a Küreselleşme ve Kadın - İnönü Üniversitesi
a Küreselleşme ve Kadın - İnönü Üniversitesi
a Küreselleşme ve Kadın - İnönü Üniversitesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
“Toplumsal Cinsiyet”ten<br />
“Çoklu Kesişen Farklılıklar”a <strong>Küreselleşme</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kadın</strong><br />
Ahmet Karadağ *<br />
Sıla Sabancılar **<br />
Özet<br />
Sosyal <strong>ve</strong> siyasal bağlamlarda tarih birçok kez ihlal edici oluşumlara tanıklık etmiştir. Bu ihlal<br />
edici oluşumlar kapsamlı değişim süreçleri olarak da görülebilir. Modernleşme, kendinden önceki<br />
sosyal <strong>ve</strong> siyasal yapılar açısından ne kadar ihlal edici bir oluşum idiyse, küreselleşme de en az o<br />
kadar ihlal edici bir oluşumdur. Aklımıza gelebilecek hemen her alan küreselleşmeden şu ya da bu<br />
biçimde etkilenmiş, değişmiş <strong>ve</strong> dönüşmüştür. Bu alanlardan biri de kadın konusudur. Toplumsal<br />
cinsiyet kavramı çerçe<strong>ve</strong>sinde kadın hareketi üç dalga biçiminde gelişmiştir. 18. yüzyılın sonlarından<br />
başlayarak 20. yüzyılın ortalarına kadar devam eden birinci dalga, rasyonel, eşitlikçi <strong>ve</strong> nicel bir<br />
karakter taşımıştır. 20. yüzyılın ortalarında başlayan ikinci dalga kadın hareketi, iki farklı yönde<br />
gelişmiştir: kültürel feminizm olarak adlandırılan farklılıkçılar <strong>ve</strong> farklılıkları marjinalleştirerek<br />
eşitliğe vurgu yapanlar. <strong>Küreselleşme</strong> süreciyle birlikte ortaya çıkan yeni kadın hareketinin baskın<br />
niteliği ise çoklu kesişen farklılıklara yaptığı vurgudur. Bu çalışmada kadın hareketinin üçüncü<br />
dalgasındaki değişimin nedenleri, hareketin baskın niteliğinin anlamı <strong>ve</strong> bu dönüşümün sonuçları<br />
incelenecektir. Teorik olarak yapılacak çalışma, tarihsel bağlamda ele alınacak; konu, yapısal <strong>ve</strong><br />
analitik çözümlemelere tabi tutulacaktır.<br />
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, <strong>Küreselleşme</strong>, <strong>Kadın</strong><br />
Globalization and Woman<br />
From “Gender to Multiple Intersecting Differences”<br />
Abstract<br />
In the social and political context history witness the abusi<strong>ve</strong> formations. This abusi<strong>ve</strong><br />
formations can be seen as a comprehensi<strong>ve</strong> tranformation period. Like modernization also<br />
globalization is abusi<strong>ve</strong> formation on previous social and political structure. Almost all field that come<br />
to mind has effected, changed and con<strong>ve</strong>rted from globalization in this or that le<strong>ve</strong>ls. One of the fields<br />
* Doç. Dr., <strong>İnönü</strong> Üni<strong>ve</strong>rsitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, e-posta: karadag.ahmet@inonu.edu.tr<br />
** Öğr. Gör., Bitlis Eren Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, e-posta: ssabancilar@beu.edu.tr<br />
90
is women subject. The women's mo<strong>ve</strong>ment has de<strong>ve</strong>loped in three wa<strong>ve</strong> within the framework of the<br />
concept of gender. First wa<strong>ve</strong> that has started with the end of 18. century and contunied to mid of the<br />
20. century, beared rational, equitable and quantitati<strong>ve</strong> character. The second wa<strong>ve</strong> of the women's<br />
mo<strong>ve</strong>ment that has srarted with mid of the 20. century has de<strong>ve</strong>loped with two different path:<br />
supporter of cultural feminism and the different marginal group who emphasizing equality. The<br />
dominant quality of the women's mo<strong>ve</strong>ment that has emerged with the globalization process is the<br />
emphasizing to multiple intersecting differences. In this study the causes of change of the third wa<strong>ve</strong><br />
of the women's mo<strong>ve</strong>ment, the meaning of dominant quality of the mo<strong>ve</strong>ment and the results of this<br />
transformation will be analyze. This work will be done theoritically, discussed in historical context;<br />
subject will be analyzed to structural and analytical aspects.<br />
Keywords: Gender, globalization, woman.<br />
Giriş<br />
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsizlik<br />
günümüzde de varlığını keskin biçimde sürdürmektedir. 12 Mart 2012 tarihi itibariyle bu<br />
keskin eşitsizliğe ilişkin bazı <strong>ve</strong>riler şöyledir: Okuma-yazma oranları açısından<br />
değerlendirildiğinde 837 milyon okuma yazma bilmeyen kişinin 2/3‟ü kadınlardır; dünyada<br />
açlık sınırının altında yaşayanların 2/3‟ü yine kadınlardan oluşmaktadır. Parlamentolarda<br />
36294 erkeğe karşılık 7293 kadın yer almaktadır. <strong>Kadın</strong>lar iş saatlerinin yüzde 66‟sını<br />
doldurmalarına rağmen dünya gelirinin yüzde 10‟una <strong>ve</strong> mülkiyetlerin de yüzde 1‟ine<br />
sahiptir. Dünya genelindeki oranlar incelendiğinde kadın statüsünde iç açıcı tablolarla<br />
karşılaşamıyoruz. Bütün bunların yanı sıra aile içi şiddet, cinsel istismar, ataerkil geleneksel<br />
baskı gibi sorunlar da devam etmektedir. Bu bağlamda kadının kendini var etme<br />
mücadelesinin sonuna geldiği savunulamaz.<br />
Bu eşitsizliği aşabilmek amacıyla başlayan kadın hareketi önce kadın kimliğinden<br />
bağımsız olarak eşit haklar için mücadele <strong>ve</strong>rmiştir. Bu mücadelenin ataerkil yapıda herhangi<br />
bir değişikliğe yol açmamış olması, mücadeleyi eşitlikçilikten farklılığa taşımıştır.<br />
Modernitenin temel kabullerinin tartışılmaya başlandığı geç modern zamanlarda küreselleşme<br />
<strong>ve</strong> çok kültürlülüğün kadın hareketi üzerinde değiştirici etkileri yaşanmıştır. Böylece<br />
toplumsal cinsiyet bağlamında kadınların konumlarının sorunsallaştırılmasıyla başlayan<br />
hareket yeni bir aşamaya evirilmiştir. Çalışmada küreselleşme sürecinin kadın hareketi<br />
91
üzerindeki etkisi <strong>ve</strong> bu etkinin kadın hareketine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz yansımaları incelenmiştir.<br />
Bu bağlamda ilk olarak küreselleşme öncesi kadın konusu ele alınmıştır. <strong>Küreselleşme</strong><br />
sürecine ilişkin açıklamalardan sonra bu sürecin kadın hareketine getirdiği yeni tarz <strong>ve</strong> bu<br />
tarzın kadın hareketine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz yansımaları ele alınmıştır. Çalışma analitik<br />
değerlendirmelerle teorik düzeyde yapılmıştır.<br />
<strong>Küreselleşme</strong> Öncesi <strong>Kadın</strong><br />
<strong>Kadın</strong> hareketi açısından küreselleşme öncesi dönem, geleneksel dönem <strong>ve</strong> modern<br />
dönem olarak ikiye ayrılabilir. Tarihin ilk dönemlerinde eşit olan cinsiyetler, üretim sürecinde<br />
etkili olamaya <strong>ve</strong> üretim araçları üzerinde mülkiyet hakları kazanmaya başladıktan sonra<br />
kadın ikinci planda kalmaya başlamıştır. <strong>Kadın</strong>-erkek eşitsizliğinin temeli yaradılış olarak<br />
belirlenmiş <strong>ve</strong> kadın özel alanda konumlandırılmıştır. Bu durum aile kurumu, din, siyaset <strong>ve</strong><br />
toplum nezdinde meşrulaştırılmıştır. İlkçağda cinsiyetinin zayıflığından, erkeklerle aynı<br />
eğitimi almamasından <strong>ve</strong> yaradılıştan ötürü erkeğe bağımlı olması gerektiğine inanılan kadın<br />
(Sautet, 1998: 53-87); ortaçağda kilise <strong>ve</strong> dinin boyunduruğu altında cadı olarak anılmış <strong>ve</strong><br />
yasalarla kamusal alandan dışlanmıştır. Dolayısıyla, geleneksel dönemde dinsel, tarihsel <strong>ve</strong><br />
toplumsal değerlerle desteklenen ataerkil yapı toplumsal cinsiyetçiliği belirlemiştir. <strong>Kadın</strong>,<br />
toplumsal işbölümü <strong>ve</strong> üretim araçlarının erkeğin eline geçmesiyle beraber, üreme özelliği<br />
olan <strong>ve</strong> güçsüz, zayıf nitelikleriyle tanımlanan toplumsal konuma sahip olmuştur.<br />
Modern dönemde kadınların bedensel farklılıklarından soyutlanarak Aydınlanma<br />
düşüncesi çerçe<strong>ve</strong>sinde evrensel rasyonellik <strong>ve</strong> ahlak anlayışına bağlı olması için çaba<br />
harcanmıştır. Aydınlanma, modernite <strong>ve</strong> pozitivizm üçgeninde kadın erkek ayrımı<br />
yapılmaksızın evrensel insana vurgu yapılmıştır. Bunun yolu da eşit vatandaşlıktan geçtiği<br />
için kadınların da erkeklerle aynı hak <strong>ve</strong> özgürlüklere sahip eşit vatandaş olmaları için<br />
mücadele yapılmıştır. Önemli olan kadın, Afrikalı ya da Yahudi olmak değil, önemli olan<br />
herkesin insan olmasıdır biçiminde özetlenecek olan birinci dalga feminizm, liberal<br />
evrensellik temelinde gelişmiştir (Phillips, 1995: 74). Evrensellik, bir grubun bütün üyelerini<br />
ilgilendiren, kişi <strong>ve</strong> yerden bağımsız olarak dünyanın her yerinde aynı kabul edilip uygulanan<br />
durumları, yapıları <strong>ve</strong> özellikleri niteler. Modern dönemde her bir insanın doğal eğilimleri,<br />
tüm insanların doğal eğilimi olarak görülmüştür. Devlete mensup tekil sıfatıyla yurttaş, etik<br />
açıdan devletle ilişkilendirilmiş, ama insan olmak bakımından bireysel insan varlığı, etik<br />
olarak insan varlığının geneliyle ilişkilendirilmemiştir (Karadağ, 2006: 54).<br />
92
Çalışma yaşamında cinsiyet ayırımına son <strong>ve</strong>rilmesi, eşit işe eşit ücret ödenmesi,<br />
eğitimsel esneklik, çalışan kadınların çocukları için ücretsiz bakım, aile sorumluluklarının<br />
eşit şekilde paylaşılması, kürtajın yasallaştırılması, cinsel sömürünün sona erdirilmesi,<br />
cinsiyete göre rol benimsetilmesinin durdurulması (Yeşilorman, 2001: 278) birinci dalga<br />
kadın hareketinin genel talepleri arasında yer alır.<br />
Aydınlanma düşüncesinin etkili olduğu birinci dalga feminizmde dönemin yükselen<br />
eğilimlerinin etkisi gözlenmektedir. Bu dönemin temel özelliğini Donovan (2010: 27-8) şu<br />
şekilde ifade etmektedir: Akla inanç, kadının <strong>ve</strong> erkeğin ruhları ile akılcı yeteneklerinin aynı<br />
olduğu inancı, toplumsal değişim <strong>ve</strong> dönüşümde eğitime yüklenen misyon <strong>ve</strong> bireylerin diğer<br />
bireylerden ayrı olarak gerçeği arayan, akılcı <strong>ve</strong> bağımsız bir aktör olarak hareket eden,<br />
haysiyeti bağımsızlığına bağlı olan yalnız bir varlık olduğu görüşüdür.<br />
Erkeklerle eşit olma <strong>ve</strong> siyasal temsil hakkı talepleriyle öne çıkan birinci dalga<br />
feminizm önemli sonuçlar yarattı. 18. yüzyılda başlayan kadın hareketi dünya genelinde<br />
Anayasacılık hareketleri ile birleşince Avrupa‟da 3k (Kirche, Küche, Kinder yani kilise,<br />
mutfak, çocuk) olarak ifade edilen üçlemenin dışında kadın, varlığını sosyal hayatta da<br />
göstermeye başladı. (Konan, 2011: 159). Eğitim, istihdam <strong>ve</strong> siyasal katılım konularında,<br />
modern öncesi dönemle karşılaştırıldığında, kadınlar açısından önemli kazanımlar elde edildi.<br />
Böylece modern öncesi dönemde cinsiyet ayrımcılığının bir sonucu olarak özel alanla<br />
özdeşleştirilen kadın kamusal alana da katılmaya başlamıştı. Ancak birinci dalga feminizm,<br />
önemli başarılarının yanı sıra cinsiyet ayrımcılığını özsel olarak değiştirmekte başarısız oldu.<br />
Özellikle siyasal temsil konusunda erkekleri seçmek için seçmenleştirilen kadın, psiko-sosyal<br />
alanda ise erkek modeliyle özdeşleşerek erkek egemen kamusal yaşamı güçlendirdi.<br />
<strong>Kadın</strong>lara, <strong>ve</strong>rili ataerkil düzende erkek değerlerinde bir eşitlik sağlandığından, kadınlar,<br />
iktidara ilişkin özgün davranışlarını ortaya çıkarmak yerine, erkek değerlerini yeniden<br />
ürettiler (Yaraman, 1999: 12- 24).<br />
20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ikinci dalga feminist hareket iki farklı biçimde<br />
gelişmiştir: eşitlikçi feminizm <strong>ve</strong> farklılıkçı (kültürel) feminizm. Eşitlikçi feminizme göre,<br />
toplumsal cinsiyet farklılıkları erkek hegemonyası eliyle yapılmakta <strong>ve</strong> bu farklılıklar kadının<br />
ikincilleştirilmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır (Altuntaş, 2008: 50). Farklılıklara<br />
vurgu, geleneksel dönemdeki kadının toplumsal konumlandırılmasında kullanılan<br />
argümanlarla ilişkili görülerek reddedilmektedir. Zira, farklılıklara vurgu, ataerkil düzenin<br />
93
askın rollerini güçlendirecek <strong>ve</strong> kadın açısından olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Dolayısıyla<br />
kadın bakış açısından yapılması gereken farklılıkların marjinalleştirilmesi, eşitliğin<br />
vurgulanarak öne çıkartılmasıdır. Liberal, Marksist <strong>ve</strong> radikal feminizm, kadın erkek eşitliğini<br />
sağlayabilme arayışının farklı yolları olarak görülebilir.<br />
Liberal feminizm, kadınların cinsiyetlerinden dolayı haksızlığa uğradıklarına inanır,<br />
eşit işe eşit ücret, eşit insan hakları, eğitimde fırsat eşitliği, siyasal sürece katılım konularıyla<br />
ilgilenmesine rağmen cinsiyet eşitsizliğinin kökenini sorgulamaz (Ramazanoğlu; Berktay,<br />
1998: 29).<br />
20. yüzyılda etkili olan Marksizm, feminist hareket içinde de kendine yer edinmiştir.<br />
Ancak Marksizm‟in sınıf temelli <strong>ve</strong> alt yapının üst yapıyı belirlediği tezi, feminist<br />
mücadelenin kapitalizmle savaşarak başarıya ulaşacağı yönünde bir inançla gelişmiştir. Bu<br />
bağlamda kadını sömüren şey kapitalizm olarak belirlenmiş <strong>ve</strong> sosyalist devrimle bu<br />
sömürünün ortadan kalkacağına inanılmıştır. Kapitalizm erkeği kamusal alanda, kadını da<br />
özel alanda konumlandırdığı için kadının kurtuluşu kamusal alandaki varlığına bağlıdır<br />
(Yüksel, 2003: 77).<br />
<strong>Kadın</strong> emeğinin ev işlerinde yabancılaştırılması, daha düşük ücretle artı değerin<br />
yaratılması <strong>ve</strong> „işçi stoğu‟ olarak görülmeleri de yine Marksizm‟in açıklamaları içinde<br />
bulunabilir. Bu noktada devletin siyasal gücü ile kadın <strong>ve</strong> erkek cinsiyetini belirlediği tezi de<br />
unutulmamalıdır (Heywood, 2007: 308).<br />
Radikal feminist hareket, feminist hareketin önemli bir yönünü oluşturmaktadır.<br />
1960‟ların sol havası içinde gerçekleşmiştir. Radikal feminizm, toplum hayatında etkin olan<br />
erkek egemen aklı <strong>ve</strong> ataerkil yaşamı reddetmekte; Batı kültürünün erkeksi değerlere, kadının<br />
dışta bırakılmasına dayandığına, doğurganlık <strong>ve</strong> cinsiyetin denetlenmesi yoluyla kadınların<br />
baskı altına alınmasında yine ataerkilliğin önemli olduğuna dikkat çekmektedir (Güriz, 1997:<br />
63). Radikal feminizm genel olarak, toplumsal ilişkilerin tümüne etki eden erkek egemen akıl<br />
ile mücadele etmektedir. Bu bağlamda erkek egemen aklı politik bulmaktadır. Çünkü kadın-<br />
erkek ilişkilerinde bir cinsin diğer cins karşısında eziliyor olmasında siyasal bir yön olduğuna<br />
inanmaktadır.<br />
Radikal feminist slogan olan “kişisel olan siyasaldır” düşüncesi, kadınların kendi<br />
yaşamlarını erkek egemenliği altındaki toplumlarda yaşanan ortak deneyimin bir parçası<br />
olarak görüp anlamlandırmalarını sağlamıştır. Ayrıca cinsel tecavüz <strong>ve</strong> erkek şiddetinin diğer<br />
94
içimlerinin kamusal siyasal olaylara dönüştürülmesine yol açarak erkek egemen dünyada<br />
kadınları evrensel olarak ezilen kız kardeş tanımlamasına katmıştır (Ramazanoğlu, 1998: 31-<br />
2).<br />
1960‟ların sonlarından itibaren gelişen kültürel feminizm kadın hareketini siyasal<br />
değişimin ötesine taşıyarak kültürel dönüşümü amaçlamıştır. Siyasal eşitsizlikler üzerinde<br />
yoğunlaşan liberal feminizm, siyasal eşitliği sağlamaya çalışırken, toplumsal <strong>ve</strong> ekonomik<br />
eşitsizlikleri göz ardı etmiştir. Liberalizmin homojenleştirici eşitliğine karşı çıkan kültürel<br />
feminizm, gerçek bir siyasal etki oluşturmaksızın kadınların biçimsel siyasal eşitliğe<br />
ulaşmasının fazla önemsenmemesi gerektiğini ileri sürmüştür (Altuntaş, 2008: 51). Çünkü<br />
seçilen kadın sayısındaki artış, kadınların temsil düzeyinin artması anlamına gelmez.<br />
<strong>Kadın</strong>ların temsilinden gerçekten söz edilebilmesi için kadınların kendi politikalarını ya da<br />
çıkarlarını bizzat kendilerinin şekillendirebilmelerine imkan <strong>ve</strong>ren mekanizmaların<br />
oluşturulması gerekir (Phillips, 1995: 31). Kültürel feminizmde temel amaç, kadının<br />
toplumsal cinsiyet farklılıklarının tanınması <strong>ve</strong> kadının bir değer olarak yükseltilmesidir.<br />
<strong>Küreselleşme</strong><br />
<strong>Küreselleşme</strong>, 20. yüzyılın fenomen değerlerinden biridir. Özellikle bilişim<br />
teknolojilerinin gelişmesi, bilginin hızlı <strong>ve</strong> kolay erişilebilir olması dünya üzerinde<br />
ekonomiden, siyasete <strong>ve</strong> toplumsal değerlere kadar birçok alanın belirleyicisi olmuştur.<br />
Ekonomik <strong>ve</strong> ticari ilişkilerin yaygınlaşması bu sürecin doğmasında etkili olmuştur.<br />
Günümüzde yaşanan küreselleşme modernliğin sonucudur <strong>ve</strong> modernlik ne kadar insanlığın<br />
kaderiyse küreselleşme de o kadar kaçınılmazdır (Özyurt, 2005: 24).<br />
<strong>Küreselleşme</strong>, zaman-mekan sıkışması, karşılıklı bağımlılığın hızlanması, daralan bir<br />
dünya, küresel bütünleşme, bölgeler arası güç ilişkilerinin tekrar biçimlenmesi, küresel<br />
dünyanın bilincinde olmak şeklinde farklı tanımlamalarla açıklanmaktadır (Held, McGrew,<br />
2008: 10). Yenidünya düzeninin üç karakteristiğinden biri olan küreselleşme, dünyanın tek <strong>ve</strong><br />
bütünleşmiş bir pazara dönüşümünü de ifade etmektedir (Şaylan, 1995: 136).<br />
<strong>Küreselleşme</strong> bir süreçtir. Bu süreç ekonomi, siyaset, ekoloji <strong>ve</strong> sivil toplum<br />
alanındaki oluşumların yan yana ancak birbirine indirgenemeyen var oluşunu içermektedir.<br />
Artık egemen ulus devletlerin değil, ulus aşırı aktörlerin bu var oluşu yönlendirmesidir<br />
(Sarıbay, 2008: 236). Küresel süreç, dünya üzerindeki toplumsal bağlılıkları <strong>ve</strong> mübadeleleri<br />
95
meydana getiren, çoğaltan, yaygınlaştıran toplumsal süreçlerin çok boyutlu kümesidir (Steger,<br />
2006: 31).<br />
<strong>Küreselleşme</strong> olgusu dünyayı birbirine yaklaştırarak küçültmekte, ekonomik <strong>ve</strong> siyasal<br />
bütünleşmelerle devletleri küçülmeye zorlamakta, bölgeselleşmeyi, yerelleşmeyi <strong>ve</strong> karşılıklı<br />
bağımlılık ilişkisini desteklemektedir. <strong>Küreselleşme</strong>nin bireye vurgu yapan <strong>ve</strong> evrensel<br />
değerleri yükseltme çabaları beraberinde bir bölünmüşlük de yaratmaktadır. Çünkü<br />
küreselleşme ulus devletin gücünü zayıflatırken yeni kimliklerin ortaya çıkmasını<br />
sağlamaktadır.<br />
Yeni kimliklerin ortaya çıkma süreci kapitalist iktidar ilişkilerinin anomileşmesi<br />
sonucunda ortaya çıkan siyasal olanla olmayan arasında ayrım yapmanın anlamının <strong>ve</strong><br />
olanağının kalmadığı, bundan dolayı siyasal akıl yürütmenin mümkün olmadığı <strong>ve</strong> siyasal<br />
muhalefetin üzerinde yükseleceği evrensel nitelikte kamusal mekanların algılanmasını<br />
zorlaştıran bir kimlik krizine de işaret eder (Turan, 2011: 215.<br />
<strong>Küreselleşme</strong> Sürecinde <strong>Kadın</strong><br />
Modern toplumlarda belirlenen birey kimliği vatandaşlıkla ilişkilendirilir. Evrensel<br />
değerler, sınırları çizilmiş doğrular <strong>ve</strong> tanımlamalar bireyler açısından çeşitlilik göstermeyen<br />
kimliklerin varlığına işaret etmiştir. Ancak postmodern süreçle gelişen belirsizlik, muğlaklık,<br />
evrensel değerlerin <strong>ve</strong> modernitenin reddi, devletler, toplumlar <strong>ve</strong> bireyler açısından farklı<br />
sonuçlar doğurmuştur. Bu süreçteki çoğu değişimin belirleyeni ise küreselleşme olmuştur.<br />
Kimlik sorunu coğrafi <strong>ve</strong> sosyal hareketlilikle sosyal değişmeye bağlı olarak ortaya<br />
çıkmıştır. İnsanlar, doğup büyüdüğü kültürde farkında olmadan kendiliğinden bir kimlikle<br />
büyümekte; ancak “öteki” ile karşılaştığında kendisini diğerlerinden ayıran şey üzerinde<br />
düşünme <strong>ve</strong> kendisi gibi davranma sonucunda bu kimlik somutlaşmaktadır (Özyurt, 2005:<br />
182).<br />
Kimlik kavramının farklılaşması <strong>ve</strong> çoğalması ulus devlet kimliğinin birleştirici<br />
niteliğinin aşınmasından dolayıdır. Ulus devletin küresel güçlerle mücadele gücü zayıfladıkça,<br />
bireyler <strong>ve</strong> toplumsal gruplar etnik, dini, kültürel <strong>ve</strong> önceledikleri değerler etrafında<br />
kendilerini ifade etme şansı bulmuşlardır. Bu süreçte cinsiyetçilik <strong>ve</strong> feminizm de kadın<br />
kimliğini <strong>ve</strong> sorunlarını öncelemiştir. Kuşkusuz küreselleşme süreci kadın kimliğini de farklı<br />
96
içimlerde etkilemiştir <strong>ve</strong> feminist hareket çerçe<strong>ve</strong>sinde gelişen kadın hareketi de bu süreçten<br />
payını almıştır.<br />
Kimlik siyaseti de küreselleşme ile farklı bir boyut kazanmıştır. Modern devlet<br />
geleneği çerçe<strong>ve</strong>sinde “bölücü” olarak nitelenebilen farklı kimlik talepleri, değişen algılar<br />
sonucunda çok kültürlülük içerisinde değerlendirilmektedir. Bu bağlamda bütün farklılıkların<br />
değerli olduğu ön kabulüyle farklı kimlikler zenginlik olarak tanımlanmaktadır.<br />
<strong>Küreselleşme</strong> kadın kimliği açısından da postfeminizmle ilişkilendirilebilmektedir.<br />
Ekonomik, siyasal <strong>ve</strong> kültürel yaşamın belirleyenlerinin erilliğine dikkat çeken postfeminizm,<br />
modernite içinde üretilen kavramların bu erillik içinden çıktığını savunur. Dolayısıyla kadına<br />
ilişkin savunuların geçerli olmadığını ileri sürer. Ayrıca evrensel gerçeklerin olamayacağı<br />
<strong>ve</strong>ya bu evrenselliğin herkesi kapsamayacağından hareketle kategorileşmenin yanlışlığını<br />
vurgular. Postfeminizme göre, kadının kategorileştirilmesi, çelişkili <strong>ve</strong> içi doldurulamaz<br />
olması açısından bir sorundur. Çünkü kategoriler kesin olmaktan çok kaygandırlar <strong>ve</strong><br />
ilişkilendirildikleri durum kalıcı değil, akışkandır (Flynn, 2002: 39). Her ülkenin, inancın,<br />
toplumun <strong>ve</strong> devletin yapısı farklı olduğu için ortak değerler etrafında kadın sorununa çözüm<br />
bulunamayacağına inanan postfeminizm, farklı nitelikte kadın hareketlerinin doğmasının<br />
yolunu açmıştır.<br />
Postfeminist süreç, kadın hareketine iki önemli boyut kazandırmıştır. İlk boyut,<br />
kadınlar arası farklılıklara yapılan vurgudur. Beyaz orta sınıf heteroseksüel kadının temel<br />
referans olmaktan çıktığı, farklı kültürlerde ezilen kadınların dikkate alınmadığı eleştirisinin<br />
yükseldiği bu süreçte, yaygın kabullerin aksine, lezbiyenler gibi daha marjinal gruplar kadın<br />
hareketi içinde öne çıkmaya başlamışlardır. <strong>Kadın</strong>lar arası farklılığa vurgu yapan hareketin<br />
eleştirdiği en önemli konu, kadınların toplumsal cinsiyet ile ırk, din, dil gibi farklılıklar<br />
arasında bir tercih yapmaya zorlanması olmuştur. Bu durum din, dil ya da ırka dayalı bir<br />
mücadelenin içinde olan kadının toplumsal cinsiyet sorununu bir kenara bırakmasını <strong>ve</strong><br />
yaptığı mücadelelerde erkeklere eklemlenmesi sonucunu doğurmuştur (Fraser, 1997: 102). Bu<br />
eklemlenmeye karşı eleştirel tarzda ortaya çıkan yeni anlayış, Mann‟in (1997:233) ifadesiyle<br />
grup yaklaşımıdır. Grup yaklaşımı, çokkültürlülüğün bir sonucudur. Her tür farklılığın<br />
tanınmasına modernitenin evrenselci <strong>ve</strong> homojenleştirici yapısına göre çok el<strong>ve</strong>rişli olanaklar<br />
sunan çokkültürlülük, nihai olarak toplumsal cinsiyete dayalı farklılıkların tanınması<br />
mücadelesi olan feminizm için de el<strong>ve</strong>rişli olanaklar sunmuştur. Böylece feministler, önemli<br />
97
ir siyasal hareket olarak gayler, lezbiyenler, farklı ırk grupları <strong>ve</strong> dezavantajlı etnik gruplar<br />
arasına katılmışlardır (Altuntaş, 2008: 52). Oluşan yeni yapı farklılıkların çoğulluğudur.<br />
Postfeminist sürecin, kadın hareketine kattığı ikinci boyut, kadınlar arası<br />
farklılıklardan çoklu kesişen farklılıklara geçiştir. <strong>Kadın</strong> sorunlarının ya da gerçekliklerinin<br />
evrensel nitelikte olmadığı yeni kuşak feministler tarafından kabul edilmiştir. Bu bağlamda<br />
ülkeden ülkeye, eğitim seviyesine, toplumsal değerlere, siyasi ideolojilere sahip birbirinden<br />
farklı feminist değerlerin oluştuğu gözlemlenmektedir. <strong>Kadın</strong>ların var olma savaşına işaret<br />
eden feminist dalgalar günümüzde bir taraftan belirsizleşip muğlâklaşırken, diğer taraftan<br />
kesişen mikro politikaların önemini ortaya çıkarmıştır. Tüm kadınlar için aynı olmayan<br />
sorunlar bu hareketi dağınıklaştırsa da farklı alanlara taşma durumu kadın hareketini<br />
zenginleştirmiş <strong>ve</strong> çoklu kesişen farklılıkların belirginleşmesini sağlamıştır. Artık feminizm<br />
salt toplumsal cinsiyetle ilişkili olmayı aşarak milliyet, ırk, etnisite, dil, din, cinsiyet <strong>ve</strong> sınıf<br />
gibi ikincilleştirilmiş farklılıklarla da ilişkili duruma gelmiştir (Fraser, 1997: 103). Bu,<br />
kamusal alanda güçlü temsil zorunluluğunun bir gereğidir.<br />
<strong>Küreselleşme</strong>nin <strong>Kadın</strong> Hareketi Üzerindeki Olumlu <strong>ve</strong> Olumsuz Yansımaları<br />
<strong>Küreselleşme</strong>nin kadın hareketi üzerindeki bir sonucu olan kadınlar arası farklılıklara<br />
vurgu, kadınların beyaz, orta sınıf <strong>ve</strong> heteroseksüel bir kimlik altında homojenleştirilmesini<br />
önlemiştir. Ait olunan toplum <strong>ve</strong> kültüre bağlı olarak dünya üzerinde farklı kadın<br />
kimliklerinin varlığı bir gerçektir. Hintli bir kadın ile beyaz Avrupalı bir kadının salt kadın<br />
olmak bakımından örtüşen sorunları olduğu gibi farklı toplum <strong>ve</strong> kültüre ait olmaktan<br />
kaynaklanan farklı sorunları da vardır. <strong>Küreselleşme</strong> kadınlar arası farklılıkları vurgulamakla<br />
bir taraftan kadın sorunlarındaki çeşitliliğe dikkat çekmiş, diğer taraftan kadın kimliklerinden<br />
bir kimliğin egemen kadın kimliği durumuna gelmesini <strong>ve</strong> diğer kadın kimliklerinin karşı<br />
karşıya olduğu sorunların ikincilleştirilmesinin önüne geçmiştir.<br />
<strong>Küreselleşme</strong>nin kadın hareketine ikinci olumlu katkısı, değişen farklılıklara bağlı<br />
politika yapan dezavantajlı grupların işbirliği yapmasını sağlayarak farklılıklara dayalı küresel<br />
ölçekte bir mücadelenin yolunu açmış olmasıdır. Bu bağlamda farklılıklara dayalı hak<br />
talepleri hareketleri, kitleselleşerek güç birliğine gitmişlerdir. Tek başlarına ait oldukları<br />
toplumda küçücük bir azınlık olan bu hareketler küresel ölçekte işbirliği yapma olanağına<br />
kavuşarak sayısal olarak güçlenmişlerdir.<br />
98
Her olumlu sürecin bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirdiği unutulmamalıdır.<br />
<strong>Küreselleşme</strong> de bu gerçeklikten bağımsız değildir. Her şeyden önce küreselleşme, çok<br />
kültürlü politikalar aracılığıyla farklılıkların önünü açarken kadın hareketini de parçalaşmıştır.<br />
Farklı kültür <strong>ve</strong> toplumlardaki kadınların sorunlarının da farklılığına işaret edilmesi bunların<br />
birlikte hareketini de çoğu kez önlemiştir. Endonezya‟da uzun zamandır tartışılan <strong>ve</strong> yakın bir<br />
tarihte parlamentoya getirilmesi planlanan, kadınlara istedikleri kişiyle evlenebilme hakkı <strong>ve</strong><br />
erkeklerle eşit miras hakkı tanıyan yasa tasarısına Endonezya Müslüman <strong>Kadın</strong>lar Dayanışma<br />
Konseyi (BMO-IWI), Aisyiyah, Muslimat NU dernekleri, dinsel gerekçelerle karşı çıkmışlar<br />
<strong>ve</strong> tasarının geri çekilmesini istemişlerdir (timeturk.com/20.03.2012). Derneklerin ortak<br />
görüşü tasarının yasalaşması durumunda dinlerine aykırı düzenlemeler yapılmış olacaktı. Bu<br />
sadece İslam toplumlarına özgü değildir. Genel eşitliğe karşı çıkış farklı bir kültürde farklı bir<br />
konuda rastlanabilecek muhtemel bir olaydır. Dolayısıyla farklılıklara vurgu bakımından<br />
küreselleşmenin özsel olarak kadın hareketine yaptığı olumlu katkı, kadın hareketinin<br />
parçalanmasına yol açarak hareketin güç kaybına uğramasına da neden olmuştur.<br />
<strong>Küreselleşme</strong>nin kadın hareketi açısından olumsuz bir diğer yansıması ise kesişen<br />
mikro politikalar nedeniyle çoklu kesişen farklılıkların sonucudur. Farklı toplumlardaki farklı<br />
dezavantajlı gruplarla işbirliği feminizmin yanlış algılanmasına yol açmaktadır. Feminizm<br />
homofobik bir durum olarak lezbiyenlik ile ilişkilendirilmekte <strong>ve</strong> feministlerin cinsiyet<br />
eylemleri, vicdani ret hareketleri, eşcinsellik gibi toplumsal açıdan yadırganan hareketlere<br />
destek <strong>ve</strong>rmesi de toplumsal kabul görmede zorluk yaşamasına neden olmaktadır.<br />
Sonuç<br />
Toplumsal cinsiyet temelinde başlayan kadının sosyal, ekonomik <strong>ve</strong> siyasal statüsüne<br />
ilişkin mücadele, çoklu kesişen farklılıklar anlayışıyla birlikte farklı bir aşamaya girmiştir.<br />
Tüm aşamalarda feminist hareketin özünü toplumdaki kadın algısının ikincil konumuyla<br />
mücadele olmuştur. Bu bağlamda kadının özel alana hapsedilmesi, siyasal, ekonomik <strong>ve</strong><br />
toplumsal hayattaki yerinin erkek egemen değerler çerçe<strong>ve</strong>sinde ele alınması kadın<br />
hareketlerinin dönüştürerek aşmaya çalıştığı sorunlar olmuştur.<br />
Zaman-mekan sıkışması olarak ifade edilen küreselleşme süreci, kadın statüsü için<br />
hem olumlu hem de olumsuz etkilere neden olmuştur. İletişim teknolojisi sayesinde kadınların<br />
birbirinden haberdar olması kolaylaşmış, farklılıklar temelinde kadın hareketleri ile diğer<br />
dezavantajlı grupların işbirliği kadın hareketinin güçlenmesini sağlamıştır. <strong>Küreselleşme</strong>nin,<br />
99
kadın sömürüsünün şekil değiştirmiş hali olarak değerlendirilmesi bir yana özellikle kadın<br />
hareketini, evrensel bir kadın kimliğinin olamayacağından hareketle parçalaması <strong>ve</strong> kadın<br />
hareketinin toplumsal meşruiyetini erozyona uğratması kadın hareketiyle ilgili altı çizilmesi<br />
gereken olumsuz etkileridir. <strong>Küreselleşme</strong> süreciyle gelişen postfeminist hareketlerin kadın<br />
mücadelesini belirsizleştiren tutumu da aslında bu hak mücadelesini zayıflatmasının<br />
örneğidir. Bölünmüş, dağınık <strong>ve</strong> çabuk tüketilen kimlikler siyasal <strong>ve</strong> ekonomik alanda kadın<br />
algısıyla mücadele etmeye muktedir görünmemektedir.<br />
Kaynakça<br />
Altuntaş, Nezahat (2008) “Farklılık, Feminizm <strong>ve</strong> Demokrasi”, Demokrasi Teorisinde Güncel<br />
Tartışmalar, Orion Yayınları, Ankara.<br />
Donovan, Josephine (2010) Feminist Teori Amerikan Feminizminin Entelektüel Gelenekleri,<br />
(Çev. A. Bora v.d.), İletişim Yayınları, İstanbul.<br />
Flynn, Elizabeth A. (2002) Feminism Beyond Modernism, Southern Illinois Uni<strong>ve</strong>rsity Press,<br />
Carbondale and Edwardsville.<br />
Fraser, Nancy (1997) “Equality, Difference and Democracy: Recent Feminist Debates in the<br />
United States”, Feminism and the New Democracy, Sage Publication, London.<br />
Güriz, Adnan (1997) Feminizm Postmodernizm <strong>ve</strong> Hukuk, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hukuk<br />
Fakültesi Yayınları, Ankara.<br />
Held, David ; McGrew, Anthony (2008) Küresel Dönüşümler Büyük <strong>Küreselleşme</strong><br />
Tartışması, Phoenix Yayınları, Ankara.<br />
Heywood, Andrew (2007) Siyasi İdeolojiler, Adres Yayınları, Ankara.<br />
Karadağ, Ahmet (2006) “Postmodernite <strong>ve</strong> Kamusal Alan: Mutlak Hakikat Arayışının Sonu”,<br />
Kamusal Alan <strong>ve</strong> Türkiye, Asil Yayınları, Anakara.<br />
Konan, Belkıs (2011) “Türk <strong>Kadın</strong>ının Siyasi Hakları Kazanma Süreci”, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Hukuk Fakültesi Dergisi, 60 (1): 157-74.<br />
Mann, Patricia S. (1997) “Musing as a Feminist on a Postfeminist Era”, Feminism and the<br />
New Democracy, Sage Publication, London.<br />
Özyurt, Cevat (2005) <strong>Küreselleşme</strong> Sürecinde Kimlik <strong>ve</strong> Farklılaşma, Açılım Kitap, İstanbul.<br />
Phillips, Anne (1995) Demokrasinin Cinsiyeti, (Çev. A. Türker), Metis Yayınları, İstanbul.<br />
Ramazanoğlu, Caroline; Berktay, Fatmagül (1998) Feminizm <strong>ve</strong> Ezilmenin Çelişkileri,<br />
Pencere Yayınları, İstanbul.<br />
100
Sarıbay, Ali Yaşar (2008) Global Bir Bakışla Politik Sosyoloji, E<strong>ve</strong>rest Yayınları, İstanbul.<br />
Steger, Manfred B. (2006) <strong>Küreselleşme</strong>, (Çev. A. Ersoy)Dost Yayınevi, Ankara.<br />
Sautet, Marc (1998) <strong>Kadın</strong>ların Özgürleşmesi Üzerine, (Çev. S. Seradroğlu), Telos Yayınları,<br />
İstanbul.<br />
Şaylan, Gencay (1995) Değişim <strong>Küreselleşme</strong> <strong>ve</strong> Devletin Yeni İşlevi, İmge Yayınları,<br />
Ankara.<br />
Turan, Müslüm (2011) Postmodern Teori, XII Levha Yayınları, İstanbul.<br />
Yaraman, Ayşegül (1999) Türkiye’de <strong>Kadın</strong>ların Siyasal Temsili, Bağlam Yayınları, İstanbul.<br />
Yeşilorman, Mehtap (2001) “Toplumsal Eşitsizlikte Kör Nokta: <strong>Kadın</strong> Eşitsizliğine Genel Bir<br />
Bakış”, Fırat Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(2): 269-81.<br />
Yüksel, Murat (2003) Feminist Hukuk Kavramı <strong>ve</strong> Feminist Düşünce Teorileri, Beta<br />
Yayınları, İstanbul.<br />
101