14.04.2013 Views

KURDISTANPRESS sayi: 17 Mayis 1987 -Saddam Kürdistan’ı Yakıyor!

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Saddam</strong> Kiirdistan’ı <strong>Yakıyor</strong>!<br />

• Uluslararası yasalara aykırı olarak Gü- • Halk silah zoruyla mecburi iskana tabi • YNK ve I-KDP Birleşmiş Milletler,<br />

ney Kürdistan’da kimyevi silahlar kul- tutulmuş durumda! Köyler bombala- Kızıl-Haç ve diğer insani kuruluşlar-<br />

lanılıyor narak, imha ediliyor! dan acil yardım istediler! Yazısı ortasayfada<br />

HEJM AR • SAYI <strong>17</strong>/9 6 GULAN • MAYIS <strong>1987</strong> ISSN 0283—4898<br />

HOVİTIYA QOLONYALIST<br />

<strong>Saddam</strong><br />

Kurdista<br />

Dişewitî<br />

□ Rejîma BAAS, bi he- □ Ji ber bi karanîna çe-<br />

mû hêz û îmkanên xwe kên kîmyewî zêdeyî 600<br />

dixwaze gelê Kurd win- kes birîndar û 100 kes jî<br />

da bike! kuştî hene!<br />

ONUNCU YILINDA<br />

1 Mayıs 77<br />

□ 1 Mayıs 1976’da Taksim’de yapılan görkemli<br />

kutlama törenlerinden sonra, 1977 1<br />

Mayıs’ı bir katliama dönüştü. Arkada 34<br />

ölü ve yüzlerce yaralı bırakan bu doğru giderken,<br />

sol ne düşünüyordu?!<br />

Yazısı sayfa 4 ve 5 ’de<br />

nmt<br />

0<br />

[46] 08-98 47 43 131 42ANKS<br />

Dumahîk di rûpela navîn de pğşmerge nav xelkê de ji bo bersiva planên îskanê, bi aktîfî karên polîtîkî û eskerî berdewam dike!<br />

“Anayurdumuzdan söküldük’<br />

□ Atina’da, Büyük<br />

Ermeni Je-<br />

nosidi’nin 72. yıl<br />

dönümü nedeni<br />

ile bir konferansa<br />

katılan, Ermeni<br />

Sorunu İnformas<br />

yon-Dökümanter<br />

ve Araştırma<br />

Merkezi Almanya<br />

Seksiyonu sorumlusu<br />

Jirayr<br />

Kotcharian, “Ermeni<br />

sorunu yalnızca<br />

bir hak arama<br />

sorunu değil,<br />

fakat aynı zamanda<br />

bir toprak<br />

sorunudur”<br />

dedi.<br />

□ Konferansta, Dünya Halklarının Kurtuluşu ve Hakları<br />

Birliği’nin yönetim kurulu üyesi, M. Haralambidis<br />

de bir konuşma yaptı. Haralambidis, “Katliam, soykırım,<br />

parçalama vebenzeri kavramların Yunan politik<br />

yaşamında yeteri kadar anlaşıldığına inanmıyorum.<br />

Bu bizim için büyük bir boşluktur” dedi.<br />

__________________________________________ yazışı sa V*a § .ve 7 'de<br />

im— , i<br />

“Beni O şanlı mücadeleden<br />

belki bir süre<br />

uzak tutabilirler. Ama,<br />

mücadeleden alıkoymaları<br />

asla mümkün olmayacaktır!”<br />

□ Ömür Boyu hapis cezasına<br />

çarptırılan Abdurrahim Gümüş-<br />

tekin’in ailesine yazdığı mektubun<br />

tam metni..<br />

Sayfa 11’de


“insanca gelişmenin önüne dikilen her türlü engeli protesto ediyorum!”<br />

• 7 yıldan beri DEV-SOL davasında İdamla yargılanan<br />

Nevzat Çelik, Cezaevi idaresini protesto amacıyla<br />

süresiz açlık grevine başladığını bir mektupla kamuoyuna<br />

duyurmuştu. Aşağıda, Türkiye’de basında<br />

yer verilmeyen mektubun tam metnini yayınlıyoruz.<br />

□ Kamuoyuna!<br />

1980 martından bu yana, gerek I. Şube de, gerekse askeri cezaevlerinde<br />

-onurunu koruyan, korumaya çalışan her insan gbi- sürekli<br />

olarak işkence gördüm, görüyorum.<br />

Devlet eliyle yürütülen sistemli bir işkencenin varlığı artık bir sır<br />

değil.. Gövdemize aç kurtlar gibi salya sümük saldıran elektrikte,<br />

askıda, falakada, çırılçıplak soyularak aramşımızda, coplamşımız-<br />

da, zincire vuruluşumuzda, koğuş aramaları ve operasyonlarda,<br />

yıllarca görüşsüz, havai and ırmasız, güneşsiz (hani güneş grmeyen<br />

eve doktor girerdi!), doktorsuz, mektupsuz, kitapsız, kağıtsız, elbisesiz,<br />

ayakkabısız... bırakılışımızda devletin gücü var.<br />

Kamuoyunun sustuğu, susturulduğu, yıllarda, ellerini kollarım<br />

sallaya sallaya işkence yaptılar. Öylesine rahatlardı ki... İşkence<br />

tezgahına giren insan ya ölüyor ya da sakat kalıyor. İşkencede güçsüz<br />

düşen gövde her türlü hastalığa kapı aralıyor ve bir kaç yılda yaşayan<br />

ölüler haline getiriliyoruz.<br />

İşkencenin asıl amacı inşam cezaevine değil, cezaevini insanın içine<br />

atmak!<br />

“Her türlü hak ve özgürlüğün dayandığı ve insanın insan olarak<br />

taşıdığı onur ve saygınlığın çiğnenmesi olan işkence, insanın insanlık<br />

dışı davranışına uğramasıdır. İşkence yapılması, salt bir yasağın<br />

çiğnenmesi değl, her türlü hak ve özgürlüğün, doğrudan insanın<br />

yadsınmasıdır. ’ ’<br />

DÜNYA SUSKUN!<br />

□ <strong>Saddam</strong> Hüseyin, uluslararası anlaşmaların kesin ve bağlayıcı<br />

hükümlerini hiçe sayarak, Kürdistan’daki sivil yerleşim merkezlerine<br />

kimyevi silahlarla saldırıyor. Zehirli gaz bombalan, napalm ve<br />

kimyevi silahlarla birlikte, Irak Ordusu karadan ve havadan Kürdis-<br />

tan’a saldırıyor.<br />

YNK ve KDP’nin, Birleşmiş Milletler’e, Kızıl Haç’a, Demokratik<br />

kuruluşlara ve uluslararası kamuoyuna yaptıkları ısrarlı çağrılar,<br />

her zaman olduğu gibi, şimdi de cevapsız kalmış durumda.<br />

Uluslararası anlaşmalar, İnsanhakları evrensel sözleşmeleri, demokratik<br />

hak ve özgürlüklerle, insanan yaşama hakkı ile ilgili devletleri<br />

bağlayan yasalar ve yasaklar işlemiyor. Kürdistan’da dünya<br />

ile ilişkileri kurup sürdürecek bir devlet yok. Kürdistan sömürge<br />

bir ülke. Sömürgecilerin ilişki ve bağlantıları, sömürgeyi dünyaya<br />

kapatmış. Dünya, yüzyılın ilk büyük katliamı olan Ermeni jenosidi<br />

karşısında nasıl suskun durduysa, Pontus ve Ege Rumlarının ebedi<br />

bir vatansızlığa mahkum edilmeleri nasıl sesizce onaylandı ve katillerle<br />

işbirliği yapılarak imha görmezden gelindiyse, Yahudi kırımı<br />

karşısında nasıl tüm devlet sınırlan kapatılıp, binlerce insan bilerek<br />

ve isteyerek vahşi bir yok oluşa terkedildiyse bu gün de silahsız ve<br />

savunmasız Kürt halkı, dünyanın gözlerinin içine bakıla bakıla zehirleniyor,<br />

boğuluyor... Kimyevi silahlarla zehirlenip, bombalarla<br />

yerle bir edilen köyler, buldozerlerle haritadan siliniyor.<br />

Ve hiç bir kuruluştan, hiç bir devletten ses çıkmıyor. Ulusal kurtu-<br />

luşçu örgütlerden ses çıkmıyor. Uluslararası proleterya hareketi<br />

suskundur. Aydınlar, yazarlar, gazeteler; toplumun gözü, kulağı dili<br />

olan kurum ve örgütler suskundur... Kürt ve Türk solunun, Avrupa’da<br />

kıyametler koparan siyasal güçleri de suskundur.<br />

Evet Güney Kürdistan yanıyor; yakılıp yıkılıyor. Güney Kürdistan’da<br />

nesilden nesile geçecek kimyevi hastalıkların tohumları binlerce<br />

bomba ile dağlara, ormanlara, su kaynaklarına saçılıyor.<br />

Kendi ülkesinde insanca yaşamak için mücadele eden bu mazlum<br />

halk, artık yüzlerce yıl kimyevi silahlardan fışkıran bilinmez hastalıklarla<br />

boğazlaşacak. Çocuklar sakat ve hastalıklı doğacak. Kısırlık<br />

bir kader haline gelecek. Hayvanların ve bitkilerin nasıl bir değişime<br />

uğrayacaklan belli değil. Doğal güzelliklerin, doğa’mn nasıl<br />

bir ölüm çölüne dönüşeceği belli değil. Organik bozuklukların<br />

yanında, psikolojik rahatsızlıklann nasıl toplumsal bir felaket haline<br />

geleceği belli değil... Emperyalist metropollerin araştırma uzmanları,<br />

kendilerine yeni bir kobay toplum bulmuş olacaklar. Ve<br />

tabii, her şey olup bittikten sonra... Yani, araştırma malzemesi olarak,<br />

yaralı, hasta, perişan bir toplum oluşduktan sonra..<br />

<strong>Saddam</strong> <strong>Kürdistan’ı</strong> yakıyor. Ve mazlum bir halk bütün varlığı ile<br />

bu imhaya karşı direnmekte. Halk bütün varlığı ile dövüşüyor, insanlar,<br />

yerlebir edilen köylerini terk etmiyorlar. Evler yeniden ona-<br />

nlıyor. Onanlamazsa, kaya diplerine, mağaralara sığınılıyor. Ve bu<br />

yiğit ve namuslu insanlar ellerinde kalan bir iki parçalık gıda malzemesini<br />

de gerillalarla bölüşüyor. Tutuklanıp zorla toplama<br />

kamplarına tıkılanlar, kampları imha ediyor, kamp çadırlarını yakıyorlar.<br />

Kaçabilenler kurtarılmış alanlardaki savaş cehennemine dönüyorlar.<br />

Bu dehşet içinde topraklarını terk etmiyorlar.<br />

Kürt halkı biliyor ki bu savaş kazanılmalıdır. Ve bu savaş kazanılmazsa<br />

eğer, geriye kaybolmuş mezarlar ya da muhaceretin cenderesinde<br />

ağıtlar yakan kimliksiz koloniler kalacaktır!<br />

Düşman gücünü ve politikasını iyi saptamış. Yaptıklan hesaplı.<br />

Bağlantılan ve ilişkileri hesaplı.. Aına, bir kaşık suda fırtınalar koparan<br />

devrimci güçler nerededir?<br />

Nevzat Celik’ten<br />

Kamu Oyuna!<br />

İşkence karşısında susmayı, ölmek olarak alıgılıyorum.<br />

Kendisine dokunmadıkları için, Naziler karşısında “bahaneci”<br />

bir tavır takman Alman profesörünün sözleri, belki de bu yüzden,<br />

aklımdan hiç çıkmıyor: “..Bu gün kapım çalındı. Beni alıp toplama<br />

kampına götürdüler. İşkenceye... Hiç kimse ses çıkarmadı. Çünkü<br />

ses çıkaracak kimse kalmamıştı. ' *<br />

Yedi yıldır askeri cezaevlerinde sistemli olarak uygulanan işkence<br />

ve yasaklan bildiğinizi düşünerek, süresiz Açlık Grevi’ne başlama<br />

nedenimi açıklamak istiyorum:<br />

Tutuklu biri olmanın yanı sıra, bir büyük suçum daha var: Şair<br />

olmak!<br />

Sağmacılar Özel Tip Askeri Cezaevinden Metris’e sevk olduğum<br />

19.12.1985 gününden bu yana mektuplaşma yolum kapalı tutuluyor.<br />

Şair kimliğine yönelik bu haksız uygulama onaltı aydır sürüyor ve<br />

şimdiye kadar yaptığım bütün yasal girişimler sonuçsuz kaldı.<br />

1986 nisanında, binbaşı Muzaffer Ergüder’le (şimdi burda görevli<br />

değil) yaptığım görüşmede, bana özetle söylenen şuydu: ‘ ‘Bizim istediğimiz<br />

doğrultuda şiirler yaz, tutukluluk haklarından fazlasıyla<br />

yararlan.” Tam da o günlerde binbaşı Muzaffer Ergüder’in görevden<br />

alınması Açlık Grevi kararımı ertelememe neden olmuştu. Yasağın<br />

salt Binbaşı’mn işkenceci kişiliğinden kaynaklanmadığını anlamam<br />

çok uzun sürmedi. Değişen birşey yoktu. Yazdığım onca dilekçe<br />

ve görüşme istemim yanıtsız bırakıldı. İki dilekçeme yanıt<br />

verildi, onlarda da, 4 *ne kadar önyargılısınız ’ ’ gibi gayri ciddi ifadeler<br />

vardı. Sağmalcılar Özel Tıp Cezaevi’ndeyken haftada ortalama<br />

on-onbeş mektup alırdım. Kaba bir hesapla benim yazdığım ve<br />

bana yazılan mektup sayısı bin taneyi geçiyor. Tabii bu mektupların,<br />

bir kaçı dışmda, hepsi alıkonuldu. Haksızlık yapmak istemem<br />

(!) üçünün yansı yırtılıp alınmış, toplam yedi mektubu iki yada üç<br />

ay aralıklarla verdiler... Salt bu yasağı delebilmek için, ailem ve<br />

sevdiğim insanlar tarafından iadeli taahhütlü mektuplar yazılıyor,<br />

telgraflar çekiliyor. Ne ki yasağı aşmak, delmek mümkün<br />

olamıyor.<br />

İşkence altında bile kabul ettiremedikleri ve hiçbir ilişkimin bulunmadığı<br />

bir örgütün eylemlerinden -ellerinde inandıncı tek bir<br />

delil olmadığı halde- dolayı suçlanarak idam istemiyle yargılanıyorum.<br />

Bunca yıl haksız yere içerde tutulduğum yetmiyormuş gibi,<br />

dışanyla olan tek canlı somut bağımı koparmak istiyorlar. Karşı<br />

çıkmak gerekiyor.<br />

Bu uygulananın salt beni ve yazıştığım insanları değil, herkesi yaralaması<br />

gerektiğini düşünüyorum.<br />

insanın insanca gelişmesi önüne dikilen her türlü engeli protesto<br />

ediyorum!<br />

7 Nisan <strong>1987</strong> günü süresiz Açlık Grevine başlıyorum.<br />

Alıkonan tüm mektup, kart ve telgraflarımın verilmesine ve bundan<br />

sonraki mektuplaşmamın engellenmeyeceğinin taahhüt edilmesine<br />

kadar eylemimi sadece su içerek sürdüreceğim.<br />

“Yüreklerin kulakları sağır” değil. Buna içtenlikle inanıyorum.<br />

Hoşçakalın...<br />

Nejden (Nevzat) Çelik<br />

Adresim:<br />

Metris Askeri Ceza ve Tutukevi<br />

C:15 Bayrampaşa-tSTANBUL<br />

DINYA BÊDENG E!<br />

□ <strong>Saddam</strong> Husên, zagon û biryarên lihevhatinên navnetewî xistin<br />

bin lingan û bi çekên kîmyewî êrîşî nevendên Kurdistanê dike. Or-<br />

diya Iraqê bi bombên jehrî, napalm û bi çekên kîmyewî, ji bejî û ji<br />

hewa êrîşî Kurdistanê dike.<br />

Bangên, ku PDK-I û YNK li Yekîtiya Miletan, Xaça Sor, sazûma-<br />

nên demokratik û awira gelemperî a cîhanê kirin, weke her car, bê-<br />

deng man. Lihevhatinên navnetewî û mirovî, bi maf û azadiyên demokratik,<br />

zagonên ku jiyana mirovan bi dewletan girêdidin, na-<br />

xebitin.<br />

Li Kurdistanê, dewletek, ku têkiliyan bi dinê re deyne, tuneye.<br />

Kürdistan welatek bindest e. Tekiliyên navbera dewletên serdest, rê<br />

li ber welatên bindest girtine. Çawa, ku dinya li hember qirqirina<br />

mezin a Ermeniyan bê deng ma, çawa ku Pontûs û Rûmên Egeyê bi<br />

bê welatî hatin mahkûm kirin û bi qesasan ra têkilî hatin danîn û ça-<br />

vên xwe ji wan re girtin, çawa ku li hember qira Yahûdiyan hemû<br />

dewletan sînorên xwe girtin û bi zanin bi hezaran Yahûdî mahkûmî<br />

qirkirinê hiştin.<br />

îro jî li ber çavê her kesî gelê Kurd tê jehîr xistin, xeniqan-<br />

din...Gundên ku bi çekên kimyewî bombebaran kirîbûn, bi doze-<br />

ran ji nexşê winda dibin.. .û ji tu sazûmanî û dewletê deng demake-<br />

ve. Ji rêxistinên rizgarîxwaz deng demayê. Proletarya nawnetewî<br />

bê deng e. Ronakbîr, nivîskar, rojnamavan, rêxistin û saziyên ku<br />

guh û çavên civakê ne, bêdeng in.. .Çepên Kurd û Tirkên ku, li Aw-<br />

rûpayê qiyamet çêdikîrîn, jî bê deng in.<br />

Erê, başûrî Kurdistanê dişewite, tê kambax kirin. Li Başûrî Kur-<br />

distanê çekên kîmyewî, ku wî tuxmên nexweşiyên kîmyewî ji nes-<br />

lan derbasî neslê din bibe, li çiyan, daristanan û li kaniyên avê tên<br />

reşandin. Ev gelî ku dixwaze di welatê xwe de bi mirovî bijî, wê ji<br />

îro pê de bi sedsalan, bi nexweşiyan kîmyewî ra kefteleftê bike. Wê<br />

zarok nexweş û seqet çêbibin. Gubertina û reng girtina heywan û şî-<br />

najiyê hê ne xuya ye. Ne xuya ye ku, wê spehîtiya xwezayiyê guher-<br />

tinekê çawa bike û rengekî çola mirinê bigre. Li gel xerabûna orga-<br />

nan ne belû ye bê wê nexweşiyên psikolojik felaketekê çawa ji civa-<br />

kê re bîne... Pisporên lêkorên metropolên emperyalist, wê ji xwe<br />

ne civakeke “kobay" bibinin. Û bê gûman, pişti ku her tişt hat û<br />

tewe bû.. Ango, piştî ku civaka nexweş, birîndar û perîşan, wek ha-<br />

cetên lêkolinê bi kar bînin.<br />

<strong>Saddam</strong> Kurdistanê dişewitîne. Û miletekî mazlûm, bi her awayî<br />

li hember vê windakirinê li ber xwe dide. Xelk bi hemû hebûna xwe<br />

şer dike.<br />

Mirov gundên xwe yên werankirî terk nakin. Xanî ji nû de tên lê-<br />

kirin. Nayên lêkirin jî, xwe di şikeftan de diparêzin. Û ev merivên<br />

bi namûs û merxas, gepik nanê ku di dest de maye jî bi pêşmergan<br />

re par dike. Ên ku tên girtin û di kampan de tên girtin, kampan ji<br />

holê radikin, çadirên kampan dişewitînin. En ku rizgar dibin, xwe<br />

dighînin cehnema şerê herêmên rizgarkirî. Di nava van bûyerîn ke-<br />

sanedî de, ji a xwe nayên xwar û erda xwe terk nakin.<br />

Gelê Kurd zane, ku divê ev şer bê qezenc kirin û heger ev şer nayê<br />

qezenc kirin wê di şûna wan de gorên winda an jî koloniyên bê cüzdan<br />

bimînin.<br />

Dijmin hêz û polîtîka xwe baş bikaraniye. Tiştê ku dikin bi hesab<br />

e. Têkilî û girêdana wan bi hesab e. Lê, şoreşgerên, ku di gulpek<br />

av de qiyametan radikin li ku ne?!!<br />

RUPEL • SAYFA 2 k ü r d is t a n p r e s s • 6 g u l a n / m a y is m ?


• Güney Kürdistarîda mücadele<br />

eden Kürt örgütleri ile<br />

<strong>Saddam</strong>’a muhalif tüm siyasal<br />

güçler arasında tam bir ittifak<br />

sağlandı.<br />

• <strong>Saddam</strong> rejimine muhalif<br />

tüm güçlerin ittifakı, bölge<br />

halkı üzerinde de etkisini<br />

gösterdi ve halk kitleler halinde<br />

peşmerge saflarına katılmaya<br />

başladı.<br />

• Zaxo ve Kanimasi arasındaki,<br />

uluslararası Naven karayolu<br />

peşmergenin denetimine<br />

geçti!<br />

• Halk, <strong>Saddam</strong>’ın oluşturduğu<br />

toplama kamplarım imha<br />

ediyor.. Halkın zorla yaşamak<br />

zorunda bırakıldığı<br />

kamp çadırları, sivri halkın da<br />

katıldığı eylemlerle yakılıyor.<br />

Güney Kürdistarı • ANK<br />

□ Irak Ordusu, Mart’ın son<br />

haftasından bu yana Güney<br />

Kürdistan’da kanlı bir imha savaşı<br />

sürdürüyor. Ordu, uluslararası<br />

yasalara! aykırı olarak<br />

kimyevi silahlar kullanıyor.<br />

Sivil halkın yaşadığı köyler ve<br />

şehir merkezlerine zehirli gaz<br />

bombaları atılıyor. Ürünler ve<br />

ormanlık alanlar yakılıyor.. İçme<br />

suları zehirleniyor. Halk<br />

kitleler halinde zorunlu göç’e<br />

tabi tutuluyor.<br />

Irak Ordusu’nun bu haksız ve<br />

kanlı imha eylemini ısrarala<br />

sürdürmesine rağmen, Peşmerge<br />

Süleymani’ye’den Za-<br />

ho’ya kadar olan bölgede kitlelerin<br />

aktif desteği ile mücadeleyi<br />

sürdürüyor.<br />

Bölgede mücadele eden örgütler,<br />

halkı bulundukları alanları<br />

terketmemeye ve mecburi<br />

iskan uygulamasına karşı direnmeye<br />

çağırmaktalar. Bu<br />

çağrılar kitlelerden gerekli tepkileri<br />

alıyor ve halk yakılıp yıkılmasına<br />

rağmen alanları ter-<br />

ketmiyor.<br />

Süleymaniye merkezinde<br />

ve çevresinde oluşturulan<br />

KKE (İÇ)<br />

Eleştirildi<br />

• 22-26 Nisan günleri arasında Tüzük<br />

değişikliği için yapılan KKE Kogresine<br />

Irak Baas Partisi’nin de davet edilmesi<br />

sert bir biçimde eleştirildi.<br />

Kongreye 24 Ülkenin komünist ve sosyalist<br />

partisi’nin yanı sıra Türkiye’den<br />

Devrimci Kadınlar örgütü ve Dev-Yol,<br />

Kürdistan’dan da Irak KDP ve Rızgari<br />

katıldılar.<br />

Parti ismi Yunan Solu olarak değiştirildi.<br />

Kürt Halkının Kendi Kaderini tayin<br />

Etme hakkı da, kongre kararları arasında<br />

yer aldı.<br />

Kogreye Irak Baas Partisi adına Abdul-<br />

kerim Kemal (Abdel Kerim Al Kemaldin<br />

de davetli olarak katılması, Rız-<br />

gari delegasyonu tarafından protesto<br />

edildi.<br />

Kogre Başkanlığına verilen metin<br />

şöyle:<br />

K O G RE B A ŞK A N LIĞ IN A<br />

ATİNA<br />

Kongrenizde yapılan tarihsel bir yanılgıyı<br />

açıklamakta zorunluluk vardır. Aynı zamanda<br />

sizlerin ve Yunanistan kamuoyunun bu<br />

konuda aydınlatılmasını bir görev bilmekteyiz.<br />

Kongrenizin birinci gününde komünist,<br />

sosyalist ve demokrat parti ve kuruluşların<br />

temsilcileri arasında Irak BAAS Partisi9nin<br />

de isminin okunmasını esefle karşıladık.<br />

toplama kamplarının tüm<br />

çadırları yakıldı ve kamp<br />

imha edildi. Ayrıca 20 Nisan<br />

günü Süleymaniye’ye<br />

bağlı Kelar ilçesindeki toplama<br />

kampları, halkın da<br />

katıldığı bir eylemle<br />

yakıldı.<br />

Geçen sayıda verdiğimiz<br />

Karadağ eylemi devam etmektedir.<br />

Peşmerge güçleri,<br />

<strong>Saddam</strong> rejimi için hayati<br />

bir öneme sahip olan bu<br />

askeri alanı terketmemek<br />

için kararlı bir biçimde direniyor.<br />

<strong>Saddam</strong> ise, bu bölgeyi<br />

ne pahasına olursa olsun<br />

tekrar geri almak için<br />

aralıksız saldırılar düzenliyor.<br />

Ordu birlikleri yoğun<br />

saldırıları şimdiye kadar<br />

amacına ulaşmadı ve peşmerge<br />

güçleri tarafından<br />

geri püskürtüldü.<br />

Geçtiğimiz hafta, ordu<br />

birliklerinin Karadağ’a, karadan<br />

ve havadan yaptıkları<br />

iki büyük saldırı da kırıldı.<br />

Peşmerge güçlerin uzun süren<br />

direnişi sonucu düşman<br />

püskürtüldü ve geri çekilmek<br />

zorunda kaldı. Fakat,<br />

Baas katilleri, Karadağ ve<br />

Karadağ’a bağlı Cageran<br />

köyünü kimyasal silahlar<br />

kullanarak havadan bombaladı.<br />

Buna rağmen peşmergenin<br />

oluşturduğu çember<br />

kırılmadı. Bölge halen Peşmerge<br />

kuvvetlerinin denetimi<br />

altında bulunmaktadır.<br />

Direnen peşmerge bölge<br />

halkı tarafından da aktif olarak<br />

destekleniyor. Peşmergenin<br />

barınma ve beslenmesi<br />

için, sivil halk bütün imkanını<br />

seferbet etmiş<br />

durumda.<br />

Öte yandan, BAAS birliklerinin<br />

Hewlêr iline bağlı<br />

Firêz köyünü, yıkmak, yakmak<br />

ve talan etmek amacıyla<br />

yaptıkları saldırı peşmer-<br />

Peşmerge<br />

Direniyor!<br />

ge güçleri tarafından geri<br />

püskürtüldü.<br />

DIHOK<br />

□ BAAS birlikleri, Dıhok<br />

iline bağlı Sersing kazasının,<br />

Zêve, Bamemî ve Ere-<br />

dina köylerini talan ettikten<br />

sonra, kitleleri zorla iskan<br />

uygulamasına tabi tutması<br />

üzerine bölgede Baas ile<br />

cephe savaşına girişildi.<br />

21 Nisan’dan, 25 Nisan’a<br />

kadar süren savaşta düşmana<br />

ağır darbeler indirildi.<br />

Peşmerge güçlerinin yanısı-<br />

ra, halkın ve Bargirî Milî<br />

(Ulusal Milislerdin katıldığı<br />

eylem sonucu düşman<br />

Yunanistan Jç Komünist partisi’nin [KKE-İÇ] isminin Yunan Solu olarak değiştirildiği<br />

kongreye 24 ülkenin Komünist ve Sosyalist parti ve örgütleri de<br />

davetli olarak katıldılar.<br />

Bizler <strong>Kürdistan’ı</strong> yani sömürge bir<br />

ulusu temsilen kongrenizde davetli<br />

bulunmaktayız. Oysa Irak BAAS<br />

partisi <strong>Kürdistan’ı</strong> kana boğan, yıllardır<br />

halkımızı katliamlarla imha etmeye<br />

çalışan ve halen de Kürdis-<br />

tan’a napalm bombaları ile saldıran<br />

bir devletin temsilcisidir. Irak BAAS<br />

partisi, bırakınız sosyalist olmayı,<br />

demokrat bile değildir Tarihin hiç<br />

bir döneminde de bu gibi nitelikleri<br />

taşımamıştır. Tam tersine ırkçı, militarist,<br />

sömürgeci devletin temsilcisidir.<br />

Bu parti ve devletin başında da<br />

bütün nitelikleriyle ırkçı, militarist,<br />

sömürgeci <strong>Saddam</strong> Hüseyin bulunmaktadır.<br />

Böyle bir parti ile aynı düzeyde sizin<br />

kongrenizde temsil edilmemiz,<br />

bizim için talihsizliktir Yunanistan’da<br />

demokrasi mücadelesi veren sizler<br />

için de tarihsel bir yanılgı ve bilme-<br />

mezliktir.<br />

Politik çizginiz ve uluslararası diplomasi<br />

açısından bir zaaf olan bu<br />

davranışın düzeltilmesi dileğiyle,<br />

kongrenizin başarıyla sonuçlanmasını<br />

arzu ettiğimizi bildirir, saygılarımızı<br />

sunarız.<br />

23.4.<strong>1987</strong>/Atina • RIZGARİ<br />

güçleri ağır darbeler alarak<br />

bölgeden geri püskürtüldü.<br />

M i y B w i s m w i<br />

□ Irak ordu birliklerinin,<br />

24 Nisan’da Sersing, Mil-<br />

hembe ve Resul-Ayn nahiyelerine,<br />

havadan destekli<br />

yapılan bombardımanlar<br />

üzerine, Peşmerge kuvvetleri<br />

geniş bir karşı saldırı<br />

düzenledi. Mecburi iskan<br />

uygulması durduruldu ve<br />

bölge düşmandan temizlendi.<br />

Peşmerge güçleri 21 Nisan’da<br />

Zaxo ve Kanimasi<br />

arasındaki stratejik öneme<br />

sahip olan karayolunu ele<br />

geçirdiler. Halen karayolu<br />

üzerindeki denetim peşmerge<br />

güçleri tarafından yapılmaktadır.<br />

Öte yandan, <strong>Saddam</strong> rejiminin<br />

askeri nakliyat ve<br />

uluslararası ticaret için kullandığı<br />

Naven ana karayolunun<br />

Begova ve Kanimasi<br />

arasına düşen en önemli bölümü,<br />

peşmerge kuvvetlerinin<br />

düzenlediği bir operasyon<br />

sonucu elegeçirildi. Ka-<br />

rayolu’nun tutulmasından<br />

sonra, Baas’ın sivil ve askeri<br />

nakliye araçlarının seferleri<br />

de durmuş oldu. Naven<br />

karayolunu, peşmergenin<br />

denetiminden kurtarmak<br />

üzere Baas, üç ayrı taarruz<br />

düzenledi. Bombardıman<br />

uçaklarının desteğinde düzenlenen<br />

taarruzlar, 21, 23<br />

ve 27 Nisan tarihlerinde yapıldı<br />

ve tümü de başarısızlıkla<br />

sonuçlandı. Baas’ın<br />

bozguna uğrayan taburları<br />

Begova’ya geri döndüler.<br />

Baas askerlerinin Begova‘ya<br />

geri çekilmesi ile Kanimasi<br />

bölgesi bütünü ile peşmer-<br />

ge’nin denetimine geçti.<br />

Karadağ zaferinden sonra,<br />

düşmanın Naven karayolundan<br />

da püskürtülmesi, peş-<br />

megenin de, halkın moral<br />

gücünü oldukça yükseltti.<br />

Ana Karayolunda denetimin<br />

sağlanmasından sonra,<br />

Nisan’m son haftasında peşmerge<br />

güçleri Zaho ve Kanimasi<br />

arasında bulunan ve<br />

bölgenin askeri düzeyde<br />

merkez karakolu niteliğinde<br />

olan Baas karagahma karşı<br />

bir operasyon düzenledi ve<br />

karargah imha edildi. Eylemde<br />

peşmerge yüzlerce<br />

ağır ve hafif silah ele<br />

geçirdi.<br />

23 Nisan’da da Amed mıntıkasının<br />

Solav nahiyesinde<br />

bulunan merkezi bir Baas<br />

karakolu da, peşmerge tarafından<br />

basılarak ele geçirildi.<br />

<strong>Saddam</strong>’m Zaho bölgesinde<br />

bulunan en önemli askeri<br />

merkezlerinden biri de<br />

böylece yok edildi, baskında<br />

büyük miktarda cephane<br />

elegeçirildi.<br />

Ertesi gün, peşmerge güçleri,<br />

gene Kanimasi mıntıkasında<br />

askeri önemi yüksek<br />

olan Girav ve Bapiri<br />

arasındaki Neheng askeri<br />

üssünü de bastı. Baas’m<br />

cephane deposu olan bu askeri<br />

üsler imha edilirken,<br />

peşmerge bol miktarda silah<br />

ve cephane ele geçirdi ve<br />

<strong>Saddam</strong> rejiminin bölgedeki<br />

etkinliği büyük ölçüde<br />

kırıldı.<br />

25 Nisan’da Baas kuvvetleri,<br />

Mengeş’e bağlı Kerime<br />

ve Banasor köylerini bombaladılar<br />

ve köylere giren<br />

askerler sivil halkın gıda<br />

maddelerini yağmaladılar.<br />

Daha sonra bölgeye ulaşan<br />

peşmerge güçleri tarafından<br />

Baas yağmacıları bölgeden<br />

atıldılar. Baas’ın göçe zorladığı<br />

yöre halkı da köylerini<br />

terketmediler.<br />

“ Ölülerimizi Unutmadık!”<br />

• Ermeni Jenosidi’nin 72 yıldönümü nedeni ile<br />

Atina’da yapılan gösterilerde, Özal’ın maketi yakıldı,<br />

Türk Elçiliği’ne Ermeni Bayrağı asıldı.<br />

ANK • Atina<br />

□ 24 Nisan günü Atina<br />

Metropolis’i önünde<br />

toplanan içinde<br />

yaşlıların ve çocukların<br />

da bulunduğu bin<br />

kadar Ermeni “Mü-<br />

cadele-Zafer-Hak ’ ]<br />

“Türkiye ve Jeno-<br />

sid’e Mahkumiyet”<br />

“Ölülerimizi Unutmadık,<br />

Mücadelemiz<br />

ile onları anıyoruz"<br />

sloganları ile Türk Elçiliği’ne<br />

doğru yürüyüş<br />

yaptılar.<br />

Elçilik önünde barikat<br />

kuran polis, göstericilerin<br />

Elçiliğe yaklaşmalarını<br />

önledi.<br />

Yalnızca üç kişilik bir<br />

heyet, Elçilik kapısına<br />

Ermeni bayrağını<br />

astılar ve bir muhtıra<br />

bıraktılar. Elçiliğin önünde ayrıca Özal’ın maketi<br />

yakıldı.<br />

□ Selanik’te yapılan gösteriye de binlerce Ermeni katıldı.<br />

“Türkler, Ermenistan'dan Defolun” “Mücadele<br />

Zaferi getirecektir ” sloganları atıldı. Büyük Jenosid nedeni<br />

ile Ermeni dükkanları, büro ve işyerleri açılmadı ve<br />

Ermeni işçiler işbaşı yapmadılar.<br />

KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RÛPEL • SAYFA 3


1 MAYIS 1977 • 1 MAYIS <strong>1987</strong> ON YIL SONRA<br />

□ 1 Mayıs 1977 Katliamının üzerinden<br />

10 yıl geçti. Şeyh Said hareketini<br />

izleyen günlerde yasaklanıp,<br />

ancak 50 yıl sonra tekrar alanlarda<br />

kütlanabilme düzeyine gelen 1<br />

Mayıs, 1976’daki coşkun törenlerden<br />

sonra, 1977’de, Taksim Ala-<br />

nı’nda proletaryanın 34 evladının<br />

cesetlerini bırakarak tekrar TC’nin<br />

kara yasakları ile gündemden düşürülmeye<br />

çalışılacaktı.<br />

Şeyh Said hareketi’nden sonra çıkarılan<br />

Takrir-i Sükun Kanunu<br />

Türkiye’yi bir baştan bir başa ha-<br />

pisaneye çevirmiş, Kürt direnmesi<br />

kanla ezilirken, demokratik ve<br />

sosyalist muhalefet de, baskı, işkence<br />

ve zindanla susturulmuştu.<br />

1960’lı yıllarda yükselen toplumsal<br />

muhalefet, 12 Mart müdahalesiyle<br />

görece dizginlenmek istenmiş,<br />

fakat, müdahaleden sonra daha<br />

da boyutlanarak alanlara taş-<br />

mışdı. Bu arada, 50 yıldan bu yana<br />

şu ya da bu biçimde engellenen 1<br />

Mayıs kutlamaları da, 1976’da ilk<br />

kez büyük kitle gösterileri ile kutlanabilir<br />

duruma gelmişti.<br />

DİSK’in İstanbul’da düzenlediği<br />

1 Mayıs 1976 törenine yüzbinler<br />

katılmış, 1 Mayıs Türkiye pratiğinde<br />

ilk kez adına yakışır biçimde<br />

kutlanmıştı. Bu da, Türk burjuvazisinin<br />

karşı harekete geçmesi için<br />

yeterli bir nedendi.<br />

Aynı dönemde, siyasal güçler<br />

arasında suni çelişmeler artmış,<br />

grup çatışmaları, politik ve ideolojik<br />

kamplaşmalar yoğunlaşmıştı.<br />

Siyasal grupların birbirlerine<br />

karşı kullandıkları dilin, düşmana<br />

karşı kullanılan dilden farklı bir<br />

tarafı kalmamıştı. Devrim saflarında<br />

yer alan siyasal gruplar düşmanca<br />

ilişkiler içinde parçalanmışlardı.<br />

Bu da, Türk burjuvazisi<br />

için toplumsal muhalefetin, bilinç<br />

ve örgütlenme düzeyine ulaşmadan<br />

yok edilmesi açısından bulunmaz<br />

bir fırsattı. Nitekim, burjuvazi<br />

başından itibaren durumu bütün<br />

ayrıntıları ile iyice değerlendirerek,<br />

1 Mayıs 1977’den önce kamu<br />

oyu oluşturma faaliyeti içine girdi.<br />

Burjuva basınında başlatılan geniş<br />

kampanyalarda işlenen temel tez<br />

“Komünistler 1 Mayıs’ı Kana<br />

bulayacaklar * ’ teziydi.<br />

Burjuva basınından gelen sinyaller,<br />

soldaki siyasal güçleri pek ilgilendirmiyordu.<br />

Çünkü, sol, burjuvazi<br />

ile değil, kendi kendisi ile hesaplaşmanın<br />

hazırlığı içinde idi.<br />

Aynı dönemde, burjuvazi de içten<br />

içe kaynıyordu. Türkiye ve<br />

Kürdistan’da yükselen toplumsal<br />

muhalefetin, siyasallaşarak maddi<br />

bir güce dönüşmesinden ürken<br />

emperyalizm, yeni oyunlar, yeni<br />

tezgahlar planlıyordu .Türkiye durmadan,<br />

toplumu terörize edecek<br />

sansasyona! olaylarla çalkalanıyor<br />

du.<br />

Bu karmaşa içinde, Kara Kuvvetleri<br />

Komutanı Orgeneral N. Kemal<br />

Ersun, alışılmamış bir biçimde<br />

sağlık nedenleri ileri sürülerek,<br />

emekliye sevkediliyor, Orgeneral<br />

emeklilik işlemine itiraz ediyor, *<br />

başvurduğu mahkemeden olumlu<br />

karar alıyor ve fakat bu karar uygulanmıyordu.<br />

ABD’de yayınlanan C.S. Moni-<br />

tor gazetesi, seçimlerden 3 gün önce<br />

yani 2 Haziran’da Türkiye'de<br />

Askeri bir darbe girişimi olduğunu<br />

ve bu darbeyi de Orgeneral N. Kemal<br />

Ersun ile Kara Kuvvetlerinden<br />

3 kıdemli generalin yaptığını, ay­<br />

RUPEL • SAYFA 4<br />

1 Mayıs 1977 Katliamı<br />

rıca bu darbecilerin arasında 12<br />

Mart ’ın TRT Genel Müdürü General<br />

Musa Öğün ün de bulunduğunu<br />

belirtiyordu. Gazeteye göre,<br />

eylem başarısız olmuş ve 200 kadar<br />

subay da göz altına alınmıştı.<br />

Darbecilerin toplumu terörize<br />

eden şiddet olayları tertipleyecekleri<br />

ve ardında iktidara el koyacakları<br />

da, gazetenin yorumları<br />

arasında yer almaktaydı.<br />

Emperyalizmin planları içinde<br />

Türk burjuvazisi devrimci proletaryaya,<br />

demokratik ve sosyalist<br />

güçlere ve Kürt halkının bağımsızlık<br />

ve özgürlük mücadelesine karşı<br />

suikastler düzenlerken, karşı devrimin<br />

doğrudan hedefi olan sol siyasal<br />

güçlerin durumu neydi? İktidarın<br />

devrimci fethini önüne koyan<br />

siyasal güçler ne yapmakta,<br />

nasıl düşünmekte ve neler planlamaktaydılar.<br />

O günün legal sol basınından<br />

durumu izleyelim.<br />

Sol’un Saflaşması<br />

DİSK 5 Haziran Erken Seçim’in-<br />

de CHP’yi destekleme kararı alıyor<br />

ve bu kararın alınmasından<br />

sonra Genel Başkan Kemal Türk-<br />

ler şu belirlemeyi yapıyor:<br />

“1 Mayıs a 13 gün var. Yarından<br />

itibaren 1 Mayıs’ı hazırlama çalışmalarını<br />

yoğunlaştırmalıyız.<br />

Güvenlik ekiplerimiz özellikle Ma-<br />

ocu ve goşist unsurların sızma girişimlerine<br />

karşı son derece uyanık<br />

olurken, diğer demokratik güçler<br />

karşısında ise, örgütsel disiplin<br />

içinde son derece esnek olmalıdırlar.”<br />

Halkın Kurtuluşu ve Halkın Bir-<br />

liği’nin yaptıkları ortak açıklama<br />

şöyle:<br />

“Bu yıl 1 Mayıs, faşist diktatörlüğe<br />

ve sosyal-faşizme karşı mücadelenin<br />

yükseltildiği, bu karşı devrimci<br />

unsurların geriletildiği bir<br />

gün olmalıdır. Revizyonist ihanetin<br />

yerlebir edildiği bir gün olmalıdır.<br />

Proleter devrimciler olarak<br />

bu görevi layıkıyla yerine getirebilmek<br />

için bu günden hazırlan-<br />

malıyız. ’ ’<br />

Kitle, safları şöyle belirliyor:<br />

‘!Anarşizme, ‘sol ’ maceracı akım<br />

lara bünyemizde asla yer vermeyeceğiz.<br />

İşçi sınıfı düşmanı, anti-<br />

komünist, dolayısıyla demokrasi<br />

düşmanı bir akım olan Maoculu-<br />

ğun ezilmesi için var gücümüzü<br />

harcayacağız’ ’<br />

Çatışmanın olacağını peşin olarak<br />

kabul eden günlük Politika gazetesi,<br />

MC’yi uyarıyor:<br />

“Başta İçişleri bakanı olmak<br />

üzere, tüm emniyet görevli ve yetkililerini,<br />

dışardan yapılması muh<br />

temel saldırılara ve sadece saldırganlara<br />

karşı tam bir tarafsızlık<br />

içinde davranmaya çağırıyoruz.”<br />

İlerici Yurtsever Gençlik şöyle<br />

düşünüyor:<br />

‘ ‘İGD, egemen güçlerin ve Maocu<br />

faşistlerin oyunlarını bozarak<br />

ilerliyor...Egemen güçlerin ve onların<br />

sol kolu Maocu faşistlerin<br />

provokasyonuna gelmeyeceğiz.<br />

Bu arada, İGD ile “Maocu” çatışmasında<br />

Sadık Canarslan öldürülüyor,<br />

böylece ağız dalaşına kan<br />

bulaşmış oluyor. Olay üzerine<br />

Halkın Birliği’nde şunlar yazılı:<br />

‘ ‘Rus sosyal emperyalizminin<br />

uşağı İGD ’li sosyal faşistler 19 Nisan<br />

1977 günü sabaha karşı yiğit<br />

devrimci Sadık Canarslan arkadaşımızı<br />

kahpece kurşunlayarak katletmişlerdir.<br />

.. Ok yaydan çıkmış­<br />

tır. Faşist ve sosyal-<br />

faşist namlular; halkımızın<br />

demokrasi ve bağımsızlık<br />

mücadelesini<br />

durduramayacaktır. Sos<br />

yal-faşistlerin kanlı tertipleri,<br />

devrim<br />

çilerin 1 Mayıskutlamalarınıengelleyemeyecektir.<br />

Kitle’nin yorumu<br />

şöyle:<br />

“1 Mayıs İşçi<br />

Bayramı için<br />

yapılan hazırlıklara,<br />

geçen<br />

yılki gibi Ülkü<br />

Ocaklı koman<br />

dolar saldırırken,<br />

CIA’nın ve MİT1 in<br />

bu konuda Maoculara<br />

da görev verdiği anlaşılmaktadır.<br />

’ ’<br />

Bu alıntıları, değişik<br />

siyasi hareketlerin yayınlarından<br />

sayfalar boyu<br />

uzatmak mümkün.<br />

Ama, içerik olarak birbirinden<br />

pek farklı belirlemeler<br />

yok. Şu kadarı<br />

açık olarak görülmektedir:<br />

1 Mayıs 1977’nin<br />

kapısında iki ana düşman<br />

grup çatışmak için<br />

sıraya girmişler ve bunu<br />

da legal basın yolu ile<br />

kitlelere ve tabi egemen<br />

güçlere, polis’e ve askere<br />

de duyurmuşlar. .Çatışmanın<br />

taraflarından<br />

biri “sosyal-faşist, sos-<br />

yal-emperyalist Rus uşa<br />

ğı” olarak, diğeri de<br />

‘(Maocu faşist, C1A sosyalisti,<br />

emperyalizmin<br />

5. kolu Maocular ’ ’ olarak<br />

sıfatlandırılmış...<br />

Burjuva basını ise 1<br />

Mayıs 1977’nin kapısında<br />

şunları yazıyor:<br />

‘ ‘Camlar kırılacak, arabalar tahrip<br />

edilecek..İnşallah aldanırız<br />

ama, kanlar akacak.<br />

1 Mayıs Alanında<br />

1 Mayıs 1977,76’dan daha da görkemli<br />

bir görünüş içinde başlıyor.<br />

Renk renk bayraklar, afişler, folklor<br />

ekipleri arasında yarım milyondan<br />

fazla bir kitle İstanbul’un<br />

her tarfından Taksim Alanına doğru<br />

ilerliyorlar. Daha sonra basında,<br />

polis telsizlerinde geçen şu<br />

cümleler yer alacak: “Alana girmek<br />

üzereler..Birazdan çatışma<br />

çıkacak.<br />

Politika gazetesinde 1 Mayıs<br />

1977 şöyle veriliyor:<br />

Taksim Alam’nda yarım milyonun<br />

üstünde insan vardı... Kemal<br />

Turkler kürsüye çıktığında, alanın<br />

çevresinde yabancı adlı yüksek<br />

oteller yıkılacaktı sanki alkışların<br />

titremesinden... Yüzbinlerin bayramlarını<br />

birlikte kutladıktan sonra<br />

bölük bölük ayrılmaları, ayrı<br />

bir görkem kazandırıyordu bayrama.<br />

. *'<br />

Pölitika, yazısını erken yazmış<br />

olsa gerekir. Çünkü, bölük bölük<br />

ayrılma olmuyor. Tersine, aynı gazetenin,<br />

Baskıya Girerken başlıklı<br />

bölümünde şunlar yazılı:<br />

“Beşyüzbini aşkın bir kalabalığın<br />

katıldığı bütün gözlemcilerin<br />

mutabık olduğu İstanbul'daki 1<br />

Mayıs töreni ’nin sonuna yaklaşıldığı<br />

sırada, Tarlabaşı caddesi yö­<br />

İş başındaki MC hükümeti ile emperyalist kurmayların titizlikle hazırladıkları katliam, Sular<br />

İdaresi ve İntercontinantal Oteli’nin çatısından kitlelerin üzerine ateş açılması ile başladı.<br />

Panik içinde onbinlerce insan Kazancılar Yokuşu’na aktı. Ama, yol mavi bir reno ile tutulmuştu.<br />

Ve arkada 34 ölü ile yüzlerce yaran kalacaktı.<br />

nünden gelen ve Maoculardan ve<br />

çok sayıda kışkırtıcı ajandan oluşan<br />

bir grup silahlı saldırıya geçmiş<br />

ve Taksim Meydanı ’nda toplanan<br />

yüzbinlerce kişinin üzerine<br />

kurşun ve dinamit yağdırmaya<br />

başlamıştır.<br />

1 Mayıs güvenlik görevlilerinin<br />

bütün çabalarına rağmen önleyemediği<br />

silahlı saldırı, Taksim alanımda<br />

paniğe yol açmıştır. Ajanslar<br />

panik sırasında çok sayıda kişinin<br />

yaralandığını bu arada<br />

Maocularla kışkırtıcı ajanlardan<br />

oluşan grupla polis arasında silahlı<br />

çatışma çıktığını bildirmişlerdir.<br />

2 Mayıs’ta Burjuva Basını<br />

Son Havadis: Kızıllar Kudurdu!<br />

Günaydın: Maocu Vatan Hainleri<br />

İşçi Bayramını Kana Buladı!<br />

Vatan: Provakasyon!<br />

Milliyet: Taksim’de DİSK’in Mitinginde<br />

Maocu Bir Grup Ateş<br />

Açtı!<br />

Hürriyet: Mayıs Katliamı: 34 Ölü!<br />

Tercüman: Solcular Solcuları Kırıyor.<br />

Maocular DİSK’in İstanbul<br />

fda Yaptığı Mitingi Bastılar!<br />

Cumhuriyet: Bazı Kışkırtıcı Gruplar<br />

Silahlı Çatışma Çıkardı!<br />

Ve Solfun Dergileri<br />

İlerici Yurtsever Gençlik: Emperyalist<br />

güçlerin, işbirlikçi burjuvazinin<br />

düzenlediğ, CIA-faşist komandolar<br />

ve Maocu faşistlerin<br />

gerçekleştirdiği kanlı pazar!<br />

Halkın Birliği: Taksim Katliamının<br />

sorumluları MC ve sosyal-<br />

faşistlerdir!<br />

Genç Sosyalist: Yüzbinlere saldıran,<br />

34 yurtseveri katleden CIA-<br />

Faşist- Polis-Maocu saldırganlara<br />

lanet olsun!<br />

Halkın Kurtuluşu: 1 Mayıs Katliamının<br />

sorumluları faşist MC ve revizyonistlerdir!<br />

Ve 3 Mayıs tarihli Politika gazetesi:<br />

Disk Genel başkanı saldırılardan<br />

CIA güdümlü faşist ve Maocu<br />

komandoların sorumlu olduğunu<br />

belirtti. ’ ’<br />

Bu belirlemelere Maocu gruplarca<br />

reformist sağ sapmacı, sınıf uzlaşmacısı<br />

olarak eleştirilen Aydınlık<br />

ekibi de şöyle katılıyor: Halkın<br />

Kurtuluşu, Halkın Birliği ve Halkın<br />

Yolu ’nun oluşturduğu üçlü<br />

oportünist ittifak ise bütün uyarılara<br />

rağmen birçok devrimciyi polisin<br />

tuzağına götürmüş, polise onbinlerce<br />

emekçiye saldırma fırsatı<br />

yaratmış, tam anlamıyla provokatör<br />

rölü oynamıştır. Onları defalarca<br />

ve ısrarla uyardık. Fakat onlar,<br />

işçileri Çar a kurşunlatan Papaz<br />

Gapon rolünü oynamakta<br />

direndiler. Şimdi üçlü oportünist<br />

şeflerin provokatör olduklarını<br />

ilan ediyoruz<br />

Devrimci Yol ise: “Sosyal-<br />

faşizm ve Maocu Bozkurt safsataları<br />

provokasyona hizmet etti * ’ yorumunu<br />

yapıyor. # *<br />

KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong>


• 1886 yılının iik baharında Amerikan işçileri Şikago’da “8 Saatlik iş<br />

günü ve asgari ücret ” talebi ile genel greve gittiler. Eylem kanlı<br />

bir biçimde bastırıldı ve 11 Kasım 1887’de 4 işçi lideri asıldı.<br />

1889da toplanan II. Enternasyonalin I. Kengresi 1 Mayıs’ı<br />

işçi sınıfının “Birlik-Dayanışma ve Mücadele” gü-A<br />

nü olarak kabul etti.<br />

İşçi sınıfının dünya düzeyinde coşkun törenlerle kutlayageldiği 1<br />

Mayıs, Türkiye’de 1925’lerde yasaklandı. Ve ancak, 1976 Ma<br />

yısında kitlesel olarak kutlanabildi. Türk burjuvazisi, 1 mayıs’ı<br />

‘‘Bahar Bayramı” olarak ilan etmişti. 12 Eylülcü generaller, bunu<br />

da yasakladılar. Halen Türkiye’de 1 Mayıs yasaklı durumdadır.<br />

D 11 Kasım 1887’de dört işç i liderinden b iri olan A lbert PARSONS, ölmeden önce karısına yazdığı<br />

mektupda şunları yazıyordu;<br />

' ‘Bu kelim eleri yazarken, adlarınız üzerine gözyaşlarını damlıyor. B ir daha hiç karşılaşmayacağız.<br />

Ah sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babanız. Sevdiklerimiz<br />

için yaşamakla gösteririz sevgim izi ve gerektiğinde sevdiklerim iz için ölmekle de gösteririz<br />

sevgimizi. Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü, başkalarından öğreneceksiniz.<br />

Babanız özgürlük ve m utluluk uğruna gönüllü olarak canın vermiş bir kurbandır. Size,<br />

miras olarak şerefli bir ad ve yapılm ış bir görev bırakıyorum. Onu koruyun, bu yolda yürüyün.<br />

Kendinize karşı doğru olun, o zaman başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı<br />

uyanık ve neşeli olun.<br />

Anneniz! O kadınların en yücesi en şereflisidir. Onu sevin, sayın ve öğütlerine uyun.<br />

Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil daha doğmamış çocuklar<br />

için de, ölen bir kişinin ölüm y ıl dönümlerinde okumanızı istiyorum. Yavrularım<br />

elveda!<br />

____________________________________ _____________________________________________________________________Babanız<br />

Kurtuluş, Bağımsız Türkiye ve<br />

Emeğin Birliği’nin ortak açıklamasında,<br />

DİSK yöneticileri suçlanıyor:<br />

“ Disk Yöneticileri'hin<br />

katıldığı toplantıda, AP, Sular<br />

idaresi ve Intercontinental Oteli<br />

binalarında mevzilenenlerin<br />

‘Maocular' olduğu yolunda gülünç<br />

bir iddia ileri sürülmüştür.<br />

Bu, faşistlerin bu işte aktif olarak<br />

görev aldığı gerçeğini gizlemekten<br />

başka bir şey değildir. ’ ’<br />

Ürün dergisinde ise şunlar yazılı:<br />

“Beri yandan 1 Mayıs tertibine<br />

adı karışan bazı unsurları nedense<br />

hala bünyesinde barındırmakta<br />

ısrar eden ‘Vatan’ gazetesinin<br />

6 Mayıs tarihli sayısında<br />

Emil Galip Sandalcı adlı kalemşor,<br />

işi ilk kurşunun DİSK tarafından<br />

geldiğini söylemeye kadar<br />

vardırdı. Hala bir ‘Üçüncü YoT<br />

aramaya çalışarak Maoculara<br />

göz kırpan, Maocularla birlikte<br />

ayrı 1 Mayıs mitingi düzenlemeye<br />

kalkışan Mihri Belli gibi kaşarlanmış<br />

likidatörler ise ne kadar<br />

yerlere yata kalka *keskin devrim<br />

ci ’ sloganlar atsalar boşuna... 1<br />

Mayıs 1978 ’in güvenlik içinde<br />

kutlanması için, kışkırtıcı ajanları,<br />

Maocu elebaşlan işçi sınıfına<br />

sergilemek gerek. Maoculara<br />

karşı amansız ideolojik mücadeleyi<br />

daha da şiddetlendirmek kaçınılmazdır.<br />

Maocuların yanı sıra<br />

havaya kurşun sıkmayı, kadınlan<br />

siper alıp ateş etmeyi devrim<br />

cilik sanan, kitle gösterilerinde<br />

olay çıkartmaya ‘halk savaşı ’ diyen<br />

goşistleri yola getirmek için<br />

uğraşmak gerek.<br />

Ve Kiirtler<br />

Genel olarak değerlendirmeler<br />

bu çerçevede devam ediyor. Açık<br />

olan bir şey varsa o da, 1 Mayıs<br />

1977’nin, sosyalistler açısından<br />

somut bir bozgun, kanlı bir yenilgi<br />

olmasıydı. Bu da acımasız bir<br />

özeleştiriyi gerektiriyordu. Fakat,<br />

bu yapılmadı. Ama başka<br />

şeyler yapıldı. Yapılan şeyler arasında<br />

resmi ideolojinin temelleri­<br />

ni oluşturan anti-kürdizme sığınmak<br />

vardı. Kurban gene ortadaydı:<br />

KÜRTLER!!!<br />

2 Mayıs tarihli Tercüman ilk<br />

sayfasında bir resim yayınlıyor ve<br />

altına şu not düşülüyordu: “ 1<br />

Mayıs mitinginin bir anda savaş<br />

alanına dönmesinde Maocu militanların<br />

kürtçe sloganları rol oynadı.<br />

Mitingde taşınan pankartlar<br />

arasında da kürtçe yazılara<br />

rastlanıyordu. Yukarıda 1 Gulan<br />

Rızgari-1 Mayıs Bayramı ’ yazılı<br />

kürtçe pankart görülüyor.<br />

Aynı gün Hürriyet’te ise şunlar<br />

yazılı: ‘!. Ellerinde Kurtuluş ’<br />

yazılı büyük bir pankart bulunan<br />

grup Halklara Özgürlük9 diyerek<br />

yürümeye başladı...Maocu<br />

grubun arkasında yürüyen 50 kişiden<br />

ikisi *Kürtlere Özgürlük’<br />

diye bağırarak aniden bellerindeki<br />

tabancaları çekip, Taksim Alanında<br />

bulunan onbinlerce insanın<br />

üzerine hedef gözetmeksizin<br />

yaylım ateşi açtı.”<br />

Ardından gazetelerde şu yorumlar<br />

yer aldı: Mitingi provake<br />

edenler kürtçü militanlardır, ma-<br />

ocuların ardından alana girmişlerdir,<br />

kürt bayrağı açılmıştır; ve<br />

olaylarla ilgili kısa metrajlı filmler<br />

MİT tarafından incelemeye<br />

alınmıştır...”<br />

Ve arkasından Türkiye’de şehir<br />

merkezleri baştan başa şu afişle<br />

donatılıyordu: Kiirtçülük: Son<br />

kanlı olayların içyüzü!<br />

Afiş Dünya gazetesi tarafından<br />

hazırlanmıştı. Bir seri yazıyı duyuruyordu.<br />

Afişin ortasındaki<br />

Kürtçülük kelimesinin bir yanına<br />

da Bıji Azadi-Bıji Rızgari sloganı<br />

yerleştirilmişti.<br />

Günaydın gazetesi ise, dev harflerle<br />

“Bayrağımızı Yırttılar” diyordu.<br />

Batman’da Türk bayrağının<br />

yırtılarak, yerine Kürt bayrağının<br />

asıldığı haberi veriliyordu.<br />

Ecevit’te boş durmuyor ' ‘Halklara<br />

özgürlük diyenlerin üstüne yürüdüm,<br />

onların burunlarını sürttüm,<br />

böylece oylarımız arttı” di­<br />

yordu. Türkeş, silahların<br />

gölgesinde Dersim’e giriyor, general<br />

Ali Fethi Esener ise, ' ‘Dedelerinizin<br />

kemikleri çürümedi,<br />

haddinizi bilin ’ ’ diyerek mazlum<br />

Kürt emekçilerini tehdit<br />

ediyordu.<br />

Olaylardan sonra dikkatler,<br />

Kürt halkının üzerine bilerek, isteyerek<br />

çekildi. Sol ciddi ve tutarlı<br />

bir durum değerlendirmesi<br />

yapmadı. 78 1 Mayısında ise,<br />

Kürt kavramı, Kürtçe sözler bütünü<br />

ile yasaklandı. Durumu protesto<br />

eden Rızgari siyaseti, törene<br />

boş pankartlarla ve ağızları bant-<br />

lanmış göstericilerle katıldı.<br />

79’da İstanbul, 1 Mayıs törenlerine<br />

kapatıldı. 80’lerde günde ortalama<br />

20 kişinin öldürüldüğü<br />

bir Türkiye’de Taksim Alanı<br />

tanklarla kuşatılmıştı.<br />

Böylece Şeyh Sait hareketi ile<br />

bağlantılı olarak uygulamaya geçirilen<br />

Takrir-i Sükun’la susturulan<br />

Türkiye, 50 yıl sonra gene<br />

Kürt sorunu ile şu ya da bu biçimde<br />

bağlantılı olarak yeni yasalar<br />

ve yasakların getirileceği 12 Ey-<br />

lül’e doğru yuvarlanıp gitti.<br />

Bu gün Türkiye gene 1 Mayısları<br />

kutlayamıyor. Bu kez, burjuvazi<br />

1 Mayıs’ı Bahar bayramı”<br />

olarak da ortadan kaldırdı.<br />

Sol’un kendi içinde sürdürdüğü<br />

sınır tanımayan ideolojik mücadelenin,<br />

genel devrimci harekete<br />

neye mal olduğu bu gün biraz daha<br />

açık görülebiliyor. Ayrıca, bütün<br />

bir cumhuriyet tarihinin defalarca<br />

kanıtladığı bir gerçek de, bu<br />

gün bütün çıplaklığı üe ortada<br />

duruyor: Türkiye’de Kürt sorunu.<br />

Bu sorun, çağdaş demokratik bir<br />

çözüme ulaşmadığı sürece, demokrasi<br />

mücadelesinin başa götürülmesinden<br />

de, toplumun de-<br />

mokratikleştirilmesinden de söz<br />

etmek mümkün olmadığını altını<br />

kalınca çizerek belirtmek gerekiyor.<br />

Sosyal Demokrasi<br />

□ İsveç Sosyal Demokrat Partisi Başkam ve<br />

İsveç Başbakanı Olof Palme’nin katledilmesinden<br />

sonra, sosyal demokrasinin ilericiliği,<br />

barışseverliği, demokratikliği ve radikalizmi<br />

üzerine çok şey yazılıp-çizildi. Sorun,<br />

halen tartışılıyor. Soru şu: sosyal demokrasi<br />

İsveç’te ne yapmıştır ve kime hizmet etmektedir?<br />

• İsveç işçi sınıfı hareketi bir hayli zamandan<br />

beri sosyal demokartlar tarafından yönetiliyor.<br />

Elli yıla yakın bir zaman dilimi içinde<br />

sosyal demokratlar iktidarı ellerinde tutuyorlar.<br />

Devlet, sendikalar, bürokratlar, halk hareketleri,<br />

basın ve halkın büyük bir bölümü<br />

sosyal demokratlaşmıştır. Sosyal demokrasi<br />

topluma egemen kılınmıştır. Denilebilir ki<br />

dünya çapında sosyal demokratlar, ilk olarak<br />

kapsamlı iktidar olanaklarını İsveç’te oluşturdular.<br />

Sosyal reformizm tüm yönleri ile<br />

hayata geçti. Ülke sosyal reformların deneyim<br />

merkezi haline geldi. Siyasi iktidarı sağlamlaştırmak<br />

için, köklü önlemler alındı;<br />

sosyal içerikli reformlara öncülük verildi, refah<br />

devleti stratejisi uygulanarak, halkın göreceli<br />

hayat standardı yükseldi. Bu uygulama<br />

ile kapitalizmin pislikleri, haksızlıkları ve<br />

sömürüsü örtbas edilmeye çalışıldı. Çünkü<br />

gerçekleştirilen tüm reformlar ve önlemler,<br />

ne kapitalist düzenin dışına çıkabildi, ne de<br />

kapitalizmi tehdit edebildi. Sermaye toplununum<br />

sertlikleri yumuşatıldı, makyajlandı,<br />

ambalajlandı ye ‘ orta yol ’ ’ diye piyasaya sürüldü.<br />

Buna İskandinav Sosyalizmi diyenlerin<br />

sayısı çoğaldı ve böylece sosyalizm ve<br />

sosyal reformlar birbirine karıştırıldı.<br />

Özünde piyasaya sürülen toplum modeli,<br />

kapitalist düzenin rasyonalleşmesi ve sömürünün<br />

yükselmesidir. Çünkü gerçekleşen<br />

sosyal reformlar ve ileriye doğru atılan tüm<br />

adımlar, fınans-kapitalin onayından geçmiştir,<br />

onun imzasını taşımaktadır. İsveç sermaye<br />

çevresi, iş pazannda, sosyal barıştan yana<br />

bir tavır takındı. Bu görevi yerine getirecek<br />

gücün sosyal demokratlar olduğunu iyi kavramış<br />

olan sermaye çevreleri sosyal demokratlarla<br />

uzlaşma yolunu seçtiler. İsveç işçi sınıfı<br />

hareketi böylece dizginlendi, eğitildi ve<br />

mücadeleci geleneğinden uzaklaşmaya başladı.<br />

Her konuda uzlaşma ve tüm sosyal, ideolojik<br />

ve ekonomik çelişkilerde, ortak noktayı<br />

seçmek, reformist ideolojinin temelini<br />

oluşturdu.<br />

İsveç Sosyal Demokratlan ilk defa 1933 yılında<br />

iktidar oldular. O günden bu yana uyguladıkları<br />

ekonomik program, ünlü burjuva<br />

iktisatçısı, Keynes’in teorileri oldu. İktidara<br />

gelir gelmez, Sosyal Demokratlar kapitalizmi<br />

onarmaya başladılar. Liberal burjuvazinin<br />

yardımı ile çeşitli alanlarda reformlar<br />

gerçekleştirildi. Çalışma pazarına, eğitim<br />

sektörüne, sosyal ve kiiltür alanında yenilikler<br />

getirildi. Örneğin işsizlere ekonomik yardım<br />

yapıldı. İşçilerin ve memurlann çalışma<br />

saatleri düzenlendi. Okul malzemeleri çocuklara<br />

bedava dağıtıldı. Konut yardımı verilmeye<br />

başlandı. Sağlık sigortası uygulamaya<br />

konuldu. Genel bir emeklilik reformu<br />

gerçekleştirildi v.s..<br />

Son yılların en çok tartışılan reform önerisi<br />

ise ücretli fonları oldu. İsveç burjuvazisi önce<br />

sokaklara döküldü. Kampanyalar başlattı,<br />

yürüyüşler düzenledi, kitaplar yazdı v.s...<br />

Çünkü ücretli fonlan burjuvaziye göre sosyalizm<br />

demekti. “Sosyalizm geliyor”,<br />

“Diktatörlük geliyor” sloganlan ile ücretli<br />

fonlan büyütüldü ve kamuoyunun gündeminde<br />

birinci sırada yer aldı. Fakat ücretli<br />

fonlan gerçekliştirildikten sonra, sanıldığı<br />

gibi burjuvazi için büyük bir tehlike oluşturmadı.<br />

Tersine kapitalist düzen, ücretli fonları<br />

ile kendi temellerine daha iyi oturdu. Çünkü<br />

son zamanlarda ücretli fonları ile finans-<br />

kapital de ilgilenmeye başladı ye ticari ilişkileri<br />

geliştirme yolunu seçti. Ücretli fonları<br />

da sosyal demokrasi gibi, kapitalizm ile sosyalizm<br />

arasında kimliksiz bir hale getirildi.<br />

İsveç burjuvazisi önce alışagelmiş yöntemle­<br />

ve İlericilik<br />

Cihangir ŞERO<br />

ri ile ücretli fonlarına çok sert çıkıştı, daha<br />

sonra da eleştiriler yağdırmaya başladı. Fakat<br />

giderek, İsveç burjuvazisinin ses tonu değişti,<br />

yakınlaşmalar oldu ve şimdi de banş<br />

yollan araştırılıyor. İyi temeller üzerine<br />

oturturulmuş bir evlilikte normal olarak bazen<br />

kavgalar, gürültüler, kırgınlıklar olur, fakat<br />

bunlar uzun sürmez. Bu kırgınlıklar,<br />

eleştiriler, evliliğin tuzunu biberini oluşturur.<br />

Bu sosyal demokrasi ve fmans-kapital<br />

evliliğinde de böyledir, böyle olmuştur. Bu<br />

evliliği bozacak siyasi dalgalar henüz güçlü<br />

değildir. Bundan sermayenin de haberi var.<br />

Onun için de sermaye çevreleri gayet rahat ve<br />

akıllıca hareket ediyorlar. Fakat hesaplaşma<br />

günlerinin de geleceği kesindir.<br />

İsveç’in Sosyal Demokrat toplumunda,<br />

mülkiyet belli fınans çevrelerinin ellerinde<br />

toplanmıştır. Çeşitli aile ve akraba gruplan-<br />

na bölünen sermaye çevrelerinin sayısı, ülkenin<br />

nüfiıs oranına göre çok azdır. Bir kaç<br />

yıl önce, bu aile ve akraba gruplannm sayısı<br />

onbeş iken, şimdi yanya inmiştir. Bunlardan<br />

sadece Wallenberg grubu 150 bin işçi çalıştırmaktadır.<br />

Diğer büyük sermaye gruplan<br />

arasında, Handels Banken (Ticaret Bankası),<br />

ASEA, VOLVO, LM. ERİKSON,<br />

SKANSKA CEMENDT (Avrupa’nın en büyük<br />

konut firması) vardır. Bu fınans çevrelerinin<br />

büyük bir bölümü dış ülkelere yatınm<br />

yapmaktadır. Dış ülkelere yapılan yatırmı<br />

oranı 1970’de % 22 civanndadır. Aynı yıl<br />

Amerika’nın dış ülkelere yaptığı yatırım oranı<br />

ise % 20’dir. Bu oran 80’li yıllarda daha da<br />

artmıştır. Sermaye birikimi yoğunlaşmış, sömürü<br />

oranı yükselmiş ve emperyalist yayılma<br />

siyaseti, yeni pazarlar bulmak adı altında,<br />

yeni biçimlere bürünmüştür. 1984 yılının<br />

rakamlarına göre; İsveç’in en büyük 20 şirketinde<br />

çalışan işçilerin sayısı 600 bin civa-<br />

nndadır. Nüfusu 8 milyon olan bir ülkede<br />

600 bin işçi çalıştıran şirketlerin büyüklüğünü<br />

kavramak için iktisatçı olmak gerekmez.<br />

Bu en büyük 20 şirkette çalışan 600 bin işçinin,<br />

yansı yabancı ülkelerde çalışmaktadır.<br />

Bu ülkeler arasında Şili, Güney Afrika, Irak<br />

ve İran gibi ülkeler baş sıralardadır. Açıktır<br />

ki, demokratik ve sendikal haklann ayaklar<br />

altına alındığı bu ülkelerde şirket kurarak<br />

ucuz işgücünden yararlanmak ve sömürüyü<br />

artırmak ne kadar kirli ve çirkin ise, bunu<br />

başka biçimler içinde kamuoyuna sunup, kamu<br />

oyunu aldatmak da o kadar çirkin ve<br />

kirlidir.<br />

Yukanda saydığımız dev şirketlerin bazıla-<br />

nnın yabancı ülkelerde çalıştırdığı işçi sayısı,<br />

ülkede çalıştırdıklan işçilerin sayısından<br />

fazladır. Toplam olarak, örneğin ELEK-<br />

TROLUX şirketinde çalışan 90 bin işçiden,<br />

60 bini yabancı ülkelerde çalışıyor. SKF şirketinde<br />

çalışan toplam 42 bin işçiden, 35 bini<br />

yabancı ülkelerde çalışmaktadır. Bu rakamlar<br />

açık olarak İsveç’deki sermaye ihracının<br />

çok yüksek boyutlarda olduğunu göstermektedir.<br />

İsveç Komünist Partisi eski başkanı Her-<br />

mansson İsveç’i “Küçük, fakat aç olan<br />

emperyalist bir ülke” olarak nitelendirmişti.<br />

Bu görüşe katılmamak elde değil. Bir yandan<br />

banş ve özgürlükten söz eden devlet yetkilileri,<br />

diğer yandan yoksul ülkelerin işçilerini<br />

iliklerine kadar sömürmekte, onlan köleliğe<br />

mahkum eden ülkülerle ticareti<br />

geliştirmektedir. Bir yandan savaşan ülkelere<br />

silah satılmakta, diğer yandan ise dünyaya<br />

banş güvercinleri salmaktan da geri kalınmamaktadır.<br />

(Ecevit’te Kıbns’ı işgal ederken<br />

aynı şeyi yapmıştı !). Bu politika Palme zamanında<br />

da mevcuttu ve hala da yürürlüktedir.<br />

Evet, İsveç Emperyalist bir ülkedir. Ülkede<br />

eşitsizlik oranı oldukça yüksektir. Nüfusu az<br />

olan bir ülkede 130 binin üzerinde işsiz varsa,<br />

sosyal yardım alanlann sayısı 500 binii<br />

geçiyorsa, ücret farkı l’e 100 ise, bu ülkede<br />

bozukluklar olduğunu gösterir. Fakat her şeye<br />

rağmen, sosyal demokratlar, burjuva demokratik<br />

anlamda demokrattırlar. Ve İsveç<br />

dünyada, en gelişmiş burjuva demokratik ülke<br />

sıfatım taşımaktadır. Bu bir çelişkidir şüphesiz,<br />

ama gerçekliktir de.<br />

Türkiye’de sosyal demokrasiye gelince, o,<br />

kendi gerçekliği içinde başka bir yazımızın<br />

konusu olacak...<br />

Nisan <strong>1987</strong> • Stocholm<br />

KÜRDİSTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL • SAYFA 5


Büyük Ermeni Jenosidi ★ ★ ★ ★ Jirayr KOTCHARIAN<br />

‘ ’Anayarduımızdan söküldük’ ’<br />

ANK • Atina<br />

Ermeni Halksal Hareketi Atina örgütü,<br />

Büyük Ermeni Jenosidi’nin 72. yıldönümü<br />

nedeni ile Atina’da bir konferans düzenledi.<br />

Konferans’ta, Dünya Halklarının<br />

Kurtuluşu ve Hakları Birliği yönetim<br />

kurulu üyesi Mikhailidis Haralam-<br />

bidis ile, Ermeni Sorunu Informasyon-<br />

Dökümanter ve Araştırma Merkezi Almanya<br />

Seksiyonu sorumlusu Jirayr<br />

Kotcharian konuştular. Konferans’a<br />

EDA partisi ile çeşitli sendikalar mesaj<br />

gönderdi.<br />

Ermeni Halksal Hareketi adına konferansı<br />

açan konuşmacı, “Aradan 72 yıl<br />

geçti. Ama, Türklerin (Türk Burjuvazisinin)<br />

yayılma amaçları değişmedi. Biz-<br />

ler; XX. yüzyılın ilk büyük katliamından<br />

önce nasıl yaşıyorduysak, öyle yaşamak<br />

istiyor; bir halkın gene Türk<br />

sultanlarının kurbanı olmaması için mücadele<br />

e d iy o r u z dedi. Konuşmacı,<br />

sözlerine şöyle devam etti: “Bizier Ermeni<br />

yurdundan sökülüp atıldık. Vatanımıza<br />

dönmek için mücadele ediyoruz.<br />

Türk yayılmacılığına karşı mücadelemizi<br />

sürdüreceğiz. Ermeni halkının da, diğer<br />

halklar gibi kendi vatanında doğma<br />

ve ölme hakkı vardır<br />

Mesajların okunmasından sonra söz<br />

alan M. Haralambidis, özetle şunları<br />

söyledi:<br />

“İlkokulda bize bir kaç şiir ezberletiliyordu.<br />

Katiiam, soykırım, parçalama<br />

vb.. Kavramların kendilerine özgü anlamları<br />

vardır. Belirli içerikleri vardır.<br />

Bu kavramların anlamlarının Yunan politik<br />

yaşamında yeteri kadar anlaşıldığına<br />

inanmıyorum. Bu bizim için büyük<br />

bir boşluktur.<br />

Jön-Türkler akımı, genel olarak reformları<br />

öngören burjuva devrimi diye<br />

anılır. Ben, böyle düşünmüyorum. Jön-<br />

Türk hareketi, jenosidleri beraberinde<br />

getiren ırkçı bir harekettir. Örneğin,<br />

Kürtler bu gün kurtuluş ile imha (jeno-<br />

sid) arasında bulunmaktadırlar.<br />

Ermeni katliamının sınıfsal boyutu<br />

üzerinde de durulmalıdır. Yanlız, bu sorunun<br />

bir boyutudur. Sorun, bütün boyutları<br />

ile ele alınmalıdır. Bilindiği gibi,<br />

Ermeni katiiamının sınıfsal boyutu içinde,<br />

feodal Osmanlı ile “yabancı” burjuvazi<br />

arasındaki çatışma durmaktadır.<br />

Osmanlı sermayesinin % 94’ü yabancılarındı.<br />

Bunun % 55'i Yunan ve % 10’u<br />

Ermenilerindi. Katliamlarla birlikte bu<br />

büyük mali güç gaspedildi.<br />

Türkiye'deki durum, iç ve dış etmenleri<br />

ile Güney Afrika'dan pek farklı değil.<br />

Şunu da belirtmek isterim, katliama uğrayan<br />

Ermenilerin, tüm Ortadoğu halkları<br />

gibi kendi kendilerini yönetme haklan<br />

vardır<br />

M. Haralambidis’ten sonra, Jirayr<br />

Kotcharian söz aldı. Kotcharian konuşmasını<br />

ermenice yaptı. Konuşma, yu-<br />

nancaya çevrildi. Kotcharian konuşmasında<br />

Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’mn<br />

hristiyanlara ve diğer azınlıklara getirdiği<br />

haklara işaret ettikten sonra özet olarak<br />

konuşmasına şöyle devam etti:<br />

“Türk-Rus savaşından sonra, Ermeni<br />

sorunu Berlin'de uluslararası diplomasiye<br />

girdi, (1888). Berlin anlaşmasının 61.<br />

maddesine göre, Osmanlı, Ermenistan1<br />

da reformlar yapmaktan vazgeçme sözü<br />

verdi. Fakat, her zaman olduğu gibi, bu<br />

defa da sözünde durmadı. Anlaşmanın<br />

yürürlüğe girmesi konusunda taraf olan<br />

devletlerin ilgisizliği ve OsmanlInın artan<br />

baskısı, Ermenilere, kendi sorunlarını<br />

kendilerinin çözmesi gerektiğini anlatıyordu.<br />

Bunu takip eden yıllarda,<br />

Balkanlarda olduğu gibi, Ermenistan'da<br />

da halk hareketleri ortaya çıkmaya başladı.<br />

1890'lı yıllarda hayatın çeşitli alanlarında<br />

gizli kuruluşlar ve nihayet politik<br />

organizasyonlar ortaya çıktı. Ermeni<br />

kurtuluş hareketi, Türk gericiliğinin<br />

hortlamasına neden oluyordu. Türkler, müslü-<br />

man olmayan halklara karşı çeşitli baskı tedbirleri<br />

almaya başladılar. 1839 ve 1856 fermanlarında<br />

sözü edilen reformların uygulanmasından<br />

da vazgeçildi.<br />

Sultan Abdulhamid, Pan-isîamizmi öne çıkararak<br />

Ermeni hareketinin boğulması için mücadeleye<br />

başladı. 1894-1896 yıllarında ilk Ermeni<br />

toplu katliamları yapıldı. Müslüman halk<br />

Ermeni halkı sürgünlerde sefalet ve açlık içinde kendi kaderine terkedildi.<br />

ile beraber; Kürtlerden oluşan Hamidiye Alaylan,<br />

Ermenileri katletmek için seferber edildiler.<br />

Eylemcilere karşı herhangibir önlem alınmıyordu.<br />

Ermenilere karşı yapılan bu ezme eylemlerinin,<br />

milletlere dayalı olduğuna dair<br />

kuşkulanmız var. Çünkü, Ermeniler, Abdulhamid'e<br />

karşı mücadele eden gruplann içinde<br />

yer alıyor, onlarla beraber Hamid rejimine karşı<br />

mücadele ediyorlardı.<br />

10 Haziran 1908'de yayınlanan bir ferman<br />

ile, Ermeni Anayasası'na yeniden hayat<br />

hakkı verildi. Bu da, reformlara girişileceği<br />

hakkında Ermeniler arasında yeni bir umut<br />

yarattı. Bu umutlar, Jön-Türk ırkçılığının<br />

gözden uzak tutulmasına neden oldu. Çünkü,<br />

Jön-Türk ırkçılığı, Turan ideolojisi ile,<br />

Büyük Türkiye için mücadeleyi önüne koymuş<br />

ve Küçük Asya'dan Çin içlerine kadar<br />

| RÛPEL • SAYFA 6 __________________ KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong>


olan alanda bütün Türkleri birleştirmeyi<br />

hayal ediyordu. Bu dev devlet<br />

içinde ise, başka halklara hayat hakkı<br />

yoktu. Jön-Türklerin iktidarı ile beraber<br />

Ermeni katliamı da başladı.<br />

1909’da Klikya’da 30 bin Ermeni katledildi.<br />

Bununla beraber başlıca Ermeni<br />

örgütü olan Taşnak Partisi,<br />

Jön-Türklerle ilişkisini sürdürmeye<br />

devam etti. 23 Haziran 1913 'de İttihatçılar<br />

iktidarı ele geçirdiler ve liberal<br />

Türklerle ilişkilerini tümü ile<br />

kopardılar. 30 Ekim 1914'de Türkiye,<br />

Almanya, Avusturya-Macaristan<br />

kampında yer alarak savaşa girdiğini<br />

ilan ettiği zaman, İttihatçılar da kendi<br />

emperyalist planlan çerçevesinde<br />

20 milyonluk Turan ülkesini kurmak<br />

umudu ile, İran, Kafkasya ve İç Asya'ya<br />

yöneldiler.<br />

5 Ağustos 1914’de Enver Paşa,<br />

Teşkilat-ı Mahsusa isimli gizli bir<br />

polis örgütü kurdu. Örgüt, Hitler’in<br />

SS’leri ile büyük benzerlikler taşır.<br />

Örgütün Genel Sekreteri Dr. Nazım,<br />

Ermeni sorunu hakkında 1915 başlarında<br />

şunları söylüyordu: 6 6Eğer Er-<br />

metlilerin temizlenmesi tamamlanmazsa,<br />

bu bize zarar verecektir.<br />

Çünkü, arada, Araplar ve<br />

Kürtler de var ve biz, böylece<br />

üçüyle birden savaşmak zorunda<br />

kalacağız. Bu nedenle Ermenile-<br />

rin kökünden sökülüp temizlenmesi<br />

gerekir. Topraklarımız üzerinde<br />

bir tek kişileri bile kalmamalıdır.<br />

Ermeni isminin unutul-<br />

nna karşı gelmek suçu ile tutuklandılar.<br />

25 ve 26 Nisan’da da tutuklamalar<br />

devam etti. Kısa bir süre cezaevinde<br />

tutulan bu Ermeniler; Ayaş,<br />

Çankırı ve Adana bölgelerindeki<br />

mahkemelerde yargılanmak üzere<br />

gönderildiler. Bir bölümü Adana-<br />

Halep yolu üzerindeki Diyarbekir’e<br />

gönderildiler. Bunların büyük bir<br />

bölümü Kapadokya’da katledildi.<br />

Diğerlerine ise Diyarbekir'de ağır işkenceler<br />

yapıldı. Katliamlara tahammül<br />

edemeyen Diyarbekir Piskoposu,<br />

intihar etti. Bu 600 Ermeni aydınından<br />

yalnızca 8’i kurtulabilmiştir.<br />

25 May ıs9ta yürürlüğü giren bir kanunun<br />

3. maddesine göre, askeri komutanlara,<br />

tek tek insanları ve grupları<br />

bir yerden başka bir yere sürme<br />

yetkisi verildi. Bu da katliamın devlet<br />

eli ile yasal uygulaması anlamına<br />

geliyordu. Sürgün bölge bölge uygulandı.<br />

Bütün bir yıl devam etti. Batı<br />

Ermenistan'dan başlatılan sürgün,<br />

sonbahara doğru Mezopotamya'dan<br />

sürgünlerin yapılmasına ulaştı. Sürgünler;<br />

katliamlarla dehşet içinde<br />

yapıldı. Talat paşa, sürgün gerekçesi<br />

olarak, Ermenilerin silahlandığını<br />

gösterdi. Onlara hayat hakkı tanınmamıştı.<br />

Suriye çöllerine sürülenler<br />

açlık ve sefalet içinde yok oldular.<br />

Pontus'ta yaşayan Ermeniler ise, kayıklara<br />

doldurulup Karadeniz'e bırakıldılar.<br />

(...)<br />

Katliamın sonuçlarına gelince,<br />

unutmamak gerekir ki, halkımızın<br />

Klikya'ya yerleşiyordu. Bu arada,<br />

1923'te, Lozan anlaşması ile Ermenistan'ın<br />

durumu onaylandı.<br />

İstanbul'daki Ermeni Partikhane-<br />

si'nin açıklamalarına göre, bu gün<br />

Türkiye'de 70 bin Ermeni yaşamaktadır.<br />

Bunların 60 bini, İstanbul'da<br />

ikamet etmektedir. Lozan'da hristi-<br />

yan azınlıklara verilen haklardan<br />

bunlar da istifade etmektedirler.<br />

Ama, bu sadece sözde böyledir. Bu<br />

haklar; Türk hükümetleri tarafından<br />

çiğnenmiş, işlemez hale getirilmiştir.<br />

Örneğin, okul döneminde Ermeni<br />

çocukları hızla assimile edilmektedir.<br />

Resmi dil türkçedir. Herkes<br />

Türk sayılmaktadır. Bu bir anayasa<br />

emridir. Rumlar, Ermeniler; Yahudi-<br />

ler, ulusal azınlıklar olarak değil,<br />

dinsel gruplar olarak tanımlanır. Diğer<br />

hristiyan azınlıklar gibi, Ermeniler<br />

de günlük hayat içinde durmadan<br />

rahatsız edilirler; baskı altında tutulurlar.<br />

Özellikle, mecburi askerlik<br />

gençler için başlıbaşına bir işkencedir.<br />

1985'de Türkiye'yi ziyaret eden bir<br />

Alman Bakanı, Ermeniler'in maruz<br />

kaldıkları zulmu anlattı. Buna göre,<br />

Ermeniler aile isimlerini, soy isimlerini<br />

alamamakta, zorla assimile<br />

edilmektedirler. Ermeni klişeleri,<br />

mezarları, vakıf binaları sürekli tecavüzlere<br />

uğramaktadır. Ermeni<br />

toplumu bütünü ile terörize edilmiş,<br />

etkisizleştirilmiştir.<br />

Konferansa katılanlar soldan sağa: Azadouhi Sarian, Sifis Kassesian, Jirayr Kotcharian ve Michalidis Haralambidis<br />

ması gerekir. Çok iyi bir dönemdeyiz.<br />

Daha iyi bir fırsat ele geçmez.<br />

Büyük güçlerin herhangibir müdahalesi<br />

sözkonusu olamaz. Gazetelere<br />

geçen protestoların ise hiçbir<br />

değeri yoktur. Eğer protestolar<br />

olacaksa, tamamlanmış bir olaya<br />

karşı olacak! Bir tek Ermeni bile<br />

kalmamalıdır. Bu zorunlu bir sınırdır.<br />

Belki içimizden bazıları<br />

böyle bir korsanlık için izin vermez.<br />

‘ Yaşlıların, sakatların, çocukların<br />

imha edilmesi ile ne kaza-<br />

mlabilir, bunlardan ne tehlike<br />

gelebilir9 diye düşünebilirler. Rica<br />

ederim baylar! Bu kadar güçsüz<br />

olmayınız. Bu bir hayal hastalığıdır,<br />

Şubat ayının son haftasından itibaren<br />

Ermenilerin işlerine son verilmeye<br />

başlandı. Ermeni örgütleri<br />

fesh edildi. Ermeni asıllı subayların<br />

büyük bir bölümü yargılanarak mahkum<br />

edildiler. Erler ise, Amele Taburlarıma<br />

sürüldü.<br />

Ermeni evleri silah arama bahanesi<br />

ile sürekli basıldı. 4 nisan'da İstanbul'da<br />

bulunan bir kısım Ermeni aydını,<br />

burayı terkettiler. 24 Nisan'da<br />

600 Ermeni aydını hükümet kararla-<br />

çektiği acılar günümüze kadar süregelmiştir.<br />

Vahşet, sadece 1915-<strong>17</strong> yıllarında<br />

katledilen 1.5 milyon Ermeni<br />

ve gasbedilen milli zenginliklerle sınırlı<br />

değil. Biliniyor ki, sürgüne giden<br />

Ermenilere (Iran, Kafkasya, Yunanistan,<br />

Avrupa'nın değir ülkeleri),<br />

hiçbir yardım eli uzatılmadı. Avrupa'nın<br />

müslüman dünya ili ilişkileri,<br />

Ermenilerin sahipsiz kalmasına neden<br />

oldu. Ermeni katliamı, Batı'da<br />

olduğu kadar, Doğu 'da da ilgisizlikle<br />

yüzyüze kaldı. Büyük Ekim Devrimi<br />

sonrası, kapitalist dünyadan ko-<br />

puşma döneminde, Kemalist hareket,<br />

eski düşman Rusya'da kendisine<br />

ittifakçı buldu. Devrim rusyası, Kemalist<br />

hareketin ırkçı-milliyetçi temellerini<br />

görmezden geldi. “Devrimci<br />

Kemal"e destek verdi.<br />

Batı da, Kemal'in “Modernleşme"<br />

uygulamalarına alkış tuttu. Kemal-<br />

in, arap alfabesini bırakıp, latin alfabesini<br />

alması, fes'i çıkarıp, şapka<br />

giymesi devrim sayıldı. Oysa bunların<br />

devrim ile bir ilişkisi yoktu. Rusya,<br />

komünistlerin ezilmesine kadar,<br />

Kemal'e silah ve altın verdi. Bu yardımlar<br />

yapıldığı süre içinde ise, Kemal'in<br />

rejimi, Batı Ermenistan ve<br />

Bu gün Ermeniler anayurtlarının<br />

yalnızca ondabirinde yaşamaktadırlar.<br />

Bu bölge de Sovyetler Birliği'nin<br />

sınırları içindedir. Sovyet Ermenis-<br />

tanı olarak temsil edilir. Dünya daki<br />

toplam 7 milyon Ermeni'nin %41,6'<br />

sı Sovyet Ermenistanı 'nda yaşamaktadır.<br />

Sovyet Ermenistanı gelişmiş,<br />

verimli bir ülkedir. İran, Irak, Suriye<br />

ve Lübnan'da yaşamak zorunda olan<br />

Ermeniler de, buralarda kültürlerini<br />

ve gelenklerini koruma açısından<br />

daha iyi şartlara sahiptirler. Ama,<br />

Avrupa ve Amerika'da, Ermeniler<br />

hızla assimile olmaktadırlar. 1970'li<br />

yıllarda başlayan ve Türk diplomatlarını<br />

hedef alan eylemler, bu anlamda,<br />

bir intikam amacının ürünleri<br />

değillerdi. Fakat dağılmış, parçalanmış<br />

Ermeni koplumunun durumuna<br />

dikkatleri çekmek içindi. Ermeni<br />

toplumunun Orta-doğu'dan kopmasını<br />

ve gelişmiş batı ülkelerine akmasını<br />

isteyen eğilimlere karşı bir<br />

tepkiydi. Silahlı eylemlere katılan-<br />

lar, Lübnan gibi enerjik bir toplumdan<br />

geliyorlardı. Politik kişilerdi.<br />

Bunlar, Avrupa ve Amerika'daki Ermenilerin<br />

“sözlerine" karşılık, “Eylem"!<br />

e başarıya ulaşılacağına inan-<br />

“E n Büyük” Bireyler (2)<br />

□Biçimsel değişikliğine rağmen, Kürdistan Ulusal Kurtuluş<br />

Mücadelesi, uluslararası düzeyde verilen ulusal kurtuluş<br />

mücadelesinden çok ayrı olmayacaktır. Bu, mücadeleyi veren<br />

güçlere bağlı olmakla, mücadeleyi veren güçlerin öznel<br />

niyet ve konumları ne olursa olsun, mücadele genel düzeydeki<br />

çerçeveden çok uzak bir tavırda seyredemez. Mücadele<br />

ulusal kurtuluş ise, o zaman onunu öngördüğü araç-gereç ve<br />

programla varolmak ve mücadele verebilmek mümkün olabilecektir.<br />

Biz Kürdistanlı bireyler öznel istemlerimizden çıkarak<br />

değil, öznelliğin bütünleşebildiği bir genelliğin engin<br />

eteğinde hareket etmeliyiz. Biz bireyler olarak duygu ve<br />

gönlümüzün aşk-ı sevdasıyla Kürdistan’m gerçeklerine denk<br />

düşmeyen -ve fakat belki doğru da olan- talep ve teorilere sahip<br />

olabiliriz. Bu öznelliğimizi genel görmemize yeterli bir<br />

neden değildir. Tam tersi. Mücadele aşamalarında yakalayacağımız<br />

halkaları çok iyi bilmek zorundayız. Yoksa tuttuğumuz<br />

halka bizi; ayaklarımızı yerden kesen öznel bir ‘doğru1<br />

luğa sürükleyebilir. Sonuçta vaktinden evvel bir 4doğru 'ya<br />

yapışmış olmanın acısını kendi kökünden kopuk, ayaklan<br />

sallantıda, istese de yere inmesi mümkün olmayan ‘Challen-<br />

ger 'çilere dönebiliriz.<br />

Toparlarsak: ulusal kurtuluş mücadelesi veren ülkeler, örgüt<br />

ve bireyleriyle, toplumsal bir varlık olarak bizlerden daha<br />

gerçekçi hareket ediyorlar. Ve başarıya ulaşabiliyorlar.<br />

Biz en azından “yurtsever” ve “devrimci" Kürdistanlılar<br />

olarak niçin bir işe iyi düşünmeden, ikircikli sanlıyoruz?<br />

Yarı cahil hareket ediyoruz. Çok keskin olma, en keskin olma<br />

gereğini duyuyoruz. Ve pratiğimizde de en pasifi biz kalıyoruz.<br />

Bunun bir çok nedenleri vardır kuşkusuz, ama bu<br />

konumuzu pek ilgilendirmiyor.<br />

Tartışmamız gereken nokta, neden kendimizi sürekli geliştirmiyor<br />

ve fedekar olamıyoruz. Bir çok ulusal kurtuluş mücadeleleri<br />

fertleriyle bizden daha ilerde. Daha tahamüllü,<br />

hoşgörülü. Daha düşünerek ve kararlı hareket ediyorlar. Örneğin<br />

dananın altında buzağı arama hastalıklan yok. Bir kelime<br />

üzerine saatler, günler, aylar hatta yıllar tartışmıyorlar;<br />

bu zamanlarını pratik yaratımlar peşinde geçiriyorlar. Mücadelelerinde<br />

düşmana karşı yanlarına çekebildikleri, beraber<br />

çalışabildikleri hiç bir gücü dışlamıyorlar. Düşmandan<br />

yararlanma, onu alt etmenin binlerce yolunu ve açığını yakalayıp<br />

kullanıyorlar. Kısacası Ulusal Kurtuluşun bütün ku-<br />

rumlarıyla ve bütün kurallarıyla mücadele veriyorlar. Biz de<br />

bunun teorisi ile uğraşıyoruz. Örneğin Latin Amerika ve Afrika’daki<br />

Ulusal Kurtuluşçular Kilise gibi kurumlan bile<br />

düşmana karşı kullanıyorlar. Ama bunu yaparken Kilise’den<br />

İsa’ya küfür etmesini istemiyorlar. Ulusal Kurtuluş’da değişik<br />

katmanlardan insanlara düşünce ve konumlarını bırakmalarını<br />

talep etmiyorlar. Bu işe başnı koymuş bulunanlar,<br />

mücadelede olanları görebildikleri yere kadar sürüklüyorlar.<br />

Örneğin Hıristiyan dinine bağlıdır diye Papaz ve müritlerine<br />

“siz Nikaragua’lı, Küba’lı değilsiniz, İsa’mn<br />

ajanlarısınız” demiyorlar. Tabikj bizde de müslümanlara<br />

araplarm ajanları denmiyor. Ama İsrail’de bulunan ve kendine<br />

Kürt diyen binlerine “siyonist, İsrail ajanı” denebiliyor.<br />

ANC, Bişof Tutu ile resmi görüşüyor. Tutu bir zenci ve bir<br />

beyaz olan İsa’ya tapıyor. Beyazların dini hıristiyanlığı yayıyor.<br />

Niçin “beyazların ajanı” diye suçlanmıyor. Yaser Arafat<br />

inşaatçı, mimar-mühendis. Burjuva sınıfını terketmeksizin<br />

Ulusal Kurtuluşun lideri olmuş diye dışlanmıyor. Hem sosyalistçe<br />

ve hem de sosyalistlerin “faşist’^ dediği Kenan Ev-<br />

ren’ce kabul görüyor, vb.<br />

Ve Molla Mustafa Barzani. Bir aşiretin lideri. Ailesi dahil,<br />

aşireti ve bütün varı yokuyla çevresi ve gücüyle kendini Ulusal<br />

Kurtuluşa -otonomi de olsa adı- adadı. Kendisi için mi,<br />

aşireti için mi, halkı için mi tartışmasına girmeden; görüyo-<br />

ruzki Kürdistan’da egemen bir güç olan Irak’a karşı savaşmış.<br />

Ve rahat yüzü görmeden, aile ve aşiretini “zengin” etmeden<br />

göçüp gitmiş. Niçin bu insana olmadık karalar ve küfürler<br />

çaldık? Demek ki burada ayaklarımızı yerden kesen<br />

bir halka yakalamışız.<br />

maktaydılar. Örgüt, Ermenistan'ın<br />

Kurtuluşu İçin Ermeni<br />

Gizli Ordusu adı ile ortaya çıktı.<br />

Örgüt, amaçlarını ve proğ-<br />

ram hedeflerini ortaya koyduğu<br />

gibi, eylemleri ile de öne çıktı.<br />

Dağınık olarak yaşayan 2 milyon<br />

Ermeni suya atılmış tuz gibi<br />

erimektedir. 1921-82 yılları<br />

arasında Sovyet Ermenistanı-<br />

na 200 bin Ermeni döndü.<br />

2/3'ü dağlık olan 29 bin<br />

Km2'lik bir toprak parçasının 7<br />

milyon Ermeni'yi alabilmesi<br />

elbette zordur. Ayrıca, dağınık<br />

Ermeni toplumunun büyük bir<br />

çoğunluğu Batı Ermenistanlı-<br />

dır. Yani gerçek yurt, başlıca<br />

vatan bu günkü TC'nin sımrları<br />

içinde bulunan bölgedir.<br />

Günümüze kadar yapılan po­<br />

a . d ik il i<br />

litik çalışmalar tam olmamakla<br />

beraber bazı sonuçlar vermiş<br />

durumda. 1983'de Dünya Kiliseler<br />

Birliği, 1984'de Raussel<br />

(Halk) Mahkemesi Ermeni katliamım<br />

tanıdılar. 1985'de Birleşmiş<br />

Milletler İnsan Hakları<br />

Dairesi, 25 Şubat <strong>1987</strong>'de Avrupa<br />

Parlamentosu Türk Devletinin<br />

katiiamdaki sorumluluğunu<br />

kabul ettiler.<br />

it<br />

Sonuç olarak Ermeni sorunu<br />

bir katliamın tanınması sorunu<br />

değildir ve fakat Ermeni halkının<br />

toprak hakları sorunudur.<br />

Kürdistan Press’e<br />

Abone ol • Abone bul<br />

Post Giro 2 65 33 — 0<br />

Stockholm<br />

KÜRDİSTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL • SAYFA 7


em?rpk<br />

•ut re kiı<br />

Kcyadıbt<br />

2rk:sia<br />

SÖMÜRGECİ VAHŞET<br />

Jp r € iifin iş<br />

^ “ ^ " b o lg e s u K<br />

ersim7<br />

rsmg<br />

_ ^ ^ e tm iş tiî<br />

ori£k(&&îrael]<br />

deki, Kanika, Esefke vı<br />

vahşetiyle devaim etmek<br />

çe zorla<br />

’*'jjEııps köyleri yine aynı Dıhok il merkezinin köyleri; Azîx, Herti.<br />

Boşaltılar _ ________ smo,<br />

iarak<br />

maşe, Derxisarê, Sedarkê bombalana­<br />

w enen köylerin yanında, l miştUD<br />

rak yakılmış, yine Dıhok ilinin Atrûş enê (!)<br />

balkının da fişlenmesi yygute- Sqf ıddam yandan Behdinan mıntıkasındaki; Tlxuyan, Gebarî, Xûr- z^rokên kuj<br />

malarına girişilmişti. o M l C U ) tataı ma dev "ederken diğer yandan zê; Atrûş nahiyejmgıp^ketJcöylerin-<br />

Bu kanflTraJedi, halkı yok ejme pa- da Soran c 1 sinde, bölgenin ta n ^ den, Bêgûrman^erçeMêii/Nêhlê, Di- ıfTn kuştin!!<br />

hasına bütün vahşeti ve insanlık dışı men 1<br />

nartê, Zêve, Mîlhemben, Resul-ayn, Ka-<br />

----- ılışıyor.<br />

nîka, Besivkê, Emûmkê, Bablo, Sîndorê,<br />

4^ulanfal6ni ut Güney Kürdistan- Süleyma<br />

rezor mıntıka^ .q Yermanî, Badı, Besra, Birabaharî, Şarda<br />

sürdürülüyor. <strong>Saddam</strong> rejimi, smdaki,<br />

Kail P^j5^Ö9,^pîlkê, Kanîhîncê, Sertengê, Alûkê,<br />

İran ile olan savaşa rağmen, askeri berdine,<br />

:rmmr p, Gernava, Hacîava, Serşorê, Dolsê,<br />

gücünün büyük bir kısımmı Kürdis- Kanikavlikon, Kanıtu, Kanihunven, - _ _ "iar*> Hecilkê, Şembavia,<br />

tan’a yığarak, var olma mücadelesini Ahmedbirnav, Vaço, Zelereş, Avkele Mirgirê yaylasındaki tüm k ö y Q kd c öl(lıııııkmi corııklar!'<br />

sürdüren Kürt halkını yok etemeye; ve Girtesin köylerindeki halk, rejim Mamya, Sîndûava, Dergel, Gundek, Ce­<br />

yok edemediklerini ise, Irak’m güne­ tarafından tehdit edilmiş, ve kendilelal, Omeraxa, Xirabkê, Tevakê, Kemeyine<br />

sürgün kamplarına göndermeye rine tebliğ edilen resmi bir yazı ile<br />

kan, Girtî, Binişinkê, Kardilê, Alekanya,<br />

Banasor, Babûxkê^Jewûrkê, Navçalışmaktadır.<br />

Tecavüz, baskı ve ta­ eğer köylerini rızaları ile boşalatmaz-<br />

• Said / 5 sali—yaşında<br />

dar, Bîrûhêcara, Navlftö, Erda, S j<br />

lan eşliğinde sürdürülen mecburi is­ larsa, tamamen yakılacağı bildiril­ Birûşkê, Mecilmexdê, (fovlê? Bçnda, Zê-o f •Safig / 6 sali—yaşında<br />

kan, binlerceKürt köylüsünün topmiştir. Ardından gözdağı yermek vekanixfaitfdalft Girberazkê, X^vkêa-^/<br />

rağından sökülüp fiVfrajjhna, dire­ amacıyla, 204.<strong>1987</strong>’de, Süleymaniye buyê köyleri bombalanarak, katliamlara • Rızaar / 7 sali— yaşında<br />

nenlerin ise lopyeKuır*^ imhasına iline bağlı, Çemçemal kazasının, tabi tutulmuştur. Bu köylerin dışp*^*<br />

neden olmaktadır. ^ Singav nahiyesindeki bütün köyler Dıhok iline bağlı Kûş bölgesindeki “<br />

Sadece şu son 10 gün içindeKulla- bombsfcrfarak yakılmış, gözü dön­ Ermaşê, Tehlînevî, Begova köyleri<br />

• Edibe / 8 sali— yaşında<br />

nılan kimyevi silahlar nedentyy yamüş Bajs’çılar, bu bölgcgrci, Bütün bıiri iskana tabi tutularak yağmala<br />

• Star /1 0 sali— yaşında<br />

ralı sayısı 600’e ölü sayısı ise 100’e Baas binalarını ve resim lairumları ınştır. w \ M p v /n rjjn<br />

Evet, tablo tüyler ürperticidir. Güney<br />

laşmıştır.Bütün sindirme metodla- da, boşaltarak yakmış alanı dümdüz Kürdistan’da son yılların en büyük katli­ • Sekim / 4 sali—yaşında<br />

etmişlerdir. 20 Haziran’dan 24 Hazi- amlarından biri yapılmaktadır. Pervasız<br />

ı, yaşlısıyla büyük bir direniş ıia^flpkadar Çemçemal ilçesine bağlı bir uygulama ile Güney Kürdistan’daki • Hu'ien / 3 sali— yaşında<br />

eği sergilemekte, anavatandaki merkez köyler -Kulekava, Muferk, halkın topyekun imhasına yönelinmiştir.<br />

köklerin kurumaması için var gü­ Piryadi, Gelergeyi, Guşkut, Seyza- Zaxo’dan Dıhok’a, Süleymaniye’den<br />

• Asia / 9 sali—yaşında<br />

cüyü Şfcşmerge desteğinde bu saldı­ va, Usmangazali- tamamıyla yakıl­ Kerkük’e bütün topraklar barut, fctaye /<br />

rılara (lcarşı durmaktadır. Süleyma- mış, bu yörede yaşayan halk, Çemçe­ ölüm kokmaktadır. Savunmasız halk yıl- v ! • rjc \:.iT. i IC sali— yaşında<br />

niye’den Zaho’ya tüm Kürdistan’da mal ilçe merkezinde oluşturulan,<br />

lardır yaşadıkları anavatan toprakların<br />

silah seslerinin ardı arkası^esilme __ sürgün kamplarına yerleştirilmişler-<br />

dan silinip atılmak tehdidi ile içiçe, ya­ • Rebuar Ali / 2 sali—yaşr/ıda<br />

şamlarını sürdürmek için mücadele eı<br />

r. Düşman * kuvvet y vetlettnfeT iiliaE<br />

0dır. Uygulamaya karşı halk diren- mektedirler.<br />

• Hüner Yusuf / 2 sali—yaşında<br />

fcniş sürdürülmektedir. Çılgına mektedir. Kamplardan kaçanların Yukarıda vermeye çahştığııma^omut<br />

dönen Baas var gücüyle kara ve hava büyük bir kısmı kurtarılmış alanlara rakamlar, Kürdistan‘ın sadece bir kısmı­ • Xezal Haşan / 2 sali—yaşında<br />

desteğinde ve fakat aynı anda tüm ulaşırken, diğer kısmı da viraneye nı kapsamaktadır. Ulaşabildiğimiz, bilgi<br />

Güney Kürdistan’da korkunç bir te­ dönçj^ f köylerine geri gitmektedirler. toplayabildiğimizjptfftıkaları içermekterör<br />

estirmektedir. Devletler Huku- Aym gün (20.04.987) Irak rejimi bu dir. Vahşet vetefcfmn boyutları ise tahmin • Nezanen Haşan / 3 sali—yaşında<br />

ku’na aykırı olarak savunmasız köy kez Hewlêr iline bağlı, Komaşîn kö­ edilenin (J^fstündedir.<br />

• Serbaz Mihemed İsa / 4 sali<br />

halluna karşı k|m^e^%spahla^kulyünü yaktı. Hewlêr’e bağlı Hıran na­<br />

__ı T.C, bugün <strong>Saddam</strong>’ın BA<br />

hiyesinin tüm köylerine ise iskan için tıalkm var olma hakkını? gelece<br />

• Rı zan Ali Resul / 4 sali-yaş.<br />

rekborgeae hi^îfxantfyatlaySPniak- resmi tebliğ yapıldı. Buna göre; ru ve inançlarını yıkmak, ayaklar altına<br />

kı verilmemektedir. Özellikle Kür- halkı eğer bir direniş gösterirse, köy­ almak için gözü dönmüş bir biçimde sal­ • Meryem Eziz Hesan / 6 sali-yaş.<br />

distan’m Irak’a sınır illerinde ki ler kimyevi silahlarla bombalanadırmakta.. Dersim’in insan cesetleri ile<br />

köylerde yaşayan halka karşı uygulacak, yakılıcık ve tüm canlı, cansız ne dolu olan kuyuları, Munzurdan akan kı­ • Ayşe İbrahim / 6 sali-yaşında<br />

nan ekonomik abluka, üstüne üstlük varsa yok edilecek.<br />

zıl kan hafızalardan silinmedi henüz. Bu­<br />

tarlarınm ve ormanların yakılması, 16.04’den 29.04.987’ye kadar Süleygünkü uygulamalar da, dünü aratmaya­ • Hesen Xurşid / 6 sali—yaşında<br />

bu bölgelerde yaşayan halkın kurtamaniye ve Hewlêr bölgelerinde tacak<br />

kadar sistemli ve pervasız. Kürdistan’a<br />

kimyasal silahlar, gaz bombaları<br />

rılmış alanlara akın etmesine neden mamıyla yokedilen, yağmalanan ve<br />

• Hedice Xurşid / 7 sali— yaşında<br />

yağarken, sular zehirlenir, ormanlar,<br />

olmakta; kurtarılmış bölgelerdeki yakılan köyler şunlar; Belîsan, Kanî- tarlalar yakılırken, evler yerlebir edilip<br />

bu yığılma büyük zorluklara, ekono­ ber, Zînî, Dolbalalusan, Şêxwasan<br />

• Xelil Silemen Xıdır / 9 sali-yaş.<br />

talan edilirken ve kendi ülkesinde yaşamik<br />

sıkıntılara neden olmaktadır. nahiyelerine bağlı tüm köyler; Derê- mak istemekten başka suçu olmayan bir<br />

Bölgede sıcak savaş içinde bulunan şer sıra dağlarında bulunan tüm köy­ halk imha edilirken, görevimiz otorup<br />

• Resul Xıdır /1 2 sali—yaşında<br />

yurtsever güçler bu nedenle, başta ler, Sewsekan köyü, Koysancak, He- ağıt dizmek olmasa gerek...<br />

ScKİrrr (!) Şrxwascin köyünde<br />

kimvcKSdl siUıhlnrla<br />

,r Ri


vas<br />

r lT n a k k a<br />

•Bytizeap<br />

•Tali K c jf y<br />

yym*<br />

f- i"’<br />

^Salahuddm.<br />

K o i 3 .0 1<br />

-*3os/>—t -<br />

^ P ^ T Ö g<br />

- —.AÎturi—<br />

/Kupri -<br />

Marand __<br />

/ kirin, ^ll<br />

xwe, erd<br />

36<br />

HOVITIYA QOLANYALIST<br />

DRejima BAAS, bi hemû hêz^Dl^ bavêjin herêmên rizgarkirî. Herîrû Hîi undên gîrêdayî<br />

c> ;nfys^4// ............................................................................<br />

xwe dixwaze gelê Kurd Herêmên rizgarkirî, ji ber van kprr aahiye Şaklava, gundê Hezo, gunnnt>f\r?<br />

t: a « Wln(^a wiiiua bike! umt: _ . çan, li hember zor û giraniyen Hleir girêdayiya nehiyên Çarkurûritsm'i<br />

Q a s k d e ~<br />

' nûçeyên <<br />

aborî dimîne. Hêzên welatparêz, na, XanekagûrÇy Dötêmka^Rendîku<br />

di nava şerê germdene, li serî ji nava, Bematî, KollMri,ljSfkdt^Şe~<br />

îsazûma- mamik, Gora, Kavilban, Boza,<br />

'S ite lc n ~ .LU roj dixwazin. dalak, Kawa, Fîrz u Taktak. Gunhemû<br />

b;<br />

hûn li kuderê Kurdistanê ^f^n^TCuşTepej<br />

“ -WöfTrq}?:\<br />

b f-------- - - aafcpi na îskana<br />

mimkin e, ku hûn dûma- Gûr, Degela, Askîk^% ^nÊevê<br />

Y u k ş ê k o v c \ <<br />

\-------- 'ianîn. Xpl lk<br />

îmanan, dengê bombar- tev hatine şewitandin.<br />

r a r r r r w a n ’tin 1<br />

i nebihîzin. Bomberdû- Ji xeynî van gundan idan, n.dinV bi bombar- ^ B r<br />

-----tJr<br />

İ.ÜŞİÎUffii<br />

li herêftiê tevî dimanin li ser hev, v, gundên gu naven-<br />

^ A IWUllJCT<br />

[ewame. ji beP ku şer li herê-0 da Silêmanî; Kanîtû, BergeLSîr-<br />

I r a m q r sW r t •d - ® > -” — -tandııiı i— ^« J*jOJU «.ê tevî di eynî wextî de didome, van, Haladîn, Mînare, PinarTpl9*‘<br />

^C-^30--------- - - y - ' J ojo r n o r<br />

wek nûmûne; gündeki Zaxoji ta* C tiçke, AMava, Gilazerde, Dabaniye,<br />

l ' p e g o r ^ j<br />

_<br />

'abacfiur^<br />

r&jrdi..<br />

n‘<br />

agir hat rizgarkirin, lê gûn- Kanîspîkê, Zûrgis, darûndça, û<br />

S irkim<br />

Trajediyaku<br />

iekî Hewlerê şewûtandin û talanê Merin (Şêxalmarî) bi temamî hati-<br />

’r t r Z .<br />

jiê jîndare, bi dirindî. bi f|<br />

^ * ^jQHûOae şewitandin. Qirkirin bi dirindi<br />

( c r y n a<br />

û bi xwînî Hl Jl^Sixiûfrdistanê iarêHfeMfet-ê, herêma Mer- berdewam dibe.<br />

^^^yîndar diBê. Weke ku bibîr tê, be-<br />

Kûlekan,Girkal, Gundên navenda Dihokê; Azix,<br />

êbûsa bi çekên kim- Hermaşê, Derxisra, Sedarkê hatin<br />

^ K h û n t t r<br />

' vegi ®D<br />

hev bûn.<br />

§ev#---- ^ Oundên li herêmê<br />

ê, herêma Ser- Artûşê; lyan, Gebarê û Xûrzê;<br />

lu -SÜJ?<br />

at wêi Emisê bi.ev<br />

ii gundên d u n ^ Jö ril|<br />

derxisfiif. SÎadd<br />

'nîka, Esefkê û<br />

iyt hat bomberserûbinê<br />

hevdû bû.<br />

li Behdînan<br />

Ji gundên navenda Atrûşê; Begûrman,<br />

Dêrşermên, Nehlê, Dinartê,<br />

Zêve, Milhemben, Re&ûl-ayn, Kanîka,<br />

Besîvka, Emumkê, Bablo,<br />

ayetên ÛQUr<br />

iombebarane rr3<br />

lanan alanlar * Ş r r d<br />

& TA<br />

J<br />

A l K h a li<br />

ila. T<br />

'L a y fç n<br />

Dauçjuç.____ d ^ o M<br />

1‘o m h u r<br />

4-<br />

Tuz Khurm^tu<br />

Sulayman.<br />

A L M c n su rt yc<br />

r '<br />

Baqubah<br />

jlu*<br />

N a f<br />

)Khanqhj<br />

stanê^<br />

•B A G H D A D ^ '<br />

% bindi hei<br />

sim,li<br />

nêzikê sîj<br />

tîliKuri<br />

n kirin. RejinufS; f<br />

• deyrjîrhêid Q f ^ ^ ç e j - ^ ^ b e i m<br />

x we şan-— Düşe<br />

^ M a r a r>QQa v , P m s,er1.Kur~<br />

'Z h w a r t c . - z J r distM ^riM ıap TZterel<br />

■ *P/nJwi^ -gglê-Kurar-<br />

rTC u rd;— rejimêTe-hi<br />

w ku têk<<br />

- VlITûJli<br />

n UlIIiKl AtTvXII1<br />

winda bike, an<br />

r “kampên^<br />

‘ ¥fcWD<br />

ku gıreday i bajare<br />

atine şewûtam<br />

Ji roja 2Ö.04H987 ~an<br />

eb<br />

a Şehrêzûrê;<br />

n ^<br />

" ^îmîrvanî,<br />

i, Kanîtû,<br />

Va<br />

fg,iêdaii û da*— 2*3.04Jp8?-^w gundên<br />

nê de, dibe sebeba rakirina .o ^ ^ e p ic e<br />

l Kurd û qirkirina berx-<br />

Kurd/ __ _ 'K2y*y^zjav^ûUsm angazjalîbitei<br />

ê di van deh de, hatine<br />

a bikaranîna çeken kînP<br />

nr hjêjm»ra birîndaran giha;<br />

îûakûştiyanjîgihayelOOI.<br />

hember hemû a;<br />

rd<br />

}A l AZiZtYQfr darisrarfti<br />

frer v î<br />

îî3m7 gêlêkji<br />

İ-didı<br />

xeU<br />

flirevm<br />

i, Haciava, Serşorê, Dokê, Gew-<br />

la, 1jtçşkê> Darî, Hecilkê,<br />

Şêfl^Skpart temamî gnndên mêr-<br />

g&^rjğmpftaliş, Mamya, Sindû-<br />

Dergely Gundek, Celal, Ome-<br />

i, Xirabkê, Tevakê, Kamekan,<br />

\rû, Binişinkî, Kerdilê, Alekan-<br />

Zêvekanavkendela, Girbe-<br />

gundan, li DHiokê,<br />

lerema Kûşê; £r-<br />

Begova jî tevî îs-<br />

bûne û hatine we-<br />

QÎIOTkirin. Erê, tablo mûwê meriv<br />

dike. Qirkirinek ji qirkirinên<br />

tWr xwfi didin rêmen rîzgarkîrî û hinek Ji wan jî distanrtê. Xelkê 1<br />

>ka wan a liwelêtneij« >0


WÊÊÊÊ BÎRANÎNA HESEN HİŞYAR —<br />

Biştî 63 Sal<br />

Berxwedana Şêx Seîd<br />

Destpêk di hejmara 15’an de<br />

Em bi dizî diçine gund.Deng ji gund naye.<br />

Gund nemane reviyane esker di gir de ye.<br />

Li ser Bênderan hevalkî me ji tirsan bû, ji<br />

çibû di dest de tifinga wî teqiya, hema carkê<br />

li me girêdan. Dinya bû agir, mîtralyoza bi<br />

otomatîka, rast bera gund dan. Heta em<br />

bazdan me xwegihande xaniyan çardeji me<br />

ketin. Em gihane bin xaniyên kevakan, di<br />

binê girda hebûn du xanî. U gire, ew di gir<br />

de ne û istikama de ne pirin. Ew licî neha-<br />

tin. Xalibê Feto hebûn, mezinê wan bû, ew<br />

vegeran wê derê xiyanet kir û vegeran. Bi<br />

şun de vegeriyane, me nizanibûn û Henê jî<br />

nehatin. Erê, em ketine wê de re, em hene<br />

dûsed tifıng. Ne tirkan zanin em ew hindi-<br />

kin dora wan pêçandiye, xilas nedibûn, ne<br />

em jî zanin kû ew qolordiye, hetanî sibê bû<br />

me bi wan re şer kiriye. Paşî dinya dibe ro-<br />

nî, stêrka sibê derket, wê bi xwe bidin aliye<br />

erdê rast e, em derketin hatin giyane qadi-<br />

yan. Li wir hene qadiya çiye? Me go; Weleh<br />

em çûn, em tenê ketin êdin nehatiye û me dî<br />

tiyarek hat di ser me re geriya çû li cem wan<br />

danî û paşê me dî esker derket. Ne pêşî û ne<br />

paş. Wek pezê sor, qolordîk temame. Bavo<br />

em îşev ber wana bûne. Êdî ew hatin, ew<br />

qolordî ji wer de hat. Qolordiya Erzirûmê jî<br />

heta wî çaxê Kazim Paşa ne hevalên Kemal<br />

bûn.<br />

Şex Seîd ji wêderê rabûbû, ji xwe hereket<br />

pe çênebû. Hetanî qolordiya Anadolê hat a<br />

Diyarbekirê hêja nû viya ew jî rabû. Mec-<br />

bûr derket hetanî Varto. Şêx Seîd jî wê çaxê<br />

ji me dûr e. Li wir rabûne şêstûyek pêra-<br />

bûn. îja vana qiyadî bûn. Diçin ji ferat der-<br />

basbin wî alî, derbasî wêlê ferat bibin. Lakî<br />

dibêje em yekî bisênin bi hêla Varto, ev bû<br />

heft roj posta me hê jî nehatiye, kû li Varto<br />

cepheyê me hebûn, kurê Şêx Seîd, Elî Riza<br />

bû, mehemedê Xilîl Xeto bû, û...Şêx Ew-<br />

dillayê Melekan bû, nizanim çibû, hebû li<br />

wêderê. Xeber ji wan nehatibû. Diçin dîtin<br />

Siwarek ji wê de tê. Hat hat Qasim Begê<br />

Ehme, Silêmin, pismamê Xalit Begê Cibrî,<br />

wî şehîdê peyarî ha Qasim ti ji kûr têyî? Qa-<br />

sim Beg, go; he. .weleh ew hevlinga Şêx Seîd<br />

jîji go wele ji Varto têm. Go; Em jî dix-<br />

wezin herin. Me negirtiye û wê derê kesê<br />

me tê de tine. Go; belê, wele ji wir têm,<br />

emê tê de ne. Dê yallah, derbasbûn, diçin<br />

wê derê. Kurê Şêx Seîd û birayê wî Mehdî<br />

ya şêx go; Şêx, bi Qaso bawarî meyne..<br />

Şêx go; Kuro hun dîn bûne, Qaso bêbextî<br />

li me bike ma? Ew jê qetiyan Neboyê Keleş<br />

û wana qederê sed siwarî ji wan qetiyan ulo,<br />

yanî ji wan qetiyan neh, deh, panzde siwarî,<br />

qetiyan yanî wir de çûn, neçûn Şêx Seîd û<br />

ew çûn ser pirê derbasê pirê bûn, ketin ortê<br />

pirê pira Ebdirahman Paşa jê re dibêjin, esker<br />

vi aliyê pirê tije ye rabû, Qaso wan şan-<br />

diye vir. Herdû alî Ş.Seîd li nîvê azima hatî<br />

girtinê, ê ku girt jê re digon Osman Paşa<br />

tümgeralbû, ê Erzirûmê bun. Li wê derê<br />

ew girtin. Pişt Ş.Seîd hat girtinê ew piyade<br />

çû. E, piştî wî rabûn hê ji nû ve qeymaqemê<br />

Çemlikê hebû jê re digon Husnî Beg çerkez<br />

bû. E, wî ji me re şand, name şand, go; nav<br />

we de zilamê zana tune ye? Qumandarê mi-<br />

lîs hene giş hene, hun Kurd in mala we xera-<br />

be, we li ber hikmatê cephe girtiye, hun ni-<br />

karin bikin herba qomandosî, serê çiyan<br />

bela bin, kêliyê çiyan û newala usa belabi-<br />

kin tên ser we hunê mala wan xirabikin.<br />

Piştî wî bi gotina wî me rabûn, tenzîm çêki-<br />

rin. .Herba gerîlla çêkirin îcarê...<br />

-^‘Kengê?”<br />

Ê wê çaxê de ez jî piştî neh meh qediya. Ez<br />

jî birîndan bûm. Ketim dest wan. Tirkan re<br />

çûm. Em birin Diyarbekrê man, mizgeft,<br />

kinîse yanîdêr û hepsxane gişt tije kiribûn.<br />

Rozê di cara li me didan, her şev jî dihatin..<br />

“Yallah, Xerputa gidersiniz” digıtin. Mejî<br />

bawer dikirin. Neh-deh ji me dibirin, dibi-<br />

rin der dikuştin. Me hayê jê tinebûn. Piaşiyê<br />

em li wirê me sê sed hebê bi hev re girêdan.<br />

Me anîn birin xerpêtê. Xerpêtjî ew mahkeme<br />

hebûn. Mehkeme jî li hundirê sînema<br />

yê de bû. Ji me re mektup û çû der bê tine.<br />

Keskî me bê ba me tinebûn. Awqat jî ji me<br />

re girtin. Ew jî tinebûn. Mehkeme kînge ye<br />

em wî jî nizanî bûn. Ê ku dere mahkemê jî<br />

ew seetê ya îdam ya ceza. Ez neh meha<br />

mam min dî çar kesan berat kiriye ew. He-<br />

roj deh, panzdeh, bîst îdam; bi dar ve, wek<br />

pez deliqandîbûn. Di mehkemê de ez jî bi-<br />

rîndarim. Şahîdêmin bi min re ye ê paşê ez<br />

sêerdî me jî îdama min dan, qerar pê. Paşê<br />

li dosya min nêrîn emrê bîst salê ku heft me-<br />

heye kirin. Panzdeh sal, ewê qarşiyê min<br />

ew polîs go, dua bike li hikumatê re, min<br />

nekır. Boksek li çengûye min xist. Ji hev<br />

derxistî ne gotin. Çima ti lê dixî? Di hebsê<br />

de heroj dibirin û daniyan dixistin birê wî<br />

qebûyê sê roj diman, hê dibirin, ji wan Zil-<br />

fiqar Axayê deşta gewran ew re xwan havê<br />

wî xwandin. Me go, wele miriye, ewarê miriye.<br />

Hevalê îdam dikirin ew jî dibirin danîn<br />

ber pozê wan şeva sisiyan ew jî dibirin dar<br />

ve dikirin, mirî jî dibirin dar de dikirin.<br />

Paşê ji min em nefı kirine. Wê çaxê ti-<br />

rên,mirên tinebûn. Ji Xarpêtê hetanî Nigda<br />

yê bi peyatî, pêşiya esker de, siwariyan de û<br />

kelemçekirî û bi şuva jî li nav serê me dixin,<br />

heta em birin Meletî, hepshana Milkî em<br />

kirin mêvan li vê de rê. Goh mo ye me he-<br />

mû xwîn jî wan têv hemû hepisçiyan gon;<br />

ev çiye? Me go wele li me didin ma em çi bikin<br />

birêm li me dikin. Go’n: ji xwe re dilekçe<br />

bidin, ji xwe re ereban bixwazin kirê bikin<br />

ji xwe re, erebe kirêkin bi ereban belkî..<br />

Kes heye binvîse İsti’an, min go ezê binvîsî-<br />

nim; bes pul tine. Wan şand pul anîn û min<br />

İsti’an nivîsî me da mudîrê hepsê ji alay qu-<br />

mandarî cenderme re, go ji me re sê ereban<br />

bînin em hijde hebin, her şeş bikevine yekî<br />

em tê de. Bû sibe me dî yûzbaşîyek hat hew-<br />

şê sekinî av heye, li deri dimeşê; “Şêx Seîd<br />

eskerî çixsinlar”, em derketin go: “sirala-<br />

nin”, em safbûn. “İçinizde istiha yazan<br />

kim... kimdir beri gelsin”, ez ber bi wî çûm<br />

min jê re pote lê xist, û hate min wek hirçekî<br />

bû û li min da, boksan û destan û lepan li<br />

min dida dibê qey çiye hele. Pêlê (!) min de<br />

xwîn avêt bimin re tê nahêlê xwar, bimin re<br />

tê xwarê. Lêxist çû, çû xwe şûşt, ber wî avê<br />

hebkî xwe şuşt. Hatin go xudê bike û ha me<br />

nebin vê sermayê berf li erdê ye emê bim-<br />

rin. Hebkî ber manqela hebsiyan min xwe<br />

germkir. Ji me re sê erebe anîn em ketne<br />

wana, kelemçekirî û ûstiyê mejî nale û zin-<br />

cîrê wan jî bi hev re kirine û berf li erdê ye<br />

sar e. .Em ketine kuça çarşiya Meletyê pêşi-<br />

ya ereba pêşî de yek heye zilamê Ferzende<br />

Mirza Meheme jê re digo’n, sed sal dabûn<br />

wî. Distirê di pêşî de, girtî birin lo em girtî-<br />

ne lo pire siloyê derbaskirin mahkûmo lo û<br />

ew çarşî û der û însan li me tije bûne, em ga-<br />

zî dikin dibêne, law kuro Mirza Meheme<br />

bes te em kirin hirç, dibê “na wele kelema<br />

rebê alemê ez bibêm, bira kurê Kurd bibine,<br />

ev roja tarîxiye, bira zilma Tirkan bibinin<br />

bi çavê xwe”. Em birin hetanî. .wê de xa-<br />

nek hebû dûr bû, çawişek bi me re ye paz-<br />

deh süvarine ê ruyê wî xezeb dibare, me go<br />

wele eviya e me gişan bikuje, me dî li pêşiya<br />

ereban sekînî û go “dur arabaçîler” erebe<br />

giş sekinîn, bu kurmancî go: “gelî pisma-<br />

man ez xulamokê we me ji vir heta Sêwesê<br />

heşt neh qonaxe bi we re ma, kî ji we nex-<br />

weşbe acizbûn, peya bibin, rabin, çi bikin ji<br />

minre bibêjîn ha. ” Ev gotina me yanî me<br />

dane naskirinê kû zilamê kû wetanî be, di çi<br />

wezîfê de jî be, ew ji bîra wî nare. însafa wî<br />

heye kû dibe her zilamê mejî wek wî çawu-<br />

şê cendirman bin, ne ku bi nanê xelkê bibe<br />

kûçikê ber konê wan. Mêrik ji me re em hê<br />

ne digîhan xanan pêşiya me diçû, ji me re cî<br />

hazir dikir. Tişt dikir û ji me re go jî: “wele<br />

ez zanibim bi me xilas dibe, ezê ana tifingê<br />

wana ji wan bîstînîm, ezê bidim we û emê bi<br />

serên çiya kevin, lê belê xeynî me hene”<br />

destê me ew lala avêt ji ustiyême û destê me<br />

jî herdû bi hev re hîştin, hetanî Sêwasê em<br />

birin, ji wî şun de çerkezbûn,ew çerkeza ji<br />

me re gelekî dilovan bûn. Bi qencî em birin<br />

hetanî Qeyserî, ji Qeyserî em birin Nîgdayê<br />

destê min ji hevala vekirin, berê wan dan<br />

Anadolê diçin Denizliyê nizanim ku de rê<br />

diçin. Gelek dijwar bû ku em ji hev qetiyan.<br />

Bizi Malatya’ya götürüp, orada Mülki hapishanesinde<br />

misafir ettiler.Kullaklanmız-<br />

dan vb. hep kan geliyordu.<br />

Mahpuslar, : “Ne oluyor ?” diye sordular.<br />

— ‘Vallahi bizi vuruyorlar kardeşim, ne<br />

yapalım vuruyorlar işte” dedik.<br />

Bize, ‘ ‘Bir dilekçe verip kendinize araba<br />

isteyin, kiraladığınız arabalarla gidin.'^dediler.<br />

“İçinizde dilekçe yazabilecek kimse<br />

var mı?”.<br />

— ‘Ben yazabilirim ” dedim.<br />

Pul yoktu. Birini gönderip pul getirttiler.<br />

Dilekçe yazıp hapishane müdürü jandarma<br />

alay komutanına verdik ve dedik ki: “On-<br />

seİdz kişiyizÜç araba bulursanız, aytışar<br />

altışar bineriz<br />

Sabahleyin bir yüzbaşının avluya gelip<br />

durduğunu gördük. Kapıda dolaştı, sonra<br />

“Şeyh Sait'in askerleri çıksınlar”.dedi.<br />

Çıktık.<br />

— ‘Sıralanın”<br />

Sıralandık.<br />

— ‘İçinizde dilekçe yazan kim? Kimse, ileri<br />

çıksın”<br />

Ona doğru ilerleyip, selam durdum. Üstüme<br />

yürüdü. Ayı gibiydi. Beni vurmaya başladı..Tekmeledi.<br />

Kançıktı, vurdu, vurdu<br />

gitti ve suyun başında yıkandı. Biz geri<br />

döndük. Yolda soğuktan donmayalım diye,<br />

mahpusların mangal ateşinde biraz ısındım.<br />

Bize üç araba getirdiler. Altışar kişilik<br />

kafileler halinde bindik. Kelepçeliydik.<br />

Boynumuzda da<br />

birbirine bağlı<br />

zincirler vardı.<br />

Hava soğuk, kar<br />

var. Malatya<br />

çarşısının caddelerine<br />

girdik.<br />

Arabanın önünde<br />

Ferzende<br />

Mirza Muhammet’in<br />

adamı<br />

dedikleri biri<br />

vardı. Yüzyıl<br />

vermişlerdi ona.<br />

Ön tarafta türkü<br />

söylüyordu;<br />

“Tutuklulan götürüyorlar,<br />

tu-<br />

tukluyuz, Stilonunköprüsünden<br />

geçirdiler<br />

mahkumo lo,<br />

lo...”<br />

Çarşıdaki insanlar,<br />

üşüşmüş,<br />

bize bakıyorlar.<br />

Biz de Mirza<br />

Muhammed’e<br />

bağınp-<br />

çağınyoruz:<br />

“Yahu Mirza<br />

Muhammet yeter,<br />

bizi ayı<br />

yaptın.<br />

O; “Hayır, bu<br />

tarihi bir gündür.<br />

Kürt çocukları, Türk mezalimini gözleriyle<br />

görsünler.”<br />

Bizi Hanek diye, o taraflarda uzak bir yer<br />

vardı, oraya götürdüler. Bir çavuş ve on beş<br />

süvari bizimle geliyorlardı. Çavuşun yüzünden<br />

gazap yağıyordu. Bu hepimizi öldürür<br />

diye düşünüyorduk.<br />

Çavuş, arabaların önünde durdu ve, ‘ ‘Durun<br />

arabacılar” dedi.<br />

Bütün arabalar durdu. Çavuş, kürtçe,<br />

“Arkadaşlar” dedi,“Hepinizin kölesiyim,<br />

burdan Sivas 'a kadar sekiz-dokuz konak si-<br />

zinleyim. İçinizde hasta olan veya rahatsız<br />

olan varsa insin dolaşsın. Ne yaparsanız<br />

bana bildirin ha!...<br />

Bu sözler bizi etkiledi. Ülkesini seven bir<br />

insanın, hangi görevde olursa olsun, insaflı<br />

bir yanı var. Her vatandaşımızın da o jandarma<br />

çavuşu gibi olması gerekiyor. Yeter<br />

ki, başkalarının ekmeğiyle başkalarının çadırına<br />

köpek olmasın. Biz daha hanlara varmadan<br />

önce o, önden gidip yer vb. hazırlıyordu.<br />

Bize şunu da söyledi “Vallah bilsem<br />

ki, bizimle iş biter, şimdi bunların tüfeklerini<br />

alır sizlere veririm, dağlara çıkarız.<br />

Ama, başkaları da vardır.”<br />

Boynumuzdan zincirleri çıkardı ve bizi Sivas’a<br />

kadar götürdü. Ondan sonrakiler Çerkez’diler.<br />

Çerkezler de bizlere çok iyi davrandılar.<br />

Bizi iyilikle Kayseri’ye, Kayseri1<br />

den, Niğde’ya kadar götürdüler. Niğde’de<br />

HESEN HIŞYAR’IN<br />

ANILARI<br />

63 yıl<br />

Sonra<br />

Şeyh Said<br />

Direnişi<br />

bizi birbirimizden ayırdılar. Birbirimizden<br />

ayrılmamız çok zor oldu.<br />

Beni içeri aldılar. Hapishane müdürü<br />

Niğde halkından Yasin Bey’di. Ona, “Müdür<br />

Bey, gariplere hürmet gerektir.'' dedim.<br />

O da, “Doğru bir söz ama, sizinle ilgili<br />

değildir.” dedi<br />

O zamanlar yaşımız küçüktü, çocuktuk<br />

henüz. Müdür, “Ne istiyorsun?” dedi<br />

— ‘Beni mümkünse yaşlıların olduğu bir<br />

koğuşa ver. Hırsız, kumarcı ve kalleşlerin<br />

koğuşu olmasın.''<br />

— ‘Niçin? Daha yaşın ufak, niçin öyle istiyorsun?<br />

— ‘Tabiatımdır”<br />

Beni “Muhacir Koğuşu” dedikleri yere<br />

götürdüler. Yerde kar var. İçeri girdim.<br />

Mahpuslar mangalın başında oturmuşlardı.<br />

Havalar soğuk, kar-kış.. Selam verdim.<br />

Hiçbiri aleykümselam demediği gibi, mangalın<br />

yanma da çağırmadılar. Kimse selamımı<br />

almadı. Başka bir köşeden iki kişi:<br />

“Arkadaş beri gel, beri gel, beri gel”<br />

dediler.<br />

Yanlarına gittim ve oturdum. Bana sigara<br />

verdiler. Mangallarının üzerinde kahve<br />

yaptılar. “Ehlen ve sehlen arkadaş,<br />

başımız-gözümüz üstüne geldin.” dediler.<br />

Falan filan.. .Yarabbi bu tavır niye? İkisi de<br />

Dersim’in alevilerinden. Babalan, dedeleri<br />

çoktan göçüp buralara Ağacık’a gelmişler.<br />

Onların yurtseverliği beni yanlarına çekti.Fukaralar,<br />

dil<br />

de bilmiyorlar;<br />

kürtçe de<br />

bilmiyorlar. Bizi<br />

birbirimize<br />

çeken buydu.<br />

Acıkmıştım.<br />

Yemek getirdiler.<br />

“Arkadaş”<br />

dediler, “Yoldan<br />

gelmişsin, yıkansan<br />

iyi olmaz<br />

mı?<br />

—‘ ‘Vallahi hamam<br />

varsa yıkanırım,<br />

lâkin param<br />

yok.”<br />

dedim.<br />

— ‘Nasıl?”<br />

— ‘Yanlız iki<br />

kuruşum var.''<br />

On beş sene<br />

yaban ellerde ve<br />

iki kuruş, ne diyebilirsin<br />

ki?...<br />

Onlardan birisi<br />

kalkıp gitti ve<br />

hamamcıyla birlikte<br />

geldi. Hamamcı<br />

da, onlarınadamlarından<br />

biriydi:<br />

— ‘Arkadaş,<br />

gel yıkan. Elbiselerini<br />

de yıka.<br />

Yanına yaz paran<br />

gelirse ver,gelmezse canın sağolsun...”<br />

dedi.<br />

Ben de, ‘ ‘Evin şen olsun.'' dedim.<br />

Gittim, yıkandım. Elbiselerim bit doluydu.<br />

‘ ‘Gel belimi kesele” dedim. Vucuduma<br />

baktığı zaman ‘ ‘Ojf... bu nedir yahu ?'' dedi.<br />

Elini belime vurdu. Bitler derimin altına<br />

yerleşmişler. “Bu nedir?” diye sordu, ben<br />

de “Bu sizin, siz Türklerin zulmüdür ne<br />

olacak.,,dedim.<br />

Koğuşa döndüm. Bana nerede yatacağımı<br />

sordular.Bende bir Arap Aba’sı vardı, onu<br />

sarıyordum üstüme. Niğde soğuktur. Ben<br />

gelinceye kadar iki kardeş bana çay yapmışlardı.<br />

Çayı içtim, yorgundum, o kadar da<br />

yol gelmiştim, uykum geldi.<br />

— ‘Uykun mu geliyor?”<br />

- t ‘Evet.”<br />

— ‘O, yatağı indir.''<br />

— ‘O, nedir?”<br />

Bir yatağın yukarda asılı olduğunu<br />

gördüm.<br />

— ‘Senin kardeşinim, kumarda Turkler-<br />

den kazandım.''<br />

— ‘Demek kumardan da fayda görülür bazen..”<br />

Geçen sayıda, anılarla ilgili tashihli ve tashihsiz<br />

türkçe bantlar aynı sayfaya geçti. Bu karışıklıktan<br />

ötürü okuyucudan özür dilediz.<br />

Bu gece bu kadar şeyin içine düşeceğimi<br />

kim bilebilirdi ki.<br />

Yatak sahibi oldum, ben de bir insan gibi<br />

yattım.<br />

RÛPEL / SAYFA 1 0 ^ KURDISTAN PRESS • 6 GULAN/ MAYIS <strong>1987</strong>


İstanbul Rızgari davasında tutuklu sanıklar karar duruşmasında; soldan sağa; Gazi ATTİLA (24 yıl), Zülküf GÜNAY (24 yıl), Attila ŞİMŞEK (16yıl,8 ay), Abdurrahim GÜMÜŞTEKİN (Ömürboyu),<br />

Sedat GÜNÇEKTİ (Ömürboyu), Nadir KALKAN (Ömürboyu), Süleyman PETEKKAYA (6yıl,8ay), Muzaffer KÖKALAN (20yü), Necmettin ALP (20 yü)<br />

“Beni o şanlı mücadeleden belki bir süre uz/ak tutabilirler, ama<br />

mücadeleden alıkoymaları asla mümkün olmayacaktır!”<br />

25.2.<strong>1987</strong><br />

Sevgili babacığım, anneciğim<br />

ve kardeşlerim.<br />

Babamın gönderdiği<br />

6.2.<strong>1987</strong> günlü mektubu,<br />

18.2.<strong>1987</strong> günlü telgrafı ve<br />

Fahrettin’in gönderdiği<br />

13.2.<strong>1987</strong> günlü mektubu aldım.<br />

Çok sevindim. Çok teşekkür<br />

ederim.<br />

Babam mektubunda diyordu<br />

ki belki bu mektubum sana<br />

kavuşmadan mahkeme<br />

kararları okuyacak. Tam da<br />

babamın dediği gibi oldu.<br />

Ben Şubat’m 23’ünde mahkemeye<br />

çıkmıştım. Ve hak-<br />

kımızdaki kararlar duruşmada<br />

okunmuştu. Akşam<br />

koğuşuma döndüğümde koğuş<br />

arkadaşlarım yukarıda<br />

aldığımı belirttiğim mektup<br />

ve telgrafın bana geldiğini<br />

söylediler. Ben döndüğümde<br />

arkadaşlarım akşam yemeğini<br />

yiyordu. Ben de önce<br />

mektuplarımı ve telgrafımı<br />

yanıma alarak yemek<br />

sofrasına oturdum ve sonra<br />

arkadaşlarımın ısrarlı soruşlarına<br />

karşı onlara hele<br />

bir durun yemeğimizi yiyelim<br />

sonra size ne kadar ceza<br />

aldığımı söylerim diyorken,<br />

arkadaşlarım ısrarla neka-<br />

dar ceza aldığımı söylememi<br />

benden istediler. Ben de<br />

hayır yemeğimi yemeden ne<br />

kadar ceza aldığımı size<br />

söylemem diye direttim.<br />

Derken arkadaşlar benim<br />

sofranın tadının bozulmaması<br />

ve onların güzel güzel<br />

yemek yerken üzülmemele-<br />

ri için ne kadar ceza aldığımı<br />

söylemediğimi hemen<br />

anladılar ve benim mektuplarımı<br />

okumamı önerdiler.<br />

Ben de bir yandan yemeğimi<br />

yerken, öbür yandan da<br />

mektuplarımı okumaya başladım.<br />

Babamın mektubunu<br />

okurken en çok ve hemen<br />

dikkatimi çeken, babamın<br />

belki bu mektubu almadan<br />

kararınız açıklanır sözü oldu.<br />

Evet canım babacığım<br />

tam da dediğiniz gibi. Ben<br />

mektubu almadan hükümlü<br />

oldum, yani bana “ceza”<br />

verildi. Aldığım cezayı gazetelerdenokumuşsunuzdur<br />

sanırım. Ya da avukattan<br />

öğrenmişsinizdir. Evet<br />

benim açımıdan bu tarihi<br />

haksızlığa daha büyük bir<br />

tarihi haksızlık eklendi.<br />

Hakkımda verilen karar tamamen<br />

politik maksatlıydı.<br />

Evet, bana ömürboyu hapis<br />

cezasını elzem gören mahkeme<br />

tamamen peşin hükümlü<br />

ve artniyetlidir. Onlar<br />

sömürgeci TC devletinin<br />

bekçileridir ve bundan ötürü<br />

de bize düşmanca bakarlar.<br />

Ellerinden gelse birka-<br />

şık suda boğarlar. Onlar ki,<br />

ülkemizi işgal eden, boyunduruk<br />

altında tutan, sömürü<br />

ve talana tabi tutan sömürgeci<br />

TC devletinin yargıçla­<br />

• Bu sayımızda “Serbest Kürsü”yü 4 yıllık bir yargılamadan<br />

sonra ömürboyu hapis cezasına mahkum edilen<br />

Abdurrahim Gümüştekin’in, karardan sonra ailesine<br />

yazdığı mektuba ayırdık. Türkiye’de “Demokrasiye<br />

Geçiş” yaygaraları arasında zulmun, işkencenin, baskı<br />

ve zorbalığın başlıca hedeflerinden biri olan devrimciler,<br />

bilerek ve bilmeyerek unutuldular. Bu gün Türkiye hapi-<br />

saneleri, 7yılın kanlı cenderesinde ezilen, yaralı, hasta ve<br />

sakat binlerce devrimci ile dolu...Binlerce devrimci de<br />

dışarda(l), polis baskısı, işsizlik ve açlıkla yüzyüzedir...<br />

rıdır, o sebepten dolayı bana<br />

ve benim gibi sosyalist düşünceleri<br />

benimsiyenlere<br />

idam ve ömürboyu cezalar<br />

vermekten zevk duyuyorlar.<br />

Ama onların bu zevkleri,<br />

onların vicdan azabı çekmelerini<br />

engelleyemez. Ben<br />

ömürboyu ceza aldığım gece<br />

vicdan rahatlılığıyla uyudum.<br />

Ama sormak gerekir.<br />

Bana ömürboyu ceza veren<br />

mahkeme başkanı ve yargıçlar<br />

aynı gece vicdan azabı<br />

çekmeden uyuyabilmişler<br />

mi? Onların vicdan azabı<br />

duymamaları mümkün<br />

değil. Bu eşyanın tabiatına<br />

aykırı olur.<br />

Haykırarak belirtmek istiyorum:<br />

Cezalar bizi —<br />

özgürlük ve bağımsızlık<br />

savaşçılarını— yıldırmaz.<br />

Savunmamda belirttiğim gibi<br />

beni sömürgeci TC devlet<br />

güçleri yıldırmaya epey uğraştı<br />

ama, uğraşıları hep boşa<br />

çıktı ve bundan sonra da<br />

boşa çıkacaktır. Bu konuda<br />

halkıma, dünya işçi sınıfına<br />

söz veriyorum. Sözümü sonuna<br />

kadar tutacağıma zerre<br />

kadar kuşku duyulmama-<br />

ladır. Tekrar belirteyim.<br />

<strong>Kürdistan’ı</strong>n bağımsızlık ve<br />

özgürlüğü için, Kürdistan1<br />

da proleterya devleti kurmak<br />

için, dünya devrimi için<br />

elimden geleni geri koymayacağım.<br />

Bu böyle biline.<br />

Şunu da bütün beni tanıyanlar<br />

bilmelidir ki, bana<br />

verilen ceza, benim devrimci<br />

politik kişiliğimden ötürüdür<br />

ve bu cezayla beni yıldırmak<br />

istiyorlar, beni mücadeleden<br />

engellemek<br />

işitiyorlar. Evet, bana verilen<br />

cezaların başlıcaları<br />

bunlardır. Ama onlara söyleyeyim<br />

ki, beni yıldırmaları<br />

hiç mümkün olmayacak<br />

ve beni o şanlı mücadeleden<br />

belki bir süre uzak tutabilirler.<br />

Ama o belirli mücadeleden<br />

alıkoymaları asla müm­<br />

kün olmayacaktır. Bu da<br />

böyle biline.<br />

Benim ülkem, toplumum<br />

esirlik boyunuduruğunday-<br />

ken ve ben bu bilince sahipken<br />

susmam, sesiz durmam<br />

bana yakışmaz, savaşmak<br />

ülkenin özgürlüğünü kazanmak<br />

için mücadele etmek<br />

yakışır. Ben gerçeklerin bilincinde<br />

biriyim. İnsanlık<br />

ve insanlıktan yana onunla<br />

ilgili kavramlarla düşünsel<br />

bağlar kurmuşum bir kez.<br />

Gericiliğin komplesine, sömürünün<br />

bütün biçimlerine,<br />

baskının, otoritenin<br />

komplesine, eziyetin, işkencenin<br />

köküne karşı olmaktan<br />

bir an geri kalmayacağım.<br />

Bu benim için bir insanlık<br />

görevi.<br />

Ülkemde kınalı türkülere<br />

boyunuduruk vurlumuşsa,<br />

halkım mecburi iskana tabi<br />

tutuluyorsa, insanlarımız<br />

irin emip kan tükürüyorsa,<br />

düğünlerimiz özgürlüklerimizle<br />

bütünleşmiyorsa, tutsaklığımızla<br />

simgeleniyor-<br />

sa, kendi dilimizi konuşa-<br />

mıyorsak, yani açıkçası bir<br />

halk olarak, bir ülke olarak<br />

boynumuzda sömürgeci boyunduruk<br />

varken ve sömürgeci<br />

zulmün altında inim<br />

inim inliyorsak, jenosid ve<br />

asimilasyona uğruyorsak ve<br />

de biz bütün haksızlıkların<br />

bilincinde isek, bizim için<br />

tek namuslu yol mücadele<br />

etmek ve savaşmaktır, başka<br />

şey değil, işte bukadar.<br />

Canım babacığım ve anacığım,<br />

sakın olaki oğlumuz<br />

ömürboyu ceza aldı diye kederlenip<br />

sızlanmayınız.<br />

Bence asıl kederlenip üzülmemiz<br />

gereken şey kınalı<br />

türkülerimizin boynundaki<br />

boyunduruktur. Yani ülke-<br />

mezin sömürge olmasıdır.<br />

Ve bilmenizi isterim ki, ben<br />

bana elzem görülen ceza<br />

için asla kederlenip, üzülmeyeceğim.<br />

Keyfim yerinde.<br />

Sağlıklı ve iyiyim.<br />

Satırlarımı noktalamadan,<br />

babacığıma, dedeciğime,<br />

neneciğime, anneciğime en<br />

derin saygılarımı ve selamlarımı<br />

sunar ellerinden öperim.<br />

Adem amcamın ellerinden<br />

öperim. Abdulkerim<br />

ve Abdurrahman amcalarıma<br />

selamlarımı ve saygılarımı<br />

iletir kucaklarım.<br />

M.Ali ve Tahir’e sevgilerimi<br />

ve selamlarımı yollar<br />

gözlerinden öperim. Bütün<br />

kardeşlerime ve bütün amca<br />

çocuklarına en içten sevgilerimi<br />

ve selamlarımı sunar<br />

gözlerinden öperim. Gelinlerime<br />

selam eder kardeşçe<br />

halhatırlarını sorarım. Ayrıca<br />

bütün akraba ve dostlara<br />

içten selamlarımı yollarım.<br />

Esen kalın.<br />

Oğlunuz<br />

Abdurrahim Gümüştekin<br />

KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL / SAYFA 11


edebiyat sanat ve kültür<br />

m e r x a s t<br />

Kewaniya malê dewê xwe<br />

jî çelqand û bi tev dîzikê<br />

hanî li ber textê nên danî.<br />

Bêhna hêkerûnên qijîlî, ji<br />

ey wanê heta oda mêvana wusa<br />

girti bû serê malê ku dilê merivan<br />

pê dixewirî.<br />

Hecî Uso ji ser sekûkê daket<br />

xwarê, şaşika li ser serê xwe<br />

ber bi jor kir, ji hêlekê ve bi<br />

awurên tûj li Ferzend dinêrî û ji<br />

hêlekê ve jî xwe ber bi textê nên<br />

dikir. Lê Ferzendê panzdesale,<br />

ne hay ji awurtûjiya kalê xwe<br />

hebû û ne jî bêhna hêkerûnê bala<br />

wî belaw dikir. Li ber pencere<br />

rûnişti û pirtûka ku di dest<br />

de, bala wî bi tewayî kişandi bû<br />

ser navaroka xwe.<br />

Wek Hecî Ûso, em bi xwe jî<br />

nizanin bê Ferzend çi dixwend,<br />

mijara pirtûkê çi bû, an ew çi<br />

têdigîhişt. Lê bi cir û tevgera<br />

xwe, mêşinî û efendîtiya xwe,<br />

Ferzend li vî gundî an jî li vî bajarê<br />

piçûk nav û deng dabû. Baqiliya<br />

wî di devê xelkê de bûbû<br />

benîşt û herkesî bi tiliyan ew<br />

pêşanî hev dikirin.<br />

Textê nên amade bû bû û Hecî<br />

Ûso xwe kişandi bû ber. Her<br />

cara ku berê xwe dida Ferzend,<br />

ji awurtûjiyê bijang û birûhên<br />

wî xwe digihandin hev. Berê dil<br />

hebû ku bi tena serê xwe nan<br />

bixwe û banî Ferzend neke. Lê<br />

dûre bêsedem û bihêrs banî kir<br />

ûgot:<br />

—De rabe ser xwe û were!..<br />

.Te çi serê xwe xistiye nava<br />

şeqên xwe? Ma qeyê tu ê jî rabî<br />

sibê ji min re bibî feylesof!?<br />

Tew...<br />

—Ez va hatim, kalo, got û<br />

Ferzend hevoka li ber çavê xwe<br />

□ Kendinizi tanıtırmısınız?<br />

□ 1954 Dersim doğumluyum.<br />

Küçük yaştan beri çalar<br />

söylerim. Bir dönem bizim<br />

yöreye has ezgileri, halkın dilinde<br />

türküleşen, kendi acısını,<br />

çilesini dile getiren türküleri<br />

söyledim. Daha sonra Pir<br />

Sultan’dan, Nesimi’den söylemeye<br />

başladım. 70 sonrası<br />

ise, gelişmelerle birlikte direniş<br />

türkülerimizi, marşlarımızı<br />

söylemeye başladım. Bu<br />

dönemler kendi parçalarımı<br />

değil, halkın dilindeki ezgileri<br />

toparlayıp kitlelere sunmaya<br />

çalıştım. Ne kadar başarılı<br />

oldum bilemiyorum.<br />

□ Bildiğimiz kadarıyla, ülkedeki<br />

müzik çalışmalarından<br />

ötürü baskılarla karşılaştınız,<br />

cezaevlerine düştünüz, o dönemden<br />

kısaca bahseder-<br />

misizin?<br />

□ Ortaokul döneminde, piyeslerde<br />

vb. sahneye çıkar Pir<br />

Sultan’dan Nesimi’den türküler<br />

söylerdim. O dönemler<br />

polisle münakaşalınınız olurdu.<br />

78’de türkülerimden ötürü<br />

yargılandım ve bir dönem<br />

cezaevinden kaldım. Daha<br />

sonra Ege’de yaptığımız konserlerden<br />

dönüşte Ankara’da<br />

içeri alındım. Fatsa ve Hacıbektaş<br />

şenliklerinde, Pir Sultan<br />

şenliklerinde halka bir<br />

şeyler götürmeye çalıştım. 12<br />

Eylül’den hemen sonra tekrar<br />

içeri alındım. Bıraktılar. Daha<br />

sonra 81’de tekrar içeri aldılar.<br />

2.5 yıl içerde kaldım.<br />

Bu süre zarfında yoğun işkencelerle<br />

karşılaştım. Türkiye<br />

halklan 12 Eylül’den bu yana<br />

50 yıl içinde göreceği işkenceyi<br />

bu son 6 yıl içinde yaşadı<br />

diyebilirim. Kürdistan’da ise,<br />

işkence daha ağır boyutluydu<br />

şüphesiz. Bu nedenle, baskılara<br />

maruz kalan Türkiye ve<br />

Kürdistan halkının kurtuluşunun<br />

başansını ortak mücade­<br />

RUPEL / SAYFA 12<br />

qedand, pirtûka vekirî danî kê-<br />

leka xwe, hêdîka rabû û ber bi<br />

textê nên hat.<br />

Di vê navberê de Zîvoyê bira-<br />

yê Ferzend an jî bi gotineke<br />

din, neviyê din yê Hecî Ûso bi<br />

hilkehilk kete hundur. Bi dîtina<br />

wî re çav li serê Hecî Ûso bû lî-<br />

zok û di kortikên xwe de nehe-<br />

wiyan. Ji kêfxweşî lêv lê lerizîn<br />

û li ser hev ne ditebitîn. Xweş<br />

diyar bû ku Hecî Ûso ji neviyê<br />

xwe dilxweş bû. Zîvo jî hay ji<br />

vê rewşa kalê xwe hebû. Ji ber<br />

vê yekê di hîjdesaliya xwe de jî,<br />

li hember vê tevgera kalê xwe,<br />

şûmîtî û dirûtiya zarokekî heft-<br />

sale dikir. Bi ketina xwe ya<br />

hundur re, li rûkeniya kalê xwe<br />

nêhirî û got:<br />

—Tu îro çawa î, Hecî?<br />

—Ez baş im, berxê min. Ge-<br />

lekî baş im.<br />

Hecî Ûso bi herdu neviyên<br />

xwe ve li ber textê xwarinê çog<br />

dabûn erdê û hêkerûn dixwa-<br />

rin. Her cara ku li neviyê xwe î<br />

Zîvo dinêhirî, pariyê xwe bi<br />

xurtî di çerxetûnê de dikir û bi<br />

dilxweşî di devê xwe de dadi-<br />

hanî. Lê dema ku di kêleka xwe<br />

re çav li nevî yê xwe î Ferzend<br />

dixist, çavên wî di reş ve diçûn,<br />

dilê xwe li hev dixist û te digot<br />

qeyê wê aniha verişe. Wê çaxê<br />

jî di ser Ferzend de dikir pilepil<br />

û digot:<br />

—Tu bi qurbana min û navê<br />

Ferzend bî, Min jî nav li te kiriye...<br />

Ferzend... Ferzo! Min çi-<br />

ma navê Bizdo li te nekir.. .Ke-<br />

ro welle çilka xwînê di te de tu-<br />

neye. Kî dibê bila bibê...<br />

Ferzend wek hertim li hember<br />

le etmelerinde görüyorum.<br />

12 Eylül sonrası, 12 Eylül<br />

öncesi beraber olduğumuz<br />

arkadaşlarımızı idam sehpa-<br />

lannda, işkencelerde kaybettik.<br />

Halklanmız ağır acılar<br />

içinde kıvrandılar. Kaybettiklerimiz<br />

içinde kardeşim de<br />

vardı, Zeynel Abidin...<br />

Kardeşimi 22 Eylül 80 sabahı<br />

aldılar ve 26 Eylül günü işkencede<br />

katlettiler. Zeynel<br />

Abidin’e ve kaybettiğimiz bütün<br />

devrimcilere, onlann mücadelesine<br />

saygım sonsuz...<br />

□ Bugün ülkede var olan müziği<br />

ve müzik çalışmalarını<br />

nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

□ Her dönem kendi sanatçısını<br />

doğurmak zorunda, nitekim<br />

doğuruyorda. Gün geliyor<br />

insan ülkesini terk etmek<br />

zorunda kalıyor. Ben kişi olarak<br />

ülkeyi hiç bir zaman terk<br />

etmek istemedim. Fakat yaşam<br />

buna müsade etmedi.<br />

Cezaevinden çıkar çıkmaz,askere<br />

alındım, böylece<br />

ikinci işkence başlamış oldu.<br />

Onurumu kırmak için ellerinde<br />

ne geliyorlarsa yaptılar;<br />

askerden firar etmek zorrun-<br />

da kalarak, yurtdışına çıktım1*<br />

Ağır baskılar ülkede hissedilir<br />

bir pasivizasyon yarattı<br />

şüphesiz. Devrimci sanatçıla-<br />

nn bir çoğu ülkesini terk etmek<br />

zorunda kaldı. Böylelikle,<br />

12 Eylül sonrası, tiyatrodan<br />

müziğe, müzikten<br />

basına, bir dizi önemli mevzilerde<br />

belirli bir suskunluk dönemi<br />

başladı. Diyebilirim ki,<br />

aydınlar üzerlerine düşen görevlerini<br />

yerine getirmediler.<br />

Ben 12 Eylül’ü cezaevinde<br />

geçirdim. Kendi çapımda, kısır<br />

çalışmalar da olsa bir takım<br />

faaliyetler cezaevinde<br />

gösterdim. Dışanya göre içeri<br />

daha dinamik ve yaratıcıydı.<br />

Açlık grevleri, protestolar<br />

van gotinên kalê xwe bêdeng<br />

ma û xwarina xwe domand.<br />

Hecî Ûso berê xwe da Zîvo:<br />

—Beranê kalê xwe!.. .paşmê-<br />

rê min, kavirê min, mêrxasê<br />

min, pêxasê min...<br />

Ferzend di ber xwe de pişin û<br />

ji şeytanî re deng çû Hecî Ûso.<br />

Bi mirûzekî tirş û tal Hecî Ûso<br />

ji nişka ve li Ferzend nêhirî:<br />

—Tu çi didanbeşiyê dikî? Ma<br />

ne vvusa ye, seıjinik! Tu dibê<br />

qeyê ew jî nola te serşûnik e!<br />

Qurbana Xwedê bim!... Diya te<br />

jî naha dilê xwe xweş dike û di-<br />

bê min jî law haniye!? Tew, tew,<br />

tew!.. .Lê divê tu viya baş biza-<br />

ni bî ku serşûniktiya mêran,<br />

doxînsistiya jinan û piştkurmî-<br />

tiya keran...<br />

Kewaniya malê bûka Hecî<br />

Ûso bêhay kete hundur, lê ev<br />

pey vana bihîstin. Di ber xwe de<br />

bi pilepil:<br />

—Hecî dîsa xerifiye, got û<br />

derbasî hêla kungî bû. Hecî<br />

Ûso bi awur û hêrsa xwe zivirî<br />

ser Zîvo û dîsa pesnê wî da. Ez<br />

bi qurbana tûlîk û temeliya mê-<br />

ran bim! Ca binêrin, kabokên<br />

wî kabokên mêran e. Pozê wî,<br />

biruhên wî, lê tew lepên<br />

wî!. .Xwedêyo! Qet ne hewceye<br />

ku meriv bibêje. Ero welle, bila<br />

diya te tenê bibê min mêr haniye<br />

dinê!<br />

Bi van gotinan re bêyî ku hay<br />

jê hebe, destê xwe î bi rûn di<br />

pişta Zîvoyê xwe re da û<br />

domand:<br />

—De ka bibêje, Zivoyê<br />

min.. .Xwelî li serê min be! De<br />

qeyê ez jî ehmeqek bûm. Wê<br />

çaxê ava reş di çavê min de hati<br />

bû, kuliya zimanê min xwari<br />

bû...Loma...loma min navê<br />

Zîvo li te danî. Lê ji vir û weha<br />

ez ê bi navê Zêro banî te bikim.<br />

Ma heyfa te nine...De ka tu ji<br />

kalê xwe re bibêje, te îro çi kir?<br />

Hecî Ûso beyî ku li bende ber-<br />

siva Zêro bimîne, peyvên xwe<br />

domand:<br />

—Ez ji duruvên mêran derdi-<br />

xim. Ez tenê dizanim ku tu çi<br />

mêr î. Tu çavên xwe xwe tev ji<br />

hukumatê jî nakutî. Welle ez<br />

aniha dizanim ku; tu îro li ma-<br />

mostê xwe xeyidiye û bi hêrs ji<br />

dibistanê derketiye, di rê de te<br />

bi du sê kesan re pevçiniye û te<br />

ji dê bavên wan re jî daye çê-<br />

ran... û ez baş dizanim herkes<br />

jî zû bi zû newêre xwe bide ser<br />

şopa te.. .û ev hukmata jî, got û<br />

destê xwe ber bi pencerê rakir.<br />

Lewra çend malên efseran li<br />

pêş mala wan bû.<br />

Kewaniya malê diya neviyan<br />

disa li wir xuya bû, bêhemdê<br />

xwe peyva Hecî Ûso birî û got:<br />

—Bi navê Xwedê, Hecî, te ew<br />

lawika wusa ji rê derxistiye û<br />

kaw kiriye.<br />

Ferzend pariyê xwe î dawîn jî<br />

di devê xwe de danî, kasikek<br />

dew bi ser xwe de kir, dest mala<br />

xwe ji bêrîka xwe derxist, devê<br />

xwe paqij kir, bi şûnde vekişiya<br />

û dîsa dest havête pirtûka xwe.<br />

Zêro jî zûzûka ji ser xwarinê<br />

rabû, çû ber pencerê, mîna ba-<br />

zinek zexel bi guhên bel li der-<br />

ve nêhirî. Dûre beyî ku tiştekî<br />

bibêje tavilê ber bi deri çû. Heta<br />

ku solên xwe bi ser lingên<br />

xwe ve kir û derket jî, Hecî Ûso<br />

her li pey bi kêfxweşî dinêhirî û<br />

digot:<br />

ali asker<br />

bunun en çıplak örneği. İçerdeki<br />

mücadelemiz maalesef<br />

dışanya yansımadı. Dışarda-<br />

ki sanatçılan, yazar-çizerleri<br />

etkilemedi. Her kes kulakla-<br />

nnı tıkamış, suskunluk dönemine<br />

girmişlerdi. Susmayanlar<br />

da vardı şüphesiz...<br />

Bu kanlı dönemde, değerli<br />

sanatçılarımızı yitirdik, Yılmaz<br />

Güney, Enver Gökçe,<br />

Haşan Hüseyin bunlardan bir<br />

kaçı.. .Geriye kalanlar maalesef<br />

görevlerini yerine getiremediler.<br />

Suskunluk dönemi, tabiki<br />

—Xwedê bi merivên mêr re<br />

be; Xocê Xizir hevalê wan be!<br />

Lê dûre dema ku dît Ferzend<br />

dîsa dest bi xwendina pirtûkê<br />

kir, vegeriya ser û got:<br />

—A tu jî di binê qula xênî de<br />

di ser pirtûkan de mexel bikeve.<br />

Mexel be ca tu ê çi jê bifahmî.<br />

Lawo, ma tu jî rojekê di kuçan<br />

de bigeriya, bila carekê dê an<br />

bavê yekî bihata ber dere min û<br />

giliyê te bi min de bikira. Bila<br />

bigota: “Neviyê te î Ferzend bi<br />

lawê me ve pevçiniye, dest ha-<br />

vêtiye dawa keça me, lingê mi-<br />

rîşka me şikandiye.. Ma çi di-<br />

bû, wê kevir bibariya! Lê ez di-<br />

nêrim ew kezeba bi te re tuneye<br />

ku. Tu her tim ker î, tu rojekê<br />

nabî kûçik! Ma qet xwîna mê-<br />

raniyê di te de nîne!.. Tu jî ca-<br />

rekê derkeve û di kuçan de xwe<br />

li ba ke, billa xelk bizani be ku<br />

paşmêrên Hecî Ûso jî hene. Di<br />

jiyana xwe de hertim ez serbi-<br />

lind bûm û heta naha jî wusa<br />

mam. Ji bo ku li hafa Xwedê<br />

rûreş demekevim, heft caran jî<br />

ez çûm Hecê, min eniya xwe di<br />

kevirê reş re da û ez hatim. Tir-<br />

sa min ev e ku di vê jiya xwe ya<br />

sed û bîstsale de ez ê bibim hus-<br />

tuxwarê vê rewşa te. Lê ez dizanim...<br />

baş dizanim ku guhên<br />

merivên tirsonek hertim xetimî<br />

ye, di ber de daketî ye...û na-<br />

bîhise.<br />

Bi rastî Ferzend dixwest ku<br />

van gotinên kalê xwe bibîhise.<br />

Jj ber vê bêdengiya wî, Hecî<br />

Ûso dengê xwe bilindtir kir û bi<br />

hêrs domand:<br />

—Tu nabîhisî, ne wusa ye!<br />

Kero welle min zûde ji te fahm<br />

kiriye! Ew serê te.. .ew serê te li<br />

altematifsizliği de beraberinde<br />

getirdi. Burjuvazi örgütlü.<br />

Ve kendi müziğini, kitleleri<br />

yozlaştıran, teslimiyete, kaderciliğe<br />

iten müziği yaygınlaştırdı.<br />

Arabesk aldı başını<br />

gitti. Kitlelere mal oldu. Neden?<br />

Devrimciler devrede<br />

yoktu!..<br />

Bugün bazı arkadaşlar, yumuşak<br />

ve esnek sözlerle, hiç<br />

olmazsa bir takım mesajları<br />

kitlelere iletebiliyor. Bu güzel<br />

bir olay. Geç kalınsa bile ileri<br />

bir adım. Bugün en ufak bir<br />

konser, salonu tıkabasa dolduruyor.<br />

Salonlara akan insan<br />

seli, kitlelerin biriken öfkelerinden<br />

başka bir şey değil...<br />

□ Ülkedeki çalışmalarla, av-<br />

rupadaki müzik çalışmaları;<br />

arasındaki benzerlikler yada<br />

farklılıklar, neler?<br />

□ Kendi adıma söyleyeyim.<br />

Ben ülkedeyken daha verimliydim.<br />

Hayatın içinde, mücadelenin<br />

içinde bir şeyler üretmek<br />

daha sağlıklı ve anlamlı..<br />

Burada da sahnelere<br />

çıkıyorsun, türkülerini söylüyorsun,<br />

fakat o türküleri duymuyorsun,<br />

hissetmiyorsun.<br />

İnsanlarımızın çoğu içinden<br />

geçilen dönemi yaşamamış,<br />

sadece işitmiş. Türküyü hissetmiyorlar.<br />

..<br />

Avrupaya çıkarken, daha verimli<br />

çalışmalar yapacağımı<br />

zannetmiştim. Avrupa’daki<br />

potansiyeli farklı değerlendiriyordum.<br />

Geldiğimde tahmin<br />

etmediğim bir dizi sürprizle<br />

karşılaştım. Zorlukları<br />

yaşadım. İnsanları gördüm,<br />

devrimci sanatın, ticari bir<br />

alete dönüştürüldüğünü yaşadım.<br />

Mücadelenin ticareti yapılıyor<br />

burada. Müzik alanda<br />

gönüllülük, para hırsına dönüşmüş.<br />

Bir kaset doldurmak<br />

için sıradan bir sazcı çağm-<br />

yorsun. Daha müzik üzerine<br />

konuşmadan, para pazarlığı­<br />

H esenê Mete<br />

felqê serê ewkê min çûye...rû-<br />

meta te, a bi qasî vê kasika de-<br />

wê tirş jî nîne, got û kasika de-<br />

wê ku di dest de bi ser xwe de<br />

kir.<br />

Birebira Hecî Ûso û dengê ku<br />

ji derve dihat tevlihev bû bû.<br />

Mîna ku li der hundur pevçû-<br />

nek li dar keti be. Ferzend di<br />

pencerê re bala xwe da derve<br />

ku çi bibîne! Zêro di kuçê de<br />

kemişiye ser kurê efserekî û lê<br />

dide. Û du leşger jî ji ber dere<br />

malefseran dibezin ku xwe bi-<br />

gihînin pevçûnê. Pir derbas ne-<br />

bû, leşgeran xwe gihandin Zê-<br />

ro, bi piyên wî girtin, ji ser lê-<br />

wik rakirin, dan ber xwe û<br />

birin. Mîna ku deh kes ji Hecî<br />

Ûso re bibêje ca tu jî di pencere<br />

çû. Bi dengekî şikî:<br />

—Çi ye, çi bû? got û li kuçê<br />

nêhirî. Nêhirî ku qilafetekî mîna<br />

Zêro di nava lepên du leşgeran<br />

de ye û dibin. Vegeriya ser<br />

Ferzend û got:<br />

—Ma ew ne Zêro ye?<br />

Ferzend bi pişirin û dengekî<br />

nivçe di ber xwe de got:<br />

—Imm.. .Zêro ye. Wı dîsa pê-<br />

şiya Hukumatekî biriye.<br />

—Ero ma qeyê tu jî qerfên<br />

xwe bi mêran dikî?!... De ka bi<br />

nînoga wî ya heram dikî? Pev-<br />

çûn.. .pevçûn di navbera mêran<br />

de dibe, serê merivên mêr dişi-<br />

kên, merivên mêrxas dikevin<br />

zîndanê...D<br />

na girişiyor. Farkında olsak olmasak,<br />

Avrupadaki devrimci sanat<br />

yoz bir platforma kayıyor.<br />

Oysa, gerçekten Avrupa’da iyi ve<br />

pozotif anlamda kullanabileceğimiz<br />

olanaklar var. Bunlar bize sunuluyor.<br />

Bunu devrimci anlamda<br />

değerlendirirsek, sanatçılar arasında<br />

belirli bir diyalog kurup, ülkedeki<br />

mücadelenin sesi haline<br />

gelebiliriz.<br />

□ Kitlelere ulaşmada, devrimci<br />

sanatçılara düşen görevler nelerdir?<br />

□ 1978’lere kadar ülkede devrimci<br />

sanat sürekli küçümsendi. Oysa<br />

kitlelere ulaşmada müziğin rolü<br />

küçümsenemez. Yapılacak bir<br />

filimle, bir tiyatro ya da bir kasetle<br />

kitlelere, daha hızlı ve kavranılır<br />

mesajlar iletmek mümkün. Bu<br />

anlamda, sanatçılara önemli sorumluluklar<br />

düşüyor. Kitleyi yanlış<br />

yerlere sürüklemeyen, onlann<br />

perspektiflerini tıkamayan mesajlar<br />

iletmek zorundadırlar.<br />

Ben uzun bir dönem slogan müziği<br />

yaptım, öyle gerekiyordu.<br />

Bugün bunu aşmak, değişik kesimlere<br />

hitap etmek gerekiyor.<br />

Müziği belirli bir grubun dinlemesi<br />

yetmiyor. Etkili olmak için<br />

toplumun her kesimine müziğinle,<br />

sesinle hitap etmelisin. Ben<br />

kişi olarak sadece bir grubun gecesine<br />

değil, tüm anti faşistlerin<br />

geçlerine katılmayı önümdeki bir<br />

görev olarak görüyorum.<br />

Önümüzdeki süreçte ekip çalışması<br />

yapmayı düşünüyorum.<br />

Grup oluşturacağım. Şu an ekonomik<br />

koşullar, böylesine bir çalışma<br />

yapmamı engelliyor. Her<br />

şeye rağmen halkın taleplerine<br />

denk düşen güzel şeyler yapmak<br />

için tüm engelleri aşacağımı<br />

umuyorum.<br />

□ Okuyuculara iletmek istediğiniz bir mesaj<br />

varmı?<br />

□ Devrimci bir sanatçı olarak, halkın olaylar<br />

karşısında duyarlı olmasını istiyorum.<br />

Avrupa’da geride bıraktığımız analarımız,<br />

bacılarımız, arkadaşlarımız için el ele,<br />

omuz omuza mücadelemizi sürdürmeliyiz...<br />

KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong>


44<br />

KURDISTAN<br />

gazetesi (1898-1902)<br />

• 2 •<br />

3) SİYASİ<br />

Gazetede ağırlıkta olan yazılar,<br />

siyasi konularda yazılmış<br />

yazılardır.<br />

İlk sayılarında özellikle<br />

Sultan Abdülhamid’in çevresindeki<br />

kişileri ve Kürdis-<br />

tan’daki yöneticilerini eleştirmekte,<br />

fakat sonraki sayılarında<br />

görüyoruz ki Sultan<br />

Abdülhamid’i de hedef alıyor,<br />

eleştiriyor, yeriyor. Ab-<br />

dülhamid ve çevresinin<br />

Kürdistan’da halkın üzerine<br />

yaptıkları zulüm ve baskıyı<br />

hemen hemen her sayısında<br />

bir çok makale ve yazılarında<br />

görmekteyiz.<br />

Gazetenin birçok sayısında<br />

‘ ‘Abdülhamid ’e Açık<br />

Mektup’\\9) adı altında yazılmış<br />

mektuplar da yer almakta.<br />

Bu mektuplarda<br />

Kürdistan’da yapılan zulüm<br />

ve baskılar anlatılmakta,<br />

Kürdistan gazetesinin Kür-<br />

distan’daki yöneticiler tarafından<br />

dağıtımının engellendiği,<br />

gazetenin yasaklandığı<br />

vb. anlatılmakta. Daha<br />

sonraki ‘‘Açık Mektuplarda<br />

ise bu zulüm ve baskılar<br />

anlatılırken Abdülhamid’in<br />

kendisi de eleştirilmekte.<br />

Önemli bir konu da; Kürt-<br />

Ermeni ilişkileri konusunda<br />

bazı makalelerin gazetede<br />

yer almasıdır. Özellikle o<br />

dönemde Abdülhamid’in<br />

Ermenilere karşı uyguladığı<br />

siyasete karşı çıkmakta, ve<br />

bu konuda Kürtleri uyarmakta.<br />

Kürtlerin Abdülhamid’in<br />

siyasetine ve emeline<br />

alet olmamalarını istemekte,<br />

Ermenilerin günahsız olduğunu<br />

onlara karışmamalarını,<br />

öldürmemelerini istemektedir.<br />

Diğer bir konu da “Hami-<br />

diye Süvari Alayları ’ ’ konusu,<br />

bu konu da kürtçe ve<br />

türkçe olarak gazetenin 28.<br />

sayısında yer almakta.(20)<br />

Bunların dışında, yine şu<br />

önemli bazı makale ve yazıları<br />

da görmekteyiz.<br />

—Kürtlerin birleşmeleri<br />

üzerine bir yazı (no:7,s.3)<br />

—Kart ağa ve emirlerine<br />

hitaben bir yazı, bu yazıda<br />

birleşmelerini, devletin oyu<br />

nuna gelmemelerini, Erme­<br />

Bareneka dijwar<br />

hate xwarê<br />

• min got mijdeyek bû<br />

şemaleke xemilî bû<br />

şewqa xemilî bû<br />

Şewqa xwe dabû gelê min<br />

Tirêjek bû<br />

li nav mala min<br />

Deryayek bû<br />

cihê hemû kese<br />

Di nav dile te da hebû<br />

Min got ew mijde bû<br />

Dê dijmina li gel xwebetin<br />

Goristana bû veketin<br />

Belê min nedizanî<br />

Şagird û reberê<br />

Berdestê...<br />

Kawayê mezin<br />

Kawayê ser çerxê bîstê<br />

Mahmud LEWENDI<br />

nilere karşı savaşmamalarını<br />

belirtmekte, (no:8, s.9)<br />

—Vatan sevgisi üzerine bir<br />

yazı, (no:9, s.l)<br />

—Kürt Ülemalarına hitaben<br />

bir yazı. (no:13,s.2)<br />

—Yine Kürt Ülemalarına<br />

hitaben zulme karşı çıkmalarının<br />

gerektiğini vurgulayan<br />

bir yazı. (no:15,s.2)<br />

—Abdülhamid’in zulmüyle<br />

ilgili bir yazı. (no:16,s.l-2)<br />

—Mithat Paşa Olayı.<br />

(no:23,s.l)<br />

—Kürdistan ve Kürtler.<br />

(no:24,s.3)<br />

—Kürtlere bir hitab.<br />

(no:25,s.2-4)<br />

—Kürtler ve Ermeniler.<br />

(no:26,s. 3-4)<br />

—Şimdiki durumumuz ve<br />

Kürdistan ’ın geleceği,<br />

(no:29,s.l) (kürtçe-türkçe)<br />

—Kürdistan ’da esas nifak,<br />

(no: 30, s. 1-3), (kürtçe-<br />

türkçe)<br />

4) DİN<br />

Gazetede özel olarak dinle<br />

ilgili yazılmış herhangi bir<br />

makele ve veya yazı yok diyebiliriz.<br />

Fakat yazı ve makalelerde<br />

başta bir hadis veya<br />

ayetle konuya girilmekte.<br />

Ayrıca hadis ve ayetleri örnek<br />

göstererek konu pekiş-<br />

tirilmekte. Kısaca şunu diyebiliriz<br />

ki gazetede din;<br />

zulme ve baskıya karşı çıkmak<br />

için kullanılmış, cehaletten<br />

kurtulmak, öğrenmek,<br />

ilerlemek, diline, vatanına,<br />

milletine sahip<br />

çıkmak için kullanılmış.<br />

5) HABERLER<br />

Genel olarak dünyadan haberler<br />

ve Osmanlı yönetimi<br />

ile ilgili haberler yer almakta.<br />

Ayrıca Kürdistan’daki<br />

zulüm ve baskıyla ilgili haberler<br />

de makale ve yazılarda<br />

göze çarpmakta. Haberlerin<br />

dili özellikle bir sohbet<br />

havasında ve haberin sonunda<br />

bir yorum yapılmakta,<br />

bir sonuca varılmakta. Yorumlarda<br />

genel olarak Os-<br />

manlı yönetimi eleştirilmekte,<br />

diğer genel haberlerin<br />

yorumunda ise cehalet-<br />

lik eleştirilmekte ve konu<br />

Kürtlerin cehaletliğine, geri<br />

kalmışlığına bağlanarak bu<br />

D O J E K Î<br />

Li gel xwebetin<br />

Her tu bûyî<br />

Ser berz û çeleng<br />

Bi awaz û deng<br />

Li Zaxo nîşanek bûyî<br />

Ser bajêr<br />

Qela dizê<br />

Sengerek bûyî<br />

edebiyat hüner û çand<br />

22 Nisan 1898 - 22 Nisan <strong>1987</strong> • 89 YIL<br />

B E D Î eSPÊ D Ê<br />

halden kurtulmaları istenmekte.<br />

Gazetede çıkan önemli bazı<br />

haberler şunlardır. (Haberlerin<br />

hemen hemen büyük<br />

çoğunluğu kürtçe ve<br />

türkçe olarak verilmiş):<br />

-Sudan-Mısır savaşı<br />

(no:l,s.4)<br />

—Geçen yılki (1897) Os-<br />

manlı-Yunan savaşı<br />

(no:l,s.4)<br />

—Girit Adası ile ilgili bir<br />

haber (no:l,s.4)<br />

—Kürt ve Ermeniler ile ilgili<br />

bir haber (no: 3,s. 3)<br />

—Rus sınırında Rus askerlerince<br />

dört Kürd’ün yakalanması<br />

haberi (no:14,s.l)<br />

—Abdülhamid ’in sarayında<br />

bir bir İngiliz ’in müslü-<br />

man bir kızı kaçırması haberi.<br />

(no:14,s.4)<br />

—İstanbul’da halka yapılan<br />

zulüm ve baskı.<br />

(no:21,s.l)<br />

—İstanbul ’da bir olay.<br />

(no:22,s.4)<br />

—Kürdistan ’da katliamlar;<br />

Sason ve yöresinde sıkıyönetimin<br />

ilanı. (no:28,s.4)<br />

-Ishak Sukuti ’nin ölüm haberi.<br />

(no: 30, s.4)<br />

6)OKUYUCU<br />

MEKTUPLARI<br />

Okuyucu mektuplarında<br />

tebrik ve kutlamalar dışında<br />

özellikle Osmanlı yönetiminin<br />

baskı ve zulmü anlatılmakta.<br />

Mektuplardan özellikle<br />

en önemlisi diyebileceğimiz<br />

mektup; “Diyarbakır<br />

Eşrafından Ş.M.” imzalı<br />

kürtçe bir mektuptur. Mektup<br />

13. sayıda yayınlanmış.<br />

Ayrıca gazetenin sahibi bu<br />

mektubu türkçe çevirerek<br />

“Sultan Abdülhamide” baş<br />

lığıyla yine aynı sayının birinci<br />

sayfasında yayınlanmış.<br />

Mektupta Abdülhamid<br />

yöneticilerinin halk üzerinde<br />

yaptığı zulüm ve baskı<br />

anlatılmakta ve Kürdistan<br />

gazetesini okuyanlara işkence<br />

yapıldığı zindana atıldığı<br />

anlatılmaktadır.<br />

Gazeteye gelen diğer önem<br />

li diyebileceğimiz mektuplar<br />

da şunlar:<br />

—Şam ’dan bir mektup<br />

(imza: N.H) (no:3,s. 3)<br />

—Adana’dan bir mektup.<br />

Li Hewreman<br />

Agirek bûyî<br />

Bû şerê helmet û qûrbanî<br />

Birûskeyek bûyî<br />

Li dîwana rêberek bûyî<br />

Li germiyan qelatek bûyî<br />

Li Zêve xemdarek bûyî<br />

Bû Mehabad, Diyarbekrî<br />

Kurdistan Gazetesinin<br />

1. sayısının<br />

1. Sayfası<br />

Kahire • 1898<br />

Sağ başlıkta yazılanlar;<br />

Heçî kaxezekî verekê<br />

Divê rêkit Misirê ser<br />

navê xweyê vê cerîdeyê<br />

lawê Bedirxan P&şa<br />

Mîqdat Mîthet Begê<br />

Her car du hezar cerîdeya<br />

bê pere ezê rêkim<br />

Kurdistanê de bidin xelkê.<br />

Pazde roja carekê têt<br />

nivîsandin.<br />

(Seyid Tahir Botî) (no:5,s.3)<br />

—Mardin ’den bir mektup.<br />

(Ali Bin Huseyn el-Amêdî)<br />

(no:8,s.3)<br />

—Mardin ’den bir mektup.<br />

(Mela Salihê Cizîrî)<br />

(no:14,s.2)<br />

—Musul’dan bir mektup,<br />

(imzasız) (no :15, s. 3)<br />

—Trablus ’dan bir mektup.<br />

(Şeyh Hüseyin) (no :16, s. 3)<br />

KURDISTAN<br />

GAZETESİNİN DİLİ<br />

Yazımışm başında da belirtmiştik;<br />

Kurdistan gazetesi<br />

kürtçe-türkçe olarak çıkıyordu.<br />

Türkçe yazıların<br />

tümü osmanlıcadır.<br />

Bu arada konumuz gereği<br />

şunu da belirtmekte yarar<br />

var; Dr. Celîlê Celîl<br />

‘ ‘Kurdistan ’ ’ gazetesinin<br />

bir sayısında -kendisi dipnot<br />

olarak sayı 1 ve 2 diye<br />

yazmış- Miqdad Midhet Be-<br />

dirxan Bey tarafından fran-<br />

sızca yazılmış bir yazıdan<br />

bahsetmekte. (21) Kurdistan<br />

gazetesinde, sözkonusu edilen<br />

veya ayrıca herhangi bir<br />

fransızca yazı veya makaleye<br />

rastlamadık. (Bak:Kurdistan<br />

gazetesi, no:l-31). Bu<br />

konuyu Kürt Edebiyatı Profesörlerinden<br />

Dr.Marûf Xe<br />

znedar’dan sorduk;<br />

-10.09.1986’da Paris ’te-<br />

saym Xeznedar’in dediğine<br />

göre Kurdistan gazetesinin<br />

ilk sayısında ‘ ‘Kurdistan<br />

Gazetesi” imzası ile yazılmış<br />

fransızca bir mektup<br />

Hevîyek bûyî<br />

Bû zaroyêt şêhîda<br />

Gemijinek<br />

Awat û xelatek bûyî<br />

Belê, rojêt giran<br />

Bû dijmina dil têzinek<br />

Goristanek, lêrzêjareb,<br />

şimarek bûyî<br />

Herdem serê xencerate bû<br />

jehrî bû<br />

Bû nemerda<br />

Bû dijmina<br />

Xeyalet tê<br />

Bizavat tê<br />

Jiyana te<br />

Ronahiyek bû<br />

Bû malekê mezin<br />

Karwan û bingehek bû<br />

EMİN S. / Stockholm<br />

j+.jtf Cu<br />

«•> /«.- f-.<br />

— ^ «■>»Ar £ * /- S *<br />

V -/- .-* • • Ş .-vT ^ n j* ■<br />

f > j- ? / w*’-* ^ J i W « V / L- U c*<br />

Jr > *r , J y ~>‘*r<br />

(_<br />

»d->’. ;ju»<br />

•*.+- -»> r irSy ^ X ’1 • • - V ^ r j > *f<br />

j’j 5 U ^t}<br />

1 Jj' • ı'r ' > f -tr J S • JL<br />

w w ) A' Ş : < *•-. f Jr J -,<br />

j', lı. '. j j«--. .i - > • j j.<br />

c j , . . 5* S ,<br />

gazetenin ilk sayısının içine<br />

ek olarak konulmuş. Söz<br />

konusu mektupta Kurdistan<br />

gazetesinin çıkış amaçları<br />

ve kısaca Kürt ve Kürdis-<br />

tan’dan bahsetmekte.<br />

KÜRDİSTAN<br />

GAZETESİNDE KÜRTÇE<br />

Kurdistan gazetesinin<br />

kürtçe kısmı Kurmanca<br />

Lehçesi’nin Botan şivesiyle<br />

yazılmış. Kürtçe makale veya<br />

haber nitelğindeki yazıların<br />

anlatım tarzı açık ve net<br />

bir şekildedir. Özellikle o<br />

dönemdeki eğitimi oranını<br />

da göz önünde bulundurursak,<br />

ifadeler çok net ve herkesin<br />

anlayabileceği bir dil<br />

kullanılmış. Özellikle olaylar<br />

ve haberlerin dili bir<br />

sohbet havası şeklinde yazılmış.<br />

Dil (kürtçe) sade olmakla<br />

birlikte yer yer zorunlu olarak<br />

arapça sözcüklerinde<br />

kullanıldığı göze çarpmaktadır,<br />

ki bu sözcüklerin birçoğunu<br />

günümüzde de halen<br />

yazı dilinde kullanmaktayız.<br />

Gazetede kullanılan arapça<br />

sözcüklerin bir kısmı<br />

şunlardır:<br />

’eşîr, cemiyet, ’ilm û ’irfan, Sen’et<br />

me”arif, sebeb, wefat, ceride<br />

hifzkirin, hafıza, aqil, ’elimîn<br />

’alım, ’ulema, içtimaiye, fikir<br />

mahiyet, meth, el-esas, mesele<br />

sifet, zirûf, hediye, nîfaq<br />

vb. daha bir sürü kelime<br />

Kurdistan gazetesinde<br />

Kürt dili hakkında, grameri,<br />

dil yapısı vb. konularla<br />

ilgili hiçbir yazı veya makale<br />

yok. Eriliz 3. sayıda Yusuf<br />

Ziyaeddin Paşa’nın 4 ‘EI-<br />

Hediye el-Hemidiyye f i ’ l-<br />

Luxat el-Kurdiyye”{22) adlı<br />

kitabı hakkında kısa^bir yazı<br />

yer almakta. Gazeteain sahibi<br />

bu konuda Kürt Ülema-<br />

larına seslenerek bu kitabı<br />

elde etmelerini ve halka<br />

okumalarını tavsiye etmekte<br />

ve bu kitabın Kürt dilinin<br />

gramer kitabı olduğunu<br />

vurgulamakta. (Kurdistan,<br />

no:3,s.3)<br />

Alfebe olarak arap harfli<br />

-<br />

'r İ i><br />

JL'+.SiJ't<br />

liı ,y<br />

V S<br />

f ' ') -*-) j * w<br />

U» » ■ tiıu<br />

^ w - ^ -Av» 1-<br />

*. İ *J. •f.L» w-- w-'C. »jL*-<br />

> ** i jJ * A y. «.<br />

'"t “ ^ \‘f »<br />

• ^ -v -f- * •'<br />

osmanlıca alfebesine yakın<br />

bir alfabe kullanılmış ve<br />

kürtçeye özgü bazı sesleri<br />

verebilmek için birkaç harf<br />

eklenmiş veya fars alfabesinden<br />

almış.<br />

Osmanlıca’da bazen “N ”<br />

yerine kullanılan “X ”<br />

(Kaf) harfi Kurdistan gazetesinde<br />

hep **K” olarak kullanılmış.<br />

Eklenen harfler şunlardır<br />

(farsçadan veya osmanlıca-<br />

dan alınmış):<br />

V harf! [ü>], (vê) ile<br />

yer yer [] (fe) ile gösterilmiş<br />

W harfi ”[J ], (waw) ile<br />

J harfi ”[S ], (jê) ile<br />

G harfi ”[J\, (gaf) ile<br />

yer yer ”& ], [ ] (kaf) ile<br />

Z harfi ”[45], (zê) ile<br />

yer yer ”[J ], (zeyn) ile<br />

D harfi ”[^], (dal) ile<br />

ve [4>] (tê) ile<br />

U, O, U [>»], (waw) ile<br />

bazen de “O” [f,t ] (elif, waw)<br />

ile gösterilmiştir.<br />

SONUÇ<br />

Kuşkusuz Kurdistan gazetesi<br />

hakkında daha detaylı<br />

yazmak, incelmek başlı başına<br />

bir araştırma konusudur.<br />

Fakat kısaca şunu diyebiliriz<br />

ki “Kurdistan ” ilk<br />

Kürt gazetesi olması nedeniyle<br />

Kürt ulusu ve tarihi<br />

açısından büyük bir öneme<br />

sahip olduğu kadar Kürt<br />

halkının, aydınlarının belli<br />

bir dönemdeki tarihi de bu<br />

gazetede yer aldığından aynı<br />

zamanda büyük bir belge<br />

niteliğindedir.<br />

□<br />

(18) Bak np:3,s.4<br />

(19) “Abdülhamiç/’e Açık Mektuplar”<br />

için bak no:4,5,6,7,13,20<br />

26.<br />

(20) Bak no:28,s.1-3<br />

(21) DrCelîlê Celîl; Jiyana Rew-<br />

şenbîrî û Siyasî ya Kurdan (di da-<br />

wiya sedsala 19’a û destpêka<br />

sedsala 20’a de), wergêr:Elîşêr<br />

(22) Yusuf Ziyaeddin Paşa; “El-<br />

Hediyye el-Hemidiyye fi’l-Luxat<br />

el-Kurdiyye”, birinci baskı, 1310<br />

(=1984), Şirket-i Mürettebiye<br />

Matbaası, İstanbul.<br />

KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL / SAYFA 13


□Xwendeyên beşê Kurdî yên li taxekî biya-<br />

nî û koçkirên Stockholmê, serdana Kurdis-<br />

tan Press kirin.<br />

Rojname bi çi awayê amede dibû? Nûçe<br />

bi çi awayê berhev dibûn? Kî bi çi awayê di-<br />

xebitî? Ev pirs ji Medya, Arja û Seval diha-<br />

tin. Bi qasê 5-6 saet bûya jî, bi karê birêvebi-<br />

rina(îdare) Kürdistan Press mijûlbûn, bersi-<br />

va telefonan dan, civîn pêkanîn, ceriban-<br />

dina hînbûna kompûteran kirin.<br />

Li ser vê.yekê, me jî rûpelekê temam, ji bo<br />

wan amede kir... , .<br />

Operatora komputeran ARJA ii ser karê<br />

xwe...<br />

MEDYA bi Repro’yê wêne mazin dike.<br />

Herwekî dinê wisa dixûye, ku Arja û Seval<br />

nez ji wêneva wê dikin...<br />

Redaksîyon di civînê de. Li gorîfadeya rû-<br />

yê wan rojnama dernayê!...<br />

| RÛPEL / SAYFA 14<br />

Xwendeyên li dibistana<br />

BUSSENHUSSKOLA<br />

serdana<br />

Kürdistan Press<br />

□ Di welatê me de<br />

her tişt xweşiktir bû.<br />

Wekî dinê jî gelekî<br />

germ bû li ba me...<br />

Hevalê min gelek<br />

bûn û em pir dile-<br />

yistin...<br />

Ez bi kaçaxîji hidû-<br />

dê hatim. Ez gelekî<br />

kurdî dizanîbûm. Lê<br />

ez nikarîbûm ku bi-<br />

peyivim, ji bo ku qe-<br />

dexe bû.<br />

Swêd hinekîbaş e.<br />

Ez dixwazim gelekî<br />

tiştan bi kurdî hînbibim<br />

û ez dixwazim<br />

bibim doktor...<br />

Bijî Kürdistan<br />

Bijî Pêşmerge<br />

□ Kurdis-<br />

tan germ û<br />

xweş e. Ez<br />

gelekî dix-<br />

wazim ve-<br />

gerim Kur-<br />

distanê.ya-<br />

nî Qamîş-<br />

lo. Ez dix-<br />

wazim herim<br />

cem<br />

bapîr û dapîra xwe. Swêd baş e,<br />

belê li Swêd gelekî tişt hene lê dilê<br />

min li Kurdistanêye. Ez bi balafirê hatim Swêdê. Ezdixwazim bix-<br />

wînim, lê ez nizanim çi bixwînim!<br />

Bila hemû zarokên Kurd jîr bin û di xwendegehan de bixwînin<br />

û paşê bila bizîvirin welatê xwe Kurdistanê...<br />

SEVAL<br />

• 8 salî •<br />

□ Kürdistan gelekîrind bû. Hevalên<br />

min pir bûn. Ez gelekîdixwazim he-<br />

£<br />

rîm welatê xwe û hevalên xwe bibînim<br />

û dîsa bi wan re bileyîzim.<br />

Ez nikarîbûm ku kurdî bipeyivim, ji<br />

ber ku Tirk nedihiştin em bi serbestî<br />

zimanê xwe kurdî bipeyivin. Ez naxwazim<br />

ku zimanêxweji bîrvebikim.<br />

~ i i i a i/. . .. ı: i. . i<br />

tir bû. Çinku Kürdistan welatê<br />

min e. Ez dixwazim bibim doktor<br />

û paşê vegerim herim wela-<br />

tê xwe...<br />

Bijî Kürdistan<br />

Bijî Pêşmerge<br />

Çîroka G UNDIU BAGERAŞVAN<br />

dl hejm ara bê de dom bike !!<br />

k ü r d is t a n p r e s s • 6 g u l a n / m a y is m 7


okuyucularla bl xwendevanan re<br />

Kürdistan<br />

AYDINLARI<br />

□ Asırlarca kendi öz ulusal davasını<br />

savunma özgürlüğünden<br />

mahrum bırakılmış Kürdistan<br />

halkının seçkin aydınlarının,<br />

yazıp-çizip tüm dünya kamuoyuna<br />

analatacakları çok şeyleri olması<br />

gerek.<br />

Kürdistan halkının tarihine ba-<br />

kılıdığında bir çok nedenlerden<br />

dolayı, boyunduruğu kabullenmiş,<br />

baskıya, zulme, itilmeye-<br />

kalkılmaya maruz kalmış, işte<br />

böylesi bir tarihi geçmişe sahip<br />

olan Kürdistan halkı, yani genel<br />

olarak sönmeye yüztutmuş kurtuluş<br />

umudunu canlandırmak,<br />

özgür ve birleşik bir demokratik<br />

Kürdistan için halkı harekete geçirmek<br />

elbette kolay olmayacaktır.<br />

Ama tüm bu zorluklara rağmen,<br />

tarihi misyon Kürt halkının<br />

öncü aydınlarına zorunlu ama<br />

aynı zamanda onurlu bir görev<br />

dayatmaktadır. Zira kabullen-<br />

melidirler ki, Kürt aydınlarının<br />

görevi, zorludur ama başarılma-<br />

sıda zorunludur.<br />

Keza halkımız, kendi bağrından<br />

çıkan onurlu aydınlardan<br />

beklentisi çoktur. Kaldıki objektif<br />

ve somut olgulara dayalı gelişmeleri<br />

kavramaya muhtaç durumdadır.<br />

Zira geçmiş tarihi süreçlerde<br />

gelişen bazı<br />

olumsuzlukların, ulusal geleceğimiz<br />

açısından ne tür tahribatlar<br />

yaptığı bilinmektedir.<br />

Aydınlarımızın bir görevide,<br />

gerçeklere dayalı olmayan, içi<br />

boş homojen vaatlerle, halkımızın<br />

gelecekte yeni haya;! kırıklıklarıyla<br />

karşı karşıya kalmasına<br />

engel olmalarıdır. Keza ne halkın<br />

gücüne dayalı, nede başka<br />

somut olgulara dayalı vaatler<br />

halkımızın geleceğini karmakarışık<br />

bir hale sokmaktan başka<br />

bir işe yaramayacaktır.<br />

Son zamanlarda ulusal bilinç<br />

seviyesinin yükselmesine ve<br />

özellikle birkaç seneden beri<br />

oluşagelen siyasi ve kültürel gelişmelere<br />

katkıları olan seçkin<br />

aydınlarımızın çabaları kayda<br />

değer olmakla birlikte, sıradan<br />

biz Kürt halkı için de gurur kaynağı<br />

olmaktadır.<br />

Tabiatıyla biz Kürt halkı asırlarca<br />

ezilen, sömürülen, hor görülen<br />

Kürdistan halkının; seçkin<br />

ve onurlu aydınları olan, Mahmut<br />

BAKSİ’ler, KendaFlar, Celal<br />

AYDIN’lar, Nuri ZAZA’lar,<br />

A. DİKİLİ’lerden çok şey beklediği<br />

bilinmelidir.<br />

Keza çağımızın en gelişkin düşüncesi<br />

olan Sosyalizm düşüncesiyle<br />

donatılmış, siyasi ufukları<br />

açılmış, mevcut ulusal sorunlara<br />

ciddi vi somut çözüm bulma kapasitesine<br />

erişmiş böylesine aydınlarımızdan,<br />

çok şeyler beklediğimiz,<br />

biz Kürt halkına çok<br />

görülmemelidir. Ve biz halk olarak,<br />

aydın yazarlarımıza, karşılıksız<br />

halkımızın geleceğine hizmet<br />

eden namuslu ozanlarımıza,<br />

halkın geleceği için feda eden insanlarımıza<br />

sahip çıkmayı, onlara<br />

sırt vermeyi, maddi ve manevi<br />

destek olmayı yavaş yavaş öğrenmek<br />

zorundayız.<br />

Kürdistan Press çalışanlarına<br />

başarılar diliyorum..<br />

Hüseyin AKINCI<br />

Almanya<br />

□ Aydınlar sorununu birazcık da<br />

olsa irdelemekte yarar görüyorum.<br />

Biliniyorki, topluma bilimsel<br />

bilgi anlayışı yayarak ve giderek<br />

toplumun ekonomik üretim tarzıyla<br />

yaşayış tarzımda değiştirmekte<br />

aydınlarımız büyük bir tarihsel<br />

görev yapmışlardır. Çağımızda<br />

can çekişen kapitalist<br />

üretim tarzının değişiminde aydınlarımıza<br />

büyük görevler düşmektedir.<br />

Günümüzde bir zat siyasal<br />

ve toplumsal mücadele<br />

içindeki yerlerini alarak, gerçek<br />

çağdaş ayadın olmanın ölçütü,<br />

karşımızda dikilen bu asalak,<br />

kapitalist üretim tarzıyla birlikte<br />

yaşayış tarzımda değiştirerek,<br />

yerine sosyalist üretim tarzını<br />

egemen kılmaktır. Bu karmaşıklığı<br />

da iki ana hata ayırmak da<br />

burada mümkün. Ya burjuvazinin<br />

sömürü düzenlerine evet, ya<br />

da çağdaş aydın olmayı benimsi-<br />

yerek, gerici burjuva düzenini<br />

alaşağı temelinde işçi sınıfının<br />

ve ezilen mazlum halkların kurtuluş<br />

mücadelesine katılmaktır.<br />

Yoksa ortalığı karmaşıklaştıracak,<br />

kalça kıvırmak içinde saha<br />

yok!<br />

Şu küçük burjuva aydınlarının<br />

yoğun olduğu Türkiye’ye<br />

bakalım:<br />

Baskı zoruyla “Misak-ı Milli”<br />

sınırları içinde bir ulusun tüm<br />

değerlerine gerici, ırkçı, sömür­<br />

Rêhevalên hêja<br />

di rojnama Kürdistan<br />

Press de<br />

□ Ez gelek silavên xwe yên germ<br />

ji we re dişinim, xebata rojnama<br />

we ya teze pîroz dikim û hêviya<br />

pêşketinê jê re dixwazim.<br />

Gelî bira!<br />

Beri çendakî min jimarên rojnama<br />

we li cem xwendevanekê Kurd<br />

dît. Ez gelekî bi wan şabûm. Dix-<br />

wazim li vir ji we re bêim ku ez pi-<br />

sporekî kurd im, di warê wêje û<br />

dîroka rojnemevaniya kurdî<br />

de...Ji aliye diravive jî, çi bê ser<br />

min ez li ber we me.<br />

Rêhevalê we<br />

Dr. Rdmanê Ilı<br />

Moskova/SSCB<br />

Değerli yoldaşlar...!<br />

Bizlere gönderdiğiniz Kürdistan<br />

Press sayıları düzenli olarak elimize<br />

ulaşıyor, yalnız elimize 3,4<br />

ve 5. sayılar gelmedi...<br />

Değerli Kürdistan Press kurucuları<br />

ve yöneticileri; Kürdistan<br />

Press gibi bir gazetenin halkımızın<br />

kurtuluş mücadelesine ışık tutacağından<br />

kuşkumuz yok. Sizle-<br />

rin bu başarısını içtenlikle kutlar<br />

başarınızın devamını dileriz. Gazetenin<br />

tarafsızlığına inanıyoruz.<br />

Çünkü bizler, yüzyıllar boyu özgürlüğümüz<br />

egemen sömürgeci-<br />

dilimiz, örf ve adetlerimiz, müziğimiz<br />

ve bizlerin gelenek göreneklerimizle<br />

hep birbirimize bağlı<br />

kalmışız. Şimdilik ayrı görüşlere<br />

sahip ayrı ayrı parçalarda olsak<br />

da yine bir bütünüz ve kurtuluş<br />

mücadelemizde bir olacağız.<br />

Arar şehrindeki Kürtler adına<br />

Suudi Arabistan<br />

Işıklı aydınlarımıza<br />

geci T.C tarafından gasp edilerek,<br />

giderek onun varlığını yok<br />

etmek için günümüzde eşine ender<br />

rastlıyan, bu tarihin yüzkarası<br />

olan sömürgeciliğe karşı ka tane<br />

aydının, Kürt ulusunun haklı<br />

mücadelesinin yanında görebiliyoruz?<br />

Cevap:<br />

Kavram karmaşıklığına devam...?<br />

Düz mantıkların yayılmasına<br />

devam...? Evren-Ozal’a<br />

karşı olan herkes aydın.. .“Aydınlar<br />

Listesin’de” kimin isminide<br />

görürsen ayıdm...? Ya bir gün şu<br />

Demirel’i de listeden görürsen...?<br />

Bunada şaşma aydınlık<br />

alemleridir....<br />

Bunun altını da ben çizerek belirttim.<br />

Günümüzde aydın olmak<br />

pek de kolay bir iş değildir. Hele<br />

şu Türkiye’de. Türkiye’de aydın<br />

olmanın kıstaslarından önemli<br />

bir ilkeside, Kürt ulusunun ulusal<br />

demokratik hakların, saygı ilkesini<br />

benimsiyerek, bu hakkın<br />

gelişmesi, bilinçlenmesi ve örgütlenmesi<br />

için de çaba sarfet-<br />

mekten geçer!<br />

Aydınlar dedik; gelelim bizim<br />

şu Kürdistan’lı aydınlara...<br />

Kürdistan gibi sömürge bir ülkede<br />

aydınların konumu da daha<br />

farklı olması gerek. Farklı olan<br />

yan, bu ülkede ulusal mücadelenin<br />

sıcak olmasında yatar. Aydınlara<br />

düşen büyük bir görev bu<br />

sıcak mücadelenin içinde yerle­<br />

Hevalên hêja<br />

rini almaktır.<br />

Ama ne yazık ki günümüzde<br />

kendisine ben Kürt aydınıyım diyenlerin<br />

sayılanda oldukça kalabalık<br />

olup da, örgütlü mücadeleyi<br />

red etmektedir. Bu<br />

“aydınlarımız” şuni çok iyi bilmektedirler<br />

ki, Kürdistan toprakları<br />

sömürgeci haydutlar, örgütlü<br />

aygıtları ile sömürgeleştir-<br />

mişlerdir. Kürt halkının onurunu<br />

ve şerefini, şiddet zoruyla ayaklar<br />

altına aldıklarım da çok iyi<br />

bilmektedirler. Bize örnek olsun<br />

şu dünyamızdan, gösterebilirlerini<br />

ki, bir halk örgütlenmeksizin<br />

bağımsızlığını kazanabilmiştir.<br />

Kendi ülkelerinde devrimi gerçekleştirmiş,<br />

halklarım özgürlüğe<br />

kavuşturmuş, devrimci aydınlar,<br />

pratikten çıkardıkları deneyimlere<br />

dayanarak, örgütlü bir<br />

halk her zaman için başarı şansına<br />

sahiptir.. .Örgütsüz bir halkt<br />

ezilmeye, sömürülmeye mahkumdur.<br />

..<br />

Bizim aydınlarımızın bir kısmı<br />

da, isimleri kadar da “efendice”<br />

kültürel çalışma ile siyasal çalışmaların<br />

arasına, kalınca bir taş-<br />

duvar örerek, nazikçe siyasil örgütlenmeye<br />

karşı çıkmaktadırlar.<br />

Bu “efendilerimiz” doğa ve<br />

toplumda olup biten şeylerin,<br />

birbirleriyle sıkı bağlantılar<br />

içinde olup, birbirlerini de etkiledikleri<br />

de bilmektedirler. Ve<br />

□ Çend hejmarê Kürdistan Press gihişt destê min. Ez pê pirr dilşa<br />

û serbilin bûm. Gor baweriya min Kürdistan Press di vê warê de<br />

kêmasiyek mezin ji holê rakir. Çunkî heta niha li Kurdistana Ba-<br />

kur ji 15 rojan carekû ji aliyê nûçeyanva wisa dewlemend rojname<br />

nînbû. Divê hemû kesên welatparêz û demoqrat alikariya rojnamê<br />

bike, ku karibe bidome. Ev vataniyek welatparêziye...<br />

silavê şoreşgerî<br />

Min di nav deriyê hêsin de<br />

gûlek ji pel dirêjê te bir<br />

zanim<br />

nehiştinê ji te ra gotin<br />

ne tirşe<br />

her tişt bi min ra ye<br />

bi min ra pir dibe jiyan<br />

têkoşîn di bin lingê min da<br />

raxistê<br />

havîn bi tahvêra<br />

zivistan bi germ bûna<br />

pêlê payizê re<br />

di tarîhyan da<br />

têkoşîn di deste min da ronahî<br />

nizanim<br />

ev hatina min da ronahî<br />

nizanim<br />

ev hatina min a çendaye<br />

dicemidim<br />

dicemidine min<br />

ev çama şıkandî<br />

ranza hêsin<br />

pênûsa reşnivîs<br />

K U R D I S T A N l<br />

Kurdisk Tidning<br />

Utkommer varannan vecka<br />

Nummer; <strong>17</strong>/9<br />

6 MAJ • GULAN <strong>1987</strong><br />

bemekeve<br />

carefe dinê tê binî<br />

ezê wênekî çêkim<br />

dahwiyê<br />

di bin da helbestek<br />

bu<br />

tu<br />

çundina mina nava kûçên teng<br />

ê bi ronahiye findê tê ronahî<br />

paçên şikandê<br />

diwarên terikî<br />

di oda biçûk da runiştina min<br />

ê<br />

ji birçina<br />

keda destê xwe difroşin<br />

ji destên wanê nasir ra<br />

dest buna min binivîsi<br />

Hêviyê Bismilê<br />

Hamburg-Almanya<br />

1 Chefredaktör och ansvarig utgivare<br />

| Orhan KOTAN, 08-295056<br />

Redaktion sekreterare<br />

Çetin ÇEKO, 08-298332<br />

Tekniskt sekreterare<br />

S. SERDAR, 08-984743<br />

;<br />

Administration-Prenumaration<br />

B. AZAD, 08-298332<br />

bir vücudu, vücut yapan organların,<br />

birisi çalışmaz iken, bir başka organı<br />

kötü yönde ne dereceden etkileyeceği<br />

de bilinmektedir. Kaldıki, Kürt<br />

toplumunun vücudunu meydana getiren<br />

ve gelişen organların birisini<br />

tutup, bir diğerine karşı çıkarak, gelişme<br />

evresinde olan bu organların<br />

gelişmesini engellemek veya gelişmesini<br />

köreltmeye çalışırken, bu<br />

körelen veya gelişmesi yavaşlayan<br />

organ, diğerlerini olumsuz yönde<br />

etkilemeyecek mi.? Dr. arkadaşlar?<br />

Diğer bir yandan da bu<br />

“efendilerimiz” siyasi örgütlere<br />

karşı çıkarken, kıçı larık bir siyasette<br />

güdüyorlar.<br />

Ben şunu soruyorum; Hangi Kür-<br />

distanlı örgüt kültürel çalışmaya<br />

karşı çıkmıştır? Tam tersi tüm Kür-<br />

distanlı örgütlerin programlarında<br />

olduğu gibi bir de pratikde de daha<br />

verimli ve toplumsal çalışmalar<br />

yapmaktadırlar. Kanımca yurtsever<br />

aydınlara düşen görev, kendi yetenekleri<br />

ve beceriklikleri ile mevcut<br />

örgütlenmele katılarak veya destekleyerek,<br />

mazlum Kürt halkının ulusal<br />

ve sosyal kurtuluşunu güçlendirerek,<br />

böylece de çağdaş aydın olmanın<br />

ismine de layık olunur.<br />

Az ışıklı aydınlarımız için bir adım<br />

ileri iki adım geri<br />

Kürdistanlı bir işçi<br />

H. SIPAN<br />

16.2.987 / Paris<br />

m u h bir l ik<br />

UMUT KAPISI<br />

□ Milli Savunma Bakanlığınca<br />

belirlendi. Buna göre muhbir<br />

sahibi olan her ihbarcıya<br />

iki milyon lira kadar ödenebilecek.<br />

zamanın birinde, rüşvet alan<br />

bir komutana, adamın biri<br />

çok sevdiği kekliğini götürmüş.<br />

Komutan sormuş; ne işe<br />

yarar bu getirdiğin? Efendim,<br />

kafese bırakılır etrafına tuzaklar<br />

konulur, diğer keklikler<br />

bu tuzağa düşerler. Komutan<br />

hemen kekliğin başım<br />

kesmiş. Halkına yaramayan<br />

bana hiç yaramaz demiş.<br />

Dostum iki millyon kazanmak<br />

kolay değildir. Hani insanların<br />

boğazında ekmek kalırda<br />

yutamaz ya, işte, alın teriyle<br />

kaszanmadığm parayıda<br />

yutamazsın. Sana bu parayı<br />

vaat eden alçak, senin sınıfından<br />

değildir. İki milyon verir<br />

ve derki; kendi sınıfına yaramayan<br />

bana da yaramaz. Kafasını<br />

kesiverir. İşte o zaman<br />

muhbir damgasını yedin mi<br />

senin çocukların ne yüzle halkın<br />

içine girecek? Yok dostum<br />

bu damgayı yeme. Faşist<br />

generallerin teklif ettiği 2<br />

milyonr lirayı sakın alma ve<br />

halkın baş düşmanına lanet<br />

getir.<br />

Postça selamlar<br />

Kaya<br />

Berlin-Almanya<br />

Postadress; Box 7080, <strong>17</strong>207 Sundbyberg<br />

Besökadress; Örsvângen 6C, Hallonbergen<br />

Tlf; [46] 8-29 83 32<br />

Telex; 131 42 ANK S<br />

Bankgiro; 343-5559<br />

Postgiro; 2 65 33-0<br />

Tryckeri; Idrottsbladet / Södertalje<br />

kürdistan p re ss • 6 g u lan / m âyis <strong>1987</strong> RUPEL / SAYFA 15


Büro; Örsvangen 6C, <strong>17</strong>2 42 Sundbyberg • Yazışma adresi / Navnîşan: Box 70 80,<strong>17</strong>2 07 Sundbyberg-Sweden • Tlf. (46) 08-29 83 32 • Tx. 13142 ANK S • Postgiro 2 6533 — 0; Bankgiro: 343—5559<br />

Yoksul ülkelerde göçmenler<br />

Bugün Dünyanın dört bir yanında, günde yaklaşık 5000 insan göç ediyor.<br />

Buna göre dakikada 4 insan ülkesini terk etmiş oluyor. Mültecilerin bir çoğu Avrupa<br />

ülkelerine sığınmayı başarırken, %97’si 3. Dünya ülkelerinde bulunuyor...<br />

ANK • Stockholm<br />

Dünyada yaklaşık 15 milyon<br />

olan göçmenin sadece %5’i<br />

Amerika ve Avrupa’daki zengin<br />

sanayi ülkelerinde yaşıyor.<br />

Geriye kalan %95’i ise<br />

kendi ülkelerine yakın olan<br />

yoksul ve savaş içinde bulunan<br />

ülkelerde yaşamakta(!).<br />

Bunların çoğu savaştan, ko-<br />

ğuşturmalardan, açlıktan kaçarak,<br />

yoksul ve verane içindeki<br />

kamplara sığınıyor.<br />

Bugün savaş yoksul ülkelerde<br />

sürmektedir. İnsanlar bu<br />

ülkelerden kaçarak, daha<br />

yoksul, daha fakir ülkelere sığınarak,<br />

kurtuluş umudu arıyor.<br />

Zengin ülkelerin savaş<br />

sonrası dönem diye adlandırdıkları<br />

ikinci dünya savaşının<br />

bitiminden bugüne 140 savaş<br />

meydana geldi. Savaş beraberinde<br />

açılık, yoksulluk getirirken,<br />

mültecilikte toplumsal<br />

bir olgu haline geliyordu...<br />

Bugün açlıkla savaşan Afrika’da<br />

tamıtamına 5 milyon<br />

göçmen yaşıyor. Sadece Somali’de,<br />

Etyopya’dan kaçan,<br />

700 bin göçmen var; Eritre1<br />

den Sudan’a göçenlerin sayısı<br />

ise 400 bine ulaşmış bulunuyor.<br />

Afrika’nın güney kesiminde<br />

Namibia, Angola,<br />

Mozambik ve Güney Afrika1<br />

dan gelenlerin sayısı 230 bin<br />

civarında.<br />

Öte yandan, Pakistan mülteci<br />

kabul etmede dünya rekorunu<br />

elinde bulunduruyor.<br />

Bugün Pakistan’da sadece<br />

Afganistan’dan gelen 3 milyon<br />

göçmen var. 1,9 milyon<br />

Afganlı ise şu an İran’da barınıyor.<br />

Ortadoğu ise mülteci yuvası.<br />

Barut fıçısına dönmesine<br />

rağmen, mülteciler, bir ülkeden<br />

diğerine akın ediyor.<br />

Lübnan iç savaşından, Irak-<br />

İran savaşından kaçanlar,<br />

dünyanın en eski ve geleneksel<br />

mülteci gurubu durumunda.<br />

Yarısı Meksi’da olmak koşuluyla<br />

320 bin göçmen<br />

Central-Amerika’da yaşıyor.<br />

G Ü N E Y AFRİKA<br />

kara yasak!<br />

(TCA • ANK)<br />

Güney Afrika’da 7 Mayıs’da<br />

yapılacak genel seçimlerde, siyah<br />

çoğunluğun oy kullanması<br />

yasaklandı. Bunun üzerine geniş<br />

çaplı olaylar, ülkenin dört bir yanında<br />

patlak verdi.<br />

Johennesburg’daki üniversitelerden<br />

birinde, çoğunluğu beyazlardan<br />

oluşan yaklaşık ikibin<br />

öğrencinin katıldığı toplantıyı<br />

polis, göz yaşartıcı bomba ve<br />

kırbaçlarla dağıttı. Eylemden<br />

sonra, çok sayıda kişi tutuklanarak<br />

gözaltına alındı. Toplantı<br />

yalnızca beyazların katılacağı 7<br />

Mayıs genel seçimlerini protesto<br />

etmek amacıyla yapılıyordu.<br />

Konuşmacılar arasında siyahların<br />

lideri Wili Mandela’da vardı.<br />

Siyahlar anti-demokratik uygulamalara karşı direnişlerini sürdürüyor<br />

Fakat toplantıyı düzenleyenler,<br />

Mandela’nm konuşmasına az bir<br />

zaman kala toplantının yasadışı<br />

olduğuna dair, bir mahkeme kararını<br />

okudular. Kararın okunmasından<br />

hemen sonra, tam teç-<br />

hizatlı polis ekipleri, üniversite1<br />

deki toplantı salonuna girerrek,<br />

öğrencilerin hemen dağılmasını<br />

istedi. Öğrencilerin direnmesi<br />

üzerine, polis birlikleri, öğrencilere<br />

saldırarak, göz yaşartıcı<br />

bombalar eşliğinde toplantıyı<br />

dağıtarak, sayıları oldukça kabarık<br />

bir öğrenci grubunu ise göz<br />

altına aldı. Siyah ulusal hareketinin<br />

liderlerinden Mandela, polisin<br />

bu eylemini kınayarak, üniversiteyi<br />

terk etti.<br />

Seçimlere az bir zaman kaldığı<br />

şu günlerde, ülkede bulunan tüm<br />

üniversitelerde gerginlik artmış<br />

durumda. İlerici öğrencilerin ve<br />

öğretim üyelerinin bir bölümü<br />

siyahların katılımının yasaklandığı<br />

seçimleri kınarken, ırkçı<br />

gruplar üniversitelerin siyasi<br />

amaçlı protestolar kullanılmasına<br />

karşı duruyorlar.<br />

Güney Afrika’dan sızan son haberlere<br />

göre, seçileri protesto<br />

eden yüzbinlerce kişi seçimlere<br />

iki gün kala evlerinden dışarı<br />

çıkmıyorlar. Irk ayırımına karşı<br />

mücadele eden grup ve sendikaların<br />

çağrısı üzerine gerçekleşen<br />

eylemlere işçiler ve öğrenciler,<br />

büyük katılım gösterdiği bildiriliyor.<br />

Patlamalar sürerken, güvenlik<br />

güçleri, siyah yerleşim birimlerinde<br />

olağanüstü önlemler<br />

alıyor.<br />

Bu bölgede yaşıyan göçmenlerin<br />

çoğu El-Salvador uyruklu.<br />

Laos, Vietnam ve Kamboçya’dan<br />

akın eden Güney-<br />

Doğu Asya’daki göçmen sayısı<br />

ise yaklaşık 150 bin civarına<br />

ulaşmış durumda.<br />

Dünya’da 15 milyonunu üstünde<br />

bulunan mültecilerin<br />

karşılaştıkları problemler,<br />

uluslararası nitelikte ve doğal<br />

olarak uluslararası çözüm gerektiriyor.<br />

Avrupa’nın sanayi<br />

ülkeleri, Amerika ve diğer<br />

gelişmiş ülkelerde %5 civarında<br />

bulunan mülteciler, rahatsızlıklara<br />

neden olmasına<br />

rağmen, büyük bir sorun ar-<br />

zetmiyor olsa gerek (!).<br />

Buzlar çözülüyor mu?<br />

Çin Hal Cumhuriyet’i 25 yıldır<br />

Doğu Avrupa ile olan soğuk ilişkilerini<br />

düzeltme çabaları, karşılıklı<br />

yoğun diplomatik ziyaretlere neden<br />

oldu.Son altı ay içinde Pe-<br />

kin’i, Doğu Avrupa Sosyalist ülkelerinden<br />

4 parti lideri ziyaret<br />

etti.<br />

Çin yolculuğuna çıkan son lider,<br />

Bulgaristan Cumhurbaşkanı To-<br />

dor Jikov. Bulgaristan liderinin 5<br />

mayısta başlayan resmi ziyareti 6<br />

gün sürecek.<br />

Doğu Avrupa’nın en uzun süredir<br />

görevde bulunan Komünist<br />

Partisi lideri Todor Jikov, aynı zamanda<br />

Çin’i 30 yıldır ziyaret eden<br />

ilk Bulgar Cumhurbaşkanı. Ekim<br />

ayından bu yana Çin’i, Polonya ve<br />

Doğu Almanya Komünist Parti liderleri,<br />

Macaristan Komünist<br />

Partisi’nin üst düzeydeki yetkilileri<br />

ve Çekoslovakya Başbakanı ziyaret<br />

etmişti.<br />

Bu ziyaretlerle birlikte, Jikov’un<br />

altı günlük resmi ziyareti, Çin<br />

Halk Cumhuriyeti ile Doğu Avru-<br />

ANK^dinleme servisi<br />

pa Sosyalist ülkeleri arasındaki<br />

ilişkilerin ne denli canlandığını<br />

göstermekte. 1960 ve 70’li yıllarda<br />

Çin ile Sovyetler Birliği arasında<br />

ilişkilerin kopmasından sonra,<br />

Doğu Bloku ile de bozulan ilişkiler<br />

artık fiilen düzelmekte. Bununla<br />

birlikte, Moskova ile Pekin arasındaki<br />

ilişkilerin iyi olduğunu söylemek<br />

olası değil.<br />

Sofya’dan ayrılmadan önce Yeni<br />

Çin Haber Ajansına demeç veren<br />

Jikov, Çin Bulgar ilişkilerinde değerlendirmeyi<br />

bekleyen alanlarla<br />

iki ülkede süren reform çalışmaları<br />

üzerinde benzerliklerin olduğunu<br />

vurguladı.<br />

Reformlar konusunda görüş alışverişinin<br />

dışında, Çin yetkililerinin,<br />

Bulgaristan ve diğer Doğu Avrupa<br />

ülkelerinden satın aldıkları<br />

malların teknik düzeyi ve güvenirlikleri<br />

konusunda şikayetleri dile<br />

getirmeleri bekleniyor.<br />

□<br />

PRAVDA’dan<br />

sert eleştiri! ANK*dinleme servisi<br />

Sovyetler Birliği Komünist Partisi yayın organı PRAVDA, Fransa1<br />

yı, nükleer silahların azaltılması ile ilgili tavrından dolayı eleştirdi.<br />

Pravda, Fransa’nın uyguladığı taktiklerin bilindiğini ve bunun nükleer<br />

silahlarla ilgili görüşmelere yarar getirmeyeceğini belirtti.<br />

Pravda’ya göre Paris yönetimi yumuşama politikasından uzaklaşıyor.<br />

Bu değerlendirme, Fransa Başbakanı Jack Cirah ile Batı Alman<br />

Başbakanı Helmuth Kohl’ün görüşmelerini izledikten sonra varılan<br />

bir yargı. İki başbakan Sovyet önerileri konusunda Batı Avrupa liderleri<br />

arasında daha fazla görüşmeler yapılması gerektiğini açıklamışlardı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!