You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
21. Yüzyılda <strong>Eğitim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Cilt 1 <strong>Sayı</strong> 1 Bahar 2012<br />
Dinçer APAYDIN<br />
tarzında olduğu gibi bu kesit karşısında kayıtsız <strong>ve</strong> yalın olarak değil; bizzat kesiti<br />
yeniden anlamlandırıp yorumlayarak, daha yerinde bir ifade ile “algıladığı gibi”<br />
anlatmaktadır.<br />
Bu tavır, akla gerçek karşısında sergilenen izlenimci tavrı getirmektedir. İzlenimcilik,<br />
resim sanatında etkili olmuş bir algılama şekli olarak addedilebilir. Ne<br />
var ki yalnız resim sanatında sınırlı kalmamış, diğer bütün sanat dallarını da bir<br />
şekilde etkilemiştir:<br />
“İzlenimcilik: Empresyonizm, intibacılık. Sanatçıda uyanan / kalan dış alem intibalarının<br />
eserde aktarılmasını esas alan / benimseyen sanat akımı. 19. Asrın sonunda,<br />
sembolizmle hemen hemen aynı dönemde Fransa’da ortaya çıkan, oradan bütün<br />
dünyaya yayılan akım, daha ziyade resim sanatında etkili olmuştur. Edebiyatta ise<br />
şiir vadisinde takipçileri vardır. İzlenimciliğin doğuşunda, gerçekçiliğe, natüralizme<br />
<strong>ve</strong> parnasyenizme duyulan tepki önemli bir etkendir.<br />
İzlenimcilikte aslolan, dış dünya gerçeklerinin olduğu gibi nakledilmesi değil, söz<br />
konusu dünyanın uyarmasıyla sanatkârın iç dünyasında şekillenen izlenimlerin aktarılmasıdır.<br />
[…] Andre Gidé’nin “hissediyorum öyleyse varım” anlayışı, izlenimciliğin<br />
parolası gibi telakki edilmiştir” (KARATAŞ, 2007: 249 – 250).<br />
Sait Faik’in hikâyeciliğindeki özellikler <strong>ve</strong> bu alıntıdan hareketle, onun<br />
hikâyeciliğine özel bir ad <strong>ve</strong>rmek gerekirse, bu adın “izlenimci hikâye” olabileceğini<br />
düşünmek yanlış olmayacaktır. Sait Faik, açıkça, bir gerçekliğin kendisi için<br />
ifade ettiği değerleri ifade etme gayreti içinde olan bir hikâyenin peşindedir.<br />
Zihniyet:<br />
“Ben”i merkeze alan <strong>ve</strong> mutluluğunun sürekliliğini arzulayan bir anlatıcının<br />
anlattığı “Hişt Hişt” adlı hikâye, hayatını belirli şartlar altında sürdürmekte olan<br />
bir insanın hikâyesidir. Bu insan bir tıraş bıçağıyla bile kavga edebilmektedir. Hayatını<br />
belirli sınırlar içerisinde yaşamaktadır. Bu hikâyenin zihniyetinin, anlatıcısının<br />
tavrında aranması yerinde olacaktır. Söylenenlerden hareketle denilebilir ki<br />
kendi problemlerini hayatının merkezine almak isteyen <strong>ve</strong> kendi problemleri ile<br />
meşgul olan sıradan bir insanı, anlatının merkezine almak problemi, bu metnin<br />
zihniyetini oluşturur.<br />
Yapı:<br />
Olay Örgüsü:<br />
“Hişt Hişt” adlı hikâyede, “Boz Eşek”te olduğu gibi bir doğru üzerinde takip<br />
edilebilecek nitelikte bir olay örgüsü ile karşılaşmamaktayız. Daha doğrusu, olay<br />
örgüsünü açıkça meydana çıkaracak herhangi bir unsur görünmez. Bu hikâyede<br />
olay, bir insanın yaşadığı günden bazı kesitleri aktarmasından ibarettir. Herhangi<br />
bir çatışmadan, bir problemden bahsedilmez. Olay <strong>ve</strong> kişiler, bu çatışma etrafında<br />
bir araya getirilmez. Bu hikâyeyi oluşturan çatışma unsuru, dış dünyada değil,<br />
iç dünyada vardır. Çatışma, bireyin kendisiyledir. Kendi içindedir. Gün boyunca<br />
duyulan bir “Hişt Hişt” sesinden bahsedilir. Bu ses nereden, kimden gelmektedir?<br />
Belli değildir. Karşılaşılan insanlar ile bu duyguyu paylaşan anlatıcı, olayı bir çö-<br />
182