08.03.2014 Views

Penis boyu ile coğrafi bölge ilişkisi

Penis boyu ile coğrafi bölge ilişkisi

Penis boyu ile coğrafi bölge ilişkisi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C. Sağlık Bakanlığı<br />

Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği<br />

Klinik Şefi: Doç.Dr. Ömer CERAN<br />

Sağlıklı Yenidoğanlarda Ortalama <strong>Penis</strong> Boyu ve<br />

Ürogenital Anomali Sıklığı<br />

Dr. Burcu UYANIK<br />

Uzmanlık Tezi<br />

İstanbul 2006<br />

1


TEŞEKKÜR<br />

Kliniğimize ve bana her zaman değerli katkıları olan ve çalışmalarımızı<br />

gönülden destekleyen hastanemiz başhekimi Prof.Dr. Yusuf Özertürk’e,<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları asistanlığı eğitimim <strong>boyu</strong>nca engin bilgi ve<br />

deneyimlerinden yararlandığım, destek ve katkılarını esirgemeyen değerli<br />

hocam Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi Doç. Dr. Ömer CERAN’a,<br />

çalışmamın gerçekleşmesindeki yardımlarından dolayı Zeynep Kamil<br />

Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Klinik Şefi Prof. Dr. Fahri Ovalı’ya,<br />

hastanemiz 2.Üroloji Klinik Şefi Doç.Dr.M.İhsan Karaman’a, çalışmamdaki<br />

desteklerinden ötürü Uzm. Dr.Nurdan Erol’a ve tüm uzman doktorlara,<br />

Birlikte çalıştığım tüm asistan doktor arkadaşlarıma, hastanemizin özveri<br />

<strong>ile</strong> çalışan tüm personeline,<br />

Tüm açıkyüreklilikleriyle çalışmama katılan annelere,<br />

Sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.<br />

Dr. Burcu UYANIK<br />

2


İçindek<strong>ile</strong>r<br />

1- Giriş……………………………………………………………….. 3<br />

2- Genel Bilg<strong>ile</strong>r………………………………………………………5<br />

3- Materyal Metod…………………………………………………... 27<br />

4- Bulgular…………………………………………………………… 29<br />

5- Tartışma……………………………………………………………40<br />

6- Özet……………………………………………………………........49<br />

7- Kaynaklar…………………………………………………………. 50<br />

3


Giriş<br />

Kişinin cinsel kimliği, kişinin çevresinden de etk<strong>ile</strong>nen genetik, hormonal ve<br />

morfolojik cinsiyetinin bir sonucudur. Bu kişinin cinsiyetle ilişkili bütün<br />

davranışlarını etk<strong>ile</strong>r. Cinsel dışavurum kişinin prenatal ve postnatal dönemde<br />

maruz kaldığı etk<strong>ile</strong>rin sonucudur.<br />

Yenidoğanda yapılan genital muayene cinsiyet ayrımı yanı sıra, ürogenital<br />

anomal<strong>ile</strong>r, konjenital adrenal hiperplazi ve hipotalamo-hipofizer yetmezlik gibi<br />

altta yatan durumları tespit etmek açısından zorunludur. Bu durumları erken<br />

dönemde saptamak hayat kurtarıcı olab<strong>ile</strong>cektir. Muayenede önemli bulgulardan<br />

biri mikropenis varlığıdır. Uzatılmış olarak ölçülen penis <strong>boyu</strong>nun o yaş için<br />

ortalamanın -2.5 standart deviasyon değerinden daha kısa olması mikropenis<br />

olarak kabul edilmektedir. Günümüzde yaşa göre ortalama penis <strong>boyu</strong> ve<br />

standartları belirlenmiştir, günlük pratiğimizde bu değerleri temel almaktayız.<br />

Ancak yeni çalışmalar, yenidoğanda penis <strong>boyu</strong> değerlendirilirken, etnik kökenin<br />

göz önünde bulundurulması gerektiğine değinmektedir. Örneğin Çinli bebeklerde<br />

yapılan bir çalışma, ortalama penis <strong>boyu</strong>nu beyaz ırka kıyasla düşük saptamıştır.<br />

Son yıllarda, dünyanın dört bir yanından erkek üreme sağlığında bozulma<br />

bildiren yayınlar göze çarpmaktadır. Bu yayınlar, sperm kalitesinde azalmayla<br />

birlikte hipospadias, kriptorşidizm gibi ürogenital anomal<strong>ile</strong>r ve testis kanseri<br />

görülme sıklığında artıştan bahsetmektedir. Bu olumsuz gelişmelerden, çevresel<br />

endokrin bozuculara maruziyet suçlanmaktadır. Bugün doğan bebek, 1920<br />

yılından önce doğmuş bebeğin karşılaşmadığı kimyasal maddelere, anne karnında<br />

maruz kalmış olarak doğmaktadır. Çevresel endokrin bozucuların, insan üzerinde<br />

yol açtığı olumsuz etk<strong>ile</strong>r günbegün netleşmektedir.<br />

4


Bu çalışmada, ülkemiz şartlarında miadında doğan sağlıklı erkek<br />

yenidoğanlarda ortalama penis uzunluğunu, çapını ve standart sapma değerlerini<br />

saptamak ve aynı zamanda mikropenis ve diğer ürogenital sistem anomal<strong>ile</strong>rin<br />

görülme sıklığını değerlendirmek hedeflenmiştir.<br />

5


GENEL BİLGİLER<br />

Gonad Farklılaşması<br />

Kişinin cinsel kimliği, kişinin çevresinden de etk<strong>ile</strong>nen genetik, hormonal ve<br />

morfolojik cinsiyetinin bir sonucudur. Bu kişinin cinsiyetle ilişkili bütün<br />

davranışlarını etk<strong>ile</strong>r. Gerek homoseksüel gerekse heteroseksüel olsun cinsel<br />

dışavurum kişinin prenatal ve postnatal dönemde maruz kaldığı etk<strong>ile</strong>rin<br />

sonucudur. 1-4<br />

Prenatal dönemde cinsel gelişim özel bir takım süreçleri izler. Bunlardan ilki<br />

genetik cinsiyetin belirlenmesidir. İkincisi, genetik cinsiyetin kontrolünde<br />

gonadların farklılaşması, embriyonun hormonal çevresini düzenlenmesi, internal<br />

kanal sistemleri farklılaşması ve dış genitallerin oluşmasıdır. Embriyonik beyinin<br />

de cinsel olarak farklılaştığı düşünülmektedir. 3<br />

Embriyonik dönemde yaklaşık 5.haftaya kadar dişi ve erkek gonad ayrımı mevcut<br />

değildir. Bu dönemde böbrek ve adrenal bezin yanında ürogenital katlantının<br />

kalınlaşması <strong>ile</strong> primitif gonad farklılaşması başlar. Primitif gonadda korteks ve<br />

medulla olmak üzere iki bölge oluşur. Korteksten over, meduller tabakadan testis<br />

farklılaşır. Gonad, farklılaşmasını tamamlamadan önce mezodermal çölomik<br />

epitel, ürogenital katlantıdaki mezenkimal hücre kitlesi, mezonefrik elemanlar ve<br />

primordial germ hücrelerinden oluşur. Bipotansiyel gonad bu şekilde hem somatik<br />

hem germ hücrelerini içerir. Gonadların somatik hücreleri, mezonefrik hücrelerle<br />

çölomik epitel üzerinde yerleşen mezenkim hücrelerinden oluşur. Gonadal<br />

katlantının çölomik epitelinden, destek hücreleri; mezenkimal dokusundan stromal<br />

hücreler gelişir. Başlangıçta gonad germ hücrelerinden yoksundur. Primordial<br />

germ gücreleri gestasyonun erken döneminlerinde ilk olarak yolk kesesinin dorsal<br />

6


endoderminde bulunmuştur, bu hücreler gestasyonun 5. haftasında amiboid<br />

hareketlerle gonada göç etmeye başlarlar. Bu göç yaklaşık 6. haftada tamamlanır.<br />

Eğer bu göç olmazsa gonadlar gelişmez ve sadece fibröz bant şeklinde kalırlar.<br />

Primordial germ hücrelerinin gonada ulaşmasından sonra proliferasyon ve<br />

farklılaşma devam eder. Bu göç ve proliferasyonu düzenleyen faktörler konusunda<br />

bilg<strong>ile</strong>r kısıtlıdır. Gonad katlantısının içerdiği bu farklı hücrelerin her iki cinse<br />

özgü gonada farklılaşmasında birçok transkripsiyon faktörü ve genin rolü<br />

olduğuna inanılmaktadır. 1,3<br />

Erkekte yaklaşık 7.haftada, somatik hücrelerle germ hücreleri arasında bir bağlantı<br />

oluşur. Gonad katlantısının testise farklılaşması overe göre daha erken olmaktadır.<br />

Testis farklılaşmasında ilk evre testiküler kordların oluşumudur. Testiküler kordlar,<br />

sertoli hücrelerinin öncül hücrelerini içerir. Primitif testiküler kordlarda germ<br />

hücreleri, somatik hücreler tarafından paket edilmiş durumdadır ve mezonefrik<br />

hücre yığınının bazal bölümü <strong>ile</strong> de bağlantı halindedir. Bu mezonefrik hücre<br />

yığını daha sonra rete testisi oluşturur. Testiküler kordların çölomik epitel <strong>ile</strong><br />

bağlantısı kaybolur ve mezenkimal dokulardan oluşan tunika albuginea <strong>ile</strong> çevrilir.<br />

Testiküler kordların şekillenmesinden sonra Leydig hücreleri farklılaşır. Bu<br />

aşamayı başlatan etken bilinmemektedir. Testisler gestasyonun son 2/3 bölümünde<br />

skrotuma iner. Term bebeklerin %95’inden fazlasında, preterm bebeklerin ise %<br />

79’unda doğumda testisler skrotuma inmiştir. Testislerin inişi ilk bir yıl içinde<br />

tamamlanabilir. 1,2,3<br />

Embriyonik gonadın testis ya da overe farklılaşmasından önce her iki cinste çift<br />

duktal sistem gelişir. Gebeliğin 8.haftasına kadar bu yapılar bipotansiyeldir. İç<br />

genital kanallar, daha sonra cinse özgü iç genital organlara farklılaşacak olan Wollf<br />

ve Müller kanallarıdır. Wollf kanalı(mezonefrik) yaklaşık 24.günde solid kökler<br />

olarak oluşup 26.günde içi boş kanallar halini alırlar ve 28.günde kloakaya<br />

açılırlar. Kloaka , ürogenital sinüs ve rektum bölümlerine ayrılır.<br />

7


Müller kanalı (paramezonefrik) ise 6. haftada Wollf kanalının lateralinde,<br />

mezonefrozun kaudal bölümünden gelişir. Müller kanalı, wollf kanalına paralel<br />

şekilde eşlik ederek ürogenital sinüse açılır. Fetal yaşamın 12.haftasında gelişen<br />

gonada bağlı olarak, Wollf ya da Müller kanallarından birisi gelişimini<br />

tamamlarken karşı cinse ait diğer kanallar involüsyona uğrar. 1-4<br />

Fonksiyonel testisin bulunduğu fetusta Müller kanalı programlanmış hücre ölümü<br />

yoluyla involüsyona uğrarken Wollf kanalı gelişimini tamamlar. Eğer fetusta testis<br />

yoksa veya fonksiyonel değilse Wollf kanalı gelişmez, Mülleryen yapılar<br />

farklılaşır. Müller kanalının ger<strong>ile</strong>mesi ve Wollf kanallarının farklılaşması fetal<br />

testisten salgılanan hormonların etkisi <strong>ile</strong> gerçekleşmektedir. Fetal testiste sertoli<br />

hücrelerinden antimülleryen hormon (AMH), Leydig hücrelerinden testosteron<br />

sentezlenir. AMH, Müller kanallarının regresyonunu sağlarken testosteron etkisi<br />

<strong>ile</strong> Wollf kanallarının farklılaşması sağlanmaktadır. 1-4<br />

Wollf kanalının üst kısmından epididim, orta kısmından vas deferens, alt<br />

kısmından vesika seminalis gelişir. Vesika seminalis <strong>ile</strong> üretra arasındaki kısım ise<br />

ejakülatuar kanallar <strong>ile</strong> vas deferensin ampulla bölümünü oluşturur. Fetal testisin<br />

iç genitalyanın farklılaşmasına etkisi yerel ve tek taraflıdır. Farklılaşmanın erken<br />

evresinde bir testis çıkarılacak olursa o taraftaki Müller kanalının regrese olmadığı<br />

ve farklılaşmasına devam ettiği saptanmıştır. Fonksiyonu normal olan testisin<br />

bulunduğu tarafta ise Müller kanalı involüsyona uğrar.<br />

Erkekte üretranın prostatik ve membranöz segmentleri ürogenital sinüsün pelvik<br />

bölümünden gelişir. Gestasyonun yaklaşık 10.haftasında pelvik üretrayı<br />

çevreleyen mezenkimal dokuda prostatik tomurcuklar belirginleşir. Bu<br />

tomurcuklanma Wollf kanallarının üretra <strong>ile</strong> birleştiği yerde olur. Prostatın<br />

farklılaşması embriyogenez sırasında gerçekleşmesine karşın, bezin büyüme ve<br />

gelişimi doğumdan sonra da devam eder. 1-4<br />

8


Dış Genital Organların Farklılaşması<br />

İntrauterin dönemde 8. haftaya kadar her iki cinste dış genital yapı aynıdır ve bu<br />

yapı her iki cins yönünde farklılaşma kapasitesine sahiptir. Bu dönemde dış<br />

genitalya genital tüberkül, üretral kıvrımlar ve yarık, labioskrotal şişliklerden<br />

oluşmaktadır. 1-4<br />

Gestasyonel 52. günde<br />

ortak dış genital yapı :<br />

-Genital tüberkül<br />

-Üretral kıvrımlar<br />

-Ürogenital membran<br />

-Labioskrotal şişlik<br />

-Anal kıvrım<br />

Erkekte iç genital organların farklılaşmasının başlamasından kısa süre sonra<br />

yaklaşık 9.haftada dış genital organlar farklılaşmaya başlar. 13.haftada bu<br />

farklılaşma tamamlanır. Dış genital yapıların farklılaşması, gonaddan salgılanan<br />

testosteron <strong>ile</strong> periferde oluşan dihidrotestosteron etkisindedir. Testosteron 5αredüktaz<br />

enzimi <strong>ile</strong> dihidrotestosterona dönüşür. Dihidrotestosteron, dış genital<br />

yapılar ve prostatın farklılaşması dışında temporal saç çizgisinin oluşumu, sakal ve<br />

gövdedeki kılların uzamasını ve akne oluşumunu sağlar.<br />

Erkekte genital tüberkülden glans penis gelişir. Genital kıvrımların arkadan öne<br />

doğru füzyonu üretral yarığın kapanmasına ve penil üretranın şekillenmesine<br />

9


neden olur. Erkekte üriner sistem ve reproduktif sistem açıklığı tek olarak<br />

şekillenir. Tam füzyon sonucu oluşan mea, glans penisin ucundadır. Genital<br />

şişliklerin arkadan öne füzyonu <strong>ile</strong> skrotum oluşur. Füzyonun devamı penis şaftını<br />

örter ve distalde prepisyumu oluşturur. Dehidrotestosteronun etkisi <strong>ile</strong> ürogenital<br />

sinüsten prostat ve bulboüretral bezler gelişir. Erkekte dış genital organların<br />

gelişimi fetal hayatın 13. haftasında tamamlanır. Dış genital yapıların normal<br />

gelişimi için 9-13.hafta arasındaki dönemde yeterli androjen uyarısı şarttır.<br />

Virilizasyonun yetersiz olması 13.haftadan önce androjen uyarısında bir eksiklik<br />

Dişi fetüste gestasyonel 72.günde üretral kıvrımlar<br />

açıklığını korumaktadır.<br />

Üretral kıvrımlardan labia minoralar ve<br />

Genital şişlikten labia majoralar oluşacak.<br />

Erkek fetüste gestasyonel 74.günde<br />

dış genital yapıların görünümü.<br />

ya da bozukluk olduğunu gösterir. 3,4<br />

Diş<strong>ile</strong>rde dış genital yapıların farklılaşmasında, genital kıvrımlarda füzyon olmaz<br />

ve üretral açıklığını korur. Genital tüberkülden klitoris, genital kıvrımlardan labia<br />

minora ve genital şişliklerden labia majoralar oluşur. Fetal yaşamın erken<br />

evrelerinde ürogenital sinüs kloakadan ayrılır. Ürogenital sinüs <strong>ile</strong> Müller<br />

kanalının birleşmesi vajenin farklılaşması için şarttır. Vesikovajinal septumun<br />

10


proliferasyonu, vaginal orifisin posteriora itilmesine yol açar, bu yolla üretra ve<br />

vajen dışarıya iki ayrı orifisle açılır. Erkekte vajinal poş, Müller kanalının rezorbe<br />

olduğu dönemde genellikle kaybolur, ancak bazen prostatik utrikül olarak sebat<br />

edebilir. 3<br />

Mikropenis<br />

Uzatılmış olarak ölçülen penis <strong>boyu</strong>nun o yaş için ortalamanın -2.5 standart<br />

deviasyon değerinden daha kısa olması mikropenis olarak kabul edilmektedir.<br />

Yaşa göre penis uzunluğunun normal değerleri belirlenmiştir. Ölçüm yapılırken<br />

cetvel ramus pubise yerleştirilmeli, suprapubik yağ dokusuna mümkün olduğunca<br />

bastırılmalı ve penis uzatılarak ölçülmelidir. 3<br />

Günümüzdeki ver<strong>ile</strong>re göre, yenidoğanda ortalama penis <strong>boyu</strong> 3.5 ±0.7 cm,<br />

ortalama penis çapı 1.1± 0.2 cm’dir. 1.9 cm altı değerler mikropenis olarak<br />

değerlendirilmekte, altta yatan hastalık açısından tetkik edilmektedir. 3,5-8<br />

Mikropenis saptanan vakalar etyolojik olarak 4 ana grupta incelenirler:<br />

hipotalamus veya hipofiz patolojisine bağlı gelişen hipogonadotropik<br />

hipogonadizm, primer gonadalyetmezlik sonucunda androjen yapımı yetersizliği,<br />

parsiyel androjen yanıtsızlığı sendromu ve idiyopatik mikropenis. İdiyopatik<br />

mikropenis tanısı için hipotalamus-hipofiz-testis aksının normal fonksiyona sahip<br />

olması, ekzojen testosteronla penis <strong>boyu</strong>tlarında yeterli büyümenin sağlanması ve<br />

ergenlikte maskulinizasyonun normal olması gerekmektedir. 3,6,9-11<br />

Hastalar hipogonadotropik hipogonadizm ve/veya multipl hipofizer hormon<br />

eksikliği açısından değerlendirilmeli, primer testiküler yetmezlik açısından hCG<br />

testi yapılmalı ve androjen duyarsızlığı konusunda karar vermek için ekzojen<br />

ver<strong>ile</strong>n testosterona penisin büyüme yanıtı değerlendirilmelidir. Gereken vakalarda<br />

karyotip çalışması yapılması önemlidir. 6,9-11<br />

11


Schonfeld WA. Am J DisChild 1943<br />

Mikropenisi olan hastalar etyolojiye yönelik erken dönemde tetkik edilmelidir.<br />

Burada karar ver<strong>ile</strong>cek en önemli konu, bu çocukların erişkin yaşa ulaştıklarında<br />

penisin, cinsel fonksiyonları sağlamaya yeterli <strong>boyu</strong>ta ulaşıp ulaşmayacağıdır.<br />

<strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong>tu çok küçük olan ve ekzojen testosterona yanıtı olmayan androjen<br />

yanıtsızlığı vakalarının cinsiyet seçimine 18 aydan önce karar verilmesi<br />

uygundur. 11<br />

Neonatal Hiperpigmentasyon<br />

12


Yenidoğanda hiperpigmentasyonu yorumlarken öncelikle ırk ve genetik yapı<br />

dikkate alınmalıdır. Sebepler arasında konjenital adrenal yetmezlik (konjenital<br />

adrenal hiperplazi, adrenal hipoplazi, izole glukokortikoid eksikliği gibi) ,<br />

nutrisyonel hastalıklar (Pellegra, Sprue), hepatit, biliyer atrezi, Harnup hastalığı,<br />

porfiri, Niemann-Pick hastalığı sayılabilir. 12 Vakaların bir bölümünde intrauterin<br />

strese bağlı genital bölgede ve göğüs uçlarında gözlenen hiperpigmentasyon<br />

zaman içinde takipte kaybolmaktadır. 13<br />

Yenidoğanda özellikle skrotum ve göğüs uçlarında pigmentasyon konjenital<br />

adrenal hiperplazi açısından uyarıcı olmaktadır. Gelişeb<strong>ile</strong>cek tuz kaybı açısından<br />

dikkatli olunmalı ve kesin tanı için gereken incelemelere başlanılmalıdır. 13<br />

Hipospadias<br />

Hipospadias penil üretranın yetersiz füzyonu olarak tanımlanır. 3,14 Üretral meanın<br />

penis ventraline açılmasıdır. Sıklıkla penil kurvatur eşlik eder. En sık görülen<br />

konjenital anomal<strong>ile</strong>rdendir. Canlı doğan 1000 erkek bebeğin 4 ila 8’inde<br />

görüldüğü tahmin edilmektedir. 15,16 Sweet ve arkadaşlarının 1940’tan 1970’ kadar<br />

süren 30 yıllık çalışmasında 13,776 canlı erkek doğumda 113 hipospadias vakası<br />

saptanmıştır(1/122). Aynı araştırmacı, babada hipospadias olmasının %6-8, erkek<br />

kardeşte hipospadias olmasının %14 oranında hipospadias riskine yol açtığını<br />

belirtmiştir. 15 1997’de Paulozzi ve arkadaşları hipospadias sıklığında önceki yıllara<br />

kıyasla artışa dikkat çekmiştir; 1970’te 1000’de 2.02 olan hipospadias insidansı,<br />

1993’de 1000’de 3.97 olarak hesaplanmıştır. Bu da kabaca 250 canlı erkek<br />

doğumdan birinde hipospadiasa rastlandığını göstermektedir. 16<br />

Normal seksüel farklılaşma fonksiyonel androjen reseptörleri <strong>ile</strong> testosteron ve<br />

onun metabolitlerine bağlıdır. Androjen metabolizmasındaki metabolik defektler<br />

(5αredüktaz defekti veya androjen reseptör defekti) hipospadiasın bilinen<br />

13


nedenleridir. 17-20 Ancak androjen metabolizmasındaki anormallikler ciddi<br />

hipospadiasa sebep olurken hafif derecedeki hipospadiasları izah etmemektedir. 21<br />

Hipospadias sıklıkla izole bir anomali olarak görülür. Olguların % 8-9'una<br />

inmemiş testis, %9-16’sına inguinal herni ve/veya hidrosel eşlik etmektedir. 20,21<br />

Hipospadias ve kriptorşidizm birlikteliğinde, başka cinsel farklılaşma bozukluğu<br />

bulgusu olmasa dahi intersex olasılığının %27 olduğu bildirilmiştir. 1992’de<br />

Kaefer ve arkadaşları hipospadias ve tek/çift taraflı kriptorşidizmi olan 79 olguyu<br />

incelemiştir. Tek taraflı kriptorşidizmi olan olguların %30’unda ve çift taraflı<br />

kriptorşidizmli olguların %32’sinde intersex saptanmıştır. Tek taraflı<br />

kriptorşidizmi olan olgulara bakıldığında testis palpe edilmediği durumda intersex<br />

saptanma şansının 3 kattan fazla olduğu görülmüştür (%50’ye karşılık %15). Aynı<br />

durum bilateral kriptorşidizm olguları için de geçerli görülmektedir (%47’ye<br />

karşılık %16). Testisin palpe ed<strong>ile</strong>bilirliği dışında, meatal pozisyon posteriora<br />

kaydıkça intersex olasılığının arttığı saptanmıştır. 24 Bu bilg<strong>ile</strong>r ışığında, posterior<br />

penil hipospadias olguları veya kriptorşidizm eşlik eden olguları interseks<br />

açısından araştırmak gerekir.<br />

Hipospadias ayrıca kırkdokuz farklı sendroma eşlik etmektedir. Bu sendromların<br />

38’inde (%78) eşlik eden mikropenis, kriptorşidizm veya skrotal anormalliğe<br />

rastlanmaktadır. 25<br />

Aarskog tarafından yapılan bir çalışmada hipospadias dışında hiçbir somatik<br />

anomalisi bulunmayan 100 vakanın incelenmesinde 9 vakada ilk trimestrda annede<br />

progesteron içeren ilaç kullanımı, 5 vakada seks kromozom anomalisi, 1 vakada<br />

parsiyel 46,XY gonadal disgenezi ve 1 vakada da 46,XX karyotipinde virilizan<br />

konjenital adrenal hiperplazi varlığı tespit edilmiştir. Bu sonuç hipospadias<br />

vakalarının yaklaşık %15’inin patolojik bir nedene bağlı olduğunu<br />

göstermektedir. 20,23 14


Sorensen (1953), Sweet (1974) ve Baskin (2000) çalışmaları sonucunda<br />

hipospadiasın multifaktoryel olarak geliştiğini iddia etmektedirler. 15,17,26<br />

Gelişimde duraklama; çevresel ya da diğer endokrin bozucular; endokrinolojik,<br />

enzimatik ya da lokal dokuya ait anormallikler hipospadiasa yol açacak faktör ya<br />

da faktörler olarak sıralanmaktadır. 27<br />

Gelişimde duraklama hipotezini hipospadiasın üç tipik bulgusunun eş zamanlı<br />

birlikteliği desteklemektedir: penil kurvatür, hipospadiak mea ve tam olmayan<br />

prepisyum. Normal penis gelişiminde fallusun düzleşmesi, üretral kapanmayla eş<br />

zamanda ve prepisyumun tam gelişiminden hemen önce meydana gelmektedir.<br />

Sebebi tam olarak bilinmese de ‘gelişim duraklaması hipotezi’ günümüzde en<br />

geçerli hipotez olarak kabul edilmektedir. 28<br />

Endokrin bozucular arasında üzerinde en çok çalışılmış olanlardan biri ekzojen<br />

progestinler olmuştur. Goldman ham<strong>ile</strong>likte ekzojen progestin kullanımı <strong>ile</strong><br />

hipospadias gelişimi arasında ilişki olduğunu savunmaktadır. 29 Aarskog’un<br />

çalışmasında annenin progestin kullanmaya başladığı gestasyonel hafta erkene<br />

kaydıkça, bebekte daha proksimale açılan mea gözlendiği kaydedilmiştir. 30 Mau<br />

ve arkadaşları ise progestin kullanımı <strong>ile</strong> hipospadias gelişimi arasındaki ilişkiyi<br />

reddetmektedir. 31 In vitro fertilizasyon yöntemi <strong>ile</strong> doğan bebeklerdeki artmış<br />

hipospadias insidansı endokrin disruptorların etyolojide rol oynadığını destekler<br />

görülmektedir. 32,33 Yine de günümüzdeki çalışmalar yetersiz kalmaktadır ve bu<br />

konuda daha çok çalışma yapılması gerektiği açıktır. 34<br />

Hipospadias klasifikasyonu anterior penil hipospadias (glanüler, coronal, distal),<br />

penil hipospadias ve posterior penil hipospadias (penoskrotal, skrotal, perineal)<br />

olarak yapılmakta olup, olguların % 70'i anterior bölgede lokalizedir. 14,18,19<br />

15


Hipospadiasın tek tedavisi anatomik bozukluğun cerrahi yol <strong>ile</strong> düzeltilmesidir.<br />

Tecrübeli ellerde günübirlik olarak uygulanab<strong>ile</strong>n bu operasyon %80-90 tek<br />

seanslı ameliyatlar olarak yapılmaktadır. Operasyon için en uygun zaman olarak 6-<br />

12 ay tavsiye edilmektedir. Çocuğun psikolojik gelişimi de göz önüne alındığında<br />

12 ay sonrasına bırakılmaması önerilmektedir.<br />

Hipospadias tedavisinde son yıllarda önemli değişiklikler meydana gelmiştir.<br />

Önceden üretral plağın yetersiz olduğu durumlarda vaskülarize flepler kullanılarak<br />

yapılan ameliyatlar sıklıkla kullanılmaktaydı. Ancak son zamanlarda Snodgrass<br />

tarafından geliştir<strong>ile</strong>n yöntemle üretral plağın insizyonu <strong>ile</strong> yapılan tübülürizasyon<br />

ameliyatları gözde olmuştur. Yapılan çalışmalar üretral plağın iyi kanlanan bir<br />

doku olmasından dolayı insizyona epitelizasyon <strong>ile</strong> cevap verdiği yönündedir. Bu<br />

nedenle eskiden fibrotik olduğu sanılan bu dokunun korunması <strong>ile</strong> yapılan bu<br />

ameliyatların yakın dönem sonuçları çok iyi olup, tüm dünyada yaygın olarak<br />

kullanılmaktadır. Yine yapılan çalışmalar chordee'nin corpus cavernozumlardaki<br />

orantısız gelişmeye bağlı olduğunun saptanması üzerine, düzeltilmesi için dorsal<br />

plikasyon teknikleri daha emniyetli olarak kullanılmaya başlanmıştır. 12,16,17<br />

16


Özet olarak son yirmi yılda operasyonlarda büyültücü gözlük kullanımı, dokuya<br />

zarar vermeyen aletler ve iyi sütür materyallerinin yaygın kullanımı sonucu<br />

hipospadias ameliyatlarında daha yüz güldürücü sonuçlar alınmıştır. Ayrıca yeni<br />

üretranın üzerine pediküllü dartos flebi kullanımı hemen kural haline gelmiş olup,<br />

fistül görülmesi azalmıştır. Yine operasyonların tamamında glansplasti<br />

uygulanması hem kozmetik yönden hem de üretral darlık yönünden belirgin fayda<br />

getirmiştir. 14,18,19,35<br />

Fimozis<br />

Glans ve ona yapışık durumda olan prepüsyum genital tüberkülden gelişen<br />

yapılardır. Gestasyonun üçüncü ayında glansın hemen arkasında dorsal bir deri<br />

kıvrımı halinde bulunan prepüsyum penisin büyümesiyle dorsal yüzde ventrale<br />

göre daha hızlı olmak üzere distale doğru <strong>ile</strong>rler. <strong>Penis</strong> gibi prepüsyum da<br />

gelişimini sürdürebilmek için androjenlerin ve androjen reseptörlerinin varlığına<br />

ihtiyaç duyar. Prepüsyumun ventral parçası glanüler üretranın kapanmasının<br />

ardından gelişimini tamamlar ve glansın üzerini tümüyle kaplar. Bu dönemde<br />

glans epiteliyle prepüsyumun iç yüzünü döşeyen epitel birbirine yapışık<br />

durumdadır. Glans epiteliyle prepisyumun iç yüzünü döşeyen epitel birbirinden<br />

keratinizasyonla ayrılır. Ancak yine de bu embryolojik kaynaklı yapışıklık hemen<br />

her yenidoğanda şöyle veya böyle mevcuttur. Yani bebek doğduğunda sünnet<br />

derisi glans ve prepüsyumun iç yüzünü döşeyen epitel tabakası arasındaki bu<br />

doğal bağlantılar tahrip edilmeden geri çek<strong>ile</strong>mez. Yapışıklığın derecesi,<br />

miadından önce doğan bebeklerde bu nedenle daha fazladır. Sünnet derisi<br />

yenidoğan bebeklerin ancak %4-5'inde tümüyle geri çek<strong>ile</strong>bilir, %46’sında üretral<br />

meatusun görülmesi dahi mümkün olmaz. Bebek büyüdükçe, aslında fizyolojik bir<br />

durum olan yapışıklık giderek azalır. Glanüler salgılar ve dökülen epitel<br />

(smegma), sünnet derisi altında birikerek derinin glans epitelinden ayrılmasını<br />

17


sağlar. Sünnet derisi 6 aylık bebeklerin %20-25'inde, 1 yaşındaki bebeklerin %<br />

50'sinde, 2 yaşındaki çocukların %80'inde ve 4 yaşına gelen çocukların %90'ında<br />

tamamen geri çek<strong>ile</strong>bilir. Fizyolojik fimozise sahip bebeklerdeki tek sorun,<br />

prepüsyum altında toplanab<strong>ile</strong>cek smegmanın enfekte olarak balanite yol<br />

açabilmesidir. Sünnet derisi altında, smegma adı ver<strong>ile</strong>n bir debrisin bulunması da<br />

fizyolojik bir olaydır. Glans penis tahriş edici idrar gibi etkenlere karşı, hem<br />

sünnet derisi ve hem de salgılanan smegma <strong>ile</strong> korunmaktadır. Bu nedenle sünnet<br />

derisinin geri çek<strong>ile</strong>memesi işemeyle ilgili sorunlara ve balanite yol açmamaktaysa<br />

hiçbir şekilde sünnet endikasyonu değildir Sünnet alternatifi olarak başvurulan<br />

derinin zorlanarak açılması (dilatasyon) ise çatlaklara, kanamaya ve fibrozise<br />

neden olan bir girişimdir ve erkek çocuklarının eninde sonunda sünnet olmak<br />

zorunda oldukları toplumlarda iyi bir tercih değildir. Fimozis bazen, sadece<br />

koronayla sınırlı olsa da, 8-10 yaşlarına kadar devam edebilir. Aslında doğal bir<br />

süreç olan fimozis sıklıkla yanlış yorumlara neden olur. Smegma birikint<strong>ile</strong>ri,<br />

sünnet derisi altında dışardan da kolaylıkla görüleb<strong>ile</strong>n, sıklıkla a<strong>ile</strong>yi<br />

endişelendiren ve elle hissed<strong>ile</strong>b<strong>ile</strong>cek şişlikler haline gelmektedir. Bunlara sünnet<br />

derisi inc<strong>ile</strong>ri adı verilir ve bunların temizlenmesi gibi bir zorunluluk yoktur.<br />

Zamanla glansla prepüsyal deri birbirinden ayrıldıkça dışarı boşalırlar. Bu olay<br />

sıklıkla a<strong>ile</strong>nin çocuklarının penisinden iltihap boşalıyor şikayetiyle başvurmasına<br />

yol açar. Mikroorganizmalar için oldukça uygun bir kültür ortamı olan bu<br />

birikint<strong>ile</strong>r balanit nedenidir. Balanit adı ver<strong>ile</strong>bilmesi için sünnet derisinin şiş,<br />

hiperemik ve boşalan sekresyonun kokulu olması gerekir. 36<br />

3 yaştan sonra prepüsyumun geri çek<strong>ile</strong>memesine, gerçek veya patolojik fimozis<br />

adı verilir ve bu çocukların sünnet edilmesi önerilir. Balanit ve smegmanın penis<br />

başına yapacağı kronik irritasyon, penis başı karsinoması için predispozan bir<br />

faktördür. 36<br />

Fimozisin neyi tanımladığı konusunda görüş birliği yoktur. Eğer fimozisle<br />

prepüsyum derisinin glans epiteline yapışık olması nedeniyle penis koronasına<br />

18


kadar geri çek<strong>ile</strong>memesi kast ediliyorsa o zaman yenidoğanların %96’sında<br />

fimozis var demektir. Ancak pratikte fimozis bu durumu tanımlamaz. Fimozis<br />

terimi prepüsyumun ucundaki açıklığın bebeğin idrar yapmasını güçleştirecek ve<br />

buna bağlı olarak sık sık balanopostit geçirmesine neden olacak kadar dar olduğu<br />

durumu tanımlamak amacıyla kullanılır. 36<br />

Parafimozis<br />

Parafimozis prepüsyum derisinin glans penis arkasına kadar geri çekildikten sonra<br />

tekrar eski pozisyonuna getir<strong>ile</strong>memesi ve glans penisin sıkışarak dolaşımının<br />

bozulmasıdır. Bu sıkışma ve do-laşım bozukluğu, glans penis nekrozuna neden<br />

olacak kadar şiddetli olabilir. Tedavisi, genel anestezi altında derinin eski<br />

pozisyonuna getirilmesi; bu başarılamadığı takdirde dorsal slit veya sünnet<br />

yapılmasıdır. 36<br />

İnmemiş Testis (Kriptorşidizm)<br />

İnmemiş testis sık görülen, doğumsal bir anomalidir. Görülme sıklığının doğum<br />

haftası ve doğum ağırlığı <strong>ile</strong> ilişkisi vardır. 1500 gram ve altında doğan erkek<br />

çocuklarda görülme sıklığı %60-70'leri bulur. Prematürlerde bu oran %33 iken,<br />

miadında doğanlarda %3'e kadar düşer. 1986 yılında İngiltere'de yapılan bir<br />

araştırmada bir yaşındaki erkek çocuklarda görülme sıklığı %1.58 olarak<br />

bulunmuştur. Tanının zamanında konması, tedavinin doğru ve uygun bir biçimde<br />

yapılması infertilite ve malignensi gibi <strong>ile</strong>ri dönemde ortaya çıkacak sorunlardan<br />

hastayı korur.Sağlıklı sperm yapımının sağlanması için birçok memelide testis,<br />

karın içinden (37°C) sıcaklığın daha düşük olduğu skrotuma (33°C) göç<br />

etmektedir. 35-37 19


Testis üçüncü trimestr <strong>boyu</strong>nca geçişini sürdüreceği inguinal kanala doğru<br />

yönlenmeye başlar. Gonad, üst kutbundan kraniyal süspensör ligaman <strong>ile</strong> asılırken<br />

alt kutbundan da gubernakulum tarafından çekilir. Kraniyal süspensör ligaman<br />

zamanla kaybolurken, gubernakulum gelişerek, inguinal bölgede karın duvarı içine<br />

gömülür. Testis, üçüncü ayda inguinal bölgede peritonla sarılıdır. Küçük bir<br />

periton kesesi, testisin önünden karın duvarına yapışık biçimde, penis lateralinden<br />

gubernakuluma doğru uzanır.Yedinci ayın başında vajinal proses inguinal kanalın<br />

içinde, gubernakulum da bunun arkasında yer alır. Testis yedinci aya kadar karın<br />

içinden skrotuma ulaşmak için inguinal kanal içerisine doğru <strong>ile</strong>rler. Androjenler,<br />

testisin kraniyal süspensör ligamanına etki ederek, bunun ger<strong>ile</strong>mesine neden<br />

olurlar. Ancak androjenlerin, gubernakulumun gelişiminde gösterilmiş etk<strong>ile</strong>ri<br />

yoktur. Buna karşın Müllerian inhibitör faktörün (MİF) gubernakuler gelişimde<br />

etkili olduğu düşünülmektedir . Androjen direnci ve gonadotropin yapım<br />

anomalisi durumlarında testisin söz konusu inişi gerçekleşemez. 37,39,40<br />

Son dönem çalışmalarda genitofemoral sinirin salgıladığı kalsitonin gen ilişkili<br />

peptidin (CGRP) gubernakular göçte etkili olduğu ortaya konmuştur. 37 Ayrıca<br />

epidermal büyüme etmeni ve desendinin de çeşitli aşamalarda testisin inişine<br />

katkıda bulunduğu gösterilmiştir. Buna karşın östrojen testisin inişine olumsuz<br />

yönde etkide bulunur. 41<br />

Epididimin testis inişindeki rolü konusunda çeşitli araştırmalarda çelişkili sonuçlar<br />

elde edilmiş olmasına karşın, inmemiş testis olgularında, epididimal birleşim<br />

anomalisi oranının %50'nin üzerinde olduğu bir gerçektir. 41<br />

Testisin inişine katkıda bulunan etmenler:<br />

- Gubernakulumun çekme etkisi,<br />

- Gubernakulumun testis inişinde yol gösterici etkisi,<br />

- Karın içi basıncın etkisi,<br />

- Hormonal nedenlerle testis <strong>boyu</strong>tunun değişmesidir.<br />

20


Testisin ele geldiği olgular tüm inmemiş testis olgularının 2/3'ünü oluşturur. Bu<br />

olgular, retraktil, ektopik ve normal iniş yolunda testisin bulunduğu yerleşime göre<br />

sınıflandırılabilirler. Retraktil testis mekanizmasından kremastrik kasların aşırı<br />

refleks aktivitesi sorumludur. Retraktil testis, yüksek skrotal yada dış halka<br />

düzeyinde yer alır. Hafifçe sıvazlanarak skrotuma indir<strong>ile</strong>bilir. Uykuda ya da sıcak<br />

banyoda testis çoğunlukla yerindedir. İnmemiş testisten farkı genellikle bilateral<br />

olması ve hemen dış halka düzeyinde yer almasıdır. Puberte sonrasında bu<br />

refleksin ger<strong>ile</strong>mesi ve testis <strong>boyu</strong>tunun dış halkayı geçemeyecek kadar büyümesi<br />

sonucu testis normal skrotal yerleşimine döner. Bu nedenle retraktil testis<br />

olgularında cerrahi endikasyon yoktur. Retraktil testisli çocuklarda infertilite oranı<br />

normal popülasyonla aynıdır. Yaşamın ilk üç ayı içerisinde kremasterik refleks<br />

inaktiftir. Bu yaş grubunda, kanalda palpe ed<strong>ile</strong>n testisler inmemiş kabul edilir. İlk<br />

ayların sonunda skrotumdan yukarı çıkan testis retraktil olarak değerlendirilir. 37<br />

Testisin ele gelmediği olgularda ise testis, genelde iç ring hizasında ya da daha<br />

yukarı yerleşimlidir. Testis, tüm inmemiş testis olgularının %10'unda abdominal,<br />

%50-70'inde yüksek skrotal ya da ektopik yerleşimlidir. Testisin ele gelmediği<br />

olguların %3-4'ünde ise testis hiç yoktur. Geri kalan olgularda testis inguinal kanal<br />

içerisinde operasyon sırasında tespit edilir. Testisin hiç tespit ed<strong>ile</strong>mediği grupta,<br />

ya testis hiç gelişmemiş, ya da gelişmiş ama intrauterin ya da perinatal torsiyon<br />

sonucu yok olmuştur (vanishing testis). Bu durum monorşi ya da her iki testis de<br />

yoksa anorşi olarak adlandırılır. Kör sonlanan gonadal damarlardan biopsi<br />

yapılması sonucu tanı konur. 35,37,38 21


Cheng ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada inmemiş testis olgularında<br />

ek anomali oranı %20 olarak bulunmuştur. Bilateral inmemiş testis olgularında bu<br />

durum daha fazla görülür iken (%46), tek taraflı olgularda daha azdır (%10). En<br />

sık görülen anomal<strong>ile</strong>r, patent processus vaginalis ya da indirekt inguinal herni,<br />

ürogenital sisteme ait anomal<strong>ile</strong>r (hipospadias,posterior uretral valv ve epididimal<br />

anomali), gastrointestinal sisteme ait anomal<strong>ile</strong>r (imperfore anüs, özofagus<br />

atrezisi),kardiyovasküler sisteme ait anomal<strong>ile</strong>r (VSD ve pulmoner stenoz), karın<br />

duvarı defekti (omfalosel) şeklindedir. Hipospadias bunlar içinde en sık<br />

görülenidir. Trizomi 21, Prader-Willi, Noonan, Delange ve Kallman gibi çeşitli<br />

sendromlarla birlikteliği de sıktır. 42<br />

Tedavide tıbbi (hormonal) ve cerrahi tedavi kullanılmaktadır. Hormonal tedavinin<br />

mantığını, hipatalamohipofizer ve gonadal sistemin işleyişi oluşturmaktadır. HCG,<br />

ilk uygulanmaya başlandığı 1931 yılından 1970 ortalarına kadar tek ajan olmuştur.<br />

HCG, Leydig hücrelerini uyararak testosteron yapımına neden olur. Çeşitli<br />

uygulama biçimleri bulunmakla beraber klinik başarı %33 <strong>ile</strong> %99 arasındaki<br />

oranlarda farklılık göstermektedir. HCG uygulamasında 100 Ü/kg'lık toplam doz 6<br />

eşit doza bölünerek bölünerek, haftada 2 kez olmak üzere 3 hafta süreyle<br />

22


uygulanır. Toplam yaklaşık 9000 Ü uygulamayı takiben 10-15 gün sonra testisin<br />

yerleşim yeri yeniden değerlendirilmelidir. 38<br />

Erken epifiz kapanması ve erken sekonder cinsiyet karakteri gelişimi gibi yan<br />

etk<strong>ile</strong>ri yüksek HCG doz uygulamaları sırasında ortaya çıkabilir.<br />

Tedavide kullanılan diğer bir hormon ise GnRH'dır. GnRH'nın nazal günlük 1-1.2<br />

mg dozda dört hafta süreyle kullanılması bazal LH düzeyini artırır. Bu yöntemin<br />

başarı oranları %20-50 arasında değişir. Yapılan bir çalışmada HCG <strong>ile</strong> beraber<br />

kullanılması <strong>ile</strong> %38.5 başarı elde edilmiştir. 43<br />

Cerrahi tedavi planlanan inmemiş testis olgularında operasyon zamanlaması<br />

önemlidir. Yapılan çalışmalarda germ hücrelerinde erken dönemde yapısal<br />

bozulma görülmüştür. Elektron mikroskobu <strong>ile</strong> 1 yaş, ışık mikroskobu <strong>ile</strong> de 3-4<br />

yaş sonrasında yapısal birtakım değişiklikler saptanmıştır. İlerleyici makroskopik<br />

değişiklikler okul çağında belirginleşir. Güncel yaklaşım olarak, operasyon zamanı<br />

çeşitli merkezlerde farklılık göstermekle birlikte, 12 <strong>ile</strong> 18 aylık dönem arasında<br />

yapılması önerilmektedir . 37,38<br />

Standart olgularda operasyonda seçilmesi gereken en uygun kesi, dış halka üzerine<br />

düşecek biçimde deri kıvrımlarına parallel olanıdır. Katların geçilmesinden sonra<br />

inguinal kanalın üzeri ilioinguinal sinir korunacak biçimde açılır. Kord ve<br />

damarlar %70 oranında vajinal proses <strong>ile</strong> beraber olduğu için genelde bu yapının<br />

ayrılması gerekmektedir. Kord ve damarlar testisin skrotum içine indirilmesine<br />

olanak tanıyorsa ikinci aşamaya geçip testisin ineceği yol hazırlanıp skrotal kesi<br />

yapılarak testis, deri <strong>ile</strong> dartos arasında hazırlanan cebe yerleştirilir. Kord ve<br />

damarlarının <strong>boyu</strong>nun yetmediği olgularda iç inguinal halka içinden<br />

retroperitoneal diseksiyonla serbestleştirme yapılır (La Roque manevrası). İkinci<br />

bir yöntem de inferior epigastrik arter ve venin kesilip transvers fasyanın açılması<br />

yoluyla mesafe kazanılmasıdır (Prentiss yöntemi). Ayrıca gerginlik nedeniyle<br />

23


indir<strong>ile</strong>meyen testislerde, ilk operasyonda testis en rahat pozisyona indirilip, bir yıl<br />

sonraki seansta skrotuma yerleştir<strong>ile</strong>bilir. Alternatif olarak uygulanan Fowler-<br />

Stephens yönteminde ise fazla diseksiyon yapılmamış olgularda spermatik arter ve<br />

ven kes<strong>ile</strong>rek testisin beslenmesi kollateral dolaşıma bırakılır. Evreli yöntemde ise<br />

ilk operasyondan 6-12 ay sonra aynı yolla testis skrotuma indirilir. Anorşi, testisin<br />

ele gelmediği olguların ancak %10'unda söz konusudur. Testisin bulunmadığını<br />

söyleyebilmek için vas deferens ve testiküler damarların makroskopik ve<br />

mikroskopik olarak tespit edilmesi gerekmektedir .Genel olarak operasyonlarda<br />

başarı oranı testisin ele geldiği olgularda %90, testisin ele gelmediği olgularda %<br />

60-80 düzeyindedir. Testiküler damarların zarar görmesi sonucu oluşan atrofi en<br />

korkulan komplikasyon olup %2-20 oranında rapor edilmiştir. Testiküler atrofinin<br />

yanı sıra, spermatik kordun kesilmesi, testisin yırtılması, hematom ve yara yeri<br />

enfeksiyonları gibi komplikasyonlar da %2-3 oranında görülür. 37,38<br />

Hidrosel ve inguinal herni<br />

Testis veya funikulus spermatikus etrafındaki tunika vaginalis yaprakları arasında<br />

sıvı toplanmasına hidrosel adı verilir. Aynı yere barsak veya over gibi organ<br />

protrüzyonuna ise inguinal herni denir.Her iki patoloji de çocuk yaş grubunda %<br />

100’e yakın oranda açık kalan processus vaginalisin bir sonucudur. 35,38<br />

Komunikan hidrosel: Sıvı birikimlerinin bir bölümü "komunikan-ilişkili"dir.Bu tip<br />

hidrosellerde, ancak sıvı geçecek kadar açık kalan processus vaginalis nedeniyle<br />

karın içi <strong>ile</strong> skrotum arasındaki ilişki devam etmekte ve karın içi sıvısı skrotuma<br />

doğru akabilmektedir. 38 24


Hidrosellerin skrotumda olmaksızın sadece funikulus spermatikus etrafında - yani<br />

kasıkta - görülen özel bir tipine "kordon kisti" adı verilir. Bunlar processus<br />

vaginalisin, sıvı birikintisinin proksimal ve distalinde kapanması <strong>ile</strong> oluşurlar.<br />

Nonkomunikan hidrosel: Processus vaginalis açık olmadan aynı bölgede sıvı<br />

bulunur.<br />

Çocuklarda doğumla birlikte görülenlerine "fizyolojik hidrosel" adı verilir ve<br />

bunların çoğu spontan olarak ilk aylarda ger<strong>ile</strong>rler. Adolesan çağına doğru<br />

görülmeye başlanan diğer nonkomunikan hidroseller ise edinseldir ve çoğu zaman<br />

testis ve epididim enfeksiyonlarına, travmaya ve nadir olarak da testis tümörlerine<br />

sekonder olarak ortaya çıkarlar. 38<br />

İnguinal herni: Processus vaginalis içine organ gireb<strong>ile</strong>cek kadar açık kaldıysa<br />

çocuklarda indirek inguinal herni ortaya çıkar. İnguinal kanalın arka duvarının<br />

zayıflığına bağlı direk inguinal hern<strong>ile</strong>r ve femoral hern<strong>ile</strong>r çocuk yaşgrubunda<br />

çok nadirdir. İnguinal herni sıklığı %3 kadardır. Prematürelerde bu oran 3 kat<br />

kadar daha fazladır. Erkeklerde kızlara oranla 8 kat; sağ kasıkta sola oranla 2 kat<br />

daha sık rastlanır. Bilateral rastlanma oranı yaklaşık %15’dir. 35<br />

Hidrosel ve herni, kasıkta, skrotumda veya labiada şişlik olarak saptanırlar.<br />

Fizyolojik veya edinsel nonkomunikan hidrosellerde şişlik karın içi basıncı<br />

değişiklikleri <strong>ile</strong> değişmezken, komunikan hidrosellerde ve inguinal hernide karın<br />

içi basıncı artışı <strong>ile</strong> ortaya çıkar. Çocuk sakinken ve özellikle uyuduktan sonra<br />

küçülebilir veya tamamen kaybolur.<br />

Fıtık <strong>ile</strong> hidroselin ayırımını yapmak bazen güç olur, ancak risk ve tedavi<br />

zamanlamasındaki farklar nedeniyle önem taşır. Hasta şişlik dışarda iken geldiyse<br />

barsak veya overin palpasyonu, bazen de şişliğin kolayca redükte ed<strong>ile</strong>bilmesi fıtık<br />

lehinedir. Kommunikan hidrosellerde sıvıyı karın içine kısa zamanda redükte<br />

25


etmek hemen hiçbir zaman mümkün değildir. Transilluminasyon bazı olgularda işe<br />

yarar.<br />

Hasta görüldüğünde şişlik ortada yoksa çok iyi bir anamnez, çocuğu ağlatarak<br />

bölgenin inspeksiyon ve palpasyonu çoğu zaman işe yarar. Alışkın bir el, funikulus<br />

spermatikusu işaret ve başparmağı arasında yuvarlayarak tunika vaginalis<br />

yapraklarının birbirine sürtünmesini ifade eden "ipek eldiven veya ipeğe sürtünen<br />

ipek" belirtisini fark edebilir. Tereddütte kalınan olgularda ultrasonografi yardımcı<br />

olabilir. 35<br />

Çoğunlukla yenidoğan döneminde ortaya çıkan hidrosellerde (komunikan veya<br />

nonkomunikan) çok büyük ve aşırı gergin olanlar dışında 1-1.5 yaşına kadar<br />

beklenir. Bunların %90 kadarı spontan olarak ger<strong>ile</strong>rler. 35<br />

İnguinal hernide, özellikle de yenidoğan ve sütçocuğu çağında inkarserasyon ve<br />

strangülasyon riski nedeniyle tanı konduktan sonraki en kısa zamanda cerrahi<br />

tedavi gereklidir. 35<br />

Endokrin Bozucular<br />

Endokrin bozucular, sağlıklı bir organizmada veya onun gelecekteki neslinde<br />

endokrin sistemin fonksiyonunu değiştirerek sağlık sorunlarına neden olan ekzojen<br />

26


madde veya madde karışımlarıdır. Bu kimyasal maddeler <strong>ile</strong> ilk karşılaşmamız<br />

anne karnında gerçekleşmektedir, az ya da çok miktarda tüm bebekler bu<br />

maddelerle karşılaşmaktadır. Endokrin bozucunun endokrin sistem üzerine etkisi;<br />

hormonların sentezi, sekresyonu, transportu, reseptör <strong>ile</strong> etk<strong>ile</strong>şimi ve<br />

eliminasyonunda interferans yaratarak ortaya çıkmaktadır.<br />

Organizma üzerinde ortaya çıkan etk<strong>ile</strong>r; kişinin yaşına, maruz kalınan doza ve<br />

süreye bağlı olarak değişmektedir. Yaş küçüldükçe istenmeyen etk<strong>ile</strong>r artmaktadır,<br />

yani en fazla etk<strong>ile</strong>nme anne karnında gerçekleşmektedir. 44<br />

Çocuklarda endokrin bozucuların rol aldığı durumlar; intrauterin büyüme geriliği,<br />

erken ve geç puberte, genital malformasyonlar ve testiküler disgenez sendromu,<br />

cinsiyet oranında değişme, transseksüalizm, obezitede epidemik yükselme ve<br />

antitiroid etk<strong>ile</strong>r olarak sıralanabilir.<br />

Adı en çok geçen kimyasal maddeler dietilstilbesterol(DES), persistan<br />

organoklorinler (DDT,PCB’ler, bisfenol A) ,metoksiklor, alkilfenoller, fitalatlar,<br />

antiandrojenik fungisidler ve fitoöstrojenlerdir. 45-49<br />

Materyal Metod<br />

27


Bu çalışma 1-31 Mart 2006 tarihleri arasında Zeynep Kamil Kadın ve<br />

Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde miadında doğan sağlıklı<br />

erkek bebekler <strong>ile</strong> yapıldı. Tüm olgular önceden belirlenen protokole göre<br />

değerlendirildi. Bu protokol gereğince tek doktor tarafından tüm annelerden öykü<br />

alındı. Öyküde adres, gravida, parite, akrabalık, coğrafi bölge, a<strong>ile</strong>de(özellikle<br />

varsa erkek kardeşte) ürogenital hastalık, son adet tarihi, gebelik ve gebelikte ilaç<br />

kullanımı öyküsü sorgulandı. Gestasyon haftası son adet tarihi ver<strong>ile</strong>ri ve<br />

Dubowitz skorlaması <strong>ile</strong> değerlendirildi. Çalışmaya sadece 38-42 gestasyon<br />

haftasını tamamlamış sağlıklı erkek yenidoğanlar alındı. Son adet tarihinin<br />

belirlenemediği vakalar ve son adet tarihine göre ve Dubowitz skorlamasına göre<br />

değerlendirildiğinde tayin ed<strong>ile</strong>n iki rakam arasında 2 hafta üzerinde fark saptanan<br />

vakalar çalışmaya dahil edilmedi. Bebek tartıları bu konuda eğitimli iki hemşire<br />

tarafından alındı. <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong>, uzatılmış halde ramus pubise yerleştir<strong>ile</strong>n cetvel <strong>ile</strong>,<br />

prepisyum sıyrılarak ölçüldü. Ramus pubis <strong>ile</strong> glans penis arası mesafe<br />

kaydedildi. <strong>Penis</strong> çapı, şaftın en geniş olduğu yerden cetvel <strong>ile</strong> ölçüldü. Tüm<br />

ölçümler ve ürogenital muayene aynı doktor tarafından yapıldı. Ürogenital<br />

muayenede hidrosel, hipospadias, epispadias, kriptorşidizm ve skrotal<br />

hiperpigmentasyon varlığı araştırıldı. Ürogenital anomali saptanan vakalar aynı<br />

hastanenin Çocuk Cerrahisi Kliniğine bildir<strong>ile</strong>rek takibe alındı. Skrotal<br />

hiperpigmentasyon saptanan vakalar, tüm bulgular bir arada değerlendir<strong>ile</strong>rek<br />

endikasyonlara göre tetkikler istendi. Tüm skrotal hiperpigmentasyonlu vakalar<br />

olası hastalıklar açısından takibe alındı.<br />

Çalışmada elde ed<strong>ile</strong>n bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için<br />

SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı<br />

kullanıldı. Çalışma ver<strong>ile</strong>ri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların<br />

(Ortalama, Standart sapma, frekans, percantil) yanısıra niceliksel ver<strong>ile</strong>rin<br />

karşılaştırılmasında parametreler normal dağılım gösterdiğinden iki grup<br />

28


karşılaştırmalarında student t testi kullanılırken; ikiden fazla grup arası<br />

karşılaştırmalarında ise Oneway Anova testi ve farklılığa neden çıkan grubun<br />

tespitinde LSD testi kullanıldı. Parametreler arasındaki ilişk<strong>ile</strong>rin incelenmesinde<br />

Pearson korelasyon testi kullanıldı. Niteliksel ver<strong>ile</strong>rin karşılaştırılmasında ise Ki-<br />

Kare testi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p


%11.30’u (n=26) Kadıköy’de; %9.13’ü (n=21) Kartal’da; %8.69’u (n=20) Üsküdar’da;<br />

%4.78’i (n=11) ise Beykoz’da oturduğunu belirtti. Geriye kalan %10.56’lık kısım<br />

İstanbul’da Avrupa yakasının çeşitli semtlerinde, % 3.04(n=7) ise şehir dışında<br />

oturmaktaydı. Şehir dışında oturan 7 vakanın 5’i Kocaeli’de; 1’i Muş’ta; 1’i ise<br />

Çorum’da oturmakta ve ziyaret amaçlı İstanbul’da bulunmakta idi.<br />

Tablo 1: Anne yaşı, gravida, parite, düşük ve kürtaj<br />

dağılımı<br />

Min-Max<br />

Ort.±SD<br />

Anne yaşı 17-40 25,52±4,70<br />

Gravida 1-8 1,99±1,11<br />

Parite 1-7 1,75±0,97<br />

n %<br />

Düşük Var 35 15,2<br />

Yok 195 84,8<br />

Kürtaj<br />

Var 11 4,8<br />

Yok 219 95,2<br />

Annelerin yaşları 17 <strong>ile</strong> 40 arasında değişmek olup; ortalama anne yaşı 25.52<br />

±4.70’tir.<br />

Gravida sayısı 1 <strong>ile</strong> 8 arasında değişmekte olup; ortalama gravida sayısı<br />

1.99±1.11’dir.<br />

Parite sayısı 1 <strong>ile</strong> 7 arasında değişmekte olup; ortalama parite sayısı 1.75<br />

±0.97’dir. 35 olguda (% 15.2) düşük , 11 olguda (% 4.8) kürtaj öyküsü mevcuttur.<br />

Tablo 2: Coğrafi bölge dağılımı<br />

n %<br />

30


Karadeniz 91 39,6<br />

İç Anadolu 10 4,3<br />

Doğu Anadolu 60 26,1<br />

Güneydoğu Anadolu 18 7,8<br />

Ege 4 1,7<br />

Akdeniz 3 1,3<br />

Marmara 4 1,7<br />

İç Anadolu-Karadeniz 7 3,0<br />

Doğu Anadolu-Karadeniz 20 8,7<br />

Marmara-Ege 1 0,4<br />

Marmara-Karadeniz 5 2,2<br />

Akdeniz-Karadeniz 1 0,4<br />

İç Anadolu-Doğu Anadolu 2 0,9<br />

Marmara-İç Anadolu 1 0,4<br />

Ege-Karadeniz 2 0,9<br />

Güneydoğu-Doğu Anadolu 1 0,4<br />

Anne ve babanın ayrı ayrı hangi coğrafi bölgelerden geldikleri sorgulandı.<br />

Olguların % 39.6’sı (n=91) Karadeniz’li iken; % 26.1’i (n=60) Doğu Anadolu’lu,<br />

% 8.7’si (n=20) Doğu Anadolu-Karadeniz’li, % 7.8’i Güneydoğu Anadolu’lu<br />

(n=18) ve % 4.3’ü (n=10) İç Anadolu’ludur. Bunları sırasıyla 7 olgu (% 3) <strong>ile</strong> İç<br />

Anadolu-Karadeniz, 5 olgu (% 2.2) <strong>ile</strong> Marmara-Karadeniz, 4’er olgu (% 1.7)<strong>ile</strong><br />

Ege ve Marmara, 3 olgu (% 1.3) <strong>ile</strong> Akdeniz, 2’şer olgu (% 0.9) <strong>ile</strong> İç Anadolu-<br />

Doğu Anadolu ve Ege-Karadeniz bölgeleri ve 1’er olgu (% 0.4) <strong>ile</strong> Akdeniz-<br />

Karadeniz, Marmara-İç Anadolu ve Güneydoğu-Doğu Anadolu bölgeleri<br />

izlemektedir.<br />

31


Tablo 3: Erkek kardeşte ürogenital sorun, a<strong>ile</strong>de hastalık öyküsü, gebelikte<br />

geçirilmiş hastalık, demir-vitamin-kalsiyum kullanımı, gebelikte ilaç<br />

kullanımı, akrabalık, doğum şekli, hidrosel ve hiperpigmentasyon dağılımı<br />

Erkek Kardeşte<br />

Urogenital Sorun<br />

A<strong>ile</strong>de Hastalık<br />

Gebelikte Geçirilmiş<br />

Hastalık<br />

Demir, Vitamin,<br />

Kalsiyum Kullanımı<br />

Gebelikte İlaç<br />

Kullanımı<br />

Akrabalık<br />

Kaçıncı Dereceden<br />

Doğum Şekli<br />

Hidrosel<br />

Hiperpigmentasyon<br />

n %<br />

Erkek Kardeş Yok 150 65,2<br />

Erkek Kardeş Var-Sorun<br />

Yok<br />

73 31,7<br />

Sorun Var 7 3,0<br />

Var 21 9,1<br />

Yok 209 90,9<br />

Var 22 9,6<br />

Yok 208 90,4<br />

Yok 52 22,6<br />

Demir 13 5,7<br />

Vitamin 20 8,7<br />

Demir-Vitamin 138 60,0<br />

Demir-Vitamin-Kalsiyum 7 3,0<br />

Kullanan 27 11,7<br />

Kullanmayan 203 88,3<br />

Var 66 28,7<br />

Yok 164 71,3<br />

1. derece 31 47,0<br />

2. derece 17 25,8<br />

3. derece 6 9,1<br />

Uzaktan 12 18,2<br />

NSD 209 90,9<br />

C/S 21 9,1<br />

Yok 211 91,7<br />

Sağ 7 3,0<br />

Sol 3 1,3<br />

Bilateral 9 3,9<br />

Var 50 21,7<br />

Yok 180 78,3<br />

Erkek kardeşte ürogenital sorun dağılımına baktığımızda; olguların %<br />

65.2’sinin erkek kardeşi olmadığını, % 31.7’sinin ise erkek kardeşi olmasına<br />

rağmen bu kardeşte ürogenital sorun olmadığını görüyoruz. Olguların % 3’ünün<br />

erkek kardeşinde ürogenital sorun tespit edildi. Bu sorunlar üç vakada fimozis, bir<br />

32


vakada hipospadias, bir vakada bilateral inmemiş testis, bir vakada tek taraflı<br />

hidrosel ve bir vakada bilateral inguinal herni olarak belirtilmiştir.<br />

Olguların % 9.1’inin a<strong>ile</strong>sinde hastalık vardır. Bu hastalıklar diyabet,<br />

hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, kronik böbrek yetmezliği ve kolon kanseri<br />

olarak bildirilmiştir. Annelerin üçünde hepatit B virüsü taşıyıcılığı saptandığı<br />

bildirilmiştir. Astımı olduğunu belirten bir anne ve vitiligosu olduğunu belirten bir<br />

diğer anne gebeliklerinde bu nedenlerle herhangibir ilaç kullanmadıklarını<br />

belirtmişlerdir. Bir anne A<strong>ile</strong>vi Akdeniz Ateşi tanısıyla izlenmektedir. Olguların %<br />

9.6’sı gebeliklerinde hastalık geçirdiklerini belirtmiştir. Olguların % 11.7’si<br />

gebeliklerinde ilaç kullandıklarını belirtmiştir. Bir olgu ham<strong>ile</strong>liğin başında adını<br />

bilmediği bir oral kontraseptif preparatına yanlışlıkla devam ettiğini ifade etmiştir.<br />

Beş olgu düşük tehdidi nedeniyle doktor kontrolünde progesteron içeren ilaç<br />

kullanmıştır. Bir olgu ürtiker tanısıyla doktor kontrolünde kortizonlu iğne<br />

yaptırdığını ifade etmiştir. Bir olgu A<strong>ile</strong>vi Akdeniz Ateşi tanısıyla kolşisin<br />

kullanmıştır. Diğer olgular ise idrar yolu enfeksiyonu, üst solunum yolu<br />

enfeksiyonu ve dental abse nedeniyle amoksisilin, ampisilin ve parasetamol içeren<br />

preparatları doktora danışarak kullandıklarını bildirmişlerdir.<br />

Olguların % 22.6’sı gebelikte demir-vitamin veya kalsiyum kullanmadığını<br />

söylerken; % 60’ı demir ve vitamin, % 8.7’si sadece vitamin, % 5.7’si sadece<br />

demir kullandığını; % 3’ü demir-vitamin-kalsiyumu birlikte kullandıklarını<br />

söylemiştir.<br />

Olguların % 28.7’si (n=66) eşleri <strong>ile</strong> aralarında akrabalık olduğunu<br />

belirtirken; akrabalık olduğunu belirten 66 olgunun % 47’si 1. dereceden, %<br />

25.8’si 2. dereceden, % 9.1’i 3. dereceden ve % 18.2’si ise uzaktan akraba<br />

olduklarını söylemiştir.<br />

Olguların % 90.9’u NSD doğum yapmışken; % 9.1’nin doğum şekli C/<br />

S’dir.<br />

Olguların % 0.43’ünde (n=1) hipospadias saptanmıştır.<br />

Olguların hiçbirinde inmemiş testis saptanmamıştır.<br />

33


Olguların % 91.7’sinde hidrosel yokken; % 3.9’unda bilateral, % 3’ünde<br />

sağ hidrosel ve % 1.3’ünde sol hidrosel vardır.<br />

Olguların % 21.7’sinde hiperpigmentasyon vardır.<br />

Tablo 4: Doğum tartısı ve gestasyon haftası dağılımı<br />

Min-Max<br />

Ort.±SD<br />

Doğum tartısı 2200-4550 3371,3±453,9<br />

Gestasyon Haftası 38-42 39,49±1,18<br />

Olguların doğum tartıları 2200 gr <strong>ile</strong> 4550 gr arasında değişmekte olup;<br />

ortalama doğum tartısı 3371,3±453.9 gr’dır.<br />

Gestasyon haftaları 38 <strong>ile</strong> 42 hafta arasında değişmekte olup; ortalama<br />

gestasyon haftası 39.49±1.18’dir.<br />

Tablo 5: <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> ve penis çapı dağılımı<br />

Min-Max Ort±SD Ort.±2SD<br />

<strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> (cm) 2,30-4,50<br />

3,14±0,36<br />

3,14±0,73<br />

<strong>Penis</strong> Çapı (mm) 0,90-1,70 1,15±0,12 1,15±0,24<br />

Olguların penis boyları 2.30 cm <strong>ile</strong> 4.50 cm arasında değişmekte olup;<br />

ortalama penis <strong>boyu</strong> 3.14±0.36 cm’dir. <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> için -2.5 standart sapma değeri<br />

2.24 cm’dir.<br />

Olguların penis çapları 0.90 cm <strong>ile</strong> 1.70 cm arasında değişmekte olup; ortalama<br />

penis çapı 1.15±0.24 cm’dir.<br />

34


Tablo 6: <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> doğum tartısı ve gestasyon haftası<br />

ilişkisi<br />

<strong>Penis</strong> Boyu<br />

r<br />

p<br />

Doğum Tartısı 0,279<br />

0,001**<br />

Gestasyon Haftası 0,046 0,485<br />

r: Pearson korelasyon testi ** p


<strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> gestasyon haftası arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon<br />

bulunmamaktadır (p>0.05).<br />

Tablo 7: <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> hiperpigmentasyon ilişkisi<br />

Hiperpigmentasyon<br />

t: Student t testi<br />

Ort<br />

<strong>Penis</strong> Boyu<br />

SD<br />

Var 3,22 0,37<br />

Yok 3,12 0,36<br />

Test ist.;<br />

p<br />

t:1,786;<br />

p:0,075<br />

Hiperpigmentasyonlu olguların penis boyları <strong>ile</strong> hiperpigmentasyonu<br />

olmayan olguların penis boyları arasında anlamlılığa yakın olmakla birlikte<br />

istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).<br />

Tablo 8: <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> coğrafi bölge ilişkisi<br />

<strong>Penis</strong> Boyu<br />

Ort SD<br />

Karadeniz 3,12 0,35<br />

İç Anadolu 3,00 0,42<br />

Bölge Doğu Anadolu 3,21 0,37<br />

Güneydoğu 3,33 0,30<br />

Doğu Anad.-Karadeniz 3,01 0,29<br />

F:Oneway ANOVA Testi * p


p0.05).<br />

37


Tablo 10: Hiperpigmentasyon <strong>ile</strong> coğrafi bölge ilişkisi<br />

Hiperpigmentasyon<br />

Var<br />

Yok<br />

n % n %<br />

Karadeniz 18 19,8 73 80,2<br />

İç Anadolu 1 10,0 9 90,0<br />

Bölge Doğu Anadolu 15 25,0 45 75,0<br />

Güneydoğu 5 27,8 15 75,0<br />

Doğu And.-Karadeniz 5 25,0 15 75,0<br />

χ 2 : Ki-kare Testi<br />

Test ist.;<br />

p<br />

χ 2 :1,862;<br />

p:0,761<br />

Coğrafi bölgelere göre hiperpigmentasyon varlığı istatistiksel olarak anlamlı bir<br />

farklılık göstermemektedir (p>0.05).<br />

Tablo 11: Akrabalık <strong>ile</strong> coğrafi bölge ilişkisi<br />

Akrabalık<br />

Var<br />

Yok<br />

n % n %<br />

Karadeniz 28 30,8 63 69,2<br />

İç Anadolu 3 30,0 7 70,0<br />

Bölge Doğu Anadolu 21 35,0 39 65,0<br />

Güneydoğu 12 66,7 6 33,3<br />

χ 2 : Ki-kare Testi<br />

** p


Tablo 12: Tüm olguların penis <strong>boyu</strong> persantilleri<br />

Tüm<br />

olgular<br />

<strong>Penis</strong><br />

<strong>boyu</strong><br />

Percantil<br />

3 5 10 25 50 75 90 95 97<br />

2,59 2,60 2,70 2,80 3,20 3,40 3,60 3,70 3,80<br />

<strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong><br />

Şekil 3: Tüm olguların penis <strong>boyu</strong> persantil eğrisi<br />

39


TARTIŞMA<br />

Günümüzdeki ver<strong>ile</strong>re göre, yenidoğanda ortalama penis <strong>boyu</strong> 3.5 ±0.7 cm,<br />

ortalama penis çapı 1.1± 0.2 cm’dir. 1.9 cm altı değerler mikropenis olarak<br />

değerlendirilmekte ve altta yatan hastalık açısından tetkik edilmektedir. 3,5-8<br />

Ortalama penis <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> ilişkin günümüze değin yapılmış çok sayıda çalışma<br />

mevcuttur. Yaşa göre penis uzunluğunun normal değerleri belirlenmiştir<br />

(Schonfeld WA., Am J Dis Child, 1943). Schonfeld’in ver<strong>ile</strong>ri 2 aylıktan<br />

yetişkinliğe uzanan dönemdeki erkekleri değerlendirmektedir. 2 aylık erkek<br />

bebekte ortalama penis <strong>boyu</strong>nu 3.7x1.3 cm olarak bildirmiştir. 7<br />

Fetüs ve yenidoğanda fallik büyümeyi ve ortalama penil uzunluğu saptamak üzere,<br />

Feldman ve Smith 1975 yılında, her iki cinsiyette fetal fallik büyümeyi<br />

karşılaştırmalı olarak incelemişler ve gestasyon haftasına göre değerler<br />

bildirmişlerdir. Fetal fallik ölçümler için, belirgin anomalisi olmayan 68 erkek ve<br />

33 dişi fetüs (spontan ya da indüklenmiş abortus) formalin <strong>ile</strong> fikse ed<strong>ile</strong>rek<br />

değerlendirilmiştir. Formalin <strong>ile</strong> fiksasyon organların büyüklüğünde, küçük de olsa<br />

değişikliğe yol açabildiğinden, elde ed<strong>ile</strong>n fetal değerlerin standart değerler olarak<br />

kullanılması zordur. Ancak fetal penis ve klitoris gelişimini yansıttıkları kabul<br />

ed<strong>ile</strong>bilir. Postkonsepsiyonel 8-9. haftadan önce, eksternal genital yapıda henüz<br />

belirgin farklılaşma gözlenmemiştir. Plasental hCG etkisi <strong>ile</strong>, 11-17.haftalar<br />

arasında gerçekleşen Leydig hücre hiperplazisi sonucu artan testosteron değerleri<br />

erkek tipi farklılaşmadan sorumlu tutulmaktadır. Çalışmada ilginç olarak, 11-14.<br />

haftalar arasında penis ve klitoris <strong>boyu</strong>tları arasında beklenen fark görülmemiştir.<br />

18.haftadan itibaren fetüs hipofizinden salınmaya başlanan ve 20-26.haftalarda en<br />

yüksek düzeylere ulaşan LH, gebeliğin ikinci yarısındaki testosteron sentezini<br />

sağlamaktadır. 18.haftadan itibaren testosteron seviyesinde düşüş olmasına karşın,<br />

40


çalışmada penis <strong>boyu</strong>tlarındaki majör artışın 16 haftadan doğuma kadar geçen<br />

sürede gerçekleştiği görülmüştür. Sonuç olarak penil büyümenin, hipotalamushipofiz-gonad<br />

aksının aktifleşmesiyle gerçekleştiği belirtilmiştir. Aynı çalışmada,<br />

penis uzunluğu ve çapı ver<strong>ile</strong>ri ise gestasyon yaşı Dubowitz skorlaması <strong>ile</strong><br />

saptanan 39 prematür ve 37 term bebekten alınmıştır. <strong>Penis</strong> <strong>boyu</strong> Schonfeld<br />

tarafından öner<strong>ile</strong>n şekilde, yani uzatılarak ölçülmüştür. Ortalama penis <strong>boyu</strong>tları<br />

3.5x1.1 cm olarak bildirilmiştir. <strong>Penis</strong> uzunluğu için 3. ve 97. persentiller sırasıyla<br />

2.8 ve 4.2 cm olarak hesaplanmıştır. <strong>Penis</strong> çapı için ise söz konusu değerler 0.9 ve<br />

1.3 cm’dir. 8<br />

Bu çalışmadan sonra farklı etnik gruplar tarafından etnik kökene göre<br />

standardizasyon açısından küçük çaplı çok sayıda çalışma yapılmıştır. Çin’de,<br />

Hindistan’da, Suudi Arabistan’da, İtalya’da yapılmış çalışmalar bunlara birkaç<br />

örnektir. 50-54<br />

Endonezya’da 1989’da yayınlanan çalışmalarında, Sutan-Assin M. ve arkadaşları<br />

miadında doğan 336 erkek bebekte uzatılmış penis <strong>boyu</strong>, penis çapı ve testis<br />

volümünü ölçerek bu değerlerin diğer antropometrik ölçümler <strong>ile</strong> ilişkisini<br />

araştırmışlardır. Çalışma sonucunda ortalama penis <strong>boyu</strong> 2.86 ±0.23cm, penis çapı<br />

ise 0.82 ±0.33 cm olarak bildirilmiştir. Ortalama penis <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> boy, tartı, baş<br />

çevresi veya testis volumu arasında ilişki saptanamamıştır. 55<br />

Vasudevan G. ve arkadaşlarının 1995 yılında yayınlanan çalışmasında<br />

Hindistan’da miadında doğan 135 erkek bebekte normal pozisyonda ve uzatılmış<br />

halde penis <strong>boyu</strong>, ortalama penis çapı ve testis <strong>boyu</strong>tları araştırılmıştır. Ortalama<br />

penis <strong>boyu</strong> normal pozisyonda 3.26 ± 0.41cm, uzatılmış halde ise 3.57 ± 0.46 cm<br />

olarak belirlenmiştir. Ortalama penis <strong>boyu</strong>nun gestasyonel yaşa paralel olarak<br />

arttığı görülmüştür. Sağ testis ortalama <strong>boyu</strong>tu 1.39 ± 0.28cm, sol testis ortalama<br />

<strong>boyu</strong>tu 1.32 ± 0.24cm ölçülmüştür. 51 41


Bir diğer çalışma 379 erkek bebekle Suudi Arabistan’da yapılmıştır. 2001 yılında,<br />

Al-Herbish AS, spatula üzerine işaretleme yaparak ramus pubisten glans ucuna<br />

kadar olan mesafeyi ölçmüştür. Ölçümler sonucunda ortalama penis <strong>boyu</strong> 3.55 ±<br />

0.57 cm olarak bildirilmiştir. Bu çalışmada -2.5 SD değeri yani alt sınır 2.13 cm,<br />

üst sınır ise 4.98 cm olarak belirlenmiştir. 52<br />

Cheng ve Chanoine, 2001 yılında yayınlanan çalışmalarında üç farklı etnik<br />

kökenden gelen toplam 105 erkek bebekte ortalama penis <strong>boyu</strong>nu<br />

karşılaştırmışlardır. Kanada’da yapılan çalışmaya 40 beyaz, 40 Çinli ve 25 Doğu<br />

Hindistan kökenli bebek dahil edilmiştir. Gestasyonel yaş açısından gruplar<br />

arasında fark saptanmamasına karşın, doğum tartısı beyaz bebeklerde anlamlı<br />

olarak yüksek bulunmuştur. Ortalama penis <strong>boyu</strong>, doğum tartısına göre<br />

düzeltildikten sonra b<strong>ile</strong>, Çinli bebeklerde 3.1±0.3cm <strong>ile</strong> anlamlı olarak düşük<br />

bulunmuştur. Ayrıca Çinli bebeklerde, ortalama penis çapı da 1.07±0.09 <strong>ile</strong> anlamlı<br />

düşük bulunmuştur. Araştırmacılar beyaz, Çinli ve Doğu Hindistan kökenli<br />

bebeklerde -2.5 standart sapma değerlerini sırasıyla 2.6, 2.5 ve 2.3 cm olarak<br />

bildirmiştir. Bu çalışma da penis <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> doğum tartısı arasında anlamlı ilişki<br />

saptamamıştır. 56<br />

Ülkemizde bu konuda yapılmış çalışmalar kısıtlıdır. 2005 yılında Diyarbakır’da<br />

gerçekleştir<strong>ile</strong>n çalışmada, S.Akarsu ve arkadaşları, 0-18 yaş arası 1522 sağlıklı<br />

erkek vakada ortalama penis <strong>boyu</strong> ve sol testis çapını araştırmışlardır. Çalışma<br />

grubunun %8.6 ‘sını (n=130), 0-28 gün arası sünnetli ve sünnetsiz bebekler<br />

oluşturmaktadır. Bu çalışmada penis <strong>boyu</strong> iki farklı pozisyonda (normal ve hafif<br />

çek<strong>ile</strong>rek uzatılmış durumda) değerlendirilmiştir. <strong>Penis</strong> anomalisi olanlar, bilinen<br />

endokrin ya da kronik herhangi bir hastalığı olanlar çalışmaya dahil edilmemiştir.<br />

Çalışma sonucunda yenidoğanda ortalama penis <strong>boyu</strong> 3.5 ± 0.7 cm (2.1-4.9 cm);<br />

çapı 1.1 ± 0.2 cm ve çevresi 3.96 ± 0.44cm olarak belirlenmiştir. Uzunluğun en az<br />

42


değeri 1.9 cm olarak saptanmıştır. Bu çalışmadaki vakalarda yenidoğan döneminde<br />

ortalama penis <strong>boyu</strong> normal/uzatılmış durumda sırası <strong>ile</strong> 3.2/3.5 cm olarak literatür<br />

<strong>ile</strong> uyumlu bulunmuştur. Tüm yaş grupları göz önüne alındığında, erkek dış<br />

genitalyası ölçümlerinde penis ve testis <strong>boyu</strong>tlarında daha önceleri belirt<strong>ile</strong>n<br />

yurtdışı ve Türk toplumu normal standartlarına göre değişiklik görülmemiştir. Bu<br />

çalışma, yüzyılın öne kayma eğilimi açısından her yaş grubundaki sağlıklı erkek<br />

çocuklarda değişiklik araştırmış ancak saptamamıştır. Ürogenital anomalisi olan<br />

çocuklar çalışmaya dahil edilmediğinden anomali sıklığında değişme <strong>ile</strong> ilgili fikir<br />

edin<strong>ile</strong>memiştir. 57<br />

Mart 2006’da Zeynep Kamil Hastanesi Kadın Doğum Servisinde yaptığımız<br />

çalışmamızda, 230 term sağlıklı yenidoğan değerlendirilmiştir. Olguların<br />

ortalama gestasyon haftası 39.49±1.18 idi. Çalışmamızda ortalama penis <strong>boyu</strong>nu<br />

3.14±0.36 cm, ortalama penis çapını 1.15±0.24 cm olarak saptadık. Olgular içinde<br />

mikropenis saptanmadı. Ulaştığımız ortalama penis uzunluğu değeri, günümüzde<br />

kullandığımız değerden ve Akarsu ve arkadaşları tarafından yapılmış çalışmada<br />

elde ed<strong>ile</strong>n değerlerden hafif de olsa düşüktür. <strong>Penis</strong> çapı değerleri ise daha önceki<br />

çalışmalar <strong>ile</strong> uyumludur. Akarsu ve arkadaşları, çalışmalarını Güneydoğu<br />

Anadolu Bölgesi’nde Diyarbakır’da yapmışlardır. 55 Çalışmamızda anne ve<br />

babanın coğrafi bölgesi sorularak bölgeye göre değerler karşılaştırılmaya<br />

çalışılmıştır. Coğrafi bölgeye göre değerlendirildiğinde, anne ve babası<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinden olan erkek yenidoğanlarda ortalama penis<br />

uzunluğu 3.33±0.30 cm <strong>ile</strong> çalışmanın genel ortalamasından istatistiksel olarak<br />

anlamlı derecede yüksek ve Akarsu’nun bildirdiği sonuçlar <strong>ile</strong> daha uyumlu<br />

gözükmektedir.<br />

Çalışmamızda penis <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> doğum tartısı arasında <strong>ile</strong>ri derece anlamlı ilişki<br />

saptanmasına karşın gestasyon haftası <strong>ile</strong> anlamlı ilişki saptanamamıştır. Bu<br />

durum, literatür bulguları <strong>ile</strong> uyumsuzdur.<br />

43


Çalışmamızda ortalama doğum tartısı 3371,3 ± 453.9 gr <strong>ile</strong> beklenen sonuçlar <strong>ile</strong><br />

uyumludur. Coğrafi bölge <strong>ile</strong> doğum tartısı arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır.<br />

Bu durum coğrafi bölge <strong>ile</strong> ortalama penis uzunluğu arasındaki ilişkiyi daha da<br />

çarpıcı kılmaktadır.<br />

Günlük pratiğimizde skrotal hiperpigmentasyonlu vakalara çok sık rastlamaktayız.<br />

Skrotal hiperpigmentasyonun konjenital adrenal hiperplazi açısından uyarıcı bir<br />

bulgu olduğu bilinmektedir, ancak skrotal hiperpigmentasyonlu vakaların çoğunda<br />

altta yatan bir hastalık bulunmamaktadır. Sosyoekonomik koşullar nedeniyle<br />

pratikte her skrotal hiperpigmentasyonlu vaka tetkik ed<strong>ile</strong>memektedir, olgular<br />

olası bulgular açısından uyarılarak takibe alınmaktadır. Günlük pratiğimizde<br />

gözlemlediğimiz kadarıyla skrotal hiperpigmentasyon vakaları coğrafi bölgelere<br />

göre yoğunlaşmaktadır. Çalışmamızda 230 vakanın %21.7’sinde<br />

hiperpigmentasyon saptanmıştır. Bu beklenenin üzerinde bir sonuçtur. Ağır skrotal<br />

hiperpigmentasyon saptanan olgulardan birinde akraba evliliği öyküsü olması ve<br />

uzatılmış penis <strong>boyu</strong> 4.7cm saptanması üzerine konjenital adrenal hiperplazi<br />

açısından ekstraksiyon yöntemi <strong>ile</strong> kanda 17-hidroksiprogesteron düzeyi istenmiş<br />

ve normal sınırlarda bulunmuştur. Takibe alınan diğer olgularda üç aylık dönemde,<br />

herhangi bir şikayet saptanmamıştır. Beklediğimizin aksine çalışmamızda, skrotal<br />

hiperpigmentasyon <strong>ile</strong> coğrafi bölge arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki<br />

saptanamamıştır. Buna karşılık, skrotal hiperpigmentasyon varlığı <strong>ile</strong> penis <strong>boyu</strong><br />

arasında pozitif yönde, anlamlıya yakın bir ilişki görülmektedir.<br />

Dikkat çeken bir diğer bulgu, tüm olumsuz sonuçlarının bilinmesine karşın akraba<br />

evliliği sıklığıdır. Çalışmamızda saptanan %28.7 akrabalık oranının oldukça fazla<br />

olduğu düşünülmektedir. Üstelik akraba evlilikleri içinde %47 <strong>ile</strong> en yüksek<br />

oranda 1.derece akrabalığa rastlanmıştır. Akraba evliliği en yüksek oranda<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden gelenler arasında görülmüştür.Halkımızın bu<br />

konuda daha fazla bilg<strong>ile</strong>ndirilmesi gerektiği görülmektedir.<br />

44


Son yıllarda çevresel etkenlerin endokrin sistem üzerine etk<strong>ile</strong>ri ve yüzyılın<br />

eğilimi göz önüne alınarak standartlarda değişim olup olmadığı ve ürogenital<br />

sistem anomali sıklığında artış olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır. Çeşitli<br />

çalışmalar hipospadias ve inmemiş testis sıklığında artış bildirmektedir. 16,19,27,58<br />

Bir diğer ilginç konu sperm kalitesinde saptanan azalmadır. 59 Tüm ver<strong>ile</strong>r bir<br />

araya getirildiğinde endokrin bozucular suçlanmakta ve kanıt aranmaktadır.<br />

Endokrin bozucular, sağlıklı bir organizmada veya onun gelecekteki neslinde<br />

endokrin sistemin fonksiyonunu değiştirerek sağlık sorunlarına neden olan ekzojen<br />

madde veya madde karışımlarıdır. Adı en çok geçen kimyasal maddeler<br />

dietilstilbesterol(DES), persistan organoklorinler (DDT,PCB’ler,bisfenol A),<br />

metoksiklor, alkilfenoller, fitalatlar, antiandrojenik fungisidler ve<br />

fitoöstrojenlerdir. 45-49 Düşük önleyici olarak kullanılan DES’in erkek bebekte<br />

ürogenital anomali sıklığını, kız bebekte ise vajinal adenokarsinomu arttırdığı<br />

bilinmektedir. 60,61 Farmakolojik dozda kullanılmış bu ajanın aksine, sayılan diğer<br />

kimyasal maddelerin hangi dozda hangi etkiye yol açtığı, daha üzerinde<br />

çalışılması gereken bir konudur. Fitalat esterlerinin kemirgenler üzerindeki toksik<br />

etk<strong>ile</strong>ri (testiküler toksisite) yıllardır bilinmektedir. 46-48,62-65 Günümüzde artmış<br />

ürogenital anomali sıklığı ve erkek üreme sağlığındaki bozulmayı bildiren ver<strong>ile</strong>r<br />

<strong>ile</strong> birleştirildiğinde endokrin bozuculara maruziyet suçlanmıştır. Kobayların in<br />

utero dönemde fitalat esterleri <strong>ile</strong> karşılaşması <strong>ile</strong> oluşan en erken etki, Leydig<br />

hücre fonksiyonunda azalma ve azalmış fonksiyona bağlı olarak erkek genital<br />

sistem gelişiminde kritik dönemde gelişim için elzem olan testosteron seviyesinde<br />

normalin %10’una kadar varan düşüştür. Testosterondaki azalmaya<br />

dihidrotestosteronda azalma eşlik etmektedir. Sonuç olarak epididim, vas deferens,<br />

seminal veziküller, prostat ve dış genital sistem malformasyonlarında (ör.<br />

45


hipospadias) ve kriptorşidizm sıklığında artış saptanmış, kalıcı feminizasyon<br />

bulguları gözlenmiştir. Bulguların şiddeti doza göre değişmektedir. 64,66<br />

Son yıllarda sperm kalitesinde düşme, hipospadias, kriptorşidizm ve testis kanseri<br />

sıklıklarında artış olduğunun iddia edilmesiyle birlikte bütün bu hastalıklar ortak<br />

fetal kökene dayandırılarak testiküler disgenez sendromu kavramı ortaya<br />

atılmıştır. 66,67 Endokrin bozucu kimyasallara in utero maruziyet üzerinde<br />

durulmuştur. Testisin in utero dönemde normal gelişimini tamamlayamaması<br />

suçlanmaktadır. Kobaylar üzerinde kanıtlanan etk<strong>ile</strong>r bu hipotezi doğrulamaktadır.<br />

İnsanlar üzerinde kanıtlanmış etk<strong>ile</strong>r henüz sınırlı sayıdadır. 45,68 Çeşitli çalışmalar<br />

amniyon sıvısında, kordon kanında, plasentada , anne sütünde, çocuk ve<br />

yetişkinlerde ölçülebilir miktarda toksik madde varlığını desteklemektedir. 69-73<br />

Hangi maddenin hangi dozda maruz kalındığında nasıl bir etkiye yol açacağı<br />

konusunda ise daha çok çalışma yapılması gerekmektedir.<br />

Yapılmış çalışmalardan biri kriptorşidizm üzerinedir. Kriptorşidizm nedeniyle<br />

opere olan hastalarda, yağ dokusundaki organoklorin b<strong>ile</strong>şiklerinin miktarını ölçen<br />

Hosie ve arkadaşları, başka nedenlerle ameliyet ed<strong>ile</strong>n kontrol grubuna kıyasla,<br />

anlamlı ölçüde yüksek miktarda heptakloroepoksit ve heksoklorobenzen<br />

artıklarına rastlamıştır. Bunlar östrojenik etkili maddelerdir. 74<br />

Bunun dışında, annesi bahçede ya da çiftlikte çalışıp da pestisitlere maruz kalan<br />

erkek çocuklarda, kriptorşidizm için rölatif riskin arttığını gösteren epidemiyolojik<br />

çalışmalar mevcuttur. 75-76<br />

Czeizel ve arkadaşları, Macaristan’da akrilonitril üreten fabrikaların 25 km<br />

çevresinde oturan annelerin bebeklerinde 15 yıllık bir dönemde konjenital anomali<br />

sıklığında artış araştırmıştır. Bu bebeklerde inmemiş testis için rölatif riskin 8.6 kat<br />

46


arttığı görülmüştür. Yerleşim yeri fabrikadan uzaklaştıkça, inmemiş testis sıklığı<br />

düşmektedir. 77<br />

Hayvan çalışmalarında spermatogenezi ve testiküler hormon sentezini azalttığı<br />

saptanan endosülfanın erkek üreme sağlığı üzerine etk<strong>ile</strong>rini araştırmak üzere<br />

Saiyed ve arkadaşları, yaşadıkları çevreden ötürü prenatal dönemde endosülfan<br />

maruziyeti olan 117 okul çağı çocuğu ve hiçbir maruziyet öyküsü olmayan kontrol<br />

grubunu değerlendirmişlerdir. 2000 yılında terk ed<strong>ile</strong>n endosulfan, insektisit ve<br />

akarisit amaçlı olarak kullanılmaktaydı. İnsanlar üzerindeki nörotoksik etk<strong>ile</strong>ri<br />

bilinen bu pestisidin kronik etk<strong>ile</strong>ri ise bilinmemekteydi. Bu çalışmada endosülfan<br />

maruziyeti olan grupta, kanda belirgin düzeyde endosülfan saptanmıştır. Doğumsal<br />

anomal<strong>ile</strong>r (konjenital hidrosel, inmemiş testis ve hipospadias ) açısından<br />

bakıldığında vaka grubunda %5.1, kontrol grubunda ise %1.1 prevalans<br />

saptanmıştır. İstatiksel açıdan anlamlı bulunmasa da önemli bir sonuç gibi<br />

durmaktadır. Gruplar aynı zamanda kan LH, FSH, testosteron düzeyleri ve<br />

pubertal maturasyon açısından karşılaştırılmış ve endosülfan maruziyeti öyküsü<br />

olan grupta cinsel maturasyonda gecikme görülmüştür. Yaşa ve LH düzeyine göre<br />

düzeltildiğinde, vaka grubunda testosteron seviyesi kontrol grubuna göre<br />

istatistiksel olarak düşük bulunmuştur. 78<br />

Çalışmamızda, tüm bebekler ürogenital anomal<strong>ile</strong>r (hidrosel, hipospadias,<br />

epispadias ve inmemiş testis) açısından değerlendirilmiştir. Hipospadiası saptanan<br />

tek vaka Zeynep Kamil Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniği tarafından takibe<br />

alınmış ve bir yaşında operasyon kararı verilmiştir. Hastanın ayrıntılı fizik<br />

muayenesinde eşlik eden başka anomaliye rastlanmamıştır. Bu hastada a<strong>ile</strong>de<br />

ürogenital anomali öyküsü bulunmamaktadır. Anne gebelikte diş absesi nedeniyle<br />

doktor önerisiyle antibiyotik kullanmıştır. Bilindiği üzere hipospadias vakaları<br />

a<strong>ile</strong>vi kümelenme göstermektedir. Çalışmamızda sadece bir vakanın erkek<br />

kardeşinde; bir vakanın da amcasında hipospadias nedeniyle operasyon öyküsü<br />

47


saptadık, iki vakamızın da ürogenital muayenesi tamamen normal idi. Ancak<br />

çalışmamızdaki olgu sayısı, bu konuda fikir vermeye yeterli değildir.<br />

Olguların % 3.9’unda bilateral, % 3’ünde sağ ve % 1.3’ünde sol hidrosel<br />

saptanmıştır. Bu vakaların takipte hidroselin sebat etmesi halinde opere edilmesi<br />

planlanmıştır.<br />

Günümüzde inmemiş testis, en sık konjenital anomali kabul edilmektedir.<br />

Çalışmamızda 230 vakanın hiçbirinde inmemiş testis saptanmamıştır. Bu sonuç<br />

literatürde bildir<strong>ile</strong>n % 4-8 prevalans <strong>ile</strong> ve de özellikle inmemiş testis sıklığında<br />

artış bildiren çalışmalar <strong>ile</strong> çelişkilidir. Daha geniş bir populasyon <strong>ile</strong> çalışma<br />

yapılması daha uygun olacaktır.<br />

Günümüzde endokrin bozucuların erkek üreme sistemi üzerine etk<strong>ile</strong>ri oldukça<br />

ilginç ve popüler bir konudur. Çalışmamızda hipospadias ve inmemiş testis<br />

sıklığında göze çarpan bir artışa rastlayamadık. Çevresel etkenlere tek tek değil de,<br />

bir karışım halinde maruz kaldığımız düşünüldüğünde endokrin bozucuların hangi<br />

dozda nasıl etk<strong>ile</strong>re yol açtığını kanıtlamanın zorluğu anlaşılmaktadır. Yüksek<br />

maliyetli ve daha geniş popülasyonlu çalışmalar gerektiği görülmektedir.<br />

48


ÖZET<br />

Son yıllarda yapılan çalışmalar, ortalama penis <strong>boyu</strong>nun etnik kökene göre<br />

değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.1-31 Mart 2006 tarihleri arasında<br />

Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde<br />

miadında doğan sağlıklı 230 erkek bebek <strong>ile</strong> yaptığımız çalışmamızda ortalama<br />

penis <strong>boyu</strong>nu (uzatılmış halde) 3.14±0.36, ortalama penis çapını 1.15±0.24 cm<br />

olarak saptadık. Ulaştığımız ortalama penis <strong>boyu</strong> değeri, günümüzde<br />

kullandığımız 3.5 ±0.7 cm değerinden düşük bir değerdir. Ortalama penis <strong>boyu</strong>nun<br />

2.5 standart sapma ve altı değerleri mikropenis olarak kabul edilmektedir.<br />

Çalışmamızda mikropenis için sınır değer 2.2 cm olarak belirlenmiştir. Ortalama<br />

penis <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong> doğum tartısı arasında <strong>ile</strong>ri derecede anlamlı bir ilişki saptadık.<br />

Vakalarımızın coğrafi bölgelerini incelediğimizde, ortalama penis <strong>boyu</strong> <strong>ile</strong><br />

bölgeler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit ettik. Vakalarımızda<br />

ortalama penis <strong>boyu</strong>nu belirlemenin yanı sıra, literatürde çevresel endokrin<br />

bozuculara maruziyet sonucu sıklığı arttığı ifade ed<strong>ile</strong>n ürogenital anomal<strong>ile</strong>ri<br />

araştırdık. 230 vakalık serimizde bir hipospadias vakası saptadık, inmemiş testis<br />

vakasına rastlamadık. Bu sonuçlar, literatürde bahsed<strong>ile</strong>n artmış hipospadias ve<br />

inmemiş testis sıklığı ver<strong>ile</strong>ri <strong>ile</strong> uyumlu değildir. Bu konuda daha doğru fikir<br />

edinmek için, daha geniş bir populasyon <strong>ile</strong> çalışma yapılmasının daha uygun<br />

olacağı görüşündeyiz.<br />

49


Kaynaklar:<br />

1- Styne D.M. The testes. Disorders of sexual differentiation and puberty in male.<br />

In: Pediatric Endocrinology. Sperling MA(ed). Second Edition. W.B. Saunders.<br />

2002, p565-628<br />

2- Parker K.L. Sexual differentiation . In: Textbook of Endocrine Physiology.<br />

Griffin JE, Ojeda SR(eds). 4th Ed. Oxford University Press. 2000, p183-201.<br />

3- Özön A., Alikaşifoğlu A.: Cinsel Farklılaşma ve Cinsel Farklılaşma<br />

Bozuklukları. Pediatrik Endokrinoloji 1.Basım, Günöz H., Öcal G., Yordam N.,<br />

Kurtoğlu S. (editörler) Aralık 2003, p215-260<br />

4- Hannon T.S., Fuqua J.S. Sexual differentiation. In: Developmental<br />

Endocrinology. From research to clinical practice. Eygster EA, Pescovitz OH(eds).<br />

Humana Pres. 2002;p261-291<br />

5- Schonfeld WA, Beebe GW: Normal growth and variation in male genitalia from<br />

birth to maturity. J Urol 1942; 64: 759–777.<br />

6- Lee PA, Mazur T, Danish R, Amrhein J, Blizzard RM, Money J, Migeon CJ.:<br />

Micropenis. I. Criteria, etiologies and classification. Johns Hopkins Med J. 1980<br />

Apr;146(4):156-63.<br />

7- Schonfeld WA. Primary and secondary sexual characteristics. Am J Dis Child<br />

1943; 65: 535–49<br />

8- Feldman KW, Smith DW.: Fetal phallic growth and pen<strong>ile</strong> standards for<br />

newborn male infants. J Pediatr. 1975 Mar;86(3):395-8.<br />

50


9- Danish RK, Lee PA, Mazur T, Amrhein JA, Migeon CJ. Micropenis. II.<br />

Hypogonadotropic hypogonadism. Johns Hopkins Med J. 1980 May;146(5):177-<br />

84.<br />

10- Burstein S, Grumbach MM, Kaplan SL: Early determination of androgenresponsiveness<br />

is important in the management of microphallus. Lancet 1979;<br />

ii:983–986.<br />

11- Lee PA., Hook C.P.. : Outcome studies among men with micropenis. J Pediatr<br />

Endocrinol Metab. 2004 Aug;17(8):1043-53.<br />

12- Marg<strong>ile</strong>t AM, Dermatologic conditions. In: Avery GB, Fletcher MA,<br />

MacDonald MG (eds.) Neonatalogy: Pathophysiology and management of the<br />

Newborn. Fourth edition. Philadelphia: JB Lippincott Co. 1994:1229-1268<br />

13-Kurtoğlu K, Atabek ME : Yenidoğanın Endokrin Sorunları. Pediatrik<br />

Endokrinoloji 1.Basım, Günöz H., Öcal G., Yordam N., Kurtoğlu S. (editörler)<br />

Aralık 2003, p.653-692.<br />

14- Duckett JW: Hypospadias. In Walsh PC, Retik AB, Vaughan ED Jr, Wein AJ<br />

(eds): Campbell's Urology, vol 2. Philadelphia, WB Saunders, 1998, pp 2093–<br />

2119.<br />

15- Sweet RA, Schrott HG, Kurland R, et al: Study of the incidence of<br />

hypospadias in Rochester, Minnesota, 1940–1970, and a case-control comparison<br />

of possible etiologic factors. Mayo Clin Proc 1974;49:52–58.<br />

51


16- Paulozzi LJ, Erickson JD, Jackson RJ: Hypospadias trends in two US<br />

surveillance systems. Pediatrics 1997;100:831–834.<br />

17- Sorensen HR: Hypospadias with special reference to aetiology. Copenhagen,<br />

Ejnar Munksgaard, 1953.<br />

18-Baskin LS, Ebbers MB.: Hypospadias: anatomy, etiology, and technique. J<br />

Pediatr Surg. 2006 Mar;41(3):463-72.<br />

19-Kurzrock EA, Karpman E.: Hypospadias: pathophysiology and etiologic<br />

theories. Pediatr Endocrinol Rev. 2004 Mar;1(3):288-95.<br />

20- Aarskog D: Intersex conditions masquerading as simple hypospadias. Birth<br />

Defects Original Article Series 1971;7:122–130.<br />

21- Allera A, Herbst MA, Griffin JE, Wilson JD, Schweikert HU, McPhaul MJ.:<br />

Mutations of the androgen receptor coding sequence are infrequent in patients with<br />

isolated hypospadias. J Clin Endocrinol Metab. 1995 Sep;80(9):2697-9.<br />

22-Khuri FJ, Hardy BE, Churchill BM: Urologic anomalies associated with<br />

hypospadias. Urol Clin North Am 1981;8:565–571.<br />

23-Aarskog D. :Clinical and cytogenetic studies in hypospadias. Acta Pediatr<br />

Scand. 1970;203 (Suppl.):1-62<br />

24- Kaefer M, Diamond DA, Hendren WH, et al: The incidence of intersexuality<br />

in children with cryptorchidism and hypospadias: Stratification based on gonadal<br />

palpability and meatal position. J Urol 1999;162:1003–1006; discussion, 1006–<br />

1007.<br />

52


25- Jones KL: Smith's Recognizable Patterns of Human Malformation, 5th ed, vol<br />

1. Philadelphia, WBSaunders 1997<br />

26- Baskin LS: Hypospadias and urethral development. J Urol 2000;163:951–956.<br />

27- Paulozzi LJ: Is hypospadias an "environmental" birth defect. (Special issue:<br />

The impact of the environment and endocrine disruptors on pediatric urology.)<br />

Dial Pediatr Urol 2000;23:8.<br />

28- Bauer SB, Bull MJ, Retik AB: Hypospadias: A familial study. J Urol<br />

1979;121:474–477.<br />

29- Goldman AS, Bongiovanni AM: Induced genital anomalies. Ann N Y Acad Sci<br />

1967;142:755–767.<br />

30- Aarskog D: Maternal progestins as a possible cause of hypospadias. N Eng J<br />

Med 1979; 300:75-78<br />

31- Mau G: Progestins during pregnancy and hypospadias. Teratology<br />

1981;24:285–287.<br />

32-Macnab AJ, Zouves C: Hypospadias after assisted reproduction incorporating<br />

in vitro fertilization and gamete intrafallopian transfer. Fertil Steril 1991;56:918–<br />

922.<br />

33-Silver RI, Rodriguez R, Chang TS, et al: In vitro fertilization is associated with<br />

an increased risk of hypospadias. J Urol 1999;161:1954–1957.<br />

53


34- Myers JP: Endocrine disruption: Emerging science vitally important for<br />

pediatric urologists. (Special issue: The impact of the environment and endocrine<br />

disruptors on pediatric urology.) Dial Pediatr Urol 2000;23:8.<br />

35-Söylet Y. : Çocuk Cerrahisinde En Sık Uygulanan Cerrahi Girişimler (Kasık<br />

Kanalı Ameliyatları, Sünnet, Hipospadyas), Sağlam Çocuk İzlemi Sempozyum<br />

Dizisi No: 35, Ekim 2003; s. 33-40<br />

36-Başaklar C. Pediatrik Üroloji ve Jinekolojide Sık Karşılaşılan Sorunlar. Gazi<br />

Üniversitesi web sayfası. http://w3.gazi.edu.tr/web/cbasak/6.pdf<br />

37-Yılmaz Y, Özen İ.O. : İnmemiş Testis Kliniğinde Güncel Yaklaşımlar. STED<br />

2004;cilt 13, sayı 6:211-214<br />

38-Başaklar AC: İnguinoskrotal bölge hastalıkları.Başaklar AC. Yenidoğanın<br />

cerrahi hastalıkları Palme Yayıncılık Ankara 1994; 376-399.<br />

39-Hutson JM, Hasthorpe S, Heyns CF:Anatomical and functional aspects of<br />

testicular descent and cryptorchidism. End Rev 1997;18(2):259-280.<br />

40-Frey HL, Raijfer J: role of the gubernaculums and intraabdominal pressure in<br />

the process of testicular descent. J Urol 1984;131:574-578.<br />

41-Wallen EM, Shortliffe LM: Undescendent testis and testicular tumors. Ashcraft<br />

KW et al (eds):Pediatric surgery. W.B. Saunders comp. 3rd edit.Philadelphia 2000;<br />

663-673.<br />

42-Chengm W, Mya GH, Saing H.:Associated anomalies in patients with<br />

undescendent testis. J Trop Pediatr 1996; 42: 204-206.<br />

54


43-Lala R., Matarazzo CP., de Santcis C., Canavese I., Hadziselimovic F.:<br />

Combined therapy with LHRH and HCG in cryptorchid infants. Eur J Pediatr<br />

1993; 152(suppl 2): 31-33.<br />

44-Daston G.P., Cook J.C., Kavlock R.J.: Uncertainties for Endocrine Disrupters:<br />

Our View on Progress. Tox Sci 74, 245–252 (2003)<br />

45-Fisher J.S.: Environmental anti-androgens and male reproductive health:Focus<br />

on phthalates and testicular dysgenesis syndrome. Reproduction 2004; 127 305–<br />

315<br />

46-Foster P.: Disruption of reproductive development in male rat offspring<br />

following in utero exposure to phthalate esters. Int J Andr 2006; 29 140–147.<br />

47-Gray LE Jr, Wolf C, Lambright C, Mann P, Price M, Cooper RL & Ostby :<br />

Administration of potentially antiandrogenic pesticides(procymidone, linuron,<br />

iprodione, chlozolinate, p,p0-DDE, and ketoconazole) and toxic substances<br />

(dibutyl- and diethylhexyl phthalate, PCB 169, and ethane dimethane sulphonate)<br />

during sexual differentiation produces diverse prof<strong>ile</strong>s of reproductive<br />

malformations in the male rat. Tox Industr Health 1999; 15 94–118.<br />

48-Gray LE Jr, Ostby J, Furr J, Price M, Veeramachaneni DN & Parks L: Perinatal<br />

exposure to the phthalates DEHP, BBP, and DINP, but not DEP, DMP, or DOTP,<br />

alters sexual differentiation of the male rat. Toxicological Sciences 2000: 58 350–<br />

365.<br />

55


49-Restrepo M, Munoz N, Day N, Parra JE, Hernandez C, Blettner M, Giraldo A.:<br />

Birth defects among children born to a population occupationally exposed to<br />

pesticides in Colombia. Scand J Work Environ Health. 1990 Aug;16(4):239-46.<br />

50-Fok T.F., Hon K.L., So H.K., Wong E. : Normative Data of Pen<strong>ile</strong> Length for<br />

Term Chinese Newborns. Biol Neonate 2005; 87:242-245<br />

51- Vasudevan G, Manivarmane, Bhat BV, Bhatia BD, Kumar S. : Genital<br />

standards for south Indian male newborns. Indian J Pediatr. 1995 Sep-Oct;62(5):<br />

593-6.<br />

52- Al-Herbish AS.: Standard pen<strong>ile</strong> size for normal full term newborns in the<br />

Saudi population. Saudi Med J. 2002 Mar;23(3):314-6.<br />

53- Ponchietti R, Mondaini N, Bonafe M, Di Loro F, Biscioni S, Masieri L. : Pen<strong>ile</strong><br />

length and circumference : a study on 3,300 young Italian males. Eur Urol.2001 Feb 39<br />

(2); 183-186<br />

54- Lian WB: Pen<strong>ile</strong> length of newborns in Singapore. J Pediatr Endocrinol<br />

Metab. 2000 Jan;13(1):55-62<br />

55- Sutan-Assin M, Rukman J, Dahlan A. : Pen<strong>ile</strong> dimensions of newborn infants.<br />

Paediatr Indones. 1989 Jul-Aug;29(7-8):146-50.<br />

56- Cheng PK, Chanoine JP. : Should the definition of micropenis vary according<br />

to ethnicity? Horm Res. 2001;55(6):278-81.<br />

57-Akarsu S., Öcal C., Kurt A., Yılmaz E., Kurt A.N.Ç., Aygün A.D. : Sağlıklı<br />

çocuklarda penis uzunluğu ve testis çapı. Çocuk Dergisi 2005;5(4): 259-263<br />

56


58- Sharpe, R. M.: Hormones and testis development and the possible adverse<br />

effects of environmental chemicals. Toxicology 2001 Letters 120, 221–232.<br />

59- Sharpe, R. M. & Skakkebaek, N. E. : Are oestrogens involved in falling sperm<br />

counts and disorders of the male reproductive tract? The Lancet 1993; 341, 1392–<br />

1395.<br />

60- Stillman RJ 1982 In utero exposure to diethylstilbestrol: adverse effects on the<br />

reproductive tract and reproductive performance and male and female offspring.<br />

American Journal of Obstetrics and Gynecology 142 905–921.<br />

61- McKinnell C, Atanassova N, Williams K, Fisher JS, Walker M, Turner KJ,<br />

Saunders TK & Sharpe RM 2001 Suppression of androgen action and the<br />

induction of gross abnormalities of the reproductive tract in male rats treated<br />

neonatally with diethylstilbestrol. Journal of Andrology 22 323–338.<br />

62- Parks, L. G., Ostby, J. S., Lambright, C. R., Abbott, B. D., Klinefelter, G. R.,<br />

Barlow, N. J. & Gray, L. E., Jr : The plasticizer diethylhexyl phthalate induces<br />

malformations by decreasing fetal testosterone synthesis during sexual<br />

differentiation in the male Rat. Toxicological Sciences 2000; 58, 339–349.<br />

63- Shultz, V. D., Phillips, S., Sar, M., Foster, P. M. & Gaido, K.W.: Altered gene<br />

prof<strong>ile</strong>s in fetal rat testes after in utero exposure to di(n-butyl) phthalate.<br />

Toxicological Sciences 2001; 64, 233–242.<br />

64- Mylchreest, E., Sar, M., Wallace, D. G. & Foster, P. M. D.: Fetal testosterone<br />

insufficiency and abnormal proliferation of Leydig cells and gonocytes in rats<br />

exposed to di(n-butyl) phthalate. Reproductive Toxicology 2002;16, 19–28.<br />

57


65- Mylchreest, E., Sar, M., Cattley, R. C. & Foster, P. M. D.:Disruption of<br />

androgen regulated male reproductive development by di(n- butyl) phthalate<br />

during late gestation in rats is different from flutamide. Tox App Pharm 1999;<br />

156, 81–95.<br />

66- Skakkebaek NE, Rajpert-De Meyts E & Main KM 2001 Testicular dysgenesis<br />

syndrome: an increasingly common developmental disorder with environmental<br />

aspects. Human Reproduction 16, 972–978.<br />

67- Skakkebaek NE, Holm M, Hoei-Hansen C, Jorgensen N & Rajpert-De Meyts<br />

E 2003 Association between testicular dysgenesis syndrome (TDS) and testicular<br />

neoplasia: evidence from 20 adult patients with signs of maldevelopment of the<br />

testis. Acta Pathologica, Microbiologica et Immunologica Scandinavica 111 1–9.<br />

68- Sharpe, R. M. : The ‘oestrogen hypothesis’- where do we stand now? Int J<br />

Andr 2003; 26, 2–15.<br />

69- Foster WG, Chan S, Platt L, Hughes CL Jr: Detection of phytoestrogens in<br />

samples of second trimester human amniotic fluid. Toxicol Lett. 2002 Mar 28;129<br />

(3):199-205.<br />

70- Saxena MC, Siddiqui MK, Seth TD, Krishna Murti CR, Bhargava AK, Kutty<br />

D.: Organochlorine pesticides in specimens from women undergoing spontaneous<br />

abortion, premature of full-term delivery. J Anal Toxicol. 1981 Jan-Feb;5(1):6-9.<br />

71- Burse VW, Najam AR, Williams CC, Korver MP, Smith BF Jr, Sam PM,<br />

Young SL, Needham LL.: Utilization of umbilical cords to assess in utero<br />

58


exposure to persistent pesticides and polychlorinated biphenyls. J Expo Anal<br />

Environ Epidemiol. 2000 Nov-Dec;10(6 Pt 2):776-88.<br />

72- Rogan WJ, Bagniewska A, Damstra T.: Pollutants in breast milk. N Engl J<br />

Med. 1980 Jun 26;302(26):1450-3.<br />

73-Olea N, Olea-Serrano F, Lardelli-Claret P, Rivas A, Barba-Navarro A.:<br />

Inadvertent exposure to xenoestrogens in children. Toxicol Ind Health. 1999 Jan-<br />

Mar;15(1-2):151-8.<br />

74-Hosie S, Loff S, Witt K, Niessen K & Waag KL: Is there a correlation between<br />

organochlorine compounds and undescended testes? Eur J Ped Surg 2000 ;10<br />

304–309.<br />

75-Garcia-Rodriguez J., Garcia-Martin M., Nogueras-Ocana M. :Exposure to<br />

pesticides and cryptorchidism : Geographical evidence of a possible association.<br />

Environ Health Perspect 1996: 104; 1090-1095<br />

76-Brucker-Davis F, Pointis G, Chevallier D, Fenichel P. :Update on<br />

cryptorchidism: endocrine, environmental and therapeutic aspects. J Endocrinol,<br />

Invest. 2003 Jun;26(6):575-87.<br />

77-Czeizel AE, Hegedus S, Timar L.: Congenital abnormalities and indicators of<br />

germinal mutations in the vicinity of an acrylonitr<strong>ile</strong> producing factory. Mutat Res.<br />

1999 Jun 30;427(2):105-23<br />

78-Saiyed H, Dewan A, Bhatnagar V, Shenoy U, Shenoy R, Rajmohan H, Patel K,<br />

Kashyap R, Kulkarni P, Rajan B, Lakkad B.: Effect of endosulfan on male<br />

reproductive development. Environ Health Perspect. 2003 Dec;111(16):1958-62.<br />

59

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!