31.05.2013 Views

hayatimfutbol-83sayi

hayatimfutbol-83sayi

hayatimfutbol-83sayi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

24 Mayıs 2013 - Sayı 83<br />

Madrid’de<br />

bir Bayrampaşalı<br />

Mahallenin neşeli çocuğundan<br />

Atletico’nun 10 numaralı<br />

yıldızına, Arda Turan…<br />

Enine Boyuna<br />

Brezilya Ligi<br />

Aslında Kim<br />

Kazanacak?<br />

Amsterdam<br />

Çıkarması


HAYATIM<br />

#83<br />

Yayın Koordinatörü<br />

İlker Yılmaz<br />

Editör<br />

Uğur Karakullukçu<br />

Yazarlar<br />

Alper Öcal<br />

Emre Çelik<br />

Fırat Topal<br />

Güner Çalış<br />

Mustafa Demirtaş<br />

Salih Demirci<br />

Varol Döken<br />

Arda…<br />

FUTBOL<br />

Türkiye’de yetişen en özel oyunculardan biri olduğu şüphe<br />

götürmeyen Arda, sadece yetenekleriyle değil, kişiliğiyle de ön<br />

planda olan isimlerden. Altyapısını Türkiye’de almış olmasına<br />

karşın birçok örneğin aksine Avrupa’da da kendini ispatlayan<br />

Arda’nın bu renkli kişiliğinin başarısındaki payını merak ettik ve<br />

okulu ile mahallesinde Arda’nın ayak izlerini takip ettik. Bize bu<br />

konuda yardımcı olan Şehremini Anadolu Lisesi ve başta kardeşi<br />

Okan Turan olmak üzere tüm Bayrampaşa sakinlerine teşekkür<br />

ederiz. Okumaktan memnun kalacağınız, daha önce hiçbir yerde<br />

okumadığınız anekdotlarla bezeli bir Arda dosyası dergimizin<br />

83.saysının kapak konusu…<br />

Bu dosyanın yanı sıra yine başlamak için gün sayan Brezilya<br />

Serie A’ya dair detaylı bir çalışma, F Amsterdam’daki Avrupa Ligi<br />

finalinden izlenimler, basında geniş yer bulan “Biz kazanacağız”<br />

manifestosuna farklı bir bakış açısı getiren bir değerlendirme<br />

başta olmak üzere birçok değerli yazı bulunuyor.<br />

Keyifli okumalar,<br />

Uğur Karakullukçu<br />

iletisim@<strong>hayatimfutbol</strong>.com<br />

reklam@<strong>hayatimfutbol</strong>.com


#83<br />

Bu Sayıda<br />

Brezilya Dosyası<br />

Lig tarihi<br />

Sezon önizlemesi<br />

Derbisi<br />

Ekonomisi<br />

Aslında<br />

kim kazanacak?<br />

Futbolda mı şiddet var, yoksa<br />

şiddette futbol mu?<br />

Kripton’dan gelenler<br />

Bir mucize gerekir ve ‘O’ gelir. Hayır,<br />

uçak değil!<br />

Gittim, gezdim, yazdım<br />

Fırat Topal’dan Avrupa Ligi’nde<br />

final izlenimi<br />

Arda Turan<br />

Atleti’nin beyni<br />

Mahallenin Neşeli ve<br />

Yetenekli Çocuğu: Arda Turan<br />

Maç Bahane<br />

Varol Döken bu kez Amsterdam’ı<br />

bahane etti<br />

Premier League<br />

son takımını bekliyor<br />

Championship’te kıran kırana<br />

Premier League savaşı


Türkiye<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Salih Demirci<br />

Aslında Kim Kazanacak?<br />

“Şurası kesin ki, içerisinde yaşadığımız dünyada yalnızca futbolda şiddeti<br />

önlemek mümkün değil; onun adı olsa olsa görünmez kılmak olur. Eğer istenen<br />

buysa, bunun yolunu yordamını gösterenlere bakılabilir.”<br />

Geçtiğimiz Salı günü pek çok gazetenin spor<br />

sayfasında bir manifesto yayımlandı. ‘Biz<br />

kazanacağız!’ başlığını taşıyan bildiri, bazı<br />

köşe yazarlarınca da desteklendi. Bilhassa<br />

sosyal medyada ses getirdi, bir süre konuşuldu.<br />

“…Ben utanma duygusunun, medeniyetin,<br />

adaletin, vicdanın tarafında olduğumu<br />

buradan haykırıyorum. Benimle aynı tarafta<br />

olanları ayağa kalkmaya ve haykırmaya davet<br />

ediyorum” gibi hiç kimsenin karşı çıkmayacağı<br />

bir dizi çağrıyı barındırmasıyla karşılık buldu<br />

ve ayrıca imza kampanyasıyla da desteklendi.<br />

Nihayetinde ‘bizler’ ve ‘onlar’ şeklinde iki grup<br />

oluşturarak, bildiriye imza verenleri futbol<br />

ortamının temizlenmesi için mücadeleye<br />

çağırdı.<br />

Fakat söz konusu mücadelenin içeriği,<br />

-yazıdan anlaşıldığı kadarıyla- henüz boş<br />

görünüyor. Pekâlâ aşama aşama düşünülmüş<br />

de olabilir; ancak şiddet temalı haberlerin<br />

futbol gündeminde yeniden yer işgal etmesiyle<br />

yazımı tetiklenen metnin mevcut hali,<br />

amacına ulaşmaktan fazlasıyla uzak. Zira<br />

temel bir problem olarak herhangi bir idealin<br />

savunulmasından ziyade bir dizi temenni<br />

içeriyor. Ülkenin futbol ortamını sanki toplum<br />

hayatından uzakmışçasına konumlandırıyor,<br />

bunun yanı sıra işaret ettiği noktaya doğru<br />

giden herhangi bir yol çizmekten de uzakta<br />

duruyor. Üstelik desteğini açıklayan bazı medya<br />

mensupları tarafından söylem düzeyinden<br />

öteye geçmeyeceği de biliniyor. Bu nedenlerden<br />

ötürü metnin altına imza atmamak için<br />

‘onlar’ grubundan olmak şart değil. Meseleyi<br />

tartışmaya açmak, nispeten daha anlamlı<br />

görünüyor.<br />

İpler daha gergin<br />

Futbolumuzun gündemi, her sezon sonunda<br />

muhakkak şiddete odaklanıyor. Geçen yıl<br />

yaşanan ‘Kadıköy Olayları’nın ardından takip<br />

eden sezonun final derbisi, yine beraberinde<br />

bir dizi şiddet haberini getirdi. Tribünde<br />

görülen muzlar hâlihazırda yeterince önemli<br />

bir olay iken Edirnekapı’da yaşanan cinayet<br />

vakası meseleyi başka bir noktaya taşıdı. Daha<br />

öncesinde ise ‘Sporda Şiddet Yasası’ ortaya<br />

konulmuş, ama hiçbir sonuç alınamamıştı. Her<br />

geçen gün de görüldüğü üzere kanunla gelen<br />

bir iyileşmeden söz etmek mümkün değil.<br />

Nitekim 2012/13 futbol sezonunu farklı<br />

tribünlerden takip etmek, durumun daha da<br />

kötüye gittiğini görmemde bana yardımcı<br />

oldu. Fenerbahçe’nin ve Galatasaray’ın<br />

stadyumlarının hem ev sahibi, hem de<br />

deplasman tribünlerinde izlediğim maçlarda<br />

tribünlerden saçılan en yoğun his, öfkeydi.<br />

Apaçık şekilde doğru olduğu gözlenebilen bir<br />

hakem kararının henüz maçın ilk dakikası<br />

dahi olsa inançla reddedildiği bir ortamın<br />

sağlıklı şeyler üretmesi mümkün olmuyordu.<br />

Hakemler nasılsa stadyumda olduğu kadar<br />

kamuoyunda da yalnızdılar ve her iki statta da<br />

tribünler, geçen yıllara göre çok daha saldırgan<br />

ve tahammülsüzdü.


Türkiye<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Hiç kuşkusuz bu değişimin arkasında Şike<br />

Davası ve beraberinde yaşananların tortusu<br />

var. Fenerbahçe ve Galatasaray tribünlerinde<br />

sezonun karar haftaları yaklaştıkça artan<br />

duygu yoğunluğu, diğer tribünlere kıyasla çok<br />

daha yukarıda seyretti. Diğer yanda ‘Feda<br />

Sezonu’ yaşayan Beşiktaş tribünleri, geçen<br />

yıllara kıyasla sakin bir sezon geçirdi. Göztepe<br />

taraftarları ise küme düşen takıma kızıp<br />

kulüp binasını bastı. Bu örnekler gösteriyor ki<br />

yaşananlar, şiddeti artırıyor, azaltıyor; yahut<br />

hedefini değiştirebiliyor. Karşımızda ontolojik bir<br />

şiddet tablosu yok, dolayısıyla ‘bizler’ ve ‘onlar’<br />

kampları arasında geçişler, değişimler mevcut.<br />

Nerede bu şiddet?<br />

Yine de bu demek değildir ki Türkiye toplumu,<br />

şiddetle örtülmüş şekilde yaşamıyor. Aksine,<br />

en vahşisinden en gündeliğine kadar şiddetli<br />

bir şiddet hali yaşıyoruz. Futbol sahasında<br />

ve sonrasında olan-biteni de bu durumun<br />

yoğunluğu artırılmış bir yansıması olarak<br />

görmek gerekli; zira kulüplerin neredeyse<br />

devletle aynı dili konuştuğu ve göbek bağının<br />

bulunduğu futbol alanının ülke siyasetini<br />

şekillendiren faktörlerden azade olması<br />

mümkün değil. Aynı şekilde ana akım<br />

medyanın da dili, aynı yere yaslanmakta.<br />

Bunların bilincinde olunduğu takdirde futbolun<br />

izole bir ortamı olduğu ve büyük ölçekli<br />

toplumsal meselelerin futbola yansımasını<br />

futbol üzerinden çözme gibi düşüncelerin<br />

anlamsızlığı, kolayca fark edilebilir.<br />

Buna mukabil şiddetle/ırkçılıkla yaşayan tek<br />

ülke Türkiye değil ve önümüzde meseleleri<br />

çözmüş ya da yoğunluğunu düşürmüş<br />

yekpare bir Avrupa yok. Yer yer farklılıklar<br />

var, doğal olarak ülkelerin futbol ortamları<br />

da birbirinden farklılık gösteriyor. UEFA’nın<br />

10 maç talebine karşın ırkçılığa 5 maç cezayı<br />

uygun gören İngiltere Futbol Federasyonu ve<br />

Roma tribünlerinden Mario Balotelli’ye yönelik<br />

yapılan ırkçı tezahüratlara 50 bin avro para<br />

cezası veren İtalya Futbol Federasyonu gibi<br />

trajik-komik örnekler henüz taze. FIFA’nın<br />

günaşırı ırkçılık konuşmasına karşın hakiki<br />

bir yaptırım kararı alamaması ve var olan<br />

uygulamaların da lafta kalması, ırkçılığın<br />

bazı toplumlar içerisinde kök salmışlığının<br />

adeta tekrar ispatı. Eğer ‘sıfır tolerans’<br />

kuralları uygulanırsa, futbolun haritası baştan<br />

yazılabilir. Ancak şiddeti futboldan uzaklaştıran<br />

ülkeler yok değil.<br />

Görünmese yeter…<br />

Doğrusu, görünmez kılmayı başaran… 80’li<br />

yılların İngiltere’de işsizliğin ve bununla<br />

birlikte futbol holiganizminin zirve yaptığı<br />

zamanlar olduğu bilinir. Meydanlardaki halk<br />

hareketlerinin futbol takımlarının tribün<br />

gruplarıyla hem kesişim, hem de bileşim<br />

kümesi oluşturmasıyla mesele artık tümüyle<br />

futboldan çıkar. Maç günü, legal eylem saatine<br />

dönüşmüştür. Sonuçta Heysel Faciası yaşanır,<br />

onu Hillsborough takip eder ve sonucunda<br />

vaktiyle tribünde yer alanların çocukları,<br />

artık stadyumlara giremeyecektir. Futbol<br />

tribünleri dönüştürülür, bilet fiyatları artırılır<br />

ve düşük gelir grubundan insanlar tribünden<br />

uzaklaştırılır.


Türkiye<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Çok çeşitli biçimleri de olsa İngiltere’de futbol<br />

holiganizminin temeli, toplum hayatında<br />

aniden yaşanan değişim sürecine dayanıyordu.<br />

Bu sürecin tetikleyicileri olan politikacılar da<br />

elbette ki yanlışta olduklarını düşünmüyorlardı,<br />

fikirlerini aynı şekilde uygulamaya<br />

devam ettiler. En basitinden “Çocukların,<br />

kadınların, yaşlıların; didişmek için değil,<br />

keyif için gelenlerin futboldan uzaklaşmaya<br />

başladığını…” fark ettiler ve bunun futbol<br />

ekonomisini zarara uğratacağını düşündüler.<br />

Sonunda şiddeti göz önünden, stadyumlardan<br />

uzaklaştırdılar. Yakın zaman önce Londra<br />

sokaklarını ateşe verenlerin bir kısmının babası,<br />

muhtemelen eski bir futbol müdavimi idi.<br />

Arka sokaklara itildiler. Nitekim ülkemizde<br />

de Fenerbahçe - Galatasaray maçı sonrası biri<br />

bıçaklanıyorsa, kentin arka sokaklarda her gün<br />

böyle yüzlercesi yaşanıyor. Kısa bir özet için<br />

gazetelere bakmak yeterli.<br />

Aslında kim kazanır?<br />

Benel Hızarcı’nın twitter’da yazdığı, “Sporda<br />

şiddet yok, öfke ve şiddet zeminli bir ülkede spor<br />

var.” cümlesi, tüm yazılanlara dair nükteli bir<br />

özet. Futbol ortamını şiddetten temizlemek<br />

güzel bir istekse de onu üreten koşulları<br />

değiştirmeden temenniden öteye geçmesi<br />

mümkün değil.<br />

Gayet tabii kurumlardan sorumluluklarını<br />

yerine getirmesi beklenebilir, suç-ceza<br />

noktasında eksik kalınmaması gerekir. Fakat<br />

söz konusu manifestonun işaret ettiği üzere<br />

‘bizler’ ve ‘onlar’ olarak futbol ortamını<br />

ayırmak, eğer ucu futbolun bileşenlerine<br />

dokunmuyorsa (yöneticiler, futbol ekonomisi<br />

vs.) hiçbir anlam ifade etmez. Şiddet üretenlere<br />

karşı futbolseverler kamplaşmasında devletin<br />

ve kulüplerin destekleyeceği taraf bellidir,<br />

hadise İngiltere’de de benzer şekilde cereyan<br />

etmiştir. Çoğunluğu alt gelir grubundaki<br />

insanlardan oluşan şiddet üreticileri, hep<br />

birlikte futbol sahalarından uzaklaştırılır.<br />

Kalitesi artan stadyumlar, makbul seyirciler<br />

için nezih birer ortam olarak hazırlanırlar ve<br />

bu süreçte taraftar kimlik kartına ya da polisin<br />

stadyumlardaki varlığına, karşı olmak derin<br />

çelişkiler doğurur.<br />

Bununla birlikte İngiltere’den farklı olarak<br />

Türkiye’nin kitle kulüplerinin amatör branşları<br />

da ciddi birer rekabete sahne oluyor. Futbol<br />

stadyumlarının fiziksel standartları ‘yalnızca<br />

keyif için maça gelenler’ için değiştirilse bile<br />

dışarıda kalan hatırı sayılır bir insan grubu,<br />

toplumsal gerçeği salonlara taşıyacaktır.<br />

Yani bundan kaçış yok. Tabii ki her sosyal<br />

mesele gibi şiddetin sebep ve sonuçları da<br />

fazlasıyla karmaşıktır. Ama şurası kesin ki,<br />

içerisinde yaşadığımız dünyada yalnızca<br />

futbolda şiddeti önlemek mümkün değil;<br />

onun adı olsa olsa görünmez kılmak olur.<br />

Eğer istenen buysa, bunun yolunu yordamını<br />

gösterenlere bakılabilir. Fakat sanırım söz<br />

konusu manifestonun yazarları Bağış Erten<br />

ve Banu Yelkovan, Türkiye’ye İngiltere’deki<br />

dönüşümü önermeyeceklerdir. Ancak aksi bir<br />

şey öneriyor gibi de görünmüyorlar ve eminim,<br />

hayatta benzer durumların benzer sonuçlar<br />

doğurduğunu biliyorlardır. Kimin kazanacağı ise<br />

galiba şimdiden belli.


Arda Turan<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Emre Çelik<br />

1995/96 sezonu sona erdiğinde Medya patronu<br />

Jesus Gil’in sportif oyuncağı Atletico Madrid,<br />

İspanyolların tabiri ile “La Doblete” yapmış,<br />

hem La Liga’yı hem de Copa del Rey’i müzesine<br />

götürmüştü. Fakat takribi yıllarda Atletico<br />

Madrid için İspanya arenası hiç de istenilen<br />

şekilde gitmedi. Ta ki 2011 senesinde Enrique<br />

Cerezo’nun yürüttüğü transfer operasyonları<br />

ile takıma Radamel Falcao, Arda Turan ve Gabi<br />

gibi isimler katılana katar. Sonrası malum...<br />

Kadroyu yönetebilecek isimlerden biri olan<br />

Diego Simeone’nin de sezon ortasında takımın<br />

başına getirilmesiyle birlikte başkentin<br />

kırmızıları 1,5 senede öyle bir evrim yaşadı ki<br />

hem Avrupa Ligi’ni kaldırdı hem 14 sezondur<br />

mağlup edemediği Real Madrid’i yenerek Copa<br />

del Rey’i müzesine götürdü hem de La Liga’yı<br />

3’üncü sırada bitirerek 2009/10 sezonunun<br />

ardından ilk kez Şampiyonlar Ligi bileti almaya<br />

hak kazandı. Peki Atleti’nin içinden geçtiği bu<br />

evrim sürecinde Arda Turan nasıl bir rol oynadı?<br />

Vicente Calderon tribünlerinin El Turco diye<br />

hitap ettiği Arda’nın Atletico için önemini<br />

anlayabilmek için öncelikle Diego Simeone’nin<br />

Atleti’nin beyni<br />

Atletico Madrid 1995/96’dan bu yana<br />

İspanya’da en iyi sezonunu geride bırakmak<br />

üzere. Peki bu başarıda lejyonerimiz Arda<br />

Turan’ın sahip olduğu pay ne kadar?<br />

takıma oturttuğu sisteme göz atmak hiç<br />

şüphesiz daha sağlıklı olacaktır. Basit bir<br />

istatistikle konuya girmek gerekirse, La Liga’da<br />

geride kalan 36 haftada sadece 30 gol yiyen<br />

Atletico Madrid, bu dalda hem Barcelona’yı<br />

hem de Real Madrid’i geride bırakarak ligin<br />

kalesinde en az gol gören ekibi olmayı başardı.<br />

Saha içi dinamikler incelendiği zaman ise Atleti<br />

için İspanya’nın en iyi alan daraltan, topun<br />

arkasına en iyi yerleşen ve kompakt savunmayı<br />

en iyi uygulayan ekip olarak tanımlamak<br />

kesinlikle yanlış olmaz. Lâkin bu denli kaliteli<br />

bir savunmaya rağmen lider Barcelona’nın 22,<br />

ezeli rakibi Real Madrid’in ise 9 puan arkasında<br />

yer almaları kolaylıkla tahmin edilebileceği<br />

üzere hücumdaki problemlerden kaynaklanıyor.<br />

Her ne kadar takımda Radamel Falcao gibi<br />

Avrupa’nın en üst düzey santrforlarından biri<br />

yer alsa da Atletico Madrid’in Kolombiyalı<br />

golcüyü beslemek konusunda ciddi zaafları<br />

bulunuyor. Hatta bu yük tamamen Arda<br />

ve Koke’nin üzerinde dense yanlış olmaz.<br />

Kısacası Atletico Madrid, hücumda yaratıcılık<br />

konusunda tamamen Arda ve Koke ikilisine<br />

endeksli.


Arda Turan<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Arda’nın hücumdaki önemi<br />

Atletico Madrid’in sistemini biraz daha açmak<br />

gerekirse klasik 4-4-2’ye yakın bir dizilimle<br />

sahaya yayılıyorlar. Fakat ligde yer alan diğer<br />

takımların büyük çoğunluğunun 4-2-3-1 ile<br />

oynadığı düşünülürse en basit mantıkla<br />

Atletico Madrid birçok rakip karşısında orta<br />

sahada -özellikle de göbekte- sayıca sürklase<br />

ediliyor. Buna bir de Atleti’nin göbeğinde<br />

oynayan Gabi ve Mario Suarez’in hücum<br />

bölümündeki kısıtlı yetenekleri dâhil edilince<br />

Koke ve Arda’nın topu ileri taşıma konusunda<br />

öne çıktığını söylemek hatalı olmaz. Zaten La<br />

Liga’daki istatistiklere bakılınca da Atletico<br />

Madrid’in hücuma çıkarken %76 oranında<br />

kenarları kullandığı verisi bunu destekler<br />

nitelikte.<br />

Fakat La Liga’da 3’üncülüğü elde etmenin<br />

sadece kanatlardan hücum ederek mümkün<br />

olmayacağı da bir gerçek. Bu problemi çözmek<br />

adına ise Diego Simeone’nin geliştirdiği<br />

sistem ise top soldayken -yani Arda ve Filipe<br />

Luis’in kontrolündeyken- Koke’nin göbeğe<br />

deplase olması, diğer kanatta da tam tersinin<br />

uygulanması. Fakat kağıt üzerinde sağ kanatta<br />

görev alan Koke’nin özellikle de hız ve adam<br />

eksiltebilme yeteneklerinin bir kenar oyuncusu<br />

profili için yeterli olmamasından dolayı -zaten<br />

orijini de orta sahanın göbeği- sağ taraftan<br />

gelişen hücum organizasyonlarında Atletico<br />

Madrid’i handikaplı kılıyor. Zaten sol taraftan<br />

gelişen ataklarla sağ taraf kullanımı arasında<br />

da yaklaşık %10 civarında bir fark mevcut.<br />

Simeone’nin bu probleme çözümü ise Arda’yı<br />

sağ tarafta da kullanmak -zaman zaman da<br />

Diego Costa’nın kanada deplase olması geçici<br />

çözümü de mevcut- oldu denebilir. Arda’nın<br />

sağa geçtiği anlarda ise her zamanki gibi Koke<br />

ortaya kayıyor.<br />

Kısacası Arda, Atletico Madrid için sıradan bir<br />

sol kanat oyuncusundan ziyade takımın ana<br />

hücum planının temelini oluşturan bir oyuncu<br />

-özellikle de Diego’nun sezon başında takımda<br />

kalmamasının ardından. Zaten Simeone’nin<br />

yaptığı “Falcao ve Arda Turan’ı takımda tutmak<br />

istiyorum. Her ikisi de bu takımın çok önemli<br />

parçaları” açıklaması bir bakıma Atletico<br />

Madrid’in hücumda bu iki oyuncuya ne kadar


Arda Turan<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

endeksli olduğunu ortaya koyuyor. Arda için<br />

özel olarak söylediği “Arda bu takımın kalbi<br />

ve saha içi lideri” sözleri de Diego sonrası<br />

Arda’nın rolü ve önemini net bir biçimde ifade<br />

ediyor. Zaten Atletico Madrid’in bu sezonki<br />

La Liga macerasında hem 1000 pası geçebilen<br />

5’isimden biri hem de %84’lük pas isabet oranı<br />

ile takımın düzenli olarak görev alan en yüzdeli<br />

pas ayağı. Falcao ve Diego Costa’nın ardından<br />

en fazla faul alan oyuncu olması ve Atletico<br />

Madrid’in açık ara bu sezon en fazla adam<br />

eksilten oyuncu olması da (La Liga: 46 Arda, 33<br />

Filipe Luis, 32 Falcao) rakip adına oluşturduğu<br />

tehdidi açıkça gözler önüne seriyor. İki sezonda<br />

toplamda 9 gol atan ve 20 tane de attıran Arda,<br />

o gün ne kadar yaratıcı ve formdaysa Atletico<br />

Madrid de ofansif anlamda o denli üretken.<br />

Atleti’nin Arda’ya kattıkları<br />

Arda’nın hücumdaki yaratıcılığı ve yetenekleri<br />

üç aşağı beş yukarı herkes tarafından bilinen bir<br />

faktör. Fakat Arda’nın İspanya’daki gelişiminde<br />

belki de en önemli nokta işin savunma -daha<br />

doğrusu takım savunmasına verdiği katkı-<br />

ve fizik kondisyon olarak nitelendirilebilir.<br />

Simeone’nin tabiri ile “Atletico Madrid’de<br />

savunmaya yardım etmeyen, kaybedilen<br />

top için kendini paralamayan oyuncunun<br />

yeri yok.” Buradan yola çıkarak Arda’nın da<br />

takımdaki yerini geliştirebilmek adına kendisini<br />

geliştirmesi şarttı. Zaten Diego Simeone’nin<br />

gelişinin Arda’nın gelişmek zorunda kalmasını<br />

gösteren en güzel istatistikler de Arda’nın<br />

sahada kalma dakikalarıydı. Gregorio<br />

Manzano’nun Simeone’ye göre laçka ve<br />

başarısız takımında çıktığı maçların %40’ında<br />

90 dakika sahada kalan Arda, Arjantinli<br />

teknik adamın gelişiyle geçen sezon 25 maçta<br />

sadece 2 kez 90 dakikayı tamamlayabildi<br />

(%8). Simeone, takımın başına gelişiyle<br />

birlikte bu konuyu direkt olarak açıklamadan<br />

çekinmeyerek Arda’nın fizik/kondisyonunun<br />

yetersizliğini dile getirdi. Özel bir program<br />

dâhilinde çalışan Arda, bu sezon sakatlık<br />

öncesi sahada yer aldığı 32 maçta 11 kez 90<br />

dakikayı tamamladı (%34). Simeone’nin<br />

kriterleri değişmeyeceğine göre elbette<br />

Arda’nın kapasitesi, hem de ciddi ve fark edilir<br />

biçimde, idi artan. Arda’nın Atletico Madrid’de<br />

savunmaya katkısını gösteren en önemli<br />

istatistik çaldığı top sayısı. Atletico Madrid<br />

formasıyla bu sezon La Liga’da 10 maçın<br />

üzerinde görev alan oyuncular arasında maç<br />

başına top çalma ortalamasında 5’inci sırada<br />

Arda yer alıyor (2,16 | 30 maçta 65 top çalma).<br />

Bu da kaybettiği topların peşinden gidişini ve<br />

defansif katkısını açıkça gösteriyor. “Arda’nın<br />

takımdan ayrılmasını karşıyım” diyen Simeone<br />

de kendi yarattığı bu çift yönlü ve mücadeleci<br />

oyuncunun avucunun içinden kaçmasını haklı<br />

olarak istemiyor.<br />

Her ne kadar La Liga, Avrupa’nın en iyi liglerinin<br />

arasında yer alsa ve Arda da Falcao üzerinden<br />

Atletico Madrid’i La Liga’da taşımaya devam<br />

etse de önümüzdeki sezonun çok daha ciddi<br />

bir sınav olacağını söylemek yanlış olmaz. Arda<br />

kendisini La Liga’da kabul ettirdi ama takımda<br />

önümüzdeki sezon da kalırsa Şampiyonlar<br />

Ligi’nde neler yapabileceğini, Avrupa’nın en<br />

önemli turnuvasında Atletico Madrid’i ne kadar<br />

sırtlayabileceğini hem kendisi hem de bizler<br />

daha net biçimde görüp Arda’nın Avrupa’daki<br />

yıldızlar hiyerarşisinin neresinde olduğunu tam<br />

olarak tespit etme şansına sahip olacağız.


Mustafa Demirtaş & Uğur Karakullukçu<br />

Arda Turan<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Mahallenin Neşeli ve Yetenekli Çocuğu:<br />

Arda Turan<br />

Bugünün büyük futbol yıldızları, dünün mahallesinden<br />

geçen futbol toplarına hayat veren çocuklarıdır aslında.<br />

O büyük yetenekleriyle Bayrampaşa ile Madrid arasını<br />

yakınlaştıran Arda Turan’da olduğu gibi…<br />

Yolda yürürken size doğru gelen sahipsiz bir top<br />

gördüğünüz anda, sanki babasının elini bırakıp<br />

kaybolmuş bir çocuğu bulmuş gibi hisseder,<br />

hemen etrafınıza bakınırsınız… Çok geçmeden,<br />

o topa dokunmayı dünyanın en büyük<br />

eğlencesi olarak bellemiş bir grup çocuktan<br />

“abiii, ablaaa!” seslerini duymanız kesindir.<br />

Çünkü onlar için top bir oyuncaktan çok daha<br />

fazlasıdır.<br />

O top, bir kenara atılmış dört kaldırım taşına<br />

“çift kale” süsü verir, geçen arabaların sık<br />

sık maçı durdurduğu o dar asfalt yollara ise<br />

futbol sahası… Yolun kenarındaki duvarlar,<br />

kaldırımlar; artık sizin verkaç yapacağınız forvet<br />

partneriniz olur. Başka bir dünyaya geçmiş gibi<br />

hisseder, büyülenirsiniz ve bu oyuna ilk kez o<br />

sokaklarda âşık olursunuz. Her futbolcunun<br />

hikâyesi de oradan başlar.<br />

Zamanla büyümeye başlanınca, o asfalt<br />

yollar size gittikçe daha da dar gelmeye<br />

başlayınca; hikayenin devamı halı sahalara<br />

taşınır. Artık meşin top da size eskisi gibi ağır<br />

gelmez… Ayrıca o halı sahalarda gol attığınız<br />

vakit, muhteşem file sesinden de mahrum<br />

kalmazsınız. Her maçın sonunda, o ana kadar<br />

sahada ne olmuşsa geçmiştir, “ayağınıza sağlık<br />

beyler!” sesleri bunu simgeler. En gerçek ve<br />

samimi fair-play gösterisidir belki de… Zaten<br />

mahalle futbolunu her şeyden ayrı tutan şey<br />

tam da budur: Samimiyet…<br />

“Arda’yı alıyorum!”<br />

Mahallenin neşe kaynağı, aynı zamanda<br />

futbol topunu ayağına aldığı zaman daha<br />

o günlerde harikalar yaratan Bayrampaşalı<br />

Arda’nın da hikâyesi böyle başlamıştı.<br />

Henüz 6 yaşındayken, televizyonda izlediği<br />

Okan Buruk’un ayağının kırılmasına üzülüp,<br />

kardeşinin adını Okan konulmasını isteyecek<br />

kadar Galatasaraylıydı Arda ve bu oyunu da çok<br />

seviyordu. O dar sokaklarda mahallenin tüm<br />

çocuk nüfusunu çalımladığı için değil, bu güzel<br />

oyunun kaderi olduğu için seviyordu, sevecekti.<br />

“Onunla karşılıklı oynamak çok zevkliydi. Karşı<br />

takımda olduğu zaman hep kaybediyorduk


Arda Turan<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

ama yine de keyifliydi…” diyordu mahalle<br />

arkadaşları. Arda, mahalle maçlarının<br />

geleneksel transfer dönemi olan “adam<br />

alışmalarında” her zaman ilk adı söylenen<br />

oluyordu. Onun olduğu takım, 1-0’ın da<br />

ötesinde galip başlıyordu maça. Çok farklıydı…<br />

Bir gün o futbol topuyla çok daha başka<br />

yerlerde olması gereken, lezzetli bir yeteneğe<br />

sahipti. Bunu da yine en samimi şekilde<br />

çocukluk arkadaşları söylüyordu “Bir gün<br />

Atletico Madrid’de futbol oynayacağını tahmin<br />

ediyor muydunuz?” sorusuna cevaben: “Çok<br />

daha fazlasını bekliyorduk!”<br />

Arda ‘Özgüven’ Turan<br />

Şimdilerde adı “Arda Turan Tesisleri” olan,<br />

Bayrampaşa Stadı’nın hemen yukarısındaki<br />

toprak sahada parıldayan yetenekleri, bir<br />

gün kendisini Florya’ya kadar itecekti… Bir<br />

yandan Galatasaray formasıyla “geleceğin<br />

yıldızı” sesleriyle anılıyor, diğer yandan da<br />

kendisi gibi birçok milli sporcuya sıralarını<br />

veren Şehremini Lisesi’nde öğrenim görüyordu<br />

Arda. Elbette, hayatının büyük bölümünü<br />

futbola adadığından dolayı dersleriyle yeterince<br />

ilgilenemiyordu. Ama hocaları bundan pek de<br />

şikâyetçi olmamışlardı.<br />

“Aslında başarılı da bir öğrenciydi. Okula bazen<br />

içinde kitap olmayan spor çantasıyla gelse de<br />

derslerini geçiyordu. Çok neşeli, özgüvene sahip<br />

bir çocuktu.” Onun öğrencilik yıllarından tanıyan<br />

okul müdüründen tutun da sınıf öğretmenine<br />

kadar karşılaştığımız her hocasının söyledikleri<br />

şeyler bunlardı. Özellikle de “özgüvenli çocuk”<br />

kısmı, en popüler cevaptı; sanki hocaları<br />

tarafından ortakça addedilmiş bir göbek adıydı.<br />

Özgüven dediğimiz şey, yine o özümüzdeki<br />

yetenekleri açığa vuran, temel nokta değil midir<br />

zaten? Arda da buna sahipti… İşte bu yüzden,<br />

yetenekleri Bayrampaşa’nın mütevazı ama<br />

bir o kadar da candan sokaklarına sığmadı.<br />

Halen İstanbul’a döndükçe görüştüğü o<br />

çocukluk arkadaşları ve neşesi başta olmak<br />

üzere kendine çok benzeyen kardeşi Okan’a<br />

göre, o yetenekleri hala bir yerlere sığacak gibi<br />

de değildi. Arda Turan o çok sevdiği futbol<br />

topundan vazgeçmediği sürece, her zaman bir<br />

yukarısı daha olacaktı.<br />

6 numaralı yelek<br />

Arda Turan’ın Galatasaray’a adım atışıyla<br />

özdeşleşen 66 numaranın hikayesi<br />

oldukça ilginç. 66 numaralı Arda’nın<br />

gözü esasen 6 numaradaydı, bunun ise<br />

iki sebebi var. İlki Arda’nın gençliğinde<br />

Arif Erdem’e ve onun 6 numarasına olan<br />

hayranlığı, ikincisi ise pek bilinmeyen<br />

bir detay. Bayrampaşa’da adımını attığı<br />

Altıntepsispor’dayken Galatasaray<br />

seçmelerine giren 13 yaşındaki Arda’nın<br />

bu seçmelerde giydiği yeleğin numarası<br />

6’ydı. Arda o yeleği hiç unutmadı ve 66<br />

numaranın arkasında giydiği o yelek vardı.<br />

Ayrıca Arda’nın doğup büyüdüğü, hala<br />

ailesinin yaşadığı evinin kapı numarası 14.<br />

Milli takımdaki numarasıyla ilgisi var mı,<br />

bilemedik!


Arda Turan<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Öğretmenlerinin gözünden<br />

Arda Turan<br />

“Arda renkli bir öğrenciydi, şaka ve espri<br />

anlayışı farklı olduğundan sivrilirdi.<br />

Öğretmenleriyle iyi geçinen biriydi, sınıfı<br />

birbirine kaynaştıran bir kişiliği vardı.”<br />

“Arda’yı 9.sınıftayken tam okul takımında<br />

oynatacaktık, takımın iskeletini kurduk, o<br />

Aralık ayında Fatih Terim onu profesyonel<br />

yaptı!”<br />

“Arda’nın sınıfı 70 kişiydi, öğretmenleri çok<br />

çekti onlardan! (gülüyor) O sınıfta milli<br />

voleybolculardan basketbolculara kadar<br />

birçok başarılı öğrencimiz vardı.”<br />

“Halı sahada bile espri üretir, arkadaşlarını<br />

neşelendirirdi. Sahada bireysel olarak<br />

elinden gelenin hepsini yapardı, ölümüne<br />

oynardı ama hırsını kontrol ederdi.”<br />

Dönemin müdür başyardımcısı İsmail Can<br />

“Özgüveni yüksek birisiydi Arda, diyaloğa<br />

açıktı. Dersleri sporcu olması sebebiyle<br />

zaman zaman aksayabiliyordu ama her<br />

zaman öğretmenlerin gülümseyerek<br />

karşıladığı öğrencilerdendi”<br />

“Arda düzenli bir öğrenciydi, milli<br />

takımlara gitmediği zaman ders<br />

kaçırmazdı.”<br />

“Bazı öğrenciler vardır, kötü not alınca<br />

kızar, darılır. Arda bu açıdan farklıydı,<br />

takılmazdı. Onunla da eğlenmeyi bilirdi.”<br />

Öğretmen Murat Ay<br />

Arda Galatasaray’a nasıl seçildi?<br />

Arda Turan bir gün Bayrampaşa’da<br />

daha sonra “Arda Turan Tesisleri”<br />

olarak isimlendirilecek kum sahada top<br />

oynarken Galatasaray altyapısından bir<br />

hoca onu yanına çağırır, kart vermek için.<br />

Genç Arda’nın ise cevabı nettir: “Ben<br />

tanımadığım insanların yanına gitmem,<br />

annem kızar!” Bu cevap hocanın hoşuna<br />

gider, “Peki o zaman bir arkadaşını yolla,<br />

sana kartımı vereyim” der. O kartla eve<br />

giden Arda ailesine danışır ve hayallerinin<br />

takımının altyapısına girer.


C<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K<br />

Acaip_VF_Smart2_210x297.ai 1 07.12.2012 20:43


İngiltere<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Güner Çalış<br />

Wembley 3 gün içinde 2 dev maça ev sahipliği<br />

yapacak. Bunlardan ilki 27 Mayıs Pazartesi<br />

günü oynanacak Championship play-off<br />

finalinin, Der Klassiker’den çok daha önemli<br />

olduğunu söylemek için haklı nedenlerimiz var.<br />

En azından kendimizce.<br />

Saygın araştırma şirketi Deloitte’nin 2 sene<br />

evvel yaptığı bir duyuruya göre, Premier<br />

League’e yükselme maçının değeri tam 90<br />

milyon pound. Buna, bu sene ortalama 20<br />

milyon pound kadar artan yayın gelirleri<br />

ve başka şeyleri de ekleyince, düz hesap<br />

120’ye kadar ulaşabiliriz. Futbolu bu kadar<br />

maddiyata indirmek istemezdik; fakat bir<br />

noktada konunun önemine dair ciddi bir vurgu<br />

yapmak gerekiyordu. Şüphesiz ki Watford ve<br />

Crystal Palace taraftarının o gün Wembley’de<br />

bulunmaları çok daha değerli.<br />

Blackpool’daki eğlenceli döneminden<br />

hatırlayacağınız Ian Holloway, bu kez farklı<br />

bir takımla, Crystal Palace’la Premier League<br />

peşinde. Rakipleri, Holloway’in yıl içinde çok<br />

kereler eleştirdiği, ‘gülünç’ bulduğu Watford.<br />

Nedir hikayenin aslı?<br />

120 milyon<br />

pound’luk maç<br />

Premier League’in son yolcusu kim olacak?<br />

Pilot takım Watford<br />

Sir Elton John’ın -evet, bildiğimiz Elton<br />

John- kulüp başkanlığını yaptığı 1980’lerde<br />

altın çağını yaşayan Watford, bir süredir<br />

yolunu kaybetmiş şekilde alt ligde yarışmayı<br />

sürdürüyordu. Bir önceki başkan Bassini’nin<br />

usülsüzlük yaptığı ortaya çıkınca, Ağustos<br />

ayına kadar geçerli transfer yasağıyla da<br />

karşılaştılar. Fakat yeni patronlarınız İtalyan<br />

Pozzo ailesiyse, böyle bir ceza göründüğü kadar<br />

kötü olmayabilir.<br />

Watford’u bu sezon başında, Haziran 2012’de<br />

satın alan Pozzolar kulüp yönetiminden çok iyi<br />

anlıyorlar. Futbol takımlarını oyuncağa çeviren<br />

pek çok diğer deniz aşırı sahibe oranla bu işte<br />

inanılmaz bir tecrübeleri ve başarı tabloları var.<br />

Pozzolar, İtalya’da Udinese’nin ve İspanya’da<br />

Granada’nın da sahibi. Dünya çapında müthiş<br />

bir scouting ağları var; bu oyuncuları bulup,<br />

işleyip, yüksek paralara satıyorlar.<br />

Watford’un başına bir başka İtalyan, Chelsea<br />

efsanesi Gianfranco Zola’yı getirdikten sonra<br />

alışılmadık bir transfer yolu izlediler. Daha<br />

önce Granada’yı Udinese’nin pilot takımı gibi


İngiltere<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

kullanan Pozzolar, aynı yolu Watford’da takip<br />

ettiler. Transfer yapmak yerine kiralama yolunu<br />

seçen Watford, Udinese’den 9 ve Granada’dan<br />

3 ve 2 de başka takımdan oyuncu kiralayarak<br />

14 yeni oyuncuyu kadrosuna kattı. Bunların<br />

büyük kısmı Udinese ekibinin gözlediği, yüksek<br />

potansiyelli oyuncular olduğundan, Zola’nın<br />

ofansif, maceracı oyun sistemiyle mükemmel<br />

bir uyum gösterdiler. Yine de kimse bu kadar iyi<br />

olacaklarını beklemiyordu.<br />

Ekim ayında kurulan bir takım olarak<br />

başlangıçta çok uyumsuz gözüken ve Derby<br />

County’e 5-1 kaybederek dibi gören Watford,<br />

durduralamaz bir çıkışla Cardiff’in hemen<br />

ardından ligin en etkileyici takımı haline geldi.<br />

Watford’un bu işleyiş biçimi, başta Crystal<br />

Palace hocası Holloway olmak üzere ligden<br />

pek çok takım tarafından hoş karşılanmadı.<br />

Aslında, Pozzoların tek yaptığı sistemin açığını<br />

değerlendirmekti.<br />

Takdir edersiniz, bir takımın bu kadar fazla<br />

sayıda kiralık kontrat yapamaması için birtakım<br />

kısıtlamalar olmalı. Fakat Football League<br />

kitapçığında yazana göre, bu kurallar yalnızca<br />

ülke içinden alınan oyuncular için geçerli. Ülke<br />

dışından alınan oyuncular -İskoçya dahi yurt<br />

dışı sayılıyor- kiralık değil, transfer statüsünde<br />

sayılıyorlar; dolayısıyla, yeni kurallar gelene<br />

kadar Udinese’den 9 değil, 20 oyuncu dahi<br />

kiralamanız mümkün. Ülke içindense<br />

maksimum 5 kiralık oyuncuyu maç kadronuzda<br />

bulundurabiliyorsunuz. Chelsea’nin değerli<br />

savunmacısı Chalobah’ın dahil olduğu 2 kişilik<br />

minik bir yerli grup da mevcut.<br />

Pozzoları alışıldık paragöz yabancı sahiplerden<br />

değiller; yalnızca akıllılar. 1986’dan beri bu işin<br />

içindeler ve özellikle Udinese’den görülebileceği<br />

üzere, uzun vadeli politika belirlemede çok<br />

başarılılar. Watford taraftarı da takımlarının<br />

‘doğal’ olduğu konusunda ısrarcı ve bu<br />

başarıyı parayla gelmiş yapay bir başarı olarak<br />

görmüyorlar.<br />

Ligin son gününde yaşanan inanılmaz dramada<br />

90’da yedikleri gol olmasa, iş buraya kadar<br />

varmadan doğrudan Premier League’in yolunu<br />

tutacaklardı. Finale gelmeden önceki son<br />

maçlarındaysa, 2-1 önde oldukları Leicester<br />

karşısında 90. dakikada penaltıyı çıkardılar ve<br />

hemen dönüşünde golü yapıp 3-1 kazandılar.<br />

Watford için hikayesi bol, rüya gibi bir sezon.<br />

Watford’un en büyük kozu, forvet ikilisi Matej<br />

Vydra ve Troy Deeney. Özellikle ikinci yarıda<br />

büyük çıkış yapan ve Çek milli takımında da<br />

goller atmaya başlayan Vydra, Udinese’den<br />

gelen kiralık oyunculardan. Kalede tanıdık<br />

bir isim var, Arsenal’ın eski kalecisi Manuel<br />

Almunia.


İngiltere<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Müzmin underdog Crystal Palace<br />

Crystal Palace sezonun hemen her kısmında<br />

underdog, yani favori olmayan taraf olarak<br />

gösterildi ve elbette sezonun final maçında<br />

da işler değişmeyecekti. İki takımın güçleri<br />

birbirinden çok uzak değil, ama bir favori<br />

göstermek gerekirse çoğunluk Watford’u tercih<br />

ediyor.<br />

En son bundan 8 sene evvel Andy Johnson’lı<br />

kadrosuyla Premier League’de boy gösteren<br />

Palace, aynı Johnson gibi, bir daha aynı<br />

seviyeye çıkmayı başaramadı. Bu yıl ilk üç maçı<br />

kaybedip son sırada yer alıyorlarken farklı bir<br />

sezon olmayacağı bekleniyordu; sonra, aynı<br />

Watford gibi sürekli yükseldiler. Ligi 5. bitirip<br />

play-off oynamaya hak kazandılar ve burada<br />

yine şaşırtıp favori görünen Brighton’ı elediler.<br />

Brighton’ı elemiş olmak ayrıca iki kat daha<br />

değerliydi; keza Palace en büyük rekabeti<br />

Brighton’la görüyordu. Brighton taraftarının<br />

maç sonu saldırılarına maruz kalmaları da bu<br />

yüzdendi.<br />

Palace’ı buraya kadar getiren üç değerli isimden<br />

biri final karşılaşmasında oynayamayacak ve<br />

bir diğerinin de kulüpteki son maçı olacak.<br />

Takımın golcüsü 30 gollü Glenn Murray<br />

Brighton eşleşmesinde dizini sakatladı<br />

ve iyileşmesinin 6 ayı bulacağı söyleniyor.<br />

15 milyon pound’a Manchester United’a<br />

transfer olan Wilfried Zaha da bu sezonun<br />

sonunda yeni takımına katılıyor. Üçüncüye,<br />

Ian Holloway’e bu durumda daha fazla görev<br />

düşecek. Belki işleri biraz daha ağırdan alması<br />

gerekebilir.<br />

İki hocanın da agresif oyun karakterleri<br />

gereği bol gole ve eğlenceye sahne olan lig<br />

maçlarından sonra, daha sıkı bir maç Crystal<br />

Palace’a daha uygun. Watford’un asıl sıkıntıyı<br />

savunurken yaşadığı ve kanat savunmasında<br />

çok da iyi olmadığı göz önüne alınırsa, doğru<br />

bir kullanımla Zaha’nın yıldızlaşacağı bir veda<br />

maçı olabilir.<br />

İngiliz futbolunun gerçek sempatikliği ve<br />

doğallığı alt liglere gittikçe artıyor. Bu yazıda<br />

anlattığımız hikayeler bunun tersine işaret<br />

ediyor olabilir, ama Championship’in de<br />

Premier League’in bir alt basamağı olduğu<br />

unutulmamalı. Maç sonu kutlamalarıyla görsel<br />

şölene dönüşecek Wembley’i, muhtemelen<br />

sahaya akın edecek taraftarları izlemek<br />

ve olası Palace galibiyeti sonrası Holloway<br />

aforizmalarını dinlemek ayrı bir keyif olacak.<br />

Merdivenin bir alt basamağında her şey daha<br />

samimi ve doğal.


Maç Bahane<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Varol Döken<br />

Amsterdam,<br />

sende ah’ım kaldı<br />

Nereden başlasam, nasıl anlatsam? Yarı<br />

finaldeydik o zaman. Amsterdam Amsterdam…<br />

Bugüne kadar yazdığım en zor yazıya bu satırlarla<br />

başladım zira takımın finale çıkacak diye yaptığın<br />

bir organizasyonda el takımlarını izlemek keyifli<br />

olduğu kadar acı vericiydi. Böyle anlatınca biraz<br />

karışık oldu, anneye anlatır gibi anlatayım zira<br />

yerim geniş vaktim çok. (sizin vaktiniz azsa parça<br />

parça okuyun, biraz dinlenin, gene gelin gene<br />

okuyun)<br />

Lazio’yu elediğimiz akşam, yarı finalde 3<br />

rakibimiz vardı. Basel, Benfica ve Chelsea.<br />

Bunlardan sadece Chelsea’yi 2 maçta elememiz<br />

zor olur diye düşünüyordum ben, Basel’i<br />

beklesem de sıtmaya razıydım. Benfica’yı<br />

çektiğimiz an organizasyonumu yapmaya<br />

başladım, zira orta halli bir çalışandım, Türk’tüm,<br />

vizeye, para ve izin durumumu ayarlamaya<br />

ihtiyacım vardı. Amsterdam’a direkt uçuş pahalı<br />

olur diye rotayı can ciğer bir arkadaşımın olduğu<br />

Berlin’e çizdim. Böylece hem kalma yerinden hem<br />

uçaktan biraz tasarruf ettim. Yarı final 2. maçı<br />

oynanmadan maç biletim hariç tüm planlarım<br />

hazırdı yani. Sonrası Nico Gaitan sonrası Oscar<br />

Cardozo…<br />

Fenerbahçe elenince kalbim büyük kırıldı yalan<br />

yok, sadece planlarımın suya düşmesine değil,<br />

hayatta bir daha böyle bir fırsatı canlı izleme<br />

olanağı bulamayacağıma da… Neyse ki hayattan<br />

bundan büyük üzüntüler olduğunu bilecek<br />

yaştaydım, üzüntümü kalbime, kıyafetleri bavula<br />

gömerim dedim, planı aynen uygulamaya karar<br />

verdim.Oralara kadar gitmişken maçı izlememek<br />

de olmazdı, o kupayı Benfica’ya yâr etmeyecek,<br />

İngilizlerle kol kola şampiyonluğa yürüyecektim,<br />

hedef buydu. Ama Amsterdam sokaklarında


Maç Bahane<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

işler değişti. Buna yazının ilerleyen kısımlarında<br />

değineceğim.<br />

Maç biletine gelince, bunun için burada daha<br />

önce defalarca ‘‘bana sponsor bul allahsız’’ diye<br />

taşladığım Tuncay ve onun arkadaşı Hüseyin<br />

Abaş’a büyük bir teşekkür borçluyum. Zira<br />

alkolümden kısıp 200 avroya kadar veririm<br />

dediğim bileti, Fenerbahçe daha gruplardayken<br />

UEFA’dan alan Hüseyin bana aldığı fiyata bıraktı.<br />

Hatta kendisi maça gelemeyince bir anda 2<br />

maç biletim birden oldu. Bu hikayeye de yazının<br />

ilerleyen zamanlarında değinmek üzere 4-5<br />

haftadır sürdürdüğüm nasıl gidilir, ne yenilir,<br />

nerede kalınır paragraflarına geçiyorum.<br />

Nasıl gidilir?<br />

Amsterdam’a eğer deli veya aktivist değilseniz<br />

en kolay uçakla gidilir. Önceden alınacak her bilet<br />

gayet ucuz oluyor, dünya çapında biletler için<br />

www.skyscanner.com.tr’yi inceleyebilirsiniz.<br />

Ben yukarıda yazdığım gibi önce Berlin’e oradan<br />

da aldığım vakte göre gayet iyi sayılabilecek bir<br />

fiyata Easy Jet ile Amsterdam’a geçtim. Direkt<br />

Amsterdam uçuşu daha ucuz olabilirdi ama maç<br />

gününden önce gitmek bu sefer extra kalma<br />

masrafı olacaktı zira ben yıllık iznimden 1 haftayı<br />

bu lanetli plan için harcadım.<br />

Nerede kalınır?<br />

Kolunu sallasan otele çarpan Amsterdam’da<br />

kalacak yer bulamamanız söz konusu değil. Ben<br />

maç gününe yakın bir tarihte plan yaptığım için<br />

otel fiyatları biraz tuzluydu. Neyse ki şirketimizin<br />

bilirkişisi ve benim akli adamım Serkan Mutlu abi<br />

airbnb.com.tr dedi. Ben o ne falan derken kendimi<br />

bir hafta sonra havalimanına 10 dakikalık bir<br />

mesafedeki orijinal bir Hollanda evinin tamamen<br />

bana ayrılmış odasında buldum. Baktığım otellere<br />

göre fiyatı 3’te 1’iydi. Size de bu harika siteyi<br />

mutlaka tavsiye ediyorum.<br />

Bunun dışında elbette çeşitli yer bulma metotları<br />

vardır onu da sizin hayal gücünüze ve İngilizcenize<br />

bırakıyorum!<br />

Nasıl bir yer?<br />

Tüm kenti dolaşan su kanallarıyla ve 17. yüzyıl<br />

mimarisiyle dikkat çeken Amsterdam, tarih,


Maç Bahane<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

kültür, eğlence ya da sakinlik, tatil tercihi ne<br />

olursa olsun her türlü turisti memnun edebilen<br />

bir yapıya sahiptir… Wikipedia tadında devam<br />

etmeyeceğim herhalde, kitaplarda yazan<br />

Amsterdam’ı her yerde okursunuz.<br />

Bana göre Amsterdam, 18 yaşını geçmiş her kız<br />

veya erkek gencimizin görmesi gereken bir yer.<br />

Yalnız gitmeyin, hatta mümkünse 3 kişi gidin, her<br />

gece 2 kişi eğlensin 1 kişi bekçilik yapsın. Bekçilik<br />

başkasından gelecek tehlikelerden çok sizi<br />

kendinizden korumak için. Anladınız siz onu!<br />

Amsterdam’a ben Salı sabahı vardım, 3 gün<br />

kaldım. 3 gün boyunca hava kötüydü, buna<br />

rağmen oldukça yer gezdim diyebilirim.<br />

Amsterdam için, Avrupa’nın en küçük büyük şehri<br />

diyorlar, bir reklamcı olarak bu slogana revize<br />

vermiyorum. 3 günde gezebilirsiniz evet ama<br />

gezi anlayışınız bir şehri baştan sona yürüyerek<br />

arşınlamaktan ibaret değilse! Birçok müze, birçok<br />

tarihi mekânın yanı sıra binlerce eğlence yeri,<br />

restoran çeşitliliğiyle Amsterdam daha fazlasını<br />

hak ediyor.<br />

Bu sayıda bulacağınız yazısında, Fırat Topal’ın<br />

‘‘adamı Red Light batağında bulup çıkardım’’<br />

sözlerine ise sakın itimat etmeyiniz zira aralarında<br />

Rembrandt’ın Evi, Anne Frank Evi, Rijksmuseum<br />

olmak üzere birçok yerini de gezdim. 6 yaşımdan<br />

beri müze geziyorum lan ben!<br />

Neyse benim kişisel maceralarım bana kalsın,<br />

size özetle söyleyebileceğim bu şehir sadece içki,<br />

uyuşturucu, seks çılgınlığından ibaret değil, gidin<br />

gezin için (veni vidi fıçı)<br />

Nasıl gezilir?<br />

Söylediğim gibi, kaldığım yer Schiphol<br />

Havaalanı’na 10 dakika bir mesafedeydi. Ben<br />

orayı merkez alarak önce havaalanına oradan da<br />

gitmek istediğim her yere kolayca gittim. Ulaşım<br />

geç saatlere kadar var ve ilk günkü alışmadan<br />

sonra oldukça basit. Otobüs şoföründen dilenciye<br />

herkes İngilizce konuşuyor. Navigasyon cihazıyla<br />

yönünü bulamayan ben kaybolmadıysam siz hiç<br />

kaybolmazsınız. Kaybolursanız da zaten gibin<br />

kendinizi direkt kayıp eşyalar bölümüne teslim<br />

edin!<br />

Havaalanından otobüs, tren veya taksiyle şehir<br />

merkezine geldikten sonra şehir içinde en ideal<br />

ulaşım tabanvay. Bu gaz ilk gün gidecektir o<br />

yüzden sonra tramvayı kullanabilirsiniz. Bisikleti<br />

ise ben şahsen tavsiye etmiyorum, kendinizi<br />

İngiltere’de araç kullanır gibi hissedebilirsiniz. Ne<br />

zaman duruyorlar ne zaman geçiyorlar yayadan<br />

çok mu hakları var ben hâlâ anlamadım.<br />

Nerelere gidilir, ne yenir, ne içilir?<br />

Ben 2. günümü tamamen maç gününe<br />

ayırdığımdan planladığımdan çok yer gezemedim.<br />

Ama Amsterdam’a gelip de Rembrandt Evi<br />

Müzesi, Anne Frank Evi Müzesi, Van Gogh<br />

Müzesi, Rijksmuseum’u (Ulusal Müze)<br />

gezmeyeni kanala atıyorlarmış. Bunun dışında<br />

gezilecek onlarca müze, tarihi yer, Red Light<br />

sokakları (ben burayı tek sokak zannediyordum<br />

ama bölgenin genel adıymış) vs. var. 5 avroya al<br />

bir kitapçık gez işte, iyice dandik gezi bloguna<br />

benzedi bu yazı!<br />

Diğerlerini anlatmayacağım ama benden<br />

bekleneceği gibi ben en çok vaktimi Heineken<br />

Müzesi’ne ayırdım. Birasını sevmesem de<br />

Heineken Experience dedikleri şeyin ne olduğunu<br />

çok iyi anladım ve hayran kaldım. Adamlar<br />

önce ürün değil marka yaratma peşinde. Yani<br />

tat ve kalite olarak istediğimiz kadar geçelim,<br />

marka olma yolunda arpa kadar yol alamamışız<br />

maalesef!<br />

Yeme-içmeye gelince. Yemeğin de içkinin de<br />

tillahı var. Her milletten restoran, her musluktan<br />

bira fışkırıyor. Ortalaması pahalı değil. O kadar<br />

çok mekân var ki saymaya kalksam yazı bitmez.<br />

Siz gitmeden araştırın bulun çökün. Coffee<br />

Shop’lar ile kısmı da çok kısa geçeyim: Demek ki<br />

oluyormuş!<br />

Genel Amsterdam bilgisi bu kadar yeter biz maç<br />

gününe geçelim.<br />

Maç günü<br />

Yukarıda adını zikrettiğim Hüseyin Abaş<br />

arkadaşım, Brüksel’den daha önceden aldığı<br />

biletleri iş yüzünden almaya gidemeyince ben<br />

sabahtan Amsterdam Arena’nın yolunu tuttum.<br />

Saat 12 civarı taraftarlar olsa da etraf çok kalabalık<br />

değil. Genel Tribün 2. kategorideki 2 bileti cebime


Maç Bahane<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

koyup maç saatine kadar vakit geçirmek için<br />

tekrar merkeze iniyorum.<br />

Şehrin yabancısı olduğum için kaybolmam kolay.<br />

Fırat Bey’in yazısında belirttiği ‘‘onu Red Light<br />

sokaklarından aldım’’ dediği o. Ben sanki nerede<br />

olduğumu biliyorum!!! Yine de sağolsun Hayatım<br />

Futbol’un Hollanda şubesi Fırat Topal beni saat<br />

17’de alıyor ve doğru Arjantin Steak’çisinin yolunu<br />

tutuyoruz. Bu şehirde aç kalmanız mümkün<br />

değil her ülkenin mutfağından fazlasıyla var.<br />

La Pampa adındaki restoran hesapta pompa<br />

ihtimalini aklıma getirmiyor değil ama Fırat bir<br />

İngiliz centilmenliğiyle rahat ol bendensin diyor. O<br />

krediyle 100 gram yiyeceğim eti 500 yapıyorum!<br />

Yanına da bir kadeh kırmızı şarap, oh mis (bir<br />

şişe içerdim de Fırat’ı bekleyene kadar kafa<br />

benim zaten çoktan kelle, bunu fark edip sesini<br />

çıkarmadığı için kendisini bir seferlik büyük tebrik<br />

ediyorum)<br />

Şimdi bende 2 bilet var, Fırat’ın da daha önce yine<br />

UEFA genel tribün satışından almış olduğu bir<br />

bilet. 3’ü de aynı kategori. Fırat’ınkini okutur diğer<br />

ikisiyle yan yana otururuz diyoruz. Merkez tren<br />

istasyonunun orada kalemi kağıdı alıp; ‘‘Ticket<br />

For Sale, No Blackmarket’’ yazıyorum. Maksat<br />

sazanları çekip karaborsanın dibine vurmak!<br />

Ama nerede, İngilizler cami avlusuna çocuk<br />

bırakanlar gibi, kendi biletlerini satıyorlar 2 bira<br />

daha fazla içmek için! 300 avro diyorum yok 200<br />

avro diyorum kahkahalar, 100 avro ıh ıh! Allahınız<br />

pariteniz yok mu lan sizin diye bağırıyorum,<br />

Fırat oğlum sakin başımızı belaya sokma yürü<br />

stada ben orada hallederim diyor.Bir trenle stada<br />

geçiyoruz saatlerimiz artık 19.30’u gösteriyor. Her<br />

yer dolu, elimdeki mini pankartı kaldırıyorum,<br />

adam bilet mi istiyorsun diye geliyor. Ha evet, İBB-<br />

Kasımpaşa maçına bilet arıyorum for sale yazılı<br />

pankartımla! Ben de sinir katsayı yapıyor, ben bu<br />

bileti bir içten sarılmaya veririm arkadaş diyorum.<br />

Bu arada Fırat’ın yazısında ‘‘Free Ticket for Free<br />

Sex’’ olarak okuyacağınız kısım külliyen yanlış<br />

onun aslı ‘‘Free Ticket for Free Hug!!!’’ (gözlerini<br />

bir kontrol ettir)<br />

Neyse ki Fırat, bir Avrupalı sakinliğiyle duruma el<br />

koyuyor, 10 dakika içinde orada ne işi olduğunu<br />

anlamadığım Ruslardan birine bileti 90 avroya<br />

okutuyor. 20 avroya 2 Grolsch maç gününün kârı…<br />

Biralarımızı çakıp G kapısından içeri dalıyoruz.


Maç Bahane<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Nasıl maçtı?<br />

Geldik şimdi ah alma kısmına… Arkadaş eğer<br />

Chelsea bu taraftarıyla final gördüyse bize yazık<br />

kere yazık. Sadece 3 kişiyle (maç öncesinde Fırat’ı<br />

beklerken buluştuğumuz başka Fenerbahçelilerle)<br />

Amsterdam’ın yarısını susturduğumuz, statta he<br />

scores when he wants isimli kolpa tezahüratları<br />

duyduğumuz bir finalde olmamak, beni kalbimin<br />

en derin yerinden yaralıyor. Futbol hakkında kolay<br />

kolay iddialı konuşmam ama finale çıksaydık<br />

‘‘Yar Saçları Lüle Lüle Chelsea Sana Bye Bye Dear<br />

ya da You Are The Champions and We F..k the<br />

Champions’’ şarkılarını söylerdik çok açık ve net!<br />

Maç öncesinin de, tribünlerin de, sahanın da<br />

yıldızı Benfica. Ben Chelsea kazansın diye<br />

gelmiştim ama maç günü yaşadıklarım tamamen<br />

Benfica’ya dönmemi sağlıyor. Gerçekten kibar<br />

insanlar, Fenerbahçe’ye saygı duyuyorlar ve<br />

kontrollerini kaybetmiyorlar.<br />

Sahada ezen Benfica, tribünde ezen Benfica,<br />

topları ezen Chelsea… Ama bir yerde olmayınca<br />

da olmuyor. Torres ve Ivanovic kupayı İber<br />

Yarımadası’ndan Britanya topraklarına<br />

çaktırmadan kaçırıyorlar.<br />

Böyle futbolun adaletini s…m iç sesleriyle<br />

çıkıyorum stattan, Fırat çaktırmasa da halime<br />

üzülüyor. Onunla stattaki tren istasyonunda<br />

ayrılıyoruz. Bu gece İngilizler hiç çekilmez diyip<br />

merkeze uğramadan kaldığım yere dönüyor,<br />

kendimi yatağa atıyorum (evet belki bir damla<br />

gözyaşı döküyorum ama orası sizi ilgilendirmez!)<br />

Son olarak<br />

Gene Oscar töreni konuşması gibi olacak ama<br />

içtenliğime verin. Bilet için aracılık eden Tuncay<br />

Yavuz’a, fazla biletini benimle paylaşan ve<br />

şanssızlık sonucu maça gelemeyen Hüseyin<br />

Abaş’a, tatil boyunca üs olarak kullandığım<br />

Berlin’deki kardeşim Erkan Türkel’e, çalıştığım<br />

ajansta yaptığımız kampanya ile oraya gelen<br />

Nesine.com’un güzel müşterilerine ve Pazarlama<br />

ve İş Geliştirme Müdürü Arda Uysal’a, son<br />

günümde seni hayatta bırakmayız diyip<br />

Almere’deki evlerinde misafir eden Cebe Ailesi’ne<br />

ve benim gibi bir Fenerbahçeli’ye size müstehak<br />

demeyip her türlü ev sahipliğinin kralını gösteren<br />

Fırat Topal’a çok teşekkür ederim.<br />

İmkânlar el verirse dünyada Maç Bahane için<br />

gidemeyeceğim yer olduğunu gösterdim sanırım<br />

bu yazıyla, gerisi sponsorlara kalmış!<br />

Türkiye’de sezon bitti ama daha Şampiyonlar Ligi<br />

Finali, U-20 Dünya Kupası vs. bir sürü maç var. O<br />

yüzden her zaman dediğim gibi haftaya yeni bir<br />

mekân, belki yeni bir şehir hatta ülkede görüşmek<br />

üzere…<br />

Yazıyı bitirirken sizi şu muhteşem şarkıyla baş<br />

başa bırakıyorum http://www.youtube.com/<br />

watch?v=cMzAmrNS164 (atara atar gidere gider<br />

kültüre kültür Fırat Efendiii!)<br />

Mekân önerileriniz için: twitter.com/dokenvarol<br />

Amsterdam: Almanya’yı geçince sağda,<br />

Belçika’dan az ileride!


Transfer<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Mustafa Demirtaş<br />

Beşiktaş 100. yılına girerken ‘şampiyonluk’<br />

kelimesi her zamankinden daha fazla dile<br />

getiriliyordu. Ancak cılız bir sesti o, tonu pek<br />

de inandırıcı değildi… Kadroda bir önceki<br />

sezondan kalma lezzet bırakan İlhan Mansız,<br />

Tümer Metin ikilisi vardı aslında. Dönemin<br />

en potansiyel golcülerinden Ahmet Dursun<br />

da… Ancak bir şeyler eksikti, Beşiktaş o ‘güçlü<br />

takım’ havasını veremiyordu. Ta ki bir ismin<br />

dönüşüne kadar: Sergen Yalçın!<br />

O günden sonra Beşiktaşlı sezona daha umutlu<br />

bakar olmuştu. Sabah çayını yudumlayıp,<br />

gazetesini aldığında, artık Beşiktaş sayfasını<br />

okurken şampiyon olabilecek bir takımın<br />

taraftarı özgüveniyle geçiyordu satırları.<br />

Ali Eren bile o gözlere Roberto Ayala<br />

gibi görünüyordu artık… Çünkü yapboz<br />

tamamlanmıştı, Beşiktaş’ı yeniden Beşiktaş<br />

yapabilecek biri vardı. Sergen Yalçın, bu takıma<br />

maç kazandırmanın bir yolunu bulurdu…<br />

Tümer’in sağdan getirdiği o meşhur topa<br />

dokunduğu sol ayağı, Beşiktaş’ı o sezon<br />

Kripton’dan<br />

Transfer<br />

Sadece çizgi romanlarda, beyaz<br />

perdede değildir süper kahramanlar.<br />

Bazı zamanlar futbol sahalarında<br />

da onları görürüz, kostümleri<br />

formalarıdır, isimleri sırtında yazar<br />

ama amaçları aynıdır…<br />

şampiyon yapmıştı yapmasına da aslında o<br />

şampiyonluk, Sergen’in adı duyulduğunda<br />

zaten çoktan gelmişti. Çünkü memleketimizde<br />

şampiyonluk en çok ‘hava yakalama’ işiydi;<br />

o hedefe önce kendi kitlenin inanması ve<br />

odaklanması durumu… Beşiktaş sezon<br />

başında bunu yaşamıştı, 2-2’lik İstanbulspor<br />

beraberliğiyle bile emin olunmuştu.<br />

Başka gezegenin insanları<br />

Son iki sezonun şampiyonu Galatasaray için<br />

de o ‘kelebek etkisini’ sağlayan benzer bir isim<br />

vardı zira… Memleket topraklarında yetişen ve<br />

Barcelona’ya koysan dahi oyun zekâsı, yetenek<br />

bakımından sırıtmayacak bir orta saha; Selçuk<br />

İnan… Orta sıralarının da altında sezonu<br />

bitirmiş, Avrupa kupalarına katılamayacak olan<br />

Galatasaray’ı tercih ediyordu. Her ne kadar yeni<br />

başkan büyük düşündüğünü yaptığı hoca ve<br />

yabancı transferiyle belgelese de; Selçuk’un o<br />

tercihi, Galatasaraylı’da ‘evet, biz hala büyük<br />

takımız!’ hissini uyandırmıştı. O his, daha ligin<br />

başlarında şampiyonluk havasına büründü ve<br />

bugünlerde de etkisi pek geçmiş değil.


Transfer<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Avrupa futbolunda da buna benzer örnekler<br />

vardır aslında. Birkaç sezon önce, Ibrahimovic’i<br />

transfer ederek San Siro’daki daha ilk maçında<br />

sanki şampiyonluk maçına çıkıyormuşçasına<br />

bir büyü yakalayan Milan gibi… O büyüyle fark<br />

edilmeden yitirilen Andrea Pirlo’ya siyah-beyaz<br />

çubukluyu giydiren Juventus gibi…<br />

Onlar, tek başına bir takımı değiştirecek<br />

yetenekte oyuncular olmalarının dışında,<br />

geldikleri kulüplerin kaderini etkileyen<br />

insanlardır. Yıldız değil, süper kahraman olarak<br />

Kripton’dan transfer edilmişlerdir… Getirdikleri<br />

tek şey futbol lezzeti değil; umuttur, zihinsel<br />

olarak büyüklüktür, inanmışlıktır…<br />

Diriliş zamanı<br />

Günden güne üçüncülüğün başarı olarak<br />

görülmeye başlandığı Beşiktaş’ın da o<br />

Kripton’dan bir transfere ihtiyacı var gibi<br />

görünüyor… Yeniden zirveyi ‘gizli’ değil asıl<br />

hedef görebilecek bir çatı altında, o hedefi<br />

Beşiktaşlıya da inandıracak, 2003’ün Sergen’i,<br />

1994’ün Ertuğrul’u, 1981’nin Ali Kemal’i<br />

etkisini yaratacak bir isim… Takımdaki futbol<br />

olarak mevkisel, kafa olarak özgüven açığını<br />

kapatacak bir süper kahraman, imitasyon<br />

yıldızlardan değil…<br />

O kahramanlar, takım arkadaşları için de bir<br />

kalkandır aslında. Zira kimse takımda Sergen<br />

varken Kaan Dobra’nın, İbrahim Üzülmez’in,<br />

Yasin’in yaptığına bakmaz. Odak bellidir,<br />

‘Sergen elbet çıkar, bir şeyler yapar’… Geriye<br />

kalan takım oyuncular, baskıdan kurtulup<br />

işini yaparlar. Çoğu zaman maçın kahramanı<br />

onlardan biri de olur aslında, ama adına ‘gizli<br />

kahraman’ konur. Ancak o kalkan olmayınca,<br />

odak onlarda toplanır ve baskı kaldırılamaz<br />

hale gelir. Yapabilecekleri bir şeyler varsa da<br />

yapamazlar…<br />

Beşiktaş’ın Necip’i, Oğuzhan’ı, Mustafa<br />

Pektemek’i, Olcay’ı o kalkanı altında<br />

parlatacak, siyah-beyazlı formayı yeniden<br />

‘büyük takım’ kisvesine dönüştürecek bir<br />

kahramana ihtiyacı var, yine yeniden…<br />

Fernandes’in, özellikle Carvalhal’li dönemde<br />

kadro dışından dönmesinden sonraki hali,<br />

tam da o senaryoya uygundu. Ama iki saatlik<br />

bir filmin sadece 15 dakikasında görünen bir<br />

süper kahraman olamaz. Feda Zamanı, gerekli<br />

bir süreçti ancak Beşiktaş için artık Diriliş<br />

Zamanı… İçindekiler: O dirilişi sağlayacak bir<br />

proje, o projeyi uygulayacak teknik yönetim, o<br />

projenin sembolü olacak bir kahraman… Artık<br />

Kripton’dan kim düşerse…


Bi’ saniyede değişir dünya,<br />

Vodafone Süper İnternet’le<br />

yakala!<br />

10 MB 3<br />

ABONE SUPER10 3636<br />

100 MB 9<br />

ABONE SUPER100 3636<br />

Paketler vergiler dahil aylık 10 MB/3 TL, 100 MB/9 TL, 250 MB/12 TL, 500 MB/17 TL, 1 GB/21 TL’dir. 250 MB, 500 MB, 1 GB kampanyalı fiyatları 31.03.2013’e kadar geçerlidir. Bu kampanyadan tüm aboneler yararlanabilir.<br />

İlgili paketlerde kotaya ulaşıldığında dönem sonuna kadar internet erişimi kesilir. İnternet erişimini kesmek için bağlantı hızı 1 Kbps’ye düşer. İnternet erişimine devam etmek için ek paket satın alınması gerekir. Bilgi: www.vodafone.com.tr<br />

Ayrıntılı bilgi için: Vodafone Cep Merkezleri | vodafone.com.tr | forum.vodafone.com.tr | facebook.com / VodafoneTR | twitter.com/ VodafoneTR | 444 0 542


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Alper Öcal<br />

Yeni başlayanlar için Brezilya Ligi<br />

Dünya’nın en başarılı milli takımına sahip Brezilya, artık ligiyle de gözde...<br />

Bir futbolsever için kuşkusuz en sıkıcı dönem<br />

futbolsuz geçen yaz aylarıdır. Aslı astarı<br />

belli olmayan transfer spekülasyonlarının<br />

yoğunlaştığı yaz aylarında, eğer imdada yetişen<br />

bir Avrupa Şampiyonası ya da Dünya Kupası da<br />

yoksa rotayı kadife ayakları ve doğaçlamalarıyla<br />

ünlü Brezilya’ya çevirmek en iyisi.<br />

Gelecek 3 sene içinde Dünya Kupası ve<br />

Olimpiyat Oyunları’na da ev sahipliği<br />

yapacak olan kıtanın en büyük ülkesi,<br />

turnuvalar için yapılan tesis hamlelerinin<br />

ve gelişen ekonomisin meyvelerini kendi<br />

futbol ortamında da almaya başladı. Saf<br />

yetenekleri ve milli takımı dışında ligi pek de<br />

kaale alınmayan Brezilya artık uluslararası<br />

bir güç olmaya aday. World Soccer tarafından<br />

geçtiğimiz ay, Fransa ve Hollanda liglerinin<br />

önünde Dünya’nın en iyi 5. ligi seçilen Brezilya<br />

Serie A, nam-ı diğer Campeonato Brasileiro<br />

tarihçesi hayli ilginç, zaman zaman pes<br />

dedirtecek olaylarla dolu.<br />

Eyalet geleneği<br />

Brezilya’da futbol sezonu Avrupa ve<br />

Türkiye’dekine göre hayli farklı ve yoğun.<br />

Geniş ve çetin coğrafi koşulların, futbolun<br />

yükselmeye başladığı 20. yüzyılın başlarındaki<br />

teknolojik imkânlar da göze alındığında<br />

ulaşımda yarattığı sıkıntılar ulusal çapta bir lige<br />

uzun süre engel oldu.<br />

Brezilya’nın federatif yapısı sebebiyle,<br />

futbol çok uzun süre CBF ismiyle bilinen<br />

ulusal federasyondan bağımsız eyalet<br />

bazında kurulan birliklerin altında mahalli


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

oynandı. Halihazırda oynanan 27 eyalet ligi<br />

içinde, Paulista adıyla bilinen, Sao Paulo’da<br />

düzenlenen lig 1902 yılından beri oynanıyor ve<br />

içlerinde en eskisi.<br />

Ocak ayında başlayan bu ligler, Mayıs ortasına<br />

dek oynanıyor ve pekçok düşük profilli kulübü<br />

içermesine rağmen ülkenin futbol geleneğinde<br />

tartışılmaz bir ağırlığa sahip.<br />

Ulusal lige geçiş<br />

Öte yandan, Arjantin ve Uruguay’ın öncülük<br />

ettiği bir kıta şampiyonası fikrinin yeşermesiyle<br />

birlikte, 1960 yılında başlayacak Copa<br />

Libertadores’e katılacak kulübün belirlenmesi<br />

için Brezilya ulusal bir şampiyona ihtiyaç<br />

duydu. 1959-68 yılları arasında Taça Brasil<br />

ve daha sonra 1954’te hayatını kaybeden<br />

Paulista Federasyonu başkanı Ricardo Gomes<br />

Pedrosa adına aynı isimle 1970 yılına dek 5<br />

güçlü eyaletin kalburüstü takımlarının bir araya<br />

geldiği bir turnuva düzenlendi.<br />

1971 sezonu öncesinde, piramidin en üstündeki<br />

federasyon olan CBD, şimdiki adıyla CBF,<br />

merkez bankasının sağladığı lotarya gelirinin<br />

de katkısıyla kulüplerin seyahat masraflarını<br />

karşılayacağını belirterek ülke çapında bir lig<br />

organize etti. Rio, Sao Paulo, Minas Gerais,<br />

Rio Grande do Sul, Parana eyaletlerine eklenen<br />

Pernambuco, Ceara ve Bahia ile birlikte 8<br />

eyaletten 20 takım ilk ulusal ligi 10 takımlı<br />

2 grupta, tek devre usulüyle oynadılar. İlk<br />

12 takım 4 takımlı 3 gruba ayrılarak , bu kez<br />

çift devre usulüyle bir kez daha karşılaştılar.<br />

Gruplarını lider bitiren Atletico Mineiro,<br />

Botafogo ve Sao Paulo takımları aralarında bir<br />

kez daha oynayarak şampiyonu belirledi ve<br />

Atletico Mineiro ilk şampiyon oldu.<br />

1971’den sonra mali dengesi bozuk, merkeziyetçi<br />

bir yönetim geleneğin yerleşmediği Brezilya’da bir<br />

takım anlaşmızlıklar yüzünden, ulusal şampiyona<br />

tam 7 farklı isimde ve çok çeşitli statülerde<br />

oynanmaya devam etti.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

1986 krizi<br />

1986 yılındaki bir olay ise etkileri günümüze<br />

kadar uzanan bir örgütlenmeyi beraberinde<br />

getirecekti. CND ismiyle müsemma “Ulusal<br />

Spor Konseyi,” statüdeki düzensizliklerin<br />

önüne geçmek için, 1987 yılında organize<br />

edilecek ligde yer alan takım sayısını düşürmek<br />

istiyordu. İlk turda 4 grupta mücadele eden 44<br />

takım arasından, gruplarında ilk 6 içine girerek<br />

başarılı olup ikinci tura yükselen 24 takım onlar<br />

için yeterliydi.<br />

Operario’da yaşanan doping skandalı üzerine<br />

mağdur olan Joinville’e 2 puan eklenince<br />

dışarıda kalan Vasco kulübü, lig oynanırken<br />

kısaca STDJ denen Spor Yüksek Adalet<br />

Mahkemesi’ne itiraz etti. Davaları olumlu<br />

sonuçlandı. Brezilya Futbol Federasyonu (CBF)<br />

sonraki gruba Joinville yerine Vasco’yu alınca<br />

bu kez Joinville itiraz etti. CBF iki kulübü de üst<br />

tura alıp Portuguesa’yı dışarıda bırakma kararı<br />

alınca, pekçok kulüp isyan bayrağını çekerek<br />

ligden çekileceklerini açıkladı. CBF yeniden<br />

statü değiştirdi ve takım sayısını 33’e çıkardı<br />

ama bu kez de tek sayılı katılımcının fikstürü<br />

ve sıralamayı zorlaştırması üzerine 3 takım<br />

daha organizasyona dahil edildi.<br />

1987’de 24 takımla planlanan ulusal<br />

şampiyonada ufuk 36 takımı gösteriyordu.<br />

Federasyon ve spor konseyi 24 takımda diretti.<br />

Dışarıda kalan Botafogo, Coritiba gibi güçlü<br />

kulüpler yüksek mahkemeye çıktı, onu diğer<br />

hakkı yenen kulüpler takip etti. STDJ hepsini<br />

haklı buldu, ligde 36 takım olacaktı.<br />

Starta iki hafta kala kaos yaratacak bir gelişme<br />

oldu. Lotarya gelirinin toplanmasında problem<br />

yaşayan CBF, finansal dar boğaz içine girdiğini<br />

belirterek bu kadar çok takımın seyahat<br />

masraflarını karşılayamayacağını belirtti.<br />

Kulüplerin giderlerini kendileri karşılayacağı 16<br />

takımlı bir lig önerdi ya da sponsor bulun dendi.<br />

13 Büyükler’in doğuşu<br />

11 Haziran 1987’de, belirsizlikten ötürü çok<br />

büyük maddi kayba uğrayacak olan Sao<br />

Paulo(4), Rio(4), Minas Gerais(2), Rio Grande do<br />

Sul(2) ve Bahia(1) eyaletlerindeki sıralamada en<br />

iyi yere sahip ve ülkedeki en popüler 13 takım,<br />

‘Clube dos 13’ ismiyle bir birlik kurdu.<br />

Santos, Sao Paulo, Corinthians, Palmeiras,<br />

Flamengo, Fluminense, Vasco, Botafogo,<br />

Internacional, Gremio ve Bahia kulüplerine<br />

3 kulüp daha eklendi. 1985 ve Parana eyalet<br />

şampiyonu Coritiba, Pernambuco eyalet<br />

şampiyonu Santa Cruz ve Goias şampiyonu<br />

Goias da davet edilerek CBF’nin istediği 16<br />

sayısı yakalandı.<br />

Bu kulüpler kendi gelirlerini bir havuz içinde<br />

toplayarak kendileri yönetecekti ve küçük<br />

takımlara karşı yapılan önemsiz maçlardan<br />

kaynaklanan maddi kayıp da projeyle bypass<br />

ediliyordu.<br />

13 Büyükler, Brezilya Ulusal Spor Konseyi’nin<br />

de desteğini alıp CBF’ye giderek, Copa Uniao<br />

projesini önerdi.<br />

Popüler olmadıkları ve gelir üretemedikleri<br />

gerekçesiyle organizasyonun dışında kalan<br />

kulüplerin başkanları, 13 Büyükler’in bu<br />

tavrına karşı hakarete varan demeçler verdiler.<br />

Turnuvaya sıcak bakan CBF de eleştirilerden<br />

nasibini aldı.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Kurulamayan lig<br />

15 Temmuz 1987’de federasyon kendi önerisiyle<br />

geldi. 13 büyükler içinde yer alan ve Bahia<br />

dışındaki 12 kulübün doğrudan katılacağı, kalan<br />

26 eyaletteki 48 takım arasında oynanacak<br />

elemede başarılı olan 8 takımın da ekleneceği<br />

20 takımlı yeni bir lig önerdi.<br />

13 Büyükler, bir önceki sezon ligi 5. sırada<br />

bitiren, gişe gelirinde ilk 4 arasına giren ve CBF<br />

sıralamasında 12. sırada yer alan Bahia’nın<br />

garanti katılanlar arasından çıkarılmasını<br />

kabul etmedi. Görüşmeler uzadı, CBF bir ara 30<br />

takıma kadar çıktı. 13’ler sıfır toleransla hareket<br />

etti ve hiçbir teklifi kabul etmedi.<br />

Ne olursa olsun, hatta lotarya gelirinden<br />

dahi vazgeçeceklerini ve kendi düşündükleri<br />

turnuvayı oynayacaklarını belirtti.<br />

CBF sonunda birliği yasal olmamakla suçladı<br />

ve isyancılar olarak niteleyerek federasyonun<br />

200’den fazla kulübün hakkını koruduğunu, 13<br />

kulübün çıkarlarının bir hiç olduğunu belirterek;<br />

eğer kendilerinden bağımsız bir lig kurulsa<br />

katılımcı kulüplerin cezalandırılacağını söyledi.<br />

Ulusal Spor Konseyi’nin desteğini alan 13<br />

Büyükler, bunun yakında yapılacak başkanlık<br />

seçimi için politik bir manevra olduğunu<br />

belirterek, federasyonun böyle bir yetkisinin<br />

olmadığı konusunda ısrarcı oldu.<br />

U dönüşü ve 13’lerin başarısı<br />

Dışarıda kalan takımlar CBF’nin istediğini<br />

yaparak giderlerini karşıladı ve CBF çatısı<br />

altında başka bir lig oynadılar.<br />

Copa Uniao ise ülkenin en büyük yayıncı<br />

kuruluşu ve Coca Cola’nın sponsorluğunda<br />

başladı. En iyi oyuncuların bir arada olduğu,<br />

rekabet ve kalite standardı yüksek lig haliyle<br />

ilgiyi de çekti. Diğer lig umursnamıyordu ve<br />

dışarıda kalan kulüplerin baskısıyla CBF sezon<br />

devam ederken bir dizi yeni kural yayımladı.<br />

CBF kendi ligine “sarı grup”, Copa Uniao’ya ise<br />

“yeşil grup” diyerek iki grup ilk ikileri arasında<br />

dörtlü final düzenleneceğini ve finalistlerin<br />

Copa Libertadores’e gideceğini gazetelere<br />

verdiği ilanlarla duyurdu.<br />

Copa Uniao bu girişimlerin hiçbirini tanımadı.<br />

Flamengo ve Internacional takımları, sarı grup<br />

rakipleri Sport Recife ve Guarani karşısında<br />

oynayacakları maçlara da çıkmadı.<br />

CBF her ne kadar Flamengo’yu yıllarca<br />

1987 şampiyonu olarak tanımasa da,<br />

1988 sezonununda istediğini alan taraf 13<br />

Büyükler’di. Televizyon gelirleri, stadyum ve<br />

pazarlama gelirleri zirve yapmıştı.<br />

1988 sezonunda iki lig, 13 Büyükler’in istediği<br />

şekilde 24 takıma düşürülerek birleşti. Dışarıda<br />

kalanlar 2. ligi oluşturdu ve ilk kez küme düşme<br />

uygulaması yapıldı. 1990 yılında hedeflenen<br />

20 takımlı lig için, ilk iki sezon 4’er takım<br />

düşürülüp 2’şer takım zirve lige alındı.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Gremio ve Fluminense sorunsalı<br />

20 takımlı standart lig hayali pek uzun<br />

sürmedi, zira 13 Büyükler üyesi olan Gremio<br />

takımı 1991’de küme düştü. Ertesi sezon tekrar<br />

Serie A’ya çıkması bekleniyordu ama olmadı. 13<br />

Büyükler tekrar devreye girip federasyona baskı<br />

yaptı.<br />

1993 yılında, sırf Gremio’nun da varolması için<br />

lig 32 takımla oynandı ve statü de Gremio’nun<br />

küme düşmeyeceği şekilde düzenlendi.<br />

Gremio’nun yer aldığı 13 büyükler üyesi 16<br />

kulüp 8’er takımlı iki gruba ayrıldı. Bu gruba<br />

düşme uygulanmazken, ikinci lig temsilcilerinin<br />

ağırlıkta olduğu yine 16 takımlı diğer iki gruptan<br />

son 4’er takım küme düşecek şekilde ayarlandı.<br />

3 yıl boyunca lig 24 takımla oynandı. Gremio<br />

kurtarıldı ve benzer bir durum yaşanmaması<br />

için statü sadece iki takımın düşeceği<br />

şekilde ayarlandı ama bu çaba nafileydi.<br />

1996 sezonunda, bu kez kurucu üyelerden<br />

Fluminense küme düştü. Gremio’ya göre çok<br />

daha geniş kitlesi ve geliri olan Fluminense de<br />

kurtarıldı. 1997 sezonu 26 takımla oynanacak<br />

ve ertesi sezon sayının artmaması için 4 takım<br />

küme düşecekti.<br />

Arjantin modeli<br />

Fluminense yine küme düşünce ve ona bir<br />

diğer üye Bahia da eşlik edince, 13 Büyükler’in<br />

eli kolu bağlandı. Operasyon daha fazla<br />

uzatılmadı. Ligde ilk kez Sao Paulo – Rio<br />

ekiplerinden biri küme düşmüştü.<br />

13 Büyükler bu kez işi garantiye almak istedi<br />

ve ertesi sezon Fluminense’nin tekrar lige<br />

yükseleceğini düşünerek başka bir çare buldu.<br />

Arjantin modeline geçildi. Son iki sezonda en<br />

kötü puan ortalamasına sahip olan iki takım<br />

küme düşecekti. Fluminense’nin bu kez ikinci<br />

ligden, üçüncü de düşmesiyle bu hamle de suya<br />

dşerken, yeni format bir başka krizi tetikledi.<br />

Hiroshi krizi<br />

1999 sezonunda Sao Paulo’da forma giyen<br />

Sandro Hiroshi’nin kulübe transferinde, eski<br />

kulübü Tocantinopolis’in para almaması için,<br />

Rio Branco’dan ayrılırken sahte evrak kullandığı<br />

ortaya çıktı. Hiroshi iki maçta forma giymişti ve<br />

federasyon oyuncunun forma giydiği maçlarda<br />

Sao Paulo’nun kazandığı 4 puanı silerek<br />

rakipleri Botafogo’ya 3, Internacional’e ise 2<br />

puan ekledi.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Düşme kararında son iki sezonun<br />

ortalamasının alındığı ligde, Hiroshi krizi patlak<br />

vermeden önce Gama kulübü ligde kalıyordu.<br />

Oysa rakipleri Internacional ve Botafogo’ya<br />

puan eklenmesiyle durum değişti. Botafogo<br />

paçayı kurtarırken, Gama düştü.<br />

Bütün bunlar olurken, federasyonun kucağına<br />

bir kriz daha bırakılıyordu. Parana maçında<br />

üç oyuncusunun atılmasının ardından Vasco<br />

başkanı Eurico Miranda sahaya girerek, maç 1-1<br />

devam ederken takımı 89. dakikada sahadan<br />

çekti. Parana da düşme hattındaydı ve hükmen<br />

galibiyet istiyordu. CBF ise maçı 1-1 tescil etti.<br />

116 takımlı lig<br />

Brezilya’nın mimar Oscar Niemeyer vizyonuyla<br />

yeni yaratılan başkenti Brasilia’nın dahil olduğu<br />

27. federal eyaletin kulübü olan Gama, arkasına<br />

siyasi desteği de alarak Spor Yüksek Adalet<br />

Mahkemesi’ne başvurdu. Parana da onlara<br />

eşlik etti.<br />

2000 sezonun başlamasına günler varken,<br />

iki dava da çözülememişti. Spor mahkemesi<br />

kulüplerin aleyhinde, sivil mahkeme ise lehinde<br />

karar vermişti. Gama kaynaklı siyasi baskılar da<br />

artıyordu.<br />

Ne yapacağını şaşıran CBF, yeni sezonun<br />

düzenlemelerini yayımlamama kararı aldı<br />

ve topu bu kez ligi yönetmesi için kendisi 13<br />

Büyükler’e attı.<br />

13 yıl önce krize yol açan 13 Büyükler birliği<br />

bıyık altında gülerek, bu isteği geri çevirmedi.<br />

1987’de olduğu gibi 16 takımlı elit bir lig<br />

yerine, 13 yıl önce küfür kıyamet karşılarında<br />

duran tüm kulüplerin gönlünü alacak bir<br />

organizasyona gitti.<br />

116 takımlı devasa bir lig kuruldu. 1998 yılında<br />

FIFA’dan emekli olan başkan Joao Havelange’ın<br />

adı ligde ölümsüzleştirildi.<br />

Herkesin ağzına bir parmak bal çalındığı<br />

milenyumun ilk sezonundan sonra ipler tekrar<br />

CBF’ye verildi ama Fluminense ve Bahia’nın<br />

yanı sıra, birliğe sonradan üye olan Juventude<br />

ve America Mineiro gibi alt liglerde debelenen<br />

dört takımı tekrar zirve lige döndüren 13<br />

Büyükler istediğini almıştı.<br />

Hedef Avrupa<br />

28 takımla başlayan ve tekrar tek devre ve<br />

playoff usulüne dönülen 2001 sezonundan<br />

itibaren CBF yeniden idareyi eline aldı. Brezilya<br />

Ligi’ni artık Avrupai bir çerçeveye sokmak<br />

isteyen federasyon, 1990’ların başında olduğu<br />

gibi , 4 düşen 2 çıkan yöntemiyle, takım sayısı<br />

kademeli olarak düşürdü.<br />

2003’te toplam 24 takımın katıldığı ilk çift<br />

devre usulü ve playoffsuz lig oynandı. 2006<br />

yılına dek bu uygulama devam etti ve takım<br />

sayısı 20’ye inince düşenler ve çıkanlar için 4-4<br />

uygulamasına geçildi.<br />

Yapısal düzenlemenin en önemli etkisi istikrar<br />

oldu. Sürekli değişen takım sayısı ve statüden<br />

dolayı takvimi bir türlü belli olmayan lig, artık<br />

düzenli olarak Mayıs – Aralık esasına göre<br />

oynanmaya başladı.<br />

Ertesi sezon nasıl bir lig olacağını öngöremeyen<br />

kulüpler artık hem sportif hem de idari olarak<br />

uzun vadeli planlama yapabiliyorlar.<br />

Ligdeki oyun kalitesi de ve rekabet düzeyi hem<br />

yukarıda hem aşağıda gittikçe artmakta.<br />

Brezilya’da son 9 sezonda 6 farklı takım<br />

şampiyon oldu. Son 5 sezonda 4 kez<br />

şampiyonlar son hafta belirlendi. 13<br />

Büyükler’den Vasco, Corinthians, Palmeiras,<br />

Botafogo, Atletico Mineiro, Gremio ve<br />

Fluminense gibi uluslararası bilinirliği olan<br />

kulüpler küme düştü ve kurtarılmadı.<br />

Brezilya’nın en uzun futbol geleneği olan<br />

Eyalet Ligleri ise Ocak – Mayıs ayları arasında<br />

takvimde kendine yer buldu.<br />

Eyalet ligleri aynı zamanda 1989 yılından beri<br />

eleminasyon usulüyle oynanan, şampiyonunun<br />

Libertadores’e katıldığı Brezilya Kupası’nı<br />

besliyor. Zira katılmak için eyalet liginde derece<br />

almak ya da federasyonun belirli esaslara göre<br />

yayımladığı kulüpler sıralamasında ilk 10 sırada<br />

olmak gerekiyor.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Brezilya, eyalet liglerinin bitiminin hemen<br />

ardından asıl mücadelenin yaşanacağı Serie<br />

A’ya hazır. Aralık ayına dek sürece maraton tam<br />

38 hafta sürecek ve Aralık ayında sona erecek.<br />

Dünya Kupası için yapılan statların bazıları bitti<br />

ve ligde de kullanılacak.<br />

Campeonato Brasileiro’da sezon sonunda<br />

puanlarda eşitlik olması durumunda klasman<br />

belirlenirken kıstaslar Avrupa’ya göre biraz<br />

daha farklı. Galibiyet sayısı daha fazla olan<br />

takım avantajlı. Gol averajı, atılan gol sayısı,<br />

ikili averaj, kırmızı kart, sarı kart sayısı bu<br />

sırayla diğer belirleyici kıstaslar. Eğer eşitlik<br />

yine bozulmamışsa kura çekiliyor.<br />

Brasileiro’yu son 4 sırada bitiren 4 takım<br />

düşecek. İlk 4 sırada bitiren takım Libertadores<br />

Kupası’na katılma hakkı elde edecek.<br />

Güney Amerika’nın ikinci kupası olan Sul<br />

Americana’ya ise Brezilya Kupası’nda 4. turdan<br />

önce elenip de ligde 5-13. sıralar arasında yer<br />

alan toplam 8 takım vize alacak.<br />

Atletico Paranaense, Criciuma, Vitoria ve Goias<br />

ligin yeni takımları. İlk hedefleri de haliyle ligde<br />

kalmak.<br />

Fluminense ise son şampiyon ve üç renklileri<br />

zorlayacak pek çok takım var.<br />

Monet dergisinin ligde oynayacak 343 oyuncu<br />

arasında yaptığı ankette şampiyonluğa en<br />

yakın aday olarak geçen sene ligi 2. sırada<br />

bitiren Atletico Mineiro olarak gösterildi. 2012<br />

sezonunu 6. sırada tamamlayan Corinthians<br />

onları takip ediyor. 2012 sezonunu ilk 4<br />

içinde bitiren Fluminense, Gremio ve Sao<br />

Paulo ise futbolcuların önde gördüğü diğer 3<br />

şampiyonluk adayı.Brezilya Ligi’ni etkileyen<br />

pekçok faktör var.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Ligin şifreleri<br />

Lig başladığında Libertadores Kupası’nda 2.<br />

tur ve çeyrek final maçları kapıda olduğu için<br />

iki turnuvada da varolan takımlar odak sorunu<br />

yaşayabiliyor. Corinthians geçen sene ligin ilk<br />

5 haftasında galip gelemeyerek sadece 1 puan<br />

alabilmiş ve ligde son sıraya kadar düşerek<br />

yarışa erken veda etmişti. Libertadores’i<br />

kazandıktan sonra ise 32 haftada sadece 3<br />

kez kaybedip 56 puan toplayarak sezonu 6<br />

bitirdiler.<br />

Atletico Mineiro ve Fluminense ligin doğal<br />

şampiyonluk adayı ve eğer Libertadores’te bu<br />

hafta başlayan çeyrek final maçlarından sonra<br />

turnuvaya devam ederse benzer bir akıbeti<br />

yaşayabilir.<br />

Palmeiras da geçen sezon şampiyonunun<br />

Libertadores’e gittiği Brezilya Kupası’ndan<br />

ötürü ligin ilk haftalarını önemsemeyerek<br />

Corinthians vari bir başlangıç yapmıştı. Ne var<br />

ki onlar toparlayamadı ve Scolari yönetiminde<br />

ezeli rakiplerine yenilerek küme düştüler.<br />

Ah şu Avrupalılar<br />

İkinci önemli etken ise Brezilya’da oynanan ligle<br />

Avrupa’da yaz transfer sezonunun çakışması.<br />

Milli takım seviyesinde ya da geleceği parlak<br />

futbolculara sahip olan kulüpler, Avrupa<br />

karşısında çekirdek kadronun vazgeçilmez<br />

futbolcularını ellerinde tutamayarak ligde irtifa<br />

kaybedebiliyor. Faturasını ise kovulan teknik<br />

direktörler ödüyor.<br />

Vasco da Gama geçen sezon lige iyi<br />

başlamasına rağmen, maddi dar boğazda<br />

olduğu için Romulo, Fagner, Diego Souza gibi<br />

omurgasından üç önemli oyuncuyu Spartak<br />

Moskova, Wolfsburg ve Al Ittihad’e satmıştı.<br />

Takım haliyle düşüşe geçmiş ve yönetim<br />

aynaya bakmaktansa çareyi teknik direktör<br />

Cristovao Borges’i yollamakta bulmuştu.<br />

Tersini yapan, taraftar baskısından da<br />

çekindikleri için bu sebeple talibi olan<br />

futbolcuları tutmayı tercih edenler de var.<br />

Galatasaray’ın gündeminde olan Carlinhos’un<br />

transferinin geçen sezon gerçekleşmemesinin<br />

en önemli sebebi Fluminense’nin şampiyonluk<br />

potasında olmasından ötürü oyuncusunu<br />

bırakmak istememesiydi.<br />

Milli oyuncu sorunu<br />

Milli takım ise ligi etkileyen bir diğer faktör.<br />

Brezilya’da milli takım haftalarında lige<br />

ara verilmiyor. Şampiyonluk mücadelesi<br />

veren takımlar arasında, Brezilya ya da diğer<br />

kıtanın diğer milli takımlarında top koşturan<br />

oyunculara sahip kulüpler bu haftalarda büyük<br />

yara alıyor.<br />

Santos geçen sezon Neymar’ın olmadığı<br />

haftalarda, Internacional ise Leandro Damiao<br />

ve Forlan’ın olmadığı haftalarda ligde puan<br />

almakta çok zorlanmıştı. Sırasıyla sezonu 8 ve<br />

10. sırada tamamladılar. Internacional sezonda<br />

üç teknik direktör eskitirken, Santos ise hocası<br />

Muricy Ramlaho’ya sahip çıkmıştı.<br />

Fluminense, Atletico Mineiro, Sao Paulo,<br />

Gremio gibi ligde fark yaratan ama milli<br />

takımlardan yaş veya form sebebiyle gözden<br />

düşmüş tecrübeli isimlere sahip takımlar ise<br />

sezonu ilk 4’te bitirdiler.<br />

Brezilya Ligi’nde şampiyon olmanın ilk<br />

adımı lige iyi başlamaktan geçiyor. Takımı<br />

sürükleyecek lider birkaç oyuncu alıp, milli<br />

takım ve Avrupa’daki transfer sezonunun<br />

yaratabileceği hasarı minimize edecek şekilde<br />

geniş kadro kurmak ikinci adım. İyi teknik<br />

direktör seçimi ve kötü günlerde ona sahip<br />

çıkan dirayetli yönetime sahip olmakla üçleme<br />

tamamlanıyor.<br />

Bu girişin ardından kısaca takımlara bakalım.<br />

Sezon başı değerlendirmeler olup, transfer<br />

sezonu uzun süre açık olduğu için dengelerin<br />

değişme ihtimali mümkündür.<br />

Atletico Mineiro<br />

Siyah beyazlı ekip geçen sezonun ikincisi.<br />

1971’den beri şampiyon olamıyor ve en büyük<br />

motivasyonları da bu. Teknik direktör Cuca<br />

geçen seneden beri takımın başında. Takıma<br />

yerleştirdiği bir futbol disiplini var. Lider oyuncu<br />

işini Ronaldinho ile geçen sene çözmüşleri.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Josue ve Gilberto Silva eklemeleriyle bu sayıyı<br />

çoğalttılar. Geçen sezon Jo ve Ronaldinho<br />

olmadığında tüm yük genç Bernard’ın<br />

omuzlarına kalmıştı. Dortmund’un kıskacında<br />

olan yıldız oyuncu bu yükü omuzlasa da<br />

yetmedi. Yönetim bu sene hücum rotasyonunu<br />

Diego Tardelli, Alecsandro ve Luan gibi tecrübeli<br />

oyuncularla genişletti. Atletico Mineiro bu sene<br />

daha homojen bir takım. Tek sorun sol bek<br />

Junior Cesar’ın yedeğinin olmaması.<br />

Tahmin: Şampiyon<br />

Yıldız adayları: Bernard, Marcos Rocha, Leleu<br />

Atletico Paranaense<br />

1996’da girdiği stat, tesis ve altyapı atağından<br />

sonra 15 yıl kesintisiz zirve ligde kalan Parana<br />

bölgesinin takımı, 2011’de küme düşmesinin<br />

ardından bir yıl ara vererek tekrar lige döndü.<br />

Atletico-PR ligin 24 yaş ortalamasıyla en<br />

dinamik takımlarından biri. Altyapıdan gelen ve<br />

beraber oynama alışkanlığı olan 13 oyuncuları<br />

var. Çekirdek kadroyu fazla oynamadılar.<br />

Kendi sahalarında fantastik bir atmosfer<br />

oluşturuyorlar. 38 yaşındaki veteran kaptan<br />

Paulo Baier ile lider açıklarını kapatıyorlar.<br />

31 kişilik geniş bir kadroları var. Brezilya milli<br />

Ciro’nun yanı sıra, Paulista eyalet liginin flaş<br />

takımı Mogi Mirim’den Juninho ve Carlos<br />

Alberto’yu aldılar. Arsenal keşfi Fran Merida ve<br />

Pedro Botelho da diğer önemli isimler. Teknik<br />

direktör ve tecrübe en önemli dezavantajları.<br />

Tahmin: 13<br />

Yıldız adayları: Manoel, Deivid, Douglas<br />

Coutinho, Hernani, Leo Pereira<br />

Bahia<br />

Geçen sezon 4 farklı teknik adamlar çalışarak<br />

kümede kalan Bahia bu sezon yola, geçen<br />

sene Vasco’da yönetim kurbanı olan Cristovao<br />

Borges ile çıktı. Kadro çok fazla değişti.<br />

Gabriel, Ananias, Kleberson, Ciro gibi önemli<br />

oyuncularını kaybettiler. Rotasyon darlığı büyük<br />

problem. Yeni gelen tecrübeli Obina, santrfor<br />

Souza ve kaptan Fahel’e düşen yük büyük.<br />

Toro, Magal, Rafael Donato gibi geldikleri<br />

takımlarda düzenli oynamayan ve hâlâ<br />

patlaması beklenen Adu’dan verim almaları<br />

gerekiyor. Küme düşmemeye oynayacaklar<br />

ve yeni stat Arena Fonte Nova ile muhteşem<br />

taraftarları en önemli avantajları olacak.<br />

Tahmin: 18<br />

Yıldız adayları: Anderson Talisca, Madson,<br />

Marquinhos Gabriel<br />

Botafogo<br />

Botafogo da yoluna aynı teknik direktörle<br />

devam eden nadir kulüplerden. Oswaldo de<br />

Oliveira çok yüksek profilli bir teknik adam<br />

olmasa da takıma oyun istikrarı kazandırdı.<br />

Seedorf, Renato ve Jefferson gibi üç karakter<br />

oyuncuya sahip Botafogo, geçen sezon<br />

sonunda Elkeson ve Azevedo gibi iki önemli<br />

oyuncusunu kaybetse de eyalet ligini domine<br />

etti. Lodeiro nihayet form tuttu. Siyah<br />

beyazlı takım geçen sene iyi hücum etmiş<br />

ama kırılgan savunmasından çok çekmişti.<br />

Avrupa devlerinin kıskacındaki Doria aşama<br />

kaydetti ve yanına Bolivar gibi bir tecrübe<br />

geldi. Rafael Defendi ile de yedeklediler. Sol<br />

beke de Gremio’da iyi sezon geçiren, tecrübeli<br />

Julio Cesar alındı. Kadro geniş ve dinamik.<br />

Geçen sene 7. bitirmişlerdi, bu sene ilk 4 için<br />

oynayacaklar.<br />

Tahmin: 5<br />

Yıldız adayları: Doria, Jadson, Sassa, Bruno<br />

Mendes, Henrique, Lima<br />

Corinthians<br />

Masal gibi bir 2012 yaşayan Corinthians sezonu<br />

tarihinde ilk kez Copa Libertadores ve FIFA<br />

Kulüpler Dünya Kupası zaferleriyle kapattı.<br />

2013 sezonuna da eyalet ligini kazanarak<br />

başladılar. Tite ligin en iyi teknik adamlarından.<br />

Oyunculara bağlılığı minimuma indirilmiş çok<br />

iyi bir yapı kurdu. Mali olarak ligin en güçlü<br />

takımı. Paulinho ve Ralf gibi talibi olan önemli<br />

oyuncuları takımda tutmakla kalmadılar Pato,<br />

Renato Augusto ve Gil gibi Avrupa tecrübesi


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

olan yıldız isimlerle takım güçlendirildi. Ralf ve<br />

Paulinho’nun milli takıma gitmelerinden ötürü<br />

ders alıp merkeze derinlik katacak Ibson ve<br />

Maldonadotransferleri yapıldı. Chicao, Danilo<br />

ve Alessandro gibi lider oyunculara sahipler.<br />

Pacaembu’da neredeyse kapalı gişe oynuyorlar.<br />

Ligin en önemli şampiyonluk adaylarından biri<br />

konumundalar.<br />

Tahmin: 2<br />

Yıldız adayları: Romarinho, Edenilson, Igor.<br />

Coritiba<br />

Deivid’in sezon sonuna doğru takıma<br />

katılmasıyla küme düşmekten kurtulan ve 13.<br />

sıraya kadar tırmanan Coritiba’da bu sezon<br />

hedef daha yukarı sıralar. Alex gibi bir efsane<br />

ve lideri alarak bu yolda en önemli hamleyi<br />

yaptılar. Lincoln ve Julio Cesar gibi tanıdık<br />

iki yüz daha var takımda. Dinamo Kiev’den<br />

gelen Leandro Almeida ve Flamengo’dan<br />

alınan tecrübeli Bottinelli diğer önemli isimler.<br />

Coritiba’nın en önemli sorunlarından ilki dar<br />

rotasyon. Özellikle savunma ve orta saha<br />

tandeminde alternatif az ve omurganın en<br />

zayıf halkası kaleci Vanderlei yerine daha iyisi<br />

lazım. 33 yaşındaki Marquinhos Santos’un<br />

ilk önemli teknik direktörlük deneyiminde<br />

Brezilya alt yaş milli takımlarındaki portföyünü<br />

kullanabilir. Diğer sorun da sakatlıklar.<br />

Keirrison, Everton Costa, Aquino, Emerson<br />

gibi önemli oyuncular sakat. Alex önderliğinde<br />

hava yakalayıp eyalet şampiyonu olarak yine de<br />

moral topladılar.<br />

Tahmin: 9<br />

Yıldız adayları: Denis, Luccas Claro, Abner,<br />

Arthur<br />

Criciuma<br />

Futbolu düşüşte olan Santa Catarina<br />

bölgesinin takımı olan Criciuma son 3<br />

sezonda 3. ve 2. ligden yaptığı çıkışla lige bu<br />

sene yükseldi. Düşmemek ilk amaçları ama<br />

rotasyonda çok büyük değişiklikler oldu.<br />

Geçen sene 37 gol atan Ze Carlos ve Lucca<br />

gibi iki yıldızı kaybettiler. Kadroları daraldı ve<br />

tecrübesizler. Daniel Carvalho ve Fabio Fereira<br />

transferlerini bu yüzden yapsalar da iki oyuncu<br />

da sakat ve performans aralıkları çok geniş.<br />

Eyalet Ligi’ni geçen sezon ligin en az galibiyet<br />

alan takımı Figueirense ve 2. ligdeki Avai’yi<br />

geçerek kazandılar. Serie A’da tutunmaları için<br />

ise almaları gereken yol hayli fazla. Vadao’yu<br />

zor bir görev bekliyor.<br />

Tahmin: 20<br />

Yıldız adayları: Diego Renan, Bruno Renan,<br />

Tiago Dutra<br />

Cruzeiro<br />

2012 sezonunu çok istikrarsız geçiren ve<br />

hayâlkırıklığı yaratan Cruzeiro yeni sezona<br />

fırtına gibi girdi. Vasco’nun iki yıldızı Dede ve<br />

Nilton’un yanı sıra, geçen sezona Vasco’da<br />

başlayan ama para için satılan Diego Souza’yı<br />

Araplardan, Bruno Rodrigo’yu da Santos’tan<br />

alarak sorunlu omurgalarına şahane dört<br />

transfer yaptılar. Hücumda çektikleri<br />

sıkıntıyı aşmak için de yıllardır Avrupa’nın<br />

bir türlü göremediği Dagoberto, Coritiba’nın<br />

yıldızlarından Everton Ribeiro, Portuguesa’yı<br />

kümede tutan Ananias transferlerini yaptılar.<br />

Criciuma ve Goias’ın bu sezon birinci ligde<br />

olmasında attıkları 27 golle payları büyük olan<br />

iki genç Lucca ve Ricardo Goulart’ın yanı sıra<br />

Martinuccio, Anselmo Ramon, Luan da bu<br />

rotasyonun arkasını dolduracak. Montillo’nun<br />

gidişi sorun olmaktan çıktı. Takımın yaş<br />

ortalamasını düşürmekle kalmadılar,<br />

ıskartalardan kurtularak kaliteyi de arttılar.<br />

Cruzeiro eyalet liginde fırtına gibi esti. 17 maçta<br />

15 galibiyet ve sadece 1 yenilgi aldılar ama o<br />

yenilgi finale denk gelince kupasız kaldılar.<br />

Geniş kadroları; Borges, Fabio, Tinga, Leandro<br />

Guerreiro gibi liderleriyle Cruzeiro bu sezon<br />

zirveye oynayacaklardan.<br />

Tahmin: 3<br />

Yıldız adayları: Dede, Everton Ribeiro, Lucca,<br />

Ricardo Goulart, Lucas Silva, Mayke<br />

Flamengo


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Brezilya’nın çok taraftarı olan kulübü ve en<br />

çok borcu olan da. Giderleri düşürmek için<br />

Vagner Love, Liedson, Bottinelli, Ibson, Cleber<br />

Santana, Alex Silva, Welinton gibi isimlerle<br />

yolları ayırdılar. Avrupa’dan iki önemli ismi,<br />

Carlos Eduardo ve Elias en önemli transferleri.<br />

İç piyasadan Gremio’nun gözden çıkardığı<br />

Marcelo Moreno dışında aldıkları önemli<br />

bir oyuncu yok. Ortalama takımlardan<br />

rotasyonu dolduracak isimler geldi. Savunma<br />

hatları yetersiz ve dar. Hücum takımı olmak<br />

zorundalar ve altyapıdan gelen yetenekli<br />

isimlerin artık patlama yapması lazım. Kötü<br />

geçen 2012 sezonundan sonra kaderleri genç<br />

oyuncularına ve bir dönemin efsane futbolcusu<br />

şimdinin teknik direktörü Jorginho’nun<br />

yapacaklarına bağlı. Diğer takımlar hayli<br />

güçlendiği için işleri zor olacak.<br />

Tahmin: 11<br />

Yıldız adayları: Adryan, Mattheus, Gabriel, Luiz<br />

Antonio<br />

Fluminense<br />

Şampiyon bu sezona da aynı hedefle giriyor.<br />

Lig ise bu sene daha çetin ve Fluminense<br />

devam eden Libertadores Kupası’nda da<br />

ilerliyor. İki kulvarı götürmenin ne kadar zor<br />

olduğunu geçen sene Corinthians göstermişti.<br />

Fluminense kadrosunu aynen korusa da,<br />

borçları yüzünden transferde manevra da<br />

yapamadı. Vasco’da sözleşmesi biten eski<br />

Galatasaraylı veteran oyuncu Felipe’nin yanı<br />

sıra Flamengo’dan stoper ve bek oynayabilen<br />

Wellington Silva’yı alabildiler. Abel Braga<br />

geçen sezon öne geçip skoru korumayı çok<br />

iyi başarmıştı. Tek farkla çok maç kazandılar.<br />

Oyun anlayışları mekanize oldu ama bu sene<br />

savunma rotasyonları da kalite eksikliği, hele<br />

de Carlinhos giderse işlerini zorlaştıracaktır.<br />

Deco, Fred, Jean, Diego Cavalieri, Leandro<br />

Euzebio gibi tecrübeli oyuncuların yine karakter<br />

koyması ve Thiago Neves’in daha istikrarlı<br />

oynaması gerekecek.<br />

Tahmin: 6<br />

Yıldız adayları: Wellington Nem, Marcos Junior,<br />

Rhayner<br />

Goias<br />

Genç teknik adam Enderson Moreira ilk ciddi<br />

deneyiminde Goias’ı şampiyon yaparak, iki<br />

yıl aradan sonra tekrar Serie A’ya taşıdı. As<br />

kadrodan yaratıcı orta saha Ricardo Goulart,<br />

orta saha Marcos Paulo ve sol bek Egidio’yu<br />

kaybettiler. Kiralık sol bek Bruno Collaço da<br />

Gremio’ya geri döndü. Yerine geçen sene<br />

küme düşen Goianiense’nin parlak birkaç<br />

oyuncusundan biri olan Eron alındı. Dinamik<br />

ve patlayıcı forvet rotasyonuna Araujo, Hugo<br />

ve Neto Baiano gibi geçen sezonu iyi geçiren ve<br />

çok tecrübeli üç isim eklendi. Savunma hatları<br />

Ernando dışında lig için soru işareti. CSKA<br />

ve Olympiakos performanslarıyla iz bırakan,<br />

eski milli Dudu Cearense ise takımın yıldızı ve<br />

kümede kalmaları için ona çok ihtiyaçları var.<br />

Tahmin: 16<br />

Yıldız adayları. Walter, Felipe Amorim<br />

Gremio<br />

Elano’nun gelişiyle geçen sezon orta sıralardan<br />

kurtulup tırmanışa geçerek şampiyonluk<br />

mücadelesi veren Gremio’nun başında, bir<br />

tecrübe abidesi Vanderlei Luxemburgo var. 60<br />

bin kişilik yeni Gremio Arena’da oluşturdukları<br />

atmosfer hayranlık verici. Ligin oyuna en iyi<br />

tepki veren taraftarına sahipler. Geçen sezon<br />

hücumda Elano’ya çok bağlı bir yapı vardı, bu<br />

sene Andre Santos, Hernan Barcos, Welliton,<br />

Eduardo Vargas, Maxi Rodriguez gibi önemli<br />

eklemeler yaptılar. Orta sahayı Santos’tan<br />

tecrübeli Adriano ve genç Figueirense’den<br />

genç Deretti ile güçlendirdiler. Geçen seneyi<br />

sakat geçiren Fabio Aureio iyileşti. Kaleyi<br />

Portuguesa’nın kümede kalmasında büyük<br />

payı olan veteren Dida’ya verdiler. Kağıt<br />

üzerinde her şey iyi ama Luxemburgo bu<br />

aralar çok tartışılıyor. Eyalet ligini kazanamadı,<br />

Libertadores’ten elendiler. İyi başlamaları çok<br />

önemli.<br />

Tahmin: 4<br />

Yıldız adayları: Fernando, Alex Telles, Jean<br />

Deretti, Yuri Mamute


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Internacional<br />

Dorival Junior ile geçen seneye başlayıp önce<br />

Fernandao, ardından Loss ile yola devam<br />

ederek kötü bir sezon geçiren Internacional<br />

bu sene yola Dunga ile çıkıyor. Brezilya milli<br />

takımında tartışılan Dunga ilk kez kulüp<br />

çalıştıracak. Internacional onu yetiştiren<br />

kulüp. Taraftar destansı bir sezon beklese<br />

de işleri rakiplerin güçlendiği zor olacak.<br />

Nei, Bolivar, Guinazu, Dagoberto gibi önemli<br />

isimleri kaybettiler ve takımın yıldızı Leandro<br />

Damiao’nun da Tottenham’a gitmesi çok<br />

olası. Udinese’den alınan Willians çok<br />

iyi transfer ama başka direkt oynayacak<br />

oyuncu alamadılar. Robinho ismi gündemde.<br />

Tandemde Juan ve Indio çok önemli iki lider<br />

ve çok iyi oyuncular ama yaş ortalamaları 36.<br />

Yedekleri Moledo ve Dalton soru işareti. Merkez<br />

rotasyonu dar. D’alessandro sık sakatlanıyor ve<br />

alternatifsiz. Forlan’a çok iş düşecek.<br />

Tahmin: 10<br />

Yıldız adayları: Fred.<br />

Nautico<br />

Denizciler geçen sene iç sahada, coşkulu<br />

taraftarının da desteğiyle parmak ısırtan bir<br />

performans sergilemiş ve rahat bir sezon<br />

geçirmişti. Teknik direktör Alexandre Gallo’yu<br />

milli takım altyapısına kaptırdılar. Takımın<br />

en önemli golcüsü Kieza Çin’e, yardımcısı<br />

Araujo ise Goias’a, merkezin yaratıcı Souza<br />

ise Palmeiras’a gitti. Omurganın yanı sıra<br />

rotasyonda başka değişiklikler de oldu. Silas<br />

yeni teknik direktör olarak atandı. Rüştü<br />

sorgulanır. Eyalette de başarılı olamadı. Sao<br />

Paulo’dan gelen stoper Joao Felipe bazen fazla<br />

risk alsa da düzenli oynarsa faydalı olacağına<br />

inandığım, Jean Rolt ile tandemde başarılı<br />

olabilecek bir isim. Yaratıcı orta saha ve forvet<br />

hattında ise hem kalite hem derinlik sorunları<br />

var. Nautico için bu sezon biraz daha zor<br />

geçmeye aday.<br />

Tahmin: 15<br />

Yıldız adayları: Douglas Santos, Rogerio<br />

Ponte Preta<br />

Gilson Kleina yönetiminde geçen sene iyi<br />

giderlerken hocanın Palmeiras’a transferi işleri<br />

bozdu ve son haftalarda Ponte düşme korkusu<br />

hissetti. Eyalet liginde çok iyi gittiler ama<br />

Corinthians’a direnemediler. Takım oyununu iyi<br />

oynayan, zor gol yiyen ama takımdaki tecrübeli<br />

oyuncu yetersizliği sebebiyle çabuk havlu<br />

atabilen bir takım Ponte Preta. Transferde<br />

de pasif kaldılar. Hücumda yetenek sorunları<br />

var ve kadroları genel olarak dar. Bu sezon<br />

tabelanın ikinci yarısından yukarı çıkmaları bir<br />

tarafa küme düşmemeya oynama ihtimalleri<br />

çok yüksek.<br />

Tahmin: 17<br />

Yıldız adayları: Chiquinho, Cesar Henrique<br />

Martins<br />

Portuguesa<br />

Portekiz göçmenlerinin takımını üç sene<br />

aradan sonra tekrar yükseldikleri zirve ligin<br />

2012 sezonunda ilahlar ve Dida korumuş, Bruno<br />

Mineiro attığı gollerle rahatlatmıştı. Dida ve<br />

Bruno Mineiro bu sezon yok. Marcelo Cordeiro<br />

ve Maylson gibi iki önemli parça da eksildi.<br />

Forvete zamanında Olympiakos’a 10 milyona<br />

sattıkları ama orada tutunamayan Diogo’yu<br />

geri aldılar. Uzun zamandır oynamıyor ve<br />

soru işareti. Orta sahaya yapılan Correa gerek<br />

tecrübesi, gerekse de kalitesi ve liderliğiyle<br />

iyi bir transfer. Arjantinli Canete yaratıcı<br />

ama istikrarsız. Arraya eyaletin alt liginde iyi<br />

sezon geçirdi ama Serie A kalitesini ölçmüyor.<br />

Seyirci destekleri vasat. Ligde kalite bu denli<br />

artmışken, Portuguesa için düşmemek yine ilk<br />

hedef.<br />

Tahmin: 19<br />

Yıldız adaları: Henrique, Canete<br />

Santos<br />

Santos çok iyi bir teknik direktör olan<br />

Ramalho’ya sahip olsa da, kadro 2011’deki<br />

Libertadores zaferinden beri irtifa kaybediyor.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Elano, Ganso, Danilo, Alex Sandro, Borges,<br />

Ibson, Adriano gibi isimlerin ayrılmasından<br />

sonra Neymar’a fazla bağımlı bir takım oluştu.<br />

Ve onun artık transferi an meselesi. Kiralık<br />

Andre Ribeiro da Vasco’ya gitti. Ramalho’nun<br />

elinde güvenilir bir golcü yok. Son transfer<br />

Willian Jose yetenekli ama ham. Cicero ve<br />

Montillo dışında da yaratıcı tek oyuncu Felipe<br />

Anderson. Fazlasıyla orta saha ağırlıklı ve<br />

üretkenliği kısır bir takım görünümdeler<br />

Yeniden yapılanarak Giva, Victor Andrade,<br />

Neilton, Leandrinho gibi gençleri takıma<br />

kazandırma senesi olabilir.<br />

Tahmin: 8<br />

Yıldız adayları: Felipe Anderson, Neilton, Giva,<br />

Victor Andrade, Leandrinho<br />

Sao Paulo<br />

Eyalet Ligi’nde playofflara kadar kazanarak<br />

gittiler ama rakipler ciddileşince tutunamadılar.<br />

Libertadores’ten de şampiyonluktaki Atletico<br />

Mineiro’ya iki maçta da yenilerek elendiler.<br />

Ney Franco sorgulanıyor, takım içinde çok<br />

fazla tartışma oldu. Sonunda 4 önemli<br />

oyuncu kadro dışı bırakıldı. Ganso’nun sürekli<br />

sakatlanmasından ötürü Jadson’a çok bağlı<br />

bir yapı oluştu. Denilson-Wellington tandemi<br />

güvenilir değil. Maicon’un formu dalgalı. Felipe<br />

Melo’yu istiyorlar. Osvaldo dışında hücumda<br />

dinamizm sorunu yaşıyorlar. Ceni, Lucio, Luis<br />

Fabiano gibi oyuncuların hep formda oynaması<br />

şart. Şampiyonluk beklentisi olsa da işleri<br />

geçen seneye göre daha zor olacak.<br />

Tahmin: 7<br />

Yıldız adayları: Ademilson, Wellington, Rodrigo<br />

Caio.<br />

Vasco da Gama<br />

Vasco geçen sezona iyi başlayan ama<br />

borçlarından ötürü aslarını satınca düşüşe<br />

geçmişti. Bu sezon da en önemli yıldızları Dede,<br />

Nilton ve Felipe gitti. Atletico Mineiro’dan<br />

kiralanan Andre Ribeiro dışında mali<br />

problemler yüzünden iyi oyuncu alamadılar.<br />

Sezona çok iyi başlayan 22 yaşındaki Bernardo<br />

geçtiğimiz Nisan ayında ağır bir sakatlık yaşadı<br />

ve 6 ay oynayamayacak. Paulo Autuori iyi bir<br />

teknik adamdır ama Carlos Alberto dışında elit<br />

oyuncusu yok ve bu kadroyla zirve kovalaması<br />

zor. Vasco zor bir sezon geçirecek takviye<br />

gelmezse.<br />

Tahmin: 12<br />

Yıldız adayları: Fillipe Soutto, Thiaguinho,<br />

Bernardo<br />

Vitoria<br />

Bahia eyalet ligini domine ederek, iki yıl aradan<br />

sonra tekrar zirve lige döndüler. Çekirdek<br />

kadroyu korudular. Santos forması giyen David<br />

Braz’ı kiralamak dışında önemli bir transfer<br />

yapmadılar ama Caio Junior yönetiminde<br />

stil kazanmayı başardılar. Rotasyon darlığı<br />

en önemli sorunları. Nino Paraiba ve Luis<br />

Alberto gibi ismin sakatlıkları da can sıkıcı.<br />

Takviye yapmaları lazım. İç sahadaki<br />

atmosfer ve sağlam savunmaları ligde kalma<br />

mücadelelerinde en önemli avantajları.<br />

Tahmin: 14<br />

Yıldız adayları: Gabriel Paulista, Mansur,<br />

Marquinhos


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

“Yurtdışında halklar hakkında fikir sahibi olmak<br />

için romanlarını okursunuz. Brezilya’da ise<br />

stada gitmeniz lazım. “<br />

Nelson Rodrigues, ölmeden bir kaç sene önce<br />

dramaturg, edebiyatçı ve gazeteci kimliğiyle<br />

böyle demişti. Brezilya insanının sahip olduğu<br />

futbol tutkusu olağanüstü. Ülkenin sahip<br />

olduğu federatif yapı ve yıllarca ulusal bir lig<br />

olmadığı için eyalet bazında liglerin oynanması<br />

futbol ortamının yerelleşmesini sağlıyor. Kendi<br />

kiliselerini kuracak kadar...<br />

Brezilya’da yaşanan derbiler öylesine güçlü<br />

bir atmosfere sahip ki, ligde son 5 sezonun<br />

4’ünde şampiyonların son haftada belli olması<br />

ancak iddiasız takımların rotasyona gitmesi<br />

üzerine, federasyon, son haftaları takımların<br />

maksimumunu vermesi için derbi haftası ilan<br />

etmişti.<br />

Skordan bağımsız çıkan olaylar, polisin aynı<br />

anda 8-10 derbiye yetişememesi üzerine bu<br />

uygulama bu sene kaldırıldı.<br />

Kaçıncı hafta oynanırsa oynansın, Brezilya<br />

Serie A’da gazozuna bile oynasalar izlemeye<br />

değer pekçok derbi var. Ligin yapısına şöyle bir<br />

bakıldığında Sao Paulo eyaleti 5 takımla başı<br />

çekiyor. Rio eyaleti onları 4 takımla izliyor. Rio<br />

Grande do Sul, Minas Gerais, Parana ve Bahia<br />

eyaletleri de 2’şer takımla temsil ediliyor.<br />

Bu demek oluyor ki sadece Sao Paulo ve Rio<br />

eyaletleri dışında 4 derbiye şahitlik edilebilecek.<br />

Rio ve Sao Paulo da dahil edildiğinde bu<br />

sayı 20’yi geçiyor. Rio ve Sao Paulo’nun ülke<br />

futbolunun geleneğindeki dominasyonundan<br />

ötürü, kimi kulüplerin birbirleri arasında<br />

oynadığı maçlar da derbi statüsünde ele<br />

alınıyor. Brezilya’da en çok taraftara sahip<br />

olan Corinthians ve Flamengo’nun arasındaki<br />

maçlar bunlardan biri ama yerel rekabet kadar<br />

ateşli değil.<br />

Brezilya Ligi’ni televizyondan ya da çok<br />

şanslı olup yerinde takip edebilecek<br />

futbolseverlerdenseniz bazı derbilere itina<br />

göstermek ortamdan alacağınız keyfi<br />

arttırabilir.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Flamengo vs. Fluminense<br />

Brezilya’da ve Rio’da 20. yüzyılın başındaki popüler spor futbol değil kürekti. Flamengo da adındaki<br />

Regatas uzantısından anlaşılacağı üzere bir kürek kulübü. İngiliz kökeni olan, eğitimini İsviçre’de<br />

almış ve Rio şehrine futbolu getiren Oscar Cox ise bir futbol kulübü olan Fluminense’nin kurucusu.<br />

İki ekibin yollarını kesiştiren şey Flamengo’da kürek sporunu yapan Alberto Borgerth gibilerin futbol<br />

oynamak için öğleden sonra Fluminense’ye gitmesiyle başlıyor. Fluminense’de kıdemlilerle çaylaklar<br />

arasında, 1911 yılında yaşanan bir krizden ötürü 9 futbolcunun Flamengo’ya gelerek futbol şubesini<br />

kurmasıyla rekabet başlıyor.<br />

Aristokrat takımı olan Fluminense’de ülkedeki Afro halkın kulüpte futbol oynamasına 1950’lere dek<br />

izin verilmemesi, bazı oyuncuların vücuduna pudra sürerek etnik kökenini gizlemeye çalışmasıyla<br />

varoşların desteğini Flamengo’ya kaydırıyor. Gazeteci Mario Filho’nun taktığı isimle Fla – Flu rekabeti<br />

böylece doğuyor. Flamengo tarafı rakiplerinin ırkçı geçmişini öne çıkaran iğnelemeler yaparken,<br />

Fluminense tarafıysa varoş kökenlerine atıfta bulunuyor.<br />

Maracana’da oynanan ve 1963 yılındaki eyalet finalinde Rio’da hayatı durdurarak 194.603 kişiyi<br />

tribüne çeken maç kulüpler arasında en çok seyircisinin olduğu maç olarak tarihe geçti. Zico, Junior,<br />

Rivellino, Romario, Tele Santana, Gerson, Fred gibi yıldızlar bu derbinin sportif tarafında unutulmaz<br />

karakterler arasında.<br />

Corinthians vs. Sao Paulo<br />

Brezilya’nın en eski ligi Paulista’da, öğrencilerin kurduğu ve hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesi kabul<br />

eden rekabetin en genç takımı Sao Paulo bir yanda. Şehrin göçmen mahallesinde aynı isimli Londra<br />

merkezli bir takımı izledikten sonra demiryolu işçilerinin kurduğu ve halkın takımı olarak bilinen<br />

Corinthians diğer yanda.<br />

Brezilya’da Flamengo’dan sonra en çok taraftara sahip iki kulübün rekabetine ‘majestoso’ yani<br />

‘muhteşem’ deniyor. 2006 ve 2008 arasında üstüste üç kez şampiyon olarak tarihe geçen Sao Paulo,<br />

bu rekabette ayrıca yıllarca uluslararası alanda Brezilya’nın en başarılı kulübü olmakla övünmüştür.<br />

Corinthians geçen sene tarihinde ilk kez Libertadores’i ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası’nı kazanarak<br />

arayı bir nebze kapattı. 2007 yılında Sao Paulo şampiyon olurken küme düşmüş olmaları ise Tricolor<br />

yani ‘üç renkli’ taraftarların dilinden asla düşmeyecek.<br />

Socrates, Biro Biro, Rivellino, Baltazar, Bellini, Rai, Cafu, Kaka, Ceni gibi efsane isimleri bu rekabetin<br />

tarihinde görmek mümkün. Fabio Luciano, Roberto Carlos, Lugano gibi tanıdık isimler de cabası.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Flamengo vs. Vasco da Gama<br />

Rio merkezli ve iki kulübün taraftar sayısının çok fazla olmasından ötürü “milyonların derbisi” olarak<br />

anılan 100 yılı aşkın bir rekabet. Fluminense rekabetindeki sınıf farkı yok, çünkü Vasco ülkede siyah<br />

halkın spor yapabildiği ilk kulüp. Öte yandan Flamengo vs. Vasco derbisinde milliyetçilik damarı<br />

ağır basıyor. Zira siyah beyaz renklere sahip Vasco da Gama kulübü isminden de anlaşılacağı gibi<br />

Portekizli göçmenlerin kurduğu bir organizasyon. Flamengo gibi kuruluş amacı kürek.<br />

Brezilya’nın yerlisi Flamengo ile önce kürekte, sonra da Vasco’nun yine Portekiz’den gelen bir takım<br />

sayesinde futbolla tanışması üzerine çimde rakip oluyorlar. Fluminense’nin seçkinci yapısı sebebiyle<br />

Rio şehri genelde bu iki kulüp etrafında kutuplaşıyor. Ortaya kiliseleri bile ayrı olan, ateşli bir derbi<br />

iklimi çıkıyor.<br />

Flamengo’nun zaten başarı anlamında üstün olduğu rekabette, Vasco’nun 2008 yılında küme<br />

düşmesiyle beraber eğlencesi tavan yapıyor. Zico ve Roberto Dinamite döneminde rekabet zirve<br />

yapıyor. Edmundo, Romario, Bebeto, Tita, Zizinho gibi efsaneler ise derbideki diğer önemli aktörler.<br />

1976 yılında, Maracana’da oynanan ve 174.770 kişinin izlediği eyalet ligi maçı unutulmazlar arasında.<br />

Santos vs. Corinthians<br />

Classico Alvinegro, yani Siyah Beyaz derbi. İsminin bu olmasının sebebi ırkçı temele sahip olması<br />

değil, bilakis Santos öğrenci Corinthians ise halkın takımı ama iki takımın da renkleri aynı. Siyah<br />

beyaz.<br />

Sao Paulo şehrinin en eski derbisi ve ünü özellikle Pele ve Rivelino’nun rakip oldukları dönemde ülke<br />

sınırlarını aşıyor. Santos vs. Corinthians derbisinin ilginç tarafı tabuları. İki takımın da birbirine karşı<br />

kazanamadığı uzun seriler var.Santos’un en uzun kazanamama serisi ise 1976-83 arasındaki 7 yıllık<br />

periyod.Corinthians ise 1956-68 arasında Pele’nin Santos’u karşısında tek bir maç bile kazanamıyor.<br />

1968’de seriyi bozan Paulo Borges oluyor. 3 aylığına kiralanan ve fiyatı pahalı olduğu için yönetimin<br />

bonservisini almayı düşünmediği Borges maçta attığı golle efsane mertebesine yükselerek kulüpte<br />

kalıyor. Tribünler de Pele’niz varken tabuyu sonlandırdık diye tempo tutuyor.<br />

Corinthians için derbinin son tatlı hatırası ise daha geçen hafta, Santos’un evi Vila Belmiro’da<br />

rakiplerinin ligde 3 yıl üstüste süren şampiyon serilerini bozarak kupayı kazanmalarıyla yaşandı.<br />

Santos bu kez bir başka süperstara, Neymar’a sahipti.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Gremio vs. Internacional<br />

Rio Grande do Sul eyaletindeki Porto Alegre şehrini ikiye bölen iki takım. Brezilya’nın bu sebeple Rio<br />

ve Sao Paulo’daki muadillerine göre daha ateşli ve ülke geneline göre de en iyi derbisi.<br />

Gremio vs. Internacional rekabeti hem renkleri hem de tabanları açısından Milan ve Inter arasındaki<br />

rekabete çok benziyor. Zira Gremio tıpkı Milan gibi şehirde Alman ağırlıklı ve İngilizlerin de bulunduğu<br />

göçmenler tarafından kurulan bir zümre takımı. 1909’da oynanan ilk derbide golü atan da bir Alman<br />

olan Edgar Booth. 2012’de biten yeni statlarını da 1983’te yenip Kıtalararası Kupa’yı kazanmalarının<br />

anısına bir Alman takımı olan Hamburg ile açtılar.<br />

Internacional ise tıpkı Internazionale gibi şehirde bu sebeple futbol oynamayanların kurduğu<br />

‘diğerlerinin’ takımı. Kapıları herkese açık. Kısaltmaları da aynı.<br />

1926 yılında aynı zamanda bir Gremio taraftarı olan gazeteci Ivo dos Santos Martins iki takımın<br />

isminin çok yer kaplaması üzerine gazetesine Grenal yazarak bu klasiğin evrensel ismini koymuş.<br />

Gremio tarafı asla kırmızı, diğer taraf da mavi giymiyor. Internacional’in çıkışı 1969’da Beira Rio<br />

Stadı’na kavuşmalarıyla başlarken, Gremio’nun baskın olduğu dönem ise sınıf yapısından çıkarak<br />

1952’de rakibin en önemli ismi Tesourinha’yı aldıkları ve tüm takımı siyahlardan kurdukları döneme<br />

rastlıyor.<br />

Gremio tarafı uluslararası başarılarıyla övünüp rakibini “belediye” lakabıyla aşağılarken, Internacional<br />

ise uzun süre yerel ligdeki ağırlığı ve rakibinin iki kez küme düşmüş olmasıyla yanıt verdi. Son dönemde<br />

Pato, Nilmar, Alex, Rafael Sobis, Daniel Carvalho, Leandro Damiao, Giuliano, Taison gibi yetiştirme<br />

yıldızlarıyla son 6 senede 2 Libertadores ve 1 Kıtalararası Kupa kazanarak öne çıktı.<br />

Jardel’in, 95 ve 96’da Gremio forması ve Scolari yönetimi altında hem eyalet hem de Libertadores<br />

zaferine katkılarından ötürü klasikteki efsanelerden biri olduğunun da altını çizmek lazım. Elano,<br />

Cris, Andre Santos gibi tanıdık yüzleri de bu derbide bu sene izleyebileceğiz. Internacional ise gücünü<br />

geleneğinden alacak. Diego Forlan ve Andres D’Alessandro en önemli iki kozları.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Atletico Mineiro vs. Cruzeiro<br />

Minas Gerais eyaletinde yaşanan ve tıplı Grenal’da olduğu gibi Belo Horizonte şehrini ikiye bölen bir<br />

derbi. Brezilya’da çıkan olaylar yüzünden taraftar yasağının uygulandığı ilk derbi.<br />

Atletico Mineiro futbolu sınıf tekelinden çıkarmak için maden işçilerinin kurduğu bir kulüp. Lakabı<br />

horozlar. Maden işçilerin erken kalkmasıyla alakası yok. Bir karikatüristin kulübü resmederken<br />

“horoz” figürü kullanmasından ötürü bu maskotu ve lakabı benimsiyorlar.Cruzeiro ise İtalyan<br />

göçmenlerin 1921 yılında kurduğu, ve orjinali Palestra Italia olan isminden, Brezilya’nın 2. Dünya<br />

Savaşı’na girip hükümetin düşman devletlerin adlarının kullanımını yasaklamasıyla feragat etmiş<br />

bir kulüp. Lakapları ve maskotları tilki.<br />

Türkiye’deki derbilerde taraftarların birbirlerini kanarya, aslan, kartal, hamsi sembolleri üzerinden<br />

hicvetmesi, Belo Horizonte’de de çok yaygın. Cruzeiro rakibine tavuk diyerek aşağılıyor. Atletico<br />

Mineiro’nun 2005’te küme düşmesi, hiç yurtdışı başarısının olmaması ve ligde daha fazla şampiyon<br />

olmaları da diğer gurur kaynakları. Cruzeiro tarihinin en başarılı dönemini Mineirao Stadı’nın açıldığı<br />

1965 yılında, tüm ülkenin efsanelerinden biri olan Tostao’ya kavuşmasıyla başlıyor. Alex de Souza<br />

önderliğindeki epik 2003 sezonundan sonraysa kontak kapatıyorlar.Atletico Mineiro ise geleneği,<br />

tarihi ve yerel ligdeki başarısıyla övünür. 1971’de ligin ilk ulusal şampiyon olmalarından sonraysa<br />

hiçbir ciddi başarıları yok. Ronaldinho sayesinde bu sene bu kaderi değiştirmeye çok yakınlar.<br />

Bahia vs. Vitoria<br />

Brezilya’nın genelde alt liglerinde mücadele ettikleri için en underrated ama sadece Salvador şehrinin<br />

değil, tüm ülkenin en ateşli derbilerinden biri.Bahia kulübü o dönem şehirde faaliyet gösteren tenis ve<br />

kriket amaçlı iki kulübün futbol şubelerini kapatması üzerine, sporcular tarafından 1931’de kuruluyor.<br />

Vitoria ise her ne kadar 1899 tarihli olsa da, kriketi tekeline alan İngiliz göçmenlere alternatif<br />

olmak için, eğitimini İngiltere’de almış iki kardeşin kurduğu bir kriket kulübü. Bahia’nın futboldaki<br />

yükselişiyle birlikte futbola ağırlık veriliyor.Bahia hem yerel bazda hem ulusal bazda başarı olarak<br />

Vitoria karşısında dominant. Zirve lig geleneği daha fazla. Vitoria ise Dani Alves ve Cicero dışında<br />

uluslararası bir kariyer parlatamamış Bahia’ya göre hayli yetiştirici bir kulüp. Kırmızı siyahlılar Bebeto,<br />

Vampeta, Hulk, Matuzalem, David Luiz, Alex Silva, Dida, Dudu, rahmetli Alex Alves, Elkeson gibi<br />

isimleri futbol pazarına sundu.<br />

Sınıf ya da köken kaynaksız, duygusal bir rekabetin olduğu Ba-Vi derbisinde, iki kulüp birbirine<br />

statları üzerinden dokundurmayı seviyor. Vitoria’nın 1989’dan sonraki çıkışında büyük katkısı olan<br />

Barradao Stadı eskiden bir çöp havzası olduğu için Bahia tarafı bol bol kokulu espri yapıyor. Vitoria<br />

ise Bahia’nın kendi stadı olmadığı için rakibini ‘evsizler’ diyerek aşağılar.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Coritiba vs. Atletico Paranaense<br />

Brezilya’ya futbolu getiren İskoç bir babayla Brezilyalı bir annenin oğlu Charles Miller ise, Parana’ya<br />

futbolu getiren de şehirdeki Alman göçmenlerden biri olan Fritz Essenfelder.<br />

1909 yılında gençlerin spor yapmak için toplandığı bir meydanda, elindeki meşin yuvarlak ve<br />

ayakkabılarıyla halka futbolu tanıttı. Almanlardan oluşan ilk futbol takımını kurdu ve şehirdeki bir<br />

mühendislik tekelinde çalışan İngiliz ve Amerikan karmasıyla futbol oynadı.<br />

Curitiba’nın yerli halkı oyunu çok sevince, Almanlara rakip olarak kendi kulüplerini kurdular. Alex’in<br />

efsanesi olduğu Coritiba Futbol Kulübü böyle doğdu. Atletico Paranaense ise yaklaşık 15 yıl sonra<br />

şehirdeki düşük profilli iki kulübün birleşmesiyle oluştu.<br />

1915 yılında İtalyan, İngiliz, Alman ve Amerikan göçmenlerin ve demiryolu işçilerinin Operario<br />

takımlarıyla organize edilmeye başlanan Parana Eyalet Ligi’yle birlikte de rekabet yeşermeye<br />

başladı.<br />

Coritiba eyaletin uzun süre en başarılı takımı oldu ve 1985’te ulusal şampiyonluk kazandı. Atletico<br />

ise rakibinden 5 yiyerek küme düştükten sonra yeniden yapılanarak geri döndü. 1999’da dönemin<br />

en modern stadı olan Arena Baixada’yı yaptı. 2001’de şampiyon oldu. 2005’te Libertadores finali<br />

oynadı.<br />

Coritiba ise bu kalkınmaya ayak uyduramayarak 2006 ve 2009 yıllarında iki kez küme düştü.<br />

Atletico Paranaense de ligde geçirdiği 15 kesintisiz yılın ardından 2011’de aynı hissi tattı.<br />

Herhangi bir sınıfsal temele dayanmayan bu sportif rekabette iki kulüp tekrar zirve ligde buluştu.<br />

Atmosferi çok yoğun, olaysız geçmeyen bu rekabete Alex de Souza, geçtiğimiz günlerde tüm<br />

gerçekleri kulüplerin yüzüne vurarak “önce Parana futbolu” göndermesiyle bir yandan biraz akıl<br />

katmaya çalışırken, bir yandan da 24 yaş ortalamasına sahip dinamik ezeli rakibini alt etmeye<br />

çalışacak.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Brezilya bayrağına şöyle biraz yakından<br />

bakıldığında, bir motto dikkati çeker. Ülkenin<br />

kurulduğu tarih olan 1889 yılında, Rio<br />

şehrinden görülen yıldızların yer aldığı mavi<br />

gökyüzünün üzerine bir şerit içinde “ordem e<br />

progresso” yani “düzen ve kalkınma” yazar.<br />

Sosoyoloji ve pozitivizmin kurucusu August<br />

Comte’nin, “sevgi prensibimiz, düzen<br />

temelimiz, kalkınma amacımızdır.” sözünden<br />

esinlenerek yaratılan bu mottoya, futbol<br />

penceresinden bakıldığında henüz yürümeye<br />

yeni başlandığı göze çarpıyor.<br />

Brezilya futbolunun temel alacağı düzenin,<br />

lig tarihçesi yazısını okuduysanız, çok büyük<br />

kaoslardan sağ çıktığını ve düzenin henüz 6<br />

yaşında olduğunun farkına varmışsınızdır.<br />

Kalkınma notu da haliyle AA olmuyor, sadece<br />

gelişmekte olan ortalama bir puan alabiliyor.<br />

Brezilya söz konusu milli takım olduğunda<br />

evrendeki en başarılı ülke ama artık ligin kadar<br />

konuştuğun bu dönemde daha fazlasına<br />

ihtiyaç var ve bunun için çalışıyor. 2014 Dünya<br />

Kupası bu gelişim için en büyük araç.<br />

2014 ve açılan musluklar<br />

Özel bir şirketin yaptığı araştırmaya göre devlet<br />

ve özel sektörün kupa için yapacağı toplam<br />

yatırım yaklaşık 60 milyar €’yu bulacak. Statlar<br />

dahil olmak üzere ulaşım, enerji vb. inşaat,<br />

altyapı ve modernizasyon çalışmalarının yanı<br />

sıra, turizm ve güvenlik üzerinden insana<br />

yapılacak hizmet sektörü yatırımları da bu<br />

sayının içinde.<br />

Brezilya’nın sıfırdan yapılan ya da yenilenen<br />

12 stat için yapacağı yatırım ise 2.5 milyar<br />

€’yu aşıyor. Almanya’nın kupa sonrası liginde<br />

yakaladığı ivme düşünüldüğünde bu yatırımın<br />

meyvelerini lig özelinde de vermemesi için<br />

hiçbir sebep yok.<br />

FIFA’nın 2007’de açıkladığı ev sahipliğinden<br />

sonra katedilen mesafe bile kaydadeğer.<br />

Patlayan yayın gelirleri<br />

Spor yönetimi ve pazarlama uzmanı Amir<br />

Somoggi’nin araştırmasına göre, Brezilya’da en<br />

büyük 20 kulübün kulüplerin bir senede ürettiği<br />

toplam gelir 2007 yılından yaklaşık 650 milyon<br />

€ seviyesindeydi. 2012 sonunda ise neredeyse<br />

iki kat artarak 1.2 milyar € civarına kadar çıktı.<br />

Fransa’yı geçtiler.<br />

Son Libertadores ve FIFA Kulüpler Dünya<br />

Kupası şampiyonu Corinthians geçen sezon,<br />

gelir kaleminde 150 milyon € sınırına dayanarak<br />

zirveye çıktı. Türkiye’deki hiçbir kulüp bu gelire


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

sahip değil. Corinthians eğer bir Avrupa kulübü<br />

olsaydı, bu gelirle 2013 Deloitte Para Ligi’nde<br />

Marsilya, Lyon, Hamburg, Roma ve Newcastle<br />

United’ı geçerek ilk 20’ye girebiliyordu.<br />

(Euro için çapraz kur yaklaşık 0.4)<br />

2011 ve 2012 arasındaki gelir artışı ise yaklaşık<br />

% 38 oldu. Bu sıçramanın altında yatan en<br />

önemli sebep ise kuşkusuz imzalanan yeni<br />

yayın anlaşması. 2011 yılında yıllık 190 milyon €<br />

olan bedel, yeni anlaşmada 412 milyon € oldu.<br />

Brezilya böylece, Avrupa’nın 5 büyük liginin<br />

ardından ligini en yüksek bedele satan 6. lig<br />

konumuna yükseldi.<br />

Corinthians bu alanda da zirveyi bırakmadı<br />

ve sadece ligin yayın haklarından senede<br />

33 milyon € kazandı. Libertadores ve FIFA<br />

Kulüpler Dünya Kupası da eklendiğinde<br />

Corinthians’ın yıllık televizyon geliri 60 milyon<br />

€ civarında.<br />

Sponsor desteği<br />

Brezilya kulüplerinin televizyon dışında kalan<br />

sponsorluk gelirleri de son dönemde inanılmaz<br />

bir artış gösteriyor. 2012 verilerine göre 13<br />

büyükler olarak bilinen kulüplerin sadece<br />

formalarındaki göğüs reklamlarından elde<br />

ettiği yıllık ortalama 7 milyon € kazanç; sadece<br />

Türkiye’deki büyük kulüplerin değil, Avrupa’da<br />

da elit liglerde mücadele eden pekçok kulübün<br />

gelirinden fazla. Tüm forma sponsorlukları<br />

eklendiğinde ise 14 milyon €’yu geçiyor.<br />

Corinthians listede, senelik 30 milyon €’ya<br />

yaklaşan geliriyle yine zirvede. 2007 yılında aynı<br />

gelir kaleminin karşısında sadece 7.5 milyon €<br />

yazıldığı düşünülürse, ilerleme göz kamaştırıcı.<br />

68 bin kişilik statları açıldığında sıçrama daha<br />

da artacaktır.<br />

Bu verilere dahil edilmemekle birlikte,<br />

Flamengo’nun tedarikçisi Adidas ile yaptığı<br />

yıllık 15 milyon € ve Sao Paulo’nun bir başka<br />

tedarikçi Penalty ile yaptığı yıllık 13 milyon<br />

€ tutan yeni sponsorluk anlaşmaları da<br />

ilerlemenin sadece Corinthians ile sınırlı<br />

olmadığını gösterir cinsten.<br />

Sponsorlar sadece nakit sağlamakla kalmıyor,<br />

aynı zamanda flaş oyuncu transferinde imaj<br />

haklarına ortak olarak futbolcunun Avrupa<br />

ülkelerinde kazandığı Brezilya için astronomik<br />

gelebilecek maaş giderine de el atıyor.<br />

O gişe kapanacak !<br />

Brezilya kulüplerinin aşama kaydedemediği<br />

belki de tek alan stat ve maç günü gelirleri<br />

olarak göze çarpıyor. Statların eski, konforsuz<br />

ve erişilebilir olmaması bunda en büyük<br />

etken. Kombine geleneği de henüz oluşmamış<br />

durumda.<br />

2011 sezonunda 14.854 olan maç başına seyirci<br />

ortalaması, 2012 Serie A’da düştü ve 12.983<br />

oldu. Doluluk oranı % 70’in üzerine çıkan<br />

tek kulüp, 40 yıl aradan sonra şampiyonluğa<br />

oynayan ve Ronaldinho’ya sahip Atletico<br />

Mineiro olabildi. 20 bin ortalamanın üzerinde<br />

ise sırasıyla Corinthians, Sao Paulo ve Gremio<br />

bulunuyor.


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

Statların bakıma girmesi, alternatif arenalarda<br />

maç yapılması bahane olarak öne sürülebilir;<br />

tabi Coritiba gibi aynı statta oynadığı halde<br />

17.894 ortalamadan 12.579’e düşen kulüpler<br />

hariç. Alex de Souza geçtiğimiz günlerde<br />

yaptığı açıklamada, “yönetim 30 binden<br />

fazla kayıtlı taraftarıyla övünüyor ama maça<br />

gelmiyorlar.” diyerek durumu eleştirmişti.<br />

Brezilya’da açıkça henüz maç günü<br />

organizasyonları yetersiz, ve bu statların<br />

kötü fiziksel koşullarıyla da birleştiğinde<br />

kulüplerin gelir kalemlerinde sadece % 7’lik<br />

bir yer kaplıyor. Yayın, sponsorluk ve transfer<br />

gelirlerinin yanı sıra amatör sporlardan elde<br />

edilen gelirlerin dahi gerisinde bir rakam.<br />

2014 için sıfırdan yapılan ya da yenilenen<br />

statlardan sonra ibrenin çok hızlı bir şekilde<br />

yükselmesi bekleniyor. Stat ve doluluk<br />

kalitesindeki bu değişimle birlikte sadece maç<br />

günü değil, sponsorluk gelirlerinde de ciddi artış<br />

muhtemel. Örneğin, ikinci ligde oynamasına<br />

rağmen ve henüz stadını bitirmemesine<br />

rağmen, Palmeiras şimdiden Bayern Münih’e<br />

de sponsor olan Allianz ile isim hakkı<br />

konusunda 20 yıllığına anlaştı.<br />

El yakan vergi borçları<br />

Madalyonun parlak tarafı böyle, karanlık<br />

tarafında ise borçlar var. İlk kez 1 milyar €<br />

sınırını geçen gelirlerin ardından, ligdeki 20<br />

kulübün 1,78 milyar € borcu olduğu açıklandı.<br />

Flamengo % 109’luk artış ve toplam 297<br />

milyon € borcuyla zirvede. Yönetim de bu<br />

yüzden değişti. Rio kulüplerinin dört büyüğü<br />

Flamengo, Botafogo, Fluminense ve Vasco’nun<br />

hepsi borç batağında. Bakanlığın açıkladığı<br />

rakamlara göre, devlete olan vergi borçları 1,78<br />

milyar €’luk tutarın içinde % 50’ye yakın bir yer<br />

kaplıyor ve başı çekiyor. Milli stoper Dede’nin<br />

Cruzeiro’ya transferi Vasco’nun vergi borcu<br />

sebebiyle maliye tarafından durdurulmuştu.<br />

Hükümet, kulüplerin bu borçlarını düzenlemeye<br />

hazır. Yapılan açıklamada borçların sadece<br />

% 10’u, o da vadeli olarak ödenecek şekilde<br />

kulüplerden istenip kalan % 90’lık kısım<br />

silinebilir. Şartları var elbette. İlk olarak<br />

kulüpler, tesislerini çevre de yaşayan ve imkânı


Brezilya Dosyası<br />

HF<br />

#<br />

83<br />

TV Sponsorluk Transfer<br />

KULÜPLERİN GELİR DAĞILIMLARI<br />

olmayan gençlere ücretsiz olarak açıp sosyal<br />

proje geliştirecek. İkinci şart ise UEFA Financial<br />

Fair Play benzeri bir model. Gelirlerin %60’lık<br />

bölümünü harcayabilecek bir yapı isteniyor.<br />

Futbol Federasyonu kabul eder ve lig takvimini<br />

Avrupa’ya göre yeniden düzenlerse kadroların<br />

da 25 futbolcuyla sınırlı tutulması muhtemel.<br />

Sonuç<br />

Brezilya ekonomisiyle birlikte ülkedeki futbolun<br />

ekonomisi de gitgide gelişiyor. Sponsorlar<br />

ligin düzene kavuşması ve 2014’ün yaratacağı<br />

etkiyle yatırımlarını arttırdı. Neymar artık<br />

senede 10 milyon € üzeri maaş verilerek<br />

kulüpte tutabiliyor ve ortalama oyuncular dahi<br />

artık yok pahasına satılmıyor. Brezilya’daki<br />

düzen Oscar ve Lucas gibi yeteneği tartışılmaz<br />

ama henüz ne kulüplerinde ne de milli<br />

takımlarında başarı kazanmamış oyuncuları<br />

ancak tarihi bonservislerle Avrupa’ya<br />

Amatör<br />

Sporlar<br />

Gişe Diğer<br />

yolluyor. Leandro Damiao, Pauinho, Ganso,<br />

Wellington Nem, Bernard, Doria, Dede gibi<br />

parlak oyuncular için de benzeri söz konusu<br />

olabilir.Brezilya’dan yetişmiş ve Avrupa’da<br />

top koşturan pek çok önemli yıldız ya da<br />

vasat üstü oyuncu da emekliye ayrılacak yaşa<br />

gelmemelerine rağmen ülkelerine dönüyor.<br />

Ronaldinho, Pato, Fred, Luis Fabiano, Vagner<br />

Love, Renato Augusto, Andre Santos,<br />

Denilson, Carlos Eduardo, Elano, Welliton<br />

gibi isimler pekala Avrupa’da kalabilecekken<br />

aynı parayı, hatta fazlasını kazanabilecekleri<br />

için geri döndüler. Deco, Ze Roberto, Lucio,<br />

Alex, Dida gibi veteranlar da. Yüksek maaşa<br />

sahip bu oyuncuların gideri imaj haklarının bir<br />

bölümü karşılığında sponsorların özel olarak<br />

fonlamasıyla karşılanıyor. Seedorf, Forlan,<br />

Guerrero gibi Avrupa’da isim yapmış futbolcular<br />

için de, böylece Brezilya yavaş yavaş bir cazibe<br />

merkezi haline gelmeye başladı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!