YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN - Ankara Barosu
YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN - Ankara Barosu
YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN - Ankara Barosu
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>YÜREK</strong> <strong>KANATAN</strong><br />
<strong>DOKSAN</strong> <strong>BIN</strong> <strong>KARDELEN</strong><br />
Gerçekle, hayalin arasında bir yerde<br />
gibidir Kars’ın güzel ilçesi Sarıkamış.<br />
Sessizce yağan karı, masal diyarını<br />
andıran vadileri, karda açan kardelenleri,<br />
göze ziyafet, ruha dinginlik ve ciğere şifa<br />
olan yemyeşil çam ormanlarıyla hayaller ülkesinden<br />
gelip, ete kemiğe bürünmüş gibidir<br />
adeta. Ormanı şal olur Sarıkamış’ın omzuna,<br />
diğer yanda modern kayak merkezi topuklu<br />
ayakkabı gibidir ayaklarında. Batan gün ışıkları<br />
süslerken bu mağrur ormanı, bitmesin<br />
diye dilediğiniz bir yolculuktur Sarıkamış’ın<br />
esrarı. Rotanızı bir hayale çevirir ve yıkarsınız<br />
içindeki duvarları.<br />
Sarıkamış hayalin olduğu kadar hayatın da<br />
izini taşır. Sarıkamış sakinleri temiz havasını<br />
içine çekerken, yaşam tüm canlılığıyla akmaktadır.<br />
Karın ayazına inat gibidir parlayan<br />
güneşi. Görenin nefesi kesilir Tabiat Ana’nın<br />
sundukları karşısında. Sarıkamış barındırdığı<br />
Stj. Av. Hülya KESEMEN<br />
bu güzellikleriyle hayattan en büyük payı<br />
almıştır sanki. Kıskandırır diğer doğu şehirlerini…<br />
Göründüğü gibi değildir, görünüş<br />
sadece bir elbisedir Sarıkamış’ta. Huzur verse<br />
de bugünü aslında derin acılar saklar dünü.<br />
Sarıkamış’ın bir yanı güzelliği ve kıskandıran<br />
doğasıyla açmak istiyor gibi beyaz bir sayfayı,<br />
bırakıp ne varsa geride kalanları. Diğer yanı<br />
hafızaya savaş açmış direniyor unutturmamak<br />
için geçmişteki acıları.<br />
İnsanlar gibi ruhları vardır kentlerin de.<br />
Sarıkamış’ın ruhu acı içinde, aklına düşer bu<br />
topraklarda vatanı uğruna can veren evlatları.<br />
Bundandır ki, çehresindeki hüznü gece bile<br />
örtemez. 99 yıl önce kurulur bağrına çaresizlik<br />
Sarıkamış’ın. Baş döndüren ormanıyla<br />
duyulmaz olsa da o acı günlerde soğuktan<br />
inleyerek donan Mehmetçiğimin sesi; yine<br />
de güneş batarken acı bir hikâyeyi anlatır<br />
Sarıkamış toprakları. Soğuk haykırır yüzüne<br />
2013/1 | Hukuk Gündemi 83
faciayı. Ayağında sıcak botların, sırtında kalın<br />
paltonla kalırsın bir başına insanlığınla…<br />
Ve dünyanın aynı duyguları paylaştığı 1914<br />
yılı I. Dünya Savaşı başlamıştı. 150 yıl önce<br />
cihan hâkimi olan koca çınar Osmanlı, içten<br />
kemiren kurtları ve dıştan baltalayanlarıyla<br />
artık yaşlı ve hastaydı. Osmanlı’nın kalbi olan<br />
Balkanlar elden gitmişti. Osmanlı, Balkanların<br />
acısını çıkarmak, kaybettiği toprakları geri<br />
almak için savaşa girmeye hazırlanıyordu.<br />
Enver Paşa da savaşa girmekten yanaydı.<br />
Böylece Osmanlı İmparatorluğu ittifak devletlerin<br />
yanında savaşa girdi. Enver Paşa ve<br />
arkadaşları 93 Harbi’nde Doğu Anadolu’da<br />
kaybedilen Kars, Batum, Artvin ve Ardahan’ı<br />
da geri alıp imparatorluğun eski günlerine<br />
kavuşması için bir tez ürettiler “Genişleyerek<br />
Büyümek”. Bu teze göre Osmanlı daha<br />
çok fethederek kurtulabilirdi. Cephe savaşlarında<br />
başarılı oldukları gözlenen Rusların,<br />
kuşatma harekâtları karşısında fazla etkili olamadıkları<br />
biliniyordu. Bunun üzerine Enver<br />
Paşa, Sarıkamış üzerine bir kuşatma harekâtı<br />
yapmaya yönlendi. Aras vadisindeki 65.000<br />
kişilik Rus ordusunu imha etmek üzere tasarlanan<br />
bu kuşatma harekâtı, aslında büyük ve<br />
84 Hukuk Gündemi | 2013/1<br />
kapsamlı bir planın sadece ilk ve en önemli<br />
bölümünü oluşturmaktaydı. Tahran, Tebriz,<br />
Mısır, Kafkaslar alınacak, büyük Turan İmparatorluğu<br />
doğacaktı. I. Dünya Savaşı bu<br />
planın uygulanmasında iyi bir zemindi. İlk<br />
genişleme alanı Kafkaslardı. Osmanlı ordusu<br />
büyük bir hızla Kafkaslara girecek ve Rusları<br />
yenerek buradaki Türklerle birleşecekti.<br />
Ruslar Osmanlı’ya savaş ilan ettikten bir gün<br />
sonra Erzurum ve Sarıkamış üzerinden Türk<br />
sınırına girdi, birkaç kasabayı aldıktan sonra<br />
durdu. Zira kara kış geçit vermiyordu. Rusların<br />
planı bahara kadar Türk topraklarında<br />
beklemekti. Ama Enver Paşa böyle düşünmüyordu.<br />
Emir verdi ve tüm ülkede seferberlik<br />
başladı. Samsun, Erzincan, Trabzon ve Arap<br />
eyaletlerinden kuvvetler toplanmaya başlandı.<br />
Henüz Balkan Harbi’nin yaralarını iyileştiremeyen<br />
Mehmetçik yola çıktı. Kafkasların<br />
kapısı Sarıkamış’tı. Sarıkamış’ta savaşacak 3.<br />
Ordu üç kolordudan oluşuyordu. 11. Kolordu<br />
Rusları oyalamak için sağ kanat istikametinde<br />
savaşacaktı. 9. Kolordu merkezde Sarıkamış<br />
geçidi istikametimde savaşacaktı. 10. Kolordu<br />
da İslamköy, Oltu, Penek yolundan Bardız<br />
Yaylasına ve Allahuekber Dağları’na ulaşacak
ve buradan Rusların arkasına saklanacaktı.<br />
Sarıkamış ele geçirilince diğer kolordularla<br />
birleşilecek ve Kafkaslara ulaşılacak, yani<br />
Turan İmparatorluğu’nun ilk adımı atılmış olacaktı.<br />
Savaşın can alıcı görevi, komutanı Albay<br />
Hafız Hakkı olan 10. Kolordunundu. Harekât<br />
planı gereğince kolordu kuşatma için, düşman<br />
kuvvetlerine ulaşan en kısa yoldan<br />
ilerleyecekti. Ancak 10. Kolordu Komutanı<br />
Hafız Hakkı Bey, daha harekâtın ikinci günü<br />
büyük bir kolordu ile mağlup ettiği iki alaydan<br />
ibaret küçük bir Rus müfrezesini takip<br />
etmekten kendini alamadı. Abdülkerim Bey<br />
komutasındaki 32. Tümeni Kop yönüne gönderdikten<br />
sonra, kendisi, 30 ve 31. Tümenlerle<br />
Oltu - Ardahan istikametinde, Allahuekber<br />
Dağları’nın kuzey yamaçlarına doğru yöneldi.<br />
Hafız Hakkı Bey’in taarruz planı dışına çıkarak<br />
geniş bir yay çizmesi, kuşatma cephesinin<br />
aşırı derecede genişlemesine yol açacaktı.<br />
Daha da kötüsü, 10. Kolorduya bağlı birlikler<br />
Sarıkamış’a ulaşabilmek için kış ortasında<br />
Allahuekber Dağları’nı aşmak zorunda kalacaklardı.<br />
Hafız Hakkı Bey’in Enver Paşa’dan<br />
daha önce Sarıkamış’ı almak için düşüncesizce<br />
gerçekleştireceği bu manevraya katılan<br />
askerlerin büyük bir kısmı Allahuekber<br />
Dağları’nda donarak şehit olacaktı. Hafız<br />
Hakkı Bey’in basiretsizliğiyle neden olacağı<br />
bu facia, Sarıkamış Harekâtı’nın hezimetle<br />
noktalanmasına yol açan hataların en<br />
büyüğü olacaktı.<br />
1.5 metre kar, -50 derece soğuk, 2500 rakım<br />
ve inanılmaz engebeli bir arazi. Bütün mesafeler<br />
yürüyerek geçilecek ve savaş bu alanda<br />
yapılacaktı. Kolordular toplanmış ve görev<br />
alanına doğru yürüyüşe başlamıştı. Dağlar<br />
merhametsizdi, dağlar soğuktu. Askerlerin<br />
durumu yürek sızlatıyordu. Tarihler 22<br />
Aralık gününü gösterdiğinde tarihe “Sarıkamış<br />
Faciası” olarak geçen harekât başladı.<br />
125.000’e yakın iman abidesi insan, kış kıyamette<br />
paltosuz, postalsız, gömlekle, çarıkla<br />
cehennem gibi tipinin ortasına yürüdüler.<br />
Askerlerin büyük bir kısmı evden getirdikleri<br />
kıyafetlerle yürüyordu. Henüz bıyığı bile<br />
terlememiş bu çocuklar, askerden çok tarla<br />
işçisini andırıyordu. Sırtında ne kalın paltoları<br />
ne de yedek iç çamaşırları vardı. Ordu verir<br />
diye düşünmüşlerdi. O günlere şahit olan bir<br />
askerin mektubu, facianın boyutunu günümüze<br />
şöyle taşır:<br />
“Bu yaz, iki alayımızla Yemen’den buraya<br />
naklolunduk. Yola koyulmamızdan dört ay<br />
sonra buraya ulaştık ki, Arabistan’ın cehennem<br />
sıcağı Köprüköy’deki ayaz yanında nimet-i<br />
ilâhi imiş. Burada çadırın perdesi buza kesmiş,<br />
oğlak kulağı gibi kırılmakta ve kopmakta.<br />
Bölük kumandanım, beni sıhhiyeye nakletmiş<br />
ise de, tabip ve ilaç yokluğundan çaresiz<br />
kalıp tekraren takımıma döndüm. Akşam yaklaşınca<br />
Köprüköy’e civar dağlardan tipi boşanır.<br />
Kumandanımız, gelecek Cuma Başkumandan<br />
Enver Paşa Hazretleri’nin teftiş ve hücum için<br />
geleceğini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün<br />
içlik, çorap ve paltoların verileceğini ve Yemen<br />
yazlıklarını atacağımızı müjdeledi. Allah, devlete<br />
ve millete zeval vermesin. Başkumandan<br />
Paşa Hazretleri’nin gelmesi ile Moskof’un kahrolacağından<br />
ve kâfirin, karşımızdaki tepelerde<br />
geceleri seyrettiğimiz ocaklı ve mutfaklı<br />
karargâhlarını ele geçireceğimizden subaylarımız<br />
çok emin. Şafak söktüğünde 2059 rakımlı<br />
Kızkulağı Tepesi’nden Moskof obüs yağdırır<br />
ama şükürolsun, zafer bizim olacak. Gece bastırdığında,<br />
tepelerdeki Moskof ocaklarının ateşi<br />
gözlerimizdeki ayazı tandır közüne tebdil eyler.<br />
Başkumandan Paşa Hazretleri acele gelse ki,<br />
ateşe kavuşsak...”<br />
Ama mektupta yazdığı gibi olmadı. Ordu<br />
ihtiyaçları karşılayamadı. Çünkü Kafkas<br />
harekâtına Almanlardan kışlık giysi, erzak<br />
ve mühimmat götürmek için İstanbul’dan<br />
Trabzon’a doğru yola çıkan, içinde 3000 asker<br />
bulunan üç gemi, Enver Paşa’nın bu gemilerin<br />
korunması için donanmadan yardım<br />
istememesi nedeniyle Karadeniz’de Ruslar<br />
tarafından batırılmış 3000 Mehmetçik de<br />
burada şehit olmuştu. Almanlarda yeni malzeme<br />
gönderemiyorlardı. Karşı cephede ise<br />
kış şartlarına alışkın kalın giyimli ve iyi donanımlı<br />
60.000 Rus askeri vardı. Bu durumda<br />
kimi Arap illerinden toparlanmış, hiç kar görmemiş<br />
120.000 fidan imkânsızlıklarla savaşacaktı.<br />
Günlerce yürüdüler. Aç, yorgun ve<br />
çıplaktılar. Zemheriler diye bilinen en soğuk<br />
2013/1 | Hukuk Gündemi 85
günlerdi. Sıfırın altında 50 dereceye düşen<br />
soğuk, düşmandan daha düşmandı. Mehmetçikler<br />
bir metreyi aşan karda insanüstü<br />
çabayla bir adım atıyor, kara saplanan adımlarını<br />
kurtarmak için iki kat emek harcıyorlardı.<br />
Bitkindiler. Ancak Enver Paşa ve Hafız<br />
Hakkı’dan hücum emirleri üst üste geliyordu.<br />
Sarıkamış alınmalıydı. Ölümüne yürüyüş<br />
devam ediyordu. Tipi, kar göz açtırmıyordu.<br />
Ölüm beyazlığı, uysal görünümlü canavar<br />
kar, akılları dondurup gözleri kör ediyordu.<br />
Ortalığı cehenneme çeviren, bir adım bile<br />
öteyi görünmez kılan bu tipi yüzünden iki<br />
Türk tümeni birbirine saldırmış, yaralı ve ölü<br />
2000 asker saf dışı kalmıştı. Oysa İstanbul’a<br />
çekilen telgraflarda inanılmaz ifadeler yer<br />
almaktaydı:<br />
“Kafkasya dağları ve tepeleri beyaz bir<br />
örtüyle örtülüdür. Kar hemen hemen bir metreyi<br />
geçmiştir. Harekâttaki sessizlik bundandır.<br />
Kahraman askerlerimizde ilerleme isteği<br />
o kadar çoktur ki, ellerinden gelse soluklarıyla<br />
karları eritip yol açacaklardır. Karı daha az olan<br />
kesimlerde kahramanlarımız başarılar elde ediyorlar.<br />
Dün süngü saldırısıyla düşmandan iki<br />
mevzi ele geçirilmiştir.”<br />
Bunlar gerçekleri yansıtmıyordu. Ama hiçbir<br />
şey yürüyüşü durdurmuyordu. Yürüdüler,<br />
yürüdüler, yürüdüler... Ölüm bu körpe fidanları<br />
bir köşede kıstırıncaya kadar yürüdüler.<br />
Yürüdükçe terliyorlardı. Terleri sırtlarında<br />
donuyor ölüme bir adım daha yaklaşıyorlardı.<br />
Mehmetçiğin yürürken kar nedeniyle<br />
çarıkları yumuşamış ve gece çökerken bu<br />
çarıklar donmaya, mengene misali ayaklarını<br />
sıkmaya başlamıştı. Adım atmak neredeyse<br />
imkânsızdı. Önce ayaklarda bir sızı<br />
duyuluyordu. Sızının ardından bir hissizlik<br />
başlıyordu. Bu parmakların donduğunu gösteriyordu.<br />
Sonra donma bileklere çıkıyor ve<br />
asker aniden yere düşüyordu. Yere düşeni kaldırmamak<br />
için emir verilmişti. Zaten askerde<br />
de yoldaşını kaldıracak güç kalmamıştı. Kurtların<br />
bile saklanacak yer aradığı bir havada,<br />
askerlere yardım etmenin imkânı yoktu. Yere<br />
düşen asker açlığın ve yorgunluğun etkisiyle<br />
uyuşuyor, kıvrılıp uykuya geçiyordu. Uyku<br />
ölümün kapısıydı. Önce bütün vücudu beyaz<br />
86 Hukuk Gündemi | 2013/1<br />
yorgan gibi kristal bir buz tabakası kaplıyor,<br />
ardında tüm beden kaskatı kesiliyor, ölüm<br />
tatlı bir uykunun ardından böylece geliyordu.<br />
Düşen her kar tanesiyle bir Mehmetçik yere<br />
düşüyor, kar bu körpe vatan evlatlarının<br />
hem kefeni hem mezarı oluyordu. Sağa sola<br />
serpilmiş, ayakları, kolları havada, ağzı açık,<br />
tabiata, Başkumandan’a, karşıdaki düşmana<br />
isyan eden ama Allah’ına teslimiyetle bakan,<br />
tipinin bile örtemediği gözleri buz mavisine<br />
dönmüş kaskatı asker bedenleri artık bir sırrı<br />
açığa çıkarıyordu. Ordu eriyordu. Ölümün<br />
bu kadar yanı başında olduğunu gören erlerin<br />
kimi çıldırıyor, çığlıklar içinde karanlığın<br />
içine koşmaya başlıyor, bir daha geri dönmüyordu.<br />
Ne yakılan ateş ne de askerlerin<br />
zıplaması beyaz ölümün varlığını geciktiriyordu.<br />
Ölüm sabırlı, sakin, sessiz bir şekilde<br />
bekliyor ve yere düşen, biraz uyuklayan<br />
askeri alıp götürüyordu. Allahuekber Dağları<br />
26 Aralık gecesinde dünya savaş tarihinde<br />
görülmemiş bir kıyım yaşanıyordu. Doğaya<br />
karşı savaşan Türk Ordusu yenik düşüyordu.<br />
Güneş ışıkları 27 Aralık sabahı Allahuekber<br />
dağının yamaçlarına vurduğunda sağa sola<br />
yayılmış 15.000 askerin donuk bedenini de<br />
aydınlattı. Bir gecede 15.000 asker donup gitmişti.<br />
Bu sayı Sarıkamış’ta bir haftada donacak<br />
askerlerin sadece küçük bir kısmıydı. Aynı<br />
güneş, Bardız’da, Kız Kilisesi’nde, Divinik’te,<br />
Norşin’de, Çatak’ta yani Sarıkamış’a giden<br />
bütün yollarda bir hafta boyunca kimi yuvarlanmış,<br />
kimi bir ağacın gövdesine dayanmış<br />
kardan heykellere dönüşen Mehmetçiğin<br />
buz tabakasına dönmüş bedenlerinde parıldayacaktı.<br />
Isı biraz arttığında eriyen karların<br />
altında kardelen çiçekleri gibi askerlerin<br />
donuk bedenleri çıkıyordu ortaya. Tarih ne<br />
böyle bir faciayı yazmış, ne de tanık olmuştu.<br />
Anadolu’da şehitler gelincikle anılır, ancak<br />
Sarıkamış’ta beyaz kar, şehitlerimize kefen<br />
olmuştur. Bahar aylarında Sarıkamış’ta karların<br />
içinden kardelen çiçekleri yan yana ve sırt<br />
sırta vermiş halde ortaya çıkar. Tıpkı 90.000<br />
şehidimizin karlar erimeye başladığında teker<br />
teker ortaya çıkması gibi. Sarıkamış şehitlerinin<br />
simgesi bu yüzden kardelenlerdir.<br />
Sürekli hücum emirleri veren Enver Paşa
eline ulaşan pusulalardan durumun vahametini<br />
anlamıştı. Bir kareli harita kâğıdı çıkardı<br />
ve vasiyetini yazdı.<br />
“Planım, Ruslara, hemen iki misli faik iki<br />
Kolordu ile arkalarına düşerek ricata mecbur<br />
etmek ve bu suretle XI. Kolordu ve Süvari<br />
Fırkasıyla takip olunan düşmanı karşılayıp,<br />
tamamıyla mahvetmekti. IX. Ve X. Kolordu ve<br />
Süvari Fırkasını bekliyorum. Gelir de yetişirse,<br />
düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman<br />
zayıflamış kıtaatımıza taarruz eder ve taarruzda<br />
muvaffak olursa o vakit Ordu mahvolmuş<br />
demektir.<br />
Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz<br />
harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah<br />
da yardım ederse, muvaffakiyet katidir. Eğer<br />
muvaffak olmazsam, son neferimle beraber<br />
öleceğim. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi<br />
yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Yaşasın<br />
dinim, vatanım, Padişahım.<br />
Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz,<br />
refikam Sultan Efendi Hazretleri’nin<br />
muhassasatıkafi değildir. Kendisinin müreffehen<br />
yaşaması için hiç olmazsa, Başkumandanlık<br />
muhassasatımın kendi muhassasatına<br />
zammı ve ebeveynimin temini refahı ile rahmeti<br />
ilahiyeye mazhariyetim için birkaç hayır<br />
yapılmasını rica eder ve tealisine çalışmaktan<br />
başka bir maksat beslemediğim din ve milletimin<br />
tealisine dua eder, tanıyanlara selam<br />
ederim. Yaşasın Müslümanlık ve Osmanlılık<br />
ve Osmanlıların Padişahı Sultan Mehmet Han.<br />
Servet namına bir şeyim yoktur. Mamafih<br />
ne varsa, Refikam Sultan Efendi hazretlerine<br />
bırakıyorum. ENVER”<br />
Ölüme hazırlanmış bir başkomutan yine de<br />
harbi kaybettiğini kabul etmiyordu. Vasiyetini<br />
yazdıktan bir saat sonra eline Rusların kontrolündeki<br />
bir kasabanın geri alındığını bildiren<br />
bir pusula geçti. Enver Paşa’nın içinde taşıdığı<br />
o büyük heyecanı yeniden alevlendi. Bütün<br />
orduya daha doğrusu ordudan artakalana<br />
geri çekilme yerine hücum emri verdi. Enver<br />
Paşa’nın emrinde şu da yer alıyordu:<br />
“Saldırı sırasında her üst, bir adım geri atanı<br />
derhal tabancası ile öldürecektir.”<br />
Askerler, verilen emirle kelime-i şehadet<br />
getirerek yine göz göre göre ölüme yürümeye<br />
başladı. Mehmetçik mermisi bitince<br />
süngüye, süngüsü düşünce eliyle Rus askerleri<br />
ile savaşmaya çalışıyordu. Tarih bir ordunun<br />
böylesine insanüstü bir gayretle savaştığını<br />
görmemişti. Yine tarih böylesine inançlı<br />
bir ordunun, bir dağın yamaçlarında karların<br />
arasında kitleler halinde donup gittiğini de<br />
yazmamıştı. Türk ordusunun bütün saldırıları<br />
sonuçsuz kaldı. Ruslar güçsüz düşen<br />
Mehmetçiğe karşı hücuma geçtiler. Nihayet<br />
bir kuşatmadan kurtulmak için Enver Paşa<br />
4 Ocak günü geri çekilme emri verdiğinde<br />
Rus generali de zafer telgrafını komutanlarına<br />
çekmişti. Sarıkamış harekâtı Türklerin<br />
ağır yenilgisiyle sona ermişti. On beş<br />
gün süren savaşın sonunda içinde general<br />
2013/1 | Hukuk Gündemi 87
ve subayların bulunduğu 7.000 asker esir<br />
düşmüştü. Bu savaştan 12.000 asker sağ<br />
kurtulmuştu. Yaklaşık 120.000 kişilik ordudan<br />
bu rakamlar düşüldüğünde Sarıkamış<br />
dramında tam 101.000 askerin şehit olduğu<br />
ortaya çıkıyor. Bunlardan 90.000 civarındaki<br />
vatan evladı, Ruslarla ciddi bir savaşa girmeden,<br />
karlar altında donarak can vermişti.<br />
Ruslar bu savaşta 20.000 kayıp verdi. Onlardan<br />
da 6.000 asker donarak ölmüştü. Kurtlar<br />
o yıl insan etine doymuştu. Türk askerlerinin<br />
cesetleri bulaşıcı hastalıklara neden olmaması<br />
için Ruslar tarafından toplu mezarlara<br />
gömüldü. Bu mezarlar bir daha bulunamadı.<br />
Sarıkamış bozgunundan kurtulabilen çoğu<br />
yaralı 12.000 Türk askeri Erzurum’a ve civar<br />
ilçelere getirildi. Ancak askerlerde bir tuhaflık<br />
vardı. Yüksek ateş, kaşıntı ve mide bulantısı…<br />
Vücut aniden bitleniyordu. Sonunda gerçek<br />
anlaşıldı. Bu bitlerin neden olduğu hastalık<br />
tarih boyunca orduları yiyip bitiren tifüs<br />
hastalığıydı. Donmadan kurtulan ancak tifüs<br />
salgınından ölenlerin sayısı ise hiçbir zaman<br />
öğrenilemedi.<br />
Savaştan sonra İstanbul’a dönen Enver<br />
Paşa, uzun bir süre Sarıkamış hakkında herhangi<br />
bir haber, bildiri veya yayın yapılmasını<br />
88 Hukuk Gündemi | 2013/1<br />
engelleyerek sansür uygulatmıştır. Donmuş<br />
Mehmetçiklerin fısıltıları, üzerindeki karlarla<br />
yıllarca örtülü kalmıştır. Bu nedenle Sarıkamış<br />
Harekâtı son yüz yıllık tarihimizin en dramatik<br />
ama en az bilinen olayıdır.<br />
Mehmet Akif ERSOY’un dizeleri anlatır<br />
bembeyaz Sarıkamış’ın yüreklerde bıraktığı<br />
simsiyah yası:<br />
“Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!<br />
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.<br />
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.<br />
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”<br />
Bayrağı, milleti, vatanı, inancı, namusu ve<br />
şerefi için can veren Mehmetçiklerimizin unutulmaması<br />
dileğiyle...<br />
KAYNAKÇA<br />
• Büyük Harpte 10. Kolordu ve Sarıkamış Muharebeleri, Selahattin,<br />
İstanbul, Askeri Matbaa, 1931.<br />
• Sarıkamış Harekâtı, 12-24 Aralık 1914, Nikolski, <strong>Ankara</strong>, Genelkurmay<br />
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, 1990.<br />
• Sarıkamış Dramı, Alptekin Müderrisoğlu, İstanbul, Kastaş Yayınları,<br />
1997.<br />
• Sarıkamış, Köprülülü Şerif (İlden), İstanbul, Türkiye İş Bankası<br />
Kültür Yayınları, 1998.