You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong> | Yıl: 15 | Sayı: 85 | Fiyatı: 10 TL<br />
Aziz vatanımızın<br />
“İşgalden Cumhuriyet’e”<br />
geçirdiği evrelerin gelecek<br />
kuşaklara aktarılması işlevinin;<br />
Türk ulusuna ödenmesi gereken<br />
önce bir borç, sonra da ulvi bir<br />
görev olduğu bir gerçektir.<br />
R. Sertaç Kayserilioğlu’ndan belgesel sayı<br />
İŞGALDEN KURTULUŞA<br />
100.<br />
YILINDA<br />
i S TA N<br />
B U<br />
L<br />
KADIKÖY
Editör<br />
TAM<br />
100 YIL<br />
1919’DAN <strong>2019</strong>’A<br />
...<br />
“İşgalden Kurtuluşa <strong>Kadıköy</strong>”<br />
özel sayımızla karşınızdayız<br />
KKADIKÖY LIFE’ın yayın hayatına<br />
başlama nedeni, geçmişten<br />
geleceğe uzanacak köprüde<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerle buluşmak olmuştur<br />
hep. 15 yıldır sizlerin teveccühü ile<br />
yolumuza devam etmemiz ve tüm<br />
orijinal insanları sayfalarımızda<br />
sizlerle gözgöze getirmemiz de<br />
hep bu sebeple olmuştur.<br />
Dergimizin ilk sayısından itibaren<br />
bizimle olan ve itiraf etmem gerekir<br />
ki sahibi bulunduğum dergide<br />
Genel Yayın Yönetmenliği görevini<br />
de üstlenerek, bir köşe yazısında<br />
sizlerle paylaşımda bulunmamı<br />
isteyen bir <strong>Kadıköy</strong>lü de vardır<br />
yıllardır yaşamımızda... Bu güzel<br />
insan da Sertaç Kayserilioğlu’dur.<br />
Sertaç Bey, koleksiyoner kimliğiyle<br />
tüm arşivini <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> dostlarına<br />
açmıştır ve bugüne kadar<br />
yayımlanmış “Hatıralar Bulvarı”<br />
köşesinden bizleri geçmişin<br />
güzelliklerine götürmüş, geleceğe<br />
de mesajlarını net bir şekilde<br />
vermiştir.<br />
1919’dan <strong>2019</strong>’a Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın<br />
“100. Yılı” için hazırladığı kendi söylemiyle aziz<br />
vatanımızın işgalinden, cumhuriyetimizin kuruluşuna<br />
uzanacak bu kapak dosyamızda özetle şu<br />
konular yer alacaktır:<br />
İstanbul’un işgal edilişindeki ilk acı günleri, o yıllarda<br />
“Harbi Umumi” diye adlandırılan 1. Dünya Savaşından<br />
çıkan bir ulusun, Kurtuluş Savaşımıza giden<br />
süreçte Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlayan<br />
ilk hazırlanışları... Haydarpaşa Lisesi eski binasında<br />
Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinin başlattığı ilk direniş<br />
eylemleri... İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nca<br />
“Kuvayi Milliye’nin bir koludur” diyerek “(sözde)<br />
Anadolu’daki asi kuvvetlere silah ve cephane sağlayıp<br />
asker göndermektedir” suçlamasıyla hüküm giyen<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü kapısına kilit vurulup,<br />
kulübün aylarca İngiliz Müfrezesi gözetiminde kapalı<br />
kalışı... <strong>Kadıköy</strong> Meydanı’nda yer alan eski <strong>Kadıköy</strong><br />
Şehremaneti binası balkonundan <strong>Kadıköy</strong>lülere<br />
seslenen Halide Edip Adıvar’ın, halkı işgalcilere karşı<br />
birlik ve beraberliğe çağırdığı büyük “<strong>Kadıköy</strong> 1919<br />
Mitingi”... Anadolu’ya cephane temini için Selimiye<br />
Kışlası’ndan cepheye kaçırılan silahlar eşliğinde<br />
eli silah tutanların Kurbağalıdere’den mavnalarla<br />
İnebolu’ya nakledilmesi...<br />
Dört bölüm halinde Sertaç Kayserilioğlu imzasıyla<br />
hazırlanacak bu yazı dizisini sizlerle paylaşmaktan<br />
“<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>” olarak gurur duyuyoruz. Bu yüce<br />
mücadelede verdiği üstün hizmetleri için, <strong>Kadıköy</strong>lülüğümüz<br />
ile en üst seviyede duymamız gereken<br />
gurur gibi...<br />
Türkiye’nin genel ekonomik şartları nedeniyle zor<br />
bir sene geçireceğimizin bilincinde, sizlere <strong>2019</strong>’un<br />
ilk sayısından <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ekibi olarak sevgilerimizi<br />
sunuyoruz.<br />
Canan Toprakkaya<br />
Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika<br />
TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,<br />
MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,<br />
POLİTİKA DERGİSİ<br />
İmtiyaz Sahibi ve<br />
Genel Yayın Yönetmeni<br />
Fatma Canan Toprakkaya<br />
Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Kadir Toprakkaya<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />
İrem Toprakkaya<br />
Yayın Kurulu<br />
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp,<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />
İnal Aydınoğlu, Bülent Turan,<br />
Enis Fosforoğlu<br />
Haber Müdürü<br />
Cenay Toprakkaya<br />
Editörler<br />
Sedef Turan, Pınar Baltacı,<br />
Yiğit Uygun, Reha Kadak,<br />
Deniz İhsan Taşdelen<br />
Görsel Yönetim<br />
Kubilay Şenyiğit<br />
Reklam ve Halkla İlişkiler<br />
Benusen Sağdan<br />
Tel: 0532 208 84 42<br />
Basım<br />
Ege Basım Matbaa ve<br />
Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />
Sertifika No: 12468<br />
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4<br />
Ataşehir - İstanbul<br />
Tel: (0216) 470 44 70<br />
www.egebasim.com.tr<br />
Dağıtım<br />
Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.<br />
KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından<br />
son sayfasına kadar olan yazılardan imza<br />
sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların<br />
sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.<br />
KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her<br />
türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her<br />
hakkı saklıdır.<br />
İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.<br />
KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla<br />
doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.<br />
Yayıncı<br />
K-İletişim Basın Yayın ve<br />
Tanıtım Hizmetleri<br />
Karanfil Sokak No: 27/13<br />
Göztepe / İstanbul<br />
Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17<br />
Gsm: 0532 266 82 43<br />
E-posta: kadikoylife@yahoo.com<br />
www.kadikoylife.com<br />
İrtibat Bürosu<br />
Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.<br />
No: 44/6 <strong>Kadıköy</strong> / İstanbul<br />
Tel: 0532 470 73 05<br />
ISSN 1307-5535<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong><br />
Yıl: 15 Sayı: 85 Fiyat: 10 TL<br />
Basım Tarihi: 14 <strong>Ocak</strong> <strong>2019</strong><br />
Yayın türü: İki aylık, bölgesel,<br />
süreli yayındır.<br />
KADIKÖY LIFE<br />
Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği<br />
üyesidir.<br />
10 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
İçindekiler<br />
26<br />
38<br />
28<br />
26<br />
28<br />
38<br />
AYASOFYA’NIN SIRLARI TARİHİ<br />
DEĞİŞTİRECEK<br />
Dan Brown’un ‘Cehennem’ kitabını kurgularken<br />
çalışmalarından yararlandığı Göksel Gülensoy’un 20<br />
yıllık emeğinin ürünü olan “Ayasofya’nın Derinlikleri”<br />
adlı belgeseli, Amerika’da gösterime girdi. Türkiye’de<br />
<strong>2019</strong>’da uzun versiyonu ile izleyici karşısına çıkması<br />
planlanan belgeselde, bilinen tarihi değiştirecek<br />
bilgiler yer alacak.<br />
“İŞGALDEN KURTULUŞA KADIKÖY” (1)<br />
“Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />
evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin;<br />
Türk ulusuna ödenmesi gereken önce bir borç,<br />
sonra da ulvi bir görev olduğu bir gerçektir. 19<br />
Mayıs 1919 tarihi ise; düşman işgali altında esarete<br />
mahkûm edilmiş bir ulusun, o karanlık günlerde<br />
nurlu bir güneş gibi doğan Başkumandan Mustafa<br />
Kemal Paşa önderliğinde, vatan için nasıl tek vücut<br />
olunur inancıyla başlayan ve mutlu sonla biten bir<br />
kahramanlık destanıdır.” Sertaç Kayserilioğlu yazdı...<br />
İsmail Saymaz:<br />
KENDİME İDOL OLARAK GÖRDÜĞÜM<br />
GAZETECİ YOK!<br />
Gazeteciliğin temel ilkelerini eksiksiz yerine getiren,<br />
insan hakları konusunda başarılı haberlere imza<br />
atan İsmail Saymaz ile bir araya geldik. Mesleğe<br />
başlama serüvenini, ülke siyasetini ve duyarlılık göstererek<br />
haberleştirdiği konuları mercek altına aldık.<br />
106<br />
112<br />
112<br />
50<br />
Usta sanatçı Gökçen Kaynatan’a<br />
“ALTIN KELEBEK YAŞAM BOYU<br />
ONUR ÖDÜLÜ”<br />
Türkiye’de elektronik müziği ilk başlatan isimlerden<br />
biri olan Gökçen Kaynatan, “Pantene Altın Kelebek<br />
Yaşam Boyu Onur Ödülü” alarak, başarılarına bir<br />
yenisini daha ekledi.<br />
Veee, karşınızda binbir surat;<br />
TAYLAN ERLER<br />
Çoğunuz onu ekranlardan, özellikle reklam filmlerinden,<br />
bazılarınız ise gece kulüplerindeki müzik<br />
yolculuğundan tanıyor. Fakat başka özellikleri de var<br />
usta sanatçının...<br />
50<br />
Toros Dağları’ndan<br />
Göztepe’ye uzanan hayat:<br />
OSMAN ŞAHİN<br />
“Köy Enstitüleri’ni, bozkırda çalınan Vivaldi müziğine<br />
benzetirim hep. Bitmez tükenmez baharların,<br />
mevsimlerin bozkıra gelişini müjdeleyen Vivaldi<br />
müziği...” Bu sözlerin sahibi Osman Şahin’in hayatını<br />
mutlaka okumalısınız. Yine bir <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> klasiği...<br />
98<br />
98<br />
Bir rock efsanesi:<br />
UĞUR DİKMEN<br />
Küçüklüğünde evinin salonunda annesi klasik Türk<br />
eserleri çalardı boş zamanlarında. Diğer bir köşede<br />
ise, müzik öğretmeni olan teyzesi Batı müziği eserleri<br />
çalıyordu. Henüz 3,5 yaşında evdeki iki piyanodan<br />
birinin başına oturdu; bu, büyük müzisyen Uğur<br />
Dikmen’in müzikle tanışması demekti.<br />
106<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 11
Özel Haber<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün Kapalıçarşı’sı:<br />
Fenerbahçe Sabit Pazarı<br />
Üreticilerin ürünlerini doğrudan vatandaşa ulaştırmak amacıyla <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />
tarafından yeniden tasarlanan Feneryolu Sabit Pazarı, <strong>2019</strong> yılının başlarında<br />
hizmete açılacak.<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
1986 yılında <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi tarafından üreticilerden<br />
alınan ürünlerin doğrudan tüketiciye ekonomik<br />
şartlarda satışının sağlanması amacıyla Hasanpaşa,<br />
Bakkalköy, Rıhtım, Feneryolu ve İçerenköy gibi çeşitli<br />
semtlerde açılan sabit pazarlar, 2000’li yıllardan sonra<br />
süpermarketlerin artması ve AVM’lerin açılmasıyla birlikte<br />
rekabet gücünü kaybetmeye başladı. Bu nedenle<br />
yavaş yavaş kapatılmak zorunda kalan sabit pazarlar<br />
arasında sadece Feneryolu’ndaki dükkânlar ayakta<br />
kalmıştı. Üreticilerin ürünlerini doğrudan vatandaşa<br />
ulaştırmak amacıyla <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi tarafından<br />
yeniden tasarlanan Feneryolu Sabit Pazarı, <strong>2019</strong> yılının<br />
başlarında hizmete açılacak.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />
Meclis Üyesi<br />
Keriman Nalbant<br />
Konuyla ilgili <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne açıklamada<br />
bulunan <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi Meclis Üyesi Keriman<br />
Nalbant, sabit pazarın bulunduğu yerin 1592 metrekarelik<br />
bir alan olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet<br />
Demiryolları (TCDD) mülküyken <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin<br />
daha sonra kamulaştırma davaları açarak bedelini<br />
ödeyip mülkiyetine geçirdiğini, 2000’li yılların başlarına<br />
kadar sabit pazarların görevini başarıyla yürüttüğünü<br />
belirtti. “Burası için çalışmalarımız başladı. Tamamen<br />
hukuki alt yapıyı tamamlıyoruz. Yasal mevzuatı, hukuki<br />
dayanağını tamamlarsak eğer, o dükkânları yeni yılda<br />
işletmeye açmış olacağız” diyen Nalbant, sözlerini<br />
şöyle sürdürdü:<br />
12 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Özel Haber<br />
HEDEF, ÜRETİCİYE DESTEK OLMAK<br />
“Feneryolu’ndaki dükkânların 2018 yılının<br />
başında mevcut kiracılarıyla olan sözleşmeleri<br />
tamamlandı. İhale süreci bittiği için burayı<br />
tadilata soktuk. Yenilenmesi gerekiyordu,<br />
bu arada düşündük ne yapabiliriz diye.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin misyonuna baktığınız<br />
zaman katılımcılık, şeffaflık, hesap<br />
verilebilirlik, bütünleştiricilik gibi birtakım<br />
olgular var. Burada katılımcılık ön plana<br />
çıktı. Bizler ilk geldiğimizde daha önce de<br />
gündeme getirilmişti bu katılımcılık modelini<br />
daha da güçlendirebilmek. Bu konuda<br />
çalıştaylar yapmıştık. STK’ler, üniversiteler,<br />
yerel yönetimler gibi birçok grupla bir araya<br />
gelmiştik. O çalışmalar sonucunda birtakım<br />
projelerimizi gerçekleştirmiştik. Burada<br />
değerlendirdiğimiz zaman, tekrar bir<br />
fonksiyon verelim diye düşündüğümüzde<br />
eskiden oluşturulan bu sistemi yaşatalım<br />
düşüncesi ortaya çıktı. Amacımız, üreticiye<br />
destek olmak. Aynı zamanda üreticiden<br />
ürünü doğrudan alıcıya, yani vatandaşa<br />
ulaştırmak... Daha düşük maliyetli ve daha<br />
güvenilir ürünler alınmasını sağlamak gibi<br />
düşünceler açığa çıktı.”<br />
KAMU BÜTÇESİ<br />
EN İYİ ŞEKİLDE KULLANILACAK<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi olarak genel yaklaşımları<br />
itibariyle kamu bütçesini en iyi şekilde<br />
kullanmak istediklerini ifade eden Keriman<br />
Nalbant; “Alanın içindeki iki dükkânı,<br />
buradaki yapıyı devam ettirebilmek adına<br />
maddi açıdan sürdürülebilirliğini sağlamak,<br />
üreticiyi destekleyebilmek ve diğer dükkânların<br />
ayakta kalabilmesi için süspanse<br />
etmek istedik. Bu sebeple buradaki iki<br />
dükkânımızı ihaleye çıktık. <strong>2019</strong>’un <strong>Ocak</strong><br />
ayında ihalesi yapılacak. Baktığınız zaman<br />
iki ayrı durum varmış gibi gözüküyor. Bir<br />
yerde ihaleye çıkılmış bir alan var, fakat<br />
çok daha küçük bir alan. Alanın büyük bir<br />
çoğunluğunu ise bu dediğim yapılaşmaya<br />
ayırdık. Şu anda yedi büyük dükkân<br />
var, yasal mevzuatı inceliyoruz. Eğer onu<br />
gerçekleştirebilirsek, o dükkânlardan çok<br />
daha fazla ürün elde edebilirsek, dükkân<br />
sayısının çok bir önemi olmayacak. Önemli<br />
olan, buradaki alanın üçte ikisini bunun<br />
için ayırdık. Üçte birini de diğer dükkânların<br />
gelirini süspanse edecek kiralamaya gittik”<br />
diyerek sözlerini sonlandırdı.<br />
MUHTAR AKTAŞ: ÇAY BAHÇESİ<br />
FAALİYETİNE DEVAM ETMELİ<br />
Feneryolu Mahallesi Muhtarı İbrahim Aktaş<br />
ise, mahalle sakinlerinin de bu alanın sabit<br />
pazar olarak kullanılmasını istediklerini aktararak;<br />
“Vatandaşlarımız burada satılacak<br />
ürünlerin mümkün mertebe temiz, kaliteli<br />
ve uygun olmasını talep ediyor. Semt sakinleri<br />
olarak sabit pazardan öncelikli beklentimiz<br />
bu yönde. Ayrıca alanda eskiden çay<br />
bahçesi olarak kullanılan bölüm, yine aynı<br />
işlevle halka açık bir şekilde faaliyet göstermeli.<br />
Çünkü bizim oturup sohbet ederek vakit<br />
geçirebileceğimiz çok fazla alanımız yok.<br />
Orası biz Feneryolu sakinlerine bu amaçla<br />
tekrar açılmalı” açıklamasında bulundu.<br />
Feneryolu Mahallesi Muhtarı İbrahim Aktaş<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 13
Çevre<br />
Erenköy’de ‘Kara Perşembe’ kâbusu<br />
Pazarın perşembe günleri yarattığı trafik nedeniyle taksiler Erenköy hattına müşteri<br />
almakta zorlanırken, vatandaşların gidecekleri yere varması saatler alıyor.<br />
Araçlarını park edemeyen vatandaşlar ise çareyi yürümekte buluyor.<br />
CEYHUN DİRİBAŞ<br />
Erenköy adı ile özdeşleşen ve her perşembe günü kurulan<br />
Erenköy Pazarı, bugünlerde yarattığı sorunlarla gündemde.<br />
Çevre sakinlerinin pazarın kurulduğu günlerde araçlarını<br />
evlerinin önüne koyamamaları bir yana, pazarın yarattığı<br />
çevre ve görüntü kirliliği de Erenköylüleri bezdirmiş<br />
durumda.<br />
Pazarın perşembe günleri yarattığı trafik nedeniyle taksiler<br />
Erenköy hattına müşteri almakta zorlanırken, vatandaşların<br />
gidecekleri yere varması saatler alıyor. Araçlarını park<br />
edemeyen vatandaşlar ise çareyi yürümekte buluyor. Son<br />
aylarda Kazasker-Ayşekadın hattındaki metro inşaatının da<br />
yolları daraltması ile çevre sakinleri, perşembe günlerini artık<br />
kendileri için “Kara Perşembe” olarak adlandırıyor. Hastası<br />
olanların ambulansa ulaşım sorununun yanı sıra olası<br />
bir yangın durumunda itfaiyenin de pazar kurulan sokaklara<br />
girememesi, ciddi risk unsurları olarak dikkat çekiyor.<br />
“SABİT PAZAR FİKRİ GÜNDEME GELSİN”<br />
Trafik çilesine ilaveten pazar esnafının çevre binalara ip<br />
atarak zarar vermeleri, kasa ve yüklerini bahçelere izinsiz<br />
koymaları da esnafla bina sahiplerini karşı karşıya getiriyor.<br />
Pazarla ilgili geçtiğimiz yıllarda imza kampanyası gerçekleştirilmiş,<br />
fakat herhangi bir sonuç alınamamıştı. Konuya<br />
ilişkin görüşlerine başvurduğumuz pazar esnafı, belediyenin<br />
kendilerine yer göstermesi durumunda işlerinin daha<br />
kolay olacağını, ancak bu konuda herhangi bir çalışma<br />
yapılmadığını dile getirdi. Ayrıca ‘sabit pazar’ fikrinin yeniden<br />
canlandırılıp, kendilerine proje olarak sunulabileceğini<br />
ifade ettiler.<br />
ERENKÖY’ÜN ‘KARA PERŞEMBESİ’<br />
Pazarın yarattığı sorunlarla ilgili görüştüğümüz kimi vatandaşlar<br />
ise yıllardır birçok problemle karşılaştıklarını, ancak belediye<br />
bazında hiçbir çözüm getirilmediğini öne sürdü. Semt<br />
sakinleri çözümün çok basit olduğunu, fakat pazar tezgâhları<br />
çok yüksek fiyatlara kiralandığı için konunun odaklandığı<br />
yerin “rant” olduğunu, dolayısıyla şikayetlerin bir noktada<br />
tıkandığını belirtti. Erenköy Pazarı ve “Kara Perşembeler”,<br />
bu haliyle uzun süre daha yaşanacak gibi gözüküyor.<br />
14 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
Moda’da artan kalabalık<br />
huzuru aldı götürdü...<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Gün geçtikte artan kalabalıkla beraber<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün yapısı da dönüşüme uğruyor.<br />
“Aslında kaos yaratan grup, sadece kafe<br />
ve barlar da değil. Bu duruma çok dikkat<br />
etmek lâzım... Evet, kafe ve bar sayısında<br />
ciddi bir artış var. Gelin görün ki sokakta<br />
yaşayan, sokakta eğlencesini sürdürenden<br />
yana bizim şikâyetimiz” şeklinde düşüncelerini<br />
ifade eden Caferağa Mahallesi Muhtarı<br />
Zeynep Ayman, dergimize şöyle konuştu:<br />
“Mekânlarda oturanları, mekân sahipleri<br />
kontrol ediyor. Oralarda bizi rahatsız eden<br />
durumlar nispeten az. Fakat sokakta,<br />
Moda’ya geldim deyip gününü, gecesini sokakta<br />
geçirenler ve onların yaratmış olduğu<br />
gürültü kirliliği, bizi sabaha kadar rahatsız<br />
ediyor. En büyük sıkıtımız bu.”<br />
BAŞLANGIÇ NOKTASI KADİFE SOKAK<br />
Bu durumun bitmek bilmeyen bir şikâyet<br />
konusu olduğunun altını çizen Muhtar<br />
Ayman, mahallede ilk defa Kadife Sokak<br />
sakinlerinin bu sorun ile karşılaştığını,<br />
15 civarında barın açılmasının, seneler<br />
içinde diğer sokakları ve caddeleri de etkilemeye<br />
başladığını ifade etti.<br />
ÇARŞI’DAKİ ÇEŞİTLİLİK BİTTİ<br />
Kadife Sokak’tan sonra yavaş yavaş Moda<br />
Caddesi, ara sokaklar, derken Tarihi <strong>Kadıköy</strong><br />
Çarşısı içindeki el değişiklikleriyle sorun devam<br />
ederken, Çarşı’yı tek tip işletmeler işgal<br />
etmeye başladı. Bu işletmeler, gecenin geç<br />
vakitlerine kadar <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı’nda kaos<br />
yaratırken, görüşlerini aldığımız çevre sakinleri,<br />
“Hiçbir zaman bir balıkçı, bir manav, bir<br />
bıçakçı ya da bir çorapçı değil bizim şikayetçi<br />
olduğumuz yerler” tespitinde bulundular.<br />
“KAPASİTEMİZİ AŞMIŞ VAZİYETTEYİZ”<br />
“Moda’ya gelmek yüz yıldır hep cazip<br />
olmuş. Adı üstünde Moda! Buraya gelen<br />
arttıkça, kafe ve barların sayısı da artıyor,<br />
cazibe merkezi olma özelliği de... Dolayısıyla<br />
gelen artıyor. Biz Modalılar olarak<br />
misafirlere hep alışığızdır. Her zaman için<br />
semtimize misafirlerimiz gelir. Fakat artık<br />
kapasitemizi aşmış vaziyetteyiz” diyen<br />
Moda Muhtarı Ayman, mahalleli adına<br />
açıklamalarını şöyle sürdürdü:<br />
“Çünkü biz burada yaşıyoruz, buradaki<br />
eczaneden alışveriş yapıyoruz, burada<br />
karnımızı doyuruyoruz, burada doktora<br />
gidiyoruz, burada uyuyoruz, burada ders<br />
çalışıyoruz. Yaşlılarımız, hastalarımız burada<br />
yaşıyor. Çünkü burası 30-32 bin nüfuslu bir<br />
mahalle. Böylesine yoğun nüfusa sahip bir<br />
mahallenin içine bu kadar eğlence merkezi<br />
açılınca, ikisi birbiriyle eşleşmiyor.<br />
EĞLENCE YERLERİ, KIRMIZI<br />
BİR HAT İLE BELİRLENMELİYDİ<br />
Bizim ilk zamandan beri Moda Muhtar<br />
Meclisi olarak talebimiz, eğlence yerlerinin<br />
kırmızı bir hat ile belirlenmesiydi. Bu durum<br />
gerçekleşmedi ve gittikçe yayılmaya başladı.<br />
Ara sokaklara kadar girdi. Bu da haklı olarak<br />
bütün oturanları sıkıntıya sokan bir durum...<br />
<strong>Kadıköy</strong> her zaman cazip, ulaşım kolay...<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yaşamak ayrıcalık mı, evet ayrıcalık...<br />
Moda’da yaşamak ise çok büyük bir<br />
keyif... Modalı olmak hoş bir duygu.... Fakat,<br />
İstanbul’un bütün yükünü kaldırır mı diye<br />
soracak olursanız, kaldıramıyoruz artık!”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 15
YENİ YILDA NISSAN QASHQAI<br />
HAYALİNİZ GERÇEK OLSUN.<br />
NISSAN YÜZBAŞIOĞLU<br />
Şile Otobanı Taşdelen Mevkii, Ekşioğlu Mah. Ulusal Cad. No: 1<br />
Çekmeköy - İstanbul Tel: 0216 484 66 66<br />
/NissanTurkiye www.nissan.com.tr | NISSAN GÜLÜMSEME HATTI 0216 651 84 20<br />
Görülen model üzerindeki aksesuar ve donanımlar Türkiye paketinde farklılık gösterebilir. Qashqai’nin ortalama CO₂ emisyon değeri 99-129 gr/km ve<br />
ortalama yakıt tüketimi 3,8-5,6 lt/100 km olup versiyonlarına göre değişmektedir. Yakıt tüketimleri 715/2007/EC’ye göre belirlenmiştir. Nissan Otomotiv A.Ş.<br />
aracın şekil ve donanımında değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Detaylı bilgi için: www.nissan.com.tr
İstanbul<br />
İBB’nin dev arazisi<br />
İGDAŞ’ın...<br />
BAŞKAN<br />
AYKURT<br />
NUHOĞLU<br />
TEPKI<br />
GÖSTERMIŞTI<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz günlerde ihale<br />
usulü satışa çıkardığı Ünalan’daki yaklaşık 30 dönümlük<br />
arazinin satış işlemi gerçekleşti. İBB’nin Saraçhane’deki<br />
belediye binasında düzenlenen ihale, basına kapalı şekilde<br />
gerçekleşti. Önceden duyurusu yapılan ihaleye sadece<br />
İGDAŞ katıldı. Kapalı zarf usulüyle gerçekleşen ihalede<br />
İGDAŞ, 386 milyon liralık bir teklif verdi. Pazarlık sonucunda<br />
üzerinde İkmal Müdürlüğü bulunan İGDAŞ, 550 milyon lira<br />
vererek arazinin sahibi oldu. İhale Komisyonu Başkanı ve<br />
İBB Meclis Üyesi Rasim Bilgehan, şu açıklamayı yaptı:<br />
“Burası mevcut imar planlarında kısmen ticaret, konut,<br />
özel ortaokul, sağlık, meydan, park ve imar yolu olarak<br />
geçiyor. İmar planlarında bir değişiklik yapılmadan satıldı.<br />
Katılımcı vardı, o da İGDAŞ’tı. Arazi, 550 milyon lirayla<br />
İGDAŞ’ın oldu. İGDAŞ, mevcut kullanımını devam ettirmek<br />
için araziyi satın aldı.”<br />
BAŞKAN AYKURT NUHOĞLU TEPKİ GÖSTERMİŞTİ<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, son kalan<br />
kamu arazilerinden biri olan yaklaşık 30 dönümlük alanın<br />
satışa çıkarılmasına tepki göstermiş, İstanbul Büyükşehir<br />
Belediyesi’nin elinde arazi kalmadığına dikkat çekerek;<br />
“Bu son kalan arazileri satıp ne yapacaklar?” diye sormuştu.<br />
İstanbul’da çok fazla alana ihtiyaç olduğunun altını<br />
çizen Başkan Aykurt Nuhoğlu, şunları ifade etmişti:<br />
EKONOMİK SORUNLAR,<br />
KAMU ALANLARININ SATIŞIYLA ÇÖZÜLMEZ<br />
“Bir kamu kurumunun, halkın bu kadar çok ihtiyacı varken<br />
arazisini satması anlaşılır bir şey değil. İstanbul’un eğitim,<br />
sosyal, spor ve sağlık alanlarına ihtiyacı var. Bütün bu ihtiyaçlar<br />
karşılandı mı? İstanbul’un sorunları bitti mi? Neden<br />
satıyorlar? İstanbul’un son kamu alanlarını satıp nereye<br />
gidecekler? Ekonomik sorunlar, kamu alanlarının satışı ile<br />
çözülmez. Ekonomik sıkıntı çözülmek isteniyorsa, sat-savur<br />
ekonomisi yerine sürdürülebilir ve planlı bütçe yapılmalı,<br />
kaynaklar doğru ve tasarruflu kullanılmalıdır.<br />
İSTANBUL’UN GELECEĞİ SATILIYOR<br />
Bir kamu arazisini satarken çocukların oyun alanı, park,<br />
yuva hakkını satıyorsunuz. Gençlerin kültür, sanat ve spor<br />
alanı hakkını satıyorsunuz. Yaşlıların sosyal yaşam evi,<br />
huzurevi hakkını satıyorsunuz. Her iki kadından birinin<br />
şiddet gördüğü İstanbul’da kadınların sığınma evi hakkını<br />
satıyorsunuz. İnsanların yeşil alan haklarını satıyorsunuz.<br />
Bir kamu arazisini satarken bugünü değil, geleceği satıyorsunuz.<br />
Hiç kimsenin buna hakkı yok. Bu şehrin, İstanbul’un<br />
geleceğini satamazsınız. Kamu alanlarının bir metrekaresi<br />
bile satılamaz, satılmamalıdır. İBB’yi bu yanlıştan geri dönmeye<br />
ve ihaleyi iptal etmeye davet ediyorum.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 17
0850 460 6334<br />
0850 460 MEDI<br />
www.medicana.com.tr<br />
0216 970 4 970
Fikri Takip<br />
Kalamış Limanı’nda<br />
balıkçılar kazandı<br />
Özelleştirme kapsamına alınan Fenerbahçe-Kalamış<br />
Limanı’ndan çıkarılmak<br />
istenen 11 balıkçıdan ikisinin davasında<br />
tahliye kararı iptal edildi, birinde yürütmeyi<br />
durdurma kararı verildi, diğer yargılamalar<br />
ise devam ediyor.<br />
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından<br />
hazırlanan 6 Kasım 2017 tarihinde onaylanan<br />
1/5 bin ve 1/bin ölçekli imar planında<br />
değişiklik yapılarak, mevcut balıkçı barınağına<br />
yer verilmedi. Fenerbahçe barınağında<br />
bulunan ruhsatlı balıkçı tekne sahiplerine, limanı<br />
boşaltmaları için İstanbul Valiliği İl Gıda<br />
Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından<br />
tebligat gönderildi. Tebligatta 11 balıkçının<br />
bir ay içinde limanı terk etmesi ve Bostancı,<br />
Salacak ile Küçükyalı’da bulunan kooperatiflerin<br />
bünyelerine geçmeleri istenmişti.<br />
11 RUHSATLI BALIKÇI DAVA AÇTI<br />
<strong>Kadıköy</strong> Kent Konseyi’nin desteğiyle İdare<br />
Mahkemesi’ne dava açan 11 balıkçıdan iki<br />
tanesinde, yetki yönünden hukuka aykırı<br />
bulunarak tahliye kararının durdurulması<br />
ve iptali, birinde ise yürütmeyi durdurma<br />
kararı verildi. Sekiz balıkçının iptal davası<br />
ise sürüyor.<br />
“TEK BİR SANTİMETREKARE<br />
YOĞUNLUK ARTIŞI İSTEMİYORUZ”<br />
Mahkeme kararına ilişkin konuşan <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu; “Balıkçılar<br />
uzun yıllardır yaşamlarını Kalamış<br />
Koyu’nda devam ettiriyor. Her ne kadar bugün<br />
küreklerini az da görsek, Kalamış Koyu<br />
uzun yıllardır balıkçılara ev sahipliği yapmış<br />
bir yer. Geçmişimizi korumak istiyoruz.<br />
Fenerbahçe-Kalamış Limanı‘nda mevcut<br />
durumun korunmasını istiyoruz. Marinanın<br />
yenilenmesi mümkün, ancak tek bir<br />
santimetrekare yoğunluk artışı olmasını istemiyoruz.<br />
Oradaki yeşil alanlar korunmalı.<br />
İnsanlar sahillerinde, kıyılarında kimseden<br />
izin almadan yürüyebilmeli. Burası kamuya<br />
ait, dokunulmaması gereken bir alan” dedi.
Çevre<br />
Gazhane Projesi<br />
gün sayıyor<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
İBB ve <strong>Kadıköy</strong> Meclis Üyesi Ömer Şahan<br />
ile <strong>Kadıköy</strong>’ün mevcut çevre sorunlarını<br />
masaya yatırdık. İlçenin gündemini uzun<br />
süredir meşgul eden Hasanpaşa Gazhanesi<br />
Projesi ve Kurbağalıdere ıslahı ile ilgili<br />
önemli açıklamalarda bulunan Şahan;<br />
Gazhane’nin geniş yeşil alanlarıyla herkes<br />
için nefes alınacak bir yer olacağını ve<br />
yerel seçimlerden önce hizmete gireceğini<br />
müjdeleyerek, Kurbağalıdere ıslahının da<br />
geçmişte yapılan kazıkların öne kayması<br />
neticesinde gecikmeye uğradığını, projede<br />
yüzde 95 oranında ilerleme sağladıklarını<br />
kaydetti.<br />
İBB ve <strong>Kadıköy</strong><br />
Meclis Üyesi<br />
Ömer Şahan<br />
“Kentte yaşayan herkes, o kentle alakalı bütün<br />
değerlerin sahibidir. Beşikteki çocuktan yaşlı<br />
insanlara kadar... Medeniyet de böyledir.<br />
Medeniyetlerin sahibi bir şahıs olamaz, sahibi<br />
toplumdur. Hasanpaşa Gazhanesi de böyle bir<br />
yer. Bu sebeple özellikle bulunduğu alanda,<br />
Hasanpaşa’da yeşil alanlarıyla birlikte herkes<br />
için nefes alınacak bir yer olduğunu düşünüyorum”<br />
diyen Ömer Şahan, şunları ifade etti:<br />
OSMANLI DEVLETİ’NDEN MİRAS<br />
“Öncelikle Hasanpaşa Gazhanesi, bize Osmanlı<br />
Devleti’nin mirası... Sultan Abdülhamit<br />
Han zamanında, 1891 yılında yapılmış bir<br />
yer. Cumhuriyet’ten sonra 1925-26 yıllarında<br />
Fransız bir firma tarafından işletilmeye<br />
devam edilmiş, 1945 yılında da İETT’ye devredilmiş.<br />
Yani İBB’nin olmuş. 1945’ten sonra<br />
da üretime devam etmiş Gazhane. 2001<br />
yılında İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat<br />
Varlıkları Koruma Kurulu’nun ayrıntılı bir değerlendirme<br />
yapması ve korunma kararının<br />
alınması teklif edilmiş. 2001 yılında Koruma<br />
Kurulu kararıyla, Hasanpaşa Gazhanesi’nin<br />
kültür merkezi ve Enerji Müzesi’yle beraber<br />
geniş bir restorasyonuna karar verilmiş.<br />
20 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
AÇILIŞA HAZIR HALE GETİRİLDİ<br />
2001 yılından bu yana uzun bir süre boyunca<br />
Gazhane’ye herhangi bir şey yapılmadı.<br />
2014 yılında biz meclis üyesi olduk. Bu<br />
dönemde Gazhane ile ilgili o günkü AK<br />
Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı Av.<br />
Hurşit Yıldırım, buranın bir kültür merkezi<br />
olmasıyla ilgili yoğun çaba gösterdi. Bunun<br />
akabinde o dönemin yetkilileriyle uzun<br />
süren görüşmeler sonucunda Hasanpaşa<br />
Gazhanesi’nin ciddi bir projeyle <strong>Kadıköy</strong><br />
özelinde İstanbul’a kazandırılması noktasında<br />
karar alındı. Böylece, 2014 yılında ilk<br />
restorasyon çalışmaları başladı. İlk ihale 73<br />
milyon TL değerindeydi. Sonra güzel adımlarla<br />
ilerlenirken, buradaki yapının tarihi<br />
olmasından kaynaklı yapılan her işte karar<br />
alınması gerektiği için çalışma yavaş ilerledi.<br />
Fakat tarihi yapıya hiçbir zarar verilmeden<br />
restorasyon tamamlandı. Akabinde 53<br />
milyon TL’lik ikinci bir ihaleyle Gazhane’nin<br />
içinin tefrişatı, peyzaj düzenlemesi ve Enerji<br />
Müzesi’nin yapılmasıyla ilgili bir çalışma<br />
başlatıldı. Şu anda ise Gazhane açılışa hazır<br />
hale getirildi. <strong>Kadıköy</strong>lülere seçimden önce<br />
müjdeyi veririz diye düşünüyorum.”<br />
ENERJİ MÜZESİ VE ENERJİ SANTRALİ<br />
Gazhane’nin içerisinde kullanılacak<br />
alanların da belli olduğunu söyleyen İBB<br />
ve <strong>Kadıköy</strong> Meclis Üyesi Ömer Şahan; “Beltur’un<br />
kullanacağı alanlar mevcut. Ayrıca,<br />
İSMEK’in atölyeleri, uluslararası sergi salonu,<br />
Şehir Tiyatroları’nın kullanacağı bir tiyatro<br />
salonu, çok güzel bir kütüphane, otopark ve<br />
insanların manzarayı seyredebilecekleri seyir<br />
terası olacak. İSMEK’teki kursiyerlerimizin<br />
yaptığı ürünleri sergileyebildiği pazar yerinin<br />
yanında, Şehir Tiyatroları’nın hediyelik<br />
eşya sunum alanı, Çocuk Bilgi Evi ve Enerji<br />
Müzesi de olacak. Enerji Müzesi’nin özellikle<br />
çok önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü<br />
sonuçta bu yer bir gazhane. Dolayısıyla<br />
buradaki çalışmanın sürecini çocuklara,<br />
gençlere ve <strong>Kadıköy</strong>lülere anlatabileceğimiz<br />
bir projemiz var. Aynı zamanda Gazhane’de<br />
enerji santrali de olacak. Güneş enerjisiyle<br />
kendi enerjisini kendisi üretmeye devam<br />
edecek. Yaklaşık 39 bin metrekarelik bir alan<br />
burası. Şehrin göbeğinde böylesi büyük bir<br />
alanı restore edip, <strong>Kadıköy</strong>’e kazandırmak<br />
çok güzel bir şey... Eğer bu proje kendini<br />
turizm anlamında iyi anlatabilirse, turistlerin<br />
de ciddi anlamda ilgi göstereceklerini<br />
düşünüyorum” şeklinde konuştu.<br />
KADIKÖY’ÜN KRONİK SORUNU<br />
KURBAĞALIDERE<br />
Yıllardır ıslah çalışmaları devam eden,<br />
adeta <strong>Kadıköy</strong>’ün kanayan yarası haline<br />
gelen Kurbağalıdere de <strong>Kadıköy</strong>lülerin ana<br />
gündemlerinden biri. Kurbağalıdere’nin<br />
Ümraniye, Ataşehir, Üsküdar ve en çok da<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü ilgilendirdiğini belirten Şahan,<br />
deredeki ıslah çalışmalarına dair şu bilgileri<br />
aktardı: “Kurbağalıdere denince akla ilk<br />
önce <strong>Kadıköy</strong> geliyor. Bu yanlış, bir kere<br />
bunu aydınlatalım. Kurbağalıdere’nin <strong>Kadıköy</strong><br />
ile anılmasının temel sebebi, derenin<br />
denizle en son birleştiği yerin <strong>Kadıköy</strong>’de olması.<br />
Ümraniye, Ataşehir, biraz Üsküdar, biraz<br />
da <strong>Kadıköy</strong>’ü ilgilendiren, evsel atıkların<br />
2013 yılına kadar denize doğru gönderildiği<br />
bir mekanizma bu. 2013 yılında aldığımız<br />
kararla beraber Kurbağalıdere ıslah çalışması<br />
hayata geçti. Dört ilçeyi ilgilendiren 29<br />
km’lik bir alandan bahsediyoruz. Kollarıyla<br />
beraber 42 km’ye çıkıyor.<br />
ÖN ARITMA TESİSİ TAMAMLANDI<br />
Kurbağalıdere ıslah çalışması derken,<br />
atıkların arıtmadan geçirilerek denize<br />
deşarj edilmesi işleminden bahsediyoruz.<br />
29 km’lik alanda bütün bu dereler ıslah<br />
edildi. Göztepe Köprüsü ve Yoğurtçu Parkı<br />
arasındaki dere ıslahı tamamlandı. Uzunçayır<br />
Köprüsü, Mandıra Köprüsü, Hızır Bey<br />
Köprüsü, Fahrettin Kerim Gökay Köprüsü,<br />
Taş Köprü Caddesi Köprüsü, Çevik Bey Köprüsü<br />
ve Recep Peker Köprüsü yenilendi. Şu<br />
anda ise ön arıtma tesisinin tamamlandığı<br />
ve kokunun olmadığı bir alandan bahsediyoruz.<br />
Verdiğimiz sözü yerine getirmenin<br />
mutluluğunu yaşıyoruz.<br />
YÜZDE 95’LİK İLERLEME<br />
Islah çalışmalarının bitiminde birikmiş bir<br />
atık var, orası temizlenince geçmişte yapılan<br />
kazıkların öne doğru kaydığı fark edildi. Böyle<br />
olunca bu kazıkları kaldırıp, yerine yeni kazık<br />
yapmak zorunda kaldık. Aslında planda<br />
olmayan yepyeni bir iş çıktı karşımıza. Bu da<br />
işin uzamasına neden oldu. Kazık imalatlarının<br />
yüzde 95’ini tamamlamış haldeyiz.<br />
Çelik imalatından sonra kazıkların yerleştirilmesi<br />
gerekiyor. Bu çalışmayı yaparken de<br />
dere yapısına yakın binaların zeminlerinin<br />
zarar görmemesi amacıyla yer yer çimento<br />
enjeksiyonuyla zemin iyileştirme çalışmaları<br />
devam etmekte. Bu çalışma çok hassas. Bütün<br />
bu çalışmalar bittikten sonra Kurbağalıdere’de<br />
hiçbir sorun kalmayacak. Şu anda<br />
da ciddi bir sorun bulunmamakta. Göztepe<br />
Köprüsü’nün orada arıtma tesisi de yapıldı.<br />
İleride biyolojik arıtma tesisi de yapılacak<br />
Moda Burnu’nda. Hem ön arıtmadan hem<br />
de biyolojik arıtmadan geçmiş bir atıktan<br />
bahsediyoruz. Bu çok önemli...”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 21
Çevre<br />
Moda-Söğütlüçeşme<br />
dolmuş seferlerine<br />
yoğun ilgi<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüleri Avrupa Yakası’na bağlayan ana ulaşım alternatiflerinden<br />
metrobüsü kullanan yolcular için Moda-Söğütlüçeşme<br />
arasında sarı dolmuş seferleri başladı. Uzun<br />
süredir gelen yoğun istekler üzerine başlatılan Moda-Söğütlüçeşme<br />
seferleri büyük ilgi görüyor.<br />
Durağın daha önceden de var olduğunu fakat kullanılmadığını<br />
söyleyen Söğütlüçeşme Durak Sorumlusu Fatih<br />
Mehmet Çeler; “Müşteriler Moda’ya gidiyor musunuz diye<br />
sormaya başladılar. Baktık talep geliyor, biz de durağımızı<br />
kullanalım dedik. Şu an seferlerimiz tam oturmadı<br />
ama oturacak. Arabaları çoğaltmaya çalışıyoruz”<br />
açıklamasında bulundu. Çeler, konuşmasının devamında<br />
şunları dile getirdi:<br />
ARZ-TALEP İLİŞKİSİ<br />
“Daha önce metrobüs durağında az araç vardı, şimdi<br />
22 araç var. Arz-talep ilişkisi bu... Ne kadar yolcu gelirse,<br />
araç sayısı da artıyor. Bizim amacımız, caddedeki arabaları<br />
azaltmak ve alternatif duraklara araçlarımızı kaydırmak.<br />
Araç buraya geliyor ve yolcuyu çok fazla bekletmeden<br />
hareket ediyor. Bir yolcunun en fazla beklediği süre 10<br />
dakika. Buradan Moda’ya gidiyor, sonra Rıhtım’a. Rıhtım’da<br />
da bir 10 dakika bekledikten sonra tekrar buraya, Söğütlüçeşme’ye<br />
geri geliyor. Yolcunun durumuna göre Moda<br />
Burnu’na kadar gidebiliyoruz. Sistem bu şekilde işliyor.”<br />
“METROBÜSÜN YANINDA OLMAMIZ DAHA AVANTAJLI”<br />
Yakın bir mesafe olmasına rağmen Moda’nın ters bir yönde<br />
olduğunu ifade eden Fatih Mehmet Çeler; “Moda’ya yürümek<br />
kolay gözüküyor ama epey zaman alıyor. Zaten Moda<br />
yolcularımızın da birçoğu orta yaşlı insanlar. Sabahları<br />
öğrenciler de geliyor. Tramvaydan farklı olarak ise şunu<br />
söyleyebilirim, tramvay Moda’nın içerisinden işlev görüyor,<br />
Bahariye üzerinden. Bizim metrobüsün yanında olmamız<br />
daha avantajlı” şeklinde konuştu.
Ulaşım<br />
Sürücüsüz metro<br />
Avrupa’nın birincisi seçildi<br />
1885 yılında kurulan, 90 farklı ülkeden üyesi bulunan ve toplu taşımacılık sektöründe<br />
dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan Brüksel merkezli UITP,<br />
tek seferde yolcu taşıma kapasitesi 500’den fazla olan sürücüsüz metro hatlarını inceledi.<br />
CENAY TOPRAKKAYA<br />
Türkiye’nin ilk sürücüsüz metrosu Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe<br />
Metro Hattı, Brüksel merkezli Uluslararası<br />
Toplu Taşımacılar Birliği (International Association<br />
of Public Transport - UITP) tarafından yapılan araştırmada<br />
dünyada üçüncü, Avrupa’da ise birinci seçildi.<br />
1885 yılında kurulan, 90 farklı ülkeden üyesi bulunan ve<br />
toplu taşımacılık sektöründe dünyanın en büyük sivil<br />
toplum kuruluşlarından biri olan Brüksel merkezli UITP,<br />
tek seferde yolcu taşıma kapasitesi 500’den fazla olan sürücüsüz<br />
metro hatlarını inceledi. Dubai, Moskova, İstanbul,<br />
Roma, Sao Paulo, Bangalore, Fildişi Sahili, Hong Kong ve<br />
Canberra’da ofisleri bulunan UITP, yaptığı inceleme neticesinde<br />
en iyi sürücüsüz metroları belirledi. Araştırmaya göre,<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hizmete açtığı sürücüsüz<br />
Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe Metro Hattı;<br />
Paris, Roma, Barselona gibi şehirleri geride bıraktı.<br />
DÜNYADA ÜÇÜNCÜ OLDU<br />
Kuruluş, dünya genelindeki sürücüsüz metro hatlarına ilişkin<br />
araştırmanın sonuçlarını internet sitesinde yayımladı.<br />
Buna göre Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı, Avrupa’nın<br />
en büyük yolcu taşıma kapasitesine sahip sürücüsü<br />
olarak gösterildi. Dünyada sürücüsüz ulaşım sağlayan 62<br />
adet metro hattından tek seferde yolcu kapasitesi 500’den<br />
fazla 22 metro hattı bulunuyor. Milano M5 Hattı tek seferde<br />
536 kişi taşırken, Singapur Circle MRT Hattı’nda 2 bin yolcu<br />
seyahat edebiliyor. Singapur Circle hattı en fazla yolcu<br />
kapasitesi dolayısıyla ilk sırada yer alırken, bunu yine Singapur’daki<br />
bir başka sürücüsüz metro hattı olan Singapur<br />
Kuzey Doğu MRT Hattı takip ediyor.<br />
TEK SEFERDE 1.620 KİŞİ TAŞINIYOR<br />
İstanbul’daki sürücüsüz metro hattı ise, tek seferde bin 620<br />
kişi taşıma kapasitesiyle üçüncü sırada yer aldı. Dünyadaki<br />
20 sürücüsüz metro hattını geride bırakarak üçüncü olan<br />
Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı, aynı listede yer<br />
alan Avrupa’daki metro hatları arasında ise ilk sırada yer aldı.<br />
Türkiye’nin ilk sürücüsüz metro hattının ardından bin 200<br />
yolcu kapasiteli Roma, 895 kişi kapasiteli Barcelona ve 722<br />
yolcu kapasiteli Paris metroları geldi. Avrupa’nın birincisi<br />
sürücüsüz Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı’nda,<br />
her biri 6 vagonlu olmak üzere 21 adet araç hizmet veriyor.<br />
Her bir araçta tek seferde bin 620 yolcu taşınabiliyor. Birinci<br />
etabı 15 Aralık 2017’de hizmete giren metro hattında bugüne<br />
kadar 25 milyon 310 bin 562 yolcu taşındı. 21 Ekim’de<br />
hizmet vermeye başlayan ikinci etap olan Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe<br />
bölümünde ise, açıldığı tarihten bu yana<br />
2 milyon 424 bin 561 yolcuya hizmet verildi.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 23
Aktüel<br />
İTO Başkanı Avdagiç:<br />
Ekonominin kalbi<br />
İstanbul’da atıyor<br />
HABER MERKEZİ<br />
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib<br />
Avdagiç, ekonominin rotasını 2018’de de<br />
İstanbul’un çizdiğini belirterek, önemli<br />
açıklamalarda bulundu. “Geçtiğimiz yıl<br />
<strong>Ocak</strong>-Kasım döneminde her 100 dolarlık<br />
ihracatın 51 doları İstanbul’da yapıldı. 100<br />
konuttan 17’si İstanbul’da alıcı bulurken,<br />
100 yabancı ziyaretçiden 33’ü İstanbul’a geldi”<br />
diyen Avdagiç; ayrıca her 100 Kurumlar<br />
Vergisi mükellefinden 37’sinin İstanbul’da<br />
faaliyet gösterdiğini, Avrupa’da en çok turist<br />
çeken üçüncü, dünyada ise dokuzuncu<br />
şehrin İstanbul olduğunu kaydetti.<br />
Şekib Avdagiç’in açıklamalarının satır aralarında<br />
şu hususlar yer aldı: “Rakamların dili,<br />
‘Ekonominin kalbi İstanbul’da atıyor’ diyor.<br />
Türkiye nüfusunun yüzde 18’inin yaşadığı<br />
İstanbul, 2018 yılında da ekonomimizin<br />
lokomotifi oldu. Bu şu anlama geliyor;<br />
İstanbul’da işler yolunda gidiyorsa, Türkiye<br />
ekonomisi de gelişip büyümeye devam ediyor.<br />
İstanbul’da ekonomi sinyal veriyorsa,<br />
bu Türkiye için de önemli bir sinyaldir.”<br />
İSTANBUL, İHRACATTA DA<br />
REKORA DOYMADI<br />
Dünyanın en büyük metropollerinden olan<br />
İstanbul, 2018’in ilk 11 ayında 198 ülkeden<br />
12,3 milyon yabancı ziyaretçi ağırladı. Bu da<br />
Türkiye’ye aynı dönemde gelen 37,5 milyon<br />
yabancı ziyaretçinin yaklaşık yüzde 33’ü<br />
demek. Türkiye’nin ekonomi, finans ve kültür<br />
merkezi İstanbul, ihracatta da rekora doymadı.<br />
İstanbul’un firmaları, ilk 11 ayda 78,2<br />
milyar dolarlık ihracat yaptı. 154 milyar dolarlık<br />
Türkiye ihracatının yaklaşık yüzde 51’ini<br />
tek başına İstanbul iş dünyası gerçekleştirdi.<br />
İstanbul havalimanları, <strong>Ocak</strong>-Kasım 2018<br />
döneminde 94 milyon yolcu ağırladı. Aynı<br />
dönemde İstanbul’daki havalimanlarından, iç<br />
ve dış hatlarda 641 bin sefer gerçekleştirildi.”<br />
KONUT SATIŞININ YÜZDE 17’Sİ,<br />
MEVDUATIN YÜZDE 43’Ü<br />
Avdagiç’in verdiği rakamlara göre, Türkiye’de<br />
2018’in ilk 11 ayında 1,2 milyon konut satıldı.<br />
207 bin konut ise, yani Türkiye’de satılan<br />
konutların yüzde 17’si İstanbul’da alıcı buldu.<br />
İstanbul’daki bankalarda geçtiğimiz yıl eylül<br />
ayı itibariyle toplam 924 milyar TL mevduat<br />
bulunuyor. Aynı dönemde 81 ildeki mevduat<br />
toplamının 2,1 trilyon TL olduğu düşünüldüğünde,<br />
İstanbul’un payı yüzde 43’ü aşıyor.<br />
İstanbul, tek başına Türkiye’deki toplam<br />
mevduatın yarısını oluşturuyor.<br />
10 ŞİRKETTEN 4’Ü<br />
İSTANBUL’DA KURULDU<br />
“Bugün itibariyle İstanbul Ticaret Odası’na<br />
bağlı 432 bin işletme faaliyet gösteriyor”<br />
diyen İTO Başkanı Avdagiç, sözlerini şöyle<br />
sonlandırdı: “Geçtiğimiz yıl 55 bin firma<br />
İTO’ya kuruluş kaydını yaptırdı. Türkiye’deki<br />
her 10 şirketten 4’ü İstanbul’da kuruldu. İstanbul’daki<br />
15 Temmuz Şehitler ve Fatih Sultan<br />
Mehmet köprülerinden yılın 10 ayında 97<br />
milyonu aşkın araç geçerek, Avrupa ve Asya<br />
arasında yolculuk yaptı. Ekim 2018 itibariyle<br />
Türkiye’de bulunan 12,3 milyon adet otomobilin<br />
2,8 milyonu İstanbul’da bulunuyor. Bu<br />
da her 100 otomobilden 23’ünün İstanbul’da<br />
bulunduğu anlamına geliyor.”<br />
24 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
Salı Pazarı yeni yılda<br />
yeniden Hasanpaşa’da<br />
İstanbulluların sık sık ziyaret edeceği modern bir yaşam alanı yaratılan 68 milyon TL bütçeli<br />
proje, 32 bin 248 metrekarelik kapalı pazar yeri alanına sahip. Ayrıca, 4 bin 555 adet pazar<br />
tezgâhı, hem sebze meyve hem de diğer alışveriş alanları için hazır bulunacak.<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Tarihi<br />
Salı Pazarı” olarak bilinen alanda başlattığı<br />
“<strong>Kadıköy</strong> Hasanpaşa Pazar Yeri Zemin Altı<br />
Otopark ve Meydan Düzenleme” projesi<br />
çalışmaları bir süredir merak konusu.<br />
Geçtiğimiz yaz aylarında Salı Pazarı’nın E-5<br />
Karayolu Göztepe kavşağından tekrar eski<br />
yeri olan Hasanpaşa’ya taşınacağı ifade<br />
edilmiş, fakat aradan geçen yaklaşık altı<br />
aylık sürede proje nihayete erdirilememişti.<br />
İBB yetkililerinden aldığımız bilgiye göre,<br />
inşasına 2015 yılının Ekim ayında başlanan<br />
projenin açılışı, <strong>2019</strong> yılının ilk çeyreğinde<br />
gerçekleştirilecek.<br />
İstanbulluların sık sık ziyaret edeceği modern<br />
bir yaşam alanı yaratılan 68 milyon<br />
TL bütçeli proje, 32 bin 248 metrekarelik<br />
kapalı pazar yeri alanına sahip. Ayrıca,<br />
4 bin 555 adet pazar tezgâhı, hem sebze<br />
meyve hem de diğer alışveriş alanları için<br />
hazır bulunacak.<br />
BÖLGENİN OTOPARK<br />
İHTİYACINA BÜYÜK DOPİNG<br />
Projede mevcut 3 bin 668 adetlik zemin<br />
altı otoparkı da sadece pazar olduğu<br />
zamanlarda değil, her zaman kullanılacak.<br />
Çocukların oynayabileceği parklar,<br />
süs havuzları, su duvarı, oturma bankları,<br />
otopark içerisinde erkek ve kadın mescidi,<br />
çay ocakları, idari odalar ve yürüme bantları<br />
da projenin sunduğu diğer olanaklar<br />
arasında yerini alacak.<br />
HASANPAŞA’YA DEV ŞEHİR MEYDANI<br />
<strong>Kadıköy</strong> Hasanpaşa Pazar Yeri’nin metrobüse<br />
yakın olmasından dolayı, alanda<br />
vatandaşların arabalarını park ederek<br />
metroya ulaşmalarını sağlayacak bir konfor<br />
yaratıldı. İBB yetkilileri, bölgeye bir de 16<br />
bin 500 metrekarelik dev şehir meydanı<br />
kazandırdıklarını, 2 bin metrekare yeşil alan<br />
ilavesiyle projenin İstanbul için güzel bir<br />
örnek teşkil edeceğini aktardı.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 25
Fikri Takip<br />
Ayasofya’nın sırları<br />
tarihi değiştirecek!<br />
Dan Brown’un ‘Cehennem’ kitabını kurgularken çalışmalarından yararlandığı Göksel<br />
Gülensoy’un 20 yıllık emeğinin ürünü olan “Ayasofya’nın Derinlikleri” adlı belgeseli,<br />
Amerika’da gösterime girdi. Türkiye’de <strong>2019</strong>’da uzun versiyonu ile izleyici karşısına<br />
çıkması planlanan belgeselde, bilinen tarihi değiştirecek bilgiler yer alacak.<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
Fransız edebiyatının güçlü kalemlerinden<br />
Gerard de Nerval, seyahat notlarında<br />
İstanbul’u anlatırken “İstanbul eskiden<br />
beri Avrupa ile Asya’yı birleştiren tılsımlı ve<br />
adeta kutsal bir mühürdür” der. Doğu ile<br />
Batı’yı buluşturan kutsal şehir İstanbul’un<br />
bu özelliğini en iyi vurgulayan simgelerin<br />
başında, yüzlerce yıl boyunca dünyanın<br />
merkezi olarak kabul edilen Sultanahmet<br />
Meydanı’nı süsleyen Ayasofya geliyor.<br />
Ayasofya, üzerine onlarca kitap yazılan, dünyadaki<br />
en büyük imparatorluklara ev sahipliği<br />
yapmış; Katolik, Ortodoks ve Müslüman<br />
dünyasına hizmet etmiş bir yapı. Binlerce<br />
yıllık tarihiyle hakkında sayısız efsane de<br />
biriktiren Ayasofya’nın gizemlerinin peşine<br />
düşen bir isim, Belgeselci Göksel Gülensoy...<br />
20 yıl boyunca ekibiyle Ayasofya’nın efsanelerini<br />
araştıran Gülensoy’un “Ayasofya’nın<br />
Derinlikleri” adlı belgeseli, ABD’nin en<br />
büyük müzelerinden LACMA’da (Los Angeles<br />
Country Museum Art) 23 Eylül’de gösterildi.<br />
Sektör temsilcileri ve sanatçılar başta olmak<br />
üzere yoğun ilgiyle karşılanan 52 dakikalık<br />
bu özel gösterimin ardından belgeselin 90<br />
dakikalık uzun versiyonu, <strong>2019</strong>’da Türkiye’de<br />
gösterime girmeye hazırlanıyor. Üstelik bu<br />
uzun versiyonda tarihin seyrini değiştirecek<br />
sürpriz bilgiler de yer alacak.<br />
DAN BROWN’A İLHAM OLDU<br />
Dan Brown’un “Inferno-Cehennem”<br />
kitabına da ilham olan Göksel Gülensoy,<br />
“Şimdilik sürprizi bozmamak adına detayları<br />
anlatmıyorum ama izleyenleri şok edecek<br />
bilgiler olacak” diyor ve Ayasofya’ya ilgisinin<br />
nasıl başladığını anlatıyor: “İlk olarak 1994<br />
yılında Ayasofya’nın Efsaneleri adında bir<br />
belgesel çektim. Bu belgeselde İhsan Tunay<br />
Hoca ile tanıştım, belgeselin danışmanlığını<br />
26 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Fikri Takip<br />
yaptı. O belgeselden sonra Ayasofya’nın<br />
enerjisi beni kendine çekti diyebilirim.<br />
O çalışmanın ardından ödüller gelmeye<br />
başladı. Farklı bir kurgusu vardı. Tabii<br />
ödüllerin gelmeye başlaması çok hoşumuza<br />
gitti. Sonra da İhsan Hoca; ‘Ayasofya’nın<br />
altında tüneller ve sarnıçlar var. O sarnıçları<br />
çekersen, dünyada Ayasofya’nın altını görüntülemiş<br />
tek adam olursun’ diyerek bana<br />
rehberlik etti.<br />
O günden sonra izinler almak için çalışmalara<br />
başladım. Sonunda 1998 yılında<br />
Bakanlığın özel izniyle Ayasofya’nın altını<br />
ilk defa görüntüleyen ekibin lideri olarak,<br />
hem yapımcı hem yönetmenlik görevini<br />
üstlendim. O ana kadar da elimizde hiçbir<br />
delil, belge yok. Araştırmalardan bir sonuç<br />
çıkmıyor. Tünellerin uzunluğu ne kadar ve<br />
hangi yönde ilerliyor hiç bilmiyoruz. Bütün<br />
efsanelerde olduğu gibi, delinin biri kuyuya<br />
bir taş atmış, biz de bütün ekipçe atladık<br />
oraya. Bütün hikâye böyle başladı.”<br />
AYASOFYA’NIN<br />
DERİNLİKLERİ’NDE 20 YIL<br />
Çekimler sırasında çok sayıda sürprizle<br />
karşılaştıklarını anlatan Gülensoy, çalışma<br />
süreçlerini şöyle özetliyor: “Ayasofya’nın<br />
altında çekim yaparken bir bakıyoruz, ileride<br />
sarnıç var. Buraya da girmemiz lâzım diyerek<br />
devam ediyoruz. Derin mi değil mi bilmiyoruz.<br />
Biz dağcıyız ama o bölgeye geçebilmek<br />
için sualtı ekibi olması gerekiyor. Bu yüzden<br />
o gün çekimi iptal etmek zorunda kalıyoruz.<br />
Yeniden bir izin alma süreci başlıyor.<br />
Müracaat ediyoruz, cevap altı ayda geliyor.<br />
Çekimler böyle bir süreçte devam etti. Şimdi<br />
ise çok heyecanlıyız. Binlerce yıllık tarihi<br />
ile imparatorluklara ev sahipliği yapmış bir<br />
yer hakkında kıymetli detaylara ulaştık. Bu<br />
efsanelerden biri, Ayasofya’dan Adalar’a<br />
kadar uzanan bir tünel olduğuydu. Bir sismik<br />
gemi kiraladık. O gemiyle Yenikapı’da, Sirkeci<br />
Garı’nın açıklarında üç ay çalıştık. Solar<br />
sistemleri ile bu gemide Adalar’ın etrafında<br />
araştırma yapıldı ve böyle bir tünel olmadığı<br />
bilimsel olarak kanıtlanmış oldu.<br />
Öte yandan, Bizans döneminden kalma<br />
bir başka efsane vardı. Bizans İmparatoru<br />
Justinianus, halkın arasında dolaşmayan bir<br />
imparatordu. O dönemde saray, hipodrom<br />
ve Ayasofya karşı karşıya. Halk bir bakıyor<br />
imparator hipodromda, bir bakıyor sarayında.<br />
Tabi bunun üzerine efsaneler anlatılagelmiş<br />
bugüne kadar. Halbuki, Roma ve Bizans<br />
döneminin mimari yapısında, bütün imparator<br />
ya da imparatoriçeler için herhangi bir<br />
tehlike anında kaçabilecekleri yeraltı yolları<br />
inşa edilirdi. Bu tünellerde kanalizasyonda<br />
ilerler gibi sürünerek geçtiğimiz bölümler<br />
de oldu, ben ve dört arkadaşımın rahatlıkla<br />
yürüyebileceği genişlikte 100-200 metrelik<br />
alanlar da. Böylece Justinianus Yolu’nu<br />
ortaya çıkarmış olduk.”<br />
AYASOFYA BELGESELİ’NE<br />
ABD’DEN BÜYÜK İLGİ<br />
Ayasofya’nın Derinlikleri’nin Amerika’da<br />
büyük beğeniyle karşılandığını söyleyen<br />
Göksel Gülensoy, kendi öz kaynakları<br />
ile devlet yardımı olmadan hazırladığı<br />
belgeselinin sektör temsilcilerinden yoğun<br />
ilgi görmesinden memnun. Çok sayıda<br />
festivalden davetiye alan Ayasofya’nın<br />
Derinlikleri, <strong>2019</strong>’da Türkiye’de gösterime<br />
girecek. Belgeselin yanı sıra çalışmanın bir<br />
de kitabı yayımlanacak.<br />
Ayasofya’nın bugüne kadar çok az bir<br />
bölümünü çalışabildiğini söyleyen Gülensoy,<br />
aynı zamanda <strong>Kadıköy</strong>’de yaşıyor<br />
ve Khalkedon’un hem Roma hem de<br />
Bizans için çok önemli bir bölge olduğunu<br />
ifade ederek, tıpkı Ayasofya ve Topkapı<br />
Sarayı’nın altında olduğu gibi <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
altında da Roma’nın izlerinin olduğunu<br />
söylüyor:<br />
KADIKÖY’DEKİ ANTİK KENTE<br />
ULAŞMAK ZOR DEĞİL<br />
“Khalkedon’un en önemli özelliği şehrin<br />
öte yakasında, kendine münhasır bir yer<br />
olması. İznik Konsülü’ne giden yolun<br />
buradan geçtiğini görüyorsunuz. Bu, hâlâ<br />
Hıristiyanlıkta çok önemli ve o dönemde<br />
Khalkedon, Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun<br />
en önemli yerlerinden biri. Ancak<br />
bu izleri burada görememek maalesef<br />
acı bir şey. Roma’nın izlerini Ayasofya ve<br />
Topkapı Sarayı’nın altında ya da Ceneviz<br />
Vadisi dediğimiz Galata’da görebiliyorsunuz.<br />
Khalkedon’da üzeri kapatılmış. Mesela<br />
eski haritalara bakarak incelediğimizde<br />
Yeldeğirmeni’nin çok önemli olduğunu<br />
görüyoruz. Bu izlerin kanıtlarına ulaşmak<br />
o kadar da zor değil. Sadece bir uç lâzım,<br />
Ayasofya’da olduğu gibi... Büyük kazılara<br />
girişmeden Ayasofya’nın altına giriyorsunuz<br />
ve tünellerle çevresinde bin 200 metre<br />
yol alıyorsunuz.<br />
Bir de <strong>Kadıköy</strong>’de maalesef şöyle bir şey<br />
var, kentsel dönüşümde binalar yenilenirken<br />
temel kazılarında sütun başlarını<br />
görüyorsunuz ama üstü kapatılıyor. Böyle<br />
bir durumda üç gün ya da maksimum bir<br />
hafta bize izin verseler, orada ne olduğunu<br />
araştırma imkânımız olsa birçok şeye<br />
ulaşabiliriz. Mesela, Yoğurtçu Parkı’nın<br />
altı antik bir liman... Çayırağası denilen<br />
bölgenin altı kazıldığında nelerin çıkacağını<br />
biliyoruz. Fakat bunların hepsinin bir<br />
arada yapılabilmesi ve bu şehrin bir daha<br />
yaratılabilmesi için maddi olarak güce<br />
ihtiyacımız var. Bilgi sorun değil, ulaşırsınız.<br />
3D çalışmalarını da yapabilirsiniz<br />
ama o bilginin gerçek olup olmadığının<br />
delilini araştırmak gerekiyor. Delil bizim<br />
için çok önemli. Hekate Tapınağı’nı ya da<br />
Thedora’nın Sarayı’nı bulabilirsiniz. Bunlar<br />
imkânsız değil, kayıtlarda var. Bunlara ulaşacak<br />
ucu bulamadığımız için çalışamıyoruz.<br />
İnsanlar korkuyor, tekrar o apartmanı<br />
oraya dikemeyiz diye... Siz taşa sadece taş<br />
olarak bakabilirsiniz ama biz taşa sadece<br />
taş olarak bakmıyoruz.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 27
Kapak<br />
“ İŞGALDEN KURTULUŞA”<br />
KADIKÖY (1)<br />
R. SERTAÇ<br />
KAYSERİLİOĞLU<br />
rsertack@gmail.com<br />
İngiliz İşgal Orduları 28.Tümeni. <strong>Kadıköy</strong>, 1920<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
28 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği evrelerin<br />
gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin; Türk ulusuna<br />
ödenmesi gereken önce bir borç, sonra da ulvi bir görev<br />
olduğu bir gerçektir.<br />
19 Mayıs 1919 tarihi ise; düşman işgali altında esarete<br />
mahkûm edilmiş bir ulusun, o karanlık günlerde nurlu bir<br />
güneş gibi doğan Ulu Önder M. Kemal Paşa önderliğinde,<br />
vatan için nasıl tek vücut olunur inancıyla başlayan ve<br />
mutlu sonla biten bir kahramanlık destanıdır.<br />
İşte bu anlayıştan hareketle, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın<br />
100. yıldönümünü kutlayacağımız 19 Mayıs <strong>2019</strong> tarihinin<br />
geri sayımının başladığı bu dönemde, yurdumuzun<br />
her yöresinin taşı toprağı ile yer aldığı bu ulvi mücadele<br />
sathında, <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün de; mekteplerinden sivil halkına,<br />
birimlerinden spor kulüplerine, gencinden yaşlısına,<br />
erkeğinden kadınına kadar ne denli unutulmaz etkinliklerde<br />
yer aldığını bu sayımızla birlikte bir yazı dizisi halinde<br />
sizlerle paylaşmak arzusundayız.<br />
Tabiidir ki bir tarihçi olmayan ve fakat “Sosyal Tarih”<br />
konularında bir çok kitap ve sayısız makaleler yazmış olan<br />
koleksiyoner kimliğim ile yıllar içinde edindiğim<br />
fotoğraf, belge, vs. benzeri ephemeral dokümanlar eşliğinde<br />
ve konuya ilişkin yayın sahibi kişilerden derlediğim<br />
eserlerin ışığı altında, hazırlayıp sunmakta olduğum bu<br />
dosyanın “<strong>Kadıköy</strong> İşgal Tarihçesi“ başlığında toplanmış<br />
ihtimal ki ilk dosya halkası olması, bir <strong>Kadıköy</strong>lü olarak<br />
bana ayrı bir gurur ve haz vermekte.<br />
Aziz vatanımızın işgalinden cumhuriyetimizin kuruluşuna<br />
uzanacak bu dosyada özetle şu konular yer alacaktır:<br />
• İstanbul’un işgal edilişindeki ilk acı günler,<br />
• O yıllarda “Harbi Umumi” diye adlandırılan 1.Dünya<br />
Savaşından çıkan bir ulusun, Kurtuluş Savaşımıza giden<br />
süreçte Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa önderliğinde<br />
başlayan ilk hazırlanışları,<br />
• Haydarpaşa Lisesi eski binasında Haydarpaşa Mekteb-i<br />
Tıbbiye öğrencilerinin başlattığı ilk direniş eylemleri,<br />
• İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nca “Kuvayi Milliye’nin<br />
bir koludur” diyerek (sözde) “Anadolu’daki asi<br />
kuvvetlere silah ve cephane sağlayıp asker göndermektedir”<br />
suçlamasıyla hüküm giyen Fenerbahçe Spor<br />
Kulübü kapısına kilit vurulup, kulübün aylarca İngiliz<br />
Müfrezesi gözetiminde kapalı kalışı,<br />
• <strong>Kadıköy</strong> Meydanı’nda yer alan eski <strong>Kadıköy</strong> Şehremaneti<br />
binası balkonundan <strong>Kadıköy</strong>’lülere seslenen Halide<br />
Edip Adıvar’ın, halkı işgalcilere karşı birlik ve beraberliğe<br />
çağırdığı büyük “<strong>Kadıköy</strong> 1919 Mitingi”,<br />
• Anadolu’ya cepheye cephane temini için Selimiye Kışlası’ndan<br />
kaçırılan silahlar eşliğinde eli silah tutanların<br />
Kurbağalıdere’den mavnalarla İnebolu’ya nakledilmesi.<br />
Yaklaşık dört bölüm halinde sürdürmeyi düşündüğüm bu<br />
yazı dizisini, siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktan<br />
bizler gurur duyuyoruz. Tıpkı, bu yüce mücadelede verdiği<br />
üstün hizmetleri için, <strong>Kadıköy</strong>lülüğümüz ile en üst seviyede<br />
duymamız gereken gurur gibi...<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 29
Kapak<br />
İngiliz İşgal Subayı tarafından çekilmiş<br />
fotokart’ta, Dolmabahçe Sarayı kapısında<br />
nöbet tutan işgal kuvvetleri askeri, 1919<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
İSTANBUL’DA<br />
KARANLIK GÜNLER<br />
Hüküm sürdüğü 600 yıl süresinde üç<br />
kıtaya yayılmış olan ve en geniş sınırlarına<br />
ulaştığı 1699 yılında 24 milyon km 2 ’yi<br />
bulan topraklarıyla da “Cihan Devleti” unvanını<br />
alan Osmanlı İmparatorluğu, 1914<br />
yılında hiç de hazır olmadığı bir dönemde<br />
1. Dünya Savaşı’na girmişti. 1914-1918<br />
yılları arasında toplam on milyona yakın<br />
insanın ölümüne sebep olmuş ve tüm<br />
dünyayı sarsarak imparatorluklar devirmiş<br />
namı diğer “Harb-i Umumi”, Osmanlı<br />
Orduları’nın; Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde<br />
yenilgisi ile son bulmuştu. 30<br />
Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros<br />
Ateşkesi ise, o muhteşem imparatorluğun<br />
artık sonu anlamındaydı.<br />
30 Ekim 1918 günü Mustafa Kemal Paşa,<br />
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı<br />
Adana’da Alman’lardan devralmak üzere,<br />
artık tamamen elden gitmiş olan Suriye<br />
Cephesi’nden geri dönüyordu. Aynı saatlerde<br />
Limni Adası açıklarındaki Agememnon<br />
Gemisi’nde ise Rauf Bey (Orbay) Osmanlı<br />
Devleti adına Mondros Mütarekesi’ni imzalamaktaydı.<br />
Ulu Önder o mütarekenin pek<br />
çok taviz verilerek imzalandığını bitap bir<br />
şekilde ulaştığı Adana’da öğreniyordu.<br />
İşgal askerleri tarafından çekilmiş hava fotoğrafı.<br />
Moda-Kalamış Koyu-Fenerbahçe, 1919<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
Demek, dört yıldır hemen tüm cephelerde<br />
savaşıp hiç yenilmediği bu savaşın sonunda,<br />
tümüyle silahsızlandırılıp terhis edilecek<br />
bir orduyu devralmak vardı… Oteldeki<br />
devir töreninde bir Alman Generali’nin:<br />
“ – Yenildik… Ve artık bizim için her şey bitti”<br />
dediğinde, mağlubiyetleri kabullenmeyen<br />
yapısının da verdiği son derece gergin yüz<br />
ifadesi ile Alman generaline doğru dudaklarından<br />
şu sözler döküldü:<br />
“ –Bizim savaşımızsa şimdi başlıyor”…<br />
8 Kasım 1918 günü Fransız Ariana savaş<br />
gemisinin İstanbul Limanı’na girmesi, İstanbul<br />
için başlayacak işgal günlerinin aslında<br />
bir ön habercisi niteliğindeydi. 1.Dünya<br />
Savaşı’nın başladığı günden beri hiç savaş<br />
gemisi görmeyen İstanbullular için Galata<br />
Rıhtımı’nda köprüye yakın demirleyen<br />
bu gemi, büyük şaşkınlık yaratmıştı. İşgal,<br />
İstanbul için 13 Kasım 1918 günü İtilaf<br />
Devletleri donanmalarının limana gelişi ile<br />
fiilen başlayacaktı. (İstanbul’u işgalin esas<br />
olan ikinci aşaması yaklaşık bir buçuk yıl<br />
sonra 16 Mart 1920’de gerçekleşecektir)<br />
13 Kasım 1918 tarihinde İngiliz, Fransız, İtalyan<br />
ve Yunan savaş gemilerinden oluşan 55 parçalık<br />
donanma, Mondros Mütarekesi koşullarının<br />
verdiği yetkiden yararlanarak İstanbul sularına<br />
demir atmış, karaya asker çıkararak Osmanlı<br />
payitahtı İstanbul’u işgale başlamıştı. Oysa<br />
ki; daha üç buçuk sene evvel 18 Mart 1915’de<br />
30 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
İstanbul’un işgalini M. Kemal Paşa’ya bildiren<br />
telgraf metni, dönemin telgraf kâğıdı numunesi<br />
üzerinde (16.03.1920).<br />
İngiliz ve Fransız gemilerinden meydana gelen<br />
büyük armada Çanakkale Boğazı’na saldırdığında,<br />
o gün; İrresistible, Ocean ve Bauvet<br />
zırhlıları batmış, birçoğu da ağır yaralanmıştı.<br />
İngiliz’ler, ateşkesi o zaman Çanakkale’yi geçemeyen<br />
Agamemnon zırhlısında imzalatarak,<br />
bir anlamda da intikam alıyordu sanki. İşte;<br />
1915’te Çanakkale’yi geçemeyen o gemilerin<br />
neredeyse tamamı, 13 Kasım 1918 günü<br />
İstanbul önlerinde demirlerken de sanki bir<br />
kez daha intikam alınıyordu.<br />
Fransızlar, 12 Kasım 1918’de Hatay’a, 20 Aralık’ta<br />
Adana ve Mersin’e, 29 Aralık’ta Tarsus ve<br />
Pozantı’ya girerek Kilikya’nın işgalini tamamlarken,<br />
İngilizler 15 <strong>Ocak</strong> 1919’da Kilis’i,<br />
Antep’i, ardından da Maraş ve Urla’yı işgal<br />
ediyordu. O gün, her Türk için tabii ki acı ve<br />
kara bir gündü. 15 Mayıs 1919 gününden<br />
itibaren ise birçoğu İngiliz gemileriyle taşınan<br />
Yunan birlikleri, bu defa da ana yurdun<br />
İşgal yıllarında gözetleme<br />
kulesi olarak kullanılan ve<br />
İngiliz bayrağı altındaki<br />
Galata Kulesi’nden,<br />
<strong>Kadıköy</strong> dahil tüm şehrin<br />
gözetlenmesi yapılıyor,<br />
1920’ (Onur Akmanlar<br />
Koleksiyonu).<br />
bir başka anlamlı şehrine, İzmir’e girecekti.<br />
İstanbul’dan sonra İzmir’in işgali, Anadolu’da<br />
ikinci şok dalgası oluşturmuştu ve bu milli<br />
mücadele ruhunu ateşleyecek olan adeta<br />
son darbeydi… Bu durumun, Türk insanını<br />
bir kez daha ölüm savaşıyla yüz yüze getireceği<br />
artık kaçınılmazdı.<br />
Ulu Önder M. Kemal Paşa, Damat Ferit Paşa<br />
ve kabinesinin çaresizliğini görmesinin de<br />
üzüntüsü içinde artık ivedi olarak harekete<br />
geçmesi gereğini anlamış, ertesi gün<br />
Akaretler’de oturan annesi Zübeyde Hanım<br />
ile vedalaşmış, ardından da diğer veda ziyaretlerini<br />
tamamlamıştı. Kararını vermişti.<br />
İstanbul’u bütün çaresizliği içinde geride<br />
bırakacak ve de çarenin kapılarını zorlamak<br />
üzere Anadolu’ya gidecekti. Üstelik de hiç<br />
vakit kaybetmeden…<br />
38 yaşında, hayatının ortasında ömrünün<br />
bıçak gibi ikiye bölündüğü bir dönüm<br />
noktasındaydı… Şimdi, yıllar önce küçük<br />
Mustafa’nın yaptığı gibi imparatorluk ağacının<br />
kırılan dallarından kendine küçük ama<br />
sağlam bir yurt kuracaktı. Bir farkla; bu kez<br />
kurduğu sağlam yurdun içine tüm Anadolu<br />
halkını da sığdıracak ve Anadolu halkıyla<br />
birlikte bir mucize yaratacaktı.<br />
Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul limanını<br />
dolduran; 22 İngiliz, 12 Fransız,<br />
17 İtalyan, 4 Yunan savaş gemisinden oluşmuş<br />
55 parçalık İtilaf Donanması, Dolmabahçe<br />
Sarayı önlerinde toplarının ağızlarını<br />
saraya çevrili bir biçimde demirlemişlerdi.<br />
M. Kemal Paşa emrine gönderilen ‘’Kartal 2”<br />
adlı Askeri Sevkiyat İdaresi’nin bir motoru<br />
ile Haydarpaşa İskelesi’nden ayrılmadan<br />
önce, lacivert keskin bakışları bu işgal<br />
Adalar önünde devriye gezen İşgal Donanmaları, 1919<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
İstanbul sularında<br />
İngiliz işgal denizaltısı, 1919<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu arşivi).<br />
donanmalarına kilitlenmişti. Hiç kuşkusuz ki;<br />
Çanakkale Muharebeleri bir film şeridi gibi<br />
gözlerinin önünden geçti… Yanında duran<br />
genç yaveri Cevat (Abbas) Bey’in de duyacağı<br />
bir biçimde, ağzından şu tarihi söz döküldü;<br />
“Geldikleri gibi giderler”…<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 31
Kapak<br />
Atatürk ve O’nu Samsun’a götüren geminin<br />
kaptanı İsmail Hakkı Durusu temsili resminde...<br />
(Ressam Cemal Dündar çizgileri)<br />
ULU ÖNDER M. KEMAL PAŞA,<br />
SAMSUN VE ANADOLU YOLLARINDA<br />
M. Kemal Paşa, İzmir’in Yunan Birlikleri’nce<br />
işgal edildiğini öğrendiğinin ertesi günü olan<br />
16 Mayıs 1919 Cuma günü, Beşiktaş İskelesi’nden<br />
bir istimbot ile Sarayburnu açıklarında<br />
bekleyen Bandırma Vapuru ile denize<br />
açılıyordu. Halen Mirliva (General) olarak 9.<br />
Ordu Kıtaat Müfettişi görevini sürdürmekte<br />
ve yanında da müfettişlik kadrosundaki 18<br />
subay ve askeri memur olmasına karşın,<br />
evvelden de kararlaştırıldığı üzere rıhtımda<br />
hiçbir uğurlama merasimi yapılmamıştı.<br />
Tarihin ve talihin bir cilvesi olarak, Çanakkale’de<br />
kendilerine geçit vermemiş olan bu<br />
komutan, şimdi onların, o savaş gemilerinin<br />
arasından geçiyordu. İstanbul’u ilk kez<br />
bir bahar günü, bir vapurun güvertesinden<br />
görmüştü… Kadere bakın ki onu yirmi<br />
yıl sonra yine bir bahar günü ve yine bir<br />
vapurun güvertesinden terk ediyordu.<br />
Şimdi küskün gibi veda ettiği İstanbul’una,<br />
sekiz yıl sonra yeniden dönecekti. Üstelik<br />
yeni kuracağı o mucizevi yurdun Reis-i<br />
Cumhur’u da olarak…<br />
Bandırma Gemisinde M. Kemal Paşa ile<br />
birlikte 48 kişiden biri olan Piyade Asteğmen<br />
Arif Hikmet (Gerçekçi), Samsun’a gidiş<br />
hatıratını şöyle kaleme alacaktı:<br />
“--Paşam, Kerempe Burnu’nu geçersek<br />
tehlikeyi kısmen atlatmış oluruz.<br />
--Peki, hangi rotayı takip ediyorsun kaptan?<br />
--Ne rotası Paşam? Allaha sığındık gidiyoruz.<br />
--Niçin böyle gidiyoruz? Buna sebep ne?<br />
--Geminin birçok eksiği, noksanı var Paşam.<br />
Pusula yok, parekete bozuk, böyle bir geminin<br />
rotası olur mu ki?<br />
--Pekâlâ... O halde normal rotayı takip<br />
etmeyip, mümkün olduğu kadar sahile yakın<br />
bir rota ile gidin.<br />
--Başüstüne Paşam...<br />
Uykusuz geçen gecenin sabahında nerede<br />
olduğumuzu anlamak için bin bir güçlükle<br />
güverteye çıktığımız zaman fırtınanın bütün<br />
şiddetiyle devam ettiğini gördüm. Uzaklarda,<br />
üzerlerine çökmüş hafif sis perdesinin<br />
altında Anadolu kıyıları bize kurtuluşu<br />
müjdeler gibi belli belirsiz görünmekteydi.<br />
Sallana sallana yol alıyorduk. Kaptanımızın<br />
söylediğine göre saatteki hızımız yedi mildi.<br />
İstanbul’dan ayrılmadan önce kulağımıza,<br />
İngilizlerin Boğaz’dan çıktıktan sonra<br />
arkamızdan bir torpidobot yollayarak<br />
içindekilerle beraber Bandırma’yı Karadeniz’in<br />
azgın sularına gömecekleri söylentisi<br />
çalınmıştı ama endişemize rağmen torpido<br />
görünmedi.<br />
Gece saat 11’de tek tük ışıklar içinde ölü<br />
bir şehir havası veren İnebolu’yu geçip, 18<br />
Mayıs günü saat 12’ye doğru da Sinop limanına<br />
girdik. Gün doğusundan esen şiddetli<br />
rüzgâr, limanda bulunan yelkenlilerle birlikte<br />
gemimizi de dalgaların üzerinde beşik<br />
gibi sallıyordu. M. Kemal Paşa’nın emri ile<br />
karaya çıkıp Samsun’daki Fırka Kumandanlığı’na<br />
gelişimizi bildiren bir telgrafı<br />
çektim. M. Kemal Paşa yolculuk boyunca<br />
kamarasında Refet Bey ve bazı kurmay subaylarıyla<br />
birlikte Samsun’dan sonra takip<br />
edilecek yol hakkında konuşmuş, harita<br />
32 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
üzerinde onlara fikirlerini açıklamıştı. Bizler<br />
ise, gerek rütbemiz gerek görevimiz icabı<br />
bu toplantılarda bulunamıyorduk.<br />
19 Mayıs 1919 sabahı saat altıda direğine<br />
Ordu Kumandanlığı forsu çekilmiş gemimiz<br />
ağır ağır Samsun limanına girdi. Pırıl pırıl<br />
bir yaz güneşinin ışıkları altında Samsun,<br />
beyaz badanalı evleri, yemyeşil tepeleriyle<br />
gözlerimizin önünde uzanıyordu. Kıyı<br />
bir ana baba günü halindeydi. Halkın bu<br />
coşkun galeyanını görünce boğazıma bir<br />
şeyler tıkandı, gözlerim yaşardı. Eminim<br />
ki o anda silâh arkadaşlarımın hepsi aynı<br />
duygular içindeydiler. Gemiye bordolayan<br />
kayıklardan birinden çıkan bir Binbaşı, bizlere<br />
«Hoş geldiniz» dedikten sonra karaya<br />
davet etti. Bizi bin bir zorlukla Samsun’a<br />
getirmeyi başaran kaptanımız İsmail Hakkı<br />
Bey’le vedalaşmanın ardından kayıklara<br />
üçer, beşer taksim olduk. Kıyıya yaklaştıkça<br />
rıhtımda birikmiş ve ellerindeki bayrakları<br />
sallayan halkın tezahüratı çoğalıyordu.<br />
Rıhtımda bizleri karşılamaya gelenlerin<br />
arasından karargâh subaylarımızla<br />
beraber karaya çıktık. Tahtaları dalgalarla<br />
aşınmış kırık dökük iskeleye ilk ayak basan<br />
M. Kemal Paşa oldu ve ardından da gür bir<br />
sesle: ‘-Haydi arkadaşlar… Karada bize<br />
ölüm yok artık.’<br />
M. Kemal Paşa’nın, askerlik mesleği ile görevinden istifa ediş kararını aldığı<br />
“Sine-i Millete Dönme” Bildirisi, 8 Temmuz 1919<br />
Uykusuz, heyecan ve endişe içinde geçen<br />
üç günden sonra kutsal Anadolu toprağına<br />
ayak basmıştık. Samsun Mutasarrıfı Ethem<br />
Bey, şehrin askerî kumandanı, Belediye<br />
Reisi, Polis Müdürü Mustafa Kemal Paşanın<br />
teker teker elini sıkarken, bando durmadan<br />
askerî marşlar çalıyor,<br />
halk durmadan bizleri<br />
alkışlıyordu. İskeleden<br />
bize ayrılan okul<br />
binasına kadar halk<br />
arasında yürüdük.<br />
Çok değil, yarım saat<br />
sonra hatıra defterime<br />
şu satırlarımı<br />
karalıyorum: 19 Mayıs<br />
1919… Samsun’a geldik.<br />
Kalabalık bir halk<br />
bizi alkışlarla karşıladı…<br />
Karaya ayak<br />
bastığımız için sevinç<br />
içindeyiz. Bu galeyanı<br />
görünce muvaffak<br />
olacağımıza ve memleketi<br />
düşmandan<br />
kurtararak istiklâle<br />
kavuşturacağımıza<br />
inandım.”<br />
M. Kemal Paşa, bütün<br />
çıkışların<br />
kapalı olduğu kasvetli<br />
İstanbul’u, sarayı,<br />
evini, annesini geride<br />
bırakmış, işgal altındaki<br />
ulusunun İstiklal<br />
mücadelesi uğruna<br />
yola çıkmıştı. Kafasında<br />
sorularla üç yıl sürecek büyük yürüyüşe<br />
koyulurken yine yalnız ve bağımsızdı. Ancak<br />
bu kez yalnızlığı uzun sürmeyecekti. Peki,<br />
Anadolu’da onu ne bekliyordu? Askeri<br />
depodan alınmış, üstü açık, harap bir Benz<br />
marka arabayla Samsun’dan Anadolu içlerine<br />
doğru giderken, tamamen bir meçhule<br />
doğru yol aldığının da farkındaydı.<br />
Havza yolunda arabaları bozuldu. Yakın<br />
bir köye kadar yola devam ederlerken,<br />
arkadaşlarını oyalamak için aklına gelen<br />
bir marşı mırıldanmaya başlamıştı. O gün<br />
için heyette kimsenin bilmediği bu marş,<br />
giderek devrimin marşı olacaktı; “Dağ<br />
başını duman almış, Gümüş dere durmaz<br />
akar, Güneş ufuktan şimdi doğar, Yürüyelim<br />
arkadaşlar.”<br />
M. Kemal Paşa, İstanbul’dan ayrılmadan<br />
önce hükümet ve ülkenin sivil aydınlarının<br />
çözüm olarak ortaya attıkları bütün<br />
önerileri ortaya koyduktan sonra kendi<br />
görüşlerini şu sözlerle belirtmişti: “Ben<br />
bu kararların hiçbirinde isabet görmedim.<br />
(……..) Bu durum karşısında bir tek karar<br />
vardı. O da ulus egemenliğine dayanan,<br />
tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak”.<br />
İşgal dönemi mefkure kartpostalı.<br />
“Vatanın Bağrına Düşman Saplamış Hançerini,<br />
Yok Mudur Kurtaracak Bahtı Kara Maderini” yazılı, 1920’<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
İşte nihayetinde de İstanbul hükümeti ile<br />
ilişkilerin sertleşmesini takiben M. Kemal<br />
Paşa, 8/9 Temmuz 1919 gecesi “Sine-i<br />
Millete dönme”, yani askerlik mesleği ve<br />
görevinden istifa ediş kararını açıklayacaktı.<br />
Kendi deyimiyle; “sine-i millette (milletin<br />
bağrında) bir ferd-i mücahit (kutsal<br />
bir ülkü uğruna savaşan) olarak çalışmak<br />
üzere” istifa etmişti.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 33
Kapak<br />
İşgal İstanbul’u Dönemi... Eminönü, 1920<br />
İSTANBUL’DA<br />
YOĞUN İŞGAL GÜNLERİ<br />
Tarihler 15 Mart 1920’yi gösterirken, Müttefik<br />
Devletler adına İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri<br />
Komutanı General Wilson, Harbiye Nezareti’ne<br />
İstanbul’un işgal edileceğini bildiriyordu:<br />
“Yüksek Konseyin emri altında vazife gören<br />
İtilaf Devletleri Fevkalade Komiseri’nden<br />
aldığım bildiriye uyarak, İstanbul’un işgali<br />
hususunda askeri tedbirler almakta olduğumu<br />
ekselanslarınıza arz ederim”<br />
Ertesi günkü 16 Mart 1920 sabahı İstanbul<br />
halkı uyandığında gözlerine inanamamıştı.<br />
Şehrin üzerine kapkara bir bulut çökmüş,<br />
bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca<br />
adeta askeri bir kampa dönmüştü. Zırhlı<br />
araçlar sokak başlarını tutmuş, her köşe<br />
başına mitralyözler yerleştirilmiş, karakollar,<br />
Harbiye Bahriye ve Dahiliye vekaletleri,<br />
kaymakamlıklar, subay mahfelleri işgal<br />
ordularınca işgal edilmişti. Zira dünyayı<br />
sarsmış imparatorluklar yıkmış, on milyon<br />
civarında insanın ölümüne sebep olmuş,<br />
o hiç bitmeyecek sanılan Harb-i Umumi,<br />
Osmanlı ordularının Filistin, Suriye, Irak<br />
cephelerinde yenilmesi ile son bulmuştu.<br />
İstanbul’un işgal edilişinde, kılıcını ve<br />
askeri şapkasını çıkartarak işgal üzüntüsü<br />
fotoğrafı çektiren bir Osmanlı zabiti, 1920<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
Galata Rıhtımı’nda kamp kurmuşlar, parklar<br />
ve Darülbedai Tiyatrosu’nun bahçesi Fransız<br />
askerleriyle dolmuş, Senegal’li askerler Eski<br />
Saray’ı kuşatmışlardı. Simsiyah Senegal<br />
askerleri ile bakır renginde Avustralya ve<br />
Hint askerleri garip bir manzara teşkil ediyor,<br />
Cezayir ve Hint İslamlarıyla Mecusiler ise ayrı<br />
bir dikkat çekiyordu.<br />
O günlerde İngilizler duvarlara astıkları bildirilerde,<br />
işgalin sebebini şöyle açıklıyordu:<br />
“İtilaf Devletleri, Osmanlı halkının saadetini<br />
sağlayacak bir barış hazırlığına çalışırken,<br />
memleketten kaçmış bulunan İttihat ve<br />
Terakki büyüklerinin sözcükleri olan bazı<br />
kimseler ‘Teşkilat-ı Milliye’ perdesi altında bir<br />
tertip meydana getirdiler. Bunlar, Padişah ile<br />
İstanbul Hükümeti emirlerini hiçe sayarak,<br />
harbin acı neticelerinden büsbütün takati<br />
tükenmiş olan halktan; askerlik için para<br />
toplamak, türlü unsurlar arasında nifak<br />
çıkartmak, iane toplamak bahanesiyle ahaliyi<br />
soymak gibi işlere giriştiler. Bu suretle<br />
barış değil, adeta yeni bir muharebe devrini<br />
açmaya teşebbüs ettiler.<br />
Çok Gizli (18 Mart 1920)<br />
İstanbul Muhafızı Ali Sait Paşa’dan...<br />
Harbiye Nezaretine;<br />
İngilizler’in işgali altında bulunan Süleymaniye<br />
Kışlası, eski Jandarma Dairesi, Medreset-ül<br />
Kuzat (Kadılar Mektebi) pencerelerine<br />
makineli tüfekler yerleştirilmiştir. Bunun gibi<br />
Harbiye Mektebi, İngiliz, Fransız Büyükelçilikleri<br />
ve buna benzer yerler, kışla ve binalar<br />
hafif makineli tüfeklerle güçlendirilmiş, müfrezelerle<br />
koruma altına alınmıştır. Taksim,<br />
Taşkışla, Harbiye Nezareti meydanlarına ve<br />
Tepebaşı Bahçesi’ne obüs topları yerleştirilmiş<br />
ve hükümranlık merkezi sularında<br />
bulunan İngiliz donanması Haliç’ten itibaren<br />
Makriköyü (Bakırköyü)’ne kadar alan sahili,<br />
Haydarpaşa ve <strong>Kadıköy</strong> sahillerini abluka<br />
altına almış ve harp gemilerinin toplarını<br />
önemli askeri tesislerimizin üzerine yönelttiği<br />
görülmüştür.<br />
Beyoğlu, Galata, Beşiktaş, Şişli, Kasımpaşa,<br />
<strong>Kadıköy</strong>, Üsküdar, Libadiye gibi yerlerdeki<br />
caddeler üçer, dörder manga kuvvetinde ve<br />
hafif makineli güçlendirilmiş çeşitli İngiliz<br />
müfrezeleri tarafından işgal ve gelip gitmeye<br />
(geçişlere) kapatılmıştır. Üsküdar bölgesinde<br />
bulunan er ve subayların kışla dışına çıkmaları<br />
men edilmiştir.<br />
Haydarpaşa Rıhtımı’nda bulunan bir<br />
makineli tüfek ile donatılmış İngiliz motoru<br />
denizde devriye görevi yapmış ve aramalarda<br />
bulunmuştur.<br />
İstanbul yönünden Üsküdar ve <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
sandalların gitmeleri yasaklanmıştır. Maltepe’de<br />
bulunan İngiliz Askeri Birliği <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
getirilmiştir. Bostancı’da bulunan İngiliz<br />
karargâhı çevresindeki tepelere yerleştirilmiş<br />
toplara bu kere yenileri ilave olunmuştur.<br />
Mütareke ile birlikte galip itilaf devletleri<br />
mağlup Osmanlı devletinin pay-i taht’ı İstanbul’u<br />
işgal etmiş, cadde ve sokakları dünyanın<br />
her yanından gelmiş her renkten her<br />
dinden askerler sarmıştı. Oysaki mütarekeye<br />
göre İstanbul’a yalnız 500 asker girecekti.<br />
İngiliz askerleri yanlarında Hintli gurkalar<br />
olduğu halde istasyonlarda gümrüklerde ve<br />
İstanbul işgalinde Şehzadebaşı Karakolu’nda şehit<br />
edilen askerlerden Abdulkadir Bey’in naaşı, 16 Mart<br />
1920 (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
Bu duruma son vermek için bugün İstanbul<br />
işgal edilmiştir. İşgal geçicidir. İtilaf<br />
Devletleri’nin amacı, saltanat makamının<br />
nüfusunu kırmak değil, aksine, Osmanlı<br />
idaresinde kalacak memleketlerde nüfuzunu<br />
kuvvetlendirmektir. Taşrada isyan çıktığı<br />
veya katliam yapıldığı takdirde, İstanbul<br />
Türkler’den alınacaktır. Herkesin, saltanat<br />
makamı olan İstanbul’dan verilecek emirlere<br />
uyması gereklidir.”<br />
Gelen bu emirler üzerine, İstanbul Hükümeti<br />
de işgali halka şu bildiri ile açıklıyordu:<br />
“İtilaf Devletleri’nin siyasi temsilcilerinin,<br />
sabahleyin hükümete verdikleri notada ve<br />
bugünkü akşam gazetelerinde çıkan bildirisinde<br />
gördüğü üzere, İstanbul bugünden<br />
itibaren geçici olarak askeri işgal altına<br />
alınmıştır. Hükümet, kendine düşen görevleri<br />
yapacağından, halkın kendi iş ve güçleriyle<br />
meşgul olmaları tavsiye olunur.”<br />
Moda’ da bulunan 28. İngiliz Tümen<br />
Kumandanı tarafından İstanbul Muhafızlığı’na<br />
bağlı Üsküdar Bölge Komutanlığı’na<br />
16 Mart 1920 günü aşağıda aynen yazılan<br />
emir geçiliyordu:<br />
Çok Aceledir / 16.3.1920,<br />
Saat 12, Dakika 43.<br />
Üsküdar Bölge Komutanlığı’na:<br />
İstanbul’da bugünden itibaren Müttefik<br />
Devletleri sıkıyönetim ilan etmişlerdir.<br />
Bu sebeple bölgenizde ve emriniz altındaki<br />
yerlerde, subay ve erleri kışlalarında kapatmanızı<br />
emrederim. (Jandarma müstesna)<br />
Halkın silahla sokaklarda gezmesi yasaktır.<br />
Bu emre itaat edilmemesinden bizzat<br />
sorumlusunuz.<br />
28. İngiliz Tümen Komutanı<br />
General Krüker<br />
34 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
<strong>Kadıköy</strong> Mitingi haberi<br />
(İstiklal Savaşı Gazetesi / Ö. Sadi Çoşar)<br />
İşgal İstanbul’u sokaklarında devriye gurubu. 1 İngiliz polisi, 1 Fransız jandarması,<br />
1 İtalyan karabiniyeri ve yanlarında onlara mecburi eşlik eden 1 Osmanlı Zabiti, 1920<br />
<strong>Kadıköy</strong> Mitingi’nde<br />
kullanılmış olan<br />
“İzmir Türk Kalacaktır,<br />
23 Mayıs 1335-1919”<br />
yazılı yaka kokartı.<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu<br />
koleksiyonu)<br />
KADIKÖY 1919 MİTİNGİ<br />
23 Mayıs 1919 Cuma günü bardaktan<br />
boşanırcasına yağan onca yağmura rağmen,<br />
<strong>Kadıköy</strong> İskele Meydanı’ndaki Şehr-i<br />
Emaneti Binası (Belediye Başkanlığı) önü<br />
tıklım tıklımdı. Mütareke sırasında İzmir’in<br />
15 Mayıs 1919 günü Yunan’lılar tarafından<br />
işgal edildiğini öğrenen binlerce <strong>Kadıköy</strong>’lü,<br />
“Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencilerinin<br />
de girişimi ile isyanlarını bildirmek üzere<br />
burada bir miting düzenlemişti. Meydanda<br />
toplanmış yaklaşık yirmi bin kişinin gözü,<br />
konuşmaların yapılacağı siyah bayrakla<br />
kaplı olan <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanlığı’nın<br />
balkonundaydı.<br />
H.Edip Adıvar, <strong>Kadıköy</strong> Mitingi’nde Şehremeneti<br />
binası balkonundan halka hitabetini yaparken.<br />
3 Mayıs 1919 (Hayat Mecmuası, 5.2.1960)<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu Arşivi).<br />
<strong>Kadıköy</strong> 1919 Mitingi’ne ev sahipliği yapmış olan<br />
<strong>Kadıköy</strong> Şehremaneti binası. <strong>Kadıköy</strong> Meydanı, 1920’<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
Siyah bayrakla kaplı balkonda ilk konuşmacı<br />
olarak görülen Gazeteci Fahrettin Hayri Bey<br />
idi; “Düşman sesi duymak istemezsek / Kardeş<br />
sesidir uyan bu ses ilen / Kalkınca görür ki akşam<br />
olmuş / Vaktiyle uyanmayan bu sesten” …<br />
Ardından, İstanbul’da düzenlenen mitinglerin<br />
kahraman hatiplerinden ve yüksek öğrenim<br />
talebesi M. Saime Hanım, herkesi ağlatan ve<br />
işgalcileri telâşa düşüren sözleri nedeniyle<br />
tevkif edileceği bu hitabesini sunuyordu;<br />
“Galipler! Size hitap ediyorum. Milletler için<br />
kara günler olabilir, fakat bir millet yok edilemez!<br />
Ben hürriyeti gasp edilmiş bir milletin<br />
kızı olarak istiklâlime nasıl yürüyeceğimizi<br />
söyleyeceğim. Az söylemek, çok iş görmek<br />
zamanı gelmiştir. Ağlamakla kazanılacak hak,<br />
hıçkırıklarımızı işitecek kalp yoktur. Teşkilâta<br />
ve nihayet fiiliyata başlama zamanıdır ”<br />
Mitingin sonlarına doğru Halide Edip<br />
Hanım (Adıvar), meydanda yağmur altında<br />
kendisini dinlemekte olanlara sesleniyordu;<br />
“-Kendilerinin olmayan toprakları âleme tevzi<br />
etmek (dağıtmak) isteyenler, hakkın sedası<br />
(sesi) önünde eğileceklerdir. Dün İstanbul’a<br />
gelmek isteyen bir çarlık vardı. Çarlığın şimdi<br />
yerlerinde yeller esiyor. Niçin? Çünkü biz o<br />
çarlığın nefesini Çanakkale’de boğduk. Burada<br />
devrilen yalnız çarlık değildir. Adaletsizliktir.<br />
Zinhar heyecanlarınızı unutmayınız…<br />
Kardeşlerim… Evlatlarım… Osmanlı toprakları<br />
böyle muazzam bir tarihi az görecektir.<br />
Hükümetler düşmanınız, milletler dostunuz,<br />
kalbinizdeki isyanlar kuvvetinizdir. Bugün<br />
<strong>Kadıköy</strong> Hilal-i Ahmer Cemiyeti Üyeleri Mitingde.<br />
Eski Vapur İskelesi Önü<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
size haberini verdiğim milletlerin hak günü<br />
uzak değildir. O gün gelir ve o gün burada<br />
bulunanlardan bazıları hayatta olmaz da<br />
içimizden ölenler olur da, onların mezarları<br />
üzerine Türk’ün istiklal bayrağıyla geliniz ve<br />
onlara o günü müjdeleyiniz ”…<br />
Toplantı, Balabanîzade Hasan Efendi’nin<br />
yurdun düşman işgalinden kurtulması için<br />
okuduğu dua ile son buluyor, halk yağmur<br />
altındaki bu üç saatin sonunda, hüzünlü<br />
ve fakat ki umutlu bir biçimde, bir hafta<br />
sonraki 31 Mayıs 1919 Cumartesi günü yapılacak<br />
olan büyük Sultanahmet Mitingi’nde<br />
buluşmak üzere meydandan ayrılıyordu.<br />
Evet… İstanbul artık o eski İstanbul değildi.<br />
Acı günler gelip çatmış, İstanbul halkı adeta<br />
tokat yemiş gibiydi. Sokaklarda genellikle<br />
dört kişilik bir devriye gurubu kol geziyordu;<br />
işgal kuvvetleri grubundan bir İngiliz polisi,<br />
bir Fransız jandarması, bir İtalyan karabiniyeri<br />
ve arkalarından da ne acıdır ki; ayağını<br />
sürüyerek zoraki giden bir de Osmanlı zabiti.<br />
Herkes üzgün… Herkes kendi vatanında gurbette…<br />
Herkes kendi vatanında sürgün gibi...<br />
(DEVAM EDECEK)<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 35
Söyleşi<br />
Kaymakam Dr. Mustafa Özarslan<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yeniliklere<br />
imza atıyor<br />
PINAR BALTACI<br />
Geçtiğimiz yıl 5 Eylül tarihinde <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
görevine başlayan Kaymakam Dr. Mustafa<br />
Özarslan, bir yılı aşkın süredir ilçede gerek<br />
asayiş gerekse eğitim alanında birçok önemli<br />
girişime öncülük etti. Geride kalan süre içerisinde<br />
ilçeyi yakından tanıma fırsatı bulduğunu<br />
ifade eden Özarslan, <strong>Kadıköy</strong>’deki okuma<br />
yazma oranının yüksekliğine dikkat çekerek,<br />
var olan başarılara yeni ivmeler kazandırıyor.<br />
İlçe genelinde güvenli ve rahat, huzurlu bir<br />
yaşamın korunması anlamında da çalışmalarını<br />
sürdüren Kaymakam Dr. Mustafa<br />
Özarslan ile <strong>Kadıköy</strong>’ü konuştuk. Bundan<br />
sonra geleceğe dönük planları hayata geçirmeye<br />
hazırlandıklarını belirten Özarslan;<br />
yeterli bilgi, birikim ve tecrübeye sahip<br />
olduğunu söyleyerek, şunları aktardı:<br />
KADIKÖY’E EĞİTİM GÖÇÜ YAŞANIYOR<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’de ortalama eğitim düzeyi<br />
Türkiye’nin çok üstünde. Okullarımızın da<br />
başarı oranları yüksek... Sayısal olarak<br />
bir öğretmene ve bir dersliğe düşen<br />
öğrenci sayısı 20-24 öğrenci arasında.<br />
Bu rakamlar Avrupa standartlarına<br />
uygun. <strong>Kadıköy</strong>’e farklı ilçelerinden<br />
bir eğitim göçü söz konusu. Buna<br />
rağmen derslik ve öğretmen başına<br />
düşen öğrenci sayımız, kaliteli eğitimin<br />
ön şartını sağlıyor. Bu zamana kadar<br />
niceliksel yönü ağırlık taşıyan çalışmalar<br />
dikkati çekiyordu. Bundan sonra sistemin<br />
kalitesine ağırlık vereceğiz. Eğitim kalitesini<br />
yükseltmeye dönük daha ayrıntılara<br />
ineceğiz ve öğretmenlerimizin adanmışlığını<br />
arttıracağız.<br />
KÜLTÜRÜN EŞİĞİNİ YÜKSELTECEĞİZ<br />
Bu amaçla 2017’de göreve başlar başlamaz<br />
eğitim ve öğretim yılında bizzat tarafımca<br />
hazırlanan ve Türkiye’de ilk olan Milli Eğitim<br />
Çalışanları Ödül ve Performans Kriterleri’ni<br />
uygulamaya koyduk. Bu uygulama ile eğitimin<br />
kalitesini artıracak öğretmen aktivitelerini<br />
belirledik ve bir ölçüme bağladık. Bu<br />
standartları aşan bütün öğretmenlerimize,<br />
takdire bağlı olmaksızın ödül alacaklarını<br />
taahhüt ettik. Bu sistemi eğitimin paydaşları<br />
ile de paylaştık. Geçen yıl 650 öğretmenimizi,<br />
belirlediğimiz standartları sağlayıp başarılı<br />
olmalarından dolayı ödüllendirdik. Oysa<br />
geçmiş yıllarda bu sayı 100’ü geçmiyordu.<br />
Yani kurduğumuz sistemle geçen yıllardan<br />
farklı olarak 550 öğretmeni motive edip<br />
ödüllendirdik. Bu yıl da başarı ödül sistemini<br />
güncelleyerek ve standartları yükselterek<br />
uygulamaya koyduk. Çalışkan öğretmenlerimizin<br />
yanında yer alarak çalışkanlığın ve<br />
idealizmin, kültürün eşiğini yükselteceğiz.”<br />
36 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Söyleşi<br />
‘BİLİMİN KANATLARI’ PROJESİ<br />
Eğitim sistemindeki düzenlemelerin çok<br />
boyutlu olduğunu dile getiren Kaymakam<br />
Özarslan; “Eğitimde öğretmeni her zaman<br />
merkez ediniyoruz. Fakat eğitim adına bir<br />
şeyler yapılacaksa, bu bir ekip işi olmalı.<br />
Okuldaki her çalışanın, kapıda güvelikten<br />
temizlikçiye kadar bir heyecan içerisinde<br />
olması gerekir. Bu amaçla vizyonumuza<br />
tüm çalışanlarımızı dâhil etmemiz gerekir.<br />
Yakın zamanda bizzat benim hazırladığım<br />
ve laboratuvarların modernize edilmesi<br />
projesi olan ‘Bilimin Kanatları’ isimli projelerimizi<br />
hayata geçirdik. Şu anda ortaokul<br />
ve liselerdeki Fen Bilgisi Labaratuvarlarını<br />
yenileyerek, zamanın ruhuna uygun hale<br />
getiriyoruz. Bu yenileme çalışmalarını sponsorlar<br />
aracılığı ile hayata geçiriyoruz. Velilerimizden<br />
bu anlamda herhangi bir maddi<br />
talebimiz olmuyor. Yıl sonunda hedefimiz,<br />
toplamda 28 ortaokulumuzun laboratuvarlarını<br />
modernize ederek, <strong>Kadıköy</strong>ümüze<br />
kazandırmak” dedi.<br />
OKUMA YAZMA SEFERBERLİĞİNE DEVAM<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün Halk Eğitim Merkezleri’nde<br />
son zamanlarda hızla devam eden okuma<br />
yazma seferberliğinin önemine de değinen<br />
Özarslan’a göre, uygulanması geç kalınmış<br />
bir sistem: “Cumhurbaşkanımız ve eşleri<br />
hanımefendinin himayesinde gerçekleştirilen<br />
okuma yazma seferberliğine biz de<br />
ilçemizde destek veriyoruz. Bu ülkemizin<br />
yarasıdır. Zamanında ulaşamadığımız, gidip<br />
göremediğimiz, dokunamadığımız vatandaşlarımıza<br />
görevimizi şimdi yerine getiriyoruz.<br />
Öğrenmek, beşikten mezara kadar<br />
süregelen uzun bir süreç... Bununla beraber<br />
Halk Eğitim Merkezleri’nde her yaşa hizmet<br />
eden yaygın eğitimlerimiz devam ediyor.<br />
Talebin çok yoğun olduğu bu kurslarla<br />
özellikle gençlere, geleceğe dönük kabiliyet<br />
ve yetenek kazandırmayı hedefliyoruz.”<br />
BAĞIMLILIKLA MÜCADELEDE GÖREV,<br />
GÖNÜLLÜ MAHALLE EKİPLERİNDE<br />
<strong>Kadıköy</strong> Kaymakamlığı’nca son zamanlarda<br />
fazlasıyla önemsenen bağımlılık konusuyla<br />
ilgili açıklamalarda bulunan Kaymakam<br />
Özarslan, 21 farklı mahallede kurulan bağımlılık<br />
birimlerinin işlevselliğine dair şu bil-<br />
gileri paylaştı: ”Mahallelerimizde bir doktor,<br />
rehber öğretmen, Sosyal Yardımlaşma Vakfı<br />
çalışanı, din görevlisi ve muhtardan oluşan<br />
beş kişilik ekipler kurduk. Sahada yaklaşık<br />
119 çalışanımız bu ekiplerde görev yapıyor.<br />
Ekipler sahaya çıkıp ev ev, sokak sokak<br />
gezerek bağımlı vatandaşları tespit ediyor.<br />
Tedavi süreçlerini anlatıyor ve isteyenlerin<br />
tedavilerini üstleniyoruz. Şu anda birimlerimize<br />
toplamda 76 kişi başvurdu. İlçe Sağlık<br />
Müdürlüğü’nde kurulan Bağımlılıkla Mücadele<br />
Birimi’nde de ikna ve birebir görüşme<br />
süreçlerimiz başladı. Tedaviyi kabul eden<br />
bireylere Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları<br />
Hastanesi’nde tedavi hizmeti sunuyoruz.<br />
Ayrıca, tedavi sonrası rehabilitasyon<br />
amaçlı spor merkezlerimizde ve Halk<br />
Eğitim Merkezleri’nde her türlü ihtiyaçlarını<br />
karşılıyoruz. Bu kişilerin çalışabilir durumda<br />
ve meslekleri olanlara İŞKUR aracılığıyla iş<br />
sağlıyoruz. Kendileri iş yeterliliğine sahip<br />
değilse, yaşadıkları haneden herhangi<br />
birisine iş imkânı sağlayarak, evlerindeki<br />
olumsuz ortamı düzeltmeye çalışıyoruz.”<br />
DÜNYANIN EN HAVALI<br />
43. SEMTİ KADIKÖY<br />
İngiliz seyahat dergisi Time Out tarafından<br />
hazırlanan dünyanın en havalı 50 semti<br />
listesinde <strong>Kadıköy</strong>’ün 43. sırada yerini<br />
almasına ilişkin görüşlerini aktaran Özarslan;<br />
“İlçemizin bu sıralamada 43. sırada<br />
yer alması, hem <strong>Kadıköy</strong>ümüzün hem<br />
de ülkemizin dünyada tanıtımı ve prestiji<br />
açısından önemli bir gelişme. Bu başarıları<br />
daha yukarılara çıkarmak ve tüm dünyada<br />
tanınınırlığı daha görünür kılmak adına<br />
ilçemizdeki çalışmalarımız devam ediyor.<br />
Kanunsuz ve standart dışı çalışan işletmeleri<br />
tespit ediyoruz. <strong>Kadıköy</strong>’e yurtdışından ve<br />
ülke içinden, özellikle genç nüfusun yoğun<br />
bir merakı var. Bana kalırsa bunun temel<br />
nedeni, -özellikle gençlerin <strong>Kadıköy</strong>’ü tercih<br />
etmelerindeki neden- ulaşımdaki rahatlık<br />
ve güvenilir bir huzur ortamının olması.<br />
Zaten tarihsel bir kimliğe sahip olan <strong>Kadıköy</strong>,<br />
geçmişte de bir dinlenme ve eğlence<br />
merkezi kimliği taşıyordu. Bugün çeşitli<br />
toplu taşıma araçlarıyla kolayca herkes ilçemize<br />
ulaşabiliyor. Nüfus hareketlenmeleri,<br />
özellikle hafta sonları net şekilde görülüyor.<br />
Temel nedenin ulaşım ve tarihsel kimlik<br />
olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.<br />
BEKÇİ SAYILARI ARTACAK<br />
Yıllar sonra tekrar hayata geçirilen bekçilik<br />
sistemi, <strong>Kadıköy</strong>’de de uygulanıyor. Kaymakam<br />
Özarslan, hâlihazırda <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
77 tane olan bekçi sayısına yenilerinin<br />
ekleneceği müjdesini verdi: “Bekçilik sistemini<br />
tekrar uygulamaya başladık. Bekçilik<br />
sistemi olmadan önce de sokaklarımızda<br />
polis devriyelerimiz, sahada azami ölçüde<br />
gayret gösterdiler ve göstermektedirler.<br />
Fakat bekçilik kurumu, vatandaşlarımızın<br />
kalbinde yer etmiştir. Bu kurumu tekrar<br />
etkinleştirmek konusunda hükümetimizin<br />
bir iradesi oldu. Biz de uyguladıktan sonra<br />
vatandaşlarımızın sokaklarda çok daha<br />
güvenli dolaştıklarına şahit oluyoruz. Bekçi<br />
sayılarımız artacak. <strong>Kadıköy</strong> sokakları,<br />
geceleri polislerimiz ve yeni bekçilerimizle<br />
birlikte daha güvenli olacak. <strong>Kadıköy</strong> hem<br />
kültür ve eğlencenin olduğu, hem de rahat<br />
ve huzurlu bir şekilde yaşanabilecek bir ilçe.<br />
Yaş gruplarına göre vatandaşların bizden ve<br />
kentten beklentileri de değişiyor. İki farklı<br />
nüfus kitlesi mevcut burada... Bu iki grup<br />
arasında bir denge kurulması gerekiyor.<br />
Genç nüfus buradaki eğlence kültüründen<br />
faydalanmak isterken, dinlenmek ve sessiz<br />
sakin bir hayat sürmek isteyen kıdemli ve<br />
emekli bir grup da var. Bizler bu uyum ve<br />
dengeyi sağlamak zorundayız, kimseden<br />
vazgeçmek istemeyiz. Çünkü <strong>Kadıköy</strong>, bu<br />
zenginlikler ve farklılıklar ile <strong>Kadıköy</strong>.”<br />
“ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ<br />
OKULLARIMIZ YENİLİYORUZ”<br />
Bostancı İlkokulu, Melahat Şefizade<br />
Ortaokulu, Feneryolu Halk Eğitim<br />
Merkezi, İstanbul Atatürk Fen Lisesi,<br />
Perihan Aktürk Anaokulu, Nurettin<br />
Teksan Ortaokulu, General Ali Rıza<br />
Ersin Mesleki ve Teknik Anadolu<br />
Lisesi olmak üzere yedi okulumuzu<br />
toplamda 85 milyon TL ile yeniliyoruz.<br />
Bu okullarımızı yıkıp, yerlerine<br />
zamanın ruhuna uygun ve modern<br />
eğitimin gerektirdiği şartlara haiz<br />
yeni okulları inşa ediyoruz. Şu anda<br />
bu okullarımızın öğrencileri misafir<br />
okullarda geçici olarak eğitim görmekte<br />
olup, öğrenciler gelecek yıl<br />
yeni okullarına kavuşacaklar.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 37
Röportaj<br />
İsmail Saymaz:<br />
Kendime idol olarak<br />
gördüğüm gazeteci yok<br />
“Genel olarak haber yaptığım alanlara dair kitaplar yazıyorum. Sonuçta haberler<br />
bir olgunun sadece tek bir ayağını ele alır. Örneğin; Gezi Parkı Olayları’nda Ali<br />
İsmail Korkmaz’ın bütün hikâyesini haber yapamazsınız, sadece onun belirli<br />
aşamalarını safha safha haber yapmak zorundasınızdır. Bu da 3-5 yıla yayılır.”<br />
FEVZİ ÖZMEN<br />
Gazeteciliğin temel ilkelerini eksiksiz yerine getiren, insan<br />
hakları konusunda başarılı haberlere imza atan İsmail<br />
Saymaz ile bir araya geldik. Mesleğe başlama serüvenini,<br />
ülke siyasetini ve duyarlılık göstererek haberleştirdiği<br />
konuları mercek altına aldığımız röportajımızda Saymaz,<br />
gazetecilik mesleğinin ülkemizdeki yerine dair önemli<br />
açıklamalarda bulundu.<br />
Araştırmacı-gazeteci ve yazar İsmail Saymaz’ı<br />
tanıyabilir miyiz? Gazetecilik serüveniniz nasıl başladı?<br />
1980 yılında Erzurum’dan göç eden bir ailenin çocuğu<br />
olarak Rize’de dünyaya geldim. Lisans eğitimimi Marmara<br />
Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde<br />
tamamlamamın ardından, mesleğe ilk defa Rize’de<br />
yerel gazetelerde çalışarak başladım ve aynı anda radyo<br />
kanallarında çalıştım. Sonrasında Konya’da bir sene kadar<br />
yerel muhabirlik yaptım. Ardından İstanbul’a geldim. 2002<br />
yılında Radikal Gazetesi İstihbarat Servisi’nde gazeteciliğe<br />
devam ettim. Radikal Gazetesi kapanana kadar çalıştım,<br />
ardından Hürriyet Gazetesi’ne geçtim. Hürriyet’te hâlihazırda<br />
aktif olarak çalışmaktayım. Haberlerim genelde insan<br />
hakları alanında. Bu alanda kitaplar da yazdım.<br />
Ülkemizdeki en zor mesleklerden birini yapıyorsunuz.<br />
Türkiye’de gazeteci olmayı anlatır mısınız? Diğer<br />
ülkelerle bizim ülkemizdeki gazetecilik arasındaki<br />
farklar neler?<br />
Arada şöyle temel bir fark var; demokrasinin kökleştiği,<br />
hukuk devletinin yerli yerinde olduğu ülkelerde gazetecilik,<br />
en başta yüksek ücretlerle yapılan, siyasal ve mesleki dokunulmazlığı<br />
olan, egemenleri tarafından sistemi denetleyici<br />
olarak kabul edilen meslek dalıdır. Bu yüzden el üstünde<br />
tutulur, iyi şartlarda çalışır, saygı ve hürmet görürler.<br />
Onların sesinin kısılması, toplumun da sesinin kısılması<br />
anlamına gelir. Onların tutuklanmasından, onların baskı<br />
altına alınmasından söz edilemeyeceği gibi bu akıllara bile<br />
38 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Röportaj<br />
gelmez, her anlamda imtiyazlı bir meslek<br />
grubu olarak adlarından söz ettirirler.<br />
Maalesef demokrasinin her aşamada darbelerle<br />
ya da bir siyasi partinin çoğunluğu<br />
ele geçirip kendi otoritesini kökleştirdiği,<br />
hukuk devletinin zaman zaman askıya<br />
alındığı ülkelerde ise gazeteci düşman ilan<br />
edilir. Gazeteci terörist ilan edilir, cezaevine<br />
konur, çok ağır bedeller öder. Üstelik maddi<br />
açıdan da alt sınıf bir meslek grubuna dönüşmüştür.<br />
Sürekli hedef olarak gösterilir.<br />
Böylesi ülkelerde ise batılı meslektaşlarına<br />
göre gazeteciler ağır iş kolu denilebilecek,<br />
hayatını ortaya koymak zorunda kaldığı bir<br />
işi yapmak durumundadır.<br />
Kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz?<br />
Yazarken temel kriterleriniz neler<br />
oluyor?<br />
Genel olarak haber yaptığım alanlara dair kitaplar<br />
yazıyorum. Sonuçta haberler bir olgunun<br />
sadece tek bir ayağını ele alır. Örneğin;<br />
Gezi Parkı Olayları’nda Ali İsmail Korkmaz’ın<br />
bütün hikâyesini haber yapamazsınız,<br />
sadece onun belirli aşamalarını safha safha<br />
haber yapmak zorundasınızdır. Bu da 3-5<br />
yıla yayılır. Okurun bütün gazeteleri takip<br />
etme imkânı yoktur. Gazete sayfaları da bir<br />
araştırmanın derinliğini aktarabilecek maddi<br />
imkâna sahip değildir. Sayfa sayısı, ekran<br />
süresi kısıtlıdır. Ben gazetede ele aldığım<br />
haberleri bir olaydan olgu düzeyine yükselterek,<br />
örneğin tıbbi bir kişinin ölümünü<br />
aynı alanda birden çok kişinin ölümüyle ele<br />
alarak irdelerim. Bu işkence sonucu ölümler,<br />
kışlalarda meydana gelen ölümler ya da iş<br />
kazası sonucu meydana gelen ölümler de<br />
olabilir. Onları bir olgu düzeyine yükselterek,<br />
her birinin detayını inceleyerek, çok<br />
büyük emekler harcayarak kitaplaştırmaya<br />
çalışıyorum. Gazetedeki haber çalışmalarımın<br />
devamı niteliğindedir kitaplarım.<br />
Siyaseti çok yakından takip eden bir<br />
gazeteci olarak, size göre Cumhuriyet<br />
Halk Partisi (CHP) neden beklenen<br />
oyu alamıyor?<br />
Bunun birden çok sebebi var. Sebeplerinden<br />
birisi, CHP’nin 12 milyon kişiye erişen<br />
seçmen yapısını tam anlamıyla partiye,<br />
üyeye ve delege sayısına yansıtamadığını<br />
düşünüyorum. Dolayısıyla seçmenini temsil<br />
eden bir parti yapısına kavuşması gerekiyor.<br />
CHP’nin 6 okunun tümünü de parti<br />
politikalarına yansıtması gerekiyor. Halbuki<br />
zaman zaman yalpaladığını düşünüyorum.<br />
Çoğulcu bir yapı gösterirse, göstermeye<br />
çabalarsa bir fikir kulübüne dönüştüğünü<br />
ve bir doğrultuyu kaybettiğini düşünüyorum.<br />
CHP’nin seçmenini ve eğilimlerini<br />
yansıtması, yurttaşın tümüne hitap edecek<br />
ortalama bir dili tutturması, bunu da sağ<br />
ya da sol bağlamda ayırmaksızın, bir kimlik<br />
veya devlet politikasına düşmeksizin, makul<br />
bir çoğunlukla hareket edip, buna göre<br />
bir politika yapması gerekmektedir.<br />
İş cinayetleri ve kazalar hakkında<br />
çok detaylı haberler yapıyorsunuz.<br />
Sizin sayenizde basına yansıyanlar<br />
oldu. Suistimal edilen ve gündeme<br />
gelmeyen kazalar hakkında neler<br />
düşünüyorsunuz? Bunlar nasıl gündeme<br />
gelebilir?<br />
İş kazaları, kaza diye geçiştirebilecek<br />
olgular değildir. Biz kazayı hangi bağlamda<br />
kullanırız? İnsanların meydana gelebilecek<br />
bir vakayı öngörememesi ve öngöremediği<br />
için önleyememesi durumu olarak kabul<br />
ederiz. Eğer bir şeyi göremiyor ve önleyemiyorsa,<br />
o takdirde bu kazadır ama Türkiye’de<br />
meydana gelenlerin onda dokuzu kaza<br />
değil, önceden öngörülebilmiş ve önlenebilmesi<br />
mümkün hadiselerdir. Dolayısıyla<br />
aslında bu durum bir hata değil, önceden<br />
görülebilen kararların sonucunda meydana<br />
gelmiş hadiselerdir. Eğer siz daha çok<br />
kâr elde edebilme uğruna, daha hızlı ürün<br />
üretmek uğruna iş güvenliğinden feragat<br />
edip, iş güvenliğini kârı eksilten bir hesap<br />
olarak görürseniz, bunu maliyet hesabına<br />
dönüştürürseniz, iş kazasının meydana<br />
gelmesi kaçınılmaz olur. Dolayısıyla bu da<br />
kaza diye nitelendirilen bir statüden çıkar<br />
ve bir kasıta dönüşür. Temelde üretim biçiminin<br />
değiştirilmesi, kamucu politikaların<br />
öne alınması ve sendikalaşma gerekir.<br />
Devletin ilgili kurumlarının, patronu<br />
ürkütmemek adına denetimden<br />
kaçmaması gerekir.<br />
Son yazdığınız ‘Kimsesizler<br />
Cumhuriyeti’ kitabınızda tarikat<br />
ve cemaat yurtlarına teslim<br />
edilen çocukların tacize, tecavüze,<br />
vicdansızlığa ve kötü muamelelere<br />
maruz kaldığını belge niteliğinde<br />
anlatmışsınız. Bir gazeteci olarak<br />
tarikat ve cemaat yurtları hakkında<br />
ne düşünüyorsunuz?<br />
Üniversiteye kadar yurt hizmetlerinin<br />
devlet elinde ve parasız<br />
olması gerekmektedir.<br />
Özel işletmelere yurt<br />
hizmetinin kapatılması<br />
gerekir. Özellikle tarikat<br />
ve cemaat yurtlarının<br />
bu alanda olmaması<br />
lâzım... Devletin eğitim<br />
alanı ve yurt hizmetleri,<br />
belli bir tarikat veya<br />
cemaatin ekonomik<br />
gelir elde etme alanı<br />
olmaktan çıkarılmalıdır.<br />
Burada tamamıyla<br />
devlet hizmet vermeli<br />
ve öğrenciler devlet<br />
görevlileriyle muhatap<br />
olmalı, devlet denetimlerini<br />
yapmalıdır. Tarikatlar ve<br />
cemaatler, Ak Parti’nin arka<br />
bahçesi durumuna dönüştürülmemelidir.<br />
Sizin için <strong>Kadıköy</strong> ne ifade ediyor?<br />
Sokakların nabzını tutan bir gazeteci<br />
olarak <strong>Kadıköy</strong>’e dair gözlemlerinizden<br />
bahseder misiniz?<br />
<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’da ve Anadolu Yakası’nda<br />
insanların özgürce dolaşabildiği, nefes<br />
alabildiği, kendini her bakımdan rahatça<br />
ifade edebildiği en nadide ilçelerden biridir.<br />
Halen çoğulcu yapısını koruyor. <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
sokaklarına yansıyan yenilikçi ve laik bir<br />
yapı var. Türkiye’de ve İstanbul’da modern<br />
şehircilik yapısının başında <strong>Kadıköy</strong> gelir.<br />
Gazetecilik mesleğini yapmak<br />
isteyenlere tavsiyeleriniz neler? Sizin<br />
kendinize idol olarak gördüğünüz<br />
gazeteci var mı?<br />
Kendime idol olarak gördüğüm gazeteci<br />
yok. Bir veya birkaç gazetecinin yordamını<br />
ilham olarak gördüm ama farklı disiplinle<br />
ve farklı yöntemleri alarak kendime bir yol<br />
oluşturdum diyebilirim. Gazetecilik yapmak<br />
isteyenlere tavsiyem ise, bu bölümü<br />
okumayı düşünüyorlarsa mutlaka bir başka<br />
bölüm daha okumalarını öneririm. Sosyoloji,<br />
psikoloji, edebiyat gibi...<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 39
Politika<br />
VATAN PARTİSİ’nin<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı Opr. Dr. Tuğrul Kihtir:<br />
GÜZEL GÜNLER KADIKÖY’ÜN<br />
OLACAK<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı’nı ilk belirleyen<br />
siyasi parti olarak dikkatleri çeken Vatan Partisi’nin<br />
adayı Opr. Dr. Tuğrul Kihtir ile <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
mevcut sorunları, çözüm önerileri ve projelerini<br />
masaya yatırdık. Yurt içi ve yurt dışı başarılarıyla<br />
tanınan plastik cerrah, tarih araştırmacısı ve yazar<br />
Kihtir; “Öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’de sizinle bunları<br />
konuştuğumuz şu anda zifiri karanlık içerisindeyiz.<br />
Saat 10.00 ile 18.00 arasında elektrik<br />
kesintisi var. Tüm iş gününü, evleri, iş yerlerini,<br />
interneti, her şeyi ilgilendiren koskocaman sekiz<br />
saat diliminden bahsediyoruz. Bu kesinlikle<br />
kabul edilebilir bir şey değil” dedi.<br />
Doğma büyüme <strong>Kadıköy</strong>lü olan Opr. Dr. Tuğrul<br />
Kihtir, 650 milyon TL bütçeli <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin<br />
halkına verdiği hizmetin yetersizliğini<br />
şu sözlerle aktardı: “Bundan birkaç gün önce<br />
hastaneye gidiyordum. Hasanpaşa’nın oradan<br />
<strong>Kadıköy</strong>’e doğru yollar dar, arabalar park etmiş<br />
ve yol bir şerit gidiş, bir şerit geliş şeklinde. Güpegündüz<br />
kocaman çöp toplama kamyonu çöp<br />
topluyor. Sollamanız mümkün değil, orta bölüm<br />
tretuvarla bölünmüş, yüzlerce araba arkasında.<br />
İnanır mısınız, 35 dakikam çöp toplayıcı kamyonun<br />
arkasında geçti. Belediyecilik anlayışı böyle<br />
olmaz. Bunlar gece yapılabilir şeylerdir ve öyle<br />
yapılmalıdır. Koskoca 650 milyon lira bütçeli <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediyesi’nin halkına vereceği hizmet bu<br />
olmamalıdır. Bu kabul edilemez. Yıllardır devam<br />
eden bir şey bu. Ben doğma büyüme <strong>Kadıköy</strong>lüyüm,<br />
hep böyleydi bu durum.<br />
PROBLEMLER SAYMAKLA BİTMİYOR<br />
Problemler bununla da bitmemektedir. Belli<br />
başlı nedenlerle bitirilmeyen evlerin molozları<br />
olduğu yerde durmaktadır. İnşaatlar sürmemekte,<br />
yıkılan binaların artığı molozlar toplanmamaktadır<br />
ve buradan çok şikâyet alıyoruz.<br />
Aynı şekilde kentsel dönüşüme girmiş fakat<br />
tamamlanamamış, inşaatı sürmeyen binaların<br />
çevresindeki metal bariyerler, kaldırımları daraltan<br />
ve insanların sokakta caddenin ortasından<br />
yürümesine neden olan bariyerler yerinde<br />
durmaktadır. Ara sokaklardaki kamyonların<br />
geçtiği yollar, çukurlar halindedir. Arabalar<br />
geçerken hem bu çukurlara düşmekte hem de<br />
kış mevsiminde bu çukurlardan sıçrayan sular,<br />
insanları ıslatmaktadır. Daha böyle birçok<br />
konu var. <strong>Kadıköy</strong>’ün durumu ve bizim <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediyesi’ne başkan adayı olmamızdaki<br />
neden de budur.”<br />
40 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Politika<br />
İNSAN ODAKLI, ÜRETEN,<br />
GÜZİDE BİR KADIKÖY İÇİN<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü çağdaş, insan odaklı, insana saygılı,<br />
üreten, hakça paylaşan güzide bir marka<br />
belde haline getirmek için kolları sıvadıklarını<br />
ifade eden Kihtir; “Biz belediyeyi devralınca,<br />
yönetim tarzımız tamamen insan odaklı<br />
olacak. Belediyeyi halk için yöneteceğiz.<br />
Ayda bir halk meclisleri toplayacağız. Buraya<br />
marangozu, bakkalı, öğrencisi, işçisi, doktoru<br />
herkes katılabilecek. Sorunları bizzat yüz<br />
yüze dinleyeceğiz ve çözümlemeye çalışacağız.<br />
Halka rağmen belediyecilik yapılamaz.<br />
Halka rağmen yöneticilik yapılamaz. Hizmetler<br />
ve yönetim, halk içindir ve bir iştir. Çünkü<br />
belirli aralıklarla, seçimlerle demokratik<br />
olarak başa gelen idareler, halka hizmet etmekle<br />
yükümlüdürler. Burada belirli gruplar<br />
oluşturarak aynı insan tipleriyle bir seçimden<br />
bir seçime belediyecilik ve yönetim anlayışı<br />
sürdürülemez. <strong>Kadıköy</strong>, artık kendisine sahip<br />
olmak istemektedir” şeklinde konuştu.<br />
“HALKÇILIK BAŞKA BİR ŞEYDİR”<br />
Vatan Partisi’nden aday olmadan önce tüzüğünü<br />
detaylıca incelediğini belirten Opr. Dr.<br />
Tuğrul Kihtir; “Kendi duruşumu da bildirdim<br />
ve tüzüğünde yazılı olduğu üzere vatanseverlik,<br />
insan odaklı hizmet anlayışı, Türkiye<br />
Cumhuriyeti’ni sahiplenmesi, Mustafa Kemal<br />
Atatürk’ün inkılâplarını tamamlamanın<br />
tüzüğünde açıkça yazılı olan bir parti olması<br />
nedeniyle aynı noktada buluştuk. ‘Halk’<br />
kelimesi, ilginç bir kelimedir. İnsanların kulağına<br />
hoş gelir ama halkçılık başka bir şeydir.<br />
Halk kelimesi ile Mustafa Kemal Atatürk’ün<br />
arkasına sığınarak politika yapılamaz. Bizim<br />
Mustafa Kemal Atatürk anlayışımızda Kuvâ-yi<br />
Milliye ruhu hâkimdir. Bulunduğumuz noktada<br />
Türklerin artık bu ruhla düşünmesi ve<br />
hareket etme zamanı gelmiştir. Bu durumda<br />
sürekli aynı seçimleri yaparak, aynı partilere<br />
oy vererek, farklı sonuçlar beklemek değildir.<br />
Ayrıca bu durum nedense 12 Eylül Anayasası’nın<br />
hiç değiştirilmeyen seçim kanunundan,<br />
yüzde 10 seçim barajından kaynaklanmaktadır.<br />
Seçim barajından en çok büyük partiler<br />
yararlanmaktadır ve bunu değiştirecek olan<br />
yine kendileridir aslında. Bunun değiştirilmemesinin<br />
nedenini iyice düşünmek gerekir”<br />
dedi. Kihtir, sözlerine şöyle devam etti:<br />
“Vatan Partisi, küçük bir parti gibi algılanıyor<br />
ama benim gördüğüm ve samimiyetle söylemek<br />
istediğim şudur ki, Vatan Partisi’nin<br />
gücü bugüne kadar seçimlerde aldığı oyun<br />
çok daha üstündedir, gerek sayı olarak gerek<br />
nitelik olarak. Vatan Partili üyeler vatansever<br />
oldukları için, bugüne kadar oylar bölünmesin<br />
diye fedakârlık yapmışlardır. Türkiye’de<br />
oylar bölünmesin söylemi artık geçerliliğini<br />
yitirmiştir. Çünkü başkanlık sisteminin gelmesiyle<br />
orta ölçekli partiler için baraj, sadece<br />
varlığını koruma aracı haline gelmiştir. Bir<br />
ülkede ana muhalefet partisi yüzde 22-26<br />
bandında olamaz. Demek ki bir sorun var.<br />
AYDIN, ÇAĞDAŞ, ZİHNİ AÇIK,<br />
SANATSEVER KADIKÖY<br />
<strong>Kadıköy</strong> için düşündüğümüz birçok projemiz<br />
var. Bunların başında aydın, çağdaş,<br />
çalışmayı seven, zihni açık, sanatsever <strong>Kadıköy</strong><br />
halkını, bulunduğu noktadan potansiyelini<br />
çok daha ileriye taşıyarak, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
bir sanat merkezi olmasını sağlayacağız.<br />
<strong>Kadıköy</strong>, batıdan geldiğiniz zaman Asya’nın<br />
başladığı noktadır ve <strong>Kadıköy</strong> bunu fazlasıyla<br />
hak etmektedir. Hatta Antik Çağ’da<br />
İstanbul’a gelenler ilk olarak <strong>Kadıköy</strong>’e yerleşmişlerdir.<br />
Projelerimizi daha önce birkaç<br />
konuşmamda açıklamıştım ve çok ilginçtir,<br />
biz projelerimizi sıraladıktan sonra iki üç<br />
gün içerisinde bu projelere başka partilerin<br />
sahiplenir gibi davrandığını gördük.<br />
Biz <strong>Kadıköy</strong>’de semt sanat evleri kuracağız.<br />
Burada gerek amatör gerek profesyonel düzeyde<br />
uzman hocalar eşliğinde halı, kilim,<br />
seramik sanatları üzerinde insanların tekrar<br />
üretken boyutlara ulaşmasını sağlayacağız.<br />
Burada özgün <strong>Kadıköy</strong> motifleriyle tarihimizden,<br />
erken Anadolu ve Anadolu öncüsü<br />
dönemlerden ve Cumhuriyet Dönemi’nden<br />
esinlenen motiflerimizle üreteceğimiz halılar,<br />
kilimler ve seramikler, bir marka olarak<br />
Türk sanatında yerini alacak. Burada herkes<br />
gelip o atölyelerde bu sanatları öğrenebilecek<br />
ve üretebilecek, isterse ürettiğini<br />
kendisi satabilecek, kendisine alabilecek,<br />
isterse de belediye tarafından açacağımız<br />
mağazalarda biz onları kendilerinden alıp<br />
halka sunacağız. Bu, insanlara bir geçim ve<br />
kendini geliştirme, üretim hayatına en üst<br />
düzeyde katılma fırsatı tanıyacak. Yine biz<br />
bu projemizi söyledikten birkaç gün sonra<br />
başka partilerden ‘<strong>Kadıköy</strong>’ü sanat merkezi<br />
yapacağız’ şeklinde haberler gördük.<br />
ÜRETEN, ÜRETTİĞİNDEN<br />
ZEVK ALAN KADIKÖY<br />
Bir başka düşündüğümüz projemiz ise,<br />
Bostancı’dan <strong>Kadıköy</strong>’e giden ve oradan<br />
Avrupa Yakası’na bağlanan doğu-batı yönünde<br />
metro hattı. Bugün <strong>Kadıköy</strong> sahil şeridi,<br />
Bağdat Caddesi ve Ziverbey yoluna kadar<br />
olan bölümün ulaşım durumu içler acısıdır.<br />
İnsanlar uzun süre trafikte vakit harcamaktadır<br />
ve bu durum çok büyük zaman kaybına<br />
ve yorgunluğa neden olmaktadır. Amacımız<br />
üreten <strong>Kadıköy</strong>, ürettiğinden zevk alan <strong>Kadıköy</strong>’dür.<br />
Buradaki bütün engelleri ortadan<br />
kaldıracağız. Nitekim biz bu projeden bahsedince,<br />
yine diğer partiler tarafından aynı<br />
şekilde haberler yazıldı. Biz yılmayacağız,<br />
çekinmeyeceğiz, projelerimizi açıklamaya<br />
devam edeceğiz. Güzel günler <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
olsun. Güzel günler <strong>Kadıköy</strong>’ün olacak.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 41
Semtlerimiz<br />
Koşuyolu’nda bir gün<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Hem şehrin içerisinde bir merkez hem de kendi içinde izole bir<br />
konuma sahip Koşuyolu. Tarihi dokusunun yanında gelişen<br />
kafe kültürünü de bünyesinde barındıran ve her geçen gün<br />
daha da gençleşen semt, sunduğu çeşitli imkânlarıyla giderek<br />
ilgi odağı oluyor. “Hababam Sınıfı” filminin çekildiği Adile<br />
Sultan Kasrı Öğretmenevi’nden İsmail Paşa Hamamı’na kadar<br />
birçok tarihi dokuya sahip Koşuyolu, bütün bunların yanı sıra<br />
yaşamak için de hayli güzel bir alternatif. Bu sayımızda sizlere<br />
“Koşuyolu’nda Bir Gün” içerisinde neler yapabileceğinize dair<br />
bir rota çiziyoruz.<br />
ŞEHRİN GÖBEĞİNDE KUŞ SESLERİ<br />
Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi, Anadolu yakasının en güzel<br />
yerlerinden Validebağ Korusu’nda yer alıyor. Şehrin göbeğinde;<br />
kuş sesleri, ağaç hışırtıları ve<br />
muhteşem doğa eşliğinde tarihi<br />
Adile Sultan Kasrı’nda sabah<br />
kahvaltınızı, öğle ve akşam<br />
yemeklerinizi yiyebilirsiniz.<br />
Toplantılar, organizasyonlar, iş<br />
yemekleri, iş toplantıları, düğün,<br />
nişan, kına, doğum günü ve tüm<br />
özel günler için hem kasırda<br />
hem de konaklama ünitesinde<br />
hizmet verilmekte.<br />
NOSTALJİK BİR GÜN İÇİN HABABAM SINIFI MÜZESİ<br />
Yeşilçam’ın unutulmaz yapımlarından olan Hababam Sınıfı’nın<br />
çekildiği Adile Sultan Kasrı içerisinde bir müzenin olduğunu<br />
biliyor muydunuz? Gerek filmden karelerle gerek balmumu<br />
heykellerle zamanın nasıl geçtiğine inanamayacağınız bir<br />
gezi, sizleri bekliyor. Ayrıca, Hababam Sınıfı Müzesi’ni ziyarete<br />
gelmeden önce beklentilerinizi yüksek tutmamanızda fayda<br />
var. Çünkü aradan geçen zamana ve tahribatlara karşın takdir<br />
edersiniz ki her şeyi birebir bulmanız biraz imkânsız. Fakat şartlar<br />
ne olursa olsun müzenin içerisine girdiğinizde duygulanıyor<br />
ve kendinizi filmden bir karaktermiş gibi hissediyorsunuz.<br />
KEŞMEKEŞTEN UZAK, DOĞAYA<br />
YAKIN: VALİDEBAĞ KORUSU<br />
Validebağ Korusu; Üsküdar’da<br />
Altunizade, <strong>Kadıköy</strong>’de Acıbadem<br />
ve Koşuyolu semtlerinin<br />
arasında kalıyor ve Anadolu<br />
yakasının en büyük ikinci yeşil<br />
alanı olarak biliniyor. Bir koru<br />
alanı olmasının yanında tarihe<br />
tanıklık etmesinin yarattığı özel bir dokuya da sahip. Yıllara<br />
meydan okuyan, yaşları 100 ile 400 arasında değişen 40’ı aşan<br />
türdeki anıt ağaçlarıyla, 100’ün üzerinde hayvan ve böcek<br />
çeşidiyle tam olarak ekolojik bir barınak görevi üstleniyor.<br />
Şehrin merkezinde böyle bir koru varken neden buraya daha<br />
sık gitmiyor, kendimizi yeşilliklerin içerisine atmıyoruz?<br />
SAKİN BİR YÜRÜYÜŞ İÇİN<br />
KOŞUYOLU PARKI<br />
Çamlıca Kız Lisesi, <strong>Kadıköy</strong><br />
İmam Hatip Lisesi ve Koşuyolu’ndaki<br />
birçok okulun öğrencilerinin<br />
okuldan kaçıp sevgilileriyle<br />
oturduğu, gençlerin değişik spor<br />
aktivitelerinde bulunduğu, yaşlı<br />
insanların temiz hava alabildiği<br />
ve bunun yanında İstanbul’un<br />
fırtınasından çokça etkilenen bir yer Koşuyolu Parkı. Sakin bir<br />
yürüyüş için güzel bir park...<br />
TARİHİN İÇİNDE BİR ÇALIŞMA ALANI:<br />
İSMAİL PAŞA HAMAMI<br />
Altunizade’de Tophanelioğlu Caddesi üzerindeki Altunizade<br />
Külliyesi içerisinde bulunan Altunizade İsmail Paşa Hamamı,<br />
1866 yılında İsmail Zühtü Paşa Cami ve çarşının yapılması<br />
sırasında inşa edilmiş. Tek hamam tipinde inşa edilen hamam,<br />
Birinci Dünya Savaşı sonrasında azalan nüfus sebebiyle<br />
olumsuz yönde etkilenmiş ve zamanla kullanılmaz hale gelmiş.<br />
2014 yılında alınan kararla hamamın restorasyon karşılığında<br />
21 yıllığına restoran olarak kiralanmasına karar verilmiş ve restorasyon<br />
tamamlanmış. Şu<br />
anda ise yeniden restore<br />
edilerek, yerel kalkınmayı<br />
odağına alan ticari işbirliği<br />
platformu olan Ogliv<br />
tarafından kiralanarak,<br />
çalışma ortamı oluşturulmuş<br />
durumda.<br />
42 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Semtlerimiz<br />
DÜNYA<br />
MUTFAĞINDAN<br />
SEÇKİN LEZZETLER<br />
FÜME RESTORAN’DA<br />
Yaklaşık iki ay önce açılan ve<br />
çok geniş bir arka bahçeye<br />
sahip olan Füme Restoran’ı,<br />
yemeklerinin hayli lezzetli oluşuyla<br />
şimdiden Koşuyolu’nun iddialı mekânları arasında görüyoruz.<br />
Pizza ve çıtır mantısının dışında özellikle Diyarbakır güvecinin<br />
lezzeti ve sunumu, tamamıyla restorana özel. Her ürünün<br />
doğal oluşuyla iddiasını güçlendiren Füme’nin tatlı ve değişik<br />
yöresel kahve çeşitlerini de tatmanızı öneririz. Arka bahçesindeki<br />
oyun ve nargile seçeneklerini de isterseniz deneyebilirsiniz. Şık<br />
ve keyifli bir mekân... Dünya mutfağından seçkin lezzetler, nefis<br />
tatlılar, üçüncü nesil kahve çeşitleri ve çok daha fazlası ile Füme<br />
Restoran, Koşuyolu’nda mutlaka görülmesi gereken bir işletme.<br />
Tuvaletlerine de bir uğrayın deriz... :)<br />
www.fumerestoran.com<br />
fi/fumerestoran<br />
YENİ NESİL BENZERSİZ<br />
AKDENİZ MUTFAĞI:<br />
KASEROL<br />
Akdeniz kültürünü hissetmenizi<br />
ve tatmanızı amaçlayan Kaserol;<br />
Akdeniz mutfağının tazelik, sağlık<br />
ve lezzet özelliklerini ön planda<br />
tutarak, vazgeçemeyeceğiniz bir deneyim<br />
yaşamanızı sağlıyor. Kaserol<br />
mutfağını biraz daha yakından tanımak<br />
istediğinizde arka bahçesinden<br />
toplanan taptaze kekikler, ağacından<br />
koparılan limonlar ile yapılan<br />
limonatalar, yalnızca Kaserol’e özel<br />
Kaserol’ün özel spesiyali,<br />
çifte kavrulmuş bademleriyle<br />
“Ballı Badem Tatlısı”...<br />
ve Şef İhsan Mersin’in tariflerinden hayat bulan özel mantı,<br />
adaçaylı limon soslu tavuk, kuzu karski ve daha birçok lezzet<br />
sizleri karşılıyor. Tazelik ve doğallık konusunda dikkatle çalışan<br />
ve her gün yenilenen mutfağı ile Kaserol’e davetlisiniz. En güzel<br />
yemek, sevdiklerinizle yenen yemektir!<br />
www.kaserol.com<br />
i/kaserol<br />
f/kaseroleatinghouse<br />
NEDEN KOŞUYOLU?<br />
‘Koşuyolu’ adının, II. Mahmut döneminde bölgeye kazandırıldığı<br />
yüksek olasılıkla tarihte yerini aldı. 1812 yılında Sivas’a vali olarak<br />
atanan İbrahim Paşa (Baba Paşa), bugünkü mahallenin üzerinde<br />
üç gün süren eğlenceler düzenlemiş. Koşu, cirit ve kalkan gibi gösterilerden<br />
büyük keyif alan II. Mahmut, bölgeye ‘Koşuyolu’ adını<br />
kazandırmış. Yörede atların koşulara hazırlanacak uygun coğrafyanın<br />
bulunmasının da bu kararda etkili olduğu düşünülüyor.<br />
CEVİZ AĞACI 10 YAŞINDA<br />
Tam on yıl önce Koşuyolu’nda doğan Ceviz Ağacı, yalnızca<br />
semtin değil, tüm Türkiye’nin markası oldu. Çikolata üretiminde<br />
glikoz yerine bal, ucuz bitkisel yağlar yerine yüzde 100 kakao<br />
yağı kullanarak, çocuklarımıza gönül rahatlığı ile yedirebileceğimiz<br />
ürünlerle adından söz ettiren Ceviz Ağacı, tam 10 yıldır<br />
“sanat eseri” denebilecek özel tasarım pastaları ile doğum günü<br />
partilerimizin vazgeçilmezi oluyor. Her yıl ekim ayında mönüsünü<br />
yenileyen Ceviz Ağacı, yaz başında mutfağının kapasitesini<br />
yüzde 200 oranında arttırdı ve aynı zamanda şeflerine gastronomi<br />
dünyasının parmakla gösterdiği bir çalışma alanı yarattı.<br />
Ayrıca, Anadolu Yakası’nda “kahvaltı” denince ilk akla gelen<br />
mekânlardan olan Ceviz Ağacı’nın, şu sıralarda Sevgililer Günü<br />
standı görülmeye değer. Sevdiklerinize minik sürprizler düşünüyor;<br />
Sevgililer Günü pastaları, kutu ve aranjmanlarına göz atmak<br />
istiyorsanız, cevizagaci.com’u tıklamanız yeterli.<br />
fi/cevizagacicom<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 43
İlçelerimiz<br />
Fındıklı’ya yeni yıl müjdesi<br />
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Fındıklı Şehit Gökhan Soylu İlkokulu’nu ziyaret ederek,<br />
öğrenci ve velilerin taleplerini dinledi. Mahallede inşasına başladıkları kreşi yakın<br />
zamanda açacaklarını duyuran Kılıç, Fındıklı’ya bir de yaşam merkezi müjdesi verdi.<br />
Başkan Ali Kılıç’ın yanı sıra okul müdürü Yetkin Şekerci, Fındıklı Mahalle Muhtarı Yaşar<br />
Kaygusuz, okul aile birliği üyesi veliler ve öğretmenlerin de hazır bulunduğu toplantıda,<br />
okulun ve mahallenin ihtiyaçları gündeme geldi. Öğretmen ve velilerin taleplerini<br />
teker teker dinleyerek not alan Kılıç, tüm talepleri değerlendireceğini ve yeni yılda<br />
çözüme kavuşturacağını ifade etti.<br />
KREŞ TAMAM, YAŞAM MERKEZİ YOLDA<br />
Toplantıda iki de müjde veren Belediye Başkanı Ali<br />
Kılıç; “Her mahalleye kreş projemiz kapsamında<br />
Fındıklı’da inşasına başladığımız kreşimizi tamamlamak<br />
üzereyiz. Yeni yılda mahallemize çok güzel<br />
bir kreş kazandıracağız. Bir de Mustafa Zengin Ortaokulu’nun<br />
yanında boş bir arazi var. Oraya da çok<br />
güzel bir yaşam merkezi yapacağız. Mahalle halkı<br />
düğünlerini, nişanlarını özgürce yapabilsin diye bir<br />
etkinlik salonu, zabıta, vezne gibi belediye hizmet<br />
binaları ve spor salonlarını barındıracak bir yaşam<br />
merkezi planımız var” diye konuştu.<br />
Ümraniye’de sanat<br />
engel tanımıyor<br />
Sosyal belediyecilikte örnek çalışmaların altına<br />
imza atan Ümraniye Belediyesi, engelli<br />
vatandaşların sanatta da etkin olabilmesi<br />
için çalışmalarına hız kesmeden devam<br />
ediyor. Belediye bünyesinde 2011’de<br />
kurulan Engelli Tiyatro Grubu, hazırladıkları<br />
oyunları farklı kültür merkezlerinde tiyatro<br />
severlerle buluşturuyor.<br />
Daha önce Engelli Tiyatro Grubu tarafından<br />
sahnelenen “Pazar Çilesi” ve “Hayırsız Evlat”<br />
adlı oyunlar büyük ilgi görmüştü. Oyunculuklarıyla<br />
büyük beğeni toplayan grup,<br />
şimdi de “Çeşme” isimli oyuna hazırlanıyor.<br />
Ümraniye Belediyesi Engelliler Eğitim ve<br />
Kültür Merkezi’nde Erkay Yavuz yönetiminde<br />
çalışmalarına başlanan oyun; geleneksel<br />
halk tiyatrosunun türlerinden olan orta<br />
oyunu, meddah, Karagöz ve Hacivat’tan<br />
izler taşıyor. “Çeşme”, hazırlıkların tamamlanmasının<br />
ardından izleyiciyle buluşacak.<br />
Erkay Yavuz tarafından yazılan hikâye,<br />
Osmanlı zamanında bir mahallede geçiyor.<br />
İsmail Efendi, muhtarı olduğu mahalleye bir<br />
çeşme yaptırır. Maksadı mahallelinin suyu<br />
uzaktaki çeşmeden değil de bu çeşmeden<br />
almasını sağlamaktır. İsmail Efendi, çeşmeyi<br />
dostu Hamdi’ye emanet eder. Su almaya<br />
gelen mahalleli de Hamdi’den suyu parayla<br />
alınca ortalık karışır. Durumun acayipliği<br />
Pişekâr İsmail’i şüphelendirir ve Hamdi’nin<br />
foyasını ortaya çıkarmaya karar verir.<br />
Bir Osmanlı geleneği daha canlandı<br />
Osmanlı’da sosyal hayatın bir parçası olan, Anadolu coğrafyasında önemli bir yere sahip<br />
olduğu halde büyük şehirlerde unutulmaya yüz tutan hamam kültürü, İstanbul’da<br />
yeniden canlanıyor. Sadece temizliğin değil, sosyalleşmenin de adresi olan hamamın<br />
Çekmeköy’deki adresi Mimar Sinan Hamamı oldu.<br />
Hamidiye Mahallesi Şehit Üsteğmen Arif Kalafat Doğa Parkı’nın Mimar Sinan Mahallesi<br />
çıkışında yükselen yapının içerisinde, tuz odaları ve sauna gibi şifalı hizmetler de bulunuyor.<br />
Açılışa katılan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz; “İnşaatını kısa sürede<br />
tamamladığımız ve halkımızın hizmetine sunduğumuz Mimar Sinan Hamamı’nın hayırlı<br />
olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.<br />
44 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
İlçelerimiz<br />
En kapsamlı ‘Engelsiz Yaşam Merkezi’ Üsküdar’da!<br />
Üsküdar Belediyesi tarafından yapımı gerçekleştirilen Türkiye’nin<br />
en kapsamlı Engelsiz Yaşam Merkezi, Bulgurlu’da<br />
hizmete açıldı. İlkleri barındıran, özellikle yatağa bağımlı engelli<br />
çocukların günübirlik konaklayacağı 7 yıldızlı otel konforunda<br />
odalar ve engelli bireylerin rehabilitasyonu için tüm ayrıntıların<br />
düşünüldüğü merkezde; kız ve erkek çocuklara yönelik iki ayrı<br />
yüzme havuzu, uzay terapisi, duyu bütünleme terapisi, dil ve<br />
konuşma terapisi, oyun eğlence odası, çok amaçlı etkinlikler<br />
salonu, okuma salonu, kafeterya gibi birçok bölüm bulunuyor.<br />
Açılışta merkezle ilgili bilgi veren Üsküdar Belediye Başkanı<br />
Hilmi Türkmen, ağır yatalak engelli çocuğu olan aileler için de<br />
oda hizmeti sunacaklarını kaydederek; “Türkiye’de hiçbir yerde<br />
olmayan 7 yıldızlı otel konforunda 10 odamız var. Aileler, engelli<br />
çocuğu burada istirahat ederken kendilerine sosyal zaman<br />
bulabilecek. Alzheimer hastalığının başlangıç seviyesinde olan<br />
hastalarımız ve onların yakınlarına yönelik de bir eğitim çalışması<br />
yapacağımız okul açtık” dedi.<br />
“ÇOCUKLARIMIZI EVLERİNDEN ALACAĞIZ”<br />
Türkmen, sözlerine şöyle devam etti: “5 katlı merkezimiz, 5 bin<br />
metrekare kapalı ve 5 bin metrekare de açık alana sahip. Başka<br />
hiçbir kamu alanında olmayan, hem kız hem de erkek çocukları<br />
için terapi havuzlarımız var. 7 yıldızlı otel konforunda, özellikle yatağa<br />
bağımlı engelli çocukların günübirlik konaklayacağı odalarımız<br />
bulunuyor. Evde engelli çocuğu olan aileler bize telefon edecek,<br />
onları gidip evlerinden alacağız. Çocukları merkezde uzmanlar<br />
gözetiminde istirahat ederken, anne ve babalar da kendileri için zaman<br />
ayırabilecekler. Alışveriş, hasta ziyareti, piknik yapabilecekler<br />
ya da bir dost meclisine katılma fırsatı bulabilecekler.”<br />
Kartal Belediyesi işsizlere<br />
umut oldu<br />
Zeynep Su, hayalindeki<br />
piyanoya kavuştu<br />
“Önce İnsan” mottosuyla fark yaratan çalışmalarda imzası<br />
bulunan Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün liderliğindeki<br />
Kartal Belediyesi İnsan Kaynakları Müdürlüğü,<br />
şirketlere köprü görevi görerek işçi ile işvereni buluşturmaya<br />
devam ediyor. Kartal’da bugüne kadar yüzlerce kişi, bu<br />
sayede işsizlikten kurtuldu.<br />
11 farklı firma ile işsizleri buluşturan Kartal Belediyesi,<br />
son 6 ay içerisinde 138 kişinin istihdamını sağladı. Kartal<br />
Belediyesi’nin bünyesinde oluşturulan özgeçmiş havuzuna<br />
iş-öğrenim bilgilerini bırakan Kartallılar, firmaların talepleri<br />
doğrultusunda işyerlerine yönlendirilip, meslek sahibi<br />
oluyor. Örnek projeden hem vatandaşlar hem de işverenler<br />
oldukça memnun.<br />
Ataşehir Belediyesi, işitme engelli 9 yaşındaki Zeynep Su Emanet’e<br />
destek olmak için, ona çok istediği piyanoyu hediye etti. Bir<br />
yaşından beri kulağındaki implant sayesinde duyabilen, ancak<br />
buna rağmen müziğe büyük yatkınlığı olan Zeynep Su, hayalindeki<br />
piyanoya kavuştu.<br />
Bir buçuk yıldır piyano dersleri alan beşinci sınıf öğrencisi Zeynep<br />
Su’ya sahip olduğu org yeterli gelmiyordu. Öğretmeni, ailesini<br />
çağırarak Zeynep’in müziğe çok yatkın olduğunu, bu yeteneğini<br />
geliştirebilmesi için kendisine bir piyano alınmasının iyi olacağını<br />
söyledi. Ekonomik durumu yeterli olamayınca ailenin bu isteğini<br />
Ataşehir Belediyesi yetkilileri gerçekleştirdi ve Zeynep’in evine<br />
bir piyano gönderildi. Ataşehir Belediyesi’ne teşekkür için gelen<br />
Zeynep Su, belediyede bulunan piyanoyu çaldı. Ona destek olan,<br />
sesini duyan herkese teşekkür etti.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 45
İlçelerimiz<br />
Gönüllü kadınlar ihtiyaç<br />
sahipleri için çalışıyor<br />
Tuzla’daki ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatan binlerce kadın, gönüllü olarak<br />
mağdur ve dezavantajlı çocuklar ile aileleri için mücadele ediyor. Tuzla Belediyesi<br />
Gönül Elleri Çarşısı’nda 11 komisyondaki 3 bin 700 gönüllü kadın; ilçedeki<br />
yetim, engelli, gazi ve şehit ailelerini tespit ederek, 9 yılda 21 bin 101 aileye<br />
yardım eli uzattı.<br />
Gönüllüler bazen dört duvar arasındaki engelli bir çocuğu hayata katarak<br />
ücretsiz kurslar ile yıl sonunda sahnenin başrolüne taşıyor, bazen ise 10 yaşında<br />
ilk kez sinemaya giden çocukla aynı havayı soluyor. Eşinden ayrılan, tüm hayatı<br />
işi ve çocukları olan anneleri hayatlarının ilk pazar kahvaltısında buluşturan<br />
gönüllüler, evladından uzakta bir başına yaşayan yaşlıların evine her gün Tuzla<br />
Belediyesi Aşevi’nden yemeğini gönderiyor ve bayram sabahları ellerini öpüyor.<br />
İHTİYAÇ SAHİBİ AİLELERİN EKSİKLERİ TAMAMLANIYOR<br />
Sosyal İnceleme Komisyonu’na bağlı Sosyal İnceleme tespit ekibi, başvuruda<br />
bulunanları yaşadıkları ortamda ziyaret ediyor, incelemelerde bulunuyor.<br />
Muhtarlar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, hemşehri dernekleri, siyasi<br />
partilerin kadın kolları ve sokak gönüllülerinden gelen bilgilerle başvuruda<br />
bulunmayan gerçek ihtiyaç sahiplerine de ulaşılıyor. Titizlikle yürütülen inceleme<br />
aşamasında başvuruda bulunan ailenin durumu kontrol ediliyor. Tuzla<br />
Belediyesi Gönül Elleri Çarşısı’nda her gün kurul toplantısı gerçekleştirilerek,<br />
Kadın Kent Gönüllüleri’nin kararları doğrultusunda ihtiyaç sahibi ailelerin<br />
eksikleri tamamlanıyor.<br />
Sultanbeyli’de<br />
ilk tapular verildi<br />
Sultanbeyli’nin 100 yıllık tapu süreci tamamlandı,<br />
hisseli parsellerin tapuları dağıtılmaya başlandı.<br />
Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in<br />
yoğun çabalarıyla neticelenen mülkiyet probleminde<br />
tebligatlarını aldıktan sonra müracaat eden Necattin<br />
Kaz ile İsmail Kadıoğlu, belediye başkanının elinden<br />
tapusunu aldı.<br />
Konuyla ilgili konuşan Başkan Hüseyin Keskin;<br />
“Şükürler olsun ki ilçemizin en büyük sorununu<br />
çözdük. Ekipler, ilçemizin tamamında kadastro çalışmalarını<br />
sürdürüyor. Kadastro çalışmalarının bittiği<br />
etaplarda tebligatları teslim ediyoruz. Ardından<br />
müracaatta bulunanlar hemen tapularını alıyor.<br />
Ödeme koşullarını tamamen 2B’ye göre planladık.<br />
Taksit imkânlarımız, indirimlerimiz mevcut. İlçemize<br />
hayırlı olsun” dedi.<br />
Tapusunu alan İsmail Kadıoğlu ise, tapusuna kavuştuğu<br />
için mutlu olduğunu kaydederek; “Yıllarca<br />
bugünü bekledik, her zaman içimizde bir korkuyla<br />
yaşadık. Bugün gelinen noktada mülkümüzün sahibi<br />
olduk. Emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum”<br />
şeklinde konuştu.<br />
Temiz Pendik için rekor başarı<br />
Pendik Belediyesi’nin altı yıl önce başlattığı<br />
yeraltı çöp konteyneri uygulaması, Türkiye’de<br />
hiçbir ilçenin ulaşamadığı bir rekora<br />
imza attı. İlçe geneline yerleştirilen yeraltı<br />
çöp konteyneri sayısı 3 bine ulaşırken, 13<br />
mahallede de klasik çöp toplama konteynerleri<br />
tamamen ortadan kalktı.<br />
Temizlik, atık toplama ve geri dönüşüm<br />
konusunda belediyenin yaptığı başarılı<br />
çalışmalar, Pendik’i Türkiye’de örnek bir<br />
ilçe haline getirdi. Çöplerin en sağlıklı<br />
şekilde toplanabilmesi için klasik metal çöp<br />
konteynerleri yerine yeraltı çöp konteyneri<br />
yerleştirmeye başlayan Pendik Belediyesi,<br />
bu konuda kolay kolay erişilemeyecek<br />
bir başarı sağladı. Altı yıldır devam eden<br />
uygulamayla, Pendik geneline yerleştirilen<br />
yeraltı çöp konteyneri sayısı 3 bine ulaştı.<br />
YILLIK 1.200 ÜRETİM KAPASİTESİ<br />
Pendik Belediyesi’nin bu başarısının<br />
arkasında yeraltı çöp konteynerini kendi<br />
üretmesinin büyük payı bulunuyor. Yaptığı<br />
AR-GE çalışmalarıyla patentli konteynerlerini<br />
kendi üreterek maliyetleri düşüren Pendik<br />
Belediyesi, yılda 1.200 üretim kapasitesi<br />
sayesinde mahalleleri hızla bu teknolojik<br />
sisteme geçirdi.<br />
46 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
İlçelerimiz<br />
Adalar’da<br />
‘Payitaht’ dönemi<br />
başlayacak<br />
Denizli’nin Sarayköy ilçesinde, İstanbul<br />
Adalar’da kullanılmak üzere atlara gerek<br />
duyulmadan nostalji yaşanmasına olanak<br />
sağlayan elektrikli fayton üreten girişimci<br />
Haluk Şahin, ‘Payitaht’ adını verdiği yeni<br />
tasarımına son model araçlarda bulunan<br />
donanımları ekledi.<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yönetmelikle<br />
ilgili çalışmaları tamamlamasının<br />
ardından, Adalar’da faytonların akıbetinin<br />
yerel seçimler arifesinde netleşmesi bekleniyor.<br />
12 yıl önce faytonları çeken atlara<br />
eziyet edilmeden daha çevreci bir nostalji<br />
yaşatmak düşüncesiyle hayata geçirdiği<br />
elektrikli fayton üretimine devam eden ve<br />
“Fayoto” adıyla faydalı model patentini de<br />
alan Haluk Şahin, elektrikli fayton üretiminde<br />
15 kişilik ekibiyle Ar-Ge çalışmalarını<br />
sürdürüyor. Son teknoloji otomobillerdeki<br />
donanımların aynısını kendi sistemine<br />
uyarlayan Şahin, “Payitaht” adını verdiği<br />
yeni tasarımına geri manevra, yokuş kalkış<br />
ve iniş desteği ile üç ayrı fren sistemi ekledi.<br />
DAHA GÜÇLÜ, DAHA ÇEVRECİ<br />
Yurt içinde birçok kentin yanı sıra Arap ülkeleri<br />
başta olmak üzere Romanya, Pakistan,<br />
Bulgaristan, Portekiz ve Norveç’e elektrikli<br />
fayton satan Haluk Şahin, faytonların atlar<br />
tarafından çekilmesine karşı olduğunu, hayvanlara<br />
saygı ve sevgi duyduğu için böyle<br />
bir işin başına geçtiğini söyledi. Hayvanların<br />
iş gücü olarak değil, spor amacıyla<br />
kullanılmasına öncülük edebilmek için bu<br />
yola çıktıklarını belirten Şahin; “Ekibimle<br />
beraber nostaljik faytonu attan ayrıştırarak,<br />
elektrikli modelini ürettik ve yıllar geçtikçe<br />
de donanımsal olarak geliştirdik. Bugün,<br />
İstanbul Adalar’da bir fayton iki atla çekiliyor.<br />
Bizim üretimimiz olan fayton ise 30 at<br />
gücündedir ve çevrecidir” dedi.<br />
Taş Devri’nin izleri<br />
Beykoz’da bulundu<br />
Beykoz’da yapılan arkeolojik yüzey araştırmalarında Yontma Taş Devri’ne ait, tarihe<br />
ışık tutacak taş figür ve nesneler bulundu. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Tarih<br />
Öncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Güldoğan’ın Beykoz Belediyesi’nin<br />
desteğiyle yaptığı yüzey araştırmasında, Yontma Taş Devri’ne ait (Paleolitik<br />
dönem) taş buluntularının yanı sıra taşınabilir kaya sanatıyla işlenmiş insan yüzü biçimli<br />
taş, hayvan biçimli kırık taş figürü ile üzeri çizili 2 taş nesne bulundu.<br />
TÜRKİYE’DE İLK GRUP ÖRNEĞİ<br />
İstanbul’un tarihi ve ülke arkeolojisi açısından önem taşıyan buluntular,<br />
2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle başlatılan, Beykoz’un<br />
yanı sıra 15 farklı ilçede yürütülen İstanbul İli Yüzey Araştırmaları Projesi<br />
çerçevesinde yapılan araştırmalar sonucunda elde edildi. Benzerlerine<br />
özelikle Yontma Taş Devri sonlarında dünyanın farklı bölgelerinde rastlanan<br />
ve Türkiye’de yapılan arkeolojik yüzey araştırması sırasında grup olarak<br />
elde edilen ilk örnekleri oluşturan buluntuların, İstanbul’un tarih öncesi<br />
dönemlerdeki rolünün anlaşılmasına önemli katkı sunması bekleniyor.<br />
Sancaktepe Belediyesi’nden<br />
amatör kulüplere yardım<br />
Sporda geleceğin yeteneklerinin altyapısını oluşturan ve sağlıklı gençlerin yetişmesinde<br />
kilit bir görevi olan amatör spor kulüpleri ile okul spor kulüplerine destek devam ediyor.<br />
Bu kapsamda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Sancaktepe Belediyesi ortaklığı ile<br />
ilçede bulunan amatör spor kulüplerine spor malzemesi yardımı yapıldı.<br />
Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem, konuyla ilgili yaptığı açıklamada görev<br />
süresi boyunca ilçede spor anlamında birçok ilki hayata geçirdiklerini belirterek;<br />
“Sağlıklı nesiller yetiştirmek, yetenekli çocuklarımızı ve gençlerimizi spora kazandırmak<br />
hepimizin görevi. Biz de spora ve sporcuya elimizden geldiğince katkıda bulunmaya<br />
çalışıyoruz” şeklinde konuştu.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 47
İçimizdeki Yabancı<br />
Bağdat Caddesi’nde<br />
bir dünya vatandaşı;<br />
Kin Ping<br />
Cheung<br />
CEYHUN DİRİBAŞ<br />
Türkiye’de yaşayan, bazıları hemen hemen<br />
bizden biri gibi olmuş olan yabancılar her<br />
zaman ilgimizi çekmiş, Türkiye’ye nasıl<br />
baktıkları ve neler yaptıkları hep merak<br />
konusu olmuştur. Bu sayımızda ‘İçimizdeki<br />
Yabancılar’ köşemiz için Kızıltoprak’taki<br />
Amsterdam Centraal Cafe’nin kurucusu<br />
Kin Ping Cheung’un kapısı çaldık; Hong<br />
Kong’dan İstanbul’a uzanan yolculuğunu ve<br />
beş yıllık Türkiye macerasını konuştuk.<br />
Kin Bey, siz hem Çin hem de Hollanda<br />
vatandaşısınız. Türkiye’ye kadar neler<br />
yaşadınız, kısaca bahsedebilir misiniz?<br />
Hong Kong’da bir getto’da doğdum, bundan<br />
da gurur duyuyorum. Babam çalışma<br />
şartları daha iyi diye Hollanda’ya çalışmaya<br />
gitti. Yıllar sonra bizi de yanına aldı ve orada<br />
bir Çin restoranı açtı. Çocukluğum Hollanda’da<br />
geçti. Tabi şartlar daha iyiydi. Eğitim<br />
hayatımın sonunda inşaat mühendisi olarak<br />
mezun oldum ve bu alanda çalışmaya<br />
başladım. İlgili alanda da genel müdürlük<br />
katına kadar çıkmayı başardım bir yabancı<br />
olarak. Bu, Hollanda gibi bir ülkede önemli<br />
bir başarıdır. Fakat ilk başlarda bizi çok<br />
iyi karşılayan Hollanda’da, bir süre sonra<br />
dünya şartlarının da biraz değişmesiyle<br />
yabancılara karşı tutum değişmeye başladı.<br />
Kendimce bir karar alarak, biraz da yanımda<br />
çalışan Türkleri de tanıdığım için Türkiye’yi<br />
seçtim. Hatta Türklerin Hollanda’da bir<br />
cami açmalarına yardım ettim oradayken.<br />
Aramızda ister istemez bir bağ oluştu. Sonrasında<br />
bir proje için önce Fatsa’da kaldım,<br />
sonra İstanbul’a geldim. Burada bir inşaat<br />
şirketi kurdum, daha sonra baba mesleği<br />
olan restoran işine girdim. Hâlen her ikisini<br />
de sürdürüyorum.<br />
Türkiye’de kendinizi nasıl<br />
hissediyorsunuz? Beş yıldır<br />
buradasınız...<br />
Burada kendimi evimde hissediyorum.<br />
Benim için samimiyet önemli. Türkler de<br />
çok samimi ve içten insanlar. Bunu özellikle<br />
Fatsa günlerinde yaşadım. Açıkçası orada<br />
yaşarken bana bir uzaylı gibi bakıyorlardı ilk<br />
zamanlarda. Hem Çinli hem de Hollandalı<br />
olunca... Tabi samimiyet artınca birbirimizi<br />
çok sevdik. Ancak gerçek Türk kültürünün<br />
Fatsa’da yaşandığını söyleyebilirim. İstanbul<br />
tabi daha kozmopolit bir şehir... Orada Türk<br />
kültürü ile oldukça güzel bilgiler edindim.<br />
Mesela horon oynamayı öğrendim Fatsa’da,<br />
ben de onlara tango öğretmeye çalıştım.<br />
Eğlenceliydi açıkçası. İstanbul öyle değil,<br />
çok farklı kültürlerden insanlar var. Ayrıca<br />
sürekli bir yerlere yetişme telaşı olunca, pek<br />
o kültürü yaşama şansınız kalmıyor.<br />
Türkiye’ye uyum sağlayabildiniz mi?<br />
Tabi ben Hollanda’dan gelsem de aslında<br />
Hong Kong’dan gelmiş biriyim. Bazı şeylere<br />
alışkınım yani. Her ne kadar Çin ile Türkiye<br />
birbirine benzemez gibi gözükse de bazı<br />
benzer yönleri var, trafik gibi mesela. Kalabalık,<br />
kaos Hollanda’ya kıyasla zorladı beni.<br />
Bir de ekonomi çok stabil değil. Bizim gibi<br />
48 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
İçimizdeki Yabancı<br />
ticaretle uğraşanlar için sorun olabiliyor. Şu<br />
anki durum için uyum sağladım denebilir.<br />
Çat pat Türkçe konuşuyorum mesela. Fakat<br />
bunda Türk arkadaşlarımın da çok büyük<br />
payı var.<br />
Hollanda’daki arkadaşlarınızla<br />
görüşebiliyor musunuz?<br />
Burayı biraz da bunun için kurdum. İçinde<br />
bulunduğumuz cafe, biraz Hollandalı vatandaşların<br />
buluşma noktası. Tabi internetten<br />
de takip ediyorum ne olup ne bittiğini.<br />
Açılışımıza Hollanda Konsolosu geldi. Birçok<br />
gazeteci var yabancı olup da Türkiye’de<br />
yaşayan, onlarla her hafta toplanıyoruz.<br />
Yabancılar artık İstanbul’u kendilerini rahat<br />
hissedebilecekleri bir yer olarak biliyor.<br />
Onlara Çin yemeği yapıyorum bazen,<br />
burada çok eğleniyoruz. Hem de babamın<br />
mesleğini devam ettiriyorum. Benim için de<br />
iyi oluyor. Bu cafenin yapımı altı ay sürdü.<br />
Biraz Hollanda’yı da beraber yaşatıyoruz<br />
burada; tablolar, laleler vs... Çok yabancılık<br />
çekmiyorum bu sayede.<br />
Ekonomiden bahsetmişken,<br />
buradaki ticari hayat hakkında<br />
ne düşünüyorsunuz?<br />
Burada en zorlandığım şeylerden biri plansızlık.<br />
Biz Hollanda’da bir yılı hafta hafta<br />
planlarken, burada yarını göremiyorsunuz.<br />
Her şey flu bir anlamda. Beni en zorlayan<br />
şeylerden biri bu oldu. Tabi ekonomi çok<br />
değişken, fakat ben düzeleceğini düşünüyorum.<br />
Bu aralar kötü ama iyi olacak. Bunun<br />
için biraz zaman gerekli. Kur farklılıkları,<br />
bizim gibi ticaret yapanları zorluyor. Burada<br />
her şeyin para odaklı olması yorucu... Her<br />
şey belli sistem içinde olabilse birçok sorun<br />
aşılabilir kanımca. Türkiye’de muhteşem<br />
fırsatlar var. Ben bir yabancı olarak bunu<br />
görebiliyorum. Önemli olan bunları değerlendirebilmek...<br />
Fatsa’dan gelince bir inşaat<br />
şirketi kurdum. Alım-satım ve çeşitli projeler<br />
yapıyorduk. En son yaptığımız işlerden biri<br />
de Beşiktaş’ın Vodafone Stadı oldu. Özel bir<br />
beton sistemi yaptık oraya.<br />
Kin Bey, Türkiye’de yaşayan bir<br />
yabancı olarak trafik ile ilgili<br />
görüşlerinizi alabilir miyiz?<br />
Kaos tabi ama bir Çinli olarak size Şanghay<br />
derim, burası yanında güzel kalır. Hollandalı<br />
gözü ile trafik içinden çıkılmaz bir hal almış<br />
gibi gözüküyor. Bir yerden bir yere kolay<br />
gidemiyorsunuz. Beni de çok yoruyor bu<br />
durum. Maalesef yapacak bir şey yok. Bir<br />
zaman sonra siz de alışıyorsunuz. En şaşırdıklarımdan<br />
biri de metrobüs oldu. Biliyorsunuz,<br />
Hollanda’dan alınmıştı ilk otobüsler.<br />
Buradaki o mahşeri kalabalığı görünce<br />
çok şaşırmıştım. Evet, birçok arkadaşımın<br />
dediği gibi metrobüs büyük bir sorun olarak<br />
duruyor. Hâlâ kalabalık, insanlar, trafik...<br />
Alanlar çok dar. Hollanda’dan çok farklı...<br />
Türkiye’de nelerden şikâyetçisiniz<br />
bir yabancı olarak?<br />
Pahalılık, her şey aşırı pahalı... Plansızlık,<br />
ekonomik durum, trafik... Fakat bunlara<br />
alıştım artık. Zaten Hollanda’da çalışırken<br />
Türk çalışanlarımdan bunlarla ilgili<br />
bilgi alıyordum. Yani alıştım artık, çok da<br />
şaşırmıyorum bazı şeylere. Şaşırma konusunda<br />
sizden biriyim. Siyasetle ise<br />
pek ilgilenmiyorum.<br />
Üç kelimede Türkleri anlatın desek?<br />
Türkleri üç kelimede anlatmak imkânsız<br />
bence. Edindiğim tecrübelere göre şunları<br />
söyleyebilirim; duygusal, para odaklı, tereddütlüler...<br />
İstanbul’da nereleri çok seviyorsunuz?<br />
Tabi ki Old Town, yani Sultanahmet. Çok<br />
güzel, tarihi bir yer. Ayasofya bir şaheser,<br />
Boğaziçi büyüleyici, iki kıta arasında<br />
bir su yolu. Kız Kulesi, manzara harika...<br />
Müzeler, coğrafya, sizi bambaşka yerlere<br />
götürüyor. Bir inşaat mühendisi olarak<br />
bu kentin tarihi eserlerini çok seviyorum.<br />
İstanbul maalesef iki günde gezilebilecek<br />
bir yer değil. Zaman ayırmanız, doya doya<br />
gezmeniz gerekiyor. İşlerim pek buna müsaade<br />
etmiyor ama yine de fırsat buldukça<br />
geziyorum bu şehri.<br />
Bir gün tekrar Hollanda’ya ya da başka<br />
bir yere dönmeyi düşünüyor musunuz?<br />
Burası son durak mı sizin için yoksa<br />
devam edecek mi?<br />
Burada kendimi iyi hissediyorum. Türkleri<br />
çok seviyorum. Burada yatırım yaptım, bir<br />
cafe-restaurant açtım. Geçtiğimiz beş sene<br />
kolay geçmedi benim için. Yeni bir ülke,<br />
başka bir kültür... Zaman zaman sorunlar<br />
yaşadık. Buraya kadar gelebildim. Bunda<br />
Türk arkadaşlarımın dostluğunu da unutamam.<br />
Zaten beni Türkiye’ye bağlayan<br />
en önemli etkenlerden biri de bu. Türkiye,<br />
sonu belli olmayan bir macera filmi gibi...<br />
Neyin, nerede, ne zaman olacağını kestiremiyorsunuz.<br />
Bir yandan bu yaşam tarzı<br />
size heyecan veriyor, diri tutuyor. Sonuç<br />
olarak burayı seviyorum. Tüm her şeyi,<br />
olumlu ve olumsuz özellikleriyle birlikte...<br />
Tabi şartlar değişirse, planlarım da<br />
değişebilir.<br />
Türkiye’nin geleceğiyle ilgili<br />
neler söylersiniz?<br />
Burada geçirdiğim beş sene sonunda<br />
müthiş bir kültürünüz olduğunu gördüm.<br />
Bildiğimden daha derin ve zengin bir kültürünüz<br />
var. Oldukça da etkileyici bana göre.<br />
Yemeğinden halk oyununa kadar çok geniş<br />
bir alana yayılıyor. Açıkçası bunu tanımaktan<br />
büyük gurur duyuyorum. Türkiye’nin<br />
çok genç bir nüfusu var, potansiyeli çok<br />
yüksek. Özellikle inşaat konusunda Türkler<br />
dünyada parmakla gösteriliyor. Gelecekte<br />
Türkiye’nin ticaret hacminin çok daha<br />
büyük yerlere geleceğini düşünüyorum.<br />
O iş yapma potansiyeli sizde var. Ayrıca<br />
konukseverliğiniz, samimiyetiniz de bence<br />
dünyaya örnek derecede.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 49
<strong>Kadıköy</strong>’den Bir Portre<br />
Toros Dağları’ndan<br />
Göztepe’ye uzanan dopdolu bir hayat:<br />
OSMAN ŞAHİN<br />
“Köy Enstitüleri’ni, bozkırda çalınan<br />
Vivaldi müziğine benzetirim hep.<br />
Bitmez tükenmez baharların,<br />
mevsimlerin bozkıra gelişini<br />
müjdeleyen Vivaldi müziği...”<br />
PINAR BALTACI<br />
Her hikâyenin bir bazen birden fazla kahramanı vardır. Ülkemizin<br />
tarihine yüzümüzü döndüğümüzde de birçok alanda<br />
bugün hâlâ bizleri besleyen üretimlerin yaratıcısı ustalardan<br />
bahsetmek mümkün, o gizli ve gerçek kahramanlardan...<br />
Şimdi sizlere işte tam da böyle birinden bahsetmek istiyorum.<br />
Osman Şahin’in hikâyesi, Toros Dağları’nda oğlak çobanıyken<br />
bir gün dağlardan çekilip alındığı yıllarda değişiyor.<br />
Çünkü bu koparılış, Köy Enstitüleri’nde yepyeni bir dünyanın<br />
kapılarını aralıyor. Ardından öğretmenlik yılları, öykücülük,<br />
öykülerin sinemaya uyarlanması, ödüller, kitaplar, anılar ve<br />
daha birçok güzel yaşamsal dokunuş...<br />
bilmek için... Zira öyle de oluyor. Yaşamak, Osman Şahin’in<br />
kaleminde devleşiyor. Söyleşiye nereden başlayacağımızı<br />
bilemiyoruz önce, sonra güzel hikâyeler hep en baştan anlatılmaya<br />
değerdir diye düşünerek; “Osman hocam, öncelikle<br />
köy enstitülerini konuşalım” diyorum ve başlıyoruz:<br />
Malatya’da öğretmenlik yılları...<br />
Çocukluğundan bu yana Göztepe’de Osman Şahin ile aynı<br />
sokağı paylaşan Sunay Akın, “Osman ağabeyin kütüphanesindeki<br />
kitaplarla büyüdüm” diyor bir yazısında ve ekliyor: “Osman<br />
Şahin’in öyküleri, Akdeniz’e uzanan tüm patikaların sıcaklığını<br />
taşır. Bizler, Göztepe 1. Orta Sokağı’nın gençleri, onu görünce üstümüze<br />
başımıza çekidüzen verir, saygıyla selamlardık. O da yüzünden<br />
hiç eksik olmayan Akdeniz güneşiyle bizleri selamlardı.”<br />
Toroslar’ın oğlak çobanı Osman Şahin, artık sadece Akdeniz’in<br />
değil, tüm coğrafyaların yaşanmışlığını hem yazın dünyasına<br />
hem de beyaz perdeye aktarmayı başarmış büyük bir üstat...<br />
“Hor görülen köylünün önünde selama durmaktır Köy Enstitüleri,<br />
onların çocuklarını okutmaktır. Ben, Toros Dağları’nda<br />
oğlak çobanıydım. 1700 metre yüksekliklerde yalınayak<br />
çobanlık yaptım, tıpkı Köy Enstitüleri’nde tanıştığım birçok<br />
arkadaşım gibi... Hiç unutmam, beni okula ilk aldıklarında<br />
‘Oğlum kaç numara ayakkabı giyiyorsun sen?’ dediler. ‘Ayağın<br />
numarası mı olur?’ diye düşündüm içimden. Yere baktım, ses<br />
çıkaramadım. Dağlarda yaban elması olur, keçiler yer, onu<br />
görünce bundan hiçbir şey olmaz dersiniz ama aşı vurulduktan<br />
sonra bir görün, ne güzel olur. O elma doğaya alışmıştır, bizler<br />
de işte tam olarak öyleydik. Eğitim, insanlığa ait bir şey. Orada<br />
insanlığa dair her şeyi öğrendik. Farklı enstürmanlar çalar,<br />
bütün Anadolu’nun ne kadar oyunu, folkloru varsa oynardık.<br />
Tüm Anadolu oyunlarını bilirim. Dünyanın en güzel okullarıdır<br />
Köy Enstitüleri... Her şeyi öğretmen ve öğrenciler yapar orada.<br />
Tatil yoktur. Önemli olan her zaman öncelikle öğrencidir.”<br />
HOR GÖRÜLEN KÖYLÜYE SELÂMA DURMAK:<br />
KÖY ENSTİTÜLERİ<br />
Şahin, Köy Enstitüleri döneminde muazzam bir bilgi birikimi<br />
ve yaşam deneyimine sahip olduklarını, hâlâ Toros Dağları’ndan<br />
çekilip alınan o çocuk heyecanı ile anlatıyor. İnsani olan<br />
ne varsa birikiyor o yıllarda, sonraları daha da büyüyerek<br />
yazılmak için. Bir ülkenin halkını tam anlamıyla anlamak,<br />
sevmek, anlatmak, bazı duvarlara yüzümüzü dank ettire-<br />
50 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Kadıköy</strong>’den Bir Portre<br />
YAŞANMIŞLIĞIN ÖYKÜLERİ<br />
Köy Enstitüleri’nden mezun olmasının ardından<br />
Urfa’nın bir köyünün öğretmeni oluyor<br />
Osman Şahin, asıl hikâye de burada başlıyor.<br />
“Bir halka okuma yazmayı öğretirken,<br />
çocuklarını bile doğurttum” diyor ve şöyle<br />
anlatıyor kırsalın öyküsünü: “1957 yılında 17<br />
yaşındaydım ve çok donanımlıydım. Bunu<br />
o coğrafyafa varınca anladım. Çok güzel<br />
bağlama çalıyordum bir kere. Siverek’e bağlı<br />
Kalemli Köyü’ne gittim ilk olarak. Şimdi hep<br />
baraj gölü altında kaldı. Halkımızın çok güzel<br />
bir sözü vardır, halktan kaçmamak lâzım. ‘Bir<br />
varmış bir yokmuş’ diyoruz ya, şimdi oralar<br />
hep böyle oldu. O dönemlerde tam dört<br />
buçuk günde Mersin’den Siverek’e vardım.<br />
Sırtımda yatağım ve bağlamamla. Çok saygı<br />
duyuyorlardı bana. O halkın dilini öğrendim,<br />
ekmeğini yedim. Birbirimize çok güzel<br />
sahip çıktık. Hatta daha 17 yaşında, elim bir<br />
kadının eline bile değmemişken, bir kadının<br />
doğumunda bulundum. O çocukları hep çok<br />
sevdim, onlar da beni öyle. Kan davalarına<br />
kurban gidenleri gördüm, gencecik ölümlerdi.<br />
Öykülerime konu olan birçok hikâye ile<br />
yüz yüze geldim, esas yüzleştiğim hayattaki<br />
gerçeklerdi. İşte tüm bu öyküler, yaşanmışlıkların<br />
ürünüdür.”<br />
33 KÖY HAKKINDA FOLKLOR<br />
ARAŞTIRMALARI<br />
Neydi o öyküler? Neleri anlattınız? Tüm<br />
bu gerçekler nasıl değdi Osman Şahin’in<br />
kaleminden yaşama? Sorularımın cevapları<br />
biliyorum ki Toroslar’dan başlayan uzun<br />
bir yaşamda gizli: “Yaşar Kemal ile çok<br />
benzetirler bizi. Yaşar Kemal’i Köy Enstitüleri<br />
dönemimden biliyorum. Siverek’e bağlı<br />
Kalemli Köyü’nde görevdeyken, çamurlu<br />
Fırat Nehri her daim akıyordu. Eşkıyalar vardı<br />
etrafımızda, ben lambanın ışığında İnce<br />
Memed okuyordum. Böyle böyle başladım<br />
yazmaya. Henüz 17 yaşındayken büyük aşiret<br />
kavgalarının, silaha tutkun yöre insanının<br />
içinde buldum kendimi. Fırat taştığında, nehrin<br />
kıyısına kustuğu insan ölülerini gördüm<br />
ve bunlarla ilgili hep notlar aldım. Yıllar sonra<br />
bu notları Kırmızı Yel, Fırat’ın Sırtındaki Kan /<br />
Bucaklar ve Yeraltında Uçan Kuş adlı belgesel<br />
romanlarıyla kitaplaştırdım. Öğrenciliğim<br />
de dâhil hayatımın tam on dört yılının geçtiği<br />
Doğu ve Güneydoğu’da özellikle Malatya,<br />
Elazığ, Tunceli, Maraş yöresinde 33 köy hakkında<br />
çok geniş folklor araştırmaları yaptım.<br />
Bu araştırma ve incelemeler sonucunda<br />
topladığım 1645 bulmaca ve bilmeceyi ‘Su<br />
Kurusu’ adıyla yıllar sonra yayınladım.”<br />
“SEN BU ÖYKÜLERİ NASIL YAZDIN<br />
OSMAN ŞAHİN?”<br />
Yılmaz Güney’in de dediği gibi Osman Şahin<br />
öyküleri, sinemaya uyarlanabilecek gerçeklikte<br />
öyküler. “Bir gün Yılmaz Güney’den<br />
bir telgraf aldım” diyor Osman Şahin ve<br />
ekliyor: “Güney Film’e gelin görüşelim yazılı<br />
telgrafı hâlâ saklıyorum. İzmit’te öğretmendim<br />
o sıralarda. Beyoğlu’nda Ağa Camii’nin<br />
arkasında giriş kattaydı Güney Film. Kapıyı<br />
Yılmaz Güney açtı. O kadar güzel bir adamdı<br />
ki. Kıvırcık parlak saçları vardı. Koyu mavi<br />
kadifeden bir ceket, içinde bembeyaz<br />
bir gömlek...’Efendim ben Osman Şahin’<br />
dedim. İçeride de Erden Kıral bulunuyordu,<br />
asistanmış orada. İçeriye seslendi, ‘Bakın<br />
bakın’ dedi, ‘Osman Şahin geldi’. Sarıldı<br />
bana, çok güzel hissettirirdi samimiyetini.<br />
Oturur oturmaz ilk söylediği şey, ‘Nasıl<br />
yazdın babam sen bu öyküleri?’ oldu.<br />
YAŞAMAK, YAZMAKTAN DAHA<br />
BÜYÜKTÜR<br />
Orada bulunan herkes, bana büyük dünya<br />
yazarlarını okuyup okumadığımı soruyorlardı.<br />
Şaşırdım, birçoğunu okumamıştım.<br />
‘Ben sadece yaşadım’ dedim. Yılmaz Güney<br />
gülümsedi ve bana şöyle dedi: ‘Haklısın.<br />
Çünkü yaşamak, her zaman yazmaktan daha<br />
büyüktür.’ Böylece başladı Yılmaz Güney ile<br />
tanışıklığımız. 1970 yılında yayınlanan ilk kitabım<br />
olan Kırmızı Yel ile TRT Öykü Ödülü’nü<br />
aldım. Daha sonra Türk sinemasında da yerini<br />
bulan Kibar Feyzo, Adak, Fırat’ın Cinleri ve<br />
dokuz ülkeye satılarak önümü açan ilk film<br />
olan Kızgın Toprak isimli öyküler, bu kitapta<br />
yer aldı. Esasında ilk öykümü Yılmaz Güney<br />
almıştı. Fakat ne yazık ki filme çekemeden<br />
hapse girdi. Yılmaz Güney’den aldığım parayla<br />
45 yıldır yaşamakta olduğum Göztepe’deki<br />
evi satın aldım ve Suadiye Lisesi’nde göreve<br />
başladım. Sonra 50. Yıl Tahran Lisesi ve Göztepe<br />
Ortaokulu’nda öğretmenliğimi sürdürdüm.<br />
Yılmaz Güney’le güzel bir dostluğumuz<br />
oldu, hapishanelerden mektuplaştık.”<br />
Osman Şahin, Atilla Dorsay’ın elinden<br />
“Altın Lale” ödülünü alırken...<br />
OSMAN ŞAHİN HAKKINDA<br />
Osman Şahin’in sinemaya uyarlanan ve<br />
çoğunu kendisinin senaryolaştırdığı 25 filmi,<br />
Türk sinemasına yurtiçi ve yurtdışında 70’den<br />
fazla ödül kazandırdı. Atıf Yılmaz’ın çektiği<br />
Kibar Feyzo, Adak; Şerif Gören’in çektiği Derman,<br />
Tomruk, Kurbağalar, Kan, Firar; Erden<br />
Kıral’ın çektiği Ayna, Avcı; Bilge Olgaç’ın çektiği<br />
Kör Gülüşan, İpekçe, Gömlek filmleri, Türk<br />
sinemasında unutulmaz eserler arasında yerini<br />
aldı. Yedinci sanat sayılan sinema dalında<br />
yedi farklı ödül ile onurlandırıldı. 2003 yılında<br />
kendi çocukluğunu anlattığı “Selam Ateşleri”<br />
ile Yunus Nadi Ödülü’nü alarak, bu ödüle iki<br />
kez layık görülen tek yazar olarak Türk edebiyat<br />
tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.<br />
12 Eylül darbesinde sürgün edilerek zorla<br />
emekli edildi. Bir roman eleştiri yazısı yüzünden<br />
18 ay hapis yattı. Osman Şahin; 48 yıldır<br />
dışarıda, içeride, hapiste, sürgünde yazmayı<br />
hiç bırakmadı, kalemi elinde altıncı parmağı<br />
oldu. Bugüne kadar 18 öykü kitabı, 6 belgesel<br />
roman, 6 çocuk-gençlik kitabı, 5 araştırma-röportaj-deneme,<br />
ünlü yazarımız Yaşar Kemal<br />
üzerine geniş boyutlu bir inceleme-deneme,<br />
2 yayınlanmış senaryo kitabının yanı sıra<br />
adına hazırlanan dört Armağan kitabıyla birlikte<br />
41 kitaba imza attı. 29 seçme öyküsü 13<br />
yabancı dile çevrilen, birçok öyküsü ulusal ve<br />
uluslararası antolojilerde yer alan Osman Şahin,<br />
30’a yakın öykü ve sinema onur ödülüne<br />
değer görüldü. Kitapları ve filmleri hakkında<br />
15 doktora tezi yazılan Şahin’in edebiyat ve<br />
sinema çalışmaları hakkında iki belgesel<br />
yapıldı. İki öyküsü, İstanbul ve Mersin Devlet<br />
Opera ve Balesi tarafından baleye uyarlandı.<br />
Kuvayı Milliye geleneğinden gelen<br />
ve şehit adı taşıyan bir aydın olarak,<br />
beni çok inciten ve kamuoyunda çok<br />
tepki gören, Diyanet İşleri Başkanı’nın<br />
9 Kasım’da ziyaret ettiği kırmızı fesliye<br />
bir çift sözüm var. Toroslardaki köyümüzden<br />
Kestel Onbaşı (‘İzmir Bekir’<br />
olarak hikâyesini yazdım), İzmir’e<br />
9 Eylül 1922 tarihinde giren ilk 10<br />
askerden biriydi ve bana şöyle anlatmıştı:<br />
“Mustafa Kemal Paşa’nın parası<br />
yoktu bize sıcak aş verecek. İzmir’e<br />
girdiğimizde çantalarımız haşlanmış<br />
nohut ve buğday başağı ile doluydu.<br />
İzmir’in yarısı yanıyordu. Denizin üstü<br />
ana baba günüydü, kaçan Yunanların<br />
asker başlıkları yüzüyordu. O sırada<br />
ayağıma bir ıslaklık geldi. Çarıklarımı<br />
çıkardım, altları hiç yoktu. Çarığı<br />
gözümün önüne tuttum ve kaçan çizmeli<br />
düşmanı gördüm. Çarık çizmeyi<br />
yenmişti. ‘Keşke Yunan yenseydi’<br />
diyen kırmızı fesliye selamımdır. Sen<br />
orada olsaydın, denizde yüzen Yunan<br />
askerlerin başlıklarının içinde senin<br />
kırmızı fesin de olurdu!”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 51
Kitap<br />
Modalı yazardan<br />
‘Esir Şehirde<br />
Bir Kadın’<br />
Kitapta tüm tarihi olayların gölgesinde<br />
imkânsız bir aşk yaşanıyor. Türk kızı<br />
Keriman ile Rum genci Hristo’nun aşkı...<br />
PINAR BALTACI<br />
Çocukluğu <strong>Kadıköy</strong> Moda’da geçen Çağla<br />
Ural, yıllar önce yerleştiği Amerika’dan<br />
ülkemiz tarihini mercek altına aldı. 1919’lu<br />
yılların İstanbul’undaki önemli tarihsel<br />
olaylar ışığında bir aşk hikâyesini anlatan<br />
yazar, Destek Yayınları’ndan çıkan ‘Esir<br />
Şehirde Bir Kadın’ isimli yeni romanında,<br />
Moda’nın konaklarına ve eski günlerine de<br />
değiniyor.<br />
Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nü<br />
bitirip, uzun süre finans sektöründe çalışan<br />
ve evlilik sebebiyle Amerika’ya yerleşen<br />
Çağla Ural, yazmayı yaşamının her alanında<br />
çok sevdiğini dile getirerek; “Yazmak benim<br />
için hep bir ütopyaydı. Çevirilerle başladığım<br />
yazın dünyasına, 2014 yılında ‘Müziğin<br />
Sustuğu An’ isimli kitapla devam ettim. O,<br />
Amerika’da geçen bir hikâyeydi. Hemen<br />
ardından kendi ülkemi yazmak istedim ve<br />
‘Esir Şehirde Bir Kadın’ın üç yıllık yazma<br />
ve araştırma süresi de böylelikle başlamış<br />
oldu” şeklinde konuştu.<br />
ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK<br />
MODA’DA KESİŞİYOR<br />
Büyük araştırmalar sonucunda yazılan kitabın<br />
ortaya çıkmasında yıllar önce Moda’nın<br />
konaklarında yaşayan anneannesinin<br />
ilham kaynağı olduğunu vurgulayan yazar;<br />
“Benim anneannem Modalı bir ailenin kızı.<br />
Burada bir konakta büyüyor, Çamlıca Lisesi’nde<br />
yatılı okuyor ve faytonlara biniyorlarmış.<br />
Onun anıları beni her zaman besledi.<br />
O zamanlar küçük yaşlarda onu ne kadar<br />
da dikkatli dinlediğimi yıllar sonra anladım.<br />
Fakat kitaptaki tüm kişiler hayal ürünü, gerçeklikle<br />
ilgisi yok. Hikâyemde 1919 yılının<br />
İstanbul’unu anlatıyorum. Şehrimiz işgal<br />
altında, Moda ise o dönemlerde Türklerden<br />
çok yabancıların yaşadığı bir semt. O<br />
sıralarda Moda’ya akın akın beyaz Ruslar ve<br />
göçmenleri taşıyan gemiler geliyor. Birçok<br />
Rus ilk defa ülkemizde Moda Burnu’na ayak<br />
basıyor, buradan İstanbul’a dağılıyorlar. Bu<br />
anlamda Moda için çok kültürlülüğün kesiştiği<br />
bir nokta diyebiliriz” ifadelerini kullandı.<br />
“BİRÇOK FARKLI KAYNAKTAN<br />
FAYDALANDIM”<br />
Kitapta tüm tarihi olayların gölgesinde imkânsız<br />
bir aşk yaşanıyor. Türk kızı Keriman<br />
52 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Kitap<br />
ile Rum genci Hristo’nun aşkı... İmkânsız<br />
olan bu aşk çerçevesinde ülkenin o dönemki<br />
koşullarına yer vermeye çalıştığını belirten<br />
Çağla Ural, sözlerini şöyle sürdürdü:<br />
“Araştırmalarımda gidebildiğim kadar geriye<br />
giderek, 1900’lü yılların başlarına ait Türk<br />
gazetelerini inceledim. Yetersiz kaldığını<br />
düşündüğüm noktada yabancı gazetelere<br />
başvurdum. Çünkü o dönemde aynı olaylar<br />
zaten birçok gazetede paralel olarak yayınlanmış.<br />
Türk gazetelerine sansür uygulandığını<br />
fark ettiğimde ise, daha çok yabancı<br />
kaynaklara başvurdum. Kitapta bahsi geçen<br />
siyasi konulara ilişkin röportajlar dinledim,<br />
hatta Moda ile ilgili olan kısımlarda İngilizlerin<br />
çizdiği Moda haritalarına kadar inceleme<br />
fırsatım oldu. Böylelikle çok farklı kaynaklar<br />
ışığında kitabıma son halini verdiğimi<br />
söyleyebilirim.”<br />
TARİHİ KARAKTERLER,<br />
GERÇEK OLAYLAR<br />
Kitaptaki ana karakterler hayali kahramanlar<br />
olsa da yan rollerde birçok gerçek<br />
ismi, tarih akışını etkileyen olaylardaki<br />
misyonlarıyla görmek mümkün. Yazar<br />
Ural, bu isimlere dair ipuçlarını şu şekilde<br />
aktardı: “Kitapta ilginç bulduğum bazı<br />
Bugünkü<br />
Caddebostan<br />
Migros’un yerinde<br />
yıllar önce var<br />
olan Maksim<br />
Gazinosu’nun<br />
ilk kurucusu<br />
Frederick Bruce<br />
Thomas...<br />
tarihi kahramanlar var. Bu kişileri romanın<br />
dokusuna işleyerek, okuyucuya bir hikâye<br />
olarak aktardım. O dönemlerde beyaz<br />
Ruslarla beraber Rusya’dan <strong>Kadıköy</strong>’e gelen<br />
Smirnov ailesi var örneğin. Hayatlarından<br />
bana değişik gelen bir hikâyeyle yer aldılar<br />
kitapta. Bunun yanında meşhur Maksim Gazinosu’ndan<br />
bahsettim. Kurucusu, esasında<br />
Rusya’dan gelen bir zenci... Amerika’da<br />
zenci köle bir ailenin evladıyken Avrupa’ya<br />
geçiyor, orada tanıştığı Rusların da<br />
yardımıyla Rusya’ya gitmesinin ardından ilk<br />
kez orada Maksim Gece Kulübü’nü kurarak,<br />
caz müziğini getiriyor. Bolşevik Devrimi’nin<br />
yaşanmasıyla Rusya’dan kaçmak zorunda<br />
kalmasıyla birlikte İstanbul’daki yaşamı da<br />
başlıyor. Ülkemize Maksim’i kazandıran<br />
ve caz müziği getiren bu isim, yıllar sonra<br />
İstanbul’da vefat etmiş. Bu hikâye, okuyan<br />
birçok kişinin dikkatini çekiyor. Ayrıca,<br />
romanda Türkiye’ye gelen Bolşevik lider<br />
Troçki ile de bir yüzleşme olacak. Tüm bu<br />
tarihi karakterleri kitabın içerisine işleyebilmek<br />
çok zamanımı aldı ama değdi.”<br />
“EN ÇOK KADINLARA HİTAP EDİYORUM”<br />
Kitabının henüz yeni çıkmasına rağmen birinci<br />
baskısının tükendiğini söyleyen Çağla<br />
Ural, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi okuyucularına<br />
özel şu samimi ifadelerde bulundu:<br />
“Kitabımı herkesin okumasını isterim ama<br />
itiraf etmeliyim ki en çok kadınlara hitap ediyorum.<br />
Onlardan çok değişik ve beni mutlu<br />
eden yorumlar alıyorum. Her biri bambaşka<br />
bakış açısıyla okuyor ve yorumluyor. Sürpriz<br />
bir son var romanda, özellikle o konuda<br />
herkesin düşüncesi başka türlü oluyor. Bilinmeyenleri<br />
ve daha önce yazılmayanları kaleme<br />
aldığım kitabıma genel olarak olumlu<br />
yorumlar alabildiğim için çok memnunum.<br />
Okuyucularıma sevgilerimi sunarım.”<br />
KİTAP HAKKINDA<br />
‘Esir Şehirde Bir Kadın’, gerçek bir aşk hikâyesi.<br />
Ana karakter olan genç kız Keriman ve<br />
Keriman’ın ailesi tarafından manevi evlat<br />
kabul edilen Rum genci Hristo’nun imkânsız<br />
sevgisini konu edinen romanın dönemi,<br />
İstanbul ve dünyanın bir hayli karışık<br />
olduğu yıllara denk geliyor. Keriman’ın abisi<br />
Orhan’ın da Moda’ya gemiyle ayak basan<br />
Rus balerin Larista’ya aşık olması olayların<br />
karışmasına sebep olurken, okuyucuyu itiraf<br />
edilemeyen aşklarla yüz yüze bırakıyor.<br />
Keriman’ın annesi Mehpare Hanım’ın, kızının<br />
aşkını babasına hissettirmeden engel<br />
olabilmek için Keriman’ı bir Türk doktorla<br />
evlendirmek istemesiyle, hikâye bir hayli<br />
içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hikâyenin<br />
geneli İstanbul’da geçtiği için, o dönemde<br />
yaşanan birçok olay da yan karakterlerin<br />
etkisiyle kitapta yerini almış. Vatansever<br />
bir kız olan Keriman’ın kuzeni Cemile’nin<br />
Anadolu’daki direnişe Halide Edib Adıvar ile<br />
beraber katılmasıyla, Anadolu’da yürütülen<br />
mücadelelere de şahit oluyoruz.<br />
Troçki...<br />
Valentina Piontkovskaya, opera sanatçısı<br />
ve Vilademir Smirnov’un sevgilisi... Beraber<br />
1919 yılında İstanbul’a kaçtılar.<br />
Smirnov Ailesi’nin Rusya’da çekilmiş bir rresmi...<br />
Vlademir Smirnov, soldan ikinci...<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 53
Rotary<br />
Hasan Akbayrak:<br />
Rotary, farklılıkların<br />
içindeki uyumdur!<br />
REHA KADAK<br />
Rotary, dünyada iyi niyet ve barışın korunmasına<br />
inanan, bu konuda yardımcı<br />
olmaya çaba gösteren, insani hizmetler<br />
sağlayan, bütün mesleklerde yüksek<br />
etik standartları teşvik eden iş ve meslek<br />
insanlarının dünya çapında birleştiği bir<br />
organizasyon... Ülkemizde de çok önemli<br />
çalışmalar yürütüyorlar. Uluslararası Rotary<br />
2420. Bölge Guvernörü Hasan Akbayrak ile<br />
Kalamış Rotary Kulübü’nün Moda Deniz Kulübü’ndeki<br />
toplantısında bir araya gelerek,<br />
çalışmalarına dair konuştuk.<br />
Sayın Hasan Akbayrak, röportajımıza<br />
sizin kısa bir hikâyenizle başlayalım mı?<br />
1962 yılında doğdum. Babam subay olduğu<br />
için ülkemizde birçok yeri dolaştık. Babamın<br />
son görev aldığı yer olan Ankara’da<br />
dünyaya geldim. Ben de asker kökenliyim.<br />
Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulu’nu<br />
bitirdim, subay çıktım. Sonra malulen<br />
emekliliğe ayrıldım. Ülkeme hizmet<br />
etmenin sadece üniformayla olmadığını<br />
düşünerek, 1992 yılında Rotary’ye üye<br />
oldum ve ülkeme hizmet etmeye başladım.<br />
O günden bugüne de kendi birikimimle<br />
neler verebilirsem, onları son raddesine<br />
kadar vermeye çalıştım. Meslek olarak<br />
keyifli işler yaptım ve yapmaya da devam<br />
ediyorum. Halı, kilim, antika, tekstil gibi<br />
alanlarda renkli çalışmalarda bulundum ve<br />
bu renkliliği etrafıma da yaymak için çaba<br />
sarf ediyorum. 26 yıldır Rotary içerisindeyim,<br />
birçok görevde yer aldım. Başkanlık<br />
gibi onurlu görevleri yürüttüm. Sonra tüm<br />
başkanlarımızın başı olarak, bu yılın ve<br />
dönemin guvernörlüğünü yapıyorum.<br />
Sizin guvernörlüğünüzdeki Rotary’nin<br />
yeni çalışmaları, yeni projeleri, kararları<br />
nelerdir?<br />
Rotary içindeki başkanlık ve guvernörlük<br />
görevi tam bir yıl sürer. Tabii ki temellerimizi<br />
hiçbir zaman yadsımayız bizler. Rotary,<br />
1905 yılında kuruldu. İnanılmaz bir bilgelik<br />
ve deneyime sahip. Bizler de bu deneyimleri<br />
kullanarak, 21. yüzyılın koşullarına<br />
uyup yenilikler getirme çabası içerisindeyiz.<br />
Kendi dönemimizde de bunu fazlasıyla yansıttığımızı<br />
düşünüyoruz. Hantal bir çalışma<br />
içinden çıkıp, kulüplerimizin işlerini kolaylaştıracak,<br />
daha az harcamayla ekonomik<br />
yapımızı daha çok öz değerlere harcayarak,<br />
insanlarımıza daha da dokunacak çözümler<br />
üretmeye çalışıyoruz. Teknolojilerin çok<br />
daha fazla kullanıldığı bir dönem içindeyiz.<br />
Devletimizle birlikte çok güzel bir çalışma<br />
olan “Yarını İnşa Et” projesini yürütüyoruz.<br />
Bu, çocuklarımızın farklı düşünmesi için<br />
yapılan bir çalışma. 300 öğretmenimizi,<br />
1500 öğrencimizi alıp eğitiyoruz. Onlara<br />
teknolojik imkânlar sağlayarak, ülke<br />
sorunlarına çözüm üretecek projelere imza<br />
atmasını istiyoruz. Bu çalışmaları devlet<br />
okullarında yürütüyoruz. Birçok yaratıcı<br />
çalışma çıkıyor. Ülkemizin yarınları bizim<br />
için çok önemli. Bizim hiçbir siyasi ve dini<br />
bağımlılığımız ya da ayrımcılığımız yok.<br />
Her inanıştan, her alandan, farklı çalışmalardan<br />
insan topluluğu var Rotary’de. Ben<br />
buna “Farklılıklar içindeki uyum” diyorum.<br />
Rotary’nin felsefesi de bu.<br />
54 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Rotary<br />
Sizinle Moda Deniz Kulübü’nde Kalamış<br />
Rotary’nin guvernör toplantısında bir<br />
araya geliyoruz. Kalamış da önemli<br />
Rotary kulüplerinden biri. Buradaki<br />
çalışmalarınızdan da bahsedelim mi?<br />
Bu akşam Kalamış Rotary Kulübü’nün guvernör<br />
ziyaretini gerçekleştiriyorum. Senede bir<br />
gün, Uluslararası Rotary Başkanımız adına<br />
kulüplerimizle dönem guvernörü olarak bir<br />
araya gelme sorumluluğumuz var. Bu bir<br />
araya gelişlerimizde kulüplerimiz bugüne<br />
kadar neler yaptıklarını, projelerini, çalışmalarını<br />
anlatıyor. Kulüplerimiz birçok sosyal<br />
projeye, sosyal faydaya imza atıyor. Kalamış<br />
Rotary Kulübümüz de toplumuzun yararına<br />
olacak birçok güzel çalışma içinde. Özel ana<br />
temalar saptadık: Çocuklarımız, kadınlarımız<br />
ve çevremiz. Bu üç temaya dair ne gibi sıkıntılar<br />
var, o sorunlarımıza yönelik çalışmalar<br />
üretiyoruz. Çocuklarımız diyoruz, ne yazık ki<br />
çocuklarımız hazıra alışmış durumdalar; düşünmüyorlar,<br />
yaratmıyorlar, sorumsuz davranıyorlar.<br />
Çocuklarımızın eğitim çalışmalarına<br />
destek veriyoruz. Çocuklarımıza yapılan<br />
haksızlıklara ve istismara dair toplumumuzu<br />
daha duyarlı hale getirmeye yönelik çalışmalar<br />
yapıyoruz.<br />
Kadınlarımız için de olumlu çalışmalar<br />
yürütüyoruz. Olumlu anlamda söylüyorum<br />
ki, dünyamız kadınlar etrafında dönüyor.<br />
Kulüplerimizin de kadın başkanları var. 71<br />
Rotary kulübünün yarısı kadın başkanlar<br />
tarafından yönetiliyor. Örneğin, bugün<br />
toplantısına katıldığımız Kalamış Rotary<br />
Kulübü’nün Başkanı Nuray Çun gibi.<br />
Kadınlarımız, ülkemizde hak ettikleri yeri<br />
tam olarak bulmuş değil. Olumlu anlamda<br />
bu bilinci oturtmak istiyoruz. Bunun yanı<br />
sıra kadınlarımızın maruz kaldığı sıkıntılara<br />
da ayrıca yardımcı olmak istiyoruz. Diğer<br />
konumuz da çevre... Çevremiz dünyamızda<br />
maalesef can çekişiyor. Ülke çevremiz daha<br />
da sıkıntılı. Çevreyle ilgili de bir bilinç yaratmak<br />
istedik. Kulüplerimiz daima belirlenen<br />
temalar üzerinden özgürce çalışmalar,<br />
projeler üretmeye devam ediyor. Örneğin,<br />
sadece Nuray Çun başkanlığındaki Kalamış<br />
Rotary Kulübü, kadına şiddete dair yedi<br />
tane çalışma yürüttü. Kadına şiddete dair<br />
eğitim seminerlerine yalnız kadınlar değil,<br />
erkekler de katıldı. Yerel yönetimlerimizden<br />
de destek aldık. Sarıyer, Maltepe, <strong>Kadıköy</strong>,<br />
Kartal gibi belediyelerimiz bizlere destek<br />
verdiler. Marmara Üniversitesi ve Yeni Yüzyıl<br />
Üniversitesi’nde de aynı seminerlerimizi<br />
yürüttük. Biz Rotary olarak devletimizle<br />
birlikte, devletimizin ve ülkemizin yararına<br />
çalışmalara imza atıyoruz.<br />
Son olarak sizden Rotary kulüplerinin<br />
genel çalışmalarına dair bilgi almak<br />
isteriz...<br />
Rotary, topluma hizmet sağlamak için kurulan<br />
ilk kulüptür. Rotary, yeryüzünde barış<br />
ve iyi niyetin kurulmasına yardımcı olmak,<br />
bütün mesleklerde yüksek ahlak standartlarını<br />
teşvik etmek için dünya çapında<br />
örgütlenmiş bir hizmet kuruluşudur. Uluslararası<br />
Rotary’nin saptamış olduğu çok özel<br />
odak notaları var. Bunlar, insan hayatına<br />
dokunan odak noktaları. Temel odak noktalarımızdan<br />
biri barış. Barışa ulaşmak için<br />
insanların bazı çıkmaz noktalarını açmak<br />
gerekli diye düşünüyoruz. Anne ve çocuk<br />
sağlığı, ekonomik kalkınma, barış ve anlaşmazlıkların<br />
çözümlenmesi, eğitim alanları,<br />
biz Rotary’nin önemli odak noktaları.<br />
Kültür-sanat alanı keza bizim olmazsa<br />
olmazlarımız. İnsanlara ulaşmanın en<br />
güzel yolu kültür-sanattan geçiyor. Ülkemiz<br />
kötü durumlar atlattı. İnsanlarımız<br />
arasında yeniden barışın, anlaşmanın<br />
sağlanması kültür-sanattan geçiyor.<br />
Kültür-sanatın inceliğini hayatımızın her<br />
alanına uygulamaya gayret edeceğiz. O<br />
anlamda çok çeşitli çalışmalarımız var.<br />
Sergilerimiz, konserlerimiz ve ödüllerimiz<br />
oluyor. Her kulübümüzün meslek ödülleri<br />
var. Topluma fayda sağlamış tüm değerleri<br />
ödülle taçlandırıyoruz. Her yıl 10 Kasım’da<br />
Atamızı anmak için Trakya bölgemizdeki<br />
çocuklarımızı Anıtkabir’e götürüyoruz.<br />
Atamızın kabrini ziyaret etmeyen çocuk<br />
kalmasın istiyoruz. Rotary olarak Cumhuriyet<br />
kutlamalarına her yıl katılıyoruz. Her<br />
yıl Öğretmenler Günü’nde farklı kutlamalar<br />
yapıyoruz. Uluslararası çalışmalarımız<br />
var. Yurt dışından öğrenci getiriyor ve<br />
yurt dışına da öğrenci götürüyoruz. Bu<br />
çocuklar bir yıl boyunca oradaki ailelerin<br />
yanında kalıyor ve oradaki eğitim sistemini<br />
görmüş oluyor. Buraya gelen öğrencileri<br />
de bizim ailelerimiz ağırlıyor. Ayrıca burs<br />
çalışmalarımız da var. Bölgemiz içinde<br />
geçen dönem yaklaşık 1.000 öğrencimize<br />
burs verdik. Rotaryenler, tüm dünya için<br />
insan ve toplum yararına çeşitli projeler<br />
üretmeye devam ediyor.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 55
Astroloji<br />
<strong>2019</strong>’DA BİZLERİ<br />
NELER BEKLİYOR?<br />
AYDAN GENCER<br />
Yeni yıldan hepimizin farklı beklentileri var. Hayaller sınırsız...<br />
Peki, gökyüzü bizim için neler hazırlıyor? Dünyayı, Türkiye’yi ve<br />
bizleri neler bekliyor? Bu yanıtları almak ve merakımı gidermek<br />
için Astrolog Esra Denizmen ile buluştuk, ekonomiden ünlülere<br />
aklıma gelen her şeyi sordum. İşte, enine boyuna <strong>2019</strong> astroloji<br />
analizi:<br />
Sayın Esra Denizmen, yeni bir yıl geldi. Herkesin aklında<br />
“Şimdi bizi neler bekliyor sorusu” var. 2018’i konuşacağız<br />
elbette ama önce sizi biraz tanıyabilir miyiz? Esra<br />
Denizmen kimdir, astroloji ile yolu ne zaman ve nasıl<br />
kesişmiştir?<br />
Kişinin kendinden bahsetmesi çok zor... Astroloji, çocukluğumdan<br />
beri dünyayı algılamamda güçlü bir rehber ve yol<br />
arkadaşı oldu. New York’ta sinema eğitimim süresince iki<br />
yıl boyunca yoğun astroloji eğitimi (Batı Astrolojisi ve Vedik<br />
Hint Astrolojisi) aldım. Bu eğitimler, yıllardır süren astroloji<br />
okumalarımın disipline edilmesi açısından destekleyici<br />
oldu. Bu dönemde astroloji yorumlamalarımı güçlendirdiğini<br />
düşündüğüm zen, homeopati, yoga ve meditasyon ile<br />
ilgilenmeye başladım. Türkiye’ye dönüşümün ardından altı<br />
yıl kadar İngiliz Konsolosluğu’na bağlı resmi kurumda çalıştıktan<br />
sonra, astroloji konularını içeren videolarımı Youtube<br />
kanalımda (esradenizmen) yayınlamaya başladım. Kısacası<br />
Esra Denizmen’i gayretli biri olarak tanımlıyorum. Kendini<br />
ve insanları anlamaya, anlayamadıklarını kabul etmeye ve<br />
hissetmeye çaba gösteren biri.<br />
Astroloji için hayatı okumanın bilimsel yolu diyebilir miyiz?<br />
Astroloji, günümüz dünyasında bilim olarak kabul görmüyor,<br />
edilmesini beklemek de belki geleceğe dair kesinlik ihtiyacımızdan<br />
kaynaklanıyor. Çok eski zamanlardan beri sadece<br />
insanlara değil, türlü topluluklara yol göstericilik yapmış bu<br />
öğreti; gözlem, istatistik ve ince hesaplamalardan oluşuyor. Kocaman<br />
bir ihtimaller denizi, dünyayı ve ilişkilerimizi algılamakta<br />
yanımızda taşıyabileceğimiz bir fener... Yoksa bu bir bilimdir<br />
ve gelecekte yüzde 100 bu olacak demek, bugünün sorumluluğundan<br />
kaçmaktan başka bir şey olmaz diye düşünüyorum.<br />
Bir astrolog tam<br />
olarak ne yapar?<br />
İnsanlar sizin<br />
kapınızı neden çalar?<br />
Youtube kanalımda<br />
(esradenizmen) haftalık<br />
olarak gezegen<br />
açılarını ve bu açılara<br />
sınırlarımıza da saygı<br />
göstererek nasıl şefkatle<br />
yaklaşacağımızı paylaşmaya<br />
çalışıyorum.<br />
Geleceğe yönelik hava<br />
durumu gibi öngörülerde<br />
bulunuyoruz tabi<br />
ama bu bir yağmur<br />
tahmininin ilerisine<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 57
Astroloji<br />
ve işimizi yapış şeklimize kadar taşların<br />
yerinden oynayabileceği bir yıl olacak. Bu<br />
anlamda şimdiye dek alışkanlıklarımız<br />
ile bizi sınayabilecek kalbimizle hareket<br />
etmezsek, yanılgılara da kapı açabilecek bir<br />
yıl. Zamanın ruhu daha ritmik hale geliyor<br />
ve görünenin ötesinde kalbinde yatanları<br />
takip edenler için 2020 yılının ikinci yarısından<br />
itibaren sistemin tamamen oturacağı,<br />
oldukça güzel gelişmeler de kapıda diyebiliriz.<br />
Bu yıl beş adet tutulma yaşayacağız:<br />
geçip, insanların kişisel yolculuklarını<br />
baltalayacak şekilde olmuyor, buna gayret<br />
ediyorum. Benimle görüşme talebinde<br />
olan kişiler; bu anlatımımdan haberdar,<br />
bugününü inşa etmeye karar vermiş, horoskoplarına<br />
göre gerekli olduğunu düşünürsek<br />
psikolojik destek almaya da gönüllü,<br />
kendini doğurma ve büyütme gayretinde,<br />
kendi haritalarında hangi disiplinlerden faydalanırlarsa,<br />
bu akışı daha kendi ritimleriyle<br />
ve eğlenceyle yaşayacaklarını öğrenmek<br />
isteyen insanlar çoğunlukla.<br />
Biraz da dış dünyaya dönelim. Yakınlarda<br />
ve uzaklardaki değişimler ne olacak<br />
size göre? Trump, koltuğunda kalır mı<br />
<strong>2019</strong>’da?<br />
2018 yılında Kova-Aslan aksında gerçekleşen<br />
olaylar yaşadık. Birçoklarımız önemli<br />
yol ayrımları ve “Bununla nasıl baş edeceğim?”<br />
dedikleri hallerden geçmiş olabilir.<br />
Önümüzdeki dönemde ise Yengeç-Oğlak<br />
aksında gerçekleşecek olaylar. Birçoklarımız<br />
için yaşadığımız yerden ilişkilerimize<br />
6 <strong>Ocak</strong> <strong>2019</strong><br />
Oğlak Burcunda Güneş Tutulması (15°24’)<br />
21 <strong>Ocak</strong> <strong>2019</strong><br />
Aslan Burcunda Ay Tutulması (00°51’)<br />
2 Temmuz <strong>2019</strong><br />
Yengeç Burcunda Güneş Tutulması (10°37’)<br />
17 Temmuz <strong>2019</strong><br />
Oğlak Burcunda Ay Tutulması (24°01’)<br />
26 Aralık <strong>2019</strong><br />
Oğlak Burcunda Güneş Tutulması (04°06’)<br />
Bu yıl Jüpiter’in o dönüştürücü ve bolluk<br />
bereket yayan enerjisini biliyoruz; fakat<br />
Jüpiter tam bir büyüteç olarak sizi hangi<br />
ruh hali ile yakaladıysa o alanı büyütür, yani<br />
hareket önemli bu yıl ama hangi ruh hali ve<br />
tavırla yaklaştığımız çok daha önemli. Ülke<br />
yönetimlerinde ise yıllardır kemikleşmiş<br />
isimlerin yer değiştirebileceği, bir yolun<br />
sonuna gelindiği ve yepyeni düzenlerin ardı<br />
ardına kurulacağı, domino taşı etkisiyle<br />
olayların hızlanabileceği bir süreç diyebiliriz.<br />
Sanat dünyasına gelirsek; sadece<br />
belli bir zümre için değil, her birimiz için<br />
evliliklerin ve ilişkilerin, bitti denilenlerin yeniden<br />
başlayacağı bir yıl. Görüneni değil de<br />
kalbinin sesini dinleyebilen yolunu bulur.<br />
12 burç var. Peki, dünyada 12 tip insan<br />
olabilir mi?<br />
İkiz haritalarının dahi okuma prensipleri<br />
farklıdır. Bir doğum haritasında 12’den çok<br />
daha fazla bileşen ve yorumlama tekniği<br />
var. Ayrıca astroloji haritası potansiyeldir;<br />
kişi kendinde var olanları doğurmaya ne<br />
kadar niyetliyse, haritasını o kadar ileriye<br />
götürebilir. Aynı denebilecek haritalardaki<br />
kişilerin dahi geçtikleri süreçlere verdikleri<br />
tepkileri değiştirmeleri, haritanın seyrini<br />
tamamen değiştirecektir.<br />
Doğum haritasına bakarak kaç yıllık<br />
süreci görebilmek mümkün?<br />
Doğum haritası, kişinin kendini var etmek<br />
anlamında kaynaklarını, zayıf denebilecek<br />
yanlarını, geçtiği süreçlerini, ihtiyaçlarını ve<br />
yaralarını algılamasında bir yol rehberidir.<br />
Yıllık yorumlarda ise ideal olan en fazla 5 yıllık<br />
bir yorum yapmak diye genel bir kanı var. Fakat<br />
ben kişinin 5 yıllık değil de, odaklanmak<br />
ve bugün için aksiyona geçebilmek adına bu<br />
yorumun bir yıllık yapılmasından yanayım.<br />
58 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Astroloji<br />
<strong>2019</strong> Burç Yorumları<br />
KOÇ: Yılın ikinci yarısında<br />
yaşadığınız yer ve<br />
ailevi konular gündeminizde<br />
olabilir. Yeni bir<br />
dil öğrenmek, seyahatler<br />
etmek, yüksek<br />
eğitim almak isteyenler için oldukça<br />
şanslı ve hayata bakış açılarının genişleyebileceği<br />
bir yıl. Yeter ki yeniliklere<br />
“Evet” demeyi bilip, sınırlarınca hareket<br />
etsinler.<br />
BOĞA: Kemikleşmiş<br />
problemleri aynı<br />
bakış açısıyla çözmemiz<br />
mümkün değil.<br />
Finansal konular başta olmak üzere<br />
yeni yaklaşımları benimseyen, gücünün<br />
fazlalıklardan kurtulmak da olduğunu<br />
bilen Boğalar için muazzam güzellikle<br />
dönüştürücü bir yıl olabilir.<br />
İKİZLER: Yılın ilk<br />
yarısında ekonomik<br />
anlamda krizleri fırsata<br />
çevirebilirseniz, ikinci<br />
yarının çok daha bolluk içinde geçebileceği,<br />
ilişkiler arenasında ise sizin ilişkilere<br />
bakış açınızın değişmesiyle, güçlü<br />
ve güven odaklı ilişkiler yaşamanız da<br />
<strong>2019</strong>’un bonus’larından biri olabilir.<br />
YENGEÇ: Yılın gündem<br />
konuları Yengeç-Oğlak<br />
aksında gerçekleşeceği<br />
için, Yengeç burçları<br />
için <strong>2019</strong> bir karar<br />
zamanı diyebiliriz. Sağlıkları ve günlük<br />
koşuşturmaları açısından oldukça<br />
şanslı etkiler altındalar. Değişimi ne<br />
denli sükûnetle karşılarlarsa, o kadar<br />
güçlenebilecekleri bir yıl.. .<br />
ASLAN: Aşk ve çocuk<br />
konularında oldukça şanslı<br />
etkiler altında olduğunuz<br />
bir yıl. Ancak zodyağın en<br />
eli açık burcu olarak bilinen<br />
Aslan burçlarının bu yıl maddi konularda<br />
alma-verme dengesine özen göstererek<br />
ilerlemeleri oldukça önemli. İkili ilişkiler<br />
açısından da kendi sınırlarını koruyarak ilerledikleri<br />
sürece, parçası oldukları topluluklara<br />
liderlik edebilecekleri önemli bir yıl.<br />
BAŞAK: Yılın ikinci yarısı<br />
yatırımlarınızı gözden geçirmek,<br />
hayatınızda yavaş ama<br />
köklü değişimler yapabilmek<br />
adına oldukça güzel etkiler söz konusu.<br />
Yılın ortalarında ise hayat yolunu beraber<br />
yürüyebileceğiniz biriyle karşılaşmak, artık<br />
yürümeyen ilişkileri sonlandırmak adına da<br />
oldukça güçlü etkiler söz konusu.<br />
TERAZİ: Hayatında çalıştığı<br />
yerden yaşadığı yere kadar<br />
önemli değişiklikler yapmak<br />
isteyen Terazi burçları için<br />
oldukça güzel etkiler söz<br />
konusu. Çocuk sahibi olmak isteyen ya da<br />
hayattan zevk alabileceği alanları yeniden<br />
keşfetmek isteyen Teraziler için, kendilerini<br />
yeniliklere açık tutarlarsa oldukça güzel<br />
gelişmeler olabilir. Yine de maddi konularda<br />
alma-verme dengesine dikkat.<br />
AKREP: Maddi konularda<br />
yatırım yapmak, gereksiz ilişkilerden<br />
arınmak, hayatınızda<br />
yolunda gitmeyen ya da<br />
belirsizlik taşıyan konuları düzlüğe taşımak<br />
anlamında eğer enerjinizi etrafa dağıtmadan<br />
kendinizde toplayabilirseniz, oldukça güzel<br />
etkiler söz konusu olabilecek bir yıl.<br />
YAY: Jüpiter’in etkisiyle<br />
bu yıl en şanslı olabilecek<br />
burçlardan biri Yay’lar.<br />
Fakat Jüpiter’in büyüteç<br />
etkisini hatırlarsak, sizi<br />
hangi haleti ruhiye ile yakaladığı da oldukça<br />
önemli. Geçen yıldan aldığınız derslerle bu<br />
yıl hem ilişkiler arenasında, hem iş konularında<br />
güçlenebileceğiniz bir dönem söz<br />
konusu. Yine de özellikle yılın ortalarında<br />
para akışına dikkat etmekte fayda var.<br />
OĞLAK: Hayatınızda attığınız<br />
adımları ve kararları<br />
daha net belirleyebileceğiniz,<br />
köklü değişimleri kendi<br />
isteğiniz dâhilinde yaparak<br />
güçlenebileceğiniz bir yıl sizi bekliyor<br />
olabilir. Bu dönemde olduğunca enerjinizi<br />
kendinize yönelik konulara odaklı tutmak<br />
ise gelişim sürecini hızlandıracaktır.<br />
KOVA: Özgüveninizle<br />
bütün sorun gibi görünen<br />
olayların üstesinden gelebileceğiniz<br />
bir yıl. Fakat başa<br />
çıkamadığınız zamanlarda<br />
bir profesyonelden destek almak, süreçleri<br />
algılamanızda yardımcı olabilir. Yılın ilk<br />
yarısından sonra özellikle kariyer ile ilgili<br />
kalbinizin sesini dinlerseniz güçlü adımlar<br />
atabileceğiniz bir dönem.<br />
BALIK: Sevgili Balık’lar,<br />
eğer akan nehirle beraber<br />
hareket etmeyi kabul<br />
ederseniz, oldukça güzel<br />
sürprizlerin içinde kendinizi<br />
bulabileceğiniz bir süreç sizi bekliyor. Özellikle<br />
de uzunca zamandır kariyer anlamında<br />
kendi yolunu bulamamış Balık burçları için<br />
dönüştürücü etkiler kapıda.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 59
Advertorial<br />
İZOCAM:<br />
“Sessiz Şehirler” kurmak<br />
yalıtımla mümkün<br />
Şehir gürültüsü günümüzde hemen herkesin<br />
rahatsızlık duyduğu, insan psikolojisi<br />
üzerinde de olumsuz etkileri olan önemli<br />
sorunlar arasında yer alıyor. İzocam olarak<br />
“sessiz şehirler”e odaklanıyor ve hem şehir<br />
gürültüsünü en aza indirecek hem de bina<br />
genelinde uygulanacak çözümlerle daha<br />
yaşanılır kentler oluşturmak için çalışmalar<br />
yürütüyoruz.<br />
Gürültü, ardında bir kalıntı bırakmayan tek<br />
kirletici tipi ve önlenebilmesi için şehir planlamalarının<br />
buna göre yapılması gerekiyor.<br />
Şehirdeki akustik sorunların çözülmesinde<br />
önemli ilke, gürültü kaynakları ile sessizlik<br />
ihtiyaç ve talebindeki bölgelerin ayrılması.<br />
Gürültü kirliliğine karşı geliştirdiğimiz<br />
İzocam’a özgü “sessiz şehirler” söylemiyle<br />
sürdürdüğümüz bu çalışmalarda, her zaman<br />
vurguladığımız gibi “Multi Konfor Binalar”<br />
öne çıkıyor.<br />
Şehir gürültüsünün yarattığı stresten uzak<br />
durmak için alınabilecek önlemlerin başında,<br />
çokça zaman geçirilen yaşam ve çalışma<br />
alanlarında gürültüyü azaltmak geliyor.<br />
Gelişmiş şehirlerde insanlar zamanının yüzde<br />
90’ını kapalı alanlarda geçiriyor. Dışarıdan<br />
gelen şehir gürültüsü ile birlikte bina içinde<br />
oluşan gürültülere de önlem alınması gerekiyor.<br />
Evde hacimler arası ve sokak gürültüsü,<br />
fabrikalarda işçi sağlığı, ofislerde sessiz<br />
çalışma ortamları sağlayabilmek Multi Konfor<br />
şartlarıyla mümkün olabiliyor. Multi Konfor<br />
Bina şartları, bunlara ek olarak tiyatro, sinema,<br />
konser ve benzeri kültürel etkinliklerin<br />
sergilendiği yerlerde de doğru akustik uygulamalar<br />
ve ses geçirgenliğinin önlenmesi için<br />
de özel alanların korunmasına hizmet ediyor.<br />
Bu alanlarda istenen sessizliğe ulaşmada ise<br />
dış cephe yalıtımıyla birlikte yapıların çatılarında,<br />
iç duvar yüzeyleri, ara bölmelerinde ve<br />
katlar arasında doğru ürünlerle doğru yalıtım<br />
uygulanması önem taşıyor. İzocam olarak<br />
“sessiz şehirler” yaratmada etkili olan camyünü<br />
ve taşyünü ürünlerimizin ses yutucu<br />
özellikleriyle ses yalıtımı için iddialı çözümler<br />
sunuyoruz.<br />
İzocam olarak sağlıklı ve konforlu bir yaşam<br />
için “sessiz şehirler”in önümüzdeki dönemde<br />
giderek daha fazla önem kazanacağına ve<br />
konut sahipleri ile yöneticilerinin bu yöndeki<br />
çözüm arayışlarının yapılacak işler listelerinin<br />
üst sıralarında yer alacağına inanıyoruz.<br />
Daha önce karayolu, demiryolu ve havaalanları<br />
gibi ulaşım alanlarıyla şantiye, atölye,<br />
imalathane gibi tesisler ve eğlence mekânları<br />
için çevresel gürültü sınır değerlerini belirleyen<br />
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu amaçla<br />
konuyla ilgili ülkemizin seçkin akademisyenlerinden<br />
kurulu bir çalışma grubu eşliğinde<br />
şehir yaşantısının en önemli sorunlarından<br />
biri olan gürültü kirliliğine karşı binalarda kullanılan<br />
yalıtım sistemlerinin teknik kurallarını<br />
belirledi. Bu çalışma grubunda İzocam olarak<br />
biz de yer aldık ve görüş ve düşüncelerimizi<br />
aktarma fırsatı bulduk.<br />
Yönetmelik; her türlü yapı, bina, tesis ve<br />
işletmede insanları etkileyecek, binaların<br />
dışından veya içinden kaynaklanan gürültünün,<br />
kişilerin huzuruna, beden ve ruh<br />
sağlığına yapacağı olumsuz etkileri azaltmak<br />
amacıyla tasarım, yapım, kullanım, bakım ve<br />
işletim açısından uyulması gereken kuralları<br />
sıralıyor. İnşa edilecek resmi ve özel her<br />
türlü yapıyı kapsamı içine alan yönetmelik;<br />
bina, tesis ve işletmelerde insanları etkileyen<br />
ulaşım, sanayi, yapım ve insan kaynaklı<br />
gürültüler gibi dış çevre gürültüleriyle yapı<br />
içinde oluşan komşuluk gürültüleri, darbe<br />
sesleri, mekanik sistem ve servis ekipmanlarının<br />
gürültüleri ve cihazlardan yayılan mekanik<br />
titreşimlerin kontrol altına alınmasına<br />
yönelik önlemleri de içeriyor.<br />
Binalarda gürültüye karşı alınması gereken<br />
önlemler, akustik konularında mimari ve mekanik<br />
tasarım öğeleriyle yapı elemanlarından<br />
beklenen performans değerleri de yönetmelikte<br />
detaylı olarak tanımlanıyor. Yönetmeliğe<br />
göre, artık binalarda konuşma gibi doğrudan<br />
bitişik odalara iletilen sesin bu mekânlarda<br />
yaşayanları olumsuz etkilememesi adına ilave<br />
önlemler alınacak. Bu çerçevede, daireler<br />
arasında ses geçişinin önlenmesi için ayırıcı<br />
duvarlarda kullanılabilen, camyünü ve taşyününden<br />
oluşan farklı İzocam Mineral Yün Ara<br />
Bölme Levhaları önemli bir işlev üstleniyor.<br />
Bu tip ürünlerin duvarı ağırlaştırmadan daha<br />
hafif, esnemeye imkân sağlayan elemanlarla<br />
birlikte kullanımı, mekânları ayıran duvarlarda<br />
ses geçişini en aza indiriyor.<br />
Aynı şekilde, konut içinde yürüme gibi<br />
darbeyle yayılan sesin iletimini ve gürültü<br />
oluşturmasını engellemek için döşemelerde<br />
de belirli koşulların sağlanması gerekiyor. Bu<br />
amaçla İzocam Yüzer Döşeme Levhası adı<br />
altında ürettiğimiz mineral yün bazlı ürünler,<br />
özellikle kalın ve bas seslerin oluştuğu<br />
durumları en aza indirmeye olanak veriyor.<br />
Mevcutta bitmiş binaların renovasyonunda<br />
ise, döşeme yerine duvar ve tavana yerleştirilecek<br />
özel profiller sayesinde İzocam Kalibel<br />
ürünü, ses geçişlerinde azaltım sağlıyor.<br />
Benzer şekilde İzocam Mineral Yün Cephe<br />
Levhaları ve Camyünü Çatı Şilteleri de binaya<br />
dışarıdan ulaşan şehir gürültüsünü cephede<br />
sönümleyerek bina içine geçişini azaltıyor.<br />
Tesisattan kaynaklanan gürültü ve titreşimlerin<br />
yanı sıra yapı elemanları tarafından<br />
iletilen sesleri azaltmak için de binada duvar,<br />
döşeme, pencere gibi unsurlarda kullanılacak<br />
malzemelerin ses yalıtım özelliği önemli<br />
rol oynuyor. İzocam Camyünü Prefabrik<br />
Boru, bu tür titreşimlerin katlar aracılığıyla<br />
diğer katlara geçişinin kesilmesi ve tesisattan<br />
masif yapıya aktarılan titreşimlerin engellenmesine<br />
önemli katkı sağlıyor.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 61
Tiyatro<br />
Enis Fosforoğlu<br />
soruyor:<br />
İYİ MİSİN?<br />
PINAR BALTACI<br />
Usta tiyatrocu Enis Fosforoğlu, yepyeni bir<br />
oyunla <strong>Kadıköy</strong> sahnelerinde yerini aldı.<br />
Tek kişilik oyununda seyirciyle söyleşen<br />
Fosforoğlu, günlük yaşamımızda görünür<br />
hale gelen kültürel değişimlere, sosyolojik<br />
farklara, uzlaşma kültürünün gitgide azaldığı<br />
günümüz dünyasına çeviriyor yüzünü ve<br />
soruyor: “İyi misin?”<br />
‘İyi Misin?’ oyunu, yer yer draması olan ama<br />
çoğunlukla gülümseten bir orta kuşak stand<br />
up’ı olmasına rağmen gençler tarafından<br />
da ilgiyle izleniyor. Enis Fosforoğlu’na göre<br />
interaktif bir oyun, hatta sohbet... Son 30<br />
yıldır ülkemizde yaşanan değişimi günlük<br />
yaşamdan örneklerle anlatan Fosforoğlu,<br />
oyunu şu sözlerle özetliyor:<br />
YILLAR SONRA ‘DAHA DAHA<br />
NASILSIN?’ OLACAK<br />
“Sohbetimizin çoğunlukla kafayı öne doğru<br />
sallatarak onay verdirttiğini fark ediyorum.<br />
Bu oyun önemli, çünkü önümüzdeki<br />
yıllarda da devam ettireceğim. ‘İyi Misin?’,<br />
önümüzdeki yıllarda yerini ‘Daha Daha Nasılsın?’a<br />
bırakacak. Bugüne kadar böyle bir<br />
sohbet yapılmadı. Ben bir şekilde izleyiciyi<br />
de yoklamış oluyorum. ‘İyi misiniz?’ diye<br />
her sorduğumda kafalarını öne eğip, ‘Eh<br />
İşte’ diyen bir izleyici var karşımda. Ben konuşsunlar<br />
istiyorum. Söylesinler bana nasıl<br />
olduklarını. İyi ise neden iyi, kötü ise neden<br />
kötü... Fakat yine de verilen reaksiyonlar<br />
mesaj kokuyor. Doğru yerde doğru kahkaha,<br />
zaman zaman duygulanma hallerinden<br />
çok iyi anlıyorum nasıl olduklarını.”<br />
“BUGÜNÜN ŞARTLARINDA<br />
TİYATRO YAPMAK ZORLAŞTI”<br />
Oyunun yanı sıra bir de anılarını yazıyor<br />
Enis Fosforoğlu, Büyükada’da geçen kış<br />
günlerinde: “Anılarımı yazdığım kitabımın<br />
çalışmaları sürüyor. Onun dışında zaman<br />
zaman eğitimler veriyorum, hem kurumlarda<br />
hem de atölye bazında çalıştığım yerlerde.<br />
Kurumlara verdiğim eğitimler daha çok<br />
kendini ifade, diksiyon ve doğaçlama gibi<br />
alanlardan oluşuyor ve her mesleğe hitap<br />
ediyor. Oyuncu olmak isteyenlerin ise zaten<br />
yanında durup, her zaman yönlendiriyoruz.<br />
Tüm bu eğitimler çok önemli. Şunu <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> Dergisi’ne gönül rahatlığı ile söyleyebilirim<br />
ki; 1980’den beri on-onbeş kişilik<br />
kadrolarla oyun hazırlıyorum, fakat şu anki<br />
ekonomik zorluklarla o tarz bir tiyatro ile<br />
ayakta kalmak zorlaştı. Bu süreci ben de<br />
halkla söyleşerek değerlendiriyorum.”<br />
“OYUNCULUK, İNANÇ VE<br />
DİRENÇ GEREKTİRİR”<br />
“Tiyatrocu gençlere neler söylemek istersiniz?”<br />
şeklindeki sorumuzu ise büyük bir<br />
ciddiyetle cevaplıyor Fosforoğlu: “Böyle<br />
bir dönemde tiyatrocu olmak için büyük<br />
bir aşka sahip olmak gerekir. Hiçbir büyük<br />
aşk, eleştirilemez ve engellenemez. Böyle<br />
bir sevdası olan gençlere yardım ediyor<br />
ama tavsiye etmiyorum. Kültür sanatla<br />
uğraşmak bir çiledir, hele ki bu dönemde.<br />
Oyuncu olmak gerçek bir inanç ve direnç<br />
gerektirir. Tabii bu aşamada kolayca ünlü<br />
olmak isteyen kişilerden değil, sanatçılığı<br />
seçecek kişilere sesleniyorum.”<br />
“KADIKÖYLÜ OLMAK BİR KİMLİKTİR,<br />
UNUTULMAZ”<br />
Yaşadığı birtakım sağlık problemleri nedeniyle<br />
bir süre önce trafikten uzak kalmak<br />
ve oksijeyene doymak için Büyükada’ya<br />
yerleşen usta oyuncu; “Ben şu sıralar Ada<br />
görünümlü Modalıyım’ diyor ve ekliyor: “Bir<br />
süre Ada’da yaşayacağım. Fakat şunu belirtmeliyim<br />
ki, <strong>Kadıköy</strong>lü olmak bir kimliktir ve<br />
asla unutulmaz. Ada’ya dinlenmeye ve kitabımı<br />
yazmaya gittim. Oyunun olduğu günler<br />
<strong>Kadıköy</strong>’e gelip, tekrar Ada’ya dönüyorum.<br />
Ülkemizde yaşanan değişimden payını her<br />
yer alıyor. <strong>Kadıköy</strong>’ü bu anlamda soyutlamıyorum<br />
ama son kalelerden biri olduğunu<br />
da kabul etmemiz lâzım. Onun için hâlâ<br />
<strong>Kadıköy</strong> bizim umudumuz diyebiliyorum.”<br />
62 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
‘Anlarla Yüzleşme’nin<br />
adresi bu resimler!<br />
PINAR BALTACI<br />
Daha önce birçok kişisel ve karma sergiye katılan Ressam<br />
Türkmen Alkan, yepyeni bir kişisel sergiyle <strong>Kadıköy</strong>lü sanatseverlerin<br />
karşısına çıktı. “Anlarla Yüzleşme” temasıyla<br />
sergilenen resimleriyle köy yaşamından izler sunan sanatçı,<br />
bizleri yüzleşme duygusunun gerçekliğiyle yüz yüze<br />
bıraktı. Çocukluğunda yaşadığı olaylar ve mekânlardan<br />
beslenen Alkan’ın üretimlerinde, doğanın sanata yansıyan<br />
yüzünü tüm çıplaklığıyla görmek mümkün.<br />
“KLASİK TARZDA<br />
RESİMLER YAPIYORUM”<br />
İlkokul çağlarına kadar Sivas’ın bir köyünde<br />
büyüyen Türkmen Alkan, eğitim<br />
hayatına giriş yapabilmek için o yıllarda<br />
köyden ayrılarak önce seramik eğitimi,<br />
ardından ise Marmara Üniversitesi Atatürk<br />
Eğitim Fakültesi’nde resim eğitimini<br />
tamamlar. Yaklaşık 2,5 yıl Kasım Koçak<br />
Atölyesi’ne bağlı olarak çalışan Alkan,<br />
şu anda Aysu Koçak Resim Atölyesi’nde<br />
faaliyetlerine devam ediyor. Genellikle<br />
klasik tarzda resimler yaptığını ifade<br />
eden sanatçı; “Resimlerim figüratif<br />
desen ağırlıklı. Eserlerimde çocukluğum<br />
besliyor beni. Özellikle de köydeki<br />
yaşamım ve ardından çocuk yaşta yatılı<br />
okullarda deneyimlediklerim” dedi.<br />
“YAŞADIĞIM BAZI OLAYLAR RESİMLERİME YANSIDI”<br />
Resimlerinde aynı zamanda doğa, kadınlar ve çocukların<br />
fazlasıyla yer bulduğunu belirten Ressam Alkan; “Hayatımda<br />
yaşadığım bazı olaylar da resimlerimde yer buldu.<br />
Babamın ölümünde mezarlıktan dönerken ayağımın<br />
önünde bir sığırcık düşüp öldü. O andan sonra ölü sığırcıkları<br />
resmetmeye başladım. Bir diğer resmim ise annemin<br />
ölümünden sonra ortaya çıktı. Onun gidişini resmettim.<br />
Ölüm giden için aydınlık, kalanlar için ise karanlıktı benim<br />
gözümde” şeklinde konuştu.<br />
“TOPLUM SANATÇILARIN AYNASIDIR”<br />
Sanatçıların yaşam içerisinde sanatı kişilere öğretmek gibi<br />
bir misyonunun olduğunu aktaran Alkan, toplum-sanatçı<br />
ilişkisine dair şunları aktardı: “Bizler toplumdan kopuk<br />
olamayız. Toplum bizim aynamız, bizler de toplumun sosyolojik<br />
yapısı içerisinde yer alıyor, toplumsal problemlerden<br />
etkileniyoruz. Sanat benim için esasında özgürlüğü ve<br />
gelişmeyi ifade ediyor. Ortaya koyduğum her yeni ürünle<br />
biraz daha geliştiğimi hissediyorum. Bu gelişmişliğe şöyle<br />
somut bir örnek verebilirim; bir çakırdikeni çizecektim,<br />
görebilmek için köyüme gidip dikenlerin çıkmasını beklemiştim.<br />
Hatta Yaşar Kemal’in kitaplarında anlatıldığını<br />
öğrenip tüm kitapları okumuş, yazarın betimlemelerinden<br />
de faydalanmıştım. Farklı alanlar işte bu anlamda kol kola<br />
giriyor bazen.”<br />
MECBUREN VEDALAŞIP, BÜYÜMEYE BAŞLAYANLARA...<br />
Türkmen Alkan’ın ‘Anlarla Yüzleşme’ isimli sergisinde<br />
sanatseverlerin karşısına çıkan resimlerini çok öncesinde<br />
atölyesinde görme fırsatı yakalayan Yazar Kıymet Erzincan<br />
Kına, ressamın çalışmalarına dair samimi bir yazı kaleme<br />
aldı. Kına, yazıda şu ifadelere yer verdi: “Hani bazen olanla<br />
öleni kabul etmekten öte bir şey gelmez ya elinizden. Hani<br />
vakitli tutulan yaslarla yüzleşmeyi öğrenirsiniz ya yaralarınızla.<br />
Hani yaranın panzehrini de bulursunuz ya yine kendi<br />
özünüzde. Hani unutmamayı göze alıp, yücelerden bakıp<br />
affederseniz ya tüm olanları ve mecburen vedalaşırsınız ya<br />
ölenlerle. Hani o zaman büyümeye başlarsınız ya asıl. İşte<br />
o anları gördüm Türkmen Alkan’ın resimlerinde.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 63
Sahne Sanatları<br />
Mütevazi bir<br />
tiyatro şöleni:<br />
CADI AVI<br />
KADİR İRFAN YALIN<br />
Efendim, bundan sonra her sayımızda <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün<br />
tiyatrolarından birini sizlere tanıtmaya çalışacağım. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
kendi dar imkânlarıyla, zor şartlarda ve ara sıra da<br />
yalnız bırakılmış duygusu yaşayarak mücadele eden o kadar<br />
çok sayıda kararlı, iyi niyetli ve yaratıcı genç tiyatro toplulukları<br />
var ki! Mütevazı şartlar dâhilinde üretiyorlar, günlerine,<br />
aylarına mal olacak şekilde çalışıyorlar. İstedikleri şeyler<br />
basit; ilgiyi, isteği ve alkışlarımızı onlardan esirgememek. Her<br />
ne kadar gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında tiyatro sayımız<br />
son derece yetersiz olsa da <strong>Kadıköy</strong>, ülkemiz şartları içinde<br />
tam bir tiyatro cenneti. Amatör tiyatroların hayat bulduğu,<br />
tiyatro yapma sevdası yaşayanların buna imkân yaratabildiği<br />
ve genç tiyatroların yeşerdiği bir vaha.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Emek Tiyatrosu, tiyatronun her yerde yapılabileceğinin<br />
ve her ortamda sahne ile seyircinin kaynaşabileceğinin<br />
bir örneği. İş yeri olarak yapılmış bir mekânın, yaratıcı<br />
tasarım ve mütevazı dizayn ile pekâlâ tiyatro sahnesi olabileceğini<br />
gösteriyor. <strong>Kadıköy</strong>’ün merkezinden biraz uzakta,<br />
Hasanpaşa’da olmasının bence olumlu yanları var. Ankara<br />
asfaltına, metrobüse ve metroya yakın. Araba ile gelenlerin<br />
yakın yerlerde park yeri bulabilmeleri zor değil. Zaten<br />
güzel bir havada, çıkışta oyunu düşünerek <strong>Kadıköy</strong>’e doğru<br />
yürümeye karar verseniz bile, sahneleri tam bitiremeden<br />
iskeleye varacağınızı düşünüyorum. Belki de “Tiyatro<br />
hayattır” sözünü yürüyerek yaşar, yaşatırsınız.<br />
Sizlere bu yazımda izlenimlerimi yazacağım “Cadı Avı”<br />
oyunu, bir Shakspeare düzenlemesi. Shakspeare’in “Venüs<br />
ile Adonis” şiiri ve sonelerinden Engin Alkan tarafından<br />
uyarlanan bu oyunun hikâyesini Talat Sait Halman çevirmiş.<br />
Oyunun arka planında ve siyah bir tülün ardında her<br />
daim kendini hissettiren müziğin orkestra düzenlemesi ise<br />
Altuğ Kutluğ’a ait. Cadı Avı’nın dramaturgluğunu Sinem<br />
64 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sahne Sanatları<br />
Özlek, ışık biçimini Cem Yılmazer, kostüm<br />
tasarımını Candan Seda Balaban ile Selin<br />
Ölçen, koreografisini Senem Oluz, dekor<br />
tasarımını da Serkan Kavurt üstlenmiş.<br />
Baksanıza, sahne açıldığında sizin karşınıza<br />
gelen yoğunlaştırılmış çabanın içinde kaç<br />
sanatçının ne büyük emekleri var.<br />
Oyuna girmeden önce okuduğum “Bizim<br />
kadınlığımız kadimdir. Mücadelemiz, aşkımız,<br />
gücümüz kadimdir. Eh, ne de olsa ana<br />
Tanrıçayız biz ve sahnedeyiz” sözleri, beni<br />
güzel bir oyunun beklediği düşüncesini<br />
zihnimde zaten oluşturmuştu. Yani giderken<br />
bile içimden bir ses, bugün dünyanın dört<br />
bir köşesinde on binlerce kez uyarlamalarla<br />
seyirci karşısına çıkan William Shakspeare<br />
oyunlarından birini cesaretle sahneye<br />
koyan bu genç ekibin başarılı bir oyun sahneye<br />
koyacağını söylüyordu. Yanılmadım<br />
da! Açık söyleyeyim; hazzım, beklentilerimin<br />
üstündeydi.<br />
Oyunun başında geçen toprağın insanı değil<br />
de, insanın toprağı yönettiği sözü, sanki<br />
tarım devrimi eleştirisi içeriyordu. Artık<br />
daha sık karşımıza çıkan yerleşikliğin insanı<br />
kendi içine hapsettiği ve özgürlüğünü<br />
elinden aldığı düşüncesiyle başladı benim<br />
için oyun. “İster av ol, ister avcı, avlanmanın<br />
adı ölümdür” dizesi de bana sanki insanın<br />
yerleşiklik adına doğayı ve tüm canlıları<br />
sömürdüğü anlamını düşündürttü. Oyuncuların<br />
birlikte söyledikleri özgün şarkılarda<br />
geçen “Benim koruduğum yaşamdır, ölüme<br />
karşı” sözü de aklımda “Cadı Avı” oyununun<br />
içimde kurduğu iskeleler sayesinde düşüncelerimin<br />
inşasına başladığını gösteriyordu.<br />
Oyun, kan dökmeyi değil, sevgiyi gösteriyordu<br />
açıkça. Barış dilemenin acizlik olmadığı,<br />
barış istemenin ardındaki enerjinin zalimin<br />
kaba kuvvetinden daha güçlü olduğu vurgulanıyordu.<br />
Sadece bu kadar değil, oyun<br />
içinde geçen ve ardında çok geniş felsefi<br />
derinlikler içeren o kadar çok çarpıcı sözler<br />
var ki! Acaba diyorum, bir kere daha gitsem<br />
mi! Mesela “Cellâdının şanına yakışır bir av<br />
olmak” lafı, bir anda kavranamayacak kadar<br />
içerikli geldi bana. Üzerinde ne kadar emek<br />
verilmiş sözler bunlar. “Güzel ve çirkinlik<br />
eşit yaratılmıştır” denildiğinde, diyalektik<br />
felsefenin “Her şey karşıtıyla var” yasasını<br />
düşünmeden edemedim. Doğa yasalarının<br />
ve evrenin yanılmaz gücü içerisinde, güçlü<br />
ile zayıf, iyi ile kötü, bilgi ile bilgisizlik gibi<br />
karşıtlar aslında yan yana, iç içe yaşıyordu<br />
sanki. Biri olmadan diğeri olamayacağı<br />
gibi! Ve bu oyuna bu ilhamı veren William<br />
Shakspeare’in ölümünün üstünden geçen<br />
400 yıla rağmen hâlâ düşünceleri ile yaşadığını<br />
hissetmek, ölümsüzlüğün bu olduğunu<br />
düşünmek ve önünüzde akıp giden oyunu<br />
izlemek...<br />
Oyundan sonra eve gidene dek düşündüğüm,<br />
kendime sorduğum sorulara yanıt<br />
alamadığım tümce yine oyundan kalmaydı.<br />
İktidar hep kötülerde... Nasıl olur da savaş<br />
yerine barış, sevgi yerine nefret, güzellik yerine<br />
çirkinlik egemen olur? İnsanlık tarihinin<br />
binlerce yıldır çözüm bulamadığı bu denklem,<br />
oyundan bana kalan bir öz düşünce<br />
diyecektim ki, aklımı asıl kurcalayanın<br />
“Her bahar tomurcuklanan tohumda umut<br />
vardır” olduğuna karar verdim ve rahatladım.<br />
Yine de bu ekibin yaşadığı önemli bir<br />
olumsuzluğu sizlerle paylaşmak istiyorum.<br />
Mars rolünü canlandıran Emre Yetkin, çok<br />
kısa bir sürede bu yükü üstlenmiş. Çünkü<br />
bu oyunda ilk yola çıkılan Cenk Verdi, sosyal<br />
medya paylaşımları yüzünden Ağustos<br />
ayından bu yana hapiste. Oyunun alacağı<br />
her alkışın Cenk’e moral ve güç vereceğini<br />
bilerek izleyin ve alkışlayın.<br />
Efendim, <strong>Kadıköy</strong> Emek Tiyatrosu sahnesinde<br />
sahnelenen “Cadı Avı” isimli oyunu<br />
şiddetle tavsiye ediyorum. Gidin, mütevazi<br />
koşullarda da olsa, yaşanan ve yaşatılan<br />
sanatın büyük bir gücü olduğunu görün.<br />
Başarılı oyunun başarılı oyuncularını<br />
alkışlarken, arka planda emeği olanları<br />
unutmayın. Ve tiyatronun toplumlara açtığı<br />
kapıdan sızan ışığı fark edin, bu ışığa kendinizi<br />
bırakın.<br />
Amatör bir tiyatro sever ve bir koleksiyoner<br />
olarak güzellikleri biriktirmenizi dilerim...<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 65
Kültür-Sanat<br />
Münevver Gökkaya:<br />
İnsanların<br />
kalbine yazarak<br />
dokunuyorum<br />
PINAR BALTACI<br />
Uzun yıllar finans sektöründe çalışmasının ardından yazarlığa<br />
adım atan Münevver Gökkaya, duyguların dışavurumu<br />
olarak gördüğü yazma eylemine bireylerin yalnız olmadıklarını<br />
göstermek için başladığını ifade ederek; “İnsanların<br />
kalbine dokunmayı yazarak öğrendim” diyor.<br />
1969 senesinde Ankara’da dünyaya gelen yazar Münevver<br />
Gökkaya, Hacettepe Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu.<br />
1992 yılından bu yana İstanbul’da yaşayan yazar, aynı<br />
zamanda Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde<br />
eğitimine devam ediyor. Uzun yıllar finans sektöründe<br />
çalıştıktan sonra, annesinin kanser hastalığına yakalanmasıyla<br />
hayatının bambaşka bir evreye girdiğini belirten<br />
Gökkaya, o günden bu yana duygularını dışa vurmak adına<br />
yazmaya başlıyor: “Tabii ki ille de hayatımızda bir dönüşüm<br />
olması için her zaman sert virajlara ihtiyaç yok ama benim<br />
ki öyle oldu. İçimden gelenleri yavaş yavaş yazıya döktüm.<br />
Zaten çocukluğumdan bu yana her zaman çok fazla kitap<br />
okurdum, fakat sonrasında beni iyileştiren yazmak oldu.<br />
Duygularımı bu şekilde dışa vurmak istedim.”<br />
“HAYATIN MATEMATİĞİNİ DAHA ÇOK SEVDİM”<br />
Daha önceki işinin duygu yoksunu olduğunu ve finans<br />
sektöründe her zaman iki kere ikinin dört ettiğini aktaran<br />
yazar, şunları dile getiriyor: “Sonraları anladım ki hayatın<br />
matematiği hiç de öyle bizim hesap ettiğimiz gibi değil. Bazen<br />
iki kere ikiyi büyük bir coşkuyla beş-altı yapıyorsunuz,<br />
bazen ise sadece kendiniz tercih ettiğiniz için o sonuç dört<br />
olarak kalıyor. Dolayısıyla ben hayatın matematiği ile ilgilenmeyi<br />
daha çok sevdim. Kelimelerin çok büyülü ve güçlü<br />
olduğunu fark ettiğimden bu yana kelimeleri kovalıyorum.”<br />
KİTAPLARIMDA GERÇEKLİKLE<br />
YÜZLEŞTİRİYORUM<br />
İlk yazma, kendi deyimiyle emekleme<br />
sürecindeki üretimlerine yer verdiği<br />
kitabı ‘Hayat Kaçtı İçime’ ve daha da olgunlaştırdığı<br />
yazarlık sürecinin ardından<br />
kaleme aldığı ‘Seni Görüyorum’ isimli<br />
iki kitabı bulunan Münevver Gökkaya,<br />
kitaplarına dair şu bilgileri paylaşıyor:<br />
“İkinci kitabım Seni Görüyorum’da ufak<br />
hikâyeler yer alıyor. Şimdilerde ise üçünkü<br />
kitabımı yazıyorum, onda da roman<br />
tadında kadın hikâyelerini bulmak mümkün<br />
olacak. Yer vereceğim tüm kadın<br />
hikâyeleri kurgu, fakat ben kitabımda<br />
okurlarımı gerçekte de öyle kadınlar<br />
olduğu gerçekliğiyle yüzleştireceğim.<br />
İnsan esasında bildiğini, duyduğunu,<br />
gördüğünü yazıyor<br />
bir noktada. Bu gördüğümüz<br />
ve sadece<br />
yüzeysel olarak bakıp<br />
geçtiğimiz hikâyeleri<br />
alıp, çıkarmak<br />
istiyorum bulundukları<br />
yerlerden.<br />
İleriki yıllarda ise şu<br />
an hâlâ eğitimini<br />
aldığım sanat tarihi<br />
ve tarihin bir araya<br />
geldiği yaşanmış<br />
hikâyeleri kaleme<br />
alacağım.”<br />
“Türkiye’de sanat tarihi<br />
okumanın ve bilmenin<br />
çok önemli olduğunu<br />
okula girdikten sonra<br />
fark ettim. Üstünde<br />
yaşadığımı vatanımız,<br />
katman katman iç içe<br />
geçmiş muhteşem bir<br />
tarihe sahip. Her katmandan<br />
başka başka<br />
şeyler çıkıyor. Bunun<br />
önemini de kavramak<br />
gerektiğini düşünüyorum.”<br />
66 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Özel Haber<br />
Atatürk’ün ölmez eseri Nutuk’un<br />
1927 yılına ait altın varaklı ilk taş<br />
baskısı (R.Sertaç Kayserilioğlu<br />
koleksiyonu)<br />
R. Sertaç Kayserilioğlu’ndan<br />
10 Kasım Özel Sergisi<br />
GÖZLERİNİ KAPADI,<br />
BÜTÜN DÜNYA AĞLADI<br />
Dergimiz Yayın Kurulu Üyesi, Araştırmacı-Yazar ve Koleksiyoner<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu, Ulu Önderimizin 80. ölüm<br />
yıldönümünde özel koleksiyonunda yer alan Ata’mıza ait<br />
obje ve dokümanlarını “Gözlerini Kapadı, Bütün Dünya<br />
Ağladı” isimli sergisi aracılığıyla ziyaretçileriyle buluşturdu.<br />
Tepe Nautilus AVM’nin sergi katında gerçekleşen sergiye<br />
gösterilen ilgi hayli yoğun oldu.<br />
Kayserilioğlu’nun özel arşivindeki yaklaşık 300-400 parça<br />
obje ve dokümandan oluşan sergide; Ata’mıza ait ıslak<br />
imzalı askeri özel yazışmalar, özel askeri mektuplar, Ata’nın<br />
özel not defteri, kartviziti, kokartları, Atatürk’ün sevgilisi<br />
Madam Corinne ve Fikriye Hanım’la yazıştığı mektup ve<br />
antiyeler, vefat haberli ilk gün gazeteleri, İstanbul/Ankara<br />
cenaze tören fotoğraf asılları, onu yansıtan birçok görsel<br />
malzeme eşliğinde geniş bir biçimde sunuldu.<br />
MÜHİM OLAN HALK İLE PAYLAŞMAK<br />
Koleksiyoner olarak mühim olanın toplamak değil, halk ile<br />
paylaşmak olduğunu vurgulayan Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />
Sergide yer alan Ata ölüm ilanlı ilk baskı gazeteler, Ata’ya<br />
özel yazışmalar, ephemeralar, Atatürk ve Bayrak baskılı eski<br />
tebrikler, vb...<br />
şunları söyledi: “Vatan gibi, bayrak gibi, Atatürk gibi öyle<br />
ögeler vardır ki, bunlar millete mâl olmuş değerlerdir ve<br />
paylaşılmaktan öte bir şey yapılamaz. Dolayısıyla bu sergi<br />
de bana verilmiş bir görevdir aslında. Yüzlerce sergi açtım.<br />
Ne var ki Çanakkale Savaşı Sergisi, 10 Kasım Sergisi ya da<br />
Cumhuriyet Sergisi, benim için çok daha başka anlamlar taşımakta.<br />
Çünkü içinden vatan, bayrak ve Atatürk geçmekte...<br />
Gözlerini Kapadı<br />
Bütün Dünya<br />
Ağladı isimli<br />
anlamlı sergiye<br />
gösterilen ilgi<br />
oldukça yüksekti.<br />
Bizler, Ulu Önder Atatürk’ün yaptığı inkılâpların her zaman<br />
bayrağımızla bütünleşeceğini, onun kurduğu Cumhuriyet’in<br />
ise her zaman ışığımız olacağını bir kez daha<br />
tekrarlıyor, bu vatan için kanını canını vermiş tüm şehit ve<br />
gazilerimizin aziz hatıraları önünde bir kez daha saygıyla<br />
minnetle eğiliyoruz. Ruhları şad, kefenleri al bayrak,<br />
mekânları cennet olsun.”<br />
68 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
BÜMED Merak Eden Çocuk Okulları’nın<br />
sosyal sorumluluk projeleri hız kesmiyor<br />
BÜMED Merak Eden Çocuk Okulları’nda eğitim ve sosyal duygular paralel olarak ilerliyor.<br />
BÜMED MEÇ, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki danışmanlarıyla<br />
birlikte yürüttüğü çalışmalarla eğitim kalitesini her geçen<br />
gün ileriye taşımanın yanı sıra, öğrencileriyle birlikte yürüttüğü<br />
sosyal sorumluluk projeleriyle de eğitimdeki farklılığını<br />
ortaya koymaya devam ediyor. Günümüzde eğitimin yanında<br />
paylaşımcı, değerlerine sahip çıkan, sevgi dolu bireyler<br />
yetiştirmenin de öneminin farkında olan BÜMED Merak<br />
Eden Çocuk Okulları, her yıl oluşan öğrenci gruplarıyla birlikte<br />
pek çok farklı projeyi eş zamanlı olarak yürütüyor.<br />
Bu yılki projelerden biri olan ‘Yeni Yıl Onlar İçin de Gelsin’<br />
ile hayvan dostları için Çak Bir Pati Hayvan Barınağı<br />
eşliğinde ortak bir çalışma yürüten öğrenciler, hem hayvan<br />
sevgisini vurgulamak, hem de onların kum ve mama<br />
ihtiyaçlarına önemli bir katkı sağlamak adına kolları sıvadı.<br />
Merak Eden Çocuk Moda İlkokulu 3. sınıftan 5 öğrencinin<br />
liderliğinde, Çak Bir Pati Barınağı’nda yaşayan dostlarımıza<br />
yılbaşı hediyesi vermek üzere hazırlanan projede öğrenciler,<br />
kendileri şekillendirdikleri projelerini başlangıcından<br />
bitişine kadar her anı ile oluşturmanın mutluluğunu yaşadı.<br />
Öğretmenlerinin destekleriyle oluşturdukları planlarını<br />
gün be gün takip eden öğrenciler, gerek projenin oluşturulmasında<br />
gerek duyuru aşamasında gerekse toplanan yardımların<br />
barınağa iletilmesinde büyük bir özveri ile çalıştı.<br />
SOKAK KEDİLERİNE SICACIK YUVA<br />
Sadece Çak Bir Pati Barınağı ile yetinmek istemediklerini<br />
ifade eden öğrenciler, Görsel Sanatlar öğretmenlerinin<br />
desteğiyle sokak kedilerine ev yapmak için de yola çıktı.<br />
İki hafta süren itinalı çalışmalar sonunda kedi evlerini<br />
tamamladılar. Özellikle yaşadığımız kış döneminde sıcak<br />
bir yuvaları olsun istedikleri sokak kedileri için hazırlanan<br />
evler, öğrencilerin belirlediği alanlarda yerlerini aldı.<br />
Büyük bir özveri ve mutlulukla yürüttükleri projelerin devamının<br />
geleceğini belirten MEÇ öğrencileri; kaliteli yaşamın,<br />
aldıkları eğitimin yanı sıra yaşadıkları toplum için çalışmakla<br />
da oluştuğunun bilinciyle büyümeye devam ediyor.<br />
BÜMED MEÇ<br />
Moda Anaokulu–İlkokulu<br />
Caferağa Mah. Sivastopol Sokak No: 7 <strong>Kadıköy</strong>-İstanbul<br />
T: 444 5 MEÇ (632) // www.mecokullari.k12.tr<br />
PROJE BÜYÜK DESTEK GÖRDÜ<br />
Yeni bir yıla güzel başlamanın sokak hayvanlarının da hakkı<br />
olduğunu düşünen öğrenciler, hayvan dostlarımızın kum<br />
ve mama ihtiyaçlarına önemli ölçüde destek vermenin<br />
mutluluğunu yaşadı. Moda yerleşkesinin öncülüğünde tüm<br />
BÜMED Merak Eden Çocuk Okulları yerleşkelerinden gelen<br />
desteklerin yanı sıra dışarıdan da istedikleri ilgi ve desteği<br />
gören MEÇ öğrencileri, son olarak topladıkları tüm ürünleri<br />
birleştirerek, barınağa ulaşmasını sağladı.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 69
Sanat<br />
Mehmet Akkaya:<br />
Derdi olmayanın<br />
kelamı da olmaz!<br />
VECDİ UZUN<br />
Kendince neyi önemsiyorsa, neyi anlatmak ve altını çizmek istiyorsa<br />
o dönem onu resmeden, sanat yolculuğunda çalışmalarını<br />
seriler halinde üreten Mehmet Akkaya, bu sayımızdaki ressam<br />
konuğumuz. Sanatı “ulaşılmaz bir ideal” olarak gören Akkaya ile<br />
röportajımızın ayrıntıları için buyurunuz...<br />
Yaşam ve sanat süreçlerinizi<br />
anlatır mısınız?<br />
1972 Burdur doğumluyum. İlk, orta ve lise yıllarım Burdur’da<br />
geçti. 1990 yılında çocukluk hayalim olan sanat eğitimini almak<br />
için girdiğim yetenek sınavını kazanarak, Gazi Üniversitesi Gazi<br />
Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde sanat eğitimi aldım. 1994<br />
yılında mezun oldum ve resim öğretmeni olarak atandım. Adıyaman,<br />
Hatay ve Kırıkkale’de çalıştım. 2002 yılından itibaren de<br />
Aydın Güzel Sanatlar Lisesi’nde heykel ve resim eğitimcisiyim.<br />
2009 yılında Aydın’da tamamen kendi çabalarımla yıkılmaya yüz<br />
tutmuş eski bir Aydın evini restore ederek, Makkaya Sanat Evi’ni<br />
oluşturdum. Sanat bir duyarlılıklar uğraşı olup, ben de sosyal<br />
sorumluluklarımın farkındaydım. Burada önce ücretsiz resim<br />
kurslarına başladım. Güzel sanatlar yetenek sınavlarına öğrenciler<br />
hazırladım. Fotoğraf sitesi “Fotono1” ile işbirliği yaparak,<br />
fotoğraf kursları açtık. Daha sonraki dönemlerde ise özellikle<br />
sosyal medyayı kullanarak, ulusal bazda iki ayrı projemiz oldu.<br />
Bunlardan ilki, “Geleceğimi Boyamak İstiyorum” kampanyası ile<br />
özellikle doğuda ve mahrumiyet bölgelerindeki çocuklarımıza<br />
yardımsever dostlarımızdan topladığımız sanat malzemelerini<br />
ulaştırarak, kendi çapımızda bir hareket yaratmaya çalıştık. Bu<br />
kampanyada sponsorlarımız aracılığıyla sağladığımız sanat<br />
malzemeleri, hayallerini boyasın diye o minik ellere ulaştı.<br />
Yürüttüğümüz ikinci projemiz ise Fikret Otyam Sanat Kitaplığı.<br />
Bu projede hedefimiz, atölyemizde oluşturduğumuz kitaplıkla<br />
gençlerimizin sanat eğitimine geniş kaynak oluşturmaktı. Şu an<br />
itibarıyla üç bini aşkın sanat içerikli kitap, cilt, broşür ve kataloglarla<br />
minik bir kütüphane oluşturduk. Projemiz devam etmekte<br />
olup, sizin aracılığınızla genç sanatçılara katkı sunmak isteyen<br />
sanat dostlarına duyurmaktayım. Bunların dışında “Wiacamp”<br />
(Uluslararası Sanatsal Orman Kampı) düzenleme komitesinde<br />
70 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
başkan yardımcılığı sıfatı ile katkı sundum.<br />
Uluslararası Tepecik Kültür Sanat Festivali’nin<br />
sanat danışmanlığı ve sergi küratörlüklerini<br />
yaptım. “Uluslararası Balkanlarda<br />
Kültürel Buluşma” etkinliklerinin organizasyonunda<br />
aktif olarak çalıştım.<br />
Resminizi nasıl tanımlayabilirsiniz?<br />
Resmimi nasıl tanımlarım, aslına bakarsanız<br />
ben zaten o tanımı boyayarak<br />
yapıyorum. Sanat zaten bir ifade biçimi<br />
değil mi? Malzeme sadece amaç olarak var.<br />
Bu anlamda çalışmalarımda malzemeler<br />
ve teknikler konusunda hiçbir takıntım<br />
yok. Buradaki tek kuralım, malzemenin<br />
anlatıma katkı sunması. İfadeyi güçlendiren<br />
ve destekleyen her şey, araç olarak<br />
çalışmaya girebilir. “Kökler” serisi resim<br />
çalışmalarımda bunun örneklerini çok daha<br />
net görebilirsiniz. Eserlerimizde malzeme<br />
olarak çuha, Amerikan bezi, ip parçaları,<br />
kuş tüyleri, kâğıt parçaları, ıslak mendil, bitki<br />
lifleri vb. kullanıyorum. Zaman zaman da<br />
atık kâğıtlardan kendi kâğıdımı imal ederek,<br />
malzemenin farklı imkânlarını keşfetmeye<br />
çalışıyorum. Bu ürettiğim yüzeyler üzerine<br />
de renk veren her şeyi kullanabilirim.<br />
Yağlıboya, akrilik boya, suluboya, her türlü<br />
kalem boyalardan öte yeri geldiğinde kök<br />
boyalar, hatta kahve veya çay gibi resimle<br />
alakasız maddeleri de sadece renk verdiği<br />
için resmimde kullanabilirim.<br />
Sanat yolculuğumda çalışmalarımı seriler<br />
halinde üretiyorum. Bir ömür nasıl sabit ve<br />
aynı kalalım? Evrendeki her şey değişirken<br />
bu düzenden bağımsız kalmamız mümkün<br />
mü? Kendimce neyi önemsiyorsam, neyi<br />
anlatmak ve boyamak, neyin altını çizmek<br />
istiyorsam, o dönem onu resmediyorum.<br />
Makkaya’yı tanımlamak isteyen, bu yolcuğunu<br />
bir bütün halinde izlemelidir.<br />
Sanatta özgünlük konusundaki<br />
düşüncelerinizi açar mısınız?<br />
Sanat tabi ki özgün olmalıdır. Derdi olmayanın<br />
kelamı da olmaz. Söyleyecek, anlatacak<br />
bir şeyin varsa konuşursun. Sanatçı insan<br />
da diyecek sözü olan insandır. Her şey<br />
fikirle başlıyor, sonrasında zaman içinde<br />
üslup oluşuyor. Sanat, sanatçının kendine<br />
has, kendi dilince, kendi sesinden, kendi<br />
türküsünü söylemesidir. Sanat başka türlü<br />
bakabilmek, görebilmek ve aktarabilmektir.<br />
Maalesef ülkemizde çoğunlukla konu<br />
ressamları var. Kendini tekrar ile takılıp<br />
kalmışlar. Özgünlük konusunda en iyi örnek<br />
Van Gogh’tur. Natürmort da yapsa, peyzaj<br />
da, ya da portre de, ne boyarsa boyasın<br />
fırçası imzası olmuştur. İşte özgünlük budur.<br />
Üslup ve özgünlük budur. Benim resmimi<br />
özgün yapan şey, benim yapmış olmamdır.<br />
Bundan ötesini sanat eleştirmenleri söylemeli.<br />
En büyük eleştirmen “zaman” olup,<br />
gelecekte görevini zaten yapacaktır.<br />
Başta resim olmak üzere sizi ve<br />
sanatınızı etkileyen sanatçılar kimlerdir?<br />
Aslında o kadar çok ki, o mağara duvarlarına<br />
resimler çizen isimsiz ustalardan başlamak<br />
lâzım. Sonra kelamını simgeleştirip, kilimlere<br />
işleyen usta eller... Sonra sesiyle nefesiyle<br />
kadim bilgeliği günümüze taşıyan ozanlar...<br />
Kültürleri yaratıp canlı tutanları temel almak<br />
kaydı ile öncelikle resim sanatına hayatını<br />
adamış, yeni bir soluk getirmiş ustalardan<br />
etkilenmemek mümkün mü? İlla ki isim<br />
isterseniz, Van Gogh’u ilk sırada geçerim. On<br />
parmağında on marifet Leonardo, romantizmiyle<br />
Goya, ışığıyla Johannes Vermeer,<br />
o çılgın deliliği ile Salvador Dali. Ressamın<br />
kaderidir derler, değeri daha sonra anlaşılan<br />
Fikret Mualla, yaşantısı ve sanatıyla<br />
büsbütün bir usta Bedri Rahmi Eyüpoğlu...<br />
“Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak<br />
çocuğumdan geriyim ve bir kavganın<br />
adsız neferiyim” diyen üstat Nazım Hikmet,<br />
anlatımlarıyla gören gözleri kıskandıran Aşık<br />
Veysel... Yunus Emre’nin yalın dili, Orhan<br />
Veli’nin dizeleri ve daha niceleri...<br />
Sanatınızı ortaya koymanızın temelini<br />
oluşturan duygu, bilgi ve tecrübeleriniz<br />
nedir? Bunu nerede ve nasıl<br />
oluşturdunuz? Bunları eserlerinizde nasıl<br />
ortaya koyuyorsunuz?<br />
Okul dönemimde her sınıfta bir iki iyi çizer<br />
vardır. Benim sınıflarımda da o kişi ben<br />
olurdum. Öteden beri resim derslerini sevmişimdir.<br />
Ortaokul yıllarımdı ve ben kendi<br />
kendimi keşfettim. Hiç unutmam, o zamanlar<br />
kol saatleri vardı. Üst sınıf ağabeylerin<br />
yağlıboya tablo yaptıklarını hatırlıyorum.<br />
Onları görüp hayran kalmıştım ve bu merak<br />
beni araştırmaya itti. Yağlıboya nasıl yapılır,<br />
malzemeleri nelerdir? Tuval nasıl hazırlanır?<br />
O zaman internet mi var? Bilgiye ulaşmak<br />
bile emek istiyor. Ansiklopedilerden araştıra<br />
araştıra ulaşmış ve öğrenmiştim.<br />
İlk tuvalimi şeker çuvalı bezini çıtalara<br />
raptiyeyle tutturarak yapmıştım. Astarı<br />
ise şimdi pek kimsenin uygulamadığı bir<br />
teknikle üstübeç tozu, yumurta sarısı,<br />
ahşap tutkalını karıştırarak hazırlamıştım.<br />
Bunlar ile yaptığım tuval üzerine boyadığım<br />
o tablo, benim gözümde ve çevreden gelen<br />
tepkilere göre çok iyi olmuştu. Bir de boya<br />
meselesi var. O zamanlar Südor, Star ve Turcan<br />
gibi marka boya bulabilirdim. Bütçe de<br />
yok, alınacak yer de yok. Boyayı sıkıyorsun<br />
palete, tüpün yarısı yağ boşalıyor. İşte oralardan<br />
tecrübe ede ede altyapımı oluşturdum.<br />
Çalışmalarımın sosyal yanı da sanırım<br />
buradan gelmektedir. Gelişim sürecimiz son<br />
nefese kadar devam edecektir. Her gün her<br />
saniye belleğimize yeni izler düşmektedir.<br />
Okumak, izlemek, düşünmek, anlamak ve<br />
boyamak, bu gelişimin baş mimarlarıdır.<br />
Şu an kendinizi nerede görüyorsunuz?<br />
Gelecek planlarınız nelerdir?<br />
Şu an ben neredeyim? Sanat benim için<br />
ulaşılmaz bir ideal. Şu ana kadar 150’yi<br />
aşkın karma sergi, 7’si yurtdışında 37 kişisel<br />
sergi, ödüller, yurtiçi ve yurtdışı çalıştaylar,<br />
workshoplardan sonra aldığım bunca yolu<br />
bir hiç olarak görerek, bu önümdeki basamakların<br />
da sonunun olmadığının bilincinde,<br />
daha sanat okyanusunda bir damla su<br />
bile olmadığımı çok rahat söyleyebiliyorum.<br />
Çalışmalarımıza şekil verdiğimiz ve şu<br />
anda kullandığımız atölyemizi bir merkez<br />
üs olarak görüyorum. Yakın gelecekte ilk<br />
etap içinde sergiler, sempozyumlar yapılabilecek,<br />
şiir geceleri, sanatsal tanıtımlar<br />
yapılabilecek çok fonksiyonlu büyük bir çatı<br />
oluşturmak istiyorum. İkinci etapta ise, bu<br />
sanatsal üretim ve organizasyonları uluslararası<br />
boyuta taşımayı planlıyorum.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 71
Edebiyat<br />
“ <strong>Kadıköy</strong>, kendinle<br />
yüzleşme yeridir”<br />
Yazar Koçu ve Eğitmeni<br />
Ekin Köker ile <strong>Kadıköy</strong><br />
ve edebiyatı konuştuk.<br />
Yazar ve yazar<br />
adaylarının <strong>Kadıköy</strong>’den<br />
nasıl etkilendiğini<br />
anlatan Köker diyor<br />
ki; “<strong>Kadıköy</strong>, insanın<br />
kendisiyle yüzleşme<br />
yeridir.”<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
İnsanın içinde yaşadığı mekânlar, bütün<br />
sanat dallarında olduğu gibi edebiyatı besleyen<br />
kaynaklardan biri. Mekânlar, edebi<br />
eserlerde hatırlamanın, nostaljinin, kültürel<br />
birikimin, sosyolojik değişimin, insan ruhunu<br />
anlama çabalarının somut bir parçası.<br />
Aynı zamanda da bütün bu durumların<br />
duygusu... İstanbul, başlı başına binlerce<br />
yıldır edebiyatçıları beslemiş bir şehir.<br />
Ancak merak ettik; <strong>Kadıköy</strong>’ün günümüz<br />
kalem erbapları ya da eline kalem almaya<br />
niyetlenenler üzerinde nasıl bir etkisi var?<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan ve <strong>Kadıköy</strong> başta<br />
olmak üzere İstanbul’un çeşitli semtlerinde<br />
yaratıcı yazarlık atölyelerinde dersler veren,<br />
özel danışmanlık yapan Yazar Koçu ve Eğitmeni<br />
Ekin Köker ile <strong>Kadıköy</strong>’ü konuştuk ve<br />
“Körler Ülkesi”nin hakkını teslim ettik. Zira,<br />
Köker diyor ki; “<strong>Kadıköy</strong>, kendinle yüzleşme<br />
yeridir.”<br />
Ağırlıklı olarak çocuk edebiyatı üzerine<br />
eğitimler verse de, Ekin Köker’in yetişkin<br />
kitabı yazmak üzere yola çıkan çok sayıda<br />
öğrencisi de bulunuyor. Sohbetimiz, yazma<br />
eylemine girişen herkesi kapsayan temel bir<br />
tespitiyle başlıyor:<br />
“KADIKÖY, BİR YAZARIN İKİNCİ<br />
ERGENLİĞİ OLABİLİR”<br />
“İşin özünü söylemek gerekirse, bugüne<br />
kadar bana gelen insanların çoğu aslında<br />
kendi yarasının bile farkına varmayan kişiler.<br />
Dolayısıyla, kendi yarasının farkına varmadan<br />
çocuk kitabı yazmaya çalıştıklarını gördüm.<br />
Çünkü yaşadığımız hayat, bize kendi yaramızı<br />
görmemeyi öğretiyor. <strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan<br />
biri olarak şunu söylüyorum, ben <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
kendi yaralarımla çok yüzleştim. Yaptığım<br />
iş de bana gelen kişiyi kendi yazısı ile değil,<br />
kendi yarasıyla yüzleştirmek ve bunu yazıyla<br />
yapıyorum. Büyük bir yaran olmasına gerek<br />
yok ama bunun ötesinde şu da var; insanların<br />
kendilerini ne kadar az gördüklerini<br />
fark ettim. Aslında kendini görme ihtiyacı ile<br />
geliyorlar. Sanıyor ki yazmak istiyor. Sanıyor<br />
ki çocuk kitabı, öykü ya da anı yazması lâzım.<br />
Ancak hepsinin ortak noktası şu; kendini göremeyen<br />
bir tarafları var. Aç kalan, doymayan<br />
bir tarafları var. Aslında onu görmek istiyorlar.<br />
Zaten yazı böyle bir şeydir. Mesela kendi<br />
çocukluğuna değmek istemeyen insan,<br />
çocuk kitabı yazmak istemez. Ben atölyelerde<br />
daha yoğun olarak çocuk kitabı, bireysel<br />
72 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Edebiyat<br />
derslerimde de yetişkin kitabı yazdırıyorum.<br />
Çocuk edebiyatına ilgi daha yoğun diyemem<br />
ama temelde bir şey fark etmiyor. Yetişkinde<br />
de çocukta da bu bahsettiğim şey aynı. Bu<br />
yüzden ben bir şey yazmak istiyorum diye<br />
gelen insanın, çoğunlukla yazacağı şey ilk<br />
başta söylediği olmuyor. Aslında ne yazarsan<br />
yaz, kendinden yazmak zorundasın. Kendine<br />
değdiğinde de kendini görmek zorundasın.<br />
Kendini gördüğünde de yaranla yüzleşmek<br />
zorundasın. Cinayet romanı da yazsan böyledir<br />
bu. <strong>Kadıköy</strong> ise iyi bir yüzleşme yeridir.<br />
Burası tökezleme, düşme ve tekrar kendi<br />
kendine ayağa kalkma yeridir. Burası bence<br />
bir yazarın ikinci ergenliği olabilir.”<br />
“KADIKÖY’ÜN DOKUSUNDA<br />
ÖZGÜRLÜK VAR”<br />
Peki <strong>Kadıköy</strong>, insanın kendisiyle yüzleşmesini<br />
nasıl sağlıyor? Bu soruyu “Dokusunda<br />
özgürlük var” diyerek yanıtlıyor Köker: “<strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
dokusunda özgürlük var. Bundan<br />
besleniyorlar. <strong>Kadıköy</strong>’de düzenlediğimiz<br />
yazarlık atölyelerine gelen yazar adaylarımızın<br />
hepsi insanı arıyor, insana yöneliyor. Çocuk<br />
kitabı da olsa, yetişkin kitabı da olsa...<br />
İçimizdeki sade insanı bulmaya yöneliyorlar.<br />
Bu nokta, <strong>Kadıköy</strong> ile örtüşüyor. Çünkü<br />
burada herkes olduğu gibi ve içindeki öze<br />
dokunmak için kafa yoruyor. Aslında bir<br />
nevi kendine dokunmak için kafa yoruyor.<br />
Hepsi kendini arayan insanlar...<br />
Ve biz <strong>Kadıköy</strong>’de kendimizi aramak için çok<br />
bedeller ödüyoruz. İstanbul’da ya da başka<br />
bir yerde fark etmez, bir yerde kendini aramak<br />
için her zaman bedel ödersin. Bu bedelleri<br />
ödeyenler ya da ödemeye hazır olanlar yazıda<br />
buluşuyor. O bedel de her şeyden önce iç<br />
savaş ve kendinle yüzleşmektir. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
bir şekilde görünenin arkasını görürsün. Nedir<br />
o bedeller? Önce bir iç savaştır, kendinle<br />
yüzleşmedir. Çünkü çok etkileşim halindesin.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de çeşit çeşit insan, imajlar var... Fakat<br />
burada yaşamaya başladıktan iki sene sonra<br />
<strong>Kadıköy</strong>’deki o imajların arkasını görmeye başladım.<br />
Bir imajla karşılaşıyorsun ama önemli<br />
olan o imajın arkasındaki hikâyeyi görmektir.<br />
Biz aslında birer hikâye olarak dolaşıyoruz.<br />
Hepimiz bir hikâyeyiz. Dolayısıyla <strong>Kadıköy</strong>, bir<br />
sürü hikâyenin birlikte var olma mücadelesini<br />
anlatan bir yer.”<br />
“KADIKÖY’DE MADALYONUN<br />
İKİ YÜZÜ VAR”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün yazı potansiyeli olarak enteresan<br />
bir yer olduğunu ifade eden Ekin<br />
Köker, burada madalyonun iki yüzüne<br />
dikkat çekiyor: “<strong>Kadıköy</strong> hızlı akıyor ama<br />
kendi içinde yavaş bir devinimi de var.<br />
Burada olmak, insana güven veren bir şey.<br />
Bakkal Ahmet Amca sokağa çıktığında seni<br />
tanıyor, köşedeki terzi seni biliyor. Ancak<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de madalyonun iki yüzü var. Bir<br />
yandan kendini çok geliştirebildiğin ve<br />
besleyebildiğin, sürekli birileriyle etkileşim<br />
halinde olarak iletişimden beslendiğin bir<br />
yer. Bir taraftan da o iletişime kendini çok<br />
kaptırırsan, seni atıllaştıran bir yer. Üreten<br />
kişinin orada dikkat etmesi gerekiyor. Evet,<br />
etkileşimdesin ama bu etkileşimin yüzde<br />
kaçı eyleme dönüşüyor?”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün, Avrupa Yakası’na göre farkını<br />
ise şöyle anlatıyor Köker: “Karşı yakada<br />
ritim yüksek. Fakat <strong>Kadıköy</strong>, bir o kadar<br />
dar zamanın olup, bir o kadar da rahat<br />
zamanının olduğu yer. Burada zamanı,<br />
semtin kendi ritmi yavaşlatıyor. Çok disiplinli<br />
şekilde belli bir programda ilerlesen<br />
bile, gün içinde iki farklı arkadaşınla kahve<br />
içebiliyorsun. İnsanların birbirini görmeyi<br />
kolaylaştıran bir yapısı var. <strong>Kadıköy</strong>’e taşınır<br />
taşınmaz benim telefonum susmamaya<br />
başladı. Daha fazla arkadaş ile buluşma<br />
imkânı bulabiliyorsunuz ama onun da şöyle<br />
bir tarafı var; bir iş yetiştirmeye çalışırken,<br />
bu duruma dur demen gerekiyor. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
dur demezsen, <strong>Kadıköy</strong> seni durduruyor.<br />
Mesela Avrupa Yakası’nda ders vermeye gittiğimde,<br />
benim kontrolümün dışında akan<br />
bir hengâmenin içinde bir zarf açmış gibi<br />
hissediyorum. İnsanlar koşturuyor, kimse<br />
birbirini görmüyor. Ben bir şekilde kendine<br />
bir çukur açmış ve orada ders veriyor gibi<br />
hissediyorum. Burada ise kocaman bir alana<br />
sahibim ve insanları o alana çekiyormuşum<br />
gibi hissediyorum. Bir kadın olarak da<br />
bir insan olarak da <strong>Kadıköy</strong>’de rahatım ama<br />
karşıya gittiğim zaman yabancıyım. Karşı<br />
taraf, herkesi herhangi biri yapıyor. Oraya<br />
gidince herhangi biri oluyorum. Karıncalardan<br />
bir tanesin, burada ise kendi çukurum<br />
var. <strong>Kadıköy</strong>, insanlara bunu hissettiriyor.”<br />
“KADIKÖY’DEN BESLENENLERİN ÇOĞU<br />
KADINI YAZMAK İSTİYOR”<br />
Ekin Köker, <strong>Kadıköy</strong>lü öğrencilerinin genelde<br />
kadın konusunda yazmak istediğini<br />
belirtiyor: “Buradan çıkan hikâyelerdeki<br />
ortak nokta hep insan. Son zamanlarda<br />
görüyorum ki insanlar hikâyelerinde aslında<br />
çığlık atıyor. Yani bir şekilde gözlerinin<br />
parladığı, ivme aldıkları yer, aslında kendi<br />
içlerinde değmedikleri yer oluyor. <strong>Kadıköy</strong><br />
hikâyeleri yazdırmak gibi özel bir çalışmam<br />
olmadı ama <strong>Kadıköy</strong>’de bulunmayı tercih<br />
eden insanların çoğu kadını anlatmak istiyor.<br />
Onu biliyorum. Kadını doğru ifade etme<br />
isteği var. Genele baktığınızda ise şunu<br />
görüyorsunuz; ‘Ben bir şey düşünüyorum<br />
ama bunu yazıya aktarırken düşündüğümü<br />
yansıtamıyorum.’ Genelde bu şikâyet var.<br />
Daha çok ‘Ben de varım’ demek ihtiyacı<br />
hissediyorlar. Bir şekilde var olduklarını<br />
göstermek, iletişim kurmak istiyorlar.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 73
Sanat<br />
Ressam Hülya Botasun’dan<br />
ünlü ressam sofralarına davet!<br />
PINAR BALTACI<br />
Ressam Hülya Botasun, 1980’li yıllardan bu yana atölye<br />
çalışmaları, yurtiçi ve yurtdışı sergileri, üretimleriyle anlamlandırdığı<br />
sanat yaşamında bir yeniliğe daha imza atıyor.<br />
Geçtiğimiz yıl Moda Deniz Kulübü’nde başlayan organizasyonlar<br />
kapsamında Botasun tarafından seçilen bir ressam<br />
tanıtılıyor ve yaşamı boyunca tercih ettiği damak tatları,<br />
misafirler deniyor. Bu çalışmayı fırsat bilerek, Hülya Botasun<br />
ile ilk gençlik yıllarındaki sanat aşkını, çalışmalarını ve<br />
ressamların dünyasını konuştuk.<br />
“KALEMİ ELİME ALDIĞIM ZAMANLARDAN<br />
BU YANA RESİM ÇİZİYORUM”<br />
Birçok ressam, “Küçük yaşlarda kalem tutmaya başladığım<br />
andan itibaren resim yapıyorum” der sorduğunuzda. Botasun’da<br />
da durum çok değişik değil: “Evet, resim yapmayı<br />
hep çok sevdim. İstanbul Samatya doğumluyum. Küçük<br />
yaşlarda elime kalem kâğıt alır almaz resimler çiziyordum.<br />
Resimli romanlar yeni çıkmıştı benim doğduğum senelerde.<br />
O da beni etkiledi herhalde. O dönemin kalıpları çok<br />
farklıydı bugünlerden. Çünkü bizleri Köy Enstitüsü mezunu<br />
öğretmenler yetiştirdi. Bu da bambaşka bir vizyon kattı<br />
bize. Boyalar yapar, renkleri çok severdim. Eve gelen herkesin<br />
yüzlerini suluboya ile boyadığımı hatırlıyorum.”<br />
ÇINARALTI’NDA RESİM YAPILAN YILLAR<br />
Hülya Botasun, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi<br />
Resim Bölümü mezunu. Fakat resme başladığı yıllar,<br />
okul öncesine tekabül ediyor. Okuduğu farklı bölümlerin<br />
1985 yılında daha okula başlamadan<br />
ilk sergimi açtım Bakırköy’de. 1986’da<br />
okula kaydımı yaptırdım. Bu arada<br />
birkaç sene boyunca Çınaraltı’nda resim<br />
yapar, portre çalışırdım para kazanmak<br />
için. Dönemin bazı önemli sanatçıları<br />
gelip bana poz verirdi. O yıllarda kızlar<br />
sokakta o kadar fazla dolanamazdı, ben<br />
biraz fazla atılgan bir gençlik yaşadım.<br />
74 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
ardından ise karar kıldığı bölüm resim oluyor:<br />
“Üniversite birinci sınıftayken kendime<br />
atölye kurdum, bir süre orada yaşadım.<br />
1985 yılında daha okula başlamadan ilk<br />
sergimi açtım Bakırköy’de. 1986’da okula<br />
kaydımı yaptırdım. Bu arada birkaç sene<br />
boyunca Çınaraltı’nda resim yapar, portre<br />
çalışırdım para kazanmak için. Nitekim<br />
kazandım da... Dönemin bazı önemli<br />
sanatçıları gelip bana poz verirdi. O yıllarda<br />
kızlar sokakta o kadar fazla dolanamazdı,<br />
ben biraz fazla atılgan bir gençlik yaşadım.<br />
Güzel yıllardı...”<br />
davranmak, dünyanın geri kalan insanlarının<br />
tamamının kendi çevrelerinde olmayan<br />
kişiler gibi de olabileceğini gösterebilmek,<br />
hiç bilmedikleri konularda sordukları<br />
sorulara cevaplar verebilmek önemli geliyor<br />
bana. Gözlemlediğim ve resimlerine baktığım<br />
kadarıyla çocukların çoğunun umudu<br />
yok. Bunun temeline inip, onları nasıl kurtarabileceğimizi<br />
konuşmamız gerek.”<br />
“YEMEK DEMEK, KÜLTÜR DEMEK”<br />
“Gelelim Moda Deniz Kulübü’ndeki<br />
etkinliklerinize. Nereden aklınıza geldi bu<br />
“BİZE EN ÇOK PICASSO HİTAP EDİYOR”<br />
Konu alınan sanatçılara dair bilgiler de veren<br />
sanatçı; “Bu sanatçıların ortak özelliği,<br />
yenilenme zamanlarını çok önemli şekilde<br />
etkilemeleri. Modernleşmenin başında<br />
bulunan ve onu sürdürebilen, bugüne<br />
gelinceye kadar hem ekonomik anlamda<br />
hem de çağdaş düşünce ve davranışlarıyla<br />
toplumu etkilemeyi başarmış ressamlar.<br />
Benim de çok iyi tanıdığım ve sevdiğim<br />
sanatçılar ayrıca. Damak tatlarına gelince,<br />
her birinin kendine özgü birbirinden farklı<br />
formülleri var. Bunları çok detaylı araştırmalar<br />
sonucunda ortaya koydum. Mesela<br />
bize en çok uyan, Picasso’nun damak tadı<br />
oldu. Herkes çok beğendi. Genel bir yorumda<br />
bulunursak, hepsi deniz mahsulü<br />
yapıyor ve Akdeniz mutfağına çok yakınlar.<br />
Fakat ortak olarak zeytinyağı, sarımsak ve<br />
domatesi bol bol kullanıyorlar. Etkinliklere<br />
başlamadan evvel organizasyonu<br />
planlıyor ve yemekleri seçiyoruz. Bazen<br />
tatların tariflerini damak tadımıza göre<br />
tekrar yorumluyor ve uyarlıyoruz. Bazen<br />
de orijinale sadık kalıyoruz ama konuklarımızın<br />
tadacağı tüm yemekleri öncesinde<br />
biz deniyoruz. Çok fazla detay çünkü...<br />
Sanatçılar çoğunlukla Fransız, mutfaklarında<br />
benzerlikler var” diyor.<br />
CEZAEVİNDEKİ ÇOCUKLARIN RESİMLERİ<br />
Ressam Hülya Botasun, aynı zamanda<br />
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Üyesi.<br />
Bu kapsamda gönüllü olarak cezaevindeki<br />
atölye çalışmalarına katılarak, çocuklarla<br />
resimler çizen ve bir serginin açılmasına<br />
ön ayak olan sanatçı; duygularını şu sözlerle<br />
aktardı:<br />
“Cezaevindeki çocuklara ulaşmak, onlarla<br />
günlük hayat konuşması yapmak, sevecen<br />
çalışmalar” diye sorduğumuzda; “Bana<br />
göre yemek demek, kültür demek. Bu tadımlık<br />
sohbetlerde ana tema sanat oluyor.<br />
Sanatçıları tanıtıyor ve sevdikleri lezzetlerle<br />
bulundukları dönem ve kültürleri hakkında<br />
fikir edinilmesini sağlıyorum. Bu zamana<br />
kadar beş farklı ressam gecesi gerçekleştirdik.<br />
Bunlar Picasso, Claude Monet,<br />
Salvador Dali, Paul Cézanne ve Henri de<br />
Toulouse-Lautrec. Altıncısı da <strong>Ocak</strong> ayında<br />
olacak” diyerek anlatıyor Botasun.<br />
Türk yazar, sanat eleştirmeni,<br />
akademisyen Hasan Bülent<br />
Kahraman, bir yazısında şu sözlerle<br />
anlatıyor Hülya Botasun’un<br />
sanatını: “Botasun’un resimleri,<br />
iç içe geçmiş halkalar gibi<br />
birbirinin gövdesinden türeyen<br />
olgulara, kavramlara dayanarak<br />
gelişiyor. Hülya, bir futbol takımının<br />
görselleştiği ve simgeselleştirdiği<br />
bir dünya kuruyor<br />
ve onun içine pek az ressamda<br />
görülebilen yetkinlikte bir imge<br />
düzlemi oturtuyor.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 75
Zanaatkâr<br />
1978’den bu yana<br />
zamanı yöneten dükkân:<br />
AYDIN SAAT<br />
PINAR BALTACI<br />
Modern çağda en çok ihtiyacımız olan<br />
şeylerden biri zaman. Onu doğru kullanabilmek<br />
adına sürekli planlar yapıyor, hiçbir<br />
yere geç kalmamak için büyük uğraşlar<br />
veriyoruz. Zamanı yönetmenin adresi ise<br />
saatlere çıkıyor. Teknolojinin hızla ilerlediği<br />
günümüzde özellikle telefonlarda yaşadığımız<br />
reform niteliğindeki değişimler saatleri<br />
de etkisi altına alırken, <strong>Kadıköy</strong>’de küçük<br />
bir saatçi dükkânı adeta zamanı durdurarak<br />
çağa direniyor.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Kırtasiyeci Sokak’ta yer alan Aydın<br />
Saat & Gümüş Evi, 1978 yılından bu yana<br />
Nedim Aydın’ın ustalığında faaliyetlerini<br />
sürdürüyor. Mesleğe ilk defa 1968 yılında<br />
Serasker Caddesi’nde başlayan Aydın’ın ustası,<br />
Yugoslavyalı emektar bir saatçi. Bu işin<br />
tüm ustalıklarını öğrendikten sonra kendi<br />
dükkânını açan Aydın, mesleğin zorluklarını<br />
şu sözlerle anlattı: “Bu işin incelikleri çok<br />
fazla. Çünkü hassas ve dikkat istiyor. Çok<br />
küçük parçalarla tamir yapıyoruz. Eskiden<br />
kurmalı, mekanikti tüm saatler ama şu an<br />
pilliler bir hayli arttı. Ben daha çok mekanik<br />
ve antika saatlerin tamirini yapıyorum. Mekanik<br />
saat tamir etmek zordur, son yıllarda<br />
ustaları da bir hayli azaldı. Yine de bana çok<br />
mekanik saat geliyor hâlâ.”<br />
“KIYAFETE GÖRE SAAT ALIYORLAR”<br />
Saat tamirinin severek yapılması gerektiğini<br />
vurgulayan Aydın; “Aksi halde bu meslek<br />
icra edilemez. Bana bazen pilli saatler<br />
geliyor, tamiri aynı keyfi vermiyor. Pilli saatleri,<br />
saat olarak bile görmüyorum aslında,<br />
daha çok aksesuar amacıyla kullanılıyorlar<br />
çünkü. Su kaçınca içinden parça değişmesi<br />
gerekir. Markaya para veriyor insanlar, çok<br />
meraklıları da var. Kıyafete göre saat modası<br />
başladı yani. Bakıyorum herkesin beş-on<br />
tane saati var. Saatlerin işlevi böylece değişime<br />
uğruyor ne yazık ki. Bugün insanların<br />
yoğun yaşamları içerisinde bir dakikanın<br />
dahi çok önemli olduğunu görüyoruz. Bizim<br />
işimiz de bu sebeple çok önemli. Bir vapur,<br />
uçak kaçıyor bir dakika ile düşünsenize.<br />
Nasıl önemsiz olur” ifadelerini kullandı.<br />
“ESKİ ZAMANLARDA<br />
YARDIMSEVERLİK VARDI”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün uzun dönemli müdavimlerinden<br />
olan Nedim Aydın’ı görmüşken, eski<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü ve 1970’lerin esnaflığını sormaktan<br />
alıkoyamıyoruz kendimizi. “O dönemler<br />
Saat tamirinin severek<br />
yapılması gerektiğini<br />
vurgulayan Nedim Aydın,<br />
“Aksi halde bu meslek icra<br />
edilemez. Bana bazen pilli<br />
saatler geliyor, tamiri aynı<br />
keyfi vermiyor. Pilli saatleri,<br />
saat olarak bile görmüyorum<br />
aslında” diyor.<br />
en çok yardımseverlik vardı” diyor Aydın<br />
ve ekliyor: “Kimin ne eksiği varsa koşardık.<br />
Yıllar içerisinde çok komşu değiştirdik, hepsiyle<br />
aram iyi oldu. Dükkânı ilk açtıklarında<br />
gider, hayırlı olsun der, iş yaptıkları zaman<br />
sevinirim. Fakat buralar çok değişti. Eskiden<br />
dükkânın önünden geçen insanları sayardım,<br />
o kadar azdı sayıları. <strong>Kadıköy</strong>-Moda<br />
dolmuşları gidiş geliş çalışırdı Kırtasiyeci<br />
Sokak’ta. Kapandı bu yollar şimdi, araba<br />
girmiyor. İlk geldiğimde kıraathaneler,<br />
lokantalar, kırtasiyeciler çok vardı burada<br />
ama şimdi her yer kafe oldu. Yine de her<br />
hali güzel <strong>Kadıköy</strong>’ün.”<br />
76 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sektör<br />
Kuaförler<br />
sorunlarına<br />
çare arıyor<br />
PINAR BALTACI<br />
Yaklaşık 50 yıldır <strong>Kadıköy</strong> Kuşdili Caddesi’nde<br />
mesleğini icra eden İstanbul Kadın<br />
Kuaförleri Manikürcüler Esnaf ve Sanatkârlar<br />
Odası Başkanı Ali Haydar Alkoç,<br />
meslektaşlarının yaşadığı sorunlara dikkat<br />
çekmek için şikâyetlerinin Cumhurbaşkanı<br />
Başdanışmanı Fahri Kasırga’ya yazılı olarak<br />
iletilmesine öncülük etti. Bu problemler<br />
arasında KDV indirimi, şartlarda eşitsizlik ve<br />
eğitim konuları yer alıyor.<br />
Dergimize yaptığı açıklamada öncelikle<br />
KDV sorunundan bahseden Başkan Alkoç;<br />
“Kuaförlük mesleğinin ortaya koyduğu hizmetlere<br />
herkesin ihtiyacı var. Çok boyutlu<br />
bir hizmet, bu nedenle yazılı dilekçemizde<br />
KDV indirimi ve iyileştirme talep ettik.<br />
Bizim meslek odalarımızda belirlenen<br />
tarifelerimiz mevcut. Bugünlerde bu resmi<br />
tarifelerin altında ‘Bu tarifenin altında<br />
ücret alınabilir, üstünde alınamaz’ ibaresi<br />
bulunuyor. Bu durumda piyasada haksız<br />
rekabet doğuyor” ifadelerini kullandı.<br />
KUAFÖR SALONLARINA<br />
DENETİM ARTMALI<br />
Yaşanan haksız rekabetin aynı zamanda<br />
salonlarda sağlıksız koşulların doğmasına<br />
da sebebiyet verdiğinin altını çizen Alkoç,<br />
şunları söyledi: “Bizim mesleğimizde hijyen<br />
çok önemli. Bir kişide kullanılan hiçbir alet,<br />
temizlenmeden başka birinde kullanılamaz<br />
ya da ürünlerin kaliteli olması gerekir<br />
mutlaka. Çünkü doğrudan insan vücudu ile<br />
temas ediyor. Örneğin, saç boyamak için<br />
kullanılan sağlıklı bir tüp boyanın maliyeti<br />
yüksek oluyor. Peki, bu koşullarda çok ucuza<br />
saç boyamak nasıl mümkün olur?<br />
Biz KDV’lerin yüksek olduğu bir dönemde<br />
fön, manikür, saç boyama, makyaj<br />
ve benzeri hiçbir kuaförlük hizmetinin<br />
ucuz olabileceğinin mümkün olmadığını<br />
söylüyoruz. Oda olarak hijyenik bulmadığımız<br />
yerlere karşı ne yazık ki bir yaptırım<br />
uygulayamıyoruz. Bu sebeplerle devletin<br />
haksız rekabeti ortadan kaldırarak, bu tarz<br />
mekânlara denetimi artmalı.”<br />
EĞİTİMDE DE SORUNLAR VAR<br />
Bir diğer sorunun ise eğitim ile ilgili olduğunu<br />
söyleyen Başkan Alkoç, bu konunun<br />
meslek erbabı kişilerce çözülebileceğini şu<br />
sözlerle vurguladı: “Eskiden bir kişinin kalfa<br />
imtihanına girebilmesi için, usta ehliyetine<br />
sahip bir kuaför salonunda üç yıl sigortalı<br />
olarak çalışması gerekirdi. Fakat artık bu<br />
süre bir yıla düştü. Ayrıca da çok kere sınava<br />
girme hakkı tanınıyor. Şimdilerde bir de<br />
özel okullar açıldı. Kişiler, belli bir ders<br />
saati sonrası sınava girmeye hak kazanıyor.<br />
Önemli olan ise mesleği salonlarda öğrenebilmekte...<br />
Asıl problem şu ki, özel okullarda<br />
bu alanlarda ders veren hocalar ne yazık ki<br />
kuaförlük salonlarında çalışan kişiler değil.<br />
Tüm bu konuları önemseyerek, üyelerimizle<br />
beraber gerekli mercilere ilettik. Umarım<br />
sorunlarımıza çözüm bulabiliriz.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 77
Geçmişten Geleceğe<br />
<strong>Kadıköy</strong> tarihinin şahidi<br />
Yeni Moda Eczanesi<br />
zamana direniyor<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün en eski eczanelerinden olan Yeni<br />
Moda Eczanesi, Moda Caddesi’nde 1902<br />
yılından bu yana zamana tutunuyor. Tarihi<br />
dokusu ve kendine özgü kokusuyla ziyaretçilerini<br />
büyüleyen eczanenin sahibi Melih<br />
Ziya Sezer, babasından devraldığı mesleği<br />
bugünlere kadar yaşatabilmeyi başarmış.<br />
Dükkâna adım atar atmaz zamanda yolculuk<br />
yapıyormuş gibi bir his yerleşiyor içinize;<br />
dışarıda modern çağın en sancılı zamanlarını<br />
bırakıp, kaçıyorsunuz birçok gerçeklikten.<br />
Yeni Moda Eczanesi, 1930’larda ilk kurulduğu<br />
günlerden kalmış gibi, zamana direniyor<br />
adeta... Eskilerden beri eczanenin<br />
arka tarafında Melih Ziya Sezer’in ilaçları<br />
hazırladığı bir laboratuvar bulunuyor ve<br />
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına tanıklık<br />
etmiş birçok eski eşya. Dükkâna girer<br />
girmez karşınızda gördüğünüz eski ahşap<br />
büfe, eczanenin ilk kurulduğu 1900’lü<br />
yıllarından kalma. O eski büfenin, geçmişe<br />
her daim göz kırpan Yeni Moda Eczanesi’nin,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün sokakların dili olsa diye<br />
geçirirken içimizden, kendimizi Melih Ziya<br />
Sezer’in anılarında buluyoruz...<br />
ÜÇ KUŞAK ECZACILIK<br />
1902 yılında Kızıltoprak’ta kurulan eczanenin<br />
Harf Devrimi’ne kadar ismi Eczane-i<br />
Saadet iken, 1928’den sonra ‘Yeni Moda<br />
Eczanesi’ olarak yoluna devam etmiş.<br />
İstanbul’da eczane arayan 1925 eczacılık<br />
mezunu Melih Bey’in babası Halil Bey ta-<br />
78 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Geçmişten Geleceğe<br />
rafından 1937 yılında alınarak, eczacılığın<br />
bir aile mesleği haline gelmesinin temelleri<br />
atılmış. Melih Bey ve oğlu Ali Demir<br />
Sezer de İstanbul Üniversitesi Eczacılık<br />
Fakültesi mezunu.<br />
lardı ilaçları. İlaç sanayi ülkemizde böyle<br />
kuruldu, fakat şimdi hepsi dışarıya bağımlı<br />
hale geldi ne yazık ki. Demokrat Parti<br />
dönemiyle birlikte yani 1950’lerden sonra<br />
kadrolaştı işlerimiz ve yabancı sermayeye<br />
kaldı. Artık eczacılık ‘al ver’ ilişkisine döndü.<br />
Eczacılık, doktorluk, mimar ve mühendislik<br />
onursal meslekler... Esnaflaşan eczacılar var<br />
bugün, tabi her meslekte olduğu gibi.”<br />
TÜM EŞYALAR ANTİKA DEĞERİNDE<br />
Yeni Moda Eczanesi’nin tarihsel dokusunu<br />
mobilyalarda görmek mümkün... İçeri girer<br />
girmez kapının tam karşısında bulunan<br />
büfe, 1902’den bu yana aynı yerinde duruyor.<br />
Zamanında Barış Manço ve <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediyesi tarafından alınmak istenen bu<br />
büfeyi Melih Ziya Sezer, babasının anısına<br />
ESKİ ECZANELERDE İLAÇ ÜRETİLİRDİ<br />
Eski dönemlerde eczanelerde ilaç yapıldığını<br />
ifade eden Melih Ziya Sezer; “Ben<br />
hâlâ reçete gelince hazırlanacak gibi olan<br />
ilaçları burada labaratuvarımda yapıyorum.<br />
Eski yıllarda eczacılığın fonksiyonları çok<br />
farklıydı, her eczanede ilaç üretilirdi. Hem<br />
İstanbul’da hem de Anadolu’da eczacılar<br />
kendileri üretir, kendileri piyasaya sunarduyduğu<br />
saygıdan dolayı elden çıkarmayı<br />
reddetmiş. Bunun yanı sıra dükkânda<br />
1930’lü yıllardan kalma eski ilaç şişelerinin<br />
bulunduğu antika değerinde bir vitrin bulunuyor.<br />
Laboratuvarda kullanılan birçok alet<br />
de yine eczanenin açılış günlerinden...<br />
KREDİ KARTI GEÇMİYOR,<br />
SGK ANLAŞMASI YOK!<br />
Yeni Moda Eczanesi’nin kendine has bir<br />
diğer özelliği ise, kredi kartının geçmiyor<br />
olması. Ayrıca, SGK anlaşması da bulunmuyor.<br />
Melih Ziya Sezer, aynı zamanda meslek<br />
örgütlerine de çok emek vermiş bir eczacı.<br />
Eczane Sahipleri Derneği’nde yönetim<br />
kurulu üyeliği yapmış. 1973 yılında eczacı<br />
kâr oranlarını düşürmek isteyen hükümete<br />
karşı gerçekleşen eczane kapatma<br />
eyleminde İstanbul Eczacı Odası Başkanlığı<br />
görevinde bulunan Sezer, uzun süre bu<br />
eylemlerden kaynaklı olarak yargılanmış.<br />
Tüm eczecılık hayatı boyunca sadece oda<br />
başkanlığı yaptığı sırada resmi kurumlarla<br />
anlaşma yapan Melih Bey, şimdilerde SGK<br />
ile anlaşma yapmayan sayılı eczanelerden.<br />
YENİ MODA ECZANESİ’NİN<br />
KLASİK MÜZİKLERİ<br />
Adeta bir müzeyi andıran eczanede, günün<br />
her saati klasik müzik tınısını duymak<br />
mümkün... Melih Bey’in kahvenin yanına<br />
ikram ettiği ev yapımı likörün tadı damağınızda<br />
kalacak güzellikte. Dışarı çıkıp şehrin<br />
karmaşasına karıştığınızda, içerinin huzurunu<br />
daha iyi fark ediyorsunuz. Araç sesleri,<br />
insan kalabalıkları, inşaat seslerinden<br />
sıyrılıp, en güzel müzikler eşliğinde nefes<br />
depolayıp çıkıyorsunuz eczaneden...<br />
ESKİ MODA’YA VE DOSTLUKLARA ÖZLEM<br />
Yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’ün ve özellikle Moda’nın<br />
değişimine şahit olan Melih Ziya Sezer,<br />
eski günleri ve komşuluk ilişkisini şu<br />
sözlerle anlatıyor dergimize: “Eskiden çok<br />
fazla Rum komşumuz vardı. Bu sokakta<br />
dükkânlarımız hep yan yanaydı. Çok iyi<br />
hatırlıyorum, 6-7 Eylül olayları döneminde<br />
İstanbul’da yaşayan Rum vatandaşlara<br />
karşı olan saldırılar sırasında bizim komşuluğumuzu,<br />
dostluğumuzu da bitirdiler. Çok<br />
severdik onları. Birer birer terk ettiler buraları.<br />
O akşam dükkânıma geldim, ben de<br />
bir hasar yoktu ama hemen yanımızdaki<br />
komşularımın dükkânları harap haldeydi.<br />
Hep beraber onarmaya çalıştık. Eskiden<br />
Moda’da yaşamak zenginlik belirtisiydi<br />
ama düşünülenin aksine mütevazi orta<br />
sınıfın yaşadığı bir semtti. O dönemlerden<br />
bugünlere kadar yazar ve çizerlerin<br />
bol olduğu bir yer Moda. Edebiyatçıların,<br />
müzisyenlerin, gazetecilerin evidir Moda.<br />
Eski dostlarımı, komşuluk ilişkilerini çok<br />
özlüyorum.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 79
Sağlık<br />
Medicana Çamlıca Tıp Merkezi<br />
Göz Hastalıkları Uzmanı<br />
Prof. Dr. Peykan Türkçüoğlu:<br />
Retina cerrahisinde<br />
baş döndürücü<br />
gelişmeler var<br />
PINAR BALTACI<br />
Geçtiğimiz yıllarda dünya çapında büyük<br />
bir başarıya imza atan Medicana Çamlıca<br />
Tıp Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof.<br />
Dr. Peykan Türkçüoğlu, farklı ülkelerden<br />
toplamda 3 bin 200 hekim arasından ikinci<br />
oldu. İngiltere’de düzenlenen ve retina<br />
hastalıkları ile ilgili tıbbi ve cerrahi tedavi<br />
seçeneklerinin tartışıldığı, Avrupa’nın en büyük<br />
retina kongresi olan Euretina Kongresi’ndeki<br />
yarışmaya, Suriyeli savaş gazisi bir<br />
hastanın gözünde gerçekleştirdiği başarılı<br />
ameliyatın videosuyla katılan Türkçüoğlu,<br />
Euretina Kongresi’nde ikinci olan ilk Türk<br />
hekim olma misyonunu da taşıyor.<br />
Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?<br />
Nerelerde eğitim aldınız ve hangi<br />
alanlarda uzmanlaştınız?<br />
1974 yılında Trabzon’da doğdum. Evli ve<br />
iki kız çocuk babasıyım. Üç kardeşten en<br />
küçük olanıyım. Bir ablam, bir abim var.<br />
Onlar da doktor. Annem ev hanımı, babam<br />
ise elektrik mühendisiydi. 1992 yılında<br />
üniversite sınavında Türkiye 332.’si olarak<br />
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni<br />
kazandım. Tıp Fakültesi eğitimimi 1999<br />
yılında tamamladım. Daha sonra, aynı yıl<br />
Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda Türkiye Birincisi<br />
olarak, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ihtisasıma<br />
başladım. 2003 yılında göz hastalıkları<br />
konusundaki ihtisasımı “Santral Seröz Korioretinopati<br />
Patogenezinde Serum Endothelin-1<br />
Düzeyinin ve Hayat Stres Faktörlerinin<br />
Rolü” konulu tezimi tamamlayarak bitirdim.<br />
2008 yılında doçent, 2015 yılında profesör<br />
ünvanı aldım.<br />
Asıl ilgilendiğim konu, problemli katarakt<br />
olguları ve retina hastalıklarının tıbbi ve<br />
cerrahi tedavileridir. Bu konular ile ilgili<br />
Amerika Birleşik Devletleri’nde Johns<br />
Hopkins Üniversitesi Wilmer Göz Enstitü-<br />
80 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
sü’nde çalıştım. Gaziantep ilinde kurduğumuz<br />
göz hastanesinde çalışmalarıma<br />
devam ettim. Ayrıca bu bölgenin Suriye’ye<br />
komşu olması nedeniyle oldukça fazla<br />
sayıda savaşta yaralanan travma vakalarının<br />
ameliyatını gerçekleştirdim. Travma<br />
cerrahisi ile ilgili geniş vaka serim mevcut.<br />
İşte bu olgulardan birinde gerçekleştirdiğim<br />
bir operasyon ile 2014 yılında Avrupa<br />
Retina Kongresi’nde dünya ikinciliği<br />
ödülünü aldım.<br />
Uzmanlık alanınız olan göz hastalıklarına<br />
dair ülkemizdeki çalışmaları nasıl<br />
buluyorsunuz? Türkiye’de bu branş yıllar<br />
içerisinde ne kadar yol kat etti?<br />
Benim asıl üzerinde çalıştığım konu, retina<br />
hastalılarının medikal ve cerrahi tedavileri.<br />
Bu konuda dünyada son yıllarda inanılmaz<br />
gelişmeler var. Tabi ki bu gelişmeler,<br />
ülkemiz doktorları tarafından kongreler<br />
aracılığı ile takip edilmekte ve çok kısa<br />
süre içerisinde ülkemize de getirilmektedir.<br />
Bu gelişmelerin önemli olanlarından<br />
bahsedersek, ilaç firmalarının özellikle sarı<br />
nokta hastalığı üzerinde çalışmalarını artırmış<br />
olması ve gelecekte bu hastalığa bağlı<br />
görme kayıplarının artık yaşanmayacak olmasıdır.<br />
Ayrıca genetik retina hastalıklarında<br />
kullanılacak kök hücre çalışmalarıdır.<br />
Bu çalışmalar halen geçerlilik kazanmamış<br />
olmalarına rağmen, sonuçlar umut vericidir.<br />
Bunların yanı sıra retina cerrahisinde<br />
de baş döndürücü gelişmeler var. Son<br />
yıllarda özellikle ALCON firması tarafından<br />
yürütülen Ar-Ge çalışmaları ile retina<br />
cerrahisinde kullandığımız cerrahi aletlerin<br />
çapları nerdeyse kalem ucu boyutlarına<br />
düşürüldü. Boyutlardaki bu azalma, cerrahi<br />
travmayı en düşük seviyeye çekmekte<br />
ve hastanın çok kısa sürede iyileşmesini<br />
sağlamakta. Ayrıca en son ulusal kongrede<br />
ALCON firması, retina cerrahisinde çok<br />
ihtiyaç duyulan birçok yeni cerrahi alet<br />
tanıttı. Bu aletlerin kullanıma girmesiyle<br />
yeni süreçte retinal cerrahi manevra daha<br />
kolay hale gelecek.<br />
2014 yılında dünya çapında büyük<br />
bir başarıya imza atarak ödüle lâyık<br />
görüldünüz. Bu çalışmanızdan<br />
bahseder misiniz?<br />
25 yaşında savaş nedeniyle bir gözünü<br />
kaybetmiş, diğer gözü parçalanmış, kitabi<br />
bilgiye göre görme şansı olmayan Suriyeli<br />
bir hastayı ameliyat ettim. O zamana kadar<br />
bu tür hastaların gözlerine ameliyat ile<br />
kurtarılma şansı verilmiyordu. Bu ameliyatın<br />
videosunu Londra’da düzenlenen,<br />
Avrupa’nın en büyük retina kongresi Euretina<br />
Kongresi’ne 2014 yılında gönderdim ve<br />
Vitreo-Retinal Cerrahi Video Yarışması’na<br />
katıldım. Değişik ülkelerden seçilen jüri, benim<br />
cerrahi videomu ikincilik ödülüne lâyık<br />
gördü ve bu kongrede derece elde eden ilk<br />
Türk hekim unvanını aldım.<br />
Okuyucularımıza göz sağlığının<br />
korunmasına dönük bazı tüyolar<br />
verebilir misiniz? Neler yapmalı ve<br />
nelere dikkat etmeliyiz?<br />
Göz sağlığının temeli, aslında vücut sağlığından<br />
geçer. Yani vücudunuz için iyi olan<br />
şey, gözünüz için de iyidir. Vücudunuzun<br />
sağlığı için en önemli şey sağlıklı beslenmek.<br />
Sağlıklı beslenmenin yolu ise renkli<br />
beslenmekten geçer. Omega 3 yağ asitleri,<br />
lütein, çinko, C vitamini ve E vitamini olan<br />
besinleri bol tüketin. Ispanak gibi yeşil<br />
ve yapraklı sebzeleri, somon, ton balığı<br />
ve diğer yağlı balıkları, yumurtayı günlük<br />
beslenme alışkanlıklarınız içine katın. Kilo<br />
almayın, egsersiz yapın. Fazla kilonun sarı<br />
nokta hastalığı ile ilişkisi bilinmektedir.<br />
Mutlaka güneş gözlüğü kullanın. Katarakt,<br />
sarı nokta hastalığının, ultraviyole teması ile<br />
ilişkisi ispat edilmiştir. Bilgisayar kullanmak<br />
herhangi bir kırma kusuruna sebep olmaz,<br />
daha açık bir ifade ile “gözü bozmaz”. Ancak<br />
bilgisayar kullanımı sırasında kişilerin göz<br />
kırpma reflekslerinin azalması, günün<br />
ilerleyen saatlerinde gözlerde kızarıklık,<br />
sulanma, görmede bulanıklık ve yorgunluk<br />
hissine neden olabilmektedir. Bu sebeple<br />
periyodik olarak molalar vererek, ofiste<br />
uzak bir noktaya veya pencereden dışarı<br />
bakın. Sigara içmeyin. Sigara içmenin yaşa<br />
bağlı sarı nokta hastalığı, katarakt, kuru göz,<br />
retina damar hastalıkları ile ilişkisi ispatlanmıştır.<br />
Düzenli olarak, en az yılda bir göz<br />
doktorunuza muayene olun.<br />
Bundan sonraki çalışma ve<br />
faaliyetlerinize dair neler söylersiniz?<br />
Sağlık alanında hayata geçirmeyi<br />
plandığınız yeni bir proje var mı?<br />
Suriye savaşı sırasında 1000 civarında travma<br />
hastası ameliyat ettim. Bu hastalar, vitreo-retinal<br />
cerrahi grubundaki hastalar içindeki en<br />
ağır vakalardır. Bu hastalardan edindiğim<br />
bilgi ve tecrübeleri yurt içi ve yurt dışı kongrelerde<br />
sundum. Bu hastalar ile ilgili sonuçları<br />
makale haline getirmek üzereyim. Sonuçlar<br />
enteresan, literatürdeki birçok bilgiyi değiştirecek<br />
nitelikte. Bu projemi tamamladıktan<br />
sonraki amacım, tavuk karası gibi retinanın<br />
genetik, yani kalıtsal geçen hastalıkları ile ilgili<br />
çalışmalar yapan yurt dışındaki bir merkeze<br />
gidip, bu merkezdeki genetik ve kök hücre<br />
çalışmalarını ülkeme kazandırmak.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 81
Söyleşi<br />
Bağdat Caddesi’nin müzisyen doktoru:<br />
NECİP ERKUT ATTAR<br />
PINAR BALTACI<br />
Bağdat Caddesi, bir süredir farklı zevklerle<br />
döşenmiş, çok yönlü bir doktorun muayenesine<br />
ev sahipliği yapıyor. Kadın Hastalıkları<br />
ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Necip<br />
Erkut Attar, aynı zamanda bir müzisyen ve<br />
koleksiyoner. Farklı sanatsal faaliyetlere<br />
olan ilgisiyle dikkat çeken Doktor Attar, tıp<br />
alanında ulusal ve uluslararası mecrada<br />
birçok yeni çalışmaya imza atıyor.<br />
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp<br />
Fakültesi mezunu olan Attar, yurt dışı görevlerinin<br />
ardından ülkemize geri dönerek,<br />
İstanbul Üniversitesi Tüp Bebek Araştırma<br />
ve Uygulama Merkezi’nin kurulmasına<br />
öncülük etmiş bir duayen. Prof. Attar ile<br />
doktorluk serüvenine başladığı zamanları,<br />
babası Cemil Attar’ı, bilimin ışığında geçen<br />
yılları, kadın hastalıkları alanındaki gelişmeleri<br />
ve bu anlamda dikkat edilmesi gereken<br />
hususları konuştuk. Tabii bunun yanında<br />
adeta hobi merkezi olan muayenehanesinin<br />
detaylarını da konuşmadan edemedik.<br />
Erkut hocanın ilk okulu esasında Güzel Sanatlar<br />
Fakültesi Müzik Bölümü... Çok sevdiği<br />
ve erken yaşta kaybettiği babası Dr. Cemil<br />
Attar’ın vasiyeti üzerine kaydını yaptırıyor<br />
Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne.<br />
Ancak bir süre sonra annesinin ısrarlarına<br />
dayanamayarak müziği yarıda bırakıyor ve<br />
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi<br />
süreciyle baba mesleğini devralıyor.<br />
“Babanız hayatınızda önemli bir noktada<br />
sanırım” diye soruyorum; “Sadece benim<br />
hayatımda değil, mesleğini icra ettiği yıllarda<br />
onu tanıyan Anadolu insanının hayatında<br />
da öyle diyor” ve başlıyor anlatmaya:<br />
ANADOLU’NUN KARA DOKTORU:<br />
CEMİL ATTAR<br />
“Babam Cemil Attar, Cumhuriyet’in ilk doktorlarındandır.<br />
O da Kadın Doğum Uzmanı<br />
idi, çok uzun yıllar Anadolu’da büyük bir<br />
meslek aşkıyla çalıştı. Cumhuriyetin ilk<br />
eğitimli çocuklarındandı. O dönemlerin<br />
verdiği enerjiyle ülkeyi kalkındırmak ve ülke<br />
Necip Erkut, babası Cemil Attar ile... Doktorluğunun<br />
haricinde müzik kulağı da babasından miras kalmış...<br />
sağlığına katkı sunmak adına gece gündüz<br />
çalışırdı. Babam iyi bir doktordu. Kırşehir<br />
Mucur’da görev aldı uzun yıllar. Anadolu’da<br />
tanınan ve sevilen, İnce Memed gibi bir<br />
adamdı. Şehirde de doktor yokken, babam<br />
kasabada çalışmayı tercih etti. Lakabı ‘Kara<br />
Doktor’du. Adına şiirler yazıldı, besteler<br />
82 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Söyleşi<br />
yapıldı. Çünkü hastalara bedelsiz bakar,<br />
çocukları çok sever, herkesin yardıma<br />
koşardı. Müzik sevgim de babamdan miras<br />
kaldı bana. Hem Klasik Batı Müziği’ni hem<br />
de Türk Sanat Musikisi’ni iyi bilirdi. Ben de<br />
bölümü bıraktım ama müzik sevgim hiç bitmedi.<br />
Özellikle operaya ilgim var, dünyanın<br />
her yerinde izlemeye gayret ediyorum.”<br />
ULUSAL VE ULUSLARARASI<br />
ALANDA BAŞARILAR<br />
Spesifik özel çalışma alanlarının tüp bebek<br />
ve endometriozis olduğunu ifade eden<br />
Dr. Erkut Attar’ın kariyeri, şu aşamalardan<br />
geçerek bugünlere evrilmiş: “Okulun<br />
bitmesine yakın son bir yılımı yurt dışında<br />
geçirdim. İskoçya’da çalıştım. Oradan<br />
aldığım yeni vizyondan sonra kadın doğum<br />
ihtisasını kazandım ve ilk görev yerim olan<br />
Zeynep Kamil Hastanesi’nde çalışmaya<br />
başladım. Ardından yine yurt dışı süreci<br />
başladı. Amerika’da baş asistan olarak<br />
çalışarak, moleküler tıp ve laboratuvar öğrendim.<br />
Tüp bebek sistemi ile ilgilenirken,<br />
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde<br />
açılmak istenen bir Tüp Bebek<br />
Merkezi sürecine dâhil oldum ve öncülük<br />
ettim. Şu an muayenehanemin yanı sıra<br />
Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. unvanı ile dersler<br />
vermeye devam ediyorum.”<br />
ENDOMETRİOZİS NEDİR?<br />
Prof. Dr. Necip Erkut Attar, uzun bir süredir<br />
çalıştığı endometriozis hastalığının her on<br />
kadından birinde olduğunu belirterek, konuya<br />
ilişkin dergimize şu bilgileri aktardı: “Bu<br />
çalışmaya dönük çok araştırmalar yaptım.<br />
Hastalık kadınlarda kasık, karın ve adet dönemi<br />
ağrılarıyla ilgili şikâyetlerin yaratacağı<br />
sorunları kapsıyor. Her on kadından birinde<br />
görülüyor. Aynı zamanda yüzde 30 oranında<br />
da kısırlığa yol açıyor. Çok sık rastlanan ve<br />
kadınlarda yaşam kalitesini düşüren bir<br />
hastalık, tanısı da zor. Üç sene kadar Amerika’da<br />
bir üniversitede bu çalışmaları yaptım,<br />
kitaplar ve yayınlar hazırladım. Erken teşhis,<br />
hastalığın ilerlememesi için çok önemli.”<br />
YILDA EN AZ BİR KEZ JİNELOJİK<br />
MUAYENE ŞART!<br />
Her kadının yılda en az bir kez jinekolojik<br />
muayeneden geçmesinin önemli olduğunun<br />
altını çizen Attar; “Üreme çağındaki<br />
kadınların karşı karşıya kaldığı ciddi hastalıklar<br />
var. Önlem alınması gerekli... Mesela<br />
üreme çağındaki kadınlar, rahim ağzı kanseri<br />
ile karşı karşıya kalabiliyor. Özellikle<br />
cinsel ilişkiye girilmesinin ardından, geç<br />
kalınırsa bu hastalık öldürücü olabiliyor.<br />
Bunun yanında yine üreme çağında ve 40’lı<br />
yaşlardan sonra meme kanseri riski artıyor.<br />
Basit bir meme muayenesi ile bu riskten<br />
kurtulmak mümkün. Mesela birçok kişinin<br />
bilmediği bir bilgiyi de aktarmak isterim. 9<br />
yaşından 24 yaşına kadar kadınlara uygulayabileceğimiz<br />
bir aşı ile rahim ağzı kanserini<br />
engellemek mümkün. Birçok kadın bunu<br />
bilmediği için aşı konusunda geç kalıyor.<br />
Bunun yanında hastalık olmasa dahi kasık<br />
ağrısı şikâyeti ile günlük yaşamı olumsuz<br />
etkilenen çok fazla kadın var. Halk arasında<br />
evlenince geçer, doğum yapınca geçer gibi<br />
söylentiler yüzünden doktora görünmüyorlar<br />
ne yazık ki. İyi bir hekimin hastalara<br />
eğitim vermesi gerekir. Tedavilerle kadınlar<br />
tüm bu hastalıklardan kurtulabilirler” dedi.<br />
“ARTIK YERYÜZÜNDE<br />
GEBE KALMAYAN İNSAN YOK”<br />
Aynı zamanda tüp bebek konusunda da<br />
uzman olan Necip Erkut Attar’a, çağımızın<br />
en büyük sorunları arasında yer alan<br />
hamile kalamama sorununu sorduk.<br />
Günümüzde teknolojinin ve tıp alanındaki<br />
gelişmelerin sonucunda bu soruna çeşitli<br />
çözümler bulunabildiğini ifade eden Attar’a<br />
göre hamilelikte en önemli unsur yaş: “Artık<br />
geç evlilikler, kariyer sorunları ve ekonomik<br />
koşullar, kadının gebe kalma yaşını<br />
geciktiriyor. Tabi yaş faktörü ve gebe kalma<br />
potansiyeli arasında çok büyük ve önemli<br />
bir bağ var. Çünkü yaş ilerledikçe, özellikle<br />
35 yaşından sonra doğurganlık ciddi<br />
derecede azalıyor. Bunun yanında çevresel<br />
faktörler de bu anlamda genetiğimizde<br />
ciddi sorunlara yol açıyor. Dolayısıyla bütün<br />
bunlar bir araya gelince, hem kadın hem de<br />
erkekte doğurganlık potansiyeli azalıyor. Bu<br />
aşamada yine eğitim çok önemli. Kadına<br />
nasıl gebe kalacağı anlatılabilir. Fakat yine<br />
de okuyucularımız şunu bilsinler ki, gelişen<br />
yeni tıp teknikleriyle artık yeryüzünde gebe<br />
kalmayan insan yok.”<br />
“BAĞDAT CADDESİ<br />
ÇOK ÖZEL BİR BÖLGE”<br />
İlk başlarda muayenehanesinin Avrupa<br />
Yakası’nda olduğunu ifade eden Necip<br />
Erkut Attar; “Buradaki muayenehaneyi ilk<br />
açtığımız zamanlarda sadece Anadolu Yakası’ndaki<br />
hastalara ulaşabilmeyi hedeflemiştik.<br />
Fakat sonraları zamanla birbirimizi çok<br />
sevdik <strong>Kadıköy</strong>lüler ile. Eşim de <strong>Kadıköy</strong>lüdür,<br />
bu sebeple de alışmamız zor olmadı.<br />
Bu yakada yaşıyoruz. Fenerbahçe’de de bir<br />
teknem var, yelken yapıyorum orada. Her<br />
gittiğimde kendimi hem bir sahil kasabasında<br />
hissediyor hem de İstanbul’dan çok<br />
uzaklaşmamış olmanın bilinciyle büyük<br />
keyif alıyorum. Bunun yanında Bağdat<br />
Caddesi çok özel bir bölge, entelektüellik ve<br />
sosyo-kültürel seviyesi bir hayli yüksek. Son<br />
zamanlarda kentsel dönüşümden kaynaklı<br />
olarak dokusunda bazı değişiklikler olsa da<br />
kafeleri, pub’ları, marinası ile gerçekten yaşanası<br />
bir yer. Hemen hemen tüm dünyayı<br />
gördüm, fakat burayı çok ayrı seviyorum”<br />
şeklinde konuştu.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 83
Spor<br />
Milli güreşçi Mehmet Ali Demirtaş:<br />
Güreşin felsefesi sevgiden geçer<br />
BERK DEMİRTAŞ<br />
İnsanlar arasında silahsız olarak en basit ve<br />
doğal mücadele şekli olan güreş, ata sporumuz...<br />
İnsanlık tarihi kadar eski olduğu<br />
düşünülen, bütün vücut bölümlerinin ortak<br />
çalışmalarını gerektiren; ayrıca cesaret,<br />
refleks, beceri ve dayanıklılık isteyen bir<br />
spor dalı. Tabii tüm bunların yanında bir de<br />
sporcu ahlakı, en temel gerekliliklerinden.<br />
Bu söyleşimizde 1970’lerin <strong>Kadıköy</strong>’üne<br />
gidiyor ve o zamanlar büyük bir mücadele<br />
örneği göstererek milli güreşçi olmaya hak<br />
kazanan Mehmet Ali Demirtaş’ın konuğu<br />
oluyoruz. Başarılarını, hırslarını, uğradığı<br />
haksızları, o anları tekrar yaşıyormuşçasına<br />
anlatıyor Demirtaş ve ekliyor: “Güreşin<br />
felsefesi sevgiden geçer.”<br />
Ne zaman ve nerede dünyaya geldiniz?<br />
Güreş ile nasıl tanıştınız?<br />
1951 senesinde Bingöl’ün Yayladere ilçesinde<br />
doğdum. Köyümüzde okul olmadığı<br />
için babam beni İstanbul’a, amcamın<br />
yanına gönderdi. İlkokul, ortaokul ve<br />
liseyi İstanbul’da okudum. Ortaokul son<br />
sınıftayken güreşçi olan bir komşumuz<br />
sayesinde güreşle tanıştım. Beraber Fikirtepe’de<br />
antrenmanlara gidip geldik. Fakat<br />
üniversite nedeniyle güreşe iki sene ara<br />
vermek durumunda kaldım. Üniversiteyi de<br />
İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda<br />
okudum. Rahmetli Tarık Akan ile<br />
aynı sınıftaydık.<br />
1969’da tekrar güreşe geri döndüm. 1970<br />
senesinde Türkiye Gençler Birincisi oldum.<br />
1971’de Akdeniz Olimpiyatları seçmelerini<br />
kazandım, fakat bir haksızlığa uğradım.<br />
1972’de Balkan Olimpiyatları’nda şampiyon<br />
oldum, ki o Olimpiyatlar’da benden başka<br />
şampiyon olan Türk yoktu. Yine 1972’de<br />
Münih Olimpiyatları’na katıldım. 1973,<br />
1975 ve 1977 senelerinde Türkiye Birincisi<br />
oldum. Bunun dışında çeşitli turnuvalarda<br />
da birinciliklerim var. Fakat tüm bu başarıları<br />
kazandığım süreçte dönemin siyasi olayları<br />
sonucunda benim görüşüm, ideolojim<br />
Türkiye’deki duruma ve güreş camiasına ters<br />
düştüğü için 1978 senesinde Almanya’ya gittim.<br />
Hayatıma hâlâ orada devam ediyorum.<br />
Güreş sporunun geçmişi ve bugününe<br />
baktığınızda neler söylersiniz? O<br />
zamanlar olanaklar nasıldı?<br />
Tabi bizim zamanımızda güreş çok popülerdi.<br />
Hatta futboldan önce geliyordu diyebilirim.<br />
Ata sporu olduğundan çok önemli bir<br />
yere sahipti. Bizden önceki dönem biliyorsunuz<br />
İkinci Dünya Savaşı olduğu için ve biz<br />
de savaşa girmediğimizden, diğer ülkelere<br />
göre ekonomik ve sportif anlamda çok daha<br />
iyi durumdaydık. Bu fırsattan istifade, o<br />
zamanki güreşçilerimiz çok önemli başarılar<br />
sağladı. Bizim dönemimizde ise Sovyetlerin<br />
bir hegemonyası olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Sovyetler inanılmaz yatırımlar yapıyordu<br />
spor konusunda ve ayrıca inanılmaz bir<br />
doping tufanı vardı bizim dönemimizde. Tabi<br />
bizde bilimsel çalışma sistemi gibi bir şey<br />
yoktu. Brandalı minderlerin üzerinde güreş<br />
yapıyorduk yani. Çünkü hocalarımız da bu<br />
taktiklerle güreşe girmişlerdi. Bu eski çağ<br />
çalışmalara da dur diyen benim.<br />
Neler yaptınız peki bu konuda?<br />
İlk kez Türkiye’de bilimsel çalışmayı güreşe<br />
getiren kişi ben ve Turgay Renklikurt’tur.<br />
1975 senesinde Turgay ve Muharrem Atik ile<br />
Tekel takımını kurmuştuk. Bir arkadaşımız<br />
sayesinde tanıştık. Bütün bilimsel ve teknik<br />
çalışmaları ben yaptırıyordum kulüpte. Bir<br />
sene Türkiye Güreş Şampiyonası’nda sıkletlerde<br />
7 tane şampiyonluk çıkardım. Fakat<br />
sonra sporun içine de siyaset girdi, belli görüşler<br />
sporda da tekelleşmeye başladı. 1978<br />
senesinde Tofaş ile beraber Amerika Dünya<br />
Şampiyonası’na gidecektim, fakat sonradan<br />
federasyonda yapılan değişiklikler sonucu<br />
beni seçmesiz takıma koydular. O sırada<br />
bana Almanya’dan teklif gelmişti, ben de<br />
burada olanlara dayanamadım, bıraktım<br />
gittim Almanya’ya.<br />
Almanya’da devam ettiniz mi güreşe?<br />
Almanya’da beş sene güreşe devam ettim.<br />
Oranın sistemi daha farklı tabi... Orada<br />
84 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Spor<br />
günümüz futbolundaki gibi lig olarak<br />
ayrılmışlar. Almanya Güreş Birinci Ligi’nde<br />
beş sene boyunca güreş yaptım. Güreştiğim<br />
tüm takımlarla finale çıktım.<br />
Peki, şu anki güreş sistemiyle sizin<br />
döneminiz arasında ne gibi farklar var?<br />
Şu anki güreş sistemiyle bizim dönemimiz<br />
arasında dağlar kadar fark var. Bugün bu<br />
sistemle herhangi bir güreşçi şampiyon<br />
olamıyorsa, kendine güreşçi demesin. Çünkü<br />
zaten iki gruba ayrılıyor A ve B diye. Her<br />
grupta birinci ve ikinci olanlar, otomatikman<br />
ilk dördün içine giriyor. Üç-dört kişi yenen<br />
şampiyon oluyor. Bizim zamanımızda<br />
altı kişi yenip elenenler oluyordu. Ve dokuz<br />
dakikadan oynanıyordu. Şimdi bakıyorum<br />
yok yere yat, yok ayağından tutarak başla,<br />
bunlar bizim zamanımızda yoktu. Güreş şu<br />
an inanılmaz basitleşti ve bu yüzden izlenme<br />
oranı da düştü. Ben bir güreşçi olarak<br />
zevk almıyorum, diğer insanlar nasıl alsın?<br />
Hangi spor kulüplerinde oynadınız?<br />
Antrenmanlarınız nasıl geçiyordu?<br />
Başlangıçta Haydarpaşa Demirspor’daydım.<br />
Kulübün kendisinin bir programı<br />
mevcuttu. Öğleden sonra 2-3 saatlik bir<br />
antrenman programı vardı, fakat bu yetersizdi<br />
tabi. Ben kafama şampiyon olmayı<br />
koymuştum ama bu kadar az antrenman<br />
ile bu mümkün değildi. 1971 Akdeniz<br />
Olimpiyatları’nda grekoromende haksızlıklara<br />
uğrayınca, Dünya İkincisi olan Mehmet<br />
Uzun’u izlemeye başladım. Hocamız bana,<br />
“Sen Mehmet Uzun’u nasıl yeneceksin, gel<br />
vazgeç bu işten” diye telkinlerde bulunuyordu.<br />
Ben tabi onu orada izleyince kafama<br />
koydum ve “Seneye Balkan Olimpiyatları’na<br />
ben gideceğim” dedim. O hırsla<br />
çalışmalarımı günde 5-6 saate çıkardım.<br />
Sabah Haydarpaşa’dan başlayarak, Göztepe<br />
kavşağına kadar koşup geliyordum.<br />
Üstüne yaklaşık bir saat halter ve ağırlık<br />
çalışıyordum. Sonra işe gidiyordum, akşam<br />
da iş çıkışı okuluma gidiyordum. Ardından<br />
Türkiye ve Balkan Şampiyonu olunca,<br />
günde iki defa antrenman yapmaya başladım.<br />
Sabah yine kondisyon, barfiks, halat,<br />
koşu istasyonları vb. antrenman çeşitlerini<br />
çalışıyorduk. Ondan sonra da güreş antrenmanları<br />
ve güreş teknikleri... E tabi bunun<br />
meyvesini de aldık.<br />
Güreşteki özelliklerimden biri de hem serbest<br />
hem de grekoromen yapardım. 1972<br />
senesinde “Türkiye’nin en teknik sporcusu”<br />
seçildim. Aynı sene büyükler kategorosinde<br />
Türkiye Şampiyonası’na katıldım. Dokuz<br />
güreşin altısını tuş ile yendim. O zaman<br />
Süleyman Akbayır ağabeyimiz ve Malatyalı<br />
Mahmut Kulu’nun bana çok yardımı olmuştur.<br />
Fakat daha önce de söylediğim gibi<br />
hoca konusunda çok sıkıntılıydık. Bilimsel<br />
çalışmalardan bihaber insanlardı. Biz de<br />
sağ olsun Turgay Renklikurt hocam ile bunu<br />
değiştirdik. Maalesef ki Türkiye’de bu ülke<br />
için çalışan insanlar çok kolay harcanır. Biz<br />
de bu harcanan insanlardan biriyiz işte.<br />
Sizce devlet güreşi yeterince<br />
destekliyor mu?<br />
Eskiye göre kesinlikle daha iyi yatırım olduğuna<br />
eminim. 1972 senesinde Balkan Şampiyonu<br />
oldum, beş kuruş para almadım.<br />
Şimdi görüyoruz ki şampiyon oluyorlar;<br />
altınlar, arabalar, evler, herkese bir şeyler<br />
veriyorlar. Zaten dediğim gibi şampiyon olmak<br />
o kadar kolaylaştı ki, çok daha rahatlar<br />
artık. Antrenman kalitesi de, antrenman<br />
yapılan salonlar da çok daha gelişti. Burada<br />
devletin desteği var. Fakat bana sorarsanız,<br />
bu bizim ata sporumuz. Nasıl futbola,<br />
basketbola bu kadar önem veriliyorsa,<br />
güreşe de aynı derecede önem verilmeli ve<br />
başarılar daha çok ödüllendirilmeli.<br />
“O dönemler Avrupa İkincisi Hayri<br />
Polat vardı, 82 kiloda güreşiyordu.<br />
Benim amacım da 82 kiloya çıkıp, onla<br />
güreşmekti. Tabi hocam beni bırakmıyor,<br />
yok senin kemiklerin zayıf, yok<br />
sen onla güreşemezsin, o seni hemen<br />
yener gibi sözler söylüyor. Neyse ben<br />
dinlemedim, 82 kiloya çıktım. Yaklaşık<br />
altı ay sonra Güreş Şampiyonası oldu.<br />
Ve ben Hayri Polat’ı o şampiyonada 12<br />
sayı farkla yendim. Yani bir işe baş koyacaksınız,<br />
hedefiniz olacak ve cesaretli<br />
olacaksınız. Gözünüz hep büyüklerde<br />
olsun. Biz Dünya Şampiyonlarını, Avrupa<br />
İkincisi olan kişileri yendik, fakat<br />
sporun içine siyaset girmesiyle etnik<br />
köken ve siyasi düşüncelerden kaynaklı<br />
yollarımız çok kesildi. Ben de o dönemler<br />
solcuydum. Deniz Gezmiş’ler ile aynı<br />
okullardaydık. Bize bu yapılanlardan<br />
sonra da bırakıp gittim.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 85
Aktüel<br />
Birebir antrenman,<br />
sağlıklı beslenme ve keyifli yaşam:<br />
MODACTIVE<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Moda Deniz Kulübü bünyesinde faaliyet gösteren ModActive<br />
Fitness Merkezi, farkını ortaya koymaya devam ediyor.<br />
Diğer fitness merkezlerinden farklı olarak denizle iç içe<br />
olması ve üst katında özel Veranda Restoran’ının olması,<br />
ModActive’i ilgi çekici kılıyor.<br />
<strong>2019</strong> yılının hemen başında hem sağlıklı yaşam hem de<br />
ModActive’nin yakın zamanda planladığı projeleri üzerine<br />
konuştuğumuz ModActive Fitness Merkezi Yöneticisi Kubilay<br />
Erişken; “Burada iki anlayış var, sağlıklı beslenme ve<br />
kilo verme. Sağlıklı beslenme ile kilo verme arasındaki paralellik<br />
iyi şekilde ayarlanırsa, vücut regüle olduğu zaman<br />
kilo verip sağlıklı olunmuyor. Sağlıklı olunduğu için kilo<br />
verilmeye başlanıyor. Öncelikle yeme düzeninin belli bir<br />
aşamaya getirilmesi gerekiyor. Sağlıksız şekilde kilo verip,<br />
sonra tekrar kilo almak hiçbir işe yaramıyor” mesajı verdi.<br />
‘PERSONEL TRANINING’ POPÜLERLİĞİNİ KORUYOR<br />
Bu yıl ModActive’de bazı yenilikler olacağını, dünyadaki<br />
genel trendi takip ettikleri için o trende uygun olan<br />
gelişmeleri merkezlerine de yansıtmaya çalıştıklarını<br />
ifade eden Erişken; “Dünyada şu an en önde gelen<br />
antrenman PT (Personal Training). Bizim kulübümüzdeki<br />
antrenörlerin yeterlilik derecesi yüksek olduğu için, üyelerimiz<br />
birebir antrenman yapmayı tercih ediyor. Birebir<br />
antrenmanda sonuç alma süresi kısa ve hata yapma<br />
olasılığı daha düşük oluyor. Kulübe gelirken de birebir ilgi<br />
olduğu için disipline olmak daha kolay. Genelde üyeler,<br />
spor salonuna üyeliklerini yaptırdıktan sonra gelmezler.<br />
Gelme aralıkları, frekansları düşer. Personal Training’in<br />
avantajı, antrenörün üyeyle birebir ilgilenmesi, gelmediği<br />
zaman araması, tamamıyla o kişiye konsantre olması. Bu<br />
avantajlar, üyenin hedeflerine daha kısa sürede ulaşma-<br />
86 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Aktüel<br />
sını sağlıyor. Onun için bu yönde ciddi bir<br />
eğilim var. Biz de kulüpte bu yönde hizmet<br />
veriyoruz. Fonksiyonel antrenmanlar olarak,<br />
boksu ve savunma sanatlarını ekledik.<br />
Avrupa şampiyonu antrenörümüz var, Denizcan.<br />
Ona da ciddi bir talep söz konusu.<br />
Özellikle kadınlar ve ofis hayatında çalışan<br />
insanlar rahatlamak, stres atmak ve kendilerini<br />
savunmak için severek geliyor” dedi.<br />
“EN BÜYÜK AVANTAJIMIZ, YILIN 6 AYI<br />
DIŞ MEKÂNI KULLANABİLMEMİZ”<br />
Kulüpte stüdyo dersleriyle alakalı olarak<br />
yeni eklemeler yaptıklarını, zumba programlarını<br />
artırdıklarını; pilates, total body,<br />
spinning sınıflarına yoğun olarak devam<br />
ettiklerini belirten Kubilay Erişken, şu açıklamalarda<br />
bulundu: “Diğer kulüplerden<br />
farklı olarak en büyük avantajımız, yılın<br />
6 ayı dış mekânı kullanabiliyor olmamız.<br />
Dış mekânımız hem görsel olarak hem de<br />
fiziki şartlar açısından diğer yerlere göre<br />
üstünlük sağlıyor. Deniz kıyısında çim alanımız<br />
mevcut. Bu da cezbedici bir özellik,<br />
oldukça keyifli oluyor.<br />
<strong>2019</strong>’DA YAZ OKULU<br />
FAALİYETLERİNİ ARTIRACAĞIZ<br />
Bu yıl kulüp tarihinde ilk kez yaz okulu<br />
yaptık, çocuklarla ilgili ciddi bir katılım<br />
oldu. <strong>2019</strong>’da yaz okulunun faaliyetlerini<br />
arttıracağız. Klasik yaz okulu dışında bir<br />
yaz okuluydu. Kursun içinde yelken vardı.<br />
Drama, kişisel gelişimle ilgili aktiviteler,<br />
sanat, tenis, çocukların sıkılmayacağı ciddi<br />
ders programı oldu. Eğlenceli geçti çocuklar<br />
için. Bu yıl onun da ModActive’nin yeni<br />
aktiviteleri arasında yer almasını sağlayacağız.<br />
Hem de kulübe gelen üyelerimizin<br />
memnuniyetinin artması açısından önemli<br />
oldu. Çocukların katılacağı aktivitelerin<br />
sayısı pek fazla değildi. Biz de Moda’da<br />
ciddi bir tercih konusu olduk. <strong>2019</strong>’da da<br />
bu yönde bir çalışmamız olacak. Bunun<br />
haricinde yenilikleri takip ediyoruz. Yurtdışındaki<br />
yenilikleri ülkemize uyarlayan<br />
öncü kulüplerden biri olmak için sürekli<br />
olarak çalışıyoruz.”<br />
SADECE SPOR KULÜBÜ DEĞİL,<br />
BİR YAŞAM MERKEZİ<br />
Beslenmede hem kendi merkezleri hem<br />
de Türkiye açısından en büyük problemin<br />
yüksek karbonhidrat tüketimi olduğunu<br />
aktaran Erişken; “Bunun için kulübümüzün<br />
içerisinde Veranda Restoran adında özel<br />
menüleri olan bir restoran düzenledik. Aynı<br />
zamanda Florence Nightingale Hastanesi<br />
ile bir anlaşmamız var. Haftanın üç günü<br />
Florence Nightingale’den gelen bir diyetisyenimiz<br />
bulunuyor. Onun verdiği liste<br />
doğrultusunda yukarıda yemek yiyebiliyor<br />
üyelerimiz. Böyle bir avantajımız var. Zaten<br />
ModActive kurulduğundan bu yana sadece<br />
spor kulübü olarak değil, bir yaşam merkezi<br />
şeklinde tasarlanmıştı. İnsanlar iyi bir yerde,<br />
temiz bir havada egzersiz yapabilsin, sonra<br />
da egzersizin en önemli unsuru olan doğru<br />
miktardaki beslenmeye kavuşsun istedik,<br />
ki öyle bir yer yok <strong>Kadıköy</strong>’de. İstanbul’da<br />
da yeni yeni açılmaya başlandı. Biz kulüple<br />
entegre olan üst katta açtık Veranda Restoran’ı.<br />
Üyelerimiz orada istediği zaman kendi<br />
diyet anlayışına uygun olan şeyleri yiyebiliyor.<br />
Oradaki en önemli nokta, bizim toplum<br />
olarak karbonhidratı yüksek yiyecekler<br />
tüketmemiz” şeklinde konuştu.<br />
ÖNEMLİ OLAN, SAĞLIKLI KİLO KAYBI<br />
Kubilay Erişken, sağlıklı beslenme ve kilo<br />
verme arasındaki ilişkiyi ise şu şekilde<br />
paylaştı: “Sağlıklı beslenme ile kilo verme<br />
arasındaki paralellik iyi şekilde ayarlanırsa,<br />
vücut regüle olduğu zaman kilo verip<br />
sağlıklı olunmuyor. Sağlıklı olunduğu için<br />
kilo verilmeye başlanıyor. İlk önce yeme<br />
düzeninin belli bir aşamaya getirilmesi<br />
gerekiyor. Sağlıksız şekilde kilo verip, sonra<br />
tekrar kilo almak hiçbir işe yaramıyor. Bu<br />
konuda kulüpte ciddi bir yol aldık. Üyelerimizden<br />
de aç kalmadan sağlıklı bir şekilde<br />
kilo kaybedenler oldu. Bu yönde ciddi bir<br />
evrilme süreci var dünyada. Besin piramidinin<br />
Amerika’da değişmesiyle birlikte yüksek<br />
karbonhidrat ve düşük yağ diyetinin son 20<br />
yılda Türkiye’yi getirdiği nokta inanılmaz<br />
derecede kötü. Türkiye, şu anda dünyada<br />
1,5 milyonun altındaki ada ülkelerini, Pasifik<br />
ve Atlantik’teki Karayipler’i çıkardıktan<br />
sonra Amerika ile birlikte en şişman nüfus<br />
oranına sahip ülke. Son 20 yılda Türkiye<br />
birinci oldu. Amerika’nın 31 eyaletinden<br />
daha kötü durumda istatistiksel olarak.<br />
TÜİK raporlarında da bu böyle.<br />
KÖTÜ BESLENDİĞİMİZ İÇİN ZEKÂ<br />
SEVİYEMİZ DE GERİYE GİDİYOR<br />
Çok ciddi bir problemimiz var. Bu yüzden<br />
toplum olarak egzersiz yapıp, sağlıklı<br />
beslenmemiz gerekiyor. Onun da çözümü,<br />
doyma kültüründen çıkıp beslenme<br />
kültürüne geçmemiz. Karnımızın doymasıyla<br />
değil, beslenip beslenmediğimizle<br />
ilgilenmemiz gerekiyor. Son 20 yıldaki<br />
kalp, damar hastalıkları ve dolaşım yolları<br />
hastalıklarında Türkiye yine birinci. OECD<br />
raporlarına da yansıyor bu durum. TEPAV<br />
da yayınladı yine aynı şekilde, internetten<br />
hepsine ulaşılabilir. Buradaki en kötü nokta,<br />
kötü beslenme ve zekâ düzeyi arasındaki<br />
korelasyon. Dünyada bitkisel proteini en<br />
yüksek tüketen iki ülke, Azerbaycan ve<br />
Türkiye... Bu yüzden de hayvansal protein<br />
tüketimi düşük. Düşük hayvansal protein<br />
tüketen ülkelerde, çocukların zekâlarında<br />
düşüklük söz konusu... Altını çizmemiz<br />
gereken durum şu; kötü beslendiğimiz için<br />
zekâ seviyemiz de geriye gidiyor.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 87
Sağlık<br />
Sonomed ve Dr. Nevit Dilmen’den<br />
BİR BAŞARI DAHA<br />
Sonomed Tıbbi Görüntüleme Merkezi ve<br />
Laboratuvarı doktorlarından Nevit Dilmen,<br />
“Osirix Color MRI” (Renkli MR) projesiyle<br />
Doktorclub Awards - Yılın Doktoru Ödülleri’nde<br />
“Yılın Yenilikçi Dahili Bilimler Doktoru”<br />
kategorisinde birincilik ödülünün sahibi<br />
oldu.<br />
Doktorclub tarafından İstanbul Üniversitesi<br />
İstanbul Tıp Fakültesi ve Okan Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesi bilimsel işbirliğiyle düzenlenen<br />
Doktorclub Awards 2018 Türkiye’nin Sağlık Ödülleri Töreni,<br />
İstanbul Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans<br />
Salonu’nda hekimler, akademisyenler ve sağlık profesyonellerinin<br />
geniş katılımı ile gerçekleşti. Türkiye’nin sağlık<br />
alanında önemli isimlerinin jüri koltuğunda oturduğu<br />
yarışmada, 17 kategoride 142 başvuru değerlendirildi.<br />
YILIN YENİLİKÇİ DAHİLİ BİLİMLER DOKTORU<br />
Jüri, ön elemenin ardından finalist olarak yarışmaya hak<br />
kazanan her dal için en fazla 5 proje seçimi gerçekleştirdi.<br />
Projeler, 17 binin üzerinde doktor tarafından oylanarak<br />
ödül sahipleri belirlendi. Uzm. Dr. Nevit Dilmen, uzun<br />
süredir geliştirmekte olduğu “Renkli MR” (Osirix Color MRI)<br />
projesi ile “Yılın Yenilikçi Dahili Bilimler Doktoru” ödülünü<br />
kazanan isim oldu. Nevit Dilmen, ödül sonrası yaptığı<br />
konuşmada projesinin MR görüntülerini analiz etmede<br />
önemli derecede hız ve kolaylık sağladığını ifade etti.<br />
Dilmen ayrıca, projede katkısı bulunan Sonomed yöneticileri<br />
Dr. Serdar Mutlu, Dr. Ayhan Cingi ve Sonomed ailesine<br />
teşekkürlerini iletti.<br />
GÖRÜNTÜNÜN RENKLİ OLMASI<br />
ALGILAMAYI KOLAYLAŞTIRIYOR<br />
Osirix Color MRI, dünyada Renkli MR alanında geliştirilen<br />
ilk yazılım olma özelliğine sahip. Proje sayesinde siyah-beyaz<br />
MR görüntülerinin özel olarak kurgulanan bir yazılımla<br />
renkli hale<br />
dönüştürülmesi<br />
sağlanıyor.<br />
Radyoloji uzmanları<br />
yağ,<br />
kas ve suyu<br />
ayırt etmek<br />
için üç ayrı siyah-beyaz görüntüye bakmak zorundayken,<br />
“Renkli MR” sayesinde bu zorunluluk ortadan kalkıyor.<br />
Böylece radyoloji uzmanları, tek ve büyük bir görüntüde<br />
yağları sarı, suları mavi ve kasları kırmızı olarak hızlı bir<br />
şekilde görebiliyor. Uzm. Dr. Nevit Dilmen, ödüllü yazılım<br />
hakkındaki detayları şöyle ifade etti:<br />
ÜCRETSİZ VE AÇIK KAYNAK KODLU<br />
“Yazılımımız ‘Osirix Color MRI’, normal bir MR cihazında<br />
elde edilen siyah-beyaz görüntüleri renkli görüntülere dönüştürmekte.<br />
Bu yazılım, ücretsiz ve açık kaynak kodludur.<br />
MR cihazları, görüntüleri gruplar halinde ve seriler şeklinde<br />
elde ediyor. Bu serilere sekans adını veriyoruz. 3 siyah-beyaz<br />
görüntüyü bir araya getirerek renkli bir seri oluşturuyoruz.<br />
3 görüntüye bakmak yerine tek görüntüye bakmak,<br />
değerlendirme süremizi kısaltmakta ve görüntüyü daha<br />
büyük görmemize yardımcı olmakta. Yağları sarı, suları<br />
mavi, kasları kırmızı gibi tanıdık renklerde görmekteyiz.<br />
Görüntünün renkli olması, algılamamızı kolaylaştırmakta.<br />
Bu alan, radyologlar ve yazılımcıların ortak çalışmaları ile<br />
gelişmelere açıktır.”<br />
İLK’LERİN DOKTORU<br />
1991 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden<br />
mezun olan Uzm. Dr. Nevit Dilmen, geçtiğimiz aylarda<br />
“Radyolojide 3 Boyutlu Baskılar” projesiyle de adından sıkça<br />
söz ettirmiş, Newsweek Dergisi’ne konu olarak dünyada<br />
bir ‘ilk’e imza atmıştı. Dilmen, Renkli MR projesiyle kazandığı<br />
ödülle başarılarına bir yenisini daha eklemiş oldu.<br />
88 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
GÖZ SULANMASINI<br />
CİDDİYE ALIN!<br />
Batıgöz Altunizade Göz Merkezi’nden Prof. Dr. Ferda Çiftçi,<br />
dergimize göz sulanması ve çocuklarda güneş gözlüğü<br />
kullanımıyla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi. Çiftçi, tedavide geç<br />
kalındığı takdirde göz sulanmasının görmeyi tehdit edebilecek<br />
sorunlara yol açabileceğini belirtti. İşte ayrıntılar...<br />
Hangi durumlarda çocukların gözleri sulanabilir?<br />
Çocuklarda çeşitli nedenlerle göz sulanabilir. Gözyaşı<br />
kanalı tıkanıklığı, göz kapaklarındaki yapısal bozukluklar,<br />
glokom (göz tansiyonu) hastalığı, gözde çizilme veya yabancı<br />
cisim kaçmaları, sulanma ile belirti verebilir.<br />
kanalı açmak gerekir. Aksi takdirde enfeksiyona yol açar,<br />
tedavi zorlaşır. Ayrıca doğumsal glokom (göz tansiyonu),<br />
sulanma tablosu ile karşımıza çıkabilir. Gözü çizilen ya da<br />
yabancı cisim kaçan çocuklarda da sulanma önemli bir<br />
belirtidir. Bütün bu tablolar acil tedavi gerektirir.<br />
Gözü sulanan çocukla ilgili ne yapılması gerekir?<br />
Kapak düzeni bozuk olan, içe veya dışa dönük kapakları<br />
olan çocuklarda irritasyon göze zarar veriyorsa, erken tedavi<br />
etmek gerekir. Tedavide geç kalınırsa, görmeyi tehdit<br />
edebilecek tablolar ortaya çıkabilir. Cerrahi tedavi ile kapak<br />
düzeltilerek sorun giderilir. Bir diğer neden, doğumsal gözyaşı<br />
kanalı tıkanıklığıdır. Gözyaşı bezi yeterli üretim yapıyor<br />
ama kanal tıkalı ise, gözyaşı yüze doğru akar. Yenidoğanlarda<br />
gözyaşının buruna aktığı kanallar kapalı olabilir.<br />
Çoğunlukla birkaç ayda kendiliğinden açılır. Erken dönemde<br />
(ilk 12 ay) masaj yapılarak, enfeksiyon olduğunda ise<br />
antibiyotik damlalar ile tedavi sağlanabilir. Bu dönemde<br />
masajın doğru yapılması önemlidir. İhmal edilmiş ve/veya<br />
yeterli tedavi yapılmamış hastalarda sürekli enfeksiyon,<br />
gözün diğer bölgelerini etkileyebilir. Bu durumda ve 1 yaşına<br />
kadar devam eden sulanmalarda kanala sondalama<br />
uygulanmalıdır. Sulanma devam ederse, sondalama tekrar<br />
edilebilir. Aynı zamanda kanala silikon tüp uygulanabilir.<br />
Bu uygulama ile yüzde 95 başarı elde edilir.<br />
Çocuklar güneş gözlüğü takmalı mı? Hangi yaşta<br />
başlamalı, seçerken nelere dikkat edilmeli?<br />
Çocukları ultraviole ışınlarından korumak için güneş gözlüklerinin<br />
kullanımı önemlidir. 10 yaş altındaki çocuklarda cilt ve<br />
göz, ultraviyole ışıklarına karşı daha hassastır. Göz kapak cildi<br />
henüz çok hassas, lensleri çok saydam olup, ışık geçirgenliği<br />
daha fazladır. Bu nedenle çocuklarda UV ışıkları daha çok<br />
zarar verebilir. Çocuklarda güneş gözlüğü ne kadar erken<br />
kullanılmaya başlanırsa, göz UV’den o derece daha fazla<br />
korunmuş olur. Kaliteli ve iyi koruyan güneş gözlüğü camları,<br />
göz kapağı cildini ve gözü korur. UV korumasız koyu renk kalitesiz<br />
camlar ışıkta gözbebeğinin küçülmesini engellerken, UV<br />
ışınlarının büyük gözbebeğinden kolaylıkla gözün arkasına<br />
geçmesine ve daha çok zarar vermesine yol açabilir.<br />
Altıncı aya kadar çocuklar doğrudan güneşe maruz<br />
bırakılmamalı ve şapka takılmalıdır. Altıncı aydan sonra<br />
dışarıda güneş gözlüğü takılması önerilmektedir. Güneş<br />
gözlüğü alırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta,<br />
yüzde 99-100 UVA ve UVB ışınlarından korumalıdır. Göz<br />
kapaklarını da örtmesi tercih edilmelidir. Ayrıca kırılmayan<br />
yumuşak cam ve çerçeveler tercih edilmelidir, plastik daha<br />
emniyetlidir. Tüm çocuklarda şapka; göz, yüz ve boyun koruması<br />
açısından da önemlidir. Çocuklarda güneş gözlüğü<br />
ve şapka kullanılması; diş fırçalama gibi, emniyet kemeri<br />
takılması gibi alışkanlık haline getirilmelidir.<br />
İlaç kullanımının kanal açma işleminde yeri nedir?<br />
Kanal tıkanıklığı nedeniyle sık sık enfeksiyon olan çocuklarda<br />
sürekli antibiyotik kullanmak çözüm değildir, tıkalı<br />
kanalın açılması gerekmektedir. 1 yaşında kanal açılmaz ve<br />
bekletilirse, uygulanan ameliyatın başarı şansı azalır.<br />
Başka hangi durumlarda çocuğun gözleri sulanır?<br />
Bazen bebeklerde kistik oluşum ile birlikte kanal tıkalı<br />
olabilir. Bu durumda hiç beklemeden sondalama yaparak<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 89
Sağlık<br />
ERKEN MENOPOZUN<br />
TEDAVİ YOLLARI<br />
Kadınlarda hayatlarının neredeyse üçte birini kaplayan<br />
menopoz; bedensel, sosyal ve psikolojik değişikliklerin<br />
aynı anda görüldüğü bir dönemi kapsıyor. 35 yaşından<br />
önce menopoza girmek ise “erken menopoz” olarak<br />
ifade ediliyor. Erken menopoz, sebepleri, belirtileri ve<br />
hormon testi ile ilgili merak edilenleri, MedAmerikan<br />
Tıp Merkezi’nden Prof. Dr. Teksen Çamlıbel’e sorduk.<br />
Erken menopoz nedir?<br />
Tıpta 35 yaşından önce menopoza girmeye “erken<br />
menopoz” denilmekle birlikte, olmanız gereken menopoz<br />
yaşından (yani annenizin menopoz yaşı gibi) yıllar önce<br />
menopoza girmeye de “erken menopoz” denilmektedir.<br />
Menopoz yaş aralığı nedir?<br />
Normal menopoz yaşı 48-52’dir. Annenizin menopoz<br />
yaşı bunu çok etkiler.<br />
Erken menopozun sebepleri ve belirtileri nelerdir?<br />
Günümüzde erken menopoz giderek artmaktadır. Buna<br />
artan yaşam stresi, sigara, hava kirliliği, radyasyon, kötü<br />
beslenme vb. etkenler neden olabilir. Erken menopozun ilk<br />
belirtisi, düzensiz adet kanamalarıdır. Adetler daha sık veya<br />
seyrek olabilir, miktarı azalır. Adetten önceki dönemde<br />
hafif ateş basması ve terleme görülebilir. Özellikle ailesinde<br />
erken menopoz hikâyesi olan ve sigara içen gençlerin<br />
böyle durumlarda hormon tahlili yaptırmasını öneriyorum.<br />
Menopoza sigaranın zararlı etkileri nelerdir?<br />
Her 10 yıl için günde içilen bir paket sigara 1 yıl, 2 paket<br />
sigara 2 yıl öne alabilir. Örneğin 20 yıl 2 paket/gün sigara<br />
içiyorsanız, menopoz yaşı 4 yıl öne gelebilir.<br />
MedAmerikan Tıp Merkezi’nden<br />
Prof. Dr. Teksen Çamlıbel<br />
kalamamaktır. Bunun çözümü yoktur. Amaç, hormon<br />
testleriyle tanıyı erken koyup çocuk sahibi olmayı<br />
hızlandırmak, eğer bu mümkün değilse, kalan az sayıdaki<br />
yumurtayı dondurup saklamaktır.<br />
Ülkemizde yumurta dondurma işlemi yaklaşık 5-6<br />
yıldır yapılmaktadır. Sosyal amaçla yapılan yumurta<br />
dondurma izni Sağlık Bakanlığı tarafından verilmiştir.<br />
Tüp Bebek Merkezimizde yumurta dondurma işlemini<br />
gerçekleştiriyoruz. Bunun için özellikle ailesinde menopoz<br />
riski olan genç kızların 6 ayda bir hormonlarına bakıyoruz.<br />
Hormon bozulmaya başladığı anda, 10-12 günlük bir tedavi<br />
süresi sonunda yumurtalarını alıp 5 yıl saklıyoruz. İleride<br />
yumurtalıklarda yumurta gelişimi durursa, geriye dönüp<br />
bu dondurulmuş yumurtalarla tüp bebek yaparak gebelik<br />
sahibi olmaları mümkündür ve bu yöntem çok başarılıdır.<br />
Hormon testi neden önemli?<br />
Adetin 3. günü yapılan hormon testi ve ultrason<br />
muayenesiyle teşhis konabilir. Menopoza girmeden, yani<br />
kadının bütün yumurtaları bitip de adetten kesilmeden<br />
önce yapılan hormon testleri yaklaşan tehlikeyi gösterir.<br />
Erken veya normal menopozu geciktirmek mümkün<br />
değildir. Fakat hormon takviyesi yapılarak, adetlerin<br />
devamı ve menopoz sıkıntıları giderilir. Erken menopozun<br />
gerçek tehlikesi, artık yumurta üretilemediği için gebe<br />
✓<br />
Her genç kız annesinin, teyzesinin,<br />
ablasının menopoz yaşlarını<br />
sorup ortalamayı bulmalı ve bu<br />
yaştan 10 sene kadar önce anne<br />
olma sürecini tamamlamalıdır.<br />
Erken menopozda tüp bebek de<br />
başarısız olmaktadır.<br />
90 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Yaşamın İçinden<br />
Hem terapi hem eğitim;<br />
DEKORATİF BOYAMA<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong> Şahin Hobi; ahşap boyama atölyeleri,<br />
kurslar ve workshop’larla <strong>Kadıköy</strong>lülere<br />
çeşitli alternatifler sunuyor. Uzun<br />
yıllar uluslararası bir kuruluşta sanat danışmanlığı<br />
görevini üstlenen ve ardından<br />
Şahin Hobi ile yolu kesişen Hatice Polat<br />
önderliğinde gerçekleşen atölyeler, hobi<br />
severler için hem terapi hem de eğitim<br />
işlevini gerine getiriyor.<br />
Dileyenlerin düzenli olarak kurslara ya da<br />
günlük workshop’lara katılabileceğini ifade<br />
eden eğitmen Hatice Polat, dergimize yaptığı<br />
açıklamada “Gelenler kafalarını boşaltıp,<br />
sorunlarından uzaklaşıyor. Kanser hastası<br />
bir arkadışımız rehabilite olmak için buraya<br />
Bahriye Hanımoğlu<br />
Esra Atamdede<br />
Hatice Polat<br />
geliyordu. Aramızda çocuğu küçük olanlardan<br />
iş yaşamından bunalanlara kadar çok<br />
farklı kişiler bulunuyor. Hatta çoğu zaman<br />
atölyeler bittiğinde de gitmek istemiyorlar.<br />
Esasında yaptığımız şey dekoratif boyama.<br />
Şahin Hobi dükkânı, polyester ile farklı objeler<br />
ortaya koyan bir üretici. Aynalar, çerçeveler,<br />
heykeller ve iç mimarlara hitap eden<br />
ürünler de var. Gelenler, buradan seçtikleri<br />
objelerle ilk olarak boyama tekniklerini öğreniyor.<br />
Aynı obje ve boylarla herkes farklı<br />
ürünler koyuyor ortaya. Tasarımın gücü ve<br />
güzelliği de burada yatıyor. Hediyeler, evleri<br />
için objeler üretiyorlar. Birçok arkadaşımız<br />
da kendi yerlerini açarak siparişler almaya<br />
başladı esasında. Belediye imkân tanırsa,<br />
sergi açmayı da düşünüyoruz” dedi.<br />
“HAYATIMIZIN EN GÜZEL SAATLERİNİ<br />
BURADA GEÇİRİYORUZ”<br />
Atölye kursiyerlerinden Esra Atamdede ise,<br />
aktivitelere büyük bir mutlulukla katıldığını<br />
şu sözlerle aktardı: “Çok mutlu oluyorum<br />
buraya geldikçe. Geçen seneden beri buradayım.<br />
Bir günlük çalışma ile geldim ama<br />
bu pozitif ortamdan kopamadım. Bir kere<br />
antidepresan etkisi yaratıyor, bütün sıkıntıları<br />
unutuyorum. Bir de eşimize dostumuza<br />
hediyelik eşyalar ortaya çıkarıyoruz. Yaptığımız<br />
ürünleri kendi evlerimizde kullanıyoruz.<br />
Sehpalar, duvar süsleri... Göz nurumuz, çok<br />
ayrı bir duyguyla yaklaşıyoruz.” Bir diğer<br />
kursiyer Bahriye Hanımoğlu ise; “Hayatımızın<br />
en güzel saatlerini burada geçiriyoruz”<br />
şeklinde konuştu.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 91
Yaşam<br />
TOLGA HAN İLE<br />
DANSA ZAMAN AYIRIN<br />
ŞAŞKINBAKKAL’DA<br />
PINAR BALTACI<br />
Tolga Han Dans Okulu artık Anadolu Yakası’nda... Ülkemizde<br />
dansın sevilmesini sağlayan önemli isimlerden<br />
olan Tolga Han, Bahçeşehir ve Mecidiyeköy’ün ardından<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de de bir şubesini açtı. Ferah Duysak ve Ege &<br />
Yunan Dansları Eğitmeni Birol Süren ortaklığında kurulan<br />
dans okulunda eğitmenlerin tamamı, Tolga Han’ın<br />
kadrosundan ve alanında uzman kişilerden oluşuyor.<br />
Okulun yöneticisi ve ortağı olan Ferah Duysak ile<br />
dansla tanışma hikâyesinin yanı sıra Tolga Han Dans<br />
Okulu’nun açılma sürecini konuştuk. Yaklaşık 4 ay<br />
önce hizmete giren okuldaki faaliyetlerine de değinen<br />
Duysak; “Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü mezunu<br />
bir ekonomistim. Bir kızım var. Kızım büyüdükten sonra<br />
anladım ki kendim için hiçbir şey yapmamışım. Radikal<br />
bir kararla dansa başladım 50 yaşımdan sonra. Ege &<br />
Yunan danslarıyla başladığım serüvenim, hocam Birol<br />
Sürel ile bir dans okulu açmaya karar verdiğim anda<br />
taçlandı. Bunun için en doğru adresin Tolga Han olduğunu<br />
biliyorduk. Çünkü Tolga Bey, Türkiye’ye dansı<br />
getiren ve sevdiren kişidir. Tolga Bey ile olan görüşmelerimiz<br />
olumlu geçince, Anadolu Yakası için franchise<br />
aldık. Tüm eğitmenlerimiz Tolga Han’ın kadrosundan.<br />
Tolga Han Dans Okulu’nun Bahçeşehir ve Mecidiyeköy’den<br />
sonraki adresi, böylelikle <strong>Kadıköy</strong> Şaşkınbakkal<br />
oldu” şeklinde konuştu.<br />
HEM ÇOCUK HEM DE<br />
YETİŞKİNLERE ÖZEL DANSLAR<br />
Dans okullarının Milli Eğitim Bakanlığı onaylı olduğunun<br />
özellikle altını çizen Ferah Duysak, yetişkin ve<br />
çocuklara ayrı ayrı verilen dansların detaylarına dair<br />
şunları aktardı: “Milli Eğitim Bakanlığı onaylı olduğumuz<br />
için diplomalı öğrenci ve öğretmenler yetiştiriyoruz.<br />
Çocuk sınıflarımız bale, modern dans, hip hop ve<br />
street caz olmak üzere dört ayrı dalda hizmet verirken,<br />
büyükler için aklınıza gelen tüm dans türleri var. Tabi<br />
sınıflarımız gelen taleplere göre oluşuyor. Talebi bir sınıf<br />
açmaya yeterli olan dansların sınıfları şu an mevcut.<br />
Bunlar sirtaki, zeybek, harmandalı, çökeltme, tüm Latin<br />
danslar (karma Latin, salsa, bacata). Bunun yanında<br />
oryantal, Roman, zumba, tango sınıflarımız da var.<br />
Dans olmamasına rağmen bir de yoga ve pilates sınıfı<br />
oluşturduk. Reformer ve grup pilateslerimiz mevcut.<br />
Talebe göre farklı dans türlerinde de sınıflar açacağız.”<br />
YUNAN VE LATİN DANSLARINA TALEP FAZLA<br />
Özellikle hangi dans türlerine talebin fazla olduğunu<br />
sorduğumuzda ise çok net bir cevap alıyoruz Ferah Hanım’dan:<br />
“Yunan ve Latin danslarına talep her zaman<br />
daha fazla. Müziklerini çok seviyor insanlar. Sirtaki,<br />
zeybekiko, harmandalı, çökertme, zorba, bunlar Yunan<br />
danslarının kolları. Latin dansları da daha hareketli<br />
olduğu için tercih ediliyor. Kilo vermek, hareket etmek,<br />
form tutmak için tercih eden kişi sayısı da fazla. Bir de<br />
her dansımızın pratik gün ve geceleri oluyor. Bu etkinliklere<br />
katılarak sosyalleşmek için bizi tercih edenler<br />
de hayli fazla. Hafta sonları okulumuzda doğum günü<br />
etkinliklerimiz oluyor. Öğrencilerimiz ve bizler eğlenceli<br />
vakitler geçiriyoruz.”<br />
92 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Yaşam<br />
“DANSI DAHA ÇOK<br />
KADINLAR TERCİH EDİYOR”<br />
Dansı daha çok kadınların tercih ettiğini<br />
ifade eden Duysak; “Açıkçası örneğin 15<br />
kişilik bir sınıfta iki erkek görmek, bizi mutlu<br />
ediyor çoğu zaman. Çünkü erkekler tercih<br />
etmiyorlar dansı ne yazık ki. Kadın için dans<br />
ne ise, erkek için de spor o anlama geldiğinden<br />
beyler spor merkezlerine, hanımlar bize<br />
koşuyor. Bana kalırsa belirli bir yaşa geldikten<br />
sonra kadınlar kendileri için daha fazla<br />
zaman ayırmaları gerektiğini fark ediyor.<br />
Beyler kendilerine başka hobiler bulmaya<br />
çabalarken, kadınlar dans için kolları sıvıyor<br />
ve gayet de başarılı oluyorlar” dedi.<br />
YENİ EVLENENLERE MÜJDE!<br />
Düğün dansınızı şimdiden kendinize dert<br />
etmeye başladıysanız, Tolga Han Dans<br />
Okulu’na yolunuzu düşürmekte fayda var.<br />
Çünkü sadece beş-altı derslik bir paketle<br />
kendi düğününüzün yıldızı olabilirsiniz: “En<br />
fazla 6 ders diyoruz düğün dansları için.<br />
Eskiden düğün dansları sadece vals ya da<br />
tango olurdu, fakat şimdilerde bu durum<br />
biraz değişti. Çiftlerimiz Yunan danslarına<br />
merak sarmaya başladı. Bunun yanında<br />
harmandalı, çökertme tarzında dans<br />
isteyen çiftlerimize özel uyarlamalarımız da<br />
mevcut.”<br />
“DANS SAĞLIĞIMIZI<br />
OLUMLU YÖNDE ETKİLİYOR”<br />
Dansın insan sağlığına olan olumlu etkilerine<br />
de değinen Ferah Duysak, özellikle<br />
çocukların dans okulunda geçirdikleri<br />
saatlerde beslenmelerinin eğitmenler gözeteminde<br />
olduğunu söyleyerek, şu detayları<br />
veriyor: “Çocuk eğitmenlerimiz, çocuklarımıza<br />
özellikle bilinçli bir şekilde beslenmeyi<br />
öğretiyor. Şöyle ki, çocuklarımız hafta içleri<br />
dans günlerimize okul çıkışlarında geliyor.<br />
Hocalarımızın çocuklara önerdiği belli menüler<br />
oluyor. Önce o menülerle okul sonrası<br />
Ferah Duysak<br />
açlıklarını bastırıyorlar ve dersin bitimine<br />
kadar sudan başka hiçbir şey yenilip içilmiyor.<br />
Ders bitiminde ise çok kalori yakıldığı<br />
için bizim burada bulunan klasik özel çikolatalarımızdan<br />
çocuklarımıza dağıtıyoruz.<br />
Yetişkinler de hareket halinde olduğundan<br />
dans, sağlıklarını olumlu yönde etkiliyor.<br />
Programlarımız haftada bir kere 45’er dakikalık<br />
iki dersten oluşuyor.”<br />
“YÜRÜYEBİLEN HERKES<br />
DANS EDEBİLİR”<br />
Şimdi ki sorumuz sizler için. Aramızda<br />
eminiz dans etmekten korkanlar vardır.<br />
“Başarabilir miyim?” soruları hepimizin<br />
kafasını bir dönem kurcalamıştır. “İlk dansa<br />
başladığımda bu tarz korkular bende de<br />
olmuştu” diyor Ferah Hanım ve ekliyor:<br />
“Yürüyebilen herkes dans edebilir. İlk dansa<br />
başladığımda korktuğumu ve çekindiğimi<br />
fark eden dans hocam, bana tam olarak<br />
şöyle demişti; ‘İki ayağının üzerinde duruyor<br />
ve yürüyebiliyorsan, dans da edebilirsin.’<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okuyucularına ‘Yeter ki<br />
isteyin’ demek istiyorum sadece. Çünkü<br />
isteyen, gerçekten başarıyor. Hatta en fazla<br />
korkan 50 yaş üstü bireyler, çok istediği için<br />
gençlerden daha başarılı oluyor.”<br />
PROFESYONEL OLMAK İSTEYENLER<br />
İÇİN DE DOĞRU ADRES<br />
Tolga Han Dans Okulu, sizleri ulusal ve<br />
uluslararası yarışmalara da en büyük destekçiniz<br />
olarak hazırlıyor: “Şu an okulumuzda<br />
iki öğrencimiz var, yarışmalara katılmak<br />
için hazırlıyoruz onları. Bu tarz yarışmaları<br />
önemsiyoruz ve gerçek yetenek, azim görünce<br />
biz teklif ediyoruz katılmalarını. Milli<br />
Eğitim Bakanlığı onaylı bir okul olduğumuz<br />
için, dansı profesyonel olarak devam ettirmek<br />
isteyenlere özel sertifika eğitimlerimiz<br />
de var. 8 aylık bir sürenin sonunda sertifika<br />
alan öğrencilerimiz, sınava girmeye hak<br />
kazanıyor. Sınava girmeye hak kazananlar<br />
ise eğitmen olabiliyor.”<br />
Ferah Duysak: “Ben dansa ilk defa<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de başladım. 6 yıl burada<br />
dans edince, sanki <strong>Kadıköy</strong>’den<br />
başka bir yerde bu iş olmayacakmış<br />
gibi bir düşünce oluştu bizde.<br />
Burada okul açmamızın esas<br />
nedeni ise, Anadolu Yakası’nda<br />
bir Tolga Han Dans Okulu’nun<br />
olmaması... Bu bölgede ihtiyaç<br />
olduğunu da açıldıktan sonra<br />
daha iyi gördük. Biz <strong>Kadıköy</strong>lüleri,<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüler de bizi çok sevdi.”<br />
Ferah Duysak: “Okulumuzun konumundan da bahsetmek istiyorum.<br />
Metrekare, rahatlık ve konfor olarak pek çok avantajı var.<br />
Üç stüdyolu bir okula daha rastlamadık, duymadık.<br />
Bu konuda da ilk olduğumuzu düşünüyoruz.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 93
İlhan Şeşen:<br />
Herkesin hissedebileceği<br />
şeyler yazıyorum<br />
Türkü Akbayram’dan yeni single:<br />
Hiçbiri<br />
Sevinç Erbulak:<br />
İstanbul’un tadına<br />
çok az varabildim<br />
Oyuncu Yurdaer Okur:<br />
Bizi zor zamanlarda<br />
sanat iyileştirir<br />
Usta sanatçı Gökçen Kaynatan’a<br />
“Altın Kelebek Yaşam<br />
Boyu Onur Ödülü”<br />
Ayşenil Şamlıoğlu:<br />
Çocukluğumun<br />
İstanbul’una özlem<br />
duyuyorum<br />
Veee, karşınızda binbir surat;<br />
Taylan Erler<br />
Bir rock efsanesi:<br />
UĞUR DİKMEN
<strong>Life</strong> Magazin<br />
İLHAN ŞEŞEN:<br />
Herkesin hissedebileceği<br />
şeyler yazıyorum<br />
PINAR BALTACI<br />
Romantik parçaların en büyük üstatlarından<br />
İlhan Şeşen de <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Magazin<br />
sayfalarında konuğumuz oldu. Müzik<br />
duayeni, 70. yaşında çok değerli isimlerle<br />
oluşturduğu tribute albümüne “Hediyem”<br />
adını vererek, 47. sanat yılını da taçlandırdı.<br />
Şeşen’in en sevilen eserlerinin buluştuğu<br />
albümde, birbirinden değerli sanatçı dostlarının<br />
yorumları yer alıyor. Ünlü müzisyen<br />
ile yeni albümü, müziği, sevilen parçalarının<br />
sırrını ve gelecek zaman projelerini<br />
konuştuk.<br />
Öncelikle müziğe başladığınız yıllara<br />
gidelim. Ne zaman keşfettiğiniz<br />
içinizdeki müziği?<br />
10-11 yaşlarındayken, merdivende oturup<br />
bir türkü söyleyerek başladım.<br />
Müzikle geçen bir ömür… Nasıl<br />
tanımlarsınız o yılları? Müzik ne ifade<br />
ediyor İlhan Şeşen için?<br />
Şarkı yazma isteğiyle geçti yıllarım. Hâlâ da<br />
öyle... Duyguları şarkıya çevirmek gibi bir<br />
hastalığım var. Ömür böyle geçiyor. Mesela<br />
gitar olmayan bir evde asla oturamam.<br />
İlhan Şeşen parçalarını hep çok<br />
sevdik. En büyük üzüntümüzde, hayal<br />
kırıklıklarımızda ve aşklarımızda<br />
yanıbaşımızdaydı. ‘Sarılınca Sana’,<br />
‘Ellerimde Çiçekler’, ‘Gördüğüme<br />
Sevindim’ ve daha niceleri… Neydi bu<br />
parçaları severek dinlememizdeki sır?<br />
Herkesin hissedebileceği şeyler yazıyorum<br />
herhalde...<br />
Sizin için özel olan, bu çok ayrı<br />
diyeceğiniz bir parçanız var mı?<br />
“Sıcaklardandır.”<br />
Yeni albümünüz ‘Hediyem’,<br />
Sony Müzik’ten çıktı.<br />
47. sanat yılınıza<br />
bir selam<br />
gönderiyorsunuz<br />
adeta… Anlatır<br />
mısınız biraz yeni<br />
albümü, kimler<br />
var?<br />
14 şarkı, 14 arkadaşım<br />
var. Bu albümü<br />
bana verilmiş<br />
büyük bir hediye<br />
olarak görüyorum.<br />
Ülkemizde<br />
müzik severlerin<br />
profilinde bir<br />
değişiklik oldu<br />
mu son yıllarda?<br />
Özellikle<br />
gençler arasında<br />
popülerleşen müzik<br />
türlerine dair neler<br />
söylemek istersiniz?<br />
Birçoğunu dinleyemiyorum.<br />
‘İstanbullu Şarkılar’ isminde bir<br />
albümünüz de bulunuyor. Ne ifade<br />
ediyor İstanbul sizin için? Sanatınıza<br />
ilham oluşturan taraflarından bahseder<br />
misiniz?<br />
İstanbul hastalıklı bir aşk...<br />
Peki ya <strong>Kadıköy</strong>? Son dönemde<br />
belirgin şekilde sanat anlamında<br />
önemli adımların atıldığı, sanatçıların<br />
yeni evi oldu. Bu değişime dair neler<br />
söylersiniz?<br />
Bu değişimi bilmiyordum ama ben <strong>Kadıköy</strong>lüyüm.<br />
Söylemesi bile çok güzel.<br />
Yakın zamanda var mı yeni bir proje,<br />
çalışmalarınızdan bahseder misiniz?<br />
Pek yakında yeni bir albüm çıkartacağım.<br />
Bir de Vedat Sakman’la birlikte<br />
yaptığımız “Akustik Hikâyeler” isimli<br />
bir albümümüz geliyor.<br />
96 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Türkü Akbayram’dan<br />
yeni single:<br />
Hiçbiri<br />
PINAR BALTACI<br />
Şarkıcı Türkü Akbayram’ın ilk single çalışması<br />
‘Hiçbiri’, Garaj Müzik etiketiyle tüm dijital<br />
platformlarda yayınlandı. Sözü, müziği<br />
ve düzenlemesi Eflatun’a ait olan parçaya<br />
bir de klip çekildi. İstanbul Üniversitesi’nde<br />
piyano eğitimi alan Türkü Akbayram, aynı<br />
zamanda sekiz yıldır babası Edip Akbayram’ın<br />
vokalistliğini yapıyor.<br />
MÜZİKLE DOLU DOLU GEÇEN YILLAR<br />
Türkü Akbayram’ın müzikle tanıştığı yıllar,<br />
çocukluk zamanlarına denk geliyor. Özgün<br />
müziğin duayen ismi Edip Akbayram’ın kızı<br />
olarak dünyaya gelen Türkü, müziğin içine<br />
doğduğunu ve bu yaşına kadar dolu dolu<br />
müzikle yaşadığını ifade ederek, çocukluk<br />
yıllarını şu sözlerle anlatıyor: “Doğduğumdan<br />
bu yana babamın konserlerine<br />
gidiyorum, inanılmaz anılarım var. Babam<br />
o dönemler her sene yeni bir albüm yapardı.<br />
Öncesinde aile meclisi toplanır, tüm<br />
parçaları dinlerdik. Annem, babam, ben ve<br />
ağabeyim Ozan, parçaları demokratik bir<br />
şekilde oylar ve albüme gireceklere karar<br />
verirdik. Her sürecin içerisindeydik. Hal<br />
böyle olunca da armut dibine düştü. Ben<br />
de kendimi bir anda müziğin içerisinde buldum.<br />
Üniversite eğitimim işletme üzerine<br />
olsa da İstanbul Üniversitesi’nde piyano<br />
eğitimi aldım. Annem de resim, heykel ve<br />
seramik sanatçısıdır. Dört bir yandan sanatla<br />
kuşatılmıştık o yıllarda.”<br />
Türkü Akbayram’ın müzikle<br />
tanıştığı yıllar, çocukluk<br />
zamanlarına denk geliyor.<br />
Özgün müziğin duayen ismi<br />
Edip Akbayram’ın kızı olarak<br />
dünyaya gelen Türkü, müziğin<br />
içine doğduğunu ve bu yaşına<br />
kadar dolu dolu müzikle<br />
yaşadığını ifade ediyor.<br />
“ŞARKI SÖYLEMEK BÜYÜK BİR TUTKU”<br />
Küçüklüğünde müzikle iç içe olmasının da<br />
etkisiyle hep şarkıcı olmak istediğini, bu<br />
isteğinin piyanoya olan hayranlığıyla somut<br />
olarak hayata geçirildiğini belirtiyor Türkü<br />
Akbayram ve ekliyor: “Piyano öğrenmek<br />
zor ve emek verilmesi gereken bir süreç.<br />
Fakat şimdi iyi ki o süreçlerden geçmişim ve<br />
çalabiliyorum diyorum. Çünkü bana çok az<br />
şey, piyano çaldığım andaki hazzı veriyor.<br />
Şarkı söylemek ise büyük bir tutku... Ailem,<br />
abimin adını Ozan koyduktan sonra ben<br />
dünyaya geldiğimde ‘Ozan türkü söyler,<br />
kızımızın adı da Türkü olsun demişler’. Bu<br />
ismi taşıdığım için çok memnunum.”<br />
“EDİP AKBAYRAM, TÜRKİYE’NİN<br />
DEMOKRATİK VE AYDINLIK YÜZÜ”<br />
Babasını sorduğumuzda ise kızı olmasının<br />
yanı sıra iyi bir dinleyicisi olarak Edip Akbayram’ın<br />
Türkiye’nin aydınlık ve demokratik<br />
yüzünü temsil ettiğini düşündüğünü<br />
aktaran Türkü Akbayram; “Edip Akbayram<br />
bir sanatçı olarak ülkemiz için büyük bir değer.<br />
Bunun yanında babam olduğu için ne<br />
kadar onur ve gurur duyduğumu anlatmaya<br />
kelimeler yetersiz kalacaktır” diyor.<br />
“KENDİMİ TEK BİR TARZDA<br />
SINIRLANDIRMAK İSTEMİYORUM”<br />
Uzun zamandır tek başına çalışmalar<br />
yapmak istediğini söyleyen sanatçı, hayalini<br />
gerçekleştirmek adına Eflatun’un kapısını<br />
çaldığını ve single çalışmalarının böylelikle<br />
hızlandığını şöyle paylaşıyor: “Parçanın<br />
klibini Kıyıköy’de, güzel tatlı bir sahil kasabasında<br />
çektik. Şarkıyı okuduktan sonra hep<br />
deniz kenarı ve dost sofrası hayal etmiştim,<br />
nitekim klibimiz de öyle oldu. Parçanın<br />
söz, müzik ve arenjesi Eflatun’a ait. Güncel<br />
ve pop sound’larının hâkim olduğu tarza<br />
devam edeceğim. Fakat tabi yeri geldiğinde<br />
türküleri cover’layıp, babamla düet yapmak<br />
da isterim. Müzik evrensel, o yüzden kendimi<br />
tek bir tarzda sınırlandırmak istemiyorum.<br />
Farklı çalışmalar da yapacağım mutlaka...”<br />
“KADIKÖY BENİ BESLİYOR”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de doğan ve yaşamını doğduğundan<br />
bu yana Moda’da sürdüren Türkü; “<strong>Kadıköy</strong><br />
benim çocukluğum. Burada doğdum,<br />
büyüdüm, evlendim ve çocuğum oldu.<br />
Benim için vazgeçilmez bir yer <strong>Kadıköy</strong>,<br />
özellikle de Moda... Sokağa çıktığım zaman,<br />
o sokaktaki insanlarla selamlaşabilmek<br />
beni besliyor. Bir sitenin içerisinde yaşabileceğimi<br />
hiç düşünmüyorum. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
özgürüm” diyerek sözlerini sonlandırıyor.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 97
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Bir rock efsanesi:<br />
UĞUR DİKMEN<br />
PINAR BALTACI<br />
Küçüklüğünde evinin salonunda annesi klasik Türk eserleri<br />
çalardı boş zamanlarında. Diğer bir köşede ise, müzik<br />
öğretmeni olan teyzesi Batı müziği eserleri çalıyordu. Henüz<br />
3,5 yaşında evdeki iki piyanodan birinin başına oturdu; bu<br />
büyük müzisyen Uğur Dikmen’in müzikle tanışması demekti.<br />
1970’lerin Türkiye’si... Mahalle aralarında gençlerin gruplar<br />
kurup müzik ürettiği yıllar... Uzun saçlar, bol paça pantolonlar,<br />
başka bir dünyanın mümkün olduğunu haykıran<br />
şarkılar... Solun müziği, parkalar, 1 Mayıs’lar, Anadolu’nun<br />
şehirdeki isyanı... İşçiyse hep işçi kalıp tulumları giyecek mahalle<br />
arası sakinleri... İstanbul’un hemen her semtinde yepyeni<br />
bir tarzda sesini duyurmaya çalışan müzik gruplarından<br />
birini de Uğur Dikmen, ‘Haramiler’ adıyla 1966 yılında kurdu.<br />
İstanbul’dan çıkıp tüm Anadolu’da konserler veren grup,<br />
1967 yılında Hürriyet Gazetesi’nin düzenlediği Altın Mikrofon<br />
Yarışması’nda aldığı ödülleriyle başarılarına başarı ekledi.<br />
Uğur Dikmen’le o yılları ve sanatını konuştuk. Röportaja<br />
başlarken Haramiler’in en unutulmaz parçası ‘Mavi Duvar’ı<br />
içinizden mırıldandığınızı duyar gibiyim. Öyleyse buyurun...<br />
60’LI YILLARA DAMGA VURAN GRUP: HARAMİLER<br />
1955 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarı sınavlarını<br />
birincilikle geçerek konservatuvarın piyano-solfej bölümüne<br />
kayıt yaptıran Dikmen, şöyle anlatıyor o yılları: “1964 yılına<br />
kadar solfej, yüksek armoni bölümlerini başarıyla geçerek,<br />
aynı yıllarda devam ettiğim Avusturya Lisesi’ndeki tahsilimi<br />
tercih ederek, dokuz yıllık müzik eğitimime ara verdim. O<br />
yıllarda İstanbul Balmumcu’da yaşıyorduk. İlk grubumuzu<br />
mahallede kurduk. Cahit Berkay’la o yıllardan tanışırız. Ben<br />
orgda, Cahit gitardaydı. Akordeon ve davulda da Seyhan ve<br />
Ahmet isimli iki arkadaşımız vardı. Kısa sürede dağıldı tabii<br />
bu mahalle grubu. Sonrasında 1966 yılı ve Haramiler dönemi<br />
başladı. “Çamlıca Yolu’nda” isimli parçayla 1967 yılının<br />
Altın Mikrofon Yarışması’nda dördüncü olduk.”<br />
UĞUR DİKMEN VE CEM KARACA<br />
Uğur Dikmen, 1969 yılında Özdemir Erdoğan ile o zamanın<br />
Tarabya Oteli’nde çalışıyor. 1970’li yıllara gelindiğinde ise<br />
Durul Gence, Doğan Canku, Atilla Özdemiroğlu gibi değerli<br />
müzisyen dostlarıyla sahne almaya devam ediyor. 1971-74<br />
yılları arasında Durul Gence ile beraber ‘Asia Minor Mission’<br />
adını verdikleri grupla Norveç’in başkenti Oslo’da akademik<br />
kariyer çalışmaları, konserler, gece kulübü ve Hollanda<br />
Amsterdam’da sahne çalışmaları sürüyor. 1974 yılının Mart<br />
ayı ise, Uğur Dikmen ve Cem Karaca için dönüm noktası<br />
oluyor. Çocukluk arkadaşı olan ikili, tekrar karşılaşarak<br />
müzik çalışmalarına durmaksızın devam ediyorlar. Büyük<br />
yankı uyandıran ‘Dervişan’ grubunun kuruluş zamanı da bu<br />
yıllara denk geliyor. ‘Dervişan’ grubuyla ülkemizin müzik<br />
tarihine yepyeni bir imza atılmış oluyor.<br />
98 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
EN RADİKAL ESERLER:<br />
DERVİŞAN GRUBU<br />
Dervişan grubu, 1970’lerin mahalle aralarıyla,<br />
yoksulluğuyla, gerçekliğiyle yüzleştiriyor<br />
bizleri. ‘Beyaz Atlı’, ‘Tamirci Çırağı’,<br />
‘Yoksulluk Kader Olamaz’, ‘Parka’, ‘1 Mayıs’...<br />
O dönemleri şöyle anlatıyor Dikmen: “En<br />
radikal eserler ve konserler bu dönemde ortaya<br />
çıktı. Dervişan ile beraber en progresif,<br />
yani en ilerici rock dönemi oldu diyebilirim.<br />
1979 yılından itibaren stüdyolarda canlı<br />
kayıt müzisyenliği dönemi başladı. Onno<br />
Tunç, Neşet Ruacan, Arto Tunç, Cezmi Başeğmez,<br />
Levent Altındağ gibi birçok değerli<br />
müzisyen, o dönemlerde ünlü şarkıcıların<br />
seslendirdiği şarkıları canlı olarak kaydediyorlardı.<br />
Tabii bilgisayarın hayatımıza<br />
girmesiyle artık stüdyo kayıtları kalmadı.<br />
Bizim Cem ile albüm çalışmalarımız<br />
devam etti. ‘Hasret’, ‘Yiyin Efendiler’, ‘Nerde<br />
Kalmıştık’ gibi albümler çıkarken, Gülhane<br />
Parkı Rock Konserleri çok yoğun geçiyordu.<br />
Müzik, hayatımızda her zaman oldu.”<br />
“YOKSULLUK KADER OLAMAZ”<br />
Dervişan grubunun kurulmasının ardından<br />
müziklerin ve sözlerin toplumdaki yansımasına<br />
dair şunları aktarıyor usta müzisyen:<br />
“Dervişan grubumuzdaki albümlerimizden<br />
biri ‘Yoksulluk Kader Olamaz’, o dönem<br />
sokaklarda duvarlara yazılırdı. Yoksulluğu<br />
yaşayanlar haykırmak istiyordu, konserlerimize<br />
gelip yoksulluğun kader olmayacağını<br />
haykırıyor, sokaklarda görünür kılıyorlardı.<br />
‘Sahibi Geldi’ parçasında da hatırlarsınız;<br />
‘Duvara astığın o çorapların sahibi geldi.<br />
Altına aldığın kilimlerin sahibi geldi’ dedik.<br />
Ses olup, sesimize karşılık buluyorduk.<br />
O dönemler, güzel dönemlerdi. Bir daha<br />
gelmeyecek. Son konserlerde ‘Parka’ diye<br />
bağırıyorlardı. Cem şöyle diyordu; ‘Bakın<br />
sokaklara, artık parka giyen var mı? Onu<br />
yaptım, imzayı attım, bitti.’ Bazı insanlarla<br />
aynı yüzyılda yaşamış olmak çok büyük<br />
ayrıcalık. Büyük isimleri göremeyeceğiz bir<br />
daha, geçmişte kalmış dönemleri de zira...”<br />
EN İYİ FİLM MÜZİKLERİ ÖDÜLÜ<br />
UĞUR DİKMEN’E<br />
Usta müzisyen Uğur Dikmen, aynı zamanda<br />
bir müzikolog, piyanist, besteci, aranjör ve<br />
orkestra şefi... Hepimizin çok iyi hatırladığı<br />
ve televizyon ekranlarında tam 15 yıl devam<br />
eden, Tayfun Talipoğlu’nun sunduğu ‘Bamteli’<br />
programının müzikleri, Uğur Dikmen’in imzasını<br />
taşıyor. Tıpkı, 2000’li yılların başına damga<br />
vuran ‘Kahbe Bizans’ın müzikleri gibi... 1998<br />
yılında Antalya Altın Portakal Festivali’nde En<br />
İyi Film Müziği ödülü de Uğur Dikmen’in. Cem<br />
Karaca’nın vefat etmeden önceki son albümü<br />
olan ‘Bindik Bir Alamete’de de Dikmen’in<br />
katkısı büyük. Yakın dostu Cem Karaca’yı<br />
erken yaşta kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan<br />
Dikmen; “2004 yılının 8 <strong>Şubat</strong>’ında Cem’i<br />
kaybettik. Çok erken bir dönemdi, yas dönemi<br />
çok acıydı. Beraber çok çalıştık. En önemli<br />
eserlerimize, anlarımıza tanıklık ettik birbirimizin.<br />
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada<br />
68 kuşağının yankıları sürüyordu. Bizim<br />
müziğimizde de öyle. Yanıldığımız ortak nokta<br />
şuydu, sanatçılar sadece fikirlerini söyler ama<br />
ülkeleri yönetmezler. Yönetmezler ama nasıl<br />
yönetileceğini de en iyi onlar bilirler. Sonra<br />
bildiklerini başka türlü anlatırlar, şarkılarının<br />
ve eserlerinin içerisinde. Bunun dünyada da<br />
çok örnekleri var. 68 kuşağı sondur, daha da<br />
devamı gelmeyecek. Bizim Cem ile birlikteliğimiz<br />
de öyle. Ne diyorduk Dadaloğlu parçasında<br />
hatırlarsınız; ‘Kalan sağlar bizimdir.’ Bizimki<br />
de öyle” şeklinde konuşuyor.<br />
“MÜZİK HAYATIMDA<br />
HER ZAMAN OLACAK”<br />
Türk müziği tarihindeki en önemli rock<br />
müzik grubuna imza atan Uğur Dikmen,<br />
Dervişan ve Haramiler isimli grupları<br />
kurmuş olmaktan gurur duyduğunu ifade<br />
ederek; “Hâlâ aktif olarak sahne çalışmalarına<br />
devam ediyorum. Yurtiçi ile yurtdışında<br />
film müzikleri, TV-dizi ve reklam müzikleri<br />
ile müzik faaliyetlerimi sürdürüyorum. Müzik,<br />
hayatımda her zaman olacak” diyerek<br />
sözlerini sonlandırıyor.<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’e 70’li yıllarda sık<br />
sık konsere gelirdik. En net<br />
hatırladığım, Avrupa yakasından<br />
buraya gelirken arabalı<br />
vapur kuyruğunda beklemek.<br />
Neredeyse iki saat beklerdik<br />
Kabataş’tan Üsküdar’a geçmek<br />
için. Burada yoğun müzik çalışmaları<br />
vardı. Onno Tunç’un eşi<br />
Canan Tunç eski yüzücülerdendi,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de Fenerbahçe Burnu’nda<br />
hocalık yapıyordu. Sık<br />
sık onlara giderdik. Caddebostan’da<br />
Budak Sineması diye bir<br />
yer vardı, açık hava sinemasıydı<br />
orası. Oraya konsere gelince<br />
Fikret Kızılok, Fuat Güner, Barış<br />
Manço ile buluşurduk. Barış<br />
ve Cem’i çok kıyaslarlardı ama<br />
o ikisi çok iyi anlaşırdı, güzel<br />
dostumuzdu Barış. <strong>Kadıköy</strong>’ü<br />
sever, sık sık gelirdik.”<br />
Röportaj esnasında yanımıza<br />
gelen Uğur Dikmen’in eşi<br />
sanatçı Serpil Barlas, 1990’lı<br />
yıllarda ülkemizde AIDS ile<br />
mücadelenin öncülüğünü<br />
üstlenerek çıkardığı albümde<br />
Cem Karaca ve Uğur Dikmen<br />
ile çalıştığını belirterek; “Sözlerini<br />
Cem Karaca’nın yazdığı,<br />
müziğini Uğur Dikmen’in yaptığı<br />
‘Benim Adım İnsan’ şarkısını<br />
ortaya çıkarttık ve bir de klip<br />
çektik. O dönemin Türkiye’sinde<br />
büyük yankı uyandırmıştı.<br />
Böylece genç nesille de köprü<br />
kurmuş oldum. Cem ve Uğur<br />
gibi büyük sanatçılarla çalıştığım<br />
için kendimi çok şanslı<br />
hissediyorum” dedi.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 99
Sanat<br />
OYUNCU YURDAER OKUR:<br />
Bizi zor zamanlarda<br />
sanat iyileştirir<br />
FEVZİ ÖZMEN<br />
O çok başarılı bir oyuncu, yönetmen ve<br />
iyi bir baba... TRT’de yayınlanan biyografi<br />
dizisinde dünyanın en önemli tarihi karakterlerinden<br />
Aliya İzzetbegoviç’i oynayan,<br />
Karadayı dizisinin Savcı Turgut’u, Yeter<br />
dizisinin Yekta Harmanlı’sı, Sıla’nın ‘Yan<br />
Benimle’ klibinde gördüğümüz, Nazım<br />
Hikmet’in hayatını anlattığı ‘RAN’ oyunuyla<br />
tiyatro sahnesinde tanıdığımız, şimdilerde<br />
ise tüm dünyanın izleyeceği Netflix’deki ilk<br />
Türk dizisi Muhafız’da rol alan Yurdaer Okur<br />
ile oyunculuk, tiyatro ve <strong>Kadıköy</strong> üzerine<br />
keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.<br />
Oyuncu ve yönetmen Yurdaer Okur’u<br />
kısaca tanıyabilir miyiz?<br />
1974 yılında doğdum. Orduluyum, gençliğim<br />
Karadeniz’de geçti. Bafra Lisesi’ni bitirdikten<br />
sonra Akdeniz Üniversitesi Turizm<br />
İşletmeciliği Bölümü’nü kazandım. Akdeniz<br />
Üniversitesi’nde tiyatroyla tanıştım ve ilk<br />
sahne deneyimim orada oldu. Sonrasında<br />
ani bir kararla konservatuvar sınavlarına girdim<br />
ve Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı<br />
kazandım.<br />
Peki, oyunculuğa nasıl başladınız?<br />
Bir arkadaş ortamında sesimin çok güzel<br />
olduğunu söyleyip, şiir okumamı istediler.<br />
Ben de onları kırmayıp okudum ve çok<br />
beğenildi. Akdeniz Üniversitesi’nde ‘Şiir<br />
Dinletisi Grubu’ kurduk. Birkaç kez sahneye<br />
çıktık, ilk kez sahne tozunu orada yuttum ve<br />
oyuncu olmaya karar verdim. İçimdeki sese<br />
kulak verdim, bana yüksek sesle bu mesleği<br />
yapmam gerektiğini söylüyordu. Üniversitede<br />
üçüncü sınıfa geçmişken konservatuvar<br />
sınavına girdim ve kazandım. Böylece<br />
oyunculuk hayatım başlamış oldu.<br />
100 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
Birçok tiyatro, dizi ve filmde rol<br />
aldınız. Sizi genel olarak kötü<br />
karakterlerde çok gördük ve o rollerde<br />
oldukça başarılıydınız. Bu konudaki<br />
deneyimlerinize dair neler söylersiniz?<br />
Oyuncu olarak bütün karakterlere iyi veya<br />
kötü ayırt etmeksizin detaylıca bakıyorum.<br />
Türkiye’de kötü karakter kötü oynanır. Kötü<br />
adam sadece at gözlüğüyle bakar hayata<br />
gibi bir algı vardı. Bu algının Karadayı dizisindeki<br />
‘Savcı Turgut’ karakteriyle yıkıldığını<br />
düşünüyorum. Çünkü her kötü karakterin<br />
içinde mutlaka onun inandığı, onu ayakta<br />
tutan, onun kendini haklı gördüğü yanları<br />
vardır. İşte o nedenleri arayıp bulmak ve<br />
role öyle hazırlanmak gerekiyor. Ben, Savcı<br />
Turgut rolünde bunu yaptım ve ortaya çok<br />
lezzetli bir karakter çıktı.<br />
Kötü karakterler genel olarak çok renklidir.<br />
Kötü karakteri oynamak, birçok farklı şeyi<br />
aynı anda yapabilmeyi ve saklanmayı gerektirirken,<br />
içerisinde bir gizem de barındırır.<br />
Birçok durumu aynı anda yaşayabilir, bu<br />
yönüyle kötü karakteri oynamak oyuncuya<br />
avantaj sağlar. Esasında kötü ne kadar kötü<br />
olursa, iyi de o kadar iyi oluyor. Bu açıdan<br />
birbirini destekleme niteliğinde. ‘Joker’<br />
karakteri olmadan Batman filminden<br />
bahsedebilir miyiz? Kötü karakteri bir de bu<br />
şekilde görmek gerekiyor.<br />
Birçok oyuncu, tiyatro sahnelerinde<br />
Nazım Hikmet’in oyunlarını sergiliyor.<br />
Geçmişte ülkemizde Nazım Hikmet<br />
yasaklı şair olarak tanınıyordu.<br />
Şimdi hemen her sahnede onun<br />
eserleri ve hayatı oynanıyor. Siz de<br />
‘RAN’ oyununu oynuyorsunuz.<br />
Nazım Hikmet’i nasıl tanırsınız?<br />
Çağımız, uzay çağına doğru uzanıyor.<br />
Dünyanın her yerinde çok hızlı değişimler<br />
olurken, ülkemiz de her geçen gün değişiyor.<br />
1950’li yılların Türkiye’si, 2020 yılına<br />
doğru giden Türkiye ve dünya arasında<br />
çok büyük farklar var. Nazım Hikmet’in o<br />
dönemlerde birtakım çevrelerin yasakladığı<br />
bir şair olması onu küçültmedi, aksine<br />
değerine değer kattı. En güzel şiirleri dört<br />
metrekarelik hücrelerde yazdı. Onun<br />
hayal dünyası, duyarlılığı, Nazım’ı Nazım<br />
yaptı. ‘Kozmosun Şairi’ haline geldi. Nazım<br />
Hikmet, ülkemizde de ne yazık ki daha yeni<br />
anlaşılıyor. Sahnelediğim ‘RAN’ oyununda<br />
ben Nazım Hikmet’e saf bir insan olarak<br />
yaklaştım. Onun öngörüsüne sığındım.<br />
Ona nefes olmaya ve yeniden hatırlatmaya<br />
çalıştım. Nazım Hikmet ağaçların, balıkların,<br />
toprağın, çocuğun ve geleceğin şairi.<br />
Onun yazdığı şiirler dünümüzü, bugünümüzü,<br />
yarınımızı anlatıyor. Onları okurken<br />
sanki yeniden yazmış gibi hissediyorsunuz.<br />
Türkiye’nin her yerinde RAN’ı oynuyorum,<br />
turneler yapıyorum. Nazım Hikmet’e hepimizin<br />
ihtiyacı var.<br />
Oyuncu olmak isteyenlere<br />
tavsiyeleriniz nelerdir?<br />
İnsanlar oyunculuk, şairlik, yazarlık,<br />
doktorluk, futbolculuk gibi mesleklerden<br />
hangisini yaparlarsa yapsınlar, yaptıkları işi<br />
en iyi şekilde yapmalı. O zaman kendilerini<br />
önemli hissedecekler. Oyunculuk yapmak<br />
isteyenler kendini tanımalı, işini severek<br />
yapmalı, geçici bir heves olarak görmemeli,<br />
kendine güvenmeli, yüreğindeki sese kulak<br />
vermeli ve her şeyden önemlisi kendilerine<br />
samimi olmalılar.<br />
Uzun süredir <strong>Kadıköy</strong>’de yaşıyorsunuz<br />
ve aynı zamanda Entropi Sahne’nin de<br />
kurucususunuz. <strong>Kadıköy</strong> ilçesindeki<br />
kültür-sanat hareketliliğini nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz?<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün son yıllarda tiyatro anlamında<br />
dünya çapında bir gelişme kaydettiğini<br />
düşünüyorum. <strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’da kültür<br />
ve sanatın kalbi artık... Bu unvanı yavaş<br />
yavaş zaman içerisinde Beyoğlu’ndan aldı.<br />
2015 yılında Entropi Sahne’yi kurdum. 2016<br />
yılından beri Piri Çavuş’ta (Şemsiyeli Sokak)<br />
belediyenin yüksek kiralarına, vergilerine<br />
rağmen sanatımızla direnmeye çalışıyoruz.<br />
Tabii, belediyenin olumlu çok güzel destekleri<br />
de oldu. <strong>Kadıköy</strong> Tiyatrolar Platformu<br />
kuruldu. Keşke bunlar daha çok olsa, Avrupa’daki<br />
gibi bütçeler ayrılabilse...<br />
“Ülkemizde özel tiyatro yapmak<br />
çok zor... Sanatın bir ölçütü olamaz.<br />
Sanat, para kazanmaya yönelik bir<br />
mecra değil, iz bırakmaya yöneliktir.<br />
Suya resim çizmek gibidir sanat. Bu<br />
anlamda özel sektör, belediyeler<br />
ve bakanlıkların desteklerinin sürmesi<br />
gerekiyor. Sanatın iyileştirici<br />
gücünü unutmamamız gerekiyor.<br />
Toplum olarak çok zor zamanlarda<br />
sanat bizi iyileştirir. Dünyanın her<br />
yerinde bu böyledir. Toplum; sanat,<br />
tiyatro ve sahne ile ayakta kalır.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 101
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Sevinç Erbulak:<br />
İstanbul’un tadına<br />
çok az varabildim<br />
PINAR BALTACI<br />
1990’lı yıllar hayatlarımıza televizyonun girdiği,<br />
soğuk kış akşamları oturma odalarımızda birbirinden<br />
farklı hikâyelere tanıklık ettiğimiz anlar...<br />
Dostlukları ve sevgiyi küçük ve samimi mahallelerde<br />
yaşattığımız, o karakterlere hayatımızın<br />
içerisinde yer verdiğimiz masalsı zamanlar...<br />
İşte Sevinç Erbulak o ailelerden birinde, Çengelköy’ün<br />
‘Süper Baba’sının müzik aşkıyla yanıp<br />
tutuşan Zeynep’i olarak girdi ilk defa hayatımıza.<br />
Ardından da Baba Evi’nin asi kızı Bilge...<br />
Sonraları birbirinden farklı rolleri taçlandırsa da<br />
kuşkusuz evimizin küçük kızı hâlâ...<br />
Şimdilerde çok çeşitli işler için kolları sıvayor<br />
Erbulak. Eğitmenlik, yeni kitabı ‘ArtıkAranmayanlar<br />
Gezegeni’ ile yazarlık, oyunculuk,<br />
oyunculuk ve en çok oyunculuk... Çok anlattı,<br />
çok dinledim. Ortaya bu keyifli söyleşi<br />
çıktı. Dinleme sırası sizde. Buyurun...<br />
EĞİTMENLİK: BİTMEYEN ÖĞRENCİLİK<br />
“Nasıl yetişiyor Sevinç Erbulak bu kadar<br />
işe?” diye soruyorum ilk olarak. “Her işimi<br />
düzenli ve programlı yapmaya gayret<br />
ediyorum” diyor ve ekliyor Sevinç Erbulak:<br />
“Düzenli bir birey olarak tabii ki organize<br />
ediyorum hayatı. Çünkü her geçen gün artıyor<br />
işlerim. Zamanla hiçbirinin eleyebileceğim<br />
işler olmadığına kanaat getirince de<br />
mecburen programlı yaşamaya çok daha<br />
ihtiyaç duydum. Oyunculuk zaten her<br />
zaman devam ediyor. Eğitmenlik ise şu an<br />
sadece kendi okulum olan Müjdat Gezen<br />
Sanat Merkezi’nde. Beş - altı yıl öncesine<br />
kadar bıraksam mı acaba eğitmenliği diye<br />
düşünüyordum, fakat zaman bana oranın<br />
bitmeyen öğrencilik olduğunu gösterdi.<br />
Öğretmeye ve aktarmaya güdümlenerek<br />
gittiğim yerin birdenbire öğrenmeye ve almaya<br />
gidilen bir sürece dönüştüğünü fark<br />
ettim. Daha doğrusu başka bir kuşakla iletişimin<br />
ancak böyle yürüdüğünü gördüm.<br />
Şimdilerde bırakmam imkânsız hale geldi.<br />
Öğrencilerim beni zinde ve uyanık tutuyor.<br />
Yaşadığımı hissettiriyorlar.”<br />
102 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
TİYATROCU ANNE BABA:<br />
FÜSUN & ALTAN ERBULAK<br />
Tiyatrocu bir anne ve babanın kızı olan<br />
Sevinç Erbulak, babası Altan Erbulak ve<br />
annesi Füsun Erbulak ile geçen zamanlarından<br />
ise büyük bir mutlulukla bahsediyor<br />
ve ne kadar şanslı olduğunu şu ifadelerle<br />
anlatıyor: “Küçükken oyuncu ve tanınmış<br />
ailelelerin çocuğu olduğunuzu çok anlamıyorsunuz.<br />
Zaten her anne baba, çocukları<br />
için en ünlü ve iyi anne babalardır. Fakat<br />
buna bir de toplumun kabul etmesi ve<br />
sevmesi eklenince mutlu oluyor ve biraz da<br />
şımarıyorsunuz. Tabi bu durum her zaman<br />
aynı şekilde devam etmiyor, siz de bir<br />
şeyleri öğreniyor ve normalleşme sürecine<br />
giriyorsunuz. 90’lı yıllarda televizyondaki<br />
sayılı yüzlerden biri olunca, o dönemde de<br />
ufak tefek şımarıklıklar oldu. Ardından başka<br />
türlü mücadeleler başladı. Ailemle aynı<br />
mücadeleyi sürdürdüğüm için sonraları o<br />
zamanları hep çok güzel anımsadım.”<br />
“BENİM BABAM BİR ÜLKE,<br />
HATTA GEZEGEN”<br />
Babası Altan Erbulak’ı çok erken yaşta<br />
kaybeden Sevinç Erbulak; “Babam artık<br />
gözümde bir ülke, hatta ülke küçük kalır,<br />
büyük bir gezegen. O göremedi benim<br />
oyunculuğu seçtiğimi ne yazık ki. Sadece<br />
bir kere sevgili Ali Poyrazoğlu beni sahneye<br />
itince, babamla aynı sahneyi paylaşma şansına<br />
erişebildim o kadar. Ama söyledikleri<br />
hep kaldı bende, o gezegenden hatırladıklarım<br />
olarak” diyerek, konuşmasına devam<br />
ediyor: “Şöyle demişti bir keresinde babam;<br />
‘Bizim mesleğimizi seçersen, yarın öbür gün<br />
çok güzel teklifler alacaksın. Bu tekliflerin<br />
bazıları çok görkemli, kışkırtıcı ve tahrik<br />
edici olacak. Ne olursa olsun eğer kalbinin<br />
atışını değiştirecek kadar seni heyecanlandırmıyorsa,<br />
yapacağın şey çok basit.<br />
O teklifi hiç almamış kabul edip, yoluna<br />
devam edeceksin.” Babam bana bunları<br />
söyleyeli 35 sene oldu. İnsan anımsamalar<br />
konusunda çok hain. Hep anımsadım ve<br />
yoluma öyle devam ettim. Yüz milyonlarca<br />
hayal kırıklığı, çok mutsuz olduğum projeler,<br />
ilişkiler, durumlar ve koşullar yaşadım.<br />
Fakat bu sözü hiç unutmadım.”<br />
“90’LI YILLAR GÖZ ALICI VE<br />
MUHTEŞEMDİ”<br />
“Haydi” diyorum, “Bu kez 90’lardan konuşalım.<br />
Ne güzel yıllardı değil mi? Televizyon<br />
hayatımıza yeni girmiş ve dönemin sıcacık<br />
dizilerinden birinde ‘Süper Baba’da sizinle<br />
tanışıyoruz.” Büyük bir özlemle anıyor Erbulak<br />
o yılları: “Muhteşem ve göz alıcı 90’lar.<br />
Burnumun direği sızlıyor o günleri hatırlayınca.<br />
Doksanlarda kapılarımızı kilitlemezdik,<br />
arabamızın kapısını akşam kilitlemeyi unuttuğumuzda<br />
panik halinde olmazdık. En fazla<br />
senden hoşlanan bir mahalleli, gül bırakmış<br />
olurdu arka koltuğa... Bunlar şimdi bitti.<br />
Bütün bu değişimler de televizyona, dizilerin<br />
senaryolarına yansıdı tabii. O yıllarda dünya<br />
ve hatta müzik, resim gibi üretimlerin hiçbiri<br />
kaba değildi. Belki teknolojinin de etkisiyle<br />
şimdilerde temas bitti. Sosyal medyalardan<br />
kalpli ‘like’ atmalar ve dürtmeler, dokunmanın<br />
yerini aldı. Hâlâ öğrencilerime mektup<br />
yazmayı anlatıyorum ve birine kızınca onu<br />
sosyal medyada engellemek yerine çağırıp<br />
konuşmanın daha doğru olduğunu... Televizyonda<br />
dizi yapmak, benim ekmek teknelerimden<br />
biri. Dünyada ne değiştiyse, ülkede<br />
ne değiştiyse, dizilerde ve dizi kurgularında,<br />
dertlerinde de o değişti.”<br />
HİSLERLE YAZILMIŞ BİR KİTAP:<br />
ARTIKARANMAYANLAR GEZEGENİ<br />
Sevinç Erbulak, üretimlerine bir yenisini<br />
ekleme yolunda, muazzam hayal gücü ve<br />
duyarlı iç sesini de yanına alarak ArtıkAranmayanlar<br />
Gezegeni’ni okuyucularla buluşturdu.<br />
Hem bir roman hem de birbirinden<br />
bağımsız öyküler olarak okunabilecek ArtıkAranmayanlar<br />
Gezegeni, okuru fantastik<br />
bir gezegende olduğu kadar bizim acımasız<br />
dünyamızda da bir gezintiye çıkarıyor. Bu<br />
kitapla yazma ediniminin hayatına girdiğini<br />
dile getiren Erbulak, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />
şunları söylüyor: “Kitabım çok yeni, onunla<br />
beraber hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek<br />
bir şey yaşıyorum. Bu nedenle şu an<br />
doyasıya o hissi yaşamak istiyorum. Yazma<br />
edinimi esasında hayatıma bu kitapla girdi,<br />
hissediyorum ki hiç çıkmayacak. Yazılanları<br />
detaylandırmama imkân yok ama genelde<br />
gece yazıldı. Yaşadığım ülkede bir şeyler<br />
oluyordu. Bunu dünyayla karşılaştırıp, işin<br />
içinden çıkamadığım zamanlarda yazıldı.<br />
Sonra işin içinden çıkabildiğim zamanlarda<br />
da yazıldı. Çok üzüldüğüm, çok mutlu olduğum<br />
için de yazıldı. Farklı hislerle yazıldı<br />
ama esasında hislerle yazıldı. Yazarken<br />
gerçekten insansız bir gezegen hayal ettim.”<br />
“İSTANBUL’UN TADINA<br />
ÇOK AZ VARABİLDİM”<br />
Yazar gibi anlatıyor Sevinç Erbulak. Her şeyi<br />
bu derece yaşarak ve hissederek anlatınca,<br />
İstanbul’u ve <strong>Kadıköy</strong>’ü sormadan<br />
geçemiyorum. “Ben size esasında hiçbir<br />
dönemin İstanbul’unu anlatamam <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> üzgünüm” diyor gülümseyerek ve<br />
başlıyor sebepleriyle anlatmaya: “İstanbul’da<br />
çalışmaya başladığım günden beri<br />
bir yerden başka bir yere yetişmeye çalışan,<br />
şehrin tadına çok az varabilen biriyim.<br />
Başka şehirleri İstanbul’u anlattığımdan<br />
daha iyi anlatabilirim, çünkü yaşayabiliyorum<br />
oralarda. İstanbul’da kendimi hep<br />
gelecek zamanla ilgili bir şeyler tasarlarken<br />
anımsıyorum. Gençlik yıllarında çalışmayan,<br />
şehre dokunan biriyle benim İstanbul’u<br />
anlatmam bir olmaz. İlle de bir şeyler söyle<br />
derseniz İstanbul benim için trafik demek,<br />
yozlaşan muhitler demek, üzgünüm ama<br />
menüleri Araplaşan kafeler demek...<br />
KADIKÖY, POLİTİK BİR<br />
MERKEZ HALİNE GELDİ<br />
Tabii kendime özgü muhitlerim de yok<br />
değil. <strong>Kadıköy</strong>, son on yılın en nefis sığınağı.<br />
Şehir Tiyatroları sahnelerinden birisi<br />
Haldun Taner orada mesela... Bu anlamda<br />
da benim için damar ve yaşam <strong>Kadıköy</strong>.<br />
Yemek keyfi, eğlence keyfi, gençliği, hele<br />
ki şu anda yozlaşan bir Avrupa Yakası<br />
sebebiyle fazlasıyla popüler oldu. Politik bir<br />
merkez haline gelmesini de es geçmeyelim<br />
tabii. Eski dönemlerin apolitikliğine karşı<br />
şu sıralarda dünyanın, yaşadığı ülkenin,<br />
toprağının, coğrafyasının değerini bilen bir<br />
kuşak atlarıyla geliyor. O güzel adamlar atlarıyla<br />
bir yere<br />
gittiler, çünkü<br />
çok yorgunlardı.<br />
Atları aldık<br />
onlardan ve<br />
İstanbul’da,<br />
özellikle<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de<br />
dörtnala<br />
koşuyoruz.<br />
Umarım<br />
bir sonraki<br />
röportajımızı<br />
o güzel atlarla<br />
gelen çocukların<br />
kurduğu<br />
yeni bir medeniyette<br />
gerçekleştiririz.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 103
Duayen<br />
Usta sanatçı Gökçen Kaynatan’a<br />
“Altın Kelebek Yaşam Boyu<br />
Onur Ödülü”<br />
Öncü bir müzisyen, besteci, orkestra şefi,<br />
içmimar, ressam... Yeteneklerle donanmış<br />
olmak, üstelik bunları kullanıp Türkiye’de<br />
elektronik müzik alanında öncü olmak,<br />
aynı zamanda pek çok işle uğraşıp, 15 dalda<br />
bilirkişi olmak kolay mıdır? İşte böyle çok<br />
yönlü bir insan Gökçen Kaynatan...<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Türkiye’de elektronik müziği ilk başlatan isimlerden<br />
biri olan Gökçen Kaynatan, geçtiğimiz<br />
aralık ayında “Pantene Altın Kelebek Yaşam<br />
Boyu Onur Ödülü” alarak, başarılarına bir<br />
yenisini daha ekledi. 2017 yılında Londra’da<br />
piyasaya çıkan “Full Frekans” adını verdiği<br />
çalışmalarından oluşan long play’den sonra<br />
“Road to Hell” adlı ikinci long play albümünü<br />
çıkaran usta sanatçı ile bir araya geldik.<br />
“Altın değil Platin Kelebek bile olsa insan<br />
gururlanıyor ama niye verdiler diye de<br />
düşünmüyor değilim. Hiçbir şey bilmiyorlar<br />
çünkü hakkımda. Orada baktım, genç yaşlı<br />
herkes vardı. Çoğu benim neler yaptığım<br />
hakkında bilgi sahibi değil. İşin komik olan<br />
tarafı, müzisyenler de bilmiyor ne yaptığımı”<br />
diyerek <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne içini<br />
döken Kaynatan, şunları ifade etti:<br />
“O akşam Pantene Altın Kelebek Yaşam<br />
Boyu Onur Ödülü’nü verdiler, bu güzel bir<br />
şey tabi. Fakat ben istiyorum ki sahneden<br />
indiğim anda normal yaşantıma döneyim.<br />
Günümüzde tam tersi şekilde işliyor bu durum.<br />
Sanatçılar, gazetecilerin olduğu yerleri<br />
tercih ediyor. Benim yapacağım şeyler var.<br />
Aldığım şeyler küçümsenecek şeyler değil<br />
tabi ki, bununla beraber daha fazla şeyler<br />
yapayım ve geriye daha fazla şeyler bırakayım<br />
diye düşünüyorum. Özellikle yeni nesle<br />
doğru dürüst müzikler bırakmak istiyorum.<br />
Onlar da kendi beyinlerini çalıştırarak güzel<br />
şeyler üretsinler. Eskiler doğru örnekler<br />
verirse, yeni nesil de doğru şeyler üretir.”<br />
106 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Duayen<br />
ŞOK ETKİSİ YARATACAK<br />
Yeni çıkan long play albümünün daha çok<br />
şok etkisi yaratacağını belirten Gökçen Kaynatan,<br />
albüm kapağını kendisinin çizdiğini,<br />
fakat plak şirketinin onu koymak istemediğini<br />
ise şu sözlerle anlattı: “Kendim kapak<br />
çizdim, fakat onu koymadı plak şirketi.<br />
Çünkü insanlarda sinir rahatsızlığı var. Mesela<br />
Almanya’dan birisi geldi, ‘Cehennem’<br />
adlı parçayı dinledi. Bir anda içeriye kaçtı.<br />
Önce anlamadım neden gittiğini. Sonradan<br />
öğrendim, sinir hastasıymış ve parçadan<br />
korkmuş. Aslında yaptığım terapi müziği<br />
ama ters teptiği zamanlar da oluyor.”<br />
Bu şu demek, olmayanı yapmak... Müzikte de<br />
öyleydim. Merak duygusu... Bisikletim vardı,<br />
arkada anten vardı. Benim gezdiğim mahallelerde<br />
insanlar parazitten radyo dinleyemezlerdi.<br />
Hiçbir şey yoktu o zaman. Bas gitar<br />
yoktu memlekette. Arkadaşımız bas gitarı<br />
normal gitarla çalıyordu. Oturdum, bas gitar<br />
yaptım. O devirde yoktu böyle bir şey. Tam<br />
anlamıyla yoklar ülkesiydik o zamanlar. Fakat<br />
bir avantajımız vardı, her şey pırıl pırıldı.”<br />
“BİR ŞEYLER VERECEKSİN BU DÜNYAYA”<br />
Müziğin bir keyif işi olduğunu, keyif alınmadan<br />
kesinlikle yapılmaması gerektiğini<br />
ifade eden Gökçen Kaynatan, özellikle<br />
gençler için şu tavsiyelerde bulundu: “Keyif<br />
almazsan zaten bu işi yapma. Bir de yaratıcı<br />
olmak gerek. Her ne kadar yaratıcılık<br />
Allah’a mahsus olsa da, insanlara da o<br />
yeti verilmiş. Sen doğaya geldiğin zaman<br />
doğaya faydalı olacaksın, zararlı olmayacaksın.<br />
İnsanlar doğayı kirletiyor, bombalar<br />
atıyor, birbirlerini hunharca öldürüyor. Hep<br />
canavarlık... İnsanoğlu, dünyanın en vahşi<br />
yaratığı... Akıllı geçinir ama akıl yok. Hırs<br />
ve elde etme uğruna her şey. Halbuki bir<br />
şeyler vereceksin bu dünyaya.”<br />
“BU TARZ PROJELERE DESTEK<br />
VERİLMESİ GEREKİYOR”<br />
2003 yılında, 2050 yılı ritim ve armonisiyle<br />
hicaz makamında bir dizi parçalar bestelediğini,<br />
alt yapılarının hazır olduğunu,<br />
dünyada böyle bir çalışmanın eşi benzeri<br />
olmadığını vurgulayan Kaynatan, sözlerini<br />
şöyle sonlandırdı: “Parçaya başlıyor kanunlar,<br />
neyler, Türk sazları bir dizi, arkada<br />
ben... Alt yapı başlıyor, kanunlar canlı<br />
çalıyor, dansöz çıkıyor, başlıyor şıkıdak<br />
şıkıdak göbek atmaya. Arkadan beş-on<br />
saniye geçiyor, tulum ve kemençe giriyor,<br />
aynı melodiyi çalıyor. Karadeniz horon<br />
ekibi çıkıyor, horon tepiyor. Hip-hop ve<br />
horon aynı anda. Dünyanın neresine<br />
götürürsen götür. İrlanda’ya gayda giriyor.<br />
Adamlar çıkıyor, İrlanda gaydası yapıyor.<br />
Fakat hepsi bir arada yapıyor bunları.<br />
Böyle bir parça var mı? Bu tarz projelere<br />
destek verilmesi gerekiyor.”<br />
“Ben gitarla yatıp,<br />
gitarla kalkıyordum.<br />
Pikabımı sonsuza ayarlayıp,<br />
kulaklığı kulağıma takar<br />
ve gitarım elinde uyurdum.<br />
Sabah kalktığımda parça<br />
ezberimde olurdu...”<br />
KÜRESEL KİRLİLİĞİ 1960’LARDA<br />
ŞARKILARLA DİLE GETİRDİ<br />
Küresel kirliliği 1960’lı yıllarda fark eden ve bu<br />
duruma karşı besteler yaptığının altını çizen<br />
sanatçı; o yıllarda “Doğa”, “Doğanın Ötesi”,<br />
“Evren”, “Sihirbaz” gibi şarkılara imza atmış.<br />
Kaynatan, dünyanın geleceğiyle ilgili üretim<br />
yaptığı dönemleri şöyle aktardı: “Dolabın içini<br />
açtığım zaman, o şarkıların tertemiz bantları<br />
duruyor. Bir müze gibi burası... Saykodelik<br />
müziğe başlamamın da bir alt yapısı, bir<br />
amacı, bir kurgusu var. ‘Doğanın Ötesi’ dediğim<br />
zaman, dünyanın geleceğiyle ilgili bir<br />
üretim yapmış oluyorum. Ben tasarımcıyım.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 107
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Ayşenil Şamlıoğlu:<br />
Çocukluğumun<br />
İstanbul’una özlem<br />
duyuyorum<br />
PINAR BALTACI<br />
Ayşenil Şamlıoğlu’nu esasında ne kadar da<br />
yakından tanıyoruz değil mi hepimiz? Kaç<br />
kez konuk etmişiz evlerimize, kaç kez göz<br />
göze gelmişiz bir tiyatro sahnesinde. Evet,<br />
tam olarak ailemizden biri, çünkü o kadar<br />
gerçek ve samimi ki...<br />
İstanbul’un Ortaköy ve Üsküdar’ında geçen<br />
çocukluk yıllarında aklında yer ediniyor<br />
tiyatro, birbiri ardına bırakılan okullar sonucunda<br />
konservatuvarda karar kılıyor. Adana<br />
Devlet Tiyatrosu’nun kuruluşu, diziler, Şehir<br />
Tiyatroları’nda Genel Sanat Yönetmenliği...<br />
Her şeyin başlangıcı, çocukluktaki bir<br />
rüyada saklı... Kendi rüyasını yaşıyor, iyi ki<br />
de yaşıyor. Nasıl mı?<br />
“Çocukluğumda ailece çok giderdik tiyatroya.<br />
Üsküdar’da yaşadığımız yıllarda evimiz<br />
çok yakındı Şehir Tiyatroları’na. O kadar<br />
çok severdim ki, her çıktığımda büyük bir<br />
hayranlıkla etkisinde kalırdım oyunların.<br />
Sık sık bir rüya görürdüm o yıllarda. Hep<br />
uzun gecelik giyen bir kadın sahnede aynı<br />
tiradı okuyor, sonra da yere yığılıyordu.<br />
Bu kadını yere yığılıncaya kadar salondan<br />
görüyor, yere yığıldıktan sonra ise<br />
o kadın ben oluyordum. Bordo perde<br />
kapanıyor ve ben perdenin altındaki<br />
yaldızlı saçakların birbirine vurup salınmasını<br />
izliyordum. Bu rüyayı küçücük<br />
bir çocukken hep gördüm.”<br />
DAHA UYGAR VE<br />
LEZZETLİ ZAMANLAR<br />
“O zaman çocukluk yıllarınıza bir<br />
kez daha gidelim. 1950’li yılların<br />
İstanbul’unda doğdunuz” diyerek<br />
giriyorum sohbete. “Evet” diyor<br />
Şamlıoğlu ve başlıyor “Daha uygar,<br />
lezzetli zamanlar” diye adlandırdığı<br />
çocukluğunun İstanbul’unu anlatmaya:<br />
“Ortaköy doğumluyum. O<br />
zamanlar tabi Ortaköy böyle değildi,<br />
güzelim sahil bizlere aitti. Çay bahçesi<br />
dedikleri yerler, akşam yemekli<br />
lokantaydı. Hiç unutmuyorum,<br />
108 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
beyaz beyaz küçük çakıl taşları yer alırdı zemininde.<br />
Akşamları tango orkestraları çalar,<br />
annem ve babam bizleri alıp giderdi. Onlar<br />
dansa kalkar, ben de bana dikilen kabarık<br />
entarilerle o taşların üstünde dans ederdim.<br />
Ne güzel zamanlarmış diye düşünüyorum<br />
şimdi. İstanbul’un profili yeni binalarla yok<br />
oldu ne yazık ki. Çocukluğumun İstanbul’una<br />
özlem duyuyorum.”<br />
VAR GÜCÜYLE ALKIŞLANAN<br />
ÇOCUK OYUNLARI<br />
Çocukluğunda ailesiyle sık sık tiyatroya<br />
gittiğini ifade eden oyuncu, sahneleri bir<br />
izleyici olarak tanımaya başladığı yılları<br />
şöyle anlatıyor hatıralarında kalan izlerle:<br />
“Pazar günleri Beyoğlu’na çıkar, sinemaya<br />
giderdik. Sosisli sandviç o zamanlar vazgeçilmezimdi,<br />
filmin ardından İnci Pastanesi’nde<br />
yenilen profiterol de öyle. Sonraları<br />
Üsküdar’dan Ortaköy’e taşındık. Üsküdar<br />
Şehir Tiyatrosu’na yakındı evimiz. Tiyatro<br />
binasının yanındaki fırından her ekmek<br />
almaya gidişimde alık alık afişleri izlediğimi<br />
hatırlıyorum. Şehir Tiyatroları’nın çocuk<br />
tiyatrosu çok iyiydi, hâlâ da öyle... Tüm<br />
oyunları izlemişimdir o dönemler. Tevfik<br />
Gelenbe’ler, Cilalı İbo’lar... Babam ‘Oyun<br />
sonlarında çok alkışlayın’ derdi, ‘Çünkü<br />
burada büyük emek var’. Çocukluğumun<br />
oyunlarını var gücümle alkışladığım,<br />
aklımda kalan güzel anlardan. Yıllar sonra<br />
Şehir Tiyatroları’na Genel Sanat Yönetmeni<br />
olduğumda, ‘Gayriresmi Hürrem’ oyununu<br />
yönetirken çocukluğumda hayran hayran<br />
sahneyi izlediğim o salona tekrar girdim, bu<br />
kez yönetmen olarak. Ağlamaya başladım.<br />
Çocukluktan aldığım her şey hâlâ beni<br />
besliyor.”<br />
BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ:<br />
GENCO ERKAL<br />
Bir gün tiyatro sahnesinde çok genç ve<br />
başarılı bir adam konuşulmaya başlar.<br />
Ayşenil Şamlıoğlu: “Gülse, başarılı ve kıvrak bir kalem... Çok iyi senaryo yazıyor. Dolayısıyla onun<br />
senaryosunun içerisine kıvrak oyuncular girince de parlak bir iş çıkıyor ortaya.”<br />
Tek kişilik bu oyuna ailece giderler. Henüz<br />
ilkokul öğrencisi olduğu halde oyundan<br />
o kadar etkilenir ki Ayşenil Şamlıoğlu, eve<br />
gelerek tek başına hatırladığı sahneleri<br />
oynamaya başlar. Bu ufak çocuk oyunları,<br />
tiyatroya da bir yerden başlangıçtır kuşkusuz.<br />
O yetenekli genç adam Genco Erkal’dır.<br />
Oyun ise hâlâ tiyatro sahnesinde olan ‘Bir<br />
Delinin Hatıra Defteri’.<br />
“Genco’nun oyununu evde tek başıma<br />
oynadığım zamanlarda gazetede bir haber<br />
gördüm. ‘Genco Erkal, Bir Delinin Hatıra<br />
Defteri isimli oyunu oynaya oynaya rahatsızlandı<br />
ve hastalandı’ yazıyordu. Birdenbire<br />
telaşa kapıldım, ‘Eyvah’ dedim. ‘Ben<br />
de sürekli bu oyunu oynuyorum, ya ben de<br />
hastalanırsam.’ Düşünsenize, çocuk aklıyla<br />
ne kadar korkmuştum. Yıllar sonra Genco’ya<br />
anlattım bu anımı; ‘Senin yüzünden oyuncu<br />
oldum, böyle böyle korkular yaşadım, hiç<br />
haberin yok. Sen oyunu bir tek kendin oynadığını<br />
mı sanıyorsun’ diye. Çok gülmüştük.<br />
Unutulmayan anılarımdandır.”<br />
‘GÖNLÜM HEP TİYATRODAYDI’<br />
Eğitim hayatının başladığı yıllarda önce<br />
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü<br />
yarıda bırakıyor Şamlıoğlu, ardından inanması<br />
güç ama Ortadoğu Teknik Üniversitesi<br />
Mimarlık Bölümü’nü... “Çünkü” diyor ve<br />
ekliyor: “Ne yapayım, gönlüm hep tiyatrodaydı.<br />
ODTÜ Mimarlık Bölümü’nü üçüncü<br />
sınıfta bırakınca herkes şaşırdı tabi. Artık<br />
zamanı geldi konservatuvar okumamın<br />
diye düşünüyordum. O sıralarda evlenmiştim,<br />
eşim de oyuncu Rahmi Dilligil olunca<br />
tiyatro ile iç içe oldum. Onların provalarına<br />
gidip ağlardım. Bıraktım her şeyi, başladım<br />
konservatuvara. Aldım diplomayı, bir anda<br />
kendimi yeni kurulan Adana Devlet Tiyatrosu’nun<br />
dokuz kişilik kadrosunda buldum.<br />
Mecburen Ankara kadrosunda olan eşim<br />
Rahmi Dilligil de geldi benimle. Tam iki yıl<br />
orada yaşadık, ilginç bir deneyim olmuştu.”<br />
YIL 1981, ADANA<br />
DEVLET TİYATROSU KURULUYOR<br />
“Neler gözlemlediniz peki Adana’da?” diye<br />
sorduğumda, tiyatronun dönüştürücü<br />
gücüne muazzam bir örnek veriyor usta<br />
oyuncu: “Yıl 1981... Adana için o dönemler<br />
Türkiye’nin en zengin ve büyük köyü diyorlardı.<br />
Çünkü hakikaten hiçbir şey yoktu.<br />
Şimdiki Adana bir rüya... Adanalıları tiyatro<br />
ile tanıştırdık ve bir yılın sonunda Çukurova<br />
Üniversitesi’nin de kazandırdığı ivme<br />
ile şehir günümüze kadar çok değişti. İlk<br />
oyunumuz, Tarık Buğra’nın ‘Ayakta Durmak<br />
İstiyorum’ adlı oyunuydu. O kadar dramatik<br />
bir eserdi ki, idam edilenler, devrimler...<br />
Oyunu sergileyeceğimiz gün delikanlı Adanalılar<br />
gelmiş, ‘Yeğenim, bu tiyatro kaç lira?’<br />
diye sormuşlar. Biletin fiyatını öğrenince,<br />
‘Çok ucuzmuş be, alalım’ demişler.<br />
Argo konuşuyor ve içeride bir ‘aç aç’ gösterisi<br />
olduğunu sanıyorlarmış. Bize gelip; ‘Herhangi<br />
bir hareket olursa telaşa kapılmayın. Bir<br />
anda ‘bu ne be’ diye bağıra çağıra çıkabilirler<br />
tiyatrodan, hazırlıklı olun’ dediler. Güldük<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 109
<strong>Life</strong> Magazin<br />
biz de, çıktık oynadık. Oyun bitti, ‘Dışarıda<br />
misafirleriniz var’ dediler. Bir çıktık, takım<br />
elbiselerinin önünü tutmuş, başlarını yerden<br />
kaldırmıyor bu delikanlı Adanalılar. ‘Eline<br />
sağlık bacım, yüreğine sağlık bacım’ deyip<br />
durdular. Müthiş bir şeydi. Alay ederek girdikleri<br />
yerden, büyük bir saygı duyarak çıktılar.<br />
‘Aç aç’ gösterisi seyredeceğini düşünerek<br />
geliyor, karşısında bambaşka bir şey görüyor.<br />
Ve buna muazzam bir saygı duyuyor.”<br />
HAYDİ EKRAN BAŞINA:<br />
FERHUNDE HANIMLAR BAŞLIYOR<br />
Ankara yolları görünüyor sonrasında tekrar.<br />
İlk dizi film ‘Ferhunde Hanımlar’ da işte tam<br />
bu yıllarda başlıyor. “Başlarda televizyonda<br />
olmaya karşı Ortodoks bir tiyatrocuydum”<br />
diyen Ayşenil Şamlıoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:<br />
“Dizilerde seslendirme yapmaya bile<br />
karşıydım o zamanlar. Sevgili Melek Baykal<br />
çok ısrar etti; ‘Gel yeni bir rol yazıldı, tam sana<br />
göre. Zaten sabahın köründe 15 dakikalık bir<br />
dizi, kim tanıyacak seni’ diye. Ben de inandım<br />
Melek’e. (gülüyor) Doğru diye düşündüm,<br />
hem bütün kadro da orada olmamı istiyordu,<br />
kabul ettim. Tabii öyle olmadı, sokaklarda tanınmaya<br />
başladık. Fakat ben de kopamadım,<br />
tam yedi yıl devam ettik. Samimi aile ilişkilerini<br />
anlatıyorduk. Tepkiler hep ‘Tam bizim aile<br />
gibi’ şeklinde oluyordu. İnsanlar kendilerinden<br />
izler buldu. Ne yazık ki ekonomik kriz<br />
döneminde bitirmek zorunda kaldık.<br />
SAMİMİ AİLE HİKÂYELERİNİ SEVİYORUZ<br />
Şimdi ki diziler gerçek dışı. Eskiden bu<br />
derece Batı’ya yaklaşan ve bu topraklardaki<br />
sorunlara mesafeli duran işler çok fazla<br />
çıkmıyordu. Özellikle bu kadar şiddet yoktu<br />
televizyonlarda. İçki bardağını buzluyoruz<br />
ama kan, revan, kıyamet görüntülerini<br />
sansürlemiyoruz. Bu da tam olarak şiddetin<br />
pornografisi... Çok fazla tutucu davranmak<br />
istemiyorum, elbette ki yeni tarz diziler de<br />
olsun ama sıcak işlerin izini de bırakmayalım.<br />
Çünkü toplumda herkesin evine giren<br />
güçlü bir araç televizyon... Topluma daha<br />
yakın işlerin sayısı artmalı. Biz toplum olarak<br />
samimi aile hikâyelerini seviyoruz.”<br />
“TAM 4 YIL ELİMDEN GELENİ YAPTIM”<br />
Emekli olmasının ardından Şehir Tiyatroları’nda<br />
Genel Sanat Yönetmenliği görevini<br />
üstleniyor Şamlıoğlu. Çok zor bir görev<br />
olduğunu vurgulayarak, dergimize şu samimi<br />
açıklamalarda bulunuyor: “Tam 4 yıl<br />
boyunca elimden ne geliyorsa, gücüm neye<br />
yetiyorsa onu yapmaya çalıştım. Özel bir<br />
görevdi, şimdi iyi ki üstlenmişim diyorum.<br />
Ayrıldıktan sonra ne kadar çok yorulduğumu<br />
hissettim. Koşarken değil, durunca<br />
anladım yorgunluğumu. Ancak şunu itiraf<br />
etmeliyim ki, Şehir Tiyatroları Yönetmeliği<br />
tepeden inme bir şekilde değiştirilmeseydi,<br />
ben hizmetlerime tüm yorgunluğuma<br />
rağmen devam ederdim.”<br />
“<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de özellikle Bahariye’yi<br />
çok severim. <strong>Kadıköy</strong>, Avrupa<br />
Yakası’na göre daha sıcak ve<br />
samimi. Bugün hâlâ Moda’ya mı<br />
taşınsam diye düşünüyorum. Keyif<br />
alınan bir yaşam alanı çünkü...<br />
Beyoğlu’nun bugünlerde ne yazık<br />
ki canına okunduğu için herkes<br />
Kadıöy’e kaçıyor.<br />
“<br />
“Bu zamana kadar oynadığım<br />
tüm oyunlar arasında Murathan<br />
Mungan’ın ‘Geyikler Lanetler’<br />
oyununda canlandırdığım Cudana<br />
rolünün özel bir yeri oldu.<br />
ODTÜ’de öğrenciyken Murathan<br />
ile karşı karşıya otururduk. O<br />
bana bu oyunu yazıp okuduğunda<br />
gözyaşlarımla dinlemiştim.<br />
‘Bu rolü oynayacak kadını bir<br />
düşün, olağanüstü bir karakteri<br />
oynayacak’ dedi. Kimin oynayacağını<br />
merak ediyordu. Demek<br />
benim oyunummuş o. Türkiye’de<br />
‘Geyikler Lanetler’, beş sene arayla<br />
iki kez sahnelendi. Her ikisinde de<br />
Cudana bendim.”<br />
110 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Veee, karşınızda binbir surat;<br />
TAYLAN ERLER<br />
Çoğunuz onu ekranlardan, özellikle reklam<br />
filmlerinden, bazılarınız ise gece kulüplerindeki<br />
müzik yolculuğundan tanıyor. Fakat başka<br />
özellikleri de var usta sanatçının...<br />
Taylan Erler’in yaşamına doğru yolculuğumuz<br />
başlıyor dostlar. Gerçekten ilginç bir<br />
hikâye... Eski dostum ya, biraz bakalım kişiliğine...<br />
Bir kere para odaksız yaşıyor, gönlünce...<br />
Çokça çevresi var. Neden? Renkli kişiliği<br />
YİĞİT UYGUN ve yüzü en büyük avantajı... Fakat bazen de<br />
y_uygun@superonline.com sadece kendine oynuyor! Yalnızlık da onun<br />
vazgeçilmezi... Gülmeyi, güldürmeyi seviyor<br />
ama bazen de hüznü! Duyguları var, o bir sanatçı... Özgür, biraz<br />
marjinal, e tabi özel...<br />
Sanatla iç içe bir adam Taylan, çocukluğundan bu yana. Müzikle<br />
başlıyor bu yola; sene 1985, İstanbul Radyosu Gençlik<br />
Korosu... Belki de onu hayata bağlıyor. Dramatik biçimde<br />
erken yaşta kaybedilen ebeveynler, kardeşlerden kopuk<br />
bir hayat, kısaca var olma çabası... Yakınlarının desteği tabi<br />
ki unutulmaz. Veee, trompetle tanışma! Yıllar sonra yine<br />
birlikte eski dostuyla! <strong>Kadıköy</strong> gecelerini renklendiriyor, tabi<br />
arkadaşları ile...<br />
Taylan aslında Anadolu yakasından hiç kopamıyor doğduğundan<br />
bu yana. Şimdilerde Dalyan’da, karavanında keyifli... Çünkü<br />
emlak vergisi vermiyor! Şaka tabi... Her sabah Adalar manzarasına<br />
uyanıyor. Beş metrekarelik yaşamda, o çok mutlu… Evsel hayatı<br />
bırakalı çok olmuş, kaplumbağa misali evini yanında taşıyor.<br />
Bu küçük mekânda maksimum konfor onunla ama! Sağa çek,<br />
kontağı kapat, istediğin kadar kal. Son derece özgür...<br />
112 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Taylan bunu seçmiş, keyifli... Ben bir süre<br />
teknede bunu yaşadım ama orada kontrol<br />
etmen gereken bir doğa var, rüzgâr var, fırtına<br />
var, yağmur, akıntı vs... Karavan nispeten<br />
kolay... Görece küçük alanlarda yaşamak ve<br />
olanaklar ölçüsünde konforu yakalamak;<br />
teknede ayrı, tabi karavanda farklı... Buradan<br />
oluşan dostlukları var. Videolar çekiyorlar,<br />
sosyal medyada yer alıyorlar, bazen etkinlikler<br />
düzenliyorlar. Kısacası Taylan’ın da karavancıların<br />
da keyfi yerinde, 2013’den bu yana...<br />
Şimdi tekrar sanatçı yönüne dönelim<br />
dostumun. İki önemli şahıs iz bırakır onda;<br />
biri müziğin, diğeri tiyatronun ustası:<br />
Süheyl Denizci ve Haluk Kurtoğlu. İkisinin<br />
de ışıklar üzerinde olsun her daim. Ustalardır<br />
bize yolu gösteren! Çocuk yaşlarda,<br />
İstanbul Radyosu’ndaki provalarda Süheyl<br />
Denizci ile tanışıyor. O ve arkadaşlarını<br />
izlerken belki de şekilleniyor müzik yolculuğu.<br />
Sonrasında korolar, konserler ardı<br />
ardına... Ve sonra tabi bağımsız çalışma...<br />
Yıllar geçiyor. Evet, müzikle başlayan bu<br />
yolculuk rastlantı eseri tiyatroya, sinemaya<br />
ve reklam filmlerine doğru dönüyor. Orada<br />
da büyük usta Haluk Kurtoğlu devrede.<br />
Haber spikeri olmak isteyen Taylan bir<br />
kurumda diksiyon dersi alırken; Haluk<br />
hoca ondaki zengin yüzü, jest ve mimik<br />
kullanımını dikkate alıp, Taylan’ı drama<br />
eğitimine yönlendiriyor. Yıl 1994...<br />
Eee, “Binbir surat Taylan” boşuna demedik!<br />
Ve bambaşka bir hayat başlıyor sonrasında.<br />
Yıllar içinde tiyatro serüveninde Tiyatro İstanbul,<br />
İBB Şehir Tiyatroları, Tiyatro Günbay,<br />
Genç Uygur Tiyatrosu, Zakoğlu Tiyatrosu<br />
ve Tiyatro Alkış’ta sayısız oyunda seyirciyle<br />
buluşuyor. Bunlara paralel olarak elbette<br />
film teklifleri geliyor. Sunuculuk da var,<br />
radyo programcılığı da... Bu arada onlarca<br />
dizi ve filmlerde evlere konuk oluyor. Fakat<br />
asıl şöhret reklam filmlerinde... Burada<br />
da konuşturuyor binbir surat Taylan’ı! O<br />
karakterden bu karaktere zıplıyor adeta! Ben<br />
de reklam filmi yönetmeniyim ama ne yazık<br />
ki hiçbir proje denk gelmedi Taylan’la, keşke<br />
olsaydı. Keyifli olacağı çok belli çünkü... Kim<br />
bilir belki bir gün? Bir yönetmen olarak onda<br />
gördüğüm şu; komedi oynamak zaten onun<br />
için çok kolay... Yüzü ve mimikleri inanılmaz<br />
uygun ama ben Taylan’ın kötü adamı da çok<br />
başarılı oynayacağını düşünüyorum. Mesela<br />
bir seri katili... Kısaca yüz, çok zengin...<br />
Günümüzde de kendi grubuyla sahne<br />
yaşamı devam ederken; drama, diksiyon ve<br />
müzik dersleri vermeyi sürdürüyor. Elbette<br />
film, dizi ve reklam tekliflerine açık...<br />
Taylan ellisinde, fakat yirmi gibi yaşıyor<br />
ve yaşatıyor. Yıllar sonra görüştük biz de,<br />
keyifli bir konser sonrasında sohbet ettik,<br />
sonra da çekimlerimizi yaptık. Dile kolay,<br />
2008’den bu yana tekrar müzik ile haşır neşir!<br />
Aslında aynı Taylan, yıllara meydan okur<br />
gibi. Evet, ikimizin de saçları da ağarmış,<br />
biraz da azalmış ama hâlâ diri ve dirençliyiz<br />
yaşama karşı. İlginç, mutluyuz da!<br />
Büyük Buluşma, Mavi Rüya, Kollama,<br />
Beşinci Boyut, Küçük Gelin, Ruhsar, Mumya<br />
Firarda, Kurtuluş, Size Anne Diyebilir Miyim?<br />
Pırıl Hanım, İyi Aile Robotu vs. dizi ve<br />
filmlerinden bazıları... Zaten biliyorsunuz...<br />
Taylan’ın aldığı eğitimler, kamera karşısında<br />
oynarken ya da sahne alırken bütünüyle ortaya<br />
çıkıyor. 50 yıl elbette boşuna geçirilmemiş.<br />
Sahnede çalıyor, söylüyor ve aslında<br />
oynuyor. Kitle bundan mutlu... Çünkü<br />
aslında bu bir şov, yani gösteri... Fakat bunu<br />
yapabilmek adına çok şey gerekli; müzik,<br />
enstrüman ve oyunculuk... Şu an bu kulvarda<br />
yürüyor dostum ve çok başarılı. Yeni<br />
yılda da eşsiz sürprizleri var takipçilerine...<br />
Evet, Taylan Erler dedik, binbir surat<br />
dedik, ki öyledir; ilginç, farklı bir yaşamı<br />
gözler önüne serdik. Taylan’ı bence izleyin,<br />
konserlerini kaçırmayın, sosyal medyada<br />
mutlaka takip edin, hatta konuşun, geri<br />
çevirmez sizi...<br />
Her şey bir yana; keyifli bir caz, blues akşamı,<br />
arada kısa hikâyeler, hani derler ya her<br />
telden, her dilden... İşte Taylan Erler...<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 113
Mekân<br />
Ortak kültürlerin<br />
oluşturduğu geleneksel<br />
lezzetleri tadacağınız<br />
bir mekân;<br />
CANTINA BY<br />
MEZEDAKİ<br />
Girit lokumundan naneli<br />
muska böreğine; topikten<br />
fasulye yahnisine; taramadan<br />
midyeli lahana sarmasına;<br />
haydi afiyetle...<br />
YİĞİT UYGUN<br />
y_uygun@superonline.com<br />
Lezzetleri yaratan parmaklardır elbet ama<br />
önce gönülde başlar bu iş. Eski İstanbul’un<br />
yemek kültüründe, ne yazık ki sayıları<br />
gitgide azalan azınlık dostlarımızın ayrı bir<br />
yeri vardır bence. Büyülü lezzetlerin çoğunu<br />
onlardan öğrendik!<br />
Günümüz İstanbul’unda tüm bu lezzetleri<br />
maalesef çok az yakalayabiliyoruz. Çocukluğumuzun<br />
İstanbul’u kaldı mı? Küçükken<br />
Yeşilköy’de kâh misket oynadığım kâh kavga<br />
ettiğim, fakat hep sevdiğim Zvart, Aret,<br />
Mıgırdiç, Luisa, Ara, Alis kim bilir neredeler?<br />
Yok olup gittiler. Azınlıklar bizim zenginliğimizdi;<br />
koruyamadık, kaybettik onları. Eşsiz<br />
bir mutfakta geleneksel lezzetler sundular<br />
bizlere. Ve pek çok kültürel katkı sağladılar<br />
yaşamımıza.<br />
“Bulgar’ın Meyhanesi” ya da “Anjelo” unutulur<br />
mu Yeşilköy’de? Onlar da yok oldu!<br />
Müzik ve lezzet iç içeydi. Tüm İstanbul için<br />
bu böyle. Ama <strong>Kadıköy</strong>’de? Bu kadar kaybın<br />
ardından şimdi bir kazanım, Meri Çevik<br />
Simyonidis. Anlattıkları, yaptıkları, yazdıkları<br />
hoş gerçekten...<br />
Tatavla’da, bugünkü Kurtuluş’ta başlar<br />
öyküsü. Doğma büyüme İstanbullu. Sadece<br />
üniversite eğitimi için bir süre yaşamış<br />
Selanik’te. İstanbul, güzel ve özel hâlâ<br />
onun için. Yıllar süren bir memuriyet sonrası,<br />
hobisi işi haline gelmiş. Evet, yemek yapmak<br />
özeldir Simyonidis için. Beni ilgilendiren tarafı<br />
ise, geleneksel İstanbul meze kültürüne olan<br />
ilgisi... Öncelikle sizin de tutkunuz ise bu, <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
açtığı Cantina by Mezedaki’ye bir uğrayın derim.<br />
Elbette etler, tavuklar, spagettiler, hatta burgerler de bulacaksınız<br />
burada. Beni çeken geleneksel mutfakta ise topik, cevizli<br />
acılı ezme, tzatziki, yoğurtlu mücver, humus, midyeli lahana<br />
sarma, Girit lokumu, tarama, ballı saganaki, naneli muska<br />
böreği, fasulye yahnisi var. Daha sayayım mı? Arkası var çünkü.<br />
Farklı döşenmiş iki katlı mekânın lezzetleri de farklı yani...<br />
114 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Mekân<br />
Çocukken, babasının evde amatörce yaptığı<br />
mezelerin kokusu, lezzeti damağında ve bu<br />
damak tadını yaşatmaktan yana... 20 yılı aşkın<br />
memuriyeti bir akşamda yaşamından silip,<br />
yıllardır biriktirdiği enerji ile mutfağının başında<br />
olmak! Sonrasında bir meslek olarak<br />
seçmek ve günümüze kadar da büyüterek<br />
geliştirmek... Kısaca, mutfakta mutlu olup,<br />
orada kalmak... Bebek semtinde minik bir<br />
dükkânda başlayan ‘Mezedaki’ yolculuğu,<br />
başka dönemeçlerden sonra <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
yoluna devam ediyor, ‘Cantina by Mezedaki’<br />
olarak.<br />
Mekânda bazı günlerde DJ performans<br />
ile müzik yolculuğuna çıkabilir; çeşitli<br />
event’ler, örneğin şarap tadım günleri<br />
ile farklılıkları yaşayabilirsiniz! Yemek<br />
lezzetindeki sırlara gelince; öncelikle<br />
tabi malzeme kalitesi, tazelik,<br />
hijyen, pişirme biçimleri, tuz ve<br />
baharat seçimi ve miktarı, elbette el<br />
becerisi. Bunun için de bilgi, donanım,<br />
tecrübe... Tüm bunlar eksiksiz<br />
yerine geldiğinde, damaklarda aranan<br />
lezzetlere ulaşmak kolay. Bu da<br />
farklılığı ve tercih edilmenizi sağlıyor.<br />
Ermeni, Çerkez, Kürt, Hatay,<br />
tabi ki Levanten, Sefarad,<br />
Arnavut, Bulgar tüm mutfaklar<br />
iç içe Meri Çevik<br />
Simyonidis için... Çok<br />
da uzun olmayan<br />
bu süreçte, başka<br />
bir adım ise<br />
‘Mezedaki Lezzet<br />
Atölyeleri’.<br />
Simyonidis,<br />
İstanbul Culinary<br />
Institute<br />
ve Kadir Has<br />
Üniversitesi<br />
işbirliğiyle pek<br />
çok etnik yemek,<br />
meze ve tatlı atölyelerini<br />
hayata geçirmiş<br />
kendi markası ile.<br />
Mezedaki açılışında Vasfi Pakman (Türkiye Lezzet Hareketi Federasyon Başkanı,<br />
Haldun Tüzel (Osmanlı, Dünya Mutfağı Duayeni), Ali Yener (Milliyet Gazetesi Favori<br />
Lezzetler Grubu Lideri), Mörfi Menhanem (Yeme-İçme Uzmanı), Betül Altınbaşak ve<br />
Lezzet Dostu Dernek Üyeleri, eşleriyle birlikte bir araya geldiler.<br />
Dahası var... Boğaziçi, Aydın, Bilgi, Kocaeli Üniversitelerinin<br />
Gastronomi bölümlerinde geleneksel İstanbul mutfağı<br />
üzerine sunumlar yapmış.<br />
Ve yazma tutkusu... Felsefe eğitimi alan Meri Çevik Simyonidis,<br />
eskiden beri yazıyor. 2000’de Yunanca çıkan bir şiir<br />
kitabının ardından mutfak kültürüne olan tutkusu, yazma<br />
serüvenine bu alanda devam etmesini sağlıyor. 2012’de “İstanbul’um<br />
Tadım Tuzum Hayatım”, 2015’de ise “Bir Varmış<br />
Bir Yokmuş” kitabı raflarda yerini alıyor. 2017 ve 2018’de de<br />
arkası geliyor. “Bir Varmış Bir Yokmuş”, Dünya Kitap 2015<br />
En İyi Gastronomi Kültürü Kitabı Ödülü’ne layık görülmüş.<br />
Doludizgin çalışıyor yani dostumuz.<br />
Eski yemek kültürünü, eski İstanbul’u araştırırken azınlıkların<br />
ikinci-üçüncü kuşak torunları ile tanışıp konuşma fırsatı<br />
yakalaması, bambaşka öykülerle karşılaştırıyor onu. Kimi<br />
sevinçli ama geneli hüzünlü bu azınlık hikâyelerinde giden,<br />
gidemeyen ya da gelen, gelemeyen vatandaşlarımızın<br />
yaşadıkları da satırlarına yansıyor. Bu nedenle kitapları değerli...<br />
Ben de aldım ve soluksuz okudum, tavsiye ederim.<br />
Sevgili okurlar; objektifime yansıyan, yaşamımızın merkezi<br />
<strong>Kadıköy</strong> ile ilgili özel mekânları, ilginç kişi ve olayları bu<br />
sayfalara taşımayı sürdüreceğiz. Meri Çevik Simyonidis ve<br />
mekânı ‘Cantina by Mezedaki’ de bunlardan biri. Deneyin...<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 115
Mekân<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de güzel mezelere<br />
“MÜSAADE” VERİN<br />
REHA KADAK<br />
<strong>Kadıköy</strong> demek, <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı demek aynı zamanda...<br />
<strong>Kadıköy</strong> Çarşısı demek de meyhaneler kültürünün en nezih<br />
bölgelerinden biri demek. Hafta sonu olunca <strong>Kadıköy</strong><br />
Çarşısı’ndaki meyhaneler müdavimlerini ağırlarken; 2018<br />
yılında <strong>Kadıköy</strong>’ün bir yemek kültürü olan Ekspres İnegöl<br />
Köftecisi’nin üçüncü kuşak temsilcisi Mert Efe Çelik’in açtığı<br />
“Müsaade Meyhane”, çarşının meyhane kültürüne yeni<br />
bir soluk ve anlayış getirdi.<br />
BİLİNDİK MEYHANELERE “MÜSAADE”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de doğup büyüyen Mert Efe Çelik, Saint-Joseph<br />
Fransız Lisesi mezunu... Ardından MSA’da yeme-içme<br />
işletmeciliği eğitimi alan Çelik, yeni girişimleriyle ilgili <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> Dergisi’ne yaptığı açıklamada “Aileden gelen bir<br />
yeme-içme kültüründen dolayı, <strong>Kadıköy</strong>’ün ve İstanbul’un<br />
yeme-içme ihtiyaçlarını biliyoruz. Bir işletmeci olarak ayrıca<br />
iyi de bir müşteriyim. <strong>Kadıköy</strong>’de yeni nesil bir anlayışla<br />
mekân açmak istedik” dedi.<br />
Mottolarını “Yemeyeceğimiz yemeği yedirmemek, oturmak<br />
istemeyeceğimiz bir mekânda kimseyi oturtmamak, serviste<br />
görmek istemeyeceğimiz muameleyi göstermemek”<br />
olarak ifade eden Mert Efe Çelik, sözlerine şöyle devam etti:<br />
“Bu düsturla misafirlerimizi ağırlayacağımız, eski İstanbul<br />
kültürünü yaşatacağımız, çalışanından müşterisine bir aile<br />
ortamı yaratabileceğimiz bir proje düşünüyordum. Kısaca<br />
hem kalbe hem de mideye keyif veren bir meyhane olsun<br />
istedim. Ayrıca, meyhane kültürü olarak <strong>Kadıköy</strong>’ün Avrupa<br />
Yakası’nın çok gerisinde kaldığı kanısındaydım. Tüm bunlar<br />
toplanınca 2018 yılında açılışımızı yaptık.”<br />
MUTFAKTA ŞEF TUĞÇE MİRZA ÖNDERLİĞİNDE<br />
KADIN DAYANIŞMASI<br />
Müsaade Meyhane’nin leziz mezeleri, Şef Tuğçe Mirza<br />
önderliğindeki kadın dayanışması içinde hazırlanıyor. Şef<br />
Mirza, gastronomi ve mutfak sanatları mezunu... Yurt içinde<br />
çok önemli yeme-içme mekânlarında çalıştıktan sonra, soluğu<br />
Norveç’te üç Michelin yıldızlı ‘Maaemo’ adlı restoranın<br />
mutfağında almış. Türkiye’ye dönünce de yolları Mert Efe<br />
Çelik’le kesişmiş. “Biz klasik bir meyhane değiliz. Birçok<br />
kültürün bir araya geldiği mutfağa sahibiz. Ege’den de,<br />
Ermeni mutfağından da, Hatay mutfağından da lezzetlerimiz<br />
var” diyen Tuğçe Mirza, bununla birlikte ekmeklerini de<br />
kendilerinin yaptıklarını, mekândaki ürünlerin birçoğunu<br />
mümkün olduğunca yerel mutfaklardan temin ettiklerini<br />
ve mutfaklarında üç kadın olarak bir dayanışma içerisinde<br />
olduklarını belirtti.<br />
BİRBİRİNDEN LEZİZ MEZELER VE<br />
ARA SICAKLAR MÜSAADE’DE<br />
İyi bir şarap ve rakı menüsüne sahip olan Müsaade’de birbirinden<br />
güzel lezzetler servis ediliyor. Başroller arasında<br />
ise ot mücver, kol ahtapot, kabak cipsi, söğüş tabağı, Müsaade<br />
kebap ve köfte, topik, kabak çiçeği dolması, beğendili<br />
kokoreç, Girit ezme, acılı ezme, peynir tabağı, levrek marin<br />
yer alıyor.<br />
GÜZEL BİR<br />
TATLI FİNALİ<br />
Müsaade’de<br />
misafirperverliği,<br />
leziz<br />
mezeleri ve<br />
keyifli akşamı<br />
geride bırakırken,<br />
finalinizi<br />
de mutlaka<br />
süt helvası ve<br />
lavantalı parfe<br />
ile yapın.<br />
116 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
Deniz, müzik, eğlence:<br />
MODA<br />
KAYIKHANE<br />
İstanbul ve <strong>Kadıköy</strong>’ün eğlence hayatına büyük bir ivme<br />
kazandıran Moda Kayıkhane, etkinliklerine hız kesmeden<br />
devam ediyor. Moda Burnu’nda, Tarihi Moda İskelesi’nin<br />
yanında bulunan, bütünlüklü hizmet anlayışıyla <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />
beğenisini kazanan Moda Kayıkhane’nin işletmecisi<br />
Erkan Ulutaş ile bir araya geldik.<br />
“Müzikte, sanatta iyi olan herkese burada yerimiz var. Burası<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de denize cephesi olan tek mekân... İnsanları<br />
denizle ve müzikle buluşturmaya devam edeceğiz” diyen<br />
Ulutaş; Moda Kayıkhane’nin şu anda İstanbul’un en güzel<br />
event mekânı haline geldiğini, en önemli özelliklerinin ise<br />
gerçekleştirdikleri çok farklı organizasyonlar olduğunu<br />
belirtti. Erkan Ulutaş, sözlerine şöyle devam etti:<br />
MODA’YA YAKIŞIR BİR MEKÂN<br />
“30 yaş üstü insanların geleceği, canlı müzik ve kaliteli<br />
ortam bulabileceği yerin boşluğunu doldurduk. Örneğin;<br />
Moda Kayıkhane Gazinosu Taş Plak Gecesi, hani o taş plaklardan<br />
dinlediğimiz büyük isimleri bir gecede çıkarmak...<br />
Büyük projeler bunlar. Bunun yanında insanların hayatına<br />
renk getiriyoruz. Ticari bir mekân değiliz. Öyle olsaydı, burayı<br />
beşe böler ve zincir markalara verirdik. Çünkü burası<br />
2 bin 500 metrekare üstüne kurulu bir tesis. Yaklaşık 3 bin<br />
190 metrekare ruhsatlı restoran ve yeme-içme alanlarımız<br />
var. Burada farklı<br />
olarak Moda’ya yakışır<br />
bir restoran, güzel bir<br />
meyhane, aşağıda da<br />
güzel bir kokteyl bar ve<br />
Kayıkhane’yi bütünleyen<br />
kafe hizmetlerini<br />
içeren bir yer açtık.<br />
Moda Kayıkhane,<br />
geçen yıl yaklaşık 200<br />
bin kişi ağırladı. Bu çok<br />
ciddi bir rakam...”<br />
“DÜŞÜK BÜTÇELİ, BASİT İŞLER KOYMUYORUZ”<br />
Kendilerinden sonra bölgeyi de hareketlendirdiklerini,<br />
konser olmayan günlerde Moda’daki restoranların bomboş<br />
olduğunu aktaran Ulutaş; “Konser olduğu gün birçok yer<br />
dolu, bütün cadde kalabalıklaşıyor. Konsere gelen herkes,<br />
kendi zevkine göre bir yer buluyor. Bölgeye inanılmaz bir<br />
hareket geldi. Bunun yanında yaklaşık 100 kişiye istihdam<br />
sağlamamız da önemli. Bu yıl tahmin ediyorum ki Anadolu<br />
Yakası’nda kurumlar vergisini en çok biz ödeyeceğiz, bu<br />
tip işletmeler arasında. Bunlar özellikle bu dönemde güzel<br />
şeyler. En önemlisi bugüne kadar kimse kimseyi rahatsız<br />
etmedi, en ufak bir olay olmadı. Zaten belli profilde insanlar<br />
geliyor, bu durum da bize aşırı sorumluluk yüklüyor.<br />
O yüzden düşük bütçeli, basit işler koymuyoruz” dedi.<br />
“BU BİNADA ATATÜRK’ÜN ANILARININ OLMASI<br />
GURUR VERİCİ”<br />
Moda Kayıkhane’nin bulunduğu binaların aslında Atatürk’ün<br />
8. Edward’ı ağırlaması için yapıldığını ve 1935’te<br />
Türk İngiliz Yat Kulübü olarak Atatürk tarafından açılan<br />
binalar olduğunu kaydeden Erkan Ulutaş, sözlerini şöyle<br />
tamamladı: “Biz burayı restorasyon sonrasında günübirlik<br />
tesis yapmak koşuluyla Anıtlar Kurulu’ndan izin aldık.<br />
O amaçla da çalışıyoruz. Tabi bu binada Atatürk’ün anılarının<br />
olması da gurur verici bir şey... Kayıkhane ismi de şuradan<br />
geliyor; burası eskiden, yani o kulüp zamanında kayık<br />
ve yelkenlerin bakımının yapıldığı gerçek bir kayıkhane.<br />
Sonradan konulma bir isim değil yani. Bu binada, bu bölgede<br />
anısı olmayan bir tane <strong>Kadıköy</strong>lü yok. Bu da bize bir<br />
sorumluluk yüklüyor. Buraya yakışır bir işletmenin her daim<br />
sağlanması için sürekli çalışıyoruz, toplantılar yapıyoruz.”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 117
Gurme Lezzetler<br />
179 ülkenin birbirleriyle yarıştığı<br />
“La Liste <strong>2019</strong>’da” yer aldı.<br />
CALIPSO FISH DÜNYA LİSTESİ’NDE<br />
Gecce Mekân Ödülleri’nde ‘en iyi balık mekânı’ seçilmiş<br />
olması nedeniyle geçtiğimiz sayıda Küçükyalı sahilinin<br />
gurme fenomeni Calipso Fish’in başarısını sayfalarımıza<br />
taşımıştık. Markayı yaratan ve yöneten Ziya Kaçar & Veli<br />
Şahin ikilisinin bu başarıyı elde etme yolunda çok büyük<br />
özverilerde bulunduğunu, adeta nakış nakış işlediklerini<br />
dile getirmiştik.<br />
Haberi okuyan bazı takipçilerimiz, bizi başarılarını abarttığımız,<br />
fazla yer verdiğimiz için de eleştirmişti. Ancak, <strong>2019</strong><br />
yılını karşılarken bu defa uluslararası bir ödül daha geldi.<br />
Üstelik bu ödül öylesine önemliydi ki, hiçbir müdahale söz<br />
konusu olamazdı.<br />
118 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Gurme Lezzetler<br />
DÜNYANIN EN İYİLERİ ARASINDA<br />
Evet, Küçükyalı sahilinin ünlü balık mekânı Calipso Fish,<br />
Dünya’da 179 ülkenin listeye girebilmek için adeta birbirleriyle<br />
yarıştığı “La Liste <strong>2019</strong>’da” yer aldı.<br />
“Dünyanın en iyi 1000 Restaurantı”nın sıralandığı Fransa<br />
merkezli bu organizasyon öylesine önemli ki, yüzlerce<br />
rehberin ve milyonlarca çevrimiçi incelemenin derlenmesi<br />
ile oluşuyor.<br />
TÜRKİYE’DEN YALNIZCA ALTI RESTAURANT GİREBİLDİ<br />
Gastronomi konusunda son yıllarda önemli gelişmeler<br />
kaydeden Türkiye’nin LA LISTE’19 gibi oluşumda altı marka<br />
ile yer alması, gastronomi çevrelerinde büyük bir memnuniyetle<br />
karşılanırken, Calipso Fish’in de oldukça yüksek<br />
bir puanla listeye girmesi, mekânın müdavimleri arasında<br />
büyük sevinç yarattı. Tabi başta Ziya Kaçar & Veli Şahin ikilisi<br />
olmak üzere, tüm Calipso Fish yöneticileri için de gurur<br />
kaynağı oldu.<br />
ARAŞTIRMALARIMIZ DAVAM EDECEK<br />
Türkiye’den yalnızca altı restaurantın girebildiği dünyanın<br />
en iyi gastronomi listesini sunan La Liste’de bu yıl Calipso<br />
Fish’in yer alması nedeniyle görüşlerine başvurduğumuz<br />
Ziya Kaçar & Veli Şahin ikilisi, “Bu bizim için hiç şüphesiz<br />
büyük bir onur kaynağı. Tüm Dünya’da büyük bir saygınlığı<br />
olan dev liste; ünlü şeflerin, gıda eleştirmenlerinin ve uzman<br />
rehberlerin değerlendirmesi baz alınarak oluşturuluyor.<br />
Bir yandan da omuzlarımıza oldukça ağır bir yük verdi.<br />
Daha fazla çalışmak, daha fazla araştırmak zorundayız”<br />
açıklamasında bulundular.<br />
BU GURUR HEPİMİZİN!<br />
Yıllar önce bu yola çıkarken<br />
ideallerinin dünya çapında bir<br />
gastronomi markası yaratmak<br />
olduğunu dile getiren Ziya Kaçar<br />
& Veli Şahin ikilisi, “La Liste’de<br />
yer almak ile hedefimize<br />
bir adım daha yaklaştık. Her yıl<br />
yurt içinde misafirlerimizin beğeni<br />
ve oyları ile çeşitli ödüllere<br />
lâyık görüldük. Sosyal medyada<br />
çok güzel dönüşler aldık. Ünlü<br />
gurmelerin uğrak yeri olduk”<br />
ifadelerini kullandılar.<br />
179 ÜLKEDEKİ 16 BİN<br />
RESTAURANT ARASINDAN SEÇİLMEK<br />
“Fransa merkezli uluslararası bir gastronomi platformu<br />
olan La Liste 19’da yılın en iyi restaurantları sıralamasında,<br />
179 ülkedeki 16 bin restaurant arasından seçilerek, adımızı<br />
ve ülkemizi görmek bizim için büyük bir onur kaynağı<br />
oldu” sözleriyle mutluluklarını dile getiren Kaçar ve Şahin<br />
ikilisi, sözlerini şöyle noktaladılar:<br />
“Yerli ve yabancı tüm misafirlerimize ilerlediğimiz bu yolda<br />
bizimle birlikte oldukları için çok teşekkür ederiz. İlk günkü<br />
heyecanımız, sürekli yenilenen lezzetlerimiz ile daha büyük<br />
başarılara hep birlikte...”<br />
Lezzet konusunda son derece iddialı olan Calipso<br />
Fish’in en çok rağbet gören özel lezzetleri arasında<br />
“Taş fırında kalkan tandır” yer almakta. Ünlü gurme<br />
Vedat Milör’ün Hürriyet Gazetesi’nde habersiz gelerek<br />
test edip yazdığı bu lezzet için İstanbul dışından bilen<br />
gelen konuklar ağırlanıyor.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 119
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
MODA DENİZ KULÜBÜ’NDE<br />
YEMEKLİ TİYATRO<br />
Moda Deniz Kulübü, “Yemekli Tiyatro” gecelerinden birini daha<br />
gerçekleştirdi. Kulüp üyeleri için düzenlenen özel etkinlikte, Serkan<br />
Budak’ın yönettiği “İkinci Bahar” adlı iki perdelik oyun sergilendi.<br />
Moda Deniz Kulübü Balo Salonu’nda geçtiğimiz ay akşam yemeğiyle<br />
başlayan program, aynı alanda sergilenen tiyatro oyunuyla<br />
devam etti.<br />
İKİ USTA OYUNCUNUN “İKİNCİ BAHARI”<br />
Usta sanatçılar Cihat Tamer ve Bedia Ener’e Buket Dereoğlu, Emre<br />
Törün ve Serkan Budak’ın eşlik ettiği “İkinci Bahar” adlı oyunda<br />
tema aşk, romantizm ve komedi ağırlıklıydı.<br />
Oyunda aşk ve mutluluğun insanı her yaşta bulabileceği anlatılırken;<br />
günümüzde medyadan izlediğimiz, komşularımızdan<br />
duyduğumuz hikâyelere de yer veriliyordu. Moda Deniz Kulübü<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar’ın da izlediği oyunun<br />
sonunda, Serkan Budak’ın aynı zamanda doğum günü olması<br />
nedeniyle mini bir kutlama yapıldı.<br />
Oyunu izleyenler arasında, Moda Deniz Kulübü’nde “Ressam Sofraları” adlı<br />
etkinlik serisini düzenleyen Ressam Hülya Botasun ve Gastronomi Yazarı Mörfi<br />
Menahem de vardı. Kadir Toprakkaya, Canan Toprakkaya, Hülya Botasun,<br />
Ayhan Alpakın, Zerrin Menahem ve Mörfi Menahem…<br />
120 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
ASTERI BY THEO’DA<br />
FEDON RÜZGÂRI<br />
Greek müziğinin ustası Fedon, her Cuma sahilyolunun Bostancı bölümünde<br />
yer alan Asteri by Theo’da konuklarına unutulmaz geceler yaşatıyor. Oğlu<br />
Theo Kalyoncu tarafından işletilen mekanda olağanüstü eğlenceler sizleri<br />
bekliyor. Tabi mekânın hemen üst katında bulunan Çatana Balık’ın yıldızlı<br />
şefleri tarafından hazırlanan özel lezzetleri de ayrı bir yerde tutmak gerekiyor.<br />
TUGAY KERİMOĞLU,<br />
FEDON İLE HASRET<br />
GİDERDİ<br />
Geçtiğimiz aylarda Premier<br />
League’in resmi Twitter hesabından<br />
“Doğum günün kutlu<br />
olsun Tugay!” şeklinde bir<br />
kutlama mesajı alan ve bundan<br />
büyük gurur duyduğunu<br />
açıklayan milli futbolcu ve<br />
spor yorumcusu Tugay Kerimoğlu,<br />
yeni yılın ilk haftasında<br />
çok sevdiği Fedon’u Asteri<br />
by Theo’da izledi. Fedon’u<br />
çok sevdiğini dile getiren Tugay,<br />
Fedon ile bol bol sohbet<br />
ederken, sanatçının sahneye<br />
çıkmaya geç kalmasına da<br />
neden oldu.<br />
DOSTLAR<br />
ÇATANA BALIK’TA<br />
Sevilen sanatçı Fedon, her cuma sahne aldığı<br />
Asteri by Theo’nun üstündeki Çatana Balık’ta<br />
Dubai’den gelen kızı ve misafirlerini ağırladı. Dostlarıyla<br />
beraber keyifli bir gece geçiren sanatçıya<br />
eşlik edenler arasında Sevda Akyüz, Mimi Dinç,<br />
Hikmet Dinç, Şakir Yalnızoğlu, Lusi Calumenos,<br />
Natali Kalyoncu, Tolga Çizmen, Antuan Calumenos,<br />
Theo Kalyoncu, Murat Akyüz, Verna Yalnızoğlu,<br />
Eda Kalyoncu ve Semra Çizmen yer aldı.<br />
KADIKÖY MARMARA KOLEJI’NIN 1967 MEZUNLARI BULUŞTU<br />
<strong>Kadıköy</strong> Marmara Koleji’nden 1966 yılında mezun olan<br />
grup, Marmara Yelken Kulübü’nde bir araya geldi. Her<br />
sene aynı dönemde ve aynı yerde toplanmaya özen<br />
gösteren grupta yer alan <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi Yayın<br />
Kurulu Üyesi, Koleksiyoner ve Araştırmacı-Yazar<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu, bu birlikteliklerden duyduğu<br />
mutluluğu şöyle ifade etti:<br />
“Bizler önce <strong>Kadıköy</strong> ve sonra da Marmara sevdalılarıyız. İstanbul’un<br />
en güzel yıllarını geçirdiği 1960’lı yıllarda, en güzel deniz Marmara’nın<br />
kıyısında yer alan yine aynı isimli kolejimizde birlikte okuyup, 1966-<br />
67 yılında mezun olmuş 68 kuşağı gençleriyiz. Her sene olduğu gibi<br />
bu yıl da birlikte olmanın hazzına, yine aynı denizin kıyısında ve yine<br />
içinden ‘Marmara’ geçen bir Yelken Kulübü’nde vardık. Tıpkı, daha<br />
uzun yıllar yine birlikte ve yine aynı hazda buluşacağımız gibi...”<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 121
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
LEVREK TANDIR İÇİN<br />
GELDİLER<br />
Calipso’nun özel lezzetleri<br />
arasında Levrek Tandır ve Vedat<br />
Milör’ün denedikten sonra<br />
tebrik edip yazdığı Kalkan Tandır’ın<br />
özel bir yeri var. İşte adı<br />
Galatasaray ile birlikte anılan<br />
İlkant Sümerman bu lezzetlerden<br />
Levrek Tandır için gelenler<br />
arasındaydı. Tabi beraberinde<br />
kızı, damadı ve dostları da<br />
vardı. Calipso ise onlar için 4<br />
kiloluk iki levrek ile tandır hazırlayarak,<br />
bu buluşmayı bir lezzet<br />
şölenine dönüştürdü.<br />
NİCE YILLAR PINAR BİLGİN’E<br />
Kalamış İncir’de Nuri Şekerciler’i izlerken Marmaris’den<br />
tanıdığımız Deniz Çelik’e rastladık. Adeta üzerine titrediği kızı,<br />
THY’nin kabin amirlerinden Pınar Bilgin’in yaş günü için burada<br />
olduklarını öğrendik. Daha sonra onlara BJK Jimnastik Kulübü<br />
Antrenörü Hatice Burgulu da katıldı. Pınar Bilgin’in uzun yıllar<br />
kalacağı 38. yaşını kutluyor, nice yıllar diliyoruz…
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
ATAŞEHİR BİZBİZE FASIL,<br />
GÖKHAN SEZEN İLE KAPALI GİŞE<br />
Bir aralar gözden düşer gibi olsa da şimdilerde<br />
Fasıl ve Türk Sanat Müziği’ne ilgi hayli<br />
yükselmiş durumda. İstanbul’da ise bu konsepti<br />
sunan sınırlı sayıda mekân bulunmakta.<br />
Ataşehir Bizbize Fasıl, 20 yılı aşkın bir süreden<br />
beri sadece bu konuya konsantre olması<br />
nedeniyle, alanında büyük başarı sergiliyor.<br />
Geçtiğimiz sezon programına ilave ettiği<br />
Gökhan Sezen ile adeta kapalı gişe gecelerini<br />
sürdürüyor. İstanbul’un Avrupa yakasından,<br />
hatta İstanbul dışından bile gelenlerin<br />
ağırlıkta olduğu mekânda, eğlence dolu<br />
doyumsuz geceler yaşanıyor.<br />
O SES TÜRKİYE’DEN IRMAK<br />
Mekânda konuklar için bir başka sürpriz<br />
ise, O ses Türkiye’den tanıdığımız Irmak’ın<br />
sahne alması... Gökhan Sezen öncesinde<br />
konuklarını seslendirdiği her telden şarkıları<br />
ile müzik yolculuğuna çıkaran Irmak, büyük<br />
ilgi görüyor. Irmak’ın seslendirdiği şarkılar<br />
arasında Ajda Pekkan şarkıları ve Fransızca<br />
hitler de yer alıyor.<br />
LEZZET UZMANLARINI BULUŞTURAN AÇILIŞ<br />
Elinizde bulunan derginin sayfalarında okuduğunuz<br />
Cantina by Mezedaki’nin ayrıntılarını açılışa katılan<br />
lezzet uzmanları da renklendirdi. Gastronomi yazarı<br />
ve Rum yemekleri ustası Meri Çevik Simyonidis’in<br />
<strong>Kadıköy</strong>’e kazandırdığı Cantina’nın ilk konukları,<br />
Türkiye Lezzet Federasyonu Lezzet Dostları Derneği<br />
Üyeleri oldu.<br />
Aralarında, Aydın Üniversitesi Gastronomi Bölümü<br />
Başkanı Prof. Dr. Kamil Bostan başta olmak<br />
üzere, Vasfi Pakman, Ali Yener, Haldun Tüzel, Mörfi<br />
Menahem gibi isimlerin yer aldığı uzmanlar grubu,<br />
Simyonidis ve Cantina’ya tam not verdiler.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 125
Kalamış<br />
Gaziantep Lezzetleri<br />
SİZLERİ GERÇEK GAZİANTEP LEZZETLERİNİ<br />
TEST ETMEYE DAVET EDİYORUZ...<br />
Dr. Faruk Ayanoğlu Cad. No: 24<br />
Fenerbahçe - <strong>Kadıköy</strong><br />
0216 414 30 00 - 0216 414 91 23<br />
Etlerimiz Balıkesir Yöresi’nden gelmekte olup,<br />
Bıçak Kıyması'ndan geçerek hazırlanmaktadır...<br />
Yeldeğirmeni'nden Moda'ya, Fikirtepe'den Bostancı'ya kadar Paket Servisimiz vardır.
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
ECZACILAR BALIK DİYOR<br />
Aralarında İstanbul Medipol Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’nde<br />
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barkın Berk’in de bulunduğu eczacılar<br />
grubuna Çatana Balık’ta rastladık. Onlardan aldığımız tavsiye<br />
ise, sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenlerin hayatlarından balık<br />
ve zeytinyağını eksik etmemeleri oldu. Biz de buradan iletelim<br />
dedik. Alican Poyraz, Barkın Berk, Ergun Meriç, Arif Poyraz,<br />
Hayati Çelik, Derviş Kurtulan ve Cengizhan Poyraz…<br />
CALİPSO’DA KUTLADILAR<br />
Ünlü Kimya Mühendisi Mehmet Gökben, sevgili eşi Banu Hanım<br />
ile olan 9. evlilik yıldönümünü mükemmel bir balık ziyafeti ile<br />
kutladı. Mekân olarak tercih ettikleri Calipso ise, onların bu mutlu<br />
günlerine lezzet şovu ile eşlik etti. Üçüncü yaşlarını geride bırakan<br />
ikiz çocukları Ozan ve Mert de bu mutluluğa tebessümleri ile<br />
adeta ortak olduklarını dile getiriyorlardı.<br />
Bu Masada<br />
FOTOĞRAF SANATÇISI VAR<br />
Ünlü fotoğraf sanatçısı Burcu Ertur Özceyhan, <strong>2019</strong> yılının ilk<br />
yemek ziyafeti için Hayati <strong>Ocak</strong>başı’na konuk oldu. Masada<br />
onun olduğunu öğrenince fotoğrafı çekmekte biraz zorlanmadık<br />
desek yalan olur. Eğer bu fotoğraf kötüyse sebep Burcu<br />
Hanım’dır diyor, başka da bir şey söylemiyoruz. Ebru Öğretmen,<br />
Burak Öğretmen, Sadullah Oruç, Zeynep Oruç, Hayati Demir,<br />
Burcu Ertur Özceyhan, Yiğit Özceyhan, Utkucan Eroğlu, Ahmet<br />
Toraman, Gamze Toraman ve Pınar Geçgel…<br />
Kadın Adayları Destekleme Derneği<br />
ÜYELERİ BULUŞTU<br />
Kısaca KA.DER olarak anılan Kadın Adayları Destekleme Derneği<br />
üyeleri, Türkiye’nin gündeminde olan yerel seçimlerde daha fazla<br />
kadın adaya şans verilmesini sağlamak adına buluşmalarını sürdürüyor.<br />
Bu buluşmalardan biri de geçtiğimiz ay Khalkedon Fenerbahçe’de<br />
geçekleşti. KA:DER <strong>Kadıköy</strong> Şubesi Başkanı Arzu Nizamoğlu’nun<br />
ev sahipliği yaptığı buluşmaya, KA.DER Genel Başkanı Nuray<br />
Karaoğlu ile eski Devlet Bakanlarımızdan Önay Alpago katıldı.<br />
GÖKHAN SEZEN KONSERİ<br />
İÇİN ÇALIŞTILAR<br />
Uluslararası Lions Dernekleri’nin Anadolu Yakası Federasyonu<br />
tarafından eğitime destek amaçlı bir konser organize<br />
edildi. CKM’de Gökhan Sezen ile gerçekleşen konserin<br />
organizasyonu ise, Acıbadem Lions Kulübü tarafından<br />
yapıldı. İşte o komitenin başkanlığını yapan Nihal Yıldırım,<br />
konser öncesinde Gökhan Sezen’i sahne aldığı Bizbize<br />
Fasıl’da arkadaşları ile birlikte izleyerek, konserde seslendirilecek<br />
şarkıların listesini belirlediler.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 127
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
Bu Fotoğraf Hatırlamak,<br />
HATIRLANMAK ADINA ÇEKİLDİ<br />
Ünlü gayrimenkul danışmanlık şirketi Coldwell Banker’in Kalamış<br />
bölgesi ofislerinden Trio Gayrimenkul, <strong>2019</strong> yılı için bir kutlama<br />
partisi düzenledi. Şirketin Cemil Topuzlu kavşağındaki ofislerinde<br />
gerçekleşen kutlamaya, ofis bünyesinde çalışan gayrimenkul danışmanları<br />
katıldı. Birbirlerine iyi bir yıl dileklerinde bulunan danışmanlar,<br />
ileriki yıllarda hatırlamak üzere bu hatıra fotoğrafını çektirdiler.<br />
İş Geliştirme Derneği’nden<br />
YENİ PROJELER<br />
Stratejik Müşteri ve İş Geliştirme Derneği üyelerinden bir grup,<br />
Erdinç Saka önderliğinde yeni projelerinin tamamlanmak üzere<br />
olmasını bir ziyafet ile kutlama kararı aldılar. Mekân olarak<br />
ise Calipso’yu tercih eden üyeler, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’a röportaj sözü<br />
de verdiler. Bizi takip edin…<br />
Gürsel Tekin ile<br />
ELVEDA İSTANBUL<br />
HATIRASI<br />
CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na<br />
aday olan ancak gösterilmeyen Gürsel Tekin, bu<br />
karar açıklanmadan önce İstanbul’u geceli gündüzlü<br />
karış karış geziyordu. Öğleden sonra Esenyurt’ta<br />
dostlarını ziyaret eden Tekin, akşam saatlerinde ise<br />
Kalamış By Esat Balıkçısı’a konuk oldu. Mekândan<br />
ayrılırken karşılaştığı eski dostları ile hatıra fotoğrafı<br />
çektirirken <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> da oradaydı. Tayyar Güler,<br />
Arzu Göçmen, Gürsel Tekin, Özbeyi Taşkın...<br />
MUHTARLAR DA EĞLENİR<br />
“Konu fasıl olunca benim için olmazsa olmazdır” diyen Ataşehir’in<br />
Atatürk Mahallesi Muhtarı Leyla Yeşim Şaylan, dostları ile<br />
birlikte Bizbize Fasıl’ın konukları arasındaydı. Aynı zamanda<br />
Gökhan Sezen hayranı da olan muhtar, bir ara masasına gelen<br />
Gökhan Sezen ile birlikte şarkı söyledi. Gülay Kerimoğlu, Serpil<br />
Döğen, Leyla Yeşim Şaylan, Tülay Yıldız ve Murat Yıldız…<br />
Hayati <strong>Ocak</strong>başı’nda<br />
ELEKTRİK KESİNTİSİ OLMAZ<br />
Jenaratör ve enerji sistemleri konusunda önde gelen isimler<br />
arasında gösterilen Kadir Çiçekçisoy’a Hayati <strong>Ocak</strong>başı’nda rastlayınca,<br />
bir de mekânın sahibi Hayati Bey’i masalarında görünce<br />
anladık ki, bu mekânda asla enerji sorunu olmayacak. Sinem<br />
Atabeyli, Didem Çiçekçisoy, Cahide Atabeyli, Ertekin Atabeyli,<br />
Kadir Çiçekçisoy ve Hayati Demir…<br />
128 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
KUZENLERİNDEN YORUM ALDI<br />
Kalamış Kalamaria’nın halkla ilişiklerini yöneten Merve Taşdan, şu<br />
sıralar bütün konsantrasyonunu mekânın lezzetleri hakkında müşteri<br />
yorumlarına vermiş durumda. Tamamıyla gerçek yorumları ilk<br />
ağızdan duymak adına da dostları ile birlikte yakınlarını da müşteri<br />
olarak mekâna davet ediyor ve yorum alıyor. İşte o buluşmalardan<br />
birinde kuzenleri ile objektiflerimize takıldılar. Merve Taşdan, Gamze<br />
Taşdan, Aslıhan Tüfenk ve Orkun Tüfenk…<br />
ÇATANA’DA ŞÖMİNE KEYFİ BAŞKA<br />
Sadece Bostancı Çatana’da bulunan ve balık ziyafeti öncesinde<br />
şömine keyfini yaşamak isteyenlerin bir hayli fazla olduğunu söylemek<br />
mümkün... İşte Polat Sitesi sakinlerinden Gülay ve Mehmet<br />
Bayramoğlu çifti de bunlardan biri olarak objektiflerimize yansıdı.<br />
ANADOLU EFES’TEN<br />
YENİ YIL YEMEĞİ<br />
Anadolu Efes Grubu’nun İnsan Kaynakları Birimi, 2018<br />
yılının başarılarla dolu geçmiş olmasını düzenledikleri bir<br />
yemek ziyafeti ile kutladılar. Grubun İnsan Kaynakları Direktörü<br />
Emre Kavukçuoğlu’nun ev sahipliği yaptığı buluşma<br />
Ataşehir Marea Sea Food’da gerçekleşti. Yaklaşık 40 kişilik<br />
bir grubun katıldığı yemekte lezzetler için muhteşem yorumunda<br />
bulunan konuklar, mekânın yıldızlı şefi Mithat Polat<br />
ve İşletme Müdürü Cihat Işık’a teşekkür ederek, fotoğraf<br />
karesinde yer almalarını istediler.<br />
Semine Duygun’un<br />
TÜRK SANAT MÜZİĞİ TUTKUSU<br />
Geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu<br />
Üyeleri’nden Mehmet Salih Duygun’un kızı Semine Duygun’a, Ataşehir<br />
Bizbize Fasıl da rastladık. Aynı zamanda Fenerbahçe Kongre<br />
Üyesi olan Duygun’a, Göktürk Musiki Derneği’nden Şeniz Köse ile<br />
Nezahat Kıymaz eşlik ediyordu.<br />
Fotoğraf Deyince<br />
BERTAN ATAY AMA BÖYLESİ<br />
2013 yılında THY’nin İstanbul-İzmir seferini yapan yolcu<br />
uçağının sağ motoru, İzmir yakınlarında yıldırım isabet<br />
etmesi sonucu devre dışı kaldı. İşte isabet anını büyük<br />
bir soğukkanlılıkla fotoğraflayarak paniğin önlenmesine<br />
yardımcı olan Bertan Atay’ı bu defa biz fotoğrafladık. Calipso’da<br />
Rusya ve Ukrayna’dan konuklarla “Hayırlı” bir buluşmanın<br />
kutlaması olduğu bilgisini aldığımız Atay’a, mutluluk<br />
dileklerimizi iletiyoruz. Julia Atay, Alexandr Zayakin, Galina<br />
Zayakina, Kristina Heica ve Mark Heica…<br />
130 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
0552 252 52 95<br />
kalamariafenerbahce<br />
kalamariafenerbahce@gmail.com<br />
Dr. Faruk Ayanoğlu Cad. No:21/1A<br />
F e n e r b a h ç e - İ s t a n b u l
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Bayındır Sağlık<br />
Grubu’nda<br />
5, 10 ve 15 YIL<br />
ÇALIŞANLARA<br />
ÖDÜL<br />
Ülkemizin önde gelen sağlık kuruluşları arasında<br />
yer alan Bayındır Sağlık Grubu, geride bıraktığımız<br />
2018 yılının yorgunluğunu düzenledikleri bir<br />
yılbaşı partisi ile gidermeye çalıştı. Kurumun geleneksel<br />
hale getirdiği buluşma geçtiğimiz günlerde<br />
Ataşehir Grand Sheraton Oteli’nde gerçekleşti.<br />
5, 10, 15 VE 20 YIL ÇALIŞANLARA ÖDÜL<br />
Otelin balo salonunda gerçekleşen buluşmaya,<br />
grubun Ankara ve İstanbul hastanelerinden<br />
olmak üzere yaklaşık 300 çalışan katıldı. Bayındır<br />
Sağlık Grubu Genel Müdürü Sezai Sevgin’in de<br />
hazır bulunduğu gecede 5, 10, 15 ve 20 yıl çalışanlara<br />
ödül verilerek, teşekkür edildi.<br />
Bayındır Sağlık Grubu’nda<br />
15 hizmet yılını dolduran<br />
yöneticiler arasında daha<br />
genç görünmelerine rağmen<br />
Elçin Özince ve Cem Talas da<br />
yer aldı.<br />
Ödül dağıtım töreni sonrasında<br />
Bayındır Sağlık Grubu’nun yeni yıl<br />
pastası kesildi. Ardından çılgınca<br />
eğlenmeye başlayan çalışanlar,<br />
bütün bir yılın yorgunluğunu<br />
geride bıraktılar.<br />
TEMA SİGORTA’DAN YILBAŞI YEMEĞİ<br />
Kozyatağı merkezli, Tema Sigorta Danışmanlık ve Aracılık<br />
Hizmetleri, 2018 yılının yorgunluğunu görkemli bir ziyafet ile<br />
kutladı. Kozyatağı Hayati <strong>Ocak</strong>başı’nda gerçekleşen buluşmaya<br />
TEMA Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Korkut ile birlikte<br />
diğer yöneticiler ve çalışanları katıldı.<br />
SÜRPRİZLERLE DOLU GECE<br />
Gecede Cengiz Korkut’un çalışma arkadaşlarına bir de sürprizi<br />
vardı. Uzun yıllar birlikte çalıştığı İstanbul Turizm Folklor Derneği’nden<br />
arkadaşı Serdar Sayın ile birlikte organize ettiği müzik<br />
ziyafetine Servet Çatak da katılınca harika bir ekip çıktı ortaya.<br />
Aynı zamanda iyi bir akordeon ustası da olan Cengiz Korkut,<br />
seslendirdiği şarkılarla ziyafetin yanında geç saatlere kadar<br />
süren müzik dolu bir gece yaşattı.<br />
Risk Yönetimi,<br />
Sigorta Yönetimi,<br />
Hasar Yönetimi,<br />
Aracılık Hizmetleri ve<br />
Hukuksal Danışmanlık<br />
Hizmetleri gibi<br />
alanlarda 30 yılı<br />
aşkın bir süreden<br />
beri hizmet veren<br />
TEMA Sigorta’nın, 15<br />
bin’den fazla müşterisi<br />
bulunuyor.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 133
DOSTLAR BULUŞMASI<br />
Aralarında <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> derginizin elinizde bulunan bu sayısındaki<br />
röportajını okuduğunuz Edip Akbayram’ın kızı Türkü’nün de<br />
bulunduğu “Dostlar Grubu”, aylık buluşması için bu defa<br />
“By Esat” dedi. Buluşmada, Atlas Media Satış Ve Pazarlama<br />
Direktörü Hakan Gökçe Akgün de vardı. Türkü Akbayram Çınar,<br />
Pelin Akgün, Nilgün Ekşioğlu, Melike İsmigüzel, Can İsmi Güzel,<br />
Ender Ekşioğlu, Hakan Akgün ce Serdar Çınar…<br />
Eczacılar Odası<br />
YILIN YORGUNLUĞUNU<br />
GERİDE BIRAKTI<br />
İstanbul Eczacılar Odası zaman zaman sıkıntıların yaşandığı<br />
2018 yılını geride bırakırken, bu yorgunluğu Calipso Balık’ta<br />
verilen özel bir ziyafet ile geride bıraktılar. Kutlamaya Başkan<br />
Cenap Sarıalioğlu da katıldı. İstanbul genelinde 5 binden<br />
fazla üyesi bulunan İstanbul Eczacılar Odası’nın, en yoğun<br />
çalışan meslek kuruluşları arasında ilk sıralarda yer aldığını<br />
da biz eklemiş olalım…<br />
Ressam Esra Sirman<br />
KALAMARIA’DA<br />
Türk Naifleri Grubu’nun ünlü ressamlarından Esra Sirman’a, Kalamış<br />
Kalamaria’da rastladık. Son derece keyifli bir balık ziyafeti<br />
ile “İyi ki burayı tercih etmişiz” yorumunda bulunan masa, “Bundan<br />
sonra burada bizlere sık sık rastlayabilirsiniz” mesajı verdi.<br />
Semih Sirman, Esra Sirman, Seylan Özerol ve Nedim Özerol…
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Prof. Tuncay Saydam<br />
AMERİKA’DAN GELMİŞ<br />
ABD’deki Delaware Üniversitesi’nin önemli bilim insanlarından<br />
Prof. Dr. Tuncay Saydam’ı Kalamış By Esat Balıkçısı’nda görüntüledik.<br />
”Yaşam, benim için sürekli öğrenmek, öğretmek ve bildiklerimi<br />
başkalarıyla paylaşmak. Bundan da haz almak demek…” diyen<br />
bir insanı dinlemek herhalde başa gelebilecek en güzel şey.<br />
Kemal Tuna, Tuncay Saydam, Ayşe Tuna, Güliz Aykan, Mahmut<br />
Aykan ve Yamaç Sezgi…<br />
NİCE YILLAR<br />
FERİDE FOSFOROĞLU’NA<br />
Usta tiyatrocu ve köşe yazarımız Enis Fosforoğlu, sevgili<br />
eşi Feride Hanım’ın doğum günü kutlaması için Maria’nın<br />
Bahçesi’ni tercih edenler arasındaydı. Kızı Seren, torunu<br />
Nil ve kuzeni Nilgün Atasaydır ile birlikte nice yıllar dileklerini<br />
ünlü akerdeon ustası Antonio’nun doğum günü şarkısı<br />
eşliğinde ilettiler.<br />
Fehime Hüsfer’e<br />
DOĞUM GÜNÜ<br />
KUTLAMASI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün köklü ailelerinden Hüsfer Ailesi’nin üyesi<br />
Fehime Hüsfer’in doğum günü kutlamasına konuk<br />
olduk. Kalamış Kalamaria’da gerçekleşen kutlama<br />
için ABD’de yaşayan kızı Müge ve damadı Tuvan’ın da<br />
geldiğini öğrendiğimizde, “Anneliğin ne denli kutsal bir<br />
özellik taşıdığına bir kez daha tanık olduk. 60’ıncı yaşına<br />
merhaba diyen Fehime Hanım’a nice yıllar dileyen ilk<br />
isim eşi Süleyman Hüsfer, oğlu Murat, dünürleri Aybars<br />
ve Sitare Şençalış oldular.<br />
Ferhat Gündoğdu<br />
CALIPSO FISH GURME’DE<br />
Ünlü bir holdingimizin çözüm ortakları için Calipso Fish Gurme’de<br />
verdiği özel davetin konukları arasında Ferhat & Fatoş<br />
Gündoğdu çifti objektiflerimize takıldı. Holdingimizin yöneticileri,<br />
“Basına Kapalı” bir davet olması nedeniyle holding ve<br />
katılan diğer isimlerin yer almamasını rica ettiler.<br />
GÜRDAL VE ŞENGÖR AİLELERİ<br />
ÇATANA’DA<br />
Bostancı’da lezzetin önemli adreslerinden Çatana Balık, geçtiğimiz<br />
günlerde Şengör ve Gürdal ailelerini ağırladı. “Burada balığın tadı<br />
bile bir başka” diyen herkes lezzet konusunda hemfikirdi. Atilla<br />
Şengör, Filiz Şengör, Zuhal Gürdal, Hakan Gürdal, Nilüfer Gürdal, Filiz<br />
Gürdal, Demir Şengör…<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 135
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
Ünlü Otomotivciler<br />
PARK ADANA’DA<br />
‘Türk Otomotiv Sektörü’nün iki ünlü ismine Park Adana’da<br />
rastladık. Otokoç Satış Müdürü Nihat Selim Birleşik ve TOFAŞ<br />
Özel Satışlar Yöneticisi Azer Torun, aileleri ile birlikte yoğun<br />
geçen bir haftanın sonunda Park Adana lezzetlerini test etmeyi<br />
tercih edenler arasındaydı. Ali Birleşik, Gülbin Birleşik,<br />
Aylin Torun, Azer Torun, N. Selim Birleşik ve Ali Torun…<br />
Atlas Tur Yönetimi ve<br />
Çalışanlarından<br />
BALIK ZİYAFETİ<br />
Türkiye’nin en deneyimli şoförlü araç kiralama firmaları arasında<br />
görülen Atlas Tur yönetimi ve çalışanları, hep birlikte yeni bir yıla<br />
merhaba demeyi uygun gördüler. Küçükyalı Calipso Balık’ta gerçekleşen<br />
buluşmaya Genel Müdür Hakan Yılmaz ev sahipliği yaptı. 45<br />
kişinin katıldığı balık ziyafetinde konuklar lezzetler için, “Olağanüstü”<br />
yorumunda bulundular.<br />
Osman Karabağ<br />
BY ESAT BALIKÇISI’NDA<br />
Enerji iletim ve dağıtım sektörünün önde gelen şirketlerinden<br />
EMTA’nın patronu Osman Karabağ’ı oğlu Caner ve eşi Zehra<br />
Hanım ile birlikte By Esat Balıkçısı’nda görüntüledik. Konukları<br />
ise Özcan & Sema Aysal çiftiydi.<br />
PSİKOLOJİNİZ BOZULSA DA<br />
ÜZÜLMEYİN...<br />
Ünlü Psikiyatrist Hakan Karaş ile Ayşe Devrim Başterzi’yi Kalamış<br />
Kalamaria’nın konukları arasında görünce, “Psikolojiniz bozulsa<br />
da dert etmeyin” demek geldi içimizden. Zira onlar mesleklerinde<br />
en iyi olarak anılmaktalar. Masadaki diğer isimler ise, İbrahim Fuat<br />
Akgül, Sena Kaptanoğlu, İlker Küçükparlak ve Cem Kaptanoğlu idi.<br />
Olağanüstü Lezzet Yolculuğuna<br />
HAZIR OLUN<br />
Sahilyolunun ünlü mekânlarından Maria’nın Bahçesi’nde 2010<br />
yılından beri şef garson olarak çalışan Orhan Gül, sonunda Kalamış<br />
Çömçe adını verdiği kendi mekânını açarak, lezzet tutkunlarına<br />
seslendi ve “Olağanüstü lezzet yolculuğuna hazır olun. Ayanoğlu<br />
Caddesi, Cemil Topuzlu Kavşağı’ndayım” dedi. Bu çağrıya kulak<br />
verenler arasında, Akbank Dalyan şubesi çalışanlarından bir grup<br />
da vardı. Fotoğraftaki isimlerin mekân için yorumları, “harika” oldu.<br />
Musa Yücesoy, Ahmet Başlandı, Ebru Seyran, Elçin Yalçın, Burçak<br />
Külekçioğlu, Ayben Altun, Ebru Aydın ve Buket Alpdeniz…<br />
138 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
SERHAT ERÖNAL’DAN<br />
RÖPORTAJ GELİYOR<br />
Çektiği sosyal deney videosu ile engellilere yönelik farkındalık<br />
ve empati için çaba harcayan Serhat Erönal’a ailesi ile birlikte<br />
Kalamış By Esat Balık’ta rastladık. Instagramda takipçi sayısının<br />
25 binlere yaklaştığını öğrendiğimiz Önal’dan <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> için<br />
söyleşi sözü de aldık. Yeşim Erönal, Serhat Erönal, Şevki Erönal<br />
ve Sezer Erönal…<br />
DİŞÇİ KORKUSUNU UNUTUN<br />
Fotoğrafta gördüğünüz güzellerimizin hepsi diş hekimi.<br />
Üstelik uzmanlıklarını tamamlamış diş hekimleri. Hepsi de<br />
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Bölümü’nden iyi derece ile<br />
mezun olmuşlar. Onları, uzmanlıklarını tamamlamış olmalarının<br />
kutlama yemeğinde görüntüledik. Duygucan Peçenek,<br />
Fulya Biner, Gizem Canbek, Gülce Ecem Doğancalı, Ceren<br />
Üstünel, Necmiye Bulam ve Gözde Akşin…<br />
Ukrayna ve Belçika’dan<br />
KONUK AĞIRLADILAR<br />
BP Madeni Yağlar Bölümü yöneticilerinden Hakan İnan, Fırat<br />
Sungur ikilisinin Ukrayna ve Belçika’dan konukları vardı. By Esat<br />
Balıkçısı’nda gerçekleşen buluşma iki ülkenin özellikleri konulu<br />
muhabbet ile geç saatlere kadar sürdü. Sercan Atılgan, Ebru İnan,<br />
Gaye Ünalan, Zeynep Kolcuoğlu, Kana İnan ve Fırat Sungur…
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Pazar kahvaltılarının<br />
vazgeçilmez adresi;<br />
PARK ADANA<br />
Lezzet tutkunları tarafından Ataşehir’in en iddialı<br />
mekânları arasında gösterilen Park Adana, kahvaltı<br />
konusunda da bu iddiasını sürdürüyor. Hünkar<br />
Gülmez yönetimindeki mekânın bu iddiasında<br />
haklı olduğunu anlamak için Park Adana’yıı mutlaka<br />
ziyaret etmeniz gerekiyor.<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Cemiyet Haberleri Ekibi olarak zaman<br />
zaman uğradığımız Park Adana’da objektiflerimize<br />
takılan okurlarımızdan duyduğumuz övgü dolu<br />
sözler, bu satırları yazmamıza neden oluyor…<br />
Pınar Başbuğu ve Selin Alkan…<br />
İsmail Vural Karslı, Gülümser Karslı ve Deniz Tarkan Karslı…<br />
Sevgi Kırmızıgil, Sultan Telli ve Yıldız Akdoğan…<br />
Özlem Özgül Arslan ve Erol Arslan…<br />
Gönül Hışman, Esmer Deniz Hışman, Eren Aras Hışman ve<br />
Hüseyin Hışman…<br />
Ece Karabulut, Barış Karabulut ve Deniz Karabulut…<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 141
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
KALBUR’DA KAHVALTI<br />
KEYFİ BAŞKA…<br />
Ataşehir Kalbur’un kebap lezzetleri yanında kahvaltı keyfini<br />
test etmiş olanlar başlığımız için, “Haklısınız” yorumunda<br />
bulunacaklardır elbette. Ancak bizim sözümüz henüz test<br />
etmemiş olanlara…<br />
Yolunuz düşmese de düşürün ve “Pazar Günü Yapılacaklar”<br />
listenize Kalbur’da Kahvaltı’yı mutlaka ekleyin diyoruz. Tabi<br />
önceden rezervasyon yaptırmayı da unutmayın.<br />
PİŞİDEN PİZZAYA SIRADIŞI LEZZETLER<br />
Kendinizi kalburüstü hissedeceğiniz mekânda, masanız<br />
önce bildiğimiz kahvaltılık ürünlerle dolduruluyor. Tabi<br />
bunların içinde portakal suyu, Kars’dan gelen bal ve kaşar<br />
peyniri, Bolu’dan gelen kaymak, Tokat’dan gelen sucuk da<br />
var. Ardından pişi ve puf böreği sonrasında da pizza dilimleri<br />
sıcak sıcak masanıza geliyor.<br />
MURAT AK ve<br />
AİLESİ<br />
Geçtiğimiz yıl dostlarını Amerika’ya<br />
uğurlarken <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />
sayfalarına konuk olan Murat<br />
Ak ve Ailesi, bu defa da kahvaltı<br />
keyfinde sayfalarımıza konuk<br />
oldu. Çağan Ak, Murat Ak, Burcu<br />
Ak ve Mira Ak…<br />
FATİH MUHLAÇ’TAN<br />
ANNEYE KAHVALTI<br />
HD Çiçek’ten Fatih Muhlaç, her pazar konuk olduğu<br />
‘Kalbur Kahvaltısı’na bu defa annesini de yanlarına<br />
alarak geldi. Fatih Muhlaç, Hakan Muhlaç, Duru<br />
Muhlaç, Aslı Muhlaç ve Hazmiye Muhlaç…<br />
GAZİOSMANPAŞA’DAN<br />
ATAŞEHİR’E<br />
Kalbur lezzetleri sadece Anadolu Yakası’nda değil İstanbul,<br />
hatta İstanbul dışından bile lezzet tutkunlarını çekmeye<br />
devam ediyor. İşte Vakıfbank çalışanlarından bir grup,<br />
“Geldiğimize değdi” diyerek, Gaziosmanpaşa’dan Kalbur<br />
keyfini yaşayanlar arasındaydı. Alp Tuna, Alper Çelebi,<br />
İlknur Çelebi, Ufuk Güler, Nil Tuvan Güler, Esra Demir, Emre<br />
Poyraz, Betül Turan, Mustafa Turan ve Defne Turan…<br />
142 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
BEŞ YIL ÖNCE<br />
BEŞ YIL SONRA<br />
4 yaşındaki kızları Dila, henüz dünyada<br />
yok iken de sayfalarımıza konuk olan<br />
İsmail & Fatma Simler Karakuzu çiftine,<br />
her Kalbur ziyaretinde rastlıyor olmayı<br />
hem onlar, hem de mekân adına şans<br />
kabul ediyoruz.<br />
BERKTUĞ<br />
ABAY’IN<br />
DOĞUM GÜNÜ<br />
PARTİSİ<br />
Berk & Derya Abay çiftinin oğulları<br />
Berktuğ için düzenledikleri<br />
doğum günü partisi hayli<br />
renkliydi. Kutlama için üç yıldan<br />
beri aynı mekânı tercih eden<br />
çift, “Burada kendimizi evimizde<br />
kadar rahat hissediyoruz. Bu<br />
nedenle öncelikli tercihimiz<br />
oluyor” yorumunda bulundular.<br />
Aynı zamanda Collezzione Genel<br />
Müdürü de olan Berk Abay’ı yalnız<br />
bırakmayanlar arasında çalışma<br />
arkadaşları da vardı.<br />
MASAL 4 YAŞINDA<br />
Abay Ailesi gibi bizler de Kalbur’u doğum günü kutlamaları için tercih ettiğimiz<br />
mekânlar arasında tutuyoruz. Hatta Haber Müdürümüz Cenay Toprakkaya’nın<br />
kızı Masal ile Abay çiftinin oğulları Berktuğ’un doğum gününün<br />
aynı güne tesadüf etmesi, seçimin doğru olduğunun bir başka kanıtı adeta...<br />
Masal’ımızın 4. yaşını geride bırakmış olmasına<br />
bizzat katılarak nice yıllar dileklerini iletenler<br />
arasında ünlü ressam Bülent Turan ve eşi Sedef<br />
Turan da vardı.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 143
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
KALAMIŞ İNCİR’DE NURİ ŞEKERCİLER RÜZGÂRI<br />
Anadolu Yakası’nın eğlence hayatına geçtiğimiz aylarda katılan<br />
Kalamış İncir’de Nuri Şekerciler ile renkli geceler devam ediyor.<br />
Yüksek kaliteli canlı müzik yanında Girit mutfağı lezzetleriyle de<br />
konukların öncelikli tercihi olan mekân, her akşam İstanbul’un<br />
çeşitli ilçelerinden misafirlere ev sahipliği yapıyor.<br />
Mekanın bir başka özelliği ise işletmecisi. Yaz sezonunda Marmaris’in<br />
Orhaniye bölgesinde işletmekte olduğu “İncir” adındaki<br />
butik otelin sahibi de olan Hakan Özalp; “Başarımızın tek sırrı<br />
var, o da özveri ile çalışıyor olmamız” açıklamasında bulunurken,<br />
mekânın konuklarından gelen olumlu tepkiler de onu teyit ediyor.<br />
NURİ ŞEKERCİLER FARKI<br />
Kalamış İncir’de sahne alan Nuri Şekerciler’in, Özalp’in değindiği<br />
özveri kavramına uygun kişiliğiyle sergilediği performans<br />
kısa zamanda karşılık bulunca, yılbaşı ertesinde bile mekânın<br />
adeta full çekmesinin de yollarını açmış. Yine önceki akşam<br />
uğradığımız mekanda içerideki konuklar kadar, yer olmaması<br />
nedeniyle rezervasyonu kabul edilemeyen konuk listesi ve iletişim<br />
bilgileri vardı. Bu konuklar için bir sonraki akşam gecenin<br />
tekrarı düzenleneceği bilgisini öğrendik.<br />
GÜÇLÜ ORKESTRA KATKISI<br />
Mekanda tanık olduğumuz performans için Hakan Özalp’in<br />
başarısının sırrına kaynak gösterilen unsurlardan biri de orkestra<br />
olarak dikkat çekti. Türkiye’nin yetiştirdiği en ünlü keman<br />
ustaları arasında gösterilen, pek çok dizi ve filmin müziklerinde<br />
keman çalan Sercan Birol, Azerbaycanlı baterist Ruşen<br />
Abudullayev, klavyede Cem Uzer ve buzukide Selahattin Birol,<br />
konuklara uzun süre unutulmayacak bir gece yaşattılar.<br />
İSTANBUL ERKEK LİSESİ MEZUNLARINDAN<br />
30. YIL KUTLAMASI<br />
İstanbul Erkek Lisesi 1988 yılı mezunları da mezuniyetlerinin<br />
30. yılını Nuri Şekerciler ile kutlamak için “Kalamış İncir”<br />
diyenler arasındaydı. Konuklar arasında yazar Verda Anıl’ın da<br />
bulunduğu gecenin organizasyonunu İlker Ayman yaptı.<br />
AYDAN ALKIM,<br />
ÖZLEM ÖZKAN,<br />
TUNÇ SALMAN<br />
STORKS Mücevherat<br />
Satış Direktörü Aydan<br />
Alkım, Özlem Özkan<br />
ve Borsa İstanbul’un<br />
en yavaş ve buna bağlı<br />
olarak sıfır hatayla<br />
çalışan rekoru sahibi<br />
Tunç Salman da vardı.<br />
Nuri Şekerciler’i uzun süre ayakta alkışlayan üçlü, “Kalamış<br />
İncir bizim tutkumuz oldu” yorumunda bulundular.<br />
ERTUNÇ CÜNDÜBEYOĞLU’NUN DOĞUM GÜNÜ<br />
Gecede sinema ve dizi oyuncusu Ebru Cündübeyoğlu’nun<br />
ağabeyi Ertunç Cündübeyoğlu da vardı. Su arıtma sistemleri<br />
başta olmak üzere sanayi sektöründe çalışan Cündübeyoğlu’nun<br />
aynı zamanda doğum günüydü. Aralarında ünlü diş<br />
hekimi Dirim Bozok Demir ve Bersan Güney, Halil Güney,<br />
Yelda Kadayıfçı, Becen Demir’in olduğu arkadaşları ile oldukça<br />
eğlenen Ertunç Cündübeyoğlu’na, Nuri Şekerciler de nice yıllar<br />
dileklerini sahneden iletti.<br />
ERDOĞAN & ZUHAL TABAK, BERNA SEYHUN<br />
Gecede önemli bir davete katılmak yerine “Kalamış İncir”<br />
diyenler arasında ünlü borsacı Erdoğan Tabak da vardı. Tabak<br />
çiftinin konukları ise Modalı Berna Seyhun idi. Berna Hanım’a<br />
fotoğraf çekimi sırasında “Moda için ne diyorsunuz?” diye<br />
sorduğumuzda, derin bir “Ahhh” işittik.<br />
144 : kadikoylife.com <strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Baş döndürücü lezzetlerin adresi;<br />
MAREA SEA FOOD<br />
Farkını ancak ziyaret ettiğinizde anlayabileceğiniz lezzet<br />
noktaları arasında yer alan Ataşehir Marea Sea Food, sadece<br />
muhteşem dekorasyonu ile değil, baş döndürücü lezzetleriyle<br />
de müdavimlerinin takdiriyle karşılanıyor.<br />
Marea’da diğer balık mekânlarından daha farklı bir sunum ile<br />
masanıza gelen meze çeşitleri, yıldızlı şefler tarafından özenle<br />
hazırlanıyor. Pişirme teknikleri de toplu olarak değil, her müşteri<br />
için özel olarak yapılıyor. Hal böyle olunca, lezzet üzerindeki<br />
büyük farkı rahatlıkla hissedebiliyorsunuz.<br />
Mekânın yüzde 100 garantili olup ev sıcaklığı da sağlaması;<br />
konukları, aileleri için vazgeçilmez kılıyor. Bir önceki fotoğrafta<br />
annesi, babası ve kız kardeşini ağırlayan ADEL Kalemcilik<br />
Pazarlama Direktörü Nazlı Ercili Soylu’dan sonra, bu defa da<br />
Filli Boya Mali İşler Yöneticisi Hasan Gökhan Güner’i, sevgili<br />
annesi Tomris Hanım, eşi Zekiye İrem Güner ve kızı Zeynep<br />
Melis Güner ile birlikte görüntüledik. Mekânın yaratıcısı Metin<br />
Kocabaş da onlara eşlik ediyordu.<br />
Geçtiğimiz hafta sonunda uğradığımız mekânda Ercili<br />
Ailesi’ne rastladık. Emekli savcılarımızdan Aykut Ercili; eşi<br />
Naşide Hanım, kızları Tuna ve Nazlı ile Marea’nın harika<br />
ortamında birlikte olmanın keyfini yaşadı.<br />
Gayrimenkul sektöründe durgunluk yaşanıyor olmasına rağmen<br />
Ataşehir Remax ABC’nin gayrimenkul danışmanlarından<br />
Hakan Kaymakçalan ve Zafer Sancar, haftayı yaptıkları<br />
bir satış ve iki kiralama ile tamamlamış olmalarından dolayı<br />
kendilerine ziyafet verdiler. Mekân için “Elbette tercihimiz<br />
Marea olmalıydı” diyen ikili; “İşler hep böyle giderse, biz de<br />
her hafta sonunda burada olacağız” yorumunda bulundular.<br />
<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 145
PEUGEOT SUV 3008<br />
HİÇBİR SUV BU KADAR İLERİ GİTMEDİ<br />
62<br />
YENİ NESİL PEUGEOT i-COCKPIT®<br />
FULL DİJİTAL GÖSTERGE PANELİ<br />
PANORAMİK SUNROOF<br />
İLERİ SÜRÜŞ GÜVENLİK SİSTEMLERİ<br />
Peugeot 3008 ortalama yakıt tüketimi 4.0 L/100km – 5.7 L/100 km, CO 2<br />
salınımı 104 g/km - 129 g/km arasındadır. İlanda kullanılan görsel, Türkiye ürün gamı ile farklılık<br />
gösterebilir.<br />
CAN<br />
instagram.com/peugeotturkiye<br />
twitter.com/PeugeotTurkiye<br />
facebook.com/peugeotturkiye<br />
Plaza: Şerif Ali mah. Turgut Özal Bulvarı No: 206 Ümraniye / İSTANBUL Tel: (0216) 466 85 55 (pbx)<br />
Showroom: Küçükbakkalköy mah. Vedat Günyol cad. Ataşehir Girişi No:1 Shell Benzinlik İçi Ataşehir / İSTANBUL Tel: (0216) 469 27 77<br />
www.canotomotiv.com<br />
info@canotomotiv.com
%'YE VARAN<br />
50<br />
ERKEN REZERVASYON<br />
İNDİRİMLERİNİ KAÇIRMAYIN,<br />
HEMEN 444 0 484'Ü ARAYIN!<br />
#dahafazlatatil