Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
24 Mayıs 2013 - Sayı 83<br />
Madrid’de<br />
bir Bayrampaşalı<br />
Mahallenin neşeli çocuğundan<br />
Atletico’nun 10 numaralı<br />
yıldızına, Arda Turan…<br />
Enine Boyuna<br />
Brezilya Ligi<br />
Aslında Kim<br />
Kazanacak?<br />
Amsterdam<br />
Çıkarması
HAYATIM<br />
#83<br />
Yayın Koordinatörü<br />
İlker Yılmaz<br />
Editör<br />
Uğur Karakullukçu<br />
Yazarlar<br />
Alper Öcal<br />
Emre Çelik<br />
Fırat Topal<br />
Güner Çalış<br />
Mustafa Demirtaş<br />
Salih Demirci<br />
Varol Döken<br />
Arda…<br />
FUTBOL<br />
Türkiye’de yetişen en özel oyunculardan biri olduğu şüphe<br />
götürmeyen Arda, sadece yetenekleriyle değil, kişiliğiyle de ön<br />
planda olan isimlerden. Altyapısını Türkiye’de almış olmasına<br />
karşın birçok örneğin aksine Avrupa’da da kendini ispatlayan<br />
Arda’nın bu renkli kişiliğinin başarısındaki payını merak ettik ve<br />
okulu ile mahallesinde Arda’nın ayak izlerini takip ettik. Bize bu<br />
konuda yardımcı olan Şehremini Anadolu Lisesi ve başta kardeşi<br />
Okan Turan olmak üzere tüm Bayrampaşa sakinlerine teşekkür<br />
ederiz. Okumaktan memnun kalacağınız, daha önce hiçbir yerde<br />
okumadığınız anekdotlarla bezeli bir Arda dosyası dergimizin<br />
83.saysının kapak konusu…<br />
Bu dosyanın yanı sıra yine başlamak için gün sayan Brezilya<br />
Serie A’ya dair detaylı bir çalışma, F Amsterdam’daki Avrupa Ligi<br />
finalinden izlenimler, basında geniş yer bulan “Biz kazanacağız”<br />
manifestosuna farklı bir bakış açısı getiren bir değerlendirme<br />
başta olmak üzere birçok değerli yazı bulunuyor.<br />
Keyifli okumalar,<br />
Uğur Karakullukçu<br />
iletisim@<strong>hayatimfutbol</strong>.com<br />
reklam@<strong>hayatimfutbol</strong>.com
#83<br />
Bu Sayıda<br />
Brezilya Dosyası<br />
Lig tarihi<br />
Sezon önizlemesi<br />
Derbisi<br />
Ekonomisi<br />
Aslında<br />
kim kazanacak?<br />
Futbolda mı şiddet var, yoksa<br />
şiddette futbol mu?<br />
Kripton’dan gelenler<br />
Bir mucize gerekir ve ‘O’ gelir. Hayır,<br />
uçak değil!<br />
Gittim, gezdim, yazdım<br />
Fırat Topal’dan Avrupa Ligi’nde<br />
final izlenimi<br />
Arda Turan<br />
Atleti’nin beyni<br />
Mahallenin Neşeli ve<br />
Yetenekli Çocuğu: Arda Turan<br />
Maç Bahane<br />
Varol Döken bu kez Amsterdam’ı<br />
bahane etti<br />
Premier League<br />
son takımını bekliyor<br />
Championship’te kıran kırana<br />
Premier League savaşı
Türkiye<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Salih Demirci<br />
Aslında Kim Kazanacak?<br />
“Şurası kesin ki, içerisinde yaşadığımız dünyada yalnızca futbolda şiddeti<br />
önlemek mümkün değil; onun adı olsa olsa görünmez kılmak olur. Eğer istenen<br />
buysa, bunun yolunu yordamını gösterenlere bakılabilir.”<br />
Geçtiğimiz Salı günü pek çok gazetenin spor<br />
sayfasında bir manifesto yayımlandı. ‘Biz<br />
kazanacağız!’ başlığını taşıyan bildiri, bazı<br />
köşe yazarlarınca da desteklendi. Bilhassa<br />
sosyal medyada ses getirdi, bir süre konuşuldu.<br />
“…Ben utanma duygusunun, medeniyetin,<br />
adaletin, vicdanın tarafında olduğumu<br />
buradan haykırıyorum. Benimle aynı tarafta<br />
olanları ayağa kalkmaya ve haykırmaya davet<br />
ediyorum” gibi hiç kimsenin karşı çıkmayacağı<br />
bir dizi çağrıyı barındırmasıyla karşılık buldu<br />
ve ayrıca imza kampanyasıyla da desteklendi.<br />
Nihayetinde ‘bizler’ ve ‘onlar’ şeklinde iki grup<br />
oluşturarak, bildiriye imza verenleri futbol<br />
ortamının temizlenmesi için mücadeleye<br />
çağırdı.<br />
Fakat söz konusu mücadelenin içeriği,<br />
-yazıdan anlaşıldığı kadarıyla- henüz boş<br />
görünüyor. Pekâlâ aşama aşama düşünülmüş<br />
de olabilir; ancak şiddet temalı haberlerin<br />
futbol gündeminde yeniden yer işgal etmesiyle<br />
yazımı tetiklenen metnin mevcut hali,<br />
amacına ulaşmaktan fazlasıyla uzak. Zira<br />
temel bir problem olarak herhangi bir idealin<br />
savunulmasından ziyade bir dizi temenni<br />
içeriyor. Ülkenin futbol ortamını sanki toplum<br />
hayatından uzakmışçasına konumlandırıyor,<br />
bunun yanı sıra işaret ettiği noktaya doğru<br />
giden herhangi bir yol çizmekten de uzakta<br />
duruyor. Üstelik desteğini açıklayan bazı medya<br />
mensupları tarafından söylem düzeyinden<br />
öteye geçmeyeceği de biliniyor. Bu nedenlerden<br />
ötürü metnin altına imza atmamak için<br />
‘onlar’ grubundan olmak şart değil. Meseleyi<br />
tartışmaya açmak, nispeten daha anlamlı<br />
görünüyor.<br />
İpler daha gergin<br />
Futbolumuzun gündemi, her sezon sonunda<br />
muhakkak şiddete odaklanıyor. Geçen yıl<br />
yaşanan ‘Kadıköy Olayları’nın ardından takip<br />
eden sezonun final derbisi, yine beraberinde<br />
bir dizi şiddet haberini getirdi. Tribünde<br />
görülen muzlar hâlihazırda yeterince önemli<br />
bir olay iken Edirnekapı’da yaşanan cinayet<br />
vakası meseleyi başka bir noktaya taşıdı. Daha<br />
öncesinde ise ‘Sporda Şiddet Yasası’ ortaya<br />
konulmuş, ama hiçbir sonuç alınamamıştı. Her<br />
geçen gün de görüldüğü üzere kanunla gelen<br />
bir iyileşmeden söz etmek mümkün değil.<br />
Nitekim 2012/13 futbol sezonunu farklı<br />
tribünlerden takip etmek, durumun daha da<br />
kötüye gittiğini görmemde bana yardımcı<br />
oldu. Fenerbahçe’nin ve Galatasaray’ın<br />
stadyumlarının hem ev sahibi, hem de<br />
deplasman tribünlerinde izlediğim maçlarda<br />
tribünlerden saçılan en yoğun his, öfkeydi.<br />
Apaçık şekilde doğru olduğu gözlenebilen bir<br />
hakem kararının henüz maçın ilk dakikası<br />
dahi olsa inançla reddedildiği bir ortamın<br />
sağlıklı şeyler üretmesi mümkün olmuyordu.<br />
Hakemler nasılsa stadyumda olduğu kadar<br />
kamuoyunda da yalnızdılar ve her iki statta da<br />
tribünler, geçen yıllara göre çok daha saldırgan<br />
ve tahammülsüzdü.
Türkiye<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Hiç kuşkusuz bu değişimin arkasında Şike<br />
Davası ve beraberinde yaşananların tortusu<br />
var. Fenerbahçe ve Galatasaray tribünlerinde<br />
sezonun karar haftaları yaklaştıkça artan<br />
duygu yoğunluğu, diğer tribünlere kıyasla çok<br />
daha yukarıda seyretti. Diğer yanda ‘Feda<br />
Sezonu’ yaşayan Beşiktaş tribünleri, geçen<br />
yıllara kıyasla sakin bir sezon geçirdi. Göztepe<br />
taraftarları ise küme düşen takıma kızıp<br />
kulüp binasını bastı. Bu örnekler gösteriyor ki<br />
yaşananlar, şiddeti artırıyor, azaltıyor; yahut<br />
hedefini değiştirebiliyor. Karşımızda ontolojik bir<br />
şiddet tablosu yok, dolayısıyla ‘bizler’ ve ‘onlar’<br />
kampları arasında geçişler, değişimler mevcut.<br />
Nerede bu şiddet?<br />
Yine de bu demek değildir ki Türkiye toplumu,<br />
şiddetle örtülmüş şekilde yaşamıyor. Aksine,<br />
en vahşisinden en gündeliğine kadar şiddetli<br />
bir şiddet hali yaşıyoruz. Futbol sahasında<br />
ve sonrasında olan-biteni de bu durumun<br />
yoğunluğu artırılmış bir yansıması olarak<br />
görmek gerekli; zira kulüplerin neredeyse<br />
devletle aynı dili konuştuğu ve göbek bağının<br />
bulunduğu futbol alanının ülke siyasetini<br />
şekillendiren faktörlerden azade olması<br />
mümkün değil. Aynı şekilde ana akım<br />
medyanın da dili, aynı yere yaslanmakta.<br />
Bunların bilincinde olunduğu takdirde futbolun<br />
izole bir ortamı olduğu ve büyük ölçekli<br />
toplumsal meselelerin futbola yansımasını<br />
futbol üzerinden çözme gibi düşüncelerin<br />
anlamsızlığı, kolayca fark edilebilir.<br />
Buna mukabil şiddetle/ırkçılıkla yaşayan tek<br />
ülke Türkiye değil ve önümüzde meseleleri<br />
çözmüş ya da yoğunluğunu düşürmüş<br />
yekpare bir Avrupa yok. Yer yer farklılıklar<br />
var, doğal olarak ülkelerin futbol ortamları<br />
da birbirinden farklılık gösteriyor. UEFA’nın<br />
10 maç talebine karşın ırkçılığa 5 maç cezayı<br />
uygun gören İngiltere Futbol Federasyonu ve<br />
Roma tribünlerinden Mario Balotelli’ye yönelik<br />
yapılan ırkçı tezahüratlara 50 bin avro para<br />
cezası veren İtalya Futbol Federasyonu gibi<br />
trajik-komik örnekler henüz taze. FIFA’nın<br />
günaşırı ırkçılık konuşmasına karşın hakiki<br />
bir yaptırım kararı alamaması ve var olan<br />
uygulamaların da lafta kalması, ırkçılığın<br />
bazı toplumlar içerisinde kök salmışlığının<br />
adeta tekrar ispatı. Eğer ‘sıfır tolerans’<br />
kuralları uygulanırsa, futbolun haritası baştan<br />
yazılabilir. Ancak şiddeti futboldan uzaklaştıran<br />
ülkeler yok değil.<br />
Görünmese yeter…<br />
Doğrusu, görünmez kılmayı başaran… 80’li<br />
yılların İngiltere’de işsizliğin ve bununla<br />
birlikte futbol holiganizminin zirve yaptığı<br />
zamanlar olduğu bilinir. Meydanlardaki halk<br />
hareketlerinin futbol takımlarının tribün<br />
gruplarıyla hem kesişim, hem de bileşim<br />
kümesi oluşturmasıyla mesele artık tümüyle<br />
futboldan çıkar. Maç günü, legal eylem saatine<br />
dönüşmüştür. Sonuçta Heysel Faciası yaşanır,<br />
onu Hillsborough takip eder ve sonucunda<br />
vaktiyle tribünde yer alanların çocukları,<br />
artık stadyumlara giremeyecektir. Futbol<br />
tribünleri dönüştürülür, bilet fiyatları artırılır<br />
ve düşük gelir grubundan insanlar tribünden<br />
uzaklaştırılır.
Türkiye<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Çok çeşitli biçimleri de olsa İngiltere’de futbol<br />
holiganizminin temeli, toplum hayatında<br />
aniden yaşanan değişim sürecine dayanıyordu.<br />
Bu sürecin tetikleyicileri olan politikacılar da<br />
elbette ki yanlışta olduklarını düşünmüyorlardı,<br />
fikirlerini aynı şekilde uygulamaya<br />
devam ettiler. En basitinden “Çocukların,<br />
kadınların, yaşlıların; didişmek için değil,<br />
keyif için gelenlerin futboldan uzaklaşmaya<br />
başladığını…” fark ettiler ve bunun futbol<br />
ekonomisini zarara uğratacağını düşündüler.<br />
Sonunda şiddeti göz önünden, stadyumlardan<br />
uzaklaştırdılar. Yakın zaman önce Londra<br />
sokaklarını ateşe verenlerin bir kısmının babası,<br />
muhtemelen eski bir futbol müdavimi idi.<br />
Arka sokaklara itildiler. Nitekim ülkemizde<br />
de Fenerbahçe - Galatasaray maçı sonrası biri<br />
bıçaklanıyorsa, kentin arka sokaklarda her gün<br />
böyle yüzlercesi yaşanıyor. Kısa bir özet için<br />
gazetelere bakmak yeterli.<br />
Aslında kim kazanır?<br />
Benel Hızarcı’nın twitter’da yazdığı, “Sporda<br />
şiddet yok, öfke ve şiddet zeminli bir ülkede spor<br />
var.” cümlesi, tüm yazılanlara dair nükteli bir<br />
özet. Futbol ortamını şiddetten temizlemek<br />
güzel bir istekse de onu üreten koşulları<br />
değiştirmeden temenniden öteye geçmesi<br />
mümkün değil.<br />
Gayet tabii kurumlardan sorumluluklarını<br />
yerine getirmesi beklenebilir, suç-ceza<br />
noktasında eksik kalınmaması gerekir. Fakat<br />
söz konusu manifestonun işaret ettiği üzere<br />
‘bizler’ ve ‘onlar’ olarak futbol ortamını<br />
ayırmak, eğer ucu futbolun bileşenlerine<br />
dokunmuyorsa (yöneticiler, futbol ekonomisi<br />
vs.) hiçbir anlam ifade etmez. Şiddet üretenlere<br />
karşı futbolseverler kamplaşmasında devletin<br />
ve kulüplerin destekleyeceği taraf bellidir,<br />
hadise İngiltere’de de benzer şekilde cereyan<br />
etmiştir. Çoğunluğu alt gelir grubundaki<br />
insanlardan oluşan şiddet üreticileri, hep<br />
birlikte futbol sahalarından uzaklaştırılır.<br />
Kalitesi artan stadyumlar, makbul seyirciler<br />
için nezih birer ortam olarak hazırlanırlar ve<br />
bu süreçte taraftar kimlik kartına ya da polisin<br />
stadyumlardaki varlığına, karşı olmak derin<br />
çelişkiler doğurur.<br />
Bununla birlikte İngiltere’den farklı olarak<br />
Türkiye’nin kitle kulüplerinin amatör branşları<br />
da ciddi birer rekabete sahne oluyor. Futbol<br />
stadyumlarının fiziksel standartları ‘yalnızca<br />
keyif için maça gelenler’ için değiştirilse bile<br />
dışarıda kalan hatırı sayılır bir insan grubu,<br />
toplumsal gerçeği salonlara taşıyacaktır.<br />
Yani bundan kaçış yok. Tabii ki her sosyal<br />
mesele gibi şiddetin sebep ve sonuçları da<br />
fazlasıyla karmaşıktır. Ama şurası kesin ki,<br />
içerisinde yaşadığımız dünyada yalnızca<br />
futbolda şiddeti önlemek mümkün değil;<br />
onun adı olsa olsa görünmez kılmak olur.<br />
Eğer istenen buysa, bunun yolunu yordamını<br />
gösterenlere bakılabilir. Fakat sanırım söz<br />
konusu manifestonun yazarları Bağış Erten<br />
ve Banu Yelkovan, Türkiye’ye İngiltere’deki<br />
dönüşümü önermeyeceklerdir. Ancak aksi bir<br />
şey öneriyor gibi de görünmüyorlar ve eminim,<br />
hayatta benzer durumların benzer sonuçlar<br />
doğurduğunu biliyorlardır. Kimin kazanacağı ise<br />
galiba şimdiden belli.
Arda Turan<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Emre Çelik<br />
1995/96 sezonu sona erdiğinde Medya patronu<br />
Jesus Gil’in sportif oyuncağı Atletico Madrid,<br />
İspanyolların tabiri ile “La Doblete” yapmış,<br />
hem La Liga’yı hem de Copa del Rey’i müzesine<br />
götürmüştü. Fakat takribi yıllarda Atletico<br />
Madrid için İspanya arenası hiç de istenilen<br />
şekilde gitmedi. Ta ki 2011 senesinde Enrique<br />
Cerezo’nun yürüttüğü transfer operasyonları<br />
ile takıma Radamel Falcao, Arda Turan ve Gabi<br />
gibi isimler katılana katar. Sonrası malum...<br />
Kadroyu yönetebilecek isimlerden biri olan<br />
Diego Simeone’nin de sezon ortasında takımın<br />
başına getirilmesiyle birlikte başkentin<br />
kırmızıları 1,5 senede öyle bir evrim yaşadı ki<br />
hem Avrupa Ligi’ni kaldırdı hem 14 sezondur<br />
mağlup edemediği Real Madrid’i yenerek Copa<br />
del Rey’i müzesine götürdü hem de La Liga’yı<br />
3’üncü sırada bitirerek 2009/10 sezonunun<br />
ardından ilk kez Şampiyonlar Ligi bileti almaya<br />
hak kazandı. Peki Atleti’nin içinden geçtiği bu<br />
evrim sürecinde Arda Turan nasıl bir rol oynadı?<br />
Vicente Calderon tribünlerinin El Turco diye<br />
hitap ettiği Arda’nın Atletico için önemini<br />
anlayabilmek için öncelikle Diego Simeone’nin<br />
Atleti’nin beyni<br />
Atletico Madrid 1995/96’dan bu yana<br />
İspanya’da en iyi sezonunu geride bırakmak<br />
üzere. Peki bu başarıda lejyonerimiz Arda<br />
Turan’ın sahip olduğu pay ne kadar?<br />
takıma oturttuğu sisteme göz atmak hiç<br />
şüphesiz daha sağlıklı olacaktır. Basit bir<br />
istatistikle konuya girmek gerekirse, La Liga’da<br />
geride kalan 36 haftada sadece 30 gol yiyen<br />
Atletico Madrid, bu dalda hem Barcelona’yı<br />
hem de Real Madrid’i geride bırakarak ligin<br />
kalesinde en az gol gören ekibi olmayı başardı.<br />
Saha içi dinamikler incelendiği zaman ise Atleti<br />
için İspanya’nın en iyi alan daraltan, topun<br />
arkasına en iyi yerleşen ve kompakt savunmayı<br />
en iyi uygulayan ekip olarak tanımlamak<br />
kesinlikle yanlış olmaz. Lâkin bu denli kaliteli<br />
bir savunmaya rağmen lider Barcelona’nın 22,<br />
ezeli rakibi Real Madrid’in ise 9 puan arkasında<br />
yer almaları kolaylıkla tahmin edilebileceği<br />
üzere hücumdaki problemlerden kaynaklanıyor.<br />
Her ne kadar takımda Radamel Falcao gibi<br />
Avrupa’nın en üst düzey santrforlarından biri<br />
yer alsa da Atletico Madrid’in Kolombiyalı<br />
golcüyü beslemek konusunda ciddi zaafları<br />
bulunuyor. Hatta bu yük tamamen Arda<br />
ve Koke’nin üzerinde dense yanlış olmaz.<br />
Kısacası Atletico Madrid, hücumda yaratıcılık<br />
konusunda tamamen Arda ve Koke ikilisine<br />
endeksli.
Arda Turan<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Arda’nın hücumdaki önemi<br />
Atletico Madrid’in sistemini biraz daha açmak<br />
gerekirse klasik 4-4-2’ye yakın bir dizilimle<br />
sahaya yayılıyorlar. Fakat ligde yer alan diğer<br />
takımların büyük çoğunluğunun 4-2-3-1 ile<br />
oynadığı düşünülürse en basit mantıkla<br />
Atletico Madrid birçok rakip karşısında orta<br />
sahada -özellikle de göbekte- sayıca sürklase<br />
ediliyor. Buna bir de Atleti’nin göbeğinde<br />
oynayan Gabi ve Mario Suarez’in hücum<br />
bölümündeki kısıtlı yetenekleri dâhil edilince<br />
Koke ve Arda’nın topu ileri taşıma konusunda<br />
öne çıktığını söylemek hatalı olmaz. Zaten La<br />
Liga’daki istatistiklere bakılınca da Atletico<br />
Madrid’in hücuma çıkarken %76 oranında<br />
kenarları kullandığı verisi bunu destekler<br />
nitelikte.<br />
Fakat La Liga’da 3’üncülüğü elde etmenin<br />
sadece kanatlardan hücum ederek mümkün<br />
olmayacağı da bir gerçek. Bu problemi çözmek<br />
adına ise Diego Simeone’nin geliştirdiği<br />
sistem ise top soldayken -yani Arda ve Filipe<br />
Luis’in kontrolündeyken- Koke’nin göbeğe<br />
deplase olması, diğer kanatta da tam tersinin<br />
uygulanması. Fakat kağıt üzerinde sağ kanatta<br />
görev alan Koke’nin özellikle de hız ve adam<br />
eksiltebilme yeteneklerinin bir kenar oyuncusu<br />
profili için yeterli olmamasından dolayı -zaten<br />
orijini de orta sahanın göbeği- sağ taraftan<br />
gelişen hücum organizasyonlarında Atletico<br />
Madrid’i handikaplı kılıyor. Zaten sol taraftan<br />
gelişen ataklarla sağ taraf kullanımı arasında<br />
da yaklaşık %10 civarında bir fark mevcut.<br />
Simeone’nin bu probleme çözümü ise Arda’yı<br />
sağ tarafta da kullanmak -zaman zaman da<br />
Diego Costa’nın kanada deplase olması geçici<br />
çözümü de mevcut- oldu denebilir. Arda’nın<br />
sağa geçtiği anlarda ise her zamanki gibi Koke<br />
ortaya kayıyor.<br />
Kısacası Arda, Atletico Madrid için sıradan bir<br />
sol kanat oyuncusundan ziyade takımın ana<br />
hücum planının temelini oluşturan bir oyuncu<br />
-özellikle de Diego’nun sezon başında takımda<br />
kalmamasının ardından. Zaten Simeone’nin<br />
yaptığı “Falcao ve Arda Turan’ı takımda tutmak<br />
istiyorum. Her ikisi de bu takımın çok önemli<br />
parçaları” açıklaması bir bakıma Atletico<br />
Madrid’in hücumda bu iki oyuncuya ne kadar
Arda Turan<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
endeksli olduğunu ortaya koyuyor. Arda için<br />
özel olarak söylediği “Arda bu takımın kalbi<br />
ve saha içi lideri” sözleri de Diego sonrası<br />
Arda’nın rolü ve önemini net bir biçimde ifade<br />
ediyor. Zaten Atletico Madrid’in bu sezonki<br />
La Liga macerasında hem 1000 pası geçebilen<br />
5’isimden biri hem de %84’lük pas isabet oranı<br />
ile takımın düzenli olarak görev alan en yüzdeli<br />
pas ayağı. Falcao ve Diego Costa’nın ardından<br />
en fazla faul alan oyuncu olması ve Atletico<br />
Madrid’in açık ara bu sezon en fazla adam<br />
eksilten oyuncu olması da (La Liga: 46 Arda, 33<br />
Filipe Luis, 32 Falcao) rakip adına oluşturduğu<br />
tehdidi açıkça gözler önüne seriyor. İki sezonda<br />
toplamda 9 gol atan ve 20 tane de attıran Arda,<br />
o gün ne kadar yaratıcı ve formdaysa Atletico<br />
Madrid de ofansif anlamda o denli üretken.<br />
Atleti’nin Arda’ya kattıkları<br />
Arda’nın hücumdaki yaratıcılığı ve yetenekleri<br />
üç aşağı beş yukarı herkes tarafından bilinen bir<br />
faktör. Fakat Arda’nın İspanya’daki gelişiminde<br />
belki de en önemli nokta işin savunma -daha<br />
doğrusu takım savunmasına verdiği katkı-<br />
ve fizik kondisyon olarak nitelendirilebilir.<br />
Simeone’nin tabiri ile “Atletico Madrid’de<br />
savunmaya yardım etmeyen, kaybedilen<br />
top için kendini paralamayan oyuncunun<br />
yeri yok.” Buradan yola çıkarak Arda’nın da<br />
takımdaki yerini geliştirebilmek adına kendisini<br />
geliştirmesi şarttı. Zaten Diego Simeone’nin<br />
gelişinin Arda’nın gelişmek zorunda kalmasını<br />
gösteren en güzel istatistikler de Arda’nın<br />
sahada kalma dakikalarıydı. Gregorio<br />
Manzano’nun Simeone’ye göre laçka ve<br />
başarısız takımında çıktığı maçların %40’ında<br />
90 dakika sahada kalan Arda, Arjantinli<br />
teknik adamın gelişiyle geçen sezon 25 maçta<br />
sadece 2 kez 90 dakikayı tamamlayabildi<br />
(%8). Simeone, takımın başına gelişiyle<br />
birlikte bu konuyu direkt olarak açıklamadan<br />
çekinmeyerek Arda’nın fizik/kondisyonunun<br />
yetersizliğini dile getirdi. Özel bir program<br />
dâhilinde çalışan Arda, bu sezon sakatlık<br />
öncesi sahada yer aldığı 32 maçta 11 kez 90<br />
dakikayı tamamladı (%34). Simeone’nin<br />
kriterleri değişmeyeceğine göre elbette<br />
Arda’nın kapasitesi, hem de ciddi ve fark edilir<br />
biçimde, idi artan. Arda’nın Atletico Madrid’de<br />
savunmaya katkısını gösteren en önemli<br />
istatistik çaldığı top sayısı. Atletico Madrid<br />
formasıyla bu sezon La Liga’da 10 maçın<br />
üzerinde görev alan oyuncular arasında maç<br />
başına top çalma ortalamasında 5’inci sırada<br />
Arda yer alıyor (2,16 | 30 maçta 65 top çalma).<br />
Bu da kaybettiği topların peşinden gidişini ve<br />
defansif katkısını açıkça gösteriyor. “Arda’nın<br />
takımdan ayrılmasını karşıyım” diyen Simeone<br />
de kendi yarattığı bu çift yönlü ve mücadeleci<br />
oyuncunun avucunun içinden kaçmasını haklı<br />
olarak istemiyor.<br />
Her ne kadar La Liga, Avrupa’nın en iyi liglerinin<br />
arasında yer alsa ve Arda da Falcao üzerinden<br />
Atletico Madrid’i La Liga’da taşımaya devam<br />
etse de önümüzdeki sezonun çok daha ciddi<br />
bir sınav olacağını söylemek yanlış olmaz. Arda<br />
kendisini La Liga’da kabul ettirdi ama takımda<br />
önümüzdeki sezon da kalırsa Şampiyonlar<br />
Ligi’nde neler yapabileceğini, Avrupa’nın en<br />
önemli turnuvasında Atletico Madrid’i ne kadar<br />
sırtlayabileceğini hem kendisi hem de bizler<br />
daha net biçimde görüp Arda’nın Avrupa’daki<br />
yıldızlar hiyerarşisinin neresinde olduğunu tam<br />
olarak tespit etme şansına sahip olacağız.
Mustafa Demirtaş & Uğur Karakullukçu<br />
Arda Turan<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Mahallenin Neşeli ve Yetenekli Çocuğu:<br />
Arda Turan<br />
Bugünün büyük futbol yıldızları, dünün mahallesinden<br />
geçen futbol toplarına hayat veren çocuklarıdır aslında.<br />
O büyük yetenekleriyle Bayrampaşa ile Madrid arasını<br />
yakınlaştıran Arda Turan’da olduğu gibi…<br />
Yolda yürürken size doğru gelen sahipsiz bir top<br />
gördüğünüz anda, sanki babasının elini bırakıp<br />
kaybolmuş bir çocuğu bulmuş gibi hisseder,<br />
hemen etrafınıza bakınırsınız… Çok geçmeden,<br />
o topa dokunmayı dünyanın en büyük<br />
eğlencesi olarak bellemiş bir grup çocuktan<br />
“abiii, ablaaa!” seslerini duymanız kesindir.<br />
Çünkü onlar için top bir oyuncaktan çok daha<br />
fazlasıdır.<br />
O top, bir kenara atılmış dört kaldırım taşına<br />
“çift kale” süsü verir, geçen arabaların sık<br />
sık maçı durdurduğu o dar asfalt yollara ise<br />
futbol sahası… Yolun kenarındaki duvarlar,<br />
kaldırımlar; artık sizin verkaç yapacağınız forvet<br />
partneriniz olur. Başka bir dünyaya geçmiş gibi<br />
hisseder, büyülenirsiniz ve bu oyuna ilk kez o<br />
sokaklarda âşık olursunuz. Her futbolcunun<br />
hikâyesi de oradan başlar.<br />
Zamanla büyümeye başlanınca, o asfalt<br />
yollar size gittikçe daha da dar gelmeye<br />
başlayınca; hikayenin devamı halı sahalara<br />
taşınır. Artık meşin top da size eskisi gibi ağır<br />
gelmez… Ayrıca o halı sahalarda gol attığınız<br />
vakit, muhteşem file sesinden de mahrum<br />
kalmazsınız. Her maçın sonunda, o ana kadar<br />
sahada ne olmuşsa geçmiştir, “ayağınıza sağlık<br />
beyler!” sesleri bunu simgeler. En gerçek ve<br />
samimi fair-play gösterisidir belki de… Zaten<br />
mahalle futbolunu her şeyden ayrı tutan şey<br />
tam da budur: Samimiyet…<br />
“Arda’yı alıyorum!”<br />
Mahallenin neşe kaynağı, aynı zamanda<br />
futbol topunu ayağına aldığı zaman daha<br />
o günlerde harikalar yaratan Bayrampaşalı<br />
Arda’nın da hikâyesi böyle başlamıştı.<br />
Henüz 6 yaşındayken, televizyonda izlediği<br />
Okan Buruk’un ayağının kırılmasına üzülüp,<br />
kardeşinin adını Okan konulmasını isteyecek<br />
kadar Galatasaraylıydı Arda ve bu oyunu da çok<br />
seviyordu. O dar sokaklarda mahallenin tüm<br />
çocuk nüfusunu çalımladığı için değil, bu güzel<br />
oyunun kaderi olduğu için seviyordu, sevecekti.<br />
“Onunla karşılıklı oynamak çok zevkliydi. Karşı<br />
takımda olduğu zaman hep kaybediyorduk
Arda Turan<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
ama yine de keyifliydi…” diyordu mahalle<br />
arkadaşları. Arda, mahalle maçlarının<br />
geleneksel transfer dönemi olan “adam<br />
alışmalarında” her zaman ilk adı söylenen<br />
oluyordu. Onun olduğu takım, 1-0’ın da<br />
ötesinde galip başlıyordu maça. Çok farklıydı…<br />
Bir gün o futbol topuyla çok daha başka<br />
yerlerde olması gereken, lezzetli bir yeteneğe<br />
sahipti. Bunu da yine en samimi şekilde<br />
çocukluk arkadaşları söylüyordu “Bir gün<br />
Atletico Madrid’de futbol oynayacağını tahmin<br />
ediyor muydunuz?” sorusuna cevaben: “Çok<br />
daha fazlasını bekliyorduk!”<br />
Arda ‘Özgüven’ Turan<br />
Şimdilerde adı “Arda Turan Tesisleri” olan,<br />
Bayrampaşa Stadı’nın hemen yukarısındaki<br />
toprak sahada parıldayan yetenekleri, bir<br />
gün kendisini Florya’ya kadar itecekti… Bir<br />
yandan Galatasaray formasıyla “geleceğin<br />
yıldızı” sesleriyle anılıyor, diğer yandan da<br />
kendisi gibi birçok milli sporcuya sıralarını<br />
veren Şehremini Lisesi’nde öğrenim görüyordu<br />
Arda. Elbette, hayatının büyük bölümünü<br />
futbola adadığından dolayı dersleriyle yeterince<br />
ilgilenemiyordu. Ama hocaları bundan pek de<br />
şikâyetçi olmamışlardı.<br />
“Aslında başarılı da bir öğrenciydi. Okula bazen<br />
içinde kitap olmayan spor çantasıyla gelse de<br />
derslerini geçiyordu. Çok neşeli, özgüvene sahip<br />
bir çocuktu.” Onun öğrencilik yıllarından tanıyan<br />
okul müdüründen tutun da sınıf öğretmenine<br />
kadar karşılaştığımız her hocasının söyledikleri<br />
şeyler bunlardı. Özellikle de “özgüvenli çocuk”<br />
kısmı, en popüler cevaptı; sanki hocaları<br />
tarafından ortakça addedilmiş bir göbek adıydı.<br />
Özgüven dediğimiz şey, yine o özümüzdeki<br />
yetenekleri açığa vuran, temel nokta değil midir<br />
zaten? Arda da buna sahipti… İşte bu yüzden,<br />
yetenekleri Bayrampaşa’nın mütevazı ama<br />
bir o kadar da candan sokaklarına sığmadı.<br />
Halen İstanbul’a döndükçe görüştüğü o<br />
çocukluk arkadaşları ve neşesi başta olmak<br />
üzere kendine çok benzeyen kardeşi Okan’a<br />
göre, o yetenekleri hala bir yerlere sığacak gibi<br />
de değildi. Arda Turan o çok sevdiği futbol<br />
topundan vazgeçmediği sürece, her zaman bir<br />
yukarısı daha olacaktı.<br />
6 numaralı yelek<br />
Arda Turan’ın Galatasaray’a adım atışıyla<br />
özdeşleşen 66 numaranın hikayesi<br />
oldukça ilginç. 66 numaralı Arda’nın<br />
gözü esasen 6 numaradaydı, bunun ise<br />
iki sebebi var. İlki Arda’nın gençliğinde<br />
Arif Erdem’e ve onun 6 numarasına olan<br />
hayranlığı, ikincisi ise pek bilinmeyen<br />
bir detay. Bayrampaşa’da adımını attığı<br />
Altıntepsispor’dayken Galatasaray<br />
seçmelerine giren 13 yaşındaki Arda’nın<br />
bu seçmelerde giydiği yeleğin numarası<br />
6’ydı. Arda o yeleği hiç unutmadı ve 66<br />
numaranın arkasında giydiği o yelek vardı.<br />
Ayrıca Arda’nın doğup büyüdüğü, hala<br />
ailesinin yaşadığı evinin kapı numarası 14.<br />
Milli takımdaki numarasıyla ilgisi var mı,<br />
bilemedik!
Arda Turan<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Öğretmenlerinin gözünden<br />
Arda Turan<br />
“Arda renkli bir öğrenciydi, şaka ve espri<br />
anlayışı farklı olduğundan sivrilirdi.<br />
Öğretmenleriyle iyi geçinen biriydi, sınıfı<br />
birbirine kaynaştıran bir kişiliği vardı.”<br />
“Arda’yı 9.sınıftayken tam okul takımında<br />
oynatacaktık, takımın iskeletini kurduk, o<br />
Aralık ayında Fatih Terim onu profesyonel<br />
yaptı!”<br />
“Arda’nın sınıfı 70 kişiydi, öğretmenleri çok<br />
çekti onlardan! (gülüyor) O sınıfta milli<br />
voleybolculardan basketbolculara kadar<br />
birçok başarılı öğrencimiz vardı.”<br />
“Halı sahada bile espri üretir, arkadaşlarını<br />
neşelendirirdi. Sahada bireysel olarak<br />
elinden gelenin hepsini yapardı, ölümüne<br />
oynardı ama hırsını kontrol ederdi.”<br />
Dönemin müdür başyardımcısı İsmail Can<br />
“Özgüveni yüksek birisiydi Arda, diyaloğa<br />
açıktı. Dersleri sporcu olması sebebiyle<br />
zaman zaman aksayabiliyordu ama her<br />
zaman öğretmenlerin gülümseyerek<br />
karşıladığı öğrencilerdendi”<br />
“Arda düzenli bir öğrenciydi, milli<br />
takımlara gitmediği zaman ders<br />
kaçırmazdı.”<br />
“Bazı öğrenciler vardır, kötü not alınca<br />
kızar, darılır. Arda bu açıdan farklıydı,<br />
takılmazdı. Onunla da eğlenmeyi bilirdi.”<br />
Öğretmen Murat Ay<br />
Arda Galatasaray’a nasıl seçildi?<br />
Arda Turan bir gün Bayrampaşa’da<br />
daha sonra “Arda Turan Tesisleri”<br />
olarak isimlendirilecek kum sahada top<br />
oynarken Galatasaray altyapısından bir<br />
hoca onu yanına çağırır, kart vermek için.<br />
Genç Arda’nın ise cevabı nettir: “Ben<br />
tanımadığım insanların yanına gitmem,<br />
annem kızar!” Bu cevap hocanın hoşuna<br />
gider, “Peki o zaman bir arkadaşını yolla,<br />
sana kartımı vereyim” der. O kartla eve<br />
giden Arda ailesine danışır ve hayallerinin<br />
takımının altyapısına girer.
C<br />
M<br />
Y<br />
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
K<br />
Acaip_VF_Smart2_210x297.ai 1 07.12.2012 20:43
İngiltere<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Güner Çalış<br />
Wembley 3 gün içinde 2 dev maça ev sahipliği<br />
yapacak. Bunlardan ilki 27 Mayıs Pazartesi<br />
günü oynanacak Championship play-off<br />
finalinin, Der Klassiker’den çok daha önemli<br />
olduğunu söylemek için haklı nedenlerimiz var.<br />
En azından kendimizce.<br />
Saygın araştırma şirketi Deloitte’nin 2 sene<br />
evvel yaptığı bir duyuruya göre, Premier<br />
League’e yükselme maçının değeri tam 90<br />
milyon pound. Buna, bu sene ortalama 20<br />
milyon pound kadar artan yayın gelirleri<br />
ve başka şeyleri de ekleyince, düz hesap<br />
120’ye kadar ulaşabiliriz. Futbolu bu kadar<br />
maddiyata indirmek istemezdik; fakat bir<br />
noktada konunun önemine dair ciddi bir vurgu<br />
yapmak gerekiyordu. Şüphesiz ki Watford ve<br />
Crystal Palace taraftarının o gün Wembley’de<br />
bulunmaları çok daha değerli.<br />
Blackpool’daki eğlenceli döneminden<br />
hatırlayacağınız Ian Holloway, bu kez farklı<br />
bir takımla, Crystal Palace’la Premier League<br />
peşinde. Rakipleri, Holloway’in yıl içinde çok<br />
kereler eleştirdiği, ‘gülünç’ bulduğu Watford.<br />
Nedir hikayenin aslı?<br />
120 milyon<br />
pound’luk maç<br />
Premier League’in son yolcusu kim olacak?<br />
Pilot takım Watford<br />
Sir Elton John’ın -evet, bildiğimiz Elton<br />
John- kulüp başkanlığını yaptığı 1980’lerde<br />
altın çağını yaşayan Watford, bir süredir<br />
yolunu kaybetmiş şekilde alt ligde yarışmayı<br />
sürdürüyordu. Bir önceki başkan Bassini’nin<br />
usülsüzlük yaptığı ortaya çıkınca, Ağustos<br />
ayına kadar geçerli transfer yasağıyla da<br />
karşılaştılar. Fakat yeni patronlarınız İtalyan<br />
Pozzo ailesiyse, böyle bir ceza göründüğü kadar<br />
kötü olmayabilir.<br />
Watford’u bu sezon başında, Haziran 2012’de<br />
satın alan Pozzolar kulüp yönetiminden çok iyi<br />
anlıyorlar. Futbol takımlarını oyuncağa çeviren<br />
pek çok diğer deniz aşırı sahibe oranla bu işte<br />
inanılmaz bir tecrübeleri ve başarı tabloları var.<br />
Pozzolar, İtalya’da Udinese’nin ve İspanya’da<br />
Granada’nın da sahibi. Dünya çapında müthiş<br />
bir scouting ağları var; bu oyuncuları bulup,<br />
işleyip, yüksek paralara satıyorlar.<br />
Watford’un başına bir başka İtalyan, Chelsea<br />
efsanesi Gianfranco Zola’yı getirdikten sonra<br />
alışılmadık bir transfer yolu izlediler. Daha<br />
önce Granada’yı Udinese’nin pilot takımı gibi
İngiltere<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
kullanan Pozzolar, aynı yolu Watford’da takip<br />
ettiler. Transfer yapmak yerine kiralama yolunu<br />
seçen Watford, Udinese’den 9 ve Granada’dan<br />
3 ve 2 de başka takımdan oyuncu kiralayarak<br />
14 yeni oyuncuyu kadrosuna kattı. Bunların<br />
büyük kısmı Udinese ekibinin gözlediği, yüksek<br />
potansiyelli oyuncular olduğundan, Zola’nın<br />
ofansif, maceracı oyun sistemiyle mükemmel<br />
bir uyum gösterdiler. Yine de kimse bu kadar iyi<br />
olacaklarını beklemiyordu.<br />
Ekim ayında kurulan bir takım olarak<br />
başlangıçta çok uyumsuz gözüken ve Derby<br />
County’e 5-1 kaybederek dibi gören Watford,<br />
durduralamaz bir çıkışla Cardiff’in hemen<br />
ardından ligin en etkileyici takımı haline geldi.<br />
Watford’un bu işleyiş biçimi, başta Crystal<br />
Palace hocası Holloway olmak üzere ligden<br />
pek çok takım tarafından hoş karşılanmadı.<br />
Aslında, Pozzoların tek yaptığı sistemin açığını<br />
değerlendirmekti.<br />
Takdir edersiniz, bir takımın bu kadar fazla<br />
sayıda kiralık kontrat yapamaması için birtakım<br />
kısıtlamalar olmalı. Fakat Football League<br />
kitapçığında yazana göre, bu kurallar yalnızca<br />
ülke içinden alınan oyuncular için geçerli. Ülke<br />
dışından alınan oyuncular -İskoçya dahi yurt<br />
dışı sayılıyor- kiralık değil, transfer statüsünde<br />
sayılıyorlar; dolayısıyla, yeni kurallar gelene<br />
kadar Udinese’den 9 değil, 20 oyuncu dahi<br />
kiralamanız mümkün. Ülke içindense<br />
maksimum 5 kiralık oyuncuyu maç kadronuzda<br />
bulundurabiliyorsunuz. Chelsea’nin değerli<br />
savunmacısı Chalobah’ın dahil olduğu 2 kişilik<br />
minik bir yerli grup da mevcut.<br />
Pozzoları alışıldık paragöz yabancı sahiplerden<br />
değiller; yalnızca akıllılar. 1986’dan beri bu işin<br />
içindeler ve özellikle Udinese’den görülebileceği<br />
üzere, uzun vadeli politika belirlemede çok<br />
başarılılar. Watford taraftarı da takımlarının<br />
‘doğal’ olduğu konusunda ısrarcı ve bu<br />
başarıyı parayla gelmiş yapay bir başarı olarak<br />
görmüyorlar.<br />
Ligin son gününde yaşanan inanılmaz dramada<br />
90’da yedikleri gol olmasa, iş buraya kadar<br />
varmadan doğrudan Premier League’in yolunu<br />
tutacaklardı. Finale gelmeden önceki son<br />
maçlarındaysa, 2-1 önde oldukları Leicester<br />
karşısında 90. dakikada penaltıyı çıkardılar ve<br />
hemen dönüşünde golü yapıp 3-1 kazandılar.<br />
Watford için hikayesi bol, rüya gibi bir sezon.<br />
Watford’un en büyük kozu, forvet ikilisi Matej<br />
Vydra ve Troy Deeney. Özellikle ikinci yarıda<br />
büyük çıkış yapan ve Çek milli takımında da<br />
goller atmaya başlayan Vydra, Udinese’den<br />
gelen kiralık oyunculardan. Kalede tanıdık<br />
bir isim var, Arsenal’ın eski kalecisi Manuel<br />
Almunia.
İngiltere<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Müzmin underdog Crystal Palace<br />
Crystal Palace sezonun hemen her kısmında<br />
underdog, yani favori olmayan taraf olarak<br />
gösterildi ve elbette sezonun final maçında<br />
da işler değişmeyecekti. İki takımın güçleri<br />
birbirinden çok uzak değil, ama bir favori<br />
göstermek gerekirse çoğunluk Watford’u tercih<br />
ediyor.<br />
En son bundan 8 sene evvel Andy Johnson’lı<br />
kadrosuyla Premier League’de boy gösteren<br />
Palace, aynı Johnson gibi, bir daha aynı<br />
seviyeye çıkmayı başaramadı. Bu yıl ilk üç maçı<br />
kaybedip son sırada yer alıyorlarken farklı bir<br />
sezon olmayacağı bekleniyordu; sonra, aynı<br />
Watford gibi sürekli yükseldiler. Ligi 5. bitirip<br />
play-off oynamaya hak kazandılar ve burada<br />
yine şaşırtıp favori görünen Brighton’ı elediler.<br />
Brighton’ı elemiş olmak ayrıca iki kat daha<br />
değerliydi; keza Palace en büyük rekabeti<br />
Brighton’la görüyordu. Brighton taraftarının<br />
maç sonu saldırılarına maruz kalmaları da bu<br />
yüzdendi.<br />
Palace’ı buraya kadar getiren üç değerli isimden<br />
biri final karşılaşmasında oynayamayacak ve<br />
bir diğerinin de kulüpteki son maçı olacak.<br />
Takımın golcüsü 30 gollü Glenn Murray<br />
Brighton eşleşmesinde dizini sakatladı<br />
ve iyileşmesinin 6 ayı bulacağı söyleniyor.<br />
15 milyon pound’a Manchester United’a<br />
transfer olan Wilfried Zaha da bu sezonun<br />
sonunda yeni takımına katılıyor. Üçüncüye,<br />
Ian Holloway’e bu durumda daha fazla görev<br />
düşecek. Belki işleri biraz daha ağırdan alması<br />
gerekebilir.<br />
İki hocanın da agresif oyun karakterleri<br />
gereği bol gole ve eğlenceye sahne olan lig<br />
maçlarından sonra, daha sıkı bir maç Crystal<br />
Palace’a daha uygun. Watford’un asıl sıkıntıyı<br />
savunurken yaşadığı ve kanat savunmasında<br />
çok da iyi olmadığı göz önüne alınırsa, doğru<br />
bir kullanımla Zaha’nın yıldızlaşacağı bir veda<br />
maçı olabilir.<br />
İngiliz futbolunun gerçek sempatikliği ve<br />
doğallığı alt liglere gittikçe artıyor. Bu yazıda<br />
anlattığımız hikayeler bunun tersine işaret<br />
ediyor olabilir, ama Championship’in de<br />
Premier League’in bir alt basamağı olduğu<br />
unutulmamalı. Maç sonu kutlamalarıyla görsel<br />
şölene dönüşecek Wembley’i, muhtemelen<br />
sahaya akın edecek taraftarları izlemek<br />
ve olası Palace galibiyeti sonrası Holloway<br />
aforizmalarını dinlemek ayrı bir keyif olacak.<br />
Merdivenin bir alt basamağında her şey daha<br />
samimi ve doğal.
Maç Bahane<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Varol Döken<br />
Amsterdam,<br />
sende ah’ım kaldı<br />
Nereden başlasam, nasıl anlatsam? Yarı<br />
finaldeydik o zaman. Amsterdam Amsterdam…<br />
Bugüne kadar yazdığım en zor yazıya bu satırlarla<br />
başladım zira takımın finale çıkacak diye yaptığın<br />
bir organizasyonda el takımlarını izlemek keyifli<br />
olduğu kadar acı vericiydi. Böyle anlatınca biraz<br />
karışık oldu, anneye anlatır gibi anlatayım zira<br />
yerim geniş vaktim çok. (sizin vaktiniz azsa parça<br />
parça okuyun, biraz dinlenin, gene gelin gene<br />
okuyun)<br />
Lazio’yu elediğimiz akşam, yarı finalde 3<br />
rakibimiz vardı. Basel, Benfica ve Chelsea.<br />
Bunlardan sadece Chelsea’yi 2 maçta elememiz<br />
zor olur diye düşünüyordum ben, Basel’i<br />
beklesem de sıtmaya razıydım. Benfica’yı<br />
çektiğimiz an organizasyonumu yapmaya<br />
başladım, zira orta halli bir çalışandım, Türk’tüm,<br />
vizeye, para ve izin durumumu ayarlamaya<br />
ihtiyacım vardı. Amsterdam’a direkt uçuş pahalı<br />
olur diye rotayı can ciğer bir arkadaşımın olduğu<br />
Berlin’e çizdim. Böylece hem kalma yerinden hem<br />
uçaktan biraz tasarruf ettim. Yarı final 2. maçı<br />
oynanmadan maç biletim hariç tüm planlarım<br />
hazırdı yani. Sonrası Nico Gaitan sonrası Oscar<br />
Cardozo…<br />
Fenerbahçe elenince kalbim büyük kırıldı yalan<br />
yok, sadece planlarımın suya düşmesine değil,<br />
hayatta bir daha böyle bir fırsatı canlı izleme<br />
olanağı bulamayacağıma da… Neyse ki hayattan<br />
bundan büyük üzüntüler olduğunu bilecek<br />
yaştaydım, üzüntümü kalbime, kıyafetleri bavula<br />
gömerim dedim, planı aynen uygulamaya karar<br />
verdim.Oralara kadar gitmişken maçı izlememek<br />
de olmazdı, o kupayı Benfica’ya yâr etmeyecek,<br />
İngilizlerle kol kola şampiyonluğa yürüyecektim,<br />
hedef buydu. Ama Amsterdam sokaklarında
Maç Bahane<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
işler değişti. Buna yazının ilerleyen kısımlarında<br />
değineceğim.<br />
Maç biletine gelince, bunun için burada daha<br />
önce defalarca ‘‘bana sponsor bul allahsız’’ diye<br />
taşladığım Tuncay ve onun arkadaşı Hüseyin<br />
Abaş’a büyük bir teşekkür borçluyum. Zira<br />
alkolümden kısıp 200 avroya kadar veririm<br />
dediğim bileti, Fenerbahçe daha gruplardayken<br />
UEFA’dan alan Hüseyin bana aldığı fiyata bıraktı.<br />
Hatta kendisi maça gelemeyince bir anda 2<br />
maç biletim birden oldu. Bu hikayeye de yazının<br />
ilerleyen zamanlarında değinmek üzere 4-5<br />
haftadır sürdürdüğüm nasıl gidilir, ne yenilir,<br />
nerede kalınır paragraflarına geçiyorum.<br />
Nasıl gidilir?<br />
Amsterdam’a eğer deli veya aktivist değilseniz<br />
en kolay uçakla gidilir. Önceden alınacak her bilet<br />
gayet ucuz oluyor, dünya çapında biletler için<br />
www.skyscanner.com.tr’yi inceleyebilirsiniz.<br />
Ben yukarıda yazdığım gibi önce Berlin’e oradan<br />
da aldığım vakte göre gayet iyi sayılabilecek bir<br />
fiyata Easy Jet ile Amsterdam’a geçtim. Direkt<br />
Amsterdam uçuşu daha ucuz olabilirdi ama maç<br />
gününden önce gitmek bu sefer extra kalma<br />
masrafı olacaktı zira ben yıllık iznimden 1 haftayı<br />
bu lanetli plan için harcadım.<br />
Nerede kalınır?<br />
Kolunu sallasan otele çarpan Amsterdam’da<br />
kalacak yer bulamamanız söz konusu değil. Ben<br />
maç gününe yakın bir tarihte plan yaptığım için<br />
otel fiyatları biraz tuzluydu. Neyse ki şirketimizin<br />
bilirkişisi ve benim akli adamım Serkan Mutlu abi<br />
airbnb.com.tr dedi. Ben o ne falan derken kendimi<br />
bir hafta sonra havalimanına 10 dakikalık bir<br />
mesafedeki orijinal bir Hollanda evinin tamamen<br />
bana ayrılmış odasında buldum. Baktığım otellere<br />
göre fiyatı 3’te 1’iydi. Size de bu harika siteyi<br />
mutlaka tavsiye ediyorum.<br />
Bunun dışında elbette çeşitli yer bulma metotları<br />
vardır onu da sizin hayal gücünüze ve İngilizcenize<br />
bırakıyorum!<br />
Nasıl bir yer?<br />
Tüm kenti dolaşan su kanallarıyla ve 17. yüzyıl<br />
mimarisiyle dikkat çeken Amsterdam, tarih,
Maç Bahane<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
kültür, eğlence ya da sakinlik, tatil tercihi ne<br />
olursa olsun her türlü turisti memnun edebilen<br />
bir yapıya sahiptir… Wikipedia tadında devam<br />
etmeyeceğim herhalde, kitaplarda yazan<br />
Amsterdam’ı her yerde okursunuz.<br />
Bana göre Amsterdam, 18 yaşını geçmiş her kız<br />
veya erkek gencimizin görmesi gereken bir yer.<br />
Yalnız gitmeyin, hatta mümkünse 3 kişi gidin, her<br />
gece 2 kişi eğlensin 1 kişi bekçilik yapsın. Bekçilik<br />
başkasından gelecek tehlikelerden çok sizi<br />
kendinizden korumak için. Anladınız siz onu!<br />
Amsterdam’a ben Salı sabahı vardım, 3 gün<br />
kaldım. 3 gün boyunca hava kötüydü, buna<br />
rağmen oldukça yer gezdim diyebilirim.<br />
Amsterdam için, Avrupa’nın en küçük büyük şehri<br />
diyorlar, bir reklamcı olarak bu slogana revize<br />
vermiyorum. 3 günde gezebilirsiniz evet ama<br />
gezi anlayışınız bir şehri baştan sona yürüyerek<br />
arşınlamaktan ibaret değilse! Birçok müze, birçok<br />
tarihi mekânın yanı sıra binlerce eğlence yeri,<br />
restoran çeşitliliğiyle Amsterdam daha fazlasını<br />
hak ediyor.<br />
Bu sayıda bulacağınız yazısında, Fırat Topal’ın<br />
‘‘adamı Red Light batağında bulup çıkardım’’<br />
sözlerine ise sakın itimat etmeyiniz zira aralarında<br />
Rembrandt’ın Evi, Anne Frank Evi, Rijksmuseum<br />
olmak üzere birçok yerini de gezdim. 6 yaşımdan<br />
beri müze geziyorum lan ben!<br />
Neyse benim kişisel maceralarım bana kalsın,<br />
size özetle söyleyebileceğim bu şehir sadece içki,<br />
uyuşturucu, seks çılgınlığından ibaret değil, gidin<br />
gezin için (veni vidi fıçı)<br />
Nasıl gezilir?<br />
Söylediğim gibi, kaldığım yer Schiphol<br />
Havaalanı’na 10 dakika bir mesafedeydi. Ben<br />
orayı merkez alarak önce havaalanına oradan da<br />
gitmek istediğim her yere kolayca gittim. Ulaşım<br />
geç saatlere kadar var ve ilk günkü alışmadan<br />
sonra oldukça basit. Otobüs şoföründen dilenciye<br />
herkes İngilizce konuşuyor. Navigasyon cihazıyla<br />
yönünü bulamayan ben kaybolmadıysam siz hiç<br />
kaybolmazsınız. Kaybolursanız da zaten gibin<br />
kendinizi direkt kayıp eşyalar bölümüne teslim<br />
edin!<br />
Havaalanından otobüs, tren veya taksiyle şehir<br />
merkezine geldikten sonra şehir içinde en ideal<br />
ulaşım tabanvay. Bu gaz ilk gün gidecektir o<br />
yüzden sonra tramvayı kullanabilirsiniz. Bisikleti<br />
ise ben şahsen tavsiye etmiyorum, kendinizi<br />
İngiltere’de araç kullanır gibi hissedebilirsiniz. Ne<br />
zaman duruyorlar ne zaman geçiyorlar yayadan<br />
çok mu hakları var ben hâlâ anlamadım.<br />
Nerelere gidilir, ne yenir, ne içilir?<br />
Ben 2. günümü tamamen maç gününe<br />
ayırdığımdan planladığımdan çok yer gezemedim.<br />
Ama Amsterdam’a gelip de Rembrandt Evi<br />
Müzesi, Anne Frank Evi Müzesi, Van Gogh<br />
Müzesi, Rijksmuseum’u (Ulusal Müze)<br />
gezmeyeni kanala atıyorlarmış. Bunun dışında<br />
gezilecek onlarca müze, tarihi yer, Red Light<br />
sokakları (ben burayı tek sokak zannediyordum<br />
ama bölgenin genel adıymış) vs. var. 5 avroya al<br />
bir kitapçık gez işte, iyice dandik gezi bloguna<br />
benzedi bu yazı!<br />
Diğerlerini anlatmayacağım ama benden<br />
bekleneceği gibi ben en çok vaktimi Heineken<br />
Müzesi’ne ayırdım. Birasını sevmesem de<br />
Heineken Experience dedikleri şeyin ne olduğunu<br />
çok iyi anladım ve hayran kaldım. Adamlar<br />
önce ürün değil marka yaratma peşinde. Yani<br />
tat ve kalite olarak istediğimiz kadar geçelim,<br />
marka olma yolunda arpa kadar yol alamamışız<br />
maalesef!<br />
Yeme-içmeye gelince. Yemeğin de içkinin de<br />
tillahı var. Her milletten restoran, her musluktan<br />
bira fışkırıyor. Ortalaması pahalı değil. O kadar<br />
çok mekân var ki saymaya kalksam yazı bitmez.<br />
Siz gitmeden araştırın bulun çökün. Coffee<br />
Shop’lar ile kısmı da çok kısa geçeyim: Demek ki<br />
oluyormuş!<br />
Genel Amsterdam bilgisi bu kadar yeter biz maç<br />
gününe geçelim.<br />
Maç günü<br />
Yukarıda adını zikrettiğim Hüseyin Abaş<br />
arkadaşım, Brüksel’den daha önceden aldığı<br />
biletleri iş yüzünden almaya gidemeyince ben<br />
sabahtan Amsterdam Arena’nın yolunu tuttum.<br />
Saat 12 civarı taraftarlar olsa da etraf çok kalabalık<br />
değil. Genel Tribün 2. kategorideki 2 bileti cebime
Maç Bahane<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
koyup maç saatine kadar vakit geçirmek için<br />
tekrar merkeze iniyorum.<br />
Şehrin yabancısı olduğum için kaybolmam kolay.<br />
Fırat Bey’in yazısında belirttiği ‘‘onu Red Light<br />
sokaklarından aldım’’ dediği o. Ben sanki nerede<br />
olduğumu biliyorum!!! Yine de sağolsun Hayatım<br />
Futbol’un Hollanda şubesi Fırat Topal beni saat<br />
17’de alıyor ve doğru Arjantin Steak’çisinin yolunu<br />
tutuyoruz. Bu şehirde aç kalmanız mümkün<br />
değil her ülkenin mutfağından fazlasıyla var.<br />
La Pampa adındaki restoran hesapta pompa<br />
ihtimalini aklıma getirmiyor değil ama Fırat bir<br />
İngiliz centilmenliğiyle rahat ol bendensin diyor. O<br />
krediyle 100 gram yiyeceğim eti 500 yapıyorum!<br />
Yanına da bir kadeh kırmızı şarap, oh mis (bir<br />
şişe içerdim de Fırat’ı bekleyene kadar kafa<br />
benim zaten çoktan kelle, bunu fark edip sesini<br />
çıkarmadığı için kendisini bir seferlik büyük tebrik<br />
ediyorum)<br />
Şimdi bende 2 bilet var, Fırat’ın da daha önce yine<br />
UEFA genel tribün satışından almış olduğu bir<br />
bilet. 3’ü de aynı kategori. Fırat’ınkini okutur diğer<br />
ikisiyle yan yana otururuz diyoruz. Merkez tren<br />
istasyonunun orada kalemi kağıdı alıp; ‘‘Ticket<br />
For Sale, No Blackmarket’’ yazıyorum. Maksat<br />
sazanları çekip karaborsanın dibine vurmak!<br />
Ama nerede, İngilizler cami avlusuna çocuk<br />
bırakanlar gibi, kendi biletlerini satıyorlar 2 bira<br />
daha fazla içmek için! 300 avro diyorum yok 200<br />
avro diyorum kahkahalar, 100 avro ıh ıh! Allahınız<br />
pariteniz yok mu lan sizin diye bağırıyorum,<br />
Fırat oğlum sakin başımızı belaya sokma yürü<br />
stada ben orada hallederim diyor.Bir trenle stada<br />
geçiyoruz saatlerimiz artık 19.30’u gösteriyor. Her<br />
yer dolu, elimdeki mini pankartı kaldırıyorum,<br />
adam bilet mi istiyorsun diye geliyor. Ha evet, İBB-<br />
Kasımpaşa maçına bilet arıyorum for sale yazılı<br />
pankartımla! Ben de sinir katsayı yapıyor, ben bu<br />
bileti bir içten sarılmaya veririm arkadaş diyorum.<br />
Bu arada Fırat’ın yazısında ‘‘Free Ticket for Free<br />
Sex’’ olarak okuyacağınız kısım külliyen yanlış<br />
onun aslı ‘‘Free Ticket for Free Hug!!!’’ (gözlerini<br />
bir kontrol ettir)<br />
Neyse ki Fırat, bir Avrupalı sakinliğiyle duruma el<br />
koyuyor, 10 dakika içinde orada ne işi olduğunu<br />
anlamadığım Ruslardan birine bileti 90 avroya<br />
okutuyor. 20 avroya 2 Grolsch maç gününün kârı…<br />
Biralarımızı çakıp G kapısından içeri dalıyoruz.
Maç Bahane<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Nasıl maçtı?<br />
Geldik şimdi ah alma kısmına… Arkadaş eğer<br />
Chelsea bu taraftarıyla final gördüyse bize yazık<br />
kere yazık. Sadece 3 kişiyle (maç öncesinde Fırat’ı<br />
beklerken buluştuğumuz başka Fenerbahçelilerle)<br />
Amsterdam’ın yarısını susturduğumuz, statta he<br />
scores when he wants isimli kolpa tezahüratları<br />
duyduğumuz bir finalde olmamak, beni kalbimin<br />
en derin yerinden yaralıyor. Futbol hakkında kolay<br />
kolay iddialı konuşmam ama finale çıksaydık<br />
‘‘Yar Saçları Lüle Lüle Chelsea Sana Bye Bye Dear<br />
ya da You Are The Champions and We F..k the<br />
Champions’’ şarkılarını söylerdik çok açık ve net!<br />
Maç öncesinin de, tribünlerin de, sahanın da<br />
yıldızı Benfica. Ben Chelsea kazansın diye<br />
gelmiştim ama maç günü yaşadıklarım tamamen<br />
Benfica’ya dönmemi sağlıyor. Gerçekten kibar<br />
insanlar, Fenerbahçe’ye saygı duyuyorlar ve<br />
kontrollerini kaybetmiyorlar.<br />
Sahada ezen Benfica, tribünde ezen Benfica,<br />
topları ezen Chelsea… Ama bir yerde olmayınca<br />
da olmuyor. Torres ve Ivanovic kupayı İber<br />
Yarımadası’ndan Britanya topraklarına<br />
çaktırmadan kaçırıyorlar.<br />
Böyle futbolun adaletini s…m iç sesleriyle<br />
çıkıyorum stattan, Fırat çaktırmasa da halime<br />
üzülüyor. Onunla stattaki tren istasyonunda<br />
ayrılıyoruz. Bu gece İngilizler hiç çekilmez diyip<br />
merkeze uğramadan kaldığım yere dönüyor,<br />
kendimi yatağa atıyorum (evet belki bir damla<br />
gözyaşı döküyorum ama orası sizi ilgilendirmez!)<br />
Son olarak<br />
Gene Oscar töreni konuşması gibi olacak ama<br />
içtenliğime verin. Bilet için aracılık eden Tuncay<br />
Yavuz’a, fazla biletini benimle paylaşan ve<br />
şanssızlık sonucu maça gelemeyen Hüseyin<br />
Abaş’a, tatil boyunca üs olarak kullandığım<br />
Berlin’deki kardeşim Erkan Türkel’e, çalıştığım<br />
ajansta yaptığımız kampanya ile oraya gelen<br />
Nesine.com’un güzel müşterilerine ve Pazarlama<br />
ve İş Geliştirme Müdürü Arda Uysal’a, son<br />
günümde seni hayatta bırakmayız diyip<br />
Almere’deki evlerinde misafir eden Cebe Ailesi’ne<br />
ve benim gibi bir Fenerbahçeli’ye size müstehak<br />
demeyip her türlü ev sahipliğinin kralını gösteren<br />
Fırat Topal’a çok teşekkür ederim.<br />
İmkânlar el verirse dünyada Maç Bahane için<br />
gidemeyeceğim yer olduğunu gösterdim sanırım<br />
bu yazıyla, gerisi sponsorlara kalmış!<br />
Türkiye’de sezon bitti ama daha Şampiyonlar Ligi<br />
Finali, U-20 Dünya Kupası vs. bir sürü maç var. O<br />
yüzden her zaman dediğim gibi haftaya yeni bir<br />
mekân, belki yeni bir şehir hatta ülkede görüşmek<br />
üzere…<br />
Yazıyı bitirirken sizi şu muhteşem şarkıyla baş<br />
başa bırakıyorum http://www.youtube.com/<br />
watch?v=cMzAmrNS164 (atara atar gidere gider<br />
kültüre kültür Fırat Efendiii!)<br />
Mekân önerileriniz için: twitter.com/dokenvarol<br />
Amsterdam: Almanya’yı geçince sağda,<br />
Belçika’dan az ileride!
Transfer<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Mustafa Demirtaş<br />
Beşiktaş 100. yılına girerken ‘şampiyonluk’<br />
kelimesi her zamankinden daha fazla dile<br />
getiriliyordu. Ancak cılız bir sesti o, tonu pek<br />
de inandırıcı değildi… Kadroda bir önceki<br />
sezondan kalma lezzet bırakan İlhan Mansız,<br />
Tümer Metin ikilisi vardı aslında. Dönemin<br />
en potansiyel golcülerinden Ahmet Dursun<br />
da… Ancak bir şeyler eksikti, Beşiktaş o ‘güçlü<br />
takım’ havasını veremiyordu. Ta ki bir ismin<br />
dönüşüne kadar: Sergen Yalçın!<br />
O günden sonra Beşiktaşlı sezona daha umutlu<br />
bakar olmuştu. Sabah çayını yudumlayıp,<br />
gazetesini aldığında, artık Beşiktaş sayfasını<br />
okurken şampiyon olabilecek bir takımın<br />
taraftarı özgüveniyle geçiyordu satırları.<br />
Ali Eren bile o gözlere Roberto Ayala<br />
gibi görünüyordu artık… Çünkü yapboz<br />
tamamlanmıştı, Beşiktaş’ı yeniden Beşiktaş<br />
yapabilecek biri vardı. Sergen Yalçın, bu takıma<br />
maç kazandırmanın bir yolunu bulurdu…<br />
Tümer’in sağdan getirdiği o meşhur topa<br />
dokunduğu sol ayağı, Beşiktaş’ı o sezon<br />
Kripton’dan<br />
Transfer<br />
Sadece çizgi romanlarda, beyaz<br />
perdede değildir süper kahramanlar.<br />
Bazı zamanlar futbol sahalarında<br />
da onları görürüz, kostümleri<br />
formalarıdır, isimleri sırtında yazar<br />
ama amaçları aynıdır…<br />
şampiyon yapmıştı yapmasına da aslında o<br />
şampiyonluk, Sergen’in adı duyulduğunda<br />
zaten çoktan gelmişti. Çünkü memleketimizde<br />
şampiyonluk en çok ‘hava yakalama’ işiydi;<br />
o hedefe önce kendi kitlenin inanması ve<br />
odaklanması durumu… Beşiktaş sezon<br />
başında bunu yaşamıştı, 2-2’lik İstanbulspor<br />
beraberliğiyle bile emin olunmuştu.<br />
Başka gezegenin insanları<br />
Son iki sezonun şampiyonu Galatasaray için<br />
de o ‘kelebek etkisini’ sağlayan benzer bir isim<br />
vardı zira… Memleket topraklarında yetişen ve<br />
Barcelona’ya koysan dahi oyun zekâsı, yetenek<br />
bakımından sırıtmayacak bir orta saha; Selçuk<br />
İnan… Orta sıralarının da altında sezonu<br />
bitirmiş, Avrupa kupalarına katılamayacak olan<br />
Galatasaray’ı tercih ediyordu. Her ne kadar yeni<br />
başkan büyük düşündüğünü yaptığı hoca ve<br />
yabancı transferiyle belgelese de; Selçuk’un o<br />
tercihi, Galatasaraylı’da ‘evet, biz hala büyük<br />
takımız!’ hissini uyandırmıştı. O his, daha ligin<br />
başlarında şampiyonluk havasına büründü ve<br />
bugünlerde de etkisi pek geçmiş değil.
Transfer<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Avrupa futbolunda da buna benzer örnekler<br />
vardır aslında. Birkaç sezon önce, Ibrahimovic’i<br />
transfer ederek San Siro’daki daha ilk maçında<br />
sanki şampiyonluk maçına çıkıyormuşçasına<br />
bir büyü yakalayan Milan gibi… O büyüyle fark<br />
edilmeden yitirilen Andrea Pirlo’ya siyah-beyaz<br />
çubukluyu giydiren Juventus gibi…<br />
Onlar, tek başına bir takımı değiştirecek<br />
yetenekte oyuncular olmalarının dışında,<br />
geldikleri kulüplerin kaderini etkileyen<br />
insanlardır. Yıldız değil, süper kahraman olarak<br />
Kripton’dan transfer edilmişlerdir… Getirdikleri<br />
tek şey futbol lezzeti değil; umuttur, zihinsel<br />
olarak büyüklüktür, inanmışlıktır…<br />
Diriliş zamanı<br />
Günden güne üçüncülüğün başarı olarak<br />
görülmeye başlandığı Beşiktaş’ın da o<br />
Kripton’dan bir transfere ihtiyacı var gibi<br />
görünüyor… Yeniden zirveyi ‘gizli’ değil asıl<br />
hedef görebilecek bir çatı altında, o hedefi<br />
Beşiktaşlıya da inandıracak, 2003’ün Sergen’i,<br />
1994’ün Ertuğrul’u, 1981’nin Ali Kemal’i<br />
etkisini yaratacak bir isim… Takımdaki futbol<br />
olarak mevkisel, kafa olarak özgüven açığını<br />
kapatacak bir süper kahraman, imitasyon<br />
yıldızlardan değil…<br />
O kahramanlar, takım arkadaşları için de bir<br />
kalkandır aslında. Zira kimse takımda Sergen<br />
varken Kaan Dobra’nın, İbrahim Üzülmez’in,<br />
Yasin’in yaptığına bakmaz. Odak bellidir,<br />
‘Sergen elbet çıkar, bir şeyler yapar’… Geriye<br />
kalan takım oyuncular, baskıdan kurtulup<br />
işini yaparlar. Çoğu zaman maçın kahramanı<br />
onlardan biri de olur aslında, ama adına ‘gizli<br />
kahraman’ konur. Ancak o kalkan olmayınca,<br />
odak onlarda toplanır ve baskı kaldırılamaz<br />
hale gelir. Yapabilecekleri bir şeyler varsa da<br />
yapamazlar…<br />
Beşiktaş’ın Necip’i, Oğuzhan’ı, Mustafa<br />
Pektemek’i, Olcay’ı o kalkanı altında<br />
parlatacak, siyah-beyazlı formayı yeniden<br />
‘büyük takım’ kisvesine dönüştürecek bir<br />
kahramana ihtiyacı var, yine yeniden…<br />
Fernandes’in, özellikle Carvalhal’li dönemde<br />
kadro dışından dönmesinden sonraki hali,<br />
tam da o senaryoya uygundu. Ama iki saatlik<br />
bir filmin sadece 15 dakikasında görünen bir<br />
süper kahraman olamaz. Feda Zamanı, gerekli<br />
bir süreçti ancak Beşiktaş için artık Diriliş<br />
Zamanı… İçindekiler: O dirilişi sağlayacak bir<br />
proje, o projeyi uygulayacak teknik yönetim, o<br />
projenin sembolü olacak bir kahraman… Artık<br />
Kripton’dan kim düşerse…
Bi’ saniyede değişir dünya,<br />
Vodafone Süper İnternet’le<br />
yakala!<br />
10 MB 3<br />
ABONE SUPER10 3636<br />
100 MB 9<br />
ABONE SUPER100 3636<br />
Paketler vergiler dahil aylık 10 MB/3 TL, 100 MB/9 TL, 250 MB/12 TL, 500 MB/17 TL, 1 GB/21 TL’dir. 250 MB, 500 MB, 1 GB kampanyalı fiyatları 31.03.2013’e kadar geçerlidir. Bu kampanyadan tüm aboneler yararlanabilir.<br />
İlgili paketlerde kotaya ulaşıldığında dönem sonuna kadar internet erişimi kesilir. İnternet erişimini kesmek için bağlantı hızı 1 Kbps’ye düşer. İnternet erişimine devam etmek için ek paket satın alınması gerekir. Bilgi: www.vodafone.com.tr<br />
Ayrıntılı bilgi için: Vodafone Cep Merkezleri | vodafone.com.tr | forum.vodafone.com.tr | facebook.com / VodafoneTR | twitter.com/ VodafoneTR | 444 0 542
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Alper Öcal<br />
Yeni başlayanlar için Brezilya Ligi<br />
Dünya’nın en başarılı milli takımına sahip Brezilya, artık ligiyle de gözde...<br />
Bir futbolsever için kuşkusuz en sıkıcı dönem<br />
futbolsuz geçen yaz aylarıdır. Aslı astarı<br />
belli olmayan transfer spekülasyonlarının<br />
yoğunlaştığı yaz aylarında, eğer imdada yetişen<br />
bir Avrupa Şampiyonası ya da Dünya Kupası da<br />
yoksa rotayı kadife ayakları ve doğaçlamalarıyla<br />
ünlü Brezilya’ya çevirmek en iyisi.<br />
Gelecek 3 sene içinde Dünya Kupası ve<br />
Olimpiyat Oyunları’na da ev sahipliği<br />
yapacak olan kıtanın en büyük ülkesi,<br />
turnuvalar için yapılan tesis hamlelerinin<br />
ve gelişen ekonomisin meyvelerini kendi<br />
futbol ortamında da almaya başladı. Saf<br />
yetenekleri ve milli takımı dışında ligi pek de<br />
kaale alınmayan Brezilya artık uluslararası<br />
bir güç olmaya aday. World Soccer tarafından<br />
geçtiğimiz ay, Fransa ve Hollanda liglerinin<br />
önünde Dünya’nın en iyi 5. ligi seçilen Brezilya<br />
Serie A, nam-ı diğer Campeonato Brasileiro<br />
tarihçesi hayli ilginç, zaman zaman pes<br />
dedirtecek olaylarla dolu.<br />
Eyalet geleneği<br />
Brezilya’da futbol sezonu Avrupa ve<br />
Türkiye’dekine göre hayli farklı ve yoğun.<br />
Geniş ve çetin coğrafi koşulların, futbolun<br />
yükselmeye başladığı 20. yüzyılın başlarındaki<br />
teknolojik imkânlar da göze alındığında<br />
ulaşımda yarattığı sıkıntılar ulusal çapta bir lige<br />
uzun süre engel oldu.<br />
Brezilya’nın federatif yapısı sebebiyle,<br />
futbol çok uzun süre CBF ismiyle bilinen<br />
ulusal federasyondan bağımsız eyalet<br />
bazında kurulan birliklerin altında mahalli
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
oynandı. Halihazırda oynanan 27 eyalet ligi<br />
içinde, Paulista adıyla bilinen, Sao Paulo’da<br />
düzenlenen lig 1902 yılından beri oynanıyor ve<br />
içlerinde en eskisi.<br />
Ocak ayında başlayan bu ligler, Mayıs ortasına<br />
dek oynanıyor ve pekçok düşük profilli kulübü<br />
içermesine rağmen ülkenin futbol geleneğinde<br />
tartışılmaz bir ağırlığa sahip.<br />
Ulusal lige geçiş<br />
Öte yandan, Arjantin ve Uruguay’ın öncülük<br />
ettiği bir kıta şampiyonası fikrinin yeşermesiyle<br />
birlikte, 1960 yılında başlayacak Copa<br />
Libertadores’e katılacak kulübün belirlenmesi<br />
için Brezilya ulusal bir şampiyona ihtiyaç<br />
duydu. 1959-68 yılları arasında Taça Brasil<br />
ve daha sonra 1954’te hayatını kaybeden<br />
Paulista Federasyonu başkanı Ricardo Gomes<br />
Pedrosa adına aynı isimle 1970 yılına dek 5<br />
güçlü eyaletin kalburüstü takımlarının bir araya<br />
geldiği bir turnuva düzenlendi.<br />
1971 sezonu öncesinde, piramidin en üstündeki<br />
federasyon olan CBD, şimdiki adıyla CBF,<br />
merkez bankasının sağladığı lotarya gelirinin<br />
de katkısıyla kulüplerin seyahat masraflarını<br />
karşılayacağını belirterek ülke çapında bir lig<br />
organize etti. Rio, Sao Paulo, Minas Gerais,<br />
Rio Grande do Sul, Parana eyaletlerine eklenen<br />
Pernambuco, Ceara ve Bahia ile birlikte 8<br />
eyaletten 20 takım ilk ulusal ligi 10 takımlı<br />
2 grupta, tek devre usulüyle oynadılar. İlk<br />
12 takım 4 takımlı 3 gruba ayrılarak , bu kez<br />
çift devre usulüyle bir kez daha karşılaştılar.<br />
Gruplarını lider bitiren Atletico Mineiro,<br />
Botafogo ve Sao Paulo takımları aralarında bir<br />
kez daha oynayarak şampiyonu belirledi ve<br />
Atletico Mineiro ilk şampiyon oldu.<br />
1971’den sonra mali dengesi bozuk, merkeziyetçi<br />
bir yönetim geleneğin yerleşmediği Brezilya’da bir<br />
takım anlaşmızlıklar yüzünden, ulusal şampiyona<br />
tam 7 farklı isimde ve çok çeşitli statülerde<br />
oynanmaya devam etti.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
1986 krizi<br />
1986 yılındaki bir olay ise etkileri günümüze<br />
kadar uzanan bir örgütlenmeyi beraberinde<br />
getirecekti. CND ismiyle müsemma “Ulusal<br />
Spor Konseyi,” statüdeki düzensizliklerin<br />
önüne geçmek için, 1987 yılında organize<br />
edilecek ligde yer alan takım sayısını düşürmek<br />
istiyordu. İlk turda 4 grupta mücadele eden 44<br />
takım arasından, gruplarında ilk 6 içine girerek<br />
başarılı olup ikinci tura yükselen 24 takım onlar<br />
için yeterliydi.<br />
Operario’da yaşanan doping skandalı üzerine<br />
mağdur olan Joinville’e 2 puan eklenince<br />
dışarıda kalan Vasco kulübü, lig oynanırken<br />
kısaca STDJ denen Spor Yüksek Adalet<br />
Mahkemesi’ne itiraz etti. Davaları olumlu<br />
sonuçlandı. Brezilya Futbol Federasyonu (CBF)<br />
sonraki gruba Joinville yerine Vasco’yu alınca<br />
bu kez Joinville itiraz etti. CBF iki kulübü de üst<br />
tura alıp Portuguesa’yı dışarıda bırakma kararı<br />
alınca, pekçok kulüp isyan bayrağını çekerek<br />
ligden çekileceklerini açıkladı. CBF yeniden<br />
statü değiştirdi ve takım sayısını 33’e çıkardı<br />
ama bu kez de tek sayılı katılımcının fikstürü<br />
ve sıralamayı zorlaştırması üzerine 3 takım<br />
daha organizasyona dahil edildi.<br />
1987’de 24 takımla planlanan ulusal<br />
şampiyonada ufuk 36 takımı gösteriyordu.<br />
Federasyon ve spor konseyi 24 takımda diretti.<br />
Dışarıda kalan Botafogo, Coritiba gibi güçlü<br />
kulüpler yüksek mahkemeye çıktı, onu diğer<br />
hakkı yenen kulüpler takip etti. STDJ hepsini<br />
haklı buldu, ligde 36 takım olacaktı.<br />
Starta iki hafta kala kaos yaratacak bir gelişme<br />
oldu. Lotarya gelirinin toplanmasında problem<br />
yaşayan CBF, finansal dar boğaz içine girdiğini<br />
belirterek bu kadar çok takımın seyahat<br />
masraflarını karşılayamayacağını belirtti.<br />
Kulüplerin giderlerini kendileri karşılayacağı 16<br />
takımlı bir lig önerdi ya da sponsor bulun dendi.<br />
13 Büyükler’in doğuşu<br />
11 Haziran 1987’de, belirsizlikten ötürü çok<br />
büyük maddi kayba uğrayacak olan Sao<br />
Paulo(4), Rio(4), Minas Gerais(2), Rio Grande do<br />
Sul(2) ve Bahia(1) eyaletlerindeki sıralamada en<br />
iyi yere sahip ve ülkedeki en popüler 13 takım,<br />
‘Clube dos 13’ ismiyle bir birlik kurdu.<br />
Santos, Sao Paulo, Corinthians, Palmeiras,<br />
Flamengo, Fluminense, Vasco, Botafogo,<br />
Internacional, Gremio ve Bahia kulüplerine<br />
3 kulüp daha eklendi. 1985 ve Parana eyalet<br />
şampiyonu Coritiba, Pernambuco eyalet<br />
şampiyonu Santa Cruz ve Goias şampiyonu<br />
Goias da davet edilerek CBF’nin istediği 16<br />
sayısı yakalandı.<br />
Bu kulüpler kendi gelirlerini bir havuz içinde<br />
toplayarak kendileri yönetecekti ve küçük<br />
takımlara karşı yapılan önemsiz maçlardan<br />
kaynaklanan maddi kayıp da projeyle bypass<br />
ediliyordu.<br />
13 Büyükler, Brezilya Ulusal Spor Konseyi’nin<br />
de desteğini alıp CBF’ye giderek, Copa Uniao<br />
projesini önerdi.<br />
Popüler olmadıkları ve gelir üretemedikleri<br />
gerekçesiyle organizasyonun dışında kalan<br />
kulüplerin başkanları, 13 Büyükler’in bu<br />
tavrına karşı hakarete varan demeçler verdiler.<br />
Turnuvaya sıcak bakan CBF de eleştirilerden<br />
nasibini aldı.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Kurulamayan lig<br />
15 Temmuz 1987’de federasyon kendi önerisiyle<br />
geldi. 13 büyükler içinde yer alan ve Bahia<br />
dışındaki 12 kulübün doğrudan katılacağı, kalan<br />
26 eyaletteki 48 takım arasında oynanacak<br />
elemede başarılı olan 8 takımın da ekleneceği<br />
20 takımlı yeni bir lig önerdi.<br />
13 Büyükler, bir önceki sezon ligi 5. sırada<br />
bitiren, gişe gelirinde ilk 4 arasına giren ve CBF<br />
sıralamasında 12. sırada yer alan Bahia’nın<br />
garanti katılanlar arasından çıkarılmasını<br />
kabul etmedi. Görüşmeler uzadı, CBF bir ara 30<br />
takıma kadar çıktı. 13’ler sıfır toleransla hareket<br />
etti ve hiçbir teklifi kabul etmedi.<br />
Ne olursa olsun, hatta lotarya gelirinden<br />
dahi vazgeçeceklerini ve kendi düşündükleri<br />
turnuvayı oynayacaklarını belirtti.<br />
CBF sonunda birliği yasal olmamakla suçladı<br />
ve isyancılar olarak niteleyerek federasyonun<br />
200’den fazla kulübün hakkını koruduğunu, 13<br />
kulübün çıkarlarının bir hiç olduğunu belirterek;<br />
eğer kendilerinden bağımsız bir lig kurulsa<br />
katılımcı kulüplerin cezalandırılacağını söyledi.<br />
Ulusal Spor Konseyi’nin desteğini alan 13<br />
Büyükler, bunun yakında yapılacak başkanlık<br />
seçimi için politik bir manevra olduğunu<br />
belirterek, federasyonun böyle bir yetkisinin<br />
olmadığı konusunda ısrarcı oldu.<br />
U dönüşü ve 13’lerin başarısı<br />
Dışarıda kalan takımlar CBF’nin istediğini<br />
yaparak giderlerini karşıladı ve CBF çatısı<br />
altında başka bir lig oynadılar.<br />
Copa Uniao ise ülkenin en büyük yayıncı<br />
kuruluşu ve Coca Cola’nın sponsorluğunda<br />
başladı. En iyi oyuncuların bir arada olduğu,<br />
rekabet ve kalite standardı yüksek lig haliyle<br />
ilgiyi de çekti. Diğer lig umursnamıyordu ve<br />
dışarıda kalan kulüplerin baskısıyla CBF sezon<br />
devam ederken bir dizi yeni kural yayımladı.<br />
CBF kendi ligine “sarı grup”, Copa Uniao’ya ise<br />
“yeşil grup” diyerek iki grup ilk ikileri arasında<br />
dörtlü final düzenleneceğini ve finalistlerin<br />
Copa Libertadores’e gideceğini gazetelere<br />
verdiği ilanlarla duyurdu.<br />
Copa Uniao bu girişimlerin hiçbirini tanımadı.<br />
Flamengo ve Internacional takımları, sarı grup<br />
rakipleri Sport Recife ve Guarani karşısında<br />
oynayacakları maçlara da çıkmadı.<br />
CBF her ne kadar Flamengo’yu yıllarca<br />
1987 şampiyonu olarak tanımasa da,<br />
1988 sezonununda istediğini alan taraf 13<br />
Büyükler’di. Televizyon gelirleri, stadyum ve<br />
pazarlama gelirleri zirve yapmıştı.<br />
1988 sezonunda iki lig, 13 Büyükler’in istediği<br />
şekilde 24 takıma düşürülerek birleşti. Dışarıda<br />
kalanlar 2. ligi oluşturdu ve ilk kez küme düşme<br />
uygulaması yapıldı. 1990 yılında hedeflenen<br />
20 takımlı lig için, ilk iki sezon 4’er takım<br />
düşürülüp 2’şer takım zirve lige alındı.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Gremio ve Fluminense sorunsalı<br />
20 takımlı standart lig hayali pek uzun<br />
sürmedi, zira 13 Büyükler üyesi olan Gremio<br />
takımı 1991’de küme düştü. Ertesi sezon tekrar<br />
Serie A’ya çıkması bekleniyordu ama olmadı. 13<br />
Büyükler tekrar devreye girip federasyona baskı<br />
yaptı.<br />
1993 yılında, sırf Gremio’nun da varolması için<br />
lig 32 takımla oynandı ve statü de Gremio’nun<br />
küme düşmeyeceği şekilde düzenlendi.<br />
Gremio’nun yer aldığı 13 büyükler üyesi 16<br />
kulüp 8’er takımlı iki gruba ayrıldı. Bu gruba<br />
düşme uygulanmazken, ikinci lig temsilcilerinin<br />
ağırlıkta olduğu yine 16 takımlı diğer iki gruptan<br />
son 4’er takım küme düşecek şekilde ayarlandı.<br />
3 yıl boyunca lig 24 takımla oynandı. Gremio<br />
kurtarıldı ve benzer bir durum yaşanmaması<br />
için statü sadece iki takımın düşeceği<br />
şekilde ayarlandı ama bu çaba nafileydi.<br />
1996 sezonunda, bu kez kurucu üyelerden<br />
Fluminense küme düştü. Gremio’ya göre çok<br />
daha geniş kitlesi ve geliri olan Fluminense de<br />
kurtarıldı. 1997 sezonu 26 takımla oynanacak<br />
ve ertesi sezon sayının artmaması için 4 takım<br />
küme düşecekti.<br />
Arjantin modeli<br />
Fluminense yine küme düşünce ve ona bir<br />
diğer üye Bahia da eşlik edince, 13 Büyükler’in<br />
eli kolu bağlandı. Operasyon daha fazla<br />
uzatılmadı. Ligde ilk kez Sao Paulo – Rio<br />
ekiplerinden biri küme düşmüştü.<br />
13 Büyükler bu kez işi garantiye almak istedi<br />
ve ertesi sezon Fluminense’nin tekrar lige<br />
yükseleceğini düşünerek başka bir çare buldu.<br />
Arjantin modeline geçildi. Son iki sezonda en<br />
kötü puan ortalamasına sahip olan iki takım<br />
küme düşecekti. Fluminense’nin bu kez ikinci<br />
ligden, üçüncü de düşmesiyle bu hamle de suya<br />
dşerken, yeni format bir başka krizi tetikledi.<br />
Hiroshi krizi<br />
1999 sezonunda Sao Paulo’da forma giyen<br />
Sandro Hiroshi’nin kulübe transferinde, eski<br />
kulübü Tocantinopolis’in para almaması için,<br />
Rio Branco’dan ayrılırken sahte evrak kullandığı<br />
ortaya çıktı. Hiroshi iki maçta forma giymişti ve<br />
federasyon oyuncunun forma giydiği maçlarda<br />
Sao Paulo’nun kazandığı 4 puanı silerek<br />
rakipleri Botafogo’ya 3, Internacional’e ise 2<br />
puan ekledi.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Düşme kararında son iki sezonun<br />
ortalamasının alındığı ligde, Hiroshi krizi patlak<br />
vermeden önce Gama kulübü ligde kalıyordu.<br />
Oysa rakipleri Internacional ve Botafogo’ya<br />
puan eklenmesiyle durum değişti. Botafogo<br />
paçayı kurtarırken, Gama düştü.<br />
Bütün bunlar olurken, federasyonun kucağına<br />
bir kriz daha bırakılıyordu. Parana maçında<br />
üç oyuncusunun atılmasının ardından Vasco<br />
başkanı Eurico Miranda sahaya girerek, maç 1-1<br />
devam ederken takımı 89. dakikada sahadan<br />
çekti. Parana da düşme hattındaydı ve hükmen<br />
galibiyet istiyordu. CBF ise maçı 1-1 tescil etti.<br />
116 takımlı lig<br />
Brezilya’nın mimar Oscar Niemeyer vizyonuyla<br />
yeni yaratılan başkenti Brasilia’nın dahil olduğu<br />
27. federal eyaletin kulübü olan Gama, arkasına<br />
siyasi desteği de alarak Spor Yüksek Adalet<br />
Mahkemesi’ne başvurdu. Parana da onlara<br />
eşlik etti.<br />
2000 sezonun başlamasına günler varken,<br />
iki dava da çözülememişti. Spor mahkemesi<br />
kulüplerin aleyhinde, sivil mahkeme ise lehinde<br />
karar vermişti. Gama kaynaklı siyasi baskılar da<br />
artıyordu.<br />
Ne yapacağını şaşıran CBF, yeni sezonun<br />
düzenlemelerini yayımlamama kararı aldı<br />
ve topu bu kez ligi yönetmesi için kendisi 13<br />
Büyükler’e attı.<br />
13 yıl önce krize yol açan 13 Büyükler birliği<br />
bıyık altında gülerek, bu isteği geri çevirmedi.<br />
1987’de olduğu gibi 16 takımlı elit bir lig<br />
yerine, 13 yıl önce küfür kıyamet karşılarında<br />
duran tüm kulüplerin gönlünü alacak bir<br />
organizasyona gitti.<br />
116 takımlı devasa bir lig kuruldu. 1998 yılında<br />
FIFA’dan emekli olan başkan Joao Havelange’ın<br />
adı ligde ölümsüzleştirildi.<br />
Herkesin ağzına bir parmak bal çalındığı<br />
milenyumun ilk sezonundan sonra ipler tekrar<br />
CBF’ye verildi ama Fluminense ve Bahia’nın<br />
yanı sıra, birliğe sonradan üye olan Juventude<br />
ve America Mineiro gibi alt liglerde debelenen<br />
dört takımı tekrar zirve lige döndüren 13<br />
Büyükler istediğini almıştı.<br />
Hedef Avrupa<br />
28 takımla başlayan ve tekrar tek devre ve<br />
playoff usulüne dönülen 2001 sezonundan<br />
itibaren CBF yeniden idareyi eline aldı. Brezilya<br />
Ligi’ni artık Avrupai bir çerçeveye sokmak<br />
isteyen federasyon, 1990’ların başında olduğu<br />
gibi , 4 düşen 2 çıkan yöntemiyle, takım sayısı<br />
kademeli olarak düşürdü.<br />
2003’te toplam 24 takımın katıldığı ilk çift<br />
devre usulü ve playoffsuz lig oynandı. 2006<br />
yılına dek bu uygulama devam etti ve takım<br />
sayısı 20’ye inince düşenler ve çıkanlar için 4-4<br />
uygulamasına geçildi.<br />
Yapısal düzenlemenin en önemli etkisi istikrar<br />
oldu. Sürekli değişen takım sayısı ve statüden<br />
dolayı takvimi bir türlü belli olmayan lig, artık<br />
düzenli olarak Mayıs – Aralık esasına göre<br />
oynanmaya başladı.<br />
Ertesi sezon nasıl bir lig olacağını öngöremeyen<br />
kulüpler artık hem sportif hem de idari olarak<br />
uzun vadeli planlama yapabiliyorlar.<br />
Ligdeki oyun kalitesi de ve rekabet düzeyi hem<br />
yukarıda hem aşağıda gittikçe artmakta.<br />
Brezilya’da son 9 sezonda 6 farklı takım<br />
şampiyon oldu. Son 5 sezonda 4 kez<br />
şampiyonlar son hafta belirlendi. 13<br />
Büyükler’den Vasco, Corinthians, Palmeiras,<br />
Botafogo, Atletico Mineiro, Gremio ve<br />
Fluminense gibi uluslararası bilinirliği olan<br />
kulüpler küme düştü ve kurtarılmadı.<br />
Brezilya’nın en uzun futbol geleneği olan<br />
Eyalet Ligleri ise Ocak – Mayıs ayları arasında<br />
takvimde kendine yer buldu.<br />
Eyalet ligleri aynı zamanda 1989 yılından beri<br />
eleminasyon usulüyle oynanan, şampiyonunun<br />
Libertadores’e katıldığı Brezilya Kupası’nı<br />
besliyor. Zira katılmak için eyalet liginde derece<br />
almak ya da federasyonun belirli esaslara göre<br />
yayımladığı kulüpler sıralamasında ilk 10 sırada<br />
olmak gerekiyor.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Brezilya, eyalet liglerinin bitiminin hemen<br />
ardından asıl mücadelenin yaşanacağı Serie<br />
A’ya hazır. Aralık ayına dek sürece maraton tam<br />
38 hafta sürecek ve Aralık ayında sona erecek.<br />
Dünya Kupası için yapılan statların bazıları bitti<br />
ve ligde de kullanılacak.<br />
Campeonato Brasileiro’da sezon sonunda<br />
puanlarda eşitlik olması durumunda klasman<br />
belirlenirken kıstaslar Avrupa’ya göre biraz<br />
daha farklı. Galibiyet sayısı daha fazla olan<br />
takım avantajlı. Gol averajı, atılan gol sayısı,<br />
ikili averaj, kırmızı kart, sarı kart sayısı bu<br />
sırayla diğer belirleyici kıstaslar. Eğer eşitlik<br />
yine bozulmamışsa kura çekiliyor.<br />
Brasileiro’yu son 4 sırada bitiren 4 takım<br />
düşecek. İlk 4 sırada bitiren takım Libertadores<br />
Kupası’na katılma hakkı elde edecek.<br />
Güney Amerika’nın ikinci kupası olan Sul<br />
Americana’ya ise Brezilya Kupası’nda 4. turdan<br />
önce elenip de ligde 5-13. sıralar arasında yer<br />
alan toplam 8 takım vize alacak.<br />
Atletico Paranaense, Criciuma, Vitoria ve Goias<br />
ligin yeni takımları. İlk hedefleri de haliyle ligde<br />
kalmak.<br />
Fluminense ise son şampiyon ve üç renklileri<br />
zorlayacak pek çok takım var.<br />
Monet dergisinin ligde oynayacak 343 oyuncu<br />
arasında yaptığı ankette şampiyonluğa en<br />
yakın aday olarak geçen sene ligi 2. sırada<br />
bitiren Atletico Mineiro olarak gösterildi. 2012<br />
sezonunu 6. sırada tamamlayan Corinthians<br />
onları takip ediyor. 2012 sezonunu ilk 4<br />
içinde bitiren Fluminense, Gremio ve Sao<br />
Paulo ise futbolcuların önde gördüğü diğer 3<br />
şampiyonluk adayı.Brezilya Ligi’ni etkileyen<br />
pekçok faktör var.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Ligin şifreleri<br />
Lig başladığında Libertadores Kupası’nda 2.<br />
tur ve çeyrek final maçları kapıda olduğu için<br />
iki turnuvada da varolan takımlar odak sorunu<br />
yaşayabiliyor. Corinthians geçen sene ligin ilk<br />
5 haftasında galip gelemeyerek sadece 1 puan<br />
alabilmiş ve ligde son sıraya kadar düşerek<br />
yarışa erken veda etmişti. Libertadores’i<br />
kazandıktan sonra ise 32 haftada sadece 3<br />
kez kaybedip 56 puan toplayarak sezonu 6<br />
bitirdiler.<br />
Atletico Mineiro ve Fluminense ligin doğal<br />
şampiyonluk adayı ve eğer Libertadores’te bu<br />
hafta başlayan çeyrek final maçlarından sonra<br />
turnuvaya devam ederse benzer bir akıbeti<br />
yaşayabilir.<br />
Palmeiras da geçen sezon şampiyonunun<br />
Libertadores’e gittiği Brezilya Kupası’ndan<br />
ötürü ligin ilk haftalarını önemsemeyerek<br />
Corinthians vari bir başlangıç yapmıştı. Ne var<br />
ki onlar toparlayamadı ve Scolari yönetiminde<br />
ezeli rakiplerine yenilerek küme düştüler.<br />
Ah şu Avrupalılar<br />
İkinci önemli etken ise Brezilya’da oynanan ligle<br />
Avrupa’da yaz transfer sezonunun çakışması.<br />
Milli takım seviyesinde ya da geleceği parlak<br />
futbolculara sahip olan kulüpler, Avrupa<br />
karşısında çekirdek kadronun vazgeçilmez<br />
futbolcularını ellerinde tutamayarak ligde irtifa<br />
kaybedebiliyor. Faturasını ise kovulan teknik<br />
direktörler ödüyor.<br />
Vasco da Gama geçen sezon lige iyi<br />
başlamasına rağmen, maddi dar boğazda<br />
olduğu için Romulo, Fagner, Diego Souza gibi<br />
omurgasından üç önemli oyuncuyu Spartak<br />
Moskova, Wolfsburg ve Al Ittihad’e satmıştı.<br />
Takım haliyle düşüşe geçmiş ve yönetim<br />
aynaya bakmaktansa çareyi teknik direktör<br />
Cristovao Borges’i yollamakta bulmuştu.<br />
Tersini yapan, taraftar baskısından da<br />
çekindikleri için bu sebeple talibi olan<br />
futbolcuları tutmayı tercih edenler de var.<br />
Galatasaray’ın gündeminde olan Carlinhos’un<br />
transferinin geçen sezon gerçekleşmemesinin<br />
en önemli sebebi Fluminense’nin şampiyonluk<br />
potasında olmasından ötürü oyuncusunu<br />
bırakmak istememesiydi.<br />
Milli oyuncu sorunu<br />
Milli takım ise ligi etkileyen bir diğer faktör.<br />
Brezilya’da milli takım haftalarında lige<br />
ara verilmiyor. Şampiyonluk mücadelesi<br />
veren takımlar arasında, Brezilya ya da diğer<br />
kıtanın diğer milli takımlarında top koşturan<br />
oyunculara sahip kulüpler bu haftalarda büyük<br />
yara alıyor.<br />
Santos geçen sezon Neymar’ın olmadığı<br />
haftalarda, Internacional ise Leandro Damiao<br />
ve Forlan’ın olmadığı haftalarda ligde puan<br />
almakta çok zorlanmıştı. Sırasıyla sezonu 8 ve<br />
10. sırada tamamladılar. Internacional sezonda<br />
üç teknik direktör eskitirken, Santos ise hocası<br />
Muricy Ramlaho’ya sahip çıkmıştı.<br />
Fluminense, Atletico Mineiro, Sao Paulo,<br />
Gremio gibi ligde fark yaratan ama milli<br />
takımlardan yaş veya form sebebiyle gözden<br />
düşmüş tecrübeli isimlere sahip takımlar ise<br />
sezonu ilk 4’te bitirdiler.<br />
Brezilya Ligi’nde şampiyon olmanın ilk<br />
adımı lige iyi başlamaktan geçiyor. Takımı<br />
sürükleyecek lider birkaç oyuncu alıp, milli<br />
takım ve Avrupa’daki transfer sezonunun<br />
yaratabileceği hasarı minimize edecek şekilde<br />
geniş kadro kurmak ikinci adım. İyi teknik<br />
direktör seçimi ve kötü günlerde ona sahip<br />
çıkan dirayetli yönetime sahip olmakla üçleme<br />
tamamlanıyor.<br />
Bu girişin ardından kısaca takımlara bakalım.<br />
Sezon başı değerlendirmeler olup, transfer<br />
sezonu uzun süre açık olduğu için dengelerin<br />
değişme ihtimali mümkündür.<br />
Atletico Mineiro<br />
Siyah beyazlı ekip geçen sezonun ikincisi.<br />
1971’den beri şampiyon olamıyor ve en büyük<br />
motivasyonları da bu. Teknik direktör Cuca<br />
geçen seneden beri takımın başında. Takıma<br />
yerleştirdiği bir futbol disiplini var. Lider oyuncu<br />
işini Ronaldinho ile geçen sene çözmüşleri.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Josue ve Gilberto Silva eklemeleriyle bu sayıyı<br />
çoğalttılar. Geçen sezon Jo ve Ronaldinho<br />
olmadığında tüm yük genç Bernard’ın<br />
omuzlarına kalmıştı. Dortmund’un kıskacında<br />
olan yıldız oyuncu bu yükü omuzlasa da<br />
yetmedi. Yönetim bu sene hücum rotasyonunu<br />
Diego Tardelli, Alecsandro ve Luan gibi tecrübeli<br />
oyuncularla genişletti. Atletico Mineiro bu sene<br />
daha homojen bir takım. Tek sorun sol bek<br />
Junior Cesar’ın yedeğinin olmaması.<br />
Tahmin: Şampiyon<br />
Yıldız adayları: Bernard, Marcos Rocha, Leleu<br />
Atletico Paranaense<br />
1996’da girdiği stat, tesis ve altyapı atağından<br />
sonra 15 yıl kesintisiz zirve ligde kalan Parana<br />
bölgesinin takımı, 2011’de küme düşmesinin<br />
ardından bir yıl ara vererek tekrar lige döndü.<br />
Atletico-PR ligin 24 yaş ortalamasıyla en<br />
dinamik takımlarından biri. Altyapıdan gelen ve<br />
beraber oynama alışkanlığı olan 13 oyuncuları<br />
var. Çekirdek kadroyu fazla oynamadılar.<br />
Kendi sahalarında fantastik bir atmosfer<br />
oluşturuyorlar. 38 yaşındaki veteran kaptan<br />
Paulo Baier ile lider açıklarını kapatıyorlar.<br />
31 kişilik geniş bir kadroları var. Brezilya milli<br />
Ciro’nun yanı sıra, Paulista eyalet liginin flaş<br />
takımı Mogi Mirim’den Juninho ve Carlos<br />
Alberto’yu aldılar. Arsenal keşfi Fran Merida ve<br />
Pedro Botelho da diğer önemli isimler. Teknik<br />
direktör ve tecrübe en önemli dezavantajları.<br />
Tahmin: 13<br />
Yıldız adayları: Manoel, Deivid, Douglas<br />
Coutinho, Hernani, Leo Pereira<br />
Bahia<br />
Geçen sezon 4 farklı teknik adamlar çalışarak<br />
kümede kalan Bahia bu sezon yola, geçen<br />
sene Vasco’da yönetim kurbanı olan Cristovao<br />
Borges ile çıktı. Kadro çok fazla değişti.<br />
Gabriel, Ananias, Kleberson, Ciro gibi önemli<br />
oyuncularını kaybettiler. Rotasyon darlığı büyük<br />
problem. Yeni gelen tecrübeli Obina, santrfor<br />
Souza ve kaptan Fahel’e düşen yük büyük.<br />
Toro, Magal, Rafael Donato gibi geldikleri<br />
takımlarda düzenli oynamayan ve hâlâ<br />
patlaması beklenen Adu’dan verim almaları<br />
gerekiyor. Küme düşmemeye oynayacaklar<br />
ve yeni stat Arena Fonte Nova ile muhteşem<br />
taraftarları en önemli avantajları olacak.<br />
Tahmin: 18<br />
Yıldız adayları: Anderson Talisca, Madson,<br />
Marquinhos Gabriel<br />
Botafogo<br />
Botafogo da yoluna aynı teknik direktörle<br />
devam eden nadir kulüplerden. Oswaldo de<br />
Oliveira çok yüksek profilli bir teknik adam<br />
olmasa da takıma oyun istikrarı kazandırdı.<br />
Seedorf, Renato ve Jefferson gibi üç karakter<br />
oyuncuya sahip Botafogo, geçen sezon<br />
sonunda Elkeson ve Azevedo gibi iki önemli<br />
oyuncusunu kaybetse de eyalet ligini domine<br />
etti. Lodeiro nihayet form tuttu. Siyah<br />
beyazlı takım geçen sene iyi hücum etmiş<br />
ama kırılgan savunmasından çok çekmişti.<br />
Avrupa devlerinin kıskacındaki Doria aşama<br />
kaydetti ve yanına Bolivar gibi bir tecrübe<br />
geldi. Rafael Defendi ile de yedeklediler. Sol<br />
beke de Gremio’da iyi sezon geçiren, tecrübeli<br />
Julio Cesar alındı. Kadro geniş ve dinamik.<br />
Geçen sene 7. bitirmişlerdi, bu sene ilk 4 için<br />
oynayacaklar.<br />
Tahmin: 5<br />
Yıldız adayları: Doria, Jadson, Sassa, Bruno<br />
Mendes, Henrique, Lima<br />
Corinthians<br />
Masal gibi bir 2012 yaşayan Corinthians sezonu<br />
tarihinde ilk kez Copa Libertadores ve FIFA<br />
Kulüpler Dünya Kupası zaferleriyle kapattı.<br />
2013 sezonuna da eyalet ligini kazanarak<br />
başladılar. Tite ligin en iyi teknik adamlarından.<br />
Oyunculara bağlılığı minimuma indirilmiş çok<br />
iyi bir yapı kurdu. Mali olarak ligin en güçlü<br />
takımı. Paulinho ve Ralf gibi talibi olan önemli<br />
oyuncuları takımda tutmakla kalmadılar Pato,<br />
Renato Augusto ve Gil gibi Avrupa tecrübesi
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
olan yıldız isimlerle takım güçlendirildi. Ralf ve<br />
Paulinho’nun milli takıma gitmelerinden ötürü<br />
ders alıp merkeze derinlik katacak Ibson ve<br />
Maldonadotransferleri yapıldı. Chicao, Danilo<br />
ve Alessandro gibi lider oyunculara sahipler.<br />
Pacaembu’da neredeyse kapalı gişe oynuyorlar.<br />
Ligin en önemli şampiyonluk adaylarından biri<br />
konumundalar.<br />
Tahmin: 2<br />
Yıldız adayları: Romarinho, Edenilson, Igor.<br />
Coritiba<br />
Deivid’in sezon sonuna doğru takıma<br />
katılmasıyla küme düşmekten kurtulan ve 13.<br />
sıraya kadar tırmanan Coritiba’da bu sezon<br />
hedef daha yukarı sıralar. Alex gibi bir efsane<br />
ve lideri alarak bu yolda en önemli hamleyi<br />
yaptılar. Lincoln ve Julio Cesar gibi tanıdık<br />
iki yüz daha var takımda. Dinamo Kiev’den<br />
gelen Leandro Almeida ve Flamengo’dan<br />
alınan tecrübeli Bottinelli diğer önemli isimler.<br />
Coritiba’nın en önemli sorunlarından ilki dar<br />
rotasyon. Özellikle savunma ve orta saha<br />
tandeminde alternatif az ve omurganın en<br />
zayıf halkası kaleci Vanderlei yerine daha iyisi<br />
lazım. 33 yaşındaki Marquinhos Santos’un<br />
ilk önemli teknik direktörlük deneyiminde<br />
Brezilya alt yaş milli takımlarındaki portföyünü<br />
kullanabilir. Diğer sorun da sakatlıklar.<br />
Keirrison, Everton Costa, Aquino, Emerson<br />
gibi önemli oyuncular sakat. Alex önderliğinde<br />
hava yakalayıp eyalet şampiyonu olarak yine de<br />
moral topladılar.<br />
Tahmin: 9<br />
Yıldız adayları: Denis, Luccas Claro, Abner,<br />
Arthur<br />
Criciuma<br />
Futbolu düşüşte olan Santa Catarina<br />
bölgesinin takımı olan Criciuma son 3<br />
sezonda 3. ve 2. ligden yaptığı çıkışla lige bu<br />
sene yükseldi. Düşmemek ilk amaçları ama<br />
rotasyonda çok büyük değişiklikler oldu.<br />
Geçen sene 37 gol atan Ze Carlos ve Lucca<br />
gibi iki yıldızı kaybettiler. Kadroları daraldı ve<br />
tecrübesizler. Daniel Carvalho ve Fabio Fereira<br />
transferlerini bu yüzden yapsalar da iki oyuncu<br />
da sakat ve performans aralıkları çok geniş.<br />
Eyalet Ligi’ni geçen sezon ligin en az galibiyet<br />
alan takımı Figueirense ve 2. ligdeki Avai’yi<br />
geçerek kazandılar. Serie A’da tutunmaları için<br />
ise almaları gereken yol hayli fazla. Vadao’yu<br />
zor bir görev bekliyor.<br />
Tahmin: 20<br />
Yıldız adayları: Diego Renan, Bruno Renan,<br />
Tiago Dutra<br />
Cruzeiro<br />
2012 sezonunu çok istikrarsız geçiren ve<br />
hayâlkırıklığı yaratan Cruzeiro yeni sezona<br />
fırtına gibi girdi. Vasco’nun iki yıldızı Dede ve<br />
Nilton’un yanı sıra, geçen sezona Vasco’da<br />
başlayan ama para için satılan Diego Souza’yı<br />
Araplardan, Bruno Rodrigo’yu da Santos’tan<br />
alarak sorunlu omurgalarına şahane dört<br />
transfer yaptılar. Hücumda çektikleri<br />
sıkıntıyı aşmak için de yıllardır Avrupa’nın<br />
bir türlü göremediği Dagoberto, Coritiba’nın<br />
yıldızlarından Everton Ribeiro, Portuguesa’yı<br />
kümede tutan Ananias transferlerini yaptılar.<br />
Criciuma ve Goias’ın bu sezon birinci ligde<br />
olmasında attıkları 27 golle payları büyük olan<br />
iki genç Lucca ve Ricardo Goulart’ın yanı sıra<br />
Martinuccio, Anselmo Ramon, Luan da bu<br />
rotasyonun arkasını dolduracak. Montillo’nun<br />
gidişi sorun olmaktan çıktı. Takımın yaş<br />
ortalamasını düşürmekle kalmadılar,<br />
ıskartalardan kurtularak kaliteyi de arttılar.<br />
Cruzeiro eyalet liginde fırtına gibi esti. 17 maçta<br />
15 galibiyet ve sadece 1 yenilgi aldılar ama o<br />
yenilgi finale denk gelince kupasız kaldılar.<br />
Geniş kadroları; Borges, Fabio, Tinga, Leandro<br />
Guerreiro gibi liderleriyle Cruzeiro bu sezon<br />
zirveye oynayacaklardan.<br />
Tahmin: 3<br />
Yıldız adayları: Dede, Everton Ribeiro, Lucca,<br />
Ricardo Goulart, Lucas Silva, Mayke<br />
Flamengo
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Brezilya’nın çok taraftarı olan kulübü ve en<br />
çok borcu olan da. Giderleri düşürmek için<br />
Vagner Love, Liedson, Bottinelli, Ibson, Cleber<br />
Santana, Alex Silva, Welinton gibi isimlerle<br />
yolları ayırdılar. Avrupa’dan iki önemli ismi,<br />
Carlos Eduardo ve Elias en önemli transferleri.<br />
İç piyasadan Gremio’nun gözden çıkardığı<br />
Marcelo Moreno dışında aldıkları önemli<br />
bir oyuncu yok. Ortalama takımlardan<br />
rotasyonu dolduracak isimler geldi. Savunma<br />
hatları yetersiz ve dar. Hücum takımı olmak<br />
zorundalar ve altyapıdan gelen yetenekli<br />
isimlerin artık patlama yapması lazım. Kötü<br />
geçen 2012 sezonundan sonra kaderleri genç<br />
oyuncularına ve bir dönemin efsane futbolcusu<br />
şimdinin teknik direktörü Jorginho’nun<br />
yapacaklarına bağlı. Diğer takımlar hayli<br />
güçlendiği için işleri zor olacak.<br />
Tahmin: 11<br />
Yıldız adayları: Adryan, Mattheus, Gabriel, Luiz<br />
Antonio<br />
Fluminense<br />
Şampiyon bu sezona da aynı hedefle giriyor.<br />
Lig ise bu sene daha çetin ve Fluminense<br />
devam eden Libertadores Kupası’nda da<br />
ilerliyor. İki kulvarı götürmenin ne kadar zor<br />
olduğunu geçen sene Corinthians göstermişti.<br />
Fluminense kadrosunu aynen korusa da,<br />
borçları yüzünden transferde manevra da<br />
yapamadı. Vasco’da sözleşmesi biten eski<br />
Galatasaraylı veteran oyuncu Felipe’nin yanı<br />
sıra Flamengo’dan stoper ve bek oynayabilen<br />
Wellington Silva’yı alabildiler. Abel Braga<br />
geçen sezon öne geçip skoru korumayı çok<br />
iyi başarmıştı. Tek farkla çok maç kazandılar.<br />
Oyun anlayışları mekanize oldu ama bu sene<br />
savunma rotasyonları da kalite eksikliği, hele<br />
de Carlinhos giderse işlerini zorlaştıracaktır.<br />
Deco, Fred, Jean, Diego Cavalieri, Leandro<br />
Euzebio gibi tecrübeli oyuncuların yine karakter<br />
koyması ve Thiago Neves’in daha istikrarlı<br />
oynaması gerekecek.<br />
Tahmin: 6<br />
Yıldız adayları: Wellington Nem, Marcos Junior,<br />
Rhayner<br />
Goias<br />
Genç teknik adam Enderson Moreira ilk ciddi<br />
deneyiminde Goias’ı şampiyon yaparak, iki<br />
yıl aradan sonra tekrar Serie A’ya taşıdı. As<br />
kadrodan yaratıcı orta saha Ricardo Goulart,<br />
orta saha Marcos Paulo ve sol bek Egidio’yu<br />
kaybettiler. Kiralık sol bek Bruno Collaço da<br />
Gremio’ya geri döndü. Yerine geçen sene<br />
küme düşen Goianiense’nin parlak birkaç<br />
oyuncusundan biri olan Eron alındı. Dinamik<br />
ve patlayıcı forvet rotasyonuna Araujo, Hugo<br />
ve Neto Baiano gibi geçen sezonu iyi geçiren ve<br />
çok tecrübeli üç isim eklendi. Savunma hatları<br />
Ernando dışında lig için soru işareti. CSKA<br />
ve Olympiakos performanslarıyla iz bırakan,<br />
eski milli Dudu Cearense ise takımın yıldızı ve<br />
kümede kalmaları için ona çok ihtiyaçları var.<br />
Tahmin: 16<br />
Yıldız adayları. Walter, Felipe Amorim<br />
Gremio<br />
Elano’nun gelişiyle geçen sezon orta sıralardan<br />
kurtulup tırmanışa geçerek şampiyonluk<br />
mücadelesi veren Gremio’nun başında, bir<br />
tecrübe abidesi Vanderlei Luxemburgo var. 60<br />
bin kişilik yeni Gremio Arena’da oluşturdukları<br />
atmosfer hayranlık verici. Ligin oyuna en iyi<br />
tepki veren taraftarına sahipler. Geçen sezon<br />
hücumda Elano’ya çok bağlı bir yapı vardı, bu<br />
sene Andre Santos, Hernan Barcos, Welliton,<br />
Eduardo Vargas, Maxi Rodriguez gibi önemli<br />
eklemeler yaptılar. Orta sahayı Santos’tan<br />
tecrübeli Adriano ve genç Figueirense’den<br />
genç Deretti ile güçlendirdiler. Geçen seneyi<br />
sakat geçiren Fabio Aureio iyileşti. Kaleyi<br />
Portuguesa’nın kümede kalmasında büyük<br />
payı olan veteren Dida’ya verdiler. Kağıt<br />
üzerinde her şey iyi ama Luxemburgo bu<br />
aralar çok tartışılıyor. Eyalet ligini kazanamadı,<br />
Libertadores’ten elendiler. İyi başlamaları çok<br />
önemli.<br />
Tahmin: 4<br />
Yıldız adayları: Fernando, Alex Telles, Jean<br />
Deretti, Yuri Mamute
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Internacional<br />
Dorival Junior ile geçen seneye başlayıp önce<br />
Fernandao, ardından Loss ile yola devam<br />
ederek kötü bir sezon geçiren Internacional<br />
bu sene yola Dunga ile çıkıyor. Brezilya milli<br />
takımında tartışılan Dunga ilk kez kulüp<br />
çalıştıracak. Internacional onu yetiştiren<br />
kulüp. Taraftar destansı bir sezon beklese<br />
de işleri rakiplerin güçlendiği zor olacak.<br />
Nei, Bolivar, Guinazu, Dagoberto gibi önemli<br />
isimleri kaybettiler ve takımın yıldızı Leandro<br />
Damiao’nun da Tottenham’a gitmesi çok<br />
olası. Udinese’den alınan Willians çok<br />
iyi transfer ama başka direkt oynayacak<br />
oyuncu alamadılar. Robinho ismi gündemde.<br />
Tandemde Juan ve Indio çok önemli iki lider<br />
ve çok iyi oyuncular ama yaş ortalamaları 36.<br />
Yedekleri Moledo ve Dalton soru işareti. Merkez<br />
rotasyonu dar. D’alessandro sık sakatlanıyor ve<br />
alternatifsiz. Forlan’a çok iş düşecek.<br />
Tahmin: 10<br />
Yıldız adayları: Fred.<br />
Nautico<br />
Denizciler geçen sene iç sahada, coşkulu<br />
taraftarının da desteğiyle parmak ısırtan bir<br />
performans sergilemiş ve rahat bir sezon<br />
geçirmişti. Teknik direktör Alexandre Gallo’yu<br />
milli takım altyapısına kaptırdılar. Takımın<br />
en önemli golcüsü Kieza Çin’e, yardımcısı<br />
Araujo ise Goias’a, merkezin yaratıcı Souza<br />
ise Palmeiras’a gitti. Omurganın yanı sıra<br />
rotasyonda başka değişiklikler de oldu. Silas<br />
yeni teknik direktör olarak atandı. Rüştü<br />
sorgulanır. Eyalette de başarılı olamadı. Sao<br />
Paulo’dan gelen stoper Joao Felipe bazen fazla<br />
risk alsa da düzenli oynarsa faydalı olacağına<br />
inandığım, Jean Rolt ile tandemde başarılı<br />
olabilecek bir isim. Yaratıcı orta saha ve forvet<br />
hattında ise hem kalite hem derinlik sorunları<br />
var. Nautico için bu sezon biraz daha zor<br />
geçmeye aday.<br />
Tahmin: 15<br />
Yıldız adayları: Douglas Santos, Rogerio<br />
Ponte Preta<br />
Gilson Kleina yönetiminde geçen sene iyi<br />
giderlerken hocanın Palmeiras’a transferi işleri<br />
bozdu ve son haftalarda Ponte düşme korkusu<br />
hissetti. Eyalet liginde çok iyi gittiler ama<br />
Corinthians’a direnemediler. Takım oyununu iyi<br />
oynayan, zor gol yiyen ama takımdaki tecrübeli<br />
oyuncu yetersizliği sebebiyle çabuk havlu<br />
atabilen bir takım Ponte Preta. Transferde<br />
de pasif kaldılar. Hücumda yetenek sorunları<br />
var ve kadroları genel olarak dar. Bu sezon<br />
tabelanın ikinci yarısından yukarı çıkmaları bir<br />
tarafa küme düşmemeya oynama ihtimalleri<br />
çok yüksek.<br />
Tahmin: 17<br />
Yıldız adayları: Chiquinho, Cesar Henrique<br />
Martins<br />
Portuguesa<br />
Portekiz göçmenlerinin takımını üç sene<br />
aradan sonra tekrar yükseldikleri zirve ligin<br />
2012 sezonunda ilahlar ve Dida korumuş, Bruno<br />
Mineiro attığı gollerle rahatlatmıştı. Dida ve<br />
Bruno Mineiro bu sezon yok. Marcelo Cordeiro<br />
ve Maylson gibi iki önemli parça da eksildi.<br />
Forvete zamanında Olympiakos’a 10 milyona<br />
sattıkları ama orada tutunamayan Diogo’yu<br />
geri aldılar. Uzun zamandır oynamıyor ve<br />
soru işareti. Orta sahaya yapılan Correa gerek<br />
tecrübesi, gerekse de kalitesi ve liderliğiyle<br />
iyi bir transfer. Arjantinli Canete yaratıcı<br />
ama istikrarsız. Arraya eyaletin alt liginde iyi<br />
sezon geçirdi ama Serie A kalitesini ölçmüyor.<br />
Seyirci destekleri vasat. Ligde kalite bu denli<br />
artmışken, Portuguesa için düşmemek yine ilk<br />
hedef.<br />
Tahmin: 19<br />
Yıldız adaları: Henrique, Canete<br />
Santos<br />
Santos çok iyi bir teknik direktör olan<br />
Ramalho’ya sahip olsa da, kadro 2011’deki<br />
Libertadores zaferinden beri irtifa kaybediyor.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Elano, Ganso, Danilo, Alex Sandro, Borges,<br />
Ibson, Adriano gibi isimlerin ayrılmasından<br />
sonra Neymar’a fazla bağımlı bir takım oluştu.<br />
Ve onun artık transferi an meselesi. Kiralık<br />
Andre Ribeiro da Vasco’ya gitti. Ramalho’nun<br />
elinde güvenilir bir golcü yok. Son transfer<br />
Willian Jose yetenekli ama ham. Cicero ve<br />
Montillo dışında da yaratıcı tek oyuncu Felipe<br />
Anderson. Fazlasıyla orta saha ağırlıklı ve<br />
üretkenliği kısır bir takım görünümdeler<br />
Yeniden yapılanarak Giva, Victor Andrade,<br />
Neilton, Leandrinho gibi gençleri takıma<br />
kazandırma senesi olabilir.<br />
Tahmin: 8<br />
Yıldız adayları: Felipe Anderson, Neilton, Giva,<br />
Victor Andrade, Leandrinho<br />
Sao Paulo<br />
Eyalet Ligi’nde playofflara kadar kazanarak<br />
gittiler ama rakipler ciddileşince tutunamadılar.<br />
Libertadores’ten de şampiyonluktaki Atletico<br />
Mineiro’ya iki maçta da yenilerek elendiler.<br />
Ney Franco sorgulanıyor, takım içinde çok<br />
fazla tartışma oldu. Sonunda 4 önemli<br />
oyuncu kadro dışı bırakıldı. Ganso’nun sürekli<br />
sakatlanmasından ötürü Jadson’a çok bağlı<br />
bir yapı oluştu. Denilson-Wellington tandemi<br />
güvenilir değil. Maicon’un formu dalgalı. Felipe<br />
Melo’yu istiyorlar. Osvaldo dışında hücumda<br />
dinamizm sorunu yaşıyorlar. Ceni, Lucio, Luis<br />
Fabiano gibi oyuncuların hep formda oynaması<br />
şart. Şampiyonluk beklentisi olsa da işleri<br />
geçen seneye göre daha zor olacak.<br />
Tahmin: 7<br />
Yıldız adayları: Ademilson, Wellington, Rodrigo<br />
Caio.<br />
Vasco da Gama<br />
Vasco geçen sezona iyi başlayan ama<br />
borçlarından ötürü aslarını satınca düşüşe<br />
geçmişti. Bu sezon da en önemli yıldızları Dede,<br />
Nilton ve Felipe gitti. Atletico Mineiro’dan<br />
kiralanan Andre Ribeiro dışında mali<br />
problemler yüzünden iyi oyuncu alamadılar.<br />
Sezona çok iyi başlayan 22 yaşındaki Bernardo<br />
geçtiğimiz Nisan ayında ağır bir sakatlık yaşadı<br />
ve 6 ay oynayamayacak. Paulo Autuori iyi bir<br />
teknik adamdır ama Carlos Alberto dışında elit<br />
oyuncusu yok ve bu kadroyla zirve kovalaması<br />
zor. Vasco zor bir sezon geçirecek takviye<br />
gelmezse.<br />
Tahmin: 12<br />
Yıldız adayları: Fillipe Soutto, Thiaguinho,<br />
Bernardo<br />
Vitoria<br />
Bahia eyalet ligini domine ederek, iki yıl aradan<br />
sonra tekrar zirve lige döndüler. Çekirdek<br />
kadroyu korudular. Santos forması giyen David<br />
Braz’ı kiralamak dışında önemli bir transfer<br />
yapmadılar ama Caio Junior yönetiminde<br />
stil kazanmayı başardılar. Rotasyon darlığı<br />
en önemli sorunları. Nino Paraiba ve Luis<br />
Alberto gibi ismin sakatlıkları da can sıkıcı.<br />
Takviye yapmaları lazım. İç sahadaki<br />
atmosfer ve sağlam savunmaları ligde kalma<br />
mücadelelerinde en önemli avantajları.<br />
Tahmin: 14<br />
Yıldız adayları: Gabriel Paulista, Mansur,<br />
Marquinhos
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
“Yurtdışında halklar hakkında fikir sahibi olmak<br />
için romanlarını okursunuz. Brezilya’da ise<br />
stada gitmeniz lazım. “<br />
Nelson Rodrigues, ölmeden bir kaç sene önce<br />
dramaturg, edebiyatçı ve gazeteci kimliğiyle<br />
böyle demişti. Brezilya insanının sahip olduğu<br />
futbol tutkusu olağanüstü. Ülkenin sahip<br />
olduğu federatif yapı ve yıllarca ulusal bir lig<br />
olmadığı için eyalet bazında liglerin oynanması<br />
futbol ortamının yerelleşmesini sağlıyor. Kendi<br />
kiliselerini kuracak kadar...<br />
Brezilya’da yaşanan derbiler öylesine güçlü<br />
bir atmosfere sahip ki, ligde son 5 sezonun<br />
4’ünde şampiyonların son haftada belli olması<br />
ancak iddiasız takımların rotasyona gitmesi<br />
üzerine, federasyon, son haftaları takımların<br />
maksimumunu vermesi için derbi haftası ilan<br />
etmişti.<br />
Skordan bağımsız çıkan olaylar, polisin aynı<br />
anda 8-10 derbiye yetişememesi üzerine bu<br />
uygulama bu sene kaldırıldı.<br />
Kaçıncı hafta oynanırsa oynansın, Brezilya<br />
Serie A’da gazozuna bile oynasalar izlemeye<br />
değer pekçok derbi var. Ligin yapısına şöyle bir<br />
bakıldığında Sao Paulo eyaleti 5 takımla başı<br />
çekiyor. Rio eyaleti onları 4 takımla izliyor. Rio<br />
Grande do Sul, Minas Gerais, Parana ve Bahia<br />
eyaletleri de 2’şer takımla temsil ediliyor.<br />
Bu demek oluyor ki sadece Sao Paulo ve Rio<br />
eyaletleri dışında 4 derbiye şahitlik edilebilecek.<br />
Rio ve Sao Paulo da dahil edildiğinde bu<br />
sayı 20’yi geçiyor. Rio ve Sao Paulo’nun ülke<br />
futbolunun geleneğindeki dominasyonundan<br />
ötürü, kimi kulüplerin birbirleri arasında<br />
oynadığı maçlar da derbi statüsünde ele<br />
alınıyor. Brezilya’da en çok taraftara sahip<br />
olan Corinthians ve Flamengo’nun arasındaki<br />
maçlar bunlardan biri ama yerel rekabet kadar<br />
ateşli değil.<br />
Brezilya Ligi’ni televizyondan ya da çok<br />
şanslı olup yerinde takip edebilecek<br />
futbolseverlerdenseniz bazı derbilere itina<br />
göstermek ortamdan alacağınız keyfi<br />
arttırabilir.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Flamengo vs. Fluminense<br />
Brezilya’da ve Rio’da 20. yüzyılın başındaki popüler spor futbol değil kürekti. Flamengo da adındaki<br />
Regatas uzantısından anlaşılacağı üzere bir kürek kulübü. İngiliz kökeni olan, eğitimini İsviçre’de<br />
almış ve Rio şehrine futbolu getiren Oscar Cox ise bir futbol kulübü olan Fluminense’nin kurucusu.<br />
İki ekibin yollarını kesiştiren şey Flamengo’da kürek sporunu yapan Alberto Borgerth gibilerin futbol<br />
oynamak için öğleden sonra Fluminense’ye gitmesiyle başlıyor. Fluminense’de kıdemlilerle çaylaklar<br />
arasında, 1911 yılında yaşanan bir krizden ötürü 9 futbolcunun Flamengo’ya gelerek futbol şubesini<br />
kurmasıyla rekabet başlıyor.<br />
Aristokrat takımı olan Fluminense’de ülkedeki Afro halkın kulüpte futbol oynamasına 1950’lere dek<br />
izin verilmemesi, bazı oyuncuların vücuduna pudra sürerek etnik kökenini gizlemeye çalışmasıyla<br />
varoşların desteğini Flamengo’ya kaydırıyor. Gazeteci Mario Filho’nun taktığı isimle Fla – Flu rekabeti<br />
böylece doğuyor. Flamengo tarafı rakiplerinin ırkçı geçmişini öne çıkaran iğnelemeler yaparken,<br />
Fluminense tarafıysa varoş kökenlerine atıfta bulunuyor.<br />
Maracana’da oynanan ve 1963 yılındaki eyalet finalinde Rio’da hayatı durdurarak 194.603 kişiyi<br />
tribüne çeken maç kulüpler arasında en çok seyircisinin olduğu maç olarak tarihe geçti. Zico, Junior,<br />
Rivellino, Romario, Tele Santana, Gerson, Fred gibi yıldızlar bu derbinin sportif tarafında unutulmaz<br />
karakterler arasında.<br />
Corinthians vs. Sao Paulo<br />
Brezilya’nın en eski ligi Paulista’da, öğrencilerin kurduğu ve hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesi kabul<br />
eden rekabetin en genç takımı Sao Paulo bir yanda. Şehrin göçmen mahallesinde aynı isimli Londra<br />
merkezli bir takımı izledikten sonra demiryolu işçilerinin kurduğu ve halkın takımı olarak bilinen<br />
Corinthians diğer yanda.<br />
Brezilya’da Flamengo’dan sonra en çok taraftara sahip iki kulübün rekabetine ‘majestoso’ yani<br />
‘muhteşem’ deniyor. 2006 ve 2008 arasında üstüste üç kez şampiyon olarak tarihe geçen Sao Paulo,<br />
bu rekabette ayrıca yıllarca uluslararası alanda Brezilya’nın en başarılı kulübü olmakla övünmüştür.<br />
Corinthians geçen sene tarihinde ilk kez Libertadores’i ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası’nı kazanarak<br />
arayı bir nebze kapattı. 2007 yılında Sao Paulo şampiyon olurken küme düşmüş olmaları ise Tricolor<br />
yani ‘üç renkli’ taraftarların dilinden asla düşmeyecek.<br />
Socrates, Biro Biro, Rivellino, Baltazar, Bellini, Rai, Cafu, Kaka, Ceni gibi efsane isimleri bu rekabetin<br />
tarihinde görmek mümkün. Fabio Luciano, Roberto Carlos, Lugano gibi tanıdık isimler de cabası.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Flamengo vs. Vasco da Gama<br />
Rio merkezli ve iki kulübün taraftar sayısının çok fazla olmasından ötürü “milyonların derbisi” olarak<br />
anılan 100 yılı aşkın bir rekabet. Fluminense rekabetindeki sınıf farkı yok, çünkü Vasco ülkede siyah<br />
halkın spor yapabildiği ilk kulüp. Öte yandan Flamengo vs. Vasco derbisinde milliyetçilik damarı<br />
ağır basıyor. Zira siyah beyaz renklere sahip Vasco da Gama kulübü isminden de anlaşılacağı gibi<br />
Portekizli göçmenlerin kurduğu bir organizasyon. Flamengo gibi kuruluş amacı kürek.<br />
Brezilya’nın yerlisi Flamengo ile önce kürekte, sonra da Vasco’nun yine Portekiz’den gelen bir takım<br />
sayesinde futbolla tanışması üzerine çimde rakip oluyorlar. Fluminense’nin seçkinci yapısı sebebiyle<br />
Rio şehri genelde bu iki kulüp etrafında kutuplaşıyor. Ortaya kiliseleri bile ayrı olan, ateşli bir derbi<br />
iklimi çıkıyor.<br />
Flamengo’nun zaten başarı anlamında üstün olduğu rekabette, Vasco’nun 2008 yılında küme<br />
düşmesiyle beraber eğlencesi tavan yapıyor. Zico ve Roberto Dinamite döneminde rekabet zirve<br />
yapıyor. Edmundo, Romario, Bebeto, Tita, Zizinho gibi efsaneler ise derbideki diğer önemli aktörler.<br />
1976 yılında, Maracana’da oynanan ve 174.770 kişinin izlediği eyalet ligi maçı unutulmazlar arasında.<br />
Santos vs. Corinthians<br />
Classico Alvinegro, yani Siyah Beyaz derbi. İsminin bu olmasının sebebi ırkçı temele sahip olması<br />
değil, bilakis Santos öğrenci Corinthians ise halkın takımı ama iki takımın da renkleri aynı. Siyah<br />
beyaz.<br />
Sao Paulo şehrinin en eski derbisi ve ünü özellikle Pele ve Rivelino’nun rakip oldukları dönemde ülke<br />
sınırlarını aşıyor. Santos vs. Corinthians derbisinin ilginç tarafı tabuları. İki takımın da birbirine karşı<br />
kazanamadığı uzun seriler var.Santos’un en uzun kazanamama serisi ise 1976-83 arasındaki 7 yıllık<br />
periyod.Corinthians ise 1956-68 arasında Pele’nin Santos’u karşısında tek bir maç bile kazanamıyor.<br />
1968’de seriyi bozan Paulo Borges oluyor. 3 aylığına kiralanan ve fiyatı pahalı olduğu için yönetimin<br />
bonservisini almayı düşünmediği Borges maçta attığı golle efsane mertebesine yükselerek kulüpte<br />
kalıyor. Tribünler de Pele’niz varken tabuyu sonlandırdık diye tempo tutuyor.<br />
Corinthians için derbinin son tatlı hatırası ise daha geçen hafta, Santos’un evi Vila Belmiro’da<br />
rakiplerinin ligde 3 yıl üstüste süren şampiyon serilerini bozarak kupayı kazanmalarıyla yaşandı.<br />
Santos bu kez bir başka süperstara, Neymar’a sahipti.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Gremio vs. Internacional<br />
Rio Grande do Sul eyaletindeki Porto Alegre şehrini ikiye bölen iki takım. Brezilya’nın bu sebeple Rio<br />
ve Sao Paulo’daki muadillerine göre daha ateşli ve ülke geneline göre de en iyi derbisi.<br />
Gremio vs. Internacional rekabeti hem renkleri hem de tabanları açısından Milan ve Inter arasındaki<br />
rekabete çok benziyor. Zira Gremio tıpkı Milan gibi şehirde Alman ağırlıklı ve İngilizlerin de bulunduğu<br />
göçmenler tarafından kurulan bir zümre takımı. 1909’da oynanan ilk derbide golü atan da bir Alman<br />
olan Edgar Booth. 2012’de biten yeni statlarını da 1983’te yenip Kıtalararası Kupa’yı kazanmalarının<br />
anısına bir Alman takımı olan Hamburg ile açtılar.<br />
Internacional ise tıpkı Internazionale gibi şehirde bu sebeple futbol oynamayanların kurduğu<br />
‘diğerlerinin’ takımı. Kapıları herkese açık. Kısaltmaları da aynı.<br />
1926 yılında aynı zamanda bir Gremio taraftarı olan gazeteci Ivo dos Santos Martins iki takımın<br />
isminin çok yer kaplaması üzerine gazetesine Grenal yazarak bu klasiğin evrensel ismini koymuş.<br />
Gremio tarafı asla kırmızı, diğer taraf da mavi giymiyor. Internacional’in çıkışı 1969’da Beira Rio<br />
Stadı’na kavuşmalarıyla başlarken, Gremio’nun baskın olduğu dönem ise sınıf yapısından çıkarak<br />
1952’de rakibin en önemli ismi Tesourinha’yı aldıkları ve tüm takımı siyahlardan kurdukları döneme<br />
rastlıyor.<br />
Gremio tarafı uluslararası başarılarıyla övünüp rakibini “belediye” lakabıyla aşağılarken, Internacional<br />
ise uzun süre yerel ligdeki ağırlığı ve rakibinin iki kez küme düşmüş olmasıyla yanıt verdi. Son dönemde<br />
Pato, Nilmar, Alex, Rafael Sobis, Daniel Carvalho, Leandro Damiao, Giuliano, Taison gibi yetiştirme<br />
yıldızlarıyla son 6 senede 2 Libertadores ve 1 Kıtalararası Kupa kazanarak öne çıktı.<br />
Jardel’in, 95 ve 96’da Gremio forması ve Scolari yönetimi altında hem eyalet hem de Libertadores<br />
zaferine katkılarından ötürü klasikteki efsanelerden biri olduğunun da altını çizmek lazım. Elano,<br />
Cris, Andre Santos gibi tanıdık yüzleri de bu derbide bu sene izleyebileceğiz. Internacional ise gücünü<br />
geleneğinden alacak. Diego Forlan ve Andres D’Alessandro en önemli iki kozları.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Atletico Mineiro vs. Cruzeiro<br />
Minas Gerais eyaletinde yaşanan ve tıplı Grenal’da olduğu gibi Belo Horizonte şehrini ikiye bölen bir<br />
derbi. Brezilya’da çıkan olaylar yüzünden taraftar yasağının uygulandığı ilk derbi.<br />
Atletico Mineiro futbolu sınıf tekelinden çıkarmak için maden işçilerinin kurduğu bir kulüp. Lakabı<br />
horozlar. Maden işçilerin erken kalkmasıyla alakası yok. Bir karikatüristin kulübü resmederken<br />
“horoz” figürü kullanmasından ötürü bu maskotu ve lakabı benimsiyorlar.Cruzeiro ise İtalyan<br />
göçmenlerin 1921 yılında kurduğu, ve orjinali Palestra Italia olan isminden, Brezilya’nın 2. Dünya<br />
Savaşı’na girip hükümetin düşman devletlerin adlarının kullanımını yasaklamasıyla feragat etmiş<br />
bir kulüp. Lakapları ve maskotları tilki.<br />
Türkiye’deki derbilerde taraftarların birbirlerini kanarya, aslan, kartal, hamsi sembolleri üzerinden<br />
hicvetmesi, Belo Horizonte’de de çok yaygın. Cruzeiro rakibine tavuk diyerek aşağılıyor. Atletico<br />
Mineiro’nun 2005’te küme düşmesi, hiç yurtdışı başarısının olmaması ve ligde daha fazla şampiyon<br />
olmaları da diğer gurur kaynakları. Cruzeiro tarihinin en başarılı dönemini Mineirao Stadı’nın açıldığı<br />
1965 yılında, tüm ülkenin efsanelerinden biri olan Tostao’ya kavuşmasıyla başlıyor. Alex de Souza<br />
önderliğindeki epik 2003 sezonundan sonraysa kontak kapatıyorlar.Atletico Mineiro ise geleneği,<br />
tarihi ve yerel ligdeki başarısıyla övünür. 1971’de ligin ilk ulusal şampiyon olmalarından sonraysa<br />
hiçbir ciddi başarıları yok. Ronaldinho sayesinde bu sene bu kaderi değiştirmeye çok yakınlar.<br />
Bahia vs. Vitoria<br />
Brezilya’nın genelde alt liglerinde mücadele ettikleri için en underrated ama sadece Salvador şehrinin<br />
değil, tüm ülkenin en ateşli derbilerinden biri.Bahia kulübü o dönem şehirde faaliyet gösteren tenis ve<br />
kriket amaçlı iki kulübün futbol şubelerini kapatması üzerine, sporcular tarafından 1931’de kuruluyor.<br />
Vitoria ise her ne kadar 1899 tarihli olsa da, kriketi tekeline alan İngiliz göçmenlere alternatif<br />
olmak için, eğitimini İngiltere’de almış iki kardeşin kurduğu bir kriket kulübü. Bahia’nın futboldaki<br />
yükselişiyle birlikte futbola ağırlık veriliyor.Bahia hem yerel bazda hem ulusal bazda başarı olarak<br />
Vitoria karşısında dominant. Zirve lig geleneği daha fazla. Vitoria ise Dani Alves ve Cicero dışında<br />
uluslararası bir kariyer parlatamamış Bahia’ya göre hayli yetiştirici bir kulüp. Kırmızı siyahlılar Bebeto,<br />
Vampeta, Hulk, Matuzalem, David Luiz, Alex Silva, Dida, Dudu, rahmetli Alex Alves, Elkeson gibi<br />
isimleri futbol pazarına sundu.<br />
Sınıf ya da köken kaynaksız, duygusal bir rekabetin olduğu Ba-Vi derbisinde, iki kulüp birbirine<br />
statları üzerinden dokundurmayı seviyor. Vitoria’nın 1989’dan sonraki çıkışında büyük katkısı olan<br />
Barradao Stadı eskiden bir çöp havzası olduğu için Bahia tarafı bol bol kokulu espri yapıyor. Vitoria<br />
ise Bahia’nın kendi stadı olmadığı için rakibini ‘evsizler’ diyerek aşağılar.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Coritiba vs. Atletico Paranaense<br />
Brezilya’ya futbolu getiren İskoç bir babayla Brezilyalı bir annenin oğlu Charles Miller ise, Parana’ya<br />
futbolu getiren de şehirdeki Alman göçmenlerden biri olan Fritz Essenfelder.<br />
1909 yılında gençlerin spor yapmak için toplandığı bir meydanda, elindeki meşin yuvarlak ve<br />
ayakkabılarıyla halka futbolu tanıttı. Almanlardan oluşan ilk futbol takımını kurdu ve şehirdeki bir<br />
mühendislik tekelinde çalışan İngiliz ve Amerikan karmasıyla futbol oynadı.<br />
Curitiba’nın yerli halkı oyunu çok sevince, Almanlara rakip olarak kendi kulüplerini kurdular. Alex’in<br />
efsanesi olduğu Coritiba Futbol Kulübü böyle doğdu. Atletico Paranaense ise yaklaşık 15 yıl sonra<br />
şehirdeki düşük profilli iki kulübün birleşmesiyle oluştu.<br />
1915 yılında İtalyan, İngiliz, Alman ve Amerikan göçmenlerin ve demiryolu işçilerinin Operario<br />
takımlarıyla organize edilmeye başlanan Parana Eyalet Ligi’yle birlikte de rekabet yeşermeye<br />
başladı.<br />
Coritiba eyaletin uzun süre en başarılı takımı oldu ve 1985’te ulusal şampiyonluk kazandı. Atletico<br />
ise rakibinden 5 yiyerek küme düştükten sonra yeniden yapılanarak geri döndü. 1999’da dönemin<br />
en modern stadı olan Arena Baixada’yı yaptı. 2001’de şampiyon oldu. 2005’te Libertadores finali<br />
oynadı.<br />
Coritiba ise bu kalkınmaya ayak uyduramayarak 2006 ve 2009 yıllarında iki kez küme düştü.<br />
Atletico Paranaense de ligde geçirdiği 15 kesintisiz yılın ardından 2011’de aynı hissi tattı.<br />
Herhangi bir sınıfsal temele dayanmayan bu sportif rekabette iki kulüp tekrar zirve ligde buluştu.<br />
Atmosferi çok yoğun, olaysız geçmeyen bu rekabete Alex de Souza, geçtiğimiz günlerde tüm<br />
gerçekleri kulüplerin yüzüne vurarak “önce Parana futbolu” göndermesiyle bir yandan biraz akıl<br />
katmaya çalışırken, bir yandan da 24 yaş ortalamasına sahip dinamik ezeli rakibini alt etmeye<br />
çalışacak.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Brezilya bayrağına şöyle biraz yakından<br />
bakıldığında, bir motto dikkati çeker. Ülkenin<br />
kurulduğu tarih olan 1889 yılında, Rio<br />
şehrinden görülen yıldızların yer aldığı mavi<br />
gökyüzünün üzerine bir şerit içinde “ordem e<br />
progresso” yani “düzen ve kalkınma” yazar.<br />
Sosoyoloji ve pozitivizmin kurucusu August<br />
Comte’nin, “sevgi prensibimiz, düzen<br />
temelimiz, kalkınma amacımızdır.” sözünden<br />
esinlenerek yaratılan bu mottoya, futbol<br />
penceresinden bakıldığında henüz yürümeye<br />
yeni başlandığı göze çarpıyor.<br />
Brezilya futbolunun temel alacağı düzenin,<br />
lig tarihçesi yazısını okuduysanız, çok büyük<br />
kaoslardan sağ çıktığını ve düzenin henüz 6<br />
yaşında olduğunun farkına varmışsınızdır.<br />
Kalkınma notu da haliyle AA olmuyor, sadece<br />
gelişmekte olan ortalama bir puan alabiliyor.<br />
Brezilya söz konusu milli takım olduğunda<br />
evrendeki en başarılı ülke ama artık ligin kadar<br />
konuştuğun bu dönemde daha fazlasına<br />
ihtiyaç var ve bunun için çalışıyor. 2014 Dünya<br />
Kupası bu gelişim için en büyük araç.<br />
2014 ve açılan musluklar<br />
Özel bir şirketin yaptığı araştırmaya göre devlet<br />
ve özel sektörün kupa için yapacağı toplam<br />
yatırım yaklaşık 60 milyar €’yu bulacak. Statlar<br />
dahil olmak üzere ulaşım, enerji vb. inşaat,<br />
altyapı ve modernizasyon çalışmalarının yanı<br />
sıra, turizm ve güvenlik üzerinden insana<br />
yapılacak hizmet sektörü yatırımları da bu<br />
sayının içinde.<br />
Brezilya’nın sıfırdan yapılan ya da yenilenen<br />
12 stat için yapacağı yatırım ise 2.5 milyar<br />
€’yu aşıyor. Almanya’nın kupa sonrası liginde<br />
yakaladığı ivme düşünüldüğünde bu yatırımın<br />
meyvelerini lig özelinde de vermemesi için<br />
hiçbir sebep yok.<br />
FIFA’nın 2007’de açıkladığı ev sahipliğinden<br />
sonra katedilen mesafe bile kaydadeğer.<br />
Patlayan yayın gelirleri<br />
Spor yönetimi ve pazarlama uzmanı Amir<br />
Somoggi’nin araştırmasına göre, Brezilya’da en<br />
büyük 20 kulübün kulüplerin bir senede ürettiği<br />
toplam gelir 2007 yılından yaklaşık 650 milyon<br />
€ seviyesindeydi. 2012 sonunda ise neredeyse<br />
iki kat artarak 1.2 milyar € civarına kadar çıktı.<br />
Fransa’yı geçtiler.<br />
Son Libertadores ve FIFA Kulüpler Dünya<br />
Kupası şampiyonu Corinthians geçen sezon,<br />
gelir kaleminde 150 milyon € sınırına dayanarak<br />
zirveye çıktı. Türkiye’deki hiçbir kulüp bu gelire
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
sahip değil. Corinthians eğer bir Avrupa kulübü<br />
olsaydı, bu gelirle 2013 Deloitte Para Ligi’nde<br />
Marsilya, Lyon, Hamburg, Roma ve Newcastle<br />
United’ı geçerek ilk 20’ye girebiliyordu.<br />
(Euro için çapraz kur yaklaşık 0.4)<br />
2011 ve 2012 arasındaki gelir artışı ise yaklaşık<br />
% 38 oldu. Bu sıçramanın altında yatan en<br />
önemli sebep ise kuşkusuz imzalanan yeni<br />
yayın anlaşması. 2011 yılında yıllık 190 milyon €<br />
olan bedel, yeni anlaşmada 412 milyon € oldu.<br />
Brezilya böylece, Avrupa’nın 5 büyük liginin<br />
ardından ligini en yüksek bedele satan 6. lig<br />
konumuna yükseldi.<br />
Corinthians bu alanda da zirveyi bırakmadı<br />
ve sadece ligin yayın haklarından senede<br />
33 milyon € kazandı. Libertadores ve FIFA<br />
Kulüpler Dünya Kupası da eklendiğinde<br />
Corinthians’ın yıllık televizyon geliri 60 milyon<br />
€ civarında.<br />
Sponsor desteği<br />
Brezilya kulüplerinin televizyon dışında kalan<br />
sponsorluk gelirleri de son dönemde inanılmaz<br />
bir artış gösteriyor. 2012 verilerine göre 13<br />
büyükler olarak bilinen kulüplerin sadece<br />
formalarındaki göğüs reklamlarından elde<br />
ettiği yıllık ortalama 7 milyon € kazanç; sadece<br />
Türkiye’deki büyük kulüplerin değil, Avrupa’da<br />
da elit liglerde mücadele eden pekçok kulübün<br />
gelirinden fazla. Tüm forma sponsorlukları<br />
eklendiğinde ise 14 milyon €’yu geçiyor.<br />
Corinthians listede, senelik 30 milyon €’ya<br />
yaklaşan geliriyle yine zirvede. 2007 yılında aynı<br />
gelir kaleminin karşısında sadece 7.5 milyon €<br />
yazıldığı düşünülürse, ilerleme göz kamaştırıcı.<br />
68 bin kişilik statları açıldığında sıçrama daha<br />
da artacaktır.<br />
Bu verilere dahil edilmemekle birlikte,<br />
Flamengo’nun tedarikçisi Adidas ile yaptığı<br />
yıllık 15 milyon € ve Sao Paulo’nun bir başka<br />
tedarikçi Penalty ile yaptığı yıllık 13 milyon<br />
€ tutan yeni sponsorluk anlaşmaları da<br />
ilerlemenin sadece Corinthians ile sınırlı<br />
olmadığını gösterir cinsten.<br />
Sponsorlar sadece nakit sağlamakla kalmıyor,<br />
aynı zamanda flaş oyuncu transferinde imaj<br />
haklarına ortak olarak futbolcunun Avrupa<br />
ülkelerinde kazandığı Brezilya için astronomik<br />
gelebilecek maaş giderine de el atıyor.<br />
O gişe kapanacak !<br />
Brezilya kulüplerinin aşama kaydedemediği<br />
belki de tek alan stat ve maç günü gelirleri<br />
olarak göze çarpıyor. Statların eski, konforsuz<br />
ve erişilebilir olmaması bunda en büyük<br />
etken. Kombine geleneği de henüz oluşmamış<br />
durumda.<br />
2011 sezonunda 14.854 olan maç başına seyirci<br />
ortalaması, 2012 Serie A’da düştü ve 12.983<br />
oldu. Doluluk oranı % 70’in üzerine çıkan<br />
tek kulüp, 40 yıl aradan sonra şampiyonluğa<br />
oynayan ve Ronaldinho’ya sahip Atletico<br />
Mineiro olabildi. 20 bin ortalamanın üzerinde<br />
ise sırasıyla Corinthians, Sao Paulo ve Gremio<br />
bulunuyor.
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
Statların bakıma girmesi, alternatif arenalarda<br />
maç yapılması bahane olarak öne sürülebilir;<br />
tabi Coritiba gibi aynı statta oynadığı halde<br />
17.894 ortalamadan 12.579’e düşen kulüpler<br />
hariç. Alex de Souza geçtiğimiz günlerde<br />
yaptığı açıklamada, “yönetim 30 binden<br />
fazla kayıtlı taraftarıyla övünüyor ama maça<br />
gelmiyorlar.” diyerek durumu eleştirmişti.<br />
Brezilya’da açıkça henüz maç günü<br />
organizasyonları yetersiz, ve bu statların<br />
kötü fiziksel koşullarıyla da birleştiğinde<br />
kulüplerin gelir kalemlerinde sadece % 7’lik<br />
bir yer kaplıyor. Yayın, sponsorluk ve transfer<br />
gelirlerinin yanı sıra amatör sporlardan elde<br />
edilen gelirlerin dahi gerisinde bir rakam.<br />
2014 için sıfırdan yapılan ya da yenilenen<br />
statlardan sonra ibrenin çok hızlı bir şekilde<br />
yükselmesi bekleniyor. Stat ve doluluk<br />
kalitesindeki bu değişimle birlikte sadece maç<br />
günü değil, sponsorluk gelirlerinde de ciddi artış<br />
muhtemel. Örneğin, ikinci ligde oynamasına<br />
rağmen ve henüz stadını bitirmemesine<br />
rağmen, Palmeiras şimdiden Bayern Münih’e<br />
de sponsor olan Allianz ile isim hakkı<br />
konusunda 20 yıllığına anlaştı.<br />
El yakan vergi borçları<br />
Madalyonun parlak tarafı böyle, karanlık<br />
tarafında ise borçlar var. İlk kez 1 milyar €<br />
sınırını geçen gelirlerin ardından, ligdeki 20<br />
kulübün 1,78 milyar € borcu olduğu açıklandı.<br />
Flamengo % 109’luk artış ve toplam 297<br />
milyon € borcuyla zirvede. Yönetim de bu<br />
yüzden değişti. Rio kulüplerinin dört büyüğü<br />
Flamengo, Botafogo, Fluminense ve Vasco’nun<br />
hepsi borç batağında. Bakanlığın açıkladığı<br />
rakamlara göre, devlete olan vergi borçları 1,78<br />
milyar €’luk tutarın içinde % 50’ye yakın bir yer<br />
kaplıyor ve başı çekiyor. Milli stoper Dede’nin<br />
Cruzeiro’ya transferi Vasco’nun vergi borcu<br />
sebebiyle maliye tarafından durdurulmuştu.<br />
Hükümet, kulüplerin bu borçlarını düzenlemeye<br />
hazır. Yapılan açıklamada borçların sadece<br />
% 10’u, o da vadeli olarak ödenecek şekilde<br />
kulüplerden istenip kalan % 90’lık kısım<br />
silinebilir. Şartları var elbette. İlk olarak<br />
kulüpler, tesislerini çevre de yaşayan ve imkânı
Brezilya Dosyası<br />
HF<br />
#<br />
83<br />
TV Sponsorluk Transfer<br />
KULÜPLERİN GELİR DAĞILIMLARI<br />
olmayan gençlere ücretsiz olarak açıp sosyal<br />
proje geliştirecek. İkinci şart ise UEFA Financial<br />
Fair Play benzeri bir model. Gelirlerin %60’lık<br />
bölümünü harcayabilecek bir yapı isteniyor.<br />
Futbol Federasyonu kabul eder ve lig takvimini<br />
Avrupa’ya göre yeniden düzenlerse kadroların<br />
da 25 futbolcuyla sınırlı tutulması muhtemel.<br />
Sonuç<br />
Brezilya ekonomisiyle birlikte ülkedeki futbolun<br />
ekonomisi de gitgide gelişiyor. Sponsorlar<br />
ligin düzene kavuşması ve 2014’ün yaratacağı<br />
etkiyle yatırımlarını arttırdı. Neymar artık<br />
senede 10 milyon € üzeri maaş verilerek<br />
kulüpte tutabiliyor ve ortalama oyuncular dahi<br />
artık yok pahasına satılmıyor. Brezilya’daki<br />
düzen Oscar ve Lucas gibi yeteneği tartışılmaz<br />
ama henüz ne kulüplerinde ne de milli<br />
takımlarında başarı kazanmamış oyuncuları<br />
ancak tarihi bonservislerle Avrupa’ya<br />
Amatör<br />
Sporlar<br />
Gişe Diğer<br />
yolluyor. Leandro Damiao, Pauinho, Ganso,<br />
Wellington Nem, Bernard, Doria, Dede gibi<br />
parlak oyuncular için de benzeri söz konusu<br />
olabilir.Brezilya’dan yetişmiş ve Avrupa’da<br />
top koşturan pek çok önemli yıldız ya da<br />
vasat üstü oyuncu da emekliye ayrılacak yaşa<br />
gelmemelerine rağmen ülkelerine dönüyor.<br />
Ronaldinho, Pato, Fred, Luis Fabiano, Vagner<br />
Love, Renato Augusto, Andre Santos,<br />
Denilson, Carlos Eduardo, Elano, Welliton<br />
gibi isimler pekala Avrupa’da kalabilecekken<br />
aynı parayı, hatta fazlasını kazanabilecekleri<br />
için geri döndüler. Deco, Ze Roberto, Lucio,<br />
Alex, Dida gibi veteranlar da. Yüksek maaşa<br />
sahip bu oyuncuların gideri imaj haklarının bir<br />
bölümü karşılığında sponsorların özel olarak<br />
fonlamasıyla karşılanıyor. Seedorf, Forlan,<br />
Guerrero gibi Avrupa’da isim yapmış futbolcular<br />
için de, böylece Brezilya yavaş yavaş bir cazibe<br />
merkezi haline gelmeye başladı.