05.11.2014 Views

hayatimfutbol-133sayi

hayatimfutbol-133sayi

hayatimfutbol-133sayi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

20HAZİRAN2014-SAYI133<br />

ÖZELADAM<br />

OnlariçinDünyaKupası,rekorlarınaltınaimzaanlamıtaşıyor<br />

BUFFON MARQUEZ MONDRAGON KLOSE


Yayın Koordinatörü<br />

İlker Yılmaz<br />

Editör<br />

Cantürk Temelli<br />

Yazarlar<br />

Mustafa Demirtaş<br />

Rafet Yılmaz<br />

Sercan Ergün<br />

Sedat Çıtrak<br />

Varol Döken<br />

4 özel adam<br />

Son şampiyon İspanya elendi, ev sahibi Brezilya’nın futbolu umut vermiyor,<br />

Hollanda yine dolu dizgin, İtalya her zamanki gibi gizli favori, Şili bu<br />

kupanın en büyük sürpriz takımı olacağını şimdiden gösterdi… Dünya<br />

Kupası’nda ilk 1 hafta bunlar yaşandı, bol gollü geçen turnuvayı izlemek<br />

bizlere büyük keyif veriyor şüphesiz. Neredeyse her maç heyecan dozu<br />

yüksek, tempolu futbolun olduğu anlara sahne oluyor. Hatta 0-0 biten<br />

Nijerya-İran maçından sonra futbolseverler sosyal medyada bu iki takıma<br />

turnuvanın ruhuna aykırı oyun ve skordan dolayı tepki gösteriyor. Kısacası<br />

izlenebilirliği oldukça yüksek olan bu turnuvada her şey şimdilik keyif<br />

veriyor… Ah bir de o senkron kayması olmasa!<br />

Bu özellikleriyle şimdiden tarihin en iyi Dünya Kupalarından biri olacağı<br />

düşünülen Brezilya 2014’te birçok özel adam da hem tarihe geçti hem de<br />

tarihe geçmek için teknik adamlarından forma bekliyorlar. Öyle ki, Meksikalı<br />

Rafael Marquez üst üste 4 Dünya Kupası’nda takım kaptanı olarak sahaya<br />

çıkıp bunu başaran ilk futbolcu olma şerefini yaşadı. İtalya’nın deneyimli<br />

eldiveni Gianluigi Buffon belki İngiltere maçında sakatlığı sebebiyle 11’de<br />

yoktu ama Gök Mavililer ile 5. defa Dünya Kupası’nda boy göstererek elde<br />

edilmesi zor bir başarının altına imzasını koyuyordu. Bir başka kaleci, Faryd<br />

Aly Mondragon ise turnuvada boy gösteren en yaşlı futbolcu olma şansına<br />

sahip. 43 yaşındaki Kolombiyalı file bekçisi 42 yaşında Kamerun formasıyla<br />

kupada oynayan Roger Milla’dan bu rekoru alabilir.<br />

Kupanın en özel ve dikkat çekici rekoru ise şüphesiz Ronaldo’ya ait.<br />

Kupa tarihinde attığı 15 golle krallık koltuğunda oturan Brezilyalı yıldıza<br />

Almanların golcüsü Miroslav Klose 14 golle çok yakın. Klose, Jöachim<br />

Löw’den formayı alır da fileleri 2 defa havalandırırsa Dünya Kupası tarihine<br />

adını altın harflerle yazdırmış olacak. Biz de Hayatım Futbol olarak<br />

Dünya Kupası’nın heyecanını yaşadığımız şu günlerde sizlere bu rekorları<br />

anlatmaya ve 4 adamın hikayelerini yansıtmaya çalıştık. Umarız bu sayıdan<br />

en az Dünya Kupası kadar keyif alırsınız.<br />

Keyifli okumalar,<br />

Cantürk Temelli<br />

iletisim@<strong>hayatimfutbol</strong>.com<br />

team@mobilike.com


#133 BU SAYIDA<br />

4 ÖZEL ADAM<br />

Buffon<br />

Marquez<br />

Klose<br />

Mondragon<br />

Çıkar çatışması<br />

FIFA Başkanı Sepp Blatter, arkasındaki desteği kaybetti.<br />

Artık UEFA da onun karşısında<br />

Maç bahane<br />

Varol Döken Dünya Kupası’nı bahane etmeye devam ediyor.<br />

Serinin bu yazısında yeni mekan Bade Birahanesi<br />

Tarih bu hakemleri unutmaz<br />

Dünya Kupası tarihine hakemler hatalarıyla damga vurdu.<br />

Peki unutulmayan 10 hakem hatasına bakmaya ne dersiniz?<br />

Fabregas yeniden Londra’da<br />

Barcelona’da mutlu değil miydi, neden olmadı? Chelsea’de asla<br />

forma giymem dedi ama ilk fırsatta Mavi formayı sırtına geçirdi


Varol Döken<br />

Maç Bahane<br />

HF133<br />

DÜNYA KUPASI<br />

BAHANE #2


Dünya Kupası Bahane’nin 2. serisinde rotamız<br />

yine Kadıköy. Ama İngiliz pub’ları yerine bizden<br />

bir lezzete, bir birahaneye kırıyoruz bu sefer<br />

dümenimizi. Almanya-Portekiz maçını izlemek için<br />

bu hafta Bade Birahanesi’ndeyiz.<br />

Hazırsanız sizi de içeri alalım…<br />

İç bade<br />

‘‘İç bade, sev güzel var ise aklı şuurun. Dünya var<br />

imiş, ya ki yok imiş ne umurun.’’<br />

Farsça içki, şarap anlamına gelen badeye Ömer<br />

Hayyam, 2 satırda tüm dünyanın dillerinde anlamı<br />

yüklemiş. Bade Birahanesi adını hak ediyor. Şarabı<br />

seven, güzeli seven, futbolu seven gelmiş. Biz<br />

de Karbonat (çalıştığım ajans) ekibi olarak eksik<br />

kalmadık.<br />

Öğleden sonra başlayan şiddetli yağmur,<br />

Kurbağalıdere’yi taşırınca Bade’de elektrikler<br />

kesilmiş ama ne gam. Televizyonlar ve ızgara<br />

çalışıyor ya… Bize yetti.<br />

Nasıl gidilir?<br />

Avrupa tarafından geliyorsanız, Karaköy, Kabataş,<br />

Eminönü Beşiktaş, Bakırköy’den vapur, motor<br />

veya deniz otobüsüyle Kadıköy İskele’ye gelin.<br />

İskeleden dümdüz yukarı Boğa’ya, oradan da<br />

dümdüz aşağıya Fenerbahçe Stadı’na doğru<br />

Kuşdili Caddesi’nden yürüdüğünüzde, Salı Pazarı<br />

dönüşünü geçtikten 5 metre sonra solunuzda<br />

göreceksiniz Bade’yi.<br />

Anadolu yakasından gelecekler de, herhangi bir<br />

minibüsle metrobüste indiklerinde yürüyerek<br />

ulaşabilir mekânımıza. Yeri kolayda yani.<br />

Nasıl bir mekân?<br />

Bade’yi maçlara gelen Fenerbahçe taraftarları iyi<br />

bilir. Her maçtan önce 2. katındaki camı bayraklarla<br />

insanlarla dolar taşar.<br />

Evet birahanemiz 2 katlı. İlk kat düz giriş, arkaya<br />

doğru uzayan geniş masalarıyla 80 kişi falan<br />

alır rahat. 2. katta ise bir salon ve balkon sizi<br />

bekliyor. Toplamda 100-120 kişi hatta maç günleri<br />

200 kişiye kadar dolar burası tahminim. Maç<br />

falan izlemiyorsanız balkonda da keyifle biranızı<br />

yudumlayabilir, sigaranızı rahatça içebilirsiniz.<br />

Girişte kapı önünde de içebiliyorsunuz sigara.<br />

Girişin önüne de 1-2 masa atılıyor bu arada.<br />

Fiyatlar gayet uygun. Küçük bira 6 büyük bira<br />

8 lira, eğer hesabımı yanlış yapmadıysam.<br />

Yaptıysam da 1-2 lira oynar. Yemekler 10 liradan<br />

15’e değişiyor. Çerezi patatesi, mezeleri çok<br />

makul fiyatlarda. Genel olarak her şey çok uygun<br />

diyebiliriz. Yiyip içip 50 liradan fazlaya çıkmanız<br />

zor. Ama yok ben bir oturuşta fıçıyı deviririm<br />

diyorsanız afiyet olsun, şeker bal olsun, siz gelin


şöyle bir tanışalım, bir kadeh tokuşturalım…<br />

Kitlesi futbol ve at yarışı taraftarı onu da<br />

söyleyelim. Çoğunluğu erkek ama Fenerbahçe<br />

maçı günleri kadınlar da eksik olmuyor. Tipik<br />

bir mahalle meyhanesi Bade, futbol yokken at<br />

yarışı, o ikisi yokken basketbol açık. 70’lik amcalar<br />

demirbaş, muhabbet standart. Ben çok seviyorum<br />

böyle salaş, gündelik birahaneleri. Zaten meyhane<br />

sevmeyen birahane sevmeyen insan olur mu ya?<br />

Sözüm sana Cenk!<br />

Nasıl izlenir?<br />

Giriş katta, biri girişte, biri ortada, biri en arkada<br />

olmak üzere 3 büyük ekran var. Masanızı ortaya<br />

alırsanız hepsine birden bakmanız mümkün.<br />

Ama neden yapasınız öyle bir manyaklık, birine<br />

yanaşın izleyin işte. Sesler içeride zaman zaman<br />

boğulsa da iyi duyuluyor. Tabi içerisinin ne kadar<br />

kalabalık olduğuna da bağlı bu. Lig maçları günleri<br />

illa ki bir işitme kaybı olacaktır onca tezahürat<br />

arasında. Ama biz Almanya maçını gayet sakin<br />

izledik, dinledik. Diğer Dünya Kupası maçları da bu<br />

rahatlıkla geçecektir.<br />

uyarın. Tavuk şiş, kanat ve envai çeşit mezesinden<br />

(ciğer mutlaka) deneyenin de pişman olmayacağını<br />

söyleyebilirim. Patates tavası, meyhane patatesi,<br />

elle kesilmiş kalın kalın şahane. Ama o gün<br />

su bastığından dolayı fritöz çalışmıyordu, tadı<br />

damağımda taaa ne zamandan kalmış anlayın işte.<br />

Ne yenir, ne içilir?<br />

İşte yazının en güzel kısmı. Bade gerçekten ismi gibi<br />

sürprizli bir yer. Beklenmedik tatlar göz dolduruyor.<br />

Ama benim favorim resimden de görebileceğiniz<br />

gibi (bu arada resim eski tarihli ama kuru etin tadı<br />

aynı) kuru et. Gömülüyorsun kardeşim buldun<br />

mu böyle lezzeti. Biz de öyle yaptık. Yediklerimin<br />

en iyisi diyemem ama bu fiyatlarda, hele ki biram<br />

patatesim olsun yeter diyebileceğim bir mekânda<br />

son ayakta gelen Ulanbatur gibi kuru et.<br />

Kuru et dışında, köftesini, çoban kavurmasını<br />

yedik, gayet memnun kaldık. Acı biberine dikkat<br />

diye biz şimdiden uyaralım, siz de garsonunuzu


‘Ya bira hamallık yaaa’ diyenlerdenseniz ve<br />

bugüne kadar ağzınıza vuran olmadıysa burda da<br />

vurmazlar. Barda rakısından şarabına, votkasından<br />

viskisine her türlü içki var. Ama bana 16 yıllık<br />

Glenlivet getir derseniz ben karışmam, imbikle<br />

döverlerse sizi kurtaramam.<br />

Özetle yemesi içmesi Ömer Hayyam şiirleri gibi<br />

Bade’de, yumulun.<br />

Ağlama Ronaldo ağlama<br />

Almanya nerede oynarsa Almanya. Portekiz’i ağır<br />

ezdiler. Ronaldo sırf penaltı atamadım diye böyle<br />

ağlamaya devam ederse gruptan çıkamazlar,<br />

benden uyarması. Almanlar, Hollanda ile yürür<br />

gibi gözüküyor ama oraları benim işim değil. Ben<br />

gollereve kuru etime doymanın derdindeyim, çok<br />

şükür ikisi de oldu. Hele ki son Dallaslar (yolluklar)<br />

geldikten sonra çok iyi oldu, çok da güzel oldu.<br />

Kupa son hızıyla ve keyifle devam ediyor. Seriye<br />

ben de elimden geldiği kadar devam edeceğim.<br />

Bu durakta yanımda olan Serkan, Levent,<br />

Metehan, Murat Can ve büyük meyhane sevdalısı<br />

Cenk’e selamlar eder, bir sonraki Dünya Kupası<br />

mekânında görüşmek üzere badeli günler dilerim.<br />

İletişim: twitter.com/dokenvarol<br />

Bade Birahanesi: Kuşdili Cad. No:51/1 Kadıköy<br />

0216 336 72 20


Mustafa Demirtaş<br />

Dünya Kupası<br />

HF133<br />

TARiHE TANIKLIK<br />

2014 Dünya Kupası muhteşem başladı ve<br />

muhteşem de devam ediyor. Son zamanların en<br />

keyifli turnuvalarından birine tanıklık ederken pek<br />

tabii ki her Dünya Kupasında çıkan hikayelere bu<br />

Dünya Kupasında da denk gelebiliriz.<br />

Turnuvanın en yaşlı oyuncusu olma yolunda bir<br />

eski dost var, Aly Faryd Mondragon. Kolombiyalı<br />

eldiven 1994’te Amerika’da bulunduğu milli takım<br />

kafilesinde 20 yıl sonra 2014’te de Brezilya’da<br />

bir tunuvaya daha tanıklık ediyor. Henüz forma<br />

giymiş değil ama oynadığı takdirde Dünya Kupaları<br />

tarihinin en yaşlı oyuncusu olarak tarihe adını<br />

yazdıracak.<br />

Rafael Marquez Avrupa’da geçirdiği 11 sezonda<br />

oldukça üst düzey bir performans sergiledi.<br />

Guadalajara’dan geldiği Monaco’da 4 sezon<br />

kaldı. Ardından Barcelona’ya transfer oldu ve<br />

burada da tam 7 sezon geçirdi. İstikrarlı ve lider<br />

yapısıyla bu oyunun en takdir edilesi isimlerinden<br />

biri olan Marquez, 120’den fazla milli olduğu<br />

Meksika formasında 23 yaşında koluna geçirdiği<br />

pazubandını 35 yaşında da taşıyor. Son 4 Dünya<br />

Kupasında da kaptanlık yapan tecrübeli ismin<br />

şimdiki hedefi Maradona’nın rekoru.<br />

İtalya’nın efsanevi kalecisi dendiğin akıllara ilk<br />

gelen isim Dino Zoff. Kaptan olarak tarihin en yaşlı<br />

Dünya Kupası şampiyonunu elinde bulunduran<br />

Zoff’un pabucu 4 yıl sonra dama atılır mı merakla<br />

bekliyoruz çünkü, Gianluigi Buffon 2014’te 5.<br />

kez Dünya Kupası sahnesi alıyor! Daha önce bu<br />

başarıya Alman Matthaus ve Maksikalı Carbajal<br />

ulaştı.<br />

Çok geç keşfedildi, efsaneler duvarına adını çabuk<br />

yazdırdı. Miroslav Klose 2002 Dünya Kupası’na<br />

fırtına gibi başlarken turnuvayı 5 golle kapattı.<br />

2006’da da fileleri 5 kez sarsan golcü oyuncu,<br />

2010’da 4 gol gol sevinci yaşadı. Müller’in milli<br />

takım formasıyla en fazla gol atan oyuncu<br />

rekorunu geride bırakan Klose’nin bu turnuvadaki<br />

hedefi ise en az 2 gol daha atıp Brezilyalı<br />

Ronaldo’nun Dünya Kupalarının en golcü oyuncusu<br />

rekorunu egale etmek.


FARYD MONDRAGON<br />

Amerika 94’ün gece yarısı maçlarından biriydi. Rusya, iddiası kalmadığı grupta<br />

Kamerun’a gol olup yağdı ve maçı 6-1 kazandı. O maçta Oleg Salenko tam 5 gol<br />

atarak “Dünya Kupalarında bir maçta en çok gol atan oyuncu” rekorunu ele geçirdi.<br />

Ancak Kamerun’un tek golünü atan “Dünya Kupaları tarihinin en yaşlı oyuncusu”<br />

Roger Milla, Salenko’dan çok daha mutlu görünüyordu. Nasıl olmasındı ki? O golü<br />

atarken tam 42 yaşındaydı ve aynı zamanda “Dünya Kupalarında gol atan en yaşlı<br />

oyuncu” unvanını da kazamıştı. Futbolseverler anlamsız gözüken bir maçta,<br />

iki rekora birden şahit oldu. Artık Roger Milla gibi birileri çıkıp 42 yaşında<br />

kolay kolay gol atmayacaktı belki ama “en yaşlı oyuncu” rekoru, yakın<br />

zamanda kırılabilir gözüküyordu. Ancak bugüne kadar pek yaklaşanı<br />

dahi çıkmadı.<br />

O günlerde Kolombiya’da Oscar Cordoba’nın yedekliğini üstlenen 22<br />

yaşındaki genç Faryd, aklına böylesi bir hayali getirmiş<br />

miydi bilinmez… Ama hem<br />

1994 hem de 2014’de kadroya<br />

dâhil olan tek oyuncu olan<br />

Mondragon, 20 yıl sonra Roger<br />

Milla’nın rekorunu kırabilir.<br />

Tıpkı Zinedine Zidane’ın yaptığı<br />

gibi Dünya Kupası öncesinde kulüp<br />

kariyerini sonlandıran ve turnuva<br />

sonrasında emekliye ayrılacak olan eski<br />

dost, eldivenlerini son kez takım sahaya<br />

çıktığı anda Dünya Kupası tarihine adını<br />

kazıyacak.<br />

Futbol hayatına ülkesinin Deportovi Cali’de başlayan<br />

ve yıllar sonra yuvasına dönerek kariyerini aynı<br />

kulüpte sonlandıran Mondragon, ülkemizin de<br />

gördüğü en iyi kalecilerden biriydi. Güçlü bir<br />

fiziğe sahip olmasına rağmen gerekli zamanda<br />

“kedileşebiliyor”, refleks hamleleriyle hayati<br />

topları çıkarabiliyordu. Onun adı geçtiği<br />

zaman iki unutulmaz kare akıllara gelir.<br />

Biri; Fenerbahçe’nin Denizli’de puan<br />

bıraktığı haberi gelince, iki eliyle<br />

kafasını sıkıştırıp, takımının ne<br />

denli imkânsız bir şeyi başardığını<br />

hissettirişi… Diğeri ise rakibin topla,<br />

tüfekle hücum etmesine rağmen tek<br />

başına Galatasaray’ı ayakta tuttuğu<br />

Liverpool maçı… Ali Faryd Mondragon,<br />

adı kesinlikle tarihe yakışacak!


RAFAEL MARQUEZ<br />

Takvimlerde 1996 yılının yaprakları asılıydı. Meksika kulübü<br />

Atlas’da genç ve sıra dışı bir stoper artık A takımla birlikte<br />

sahalara çıkacaktı. Henüz 17 yaşındaydı. Adı<br />

Rafael olan o çocuk, stoper pozisyonunda<br />

oynamasına rağmen tekniğiyle dikkat<br />

çekiyordu. Vasat takımlarda rahatlıkla 10<br />

numaralı bölgeye yazılacak kadar. Hava<br />

toplarında etkiliydi, frikiklerde topun<br />

başına geçecek kadar şutlarına güvenirdi.<br />

Haliyle fark edilmesi çok fazla zaman<br />

almadı. Takip eden üç yılda tam 77 maça<br />

çıktı ve Monaco’ya transfer oldu.<br />

Ancak Rafael Marquez Fransa’yla sınırlı<br />

kalmayacak, sahip olduğu yetenekleriyle futbolun<br />

zirvesine doğru yola çıkacaktı: Barcelona. Ancak<br />

oradaki stoper günleri pek uzun sürmedi. Bunun<br />

nedeni başarısız bir savunmacı oluşundan değil,<br />

Thiago Motta’nın, Edmilson’un sakatlığıya birlikte<br />

artık ona defansif orta saha bölgesinde ihtiyaç<br />

olduğu içindi. Meksikalı o bölgedeyken Barcelona’nın<br />

17. Şampiyonluk Kupası’nı kaldırdı. Rafael Marquez<br />

farklıydı. Oyunculuk yeteneklerinde olduğu kadar,<br />

liderlik özelliğiyle de… 18 yaşında ilk kez milli olduğu<br />

Meksika’nın kaptanlığa 2002 Dünya Kupası öncesi 23<br />

yaşındayken getirilmesi, kimseyi şaşırtmamıştı.<br />

Meksika 2002 Dünya Kupası’nda gruplardan çıkma<br />

başarısını gösterdi. Almanya 2006’da benzer başarı<br />

yakalanırken Marquez yine kaptandı. Güney Afrika<br />

2010’da yine gruplardan çıkacaklar ve yine son 16’da<br />

Arjantin duvarına çarpacaklardı. Ve evet, Marquez o<br />

günlerde de kaptandı. Yıl 2014, Meksika Brezilya’da<br />

başka bir Dünya Kupası macerasında. Rafael Marquez<br />

ise hala kaptan! Dört farklı turnuvada kaptanlık… Bu bir<br />

rekordu! Eğer Meksika bu kez çeyrek finale kadar çıkar ve<br />

Marquez her maçta oynamayı başarırsa, Maradona’nın 16<br />

maçlık “Dünya Kuparı’nda en fazla maça kaptan çıkma”<br />

rekorunu da kıracak.


GIANLUIGI BUFFON<br />

Nestor Sensini, Fabia Cannavaro, Enrico Chiesa, Faustino<br />

Asprilla, Hernan Crespo, Stefano Fiore… Parma’nın efsane<br />

kadrosuna elbette ki kusursuz bir kaleci yakışırdı. Francesco<br />

Totti önderliğindeki 1996 U21 Şampiyonu İtalya’nın kalecisi<br />

Gianluigi Buffon, sanki kaleye zaten 35 yaşında geçmeye<br />

başlamıştı. Öylesine soğukkanlı ve tecrübeli gözüküyordu. Yan<br />

toplarda çıkmayarak hata yapmış gibi gözüktüğü anlarda bile bir<br />

planı vardı. Çünkü zaten kafayı vuracak oyuncunun şut açısını<br />

kapatıyordu. Harika fiziği ve kalecilik zekâsıyla fark yaratan<br />

Buffon, 2001’de “Dünyanın en pahalı kalecisi” unvanıyla<br />

geçiş yaptığı Juventus’da zamanı durdurdu. Ve uzun<br />

bir süre dünyanın en iyisi olarak kaldı. 90’lı yıllarda da,<br />

2000’lerde de, 2010’larda da eline kağıdı kalemi alıp<br />

“Altın 11” yapan her futbolsever, onun adını kaleye<br />

yazdı.<br />

1998 İtalya’yla Dünya Kupası’na katıldığında önünde<br />

Pagliuca gibi bir dev vardı. Haliyle hiç oynama fırsatı<br />

bulamayacaktı. 2002 Dünya Kupası’nda ise artık<br />

takımının birinci kalecisiydi. Ancak çeyrek finalde<br />

Güney Koreli Ahn’ın “Perugia’dan kovulma pahasına”<br />

attığı altın gol, onu ve takımını hayal kırıklığına<br />

sürükleyecekti. 2006 Dünya Kupası’nda Buffon yine<br />

kaledeydi. Bu kez önünde çok daha güçlü bir savunma<br />

vardı. Özellikle de turnuvanın oyuncusu seçilecek<br />

Fabio Cannavaro. İtalya Dünya Şampiyonu<br />

olduğunda, o da Dünya Kupası’nın en iyi<br />

kalecisine verilen ‘Yashin Ödülü’ne<br />

sahip oldu.<br />

Annesi ve<br />

babası<br />

eski birer<br />

atlet olan<br />

Buffon’un iki<br />

kız kardeşi de<br />

voleybolcudur.<br />

Genlerinde sporculuk yatan efsane<br />

kaleci, sakat başladığı 2010 Dünya Kupası’nda<br />

“Onu son kez bu büyük turnuvada izliyoruz”<br />

diyenleri yanıltacaktı. 2014 Dünya Kupası’nda da<br />

Azzurri kalesinin bekçisi değil “muhafızı” olacak.<br />

Aynı zamanda 5 ayrı Dünya Kupası’nda boy gösteren<br />

oyuncu olarak kırılması güç bir de rekora imza atacak.<br />

Darısı Rusya 2018’e!


MIROSLAV KLOSE<br />

Dünya Kupası 2002… Turnuva tarihinin en farklı skorlarından<br />

birine imza atarak Suudi Arabistan’ı 8-0 yenen Almanya’da<br />

genç golcü Klose ayrı bir parlıyordu. Her biri kafa golü olmak<br />

üzere üç gol atmış ve turnuva tarihinde sadece kafa golleri<br />

atarak hat-trick yapmayı başaran iki oyuncudan biri olmuştu. O<br />

sıralar “dünyanın en iyisi kim?” tartışmaları Rivaldo, Zidane ve<br />

Figo’nun arasındaydı… Beşiktaş’ta Sergen ve Pascal’ın dönüşü<br />

söz konusuydu… Fenerbahçe’de Ortega transferiyle ortalık<br />

yıkılıyordu… Efsane Lost daha başlamamış hatta Bizimkiler dizisi<br />

bile hala bitmemişti… Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziğimiz ‘Rimi<br />

Rimi Ley’ gerçeğiyle henüz tanışmamıştı... O günden bu yana çok<br />

şey değişti; değişmeyen enderliklerden biri ise Klose’nin hala gol<br />

atmayı çok kolay göstermesi ve hala Almanya’nın en önemli<br />

gol silahlarından biri olması!<br />

Golcülerin Hakan Peker’i Dünya Kupalarında<br />

14 gole sahip. Brezilya 2014’de sahaya<br />

çıkıp iki gol attığı anda efsane<br />

Ronaldo’yu geride bırakarak kupa<br />

tarihinin en golcü oyuncusu olacak. Bu<br />

elbette ki unutulmaz ve tekrar kırılması<br />

oldukça zor bir rekor olacaktır. Ancak<br />

Klose’nin hali hazırda başka tatta Dünya<br />

Kupası efsanelerine attığı birkaç imza<br />

mevcut. Bahsi geçen 2002 Dünya Kupası’nda<br />

attığı beş golün hepsi kafayla gelmişti. Sadece<br />

o bir Dünya Kupası’nda bu kadar kafa golüne<br />

sahip olabilmişti. Ayrıca Klose farklı üç Dünya<br />

Kupası’nda en az 4 gol atabilen tek oyuncu.<br />

Miroslav Klose, yakın zaman önce Almanya formasıyla<br />

69’uncu golünü atmış 68 gollü Gerd Müller’i geride<br />

bırakarak, Almanya Milli Takımı tarihinin en golcü<br />

oyuncusu olmuştu. Geçtiğimiz Dünya Kupası’nda da yine<br />

Müller’in bu kez Dünya Kupası rekoruna ortak olan Klose,<br />

o durumla alakalı şöyle demişti: “Benim Gerd Müller ile<br />

kıyaslanmam kendisine bir haksızlıktır. Ben 14 golü üç farklı<br />

kupada atabilirken o bunu sadece iki turnuvada<br />

yapmıştır.” Büyüklük sadece atılan gol sayısıyla<br />

sınırlı değildi, Miroslav Klose her şeyiyle bu<br />

oyunun en özel adamlarından biri.


Sercan Ergün<br />

Dünya Kupası<br />

HF133<br />

TARİH BU HAKEMLERi UNUTMAZ<br />

Teknolojinin alabildiğince hayatımızın her alanına girdiği şu zamanlarda futbol da<br />

bundan nasibini aldı şüphesiz. Gol çizgisi teknolojisi 2014 Brezilya ile birlikte resmen<br />

kulllanılmaya başlandı. Ancak bu hakemlerin, yalnızca topun çizgiyi geçip geçmediği<br />

noktasında kararsız kaldıklarında yardımına koşacak bir teknoloji. Oyunun doğası<br />

daha başka hatalara yol açmaya devam ediyor. Öyle ki Dünya Kupası başladığından bu<br />

yana bol gollü, tempolu keyifli maçlar izliyoruz ama bir o kadar da hakem hatalarına<br />

şahit oluyoruz. Güzellikleriyle tarihe geçme sinyali veren bu kupa hakemlerin akıl<br />

almaz hatalarıyla da hafızalara kazınacak gibi. Nitekim bu turnuvadaki hatalar bir<br />

takımın yalnızca mağlubiyetine sebep olmayabiliyor. Kimi zaman gruptan çıkma şansı,<br />

kimi zaman tur şansı hatta şampiyonluklar bile hakem hatalarıyla kaçıyor. Biz de<br />

bugünlerde dilimize pelesenk olmaya başlayan kupadaki hakem hatalarının tarihine<br />

bakalım dedik ve en unutulmaz 10 tanesini sizler için derledik.


10<br />

Sol bekin düşüşü<br />

Avustralya’da herhangi bir futbol taraftarına<br />

sorduğunuz ‘’Futbol dünyasında en nefret<br />

ettiğiniz oyuncu kimdir?’’ sorusunun cevabı,<br />

bugün hala Fabio Grosso’dur. Almanya’nın ev<br />

sahipliğini yaptığı 2006 Dünya Kupası ikinci tur<br />

maçında, 51. dakikada Materazzi’nin atılması ile<br />

10 kişi kalan İtalya uzatmaların son saniyelerinde<br />

bir penaltı kazandı. Maçın İspanyol hakemi Luis<br />

Medina Cantalejo, Grosso’nun Neill tarafından<br />

düşürüldüğüne hükmetti, oysa ki Grosso<br />

rakibinden sıyrıldıktan sonra müdahale olmaksızın<br />

kendini yere bırakmıştı. Oyuna Del Piero’nun yerine<br />

dahil olan Totti, Schwarzer’ı penaltı vuruşunda<br />

avlayarak takımını çeyrek finale taşıdı. Bu gol aynı<br />

zamanda 24 yıl sonra gelecek olan 4. Dünya Kupası<br />

yolunda yürüyüşün devamı anlamına geliyordu.<br />

Bugün bile hala tartışılan bu karar İtalya’nın 2006<br />

zaferinin yolunu açan ilk adım olarak gösteriliyor.<br />

9<br />

Ali Aydın mı o?<br />

2002’den sonra tekrar Avrupa topraklarına<br />

dönen kupa, grup aşamasında yine ilginç bir<br />

hakem hatasına sahne oluyordu. 1993-2007<br />

yılları arasında Premier League’de düdük çalan<br />

ve 1996 yılından itibaren FIFA kokartına sahip<br />

olan İngiliz Graham Poll, F grubunda oynanan<br />

Hırvatistan-Avustralya maçında aynı oyuncuya<br />

90 dakika içinde iki sarı kart göstermesine<br />

rağmen oyundan atmayarak tarihe geçti.<br />

85.dakikada Hırvatistan’dan Simic ve 87. dakikada<br />

Avustralya’dan Emerton’u çift sarı karttan kırmızı<br />

kartla oyundan atan Poll, 61. dakikada sarı kart<br />

gösterdiği Hırvat Simunic’e 90.dakikada ikinci<br />

sarı kartı gösterdi ancak oyuncuya kırmızı kartını<br />

çıkarmadı. Doğru oyuncuya kartı gösteren İngiliz,<br />

notlarına sarı kartı Simunic gibi 3 numaralı<br />

formayı giyen Avustralyalı Moore’u yazarak hata<br />

yapmıştı. Maç 2-2 sona ererken, Simunic görmesi<br />

gereken kırmızı kartı 90+3.dakikada üçüncü sarı<br />

kartının ardından görmüştü. Maçın ardından<br />

açıklama yapan FIFA Başkanı Sepp Blatter ‘’Eğer<br />

Avustralya yenilseydi ve kupanın dışında kalsaydı,<br />

yapılan bu hata nedeniyle maçın tekrarlanması<br />

için itiraz etme hakları vardı’’ demişti. Yaptığı bu<br />

hata onun kupada, grup aşamasından sonra maç<br />

alamamasına da neden olmuştu. Bu maç aynı<br />

zamanda Poll’un son uluslararası karşılaşması<br />

olarak da kayıtlara geçti.


8<br />

Sovyetleri yakan ofsayt kararı<br />

İnanın veya inanmayın, bazılarına göre 1986 Dünya<br />

Kupası’nın en tartışmalı maçı Arjantin ve İngiltere<br />

arasında oynanan mücadele değil. Sovyetler Birliği<br />

ile Belçika arasında Meksika’nın Leon kentinde<br />

oynanan son 16 maçındaki hakem hataları bugün<br />

bile tartışılmakta. Efsane teknik adam Valeriy<br />

Lobanovskyi yönetimindeki Rinat Dasaev’li,<br />

Igor Belanov’lu SSCB normal sürede 2 kez öne<br />

geçmesine rağmen maç uzatmaya gidiyordu.<br />

Jan Cuelemans’ın bulduğu beraberlik golü bariz<br />

ofsayt olmasına (ilk golde de ofsayt şüphesi<br />

vardı) rağmen maçın İspanyol ve ABD’li yardımcı<br />

hakemleri yaptıkları hatayla maça damgalarını<br />

vurmuşlardı. Uzatma dakikalarında iki gol daha<br />

bulan Scifo’lu Belçika böylece adını çeyrek finale<br />

yazdırıyordu. SSCB ise belki de hak ettiği bir maçın<br />

sonunda sahadan boynu bükük ayrılmıştı.<br />

7<br />

Schumacher’in tekmesi<br />

Ülkemizde 1988-1991 yılları arasında<br />

Fenerbahçe’nin de formasını terleten Almanların<br />

efsane kalecisi Harald ‘’Toni’’ Schumacher, Dünya<br />

Kupası’ndaki kötü şöhretini İspanya’da Sanchez-<br />

Pizjuan’da oynanan yarı final mücadelesine borçlu.<br />

Fransa ile Batı Almanya arasında oynanan 1982<br />

Dünya Kupası yarı final mücadelesi 1-1 devam<br />

ederken, Fransa kaptanı Michel Platini’nin<br />

savunma arkasına gönderdiği topa hamle yapan<br />

Patrick Battisson, Schumacher tarafından<br />

acımasızca durduruldu. Battison’un vurduğu<br />

top kalecinin solundan dışarıya doğru giderken,<br />

maçın Hollandalı hakemi Charles George Corver<br />

faul bile vermedi. Belki de üzerine gelen oyuncuya<br />

uçan tekme atmak Hollanda’da sıradan bir<br />

şeydi! Uzatma devresi 3-3 biten maç penaltılara<br />

giderken, seri penaltı atışlarında Six ve Bossis’in<br />

penaltılarını kurtaran Toni maçın kahramanı<br />

oluyordu. Finale çıkan Batı Almanya’yı mağlup<br />

eden İtalya ise Madrid’de kupayı 4. kez kaldırarak<br />

Battison’un intikamını almıştı.


6<br />

İspanyolca mı? O da ne?<br />

Birçok insana göre Maradona’nın 86 Dünya<br />

Kupası’nda attığı ‘’Tanrının Eli’’ golü, 20 yıllık<br />

bir hesabın kapanması anlamına da gelir. 1966<br />

Dünya Kupası’nda ev sahibi İngiltere ile Arjantin<br />

arasında Wembley’de oynanan çeyrek final maçı,<br />

futbol tarihinin en ilginç hatalarından birini içinde<br />

barındırarak kayıtlara geçmiştir. Arjantin kaptanı<br />

Antonio Rattin, Alman hakem Rudolf Kreitlein<br />

ile arasında geçen tartışma sonrasında skandal<br />

bir kararla 35. dakikada oyundan atılmıştır. İşin<br />

ilginç tarafı ise Alman hakem hiç İspanyolca<br />

bilmemektedir! Hakemin maçı İngilizlerin<br />

kazanmasını istediğini düşünen Ratlin uzun süre<br />

sahayı terk etmemekte diretmiştir. Daha ilginç<br />

olan ise, Uruguay ile Federal Almanya arasında<br />

oynanan bir diğer çeyrek final maçında Alman<br />

savunma oyuncusu Schnellinger’in kaleye giden<br />

topu bariz bir şekilde eliyle kurtarmasına rağmen<br />

oyunu devam ettiren ve ikinci yarıda tartışmalı<br />

kararlarla iki Uruguaylı oyuncuyu oyundan ihraç<br />

eden hakemin İngiliz James Finney olmasıydı!<br />

Türkçesi ‘’Körler sağırlar, birbirini ağırlar’’ olan<br />

bu durum, FIFA tarafından ev sahibi veya<br />

büyüklerin korunmasına kimileri tarafından örnek<br />

gösterilmektedir.<br />

5<br />

38 santimi göremeyen hakem<br />

Çizgiyi geçti mi, geçmedi mi? Bugün bile<br />

Dünya Kupası maçlarını seyreden İngilizler<br />

o pozisyon her akıllarına geldiğinde derin bir<br />

of çekip bardaklarına sarılıyorlar. İngiltere<br />

ve Almanya arasında oynanan 2010 Dünya<br />

Kupası son 16 maçında, skor 2-1 Almanya<br />

lehineyken Frank Lampard’ın vurduğu şut<br />

Neuer’in koruduğu kalenin üst direğine<br />

çarparak tam 38 cm kalenin içine düşüyordu.<br />

Maçın hakemi Uruguaylı (şu işe bakın) Jorge<br />

Luis Larrionda ve yardımcıları golü vermezken,<br />

golden önce oyun üstünlüğünü elinde tutan<br />

İngiltere, Müller’in gollerine engel olamayarak<br />

yine hüsrana uğramıştı. 1966’da tartışmalı bir<br />

şekilde kupayı kazanan İngilizler için 44 yıllık<br />

hesap da böylece kapanmıştı.


4<br />

Uzakdoğu esintileri- Bölüm 1<br />

FIFA’nın turnuvalardaki ana ilkelerinden olan ‘’Ev<br />

sahibi elenmesin’’den hareketle Güney Kore’nin<br />

nasıl yarı final oynadığını birçoğumuz çok iyi<br />

hatırlıyoruz. İlk kez Asya kıtasında düzenlenen<br />

ve Japonya-Güney Kore ortaklığına sahne olan<br />

2002 Dünya Kupası’ndaki Güney Kore-İtalya maçı<br />

hepimizin hafızalarında. Maçın başında Güney<br />

Kore lehine tartışmalı bir penaltı veren (Buffon<br />

kurtardı) Ekvadorlu hakem Byron Moreno, uzatma<br />

dakikalarında rakibinin müdahalesi ile yerde kaldığı<br />

açıkça görülen Totti’yi hakemi aldatmaya yönelik<br />

hareket sebebiyle oyundan atarak ilk yarıda<br />

kaldığı yerden devam etti. Uzatma dakikalarının<br />

sonuna doğru altın golü bulan Ahn Jung-hwan<br />

ise turnuvanın ardından formasını giydiği İtalyan<br />

ekibi Perugia’dan kovularak bir nevi takımının<br />

diyetini ödedi. Perugia’nın sahibi Luciano Gaucci<br />

‘’İtalyan futbolunu mahveden birine maaş ödemek<br />

gibi bir niyetim yok’’ diyerek onun sözleşmesini<br />

feshetmesi futbol tarihinin garip olaylarından biri<br />

olarak kayda geçiyordu.<br />

3<br />

Uzakdoğu esintileri- Bölüm 2<br />

Güney Kore’nin çeyrek finaldeki rakibi İspanya<br />

olmuştu. Bu maçın hakemi ise Mısırlı Ahmed<br />

El-Ghandour’du. Güney Kore’nin şanlı (!) final<br />

yürüyüşüne katkıda bulunma sırası bu kez<br />

ondaydı. İlk yarının hemen ardından gelen<br />

İspanya golü ofsayt nedeniyle sayılmamıştı.<br />

Golsüz beraberlikle sonuçlanan normal sürenin<br />

ardından geçilen uzatma dakikalarının ilk<br />

devresinde İspanya Joaquin’in sıfıra inerek yaptığı<br />

ortada Morientes ile altın golü buluyor, ancak<br />

gol bu kez de topun çizgiyi geçmesi sebebiyle<br />

geçersiz sayılıyordu. Penaltı vuruşlarıyla yarı<br />

finale yükselen Güney Kore’nin final yürüyüşünü<br />

ise harika bir turnuva geçiren Oliver Kahn’ın<br />

takımı Almanya dur diyordu.


2<br />

Tanrının eli<br />

Dünya Kupası tarihinin belki de en ünlü ve en<br />

tartışmalı golü. 1986 Meksika Dünya Kupası’nda<br />

karşı karşıya gelen Arjantin ve İngiltere<br />

için, bu çeyrek final karşılaşması bir futbol<br />

müsabakasından çok öte bir anlam taşıyordu. Dört<br />

yıl önce iki ülke arasında yaşanan Falkland Savaşı<br />

(Arjantinliler için Malvinas Savaşı) iki ülke arasında<br />

düşmanlığa sebep olmuştu. Arjantin’in efsanevi<br />

10 numarası Diego Armando Maradona’nın kaleci<br />

Peter Shilton’ın üzerine çıkarak sol eliyle kaleye<br />

gönderdiği top Tunuslu hakem Ali Bennaceur<br />

tarafından gol sayıldı. Bu golden dört dakika<br />

sonra orta sahada aldığı topla tüm İngiltere<br />

savunmasını ve son olarak da kaleciyi çalımlayan<br />

Maradona tarafından atılan ikinci gol yıllar sonra<br />

‘’Yüzyılın Golü’’ olarak seçilirken, alınan galibiyet<br />

Arjantin’in Dünya şampiyonluğu yolunda dev<br />

bir adım olmuştu. Maçtan sonra eliyle attığı gol<br />

sorulduğunda Maradona ‘’Biraz Maradona’nın<br />

kafası, biraz da Tanrı’nın Eli’’ diyerek tarihe geçen<br />

sözleri sarfetmişti. Maradona ayrıca bu galibiyetin<br />

İngiltere karşısında alınmasının Malvinas için<br />

alınmış bir intikam olduğunu da eklemeyi<br />

unutmamıştı.<br />

1<br />

Hayalet gol<br />

Geoff Hurst’un 1966 finalinde attığı golü buraya<br />

almamın birden fazla sebebi var. İlki elbette<br />

ki futbolun doğduğu topraklara geri döndüğü<br />

turnuvada şampiyonluğa ev sahibi İngiltere’nin<br />

uzanması. Bir diğeri de alınan bu şampiyonluğun<br />

futbolun beşiği İngiltere’nin Dünya Kupası<br />

tarihindeki ilk ve tek şampiyonluğu olup bunu da<br />

oynadığı ilk ve tek finalde gerçekleştirmesi. Bir<br />

diğer önemli husus da, İngiltere’nin İkinci Dünya<br />

Savaşı boyunca savaştığı ve Nazi kuvvetleri<br />

tarafından aylarca bombalanan Londra’nın ünlü<br />

Wembley Stadyumu’nun maça ev sahipliği<br />

yapmasıdır. Listedeki diğer hakem hatalarından<br />

bu maçı ayıran bir diğer nokta da bu maçın bir final<br />

karşılaşması olması ve başrolde orta hakemin<br />

değil, yan hakemin yer almasıydı. O dönem<br />

Sovyetler Birliği kontrolünde olan Azerbaycan,<br />

bu maçta bir yan hakem ile temsil ediliyordu.<br />

1964 yılında FIFA’nın resmi lisanslı hakemi seçilen<br />

Behramov bu maça yan hakem olarak atanmıştı.<br />

Bir Dünya Kupası final maçında hattrick yapan<br />

ilk ve tek oyuncu olma ünvanına sahip Sir Geoff<br />

Hurst’un bugün bile tartışılan vuruşu sonrası gol<br />

kararı veren Behramov, yıllar sonra topun çizgiyi<br />

geçip geçmediği sorulduğunda ‘’Stalingrad’’<br />

cevabını vermiştir; Sovyetlerin Nazi ilerleyişini<br />

durdurarak savaşın kaderini değiştiren kanlı<br />

savaşa atıfta bulunmuştur. Azeri hakemin gol<br />

kararını sadece intikam dürtüsüyle mi, yoksa<br />

hakem içgüdüleriyle mi aldığı ise bugün hala tüm<br />

gizemini koruyor. Maçın ardından İngiltere kraliçesi<br />

II.Elizabeth’ten ‘’Altın Düdük’’ ile ödüllendirilen<br />

Behramov, halen dünya futbol tarihinde Altın<br />

Ayakkabı almış tek hakem olma unvanını koruyor.


Rafet B. Eryılmaz<br />

Futbol Yönetimi<br />

HF133<br />

ÇIKAR ÇATIŞMASI?<br />

FIFA’nın ve Sepp Blatter’in üstünde dolaşan kara bulutlar UEFA’yla yaşadıkları<br />

çatışmayla iyice yoğunlaştı. Peki ama Blatter ne yaptı da futbolun en önemli kıtasını<br />

yönetenlerle ters düştü?<br />

1975 yılında FIFA’nın kapısından giren İsviçreli<br />

yönetici Sepp Blatter, son 16 yılda bu kurumun<br />

başkanlığını yürütmeyi başardı. Ne var ki Blatter’in<br />

FIFA’da geçirdiği süre boyunca hakkında durmadan<br />

söylentiler çıktı, suçlamalar yapıldı. Dünya sporuna<br />

yön veren bu adamın attığı her adımın altında başka<br />

şeyler arandı. Blatter’in hakkındaki spekülasyonlara<br />

verdiği tepkiler de bu yaklaşımlardaki şüphe dozunu<br />

artırmaktan başka bir işe yaramadı.<br />

Blatter, iktidarının 16. yılını doldurup, 5. defa dünya<br />

futbolunu yönetmeye hazırlanırken en yakın<br />

müttefiklerinden birini kaybetme tehlikesiyle de<br />

karşı karşıya kalmış gibi görünüyor. Dünya üzerinde<br />

futbolun en yaygın spor olduğu Avrupa’nın futbol<br />

yöneticileri Blatter’in 5. dönemine karşı çıktıklarını<br />

yüksek sesle dile getirmeye başladılar. Daha önce<br />

birkaç özverili gazetecinin çalışmalarında hayat<br />

bulan iddialar UEFA Başkanı Michel Platini başta


olmak üzere Avrupa futboluna yön verenlerce dile<br />

getirilmeye başlandı.<br />

Tutulmayan sözler...<br />

UEFA’nın 2015’teki seçimler öncesinde takındığı<br />

bu tutumda Blatter’in 2011’de seçilirken verdiği<br />

sözleri tutmaması ana neden olarak göze çarpıyor.<br />

İsviçreli futbol adamının Platini’nin ve UEFA’nın<br />

desteğini alırken bir kez daha aday olmama sözü<br />

verdiği biliniyor. Ne var ki Blatter, geçtiğimiz<br />

günlerde seçimle ilgili olarak yaptığı açıklamada<br />

“Yeniden başkan olmak istiyorum çünkü henüz<br />

misyonumu tamamlamadım” ifadelerini kullandı.<br />

Blatter’in bu yaklaşımıyla neyi kastettiğini<br />

anlamak çok zor. Zira FIFA, onun döneminde hiç<br />

kaybetmediği kadar itibar kaybetti. Sponsorların<br />

ve belli başlı güç odaklarının güdümünde<br />

işleyen bir kuruma dönüştü. Blatter’in bu<br />

iddiaların üstünü örtmeye yönelik çabaları da bu<br />

yolsuzluklarda payı olduğu izlenimini uyandırdı<br />

elbette.<br />

Blatter hakkındaki yolsuzluk iddiaları 1998’de,<br />

o dönemki UEFA başkanı Lennart Johansson’a<br />

karşı kazandığı seçimlerin ardından yüksek sesle<br />

dile getirilmeye başlandı. Simon Kuper ve Dennis<br />

Campbell gibi önemli spor gazetecilerinin iddiaları<br />

kıta çapında yankı buldu. Bu iddialara göre<br />

Blatter, FIFA Başkanı seçilebilmek adına Afrika<br />

ve Orta Amerika ülkelerinin federasyonlarına<br />

rüşvet veriyordu. Bu iddialar İngiliz gazeteci<br />

Andrew Jennings’in FAUL! adındaki kitabında da<br />

belgeleriyle yer buldu. Daha sonra 2002 Dünya<br />

Kupası öncesinde FIFA’nın finansal tablolarında<br />

kaynağı açıklanamayan giderlere dair tartışmalar<br />

meydana geldi. Johansson bir kez daha bu iddiaları<br />

gündeme getirdi, Blatter’i sıkıştırdı ve Avrupa<br />

kamuoyunda olaya dikkat çekmeye çalıştı. Ancak<br />

Blatter olayın üstünü örtüp, hiçbir yaptırımla<br />

karşılaşmadan krizi atlatmayı başardı.<br />

Bu yolsuzluk iddialarıyla gerilen UEFA-FIFA ilişkileri<br />

Fransız futbol adamı Michel Platini’nin başkanlığa<br />

seçilmesiyle yeniden normale dönmüş gibi<br />

Michel Platini uzun zamandır uyum içinde çalıştığı<br />

Sepp Blatter’in artık FIFA Başkanlığı için en büyük<br />

rakibi konumunda.<br />

göründü. Platini ve Blatter’in uyumlu bir şekilde<br />

çalıştıkları son birkaç yıla kadar söylenebilirdi.<br />

Ancak başta Avrupa Birliği olmak üzere kıtanın<br />

kural koyucularıyla ilgili can sıkıcı açıklamaları<br />

Blatter’in kıtadaki popülaritesini iyice azalttı.<br />

2007’de İngiltere Premier League’deki yabancı<br />

oyuncu ve teknik adamların etkinliğini eleştiren<br />

açıklamaları Blatter’in bir kez daha hedef<br />

tahtasına yerleşmesine neden oldu. Ayrıca yabancı<br />

oyuncu sayısını 5’le sınırlamayı önermesi de<br />

serbest dolaşım hakkını vatandaşlarına tanıyan<br />

Avrupa Birliği’nin tepkisini topladı.<br />

Zamanlama manidar mı?<br />

Uzunca bir süredir kıta çapındaki etkisini kaybeden<br />

Blatter’in neden şimdi yoğun şekilde eleştirildiği<br />

ciddi bir merak konusu. Bunun altındaki<br />

nedenlerden biri Blatter’in tutmadığı sözlerse<br />

diğeri de Platini’nin FIFA başkanlığına gözünü<br />

dikmesi olabilir. Zaten Fransız futbol adamı da bu<br />

niyetini gizlemiyor. Ancak bu serüvene Blatter’i<br />

koltuğundan etmek için atılmayacağının da<br />

altını çiziyor. “1998’den beri onu destekliyordum<br />

ancak artık onun arkasında değilim” diyor Platini.<br />

“FIFA’nın taze bir kana ihtiyaç duyduğunu<br />

düşünüyorum. Bunu ona da söyledim.”<br />

Blatter’in ısrarlarına karşı çıkan tek kişi Platini<br />

de değil üstelik. Hollanda Futbol Federasyonu<br />

başkanı Michael van Praag da “16 yıldır bir<br />

kurumun başındaysanız o kuruma ne kattığınızı<br />

sorgulamanız gerekir. Eğer kurumunuzun itibarını


zedeleyen iddiaları ciddiye almıyorsanız orada<br />

sorun vardır. Hangi açıdan bakarsanız bakın<br />

FIFA’nın bugünkü konumundan Blatter’in sorumlu<br />

olduğunu görürsünüz” ifadeleriyle tepkisini<br />

dile getirdi. Van Praag ayrıca Blatter’in eleştiriyi<br />

kaldıramadığının da altını çizerek görevi bırakması<br />

gerektiğinin altını çizdi.<br />

Avrupalı futbol federasyonlarının Platini’nin<br />

olası adaylığında ondan yana tavır alacaklarını<br />

bekleyebiliriz. Ayrıca Blatter’in Avrupa’daki büyük<br />

futbol liglerine yönelik eleştirileri de 2015’teki<br />

seçimlerde başını ağrıtacaktır.<br />

Eli çok zayıf<br />

Daha önce de bu tip durumlarla karşılaşan Blatter,<br />

her seferinde aradan sıyrılmayı başarmıştı.<br />

Yolsuzluk iddialarını 2011’deki seçimlerde<br />

kendisine rakip olan AFC başkanı Mohammed bin<br />

Hammam’ı yarıştan çekilmek zorunda bırakacak<br />

şekilde manipüle etmişti. Fakat 2015’teki<br />

seçimlerde benzer bir şeyi yapması bir hayli zor<br />

görünüyor.<br />

UEFA’nın desteğini kaybetmesinin yanında<br />

Blatter, diğer ülke federasyonlarını da karşısına<br />

almış görünüyor. 2014 Dünya Kupası sürecinde<br />

Brezilya’da yaşanan protestolara yönelik yaklaşımı<br />

Güney Amerika’daki popülaritesini yitirmesine yol<br />

açtı. FIFA’nın en önemli finansörü konumundaki<br />

sponsorlar ise 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği<br />

yapmaya hazırlanan Katar’daki stadyum<br />

inşaatlarında ölen işçilere ve FIFA’nın bu ev<br />

sahipliğini verirken rüşvet aldığı yönündeki<br />

iddialara tepki gösterdiler. Adidas ve Coca Cola<br />

başta olmak üzere sponsorlar, Katar’daki iddiaların<br />

üzerine gidilmesini savunurlarken; Blatter, “İngiliz<br />

medyası FIFA’ya karşı eskiden beri gelen nefretini<br />

yine gösteriyor. Bunu ayrımcılık ve ırkçılık olarak da<br />

yorumlayabiliriz” ifadelerini kullandı ve sorunlar<br />

karşısında başkalarını suçlama alışkanlığını<br />

sürdürdü.<br />

Bu şartlar altında FIFA’daki Blatter döneminin sona<br />

ereceğini söylemek ihtimal dahilinde. Zira İsviçreli<br />

futbol adamı daha önce kendisini destekleyen<br />

herkesi kaybetmiş durumda. Hakkındaki yolsuzluk<br />

iddiaları da uluslararası basında çok daha yoğun<br />

bir biçimde dile getirilmeye başlandı. 2015’te<br />

yapılacak seçimlerde FIFA delegelerinin bu<br />

sorunları göz önünde bulunduracağına şüphe yok.<br />

Blatter’in karşısına Platini gibi güçlü bir adayın<br />

çıkması halinde favori konumunda olacağını<br />

söyleyebiliriz.<br />

Tabii bu noktada futbolseverlerin aklına Blatter’in<br />

ardından FIFA’nın nasıl şekilleneceği sorusu<br />

gelecektir. FIFA, Blatter’den sonra şeffaf ve insan<br />

odaklı bir kurum haline mi gelecek? Yoksa her<br />

şey eskisi gibi devam mı edecek? Bunun cevabını<br />

verebilmek için elimizden beklemekten başka bir<br />

şey gelmiyor...<br />

Blatter’in başı, rüşvet karşılığında Katar’a Dünya<br />

Kupası düzenleme hakkı verdiği iddiası sebebiyle bir<br />

süredir ağrıyor.


Sedat Çıtrak<br />

Premier League<br />

HF133<br />

BEKLE BENi LONDRA GELiYORUM<br />

Yıldızını parlattığı Arsenal’den ayrılıp, 2011 yılında çocukluk aşkı İspanyol devi<br />

Barcelona’ya transfer olan Cesc Fabregas, geçirdiği 3 senenin ardından tekrar İngiltere<br />

Premier League’e dönüş yaptı. Ancak bu sefer durağı Arsenal değil, ezeli rakip Chelsea<br />

2003 yılında henüz 16 yaşındayken Londra’ya<br />

gelen Cesc, geçirdiği 8 sene boyunca kaptanlık<br />

dahil önemli deneyimler yaşadı. Aynı zamanda<br />

Arsenal taraftarının da en sevdiği isimlerin<br />

başında geliyordu. Ancak ne olduysa 2010 Dünya<br />

Kupasından sonra oldu. Dünya Kupası’nı kazanan<br />

İspanya’da Başkent Madrid’de yapılan kupa<br />

törenine binlerce kişi akın etmişti. Törende takım<br />

arka-daşlarını anons ederek taraftarlara alkışlatan<br />

kaleci Pepe Reina, yanına Cesc Fabregas’ı çağırarak<br />

Puyol ve Pique‘nin de yardımıyla Barcelona<br />

formasını Fa-bregas’ın sırtına zorla geçirerek bu<br />

transfere bir anlamda destek vermişlerdi. Barcelona<br />

o yaz transferi gerçekleştirememişti belki ama<br />

aradan geçen bir senenin ardından iki aşık daha<br />

fazla bekleyemedi ve imzalar atıldı. Cesc’in yetiştiği<br />

kulübe dönme arzusu her ne kadar Arsenal<br />

taraftarını üzse de, bir gün mutlaka döneceğinden<br />

eminlerdi. Öyle ki iki taraf sözleşmeye özel bir<br />

madde eklediler. Bu maddeye göre Fabregas’ın


Barcelona’ya transferi sırasında sadece Arsenal’in<br />

söz hakkı vardı ve 35m poundluk satın alma<br />

opsiyonu verilmişti. Aradan geçen kupa ve başarı<br />

dolu üç sezonun ardından Cesc, çocukluk aşkı olan<br />

Barcelona’dan ayrılmak istediğini açıkladı. Üstelik<br />

“Arsenal’den başka bir kulüpten oynamam” , “Bir<br />

gün chelsea forması giyersem, beni öldürmenize<br />

müsaade ederim“ gibi son derece kesin demeçlerine<br />

rağmen yaklaşık 27 mi-lyon pound karşılığında<br />

Chelsea’ye imza attı. Şaşırtıcı bir transfer olduğu<br />

or-tada. Resmileşen bu transfer aynı zamanda<br />

arkasında cevabı merakla beklenen bir takım<br />

soruları da beraberinde getirmiş oldu…<br />

Patronluktan kaçtı<br />

Transfer olduğu zaman kendisine biçilen “Yeni<br />

Xavi“ rolü kağıt üzerinde gerçekleşmesi mümkün<br />

gibi gözükse de beklentileri tam anlamıyla<br />

karşılayamadı. Fabregas, transferi sonrasında<br />

nerede oynar sorusuna Iniesta ileri üçlünün soluna<br />

geçer, Cesc, Xavi’nin yanına gelir görüşü ağırlıklıydı.<br />

Zaman zaman da Messi’nin yokluğunda İspanya<br />

Milli Takımı’ndan alışık olduğu sahte dokuz rolü ona<br />

devredildi. Kısacası Fabregas’ın yuvaya dönmek için<br />

çok istekli olması, yönetimin buna sessiz kalmayıp<br />

transfere onay vermesi, bunun sonu-cunda Pep<br />

Guardiola’nın takımda kendisine yer bulamaması<br />

Barcelona’daki ilk sezonunun özetiydi aslında. İdolü<br />

olan Pep Guardiola’nın takımdan ayrılmasıyla yerine<br />

gelen Tito Vilanova ise ona güvendiğini pek çok<br />

kez dile getirmişti. Tito, Fabregas’a olan güvenini<br />

geçtiğimiz sezon Thiago Alcantara’nın Bayern’e<br />

transferine izin vererek de net bir şekilde ortaya<br />

koyuyordu. 27 yaşında daha fazla sorumluluk<br />

alabilecek yeteneğe ve olgunluğa sahip olmasına<br />

rağmen o hiçbir zaman bu sorumluluğu üstlenmedi.<br />

Orta sahanın patronu olabilecekken sürekli bu<br />

rolden kaçtı ve zamanla rotasyon oyuncusuna<br />

evrildi. Geçtiğimiz sezon yaşanan başarısızlığın<br />

birkaç nedeni varsa, gerçekleşemeyen bu rol<br />

paylaşımı belki de en önemlisiydi.<br />

Gelelim rakamlara. Her sezona muhteşem başlayan<br />

Cesc, takıma ayak uydu-ruyor gibi gözükse<br />

Barcelona’ya<br />

geldiğinde ‘Yeni<br />

Xavi’ olur dense<br />

de o beklentileri<br />

karşılayamadı.<br />

de, takımın tabiri caizse “Banko “ oyuncusu<br />

gibi görülmedi hiçbir zaman. İstatistiklerine<br />

bakıldığında mükemmel performans gibi gözükse<br />

de, bu rakamlar hep yanıltıcı oldu. Aynı zamanda<br />

sorumluluk almaktan kaçındı, ne zaman isteneni<br />

vermese sürekli birilerini suçlayarak, bahaneler<br />

üretti. Görevinden ayrılan Pep Guardiola’yı kendisini<br />

hem mevki hem de işlev olarak yanlış kullandığını<br />

söyleyerek eleştirdi. Kısacası Barcelona’da varlık<br />

gösterememesinin temel nedenlerinden biri<br />

yaşadığı kimlik bunalımı oldu. Bir diğer etken<br />

ise orta sahadan çok forvet gibi oynamak<br />

istemesiydi. Bunu Euro 2012’de sahte dokuz<br />

pozisyonunda oynayıp gol attığı dönemde yaptığı<br />

açıklama doğruluyordu; “Gol atmanın tadına<br />

bir kere vardığınız zaman orta sa-ha oynamak<br />

istemiyorsunuz.”<br />

Barcelona geçtiğimiz sezonu oldukça kötü geçirdi.<br />

Deyim yerindeyse dibi gören Katalan ekibinin<br />

önümüzdeki sezona yeniden başlangıç yapabilmek<br />

adına kadroda ciddi revizyon yapması gerekiyordu.<br />

Akıllara gelen ilk isim Xa-vi’nin hem yaş hem de<br />

fizik olarak yaşlanması nedeniyle o bölgede forma<br />

giyecek isimin kim olacağıydı. Aslında Cesc için<br />

bir fırsattı bu. Ancak bu fırsatı değerlendirecek<br />

cesarete sahip olmadığı için doğal olarak Xavi’nin<br />

yerini dol-durmak adına çaba da sarf etmedi.<br />

La Liga’yı benimsemeyip küçük görerek hayalini<br />

kurduğu Premier League’e dönmek için adeta kulis<br />

yaptı. İlk olarak Ar-senal’e dönmek istediğini söyledi


ama Arsenal sahip olduğu opsiyonu kullanmadı<br />

ve olumsuz yanıt verdi. En sonunda Rotayı İtalya,<br />

Fransa gibi liglere çevirmeden bir başka Londra ekibi<br />

Chelsea’nin teklifini değerlendirmek zorunda kaldı…<br />

Wenger düzeni korudu<br />

İspanya Milli Takımı ile Brezilya’da bulunan Cesc<br />

Fabregas basın toplantısında şu şöyle diyordu;<br />

“Arsenal ilk tercihimdi. Kontratımda kararı onların<br />

vermesi için bir madde vardı. Wenger ile konuştuk<br />

ve oynayacağım yerde Mesut Özil’in olduğunu<br />

ve ikimizin de takımda oynamasının imkansız<br />

olduğunu söyledi “<br />

Arsenal’in gerçekten kadrosunda Fabregas’a<br />

ayıracak yeri yok muydu ? Mantıklı düşünecek<br />

olursak şu an takımda yer alması açıkçası çok<br />

gereksiz olurdu. Arsene Wenger’i, Arsene Wenger<br />

yapan en önemli özelliklerden biri de takımdan<br />

ayrılan yıldız isimlerin yerini her zaman elinde<br />

bulunan potansiyelli futbolcularla doldurması oldu.<br />

Örneğin, Cesc Fabregas’ın takımdan ayrılmasından<br />

sonra o bölgede genç Ramsey’e forma vermekte<br />

ısrar etti. Sa-katlıklar yüzünden potansiyelini ortaya<br />

çıkarması biraz zaman aldı ancak şu an geldiği<br />

seviyeyi bütün dünya görüyor. Keza Wilshere için<br />

de aynı durum geçer-li. Wenger ne Ramsey’in ne<br />

Wilshere’ın ne de Mesut’un önünü kesmek istiyor.<br />

Bunun en önemli sebebi Arsenal’in şu an pek çok<br />

parçayı oturtmuş olması. Fransız teknik adamın bu<br />

düzeni 35 milyon euroluk Fabregas yüzünden bozmak<br />

istememesi gayet doğal.<br />

Chelsea’de daha özgür<br />

“Premier League’e geri dönmek istiyordum ve<br />

Arsenal’in “Hayır”ından sonra seçeneklerimi<br />

taradım. Birçok iyi teklif vardı, mantıklı seçeneklerdi.<br />

Jose Mour-inho ile konuştum ve bana, beni<br />

istediğini söyledi. Beni çok çabuk ikna etti. Duymak<br />

istediklerimi söyledi ve beni kazandı. Çok çabuk<br />

oldu. Çok mutluyum ve bence çok iyi olacak ”<br />

Cesc Fabregas Chelsea transferini bu sözlerle<br />

açıklamıştı. Mourinho’nun Lam-pard’ın takımdan<br />

ayrılmasından sonra oluşacak boşluğu doldurmak<br />

için iki adayı vardı; Atletico Madrid’in genç yıldızı<br />

Koke ve İspanya’da çoğu kez karşı karşıya geldiği<br />

Cesc Fabregas. Koke’yi Atletico Madrid’den<br />

koparamayan Chelsea, rotayı Barcelona’da tam<br />

anlamıyla beklentileri karşılayamayan Cesc<br />

Fabregas’a yöneltti. Arsenal’den istediği yanıtı<br />

alamayan Cesc, Mourinho’nun da ikna ka-biliyeti<br />

devreye girince Chelsea’nin teklifine hayır diyemedi.<br />

Peki Mourinho Fa-bregas’ı nasıl kullanacak?<br />

Kendisinden en iyi verimi alabilmesi için nasıl bir<br />

kadro yapılanmasına gidecek? Tüm bu soruların<br />

cevabını vermemiz için henüz erken fakat kağıt<br />

üzerinde tahminlerde bulunabiliriz.<br />

İlk düşünce, Oscar’ın yerini Fabregas’ın dolduracağı<br />

yönünde. Brezilya’da 4-2-3-1 atak oyununa<br />

alışık olmasına rağmen Oscar, Chelsea kulübüne<br />

katıldıktan sonra, Jose Mourinho’nun 4-3-3 tercihi<br />

ile daha derin bir pozisyonda oynuyor ve gerideki<br />

yaratıcılık eksikliğine çözüm sağlıyor.<br />

İkinci ve daha önemlisi, Oscar orta sahada görev<br />

yaptığı zaman çok daha etkili çünkü defansif<br />

özellikleri de sahip. Evet, bu konuda çok iyi. Özellikle<br />

devre arasında takımdan ayrılan 10 numara Mata<br />

ile kıyaslandığı zaman farklılıklar göze çarpıyor.


Chelsea’nin bir diğer orta saha oyuncusu Matic alan<br />

daraltarak Oscar’a bu anlamda çok fayda sağlıyor.<br />

Kanatlarda ise aynı katkıyı verdiğini söyleyemeyiz.<br />

Orta saha oynarken ve proaktif, savunma yaparken<br />

çok daha rahat. Bu yüzden Mourinho “Benim 10<br />

numaram Oscar“ demişti.<br />

Dahası, Chelsea’nin geçen sezon için genel olarak<br />

kabul gören sorunlarından birisi özellikle derin<br />

savunmaları aşamamasıydı. Fabregas’ın savunma<br />

yetenekleri bölünse de teknik olarak hala harika;<br />

son derece direkt ve paslarında bilinçli; ayrıca hızlı,<br />

isabetli ve akıl dolu paslarıyla hücumcular ile çok iyi<br />

bir bağlantı kuruyor.<br />

Barcelona’ya transfer oluyorsanız bazı<br />

özelliklerinizden uzaklaşmanız gayet normal.<br />

Döndüğünde bu Cesc için de sorun oldu. Kendisinin<br />

söylediği üzere “Arsenal’de olduğu gibi her zaman<br />

hücuma çıkmak istiyorum. Şimdi ise pozisyon<br />

olarak daha öndeyim ama eskisi kadar topla<br />

buluşamadığım anlar ol-uyor. Yani sabırlı olmalıyım.”<br />

Chelsea’nin orta alan kurgusunda Ramires –<br />

Matic –Oscar üçlüsü direnç olarak yeterli gözükse<br />

de işin hücum kısmında yetersizliği ortada.<br />

Oscar’ın geriden top alıp sürekli hareket halinde<br />

olması nedeniyle öne doğru oynayacak biri yoktu<br />

neredeyse. Hatta o bindirmeleri zaman zaman<br />

Ramires yapıyordu. Mour-inho, Chelsea orta<br />

sahasının yeterince güçlü olmadığı fikrini kabul<br />

ederek Fa-bregas’ı ısrarla istedi. Yüksek ihtimalle<br />

Cesc, Matic ile orta sahada görev alacaktır. Diğer<br />

seçenek ise Oscar’ın yokluğunda hucumda takımın<br />

beyni ol-ması. Chelsea’nin oyun temposunu<br />

artırarak pas yüzdesini yükseltecektir. Özetlersek<br />

Fabregas artık daha özgür. Barcelona’dan daha<br />

serbest ama Arse-nal’den daha yapısal bir sistemde<br />

oynayacak. Kariyerinin şu aşamasında aradığı şey<br />

de buydu aslında…<br />

Mourinho, Cesc Fabregas’ı ikna etti<br />

ve ona Chelsea forması giydirdi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!