07.03.2013 Views

DERNEKLERİN ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

DERNEKLERİN ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

DERNEKLERİN ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C<br />

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI<br />

DERNEKLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> <strong>ÜLKE</strong><br />

<strong>EKONOMİSİNDEKİ</strong> <strong>YERİ</strong> <strong>VE</strong><br />

<strong>ÖNEMİ</strong><br />

DENETÇİLİK TEZİ<br />

Murat ŞAH<br />

DERNEKLER DENETÇİ YARDIMCISI<br />

ANKARA 2008


İÇİNDEKİLER<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> <strong>ÜLKE</strong> <strong>EKONOMİSİNDEKİ</strong> <strong>YERİ</strong> <strong>VE</strong> <strong>ÖNEMİ</strong> ............................... 1<br />

ÖZET .................................................................................................................... 1<br />

GİRİŞ .................................................................................................................... 2<br />

1. BÖLÜM ............................................................................................................. 3<br />

1. SİVİL TOPLUM <strong>VE</strong> DERNEKLER ..................................................................... 3<br />

1.1 Batıda Sivil Toplumun Tarihsel Gelişimi ...................................................... 4<br />

1.2 Türkiye’de Sivil Toplumun Tarihsel Gelişimi ................................................ 9<br />

1.2.1 Osmanlı Devleti’nde Sivil Toplum ......................................................... 9<br />

1.2.2 Cumhuriyet Dönemi: Yeni Aktörlerin Ortaya Çıkışı ............................. 11<br />

1.2.3 Neoliberal Politikalar ........................................................................... 12<br />

1.2.4 Habitat Konferansı 1996 ..................................................................... 13<br />

1.2.5 Marmara Depremi 1999 ...................................................................... 14<br />

1.2.6 AB Adaylık Süreci ............................................................................... 15<br />

2. BÖLÜM ........................................................................................................ 17<br />

2. DERNEKLER <strong>VE</strong> EKONOMİ .......................................................................... 17<br />

2.1 <strong>DERNEKLERİN</strong> EKONOMİDEKİ <strong>YERİ</strong> ......................................................... 18<br />

2.1.1 Derneklerin Finansal Büyüklüğü ............................................................. 19<br />

2.1.2 Derneklerin GSMH İçerisindeki Yeri ....................................................... 20<br />

2.1.3 Derneklerin Ekonomideki İstihdam İçerisindeki Payı .............................. 37<br />

3. BÖLÜM ........................................................................................................ 49<br />

3.1 <strong>DERNEKLERİN</strong> <strong>ÜLKE</strong> <strong>EKONOMİSİNDEKİ</strong> <strong>ÖNEMİ</strong> ..................................... 49<br />

3.1.1 YOKSULLUK, GELİR DAĞILIMI <strong>VE</strong> <strong>DERNEKLERİN</strong> ETKİSİ ................ 49<br />

3.1.1.1 Yoksulluk ............................................................................................. 49<br />

3.1.1.1.1 Yoksulluk Nedir? ........................................................................... 50<br />

3.1.1.1.2 Türkiye’de Yoksulluk ..................................................................... 51<br />

3.1.1.1.3 Yoksulluğun Nedenleri .................................................................. 52<br />

3.1.1.2 Gelir Dağılımı ...................................................................................... 53<br />

3.1.1.2.1 Gelir Dağılımının Tanımlanması ................................................... 53<br />

3.1.1.2.2 Kişisel Gelir Dağılımında Eşitsizliğin Ölçülmesi ............................ 56<br />

3.1.1.2.3 Kişisel Gelir Dağılımında Adaletsizliğin Nedenleri ........................ 56<br />

3.1.1.2.4 Kişisel Gelir Dağılımının Önemi .................................................... 57<br />

3.1.1.2.5 Türkiye’de Gelir Dağılımı .............................................................. 58<br />

3.1.1.3 Derneklerin Yoksulluk ve Gelir Dağılımının Düzeltilmesine Etkisi ....... 59<br />

3.1.2. İSTİHDAM, İŞSİZLİK <strong>VE</strong> DERNEKLER ................................................ 63<br />

3.1.2.1. İstihdam ve İstihdamla İlgili Kavramlar ............................................... 63<br />

3.1.2.2. İşsizlik ve İşsizlik Türleri ..................................................................... 65<br />

3.1.2.2.1 İşsizlik ve İşsizliğin Sakıncaları ..................................................... 65<br />

3.1.2.2.2 İşsizlik Türleri ................................................................................ 66<br />

3.1.2.3 Derneklerin İstihdam ve İşsizliğe etkisi ................................................ 72<br />

3.1.3 ENFLASYON <strong>VE</strong> <strong>DERNEKLERİN</strong> ETKİSİ ............................................. 75<br />

3.1.3.1 Enflasyon ............................................................................................. 75<br />

3.1.3.1.1 Enflasyonun Tanımı ...................................................................... 75<br />

3.1.3.1.2 Fiyatların Artış Oranına Göre Enflasyon Türleri ............................ 75<br />

3.1.3.1.3 Nedenlerine Göre Enflasyon Türleri .............................................. 76<br />

II


3.1.3.1.4 Gelişmekte Olan Ülkeler ve Yapısal Enflasyon ............................. 77<br />

3.1.3.1.5 Enflasyonun Etkileri ...................................................................... 78<br />

3.1.3.2 Derneklerin Enflasyona Etkileri ............................................................ 79<br />

3.1.4 EKONOMİK KALKINMA <strong>VE</strong> DERNEKLER ............................................ 81<br />

3.1.4.1. Ekonomik Kalkınma ............................................................................ 81<br />

3.1.4.1.1 Ekonomik Kalkınma ve Büyüme ................................................... 81<br />

3.1.4.1.2 Gelişmekte Olan Ülkeler ve Ekonomik Kalkınma .......................... 82<br />

3.1.4.1.3 Gelişmekte Olan Ülkelerde İktisadi Kalkınmayı Engelleyen<br />

Faktörler....................................................................................................... 85<br />

3.1.4.2 Derneklerin Ekonomik Kalkınmaya Etkisi ............................................ 90<br />

SONUÇ ............................................................................................................... 93<br />

III


TABLOLAR<br />

TABLO-1 Derneklerin Finansal Büyüklüğü<br />

TABLO-2 Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşların GSMH İçerisindeki Payı<br />

TABLO-3 2004 Yılında Derneklerin Harcamalar Toplamı<br />

TABLO-4 2004 Yılında Derneklerin GSMH İçerisindeki Payı<br />

TABLO-5 2005 Yılında Derneklerin Harcamalar Toplamı<br />

TABLO-6 2005 Yılında Derneklerin GSMH İçerisindeki Payı<br />

TABLO-7 2006 Yılında Derneklerin Harcamalar Toplamı<br />

TABLO-8 2006 Yılında Derneklerin GSMH İçerisindeki Payı<br />

TABLO-9 2006 Yılında Kar Amacı Gütmeyen Özel Hizmet Kuruluşlarının<br />

GSMH İçerisindeki Payı<br />

TABLO-10 NGO’ların Ülke Ekonomisindeki Büyüklüğü ve Payı<br />

TABLO-11 Derneklerde İstihdam<br />

TABLO-12 Yıllar İtibariyle Türkiye Ekonomisindeki İstihdam Verileri<br />

TABLO-13 Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı<br />

TABLO-14 2002 Yılı Ekonomide ve STK’lardaki İstihdam<br />

TABLO-15 Uluslararası NGO (Üçüncü Sektör) Karşılaştırması<br />

TABLO-16 Ekonomide ve Derneklerdeki İstihdam Sayısı ve Oranı<br />

TABLO-17 Yıllar İtibariyle Yoksulluk Verileri<br />

TABLO-18 Yıllar İtibariyle Gelir Dağılımı<br />

TABLO-19 2004 Yılında Dernekler Tarafından Gelir Dağılımının Düzeltilmesine<br />

Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

TABLO-20 2005 Yılında Dernekler Tarafından Gelir Dağılımının Düzeltilmesine<br />

Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

TABLO-21 2006 Yılında Dernekler Tarafından Gelir Dağılımının Düzeltilmesine<br />

Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

TABLO-22 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu Yardımları ve<br />

Derneklerin Faaliyetleri<br />

TABLO-23 Ekonomide, Derneklerdeki İstihdam Sayısı ve Oranı<br />

TABLO-24 Derneklerin Eğitim ve Araştırma Harcamaları<br />

IV


TABLO-25 2004 Yılında Dernekler Tarafından Ekonomik Kalkınmaya Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

TABLO-26 2005 Yılında Dernekler Tarafından Ekonomik Kalkınmaya Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

TABLO-27 2006 Yılında Dernekler Tarafından Ekonomik Kalkınmaya Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

V


KISALTMALAR<br />

STK; Sivil Toplum Kuruluşu<br />

NGO; Non Governmental Organization<br />

BM; Birleşmiş Milletler<br />

AGÜ; Az Gelişmiş Ülkeler<br />

GSMH; Gayri Safi Milli Hasıla<br />

GSYİH; Gayri Safi Yurtiçi Hasıla<br />

C; Tüketim harcamaları<br />

GSI; Gayri Safi Yatırım Harcamaları<br />

G; kamu harcamaları<br />

TYİH; Toplam Yurt İçi Harcamalar<br />

AB; Avrupa Birliği<br />

TÜİK; Türkiye İstatistik Kurumu<br />

SYDV; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları<br />

SYDTF; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu<br />

MG; Milli Gelir<br />

DB; Dünya Bankası<br />

VI


<strong>DERNEKLERİN</strong> <strong>ÜLKE</strong> <strong>EKONOMİSİNDEKİ</strong> <strong>YERİ</strong> <strong>VE</strong> <strong>ÖNEMİ</strong><br />

ÖZET<br />

Derneklerin ve sivil toplumun gelişmesi ekonomik temellerle yakından<br />

ilgilidir. Tarihsel sürece baktığımızda da ekonomik ilişkilerin sivil toplumun<br />

gelişmesine katkıda bulunduğunu görürüz. Değişen ekonomik ilişkiler günümüz<br />

sosyo-kültürel yapısını da hala etkilemektedir.<br />

Ekonomik ilişkilerin sivil toplum üzerinde etkili olması sivil toplumun<br />

ekonomik yönünü de ön plana çıkarmıştır. Ekonomi ise, genel olarak üretim ve<br />

tüketim faaliyetlerinden oluşmaktadır. Derneklerin de üretim ve tüketim<br />

faaliyetlerinde bulunmasından dolayı ekonominin bir parçası niteliği taşıdıkları<br />

kabul edilebilir. Ekonominin bir parçası olarak kabul edilebilecek olan dernekler,<br />

ekonomik büyüklüklere katkı sağlamaktadır. Bu ekonomik büyüklükler ise<br />

özellikle gayri safi milli hasıla ve istihdam verileridir. Dernekler, ekonomik<br />

değişkenler içerisindeki payını arttırdıkça doğrudan ve dolaylı olarak istikrar<br />

politikaları üzerinde etkili olmaktadırlar.<br />

Anahtar kelimeler: Dernek, Sivil Toplum, Türkiye, GSMH, İstihdam,<br />

İstikrar politikaları<br />

THE IMPORTANCE AND ROLE OF ASSOCIATIONS IN<br />

Abstract<br />

ECONOMICS<br />

Development of associations and civilian society is closely related to<br />

economical foundations. When we look at the historical process, we see that<br />

economical relations contribute to the development of civil society. The changing<br />

economical relations still affect today’s socio-cultural structure.<br />

Economical relations being effective on the civil society emphasized the<br />

economic side of civil society as well. Economy generally consists of production<br />

and consumption activities. Because of associations being active on production<br />

and consumption, they can be accepted as a part of economy. The associations


that can be accepted as a part of the economy contribute to the economic<br />

variable. These economic variables are especially GDP and Employment. As<br />

associations increase their share in the economic variables, they are effective on<br />

stability policies directly and indirectly.<br />

Anahtar kelimeler: Association, NGO, Turkey, GDP, Employment,<br />

Stability Policies<br />

GİRİŞ<br />

Bir ekonomi genel olarak birbiriyle ilişkili üretim ve tüketim faaliyetleri<br />

kümesi olarak tanımlanabilir. Bir piyasa ekonomisinde milyonlarca tüketici hangi<br />

malları alacağına ve ne miktarda alacağına karar vermekte, çok sayıda firma da<br />

bu malları üretmekte ve malları üretmek için gerekli faktör hizmetlerini satın<br />

almakta ve milyonlarca öğe sahibi de bu hizmetleri kimlere satacaklarına karar<br />

vermektedir. Bu bireysel kararlar, toplu olarak, ekonominin kaynak dağılımını ve<br />

ekonomik büyüklüklerini belirler.<br />

Derneklerde kazanç paylaşma dışında faaliyet göstermesine rağmen hem<br />

üretim hem de tüketim faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bu nedenle çağdaş<br />

demokrasiler artık başlıca üç temel sektöre dayalı hale gelmiştir. 1 Bunlar kamu<br />

sektörü (birinci sektör), kar amaçlı özel sektör (ikinci sektör) ve kar amacı<br />

gütmeyen kuruluşlardır (dernekler, vakıflar ve diğer oluşumlar yani sivil toplum<br />

kuruluşları). Bunun anlamı derneklerin de ekonominin kaynak dağılımı ve<br />

ekonomik büyüklükler üzerinde etkisinin olmasıdır.<br />

Derneklerin ekonomik büyüklük içerisinde yer alması nedeniyle bazı etkiler<br />

ortaya çıkmaktadır. Bu etkiler istikrar politikaları dediğimiz fiyat istikrarı ve tam<br />

istihdamın sağlanması, gelir dağılımının düzeltilmesi, ekonomik kalkınmanın<br />

sağlanmasıdır.<br />

Dernekler, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının (STK) arasında<br />

sayılmakta ve ekonomik büyüklükleri etkilemesinin yanında demokratik ve şeffaf<br />

bir toplumunun yaratılması, farklı çıkar gruplarının görüşlerinin uzlaştırılması,<br />

yeni teknolojiler ve küreselleşme baskılarıyla karşılaşan toplumun değişime ayak<br />

1 (Baloğlu,1994:8-19)<br />

2


uydurmasının sağlanması veya hükümetlerin dolduramadığı mekanizmalardaki<br />

boşlukların doldurulması açısından önemlidir. STK'lar, doğrudan ve dolaylı olarak<br />

rekabetin artmasına ve ekonomik büyümeye katkıda bulunurlar. Doğrudan<br />

katkıları, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi kamu hizmetlerinin sunumu, yerel<br />

ekonomik gelişmenin desteklenmesi, sosyal ve ekonomik açıdan dışlanan birey<br />

ve grupların toplumla bütünleşmesinin sağlanması, lobicilik faaliyetlerinde<br />

bulunarak politika üretiminde ve karar verme sürecinde etkili olma şeklindedir.<br />

STK'lar dolaylı olarak da toplumun, rekabet ve ekonomik büyümeye, özürlülere,<br />

ırkçılığa, cinsiyet ayrımına ve yaşlılara yönelik tutumunu olumlu yönde etkilerler.<br />

Bu çalışmanın ilk bölümünde sivil toplumun ve derneklerin gelişmesine<br />

temel teşkil eden ekonomik ilişkiler nedeniyle öncelikle sivil toplumun Batıdaki ve<br />

Türkiye’deki tarihsel gelişimi incelenecektir. İkinci bölümde ise derneklerin<br />

Türkiye ekonomisindeki yeri ve son bölümde de derneklerin Türkiye<br />

ekonomisindeki önemi incelenecektir.<br />

1. BÖLÜM<br />

1. SİVİL TOPLUM <strong>VE</strong> DERNEKLER<br />

Dernekler, kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve<br />

ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi<br />

ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe<br />

sahip kişi topluluklarını ifade etmektedir.<br />

Türkiye’de sivil toplum, siyasi partileri, vakıfları, dernekleri, sanayi ve<br />

ticaret odalarını, meslek örgütlerini, üniversiteleri, sendikaları, farklı platform ve<br />

yurttaş girişimlerini içine alır. Bu nedenle Türkiye’de dernekler sivil toplumun bir<br />

parçasıdır. Derneklerin sivil toplumun bir parçası olmasından dolayı öncelikle sivil<br />

toplumun tanımı ve unsurları belirlenecektir.<br />

Türkiye’de sivil toplumun bir tanımı bulunmamaktadır. Avrupa’da ise sivil<br />

toplum, çoğu kez Non-Governmental Organization (NGO) terimiyle birlikte<br />

düşünülmektedir. NGO’ların tanımlanması konusunda uluslar arası yazındaki<br />

tartışmalara benzer tartışmalar ülkemizde de yoğun olarak devam etmektedir.<br />

Tanımlama konusundaki sıkıntılara rağmen NGO’lar, üzerinde görüş birliğine<br />

3


varılan temel özelliklerinden söz edilmektedir. Bu temel özellikler, gönüllülük<br />

esasına dayanmak, kar amacı gütmemek, genelde bürokratik olmayan esnek bir<br />

yapıya sahip olmak, karar ve uygulamalarda katılımcı yaklaşımı benimsemek<br />

olarak özetlenebilir. 2<br />

NGO’ların belirtilen özellikleri çerçevesinde sivil toplumu şöyle<br />

tanımlayabiliriz. Sivil toplum; kendi rızalarıyla bir araya gelen bireylerin devlete<br />

bağımlı olmadan genelde bürokrasiden uzak esnek bir yapıda örgütlendiği, karar<br />

alma sürecini etkileme amacında olan, karar ve uygulamalarda katılımcı<br />

yaklaşımı benimseyerek bu rolüyle demokrasiye de katkıda bulunan, kar amacı<br />

gütmeyen birer örgütlenme türüdür. 3<br />

Sivil toplumun genel bir tanımını yaptıktan sonra, ekonomik ilişkilerin sivil<br />

toplumun var olması ve gelişmesinde etkili olmasından dolayı, sivil toplum ve<br />

ekonomik ilişkilerin tarihsel süreçteki etkileşimlerini incelememiz yararlı olacaktır.<br />

1.1 Batıda Sivil Toplumun Tarihsel Gelişimi<br />

Sivil toplumun tarihsel gelişim sürecine bakıldığında, 12. yüzyıla kadar<br />

inmemiz olasıdır. Bu bağlamda geriye gittiğimizde, sivil toplum olgusunun Batı<br />

toplumlarının gelişiminde bir aşama olarak ele alındığını, bu gelişimde etken<br />

unsur/ların üretim araçlarının kısmi el değiştirmesi, üretim tarzında meydana<br />

gelen değişmelerin olduğu görülmektedir. Feodal Batı toplumları, 12. yüzyıldan<br />

itibaren şehir hayatının, yani ticaretin ve özellikle tarım aletleri üreten el<br />

sanatlarının canlanmasına sahne oldu. Gelişen ticaret ve zanaatlar, toplum için<br />

yeni bir zenginlik kaynağı yarattı. Toprak sahibi soylular, bu yeni kaynaktan<br />

yararlanmak istediler. Fakat yararlanabilmeleri için, küçük esnafın ve üreticinin<br />

korunması gerekiyordu. Şehrin üretken sınıfları ise asillere verdikleri yeni<br />

olanakların karşılığını almak istiyorlardı. Böylece asillerle şehir ahalisi arasında<br />

bir uzlaşma ortaya çıktı. Şehirliler, şehir hayatının sürdürülmesini olanaklı kılacak<br />

haklar ve imtiyazlar istediler ve bunları elde ettiler. Bu hakların başta gelenleri,<br />

asillerin şehir hayatına karışmamaları, şehirlerin kendi milis güçlerini (askeri<br />

savunma birlikleri) örgütleyebilmeleri, hukuk kurallarının şehir duvarları içinde<br />

2 (Sivil Toplum İş Başında, 07.08.2005)<br />

3 (ÇEPEL Zuhal Ünalp, 2006)<br />

4


şehrin tayin ettiği şekilde işleyebilmesi ve kendi mahkemelerini kurabilmeleri idi.<br />

Bu aşamada ortaya çıkan şehir özgürlükleri, Batı tarihsel gelişiminin en önemli<br />

karakteristiklerinden birini oluşturur. 4<br />

Batı toplumlarında burjuvazi, şehir hayatına tanınan bu hak ve özgürlükler<br />

temelinde oluşup gelişti. Güçlenen burjuvazi elde ettiği kazanımları, geleceğin<br />

toplumu olan kapitalist toplumun temel yapı taşları olarak korudu. 5<br />

Batı toplumlarında çoğulcu ve özgürlükçü demokrasilerin oluşmasının en<br />

önemli nedenlerinden biri 12. yüzyılda başlayan bu süreçte insanların çıkarlarını<br />

devlet dışında elde etmek üzere “siyasilerin sultasından kurtulabilmiş bir<br />

toplumsal sistemin” bu toplumlarda ortaya çıkmış olmasıdır. 6 Gelişen süreçte<br />

burjuvazinin güçlenmesi ve yaşanan feodalite, kilise, kral-burjuvazi ilişkileri<br />

sonucu toplumsal sınıfların ortaya çıkması sivil toplumun hızlı gelişmesine<br />

katkıda bulundu. 1789 Fransız Devrimi ile İnsan Hakları Bildirisi’nin yayınlanması<br />

bu süreci hızlandırdı. Çünkü 1789 Fransız Devrimi ile birlikte sivil toplum ile<br />

devlet arasında bireyin konuşma, düşünme, inanç özgürlüğü ve mülk edinme<br />

hakkı gibi haklarının bireysel özgürlük için vazgeçilmez haklar olduğu tescil<br />

edilmiştir. 7<br />

Sanayi Devrimi ile birlikte çağdaş anlamda toplumsal sınıfların oluşması<br />

ve bu oluşuma paralel, siyasal otoritenin paylaşımı ya da ele geçirilmesi<br />

mücadelesi olaya farklı bir boyut kazandırmıştır. Burjuvazinin siyasal otoriteyi ele<br />

geçirmesiyle birlikte, ekonomik ilişkiler serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde<br />

işlemeye başladı. Ekonomik liberalizme paralel olarak siyasal liberalizmin<br />

gelişmesi ve bu sayede toplumun farklı kesimlerine örgütlenme olanağı<br />

tanınması “çağdaş anlamda sivil toplum” oluşumuna katkı sağlamıştır.<br />

Ancak Sanayi Devrimi ile birlikte toplumun çok hızlı zenginleşmesine<br />

karşın, eşitsizlik de aynı hızla artmış ve yayılmıştır. Uygulanan ekonomik<br />

politikalar ve piyasa ekonomisinin işleyiş tarzı, uygar ve mutlu toplum yaratmak<br />

yerine, çatışma ve uyumsuzlukların giderek derinleşmesine yol açmıştır. Yani, en<br />

4 (MARDİN, 1991:10-11)<br />

5 (Mazlum Ahmet, Sivil Toplumun Dünü ve Bugünü)<br />

6 (ALPAY, 1991:18)<br />

7 (ŞAYLAN, 1995:32)<br />

5


elirgin sivil toplum alanı olan pazarın işleyişi çalışan, çalışmak isteyen ve onları<br />

çalıştıranlar arasında artan oranda çatışmalara yol açmıştır. Öyleyse, sivil toplum<br />

denildiğinde öncelikle vurgulanan piyasa toplumuna özgü ekonomik ilişkilerdir. 8<br />

Piyasa ekonomisinin dönüm noktalarından birisi de 1929 depresyonudur.<br />

1929 Depresyonunun getirdiği koşullara göre yeniden yapılanmanın sosyo-politik<br />

alandaki kuramsal yansıması Sosyal Refah Devleti olmuştur. Refah Devleti, İkinci<br />

Dünya Savaşı'ndan sonra sanayileşmiş ülkelerde çalışan kesimle, iş dünyası ya<br />

da işverenler ile devlet arasında varılan bir uzlaşmaya dayanak olarak ortaya<br />

çıkmıştır. Refah Devleti bir anlamda çalışan kesimlerin siyasi örgütlerinin Liberal<br />

dogmalara baş kaldırışı biçiminde de tanımlanabilir. İkinci Dünya Savaşı<br />

sonrasında yaygın bir uygulama alanı bulan Refah Devleti, kamunun sosyo-<br />

ekonomik yaşama yoğun müdahalelerini içermekteydi. 9 Refah devletinin sosyal<br />

maliyeti yüksek olmuştur. Refah devletinin görev ve fonksiyonları sonuçta<br />

devletin büyümesine neden olmuş ve bu durum ciddi ekonomik ve siyasal<br />

sorunların kaynağını teşkil etmiştir. 10<br />

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde kurulan uluslararası kurum ve<br />

kuruluşlar, devletlerin mutlak otorite olduğu anlayışını aşındırarak sivil gelişmeleri<br />

desteklemeye başlamıştır. Sivil toplumun canlanışında Sovyetler ve Doğu<br />

Avrupa’daki merkezi, bürokratik devlet yapılarının başarısız olması ve çökmesi ile<br />

küresel gelişme ve değişmeler önemli rol oynamıştır. Devletçi yapıların<br />

başarısızlığı ve çökmesi ile bireyin ve sosyal aktivitelerinin önemi artmış, çıkar<br />

temelli olmayan yeni tür sosyal hareketlerin ve STK’ların oluşmasına zemin<br />

hazırlamıştır. 11<br />

Sosyo-politik yaşamda refah devletinin etkisi 1970 stagflasyonuyla birlikte<br />

önemli ölçüde gerilemiştir. Bu olgu devletin rolü ve işlevleri alanında kapsamlı bir<br />

değişimi ortaya çıkarmıştır. Uygulamada refah devleti gerilerken, kapsamlı bir<br />

özelleştirme girişimleri ve devletin küçültülmesi gündeme gelmiştir. Minimal<br />

devlet olarak kabul edilen bu anlayışla birlikte devlet, sermaye birikiminin<br />

8 (Mazlum, Ahmet, Sivil Toplumun Dünü ve Bugünü)<br />

9 (Şaylan,1995:40-60)<br />

10 (Aktan,1995:76)<br />

11 (Yılmaz, 2003: 320)<br />

6


devamlılığını sağlayan, piyasa ekonomisinin şartlarının özgürce işlemesi için<br />

gereken ekonomik ve toplumsal düzeni hazırlayacak güçte, küçük ama etkin ve<br />

yansız bir icra organı görevine bürünmüştür. Politika uygulamalarında<br />

özelleştirme, kamu harcamalarının kısılması ve serbest piyasa şartlarının<br />

oluşturulması ile özetlenen istikrar ve yapısal uyum politikaları doğrultusunda<br />

gereken kurumsal ve hukuksal düzeni oluşturma işlevini yürütmelidir. Bu<br />

düzenlemeler, uluslararası piyasa şartlarına göre, yapısal uyum politikalarının<br />

gerektirdiği kurallar çerçevesinde ve piyasa ile işbirliği içinde yapılmaktadır.<br />

Dünya Bankası tarafından piyasa ile dost yaklaşım olarak ifade edilen bu devlet<br />

anlayışı, karar süreçlerini STK'ları da dahil ederek bir anlamda özelleştiren yeni<br />

yönetim kavramı ile genişletilmiştir. Yeni yönetim anlayışı, piyasanın özgürce<br />

işlemesi için gereken kurumsal ve hukuksal düzeni oluşturma işlevini üstlenen<br />

devletin, bu amaçla uygulayacağı reformlarını sürekli kılabilecek bir ortamın<br />

oluşturulması, başka bir deyişle sivil toplumun geliştirilmesi gereği ile<br />

ilişkilendirilmektedir. Çünkü bu anlayış, aynı zamanda devletin sosyal refah<br />

devleti politikalarını terk etmesi ile boşalan kamusal hizmetlerin sivil toplum<br />

tarafından üstlenilmesi görüşüne dayanmaktadır. Sivil toplumun avantajı olarak<br />

gösterilen etkili harcama ve esneklik gibi özellikleri, kamusal hizmetlerin STK'lara,<br />

dolayısıyla özel karar birimlerine devredilmesi konusunda argüman olarak<br />

kullanılmaktadır.<br />

Sosyal kurumların çöküşü ve minimal devlet anlayışı, devlet tarafından<br />

yerine getirilmesi zorunlu olan eğitim, sağlık gibi temel sosyal hizmetlerin<br />

gerçekleştirilmesinde kamu sektörü ile STK’ların birlikte çalışması gereksinimini<br />

ortaya çıkarmıştır. Bu aşamada STK’lara biçilen işlev, sosyal devlete alternatif<br />

olmaktır. Böylece STK’lar neredeyse sosyal devletin yerine geçirilmekte, sosyal<br />

devletin kapitalizmi yeniden üretmesinde yerine getirdiği rol şimdi STK’lara<br />

aktarılmak istenmektedir.<br />

1990'lı yıllarla birlikte güç kazanan neoliberal yaklaşımlar doğrultusunda<br />

sermayenin küreselleşmesi sürecinin koşulları etkinlik kazanmaya başlamıştır.<br />

Küreselleşme sürecini oluşturan söz konusu koşulların, küreselleşen sermayeyi<br />

dolayısıyla karar mekanizmalarında uluslararası çözümlemelere yer verilmesi<br />

7


gerektiği noktasına gelinmiştir. Dolayısıyla STK'lar, neoliberal yaklaşımların yön<br />

verdiği süreçteki yer ve işlevleri bakımından ele alındığında, ulusal alanda sivil<br />

toplum faaliyetlerini yürüten STK'ların bu faaliyetleri giderek uluslararası alanda<br />

yürütmeye başladıkları görülmektedir. Uluslararası alanda devletlerin rolünün<br />

giderek azalma eğilimi gösterdiği, devlete alternatif olarak gösterilen STK'ların<br />

popüler hale gelmesine ortam hazırlayan gelişmeler, uluslararası sistemdeki<br />

karar alma süreçlerinde birbirine eklemlenmiş ve yeni yönetim biçimlerinin<br />

doğmasına neden olmuştur.<br />

Neoliberal yaklaşımların yeni yönetim anlayışı içinde en göze çarpanı,<br />

özellikle Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere çeşitli<br />

uluslararası kuruluşlar tarafından STK’ların kamu sektörü ve özel sektörle birlikte<br />

yönetimde sorumluluğu paylaşacak aday kurumlar olarak gündeme<br />

getirilmeleriyle ilişkilidir. Dünya Bankası’nın 1980'li yılların ortalarından itibaren<br />

AGÜ'lere sunduğu “yapısal uyumla birlikte büyüme” yaklaşımı, bir yandan iktisadi<br />

büyümenin devamlılığını, öte yandan da iktisadi alanın iyi yönetilmesini esas<br />

almaktadır.<br />

Yapısal uyumla birlikte büyüme yaklaşımı çerçevesinde İktisadi<br />

büyümenin devamlılığının yalnız hükümet eylemleriyle ve piyasa güçleriyle<br />

sağlanamayacağı anlaşıldığından, STK’lara kalkınmada belirleyici rol<br />

tanınmaktadır. STK’ların bu yeni işlevi üçüncü kuşak strateji olarak<br />

adlandırılmaktadır. Bu stratejiye göre, yapısal uyum programının gerektirdiği<br />

siyasal reformların gerçekleşmesinde ve yoksulluğun azaltılmasında STK’lar<br />

önem arz etmektedir.<br />

Yapısal uyumla birlikte büyüme yaklaşımının esas aldığı diğer unsur<br />

iktisadi alanın iyi yönetilmesidir. İyi yönetimin başarısı ise kamu sektörü, özel<br />

sektör ve STK' ların katılımcı ve çoğulcu bir toplum yapısı içinde birlikte hareket<br />

ettiği bir yönetim yapısının varlığı ile ilişkilendirilmektedir. Başka bir deyişle bu<br />

yönetim anlayışında kamusal alanda yönetimde etkinliğin sağlanabilmesi için<br />

kamu kesimi dışında toplumun tüm kesimlerinin bu alana katılımının<br />

gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda kamusal alanda yönetimin esas<br />

aldığı temel sosyal hizmetlerin bölgeler arasında dengeli kalkınma ve sosyal<br />

8


adalet ile fırsat eşitliği ilkelerine uygun olarak yerine getirilebilmesinin, katılımcı<br />

demokrasinin güçlendirilebilmesinin artık sadece kamu kesiminin görevi<br />

olmadığı, özel sektörün ve STK'lar aracılığıyla bireylerin doğrudan katılımlarından<br />

oluşan bir sivil toplumun varlığı ile mümkün olabilecektir.<br />

1.2 Türkiye’de Sivil Toplumun Tarihsel Gelişimi<br />

Türkiye’de sivil toplum kuruluşları güçlü kuruluşlar olamamıştır. Bunun en<br />

önemli nedeni merkeziyetçi-bürokratik özellikler taşıyan devlet yapısı, Osmanlı<br />

döneminde ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki otoriter politikaların sivil<br />

toplumun gelişimine önemli bir engel teşkil etmesidir. 12<br />

Türkiye’de yukarıdan aşağıya gerçekleşen ve elit kesimin üstlendiği<br />

modernleşme projesi, bu coğrafyadaki farklı kültürel, siyasi, ekonomik ve ideolojik<br />

özelliklerinden ötürü Avrupa’daki projelere göre farklı bir gelişim göstermiştir. 13<br />

Türkiye’de elitist bir yaklaşım ve seküler bir yapı ile yaratılan “bürokratik yönetim<br />

geleneği”, Cumhuriyetin kuruluşundan 1946 yılına kadar olan Tek Parti<br />

Dönemi’nde devam etmiştir. 14 Bu dönem boyunca gerçekleştirilen yapısal<br />

reformlar “merkez” tarafından “çevre”ye uygulatılmıştır. O nedenle Türkiye’de sivil<br />

toplum ancak merkeze uyum sağladığı noktalarda bir aktör olarak rol<br />

oynayabilmiştir. 15<br />

1.2.1 Osmanlı Devleti’nde Sivil Toplum<br />

Osmanlı İmparatorluğu’nda sivil toplum, toplumsal yaşamda ortaya çıkan<br />

monarşik/teokratik-merkeziyetçi/geleneksel, dinsel düşünce, vakıf yapısı altında<br />

ortaya çıkmıştır. Vakıf kültürü, ahilik ve lonca teşkilatlanması ve tarikat unsurları<br />

statükoyu koruduğu için Batı’da ortaya çıkan sivil toplum kavramına atfedilen<br />

değerleri taşımamıştır. 16<br />

Vergi toplamakla, üretimin standartlara uygunluğunu ve fiyatları<br />

denetleme yükümlülüğü olan loncalar, devletle Anadolu esnafı ve zanaatçısı<br />

12 (Ak, 2003: 59)<br />

13 (Heper, 1976: 8)<br />

14 (Çaha, 2001: 40)<br />

15 (Mardin, 2000: 98)<br />

16 (Minc, 2000)<br />

9


arasında devleti temsilen idari bir görev üstlenmiştir. 17 1913 yılında kapatılan,<br />

esnafla merkezi yönetim arasında önemli bir köprü görevi üstlenen loncalar<br />

yöneticiler tarafından kontrol ve gözetleme aracı olarak görülmüştür. 18 O<br />

nedenle Osmanlı loncalarının bir yüzü sivil topluma dönük iken ağırlıkta olan<br />

diğer yüzü devlete dönük kalmıştır.<br />

Loncaların yanı sıra siyasal partiler, dernekler, dini kurumlar, ulema, soylu<br />

kesim, işçi hareketleri, kadın hareketleri, medya ve siyasal ideolojiler devlete<br />

bağımlı olarak imparatorluk sınırları içinde gelişmiştir. 19 Bu noktadan hareketle<br />

denilebilir ki Osmanlı toplumunda siyasal toplum, sivil toplumun da işlevini<br />

üstlenmiş, bu nedenle toplumda aşağıdan yukarıya doğru etkin bir tavır var<br />

olamamış, sivil toplumu teşkil edecek unsurlar, ekonomik, kültürel ve idari<br />

açıdan merkeze bağlı kalmıştır. 20<br />

Osmanlı’da devlet-toplum ilişkisi üç dönemde incelenmektedir. Birinci<br />

dönem 16. yy öncesini kapsamakta olup ekonomik alanda ahilik ve lonca gibi<br />

esnaf kuruluşları, kültürel alanda ise başta tarikatlar olmak üzere dini topluluklar<br />

önemli rol oynamıştır. İkinci dönem ise 16. yüzyıl sonrasıdır. Bu süreçte merkezi<br />

otorite sivil toplumun gelişmesine engel teşkil etmiştir. Üçüncü dönem ise 19.<br />

yüzyıldır. Bu dönemde Osmanlı modernleşmesi başlamış, hukuk, idare, ekonomi<br />

ve eğitim alanlarındaki reformlarla sivil toplum alanında canlanma sağlanmıştır.<br />

Ancak yeni ortaya çıkan sivil toplum unsurlarından bazıları sivil toplumu yok edici<br />

nitelikte olmuştur. 19. yüzyıla kadar sivil toplum unsuru niteliğindeki medreseler,<br />

19. yüzyıl sonrasında vakıflar, tarikatlar ve loncalar merkezi idarenin etki alanına<br />

girmeye başlamıştır. 21<br />

19. yüzyılda yasalar önünde eşit ve özgür olma istemlerinin yanı sıra<br />

serbest piyasa ekonomisini destekleyen Jön Türkler ile yeni sivil toplum aktörleri<br />

sahneye çıkmıştır. Bu dönemde Osmanlı’da kurulan siyasi partiler, ekonomi<br />

17 (Çaha, 2000: 164)<br />

18 (Tosun, 2001: 211)<br />

19 (Çaha, 2000: 236)<br />

20 (Kongar, 2002: 610)<br />

21 (Lewis: 6)<br />

10


örgütleri Osmanlı burjuvazisinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 22 Genç<br />

Osmanlılar ve Jön Türkler akımı içinde yer alan aydınların tepeden inmeci<br />

yaklaşımı sivil toplum dinamizmini köreltecek olan bir siyasal felsefenin de<br />

temelini atmıştır. İktidardaki bürokratik-aydın kesim yüzünü mutlak olarak Batı’ya<br />

çevirdiği için merkez-çevre kopukluğu daha da pekişmiştir. 23 Yine bu dönemde<br />

Genç Türkler ve Kemalistlerin, devletin sivil topluma egemen olduğunu,<br />

meşruiyet ve otoritenin devlet seçkinlerinin tekelinde olduğunu ve sivil<br />

seçkinlerce paylaşılamayacağını savundukları görülmüştür. 24<br />

1.2.2 Cumhuriyet Dönemi: Yeni Aktörlerin Ortaya Çıkışı<br />

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından kurulan Türkiye<br />

Cumhuriyeti birey ile devlet arasında, devlet ile üçüncü sektör arasında yeni bir<br />

toplumsal sözleşme yapılmasını sağlamıştır. Sivil-ordu bürokrasisine aydınların<br />

da katılmasını getiren bu toplumsal sözleşme ile birlikte Türkiye’de Batı tarzı<br />

merkezi yönetim sistemi benimsenmiştir. Ancak bu aşamada Türkiye’de elitist bir<br />

yaklaşım ve seküler bir yapı ile “bürokratik yönetim geleneği” yaratılmıştır. 25 Bu<br />

gelenek Cumhuriyetin kuruluşunda ve 1923-1946 arasındaki Tek Parti<br />

Dönemi’nde de devam etmiştir. Bu dönem boyunca gerçekleştirilen yapısal<br />

reformlar ve programlar her yönden baskın olan “merkez” tarafından “çevre”de<br />

uygulatılmıştır. O nedenle sivil toplum ancak merkeze uyum sağladığı noktalarda<br />

bir aktör olarak rol oynayabilmiştir. 26<br />

Tek Parti Dönemi’nde Osmanlı’dan miras alınan sivil toplum unsurları<br />

kalmamıştır. Devletçi elit dönemin özelliğinden ötürü sivil toplum unsurlarını<br />

tehdit olarak algılamış, 1930’lu yılardan itibaren bu sivil toplum unsurlarını tasfiye<br />

edilmiştir. 27 O nedenle Tek Parti Dönemi’nde, Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişen<br />

medreseler, tarikatlar, vakıflar, özel teşebbüsler, ekonomik gruplar, siyasal<br />

22 (Arslan, 2001)<br />

23 (Fisher, 1995: 1)<br />

24 (Kazancıgil, 2000: 147)<br />

25 (Sarıbay, 2000: 105)<br />

26 (Mardin, 2000: 98)<br />

27 (Çaha, 2000: 236)<br />

11


partiler, dernekler, işçi hareketleri, kadın hareketleri, medya ve siyasal ideolojiler<br />

gibi sivil toplum unsurlarının bir işlevi kalmamıştır. 28<br />

1950 yılında başlayan Çok Partili Dönem’de STK’lar bakımından yeni bir<br />

süreç başlamıştır. Bu dönemde dernekler, vakıflar, dini gruplar, işçi sendikaları,<br />

işveren kesimi, köylü gruplar ve farklılaşan medya gibi unsurlar Tek Partili<br />

Dönem’den sonra yeniden ortaya çıkmıştır. Ancak bu gruplar siyasal yaşamın<br />

aktörleri olamamıştır. Siyasal yaşama devletçi elit ile seçilmiş olan siyasi elitler<br />

hakim olduğu için söz konusu sivil toplum unsurları siyasal partilere<br />

yönelmişlerdir. 29<br />

12 Eylül 1980 darbesinin ardından sivil toplum, devletin karşısında yer<br />

alan hak ve özgürlükler alanı olarak askeri toplumun karşıtı şeklinde yanlış bir<br />

karşıtlık içinde tanımlanmıştır. 30 Siyasetten uzaklaşan Türk toplumu darbenin<br />

etkisinin azalması ile etkinliğini arttırmaya başlamıştır. 1980 sonrası dönemde<br />

sivil toplum Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri haline gelmiştir.<br />

Türkiye’deki STK’ların % 56’dan fazlasının 1980’den sonra kurulması bu<br />

tartışmaların nedenini açıkça ortaya koymaktadır. Bu dönemde sivil toplum<br />

unsurları Türkiye’deki geleneksel merkeziyetçi varlık alanına karşı bir varlık alanı<br />

oluşturmaya başlamıştır. 31<br />

1980’lerden bu yana Türkiye’nin modernleşmesinde STK’ların rolü<br />

bulunmaktadır. 1980 sonrasında merkez sağ ve merkez sol siyasi partilerinin<br />

etkin politika yürütme yeteneğinin giderek azalması nedeniyle bu partilere olan<br />

toplumsal destek azalmıştır. Böylece STK’lar güç kazanarak siyasal ve sosyal<br />

değişimin etkili aktörlerinden olmaya başlamıştır. 32<br />

1.2.3 Neoliberal Politikalar<br />

Türkiye’de 80’li yıllarda başlayan ve 90’lı yıllar boyunca devam eden<br />

sosyo-politik bir değişim gerçekleşmiştir. Bu değişim ile güçlü devlet<br />

geleneğinden uzaklaşılmış, siyasi merkezin dışında daha çok aktör rol oynamaya<br />

28 (Çaha, 2001: 40)<br />

29 (Çaha, 2001: 238)<br />

30 (Duman, 2003: 347)<br />

31 (Ak, 2003: 62)<br />

32 (Keyman, İçduygu, 2003: 224)<br />

12


aşlamıştır. Türkiye ekonomisi ve kültürel hayatına devletin etkisi azalmıştır. 33<br />

Devletçi politikalar yerine neoliberal politikaların uygulanmaya başlaması yeni bir<br />

girişimci sınıf ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylece sivil toplum bağlamında<br />

çalışmalar artmış STK’lar sesini daha fazla duyurmaya başlamıştır.<br />

1990’lı yıllar, dernekler, meslek örgütlerinin siyasi faaliyeti, siyasi partilerin<br />

kadın ve gençlik kollarını örgütlemeleri önündeki yasakların anayasa<br />

değişiklikleriyle kaldırılması gibi gelişmelere tanıklık ettiği için sivil toplumun<br />

gelişimi bakımından önemli yıllardır. 34 Her ne kadar 1990’lı yıllarda toplumsal<br />

değişimin etkisiyle STK’lara daha fazla önem verilmeye başlanmışsa da bu süreç<br />

yalnız toplumun iç dinamikleriyle açıklanmamalıdır. Türkiye’nin içinde yer alma<br />

çabasını giderek yoğunlaştırdığı Batının Türkiye üzerindeki etkileri de dikkate<br />

alınmalıdır. 35<br />

1.2.4 Habitat Konferansı 1996<br />

1996 yılında Habitat Konferansı’nın Türkiye’de gerçekleşmesi sivil<br />

toplumun dünya çapında artan önemine dikkat çekmiş ve ülke genelinden<br />

yüzlerce STK’yı bir araya getirmiştir.<br />

Bu dönemde STK’ların öne çıkmasının bir nedeni de kamusal alanın<br />

düzenlenmesinde, yönetim ilkelerinde ortaya çıkan değişikliklerdir. Bu ilkelerden<br />

yönetişim ve yerindenlik ilkelerinin etkileri özellikle HABITAT II Konferansından<br />

sonra Türkiye’deki STK’larda ve STK-devlet ilişkilerinde hissedilmeye<br />

başlanmıştır. Yönetişim kavramını “kamuoyunu ilgilendirecek bir karar alınacağı<br />

zaman, karar verme sürecine konuyla ilgili ve karardan etkilenecek tarafların<br />

dahil edilmesi” olarak tanımlamaktadır. 36 Bu ilke merkezi ve yerel yönetimlerin<br />

yanı sıra STK’lara da kendi çalışma alanlarını ilgilendiren konularda söz alma<br />

hakkı tanımaktadır. Yerindenlik ilkesiyse, bir sorunun ortaya çıktığı yere en yakın<br />

yönetim birimi tarafından ve o birimin mali kaynaklarıyla çözülmesi anlamında<br />

kullanılmaktadır. Bu ilke, karar alma düzleminin ölçeğini küçültmekte ve<br />

33 (Sarıbay, 2000: 105)<br />

34 (Ak, 2003: 61)<br />

35 (Özüerman, 1998: 94)<br />

36 (Uğur, 1998b:77)<br />

13


yönetişim ilkesiyle birlikte düşünüldüğünde STK’ların etkin olmasına yol<br />

açmaktadır. Toplumsal kalkınma/gelişme faaliyetlerinin, yerel yönetimler/<br />

belediyeler, merkezi yönetimin yerel uzantıları olan mahalli idareler, sivil toplum<br />

kuruluşları ve yerel topluluk ve hane halkı temsilcileri tarafından örgütlenmesi ve<br />

yürütülmeye başlamasının nedenleri arasında yönetişim ve yerindenlik ilkelerinin<br />

büyük rolü vardır. 37<br />

1.2.5 Marmara Depremi 1999<br />

1999 depremi Türkiye’nin en sanayileşmiş bölgesi olan Marmara’da<br />

büyük bir yıkıma sebep olmuş ve devlet istatistiklerine göre 20.000 insan<br />

ölümüne sebep olmuştur. Dünya Bankası tarafından hazırlanan Marmara<br />

Depremi Raporu’nda bu depremin toplumu son yıllarda hiçbir ülkede görülmemiş<br />

bir acil yönetim krizi ile baş başa bıraktığı vurgulanmıştır. 38<br />

Depremin ardından Türk insanı güçlü devletinin önemli sorunların<br />

üstesinden gelme konusunda ne kadar zayıf olduğunu fark etmiştir. Türk<br />

devletinin krizlere acil müdahale edememesi bir ortak bilincin oluşmasını<br />

sağlamıştır. Türk toplumu ve STK’lar deprem felaketinin ardından beklenmedik<br />

bir şekilde seferber olmuş, ortak bilinç ile sorunlara etkin ve etkili çözümler<br />

getirmeyi amaçlamıştır. 39<br />

Doğal afetlerin siyasi alanda değişim meydana getireceği<br />

savunulmaktadır. Afetler, toplumdaki temel sorunlara travmatik olarak<br />

odaklanmayı beraberinde getirir. 40 Bu görüşler Marmara depremiyle birlikte<br />

dikkate alındığında, Marmara depreminin doğal bir afetten siyasi bir krize<br />

dönüşmesinden sonra pek çok kişinin umudunun STK’lar olduğunu ve bu<br />

kuruluşların sivil toplum inisiyatifini kullandıkları görülmüştür.<br />

Marmara depreminin ardından yaşananlar toplumsal sorunların<br />

çözümünde yeni bir bakış açısının gerekli olduğunu göstermiştir. Devletin etkin<br />

bir şekilde bölgeye yardım edememesi ve kurumları içinde bir örgütlenme yapısı<br />

37 (Akşit, Bahattin, http:// www. kbam.metu.edu.tr/ published/ toplumsal kalkinma gelimse nufus.pdf)<br />

38 (Jalali, 2002: 122)<br />

39 (Keyman, İçduygu, 2003: 226)<br />

40 (Kubicek, 2002: 76)<br />

14


kuramaması sonucunda halkın gayretleriyle kurulan STK’lar bu işlevleri yerine<br />

getirmeye çalışsa da tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Ancak depremden bir<br />

yıl sonra Türkiye’deki siyasi söylemde insan haklarının korunması, sivil<br />

özgürlüklerin genişletilmesine yönelik değişiklikler görülmeye başlanmıştır. 41<br />

1.2.6 AB Adaylık Süreci<br />

1999 Helsinki Zirvesi de Türkiye’deki sivil toplum ve siyasi dönüşüm<br />

bakımından önemli bir tarih olarak değerlendirilmektedir. Helsinki Zirvesi ile<br />

başlayan ve devam etmekte olan süreçte Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda<br />

büyük adımlar atılmıştır. 42 Bu zirvede aday ülke statüsünü kazanan Türkiye,<br />

AB’ye üyelik kriterlerini uygulamaya başlamıştır. O tarihten bugüne Türkiye de<br />

sivil toplum alanında dikkat çeken bir ilerleme kaydedilmiştir. Zirvede bütün AB<br />

aday ve üye ülkelerde devlet-toplum ilişkilerinin gelişmesi için hizmet etmekte<br />

olan Kopenhag kriterleri ile (hukukun üstünlüğü, insan haklarının koruması ve<br />

azınlık haklarına saygı) Türkiye’nin demokratik istikrara kavuşacağı<br />

vurgulanmıştır. 43<br />

STK’ların devletin rolü ve işlevleriyle paralel bir şekilde geliştiği Türkiye’de,<br />

AB’ye üyelik sürecinde devlet-toplum ilişkilerinin demokratik bir şekilde<br />

düzenlenmesi gerekmektedir. Türkiye’deki güçlü devlet geleneği 1990’lı yıllarda<br />

AB üyeliğinin desteklenmesi ile yeniden gözden geçirilmiştir. Sivil toplum<br />

Türkiye’nin tartışma platformlarında giderek önem kazanmakta ve<br />

demokratikleşme açmazına çözüm arayışlarında gündeme getirilmektedir. 44<br />

STK’ların AB’ye üyelik sürecinde demokratikleşmeyi destekleyen itici bir güç<br />

konumunda olduğunu söylemek yerinde olacaktır. 45<br />

Helsinki sonrası dönemde, bir aday ülke olarak Türkiye’de örgütlü sivil<br />

toplumun AB’ye uyum sürecine aktif katılımının sağlanması daha çok önem<br />

kazanmıştır. Bu konu Katılım Ortaklığı Belgelerinde de vurgulanmış, Türkiye’nin,<br />

kısa vadeli önceliklerden biri olarak, toplanma ve dernek kurmaya ilişkin yasal ve<br />

41 (Sözen, Shaw, 2003: 110)<br />

42 (Göksel, Güneş, 2005: 66)<br />

43 (Keyman, İçduygu, 2003: 224)<br />

44 (Özüerman, 1998: 94)<br />

45 (Keyman, İçduygu, 2003: 224)<br />

15


anayasal garantileri güçlendirmesi ve sivil toplumun gelişimini teşvik etmesi<br />

önerilmiştir. Yeni güçlenen sivil toplumu, Avrupa ile bütünleşme sürecinde önemli<br />

görevler beklemektedir.<br />

Hem üye hem de aday ülkelerde STK’larla işbirliği içinde olmayı<br />

hedefleyen Türkiye’deki STK’lara 1980’li yılların sonundan itibaren mali yardımlar<br />

sağlanmakta, sivil toplumun gelişim sürecine katkıda bulunulmaktadır. AB<br />

demokratikleşme, insan hakları ve sivil toplumu destekleme alanlarındaki projeler<br />

için daha sistematik ve geniş çaplı bir biçimde yardım sağlamayı planlamaktadır.<br />

Böylece, STK’ların, ulusal ve uluslararası düzeydeki etkinliklerini ve etkilerini<br />

artırması sağlanacaktır. Türk STK’ları ve devletin desteğiyle bu kuruluşların,<br />

toplumun taleplerini daha güçlü ve doğru bir şekilde yansıtmaları, girişimlerinden<br />

sonuç almaları mümkün hale gelecektir.<br />

Yukarıdaki gelişmelerle şekillenen sivil toplum, bugün AB’ye üyelik<br />

sürecinde aktif rol oynamaya başlamıştır. AB'de olduğu gibi, Türkiye'de de sivil<br />

toplum, yönetimde, yeni açılımların, işbirliklerinin, sorumluluk paylaşımının,<br />

şeffaflığın; toplumda ise uzlaşmanın motoru olmaya adaydır. 46<br />

STK'lar, demokratik ve şeffaf bir toplumunun yaratılması, farklı çıkar<br />

gruplarının görüşlerinin uzlaştırılması, yeni teknolojiler ve küreselleşme<br />

baskılarıyla karşılaşan toplumun değişime ayak uydurmasının sağlanması veya<br />

hükümetlerin dolduramadığı mekanizmalardaki boşlukların doldurulması<br />

açısından önemlidir. STK'lar, doğrudan ve dolaylı olarak rekabetin artmasına ve<br />

ekonomik büyümeye katkıda bulunurlar. Doğrudan katkıları, eğitim, sağlık ve<br />

sosyal hizmetler gibi kamu hizmetlerinin sunumu, yerel ekonomik gelişmenin<br />

desteklenmesi, sosyal ve ekonomik açıdan dışlanan birey ve grupların toplumla<br />

bütünleşmesinin sağlanması, lobicilik faaliyetlerinde bulunarak politika üretiminde<br />

ve karar verme sürecinde etkili olma şeklindedir. STK'lar dolaylı olarak da<br />

toplumun, rekabet ve ekonomik büyümeye, özürlülere, ırkçılığa, cinsiyet ayrımına<br />

ve yaşlılara yönelik tutumunu olumlu yönde etkilerler. Bu açıdan<br />

46 (ÇEPEL, Zuhal Ünalp, AB Sivil Toplum Diyaloğu ve Türkiye: Demokratikleşme Bağlamında Sorunlar Ve<br />

Beklentiler)<br />

16


düşündüğümüzde, bir ülkede sağlıklı bir demokrasi ve ekonomik gelişme için sivil<br />

toplumun zorunlu olduğu sonucuna ulaşabiliriz.<br />

Buraya kadar sivil toplumun tanımlanması, batı toplumlarındaki sivil<br />

toplumun bugünkü sürece kadar geçirdiği evreler, Türkiye’deki sivil toplumun ve<br />

dolaylı olarak derneklerinde gelişim evreleri incelenmiş olup bundan sonraki<br />

aşamada ekonomik gelişme için zorunlu kabul edilebilecek ve sivil toplumun<br />

parçası olan derneklerin ülke ekonomisindeki yeri ve önemine ilişkin durum<br />

incelenecektir.<br />

2. BÖLÜM<br />

2. DERNEKLER <strong>VE</strong> EKONOMİ<br />

Bir ekonomi, oldukça genel olarak, birbiriyle ilişkili üretim ve tüketim<br />

faaliyetleri kümesi olarak tanımlanabilir. Bir piyasa ekonomisinde milyonlarca<br />

tüketici hangi malları alacağına ve ne miktarda alacağına karar vermekte, çok<br />

sayıda firma da bu malları üretmekte ve malları üretmek için gerekli faktör<br />

hizmetlerini satın almakta ve milyonlarca öğe sahibi de bu hizmetleri kimlere<br />

satacaklarına karar vermektedir. Bu bireysel kararlar, toplu olarak, ekonominin<br />

kaynak dağılımını ve ekonomik büyüklüğünü belirler. 47<br />

Bir piyasa ekonomisinde, ekonomik faaliyet, hepsi piyasalar aracılığı ile<br />

hareket eden tüketici ve üreticilerce alınan sayısız bağımsız kararın sonucudur.<br />

Piyasa mekanizmasına dayalı ekonomilerde üretim, değişim ve tüketime ilişkin<br />

kararları temelde üç ekonomik birim alır. Bunlar hane halkı, firmalar ve devlettir.<br />

Artık bunların arasına tüketim ve üretim faaliyetleri dolayısıyla kar amacı<br />

gütmeyen sivil toplum kuruluşlarının da dâhil edilmesi gerekmektedir.<br />

Bu bağlamda çağdaş demokrasiler artık başlıca üç temel sektöre dayalı<br />

hale gelmiştir. 48 Bunlar Kamu Sektörü (birinci sektör), Kar Amaçlı Özel Sektör<br />

(ikinci sektör) ve Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlardır (Dernekler, Vakıflar ve diğer<br />

oluşumlar yani sivil toplum kuruluşları). Derneklerde sivil toplumun bir parçası<br />

olarak diğer karar birimleri gibi ekonomide yer teşkil etmektedir.<br />

47 (KARAR BİRİMLERİ, www.Ekodiyalog.com)<br />

48 (Baloğlu, 1994:8-19)<br />

17


Karar birimlerinin davranış biçimleri, verecekleri üretim ve tüketim<br />

kararları, ülkenin kaynak dağılımını ve ekonomik faaliyet hacmini etkileyerek<br />

gerek gelişme, gerekse gönenç konusunda önemli sonuçlar doğururlar. Söz<br />

konusu karar birimlerinin her biri yalnız tek bir ekonomik işlevi değil, zaman<br />

zaman diğer işlevleri de üstlenmektedir. Bu nedenle daha özlü bir ayırımla<br />

ekonomik işlemcileri üreticiler, tüketiciler olarak iki başlık altında toplayabiliriz.<br />

Örneğin aileler bir yönü ile tüketici olmakla beraber, diğer yönü ile üretim işlevine<br />

katılmış olabilir. Yine Devlet değişik harcama biçimleri ile tüketici olarak<br />

karşımıza çıkmakla beraber, aynı zamanda değişik mal ve hizmetlerin üretimini<br />

gerçekleştirmektedir. Sivil toplumun parçası olarak derneklerde, kar amacının<br />

olmamasına rağmen, gerek dernek, gerekse derneklerin iktisadi işletmesi<br />

vasıtasıyla tüketici olmakla birlikte, derneğin iktisadi işletmesi vasıtasıyla da mal<br />

ve hizmetlerin üretimine dahil olmaktadırlar. Karar birimlerinin verecekleri kararlar<br />

üretim yönü ile veri kaynaklarının, tüketim yönü ile veri gelirinin kullanılış biçimini<br />

belirler. Kaynakların en verimli olacağı alanda kullanılması, gelirin en fazla<br />

faydayı sağlayacak mal ve hizmetlerin alımına ayrılması, üretim ve tüketim<br />

kesimlerinin ülkede ekonomik refahın mümkün olan en üst düzeyde<br />

gerçekleşmesine katkı sağlar. O ülkedeki karar birimlerinin kaynakları ve<br />

gelirlerini kullanma konusundaki becerisi bu başarının derecesini belirler. Aynı<br />

zamanda gelir dağılımında adaletin sağlanması, tam istihdam ve kaynak<br />

dağılımında etkinliğin sağlanmasına katkı sağlar.<br />

Derneklerin karar birimi olarak kabul edilerek ülke ekonomisindeki bir yer<br />

teşkil ettiğini belirledikten sonra ülke ekonomisinde ne kadar pay aldıklarını<br />

belirleyebiliriz. Peki derneklerin ülke ekonomisindeki payı nedir?<br />

2.1 <strong>DERNEKLERİN</strong> EKONOMİDEKİ <strong>YERİ</strong><br />

Derneklerin ekonomideki yerini belirlerken derneklerin finansal büyüklüğü<br />

yani ekonomide yön verdiği finansal büyüklük, derneklerin GSMH içerisindeki<br />

payı ve derneklerin istihdam içerisindeki payı incelenecektir.<br />

18


2.1.1 Derneklerin Finansal Büyüklüğü<br />

Dernekler çeşitli faaliyetlerde bulunmak suretiyle mali bir değer<br />

oluşturmanın yanında, amaçlarını gerçekleştirirken çok farklı harcama eyleminde<br />

bulunmaktadırlar. Bu durum derneklerin mali boyutunu öne çıkarmaktadır.<br />

Derneklerin ülke ekonomisindeki yeri mali açıdan incelenirken ekonomide kontrol<br />

ettiği finansal büyüklük ve Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içerisindeki yeri olmak<br />

üzere iki ayrı kavram olarak incelenecektir. Ancak derneklerin ekonomideki<br />

finansal büyüklüğü ve derneklerin GSMH içerisindeki yeri farklı kavramlardır.<br />

Derneklerin ekonomideki finansal büyüklüğü belirlendiğinde, derneklerin bütün<br />

ekonomide yön verdiği ekonomik değer belirlenmiş olurken, GSMH içerisindeki<br />

yerinin belirlenmesi durumunda ise, derneklerin bir yıl içerisindeki faaliyetleri<br />

neticesinde üretilen nihai malların piyasa fiyatları ile değeri belirlenebilecektir.<br />

Derneklerin ekonomideki finansal büyüklüğü yani derneklerin bütün<br />

ekonomide yön verdiği ekonomik büyüklük belirlenirken, işletme esasına göre<br />

defter tutan dernekler için bu derneklerin dönem sonunda düzenlemekle yükümlü<br />

oldukları işletme hesabı tablosunun gelirler veya giderler bölümlerinin toplamı,<br />

bilanço esasına göre defter tutan dernekler için ise, bu derneklerin dönem<br />

sonunda düzenlemekle yükümlü oldukları bilançonun aktif veya pasif<br />

bölümlerinin toplamı kullanılacaktır.<br />

Yıl<br />

Aktif (Pasif) ve Giderler<br />

(Gelirler) toplamı<br />

Dernek<br />

Sayısı<br />

19<br />

GSMH (YTL)<br />

Derneklerin<br />

Finansal<br />

Büy. /GSMH<br />

2004 245,928,810,167.97 TL 5014 428.932.000.000 -<br />

2005 575,749,716,377.01 YTL 55840 486.401.000.000 -<br />

2006 19,159,425,340.60 YTL 51407 575.783.000.000 % 3.3275<br />

Tablo-1 Derneklerin Finansal Büyüklüğü<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı (11.09.2007) 49<br />

49 (Dernekler Dairesi Başkanlığı, 11.09.2007)


Tabloda-1 de görüldüğü gibi 2004 yılında derneklerin ekonomide yön<br />

verdiği finansal büyüklük 245,928,810,167.97 TL olmakla birlikte bu değer 5014<br />

derneğin finansal büyüklüğünü ifade etmektedir. 2004 yılındaki dernek sayısının<br />

69.485 olmasından dolayı sahip olduğumuz verinin yetersiz olduğu ortaya<br />

çıkmaktadır. Bu yüzden 2004 yılı için bir değerlendirme yapmak anlamsız<br />

olacaktır.<br />

2005 yılında derneklerin ekonomide yön verdiği finansal büyüklük<br />

575,749,716,377.01 YTL olup bu tutar 55.840 derneğin finansal büyüklüğünü<br />

ifade etmektedir. Ancak 2005 yılında YTL’ye yeni geçilmiş olmasından dolayı<br />

hesaplamalarda ve veri girişlerinde (bazı verilerin TL, bazılarınınsa YTL olarak<br />

verildiği düşünülmektedir.) aynı standart sağlanamamıştır. Bu nedenle 2005<br />

yılında finansal büyüklük hesaplanmasında bu veriler değerlendirme dışında<br />

bırakılacaktır.<br />

2006 yılında derneklerin ekonomide yön verdiği finansal büyüklük<br />

19,159,425,340.60 YTL olup bu tutar 51.407 derneğin finansal büyüklüğünü ifade<br />

etmektedir. 2006 yılında gayri safi milli hasıla 575.783.000.000 YTL’dir. 2006<br />

yılındaki derneklerin ekonomide yön verdiği finansal büyüklük olan<br />

19,159,425,340.60 YTL’nin, gayri safi milli hasılaya oranı % 3,3275’tir. Bunun<br />

anlamı derneklerin 2006 yılında gayri safi milli hasılanın % 3,3275’i gibi bir<br />

büyüklüğünü kullanmış ve yahut kullanabilme imkanını elinde bulundurmuş<br />

olmasıdır. Ekonomi için derneklerin yön verdiği miktar ve bu miktarın GSMH’ye<br />

oranı hiçte azımsanmayacak büyüklüktedir.<br />

2.1.2 Derneklerin GSMH İçerisindeki Yeri<br />

Derneklerin gayri safi milli hasıla (GSMH) içerisindeki yeri belirlenirken<br />

öncelikle GSMH hesaplama yöntemlerinden hangisinin kullanılacağına karar<br />

vermek gerekir. GSMH, üretim yöntemi, gelir yöntemi, harcamalar yöntemi olmak<br />

üzere üç yöntemle hesaplanabilmektedir. Bu üç hesaplama yönteminin dayandığı<br />

temel esas Toplam Hasıla, Toplam Gelir, Toplam Harcamalar Özdeşliği’dir.<br />

Toplam hasıla üretim yöntemi ile elde edilen değeri, toplam gelir, gelir yöntemi ile<br />

elde edilen değeri, toplam harcamalar da harcamalar yöntemi ile elde edilen<br />

20


değeri gösterdikleri için, bu üç yöntemle elde edilen üretim, gelir ve harcama<br />

değerleri bir birine eşit olacaktır.<br />

Üretim yöntemi, bir ekonomide bir yıllık bir dönem içinde üretilen nihai<br />

malların değerlerini esas alan bir hesaplama yöntemidir. Bu yöntemde sektör<br />

çeşitlerine göre tasnif edilen alt başlıklar ayrı ayrı hesaplanarak belirlenen toplam<br />

ile GSYİH’ye (Gayri safi yurtiçi hasıla) ulaşılmaktadır. GSYİH’ye dış alem<br />

faaliyetlerinin de dahil edilmesiyle GSMH’ye ulaşılmaktadır. Üretim yöntemine<br />

esas teşkil eden alt başlıklar tarım, ticaret, kar amacı gütmeyen özel hizmet<br />

kuruluşları, inşaat vb. gibi sektörlerden oluşmaktadır.<br />

Gelir yönteminde, bir ekonomide bir yıllık bir dönemde üretime katılan<br />

üretim faktörlerinin prodüktif hizmetler karşılığı elde ettikleri gelirler dikkate<br />

alınmaktadır. Üretim faktörlerinin üretime katılmaları karşılığında elde ettikleri<br />

ücret, faiz, rant ve kar gibi gelirler, üretim faktörlerinin ürettikleri nihai mal<br />

değerine, yani katma değere eşit olacaktır. Üretim faktörlerinin toplanmasıyla<br />

yurtiçi gelire ulaşılmaktadır. Yurtiçi gelirle birlikte dış alem faaliyetlerinin, vasıtalı<br />

vergilerin, amortismanların dikkate alınmasıyla GSMH’ye ulaşılmaktadır.<br />

Harcamalar yöntemi, bir ekonomide bir yıllık bir dönemde üretim<br />

faktörlerinin prodüktif hizmetleri karşılığı elde ettikleri gelirin harcanması ile<br />

ilgilenir. Harcamalar yöntemine göre, bir ekonomide bir yıllık dönemde yapılan<br />

tasarrufların tamamının gayri safi yatırım harcamalarına dönüştürüldüğü<br />

varsayılmaktadır. Tüketim harcamaları (C), gayri safi yatırım harcamaları (GSI)<br />

ve kamu harcamaları (G) toplandığı zaman Toplam Yurt İçi Harcamalar (TYİH)<br />

bulunur. İthalat ihracat farkı eklenir ve toplam yurt içi harcamalar dış alem gelirleri<br />

ile birlikte işleme tabi tutulursa Gayri Safi Milli Hasıla elde edilir.<br />

Üretim, gelir ve harcamalar yöntemleriyle hesaplanan GSMH, ekonominin<br />

toplam üretim gücünü gösteren dünyaca kabul görmüş bir ölçü olmasına rağmen,<br />

her zaman ekonominin üretim gücüyle ilgili gerçek durumu yansıtmaz. Çünkü<br />

GSMH değerinin ölçülmesinde bazı problemler bulunmaktadır. Bu sorunlar<br />

GSMH değerini ya olduğundan küçük veya olduğundan büyük göstermektedirler.<br />

Bu problemler şöyle sıralanabilir:<br />

21


1- GSMH, piyasa fiyatları bulunmayan mal ve hizmetleri kapsamaz.<br />

Mesela ev hanımlarının evde yaptıkları temizlik, yemek, bulaşık ve çocuk bakımı<br />

gibi hizmetler piyasa fiyatları ile değerlendirilmediği için GSMH değeri içine<br />

girmez. Halbuki aynı hizmetleri bir temizlikçi şirketi, aşçı, bulaşıkçı veya kreşe<br />

yaptırsaydık bu işler için yapılan ödemeler GSMH değeri içine girecekti. Bu<br />

konuda iktisatçılar arasında klasikleşmiş bir örnek vardır: Ev sahibi hizmetçisi ile<br />

evlenirse GSMH azalır. Bunun anlamı şudur: Evlenmeden önce ev sahibi,<br />

yaptığı hizmetler karşılığında hizmetçisine ücret ödemekteydi ve bu ücret GSMH<br />

değeri içine girmekteydi. Evlendikten sonra artık evin sahibesi olan hizmetçi aynı<br />

hizmetleri herhangi bir ücret almadan yapacağı için yaptığı hizmetin değeri<br />

GSMH içine girmeyecektir. Bu durumda GSMH azalacaktır. Aynı şekilde<br />

bahçemizde, köyümüzde, çiftliğimizde, balkonumuzda kendi ürettiğimiz ve ailece<br />

tükettiğimiz tarımsal ve hayvansal ürünlerin değerleri de GSMH içine<br />

girmeyecektir. Çünkü bizler tükettiğimiz bu ürünler için herhangi bir fiyat<br />

ödememekteyiz. Türkiye gibi kendi ürettiğini geniş ölçüde piyasaya sunmadan<br />

tüketen, geçimlik ekonomiye sahip ülkelerde GSMH değeri, ister istemez,<br />

olduğundan küçük hesaplanacaktır. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarında ve onun bir<br />

parçası olan derneklerde çalışan gönüllülerin ortaya çıkardığı ekonomik katma<br />

değerde hesaplanmadığından dolayı GSMH içerisinde yer almamaktadır. Bu<br />

durumda GSMH değerinin ister istemez olduğundan küçük hesaplanmasına<br />

neden olacaktır.<br />

2- GSMH, üretim sürecinin doğurduğu dışsal maliyetleri dikkate almaz.<br />

Dışsal maliyetler, GSMH’nın üretim sürecinde ortaya çıkan hava, su, toprak, ses<br />

kirliliği gibi toplumsal hayatın kalitesini düşüren ve hayatı güçleştiren olumsuz<br />

etkilerdir. Demek ki GSMH üretimi, bir yandan ekonominin üretim gücünü<br />

arttırırken öte yandan üretim esnasında ortaya çıkardığı dışsal maliyetlerle<br />

ülkenin yaşam kalitesini düşürmektedir. GSMH’nın ekonomi üzerindeki net<br />

etkisini görebilmek için dışsal maliyetleri GSMH değerinden çıkarmak gerekir.<br />

Ancak burada bir sorun bulunmaktadır. Dışsal maliyetler, örneğin üretim<br />

sürecinin sebep olduğu çevre kirliliği, piyasada fiyatlandırılamadığı için gerçek<br />

değeri hesaplanamaz ve GSMH değerinden düşülemez. Bu durumda GSMH<br />

22


değeri olduğundan büyük görünür. Yine üretim sürecinin ortaya çıkardığı dışsal<br />

faydalarda GSMH içerisinde yer almaz. Dışsal faydalar, GSMH’nin üretim<br />

sürecinde ortaya çıkan toplumsal hayatın kalitesini arttıran ve hayatı olumlu<br />

etkileyen unsurlardır. Bunlara temiz çevre, sağlıklı bir toplum, verimli topraklar<br />

örnek verilebilir. GSMH üretimi, üretim esnasında ortaya çıkardığı dışsal<br />

maliyetler dolayısıyla bir yandan ekonominin üretim gücü azalırken ve ülkenin<br />

yaşam kalitesi düşerken, diğer taraftan da dışsal fayda ile toplumsal hayatın<br />

kalitesini artmakta ve hayatı olumlu etkilemektedir. GSMH’nin ekonomi<br />

üzerindeki net etkisini görebilmek için dışsal faydanın GSMH değerine eklemek<br />

gerekir. Ancak burada bir sorun bulunmaktadır. Dışsal faydalar, örneğin üretim<br />

sürecinin sebep olduğu sağlıklı toplum, piyasada fiyatlandırılamadığı için gerçek<br />

değeri hesaplanamaz ve GSMH değerine eklenemez. Bu durumda GSMH değeri<br />

olduğundan küçük görünür. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve bunun parçası olan<br />

dernekler dışsal faydanın son derece fazla olarak ortaya çıktığı oluşumlardır.<br />

GSMH hesaplamasında dışsal faydanın hesaplanıp milli gelire dahil<br />

edilememesinden dolayı sivil toplum kuruluşlarının ve dolaylı olarak<br />

derneklerinde ekonomiye olan katkılarının tam olarak sirayet ettirilmesi mümkün<br />

olmamaktadır. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse sivil toplum kuruluşlarının ve<br />

dolaylı olarak derneklerin ortaya çıkardığı dışsal faydalar, dışsal maliyetlerin<br />

oldukça üzerinde olacaktır. Bu da bizim derneklerin ekonomiye olan katkısını<br />

olduğundan küçük bir değer olarak ifade etmemize neden olacaktır.<br />

3- GSMH kayıt dışı ekonomiyi dikkate almaz. Kayıt dışı ekonomi, gelir<br />

akımı doğuran yasa dışı faaliyetler ile piyasada üretilmesi veya satılması yasal<br />

olduğu halde devletin resmi kayıtlarına ve vergileme kapsamına girmeyen bütün<br />

iktisadi faaliyetleri kapsamaktadır. Türkiye GSMH sının %25’i ile %50’si; Amerika<br />

Birleşik Devletleri GSMH sının %3 ü ile %33’ü, Kanada GSMH sının %4 ü ile<br />

%22’si; İtalya GSMH’sinin %8’i ile %33’ü büyüklüğündeki değerlerin GSMH içine<br />

girmediği ileri sürülmektedir. GSMH kayıt dışı ekonomi değerlerini kapsamadığı<br />

için daima olduğundan küçük görünmektedir.<br />

23


Demek ki ister üretim ister gelir isterse harcamalar yöntemi ile<br />

hesaplanmış olsun, bulunan GSMH değeri bir ülkenin üretim gücünün en iyi<br />

göstergesi olmasına rağmen her zaman en doğru göstergesi değildir.<br />

GSMH’nin hesaplanmasındaki sakıncalarda derneklerinde etkisi olduğunu<br />

vurguladıktan sonra derneklerin GSMH içerisindeki payını belirleyebiliriz. Ancak<br />

derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemeye geçmeden önce üretim<br />

yöntemine göre GSMH hesaplaması alt kalemlerinden olan kar amacı gütmeyen<br />

özel hizmet kuruluşları hesabı hakkında bilgi vermemiz ve gelişimini incelememiz<br />

yararlı olacaktır. Kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşları hesabı bize,<br />

ülkemizdeki sivil toplum hakkında fikir vermektedir.<br />

Kar amacı olmadan hane halkına özel hizmet veren kuruluşların<br />

faaliyetleri devlet hizmetlerine benzemektedir. Bu kuruluşlar, belirli faaliyetleri<br />

yerine getirmek için gönüllü bir araya gelen kişilerin kurdukları kar amacı<br />

olmayan kuruluşlardır. Bunlardan bazıları; ticaret ve sanayi odaları, dernekler,<br />

sendikalar, partiler, sosyal kulüp ve yardım kuruluşlarıdır. Bu kuruluşların yaptığı<br />

faaliyetler ise; kültür hizmetleri, sağlık hizmetleri, dini ve sosyal hizmetlerdir. Bu<br />

kuruluşların mal ve hizmet satışından elde ettikleri gelir tamamen kuruluşun<br />

faaliyetlerinde kullanılır. Faaliyetlerinin büyük bir kısmı üye aidatları, hükümetin,<br />

kişilerin ve üyelerin yaptığı yardım ve bağışlar ile emlak gelirlerinden finanse<br />

edilir.<br />

ayrılmıştır.<br />

Borsaları<br />

Kar amacı olmayan özel hizmet kuruluşları hesaplamalarda yedi sınıfa<br />

1- Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret<br />

2- Sendikalar, Federasyonlar ve Konfederasyonlar<br />

3- Dernekler<br />

a- Mesleki dernekler<br />

b- Okul dernekleri<br />

c- Dini amaçla kurulan dernekler<br />

d- Kalkınma ve güzelleştirme dernekleri<br />

e- İşyerlerinde kurulan yardımlaşma ve dayanışma dernekleri<br />

24


f- Kültür dernekleri<br />

g- Araştırma ve bilim dernekleri<br />

4- Profesyonel ve Amatör Sporcu Çalıştıran Spor Kulüpleri<br />

5- Barolar<br />

6- Partiler<br />

7- Vakıflar<br />

Kar amacı olmayan kuruluşların katma değer hesabı gelir yoluyla<br />

hesaplanmaktadır. Kar amacı olmayan kuruluşların katma değerini belirlemek<br />

amacıyla 1990 yılından itibaren her üç ayda bir anket düzenlenmektedir.<br />

YILLAR<br />

KAR AMACI<br />

OLMAYAN ÖZEL<br />

HİZMET<br />

KURULUŞLARI<br />

25<br />

GSMH<br />

İÇERİSİNDEKİ<br />

PAY (%)<br />

GSMH<br />

1993 6.015.017 0.3 1.997.322.597,4<br />

1994 9.069.935 0.2 3.887.902.916,5<br />

1995 14.576.714 0.2 7.854.887.167,1<br />

1996 26.922.359 0.2 14.978.067.283,0<br />

1997 53.020.894 0.2 29.393.262.147,0<br />

1998 98.742.447 0.2 53.518.331.580,0<br />

1999 272.486.469 0.3 78.282.966.809,0<br />

2000 477.140.623 0.4 125.596.128.755,0<br />

2001 918.062.645 0.5 176.483.953.021,0<br />

2002 1.663.999.479 0.6 275.032.365.953,0<br />

2003 3.610.383.150 1.0 356.680.888.222,0<br />

2004 3.530.101.611 0.8 428.932.343.027,0<br />

2005 2.996.961.392 0.6 486.401.032.274,0<br />

2006 4.686.121.215 0.8 575.783.962.135,8<br />

TABLO- 2 Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşların GSMH İçerisindeki Payı<br />

KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu 50<br />

50 (Türkiye İstatistik Kurumu)


Tablo-2’de kar amacı olmayan özel hizmet kuruluşlarının GSMH<br />

içerisindeki payı ve miktarı yıllar itibariyle görülmektedir. Kar amacı olmayan özel<br />

hizmet kuruluşlarının yıllar itibariyle GSMH içerisindeki payı 1993 yılından 1999<br />

yılına kadar benzer bir seyir takip ederek % 0,2 civarında kalmıştır. 1999 yılıyla<br />

birlikte bir ivme kazanarak 2000 yılında % 0,4, 2001 yılında % 0,5, 2002 yılında<br />

% 0,6, 2003 yılında ise % 1,0’lık gerçekleşme ile GSMH içerisindeki en yüksek<br />

payına ulaşmıştır. 2004 yılında % 0,8 ve 2005 yılında % 0,6 ile gerileme<br />

gözlenmiştir. Yine 2006 yılında % 0,8 ile 2005 yılına göre artış göstermiş ancak<br />

2004 yılı ile aynı pay oranında bir gerçekleşme sergilemiştir. Miktar olarak<br />

incelediğimizde ise 2004 yılı ve 2005 yılı hariç diğer yıllarda hep artış<br />

gözlenmektedir. Kar amacı olmayan özel hizmet kuruluşlarının ekonomideki<br />

payının 1999 yılında bir ivme kazanmasının nedeni birinci bölümde ifade ettiğimiz<br />

STK’ların Türkiye’deki tarihsel gelişimiyle ilişkilidir. Hatırlanacağı gibi 1999 yılı<br />

ülkemiz için önemli bir yıkım olarak kabul edilebilecek 1999 Depreminin olduğu<br />

yıldır. 1999 depremiyle birlikte STK’lar beklenmedik bir şekilde seferber olmuş,<br />

ortak bilinç ile sorunlara etkin ve etkili çözümler getirmişlerdir. Bu değişim sivil<br />

toplumun payına da yansımıştır. Yine 1999 yılındaki Helsinki Zirvesi de<br />

Türkiye’deki sivil toplum ve siyasi dönüşüm bakımından önemli bir tarihtir.<br />

Helsinki Zirvesi ile başlayan ve devam etmekte olan süreçte Türkiye’de sivil<br />

toplum alanı yolunda büyük adımlar atılmıştır. Bu süreç sivil toplumun GSMH<br />

içerisindeki payının da artış göstermesine neden olmuştur.<br />

Miktar olarak bakıldığında ise 1999 yılında, 1998 yılındaki 98.742.447.-<br />

milyon TL’lik düzeyden 272.486.469.- milyon TL’lik düzeye sıçrama olmuştur.<br />

Miktar açısından 1999 yılındaki artış, 1998 yılına göre % 175’tir. Yine 1999<br />

yılından sonra miktar olarak % değişmeler ise, 2000 yılında, 1999’a göre % 75,<br />

2001 yılında, 2000 yılına göre % 92, 2002 yılında, 2001 yılına göre % 81, 2003<br />

yılında, 2002 yılına göre % 116’lık bir artış, 2004 yılında 2003 yılına göre % 3’lük<br />

bir azalış, 2005 yılında 2004 yılına göre % 16’lık bir azalış, 2006 yılında 2005<br />

yılına göre % 56’lık bir artış olmuştur. Kar amacı gütmeyen özel hizmet<br />

kuruluşları kaleminin yıllar itibariyle gösterdiği değişim sürekli gelişme yönünde<br />

olmuştur. Özellikle de AB ile müzakere sürecine paralel olarak kar amacı<br />

26


gütmeyen özel hizmet kuruluşlarının işlevinin ve ekonomideki payının artacağı<br />

aşikârdır.<br />

Artık derneklerin GSMH içerisindeki ve kar amacı olmayan özel hizmet<br />

kuruluşları içerisindeki payını belirleyebiliriz. Derneklerin GSMH içerisindeki<br />

payını hesaplarken GSMH hesaplama yöntemlerinden harcamalar yöntemi<br />

kullanılacaktır. Peki derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlerlerken dernekler<br />

tarafından yapılan harcama kalemlerinde hangileri kullanılacaktır? Bu sorunun<br />

cevabını belirlemek için derneklerin kullandığı mali tablolara bakmamız<br />

gerekmektedir.<br />

Dernekler, basit usul ve bilanço usulü olmak üzere iki usulde defter<br />

tutmaktadır. Basit usulde defter tutan dernekler tarafından dönem sonlarında<br />

işletme hesabı tablosu, bilanço esasına göre defter tutan dernekler tarafından ise<br />

dönem sonlarında bilanço ve gelir tablosu düzenlenmektedir. Derneklerin GSMH<br />

içerisindeki payını hesaplarken derneklerin mali tabloları olan işletme esası<br />

tablosu ve gelir tablosunda yer alan genel giderler, personel giderleri, amaç ve<br />

hizmet giderleri, diğer giderler bölümleri toplanarak derneklerin bir yıllık dönemde<br />

GSMH içerisindeki yeri belirlenecektir.<br />

YIL<br />

DERNEK<br />

SAYISI HESAPLAR TUTAR<br />

2004 31611 GENEL GİDERLER 3,990,077,385,334.63<br />

2004 12222 PERSONEL GİDERLERİ<br />

AMAÇ <strong>VE</strong> HİZMET GİDERLERİ<br />

2,178,028,217,102.65<br />

2004 10308<br />

TOPLAMI 232,744,631,913.69<br />

2004 14232 DİĞER GİDERLER 1,401,839,025,141.13<br />

TOPLAM 7,802,689,259,492.10<br />

TABLO-3 2004 Yılında Derneklerin Harcamalar Toplamı<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı (25.12.2007)<br />

Tablo-3’te 2004 yılında derneklerin mali tablolarında yer alan ve<br />

derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemede kullanılacak harcamalar yer<br />

almaktadır. 2004 yılında harcama kalemi olarak verileri bulunan dernek sayısı<br />

tam olarak belirli değildir. Derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemeye esas<br />

harcama tutarı ise 7,802,689,259,492.10 TL’dir. 2004 yılında faal olan dernek<br />

sayısı ise 69,485’tir. Görüldüğü gibi faal olan dernek sayısı ile mali bilgilerine<br />

27


sahip olduğumuz dernek sayısı arasında azımsanmayacak büyüklükte fark<br />

vardır. Bu yüzden 2004 yılı için hesaplayacağımız GSMH içerisindeki pay tam<br />

olarak derneklerin GSMH içerisindeki payını veremeyecektir. Bu nedenle 2004<br />

yılına ilişkin değerlendirme yapmak doğru sonuçlar vermeyecektir. Faal dernek<br />

sayısı verileri ile verileri bulunan dernek sayısı arasındaki fark verilerin sisteme<br />

girilmesi ve derlenmesini sağlayan Dernekler Dairesi Başkanlığı ve Taşra<br />

Teşkilatının yeni yapılanıyor olması ve veri girişlerinin uzun bir süreç almasından<br />

kaynaklanmaktadır. Ama yine de sahip olduğumuz veriler ışığında 2004 yılında<br />

derneklerin GSMH içerisindeki payını ortaya koyabiliriz.<br />

YIL 2004<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALAR TUTARI (TL) 7,802,689,259,492.10<br />

GSMH (TL) 428.932.000.000.000.000<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI /GSMH % 0.0018<br />

ÖZEL TÜKETİM HARCAMALARI (TL) 284.631.316.564.000.000<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI / ÖZEL TÜKETİM<br />

HARCAMALARI<br />

KAR AMACI GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET<br />

KURULUŞLARI (TL)<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI / KAR AMACI<br />

GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET KURULUŞLARI<br />

TABLO-4 2004 Yılında Derneklerin GSMH İçerisindeki Payı<br />

28<br />

% 0.0027<br />

3,530,101,611,000,000<br />

% 0.2210<br />

Tablo-4’te derneklere ait 2004 yılı mali bilgilerin GSMH içerisindeki payı ve<br />

özel tüketim harcamaları içerisindeki payı yer almaktadır. 2004 yılında GSMH<br />

428,932 (Trilyon TL)’dir. 31611 derneğin GSMH içerisindeki payı % 0,0018 gibi<br />

çok küçük bir paydır. Dernek harcamalarının özel tüketim harcamaları<br />

içerisindeki payı ise % 0,0027’dir. Yine dernek harcamalarının, GSMH<br />

hesaplanırken kullanılan hesaplardan olan kar amacı gütmeyen özel hizmet<br />

kuruluşları içerisindeki payı yani ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları içerisindeki<br />

payı % 0,2210’dur. Görüldüğü gibi 2004 yılı için derneklere ait verilerin


yetersizliğinden dolayı bu yıla ait derneklerin GSMH içerisindeki payı da çok<br />

düşük çıkmaktadır.<br />

YIL<br />

DERNEK<br />

SAYISI HESAPLAR TUTAR<br />

2005 60251 GENEL GİDERLER 107,703,497,550.55<br />

2005 59817 PERSONEL GİDERLERİ<br />

AMAÇ <strong>VE</strong> HİZMET GİDERLERİ<br />

83,795,282,928.10<br />

2005 59748<br />

TOPLAMI 247,830,002,103.93<br />

2005 59890 DİĞER GİDERLER 22,022,440,837.11<br />

TOPLAM 461,351,223,419.69<br />

TABLO- 5 2005 Yılında Derneklerin Harcamalar Toplamı<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı (25.12.2007)<br />

Tablo-5’te 2005 yılında derneklerin mali tablolarında yer alan ve<br />

derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemede kullanılacak harcamalar yer<br />

almaktadır. 2005 yılında harcama kalemi olarak verileri bulunan dernek sayısı<br />

60.251’dir. Derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemeye esas harcama<br />

tutarı ise 461,351,223,419.69 YTL’dir. 2005 yılında faal olan dernek sayısı ise<br />

71,317’dir. 2005 yılı içinde faal dernek sayısı ve mali verileri bulunan dernek<br />

sayısı arasında fark olmasına rağmen, yine de verileri bulunan dernek sayısı<br />

geneli temsil edebilecek büyüklüktedir.<br />

YIL 2005<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALAR TUTARI (YTL) 461.351.223.420<br />

GSMH (YTL) 486.401,000,000<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI /GSMH -<br />

ÖZEL TÜKETİM HARCAMALARI (YTL) 328,560,589,120<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI / ÖZEL TÜKETİM<br />

HARCAMALARI<br />

KAR AMACI OLMAYAN ÖZEL HİZMET<br />

KURULUŞLARI (YTL)<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI / KAR AMACI<br />

OLMAYAN ÖZEL HİZMET KURULUŞLAR<br />

TABLO-6 2005 Yılında Derneklerin GSMH İçerisindeki Payı<br />

29<br />

-<br />

2.996.961.392<br />

-


Tablo-6’da derneklere ait 2005 yılı mali bilgilerin GSMH içerisindeki payı<br />

ve özel tüketim harcamaları içerisindeki payı yer almaktadır. 2005 yılında GSMH<br />

486.401 Milyon YTL’dir. Tablo-4’te yer alan ve harcama verisi bulunan 60.251<br />

derneğin GSMH içerisindeki payı çok büyük bir değer çıkmaktadır. Benzer durum<br />

derneklerin özel tüketim harcamaları ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar<br />

içerisindeki yerinin belirlerken de söz konusu olmaktadır. Bunun nedeni 2005<br />

yılında TL uygulamasından YTL uygulamasına geçilmesinden dolayı veri<br />

girişlerinde ve verilerin derlenmesinde ortaya çıkan hatalar olduğu<br />

değerlendirilmektedir. Bu nedenle 2005 yılı için derneklerin GSMH ve diğer<br />

değişkenler içerisindeki payının dikkate alınması yanıltıcı sonuçlara ulaşmamıza<br />

neden olabileceğinden değerlendirme dışında bırakılması doğru olacaktır.<br />

YIL<br />

DERNEK<br />

SAYISI HESAPLAR TUTAR (YTL)<br />

2006 61612 GENEL GİDERLER 2,608,447,202.14<br />

2006 61612 PERSONEL GİDERLERİ 686,319,406.07<br />

2006 61612<br />

AMAÇ <strong>VE</strong> HİZMET GİDERLERİ<br />

TOPLAMI 1,055,572,858.38<br />

2006 61612 DİĞER GİDERLER 398,117,572.45<br />

TOPLAM 4,748,457,039.04<br />

TABLO- 7 2006 Yılında Derneklerin Harcamalar Toplamı<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı (25.12.2007)<br />

Tablo-7’de 2006 yılında derneklerin mali tablolarında yer alan ve<br />

derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemede kullanılacak harcamalar yer<br />

almaktadır. 2006 yılında harcama kalemi olarak verileri bulunan dernek sayısı<br />

61,612’dir. Derneklerin GSMH içerisindeki payını belirlemeye esas harcama<br />

tutarı ise 4,748,457,039.04 YTL’dir. 2006 yılında faal olan dernek sayısı ise<br />

73,480’dir. 2006 yılı içinde faal dernek sayısı ve mali verileri bulunan dernek<br />

30


sayısı arasında fark olmasına rağmen, yinede verileri bulunan dernek sayısı<br />

geneli temsil edebilecek büyüklüktedir.<br />

YIL 2006<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALAR TUTARI (YTL) 4,748,457,039<br />

GSMH (YTL) 575.783.000.000<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI /GSMH % 0.8246<br />

ÖZEL TÜKETİM HARCAMALARI (YTL) 382,757,061,635<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI / ÖZEL TÜKETİM<br />

HARCAMALARI<br />

KAR AMACI GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET<br />

KURULUŞLARI (YTL)<br />

<strong>DERNEKLERİN</strong> HARCAMALARI / KAR AMACI<br />

GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET KURULUŞLAR<br />

TABLO-8 2006 Yılında Derneklerin GSMH İçerisindeki Payı<br />

31<br />

% 1.2405<br />

4,686,121,215<br />

% 101,33<br />

Tablo-8’de derneklere ait 2006 yılı mali bilgilerin, GSMH içerisindeki payı<br />

ve özel tüketim harcamaları içerisindeki payı yer almaktadır. 2006 yılında GSMH<br />

575.783 Milyon YTL’dir. 61,612 derneğin GSMH içerisindeki payı % 0,8246’dır.<br />

Dernek harcamalarının özel tüketim harcamaları içerisindeki payı ise %<br />

1,2405’tir. Yine dernek harcamalarının GSMH hesapları içerisinde yer alan kar<br />

amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşları içerisindeki payı yani ülkemizdeki sivil<br />

toplum kuruluşları içerisindeki payı % 101,33’tür. Yani 2006 yılında dernek<br />

harcamaları kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşları harcamalarından<br />

fazladır. Dernek harcamalarının, kar amacı gütmeyen kuruluşlar hesaplarından<br />

daha az olması kar amacı gütmeyen kuruluşların derneklere ait verileri tam<br />

olarak kapsamadığını göstermektedir.<br />

Kar amacı olmayan kuruluşların GSMH içerisindeki payı (katma değeri)<br />

Devlet İstatistik Kurumu tarafından hesaplanırken 1990 yılından itibaren her üç<br />

ayda bir anket düzenlenmektedir. Uygulanan ankette dernekler, vakıflar ve<br />

amatör spor kulüplerine örnekleme, diğer kar amacı olmayan kuruluşlara tam


sayım yöntemi uygulanmaktadır. 51 Örnekleme yönteminde ise N hacimli bir ana<br />

kütleden, ana kütleyi temsil edebilen n hacimli topluluklar çekilmektedir. Yani<br />

geneli temsil edebilmek için küçük gruplardan tümevarım yöntemi<br />

kullanılmaktadır. Bu nedenle bu yöntemle derneklere ilişkin verilere tam olarak<br />

ulaşılamamakta sadece genele ilişkin bir öngörüde bulunulmaktadır. (Ayrıca konu<br />

hakkında yapılan araştırmada yaklaşık 2600 derneğe ait verinin toplamının anket<br />

yöntemiyle alındığı diğerlerinin bu veriler çerçevesinde genişletilerek milli gelir<br />

hesaplamasına dahil edildiği anlaşılmıştır.) Bu noktada kar amacı gütmeyen<br />

kuruluşlara ait verilerin derneklere ait olan verileri tam olarak yansıtmaması ve<br />

derneklerin GSMH içindeki payının ayrılamamasından dolayı kar amacı<br />

gütmeyen özel hizmet kuruluşlarına ait verilerin dernekler dışındaki kar amacı<br />

gütmeyen özel hizmet kuruluşlarına ait olduğunu varsayabiliriz. Bu varsayım<br />

çerçevesinde kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşlarına ait verileri,<br />

derneklere ait yeni verilerle toplayarak kar amacı gütmeyen özel hizmet<br />

kuruluşlarının GSMH içerisindeki payını yeniden belirleyebiliriz.<br />

YIL 2006<br />

KAR AMACI GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET<br />

KURULUŞLARI<br />

32<br />

9,434,578,254<br />

GSMH 575.783.000.000<br />

ÖZEL TÜKETİM HARCAMALARI 382,757,061,635<br />

KAR AMACI GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET<br />

KURULUŞLARI / GSMH<br />

KAR AMACI GÜTMEYEN ÖZEL HİZMET<br />

KURULUŞLARI / ÖZEL TÜKETİM HARCAMALARI<br />

% 1.6385<br />

% 2.4648<br />

TABLO-9 2006 Yılında Kar Amacı Gütmeyen Özel Hizmet Kuruluşlarının<br />

GSMH İçerisindeki Payı<br />

Tablo- 9’da kar amacı gütmeyen kuruluşların yukarıdaki varsayımımıza<br />

göre GSMH ve özel tüketim harcamaları içerisindeki payları gözükmektedir. 2006<br />

yılı için kar amacı olmayan özel hizmet kuruluşları tarafından yapılan harcama<br />

51 (http://www.die.gov.tr/sozluk/milhest.htm 21.01.2008)


tutarı yaklaşık olarak 9.434.578.254 YTL’dir. Kar amacı olmayan özel hizmet<br />

kuruluşlarının GSMH içerisindeki payı % 1,6385’tir. 2006 yılı için kar amacı<br />

gütmeyen kuruluşların GSMH içerisindeki payı sanıldığı gibi az değildir.<br />

Ülkemizdeki genel kanı sivil toplumun GSMH içerisindeki payının düşük olduğu<br />

yönündedir. Elde ettiğimiz veriler göstermektedir ki Türkiye’de sivil toplum GSMH<br />

içerisinde hiçte azımsanmayacak bir büyüklüğe sahip olduğu yönündedir. Kar<br />

amacı olmayan özel hizmet kuruluşlarının özel tüketim harcamaları içerisindeki<br />

payı % 2,4648’dir. Kar amacı olmayan özel hizmet kuruluşlarının özel tüketim<br />

harcamaları içerisindeki payı da bu kuruluşların GSMH içerisindeki payı gibi<br />

yüksektir.<br />

Bununla birlikte derneklere ait verilerin, derneklerin iktisadi işletmelerini<br />

kapsamadığını belirtmemiz gerekir. Ayrıca iktisadi işletmelerin ekonomideki<br />

payını belirlemek için kullanabileceğimiz bir istatistik de bulunmamaktadır.<br />

Derneklerin İktisadi işletmelerinin GSMH içerisindeki payına, Türkiye İstatistik<br />

Kurumu tarafından iktisadi işletmelerin faaliyette bulundukları sektörlerin<br />

arasında yer verilmiştir. Ancak bu iktisadi işletmelere kar amacı gütmeyen özel<br />

hizmet kuruluşlarının içerisinde yer verilmesi daha doğru olurdu. Çünkü iktisadi<br />

işletmeler, derneklere gelir sağlamak amacıyla ve derneklerin uzantısı olarak<br />

faaliyette bulunmaktadırlar. Bu iktisadi işletmeler çok çeşitli alanlarda ve<br />

büyüklüktedirler. Halı saha işletmesinden restorana, limited şirketten anonim<br />

şirkete kadar değişik faaliyet alanlarında ve büyüklükte işletmeler bulunmaktadır.<br />

Derneklere gelir sağlayan 1251 adet iktisadi işletmenin olduğu göz önüne<br />

alındığında derneklerin GSMH içerisindeki payının daha da fazla olacağı ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Bu aşamada derneklerin ve kar amacı olmayan özel hizmet kuruluşlarının<br />

GSMH içerisindeki paylarını uluslararası verilerle karşılaştırarak objektif bir<br />

değerlendirme yapabiliriz.<br />

Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının ve derneklerin ekonomideki payını<br />

diğer ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarının yani NGO’ların ekonomideki<br />

paylarıyla karşılaştırmamız, karşılaştırma yaptığımız ekonomiler ve ülkemiz için<br />

33


sivil toplumun ne anlam ifade ettiğini ve ülkemiz için gelecekte ne anlam ifade<br />

edebileceğini belirlememize yardımcı olacaktır.<br />

Ancak karşılaştırma yapmaya geçmeden önce önemli bir noktayı<br />

vurgulamamız gerekmektedir. Uluslararası karşılaştırma yapmaya yönelik olarak<br />

düzenli yapılan bir araştırma bulunmamaktadır. Bu nedenle sivil toplumun ve<br />

derneklerin ekonomideki payının karşılaştırmasını yapacağımız ülke verileri için<br />

“Johns Hopkins” üniversitesi tarafından yapılan “Comparative Nonprofit Sector<br />

Project” araştırmasının sonuçları kullanılacaktır. Bu araştırmanın verileri<br />

genellikle 1995 yılı ve diğer yıllara ait verilerden oluşmaktadır. Her ülke<br />

ekonomisinin büyüklüğünün birbirinden farklı olmasından ve derneklere ait<br />

verilerin 2004, 2005, 2006 yıllarına ait üç yıllık bir dönemi kapsamasından dolayı<br />

miktar olarak bir karşılaştırma yapılmayacaktır. Ancak ekonomi içerisinde temsil<br />

ettikleri payların zaman içinde önemli değişiklikler göstermediği<br />

gözlemlendiğinden dolayı ekonomi içerisindeki paylar bazında karşılaştırma<br />

yapılacaktır.<br />

1995 yılında NGO’ların dünya ekonomisinde ifade ettiği toplam büyüklük<br />

1,3 trilyon dolardır. Bu büyüklüğü ile birçok ekonomiden daha büyük bir değeri<br />

temsil etmektedir. Çeşitli ülkelerin GSMH’leri ise Amerika’da 7,2 ( $ trilyon),<br />

Japonya’da 5,1 ( $ trilyon), Çin 2,8 ( $ trilyon), Almanya 2,2 ( $ trilyon), İngiltere<br />

1,4 ( $ trilyon), Fransa 1,3 ( $ trilyon)’dır. Bu açıdan baktığımızda NGO’lar<br />

dünyanın 7. büyük ekonomisi olma kapasitesine sahiptir.<br />

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ EKONOMİLERDEKİ BÜYÜKLÜKLERİ<br />

<strong>ÜLKE</strong>LER<br />

YEREL<br />

KUR<br />

MİLYON<br />

GSMH<br />

PAYI<br />

%<br />

34<br />

<strong>ÜLKE</strong>LER<br />

YEREL<br />

KUR<br />

MİLYON<br />

GSMH<br />

PAYI<br />

%<br />

ALMANYA 137,547 4.0 % İTALYA(1999) 65,969,548 3.1 %<br />

AMERİKA 547,552 7.5 % JAPONYA 24,344,094 5.0 %<br />

ARJANTİNE 13,250 5.1 % KANADA (2003) 81,655 6.7 %<br />

AVUSTURALYA 26,225 5.4 % KENYA(2000) 18,988 2.5 %<br />

AVUSTURYA 68,962 3.0 % KOLOMBİYA 1,724 2.1 %


BELÇİKA 667,517 8.4 % KORE(1997) 21,993,330 4.8 %<br />

BREZİLYA 11,110 1.5 % MACARİSTAN 154,960 2.8 %<br />

ÇEK<br />

CUMHURİYETİ<br />

22,536 1.7 % MEKSİKA 1,254 0.5 %<br />

DANİMARKA 92,962 6.6 % MISIR(1999) 5,271 2.0 %<br />

FİLİPİNLER(1997) 36,497 1.5 % MOROKKO<br />

35<br />

(1999)<br />

2,715 0.8 %<br />

FİNLANDİYA 22,559 3.9 % NOR<strong>VE</strong>Ç 40,012 3.7 %<br />

FİNLANDİYA 22,559 3.9 % PAKİSTAN<br />

(2000)<br />

10,986 0.3 %<br />

FRANSA 290,080 3.8 % PERU 1,272 2.2 %<br />

GÜNEY AFRİKA<br />

(1998)<br />

9,355 1.3 % POLONYA<br />

(1997)<br />

HİNDİSTAN (2000) 168,037 0.6 % PORTEKİZ<br />

(2002)<br />

6,252 1.3 %<br />

5,418 4.2 %<br />

HOLLANDA 98,184 15.5 % ROMANYA 186,903 0.3 %<br />

İNGİLTERE 47,095 6.8 % ŞİLİ 874,278 1.5 %<br />

İRLANDA 3,315 8.4 % SLOVAKYA<br />

(1996)<br />

İSPANYA 2.818.574 4.0 % TANZANYA<br />

(2000)<br />

8,152 1.4 %<br />

193,107 2.9 %<br />

İSRAİL 33,321 12.7 % UGANDA 129,324 1.4 %<br />

İS<strong>VE</strong>Ç(1992) 58,653 4.1 %<br />

TABLO -10 NGO’ların Ülke Ekonomisindeki Büyüklüğü ve Payı<br />

KAYNAK: Johns Hopkins Comparative Nonprofit Sector Project 52<br />

Tablo-10’da çeşitli ülkelerdeki NGO’ların ülke ekonomilerindeki miktar<br />

olarak büyüklükleri ve payları görülmektedir. Tablodaki verilere göre NGO’ların<br />

GSMH içerisindeki payı Macaristan’da % 2,8, Slovakya da % 1,4, Romanya’da %<br />

52 (http://www.jhu.edu/~cnp/research/country.html)


0,3, Pakistan’da % 0,3, Brezilya’da %1,5, Çek Cumhuriyetinde % 1,7,<br />

Hindistan’da % 0,6, İtalya’da % 3,1 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de ise 1995<br />

yılında STK’ların ekonomideki payı % 0,2 olarak gerçekleşmiştir. Ancak STK’ların<br />

ekonomideki payının karşılaştırması için son yıllardaki köklü değişikliklerin yön<br />

vermesiyle şekillenen 2000’li yılların verilerinin kullanılması daha doğru olacaktır.<br />

STK’ların 2000’li yıllarda ekonomi içerisindeki payı ortalama % 0,8’lik bir değeri<br />

ifade etmektedir. Bu açıdan karşılaştırma yaparsak Türkiye ekonomisinde<br />

STK’ların ifade ettiği değer Hindistan, Romanya ve Pakistan’ın üzerinde<br />

gözükmektedir. Brezilya ve Çek Cumhuriyetlerinin ise yarısı kadar bir payı ifade<br />

etmektedir.<br />

Derneklerin 2006 yılında ülke ekonomisinde GSMH’nin % 0,8246’sını<br />

temsil ettiğini belirtmiştik. Ekonomideki aldıkları paylar açısından diğer ülkelerle<br />

karşılaştırdığımızda Romanya’daki % 0,3, Pakistan’daki % 0,3, Hindistan’daki %<br />

0,6’lık payları temsil eden sivil toplum kuruluşları büyüklüklerini geçmektedir. Bu<br />

da göstermektedir ki ülkemiz açısından dernekler diğer ülke sivil toplum kuruşları<br />

bazında karşılaştırma yapılmasına rağmen ülke GSMH’sinin ciddi bir payını<br />

almaktadır.<br />

2006 yılı için varsayımda bulunarak tespit ettiğimiz kar amacı gütmeyen<br />

kuruluşlar verilerinin uluslararası karşılaştırmasını yaparsak;<br />

2006 yılı için kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşlarının verilerinin<br />

derneklere ait verileri tam olarak yansıtmadığını varsaymak suretiyle, derneklerin<br />

2006 yılındaki GSMH içerisindeki payını kar amacı gütmeyen özel hizmet<br />

kuruluşları kalemine eklediğimizde bulduğumuz büyüklüğün GSMH içerisindeki<br />

payının yaklaşık olarak % 1,6385 olduğunu belirtmiştik. Kar amacı gütmeyen özel<br />

hizmet kuruluşlarının 2006 yılındaki GSMH içerisindeki payı, Slovakya’daki %<br />

1,4, Romanya’daki % 0,3, Pakistan’daki % 0,3, Brezilya’daki %1,5’lik GSMH<br />

içerisindeki pay oranlarını geçmiştir. Gelişmiş ülkelerde NGO’ların payı ise,<br />

İtalya’da % 3,1, Fransa’da %3,8, Almanya’da % 4,0, Japonya’da % 5,0,<br />

İngiltere’de % 6,8, İspanya’da % 4,0, Hollanda’da % 15,5’tir. Gelişmiş ülkelerdeki<br />

NGO’ların ülke ekonomilerindeki payları, ülkemiz içinde geleceğe yönelik olarak<br />

önemli bir potansiyele işaret etmektedir.<br />

36


Derneklerin ülke ekonomisindeki yerinin karşılaştırmasını yapabileceğimiz<br />

bir diğer değişkende istihdam verileridir. Öyleyse derneklerdeki istihdam edilen<br />

kişi sayısı nedir şimdi bu sorunun cevabını araştıralım.<br />

2.1.3 Derneklerin Ekonomideki İstihdam İçerisindeki Payı<br />

Dernekler her ne kadar kar amacı gütmeyen kuruluşlar olsalar da işleyen<br />

bir örgüt olmasından kaynaklanan rutin işlemlerini ve amacına yönelik<br />

faaliyetlerini yerine getirmek için personel istihdam edebilmekte ve ya da gönüllü<br />

kimselerden yararlanmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının ve dolaylı olarak<br />

derneklerin karar birimi olmasından dolayı istihdam içerisindeki payının da<br />

belirlenmesi gerekmektedir.<br />

Derneklerde istihdam edilenlerin Türkiye ekonomisindeki istihdam<br />

içerisindeki payı belirlenirken derneklerde çalışan ücretli tam zamanlı çalışan<br />

personel ile ücretli yarım ve ücretli proje zamanlı çalışan personel sayısı esas<br />

alınacaktır. Derneklerdeki istihdamın bir bölümünü oluşturan gönüllü çalışanlar<br />

milli gelir hesaplamasına dahil olmasa da ekonomi açısından bir katma değer<br />

oluşturmaktadır. Bu nedenle derneklerdeki istihdam incelenirken gönüllü olarak<br />

çalışanlarda ücretli olarak çalışanlar gibi değerlendirmeye tabi tutulacaktır.<br />

ÜCRETLİ Tam Zamanlı Yarım Zamanlı Proje Zamanlı<br />

2004 25.388 1.764 2.128<br />

2005 26.899 1.948 2.350<br />

2006 25.903 1.784 2.209<br />

GÖNÜLLÜ Tam Zamanlı Yarım Zamanlı Proje Zamanlı<br />

2004 8.772 3.582 9.439<br />

2005 9.286 8.609 12.736<br />

2006 8.174 8.205 11.526<br />

TABLO-11 Derneklerde İstihdam<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı (11.09.2007)<br />

37


Tablo -11’de görüldüğü gibi, Derneklerde 2004 yılında ücretli tam zamanlı<br />

olarak 25.388 kişi, ücretli yarım zamanlı ve ücretli proje zamanlı olarak 3.892 kişi<br />

çalışmakta olup, ücretli olarak toplam 29.280 kişi çalışmaktadır. 2004 yılında<br />

gönüllü tam zamanlı olarak 8.772 kişi, gönüllü yarım zamanlı ve gönüllü proje<br />

zamanlı olarak 13.021 kişi çalışmakta olup gönüllü olarak toplam 21.793 kişi<br />

çalışmaktadır. 2004 yılında ücretli olarak çalışan personelle, gönüllü çalışan<br />

personel toplamı 51.073 kişidir.<br />

2005 yılında ücretli tam zamanlı olarak 26.899 kişi, ücretli yarım zamanlı<br />

ve ücretli proje zamanlı olarak 4.298 kişi çalışmakta olup, ücretli olarak toplam<br />

31.197 kişi çalışmaktadır. 2005 yılında gönüllü tam zamanlı olarak 9.286 kişi,<br />

gönüllü yarım zamanlı ve gönüllü proje zamanlı olarak 21.345 kişi çalışmakta<br />

olup gönüllü olarak toplam 30.631 kişi çalışmaktadır. 2005 yılında ücretli olarak<br />

çalışan personelle, gönüllü çalışan personel toplamı 61.828 kişidir.<br />

2006 yılında ücretli tam zamanlı olarak 25.903 kişi, ücretli yarım zamanlı<br />

ve proje zamanlı olarak 3.993 kişi çalışmakta olup, ücretli olarak toplam 29.896<br />

kişi çalışmaktadır. 2006 yılında gönüllü tam zamanlı olarak 8.174 kişi, gönüllü<br />

yarım zamanlı ve gönüllü proje zamanlı olarak 19.731 kişi çalışmakta olup,<br />

gönüllü olarak toplam 27.905 kişi çalışmaktadır. 2006 yılında ücretli olarak<br />

çalışan personelle, gönüllü çalışan personel toplamı 57.801 kişidir.<br />

Yıllar Toplam İşgücü (Bin) İstihdam (Bin) İşsizlik Oranı %<br />

2004(Yıllık) 24,289 21,791 10,3<br />

2005(Yıllık) 24,565 22,046 10,3<br />

2006 (Yıllık) 25,444 22.330 9.08<br />

TABLO-12 Yıllar İtibariyle Türkiye Ekonomisindeki İstihdam Verileri<br />

KAYNAK: TÜİK<br />

Tablo-12’de yer alan 2004, 2005, 2006 yıllarında Türkiye ekonomisindeki<br />

istihdam verileriyle, Tablo-11’de yer alan 2004, 2005, 2006 yıllarında<br />

derneklerdeki istihdam verilerini karşılaştırdığımızda; 2004 yılında derneklerde<br />

38


ücretli tam zamanlı ile ücretli yarım zamanlı ve ücretli proje zamanlı çalışan<br />

personelin (29.280), Türkiye ekonomisindeki istihdam (21.791.000) içerisindeki<br />

payı % 0,13’tür. Gönüllü tam zamanlı ile gönüllü yarım zamanlı ve gönüllü proje<br />

zamanlı çalışan personelin (21.793) Türkiye ekonomisindeki istihdam<br />

(21.791.000) içerisindeki payı % 0,10’dur. Ücretli çalışan personel ile gönüllü<br />

çalışan personelin toplamının (51.073), Türkiye ekonomisindeki istihdam<br />

(21.791.000) içerisindeki payı % 0,23’tür.<br />

2005 yılında derneklerde ücretli tam zamanlı ile ücretli yarım zamanlı ve<br />

ücretli proje zamanlı çalışan personelin (31.197), Türkiye ekonomisindeki<br />

istihdam (22.046.000) içerisindeki payı % 0,14’tür. Gönüllü tam zamanlı ile<br />

gönüllü yarım zamanlı ve gönüllü proje zamanlı çalışan personelin (30.631),<br />

Türkiye ekonomisindeki istihdam (22.046.000) içerisindeki payı % 0,13’tür. Ücretli<br />

çalışan personel ile gönüllü çalışan personelin toplamının (61.828), Türkiye<br />

ekonomisindeki istihdam (22.046.000) içerisindeki payı % 0,28’dir.<br />

2006 yılında derneklerde ücretli tam zamanlı ile ücretli yarım zamanlı ve<br />

ücretli proje zamanlı çalışan personelin (29.896), Türkiye ekonomisindeki<br />

istihdam (22.330.000) içerisindeki payı % 0,13’tür. Gönüllü tam zamanlı ile<br />

gönüllü yarım zamanlı ve gönüllü proje zamanlı çalışan personelin (27.905)<br />

Türkiye ekonomisindeki istihdam (22.330.000) içerisindeki payı % 0,12’dir. Ücretli<br />

çalışan personel ile gönüllü çalışan personelin toplamının (57.801), Türkiye<br />

ekonomisindeki istihdam (22.330.000) içerisindeki payı % 0,25’tir.<br />

Derneklerdeki istihdam verileri yıllar itibariyle karşılaştırıldığında; 2004<br />

yılında derneklerdeki ücretli çalışan personel toplam istihdam içerisinde %<br />

0,13’lük bir pay almıştır. 2005 yılında % 0,14’lük bir pay ile artış göstermiş, 2006<br />

yılında ise % 0,13’lük bir pay ile 2004 yılındaki istihdam düzeyine düşmüştür.<br />

2004 yılındaki ücretli çalışan personeli miktar açısından değerlendirirsek, 2004<br />

yılında ücretli çalışan personel sayısı 29.280 iken, 2005 yılında 31.197 kişiyle<br />

artış göstermiş, 2006 yılında 29.896 kişiyle 2005 yılının altında bir seviyede<br />

ancak 2004 yılına göre artış sergilemiştir.<br />

2004 yılında derneklerdeki gönüllü çalışan personel eğer toplam istihdam<br />

içerisindeki hesaplara dahil edilmiş olsaydı toplam istihdam içerisinde 2004<br />

39


yılında % 0,10’luk bir pay alabilecekti. 2005 yılında % 0,13’lük bir pay ile artış,<br />

2006 yılında ise % 0,12’lük bir pay ile 2005’e göre azalış 2004’e göre ise artış<br />

gösterebileceğini söyleyebilecektik. 2004 yılındaki gönüllü çalışan personel<br />

miktarı açısından değerlendirirsek, 2004 yılında gönüllü çalışan personel sayısı<br />

21.793 iken, 2005 yılında 30.631 kişiyle artış göstermiş, 2006 yılında 27.905<br />

kişiyle 2005 yılının altında bir seviyede ancak 2004 yılına göre bir artış<br />

sergilemiştir.<br />

Derneklerdeki istihdamın, Türkiye ekonomisindeki istihdam içerisindeki<br />

payını, ücretli ve gönüllü çalışan personel toplamı açısından<br />

değerlendirdiğimizde, 2004 yılında toplam istihdam içerisinde % 0,23’lük bir payı,<br />

2005 yılında % 0,28’lik bir pay ile artışı, 2006 yılında ise % 0,25’lik bir pay ile<br />

2005’e göre azalış 2004’e göre ise artış sergilemiştir. Çalışan personel miktarı<br />

açısından bakarsak, 2004 yılında ücretli ve gönüllü çalışan personel sayısı<br />

51.073 iken, 2005 yılında 61.828 kişiyle artış göstermiş, 2006 yılında 57.801<br />

kişiyle 2005 yılının altında bir seviyede ancak 2004 yılına göre bir artış<br />

sergilemiştir.<br />

Bu arada Derneklere ait istihdam verilerinin Derneklerin iktisadi<br />

işletmelerini kapsamadığını belirtmemiz gerekir. Derneklere gelir sağlayan 1251<br />

adet iktisadi işletme olup, derneklerin iktisadi işletmelerinde çalışanların sayısı da<br />

hesaplanıp eklenmesiyle birlikte Derneklerin ekonomideki istihdam içerisindeki<br />

payı daha da artacaktır.<br />

Yukarıdaki verilerden anlaşılacağı gibi derneklerin istihdam açısından<br />

ekonomideki payı ve çalışan kişi sayısı açısından 2005 yılında genel bir artış<br />

göstermekle birlikte diğer iki yılda benzer bir oluşum sergilemiştir. Ayrıca sahip<br />

olduğumuz verilerin belirli yılları kapsamasından dolayı uzun vadeli değişmeler<br />

hakkında değerlendirme yapma imkanı söz konusu olmamaktadır. Yıllar itibariyle<br />

derneklerdeki istihdam edilen kişi sayısı ve istihdam edilenlerin ekonomideki<br />

payına bakıldığında, çalışan sayısının ve istihdam payının ekonomideki istihdam<br />

açısından az olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak bu aşamada Derneklerin,<br />

STK’larda istihdam edilenler içerisindeki yerini belirlersek derneklerdeki<br />

istihdamın sivil toplum için ne anlam ifade ettiğini ortaya koymuş olabiliriz.<br />

40


Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarında istihdam edilenlerinin sayısını<br />

belirlemeye yönelik çalışmalar her yıl yapılmamaktadır. Bu konuda sadece 2002<br />

yılında yapılan genel sanayi ve işyerleri sayımı içerisinde yer alan faaliyet<br />

kollarına göre işyeri sayısı ve ortalama çalışan sayısı istatistiklerinden,<br />

Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları olarak belirttiğimiz kuruluşlarda istihdam<br />

edilenlerin sayısını bulmamız mümkün olmaktadır.<br />

2002 Yılı<br />

41<br />

Kurum ve Kuruluş<br />

Sayısı<br />

İşçi<br />

Sayısı<br />

İş ve işveren kuruluşlarının faaliyetleri 350 993<br />

Meslek kuruluşlarının faaliyetleri 2.051 6.698<br />

Ücretle çalışanların sendika faaliyetleri 783 6.924<br />

Dini kuruluşların faaliyetleri 112 142<br />

Siyasi kuruluşların faaliyetleri 2.342 1.112<br />

Başka yerde sınıflandırılmamış diğer<br />

üye olunan kuruluşların faaliyetleri<br />

8.598 16.398<br />

Yüksek öğretim hizmetleri 17 2.995<br />

Toplam 14.253 35.262<br />

TABLO -13 Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı<br />

KAYNAK: TÜİK 53<br />

Tablo-13’te 2002 yılında sivil toplum kuruluşlarında istihdam edilenlerin<br />

sayısı görülmektedir. Tablo-13’teki verilere göre; 2002 yılında 14.253 sivil toplum<br />

kuruluşunda istihdam edilen kişi sayısı 35.262’dir. 2002 yılında Sivil toplum<br />

kuruluşunda istihdam edilenlerin kuruluşlara göre ayrımı ise şöyledir. 350 iş ve<br />

işveren kuruluşunda istihdam edilen kişi sayısı 993’tür. 2.051 meslek<br />

kuruluşunda istihdam edilen kişi sayısı 6.698’dir. 783 ücretle çalışılan sendika<br />

faaliyetinde istihdam edilen kişi sayısı 6.924’tür. 112 dini kuruluş faaliyetinde<br />

53 (Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı, TÜİK)


istihdam edilen kişi sayısı 142’dir. 2.342 siyasi kuruluş faaliyetinde istihdam<br />

edilen kişi sayısı 1.112’dir. 8.598 başka yerde sınıflandırılmamış diğer üye<br />

olunan kuruluşta (Yapılan araştırmada bu kalemin derneklere ait olduğu<br />

anlaşılmıştır.) istihdam edilen kişi sayısı 16.398’dir. 17 yüksek öğretim hizmeti<br />

kuruluşunda istihdam edilen kişi sayısı 2.995’tir.<br />

2002 yılında yapılan genel sanayi ve işyerleri sayımında derneklerde<br />

çalışan kişi sayısına ilişkin veriler dini kuruluşların faaliyetleri ile başka yerde<br />

sınıflandırılmamış diğer üye olunan kuruluşların faaliyetleri içerisinde yer almıştır.<br />

Dini kuruluşların faaliyetleri ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer üye olunan<br />

kuruluşlara ilişkin istihdam verileri hazırlanan kuruluş sayısı 8.710’dur. Ancak<br />

2002 yılında dernek sayısı yaklaşık olarak 79.056 civarındadır. Dini kuruluşların<br />

faaliyetleri ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer üye olunan kuruluşlar için<br />

hesaplanan istihdam verilerinin derneklerdeki istihdam verilerini tam olarak<br />

yansıtmadığı açıktır. 2004 yılında derneklerde istihdam edilen kişi sayısının<br />

29.280 kişi olduğu düşünülürse 2002 yılı için hesaplanan 16.540 kişi istihdamın<br />

yüzeysel bir düzeyde kaldığı da görülmektedir.<br />

Bu çerçevede 2002 yılında derneklerdeki istihdam verilerini ve STK’lardaki<br />

istihdam verilerini ülke ekonomisindeki istihdam verileri içerisindeki yerini<br />

karşılaştırabiliriz.<br />

YIL 2002<br />

2002 Yılı İstihdam 21.354.000<br />

STK’lardaki İstihdam 35.262<br />

STK’ların İstihdam İçerisindeki Payı % 0.1651<br />

Derneklerdeki İstihdam 16.540<br />

Derneklerdeki İstihdamın, Ekonomideki İstihdam İçerisindeki<br />

Payı %<br />

Derneklerdeki İstihdamın, STK’lardaki İstihdam İçerisindeki<br />

Payı %<br />

TABLO-14 2002 Yılı Ekonomide ve STK’lardaki İstihdam<br />

42<br />

0.0774<br />

46.90


Tablo-14’te 2002 yılında derneklerdeki istihdam verileri ve STK’lardaki<br />

istihdam verilerinin, ülke ekonomisindeki istihdam verileri içerisindeki yerini<br />

görmekteyiz. 2002 yılında Türkiye’de istihdam edilen kişi sayısı 21.354.000<br />

kişidir. 2002 yılında derneklerde istihdam edilen kişi sayısı 16.540 kişiyken,<br />

STK’larda istihdam edilen kişi sayısı 35.262’dir. Derneklerde istihdam edilen kişi<br />

sayı olan 16.540 kişinin ekonomideki istihdam içerisindeki payı % 0,0774’tür.<br />

STK’larda istihdam edilen kişi sayısı olan 35.262 kişinin ekonomideki istihdam<br />

içerisindeki payı % 0,1651’dir. Derneklerde istihdam edilen kişi sayısının,<br />

STK’larda istihdam edilenler içerisindeki payı ise % 46,90’dır.<br />

Ekonomideki istihdam açısından baktığımızda 2002 yılında STK’ların ve<br />

derneklerin ekonomi içerisindeki yerinin az olduğu görülmektedir. Ancak<br />

derneklerdeki istihdam verileri, STK’lardaki istihdam verileri içerisinde son derece<br />

önemli bir paya sahiptir. Bu açıdan baktığımızda dernekler sivil toplum için bir<br />

istihdam kaynağıdır.<br />

STK’lar ve derneklerdeki istihdam verilerini çeşitli ülkelerdeki sivil toplum<br />

kuruluşlarında istihdam edilen kişilerin ekonomi içerisinde aldığı paylarla<br />

karşılaştırırsak ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının ve derneklerin ekonomideki<br />

pay olarak hangi aşamada olduğunu ve hangi aşamalara gelebileceklerine ilişkin<br />

fikir sahibi olabiliriz.<br />

Ancak karşılaştırma yapmaya geçmeden önce önemli bir noktayı<br />

vurgulamamız gerekmektedir. Uluslararası karşılaştırma yapmaya yönelik olarak<br />

düzenli yapılan bir araştırma bulunmamaktadır. Bu nedenle sivil toplumun ve<br />

derneklerin ekonomideki istihdam içerisindeki payının karşılaştırmasını<br />

yapacağımız ülke verileri için “Johns Hopkins” üniversitesi tarafından yapılan<br />

“Comparative Nonprofit Sector Project” araştırmasının sonuçları kullanılacaktır.<br />

Bu araştırmanın verileri genellikle 1995 yılı ve diğer yıllara ait verilerden<br />

oluşmaktadır. Her ülke ekonomisinin büyüklüğünün birbirinden farklı olmasından<br />

ve derneklere ait verilerin 2004, 2005, 2006 yıllarına ait üç yıllık bir dönemi<br />

kapsamasından dolayı sayı olarak bir karşılaştırma yapılmayacaktır. Ancak<br />

istihdam içerisinde temsil ettikleri payların zaman içinde önemli değişiklikler<br />

43


göstermediği gözlemlendiğinden ekonomi içerisindeki paylar bazında<br />

karşılaştırma yapılacaktır.<br />

1995 yılında NGO’ların istihdam açısından dünya ekonomisinde ifade<br />

ettiği büyüklük 39,5 milyon kişidir. Bunların 21,8 milyonu ücretli çalışan 17,7<br />

milyonu ise gönüllü çalışanlardan oluşmaktadır. NGO’larda çalışan sayısı tüm<br />

dünya ekonomideki çalışanların % 4,4’ünü oluşturmaktadır.<br />

<strong>ÜLKE</strong><br />

ÜCRETLİ<br />

ÇALIŞANLARIN<br />

EKONOMİDEKİ<br />

PAYI<br />

GÖNÜLLÜ<br />

ÇALIŞANLARIN<br />

EKONOMİDEKİ<br />

PAYI<br />

44<br />

ÜCRETLİ <strong>VE</strong><br />

GÖNÜLLÜ<br />

ÇALIŞANLARIN<br />

EKONOMİDEKİ<br />

PAYI<br />

NGO’<br />

LARDA<br />

ÇALIŞANLA<br />

RIN SAYISI<br />

ALMANYA 3.5% 2.3% 5.9% 2.418.900<br />

AMERİKA 6.3% 3.5% 9.8% 13.549.100<br />

ARJANTİNE 2.9% 1.9% 4.8% 659.400<br />

AVUSTURALYA 4.4% 1.9% 6.3% 579.700<br />

AVUSTURYA 3.8% 1.1% 4.9% 184.300<br />

BELÇİKA 8.6% 2.3% 10.9% 456.900<br />

BREZİLYA 1.4% 0.2% 1.6% 1.173.800<br />

ÇEK<br />

1.3% 0.7% 2.0% 115.100<br />

CUMHURİYETİ<br />

FİLİPİNLER 0.7% 1.2% 1.9% 517.600<br />

FİNLANDİYA 2.4% 2.8% 5.3% 137.600<br />

FRANSA 3.7% 3.7% 7.6% 1.981.500<br />

GÜNEY<br />

1.8% 1.6% 3.4% 562.400<br />

AFRİKA GÜNEY KORE 1.9% 0.6% 2.4% 535.400<br />

HİNDİSTAN 0.6% 0.8% 1.4% 6.035.000<br />

HOLLANDA 9.2% 5.1% 14.4% 1.051.800<br />

İNGİLTERE 4.8% 3.6% 8.5% 2.536.000<br />

İRLANDA 8.3% 2.1% 10.4% 150.300<br />

İSPANYA 2.8% 1.5% 4.3% 728.800


İSRAİL 6.6% 1.4% 8.0% 176.700<br />

İSVİÇRE 1.7% 5.1% 7.1% 342.900<br />

İTALYA 2.3% 1.5% 3.8% 950.100<br />

JAPONYA 3.2% 1.0% 4.2% 2.835.200<br />

KENYA 1.3% 0.8% 2.1% 287.300<br />

KOLOMBİYA 1.8% 0.6% 2.4% 377.600<br />

MACARİSTAN 0.9% 0.2% 1.1% 54.800<br />

MEKSİKA 0.3% 0.1% 0.4% 141.000<br />

MISIR 2.7% 0.1% 2.8% 629.200<br />

MOROCCO 0.7% 0.8% 1.5% 157.900<br />

NOR<strong>VE</strong>Ç 2.7% 4.4% 7.2% 163.000<br />

PAKİSTAN 0.6% 0.4% 1.0% 442.700<br />

PERU 1.5% 0.9% 2.5% 210.000<br />

POLONYA 0.6% 0.2% 0.8% 154.600<br />

ROMANYA 0.4% 0.4% 0.8% 83.900<br />

SLOVAKYA 0.6% 0.2% 0.8% 23.000<br />

TANZANYA 0.5% 1.5% 2.1% 330.900<br />

UGANDA 0.9% 1.3% 2.3% 228.600<br />

TABLO-15 Uluslararası NGO Karşılaştırması<br />

KAYNAK: Johns Hopkins Comparative Nonprofit Sector Project 54<br />

Tablo-15’de çeşitli ülkelerde NGO’lardaki istihdamın, ülke<br />

ekonomilerindeki istihdam içerisindeki payları görülmektedir. Ülkeler<br />

karşılaştırmasında sivil toplum kuruluşlarında istihdam edilenlerin payı<br />

belirlenirken ücretli ve gönüllü çalışanların toplam sayısı dikkate alınacaktır.<br />

NGO’lardaki ücretli çalışanların ekonomideki payı gelişmiş ülkelerde<br />

şöyledir; Amerika’da % 6,3, İngiltere’de % 4,8, Hollanda’da % 9,2, Almanya’da<br />

% 3,5, Fransa’da % 3,7, Belçika’da % 8,6, Japonya’da % 3,2’dir. NGO’lardaki<br />

ücretli çalışanların gelişmekte olan ülkelerin ekonomisindeki payı ise; Brezilya’da<br />

54 ( Johns Hopkins University, Johns Hopkins Comparative Nonprofit Sector Project)<br />

45


% 1,4, Arjantin’de % 2,9, Güney Kore’de % 1,9, Peru’da % 1,5, Çek<br />

Cumhuriyeti’nde % 1,3, Macaristan’da % 0,9, Hindistan’da % 0,6, Meksika’da %<br />

0,3, Pakistan’da % 0,6, Romanya’da % 0,4, Slovakya’da % 0,6’dır.<br />

NGO’lardaki gönüllü çalışanların ekonomideki payı gelişmiş ülkelerde<br />

şöyledir; Amerika’da % 3,5, İngiltere’de % 3,6, Hollanda’da % 5,1, Almanya’da<br />

% 2,3, Fransa’da % 3,7, Belçika’da % 2,3, Japonya’da % 1,0’dir. NGO’lardaki<br />

gönüllü çalışanların gelişmekte olan ülkelerin ekonomisindeki payı ise;<br />

Brezilya’da % 0,2, Arjantin’de % 1,9, Güney Kore’de % 0,6, Peru’da % 0,9, Çek<br />

Cumhuriyeti’nde % 0,7, Macaristan’da % 0,2, Hindistan’da % 0,8, Meksika’da %<br />

0,1, Pakistan’da % 0,4, Romanya’da % 0,4, Slovakya’da % 0,2’dir.<br />

NGO’lardaki ücretli ve gönüllü çalışanların toplamının ekonomideki payı<br />

gelişmiş ülkelerde şöyledir; Amerika’da % 9,8, İngiltere’de % 8,5, Hollanda’da %<br />

14,4, Almanya’da % 5,9, Fransa’da % 7,6, Belçika’da % 10,9, Japonya’da %<br />

4,2’dir. NGO’lardaki ücretli ve gönüllü çalışanların toplamının ekonomisindeki<br />

payı gelişmekte olan ülkelerde ise; Brezilya’da % 1,6, Arjantin’de % 4,8, Güney<br />

Kore’de % 2,4, Peru’da % 2,5, Çek Cumhuriyeti’nde % 2,0, Macaristan’da % 1,1,<br />

Hindistan’da % 1,4, Meksika’da % 0,4, Pakistan’da % 1,0, Romanya’da % 0,8,<br />

Slovakya’da % 0,8’dir.<br />

Yıllar 2002 2004 2005 2006<br />

Ücretli Çalışanların Payı 0,0774 0,13 0,14 0,13<br />

Ücretli Çalışanların Sayısı 16.540 29.280 31.197 29.896<br />

Gönüllü Çalışanların Payı - 0,10 0,13 0,12<br />

Gönüllü Çalışanların Sayısı - 21.793 30.631 27.905<br />

Ekonomideki Toplam Pay - 0,23 0,28 0,25<br />

Derneklerdeki Toplam Çalışan<br />

Sayısı<br />

16.540 51.073 61.828 57.801<br />

TABLO-16 Ekonomide ve Derneklerdeki İstihdam Sayısı ve Oranı<br />

Tablo-16’dan Türkiye’de 2002 yılında derneklerdeki ücretli çalışanların<br />

ekonomideki payının % 0,0774, 2004 yılında % 0.13, 2005 yılında % 0.14, 2006<br />

yılında % 0.13 olduğu, derneklerde gönüllü çalışanların ekonomideki payının<br />

46


2004 yılında % 0.10, 2005 yılında % 0.13, 2006 yılında % 0.12 olduğu,<br />

derneklerde ücretli ve gönüllü çalışanların toplamının ekonomideki payının 2004<br />

yılında % 0.23, 2005 yılında % 0.28, 2006 yılında % 0.25 olduğu görülmektedir.<br />

Tablo-15 ve Tablo-16’deki verileri karşılaştırdığımızda; Türkiye’de 2002<br />

yılında derneklerde ücretli çalışanların ekonomideki payı % 0,0774, 2004 yılında<br />

% 0.13, 2005 yılında % 0.14, 2006 yılında % 0.13 olduğunu ifade etmiştik. Çeşitli<br />

ülkelerdeki NGO’larda ücretli çalışanların ekonomideki payları ise gelişmiş ülkeler<br />

olan Amerika’da % 6,3, İngiltere’de % 4,8, Hollanda’da % 9,2, Almanya’da %<br />

3,5, Fransa’da % 3,7, Belçika’da % 8,6, Japonya’da % 3,2, gelişmekte olan<br />

ülkeler olan Brezilya’da % 1,4, Arjantin’de % 2,9, Güney Kore’de % 1,9, Peru’da<br />

% 1,5, Çek Cumhuriyeti’nde % 1,3, Macaristan’da % 0,9, Hindistan’da % 0,6,<br />

Meksika’da % 0,3, Pakistan’da % 0,6, Romanya’da % 0,4, Slovakya’da % 0,6<br />

olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de derneklerdeki ücretli çalışanların ülke<br />

ekonomisindeki ortalama % 0.13’lük payı, gelişmekte olan ülkeler olan<br />

Meksika’daki % 0,3, Romanya’daki % 0,4, Slovakya’daki % 0,6’lık paylarla<br />

karşılaştırdığımızda ekonomi için düşük bir payı temsil etmektedir.<br />

Türkiye’de derneklerde gönüllü çalışanların ekonomideki payı 2004 yılında<br />

% 0.10, 2005 yılında % 0.13, 2006 yılında % 0.12 olduğunu ifade etmiştik.<br />

NGO’lardaki gönüllü çalışanların ülke ekonomilerindeki payları gelişmiş ülkeler<br />

olan Amerika’da % 3,5, İngiltere’de % 3,6, Hollanda’da % 5,1, Almanya’da %<br />

2,3, Fransa’da % 3,7, Belçika’da % 2,3, Japonya’da % 1,0, gelişmekte olan<br />

ülkeler olan Brezilya’da % 0,2, Arjantin’de % 1,9, Güney Kore’de % 0,6, Peru’da<br />

% 0,9, Çek Cumhuriyeti’nde % 0,7, Macaristan’da % 0,2, Hindistan’da % 0,8,<br />

Meksika’da % 0,1, Pakistan’da % 0,4, Romanya’da % 0,4, Slovakya’da % 0,2<br />

olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de derneklerdeki gönüllü çalışanların ülke<br />

ekonomisindeki % 0,10, % 0,13 ve % 0,12’lik payları, Meksika’daki % 0,1,<br />

Romanya’daki % 0,4, Slovakya’daki % 0,2, Macaristan’daki % 0,2, Brezilyadaki<br />

% 0,2’lik paylarla karşılaştırdığımızda ekonomi için hiçte azımsanmayacak bir<br />

payı temsil etmektedir. Yani derneklerdeki gönüllü çalışanların ekonomiye katkısı<br />

(GSMH içerisindeki payı) hesaplanmamasına rağmen diğer ülkelerin<br />

seviyesindedir.<br />

47


Türkiye’de ücretli ve gönüllü çalışanların ekonomideki payı 2004 yılında %<br />

0.23, 2005 yılında % 0.28, 2006 yılında % 0.25 olduğunu ifade etmiştik.<br />

NGO’lardaki ücretli ve gönüllü çalışanların toplamının ekonomideki payı gelişmiş<br />

ülkeler olan Amerika’da % 9,8, İngiltere’de % 8,5, Hollanda’da % 14,4,<br />

Almanya’da % 5,9, Fransa’da % 7,6, Belçika’da % 10,9, Japonya’da % 4,2,<br />

gelişmekte olan ülkeler olan Brezilya’da % 1,6, Arjantin’de % 4,8, Güney Kore’de<br />

% 2,4, Peru’da % 2,5, Çek Cumhuriyeti’nde % 2,0, Macaristan’da % 1,1,<br />

Hindistan’da 1,4, Meksika’da % 0,4, Pakistan’da 1,0, Romanya’da % 0,8,<br />

Slovakya’da % 0,8 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de derneklerdeki ücretli ve<br />

gönüllü çalışanların ülke ekonomisindeki % 0.23, % 0.28 ve % 0.25’lik payları,<br />

Slovakya’daki % 0,8, Romanya’daki % 0,8, Meksika’daki % 0,4, Macaristan’daki<br />

% 1,1’lik paylarla karşılaştırdığımızda ekonomi için düşük bir payı temsil<br />

etmektedir.<br />

2002 yılındaki STK’lara ait verileri diğer ülke verileriyle karşılaştırırsak;<br />

2002 yılında STK’larda ücretli istihdam edilen kişi sayısı 35.262’dir. STK’ların<br />

ekonomideki payı ise % 0,1651’dir. 2002 yılı için de STK’ların ekonomideki<br />

payının (% 0,1651) diğer ülkelerdeki ücretli istihdamın altında olduğu<br />

görülmektedir.<br />

Genel olarak derneklerdeki istihdam verilerine baktığımızda ücretli<br />

çalışanların payı ile derneklerdeki toplam istihdam edilenlerin ekonomideki payı<br />

düşüktür. Gönüllü çalışanların ekonomideki payı ise diğer ülke örneklerine yakın<br />

bir büyüklüğü temsil etmektedir. Bununla birlikte gelişmiş ülkelerde NGO’ların<br />

ekonomideki istihdam içindeki payının son derece önemli boyutlarda olması<br />

ülkemiz içinde önemli bir potansiyeli yansıtmaktadır.<br />

Ülkede demokratik ortam geliştikçe, hukuki yapı güçlendikçe, halkın kar<br />

amacı olmayan kuruluşlara güveni ve toplumun refahı arttıkça Derneklerin sayısı,<br />

üyeleri, gelir kaynakları artacak ve doğal olarak sivil toplumla birlikte derneklerde<br />

büyüyecektir. Derneklerin sayı olarak büyümesi ve finansal açıdan güçlenmesi<br />

derneklerin ekonomide daha fazla yer almasına neden olacaktır. Derneklerin ülke<br />

ekonomisindeki yerinin artması ise sonuçta derneklerin ülke ekonomisi için daha<br />

önemli olmasına neden olacaktır.<br />

48


Derneklerin ekonomide kendilerine bir yer bulması doğrudan ve dolaylı<br />

olmak üzere bazı etkilerde bulunmalarına neden olacaktır. Bu etkiler derneklerin<br />

faaliyetlerine, amaçlarına ve ekonomik kararlarına bağlı olarak istikrar politikaları<br />

üzerindeki ortaya çıkardığı etkilerdir. İstikrar politikaları ise tam istihdamın<br />

sağlanması, gelir dağılımının iyileştirilmesi, iktisadi kalkınmanın sağlanması, fiyat<br />

istikrarının sağlanmasıdır. Bundan sonraki bölümde derneklerin ülke<br />

ekonomisindeki önemi, istikrar politikaları bağlamında incelenecektir.<br />

3. BÖLÜM<br />

3.1 <strong>DERNEKLERİN</strong> <strong>ÜLKE</strong> <strong>EKONOMİSİNDEKİ</strong> <strong>ÖNEMİ</strong><br />

Bu bölümde derneklerin çeşitli faaliyetleri sonucu ekonomideki önemini<br />

belirlemek amacıyla istikrar politikaları üzerinde bir etkisinin olup olmadığı<br />

incelecektir.<br />

3.1.1 YOKSULLUK, GELİR DAĞILIMI <strong>VE</strong> <strong>DERNEKLERİN</strong> ETKİSİ<br />

Bu başlıkta istikrar politikalarından birisi olan ve sosyal bakımdan önemli<br />

olan gelir dağılımı ile gelir dağılımındaki adaletsizliğin sonucu olan yoksulluğun<br />

önlenmesinde derneklerin önemi incelenecektir.<br />

Konu; yoksulluk, yoksulluk nedir, Türkiye’de yoksulluk, yoksulluğun<br />

nedenleri, gelir dağılımının tanımlanması, kişisel gelir dağılımında eşitsizliğin<br />

ölçülmesi, kişisel gelir dağılımında adaletsizliğin nedenleri, kişisel gelir<br />

dağılımının önemi, Türkiye’de gelir dağılımı, derneklerin yoksulluk ve gelir<br />

dağılımının düzeltilmesine etkisi başlıkları altında incelenecektir.<br />

3.1.1.1 Yoksulluk<br />

Ülkelerin farklı sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre yoksulluğun<br />

kavramsal mahiyeti ve boyutu da buna göre değişebilmektedir. Ancak, hayatın<br />

idamesini tehdit etmesi bakımından sosyal risklerin başında gelmesinden<br />

dolayıdır ki, yoksulluk bütün toplumların üzerinde durduğu en önemli ortak sosyal<br />

sorunudur.<br />

49


3.1.1.1.1 Yoksulluk Nedir?<br />

Yoksulluk, maddî nitelikteki mahrumiyetler sebebi ile kaynaklara ve üretim<br />

faktörlerine erişememe ve böylece asgari hayat düzeyini sürdürecek gelirden<br />

yoksun bulunulması hâlidir. 55 Sosyal boyutuyla yoksulluk “insan haysiyetine ve<br />

şahsiyetine yaraşır bir hayat düzeyinin altında, maddî yönden tam anlamıyla<br />

veya nispî olarak yetersiz olma durumudur”. 56<br />

Sosyal bilimlerde yoksulluk kavramı, çoğu kez ekonomik (maddî)<br />

boyutuyla ele alınmaktadır. Buna göre yoksulluk, maddî yetersizlik veya<br />

güçsüzlükten başka bir şey değildir. Maddî yoksulluk, yeteri derecede kaynaklara<br />

veya bunların üzerinde tasarruf hakkına ve(ya) gücüne sahip olamamayı ifade<br />

etmektedir. Yoksulluk, mutlak ve göreceli yoksulluk olarak ikiye ayrılmaktadır.<br />

Mutlak Yoksulluk<br />

Mutlak yoksulluk, insan haysiyetine yakışır bir şekilde temel ve zorunlu<br />

ihtiyaçların giderilememesi hâlidir. Yoksulluğun tezahürü açısından en belirgin<br />

fakirlik biçimi, mutlak manada yoksulluğa (açlığa) düşmüş insanların durumudur.<br />

Birinci derecede fakir ve dolayısıyla yardıma muhtaç olarak algılanması gereken<br />

bu fakirler, genelde temel insanî ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, giyinme) kendi<br />

güç ve gayretleriyle karşılayamamaktadır. Açlık sınırı altına düşmemek veya<br />

yeterli düzeyde beslenebilmek için, Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye’de bir<br />

kişinin günde en az dört Dolara (ayda ortalama 120 Dolar) sahip olması<br />

gerekmektedir. 57<br />

Ancak, bazı insanlar, kendilerini ve aile fertlerini besleyecek kadar açlık<br />

sınırı üzerinde gelir sahibi olsalar dahi, zorunlu sosyal giderlerinin yüksek<br />

olmasından dolayı, açlık sınırının altına düşebileceklerini de unutmamak<br />

lazımdır. Dolayısıyla, açlık sınırını, kişinin özel sosyal ve ailevî durumunu dikkate<br />

almadan, toplumun genel refah seviyesinden, tabii çevresel şartlardan, coğrafik<br />

konumdan, kişinin çalışma imkân ve fırsatlarından, kişinin şahsî özellikleri,<br />

55 (Aktan, 2002:1043)<br />

56 (Seyyar, 2002: 131)<br />

57 (Seyyar, 2003: 41)<br />

50


alışkanlıkları ve yaşama tarzından ayrı ve objektif olarak tespit etmenin zorlukları<br />

da ortadadır. 58<br />

Göreceli Yoksulluk<br />

Temel ihtiyaçlarını kısmen karşılamakla birlikte, sosyal-refah yönünden<br />

gelişmiş toplumlarda vazgeçilmesi zor olan ve hayatın kalitesini artıran veya<br />

hayatı kolaylaştıran bazı nesnel ev eşyalarını (buzdolabı, çamaşır makinesi,<br />

televizyon vb.) yeterince temin edemeyen insanlar ve aileler de ikinci derecedeki<br />

yoksullar kategorisine girmektedir. 59<br />

Göreceli yoksullar, gelirden tamamen mahrum olan yoksullar olmaktan<br />

ziyade, gelir yoksulu olan dar gelirli insanlardır. Sürekli olarak bir gelire sahip<br />

olmak ve asgarî hayat standardını yakalamış olmakla birlikte bu kesimin gelir<br />

düzeyi, çoğu kez ortalama refah seviyesinin altında seyrettiği gibi sosyo-kültürel<br />

katılım, eğitim ve mesken kalitesinden de uzaktırlar. Bir başka ifadeyle, mutlak<br />

yoksullar kadar olmasa da bu kesim de yoksulluk kültüründen nasibini<br />

almaktadır. 60<br />

Göreceli yoksulluğun mutlak yoksulluğa dönüşmemesi için, başta sosyal<br />

devlete ve diğer karar alıcılara büyük görevler düşmektedir.<br />

3.1.1.1.2 Türkiye’de Yoksulluk<br />

Yoksulluğun Türkiye’de ki görünümü, son yıllarda yaşanan ekonomik<br />

krizlerin de etkisiyle ülke nüfusunun çok büyük bir kısmını doğrudan etkiler bir hâl<br />

almıştır. Yaşanan krizlerin boyutu, tüm sosyo-ekonomik göstergelerce açık bir<br />

şekilde görüldüğü gibi, gelir dağılımındaki dengesizliği de gittikçe<br />

pekiştirmektedir. Dış ve iç borç yüzünden mevcut sosyal güvenlik sistemi ile<br />

kamusal sosyal yardım mekanizmaları yoksul kesimleri korumakta da yetersiz<br />

kalmaktadır.<br />

58 (Seyyar, 2003: 42)<br />

59 (Seyyar, 2002: 131)<br />

60 (Dumanlı, 1996; 7)<br />

51


Yöntemler Fert Yoksulluk Oranı (%)<br />

2002 2003 2004 2005 2006<br />

Gıda Yoksulluğu (Açlık) 1.35 1.29 1.29 0.87 0.74<br />

Yoksulluk (gıda+gıda dışı) 26.96 28.12 25.60 20.50 17.81<br />

Kişi başı günlük 1 Dolar’ın altı 0.20 0.01 0.02 0.01 0.00<br />

Kişi başı günlük 2.15 Dolar’ın altı 3.04 2.39 2.49 1.55 1.41<br />

Kişi başı günlük 4,3 Dolar’ın altı 30.30 23.75 20.89 16.36 13.33<br />

Harcama esaslı göreceli<br />

yoksulluk<br />

TABLO – 17: Yıllar İtibariyle Yoksulluk Verileri<br />

KAYNAK: TÜİK<br />

14.74 15.51 14.18 16.16 14.50<br />

Tablo – 17’de fert başına yoksulluk verileri, uluslararası kriterler bazında<br />

ve yıllar itibariyle tasnif edilmiştir. Gıda yoksulluğu ya da açlık dediğimiz sınırın<br />

altında yaşayanlarda azalış görülmektedir. 2002 yılında bu oran toplam nüfus<br />

içinde % 1.35 iken, her yıl azalarak 2006’da yüzde 0.74 olmuştur. Gıdanın yanı<br />

sıra, barınmanın dahil olduğu yoksulluk oranı ise ülkemizde çok yüksektir. Ancak<br />

bu oranda 3 yılda % 27'den 18'in altına gelmiştir. Öte yandan (büyük ölçüde<br />

kurun değer kazanmasına bağlı olarak), kişi başına gelir günde 2.15 dolardan az<br />

geliri olanlar yarıya inmiştir. Göreceli yoksulluk oranları ise sürekli dalgalanma<br />

göstermiştir. Ancak göreceli yoksulluk rakamının yüksek olmasından dolayı pek<br />

iç açıcı bir durumu yansıtmadığı açıktır.<br />

3.1.1.1.3 Yoksulluğun Nedenleri<br />

Yoksulluğun bir değil pek çok nedeni bulunmaktadır. Yoksulluğun<br />

nedenlerini belirlemeye yönelik olarak çeşitli yaklaşımlar öne sürülmüştür.<br />

Bunlardan birisi gelir dağılımındaki eşitsizliktir. Bu durumda yoksulluk gelir<br />

dağılımının bozukluğunun sonucu olarak görülmektedir. Eğer vergilendirme ve<br />

refah devletinin yeniden dağıtım mekanizmalarıyla gelir dağılımındaki bozukluk<br />

düzeltilirse yoksulluğun da azalacağı varsayılmaktadır. Böyle bir yaklaşımda<br />

kuşkusuz göreli bir yoksulluk söz konusudur. Bunun ölçüsü olarak genellikle<br />

52


ülkedeki en üstteki % 20’lik gelir diliminde bulunanların GSMH'deki paylarının, en<br />

alt % 20’lik dilimde bulunanların GSMH'deki paylarına oranı kullanılmaktadır. 61<br />

Yoksulluğun nedenlerini oluşturan unsurlardan diğeri ise ülkedeki işsizlik<br />

oranlarıdır. Açık, gizli, yapısal vb. işsizlik kavramlarıyla yoksulluk arasında sıkı bir<br />

ilişkinin varlığı kabul edilmektedir. İşsizliğin yaygınlaşması, gelir dağılımının<br />

bozulması ve yoksulluğun yaygınlaşmasını artıracaktır. Böyle bir bakış açısı<br />

içinde izlenecek makro ekonomik politikalar sonucu istihdamın artırılması<br />

yoksullukla mücadelenin en kestirme yolarından biri olarak görülmektir. 62<br />

Yoksulluğu önlemek için işsizlikle mücadele kapsamında derneklerin işsizliği<br />

önlemeye yönelik etkileri bir sonraki konu başlığı olan istihdam, işsizlik ve<br />

derneklerin etkisi başlığı altında inceleneceği için burada yer verilmeyecektir.<br />

Yoksulluğu oluşturan bir unsurunda gelir dağılımında adaletsizlik olduğunu<br />

belirttikten sonra gelir dağılımında adalet sağlanması için dernekler tarafından<br />

yapılanları belirleyerek, derneklerin yoksulluğu önlemeye yönelik olarak ne gibi<br />

etkilerde bulunduklarını belirleyebiliriz.<br />

Ancak derneklerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerine geçmeden önce gelir<br />

dağılımının ne olduğu incelenecektir.<br />

3.1.1.2 Gelir Dağılımı<br />

3.1.1.2.1 Gelir Dağılımının Tanımlanması<br />

Gelir dağılımı iktisadi bir kavram olarak milli gelirin dağılımı anlamında<br />

kullanılır. Bu sebeple milli gelir bakımından daha dar, aile, köy veya çeşitli<br />

sektörlerde yaratılan gelirlerin dağılımı konu dışındadır.<br />

Dağılımı incelenecek gelirin milli gelir olduğunu belirterek konunun<br />

sınırlarını bir anlamda çizmiş olmakla beraber, milli gelirin kimler, neler veya<br />

nereler arasında dağılımının ele alınacağını da ortaya koymak lâzımdır. Bu<br />

bakımdan, iktisaden önem taşıyan çeşitli gelir dağılımı kavramlarını açıklamak ve<br />

bu kavramlardan hangisinin tetkik edileceğini bilmek gerekir.<br />

61 (Aktan, Coşkun Can, Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri,2002)<br />

62 (TEKELİ, İlhan, Kent Yoksulluğu Ve Modernite'nin Bu Soruna Yaklaşım Seçenekleri Üzerine,<br />

www.planlama.org)<br />

53


a) Coğrafi gelir dağılımı: Milli gelir hiçbir ülkede, çeşitli bölgelere eşit<br />

olarak dağılmamıştır. Milli gelirin coğrafi dağılımı, bir ülkenin farklı bölgelerinde<br />

yaşayan insanların milli gelirden ne oranda pay aldıklarını gösterir. Bu gelir<br />

dağılımı bir ülkenin gelişmiş ve az gelişmiş bölgeleri arasındaki farkları bulmada<br />

kullanılabilir. Genellikle iktisaden kalkınmış ekonomilerde bölgeler arasındaki<br />

gelir dağılımı dengesizlikleri az; az gelişmiş ekonomilerde ise fazladır.<br />

b) Sektörlere göre gelir dağılımı: Çeşitli üretim sektörlerinin sosyal<br />

hâsılaya hangi oranda katıldığını araştırmak istiyorsak, bu gelir dağılımı kavramı<br />

önem kazanır. Başka bir deyimle, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin milli<br />

gelirden aldıkları paylar, bunların uzun devredeki seyirleri, devletin hangi<br />

sektörler aleyhine, hangi sektörler lehine milli gelirin dağılımını etkilediğini,<br />

sektörlere göre gelir dağılımını kullanarak inceleyebiliriz.<br />

Sektör kavramını üretim araçlarının mülkiyeti ile ilgili kabul edersek<br />

sektörlere göre gelir dağılımını, milli gelirin kamu sektörü ile özel sektör<br />

arasındaki dağılımını temsil eden bir kavram olur. Bu anlamda, sektörlere göre<br />

gelir dağılımı, devletin ekonomiye müdahale derecesini, hatta ekonomik sistemin<br />

karakterini gösterir. İktisaden kalkınmış ekonomilerde tarım sektörünün milli<br />

gelirdeki payı az, az gelişmiş ekonomilerde tarım sektörünün milli gelirdeki<br />

hissesi fazladır. İktisadi kalkınma tarihinde tarım sektöründen sonra sanayi<br />

sektörü ve sanayi sektöründen sonra da hizmetler sektörü gelişmiştir. Bugün az<br />

gelişmiş ekonomilerde tarım sektöründen hizmet sektörüne sıçramak gibi bir<br />

olayla karşılaşılmaktadır.<br />

c) Fonksiyonel gelir dağılımı: Fonksiyonel gelir dağılımı, çeşitli üretim<br />

faktörlerinin milli gelirden aldıkları payları inceleyen bir gelir dağılımı kavramıdır.<br />

Milli gelirin içinde ücret, faiz, rant ve kârın paylarını saptarsak, milli gelirin<br />

fonksiyonel dağılımını elde etmiş oluruz.<br />

Üretim faktörlerinin dörde ayrılmasına dayanan bu sınıflandırma yerine,<br />

sadece emek ve mülk gelirlerini birbirinden ayıran ikili bir sınıflandırma da kabul<br />

edilebilir. O zaman ücretler ve diğer gelir sahiplerinin gelirleri içinde kendi<br />

54


emeklerinin karşılığı olan miktarlar emek gelirlerini; emeğin herhangi bir iştirakini<br />

içermeyen faiz, rant ve kâr, mülk gelirlerini meydana getirir.<br />

Milli gelirin çeşitli sosyal sınıflar arasında nasıl dağıldığını araştırmak<br />

istiyorsak, iktisat ilminde kullanılan gelir dağılımı kavramları içinde bu amaca en<br />

uygun olan, fonksiyonel gelir dağılımıdır. Buna rağmen, kabul etmek gerekir ki,<br />

fonksiyonel gelir dağılımı ile çeşitli sosyal tabakaların milli gelirden aldıkları<br />

payları ancak kaba hatları ile gösterebiliriz. Çünkü sosyal tabakalaşma<br />

fonksiyonel dağılımın dörtlü sınıflandırmasının kapsamına giremeyecek kadar<br />

karmaşıktır. Zira bu sınıflandırmaya göre küçük çiftçi ile büyük çiftçi, küçük<br />

tüccarla büyük tüccar, memurla, sanayi ve tarım işçileri arasında fark yoktur.<br />

Kaldı ki, sosyolojik bakımdan sosyal gruplar, sadece elde edilen gelirin<br />

kaynağına göre tanımlanmaz. Nitekim büyük bir şirketin direktörü emek gelirli<br />

olduğu için fonksiyonel dağılıma göre ücretli sınıftan olması gerektiği halde,<br />

sosyolojik bakımdan işçi sınıfından sayılmaz.<br />

d) Kişisel gelir dağılımı: Kişisel gelir dağılımı gelirin nasıl, nerede, ne<br />

yaparak elde edildiğini değil, sadece bireylerin veya tüketici birimlerinin belirli bir<br />

süre boyunca elde ettikleri gelir miktarlarını göz önünde tutar. Onun için,<br />

bireylerarası gelir eşitsizlikleri araştırılmak isteniyorsa, kişisel gelir dağılımı<br />

kavramına başvurulur.<br />

Ücretler milli gelirin % şu kadarını, faiz, rant ve kârlar % bu kadarını<br />

meydana getiriyor dediğimizde fonksiyonel gelir dağılımı bahis konusudur.<br />

Toplumda ne kadar ücretli, ne kadar rantçı bulunduğunu da bu dağılım biçimi<br />

belirtmez; ayrıca, bir ailenin yıllık gelirinde hem ücret, hem rant, hem faiz, hem de<br />

kâr bir arada bulunabileceği için fonksiyonel gelir dağılımı bireylerarası gelir<br />

farklarını göstermez. Buna karşın, Türkiye'de yaşayan fertlerin şu kadarı, şu<br />

miktarda gelir elde ediyorlar veya bu kadarı milli gelirin % şu kadarını ele<br />

geçiriyorlar dersek, bu dağılım şekli kişisel gelir dağılımıdır. Bu gelir dağılımı<br />

sayesinde tüketici gruplar arasındaki dengesizlikleri saptamak mümkündür.<br />

Bütün bu gelir dağılımı çeşitleri ayrı ayrı yönlerden önem taşır. Memleketin<br />

az gelişmiş bölgeleri bizi özel olarak ilgilendiriyorsa coğrafi, farklı sektörlerin milli<br />

gelir içindeki yerini ve gelişmesini inceleyeceksek sektörlerarası, sosyal grupların<br />

55


payları hakkında bir fikir edinmek istiyorsak fonksiyonel, milli gelirin dağılımındaki<br />

eşitlik veya eşitsizlik derecesi ile ilgili isek kişisel gelir dağılımları önem kazanır.<br />

Bu bölümde incelenecek dağılım şekli kişisel gelir dağılımıdır. Bu sebeple<br />

bundan sonra kullanacağımız gelir dağılımı kavramından kişisel gelir dağılımını<br />

kastedilecektir.<br />

3.1.1.2.2 Kişisel Gelir Dağılımında Eşitsizliğin Ölçülmesi<br />

Bir toplumda kişisel gelir dağılımında eşitsizliğin derecesinin<br />

saptanmasında başvurulan en popüler yöntem, Lorenz eğrileri yöntemi ve bu<br />

yöntem yardımıyla hesaplanan Gini Katsayısı’dır.<br />

Diyagram şeklinde oluşturulan Lorenz eğrisinin dikey ekseninde toplam<br />

gelirin, yatay ekseninde ülke nüfusunun kümülatif yüzdeleri yer alır. Nüfusun %<br />

kaçının, gelirin % kaçını aldığını belirler. Diyagramın iki köşesini birleştiren bir<br />

doğru bulunmaktadır ve bu doğruya eş bölüşüm doğrusu denilmektedir. Bu doğru<br />

bir ülkedeki kişisel gelirlerin mutlak bir eşitlikte dağılması durumunu ifade eder.<br />

Mutlak eşitlik doğrusu ile fiili durumu gösteren gelir dağılımı doğrusu arasındaki<br />

fark ülkedeki gelir dağılımı düzeyini gösterir. Fark arttıkça gelir dağılımı<br />

adaletsizliği artar, fark azaldıkça azalır. Mutlak eşitlik doğrusu ile fiili durumu<br />

gösteren gelir dağılımı doğrusu arasındaki fark ile mutlak eşitlik doğrusunun<br />

diyagramdaki köşeleri kesmesi sonucu oluşan üçgenin alanı kullanılarak gini<br />

katsayısı bulunmaktadır. Gini katsayısı gelir dağılımındaki eşitsizliği bir oranla<br />

göstererek eşitsizliğin derecesini ölçmeye yardımcı olur. Gini katsayısı sıfır ile bir<br />

arasında değişmekte olup, bire yaklaştıkça adaletsizliğin arttığını, sıfıra<br />

yaklaştıkça adaletsizliğin azaldığını göstermektedir.<br />

3.1.1.2.3 Kişisel Gelir Dağılımında Adaletsizliğin Nedenleri<br />

Kişisel gelirin eşit olarak dağıldığı hiç bir ülke düşünülemez. Her<br />

ekonomide farklı yoğunlukta olmakla birlikte, kişisel gelir dağılımında adaletsizlik<br />

vardır. Kişisel gelir dağılımındaki adaletsizliğin nedenleri olarak ücret farkları,<br />

piyasanın rekabet yapısı, toprak mülkiyetinin dağılımında adaletsizlikler,<br />

bölgelerarası gelişmişlik farkları, servet düzeyi gösterilebilir.<br />

56


3.1.1.2.4 Kişisel Gelir Dağılımının Önemi<br />

Kişisel gelir dağılımları arasında çok büyük farklar bulunmaması çeşitli<br />

yönlerden arzulanmaktadır.<br />

Kişisel gelir dağılımında adalet sosyal barışı sağlar: Tüketici birimleri<br />

arasındaki gelir dağılımı ne derece âdil olur veya büyük eşitsizlikler göstermezse,<br />

o derece kişiler arasındaki büyük refah farkları ortadan kalkar ve toplumsal refah<br />

artar. Üstelik âdil gelir dağılımının ekonomik güç birikimlerini önlemek, rantiye<br />

sınıfının büyümesine imkân vermemek gibi, sosyal bakımdan faydalı yönleri<br />

vardır. İşte bu sebeple, âdil gelir dağılımı tüketici birimler arasında refah,<br />

ekonomik ve politik güç dengesi kurduğu ve çalışmadan yaşayan bir sosyal<br />

tabakanın oluşmasına meydan vermediği için sosyal barışı sağlayıcıdır.<br />

Kişisel gelir dağılımında adalet toplumsal refahı artırır: Kişisel gelir<br />

dağılımının âdil olması büyük gelirli sosyal tabakalardan az gelirli sosyal<br />

tabakalar lehine yapılacak gelir transferi ile mümkün olur. Marjinal fayda teorisine<br />

göre bir kişinin geliri ne derece artarsa o kişinin gelirinin son birimine atfettiği<br />

değer o derece azalır. Bu sebeple, yüksek gelirli sosyal tabakalardan az gelirli<br />

sosyal tabakalar lehine yapılan gelir transferleri toplumsal fayda ve refahı artırıcı<br />

yönde etkide bulunur. Çünkü yukarıdaki şekilde yapılan her transferin sosyal<br />

maliyeti düşük, buna mukabil, meydana getirdiği sosyal fayda yüksektir.<br />

Kişisel gelir dağılımında adalet fırsat eşitliğini artırır: Tüketici birimler<br />

arasında gelir dağılımının âdil olması fırsat eşitliğini de gerçekleştirir. Bu sayede,<br />

sosyal alanda en önemli amaçlardan birine ulaşılmış, herkese başlangıçta eşit<br />

şans sağlanmış olur. Fırsat eşitliğinin önemi, yeteneklerle ilgili olmayan<br />

başlangıçtaki eşitsizliklerin olumsuz etkilerini bertaraf etmesidir.<br />

Kişisel gelir dağılımında adalet ekonomik istikrarı sağlar: Tüketici birimler<br />

arasında âdil gelir dağılımı, kalkınmış ekonomilerde zaman zaman karşılanan ve<br />

tasarruf-yatırım dengesini tasarruf lehine bozan ve ekonomiyi istikrardan<br />

uzaklaştıran durumların meydana gelmesine imkân vermez. Adil gelir dağılımı<br />

sonunda, harcama gelirin bir fonksiyonu olduğundan ekonomide efektif talep<br />

düzeyi yükselir ve efektif talep düzeyinin düşüklüğünden doğan buhranlardan<br />

57


kurtulunur. Bu sebeple, âdil gelir dağılımının ekonomide fiyat istikrarını koruma<br />

tam çalışmayı gerçekleştirme gibi önemli bir fonksiyonu vardır.<br />

Sosyal açıdan arzulanan gelir dağılımında eşitsizliği azaltıcı politika,<br />

ekonomik gelişme açısından aynı hararetle desteklenmez. Zira ülkedeki gelir<br />

dağılımında eşitsizliği azaltıcı politika sonucunda, tasarruf oranı yüksek olan<br />

zenginlerden, tasarruf oranı düşük olan fakirlere yapılan transferler sonucunda,<br />

ülkedeki, toplam tasarruf düşer. Tasarrufların düşmesi, yatırımların azalmasına,<br />

yatırımların azalması ise hem milli gelir artış hızının düşmesine, hem de<br />

istihdamın azalmasına neden olur.<br />

3.1.1.2.5 Türkiye’de Gelir Dağılımı<br />

Kişisel gelir dağılımın Lorenz eğrisi ve bu eğriden elde edilen Gini<br />

katsayısı ile belirlendiğini daha önce belirtmiştik. Gini katsayısı en zengin kesimle<br />

en yoksul kesimin karşılaştırılmasıdır.<br />

Gini katsayısı, en zengin kesimin milli gelirden aldığı pay büyürse ya da en<br />

yoksul kesimin aldığı pay küçülürse, rakamsal olarak büyür. Bu da olumsuzluk<br />

ifade eder. Eğer bu sayı sıfır ise, iki kesimin aldığı paylar eşit olduğundan<br />

adaletsizlik kalkmış olur.<br />

Yıllar itibariyle gelir dağılımı<br />

I. % 20 II. % 20 III. % 20 IV. % 20 V. % 20<br />

1994 4.9 8.6 12.6 19.0 54.9<br />

2002 5.3 9.8 14.0 20.8 50.0<br />

2003 6.0 10.3 14.5 20.9 48.3<br />

2004 6.0 10.7 15.2 21.9 46.2<br />

2005 6.1 11.1 15.8 22.6 44.4<br />

TABLO- 18 Yıllar İtibariyle Gelir Dağılımı<br />

KAYNAK: TÜİK<br />

Tablo- 18’deki yıllar itibariyle gelir dağılımı istatistiklerine göre; 1994<br />

krizine göre en alttaki yüzde 20'lik dilimin aldığı gelir payı 2000'li yıllara<br />

58


gelindiğinde değişmiş ve % 5'in üzerine çıkmıştır. En zengin % 20'lik dilim de<br />

daha az gelir almaya başlamıştır.<br />

2000 krizinden bu yana en zengin kesim milli gelirden daha az pay alırken,<br />

en alt kesim daha fazla pay almıştır. En alt kesimin bir üstü ile en zengin kesimin<br />

bir altı (ikinci yüzde 20'ler) karşılaştırılırsa, aynı gelişme burada da gözlenir. Bu<br />

da bize son on yıldır gelir dağılımında istikrarlı bir olumlu gelişmenin olduğunu<br />

göstermektedir.<br />

Buraya kadar üzerinde etkisini tespit etmeye çalıştığımız değişkenin ne<br />

olduğunu ve mevcut durumun tespitini yapmaya çalıştık. Artık derneklerin gelir<br />

dağılımını düzeltmeye yönelik faaliyetlerini ve dolaylı olarak yoksulluğun<br />

azaltılmasına olan etkisini belirleyebiliriz.<br />

Etkisi<br />

3.1.1.3 Derneklerin Yoksulluk ve Gelir Dağılımının Düzeltilmesine<br />

Dernekler çok çeşitli alanlarda faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu<br />

faaliyetleri sonucu ekonomik anlamda bazı etkilerde ortaya çıkmaktadır.<br />

Derneklerin bazı faaliyetleri sonucu ekonomik alandaki etkilerinden biriside gelir<br />

dağılımının düzeltilmesine yönelik olanıdır. Bu çerçevede gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik olarak kabul edebileceğimiz harcamalar şunlardır. Hayır<br />

işleri ve gönüllü faaliyetlere yönelik harcamalar, eğitim ve araştırmaya yönelik<br />

harcamalar, sağlık harcamaları, sosyal hizmetler harcamalarıdır. Dernekler<br />

tarafından gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik olarak yapılan harcamaların<br />

gelişimi yıllar itibariyle şöyledir.<br />

Dernekler Tarafından 2004 Yılında Gelir Dağılımının Düzeltilmesine Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

2004 11265 Hayır İşleri ve Gönüllü Faaliyetler 223,040,929,705.91<br />

2004 11431 Eğitim ve Araştırma 270,742,717,811.35<br />

2004 9486 Sağlık 167,932,300,383.36<br />

2004 11017 Sosyal Hizmetler 277,039,829,317.70<br />

Toplam 938,755,777,218.32<br />

TABLO- 19 2004 Yılında Dernekler Tarafından Gelir Dağılımının<br />

Düzeltilmesine Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

59


Tablo- 19’da dernekler tarafından 2004 yılında gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik yapılan harcamaların ayrıntıları görülmektedir. Ancak 2004<br />

yılı için veri bulunan dernek sayısı az olduğu için geneli yansıtmayacağından<br />

dolayı bu yıla ait verilerin dikkate alınması doğru olmayacaktır. Bu nedenle<br />

değerlendirme dışında bırakılmıştır.<br />

Dernekler Tarafından 2005 Yılında Gelir Dağılımının Düzeltilmesine Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

2005 59874 Hayır İşleri ve Gönüllü Faaliyetler 104,579,904.26<br />

2005 59807 Eğitim ve Araştırma 1,444,487,176.14<br />

2005 59768 Sağlık 809,771,871.13<br />

2005 59849 Sosyal Hizmetler 2,033,373,002.55<br />

Toplam 4,392,211,954.08<br />

TABLO- 20 2005 Yılında Dernekler Tarafından Gelir Dağılımının<br />

Düzeltilmesine Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

Tablo- 20’de dernekler tarafından 2005 yılında gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik yapılan harcamaların ayrıntıları görülmektedir. Ancak 2005<br />

yılında da YTL uygulamasına yeni geçilmesinden dolayı verilerin TL ve YTL<br />

şeklinde karışık olarak verilmesinden kaynaklanan sakıncadan dolayı veriler<br />

olduğundan daha büyük gözükmektedir. Bu nedenle 2005 yılı verileri de gelir<br />

dağılımının düzeltilmesine yönelik harcamaların belirlenmesinde dikkate<br />

alınmayacaktır.<br />

Dernekler Tarafından 2006 Yılında Gelir Dağılımının Düzeltilmesine Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

2006 61611 Hayır İşleri ve Gönüllü Faaliyetler 171,339,036.11<br />

2006 61611 Eğitim ve Araştırma 102,942,305.09<br />

2006 61611 Sağlık 43,689,565.68<br />

2006 61611 Sosyal Hizmetler 74,124,477.07<br />

Toplam 392,095,383.95<br />

TABLO- 21 2006 Yılında Dernekler Tarafından Gelir Dağılımının<br />

Düzeltilmesine Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

Tablo- 21’de dernekler tarafından 2006 yılında gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik yapılan harcamaların ayrıntıları görülmektedir. 2006<br />

60


yılında 61.611 dernek tarafından gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik olarak,<br />

hayır işleri ve gönüllü faaliyetlere 171,339,036.11 YTL, eğitim ve araştırma<br />

faaliyetlerine 102,942,305.09 YTL, sağlık faaliyetlerine 43,689,565.68 YTL,<br />

sosyal hizmetler faaliyetlerine 74,124,477.07 YTL harcamada bulunulmuştur.<br />

Toplam harcama tutarı ise 392,095,383.95 YTL’dir. 2006 yılında gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik olarak yapılan harcamaların GSMH içerisindeki payı ise %<br />

0.068’dir.<br />

Dernekler tarafından gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik yapılan<br />

harcama tutarı GSMH içerisinde çok küçük bir payı temsil etmektedir. Dernekler<br />

tarafından gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik olarak yapılan harcamaları<br />

ülke içerisinde benzer nitelikli harcamalarla karşılaştırmamız gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik harcamaların ne kadarlık bir kısmının karşıladığını<br />

belirlememize yardımcı olacaktır. Bu çerçevede devletin sosyal yardımlaşma ve<br />

dayanışma vakıfları vasıtasıyla yaptığı harcamaları, derneklerin gelir dağılımının<br />

düzeltilmesine yönelik yaptığı harcamalarla karşılaştırma da kullanabiliriz. Ama<br />

öncelikle sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının niteliğini ve yapısını<br />

belirlememiz gerekmektedir.<br />

Türkiye bir sosyal hukuk devletidir. Sosyal devlet anlayışı nedeniyle<br />

devlet, sosyal bir varlık olan insanların insanca bir yaşam sürdürmelerini<br />

sağlamak için bazı görevler üstlenmiştir. Sosyal devlet anlayışının uzantısı olarak<br />

yüklenilen görevler 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal<br />

Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan Sosyal Yardımlaşma ve<br />

Dayanışmayı Teşvik Fonu vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Fonda toplanan<br />

kaynak, Fon kurulunda alınan kararlar doğrultusunda ve Sosyal Yardımlaşma ve<br />

Dayanışma Genel Müdürlüğü eliyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma<br />

Vakıflarına aktarılmakta ve yardımlar Vakıflar tarafından vatandaşlara<br />

ulaştırılmaktadır.<br />

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kuruluşunu teşkil<br />

eden 3294 Sayılı Kanunun amacı;<br />

Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne<br />

suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek,<br />

61


Sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir<br />

şekilde tevzi edilmesini sağlamak,<br />

Sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.<br />

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından çeşitli yardımlar<br />

yapılmaktadır. Bunlar; Aile yardımları (gıda yardımları, yakacak yardımları,<br />

barınma yardımları), sağlık yardımları (tedavi giderlerine yönelik destekler, şartlı<br />

nakit transferleri sağlık yardımları), eğitim yardımları (eğitim materyali yardımları,<br />

taşımalı eğitim, yüksek öğrenim bursu, özürlülere yapılan eğitim yardımları, şartlı<br />

nakit transferleri eğitim yardımları), özürlü yardımları (özürlü ihtiyaç yardımları,<br />

özürlü öğrencilerin okullarına ücretsiz olarak taşınması), sosyal yardımlaşma ve<br />

dayanışma vakıfları tarafından aşevi işletilmesi, doğal afet, terör, yangın gibi<br />

nedenlerle mağdur olan vatandaşların acil ihtiyaçları için SYDV aracılığıyla<br />

yapılan çeşitli yardımlardan oluşmaktadır.<br />

YILLAR Derneklerin Gelir<br />

Dağ. Yön.<br />

Harcamaları<br />

Derneklerin Gelir<br />

Dağ. Yön.<br />

Harcamaları / SYDTF<br />

62<br />

Sosyal Yardımlaşma<br />

ve Dayanışmayı<br />

Teşvik Fonunu<br />

Yardımları (YTL)<br />

2003 - - 651.990.000<br />

2004 - - 1.347.846.000<br />

2005 - - 1.304.664.099<br />

2006 392,095,384 % 28.21 1.389.547.995<br />

TABLO-22 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu<br />

Yardımları ve Derneklerin Faaliyetleri<br />

KAYNAK: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,<br />

14.01.2008) 63<br />

Tablo- 22’de yıllar itibariyle sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik<br />

fonunu yardımları ve derneklerin gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik<br />

faaliyetleri sonucu gerçekleştirmiş olduğu yardımlar yer almaktadır. 2004 ve 2005<br />

yıllarına ait derneklerin harcamaları yukarıda belirtilen sakıncalardan dolayı<br />

dikkate alınmadığından sadece 2006 yılına ilişkin veriler karşılaştırılacaktır.<br />

63 (http://www.sydgm.gov.tr/sydtf/web/gozlem.aspx?sayfano=93, 14.01.2008)


2004 yılıyla birlikte sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonunu<br />

yardımları büyük bir ivme kazanmıştır. 2006 yılında 1.389.547.995 YTL’ye<br />

ulaşmıştır. 2006 yılında dernekler tarafından gelir dağılımının düzeltilmesine<br />

yönelik olarak 392.095.384 YTL harcama yapılmıştır. Bunun anlamı dernekler<br />

gelir dağılımının düzeltilmesi ve aynı zamanda yoksulluğun azaltılması için kamu<br />

tarafından yapılmasına ihtiyaç duyulan 392.095.384 YTL’lik harcama tutarını<br />

karşılayarak kamusal gereksinimi ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Dernekler<br />

tarafından yapılan gelir dağılımının ve yoksulluğun azaltılmasına yönelik<br />

harcamaların sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonunu yardımlarına<br />

oranı % 28.21’dir. Yani dernekler gelir dağılımının ve yoksulluğun azaltılmasına<br />

yönelik olarak kamunun yanında hiç azımsanmayacak bir işleve sahiptir.<br />

3.1.2. İSTİHDAM, İŞSİZLİK <strong>VE</strong> DERNEKLER<br />

Günümüzde her ülkede kamuoyunu en fazla meşgul eden, hükümetlerin<br />

yıpranmasına hatta iktidardan düşmesine neden olan sorunlardan biriside<br />

işsizliktir. Bu bölümde sivil toplumun bir parçası olan derneklerin ekonomideki<br />

önemi bağlamında istikrar politikalarından birisi olan istihdam ve bu bağlamda<br />

işsizlik üzerindeki etkisi incelenecektir.<br />

Konu istihdam ve istihdamla ilgili kavramlar, işsizlik ve işsizlik türleri, ve<br />

derneklerin istihdam ve işsizliğe etkisi başlıkları altında ele alınacaktır.<br />

3.1.2.1. İstihdam ve İstihdamla İlgili Kavramlar<br />

a ) Geniş ve Dar Anlamda Tam İstihdam Kavramı ve Yüksek İstihdam<br />

Ekonomideki tüm üretim faktörlerinin (emek, toprak, sermaye ve girişim)<br />

üretime koşulması kaynakların etkin kullanılması anlamına gelmektedir. Tüm<br />

üretim faktörlerinin üretimde görev alması ve dolayısıyla hiç birinin atıl<br />

kalmamasına “tam kullanım” ya da “tam istihdam” denilmektedir. Bir ekonomideki<br />

tüm üretim faktörlerinin üretime koşulması, bir başka deyişle, hiç bir faktörün atıl<br />

kalmaması şeklinde tanımlanan tam istihdam olgusuna, dar anlamda tam<br />

istihdam denilmektedir.<br />

Üretim faktörleri içinde emek faktörü, öteki faktörlerden farklı özelliklere<br />

sahiptir. Emek işçiye bağlı olduğundan çalışılmayan günlere ait çalışma<br />

63


gücünün biriktirilerek daha sonra üretime sokulması mümkün olamamaktadır. Bu<br />

nedenle işçi emeğini satamazsa, yani işsiz duruma düşerse, sosyal sorunlar<br />

ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, hükümetler için, tüm kaynakların üretime<br />

koşulması değil de, çalışabilecek yaştaki nüfusun iş bulup çalışması önem arz<br />

etmektedir.<br />

Geniş anlamda tam istihdam bir ekonomideki tüm üretim faktörlerinin<br />

üretime koşulmasını, dar anlamda tam istihdam ise, ekonomide çalışmak istek<br />

ve arzusunda olan tüm yetişkin insanların, iş bulup çalışmalarını ifade<br />

etmektedir.<br />

Ancak dar anlamda tam istihdamla geniş anlamda tam istihdam arasında<br />

yakın bir ilişki vardır. Dar anlamda tam istihdam sağlandığında, yani çalışmak<br />

isteyen herkes iş bulduğunda, emek dışındaki üretim faktörleri de büyük ölçüde<br />

üretime katılıyor demektir. Zira üretimde asli üretim faktörü olan emek, öbür<br />

üretim faktörlerinin (toprak ve sermaye) tamamlayıcısıdır. Emek üretime<br />

katılıyorsa, bu ancak öbür üretim faktörlerinin de üretime katılmasıyla mümkün<br />

olacaktır.<br />

Bundan sonra istihdamı dar anlamıyla yani sadece işgücü faktörünün<br />

üretimde görev alması olarak kabul edeceğiz. Ancak bir ekonomide tüm yetişkin<br />

nüfusun iş bulup çalışması, yani tam istihdamın gerçekleşmesi, hiç bir zaman<br />

mümkün değildir. Her ekonomide, daima bir miktar işgücü, iş değişikliği başta<br />

olmak üzere çeşitli nedenlerle (friksiyonel işsizlik) ve talep edilen işgücünün<br />

niteliklerinin değişmesi nedeniyle (yapısal işsizlik) iş bulamamaktadır. Bu işsizlik<br />

türleri sonucu, ekonomide tam istihdamdan değil, ancak yüksek istihdamdan söz<br />

edilebilir. Zira, tam istihdam çalışmak isteyen tüm yetişkinlerin iş bulup<br />

çalışmasını, yani ekonomide hiç işsiz olmamasını ifade etmektedir. Yüksek<br />

istihdam ise, bir ekonomide yapısal ve geçici (friksiyonel) nedenlerle işsiz<br />

olanların dışında tüm işgücünün çalışmasını ifade etmektedir. Ekonomide<br />

daima, yapısal ve geçici nedenlerle işsizlerin bulunmasının normal olduğunu<br />

kabul ettiğimize göre, tam istihdam yerine yüksek istihdam teriminin kullanılması<br />

gerekir. Böylece tam istihdam terimini, yüksek istihdam yerine kullanabiliriz.<br />

64


) Eksik İstihdam<br />

Eksik istihdam, bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin üretimde görev<br />

almaması, bir kısmının atıl kalması halini ifade etmektedir. İstihdamı dar<br />

anlamda aldığımızda ise, eksik istihdam ekonomide çalışmak istediği halde iş<br />

bulamayanların (işsizlerin) olmasıdır. Bu da ekonomide refah kaybının olduğunu,<br />

tüketilecek mal ve hizmet miktarının azaldığını ifade etmektedir. Dolayısıyla,<br />

eksik istihdam halinde, milli gelir olması gereken düzeyin altında<br />

gerçekleşmektedir.<br />

c ) İstihdam ve Milli Gelir<br />

Bir ekonomide erişilen istihdam düzeyi ile milli gelir düzeyi arasında yakın<br />

ilişki vardır. İstihdam düzeyi yükseldikçe, milli gelir de artar. Zira istihdam,<br />

üretimde görev alan işgücü miktarını (ya da tüm üretim faktörleri miktarını) milli<br />

gelir ise, bu istihdam düzeyinde gerçekleştirilen (üretilen) mal ve hizmetlerin safi<br />

miktarlarının parasal değerini göstermektedir. İstihdam yükseldikçe de milli gelir<br />

artmaktadır.<br />

Ancak, istihdam ile milli gelir arasındaki bu ilişki, üretime katılan ilave<br />

işgücünün niteliklerinin aynı ve istihdam arttıkça azalan verimler halinde üretim<br />

yapılmasının söz konusu olmaması varsayımına dayanmaktadır.<br />

3.1.2.2. İşsizlik ve İşsizlik Türleri<br />

3.1.2.2.1 İşsizlik ve İşsizliğin Sakıncaları<br />

Bir ekonomide çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin (16 yaş<br />

ve üstündekiler) olması halinde, söz konusu ekonomide işsizlik var demektir. O<br />

halde çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlere, işsiz denir.<br />

Bir ekonomideki işsiz miktarı ise, söz konusu ekonomide işi olmayan ve<br />

cari ücret düzeyinde çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin<br />

miktarıdır.<br />

İşsizliğin bir ekonomi için maliyeti çok ağırdır. İşsizliğin maliyeti, sosyal ve<br />

ekonomik maliyetlerden oluşmaktadır.<br />

İşsizliğin sosyal sakıncaları; işsizliğin uzun sürdüğü dönemlerde işsizlerin<br />

yaşam standardı düşer. İşe yaramadıkları kompleksine kapılan işsizlerin ailevi<br />

65


ilişkileri bozulur, boşanmalar artar. Diğer yandan toplumda hırsızlık başta olmak<br />

üzere suçluluk oranı ve alkol kullanımı artarken, kumar ve fuhuş yaygınlaşır.<br />

Dahası işsizler çalışma alışkanlıklarını zamanla kaybederler. Yeni bir işe girmek<br />

için gerekli dinamizmi gösteremeyen işsizler, işe girmeleri halinde de adapte<br />

olmakta zorlanırlar. Kriz dönemlerinde işlerini kaybetme riski ve korkusu<br />

nedeniyle çalışanların önemli bir kısmının ruhsal bunalıma girmeleri, işsizliğin<br />

kişiler üzerindeki tahribatlarının boyutlarını en kestirme şekilde yansıtmaktadır.<br />

İşsizliğin ekonomik sakıncaları; işsiz kişinin çalışmadığı sürelerin,<br />

ekonomiye maliyeti söz konusu kişilerin aynı sürelerde çalışma olanağı bulmuş<br />

olmaları halinde gerçekleştirecekleri üretim miktarı kadardır. Bu maliyet eksik<br />

istihdam halinde fiilen gerçekleştirilen milli gelir ile potansiyel milli gelir (tam<br />

istihdam milli geliri) arasındaki farktır. İşsizlik nedeniyle ekonominin uğradığı<br />

üretim kaybına Milli Gelir açığı ya da işsizlikten gelen dara kaybı (işsizliğin ölü<br />

ağırlığı) denilmektedir.<br />

3.1.2.2.2 İşsizlik Türleri<br />

İşsizlik türlerini açıklarken, işsizliğin hangi nedenlerden kaynaklandığı da<br />

ortaya koyulacaktır. İşsizlik nedenleri göz önüne alındığında işsizlik türleri,<br />

friksiyonel işsizlik, yapısal işsizlik, konjonktürel issizlik ve mevsimlik issizlik olmak<br />

üzere dört ana grup altında toplanmaktadır. Diğer yandan friksiyonel işsizlikle<br />

yapısal işsizliğin toplamına doğal işsizlik denilmektedir. İşsizliğin ortaya çıkış<br />

nedenlerine göre yapılan bu işsizlik türleri ayırımında söz konusu olan işsiz<br />

yukarıda işsizlik tanımında da vurgulandığı gibi, “çalışmak istediği halde iş<br />

bulamayan kişi”dir. Ancak friksiyonel, yapısal, konjontürel ve mevsimlik işsizlik<br />

türlerinden herhangi birine girmeyen, buna rağmen ekonomik analizde zaman<br />

zaman söz edilen "gizli işsizlik ve iradi işsizlik" kavramları da bulunmaktadır.<br />

a) Gizli işsizlik ve İradi işsizlik<br />

Bir ekonomide işsizlik oranından söz edilirken cari ücret düzeyinden<br />

çalışmak istediği halde iş bulamayan kişilerin toplam işgücü içindeki payına<br />

bakılmaktadır. Bu işsizler, hem açık işsiz hem de gayri iradi işsizdir. Ancak bir de<br />

işi olmasına rağmen üretime katkısı sıfır olan cari ücret düzeyinden iş bulmasına<br />

66


karşın çalışmak istemeyen iradi işsizler vardır. Bu işsizlik türlerine “gizli işsizlik-<br />

açık işsizlik” ve “iradi işsizlik-gayri iradi işsizlik” denilmektedir.<br />

i) Gizli işsizlik ve Açık işsizlik<br />

Daha önce işsizlik tanımı yapılırken, “cari ücret düzeyinde çalışmak<br />

istedikleri halde iş bulamayan kişilerin” işsiz olduğu belirtilmişti. Bu şekilde<br />

ekonomide iş arayan kişilerin olması halinde söz konusu olan işsizliğe açık<br />

işsizlik denir. Bir ülkedeki işsizlik oranı belirlenirken de, o ekonomide iş<br />

arayanların sayısı, yani açık işsizler, esas alınır.<br />

Oysa bazen bir ekonomide hesaplanan işsizlik oranı, gerçek işsizlik<br />

oranının çok altındadır. Geleneksel tarım sektörü, kamu iktisadi teşebbüsleri ve<br />

küçük aile işletmeleri başta olmak üzere bazı alanlarda, gereğinden fazla işgücü<br />

çalışır. Çalışanların bir kısmı, işten alınsa ya da işten ayrılsa, toplam üretimde<br />

hiç bir değişiklik olmaz. İşte, bu şekilde marjinal verimliliği sıfır olan, çalışır<br />

göründüğü halde toplam üretime hiç bir katkısı olmayan işgücüne gizli işsiz<br />

denilmektedir.<br />

Genellikle az gelişmiş ülkelerde görülen gizli işsizlik olgusunun nedeni, bu<br />

ülkelerde yüksek nüfus artış oranına karşın, sermaye birikiminin yeterli olmaması<br />

nedeniyle, istihdam alanlarının sınırlı olmasıdır. Artan nüfusun iş bulma<br />

olanaklarının sınırlılığı, tarımda ve tarım dışındaki küçük aile işletmelerinde,<br />

gereğinden fazla kişinin birikmesine neden olmaktadır. Bazen dört kişinin<br />

çalışacağı bir işletmede yedi, sekiz kişi çalışmaktadır. Kuşkusuz bu sekiz kişinin<br />

sekizi de çalışır gözüktüğünden, kimin gizli işsiz olduğunu belirlemeye olanak<br />

yoktur. Ancak bunların dördü işten ayrıldığında bile, aynı üretimi gerçekleştirmek<br />

mümkün olacaktır.<br />

ii) İradi işsizlik - Gayri iradi işsizlik<br />

İşsizler, cari ücret düzeyinde çalışma olanaklarının olup olmamasına<br />

göre, iradi işsiz ve gayri iradi işsiz şeklinde ikiye ayrılır.<br />

İradi İşsizlik (Gönüllü İşsizlik)<br />

Yetişkin kişilerin cari ücret düzeyinde çalışma olanaklarına sahip<br />

olmalarına karşın, çeşitli nedenlerle çalışmak istemeyip, işsiz duruma düşmeleri<br />

sonucunda söz konusu olan işsizliğe iradi işsizlik denir. İradi işsizliğin nedeni,<br />

67


kişilerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için güvencelerinin olması nedeniyle,<br />

işi ya da iş yerini, ücret düzeyini vb. bahane ederek çalışmak istememeleridir.<br />

Gayri İradi İşsizlik (Gönülsüz İşsizlik)<br />

Bir ekonomide, yetişkin kişilerin bir kısmının, cari ücret düzeyinde ve<br />

mevcut çalışma koşullarında çalışmaya razı olmalarına karşın, iş bulamamaları<br />

halinde söz konusu olan işsizliğe, gayri iradi işsizlik denir. Bu gibi işsiz kişiler, cari<br />

ücret düzeyinin altında çalışmaya razı olmaları halinde iş bulabilirler. Ancak bu<br />

şekilde iş bulduklarında çalışmakta olan kişilerin işlerini ellerinden aldıklarından<br />

dolayı, ekonomideki işsizlik ortadan kalkmaz, sadece işsiz olan kişiler değişir.<br />

b) Nedenlerine göre işsizlik türleri<br />

Bir ekonomide acil çözüm bekleyen işsizlik türü kuşkusuz özellikle açık<br />

işsizliktir. Açık işsizler içinde de cari ücrete razı olmalarına karşın, iş bulamayan<br />

gayri iradi issizliğin, öncelikle önlenmesi gerekir. Şimdi, açık işsizlik türüne dahil<br />

edilebilen ve aynı zamanda gayri iradi işsizlik niteliğinde olan friksiyonel işsizlik,<br />

yapısal işsizlik, konjonktürel işsizlik pek önemli olmamakla birlikte mevsimlik<br />

işsizlikten söz edilecektir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, bir ekonomideki<br />

friksiyonel işsizlik oranı ile yapısal işsizlik oranına, doğal işsizlik oranı<br />

denilmektedir.<br />

aa. Friksiyonel işsizlik (Arızî işsizlik, Arama işsizliği)<br />

İş gücüne yeni katılan ile çeşitli nedenlerle mevcut işlerini terk etmiş olup<br />

yeni bir iş arayanlara, arızî (geçici) yani friksiyonel işsiz denir.<br />

Her ekonomide mutlaka iş değiştirenler olacağından, toplam işgücü talebi,<br />

toplam işgücü arzına eşit olmasına karşın, friksiyonel işsizlik söz konusu<br />

olacaktır.<br />

Friksiyonel işsizlerin bir kısmı, kendilerine önerilen yeni işi, eski işleri ve<br />

daha önce aldıkları ücretleri göz önüne alarak beğenmezler. Bu açıdan,<br />

friksiyonel işsizleri iradi işsizler grubuna dahil etmek mümkündür. Ancak, bu<br />

grup işsizler, kısa bir zaman zarfında kendi yetenek ve deneyimlerine uygun iş<br />

bulabilirler. Bir ülkede İş ve İşçi Bulma Kurumu ne kadar iyi örgütlenmiş ve etkin<br />

çalışıyorsa, o ülkede arızî işsizlik oranı o denli düşecektir. Her şeye rağmen, her<br />

68


ülkede, mutlaka % 2 ila % 4 arasında friksiyonel işsiz olması normal<br />

karşılanmaktadır.<br />

İş değiştiren kişilerin iş aramaları süresince işsiz durumunda olmaları<br />

sonucunda söz konusu olan friksiyonel işsizliğe, aynı zamanda "arama işsizliği"<br />

de denilmektedir.<br />

bb. Yapısal işsizlik<br />

Her ekonomi sürekli bir değişim içindedir. Bir yandan tüketicilerin talep<br />

kalıpları değişirken, öte yandan üretim teknolojisi değişir. Bu şekilde ekonominin<br />

talep ve üretim yapısında ortaya çıkan değişikliklere intibak sürecinin neden<br />

olduğu işsizliğe, yapısal işsizlik denir. Yapısal işsizliğe neden olan bu yapı<br />

değişiklikleri şunlardır.<br />

-Üretim Teknolojisindeki Değişmeler: Her ülkede, gerek tarım sektöründe<br />

gerekse endüstriyel sektörde, ekonomideki sermaye birikimine paralel olarak,<br />

verimi arttırıcı sermaye yoğun teknolojiler geliştirilmekte ve uygulanmaktadır.<br />

Tarımda “mekanizasyon”, tarım dışı sektörlerde “otomasyon” denilen bu<br />

gelişmeler sonucunda, işlerini makinelere kaptıran işçiler, bir süre işsiz<br />

kalmaktadırlar. Bu tür teknolojik gelişmeye tarım sektöründe başta traktör olmak<br />

üzere, tarımsal makinelerin üretimde kullanılmasını, endüstride ise tekstilde<br />

kullanılan el tezgâhlarının yerini, yarı otomatik ve hatta tam otomatik makinelerin<br />

almasını örnek verebiliriz. Endüstride, makineleşmenin ileri düzeye gelmesi<br />

halinde varılan “otomasyon” aşamasında, üretime insan müdahalesi tamamen<br />

ya da kısmen ortadan kalkmaktadır.<br />

Üretim teknolojisinde, emek yoğun teknolojilerden kapital yoğun<br />

teknolojilere geçişle ortaya çıkan yapısal işsizliğe, teknolojik işsizlik de<br />

denilmektedir. “Emek tasarruf edici teknolojik değişme” ile birlikte kullanılan<br />

makinelerin ilk etkisi, işsizliğin artması yönünde olmaktadır. Ancak zaman içinde<br />

hem ekonominin gelişmesi hem de yeni makinelerin bakım, tamir vb. gibi<br />

istihdam yaratıcı etkisiyle, yeni istihdam alanları ortaya çıkarken, işsizlik<br />

azalmaktadır.<br />

-Tüketim Kalıplarında Değişmeler: Her ekonomide zaman içinde modanın<br />

da etkisiyle zevk ve tercihler, kısaca alışkanlıklar değişmektedir. Yeni<br />

69


mamullerin üretilmeye başlanması ve talep edilmesi, özellikle bu yeni malların<br />

rakibi olan bazı malların talebinde azalmaya neden olur. Bu şekilde, giderek<br />

daha az talep edilen, bir başka deyişle demode olan malları üreten sanayiler<br />

zamanla gerilemekte ve hatta ölmektedir. Bu gibi gerileyen sanayi ve<br />

mesleklerde faaliyette bulunanlar da işsiz duruma düşmektedirler ki, bu tür<br />

işsizler de yapısal işsizlik grubu içine dahil edilmektedir.<br />

Tercihlerde değişmelerin bazı malların talebinde azalmaya neden olması<br />

sonucunda oluşan bu işsizlik türünün ortaya çıktığı gerileyen sanayilere, bakır<br />

eşya sanayi, alüminyum mutfak eşyası sanayi, şapka sanayi vb.leri örnek<br />

verilebilir. Değişen talep karşısında gerileyen sektörlerde çalışanlar işsiz duruma<br />

düşerken, bu işsizlerin bir kısmını ve özellikle gençleri yeni işlere adaptasyon<br />

sağlayabilecek şekilde eğitmek mümkün olabilmektedir.<br />

-Asgari Ücret Uygulaması: Günümüzde birçok ülkede işçilerin<br />

çalıştırılabileceği en düşük ücret düzeyi olan asgari ücret kanunlarla<br />

belirlenmektedir. Asgari ücret düzeyinin yüksek olarak belirlenmesi halinde,<br />

becerisi yüksek olan işçiler iş bulurken, deneyimsiz ve fazla beceri<br />

gösteremeyen işçiler, iş bulamazlar. Yüksek asgari ücret politikasının neden<br />

olduğu işsizleri de, yapısal işsizlik türü içine dahil etmek gerekir. Ülkemiz de<br />

dahil birçok ülkede, işsizliğe neden olmaması için, asgari ücretin oldukça düşük<br />

düzeyde tutulmasına yönelik bir politika izlenmektedir.<br />

Friksiyonel işsizlik ile yapısal işsizlik arasındaki ilişkiler;<br />

Yapısal işsizlik ile friksiyonel işsizlik, işçilerin iş değiştirmesi nedeniyle<br />

söz konusu olan geçici işsizlik türü olduklarından, birbirine benzerler. Bir başka<br />

deyişle yapısal işsizlik, uzun dönemli friksiyonel işsizlik niteliği arz etmektedir.<br />

İşsizler yeni işlere ne kadar hızlı intibak ederlerse, yapısal işsizlik friksiyonel<br />

işsizliğe o denli yaklaşır.<br />

Öte yandan friksiyonel işsizlikte, işsiz sayısı ile boş iş sayısı birbirine çok<br />

yakındır. Yapısal işsizlikte ise, işsiz sayısı ile boş iş sayısı birbirine yakın<br />

olmasına karşın, boş iş ile işsizler arasında nitelik ve özellikle mekan yönünden<br />

farklılıklar vardır. İşsizler, çoğu kez başka yerlere göç etmek zorunda kalmaktan<br />

öte (tarımdan tarım dışı ya da duraklayan bölgelerden gelişen bölgelere), bazen<br />

70


de adaptasyon eğitiminden geçerek, yeni işleri yapabilecek beceri kazanmak<br />

durumuyla kaşı karşıya kalmaktadırlar.<br />

cc. Konjonktürel işsizlik<br />

Liberal kapitalist düzeni benimsemiş ülkelerde, ekonomik hayat<br />

konjonktürel (devrevi, çevrimsel) olarak, canlanıp daralmakta, bir başka deyişle<br />

bu ekonomilerde üretim ve dolayısıyla milli gelir zaman içinde dalgalanmaktadır.<br />

Ekonomik canlanmanın olduğu dönemlerde talep artışına paralel olarak,<br />

istihdam ve milli gelir artmaktadır. Belirli bir zaman sonra, üretimin artması<br />

sonucu mal ve hizmet arzı, talebi aşmaya başlayınca, talep yetersizliği nedeniyle<br />

canlılık yerini durgunluğa terk etmeye başlayacaktır. Böylece stoklar artıp, üretim<br />

gerilerken, işgücüne olan talebin azaldığı bu depresyon dönemlerinde, işsizlik<br />

artacaktır. Bir gayri iradi işsizlik türü olan konjonktürel işsizlik, krizin yoğunluğuna<br />

göre, bir kaç yıl sürebilmektedir.<br />

dd. Mevsimlik işsizlik<br />

Bazı sektörlerde belirli mevsimlerde işgücü talebi artarken, yılın kalan<br />

dönemlerinde işgücü talebi çok düşük düzeylere indiğinden, mevsimlik işsizlik<br />

görülür. Örneğin, tarım ve inşaat sektörlerinde çalışanlar, ölü mevsim olarak<br />

nitelenen kış aylarında işsiz kalırlar. Öte yandan kış turizminde çalışanlar yaz<br />

mevsiminde, yaz turizminde çalışanlar da kış mevsiminde işsiz kalırlar.<br />

Mevsimlik işsizlik, gayri iradi işsizlik türü niteliğindedir. Bu sektörlerde<br />

çalışanlar, iş anlaşması yaparken, işlerinin ne zaman sona ereceğini de<br />

bildiklerinden, gerekli tedbirleri alacaklar ya da kendilerini koşullara<br />

hazırlayacaklardır.<br />

Gelişmekte olan ülkelerde, mevsimlik işsizlik önemini korumaktadır.<br />

Nüfusun önemli bir kısmının kırsal kesimde faaliyette bulunduğu bu grup<br />

ülkelerde, üretim teknolojisi geri (emek yoğun) olduğu gibi, seracılık da yeteri<br />

kadar gelişmemiştir. Benzer şekilde, inşaat ve turizm sektörlerinde de mevsimlik<br />

işsizlik olgusu henüz hafiflememiştir. Ne var ki, bu ülkeler geliştikçe, mevsimlik<br />

işsizlik önemini kaybedecektir.<br />

71


3.1.2.3 Derneklerin İstihdam ve İşsizliğe etkisi<br />

Sivil toplumun bir parçası olarak derneklerinde ekonomide karar birimi<br />

olmaları, tüketim ve üretim faaliyetlerinde bulunmaları ve tüzüklerindeki<br />

belirledikleri amaçları gerçekleştirmeleri için işgücüne ihtiyaç duymaktadırlar. Bu<br />

çerçevede ekonomideki işgücü piyasasından işgücü talebinde bulunmaktadır.<br />

Dernekler işgücü istihdam etmeleri dolayısıyla açık ve gayri iradi işsizliği<br />

azaltmaktadır. Derneklerin açık ve gayri iradi işsizliği ne kadar azalttığı aşağıdaki<br />

tabloda görülmektedir.<br />

Yıllar 2002** 2004* 2005* 2006*<br />

Ücretli Çalışanların Payı 0,0774 0,13 0,14 0,13<br />

Ücretli Çalışanların Sayısı 16.540 29.280 31.197 29.896<br />

Gönüllü Çalışanların Payı - 0,10 0,13 0,12<br />

Gönüllü Çalışanların Sayısı - 21.793 30.631 27.905<br />

Ekonomideki Toplam Pay - 0,23 0,28 0,25<br />

Derneklerdeki Toplam Çalışan<br />

Sayısı<br />

72<br />

16.540 51.073 61.828 57.801<br />

TABLO-23 Ekonomide, Derneklerdeki İstihdam Sayısı ve Oranı<br />

KAYNAK: * Dernekler Dairesi Başkanlığı (25.12.2007), ** TÜİK<br />

Tablo-23’teki verilere göre derneklerde 2002 yılında 16.540 kişi, 2004<br />

yılında 29.280 kişi, 2005 yılında 31.197 kişi, 2006 yılında 29.896 kişi<br />

çalışmaktadır. Aynı zamanda derneklerde gönüllü çalışanlarda bulunmaktadır.<br />

Gönüllü çalışanlar GSMH hesaplamalarına ve toplam istihdam verilerine dahil<br />

edilmemesine rağmen bir katma değer oluşturmakta ve gerçekte istihdam<br />

edilecek kişilerin yerini almaktadırlar. Bu nedenle derneklerde gönüllü<br />

çalışanların miktarına da katma değerinden dolayı değinilmesi yararlı olacaktır.<br />

Tablo- 23’teki verilere göre derneklerde 2004 yılında 21.793 kişi, 2005 yılında<br />

30.631 kişi, 2006 yılında 27.905 kişi gönüllü olarak çalışmaktadır. Verilerden<br />

anlaşılacağı gibi derneklerdeki istihdam ekonomideki istihdam açısından önemli<br />

bir pay almamakla birlikte yinede bir kapasite oluşturmaktadırlar.


Diğer taraftan Türkiye’de sektörlerin en büyük sorununu yetişmiş ara<br />

personel açığı oluşturmaktadır. Buna karşılık mesleki eğitim politikalarının<br />

yetersizliği, sektörlerin meseleye yetirince sahip çıkmaması, plansızlık gibi<br />

nedenlerle sıkıntı büyüyerek devam etmektedir. 64 İşte derneklerin ekonomideki<br />

istihdama olan diğer bir etkisi burada ortaya çıkmaktadır. Bu alanda etkide<br />

bulunabilecek 2.945 tane çalışma hayatı ve meslekle ilgili faaliyetlerde bulunan<br />

dernek bulunmaktadır.<br />

Çalışma hayatı ve meslekle ilgili faaliyetlerde bulunan dernekler işsizliği<br />

önlemeye ve sektörlere ara personel sağlamaya yönelik olarak eğitim ve<br />

araştırma harcamalarında bulunmaktadır. Eğitim ve araştırma harcamaları;<br />

öğrencilere yönelik burs ödemeleri, araştırma faaliyeti, mesleki eğitim kursları gibi<br />

harcamaları kapsamaktadır. Bu harcamalardan mesleki eğitim kursları işsizlik<br />

çeşitlerinden yapısal işsizliğe önlemeye yönelik etkide bulunmaktadır. Ancak<br />

mesleki eğitim kursları için yapılan harcama tutarı hakkında kesin bir rakam<br />

bulunmamaktadır. Bu nedenle işsizliği önlemeye yönelik etki eğitim ve araştırma<br />

harcamalarının yıllar itibariyle değişimi incelenerek tespit edilmeye çalışılacaktır.<br />

Derneklerin İşsizliği Azaltmaya Yönelik Harcamaları<br />

2004 11431 Eğitim ve Araştırma 270,742,717,811.35<br />

2005 59807 Eğitim ve Araştırma 1,444,487,176.14<br />

2006 61611 Eğitim ve Araştırma 102,942,305.09<br />

TABLO-24 Derneklerin Eğitim ve Araştırma Harcamaları (25.12.2007)<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı (25.12.2007)<br />

Tablo-24’te derneklerin işsizliği azaltmaya yönelik harcamaların yıllar<br />

itibariyle gelişimi gözükmektedir. 2004 yılında 270,742,717,811.35 TL, 2005<br />

yılında 1,444,487,176.14 YTL, 2006 yılında 102,942,305.09 YTL eğitim ve<br />

araştırma harcaması yapılmıştır. 2004 ve 2005 yıllarına ait tutarlar daha öncede<br />

belirtilen sakıncalardan dolayı dikkate alınmayacaktır. Bu çerçevede derneklerin<br />

64 (ÜNSALAN, Çetin, İstihdamın anahtarı mesleki eğitim)<br />

73


işsizliği önlemek için yaptıkları harcamalar 2006 yılında yaklaşık 102,942,305.09<br />

YTL’dir. Bu alanda derneklerin daha etkin olması gerekmektedir.<br />

Çalışma hayatı ve meslekle ilgili faaliyetlerde bulunan derneklerin mali<br />

kaynak açısından güçlenmeleri işsizliği önlemek için daha çok inisiyatif<br />

almalarına imkan sağlayacaktır. İşsizliği önlemek ve mesleki eğitim politikasının<br />

işlevselliği arttırmak ve desteklemek için Avrupa Birliği (AB) fonlarından Leonardo<br />

da Vinci (Meslek İçi Eğitim) (2000–2006) programı önemli bir işlev üstlenmekte<br />

ve ülkemizdeki birçok kurum ve kuruluşa proje karşılığı fon sağlamaktadır. Bu<br />

kuruluşlar arasında kar amacı gütmeyen birlikler ve derneklerde bulunmaktadır.<br />

Programın amaçları, mesleki eğitim aracılığıyla özellikle gençler olmak<br />

üzere kişilerin yetenek ve becerilerini geliştirmek, yaşam boyu mesleki eğitimin<br />

kalitesini arttırmak ve mesleki eğitim yoluyla rekabet gücünü ve girişimciliği<br />

iyileştirmektir. 65<br />

Bu program çerçevesinde, 2002 yılında Türkiye'ye sağlanan AB mali<br />

yardımları 200 milyon Euro'ya ulaşmıştır. Bu programda projeye verilen destek<br />

pilot proje başına ortalama 400 bin Euro’dur ve toplam proje değerinin yüzde 75’i<br />

desteklenmektedir.<br />

Ülkemizde AB fonları çerçevesinde 2002 ile 2006 yıllarını kapsayan 6.<br />

Çerçeve Programı; sağlık, IT, nano teknoloji, havacılık, gıda, kalkınma, çevre,<br />

toplum bilimi, bilim ve teknoloji etkinlikleri, KOBİ etkinlikleri, uluslararası iş birliği<br />

ve araştırma gibi konuları kapsamaktaydı. Projenin yaklaşık 17,7 milyar Euro<br />

bütçesi vardı. Türkiye bu fon kullanımını elde etmek için 250 milyon Euro ödeme<br />

yaptı. Bu dönem içinde ülke olarak 50 milyon Euro fon kullandık. Şuan bu 6.<br />

Çerçeve Programı kapandı. Önümüzdeki dönemin önemli projelerinden biri, 2007<br />

ile 2013 yıllarını kapsayan 7. Çerçeve Programıdır. Program ile ilgili teklifler Eylül<br />

ayında alınmaya başlıyor. 7. Çerçeve Programı; sağlık, beyin sağlığı, IT, iletişim,<br />

nano teknoloji, enerji, çevre, ulaşım, bilim ve insan, güvenlik, uzay gibi konuları<br />

kapsıyor. Araştırma merkezleri, eğitim merkezleri, federasyonlar, birlikler,<br />

üniversiteler, dernekler, vakıflar, okullar, KOBİ’ler, şirketler ve yerel yönetimler,<br />

bu fon için proje üretebilecektir. 7. Çerçeve Programının yaklaşık 73 Milyar<br />

65 (Avrupa Birliği Projeleri, Mali ve Teknik Yardımlar, www.tsrsb.gov)<br />

74


Euro’nun üzerinde bütçesi mevcuttur. Türkiye bu programa katılabilmek için 1<br />

milyar Euro’ya yakın ödeme yapacaktır. 66 Bu nedenle derneklerin esnek<br />

yapılarının verdiği dinamizmi yukarıda belirtilen alanlarda çok etkin bir şekilde<br />

kullanmaları mümkündür.<br />

3.1.3 ENFLASYON <strong>VE</strong> <strong>DERNEKLERİN</strong> ETKİSİ<br />

Fiyat istikrarının sağlanması yani enflasyonun önlenmesine yönelik<br />

derneklerin etkisinin olup olmadığı bu bölümün konusunu oluşturmaktadır.<br />

Konu, enflasyonun tanımı, fiyatların artış oranına göre enflasyon türleri,<br />

nedenlerine göre enflasyon türleri, gelişmekte olan ülkeler ve yapısal enflasyon,<br />

enflasyonun etkileri ve derneklerin enflasyon üzerindeki etkisi başlıkları altında<br />

ele alınacaktır.<br />

3.1.3.1 Enflasyon<br />

3.1.3.1.1 Enflasyonun Tanımı<br />

Enflasyon, bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin sürekli artması şeklinde<br />

ifade edilmekle birlikte paranın satın alma gücünün düşmesinden başka bir şey<br />

değildir. Kuşkusuz, fiyatlardaki artış, sadece birkaç malda değil, ekonomideki tüm<br />

mallarda ya da en azından ekonomideki malların büyük bir çoğunluğu için söz<br />

konusu olmalıdır. Öte yandan bir ülkede enflasyondan söz edilebilmesi için fiyat<br />

artışlarının sürekli olması gerekir. Enflasyonun ne olduğunu belirledikten sonra<br />

türlerini ifade edebiliriz.<br />

3.1.3.1.2 Fiyatların Artış Oranına Göre Enflasyon Türleri<br />

Bir ülkedeki yıllık fiyat artış oranına göre enflasyon, ılımlı, yüksek ve hiper<br />

olmak üzere üçe ayrılır.<br />

a) Ilımlı Enflasyon<br />

Rahvan enflasyon, sürünen enflasyon ve hatta sinsi enflasyon da denilen<br />

ılımlı enflasyon, fiyat artışlarının oldukça düşük oranlarda olması halinde söz<br />

66 (Önder, Mehmet, Türkiye, AB Hibe Fonlarından Yeterince Yararlanmıyor)<br />

75


konusudur. Gelişmekte olan ülkeler için yıllık % 6’nın, gelişmiş ülkeler için ise<br />

yıllık % 4’ün altındaki fiyat artışlarını ifade eder.<br />

b) Yüksek Enflasyon<br />

“Dörtnala enflasyon” ya da “aşırı enflasyon” da denilen yüksek<br />

enflasyonda, fiyat artışları iki rakamlı ve hatta üç rakamlıdır. Aylık fiyat artışlarının<br />

% 5 ila %10'a ve hatta % 15'e eriştiği enflasyondur. Ülkemizde de 1970'lerden bu<br />

yana % 30 ile % 50 arasındaki değişen yıllık fiyat artışları yaşanmaktadır.<br />

c) Hiperenflasyon<br />

Bu enflasyon türünde fiyat artışları o denli büyük ve süratlidir ki, fiyat<br />

artışları gün aşırı ve hatta aynı gün içinde bile yaşanır. Kişiler, satın aldıkları bir<br />

malı yeniden aynı fiyata satın alma olanağına sahip olamazlar. Yıllık enflasyon<br />

oranının yüzde binlere yaklaştığı hiperenflasyonda, enflasyon oranı yıllık oranlar<br />

yerine aylık oranlar olarak hesaplanır.<br />

3.1.3.1.3 Nedenlerine Göre Enflasyon Türleri<br />

Bir ekonomide ortaya çıkan sürekli fiyat artışları, çeşitli nedenlerden<br />

kaynaklanabilir. Enflasyonla mücadelede başarı sağlamanın koşulu, önce<br />

enflasyonun hangi nedenden kaynaklandığına sağlıklı teşhis koymaktan geçer.<br />

Ortaya çıkışına neden olan etkenler göz önüne alınarak enflasyon, talep<br />

enflasyonu ve arz enflasyonu olarak ikiye ayrılır.<br />

a) Talep Enflasyonu<br />

Talep enflasyonu, cari fiyatlar genel düzeyinde, üretilen mal ve hizmetlerin<br />

toplam talebi karşılayamaması durumunda, fiyatların yükselmesidir.<br />

Talep enflasyonuna neden olan ilk talep şoku, para arzının herhangi bir<br />

nedenle artması sonucu olabilecektir. Bu nedenlerin en önemlileri arasında<br />

devletin açık finansman politikası izlemesi, kredi hacminin genişlemesi, gerek<br />

kişilerin gerek firmaların atıl paralarını dolaşıma arz etmeleri (iddihar çözülmesi),<br />

ödemeler dengesi fazlalığından kaynaklanan gelir artışları, sayılabilir.<br />

b) Arz Enflasyonu<br />

Ücret ve maliyet artışlarının fiyatlar genel düzeyini yükseltmesi ve<br />

deflasyonist açığın kapatılması için para arzının arttırılması yönünde fiyat<br />

76


yükselişlerinin sürdürülmesi ve fiyatların artışının yeniden ücret artışını<br />

kamçılaması sonucu fiyatlar genel düzeyinin tekrar yükselmesine “ücret-fiyat<br />

sarmalı” ya da “enflasyon helezonu (enflasyon spirali)” denilmektedir. Bu<br />

enflasyon spiraline arz enflasyonu kaynaklı enflasyon denir.<br />

Arz enflasyonuna neden olan arz şokları farklı nedenlerden<br />

kaynaklanabilir ki, bu nedenlere bağlı olarak da maliyet enflasyonu, ithal<br />

enflasyon ve fiyat enflasyonundan söz edilebilir.<br />

1) Maliyet enflasyonu (Ücret Enflasyonu);<br />

Bir ekonomide, üretim faktörleri piyasasında rekabetin bozulması sonucu<br />

girdi fiyatlarının yükselmesi, maliyetlerin artmasının ve dolayısıyla toplam arzın<br />

azalmasının (arz şoku) en önemli nedenidir. Sendikaların güçlenmesi sonucunda<br />

işgücünün verimliliğinin üzerinde ücret alınmasının başarılması halinde,<br />

maliyetlerin ve dolayısıyla fiyatlar genel düzeyinin yükselmesiyle ortaya çıkan bu<br />

enflasyona, maliyet enflasyonu ya da ücret enflasyonu denir.<br />

2) İthal enflasyon;<br />

Bazı girdilerin ithal edildiği dışa bağımlı ekonomilerde, ülke parasının<br />

sürekli değer kaybetmesi sonucu ya da başka nedenlerle ithal girdi fiyatlarının<br />

yükselmesi, maliyetlerin artmasına neden olur. Bu şekilde, ekonominin dışarıya<br />

bağlı olması nedeniyle ortaya çıkan fiyat artışlarına, ithal enflasyon adı verilir.<br />

3) Fiyat enflasyonu (Kâr Enflasyonu);<br />

Piyasaya sürülen malların satış fiyatlarının yükselmesinin bir diğer<br />

kaynağı, piyasada rekabetin aksaması sonucu firmalar arasındaki anlaşmalardır.<br />

Açık ya da zımni aralarında anlaşarak, rekabeti ortadan kaldıran firmalar (kartel,<br />

tröst vb. oluşumlar) fiyatlarını yapay olarak yükseltmeyi başarabilirler. Bu şekilde<br />

rekabetin ortadan kalkmasıyla kâr marjlarını arttıran firmaların neden olduğu<br />

enflasyona, fiyat enflasyonu ya da kâr enflasyonu denilmektedir.<br />

3.1.3.1.4 Gelişmekte Olan Ülkeler ve Yapısal Enflasyon<br />

Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon, yapısal bozukluk nedeniyle,<br />

gündemden hiç çıkmamaktadır. Bu nitelikteki ülkelerde henüz tam istihdama<br />

77


erişilmemiş olmasına karşın, yetişmiş işgücü kıtlığı, teknolojik bilgi yetersizliği,<br />

döviz kıtlığına bağlı ithal girdi (hammadde) yetersizliği vb. nedenlerle talep artışı<br />

karşısında üretimi arttırmak güçtür. Öte yandan, bütçe gelirlerinin yetersizliği<br />

nedeniyle, bu grup ülkelerde çoğu kez açık finansman politikasının izlenmesi<br />

kaçınılmaz olmaktadır.<br />

Nüfusunun önemli bir kısmının tarım sektöründe yığılmış olduğu bu<br />

ülkelerde, tarımsal ürünlere uygulanan destekleme fiyatları, politik nedenlerle<br />

yüksek tutulur. Öte yandan yüksek gıda fiyatları, tarım dışı sektörlerde ücret<br />

artışlarını uyarır. Böylece, hem yüksek destekleme fiyatı politikası nedeniyle,<br />

destekleme alımı yapan kuruluşlar aracılığıyla ekonomiye para sürülmesi ve<br />

dolayısıyla para arzındaki artış, hem de gıda fiyatlarının yükselmesi nedeniyle,<br />

işçi ücretlerinin ve sınaî ürün fiyatının artışı, bir yandan talep bir yandan arz<br />

enflasyonlarının birlikte ortaya çıkmasına neden olmaktadır.<br />

Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerde, hızlı kentleşme olgusunun (sahte<br />

kentleşme) yaşanması, toplumun tüketim kalıplarının değişmesi sonucunu<br />

doğurur. Bu şekilde bazı mallara olan talebin artmasına karşın, sanayisi henüz<br />

yeterince gelişmemiş olduğundan, üretimin talebi karşılamakta yetersiz kaldığı bu<br />

grup ülkelerde, fiyatlar yükselir (talep enflasyonu).<br />

Görüldüğü gibi, gelişmekte olan ülkelerin yapısından kaynaklanan<br />

enflasyonist ortam, hem talep hem de arz enflasyonunun ortaya çıkmasına<br />

neden olmaktadır.<br />

3.1.3.1.5 Enflasyonun Etkileri<br />

Eğer bir ekonomide enflasyon tam olarak öngörülemiyorsa, bir başka<br />

deyişle enflasyon oranı daima, sürpriz niteliği arz ediyorsa, böyle durumlarda<br />

enflasyonun maliyeti oldukça ağır olur. Üretici ve tüketici kesimi olumsuz yönde<br />

etkileyen sürpriz enflasyon gelir dağılımını daha adaletsiz hale getirerek sosyal<br />

huzursuzlukların ortaya çıkması yani enflasyon dönemlerinde zengin daha da<br />

zenginleşirken, gelirlerini fiyatlardaki artış oranında arttıramayan kesim, giderek<br />

fakirleşir (satın alma güçleri erozyona uğrar). Zamanla orta sınıf tamamen<br />

ortadan kalkar. Manevi ve ahlâki değerlerin aşınmasına, yolsuzluk, rüşvet ve<br />

suçluluk oranının artmasına neden olur. Hatta aile bağları zayıflar, boşanmalar<br />

78


artar. Bunun yanında aynı zamanda tasarrufların azalmasına, yatırımların hem<br />

düşmesine hem de üretken olmayan alanlara kaymasına neden olur. Diğer<br />

yandan dış ödemeler dengesi bozulurken, üretim faktörlerinin üretim alanları<br />

arasında dağılımında rasyonellikten uzaklaşılır. Sonuç olarak, sürpriz enflasyon<br />

sosyal tahribatlarının yanında istihdam ve milli gelir üzerinde de olumsuz<br />

yansımalara neden olur.<br />

3.1.3.2 Derneklerin Enflasyona Etkileri<br />

İlk tüketici örgütlerine ABD’de rastlanmaktadır. Sayıları ve etkinlikleri<br />

giderek artan bu örgütler, temelde satıcı-tüketici arasındaki dengesizliğin<br />

giderilmesi düşüncesinden kaynaklanır. Günümüzde dağınık yapıdaki tüketici<br />

kitlesinin çok daha önceden örgütlenmesini tamamlamış satıcılar karşısında,<br />

sesini duyurabilmesi, güçlü örgütlenmiş olmasına bağlıdır. Bu örgütlerin etkinliği<br />

de ülkelerin geleneksel yapısı, halkın eğitim ve mali seviyesiyle yakından<br />

ilişkilidir.<br />

Batıda, halk katılımını sağlayan ve mali alt yapısı güçlü tüketici örgütleri,<br />

satıcı üzerinde neredeyse hukuki yaptırımdan daha etkili kamuoyu baskısı<br />

yaratabilmektedir. Oysa ülkemizde tüketicilerce kurulan dernek ve vakıf<br />

şeklindeki örgütler, Batıdaki örnekleriyle kıyaslanamayacak derecede zayıftır.<br />

Dar bir kitleye sıkışmış ulusal tüketici örgütlerinin etkisi, maddi olanaksızlıkların<br />

da baskısıyla çok sınırlı kalmaktadır. 67<br />

Öte yandan tüketici derneklerinin, siyasi otoritenin benimseyeceği sosyo-<br />

ekonomik politikaların tercihinde etkisiz ve işletmeler karşısında itibarsız kalması,<br />

sonuçta; tüketicinin temsil edilme, görüş bildirme hakkının kullanılamamasına yol<br />

açmaktadır. Buna karşılık, günümüzde tüketicinin karar alma mekanizmasına<br />

katılıp temsil edilme hakkını kullanabilmesi için, güçlü tüketici örgütlenmesi<br />

vazgeçilmez bir şarttır.<br />

Ancak her ne kadar batıdaki örneklerine göre zayıf olsalar da yinede<br />

Türkiye’deki tüketici derneklerinin etkinsiz olduğu söylenemez. Bu dernekler<br />

çeşitli sektörlerde ortaya çıkan fiyat artışlarına yönelik tepkilerini ortaya<br />

67 (Temel Tüketici Hakları, http www dersimiz com belirligun bilgi asp id 505)<br />

79


koyabilmekte, sosyal sorumluluk bilinciyle kamuoyu oluşturmaktadırlar. Bazen de<br />

ortaya çıkan fiyat artışlarını engellemek için dava açmak suretiyle baskı unsuru<br />

olabilmektedirler. Örneğin Türkiye’de tüketici dernekleri tarafından, köprü ve<br />

otoyol zamlarına, internet hizmetlerindeki uygulamalardan dolayı mağdur olan<br />

vatandaşların haklarını alabilmeleri için ve enerji içeceği adı altında satılan<br />

içeceklerin satışını engellemek v.s. için dava açılmak suretiyle hem yapılan fiyat<br />

artışlarını engellemek hem de tüketicilerin haklarını korumak çabasıyla<br />

kamuoyunda baskı oluşturmuşlardır. Bu yönüyle tüketici dernekleri fiyat<br />

istikrarının korunmasına hizmet etmekle birlikte enflasyonun da yükselmesini<br />

engellemektedirler. Tüketici derneklerinin etkileri genellikle arz enflasyonuna<br />

yöneliktir.<br />

Diğer taraftan arz enflasyonunun nedenleri arasında yer alan maliyet<br />

enflasyonu (ücret enflasyonu), bir sivil toplum kuruluşu olan sendikaların<br />

güçlenmesine bağlı olarak artış gösterebilmektedir. Bu noktada karşımıza bir<br />

çelişki çıkmaktadır. Acaba güçlü bir sivil toplum ve güçlü bir sendikalaşma<br />

aslında enflasyonun kaynağını oluşturabilir mi? Eğer sivil toplumun gelişmesi<br />

sendikaların güçlenmesine de sebep olacaksa sivil toplumun gelişmesi<br />

enflasyonun kaynağı olabilir. Sivil toplumun gelişmesi beraberinde<br />

sendikalaşmayı güçlendirmez ise enflasyona da kaynak teşkil etmeyecektir<br />

denilebilir.<br />

Derneklerin enflasyona etkisine talep enflasyonu açısından bakarsak;<br />

nedenlerine göre enflasyon çeşitlerinden olan talep enflasyonunu önlemenin<br />

yollarından biri de arzın arttırılmasıdır. Arzın artırılmasına yönelik olarak<br />

kullanılabilecek bir unsurda nitelikli iş gücü yetiştirilmesidir. İşsizlikle ilgili bölümde<br />

de belirtildiği gibi derneklerin işgücünün yetiştirilmesine yönelik faaliyetleri arzın<br />

artmasını sağlayabilecek ve enflasyonun ortadan kaldırılmasına yönelik dolaylı<br />

bir etkide bulunabilecektir.<br />

Yukarıda belirttiğimiz etkilerin boyutunu belirlemek güç olmakla birlikte<br />

yine de derneklerin enflasyonu önlemeye yönelik faaliyetlerde bulunduğunu<br />

söylemek doğru olabilir.<br />

80


3.1.4 EKONOMİK KALKINMA <strong>VE</strong> DERNEKLER<br />

Bu bölümde istikrar politikalarının bir diğer unsuru olan kalkınmanın ne<br />

olduğu ve derneklerin ülkenin kalkınmasındaki rolü ve önemi incelenecektir.<br />

Konu, ekonomik kalkınma ve büyüme, gelişmekte olan ülkeler ve<br />

ekonomik kalkınma, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kalkınmayı engelleyen<br />

faktörler ve derneklerin ekonomik kalkınmaya etkisi başlıklarında ele alınacaktır.<br />

3.1.4.1. Ekonomik Kalkınma<br />

3.1.4.1.1 Ekonomik Kalkınma ve Büyüme<br />

Öncelikle çoğu kez, birbirleri yerine kullanılan ekonomik büyüme,<br />

ekonomik gelişme ve kalkınma kavramları aralarındaki ilişki ve farkı belirlememiz<br />

gerekir. Ancak belirtmek gerekir ki, bu üç kavram da bir ekonomide uzun<br />

dönemde üretim, istihdam ve milli gelirin artışıyla doğrudan ilişkilidir. Bu<br />

kavramlar arasında bazı farklar vardır.<br />

İlk önce, “ekonomik gelişme” ile “ekonomik büyüme” arasındaki farklara<br />

değinmek gerekir. Ekonomik büyüme, bir ülkede, üretim kapasitesinin, üretimin<br />

ve dolayısıyla milli gelirin artmasını ifade eder. Bir ülkede kişi başına reel gelir, bir<br />

yıldan öbürüne artıyorsa, söz konusu ekonominin büyüdüğü kabul edilir. Örneğin<br />

bir ülkede fert başına düşen milli gelir yılda ortalama % 5,5 artıyorsa, bu rakam o<br />

ülkenin yıllık büyüme hızını ifade etmektedir. Yıllık büyüme artış oranı, salt nicel<br />

bir olgudur. Sadece ülkede üretilen mal ve hizmet miktarına paralel olarak, fert<br />

başına düşen reel milli gelirin, bir yılda ne kadar arttığını gösterir.<br />

Ekonomik gelişme ise bir ülkede fert başına düşen milli gelirdeki artış<br />

oranı yanında, aynı zamanda söz konusu ekonominin iktisadi ve sosyo-kültürel<br />

yapısının da değişmesini içerir. Gelişme, bir ekonomide üretim faktörlerinin<br />

etkinlik derecesi ile sanayinin, ülke ekonomisi ve ülke ihracatı içindeki payının<br />

artması gibi ekonomik yapının değişmesi ile ilgili olduğu gibi, aynı zamanda söz<br />

konusu ülkenin sosyal (doğum artış oranı, kentleşme oranı vb.) ve kültürel<br />

(okullaşma oranı, sanat faaliyetleri vb.) yapısının iyileşmesi ile de ilgilidir.<br />

Görüldüğü gibi, büyüme, ülke ekonomisindeki nicel (sayısal) değişmeyi<br />

ifade ederken, gelişme aynı zamanda söz konusu ekonomide nicel değişmelerin<br />

81


yanında nitel (yaşam standardını iyileştiren, sayı ile ölçülemeyen) değişmeleri de<br />

kapsar. Büyüme bir çocuğun boyunun yılda dört santim uzamasına, gelişme ise<br />

yılda dört santim uzayan çocuğun aynı zamanda, davranış ve yeteneklerinin<br />

iyileşmesine (bir üst sınıfa geçmesi, daha iyi konuşması, el becerilerinin<br />

gelişmesi, zekasının, kavrama yeteneğinin gelişmesi, grup oyunlarına daha iyi<br />

adapte olması vb.) benzetilebilir.<br />

Özetlemek gerekirse büyüme ekonomideki sayısal artışı, gelişme ise<br />

sayısal artış yanında, ekonominin sosyo-kültürel yapısının da iyileşmesini<br />

içermektedir. Ekonomik gelişmesini tamamlamış olan gelişmiş ülkeler için sorun,<br />

üretim kapasitesinin büyütülmesidir. Bu konu ise, büyüme teorilerinin alanına<br />

girer. Gelişmekte olan ülkeler için ise sorun, gelişmiş ülkelerin eriştiği milli gelir<br />

düzeyine erişme sorunu yanında, aynı zamanda ülkenin sosyo-ekonomik ve<br />

kültürel yapısının iyileştirilmesidir. Ancak, belirtelim ki, gelişme büyüme ile birlikte<br />

yaşanan bir süreçtir.<br />

Ekonomik kalkınma ise, gelişme yerine kullanılan bir terimdir. Gelişmiş<br />

ülkelere, aynı zamanda kalkınmış ülkeler denilmektedir. Geri kalmış ülkelerin<br />

hedefi, gelişmiş ülkelerin düzeylerine erişmek yani kalkınmak olduğu görüşünden<br />

hareketle geri kalmış ülkelerin kalkınmış ülkeler düzeyine erişmesini konu alan<br />

görüşlere kalkınma teorileri denilmektedir. Görüldüğü gibi, kalkınma ile gelişme<br />

aynı anlamda kullanılan terimlerdir.<br />

3.1.4.1.2 Gelişmekte Olan Ülkeler ve Ekonomik Kalkınma<br />

A. Gelişmekte Olan Ülkelerin Özellikleri<br />

Gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeleri ayırmakta kullanılan ilk ölçüt,<br />

kişi başına düşen gelirdir. Bu iki ülke grubu arasında fert başına düşen milli<br />

gelir yönünden önemli ölçülere varan farklılıklar söz konusudur.<br />

Ancak, fert başına düşen milli gelir yönünden var olan farklılıklardan öte<br />

gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında ekonomik, demografik,<br />

sosyo-kültürel yönden önemli farklılıklar vardır.<br />

82


a) Ekonomik Özellikler<br />

Tarım sektörünün ekonomideki yeri: Gelişmekte olan ülkelerde, tarım<br />

sektörünün ekonomideki payı ön plandadır. Nüfusun önemli bir kısmı ( % 60 ila<br />

% 90'ı) tarım sektöründe faaliyette bulunurken, milli gelir içinde en yüksek payı<br />

tarım sektörü almaktadır. Öte yandan, tarım sektörü, "sığınak sektör" niteliği arz<br />

etmektedir. Bu sektörde faaliyette bulunanların verimlilikleri çok düşüktür ve<br />

istihdam edilenlerin bir kısmı gizli işsiz durumundadır.<br />

Tarımda otokonsomasyona yönelik üretim: Tarımda düşük gelir ve düşük<br />

verim yanında belirsizliğin çok fazla olması nedeniyle, pazar için üretim yapma<br />

yerine, tarımcıların kendi tüketimlerine (otokonsomasyon) yönelik üretimi tercih<br />

ettikleri gözlenmektedir. Böylece tarımcılar hem fiyat değişiklikleri hem de iklim<br />

koşullarının belirsizliğine karşı kendilerini korumaya çalışmaktadırlar.<br />

Sanayi sektörü: Sanayi sektörü yeteri kadar gelişmemiştir. Daha çok el<br />

sanatlarına dayalı geleneksel faaliyetler ön plandadır.<br />

İhracat: Sanayi sektörünün gelişmemiş olması ve tarımın ekonomi<br />

içindeki büyük payına paralel olarak, gelişmekte olan ülkelerin ihraç ürünleri<br />

genellikle tarımsal ürünler, ham maddeler ve madenlerdir. Kredi ve pazarlama<br />

mekanizmaları çok geri olan bu ülkelerin dünya ticareti içindeki payları çok<br />

düşüktür.<br />

İşletme ölçeği: Gerek tarımsal, gerekse sanayi işletmelerinin kullandıkları<br />

üretim teknolojisinin çok geri olmasından öte, işletme ölçekleri çok küçüktür, aile<br />

işletmeciliği yaygındır.<br />

Gelir dağılımında adaletsizlik: Fert başına düşen gelirin çok düşük<br />

düzeyde olduğu bu ülkelerde, ayrıca gelir dağılımında çok büyük adaletsizlikler<br />

söz konusudur.<br />

Toplam harcamalar içinde gıda maddelerinin yüksek payı: Fert başına<br />

düşen milli gelirin düşük ve gelir dağılımının adaletsizliğinin sonucu olarak, halkın<br />

tasarruf eğilimi son derece düşüktür. Hatta tasarruf neredeyse sıfırdır. Gıda<br />

maddeleri için yapılan harcamalar gelirin önemli bir kısmını kapsamaktadır.<br />

83


Büyük kentlere göç ve konut sorunu: Kırsal kesimden ve küçük kentlerden<br />

büyük kentlere yönelen yoğun göç sonucunda bir tek büyük kentin ve özellikle de<br />

başkentin nüfusu hızla artmaktadır. Kırdaki gizli işsizlerin başkente ya da bir iki<br />

büyük kente göçü ile oluşan bu “sağlıksız kentleşme” olgusuna paralel olarak<br />

konut yapacak kadar geliri olmayan göçmenler büyük kentlerin etrafında,<br />

özellikle devlete ait arazilerde izinsiz konut yapmaktadırlar. Bu şekilde mantar<br />

gibi biten gecekondu mahallelerini önlemek, biraz da politik nedenlerle mümkün<br />

olamamaktadır.<br />

b) Demografik Özellikler<br />

Nüfus artış oranının oldukça yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelerde,<br />

özellikle çocuk ölüm oranının, son derece yüksek olmasına karşın, ortalama<br />

ömür kısadır. Yetersiz beslenen halka, koruyucu sağlık hizmetleri götürülemediği<br />

gibi, modern tıp yanında “medikal folk” denilen koca karı ilaçları ile tedavi<br />

revaçtadır. Öte yandan batıl inançlar yaygındır.<br />

c) Sosyo-Kültürel Özellikler<br />

Okuma-yazma bilmeyenlerin oranlarının oldukça yüksek olduğu bu<br />

ülkelerde, mevcut eğitim kurumları, nüfus artışı karşısında yetersiz kalmaktadır.<br />

Milli eğitim harcamalarına devlet olanakları yetmemekte, halk fakir ve bilinçsiz<br />

olduğundan eğitim için gerekli fonların bütçe dışından oluşturulması da mümkün<br />

olmamaktadır.<br />

Eğitim olanağı bulamayan çocuklar çok küçük yaşta çalışmaya<br />

başlamaktadır. Gelir dağılımındaki aşırı adaletsizliğin doğal sonucu olarak,<br />

sadece fakir ve zenginlerin bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde, “orta sınıf” yok<br />

denilecek kadar cılızdır.<br />

Eğitimde erkek çocuklarına kız çocuklarından daha fazla şans tanınmakta,<br />

kadınlar daima toplum içinde geri planda kalmaktadır.<br />

Nihayet toplum yeniliklere büyük ölçüde kapalıdır. Davranışlarda<br />

gelenekler ön plandadır.<br />

84


Faktörler<br />

3.1.4.1.3 Gelişmekte Olan Ülkelerde İktisadi Kalkınmayı Engelleyen<br />

Nüfusunun büyük kısmı tarım kesiminde faaliyette bulunan, kapital<br />

birikiminin yetersiz ve kullanılan teknolojinin geri olduğu gelişmekte olan<br />

ülkelerde, iktisadi kalkınmayı engelleyen birçok faktör vardır. Bu faktörlerin en<br />

önemlileri şunlardır.<br />

a) Hızlı Nüfus Artışı<br />

Birçok ekonomiste göre, azgelişmişliğin belirlenmesinde en önemli<br />

kıstaslardan biri olan nüfus sorunu, aynı zamanda bu ülkelerin gelişmesini<br />

engelleyen faktörler arasında ön sıralarda yer almaktadır. Hızlı nüfus artışına<br />

sahip olan bu ülkelerde, sağlanan yıllık büyüme hızının bir kısmı, artan nüfus<br />

tarafından emilmektedir. Yıllık nüfus artış hızının % 2,5 ila % 3 olduğu bu<br />

ülkelerde, eğer milli gelir nüfus artışından daha hızlı artarsa, kişi başına düşen<br />

gelirde artış sağlanabilecektir.<br />

Günümüzde, insani nedenlerle Birleşmiş Milletler Teşkilatı aracılığıyla,<br />

zengin ülkelerin fakir ülkelere yaptıkları tıbbi yardımlar sonucunda sıtma başta<br />

olmak üzere birçok hastalığın önlenmesi ve çocuk ölümlerinin azalması olgusuna<br />

paralel olarak, nüfus artış hızı daha da büyümüştür. Geçmişte birçok Afrika<br />

ülkesinde henüz çocukken ölenlerin sayısında, zengin ülkelerin yardımı<br />

nedeniyle azalış sağlanmıştır. Ancak, bu tıbbi yardımlar sayesinde henüz<br />

çocukken ölümden kurtulma şansını yakalayanlar, bu defa genç yaşta açlıktan<br />

ölme riski ile yüz yüze gelmişlerdir. Gelişmekte olan ülkelere tıbbi yardımda<br />

bulunan zengin ülkeler, gıda yardımında aynı duyarlılığı göstermemektedirler.<br />

Görüldüğü gibi, gelişmekte olan ülkelerin gelişmelerini engelleyen<br />

sorunların başında hızlı nüfus artışı gelmektedir. Bu ülkelerde, fert başına düşen<br />

milli geliri artırmanın en kestirme yolu, nüfus artış hızını yavaşlatabilmektir.<br />

Bunun için de bir yandan halkın kültür düzeyinin yükseltilmesi, öte yandan doğum<br />

kontrol yöntemleri konusunda bilinçlendirilmesi gerekir.<br />

Nüfus artışına karşı olmayanların düşüncesine göre, nüfus artışı en önemli<br />

üretim faktörü olan emek arzının artışı demektir. Öte yandan emek arzının<br />

85


artması, ekonomideki, mal ve hizmetlere olan talebi artıracaktır. Böylece daha<br />

hızlı büyüme sağlanacaktır. Bu görüş, bir ekonomide sermaye birikiminin, artan<br />

emek arzına yetecek düzeye erişmesi ve dolayısıyla emek arzının artması<br />

sonucunda azalan verimler kanununun işlemeye başlamaması halinde söz<br />

konusu olacaktır. Ne var ki, gelişmekte olan ülkelerde en kıt faktör sermayedir.<br />

b) Yetersiz İnsan Kaynakları<br />

Hızlı nüfus artışına sahip olan ülkelerde, kalkınmayı sınırlayan bir diğer<br />

önemli etken, mevcut nüfusun eğitim ve kültür düzeyinin çok düşük olmasıdır.<br />

Sanayileşen ülkelerin sömürgesi olmaktan uzun yıllar kurtulamamış olan bu<br />

ülkelerde, genellikle tarım ürünleri ve madenlerin ihracatı yabancı aracılar<br />

tarafından gerçekleştirildiğinden ve aynı zamanda tüm sanayi ürünleri, yine<br />

yabancı aracılar tarafından ithal edildiğinden, girişimci sınıfın yeşermesi için<br />

gerekli ortam oluşmamıştır. Girişimcilerden yoksun bu ülkelerde, son derece geri<br />

olan eğitim sistemi modern teknolojileri transfer edebilecek işgücünü<br />

yetiştirmekten uzaktır.<br />

Öte yandan bu ülkelerde düşük gelir, dengesiz beslenmeye neden<br />

olurken, dengesiz beslenme büyüme ve gelişme geriliğine, büyüme ve gelişme<br />

geriliği toplumda yeteneksiz ve güçsüz kişilerin artmasına ve düşük verimliliğe,<br />

düşük verimlilik düşük gelire ve düşük gelir, yeniden dengesiz beslenmeye neden<br />

olurken, bir çeşit fakirlik kısır döngüsü oluşmaktadır.<br />

c ) Doğal Kaynakların Yetersizliği:<br />

A. Smith'den beri, doğal kaynakların elverişsizliği, gelişmeyi sınırlayan<br />

önemli bir etken olarak gösterilmektedir. Hatta gelişmiş ve gelişmekte olan<br />

ülkelerin dünya küresindeki konumları göz önüne alındığında, ilginç bir sonuç<br />

elde edilmektedir. Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamı (Avustralya dışında)<br />

kuzey yarımkürede yer alırken gelişmekte olan ülkeler, tropikal bölgelerde yer<br />

almaktadır. Çünkü tropikal bölgelerdeki toprakların büyük çoğunluğu<br />

zannedildiğinin aksine, oldukça verimsizdir. Ancak tek tip tarımsal üretime<br />

(monokültür) elverişlidir.<br />

Oysa bir ülkede monokültürün gelişmesi için, pazar ekonomisine geçilmiş<br />

yani ülkenin gelişmiş olması, gerekmektedir. Görüldüğü gibi, doğal kaynaklar<br />

86


yönünden daha zengin ve çalışma yönünden daha uygun koşullar arz eden<br />

ılıman iklime sahip kuzey yarım kürede ekonomik gelişme sağlanırken, bu<br />

olanaklara sahip olmayan güney yarım kürede ekonomik gelişme<br />

sağlanamamıştır. Güney yarım küredeki geri kalmışlığın altında yatan nedenler<br />

içinde birinci derecede, doğal kaynakların fakirliği (tarım için elverişsiz iklim,<br />

yetersiz bitki örtüsü, hayvancılık için yeterli olmayan coğrafi koşullar ve hatta<br />

yetersiz yer altı kaynakları) gösterilmektedir.<br />

İktisadi kalkınmanın başlangıç dönemlerinde kalkınmayı sınırlayıcı bir<br />

etken olan doğal kaynakların elverişsizliği, ekonomisi belirli bir gelişmişlik<br />

düzeyine erişmiş olan ülkelerde olumsuz özelliğini kaybetmektedir. Bu duruma<br />

ülkemizde Güneydoğu Anadolu'yu örnek gösterebiliriz. Tarımsal üretim yönünden<br />

hiç de elverişli olmayan Harran ovasının GAP projesiyle sulama olanaklarına<br />

kavuşması sonucunda bölgenin sahip olduğu üretim potansiyeli onlarca kat<br />

artacaktır. Bu da az gelişmişlikten kurtulmada, sermaye birikiminin ne denli<br />

önemli olduğunu göstermektedir.<br />

d) Yetersiz Sermaye Birikimi<br />

Ekonomik kalkınma için son derece etkili olan bir diğer faktör üretim<br />

esnasında emeğin verimliliğini artıran sermaye mallarıdır. Oysa gelişmekte olan<br />

ülkelerde, sermaye birikimi yeterince sağlanamamıştır. Çalışan kişi başına düşen<br />

sermaye mallarının miktarının çok mütevazı olduğu bu ülkelerde, çalışan kişi<br />

başına verimlilik çok düşüktür. İktisadi kalkınma için her şeyden önce emek<br />

yoğun üretim teknolojisinden kapital yoğun üretim teknolojisine geçişi sağlayacak<br />

sermaye birikiminin gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak gelişmekte olan<br />

ülkelerde sermaye birikimi için gerekli yatırımların kaynağını oluşturan tasarruflar<br />

yetersiz olduğundan, sermaye birikimini sağlamak mümkün olamamaktadır.<br />

Emeğin verimliliğini artıran sermaye malları, sosyal sabit sermaye ve özel<br />

sermaye malları olarak ikiye ayrılır. Her iki grup sermaye mallarının<br />

çoğaltılmasının güçlükleri şöyledir.<br />

- Sosyal sabit sermaye; Bir ülkede emeğin verimliliğini artıran sermaye<br />

mallarının önemli bir kısmı devlet tarafından gerçekleştirilir. Kısaca, yol, köprü,<br />

baraj, liman, enerji tesisleri, eğitim ve sağlık kurumları v.b. yatırımları kapsayan<br />

87


sosyal sabit sermayenin miktarının artırılması ve kalitesinin yükselmesi için<br />

gerekli yatırımların yapılması devletin geleneksel görevleri arasındadır. Ne var ki<br />

halkın çok fakir olduğu ve nüfusun büyük kısmının tarım sektöründe son derece<br />

düşük verimlilikle çalıştığı gelişmekte olan ülkelerde, sosyal sabit sermaye<br />

yatırımları için gerekli kamu gelirlerini oluşturmak mümkün olamamaktadır. Vergi<br />

gelirlerinin çok düşük olduğu bu grup ülkelerde, devlet, yeni yatırımlar bir yana,<br />

cari giderlerini sağlayacak kaynakları bile zor bulabilmektedir.<br />

- Özel sermaye malları (üretken yatırım malları); Üretimde kullanılan her<br />

türlü makine, alet, bina, taşıt araçları vb. gibi, üretimde emeğin verimini artıran<br />

mallara, üretken yatırım malları denilmektedir. Bu malların üretimi için,<br />

işletmelerin yatırım yapması gerekir. Ne var ki, kişi başına düşen gelirin çok<br />

düşük ve buna paralel olarak tasarruf oranının da aynı derecede düşük olduğu<br />

gelişmekte olan ülkelerde, özel sektör üretken yatırımlar için gerekli fonları<br />

bulamaz. Sermaye piyasasının da gelişmediği bu ülkelerde, yeterli sermaye<br />

birikiminin sağlanamaması nedeniyle, işgücünün verimliliği çok düşüktür. İşgücü<br />

verimliliğinin düşüklüğü, üretimin ve kişi başına düşen gelirin düşüklüğüne neden<br />

olurken, tasarrufların artırılamaması sonucunu doğurmaktadır. Sonuç olarak,<br />

gelişmekte olan ülkelerin fakirliklerinin nedeninin, fakirlik olduğa ortaya<br />

çıkmaktadır. Fakirliği tasarruf yetersizliğine tasarruf yetersizliğini de fakirliğe<br />

bağlayan bu görüşe "fakirlik fasit dairesi (yoksulluk kısır döngüsü)" adı<br />

verilmektedir. Nasıl bir insan elleriyle ayaklarını tutarak kendini havaya<br />

kaldıramazsa, gelişmekte olan ülkeler de, fakirlik fasit dairesini kıracak yatırımları<br />

kendi olanaklarıyla gerçekleştiremezler.<br />

e) Mali Kurumlar<br />

Gelişmekte olan ülkelerde, kalkınmaya en önemli engelin yatırımlar için<br />

gerekli sermayenin kaynağını oluşturan tasarrufların yetersizliği olduğunu<br />

belirttik. Kalkınmaya bir diğer önemli engel de, mevcut tasarrufların yatırıma<br />

dönüşmesini sağlayacak mali kurumların bu grup ülkelerde yeterince gelişmemiş<br />

olmasıdır.<br />

88


Bankacılığın ve sermaye piyasasının yeteri kadar gelişmediği bu ülkelerde<br />

halk tasarruflarını büyük ölçüde altına ve gayrimenkule yönlendirmek zorunda<br />

kalmaktadır.<br />

Halkın tasarruflarını bankalarda değerlendirmemelerinin en önemli<br />

nedenleri arasında, yüksek enflasyon oranı nedeniyle reel faiz alamama riski ile<br />

bankalara güvensizlik yatmaktadır. Bankacılık sektörünün yeterince gelişmemiş<br />

olması ise işletmelerin uzun vadeli kredi temininde güçlüklerle karşılaşılması<br />

sonucunu doğurmaktadır. Yeterli kredi temin edemeyen işletmeler ise üretken<br />

kapasiteleri yaratmaya yönelik yatırımlara gidememektedirler.<br />

Öte yandan, kayıtlı ekonominin yeterince gelişmediği, halkın vergi<br />

vermektense, vergi toplayan memurlara rüşvet vermeyi yeğlediği bu ülkelerde,<br />

vergi gelirlerinin düşük olması, ekonomik kalkınma için gerekli kamu fonlarının<br />

oluşturulmasında önemli bir engel niteliği arz etmektedir.<br />

f) Kültürel, Sosyal ve Dini Engeller<br />

Gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik kalkınmaya bir diğer engel, ülkenin<br />

sosyokültürel yapısı ve hatta dini inançları olabilir.<br />

Gelişmekte olan ülkelerde, mevcut sanayi faaliyetleri el gücüne dayalı,<br />

küçük işletmelerdir. Bu toplumlarda belirli mesleklerin belirli ailelerin tekelinde<br />

olmasından öte, pederşahi aile geleneğinin bir sonucu olarak, erkek evlatlar<br />

babalarıyla birlikte çalışırlar. Babalarının mesleğini öğrenen ve babalarından<br />

mesleğin inceliklerini alan gençler, babaları ölene kadar onunla çalışmak<br />

zorundadırlar. Bu uygulama müteşebbislik ruhunu köreltmekte, kişilerin inisiyatif<br />

kullanma arzusunu ortadan kaldırmaktadır. Yaşlı babanın hakim olduğu<br />

işletmelerde büyüme arzusu hissedilmez, yeniliklere iltifat edilmez. Baba, kendi<br />

babasından öğrendiklerinin devam etmesi yanlısı olur. Böylece tasarruf ve<br />

yatırım arzusunun geri planda kaldığı bu ülkelerde, kalkınma için gerekli ortam<br />

oluşamaz.<br />

Gelişmekte olan toplumlarda, okuma-yazma oranına paralel olarak, kültür<br />

düzeyi de çok düşüktür. Ekonomik gelişmeye ve yeniliklere karşı olanlar, halkın<br />

cahilliğinden de yararlanarak, dini kendi menfaatleri doğrultusunda yorumlayıp,<br />

kalkınmayı engellemeyi başarabilirler. Öte yandan dinin ekonomik kalkınma<br />

89


üzerindeki etkisini araştıranlardan Alman sosyolog Max Weber protestanlığın<br />

kapitalizmin gelişmesi üzerindeki olumlu etkisi üzerinde durmuştur. Weber<br />

Protestanlıktaki "çok çalışıp çok kazanan, ancak az tüketenlerin günahlarından<br />

arınacağı, aylaklığın ise günah olduğu " inancının, gelişmeyi teşvik edici unsur<br />

olduğunu öne sürmüştür.<br />

3.1.4.2 Derneklerin Ekonomik Kalkınmaya Etkisi<br />

Yeterlilik ve insani kalkınma yaklaşımı ile kalkınma politikalarında odak<br />

insana ve onun yaşadığı toplumsal, ekonomik çevreye dönmüştür. Bunun<br />

uygulamadaki yansıması bugün BM, DB, AB gibi aktörlerin uyguladıkları, finanse<br />

ettikleri, ortaklık kurdukları kalkınma politikalarında eğitim, sağlık, yaşam<br />

beklentisi gibi kavramlara öncelik vermeleri ve kalkınmayı ekonomik büyümeyle<br />

birlikte bu üç sütun üzerinden tanımlamalarıdır. Böylelikle kalkınmışlık<br />

günümüzde sadece ekonomik büyüme veya sanayileşme üzerinden<br />

anlaşılmamakta, ülkedeki eğitim düzeyi, sağlık koşulları, yaşam beklentisi gibi<br />

faktörler de kalkınmışlığın bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bunun<br />

sonucunda kalkınmanın gerçekleştirilmesi için devletin yanında sivil toplum<br />

kuruluşlarının da sürece dahil edilmesi ihtiyacı hissedilmiştir. Önceden refah<br />

devletinin tek başına üstlendiği hizmetlerin, kamu sektörü, özel sektör ve sivil<br />

sektör tarafından ortak bir şekilde gerçekleştirilmesi, devletin ise daha ziyade bu<br />

kesimlere finansal destek sağlaması ve hizmetlerin düzenlenmesinden sorumlu<br />

olması yeni yapılanmanın karakteristiğini oluşturmaktadır. Bu sayede sivil toplum<br />

kuruluşlarının küçük ve işlevsel olmalarından dolayı sahip oldukları esnekliğin<br />

içselleştirilme imkânı doğmuştur. 68<br />

Yeni yapılanmada sivil topluma pay biçilmesi ülkemizde de sivil toplumun<br />

önemli yapı taşlarından biri olan derneklerin bu pastadan pay almasına imkân<br />

sağlamıştır. Bu kapsamda derneklerin kalkınmaya yönelik olarak çeşitli katkıları<br />

bulunmaktadır. Öyleyse derneklerin kalkınmaya yönelik olarak yaptıkları<br />

faaliyetler ve bu faaliyetler çerçevesinde katkıları neler olmaktadır? Sorusunun<br />

cevaplanması gerekmektedir.<br />

68 (Küçüktok, Güven, Kalkınma, Sivil Toplum ve Türkiye)<br />

90


Dernekler kalkınmaya yönelik olarak kültür, sanat, spor, eğitim ve<br />

araştırma, sağlık, sosyal hizmetler, çevre (doğa ve hayvanları koruma), ekonomik<br />

sosyal ve toplumsal kalkınmaya yönelik faaliyetlerle, hukuk insan hakları ve<br />

politikaya yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu faaliyetlerini gerçekleştirmek<br />

için sahip oldukları kaynakları tahsis etmek suretiyle sürece katkı<br />

sağlamaktadırlar. Derneklerin amaçladığı hedeflerine ulaşmak için yaptıkları<br />

harcama tutarları derneklerin kalkınmaya katkısını ortaya koyacaktır. Şimdi<br />

derneklerin kalkınmaya yönelik harcamalarını belirleyelim.<br />

Dernekler Tarafından 2004 Yılında Ekonomik Kalkınmaya Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

2004 12777 Kültür, Sanat, Spor 365,003,182,899.28<br />

2004 11431 Eğitim ve Araştırma 270,742,717,811.35<br />

2004 9486 Sağlık 167,932,300,383.36<br />

2004 11017 Sosyal Hizmetler<br />

Çevre (Doğa ve Hayvanları<br />

277,039,829,317.70<br />

2004 8824<br />

Koruma) 8,410,794,872.98<br />

2004 8695<br />

Ekonomik Sosyal ve Toplumsal<br />

Kalkınma 5,220,947,038.88<br />

2004 8524 Hukuk İnsan Hakları ve Politika 37,143,782,639.30<br />

Toplam 1,131,493,554,962.85<br />

TABLO-25 2004 Yılında Dernekler Tarafından Ekonomik Kalkınmaya<br />

Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı, (25.12.2007)<br />

Tablo- 25’te 2004 yılında dernekler tarafından yapılan ekonomik<br />

kalkınmaya yönelik harcamalar görülmektedir. Harcama tutarları bulunan dernek<br />

sayısının az olmasından dolayı bu veriler kalkınma için yapılan harcama<br />

toplamını doğru olarak yansıtmayacaktır. Bu nedenle bu verilere sadece<br />

bilgilendirme amacıyla yer verilmiştir.<br />

91


Dernekler Tarafından 2005 Yılında Ekonomik Kalkınmaya Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

2005 59854 Kültür, Sanat, Spor 25,430,098,702.87<br />

2005 59807 Eğitim ve Araştırma 1,444,487,176.14<br />

2005 59768 Sağlık 809,771,871.13<br />

2005 59849 Sosyal Hizmetler 2,033,373,002.55<br />

2005 59756 Çevre (Doğa ve Hayvanları Koruma)<br />

Ekonomik Sosyal ve Toplumsal<br />

28,061,180.18<br />

2005 59753<br />

Kalkınma 67,901,315.74<br />

2005 59748 Hukuk İnsan Hakları ve Politika 3,963,028.25<br />

Toplam 29,817,656,276.86<br />

TABLO-26 2005 Yılında Dernekler Tarafından Ekonomik Kalkınmaya<br />

Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı, (25.12.2007)<br />

Tablo- 26’da 2005 yılında dernekler tarafından yapılan ekonomik<br />

kalkınmaya yönelik harcamalar görülmektedir. Harcama tutarları bulunan dernek<br />

sayısı yeterli olmasına rağmen 2005 yılında TL uygulaması yerine YTL’ye<br />

geçilmesinden dolayı veriler olduğundan daha büyük gözükmektedir. Bu nedenle<br />

bu verilere sadece bilgilendirme amacıyla yer verilmiştir.<br />

Dernekler Tarafından 2006 Yılında Ekonomik Kalkınmaya Yönelik<br />

Yapılan Harcamalar<br />

2006 61611 Kültür, Sanat, Spor 270,947,621.34<br />

2006 61611 Eğitim ve Araştırma 102,942,305.09<br />

2006 61611 Sağlık 43,689,565.68<br />

2006 61611 Sosyal Hizmetler 74,124,477.07<br />

2006 61611 Çevre (Doğa ve Hayvanları Koruma) 20,345,922.94<br />

2006 61611 Ekonomik Sosyal ve Toplumsal Kalkınma 11,038,035.57<br />

2006 61611 Hukuk İnsan Hakları ve Politika 3,167,814.22<br />

Toplam 526,255,741.91<br />

TABLO-27 2006 Yılında Dernekler Tarafından Ekonomik Kalkınmaya<br />

Yönelik Yapılan Harcamalar<br />

KAYNAK: Dernekler Dairesi Başkanlığı, (25.12.2007)<br />

92


Tablo- 27’de 2006 yılında dernekler tarafından yapılan ekonomik<br />

kalkınmaya yönelik harcamalar görülmektedir. 2006 yılında kalkınmaya yönelik<br />

olarak dernekler tarafından 526,255,741.91.-YTL’lik harcama yapılmıştır. 2006<br />

yılında GSMH 575.783,000,000.-YTL’dir. 2006 yılında kalkınmaya yönelik olarak<br />

dernekler tarafından yapılan harcamaların GSMH’ye oranı % 0,0913’tür.<br />

Derneklerin amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik harcama kalemleri ayrıntılı<br />

olarak incelendiğinde ülkemizde kalkınmanın devlet eliyle yapılmasının yanında<br />

derneklerin de kalkınmaya yönelik harcamalar yaparak sürdürülebilir kalkınmanın<br />

sağlanmasında söz sahibi olduğunu ve uygulamada yer bulduğunu<br />

göstermektedir. Bu bağlamda yaptıkları harcamalarla kalkınmanın önünde<br />

bulunan engelleri de ortadan kaldırma yönünde etkili olmaktadır.<br />

Kalkınmanın önündeki engellerin hızlı nüfus artışı, yetersiz insan<br />

kaynakları, doğal kaynakların yetersizliği, yetersiz sermaye birikimi, mali<br />

kurumlar, kültürel, sosyal ve dini engeller olduğunu belirtmiştik. Dernekler<br />

tarafından yapılan sağlık, eğitim ve araştırmaya yönelik harcamalar hızlı nüfus<br />

artışını önlemeye yönelik etkide bulunmaktadır. Eğitim ve araştırma<br />

harcamalarının diğer bir etkisi de mevcut nüfusun eğitim ve kültür düzeyinin çok<br />

düşük olmasından dolayı yetersiz insan kaynaklarının neden olduğu kalkınma<br />

engelini ortadan kaldırmaya yönelik etkisidir. Toplumdaki bireylerin eğitim ve<br />

kültür düzeyi arttıkça kalkınma da doğru orantılı olarak artacaktır. Bir diğer<br />

kalkınma engeli olan yetersiz sermaye birikimi üzerinde ise, emeğin verimliliğini<br />

arttıracak öneriler, projeler ve politikalar geliştirilerek sermeye yetersizliği bertaraf<br />

edilebilmektedir. Görüldüğü gibi kalkınma önündeki engelleri kaldırmaya yönelik<br />

belirttiğimiz tüm unsurlar ve derneklerin amaçlarına göre harcamaları bir arada<br />

düşünüldüğünde derneklerin kalkınmayı sağlama fonksiyonunun varlığını kabul<br />

etmemiz gerekir.<br />

SONUÇ<br />

Dernek, kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve<br />

ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi<br />

ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe<br />

93


sahip kişi topluluklarını ifade etmekle birlikte ülkemizde sivil toplumun önemli bir<br />

parçasıdır. Sivil toplum ise gönüllülük esasına dayanan, kar amacı gütmeyen,<br />

genelde bürokratik olmayan esnek bir yapıya sahip olan, karar ve uygulamalarda<br />

katılımcı yaklaşımı benimseyen örgütlenmelerdir.<br />

Sivil toplum ve dernekler bugünkü yapılanmasına ulaşıncaya dek çeşitli<br />

tarihsel süreçlerden geçmiştir. Sivil toplumun batıda ortaya çıkışı 12. yüzyıla<br />

kadar uzanmakta iken ülkemizde 16. yüzyılın öncesine kadar uzanmaktadır.<br />

Batıda sivil toplumun ortaya çıkışında ekonomik ilişkiler ön plandayken ülkemizde<br />

dinsel düşünce yanında loncaların ekonomik yönünden dolayı ekonomik<br />

ilişkilerde etkili olmuştur. Sivil toplum, ülkemizde devlete uyum sağladığı<br />

noktalarda bir aktör olarak rol almasından dolayı batıdaki oluşuma göre farklı bir<br />

gelişim göstermiştir. Batıda, 1789 Fransız devrimi ile insan hakları bildirisi, sanayi<br />

devrimiyle şekillenen kapitalist düzen, 1929 ekonomik bunalımının neden olduğu<br />

sosyal refah devletinin gelişmesi, 1970 stagflasyonu ile neoliberal yaklaşımların<br />

gündeme gelmesi, küreselleşme, yapısal uyumla birlikte büyüme yaklaşımı<br />

çerçevesinde iktisadi büyümenin devamlılığının sağlanmasının yanında iktisadi<br />

alanın iyi yönetilmesi sivil toplumun gelişip bugünkü yapısına gelmesinde etkili<br />

olmuştur. Ülkemizde ise 16. yüzyıl sonrası Osmanlı imparatorluğunda merkezi<br />

otorite sivil toplumun gelişmesine engel teşkil etmiş, 19. yüzyılla birlikte Osmanlı<br />

modernleşmesi başlamış hukuk, idare, ekonomi ve eğitim alanlarındaki<br />

reformlarla sivil toplum alanında canlanma sağlanmıştır. 1923-1946 arasındaki<br />

Tek Parti Dönemi’nde gerçekleştirilen yapısal reformlar ve programlar her<br />

yönden baskın olan “merkez” tarafından “çevre”de uygulatılmıştır. O nedenle sivil<br />

toplum ancak merkeze uyum sağladığı noktalarda bir aktör olarak rol<br />

oynayabilmiş ve sivil toplum unsurları tehdit olarak algılandığından dolayı 1930’lu<br />

yıllardan itibaren sivil toplum unsurları tasfiye edilmiştir. 1950 yılında başlayan<br />

çok partili dönemle sivil toplum unsurları yeniden ortaya çıkarak siyasal partilere<br />

yönelmişlerdir. Türkiye’deki STK’ların % 56’dan fazlasının 1980 darbesinin<br />

sonrasında kurulması sivil toplum unsurlarının Türkiye’deki geleneksel<br />

merkeziyetçi varlık alanına karşı bir varlık alanı oluşturmaya başladığının<br />

göstergesi olmuştur. Son dönemde de Neoliberal politikalar, 1996 Habitat<br />

94


konferansı, 1999 Marmara depremi ve AB adaylık süreci sivil toplumun ve<br />

derneklerin bugünkü yapısına gelmesinde etkili olmuştur.<br />

Sivil toplumun ve derneklerin ortaya çıkışında ekonomik ilişkilerin rol<br />

almasının yanında gelişmesi ve bugünkü yapısına gelmesinde ekonomik<br />

ilişkilerin önemli etkilerinin olması, sivil toplumun ve ülkemizdeki uzantısı olan<br />

derneklerin ekonomik açıdan incelenmesini gerektirmiştir. Günümüzde sivil<br />

toplum o kadar büyümüştür ki ekonomide karar birimi olarak kabul edilmeye<br />

başlanmıştır. 1995 yılında dünyadaki büyüklüğü 7’nci büyük ekonomi olabilecek<br />

boyuta ulaşmıştır. Dünyadaki istihdamın ise % 4,4’ünü temsil etmiştir.<br />

Ülkemizde de sivil toplumun uzantısı olan dernekler kar amacı<br />

gütmemelerine rağmen tüketim ve üretim faaliyetlerinde bulunarak ekonomide<br />

kendilerine yer bulmuşlardır. Derneklerin 2006 yılında finansal büyüklüğü<br />

19,159,425,340.60 YTL’dir. 2006 yılında GSMH’nin % 3.32’sine yön vermiştirler.<br />

Ülkemizde dernekleri de içine alan kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşları<br />

(sivil toplum kuruluşları) 2000’li yıllarla birlikte sıçrama göstermiş ve 2003 yılında<br />

ekonomide GSMH’nin % 1,0’ne kadar ulaşmıştır. 2006 yılında ise 4.686.121.215<br />

YTL’lik büyüklük ile GSMH’nin % 0,8’ini temsil etmiştir. Ancak kar amacı<br />

gütmeyen özel hizmet kuruluşları içerisinde yer alan derneklere ait veriler<br />

örnekleme usulü ile yaklaşık 2600 derneğe ait olarak belirlenip genelleme<br />

yapıldığı için derneklerin ekonomideki payını tam olarak yansıtmamaktadır. Bu<br />

arada 2006 yılında dernek sayısı da 73,480’dir. Bu nedenle derneklere ait verileri<br />

kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşları hesabıyla toplamak suretiyle yeni bir<br />

hesaplama yaptığımızda kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşlarının 2006<br />

yılındaki büyüklüğü yaklaşık 9.434.578.254 YTL’ye ulaşmakla birlikte GSMH<br />

içerisindeki payı % 1.63 olmaktadır. Dernekler ise 2006 yılında 4.748.457.039<br />

YTL’lik büyüklük ile GSMH’nin % 0.82’sini almışlardır. Bununla birlikte Derneklere<br />

ait veriler, Derneklerin iktisadi işletmelerini (GSMH içindeki payının<br />

hesaplanamamasından dolayı) kapsamamaktadır. Derneklere gelir sağlayan<br />

1251 adet iktisadi işletme olup bu verilerinde tespit edilip eklenmesiyle<br />

Derneklerin GSMH içerisindeki payı daha da artacaktır. 2006 yılı için kar amacı<br />

gütmeyen kuruluşların ve derneklerin GSMH içerisindeki payı sanıldığı gibi az<br />

95


değildir. Bu büyüklüğü ile Türkiye’de kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşları<br />

ve dernekler, uluslararası alanda yapılan 1995 ve çeşitli yıllara ait kar amacı<br />

olmayan kuruluşlar karşılaştırmasında ekonomideki payı açısından bazı ülkeleri<br />

geçmiştir. Ekonomideki payların yıllar itibariyle benzer bir gelişim<br />

sergilemesinden dolayı 1995 yılına ait çeşitli ülkelerin ekonomideki paylarının<br />

Türkiye’deki dernekler ve sivil toplum kuruluşlarının ekonomideki paylarıyla<br />

karşılaştırılmasında sakınca görülmemiştir. Bu ülkeler % 1,4’lük pay ile Slovakya,<br />

% 0,3’lük pay ile Romanya, % 0,3’lük pay ile Pakistan, % 1,5’lik pay ile Brezilya,<br />

% 0,6’lık pay ile Hindistan’dır. Dernekler bazında ise 2006 yılına ait % 0,8’lik pay<br />

ile ekonomide % 0,3’lük payı olan Romanya, % 0,3’lük payı olan Pakistan, %<br />

0,6’lık payı olan Hindistan gibi ülkelerdeki sivil topluma ait payları dahi geçmiştir.<br />

Gelişmiş ülkelerdeki NGO’ların payları ise, İtalya’da % 3,1, Fransa’da % 3,8,<br />

Almanya’da % 4,0, Japonya’da % 5,0, İngiltere’de % 6,8, İspanya’da % 4,0,<br />

Hollanda’da % 15,5’tir. Gelişmiş ülkelerdeki NGO’ların ülke ekonomilerindeki<br />

payları, ülkemiz içinde geleceğe yönelik olarak önemli bir potansiyele işaret<br />

etmektedir.<br />

Derneklerin ülke ekonomisindeki payına ilişkin göstergelerden bir diğeri de<br />

istihdam içerisindeki payıdır. Derneklerde istihdam edilen ücretli çalışan personel<br />

sayısı 2004, 2005, 2006 yıllarında 29.280, 31.197, 29.896 kişidir. Ücretli<br />

çalışanların toplam istihdam içerisindeki payları ise yıllar itibariyle % 0,13, %<br />

0,14, % 0,13’tür. Dernekler, faaliyetlerini ücretli personel yanında gönüllü<br />

personelle de yürütmektedir. Gönüllü çalışanlar, toplam istihdam ve GSMH<br />

hesaplaması içerisinde yer almamakla birlikte ücretli olarak çalışan personelin<br />

yerini doldurduğundan dolayı aslında bir katma değer oluşturmaktadır. Bu<br />

nedenle istihdam hesaplamalarına dahil edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede<br />

gönüllü olarak çalışanların sayısı 2004, 2005, 2006 yılları itibariyle 21.793,<br />

30.631, 27.905 kişidir. Gönüllü çalışanların toplam istihdam içerisindeki payları<br />

ise yıllar itibariyle % 0,13, % 0,14, % 0,13’lük bir payı temsil edebilecek<br />

büyüklüğe ulaşmaktadır. Derneklerdeki ücretli ve gönüllü çalışanların toplamı<br />

2004, 2005, 2006 yıllarında 51.073, 61.828, 57.801 kişidir. Toplam istihdam<br />

içerisindeki payları ise yıllar itibariyle % 0,23, % 0,28, % 0,25’tir. Bununla birlikte<br />

96


Derneklere ait veriler, Derneklerin iktisadi işletmelerini (istihdam içindeki payının<br />

hesaplanamamasından dolayı) kapsamamaktadır. Derneklere gelir sağlayan<br />

1251 adet iktisadi işletme olup bu verilerinde tespit edilip eklenmesiyle<br />

Derneklerin istihdam içerisindeki payı daha da artacaktır. Bunun yanında GSMH<br />

hesaplaması alt kalemlerinden olan kar amacı gütmeyen özel hizmet<br />

kuruluşlarındaki (sivil toplum) istihdamı belirlememize imkan sağlayan düzenli bir<br />

veri hesaplaması bulunmamaktadır. Bu kapsamda sadece 2002 yılında bir<br />

çalışma (genel sanayi sayımı) yapılmış olup, bu çalışmada 16.540 kişinin<br />

derneklerde çalıştığı görülmektedir. 16.540 çalışan 8.710 adet derneğe aittir.<br />

Ancak 2002 yılında 79.056 tane dernek faaliyet göstermektedir. Bu da istihdam<br />

miktarı belirlenen çok az derneğin olduğunu göstermektedir. 2002 yılında<br />

derneklerde istihdam edilenlerin, kar amacı gütmeyen özel hizmet kuruluşlarında<br />

istihdam edilen 35.262 kişilik istihdam içerisindeki payı % 46.90 gibi önemli bir<br />

büyüklüğe ulaşmaktadır. Dernekler, sivil toplum içerisinde önemli bir istihdam<br />

kaynağı olarak gözükmesine rağmen Türkiye’deki toplam istihdam içerisinde<br />

gerek sayı gerekse pay olarak düşük kalmıştır. Derneklerin istihdam<br />

büyüklüğünü, uluslararası alanda yapılan 1995 ve çeşitli yıllara ait kar amacı<br />

olmayan kuruluşların istihdam verileri ile karşılaştırdığımızda pek çok ülkenin<br />

gerisinde kalmıştır. NGO’larda çalışanların ekonomideki payları; Brezilya’da %<br />

1,6, Macaristan’da % 1,1, Hindistan’da % 1,4, Pakistan’da % 1,0, Meksika’da %<br />

0,4, Romanya’da % 0,8, Slovakya’da % 0,8’dir. Gelişmiş ülke NGO’larında<br />

çalışanların ekonomideki payları; Amerika’da % 9,8, İngiltere’de % 8,5,<br />

Hollanda’da % 14,4, Almanya’da % 5,9, Fransa’da % 7,6, Belçika’da % 10,9,<br />

Japonya’da % 4,2’dir. Gelişmiş ülkelerdeki NGO’ların ülke ekonomilerindeki<br />

istihdam içerisindeki payları, ülkemiz içinde geleceğe yönelik olarak önemli bir<br />

potansiyele işaret etmektedir.<br />

Derneklerin ekonomideki payının artması ekonomi içerisindeki öneminin<br />

de artmasına neden olacaktır. Derneklerin ekonomideki önemi aynı zamanda<br />

istikrar politikaları üzerindeki etkilerine bağlıdır. Ekonomideki istikrar politikaları<br />

olan gelir dağılımının iyileştirilmesi ile yoksulluğun azaltılması, tam istihdam<br />

sağlanması ve işsizliğin önlenmesi, fiyat istikrarının sağlanması ve ekonomik<br />

97


kalkınmanın gerçekleştirilmesine yönelik derneklerin etkileri derneklerin<br />

ekonomideki önemine vurgu yapmaktadır. Derneklerin gelir dağılımının<br />

sağlanarak yoksulluğun azaltılmasına yönelik olarak yaptıkları harcamalar 2006<br />

yılında 392.095.384 YTL’dir. Devletin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları<br />

vasıtasıyla 2006 yılında yaptığı harcamalar 1.389.547.995 YTL’dir. Derneklerin<br />

gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik olarak yaptığı harcamaların, Devletin<br />

sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları vasıtasıyla yaptığı harcamalara oranı<br />

% 28.21’dir. Yani dernekler, Devletin gelir dağılımının düzeltilmesi ve yoksulluğun<br />

azaltılmasına yönelik yapması gereken harcamaların % 28.21’lik bir kısmını<br />

gerçekleştirmektedir.<br />

Bir diğer istikrar politikası unsuru olan tam istihdamın sağlanmasına<br />

dernekler personel istihdam ederek katkıda bulunmaktadır. Derneklerin,<br />

istihdama yönelik yaptığı diğer bir katkı mesleki eğitime yönelik faaliyetleridir. Bu<br />

çerçevede 2006 yılında 102,942,305.09 YTL’lik harcama yapılmıştır. Ayrıca<br />

işsizliği önlemek ve mesleki eğitim politikasının işlevselliği arttırmak ve<br />

desteklemek için Avrupa Birliği (AB) fonlarından Leonardo da Vinci (2000–2006,<br />

Meslek İçi Eğitim) programı önemli bir işlev üstlenmekte ve ülkemizdeki birçok<br />

kurum ve kuruluşa proje karşılığı fon sağlamaktadır. Bu kuruluşlar arasında kar<br />

amacı gütmeyen birlikler ve dernekler de bulunmaktadır. Bu program<br />

çerçevesinde, 2002 yılında Türkiye'ye sağlanan AB mali yardımları 200 milyon<br />

Euro'ya ulaşmıştır.<br />

İstikrar politikalarından fiyat istikrarının sağlanması yani enflasyonun<br />

önlenmesine yönelik olarak dernekler bazı etkilerde bulunmaktadır. Batıda, halk<br />

katılımını sağlayan ve mali alt yapısı güçlü tüketici örgütleri, satıcı üzerinde<br />

neredeyse hukuki yaptırımdan daha etkili kamuoyu baskısı yaratabilmektedir.<br />

Oysa ülkemizde tüketicilerce kurulan dernek ve vakıf şeklindeki örgütler, Batıdaki<br />

örneklerine göre daha zayıftır. Dernekler çeşitli sektörlerde ortaya çıkan fiyat<br />

artışlarına yönelik tepkilerini ortaya koyabilmekte, sosyal sorumluluk bilinciyle<br />

kamuoyu oluşturmaktadırlar. Bazen de ortaya çıkan fiyat artışlarını engellemek<br />

için dava açmak suretiyle baskı unsuru olabilmektedirler. Bu şekilde dernekler<br />

fiyat artışlarını kontrol altında tutma fonksiyonu icra edebilmektedirler. Diğer<br />

98


taraftan talep enflasyonunu önlemenin yollarından biri de arzın arttırılmasıdır.<br />

Arzın artırılmasına yönelik olarak kullanılabilecek bir unsurda nitelikli iş gücü<br />

yetiştirilmesidir. Derneklerin istihdamı arttırmaya yönelik fonksiyonu talep<br />

enflasyonunu önlemeye yardımcı olmaktadır.<br />

İstikrar politikalarından sonuncusu olan ekonomik kalkınmanın<br />

sağlanmasına derneklerin çeşitli etkileri bulunmaktadır. Dernekler kültür, sanat,<br />

spor, eğitim ve araştırma, sağlık, sosyal hizmetler, çevre, ekonomik sosyal ve<br />

toplumsal kalkınmaya yönelik faaliyetler ile hukuk, insan hakları ve politikaya<br />

yönelik faaliyetleriyle ekonomik kalkınmaya katkı sağlamaktadırlar. Bu kapsamda<br />

dernekler tarafından 2006 yılında yapılan harcama toplamı 526.255.741,91<br />

YTL’dir. Yani dernekler devletin ekonomik kalkınmaya yönelik olarak yapması<br />

gereken 526,255,741.91 YTL’lik harcama tutarını karşılayarak kalkınmaya olumlu<br />

katkıda bulunmaktadır.<br />

Son olarak derneklerin ülkemizde hala gelişme aşamasında olduğu<br />

söylenebilir. Ancak derneklerin, ekonomideki payının artmasına bağlı olarak<br />

ekonomik alanda ve buna bağlı olarak istikrar politikaları üzerinde etkileri<br />

artacaktır. Ekonomik alandaki payın artması demokrasi ve çeşitli alanlarda da<br />

etkinliğinin artmasına imkân sağlayacaktır.<br />

99


KAYNAKLAR<br />

- ACI, Dr. Esra Yüksel; (2005), Küreselleşme Olgusu ve STK' lar.<br />

- AKŞİT, Bahattin; (http://www.Kbam.metu.edu.tr/published/toplumsal kalkinma<br />

gelimse nufus.pdf).<br />

- AKTAN, Coşkun Can; (2002), Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla<br />

Mücadele Stratejileri.<br />

- Avrupa Birliği Projeleri, Mali ve Teknik Yardımlar (http://www.tsrsb.<br />

org.tr/tsrsb/AB+ve+uyum/AvrupaBirligi/ABProjeMaliVeTeknik Yardimlari/);.<br />

- ÇEPEL, Zuhal Ünalp; (2006), Ab Sivil Toplum Diyaloğu' Ve Türkiye:<br />

Demokratikleşme Bağlamında Sorunlar Ve Beklentiler,<br />

(http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php? İd =106)<br />

- DİNLER, Zeynel; (2001), İktisada Giriş, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa.<br />

- GÖKBUNAR, Ramazan, ERDAL Adnan; Kamu Sektörünün Yeniden<br />

Yapılandırılmasında Üçüncü Sektörün Rolü, www.canaktan.org/politika/anti_<br />

leviathan/ diger-yazilar/gokbunar-ucuncusektor.pdf.<br />

- KARAGÜL, Dr. Soner; (2007), Küresel Bir Aktör Olarak Uluslararası Sivil<br />

Toplum Kuruluşları.<br />

- Karar Birimleri, (http://www.ekodialog.com/Konular/ekonomide_karar_ birimleri.<br />

html,) (26.01.2008).<br />

- KÜÇÜKTOK, Güven; Kalkınma, Sivil Toplum ve Türkiye, sivil toplum dergisi<br />

yıl:3 sayı :11 (Temmuz- Eylül 2005).<br />

- MAZLUM, Ahmet; (Aralık 2000), Sivil Toplumun Dünü Ve Bugünü, Cumhuriyet<br />

üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 24.<br />

- Milli Hesaplar İle İlgili Değişkenlerin Tanımları, (http://www.die.gov.tr/sozluk/<br />

milhest.htm), (21.01.2008).<br />

- Non Comparative Sector, (http://www.jhu.edu/~cnp/research/country.html),<br />

(11.09.2007)<br />

- ÖNDER, Mehmet; (2006), Türkiye, AB Hibe Fonlarından Yeterince<br />

Yararlanmıyor.<br />

- SALAMON, Lester M.; SOKOLOWSKİ, S. Wojciech; LİST, Regina; (2003)<br />

Global Civil Society An Overview.<br />

100


- Sivil Toplum İş Başında (http://www.stgm.org.tr/docs/ 1123447144<br />

ABKomisyonuSTK_arastrimasi.doc,) (07.08.2005),.<br />

- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu Yardımları,<br />

(http://www.sydgm.gov.tr/sydtf/web/gozlem.aspx?sayfano=93), (14.01.2008).<br />

- TEKELI, İlhan; Kent Yoksulluğu Ve Modernite'nin Bu Soruna Yaklaşım<br />

Seçenekleri Üzerine, (www.planlama.org).<br />

- Temel Tüketici Hakları, (http://www.dersimiz.com.belirligun.bilgi.asp.id.505);<br />

(10.01.2008).<br />

- TÜRK, İsmail; (2001), Maliye Politikası, Turhan Kitapevi, Ankara.<br />

- ÜNSALAN, Çetin; İstihdamın Anahtarı Mesleki Eğitim, (06.01.2008)<br />

- YIKILMAZ, Necla; NGO, (www.sav.org.tr/ngo.htm - 24k).<br />

101

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!