Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Saddam</strong> Kiirdistan’ı <strong>Yakıyor</strong>!<br />
• Uluslararası yasalara aykırı olarak Gü- • Halk silah zoruyla mecburi iskana tabi • YNK ve I-KDP Birleşmiş Milletler,<br />
ney Kürdistan’da kimyevi silahlar kul- tutulmuş durumda! Köyler bombala- Kızıl-Haç ve diğer insani kuruluşlar-<br />
lanılıyor narak, imha ediliyor! dan acil yardım istediler! Yazısı ortasayfada<br />
HEJM AR • SAYI <strong>17</strong>/9 6 GULAN • MAYIS <strong>1987</strong> ISSN 0283—4898<br />
HOVİTIYA QOLONYALIST<br />
<strong>Saddam</strong><br />
Kurdista<br />
Dişewitî<br />
□ Rejîma BAAS, bi he- □ Ji ber bi karanîna çe-<br />
mû hêz û îmkanên xwe kên kîmyewî zêdeyî 600<br />
dixwaze gelê Kurd win- kes birîndar û 100 kes jî<br />
da bike! kuştî hene!<br />
ONUNCU YILINDA<br />
1 Mayıs 77<br />
□ 1 Mayıs 1976’da Taksim’de yapılan görkemli<br />
kutlama törenlerinden sonra, 1977 1<br />
Mayıs’ı bir katliama dönüştü. Arkada 34<br />
ölü ve yüzlerce yaralı bırakan bu doğru giderken,<br />
sol ne düşünüyordu?!<br />
Yazısı sayfa 4 ve 5 ’de<br />
nmt<br />
0<br />
[46] 08-98 47 43 131 42ANKS<br />
Dumahîk di rûpela navîn de pğşmerge nav xelkê de ji bo bersiva planên îskanê, bi aktîfî karên polîtîkî û eskerî berdewam dike!<br />
“Anayurdumuzdan söküldük’<br />
□ Atina’da, Büyük<br />
Ermeni Je-<br />
nosidi’nin 72. yıl<br />
dönümü nedeni<br />
ile bir konferansa<br />
katılan, Ermeni<br />
Sorunu İnformas<br />
yon-Dökümanter<br />
ve Araştırma<br />
Merkezi Almanya<br />
Seksiyonu sorumlusu<br />
Jirayr<br />
Kotcharian, “Ermeni<br />
sorunu yalnızca<br />
bir hak arama<br />
sorunu değil,<br />
fakat aynı zamanda<br />
bir toprak<br />
sorunudur”<br />
dedi.<br />
□ Konferansta, Dünya Halklarının Kurtuluşu ve Hakları<br />
Birliği’nin yönetim kurulu üyesi, M. Haralambidis<br />
de bir konuşma yaptı. Haralambidis, “Katliam, soykırım,<br />
parçalama vebenzeri kavramların Yunan politik<br />
yaşamında yeteri kadar anlaşıldığına inanmıyorum.<br />
Bu bizim için büyük bir boşluktur” dedi.<br />
__________________________________________ yazışı sa V*a § .ve 7 'de<br />
im— , i<br />
“Beni O şanlı mücadeleden<br />
belki bir süre<br />
uzak tutabilirler. Ama,<br />
mücadeleden alıkoymaları<br />
asla mümkün olmayacaktır!”<br />
□ Ömür Boyu hapis cezasına<br />
çarptırılan Abdurrahim Gümüş-<br />
tekin’in ailesine yazdığı mektubun<br />
tam metni..<br />
Sayfa 11’de
“insanca gelişmenin önüne dikilen her türlü engeli protesto ediyorum!”<br />
• 7 yıldan beri DEV-SOL davasında İdamla yargılanan<br />
Nevzat Çelik, Cezaevi idaresini protesto amacıyla<br />
süresiz açlık grevine başladığını bir mektupla kamuoyuna<br />
duyurmuştu. Aşağıda, Türkiye’de basında<br />
yer verilmeyen mektubun tam metnini yayınlıyoruz.<br />
□ Kamuoyuna!<br />
1980 martından bu yana, gerek I. Şube de, gerekse askeri cezaevlerinde<br />
-onurunu koruyan, korumaya çalışan her insan gbi- sürekli<br />
olarak işkence gördüm, görüyorum.<br />
Devlet eliyle yürütülen sistemli bir işkencenin varlığı artık bir sır<br />
değil.. Gövdemize aç kurtlar gibi salya sümük saldıran elektrikte,<br />
askıda, falakada, çırılçıplak soyularak aramşımızda, coplamşımız-<br />
da, zincire vuruluşumuzda, koğuş aramaları ve operasyonlarda,<br />
yıllarca görüşsüz, havai and ırmasız, güneşsiz (hani güneş grmeyen<br />
eve doktor girerdi!), doktorsuz, mektupsuz, kitapsız, kağıtsız, elbisesiz,<br />
ayakkabısız... bırakılışımızda devletin gücü var.<br />
Kamuoyunun sustuğu, susturulduğu, yıllarda, ellerini kollarım<br />
sallaya sallaya işkence yaptılar. Öylesine rahatlardı ki... İşkence<br />
tezgahına giren insan ya ölüyor ya da sakat kalıyor. İşkencede güçsüz<br />
düşen gövde her türlü hastalığa kapı aralıyor ve bir kaç yılda yaşayan<br />
ölüler haline getiriliyoruz.<br />
İşkencenin asıl amacı inşam cezaevine değil, cezaevini insanın içine<br />
atmak!<br />
“Her türlü hak ve özgürlüğün dayandığı ve insanın insan olarak<br />
taşıdığı onur ve saygınlığın çiğnenmesi olan işkence, insanın insanlık<br />
dışı davranışına uğramasıdır. İşkence yapılması, salt bir yasağın<br />
çiğnenmesi değl, her türlü hak ve özgürlüğün, doğrudan insanın<br />
yadsınmasıdır. ’ ’<br />
DÜNYA SUSKUN!<br />
□ <strong>Saddam</strong> Hüseyin, uluslararası anlaşmaların kesin ve bağlayıcı<br />
hükümlerini hiçe sayarak, Kürdistan’daki sivil yerleşim merkezlerine<br />
kimyevi silahlarla saldırıyor. Zehirli gaz bombalan, napalm ve<br />
kimyevi silahlarla birlikte, Irak Ordusu karadan ve havadan Kürdis-<br />
tan’a saldırıyor.<br />
YNK ve KDP’nin, Birleşmiş Milletler’e, Kızıl Haç’a, Demokratik<br />
kuruluşlara ve uluslararası kamuoyuna yaptıkları ısrarlı çağrılar,<br />
her zaman olduğu gibi, şimdi de cevapsız kalmış durumda.<br />
Uluslararası anlaşmalar, İnsanhakları evrensel sözleşmeleri, demokratik<br />
hak ve özgürlüklerle, insanan yaşama hakkı ile ilgili devletleri<br />
bağlayan yasalar ve yasaklar işlemiyor. Kürdistan’da dünya<br />
ile ilişkileri kurup sürdürecek bir devlet yok. Kürdistan sömürge<br />
bir ülke. Sömürgecilerin ilişki ve bağlantıları, sömürgeyi dünyaya<br />
kapatmış. Dünya, yüzyılın ilk büyük katliamı olan Ermeni jenosidi<br />
karşısında nasıl suskun durduysa, Pontus ve Ege Rumlarının ebedi<br />
bir vatansızlığa mahkum edilmeleri nasıl sesizce onaylandı ve katillerle<br />
işbirliği yapılarak imha görmezden gelindiyse, Yahudi kırımı<br />
karşısında nasıl tüm devlet sınırlan kapatılıp, binlerce insan bilerek<br />
ve isteyerek vahşi bir yok oluşa terkedildiyse bu gün de silahsız ve<br />
savunmasız Kürt halkı, dünyanın gözlerinin içine bakıla bakıla zehirleniyor,<br />
boğuluyor... Kimyevi silahlarla zehirlenip, bombalarla<br />
yerle bir edilen köyler, buldozerlerle haritadan siliniyor.<br />
Ve hiç bir kuruluştan, hiç bir devletten ses çıkmıyor. Ulusal kurtu-<br />
luşçu örgütlerden ses çıkmıyor. Uluslararası proleterya hareketi<br />
suskundur. Aydınlar, yazarlar, gazeteler; toplumun gözü, kulağı dili<br />
olan kurum ve örgütler suskundur... Kürt ve Türk solunun, Avrupa’da<br />
kıyametler koparan siyasal güçleri de suskundur.<br />
Evet Güney Kürdistan yanıyor; yakılıp yıkılıyor. Güney Kürdistan’da<br />
nesilden nesile geçecek kimyevi hastalıkların tohumları binlerce<br />
bomba ile dağlara, ormanlara, su kaynaklarına saçılıyor.<br />
Kendi ülkesinde insanca yaşamak için mücadele eden bu mazlum<br />
halk, artık yüzlerce yıl kimyevi silahlardan fışkıran bilinmez hastalıklarla<br />
boğazlaşacak. Çocuklar sakat ve hastalıklı doğacak. Kısırlık<br />
bir kader haline gelecek. Hayvanların ve bitkilerin nasıl bir değişime<br />
uğrayacaklan belli değil. Doğal güzelliklerin, doğa’mn nasıl<br />
bir ölüm çölüne dönüşeceği belli değil. Organik bozuklukların<br />
yanında, psikolojik rahatsızlıklann nasıl toplumsal bir felaket haline<br />
geleceği belli değil... Emperyalist metropollerin araştırma uzmanları,<br />
kendilerine yeni bir kobay toplum bulmuş olacaklar. Ve<br />
tabii, her şey olup bittikten sonra... Yani, araştırma malzemesi olarak,<br />
yaralı, hasta, perişan bir toplum oluşduktan sonra..<br />
<strong>Saddam</strong> <strong>Kürdistan’ı</strong> yakıyor. Ve mazlum bir halk bütün varlığı ile<br />
bu imhaya karşı direnmekte. Halk bütün varlığı ile dövüşüyor, insanlar,<br />
yerlebir edilen köylerini terk etmiyorlar. Evler yeniden ona-<br />
nlıyor. Onanlamazsa, kaya diplerine, mağaralara sığınılıyor. Ve bu<br />
yiğit ve namuslu insanlar ellerinde kalan bir iki parçalık gıda malzemesini<br />
de gerillalarla bölüşüyor. Tutuklanıp zorla toplama<br />
kamplarına tıkılanlar, kampları imha ediyor, kamp çadırlarını yakıyorlar.<br />
Kaçabilenler kurtarılmış alanlardaki savaş cehennemine dönüyorlar.<br />
Bu dehşet içinde topraklarını terk etmiyorlar.<br />
Kürt halkı biliyor ki bu savaş kazanılmalıdır. Ve bu savaş kazanılmazsa<br />
eğer, geriye kaybolmuş mezarlar ya da muhaceretin cenderesinde<br />
ağıtlar yakan kimliksiz koloniler kalacaktır!<br />
Düşman gücünü ve politikasını iyi saptamış. Yaptıklan hesaplı.<br />
Bağlantılan ve ilişkileri hesaplı.. Aına, bir kaşık suda fırtınalar koparan<br />
devrimci güçler nerededir?<br />
Nevzat Celik’ten<br />
Kamu Oyuna!<br />
İşkence karşısında susmayı, ölmek olarak alıgılıyorum.<br />
Kendisine dokunmadıkları için, Naziler karşısında “bahaneci”<br />
bir tavır takman Alman profesörünün sözleri, belki de bu yüzden,<br />
aklımdan hiç çıkmıyor: “..Bu gün kapım çalındı. Beni alıp toplama<br />
kampına götürdüler. İşkenceye... Hiç kimse ses çıkarmadı. Çünkü<br />
ses çıkaracak kimse kalmamıştı. ' *<br />
Yedi yıldır askeri cezaevlerinde sistemli olarak uygulanan işkence<br />
ve yasaklan bildiğinizi düşünerek, süresiz Açlık Grevi’ne başlama<br />
nedenimi açıklamak istiyorum:<br />
Tutuklu biri olmanın yanı sıra, bir büyük suçum daha var: Şair<br />
olmak!<br />
Sağmacılar Özel Tip Askeri Cezaevinden Metris’e sevk olduğum<br />
19.12.1985 gününden bu yana mektuplaşma yolum kapalı tutuluyor.<br />
Şair kimliğine yönelik bu haksız uygulama onaltı aydır sürüyor ve<br />
şimdiye kadar yaptığım bütün yasal girişimler sonuçsuz kaldı.<br />
1986 nisanında, binbaşı Muzaffer Ergüder’le (şimdi burda görevli<br />
değil) yaptığım görüşmede, bana özetle söylenen şuydu: ‘ ‘Bizim istediğimiz<br />
doğrultuda şiirler yaz, tutukluluk haklarından fazlasıyla<br />
yararlan.” Tam da o günlerde binbaşı Muzaffer Ergüder’in görevden<br />
alınması Açlık Grevi kararımı ertelememe neden olmuştu. Yasağın<br />
salt Binbaşı’mn işkenceci kişiliğinden kaynaklanmadığını anlamam<br />
çok uzun sürmedi. Değişen birşey yoktu. Yazdığım onca dilekçe<br />
ve görüşme istemim yanıtsız bırakıldı. İki dilekçeme yanıt<br />
verildi, onlarda da, 4 *ne kadar önyargılısınız ’ ’ gibi gayri ciddi ifadeler<br />
vardı. Sağmalcılar Özel Tıp Cezaevi’ndeyken haftada ortalama<br />
on-onbeş mektup alırdım. Kaba bir hesapla benim yazdığım ve<br />
bana yazılan mektup sayısı bin taneyi geçiyor. Tabii bu mektupların,<br />
bir kaçı dışmda, hepsi alıkonuldu. Haksızlık yapmak istemem<br />
(!) üçünün yansı yırtılıp alınmış, toplam yedi mektubu iki yada üç<br />
ay aralıklarla verdiler... Salt bu yasağı delebilmek için, ailem ve<br />
sevdiğim insanlar tarafından iadeli taahhütlü mektuplar yazılıyor,<br />
telgraflar çekiliyor. Ne ki yasağı aşmak, delmek mümkün<br />
olamıyor.<br />
İşkence altında bile kabul ettiremedikleri ve hiçbir ilişkimin bulunmadığı<br />
bir örgütün eylemlerinden -ellerinde inandıncı tek bir<br />
delil olmadığı halde- dolayı suçlanarak idam istemiyle yargılanıyorum.<br />
Bunca yıl haksız yere içerde tutulduğum yetmiyormuş gibi,<br />
dışanyla olan tek canlı somut bağımı koparmak istiyorlar. Karşı<br />
çıkmak gerekiyor.<br />
Bu uygulananın salt beni ve yazıştığım insanları değil, herkesi yaralaması<br />
gerektiğini düşünüyorum.<br />
insanın insanca gelişmesi önüne dikilen her türlü engeli protesto<br />
ediyorum!<br />
7 Nisan <strong>1987</strong> günü süresiz Açlık Grevine başlıyorum.<br />
Alıkonan tüm mektup, kart ve telgraflarımın verilmesine ve bundan<br />
sonraki mektuplaşmamın engellenmeyeceğinin taahhüt edilmesine<br />
kadar eylemimi sadece su içerek sürdüreceğim.<br />
“Yüreklerin kulakları sağır” değil. Buna içtenlikle inanıyorum.<br />
Hoşçakalın...<br />
Nejden (Nevzat) Çelik<br />
Adresim:<br />
Metris Askeri Ceza ve Tutukevi<br />
C:15 Bayrampaşa-tSTANBUL<br />
DINYA BÊDENG E!<br />
□ <strong>Saddam</strong> Husên, zagon û biryarên lihevhatinên navnetewî xistin<br />
bin lingan û bi çekên kîmyewî êrîşî nevendên Kurdistanê dike. Or-<br />
diya Iraqê bi bombên jehrî, napalm û bi çekên kîmyewî, ji bejî û ji<br />
hewa êrîşî Kurdistanê dike.<br />
Bangên, ku PDK-I û YNK li Yekîtiya Miletan, Xaça Sor, sazûma-<br />
nên demokratik û awira gelemperî a cîhanê kirin, weke her car, bê-<br />
deng man. Lihevhatinên navnetewî û mirovî, bi maf û azadiyên demokratik,<br />
zagonên ku jiyana mirovan bi dewletan girêdidin, na-<br />
xebitin.<br />
Li Kurdistanê, dewletek, ku têkiliyan bi dinê re deyne, tuneye.<br />
Kürdistan welatek bindest e. Tekiliyên navbera dewletên serdest, rê<br />
li ber welatên bindest girtine. Çawa, ku dinya li hember qirqirina<br />
mezin a Ermeniyan bê deng ma, çawa ku Pontûs û Rûmên Egeyê bi<br />
bê welatî hatin mahkûm kirin û bi qesasan ra têkilî hatin danîn û ça-<br />
vên xwe ji wan re girtin, çawa ku li hember qira Yahûdiyan hemû<br />
dewletan sînorên xwe girtin û bi zanin bi hezaran Yahûdî mahkûmî<br />
qirkirinê hiştin.<br />
îro jî li ber çavê her kesî gelê Kurd tê jehîr xistin, xeniqan-<br />
din...Gundên ku bi çekên kimyewî bombebaran kirîbûn, bi doze-<br />
ran ji nexşê winda dibin.. .û ji tu sazûmanî û dewletê deng demake-<br />
ve. Ji rêxistinên rizgarîxwaz deng demayê. Proletarya nawnetewî<br />
bê deng e. Ronakbîr, nivîskar, rojnamavan, rêxistin û saziyên ku<br />
guh û çavên civakê ne, bêdeng in.. .Çepên Kurd û Tirkên ku, li Aw-<br />
rûpayê qiyamet çêdikîrîn, jî bê deng in.<br />
Erê, başûrî Kurdistanê dişewite, tê kambax kirin. Li Başûrî Kur-<br />
distanê çekên kîmyewî, ku wî tuxmên nexweşiyên kîmyewî ji nes-<br />
lan derbasî neslê din bibe, li çiyan, daristanan û li kaniyên avê tên<br />
reşandin. Ev gelî ku dixwaze di welatê xwe de bi mirovî bijî, wê ji<br />
îro pê de bi sedsalan, bi nexweşiyan kîmyewî ra kefteleftê bike. Wê<br />
zarok nexweş û seqet çêbibin. Gubertina û reng girtina heywan û şî-<br />
najiyê hê ne xuya ye. Ne xuya ye ku, wê spehîtiya xwezayiyê guher-<br />
tinekê çawa bike û rengekî çola mirinê bigre. Li gel xerabûna orga-<br />
nan ne belû ye bê wê nexweşiyên psikolojik felaketekê çawa ji civa-<br />
kê re bîne... Pisporên lêkorên metropolên emperyalist, wê ji xwe<br />
ne civakeke “kobay" bibinin. Û bê gûman, pişti ku her tişt hat û<br />
tewe bû.. Ango, piştî ku civaka nexweş, birîndar û perîşan, wek ha-<br />
cetên lêkolinê bi kar bînin.<br />
<strong>Saddam</strong> Kurdistanê dişewitîne. Û miletekî mazlûm, bi her awayî<br />
li hember vê windakirinê li ber xwe dide. Xelk bi hemû hebûna xwe<br />
şer dike.<br />
Mirov gundên xwe yên werankirî terk nakin. Xanî ji nû de tên lê-<br />
kirin. Nayên lêkirin jî, xwe di şikeftan de diparêzin. Û ev merivên<br />
bi namûs û merxas, gepik nanê ku di dest de maye jî bi pêşmergan<br />
re par dike. Ên ku tên girtin û di kampan de tên girtin, kampan ji<br />
holê radikin, çadirên kampan dişewitînin. En ku rizgar dibin, xwe<br />
dighînin cehnema şerê herêmên rizgarkirî. Di nava van bûyerîn ke-<br />
sanedî de, ji a xwe nayên xwar û erda xwe terk nakin.<br />
Gelê Kurd zane, ku divê ev şer bê qezenc kirin û heger ev şer nayê<br />
qezenc kirin wê di şûna wan de gorên winda an jî koloniyên bê cüzdan<br />
bimînin.<br />
Dijmin hêz û polîtîka xwe baş bikaraniye. Tiştê ku dikin bi hesab<br />
e. Têkilî û girêdana wan bi hesab e. Lê, şoreşgerên, ku di gulpek<br />
av de qiyametan radikin li ku ne?!!<br />
RUPEL • SAYFA 2 k ü r d is t a n p r e s s • 6 g u l a n / m a y is m ?
• Güney Kürdistarîda mücadele<br />
eden Kürt örgütleri ile<br />
<strong>Saddam</strong>’a muhalif tüm siyasal<br />
güçler arasında tam bir ittifak<br />
sağlandı.<br />
• <strong>Saddam</strong> rejimine muhalif<br />
tüm güçlerin ittifakı, bölge<br />
halkı üzerinde de etkisini<br />
gösterdi ve halk kitleler halinde<br />
peşmerge saflarına katılmaya<br />
başladı.<br />
• Zaxo ve Kanimasi arasındaki,<br />
uluslararası Naven karayolu<br />
peşmergenin denetimine<br />
geçti!<br />
• Halk, <strong>Saddam</strong>’ın oluşturduğu<br />
toplama kamplarım imha<br />
ediyor.. Halkın zorla yaşamak<br />
zorunda bırakıldığı<br />
kamp çadırları, sivri halkın da<br />
katıldığı eylemlerle yakılıyor.<br />
Güney Kürdistarı • ANK<br />
□ Irak Ordusu, Mart’ın son<br />
haftasından bu yana Güney<br />
Kürdistan’da kanlı bir imha savaşı<br />
sürdürüyor. Ordu, uluslararası<br />
yasalara! aykırı olarak<br />
kimyevi silahlar kullanıyor.<br />
Sivil halkın yaşadığı köyler ve<br />
şehir merkezlerine zehirli gaz<br />
bombaları atılıyor. Ürünler ve<br />
ormanlık alanlar yakılıyor.. İçme<br />
suları zehirleniyor. Halk<br />
kitleler halinde zorunlu göç’e<br />
tabi tutuluyor.<br />
Irak Ordusu’nun bu haksız ve<br />
kanlı imha eylemini ısrarala<br />
sürdürmesine rağmen, Peşmerge<br />
Süleymani’ye’den Za-<br />
ho’ya kadar olan bölgede kitlelerin<br />
aktif desteği ile mücadeleyi<br />
sürdürüyor.<br />
Bölgede mücadele eden örgütler,<br />
halkı bulundukları alanları<br />
terketmemeye ve mecburi<br />
iskan uygulamasına karşı direnmeye<br />
çağırmaktalar. Bu<br />
çağrılar kitlelerden gerekli tepkileri<br />
alıyor ve halk yakılıp yıkılmasına<br />
rağmen alanları ter-<br />
ketmiyor.<br />
Süleymaniye merkezinde<br />
ve çevresinde oluşturulan<br />
KKE (İÇ)<br />
Eleştirildi<br />
• 22-26 Nisan günleri arasında Tüzük<br />
değişikliği için yapılan KKE Kogresine<br />
Irak Baas Partisi’nin de davet edilmesi<br />
sert bir biçimde eleştirildi.<br />
Kongreye 24 Ülkenin komünist ve sosyalist<br />
partisi’nin yanı sıra Türkiye’den<br />
Devrimci Kadınlar örgütü ve Dev-Yol,<br />
Kürdistan’dan da Irak KDP ve Rızgari<br />
katıldılar.<br />
Parti ismi Yunan Solu olarak değiştirildi.<br />
Kürt Halkının Kendi Kaderini tayin<br />
Etme hakkı da, kongre kararları arasında<br />
yer aldı.<br />
Kogreye Irak Baas Partisi adına Abdul-<br />
kerim Kemal (Abdel Kerim Al Kemaldin<br />
de davetli olarak katılması, Rız-<br />
gari delegasyonu tarafından protesto<br />
edildi.<br />
Kogre Başkanlığına verilen metin<br />
şöyle:<br />
K O G RE B A ŞK A N LIĞ IN A<br />
ATİNA<br />
Kongrenizde yapılan tarihsel bir yanılgıyı<br />
açıklamakta zorunluluk vardır. Aynı zamanda<br />
sizlerin ve Yunanistan kamuoyunun bu<br />
konuda aydınlatılmasını bir görev bilmekteyiz.<br />
Kongrenizin birinci gününde komünist,<br />
sosyalist ve demokrat parti ve kuruluşların<br />
temsilcileri arasında Irak BAAS Partisi9nin<br />
de isminin okunmasını esefle karşıladık.<br />
toplama kamplarının tüm<br />
çadırları yakıldı ve kamp<br />
imha edildi. Ayrıca 20 Nisan<br />
günü Süleymaniye’ye<br />
bağlı Kelar ilçesindeki toplama<br />
kampları, halkın da<br />
katıldığı bir eylemle<br />
yakıldı.<br />
Geçen sayıda verdiğimiz<br />
Karadağ eylemi devam etmektedir.<br />
Peşmerge güçleri,<br />
<strong>Saddam</strong> rejimi için hayati<br />
bir öneme sahip olan bu<br />
askeri alanı terketmemek<br />
için kararlı bir biçimde direniyor.<br />
<strong>Saddam</strong> ise, bu bölgeyi<br />
ne pahasına olursa olsun<br />
tekrar geri almak için<br />
aralıksız saldırılar düzenliyor.<br />
Ordu birlikleri yoğun<br />
saldırıları şimdiye kadar<br />
amacına ulaşmadı ve peşmerge<br />
güçleri tarafından<br />
geri püskürtüldü.<br />
Geçtiğimiz hafta, ordu<br />
birliklerinin Karadağ’a, karadan<br />
ve havadan yaptıkları<br />
iki büyük saldırı da kırıldı.<br />
Peşmerge güçlerin uzun süren<br />
direnişi sonucu düşman<br />
püskürtüldü ve geri çekilmek<br />
zorunda kaldı. Fakat,<br />
Baas katilleri, Karadağ ve<br />
Karadağ’a bağlı Cageran<br />
köyünü kimyasal silahlar<br />
kullanarak havadan bombaladı.<br />
Buna rağmen peşmergenin<br />
oluşturduğu çember<br />
kırılmadı. Bölge halen Peşmerge<br />
kuvvetlerinin denetimi<br />
altında bulunmaktadır.<br />
Direnen peşmerge bölge<br />
halkı tarafından da aktif olarak<br />
destekleniyor. Peşmergenin<br />
barınma ve beslenmesi<br />
için, sivil halk bütün imkanını<br />
seferbet etmiş<br />
durumda.<br />
Öte yandan, BAAS birliklerinin<br />
Hewlêr iline bağlı<br />
Firêz köyünü, yıkmak, yakmak<br />
ve talan etmek amacıyla<br />
yaptıkları saldırı peşmer-<br />
Peşmerge<br />
Direniyor!<br />
ge güçleri tarafından geri<br />
püskürtüldü.<br />
DIHOK<br />
□ BAAS birlikleri, Dıhok<br />
iline bağlı Sersing kazasının,<br />
Zêve, Bamemî ve Ere-<br />
dina köylerini talan ettikten<br />
sonra, kitleleri zorla iskan<br />
uygulamasına tabi tutması<br />
üzerine bölgede Baas ile<br />
cephe savaşına girişildi.<br />
21 Nisan’dan, 25 Nisan’a<br />
kadar süren savaşta düşmana<br />
ağır darbeler indirildi.<br />
Peşmerge güçlerinin yanısı-<br />
ra, halkın ve Bargirî Milî<br />
(Ulusal Milislerdin katıldığı<br />
eylem sonucu düşman<br />
Yunanistan Jç Komünist partisi’nin [KKE-İÇ] isminin Yunan Solu olarak değiştirildiği<br />
kongreye 24 ülkenin Komünist ve Sosyalist parti ve örgütleri de<br />
davetli olarak katıldılar.<br />
Bizler <strong>Kürdistan’ı</strong> yani sömürge bir<br />
ulusu temsilen kongrenizde davetli<br />
bulunmaktayız. Oysa Irak BAAS<br />
partisi <strong>Kürdistan’ı</strong> kana boğan, yıllardır<br />
halkımızı katliamlarla imha etmeye<br />
çalışan ve halen de Kürdis-<br />
tan’a napalm bombaları ile saldıran<br />
bir devletin temsilcisidir. Irak BAAS<br />
partisi, bırakınız sosyalist olmayı,<br />
demokrat bile değildir Tarihin hiç<br />
bir döneminde de bu gibi nitelikleri<br />
taşımamıştır. Tam tersine ırkçı, militarist,<br />
sömürgeci devletin temsilcisidir.<br />
Bu parti ve devletin başında da<br />
bütün nitelikleriyle ırkçı, militarist,<br />
sömürgeci <strong>Saddam</strong> Hüseyin bulunmaktadır.<br />
Böyle bir parti ile aynı düzeyde sizin<br />
kongrenizde temsil edilmemiz,<br />
bizim için talihsizliktir Yunanistan’da<br />
demokrasi mücadelesi veren sizler<br />
için de tarihsel bir yanılgı ve bilme-<br />
mezliktir.<br />
Politik çizginiz ve uluslararası diplomasi<br />
açısından bir zaaf olan bu<br />
davranışın düzeltilmesi dileğiyle,<br />
kongrenizin başarıyla sonuçlanmasını<br />
arzu ettiğimizi bildirir, saygılarımızı<br />
sunarız.<br />
23.4.<strong>1987</strong>/Atina • RIZGARİ<br />
güçleri ağır darbeler alarak<br />
bölgeden geri püskürtüldü.<br />
M i y B w i s m w i<br />
□ Irak ordu birliklerinin,<br />
24 Nisan’da Sersing, Mil-<br />
hembe ve Resul-Ayn nahiyelerine,<br />
havadan destekli<br />
yapılan bombardımanlar<br />
üzerine, Peşmerge kuvvetleri<br />
geniş bir karşı saldırı<br />
düzenledi. Mecburi iskan<br />
uygulması durduruldu ve<br />
bölge düşmandan temizlendi.<br />
Peşmerge güçleri 21 Nisan’da<br />
Zaxo ve Kanimasi<br />
arasındaki stratejik öneme<br />
sahip olan karayolunu ele<br />
geçirdiler. Halen karayolu<br />
üzerindeki denetim peşmerge<br />
güçleri tarafından yapılmaktadır.<br />
Öte yandan, <strong>Saddam</strong> rejiminin<br />
askeri nakliyat ve<br />
uluslararası ticaret için kullandığı<br />
Naven ana karayolunun<br />
Begova ve Kanimasi<br />
arasına düşen en önemli bölümü,<br />
peşmerge kuvvetlerinin<br />
düzenlediği bir operasyon<br />
sonucu elegeçirildi. Ka-<br />
rayolu’nun tutulmasından<br />
sonra, Baas’ın sivil ve askeri<br />
nakliye araçlarının seferleri<br />
de durmuş oldu. Naven<br />
karayolunu, peşmergenin<br />
denetiminden kurtarmak<br />
üzere Baas, üç ayrı taarruz<br />
düzenledi. Bombardıman<br />
uçaklarının desteğinde düzenlenen<br />
taarruzlar, 21, 23<br />
ve 27 Nisan tarihlerinde yapıldı<br />
ve tümü de başarısızlıkla<br />
sonuçlandı. Baas’ın<br />
bozguna uğrayan taburları<br />
Begova’ya geri döndüler.<br />
Baas askerlerinin Begova‘ya<br />
geri çekilmesi ile Kanimasi<br />
bölgesi bütünü ile peşmer-<br />
ge’nin denetimine geçti.<br />
Karadağ zaferinden sonra,<br />
düşmanın Naven karayolundan<br />
da püskürtülmesi, peş-<br />
megenin de, halkın moral<br />
gücünü oldukça yükseltti.<br />
Ana Karayolunda denetimin<br />
sağlanmasından sonra,<br />
Nisan’m son haftasında peşmerge<br />
güçleri Zaho ve Kanimasi<br />
arasında bulunan ve<br />
bölgenin askeri düzeyde<br />
merkez karakolu niteliğinde<br />
olan Baas karagahma karşı<br />
bir operasyon düzenledi ve<br />
karargah imha edildi. Eylemde<br />
peşmerge yüzlerce<br />
ağır ve hafif silah ele<br />
geçirdi.<br />
23 Nisan’da da Amed mıntıkasının<br />
Solav nahiyesinde<br />
bulunan merkezi bir Baas<br />
karakolu da, peşmerge tarafından<br />
basılarak ele geçirildi.<br />
<strong>Saddam</strong>’m Zaho bölgesinde<br />
bulunan en önemli askeri<br />
merkezlerinden biri de<br />
böylece yok edildi, baskında<br />
büyük miktarda cephane<br />
elegeçirildi.<br />
Ertesi gün, peşmerge güçleri,<br />
gene Kanimasi mıntıkasında<br />
askeri önemi yüksek<br />
olan Girav ve Bapiri<br />
arasındaki Neheng askeri<br />
üssünü de bastı. Baas’m<br />
cephane deposu olan bu askeri<br />
üsler imha edilirken,<br />
peşmerge bol miktarda silah<br />
ve cephane ele geçirdi ve<br />
<strong>Saddam</strong> rejiminin bölgedeki<br />
etkinliği büyük ölçüde<br />
kırıldı.<br />
25 Nisan’da Baas kuvvetleri,<br />
Mengeş’e bağlı Kerime<br />
ve Banasor köylerini bombaladılar<br />
ve köylere giren<br />
askerler sivil halkın gıda<br />
maddelerini yağmaladılar.<br />
Daha sonra bölgeye ulaşan<br />
peşmerge güçleri tarafından<br />
Baas yağmacıları bölgeden<br />
atıldılar. Baas’ın göçe zorladığı<br />
yöre halkı da köylerini<br />
terketmediler.<br />
“ Ölülerimizi Unutmadık!”<br />
• Ermeni Jenosidi’nin 72 yıldönümü nedeni ile<br />
Atina’da yapılan gösterilerde, Özal’ın maketi yakıldı,<br />
Türk Elçiliği’ne Ermeni Bayrağı asıldı.<br />
ANK • Atina<br />
□ 24 Nisan günü Atina<br />
Metropolis’i önünde<br />
toplanan içinde<br />
yaşlıların ve çocukların<br />
da bulunduğu bin<br />
kadar Ermeni “Mü-<br />
cadele-Zafer-Hak ’ ]<br />
“Türkiye ve Jeno-<br />
sid’e Mahkumiyet”<br />
“Ölülerimizi Unutmadık,<br />
Mücadelemiz<br />
ile onları anıyoruz"<br />
sloganları ile Türk Elçiliği’ne<br />
doğru yürüyüş<br />
yaptılar.<br />
Elçilik önünde barikat<br />
kuran polis, göstericilerin<br />
Elçiliğe yaklaşmalarını<br />
önledi.<br />
Yalnızca üç kişilik bir<br />
heyet, Elçilik kapısına<br />
Ermeni bayrağını<br />
astılar ve bir muhtıra<br />
bıraktılar. Elçiliğin önünde ayrıca Özal’ın maketi<br />
yakıldı.<br />
□ Selanik’te yapılan gösteriye de binlerce Ermeni katıldı.<br />
“Türkler, Ermenistan'dan Defolun” “Mücadele<br />
Zaferi getirecektir ” sloganları atıldı. Büyük Jenosid nedeni<br />
ile Ermeni dükkanları, büro ve işyerleri açılmadı ve<br />
Ermeni işçiler işbaşı yapmadılar.<br />
KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RÛPEL • SAYFA 3
1 MAYIS 1977 • 1 MAYIS <strong>1987</strong> ON YIL SONRA<br />
□ 1 Mayıs 1977 Katliamının üzerinden<br />
10 yıl geçti. Şeyh Said hareketini<br />
izleyen günlerde yasaklanıp,<br />
ancak 50 yıl sonra tekrar alanlarda<br />
kütlanabilme düzeyine gelen 1<br />
Mayıs, 1976’daki coşkun törenlerden<br />
sonra, 1977’de, Taksim Ala-<br />
nı’nda proletaryanın 34 evladının<br />
cesetlerini bırakarak tekrar TC’nin<br />
kara yasakları ile gündemden düşürülmeye<br />
çalışılacaktı.<br />
Şeyh Said hareketi’nden sonra çıkarılan<br />
Takrir-i Sükun Kanunu<br />
Türkiye’yi bir baştan bir başa ha-<br />
pisaneye çevirmiş, Kürt direnmesi<br />
kanla ezilirken, demokratik ve<br />
sosyalist muhalefet de, baskı, işkence<br />
ve zindanla susturulmuştu.<br />
1960’lı yıllarda yükselen toplumsal<br />
muhalefet, 12 Mart müdahalesiyle<br />
görece dizginlenmek istenmiş,<br />
fakat, müdahaleden sonra daha<br />
da boyutlanarak alanlara taş-<br />
mışdı. Bu arada, 50 yıldan bu yana<br />
şu ya da bu biçimde engellenen 1<br />
Mayıs kutlamaları da, 1976’da ilk<br />
kez büyük kitle gösterileri ile kutlanabilir<br />
duruma gelmişti.<br />
DİSK’in İstanbul’da düzenlediği<br />
1 Mayıs 1976 törenine yüzbinler<br />
katılmış, 1 Mayıs Türkiye pratiğinde<br />
ilk kez adına yakışır biçimde<br />
kutlanmıştı. Bu da, Türk burjuvazisinin<br />
karşı harekete geçmesi için<br />
yeterli bir nedendi.<br />
Aynı dönemde, siyasal güçler<br />
arasında suni çelişmeler artmış,<br />
grup çatışmaları, politik ve ideolojik<br />
kamplaşmalar yoğunlaşmıştı.<br />
Siyasal grupların birbirlerine<br />
karşı kullandıkları dilin, düşmana<br />
karşı kullanılan dilden farklı bir<br />
tarafı kalmamıştı. Devrim saflarında<br />
yer alan siyasal gruplar düşmanca<br />
ilişkiler içinde parçalanmışlardı.<br />
Bu da, Türk burjuvazisi<br />
için toplumsal muhalefetin, bilinç<br />
ve örgütlenme düzeyine ulaşmadan<br />
yok edilmesi açısından bulunmaz<br />
bir fırsattı. Nitekim, burjuvazi<br />
başından itibaren durumu bütün<br />
ayrıntıları ile iyice değerlendirerek,<br />
1 Mayıs 1977’den önce kamu<br />
oyu oluşturma faaliyeti içine girdi.<br />
Burjuva basınında başlatılan geniş<br />
kampanyalarda işlenen temel tez<br />
“Komünistler 1 Mayıs’ı Kana<br />
bulayacaklar * ’ teziydi.<br />
Burjuva basınından gelen sinyaller,<br />
soldaki siyasal güçleri pek ilgilendirmiyordu.<br />
Çünkü, sol, burjuvazi<br />
ile değil, kendi kendisi ile hesaplaşmanın<br />
hazırlığı içinde idi.<br />
Aynı dönemde, burjuvazi de içten<br />
içe kaynıyordu. Türkiye ve<br />
Kürdistan’da yükselen toplumsal<br />
muhalefetin, siyasallaşarak maddi<br />
bir güce dönüşmesinden ürken<br />
emperyalizm, yeni oyunlar, yeni<br />
tezgahlar planlıyordu .Türkiye durmadan,<br />
toplumu terörize edecek<br />
sansasyona! olaylarla çalkalanıyor<br />
du.<br />
Bu karmaşa içinde, Kara Kuvvetleri<br />
Komutanı Orgeneral N. Kemal<br />
Ersun, alışılmamış bir biçimde<br />
sağlık nedenleri ileri sürülerek,<br />
emekliye sevkediliyor, Orgeneral<br />
emeklilik işlemine itiraz ediyor, *<br />
başvurduğu mahkemeden olumlu<br />
karar alıyor ve fakat bu karar uygulanmıyordu.<br />
ABD’de yayınlanan C.S. Moni-<br />
tor gazetesi, seçimlerden 3 gün önce<br />
yani 2 Haziran’da Türkiye'de<br />
Askeri bir darbe girişimi olduğunu<br />
ve bu darbeyi de Orgeneral N. Kemal<br />
Ersun ile Kara Kuvvetlerinden<br />
3 kıdemli generalin yaptığını, ay<br />
RUPEL • SAYFA 4<br />
1 Mayıs 1977 Katliamı<br />
rıca bu darbecilerin arasında 12<br />
Mart ’ın TRT Genel Müdürü General<br />
Musa Öğün ün de bulunduğunu<br />
belirtiyordu. Gazeteye göre,<br />
eylem başarısız olmuş ve 200 kadar<br />
subay da göz altına alınmıştı.<br />
Darbecilerin toplumu terörize<br />
eden şiddet olayları tertipleyecekleri<br />
ve ardında iktidara el koyacakları<br />
da, gazetenin yorumları<br />
arasında yer almaktaydı.<br />
Emperyalizmin planları içinde<br />
Türk burjuvazisi devrimci proletaryaya,<br />
demokratik ve sosyalist<br />
güçlere ve Kürt halkının bağımsızlık<br />
ve özgürlük mücadelesine karşı<br />
suikastler düzenlerken, karşı devrimin<br />
doğrudan hedefi olan sol siyasal<br />
güçlerin durumu neydi? İktidarın<br />
devrimci fethini önüne koyan<br />
siyasal güçler ne yapmakta,<br />
nasıl düşünmekte ve neler planlamaktaydılar.<br />
O günün legal sol basınından<br />
durumu izleyelim.<br />
Sol’un Saflaşması<br />
DİSK 5 Haziran Erken Seçim’in-<br />
de CHP’yi destekleme kararı alıyor<br />
ve bu kararın alınmasından<br />
sonra Genel Başkan Kemal Türk-<br />
ler şu belirlemeyi yapıyor:<br />
“1 Mayıs a 13 gün var. Yarından<br />
itibaren 1 Mayıs’ı hazırlama çalışmalarını<br />
yoğunlaştırmalıyız.<br />
Güvenlik ekiplerimiz özellikle Ma-<br />
ocu ve goşist unsurların sızma girişimlerine<br />
karşı son derece uyanık<br />
olurken, diğer demokratik güçler<br />
karşısında ise, örgütsel disiplin<br />
içinde son derece esnek olmalıdırlar.”<br />
Halkın Kurtuluşu ve Halkın Bir-<br />
liği’nin yaptıkları ortak açıklama<br />
şöyle:<br />
“Bu yıl 1 Mayıs, faşist diktatörlüğe<br />
ve sosyal-faşizme karşı mücadelenin<br />
yükseltildiği, bu karşı devrimci<br />
unsurların geriletildiği bir<br />
gün olmalıdır. Revizyonist ihanetin<br />
yerlebir edildiği bir gün olmalıdır.<br />
Proleter devrimciler olarak<br />
bu görevi layıkıyla yerine getirebilmek<br />
için bu günden hazırlan-<br />
malıyız. ’ ’<br />
Kitle, safları şöyle belirliyor:<br />
‘!Anarşizme, ‘sol ’ maceracı akım<br />
lara bünyemizde asla yer vermeyeceğiz.<br />
İşçi sınıfı düşmanı, anti-<br />
komünist, dolayısıyla demokrasi<br />
düşmanı bir akım olan Maoculu-<br />
ğun ezilmesi için var gücümüzü<br />
harcayacağız’ ’<br />
Çatışmanın olacağını peşin olarak<br />
kabul eden günlük Politika gazetesi,<br />
MC’yi uyarıyor:<br />
“Başta İçişleri bakanı olmak<br />
üzere, tüm emniyet görevli ve yetkililerini,<br />
dışardan yapılması muh<br />
temel saldırılara ve sadece saldırganlara<br />
karşı tam bir tarafsızlık<br />
içinde davranmaya çağırıyoruz.”<br />
İlerici Yurtsever Gençlik şöyle<br />
düşünüyor:<br />
‘ ‘İGD, egemen güçlerin ve Maocu<br />
faşistlerin oyunlarını bozarak<br />
ilerliyor...Egemen güçlerin ve onların<br />
sol kolu Maocu faşistlerin<br />
provokasyonuna gelmeyeceğiz.<br />
Bu arada, İGD ile “Maocu” çatışmasında<br />
Sadık Canarslan öldürülüyor,<br />
böylece ağız dalaşına kan<br />
bulaşmış oluyor. Olay üzerine<br />
Halkın Birliği’nde şunlar yazılı:<br />
‘ ‘Rus sosyal emperyalizminin<br />
uşağı İGD ’li sosyal faşistler 19 Nisan<br />
1977 günü sabaha karşı yiğit<br />
devrimci Sadık Canarslan arkadaşımızı<br />
kahpece kurşunlayarak katletmişlerdir.<br />
.. Ok yaydan çıkmış<br />
tır. Faşist ve sosyal-<br />
faşist namlular; halkımızın<br />
demokrasi ve bağımsızlık<br />
mücadelesini<br />
durduramayacaktır. Sos<br />
yal-faşistlerin kanlı tertipleri,<br />
devrim<br />
çilerin 1 Mayıskutlamalarınıengelleyemeyecektir.<br />
Kitle’nin yorumu<br />
şöyle:<br />
“1 Mayıs İşçi<br />
Bayramı için<br />
yapılan hazırlıklara,<br />
geçen<br />
yılki gibi Ülkü<br />
Ocaklı koman<br />
dolar saldırırken,<br />
CIA’nın ve MİT1 in<br />
bu konuda Maoculara<br />
da görev verdiği anlaşılmaktadır.<br />
’ ’<br />
Bu alıntıları, değişik<br />
siyasi hareketlerin yayınlarından<br />
sayfalar boyu<br />
uzatmak mümkün.<br />
Ama, içerik olarak birbirinden<br />
pek farklı belirlemeler<br />
yok. Şu kadarı<br />
açık olarak görülmektedir:<br />
1 Mayıs 1977’nin<br />
kapısında iki ana düşman<br />
grup çatışmak için<br />
sıraya girmişler ve bunu<br />
da legal basın yolu ile<br />
kitlelere ve tabi egemen<br />
güçlere, polis’e ve askere<br />
de duyurmuşlar. .Çatışmanın<br />
taraflarından<br />
biri “sosyal-faşist, sos-<br />
yal-emperyalist Rus uşa<br />
ğı” olarak, diğeri de<br />
‘(Maocu faşist, C1A sosyalisti,<br />
emperyalizmin<br />
5. kolu Maocular ’ ’ olarak<br />
sıfatlandırılmış...<br />
Burjuva basını ise 1<br />
Mayıs 1977’nin kapısında<br />
şunları yazıyor:<br />
‘ ‘Camlar kırılacak, arabalar tahrip<br />
edilecek..İnşallah aldanırız<br />
ama, kanlar akacak.<br />
1 Mayıs Alanında<br />
1 Mayıs 1977,76’dan daha da görkemli<br />
bir görünüş içinde başlıyor.<br />
Renk renk bayraklar, afişler, folklor<br />
ekipleri arasında yarım milyondan<br />
fazla bir kitle İstanbul’un<br />
her tarfından Taksim Alanına doğru<br />
ilerliyorlar. Daha sonra basında,<br />
polis telsizlerinde geçen şu<br />
cümleler yer alacak: “Alana girmek<br />
üzereler..Birazdan çatışma<br />
çıkacak.<br />
Politika gazetesinde 1 Mayıs<br />
1977 şöyle veriliyor:<br />
Taksim Alam’nda yarım milyonun<br />
üstünde insan vardı... Kemal<br />
Turkler kürsüye çıktığında, alanın<br />
çevresinde yabancı adlı yüksek<br />
oteller yıkılacaktı sanki alkışların<br />
titremesinden... Yüzbinlerin bayramlarını<br />
birlikte kutladıktan sonra<br />
bölük bölük ayrılmaları, ayrı<br />
bir görkem kazandırıyordu bayrama.<br />
. *'<br />
Pölitika, yazısını erken yazmış<br />
olsa gerekir. Çünkü, bölük bölük<br />
ayrılma olmuyor. Tersine, aynı gazetenin,<br />
Baskıya Girerken başlıklı<br />
bölümünde şunlar yazılı:<br />
“Beşyüzbini aşkın bir kalabalığın<br />
katıldığı bütün gözlemcilerin<br />
mutabık olduğu İstanbul'daki 1<br />
Mayıs töreni ’nin sonuna yaklaşıldığı<br />
sırada, Tarlabaşı caddesi yö<br />
İş başındaki MC hükümeti ile emperyalist kurmayların titizlikle hazırladıkları katliam, Sular<br />
İdaresi ve İntercontinantal Oteli’nin çatısından kitlelerin üzerine ateş açılması ile başladı.<br />
Panik içinde onbinlerce insan Kazancılar Yokuşu’na aktı. Ama, yol mavi bir reno ile tutulmuştu.<br />
Ve arkada 34 ölü ile yüzlerce yaran kalacaktı.<br />
nünden gelen ve Maoculardan ve<br />
çok sayıda kışkırtıcı ajandan oluşan<br />
bir grup silahlı saldırıya geçmiş<br />
ve Taksim Meydanı ’nda toplanan<br />
yüzbinlerce kişinin üzerine<br />
kurşun ve dinamit yağdırmaya<br />
başlamıştır.<br />
1 Mayıs güvenlik görevlilerinin<br />
bütün çabalarına rağmen önleyemediği<br />
silahlı saldırı, Taksim alanımda<br />
paniğe yol açmıştır. Ajanslar<br />
panik sırasında çok sayıda kişinin<br />
yaralandığını bu arada<br />
Maocularla kışkırtıcı ajanlardan<br />
oluşan grupla polis arasında silahlı<br />
çatışma çıktığını bildirmişlerdir.<br />
2 Mayıs’ta Burjuva Basını<br />
Son Havadis: Kızıllar Kudurdu!<br />
Günaydın: Maocu Vatan Hainleri<br />
İşçi Bayramını Kana Buladı!<br />
Vatan: Provakasyon!<br />
Milliyet: Taksim’de DİSK’in Mitinginde<br />
Maocu Bir Grup Ateş<br />
Açtı!<br />
Hürriyet: Mayıs Katliamı: 34 Ölü!<br />
Tercüman: Solcular Solcuları Kırıyor.<br />
Maocular DİSK’in İstanbul<br />
fda Yaptığı Mitingi Bastılar!<br />
Cumhuriyet: Bazı Kışkırtıcı Gruplar<br />
Silahlı Çatışma Çıkardı!<br />
Ve Solfun Dergileri<br />
İlerici Yurtsever Gençlik: Emperyalist<br />
güçlerin, işbirlikçi burjuvazinin<br />
düzenlediğ, CIA-faşist komandolar<br />
ve Maocu faşistlerin<br />
gerçekleştirdiği kanlı pazar!<br />
Halkın Birliği: Taksim Katliamının<br />
sorumluları MC ve sosyal-<br />
faşistlerdir!<br />
Genç Sosyalist: Yüzbinlere saldıran,<br />
34 yurtseveri katleden CIA-<br />
Faşist- Polis-Maocu saldırganlara<br />
lanet olsun!<br />
Halkın Kurtuluşu: 1 Mayıs Katliamının<br />
sorumluları faşist MC ve revizyonistlerdir!<br />
Ve 3 Mayıs tarihli Politika gazetesi:<br />
Disk Genel başkanı saldırılardan<br />
CIA güdümlü faşist ve Maocu<br />
komandoların sorumlu olduğunu<br />
belirtti. ’ ’<br />
Bu belirlemelere Maocu gruplarca<br />
reformist sağ sapmacı, sınıf uzlaşmacısı<br />
olarak eleştirilen Aydınlık<br />
ekibi de şöyle katılıyor: Halkın<br />
Kurtuluşu, Halkın Birliği ve Halkın<br />
Yolu ’nun oluşturduğu üçlü<br />
oportünist ittifak ise bütün uyarılara<br />
rağmen birçok devrimciyi polisin<br />
tuzağına götürmüş, polise onbinlerce<br />
emekçiye saldırma fırsatı<br />
yaratmış, tam anlamıyla provokatör<br />
rölü oynamıştır. Onları defalarca<br />
ve ısrarla uyardık. Fakat onlar,<br />
işçileri Çar a kurşunlatan Papaz<br />
Gapon rolünü oynamakta<br />
direndiler. Şimdi üçlü oportünist<br />
şeflerin provokatör olduklarını<br />
ilan ediyoruz<br />
Devrimci Yol ise: “Sosyal-<br />
faşizm ve Maocu Bozkurt safsataları<br />
provokasyona hizmet etti * ’ yorumunu<br />
yapıyor. # *<br />
KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong>
• 1886 yılının iik baharında Amerikan işçileri Şikago’da “8 Saatlik iş<br />
günü ve asgari ücret ” talebi ile genel greve gittiler. Eylem kanlı<br />
bir biçimde bastırıldı ve 11 Kasım 1887’de 4 işçi lideri asıldı.<br />
1889da toplanan II. Enternasyonalin I. Kengresi 1 Mayıs’ı<br />
işçi sınıfının “Birlik-Dayanışma ve Mücadele” gü-A<br />
nü olarak kabul etti.<br />
İşçi sınıfının dünya düzeyinde coşkun törenlerle kutlayageldiği 1<br />
Mayıs, Türkiye’de 1925’lerde yasaklandı. Ve ancak, 1976 Ma<br />
yısında kitlesel olarak kutlanabildi. Türk burjuvazisi, 1 mayıs’ı<br />
‘‘Bahar Bayramı” olarak ilan etmişti. 12 Eylülcü generaller, bunu<br />
da yasakladılar. Halen Türkiye’de 1 Mayıs yasaklı durumdadır.<br />
D 11 Kasım 1887’de dört işç i liderinden b iri olan A lbert PARSONS, ölmeden önce karısına yazdığı<br />
mektupda şunları yazıyordu;<br />
' ‘Bu kelim eleri yazarken, adlarınız üzerine gözyaşlarını damlıyor. B ir daha hiç karşılaşmayacağız.<br />
Ah sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babanız. Sevdiklerimiz<br />
için yaşamakla gösteririz sevgim izi ve gerektiğinde sevdiklerim iz için ölmekle de gösteririz<br />
sevgimizi. Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü, başkalarından öğreneceksiniz.<br />
Babanız özgürlük ve m utluluk uğruna gönüllü olarak canın vermiş bir kurbandır. Size,<br />
miras olarak şerefli bir ad ve yapılm ış bir görev bırakıyorum. Onu koruyun, bu yolda yürüyün.<br />
Kendinize karşı doğru olun, o zaman başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı<br />
uyanık ve neşeli olun.<br />
Anneniz! O kadınların en yücesi en şereflisidir. Onu sevin, sayın ve öğütlerine uyun.<br />
Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil daha doğmamış çocuklar<br />
için de, ölen bir kişinin ölüm y ıl dönümlerinde okumanızı istiyorum. Yavrularım<br />
elveda!<br />
____________________________________ _____________________________________________________________________Babanız<br />
Kurtuluş, Bağımsız Türkiye ve<br />
Emeğin Birliği’nin ortak açıklamasında,<br />
DİSK yöneticileri suçlanıyor:<br />
“ Disk Yöneticileri'hin<br />
katıldığı toplantıda, AP, Sular<br />
idaresi ve Intercontinental Oteli<br />
binalarında mevzilenenlerin<br />
‘Maocular' olduğu yolunda gülünç<br />
bir iddia ileri sürülmüştür.<br />
Bu, faşistlerin bu işte aktif olarak<br />
görev aldığı gerçeğini gizlemekten<br />
başka bir şey değildir. ’ ’<br />
Ürün dergisinde ise şunlar yazılı:<br />
“Beri yandan 1 Mayıs tertibine<br />
adı karışan bazı unsurları nedense<br />
hala bünyesinde barındırmakta<br />
ısrar eden ‘Vatan’ gazetesinin<br />
6 Mayıs tarihli sayısında<br />
Emil Galip Sandalcı adlı kalemşor,<br />
işi ilk kurşunun DİSK tarafından<br />
geldiğini söylemeye kadar<br />
vardırdı. Hala bir ‘Üçüncü YoT<br />
aramaya çalışarak Maoculara<br />
göz kırpan, Maocularla birlikte<br />
ayrı 1 Mayıs mitingi düzenlemeye<br />
kalkışan Mihri Belli gibi kaşarlanmış<br />
likidatörler ise ne kadar<br />
yerlere yata kalka *keskin devrim<br />
ci ’ sloganlar atsalar boşuna... 1<br />
Mayıs 1978 ’in güvenlik içinde<br />
kutlanması için, kışkırtıcı ajanları,<br />
Maocu elebaşlan işçi sınıfına<br />
sergilemek gerek. Maoculara<br />
karşı amansız ideolojik mücadeleyi<br />
daha da şiddetlendirmek kaçınılmazdır.<br />
Maocuların yanı sıra<br />
havaya kurşun sıkmayı, kadınlan<br />
siper alıp ateş etmeyi devrim<br />
cilik sanan, kitle gösterilerinde<br />
olay çıkartmaya ‘halk savaşı ’ diyen<br />
goşistleri yola getirmek için<br />
uğraşmak gerek.<br />
Ve Kiirtler<br />
Genel olarak değerlendirmeler<br />
bu çerçevede devam ediyor. Açık<br />
olan bir şey varsa o da, 1 Mayıs<br />
1977’nin, sosyalistler açısından<br />
somut bir bozgun, kanlı bir yenilgi<br />
olmasıydı. Bu da acımasız bir<br />
özeleştiriyi gerektiriyordu. Fakat,<br />
bu yapılmadı. Ama başka<br />
şeyler yapıldı. Yapılan şeyler arasında<br />
resmi ideolojinin temelleri<br />
ni oluşturan anti-kürdizme sığınmak<br />
vardı. Kurban gene ortadaydı:<br />
KÜRTLER!!!<br />
2 Mayıs tarihli Tercüman ilk<br />
sayfasında bir resim yayınlıyor ve<br />
altına şu not düşülüyordu: “ 1<br />
Mayıs mitinginin bir anda savaş<br />
alanına dönmesinde Maocu militanların<br />
kürtçe sloganları rol oynadı.<br />
Mitingde taşınan pankartlar<br />
arasında da kürtçe yazılara<br />
rastlanıyordu. Yukarıda 1 Gulan<br />
Rızgari-1 Mayıs Bayramı ’ yazılı<br />
kürtçe pankart görülüyor.<br />
Aynı gün Hürriyet’te ise şunlar<br />
yazılı: ‘!. Ellerinde Kurtuluş ’<br />
yazılı büyük bir pankart bulunan<br />
grup Halklara Özgürlük9 diyerek<br />
yürümeye başladı...Maocu<br />
grubun arkasında yürüyen 50 kişiden<br />
ikisi *Kürtlere Özgürlük’<br />
diye bağırarak aniden bellerindeki<br />
tabancaları çekip, Taksim Alanında<br />
bulunan onbinlerce insanın<br />
üzerine hedef gözetmeksizin<br />
yaylım ateşi açtı.”<br />
Ardından gazetelerde şu yorumlar<br />
yer aldı: Mitingi provake<br />
edenler kürtçü militanlardır, ma-<br />
ocuların ardından alana girmişlerdir,<br />
kürt bayrağı açılmıştır; ve<br />
olaylarla ilgili kısa metrajlı filmler<br />
MİT tarafından incelemeye<br />
alınmıştır...”<br />
Ve arkasından Türkiye’de şehir<br />
merkezleri baştan başa şu afişle<br />
donatılıyordu: Kiirtçülük: Son<br />
kanlı olayların içyüzü!<br />
Afiş Dünya gazetesi tarafından<br />
hazırlanmıştı. Bir seri yazıyı duyuruyordu.<br />
Afişin ortasındaki<br />
Kürtçülük kelimesinin bir yanına<br />
da Bıji Azadi-Bıji Rızgari sloganı<br />
yerleştirilmişti.<br />
Günaydın gazetesi ise, dev harflerle<br />
“Bayrağımızı Yırttılar” diyordu.<br />
Batman’da Türk bayrağının<br />
yırtılarak, yerine Kürt bayrağının<br />
asıldığı haberi veriliyordu.<br />
Ecevit’te boş durmuyor ' ‘Halklara<br />
özgürlük diyenlerin üstüne yürüdüm,<br />
onların burunlarını sürttüm,<br />
böylece oylarımız arttı” di<br />
yordu. Türkeş, silahların<br />
gölgesinde Dersim’e giriyor, general<br />
Ali Fethi Esener ise, ' ‘Dedelerinizin<br />
kemikleri çürümedi,<br />
haddinizi bilin ’ ’ diyerek mazlum<br />
Kürt emekçilerini tehdit<br />
ediyordu.<br />
Olaylardan sonra dikkatler,<br />
Kürt halkının üzerine bilerek, isteyerek<br />
çekildi. Sol ciddi ve tutarlı<br />
bir durum değerlendirmesi<br />
yapmadı. 78 1 Mayısında ise,<br />
Kürt kavramı, Kürtçe sözler bütünü<br />
ile yasaklandı. Durumu protesto<br />
eden Rızgari siyaseti, törene<br />
boş pankartlarla ve ağızları bant-<br />
lanmış göstericilerle katıldı.<br />
79’da İstanbul, 1 Mayıs törenlerine<br />
kapatıldı. 80’lerde günde ortalama<br />
20 kişinin öldürüldüğü<br />
bir Türkiye’de Taksim Alanı<br />
tanklarla kuşatılmıştı.<br />
Böylece Şeyh Sait hareketi ile<br />
bağlantılı olarak uygulamaya geçirilen<br />
Takrir-i Sükun’la susturulan<br />
Türkiye, 50 yıl sonra gene<br />
Kürt sorunu ile şu ya da bu biçimde<br />
bağlantılı olarak yeni yasalar<br />
ve yasakların getirileceği 12 Ey-<br />
lül’e doğru yuvarlanıp gitti.<br />
Bu gün Türkiye gene 1 Mayısları<br />
kutlayamıyor. Bu kez, burjuvazi<br />
1 Mayıs’ı Bahar bayramı”<br />
olarak da ortadan kaldırdı.<br />
Sol’un kendi içinde sürdürdüğü<br />
sınır tanımayan ideolojik mücadelenin,<br />
genel devrimci harekete<br />
neye mal olduğu bu gün biraz daha<br />
açık görülebiliyor. Ayrıca, bütün<br />
bir cumhuriyet tarihinin defalarca<br />
kanıtladığı bir gerçek de, bu<br />
gün bütün çıplaklığı üe ortada<br />
duruyor: Türkiye’de Kürt sorunu.<br />
Bu sorun, çağdaş demokratik bir<br />
çözüme ulaşmadığı sürece, demokrasi<br />
mücadelesinin başa götürülmesinden<br />
de, toplumun de-<br />
mokratikleştirilmesinden de söz<br />
etmek mümkün olmadığını altını<br />
kalınca çizerek belirtmek gerekiyor.<br />
Sosyal Demokrasi<br />
□ İsveç Sosyal Demokrat Partisi Başkam ve<br />
İsveç Başbakanı Olof Palme’nin katledilmesinden<br />
sonra, sosyal demokrasinin ilericiliği,<br />
barışseverliği, demokratikliği ve radikalizmi<br />
üzerine çok şey yazılıp-çizildi. Sorun,<br />
halen tartışılıyor. Soru şu: sosyal demokrasi<br />
İsveç’te ne yapmıştır ve kime hizmet etmektedir?<br />
• İsveç işçi sınıfı hareketi bir hayli zamandan<br />
beri sosyal demokartlar tarafından yönetiliyor.<br />
Elli yıla yakın bir zaman dilimi içinde<br />
sosyal demokratlar iktidarı ellerinde tutuyorlar.<br />
Devlet, sendikalar, bürokratlar, halk hareketleri,<br />
basın ve halkın büyük bir bölümü<br />
sosyal demokratlaşmıştır. Sosyal demokrasi<br />
topluma egemen kılınmıştır. Denilebilir ki<br />
dünya çapında sosyal demokratlar, ilk olarak<br />
kapsamlı iktidar olanaklarını İsveç’te oluşturdular.<br />
Sosyal reformizm tüm yönleri ile<br />
hayata geçti. Ülke sosyal reformların deneyim<br />
merkezi haline geldi. Siyasi iktidarı sağlamlaştırmak<br />
için, köklü önlemler alındı;<br />
sosyal içerikli reformlara öncülük verildi, refah<br />
devleti stratejisi uygulanarak, halkın göreceli<br />
hayat standardı yükseldi. Bu uygulama<br />
ile kapitalizmin pislikleri, haksızlıkları ve<br />
sömürüsü örtbas edilmeye çalışıldı. Çünkü<br />
gerçekleştirilen tüm reformlar ve önlemler,<br />
ne kapitalist düzenin dışına çıkabildi, ne de<br />
kapitalizmi tehdit edebildi. Sermaye toplununum<br />
sertlikleri yumuşatıldı, makyajlandı,<br />
ambalajlandı ye ‘ orta yol ’ ’ diye piyasaya sürüldü.<br />
Buna İskandinav Sosyalizmi diyenlerin<br />
sayısı çoğaldı ve böylece sosyalizm ve<br />
sosyal reformlar birbirine karıştırıldı.<br />
Özünde piyasaya sürülen toplum modeli,<br />
kapitalist düzenin rasyonalleşmesi ve sömürünün<br />
yükselmesidir. Çünkü gerçekleşen<br />
sosyal reformlar ve ileriye doğru atılan tüm<br />
adımlar, fınans-kapitalin onayından geçmiştir,<br />
onun imzasını taşımaktadır. İsveç sermaye<br />
çevresi, iş pazannda, sosyal barıştan yana<br />
bir tavır takındı. Bu görevi yerine getirecek<br />
gücün sosyal demokratlar olduğunu iyi kavramış<br />
olan sermaye çevreleri sosyal demokratlarla<br />
uzlaşma yolunu seçtiler. İsveç işçi sınıfı<br />
hareketi böylece dizginlendi, eğitildi ve<br />
mücadeleci geleneğinden uzaklaşmaya başladı.<br />
Her konuda uzlaşma ve tüm sosyal, ideolojik<br />
ve ekonomik çelişkilerde, ortak noktayı<br />
seçmek, reformist ideolojinin temelini<br />
oluşturdu.<br />
İsveç Sosyal Demokratlan ilk defa 1933 yılında<br />
iktidar oldular. O günden bu yana uyguladıkları<br />
ekonomik program, ünlü burjuva<br />
iktisatçısı, Keynes’in teorileri oldu. İktidara<br />
gelir gelmez, Sosyal Demokratlar kapitalizmi<br />
onarmaya başladılar. Liberal burjuvazinin<br />
yardımı ile çeşitli alanlarda reformlar<br />
gerçekleştirildi. Çalışma pazarına, eğitim<br />
sektörüne, sosyal ve kiiltür alanında yenilikler<br />
getirildi. Örneğin işsizlere ekonomik yardım<br />
yapıldı. İşçilerin ve memurlann çalışma<br />
saatleri düzenlendi. Okul malzemeleri çocuklara<br />
bedava dağıtıldı. Konut yardımı verilmeye<br />
başlandı. Sağlık sigortası uygulamaya<br />
konuldu. Genel bir emeklilik reformu<br />
gerçekleştirildi v.s..<br />
Son yılların en çok tartışılan reform önerisi<br />
ise ücretli fonları oldu. İsveç burjuvazisi önce<br />
sokaklara döküldü. Kampanyalar başlattı,<br />
yürüyüşler düzenledi, kitaplar yazdı v.s...<br />
Çünkü ücretli fonlan burjuvaziye göre sosyalizm<br />
demekti. “Sosyalizm geliyor”,<br />
“Diktatörlük geliyor” sloganlan ile ücretli<br />
fonlan büyütüldü ve kamuoyunun gündeminde<br />
birinci sırada yer aldı. Fakat ücretli<br />
fonlan gerçekliştirildikten sonra, sanıldığı<br />
gibi burjuvazi için büyük bir tehlike oluşturmadı.<br />
Tersine kapitalist düzen, ücretli fonları<br />
ile kendi temellerine daha iyi oturdu. Çünkü<br />
son zamanlarda ücretli fonları ile finans-<br />
kapital de ilgilenmeye başladı ye ticari ilişkileri<br />
geliştirme yolunu seçti. Ücretli fonları<br />
da sosyal demokrasi gibi, kapitalizm ile sosyalizm<br />
arasında kimliksiz bir hale getirildi.<br />
İsveç burjuvazisi önce alışagelmiş yöntemle<br />
ve İlericilik<br />
Cihangir ŞERO<br />
ri ile ücretli fonlarına çok sert çıkıştı, daha<br />
sonra da eleştiriler yağdırmaya başladı. Fakat<br />
giderek, İsveç burjuvazisinin ses tonu değişti,<br />
yakınlaşmalar oldu ve şimdi de banş<br />
yollan araştırılıyor. İyi temeller üzerine<br />
oturturulmuş bir evlilikte normal olarak bazen<br />
kavgalar, gürültüler, kırgınlıklar olur, fakat<br />
bunlar uzun sürmez. Bu kırgınlıklar,<br />
eleştiriler, evliliğin tuzunu biberini oluşturur.<br />
Bu sosyal demokrasi ve fmans-kapital<br />
evliliğinde de böyledir, böyle olmuştur. Bu<br />
evliliği bozacak siyasi dalgalar henüz güçlü<br />
değildir. Bundan sermayenin de haberi var.<br />
Onun için de sermaye çevreleri gayet rahat ve<br />
akıllıca hareket ediyorlar. Fakat hesaplaşma<br />
günlerinin de geleceği kesindir.<br />
İsveç’in Sosyal Demokrat toplumunda,<br />
mülkiyet belli fınans çevrelerinin ellerinde<br />
toplanmıştır. Çeşitli aile ve akraba gruplan-<br />
na bölünen sermaye çevrelerinin sayısı, ülkenin<br />
nüfiıs oranına göre çok azdır. Bir kaç<br />
yıl önce, bu aile ve akraba gruplannm sayısı<br />
onbeş iken, şimdi yanya inmiştir. Bunlardan<br />
sadece Wallenberg grubu 150 bin işçi çalıştırmaktadır.<br />
Diğer büyük sermaye gruplan<br />
arasında, Handels Banken (Ticaret Bankası),<br />
ASEA, VOLVO, LM. ERİKSON,<br />
SKANSKA CEMENDT (Avrupa’nın en büyük<br />
konut firması) vardır. Bu fınans çevrelerinin<br />
büyük bir bölümü dış ülkelere yatınm<br />
yapmaktadır. Dış ülkelere yapılan yatırmı<br />
oranı 1970’de % 22 civanndadır. Aynı yıl<br />
Amerika’nın dış ülkelere yaptığı yatırım oranı<br />
ise % 20’dir. Bu oran 80’li yıllarda daha da<br />
artmıştır. Sermaye birikimi yoğunlaşmış, sömürü<br />
oranı yükselmiş ve emperyalist yayılma<br />
siyaseti, yeni pazarlar bulmak adı altında,<br />
yeni biçimlere bürünmüştür. 1984 yılının<br />
rakamlarına göre; İsveç’in en büyük 20 şirketinde<br />
çalışan işçilerin sayısı 600 bin civa-<br />
nndadır. Nüfusu 8 milyon olan bir ülkede<br />
600 bin işçi çalıştıran şirketlerin büyüklüğünü<br />
kavramak için iktisatçı olmak gerekmez.<br />
Bu en büyük 20 şirkette çalışan 600 bin işçinin,<br />
yansı yabancı ülkelerde çalışmaktadır.<br />
Bu ülkeler arasında Şili, Güney Afrika, Irak<br />
ve İran gibi ülkeler baş sıralardadır. Açıktır<br />
ki, demokratik ve sendikal haklann ayaklar<br />
altına alındığı bu ülkelerde şirket kurarak<br />
ucuz işgücünden yararlanmak ve sömürüyü<br />
artırmak ne kadar kirli ve çirkin ise, bunu<br />
başka biçimler içinde kamuoyuna sunup, kamu<br />
oyunu aldatmak da o kadar çirkin ve<br />
kirlidir.<br />
Yukanda saydığımız dev şirketlerin bazıla-<br />
nnın yabancı ülkelerde çalıştırdığı işçi sayısı,<br />
ülkede çalıştırdıklan işçilerin sayısından<br />
fazladır. Toplam olarak, örneğin ELEK-<br />
TROLUX şirketinde çalışan 90 bin işçiden,<br />
60 bini yabancı ülkelerde çalışıyor. SKF şirketinde<br />
çalışan toplam 42 bin işçiden, 35 bini<br />
yabancı ülkelerde çalışmaktadır. Bu rakamlar<br />
açık olarak İsveç’deki sermaye ihracının<br />
çok yüksek boyutlarda olduğunu göstermektedir.<br />
İsveç Komünist Partisi eski başkanı Her-<br />
mansson İsveç’i “Küçük, fakat aç olan<br />
emperyalist bir ülke” olarak nitelendirmişti.<br />
Bu görüşe katılmamak elde değil. Bir yandan<br />
banş ve özgürlükten söz eden devlet yetkilileri,<br />
diğer yandan yoksul ülkelerin işçilerini<br />
iliklerine kadar sömürmekte, onlan köleliğe<br />
mahkum eden ülkülerle ticareti<br />
geliştirmektedir. Bir yandan savaşan ülkelere<br />
silah satılmakta, diğer yandan ise dünyaya<br />
banş güvercinleri salmaktan da geri kalınmamaktadır.<br />
(Ecevit’te Kıbns’ı işgal ederken<br />
aynı şeyi yapmıştı !). Bu politika Palme zamanında<br />
da mevcuttu ve hala da yürürlüktedir.<br />
Evet, İsveç Emperyalist bir ülkedir. Ülkede<br />
eşitsizlik oranı oldukça yüksektir. Nüfusu az<br />
olan bir ülkede 130 binin üzerinde işsiz varsa,<br />
sosyal yardım alanlann sayısı 500 binii<br />
geçiyorsa, ücret farkı l’e 100 ise, bu ülkede<br />
bozukluklar olduğunu gösterir. Fakat her şeye<br />
rağmen, sosyal demokratlar, burjuva demokratik<br />
anlamda demokrattırlar. Ve İsveç<br />
dünyada, en gelişmiş burjuva demokratik ülke<br />
sıfatım taşımaktadır. Bu bir çelişkidir şüphesiz,<br />
ama gerçekliktir de.<br />
Türkiye’de sosyal demokrasiye gelince, o,<br />
kendi gerçekliği içinde başka bir yazımızın<br />
konusu olacak...<br />
Nisan <strong>1987</strong> • Stocholm<br />
KÜRDİSTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL • SAYFA 5
Büyük Ermeni Jenosidi ★ ★ ★ ★ Jirayr KOTCHARIAN<br />
‘ ’Anayarduımızdan söküldük’ ’<br />
ANK • Atina<br />
Ermeni Halksal Hareketi Atina örgütü,<br />
Büyük Ermeni Jenosidi’nin 72. yıldönümü<br />
nedeni ile Atina’da bir konferans düzenledi.<br />
Konferans’ta, Dünya Halklarının<br />
Kurtuluşu ve Hakları Birliği yönetim<br />
kurulu üyesi Mikhailidis Haralam-<br />
bidis ile, Ermeni Sorunu Informasyon-<br />
Dökümanter ve Araştırma Merkezi Almanya<br />
Seksiyonu sorumlusu Jirayr<br />
Kotcharian konuştular. Konferans’a<br />
EDA partisi ile çeşitli sendikalar mesaj<br />
gönderdi.<br />
Ermeni Halksal Hareketi adına konferansı<br />
açan konuşmacı, “Aradan 72 yıl<br />
geçti. Ama, Türklerin (Türk Burjuvazisinin)<br />
yayılma amaçları değişmedi. Biz-<br />
ler; XX. yüzyılın ilk büyük katliamından<br />
önce nasıl yaşıyorduysak, öyle yaşamak<br />
istiyor; bir halkın gene Türk<br />
sultanlarının kurbanı olmaması için mücadele<br />
e d iy o r u z dedi. Konuşmacı,<br />
sözlerine şöyle devam etti: “Bizier Ermeni<br />
yurdundan sökülüp atıldık. Vatanımıza<br />
dönmek için mücadele ediyoruz.<br />
Türk yayılmacılığına karşı mücadelemizi<br />
sürdüreceğiz. Ermeni halkının da, diğer<br />
halklar gibi kendi vatanında doğma<br />
ve ölme hakkı vardır<br />
Mesajların okunmasından sonra söz<br />
alan M. Haralambidis, özetle şunları<br />
söyledi:<br />
“İlkokulda bize bir kaç şiir ezberletiliyordu.<br />
Katiiam, soykırım, parçalama<br />
vb.. Kavramların kendilerine özgü anlamları<br />
vardır. Belirli içerikleri vardır.<br />
Bu kavramların anlamlarının Yunan politik<br />
yaşamında yeteri kadar anlaşıldığına<br />
inanmıyorum. Bu bizim için büyük<br />
bir boşluktur.<br />
Jön-Türkler akımı, genel olarak reformları<br />
öngören burjuva devrimi diye<br />
anılır. Ben, böyle düşünmüyorum. Jön-<br />
Türk hareketi, jenosidleri beraberinde<br />
getiren ırkçı bir harekettir. Örneğin,<br />
Kürtler bu gün kurtuluş ile imha (jeno-<br />
sid) arasında bulunmaktadırlar.<br />
Ermeni katliamının sınıfsal boyutu<br />
üzerinde de durulmalıdır. Yanlız, bu sorunun<br />
bir boyutudur. Sorun, bütün boyutları<br />
ile ele alınmalıdır. Bilindiği gibi,<br />
Ermeni katiiamının sınıfsal boyutu içinde,<br />
feodal Osmanlı ile “yabancı” burjuvazi<br />
arasındaki çatışma durmaktadır.<br />
Osmanlı sermayesinin % 94’ü yabancılarındı.<br />
Bunun % 55'i Yunan ve % 10’u<br />
Ermenilerindi. Katliamlarla birlikte bu<br />
büyük mali güç gaspedildi.<br />
Türkiye'deki durum, iç ve dış etmenleri<br />
ile Güney Afrika'dan pek farklı değil.<br />
Şunu da belirtmek isterim, katliama uğrayan<br />
Ermenilerin, tüm Ortadoğu halkları<br />
gibi kendi kendilerini yönetme haklan<br />
vardır<br />
M. Haralambidis’ten sonra, Jirayr<br />
Kotcharian söz aldı. Kotcharian konuşmasını<br />
ermenice yaptı. Konuşma, yu-<br />
nancaya çevrildi. Kotcharian konuşmasında<br />
Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’mn<br />
hristiyanlara ve diğer azınlıklara getirdiği<br />
haklara işaret ettikten sonra özet olarak<br />
konuşmasına şöyle devam etti:<br />
“Türk-Rus savaşından sonra, Ermeni<br />
sorunu Berlin'de uluslararası diplomasiye<br />
girdi, (1888). Berlin anlaşmasının 61.<br />
maddesine göre, Osmanlı, Ermenistan1<br />
da reformlar yapmaktan vazgeçme sözü<br />
verdi. Fakat, her zaman olduğu gibi, bu<br />
defa da sözünde durmadı. Anlaşmanın<br />
yürürlüğe girmesi konusunda taraf olan<br />
devletlerin ilgisizliği ve OsmanlInın artan<br />
baskısı, Ermenilere, kendi sorunlarını<br />
kendilerinin çözmesi gerektiğini anlatıyordu.<br />
Bunu takip eden yıllarda,<br />
Balkanlarda olduğu gibi, Ermenistan'da<br />
da halk hareketleri ortaya çıkmaya başladı.<br />
1890'lı yıllarda hayatın çeşitli alanlarında<br />
gizli kuruluşlar ve nihayet politik<br />
organizasyonlar ortaya çıktı. Ermeni<br />
kurtuluş hareketi, Türk gericiliğinin<br />
hortlamasına neden oluyordu. Türkler, müslü-<br />
man olmayan halklara karşı çeşitli baskı tedbirleri<br />
almaya başladılar. 1839 ve 1856 fermanlarında<br />
sözü edilen reformların uygulanmasından<br />
da vazgeçildi.<br />
Sultan Abdulhamid, Pan-isîamizmi öne çıkararak<br />
Ermeni hareketinin boğulması için mücadeleye<br />
başladı. 1894-1896 yıllarında ilk Ermeni<br />
toplu katliamları yapıldı. Müslüman halk<br />
Ermeni halkı sürgünlerde sefalet ve açlık içinde kendi kaderine terkedildi.<br />
ile beraber; Kürtlerden oluşan Hamidiye Alaylan,<br />
Ermenileri katletmek için seferber edildiler.<br />
Eylemcilere karşı herhangibir önlem alınmıyordu.<br />
Ermenilere karşı yapılan bu ezme eylemlerinin,<br />
milletlere dayalı olduğuna dair<br />
kuşkulanmız var. Çünkü, Ermeniler, Abdulhamid'e<br />
karşı mücadele eden gruplann içinde<br />
yer alıyor, onlarla beraber Hamid rejimine karşı<br />
mücadele ediyorlardı.<br />
10 Haziran 1908'de yayınlanan bir ferman<br />
ile, Ermeni Anayasası'na yeniden hayat<br />
hakkı verildi. Bu da, reformlara girişileceği<br />
hakkında Ermeniler arasında yeni bir umut<br />
yarattı. Bu umutlar, Jön-Türk ırkçılığının<br />
gözden uzak tutulmasına neden oldu. Çünkü,<br />
Jön-Türk ırkçılığı, Turan ideolojisi ile,<br />
Büyük Türkiye için mücadeleyi önüne koymuş<br />
ve Küçük Asya'dan Çin içlerine kadar<br />
| RÛPEL • SAYFA 6 __________________ KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong>
olan alanda bütün Türkleri birleştirmeyi<br />
hayal ediyordu. Bu dev devlet<br />
içinde ise, başka halklara hayat hakkı<br />
yoktu. Jön-Türklerin iktidarı ile beraber<br />
Ermeni katliamı da başladı.<br />
1909’da Klikya’da 30 bin Ermeni katledildi.<br />
Bununla beraber başlıca Ermeni<br />
örgütü olan Taşnak Partisi,<br />
Jön-Türklerle ilişkisini sürdürmeye<br />
devam etti. 23 Haziran 1913 'de İttihatçılar<br />
iktidarı ele geçirdiler ve liberal<br />
Türklerle ilişkilerini tümü ile<br />
kopardılar. 30 Ekim 1914'de Türkiye,<br />
Almanya, Avusturya-Macaristan<br />
kampında yer alarak savaşa girdiğini<br />
ilan ettiği zaman, İttihatçılar da kendi<br />
emperyalist planlan çerçevesinde<br />
20 milyonluk Turan ülkesini kurmak<br />
umudu ile, İran, Kafkasya ve İç Asya'ya<br />
yöneldiler.<br />
5 Ağustos 1914’de Enver Paşa,<br />
Teşkilat-ı Mahsusa isimli gizli bir<br />
polis örgütü kurdu. Örgüt, Hitler’in<br />
SS’leri ile büyük benzerlikler taşır.<br />
Örgütün Genel Sekreteri Dr. Nazım,<br />
Ermeni sorunu hakkında 1915 başlarında<br />
şunları söylüyordu: 6 6Eğer Er-<br />
metlilerin temizlenmesi tamamlanmazsa,<br />
bu bize zarar verecektir.<br />
Çünkü, arada, Araplar ve<br />
Kürtler de var ve biz, böylece<br />
üçüyle birden savaşmak zorunda<br />
kalacağız. Bu nedenle Ermenile-<br />
rin kökünden sökülüp temizlenmesi<br />
gerekir. Topraklarımız üzerinde<br />
bir tek kişileri bile kalmamalıdır.<br />
Ermeni isminin unutul-<br />
nna karşı gelmek suçu ile tutuklandılar.<br />
25 ve 26 Nisan’da da tutuklamalar<br />
devam etti. Kısa bir süre cezaevinde<br />
tutulan bu Ermeniler; Ayaş,<br />
Çankırı ve Adana bölgelerindeki<br />
mahkemelerde yargılanmak üzere<br />
gönderildiler. Bir bölümü Adana-<br />
Halep yolu üzerindeki Diyarbekir’e<br />
gönderildiler. Bunların büyük bir<br />
bölümü Kapadokya’da katledildi.<br />
Diğerlerine ise Diyarbekir'de ağır işkenceler<br />
yapıldı. Katliamlara tahammül<br />
edemeyen Diyarbekir Piskoposu,<br />
intihar etti. Bu 600 Ermeni aydınından<br />
yalnızca 8’i kurtulabilmiştir.<br />
25 May ıs9ta yürürlüğü giren bir kanunun<br />
3. maddesine göre, askeri komutanlara,<br />
tek tek insanları ve grupları<br />
bir yerden başka bir yere sürme<br />
yetkisi verildi. Bu da katliamın devlet<br />
eli ile yasal uygulaması anlamına<br />
geliyordu. Sürgün bölge bölge uygulandı.<br />
Bütün bir yıl devam etti. Batı<br />
Ermenistan'dan başlatılan sürgün,<br />
sonbahara doğru Mezopotamya'dan<br />
sürgünlerin yapılmasına ulaştı. Sürgünler;<br />
katliamlarla dehşet içinde<br />
yapıldı. Talat paşa, sürgün gerekçesi<br />
olarak, Ermenilerin silahlandığını<br />
gösterdi. Onlara hayat hakkı tanınmamıştı.<br />
Suriye çöllerine sürülenler<br />
açlık ve sefalet içinde yok oldular.<br />
Pontus'ta yaşayan Ermeniler ise, kayıklara<br />
doldurulup Karadeniz'e bırakıldılar.<br />
(...)<br />
Katliamın sonuçlarına gelince,<br />
unutmamak gerekir ki, halkımızın<br />
Klikya'ya yerleşiyordu. Bu arada,<br />
1923'te, Lozan anlaşması ile Ermenistan'ın<br />
durumu onaylandı.<br />
İstanbul'daki Ermeni Partikhane-<br />
si'nin açıklamalarına göre, bu gün<br />
Türkiye'de 70 bin Ermeni yaşamaktadır.<br />
Bunların 60 bini, İstanbul'da<br />
ikamet etmektedir. Lozan'da hristi-<br />
yan azınlıklara verilen haklardan<br />
bunlar da istifade etmektedirler.<br />
Ama, bu sadece sözde böyledir. Bu<br />
haklar; Türk hükümetleri tarafından<br />
çiğnenmiş, işlemez hale getirilmiştir.<br />
Örneğin, okul döneminde Ermeni<br />
çocukları hızla assimile edilmektedir.<br />
Resmi dil türkçedir. Herkes<br />
Türk sayılmaktadır. Bu bir anayasa<br />
emridir. Rumlar, Ermeniler; Yahudi-<br />
ler, ulusal azınlıklar olarak değil,<br />
dinsel gruplar olarak tanımlanır. Diğer<br />
hristiyan azınlıklar gibi, Ermeniler<br />
de günlük hayat içinde durmadan<br />
rahatsız edilirler; baskı altında tutulurlar.<br />
Özellikle, mecburi askerlik<br />
gençler için başlıbaşına bir işkencedir.<br />
1985'de Türkiye'yi ziyaret eden bir<br />
Alman Bakanı, Ermeniler'in maruz<br />
kaldıkları zulmu anlattı. Buna göre,<br />
Ermeniler aile isimlerini, soy isimlerini<br />
alamamakta, zorla assimile<br />
edilmektedirler. Ermeni klişeleri,<br />
mezarları, vakıf binaları sürekli tecavüzlere<br />
uğramaktadır. Ermeni<br />
toplumu bütünü ile terörize edilmiş,<br />
etkisizleştirilmiştir.<br />
Konferansa katılanlar soldan sağa: Azadouhi Sarian, Sifis Kassesian, Jirayr Kotcharian ve Michalidis Haralambidis<br />
ması gerekir. Çok iyi bir dönemdeyiz.<br />
Daha iyi bir fırsat ele geçmez.<br />
Büyük güçlerin herhangibir müdahalesi<br />
sözkonusu olamaz. Gazetelere<br />
geçen protestoların ise hiçbir<br />
değeri yoktur. Eğer protestolar<br />
olacaksa, tamamlanmış bir olaya<br />
karşı olacak! Bir tek Ermeni bile<br />
kalmamalıdır. Bu zorunlu bir sınırdır.<br />
Belki içimizden bazıları<br />
böyle bir korsanlık için izin vermez.<br />
‘ Yaşlıların, sakatların, çocukların<br />
imha edilmesi ile ne kaza-<br />
mlabilir, bunlardan ne tehlike<br />
gelebilir9 diye düşünebilirler. Rica<br />
ederim baylar! Bu kadar güçsüz<br />
olmayınız. Bu bir hayal hastalığıdır,<br />
Şubat ayının son haftasından itibaren<br />
Ermenilerin işlerine son verilmeye<br />
başlandı. Ermeni örgütleri<br />
fesh edildi. Ermeni asıllı subayların<br />
büyük bir bölümü yargılanarak mahkum<br />
edildiler. Erler ise, Amele Taburlarıma<br />
sürüldü.<br />
Ermeni evleri silah arama bahanesi<br />
ile sürekli basıldı. 4 nisan'da İstanbul'da<br />
bulunan bir kısım Ermeni aydını,<br />
burayı terkettiler. 24 Nisan'da<br />
600 Ermeni aydını hükümet kararla-<br />
çektiği acılar günümüze kadar süregelmiştir.<br />
Vahşet, sadece 1915-<strong>17</strong> yıllarında<br />
katledilen 1.5 milyon Ermeni<br />
ve gasbedilen milli zenginliklerle sınırlı<br />
değil. Biliniyor ki, sürgüne giden<br />
Ermenilere (Iran, Kafkasya, Yunanistan,<br />
Avrupa'nın değir ülkeleri),<br />
hiçbir yardım eli uzatılmadı. Avrupa'nın<br />
müslüman dünya ili ilişkileri,<br />
Ermenilerin sahipsiz kalmasına neden<br />
oldu. Ermeni katliamı, Batı'da<br />
olduğu kadar, Doğu 'da da ilgisizlikle<br />
yüzyüze kaldı. Büyük Ekim Devrimi<br />
sonrası, kapitalist dünyadan ko-<br />
puşma döneminde, Kemalist hareket,<br />
eski düşman Rusya'da kendisine<br />
ittifakçı buldu. Devrim rusyası, Kemalist<br />
hareketin ırkçı-milliyetçi temellerini<br />
görmezden geldi. “Devrimci<br />
Kemal"e destek verdi.<br />
Batı da, Kemal'in “Modernleşme"<br />
uygulamalarına alkış tuttu. Kemal-<br />
in, arap alfabesini bırakıp, latin alfabesini<br />
alması, fes'i çıkarıp, şapka<br />
giymesi devrim sayıldı. Oysa bunların<br />
devrim ile bir ilişkisi yoktu. Rusya,<br />
komünistlerin ezilmesine kadar,<br />
Kemal'e silah ve altın verdi. Bu yardımlar<br />
yapıldığı süre içinde ise, Kemal'in<br />
rejimi, Batı Ermenistan ve<br />
Bu gün Ermeniler anayurtlarının<br />
yalnızca ondabirinde yaşamaktadırlar.<br />
Bu bölge de Sovyetler Birliği'nin<br />
sınırları içindedir. Sovyet Ermenis-<br />
tanı olarak temsil edilir. Dünya daki<br />
toplam 7 milyon Ermeni'nin %41,6'<br />
sı Sovyet Ermenistanı 'nda yaşamaktadır.<br />
Sovyet Ermenistanı gelişmiş,<br />
verimli bir ülkedir. İran, Irak, Suriye<br />
ve Lübnan'da yaşamak zorunda olan<br />
Ermeniler de, buralarda kültürlerini<br />
ve gelenklerini koruma açısından<br />
daha iyi şartlara sahiptirler. Ama,<br />
Avrupa ve Amerika'da, Ermeniler<br />
hızla assimile olmaktadırlar. 1970'li<br />
yıllarda başlayan ve Türk diplomatlarını<br />
hedef alan eylemler, bu anlamda,<br />
bir intikam amacının ürünleri<br />
değillerdi. Fakat dağılmış, parçalanmış<br />
Ermeni koplumunun durumuna<br />
dikkatleri çekmek içindi. Ermeni<br />
toplumunun Orta-doğu'dan kopmasını<br />
ve gelişmiş batı ülkelerine akmasını<br />
isteyen eğilimlere karşı bir<br />
tepkiydi. Silahlı eylemlere katılan-<br />
lar, Lübnan gibi enerjik bir toplumdan<br />
geliyorlardı. Politik kişilerdi.<br />
Bunlar, Avrupa ve Amerika'daki Ermenilerin<br />
“sözlerine" karşılık, “Eylem"!<br />
e başarıya ulaşılacağına inan-<br />
“E n Büyük” Bireyler (2)<br />
□Biçimsel değişikliğine rağmen, Kürdistan Ulusal Kurtuluş<br />
Mücadelesi, uluslararası düzeyde verilen ulusal kurtuluş<br />
mücadelesinden çok ayrı olmayacaktır. Bu, mücadeleyi veren<br />
güçlere bağlı olmakla, mücadeleyi veren güçlerin öznel<br />
niyet ve konumları ne olursa olsun, mücadele genel düzeydeki<br />
çerçeveden çok uzak bir tavırda seyredemez. Mücadele<br />
ulusal kurtuluş ise, o zaman onunu öngördüğü araç-gereç ve<br />
programla varolmak ve mücadele verebilmek mümkün olabilecektir.<br />
Biz Kürdistanlı bireyler öznel istemlerimizden çıkarak<br />
değil, öznelliğin bütünleşebildiği bir genelliğin engin<br />
eteğinde hareket etmeliyiz. Biz bireyler olarak duygu ve<br />
gönlümüzün aşk-ı sevdasıyla Kürdistan’m gerçeklerine denk<br />
düşmeyen -ve fakat belki doğru da olan- talep ve teorilere sahip<br />
olabiliriz. Bu öznelliğimizi genel görmemize yeterli bir<br />
neden değildir. Tam tersi. Mücadele aşamalarında yakalayacağımız<br />
halkaları çok iyi bilmek zorundayız. Yoksa tuttuğumuz<br />
halka bizi; ayaklarımızı yerden kesen öznel bir ‘doğru1<br />
luğa sürükleyebilir. Sonuçta vaktinden evvel bir 4doğru 'ya<br />
yapışmış olmanın acısını kendi kökünden kopuk, ayaklan<br />
sallantıda, istese de yere inmesi mümkün olmayan ‘Challen-<br />
ger 'çilere dönebiliriz.<br />
Toparlarsak: ulusal kurtuluş mücadelesi veren ülkeler, örgüt<br />
ve bireyleriyle, toplumsal bir varlık olarak bizlerden daha<br />
gerçekçi hareket ediyorlar. Ve başarıya ulaşabiliyorlar.<br />
Biz en azından “yurtsever” ve “devrimci" Kürdistanlılar<br />
olarak niçin bir işe iyi düşünmeden, ikircikli sanlıyoruz?<br />
Yarı cahil hareket ediyoruz. Çok keskin olma, en keskin olma<br />
gereğini duyuyoruz. Ve pratiğimizde de en pasifi biz kalıyoruz.<br />
Bunun bir çok nedenleri vardır kuşkusuz, ama bu<br />
konumuzu pek ilgilendirmiyor.<br />
Tartışmamız gereken nokta, neden kendimizi sürekli geliştirmiyor<br />
ve fedekar olamıyoruz. Bir çok ulusal kurtuluş mücadeleleri<br />
fertleriyle bizden daha ilerde. Daha tahamüllü,<br />
hoşgörülü. Daha düşünerek ve kararlı hareket ediyorlar. Örneğin<br />
dananın altında buzağı arama hastalıklan yok. Bir kelime<br />
üzerine saatler, günler, aylar hatta yıllar tartışmıyorlar;<br />
bu zamanlarını pratik yaratımlar peşinde geçiriyorlar. Mücadelelerinde<br />
düşmana karşı yanlarına çekebildikleri, beraber<br />
çalışabildikleri hiç bir gücü dışlamıyorlar. Düşmandan<br />
yararlanma, onu alt etmenin binlerce yolunu ve açığını yakalayıp<br />
kullanıyorlar. Kısacası Ulusal Kurtuluşun bütün ku-<br />
rumlarıyla ve bütün kurallarıyla mücadele veriyorlar. Biz de<br />
bunun teorisi ile uğraşıyoruz. Örneğin Latin Amerika ve Afrika’daki<br />
Ulusal Kurtuluşçular Kilise gibi kurumlan bile<br />
düşmana karşı kullanıyorlar. Ama bunu yaparken Kilise’den<br />
İsa’ya küfür etmesini istemiyorlar. Ulusal Kurtuluş’da değişik<br />
katmanlardan insanlara düşünce ve konumlarını bırakmalarını<br />
talep etmiyorlar. Bu işe başnı koymuş bulunanlar,<br />
mücadelede olanları görebildikleri yere kadar sürüklüyorlar.<br />
Örneğin Hıristiyan dinine bağlıdır diye Papaz ve müritlerine<br />
“siz Nikaragua’lı, Küba’lı değilsiniz, İsa’mn<br />
ajanlarısınız” demiyorlar. Tabikj bizde de müslümanlara<br />
araplarm ajanları denmiyor. Ama İsrail’de bulunan ve kendine<br />
Kürt diyen binlerine “siyonist, İsrail ajanı” denebiliyor.<br />
ANC, Bişof Tutu ile resmi görüşüyor. Tutu bir zenci ve bir<br />
beyaz olan İsa’ya tapıyor. Beyazların dini hıristiyanlığı yayıyor.<br />
Niçin “beyazların ajanı” diye suçlanmıyor. Yaser Arafat<br />
inşaatçı, mimar-mühendis. Burjuva sınıfını terketmeksizin<br />
Ulusal Kurtuluşun lideri olmuş diye dışlanmıyor. Hem sosyalistçe<br />
ve hem de sosyalistlerin “faşist’^ dediği Kenan Ev-<br />
ren’ce kabul görüyor, vb.<br />
Ve Molla Mustafa Barzani. Bir aşiretin lideri. Ailesi dahil,<br />
aşireti ve bütün varı yokuyla çevresi ve gücüyle kendini Ulusal<br />
Kurtuluşa -otonomi de olsa adı- adadı. Kendisi için mi,<br />
aşireti için mi, halkı için mi tartışmasına girmeden; görüyo-<br />
ruzki Kürdistan’da egemen bir güç olan Irak’a karşı savaşmış.<br />
Ve rahat yüzü görmeden, aile ve aşiretini “zengin” etmeden<br />
göçüp gitmiş. Niçin bu insana olmadık karalar ve küfürler<br />
çaldık? Demek ki burada ayaklarımızı yerden kesen<br />
bir halka yakalamışız.<br />
maktaydılar. Örgüt, Ermenistan'ın<br />
Kurtuluşu İçin Ermeni<br />
Gizli Ordusu adı ile ortaya çıktı.<br />
Örgüt, amaçlarını ve proğ-<br />
ram hedeflerini ortaya koyduğu<br />
gibi, eylemleri ile de öne çıktı.<br />
Dağınık olarak yaşayan 2 milyon<br />
Ermeni suya atılmış tuz gibi<br />
erimektedir. 1921-82 yılları<br />
arasında Sovyet Ermenistanı-<br />
na 200 bin Ermeni döndü.<br />
2/3'ü dağlık olan 29 bin<br />
Km2'lik bir toprak parçasının 7<br />
milyon Ermeni'yi alabilmesi<br />
elbette zordur. Ayrıca, dağınık<br />
Ermeni toplumunun büyük bir<br />
çoğunluğu Batı Ermenistanlı-<br />
dır. Yani gerçek yurt, başlıca<br />
vatan bu günkü TC'nin sımrları<br />
içinde bulunan bölgedir.<br />
Günümüze kadar yapılan po<br />
a . d ik il i<br />
litik çalışmalar tam olmamakla<br />
beraber bazı sonuçlar vermiş<br />
durumda. 1983'de Dünya Kiliseler<br />
Birliği, 1984'de Raussel<br />
(Halk) Mahkemesi Ermeni katliamım<br />
tanıdılar. 1985'de Birleşmiş<br />
Milletler İnsan Hakları<br />
Dairesi, 25 Şubat <strong>1987</strong>'de Avrupa<br />
Parlamentosu Türk Devletinin<br />
katiiamdaki sorumluluğunu<br />
kabul ettiler.<br />
it<br />
Sonuç olarak Ermeni sorunu<br />
bir katliamın tanınması sorunu<br />
değildir ve fakat Ermeni halkının<br />
toprak hakları sorunudur.<br />
Kürdistan Press’e<br />
Abone ol • Abone bul<br />
Post Giro 2 65 33 — 0<br />
Stockholm<br />
KÜRDİSTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL • SAYFA 7
em?rpk<br />
•ut re kiı<br />
Kcyadıbt<br />
2rk:sia<br />
SÖMÜRGECİ VAHŞET<br />
Jp r € iifin iş<br />
^ “ ^ " b o lg e s u K<br />
ersim7<br />
rsmg<br />
_ ^ ^ e tm iş tiî<br />
ori£k(&&îrael]<br />
deki, Kanika, Esefke vı<br />
vahşetiyle devaim etmek<br />
çe zorla<br />
’*'jjEııps köyleri yine aynı Dıhok il merkezinin köyleri; Azîx, Herti.<br />
Boşaltılar _ ________ smo,<br />
iarak<br />
maşe, Derxisarê, Sedarkê bombalana<br />
w enen köylerin yanında, l miştUD<br />
rak yakılmış, yine Dıhok ilinin Atrûş enê (!)<br />
balkının da fişlenmesi yygute- Sqf ıddam yandan Behdinan mıntıkasındaki; Tlxuyan, Gebarî, Xûr- z^rokên kuj<br />
malarına girişilmişti. o M l C U ) tataı ma dev "ederken diğer yandan zê; Atrûş nahiyejmgıp^ketJcöylerin-<br />
Bu kanflTraJedi, halkı yok ejme pa- da Soran c 1 sinde, bölgenin ta n ^ den, Bêgûrman^erçeMêii/Nêhlê, Di- ıfTn kuştin!!<br />
hasına bütün vahşeti ve insanlık dışı men 1<br />
nartê, Zêve, Mîlhemben, Resul-ayn, Ka-<br />
----- ılışıyor.<br />
nîka, Besivkê, Emûmkê, Bablo, Sîndorê,<br />
4^ulanfal6ni ut Güney Kürdistan- Süleyma<br />
rezor mıntıka^ .q Yermanî, Badı, Besra, Birabaharî, Şarda<br />
sürdürülüyor. <strong>Saddam</strong> rejimi, smdaki,<br />
Kail P^j5^Ö9,^pîlkê, Kanîhîncê, Sertengê, Alûkê,<br />
İran ile olan savaşa rağmen, askeri berdine,<br />
:rmmr p, Gernava, Hacîava, Serşorê, Dolsê,<br />
gücünün büyük bir kısımmı Kürdis- Kanikavlikon, Kanıtu, Kanihunven, - _ _ "iar*> Hecilkê, Şembavia,<br />
tan’a yığarak, var olma mücadelesini Ahmedbirnav, Vaço, Zelereş, Avkele Mirgirê yaylasındaki tüm k ö y Q kd c öl(lıııııkmi corııklar!'<br />
sürdüren Kürt halkını yok etemeye; ve Girtesin köylerindeki halk, rejim Mamya, Sîndûava, Dergel, Gundek, Ce<br />
yok edemediklerini ise, Irak’m güne tarafından tehdit edilmiş, ve kendilelal, Omeraxa, Xirabkê, Tevakê, Kemeyine<br />
sürgün kamplarına göndermeye rine tebliğ edilen resmi bir yazı ile<br />
kan, Girtî, Binişinkê, Kardilê, Alekanya,<br />
Banasor, Babûxkê^Jewûrkê, Navçalışmaktadır.<br />
Tecavüz, baskı ve ta eğer köylerini rızaları ile boşalatmaz-<br />
• Said / 5 sali—yaşında<br />
dar, Bîrûhêcara, Navlftö, Erda, S j<br />
lan eşliğinde sürdürülen mecburi is larsa, tamamen yakılacağı bildiril Birûşkê, Mecilmexdê, (fovlê? Bçnda, Zê-o f •Safig / 6 sali—yaşında<br />
kan, binlerceKürt köylüsünün topmiştir. Ardından gözdağı yermek vekanixfaitfdalft Girberazkê, X^vkêa-^/<br />
rağından sökülüp fiVfrajjhna, dire amacıyla, 204.<strong>1987</strong>’de, Süleymaniye buyê köyleri bombalanarak, katliamlara • Rızaar / 7 sali— yaşında<br />
nenlerin ise lopyeKuır*^ imhasına iline bağlı, Çemçemal kazasının, tabi tutulmuştur. Bu köylerin dışp*^*<br />
neden olmaktadır. ^ Singav nahiyesindeki bütün köyler Dıhok iline bağlı Kûş bölgesindeki “<br />
Sadece şu son 10 gün içindeKulla- bombsfcrfarak yakılmış, gözü dön Ermaşê, Tehlînevî, Begova köyleri<br />
• Edibe / 8 sali— yaşında<br />
nılan kimyevi silahlar nedentyy yamüş Bajs’çılar, bu bölgcgrci, Bütün bıiri iskana tabi tutularak yağmala<br />
• Star /1 0 sali— yaşında<br />
ralı sayısı 600’e ölü sayısı ise 100’e Baas binalarını ve resim lairumları ınştır. w \ M p v /n rjjn<br />
Evet, tablo tüyler ürperticidir. Güney<br />
laşmıştır.Bütün sindirme metodla- da, boşaltarak yakmış alanı dümdüz Kürdistan’da son yılların en büyük katli • Sekim / 4 sali—yaşında<br />
etmişlerdir. 20 Haziran’dan 24 Hazi- amlarından biri yapılmaktadır. Pervasız<br />
ı, yaşlısıyla büyük bir direniş ıia^flpkadar Çemçemal ilçesine bağlı bir uygulama ile Güney Kürdistan’daki • Hu'ien / 3 sali— yaşında<br />
eği sergilemekte, anavatandaki merkez köyler -Kulekava, Muferk, halkın topyekun imhasına yönelinmiştir.<br />
köklerin kurumaması için var gü Piryadi, Gelergeyi, Guşkut, Seyza- Zaxo’dan Dıhok’a, Süleymaniye’den<br />
• Asia / 9 sali—yaşında<br />
cüyü Şfcşmerge desteğinde bu saldı va, Usmangazali- tamamıyla yakıl Kerkük’e bütün topraklar barut, fctaye /<br />
rılara (lcarşı durmaktadır. Süleyma- mış, bu yörede yaşayan halk, Çemçe ölüm kokmaktadır. Savunmasız halk yıl- v ! • rjc \:.iT. i IC sali— yaşında<br />
niye’den Zaho’ya tüm Kürdistan’da mal ilçe merkezinde oluşturulan,<br />
lardır yaşadıkları anavatan toprakların<br />
silah seslerinin ardı arkası^esilme __ sürgün kamplarına yerleştirilmişler-<br />
dan silinip atılmak tehdidi ile içiçe, ya • Rebuar Ali / 2 sali—yaşr/ıda<br />
şamlarını sürdürmek için mücadele eı<br />
r. Düşman * kuvvet y vetlettnfeT iiliaE<br />
0dır. Uygulamaya karşı halk diren- mektedirler.<br />
• Hüner Yusuf / 2 sali—yaşında<br />
fcniş sürdürülmektedir. Çılgına mektedir. Kamplardan kaçanların Yukarıda vermeye çahştığııma^omut<br />
dönen Baas var gücüyle kara ve hava büyük bir kısmı kurtarılmış alanlara rakamlar, Kürdistan‘ın sadece bir kısmı • Xezal Haşan / 2 sali—yaşında<br />
desteğinde ve fakat aynı anda tüm ulaşırken, diğer kısmı da viraneye nı kapsamaktadır. Ulaşabildiğimiz, bilgi<br />
Güney Kürdistan’da korkunç bir te dönçj^ f köylerine geri gitmektedirler. toplayabildiğimizjptfftıkaları içermekterör<br />
estirmektedir. Devletler Huku- Aym gün (20.04.987) Irak rejimi bu dir. Vahşet vetefcfmn boyutları ise tahmin • Nezanen Haşan / 3 sali—yaşında<br />
ku’na aykırı olarak savunmasız köy kez Hewlêr iline bağlı, Komaşîn kö edilenin (J^fstündedir.<br />
• Serbaz Mihemed İsa / 4 sali<br />
halluna karşı k|m^e^%spahla^kulyünü yaktı. Hewlêr’e bağlı Hıran na<br />
__ı T.C, bugün <strong>Saddam</strong>’ın BA<br />
hiyesinin tüm köylerine ise iskan için tıalkm var olma hakkını? gelece<br />
• Rı zan Ali Resul / 4 sali-yaş.<br />
rekborgeae hi^îfxantfyatlaySPniak- resmi tebliğ yapıldı. Buna göre; ru ve inançlarını yıkmak, ayaklar altına<br />
kı verilmemektedir. Özellikle Kür- halkı eğer bir direniş gösterirse, köy almak için gözü dönmüş bir biçimde sal • Meryem Eziz Hesan / 6 sali-yaş.<br />
distan’m Irak’a sınır illerinde ki ler kimyevi silahlarla bombalanadırmakta.. Dersim’in insan cesetleri ile<br />
köylerde yaşayan halka karşı uygulacak, yakılıcık ve tüm canlı, cansız ne dolu olan kuyuları, Munzurdan akan kı • Ayşe İbrahim / 6 sali-yaşında<br />
nan ekonomik abluka, üstüne üstlük varsa yok edilecek.<br />
zıl kan hafızalardan silinmedi henüz. Bu<br />
tarlarınm ve ormanların yakılması, 16.04’den 29.04.987’ye kadar Süleygünkü uygulamalar da, dünü aratmaya • Hesen Xurşid / 6 sali—yaşında<br />
bu bölgelerde yaşayan halkın kurtamaniye ve Hewlêr bölgelerinde tacak<br />
kadar sistemli ve pervasız. Kürdistan’a<br />
kimyasal silahlar, gaz bombaları<br />
rılmış alanlara akın etmesine neden mamıyla yokedilen, yağmalanan ve<br />
• Hedice Xurşid / 7 sali— yaşında<br />
yağarken, sular zehirlenir, ormanlar,<br />
olmakta; kurtarılmış bölgelerdeki yakılan köyler şunlar; Belîsan, Kanî- tarlalar yakılırken, evler yerlebir edilip<br />
bu yığılma büyük zorluklara, ekono ber, Zînî, Dolbalalusan, Şêxwasan<br />
• Xelil Silemen Xıdır / 9 sali-yaş.<br />
talan edilirken ve kendi ülkesinde yaşamik<br />
sıkıntılara neden olmaktadır. nahiyelerine bağlı tüm köyler; Derê- mak istemekten başka suçu olmayan bir<br />
Bölgede sıcak savaş içinde bulunan şer sıra dağlarında bulunan tüm köy halk imha edilirken, görevimiz otorup<br />
• Resul Xıdır /1 2 sali—yaşında<br />
yurtsever güçler bu nedenle, başta ler, Sewsekan köyü, Koysancak, He- ağıt dizmek olmasa gerek...<br />
ScKİrrr (!) Şrxwascin köyünde<br />
kimvcKSdl siUıhlnrla<br />
,r Ri
vas<br />
r lT n a k k a<br />
•Bytizeap<br />
•Tali K c jf y<br />
yym*<br />
f- i"’<br />
^Salahuddm.<br />
K o i 3 .0 1<br />
-*3os/>—t -<br />
^ P ^ T Ö g<br />
- —.AÎturi—<br />
/Kupri -<br />
Marand __<br />
/ kirin, ^ll<br />
xwe, erd<br />
36<br />
HOVITIYA QOLANYALIST<br />
DRejima BAAS, bi hemû hêz^Dl^ bavêjin herêmên rizgarkirî. Herîrû Hîi undên gîrêdayî<br />
c> ;nfys^4// ............................................................................<br />
xwe dixwaze gelê Kurd Herêmên rizgarkirî, ji ber van kprr aahiye Şaklava, gundê Hezo, gunnnt>f\r?<br />
t: a « Wln(^a wiiiua bike! umt: _ . çan, li hember zor û giraniyen Hleir girêdayiya nehiyên Çarkurûritsm'i<br />
Q a s k d e ~<br />
' nûçeyên <<br />
aborî dimîne. Hêzên welatparêz, na, XanekagûrÇy Dötêmka^Rendîku<br />
di nava şerê germdene, li serî ji nava, Bematî, KollMri,ljSfkdt^Şe~<br />
îsazûma- mamik, Gora, Kavilban, Boza,<br />
'S ite lc n ~ .LU roj dixwazin. dalak, Kawa, Fîrz u Taktak. Gunhemû<br />
b;<br />
hûn li kuderê Kurdistanê ^f^n^TCuşTepej<br />
“ -WöfTrq}?:\<br />
b f-------- - - aafcpi na îskana<br />
mimkin e, ku hûn dûma- Gûr, Degela, Askîk^% ^nÊevê<br />
Y u k ş ê k o v c \ <<br />
\-------- 'ianîn. Xpl lk<br />
îmanan, dengê bombar- tev hatine şewitandin.<br />
r a r r r r w a n ’tin 1<br />
i nebihîzin. Bomberdû- Ji xeynî van gundan idan, n.dinV bi bombar- ^ B r<br />
-----tJr<br />
İ.ÜŞİÎUffii<br />
li herêftiê tevî dimanin li ser hev, v, gundên gu naven-<br />
^ A IWUllJCT<br />
[ewame. ji beP ku şer li herê-0 da Silêmanî; Kanîtû, BergeLSîr-<br />
I r a m q r sW r t •d - ® > -” — -tandııiı i— ^« J*jOJU «.ê tevî di eynî wextî de didome, van, Haladîn, Mînare, PinarTpl9*‘<br />
^C-^30--------- - - y - ' J ojo r n o r<br />
wek nûmûne; gündeki Zaxoji ta* C tiçke, AMava, Gilazerde, Dabaniye,<br />
l ' p e g o r ^ j<br />
_<br />
'abacfiur^<br />
r&jrdi..<br />
n‘<br />
agir hat rizgarkirin, lê gûn- Kanîspîkê, Zûrgis, darûndça, û<br />
S irkim<br />
Trajediyaku<br />
iekî Hewlerê şewûtandin û talanê Merin (Şêxalmarî) bi temamî hati-<br />
’r t r Z .<br />
jiê jîndare, bi dirindî. bi f|<br />
^ * ^jQHûOae şewitandin. Qirkirin bi dirindi<br />
( c r y n a<br />
û bi xwînî Hl Jl^Sixiûfrdistanê iarêHfeMfet-ê, herêma Mer- berdewam dibe.<br />
^^^yîndar diBê. Weke ku bibîr tê, be-<br />
Kûlekan,Girkal, Gundên navenda Dihokê; Azix,<br />
êbûsa bi çekên kim- Hermaşê, Derxisra, Sedarkê hatin<br />
^ K h û n t t r<br />
' vegi ®D<br />
hev bûn.<br />
§ev#---- ^ Oundên li herêmê<br />
ê, herêma Ser- Artûşê; lyan, Gebarê û Xûrzê;<br />
lu -SÜJ?<br />
at wêi Emisê bi.ev<br />
ii gundên d u n ^ Jö ril|<br />
derxisfiif. SÎadd<br />
'nîka, Esefkê û<br />
iyt hat bomberserûbinê<br />
hevdû bû.<br />
li Behdînan<br />
Ji gundên navenda Atrûşê; Begûrman,<br />
Dêrşermên, Nehlê, Dinartê,<br />
Zêve, Milhemben, Re&ûl-ayn, Kanîka,<br />
Besîvka, Emumkê, Bablo,<br />
ayetên ÛQUr<br />
iombebarane rr3<br />
lanan alanlar * Ş r r d<br />
& TA<br />
J<br />
A l K h a li<br />
ila. T<br />
'L a y fç n<br />
Dauçjuç.____ d ^ o M<br />
1‘o m h u r<br />
4-<br />
Tuz Khurm^tu<br />
Sulayman.<br />
A L M c n su rt yc<br />
r '<br />
Baqubah<br />
jlu*<br />
N a f<br />
)Khanqhj<br />
stanê^<br />
•B A G H D A D ^ '<br />
% bindi hei<br />
sim,li<br />
nêzikê sîj<br />
tîliKuri<br />
n kirin. RejinufS; f<br />
• deyrjîrhêid Q f ^ ^ ç e j - ^ ^ b e i m<br />
x we şan-— Düşe<br />
^ M a r a r>QQa v , P m s,er1.Kur~<br />
'Z h w a r t c . - z J r distM ^riM ıap TZterel<br />
■ *P/nJwi^ -gglê-Kurar-<br />
rTC u rd;— rejimêTe-hi<br />
w ku têk<<br />
- VlITûJli<br />
n UlIIiKl AtTvXII1<br />
winda bike, an<br />
r “kampên^<br />
‘ ¥fcWD<br />
ku gıreday i bajare<br />
atine şewûtam<br />
Ji roja 2Ö.04H987 ~an<br />
eb<br />
a Şehrêzûrê;<br />
n ^<br />
" ^îmîrvanî,<br />
i, Kanîtû,<br />
Va<br />
fg,iêdaii û da*— 2*3.04Jp8?-^w gundên<br />
nê de, dibe sebeba rakirina .o ^ ^ e p ic e<br />
l Kurd û qirkirina berx-<br />
Kurd/ __ _ 'K2y*y^zjav^ûUsm angazjalîbitei<br />
ê di van deh de, hatine<br />
a bikaranîna çeken kînP<br />
nr hjêjm»ra birîndaran giha;<br />
îûakûştiyanjîgihayelOOI.<br />
hember hemû a;<br />
rd<br />
}A l AZiZtYQfr darisrarfti<br />
frer v î<br />
îî3m7 gêlêkji<br />
İ-didı<br />
xeU<br />
flirevm<br />
i, Haciava, Serşorê, Dokê, Gew-<br />
la, 1jtçşkê> Darî, Hecilkê,<br />
Şêfl^Skpart temamî gnndên mêr-<br />
g&^rjğmpftaliş, Mamya, Sindû-<br />
Dergely Gundek, Celal, Ome-<br />
i, Xirabkê, Tevakê, Kamekan,<br />
\rû, Binişinkî, Kerdilê, Alekan-<br />
Zêvekanavkendela, Girbe-<br />
gundan, li DHiokê,<br />
lerema Kûşê; £r-<br />
Begova jî tevî îs-<br />
bûne û hatine we-<br />
QÎIOTkirin. Erê, tablo mûwê meriv<br />
dike. Qirkirinek ji qirkirinên<br />
tWr xwfi didin rêmen rîzgarkîrî û hinek Ji wan jî distanrtê. Xelkê 1<br />
>ka wan a liwelêtneij« >0
WÊÊÊÊ BÎRANÎNA HESEN HİŞYAR —<br />
Biştî 63 Sal<br />
Berxwedana Şêx Seîd<br />
Destpêk di hejmara 15’an de<br />
Em bi dizî diçine gund.Deng ji gund naye.<br />
Gund nemane reviyane esker di gir de ye.<br />
Li ser Bênderan hevalkî me ji tirsan bû, ji<br />
çibû di dest de tifinga wî teqiya, hema carkê<br />
li me girêdan. Dinya bû agir, mîtralyoza bi<br />
otomatîka, rast bera gund dan. Heta em<br />
bazdan me xwegihande xaniyan çardeji me<br />
ketin. Em gihane bin xaniyên kevakan, di<br />
binê girda hebûn du xanî. U gire, ew di gir<br />
de ne û istikama de ne pirin. Ew licî neha-<br />
tin. Xalibê Feto hebûn, mezinê wan bû, ew<br />
vegeran wê derê xiyanet kir û vegeran. Bi<br />
şun de vegeriyane, me nizanibûn û Henê jî<br />
nehatin. Erê, em ketine wê de re, em hene<br />
dûsed tifıng. Ne tirkan zanin em ew hindi-<br />
kin dora wan pêçandiye, xilas nedibûn, ne<br />
em jî zanin kû ew qolordiye, hetanî sibê bû<br />
me bi wan re şer kiriye. Paşî dinya dibe ro-<br />
nî, stêrka sibê derket, wê bi xwe bidin aliye<br />
erdê rast e, em derketin hatin giyane qadi-<br />
yan. Li wir hene qadiya çiye? Me go; Weleh<br />
em çûn, em tenê ketin êdin nehatiye û me dî<br />
tiyarek hat di ser me re geriya çû li cem wan<br />
danî û paşê me dî esker derket. Ne pêşî û ne<br />
paş. Wek pezê sor, qolordîk temame. Bavo<br />
em îşev ber wana bûne. Êdî ew hatin, ew<br />
qolordî ji wer de hat. Qolordiya Erzirûmê jî<br />
heta wî çaxê Kazim Paşa ne hevalên Kemal<br />
bûn.<br />
Şex Seîd ji wêderê rabûbû, ji xwe hereket<br />
pe çênebû. Hetanî qolordiya Anadolê hat a<br />
Diyarbekirê hêja nû viya ew jî rabû. Mec-<br />
bûr derket hetanî Varto. Şêx Seîd jî wê çaxê<br />
ji me dûr e. Li wir rabûne şêstûyek pêra-<br />
bûn. îja vana qiyadî bûn. Diçin ji ferat der-<br />
basbin wî alî, derbasî wêlê ferat bibin. Lakî<br />
dibêje em yekî bisênin bi hêla Varto, ev bû<br />
heft roj posta me hê jî nehatiye, kû li Varto<br />
cepheyê me hebûn, kurê Şêx Seîd, Elî Riza<br />
bû, mehemedê Xilîl Xeto bû, û...Şêx Ew-<br />
dillayê Melekan bû, nizanim çibû, hebû li<br />
wêderê. Xeber ji wan nehatibû. Diçin dîtin<br />
Siwarek ji wê de tê. Hat hat Qasim Begê<br />
Ehme, Silêmin, pismamê Xalit Begê Cibrî,<br />
wî şehîdê peyarî ha Qasim ti ji kûr têyî? Qa-<br />
sim Beg, go; he. .weleh ew hevlinga Şêx Seîd<br />
jîji go wele ji Varto têm. Go; Em jî dix-<br />
wezin herin. Me negirtiye û wê derê kesê<br />
me tê de tine. Go; belê, wele ji wir têm,<br />
emê tê de ne. Dê yallah, derbasbûn, diçin<br />
wê derê. Kurê Şêx Seîd û birayê wî Mehdî<br />
ya şêx go; Şêx, bi Qaso bawarî meyne..<br />
Şêx go; Kuro hun dîn bûne, Qaso bêbextî<br />
li me bike ma? Ew jê qetiyan Neboyê Keleş<br />
û wana qederê sed siwarî ji wan qetiyan ulo,<br />
yanî ji wan qetiyan neh, deh, panzde siwarî,<br />
qetiyan yanî wir de çûn, neçûn Şêx Seîd û<br />
ew çûn ser pirê derbasê pirê bûn, ketin ortê<br />
pirê pira Ebdirahman Paşa jê re dibêjin, esker<br />
vi aliyê pirê tije ye rabû, Qaso wan şan-<br />
diye vir. Herdû alî Ş.Seîd li nîvê azima hatî<br />
girtinê, ê ku girt jê re digon Osman Paşa<br />
tümgeralbû, ê Erzirûmê bun. Li wê derê<br />
ew girtin. Pişt Ş.Seîd hat girtinê ew piyade<br />
çû. E, piştî wî rabûn hê ji nû ve qeymaqemê<br />
Çemlikê hebû jê re digon Husnî Beg çerkez<br />
bû. E, wî ji me re şand, name şand, go; nav<br />
we de zilamê zana tune ye? Qumandarê mi-<br />
lîs hene giş hene, hun Kurd in mala we xera-<br />
be, we li ber hikmatê cephe girtiye, hun ni-<br />
karin bikin herba qomandosî, serê çiyan<br />
bela bin, kêliyê çiyan û newala usa belabi-<br />
kin tên ser we hunê mala wan xirabikin.<br />
Piştî wî bi gotina wî me rabûn, tenzîm çêki-<br />
rin. .Herba gerîlla çêkirin îcarê...<br />
-^‘Kengê?”<br />
Ê wê çaxê de ez jî piştî neh meh qediya. Ez<br />
jî birîndan bûm. Ketim dest wan. Tirkan re<br />
çûm. Em birin Diyarbekrê man, mizgeft,<br />
kinîse yanîdêr û hepsxane gişt tije kiribûn.<br />
Rozê di cara li me didan, her şev jî dihatin..<br />
“Yallah, Xerputa gidersiniz” digıtin. Mejî<br />
bawer dikirin. Neh-deh ji me dibirin, dibi-<br />
rin der dikuştin. Me hayê jê tinebûn. Piaşiyê<br />
em li wirê me sê sed hebê bi hev re girêdan.<br />
Me anîn birin xerpêtê. Xerpêtjî ew mahkeme<br />
hebûn. Mehkeme jî li hundirê sînema<br />
yê de bû. Ji me re mektup û çû der bê tine.<br />
Keskî me bê ba me tinebûn. Awqat jî ji me<br />
re girtin. Ew jî tinebûn. Mehkeme kînge ye<br />
em wî jî nizanî bûn. Ê ku dere mahkemê jî<br />
ew seetê ya îdam ya ceza. Ez neh meha<br />
mam min dî çar kesan berat kiriye ew. He-<br />
roj deh, panzdeh, bîst îdam; bi dar ve, wek<br />
pez deliqandîbûn. Di mehkemê de ez jî bi-<br />
rîndarim. Şahîdêmin bi min re ye ê paşê ez<br />
sêerdî me jî îdama min dan, qerar pê. Paşê<br />
li dosya min nêrîn emrê bîst salê ku heft me-<br />
heye kirin. Panzdeh sal, ewê qarşiyê min<br />
ew polîs go, dua bike li hikumatê re, min<br />
nekır. Boksek li çengûye min xist. Ji hev<br />
derxistî ne gotin. Çima ti lê dixî? Di hebsê<br />
de heroj dibirin û daniyan dixistin birê wî<br />
qebûyê sê roj diman, hê dibirin, ji wan Zil-<br />
fiqar Axayê deşta gewran ew re xwan havê<br />
wî xwandin. Me go, wele miriye, ewarê miriye.<br />
Hevalê îdam dikirin ew jî dibirin danîn<br />
ber pozê wan şeva sisiyan ew jî dibirin dar<br />
ve dikirin, mirî jî dibirin dar de dikirin.<br />
Paşê ji min em nefı kirine. Wê çaxê ti-<br />
rên,mirên tinebûn. Ji Xarpêtê hetanî Nigda<br />
yê bi peyatî, pêşiya esker de, siwariyan de û<br />
kelemçekirî û bi şuva jî li nav serê me dixin,<br />
heta em birin Meletî, hepshana Milkî em<br />
kirin mêvan li vê de rê. Goh mo ye me he-<br />
mû xwîn jî wan têv hemû hepisçiyan gon;<br />
ev çiye? Me go wele li me didin ma em çi bikin<br />
birêm li me dikin. Go’n: ji xwe re dilekçe<br />
bidin, ji xwe re ereban bixwazin kirê bikin<br />
ji xwe re, erebe kirêkin bi ereban belkî..<br />
Kes heye binvîse İsti’an, min go ezê binvîsî-<br />
nim; bes pul tine. Wan şand pul anîn û min<br />
İsti’an nivîsî me da mudîrê hepsê ji alay qu-<br />
mandarî cenderme re, go ji me re sê ereban<br />
bînin em hijde hebin, her şeş bikevine yekî<br />
em tê de. Bû sibe me dî yûzbaşîyek hat hew-<br />
şê sekinî av heye, li deri dimeşê; “Şêx Seîd<br />
eskerî çixsinlar”, em derketin go: “sirala-<br />
nin”, em safbûn. “İçinizde istiha yazan<br />
kim... kimdir beri gelsin”, ez ber bi wî çûm<br />
min jê re pote lê xist, û hate min wek hirçekî<br />
bû û li min da, boksan û destan û lepan li<br />
min dida dibê qey çiye hele. Pêlê (!) min de<br />
xwîn avêt bimin re tê nahêlê xwar, bimin re<br />
tê xwarê. Lêxist çû, çû xwe şûşt, ber wî avê<br />
hebkî xwe şuşt. Hatin go xudê bike û ha me<br />
nebin vê sermayê berf li erdê ye emê bim-<br />
rin. Hebkî ber manqela hebsiyan min xwe<br />
germkir. Ji me re sê erebe anîn em ketne<br />
wana, kelemçekirî û ûstiyê mejî nale û zin-<br />
cîrê wan jî bi hev re kirine û berf li erdê ye<br />
sar e. .Em ketine kuça çarşiya Meletyê pêşi-<br />
ya ereba pêşî de yek heye zilamê Ferzende<br />
Mirza Meheme jê re digo’n, sed sal dabûn<br />
wî. Distirê di pêşî de, girtî birin lo em girtî-<br />
ne lo pire siloyê derbaskirin mahkûmo lo û<br />
ew çarşî û der û însan li me tije bûne, em ga-<br />
zî dikin dibêne, law kuro Mirza Meheme<br />
bes te em kirin hirç, dibê “na wele kelema<br />
rebê alemê ez bibêm, bira kurê Kurd bibine,<br />
ev roja tarîxiye, bira zilma Tirkan bibinin<br />
bi çavê xwe”. Em birin hetanî. .wê de xa-<br />
nek hebû dûr bû, çawişek bi me re ye paz-<br />
deh süvarine ê ruyê wî xezeb dibare, me go<br />
wele eviya e me gişan bikuje, me dî li pêşiya<br />
ereban sekînî û go “dur arabaçîler” erebe<br />
giş sekinîn, bu kurmancî go: “gelî pisma-<br />
man ez xulamokê we me ji vir heta Sêwesê<br />
heşt neh qonaxe bi we re ma, kî ji we nex-<br />
weşbe acizbûn, peya bibin, rabin, çi bikin ji<br />
minre bibêjîn ha. ” Ev gotina me yanî me<br />
dane naskirinê kû zilamê kû wetanî be, di çi<br />
wezîfê de jî be, ew ji bîra wî nare. însafa wî<br />
heye kû dibe her zilamê mejî wek wî çawu-<br />
şê cendirman bin, ne ku bi nanê xelkê bibe<br />
kûçikê ber konê wan. Mêrik ji me re em hê<br />
ne digîhan xanan pêşiya me diçû, ji me re cî<br />
hazir dikir. Tişt dikir û ji me re go jî: “wele<br />
ez zanibim bi me xilas dibe, ezê ana tifingê<br />
wana ji wan bîstînîm, ezê bidim we û emê bi<br />
serên çiya kevin, lê belê xeynî me hene”<br />
destê me ew lala avêt ji ustiyême û destê me<br />
jî herdû bi hev re hîştin, hetanî Sêwasê em<br />
birin, ji wî şun de çerkezbûn,ew çerkeza ji<br />
me re gelekî dilovan bûn. Bi qencî em birin<br />
hetanî Qeyserî, ji Qeyserî em birin Nîgdayê<br />
destê min ji hevala vekirin, berê wan dan<br />
Anadolê diçin Denizliyê nizanim ku de rê<br />
diçin. Gelek dijwar bû ku em ji hev qetiyan.<br />
Bizi Malatya’ya götürüp, orada Mülki hapishanesinde<br />
misafir ettiler.Kullaklanmız-<br />
dan vb. hep kan geliyordu.<br />
Mahpuslar, : “Ne oluyor ?” diye sordular.<br />
— ‘Vallahi bizi vuruyorlar kardeşim, ne<br />
yapalım vuruyorlar işte” dedik.<br />
Bize, ‘ ‘Bir dilekçe verip kendinize araba<br />
isteyin, kiraladığınız arabalarla gidin.'^dediler.<br />
“İçinizde dilekçe yazabilecek kimse<br />
var mı?”.<br />
— ‘Ben yazabilirim ” dedim.<br />
Pul yoktu. Birini gönderip pul getirttiler.<br />
Dilekçe yazıp hapishane müdürü jandarma<br />
alay komutanına verdik ve dedik ki: “On-<br />
seİdz kişiyizÜç araba bulursanız, aytışar<br />
altışar bineriz<br />
Sabahleyin bir yüzbaşının avluya gelip<br />
durduğunu gördük. Kapıda dolaştı, sonra<br />
“Şeyh Sait'in askerleri çıksınlar”.dedi.<br />
Çıktık.<br />
— ‘Sıralanın”<br />
Sıralandık.<br />
— ‘İçinizde dilekçe yazan kim? Kimse, ileri<br />
çıksın”<br />
Ona doğru ilerleyip, selam durdum. Üstüme<br />
yürüdü. Ayı gibiydi. Beni vurmaya başladı..Tekmeledi.<br />
Kançıktı, vurdu, vurdu<br />
gitti ve suyun başında yıkandı. Biz geri<br />
döndük. Yolda soğuktan donmayalım diye,<br />
mahpusların mangal ateşinde biraz ısındım.<br />
Bize üç araba getirdiler. Altışar kişilik<br />
kafileler halinde bindik. Kelepçeliydik.<br />
Boynumuzda da<br />
birbirine bağlı<br />
zincirler vardı.<br />
Hava soğuk, kar<br />
var. Malatya<br />
çarşısının caddelerine<br />
girdik.<br />
Arabanın önünde<br />
Ferzende<br />
Mirza Muhammet’in<br />
adamı<br />
dedikleri biri<br />
vardı. Yüzyıl<br />
vermişlerdi ona.<br />
Ön tarafta türkü<br />
söylüyordu;<br />
“Tutuklulan götürüyorlar,<br />
tu-<br />
tukluyuz, Stilonunköprüsünden<br />
geçirdiler<br />
mahkumo lo,<br />
lo...”<br />
Çarşıdaki insanlar,<br />
üşüşmüş,<br />
bize bakıyorlar.<br />
Biz de Mirza<br />
Muhammed’e<br />
bağınp-<br />
çağınyoruz:<br />
“Yahu Mirza<br />
Muhammet yeter,<br />
bizi ayı<br />
yaptın.<br />
O; “Hayır, bu<br />
tarihi bir gündür.<br />
Kürt çocukları, Türk mezalimini gözleriyle<br />
görsünler.”<br />
Bizi Hanek diye, o taraflarda uzak bir yer<br />
vardı, oraya götürdüler. Bir çavuş ve on beş<br />
süvari bizimle geliyorlardı. Çavuşun yüzünden<br />
gazap yağıyordu. Bu hepimizi öldürür<br />
diye düşünüyorduk.<br />
Çavuş, arabaların önünde durdu ve, ‘ ‘Durun<br />
arabacılar” dedi.<br />
Bütün arabalar durdu. Çavuş, kürtçe,<br />
“Arkadaşlar” dedi,“Hepinizin kölesiyim,<br />
burdan Sivas 'a kadar sekiz-dokuz konak si-<br />
zinleyim. İçinizde hasta olan veya rahatsız<br />
olan varsa insin dolaşsın. Ne yaparsanız<br />
bana bildirin ha!...<br />
Bu sözler bizi etkiledi. Ülkesini seven bir<br />
insanın, hangi görevde olursa olsun, insaflı<br />
bir yanı var. Her vatandaşımızın da o jandarma<br />
çavuşu gibi olması gerekiyor. Yeter<br />
ki, başkalarının ekmeğiyle başkalarının çadırına<br />
köpek olmasın. Biz daha hanlara varmadan<br />
önce o, önden gidip yer vb. hazırlıyordu.<br />
Bize şunu da söyledi “Vallah bilsem<br />
ki, bizimle iş biter, şimdi bunların tüfeklerini<br />
alır sizlere veririm, dağlara çıkarız.<br />
Ama, başkaları da vardır.”<br />
Boynumuzdan zincirleri çıkardı ve bizi Sivas’a<br />
kadar götürdü. Ondan sonrakiler Çerkez’diler.<br />
Çerkezler de bizlere çok iyi davrandılar.<br />
Bizi iyilikle Kayseri’ye, Kayseri1<br />
den, Niğde’ya kadar götürdüler. Niğde’de<br />
HESEN HIŞYAR’IN<br />
ANILARI<br />
63 yıl<br />
Sonra<br />
Şeyh Said<br />
Direnişi<br />
bizi birbirimizden ayırdılar. Birbirimizden<br />
ayrılmamız çok zor oldu.<br />
Beni içeri aldılar. Hapishane müdürü<br />
Niğde halkından Yasin Bey’di. Ona, “Müdür<br />
Bey, gariplere hürmet gerektir.'' dedim.<br />
O da, “Doğru bir söz ama, sizinle ilgili<br />
değildir.” dedi<br />
O zamanlar yaşımız küçüktü, çocuktuk<br />
henüz. Müdür, “Ne istiyorsun?” dedi<br />
— ‘Beni mümkünse yaşlıların olduğu bir<br />
koğuşa ver. Hırsız, kumarcı ve kalleşlerin<br />
koğuşu olmasın.''<br />
— ‘Niçin? Daha yaşın ufak, niçin öyle istiyorsun?<br />
— ‘Tabiatımdır”<br />
Beni “Muhacir Koğuşu” dedikleri yere<br />
götürdüler. Yerde kar var. İçeri girdim.<br />
Mahpuslar mangalın başında oturmuşlardı.<br />
Havalar soğuk, kar-kış.. Selam verdim.<br />
Hiçbiri aleykümselam demediği gibi, mangalın<br />
yanma da çağırmadılar. Kimse selamımı<br />
almadı. Başka bir köşeden iki kişi:<br />
“Arkadaş beri gel, beri gel, beri gel”<br />
dediler.<br />
Yanlarına gittim ve oturdum. Bana sigara<br />
verdiler. Mangallarının üzerinde kahve<br />
yaptılar. “Ehlen ve sehlen arkadaş,<br />
başımız-gözümüz üstüne geldin.” dediler.<br />
Falan filan.. .Yarabbi bu tavır niye? İkisi de<br />
Dersim’in alevilerinden. Babalan, dedeleri<br />
çoktan göçüp buralara Ağacık’a gelmişler.<br />
Onların yurtseverliği beni yanlarına çekti.Fukaralar,<br />
dil<br />
de bilmiyorlar;<br />
kürtçe de<br />
bilmiyorlar. Bizi<br />
birbirimize<br />
çeken buydu.<br />
Acıkmıştım.<br />
Yemek getirdiler.<br />
“Arkadaş”<br />
dediler, “Yoldan<br />
gelmişsin, yıkansan<br />
iyi olmaz<br />
mı?<br />
—‘ ‘Vallahi hamam<br />
varsa yıkanırım,<br />
lâkin param<br />
yok.”<br />
dedim.<br />
— ‘Nasıl?”<br />
— ‘Yanlız iki<br />
kuruşum var.''<br />
On beş sene<br />
yaban ellerde ve<br />
iki kuruş, ne diyebilirsin<br />
ki?...<br />
Onlardan birisi<br />
kalkıp gitti ve<br />
hamamcıyla birlikte<br />
geldi. Hamamcı<br />
da, onlarınadamlarından<br />
biriydi:<br />
— ‘Arkadaş,<br />
gel yıkan. Elbiselerini<br />
de yıka.<br />
Yanına yaz paran<br />
gelirse ver,gelmezse canın sağolsun...”<br />
dedi.<br />
Ben de, ‘ ‘Evin şen olsun.'' dedim.<br />
Gittim, yıkandım. Elbiselerim bit doluydu.<br />
‘ ‘Gel belimi kesele” dedim. Vucuduma<br />
baktığı zaman ‘ ‘Ojf... bu nedir yahu ?'' dedi.<br />
Elini belime vurdu. Bitler derimin altına<br />
yerleşmişler. “Bu nedir?” diye sordu, ben<br />
de “Bu sizin, siz Türklerin zulmüdür ne<br />
olacak.,,dedim.<br />
Koğuşa döndüm. Bana nerede yatacağımı<br />
sordular.Bende bir Arap Aba’sı vardı, onu<br />
sarıyordum üstüme. Niğde soğuktur. Ben<br />
gelinceye kadar iki kardeş bana çay yapmışlardı.<br />
Çayı içtim, yorgundum, o kadar da<br />
yol gelmiştim, uykum geldi.<br />
— ‘Uykun mu geliyor?”<br />
- t ‘Evet.”<br />
— ‘O, yatağı indir.''<br />
— ‘O, nedir?”<br />
Bir yatağın yukarda asılı olduğunu<br />
gördüm.<br />
— ‘Senin kardeşinim, kumarda Turkler-<br />
den kazandım.''<br />
— ‘Demek kumardan da fayda görülür bazen..”<br />
Geçen sayıda, anılarla ilgili tashihli ve tashihsiz<br />
türkçe bantlar aynı sayfaya geçti. Bu karışıklıktan<br />
ötürü okuyucudan özür dilediz.<br />
Bu gece bu kadar şeyin içine düşeceğimi<br />
kim bilebilirdi ki.<br />
Yatak sahibi oldum, ben de bir insan gibi<br />
yattım.<br />
RÛPEL / SAYFA 1 0 ^ KURDISTAN PRESS • 6 GULAN/ MAYIS <strong>1987</strong>
İstanbul Rızgari davasında tutuklu sanıklar karar duruşmasında; soldan sağa; Gazi ATTİLA (24 yıl), Zülküf GÜNAY (24 yıl), Attila ŞİMŞEK (16yıl,8 ay), Abdurrahim GÜMÜŞTEKİN (Ömürboyu),<br />
Sedat GÜNÇEKTİ (Ömürboyu), Nadir KALKAN (Ömürboyu), Süleyman PETEKKAYA (6yıl,8ay), Muzaffer KÖKALAN (20yü), Necmettin ALP (20 yü)<br />
“Beni o şanlı mücadeleden belki bir süre uz/ak tutabilirler, ama<br />
mücadeleden alıkoymaları asla mümkün olmayacaktır!”<br />
25.2.<strong>1987</strong><br />
Sevgili babacığım, anneciğim<br />
ve kardeşlerim.<br />
Babamın gönderdiği<br />
6.2.<strong>1987</strong> günlü mektubu,<br />
18.2.<strong>1987</strong> günlü telgrafı ve<br />
Fahrettin’in gönderdiği<br />
13.2.<strong>1987</strong> günlü mektubu aldım.<br />
Çok sevindim. Çok teşekkür<br />
ederim.<br />
Babam mektubunda diyordu<br />
ki belki bu mektubum sana<br />
kavuşmadan mahkeme<br />
kararları okuyacak. Tam da<br />
babamın dediği gibi oldu.<br />
Ben Şubat’m 23’ünde mahkemeye<br />
çıkmıştım. Ve hak-<br />
kımızdaki kararlar duruşmada<br />
okunmuştu. Akşam<br />
koğuşuma döndüğümde koğuş<br />
arkadaşlarım yukarıda<br />
aldığımı belirttiğim mektup<br />
ve telgrafın bana geldiğini<br />
söylediler. Ben döndüğümde<br />
arkadaşlarım akşam yemeğini<br />
yiyordu. Ben de önce<br />
mektuplarımı ve telgrafımı<br />
yanıma alarak yemek<br />
sofrasına oturdum ve sonra<br />
arkadaşlarımın ısrarlı soruşlarına<br />
karşı onlara hele<br />
bir durun yemeğimizi yiyelim<br />
sonra size ne kadar ceza<br />
aldığımı söylerim diyorken,<br />
arkadaşlarım ısrarla neka-<br />
dar ceza aldığımı söylememi<br />
benden istediler. Ben de<br />
hayır yemeğimi yemeden ne<br />
kadar ceza aldığımı size<br />
söylemem diye direttim.<br />
Derken arkadaşlar benim<br />
sofranın tadının bozulmaması<br />
ve onların güzel güzel<br />
yemek yerken üzülmemele-<br />
ri için ne kadar ceza aldığımı<br />
söylemediğimi hemen<br />
anladılar ve benim mektuplarımı<br />
okumamı önerdiler.<br />
Ben de bir yandan yemeğimi<br />
yerken, öbür yandan da<br />
mektuplarımı okumaya başladım.<br />
Babamın mektubunu<br />
okurken en çok ve hemen<br />
dikkatimi çeken, babamın<br />
belki bu mektubu almadan<br />
kararınız açıklanır sözü oldu.<br />
Evet canım babacığım<br />
tam da dediğiniz gibi. Ben<br />
mektubu almadan hükümlü<br />
oldum, yani bana “ceza”<br />
verildi. Aldığım cezayı gazetelerdenokumuşsunuzdur<br />
sanırım. Ya da avukattan<br />
öğrenmişsinizdir. Evet<br />
benim açımıdan bu tarihi<br />
haksızlığa daha büyük bir<br />
tarihi haksızlık eklendi.<br />
Hakkımda verilen karar tamamen<br />
politik maksatlıydı.<br />
Evet, bana ömürboyu hapis<br />
cezasını elzem gören mahkeme<br />
tamamen peşin hükümlü<br />
ve artniyetlidir. Onlar<br />
sömürgeci TC devletinin<br />
bekçileridir ve bundan ötürü<br />
de bize düşmanca bakarlar.<br />
Ellerinden gelse birka-<br />
şık suda boğarlar. Onlar ki,<br />
ülkemizi işgal eden, boyunduruk<br />
altında tutan, sömürü<br />
ve talana tabi tutan sömürgeci<br />
TC devletinin yargıçla<br />
• Bu sayımızda “Serbest Kürsü”yü 4 yıllık bir yargılamadan<br />
sonra ömürboyu hapis cezasına mahkum edilen<br />
Abdurrahim Gümüştekin’in, karardan sonra ailesine<br />
yazdığı mektuba ayırdık. Türkiye’de “Demokrasiye<br />
Geçiş” yaygaraları arasında zulmun, işkencenin, baskı<br />
ve zorbalığın başlıca hedeflerinden biri olan devrimciler,<br />
bilerek ve bilmeyerek unutuldular. Bu gün Türkiye hapi-<br />
saneleri, 7yılın kanlı cenderesinde ezilen, yaralı, hasta ve<br />
sakat binlerce devrimci ile dolu...Binlerce devrimci de<br />
dışarda(l), polis baskısı, işsizlik ve açlıkla yüzyüzedir...<br />
rıdır, o sebepten dolayı bana<br />
ve benim gibi sosyalist düşünceleri<br />
benimsiyenlere<br />
idam ve ömürboyu cezalar<br />
vermekten zevk duyuyorlar.<br />
Ama onların bu zevkleri,<br />
onların vicdan azabı çekmelerini<br />
engelleyemez. Ben<br />
ömürboyu ceza aldığım gece<br />
vicdan rahatlılığıyla uyudum.<br />
Ama sormak gerekir.<br />
Bana ömürboyu ceza veren<br />
mahkeme başkanı ve yargıçlar<br />
aynı gece vicdan azabı<br />
çekmeden uyuyabilmişler<br />
mi? Onların vicdan azabı<br />
duymamaları mümkün<br />
değil. Bu eşyanın tabiatına<br />
aykırı olur.<br />
Haykırarak belirtmek istiyorum:<br />
Cezalar bizi —<br />
özgürlük ve bağımsızlık<br />
savaşçılarını— yıldırmaz.<br />
Savunmamda belirttiğim gibi<br />
beni sömürgeci TC devlet<br />
güçleri yıldırmaya epey uğraştı<br />
ama, uğraşıları hep boşa<br />
çıktı ve bundan sonra da<br />
boşa çıkacaktır. Bu konuda<br />
halkıma, dünya işçi sınıfına<br />
söz veriyorum. Sözümü sonuna<br />
kadar tutacağıma zerre<br />
kadar kuşku duyulmama-<br />
ladır. Tekrar belirteyim.<br />
<strong>Kürdistan’ı</strong>n bağımsızlık ve<br />
özgürlüğü için, Kürdistan1<br />
da proleterya devleti kurmak<br />
için, dünya devrimi için<br />
elimden geleni geri koymayacağım.<br />
Bu böyle biline.<br />
Şunu da bütün beni tanıyanlar<br />
bilmelidir ki, bana<br />
verilen ceza, benim devrimci<br />
politik kişiliğimden ötürüdür<br />
ve bu cezayla beni yıldırmak<br />
istiyorlar, beni mücadeleden<br />
engellemek<br />
işitiyorlar. Evet, bana verilen<br />
cezaların başlıcaları<br />
bunlardır. Ama onlara söyleyeyim<br />
ki, beni yıldırmaları<br />
hiç mümkün olmayacak<br />
ve beni o şanlı mücadeleden<br />
belki bir süre uzak tutabilirler.<br />
Ama o belirli mücadeleden<br />
alıkoymaları asla müm<br />
kün olmayacaktır. Bu da<br />
böyle biline.<br />
Benim ülkem, toplumum<br />
esirlik boyunuduruğunday-<br />
ken ve ben bu bilince sahipken<br />
susmam, sesiz durmam<br />
bana yakışmaz, savaşmak<br />
ülkenin özgürlüğünü kazanmak<br />
için mücadele etmek<br />
yakışır. Ben gerçeklerin bilincinde<br />
biriyim. İnsanlık<br />
ve insanlıktan yana onunla<br />
ilgili kavramlarla düşünsel<br />
bağlar kurmuşum bir kez.<br />
Gericiliğin komplesine, sömürünün<br />
bütün biçimlerine,<br />
baskının, otoritenin<br />
komplesine, eziyetin, işkencenin<br />
köküne karşı olmaktan<br />
bir an geri kalmayacağım.<br />
Bu benim için bir insanlık<br />
görevi.<br />
Ülkemde kınalı türkülere<br />
boyunuduruk vurlumuşsa,<br />
halkım mecburi iskana tabi<br />
tutuluyorsa, insanlarımız<br />
irin emip kan tükürüyorsa,<br />
düğünlerimiz özgürlüklerimizle<br />
bütünleşmiyorsa, tutsaklığımızla<br />
simgeleniyor-<br />
sa, kendi dilimizi konuşa-<br />
mıyorsak, yani açıkçası bir<br />
halk olarak, bir ülke olarak<br />
boynumuzda sömürgeci boyunduruk<br />
varken ve sömürgeci<br />
zulmün altında inim<br />
inim inliyorsak, jenosid ve<br />
asimilasyona uğruyorsak ve<br />
de biz bütün haksızlıkların<br />
bilincinde isek, bizim için<br />
tek namuslu yol mücadele<br />
etmek ve savaşmaktır, başka<br />
şey değil, işte bukadar.<br />
Canım babacığım ve anacığım,<br />
sakın olaki oğlumuz<br />
ömürboyu ceza aldı diye kederlenip<br />
sızlanmayınız.<br />
Bence asıl kederlenip üzülmemiz<br />
gereken şey kınalı<br />
türkülerimizin boynundaki<br />
boyunduruktur. Yani ülke-<br />
mezin sömürge olmasıdır.<br />
Ve bilmenizi isterim ki, ben<br />
bana elzem görülen ceza<br />
için asla kederlenip, üzülmeyeceğim.<br />
Keyfim yerinde.<br />
Sağlıklı ve iyiyim.<br />
Satırlarımı noktalamadan,<br />
babacığıma, dedeciğime,<br />
neneciğime, anneciğime en<br />
derin saygılarımı ve selamlarımı<br />
sunar ellerinden öperim.<br />
Adem amcamın ellerinden<br />
öperim. Abdulkerim<br />
ve Abdurrahman amcalarıma<br />
selamlarımı ve saygılarımı<br />
iletir kucaklarım.<br />
M.Ali ve Tahir’e sevgilerimi<br />
ve selamlarımı yollar<br />
gözlerinden öperim. Bütün<br />
kardeşlerime ve bütün amca<br />
çocuklarına en içten sevgilerimi<br />
ve selamlarımı sunar<br />
gözlerinden öperim. Gelinlerime<br />
selam eder kardeşçe<br />
halhatırlarını sorarım. Ayrıca<br />
bütün akraba ve dostlara<br />
içten selamlarımı yollarım.<br />
Esen kalın.<br />
Oğlunuz<br />
Abdurrahim Gümüştekin<br />
KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL / SAYFA 11
edebiyat sanat ve kültür<br />
m e r x a s t<br />
Kewaniya malê dewê xwe<br />
jî çelqand û bi tev dîzikê<br />
hanî li ber textê nên danî.<br />
Bêhna hêkerûnên qijîlî, ji<br />
ey wanê heta oda mêvana wusa<br />
girti bû serê malê ku dilê merivan<br />
pê dixewirî.<br />
Hecî Uso ji ser sekûkê daket<br />
xwarê, şaşika li ser serê xwe<br />
ber bi jor kir, ji hêlekê ve bi<br />
awurên tûj li Ferzend dinêrî û ji<br />
hêlekê ve jî xwe ber bi textê nên<br />
dikir. Lê Ferzendê panzdesale,<br />
ne hay ji awurtûjiya kalê xwe<br />
hebû û ne jî bêhna hêkerûnê bala<br />
wî belaw dikir. Li ber pencere<br />
rûnişti û pirtûka ku di dest<br />
de, bala wî bi tewayî kişandi bû<br />
ser navaroka xwe.<br />
Wek Hecî Ûso, em bi xwe jî<br />
nizanin bê Ferzend çi dixwend,<br />
mijara pirtûkê çi bû, an ew çi<br />
têdigîhişt. Lê bi cir û tevgera<br />
xwe, mêşinî û efendîtiya xwe,<br />
Ferzend li vî gundî an jî li vî bajarê<br />
piçûk nav û deng dabû. Baqiliya<br />
wî di devê xelkê de bûbû<br />
benîşt û herkesî bi tiliyan ew<br />
pêşanî hev dikirin.<br />
Textê nên amade bû bû û Hecî<br />
Ûso xwe kişandi bû ber. Her<br />
cara ku berê xwe dida Ferzend,<br />
ji awurtûjiyê bijang û birûhên<br />
wî xwe digihandin hev. Berê dil<br />
hebû ku bi tena serê xwe nan<br />
bixwe û banî Ferzend neke. Lê<br />
dûre bêsedem û bihêrs banî kir<br />
ûgot:<br />
—De rabe ser xwe û were!..<br />
.Te çi serê xwe xistiye nava<br />
şeqên xwe? Ma qeyê tu ê jî rabî<br />
sibê ji min re bibî feylesof!?<br />
Tew...<br />
—Ez va hatim, kalo, got û<br />
Ferzend hevoka li ber çavê xwe<br />
□ Kendinizi tanıtırmısınız?<br />
□ 1954 Dersim doğumluyum.<br />
Küçük yaştan beri çalar<br />
söylerim. Bir dönem bizim<br />
yöreye has ezgileri, halkın dilinde<br />
türküleşen, kendi acısını,<br />
çilesini dile getiren türküleri<br />
söyledim. Daha sonra Pir<br />
Sultan’dan, Nesimi’den söylemeye<br />
başladım. 70 sonrası<br />
ise, gelişmelerle birlikte direniş<br />
türkülerimizi, marşlarımızı<br />
söylemeye başladım. Bu<br />
dönemler kendi parçalarımı<br />
değil, halkın dilindeki ezgileri<br />
toparlayıp kitlelere sunmaya<br />
çalıştım. Ne kadar başarılı<br />
oldum bilemiyorum.<br />
□ Bildiğimiz kadarıyla, ülkedeki<br />
müzik çalışmalarından<br />
ötürü baskılarla karşılaştınız,<br />
cezaevlerine düştünüz, o dönemden<br />
kısaca bahseder-<br />
misizin?<br />
□ Ortaokul döneminde, piyeslerde<br />
vb. sahneye çıkar Pir<br />
Sultan’dan Nesimi’den türküler<br />
söylerdim. O dönemler<br />
polisle münakaşalınınız olurdu.<br />
78’de türkülerimden ötürü<br />
yargılandım ve bir dönem<br />
cezaevinden kaldım. Daha<br />
sonra Ege’de yaptığımız konserlerden<br />
dönüşte Ankara’da<br />
içeri alındım. Fatsa ve Hacıbektaş<br />
şenliklerinde, Pir Sultan<br />
şenliklerinde halka bir<br />
şeyler götürmeye çalıştım. 12<br />
Eylül’den hemen sonra tekrar<br />
içeri alındım. Bıraktılar. Daha<br />
sonra 81’de tekrar içeri aldılar.<br />
2.5 yıl içerde kaldım.<br />
Bu süre zarfında yoğun işkencelerle<br />
karşılaştım. Türkiye<br />
halklan 12 Eylül’den bu yana<br />
50 yıl içinde göreceği işkenceyi<br />
bu son 6 yıl içinde yaşadı<br />
diyebilirim. Kürdistan’da ise,<br />
işkence daha ağır boyutluydu<br />
şüphesiz. Bu nedenle, baskılara<br />
maruz kalan Türkiye ve<br />
Kürdistan halkının kurtuluşunun<br />
başansını ortak mücade<br />
RUPEL / SAYFA 12<br />
qedand, pirtûka vekirî danî kê-<br />
leka xwe, hêdîka rabû û ber bi<br />
textê nên hat.<br />
Di vê navberê de Zîvoyê bira-<br />
yê Ferzend an jî bi gotineke<br />
din, neviyê din yê Hecî Ûso bi<br />
hilkehilk kete hundur. Bi dîtina<br />
wî re çav li serê Hecî Ûso bû lî-<br />
zok û di kortikên xwe de nehe-<br />
wiyan. Ji kêfxweşî lêv lê lerizîn<br />
û li ser hev ne ditebitîn. Xweş<br />
diyar bû ku Hecî Ûso ji neviyê<br />
xwe dilxweş bû. Zîvo jî hay ji<br />
vê rewşa kalê xwe hebû. Ji ber<br />
vê yekê di hîjdesaliya xwe de jî,<br />
li hember vê tevgera kalê xwe,<br />
şûmîtî û dirûtiya zarokekî heft-<br />
sale dikir. Bi ketina xwe ya<br />
hundur re, li rûkeniya kalê xwe<br />
nêhirî û got:<br />
—Tu îro çawa î, Hecî?<br />
—Ez baş im, berxê min. Ge-<br />
lekî baş im.<br />
Hecî Ûso bi herdu neviyên<br />
xwe ve li ber textê xwarinê çog<br />
dabûn erdê û hêkerûn dixwa-<br />
rin. Her cara ku li neviyê xwe î<br />
Zîvo dinêhirî, pariyê xwe bi<br />
xurtî di çerxetûnê de dikir û bi<br />
dilxweşî di devê xwe de dadi-<br />
hanî. Lê dema ku di kêleka xwe<br />
re çav li nevî yê xwe î Ferzend<br />
dixist, çavên wî di reş ve diçûn,<br />
dilê xwe li hev dixist û te digot<br />
qeyê wê aniha verişe. Wê çaxê<br />
jî di ser Ferzend de dikir pilepil<br />
û digot:<br />
—Tu bi qurbana min û navê<br />
Ferzend bî, Min jî nav li te kiriye...<br />
Ferzend... Ferzo! Min çi-<br />
ma navê Bizdo li te nekir.. .Ke-<br />
ro welle çilka xwînê di te de tu-<br />
neye. Kî dibê bila bibê...<br />
Ferzend wek hertim li hember<br />
le etmelerinde görüyorum.<br />
12 Eylül sonrası, 12 Eylül<br />
öncesi beraber olduğumuz<br />
arkadaşlarımızı idam sehpa-<br />
lannda, işkencelerde kaybettik.<br />
Halklanmız ağır acılar<br />
içinde kıvrandılar. Kaybettiklerimiz<br />
içinde kardeşim de<br />
vardı, Zeynel Abidin...<br />
Kardeşimi 22 Eylül 80 sabahı<br />
aldılar ve 26 Eylül günü işkencede<br />
katlettiler. Zeynel<br />
Abidin’e ve kaybettiğimiz bütün<br />
devrimcilere, onlann mücadelesine<br />
saygım sonsuz...<br />
□ Bugün ülkede var olan müziği<br />
ve müzik çalışmalarını<br />
nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
□ Her dönem kendi sanatçısını<br />
doğurmak zorunda, nitekim<br />
doğuruyorda. Gün geliyor<br />
insan ülkesini terk etmek<br />
zorunda kalıyor. Ben kişi olarak<br />
ülkeyi hiç bir zaman terk<br />
etmek istemedim. Fakat yaşam<br />
buna müsade etmedi.<br />
Cezaevinden çıkar çıkmaz,askere<br />
alındım, böylece<br />
ikinci işkence başlamış oldu.<br />
Onurumu kırmak için ellerinde<br />
ne geliyorlarsa yaptılar;<br />
askerden firar etmek zorrun-<br />
da kalarak, yurtdışına çıktım1*<br />
Ağır baskılar ülkede hissedilir<br />
bir pasivizasyon yarattı<br />
şüphesiz. Devrimci sanatçıla-<br />
nn bir çoğu ülkesini terk etmek<br />
zorunda kaldı. Böylelikle,<br />
12 Eylül sonrası, tiyatrodan<br />
müziğe, müzikten<br />
basına, bir dizi önemli mevzilerde<br />
belirli bir suskunluk dönemi<br />
başladı. Diyebilirim ki,<br />
aydınlar üzerlerine düşen görevlerini<br />
yerine getirmediler.<br />
Ben 12 Eylül’ü cezaevinde<br />
geçirdim. Kendi çapımda, kısır<br />
çalışmalar da olsa bir takım<br />
faaliyetler cezaevinde<br />
gösterdim. Dışanya göre içeri<br />
daha dinamik ve yaratıcıydı.<br />
Açlık grevleri, protestolar<br />
van gotinên kalê xwe bêdeng<br />
ma û xwarina xwe domand.<br />
Hecî Ûso berê xwe da Zîvo:<br />
—Beranê kalê xwe!.. .paşmê-<br />
rê min, kavirê min, mêrxasê<br />
min, pêxasê min...<br />
Ferzend di ber xwe de pişin û<br />
ji şeytanî re deng çû Hecî Ûso.<br />
Bi mirûzekî tirş û tal Hecî Ûso<br />
ji nişka ve li Ferzend nêhirî:<br />
—Tu çi didanbeşiyê dikî? Ma<br />
ne vvusa ye, seıjinik! Tu dibê<br />
qeyê ew jî nola te serşûnik e!<br />
Qurbana Xwedê bim!... Diya te<br />
jî naha dilê xwe xweş dike û di-<br />
bê min jî law haniye!? Tew, tew,<br />
tew!.. .Lê divê tu viya baş biza-<br />
ni bî ku serşûniktiya mêran,<br />
doxînsistiya jinan û piştkurmî-<br />
tiya keran...<br />
Kewaniya malê bûka Hecî<br />
Ûso bêhay kete hundur, lê ev<br />
pey vana bihîstin. Di ber xwe de<br />
bi pilepil:<br />
—Hecî dîsa xerifiye, got û<br />
derbasî hêla kungî bû. Hecî<br />
Ûso bi awur û hêrsa xwe zivirî<br />
ser Zîvo û dîsa pesnê wî da. Ez<br />
bi qurbana tûlîk û temeliya mê-<br />
ran bim! Ca binêrin, kabokên<br />
wî kabokên mêran e. Pozê wî,<br />
biruhên wî, lê tew lepên<br />
wî!. .Xwedêyo! Qet ne hewceye<br />
ku meriv bibêje. Ero welle, bila<br />
diya te tenê bibê min mêr haniye<br />
dinê!<br />
Bi van gotinan re bêyî ku hay<br />
jê hebe, destê xwe î bi rûn di<br />
pişta Zîvoyê xwe re da û<br />
domand:<br />
—De ka bibêje, Zivoyê<br />
min.. .Xwelî li serê min be! De<br />
qeyê ez jî ehmeqek bûm. Wê<br />
çaxê ava reş di çavê min de hati<br />
bû, kuliya zimanê min xwari<br />
bû...Loma...loma min navê<br />
Zîvo li te danî. Lê ji vir û weha<br />
ez ê bi navê Zêro banî te bikim.<br />
Ma heyfa te nine...De ka tu ji<br />
kalê xwe re bibêje, te îro çi kir?<br />
Hecî Ûso beyî ku li bende ber-<br />
siva Zêro bimîne, peyvên xwe<br />
domand:<br />
—Ez ji duruvên mêran derdi-<br />
xim. Ez tenê dizanim ku tu çi<br />
mêr î. Tu çavên xwe xwe tev ji<br />
hukumatê jî nakutî. Welle ez<br />
aniha dizanim ku; tu îro li ma-<br />
mostê xwe xeyidiye û bi hêrs ji<br />
dibistanê derketiye, di rê de te<br />
bi du sê kesan re pevçiniye û te<br />
ji dê bavên wan re jî daye çê-<br />
ran... û ez baş dizanim herkes<br />
jî zû bi zû newêre xwe bide ser<br />
şopa te.. .û ev hukmata jî, got û<br />
destê xwe ber bi pencerê rakir.<br />
Lewra çend malên efseran li<br />
pêş mala wan bû.<br />
Kewaniya malê diya neviyan<br />
disa li wir xuya bû, bêhemdê<br />
xwe peyva Hecî Ûso birî û got:<br />
—Bi navê Xwedê, Hecî, te ew<br />
lawika wusa ji rê derxistiye û<br />
kaw kiriye.<br />
Ferzend pariyê xwe î dawîn jî<br />
di devê xwe de danî, kasikek<br />
dew bi ser xwe de kir, dest mala<br />
xwe ji bêrîka xwe derxist, devê<br />
xwe paqij kir, bi şûnde vekişiya<br />
û dîsa dest havête pirtûka xwe.<br />
Zêro jî zûzûka ji ser xwarinê<br />
rabû, çû ber pencerê, mîna ba-<br />
zinek zexel bi guhên bel li der-<br />
ve nêhirî. Dûre beyî ku tiştekî<br />
bibêje tavilê ber bi deri çû. Heta<br />
ku solên xwe bi ser lingên<br />
xwe ve kir û derket jî, Hecî Ûso<br />
her li pey bi kêfxweşî dinêhirî û<br />
digot:<br />
ali asker<br />
bunun en çıplak örneği. İçerdeki<br />
mücadelemiz maalesef<br />
dışanya yansımadı. Dışarda-<br />
ki sanatçılan, yazar-çizerleri<br />
etkilemedi. Her kes kulakla-<br />
nnı tıkamış, suskunluk dönemine<br />
girmişlerdi. Susmayanlar<br />
da vardı şüphesiz...<br />
Bu kanlı dönemde, değerli<br />
sanatçılarımızı yitirdik, Yılmaz<br />
Güney, Enver Gökçe,<br />
Haşan Hüseyin bunlardan bir<br />
kaçı.. .Geriye kalanlar maalesef<br />
görevlerini yerine getiremediler.<br />
Suskunluk dönemi, tabiki<br />
—Xwedê bi merivên mêr re<br />
be; Xocê Xizir hevalê wan be!<br />
Lê dûre dema ku dît Ferzend<br />
dîsa dest bi xwendina pirtûkê<br />
kir, vegeriya ser û got:<br />
—A tu jî di binê qula xênî de<br />
di ser pirtûkan de mexel bikeve.<br />
Mexel be ca tu ê çi jê bifahmî.<br />
Lawo, ma tu jî rojekê di kuçan<br />
de bigeriya, bila carekê dê an<br />
bavê yekî bihata ber dere min û<br />
giliyê te bi min de bikira. Bila<br />
bigota: “Neviyê te î Ferzend bi<br />
lawê me ve pevçiniye, dest ha-<br />
vêtiye dawa keça me, lingê mi-<br />
rîşka me şikandiye.. Ma çi di-<br />
bû, wê kevir bibariya! Lê ez di-<br />
nêrim ew kezeba bi te re tuneye<br />
ku. Tu her tim ker î, tu rojekê<br />
nabî kûçik! Ma qet xwîna mê-<br />
raniyê di te de nîne!.. Tu jî ca-<br />
rekê derkeve û di kuçan de xwe<br />
li ba ke, billa xelk bizani be ku<br />
paşmêrên Hecî Ûso jî hene. Di<br />
jiyana xwe de hertim ez serbi-<br />
lind bûm û heta naha jî wusa<br />
mam. Ji bo ku li hafa Xwedê<br />
rûreş demekevim, heft caran jî<br />
ez çûm Hecê, min eniya xwe di<br />
kevirê reş re da û ez hatim. Tir-<br />
sa min ev e ku di vê jiya xwe ya<br />
sed û bîstsale de ez ê bibim hus-<br />
tuxwarê vê rewşa te. Lê ez dizanim...<br />
baş dizanim ku guhên<br />
merivên tirsonek hertim xetimî<br />
ye, di ber de daketî ye...û na-<br />
bîhise.<br />
Bi rastî Ferzend dixwest ku<br />
van gotinên kalê xwe bibîhise.<br />
Jj ber vê bêdengiya wî, Hecî<br />
Ûso dengê xwe bilindtir kir û bi<br />
hêrs domand:<br />
—Tu nabîhisî, ne wusa ye!<br />
Kero welle min zûde ji te fahm<br />
kiriye! Ew serê te.. .ew serê te li<br />
altematifsizliği de beraberinde<br />
getirdi. Burjuvazi örgütlü.<br />
Ve kendi müziğini, kitleleri<br />
yozlaştıran, teslimiyete, kaderciliğe<br />
iten müziği yaygınlaştırdı.<br />
Arabesk aldı başını<br />
gitti. Kitlelere mal oldu. Neden?<br />
Devrimciler devrede<br />
yoktu!..<br />
Bugün bazı arkadaşlar, yumuşak<br />
ve esnek sözlerle, hiç<br />
olmazsa bir takım mesajları<br />
kitlelere iletebiliyor. Bu güzel<br />
bir olay. Geç kalınsa bile ileri<br />
bir adım. Bugün en ufak bir<br />
konser, salonu tıkabasa dolduruyor.<br />
Salonlara akan insan<br />
seli, kitlelerin biriken öfkelerinden<br />
başka bir şey değil...<br />
□ Ülkedeki çalışmalarla, av-<br />
rupadaki müzik çalışmaları;<br />
arasındaki benzerlikler yada<br />
farklılıklar, neler?<br />
□ Kendi adıma söyleyeyim.<br />
Ben ülkedeyken daha verimliydim.<br />
Hayatın içinde, mücadelenin<br />
içinde bir şeyler üretmek<br />
daha sağlıklı ve anlamlı..<br />
Burada da sahnelere<br />
çıkıyorsun, türkülerini söylüyorsun,<br />
fakat o türküleri duymuyorsun,<br />
hissetmiyorsun.<br />
İnsanlarımızın çoğu içinden<br />
geçilen dönemi yaşamamış,<br />
sadece işitmiş. Türküyü hissetmiyorlar.<br />
..<br />
Avrupaya çıkarken, daha verimli<br />
çalışmalar yapacağımı<br />
zannetmiştim. Avrupa’daki<br />
potansiyeli farklı değerlendiriyordum.<br />
Geldiğimde tahmin<br />
etmediğim bir dizi sürprizle<br />
karşılaştım. Zorlukları<br />
yaşadım. İnsanları gördüm,<br />
devrimci sanatın, ticari bir<br />
alete dönüştürüldüğünü yaşadım.<br />
Mücadelenin ticareti yapılıyor<br />
burada. Müzik alanda<br />
gönüllülük, para hırsına dönüşmüş.<br />
Bir kaset doldurmak<br />
için sıradan bir sazcı çağm-<br />
yorsun. Daha müzik üzerine<br />
konuşmadan, para pazarlığı<br />
H esenê Mete<br />
felqê serê ewkê min çûye...rû-<br />
meta te, a bi qasî vê kasika de-<br />
wê tirş jî nîne, got û kasika de-<br />
wê ku di dest de bi ser xwe de<br />
kir.<br />
Birebira Hecî Ûso û dengê ku<br />
ji derve dihat tevlihev bû bû.<br />
Mîna ku li der hundur pevçû-<br />
nek li dar keti be. Ferzend di<br />
pencerê re bala xwe da derve<br />
ku çi bibîne! Zêro di kuçê de<br />
kemişiye ser kurê efserekî û lê<br />
dide. Û du leşger jî ji ber dere<br />
malefseran dibezin ku xwe bi-<br />
gihînin pevçûnê. Pir derbas ne-<br />
bû, leşgeran xwe gihandin Zê-<br />
ro, bi piyên wî girtin, ji ser lê-<br />
wik rakirin, dan ber xwe û<br />
birin. Mîna ku deh kes ji Hecî<br />
Ûso re bibêje ca tu jî di pencere<br />
çû. Bi dengekî şikî:<br />
—Çi ye, çi bû? got û li kuçê<br />
nêhirî. Nêhirî ku qilafetekî mîna<br />
Zêro di nava lepên du leşgeran<br />
de ye û dibin. Vegeriya ser<br />
Ferzend û got:<br />
—Ma ew ne Zêro ye?<br />
Ferzend bi pişirin û dengekî<br />
nivçe di ber xwe de got:<br />
—Imm.. .Zêro ye. Wı dîsa pê-<br />
şiya Hukumatekî biriye.<br />
—Ero ma qeyê tu jî qerfên<br />
xwe bi mêran dikî?!... De ka bi<br />
nînoga wî ya heram dikî? Pev-<br />
çûn.. .pevçûn di navbera mêran<br />
de dibe, serê merivên mêr dişi-<br />
kên, merivên mêrxas dikevin<br />
zîndanê...D<br />
na girişiyor. Farkında olsak olmasak,<br />
Avrupadaki devrimci sanat<br />
yoz bir platforma kayıyor.<br />
Oysa, gerçekten Avrupa’da iyi ve<br />
pozotif anlamda kullanabileceğimiz<br />
olanaklar var. Bunlar bize sunuluyor.<br />
Bunu devrimci anlamda<br />
değerlendirirsek, sanatçılar arasında<br />
belirli bir diyalog kurup, ülkedeki<br />
mücadelenin sesi haline<br />
gelebiliriz.<br />
□ Kitlelere ulaşmada, devrimci<br />
sanatçılara düşen görevler nelerdir?<br />
□ 1978’lere kadar ülkede devrimci<br />
sanat sürekli küçümsendi. Oysa<br />
kitlelere ulaşmada müziğin rolü<br />
küçümsenemez. Yapılacak bir<br />
filimle, bir tiyatro ya da bir kasetle<br />
kitlelere, daha hızlı ve kavranılır<br />
mesajlar iletmek mümkün. Bu<br />
anlamda, sanatçılara önemli sorumluluklar<br />
düşüyor. Kitleyi yanlış<br />
yerlere sürüklemeyen, onlann<br />
perspektiflerini tıkamayan mesajlar<br />
iletmek zorundadırlar.<br />
Ben uzun bir dönem slogan müziği<br />
yaptım, öyle gerekiyordu.<br />
Bugün bunu aşmak, değişik kesimlere<br />
hitap etmek gerekiyor.<br />
Müziği belirli bir grubun dinlemesi<br />
yetmiyor. Etkili olmak için<br />
toplumun her kesimine müziğinle,<br />
sesinle hitap etmelisin. Ben<br />
kişi olarak sadece bir grubun gecesine<br />
değil, tüm anti faşistlerin<br />
geçlerine katılmayı önümdeki bir<br />
görev olarak görüyorum.<br />
Önümüzdeki süreçte ekip çalışması<br />
yapmayı düşünüyorum.<br />
Grup oluşturacağım. Şu an ekonomik<br />
koşullar, böylesine bir çalışma<br />
yapmamı engelliyor. Her<br />
şeye rağmen halkın taleplerine<br />
denk düşen güzel şeyler yapmak<br />
için tüm engelleri aşacağımı<br />
umuyorum.<br />
□ Okuyuculara iletmek istediğiniz bir mesaj<br />
varmı?<br />
□ Devrimci bir sanatçı olarak, halkın olaylar<br />
karşısında duyarlı olmasını istiyorum.<br />
Avrupa’da geride bıraktığımız analarımız,<br />
bacılarımız, arkadaşlarımız için el ele,<br />
omuz omuza mücadelemizi sürdürmeliyiz...<br />
KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong>
44<br />
KURDISTAN<br />
gazetesi (1898-1902)<br />
• 2 •<br />
3) SİYASİ<br />
Gazetede ağırlıkta olan yazılar,<br />
siyasi konularda yazılmış<br />
yazılardır.<br />
İlk sayılarında özellikle<br />
Sultan Abdülhamid’in çevresindeki<br />
kişileri ve Kürdis-<br />
tan’daki yöneticilerini eleştirmekte,<br />
fakat sonraki sayılarında<br />
görüyoruz ki Sultan<br />
Abdülhamid’i de hedef alıyor,<br />
eleştiriyor, yeriyor. Ab-<br />
dülhamid ve çevresinin<br />
Kürdistan’da halkın üzerine<br />
yaptıkları zulüm ve baskıyı<br />
hemen hemen her sayısında<br />
bir çok makale ve yazılarında<br />
görmekteyiz.<br />
Gazetenin birçok sayısında<br />
‘ ‘Abdülhamid ’e Açık<br />
Mektup’\\9) adı altında yazılmış<br />
mektuplar da yer almakta.<br />
Bu mektuplarda<br />
Kürdistan’da yapılan zulüm<br />
ve baskılar anlatılmakta,<br />
Kürdistan gazetesinin Kür-<br />
distan’daki yöneticiler tarafından<br />
dağıtımının engellendiği,<br />
gazetenin yasaklandığı<br />
vb. anlatılmakta. Daha<br />
sonraki ‘‘Açık Mektuplarda<br />
ise bu zulüm ve baskılar<br />
anlatılırken Abdülhamid’in<br />
kendisi de eleştirilmekte.<br />
Önemli bir konu da; Kürt-<br />
Ermeni ilişkileri konusunda<br />
bazı makalelerin gazetede<br />
yer almasıdır. Özellikle o<br />
dönemde Abdülhamid’in<br />
Ermenilere karşı uyguladığı<br />
siyasete karşı çıkmakta, ve<br />
bu konuda Kürtleri uyarmakta.<br />
Kürtlerin Abdülhamid’in<br />
siyasetine ve emeline<br />
alet olmamalarını istemekte,<br />
Ermenilerin günahsız olduğunu<br />
onlara karışmamalarını,<br />
öldürmemelerini istemektedir.<br />
Diğer bir konu da “Hami-<br />
diye Süvari Alayları ’ ’ konusu,<br />
bu konu da kürtçe ve<br />
türkçe olarak gazetenin 28.<br />
sayısında yer almakta.(20)<br />
Bunların dışında, yine şu<br />
önemli bazı makale ve yazıları<br />
da görmekteyiz.<br />
—Kürtlerin birleşmeleri<br />
üzerine bir yazı (no:7,s.3)<br />
—Kart ağa ve emirlerine<br />
hitaben bir yazı, bu yazıda<br />
birleşmelerini, devletin oyu<br />
nuna gelmemelerini, Erme<br />
Bareneka dijwar<br />
hate xwarê<br />
• min got mijdeyek bû<br />
şemaleke xemilî bû<br />
şewqa xemilî bû<br />
Şewqa xwe dabû gelê min<br />
Tirêjek bû<br />
li nav mala min<br />
Deryayek bû<br />
cihê hemû kese<br />
Di nav dile te da hebû<br />
Min got ew mijde bû<br />
Dê dijmina li gel xwebetin<br />
Goristana bû veketin<br />
Belê min nedizanî<br />
Şagird û reberê<br />
Berdestê...<br />
Kawayê mezin<br />
Kawayê ser çerxê bîstê<br />
Mahmud LEWENDI<br />
nilere karşı savaşmamalarını<br />
belirtmekte, (no:8, s.9)<br />
—Vatan sevgisi üzerine bir<br />
yazı, (no:9, s.l)<br />
—Kürt Ülemalarına hitaben<br />
bir yazı. (no:13,s.2)<br />
—Yine Kürt Ülemalarına<br />
hitaben zulme karşı çıkmalarının<br />
gerektiğini vurgulayan<br />
bir yazı. (no:15,s.2)<br />
—Abdülhamid’in zulmüyle<br />
ilgili bir yazı. (no:16,s.l-2)<br />
—Mithat Paşa Olayı.<br />
(no:23,s.l)<br />
—Kürdistan ve Kürtler.<br />
(no:24,s.3)<br />
—Kürtlere bir hitab.<br />
(no:25,s.2-4)<br />
—Kürtler ve Ermeniler.<br />
(no:26,s. 3-4)<br />
—Şimdiki durumumuz ve<br />
Kürdistan ’ın geleceği,<br />
(no:29,s.l) (kürtçe-türkçe)<br />
—Kürdistan ’da esas nifak,<br />
(no: 30, s. 1-3), (kürtçe-<br />
türkçe)<br />
4) DİN<br />
Gazetede özel olarak dinle<br />
ilgili yazılmış herhangi bir<br />
makele ve veya yazı yok diyebiliriz.<br />
Fakat yazı ve makalelerde<br />
başta bir hadis veya<br />
ayetle konuya girilmekte.<br />
Ayrıca hadis ve ayetleri örnek<br />
göstererek konu pekiş-<br />
tirilmekte. Kısaca şunu diyebiliriz<br />
ki gazetede din;<br />
zulme ve baskıya karşı çıkmak<br />
için kullanılmış, cehaletten<br />
kurtulmak, öğrenmek,<br />
ilerlemek, diline, vatanına,<br />
milletine sahip<br />
çıkmak için kullanılmış.<br />
5) HABERLER<br />
Genel olarak dünyadan haberler<br />
ve Osmanlı yönetimi<br />
ile ilgili haberler yer almakta.<br />
Ayrıca Kürdistan’daki<br />
zulüm ve baskıyla ilgili haberler<br />
de makale ve yazılarda<br />
göze çarpmakta. Haberlerin<br />
dili özellikle bir sohbet<br />
havasında ve haberin sonunda<br />
bir yorum yapılmakta,<br />
bir sonuca varılmakta. Yorumlarda<br />
genel olarak Os-<br />
manlı yönetimi eleştirilmekte,<br />
diğer genel haberlerin<br />
yorumunda ise cehalet-<br />
lik eleştirilmekte ve konu<br />
Kürtlerin cehaletliğine, geri<br />
kalmışlığına bağlanarak bu<br />
D O J E K Î<br />
Li gel xwebetin<br />
Her tu bûyî<br />
Ser berz û çeleng<br />
Bi awaz û deng<br />
Li Zaxo nîşanek bûyî<br />
Ser bajêr<br />
Qela dizê<br />
Sengerek bûyî<br />
edebiyat hüner û çand<br />
22 Nisan 1898 - 22 Nisan <strong>1987</strong> • 89 YIL<br />
B E D Î eSPÊ D Ê<br />
halden kurtulmaları istenmekte.<br />
Gazetede çıkan önemli bazı<br />
haberler şunlardır. (Haberlerin<br />
hemen hemen büyük<br />
çoğunluğu kürtçe ve<br />
türkçe olarak verilmiş):<br />
-Sudan-Mısır savaşı<br />
(no:l,s.4)<br />
—Geçen yılki (1897) Os-<br />
manlı-Yunan savaşı<br />
(no:l,s.4)<br />
—Girit Adası ile ilgili bir<br />
haber (no:l,s.4)<br />
—Kürt ve Ermeniler ile ilgili<br />
bir haber (no: 3,s. 3)<br />
—Rus sınırında Rus askerlerince<br />
dört Kürd’ün yakalanması<br />
haberi (no:14,s.l)<br />
—Abdülhamid ’in sarayında<br />
bir bir İngiliz ’in müslü-<br />
man bir kızı kaçırması haberi.<br />
(no:14,s.4)<br />
—İstanbul’da halka yapılan<br />
zulüm ve baskı.<br />
(no:21,s.l)<br />
—İstanbul ’da bir olay.<br />
(no:22,s.4)<br />
—Kürdistan ’da katliamlar;<br />
Sason ve yöresinde sıkıyönetimin<br />
ilanı. (no:28,s.4)<br />
-Ishak Sukuti ’nin ölüm haberi.<br />
(no: 30, s.4)<br />
6)OKUYUCU<br />
MEKTUPLARI<br />
Okuyucu mektuplarında<br />
tebrik ve kutlamalar dışında<br />
özellikle Osmanlı yönetiminin<br />
baskı ve zulmü anlatılmakta.<br />
Mektuplardan özellikle<br />
en önemlisi diyebileceğimiz<br />
mektup; “Diyarbakır<br />
Eşrafından Ş.M.” imzalı<br />
kürtçe bir mektuptur. Mektup<br />
13. sayıda yayınlanmış.<br />
Ayrıca gazetenin sahibi bu<br />
mektubu türkçe çevirerek<br />
“Sultan Abdülhamide” baş<br />
lığıyla yine aynı sayının birinci<br />
sayfasında yayınlanmış.<br />
Mektupta Abdülhamid<br />
yöneticilerinin halk üzerinde<br />
yaptığı zulüm ve baskı<br />
anlatılmakta ve Kürdistan<br />
gazetesini okuyanlara işkence<br />
yapıldığı zindana atıldığı<br />
anlatılmaktadır.<br />
Gazeteye gelen diğer önem<br />
li diyebileceğimiz mektuplar<br />
da şunlar:<br />
—Şam ’dan bir mektup<br />
(imza: N.H) (no:3,s. 3)<br />
—Adana’dan bir mektup.<br />
Li Hewreman<br />
Agirek bûyî<br />
Bû şerê helmet û qûrbanî<br />
Birûskeyek bûyî<br />
Li dîwana rêberek bûyî<br />
Li germiyan qelatek bûyî<br />
Li Zêve xemdarek bûyî<br />
Bû Mehabad, Diyarbekrî<br />
Kurdistan Gazetesinin<br />
1. sayısının<br />
1. Sayfası<br />
Kahire • 1898<br />
Sağ başlıkta yazılanlar;<br />
Heçî kaxezekî verekê<br />
Divê rêkit Misirê ser<br />
navê xweyê vê cerîdeyê<br />
lawê Bedirxan P&şa<br />
Mîqdat Mîthet Begê<br />
Her car du hezar cerîdeya<br />
bê pere ezê rêkim<br />
Kurdistanê de bidin xelkê.<br />
Pazde roja carekê têt<br />
nivîsandin.<br />
(Seyid Tahir Botî) (no:5,s.3)<br />
—Mardin ’den bir mektup.<br />
(Ali Bin Huseyn el-Amêdî)<br />
(no:8,s.3)<br />
—Mardin ’den bir mektup.<br />
(Mela Salihê Cizîrî)<br />
(no:14,s.2)<br />
—Musul’dan bir mektup,<br />
(imzasız) (no :15, s. 3)<br />
—Trablus ’dan bir mektup.<br />
(Şeyh Hüseyin) (no :16, s. 3)<br />
KURDISTAN<br />
GAZETESİNİN DİLİ<br />
Yazımışm başında da belirtmiştik;<br />
Kurdistan gazetesi<br />
kürtçe-türkçe olarak çıkıyordu.<br />
Türkçe yazıların<br />
tümü osmanlıcadır.<br />
Bu arada konumuz gereği<br />
şunu da belirtmekte yarar<br />
var; Dr. Celîlê Celîl<br />
‘ ‘Kurdistan ’ ’ gazetesinin<br />
bir sayısında -kendisi dipnot<br />
olarak sayı 1 ve 2 diye<br />
yazmış- Miqdad Midhet Be-<br />
dirxan Bey tarafından fran-<br />
sızca yazılmış bir yazıdan<br />
bahsetmekte. (21) Kurdistan<br />
gazetesinde, sözkonusu edilen<br />
veya ayrıca herhangi bir<br />
fransızca yazı veya makaleye<br />
rastlamadık. (Bak:Kurdistan<br />
gazetesi, no:l-31). Bu<br />
konuyu Kürt Edebiyatı Profesörlerinden<br />
Dr.Marûf Xe<br />
znedar’dan sorduk;<br />
-10.09.1986’da Paris ’te-<br />
saym Xeznedar’in dediğine<br />
göre Kurdistan gazetesinin<br />
ilk sayısında ‘ ‘Kurdistan<br />
Gazetesi” imzası ile yazılmış<br />
fransızca bir mektup<br />
Hevîyek bûyî<br />
Bû zaroyêt şêhîda<br />
Gemijinek<br />
Awat û xelatek bûyî<br />
Belê, rojêt giran<br />
Bû dijmina dil têzinek<br />
Goristanek, lêrzêjareb,<br />
şimarek bûyî<br />
Herdem serê xencerate bû<br />
jehrî bû<br />
Bû nemerda<br />
Bû dijmina<br />
Xeyalet tê<br />
Bizavat tê<br />
Jiyana te<br />
Ronahiyek bû<br />
Bû malekê mezin<br />
Karwan û bingehek bû<br />
EMİN S. / Stockholm<br />
j+.jtf Cu<br />
«•> /«.- f-.<br />
— ^ «■>»Ar £ * /- S *<br />
V -/- .-* • • Ş .-vT ^ n j* ■<br />
f > j- ? / w*’-* ^ J i W « V / L- U c*<br />
Jr > *r , J y ~>‘*r<br />
(_<br />
»d->’. ;ju»<br />
•*.+- -»> r irSy ^ X ’1 • • - V ^ r j > *f<br />
j’j 5 U ^t}<br />
1 Jj' • ı'r ' > f -tr J S • JL<br />
w w ) A' Ş : < *•-. f Jr J -,<br />
j', lı. '. j j«--. .i - > • j j.<br />
c j , . . 5* S ,<br />
gazetenin ilk sayısının içine<br />
ek olarak konulmuş. Söz<br />
konusu mektupta Kurdistan<br />
gazetesinin çıkış amaçları<br />
ve kısaca Kürt ve Kürdis-<br />
tan’dan bahsetmekte.<br />
KÜRDİSTAN<br />
GAZETESİNDE KÜRTÇE<br />
Kurdistan gazetesinin<br />
kürtçe kısmı Kurmanca<br />
Lehçesi’nin Botan şivesiyle<br />
yazılmış. Kürtçe makale veya<br />
haber nitelğindeki yazıların<br />
anlatım tarzı açık ve net<br />
bir şekildedir. Özellikle o<br />
dönemdeki eğitimi oranını<br />
da göz önünde bulundurursak,<br />
ifadeler çok net ve herkesin<br />
anlayabileceği bir dil<br />
kullanılmış. Özellikle olaylar<br />
ve haberlerin dili bir<br />
sohbet havası şeklinde yazılmış.<br />
Dil (kürtçe) sade olmakla<br />
birlikte yer yer zorunlu olarak<br />
arapça sözcüklerinde<br />
kullanıldığı göze çarpmaktadır,<br />
ki bu sözcüklerin birçoğunu<br />
günümüzde de halen<br />
yazı dilinde kullanmaktayız.<br />
Gazetede kullanılan arapça<br />
sözcüklerin bir kısmı<br />
şunlardır:<br />
’eşîr, cemiyet, ’ilm û ’irfan, Sen’et<br />
me”arif, sebeb, wefat, ceride<br />
hifzkirin, hafıza, aqil, ’elimîn<br />
’alım, ’ulema, içtimaiye, fikir<br />
mahiyet, meth, el-esas, mesele<br />
sifet, zirûf, hediye, nîfaq<br />
vb. daha bir sürü kelime<br />
Kurdistan gazetesinde<br />
Kürt dili hakkında, grameri,<br />
dil yapısı vb. konularla<br />
ilgili hiçbir yazı veya makale<br />
yok. Eriliz 3. sayıda Yusuf<br />
Ziyaeddin Paşa’nın 4 ‘EI-<br />
Hediye el-Hemidiyye f i ’ l-<br />
Luxat el-Kurdiyye”{22) adlı<br />
kitabı hakkında kısa^bir yazı<br />
yer almakta. Gazeteain sahibi<br />
bu konuda Kürt Ülema-<br />
larına seslenerek bu kitabı<br />
elde etmelerini ve halka<br />
okumalarını tavsiye etmekte<br />
ve bu kitabın Kürt dilinin<br />
gramer kitabı olduğunu<br />
vurgulamakta. (Kurdistan,<br />
no:3,s.3)<br />
Alfebe olarak arap harfli<br />
-<br />
'r İ i><br />
JL'+.SiJ't<br />
liı ,y<br />
V S<br />
f ' ') -*-) j * w<br />
U» » ■ tiıu<br />
^ w - ^ -Av» 1-<br />
*. İ *J. •f.L» w-- w-'C. »jL*-<br />
> ** i jJ * A y. «.<br />
'"t “ ^ \‘f »<br />
• ^ -v -f- * •'<br />
osmanlıca alfebesine yakın<br />
bir alfabe kullanılmış ve<br />
kürtçeye özgü bazı sesleri<br />
verebilmek için birkaç harf<br />
eklenmiş veya fars alfabesinden<br />
almış.<br />
Osmanlıca’da bazen “N ”<br />
yerine kullanılan “X ”<br />
(Kaf) harfi Kurdistan gazetesinde<br />
hep **K” olarak kullanılmış.<br />
Eklenen harfler şunlardır<br />
(farsçadan veya osmanlıca-<br />
dan alınmış):<br />
V harf! [ü>], (vê) ile<br />
yer yer [] (fe) ile gösterilmiş<br />
W harfi ”[J ], (waw) ile<br />
J harfi ”[S ], (jê) ile<br />
G harfi ”[J\, (gaf) ile<br />
yer yer ”& ], [ ] (kaf) ile<br />
Z harfi ”[45], (zê) ile<br />
yer yer ”[J ], (zeyn) ile<br />
D harfi ”[^], (dal) ile<br />
ve [4>] (tê) ile<br />
U, O, U [>»], (waw) ile<br />
bazen de “O” [f,t ] (elif, waw)<br />
ile gösterilmiştir.<br />
SONUÇ<br />
Kuşkusuz Kurdistan gazetesi<br />
hakkında daha detaylı<br />
yazmak, incelmek başlı başına<br />
bir araştırma konusudur.<br />
Fakat kısaca şunu diyebiliriz<br />
ki “Kurdistan ” ilk<br />
Kürt gazetesi olması nedeniyle<br />
Kürt ulusu ve tarihi<br />
açısından büyük bir öneme<br />
sahip olduğu kadar Kürt<br />
halkının, aydınlarının belli<br />
bir dönemdeki tarihi de bu<br />
gazetede yer aldığından aynı<br />
zamanda büyük bir belge<br />
niteliğindedir.<br />
□<br />
(18) Bak np:3,s.4<br />
(19) “Abdülhamiç/’e Açık Mektuplar”<br />
için bak no:4,5,6,7,13,20<br />
26.<br />
(20) Bak no:28,s.1-3<br />
(21) DrCelîlê Celîl; Jiyana Rew-<br />
şenbîrî û Siyasî ya Kurdan (di da-<br />
wiya sedsala 19’a û destpêka<br />
sedsala 20’a de), wergêr:Elîşêr<br />
(22) Yusuf Ziyaeddin Paşa; “El-<br />
Hediyye el-Hemidiyye fi’l-Luxat<br />
el-Kurdiyye”, birinci baskı, 1310<br />
(=1984), Şirket-i Mürettebiye<br />
Matbaası, İstanbul.<br />
KURDISTAN PRESS • 6 GULAN / MAYIS <strong>1987</strong> RUPEL / SAYFA 13
□Xwendeyên beşê Kurdî yên li taxekî biya-<br />
nî û koçkirên Stockholmê, serdana Kurdis-<br />
tan Press kirin.<br />
Rojname bi çi awayê amede dibû? Nûçe<br />
bi çi awayê berhev dibûn? Kî bi çi awayê di-<br />
xebitî? Ev pirs ji Medya, Arja û Seval diha-<br />
tin. Bi qasê 5-6 saet bûya jî, bi karê birêvebi-<br />
rina(îdare) Kürdistan Press mijûlbûn, bersi-<br />
va telefonan dan, civîn pêkanîn, ceriban-<br />
dina hînbûna kompûteran kirin.<br />
Li ser vê.yekê, me jî rûpelekê temam, ji bo<br />
wan amede kir... , .<br />
Operatora komputeran ARJA ii ser karê<br />
xwe...<br />
MEDYA bi Repro’yê wêne mazin dike.<br />
Herwekî dinê wisa dixûye, ku Arja û Seval<br />
nez ji wêneva wê dikin...<br />
Redaksîyon di civînê de. Li gorîfadeya rû-<br />
yê wan rojnama dernayê!...<br />
| RÛPEL / SAYFA 14<br />
Xwendeyên li dibistana<br />
BUSSENHUSSKOLA<br />
serdana<br />
Kürdistan Press<br />
□ Di welatê me de<br />
her tişt xweşiktir bû.<br />
Wekî dinê jî gelekî<br />
germ bû li ba me...<br />
Hevalê min gelek<br />
bûn û em pir dile-<br />
yistin...<br />
Ez bi kaçaxîji hidû-<br />
dê hatim. Ez gelekî<br />
kurdî dizanîbûm. Lê<br />
ez nikarîbûm ku bi-<br />
peyivim, ji bo ku qe-<br />
dexe bû.<br />
Swêd hinekîbaş e.<br />
Ez dixwazim gelekî<br />
tiştan bi kurdî hînbibim<br />
û ez dixwazim<br />
bibim doktor...<br />
Bijî Kürdistan<br />
Bijî Pêşmerge<br />
□ Kurdis-<br />
tan germ û<br />
xweş e. Ez<br />
gelekî dix-<br />
wazim ve-<br />
gerim Kur-<br />
distanê.ya-<br />
nî Qamîş-<br />
lo. Ez dix-<br />
wazim herim<br />
cem<br />
bapîr û dapîra xwe. Swêd baş e,<br />
belê li Swêd gelekî tişt hene lê dilê<br />
min li Kurdistanêye. Ez bi balafirê hatim Swêdê. Ezdixwazim bix-<br />
wînim, lê ez nizanim çi bixwînim!<br />
Bila hemû zarokên Kurd jîr bin û di xwendegehan de bixwînin<br />
û paşê bila bizîvirin welatê xwe Kurdistanê...<br />
SEVAL<br />
• 8 salî •<br />
□ Kürdistan gelekîrind bû. Hevalên<br />
min pir bûn. Ez gelekîdixwazim he-<br />
£<br />
rîm welatê xwe û hevalên xwe bibînim<br />
û dîsa bi wan re bileyîzim.<br />
Ez nikarîbûm ku kurdî bipeyivim, ji<br />
ber ku Tirk nedihiştin em bi serbestî<br />
zimanê xwe kurdî bipeyivin. Ez naxwazim<br />
ku zimanêxweji bîrvebikim.<br />
~ i i i a i/. . .. ı: i. . i<br />
tir bû. Çinku Kürdistan welatê<br />
min e. Ez dixwazim bibim doktor<br />
û paşê vegerim herim wela-<br />
tê xwe...<br />
Bijî Kürdistan<br />
Bijî Pêşmerge<br />
Çîroka G UNDIU BAGERAŞVAN<br />
dl hejm ara bê de dom bike !!<br />
k ü r d is t a n p r e s s • 6 g u l a n / m a y is m 7
okuyucularla bl xwendevanan re<br />
Kürdistan<br />
AYDINLARI<br />
□ Asırlarca kendi öz ulusal davasını<br />
savunma özgürlüğünden<br />
mahrum bırakılmış Kürdistan<br />
halkının seçkin aydınlarının,<br />
yazıp-çizip tüm dünya kamuoyuna<br />
analatacakları çok şeyleri olması<br />
gerek.<br />
Kürdistan halkının tarihine ba-<br />
kılıdığında bir çok nedenlerden<br />
dolayı, boyunduruğu kabullenmiş,<br />
baskıya, zulme, itilmeye-<br />
kalkılmaya maruz kalmış, işte<br />
böylesi bir tarihi geçmişe sahip<br />
olan Kürdistan halkı, yani genel<br />
olarak sönmeye yüztutmuş kurtuluş<br />
umudunu canlandırmak,<br />
özgür ve birleşik bir demokratik<br />
Kürdistan için halkı harekete geçirmek<br />
elbette kolay olmayacaktır.<br />
Ama tüm bu zorluklara rağmen,<br />
tarihi misyon Kürt halkının<br />
öncü aydınlarına zorunlu ama<br />
aynı zamanda onurlu bir görev<br />
dayatmaktadır. Zira kabullen-<br />
melidirler ki, Kürt aydınlarının<br />
görevi, zorludur ama başarılma-<br />
sıda zorunludur.<br />
Keza halkımız, kendi bağrından<br />
çıkan onurlu aydınlardan<br />
beklentisi çoktur. Kaldıki objektif<br />
ve somut olgulara dayalı gelişmeleri<br />
kavramaya muhtaç durumdadır.<br />
Zira geçmiş tarihi süreçlerde<br />
gelişen bazı<br />
olumsuzlukların, ulusal geleceğimiz<br />
açısından ne tür tahribatlar<br />
yaptığı bilinmektedir.<br />
Aydınlarımızın bir görevide,<br />
gerçeklere dayalı olmayan, içi<br />
boş homojen vaatlerle, halkımızın<br />
gelecekte yeni haya;! kırıklıklarıyla<br />
karşı karşıya kalmasına<br />
engel olmalarıdır. Keza ne halkın<br />
gücüne dayalı, nede başka<br />
somut olgulara dayalı vaatler<br />
halkımızın geleceğini karmakarışık<br />
bir hale sokmaktan başka<br />
bir işe yaramayacaktır.<br />
Son zamanlarda ulusal bilinç<br />
seviyesinin yükselmesine ve<br />
özellikle birkaç seneden beri<br />
oluşagelen siyasi ve kültürel gelişmelere<br />
katkıları olan seçkin<br />
aydınlarımızın çabaları kayda<br />
değer olmakla birlikte, sıradan<br />
biz Kürt halkı için de gurur kaynağı<br />
olmaktadır.<br />
Tabiatıyla biz Kürt halkı asırlarca<br />
ezilen, sömürülen, hor görülen<br />
Kürdistan halkının; seçkin<br />
ve onurlu aydınları olan, Mahmut<br />
BAKSİ’ler, KendaFlar, Celal<br />
AYDIN’lar, Nuri ZAZA’lar,<br />
A. DİKİLİ’lerden çok şey beklediği<br />
bilinmelidir.<br />
Keza çağımızın en gelişkin düşüncesi<br />
olan Sosyalizm düşüncesiyle<br />
donatılmış, siyasi ufukları<br />
açılmış, mevcut ulusal sorunlara<br />
ciddi vi somut çözüm bulma kapasitesine<br />
erişmiş böylesine aydınlarımızdan,<br />
çok şeyler beklediğimiz,<br />
biz Kürt halkına çok<br />
görülmemelidir. Ve biz halk olarak,<br />
aydın yazarlarımıza, karşılıksız<br />
halkımızın geleceğine hizmet<br />
eden namuslu ozanlarımıza,<br />
halkın geleceği için feda eden insanlarımıza<br />
sahip çıkmayı, onlara<br />
sırt vermeyi, maddi ve manevi<br />
destek olmayı yavaş yavaş öğrenmek<br />
zorundayız.<br />
Kürdistan Press çalışanlarına<br />
başarılar diliyorum..<br />
Hüseyin AKINCI<br />
Almanya<br />
□ Aydınlar sorununu birazcık da<br />
olsa irdelemekte yarar görüyorum.<br />
Biliniyorki, topluma bilimsel<br />
bilgi anlayışı yayarak ve giderek<br />
toplumun ekonomik üretim tarzıyla<br />
yaşayış tarzımda değiştirmekte<br />
aydınlarımız büyük bir tarihsel<br />
görev yapmışlardır. Çağımızda<br />
can çekişen kapitalist<br />
üretim tarzının değişiminde aydınlarımıza<br />
büyük görevler düşmektedir.<br />
Günümüzde bir zat siyasal<br />
ve toplumsal mücadele<br />
içindeki yerlerini alarak, gerçek<br />
çağdaş ayadın olmanın ölçütü,<br />
karşımızda dikilen bu asalak,<br />
kapitalist üretim tarzıyla birlikte<br />
yaşayış tarzımda değiştirerek,<br />
yerine sosyalist üretim tarzını<br />
egemen kılmaktır. Bu karmaşıklığı<br />
da iki ana hata ayırmak da<br />
burada mümkün. Ya burjuvazinin<br />
sömürü düzenlerine evet, ya<br />
da çağdaş aydın olmayı benimsi-<br />
yerek, gerici burjuva düzenini<br />
alaşağı temelinde işçi sınıfının<br />
ve ezilen mazlum halkların kurtuluş<br />
mücadelesine katılmaktır.<br />
Yoksa ortalığı karmaşıklaştıracak,<br />
kalça kıvırmak içinde saha<br />
yok!<br />
Şu küçük burjuva aydınlarının<br />
yoğun olduğu Türkiye’ye<br />
bakalım:<br />
Baskı zoruyla “Misak-ı Milli”<br />
sınırları içinde bir ulusun tüm<br />
değerlerine gerici, ırkçı, sömür<br />
Rêhevalên hêja<br />
di rojnama Kürdistan<br />
Press de<br />
□ Ez gelek silavên xwe yên germ<br />
ji we re dişinim, xebata rojnama<br />
we ya teze pîroz dikim û hêviya<br />
pêşketinê jê re dixwazim.<br />
Gelî bira!<br />
Beri çendakî min jimarên rojnama<br />
we li cem xwendevanekê Kurd<br />
dît. Ez gelekî bi wan şabûm. Dix-<br />
wazim li vir ji we re bêim ku ez pi-<br />
sporekî kurd im, di warê wêje û<br />
dîroka rojnemevaniya kurdî<br />
de...Ji aliye diravive jî, çi bê ser<br />
min ez li ber we me.<br />
Rêhevalê we<br />
Dr. Rdmanê Ilı<br />
Moskova/SSCB<br />
Değerli yoldaşlar...!<br />
Bizlere gönderdiğiniz Kürdistan<br />
Press sayıları düzenli olarak elimize<br />
ulaşıyor, yalnız elimize 3,4<br />
ve 5. sayılar gelmedi...<br />
Değerli Kürdistan Press kurucuları<br />
ve yöneticileri; Kürdistan<br />
Press gibi bir gazetenin halkımızın<br />
kurtuluş mücadelesine ışık tutacağından<br />
kuşkumuz yok. Sizle-<br />
rin bu başarısını içtenlikle kutlar<br />
başarınızın devamını dileriz. Gazetenin<br />
tarafsızlığına inanıyoruz.<br />
Çünkü bizler, yüzyıllar boyu özgürlüğümüz<br />
egemen sömürgeci-<br />
dilimiz, örf ve adetlerimiz, müziğimiz<br />
ve bizlerin gelenek göreneklerimizle<br />
hep birbirimize bağlı<br />
kalmışız. Şimdilik ayrı görüşlere<br />
sahip ayrı ayrı parçalarda olsak<br />
da yine bir bütünüz ve kurtuluş<br />
mücadelemizde bir olacağız.<br />
Arar şehrindeki Kürtler adına<br />
Suudi Arabistan<br />
Işıklı aydınlarımıza<br />
geci T.C tarafından gasp edilerek,<br />
giderek onun varlığını yok<br />
etmek için günümüzde eşine ender<br />
rastlıyan, bu tarihin yüzkarası<br />
olan sömürgeciliğe karşı ka tane<br />
aydının, Kürt ulusunun haklı<br />
mücadelesinin yanında görebiliyoruz?<br />
Cevap:<br />
Kavram karmaşıklığına devam...?<br />
Düz mantıkların yayılmasına<br />
devam...? Evren-Ozal’a<br />
karşı olan herkes aydın.. .“Aydınlar<br />
Listesin’de” kimin isminide<br />
görürsen ayıdm...? Ya bir gün şu<br />
Demirel’i de listeden görürsen...?<br />
Bunada şaşma aydınlık<br />
alemleridir....<br />
Bunun altını da ben çizerek belirttim.<br />
Günümüzde aydın olmak<br />
pek de kolay bir iş değildir. Hele<br />
şu Türkiye’de. Türkiye’de aydın<br />
olmanın kıstaslarından önemli<br />
bir ilkeside, Kürt ulusunun ulusal<br />
demokratik hakların, saygı ilkesini<br />
benimsiyerek, bu hakkın<br />
gelişmesi, bilinçlenmesi ve örgütlenmesi<br />
için de çaba sarfet-<br />
mekten geçer!<br />
Aydınlar dedik; gelelim bizim<br />
şu Kürdistan’lı aydınlara...<br />
Kürdistan gibi sömürge bir ülkede<br />
aydınların konumu da daha<br />
farklı olması gerek. Farklı olan<br />
yan, bu ülkede ulusal mücadelenin<br />
sıcak olmasında yatar. Aydınlara<br />
düşen büyük bir görev bu<br />
sıcak mücadelenin içinde yerle<br />
Hevalên hêja<br />
rini almaktır.<br />
Ama ne yazık ki günümüzde<br />
kendisine ben Kürt aydınıyım diyenlerin<br />
sayılanda oldukça kalabalık<br />
olup da, örgütlü mücadeleyi<br />
red etmektedir. Bu<br />
“aydınlarımız” şuni çok iyi bilmektedirler<br />
ki, Kürdistan toprakları<br />
sömürgeci haydutlar, örgütlü<br />
aygıtları ile sömürgeleştir-<br />
mişlerdir. Kürt halkının onurunu<br />
ve şerefini, şiddet zoruyla ayaklar<br />
altına aldıklarım da çok iyi<br />
bilmektedirler. Bize örnek olsun<br />
şu dünyamızdan, gösterebilirlerini<br />
ki, bir halk örgütlenmeksizin<br />
bağımsızlığını kazanabilmiştir.<br />
Kendi ülkelerinde devrimi gerçekleştirmiş,<br />
halklarım özgürlüğe<br />
kavuşturmuş, devrimci aydınlar,<br />
pratikten çıkardıkları deneyimlere<br />
dayanarak, örgütlü bir<br />
halk her zaman için başarı şansına<br />
sahiptir.. .Örgütsüz bir halkt<br />
ezilmeye, sömürülmeye mahkumdur.<br />
..<br />
Bizim aydınlarımızın bir kısmı<br />
da, isimleri kadar da “efendice”<br />
kültürel çalışma ile siyasal çalışmaların<br />
arasına, kalınca bir taş-<br />
duvar örerek, nazikçe siyasil örgütlenmeye<br />
karşı çıkmaktadırlar.<br />
Bu “efendilerimiz” doğa ve<br />
toplumda olup biten şeylerin,<br />
birbirleriyle sıkı bağlantılar<br />
içinde olup, birbirlerini de etkiledikleri<br />
de bilmektedirler. Ve<br />
□ Çend hejmarê Kürdistan Press gihişt destê min. Ez pê pirr dilşa<br />
û serbilin bûm. Gor baweriya min Kürdistan Press di vê warê de<br />
kêmasiyek mezin ji holê rakir. Çunkî heta niha li Kurdistana Ba-<br />
kur ji 15 rojan carekû ji aliyê nûçeyanva wisa dewlemend rojname<br />
nînbû. Divê hemû kesên welatparêz û demoqrat alikariya rojnamê<br />
bike, ku karibe bidome. Ev vataniyek welatparêziye...<br />
silavê şoreşgerî<br />
Min di nav deriyê hêsin de<br />
gûlek ji pel dirêjê te bir<br />
zanim<br />
nehiştinê ji te ra gotin<br />
ne tirşe<br />
her tişt bi min ra ye<br />
bi min ra pir dibe jiyan<br />
têkoşîn di bin lingê min da<br />
raxistê<br />
havîn bi tahvêra<br />
zivistan bi germ bûna<br />
pêlê payizê re<br />
di tarîhyan da<br />
têkoşîn di deste min da ronahî<br />
nizanim<br />
ev hatina min da ronahî<br />
nizanim<br />
ev hatina min a çendaye<br />
dicemidim<br />
dicemidine min<br />
ev çama şıkandî<br />
ranza hêsin<br />
pênûsa reşnivîs<br />
K U R D I S T A N l<br />
Kurdisk Tidning<br />
Utkommer varannan vecka<br />
Nummer; <strong>17</strong>/9<br />
6 MAJ • GULAN <strong>1987</strong><br />
bemekeve<br />
carefe dinê tê binî<br />
ezê wênekî çêkim<br />
dahwiyê<br />
di bin da helbestek<br />
bu<br />
tu<br />
çundina mina nava kûçên teng<br />
ê bi ronahiye findê tê ronahî<br />
paçên şikandê<br />
diwarên terikî<br />
di oda biçûk da runiştina min<br />
ê<br />
ji birçina<br />
keda destê xwe difroşin<br />
ji destên wanê nasir ra<br />
dest buna min binivîsi<br />
Hêviyê Bismilê<br />
Hamburg-Almanya<br />
1 Chefredaktör och ansvarig utgivare<br />
| Orhan KOTAN, 08-295056<br />
Redaktion sekreterare<br />
Çetin ÇEKO, 08-298332<br />
Tekniskt sekreterare<br />
S. SERDAR, 08-984743<br />
;<br />
Administration-Prenumaration<br />
B. AZAD, 08-298332<br />
bir vücudu, vücut yapan organların,<br />
birisi çalışmaz iken, bir başka organı<br />
kötü yönde ne dereceden etkileyeceği<br />
de bilinmektedir. Kaldıki, Kürt<br />
toplumunun vücudunu meydana getiren<br />
ve gelişen organların birisini<br />
tutup, bir diğerine karşı çıkarak, gelişme<br />
evresinde olan bu organların<br />
gelişmesini engellemek veya gelişmesini<br />
köreltmeye çalışırken, bu<br />
körelen veya gelişmesi yavaşlayan<br />
organ, diğerlerini olumsuz yönde<br />
etkilemeyecek mi.? Dr. arkadaşlar?<br />
Diğer bir yandan da bu<br />
“efendilerimiz” siyasi örgütlere<br />
karşı çıkarken, kıçı larık bir siyasette<br />
güdüyorlar.<br />
Ben şunu soruyorum; Hangi Kür-<br />
distanlı örgüt kültürel çalışmaya<br />
karşı çıkmıştır? Tam tersi tüm Kür-<br />
distanlı örgütlerin programlarında<br />
olduğu gibi bir de pratikde de daha<br />
verimli ve toplumsal çalışmalar<br />
yapmaktadırlar. Kanımca yurtsever<br />
aydınlara düşen görev, kendi yetenekleri<br />
ve beceriklikleri ile mevcut<br />
örgütlenmele katılarak veya destekleyerek,<br />
mazlum Kürt halkının ulusal<br />
ve sosyal kurtuluşunu güçlendirerek,<br />
böylece de çağdaş aydın olmanın<br />
ismine de layık olunur.<br />
Az ışıklı aydınlarımız için bir adım<br />
ileri iki adım geri<br />
Kürdistanlı bir işçi<br />
H. SIPAN<br />
16.2.987 / Paris<br />
m u h bir l ik<br />
UMUT KAPISI<br />
□ Milli Savunma Bakanlığınca<br />
belirlendi. Buna göre muhbir<br />
sahibi olan her ihbarcıya<br />
iki milyon lira kadar ödenebilecek.<br />
zamanın birinde, rüşvet alan<br />
bir komutana, adamın biri<br />
çok sevdiği kekliğini götürmüş.<br />
Komutan sormuş; ne işe<br />
yarar bu getirdiğin? Efendim,<br />
kafese bırakılır etrafına tuzaklar<br />
konulur, diğer keklikler<br />
bu tuzağa düşerler. Komutan<br />
hemen kekliğin başım<br />
kesmiş. Halkına yaramayan<br />
bana hiç yaramaz demiş.<br />
Dostum iki millyon kazanmak<br />
kolay değildir. Hani insanların<br />
boğazında ekmek kalırda<br />
yutamaz ya, işte, alın teriyle<br />
kaszanmadığm parayıda<br />
yutamazsın. Sana bu parayı<br />
vaat eden alçak, senin sınıfından<br />
değildir. İki milyon verir<br />
ve derki; kendi sınıfına yaramayan<br />
bana da yaramaz. Kafasını<br />
kesiverir. İşte o zaman<br />
muhbir damgasını yedin mi<br />
senin çocukların ne yüzle halkın<br />
içine girecek? Yok dostum<br />
bu damgayı yeme. Faşist<br />
generallerin teklif ettiği 2<br />
milyonr lirayı sakın alma ve<br />
halkın baş düşmanına lanet<br />
getir.<br />
Postça selamlar<br />
Kaya<br />
Berlin-Almanya<br />
Postadress; Box 7080, <strong>17</strong>207 Sundbyberg<br />
Besökadress; Örsvângen 6C, Hallonbergen<br />
Tlf; [46] 8-29 83 32<br />
Telex; 131 42 ANK S<br />
Bankgiro; 343-5559<br />
Postgiro; 2 65 33-0<br />
Tryckeri; Idrottsbladet / Södertalje<br />
kürdistan p re ss • 6 g u lan / m âyis <strong>1987</strong> RUPEL / SAYFA 15
Büro; Örsvangen 6C, <strong>17</strong>2 42 Sundbyberg • Yazışma adresi / Navnîşan: Box 70 80,<strong>17</strong>2 07 Sundbyberg-Sweden • Tlf. (46) 08-29 83 32 • Tx. 13142 ANK S • Postgiro 2 6533 — 0; Bankgiro: 343—5559<br />
Yoksul ülkelerde göçmenler<br />
Bugün Dünyanın dört bir yanında, günde yaklaşık 5000 insan göç ediyor.<br />
Buna göre dakikada 4 insan ülkesini terk etmiş oluyor. Mültecilerin bir çoğu Avrupa<br />
ülkelerine sığınmayı başarırken, %97’si 3. Dünya ülkelerinde bulunuyor...<br />
ANK • Stockholm<br />
Dünyada yaklaşık 15 milyon<br />
olan göçmenin sadece %5’i<br />
Amerika ve Avrupa’daki zengin<br />
sanayi ülkelerinde yaşıyor.<br />
Geriye kalan %95’i ise<br />
kendi ülkelerine yakın olan<br />
yoksul ve savaş içinde bulunan<br />
ülkelerde yaşamakta(!).<br />
Bunların çoğu savaştan, ko-<br />
ğuşturmalardan, açlıktan kaçarak,<br />
yoksul ve verane içindeki<br />
kamplara sığınıyor.<br />
Bugün savaş yoksul ülkelerde<br />
sürmektedir. İnsanlar bu<br />
ülkelerden kaçarak, daha<br />
yoksul, daha fakir ülkelere sığınarak,<br />
kurtuluş umudu arıyor.<br />
Zengin ülkelerin savaş<br />
sonrası dönem diye adlandırdıkları<br />
ikinci dünya savaşının<br />
bitiminden bugüne 140 savaş<br />
meydana geldi. Savaş beraberinde<br />
açılık, yoksulluk getirirken,<br />
mültecilikte toplumsal<br />
bir olgu haline geliyordu...<br />
Bugün açlıkla savaşan Afrika’da<br />
tamıtamına 5 milyon<br />
göçmen yaşıyor. Sadece Somali’de,<br />
Etyopya’dan kaçan,<br />
700 bin göçmen var; Eritre1<br />
den Sudan’a göçenlerin sayısı<br />
ise 400 bine ulaşmış bulunuyor.<br />
Afrika’nın güney kesiminde<br />
Namibia, Angola,<br />
Mozambik ve Güney Afrika1<br />
dan gelenlerin sayısı 230 bin<br />
civarında.<br />
Öte yandan, Pakistan mülteci<br />
kabul etmede dünya rekorunu<br />
elinde bulunduruyor.<br />
Bugün Pakistan’da sadece<br />
Afganistan’dan gelen 3 milyon<br />
göçmen var. 1,9 milyon<br />
Afganlı ise şu an İran’da barınıyor.<br />
Ortadoğu ise mülteci yuvası.<br />
Barut fıçısına dönmesine<br />
rağmen, mülteciler, bir ülkeden<br />
diğerine akın ediyor.<br />
Lübnan iç savaşından, Irak-<br />
İran savaşından kaçanlar,<br />
dünyanın en eski ve geleneksel<br />
mülteci gurubu durumunda.<br />
Yarısı Meksi’da olmak koşuluyla<br />
320 bin göçmen<br />
Central-Amerika’da yaşıyor.<br />
G Ü N E Y AFRİKA<br />
kara yasak!<br />
(TCA • ANK)<br />
Güney Afrika’da 7 Mayıs’da<br />
yapılacak genel seçimlerde, siyah<br />
çoğunluğun oy kullanması<br />
yasaklandı. Bunun üzerine geniş<br />
çaplı olaylar, ülkenin dört bir yanında<br />
patlak verdi.<br />
Johennesburg’daki üniversitelerden<br />
birinde, çoğunluğu beyazlardan<br />
oluşan yaklaşık ikibin<br />
öğrencinin katıldığı toplantıyı<br />
polis, göz yaşartıcı bomba ve<br />
kırbaçlarla dağıttı. Eylemden<br />
sonra, çok sayıda kişi tutuklanarak<br />
gözaltına alındı. Toplantı<br />
yalnızca beyazların katılacağı 7<br />
Mayıs genel seçimlerini protesto<br />
etmek amacıyla yapılıyordu.<br />
Konuşmacılar arasında siyahların<br />
lideri Wili Mandela’da vardı.<br />
Siyahlar anti-demokratik uygulamalara karşı direnişlerini sürdürüyor<br />
Fakat toplantıyı düzenleyenler,<br />
Mandela’nm konuşmasına az bir<br />
zaman kala toplantının yasadışı<br />
olduğuna dair, bir mahkeme kararını<br />
okudular. Kararın okunmasından<br />
hemen sonra, tam teç-<br />
hizatlı polis ekipleri, üniversite1<br />
deki toplantı salonuna girerrek,<br />
öğrencilerin hemen dağılmasını<br />
istedi. Öğrencilerin direnmesi<br />
üzerine, polis birlikleri, öğrencilere<br />
saldırarak, göz yaşartıcı<br />
bombalar eşliğinde toplantıyı<br />
dağıtarak, sayıları oldukça kabarık<br />
bir öğrenci grubunu ise göz<br />
altına aldı. Siyah ulusal hareketinin<br />
liderlerinden Mandela, polisin<br />
bu eylemini kınayarak, üniversiteyi<br />
terk etti.<br />
Seçimlere az bir zaman kaldığı<br />
şu günlerde, ülkede bulunan tüm<br />
üniversitelerde gerginlik artmış<br />
durumda. İlerici öğrencilerin ve<br />
öğretim üyelerinin bir bölümü<br />
siyahların katılımının yasaklandığı<br />
seçimleri kınarken, ırkçı<br />
gruplar üniversitelerin siyasi<br />
amaçlı protestolar kullanılmasına<br />
karşı duruyorlar.<br />
Güney Afrika’dan sızan son haberlere<br />
göre, seçileri protesto<br />
eden yüzbinlerce kişi seçimlere<br />
iki gün kala evlerinden dışarı<br />
çıkmıyorlar. Irk ayırımına karşı<br />
mücadele eden grup ve sendikaların<br />
çağrısı üzerine gerçekleşen<br />
eylemlere işçiler ve öğrenciler,<br />
büyük katılım gösterdiği bildiriliyor.<br />
Patlamalar sürerken, güvenlik<br />
güçleri, siyah yerleşim birimlerinde<br />
olağanüstü önlemler<br />
alıyor.<br />
Bu bölgede yaşıyan göçmenlerin<br />
çoğu El-Salvador uyruklu.<br />
Laos, Vietnam ve Kamboçya’dan<br />
akın eden Güney-<br />
Doğu Asya’daki göçmen sayısı<br />
ise yaklaşık 150 bin civarına<br />
ulaşmış durumda.<br />
Dünya’da 15 milyonunu üstünde<br />
bulunan mültecilerin<br />
karşılaştıkları problemler,<br />
uluslararası nitelikte ve doğal<br />
olarak uluslararası çözüm gerektiriyor.<br />
Avrupa’nın sanayi<br />
ülkeleri, Amerika ve diğer<br />
gelişmiş ülkelerde %5 civarında<br />
bulunan mülteciler, rahatsızlıklara<br />
neden olmasına<br />
rağmen, büyük bir sorun ar-<br />
zetmiyor olsa gerek (!).<br />
Buzlar çözülüyor mu?<br />
Çin Hal Cumhuriyet’i 25 yıldır<br />
Doğu Avrupa ile olan soğuk ilişkilerini<br />
düzeltme çabaları, karşılıklı<br />
yoğun diplomatik ziyaretlere neden<br />
oldu.Son altı ay içinde Pe-<br />
kin’i, Doğu Avrupa Sosyalist ülkelerinden<br />
4 parti lideri ziyaret<br />
etti.<br />
Çin yolculuğuna çıkan son lider,<br />
Bulgaristan Cumhurbaşkanı To-<br />
dor Jikov. Bulgaristan liderinin 5<br />
mayısta başlayan resmi ziyareti 6<br />
gün sürecek.<br />
Doğu Avrupa’nın en uzun süredir<br />
görevde bulunan Komünist<br />
Partisi lideri Todor Jikov, aynı zamanda<br />
Çin’i 30 yıldır ziyaret eden<br />
ilk Bulgar Cumhurbaşkanı. Ekim<br />
ayından bu yana Çin’i, Polonya ve<br />
Doğu Almanya Komünist Parti liderleri,<br />
Macaristan Komünist<br />
Partisi’nin üst düzeydeki yetkilileri<br />
ve Çekoslovakya Başbakanı ziyaret<br />
etmişti.<br />
Bu ziyaretlerle birlikte, Jikov’un<br />
altı günlük resmi ziyareti, Çin<br />
Halk Cumhuriyeti ile Doğu Avru-<br />
ANK^dinleme servisi<br />
pa Sosyalist ülkeleri arasındaki<br />
ilişkilerin ne denli canlandığını<br />
göstermekte. 1960 ve 70’li yıllarda<br />
Çin ile Sovyetler Birliği arasında<br />
ilişkilerin kopmasından sonra,<br />
Doğu Bloku ile de bozulan ilişkiler<br />
artık fiilen düzelmekte. Bununla<br />
birlikte, Moskova ile Pekin arasındaki<br />
ilişkilerin iyi olduğunu söylemek<br />
olası değil.<br />
Sofya’dan ayrılmadan önce Yeni<br />
Çin Haber Ajansına demeç veren<br />
Jikov, Çin Bulgar ilişkilerinde değerlendirmeyi<br />
bekleyen alanlarla<br />
iki ülkede süren reform çalışmaları<br />
üzerinde benzerliklerin olduğunu<br />
vurguladı.<br />
Reformlar konusunda görüş alışverişinin<br />
dışında, Çin yetkililerinin,<br />
Bulgaristan ve diğer Doğu Avrupa<br />
ülkelerinden satın aldıkları<br />
malların teknik düzeyi ve güvenirlikleri<br />
konusunda şikayetleri dile<br />
getirmeleri bekleniyor.<br />
□<br />
PRAVDA’dan<br />
sert eleştiri! ANK*dinleme servisi<br />
Sovyetler Birliği Komünist Partisi yayın organı PRAVDA, Fransa1<br />
yı, nükleer silahların azaltılması ile ilgili tavrından dolayı eleştirdi.<br />
Pravda, Fransa’nın uyguladığı taktiklerin bilindiğini ve bunun nükleer<br />
silahlarla ilgili görüşmelere yarar getirmeyeceğini belirtti.<br />
Pravda’ya göre Paris yönetimi yumuşama politikasından uzaklaşıyor.<br />
Bu değerlendirme, Fransa Başbakanı Jack Cirah ile Batı Alman<br />
Başbakanı Helmuth Kohl’ün görüşmelerini izledikten sonra varılan<br />
bir yargı. İki başbakan Sovyet önerileri konusunda Batı Avrupa liderleri<br />
arasında daha fazla görüşmeler yapılması gerektiğini açıklamışlardı.