11.10.2021 Views

Pare Ekim

Ekim ilhamıyla sizinleyiz.

Ekim ilhamıyla sizinleyiz.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

PARE

E K İ M 2 0 2 1

Nazım

Hikmet

P A R E D E R G İ @ G M A İ L . C O M


CUMHURİYETİMİZİN 98. YILI

2 9 E K İ M 1 9 2 3

Küçükken milli bayramlarda çok heyecanlanırdım. O

zamanlar sanki daha coşkulu kutlardık. Bir ay

öncesinden hazırlıklara başlar, sınıfları koridorları

süsler, en güzel kutlamayı hangi sınıf yapacak

yarışına girerdik. Ben her organizasyonda hep en

önde yer almak isterdim. Her bayramımızın yeri ve

değeri çok başka ama sanırım küçüklüğümden beri en

sevdiğim bayram Cumhuriyet Bayramı’ydı. Bir devrin

kapanışı; aydınlığın, yeniliğin ve egemenliğin doğuşu

olarak tanımlardım hep Cumhuriyet’in ilanını. Benim

bakış açıma göre o dönemdeki insanlar Cumhuriyet’in

gelişiyle özgürleştiler, savaştaki emeklerinin

karşılıklarını aldılar ve bir sürü hakka sahip oldular.

Türk halkına bu güzel armağanı veren baş önder

Mustafa Kemal Atatürk’ü her sene aynı hatta artan bir

minnettarlık ve coşkuyla anardım. Şimdi

düşündüğümde tüm bunların temelinde beni

Cumhuriyet ve Atatürk sevdasıyla büyüten ailemin,

özellikle dedemin yattığını görebiliyorum.

İlkokuldayken Hayat Bilgisi ödevlerimde bu konuların

ödevlerini bilerek hep onunla yapardım çünkü bana

bildiği ne varsa hepsini en ayrıntılı şekilde hikâye

anlatır gibi anlatırdı. Bazen sanki savaşı kendi

yaşamış gibi duygulanır, gözleri dolardı. Sadece

dedem değil, tüm ailem beni Atatürk konusunda,

gerek kitaplarla gerekse sözlü anlatımla çok

bilgilendirdi ve daha çok küçük yaşlarda farkına

vardım onun ne kadar eşsiz, ileri görüşlü ve aydın bir

lider olduğunu. Bazı değerlere sahip çıkmanın çok

daha elzem hale geldiği bugünlerde Atatürk’le ve

Cumhuriyet bilinciyle büyümenin ne kadar önemli

olduğunu daha da iyi anlıyorum.

Bu ülkenin bir evladı ve öğretmen adayı olarak başta

Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’nin

kurulmasında katkısı olan herkese sonsuz

şükranlarımı sunuyor, benden sonra gelen nesli de

aynı bilinçle yetiştireceğime ant içiyorum. Yaşasın

Cumhuriyet!

beliz


EKİM 2021

NAZIM HİKMET

E K İ M M İ S A F İ R İ

En güzel deniz:

Henüz gidilmemiş

olanıdır.

En güzel çocuk:

Henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz:

Henüz

yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek

istediğim en güzel söz:

Henüz söylememiş

olduğum sözdür...

Türk şiirinin büyük isimlerinden biri

olan Nazım Hikmet bu ayki

konuğumuz. Yazdığı ölümsüz satırlar,

verdiği büyük mücadeleler ve yaşadığı

büyük aşklarla tanıyoruz Nazım

Hikmet’i. Nazım, küçüklüğünden

itibaren edebiyatın içindeydi denebilir.

İlk eğitimlerinden birini kendisi de

şair olan dedesinden almıştı ve henüz

11 yaşındayken ilk şiirini yazdı. 1918

yılında ise ilk kez bir dergide şiiri

yayınlandı. Günümüzde ise şiirleri

elliden fazla dile çevrildi ve eserleri

birçok ödüle layık görüldü. Uluslar

arası bir üne sahip olan şairimiz

dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri

arasında gösterilmekte.

Şüphesiz Nazım Hikmet’e aşklarıyla

ilham olmuş birçok kadın girmiştir

hayatına. Ancak biz en çok Piraye ve

Vera'yı bildik. Bİrçok zorlukla

karşılaşmasına rağmen aşk, hayatında

hep vardı ve canlıydı. Öyle olmasa

böylesine şiirleri nasıl yazacaktı?


EKİM 2021

NAZIM HİKMET

E K İ M M İ S A F İ R İ

Hasret

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,

belini sarmayalı,

gözünün içinde durmayalı,

aklının aydınlığına sorular

sormayalı,

dokunmayalı sıcaklığına

karnının.

Yüz yıldır bekler beni

bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.

Aynı daldan düşüp ayrıldık.

Aramızda yüz yıllık zaman,

yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta

koşuyorum ardından.

Nazım’ın hayatının 12 yılı cezaevinde

geçmişti. Bu süreçte Piraye ile

mektuplaşıyorlardı. Cezaevindeki son iki

yılında görüşmeci olarak gelen dayı kızı

Münevver’e âşık olmuştu. Cezaevinden

çıkınca karısı Piraye’den ayrıldı. Bunu

yaparken aklından neler geçmişti kim bilir.

Demek aşk da son bulabilen bir duyguydu

ve Nazım’a bakınca bunu daha iyi

anlayabiliyorduk.

Yakından tanıdığımız diğer aşkı Vera’yı ise

yaşamının son yıllarında tanımıştı. Ancak

ölüm bitirebilmişti bu aşkı. Nazım, hayatı

boyunca aldatmadığı tek kadın olduğunu

belirtir birçok şiirinde. Nazım Hikmet’in

vefatından sonra bu aşkı Vera’nın

kaleminden okuma fırsatı buluyoruz. Aşkını

şu sözlerle ifade ediyordu Vera: “Kaç kere

kaybettin beni Nâzım, kaç kere buldun?

Daha kaç kere daha kaybedip bulacaksın.

Ne kadar seviyordum seni, ne kadar! Her

gece yemin ediyor, ertesi gün sana ‘hayır’

demek için söz veriyordum kendi kendime.

ertesi gün olduğunda da, çalışma

saatlerinin bitiminde işten çıkıp köşeyi

dönüyor ve gözyaşlarıyla atılıyordum

boynuna…”


Feyza

EKİM 2021

NAZIM HİKMET

E K İ M M İ S A F İ R İ

Çiçekli badem ağaçlarını

unut

değmez,

bu bahiste

geri gelmesi mümkün

olmayan hatırlanmamalı.

Islak saçlarını güneşte

kurut

olgun meyvelerin

baygınlığıyla

parıldasın

nemli, ağır kızıltılar...

sevgilim, sevgilim,

mevsim

sonbahar...

Yaşamaya Dair

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir

şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın

duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar

için,

hem de hiç kimse seni buna

zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki

yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye

değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme

inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.


İLHAM

E K İ M 2 0 2 1 • S A Y I 3

A N C A K İ Ç S E L M U T L U L U Ğ U Y A K A L A Y A N L A R

G E R Ç E K M U T L U L U Ğ A U L A Ş M I Ş D E M E K T İ R .

F A R K I N D A

O L M A N I

B E K L E Y E N H İ S L E R

V A R !

Her yeni gün insan kendini

yeniden ve en baştan

keşfedebilir. Konfor alanından

çıktığında seni sarsan hisler

aslında hep oradaydı. Sen

farkında değildin sadece.

Gelecek değişimlere kendini

hazırlamak için önce kendini

tanımalısın. Kendine bir şans

ver.

büşra

Yaz bitti. Yine bir koşuşturma, yeni bir dönem

başladı. Her yaz sonunda içimde sebepsiz bir

burukluk olur. Doğduğu şehirden ayrılanlar, dört bir

yana dağılan arkadaşlar, arayacağım diye söz veren

unutulan yaz aşkları… Kış sanki yalnızlaştırır insanı,

ayağını bağlar gidemez, uzakları yakın edemez. Bir

şehirden ayrılırken de hep bir parçamı orada

bırakıyormuş gibi hissederim. Sanki hiç sevmesem

de bu şehri gittiğim için bir şeyler kaçırıyormuşum

gibi gelir. Bir süre sonra da aitlik kavramı yok olur.

Bir orada bir burada garip bir bulantıya dönüşür bu

yolculuk. İnsanın her gün geçtiği o sokağı bile

özleyeceği aklına gelmez ama giderken o sokağa

öyle bir bakar ki… Bu hissi sevmiyorum ama bana

öğrettiklerini de bir o kadar seviyorum. Köksüz,

bağsız bir yaprak olmak çok üşütse de güçlendiriyor.

Zamanla öğretiyor sana kendinin kıymetini, kendine

ne kadar iyi davranman gerektiğini. Başka insanlar

ya da başka tutkular için kendini yok sayan herkes

bir gün o köksüz, savrulan yaprak olmak zorunda

kaldığında fırtınada yitip gidiyor. Kaybolmamak için

ise kendi pusulan sen olacaksın. Kimsenin sana

ağaç olmasını, kök olmasını beklemeyeceksin. Sen

kendine sahip çıkıp kendini mutlu etmeyi bileceksin.

Çünkü insanı mutlu eden bir şehir, bir insan değil

sadece kendisidir. Ancak içsel mutluluğu

yakalayanlar gerçek mutluluğa ulaşmış demektir.

Kendine inan. İçinden gelen o inanca sahip çık ve

peşinden gidebilme cesaretini topla. Yoksa gerçek

hayatın hiç başlamayacak.


ŞEN KAHKAHALARIMIZ

Feminizm, aslında

toplumumuzda zannedildiği

gibi erkek düşmanlığı olarak

algılanabilecek bir kavram

değildir. En sık düşülen

yanılgılardan biri feministlerin

'kadınların daha üstün olduğu'

fikrini savunduklarıdır. Aslında

tam aksine feminizm,

kadınların ve erkeklerin

biyolojik farklarının onlar için

bir eşitsizlik sebebi olmaması

gerektiğini savunur. Yani

burada feminizmin karşı çıktığı

nokta temelde bulunan ataerkil

düşünce yapısıdır. Bu düşünce

yapısına karşı yapılan

eleştiriler bir erkek düşmanlığı

değil aksine biz kadınların

kendimiz için istediği adalet

arayışıdır. İngiltere'de

başlayan bu hak arayışı tabii ki

canım kadınlar için ne ilk ne de

sondur.

Yazıma Mustafa Kemal Paşa'nın şu anlamlı

sözleri ile başlamak istiyorum;

“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen

iki cins insandan meydana gelir. Mümkün

müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara

zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere

yükselebilsin!” Bu cümleyi okuduktan sonra

hepimizin durup bir dakika düşündüğünü

görür gibiyim. Hatta hepimizin aynı şeyi

düşündüğünü de içten içe hissediyorum.

Biliyoruz ki bugün eğitimde, ekonomide,

sosyal yaşamda, siyasette kadınlar tam da bu

zincirlere vurulmak isteniyor. Yıllarca

dünyada ve ülkemizde bu zincirlere

vurulmamak için ve hatta yeri geldiğinde bu

zincirlerden kurtulmak için kimi zaman

kendimiz kimi zaman diğer hemcinslerimiz

için gücümüz yettiğince mücadeleye devam

ediyoruz. Peki bu haklı mücadelemizin

temelinde ne var? Uğruna savaş verdiğimiz

mücadelenin kavramlarına biraz yakından

bakalım istiyorum. Hepimizin bildiği

''FEMİNİZM'' aslında temel düşünceyi

oluşturuyor. Peki nedir bu feminizm?

Feminizm genel olarak kadın ve erkeğin her

alanda eşit olarak var olabileceğini savunan

bir düşünce akımıdır. İngiltere'de ortaya

çıkmış bir harekettir. Feodalizmin bitmesi ve

kapitalizmin gelişmesiyle birlikte kendilerini

toplum tarafından sosyolojik olarak dışlanmış

gören orta sınıf kadınlarının çıkarttığı bu

hareketle kadınlar yapmış oldukları hak

talepleri üzerine istemiş oldukları hakların

bir kısmına kavuşabilmişlerdir.


ŞEN KAHKAHALARIMIZ

Takvim yaprakları 8 Mart 1857 'yi

gösterdiğinde New York' ta yer alan bir

dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16

saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve

ücretlerde artış yapılması talebiyle greve

başlamıştı. Kadın işçilerin örgütlediği bu

grev o güne kadar yapılmış en büyük kadın

eylemlerinden biriydi. Kadınların örgütlemiş

olduğu bu eylemde 129 kadın emekçi yanarak

can verdi. ABD bu tarihi olaya basında yer

bile vermemişti. Ancak emekçilerin cenaze

törenine katılan 100 binlerce insan tek ses

olduğunda olayın tarihi boyutu bir kez daha

gözler önüne serilmişti. EVET! yıllardır 8

Mart Dünya Kadınlar Günü olarak

kutladığımız, çiçekler aldığımız, saygıyla

anıldığımız o gün! 40.000 kadın işçinin

hakkını almak için direndiği, uğruna 129'

unun canını feda ettiği gündür.

Peki biz bu hakları nasıl elde ettik? Bizde

işler biraz daha farklı gelişmiş. Farklı derken

biz bu hakları dünyanın aksine tabandan

gelen taleplerle değil tepeden direkt olarak

uzun mücadeleler verdiğimiz Cumhuriyet

rejimine kavuşmamızla birlikte birer birer

almışız. Hatta hepimizin bildiği üzere başta

seçme ve seçilme hakkı olmak üzere bir çok

hakka dünya tarihinde en erken kavuşan

kadınlardan oluvermişiz. Yani bizim

mücadelemiz aslında haklarımıza birileri

dokunmaya başlayınca başlamış desek

yerinde bir cümle olur diye düşünüyorum.


ŞEN KAHKAHALARIMIZ

Türkiye'de kadınlarımız için verilen önemli haklara hukuki çerçeveden biraz göz

atacak olursak eğer bunların başında tabii ki Türk Medeni Kanun'unda düzenlenen

hükümler gelmektedir. Getirilen hükümlerden eşlerin beraber oturacakları konutu

birlikte seçmeleri ilkesi, eşler evlilik birliğini yönetirken çocuğun adı, alacağı

eğitim, gideceği okul gibi konularda yani karşılaşılan her türlü problemde eşlerin,

aynı miktarda söz sahibi olmaları, kısacası evlilik birliği içerisinde topluma

yerleşmiş olduğu gibi ''evin reisi'' kavramının olmayışıdır. 2001 yılında yenilemeye

giden TMK hükümlerinde en önemli değişikliklerden biri de soyadı meselesidir.

Şöyle ki; kadın isterse kocasının soyadından önce kendi soyadını

kullanabilecektir. Çocuğun velayeti konusunda da düzenlenmeye giden TMK

oldukça yenilikçi ve modern bir hükme imza atmıştır. Evlilik devam ettiği sürece

anne ve babanın velayeti birlikte kullanacakları temel düşüncedir. Ancak ortak

hayata son verilmiş ya da ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim velayeti eşlerden

birine verebilir. Aynı zamanda yeni kanunda, kadın olan eşe de birliğin giderlerine

katılma konusunda yükümlülük yüklenmiştir. Yani, bu Türk Medeni Kanunu ile

kadın erkek eşitliğini erkekler aleyhine bozmakta olduğundan kocanın ailenin

geçindirilmesi yönündeki yükünü hafifletmek amaçlanmıştır. Bunlarla birlikte,

Yeni Türk Medeni Kanunu’nda, eskisinin aksine, yoksulluk nafakası isteme hakkı

hem erkeğe hem de kadına aynı şartlarla tanınmıştır. Yani yukarıda da

bahsettiğimiz gibi savunulan düşünce kadın veya erkek hegemonyası değil, her iki

tarafında mağduriyetinin önlenmesidir. Eşit miras hakkı da kadına getirilmiş en

önemli haklardan biri olarak medeni kanunda yerini almıştır. Bununla da

kalınmamış yeni TMK 'edinilmiş mallara katılma rejimini' benimsemiştir. Peki nedir

bu? Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde

ettiği malvarlığı değeridir. Yani evlilik birliği içerisinde eğer başka bir mal rejimi

benimsememişlerse o andan itibaren elde edilen ortak mal varlığı değerleridir.

Dolayısıyla yeni TMK’ dan önce yapılan evliliklerde, toplumumuzdaki uygulamada

mallar genellikle erkek üzerine yapıldığı için kadının mağduriyeti giderilmemiştir.

Ancak yeni TMK ile çalışmayan kadının evlilik birliğine, çocukların yetiştirilmesi,

evin ihtiyaçları konusunda gösterdiği emek “maddi katkı” olarak

değerlendirilmiştir. Böylece kadının ev dışında çalışması olmasa dahi edinilmiş

mallar üzerinde “katkı payı davası” açma hakkı doğmuştur.


ŞEN KAHKAHALARIMIZ

İşte ana hatlarıyla bahsetmeye çalıştığım Türk Medeni

Kanunu bizlere böylesine önemli, yenilikçi, çağdaş, laik

ve modern haklar getirmiştir. Bizlere düşen bu

haklarımızı bir gün dahi unutmadan korumaktır. Bu

hakların neler olduğunu ve bizler için ne kadar önemli

olduğunu her gün kendimize hatırlatmalı Cumhuriyet

rejimine ve Kemal Paşa'ya bir teşekkürü borç bilmeliyiz.

ŞEN KAHKALARIMIZIN HİÇ

SÖNMEDİĞİ O GÜZEL

SOFRALARDA BULUŞMAK

DİLEĞİYLE CANIM KADINLAR

HEP VAR OLUN! VAR OLUN Kİ

DÜNYA GÜZELLEŞSİN VAR

OLUN Kİ HAYAT KAYNAĞINI

BULSUN...

ayşenur

Sözlerimi bitirmeden önce eklemek istediğim bir iki

küçük nokta daha var. Bizler her alanda ve her kulvarda

olmaya devam edeceğiz. Katledilen canım kadınları

unutmayacak savaşımızı onlar için her yerde başarılı

olarak onların anısını adliyelerde avukat olarak, okul

koridorlarında öğretmen olarak, hastanelerde doktor

olarak, spor branşlarında voleybolcu, basketbolcu,

futbolcu olarak inşaat alanlarında mühendis olarak,

mimar odalarında çizimler yaparak ve daha nice alanda

biz de buradayız diyerek onları her zaman

hatırlayacağız.

Bizim hikayemiz hiçbir zaman tek olmadı. Bizler tek

kelime dahi etmeden, birbirimizin tek bakışından

birbirimize göğüs geren canım kadınlarız. Bizler

birbirimizin yuvasıyız. Ne zaman birimizin birbirine

ihtiyacı olsa bir diğerimizin nefesi orada olacak.


BİRİNE ULAŞMASI GEREKEN MESAJ

Ateş Grubu :

(Koç,Aslan,Yay)

``Korkmam artık sen varsın`` diyeceğin

birini arıyorsun. Arama. Sen kendin

olabildiğinde, ruhunun dehlizlerinde

kaybolmadığında korkusuz bir savaşçıya

dönüşüyorsun. Sadece kendini ara.

Su Grubu:

(Yengeç, Akrep, Balık)

Erteleyip biriktirdiğin işlerin

sorumluluğunu bir an önce üzerinden at

ve tazelen. Kapını yenileri çalmaya

hazırlanıyor.

Hava Grubu:

(İkizler,Terazi,Kova)

Gerçekleşmeyen dileklerin için üzülmeyi bırak.

Serçenin ölümünde bile kaderin bir bildiği vardır.

Akışa güven ve en hayırlısını yaşadığına inan.

Toprak Grubu:

(Boğa, Başak, Oğlak)

Sana ikinci bir seçenekmişsin gibi

davranan hiç kimseyi hayatının merkezine

alma. Sana hak ettiğin değeri sunacak

gerçek sevgiyi hak ediyorsun. Belki de şans

artık sana da gülüyordur:)


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

İNSAN VE ATIN

HİKAYESİ

Atlar ve insanlar arasında eşiz bir bağ

Tarihteki Adına Şehir

Kurulan At: Bukefalos

II. Philippos bir at satın alır

ve satın aldığı bu atın

yeteneklerini sergilemesi

için ahırdan dışarı

çıkarılmasını emreder. At

korkudan tepinip

sıçramaya başlar. Kontrolü

asla sağlanamayan bu atı

geri iade etmeyi düşünür.

Bu sırada atı gören Büyük

İskender atı almak ister ve

bu atı kendi ehlileştirir.

olduğu kesin. Sadakatiyle, yarenliğiyle

insanların çok eski tarihlerden beri bağ

kurduğu bu canlılar 50 milyon yıl

öncesinde boyu 1 metreyi geçmeyen bir

otçuldu. Bu canlı eohippus olarak

bilinir. 1.5 milyon yıl öncesinde ataları

şu an at olarak bildiğimiz hayvana

evrildiler. İnsanlarla karşılaştıktan

sonra zamanla ehlileştirildiler. Binek

hayvan olarak kullanılmaya başlayınca

asıl cevheri ortaya çıkmış ve insanlık

için yeni bir dönem başlamış.

Mesafelerin anlamının değiştiği,

imkânsızların mümkün olduğu bir dünya.


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

İNSAN VE ATIN

HİKAYESİ

Tarihteki Adına Şehir

Kurulan At: Bukefalos

İskender, atın kendi

gölgesinden korktuğunu fark

eder ve atın kafasını gölge

yönünden çevirip okşar

böylece at sakinler. Bunun

ardından bu at hayatının

sonuna kadar Büyük İskender

ile yaşar. Tüm savaşlara atıyla

katılır. İskender ile atının

birlikte katıldığı son savaş Hint

rajası olan Paros`a karşı

yapılan muhaberedir. Bu

savaştan kısa süre sonra

Bukefalos yaşlılıktan vefat

eder. Atının 30 yaşında olduğu

söylenir. Büyük İskender

Bukefalos'un anısına kuzey

Pakistan'da yer alan bir şehir

kurmuştur.

Bu dünyada en yüce olarak başa insan

koyulmuş. Aslında hiçbirimiz bir

diğerimizden farklı değiliz. İnsan, bitki,

hayvan ayrımı yapmanın manasız olduğunu

düşünüyorum. Hak katında hepimiz eşitiz

ve nefes alan her canlıya ait bu dünya.

Her canlının bir amacı, bir cevheri ve

tamamlamakla yükümlüğü olduğu bir

yolculuğu var. İnsan ise eskilerden beri

koyu bir kibre kapılmış kendinden başka

her canlıyı alt görmüş. Yaradan`ın bize

bahşettiği bu müthiş doğada hayvan ve

bitkinin yerini bir kavrasak o zaman

sıyrılacağız bu kibirden. Atlar ise bana

göre insana en yakın olan canlılardan. Bir

zeybeğin yareni, bir savaşçının zırhı…

Ruhunu anlayana sonsuz sadakatini sunan

eşsiz bir canlı. Bir atın üstünde dörtnala

çıktığın özüne döndüğün, özgürleştiğin,

ruhunun asi yanlarını keşfettiğin bir

yolculuk. Bu yolculukta yol arkadaşını alt

gören kimse ise yolda kalır. İnsan

bahşedilen algılama, kavrama yeteneğiyle

gayret gösterse bu eşsizliği anlayacak.

Anladığında insan olmanın olgunluğuna

erişecek


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

İNSAN VE ATIN

HİKAYESİ

Bir atın gözlerinin içine

baktığınızda hissetmiyor

musunuz ruhunu? Bakışlarındaki

manayı? Onlar bir bakışta

hissediyor. Sezgilerini bizden çok

daha iyi kullanan bu canlılar

korkuyu da, tehlikeyi de sevgiyi

de bizden önce hissediyor. Bizim

kör olduğumuz duyguları su gibi

görüyor. Ama insanoğlunun

doğasında var. Bir böcek ölür

görmezden gelirsin, bir kuşa

bağrın çatlar. Her canlı sessizce

bilinmeyi bekliyor ve geçip

gidiyor bu dünyadan. Ama

aslında insan görmekle yükümlü.

Bahşedilen bu aklı pek iyi şekilde

kullanmalı ve kainatı anlama

çabası göstermelidir. Aksi

taktirde ömür boşa alınmış

bilettir.

büşra


HALLOWEEN

3 1 E K İ M

F İ L M H A V A S I !

ØHer sene 31 Ekim’de kutlanan bu

bayram için yapılan ön hazırlıklardan

biri de balkabağı oymak. Genellikle

korkunç surat ifadeleri verilerek

oyulan balkabaklarının amacı kötü

ruhları korkutup kaçırmak. Ülkemizde

kostüm giyip kapı kapı dolaşarak

“trickortreat” diye soran ve şeker

toplayan küçük çocuklar göremesek

de bu günü çocuklar için eğlenceli

hale getirmek mümkün. Ailecek

izleyebileceğiniz “Cadılar Bayramını

Kurtaran Köpek

(TheDogwhoSavedHalloween)” filmi

tam size göre. Cadılar bayramının

arifesinde Bannister’lar yeni evlerine

taşınmışlardır. George ve Zeus civar

mahallede keşfe çıktıkları sırada

korkunç metruk bir ev bulurlar.

George ve köpeği Zeus korkutucu

komşularının evinde ne olup bittiğini

çözmeye çalışır. İYİ SEYİRLER!

Siz ister SpookySeasondiyin ister

Halloween, Ekim ayında artık bizim

kültürümüzde de yavaş yavaş yerini

edinmeye başlamış olan cadılar bayramı

geleneğini beraber yakından tanıyalım.

Malzemeler: birkaç adet balkabağı,

tüyler ürperten kostümler ve kapımızı

çalacak minik misafirler için biraz

şeker. Kulağa eğlenceli gelse de aslında

geleneğin kökenindeki bin yıllar önceki

inanca göre güneşi temsilen ateşler ve

mumlar yakılıp, ölmüş olan akrabalar

anılıyor. Bu festival sayesinde ölülerle

bağ kurulduğuna inanılıyor. Hatta

ruhların dünyayı ziyarete geldiği rivayet

edildiğinden ruhların kendilerini

tanımamaları için insanlar farklı

kostümler giyiyor ve maskeler takıyor

deniliyor. Burada biraz tüylerimiz

ürperdi sanki.


HALLOWEEN

3 1 E K İ M

Tam da bal kabağı mevsimiyken

internette detaylı tariflerini kolayca

bulabileceğiniz bir kaç ilhamla bu

cadılar bayramını sonlandırıyoruz.

Balkabaklı cheesecake

Bal kabaklı sünger kek

Balkabağı çorbası

Pumkinspicelatte

sibel


KÜNYE

beliz

ayşenur

feyza

sibel

büşra

inci


Bu yolculukta bizimle olduğunuz için

sonsuz teşekkürler.Fikirlerimiz,

zevklerimiz, deneyimlerimiz,

yeteneklerimiz, anılarımız paylaştıkça

güzel. Önerileriniz ve eleştirileriniz için

@paredergi instagram hesabımızdan ya

da paredergi@gmail.com adresinden

bize ulaşabilirsiniz.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!