br />

Türkiye’nin en zengin ve büyük köyü diyorlardı.<br />

Çünkü hakikaten hiçbir şey yoktu.<br />

Şimdiki Adana bir rüya... Adanalıları tiyatro<br />

ile tanıştırdık ve bir yılın sonunda Çukurova<br />

Üniversitesi’nin de kazandırdığı ivme<br />

ile şehir günümüze kadar çok değişti. İlk<br />

oyunumuz, Tarık Buğra’nın ‘Ayakta Durmak<br />

İstiyorum’ adlı oyunuydu. O kadar dramatik<br />

bir eserdi ki, idam edilenler, devrimler...<br />

Oyunu sergileyeceğimiz gün delikanlı Adanalılar<br />

gelmiş, ‘Yeğenim, bu tiyatro kaç lira?’<br />

diye sormuşlar. Biletin fiyatını öğrenince,<br />

‘Çok ucuzmuş be, alalım’ demişler.<br />

Argo konuşuyor ve içeride bir ‘aç aç’ gösterisi<br />

olduğunu sanıyorlarmış. Bize gelip; ‘Herhangi<br />

bir hareket olursa telaşa kapılmayın. Bir<br />

anda ‘bu ne be’ diye bağıra çağıra çıkabilirler<br />

tiyatrodan, hazırlıklı olun’ dediler. Güldük<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 109


<strong>Life</strong> Magazin<br />

biz de, çıktık oynadık. Oyun bitti, ‘Dışarıda<br />

misafirleriniz var’ dediler. Bir çıktık, takım<br />

elbiselerinin önünü tutmuş, başlarını yerden<br />

kaldırmıyor bu delikanlı Adanalılar. ‘Eline<br />

sağlık bacım, yüreğine sağlık bacım’ deyip<br />

durdular. Müthiş bir şeydi. Alay ederek girdikleri<br />

yerden, büyük bir saygı duyarak çıktılar.<br />

‘Aç aç’ gösterisi seyredeceğini düşünerek<br />

geliyor, karşısında bambaşka bir şey görüyor.<br />

Ve buna muazzam bir saygı duyuyor.”<br />

HAYDİ EKRAN BAŞINA:<br />

FERHUNDE HANIMLAR BAŞLIYOR<br />

Ankara yolları görünüyor sonrasında tekrar.<br />

İlk dizi film ‘Ferhunde Hanımlar’ da işte tam<br />

bu yıllarda başlıyor. “Başlarda televizyonda<br />

olmaya karşı Ortodoks bir tiyatrocuydum”<br />

diyen Ayşenil Şamlıoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:<br />

“Dizilerde seslendirme yapmaya bile<br />

karşıydım o zamanlar. Sevgili Melek Baykal<br />

çok ısrar etti; ‘Gel yeni bir rol yazıldı, tam sana<br />

göre. Zaten sabahın köründe 15 dakikalık bir<br />

dizi, kim tanıyacak seni’ diye. Ben de inandım<br />

Melek’e. (gülüyor) Doğru diye düşündüm,<br />

hem bütün kadro da orada olmamı istiyordu,<br />

kabul ettim. Tabii öyle olmadı, sokaklarda tanınmaya<br />

başladık. Fakat ben de kopamadım,<br />

tam yedi yıl devam ettik. Samimi aile ilişkilerini<br />

anlatıyorduk. Tepkiler hep ‘Tam bizim aile<br />

gibi’ şeklinde oluyordu. İnsanlar kendilerinden<br />

izler buldu. Ne yazık ki ekonomik kriz<br />

döneminde bitirmek zorunda kaldık.<br />

SAMİMİ AİLE HİKÂYELERİNİ SEVİYORUZ<br />

Şimdi ki diziler gerçek dışı. Eskiden bu<br />

derece Batı’ya yaklaşan ve bu topraklardaki<br />

sorunlara mesafeli duran işler çok fazla<br />

çıkmıyordu. Özellikle bu kadar şiddet yoktu<br />

televizyonlarda. İçki bardağını buzluyoruz<br />

ama kan, revan, kıyamet görüntülerini<br />

sansürlemiyoruz. Bu da tam olarak şiddetin<br />

pornografisi... Çok fazla tutucu davranmak<br />

istemiyorum, elbette ki yeni tarz diziler de<br />

olsun ama sıcak işlerin izini de bırakmayalım.<br />

Çünkü toplumda herkesin evine giren<br />

güçlü bir araç televizyon... Topluma daha<br />

yakın işlerin sayısı artmalı. Biz toplum olarak<br />

samimi aile hikâyelerini seviyoruz.”<br />

“TAM 4 YIL ELİMDEN GELENİ YAPTIM”<br />

Emekli olmasının ardından Şehir Tiyatroları’nda<br />

Genel Sanat Yönetmenliği görevini<br />

üstleniyor Şamlıoğlu. Çok zor bir görev<br />

olduğunu vurgulayarak, dergimize şu samimi<br />

açıklamalarda bulunuyor: “Tam 4 yıl<br />

boyunca elimden ne geliyorsa, gücüm neye<br />

yetiyorsa onu yapmaya çalıştım. Özel bir<br />

görevdi, şimdi iyi ki üstlenmişim diyorum.<br />

Ayrıldıktan sonra ne kadar çok yorulduğumu<br />

hissettim. Koşarken değil, durunca<br />

anladım yorgunluğumu. Ancak şunu itiraf<br />

etmeliyim ki, Şehir Tiyatroları Yönetmeliği<br />

tepeden inme bir şekilde değiştirilmeseydi,<br />

ben hizmetlerime tüm yorgunluğuma<br />

rağmen devam ederdim.”<br />

“<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de özellikle Bahariye’yi<br />

çok severim. <strong>Kadıköy</strong>, Avrupa<br />

Yakası’na göre daha sıcak ve<br />

samimi. Bugün hâlâ Moda’ya mı<br />

taşınsam diye düşünüyorum. Keyif<br />

alınan bir yaşam alanı çünkü...<br />

Beyoğlu’nun bugünlerde ne yazık<br />

ki canına okunduğu için herkes<br />

Kadıöy’e kaçıyor.<br />

“<br />

“Bu zamana kadar oynadığım<br />

tüm oyunlar arasında Murathan<br />

Mungan’ın ‘Geyikler Lanetler’<br />

oyununda canlandırdığım Cudana<br />

rolünün özel bir yeri oldu.<br />

ODTÜ’de öğrenciyken Murathan<br />

ile karşı karşıya otururduk. O<br />

bana bu oyunu yazıp okuduğunda<br />

gözyaşlarımla dinlemiştim.<br />

‘Bu rolü oynayacak kadını bir<br />

düşün, olağanüstü bir karakteri<br />

oynayacak’ dedi. Kimin oynayacağını<br />

merak ediyordu. Demek<br />

benim oyunummuş o. Türkiye’de<br />

‘Geyikler Lanetler’, beş sene arayla<br />

iki kez sahnelendi. Her ikisinde de<br />

Cudana bendim.”<br />

110 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Veee, karşınızda binbir surat;<br />

TAYLAN ERLER<br />

Çoğunuz onu ekranlardan, özellikle reklam<br />

filmlerinden, bazılarınız ise gece kulüplerindeki<br />

müzik yolculuğundan tanıyor. Fakat başka<br />

özellikleri de var usta sanatçının...<br />

Taylan Erler’in yaşamına doğru yolculuğumuz<br />

başlıyor dostlar. Gerçekten ilginç bir<br />

hikâye... Eski dostum ya, biraz bakalım kişiliğine...<br />

Bir kere para odaksız yaşıyor, gönlünce...<br />

Çokça çevresi var. Neden? Renkli kişiliği<br />

YİĞİT UYGUN ve yüzü en büyük avantajı... Fakat bazen de<br />

y_uygun@superonline.com sadece kendine oynuyor! Yalnızlık da onun<br />

vazgeçilmezi... Gülmeyi, güldürmeyi seviyor<br />

ama bazen de hüznü! Duyguları var, o bir sanatçı... Özgür, biraz<br />

marjinal, e tabi özel...<br />

Sanatla iç içe bir adam Taylan, çocukluğundan bu yana. Müzikle<br />

başlıyor bu yola; sene 1985, İstanbul Radyosu Gençlik<br />

Korosu... Belki de onu hayata bağlıyor. Dramatik biçimde<br />

erken yaşta kaybedilen ebeveynler, kardeşlerden kopuk<br />

bir hayat, kısaca var olma çabası... Yakınlarının desteği tabi<br />

ki unutulmaz. Veee, trompetle tanışma! Yıllar sonra yine<br />

birlikte eski dostuyla! <strong>Kadıköy</strong> gecelerini renklendiriyor, tabi<br />

arkadaşları ile...<br />

Taylan aslında Anadolu yakasından hiç kopamıyor doğduğundan<br />

bu yana. Şimdilerde Dalyan’da, karavanında keyifli... Çünkü<br />

emlak vergisi vermiyor! Şaka tabi... Her sabah Adalar manzarasına<br />

uyanıyor. Beş metrekarelik yaşamda, o çok mutlu… Evsel hayatı<br />

bırakalı çok olmuş, kaplumbağa misali evini yanında taşıyor.<br />

Bu küçük mekânda maksimum konfor onunla ama! Sağa çek,<br />

kontağı kapat, istediğin kadar kal. Son derece özgür...<br />

112 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Taylan bunu seçmiş, keyifli... Ben bir süre<br />

teknede bunu yaşadım ama orada kontrol<br />

etmen gereken bir doğa var, rüzgâr var, fırtına<br />

var, yağmur, akıntı vs... Karavan nispeten<br />

kolay... Görece küçük alanlarda yaşamak ve<br />

olanaklar ölçüsünde konforu yakalamak;<br />

teknede ayrı, tabi karavanda farklı... Buradan<br />

oluşan dostlukları var. Videolar çekiyorlar,<br />

sosyal medyada yer alıyorlar, bazen etkinlikler<br />

düzenliyorlar. Kısacası Taylan’ın da karavancıların<br />

da keyfi yerinde, 2013’den bu yana...<br />

Şimdi tekrar sanatçı yönüne dönelim<br />

dostumun. İki önemli şahıs iz bırakır onda;<br />

biri müziğin, diğeri tiyatronun ustası:<br />

Süheyl Denizci ve Haluk Kurtoğlu. İkisinin<br />

de ışıklar üzerinde olsun her daim. Ustalardır<br />

bize yolu gösteren! Çocuk yaşlarda,<br />

İstanbul Radyosu’ndaki provalarda Süheyl<br />

Denizci ile tanışıyor. O ve arkadaşlarını<br />

izlerken belki de şekilleniyor müzik yolculuğu.<br />

Sonrasında korolar, konserler ardı<br />

ardına... Ve sonra tabi bağımsız çalışma...<br />

Yıllar geçiyor. Evet, müzikle başlayan bu<br />

yolculuk rastlantı eseri tiyatroya, sinemaya<br />

ve reklam filmlerine doğru dönüyor. Orada<br />

da büyük usta Haluk Kurtoğlu devrede.<br />

Haber spikeri olmak isteyen Taylan bir<br />

kurumda diksiyon dersi alırken; Haluk<br />

hoca ondaki zengin yüzü, jest ve mimik<br />

kullanımını dikkate alıp, Taylan’ı drama<br />

eğitimine yönlendiriyor. Yıl 1994...<br />

Eee, “Binbir surat Taylan” boşuna demedik!<br />

Ve bambaşka bir hayat başlıyor sonrasında.<br />

Yıllar içinde tiyatro serüveninde Tiyatro İstanbul,<br />

İBB Şehir Tiyatroları, Tiyatro Günbay,<br />

Genç Uygur Tiyatrosu, Zakoğlu Tiyatrosu<br />

ve Tiyatro Alkış’ta sayısız oyunda seyirciyle<br />

buluşuyor. Bunlara paralel olarak elbette<br />

film teklifleri geliyor. Sunuculuk da var,<br />

radyo programcılığı da... Bu arada onlarca<br />

dizi ve filmlerde evlere konuk oluyor. Fakat<br />

asıl şöhret reklam filmlerinde... Burada<br />

da konuşturuyor binbir surat Taylan’ı! O<br />

karakterden bu karaktere zıplıyor adeta! Ben<br />

de reklam filmi yönetmeniyim ama ne yazık<br />

ki hiçbir proje denk gelmedi Taylan’la, keşke<br />

olsaydı. Keyifli olacağı çok belli çünkü... Kim<br />

bilir belki bir gün? Bir yönetmen olarak onda<br />

gördüğüm şu; komedi oynamak zaten onun<br />

için çok kolay... Yüzü ve mimikleri inanılmaz<br />

uygun ama ben Taylan’ın kötü adamı da çok<br />

başarılı oynayacağını düşünüyorum. Mesela<br />

bir seri katili... Kısaca yüz, çok zengin...<br />

Günümüzde de kendi grubuyla sahne<br />

yaşamı devam ederken; drama, diksiyon ve<br />

müzik dersleri vermeyi sürdürüyor. Elbette<br />

film, dizi ve reklam tekliflerine açık...<br />

Taylan ellisinde, fakat yirmi gibi yaşıyor<br />

ve yaşatıyor. Yıllar sonra görüştük biz de,<br />

keyifli bir konser sonrasında sohbet ettik,<br />

sonra da çekimlerimizi yaptık. Dile kolay,<br />

2008’den bu yana tekrar müzik ile haşır neşir!<br />

Aslında aynı Taylan, yıllara meydan okur<br />

gibi. Evet, ikimizin de saçları da ağarmış,<br />

biraz da azalmış ama hâlâ diri ve dirençliyiz<br />

yaşama karşı. İlginç, mutluyuz da!<br />

Büyük Buluşma, Mavi Rüya, Kollama,<br />

Beşinci Boyut, Küçük Gelin, Ruhsar, Mumya<br />

Firarda, Kurtuluş, Size Anne Diyebilir Miyim?<br />

Pırıl Hanım, İyi Aile Robotu vs. dizi ve<br />

filmlerinden bazıları... Zaten biliyorsunuz...<br />

Taylan’ın aldığı eğitimler, kamera karşısında<br />

oynarken ya da sahne alırken bütünüyle ortaya<br />

çıkıyor. 50 yıl elbette boşuna geçirilmemiş.<br />

Sahnede çalıyor, söylüyor ve aslında<br />

oynuyor. Kitle bundan mutlu... Çünkü<br />

aslında bu bir şov, yani gösteri... Fakat bunu<br />

yapabilmek adına çok şey gerekli; müzik,<br />

enstrüman ve oyunculuk... Şu an bu kulvarda<br />

yürüyor dostum ve çok başarılı. Yeni<br />

yılda da eşsiz sürprizleri var takipçilerine...<br />

Evet, Taylan Erler dedik, binbir surat<br />

dedik, ki öyledir; ilginç, farklı bir yaşamı<br />

gözler önüne serdik. Taylan’ı bence izleyin,<br />

konserlerini kaçırmayın, sosyal medyada<br />

mutlaka takip edin, hatta konuşun, geri<br />

çevirmez sizi...<br />

Her şey bir yana; keyifli bir caz, blues akşamı,<br />

arada kısa hikâyeler, hani derler ya her<br />

telden, her dilden... İşte Taylan Erler...<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 113


Mekân<br />

Ortak kültürlerin<br />

oluşturduğu geleneksel<br />

lezzetleri tadacağınız<br />

bir mekân;<br />

CANTINA BY<br />

MEZEDAKİ<br />

Girit lokumundan naneli<br />

muska böreğine; topikten<br />

fasulye yahnisine; taramadan<br />

midyeli lahana sarmasına;<br />

haydi afiyetle...<br />

YİĞİT UYGUN<br />

y_uygun@superonline.com<br />

Lezzetleri yaratan parmaklardır elbet ama<br />

önce gönülde başlar bu iş. Eski İstanbul’un<br />

yemek kültüründe, ne yazık ki sayıları<br />

gitgide azalan azınlık dostlarımızın ayrı bir<br />

yeri vardır bence. Büyülü lezzetlerin çoğunu<br />

onlardan öğrendik!<br />

Günümüz İstanbul’unda tüm bu lezzetleri<br />

maalesef çok az yakalayabiliyoruz. Çocukluğumuzun<br />

İstanbul’u kaldı mı? Küçükken<br />

Yeşilköy’de kâh misket oynadığım kâh kavga<br />

ettiğim, fakat hep sevdiğim Zvart, Aret,<br />

Mıgırdiç, Luisa, Ara, Alis kim bilir neredeler?<br />

Yok olup gittiler. Azınlıklar bizim zenginliğimizdi;<br />

koruyamadık, kaybettik onları. Eşsiz<br />

bir mutfakta geleneksel lezzetler sundular<br />

bizlere. Ve pek çok kültürel katkı sağladılar<br />

yaşamımıza.<br />

“Bulgar’ın Meyhanesi” ya da “Anjelo” unutulur<br />

mu Yeşilköy’de? Onlar da yok oldu!<br />

Müzik ve lezzet iç içeydi. Tüm İstanbul için<br />

bu böyle. Ama <strong>Kadıköy</strong>’de? Bu kadar kaybın<br />

ardından şimdi bir kazanım, Meri Çevik<br />

Simyonidis. Anlattıkları, yaptıkları, yazdıkları<br />

hoş gerçekten...<br />

Tatavla’da, bugünkü Kurtuluş’ta başlar<br />

öyküsü. Doğma büyüme İstanbullu. Sadece<br />

üniversite eğitimi için bir süre yaşamış<br />

Selanik’te. İstanbul, güzel ve özel hâlâ<br />

onun için. Yıllar süren bir memuriyet sonrası,<br />

hobisi işi haline gelmiş. Evet, yemek yapmak<br />

özeldir Simyonidis için. Beni ilgilendiren tarafı<br />

ise, geleneksel İstanbul meze kültürüne olan<br />

ilgisi... Öncelikle sizin de tutkunuz ise bu, <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

açtığı Cantina by Mezedaki’ye bir uğrayın derim.<br />

Elbette etler, tavuklar, spagettiler, hatta burgerler de bulacaksınız<br />

burada. Beni çeken geleneksel mutfakta ise topik, cevizli<br />

acılı ezme, tzatziki, yoğurtlu mücver, humus, midyeli lahana<br />

sarma, Girit lokumu, tarama, ballı saganaki, naneli muska<br />

böreği, fasulye yahnisi var. Daha sayayım mı? Arkası var çünkü.<br />

Farklı döşenmiş iki katlı mekânın lezzetleri de farklı yani...<br />

114 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Mekân<br />

Çocukken, babasının evde amatörce yaptığı<br />

mezelerin kokusu, lezzeti damağında ve bu<br />

damak tadını yaşatmaktan yana... 20 yılı aşkın<br />

memuriyeti bir akşamda yaşamından silip,<br />

yıllardır biriktirdiği enerji ile mutfağının başında<br />

olmak! Sonrasında bir meslek olarak<br />

seçmek ve günümüze kadar da büyüterek<br />

geliştirmek... Kısaca, mutfakta mutlu olup,<br />

orada kalmak... Bebek semtinde minik bir<br />

dükkânda başlayan ‘Mezedaki’ yolculuğu,<br />

başka dönemeçlerden sonra <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

yoluna devam ediyor, ‘Cantina by Mezedaki’<br />

olarak.<br />

Mekânda bazı günlerde DJ performans<br />

ile müzik yolculuğuna çıkabilir; çeşitli<br />

event’ler, örneğin şarap tadım günleri<br />

ile farklılıkları yaşayabilirsiniz! Yemek<br />

lezzetindeki sırlara gelince; öncelikle<br />

tabi malzeme kalitesi, tazelik,<br />

hijyen, pişirme biçimleri, tuz ve<br />

baharat seçimi ve miktarı, elbette el<br />

becerisi. Bunun için de bilgi, donanım,<br />

tecrübe... Tüm bunlar eksiksiz<br />

yerine geldiğinde, damaklarda aranan<br />

lezzetlere ulaşmak kolay. Bu da<br />

farklılığı ve tercih edilmenizi sağlıyor.<br />

Ermeni, Çerkez, Kürt, Hatay,<br />

tabi ki Levanten, Sefarad,<br />

Arnavut, Bulgar tüm mutfaklar<br />

iç içe Meri Çevik<br />

Simyonidis için... Çok<br />

da uzun olmayan<br />

bu süreçte, başka<br />

bir adım ise<br />

‘Mezedaki Lezzet<br />

Atölyeleri’.<br />

Simyonidis,<br />

İstanbul Culinary<br />

Institute<br />

ve Kadir Has<br />

Üniversitesi<br />

işbirliğiyle pek<br />

çok etnik yemek,<br />

meze ve tatlı atölyelerini<br />

hayata geçirmiş<br />

kendi markası ile.<br />

Mezedaki açılışında Vasfi Pakman (Türkiye Lezzet Hareketi Federasyon Başkanı,<br />

Haldun Tüzel (Osmanlı, Dünya Mutfağı Duayeni), Ali Yener (Milliyet Gazetesi Favori<br />

Lezzetler Grubu Lideri), Mörfi Menhanem (Yeme-İçme Uzmanı), Betül Altınbaşak ve<br />

Lezzet Dostu Dernek Üyeleri, eşleriyle birlikte bir araya geldiler.<br />

Dahası var... Boğaziçi, Aydın, Bilgi, Kocaeli Üniversitelerinin<br />

Gastronomi bölümlerinde geleneksel İstanbul mutfağı<br />

üzerine sunumlar yapmış.<br />

Ve yazma tutkusu... Felsefe eğitimi alan Meri Çevik Simyonidis,<br />

eskiden beri yazıyor. 2000’de Yunanca çıkan bir şiir<br />

kitabının ardından mutfak kültürüne olan tutkusu, yazma<br />

serüvenine bu alanda devam etmesini sağlıyor. 2012’de “İstanbul’um<br />

Tadım Tuzum Hayatım”, 2015’de ise “Bir Varmış<br />

Bir Yokmuş” kitabı raflarda yerini alıyor. 2017 ve 2018’de de<br />

arkası geliyor. “Bir Varmış Bir Yokmuş”, Dünya Kitap 2015<br />

En İyi Gastronomi Kültürü Kitabı Ödülü’ne layık görülmüş.<br />

Doludizgin çalışıyor yani dostumuz.<br />

Eski yemek kültürünü, eski İstanbul’u araştırırken azınlıkların<br />

ikinci-üçüncü kuşak torunları ile tanışıp konuşma fırsatı<br />

yakalaması, bambaşka öykülerle karşılaştırıyor onu. Kimi<br />

sevinçli ama geneli hüzünlü bu azınlık hikâyelerinde giden,<br />

gidemeyen ya da gelen, gelemeyen vatandaşlarımızın<br />

yaşadıkları da satırlarına yansıyor. Bu nedenle kitapları değerli...<br />

Ben de aldım ve soluksuz okudum, tavsiye ederim.<br />

Sevgili okurlar; objektifime yansıyan, yaşamımızın merkezi<br />

<strong>Kadıköy</strong> ile ilgili özel mekânları, ilginç kişi ve olayları bu<br />

sayfalara taşımayı sürdüreceğiz. Meri Çevik Simyonidis ve<br />

mekânı ‘Cantina by Mezedaki’ de bunlardan biri. Deneyin...<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 115


Mekân<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de güzel mezelere<br />

“MÜSAADE” VERİN<br />

REHA KADAK<br />

<strong>Kadıköy</strong> demek, <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı demek aynı zamanda...<br />

<strong>Kadıköy</strong> Çarşısı demek de meyhaneler kültürünün en nezih<br />

bölgelerinden biri demek. Hafta sonu olunca <strong>Kadıköy</strong><br />

Çarşısı’ndaki meyhaneler müdavimlerini ağırlarken; 2018<br />

yılında <strong>Kadıköy</strong>’ün bir yemek kültürü olan Ekspres İnegöl<br />

Köftecisi’nin üçüncü kuşak temsilcisi Mert Efe Çelik’in açtığı<br />

“Müsaade Meyhane”, çarşının meyhane kültürüne yeni<br />

bir soluk ve anlayış getirdi.<br />

BİLİNDİK MEYHANELERE “MÜSAADE”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de doğup büyüyen Mert Efe Çelik, Saint-Joseph<br />

Fransız Lisesi mezunu... Ardından MSA’da yeme-içme<br />

işletmeciliği eğitimi alan Çelik, yeni girişimleriyle ilgili <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> Dergisi’ne yaptığı açıklamada “Aileden gelen bir<br />

yeme-içme kültüründen dolayı, <strong>Kadıköy</strong>’ün ve İstanbul’un<br />

yeme-içme ihtiyaçlarını biliyoruz. Bir işletmeci olarak ayrıca<br />

iyi de bir müşteriyim. <strong>Kadıköy</strong>’de yeni nesil bir anlayışla<br />

mekân açmak istedik” dedi.<br />

Mottolarını “Yemeyeceğimiz yemeği yedirmemek, oturmak<br />

istemeyeceğimiz bir mekânda kimseyi oturtmamak, serviste<br />

görmek istemeyeceğimiz muameleyi göstermemek”<br />

olarak ifade eden Mert Efe Çelik, sözlerine şöyle devam etti:<br />

“Bu düsturla misafirlerimizi ağırlayacağımız, eski İstanbul<br />

kültürünü yaşatacağımız, çalışanından müşterisine bir aile<br />

ortamı yaratabileceğimiz bir proje düşünüyordum. Kısaca<br />

hem kalbe hem de mideye keyif veren bir meyhane olsun<br />

istedim. Ayrıca, meyhane kültürü olarak <strong>Kadıköy</strong>’ün Avrupa<br />

Yakası’nın çok gerisinde kaldığı kanısındaydım. Tüm bunlar<br />

toplanınca 2018 yılında açılışımızı yaptık.”<br />

MUTFAKTA ŞEF TUĞÇE MİRZA ÖNDERLİĞİNDE<br />

KADIN DAYANIŞMASI<br />

Müsaade Meyhane’nin leziz mezeleri, Şef Tuğçe Mirza<br />

önderliğindeki kadın dayanışması içinde hazırlanıyor. Şef<br />

Mirza, gastronomi ve mutfak sanatları mezunu... Yurt içinde<br />

çok önemli yeme-içme mekânlarında çalıştıktan sonra, soluğu<br />

Norveç’te üç Michelin yıldızlı ‘Maaemo’ adlı restoranın<br />

mutfağında almış. Türkiye’ye dönünce de yolları Mert Efe<br />

Çelik’le kesişmiş. “Biz klasik bir meyhane değiliz. Birçok<br />

kültürün bir araya geldiği mutfağa sahibiz. Ege’den de,<br />

Ermeni mutfağından da, Hatay mutfağından da lezzetlerimiz<br />

var” diyen Tuğçe Mirza, bununla birlikte ekmeklerini de<br />

kendilerinin yaptıklarını, mekândaki ürünlerin birçoğunu<br />

mümkün olduğunca yerel mutfaklardan temin ettiklerini<br />

ve mutfaklarında üç kadın olarak bir dayanışma içerisinde<br />

olduklarını belirtti.<br />

BİRBİRİNDEN LEZİZ MEZELER VE<br />

ARA SICAKLAR MÜSAADE’DE<br />

İyi bir şarap ve rakı menüsüne sahip olan Müsaade’de birbirinden<br />

güzel lezzetler servis ediliyor. Başroller arasında<br />

ise ot mücver, kol ahtapot, kabak cipsi, söğüş tabağı, Müsaade<br />

kebap ve köfte, topik, kabak çiçeği dolması, beğendili<br />

kokoreç, Girit ezme, acılı ezme, peynir tabağı, levrek marin<br />

yer alıyor.<br />

GÜZEL BİR<br />

TATLI FİNALİ<br />

Müsaade’de<br />

misafirperverliği,<br />

leziz<br />

mezeleri ve<br />

keyifli akşamı<br />

geride bırakırken,<br />

finalinizi<br />

de mutlaka<br />

süt helvası ve<br />

lavantalı parfe<br />

ile yapın.<br />

116 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

Deniz, müzik, eğlence:<br />

MODA<br />

KAYIKHANE<br />

İstanbul ve <strong>Kadıköy</strong>’ün eğlence hayatına büyük bir ivme<br />

kazandıran Moda Kayıkhane, etkinliklerine hız kesmeden<br />

devam ediyor. Moda Burnu’nda, Tarihi Moda İskelesi’nin<br />

yanında bulunan, bütünlüklü hizmet anlayışıyla <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />

beğenisini kazanan Moda Kayıkhane’nin işletmecisi<br />

Erkan Ulutaş ile bir araya geldik.<br />

“Müzikte, sanatta iyi olan herkese burada yerimiz var. Burası<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de denize cephesi olan tek mekân... İnsanları<br />

denizle ve müzikle buluşturmaya devam edeceğiz” diyen<br />

Ulutaş; Moda Kayıkhane’nin şu anda İstanbul’un en güzel<br />

event mekânı haline geldiğini, en önemli özelliklerinin ise<br />

gerçekleştirdikleri çok farklı organizasyonlar olduğunu<br />

belirtti. Erkan Ulutaş, sözlerine şöyle devam etti:<br />

MODA’YA YAKIŞIR BİR MEKÂN<br />

“30 yaş üstü insanların geleceği, canlı müzik ve kaliteli<br />

ortam bulabileceği yerin boşluğunu doldurduk. Örneğin;<br />

Moda Kayıkhane Gazinosu Taş Plak Gecesi, hani o taş plaklardan<br />

dinlediğimiz büyük isimleri bir gecede çıkarmak...<br />

Büyük projeler bunlar. Bunun yanında insanların hayatına<br />

renk getiriyoruz. Ticari bir mekân değiliz. Öyle olsaydı, burayı<br />

beşe böler ve zincir markalara verirdik. Çünkü burası<br />

2 bin 500 metrekare üstüne kurulu bir tesis. Yaklaşık 3 bin<br />

190 metrekare ruhsatlı restoran ve yeme-içme alanlarımız<br />

var. Burada farklı<br />

olarak Moda’ya yakışır<br />

bir restoran, güzel bir<br />

meyhane, aşağıda da<br />

güzel bir kokteyl bar ve<br />

Kayıkhane’yi bütünleyen<br />

kafe hizmetlerini<br />

içeren bir yer açtık.<br />

Moda Kayıkhane,<br />

geçen yıl yaklaşık 200<br />

bin kişi ağırladı. Bu çok<br />

ciddi bir rakam...”<br />

“DÜŞÜK BÜTÇELİ, BASİT İŞLER KOYMUYORUZ”<br />

Kendilerinden sonra bölgeyi de hareketlendirdiklerini,<br />

konser olmayan günlerde Moda’daki restoranların bomboş<br />

olduğunu aktaran Ulutaş; “Konser olduğu gün birçok yer<br />

dolu, bütün cadde kalabalıklaşıyor. Konsere gelen herkes,<br />

kendi zevkine göre bir yer buluyor. Bölgeye inanılmaz bir<br />

hareket geldi. Bunun yanında yaklaşık 100 kişiye istihdam<br />

sağlamamız da önemli. Bu yıl tahmin ediyorum ki Anadolu<br />

Yakası’nda kurumlar vergisini en çok biz ödeyeceğiz, bu<br />

tip işletmeler arasında. Bunlar özellikle bu dönemde güzel<br />

şeyler. En önemlisi bugüne kadar kimse kimseyi rahatsız<br />

etmedi, en ufak bir olay olmadı. Zaten belli profilde insanlar<br />

geliyor, bu durum da bize aşırı sorumluluk yüklüyor.<br />

O yüzden düşük bütçeli, basit işler koymuyoruz” dedi.<br />

“BU BİNADA ATATÜRK’ÜN ANILARININ OLMASI<br />

GURUR VERİCİ”<br />

Moda Kayıkhane’nin bulunduğu binaların aslında Atatürk’ün<br />

8. Edward’ı ağırlaması için yapıldığını ve 1935’te<br />

Türk İngiliz Yat Kulübü olarak Atatürk tarafından açılan<br />

binalar olduğunu kaydeden Erkan Ulutaş, sözlerini şöyle<br />

tamamladı: “Biz burayı restorasyon sonrasında günübirlik<br />

tesis yapmak koşuluyla Anıtlar Kurulu’ndan izin aldık.<br />

O amaçla da çalışıyoruz. Tabi bu binada Atatürk’ün anılarının<br />

olması da gurur verici bir şey... Kayıkhane ismi de şuradan<br />

geliyor; burası eskiden, yani o kulüp zamanında kayık<br />

ve yelkenlerin bakımının yapıldığı gerçek bir kayıkhane.<br />

Sonradan konulma bir isim değil yani. Bu binada, bu bölgede<br />

anısı olmayan bir tane <strong>Kadıköy</strong>lü yok. Bu da bize bir<br />

sorumluluk yüklüyor. Buraya yakışır bir işletmenin her daim<br />

sağlanması için sürekli çalışıyoruz, toplantılar yapıyoruz.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 117


Gurme Lezzetler<br />

179 ülkenin birbirleriyle yarıştığı<br />

“La Liste <strong>2019</strong>’da” yer aldı.<br />

CALIPSO FISH DÜNYA LİSTESİ’NDE<br />

Gecce Mekân Ödülleri’nde ‘en iyi balık mekânı’ seçilmiş<br />

olması nedeniyle geçtiğimiz sayıda Küçükyalı sahilinin<br />

gurme fenomeni Calipso Fish’in başarısını sayfalarımıza<br />

taşımıştık. Markayı yaratan ve yöneten Ziya Kaçar & Veli<br />

Şahin ikilisinin bu başarıyı elde etme yolunda çok büyük<br />

özverilerde bulunduğunu, adeta nakış nakış işlediklerini<br />

dile getirmiştik.<br />

Haberi okuyan bazı takipçilerimiz, bizi başarılarını abarttığımız,<br />

fazla yer verdiğimiz için de eleştirmişti. Ancak, <strong>2019</strong><br />

yılını karşılarken bu defa uluslararası bir ödül daha geldi.<br />

Üstelik bu ödül öylesine önemliydi ki, hiçbir müdahale söz<br />

konusu olamazdı.<br />

118 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Gurme Lezzetler<br />

DÜNYANIN EN İYİLERİ ARASINDA<br />

Evet, Küçükyalı sahilinin ünlü balık mekânı Calipso Fish,<br />

Dünya’da 179 ülkenin listeye girebilmek için adeta birbirleriyle<br />

yarıştığı “La Liste <strong>2019</strong>’da” yer aldı.<br />

“Dünyanın en iyi 1000 Restaurantı”nın sıralandığı Fransa<br />

merkezli bu organizasyon öylesine önemli ki, yüzlerce<br />

rehberin ve milyonlarca çevrimiçi incelemenin derlenmesi<br />

ile oluşuyor.<br />

TÜRKİYE’DEN YALNIZCA ALTI RESTAURANT GİREBİLDİ<br />

Gastronomi konusunda son yıllarda önemli gelişmeler<br />

kaydeden Türkiye’nin LA LISTE’19 gibi oluşumda altı marka<br />

ile yer alması, gastronomi çevrelerinde büyük bir memnuniyetle<br />

karşılanırken, Calipso Fish’in de oldukça yüksek<br />

bir puanla listeye girmesi, mekânın müdavimleri arasında<br />

büyük sevinç yarattı. Tabi başta Ziya Kaçar & Veli Şahin ikilisi<br />

olmak üzere, tüm Calipso Fish yöneticileri için de gurur<br />

kaynağı oldu.<br />

ARAŞTIRMALARIMIZ DAVAM EDECEK<br />

Türkiye’den yalnızca altı restaurantın girebildiği dünyanın<br />

en iyi gastronomi listesini sunan La Liste’de bu yıl Calipso<br />

Fish’in yer alması nedeniyle görüşlerine başvurduğumuz<br />

Ziya Kaçar & Veli Şahin ikilisi, “Bu bizim için hiç şüphesiz<br />

büyük bir onur kaynağı. Tüm Dünya’da büyük bir saygınlığı<br />

olan dev liste; ünlü şeflerin, gıda eleştirmenlerinin ve uzman<br />

rehberlerin değerlendirmesi baz alınarak oluşturuluyor.<br />

Bir yandan da omuzlarımıza oldukça ağır bir yük verdi.<br />

Daha fazla çalışmak, daha fazla araştırmak zorundayız”<br />

açıklamasında bulundular.<br />

BU GURUR HEPİMİZİN!<br />

Yıllar önce bu yola çıkarken<br />

ideallerinin dünya çapında bir<br />

gastronomi markası yaratmak<br />

olduğunu dile getiren Ziya Kaçar<br />

& Veli Şahin ikilisi, “La Liste’de<br />

yer almak ile hedefimize<br />

bir adım daha yaklaştık. Her yıl<br />

yurt içinde misafirlerimizin beğeni<br />

ve oyları ile çeşitli ödüllere<br />

lâyık görüldük. Sosyal medyada<br />

çok güzel dönüşler aldık. Ünlü<br />

gurmelerin uğrak yeri olduk”<br />

ifadelerini kullandılar.<br />

179 ÜLKEDEKİ 16 BİN<br />

RESTAURANT ARASINDAN SEÇİLMEK<br />

“Fransa merkezli uluslararası bir gastronomi platformu<br />

olan La Liste 19’da yılın en iyi restaurantları sıralamasında,<br />

179 ülkedeki 16 bin restaurant arasından seçilerek, adımızı<br />

ve ülkemizi görmek bizim için büyük bir onur kaynağı<br />

oldu” sözleriyle mutluluklarını dile getiren Kaçar ve Şahin<br />

ikilisi, sözlerini şöyle noktaladılar:<br />

“Yerli ve yabancı tüm misafirlerimize ilerlediğimiz bu yolda<br />

bizimle birlikte oldukları için çok teşekkür ederiz. İlk günkü<br />

heyecanımız, sürekli yenilenen lezzetlerimiz ile daha büyük<br />

başarılara hep birlikte...”<br />

Lezzet konusunda son derece iddialı olan Calipso<br />

Fish’in en çok rağbet gören özel lezzetleri arasında<br />

“Taş fırında kalkan tandır” yer almakta. Ünlü gurme<br />

Vedat Milör’ün Hürriyet Gazetesi’nde habersiz gelerek<br />

test edip yazdığı bu lezzet için İstanbul dışından bilen<br />

gelen konuklar ağırlanıyor.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 119


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

MODA DENİZ KULÜBÜ’NDE<br />

YEMEKLİ TİYATRO<br />

Moda Deniz Kulübü, “Yemekli Tiyatro” gecelerinden birini daha<br />

gerçekleştirdi. Kulüp üyeleri için düzenlenen özel etkinlikte, Serkan<br />

Budak’ın yönettiği “İkinci Bahar” adlı iki perdelik oyun sergilendi.<br />

Moda Deniz Kulübü Balo Salonu’nda geçtiğimiz ay akşam yemeğiyle<br />

başlayan program, aynı alanda sergilenen tiyatro oyunuyla<br />

devam etti.<br />

İKİ USTA OYUNCUNUN “İKİNCİ BAHARI”<br />

Usta sanatçılar Cihat Tamer ve Bedia Ener’e Buket Dereoğlu, Emre<br />

Törün ve Serkan Budak’ın eşlik ettiği “İkinci Bahar” adlı oyunda<br />

tema aşk, romantizm ve komedi ağırlıklıydı.<br />

Oyunda aşk ve mutluluğun insanı her yaşta bulabileceği anlatılırken;<br />

günümüzde medyadan izlediğimiz, komşularımızdan<br />

duyduğumuz hikâyelere de yer veriliyordu. Moda Deniz Kulübü<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar’ın da izlediği oyunun<br />

sonunda, Serkan Budak’ın aynı zamanda doğum günü olması<br />

nedeniyle mini bir kutlama yapıldı.<br />

Oyunu izleyenler arasında, Moda Deniz Kulübü’nde “Ressam Sofraları” adlı<br />

etkinlik serisini düzenleyen Ressam Hülya Botasun ve Gastronomi Yazarı Mörfi<br />

Menahem de vardı. Kadir Toprakkaya, Canan Toprakkaya, Hülya Botasun,<br />

Ayhan Alpakın, Zerrin Menahem ve Mörfi Menahem…<br />

120 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

ASTERI BY THEO’DA<br />

FEDON RÜZGÂRI<br />

Greek müziğinin ustası Fedon, her Cuma sahilyolunun Bostancı bölümünde<br />

yer alan Asteri by Theo’da konuklarına unutulmaz geceler yaşatıyor. Oğlu<br />

Theo Kalyoncu tarafından işletilen mekanda olağanüstü eğlenceler sizleri<br />

bekliyor. Tabi mekânın hemen üst katında bulunan Çatana Balık’ın yıldızlı<br />

şefleri tarafından hazırlanan özel lezzetleri de ayrı bir yerde tutmak gerekiyor.<br />

TUGAY KERİMOĞLU,<br />

FEDON İLE HASRET<br />

GİDERDİ<br />

Geçtiğimiz aylarda Premier<br />

League’in resmi Twitter hesabından<br />

“Doğum günün kutlu<br />

olsun Tugay!” şeklinde bir<br />

kutlama mesajı alan ve bundan<br />

büyük gurur duyduğunu<br />

açıklayan milli futbolcu ve<br />

spor yorumcusu Tugay Kerimoğlu,<br />

yeni yılın ilk haftasında<br />

çok sevdiği Fedon’u Asteri<br />

by Theo’da izledi. Fedon’u<br />

çok sevdiğini dile getiren Tugay,<br />

Fedon ile bol bol sohbet<br />

ederken, sanatçının sahneye<br />

çıkmaya geç kalmasına da<br />

neden oldu.<br />

DOSTLAR<br />

ÇATANA BALIK’TA<br />

Sevilen sanatçı Fedon, her cuma sahne aldığı<br />

Asteri by Theo’nun üstündeki Çatana Balık’ta<br />

Dubai’den gelen kızı ve misafirlerini ağırladı. Dostlarıyla<br />

beraber keyifli bir gece geçiren sanatçıya<br />

eşlik edenler arasında Sevda Akyüz, Mimi Dinç,<br />

Hikmet Dinç, Şakir Yalnızoğlu, Lusi Calumenos,<br />

Natali Kalyoncu, Tolga Çizmen, Antuan Calumenos,<br />

Theo Kalyoncu, Murat Akyüz, Verna Yalnızoğlu,<br />

Eda Kalyoncu ve Semra Çizmen yer aldı.<br />

KADIKÖY MARMARA KOLEJI’NIN 1967 MEZUNLARI BULUŞTU<br />

<strong>Kadıköy</strong> Marmara Koleji’nden 1966 yılında mezun olan<br />

grup, Marmara Yelken Kulübü’nde bir araya geldi. Her<br />

sene aynı dönemde ve aynı yerde toplanmaya özen<br />

gösteren grupta yer alan <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi Yayın<br />

Kurulu Üyesi, Koleksiyoner ve Araştırmacı-Yazar<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu, bu birlikteliklerden duyduğu<br />

mutluluğu şöyle ifade etti:<br />

“Bizler önce <strong>Kadıköy</strong> ve sonra da Marmara sevdalılarıyız. İstanbul’un<br />

en güzel yıllarını geçirdiği 1960’lı yıllarda, en güzel deniz Marmara’nın<br />

kıyısında yer alan yine aynı isimli kolejimizde birlikte okuyup, 1966-<br />

67 yılında mezun olmuş 68 kuşağı gençleriyiz. Her sene olduğu gibi<br />

bu yıl da birlikte olmanın hazzına, yine aynı denizin kıyısında ve yine<br />

içinden ‘Marmara’ geçen bir Yelken Kulübü’nde vardık. Tıpkı, daha<br />

uzun yıllar yine birlikte ve yine aynı hazda buluşacağımız gibi...”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 121


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

LEVREK TANDIR İÇİN<br />

GELDİLER<br />

Calipso’nun özel lezzetleri<br />

arasında Levrek Tandır ve Vedat<br />

Milör’ün denedikten sonra<br />

tebrik edip yazdığı Kalkan Tandır’ın<br />

özel bir yeri var. İşte adı<br />

Galatasaray ile birlikte anılan<br />

İlkant Sümerman bu lezzetlerden<br />

Levrek Tandır için gelenler<br />

arasındaydı. Tabi beraberinde<br />

kızı, damadı ve dostları da<br />

vardı. Calipso ise onlar için 4<br />

kiloluk iki levrek ile tandır hazırlayarak,<br />

bu buluşmayı bir lezzet<br />

şölenine dönüştürdü.<br />

NİCE YILLAR PINAR BİLGİN’E<br />

Kalamış İncir’de Nuri Şekerciler’i izlerken Marmaris’den<br />

tanıdığımız Deniz Çelik’e rastladık. Adeta üzerine titrediği kızı,<br />

THY’nin kabin amirlerinden Pınar Bilgin’in yaş günü için burada<br />

olduklarını öğrendik. Daha sonra onlara BJK Jimnastik Kulübü<br />

Antrenörü Hatice Burgulu da katıldı. Pınar Bilgin’in uzun yıllar<br />

kalacağı 38. yaşını kutluyor, nice yıllar diliyoruz…


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

ATAŞEHİR BİZBİZE FASIL,<br />

GÖKHAN SEZEN İLE KAPALI GİŞE<br />

Bir aralar gözden düşer gibi olsa da şimdilerde<br />

Fasıl ve Türk Sanat Müziği’ne ilgi hayli<br />

yükselmiş durumda. İstanbul’da ise bu konsepti<br />

sunan sınırlı sayıda mekân bulunmakta.<br />

Ataşehir Bizbize Fasıl, 20 yılı aşkın bir süreden<br />

beri sadece bu konuya konsantre olması<br />

nedeniyle, alanında büyük başarı sergiliyor.<br />

Geçtiğimiz sezon programına ilave ettiği<br />

Gökhan Sezen ile adeta kapalı gişe gecelerini<br />

sürdürüyor. İstanbul’un Avrupa yakasından,<br />

hatta İstanbul dışından bile gelenlerin<br />

ağırlıkta olduğu mekânda, eğlence dolu<br />

doyumsuz geceler yaşanıyor.<br />

O SES TÜRKİYE’DEN IRMAK<br />

Mekânda konuklar için bir başka sürpriz<br />

ise, O ses Türkiye’den tanıdığımız Irmak’ın<br />

sahne alması... Gökhan Sezen öncesinde<br />

konuklarını seslendirdiği her telden şarkıları<br />

ile müzik yolculuğuna çıkaran Irmak, büyük<br />

ilgi görüyor. Irmak’ın seslendirdiği şarkılar<br />

arasında Ajda Pekkan şarkıları ve Fransızca<br />

hitler de yer alıyor.<br />

LEZZET UZMANLARINI BULUŞTURAN AÇILIŞ<br />

Elinizde bulunan derginin sayfalarında okuduğunuz<br />

Cantina by Mezedaki’nin ayrıntılarını açılışa katılan<br />

lezzet uzmanları da renklendirdi. Gastronomi yazarı<br />

ve Rum yemekleri ustası Meri Çevik Simyonidis’in<br />

<strong>Kadıköy</strong>’e kazandırdığı Cantina’nın ilk konukları,<br />

Türkiye Lezzet Federasyonu Lezzet Dostları Derneği<br />

Üyeleri oldu.<br />

Aralarında, Aydın Üniversitesi Gastronomi Bölümü<br />

Başkanı Prof. Dr. Kamil Bostan başta olmak<br />

üzere, Vasfi Pakman, Ali Yener, Haldun Tüzel, Mörfi<br />

Menahem gibi isimlerin yer aldığı uzmanlar grubu,<br />

Simyonidis ve Cantina’ya tam not verdiler.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 125


Kalamış<br />

Gaziantep Lezzetleri<br />

SİZLERİ GERÇEK GAZİANTEP LEZZETLERİNİ<br />

TEST ETMEYE DAVET EDİYORUZ...<br />

Dr. Faruk Ayanoğlu Cad. No: 24<br />

Fenerbahçe - <strong>Kadıköy</strong><br />

0216 414 30 00 - 0216 414 91 23<br />

Etlerimiz Balıkesir Yöresi’nden gelmekte olup,<br />

Bıçak Kıyması'ndan geçerek hazırlanmaktadır...<br />

Yeldeğirmeni'nden Moda'ya, Fikirtepe'den Bostancı'ya kadar Paket Servisimiz vardır.


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

ECZACILAR BALIK DİYOR<br />

Aralarında İstanbul Medipol Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’nde<br />

Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barkın Berk’in de bulunduğu eczacılar<br />

grubuna Çatana Balık’ta rastladık. Onlardan aldığımız tavsiye<br />

ise, sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenlerin hayatlarından balık<br />

ve zeytinyağını eksik etmemeleri oldu. Biz de buradan iletelim<br />

dedik. Alican Poyraz, Barkın Berk, Ergun Meriç, Arif Poyraz,<br />

Hayati Çelik, Derviş Kurtulan ve Cengizhan Poyraz…<br />

CALİPSO’DA KUTLADILAR<br />

Ünlü Kimya Mühendisi Mehmet Gökben, sevgili eşi Banu Hanım<br />

ile olan 9. evlilik yıldönümünü mükemmel bir balık ziyafeti ile<br />

kutladı. Mekân olarak tercih ettikleri Calipso ise, onların bu mutlu<br />

günlerine lezzet şovu ile eşlik etti. Üçüncü yaşlarını geride bırakan<br />

ikiz çocukları Ozan ve Mert de bu mutluluğa tebessümleri ile<br />

adeta ortak olduklarını dile getiriyorlardı.<br />

Bu Masada<br />

FOTOĞRAF SANATÇISI VAR<br />

Ünlü fotoğraf sanatçısı Burcu Ertur Özceyhan, <strong>2019</strong> yılının ilk<br />

yemek ziyafeti için Hayati <strong>Ocak</strong>başı’na konuk oldu. Masada<br />

onun olduğunu öğrenince fotoğrafı çekmekte biraz zorlanmadık<br />

desek yalan olur. Eğer bu fotoğraf kötüyse sebep Burcu<br />

Hanım’dır diyor, başka da bir şey söylemiyoruz. Ebru Öğretmen,<br />

Burak Öğretmen, Sadullah Oruç, Zeynep Oruç, Hayati Demir,<br />

Burcu Ertur Özceyhan, Yiğit Özceyhan, Utkucan Eroğlu, Ahmet<br />

Toraman, Gamze Toraman ve Pınar Geçgel…<br />

Kadın Adayları Destekleme Derneği<br />

ÜYELERİ BULUŞTU<br />

Kısaca KA.DER olarak anılan Kadın Adayları Destekleme Derneği<br />

üyeleri, Türkiye’nin gündeminde olan yerel seçimlerde daha fazla<br />

kadın adaya şans verilmesini sağlamak adına buluşmalarını sürdürüyor.<br />

Bu buluşmalardan biri de geçtiğimiz ay Khalkedon Fenerbahçe’de<br />

geçekleşti. KA:DER <strong>Kadıköy</strong> Şubesi Başkanı Arzu Nizamoğlu’nun<br />

ev sahipliği yaptığı buluşmaya, KA.DER Genel Başkanı Nuray<br />

Karaoğlu ile eski Devlet Bakanlarımızdan Önay Alpago katıldı.<br />

GÖKHAN SEZEN KONSERİ<br />

İÇİN ÇALIŞTILAR<br />

Uluslararası Lions Dernekleri’nin Anadolu Yakası Federasyonu<br />

tarafından eğitime destek amaçlı bir konser organize<br />

edildi. CKM’de Gökhan Sezen ile gerçekleşen konserin<br />

organizasyonu ise, Acıbadem Lions Kulübü tarafından<br />

yapıldı. İşte o komitenin başkanlığını yapan Nihal Yıldırım,<br />

konser öncesinde Gökhan Sezen’i sahne aldığı Bizbize<br />

Fasıl’da arkadaşları ile birlikte izleyerek, konserde seslendirilecek<br />

şarkıların listesini belirlediler.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 127


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

Bu Fotoğraf Hatırlamak,<br />

HATIRLANMAK ADINA ÇEKİLDİ<br />

Ünlü gayrimenkul danışmanlık şirketi Coldwell Banker’in Kalamış<br />

bölgesi ofislerinden Trio Gayrimenkul, <strong>2019</strong> yılı için bir kutlama<br />

partisi düzenledi. Şirketin Cemil Topuzlu kavşağındaki ofislerinde<br />

gerçekleşen kutlamaya, ofis bünyesinde çalışan gayrimenkul danışmanları<br />

katıldı. Birbirlerine iyi bir yıl dileklerinde bulunan danışmanlar,<br />

ileriki yıllarda hatırlamak üzere bu hatıra fotoğrafını çektirdiler.<br />

İş Geliştirme Derneği’nden<br />

YENİ PROJELER<br />

Stratejik Müşteri ve İş Geliştirme Derneği üyelerinden bir grup,<br />

Erdinç Saka önderliğinde yeni projelerinin tamamlanmak üzere<br />

olmasını bir ziyafet ile kutlama kararı aldılar. Mekân olarak<br />

ise Calipso’yu tercih eden üyeler, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’a röportaj sözü<br />

de verdiler. Bizi takip edin…<br />

Gürsel Tekin ile<br />

ELVEDA İSTANBUL<br />

HATIRASI<br />

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na<br />

aday olan ancak gösterilmeyen Gürsel Tekin, bu<br />

karar açıklanmadan önce İstanbul’u geceli gündüzlü<br />

karış karış geziyordu. Öğleden sonra Esenyurt’ta<br />

dostlarını ziyaret eden Tekin, akşam saatlerinde ise<br />

Kalamış By Esat Balıkçısı’a konuk oldu. Mekândan<br />

ayrılırken karşılaştığı eski dostları ile hatıra fotoğrafı<br />

çektirirken <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> da oradaydı. Tayyar Güler,<br />

Arzu Göçmen, Gürsel Tekin, Özbeyi Taşkın...<br />

MUHTARLAR DA EĞLENİR<br />

“Konu fasıl olunca benim için olmazsa olmazdır” diyen Ataşehir’in<br />

Atatürk Mahallesi Muhtarı Leyla Yeşim Şaylan, dostları ile<br />

birlikte Bizbize Fasıl’ın konukları arasındaydı. Aynı zamanda<br />

Gökhan Sezen hayranı da olan muhtar, bir ara masasına gelen<br />

Gökhan Sezen ile birlikte şarkı söyledi. Gülay Kerimoğlu, Serpil<br />

Döğen, Leyla Yeşim Şaylan, Tülay Yıldız ve Murat Yıldız…<br />

Hayati <strong>Ocak</strong>başı’nda<br />

ELEKTRİK KESİNTİSİ OLMAZ<br />

Jenaratör ve enerji sistemleri konusunda önde gelen isimler<br />

arasında gösterilen Kadir Çiçekçisoy’a Hayati <strong>Ocak</strong>başı’nda rastlayınca,<br />

bir de mekânın sahibi Hayati Bey’i masalarında görünce<br />

anladık ki, bu mekânda asla enerji sorunu olmayacak. Sinem<br />

Atabeyli, Didem Çiçekçisoy, Cahide Atabeyli, Ertekin Atabeyli,<br />

Kadir Çiçekçisoy ve Hayati Demir…<br />

128 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

KUZENLERİNDEN YORUM ALDI<br />

Kalamış Kalamaria’nın halkla ilişiklerini yöneten Merve Taşdan, şu<br />

sıralar bütün konsantrasyonunu mekânın lezzetleri hakkında müşteri<br />

yorumlarına vermiş durumda. Tamamıyla gerçek yorumları ilk<br />

ağızdan duymak adına da dostları ile birlikte yakınlarını da müşteri<br />

olarak mekâna davet ediyor ve yorum alıyor. İşte o buluşmalardan<br />

birinde kuzenleri ile objektiflerimize takıldılar. Merve Taşdan, Gamze<br />

Taşdan, Aslıhan Tüfenk ve Orkun Tüfenk…<br />

ÇATANA’DA ŞÖMİNE KEYFİ BAŞKA<br />

Sadece Bostancı Çatana’da bulunan ve balık ziyafeti öncesinde<br />

şömine keyfini yaşamak isteyenlerin bir hayli fazla olduğunu söylemek<br />

mümkün... İşte Polat Sitesi sakinlerinden Gülay ve Mehmet<br />

Bayramoğlu çifti de bunlardan biri olarak objektiflerimize yansıdı.<br />

ANADOLU EFES’TEN<br />

YENİ YIL YEMEĞİ<br />

Anadolu Efes Grubu’nun İnsan Kaynakları Birimi, 2018<br />

yılının başarılarla dolu geçmiş olmasını düzenledikleri bir<br />

yemek ziyafeti ile kutladılar. Grubun İnsan Kaynakları Direktörü<br />

Emre Kavukçuoğlu’nun ev sahipliği yaptığı buluşma<br />

Ataşehir Marea Sea Food’da gerçekleşti. Yaklaşık 40 kişilik<br />

bir grubun katıldığı yemekte lezzetler için muhteşem yorumunda<br />

bulunan konuklar, mekânın yıldızlı şefi Mithat Polat<br />

ve İşletme Müdürü Cihat Işık’a teşekkür ederek, fotoğraf<br />

karesinde yer almalarını istediler.<br />

Semine Duygun’un<br />

TÜRK SANAT MÜZİĞİ TUTKUSU<br />

Geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu<br />

Üyeleri’nden Mehmet Salih Duygun’un kızı Semine Duygun’a, Ataşehir<br />

Bizbize Fasıl da rastladık. Aynı zamanda Fenerbahçe Kongre<br />

Üyesi olan Duygun’a, Göktürk Musiki Derneği’nden Şeniz Köse ile<br />

Nezahat Kıymaz eşlik ediyordu.<br />

Fotoğraf Deyince<br />

BERTAN ATAY AMA BÖYLESİ<br />

2013 yılında THY’nin İstanbul-İzmir seferini yapan yolcu<br />

uçağının sağ motoru, İzmir yakınlarında yıldırım isabet<br />

etmesi sonucu devre dışı kaldı. İşte isabet anını büyük<br />

bir soğukkanlılıkla fotoğraflayarak paniğin önlenmesine<br />

yardımcı olan Bertan Atay’ı bu defa biz fotoğrafladık. Calipso’da<br />

Rusya ve Ukrayna’dan konuklarla “Hayırlı” bir buluşmanın<br />

kutlaması olduğu bilgisini aldığımız Atay’a, mutluluk<br />

dileklerimizi iletiyoruz. Julia Atay, Alexandr Zayakin, Galina<br />

Zayakina, Kristina Heica ve Mark Heica…<br />

130 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


0552 252 52 95<br />

kalamariafenerbahce<br />

kalamariafenerbahce@gmail.com<br />

Dr. Faruk Ayanoğlu Cad. No:21/1A<br />

F e n e r b a h ç e - İ s t a n b u l


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Bayındır Sağlık<br />

Grubu’nda<br />

5, 10 ve 15 YIL<br />

ÇALIŞANLARA<br />

ÖDÜL<br />

Ülkemizin önde gelen sağlık kuruluşları arasında<br />

yer alan Bayındır Sağlık Grubu, geride bıraktığımız<br />

2018 yılının yorgunluğunu düzenledikleri bir<br />

yılbaşı partisi ile gidermeye çalıştı. Kurumun geleneksel<br />

hale getirdiği buluşma geçtiğimiz günlerde<br />

Ataşehir Grand Sheraton Oteli’nde gerçekleşti.<br />

5, 10, 15 VE 20 YIL ÇALIŞANLARA ÖDÜL<br />

Otelin balo salonunda gerçekleşen buluşmaya,<br />

grubun Ankara ve İstanbul hastanelerinden<br />

olmak üzere yaklaşık 300 çalışan katıldı. Bayındır<br />

Sağlık Grubu Genel Müdürü Sezai Sevgin’in de<br />

hazır bulunduğu gecede 5, 10, 15 ve 20 yıl çalışanlara<br />

ödül verilerek, teşekkür edildi.<br />

Bayındır Sağlık Grubu’nda<br />

15 hizmet yılını dolduran<br />

yöneticiler arasında daha<br />

genç görünmelerine rağmen<br />

Elçin Özince ve Cem Talas da<br />

yer aldı.<br />

Ödül dağıtım töreni sonrasında<br />

Bayındır Sağlık Grubu’nun yeni yıl<br />

pastası kesildi. Ardından çılgınca<br />

eğlenmeye başlayan çalışanlar,<br />

bütün bir yılın yorgunluğunu<br />

geride bıraktılar.<br />

TEMA SİGORTA’DAN YILBAŞI YEMEĞİ<br />

Kozyatağı merkezli, Tema Sigorta Danışmanlık ve Aracılık<br />

Hizmetleri, 2018 yılının yorgunluğunu görkemli bir ziyafet ile<br />

kutladı. Kozyatağı Hayati <strong>Ocak</strong>başı’nda gerçekleşen buluşmaya<br />

TEMA Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Korkut ile birlikte<br />

diğer yöneticiler ve çalışanları katıldı.<br />

SÜRPRİZLERLE DOLU GECE<br />

Gecede Cengiz Korkut’un çalışma arkadaşlarına bir de sürprizi<br />

vardı. Uzun yıllar birlikte çalıştığı İstanbul Turizm Folklor Derneği’nden<br />

arkadaşı Serdar Sayın ile birlikte organize ettiği müzik<br />

ziyafetine Servet Çatak da katılınca harika bir ekip çıktı ortaya.<br />

Aynı zamanda iyi bir akordeon ustası da olan Cengiz Korkut,<br />

seslendirdiği şarkılarla ziyafetin yanında geç saatlere kadar<br />

süren müzik dolu bir gece yaşattı.<br />

Risk Yönetimi,<br />

Sigorta Yönetimi,<br />

Hasar Yönetimi,<br />

Aracılık Hizmetleri ve<br />

Hukuksal Danışmanlık<br />

Hizmetleri gibi<br />

alanlarda 30 yılı<br />

aşkın bir süreden<br />

beri hizmet veren<br />

TEMA Sigorta’nın, 15<br />

bin’den fazla müşterisi<br />

bulunuyor.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 133


DOSTLAR BULUŞMASI<br />

Aralarında <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> derginizin elinizde bulunan bu sayısındaki<br />

röportajını okuduğunuz Edip Akbayram’ın kızı Türkü’nün de<br />

bulunduğu “Dostlar Grubu”, aylık buluşması için bu defa<br />

“By Esat” dedi. Buluşmada, Atlas Media Satış Ve Pazarlama<br />

Direktörü Hakan Gökçe Akgün de vardı. Türkü Akbayram Çınar,<br />

Pelin Akgün, Nilgün Ekşioğlu, Melike İsmigüzel, Can İsmi Güzel,<br />

Ender Ekşioğlu, Hakan Akgün ce Serdar Çınar…<br />

Eczacılar Odası<br />

YILIN YORGUNLUĞUNU<br />

GERİDE BIRAKTI<br />

İstanbul Eczacılar Odası zaman zaman sıkıntıların yaşandığı<br />

2018 yılını geride bırakırken, bu yorgunluğu Calipso Balık’ta<br />

verilen özel bir ziyafet ile geride bıraktılar. Kutlamaya Başkan<br />

Cenap Sarıalioğlu da katıldı. İstanbul genelinde 5 binden<br />

fazla üyesi bulunan İstanbul Eczacılar Odası’nın, en yoğun<br />

çalışan meslek kuruluşları arasında ilk sıralarda yer aldığını<br />

da biz eklemiş olalım…<br />

Ressam Esra Sirman<br />

KALAMARIA’DA<br />

Türk Naifleri Grubu’nun ünlü ressamlarından Esra Sirman’a, Kalamış<br />

Kalamaria’da rastladık. Son derece keyifli bir balık ziyafeti<br />

ile “İyi ki burayı tercih etmişiz” yorumunda bulunan masa, “Bundan<br />

sonra burada bizlere sık sık rastlayabilirsiniz” mesajı verdi.<br />

Semih Sirman, Esra Sirman, Seylan Özerol ve Nedim Özerol…


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Prof. Tuncay Saydam<br />

AMERİKA’DAN GELMİŞ<br />

ABD’deki Delaware Üniversitesi’nin önemli bilim insanlarından<br />

Prof. Dr. Tuncay Saydam’ı Kalamış By Esat Balıkçısı’nda görüntüledik.<br />

”Yaşam, benim için sürekli öğrenmek, öğretmek ve bildiklerimi<br />

başkalarıyla paylaşmak. Bundan da haz almak demek…” diyen<br />

bir insanı dinlemek herhalde başa gelebilecek en güzel şey.<br />

Kemal Tuna, Tuncay Saydam, Ayşe Tuna, Güliz Aykan, Mahmut<br />

Aykan ve Yamaç Sezgi…<br />

NİCE YILLAR<br />

FERİDE FOSFOROĞLU’NA<br />

Usta tiyatrocu ve köşe yazarımız Enis Fosforoğlu, sevgili<br />

eşi Feride Hanım’ın doğum günü kutlaması için Maria’nın<br />

Bahçesi’ni tercih edenler arasındaydı. Kızı Seren, torunu<br />

Nil ve kuzeni Nilgün Atasaydır ile birlikte nice yıllar dileklerini<br />

ünlü akerdeon ustası Antonio’nun doğum günü şarkısı<br />

eşliğinde ilettiler.<br />

Fehime Hüsfer’e<br />

DOĞUM GÜNÜ<br />

KUTLAMASI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün köklü ailelerinden Hüsfer Ailesi’nin üyesi<br />

Fehime Hüsfer’in doğum günü kutlamasına konuk<br />

olduk. Kalamış Kalamaria’da gerçekleşen kutlama<br />

için ABD’de yaşayan kızı Müge ve damadı Tuvan’ın da<br />

geldiğini öğrendiğimizde, “Anneliğin ne denli kutsal bir<br />

özellik taşıdığına bir kez daha tanık olduk. 60’ıncı yaşına<br />

merhaba diyen Fehime Hanım’a nice yıllar dileyen ilk<br />

isim eşi Süleyman Hüsfer, oğlu Murat, dünürleri Aybars<br />

ve Sitare Şençalış oldular.<br />

Ferhat Gündoğdu<br />

CALIPSO FISH GURME’DE<br />

Ünlü bir holdingimizin çözüm ortakları için Calipso Fish Gurme’de<br />

verdiği özel davetin konukları arasında Ferhat & Fatoş<br />

Gündoğdu çifti objektiflerimize takıldı. Holdingimizin yöneticileri,<br />

“Basına Kapalı” bir davet olması nedeniyle holding ve<br />

katılan diğer isimlerin yer almamasını rica ettiler.<br />

GÜRDAL VE ŞENGÖR AİLELERİ<br />

ÇATANA’DA<br />

Bostancı’da lezzetin önemli adreslerinden Çatana Balık, geçtiğimiz<br />

günlerde Şengör ve Gürdal ailelerini ağırladı. “Burada balığın tadı<br />

bile bir başka” diyen herkes lezzet konusunda hemfikirdi. Atilla<br />

Şengör, Filiz Şengör, Zuhal Gürdal, Hakan Gürdal, Nilüfer Gürdal, Filiz<br />

Gürdal, Demir Şengör…<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 135


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

Ünlü Otomotivciler<br />

PARK ADANA’DA<br />

‘Türk Otomotiv Sektörü’nün iki ünlü ismine Park Adana’da<br />

rastladık. Otokoç Satış Müdürü Nihat Selim Birleşik ve TOFAŞ<br />

Özel Satışlar Yöneticisi Azer Torun, aileleri ile birlikte yoğun<br />

geçen bir haftanın sonunda Park Adana lezzetlerini test etmeyi<br />

tercih edenler arasındaydı. Ali Birleşik, Gülbin Birleşik,<br />

Aylin Torun, Azer Torun, N. Selim Birleşik ve Ali Torun…<br />

Atlas Tur Yönetimi ve<br />

Çalışanlarından<br />

BALIK ZİYAFETİ<br />

Türkiye’nin en deneyimli şoförlü araç kiralama firmaları arasında<br />

görülen Atlas Tur yönetimi ve çalışanları, hep birlikte yeni bir yıla<br />

merhaba demeyi uygun gördüler. Küçükyalı Calipso Balık’ta gerçekleşen<br />

buluşmaya Genel Müdür Hakan Yılmaz ev sahipliği yaptı. 45<br />

kişinin katıldığı balık ziyafetinde konuklar lezzetler için, “Olağanüstü”<br />

yorumunda bulundular.<br />

Osman Karabağ<br />

BY ESAT BALIKÇISI’NDA<br />

Enerji iletim ve dağıtım sektörünün önde gelen şirketlerinden<br />

EMTA’nın patronu Osman Karabağ’ı oğlu Caner ve eşi Zehra<br />

Hanım ile birlikte By Esat Balıkçısı’nda görüntüledik. Konukları<br />

ise Özcan & Sema Aysal çiftiydi.<br />

PSİKOLOJİNİZ BOZULSA DA<br />

ÜZÜLMEYİN...<br />

Ünlü Psikiyatrist Hakan Karaş ile Ayşe Devrim Başterzi’yi Kalamış<br />

Kalamaria’nın konukları arasında görünce, “Psikolojiniz bozulsa<br />

da dert etmeyin” demek geldi içimizden. Zira onlar mesleklerinde<br />

en iyi olarak anılmaktalar. Masadaki diğer isimler ise, İbrahim Fuat<br />

Akgül, Sena Kaptanoğlu, İlker Küçükparlak ve Cem Kaptanoğlu idi.<br />

Olağanüstü Lezzet Yolculuğuna<br />

HAZIR OLUN<br />

Sahilyolunun ünlü mekânlarından Maria’nın Bahçesi’nde 2010<br />

yılından beri şef garson olarak çalışan Orhan Gül, sonunda Kalamış<br />

Çömçe adını verdiği kendi mekânını açarak, lezzet tutkunlarına<br />

seslendi ve “Olağanüstü lezzet yolculuğuna hazır olun. Ayanoğlu<br />

Caddesi, Cemil Topuzlu Kavşağı’ndayım” dedi. Bu çağrıya kulak<br />

verenler arasında, Akbank Dalyan şubesi çalışanlarından bir grup<br />

da vardı. Fotoğraftaki isimlerin mekân için yorumları, “harika” oldu.<br />

Musa Yücesoy, Ahmet Başlandı, Ebru Seyran, Elçin Yalçın, Burçak<br />

Külekçioğlu, Ayben Altun, Ebru Aydın ve Buket Alpdeniz…<br />

138 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


SERHAT ERÖNAL’DAN<br />

RÖPORTAJ GELİYOR<br />

Çektiği sosyal deney videosu ile engellilere yönelik farkındalık<br />

ve empati için çaba harcayan Serhat Erönal’a ailesi ile birlikte<br />

Kalamış By Esat Balık’ta rastladık. Instagramda takipçi sayısının<br />

25 binlere yaklaştığını öğrendiğimiz Önal’dan <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> için<br />

söyleşi sözü de aldık. Yeşim Erönal, Serhat Erönal, Şevki Erönal<br />

ve Sezer Erönal…<br />

DİŞÇİ KORKUSUNU UNUTUN<br />

Fotoğrafta gördüğünüz güzellerimizin hepsi diş hekimi.<br />

Üstelik uzmanlıklarını tamamlamış diş hekimleri. Hepsi de<br />

Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Bölümü’nden iyi derece ile<br />

mezun olmuşlar. Onları, uzmanlıklarını tamamlamış olmalarının<br />

kutlama yemeğinde görüntüledik. Duygucan Peçenek,<br />

Fulya Biner, Gizem Canbek, Gülce Ecem Doğancalı, Ceren<br />

Üstünel, Necmiye Bulam ve Gözde Akşin…<br />

Ukrayna ve Belçika’dan<br />

KONUK AĞIRLADILAR<br />

BP Madeni Yağlar Bölümü yöneticilerinden Hakan İnan, Fırat<br />

Sungur ikilisinin Ukrayna ve Belçika’dan konukları vardı. By Esat<br />

Balıkçısı’nda gerçekleşen buluşma iki ülkenin özellikleri konulu<br />

muhabbet ile geç saatlere kadar sürdü. Sercan Atılgan, Ebru İnan,<br />

Gaye Ünalan, Zeynep Kolcuoğlu, Kana İnan ve Fırat Sungur…


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Pazar kahvaltılarının<br />

vazgeçilmez adresi;<br />

PARK ADANA<br />

Lezzet tutkunları tarafından Ataşehir’in en iddialı<br />

mekânları arasında gösterilen Park Adana, kahvaltı<br />

konusunda da bu iddiasını sürdürüyor. Hünkar<br />

Gülmez yönetimindeki mekânın bu iddiasında<br />

haklı olduğunu anlamak için Park Adana’yıı mutlaka<br />

ziyaret etmeniz gerekiyor.<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Cemiyet Haberleri Ekibi olarak zaman<br />

zaman uğradığımız Park Adana’da objektiflerimize<br />

takılan okurlarımızdan duyduğumuz övgü dolu<br />

sözler, bu satırları yazmamıza neden oluyor…<br />

Pınar Başbuğu ve Selin Alkan…<br />

İsmail Vural Karslı, Gülümser Karslı ve Deniz Tarkan Karslı…<br />

Sevgi Kırmızıgil, Sultan Telli ve Yıldız Akdoğan…<br />

Özlem Özgül Arslan ve Erol Arslan…<br />

Gönül Hışman, Esmer Deniz Hışman, Eren Aras Hışman ve<br />

Hüseyin Hışman…<br />

Ece Karabulut, Barış Karabulut ve Deniz Karabulut…<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 141


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

KALBUR’DA KAHVALTI<br />

KEYFİ BAŞKA…<br />

Ataşehir Kalbur’un kebap lezzetleri yanında kahvaltı keyfini<br />

test etmiş olanlar başlığımız için, “Haklısınız” yorumunda<br />

bulunacaklardır elbette. Ancak bizim sözümüz henüz test<br />

etmemiş olanlara…<br />

Yolunuz düşmese de düşürün ve “Pazar Günü Yapılacaklar”<br />

listenize Kalbur’da Kahvaltı’yı mutlaka ekleyin diyoruz. Tabi<br />

önceden rezervasyon yaptırmayı da unutmayın.<br />

PİŞİDEN PİZZAYA SIRADIŞI LEZZETLER<br />

Kendinizi kalburüstü hissedeceğiniz mekânda, masanız<br />

önce bildiğimiz kahvaltılık ürünlerle dolduruluyor. Tabi<br />

bunların içinde portakal suyu, Kars’dan gelen bal ve kaşar<br />

peyniri, Bolu’dan gelen kaymak, Tokat’dan gelen sucuk da<br />

var. Ardından pişi ve puf böreği sonrasında da pizza dilimleri<br />

sıcak sıcak masanıza geliyor.<br />

MURAT AK ve<br />

AİLESİ<br />

Geçtiğimiz yıl dostlarını Amerika’ya<br />

uğurlarken <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />

sayfalarına konuk olan Murat<br />

Ak ve Ailesi, bu defa da kahvaltı<br />

keyfinde sayfalarımıza konuk<br />

oldu. Çağan Ak, Murat Ak, Burcu<br />

Ak ve Mira Ak…<br />

FATİH MUHLAÇ’TAN<br />

ANNEYE KAHVALTI<br />

HD Çiçek’ten Fatih Muhlaç, her pazar konuk olduğu<br />

‘Kalbur Kahvaltısı’na bu defa annesini de yanlarına<br />

alarak geldi. Fatih Muhlaç, Hakan Muhlaç, Duru<br />

Muhlaç, Aslı Muhlaç ve Hazmiye Muhlaç…<br />

GAZİOSMANPAŞA’DAN<br />

ATAŞEHİR’E<br />

Kalbur lezzetleri sadece Anadolu Yakası’nda değil İstanbul,<br />

hatta İstanbul dışından bile lezzet tutkunlarını çekmeye<br />

devam ediyor. İşte Vakıfbank çalışanlarından bir grup,<br />

“Geldiğimize değdi” diyerek, Gaziosmanpaşa’dan Kalbur<br />

keyfini yaşayanlar arasındaydı. Alp Tuna, Alper Çelebi,<br />

İlknur Çelebi, Ufuk Güler, Nil Tuvan Güler, Esra Demir, Emre<br />

Poyraz, Betül Turan, Mustafa Turan ve Defne Turan…<br />

142 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

BEŞ YIL ÖNCE<br />

BEŞ YIL SONRA<br />

4 yaşındaki kızları Dila, henüz dünyada<br />

yok iken de sayfalarımıza konuk olan<br />

İsmail & Fatma Simler Karakuzu çiftine,<br />

her Kalbur ziyaretinde rastlıyor olmayı<br />

hem onlar, hem de mekân adına şans<br />

kabul ediyoruz.<br />

BERKTUĞ<br />

ABAY’IN<br />

DOĞUM GÜNÜ<br />

PARTİSİ<br />

Berk & Derya Abay çiftinin oğulları<br />

Berktuğ için düzenledikleri<br />

doğum günü partisi hayli<br />

renkliydi. Kutlama için üç yıldan<br />

beri aynı mekânı tercih eden<br />

çift, “Burada kendimizi evimizde<br />

kadar rahat hissediyoruz. Bu<br />

nedenle öncelikli tercihimiz<br />

oluyor” yorumunda bulundular.<br />

Aynı zamanda Collezzione Genel<br />

Müdürü de olan Berk Abay’ı yalnız<br />

bırakmayanlar arasında çalışma<br />

arkadaşları da vardı.<br />

MASAL 4 YAŞINDA<br />

Abay Ailesi gibi bizler de Kalbur’u doğum günü kutlamaları için tercih ettiğimiz<br />

mekânlar arasında tutuyoruz. Hatta Haber Müdürümüz Cenay Toprakkaya’nın<br />

kızı Masal ile Abay çiftinin oğulları Berktuğ’un doğum gününün<br />

aynı güne tesadüf etmesi, seçimin doğru olduğunun bir başka kanıtı adeta...<br />

Masal’ımızın 4. yaşını geride bırakmış olmasına<br />

bizzat katılarak nice yıllar dileklerini iletenler<br />

arasında ünlü ressam Bülent Turan ve eşi Sedef<br />

Turan da vardı.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 143


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

KALAMIŞ İNCİR’DE NURİ ŞEKERCİLER RÜZGÂRI<br />

Anadolu Yakası’nın eğlence hayatına geçtiğimiz aylarda katılan<br />

Kalamış İncir’de Nuri Şekerciler ile renkli geceler devam ediyor.<br />

Yüksek kaliteli canlı müzik yanında Girit mutfağı lezzetleriyle de<br />

konukların öncelikli tercihi olan mekân, her akşam İstanbul’un<br />

çeşitli ilçelerinden misafirlere ev sahipliği yapıyor.<br />

Mekanın bir başka özelliği ise işletmecisi. Yaz sezonunda Marmaris’in<br />

Orhaniye bölgesinde işletmekte olduğu “İncir” adındaki<br />

butik otelin sahibi de olan Hakan Özalp; “Başarımızın tek sırrı<br />

var, o da özveri ile çalışıyor olmamız” açıklamasında bulunurken,<br />

mekânın konuklarından gelen olumlu tepkiler de onu teyit ediyor.<br />

NURİ ŞEKERCİLER FARKI<br />

Kalamış İncir’de sahne alan Nuri Şekerciler’in, Özalp’in değindiği<br />

özveri kavramına uygun kişiliğiyle sergilediği performans<br />

kısa zamanda karşılık bulunca, yılbaşı ertesinde bile mekânın<br />

adeta full çekmesinin de yollarını açmış. Yine önceki akşam<br />

uğradığımız mekanda içerideki konuklar kadar, yer olmaması<br />

nedeniyle rezervasyonu kabul edilemeyen konuk listesi ve iletişim<br />

bilgileri vardı. Bu konuklar için bir sonraki akşam gecenin<br />

tekrarı düzenleneceği bilgisini öğrendik.<br />

GÜÇLÜ ORKESTRA KATKISI<br />

Mekanda tanık olduğumuz performans için Hakan Özalp’in<br />

başarısının sırrına kaynak gösterilen unsurlardan biri de orkestra<br />

olarak dikkat çekti. Türkiye’nin yetiştirdiği en ünlü keman<br />

ustaları arasında gösterilen, pek çok dizi ve filmin müziklerinde<br />

keman çalan Sercan Birol, Azerbaycanlı baterist Ruşen<br />

Abudullayev, klavyede Cem Uzer ve buzukide Selahattin Birol,<br />

konuklara uzun süre unutulmayacak bir gece yaşattılar.<br />

İSTANBUL ERKEK LİSESİ MEZUNLARINDAN<br />

30. YIL KUTLAMASI<br />

İstanbul Erkek Lisesi 1988 yılı mezunları da mezuniyetlerinin<br />

30. yılını Nuri Şekerciler ile kutlamak için “Kalamış İncir”<br />

diyenler arasındaydı. Konuklar arasında yazar Verda Anıl’ın da<br />

bulunduğu gecenin organizasyonunu İlker Ayman yaptı.<br />

AYDAN ALKIM,<br />

ÖZLEM ÖZKAN,<br />

TUNÇ SALMAN<br />

STORKS Mücevherat<br />

Satış Direktörü Aydan<br />

Alkım, Özlem Özkan<br />

ve Borsa İstanbul’un<br />

en yavaş ve buna bağlı<br />

olarak sıfır hatayla<br />

çalışan rekoru sahibi<br />

Tunç Salman da vardı.<br />

Nuri Şekerciler’i uzun süre ayakta alkışlayan üçlü, “Kalamış<br />

İncir bizim tutkumuz oldu” yorumunda bulundular.<br />

ERTUNÇ CÜNDÜBEYOĞLU’NUN DOĞUM GÜNÜ<br />

Gecede sinema ve dizi oyuncusu Ebru Cündübeyoğlu’nun<br />

ağabeyi Ertunç Cündübeyoğlu da vardı. Su arıtma sistemleri<br />

başta olmak üzere sanayi sektöründe çalışan Cündübeyoğlu’nun<br />

aynı zamanda doğum günüydü. Aralarında ünlü diş<br />

hekimi Dirim Bozok Demir ve Bersan Güney, Halil Güney,<br />

Yelda Kadayıfçı, Becen Demir’in olduğu arkadaşları ile oldukça<br />

eğlenen Ertunç Cündübeyoğlu’na, Nuri Şekerciler de nice yıllar<br />

dileklerini sahneden iletti.<br />

ERDOĞAN & ZUHAL TABAK, BERNA SEYHUN<br />

Gecede önemli bir davete katılmak yerine “Kalamış İncir”<br />

diyenler arasında ünlü borsacı Erdoğan Tabak da vardı. Tabak<br />

çiftinin konukları ise Modalı Berna Seyhun idi. Berna Hanım’a<br />

fotoğraf çekimi sırasında “Moda için ne diyorsunuz?” diye<br />

sorduğumuzda, derin bir “Ahhh” işittik.<br />

144 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Baş döndürücü lezzetlerin adresi;<br />

MAREA SEA FOOD<br />

Farkını ancak ziyaret ettiğinizde anlayabileceğiniz lezzet<br />

noktaları arasında yer alan Ataşehir Marea Sea Food, sadece<br />

muhteşem dekorasyonu ile değil, baş döndürücü lezzetleriyle<br />

de müdavimlerinin takdiriyle karşılanıyor.<br />

Marea’da diğer balık mekânlarından daha farklı bir sunum ile<br />

masanıza gelen meze çeşitleri, yıldızlı şefler tarafından özenle<br />

hazırlanıyor. Pişirme teknikleri de toplu olarak değil, her müşteri<br />

için özel olarak yapılıyor. Hal böyle olunca, lezzet üzerindeki<br />

büyük farkı rahatlıkla hissedebiliyorsunuz.<br />

Mekânın yüzde 100 garantili olup ev sıcaklığı da sağlaması;<br />

konukları, aileleri için vazgeçilmez kılıyor. Bir önceki fotoğrafta<br />

annesi, babası ve kız kardeşini ağırlayan ADEL Kalemcilik<br />

Pazarlama Direktörü Nazlı Ercili Soylu’dan sonra, bu defa da<br />

Filli Boya Mali İşler Yöneticisi Hasan Gökhan Güner’i, sevgili<br />

annesi Tomris Hanım, eşi Zekiye İrem Güner ve kızı Zeynep<br />

Melis Güner ile birlikte görüntüledik. Mekânın yaratıcısı Metin<br />

Kocabaş da onlara eşlik ediyordu.<br />

Geçtiğimiz hafta sonunda uğradığımız mekânda Ercili<br />

Ailesi’ne rastladık. Emekli savcılarımızdan Aykut Ercili; eşi<br />

Naşide Hanım, kızları Tuna ve Nazlı ile Marea’nın harika<br />

ortamında birlikte olmanın keyfini yaşadı.<br />

Gayrimenkul sektöründe durgunluk yaşanıyor olmasına rağmen<br />

Ataşehir Remax ABC’nin gayrimenkul danışmanlarından<br />

Hakan Kaymakçalan ve Zafer Sancar, haftayı yaptıkları<br />

bir satış ve iki kiralama ile tamamlamış olmalarından dolayı<br />

kendilerine ziyafet verdiler. Mekân için “Elbette tercihimiz<br />

Marea olmalıydı” diyen ikili; “İşler hep böyle giderse, biz de<br />

her hafta sonunda burada olacağız” yorumunda bulundular.<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 145


PEUGEOT SUV 3008<br />

HİÇBİR SUV BU KADAR İLERİ GİTMEDİ<br />

62<br />

YENİ NESİL PEUGEOT i-COCKPIT®<br />

FULL DİJİTAL GÖSTERGE PANELİ<br />

PANORAMİK SUNROOF<br />

İLERİ SÜRÜŞ GÜVENLİK SİSTEMLERİ<br />

Peugeot 3008 ortalama yakıt tüketimi 4.0 L/100km – 5.7 L/100 km, CO 2<br />

salınımı 104 g/km - 129 g/km arasındadır. İlanda kullanılan görsel, Türkiye ürün gamı ile farklılık<br />

gösterebilir.<br />

CAN<br />

instagram.com/peugeotturkiye<br />

twitter.com/PeugeotTurkiye<br />

facebook.com/peugeotturkiye<br />

Plaza: Şerif Ali mah. Turgut Özal Bulvarı No: 206 Ümraniye / İSTANBUL Tel: (0216) 466 85 55 (pbx)<br />

Showroom: Küçükbakkalköy mah. Vedat Günyol cad. Ataşehir Girişi No:1 Shell Benzinlik İçi Ataşehir / İSTANBUL Tel: (0216) 469 27 77<br />

www.canotomotiv.com<br />

info@canotomotiv.com


%'YE VARAN<br />

50<br />

ERKEN REZERVASYON<br />

İNDİRİMLERİNİ KAÇIRMAYIN,<br />

HEMEN 444 0 484'Ü ARAYIN!<br />

#dahafazlatatil

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!