kısım ıı - Rasim Enar
kısım ıı - Rasim Enar
kısım ıı - Rasim Enar
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
KISIM 3<br />
KALP YETERSİZLİĞİ<br />
SENDROMUNUN PARÇALARI<br />
BÖLÜM<br />
3.1<br />
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.2<br />
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.3<br />
Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.4<br />
Akut Miyokard İnfarktüsü, Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.5<br />
Gebelik Kardiyomiyopatisi<br />
Yrd. Doç. Dr. Ali Doğan – Prof. Dr. Ali Ergin<br />
BÖLÜM<br />
3.6<br />
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.7<br />
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.8<br />
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler<br />
Prof. Dr. Serdar Payzin
BÖLÜM<br />
3.9<br />
Kardiak Kaşeksi<br />
Dr. Gonca Gül Bozkurt – Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
BÖLÜM<br />
3.10<br />
Kalp Yetersizliğinde Psikolojik Faktörler<br />
Prof. Dr. Kemal Arıkan – Dr. Sinem Zeynep Başer<br />
BÖLÜM<br />
3.11<br />
Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong>
BÖLÜM<br />
3.1<br />
Non-Kardiyak Komorbidler,<br />
Özel Hasta Gruplarında<br />
Kalp Yetersizliği<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Kalp yetersizliği, ABD’de (Amerika Birleşik Devletleri)<br />
5 milyondan fazla insanı etkilemekte, yılda 250,000’den<br />
fazla ölümden sorumludur (AHA, Heart and Stroke Statistics-2004<br />
Update, Texas-AHA, 2003).<br />
Yaşlılarda ise KY en sık hastaneye yatış sebebidir.<br />
Sağlık harcamalarının büyük bölümünü KY açıklamaktadır.<br />
Miyokard infarktüsü gibi birçok kardiyovasküler<br />
durumun aksine, KY prevalansı ve onun toplum sağlığı<br />
üzerindeki etkileri giderek artmaktadır. Bunun yansıttığı<br />
eğilim ABD’de KY ile hastaneye yatış oranı 1990-<br />
2004’den beri, ayni zaman diliminde Mİ ile yatış %8<br />
azalırken tersine KY ile yatış %33 artmıştır.<br />
GİRİŞ: Birçok kronik kalp yetersizliği hastasının,<br />
hem hastalığın etyolojisine katkısı olan hem de onun<br />
ilerlemesi ve tedaviye cevabında anahtar rol oynayabilen<br />
çeşitli komorbid durumları bulunmaktadır. Bunun<br />
tartışmasız sebebi, hastalığın ağırlıklı olarak yaşlılıkta<br />
ortaya çıkması ve yaşılığın harekete geçirdiği önemli<br />
komorbid durumlar (olası risk faktörleri; iskemik kalp<br />
hastalığı, diyabet, kronik böbrek hastalığı, hipertansiyon<br />
gibi) ile ilişkili olmasıdır.<br />
65 yaşındaki hastaların dahil edildiği çalışmalara<br />
göre, ortalama KY yaşı 75 yaşı aşabilir, ayrıca yaşa bağlı<br />
cinsiyet ile ilgili farklılıklar da gösterebilir. Kontrollu çalışmalarda<br />
hastaların %60-70’i erkek bulunmuştur, oysa<br />
ki tüm KY topluluğunun sadece %50 ve azı erkek hastalardır.<br />
Yaşlılarda KY’nin semptom ve bulguları daha az<br />
spesifiktir. Ancak, bunlar komorbiler ile maskelenmiştir.<br />
Bu durum yaşlılarda KY’nin teşhisini güçleştirmektedir.<br />
Yaşlı KY’liler ile ilgili bir başka problem, polifarmasi<br />
ve sık ilaç yan etkileridir. Bunlara bağlı olarak, komorbidleri<br />
bulunan yaşlı kalp yetersizliği hastalarının nasıl<br />
tedavi edilmesi gerektiği konusunda birçok belirsizlik<br />
vardır.<br />
KY hastalarının %65’i komorbidlere bağlı hastaneye<br />
yılda en az bir kez yatmaktadır, ilginç olan bu yatışların<br />
yarısının potansiyel olarak önlenebilir olmasıdır;<br />
daha fazlası hastaların %40’ında ≥5 komorbid olmuştur<br />
(JACC 2003;42:1226-33). Hastaneye yatış, farklı kronik<br />
durumların sayısı ile anlamlı ilişkili bulunmuştur. KY’li<br />
yaşlı hastalarda nonkardiyak komorbidler sık olup,<br />
bunlar kötü prognoz ile kuvvetle ilişkilidir.<br />
Bu komorbidlerin saptanması, hastanın daha iyi tedavi<br />
edilmesini ve geleneksel tedavisini, engelleyebilir,<br />
karıştırabilir veya güçleştirebilir. Bununla birlikte, yüksek-riskli<br />
KY hastalarının prognozu, komorbid durumlar<br />
da dikkate alındığında doğru yaklaşım ile büyük<br />
ölçüde düzeltilebilir.<br />
Yukarıdaki çalışmada; ortalama ≥65 yaşındaki hastalarda),<br />
en sık bulunan 5 nonkardiyak komorbid: Esansiyel<br />
hipertansiyon %55, diabetes mellitus %31, KOAH<br />
%26, göz hastalıkları %24, hiperkolesterinemi %21 sıklıktadır<br />
(JACC 2003;42:1226-33).<br />
Hipertansiyon<br />
Hipertansiyon patogenetik olarak sistolik ve diastolik<br />
kalp yetersizliğinin gelişimine katkıda bulunur. Ayrıca,<br />
iskemik kalp hastalığının da major risk faktörüdür,<br />
hipertansiyon afterloadun neden olduğu hipertrofi ve<br />
diyastolik fonksiyon bozulması ile direk olarak kronik<br />
kalp yetersizliği gelişimine götürebilir.<br />
Framingham çalışması gibi eski araştırmalarda hipertansiyon<br />
kronik kalp yetersizliği hastalarında karakteristik<br />
ve en sık bulunan komorbid olarak bildirilmiştir.<br />
Yakın geçmişte ise kronik kalp yetersizliğinde<br />
komorbid ve alttaki etyolojik faktör olarak hipertansiyona<br />
daha az sık rastlanmıştır. SOLVD hastalarında,<br />
çalışmaya alınma sırasında, diyastolik kan basıncı >90<br />
mm Hg yaklaşık %15 sıklıkta bulunmuştur. Bunun tam<br />
ve doğru olarak gerçeği yansıttığını savunmak güçtür;<br />
561
562<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
sistolik kronik kalp yetersizliğinde düşmüş kalp debisine<br />
bağlı kan basıncı düşer, oysa KY’nin kronik süreci<br />
başlangıcında hipertansiyonun yardımı ile yetersizlik<br />
sendromu gelişmiş olabilir, dolayısı ile bu hastalarda<br />
hipertansiyonun değeri az anlaşılmış olabilir. Hipertansiyon<br />
ayrıca da iskemik kalp hastalığının major risk faktörüdür,<br />
ancak kalp yetersizliğine yol açan iskemik katkı,<br />
genellikle hipertansiyon yerine primer sebep olarak<br />
listelenmiştir, buna karşılık altta yatan hipertansiyon sekonder<br />
rolde gösterilmiş olabilir, komorbid olarak kabul<br />
edilmemiştir (farkedilmemiş).<br />
Esansiyel hipertansiyonlu hastalarda, antihipertansif<br />
tedavilerin etkisi ile kronik kalp yetersizliği gelişimi<br />
kısıtlanabilir. Bu sonuç, kronik kalp yetersizliğinin başlama<br />
ve progresyonunda, önemli komorbid hipertansiyonun<br />
major katkısını desteklemektedir.<br />
Epidemiyoloji: KY’nin en önemli etyolojisi iskemik<br />
kalp yetersizliğidir.<br />
İskemik KY gelişen hastaların (angina pektoris veya<br />
miyokard infarktüsü) çoğunluğunda geçmişte sıklıkla<br />
tedavi edilmemiş hipertansiyon bulunmuştur. Çalışmalarda:<br />
(a) Framingham çalışmasında; kalp yetersizliği<br />
hastalarında, erkeklerin %39’da kadınların %59’da<br />
hipertansiyon saptanmıştır (JAMA 1996;275:1557-62). (b)<br />
Danish Diamond çalışmasında; KY’de, erkeklerde %27,<br />
kadınlarda ise %22 sıklıkta hipertansiyon bildirilmiştir<br />
(Eur Heart J 2004;25:129-35).<br />
Hipertansiyon ile kalp yetersizliğini birbirine bağlayan<br />
mekanizmalar:<br />
Arteriyel Hipertansiyon, SV’nin basınç yüklenmesi<br />
ve artmış yüke yapısal adaptasyonu ile SV hipertrofi<br />
(SVH) gelişiminin en sık sebebidir.<br />
Framingham çalışmasında, EKG’de kesin SVH bulunan<br />
hipertansif hastaların, elektrokardiyografik SVH olmayan<br />
hipertansiflere göre KY gelişimi riski 10 kat daha<br />
fazla saptanmıştır. SVH, SV boşluk volumunun azalması<br />
pahasına, paralel sıralanmış sarkomer miyositlerinin<br />
hipertrofisine bağlı, duvar kalınlığında artma meydana<br />
gelmesidir.<br />
SVH ile ilişkilendirilmesi düşünülen spesifik hipertansif<br />
kardiyomiyopati 4 farklı evreye bölünmüştür; (1)<br />
diyastolik relaksasyon anormalliğinden (4) düşük EF’li<br />
dilate kardiyomiyopatiye. Miyosit kitlesinin apoptozis<br />
ile azalması ile birlikte kompanse olmuş hipertrofi<br />
KY’ye geçiş yapar. Geleneksel KY, sistolik SV fonksiyonunun<br />
azalmasına atfedilmektedir, genellikle yükselmiş<br />
SV dolum basıncı ve/veya volumu ile birliktedir.<br />
Hastaların %20-30’da sistolik fonksiyon normaldir, ve<br />
diyastolik SV disfonksiyonu vardır. SV’nin relaksasyon<br />
özelliği ve dolumunun bozulması KY’nin klinik manifestasyonlarına<br />
neden olabilir (özellikle yaşlılarda hipertansiyon<br />
ve iskemik KY’de) diyastolik kalp yetersizliği,<br />
sistolik KY’den farklı veya birlikte bulunabilen bir<br />
patofizyolojik klinik durumdur.<br />
SV diyastolik disfonksiyonu genellikle, sistolik disfonksiyonun<br />
öncesinde bulunmakta, ve bundan dolayı<br />
hipertansif hastalarda diyastolik disfonksiyon KY’nin<br />
daha sık görülen mekanizmasıdır (Bölüm 1.5).<br />
• SVH ve KY arasındaki ilişkinin açıklaması:<br />
(a) Mikro-dolaşımın değişmesi ile kötü miyokard<br />
perfüzyonu sonucunda, kardiyak fonksiyonun bozulması<br />
ve kontraktil proteinlerin kaybolması ile kontraktilitenin<br />
azalması.<br />
(b) Birbaşka teori, kalpteki basınç yükü artışının,<br />
zamanla gelişen SVH ile kısmen kompanse edilmesidir,<br />
bunun yetersiz duruma gelmesi, kalp debisinde düşmeye<br />
ve ventrikül dilatasyonu ile KY’ye neden olur.<br />
(c) Miyosit hipertrofisini, ventriküler yüklenme durumlarına<br />
(basınç veya volum yüklenmesi) karışan Renin-anjiyotensin-aldosteron<br />
sistemi ve Sempatik sistem<br />
gibi hormonal ve parakrin faktörler yönetmektedir.<br />
Prognoz: Hipertansiyon, KY gelişiminin en önemli<br />
risk faktörüdür.<br />
Açığa çıkmış kalp yetersizliğinde, yükselmiş kan basıncı<br />
iskemik kalp hastalığına göre daha düşük mortalite<br />
oranı ile birliktedir.<br />
Tedavi:<br />
Hipertansiyon tedavisinde kullanılan birçok ilacın<br />
KY ve de SVH’yi dramatik olarak düzelttiği ve gerilettiği<br />
gösterilmiştir.<br />
• Tedavi tavsiyeleri: Hipertansiyonun (diüretikler,<br />
ACE inhibitörleri, A –II reseptör blokerleri, beta blokerler,<br />
aldosteron antagonistleri) ile tedavisi sonucunda<br />
KY insidensini düşürmüş ve ventrikül hipertrofisini<br />
azaltmıştır (JACC 1996;27:1214-8).<br />
Daha ötesi, birçok çalışmada kalsiyum kanal blokerleri<br />
(KKB) de hipertansif hastalarda etkili bulunmuş ve<br />
SVH’yi de azaltmışlardır. Ancak KKB’lerin KY hastalarında<br />
mortalite ve morbiditeye faydalı etkileri gösterilememiştir.<br />
Bu sınıf ilaçlar kalp yetersizliğinin geleneksel<br />
tedavisine dahil edilmemektedir.<br />
ESC-2008: Kalp Yetersizliği Kılavuzunda KY’li<br />
Hastalarda Arteriyel Hipertansiyon Tedavisi<br />
SV disfonksiyonu olan hipertansif hastalarda:<br />
• Diabetikler ve yüksek risk altında olanlarda kan basıncı<br />
hedefi 140/90 mmHg ve ≤130/80 mmHg temel<br />
alınarak sistolik ve diastolik kan basıncı kontrol altında<br />
tutulmalıdır.<br />
• Renin Anjiyotensin sistemi antagonistleri (ARB veya<br />
ACEİ) tercih edilecek başlıca antihipertansif ilaçlardır.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 563<br />
SVEF’si korunmuş kalp yetersizliği bulunan hastalarda:<br />
• Agresif tedavi; genellikle tamamlayıcı etki mekanizmaları<br />
olan birkaç ilaçla tedavi edilmesi tavsiye<br />
edilmektedir.<br />
• Birinci sıra tedavi seçeneği olarak ACEİ ve/veya<br />
ARB’ler üzerinde durulmalıdır.<br />
İskemik Kalp Hastalığı<br />
Kronik kalp yetersizliğinde koroner arter hastalığı özellikle<br />
göze çarpan etyolojik faktördür. Hipertansiyon<br />
gibi, kronik kalp yetersizliğine götüren iskeminin de<br />
olası katkısı az bildirilmiştir. Kronik KY çalışmalarına<br />
alınan hastaların birçoğunda iskemi bulunabilir, fakat<br />
bu komorbiditenin KY çalışmalarında belgelenmesi<br />
yüksek düzeyli olmamıştır. Daha önemlisi, aktif iskemisi<br />
bulunan hastalar sıklıkla bu çalışmalara alınmamıştır.<br />
Koroner arter hastalığı değişik mekanizmalar ile<br />
KY’ye götürebilir. En dramatik olanı; AMİ’ye bağlı yaygın<br />
miyokard nekrozunun pompa yetersizliği ile sonuçlanmasıdır.<br />
Küçük bir bölgenin nekrozu ise bölgesel<br />
kontraktil disfonksiyon (SV anevrizması) ve kötü yeniden<br />
biçimlenme (remodeling) ile non-infark bölgelerde<br />
miyosit hipertrofisi, apoptozis ve ektrasellüler matriks<br />
depolanmasına yol açabilir (SV remodelingi). İlave olarak,<br />
istirahatte normal ventrikül fonksiyonuna rağmen<br />
geçici geri-dönüşlü geçici iskemi sonucunda epizodik<br />
disfonksiyon meydana gelebilir. Bu şekilde, miyokardiyal<br />
iskemisi bulunan hastada hiberne miyokardiyum<br />
(perfüzyonu azalmış, fonksiyonu baskılanmış muhtemel<br />
canlı miyokardiyum) olabilir. Bu tabloda miyokardiyal<br />
revaskülarizasyon ile ventrikül fonksiyonu düzelebilir.<br />
İskemik kronik kalp yetersizliğinde %50’den<br />
fazla hastada, ekokardiyografide 2 veya daha fazla segmentte<br />
hibernasyon kanıtları bulunmuştur ( CHRIST-<br />
MAAS). Bu hastaların revaskülarizasyonu sonucunda<br />
sadece ventrikül fonksiyonu düzeltilmemiş, bunun<br />
uzun-dönemde semptomatik ve prognostik faydaları<br />
da olmuştur.<br />
Endotel disfonksiyonu ve ateroskleroza katkısı olan<br />
birçok patogenetik faktör devam eden kronik KY progresyonununa<br />
da etkileyerek sürece karışabilir (renin-anjiyotensin-aldosteron,<br />
sempatik, ve endotelin sistemlerinin<br />
aktivasyonu ile).<br />
Bundan dolayı kronik KY’de nörohormonal antagonistlerin<br />
faydalı etkilerinin bir bölümü esasen altta yatan<br />
iskemiyi düzelmelerinden olabilir.<br />
Örneğin; ACE inhibitörleri koroner endotel fonksiyonunu<br />
düzeltmış, ve kardiyovasküler riski yüksek<br />
olanlarda kronik KY gelişimini azaltmıştır ( TREND,<br />
HOPE). Benzer şekilde, ACE inhibitörleri ile SV disfonksiyonu<br />
bulunan hastalarda (asemptomatik, semptomatik)<br />
iskemik olaylar ve KY ile hastaneye yatış azalmıştır<br />
( SAVE, SOLVD).<br />
Post-Mİ ventriküler sistolik disfonksiyonu olanlar<br />
Beta bloker (Bb) karvedilol’dan fayda sağlamıştır, bununla<br />
hem sonraki iskemik olaylar ve hem de iskemik<br />
KY ile ilişkili olaylar azalmıştır ( CAPRICORN).<br />
Diabetes Mellitus<br />
Diabet, kronik KY’li hastalarda önemli ve sıklıkla gözden<br />
kaçan ciddi bir komorbiditedir.<br />
Diyabetik kişilerin nondiyabetiklere göre kronik KY<br />
gelişme riski daha yüksek olup, bu hastaların SV fonksiyonu<br />
düzeyine göre semptomları ve mortaliteleri de<br />
çok daha kötüdür.<br />
Framingham çalışmasında, diabetik hastalarda, 10<br />
yıllık takipte kronik KY gelişimi erkrkeklerde 2 kat,<br />
kadınlarda ise 5 kat artmıştır. Daha ötesi, koroner arter<br />
hastalığı, yaş, kan basıncı, ve kolesterol gibi olası diğer<br />
risk faktörleri istatistiksel analizde düzeltildikten sonra<br />
bile diayabette kronik KY riski yüksek devam etmiştir.<br />
Toplumsal temelli çalışmalarda, diyabet yaşlılarda<br />
kronik KY gelişiminin bağımsız risk faktörü bulunmuştur<br />
( UKPD).<br />
• Diyabetiklerde yüksek kronik KY prevalansına katkı<br />
sağlayan 3 risk faktörü: Hipertansiyon, koroner arter<br />
hastalığı ve diyabetik kardiyomiyopatidir. Diyabetik<br />
hastalarda aterosklerotik koroner kalp hastalığının<br />
erken (premature) gelişmesi karakteristiktir, bu yaygın<br />
olarak asemptomatiktir ve geç bulunmaktadır.<br />
Gerçekten, diabetik hastalarda Mİ’yi takiben kronik<br />
KY gelişimi 2-3 kat daha fazla olasıdır, özellikle diabetik<br />
kadınlarda risk daha yüksektir. Hipertansiyon,<br />
kronik KY gelişiminde bir başka risk faktörüdür ve<br />
tip-2 diyabetiklerin %71-93’de bulunmuştur.<br />
Diyabetik kardiyomiyopati varlığı büyük damar<br />
hastalığından bağımsızdır. Bu kardiyomiyopati iyi anlaşılamamıştır,<br />
diyabetiklerde ekokardiyografide asemptomatik<br />
diyastolik disfonksiyon sık görülen bulgudur.<br />
Otonomik ve endotelyal disfonksiyonunun ve anormal<br />
enerji metabolizmasının diyabetiklerde kronik KY gelişimindeki<br />
rolü iyi anlaşılamamıştır.<br />
• Diabet tedavisinde kullanılacak ilaçların seçiminde,<br />
komorbidite olarak ronik KY bulunması, göz önüne<br />
alınmalıdır. Özellikle Metformin kronik KY bulunmasında<br />
kontrindike olabilir, benzer şekilde Tiyazolidinler<br />
NYHA sınıf –III-IV hastalarda yasaklanmalı<br />
ve daha az ciddi KY hastalarında ise dikkatle kullanılmalıdır.<br />
Bilindiği gibi, yoğun kan şekeri kontrolu diyabetiklerde<br />
makrovasküler hastalık olasılığını düşürmüştür<br />
( UKPDS).<br />
• Glisemi etkisine maruz kalma ve kronik KY gelişme<br />
riski arasında devamlı bir ilişkinin varlığı (riskin<br />
belli bir glisemik eşiği olmadan) tesbit edilmiştir; he-
564<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
moglobin A1c’de %1 düşme, KY ile hastaneye yatışta<br />
%16 azalma ile ilişkilendirilmiştir.<br />
• Glisemi gibi, diyabetiklerde Kan basıncının da sıkı<br />
kontrol edilmesi kronik KY riskinde %56 azalma ile<br />
birliktedir.<br />
• Diyabetiklerde kronik KY insidensi, sistolik kan basıncı<br />
(SKB) ile anlamlı ilişki bulunmuştur: SKB’de 10<br />
mmHg düşüş, kronik KY’de %12 azalma ile birliktedir,<br />
riskin dikkat çeken bir eşiği yoktur.<br />
Anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB) ile, yüksekriskli<br />
(diyabetikler dahil) hastalarda kronik KY gelişmesi<br />
azalmıştır, bu etki aşikar olarak kan basıncından<br />
bağımsızdır; diyabetiklerde kalp yetersizliğinin önlenme<br />
ve tedavisinde renin-anjiyotensin sistemi blokajının<br />
önemi büyüktür.<br />
Kronik KY çalışmalarında katılanların %10 ve<br />
>%30’da diyabet komorbid olarak bildirilmiştir. Diyabet<br />
sadece iskemik kardiyomiyopati hastalarında mortaliteyi<br />
artırmıştır, noniskemik kardiyak disfonksiyonda ise<br />
mortaliteye etkili değildir ( SOLVD). İyi haber; özellikle<br />
AMİ’den sonra, diyabet ve iskemik kardiyomiyopati tedavi<br />
girişimine olumlu cevap verebiliir.<br />
Diyabet, geleneksel görüşe göre, özellikle kronik<br />
KY’de “Beta bloker kullanılımı kontrindikasyonudur”.<br />
Bununla birlikte, sistolik KY’de zeminde kullanılan<br />
ACEİ ve diüretiklere Bb ilave edilmesi, prognozu ve<br />
sistolik KY ile hastaneye yatışı düzeltmiştir. Diyabetik<br />
kronik KY hastaların tedavisinde, Bb sınıfı ilaçların verilmesi<br />
şiddetle düşünülmelidir. NYHA sınıf –II-IV KY<br />
hastalarda, Bb tedaviye Valsartan eklenmesi diyabetik<br />
grupda dahil mortalite ve morbiditeyi anlamlı olarak<br />
azaltmıştır ( Val-HeFT).<br />
• Hiporeninemik hipoaldosteronizmin sık olduğu diyabetiklerde,<br />
zemindeki ACEİ tedavisine aldosteron<br />
antagonisti eklendiğinde hiperkalemi riski yükselir,<br />
bunlarda serum potasyumunun yakından takip edilmesi<br />
önerilmektedir.<br />
Epidemiyoloji: Kötü glisemik kontrol KY gelişiminin<br />
bağımsız risk faktörü olabilir. KY periferik perfüzyon<br />
değişikliği ile de birlikte olabilir. İnsülin duyarlığının<br />
azalması, KY ciddiyetinin progresyonu ile ilişkilendirilmiştir.<br />
Kötü glisemik kontrol KY gelişiminin bağımsız risk<br />
faktörü olabilir. KY periferik perfüzyon değişikliği ile<br />
de birlikte olabilir. İnsülin duyarlığının azalması, KY<br />
ciddiyetinin progresyonu (kötüleşmesi) ile ilişkilendirilmiştir.<br />
A. KY Hastalarında Diyabet (DM) Prevalansı:<br />
Genç, erkek ve kadın diyabetiklerde KY gelişme riski<br />
sırası ile 2.20 ve 5.37 bulunmuştur. SOLVD çalışmasında:<br />
Diyabet sıklığı korunma çalışmasında %15; tedavi<br />
çalışmasında ise 26 bulunmuştur (JAMA 1979;214: 1214-8;<br />
Am J Cardiol 1996;77: 1017-20). V-HeFT II KY çalışmasında<br />
da benzer olarak DM %26 sıklıkta bulunmuştur (N Engl J<br />
Med 1991;325: 303-10).<br />
DM gelişmesi KY çalışmalarından CONSENSUS çalışmasında<br />
%23, ATLAS’da %19 bildirilmiştir.<br />
SOLVD kayıtlarında (Registry) KY hastalarının<br />
%23’de DM bulunmuştur. EPİCAL (Fransız registry’si)<br />
KY’de DM sıklığı %26 saptanmıştır.<br />
B. HbA1C ve Kalp Yetersizliği:<br />
• HbA1c düzeyi ile KY insidensi arasında anlamlı korelasyon<br />
bildirilmiştir (Br Med J 2000;321: 405-12).<br />
• HbA1c’de her %1 artış, KY gelişme riskinde %8 yükselme<br />
ile ilişkilendirilmiştir (Circulation 2001;103:2668-73).<br />
İskemik veya idiyopatik dilate kardiyomiyopatinin<br />
her ikisinde de total vucut insülin rezistansı yaygındır<br />
(Metabolism 1991;40;972-7).<br />
(European journal of heart failure 2005;7: 309-316)<br />
Kalp yetersizliği ve diyabeti birbirine bağlayan<br />
mekanizmalar:<br />
Çalışmalarda spesifik diyabetik kardiyomiyopatinin<br />
varlığı ve ipuçları gösterilmiştir.<br />
(a) Diyabetik kalpte morfolojik değişiklikler bulunmuştur:<br />
İntramiyokardiyal mikroanjiyopati, interstisyel<br />
fibroz ve miyosit hipertrofisi.<br />
İntramiyokardiyal mikroanjiyopati diyabetik hastalarda<br />
bulunan azalmış koroner kan akımını açıklayabilir.<br />
Diyabetik hastaların miyokardında kollajen ve diğer<br />
glikasyon son-ürünlerinin biriktiği gösterilmiştir, bunlar<br />
miyokardiyal sertliği artırarak anormal diyastolik<br />
fonksiyondan sorumludur.<br />
(b) Diyabetik hastalarda kardiyak disfonksiyon gelişiminde<br />
metabolik faktörler de önemli rol oynamaktadır.<br />
Diyabetiklerde hiperglisemiye ilave olarak serbest<br />
yağ asidi metabolizması da artmakta ve miyokardiyumun<br />
glikoz alımı bozulmaktadır.<br />
Artmış yağ asitleri olumsuz negatif birkaç etkiye yol<br />
açar; azalmış glukoz oksidasyonu, laktik asit birikimesi,<br />
miyokardiyal oksijen tüketiminin artması ve insülin rezistansı<br />
gelişmesi.<br />
Metabolik bozukluklar sonucunda (İ) intrasellüler<br />
kalsiyum konsantrasyonunun yükselmesine bağlı kontraktilite<br />
azalır, (İİ) ileti bozukluğunu, aritmi gelişimini<br />
artırır, ve (İİİ) anormal miyokardiyal enerji sunumu<br />
meydana gelir.<br />
• Sonuç olarak diyabetiklerin kalbinde bulunan morfolojik<br />
ve metabolik bozukluklar spesifik diyabetik<br />
kardiyomiyopati hipotezini ve diyabetiklerde KY insidansının<br />
artışını kısmen desteklemektedir.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 565<br />
• Bunun bir diğer açıklaması; diyabetik hastalar daha<br />
fazla hipertansiftir, lipid düzeyleri daha yüksektir,<br />
risk faktörleri daha aterojeniktir, obesite daha sık,<br />
ayrıca diyabetiklerde koroner arter hastalığı (KAH)<br />
daha sık bulunur (SOLVD, Framingham).<br />
KAH farklı mekanizmalar ile diyabete bağlanmıştır;<br />
değişmiş trombosit fonksiyonu, artmış fibrinojen düzeyi<br />
ve endotele bağımlı vazodilatasyonunun bozulması<br />
(endotel disfonksiyonu) gibi.<br />
Prognoz: Diabet KY’de mortalite ve morbiditenin<br />
bağımsız öngörenidir.<br />
Tedavi:<br />
Diyabetin etkili tedavisi çok önemlidir. KY gelişimi<br />
ile kötü metabolik kontrol arasındaki ilişki gösterildiğinden<br />
beri Diyabetik KY’nin prognozunu düzeltmek<br />
için, diyabetin metabolik sonuçlarını (azalmış glükoz<br />
kullanımı ve artmış serbest yağ asidi metabolizması)<br />
hedef alan agressif tedavi ilgi çekmiştir.<br />
– Diabetik ve nondiyabetik hastalarda KY tedavisi aynidir.<br />
Beta blokerler ve ACEİ’lerin etkisi benzerdir.<br />
– Renin-anjiyotensin-aldosteron ve Sempatik sistemleri<br />
ve trombositler kontrindike olmadıkca daha tam<br />
bloke edilmelidir.<br />
– Kulp-diüretikler tiyazidlerin yerine tercih edilmeli,<br />
çünkü diyabetiklerde metabolik durumu bozabilirler.<br />
– ACEİ’ler ile hipoglisemi bildirildiğinden, hastaların<br />
dikkatle izlenmesi önerilmektedir.<br />
– Agressif insülin tedavisi, KY hastalarında yapılmamalıdır.<br />
Fakat AMİ hastalarında sonuçları olumlu<br />
olabilir. (European journal of heart failure 2005;7: 309-316)<br />
ESC-2008 KY Kılavuzu Tavsiyeleri:<br />
• ACEİ ve ARB’ler, son-organ hasarı ve kardiyovasküler<br />
komplikasyonlar ile sonraki KY gelişme riskini<br />
azalttıklarından faydalı olabilirler (Sınıf-IIa tavsiye)<br />
• ESC/EASD kılavuzlarının tavsiyeleri KY’li hastaların<br />
çoğunda uygulanabilir. Buna göre;<br />
– Tüm hastalara yaşam şekli değişiklikleri tavsiye<br />
edilmeli:<br />
– Yükselmiş kan şekeri sıkı glisemik kontrol ile tedavi<br />
edilmelidir (Sınıf I tavsiye).<br />
– Oral antidiyabetik tedavi bireyselleştirilmelidir<br />
(Sınıf IIa).<br />
– Metformin, Tip II DM fazla kilolu, anlamlı renal<br />
disfonksiyonu (GFR >30 mL/dk) olmayanlarda<br />
düşünülmelidir (Sınıf I tavsiye)<br />
– Tiyazolidinler artmış periferik ödem ve semptomatik<br />
KY ile ilişkili bulunmuştur. NYHA Sınıf III-<br />
IV hastalarda kontrindikedir. NYHA Sınıf I-II’de<br />
dikkatli sıvı retansiyonu takibi ile düşünülebilir<br />
(Sınıf IIa).<br />
– Glikoz hedefi sağlanamıyorsa insülin düşünülebilir<br />
(Sınıf IIb).<br />
– ACEİ, Bb, ARB’ler ve diüretikler, mortalite ve<br />
morbiditeyi etkiledikleri gösterilmiştir. KY’de en<br />
az non-DM’deki kadar faydalı (Sınıf IIb).<br />
– DM ve iskemik kardiyomiyopatide revaskülarizasyon<br />
olasılığı değerlendirilmeli (Sınıf I). (EHJ<br />
2008; 29:2388-42).<br />
Kardiyak Aritmiler<br />
Kronik KY’de birçok faktör sık aritmi gelişimini kolaylaştırmaktadır.<br />
Bunlar; iskemi, infarktüs, elektrofizyolojik<br />
anormallikler, miyokardiyal hipertrofi, ve değişik<br />
nörohormonal sistemlerin aktivasyonu. Bunlardan başka,<br />
elektrolit durumu ve KY’de kullanılan antiaritmik<br />
ilaçların proaritmik etkileri (Bölüm 3.8).<br />
Ventriküler aritmiler: Kronik KY hastalarında ventriküler<br />
aritmiler, benin asemptomatik ventriküler erken<br />
atımlardan fatal ventrikül fibrilasyonuna kadar sıralanmaktadır.<br />
Kronik KY hastalarında tüm ölümlerin yaklaşık yarısından<br />
ani ölümün sorumlu olduğu hesaplanmıştır.<br />
İlerlemiş kronik KY hastalarının %11’de evvelden geçirilmiş<br />
sabık kardiyak arrest ve ventrikül taşikardisi ve<br />
ayrıca %3.4’de ise ventrikül fibrilasyonu hikayesi bulunmuştur<br />
(N Engl J Med 1996;335:1933-1940).<br />
Kronik KY’de tesbit edilmiş aritmilerin tedavisi tartışmalıdır.<br />
Ağır, semptomatik ve süreğen ventrikül taşikardisinde<br />
amiodaron tercih edilen antiaritmiktir, ancak<br />
süreğen olmayan asemptomatik aritmilerde proflaktik<br />
olarak kullanılması desteklenmemiştir.<br />
Beta blokerlerin antiaritmik özellikleri ve bunlarla<br />
ani ölümün azalması, bu ilaçların letal aritmileri azaltıcı<br />
faydasını göstermektedir.<br />
• İmplante-edilebilen kardiyoverter defibrilatörlerin<br />
(İCD), ani ölüm riski yüksek hastalarda faydası kanıtlanmıştır<br />
(Bölüm 1.7).<br />
• Bu hastalar: Ventrikül fonksiyonu bozulmuş (düşük<br />
SVEF: 1 ayda SVEF ≤%35 ve holter izleminde<br />
≥10/saat ventriküler ekstrasistol görülenler (MADİT<br />
II, N Engl J Med 2002;346:877-883). Bundan öte, amiyodaron<br />
NYHA sınıf –II-III sistolik kronik KY hastalarında<br />
mortaliteyi azaltmada İCD’ye göre daha az<br />
etkili bulunmuştur (bakınız Bölüm 1.7 ve 3.8).<br />
Atriyal fibrilasyon: Kronik KY’de atriyal fibrilasyon<br />
(AF) sık görülen komorbidtir. Tüm hastaların yaklaşık
566<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
1/3’de bulunmuştur. AF kronik KY gelişimine katkısı<br />
olan birçok etyolojik faktörlerin sonucundadır. AF’nin<br />
kendisi de KY’nin gelişimine neden olabilir (çok nadir);<br />
özellikle digoksinle birlikte kullanılan Bb’ler ile ventrikül<br />
cevabı yeterli kontrol edilememişse.<br />
• Kronik KY ve AF’de sinüs ritmini yeniden sağlamanın<br />
ventrikül cevabının kontrol edilmesinden daha<br />
üstün olduğunu gösteren kanıtlar yoktur; elektriki<br />
kardiyoversiyon ve amidaron herikiside tekbaşına<br />
veya kombinasyon şeklinde kullanılmaktadır. Diğer<br />
antiaritmiklerin, negatif inotropik ve proaritmik etkilerinden<br />
dolayı kullanılmaları kısıtlıdır (bakınız<br />
Bölüm 3.8).<br />
ESC-2008 KY Kılavuzunda: KY ve Atriyal<br />
Fibrilasyon Bulunan Hastaların Tedavisi<br />
Genel Tavsiyeler<br />
• Tetikleyici faktörler ve eşlik eden hastalıklar saptanmalıdır.<br />
• KY tedavisi optimum düzeye çıkarılmalıdır.<br />
Ritmin Kontrol Altına Alınması<br />
• Yeni başlayan AF’de, uygun farmakolojik önlemler<br />
ile ventrikül hızı kontrol altına alınamayan, miyokard<br />
iskemisi, semptomatik hipotansiyon veya pulmoner<br />
konjesyon semptomlarının eşlik ettiği hastalarda<br />
(hızlı ventrikül yanıtlı AF’de, hemodinamik ve<br />
iskemik anstabil hastalarda) derhal elektriksel kardiyoversiyon<br />
uygulanmalıdır.<br />
Hız Denetimi<br />
• Tek başına ya da Bb’ler ile kombinasyon halinde digoksin<br />
tavsiye edilir.<br />
Mikrotromboembolinin Önlenmesi<br />
• Kontrindikasyon yok ise antitrombotik tedavi tavsiye<br />
edilir.<br />
• Optimum yaklaşımında risk katmanlandırması temel<br />
alınmalıdır:<br />
İnme riskinin enyüksek olduğu hastalarda (daha<br />
önce geçirilmiş inme, geçici iskemik atak ya da sistemik<br />
emboli) oral antikoagulan tedavisi ve vitamin K<br />
antagonisti tavsiye edilir.<br />
Tromboembolizm<br />
Kronik KY’de kanıtlar, tromboembolizm riskinin arttığını<br />
göstermektedir.<br />
Sebepleri: Yetersizlikli ventriküldeki akinetik segmentler,<br />
özellikle Mİ geçirmişlerde sık trombus bulunması<br />
ve AF gelişimine artmış eğilim.<br />
Azalmış ventrikül fonksiyonu ile inme (esasen<br />
tromboembolik) insidensinin arttığı gösterilmiştir<br />
(SOLVD).<br />
ESC-2008 KY Kılavuzu Tavsiyeleri:<br />
• Görüntüleme ile kardiyak trombus saptanan ya da<br />
sistemik emboli kanıtı olan hastalarda oral antikoagulasyon<br />
önerilmektedir.<br />
• AF hastalarında tromboembolileri azaltmada antikoagulanlar<br />
etkilidir.<br />
• Antitrombotik tedavi, kontrindike olmadıkça tromboembolizmi<br />
önlemek için tüm hastalara önerilmektedir<br />
(Sınıf IIa).<br />
Solunum Bozuklukları ve Uyku-Apnesi<br />
Kronik KY ile birlikteki solunum hastalığı arasındaki etkileşim<br />
önemlidir (bakınız Bölüm 3.3). KY’li birçok hastada<br />
semptomların üst üste binmesinden dolayı yanlış<br />
olarak havayolu obstrüksiyonu olarak teşhis edilmektedir.<br />
Havayolu obstrüksiyonu bulunan kronik KY’de,<br />
Bb’lerin kontrindike olduğu düşünülmektedir. Halbuki,<br />
sistolik KY’de bu ilaçların tartışılamaz faydalarından<br />
dolayı, pratikte sabitleşmiş veya geriye-dönüşü kısıtlanmış<br />
(obstrüktif) havayolu bulunan hastalarda bu ilaçlar<br />
iyi tolere edilebilir (rölatif kontrindikasyon). Beta-1<br />
Bb’lerin karvedilol gibi nonselektiflere göre avantajlı<br />
olduğu gösterilememiştir.<br />
Uyku-apnesi kronik KY’de hem sebep hem de sonuçtur.<br />
Santral uyku-apnesi ile Cheyne-Stokes solunumu,<br />
kronik KY hastalarının %40’nı etkilemiştir.<br />
Obstrüktif uyku-apnesi ayrıca, sıklıkla hastalık progresyonunada<br />
katkı sağlayabilir. Bu hastalarda CPAP ile<br />
kısa dönemde otonomik disfonksiyon düzelmiş, SVEF<br />
ise yükselmiştir.<br />
Kronik Obstrüktif Pulmoner Hastalık<br />
Epidemiyoloji: KY’de KOAH prevalansı: Medicare<br />
çalışmasında hastaların %26’sında KOAH vardı (JACC<br />
2003;42:1226-33).<br />
Danish Diamond çalışmasında KOAH %22 sıklıkta<br />
bulunmuştur (Eur Heart J 2004;25: 129-435).<br />
KOAH bulunması kalp yetersizliğinin tedavisini<br />
zorlaştırmaktadır.<br />
Ayrıca da ağır KY hastalarında restriktif kaynaklı<br />
havayolu obstrüksiyonu ve solunum adalelerinin güçsüzlüğüne<br />
bağlı solunum anormallikleri sıklıkla vardır<br />
(bakınız Bölüm 3.2). Bunlar hastada dispnenin gelişimine<br />
katkıda bulunurlar. Buradan da anlaşılacağı gibi, restriktif<br />
ve de obstrüktif pulmoner anormallikler KY’nin<br />
erken evresinde (asemptomatik veya NYHA sınıf-I-II<br />
KY gibi) rölatif olarak sık bulunmaktadır.<br />
Kalp yetersizliği ve KOAH’ı birbirine bağlayan<br />
mekanizmalar:<br />
KY hastalarının yaklaşık %20’sinde KOAH’ta bulun-
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 567<br />
maktadır, bu iki etyoloji arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamıştır<br />
(Bölüm 3.2).<br />
• Akut KY’de reversibl obstrüktif defekt tanımlanmıştır.<br />
Kronik KY hastalarında ise azalmış karbon dioksit<br />
diffüzyon kapasitesi ile restriktif defekt tipiktir.<br />
Bunlarda restriktif patern için farklı mekanizmalar<br />
ileri sürülmüştür: (a) Kardiyomegali ye, alveolar ve<br />
interstisyel sıvıya bağlı azalmış akciğer volumu, (b)<br />
interstisyel fibroz gelişimi, akciğer kompliyansının<br />
değişmesi ve (c) solunum adalelerinin güçsüzlüğü.<br />
KOAH ve KY’nin benzer semptomları vardır, örneğin;<br />
adale değişimlerine bağlı düşük egzersiz toleransı<br />
ve dispne. Obstrüktif veya restriktif patolojilerin herikisinde<br />
de pulmoner fonksiyon azaldığı halde, bunlar<br />
birbirinden tamamen farklı durumlardır.<br />
Tedavi:<br />
KY’nin geleneksel tedavisinde, beta reseptör tedavi<br />
“köşetaşı”dır. Fakat, astmalı ve KOAH’lı hastalarda bu<br />
ilaçlar kontrindike olduğundan, özellikle yaşlılarda kullanılmaları<br />
rölatif olarak kısıtlanmaktadır.<br />
• Beta-1 selektifliği oldukça yüksek Bisoprololun kullanılabilirliği<br />
gösterilmiştir (Ann Intern Med 2002;137:<br />
715-22). Karvedilolun (nonselektif) KOAH’lı KY hastalarında<br />
araştırılan etki ve tolere edilebilirliği havayolunu<br />
anlamlı olarak etkilememiş ve iyi tolere<br />
edilmiştir (J Heart Lung Transplant 2002;21:1290-5). Ancak<br />
astma ve KY’li hastaların değerlendirildiği ayni çalışmada<br />
hava-akımında belirgin kısıtla ma gelişmiştir<br />
(bronkokonstriksiyon ve “wheezing” semptomu).<br />
• Sonuçta, Bb tedavi KOAH’lı KY hastalarında (tercihen<br />
astma ve aktif bronş obstrüksiyonu olmayanlarda)<br />
kullanılabilir.<br />
• Tavsiye: Şayet Bb kullanılacaksa, Bisoprolol önerilmektedir<br />
(European journal of Heart Failure 2005; 7: 309-16).<br />
Kavrama (Algılama) Disfonksiyonu ve Demans<br />
Kavrama disfonksiyonu ve kalp yetersizliği birlikteliği<br />
ile tartışmasız kanıtlar vardır. Kronik KY ile birlikte olan<br />
düşük kalp debisi, daha sonra serebrovasküler hastalığa<br />
bağlı serebrumunun dolaşımı sınırda olan hastaların,<br />
serebral ve serebrumunda kan akımını tehlikeye atar<br />
(perfüzyon talebin altına düşürür).<br />
Ayrıca, vasküler ve serebrovasküler hastalıklardaki<br />
benzer etyoloji ve patofizyolojiler kronik KY’nin de<br />
geniş anlamda mekanizmasıdır, serebral multiinfarktlar<br />
demans gelişimine önemli katkıda bulunurlar.<br />
Hiperlipidemi<br />
Kronik KY hastası klasik algılamaya göre, düşük kolesterol<br />
düzeyi ile birlikte kaşektiktir. Kronik KY hastalarının<br />
anlamlı bir bölümünde ise hiperlipidemi birliktedir.<br />
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada girişte (randomizasyon<br />
sırasında) KY hastalarının %26’sı hiperlipidemik<br />
bulunmuştur (JACC 2002;39:1567-1573).<br />
Bununla birlikte statin tedavisi klinik olarak koroner<br />
arter progresyonununa faydalı olabilir (önler). Bunun<br />
anlamı, iskemik etyolojili kronik KY’de uzun dönemde<br />
statin faydalıdır. Bir çalışmada, simvastatin Mİ sonrasında<br />
kronik KY gelişme riskini ve KY gelişenlerde mortaliteyi<br />
azaltmıştır ( 4S çalışması). Statinlerin pleiotropik<br />
etkileri ile ilgili (antiapoptotik, endotelyal progenitör<br />
hücre stimülasyonu ve vasküler endotelyal growthfaktör<br />
uyarıcı etkileri, inflamatuar sitokinlerin antagonizmi,<br />
antifibrotik etkileri), miyokardiyal fonksiyonun<br />
iyileşmesine; koroner arter hastalığına etkilerinden ve<br />
plazma kolesterol değişikliğinden bağımsız direk katkıda<br />
bulunabilir.<br />
SV remodelinginde bazı çalışmalarda statin tedavisi ile<br />
sistolik ventrikül fonksiyonunda düzelme görülmüştür.<br />
HMG CoA Redüktaz İnhibitörleri ( Statinler)<br />
Yaşlılara KAH’a bağlı sistolik fonksiyon bozukluğu bulunan<br />
semptomatik kronik KY hastalarında kardiyovasküler<br />
nedenlerle hastaneye yatışı azaltmak için statin<br />
tedavisi düşünülebilir.<br />
Semptomatik kronik KY ve KAH’a bağlı sistolik<br />
disfonksiyonu olan yaşlı hastalarda hastane yatışlarını<br />
azaltmak için statin tedavisi düşünülebilir (ESC 2008: Sınıf<br />
IIb indikasyon).<br />
Kalp yetersizliğinde plasebo ile Statinin mukayese<br />
edildiği randomize çalışmaların metaanalizinde: 10 çalışmadaki<br />
(3 rosuvastatin, 1 simvastatin ve 6 atorovastatin<br />
ile) >10,000 hasta 3-47 ay takip edilmiştir.<br />
Sonuçta, KY hastalarında statinler; güvenli bulunmuştur,<br />
toplam mortaliteyi etkilememiş fakat SVEF’yi<br />
artırmıştır (%4.2), KY’nin kötüleşmesi ile hastaneye yatışı<br />
anlamlı azaltmıştır. Ancak, Atorvastatin ile randomize<br />
edilen çalışmalarda ise toplam mortalitenin atorvastatin<br />
ile anlamlı azaldığı saptanmıştır (Am J Cardıol<br />
2009;104: 1708-1716).<br />
Kronik Anemi<br />
Anemi kronik KY’de sıktır (ortalama hemoglobin 12 g/<br />
dL). Kronik KY’de anemi olasılığı hastalığın ciddiyeti ile<br />
korelasyon gösterir.<br />
Hafif anemi bulunan kronik KY hastalarına eritropoetin<br />
ve İV demir verilmesi hastaların klinik durumu ve<br />
ventrikül fonksiyonunda düzelme meydana getirmiştir.<br />
Epidemiyoloji: Anemi, KY hastalarında bulunan ve<br />
prognostik önemi olan sık bir komorbidtir. Prevalansı,<br />
%15-50 ve ağır KY’de %80 sıklıkla bulunmuştur. Prevalansının<br />
farklı çalışmalarda değişiklik göstermesi, anemi<br />
için kabul edilen hemoglobin sınır düzeyinin farklı<br />
olmasındandır.<br />
• Sıklıkla kabul edilen tanım
568<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Anemi ve KY’yi birbirine bağlayan mekanizmalar:<br />
Aneminin KY gelişimine sebep olduğu bilinmektedir.<br />
KY hastasında niçin aneminin birkaç mekanizması<br />
vardır:<br />
(1) Azalmış demir alımı; kötü beslenme ve malabsorbsiyon<br />
veya ağır menstruasyon ve devam eden aspirin<br />
veya warfarin kullanımdan kan kaybı.<br />
(2) KY’de sıklıkla görülen azalmış plazma volumu,<br />
hermodilüsyona bağlı olarak hemoglobin değerini düşürebilir.<br />
Norohormonal aktivasyon (Renin –anjiyotensin<br />
sistemi) ve Vazopressin sodyum retansiyonu ile hemodilüsyona<br />
yol açar.<br />
(3) KY hastalarında renal fonksiyonlarda düşme sıkca<br />
görülmektedir (vazokonstriksiyon sonucunda bozulmuş<br />
renal perfüzyon). Bu hastalarda anemi, böbrekten<br />
eritropoetin oluşumunun bozulması sonucudur.<br />
(4) Kalp yetersizliği inflamatuar bir durumdur, sonucunda<br />
dolaşımda sitokinler ve özellikle tümör nekroz<br />
alfa ve interlökin-6 düzeyi yükselmiştir. Yüksek sitokin<br />
dizeyi ile anemi gelişimi arasında yakın ilişki vardır,<br />
muhtemelen kemik iliği depresyonu ile, böbrekten eritropoetin<br />
üretimi ve kemik iliğinde EPO’ya eritropoetik<br />
cevap, ve son olarak retüküloendotelyal sistemde demir<br />
salımı ve kullanımı engellenir.<br />
• ACE inhibitörleri, kronik KY tedavilerinin en önemli<br />
komponentlerinden birisidir, böbrek ve de kemik<br />
iliğinde eritropoetin üretimini baskılayarak anemiye<br />
yol açtığı gösterilmiştir.<br />
• KY’de yükselmiş lazma eritropoetini, KY mortalite<br />
ve morbiditesinin, hemoglobin düzeylerinden bağımsız<br />
prognostik değeridir.<br />
Anemiyi düzeltmek:<br />
KY’de gelişen aneminin kan transfüzyonları ile düzeltilmesinin<br />
klinik düzelme anlamında faydalı etkileri<br />
gösterilmiştir. Daha önemlisi aneminin düzeltilmesi<br />
hastaların prognozunun düzelmesi için önemlidir. Anemi,<br />
hemodiyaliz tedavisine giden hastalarda, renal yetersizliğe<br />
bağlı eritropoetin üretiminin bozulması sonucunda<br />
çok sıktır. Nefrologlar yıllardan beri anemyi insan<br />
eritropoetini vererek tedavi etmiş, bunun ardından<br />
kalpte yük-boşaltıcı faydalı etkileri de gelmiştir.<br />
Subkutan eritropoetin ile intravenöz demir kombinasyon<br />
tedavisinin kardiyak ve renal fonksiyonları düzelttiği<br />
gösterilmiştir (NYHA fonksiyonel sınıfı, morbidite<br />
özellikle hastaneye yatışta büyük azalma). KY ve anemide,<br />
kombine tedavi ile eritropoetin ihtiyacı azalmıştır.<br />
• Şayet demir eksikliği düzeltilmezse, eritropoetin<br />
rezistansına yol açabilir. Dolayısı ile daha yüksek<br />
eritropoetin dozları gerekir, bunun sonucunda yan<br />
etkileri gelişebilir; hipertansiyon ve yüksek tromboz<br />
oluşma riski gibi.<br />
• KY’de önerilen anemi tedavileri (European journal<br />
of Heart failure 2005;7: 309-16):<br />
(a) Kan transfüzyonunun klinik düzelme olarak faydalı<br />
etkileri gösterilmiştir.<br />
(b) Eritropoetin verilmesinin kalbin yükünü boşaltıcı<br />
(unloading) etkisi anlamında faydalı etkileri vardır.<br />
(c) Eritropoetin ile birlikte İV demir verilmesi, kardiyak<br />
ve renal fonksiyonları düzeltmiştir.<br />
ESC-2008 KY Kılavuzu Tavsiyeleri:<br />
• Aneminin düzeltilmesi KY’de rutin tedavi olarak kabul<br />
edilmemiştir. KY’nin kronik hastalık anemisinde<br />
basit kan transfüzyonu önerilmemektedir.<br />
• Olası tedavilerden, eritropoetin uyaran ajanların<br />
kullanımı (genellikle demir ile birlikte), eritrosit üretimini<br />
artıran kanıtlanmamış seçenektir.<br />
Renal Yetersizlik<br />
Normal fizyolojik koşullarda kardiyovasküler ve renal<br />
fonksiyonlar arasındaki yakın ilişki hastalık durumunda<br />
daha belirgin duruma gelir, kalp hastalığına sekonder<br />
olarak renal disfonksiyon gelişebilir. Primer renal<br />
hastalıkta; hızlanmış aterosklerotik koroner arter hastalığı<br />
ile birlikte hipertansiyon ve sıvı retansiyonu sonucunda<br />
KY gelişme riski yüksektir.<br />
Buna karşılık, intrensek böbrek hastalığı kanıtı olmamasına<br />
rağmen birçok kalp yetersizliği hastasında sıklıkla<br />
böbrek disfonksiyonunun belirtileri vardır.<br />
Kronik KY’de gözlenen azalmış glomerüler filtrasyon<br />
hızının sebebi; düşmüş kalp debisi ile azalmış renal<br />
perfüzyon ve sodyum ve su retansiyonuna eşlik eden<br />
intrarenal vazokonstriksiyondur. Renal fonksiyon ve<br />
kalp debisi arasındaki bu çarpıcı ilişkiden dolayı, renal<br />
disfonksiyon KY’de NYHA sınıfına göre, sadece<br />
daha kötü prognostik bir marker olmayıp, ayrıca da KY<br />
komplikasyonlarının (mortalite, kardiyak morbidite)<br />
daha güçlü bir öngörenidir.<br />
Renin-anjiyotensin sistemi sadece kronik KY tedavisinin<br />
“köşe-taşı” olmayıp, diyabetik ve nondiyabetik<br />
böbrek hastalığının da “böbrek-koruyucu” tedavisidir.<br />
Bununla birlikte, düşük kalp debisi tablosunda anjiyotensin<br />
–II’ye bağımlı vazokonstriksiyon gelişir.<br />
ACE inhibitörleri veya ARB’ler ile tedavi sıklıkla<br />
serum kreatininin artmasına neden olmaktadır (klinik<br />
olarak genellikle önemsiz).<br />
Artrit ve Gut<br />
Kronik KY hastaları genellikle yaşlıdırlar, bundan dolayı<br />
yaşlılıkla ilgili çeşitli durumlar hastalığa sıklıkla eşlik<br />
edebilir.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 569<br />
Bu durumlardan bir tanesi artrittir, bunlarda antiartritik<br />
tedavi KY durumunu etkileyebilir. Sıklıkla kullanılan<br />
NSAİİ ve selektif SOX-2 inhibitörlerinin ikiside<br />
kronik KY’de anlamlı olumsuz etkiler ile ilişkilendirilmiştir.<br />
Bu ajanlar ile gelişen sodyum ve su retansiyonu<br />
KY tablosundaki hastanın volum durumunu kısmen<br />
etkileyebilir (vazodilatör prostoglandinler PGE 2<br />
, PGI 2i<br />
aktivasyonu ile). SOX-2’ler protrombotik olabilir ve<br />
özellikle iskemik etyolojili kronik KY hastalarını açıkca<br />
olumsuz etkilerler (AMİ, postMİ KY ve hipertansiyon<br />
sıklığı artmış).<br />
TNF (tömür nekroz faktörü) blokajı yapan ilaçlar,<br />
romatoid artrit ve otoimmun durumlarda kullanılmaktadır.<br />
KY progresyonuna katkısından dolayı bu sitokinin<br />
blokajı (TNF reseptör füzyon proteini; intercept ve<br />
monoklonal antikor; infliximab) ile kronik KY’nin olası<br />
tedavisinde faydalı bulunmamıştır.<br />
Gut KY’li hastalarda sık bulunan komorbidtir (Kulpdiüretikleri<br />
kullanımı ve renal disfonksiyon sonucunda<br />
gelişir). KY hastalarında, plazma ürat düzeyi yükselir ve<br />
bu düzeyin kötü prognostik anlamı vardır. Buna karşılık<br />
xantin oksidaz inhibisyonu tedavisinin KY hastalarının<br />
klinik prognozuna faydası gösterilememiştir.<br />
• KY tedavisinde kullanılan birçok ilaç plazma ürat<br />
düzeyini yükseltir, örneğin diüretikler.<br />
KY’de gutun tedavisi NSAİİ’ler ve SOX-2 kontrindikasyonundan<br />
dolayı komplekstir. KY hastalarında bu<br />
komplikasyonunun tedavisinde, steroidlerin kullanımı<br />
da yasaklanmıştır.<br />
• Bu durumda akut tedavide Kolşisin tercih edilen tedavi<br />
seçeneğidir, kronik tedavide ise atakların önlenmesi<br />
için Allopurinol tavsiye edilmektedir.<br />
Malin Hastalık<br />
Kanser kemoterapisi, özellikle antrasilin deriveleri, toplam<br />
antrasilin dozuna bağlı olarakj KKY gelişmesine<br />
neden olmaktadır (bakınız Bölüm 3.11). Bu ajanlar ile<br />
agressif kemoterapi için, SV sistolik fonksiyonunda bozulma<br />
rölatif kontrindikasyondur. Alkilleyici ajanlar da<br />
(siklofosfamid, ifosfamid, cisplatin, carmustine, busulfan,<br />
chlormethane ve mitomycine gibi), kardiyotoksitite<br />
ile ilişkilendirilmiştir.<br />
Trastuzumab, insan epidermal büyüme faktörü-2’ye<br />
(HER2; human growth factor receptor-2) karşı yönlendirilmiş<br />
antikorlardır, metastatik meme kanserinde yaşam<br />
beklentisini artırır. Hastaların küçük bir bölümünde,<br />
bilinmeyen mekanizmalar ile SVEF’sinde düşmeye sebep<br />
olabilir. Bu yan etkinin insidensi paclitaxel veya antrasilinler<br />
ile birlikte verildiğinde artmaktadır. Bunun,<br />
antrasilin derivelerinin kardiyotoksisitelerinden farkı<br />
toplanmış doza bağımlı değildir ve tedavi kesildikten<br />
sonra sıklıkla düzelmektedir.<br />
® Nonkardiyak komorbidler KY hastalarında sıktır,<br />
bu durumların önceden tanınıp, KY tedavisi planlanır<br />
ve seçilirken düşünülüp, göz önünde tutulması önemlidir.<br />
KY ve birlikteki nonkardiyak komorbid durum ve<br />
hastalıkların, doğru ve uygun tedavi edilmesi, KY’de<br />
kullanılan tedavi stratejisinin verimini, faydalı etkilerini<br />
artırarak, sonuçta da hastaların prognozunu daha fazla<br />
düzeltmektedir.<br />
YAŞLI KALP VE YAŞLILARDA<br />
KALP YETERSİZLİĞİ<br />
Yaşlanma ile İlişkili Kardiyovasküler Değişiklikler<br />
Kardiyovasküler sistemdeki yaşla ilişkili değişiklikler<br />
vucudun herhangibir yerindeki yaşla ilişkili değişiklere<br />
paraleldir. Ancak, yaşla ilişkili tek veya bir grup organın<br />
(beyin, akciğerler veya böbrekler gibi) değişiklikleri<br />
ağırlıkta bulunabilir, diğer organlar ise etkilenmemiş<br />
kalırlar veya öyle görünürler.<br />
Yaşla ilişkili kardiyovasküler sistem değişiklikleri<br />
spesik sayılabilir (Tablo 1, Tablo 2).<br />
Öncelikle, yaşlı kalplerde artmış konnektif doku<br />
matriksine paralel olarak miyosit hipertrofisi dikkat<br />
çeker. Hücresel düzeyde total miyosit sayısı azalır, kalanlar<br />
da hipertrofiye olurlar. 30 ve 90 yaşları arasında<br />
kalbin ağırlığı 1.5 gr/yıl artar, sebebi hipertrofi ve kon-<br />
TABLO 1. Kardiyak anatomide yaşla ilişkili olan değişiklikler<br />
Miyokardiyum:<br />
Kalbin ağırlığı, SV kitlesi, duvar kalınlığının artması.<br />
Miyosit büyüklüğünün artışı, sayısının azalması.<br />
Fibrozis ile daha az şişebilen kollajen şeklinin depolanması.<br />
Boşluklar:<br />
SV kavite büyüklüğünün artması, uzun aksın kısalması.<br />
Aorta dilatasyonu ve sağa-doğru kayması.<br />
Sol atriyum dilatasyonu, senil septum.<br />
Kapaklar:<br />
Kapak yaprakcıkları ve anulusta kalsifik ve yağlı dejenerasyon.<br />
Koroner arterler:<br />
Ateroskleroz.<br />
Dilatasyon, tortuozite, ve Mönkeberg kalsifik aterosklerozu.<br />
İleti sistemi:<br />
Atriyoventriküler düğüm ve sol ön fasikülde fibrozis.<br />
Özelleşmiş hücre ve fibrillerin kaybı.<br />
Topol EJ.Textbook of Cardiovascular Medicine. Lippincott Williams &<br />
Wilkins. 2007. sayfa 561-81
570<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. Kardiyovasküler fizyolojide yaş ile ilişkili<br />
değişiklikler<br />
Büyük ve orta büyüklükteki arterlerde artmış vasküler impedans:<br />
Nabız dalga hızı ve nabız basıncı artmış.<br />
Sistolik kan basıncı yükselir.<br />
Bozulmuş endotel fonksiyonu.<br />
Azalmış miyokardiyal relaksasyon:<br />
Diyastolik disfonksiyon gelişimi.<br />
Artmış diyastolik volum ile zirve EF idame ettirilir.<br />
Dinlenimde kalbin debisi ve atım hacmi korunmuştur.<br />
Elektriki ileti ve kalp hızının uyarıya cevabı bozulmuştur.<br />
PR, QRS ve QT uzamıştır.<br />
Zirve egzersiz kalp hızı düşmüştür.<br />
Beta agonist sensivitesi düşmüştür.<br />
Kemoreseptörler ve baroreseptörlerin reaktivitesi azalmıştır.<br />
Egzersiz sırasında Kardiyovasküler performans bozulmuştur:<br />
Periferik kas kitlesi azalmış, yağ dokusu artmış.<br />
Azalmış solunum kapasitesi.<br />
Azalmış maksimum VO2 rezervi.<br />
Topol EJ.Textbook of Cardıovascılar Medicine. Lippincott Williams &<br />
Wilkins. 2007. sayfa 561-81<br />
Siklik vasküler yorgunluk ve elastaz aktivitesi sonucunda<br />
vasküler elastin azalır ve parçalanır. Bu nedenle<br />
vasküler remodeling başlar ve sonucunda aorta ve major<br />
arterlerde uzama ve dilatasyon meydana gelir (Tortuöz<br />
dejenerasyon). Eşlik eden bozulmuş endotel fonksiyonu,<br />
kalan hücrelerden prostasiklin teşekkülünün azalmasına<br />
sebep olur. Yaşla, endotelyum apoptozise gider, hücnektif<br />
doku depolanmasıdır. Yaşlanmakla, septal hipertrofi<br />
ile ventrikül boşluklarının çapı azalır, sebebi artmış<br />
ventriküler septal kalınlık ve azalmış taban-apeks çaplarıdır.<br />
• Yaşlanmanın “sigmoid septumu”; yaşlı kalbin bir başka<br />
morfolojik değişikliğidir, sonucunda ventriküler<br />
kavite büyüklüğü ve enerji depolarının elde edilebilirliği,<br />
intrasellüler kalsiyum fonksiyonları dahil<br />
azalır. Sigmoid septum, hemodinamik olarak anlamlıdır;<br />
kıvrılmış septum asimetrik hipertrofik kardiyomiyopatiyi<br />
taklit edebilir. Yaşlılarda çıkan aorta da<br />
sağa doğru yer değiştirir (Tablo 1).<br />
Reseptör yoğunluğu ile bağlanmasında değişiklikler,<br />
ve postreseptör mekanizmalar yaşla miyokardiyal<br />
hücrelerin beta-adrenerjik uyarılara cevabını azaltır.<br />
Reseptör gerektiren katekolamin ve dijitale cevapları<br />
azalır, ancak miyofibrillerin kalsiyuma direk temasının<br />
cevabı değişmez. Kalsiyum regülasyonunun değişmiş<br />
paterni sonucunda eksitasyondan sonra güç oluşturabilmesi<br />
için daha uzun süre geçmesine neden olur. Bu<br />
durum geç sistol sırasında kanın ejeksiyonunun devam<br />
etmesini sağlayamaz; bu, artmış vasküler sertlik açısından<br />
faydalı bir adaptasyondur ve nabız dalgalarına erken<br />
yansıtılır.<br />
• Yaşlı hastaların katekolamin düzeyleri daha yüksektir<br />
ve stresle daha büyük katekolamin salımı olur,<br />
buna karşılık yaşlıların kronotropik ve inotropik cevapları<br />
azalmıştır (Tablo 2).<br />
Dinlenimde korunmuş sistolik fonksiyonun aksine,<br />
diyastolik fonksiyon bozulmuştur. Konnektif doku<br />
matriksi gerilebilen kollajen dokunun yerini almıştır,<br />
bu yaşlı kalbinin oldukça artmış sertliğine sebep olur.<br />
Sonucu: Frank-Starling mekanizmasına adapte olabilmesi<br />
için daha büyük dolum basınçları gerekir. Progressif<br />
hücresel düzensizlik, miyosit asenkronisi ve anormal<br />
kalsiyum fonksiyonu, diyastol sırasında kompliyans ve<br />
dolum parametrelerini daha fazla etkiler. Kardiyak adale<br />
fonksiyonun en en gürülebilen değişikliği uzun relaksasyon<br />
süresidir. Ekokardiyografik Doppler çalışmaları<br />
uzamış relaksasyonu ve yavaşlamış erken diyastolik<br />
dolumu kanıtlar. Ancak, sitol-sonu volumları artmış<br />
geç sistolik dolum (kanıtı ekokardiyografide dopplerde<br />
şiddetlenmiş A dalgası ve mitral kapaktan geçen E: A<br />
oranı) ile sürdürülür. Yaşlı kalbinde diastolik fonksiyon<br />
eşlik eden yapısal değişiklikler ile kötüleşebilir (mitral<br />
veya aort kapak hastalığı, hipertansiyon, atriyal aritmiler,<br />
senil amiloidoz), hemodinamik durum daha fazla<br />
değişir.<br />
• Yapısal değişikliğe rağmen, kalbin sistolik fonksiyonu<br />
dinlenimde esasen normal kalır.<br />
Arteriyel sistemde yaşla ilgili değişiklikler, 30’lu yaşlarda<br />
başlar ve orta-yaşlar boyunca hızlanır. Artmış kollajen<br />
depolanması ve zayıflamış vasküler elastin sonucunda<br />
elastikliği, şişebilirliği ve dilatasyon kabiliyetleri<br />
değişir. Bu değişiklikler özellikle intimadadır, ateroskleroz<br />
sırasında görülenlere benzemektedir. Vasküler mediyada<br />
ise, düz kas hücrelerinde progressif büyüme ve<br />
de elastik lamellada lipit ve kalsiyum depolanması vardır.<br />
Santral arterlerin sertleşmesi sonucunda nabız dalga<br />
hızı yükselmiş ve sistolik arteriyel basınç artmıştır.<br />
Bununla birlikte, azalmış elastikliği sonucu öne-doğru<br />
arteriyel perfüzyona, azalmış arteriyel geri-tepme (recoil)<br />
katkıda bulunur. Arteriyel şişebilirliğin azalması ile,<br />
arteriyel segmentte nabızın gidiş hızı (nabız dalga hızı)<br />
artar.<br />
Santral kompliyans arterler boyunca, öne-doğru kardiyak<br />
ejeksiyon dalgası gidişi (yolculuğu), öne-doğru<br />
direnç ile karşılaşıncaya kadar devam eder.<br />
Nabız dalgası o zaman yansıtılır (yansıma dalgası),<br />
öne-doğru devam eden kardiyak ejeksiyon ile toplamda,<br />
sistolik basıncı yükselir.<br />
Daha az kompliyant (esnek) damarlarda yansıma<br />
dalgasının geriye dönüşü daha erkendir, sistolik basınca<br />
daha büyük katkıda bulunur.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 571<br />
re şekli ve büyüklüğü progressif olarak bozulur, çokçekirdekli<br />
dev hücreler artar. Bundan dolayı asetilkolin<br />
gibi agonistlere endotelyal cevap bozulur. Eşlik eden hipertansiyon,<br />
hiperkolesterinemi ve aterosklerozun arteriyel<br />
sonuçlarından, yaşlanmanın bozulmuş endotelyal<br />
fonksiyonunu ayırmak güçtür.<br />
İleti sisteminin yaşla ilişkili değişiklikleri, kollajen ve<br />
yağ dokusu depolanması sonucundandır. Yağ birikmesi<br />
sino-atriyal düğüm çevresindedir. Bu değişiklikler, kısmen<br />
veya tam olarak sinüs düğümünün atriyum damar<br />
sisteminden ayrılmasına neden olabilir. 75 yaşında, sinüs<br />
düğümünde pacemaker hücreleri sayısında belirgin<br />
azalma başlar. Genç erişkinlerdeki hücre sayısının<br />
%10’undan azı kalır. Atriyoventriküler düğüm ile sol ve<br />
sağ dalların dalcıklarında kalsifikasyon da olur.<br />
Yaşlı hastalarda EKG’de hafifçe artmış, PR intervali<br />
QRS süresi de uzamış, dal blokları ve azalmış T-dalga<br />
amplitüdü olabilir.<br />
Maksimum öngürülen kalp hızı, oktogeneryanlarda<br />
50 yaşına göre 30/dk daha düşüktür, yaşlı kişiler beta<br />
adrenerjik uyarılmaya daha az yanıt verir. RR intervali<br />
değişkenliğinin 40 ve 70 yaşları arasında %38 düştüğü<br />
gösterilmiştir (Framingham çalışması). Bu bulgu, yaşlanma<br />
ile, otonomik tonusun kardiyak fonksiyona daha<br />
az katkıda bulunduğunu yansıtmaktadır. Değişmiş otonomik<br />
düzenlemenin kanıtları; baş-kaldırma testinde<br />
(head-up tilt teti) azalmış kalp hızı değişkenliği, ve bozulmuş<br />
barorefleks.<br />
50 ve 80 yaş arasında atriyal fibrilasyon prevalansının<br />
arttığı (60 yaşındaki kişilerin<br />
%33’de kısa supraventriküler taşikardi nöbetleri meydana<br />
geldiği görülmüştür, ayrıca atriyal ve ventriküler erken<br />
atımlarda anlam verilemeyen artmada saptanmıştır.<br />
Yaşlılarda Klinik Farmakoloji<br />
Yaşlı hastaların tedavisinde farmako-tedavi çok önemli<br />
girişmdir. Yaşla ilişkili değişmiş farmakokinetik (hastada<br />
ilaç ne yapıyor) ve farmakodinamiklerin (hastaya<br />
ilaç ne yapıyor) dikkate alınması önemlidir.<br />
• Farmakokinetiklerin anahtar komponentleri; yaşlanma<br />
sürecinden etkilenen ilaçların dağılım, metabolizma<br />
ve atılımdır. İlacın gastrointestinal sistemden<br />
emilimi, antiasid ve antikolinerjikler sık olarak kullanılmadıkca<br />
etkilenmiş görünmemektedir.<br />
İlacı emiliminden sonra, yaşla ilişkili değişikler ilacın<br />
tutulumunu etkileyebilir. Öncelikle karaciğer, oksidatif<br />
ve sentetik ilaç metabolizmasının major bölümüdür,<br />
yaşlanma ile karaciğer morfolojisi de değişikliklere<br />
uğrar. Ultrason’da, 50 yaşından sonra karaciğer kitlesinde<br />
progressif azalma gösterilmiştir. Bölgesel karaciğer<br />
kan akımı 25 yaşına göre 65 yaşında rölatif %45 azalır.<br />
TABLO 3. Modifiye edilmiş kreatinin klirensi hesaplanması<br />
Cockroft ve Gault formülü<br />
Kreatinin klirensi (mL/dk) = (140-yaş) X<br />
Ağırlık (kg) X 1.22/s-kreat (micmol/L)<br />
Değerler kadınlarda %15 azaltılacaktır.<br />
s-kreat: serum kreatinin micmol/L.<br />
Karaciğer enzimlerinde de önemli değişikler meydana<br />
gelebilir (özellikle sitokrom P-450 sistemi). Muhtemelen<br />
bu değişiklikler ilaçların (yaşam boyunca en fazla %25)<br />
azalmış karaciğer metabolizmasından sorumludur.<br />
• 20 ve 70 yaşları arasında, GFR %40 düşmüştür, buna<br />
azalmış renal kan akımı ve böbrek kitlesi sebep olur.<br />
Yaşlılarda renal fonksiyonu, kan üre ve kreatinin<br />
düzeyleri ile değerlendirmek önemli bir yanlıştır.<br />
Çünkü kan üre nitrojeni, sindirilen proteini ve adaleler<br />
tarafından meydana getirilen serum kreatinini<br />
yansıt, kötü beslenmiş yaşlılarda adale kitlesinin<br />
azalması sık değildir, buna bağlı olarak BUN ve kreatinin<br />
düzeyleri normal bulunabilir. Hesaplanmış<br />
kreatinin klirensi, total vucut kitlesinin azalmış adale<br />
kitlesi bölümünü hesaba katmadığından, klinik<br />
pratikte en iyi değerdir (Tablo 3).<br />
• Birçok standart kardiyovasküler ilaç (düşük molekül<br />
ağırlıklı heparinler GP 2B/3A-inhibitörleri, digoksin,<br />
diüretikler, ACEİ, atenolol ve klonidin) renal klirensten<br />
etkilenmektedir, renal fonksiyona göre doz<br />
düzeltilmesi tavsiye edilmektedir.<br />
• Böbrek atılan ile ilaç verilen yaşlı hastalarda “Cockroft-Gault”<br />
formülüne göre renal fonksiyon hesaplanmalıdır.<br />
Yaşla ilişkili ilaç dağılımına vucut karışımı ve plazma<br />
proteinleri ile değişikliklerin minor etkileri vardır.<br />
Vucudun yağ dokusu artışı sonucundada yağda-çözünür<br />
ilaçların dağılımı daha yaygın ve yarılanma ömürleri<br />
daha uzundur.<br />
Total vucut suyunun azalması ve azalmış volum dağılımı,<br />
suda-çözünür ilaçların, daha yüksek serum konsantrasyonlarına<br />
yol açar.<br />
Yaşla azalmış serum albümini, ilaç dağılımını çok az<br />
etkiler. Birçok ilaç ölçüm metodu total ilaç miktarını ölçmektedir.<br />
Farmakolojik olarak aktif, ilaçların albumine<br />
bağlanmamış konsantrasyonu da olduğundan, hipoalbüminemik<br />
hastalarda, hipoalbuminemi sonucunda<br />
azalmış albumine bağlı ilaç konsantrasyonun ötesinde<br />
gerçekten ilaç düzeyi yüksek olabilir.<br />
Yaşlılarda İlaç Kullanımı<br />
Nefron 1976;16: 31-41<br />
İlaçlar yaşlı hastaların fonksiyon ve yaşam kalitelerini<br />
düzeltir. Ters reaksiyonlar ve etkileşimler için devamlı
572<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 4. Yaşla ilişkili farmakolojik değişiklikler<br />
Genel düşünceler:<br />
Çoklu ilaç kullanımı (ilaç etkileşimi sık).<br />
Hafıza problemleri ve konfüzyon (uygun kullanım eksikliği).<br />
Farmakokinetikler (Biyoyararlık):<br />
Azalmış ilaç absorbsiyonu (genellikle çok önemli değil).<br />
Azalmış mukozal emilim yüzeyi (küçük barsak).<br />
Azalmış splaknik kan akımı.<br />
Azalmış gastrik boşalma zamanı ve gastrointestinal hareketler.<br />
Değişmiş volum dağılımı (Lipid-çözünür ilaçlar).<br />
Daha az adale kitlesi ve artmış vucut yağı.<br />
Azalmış total vucut suyu.<br />
Azalmış ilaç metabolizması (biyotransformasyon).<br />
Daha az karaciğer kitlesi ve azalmış kan akımı.<br />
Azalmış hücresel enzim aktivitesi (primer olarak oksidasyonu<br />
etkiler).<br />
Azalmış ilaç temizlenmesi (major faktör).<br />
Düşmüş GFR ve tubüler sekresyon.<br />
Değişmiş protein bağlanışı.<br />
Yükselmiş alfa-asit glikoprotein düzeyi (inflamasyon,<br />
hastalıktan dolayı).<br />
Azalmış karaciğer albümin sentezi ve serum protein<br />
düzeyleri.<br />
Farmakodinamikler (Değişmiş ilaç duyarlığı):<br />
Reseptör değişiklikleri.<br />
Azalmış beta-1 adrtenerjik cevap.<br />
Azalmış baroreseptör aktivite.<br />
Topol EJ.Textbook of Cardıovascular Medicine. Lippincott Williams &<br />
Wilkins. 2007. sayfa 561-81<br />
Etyoloji<br />
Olguların yaklaşık yarısından fazlasında kalp yetersizliğinden<br />
koroner kalp hastalığı ve hipertansiyon sorumluolarak<br />
dikkatli olunmalıdır. Azalmış metabolizması ve<br />
yavaşlamış temizlenmesi ilaç komplikasyonlarına eğilimi<br />
artırmaktadır (Tablo 4). Farmakodinamiklerde yaşla<br />
ilişkili değişiklikler de tedavi etkilerini ve toksisiteyi ayrıca<br />
etkileyebilir.<br />
İlaçlar yaşlılarda yaşam kalitesini düzeltebilir, ancak<br />
yan etkilerine ve karşılıklı etkileşimlere karşı sürekli<br />
uyanık olunmalıdır. Azalmış metabolizma ve yavaşlamış<br />
eliminasyon, ilaç komplikasyonlarını yükseltebilir<br />
(Tablo 4). Farmakodinamiklerde yaşla ilişkili değişiklikler<br />
ilacın tedavi edici etkisi ve toksisitesini daha fazla<br />
etkiler. Kardiyovasküler hasta yaşlılarda ilaç kullanımı<br />
ilaç etkileşimi ile komplike olabilir. Bunların değişmiş<br />
dağılımı ve eliminasyonu, azalmış refleks ve son-organ<br />
cevapları ile etkileşime maruz kalmalarından dolayı<br />
özellikle çoklu ilaç kullanımında dozlarının düşürülmesi<br />
mantıklı ve tavsiye edilebilir. Hastalığın manifestasyonlarından<br />
ilaç yan etkilerinin ayırt edilmesi bazen<br />
problemli olabilir (baş dönmesi, değişmiş bilinç durumu,<br />
kabızlık, düşme gibi). Farmakolojik prensipler ve<br />
tedavinin etkilerinin anlaşılması, bilinmesi ilaç hataları<br />
riskini en aza indirir ve hastanın tedaviye kompliyansını<br />
düzeltir.<br />
KALP YETERSİZLİĞİ<br />
Kalp yetersizliği prevalansı 50 yaşından sonra, yaklaşık<br />
her 10 yılda iki katına çıkar.<br />
Birleşmiş milletler 2000 yılında gelişmiş ülkelerde<br />
nüfusun %22’sinin 60 yaşından yaşlı olduğunu bildirmiştir.<br />
Bu sayı 2020’de %30’a yükselecektir. Dünya genelinde<br />
toplumun yaklaşık %10 kadarının yaşı 60 yaş<br />
veya üzerindedir. Bu oranın gelecek 50 yılda ikiye katlanması<br />
beklenmektedir. Bu sürede yaşlı populasyonun<br />
kendisinin daha da yaşlanacağı unutulmamalıdır.<br />
Kalp yetersizliği anlamlı derecede azalmış yaşam<br />
kalitesi ve yüksek mortalite ve morbidite ile birliktedir.<br />
Yaşlılarda hastaneye yatışın en sık sebebidir. Gelişmiş<br />
ülkelerde total sağlık bütçesinin %2-3’ü kalp yetersizliğine<br />
harcanmaktadır; sağlık harcamalarının en büyük<br />
kaynaklarından biri kalp yetersizliğidir. Bundan dolayı<br />
yaşlılarda kalp yetersizliği alanına, insani ve ekonomik<br />
perspektiften akut olarak bakılması gereklidir.<br />
Epidemiyoloji<br />
Framingham çalışmasında, kalp yetersizliği insidensi,<br />
65-94 yaşındakilerde; erkeklerde 1000’de 11, kadınlarda<br />
ise 1000’de 9 bildirilmiştir. Bu insidens 65 yaşın altındaki<br />
kişilerin insidensinin yaklaşık 4 katıdır (Br Heart<br />
J 1994;72/suppl:3-9).<br />
Swedish çalışmasında, kalp yetersizliği insidensi 75-<br />
79 yaş grubunda 1000’de 11.5 bildirilmiştir, bu değer 54-<br />
55 yaş grubunun 5 katıdır (j Intern Med 2001;249: 253-61).<br />
Bir başka çalışmada ise, KY hastalarının %88’i 65 yaş<br />
veya üzerinde ve yaklaşık yarısı ise 80 yaşından daha<br />
yaşlı bulunmuştur (Olmsted country, Minnesota: Mayo Clin<br />
Proc 1997;72: 453-60).<br />
Framingham çalışmasının 34 yıllık takibinde KY prevalansı<br />
80’li yaşlardaki kişilerde %10 olup, 50’li yaşlara göre<br />
10 kat daha yüksektir. Bunun dışında benzer çalışmalarda;<br />
erkeklerde, 67 yaşında 50 yaşına göre 5 kat artıp %13’e<br />
yükseldiği bulunmuştur, 25-74 yaşındaki kişilerde KY ile<br />
SV sistolik disfonksiyonu kombinasyonunun prevalansı<br />
65-74 yaşlarda 45-54 yaşlarına göre iki katına yükselmiştir<br />
(erkeklerde %3.2, kadınlarda %3.6). Roterdam çalışmasında,<br />
KY prevalansı 55-64 yaşlarda %1’den 75-84 yaşlarda<br />
%13’e yükselmektedir. Benzer şekilde “Heart of England”<br />
çalışmasında, KY prevalansı 45-54 yaşlarda %2.3, 85 veya<br />
üzeri yaşlardaki kişilerde %3.1 bulunmuştur.<br />
• Özetle: KY prevalansı 65 yaş ve sonrasında katlanarak<br />
yükselmektedir, bu sonuçlar KY’nin bir “yaşlılık<br />
hastalığı” olduğu gerçeğini yansıtmaktadır (Swedberg<br />
K, Willenheimer R. Taloring Heart Failure Therapy. Martin Dunitz<br />
publ. 2003. s. 15-31).
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 573<br />
dur, bazı çalışmalarda KY olayının yarısından fazlasında<br />
sebep sadece koroner arter hastalığı bildirilmiştir. Bununla<br />
bağlantılı olarak, yaşlılık miyokard infarktüsü sonrası<br />
KY gelişiminin bağımsız öngörenidir, yaşlılarda ayrıca<br />
diyabet de kalp yetersizliği gelişmine predispozisyon<br />
(önceden hazırlayıcı) teşkil etmektedir. Diyabet ile birlikte,<br />
KY gelişme riskinin, 3-4 yılda %30 artığı gösterilmiştir.<br />
Patofizyoloji<br />
KKY sendromunun farklı sebeplere rağmen iyi bilinen<br />
semptom ve bulguları vardır.<br />
Kalbin vucudun metabolik ihtiyacı ve oksijenizasyon<br />
için, dinlenimde normal intrakardiyak basınçlara<br />
rağmen yeterli miktarda oksijen (oksijenlenmiş kan) sunamaması<br />
tüm patofizyolojiyi birleştiren en iyi tariftir.<br />
Bu sendrom sistolik veya diyastolik miyokardiyal disfonksiyon,<br />
anormal dolum durumları, valvular hastalık,<br />
aritmiler veya hipertansiyon (tümü yaşlılarda sık görülen<br />
durumlar) sonucunda gelişir. Nadiren, konstriktif<br />
perikardit gibi restriktif süreç de sorumlu olabilir.<br />
Yaşlılarda KKY etyolojisi çok-faktörlüdür ve %55 gibi geniş bir SVEF aralığında pulmoner ödem<br />
görülebilir. Daha da ötesi bireysel olarak her hastada<br />
konjesyon olmayabilir, dolayısı ile “kalp yetersizliği”<br />
adı, “konjestif kalp yetersizliğine” göre daha belirleyici<br />
ve uygundur.<br />
Presipite eden sebeplerden ilgisiz, kardiyovasküler<br />
sistemde yaşla ilgili değişiklikler KKY gelişimine katkıda<br />
bulunur ve hastalığın teşhis ve tedavisini güçleştirebilir.<br />
Bu özellikle sistolik fonksiyonu korunmuş yaşlı<br />
KKY hastalarında doğrudur.<br />
Öncelikle, amiloid depolanması diyastolik disfonksiyonu<br />
kötüleştirebilir.<br />
Diyastolik disfonksiyon ve koroner kalp hastalığı ile<br />
genellikle birlikte olup, miyokardiyal iskemi diyastolik<br />
disfonksiyonu kötüleştirerek, SV dolum basıncı ve pulmoner<br />
venöz basınçta birdenbire dramatik yükselmeye<br />
sebep olabilir. Atriyal fibrilasyon da esasen SV dolum<br />
basıncını yükseltebilir, sonuçta pulmoner konjesyon ve<br />
kalp yetersizliği meydana gelebilir. Düşük SV dolum<br />
basıncının sürdürülmesine atriyal kontraksiyonun katkısı<br />
diyastolik disfonksiyonda daha önemlidir.<br />
Kronik KY’nin dekompanse olmasında geçici yükselmiş<br />
kan basıncı önemlidir. Hastane öncesi döneminde<br />
200 mmHg’ya kadar ulaşabilen sistolik kan basıncı<br />
düşük EF ve hatta pulmoner ödem tablosunda akut diyastolik<br />
disfonksiyona sebep olduğu bildirilmiştir.<br />
KKY dekompansasyonunda, hastaların %30’da iskemiyi<br />
ima eden miyokardiyal hasar markerleri yükselmiştir,<br />
miyokardiyal iskemi akut dekompansasyon<br />
fizyopatolojisine katkıda bulunabilir.<br />
Klinik Tablosu ve Teşhis<br />
Yaşlılarda, diğer kardiyovasküler sendromlar gibi kalp<br />
yetersizliği teşhisi de karıştırılabilir. Genellikle yaşlılar-<br />
da KY semptomları dispne, öksürük paroksismal noktürnal<br />
dispne, ve ortopne bulunabilir, fakat diğer semptomlarda<br />
ağırlıkta olabilir. Teşhisi karıştıran nonspesifik<br />
semptomlar; yorgunluk, kuvvetsizlik, anoreksi, hafif ve<br />
göze çarpmayan santral sinir sistemi fonksiyonunun kötüleşmesi<br />
onun manifestasyonları olabilir (somnolans,<br />
konfüzyon veya oryantasyon bozukluğu).<br />
KY teşhisinde objektif veriler önemli ve çoğu zaman<br />
gereklidir, çünkü yaşlılarda kalp yetersizliği patofizyolojisi<br />
komplekstir, yanıltıcı olma olasılığı yüksektir.<br />
EKG ve göğüs radyografisi (Tele radyografi) her zaman<br />
faydalıdır, ekokardiyografi ise en değerli görüntüleme<br />
tekniğidir, çünkü sistolik ve diyastolik fonksiyonun<br />
herikisini de belirler. Ayrıca, ekokardiyogram valvular<br />
anormallikleri kesin olarak tanımlayabilir ve yaşlılarda<br />
seyrek bulunan amiloid infiltrasyon gibi anormallikler<br />
için ipuçları verebilir. Ek olarak, Kardiyak magnetik rezonans<br />
görüntüleme (MRI) ve çok-detektörlü (çok kesitli)<br />
kompüterize tomografik (MD-CT) tarama koroner arter<br />
hastalığını daha az invazif olarak belirleyebilir(ancak<br />
şiddetli koroner kalsifikasyon bulunanlarda tanısal değeri<br />
düşer). Kardiyak MRI, doku özelliklerini değerlendirebilir<br />
ve kalp yetersizliğinin birkaç farklı etyolojisinin<br />
ayırt edilmesine yardımcı olabilir (demir yüklenmesi,<br />
hemosideroz ve amiyloid, veya iskemik etyolojiler gibi).<br />
Yaşlı hastalarda kalp yetersizliğinin teşhis zorluklarından<br />
dolayı, nörohormonal markerlerin teşhis ve<br />
prognozun değerlendirilmesinde kullanılmaları ilgi<br />
çekmiştir. Bunların en önemlisi BNP olup, AHA/ACC<br />
kılavuzlarında, hastalarda açıklanamayan dispne teşhisinde<br />
BNP ve NT-ProBNP’ye önemli bir rol verilmiştir.<br />
Buna rağmen yaşlılarda BNP’nin önemi tartışmalıdır<br />
(Bakınız Bölüm 1.2, 2.1). Mevcut analizler yaşla ve bozulmuş<br />
renal fonksiyon ile değişebilir. Oysa ki 500 pg/<br />
dL düzeyi,
574<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Primer diyastolik disfonksiyonlu hastaların prognozu,<br />
sistolik disfonksiyon veya herikisinin bulunduğu<br />
hastalara göre daha iyi olma eğilimindedir. Kadın<br />
cinsiyet ve diyabetiklerin prognozu en kötüdür. İleri<br />
yaşlı hastalar, mortalite oranları yüksek olduğundan,<br />
tedavilerin çoğundan en fazla faydalanma eğilimindedirler.<br />
Fakat, mortalite ve morbidite tedavinin faydasına<br />
rağmen ileri yaşlılarda yüksek seyretmektedir. Optimize<br />
Registry’de, akut dekompanse kalp yetersizliğinde<br />
2 önemli nokta gösterilmiştir: (1) Yaşlı hastalar, daha<br />
gençlere göre kanıta dayalı tedavileri (beta-blokerler,<br />
ACEİ ve spironolakton gibi) daha az almıştır. (2) Bunların<br />
kısa dönem mortaliteleri yaşı temel alan tedavi<br />
faktörlerinden bağımsız belirgin yükselmiştir (yaşlılığın<br />
mortaliteye bağımsız etkisi, değiştirilemeyen faktör).<br />
Yaşlılarda birikte bulunan komorbidler de kısa dönem<br />
mortalite riskini yükseltir.<br />
Kalp yetersizliği sadece yüksek mortalite ile değil<br />
yüksek morbidite ile de ilişkilidir. 1979 ve 2002 yılları<br />
arasında kalp yetersizliği teşhisi ile hastane çıkışları %150<br />
artmıştır. Hastane mortalite oranı %3-4 ve 3 ayda mortalite<br />
%10 ve 3 ayda yeniden hastaneye yatış riski %20-%30<br />
bildirilmiştir (Rev Cardıovasc Med 2003; 4/supp l7: s21-S30).<br />
Tedavi<br />
Anjiyotensin konverting enzim inhibitörleri<br />
(ACEİ): SVEF’si < %40-45 sistolik disfonksiyonlu hastalarda<br />
tedavinin birinci-sırasındaki ilaçlar ACEİ’lerdir.<br />
Genel olarak, tedaviye başlandıktan sonra hasta<br />
tolere edebildiği kadar dozu yukarıya doğru titre edilmelidir<br />
(hedef dozlar çalışmalarda gösterildiği gibidir,<br />
bakınız Bölüm 1.2).<br />
• Sadece semptomatik düzelme dikkate alınarak titre<br />
edilmememilidir.<br />
SV sistolik disfonksiyonuna bağlı orta-ağır derecede<br />
kalp yetersizliği olan hastalarda ACEİ’lerin morbidite,<br />
mortalite ve hastaneye yatışı anlamlı azalttığı gösterilmiştir.<br />
• ACE inhibitörleri, ilk önce verilmelidir, fakat volum<br />
yüklenmesi veya sıvı retansiyonu bulguları bulunan<br />
hastalarda diüretikler ile birlikte verilebilir.<br />
Kalp yetersizliği ile ilgili çalışmalardaki hastaların<br />
ortalama yaşı klinik pratikte bulunandan daha küçüktür<br />
(ortalama 60-64 yaş, sadece CONSENSUS çalışmasında<br />
70-71 yaş). Klinik pratikte görülen KY hastalarının<br />
en fazla %78’nin yaşı 65 yaş veya üzerindedir.<br />
Miyokard infarktisünden sonra Kalp yetersizliği<br />
veya SV disfonksiyonu hastalarında ( SOLVD –korunma<br />
çalışması); yaşa göre risk katmanlandırılmasında<br />
(75 yaş) tedavinin<br />
(Enalapril) faydasında heterojenite bulunamamıştır<br />
(kombine edilmiş sonuçlar: Ölüm, veya miyokard infarktüsü<br />
ve ölüm, veya KY ile yeniden yatış).<br />
ACEİ’lerin faydası SVEF’si çok düşük olanlarda daha<br />
fazladır. EF’si rölatif olarak korunmuş (daha az düşük<br />
EF) hastalarda bile ACEİ’lerin faydası görülmüştür.<br />
® Sonuç: ACEİ’ler yaşlı KY’li hastalara, SVEF’si hafif-orta<br />
derecede bozulmuş olsa dahi verilmelidir.<br />
Yaşlanma sadece kardiyovasküler yapı ve fonksiyonlarda<br />
yaygın değişikliğe sebep olmayıp ayrıca diğer<br />
organ fonksiyonlarında da değişikliklere yol açmaktadır.<br />
Yaşın artışı ile GFR’de düşmektedir. ACEİ’ler ile tedavi<br />
edilen yaşlı KY hastalarında en önemli konu (yan<br />
etki) ACEİ’lere bağlı renal fonksiyonun bozulmasıdır.<br />
Anlamlı reno-vasküler hastalık (>%50’darlık yapan<br />
renal arter stenozu), yaşlı hastaların 1/3’de bulunmuştur.<br />
Bunun anlamı: Yüksek-riskli yaşlı KY hastaları, renal<br />
arter stenozunu saptamak için renal arter anjiyografi<br />
indikasyonu için taranmalıdır. Renal arter hastalığı<br />
bulunanların çok azında bilateral hastalık bulunmuştur.<br />
Unilateral hastalığı bulunan yaşlı hastalar ACE inhibitörlerini<br />
iyi tolere ederler. Ancak günümüzde, yaşlı KY<br />
hastalarına ACEİ başlamadan önce renal arter stenozu<br />
için tarama yapılması konusunda fikirbirliği yoktur.<br />
Akut renal yetersizliğin öncesinde, serum kreatinin konsantrasyonunda<br />
yükselme gelir. Özellikle yaşlılarda kronik<br />
KY’de, ACEİ tedavisi başlanması ile veya kronik ACEİ tedavisi<br />
sırasında renal fonksiyon akut olarak bozulabilir.<br />
® ACE inhibitörlerinin kullanımı sırasında, ACEİ<br />
dozu ve serum kreatinin düzeyi, aylar ve yıllardan beri<br />
stabil seyrederken bile akut renal yetersizliğin gelişebileceği<br />
akılda tutulmalıdır.<br />
KY hastalarında renal fonksiyon değişikliği sıklığı<br />
(serum kreatininin bazale göre ≥0.5 mg/dl yükselmesi),<br />
KY hastalarında enalapril ile %16, plasebo ile ise %12<br />
bulunmuştur ( SOLVD). Azalmış renal fonksiyon yaş,<br />
diüretik tedavi ve diyabet ile ilişkilendirilmiştir, oysa Bb<br />
tedavi ve yüksek SVEF’si reno-protektiftir.<br />
Renal hipoperfüzyona yol açan birçok faktör, ACEİ<br />
tedavisi kullanan birçok yaşlı KY hastasında akut renal<br />
yetersizliğe sebep olabilir.<br />
• Bu faktörlerin en önemlisi: Sistemik hipotansiyon;<br />
KY’de veya angina gibi durumların eşlik ettiği hastalarda<br />
sıklıkla ACEİ’lere kombine edilen ilaçlardan<br />
dolayı hipotansiyon sık gelişir (diüretikler, Bb,<br />
vazodilatörler, ARB’ler gibi). Bazı kalp yetersizliği<br />
hastalarında yoğun diüretik kullanımına bağlı olası<br />
volum kaybı sonucunda ACEİ verilmesi ile akut<br />
böbrek yetersizliği riskinin 10 kat arttığı bildirilmiştir.<br />
Diğer risk faktörleri; bilateral renal arter stenozu,<br />
dominant veya tek böbreğin stenozu, küçük preglomerüler<br />
damarların aterosklerotik hastalığı ve hipertansiyona<br />
bağlı afferent arteriolar daralma.<br />
Yaşlı hastalar dikkatle izlenirse ACEİ’lere bağlı akut<br />
böbrek yetersizliği erken teşhis edilebilir. Serum kreatinin<br />
ve elektrolit düzeyleri KY hastasına ACEİ başlamadan<br />
önce başlandıktan en az bir hafta sonra değerlendirilmelidir.<br />
Şayet inatcı oligüri veya hipotansiyon<br />
gelişirse kreatinine daha erken bakılmalıdır.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 575<br />
• Kreatinin, serum düzeyi < 200 micmol/l; (
576<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Beta-1 selektif (Bisoprolol, metoprolol) ve nonselektif<br />
vazodilatör etkili Bb’lerin (karvedilol), kalp yetersizliği<br />
mortalite ve morbiditesini azaltmada etkili olduğu<br />
gösterilmiştir.<br />
Bisoprololun mortaliteye etkisi, 22-80 yaşındaki (ortalama<br />
yaş 61) NYHA sınıf –III, -IV KY’de, diüretik ve ACEİ<br />
(intoleransında yerine başka vazodilatör) tedavilerini de<br />
alan hastalarda Bisoprolol’un etkisi araştırılmış; plaseboya<br />
kıyasla primer sonlanma noktası toplam mortaliteyi<br />
%34 azaltmış, morbiditeyi de anlamlı düşürmüştür (CI-<br />
BIS II). 70 yaş veya üzerindeki yüksek riskli hastalarda<br />
da bisoprolol mortaliteyi benzer şekilde düşürmüştür;<br />
sekonder sonlanma noktası (toplam hastane yatışları,<br />
kardiyovasküler mortalite ve hastane yatışlarından ibaret<br />
toplanmış sonlanma noktası ve erken tedavinin devamlı<br />
kesilmesi) daha genç hastalara göre anlamlı derecede<br />
farklı bulunmamıştır. Bununla birlikte yaşlı hastalarda,<br />
gençlerdekinin tersine plaseboya kıyasla bisoprolol tedavisinin<br />
devamlı ve erken kesilmesi daha sık olmuştur.<br />
NYHA sınıf II - IV ve bozulmuş SV sistolik fonksiyonu<br />
olan KY hastalarının alındığı Metoprolol CR/XL çalışmasında,<br />
bir yıllık takipte primer sonlanma noktası (her sebepten<br />
mortalite), metoprolol ile plaseboya göre %11’den<br />
%7’ye inmiş, metoprolol ile KY tedavisi (80 yaş) tavsiye edilmiştir.<br />
• Tüm hastalarda, özellikle yaşlılarda volum durumuna,<br />
semptomatik serebrovasküler hastalık ihtimali<br />
ve postural hipotansiyon bulunmasına ACEİ ve Bb<br />
tedavisi sırasında çok dikkat edilmelidir (Journal of<br />
Cardiac Failure 2006;12:11-35).<br />
Diüretikler: Dekompanse KY tedavisinde en sık<br />
kullanılan ilaçlar kulp-diüretikleridir, sıvi retansiyonu<br />
veya volum yüklenmesi belirtileri bulunan hastalarda<br />
önerilmektedir. Klinik perspektifte, diüretikler KY tedavisinde<br />
semptomların azalmasında diğer tedavilere<br />
göre daha üstün görünmektedir. Oral veya İV, her türlü<br />
kullanım şeklinde diüretikler yükselmiş pulmoner basınçları<br />
anlamlı düşürmüştür.<br />
Diüretikler, KY’de sıvı retansiyonunu kontrol edebilen<br />
ve mevcut tek ilaçlardır. ACE inhibitörleri lehine<br />
diüretik tedaviden kaçınmak, boşuna bir girişimdir. Bununla<br />
birlikte, diüretikler renin salınımını uyarır, daha<br />
sonra ise uzun süre engellenemeyen zararlara sebep<br />
olabilen renin-anjiyotensin-aldosteron sistemini aktive<br />
ederler. Bundan dolayı şayet SV sisolik disfonksiyonu<br />
bulunuyorsa diüretiklerin ACEİ ve Bb’ler ile birlikte verilmesi<br />
tavsiye edilmektedir.<br />
• Yaşlı hastalarda, kulp-diüretiği ile infüzyonun intravenöz<br />
bolus dozlar şeklinde uygulamaya göre daha<br />
etkili olduğu bildirilmiştir.<br />
Furosemid ve Torasemidin karşılaştırmasında, KY<br />
ile yeniden yatışın önlenmesi ve semptomlar, yaşam<br />
beklentisinin düzelmesinde Torasemidin daha etkili olabileceği<br />
gösterilmiştir.<br />
• Yaşlı hastalarda gençlere göre, bozulmuş renal fonksiyona<br />
bağlı diüretik rezistansı daha yüksek olasılıkla<br />
gelişebilir. Bu durumdan, düşük-doz diüretik<br />
kombinasyonları ile yapılan segmenter ardışık nefron<br />
blokajı ile kaçınılabilir (proksimal tubulus, Henle<br />
kulpu, distal tubulus ve toplayıcı kanallarda sodyum<br />
reabsorbsiyonunun eşzamanlı bloke edilmesi;<br />
düşük dozlarda “Ardışık-etkili”; kulp, tiyazid, AA<br />
diüretiği, oazmotik-diüretikler ile).<br />
Yaşlılar dahil tüm hastalarda görülen diüretik tedavisinin<br />
kötü, olumsuz reaksiyonları; hipokalemi ve hipomagnezemi<br />
için hastaların serum elektrolitleri yakından<br />
izlenmelidir. Yaşlı hastalar özellikle hipotansiyon<br />
ve azotemi gibi diğer yan etkilere duyarlıdır.<br />
KY hastalarında yaşlılar ve gençlerde, diüretik tedavisinin<br />
prognoza etkisi herikisinde de net olarak bilinmemektedir,<br />
buna rağmen diüretikler ACEİ ve Bb’ler<br />
ilaçlar ile yaşam beklentisini araştıran tüm çalışmalarda<br />
primer tedavi ile birlikte kullanılmıştır.<br />
Spironolakton, potasyum-tutucu diüretik olup etkisini<br />
aldosteron reseptörlerini bloke ederek göstermektedir<br />
(bakınız Bölüm 1.2).
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 577<br />
Bilindiği gibi, aldosteronun KY patofizyolojisinde<br />
önemli olumsuz etkileri vardır; sodyum retansiyonuna,<br />
magnezyum ve potasyum kaybına neden olmakta; sempatik<br />
aktivasyon ve parasempatik inhibisyon ile miyokardiyal<br />
ve vasküler fibroza yol açmakta; baroreseptör<br />
disfonksiyonu, vasküler hasarı artırır ve arteriyel kompliyansı<br />
bozar.<br />
ACEİ’ler renin-anjiyotensin-aldosteron sisteminin<br />
inhibisyonu ile aldosteron teşekkülünü tam olarak suprese<br />
edemez. Dolayısı ile ACEİ, diüretik ve digoksin<br />
tedavisine spironolakton eklenmesi orta-ağır KY ve SV<br />
sistolik disfonksiyonunda, mediyan 67 yaşındaki hastalarda<br />
yaşam beklentisini düzeltmiş ve kötüleşen KY ile<br />
hastaneye yatışı azaltmıştır. Spironolaktonun
578<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
• Diüretikler, konjestif semptomların kontrolunda Köşe-taşıdır.<br />
• Dijital preparatlarının sistolik ve diyastolik KY’de<br />
değeri sınırlıdır (N Engl J Med 1997;336:525-533). Ancak<br />
refrakter semptomlar bulunan yaşlılarda, dikkatle<br />
doze edilerek halen kullanılmaktadır. Atriyal fibrilasyonun<br />
ventrikül hızını kontrol edilmesinde faydalıdır<br />
(yaşla ilişkili AV nodal disfonksiyon, yaşlılarda<br />
ventrikül cevabını kısıtlasa bile). Dijital düzeyinin<br />
1.0 ng/ml altında olması, özellikle NYHA sınıf –III<br />
hastalarda, yaşam beklentisini düzeltmiş ve hastane<br />
yatışını azaltmıştır (DIG).<br />
• Biventriküler kalp-pili ve İCD tedavisi, uygun hastalarda<br />
sınıf-Ia indikasyondur (rezidüel yaşam beklentisine<br />
göre veya yaşam kalitesini kısıtlayan komorbidleri<br />
olmayan hastalara uygulanması veya bunlar<br />
için saklanması mantıklıdır).<br />
Yaşlılarda Diyastolik Kalp Yetersizliği Tedavisi<br />
Prensipleri<br />
Yaşlılarda diyastolik disfonksiyon sanıldığından daha<br />
sıktır. Miyokardiyumun doğal yaşlanmasının histopatolojik<br />
özelliği, yaşlılarda sık bulunan iskemik kalp hastalığı<br />
ve hipertansiyon sıklığı bunu kolaylaştıran başlıca<br />
faktörlerdir. Semptomları sistolik disfonksiyona benzer<br />
(bakınız Bölüm 1.5).<br />
Tedavi: Pulmoner konjesyon diüretikler ile azalır<br />
(Şekil 1). Diyastolik basınç-volum ilişkisini gösteren<br />
dikleşmiş eğride; dolaşan kan volumunun hafif azalmasında<br />
bile SV basıncı belirgin olarak düşer, bunun<br />
sonuçları; hipotansiyon, bitkinlik ve azalmış renal perfüzyondur.<br />
• Bunun anlamı; düşük SV volumuna bağlı hastanın<br />
volum durumu ile atım hacmi arasındaki oldukça<br />
dar etkinlik aralığı olmasıdır; volum kritik düzeyin<br />
üzerinde artınca sol kalp yetersizliği oluşur, ancak<br />
kritik düzeyin altına düşerse düşük debi sendromu<br />
gelişebilir.<br />
• Diyastolik disfonksiyonda kardiyak performansın<br />
optimal volum dışındaki diğer önemli parametreleri;<br />
diyastol süresi, afterload ve sistemik dirençtir<br />
(hipertansiyon).<br />
Dolayısıyla, diüretik kullanımı için, tedavinin dozu<br />
ve süresi ilgili hastaya göre bireyselleştirilmiş karar verilmesi<br />
önemlidir (hastanın kliniğine göre biçimlendirilmiş<br />
diüretik tedavi).<br />
• ACEİ tedavisi yaşlı diyastolik KY’de iyi tolere edilememiş;<br />
KY sıklığı ve mortalitesini anlamlı azaltmamıştır.<br />
ARB’ler ile tedavi de sistolik fonksiyonu<br />
korunmuş hastalarda (SVEF
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 579<br />
DİYABETES MELLİTUS VE<br />
KALP YETERSİZLİĞİ<br />
Giriş: Diyabetes Mellitus (DM) ve KY sıklıkla birliktedir.<br />
Diabet ve obesite prevalansının artmasına bağlı<br />
(ABD ve Gelişmiş ülkelerdeki gibi), KY’li DM populasyonunda<br />
artma beklenmektedir.<br />
Epidemiyoloji<br />
Diyabet ve kalp yetersizliği arasında güçlü ve bağımsız<br />
bir ilişki tesbit edilmiştir. İlk verilerde, diyabet ve KY<br />
olay riski arasındaki ilişki birlikteki KAH veya hipertansiyon<br />
farklılıklarından bağımsız bulunmuştur (Am J<br />
Cardiol 1974;34:29-34). Diyabetik populasyonda KY olgularının<br />
sıklığı kadınlarda %12 ve erkeklerde %6 bildirilmiştir<br />
(Framingham).<br />
Ortalama 5.5 yıl takip edilen yaşlı hastalarda, diyabet<br />
KY gelişiminin anlamlı en yüksek bağımsız riski<br />
bulunmuştur (CHS: Cardiovascular Health Study). Bu risk<br />
zeminde KAH bulunan ve bulunmayan hastalarda benzerdir,<br />
diyabetik populasyonda KY gelişme oranı; renal<br />
disfonksiyon, ekokardiyografik SVH veya SV sistolik<br />
disfonksiyona bağlı KY gelişiminden daha yüksektir.<br />
Zeminde KY bulunması veya sonradan KY gelişme<br />
insidensi, diyabetiklerde nondiyabetiklere göre 2 kat<br />
daha fazladır (Diabetes Care 2001;24: 1614-19).<br />
Diyabet ve KY arasında güçlü ve bağımsız ilişki klinik<br />
çalışma gruplarında da gösterilmiştir (ALLHAT).<br />
≥55 yaşındaki olgularda hipertansiyon ve ≥1 diğer risk<br />
faktörü bulunanlarda, diabetin KY ile hastaneye yatışı<br />
veya ölüm riskini yaklaşık 2 kat artırdığı bulunmuştur<br />
(diğer risk faktörleri düzeltildikten sonra).<br />
Riskin diyabet ile ilişkisi bağımsız olup, KAH’a eşit<br />
derecededir, fakat EKG’deki SVH’den daha büyüktür.<br />
KY hastalarının yüksek prevalansına ilave olarak,<br />
DM KY progresyonunun da önemli risk faktörüdür.<br />
Asemptomatik iskemik kardiyomiyopatide, KY<br />
semptomlarının gelişmesinde, KY ile hastaneye yatışta<br />
veya ölüm ve semptom gelişmesinde, diyabet risk faktörü<br />
bulunmuştur (SOLVD). Bu ilişki noniskemik kardiyomiyopatide<br />
de saptanmıştır.<br />
• Son olarak, diyabet diğer prognostik faktörlerden<br />
(komorbidite ve fonksiyonel durum dahil) bağımsız<br />
olarak KY mortalitesinin önemli risk faktörü bulunmuştur.<br />
Diyabetin spesifik olarak kadınlar veya iskemik<br />
kardiyomiyopatide prognostik daha büyük<br />
önemi vardır. Bu sonraki ilişki ile bağlantılı olarak,<br />
klinik olarak KAH’ı ortaya çıkmamış KY hastalarında<br />
diabet daha önemli mortalite öngörenidir (Am J<br />
Med 2006;119:591-599). Her şeye rağmen diyabet, KY’li<br />
hastalarında mortalitenin önemli bağımsız öngöreni<br />
olarak düşünülmelidir (klinik KAH ve semptomatik<br />
iskemik kalp hastalığı olsun, olmasın).<br />
• Özetlersek, Diyabet ve KY, birlikte sık bulunmaktadır.<br />
Diyabet KAH, hipertansiyon ve bu ilişkinin diğer<br />
olası yandaşlarından (aterosklerotik diğer risk<br />
faktörleri) bağımsız KY gelişmesinin önemli risk<br />
faktörüdür.<br />
• Sonuçta, diyabet KY progresyonu, prognozu ve yüksek<br />
orandaki komplikasyonları ile ilişkilendirilir.<br />
Diyabette Kalp Yetersizliği Mekanizmaları<br />
Yüksek riskli Diyabetli hastalarda KY riskini açıklamak<br />
için bilinen ve tahmin edilen mekanizmalar birkaç tane<br />
olup bunlar diabetin direk (metabolik) veya indirek<br />
(birlikteki komorbidler) etkilerini ihtiva etmektedir.<br />
DM’de Kalp Yetersizliği Mekanizmaları<br />
A. Kalp yetersizliği ile ilişkili durumların yüksek prevalansı.<br />
– Koroner arter hastalığı<br />
– Hipertansiyon<br />
– Obezite<br />
B. Metabolik anormallikler:<br />
1. Hiperglisemi<br />
2. Dolaşan serbest yağ asitlerinin artışı<br />
3. İnsülin rezistansı.<br />
Bunların birçoğu bir kompleks içerisinde birbiri ile<br />
ilişkili olup miyokardın diyastolik ve sistolik fonksiyonlarının<br />
herikisinide kötü etkilemektedir. Diyabette<br />
KAH, hipertansiyon, ve obezite prevalanslarının yüksek<br />
olduğu iyi bilinmektedir; bunların hepsi de KY gelişme<br />
riskini artırmaktadır.<br />
Daha ötesi, diyabetik hastalarda komorbidler daha<br />
ciddi olabilir, KY ve komplikasyonları için daha yüksek<br />
risk oluşturabilir.<br />
Diyabet ayrıca metabolik anormallikler ile karakterizedir,<br />
bunlar hipergliseminin kendisi dahil olası KY<br />
mekanizmalarına karışmış olabilir.<br />
Buna bağlı olarak, glikoz kontrolu ile KY olayı arasında<br />
açık ilişki gösterilmiştir: (HbA1c)’nin her %1 artışında<br />
KY riski %8 yükselmiştir (Circulatıon 2001;03:2668-<br />
73).<br />
Ayrıca, diabetli hastalarda yükselmiş açlık glikozu,<br />
KY olayı için güçlü öngören bulunmuştur. Açlık glikozunun<br />
her 60 mg/dL yükselişinde KY gelişimi KAH<br />
olmayanlarda %41, KAH’lılarda ise %27 artmıştır (JACC<br />
2004;43: 2236-41).<br />
(UKPD)’de, düzeltilmiş KY oranı; HbA1c düzeyi<br />
%10 olanlarda<br />
ise 11.9/100 olgu olup, bu oran aşamalı tırmanmıştır<br />
(BMJ 2000;21:405-12), (Şekil 2).
580<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
p = 0.021<br />
Kalp yetersizliği<br />
Artmış sempatik aktivasyon sonra dönerek miyokardiyal<br />
disfonksiyon gelişimine ve de mevcut KY’nine kötüleşmesine<br />
yardımcı olur.<br />
Tehlike oranı<br />
HbA 1c<br />
’nin %1<br />
düşüşüne %16 azalmıştır<br />
Güncelleşmiş ortalama HbA 1c<br />
konsantrasyonu<br />
ŞEKİL 2. HbA1c düzeyine göre kalp yetersizliği insidensi<br />
(UKPDS. BMJ 2000;321: 405-12).<br />
Bununla birlikte, diyabetle birlikte olan metabolik<br />
anormalliklerin ciddiyetinin olası öneminin ötesinde,<br />
hipergliseminin kendisi de miyokardiyal disfonksiyon<br />
sebeplerindendir ve/veya diğer sebeplere eşlik edebilir.<br />
Hiperglisemi ve ilişkilendirildiği ileri glikosilasyonun<br />
son ürünleri, reaktif oksijen ürünlerinin oluşumuna sebep<br />
olabilir, bunlar sonra dönüp hücresel disfonksiyon<br />
ve ve apoptozise karışır.<br />
Bu ilişkiyi destekleyen veriler; diyabette artmış miyokardiyal<br />
sertlik “aminoguanidine” ile geriye döndürülmüştür.<br />
Bu ajan, ilerlemiş glikosilasyon ile kollajenin<br />
son ürünlerinin oluşmasını (yıkımını) inhibe eder, afterload<br />
düşürücü bir ajan değildir.<br />
Hiperglisemi ayrıca, bozulmuş mikrovasküler endotel<br />
disfonksiyonu ile de ilişkilidir; böylece miyokardiyal<br />
gerilmeyi artırır; enerji dinamiklerini değişir; miyokardiyal<br />
enerji tüketimini daha az etkili olan serbest yağ<br />
asidi oksidasyonuna (proinflamatuar durum) doğru tercihli<br />
olarak değiştirir.<br />
Diyabet dolaşımda yükselmiş serbest yağ asidi<br />
düzeyleri ile de karakterizedir, bunlar da diyabetteki<br />
miyokardiyal disfonksiyonda önemli rol aynayabilir,<br />
muhtemelen PPR-alfa (peroxisome-proliferatör-aktive<br />
edilmiş reseptör-alfa) reseptörlerinin indüklenmesi ile<br />
fazla serbest yağ asidleri sonucunda miyokardiyal lipid<br />
birikimi olabilir. Fazla birikmiş miyokardiyal lipidler,<br />
seramidler veya diğer mekanizmalar (intrasellüler protein<br />
aşırı-dışavurumu dahil) ile “lipotoksisite”ye neden<br />
olabilir.<br />
Son olarak, insülin rezistansının kendisi de KY gelişimine<br />
katkısı olabilir. Bu ilişkinin tabiatı iki-yönlüdür.<br />
İnsülin rezistanslı hastalar, diyabet gelişmeden önce<br />
bile, sıklıkla hipertansif, obez olup, endotelyal disfonksiyonu<br />
ve proinflamatuar durum sergilerler. Bu faktörlerin<br />
her birisi ventrikül disfonksiyonuna katkı sağlayabilir.<br />
Bundan başka, hiperinsülinemi azalmış insülin<br />
duyarlığına cevaptır ve SSS aktivasyonu ile ilişkilidir.<br />
• Önemli nokta; KY’li hasta sıklıkla inaktiftir, iskelet<br />
adalesinin etkili dolaşımında azalma vardır, ve bu<br />
artmış sempatik aktivasyon ile karakterizedir; bu<br />
faktörlerin her birisi insülin duyarlılığını kötüleştirir.<br />
Böylece, KY ve insülin rezistansı arasındaki ilişki<br />
daha kompleks bir duruma gelir.<br />
Çoklu mekanizmalar sonucunda, diabet kalbin yapısı<br />
ve fonksiyonunda KY’nin diğer risk faktörlerinden<br />
bağımsız çeşitli anormalliklere sebep olabilir.<br />
Patolojik kesitlerde, “Diyabetik kardiyomiyopati”;<br />
miyosit hipertrofisi, interstisyel fibrozis ve küçük damar<br />
hastalığı ile karakterizedir. Bu değişikliklerin önemli<br />
fonksiyonel sonuçları olduğu görülmüştür. Kan basıncı<br />
kontroluna rağmen, ekokardiyografide anormal miyokardiyal<br />
relaksasyonun bulguları bildirilmiştir.<br />
SHS çalışmasında (Strong Heart study), yaş, kan basıncı,<br />
SV kitlesi ve sistollik fonksiyondan bağımsız olarak;<br />
ekokardiyografide diyabetiklerin SV kitlesi, duvar<br />
kalınlığı, ve diastolik disfonksiyon prevalansının arttığı<br />
saptanmıştır. Kalbin yapısal ve fonksiyonel anormalliklerinin<br />
bu kanıtı, KAH veya hipertansiyonun etkilerinden<br />
ayrı ve farklıdır. Diyabetin metabolik anormalliklerine<br />
daha fazla kanıt sağlar ve diyabetin kalp üzerindeki<br />
zararlı etkisini sergileyip KY gelişmine zemin hazırlar.<br />
Diyabetik Hastada Kalp Yetersizliği Tedavisi<br />
Klinik kanıtlar ile desteklenen en iyi tedavi; primer<br />
olarak: (a) SV sistolik disfonksiyonlu hastalar ile ilgili<br />
olup, bir de (b) kronik KY’de aktive edilmiş ve KY progresyonu<br />
ve komplikasyonları ile ilişkili nörohormonal<br />
sistemin aktivasyonunu (özellikle RAAS) antagonize<br />
edenlerdir.<br />
• AHA/ACC ve HFSA kılavuzlarında, KY’nin farmakotedavisinde<br />
nörohormonal blokajın önemi vurgulanmıştır.<br />
Bununla birlikte diğer yardımcı-tedaviler de<br />
(diüretikler, digoksin gibi) KY hastalarında faydalıdır.<br />
Anjiyotensin konverting enzim inhibitörleri<br />
(ACEİ): Fonksiyonel sınıfı ve semptomları oldukça değişik<br />
olan, sistolik SV disfonksiyonlu (SV-SD) hastalarda<br />
ACEİ’ler; yaşamı uzatmış, hastaneye yatış riskini azaltmış<br />
ve hastaların sağlık durumunu düzeltmiştir. Bu fayda<br />
mekanistik olarak ACE antagonizmi ile Anjiyotensin<br />
–II oluşumunun azalması, ve bradikinin birikimine<br />
sebep olan Kininaz inhibisyonu sonucundadır. Sonraki<br />
mekanizmanın olası faydalı etkilerine ilave olarak bazı<br />
hastalarda rahatsız edici öksürüğe neden olabilir.<br />
SV sistolik disfonksiyonunda (SV-SD) ACEİ’lerin<br />
faydası büyüktür; SV-SD veya kalp yetersizlikli hasta-
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 581<br />
Toplanmış mortalite (%)<br />
Plasebo<br />
ACE inhibitor<br />
Randomizasyondan sonra (yıl)<br />
Risk sayısı<br />
ACE inhibitor 6.391 5.378 4.204 2.457 892<br />
Plasebo 6.392 5.279 4.025 2.364 742<br />
ŞEKİL 3. Uzun süreli randomize çalışmalarda ACEİ veya plasebo<br />
ile tedavi edilmiş SV sistolik disfonksiyonunda toplanmış<br />
mortalite (Lancet 2000 ;355: 1575 -81).<br />
ların ACEİ ile ortalama 35 aylık tedavisi ile ölüm riski<br />
(mutlak risk azalması: MRA): %3.8 düşmüştür (Şekil 3).<br />
Geçmişte Mİ geçirenlerde reinfarkt (MRA%2.1), KY<br />
ile hastaneye yatış (MRA%5.2) ve bu olayların toplamının<br />
azalması (MRA%7.2) ACEİ klullanımı ile ilişkilendirilmiştir<br />
(Metaanaliz: Lancet 2000;355: 1575-81). Böylece,<br />
SV-SD’li sadece14 hastanın bile
582<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
mortalite faydası sağlanmıştır ve bu fayda nondiyabetiklerdekinden<br />
istatististiksel olarak farklı bulunmamıştır<br />
(Metaanaliz: JACC 2003;41:1529-38).<br />
Bb’lerin beta-1 selektifliği ve diğer adrenerjik reseptör<br />
antagonizminin üstünlüğü tartışmalıdır. Karvedilol<br />
tedavisi ile hızlı-salınan metoprolol tartarata göre KY ve<br />
SV-SD’de daha iyi yaşam beklentisi sağlanmıştır, fakat<br />
toplanmış yaşam beklentisi ve hastaneye yatış farklı bulunmamış,<br />
hızlı-salınan metoprololun uzamış-salınımlı<br />
formüldeki gibi KY’nin klinik sonuçları ve prognozuna<br />
faydası saptanamamıştır.<br />
Diyabet ve hipertansiyonlu Renin-anjiyotensin blokajı<br />
verilen hastalarda, karvedilol ve kısa etkili metoprololun<br />
metabolik etkileri değerlreendirilmiştir; metoprolol<br />
ile tedavi edilenlerde HbA1c düzeyi çok hafif<br />
(%1.15), fakat istatiksel anlamlı yükselmiştir, karvedilol<br />
ile HbA1c düzeyi değişmemiş, insülin duyarlılığı da<br />
daha iyi bulunmuştur (referans gösterilen KY çalışması<br />
değil).<br />
® Bu verilere göre, (1) diyabet, SV-SD ve stabil KY<br />
semptomları bulunan hastalarda (ağır olsa bile), mutlak<br />
kontrindikasyonu yokluğunda ACEİ tedavisine Bb ilave<br />
edilmesi düşünülmelidir. (2) Bb’ler, hipotansiyon, bradikardi,<br />
hastada tedavinin bilinen yan etkilerinin (tercihen<br />
belgelenmiş) hikayesi, veya hakiki reaktif havayolu<br />
hastalığı varsa yakın gözlem altında verilmelidir.<br />
Ayrıca da, (3) hipoglisemiye eğilimi olan hastalarda<br />
(önceden var olan, “hipogliseminin farkında olunamaması”<br />
durumunda dikkatli kullanılmalıdır, bu durumda<br />
Bb kullanımı; hastalığı çok eski olan, ve tekrarlayan ağır<br />
hipoglisemi epizodları (kan şekeri
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 583<br />
• Bu tedavilere rağmen inatcı ağır KY hastalarında,<br />
hiperkaleminin dikkatle izlenmesi ile AA tedavisi<br />
başlanması da gözden geçirilmelidir.<br />
• ACEİ’leri iyi tolere edemeyenler (öksürük veya allerji)<br />
ARB ile tedavi edilmelidir.<br />
• Genel olarak, ilaç dozları faydalarının görülüp kanıtlandığı<br />
klinik çalışmalardaki gibi artırılmalıdır.<br />
Kalp Yetersizlikli Hastada Diyabetin Tedavisi<br />
Tip-2 diyabetin farmakolojik tedavisi geçmiş 10 yılda<br />
dikkate değer şekilde değişmiştir. Geçmişte tedavi seçenekleri;<br />
injekte-edilebiln insülin ve insülin-salgılayıcı<br />
sülfanilüreler ile tahdit edilmişti.<br />
Günümüzde, SV disfonksiyonu olan Tip-2 diyabette,<br />
2 en sevilen antihiperglisemik ilaç sınıfı; Biguanidler<br />
(metformin gibi) ve Tiyazolidinedionlar (rosiglitazon,<br />
pioglitazon gibi), günümüzde ilerlemiş KY hastalarında<br />
kontrindikedirler. Diğer özel antihiperglisemik tedavi<br />
seçenekleride düşünülebilir (Tablo 5).<br />
TABLO 5. Antihiperglisemik ilaçlar ve etki mekanizmaları<br />
Sulfonilüreler:<br />
Beta-hücrelerindeki sülfonilüre resaeptörlerine bağlanırlar,<br />
insülin salımını uyarırlar. Gliburid, Glipizid, Glimepirid:<br />
etkileri uzun sürelidir.<br />
Megglinidler, Repaglinidler, Nateglinidler. Kısa etki sürelidir.<br />
Biguanidler:<br />
Metformin. Karaciğerden glikoz üretimini azaltır.<br />
Alfa-Glükozidaz inhibitörleri:<br />
Acarboz, Miglitol. Barsağın karbonhidrat absorbsiyonunu geciktirir.<br />
Tiyazolidinedonlar:<br />
Rosiglatazon, PPioglitazon. Nüklrear reseptör PPAR-gamayı<br />
aktive ederler, periferik insülin duyarlılığını artırırlar; ayrıca<br />
karaciğerde glikoz üretimini de azaltırlar.<br />
İnkretin modulatörleri:<br />
GLP-1 analogları/mimetikler, Exenatid. GLP-1 reseptörlerini<br />
aktive ederler, glikoza bağımlı insülin sekresyonunu artırırlar,<br />
glikagon sekresyonunu azaltırlar ve gastrik bopşalımı<br />
geciktirirler.<br />
Dipeptidil peptidaz-IV:<br />
Sitagliptin, Vildagliptin. Endojen GLP-1 (ve GIP)’ın parçalanmasını<br />
inhibe ederler, böylelikle bu inkretinlerin etkilerini<br />
artırırlar.<br />
İnsülinler:<br />
Glargine, detemir, NPH, lente, Regular, Lispro, aspart, glulisin,<br />
Premixed. İnsülin sunumunu artırırlar.<br />
GLP-1:Glucagon-like peptide-1.<br />
PPAR: Perxisome proliferator-activated receptor.<br />
GIP: Glucose-değendent insulinotropic peptide.<br />
The American Journal of Cardiology 2007;99;suppl:113B-132B<br />
Tip-2 Diyabette Hipergliseminin Patogenezi<br />
• Tip-2 diyabet tedavisinin en büyük hedefi plazma<br />
glikoz konsantrasyonunu, hipoglisemi önlenebildiği<br />
müddet, normale yakın değerlere kadar düşürmektir.<br />
Bu yaklaşımın nefropati ve retinopati gibi mikrovasküler<br />
komplikasyonların insidensini azalttığı<br />
gösterilmiştir.<br />
Bununla birlikte, metabolik kontrolun diyabetin<br />
makrovasküler sonuçlarını da düzelttiğini işaret<br />
eden güçlü indikatörler vardır. HbA1c (normal aralığı<br />
%4-%6) glikoz kontrolunun kalitesini değerlendiren<br />
standart bir ölçümdür. Hastaların çoğunda<br />
HbA1c hedefi:
584<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Değişmiş inkretin<br />
fi zyolojisi<br />
Azalmış pankreatik<br />
insülin sekresyonu<br />
Hiperglisemi<br />
Artmış karaciğer<br />
glikoz üretimi<br />
Adalenin azalmış<br />
glikoz alımı<br />
Değişmiş adiposit biyolojisi<br />
ŞEKİL 4. Tip -2 diabetes mellitusta hiperglisemiye katkısı bulunan değişik patofizyolojik defektler arasında kompleks etkileşimler<br />
(Am J Cardiol 2007;99,suppl: 113B -132B).<br />
Bu konudaki en büyük çalışma UKPD’de tip-2 diabette<br />
sülfanilüreler ile antihiperglisemik tedavide kardiyak<br />
mortalitenin arttığı bulunmuştur. Bu sonuçlar, bu<br />
ilaçların, pankreatik ATP-duyarlı potasyum kanallarının<br />
tersine bunların kardiyak affinitelerinin anlamlı azalmasını<br />
yansıtmaktadır (özellikle glimepirid ve glipizid).<br />
İskemik önkoşullanma ve sekretagog tedavin önemi<br />
karşılaştırılarak hiçbir zaman klinik olarak gösterilmemiştir.<br />
Ancak, sülfanilürelerin bazı antiaritmik özelliklik<br />
olayların güncel anlayışımıza göre ayrıntılı tarifi bu<br />
çizimin ötesinde. Yeterli denmesi için birçok eksikliklik<br />
bu mekanizmaya katılmıştır bunların her biri ≥1 spesifik<br />
antihiperglisemik ajan ile hedeflenmiştir (Tablo 5)<br />
Tip-2 diabetin patogenezi ile ilgili 2 temel görüş, insülin<br />
rezistansı ve kardiyovasküler hastalık ve progressif<br />
beta-hücre disfonksiyonu arasındaki ilişkiyi kapsar.<br />
İnsülin rezistansı, tip-2 diyabet riskinin en erken<br />
patofizyolojik lezyonu kabul edilmekte ve hastada Mİ<br />
veya inme riskini artıran değişik diğer klinik özellikler<br />
ile de ilişkilendirilmiştir (obezite, hipertansiyon, dislipidemi,<br />
hiperkoagülabilite ve anormal endotel disfonksiyonu<br />
gibi). İnsülin rezistansı tablosunda, beta-hücrelerinde<br />
disfonksiyon bir defa ortaya çıkınca, bu patoloji<br />
artık çıkışı olmayan bir süreç gibi görünmektedir. Hastanın<br />
prediabetik durumdan (bozulmuş açlık glikozu<br />
ve bozulmuş glikoz toleransı) açık diyabetik duruma<br />
geçişinden sorumludur. Bundan başka, insülin eksikliği<br />
zamanla glikoz kontrolunun tipik olarak kötüleşmesi ile<br />
de karakterizedir, böylece daha agressif tedavi stratejilerine<br />
ihtiyaç duyulmaktadır; farmakolojik kombinasyon<br />
tedavisi, sıklıkla insülinin verilmesidir.<br />
Hiperglisemi ve KY: KY olayı ile hiperglisemi arasında<br />
güçlü ilişki vardır. Hipergliseminin olumsuz sistemik<br />
etkileri, ve ventrikül fonksiyonlarına sıkı glikoz<br />
kontrolunun bilinen faydaları (özellikle alta yatan iskemik<br />
kalp hastalığında). Glikoz kontrolu ile KY arasındaki<br />
ilişkiyi gösteren veriler: HbA1c (>%7) ile mortalite<br />
arasındaki ters ilişki.<br />
• KY’de ilaç seçimi önemlidir; iki insülin –duyarlılığını<br />
artıran ilaçlar kontrindikedir (metformin ve tiyazolidinler).<br />
KY Hastasında Antihiperglisemik Tedavi<br />
KY hastalarında insülin sekretagogları en sık kullanılanlardır<br />
(Tablo 5). Ancak KAH ile ilişkilendirilmiş bozulmuş<br />
ventrikül fonksiyonunda teorik riskinin yanında<br />
bu ilaçların iskemik önkoşullanmada (prekonditioning)<br />
olası etkileri de vardır.<br />
Sülfanilüreler ve Meglitinidler beta-hücrelerinde<br />
potasyum duyarlı kanallarda ATP’yi bloke ederek etki<br />
ederler. İskemik koşullar altında, kardiyomiyositlerde<br />
benzer kanallar açılır, böylece enerji ihtiyacı azaltılır<br />
(kendini-koruma şekli). Teorik olarak ilaçla potasyum<br />
kanallarının kapanması iskemik önkoşullanmayı engeller,<br />
miyokardiyal hasarı artırır, bu etki yaşlı hastalarla<br />
yapılmış prospektif ve yakın retrospektif çalışmalarda<br />
bulunan artmış mortaliteyi açıklayabilir (Diabetes<br />
1970;19, suppl:789-830. Diabetes Care 2002;25: 2244-8. Am Heart J<br />
1999;138: S376-S380).
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 585<br />
leri olduğu bildirilmiştir. Dekompanse KY ile yatırılan<br />
hastalarda sülfanilüreler ile diabet tedavisi ventriküler<br />
ektopiyi azaltmıştır.<br />
Glikozidaz inhibitörleri (akarboz), nonsistemik ajandır,<br />
güvenlik profili mükemmeldir. Bu ilaçlar spesifik<br />
olarak postpranidal glikozun düşürülmesinde etkilidir<br />
(postpranidal gliseminin açlık glikozuna göre, kardiyovasküler<br />
riski daha yüksek). Özellikle iskemik kalp<br />
hastasında, hedef glikoz değerine ulaşılması için ılımlı<br />
tedavi gerektiren durumlarda bu ilaçlar ideal seçimdir.<br />
Diabetik KY’li birçok hasta insülin ile tedavi edilmektedir.<br />
Düşük dozlarda İnsülininin, kan glikozuna<br />
etkilerine bakmaksızın kardiyak fonksiyona yararlı etkileri<br />
olabilir; güçlü antiinflamatuar ve koroner vazodilatör<br />
özellikleri gösterilmiştir. Kardiyak miyositlerin<br />
glikoz ve lipid metabolizması üzerinden pozitif kardiyak<br />
inotrop etkileri de görebilir. Mİ tablosunda, yoğun<br />
insülin tedavisi ile kısa ve uzun-dönem prognozun<br />
(mortalite, komplikasyonlar, yaşam beklentisi) düzeldiği<br />
gösterilmiştir.<br />
• Uyarı!: İnsülin, özellikle yüksek dozlarda, artmış<br />
sodyum retansiyonu ile ilişkilendirilmiştir, ağır ventrikül<br />
bozukluğunda (geniş Mİ, SV disfonksiyonu,<br />
düşük EF) sıvı dengesini kötüleştirebilir.<br />
Bazı çalışmalarda tip-2 diyabette, insülin tedavisinin<br />
KY insidensini artırdığı gösterilmiştir. KY ortaya çıkınca,<br />
mortalite de belirgin yükselmiştir (Diabetes Metab Res<br />
Rev 2005;21: 51-7).<br />
• Bununla birlikte, insülin indikasyonu, sıklıkla tip-<br />
2 diyabette oral ajanların yetersiz kaldığı hastalara<br />
saklanmaktadır, bu grubun tanımı, daha ilerlemiş<br />
hastalığı ve çok kötü metabolik kontrolu olan hastalardır;<br />
insüline ihtiyacı olan hastalar yüksek-risk<br />
grubudur.<br />
Metformin ve KY: Metforminin kardiyovasküler<br />
faydaları olduğu iddia edilmiştir (Tablo 6). Bu ilaçların<br />
bundan dolayı tip-2 diyabet ve KY hastalarına göre uy-<br />
TABLO 6. Metforminin kardiyovasküler faydaları<br />
Zayıflatma<br />
Hiperinsülinemiyi azaltır<br />
Trigliseridler ve LDL kolesterolu düşürür<br />
Serbest yağ asidlerini düşürür<br />
Vasküler reaktivite ve endotelyal fonksiyonu artırır<br />
AMP kinaz artışı<br />
Plazminojen aktivatör inhibitörü-1, trombosit agregasyonunu<br />
azaltır<br />
Oksidatif stresi düşürür<br />
Hayvan modellerinde aterosklerozu azaltmıştır<br />
Mikrovasküler olay oranını düşürür (UKPDS)<br />
Am J Cardiol 2007;99, suppl: 113B-132B<br />
TABLO 7. Metformin kontrindikasyonları<br />
Mutlak kontrindike; -doku anoksisine yatkınlaştıran<br />
durumlarda, dolaşımdaki laktat düzeyini artırır, pH’yı<br />
düşürür.<br />
• Düşük metformin klirensi<br />
Renal disfonksiyon (serum kreatinin: ≥1.5 mg/dL erkekte; ≥<br />
1.4 mg/dL kadında)<br />
Radyokontrast kullanılan çalışmalar (görüntüleme tetkikleri)<br />
Yaş >80 yaş (glomerüler filtrasyon hızı normal olmadıkça)<br />
Karaciğer hastalığı<br />
Alkolizm<br />
Hemodinamik bozulma<br />
Dehidratasyon<br />
Hipoksi<br />
Metabolik asidoz<br />
Farmakolojik tedaviye ihtiyacı olan KY hastaları<br />
Am J Cardiol 2007;99, suppl: 113B-132B<br />
gun olduğu ileri sürülmüştür, özellikle metabolik sendromun<br />
belirgin özellikleri olanlarda.<br />
Bununla birlikte, biguanidler riskli hastalarda laktik<br />
asidoz ile ilişkilendirilmiştir. Özellikle metformin, klirensinin<br />
düştüğü böbrek yetersizliğinde, Metforminle<br />
toplam laktik asidoz oranı: 1/300,000 hasta-yıl olarak<br />
hesaplanmıştır.<br />
Metformin günümüzde farmakolojik tedavi gerektiren<br />
KY’de kontrindikedir. Bunun kaynağı, bu hastaların<br />
progressif pompa yetersizliği, aşırı-diürez ve renal<br />
kan akımını değiştiren durumlardan dolayı kardiyak<br />
dekompansasyona yatkın olması ile ilgilidir. Gerçekten<br />
de, ABD’de metformin tedavisi ile ilişkilendirilmiş laktik<br />
asidoz bildirilmiştir, bunların birçoğu KY tablosunda<br />
meydana gelmiştir (N Engl J Med 1998;338: 265-66).<br />
Metforminin en sık görülen kontrindikasyonu böbrek<br />
yetersizliğidir (Tablo 7). Bununla birlikte tanımlanmış<br />
laktik asidoz olgusu hiç bildirilmemiştir, buna göre<br />
akıllarda yükselen soru; KY hastalarında, günümüzde<br />
metformine karşı yasaklanma gerçekten doğrulanmışmıdır?<br />
Yakın zamandaki bir başka çalışmada ise, KY gelişmiş<br />
ve metformin ile tedavi edilen diyabetiklerde, mortalite<br />
non-metformin ajanlarla (primer olarsak sülfanilüre<br />
ve/veya insülin) tedavi edilenlere göre daha düşük<br />
bulunmuştur, (Şekil 5), (Diabetes Care 2005;28:2345-51).<br />
Bu çalışmanın araştırmacılarının vardıkları karar:<br />
”Metformin KY hastalarında fayda sağlayabilir”. Bu bulgu,<br />
bunun ötesinde metformin ve sülfanilürelerin kombinasyonu<br />
ile tedavide bulunan azalmış mortaliteyi<br />
desteklemektedir (geleneksel olarak daha uzun süreli<br />
tedavi ve vasküler komplikasyonların ağırlıkta olduğu<br />
gruplarda).
586<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Her-Sebepten Mortalite<br />
Metformin mono-tedavi<br />
Kombinasyon tedavisi<br />
Her-Sebepten Hast. Yatışı<br />
Metformin mono-tedavi<br />
Kombinasyon tedavisi<br />
Kombine Edilmiş Son Nokta (Ölüm/Hast)<br />
Metformin mono-tedavi<br />
Kombinasyon tedavisi<br />
Tehlike Oranı:<br />
ŞEKİL 5. Metformin veya diğer tedavileri alan tip-2 diabetes<br />
mellitusta düzeltilmiş kalp yetersizliği sonuçları (Hast: Hastane<br />
yatışı) (Diabetes Care 2005;28: 2345-51)<br />
Kısacası otoriteler KY’de metformin kontrindikasyonunun<br />
yeniden düşünülmesini teklif etmektedir.<br />
® Bununla birlikte, bu tabloda metformin kullanılacaksa,<br />
hastanın volum durumu dikkatle değerlendirilmeli ve azalmış<br />
renal fonksiyonun olmadığı garantiye alınmalıdır.<br />
Tiyazolidindionlar ve KY:<br />
Bu ilaçların aterosklerozu azaltmak dahil, ayrıca<br />
birçok kardiyovasküler olası faydaları görünmektedir<br />
(Tablo 8).<br />
Kalp yetersizliğinde kullanımı için geçerli olan faydaları;<br />
endotel fonksiyonunu düzeltmesi, vazodilatör<br />
etkisi ile kan basıncında çok az düşmeye neden olması<br />
TABLO 8. Tiyazolidindionların kardiyovasküler faydaları<br />
İnsülin rtezistansi ve hiperinsülinemiyi azaltır<br />
Trigliseritleri düşürür, HDL kolesterolu artırır, LDL partikül<br />
büyüklüğü ve oksidasyon oranını düşürür<br />
Serbest yağ asitlerini düşürür<br />
Kan basıncı düşer<br />
Vasküler reakltivite ve endotelyal fonksiyonu artırır<br />
Ventriküler remodelingi düzeltir<br />
Kalp metabolizmasını düzeltir (glikoz oksidasyonu artar, yağ<br />
asidi oksidasyonu azalır)<br />
Plazminojen aktivatör inhibitörü-1 ve trombosit agregasyonu<br />
azalır<br />
Vasküler hasardan sonra neointimal proliferasyon azalır<br />
Adezyon moleküllerinin ekspresyonunu ve<br />
metaloproteinazları azaltır<br />
C-reaktif protein ve diğer inflamatuar yöntecileri azaltır<br />
Oksidatif stresi düşürür<br />
Hayvan modellerinde aterosklerozu azaltmıştır<br />
Karotid aterosklerozunda intima-media kalınlığını azaltmıştır,<br />
aortik nabız-dalga hızı artmıştır<br />
Makrovasküler olayları azaltır (PROactive çalışması)<br />
Am J Cardiol 2007;99, suppl: 113B-132B<br />
ve inflamasyonun sistemik markerlerini düşürmedir.<br />
Klinik öncesi bazı çalışmalarda iskemik hasardan sonra<br />
gelişen kardiyak remodelinge faydası gösterilmiştir.<br />
İnsülin sensitizerlerinin (insülin duyarlılığını-artırıcılar)<br />
kullanılması kalbin enerji dinamiklerini de düzeltebilir;<br />
insülin rezistansını azaltması ile miyokardiyumda<br />
serbest yağ asidi elde edilebilirliğini ve de bunların<br />
oksidasyonunu azaltır. Bundan dolayı, bu sınıf ilacın KY<br />
hastalarına yardım etmesi teorik olarak olasıdır. Önceden<br />
makrovasküler hastalığı olan hastalara zemindeki<br />
antihiperglisemik tedaviye plasebo kontrollu pioglitazon<br />
eklenmesi ile diyabetiklerde 3 yıllık takip sonucunda<br />
toplanmış kardiyovasküler olaylar (Mİ, veya inme)<br />
mutlak %2.1 anlamlı azalmıştır ( PROactive).<br />
Bu olumlu bulgulara rağmen, tiyazolidinedionlar<br />
genel olarak sıvı retansiyonu ile ilişkilendirildiğinden,<br />
bu sınıfın KY hastalarında kullanımı ile ilgili tartışma<br />
devam etmektedir. Tiyazolidindionlar ile aktif tedavide<br />
ödem oranı %4-%16 olup, ayni zamanda insülin ile<br />
de tedavi edilenlerde bu oran daha yüksektir. Bununla<br />
birlikte hastaların ≤ %1’de KY meydana gelmiştir. Klinik<br />
pratikte ödem, özellikle insülin alanlarda, hastaların<br />
muhtemelen ≥ %10-%20’sinde oluşmaktadır.<br />
Bunun fizyolojik açıklaması tam olarak bilinmemektedir,<br />
değişmiş renal sodyum tutulumuna karışarak etkili<br />
olabileceği sanılmaktadır. Kesin sorumlu; tiyazolidinedionlar<br />
ile aktive edilen, nefronun toplayıcı kanalındaki<br />
amilorid-duyarlı endotelyal sodyum kanallarıdır.<br />
Diğer kabul edilebilir mekanizma; muhtemelen vasküler<br />
endotelyal büyüme faktörü düzeyinin yükselişi ile<br />
vasküler permeabilitenin artması ve de kalsiyum-kanal<br />
bloke edici etkisine bağlı vazodilatasyon ve renin-anjiyotensin<br />
sisteminin aktive edilmesidir.<br />
Tiyazolidindionların ventrikül fonksiyonlarına gerçek<br />
zararlı etkilerini gösteren, insanlarda yapılmış bir<br />
çalışma yoktur.<br />
Troglitazon ile bazal kalp fonksiyonları normal olan<br />
tip-2 diyabetiklerde, gliburide göre ekokardiyografide<br />
kardiyak indeks ve atım hacmi az miktarda fakat istatistiksel<br />
olarak anlamlı artmış, sistemik vasküler rezistans<br />
ise düşmüştür.<br />
Tip-2 diyabet ve KY hastalarında tek doz troglitazondan<br />
4 saat sonra, ortalama SV sistol-sonu çapı ve<br />
düşmüş, fraksiyonel kısalma yüzdesi ve E/A oranı (erken<br />
ve geç ventriküler dolum oranı) yükselmiştir; bu<br />
bulgular tiyazolidindionlara bağlı pozitif inotropik etkiyi<br />
göstermektedir (Diabetes 1997; 46: 433-439. Cardiovasc drug<br />
therapy 2002;16: 215-220).<br />
İlaçlar Piyasaya çıktıktan sonra, tiyazolidindionlarla<br />
(TZD) tedavinin başlanmasından sonra, yeni kalp yetersizliği<br />
olgularının bildirildiği meydana çıkmıştır. Düzeltilmiş<br />
kalp yetersizliği insidensi; TZD ile 40 ay tedavi<br />
edilmiş hastalarda %8.2, non-TZD ile tedavi edilende ise<br />
5.3 bulunmuştur (Diabetes Care 2003;26: 2983-89). Bir başka<br />
çalışmada tip-2 diyabette 2 yıl herhangi bir antidiya-
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 587<br />
TZD (n=1)<br />
No TZD (n=80)<br />
TABLO 9. AHA/ADA tavsiyeleri (2004): Tiyazolidindionlar,<br />
sıvı retansiyonu ve kalp yetersizliği<br />
%<br />
NYHA sınıf –I veya –II semptomlar:<br />
TZD kontrindike değildir<br />
Düşük dozda başla; optimal glisemik kontrol sağlanana kadar<br />
yavaşca artır; aşırı kilo artışı, ödem veya kalp yetersizliği<br />
bulgularını izleyin.<br />
Akciğer<br />
Ödemi<br />
JVD Asit Periferik<br />
Ödem<br />
NYHA sınıf –III veta –IV semptomlar:<br />
TZD önerilmemektedir.<br />
ŞEKİL 6. Tiyazolidindionlar’a karşı diğer tedaviler (No TZD) ile<br />
tip -2 diabetes mellitusta KY hastalarında sıvı durumu (JACC<br />
2003;41:1394-98) JVD: Juguler venöz dolgunluk. TZD: Tiyazolidindion.<br />
betik kullananlarda KY ile hastaneye yatış pioglitazon<br />
ile anlamlı artmamış, insülin başlananlarda ise anlamlı<br />
yüksek bulunmuştur, metformin başlananlarda ise insidensi<br />
düşmüştür (Diabet Med 2005; 22: 986-993).<br />
Yukarıda özetlenen ve daha birçok benzer çalışma<br />
sonucundan anlaşılan: Bazı hastalarda ventrikül disfonksiyonu<br />
olmadan, sadece TZD ile ilişkilendirilmiş<br />
sıvı retansiyonu vardır. Gerçekte, KY kliniklerinde TZD<br />
ile tedavi edilen tip-2 diabetiklerde daha fazla periferik<br />
ödem gelişmemiştir, ancak pulmoner ödem diğer antihiperglisemikleri<br />
kullananlara göre daha az görülmüştür<br />
(Şekil 6).<br />
Bu verilere göre, TZD ile sıvı retansiyonu, anlamlı<br />
ventrikül disfonksiyonunda bile esasen yerçekimine bağımlı<br />
olarak periferde olmaktadır, bu bulgudan dolayı<br />
TZD kullanımının KY’nin kötü sonuçları ile ilişkilendirilmesi<br />
gerekmez. Bununla birlikte TZD’lerin KY’de<br />
etkileri komplekstir ve inandırıcı kanıtları vardır, ancak<br />
bu etkilerden herhangi birisi ventrikül fonksiyonuna di-<br />
rek zararlı değildir. Gerçekte, TZD’lerin yetersizlik ventrikülüne<br />
faydası bildirilmiştir (pioglitazon ile).<br />
Bu tartışmanın ortasında 2004’de AHA, ADA tarafından<br />
KY hastalarında TZD tedavisinin risklerinin dış<br />
hatları konusunda fikirbirliği meydana getirilmiş, klinisyenlere<br />
daha mantıklı tavsiyer sunulmuştur (Tablo<br />
9).<br />
• NYHA fonksiyonel sınıfı –III veya –IV’de, SV disfonksiyonu<br />
daha az derecede kötü olsa dahi TZD’ler<br />
çok dikkatli kullanılmalıdır.<br />
• ESC-2008 KY kılavuzunda: KY’de DM tedavisi tavsiyeleri<br />
aşağıda özetlenmiştir.<br />
• Mantıklı tedavi yaklaşımı: KY ve tip-2 diyabette kanıta-dayalı<br />
antihiperglisemik tedavi styratejini katmanlandırılmanın<br />
anahatlarını çizmek güçtür. Bilinen,<br />
KY’ki diyabetik hastalar diğer hastalar kadar<br />
agressif tedavi edilmelidir.<br />
• Önemli uyarı; birçok hastada belli ilaç tiplerinin kontrindikasyonları<br />
önemlidir.<br />
(1) Tedaviye çoğunlukla yaşam şekli değişiklikleri<br />
ile başlamalıdır (diet, tolere edilebilen egzersiz ve optimal<br />
vucut ağırlığının sağlanması dahil). Bu hastaların<br />
Yaşam Şekli Düzenlenmesi<br />
Sulfonylurea Meglitinide DPP-IVi α-GI<br />
Yetersiz kontrol<br />
+ DPP-IVi or<br />
Exenatide<br />
+ α-GI<br />
+ DPP-IVi or<br />
Exenatide<br />
+ α-GI<br />
+ Sulfonylurea<br />
veya<br />
Meglitinide<br />
+ α-GI<br />
+ Sulfonylurea<br />
veya<br />
Meglitinide<br />
+ DPP-IVi or<br />
Exenatide<br />
Yetersiz kontrol<br />
Insulin*<br />
ŞEKİL 7. Tip-2 diabetes mellitus ve ilerlemiş KY’de, tiyazolidindionların kontrindike olduğu hastalarda önerilen hiperglisemik tedavi<br />
algoritmi (Am J Cardiol 2007; 99, suppl: 113B-32B).
588<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
aktivite toleranslarının sıklıkla belirgin olarak bozulduğu<br />
bilinmektedir.<br />
(2) Farmakotedavi gerektiğinde, insülin sekretagogları,<br />
DPP-IV veya alfa-glikozidaz inhibitörleri, başlangıç<br />
tedavisi için makul seçeneklerdir (Şekil 7). Exenatid de<br />
kullanılabilir. Günümüzde bu ajan, sülfanilüre ve/veya<br />
metformin tedavisi almakta olanlarda ek tedavi olarak<br />
onaylanmıştır.<br />
(3) Başlangıçta tekli-tedavinin yetersizliğinde, birbirinin<br />
etki mekanizmalarını tamamlayan kombinasyon<br />
tedavilerine yönelinmelidir.<br />
• Hafif KY bulunan hastalarda primer olarak TZD<br />
veya metformin kullanımı düşünülmelidir; özellikle<br />
insülin rezistansı ve metabolik sendromun klinik<br />
özellikleri olanlarda, fakat yakın takip garanti edilebiliyorsa<br />
bunlar verilmelidir.<br />
İnsülin duyarlığını-artıran ilaçların olası faydaları<br />
gösterilmiştir (özellikle metforminin), buna rağmen bu<br />
ilaçlar ilerlemiş semptomları olan hastalarda muhtemelen<br />
halen yasaklanmaktadır. Verilmesi durumunda,<br />
hastanın klinik durumu sürekli değerlendirilmelidir.<br />
Eninde sonunda, birçok hastada insülin tedavisi gerekecektir.<br />
ESC-2008 KY Kılavuzunda: DM ve KY<br />
Hastalarında DM tedavisi<br />
• ACEİ ve ARB’ler DM’li hastalarda uç organ hasarı<br />
ve kardiyovasküler komplikasyon riski ve buna bağlı<br />
olarak da KY riskini azaltmakta yararlı olabilir.<br />
• ESC/EASD kılavuzundaki DM tedavisine yönelik<br />
tavsiyeler KY hastalarının çoğuna uygundur (Eur Heart<br />
J 2007;26: 88-136).<br />
• KY’de özgül olarak aşağıdaki noktalar üzerinde durulmalıdır:<br />
a) Yaşam biçimine ilişkin tavsiyelerde bulunulmalıdır.<br />
b) Kan şekeri yüksekliğini tedavi etmek için sıkı bir glisemi<br />
denetimi sağlanmalıdır.<br />
c) Oral antidiyabetik tedavi kişisel gereksimelere uygun<br />
olmalıdır.<br />
d) Önemli boyutlarda böbrek fonksiyon bozukluğu bulunmayan<br />
(GFR>30 ml/dk) aşırı kilolu Tip –II DM<br />
hastalarında birinci sıradaki tedavi seçeneği olarak<br />
Metformin üzerinde durulmalıdır.<br />
e) Tiazolidindionlarla perferik ödem ve semptomatik<br />
KY’de artış arasında bağlantı bildirilmiştir. Tiazolidindionlarlarla<br />
ödem gelişme riski dozla ilişkilidir<br />
ve eşzamanlı insülin tedavisi uygulanmakta olan<br />
diyabet hastalarında risk daha yüksektir. Dolayısı ile<br />
ancak NYHA sınıf –II-IV KY hastalarında bu ilaçlar<br />
kontrindikedir. NYHA sınıf –I-II’de hasta sıvı retansiyonu<br />
açısından dikkatle izlenerek bu ilaçlar kullanılabilir.<br />
f) Glikoz hedefine ulaşılmazsa insülin tedavisinin erken<br />
evrede başlatılması düşünülebilir<br />
g) Morbidite ve mortalite üzerinde etkileri kanıtlanmış<br />
ACEİ, Bb, ARB ve diüretikler gibi ilaçlarla en az diyabetli<br />
olmayan KY hastalarında olduğu kadar yarar<br />
sağlanmaktadır.<br />
h) İskemik kardiyomiyopati ve DM bulunan hastaların<br />
revaskülarizasyon potansiyelinin değerlendirilmesi<br />
özellikle önemli olabilir (European Heart Journal 2008;29:<br />
2388-2442).<br />
KAYNAKLAR<br />
1. 2009 Focused update ıncorporated intom the AHA/ACC<br />
2005 Guidlines for the Diagnosıs and treatment of Heart<br />
failure in Adults. JACC 2009;53: e1-90<br />
2. ESC Guıdlines for the diagnosıs and treatment of acute and<br />
chronic heart failure 2008. European Heart Journal 2008;29:<br />
2388-242<br />
3. Masoudi FA, Inzucchi SE. Diabetes Mellitus: Epidemiology,<br />
Mechanısms, and Pharmacotherapy. Am J Cardiol<br />
2007;99/suppl 1: 113B-132B<br />
4. Villareal FJ. Pathogenesis of Myocardial Fibrosıs in the setting<br />
of diabetic cardıomyopathy 2006;47: 693-700<br />
5. Sobel BE. Medical management of Diabetes and Heart Disease.<br />
Marcel Dekker, Inc. 2002, p. 211-311.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 589<br />
ANEMİ VE KRONİK KALP<br />
YETERSİZLİĞİ<br />
Kalp yetersizliğinin yıllık mortalitesinin Beta-blokerler<br />
ve Renin-anjiyotensin-aldosteron antagonistleri tedavileri<br />
ile yapılan randomize çalışmalarda yaklaşık %8’e<br />
kadar düştüğü gösterilmiştir. Buna rağmen, klinik pratikte<br />
mortalitesi çok yüksek seyretmektedir. Bu farkın<br />
bir sebebi yüksek mortaliteye katkısı bulunan (mortaliteyi<br />
artıran) komorbid durumların klinik çalışmalarda<br />
ekarte edilmesidir. Anemi, bu kormorbidlerden birisi<br />
olup KY tedavilerinin yeni hedefidir.<br />
KY’de Aneminin Prevalansı<br />
WHO (World Health Organisatıon) anemiyi hemoglobin<br />
düzeyinin erkekte
590<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
alfa, interlökin-6, daha birkaç inflamatuar sitokin ve<br />
CRP artmıştır, bunlar Hb ile ters ilişkilidir.<br />
İnterlökin-6 ve Tümör nekroz faktör-alfa, GATA-2 ve<br />
nüklear faktör-kB’yi aktive ederek böbrekte eritropoetin<br />
yapımını inhibe eder; bu mekanizma KY’de “körelmiş<br />
eritropoetin cevabını” açıklamaktadır. Bu sitokinler kemik<br />
iliğinde eritroit progenitör hücrelerin proliferasyonunu<br />
da inhibe ederler. Hayvan modellerinde eritropoezin<br />
bozulduğu ve eritropoetik progenitör hücrelerin<br />
sayısının azaldığı gösterilmiştir, fakat bunun mekanizmaları<br />
bilinmemektedir. Bununla birlikte, interlökin-6<br />
demirin duedonal absorbsiyonunu bloke eden karaciğerden<br />
Lepcidin yapımını da uyarmaktadır. Bundan<br />
ötesi, İnterlökin-6 ferroportinin ekspresyonunu (dışavurumunu)<br />
azaltarak düzenlemekte (downregulation),<br />
vücut depolarından demir salınımını önlemektedir.<br />
Böylece aktive edilmiş proinflamatuar durum, kronik<br />
hastalık anemisinin temel parçasıdır, çeşitli mekanizmalar<br />
ile aneminin gelişimine katkıda bulunur (Şekil 8).<br />
Stabil KY hastalarının sadece %43’de aneminin spesifik<br />
sebebi tanımlanmıştır (Eur Heart J 2005;26:2232-7).<br />
Demir eksikliği bunların sadece %5 hastada bulunmuştur,<br />
geriye kalanların %57’sinde proinflamatuar sitokin<br />
aktivasyonu, kronik hastalık anemisini gösteren<br />
yeterli demir depolarına rağmen yetersiz eritropoetin<br />
yapımı, ve/veya noksan demir kullanımı saptanmıştır<br />
(N Engl J Med 2005;352:1011-23).<br />
Bu nedenle, kronik hastalık anemisi KY sırasında ortaya<br />
çıkan aneminin en sık sebebi olabilir.<br />
Hemodilüsyon: Anemi hemodilüsyona bağlı olabilir.<br />
Kardiyak transplantasyona gönderilmiş övolemik<br />
Kronik Kalp Yetersizliği<br />
Nörohormonal aktivasyon<br />
Renal kan akımı<br />
GFR<br />
İnfl amatuar<br />
Sitokinler<br />
GATA-2/NF-κB<br />
Peritubuler fi broblastlarda<br />
↓ PO 2<br />
Angiotensin II<br />
Hepcidin<br />
EPO<br />
Körleşmiş cevap<br />
DMT1<br />
Ferroportin<br />
Makrofajlarda<br />
Fe ++ salımı<br />
Barsak Fe ++<br />
Makrofajların<br />
Fe ++ salımı<br />
Kemik iliği<br />
bozulmuş<br />
eritropoez<br />
AcSDKP<br />
ACE-1<br />
Eritropez için<br />
hazır demir<br />
Azalmış<br />
Eritrosit kitlesi<br />
ŞEKİL 8. Kalp yetersizliğinde Aneminin patogenezine karışan mekanizmalar (JACC 2008;52:501-11). AcSDKP: Asetil-seril-aspartil-lisilprolin,<br />
DMT1: Divalan metal transporten 1, EPO: epoetin, NF-κB: nukleer faktör-kappa B.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 591<br />
hastaların, klinik olarak yarısında hemodilüsyonun neden<br />
olduğu “psödoanemi” bulunmuştur (Circulation 2003;<br />
107:226-9).<br />
Bununla birlikte diğer araştırmacılar klinik övolemik<br />
hastaların plazma volumlarını normal bulmuştur<br />
(Eur Heart J:1989;10:445-50).<br />
Aneminin Kompansatuar Mekanizmaları ve<br />
Patofizyolojik Sonuçlar<br />
Anemiye nonhemodinamik cevaplar: Oksijen taşıma kapasitesini<br />
artırmak için eritropoezi artırır ve RBC2, 3-difosfogliserat<br />
düzeyini artırarak hemoglobin-oksijen<br />
dissosiyasyon (ayrışma) eğrisini sağa doğru değiştirir<br />
(hemoglobinden oksijenin ayrışması artar) ve böylece<br />
doku oksijen dağıtımı düzelir. KY’de eritropoez etkisiz<br />
olduğundan, hemodinamik cevaplar ağırlıklı olabilir.<br />
Kronik ağır anemide düşük Hb, kan viskozitesinin<br />
azalması ve nitrik oksitin-yönettiği vazodilatasyonun<br />
artması ile sistemik vasküler rezistansı (SVR) düşürür.<br />
Düşük SVR de kan basıncını düşürür ve baroreseptörlerin-yönettiği<br />
nörohormonal aktivasyona sebep<br />
olur, bu süreç düşük debili KY’de görülenlerin aynisidir.<br />
Artmış sempatik ve renin-anjiyotensin aktivitesi,<br />
BKA (böbrek kan akımı) ve glomerüler filtrasyon hızını<br />
düşürür, sonucunda böbrekten su ve tuz retansiyonu<br />
ile ekstrasellüler ve plazma volumları artar. Volum genişlemesi<br />
ve artmış vazodilatasyonun birleşik etkisi ile<br />
kalp debisi yükselir, ve oksijen transportunun artışına<br />
yardım edebilir.<br />
Normal SV fonksiyonu olan hastalarda anemiyi düzeltmek,<br />
yüksek-debili KY sendromunun hızlı ve tam<br />
gerilemesine sebep olur. Bununla birlikte ağır anemili<br />
hastalarda hemodinamik ve nörohormonal cevaplar<br />
da gözlenmektedir. Benzer değişiklikler hafif-orta anemik<br />
kronik böbrek hastalığında (KBH) da bildirilmiştir.<br />
KBH’de anemi, Hb 8.5-10’dan 14 g/dl’ye progressif olarak<br />
yükselmesi ile kalp debisi (7.0-6.6-5.2 l/dk) ve SV<br />
fraksiyonel kısalması (%33-%29’a) anlamlı olarak düşmüştür.<br />
Bu veriler, anemi düzeltilmesi ile SV fonksiyonunun<br />
düzelmesinin her zaman olası olmadığı göstermıştir.<br />
KY’de anemi patogenezinde olaylar dizisi Şekil<br />
9’da gösterilmiştir.<br />
KY Sonuçlarına Anemi ve Düşük<br />
Hemoglobinin Dahil Edilmesi<br />
SV disfonksiyonlu akut ve kronik KY’de, anemi ve Hb<br />
düşüklüğü, yükselmiş mortalite ve KY ile hastaneye<br />
yatış riski ile bağımsız olarak ilişkilendirilmiştir. Anemi<br />
KY çalışmalarında rölatif ölüm riskini %20-50 artırmıştır.<br />
Benzer iklişki korunmuş SV fonksiyonu olan<br />
hastalarda da gösterilmiştir. Yeni başlayan anemi ve Hb<br />
düşüklüğü de zaman içerisinde yükselmiş mortalite ile<br />
ilişkilendirilmiştir.<br />
Hb ve mortalite ilişkisi linear değildir ve yükselmiş<br />
Kronik<br />
Ağır<br />
Anemi<br />
Kötüleşen<br />
Kalp yetersizliği<br />
Periferik<br />
vazodilatasyon<br />
İş yükü<br />
SV kitlesi<br />
SV remodelingi<br />
SV disfonksiyonu<br />
Kan basıncı<br />
Ekstrasellüler<br />
volum<br />
Plazma<br />
volumu<br />
Nörohormonlar<br />
• Katekolaminler<br />
• RAA<br />
• Natriüretik peptid<br />
• AVP<br />
Tuz ve su<br />
retansiyonu<br />
Renal kan akımı<br />
GFR<br />
ŞEKİL 9. Kronik ağır Anemide Kalp yetersizliği Patogenezine karışan muhtemel olaylar dizisi (JACC 2008;52:501-11)<br />
RAA: Renin anjiyotensin aldosteron, AVP: Arginin vazopressin.
592<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ölüm riskinin çoğunluğu düşük Hb konsantrasyonlarında<br />
meydana gelir.<br />
Val-HeFT’de ölüm riski yüksek iki Hb quartilinde<br />
(13.7- 14.7 g/dl) yaklaşık birbirinin aynidir.<br />
Bununla birlikte iki düşük Hb quartilinde (
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 593<br />
Anemik KY hastalarında (EF%9 ve
594<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Anemiyi Yalnız Demir Kullanarak Tedavi Etmek<br />
Geçmişte anemik KY hastalarında rölatif veya mutlak<br />
demir eksikliği sık bulunmuştur.<br />
Demir eritropoez için esastır, fakat iskele kası ve<br />
Krebs siklusundaki bazı enzim-bağlantılı bioenerjetik<br />
süreçlerde de demir önemlidir.<br />
Kronik demir eksikliğinin kendisi egzersiz kapasitesini<br />
düşürebilir, ayrıca da kardiyak miyositlerde ultrastrüktürel<br />
değişikliklere sebep olur. Bundan dolayı,<br />
demir-eksikliğinde, anemik veya non-anemik KY hastalarında<br />
İV demir faydalı olabilir.<br />
Demir eksikliğinin transferin satürasyonu ve ferritin<br />
düzeyleri ile tanımlandığı çalışmalarda:<br />
Anemik (Hb≤ 12 g/dl) KY hastalarında, İV demir<br />
sukroz 12-17 gün verilmiştir (Hb 12.6 g/dl’ye çıkmış),<br />
yaklaşık 3 ay takip sonrası NYHA fonksiyonel kapasite<br />
sınıfı, ve 6-dakika yürüme mesafesi (6DYM) düzelmiştir<br />
(JACC 2006;48: 1225-7).<br />
Bir başka çalışmada anemik KY hastalarına İV demir<br />
sukroz 5 hafta, haftada bir verilmiş ve 6 ay sonra Hb<br />
yükselmiş kreatinin klirensi düzelmiş, CRP ve proBNP<br />
düşmüş, EF ve 6DYM artmıştır (JACC 2007;50:1657-65).<br />
Demir eksikliğinin anemik ve non-anemik KY hastalarında<br />
(zirve MVO 2<br />
≤18 ml/kg/dakika) değerlendirildiği<br />
(egzersiz kapasitesi) çalışmada, plasebo kontrollu<br />
İV demir sukroz 4 hafta 200 mg/haftada ve sonra 3 ay<br />
200 mg/ay verilmiştir. Demir tedavisi serum ferritin düzeyini<br />
yükseltmiş ve NYHA fonksiyonel sınıfını düzeltmiştir,<br />
fakat önceki iki çalışmadan farklı olarak Hb yükselmemiştir.<br />
Zirve VO2 anemik hastalarda da anlamlı<br />
olarak artmıştır ( FERRIC-HF).<br />
• Uyarı!: İV demir tedavisi risksiz değildir, (a) bakteriyemi<br />
gelişme riski ile ilişkilendirilmiştir. (b) İmmun<br />
aktivasyon tablosunda, demir tedavisi, doku hasarı<br />
ve endotel disfonksiyonuna sebep olan çok toksik<br />
hidroksil radikalleri meydana getirerek kardiyovasküler<br />
kötü olayların riskini artırabilir (Lancet 2007; 370:<br />
481-2, author reply 482-3).<br />
Klinisyenler için Anlamı<br />
• KY kılavuzlarının (AHA/ACC, ESC, AHFS) hiçbirisinde<br />
KY’de aneminin tedavi ve değerlendirilmesi<br />
tartışılmamıştır.<br />
• ESA ve demir desteğinin kullanımı ile ilgili güncel<br />
kanıtlarda sadece birlikte KBH’lı hastalardaki kullanımı<br />
dikkate alınmıştır.<br />
• KDOQI (Ulusal böbrek vakfı) 2007 kılavuzunda<br />
ESA kullanımı için elde edilen Hb hedefi aralığı:<br />
“11.0-12.0 g/dl”.<br />
• ESA kullanılması, sadece KBH hastalarında egzersiz<br />
toleransını ve fonksiyonel kapasiteyi düzeltmek için<br />
istenmiştir (FDA). KY hastalarında düzelme inandırıcı<br />
bulunmamıştır.<br />
• Dolayısı ile, KBH için indikasyonu olmayan, anemik<br />
KY hastalarında ESA kullanılması tavsiye edilmememektedir.<br />
Anemi: KY ve BH’de Birleştikleri ve<br />
Ayrıldıkları Nokta<br />
Kalp yetersizliği (KY) ve kronik böbrek hastalığı (KBH),<br />
birçok sebepleri (hipertansiyon gibi), risk faktörleri<br />
(yaşlılık gibi) ve özellikleri (kötü beslenme gibi) paylaşmaktadır.<br />
Bunlardan sonra bu iki patolojik durumun büyük<br />
bir hasta grubunda bir arada olması, bulunması sürpriz<br />
olmamalıdır. KY hastalarında KBH prevalansı oldukça<br />
yüksektir, hatta bunların önemli bir bölümü son-evre<br />
böbrek hastalığına ilerlemektedir. KY hastalarının<br />
%63’de çeşitli derecelerde bozulmuş böbrek fonksiyonu<br />
bulunmuştur, bunların %29’u KBH iledir. 1.2 Bunun<br />
klinik önemi büyüktür, çünkü KY hastalarında birlikte<br />
olan böbrek disfonksiyonu ters sonuçların (mortaite ve<br />
morbidite) yükselmiş riski ile ilişkilendirilmiştir.KY’de<br />
bulunan bözulmuş böbrek fonksiyonu, EF veya NYHA<br />
fonksiyonel sınıfına göre mortalitenin daha güçlü öngöreni<br />
bulunmuştur. 3 Bunun tersi de doğrudur: KBH<br />
ve son-evre böbrek disfonksiyonunda kardiyovasküler<br />
hastalık çok önemli komorbiditedir ve bu hastalarda<br />
mortalitenin önde gelen sebebidir. Hakikaten, KBH’de<br />
KY kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin anahtar<br />
parçasıdır; tüm KBH spektrumunda 2 yıllık toplanmış<br />
KY olasılığı %39.5 bulunmuştur. KBH hastalarının<br />
%39.9’da başlangıçtaki tabloda KY saptanmış, diğer<br />
%30.7’si sonraki yıl, diyaliz hastalarının ise yaklaşık<br />
2/3’de 3 yıl içerisinde KY gelişmiştir. 4, 5<br />
KY’de Anemi: KY’de aneminin tanımı ile ilgili günümnüzde<br />
kabul edilmiş bir hemoglobin konsantrasyonu<br />
yoktur.<br />
Çalışmalarda seçilen hemoglobin düzeyi: %20 (en fazla %50) bildirilmiştir. 10<br />
OPTIMIZE-HF çalışmasında, KY ile hastaneye yatırılanların<br />
%1.2’sinde hemoglobin düzeyi
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 595<br />
TABLO 10. Kalp yetersizliğinde aneminin sebepleri<br />
Rölatif eritropoetin eksikliği<br />
Eritropoetine direnç<br />
Beslenme eksiklikleri (demir, folat, ve vitamin B 12<br />
)<br />
Gastrointestinal mukozanın ödemine sekonder<br />
malabsorbsiyon<br />
Eritropoezde demir biyoyararlığının kısıtlanması<br />
Yükselmiş inflamatuar sitokinler<br />
Hemodilüsyon<br />
İlaçlar (ACEİ, ARB, Warfarin ve aspirin gibi)<br />
JACC 2009;53: 639-47<br />
sunulmuştur. Bu potansiyel etyolojiler birlikte aspirin<br />
kullanımına bağlı gizli gastrointestinal kanama,<br />
hemodilüsyon, eritropoetin (EPO) sentezinin inhibisyonu<br />
(muhtemelen ACEİ veya ARB kullanımına<br />
sekonder), ve anoreksi ile beslenme yetersizliğini de<br />
içermektedir (Şekil 11).<br />
Buna göre patofizyolojide en çok anlaşılabilen sebep<br />
EPO’ya cevapsızlıktır. Bununla ilgili olarak, mutlak<br />
EPO eksikliği olan fonksiyonel anefritik son-evre böbrek<br />
disfonksiyonuna kıyasla, konjestif KY hastalarında<br />
plazma EPO düzeyi tipik olarak yükselmiştir. EPO<br />
duyarlılığının kaybolması artmış çok sayıdaki inflamatuar<br />
sitokinlerin kanıtı olan kronik inflamasyona bağlı<br />
olduğu düşünülmektedir. Aneminin Eritropoezi uyaran<br />
ajanlar (ESA; erythropoiesis-stimulating-agents) ile düzelmesi<br />
KKY’de düzelme ve sitokin düzeyinde düşme<br />
ile ilişkili bulunmuştur.<br />
TABLO 11. Kronik böbrek hastalığında anemi sebepleri<br />
Eritropoetin yetersizliği<br />
Eritropoetin direnci<br />
Eritropoetin reseptörlerinin azalmış dışa-vurumu<br />
(ekspresyonu)<br />
Bozulmuş eritropoetin sinyal transdüksiyonu<br />
Eritroid haberci (prekürsör)-hücrelerinin bozulmuş<br />
proliferasyonu<br />
Eritropoez için kısıtlanmış demir biyoyararlığı<br />
Beslenme eksiklikleri (folat, demir ve vitamin B12)<br />
Yükselmiş inflamatuar sitokin düzeyleri<br />
Trombosit disfonksiyonu sonucunda kan kaybı (gizli<br />
gastrointestinal kanama gibi)<br />
Son-evre böbrek disfonksiyonunda ekstrakorporel dolaşımda<br />
kalmış kan<br />
Hiperparatiroidzm<br />
İlaçlar (ACEİ, ARB ve aspirin gibi)<br />
İnflamasyon sendromu, EPO direnci ve anemi; hipotetik<br />
olarak yüksek-riskli KY hastalarını tanımlayabilir.<br />
• EPO’ların bilinen ters etkileri; nitrik oksit yolunun<br />
inhibisyonuna bağlı, hipertansiyonu ve kan viskozitesini<br />
kötüleştirmektir.<br />
Yüksek doz EPO’nun belirli koşullarda (hipertansiyon<br />
ve üremik ortamlar gibi) ters kardiyovasküler<br />
etkilere neden olan nitrik oksit oluşumunu ve salımını<br />
azalttığı da gösterilmiştir.<br />
Demir tedavisi (tek başına), KKY hastalarında bazı<br />
çalışmalarda anemiyi azaltmış, kalp fonksiyonunu düzeltmiş<br />
oksidatif stresi artırmıştır (Şekil 10).<br />
Kronik Böbrek Hastalığında Anemi<br />
Karaciğer<br />
↑IGF-1<br />
ARB<br />
Anjiyotensinojen<br />
Anjiyotensin 1<br />
Anjiyotensin konverting enzim<br />
ACE-I<br />
ARB<br />
Anjiyotensin II<br />
Adrenal korteks<br />
ARB<br />
↑Androjenler<br />
Böbrek<br />
ARB<br />
↑EPO<br />
Kemik iliği<br />
KBH’de komplikasyon olarak anemi, KKY’nin aksine<br />
daha sık olup, uzun zamandır bilinmektedir. Anemi<br />
hastalığın erken evresinde meydana gelir ve böbrek<br />
fonksiyonu düştükce kötüleşir. Anemi prevalansı GFR<br />
düşüşü ile kuvvetli ilişkili bulunmuştur.<br />
Bir çalışmada hastaların yaklaşık %47.7’sinde (hemoglobin<br />
≤12 g/dl) gösterilmiştir, GFR’nin ≥60’dan 15<br />
ml/dk/1.73 m 2 ’e düşmesi ile; hemoglobin düzeyi ≤12<br />
g/dl olan hasta yüzdesi %%26.7’den %75.5’e yükselmiştir<br />
(Curr Med Res Opin 2004;20:1501-10).<br />
İlerlemiş KBH’de anemi gelişiminden büyük ölçüde<br />
azalmış EPO oluşumu sorumludur. Tablo 11‘de etyolojisinde<br />
düşünülen diğer sebepler bildirilmiştir. Üremik<br />
toksinlere bağlı eritrosit ömrünün kısalması, trombosit<br />
disfonksiyonuna sekonder kronik kan baybı, beslenme<br />
eksiklikleri (folat gibi), demir eksikliği (fonksiyonel<br />
veya mutlak) ve kemik iliğini suprese eden yükselmiş<br />
inflamatuar sitokin düzeyleri (Şekil 12).<br />
ŞEKİL 11. ARB.ACEİ ve ARB’lerin neden olduğu anemin mekanizması<br />
(International Journal of Cardiology 117 (2007) 296–305<br />
Anemi KBH’de böbrek hastalığı progresyonunun<br />
(son-evre böbrek disfonksiyonuna gidişin) bağımsız
596<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
CHF<br />
Zararlı<br />
kardiyovasküler<br />
olaylar<br />
ESA tedavisi<br />
Demir replasmanı<br />
İnfl amasyon<br />
sendromu<br />
Renal<br />
disfonksiyon<br />
Hemoglobin<br />
hedefte<br />
Hemoglobin<br />
> Hedef<br />
Kaşeksi<br />
Kötü beslenme<br />
Demir ve vitamin<br />
eksikliği<br />
Eritropoetinin<br />
plazma<br />
düzeylerinin<br />
ESA direnci<br />
Anemi<br />
ŞEKİL 12. KY ve renal disfonksiyonlu hastalarda, kardiyorenal sendrom hastaların herikisinde aneminin altında yatan patofizyoloji<br />
ve düzeltilmesi (JACC 2009;53: 639- 47) ESA: Eritropoezis stimulan ajan, “+ ve -”: Pozitif ve negatif etkiler.<br />
öngörenidir, kardiyovasküler hastalığın varlığında riski<br />
katladığı düşünülmüştür, KBH’nın önemli komorbiditesidir.<br />
Serum kreatinini yükselmiş olanlarda anemi ile<br />
KBH’ye (diyalize) progresyon riski artmıştır, miyokard<br />
imnfarktüsü riski de yükselmiştir (2-5 defa). Hemoglobinin<br />
düzenli olarak yükselişi ile KY ile hastaneye yatış<br />
da azalmıştır.<br />
KBH ve KY Hastalarının Herikisinde Hedef<br />
Hemoglobin Düzeyi<br />
Kardiorenal anemi sendromu bulunan hastaların anemi<br />
tedavisinin çözümlenememiş konuşlarından birisi; farmakolojik<br />
tedavinin hedef alacağı güvenli hemoglobin<br />
düzeyinin belirlenememesidir. Hematokrit düzeyinin<br />
>%42 olmasından (KBH kılavuzunun önerisi),
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 597<br />
Renal<br />
Fonksiyon: GFR<br />
değerlendir<br />
KY ile normal Renal fonksiyon,<br />
veya (Evre 1-4 KBH)<br />
KKY ile Evre 5 KBH<br />
(son evre BH)<br />
Hb ölç<br />
Hb ölç<br />
Hb hedefi ile hastayı<br />
tabakalandır<br />
Tekrar araştırma protokolu:<br />
GFR’ye göre Hedef,<br />
Hb 12-14.5 g/dl<br />
Klinik pratikte<br />
Hedef Hb 10-12 g/dl<br />
Hb < Hedef<br />
Demir ölç<br />
Hb 10-12 g/dl<br />
Hedefte, izle<br />
Fe sat >%20 ve<br />
Ferritin >100 ng/ml*<br />
Hb100 ng/ml<br />
Fe sat
598<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
NYHA sınıfı II veya III, SVEF≤%40 (NYHA II için)<br />
veya ≤%45 (NYHA II için) demir eksikliği olan (ferritin<br />
düzeyi
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 599<br />
KRONİK BÖBREK YETERSİZLİKLİ<br />
HASTALARDA KALP YETERSİZLİĞİ<br />
Kalp-Böbrek Etkileşimi<br />
Kalp ve böbrek hemodinamik ve düzenleyici anlamda<br />
oldıkça kompleks bir şekilde birbirine bağlanmıştır. 70<br />
kg normal bir erkekte böbreğin ağırlığı yaklaşık 130-170<br />
gr olup, 100 gramı 400 ml/dk kan akımı alır (kalp debisinin<br />
yaklaşık %20-25’i), yaklaşık 1 milyon nefronun<br />
glomerüler filtasyonunu böylece sürdürülebilmesi sağlanır<br />
(Şekil 14). Bu akım diğer organların çoğunun her<br />
ünitesinden (gram ağırlığından) dakikada geçen kan<br />
akımından birkaç defa daha fazladır (Şekil 15). Bununla<br />
birlikte oksijen ekstraksiyonu düşüktür, tüm vucudun<br />
toplam oksijen tüketiminin %8’ni böbrekler kullanmaktadır.<br />
Kardiyak indeks (ml/min/m 2 )<br />
Normal<br />
Serebral<br />
Koroner<br />
Splaknik<br />
Renal<br />
İskelet<br />
Kası<br />
Cilt<br />
Diğer<br />
KKY<br />
ŞEKİL 15. Dinlenimde kalp debisi. Kardiyak indeksin normal ve<br />
KKY hastalarında dağılımı (Prog Cardiovasc Dis 1975;18: 181-199).<br />
İnce, dar<br />
diyafram<br />
A. Böbrek<br />
Bowman<br />
kapsülü<br />
Renal<br />
korteks<br />
Renal<br />
medulla<br />
Proksimal<br />
tubulus<br />
Delikli<br />
endotelyal<br />
hücre<br />
Bazal<br />
membran<br />
Afferet arteriol<br />
Distal<br />
B. Glomerul<br />
tubulus<br />
C. Glomerular<br />
kapiller<br />
Efferent<br />
arteriol<br />
Glomerul<br />
öbeği<br />
Podosit<br />
Böbreklerin, elektrolit dengesi, volum ve kan basıncı<br />
düzenlenmesinde önemli kilit rolü vardır. Bu iki organın<br />
ilişki ve bağlantısı Şekil 16’da gösterildiği gibi birçok<br />
düzeyde meydana gelmektedir (sempatik sinir sistemi,<br />
RAAS, ADH, endotelin ve natriüretik peptidler gibi).<br />
Bu sistemlerin anlaşılması Kardiyovasküler ilaçların ve<br />
hastalığın teşhis ve tedavi hedeflerinin geliştirilmesinde<br />
anahtar olmuştur.<br />
Obezite-tip-II diyabet-hipertansiyon üçlüsü (gelişmiş<br />
ülkelerin pandemisi), sıklıkla kronik böbrek hastalığı<br />
ve kardiyovasküler hastalık kombinasyonuna yol<br />
açar. 25 yaş ve üzerindeki tüm son-evre böbrek hastalarının<br />
(KBH) yaklaşık yarısı tip-II diyabetik hastalardır<br />
(diyabetik nefropatiye bağlı). KBH’nın miyokardiyal<br />
hastalık ve aterosklerozu hızlandırdığı gösterilmiş, birçok<br />
olguda ani ölüme yol açan kardiyak aritmilerin gelişmesine<br />
yol açmıştır.<br />
Kardiyoregülatör<br />
merkez<br />
Glomeruler bazal<br />
membran<br />
D. Filtrasyon bariyeri<br />
Podosit ayaksı<br />
çıkıntı<br />
Delikli<br />
endotelyum<br />
ŞEKİL 14. Glomerul damarlarının normal yapısı. Her böbrek<br />
korteksin (A) 1 milyon glomerül ihtiva eder. (B), arteriyol, bowman<br />
kapsülüne girer ve glomerül kümelerini yapan birçok kapillere<br />
dallanır; kapiller duvarı gerçek filtre oluşturur. (C), Plazma,<br />
filtre olmamış kanın dolaşıma geri döndüğü efferent arteriyole<br />
doğru proksimal tubulus yönünde filtre olur, kapiller duvarın<br />
filtrasyon engelinin en içinde delikli endotelyum, glomerüler<br />
bazal membran, interdigital podosit ayaksı çıkıntı (pdosit) sıraları<br />
bulunur. (D), delikli endotel tabakası ve üzerindeki ayaksı çıkıntıların<br />
dizisi bulunan glomerüler bazal membranın çizilmiş kesiti<br />
(N Engl J Med 2006; 354: 1387-1401).<br />
Sempatik<br />
gövde<br />
Sempatik<br />
gangliyon<br />
Periferik<br />
vazokonstriksiyon<br />
Sempatik<br />
sinirler<br />
AVP<br />
Yüksek-basınç<br />
baroreseptörlerinden<br />
Glosofarengeal ve<br />
vagal afferentler<br />
Aldosteron<br />
ANP/BNP<br />
Anjiotensin II<br />
salımı<br />
Solut (erir madde) su atımı<br />
Sodyum atılımı<br />
ŞEKİL 16. Kalp ve böbrek arasında major norohormonal iletişim<br />
sistemi. BNP: Beyin natriüretik peptid ANP: atriyal natriüretik<br />
peptid, AVNP: Arginin vazopressin (N Engl J Med 1999;341:<br />
577)
600<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Kronik Böbrek Hastalığı ve Kardiyovasküler Risk<br />
Kronik böbrek hastalığı (KBH) tamamen hesaplanmış<br />
glomerüler filtrasyon hızına göre tanımlanmaktadır.<br />
• KBH’nın genel tanımında; böbrek hasarı varlığında<br />
hesaplanmış GFR’nin (eGFR) 1.5 mg/dl’ye<br />
tekabül etmektedir (Şekil 17). Bilindiği gibi kreatinin<br />
böbrek fonksiyonunun ham indikatörüdür ve sıklıkla<br />
iskelet adale kitlesi daha az olan kadın ve yaşlılarda<br />
böbrek disfonksiyonu gerçek değerinin altında hesaplanmaktadır.<br />
• eGFR ölçümü veya kreatinin klirensi (KrK) hesaplanması<br />
için “Cocroft-Gault denklemi” kullanılmaktadır<br />
(Tablo 3).<br />
Kronik Böbrek Hastalığı ve Böbrek<br />
Harabiyetinin Teşhisi<br />
Teşhis Kriterler<br />
1. ≥3 ayda, böbreğin yapısal veya fonksiyonel anormallikleri<br />
ile tanımlanan böbrek hasarı; birlikte aşağıdakilerden<br />
birisi ile ortaya çıkan, (eşlik eden düşmüş<br />
GFR olsun/olmasın):<br />
• Patolojik anormallikler; veya<br />
• Böbrek hasarının markerleri; kan ve idrar içeriğindeki<br />
ve görüntüleme testlerindeki anormallikler<br />
dahil.<br />
2. ≥3 ayda, eGFR30 mg/g<br />
• İdrar sedimenti anormallikleri: Hücresel, kaba granüler<br />
silendirler, yağ.<br />
• Görüntüleme testleri: Böbrek büyüklüğü ve fonksiyonunda<br />
anormallikler, böbrek fonksiyonu ve büyüklüğünde<br />
asimetri, şeklinde düzensizlikler (kistler,<br />
nebdeler, kitle lezyonlar). Taşlar. Hidronefroz ve<br />
idrar yollarının diğer anormallikleri. Arteriyel darlık<br />
ve diğer vasküler lezyonlar.<br />
• Kan veya idrar içeriğinde anormallikler: Nefrotik<br />
sendrom. Tubuler sendromlar (renal tubuler asidoz,<br />
potasyum sekresyon defektleri, renal glikozüri, renal<br />
fosfatüri, Fankoni sendromu).<br />
Her eGFR düzeyinde mikroalbüminüri KBH’yı gösterir.<br />
Glomerül kapillerler endotel disfonksiyonu sonucunda<br />
meydana geldiği düşünülmektedir (metabolik<br />
sendrom, diyabet ve hipertansiyona sekonder olarak).<br />
• Yaygın olarak kabul edilen mikroalbüminüri tanımı;<br />
”tesadüfi idrar albumin kreatinin oranıdır (ACR:<br />
random albumın creatının ratıo): 30-300 mg/g”. ACR<br />
>300 mg/g “gros proteinüri” olarak düşünülür.<br />
Mikroalbüminüri, bağımsız kardiyovasküler hastalık<br />
risk faktörüdür. Yüksek kan basıncında aranarak<br />
tedavi edilmesi tavsiye edilmektedir. Risk durumundan<br />
bağımsız olarak KBH’yı tanımlar. Bu risk durumu<br />
vasküler ve metabolik anormalliklere ev sahipliği eder<br />
(Şekil 18).<br />
Kronik Böbrek Hastalığının (KBH) Evreleri<br />
Beklenen sonuçlar<br />
↑KVH, KN, Diyaliz ve ölüm riski<br />
Evre I<br />
KBH risk faktörleri/<br />
hasar ile korunmuş<br />
GFR<br />
Evre II<br />
Hafi f ↓<br />
böbrek<br />
fonksiyonu<br />
Evre III<br />
Orta ↓<br />
böbrek<br />
fonksiyonu<br />
Evre IV<br />
Ağır ↓<br />
böbrek<br />
fonksiyonu<br />
Evre V<br />
Böbrek<br />
yetersizliği<br />
ESRD<br />
130 120 110 100 90 80 70 60 50 40 30 20 15 10 0<br />
Böbrek fonksiyonu<br />
GRF: (Glomerüler fi ltrasyon hızı) mL/dk/1.73 m 2<br />
ŞEKİL 17. Ulusal Böbrek vakfına ( KDQI) göre Kronik böbrek hastalığının sınıflanması. Hesaplanmış GFR 60 ml/dk/1.73 m 2 altında<br />
komplikaston oranlarında genellikle artma görülür. ESRD: Son-evre böbrek hastalığı, KVH: Kardiyovasküler hastalık, KN: Kontrast<br />
nefropatisi. (Rev Cardiovasc Med 2004: 4/Suppl 5: S3-9)
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 601<br />
Koagülopati<br />
Trombosit disfonksiyonu<br />
Santral sürücü diyabet<br />
“Diyabetin vaskülopatisi”<br />
İnfl amasyon<br />
Oksidatif stress<br />
oksidize LDL-K<br />
Fibrinoliz<br />
Endotelin/nitrikoksid<br />
dengesi bozulmuş<br />
SSS hiperaktivasyonu<br />
Dislipidemi<br />
LPL/↓HDL/↑TG/↑Lp(a)<br />
KBH ile ilişkili<br />
vasküler<br />
patoloji<br />
Vasküler kalsifi kasyon<br />
Ca/PO 4<br />
/PTH<br />
Hiperhomosistinemi<br />
“Tiyol hipotezi”<br />
Kardiyovasküler stress<br />
ESRD/diyaliz<br />
Kronik volum yüklenmesi<br />
natriüretik peptidlere<br />
azalmış cevap<br />
Anemi<br />
Eritropoetin eksikliği<br />
olumsuz SV remodeling<br />
RAAS hiperaktivasyonu<br />
Anormal yapısal proteinler/protein<br />
deviri “ileri glikasyon son-ürünleri”<br />
ŞEKİL 18. Kronik böbrek hastalığının patobiyolojisi. Durumu ve kardiyovasküler sisteme etkileri. PTH: Parathormon, LDL-K: LDL-<br />
Kolesterol, PO4: Fosfat, TG: Trigliserid, SSS: Sempatik sinir sistemi, ESRD: Son-evre böbrek hastalığı, LDL: Lipoprotein lipaz, LP(a):<br />
Lipoprotein (a). (JACC 2003;41: 725).<br />
Konjestif Kalp Yetersizliğine Karışmış<br />
Kronik Böbrek Yetersizliği<br />
Kronik Böbrek Yetersizliğinin Başlıca Sebepleri<br />
Kalp yetersizliğinde kronik böbrek yetersizliği (KBY)<br />
sıktır, bu sendrom hastaların ortalama %25-50’sinde görülür.<br />
KY hastalarında renal bozulmanın etyolojisi çok-faktörlüdür.<br />
• Kardiyak disfonksiyona bağlı azalmış böbrek kan<br />
akımı veya düşmüş perfüzyon basıncı. Diüretik ve<br />
vazodilatörler ile tedaviler sonucunda artmış volum<br />
boşalımı (azalmış intravasküler volum) veya<br />
düşük intrensek böbrek hastalığı diğer önemli sebeplerdir.<br />
Böbrek hastalığı ve kalp yetersizliğinin birlikteliği,<br />
heriki durumun gelişme riskini artrıran hipertansiyon,<br />
diyabet, hiperlipidemi ve/veya aterosklerotik hastalıkta<br />
beklenebilir. Böbrek yetersizliğinin sebebinin bilinmesinde<br />
muhtemelen geri-dönüşümlü olan durumların<br />
saptanması önemlidir (intrensek böbrek hastalığı genellikle<br />
geri-dönüşümsüzdür).<br />
Böbrek yetersizliğinin KY hastasında bulunması,<br />
prognozunu kötüleştirerek KY tedavisini güçleştirerek<br />
bu hastaları olumsuz etkilemektedir.<br />
Düşük kalp debisi ve/veya perfüzyonuna böbreğin<br />
cevabı: Renin aktivitesini artırarak tuz ve su retansiyo-<br />
nunu artırmak ve Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemini<br />
(RAAS) aktive etmektir. Bu cevaplar, sekonder<br />
dehidratasyona veya kan kaybına bağlı hipovolemide<br />
başlangıçta faydalı olabilir, ancak sebep kalp yetersizliği<br />
(azalmış kontraktiliteye bağlı düşük atım hacmi) ise<br />
bunlar zararlıdır. Bunlar yetersizlikli kalp üzerindeki<br />
yükü artırarak mevcut durumu daha kötüleştirebilir,<br />
zararlı ventriküler remodelingin daha da ilerlemesini<br />
sağlayabilir. Şayet KY ile birlikte böbrek yetersizliği de<br />
bulunuyorsa, sonucunda gelişen volum yüklenmesi,<br />
anemi, üremi ve elektrolit bozuklukları kardiyak performansın<br />
kötüleşmesine katkıda bulunurlar. Böylece, kalp<br />
yetersizliğinin klinik seyrini renal yetersizlik olumsuz<br />
etkiler.<br />
SOLVD çalışmasındaki SV disfonksiyonlu hastalarda<br />
orta derecede böbrek yetersizliği bile yükselmiş toplam<br />
mortalite riski ile ilişkilendirilmiştir (Şekil 19).<br />
Bu ilişkinin temelinde ağırlıklı olarak artmış KY<br />
progresyonu yatmaktadır, bu birlikteliğin gösterdikleri:<br />
(a) “renal kompansasyonunun yeterliliği, baştan sona dolaşımın<br />
kompansasyonun indikatörüdür”.<br />
(b) Renal fonksiyonu koruyan tedaviler KY hastalarının<br />
klinik seyrini olumlu etkiler. Bu hususlar, tedavi<br />
rejimi verilirken akılda tutulması gereken önemli faktörlerdir.<br />
Kalp yetersizliğinde kullanılan ilaçların “kompleks<br />
kokteyli”, hastalığın klinik seyrinde olumsuz, renal<br />
fizyolojisi üzerinde ise anlamlı etkiler sergilemektedir<br />
vardır (paradoks etki).
602<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Yüzde sağkalım<br />
Takip süresi (gün)<br />
ŞEKİL 19. GFR düzeyine göre Kaplan-Meir sağkalım analizi<br />
(Willenheimer R. Tailoring Heart Failure Therapy. Martin Dunitz. 2003,<br />
p.108).<br />
KBH (eGFR
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 603<br />
TABLO 12. Kronik böbrek hastalığı ve son-evre böbrek hastalığında, hipertansiyon, dislipidemi ve kalp yetersizliği, aritmilerin<br />
seçilmiş medikal tedavisinin ayarlanması<br />
eGFR (ml/dk/1.73 m 2 ) (CrCl ml/dk)<br />
İlaç Eliminasyon Yolu 90-60 60-30
604<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
(Şekil 20). Bu kötüleşmenin klinik bulguları; serum<br />
kreatinin ve BUN düzeylerinde yükselme, hiponatremi,<br />
volum retansiyonu ve aşırı “susuzluk” hissidir.<br />
Tedavinin amacı SV sistolik fonksiyonu düzeltmek<br />
olmalıdır, bu tabloda sıklıkla hastanede yatan hastalarda,<br />
intravenöz KY tedavileri başlanmalıdır (bakınız<br />
Bölüm 1.2). aşırı volum yüklenmesi ve diüretik<br />
rezistansında kısa veya sürekli veno-venöz ultrafiltrasyon<br />
uygulanabilir.<br />
KRONİK BÖBREK HASTALIĞINDA KY<br />
TEDAVİSİ<br />
Renal yetersizlik sadece kalp yetersizliğini etkilemekle<br />
kalmayıp, KY’nin etkin tedavilerinin verilmesini de<br />
engellemektedir, dolayısı renal yetersizliği bulunan KY<br />
hastasının tedavisi çoğunlukla istenilen standarta ulaşamamaktadır<br />
(Tablo 12). Uygulanabilen tedavi unsurlanın<br />
ise etkinliği renal yetersizliği olmayanlara göre değişebilir;<br />
ilaçların istenilen doza ulaşılamaması ve artmış<br />
yan etki profilinden dolayı. Bundan dolayı renal yetersizlikte<br />
KY tedavisi dikkatle seçilip, tedavi unsurları iyi<br />
belirlenmelidir (Tablo 13).<br />
Anjiyotensin Konverting Enzim (ACE)<br />
İnhibitörleri<br />
ACE inhibitörleri kalp yetersizliği tedavisinin köşe-taşıdırlar.<br />
Plasebo kontrollu 34 KY çalışmasının metaanalizinde;<br />
ACE inhibitörleri ile mortalite %23, hastaneye<br />
yatış veya ölüm %35, vefatal/nonfatal miyokard infarktüsü<br />
(toplanmış) %20 azalmıştır (JAMA 1995;273:1450-5).<br />
Bu çarpıcı faydalarına rağmen (daha on yıl öncesine<br />
kadar) sistolik SV disfonksiyonu bulunan birçok hastaya<br />
ACEİ verilmemiştir (Arch Intern Med 1996;156 669-73).<br />
Sistolik SV disfonksiyonunda KY’de yetersiz ACEİ verilmesinin<br />
tanımlanabilen en sık sebebi böbrek yetersizliğidir.<br />
Böbrek yetersizliğinde ACEİ’lerin az kullanılmasının<br />
sorumlusu bu ilaçların güvenliği ve etkinliği ile ilgilidir.<br />
Çalışmalarda böbrek yetersizliğinde ACEİ’lerin faydası<br />
böbrek fonksiyonları normal olanlardaki gibi açık<br />
ve tartışmasız iyi saptanamamıştır. Çünkü bu çalışmaların<br />
çoğunda, serum kreatinini 177-221 micmol/l (2-2.5<br />
mg/dl) bulunan hastalar dışlanmıştır.<br />
SOLVD çalışmasında ACEİ’lerin semptomatik ve<br />
asemptomatik SV sistolik disfonksiyonunun herikisin-<br />
TABLO 13. Kalp yetersizliği tedavisine böbrek yetersizliğinin etkisi İlaçların Sınıfı<br />
Klinik Çalışmalard<br />
İlaçların Sınıfı Gösterilen KY Faydası KY ve BY’de Fayda BY ve KY’de Doz Tavsiyesi Öneriler<br />
ACEİ’ler +++ Hafif BY hastalarında Düşük dozda başlayıp, Özellikle proteinürik<br />
bazı kanıtlar potasyum ve böbrek durumlar, diyabetik<br />
fonksiyonu takibi ile nefropati ve hipertansif<br />
yavaşça dozu artırılmalı nefropati<br />
ARB’ler ++ Kanıt yok ACEİ’ler gibi ACEİ’lere göre fazla<br />
avantajı yok<br />
Beta blokerler +++ Kısıtlı bilgi var BY olmayanlardaki gibi Atenol ve böbrekten<br />
kullanılır (ayni dozda) metabolize olan diğer<br />
ajanlar yasaklanmalı.<br />
Karvedilol ve Metoprolol<br />
primer olarak karaciğerde<br />
metabolize edilmektedir<br />
Diüretikler Kanıt yok Kanıt yok BY hastalarında daha ACEİ/ARB’ler ile<br />
yüksek dozlar veya<br />
dikkatle kullanılmalı.<br />
tiyazidler ile kombine Dehidratasyon<br />
edilmesi gerekebilir önlenmeli<br />
Digoksin ++ – BT’de tavsiye DIG çalışmasında<br />
edilmemektedir<br />
mortalite faydası olmadı.<br />
BY’de kullanımı için<br />
doz ayarlanmalı<br />
Spironolakton + Kanıt yok BY hastalarında dikkatli RALES çalışmasında serum<br />
kullanılmalı, serum kreatinini >2.5 mg/dl olan<br />
potasyum düzeyi dikkatle hastalar dışlanmıştır<br />
takip edilmeli<br />
(+): Randomize çalışmalarda kanıtlanmıştır, (-): Zararlı, (BY): Böbrek yetersizliği, (KY): Kalp yetersizliği.<br />
(Willenheimer R, Swedberg K. Tailoring Heart Failure Therapy. Martin Dunitz Publ. 2003. p. 117)
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 605<br />
de faydalı olduğu gösterilmiştir. Bu çalışma verilerinden<br />
böbrek yetersizliği ile ilgili çıkarılan sonuçlar biraz<br />
kısıtlıdır, çünkü çalışma hastalarının sadece %16’sında<br />
gelişte serum kreatinini 1.5 mg/dl’nin üzerinde idi ve<br />
sadece %2’de 2.0 mg/dl üstünde bulunmuştur.<br />
Bununla birlikte, hastaların %32’de öngörülmüş<br />
GFR < 60 ml/dk/1.73 m 2 olup, sadece %36 hastada öngörülen<br />
GFR >75 ml/dk/1.73 m 2 bulunmuştur. Buna<br />
rağmen, KBY’li hastalarda ACEİ’lerin faydalı etkilerini<br />
gösteren biçimsel altgrup analizi yoktur.<br />
Bu çalışmada konuya atıf yapacak yegane yorum:<br />
Hastaların büyük bölümünde çeşitli derecelerde böbrek<br />
yetersizliği vardı ve buna rağmen toplam hasta grubunda<br />
ACEİ’lerin anlamlı faydaları olmuştur (JACC 2001; 38:<br />
957-61, JACC 2000;35: 681-9).<br />
• ACEİ’lerin, böbrek yetersizlikli KY hastalarında<br />
mortalite faydasına ilave diğer potansiyel faydaları:<br />
KY tedavisinin en önemli hedefleri, SV disfonksiyonunun<br />
progresyonunu inhibe etmek, yavaşlatmak<br />
veya geriletmek olmuştur.<br />
HOPE çalışmasında, ACEİ Ramiprilin, ateroskleroz<br />
veya ateroskleroza predispozisyonu (diyabet ve<br />
en az bir ilave risk faktörü) olanlarda kardiyovasküler<br />
olaylara etkisi değerlendirilmiştir. Sonuçları: ACEİ ile<br />
toplanmış primer sonlanma noktası (kardiyovasküler<br />
ölüm, miyokard infarktüsü veya inme) anlamlı %22<br />
azalmıştır.<br />
ACEİ tedavisi ile kardiyovasküler olayların anlamlı<br />
azalması, diyabetin komplikasyonlarının %16 azalmasından<br />
sonra, KY riskinin %23 düşmesi sürpriz değildir.<br />
• HOPE hastalarının sonradan yapılan analizinde Ramiprilin<br />
faydalı etkisinin böbrek yetersizliği hastalarında<br />
da devam ettiği gösterilmiştir.<br />
Çalışmada hafif böbrek yetersizliği (serum kreatinin<br />
en az 1.4 mg/dl) bulunan hastalar normal renal<br />
fonksiyonlular ile mukayese edilmiştir. Toplanmış<br />
primer sonlanma noktası sıklığı, böbrek yetersizliğinde<br />
anlamlı daha yüksek bulunmuştur (%22.2’ye karşı<br />
%15.1), bu serum kreatinin düzeyleri ile yükselmiştir.<br />
Bununla birlikte, Ramipril böbrek yetersizliği olan<br />
veya olmayanlarda benzer risk azalması ile de ilişkili<br />
bulunmuştur.<br />
Daha ağır böbrek yetersizliğinde, bu büyüklükte<br />
faydanın (kardiyovasküler olayları önlemek) ACEİ ile<br />
elde edilip edilemeyeceği bilinmememektedir (Ann Int<br />
Med 2001;134:629-36).<br />
Buna rağmen ACEİ’lerin böbrek hastalığının<br />
progresyonunu inhibe ettiğine dair kanıtlar vardır,<br />
ACEİ’lerin kalp hastalarında büyük faydası olacağı<br />
düşünülen özelliği; böbrek bozukluğunun şiddeti ve<br />
sonraki morbidite ve mortalite arasındaki güçlü ilişkiyi<br />
gösterir.<br />
ACEİ’ler, tip-2 diyabetik nefropati ve diğer proteinürik<br />
durumlarda (hipertansiyon olsun olmasın) stan-<br />
dart tedavidir. Faydalı etkileri böbrek fibrozuna götüren<br />
proteinürininin azalması ile ilişkilidir. Glomerüler permeabilite<br />
artışını böbrek hasarı yönetmektedir, intravasküler<br />
proteinlerin “tübüler tipte kaçağına” neden<br />
olmaktadır. Bu proteinlerin tübüler hücreler tarafından<br />
yutulması eninde sonunda progressif fibroz ve renal<br />
disfonksiyona götürecek proinflamatuar cevabı başlatır.<br />
Bu sürecin finalinin ortak yolunda anjiyotensinin<br />
yönettiği TBGF-beta (transforming growth faktör beta)<br />
stimülasyonu tanımlanmıştır. ACEİ’ler TBGF-beta üretimini<br />
inhibe ederek proteinüri ve mezengial interstisyel<br />
matriks genleşmesini azaltır. ACEİ tedavisi ile TBGF-beta1<br />
düzeyinin %14 düştüğü (plasebo ile %11 artışının<br />
tersine) gösterilmiştir. Daha ötesi, 6 aydaki TBGF-beta<br />
düzeyleri ile 2 yıldaki GFR düşüşü arasında kantitatif<br />
ters ilişki bulunmuştur.<br />
Ancak olayın bir başka boyutu; ACEİ’lerin idrarda<br />
protein atılım oranını azaltması ile GFR’deki progressif<br />
düşüşüş etkili olarak kısıtlanır. Şayet tedavi yeterli süre<br />
uzatılmışsa, ağır hastalığı olanlarda bile GFR düşüşü etkili<br />
olarak durdurulur veya geriye döndürülebilir (Ann<br />
Rev Med 2000;51: 315-27).<br />
• ACEİ’lerin kalp yetersizliğinde güvenli kullanımı ile<br />
ilgili; tedavi başlandıktan sonra serum kreatinininde<br />
yükselme görülmesi nadir değildir. Bu, glomerüler<br />
hidrostatik basınç ve GFR’deki düşüş ve düşük<br />
arteriyel perfüzyon basıncı ile ilişkilidir. Bu durum<br />
ayni şekilde sürdürülen tedavi ile sıklıkla stabilize<br />
olur; renovasküler (afferent arterioler) rezistanstaki<br />
düşüş GFR’deki düşüşün üstesinden gelir ve stabil<br />
böbrek kan akımı ve fonksiyonunun sağlanmasına<br />
yardım eder. Olguların çoğunda, ACEİ’lerin neden<br />
olduğu kreatinin artışı, böbreğin progressif yapısal<br />
hasarını göstermez, en önemlisi ilacın kesilmesi ile<br />
sıklıkla reversibldır. Böylece kreatininin %30 yükselmesi<br />
kabul edilebilir düşünülmektedir ve hastaların<br />
çoğunda tedavinin kesilmesi için haklı bir neden<br />
değildir.<br />
• ACEİ tedavisi ile hastaların %5’de böbrek fonksiyonunda<br />
kötüleşme gelişebilir; bunların büyük<br />
bölümü yakın gözlem ve diüretik dozunun düzeltilmesi<br />
ile tedavi edilebilir. İlave olarak, arteriyel<br />
kan basıncı veya renal fonksiyonu etkileyen diğer<br />
ajanlar (NSAİİ’ler ve diğer nefrotoksik ilaçlar; KY’de<br />
ACEİ’ler ile serum kreatinin yükselmesinden kaygı<br />
duyulunca düşünülmelidir) kesilmelidir.<br />
Bu hastaların çok az bir bölümünde bilateral renal<br />
arter stenozu bulunabilir, bu durum ACEİ’lerin renal<br />
etkisine belirgin duyarlıdır. Bu olgularda, böbrek fonksiyonunda<br />
hızlı ve ağır kötüleşme meydana gelebilir,<br />
ACEİ tedavisinin acilen kesilmesi gerekir.
606<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
KY’de ACEİ Kullanımı ile İlgili Genel<br />
Tavsiyelerimiz<br />
® Aşağıdaki faktörler esas alındığında; klinik pratikte,<br />
serum kreatinini
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 607<br />
Böbrek yetersizliği olan KY hastalarında diüretik<br />
kullanımı ile ilgili en sıkıntılı sorun “diüretik rezistansı“<br />
gelişmesidir. Bu durumda hasta daha önceden etkili<br />
olan diüretik tedavisine kötü cevap verir. Diüretik rezistansı<br />
meydana gelince buna katkısı olan sebepler gözden<br />
geçirilmelidir.<br />
• Bunlar; böbrek yetersizliğinin derecesi, nefrotik<br />
sendrom bulunması ve hipoalbumineminin şiddeti,<br />
sodyum ve su alımının derecesi, barsak ödemine<br />
sekonder bozulmuş diüretik absorbsiyonu, ve etkili<br />
dolaşım volumunu onarmak için harekete geçen karşı-düzenleyici<br />
mekanizmalar (başta RAAS aktivasyonu).<br />
• Diüretik rezistansı gelişen hastada böbrek yetersizliği<br />
kanıtı vardır. Bunun sebebi, anormal böbrek fonksiyonu<br />
sonucunda, su ve tuz absorbsiyonun inhibe<br />
edildiği tübüler sıvıya diüretiğin sekresyonunun<br />
olmamasıdır (Hatırlatma: Kulp-diüretikleri tübüler<br />
epitelin lumen yüzü ile temas ederek etki gösterir).<br />
Kulp-diüretiği dozunun sıklığı artırılarak nadiren<br />
bu problem çözülebilir; bu protokolle tekrarlayan<br />
tedavi-altı dozlarda diüretiğin tubulusa verilmesi<br />
sağlanır.<br />
Böbrek yetersizlikli KY hastası, yüksek dozda<br />
kulp-diüretiğine rağmen konjestif semptomları devam<br />
eden ve yetersiz diürezi olanlardır, kulp-diüretiğine<br />
tiyazid eklenmesine sıklıkla cevap verir. Bu<br />
yaklaşımın mantığı tiyazidlerin kulp-diüretiklerinin<br />
etkili olduğu nefronun distal bölgesi üzerinde (daha<br />
proksimal tubulusta) etki göstermesidir (“ardışık etkili”<br />
diüretik tedavi). Diüretiğe refrakter bu hastalarda<br />
kulp-diüretiğine, günde bir veya iki defa 2.5-5 mg<br />
metalozon ilave edilmesi tavsiye edilmektedir.<br />
• Böbrek yetersizlikli kötüleşen KY hastalarında, diüretik<br />
rezistansı düşük kalp debisi ve azalmış arteriyel<br />
perfüzyona bağlıdır. Bu hastalarda; böbreğe yeterli<br />
kan akımını ve basıncı sağlamak için inotropik<br />
tedavi gerekebilir (düşük dozlarda İV dopamin veya<br />
optimal dozda İV dobutamin). Bu yaklaşım sıklıkla<br />
diüretik cevabını onarırır. Övolemi bir kere sağlandıktan<br />
sonra, inotropik ajan kesilebilir.<br />
Tüm bu girişimlere rağmen hastada yeterli diürez<br />
elde edilememişse, diyaliz tek başvurulacak yerdir<br />
(hipervolemide, klasik hemodiyaliz öncesinde hemofiltrasyon<br />
denenebilir (bakınız, Bölüm 1.2).<br />
• KY ile böbrek yetersizliği bulunan hasta sıklıkla aşırıdiürez<br />
ile ilişkili bulunan sorunlara duyarlıdır. Kontrolsuz<br />
aşırı diüreze bağlı SV dolum basıncı optimal<br />
düzeyin altına düşünce, bu hastalarda GFR ve kan<br />
basıncı düşer, sonuçta azotemi kötüleşir. Bu durum<br />
sıklıkla diüretiğin durdurulması ile, beklenmeyen<br />
sonuçlara götürür (pulmoner ödem ve konjesyon).<br />
Ayrıca, “gereksizce” beta bloker ve ACEİ tedavilerin<br />
kesilmesi veya suboptimal dozlara inilmesine sebep<br />
olabilir. Aşırı-diürez sonucunda, RAAS ve SSS’i daha<br />
fazla aktive olması mevcut acil durum ve uzun-dönem<br />
prognoz kötü etkilenecektir. Bu noktada; yeterli<br />
diürez ve optimal SV dolum basıncı arasındaki optimal<br />
dengenin sağlanması özellikle önemlidir(!!!):<br />
• Bunun başlangıçta sağlanabilmesi güç olabilir, çünkü<br />
bazı hastalarda GFR’yi destekleyebilmesi için<br />
normal düzey aralığının üzerinde intravasküler voluma<br />
ihtiyaç vardır (sebepleri; intravasküler yatağın<br />
daralması, artmış ekstravasküler volum ve azalmış<br />
efektif dolaşan kan volumu, uzamış sistemik dolaşım<br />
zamanı).<br />
• Bu hastalarda sıklıkla optimal volum durumu deneme<br />
ve yanılma ile belirlenebilir; daha sonra yükselen<br />
böbrek fonksiyon testlerine karşı diüretik dozu da<br />
titre edilmelidir.<br />
Deneysel yaklaşım işe yaramıyorsa, tedaviyi optimize<br />
etmek için sağ kalp kateterizasyonu ile SV dolum basıncı<br />
(pulmoner kapiller uç basıncı) ölçülmelidir. Dolum<br />
basınçları ve kalp debisinin direk ölçümü sorunu daha<br />
açık şekilde ortaya koyar; çok düşük kalp debisi bu durumda<br />
azotemi ve hipotansiyona yol açmadan; yeterli<br />
diürez sağlamak için geçici İV inotropik kullanımı gerekebilir.<br />
Digoksin: Digoksin ve ilişkili bileşikler KY’nin en<br />
eski tedavi modelidir. Bu sınıftan en sık kullanılan ilaç<br />
digoksindir, hastaların çoğunluğunda iyi tolere edilmekte<br />
olup güvenli bir ilaçtır. Kalp yetersizliğinde digoksinin<br />
kesilmesi sonucunda semptomların arttığı,<br />
egzersiz kapasitesinin ise düştüğü ve KY ile hastaneye<br />
yatışın sıklaştığı gösterilmiştir, ancak yaşam beklentisini<br />
kötü etkilememiştir (RADİANCE).<br />
Digoksin böbrekten atıldığından, toksisitesinin çoğunluğu<br />
KY ile böbrek yetersizliği olan hastalarda meydana<br />
gelmektedir; bundan dolayı bu hastalarda kullanılacak<br />
doz; standart dozun (0.25 mg) %50-75 azaltılması<br />
gerekir.<br />
• İlerlemiş böbrek yetersizliği hastalarında genellikle haftada<br />
üç defa 0.125 mg verilebilir.<br />
KY’li böbrek yetersizliği hastalarında kan düzeyinin<br />
daha sık izlenmesi tavsiye edilmiştir.<br />
• Yaşam beklentisine digoksin tedavisinin faydası olmadığından;<br />
KY’li böbrek yetersizliği hastasında<br />
digoksin kullanımı; standart tedaviye rağmen semptomatik<br />
kalan hastalara veya atriyal fibrilasyonun<br />
hızını kontrol etmek için saklanmalıdır.<br />
• Daha ötesi, böbrek yetersizlikli KY hastasında Bb<br />
kullanımını kısıtlayan bradikardiye katkısı oluyor-
608<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
sa, digoksin kesilmesi ve eşiğinin (kan düzeyi < 0.6-<br />
1.2 ng/ml) düşük tutulması tavsiye edilmektedir;<br />
KY’nin yaşam beklentisinde Bb’lerin kanıtlanmış<br />
çok-yönlü faydalarından dolayı ve bunların daha<br />
etkin dozda kullanılabilmeleri nedeniyle digoksin<br />
kesilerek, kalp hızının Bb için daha güvenli düzeye<br />
çıkması sağlanmalıdır.<br />
Beta blokerler: Birçok çalışmada binlerce KY hastasında<br />
Bb’lerin benzer şekilde klinik önemli faydaları<br />
gösterilmiştir. Bb’ler mortaliteyi %35 azaltmış, bu fayda;<br />
ACEİ’ler ile sağlanan faydaya (Bb kombinasyonu) %20<br />
-25 eklenmiştir (“ACEİ faydasından bağımsız ve sinerjik Bb<br />
faydası”).<br />
• Günümüzde Bb’ler, stabil NYHA sınıf II - III KY hastalarında<br />
standart tedavidir. Bu tedaviler daha ilerlemiş<br />
KY hastalarında da faydalı olabilir.<br />
Klinik çalışmalarda, KY hastalarında Bb kullanımı;<br />
sadece normal böbrek fonksiyonu veya hafif böbrek<br />
yetersizliği bulunan hastalara doğru (onlarla sınırlı)<br />
kuvvetle çarpıtılmıştır. Bununla birlikte kronik böbrek<br />
yetersizliği bulunması yükselmiş plazma katekolamin<br />
düzeyleri ile birliktedir; bu ilişki, bu hasta grubunda<br />
Bb’lerin daha etkili olması gerektiğini işaret etmektedir.<br />
Yakın çalışma sonuçları beta blokajın KY’li böbrek yetersizliği<br />
hastalarındaki faydasını desteklemiştir. Hemodiyalizdeki<br />
NYHA sınıf II - III KY hastalarında, geleneksel<br />
tedaviye Karvedilol ilave edilmesi SV fonksiyonunda<br />
düzelme, SV volumlarında azalma ve hastanın klinik<br />
durumunda belirgin düzelme sağlamıştır, Bb tedavisinden<br />
6 ay sonra tüm klinik veriler istatistiksel anlamlılığa<br />
ulaşmıştır ve bu etki 1 yıllık takipte sabit kalmıştır (JACC<br />
2001;37: 407-11).<br />
• Böbrek yetersizliğinde Bb kullanımında esasen dikkat<br />
edilmesi gereken nokta; seçilecek ilacın metabolizması<br />
ve eliminasyon yolunun bilinmesidir.<br />
• Atenolol, böbrekten atıldığından böbrek yetersizliğinde<br />
birikme eğilimi gösterir, bundan dolayı istenmeyen<br />
yan etkileri önlemek için dikkatli kullanılmalıdır.<br />
• Metoprolol, ağırlıklı olarak karaciğerde metabolize<br />
edilmektedir, böbrek yetersizliğinde doz düzeltilmesi<br />
gerekmemektedir.<br />
• Karvedilol, yakın zamanda kronik böbrek yetersizliği<br />
(GFR
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 609<br />
(b) Hemodiyaliz hastalarında bazen rastlanan başka<br />
problem de; arterio-venöz fistülden geçen artmış kan<br />
akımına bağlı Yüksek-debili kalp yetersizliği gelişmesidir.<br />
Bu oluşunca, fistülün gözden geçirilip düzeltilmeli<br />
ve peritoneal diyaliz düşünülmeli veya bir diğer seçenek<br />
böbrek transplantasyonu gözden geçirilmelidir.<br />
(c) Geçmişte diyaliz membranları ile ilişkilendirilmiş<br />
komplikasyonlar görülmüştür; kompleman aktivasyonunun<br />
diyalizin yol açtığı hipoksiye (“cuproaphane”<br />
membranlar), ve ACEİ alanlarda anaflaktoid reaksiyonlara<br />
(“polyacrylonitrile AN69” membranlar) neden olduğu<br />
gözlenmiştir. Bu komplikasyonlar biyolojik-uyumlu<br />
membranların kullanılması ile atlatılmıştır.<br />
Böbrek Transplantasyonunun Kardiyovasküler<br />
Sonuçları<br />
Böbrek transplantasyonuna giden KY hastalarında kardiyak<br />
fonksiyonun düzeldiğini gösteren kısıtlı sayıda<br />
veri bildirilmiştir; 4 hastada sistolik KY hastalarında<br />
(NYHA III - IV) EF yükselmiş (%43’den 69’a), KY semptomları<br />
azalmıştır (Bunların tümü 31-56 yaşında genç<br />
noniskemik kardiyomiyopati hastalardır). İlginç olarak<br />
yeterli diyalitik tedaviye rağmen transplantasyon öncesi<br />
SV disfonksiyonu ve KY semptomları devam etmiştir.<br />
Anlamı: Bu bulgu yeterli diyalize rağmen kardiyak<br />
fonksiyonu kötü etkileyen faktörlerin sürmesini göstermektedir.<br />
Ancak, bazı noniskemik kardiyomiyopati<br />
hastalarında böbrek transplantasyonu kardiyak performansta<br />
düzelmeye ve semptomlarda azalmaya yol açabilir<br />
(Ann Int Med 1989;111:635-40).<br />
Kombine edilmiş Kalp-böbrek transplantları deneyiminde,<br />
allograft reddi tekli transplant grubuna göre<br />
daha fazla düzelmiştir (Curr Opin Cardiol 1999;14: 121-5).<br />
Kalp yetersizliğinde böbrek yetersizliği bulunması<br />
kötü ve istenmeyen bir bulgudur; kötü prognoz ile ilişkili<br />
olup tedavi kararını zorlaştırabilir.<br />
Birlikte böbrek yetersizliği bulunan kalp yetersizliği<br />
hastasını değerlendirirken aşağıdaki önemli noktalar<br />
dikkatle tayin edilmelidir:<br />
1. Bazal böbrek fonksiyonu ne?<br />
2. Böbrek disfonksiyonunda yakın zamanda kötüleşme<br />
oldumu? Şayet olmuşsa; reversibl veya irreversibl<br />
sebeplerin hangisine bağlı gelişmiştir.<br />
3. Böbrek fonksiyonunu kötü etkileyen altta yatan komorbidler<br />
tedavi edildi mi?<br />
4. Böbrek yetersizliği iyatrojenik mi? Bu durum düzeltilebilir<br />
mi?<br />
5. Böbrek veya kardiyak disfonksiyonun kötüleşmesine<br />
neden olabilecek risk faktörleri var mı? Var ise, bu<br />
risk faktörleri değiştirilebilir mi?<br />
6. Kalp yetersizliği tedavisinin bozulmasını gerektirmeyecek<br />
ve böbrek hasarını en aza indirecek önlemler<br />
nelerdir.<br />
Son-evre böbrek hastalarında kardiyovasküler bakımı<br />
düzelten tedavi girişimleri:<br />
• Vucut ağırlığını ≤25 kg/m 2 ’de sürdürmek; metabolik<br />
sendrom ve diyabeti düzeltir.<br />
• Düşük sodyum alımı kan basıncını düşürür kan basıncını<br />
ilaçlara daha duyarlı duruma getirir, diyaliz<br />
seansları arasında volum retansiyonunu azaltır.<br />
• Günde bir defa oral yolla Aspirin 81 mg veya aspirin<br />
toleransı varsa klopidogrel 75 mg; AMİ veya inmeye<br />
karşı primer korunma sağlar.<br />
• Lipid kontrolu (diyet, statin, fibrat, niyasin, diğerleri);<br />
-LDL-K
610<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
2009-AHA/ACC Kalp Yetersizliği Kılavuzu<br />
Tavsiyeleri<br />
• Serum kreatinin düzeyi >5 mg/dL olanlarda sıvı retansiyonunu<br />
kontrol edebilmek ve üremi riskini en<br />
aza indirmek için hemofiltrasyon veya diyaliz gerekebilir,<br />
bu yaklaşım ayrıca hastaların rutin kullanılan<br />
tedavilere cevaplarını ve onları tolere edebilmelerini<br />
sağlar.<br />
• KY hastaları hafif-orta derecedeki renal fonksiyon<br />
bozulmasını tolere edebilir, bunlarda üre ve kreatinin<br />
düzeyleri klinik olarak anlamsızdır, KY progresyonunu<br />
önleyen faydalı ilaçların kesilmesini gerektirmez.<br />
Ancak serum kreatinini 3 mg/dL’yi aşınca,<br />
bulunan renal yetersizlik kanıtlanmış KY tedavilerinin<br />
etkinlik ve kullanımını net olarak kısıtlar.<br />
KARDİYORENAL SENDROM<br />
Hastaneye yatırılan hastaların büyük bölümünde çeşitli<br />
derecelerde kalp ve böbrek disfonksiyonu vardır. Bu iki<br />
organdan birinin primer hastalığı sonucu, diğerinde de<br />
sekonder olarak hasar veya disfonksiyon meydana gelmektedir.<br />
Bu etkileşim Kardiyo-Renal Sendrom (KRS)<br />
denilen klinik varlığın patofizyolojik temelini açıklamaktadır.<br />
Bununla birlikte, KRS genellikle kalp yetersizliğine<br />
sekonder, böbrek yetersizliğinin başlaması ve/<br />
veya progresyonu ile karakterizedir. KRS ayrıca, kalp ve<br />
dolaşım üzerine azalmış böbrek fonksiyonun negatif etkilerinin<br />
tarif edilmesinde de kullanılmaktadır.<br />
Klinik tablonun paofizyoloji, teşhis ve tedavi açısından<br />
daha net tanımlanabilmesi için KRS’nin kompleks<br />
doğası ve bunun farklı klinik alttiplerinin incelenmesi<br />
gerekir.<br />
Tanımı<br />
KRS’nin basitce görünüşü; hastalanmış kalbin sonucunda<br />
rölatif normal böbreğin, fonksiyonunun bozulmasıdır.<br />
Böyle varsayıldığında, sağlıklı kalpte ayni böbrek<br />
normal olmalıdır, ancak bu görüş çok tartışılmış ve neticede<br />
KRS’nin daha net tanımlanması desteklenmiştir.<br />
KRS, primer yetersizliğe giren organın kalp veya<br />
böbreğin herikisinin olduğu çeşitli ve değişik kronik<br />
durumları da ihtiva etmektedir.<br />
Hasta kalbin böbrek fonksiyonu üzerinde pek çok<br />
negatif etkileri vardır. Fakat, ayni zamanda böbrek yetersizliği<br />
de, kalp fonksiyonunu ciddi şekilde bozabilir.<br />
Böylece disfonksiyonel heriki organın direk ve indirek<br />
etkileri ve nörohormonal geri-beslenme (“feed-back”)-<br />
mekanizmalarının kompleks kombinasyonu sayesinde,<br />
iki organın kombine bozukluğunu başlatır ve devam ettirir.<br />
Bu nedenle, KRS daha özlü ve mantıksal doğru yaklaşım<br />
sağladığı gözüken, 5 farklı alt tipe bölünmüştür.<br />
KRS Tip-1 (Akut KRS)<br />
Kardiyak fonksiyonun hızla kötüleşmesi ile karakterizedir,<br />
akut böbrek hasarına (ABL) yol açabilir (Şekil 21).<br />
Bilindiği gibi akut kalp yetersizliği (AKY) 4 alttipe<br />
ayrılabilir: Korunmuş SV sistolik disfonksiyonu ile birlikte<br />
hipertansif pulmoner ödem; akut olarak dekompanse<br />
olmuş kronik kalp yetersizliği; kardiyojenik şok<br />
ve ağırlıklı olarak sağ ventrikül yetersizliği.<br />
Tip-1 KRS sık meydana gelir, ABD’de her yıl 1 milyondan<br />
fazla “yeni” AKY veya akut olarak dekompanse<br />
olmuş kronik KY hastası hastaneye yatırılmaktadır.<br />
Bu hastalarda pre-morbid kronik böbrek disfonksiyonu<br />
sık gelişir ve bunları akut böbrek hasarı/lezyonu oluşmasına<br />
(ABL; akut böbrek lezyonu) yatkınlaştırır. AKY<br />
veya kronik KY’nin akut dekompansasyonunu başlatan<br />
birçok ve kompleks mekanizmalar ABL’ye de yol açabilir<br />
(Şekil 21). Bu mekanizmaların her birinin önemi<br />
hastadan hastaya ve durumdan duruma (endokardite<br />
bağlı mitral kapak yaprakcıklarının perforasyonuna sekonder<br />
veya kompliyansın olmadığı diüretik tedavisıne<br />
sekonder kötüleşen sağ KY gibi) değişmektedir.<br />
AKY’de, SVEF’si bozulmuş olanlarda SV fonksiyonu<br />
korunmuşlara göre, ABL daha ağır tabloda görünür,<br />
kardiyojenik şokluların >%70’de saptanmıştır. Akut<br />
STEMİ dahil bozulmuş böbrek fonksiyonu, 1 yıllık AKY<br />
mortalitesinin bağımsız risk faktörüdür. Bu bağımsız etkinin<br />
makul sebebi; böbrek fonksiyonun akut düşüşü,<br />
sadece hastalığın ciddiyetini taşıyan basit bir marker<br />
olarak hareket etmez, ek olarak inflamatuar mekanizmaların<br />
aktivasyonu yolu ile kardiyovasküler patobiyolojide<br />
hızlanma ile de ilişkilidir.<br />
• KRS tip-1’de sessiz konu (araştırılmamış ve bilinmeyen),<br />
ABL başlamasının AKY tedavi ve prognozunu<br />
nasıl etkilediğidir. Bu tabloda ABL’nin başlayabilmesi<br />
için birinci klinik prensip; aksi isbatlanana kadar<br />
yetersiz böbrek fonksiyonunu işaret etmektedir; fizik<br />
muayene, yardımcı bulgular, görüntüleme ve laboratuar<br />
bulguları sayesinde böbrek jonjesyonuna yol<br />
açan düşük debi durumu ve/veya belirgin yükselmiş<br />
venöz basınçta ABL (Akut böbrek hasarı, lezyonu)<br />
teşhisi klinisyenler tarafından hızla düşünülmelidir.<br />
• Tip-1 KRS’nin ikinci önemli sonucu azalmış diüretik<br />
cevabıdır. Konjestif durumda diüretik cevabının<br />
azalması fizyolojik bir fenomen sonucundadır (diüretiğin<br />
frenlenmesi; postdiüretik sodyum retansiyonuna<br />
sekonder azalmış diüretik etkinliği).<br />
Ek olarak, çok yüksek dozlar veya kombinasyonlarda<br />
diüretik alınması iatrojenik mekanizmalarla ABL’yi<br />
kötüleştirebilir.<br />
Diüretikler en iyi sistemik sıvı yüklenmesi kanıtları<br />
bulunan KY hastalarında, klinik ve hemodinamik hedeflere<br />
yavaş diürez ile, en iyi diüretiklerle ulaşılmaktadır.<br />
Kulp-diüretikleri böbrek fonksiyonu, sistolik kan basıncı<br />
ve kronik diüretik kullanma hikayesine göre titre
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 611<br />
Hemodinamik yönetilen hasar<br />
Düşmüş<br />
KD<br />
Ekzojen Faktörler<br />
Kontrast Ajanlar<br />
ACE inhibitörleri<br />
Diüretikler<br />
Azalmış<br />
perfüzyon<br />
Artmış venöz<br />
basınç<br />
Toksisite<br />
Vazokonstriksiyon<br />
Akut kalp hastalığı<br />
veya girişimler<br />
Akut dekompansasyon<br />
iskemi koroner<br />
anjiyografi<br />
kardiyak cerrahi<br />
Hümoral<br />
sinyal<br />
Kaspaz<br />
aktivasyonu<br />
Apoptozis<br />
BNP<br />
Monosit<br />
aktivasyonu<br />
Sempatik<br />
aktivasyon<br />
Hümoral yönetilen hasar<br />
RAA aktivasyon<br />
Na + H 2<br />
O retansiyon<br />
vazokonstriksiyon<br />
Hormonal<br />
faktörler<br />
İmmün<br />
yönetilen<br />
hasar<br />
Endotelyal<br />
aktivasyon<br />
Natiürezis<br />
Sitokin<br />
sekresyonu<br />
Kaspaz<br />
aktivasyonu<br />
Apoptozis<br />
Akut böbrek hasarı<br />
Akut hipoperfüzyon<br />
↓oksijen dağıtımı<br />
Nekroz/apoptozis<br />
↓GFR<br />
Biyomarkerler<br />
KIM-1<br />
Cytatin-C<br />
N-GAL<br />
Kreatinin<br />
ŞEKİL 21. KRS Tip 1: Tip 1 KRS veya “akut KRS”de kalp ve böbrek arasındaki patofizyolojik etkileşim (kardiyak fonksiyonun birdenbire<br />
kötüleşmesi (kronik KY’nin akut dekompansasyonu gibi) böbrek hasarına neden olur. KIM: Böbrek hasar molekülü; N-GAL:<br />
Nötrofil-jelatinöz ilişkili lipokalin; KD: Kalp debisi. RAA: Renin anjiyotensin aldosteron (JACC 2008;52:1527-39).<br />
edilebilir. Yüksek dozları kulak çınlamasına sebep olabilir,<br />
düşük-doz devamlı diüretik infüzyonu, yüksek doz<br />
bolus kullanımına göre daha etkili olabilir.<br />
Kalp debisinin ölçülmesi (arteriyel basınç izlemesi<br />
ile birlikte Doppler ultrason ile nabız konturu analizi),<br />
ve venöz basıncın izlemesi, etkili ve yeterli diüretik<br />
tedavisinden emin olunmasına yardım eder ve KY ile<br />
ABL’nın birliktelikte olduğu tehlikeli ve riskli durumlarda<br />
daha güvenli hareket etmeyi sağlar.<br />
Diüretiğe rezistans sıvı yüklenmesi, optimize edilmiş<br />
kalp debisine rağmen mevcutsa; ultrafiltrasyonla<br />
izotonik sıvı uzaklaştırılabilir.<br />
• Birlikte hiperkalemi olsun/olmasın, ABL’nin hastanın<br />
prognozuna etkisi ACEİ, ARB’leri ve AA vererek<br />
inhibe edilebilir. Ancak, böbrek fonksiyonları ve potasyum<br />
düzeyleri yakından izlenmelidir. Bu ilaçların<br />
potansiyel faydaları, bu hastalarda bile risklerine<br />
göre daha ağır basmaktadır (Fayda>>Risk).<br />
• Tip-1 KRS’de Beta blokerlerin akut olarak verilmesi<br />
genellikle tavsiye edilmemektedir. Bu tedavi, hasta<br />
fizyolojik olarak stabile olana ve düşük debi sendromu<br />
ile ilgili sorunlar çözümlenene kadar bekletilmelidir.<br />
Bazı hastalarda atım hacmi yükseltilemez, rölatif<br />
ve mutlak taşikardi yeterli kalp debisini devam ettirir.<br />
Bu kompansatuar taşikardi ve sempatik sistem bağımlı<br />
inotropik kompansasyonun bloke edilmesi kardiyojenik<br />
şoku presipite eder, ve yüksek mortalite ile ilişkilidir<br />
(özellikle böbrekten atılan Beta-blokerlerin kullanımı;<br />
atenolol, sotalol, tekbaşına veya kalsiyum antagonistleri<br />
ile kombinasyonu). Bb titrasyonuna, hasta hemodinamik<br />
olarak stabil olunca yavaşca ve dikkatle başlanmalıdır.<br />
Böbrek disfonksiyonunda miyokard infarktüsünde<br />
eksik tedavi sıktır. Böbrek fonksiyonunun korunmasına<br />
dikkat edilmelidir; kalp kasının kurtarılma ve korunma<br />
teşebbüsünün aynisi uygulanabilir. STEMİ’nin yatışı sırasında<br />
kötüleşmiş böbrek fonksiyonu, hastane ve 1-yıllık<br />
mortalitenin güçlü ve bağımsız öngörenidir. PKG<br />
veya kardiyak cerrahiye giden hastalarda serum kreatimninde<br />
küçük yükseliş (>0.3 mg/dl) bile, uzamış hastane<br />
süresi ve yükselmiş mortalite ile ilişkilendirilmiştir.
612<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Bu anlamda, kreatinin yükselmesi, hastalık ciddiyetinin<br />
basitce markeridir. Daha doğrusu, ABL’nin başlaması<br />
nörohormonal, immunolojik ve inflamatuar yolların aktivasyonu<br />
üzerinden, kardiyovasküler hasarın hızlandığını<br />
gösteren nedensel bir faktördür. Bu duruma yönelik<br />
koruyucu tedavi henüz yoktur (Nesiritide ?).<br />
Akut kalp hastalıklarında kardiyak görüntüleme tetkiklerinde<br />
radyo-opak kontrast kullanımına çok dikkat<br />
edilmelidir (kontrast nefropatiyi önlemek için).<br />
KRS’de ABL’nin erken teşhisi tartışmalıdır. Bu<br />
ABL’nin primer patoloji olduğu ve kardiyak disfonksiyona<br />
yol açtığı KRS tip-3’de de böyledir (Tablo KRS,<br />
sayfa 612). Klasik marker kreatinin kanda az da olsa<br />
yükseldiğinde, ABL halihazırda saptanmış ve gelişmiş<br />
olup, bu evrede böbrek fonksiyonu ve hasarının korunma<br />
ve önlenmesi için yapacak çok az şey kalmıştır.<br />
• Tamamlayıcı “ Deoksiribonükleik asit mikro-array” tarama<br />
tekniği ile, renal hasardan birkaç saat sonra, dışa-vurumu<br />
(ekspresyon) artırarak-düzenlenen (upregulatıon)<br />
gen alt-yapısı keşfedilmiştir.<br />
• İnsanda ABL’yi en erken saptayan markerlerden birisi<br />
de, insan idrarı ve kanındaki NGAL (Neutrophil<br />
gelatinase-associated lipocalin)’dir. NGAL yoğun bakım<br />
ünitesindeki çocuk ve erişkin kalp cerrahi hastalarında<br />
ABL’nin erken öngerenidir. Bu hastalarda<br />
48-72 saat sonra kreatinin yükselişi gözlenmiştir.<br />
NGAL ayrıca böbrek transplantasyonunda gecikmiş<br />
greft fonksiyonunun ve kontrast-nefropatisindeki<br />
ABL’nin markeridir.<br />
• “ Cystatin C”, Kronik böbrek hastalağında glomerül<br />
fonksiyonunun serum kreatininden daha iyi öngörenidir.<br />
Çünkü, kan düzeyi yaş, cinsiyet veya adale<br />
kitlesinden etkilenmemektedir.<br />
Cystatin-C KBL’yi öngörür ve böbrek değiştirilme<br />
ihtiyacını (transplantasyon), serum kreatinine göre<br />
daha erken öngörür. NGAL ve Cystatin C kalp cerrahisine<br />
bağlı ABL’de karşılaştırılmıştır, herikisi de 12 saatte<br />
ABL’yi öngörmüştür, ikisi birlikte düşünüldüğünde;<br />
bunlar böbreğin yapısal ve fonksiyonel hasarının kombinasyonunu<br />
göstermektedir.<br />
• “Böbrek hasarı molekülü ( kidney injury molecule 1)<br />
1”, bir proteindir, proksimal tubulus hücrelerinin<br />
iskemik veya nefrotoksik olayları sonucunda saptanabilir<br />
ve iskemik ABL için oldukça duyarlı görünmektedir.<br />
NGAL ile kombine edildiğinde oldukça<br />
duyarlıdır, AKİ’nin erken fazlarında önemli bir marker<br />
olabilir.<br />
• “N-acetyl-beta-(D) glucusaminidase, interlökin-18, ABL<br />
teşhisine katkısı olacağı umulan diğer markerdir<br />
(Tablo–X).<br />
KRS Tip-2 (Kronik KRS)<br />
Tip-2 KRS, KBH’ye sebep olan kalp fonksiyonunun kronik<br />
anormallikleri (kronik konjestif KY gibi) ile karak-<br />
terizedir (Şekil 22). KY varlığında böbrek fonksiyonunun<br />
kötüleşmesi, kötü prognoz ve uzamış hastane yatış<br />
süresi ile ilişkilendirilmiştir. Kronik KY’de böbrek disfonksiyonunun<br />
prevalansı yaklaşık %25’dir. eGFR (hesaplanmış<br />
GFR) hafif düşse dahi mortalite riski anlamlı<br />
olarak yükselir, vasküler hastalık ciddiyetinin markeri<br />
olarak gösterilmiştir. Yaşlılık, hipertansiyon, diyabetes<br />
mellitus ve akut koroner sendromlar kötüleşen fonksiyonun<br />
bağımsız öngörenleridir.<br />
Alttaki böbrek fonksiyonunun kötüleşmesinin mekanizmaları<br />
akut veya kronik KY zeminine uygun olarak<br />
farklıdır. Kronik KY; uzun dönem azalmış böbrek<br />
perfüzyon durumu ile karakterizedir, sıklıkla mikrovasküler<br />
ve makrovasküler hastalık ile renal disfonksiyon<br />
yatkınlaştırılır (predispoze). Ayrıca, GFR’si düşük hesaplanmış<br />
büyük oranda hastanın NYHA fonksiyonel<br />
sınıfı çok kötüdür, SVEF ile eGFR arasındaki ilişkiyi<br />
gösteren kanıt yoktur. Buna göre, kronik KY ve konmuş<br />
SV fonksiyonu olan hastaların eGFR’leri, SVEF’leri bozulmuşlara<br />
(
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 613<br />
Anemi<br />
Na+ Su retansiyonu<br />
Ca ve fosfo anormallikleri<br />
Hipertansiyon<br />
Olaylara<br />
artmış<br />
duyarlılık<br />
Kronik hipoperfüzyon<br />
Apoptozis<br />
Kronik<br />
kalp<br />
hastalığı<br />
Genetik risk faktörleri<br />
Kazanılmış RF<br />
↓KD<br />
↓KD<br />
Subklinik inflamasyon<br />
Endotelyal disfnoksiyon<br />
Hızlanmış ateroskloraz<br />
Kronik hipoperfüzyon<br />
↑renal vasküler dineç<br />
↑Venöz basınç<br />
Embolizm<br />
Hipoksi<br />
RAA ve sempatik aktivasyon<br />
Na + Su retansiyonu<br />
Ca ve Fosfo anormalliği<br />
HTA, SVH<br />
Anemi<br />
Na + Su retansiyonu<br />
Üremik solut + retansiyonu<br />
Ca ve fosfo anormalliği<br />
HTA<br />
Olay ve<br />
böbrek<br />
hasarının<br />
başlaması<br />
Skleroz-fibroz<br />
KBH’ye<br />
progresyon<br />
ŞEKİL 22. KRS Tip 2: Tip 2 KRS veya “Kronik KRS”de Kalp ve böbrek arasında patofizyolojik etkileşim kardiyak fonksiyonda kronik<br />
anormallikler, progressif kronik böbrek hastalığına sebep olur. KD: Kalp debisi, HTA: Hipertansiyon, RF: RF Risk faktörleri, SVH: Sol<br />
ventrikül hipertrofisi, Ca: Kalsiyum, Fosfo: Fosfat, Solut: Suda çözünür madde (JACC2008;52:1527-39).<br />
olasıdır. Bu ilaçlar ile tedavi böbrek hasarının gelişmesi<br />
ve progresyonunu presipite edebilir. Bu tedaviler<br />
basitce hemodinamiği bozuk hastaları tanımlamaktadır;<br />
bu şekilde böbrek fonksiyonunu kötüleştirmekten<br />
ziyade böbrek disfonksiyonuna yatkınlaştırmaktadır.<br />
Böbrek yetersizliği KY’li hastalarda oldukça yaygındır<br />
ve diyastolik ve sistolik ventrikül disfonksiyonunun<br />
herikisinin ve ağır KY’nin bağımsız negatif prognostik<br />
faktörüdür.<br />
KBH ile kardiyovasküler hastalığı birbirine bağlayan<br />
verilerin mantıksal pratik anlamı; risk faktörlerinin<br />
azaltılması ve tedavi altındaki hastalarda ilaçların<br />
optimize edilmelerine önem verilip dikkat gösterilmesi<br />
gerekir (farmakodinamiklerine bağlı kişiselleşmiş düzeyde<br />
letal sonuçları olabilir).<br />
Tip-3 KRS (Akut Renokardiyak Sendrom)<br />
Bu tip, birdenbire böbrek fonksiyonunun primer kötüleşmesi<br />
ile karakterizedir (ABL, iskemi veya glomerülonefrit<br />
gibi), akut kardiyak disfonksiyona yol açar<br />
(BL, aritmi, iskemi). Tip-3 KRS, Tip-1’e göre daha az<br />
sıktır.<br />
ABL, hastane ve yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ)<br />
yatan hastalarda gittikçe büyüyen bir bozukluktur.<br />
Hastane hastalarında %9’a yakın sıklıkta tanınmıştır<br />
( RIFLE). Büyük YBÜ verilerinde ise >%35 hastada ABL<br />
(Akut Böbrek Lezyonu) saptanmıştır.<br />
Akut böbrek hasarı birçok yoldan kalbi etkileyebilir<br />
(Şekil 23).<br />
Sıvı yüklenmesinin, pulmoner ödem gelişmesine<br />
katkısı olabilir. Hiperkalemi, aritmilerin ortaya çıkışını<br />
kolaylaştırır ve kardiyak arreste sebep olabilir. Tedavi<br />
edilmemiş anemi, miyokardta depresan faktörlerin<br />
birikmesi ve perikardit gelişimi ile miyokardiyal kontraktiliteyi<br />
etkiler. Asidemi, anlamlı olarak sağ kalp<br />
yetersizliğine katkısı olan pulmoner vazokonstriksiyon<br />
meydana getirir. Asideminin negatif inotropik etkileri<br />
de vardır ve aritmi riski artışına katkısı olan elektrolit<br />
dengesizliği ile de birliktedir.<br />
Son olarak, renal iskemi kardiyak düzeyde inflamasyon<br />
ve apoptozisin aktivasyonunu presipite eder.
614<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Na + H 2<br />
O<br />
retansiyonu<br />
Volum<br />
ekspansiyonu<br />
Düşmüş<br />
GFFR<br />
Hipertansiyon<br />
Artmış<br />
pre-load<br />
Akut böbrek hasarı<br />
Glomerüler hastalıklar<br />
İnterstisyel hastalıklar<br />
Akut tübüler nekroz<br />
Akut piyelonefrit<br />
Akut üriner obstrüksiyon<br />
Hümoral<br />
sinyal<br />
Kaspaz<br />
aktivasyon<br />
Apoptozis<br />
Sempatik<br />
aktivasyon<br />
RAA Aktivasyon<br />
vazokonstriksiyon<br />
Elektrolit, asit-baz<br />
ve koagülasyon dengesizliği<br />
Monosit<br />
aktivasyonu<br />
Endotelyal<br />
aktivasyon<br />
Sitokin<br />
sekresyonu<br />
Kaspaz<br />
aktivasyon<br />
Apoptozis<br />
Akut kalp disfonksiyonu<br />
Akut dekompansasyon<br />
Akut kalp yetersizliği<br />
İskemiler<br />
Aritmiler<br />
Düşük KD<br />
Biyomarkerler:<br />
Troponin<br />
Miyoglobin<br />
MPO<br />
BNP<br />
ŞEKİL 23. KRS Tip 3: Tip-3 KRS veya “Akut renokardiyak sendrom”da patofizyolojik etkileşim (renal fonksiyonun birdenbire kötüleşmesi;<br />
akut böbrek yetersizliği veya glomerülonefritde KY, aritmi, pulmoner ödem gibi akut kardiyak bozukluğa sebep olur). (MPO:<br />
Myeloperodsidaz, KD: Kardiyak debi) (JACC 2008; 52:1527-39).<br />
Tip-3 KRS’ye yol açan yegane durum, bilateral renal<br />
arter stenozudur (veya soliter böbrekte unilateral<br />
stenoz). Bu durumdaki hastaların akut ve dekompanse<br />
KY’ye eğilimi artabilir, çünkü diyastolik disfonksiyon,<br />
aşırı RAAS aktivasyonu, renal disfonksiyon, su ve sodyum<br />
retansiyonu ve akut miyokardiyal iskemiden yoğun<br />
periferik vazokonstriksiyona bağlı artmış oksijen<br />
talebi ve kronik kan basıncı yüksekliği ile ilişkilidir.<br />
Bu hastalarda KY ve hipertansiyonun tedavisinde,<br />
anjiyotensin blokajı genellikle gereklidir.<br />
• Bununla birlikte, GFR anjiyotensine oldukça bağımlıdır,<br />
böbrek fonksiyonlarında anlamlı dekompansasyon<br />
anjiyotensin blokajının ardından gelebilir.<br />
Seyrek görülen bu hastaların tedavisine dikkatle bakılmalı<br />
ve titizlikle incelenmelidir. ARB ve ACEİ’ler ile<br />
renal dekompansasyon sergileyenler muhtemelen renal<br />
revaskülarizasyona adaydır.<br />
• Troponinler, miyokardiyal hasarın duyarlı ve spesifik<br />
biyomarkerleridir, etkili olarak Tip-3 KRS’nin<br />
erken teşhis edilmesine yardımcıdır. Troponinler,<br />
İskemik miyokardiyal hasarın biyomakeridir, bunlar<br />
genel populasyon ve spesifik olarak böbrek hastalarında,<br />
kardiyak sonuçlar ve prognoz ile korelasyon<br />
gösterir.<br />
• BNP, akut KY ve akut olarak dekompanse KY teşhisinde<br />
kullanılan miyosit markeridir. Genel populasyon<br />
ve bir de böbrek yetersizliğinde kardiyovasküler<br />
olaylar ve toplam mortalitenin bağımsız öngörenidir.<br />
KY’de, yüksek BNP düzeylerine rağmen, bunun fizyolojik<br />
etkileri (vazodilatör, diüretik ve natriüretik)<br />
KRS’yi önlemek için yeterli görünmemektedir. Bu<br />
nunla ilgili olarak; BNP rezistansı ve/veya BNP’nin<br />
biyolojik olarak inaktif habercisinin (prekürsörü) rölatif<br />
fazlalığı gösterilmiştir (JACC2007;49: 1071-8).<br />
KRS Tip-4’de ise, yükselmiş BNP düzeyi ile nondiyabetik<br />
KBH’nin son-evre böbrek hastalığına hızlanmış<br />
progresyonu arasında ilişki bulunmuştur.<br />
• Miyeloperoksidaz, miyosit metabolizmasının oksidatif<br />
stresinin, akut koroner sendromlarda inflamasyonunun<br />
markeridir. Oksidatif stress miyosit apoptozisi<br />
ve nekrozuna sebep olabilir, aritmiler ve KRS<br />
patogenezinde endotel disfonksiyonu ile ilişkilendirilmiştir.<br />
• Sitokinler (TNF, IL-1, IL-6), KRS’nin erken teşhisinde<br />
rolu vardır, bundan başka bir de miyokardiyal hücre<br />
hasarı ve apoptozisine sebep olan patojenik rolu vardır,<br />
iskemik AKL’de miyokardiyal hasarı yönetir.
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 615<br />
ABL gelişmesi, normal olarak kronik KY hastalarına<br />
verilen ilaçların kullanımını etkileyebilir. Örneğin,<br />
diüretik ve ACEİ tedavisi ile serum kreatininin 1.5 mg/<br />
dl’den 2 mg/dl’ye yükselmesi, bazı klinisyenlerin diüretiği<br />
kesmesine neden olabilir, ACEİ’ler de azaltılabilir,<br />
hatta geçici olarak kesilebilir. Bu uygulama bazı hastalarda<br />
KY’nin akut dekompansasyonuna sebep olabilir.<br />
® Unutulmaması gereken: “ACEİ’ler böbreğe zarar<br />
vermez”.<br />
Daha doğrusu; ACEİ’ler intrarenal hemodinamikleri<br />
değiştirir ve ultrafiltrasyonu düşürür. Patolojik hiperfiltrasyonu<br />
azaltarak böbreği korurlar. Renal fonksiyonu<br />
stabilize edilemiyenlerde, diğer tehlikeli durumlar oluşuncaya<br />
kadar (hipotansiyon, hiperkalemi gibi) ACEİ<br />
ve ARB tedaviler sürdürülülebilir (Fayda >> Risk).<br />
• Son olarak, şayet ABL ciddi ve böbrek replasman<br />
tedavisi gerekiyorsa; standart diyalize sekonder<br />
olarak sıvı ve elektrolitlerin, hızlı yer değiştirmesi<br />
ve kaybı kardiyovasküler instabiliteye yol açabilir;<br />
hipotansiyon miyokardiyal iskemi ve arritmilere neden<br />
olabilir. Böbrek replasmanının kalıcı özelliği bu<br />
kardiyovasküler instabiliteyi en aza indireceğinden<br />
bu durumda daha fizyolojik ve makul görünür.<br />
KRS Tip-4 (Renokardiyak Sendrom)<br />
Bu tip, azalmış kardiyak fonksiyon, ventrikül hipertrofisi,<br />
diyastolik disfonksiyon ve/veya artmış kötü kardiyovasküler<br />
olaylara katkısı olan (ve gelişimini kolaylaştıran)<br />
primer KBH durumu (kronik glomerüler hastalık<br />
gibi) ile karakterizerdir (Şekil 24).<br />
Günümüzde KBH, böbrek hasarının ciddiyeti ve<br />
GFR kombinasyonu esas alınarak 5 evreye ayrılmıştır.<br />
Bu kriterler kullanıldığında ABD’de erişkin populasyonun<br />
en az %11’de, günümüzde KBH bulunduğu hesaplanmıştır<br />
(Tablo 14‘de).<br />
KBH’lı kişilerin kardiyovasküler riski oldukca yüksektir.<br />
Kardiyovasküler hastalığa uyan KBH evre-5<br />
hasta grubunda, ölümler %50’den fazladır. KBH evre-<br />
5’deki hastalarda, Mİ’den sonra 2 yıllık mortalite oranı<br />
%50 hesaplanmıştır. Karşılaştırılan genel populasyonda<br />
Post-infarktın 10 yıllık mortalitesi %25’dir. KBH’li<br />
hastaların kardiyak ölüm riski, yaş ve cinsiyeti eşleştirilmiş<br />
KBH’li kontrol olgularına göre 10-20 kat daha<br />
yüksektir.<br />
Bu sorunun bir bölümü, bu kişilerde risk değiştirilme<br />
ve düzenlemesinin, KBH olmayan karşıtlarına göre<br />
muhtemelen daha az yapılmış olması ile ilişkili olabilir.<br />
Daha az ciddi KBH’de, hafif-orta renal disfonksiyon<br />
(evre-1-3) daha sonra gelişen kardiyovasküler mortalite<br />
ve morbiditeyi yükselten kardiyovasküler risk ile ilişkili<br />
bulunmuştur. Renal fonksiyon ve kötü kardiyovasküler<br />
sonuçlar arasında ters ilişki gösterilmiştir (eGFR< 60<br />
ml/dk/1.73 m 2 ’de sürekli ilişki).<br />
Yüksek risk grubunda, hesaplanmış klirens kısa-dönem<br />
sonuçların (ölüm ve Mİ) anlamlı bağımsız öngörenidir.<br />
Benzer bulgular STEMİ ile bulunan hastalarda da<br />
bildirilmiştir, bu etki TIMI risk skorundan bağımsızdır.<br />
Bazal serum kreatini ≥2.5 mg/dl olan hastaların alınmadığı<br />
çalışmalarda azalmış renal fonksiyon, anlamlı<br />
olarak daha büyük mortalite ve kötü kardiyovasküler<br />
olay oranları ile ilişkilendirilmiştir ( SOLVD, TRACE,<br />
VALIANT).<br />
Böbrek hastalarında kötü kardiyovasküler olaylar,<br />
spesifik biyomarkerlerin plazma düzeyleri ile ilişkilidir<br />
(troponinler, dimetilarginin, plazminojen-aktivatör inhibitör<br />
tip-1, homosisteyin, natriüretik peptidler, CRP,<br />
serum amiloid –A protein, hemoglobin, ve iskemininmodifiye<br />
ettiği albumin gibi). Bu gözlemlere göre; kronik<br />
inflamasyon; subklinik infeksiyonlar, hızlandırılmış<br />
ateroskleroz; kalp-böbrek etkileşimi ile negatif kardiyovasküler<br />
olay ve renal sonuçlar arasında makineleşmiş<br />
bağlantıyı sağlamaktadır.<br />
KBH’li kişilerde Kardiyovasküler risk modifikasyonu<br />
için uygun tedavi alan hastaların oranı, genel populasyondakilerden<br />
daha azdır. Bu “terapetik hiçcilik”; temelde<br />
böbrek fonksiyonunun kötüleşmesi ile ilgili; aspirin,<br />
Bb, ACEİ’ler, ve statinler ile kombinasyon tedavisini<br />
KBH’lı hastaların
616<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
KBH<br />
evre 1-2<br />
Glomerüler/interstisyel<br />
hasar<br />
KBH<br />
evre 3-4<br />
Sigara<br />
Obezite<br />
HTA<br />
Dislipidemi<br />
Homosisteinemi<br />
Kronik inflamasyon<br />
Genetik RF<br />
Kazanılmış RF<br />
Primer nefropati<br />
DM<br />
Anemi,üremik toksinler<br />
Ca+ Phos anormaliği<br />
Beslenme durumu, VKİ<br />
Na + Su yüklenmesi<br />
Kronik inflamasyon<br />
Kardiyak remodeling<br />
Nörohormonal anormallik<br />
↑İskemik risk<br />
SVH<br />
Sol diyastolik fonksiyon<br />
↓koroner perfüzyon<br />
İnflamasyon<br />
Koroner ve doku kalsifikasyonu<br />
Biyomarkerler:<br />
Troponinler<br />
Natriüretik peptidler<br />
Asimetrik dimptilarginin<br />
İskemik modifiye albumin<br />
Akut faz proteinler<br />
Serum amiloid protein A<br />
CRp<br />
Skleroz-fibroz<br />
KBH<br />
evre 5-<br />
diyaliz<br />
Anemi ve malnütriyon<br />
Ca + Phos anormallikleri<br />
Yumuşak doku kalsifikasyonu<br />
Na + Su yüklenmesi<br />
EPO direnci<br />
Üremik toksinler<br />
Yapay<br />
yüzeyler,<br />
Bulaşmış<br />
sıvılar<br />
Monosit<br />
sitümülasyonu<br />
Akut faz<br />
reaktanları<br />
Kronik<br />
inflamasyon<br />
↑İnsülin<br />
rezistansı<br />
Endotelyal disfonksiya<br />
Düz adale proliferasyonu<br />
LDL oksidasyonu<br />
Vasküler kalsifikasyon<br />
Oksidan stress<br />
Hızlanmış ateroskleroz<br />
↑Adale<br />
metabolizması<br />
Kemik<br />
remodelingi<br />
↑Adipositokin<br />
üretimi<br />
Akut faz<br />
reaktanları<br />
ŞEKİL 24. KRS Tip 4: Tip-4 KRS veya “kronik renokardiyak sendrom”da kalp böbrek arasında patofizyolojik etkileşim. (KBH; azalmış<br />
kalp fonksiyonu, kardiyak hipertrofi, veya artmış kötü kardiyovasküler olayların riskine katkı sağlar gibi). KBH: Kronik böbrek hastalığı;<br />
VKİ: Vücut kitle indeksi, Phos: Fosfat, EPO: Eritropoetin. (JACC 2008; 52:1527-39.)<br />
↓İştah<br />
dolayı yakından (troponinler, BNP, ekokardiyografi ile)<br />
takip edilmelidir.<br />
KBH populasyonuna spesifik tedavilerin etki verilerinin<br />
eksik olması tedavi seçeneklerini tartışılır kılmıştır.<br />
Özellikle ilerlemiş KBH’da ACEİ veya ARB’lerin başlanması<br />
veya dozlarının artırılması, renal fonksiyonun<br />
klinik olarak anlamlı kötüleşmesine ve belirgin hiperkalemiye<br />
sebep olabilir, bu komplikasyon aldosteron<br />
antagonistlerinin kullanılmaya başlanması ile artmıştır.<br />
Şayet bu hastalar agressif olarak tedavi edilirlerse diyafonksiyonun<br />
daha fazla kötüleşmesi ve/veya düşük klirens<br />
oranlarına bağlı tedavinin toksik etkilerdir.<br />
İlerlemiş KBH komplikasyonlarının tedavisinde birçok<br />
ilaç gerekir, bu ilaçlar genellikle birlikte bulunan<br />
kalp hastalığı için güvenlidir. Bunlar; kalsiyum-fosfat<br />
dengesi ve hipertiroidzm için rejimler, vitaminler, eritropoez-stimülan<br />
ajanlar (yeni çıkmış tedaviler; endotelin<br />
sistem antagonistleri, adenozin ve vazopressin reseptör<br />
antagonistleri, inflamasyon suppressörleri dahi).<br />
İmmunosupressif ilaçlar, kardiyotoksik etkilerinden
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 617<br />
liz-bağımlılığı veya yaşamı tehdit eden hiperkalemik<br />
aritmi riskleri gelişebilir. Çok dikkatle tedavi edilseler<br />
de, yaşamı tehdit eden kardiyovasküler komplikasyonlar<br />
ayni düzeyde gelişebilir.<br />
• İki ay içerisinde, stabilize olan kreatininde %30 kadar<br />
yükselme; uzun-dönem nefroproteksiyon ile ilişkilidir<br />
(Arch Intern Med 2000;160:685-93).<br />
• Bu sonuçlar pratikte; “KBH’da ACEİ ve ARB’lerin dikkat<br />
kullanılabileceği” tavsiye ve görüşünün oluşmasına<br />
neden olmuştur. Bakılabilen serum kreatinini bu<br />
düzeyin ötesine yükselmemeli ve potasyum sürekli<br />
olarak 5 mmol/l)<br />
birisi ile dışlanması, yaşamı tehdit eden hiperkaleminin<br />
en aza indirilmesine yardımcı olabilir.<br />
KRS Tip-5 (Sekonder KRS)<br />
Bu tip KRS akut veya kronik sistemik hastalığa bağlı<br />
olarak kardiyak ve renal disfonksiyonun birlikte bulunması<br />
ile karakterizedir (Şekil 25). Tip-5 KRS için kısıtlı<br />
sistematik bilgiler vardır. Buna rağmen bu tabloda, daha<br />
fazla organ yetersizliği, bu durumda mortalite yükselir.<br />
Birlikte olan renal ve kardiyovasküler yetersizliğin,<br />
benzeyen sonuçları (renal ve pulmoner yetersizliğinin<br />
kombinasyonu gibi) nasıl farklı etkileyebiliyorsa; birçok<br />
akut ve kronik hastalık heriki organı eşzamanlı etkileyebilir<br />
ve birine neden olan hastalık diğerini de karşılıklı<br />
Sistemik hastalıklar<br />
DM<br />
Amiloidoz<br />
Vaskülit<br />
Sepsis<br />
Kalp<br />
yetersizliği<br />
Sempatik<br />
aktivasyon<br />
Nörohormonal stress<br />
inflamasyon<br />
Hemodinamik değişiklikler<br />
Hipoperfüzyon<br />
↓Perfüzyon basıncı<br />
↑PVR<br />
İskemi/reperfüzyon<br />
Hipoksi<br />
Oksidatif stress<br />
Toksemi<br />
Ekzojen toksinler<br />
Hem proteinler, antibiyotikler<br />
Kontrast ilaçlar<br />
LPS/endotoksin<br />
Monosit aktivasyonu<br />
Sitokinler<br />
Organ<br />
hasarı/disfonksiyonu<br />
Renal<br />
yetmezlik<br />
ŞEKİL 25. KRS Tip 5: Tip 5 KRS veya “Sekonder KRS”de kalp ve böbrek arasındaki patofizyolojik etkileşim (sistemik durumlar; DM,<br />
sepsis gibi kardiyak ve renal disfonksiyonun herikisine de sebep olur). LPS: Lipopolisakkarid; RVR: Renal vasküler direnç. (JACC<br />
2008;52:1527-39).
618<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO KRS. Akut böbrek hasarının erken saptanması için protein biyomarkerleri<br />
Biyomarkerler<br />
İlişkili olduğu hasar<br />
KIM-1<br />
İskemi ve Nefrotoksinler<br />
Cystatin C<br />
Proksimal tubulus hasarı<br />
NGAL (Lipocalin)<br />
İskemi ve nefrotoksinler<br />
NHE3<br />
İskemi, pre-renal, post-renal aKI<br />
Sitokinler (IL-6, IL-8, IL-18)<br />
Toksik, gecikmiş greft fonksiyonu<br />
Actin-actin depolimerize F<br />
İskemi, gecikmiş greft fonksiyonu<br />
α-GST<br />
Proksimal T hasarı, akut reddetme (rejection)<br />
II-Gast<br />
Distal tubulus hasarı, akut reddetme<br />
L-FABF<br />
İskemi ve nefrotoksinler<br />
Netrin-1<br />
İskemi ve nefrotoksinler, sepsis<br />
Keratin-derived kemokin<br />
İskemi ve gecikmiş greft fonksiyonu<br />
Kısalt: GST: Glutathione S. transferase, IL: interlökin, KIM: Kidney injury molecule, L-FABP: L-type fatty acidbinding protein, NGAL: Neutrophil<br />
gelatinase-associated lipocalin, NHE: Sodium-hydrogen exchanger.<br />
(JACC:2008;52:1527-39)<br />
olarak etkileyebilir. Örneğin, sepsis, diabet, amiloidoz,<br />
sistemik lupus ve sarkoidoz dahil. Diyabet ve hipertansiyon<br />
gibi birçok kronik durum Tip-2 ve-4 KRS’ye katkıda<br />
bulunabilir.<br />
Akut tabloda, ağır sepsis heriki organı etkileyen en<br />
sık ve ciddi durum olarak belirtilmiştir. ABL’ye neden<br />
olabilir, bir müddet sonra ise şiddetli miyokardiyal depresyona<br />
yol açabilir. Bu değişikliklerin mekanizması az<br />
anlaşılmıştır, fakat olaya TNF ve diğer mediyatörlerin<br />
heriki organ üzerindeki etkisi karışabilir. Miyokardiyal<br />
fonksiyonel depresyonun başlaması ve yetersiz kalp<br />
debisi Tip-1 KRS’de bahsedildiği gibi renal fonksiyonu<br />
daha fazla düşürür, ve gelişen ABL tip-3 KRS’de tarif<br />
edildiği gibi kardiyak fonksiyonu etkileyebilir. Renal<br />
iskemi daha sonra daha fazla miyokard hasarına neden<br />
olabilir, bu tehlikeli çemberde heriki organ da yaralanır<br />
ve zarar görür.<br />
• Tedavi stratejisi; hastalığın acele tanınması, yok edilmesine<br />
yönlendirilmeli ve infeksiyonun kökeninin<br />
tedavi edilmelidir, organ fonksiyonunun bir müddet<br />
desteklenmesi için invazif hemodinamik monitorizasyon<br />
kılavuzluğunda, inotropik ve vazopressör<br />
ilaç testeğine ek olarak sıvı ressüsitasyonu.<br />
Bu durumda, Tip-1 ve-3 KRS’de tartışılan tüm prensiplere<br />
başvurulabilir.<br />
Bu septik hastalarda, yoğun renal replasman teknolojilerinden<br />
elde edilen hazırlayıcı verilerin gösterdiği;<br />
kan arındırması (“purıfıcation”); küçük çözünenlerin<br />
klirensi optimal sağlanırsa, miyokardiyal performansın<br />
düzelmesinde rolu olabilir. Tanımı konusunda acilen<br />
fikir birliğine varılmasına rağmen, kritik decede hasta<br />
olan hastalarda ABL’yi azaltacak veya önleyecek tedavi<br />
henüz meydana çıkarılamamıştır.<br />
Sonuç olarak: Kronik ve akut durumlarda heriki<br />
organın disfonksiyonu sırasında, böbrek ve kalp arasındaki<br />
etkileşimin klinik ve pratik anlamı vardır. Bilginin<br />
derinliği ve dikkatin kompleksliği (bilgi ve deneyiminin<br />
bileşkesi), bu hastalara en iyi tedavinin verilebilmesi<br />
için gerekir. Bu hastalarda çok disiplinli (kardiyoloji,<br />
nefroloji ve kritik bakım) yaklaşıma ihtiyaç vardır (Tablo<br />
KRS). Her tip KRS hakkında fikirbirliği sağlanması,<br />
klinisyenin patofizyolojiye göre tedavi ve girişimlerin<br />
planlanmasına yardımcı olacaktır.<br />
® Akut ve kronik KY’de KRS’yi ortaya çıkaran başlıca<br />
sebepler: İleri derecede düşük debi, kontrolsuz diüretik<br />
kullanımı ve ACEİ dahil vazodilatörlere bağlı gelişen<br />
sistemik hipoperfüzyondur. Bu nedenlerin varlığında;<br />
(a) serım kreatininin bazal değerin >%30 üzerine çıkması,<br />
diüretiklere önceye göre daha az cevap alınması veya<br />
etkili diürez için devamlı doz artırılması gerekmesi, tüm<br />
önlemlere rağmen hiperkaleminin sürmesi; (b) kronik<br />
KY’de ise bunlara ek kronik anemi, hipoalbuminemi ve<br />
kaşeksi bulunması KRS’yi süratle düşündürmelidir.<br />
Anlamı: Morbidite ve mortalitesi son derece yüksek<br />
klinik bir durumla karşı karşıya gelinmiştir (hasta terminal-evrede).
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 619<br />
BÖBREK YETERSİZLİKLİ HASTADA<br />
KALP YETERSİZLİĞİNİN FARMAKOLOJİK<br />
TEDAVİSİ<br />
Giriş: KY’nin sağkalımı ACE inhibitörleri, ARB (Anjiyotensin<br />
reseptör blokeri), Bb (Beta blokerler) ve spironolaktonların<br />
kullanılması ile artırılabilir. Bütün önemli<br />
KY kılavuzları ACEİ ve Bb tedavilerinin KY ve SV sistolik<br />
disfonksiyonu olan hastaların standart tedavisinde<br />
kullanılmasını tavsiye etmektedir. 1, 2<br />
Fakat klinik çalışmalardaki çalışma olguları tüm KY<br />
hastalarını temsil etmez; bunlar tipik KY hastasına göre<br />
daha genç, beyaz ve erkek olma olasılığı daha yüksek,<br />
sistolik disfonksiyon bulunma olasılığı ise çok daha fazladır,<br />
komorbid durumları ise daha azdır. 3 Orta ve ağır<br />
böbrek yetersizlikli hastalar ise eksik belirtilmiş ya da<br />
çalışma dışında tutulmuştur, dolayısı ile KY ve böbrek<br />
yetersizlikli hastaların tedavisini yönlendirecek kanıtlar<br />
yetersizdir.<br />
Böbrek yetersizliği, KY tedavisi ile yakından ilgilidir;<br />
kısmen prevalansından, kısmen de mortalite ile ilişkisinden<br />
den dolayı.<br />
SOLVD çalışmasında, ayaktan tedavi edilen orta decede<br />
KY hastalarının 1/3’de GFR 200 micmol/L) büyük<br />
olan çok küçük bir hasta bölümü dahil edilmiştir. (3)<br />
Çalışmalarda böbrek fonksiyonu esas alınarak altgrup<br />
analizleri bildirilmemiştir.<br />
CONSENSUS çalışmasına, alınan hastalar, ağır KY<br />
ve ACEİ çalışmaları arasından en büyük oranda böbrek<br />
yetersizliği olanlardır. Çalışmaya alınma kriterlerinden;<br />
serum kreatin düzeyi 3.4 mg/dL’den büyük olanlar<br />
dışlanmıştır, çalışmaya katılanlarda mediyan kreatinin<br />
düzeyi 1.4 mg/dL, hesaplanmış GFR 45 mL/dk/1.73<br />
m 2 (ortalama orta derece böbrek yetersizliğini gösterir)<br />
bulunmuştur.<br />
Enalapril verilenlerde 1 yılda mortalite %31 düşmüştür,<br />
bazal serum kreatinin düzeyi mediyan değerden<br />
yüksek ve düşük olanlarda ACEİ ile benzer sağ kalım<br />
26, 27<br />
faydası olmuştur.<br />
CONSENSUS, KY ve orta derece böbrek yetersizliği<br />
hastalarında ACEİ’lerin etkinliği ile ilgili iyi kanıtlar<br />
sunmuştur. Ancak çalışmaya birçok ağır böbrek yetersizliği<br />
hastası (hesaplanmış GFR 30 mL/dk/1.73 m 2 )<br />
dahil edilmemiştir, dolayısı ile bu hastalarda ACEİ’lerin<br />
etkinlik ve güvenliği arasındaki denge bilinmez ve tartışılır<br />
kalmıştır.<br />
•Ağır böbrek yetersizliğinde, ACEİ’ler dikkatle kullanılmaya<br />
çalışılmalıdır, çünkü sağkalımı düzeltme<br />
potansiyelleri yanında, birçok hasta hiperkalemi ve<br />
böbrek fonksiyonun kötüleşmesinden dolayı ilacı iyi<br />
tolere edememektedir.<br />
•Orta veya ileri böbrek yetersizliği hastalarında,<br />
ACEİ’lerin düşük dozları başlanmalı (2.5-5.0 mg lisinopril<br />
gibi), ve böbrek fonksiyonu ile serum kreatini<br />
dikkatle izlenerek dozu yavaşca artırılmalıdır. 13-15
620<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
KY ve böbrek yetersizliği hastalarında ACEİ’lerin<br />
güvenliği: KY hastalarında ACEİ kullanımında geleneksel<br />
olarak en çok korkulan komplikasyon renal fonksiyonun<br />
kötüleşmesi ile ilgilidir. Enalapril verilenlerin<br />
%30 veya fazlasında takip vizitlerinde serum kreatininde<br />
yükselme vardır, çok azında ACEİ dozu azaltılmasa<br />
bile takip ölçümlerinde kreatinin düzeyi normale dönmüştür.<br />
11, 25<br />
•Kreatinin düzeyi %30’dan fazla yükselenlerde; başlangıçta<br />
ortalama kreaatinin artışı %49 olmuş, fakat<br />
daha sonra kreatinin düzeyi bazalden sadece %9<br />
artmıştır. En önemlisi, ACEİ’lerin sağ kalım faydası<br />
serum kreatinin düzeyinde önemli yükselme (>%30)<br />
25, 31<br />
olan ve olmayanlar arasında benzer görülmüştür.<br />
ATLAS çalışmasında, orta-ağır KY hastalarında düşük<br />
ve yüksek dozlardaki lisinoprilin klinik sonuçlara<br />
etkisi karşılaştırılmıştır. 29, 33 Bazal kreatinin düzeyleri<br />
1.5-2.5 mg/dL mg/dL olanlarda, yüksek doz (2.5-5 mg)<br />
Lisinopril grubunda ilacın kesilme oranı düşük doza (5-<br />
35 mg) göre daha yüksekti, ACEİ’ler böbrek yetersizlikli<br />
hastalarda genellikle iyi tolere edilmiştir. 34-36<br />
•Bu çalışma, KY ve orta derece böbrek yetersizliği<br />
hastalarında ACEİ’lerin muhtemel geriye dönüşümsüz<br />
zarara sebep olduğuna karşı duyulan korkuyu<br />
azaltmıştır. Çok ağır KY hastalarının 1/3’de kreatinin<br />
düzeyi bazal değerinden bağımsız önemli yükselmiştir<br />
(%30). Ancak sadece küçük bir hasta grubunda<br />
tedavinin kesilmesi gerekmiştir, hastaların<br />
çoğunda kreatinin düzeyi doz düzeltilmeden bazal<br />
düzeyine dönmüştür.<br />
•ACEİ tedavisinin başlanması dahil böbrek komplikasyonlarının<br />
insidensini azaltan ölçüler; hastalarda<br />
volum optimalse (doldurulmuşsa), ACEİ düşük<br />
dozlarda kullanılması ve birlikte NSAİİ’lerin yasaklanması.<br />
•Takip sırasında normale dönmeyen ciddi derece<br />
yükselmiş kreatinin düzeyleri özellikle yaşlı hastalarda<br />
renovasküler hastalığı ima edebilir.<br />
ACE İnhibitörleri ile NSAİİ’ler ve<br />
Aspirin Kullanımı<br />
KY’de non-steroidal antiinflamatuar ilaçların kullanımı<br />
sonuçların kötüleşmesi ile ilişkilendirilmiştir. Çünkü<br />
bunlar lokal prostasiklin üretimini bloke ederek<br />
aCEİ’lerin faydalı etkilerine karşı koyarlar. Hipovolemi<br />
veya böbrek yetersizliğine bağlı böbrek fonksiyonu<br />
azalmış hastalarda ACEİ ve NSAİİ kombinasyonunun<br />
yan etki riski özellikle yüksektir, sebebi bunların etki<br />
mekanizmalarındaki olumsuz etkileşimdir. Yeni siklooksigenaz<br />
2-selektif NSAİİ’ler (relecoxib ve rofecoxib)<br />
KY’de muhtemelen en az diğer NSAİİ’ler kadar risklidir,<br />
kullanımları yasaklanmalıdır.<br />
Aspirin ACEİ almakta olan KY hastalarında da prostasiklin<br />
üretimini de antagonize eder, böylece bu ilacın<br />
faydalı etkilerini antagonize edebilir. Bununla birlikte,<br />
birkaç çalışmada KY hastalarında Aspirin ve ACEİ’lerin<br />
negatif etkileşimi bulunmuştur. Dört randomize çalışmanın<br />
metaanalizinde ise aspirin almakta olan KY hastalarında<br />
bile ACEİ’lerin sağkalım faydası bulunmuştur<br />
(Lancet 2000;355: 1575-81). Böbrek disfonksiyonunda Aspirin<br />
ACEİ’nin herikisinide tolere edemeyenlerde tavsiye<br />
edilen Aspirin dozunun 81 mg’a düşürülmesi de ACEİ<br />
toleransını düzeltememiştir.<br />
•Tavsiye edilen: Aspirinin alternatif antitrombosit<br />
ajanla (klopidogrel gibi) değiştirilmesi.<br />
Anjiyotensin Reseptör Blokerleri<br />
ACEİ ve ARB’lerin Kalp yetersizliğinde böbrek komplikasyonları<br />
ve sağkalıma etkileri karşılaştırılmıştır.<br />
Bununla ilişkili olarak ELİTE çalışmasında Losartanın<br />
kaptoprile kıyasla mortaliteye olumlu faydası bulunmuştur,<br />
ancak ELİTE-2 bunu tastikleyememiştir, daha<br />
doğrusu ACEİ ve ARB arasında farklılık bulunmamıştır.<br />
Böbrek fonksiyonunda kötüleşme insidensi de (kreatinin<br />
düzeyinin 0.3 mg/dL artması) iki grupta farklı bulunamamıştır.<br />
ELİTE’de ortalama serum kreatinin düzeyi<br />
1.2 ± 0.4 mg/dL olduğundan, çalışmaya katılanların<br />
muhtemelen çoğunda böbrek yetersizliği yoktu.<br />
ValHeFT çalışmasında çoğu aCEİ almakta olan KY<br />
hastalarında Valsartan ve plasebo karşılaştırılmıştır.<br />
Mortalite gruplar arasında fark göstermemiştir. Fakat<br />
Valsartan hastaneye yatış riskini düşürmüştür. Ayrıca<br />
Valsartan ACEİ almakta olan hastalarda bile mortaliteyi<br />
daha fazla (sinerjik) düşürmüştür.<br />
•Özet olarak: ARB’ler öksürükten dolayı ACE’leri tolere<br />
edemeyen hastalarda sağkalımı düzelttiği görülmüştür.<br />
ACEİ almakta iken hastalarda ortaya çıkan hiperkalemi<br />
veya böbrek fonksiyonunun kötüleşmesi gibi benzer<br />
komplikasyonlar muhtemelen aRB’ler ile de vardır.<br />
Beta Blokerler<br />
KY ve SV disfonksiyonunda mortaliteyi %35 düşüren<br />
Bb’ler Bisoprolol, Karvedilol, Metoprolol hemisüksinat<br />
bulunmuştur. Bir çalışmada çalışmaya alınmama kriteri<br />
olarak böbrek fonksiyonundan bahsedilmemiştir<br />
(JAMA 2000;283:1295-302). 3 çalışmada ise kreatinin düzeyi<br />
2.8-3.4 mg/dL olan hastalar ekarte edilmiştir, bir<br />
çalışmada ise sadece klinik olarak önemli böbrek hastalığı<br />
dışlanmıştır, bu çalışmaların hiçbirisinde altgrup<br />
analizlerinde dahi renal fonksiyon esas alınarak Bb’lerin<br />
KY’de etkileri araştırılmamıştır (Annals of Internal Medicine<br />
2003;138:917-24). Gözlemsel bir çalışmada Mİ sonrası SV<br />
disfonksiyonu bulunanlarda serum kreatinin düzeyi 2.0<br />
mg/dL üstünde ve altında olanlarda Bb’ler ile benzer<br />
sağkalım faydası bulunmuştur (Am J Med 2001;110:425-33).<br />
Bb’lerin böbrekte daha az yan etkileri bildirilmiştir.<br />
Bb başladıktan sonra kalp debisi ve böbrek kan akımı<br />
başlangıçta düşebilir, hipotansiyon ve böbrek fonksiyonunun<br />
kötüleşmesine neden olabilir. Zamanla Bb te-
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 621<br />
davi ile SVEF yükselir ve böbrek kan akımı hatta bazalin<br />
üzerinde düzelebilir.<br />
•Tüm KY hastalarında, Bb’ler tedaviye bağlı olumsuz<br />
ters olaylar, tedavinin olası en düşük dozda başlanması<br />
ve sonra her 2 haftada dozunun yavaşca artırılması<br />
ile sınırlandırılabilir.<br />
•KY be böbrek yetersizliğinde Bb kullanımı için kanıtların<br />
olmamasına rağmen tavsiye edilen: böbrek<br />
yetersizliği olan ve olmayanlarda Bb tedavi kullanılmalıdır.<br />
•Karvedilol ve Metoprolol ağırlıklı olarak karaciğerden<br />
temizlendiğinden bu ajanlar kısmen böbrekten<br />
temizlenen nadolol ve atenolola göre böbrek yetersizliğinde<br />
daha güvenlidir.<br />
Spironolakton<br />
RALES çalışmasında, ağır KY hastalarında mortaliteyi<br />
%30 düşürmüştür. Serum kreatinin düzeyi ≥2.5 mg/dL<br />
olan hastalar çalışmaya alınmamıştır, mediyan kreatinin<br />
düzeyi 1.2 mg/dL idi. Anlamlı tedavi faydası kreatinin<br />
düzeyi mediyanın üstünde ve altında olan hastalarda<br />
gözlenmiştir.<br />
Çalışmaya alınanların sadece %2’sinde ciddi hiperkalemi<br />
(≥6 mmol/L) gelişmiştir, ancak 80 mg Furosemid<br />
ile tedavi hiperkalemiyi kısıtlamıştır.<br />
GFR’si 30-60 mL/dk/1.73 m 2 olan hastalarda günde<br />
25 mg spironolakton yüksek değildir. Böbrek yetersizliği<br />
ve KY hastalarında araya giren hastalıklarda (daire<br />
gibi) dehidratasyon hiperkalemiye predispoze durum<br />
yarattığından tedavi durdurulmalıdır.<br />
Hidralazin-Nitrat<br />
V-HeFT, hidralazin-nitrat kombinasyonu plasebo ve<br />
prazosine göre sağkalım avantajları sunmaktadır, V-<br />
HeFT-II ise enalapril, hidralazin-nitrat kombinasyonuna<br />
göre sağkalımı düzeltmiştir. Çünkü hidralazin-nitrat<br />
kombinasyonunun daha sık verilmesi gerekir.<br />
•Bu tedavi rejimi ACEİ veya ARB’yi iyi tolere edemeyenlerde<br />
çok kullanışlıdır.<br />
Digoksin<br />
Digitalis KY’nin en eski tedavisidir ve digoksin KY’de<br />
en sık yazılan ilaçtır. Digoksin klirensinin GFR ile linear<br />
değiştiğinden, böbrek fonksiyonu digoksini etkileyebilir.<br />
DIG çalışmasında digoksinin etkisi değerlendirilmiştir,<br />
serum kreatinin düzeyi 1.3/1.1 (erkek/kadın) mg/<br />
dL üzerinde bulunan hastalar dışlanmıştır. Digoksin<br />
sağkalımı etkilemezken KY ile hastane yatışlarını %28<br />
düşürmüştür. Yeni sunulan altgrup analizinde digoksin<br />
kadınlarda zararlı bulunmuştur.<br />
Kalp yetersizliği ve<br />
SV disfonksiyonlu hasta<br />
Serum kreatinini ölç ve GFR’yi hesapla*<br />
GFR 60<br />
30≤GFR≤60<br />
per 1.73 m 2 per 1.73 m 2<br />
mL/dk.<br />
mL/dk.<br />
KY ilaçları ile düzelen klinik<br />
sonuçların kanıtı<br />
ACE inhibitörü veya ARB (şayet hasta ACEİ’yi Muhtemel † Kesin † Kesin<br />
öksürükten dolayı tolere edemezse)<br />
β-Bloker Bilinmiyor Kesin Kesin<br />
Spironolakton Bilinmiyor † ‡§ Muhtemel †§ Kesin<br />
Digoksin Bilinmiyor Muhtemel || Kesin ||<br />
Hydralazin-Nitrat Bilinmiyor Muhtemel Kesin<br />
ŞEKİL 26. Renal fonksiyon serum kreattinin düzeyine göre hesaplanmış GFR’ye göre (eGFR) kategorize edilmeli. Renal fonksiyona<br />
göre her grup için kullanılan ilacı destekleyen kanıt: Renal fonksiyon aralığı esas alınarak: Kesin, Muhtemel veya Bilinmiyor olarak<br />
değerlendirilmiştir (klinik çalışmalarda sunulan ve renal yetersizliğe spesifik sonuçlarda bildirilen). ARB: Anjiyotensin reseptör blokeri.<br />
ACE: Anjiyotensin converting enzim.<br />
(*): Cockcroft-Gault eşitliği veya Renal hastalıkta diyet modifikasyonu formülü. (‡):Renal fonksiyon ve elektrolitlerin dikkatli izlenmesi.<br />
(†): Muhtemelen zararlı hipokalemi düşünülmeli hiperkalemi riskinden dolayı volum kaybında kesilmeli. (||): Hastaneye yatış azalır,<br />
mortalite değil. (Ann Intern Med. 2003;138: 917-24).
622<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
•KY ve böbrek yetersizliğinde güvenli olarak kullanılabilir,<br />
digoksin yükleme dozsuz başlanmalıdır, ve<br />
düşük dozda (0.125 mg) idame ettirilmelidir (gün<br />
aşırı).<br />
Özet olarak: KY hastalarının 1/3’de mortalide<br />
önemli artış ile ilişkilendirilmiş böbrek yetersizliği vardır.<br />
Bunla birlikte, klinik çalışmalarda birçok ilacın sağkalımı<br />
düzelttiği ve KY ile hastaneye yatışı azalttığı gösterilmiştir.<br />
Bunların çoğunda çok az orta ve ağır böbrek<br />
yetersizliği hastası çalışmaya dahil edilmiştir. Kreatinin<br />
düzeyine güvenmekten ziyade klinisyenler GFR’yi hesaplayarak<br />
böbrek fonksiyonu kategorize edebilirler.<br />
Mevcut verilere göre; (i) ACEİ’ler KY ve hafi orta<br />
böbrek yetersizliğinde sağkalım avantajı sağlar; bunların<br />
ağır böbrek yetersizliğinde kullanımı olası yan etkilerinden<br />
dolayı dikkat gerektirmektedir (Şekil 26).<br />
(ii) Bb’lerin KY’de sağkalımın düzeltilmesindeki etkisi<br />
böbrek fonksiyonu ile çok düşük olasılıkla değişir,<br />
bununla birlikte, orta-ağır böbrek yetersizliği altgrubu<br />
Bb çalışmalarına alınmıştır.<br />
(iii) Böbrek yetersizliğinde spironolaktonun hiperkalemi<br />
riskinin arttığı görülmüştür, bu ilacın güvenliği<br />
ağır böbrek yetersizliğinde değerlendirilmemiştir.<br />
(iv) Digoksinin ağır böbrek yetersizliği hastalarındaki<br />
güvenliği bilinmemektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. McClellan WM, Lagston RD, Presley R. Medicare patients<br />
with cardiovascular disease have a high prevalence of chronic<br />
kidney disease and a high rate of progression to endstage<br />
renal disease. J Am Soc Nephrol 2004;15:1912–9.<br />
2. Smith GL, Lichtman JH, Bracken MB, et al. Renal impairment<br />
and outcomes in heart failure. J Am Coll Cardiol<br />
2006;47:1987–96.<br />
3. Hillege HL, Girbes ARJ, de Kam PJ, et al. Renal function,<br />
neurohormonal activation, and survival; in patients with<br />
chronic heart failure. Circulation 2000;102:203–10.<br />
4. Collins AJ, Foley R, Herzog C, et al. Excerpts from the United<br />
States Renal Data 2007 annual data report. Am J Kidney<br />
Dis 2008;51 Suppl 1:S1–320.<br />
5. Foley RN, Murray AM, Li S, et al. Chronic kidney disease<br />
and the risk for cardiovascular disease, renal replacement,<br />
and death in the United States Medicare population, 1998<br />
to 1999. J Am Soc Nephrol 2005;16:489 –95.<br />
6. Horwich TB, Fonarow GC, Hamilton MA, et al. Anemia is<br />
associated with worse symptoms, greater impairment in<br />
functional capacity and a significant increase in mortality<br />
in patients with advanced heart failure. J Am Coll Cardiol<br />
2002;39:1780–6.<br />
7. Sarnak MJ, Tighiouart H, Manjunath G, et al. Anemia as a<br />
risk factor for cardiovascular disease in the Atherosclerosis<br />
Risk In Communities (ARIC) study. J Am Coll Cardiol<br />
2002;40:27–33.<br />
8. Szachniewicz J, Petruk-Kowalczyk J, Majda J, et al. Anaemia<br />
is an independent predictor of poor outcome in patients<br />
with chronic heart failure. Int J Cardiol 2003;90:303– 8.<br />
9. Arant CB, Wessel TR, Olson MB, et al. Hemoglobin level<br />
is an independent predictor for adverse cardiovascular<br />
outcomes in women undergoing evaluation for chest pain:<br />
results from the National Heart, Lung, and Blood Institute<br />
Women’s Ischemia Syndrome Evaluation Study. J Am Coll<br />
Cardiol 2004;43:2009 –14.<br />
10. Tang YD, Katz SD. The prevalence of anemia in chronic heart<br />
failure and its impact on the clinical outcomes. Heart<br />
Fail Rev 2008;13:387–92.<br />
11. Young JB, Abraham WT, Albert NM, et al. Relation of low<br />
hemoglobin and anemia to morbidity and mortality in patients<br />
hospitalized with heart failure (insight from the OP-<br />
TIMIZE-HF registry). Am J Cardiol 2008;101:223–30.<br />
12. Enzyme inhibitors on mortality and morbidity in patients<br />
with heart failure. Collaborative Group on ACE Inhibitor<br />
Trials. JAMA. 1995;273:1450-6. [PMID: 7654275]<br />
13. Pfeffer MA, Braunwald E, Moye LA, Basta L, Brown EJ Jr,<br />
Cuddy TE, et al. Effect of captopril on mortality and morbidity<br />
in patients with left ventricular dysfunction after myocardial<br />
infarction. Results of the survival and ventricular<br />
enlargement trial. The SAVE Investigators. N Engl J Med.<br />
1992;327:669-77. [PMID: 1386652]<br />
14. Kober L, Torp-Pedersen C, Carlsen JE, Bagger H, Eliasen<br />
P, Lyngborg K, et al. A clinical trial of the angiotensin-converting-enzyme<br />
inhibitor trandolapril in patients with left<br />
ventricular dysfunction after myocardial infarction. Trandolapril<br />
Cardiac Evaluation (TRACE) Study Group. N<br />
Engl J Med. 1995;333: 1670-6. [PMID: 7477219]<br />
15. Effect of ramipril on mortality and morbidity of survivors<br />
of acute myocardial infarction with clinical evidence<br />
of heart failure. The Acute Infarction Ramipril Efficacy<br />
(AIRE) Study Investigators. Lancet. 1993;342:821-8. [PMID:<br />
8104270]<br />
16. Cohn JN, Tognoni G. A randomized trial of the angiotensin-receptor<br />
blocker valsartan in chronic heart failure. N<br />
Engl J Med. 2001;345:1667-75. [PMID: 11759645]<br />
17. Hjalmarson A, Goldstein S, Fagerberg B, Wedel H, Waagstein<br />
F, Kjekshus J, et al. Effects of controlled-release metoprolol<br />
on total mortality, hospitalizations, and well-being in<br />
patients with heart failure: the Metoprolol CR/XL Randomized<br />
Intervention Trial in congestive heart failure (ME-<br />
RIT-HF). MERIT-HF Study Group. JAMA. 2000;283:1295-<br />
302. [PMID: 10714728]<br />
18. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol Study II (CIBIS-II): a<br />
randomised trial. Lancet. 1999;353:9-13. [PMID: 10023943]<br />
19. Randomised, placebo-controlled trial of carvedilol in patients<br />
with congestive heart failure due to ischaemic heart<br />
disease. Australia/New Zealand Heart Failure Research<br />
Collaborative Group. Lancet. 1997;349:375-80. [PMID:<br />
9033462]<br />
20. Packer M, Bristow MR, Cohn JN, Colucci WS, Fowler MB,<br />
Gilbert EM, et al. The effect of carvedilol on morbidity and<br />
mortality in patients with chronic heart failure. U.S. Carvedilol<br />
Heart Failure Study Group. N Engl J Med. 1996;<br />
334:1349-55. [PMID: 8614419]<br />
21. Packer M, Coats AJ, Fowler MB, Katus HA, Krum H, Mohacsi<br />
P, et al. Effect of carvedilol on survival in severe chronic<br />
heart failure. N Engl J Med. 2001;344:1651-8. [PMID:<br />
11386263]<br />
22. Pitt B, Zannad F, Remme WJ, Cody R, Castaigne A, Perez<br />
A, et al. The effect of spironolactone on morbidity and mor-
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 623<br />
tality in patients with severe heart failure. Randomized<br />
Aldactone Evaluation Study Investigators. N Engl J Med.<br />
1999;341:709-17. [PMID: 10471456]<br />
23. Cohn JN, Archibald DG, Ziesche S, Franciosa JA, Harston<br />
WE, Tristani FE, et al. Effect of vasodilator therapy on mortality<br />
in chronic congestive heart failure. Results of a Veterans<br />
Administration Cooperative Study. N Engl J Med.<br />
1986;314:1547-52. [PMID: 3520315]<br />
24. Rationale, design, implementation, and baseline characteristics<br />
of patients in the DIG trial: a large, simple, long-term<br />
trial to evaluate the effect of digitalis on mortality in heart<br />
failure. Control Clin Trials. 1996;17:77-97. [PMID: 8721804]<br />
25. Ljungman S, Kjekshus J, Swedberg K. Renal function in severe<br />
congestive heart failure during treatment with enalapril<br />
(the Cooperative North Scandinavian Enalapril Survival<br />
Study [CONSENSUS] Trial). Am J Cardiol. 1992;70: 479-87.<br />
[PMID: 1642186]<br />
26. Swedberg K. Effect of ACE-inhibition on renal function in<br />
severe congestive heart failure. Z Kardiol. 1991;80 Suppl<br />
2:50-4. [PMID: 2024543]<br />
27. Swedberg K, Eneroth P, Kjekshus J, Snapinn S. Effects of<br />
enalapril and neuroendocrine activation on prognosis in<br />
severe congestive heart failure (follow-up of the CONSEN-<br />
SUS trial). CONSENSUS Trial Study Group. Am J Cardiol.<br />
1990;66:40D-44D; discussion 44D-45D. [PMID: 2220604]<br />
28. Edep ME, Shah NB, Tateo IM, Massie BM. Differences<br />
between primary care physicians and cardiologists in<br />
management of congestive heart failure: relation to practice<br />
guidelines. J Am Coll Cardiol. 1997;30:518-26. [PMID:<br />
9247527]<br />
29. Massie BM, Armstrong PW, Cleland JG, Horowitz JD, Packer<br />
M, Poole-Wilson PA, et al. Toleration of high doses of<br />
angiotensin-converting enzyme inhibitors in patients with<br />
chronic heart failure: results from the ATLAS trial. The Assessment<br />
of Treatment with Lisinopril and Survival. Arch<br />
Intern Med. 2001; 161:165-71. [PMID: 11176729]<br />
30. Philbin EF. Factors determining angiotensin-converting<br />
enzyme inhibitor underutilization in heart failure in a<br />
community setting. Clin Cardiol. 1998;21: 103-8. [PMID:<br />
9491949]<br />
31. Ljungman S, Laragh JH, Cody RJ. Role of the kidney in<br />
congestive heart failure. Relationship of cardiac index to<br />
kidney function. Drugs. 1990;39 Suppl 4:10-21; discussion<br />
22-4. [PMID: 2354670]<br />
32. Knight EL, Glynn RJ, McIntyre KM, Mogun H, Avorn J.<br />
Predictors of decreased renal function in patients with heart<br />
failure during angiotensin-converting enzyme inhibitor<br />
therapy: results from the studies of left ventricular dysfunction<br />
(SOLVD). Am Heart J. 1999;138:849-55. [PMID:<br />
10539815]<br />
33. Packer M, Poole-Wilson PA, Armstrong PW, Cleland JG,<br />
Horowitz JD, Massie BM, et al. Comparative effects of low<br />
and high doses of the angiotensinconverting enzyme inhibitor,<br />
lisinopril, on morbidity and mortality in chronic heart<br />
failure. ATLAS Study Group. Circulation. 1999;100:2312-8.<br />
[PMID: 10587334]<br />
34. Packer M, Lee WH, Medina N, Yushak M, Kessler PD. Functional<br />
renal insufficiency during long-term therapy with<br />
captopril and enalapril in severe chronic heart failure. Ann<br />
Intern Med. 1987;106:346-54. [PMID: 3028221]<br />
35. Gottlieb SS, Robinson S, Weir MR, Fisher ML, Krichten<br />
CM. Determinants of the renal response to ACE inhibition<br />
in patients with congestive heart failure. Am Heart J. 1992;<br />
124:131-6. [PMID: 1615796]<br />
36. Pitt B, Segal R, Martinez FA, Meurers G, Cowley AJ, Thomas<br />
I, et al. Randomised trial of losartan versus captopril<br />
in patients over 65 with heart failure (Evaluation of Losartan<br />
in the Elderly Study, ELITE). Lancet. 1997;349:747-52.<br />
[PMID: 9074572].<br />
Okunması Tavsiye Edilen Kaynaklar:<br />
• RoncoC, Haapio M, House AA, Anavekar N, Bellamo R.<br />
Cardıorenal syndrome. JACC 2008;52: 1527-39<br />
• Shlipak MG. Pharmacotherapy for heart failure in patients<br />
with renal insufficiency. Ann Intern Med 2003;138: 938-939<br />
• Willenheimer R, Swedberg. Taılorıng heart failure therapy.<br />
Martın Dunıtz Group.2003. p.107-121
624<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
GEBELİKTE KALP YETERSİZLİĞİ<br />
Tüm gebe kadınların %0.5’de kalp hastalığı bulunur,<br />
toplam maternal mortalitenin %10’nundan sorumludur.<br />
Azalmasına rağmen romatizmal hastalık en yaygın olanıdır.<br />
Son 10 yolda sıklıkla gebelik öncesi düzeltilmiş<br />
konjenital kalp hastalığı gebelikte ortaya çıkan kalp<br />
yetersizliğinin önde gelen sebebi bulunmuştur. Altta<br />
yatan kalp hastalığı orta-derecede olsa dahi, gestasyon<br />
(gebelik dönemi) sırasındaki anlamlı hemodinamik değişikler<br />
sebebiyle gebelik sırasında bazen KY meydana<br />
gelebilmektedir.<br />
ARTIŞ (%)<br />
GEBELİK VE KALP<br />
Volum Değişiklikleri<br />
Plazma volumu<br />
Eritrosit<br />
Normal Gebelikte Bulgular<br />
Semptomlar: Bitkinlik, yorgunluk, dispne, palpitasyon,<br />
egzersiz toleransının azalması, alt ekstremite ödemi,<br />
ortopne.<br />
Fizik muayene bulguları: Hiperventilasyon, alt ekstremite<br />
ödemi, şişmiş boyun venleri;belirgin “a ve v dalgaları”<br />
ve “x ve y inişleri”.<br />
Yükselmiş kalp hızı ve genişlemiş nabız basıncı.<br />
Maksimal apikal impuls yukarıya ve sola yer değiştirmiş.<br />
Yüksek akım üfürümleri (pulmoner ve aortik).<br />
Meme üfürümü (“souffle”, sol sternal kenarda devamlı<br />
üfürüm). Şiddetlenmiş birinci kalp sesi ve kuvvetli<br />
ikinci ses çiftleşmesi. Pulmoner bazal raller.<br />
Elektrokardiyografi bulguları: Sinüs taşikardisi, sol<br />
aks deviyasyonu, artmış R/S oranı (V1 ve V2’de).<br />
Repolarizasyon değişiklikleri.<br />
Ekokardiyografik bulgular: Artmış SV diastolik<br />
çapı, artmış SV duvar kalınlığı.<br />
Hafifce artmış kontraktilite.<br />
Sağ atriyum, sağ ventrikül, sol atriyum büyüklüğünde<br />
hafifce artış.<br />
Fonksiyonel triküspit ve mitral regürjitasyonu.<br />
Küçük perikardiyal efüzyon.<br />
Gebelik Sırasında Hemodinamik Değişiklikler<br />
En önemli değişiklik kan volumunun artışıdır, gebeliğin<br />
sonunda hemen hemen iki katına çıkar. Artmaya 6<br />
haftada başlar, ikinci trimestirde hızlı artar, son 8 haftada<br />
stabil duruma gelir. Eritrosit kitlesi de artar, fakat<br />
plazma volumumuna göre bu artış daha azdır, dolayısı<br />
ile buna bağlı hemoglobin konsantrasyonu düşer, hematokrit<br />
düzeyi %33-34 olup hemoglobin 11-12 g/dl civarında<br />
seyreder (Şekil 27).<br />
Serum aldosteron düzeyi son trimestirde yükselir,<br />
sodyum ve su retansiyonuna sebep olur. Bu hemodinamik<br />
değişikliğin anneyi doğum sırasında kan kaybından<br />
koruduğu anlaşılmıştır, kalp yetersizliğinin en<br />
TRIMESTER<br />
ŞEKİL 27. Plazma volumu ve eritrositler gebeliğin üç trimestri<br />
boyunca artar. İkinci trimestrde bazale göre plazma volumu<br />
%50 artmıştır ve doğuma kadar plato çizer. (Copyright Braunwald’s<br />
Heart Disease. p. 1968, 2008 by Saunders, an imprint of Elsevier Inc.).<br />
önemli sebeplerinden birisidir, daha önce kompanse<br />
olan birçok hastayı gebelik sırasında kötüleştirebilir.<br />
Kalp debisinin artışı bir diğer bir önemli hemodinamik<br />
değişikliktir. Bu kısmen kan volum artışına, kısmende<br />
kalp hızının artışına bağlıdır. Kalp hızı gebeliğin<br />
birinci haftasında birinci trimestirin ilk yarısına kadar<br />
dakikada 10-12 vuru yükselmeye başlar. Sonunda, rezistansı<br />
düşük utero-plasental dolaşımdan ve dolaşımdaki<br />
yükselmiş prostoglandin düzeyinden dolayı periferik<br />
vasküler rezistans düşer (Şekil 28). Bu değişiklikler<br />
gebelikte fizyolojik bile olsa dispne, palpitasyon, periferik<br />
ödem, ve sistolik kalp üfürümlerinin duyulması-<br />
Gebelik sırasında hemodinamikler<br />
Periferik direnç ↓<br />
↑uterusta kan akımı<br />
Kan volumu ↑ 40-45%<br />
Kalp hızı ↑ 10-20%<br />
Kan basıncı → veya ↓<br />
Pulmoner vasküler rezistans↓<br />
Alt ekstremitelerde venöz basınç↑<br />
Kalp debisi<br />
↑ 30%<br />
ŞEKİL 28. Gebelik sırasında artmış kalp debisi ve düşmüş<br />
periferik dirençle ilgili hemodinamik değişiklikler. Kan basıncı<br />
ayni kalır veya biraz düşer. Bacaklarda venöz basınç yükselir,<br />
ödeme sebep olabilir. (Braunwald’s Heart Disease Copyright 2008 by<br />
Saunders, an imprint of Elsevier Inc. p. 1968).
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 625<br />
na sebep olabilir, kalp yetersizliğini taklit eder. Bundan<br />
dolayı geçmişte kalp hastalığı olan hastalarda fizyolojik<br />
ve patolojik değişikliklerin ayırıcı teşhisini yapmak<br />
güçtür. Ağrı ve anksiyete yükselmiş kalp debisi ve kan<br />
basıncından sorumlu sempatik tonus artışına sebep<br />
olur: Dolayısı ile gebelik ve doğumda kalp hastalığında<br />
önemli konulardan birisi analjezikler kullanarak ağrı<br />
ve anksiyetenin kontrol edilmesidir. Uterus kontraksiyonları<br />
sırasında, kanın uterustan sistemik dolaşıma<br />
dönmesine bağlı olarak kan volumu yükselir. Doğumun<br />
ikinci evresi sırasında venöz dönüşün artışı vena kavada<br />
kompresyona sebep olur. Doğum sırasında kan kaybı<br />
miktarı 500-700 ml’dir, hemodinamik değişiklerden dolayı,<br />
bu periyod kalp yetersizliğinin meydana gelişi ile<br />
yakından ilgilidir, kalp üzerindeki fizyolojik yük maksimuma<br />
çıktığından (gebeliğin 28 ve 34 haftaları arasında,<br />
doğum sırasında ve doğumdan hemen sonra).<br />
Gebelik Sırasında Kalp Yetersizliğine Sebep Olan<br />
Durumlar<br />
•Kapak regürjitasyonları ve sol-sağ şantlar, gebelik sırasında<br />
düşmüş arteriyel rezistanstan fayda bulurlar<br />
ve nadiren kalp yetersizliğine yol açarlar gebelik öncesi<br />
ventriklül fonksiyonu ağır derecede bozulmuş<br />
ve kalp yetersizliği meydana gelmiş hastalarda.<br />
Mitral stenozunda daralmış delikten (kapak alanı)<br />
dolayı kalp debisi yükselemediğinden kalp yetersizliği<br />
gelişebilir.<br />
Yüksek Riskli Gebelikler<br />
•Pulmoner hipertansiyon (>%50 sistemik basınç).<br />
•Dilate kardiyomiyopati, SVEF
626<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Sol Ventrikül Sistolik Disfonksiyonu<br />
Sol ventrikül fonksiyonu düşmüş tüm kalp hastaları,<br />
gebelik sırasında kalp yetersizliği riski altındadır. Risk<br />
yükselişi sadece düşmüş ejeksiyon fraksiyonu ile değil<br />
semptomların oluşu ile de ilişkilidir.<br />
SVEF 1.5:1) gebelik öncesinde düzeltilmelidir.<br />
Gebelik öncesinde tamir edilmiş sekundum tip ASD<br />
yükselmiş komplikasyon riski ile ilişkili bulunmamıştır.<br />
•Ventriküler septal defekt (VSD): Pulmoner hipertansiyonu<br />
olmayan VSD genellikle gebelikte iyi tolere<br />
edilir. Gebelik öncesi pulmoner hipertansiyon gelişmeden<br />
düzeltilmesi riski bertaraf eder. Gebelikte<br />
VSD ve pulmoner hipertansiyonda, doğum sırası ve<br />
sonrasında kan basıncı düşer, şantın geçici tersine<br />
çevrilmesi sonucunda, yakın takip ve volum yüklenmesi<br />
ile önlenebilir.<br />
•Patent duktus arteriyozus (PDA): Pulmoner hipertansiyon<br />
gelişmemişse genellikle sonuçları olumludur.<br />
Tedavi prensibi VSD’ye benzer.<br />
Prostetik Kapak<br />
Prostetik kapaklarda kalp yetersizliği kapağın malfonksiyonu<br />
veya SV disfonksiyonuna bağlıdır. Gebelik sırasında<br />
biyolojik kapaklarda dejenerasyonun hızlandığı<br />
tecrübe edilmiştir, daha stenotik veya yetersiz duruma<br />
gelir. Bu olguların %10-50’sinde, süreç sıklıkla çok hızlı<br />
olur, kapak değişimi gerekir. Mekanik kapaklarda, antikoagülan<br />
tedavide dahi trombozis olabilir, bu durumda<br />
tromboliz veya cerrahi gerekir.<br />
Peripartum Kardiyomiyopati<br />
Geçmişte kalp hastalığı hikayesi olmayan kadınlarda,<br />
doğumdan 1 ay önce ve 6 ay sonraya kadar, meydana<br />
gelen açıklanamayan kalp yetersizliği peripartum kardiyomiyopati<br />
olarak tarif edilir (bakınız Bölüm 3.5).<br />
Peripartum kardiyomiyopatide KY ciddiyetinin her<br />
derecesi bulunabilir; hafif SV disfonksiyonundan akut<br />
pulmoner ödeme kadar.<br />
Konjestif KY doğumdan sonra birinci günde ağır<br />
dispne, ortopne, taşikardi, hipotansiyon, sıvı yüklenmesi,<br />
ve bazan mitral regürjitasyonu ile gelişebilir. Ventrikül<br />
taşikardisi Klinik KY başlangıcından önce gelebilir.<br />
Kalp yetersizliği bulunuyorsa mortalite çok yüksektir.<br />
Birçok gebeliği olan kadınlarda peripartum kardiyomiyopati<br />
sıktır, bu tek gebeliklere göre daha fazla hemodinamik<br />
yüklenmeye (daha yüksek atım hacmi ve kalp<br />
debisi) sebep olmuştur.<br />
Ayırıcı tanı; dilate kardiyomiyopati, peripartum miyokard<br />
infarktüsü (nadir) ve pulmoner embolizm.<br />
•Peripartum gebelik kardiyomiyopatisi (PPGK) için<br />
risk faktörleri: Çok-doğum yapmış (multipar), çokfetus,<br />
eklampsi, preeklampsi, veya doğum sonrası<br />
hipertansiyon hikayesi, kokain alışkanlığı ve selenyum<br />
eksikliği.<br />
•PPGK geliştikten sonra prognozu değişkendir: %50-<br />
60 kadın doğumdan sonra 6 ay içerisinde tam iyileşmektedir<br />
(normal kalp büyüklüğü ve fonksiyonu<br />
ile).<br />
Gebelik Sırasında Kalp Yetersizliğinin Teşhisi<br />
Kalp hastalığının çoğu gebelikten önce teşhis edilmiştir<br />
ve çok azı gebelik sırasında ortaya çıkar.<br />
Kalp yetersizliği riskinde hastanın semptomları; şayet<br />
KY’den şüpheleniliyorsa, gebeliğin evresi ne olursa<br />
olsun göğüs radyografisi istenmelidir.<br />
Göğüs radyogramının radyasyon dozu 0.07-0.15<br />
rad’ın altında olduğundan fetus için tehlikeli düzeyin<br />
altındadır (Willenheimer R. Svedberg K. Tailoring Heart Failure<br />
Therapy. Martın Dunitz Publ. 2003. p.49. Environ Health Perspect<br />
1995;103: 1018-23).
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 627<br />
Bu metod pulmoner konjesyonun değerlendirilme<br />
ve takip edilmesin için çok güvenilirdir. Ekokardiyogram<br />
teşhisin isbatlanmasında çok önemlidir; valvular<br />
hastalığın ciddiyetini değerlendirir, ventrikül fonksiyonunu<br />
kontrol eder.<br />
Kalp yetersizliğinde fetusun hipoksi riski vardır;<br />
bundan dolayı yoğun fetal izleme yapılmalıdır (2D ve<br />
Doppler ultrason, kardiyotokografi ile).<br />
Gebelikte Kalp Yetersizliğinin Tedavisi<br />
Kalp yetersizliği ve pulmoner ödemin sebeplerinin<br />
hızla araştırılmasının yanında, hemodinamik stabiliteyi<br />
sağlamak ve semptomları azaltmak için ilaçlar hızla<br />
kullanılmalıdır.<br />
Kalp hastalığı ve KY’li gebe kadının değerlendirilmesinde<br />
önemli noktalar:<br />
•Alttaki kalp hastalığı dikkatle incelenmelidir<br />
•KY’yi tetikleyen faktörler tanınmalı ve tedavi edilmelidir.<br />
İnfeksiyonlar, özellikle pulmoner infeksiyonlar<br />
pulmoner basıncı yüksek hastalarda KY ile<br />
sonuçlanabilir.<br />
•Gebeliğin evresi gözden geçirilmeli ve fetal sağkalım<br />
dikkate alınmalıdır.<br />
Gebelikte Pulmoner Ödem ve Kalp Yetersizliğinin<br />
Sık Sebepleri:<br />
•Mitral tenozu ve nadiren diğer valvuler kalp hastalıkları:<br />
Mitral stenozu gebelikte pulmoner ödemin<br />
en sık sebebidir. Üçüncü trimestir ve erken puerperiyumda<br />
hastaların %70’de KY gelişebilir.<br />
•Preeklampsi ile ilişkilendirilmiş sistemik hipertansiyon.<br />
• Pulmoner hipertansiyon.<br />
•Çok nadiren peripartum kardiyomiyopati.<br />
Kalp Hastalığı ve KY Bulunan Gebe Kadının<br />
Değerlendirmesi Önemlidir:<br />
•Alttaki kalp hastalığı dikkatle değerlendirilmeli.<br />
•Kalp yetersizliğini tetikleyen faktörler tanınmalı ve<br />
tedavi edilmelidir. İnfeksiyonlar, özellikle pulmoner<br />
basıncı yüksek hastalarda pulmoner infeksiyonlar<br />
KY ile sonuçlanabilir. Pulmoner ödemi önlemek için<br />
bu hastalara diüretikler verilmelidir.<br />
Aritmiler, sıklıkla yüksek ventrikül cevaplı atriyal<br />
fibrilasyon, özellikle mitral stenozlu hastalarda<br />
KY’ye sebep olabilir. Bu hastalarda, kısalmış diyastolik<br />
dolum zamanı pulmoner uç basıncı birdenbire<br />
yükseltebilir ve pulmoner ödeme sebep olabilir. Atriyal<br />
fibrilasyonun, Beta blokerler, kalsiyum antagonistleri<br />
(diltiazem, verapamil), digoksin ile kalp hızının<br />
kontrol edilmesi veya DC Shock ile sinüs ritmine<br />
(kardiyoversiyon ile çevrilmesi) hayati önem taşır.<br />
•Hastaya yaklaşımda gebeliğin evresi düşünülmeli;<br />
fetal yaşam beklentisi de dikkate alınmalıdır. Kalp ye-<br />
tersizliği sırasında utero-plasental dolaşım çoğumnlukla<br />
bozulur ve fetusun ölüm riski çok yüksektir.<br />
Oksijen ihtiyacını azaltmak için yatak istirahati<br />
esastır. Su ve tuz kısıtlanması da önemlidir.<br />
Gebelikte KY’de Sık Kullanılan İlaçlar<br />
•Kalp yetersizliğinde kullanılan ilaçların çoğu güvenli<br />
olarak gebelikte de verilebilir. Maternal hipvolemi<br />
ve azalmış plasental kan akımına dikkat edilmelidir.<br />
Diüretikler: Hipervolemiyi azaltmak için kullanılacak<br />
ilk tedavi diüretiklerdir:<br />
Furosemid: Gebelik sırasında (tercihen son trimestrde)<br />
hiçbir kontrindikasyonu olmadığından furosemid<br />
seçilecek ilaçtır. Yoğun kullanımında plasental kan akımında<br />
azalmaya sebep olabilir, böylece fetal büyümeyi<br />
etkileyebilir (Braunwald 8’th ediditıon, p.1977).<br />
Maternal hipovolemi ve hiperkalemi gibi yan etkileri<br />
kontrol edilmeli. Siyanotik hastalarda diüretiklere<br />
özel dikkat gösterilmelidir.<br />
•“Khan GM”ye göre, furosemid fetal anormalliklere<br />
sebep olduğundan kontrindikedir.<br />
•Gebelikte hayati-tehlikesi olan pulmoner ödemde<br />
gebeliğin son haftalarında ve doğum sonrasında Furosemid<br />
kullanılabilir (Khan MG. Cardiac drug therapy.<br />
Saunders Publ. 2003. p.453).<br />
•ACEİ’ler gebeliğin her evresinde kontrindikedir.<br />
Spironolakton: Gebelikte KY’de spironolakton kullanılabilir,<br />
özellikle hipokalemide tercih edilmeli. Gebelerde<br />
bildirilmiş yan etkileri yoktur.<br />
Mitral stenozunda (MS) özellikle pulmoner ödem<br />
krizinde kısa süreli semptomatik rahatlama için, MS<br />
PBV (perkutan balon valvotomi) veya cerrahi ile düzeltilinceye<br />
kadar, oksijen ve morfinle birlikte tiyazidlerle<br />
diüretik tedavi indikedir.<br />
Tiyazidler, seyrek olarak fetal veya yenidoğan sarılığına<br />
veya trombositopeniye sebep olur. Fakat kullanılmaları<br />
pulmoner ödem ve hipertansiyon ile birlikte<br />
preeklampside indikedir (hidroklorotiyazid, 50 mg).<br />
Önceden tahmin edilen faydaları, fetusa olası zararları<br />
veya yenidoğanın kısa-dönem tedaviye maruz kalmasına<br />
karşılık daha ağırlıkta olmalıdır.<br />
Digoksin: Mitral stenozunun sebep olduğu Pulmoner<br />
ödemin tedavisinde değeri ve yeri yoktur. Fakat,<br />
hipertansif kalp yetersizliği (diastolik disfonksiyon hariç),<br />
dilate kardiyomiyopati veya SV sistolik fonksiyonu<br />
kötüleşmiş diğer hastaların tedavisinde küçük rolü olabilir.<br />
Tercihen ekokardiyografik değerlendirmede hastanın<br />
kötü SV fonksiyonu kanıtlanıncaya kadar bu ilacın<br />
verilmesi tavsiye edilmemelidir.<br />
•Digoksin toksisitesi hariç İstenmeyen teratojenik fetal<br />
etkileri yoktur; kronik digoksin kullanımında bildirilmemiştir,<br />
anne ve yenidoğanın digoksin düzeyi
628<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
aynidir (Ann Intern Med 1983;98: 47, N Engl J Med 1972;<br />
287: 1010).<br />
Ancak, gebe olmayanlara göre gebelerde serum digoksin<br />
düzeyleri %50 daha düşüktür. Annenin digoksin<br />
intoksikasyonunda fetal ölümler bildirilmiştir (Am J Cardiol<br />
1960;6: 834).<br />
Digoksin kullanımı ile ilişkili teratojenite bulunmamaktadır,<br />
uzun dönem kullanımı ve kolay elde edilebildiğinden,<br />
bazılarına göre gebelikte konjestif KY tedavisinde,<br />
sistolik disfonksiyon ve aritmiler bulunduğunda<br />
seçilecek ilaçtır.<br />
•Gebelik sırasında artmış renal klirensinden dolayı<br />
digoksin düzeyi düşük olabilir, dozu artırılmalıdır.<br />
•Azalmış böbrek fonksiyonunda veya amiyodaron<br />
ile birlikte alındığında, idame dozunun düşürülmesi<br />
gerekir.<br />
• Üçüncü trimestirde, radyoimmunassay ile karışan<br />
digoksin-benzer maddeciklerden dolayı serum digoksin<br />
düzeyi “yalancı yükselme” gösterir. Dolayısı<br />
ile tedaviye kılavuz olması için digoksin düzeylerinin<br />
izlenmesi fayda sağlamaz.<br />
•Fetus için güvenlidir, yan etkisi yoktur.<br />
Vazodilatörler: ACEİ’ler gebeliğin tüm evrelerinde<br />
kontrindikedir. Şayet afterload düşürülmesi KY’nin tedavisi<br />
için gerekli ise, gebeliğin üçüncü trimestrde Hidralazin<br />
kullanılabilir, fakat birinci trimestrde kullanımını<br />
önlenmelidir (hayvanlarda teratojenik etki ?).<br />
Anjiyotensin konverting enzim inhibitörleri: Teratojenik<br />
etkilerinden gebelik sırasında ACEİ’ler kesilmelidir.<br />
Bu ilaçlara ihtiyaç olan hastalarda (kardiyomiyopati<br />
ile sistemik hipertansiyon), hidralazin, uzun-etkili<br />
nitrat kombinasyonu ACEİ yerine geçmelidir.<br />
•Kan basıncını çok fazla veya aniden düşürmemeye<br />
dikkat edilmelidir. Çünkü, bu utero-plasental kan<br />
akımı bozarak fetal hipoksiye sebep olabilir.<br />
•Fetusta intraüterin büyüme geriliği, oligohidramniyos,<br />
böbrek yetersizliği, anormal kemik ossifikasyonu<br />
bildirilen yan etkileridir.<br />
Anjiyotensin tip-1 reseptör blokerleri (ARB): Gebelikle<br />
ARB’lerin kullanımı ile ilgili veri şimdilik yoktur.<br />
Beta-blokerler: Bb’ler, gebelik sırasında mitral stenozunun<br />
tedavisinin “köşetaşıdır”.<br />
Özellikle Mitral stenozlu gebe hastalarda pulmoner<br />
hipertansiyonun korunmasında kullanılır. Mitral kapaktan<br />
geçen diyastolik akım yavaşladığında sol atriyal<br />
basınç yükselir. Ayrıca, 20-24 haftalarda kalp debisi ve<br />
vasküler volum zirveye ulaşır. Kalp hızı ortalama dakikada<br />
10 vuru artar. Kalp hızının yükselmesi sonucunda<br />
SV diastolik dolum süresi kısalır ve sol atriyum basıncı<br />
yükselir. Sinüs taşikardisi pulmoner ödemi presipite<br />
ederek fatal olabilir. Kalp hızının dinlenimde ortalama<br />
86-78/dk’ya düşmesi hastada belirgin düzelme sağlar.<br />
Beta bloker dozu, hastanın semptomları ve kalp hızına<br />
göre titre edilmeli. Atriyal fibrilasyonda ventrikül hızının<br />
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 629<br />
Beta-Adrenerjik Blokerler: Gebelik sırasında, özellikle<br />
diğer antiaritmiklerin fetus veya yeni doğana zararlı<br />
olabilecekleri de dikkate alınırsa, bu ilaçların rahatsız<br />
edici aritmilerin tedavisinde değeri kendiliğinden<br />
kanıtlanır.<br />
Supraventriküler taşikardiler, İV esmolol veya atenolol<br />
kullanımı ile, fetus üzerinde yan etkiye neden olmadan<br />
sonlandırılmıştır.<br />
•İV beta blokerler doğum sancısi ve doğumda mümkünse<br />
yasaklanmalıdır, çünkü nadir de olsa yeni doğanda<br />
solunum depresyonu olabilir.<br />
Beta blokerler aşağıdaki durumlarda var olan en güvenli<br />
tedavilerdir:<br />
•Rahatsız edici tekrarlayan PSVT (kronik tedavi); bu<br />
hastalarda beta blokerler gerekirse digoksin ile birlikte<br />
de kullanılabilir.<br />
•Rahatsız edici ventriküler erken atımlar.<br />
•Ventriküler taşikardi; diğer antiaritmikler kullanılmadan<br />
önce beta blokerler denenmelidir.<br />
Disopiramid: Plasentadan geçer ve doğum sancısına<br />
neden olur.<br />
Lidokayin: Lidokayin plasentadan geçer, teratojenik<br />
görünmemektedir. İkinci ve üçüncü trimestirlerde kullanılması<br />
güvenlidir.<br />
•Fetal solunum depresyonu olasılığını azaltmak için<br />
dozu doğuma yakın en aza indirilmelidir.<br />
Bu ilaç hayati-tehlikesi olan ventriküler aritmilerde<br />
indikedir. Yan etkileri; fetal asidoz, solunum depresyonu,<br />
apne, bebekte bradikardi.<br />
Kinidin: Fetal yan etkiye sebep olmadan gebelikte<br />
ventriküler taşikardiyi başarı ile tedavi etmiştir (Gynecol<br />
1979;54:366). Güvenilirliği için genel tavsiye yapılmamıştır.<br />
Kinidin plasenta engelini geçer, toksisitesi spontan<br />
düşük ve erken doğuma neden olabilir. Fetal kraniyal<br />
sinir hasarını presipite edebilir.<br />
Kinidin yüksek proaritmik etkisinden dolayı kötü<br />
bir antiaritmiktir. Hayati-tehlikesi olan ventriküler aritmilerde,<br />
beta bloker ajanlar veya diğer antiaritmiklerden<br />
sonra indikedir. Tedavinin faydası ve etkisi fetusa<br />
olası riskinden daha fazla olmalıdır.<br />
•Fetus için rölatif güvenlidir. Nadiren neonatal trombositopeni<br />
ile ilişkili bulunmuştur. Minimal oksitoksik<br />
etkisi var.<br />
AHA/ACC Kılavuzunda Gebelerde Atriyal<br />
Fibrilasyonun Tedavisi<br />
(JACC 2003;41:1633)<br />
•Sınıf –I: Girişim/Tedavi (Fayda >>> Risk) Yapılmalıdır/Verilmelidir.<br />
•Digoksin, Bb, dihidropiridin-olmayan KKB (kalsiyum<br />
kanal bolkerleri), ventrikül hızını kontrol etmek<br />
için gebelerde AF’de tavsiye edilmektedir.<br />
•AF’ye bağlı hemodinamik olarak anstabil duruma<br />
gelen gebelerde DC-Kardiyoversiyon önerilmektedir.<br />
•AF’li tüm hastaların (“lone AF” ve/veya tromboembolik<br />
riski düşük olanlar hariç) gebelik süresince<br />
tromboembolizme karşı korunması tavsiye edilmektedir.<br />
Tedavi gebeliğin evresine göre seçilmelidir<br />
(Aspirin veya antikoagulan).<br />
Antitrombotikler: Prostetik kapağı bulunanlarda,<br />
gebeliğin birinci trimestirinde İV heparin ile desteklenen<br />
subkutan heparin kullanımının komplikasyon oranı<br />
yüksektir.<br />
Gebe kadınlarda antikoagülasyon seçenekleri (JACC<br />
2003;41:1633): (1) Gebelik boyunca heparin veya düşük<br />
molekül ağırlıklı (DMAH) heparinler, (2) Gebelik boyunca<br />
warfarin, 40’cı haftada doğum planlananlarda<br />
gebeliğin 38’ci haftasında heparin veya DMAH ile değiştirilmeli.<br />
(3) Gebeliğin birinci trimestirinde DMAH veya heparinler,<br />
ikinci trimestirde Warfarine değiştirilir ve gebeliğin<br />
38’ci haftasına kadar warfarinle devam edilir,<br />
40’cı haftada doğum planlananlarda 38’ci haftada Heparin<br />
ve DMAH ile değiştirilir.<br />
•Aspirin: Bebek aspirini zararlı değildir.<br />
•Warfarin: Fetustaki yan etkileri, embriyopati; plasental<br />
ve fetal hemoraji; santral sinir sistemi anormallikleri,<br />
gebelikle kullanılmamalıdır.<br />
Gebelerde Prostetik Mekanik Kapaklarda<br />
Antikoagulasyon Rejimi Seçiminde<br />
AHA/ACC Kılavuzu Tavsiyeleri<br />
(Circulation 2006;114:284-e231)<br />
Sınıf –I Tavsiyeler (Fayda >>> Risk):<br />
•Mekanik prostetik kapağı olan gebeler sık izleme ile<br />
devamlı terapetik antikoagulasyon almalıdır. Gebeliğe<br />
teşebbüs eden ve Warfarin almakta olanlarda,<br />
sonraki antikoagulasyon için gebelik testleri izlenmelidir.<br />
Böylece gebelik meydana geldikten sonra<br />
antikoagulasyona kesilmeden devam edilebilir.<br />
•Mekanik prostetik kapaklarda, gebeliğin 6 ve 12 haftaları<br />
arasında Warfarinin durdurulmasına karar verilenler;<br />
devamlı intravenöz FOH, dozu-ayarlanmış<br />
FOH, veyadozu-ayarlanmış DMAH almalıdır.<br />
•Mekanik prostetik kapaklı gebelerde gebeliğin 36’cı<br />
haftasına kadar tedavi seçeneği devamlı İV veya dozu-ayarlı<br />
subkutan FOH, dozu-ayarlı DMAH veya<br />
Warfarin tam olarak tartışılmalıdır. Şayet devamlı İV<br />
FOH kullanılırsa fetal risk düşüktür fakat prostetik<br />
kapağın maternal riskler; kapak trombozu, sistemik<br />
embolizasyon, infeksiyon, osteoporoz ve HIT (Heparın<br />
induced trombositopeni) rölatif yükseltir.
630<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
•Mekanik prostetik kapaklı gebelerde, doz-ayarlı<br />
DMAH alanlarda, DMAH subkutan günde iki defa<br />
yapılmalıdır (verildikten 4 saat sonra anti-Xa düzeyi<br />
0.7 ve 1.2 U/mL tutulmalı).<br />
•Prostetik mekanik kapaklı gebelerde, doz-ayarlı<br />
FOH verilenlerde, günde en az iki defa aPTT kontrol<br />
edilmelidir.<br />
Sınıf III tavsiyeler (Risk ≥ Fayda):<br />
• Mekanik prostetik kapaklı gebelere, verildikten 4-6<br />
saat sonra anti-Xa düzeyi saptanana kadar DMAH<br />
verilmemelidir.<br />
• Dipiridamol, antitrombosit ajan olarak aspirine alternatif<br />
olarak yerine verilmemelidir, çünkü fetus<br />
için zararlıdır.<br />
FDA Risk kategorisine göre Gebelikte<br />
Kardiyovasküler ilaçların kullanımı<br />
(Curr Probl Cardiol 2007;32: 439)<br />
•Gebelikte riski bertaraf edilemiyen kardiyovasküler<br />
ilaçlar: Adenozin, Amiyodaron, aspirin, Bb, Kalsiyum<br />
kanal blokerleri (diltiazem, verapamil, nifedipin),<br />
Digoksin, Diüretikler, Flekainid, Lidokain, Nitratlar,<br />
Prokainamid, Propafenon, Kinidin, Sodyum<br />
nitroprussid, Bretilyum, Esmolol, Metoprolol, Propranolol,,<br />
Dopamin.<br />
•İnsanda risk kanıtı yok: Nitrogliserin, Dobutamin.<br />
•Riskin Pozitif kanıtları olanlar: Aspirin, Bb, Fenitoin,<br />
Atenolol.<br />
•Gebelikte kontrindike ilaçlar: ACEİ/ARB.<br />
Gebelikte Kalp Yetersizliği Tedavisinde;<br />
Perkutan ve Cerrahi Tedavi<br />
Medikal tedavi KY’yi kontrol etmede yetersiz kalıyor,<br />
veya inatcı pulmoner hipertansiyonunun bulguları bulunuyorsa<br />
valvuler hastalıkta kalp cerrahisi düşünülür.<br />
Perkutan valvotomi: Mitral kapak darlığının perkutan<br />
balon girişimi ile genişletilmesi, son zamanda cerrahi<br />
olmayan ideal tedavi seçeneği durumuna gelmiştir.<br />
• Mitral kapağı; esnek, nonkalsifik ve subvalvüler yapısı<br />
çok bozuk (yapışıklıklar) olmayan, ve orta-ağır<br />
mitral regürjitasyonu bulunmayan eko-skoru ≤8 hesaplananlarda<br />
(özellikle genç erişkinlerde), perkutan<br />
mitral balon valvotomi (PMBV) sonuçları mükemmeldir.<br />
•PMBV Röntgen kılavuzluğunda yapıldığından,<br />
embriyogenez tamamlandığından ikinci trimestir<br />
içinde uygulanmalıdır; bu yaklaşım gebeliğin geç<br />
evresinde iyonik-kontrast ajanın sebep olabildiği fetal<br />
tiroide negatif etkiyi önler.<br />
•Radyasyonun fetus üzerinde doğrudan zararlı etkileri<br />
yoktur (Angiology 2001;52: 205-9).<br />
•Perkutan valvuloplasti sırasında radyasyon dozu<br />
0.05 ve 0.2 rad arasındadır; gebe bir kadının alabileceği<br />
maksimum radyasyon dozundan (0.5-5 rad)<br />
daha düşüktür. Anne ve özellikle fetus için riski,<br />
geçmişte cerrahi mitral kommisürotomi için bildirilenden<br />
daha azdır.<br />
Perkutan aortik valvotomi için çok az sayıda hasta<br />
bildirilmiştir (Eur Heart J 1996;17: 182-8), literatürde sonuçları<br />
iyi olan 4 olgu bildirilmiştir.<br />
•Bu hastalarda gebelik süresinde kapak replasmanına<br />
kadar, gradiyentin düşürülmesi girişimin amacıdır.<br />
Açık-kalp cerrahisi: Gebe kadında açık-kalp cerrahisine<br />
kolayca karar verilemez. Fetusa riski, kardiyopulmoner<br />
bypass sırasında esasen hipotansiyon ve hipotermiye<br />
bağlı oldukça fazladır. Bir tek, medikal olarak tedavi<br />
edilemeyen, hayati-tehlikesi olan pulmoner ödem<br />
gibi ağır durumlarda düşünülmelidir.<br />
•Herhangi bir kalp ameliyatı için, gebeliğin ikinci-trimestiri<br />
tercih edilir. Maternal sonuçlar bu dönemde<br />
iyidir, ölüm riski %1, bu gebe-olmayan kadınlardaki<br />
aort kapak replasmanının riskine benzerdir. Fetal kayıp<br />
yaklaşık %20-30’dur.<br />
Doğumun zamanlaması<br />
Kalp yetersizliği gelişince major problem, doğumun zamanlamasıdır.<br />
Gebeliğin devamı sırasında annenin riski<br />
ile erken doğumun fetus riski ile dengelenmelidir. Daha<br />
ötesi, cerrahi gerektiren hastalarda, gebeliğin sürdürülmesi<br />
fetus için de risk olabilir. Mitral kommisürotomide<br />
(açık veya kapalı) bildirilen fetal ölüm oranı %6, mitral<br />
kapak replasmanında ise %20’dir. Erken doğan yenidoğanlarda,<br />
yaşam beklentisi 32 haftadan sonra çok yüksektir<br />
(%95), nörolojik sekelde azdır.<br />
•Şayet gebelik ≥32 hafta ise doğum hızlandırılmalıdır.<br />
•28 haftadan önce yaşam bekjlentisi düşük (
Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 631<br />
Emzirme ve Kardiyak İlaçlar<br />
Gebelik sırasında KY olanlarda emzirme yasaklanmalıdır;<br />
sütten atılan ilaçların yenidoğana geçmesi, ve emzirmenin<br />
anneye stres yapması önlenmeli.<br />
Annenin aldığı hemen hemen tüm ilaçlar memeden<br />
sütün içerisinde atılmaktadır, miktarı annedeki dozun<br />
%2’sinden azdır. Sütteki konsantrasyonu küçük çocukta<br />
farmakolojik yan etkiler yapabilmesi için nadiren yeterlidir.<br />
Buna rağmen dikkat edilmelidir, çünkü kalp ilaçlarına<br />
kılavuzluk edecek yeterli sayıda kanıt yoktur.<br />
•Bundan dolayı, emziren kadınlarda bu ilaçların alınması<br />
sadece kesin olarak gerekliyse tavsiye edilmektedir.<br />
•İlaç alımı için en iyi zaman, meme ile beslenmeden<br />
hemen sonra. Annenin, en yüksek konsantrasyonda<br />
ilaç ihtiva eden sabahki meme sütünün atlatması,<br />
verilmemesi tavsiye edilmelidir ve ilaçlar alındıktan<br />
hiç değilse 1-2 saat sonra çocuk beslenmemeli.<br />
Meme Sütünden İlaçların Atılımını Etkileyen<br />
Faktörler<br />
•Proteine bağlanması: Proteine az bağlanan ilaçlar<br />
sütle atılırlar. Örneğin; atenolol (sadece %5’i bağlanır)<br />
sütte küçük çocukta nadir de olsa yan etkilere<br />
sebep olan yeterli konsantrasyona ulaşır. Meme sütü<br />
ile beslenmede atenolol, acebutolol, sotalol kontrindikedir.<br />
•Yağda çözünülürlüğü: Meme sütü vucutta etkili olarak<br />
metabolize edilemeyen lipofilik maddelerin atılım<br />
yoludur. Alternatifleri yoksa kullanılmalıdırlar.<br />
Propranolol lipofilik olmasına rağmen proteine bağlandığından<br />
sütte düşük konsantrasyonda bulunur.<br />
•Molekül ağırlığı: Çok büyük moleküllü ajanlar hariç,<br />
(heparin ve insülin gibi ajanlar süte geçmeyi başaramazlar)<br />
molekül ağırlığı sütte atılıma mani değildir.<br />
•Meme sütünün volumu: Sabahları meme sütünün<br />
miktarı en fazla olduğundan, bu sırada ilaçların taşınması<br />
maksimumdur. Sonuçta, bu beslenme önlenmelidir.<br />
•Sütün pH’sı: Süt genellikle asidik olup pH’sı 6.35-<br />
7.65’dir. Zayıf baz olan ilaçlar (beta adrenerjik blokerler<br />
gibi) sütte yakalanırlar, fakat konsantrasyonları<br />
düşüktür.<br />
Yüksek süt-plazma (SP) konsantrasyonu çoğu ilacı<br />
bebeğin almasını artırır. SP oranını birçok faktör etkiler.<br />
240 mg Diltiazemin meme sütündeki konsantrasyonu<br />
200 mg/ml’dir (SP oranı: 1). Meme beslenmesinde<br />
diltiazem kontrindikedir.<br />
Atenolol 100 mg sütte 0.6 micg/ml konsantrasyon<br />
sağlar (SP oranı: 3), kontrindikedir. SP oranı 3’e kadar<br />
birçok ilaç kontrindikedir.<br />
Erken doğanlarda, annenin ilaç alması engellenmelidir.<br />
Karaciğer veya renal bozukluğu olduğundan<br />
şüphelenilen anne ve küçük çocuklarda ilaç kullanımı<br />
yasaklanmalıdır (ilaçların çoğu böbrekten metabolize<br />
olduğundan).<br />
Sık Kullanılan Kalp İlaçları için Tavsiyeler<br />
ACE İnhibitörleri: Sistolik fonksiyonu kötü ağır<br />
kalp yetersizliği hariç emzirme sırasında ACEİ’ler kullanılmamalıdır<br />
veya meme ile beslenme sonra kesilmelidir.<br />
Amiyodaron: Emzirme sırasında kontrindikedir.<br />
Çünkü iyodlu bileşikler sütte yüksek konsantrasyonda<br />
elde edilir. İyodun salımı teorik olarak zararlı olabilir,<br />
hipotiroidzm ve guatra sebep olabilir.<br />
Antikoagülanlar: Coumadin süte çok az geçer, küçük<br />
çocukta nadiren kanamaya sebep olur. Dozuna<br />
dikkat edilmelidir. Şayet çocuk erken doğmuş ve warfarin<br />
kullanımı gerekliyse meme ile beslenme kesilmelidir.<br />
Aspirin: Meme sütünde asetil salisilik asit görülmüştür.<br />
Ancak konsantrasyonu düşüktür. Aspirin trombosit<br />
fonksiyonuna karıştığından ve nadiren metabolik<br />
asidoz meydana gelebildiğinden yasaklanmalıdır. Seyrek<br />
görülen Reye sendromu riskinden dolayı kullanılmasının<br />
engellenmesi gerekir.<br />
Beta blokerler: Beta blokerler zayıf bazdır, meme<br />
sütünde yakalanırlar. Hidrofilik beta blokerler (atenolol,<br />
acebutolol ve sotalol), proteine zayıfca bağlanırlar,<br />
ve sütteki konsantrasyonları; propranolol, metoprolola<br />
göre daha fazladır. Lipofilik ajanların konsantrasyonu<br />
hidrofiliklerinkinden %30 daha azdır. Tam-dönem yenidoğanda<br />
atenolol toksisitesi bildirilmiştir.<br />
Hipertansiyon için atenolol ile tedavi edilen annenin<br />
çocuğunda bradikardi, kötü periferik perfüzyon ve siyanoz<br />
gözlenmiştir. Serum atenolol düzeyi meme sütü<br />
ile beslenme kesildikten 48 saat sonra bile toksik seviyede<br />
bulunmuştur. Hidrofilik beta blokerlere böbrek<br />
disfonksiyonunda dikkat edilmelidir, çünkü bu ajanlar<br />
böbrekten elimine edilir.<br />
•Şayet beta bloker kullanımı gerekliyse; emzirme sırasında<br />
propranolol verilmesi tavsiye edilmelidir<br />
(SP oranı 0.6) yan etkisi bildirilmemiştir. Metoprololun<br />
SP oranı 3, fakat kullanımı ile ilgili kanıtlar yeterli<br />
değil.<br />
Emziren annelerde sadece propranolol kullanımı<br />
tavsiye edilmektedir (Pediatrics 1994;93: 137).<br />
Kalsiyum antagonistleri: Dihidropiridinler ve verapamilin<br />
(SP oranı 0.4) sütte saptanan konsantrasyonları,<br />
çocuğa zararlı olacak düzeyin altında olduğuna inanılmaktadır.<br />
Digoksin: Meme sütünde atılır, SP oranı 1.5’dir, böbrek<br />
fonksiyonuna dikkat edilirse çocukta toksisite ol-
632<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
maz. Şayet indike ise toksisiteye dikkat edilmeli, meme<br />
ile beslenme için uyumludur.<br />
Lidokayin: Lidokayin tedavisi süt ile meme ile beslenmeye<br />
devam edilmesine uyumludur.<br />
Diüretikler: Tiyazidler 25 mg üzerindeki dozlarda<br />
laktasyonda supresyon olabilir. Kalp yetersizliği ile pulmoner<br />
ödem tedavisi için tiyazidler kontrindike değildir,<br />
ancak meme ile beslenme kesilmelidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Hameed AB. Pregnancy: Maternal and Fetal Heart Disease.<br />
Current Problem in Cardiology. 2007;32:417-482.<br />
2. Willenheimer R, Swedberg K. Taılorıng Heart failure therapy.<br />
Martın Dunıtz. 2003. p.47-55<br />
3. Khan MG. Cardıac drug therapy. Saunders Publ. 2003.<br />
p.443-463.<br />
4. Grıffın BG, Topol EJ. Cardıovascular Medicine Lippincott/<br />
Williams & Wilkins Publ. 2009. p.536-552.
BÖLÜM<br />
3.2<br />
Solunum, KY’de Akciğer<br />
Tutulumu ve Ayırıcı Tanı<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
SOLUNUM<br />
İnsan anatomisi kalbin toraks içerisinde ikamet etmesini<br />
belirlemiştir. Bunun sonucuda soluma kalbi ve hemodinamik<br />
değerleri etkilemektedir. Solunum çeşitli yollarla<br />
hemodinamik değerleri etkilemektedir.<br />
İntratorasik basınç direk olarak kalbe iletilir; yatakbaşı<br />
tüm kardiyak basınç ölçümleri, esasen intrakardiyak<br />
basınç ve intratorasik basıncın toplamını yansıtmaktadır.<br />
Transmural intrakardiyak basınç, ölçülen şişirilen<br />
basınç veya preloadun ölçümüdür. Transmural basınç,<br />
ölçülen intrakardiyak basınçtan ölçülen intratorasik basıncın<br />
çıkarılmasıdır (Şekil 1).<br />
Pratikte, transmural basınç nadiren belirlenebilmektedir,<br />
çünkü intratorasik basınç ölçümü zordur. Akciğer<br />
hastalığı bulunmadığında, ekspirasyon-sonu ölçümlerde<br />
intratorasik basınç sıfırdır.<br />
• Bu nedenle, intrakardiyak basınç ölçümleri, intratorasik<br />
basıncın etkilerini en aza indirgemek için ekspirasyon-sonunda<br />
belirlenmelidir.<br />
• Anlamlı akciğer hastalığı varlığında, intratorasik basınç<br />
sıfırın üzerindedir; bu durum transmural intrakardiyak<br />
basınç ölçümlerinin fazla hesaplanmasına<br />
neden olmaktadır (Şekil 2).<br />
• Uç basınç ölçümü özellikle intratorasik basınca duyarlıdır.<br />
Uç basınç sol atriyal basıncı kesin olarak<br />
yansıtır. Bulunan değer, kateterin ucu ve sol atriyum<br />
arasındaki bağlantının kan ile doldurulmasıdır.<br />
Meydana gelen sol atriyal mekanik olayların (atriyumun<br />
boşalması, dolumu; kasılma/gevşeme gibi)<br />
retrograd olarak pulmoner kapiller yatağa doğru<br />
iletilmesidir. Sağlıklı ölçüm için kanla dolmuş sutun<br />
olmalı, pulmoner arter kateterinin ucu pulmoner venöz<br />
basıncın alveolar basıncı aştığı segmente yerleştirilmelidir<br />
(Şekil 3).<br />
Basınç (mmHg)<br />
Ekspirasyon = +10 mmHg<br />
Ekspirasyon = -2 mmHg<br />
Pulmoner Kapiller<br />
Uç Basınç<br />
Intratorasik<br />
Basınç<br />
ŞEKİL 1. Normal kişide ölçülen uç basıncın intatorasik basınçla ilişkisi şematik çizilmiştir. Ölçülen uç basıncı 10 mmHg ve intratorasik<br />
basınç -2 mmHg’dir. Böylece transmural uç basıncı 10-(-2) = 12 mmHg’dir. Transmural uç basıncı, ölçülen uç basıncına çok yakındır,<br />
çünkü; ekspirasyon-sonu intratorasik basıncı yaklaşık atmosferik basınçtır. (Sharkey SW: Guide of interpretation of hemodynamic data. Lippincott-<br />
Raven Publ. 1997, p. 34)<br />
633
634<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Ekspirasyon = +30 mmHg<br />
Uç Basıncı<br />
Basınç (mmHg)<br />
Ekspirasyon =<br />
+20 mmHg<br />
Intratorasik<br />
Basıncı<br />
ŞEKİL 2. Ağır akciğer hastasında ölçülen uç basıncın torasik basınca ilişkisi; şematik çizimi. İnspirasyon ve ekspirasyon arasında intratorasik<br />
basınçta 20 mmHg sallanma vardır. Ölçülen uç basınç 30 mmHg, intratorasik basınç 20 mmHg’dir. Ölçülen uç basınç oldukça fazla<br />
hesaplanır (transmural uç basınca göre), sebebi intratorasik basıncın yüksek düzeyidir. (Sharkey SW. A Guide of Interpretation of Hemodynamic<br />
data. Lippincott-Raven Publ. 1997, p. 34)<br />
Pulmoner vasküler ve alveolar basınçlar esas alındığında<br />
akciğerler üç bölgeye ayrılır. Fizyolojik akciğer<br />
bölgeleri aşağıdaki gibidir:<br />
Bölge-1 = alveolar basınç >heriki pulmoner arter ve<br />
pulmoner venöz basınçlar.<br />
Bölge-2 = pulmoner arter basıncı > alveolar basınç ><br />
pulmoner venöz basınç.<br />
Bölge-3 = pulmoner arter ve pulmoner venöz basınçlar<br />
> alveolar basınç.<br />
Pulmoner arter<br />
kateteri<br />
ŞEKİL 3. Fizyolojik akciğer bölgeleri ve pulmoner arter kateteri<br />
ile ilişkisi. Bölgeler 1 ve 2, Alveolar basınç (PALV) pulmoner venöz<br />
basıncını (PPV) aşar; kateterin uca yerleştirilmesi, sol atriyal olayların<br />
retrograd iletilmesini önler. Bölge 3’de, pulmoner venöz basınç<br />
alveolar basıncı aşar ve sol atriyal “a ve v” dalgalarının uçtaki<br />
katetere retrograd iletilmesini sağlar. Yerçekimi bu bölgeleri önemli<br />
derecede etkiler. Dik pozisyonda, bölge-3 aşağıya yerleşir, sırt-üstü<br />
uzanır pozisyonda Bölge-3 arkaya doğru yerleşir. PPA: Pulmoner<br />
arter basınç, PALV: Alveolar basınç. PPV: Pulmoner ven basıncı<br />
(AM Rev Respir Dis 1983:128:319-326).<br />
• Sırtüstü yatar durumda akciğerlerin büyük bölümü<br />
bölge -3’dedir.<br />
• Balonlu pulmoner arter kateteri doğal olarak bu bölge-3’e<br />
yönelmiştir.<br />
Uç basınç dalgalarında net A ve V dalgaları bulunması<br />
kateterin ucunun bölge- 3 akciğer segmentinde<br />
bulunduğunu gösterir.<br />
Alveolar basınç pulmoner venöz basınçları aştığı<br />
süre (bölge -1 ve -2), A ve V dalgaları uç basınç dalga<br />
formundan kaybolur (Şekil 4). Bu durumda, uç basıncı<br />
sol atriyal basınçtan ziyade alveolar basıncı göstermeye<br />
başlar. Bölge -1 veya -2 koşulları hipovolemide ve alveolar<br />
basıncı yükselten durumlarda (ağır akciğer hastalığı<br />
veya pozitif basınçlı merkanik ventilasyon) da yaratılabilir.<br />
Bazı hastalarda, kateteri bölge -3’e yerleştirmek<br />
mümkün değildir.<br />
İntratorasik basıncın yükselmesi sağ ve sol atriyuma<br />
venöz dönüşü azaltır. Oysa ki, intratorasik basınçta düşme<br />
atriyuma venöz dönüşü artırır.<br />
İntratorasik basıncın yükselmesi ayni zamanda sol<br />
ventrikül ejeksiyonuna karşı impedansı düşürür (daha<br />
yüksek intratorasik basınç, ventrikülden fırlatılan kanın<br />
toraks dışına çıkışını kolaylaştırır).<br />
Normal inspirasyon sırasında meydana gelen intratorasik<br />
basınç düşüşü, SV ejeksiyonuna impedans artışı<br />
olarak yansır. Normal ventrikülde bu etki çok az açıktır.<br />
Buna karşı, SV atım hacmi düştüğünde inspirasyonunun<br />
atım hacmi ve sonuçta kan basıncı üzerine anlamlı<br />
etkisi bulunur. Örneğin; hipvolemik şok hastalarında<br />
kan basıncında inspirasyon sırasında belirgin ve keskin<br />
düşüş izlenebilir (pulsus paradoksus). Bu primer olarak<br />
ejeksiyon impedansına intratorasik basıncın etkisine<br />
bağlıdır.<br />
Normal solunum: Normal ekspirasyon-sonu intra-
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 635<br />
ŞEKİL 4. Zorlu solunumun uç basınç dalga şekline (PCW) etkisi. İnspirasyonla (insp) uç basınç birdenbire düşer. Solunumsal gezinme<br />
(inspirasyon ve ekspirasyon arasındaki fark) 15 mmHg’yi aşar. “A ve V” dalgaları basıncın dalgalı şeklinde kaybolur, alveolar basıncın<br />
pulmoner uç basıncı aştığından ekspirasyon-sonu uç basıncı (ok) 30 mmHg’dir. Bu ölçümde, bilateral pnömonili çizimdeki hastada transmural<br />
sol atriyal basınç anlamlı fazla hesaplanır. Çizim kağıdının skalası = 0-30 mmHg; kağıt-hızı = 25 mm/saniye. (Sharkey SW. A Guide<br />
of interpretation of Hemodynamic data. Lippincott-Raven Publ. 1997, p. 36)<br />
torasik basınç -3-4 mmHg olup, inspirasyon-sonunda<br />
-7, -8 mmHg’ye düşer.<br />
İnspirasyon aktif bir süreç olup, diyafram ve eksternal<br />
interkostal adalelerin kontraksiyonu gerekir.<br />
Ekspirasyon ise pasif olup, normal kişilerde solumanın<br />
hareketsizleşmesi/sessizleşmesi sırasındadır. İntratorasik<br />
basıncın intrakardiyak basınçlara etkisi ekspirasyonsonunda<br />
en azdır. Bu nedenle, intrakardiyak basınçların<br />
ölçümü genellikle ekspirasyon- sonunda kaydedilmektedir<br />
(bu sırada intratorasik basınç sıfıra yakındır).<br />
Solunum kaslarının aktivasyonu intratorasik basıncı<br />
düşürür. Bu dönüp sağ atriyuma venöz dönüşü artırır<br />
(ve daha az derecede de sol atriyuma venöz dönüş düşer).<br />
İnspiratuar kalp dolumunun bu artışına rağmen,<br />
paradoks olarak sağ atriyal, pulmoner uç ve pulmoner<br />
arter basınçları düşer görünmektedir. Bunun oluşma<br />
sebebi; intratorasik basınçtaki düşmenin intrakardiyak<br />
basınçların inspiratuar düşüşünden daha fazla olmasıdır.<br />
Sol ve sağ atriyumlar normalde kompliyant yapıdadır.<br />
Transmural basıncı çok az yükselterek artmış venöz<br />
dönüşü alırlar (sığdırırlar).<br />
• Miyokardiyal veya perikardiyal hastalıkta, atriyal<br />
kompliyans azaldığından, artmış venöz dönüş intramural<br />
basınçlarda büyük yükselmeye sebep olur.<br />
Bu durumlarda, Kusmaul-belirtisi saptanabilir (sağ<br />
atriyal basınçta inspiratuar yükselme).<br />
® Anahtar Noktalar: Solunum ve<br />
Hemodinamik Ölçümler<br />
• İntratorasik basınç kalbe iletilir. Tüm yatakbaşı ölçümler<br />
transmural (şişmiş) intrakardiyak basınç ve<br />
intratorasik basıncın toplamını yansıtmaktadır. Normal<br />
kişide, intratorasik basıncın etkisi minimaldir.<br />
Akciğer hastalığı bulunanlarda; intratorasik basınç<br />
çok yüksek olabilir, transmural intrakardiyak basıncıda<br />
kapsamaktadır. Uç basınç bu hastalarda SV dolum<br />
volumunu doğru olarak ölçemez.<br />
• Uç basınç ölçümü, özellikle artmış intratorasik basınçta<br />
hassastır (dış etkilere açık); yüksek intratorasik<br />
basınç sol atriyal olayların kateterin ucuna doğru<br />
retrograd iletilmesini bloke eder.<br />
• İntratorasik basınç venöz dönüşü (preload) ve SV<br />
ejeksiyonunu (afterload) etkiler.<br />
• Zorlu solunum (ventilatör var veya yok, herikiside),<br />
intrakardiyak basınç dalga şekillerinde büyük<br />
oynamalara sebep olabilir (>10-15 mmHg). İntratorasik<br />
basınç anlamlı yükselmiştir, sonuçta, ekspirasyon-sonu<br />
intrakardiyak basınç ölçümleri suni olarak<br />
yüksektir.<br />
• Mekanik ventilatörler, özellikle PEEP kullanıldığında<br />
intratorasik basıncı yükseltirler. PEEP düzeyi >10<br />
cm H 2<br />
O, yatakbaşı intrakardiyak basıncı suni olarak<br />
yükseltir. Yüksek düzeyde PEEP, ayrıca atriyal basınç<br />
olaylarının retrograd pulmoner kapiller yatağa<br />
iletilmesini de bloke eder.<br />
Kardiyak Fonksiyon ile İlgili Normal Solunum<br />
Fizyolojisi<br />
Ventilasyon, diyafram ve interkostal adalelerin istemli<br />
yapılan kontraksiyonu sonucudur. Bu adalelerin bir<br />
arada çalışmaları sonucunda torasik boşluk kraniyo-lateral<br />
doğrultuda uzamakta, lateral ve anteroposteriyor<br />
çapları ise genişlemektedir. Akciğer volumunun büyümesi<br />
akciğerler etrafındaki intraplevral basıncı düşürür,<br />
bu akciğer volumunun passifce artmasına sebep olarak,<br />
O 2<br />
ve CO 2<br />
değişimi için havayı alveol içerisine çeker.<br />
Dinlenimde normal insanda gerekli intraplevral basınç<br />
azalması sadece 5 cm sudur (akciğer dokusunun yüksek
636<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
kompliyansına ve havayolu ve dokuların düşük direncine<br />
bağlı).<br />
Sonuçta, bu küçük negatif basınç salınımının miyokard<br />
fonksiyonu üzerindeki etkileri önemsizdir.<br />
Akciğer hastalağında, akciğer direnci yükselip<br />
kompliyansı düşünce, akciğer ekspansiyonu için daha<br />
büyük basınç salınımları gerekir. Bu durum ventriküler<br />
afterloadu artırarak ventrikülün kontraktil fonksiyonuna<br />
etkin olarak karşı koyabilir. Akciğerlerin muazzam<br />
kompleks yapısında yaklaşık 300 milyon alveol toplanmıştır;<br />
hepsi de gaz değişimini sağlamak için ventilasyon<br />
yapmaktadır. Sağlıkta ventilasyonunun ve kan akımının<br />
dağılımı ile iyi uyum göstermektedir. Bu durum<br />
normal akciğer davranışının mükemmele yakın gaz değişimi<br />
ile kanıtlanmaktadır.<br />
Şayet kan akımı ve ventilasyon akciğerlerin her tarafında<br />
benzer dağılım göstermezse gaz değişimi, azalır<br />
ve bunun yansıması ile kan gazları ölçümünde normal<br />
PO 2<br />
ve PCO 2<br />
düzeyleri bozulur.<br />
• Ventilasyon zorunlu olarak bidireksiyoneldir, veya<br />
havayolunun yapısından dolayı “tidal”dir (gelgite<br />
ait); akciğerlerin pulmoner arteriyel kan ile perfüzyonu<br />
da bidireksiyoneldir (sağ atriyum ve ventrikülden<br />
pulmoner dolaşım ile sol atriyum ve sol ventriküle<br />
doğru).<br />
• Yüksek basınçlı sistemik dolaşımın aksine, pulmoner<br />
dolaşım 6-kat (veya daha fazla) daha düşük basınçlar<br />
ile yönetilmektedir. Heriki dolaşım da kalp<br />
debisinin tamamını sağlamaktadır.<br />
• Sağlıkta, Ortalama arteriyel basınç: 100 mmHg, ortalama<br />
pulmnoner arter basıncı: 15 mmHg iken; sağ<br />
ve sol atriyal basınçlar birbirine benzerdir. Genellikle<br />
sol sağdan hafifçe daha yüksektir; ortalama 5- 10<br />
mmHg.<br />
• Arteriyel basınçtan atriyal basıncın çıkarılıp kalp<br />
debisine bölünmesi ile hesaplanan vasküler direne<br />
göre; pulmoner vasküler direnç sistemik dolaşımınınkinden<br />
yaklaşık 10-kat daha düşüktür. Bu oran<br />
akciğer sağlığı için kritiktir; çünkü gaz ve kan arasında<br />
yeterli PO 2<br />
ve PCO 2<br />
değişimini sağlayabilmesi<br />
için pulmoner kapiller ağın vasküler duvar kalınlığı<br />
incedir. Mikrovasküler basınç çok düşük değilse, kapiller<br />
ağda fiziksel hasar oluşabilir, böylece kan akciğerlerin<br />
alveolar boşluklarına sızacaktır.<br />
• Normal pulmoner dolaşımın anahtar özelliği; hem<br />
artmış kan akımına, hem de vasküler obstrüksiyona<br />
rağmen düşük basıncını idame ettirebilmesidir.<br />
Dinlenimde, kapilerlerin tümü perfüze olamamakta<br />
ve bunlar kanla tamamıyle şişirilmiş değildir. Böylece<br />
perfüze olmayan ve şişmiş perfüze olan kapillerlerin<br />
ikisininde dolması, artmış pulmoner kan akımı ve vasküler<br />
obstrüksiyonda önemlidir (nasıl ki normal kan<br />
akımında bile düşük basınç sağlanabiliyorsa).<br />
Sağlıklı kişide kan akımı arttığında pulmoner vasküler<br />
direnç normalde düşer. Bu mekanizma (kapillerlerin<br />
doldurma ve şişme kapasitesi), PVR kullanımını (pulmoner<br />
vasküler hastalık indeksi ölçüsü) kısıtlayan pulmoner<br />
vasküler hastalığın varlığında bile etkisini sürdürebilir<br />
(vasküler hastalığı olmayan damarların %’sine<br />
bağlı olarak).<br />
Hafif subatmosferik düzeyde olan intratorasik basınçlar<br />
akciğerlerin elastik özellği ile (kollapsibilite;<br />
kollabe olabilme gibi) ilişkilendirilmiştir; bunun anlamı<br />
perivasküler basınçlar da subatmosferiktir. Böylece, İntravasküler<br />
basınçlar düşük olmakla birlikte, yukarıda<br />
bahsedildiği gibi atmosferik düzeyin üstünde kalır. Bu<br />
şekilde, transmural basınç gradiyenti mikrovaskülatürden<br />
dışa pulmoner interstisyumun içine doğru net devamlı<br />
sıvı hareketini meydana getirir.<br />
Bununla birlikte, pulmoner interstisyel sıvıya göre<br />
daha yüksek plazma ozmotik basıncı ile bu olaya bir<br />
miktar karşı koyulabilir, albumin akciğerlerin kapiller<br />
duvarlarından serbestce geçer; bundan dolayı pulmoner<br />
lenf/plazma protein oranı tipik olarak ortalama 0.7-<br />
0.9’dur.<br />
• İyi bilinen Starling denklemine göre hidrostatik ve<br />
ozmotik kuvvetler arasındaki dengeden net sıvı hareketi<br />
sorumludur:<br />
J = K [(PMV- PINT)- p(T MV - TINT)]<br />
• J: Kapiller duvardan interstisyel boşluğa (INT) geçen<br />
sıvı hareket hızı; K: Mikrovaskülatürün (MV) yüzey<br />
alanı ile orantılı katsayı;<br />
PMV ve PINT: Hidrostatik basınçlara karşılığı; ve<br />
TMV ve TINT: Protein onkotik basınçları ile ilişkilendirilmiştir.<br />
P: kapillerin protein kaçağını kolayca tarif etmektedir<br />
(P = 0; şayet kapiller permeabilitesi serbestse;<br />
P = 1: kapiller impermeabil).<br />
Kuvvetlerin dengelenmesi sonucunda kapillerlerden<br />
net sıvı kaçağı; bu durumda ödem gelişmesi intravasküler<br />
basınçların Starling denklemi ile dengelenemeyen 25<br />
mmHg üzerine çıkması ile gerçekleşmektedir (Şekil 5).<br />
Dolayısı ile basınçlar bu değerin altına düşürülürse<br />
ödem engellenebilir. Bu noktada bile Transkapiller akış<br />
artmaktadır, çünkü akciğerlerdeki lernfatik sistem lenfi<br />
geri venöz sisteme taşımaktadır. Bu basınç düzeyinde<br />
hızla ödem toplanmasına lenfatik drenaj sisteminin etkisi<br />
yoktur. Lenf akım hızı 0.25-1.0 ml/dk. 600 gr. ağırlığındaki<br />
akciğerde bu ağırlığın iki katına ulaşması sadece<br />
0-40 saat alır (lenfatik drenaj yokluğunda).<br />
Pulmoner lenfatik sistem insanda iyi gelişmiştir; ihtiva<br />
ettiği kapakların sağladığı avantaj sayesinde tidal<br />
soluma sırasında akciğerlerdeki basınç ve volum değişikliklerini<br />
kolaylıkla almaktadırlar (bu özellik lenfatik<br />
drenajın sistemik venöz sisteme geri dönmesine yardım
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 637<br />
ÖDEM OLUŞMA ORANI<br />
kuru akciğer ağırlığına geçen saatteki ml su<br />
SOL ATRİYAL BASINÇ, mmHg<br />
ŞEKİL 5. Sol atriyal basıncın yaklaşık 25 mmHg’yi aşması ile pulmoner ödem gelişimi. Bu kritik değerin altında pulmoner ödem oluşmaz<br />
(Circ Res. 1959:7:649)<br />
• Solunumun en önemli fonksiyonu gaz değişimidir:<br />
(kanın O 2<br />
alımı ile PCO 2<br />
’nin uzaklaştırıletmekte).<br />
Böylece, tidal soluma lenfi etkili olarak alveoldan<br />
dışarıya doğru geriye vena cava superiyora doğru<br />
pompalar.<br />
Alveolden çıkan Lenfatik yol major arterleri yakından<br />
izler ve havayollarına komşudur; akciğerlerin hilusundan<br />
dışa doğru distalden proksimal dallara doğru.<br />
Kapiller dışına doğru sıvı hareketi lenfatik sistem<br />
yerini alamadan çok hızlı oluşunca, havayolları ve kan<br />
damarları fazla perivasküler sıvı tarafından sıkıştırılırlar<br />
ve böylece kan ve gaz akımına direnç oluşur.<br />
Bu koşullar altında, sıvı pulmoner parenkimal interstisyel<br />
boşlukta da toplanır (Şekil X, sayfa 640). Bu toplanma<br />
meydana gelince, akciğerlerin kompliyansı azalır. Alveol<br />
daha sert olmuştur ve istenilen derecede akciğerlerin şişirilmesini<br />
sağlamak için daha büyük negatif basınç gerekir.<br />
• Sonuçta, pulmoner sıvı toplanması ventilasyonun<br />
iki primer belirleyicisini negatif etkiler: Direnç ve<br />
kompliyans.<br />
Normalde, düşük pulmoner vasküler basınçlar ve<br />
lenfatik drenajın etkisi, akciğerleri sıvı toplanmasından<br />
korur. Alveolar epitel hücreleri birbirlerine ve kapiller<br />
endotel hücrelerine daha sıkı kaynaştığından, transkapiller<br />
sıvı endotelden interstisyel aralığa ve gaz boşluğu<br />
alveolun epiteline geçemez. Böylece, hastalık durumlarında<br />
interstisyel sıvı toplandığında dahi alveol gaz ile<br />
dolu kalabilir. Sadece, transmural basınçlar yüksek düzeylere<br />
ulaştığında veya alveol hücre bütünlüğü hastalık<br />
tarafından zarar gördüğünde bozulan epitel tabakası<br />
bütünlüğü sonucunda alveolar taşkın meydana gelir.<br />
Pulmoner epitelyumunun sıvı hareketine esnekliği<br />
akciğerleri kuru tutan önemli defans mekanizmasıdır.<br />
Bundan dolayı interstisyel sıvı yukarıda bahsedilen lenfatik<br />
drenajla hızla temizlenebilir, alveolar sıvı klirensi<br />
normalde yavaştır; yukarıya havayollarına doğru hareket<br />
(er geç ekspektorasyon veya yutkunma oluşturur)<br />
veya kapillerler içerisine reabsorbsiyon, yalnız bu yüksek<br />
basınç veya hücre harabiyetinde (pulmoner ödemin<br />
ilk sıradaki sebebi) tersine dönebilir. Sıkı alveol epiteli,<br />
alveolu ödemden uzak tutmaktadır, buna destek başka<br />
bir mekanizmayı da ihtiva etmektedir; alveolar sürfaktan<br />
sistemi.<br />
Sürfaktan, alveolar tip-II epitel hücrelerinde sentez<br />
edilen lipoprotein kompleksler karışımıdır, hava-sıvı<br />
arayüzeyleri yüzey tansiyonununu alveolde büyük<br />
oranda düşürür (70 dyne/cm su’dan, 5-10 dyne/cm’ye).<br />
Bu azalma alveol kollapsını önlenmesine yardım eder.<br />
Alveolar hasar nedeniyle proteinlerin alveol içerisine<br />
transkapiller sızması sürfaktanı inaktive etmektedir,<br />
böylece yukarıdaki mekanizmalar sıvı hareketini ve<br />
pulmoner ödemi kötüleştirir.<br />
Kanın anlamlı derecede yoğun olması nedeniyle<br />
(yaklaşık suyunkine eşit) intravasküler basınçlar, akciğerlerde<br />
aşağıya (apeksten-bazale) gittikçe yükselme<br />
gösterir. Kabaca, 30 cm normal akciğer yüksekliğinde,<br />
normal dik durma pozisyonda kapiller basınç akciğerin<br />
bazalinde apeksine göre 20-30 mmHg daha yüksektir.<br />
Bu faktör, sağlık ve hastalıkta akciğer bazallerinde rölatif<br />
daha büyük miktarda transkapiller sıvı hareketi oluşunu<br />
açıklamaktadır. Ancak, yer çekimi dışındaki diğer<br />
faktörleri sıvı hareketinin dağılımında rol oynayabilirler<br />
(hastalık durumunda hücresel harabiyetin bölgesel<br />
farklılıkları gibi) (Şekil 6).
638<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ALVEOL<br />
İNTERSTİSYUM<br />
KAPİLLER<br />
AĞ<br />
İNTERSTİSYUM<br />
ALVEOL<br />
ŞEKİL 6. Alveolar kapiller ağ etrafında yüzey gerilme kuvvetlerinin interstisyel basıncı nasıl düşürdüğü görüşü. Buna göre sürfaktan, yüzey<br />
gerilimini düşürür ve interstisyel hidrostatik basınçta uygunsuz düşüşe karşı korur. Oklar interstisyel basıncı düşüren yüzey kuvvetlerinin<br />
etki yönüdür (Poole-Wilson PA: Heart Failure, Churchill Livingstone, 1997, p. 252).<br />
ması; kanın oksijenlenmesi); ventilasyon ve kan<br />
akımına bağlıdır. Böylece etkin gaz değişimi için<br />
ventilasyon ve kan akımının lokal düzeyde (ayni<br />
bölgede) karşılaşması gerekir.<br />
Pulmoner ödem bölgesinde lokal ventilasyon azalır<br />
interstisyel ödem ve bronşiyal ödem, ve non-ventile bölgelerde<br />
sıklıkla ödem sıvısının alveolar taşma meydana<br />
getirmesi ile ventilasyonun dağılımı bozulur.<br />
Akciğerlerin küçük bir bölgesinde ventilasyon (VA)<br />
kan akımından (Q) daha az ise, ikisinin oranı (VA/Q)<br />
azalır ve böylece lokal alveolar kapiller PO 2<br />
düşmüş,<br />
buna karşı PCO 2<br />
değeri yükselir. Tersinde ise VA/Q oranında<br />
yükselme meydana getirir. Akciğerlerin ventilasyon<br />
(akciğer kompliyansı ve direnci) ve kan akımı (pulmoner<br />
arteriyel ve venöz basınçlar, akciğerlerde lokal<br />
sıvı toplanması) dağılımını kardiyak fonksiyon ventilasyonun<br />
dağılımını belirleyen bu akciğer özellikleri (akciğer<br />
kompliyansı ve direnci) ve kan akımını (pulmoner<br />
arteriyel ve venöz basınçlar, akciğerde sıvı toplanması)<br />
etkileyebildiğinden, VA/Q oranı düşük veya yüksek<br />
birçok bölge oluşarak, kardiyak fonksiyona bağlı olarak<br />
gaz değişimi kolaylıkla etkilenebilir.<br />
VA ve Q’nun dağılımını kesen hatta dağılımını etkileyen<br />
olası provoke eden birçok faktöre rağmen; akciğerlerin<br />
her tarafında ventilasyon ve kan akımı şaşırtıcı<br />
derecede karşılaşarak (”matching”), normal fizyoloji korunur<br />
(ventilasyon- perfüzyon uyumu).<br />
Kalp yetersizliğinde olduğu gibi ventilasyon ve gaz<br />
değişiminin değiştirilmesi ile gaz değişimini anlamlı derecede<br />
etkilenir ve sonuçta hipoksemi oluşur (dismatch;<br />
ventilasyon ve perfüzyon uyumsuzluğu).<br />
•Solunumun geriye kalan önemli komponenti solumanın<br />
kontrolüdür. Kompleks bir konudur. Özelleşmiş<br />
duyu hücrelerini birbirine birleştiren birçok<br />
nöral yol son olayı meydana getirmektedir:<br />
(1) Arteriyel PO 2<br />
’ye duyarlı Karotisteki periferik kemoreseptörler.<br />
Hipoksemi, özellikle PO 2<br />
50- 60 mmHg<br />
altında, bu mekanizma ile solumayı uyarmaktadır.<br />
(2) SSS (santral sinir sistemi) duyuları akuta karşı<br />
olarak (uzun periyodta olmayıp, birkaç dakikada)<br />
uyarır, (3) Karotisin kemoreseptörleri ayrıca arteriyel<br />
PCO 2<br />
’ye ve pH’ ya cevap verir; PCO 2<br />
yükselmesi veya<br />
pH düşmesi; solunumu uyarır ve böylece PCO 2<br />
düşmesi<br />
ve pH yükselmesi ventilasyonu azaltır.<br />
(4) Ventral medulla nöronları pH’ya duyarlı olup;<br />
asidoz sırasında ventilasyonu uyarmakta, alkolozda ise<br />
inhibe etmektedir. Bu reaksiyon arteriyel kan ve serebrospinal<br />
sıvıdaki PCO 2<br />
ile yönetilmektedir (H + iyonunun<br />
aksine CO 2<br />
molekülü kandan kemosensitif bölgelere<br />
geçebilir).<br />
(5) Yüksek beyin merkezlerinin aktivitesi, solunumun<br />
fizyolojik sınırlar içerisinde isteğe bağlı kontrol<br />
edilmesini sağlar, anksiyete ile ilişkili hiperventilasyondan<br />
sorumlu olabilir.<br />
(6) Örneğin, demiyeline pulmoner C lifleri, J reseptörlerin<br />
(jukstakapiller reseptör) alveolar interstisyel<br />
bölgelerden gelen sinyallerini iletebilirler (vagus sinirinin<br />
şekli bozulmuş veya pulmoner ödem bulunan interstisyel<br />
bölgeden); ventilasyonu PO 2<br />
, PCO 2<br />
ve pH’dan<br />
bağımsız olarak uyarabilirler. (7) Yavaşca ve hızla adapte<br />
olan reseptörler, büyük havayollarındaki demiyeline<br />
sinirleri besler ve büyük havayolları etrafında oluşan<br />
venöz konjesyon veya extravasküler sıvıya cevap verir,<br />
bunların sinyallerini vagus siniri ile beyindeki solunum<br />
merkezine iletirler.<br />
(8) Diğer kaynaklardan (adaleler ve eklemler gibi)<br />
değişik girdiler, özellikle egzersiz sırasında ventilasyonu<br />
etileyebilir. (9) İyon kanallarının değişik aktivatörleri<br />
ve K + rol oynayabilir; temel reseptör transdüksiyon mekanizması<br />
gibi, duyu hücrelerinin iyon kanal cevaplarını<br />
yansıtır. Dolayısı ile birçok pulmoner aferent sistem<br />
kalp yetersizliği sırasında ventilasyonu etkileyen (tidal<br />
volumu ve soluma sıklığını kontol eden) uyarıları iletebilir.<br />
Ne kadar derin ve sık soluk alma alveolar ventilasyonu<br />
belirleyebilir; hemen ortaya çıkan sonuçları; sırası
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 639<br />
ile alveoldeki lokal PO 2<br />
ve PCO 2<br />
, ve buna bağlı arteriyel<br />
PO 2<br />
ve PCO 2<br />
’de görülmektedir. Hiperventilasyon, alveollerin<br />
hepsinde ve arteriyel kanda PO 2<br />
’yi artırmakta ve<br />
PCO 2<br />
’yi ise düşürmektedir.<br />
•Özet olarak: Akciğer fonksiyonunun temel belirleyicileri<br />
veya nitelikleri: Mekanik özellikler ve ventilasyon,<br />
kan akımı ve gaz, sıvı değişimi ve solunum<br />
kontroludur. Bunların hepsi sol kalp disfonksiyonunda<br />
az veya çok etkilenmektedir.<br />
SOL VENTRİKÜL YETERSİZLİĞİNİN<br />
AKCİĞER FONKSİYONUNA ETKİLERİ<br />
Mekanik Özellikleri ve Ventilasyon<br />
SV yetersizliği sonucunda sol atriyum basıncı yükselince,<br />
pulmoner venöz basınçta pasif artma bunu takip<br />
eder, akciğerlerin her tarafında öne-doğru kan dolaşımını<br />
sürdürebilmek için pulmoner basınç yükselir. Pulmoner<br />
venöz ve arteriyel basınçların herikisininde yükselmesi<br />
nedeniyle pulmoner mikrovasküler basınç da<br />
yükselir. Normal pulmoner arteriyel ve venöz basınçlar<br />
örneğin; sırası ile 15 ve 5 mmHg’dan, herikisininde<br />
sol kalp yetersizliğinde 20 mmHg’ya yükselmesi nadir<br />
değildir. Bu yükselme sağlanana kadar öncesinde, pulmoner<br />
damarlar dinlenimde tam olarak perfüze olamamaktadır,<br />
az perfüze olan mikro-damarların toplanması<br />
ve diğer damarların şişmesi ile birlikte mikrovasküler<br />
volum genişlemeye elverişli duruma gelmekte bunun<br />
klinik anlamı; intravasküler volumun artması alveolar<br />
kompliyansın düşümesidir (alveolar duvarlardaki mikrodamarlarla).<br />
Genellikle, kanın ağırlığıyla, bağımsız akciğer bölgelerinde<br />
etkileri daha büyüktür (dikdurma pozisyonunda<br />
bazallerde gibi). Dolayısı ile ek olarak yerçekiminden<br />
bağımsız etkiler daha benekli (patchy) dağılım etkilerine<br />
sebep olmaktadır. Kompliyansı düşmüş bu bölgeler,<br />
verilen inspiratuar efora göre daha az genişler; lokal alveolar<br />
hipoksi ve dolayısı ile sistemik arteriyel hipoksiye<br />
sebep olur. Azalmış kompliyansta akciğer volumuda<br />
azalma eğilimindedir.<br />
Havayolu çapını koruyan mekanizma; havayoluna<br />
bağlanmış alveolden elastik radiyal çekme; büyük<br />
akciğer volumunda düşük volumundakine göre daha<br />
yüksektir, havayolu lumeninde azalma olabilir; böylece<br />
hava akımına karşı direnci artırmakta ve lokal ventilasyonu<br />
azaltmaktadır.<br />
Artmış transkapiller sıvı hareketi ile interstisyel<br />
boşlukta sıvı toplanması kompliyans ve ventilasyonun<br />
azalmasına yardım etmektedir. Perivasküler veya peribronşiyal<br />
sıvı toplanması gelişebilir, ventile olan havayollarının<br />
kesitsel alanının daha fazla azalmasına sebep<br />
olur, havayolu direncini artar.<br />
Bu değişikliklerin tümü de interstisyel ödemi yansıtır,<br />
yukarıda bahsedilen alveol sıvı olmayan alveollerde,<br />
tarif edilen değişiklikler sonucunda soluk almanın yükü<br />
artar ve hastanın dispne duygusunun algılamasına katkısı<br />
olabilir (vagal yolla iletilen sinyaller ile).<br />
•Belirgin pulmoner ödem gelişmesi için, genellikle 25<br />
mmHg veya daha yüksek önemli mikrovasküler basınç<br />
gerekir. Taşkına uğramış alveol taze gaz alamaz,<br />
alveolar sıvı ventilasyon sırasında hava ile yer değiştiremez.<br />
Akciğer kompliyansı, interstisyel ödeme<br />
göre daha fazla azalır.<br />
Akciğer fonksiyonları (rezidüel volum: RV, vital<br />
kapasite: VC, 1 saniyede zorlanmış ekspiratuar volum:<br />
FEV1, ekspiraasyon ortasında maksimal akım<br />
hızı: FEF 25-75<br />
gibi) genellikle hafif obstrüktif ve restriktif<br />
özelliklerin kombinasyonunu gösterir. Böylece, FEV1/<br />
VC ve FEF 25-75<br />
öngörülen standartların altına düşer ve<br />
havayolu obstrüktüksiyonu yansıtır. Akciğerlerin volumunun<br />
azalması ise (RV, VC, ve total akciğer kapasitesi=<br />
RV+VC) restriktif komponentleri yansıtır. Bulunan<br />
herhangi bir akciğer hastalığı yukarıdaki akciğer fonksiyon<br />
değerlerine ilave olarak tipik değişikliklere sebep<br />
olabilir (KOAH, sigara içiciliği gibi).<br />
•Oldukça ilerlemiş olgularında, sol kalp yetersizliğine<br />
sağ kalp yetersizliği de eşlik ediyorsa yüksek<br />
sistemik venöz basınç plevral ve interstisyel sıvı<br />
toplanmasına sebep olabilir. İntraplevral boşluktaki<br />
bu sıvı, transudatif kaynaklıdır, akciğer ekspansiyonunun<br />
daha fazla bozulmasına ve ayrıca alveolar<br />
kollapsa sebep olabilir. Ek olarak, abdomende de<br />
sıvı toplanması (asit) daha seyrek olsa bile oluşunca<br />
diyaframı yukarıya doğru iter ve akciğer ekspansiyonunu<br />
daha fazla kısıtlar.<br />
•Ağır kalp yetersizliği, solunum adalelerinin (interkostal,<br />
diyafram) fonksiyonununu olumsuz etkileyerek,<br />
temelde oksijen dağıtımını bozar. Oksijen dağıtımı;<br />
adale kan akımı ve arteriyel O 2<br />
’nin ürünüdür, ve<br />
herikiside ağır kalp yetersizliği sırasında azalmıştır,<br />
ilerlemiş KY’de bunun boyutu; adale yorgunluğunun<br />
gelişimine yardımcı olmaktadır (birlikte KOAH<br />
da varsa yorgunluk daha da kötüleşir).<br />
Pulmoner Kan Akımı<br />
•Gittikçe artan ağır KY‘de total kalp debisi düşebilir.<br />
Normal kişide ise kalp debisinin düşmesi (kan kaybı<br />
ile) pulmoner hipotansiyona sebep olur ve böylece<br />
akciğer apekslerinde yetersiz ve hatta eksik perfüzyon<br />
meydana gelir.<br />
•Sol kalp yetersizliğinde ise pulmoner arteriyel ve<br />
venöz basınçlar düşeceğine yükselir. Bu durum, normalde<br />
akciğerlerin yukarısına doğru yerçekimine<br />
bağlı kan akımının progressif azalmasına karşı koyar<br />
ve sağlığa göre daha temkinli ve dengeli pulmoner<br />
kan akımı dağılımını sağlar. Fizyolojik avantajı çok
640<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Ödemli bölgelerde lokal ventilasyon tipik olarak büyük<br />
ölçüde azalmıştır (sıklıkla sıfıra kadar). Alveolar<br />
interstisyel ödem (lokal kompliyansın azalması) ve peribronşiyal<br />
ödem (lokal havayolu direncinin yükselmesi)<br />
ventilasyonun dağılımını altüst etmektedir; alveolar<br />
taşkın ile ödem sıvısı ventile olmayan bölgeler yaratır<br />
(şantlar gibi). Seyrek olmayarak kalp debisinin önemli<br />
bir bölümü hala bu ventile olmayan veya kötü ventile<br />
olan bölgeleri kanlandırmaya devam eder, bu olay arteriyel<br />
PO 2<br />
’de önemli düşmeye sebep olabilir (“perfüzyon-<br />
ventilasyon uyumsuzluğu”).<br />
Hiperventile durumun oluşturduğu etkisiz soluma<br />
ile (normal gaz değişimini oluşturamayan ventilasyon)<br />
arteriyel PCO 2<br />
de yükselir; kanda O 2<br />
ve CO 2<br />
taşınması<br />
farklı olduğundan, arteriyel PCO 2<br />
, PO 2<br />
50- 60 mmHg’ye<br />
düşse bile yaklaşık 5 mmHg’dan fazla yükselemez. Bu<br />
küçük yükselme, çok düşük derecede hiperventilasyon<br />
ile kolayca kompanse edilebilir. Bu hiperventilasyonun<br />
arteriyel PO 2<br />
üzerinde faydalı etkisi çok azdır (PO 2<br />
sıkazdır,<br />
çünkü kan akımının normal apeks-bazal gradiyenti,<br />
gaz değişimini zor bozar.<br />
Kalp debisinin düşmesi akciğer fonksiyonununa etkilerini<br />
çoğunlukla başka yollarla gösterir: akciğerlere<br />
dönen kanda venöz O 2<br />
’de düşme.<br />
Sol kalp yetersizliği sırasında perivasküler ödem<br />
ve sıvı toplasnmasına bağlı interstisyel alanlar azalmış<br />
olup, sonuçta etkilenen bölgesel pulmoner damarlardaki<br />
kan akımının dağılımı değişir. Özellikle akciğerlerin<br />
bazallerinde yerçekimi üstünlüğüne bağlı olası sıvı<br />
ekstravazasyonu; bu mekanizma, azalmış kompliyansın<br />
sebep olduğu akciğer volumunun kaybında şiddetlenir.<br />
Bu değişikliklerin hepsi birlikte, kalp yetersizliğinde kan<br />
akımı dağılımının sebep olduğu acaip ve çeşitli hözlem<br />
ve bulguları açıklar: Akciğerlerin bazallerinde, yukarı<br />
bölgelerine göre daha düşük kan akımı alanı görülür.<br />
• Hipoksik pulmoner vazokonstriksiyon fenomeni;<br />
azalmış lokal ventilasyon ve alveolar düşük PO 2<br />
’ye<br />
cevap olarak, arteriollerin düz kaslarının vazokonstriksiyonu,<br />
ve azalmış lokal kan akımı; kan akımı ve<br />
ventilasyon arasındaki dengenin kurulmasını sağlar.<br />
Sistemik vazodilatörler (nitro-dilatörler), düşük<br />
PO 2<br />
’li bölgelerdeki kan damarlarını dilate eder.<br />
Pulmoner Transvasküler Sıvı Dengesi<br />
Sol kalp yetersizliğinin akciğerlerdeki en önemli sonucu<br />
mikro-damarlardan alveolar interstisyum, perivasküler<br />
bölgeler ve ve sonunda alveolar boşluklar içerisine doğru<br />
net sıvı hareketinin artışıdır. Su ve proteinler kapillerlerden<br />
peribronşiyal lenfatik sisteme (hilusun merkezine<br />
doğru ve geri superiyor vena kavaya) doğru hareket<br />
ederler; bu sistemin iletimi yukarıda bahsedilen akciğer<br />
bölgelerinin herhangi birisinde sıvı toplanmasını engellemek<br />
için yeterlidir. Ancak, SV diyastolik volumlerinin<br />
artışı, pulmoner venöz, mikrodamarlar ve pulmoner arter<br />
basınçlarında zorunlu yükselmeye sebep olur.<br />
• Mikrovasküler basınçlar yaklaşık 20 mmHg olduğunda,<br />
transvasküler sıvı akışı lenf drenaj kapasitesinin<br />
üstüne çıkmaya başlar ve alveol duvarı, havayolları<br />
ve pulmoner arterlerin etrafında interstisyel<br />
ödem gelişmeye başlar. Toplanan peribronşiyal sıvı<br />
havayollarının kompresyonu ve “wheezing”e sebep<br />
olabilir; hava akımının bu türbülansı, “kardiyak astma”<br />
olarak tarif edilmektedir.<br />
Wheezingin ilave başka mekanizmaları da bulunabilir;<br />
venöz konjesyon ve peribronşiyal sıvı toplanması,<br />
vagus siniri içerisindeki demiyelinize duyu fibrillerinin<br />
stimülasyonu refleks bronokonstriksiyona sebep olabilir<br />
ve kardiyak astma sendromunun gelişimine yardım<br />
edebilir.<br />
• Mikrovasküler basınçlar 25 mmHg üzerine veya<br />
daha yukarıya çıkana kadar alveolar epitelyum alve-<br />
ol içerisine sıvı iletmez. Bu olay, alveol içerisine sıvı<br />
sızdırılmasına sebep olan mikro-damarların yüksek<br />
basınçtan direk olarak hasar görmesi ile ilişkilendirilmiştir,<br />
sonucu; az sayıda eritrositin bulunmasına<br />
bağlı hafifce pembe boyanmış çıkartılı- balgam (“hemoptizi”).<br />
• Sol kalp yetersizliği ile birlikte sağ kalp yetersizliği<br />
de bulunuyorsa, sistemik venöz basınçlar yükseleceğinden,<br />
muhtemelen lenf drenaj engellenmektedir<br />
(pulmoner lenfatiklerden vena kava superiyor<br />
içerisine doğru lenfatik harekete karşı konulmakta).<br />
Dolayısı ile biventriküler yetersizlikte pulmoner sıvı<br />
toplanması şiddetlenir.<br />
• Yerçekimi kuvvetlerinin etkisi; ödem ayrıcalıklı ve<br />
akciğer bölgelerin lokalizasyonuna (bazal, apeks<br />
gibi) bağlı olarak toplanır; pulmoner arteriyel ve<br />
venöz basınçların herikisininde yükselmesi beklenildiği<br />
gibi ödemin daha az uniform dağılımını sağlar.<br />
Kalp yetersizliğinin iyi bilinen birkaç radyolojik değişikliğini<br />
oluşturur: Yukarı akciğer bölgelerinin kan<br />
damarlarının belirginliği, alveolar opasiteler, Kerley<br />
çizgileri, bunlar vasküler basınç değişiklikleri ile<br />
açıklanmaktadır (SV dolum ve pulmoner uç basınçların<br />
sıvı toplanacak düzeye kadar yükselmesi). Klinik<br />
bulgu raller, kapalı küçük periferik havayollarının<br />
(ödem sıvısı ihtiva eden) her solukta açılması ile<br />
açıklanmaktadır. Kalp fonksiyonları ileri derecede<br />
bozulanlarda yükselmiş venöz basınçlar (özellikle<br />
sağ kalp yetersizliği de eşlik ediyorsa) plevral boşlukta<br />
sıvı toplanması meydana getirebilir.<br />
• Bu sıvı genellikle transüdatiftir (Starling denklemine<br />
göre sıvı dengelerinin eşitlenmesi sonucu), mikrodamarlar<br />
ve akciğer dokusunun hasarında ise plevral<br />
sıvı eksuda karakterindedir.<br />
Pulmoner Gaz Değişimi
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 641<br />
• Kronik KY’de hastaların vucutları kronik olarak<br />
yükselmiş pulmoner kapiller uç basıncına (PKUB)<br />
olağanüstü iyi adapte olabilmektedir, nasıl ki daha<br />
önce sağlıklı bir kişide, PKUB’nin 25 mm Hg’ya çıkması<br />
ile pulmoner ödem gelişebilmektedir. Oysa, SV<br />
dolum basıncı (=PKUB) 40 mmHg olan eski bir KKY<br />
hastası ambulatuvar olabilmektedir (Şekil 7).<br />
• Normal koşullar altında, akciğerlerin apeksinden<br />
bazaline doğru pulmoner kan akımı lineer bir artış<br />
gösterir. Yükselmiş sol atriyum basıncı pulmoner<br />
venöz hipertansiyona ve akciğerlerde daha uniform<br />
kan akımı dağılımına sebep olur. Bu yeni kan dağılımı<br />
pulmoner kapiller şişmeyi ve artmış kan akımını<br />
başarmaktadır. Bu durumda, pulmoner ödem gelilıkla<br />
60 mmHg’ya yakındır), çünkü fazla solumaya rağmen<br />
şantlar ve kötü ventile olan alveoller halen vardır.<br />
Arteriyel PCO 2<br />
değerinin 30-35 mmg bulunması genellikle<br />
net olarak hiperventilasyonu işaret eder.<br />
Sol kalp yetersizliğinde hipokseminin ciddiyetine<br />
katkısı olan faktör, düşmüş kalp debisidir. Değişik dokuların<br />
oksijen tüketimine devam etmesi, düşük kalp<br />
debisinin bir başka yüzüdür; arteriyel kanda oksijen<br />
ekstraksiyonu yükselmiş, venöz O 2<br />
düzeyi ise düşmüştür.<br />
Sonuçta, kan taşmış akciğer alveolünü şantla geçer;<br />
yansıması; düşmüş venöz O 2<br />
, daha az etkilenmiş alveolden<br />
gelen oksijenlenmiş kan ile karışır. Bu durum daha<br />
ktritik sürece yol açar; bu hastalarda değişmiş venöz<br />
karışım, düşük kalp debisi ve venöz PO 2<br />
’si normal olgulara<br />
göre daha şiddetli arteriyel hipoksemiye sebep<br />
olur. Bu nedenle; arteriyel hipoksemi sadece pulmoner<br />
ödemin derecesini yansıtmaz, kalp debisinde her hangi<br />
bir düşüşü de gösterir.<br />
Pulmoner ödemin yaygınlığı, hipoksik pulmoner<br />
vazokonstriktör cevabın süresi, kötü ventile olan, veya<br />
ventile olmayan alveolün azalmış kan akımı gibi bireysel<br />
faktörler sistemik arteriyel hipokseminin derecesini<br />
etkiler. Bunlar gaz değişim defektini azaltsalar dahi<br />
hiçbir zaman ödemi kompanse edememektedirler; pulmoner<br />
arteriyel basıncın daha fazla yükselmesini zorlayıcı<br />
negatif etkileri olmaktadır. Bu yükselme, sadece<br />
sağ ventrikül fonksiyonlarını kötüleştiren artmış total<br />
pulmoner vasküler dirence bağlıdır.<br />
Kalp yetersizliğinin tedavi yaklaşımında nitrogliserin<br />
gibi vazodilatörler vasküler basınçları etkin olarak<br />
düşürür, daha sonra kalp debisi ve venöz kanda PO 2<br />
normal değerlere doğru yükselir. Bu durum venöz karışımının<br />
etkisini azaltarak beklendiği gibi arteriyel oksijenizasyonu<br />
da düzeltir.<br />
Pratikte ise, nitroprussid gibi ilaçlardan sonra arteriyel<br />
PO 2<br />
’de düzelme az olmuş veya hiç olmamıştır.<br />
Bunun sebebi; pulmoner dolaşımı dilate eden ilaçlar<br />
ilaveten sistemik vasküler basınçları da düşürmektedir.<br />
Bu etki tercihli olarak önce en fazla vazokonstriksiyonlu<br />
bölgelerde meydana gelir; bu bölgeler kötü ventile<br />
veya hiç ventile olmadıklarından en fazla hipoksiktirler,<br />
dolayısı ile nitrodilatörden sonra en fazla kanlanma<br />
buralarda meydana gelecektir; fraksiyonel şant belirgin<br />
artacaktır (ventilasyon-perfüzyon uyumsuzluğu; rölatif<br />
artmış perüzyon ve değişmemiş ventilasyon). Yükselmiş<br />
venöz PO 2<br />
’nin faydası, büyük şant fraksiyonunu<br />
kapatması; ve arteriyel PO 2<br />
‘nin, öncesine göre ilaç verildikten<br />
sonra değişmemesidir.<br />
Arteriyel O 2<br />
düzeyi değişmese bile kalp debisindeki<br />
artışın anlamı; organlara sistemik O 2<br />
sunumu artmıştır.<br />
Bu artış genellikle faydalı görünmektedir.<br />
Sonuç olarak; nitrodilatörlere karşı arteriyel oksijenizasyon<br />
cevabının eksikliği bu ilaçların kullanımına<br />
engel değildir.<br />
Nefes Almanın Kontrolü<br />
KY hastalarının çoğunluğu kronik olarak hiperventiledir.<br />
Ağır hipoksemi (arteriyel PO 2<br />
50-60 mmHg’dan az)<br />
bir uyarıcı olabilir, ancak buna ek faktörlerin de rolü<br />
vardır.<br />
J-reseptörlerinin keşfi; bunların alveol duvarının<br />
içinde bulunmaları, PO 2<br />
’den bağımsız alveol duvarının<br />
bükülmesi, konjesyon ve ödem ile tetiklenen vagal<br />
demiyelinize fibriller tarafından inerve edilebilmeleri;<br />
bunların hiperventilasyonda rol oynadıkları düşündürmektedir.<br />
Demiyelinize vagal sinir fibrilleri proksimal<br />
(büyük) havayolundaki “hızlıca havayolu adapte-eden”<br />
reseptörlerinden çıkmaktadırlar; peribronşiyal sıvı toplanmasını<br />
sürekli cevapladığı (devamlı uyarıcı) gösterilmiştir.<br />
Bunun sonucu hiperventilasyon ve vazomotor<br />
tonus artışı (vazokonstriksiyon ve kardiyak astma sendromunun<br />
oluşmasını kolaylaştırabilir). Bu olaylar, uzun<br />
dönemde tekbaşına hipokapninin sağladığı inhibisyona<br />
rağmen kronik hiperventilasyon ve hipokapniyi desteklediğinden<br />
önemli görünmektedir.<br />
Akciğerlerin içerisinden birçok değişik yerden kalkan<br />
nöronal refleksler ile, kalp yetersizliğinde dispne,<br />
wheezing ve hiperventilasyon izah edilmektedir. “Havayolunu<br />
hızlı adapte eden reseptörler” ile hafif kalp<br />
yetersizliğinde (peribronşiyal ödem ve venöz konjesyona),<br />
belirgin alveoler ödem öncesinde erken bunların cevap<br />
verdiği düşünülmektedir. J reseptörler basit venöz<br />
konjesyonda cevapsız görünmektedir fakat daha ağır<br />
KY’de uzun dönemde, ödem alveoler düzeyde belirgin<br />
olduğında ventilatör cevabı artırmaktadır.<br />
SOL KALP YETERSİZLİĞİNDE PULMONER<br />
BELİRTİLER<br />
Hastanın semptomlarının kalp veya akciğer hastalığı sonucu<br />
meydana geldiğini belirlemek için, öncelikle pulmoner<br />
venöz hipertansiyon ve akciğer infeksiyonunun<br />
akciğer üzerindeki etkilerini anlamak gerekmektedir.<br />
Pulmoner Konjesyonun Patofizyolojisi
642<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Kapiller hidrostatik basıncın yükselmesi ile önce bu interstisyel<br />
bölümde ödem oluşmaya başlamakta ve kritik<br />
gaz değişim bölgelerinden ödem uzaklaştırılır. İnterstisyel<br />
bölmede sıvı toplanınca, hidrostatik basınç da yükselir<br />
ve onkotik basıncı düşer, herikiside daha fazla sıvı<br />
akışına karşı koyar.<br />
İnterstisyumda bir defa sıvı meydana gelince, bu sıvı<br />
negatif basınç gradiyenti ile interlobular septaya, ondan<br />
sonrada peribronkovasküler boşluğa, son olarak hilusa<br />
taşınır. Ödem sıvısı plevral boşlukta da toplanır, burasının<br />
akciğerdeki tüm sıvı fazlalığının ¼’üne kadarını<br />
barındıracak kadar yeri vardır.<br />
ŞEKİL 7. İdiyopatik dilate kardiyomiyopati hastası; şikayetleri nefes<br />
darlığı, ağırlık artışı ve ölçülen PKUB >40 mmHg: Göğüs radyogramında;<br />
pulmoner ödem, kardiyomegali ve üst lob pulmoner<br />
venlerin şişmesi sol kalp yetersizliğinin bulunduğunu işaret etmektedir,<br />
PKUB: Pulmoner kapiller uç basınç (Chest 2004;125: 669-682).<br />
şimi olmadan çok hafif yükselmiş PKUB kompanse<br />
edilebilir (sığdırılabilir, pulmoner damar yatağında<br />
bu fazlalığa yetecek kadar yer vardır).<br />
Daha yüksek dolum basınçlarında, sıvı mikrovasküler<br />
bariyerleri geçmeye başlar. Akciğerlerde sıvı değişimi<br />
pulmoner ödem lehine gelişir; pulmoner kapiller<br />
hidrostatik kuvvetler ve bunun tersi interstisyel onkotik<br />
basınçlar arasındaki dengenin bozulmasının ürünüdür<br />
(hidrostatik basınç mutlak artar, onkotik basınçsa rölatif<br />
düşer).<br />
Sağlıkta akciğerler normal olarak kurudur.” Starling<br />
kuvvetleri” normal durumlarda sıvı transudasyonu lehinedir.<br />
Ancak, pulmoner ödemin oluşmasını önleyen<br />
birçok mekanizma vardır (Tablo 1).<br />
Yukarıdaki tabloda sunulan “emniyet faktörleri”nin<br />
birincisi olan alveolar-kapiller ünitenin kaynağı iki yönlüdür.<br />
“İnce” ve “kalın” taraflardan ibarettir (Şekil 8).<br />
İnce-taraf alveolar havaboşluğuna yakın olan kapilleri<br />
ihtiva etmektedir. Burada kapiller endotelyum ve alveolar<br />
epitelyum tabakaları incelmiştir ve bazal membranları<br />
kaynaşmış olup, kompleks endotelyal birleşme var<br />
olmuştur. Bu bölgenin düşük permeabilitesi, diffuzyon<br />
için gerekli olan kısa mesafe ile sağlanmış olup böylece<br />
ince-taraf gaz değişimi için daha uygun hale getirilmiştir.<br />
Alveolar-kapiller ünitenin kalın-tarafı, jele-benzer<br />
protein komponent ile interstisyum ihtiva etmektedir.<br />
Sıvı klirensinden sorumlu lenfatik damarlar, interlobular<br />
septaların konnektif dokusunda, peribronkovasküler<br />
kılıf ve plevrada bulunur. Lenfatik sistemin<br />
toplayıcılığı yüksektir, zaman içerisinde akciğerin su<br />
klirensini 10 katına çıkaralabilir.<br />
Plevral ve interstisyel boşluklar birlikte, fazla akciğer<br />
suyu için pompa gibi çalışır. Yeterli miktarda interstisyel<br />
sıvı toplandıktan sonra, alveolu sel gibi su basar. Bu bir<br />
defa oluşunca, alveolar epitelyum ve distal havayolları,<br />
suyu akciğerin gaz-değişim ünitelerinden uzak tutmak<br />
ve geriye taşımak için aktif taşımaya başlarlar.<br />
Yükselmiş kapiller hidrostatik basınçta alveolar-kapiller<br />
ünitelerin bazı veya tüm tabakalarında ventilasyon-perfüzyon<br />
ve difüzyon fonksiyonlarında aksama<br />
tanımlanmıştır, bu fenomen ”pulmoner kapiller stres<br />
yetersizliği” olarak adlandırılmıştır. Elektron mikroskopisinde,<br />
kapiller endotelyal tabaka ve daha seyrek güçlü<br />
tip-IV kollagen ihtiva eden bazal membranların kırıldığı<br />
gösterilmiştir. Tüm tabakalar kesilince (bütünlüğü bozulunca)<br />
eritrositlerin alveolar kapiller membranından<br />
bir taraftan öbür tarafa geçtiği görülür.<br />
TABLO 1. Alveolar ödem toplanmasına karşı koruyucu emniyet<br />
faktörleri ve tanımı<br />
• Ödeme karşı Alveolar bariyer özelliği: Oldukça düşük alveolar<br />
epitelyal bariyer permeabilitesi. Düşük alveolar yüzey<br />
gerilimi (sürfaktan). Alveolar epitel hücrelerinin aktif<br />
transportu.<br />
• Artmış filtrasyon basıncına karşı mikrovasküler bariyer<br />
özellikleri: Protein geçirgenliği düşük. Peri-mikrovasküler<br />
protein osmotik basıncı ile yıkanması. Plazma protein konsantrasyonu.<br />
Dışlanmış interstisyel volum.<br />
• Alveolohilar interstisyel basınç gradiyenti<br />
• Perimikrovasküler interstisyel kompliyans<br />
• Ödem sıvısının koagülasyonu<br />
• Sıvı klirensi yolları: Akciğerlerin lenfatik sistemi. Perivasküler<br />
konnektif doku ünitelerinin gevşekliği. Kan damarlarına<br />
reabsorbsiyon. Mediyastinal drenaj. Plevral boşluk.<br />
Ekspektorasyon<br />
(Chest 2004;125:669-682)
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 643<br />
ŞEKİL 8. Normal alveolar-kapiller ünitenin elektron mikroskopisi<br />
(insan akciğer örneğinde). Alveolo-kapiller ünitenin ince tarafında<br />
(THIN), alveolar epitelyumun bazal laminası ve kapiller endotelyum<br />
birbiriyle kaynaşmıştır. Kalın tarafı ise (THICK) alveol epitelyumunu<br />
kapiller ebdotelyumdan ayıran interstisyel matriks ihtiva eder. EP:<br />
Alveolar epitelyum, EN: Kapiller endotelyum (Chest 2004; 125: 669-682).<br />
Pulmoner kapiller stres yetersizliği, yüksek-basınç<br />
ve düşük-basınç pulmoner ödem arasındaki farkı bulanıklaştıran<br />
süreci gösterir; alveolar-kapiller membran<br />
yüksek hidrostatik basınçla kesilince sıvı ve proteinlere<br />
daha geçirgen duruma gelir. Bunun sonucunda, geleneksel<br />
yüksek basınçlı pulmoner ödemde beklenenden<br />
daha yüksek protein konsatrasyonu olan ödem sıvısı teşekkül<br />
eder. Bu gözlemler, farklı görünen bozuklukları<br />
da açıklayabilir (yüksek-rakım pulmoner ödemi, nörojenik<br />
pulmoner ödem ve mitral stenozunda hermoptizi<br />
gibi).<br />
Uzun süreli kronik KY hastalarında pulmoner ödem<br />
gelişmeden, PKUB 40 mmHg olabilir. Pulmoner ödeme<br />
karşı savunmanın mekanizmaları yukarıda tarif edilen,<br />
patolojik anatomik anlamlı pulmoner vasküler değişiklikler<br />
ile tanımlanmıştır.<br />
Mitral kapak değişimi sırasında alınan kesitlerin<br />
mikroskopik incelemesi alveolar fibrozu göstermiştir,<br />
elektron mikroskopunda ise kapiller endotelyal ve alveolar<br />
epitelyal bazal membranlarında kalınlaşma görülmüştür.<br />
Bu değişikliklerin alveolar-kapiller membranın suya<br />
geçirgenliğini azalttığı düşünülmüştür, böylece pulmoner<br />
ödem oluşması önlenebilir. Pulmoner arterlerde<br />
müsküler tabakanın küçük arteriollerin içine yayılımı<br />
ile intimal fibroz ve medial hipertrofi gösterilmiştir<br />
(muskularizasyon gibi) göstermektedir.<br />
Pulmoner venler anormal kalın duvarlıdır ve lenfatik<br />
damarlar ise dilate olup ve nadiren de muskularize<br />
olur. Ayrıca, önemli sayıdaki hastada hemosideroz da<br />
bulunmuştur (mikrovasküler travma sonucunda olası<br />
alveolar-kapiller membrandan geçen eritrosit kalıntılarından<br />
oluşmuş).<br />
Ciddi mitral darlığının doğal hikayesi, pulmoner<br />
vasküler remodelinginin pulmoner venöz hipertansiyonun<br />
klinik tablosunu nasıl değiştirebileceğini göstermesi<br />
açısından mükemmel bir örnektir.<br />
• Hastalığın erken evresi, tekrarlayan pulmoner ödem<br />
epizodları ile belirgindir, yıllar geçtikçe pulmoner<br />
ödem epizodlarının sıklığı ve şiddeti azalır ve sonuç<br />
olarak hastada mitral stenozunun daha sonraki evresinde<br />
pulmoner ödem yoktur, bundan ziyade pulmoner<br />
hipertansiyon ve sağ kalp yetersizliği klinik<br />
tabloda ön plana çıkmıştır.<br />
• Uzun süreli mitral stenozuna benzeyen, kronik SV<br />
yetersizliğinde pulmoner hipertansiyon gelişebilir.<br />
Heriki durumda da transpulmoner gradiyent (ortalama<br />
PAB-ortalama PKUB) yükselmiş ve pulmoner<br />
vasküler direnç ile ilişkilendirilmiştir. Pulmoner vasküler<br />
direncin yükselmesi anormal vasküler tonusun<br />
ve yapısal remodelingin değişen katkılarını yansıtır,<br />
önceki faktör tipik olarak reversibldır, sonraki ise<br />
değildir. Pulmoner vasküler direncinin reversibilitesi<br />
muhtemelen henüz oluşmamış anlamlı vasküler<br />
remodelingi işaret etmektedir, hangi faktörler vasküler<br />
reaktiviteye neden olur ve neden bazı hastalarda<br />
daha az geri-dönüşümlü pulmoner hipertansiyon<br />
gelişir. Bu iyi anlaşılamamıştır. KKY’de, PVR’si 480-<br />
640 dyne. cm -5 aşan hastalarda kalp transplantasyonundan<br />
sonra post-operatif sağ kalp yetersizliği riski<br />
artmıştır. PVR farmakolojik olarak düşürüldüğünde<br />
(iv nitroprussid) bu riskin azalacağı düşünülmüştür.<br />
Geriye dünüşümlülük anlamlı vasküler remodelingin<br />
oluşmadığını gösterir.<br />
KKY komplikasyonları ve ayırıcı tanısında yüksek<br />
pulmoner venöz tromboembolizmi riskini de akla getirdiğinden;<br />
az geri-dönüşümlü pulmoner hipertansiyon”<br />
hastalarında bu faktörün ekarte edilmesi uygun olacaktır.<br />
Kalp Hastalığında Akciğer Fonksiyonu<br />
Sağlıklı kişilerde diürez sonucunda akciğer volumu ve<br />
akımları artmaktadır, bu bulgu, sağlıklı olmasına rağmen<br />
pulmoner fonksiyonun akciğer su muhtevasından<br />
etkilendiğini işaret etmektedir. Kronik KY ve akut pulmoner<br />
ödem hastalarında, akciğerin mekanik ve gazdeğişim<br />
anormallikleri tarif edilmiştir (Tablo 2).<br />
Ventilatuar anormallikler: Total akciğer kapasitesi<br />
(TAK) ve FVC’nin herikiside asemptomatik olarak azalmakta,<br />
ancak kompliyan değişmemektedir. Volum yüklenmesi<br />
havayolu obstrüksiyonunu provoke etmekte ve<br />
alveolar-kapiller membran geçirgenliğini azaltmaktadır<br />
(Dekomnpanse KKY’de obstrüktif ventilatuar disfonksiyona<br />
benzer değişiklikler).<br />
Pulmoner ödemin iyileşmesi FVC, FEV1, TAK’ın düzelmesi<br />
ile birliktedir.<br />
Mitral darlığı ağırlıkta olan mitral kapak hastalığın-
644<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. Pulmoner venöz hipertansiyonun pulmoner<br />
komplikasyonları<br />
• Pulmoner fonksiyon anormallikleri: Azalmış akciğer volumu.<br />
Özellikle akut pulmoner ödemde havayolu obstrüksiyonu.<br />
Hava-yakalanması (trapping). Azalmış akciğer<br />
kompliyansı. Arteriyel hipoksemi. Azalmış diffüzyon kapasitesi<br />
(uzun-süren KKY’de irreversibl olabilir).<br />
• Solunum bozukluğu: CSR-CSA (cheyne-stokes solunumu<br />
ile santral uyku apnesi). OSA (obstrüktif uyku apnesi).<br />
• Periferik ve solunum adalelerinde miyopati.<br />
• Olağan olmayan manifestasyonlar: Hemoptizi. Pulmoner<br />
hemoraji. Hemosideroz. Ossifik nodüller. Mediastenal lenfadenopati.<br />
(Chest 2004;125:669-682)<br />
da rezidüel volum artmış ve FVC, FEV1 ve akciğerlerin<br />
karbondioksit diffüzyon kapasitesi (KMODK) düşmüştür,<br />
bu parametreler kapak hastalığının ciddiyeti ile korelasyon<br />
göstermektedir. Havayolu direncinin yükselmesi<br />
sıktır, anlamlı hava akımı obstrüksiyonu seyrektir.<br />
TAK, hastalığının geç evresine kadar genellikle korunmuştur.<br />
Akciğerin basınç-volum eğrisi, büyük akciğer<br />
volumunlarında esneklik/geri-çekilmenin (recoil; daha<br />
az kompliyans) arttığını göstermez, fakat düşük volumlarda<br />
geri çekilme (esnekliği) azalmıştır.<br />
• Genellikle Nonalvular KKY’de, obstrüksiyon seyrek<br />
olduğundan, sıklıkla restriktif ventilatuar defekt sergilenir<br />
(Şekil 9).<br />
TAK’ın düşüşü, kardiyo-pulmoner egzersiz testi ile<br />
değerlendirilen kalp hastalığı ciddiyeti ile orantılıdır. Mitral<br />
stenozundaki gibi, bu anormallikler kardiyak patolojinin<br />
düzeltilmesi ile düzelebilir (kapak replasmanı veya<br />
medikal tedavi, transplantasyon ile). Ultrafiltrasyon,<br />
stabil kronik kalp yetersizliği hastalarının FVC, FEV1<br />
ve egzersiz performansında düzelmeye sebep olur. Kalp<br />
transplantasyonu sonucunda ise cerrahiden 3 ay sonra<br />
pulmoner fonksiyon düzelmektedir, normal akciğer volumları<br />
ve akımları posttransplant ancak 1 yılda sağlanır.<br />
• İlginç not: Göğüs radyografisinde değerlendirilen<br />
kalp büyüklüğünde küçülme ile FVC %70’e kadar<br />
düzelir ve basitce, büyümüş kalp tarafından itilerek<br />
ve sıkıştırılarak yeri değiştirilmiş akciğer, KKY’de<br />
restiktif anormalliğin sebebinin önemli bir bölümünü<br />
gösterir anlamı; büyümüş kalp KKY’de restriktif<br />
akciğer anormalliklerinin önemli bölümünün sebebidir<br />
(dengeli ventilatuar eksiklikler interstisyel<br />
ödem, plevral efüzyon, vasküler dolgunluk ve solunum<br />
adalelerinin yorgunluğu sonucunda olabilir).<br />
Karbon monoksit diffüzyon kapasitesi (KMODK):<br />
Akciğerlerin Gaz transferinine direnç KMODK ile ters<br />
dönmüştür. KMODK’nin hesaplaması ve parametreleri<br />
aşağıda formülde sunulmuştur.<br />
1/KMODK = 1/DM + 1/θVC<br />
KMODK: Akciğerin karbon monoksit difüzyon<br />
kapasitesi<br />
DM: Membran geçirgenliği θVC: hemoglobin<br />
ve kapiller kan volumu ile gaz reaksiyon hızı.<br />
ŞEKİL 9. Öksürük şikayeti olan hastada; (Solda): İnce baziler interstisyel anormallikler ile normal kardiyo-torasik oran (Mitral darlığında<br />
SV genişlememiş). Sol alt lobta Kerley -B çizgileri var. Sol üst ve sağ alt lobların venlerinin şişmesi KKY teşhisini işaret etmektedir. (Sağda):<br />
Yüksek çözünürlü CT incelemede pulmoner ödem (interlobuler septada kalınlaşma) ve mediastenal lenadenopati. Pulmoner fonksiyon<br />
testlerinde restriktif defekt var. Hasta örneğindeki kronik öksürük, interstisyel anormallik, mediyastinal lenfadenopati ve restriktif ventilatuar<br />
defekt KKY tedavisi ile çözülmüştür (Chest 2004;125: 669-682).
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 645<br />
KMODK düşmesi kapiler kan volumu ve hemoglobinin<br />
azalmasından veya alveolar-kapiller membranın<br />
diffuzyona direncinin artmasından meydana gelmektedir.<br />
KKY’de artmış kapiller kan volumu ve bu yüzden<br />
0VC’ye bağlı olarak KMODK’nin artması beklenmektedir.<br />
Kronik ağır KY hastalarında KMODK ile pulmoner<br />
kapiller basınç pozitif korelasyon göstermektedir.<br />
KMODK, sıklıkla düşmüştür, bu düşüşün sebebi azalmş<br />
membran geçirgenliğidir. Azalmış membran geçirgenliğinde,<br />
sıvı ve fibroz birikmesinden dolayı alveolar-kapiller<br />
bariyerde kalınlaşma bulunabilir. Bu bariyerin<br />
remodellingi kronik KY’de azalmış pulmoner mikrovasküler<br />
permeabiliteyi ima eden kanıtları indirek desteklemektedir.<br />
Kronik pulmoner venöz hipertansiyonda<br />
bu süreç pulmoner ödeme karşı bir defans mekanizması<br />
olabilir.<br />
Kronik ağır KY’de azalmış membran geçirgenliği<br />
tam olarak geri-dönüşlü değildir. KMODK’nin değişmemesi<br />
artmış pulmoner kapiller kan volumunu yansıtır,<br />
bu artmış memran geçirgenliği ile yeteri kadar kompanse<br />
edilememektedir.<br />
• Kronik KKY, olası pulmoner kapiller yetersizlik ve<br />
sonradan gelişen remodelling sonuçta alveolar- kapiller<br />
membranda geri-dönüşsüz değişikliklere<br />
sebep olmaktadır. Bu süreç bir müddet pulmoner<br />
ödeme karşı savunma oluşturabilir, ayrıca egzersiz<br />
intoleransına katkı da sağlayabilir.<br />
Uykuda solunum bozukluğu ve KKY arasında<br />
önemli ilişkiler gösterilmiştir.<br />
Gerek obstrüktif solunum apnesi (OSA), gerekse<br />
daha sık görülen Cheyne-Stokes solunumu ile santral<br />
uyku dispnesi (CSS-SUD) kronik KKY hastalarının birçoğunda<br />
gözlenmektedir (bakınız Bölüm 3.3).<br />
• OSA’nın risk faktörleri: Erkeklerde vucut kilo indeksi<br />
OSA ile ilişkilendirilmiştir. Kadınlarda ise yaş yükseldikçe<br />
OSA riski artmıştır.<br />
• OSA KKY’nin bağımsız risk faktörü bulunmuştur.<br />
Kardiyovasküler sistemde gerilime sebep olabilen<br />
OSA mekanizmaları: (1) üst solunum yolu obstrüksiyonuna<br />
cevap olarak gelişen anlamlı negatif<br />
intratorasik basınç SV afterloadunu yükseltmekte,<br />
preloadu düşürmektedir. (2) OSA sonucunda intermitan<br />
hipoksi, yükselmiş SSS aktivitesi, sistemik kan<br />
basıncında noktürnal artış, ve muhtemelen hipertansiyon<br />
gelişmesi. CPAP ile tedavi, sadece obstrüktif<br />
havayolu olaylarını azaltmakla kalmayıp, SV preloadunu<br />
da düşürmektedir (Bölüm 2.2).<br />
CSS-SUD, kresendo/dekreşendo ventilasyon ile takip<br />
edilen tekrarlayan santral apne siklusu ile karakterizedir.<br />
Bu bozukluk, apneye sebep olacak düzeylerde<br />
arteriyel PCO 2<br />
’de oynamalara sebep olan instabil so-<br />
lunum kontrolunu gösterir. Hiperventilasyon PCO 2<br />
’yi<br />
apne eşiğinin altına düşürdüğü zaman, soluma hareketi<br />
(soluk, nefes) azaltır. Soluma için uyanıklık olmadan,<br />
apne meydana gelebilir. Meydana getirdiği sonuçlar;<br />
yeni yükselmiş PCO 2<br />
, bu düzey uyanıklık için yersizdir<br />
(uygun değil). Bunun sonucu hiperventilasyondur.<br />
Hiperventilasyonu olan KKY hastalarında, yükselmiş<br />
interstisyel basıncın pulmoner J-reseptörlerini uyardığı<br />
bulunmuştur. Buna göre KY ile CSS-SUD bulunanlarda,<br />
bulunmayanlara göre SV volumları daha büyüktür. Ayrıca<br />
PKUB ile hem hipokapni, hemde santral apne sıklığı<br />
ve ciddiyeti arasında korelasyon gösterilmiştir.<br />
KKY hastalarında CSS-SUD bulunması kötü prognozu<br />
işaret göstermektedir.<br />
CPAP ile tedavi, CSS-SUD’yi iyileştirebilmekte ve<br />
KKY’nin tüm diğer sonuçları ve kalp fonksiyonları da<br />
düzelmektedir. CPAP, uyanık kronik KKY hastalarına<br />
uygulandığında SV afterloadunu düşürmektedir. Apne<br />
ve hipopnelerin azaldığı gösterilmiştir. Sempato-nöral<br />
aktivitenin düşmüş, EF’nin yükselmiş ve dolaşım zamanı<br />
ve NYHA fonksiyonel sınıfı ve kardiyovasküler prognoz<br />
düzelmiştir (bakınız, Bölümler 2.2, 3.3).<br />
Kalp Hastalığının Pulmoner Semptomları<br />
Wheezing: Pulmoner ödem tablosunda havayolu obstrüksiyonunun<br />
gelişmesi uzun süreden beri bilinmektedir.<br />
• Ancak bu olaydan sorumlu mekanizmalar net değildir.<br />
Pulmoner veya bronşiyal vasküler basınçta<br />
yükselme refleks olası bronkokonstriksiyona sebep<br />
olmaktadır. Havayolu daralmasının diğer muhtemel<br />
mekanizmaları; azalmış akciğer volumuna bağlı havayolu<br />
büyüklüğünün azalması, intraluminal ödem<br />
sıvısı ve bronşiyal mukozanın şişmesi sonucunda<br />
havayolu obstrüksiyonu gelişmesi. Tüm bunların<br />
dışında, SV disfonksiyonu ve özellikle mitral kapak<br />
hastalığında metakoline (parasempatik uyarıya) artmış<br />
bronşiyal cevap (?).<br />
Ortopne: KKY’li kişilerde, sırtüstü yatar pozisyonun<br />
5 dakikası içerisinde havayolu direncinde artışa sebep<br />
olduğu zannedilmektedir; nefes almaya karşı büyük bir<br />
direnç yükü meydana getirilir. Ayrıca, sırtüstü yatarken<br />
fonksiyonel rezidüel kapasitede (FRK) 500 mL azalma<br />
da olur. FRK KKY hastalarında düşer. Dik duran KKY<br />
hastalarında FRK genellikle normaldir, çünkü ek olarak<br />
500 mL veya daha fazla kanı göğüs kafesi içerisinde<br />
kalp ve kan damarlarında sığdırabilir, sırtüstü yatar pozisyonda<br />
ise zannedilen, normal pozisyona göre 1 litre<br />
daha fazla kan göğüs duvarından dışarı doğru çıkarılabilir<br />
(yeri değiştirilebilir). Göğüs duvarının kan volumunun<br />
bu yer değiştirmesi, diğer katkısı olan faktörler<br />
ile dispne meydana getirebilmektedir.<br />
Akut Pulmoner Ödemde Dispne: Vasküler dolgunluk<br />
kardiyak büyüme (kardiyomegali) fazladan 500 mL<br />
kanın toraks içerisinde olmasına sebep olabilir ve göğüs
646<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
duvarını geçmiş olağan pozisyonuna göre genişletir. Bu,<br />
göğüs duvarındaki pozisyon algılayıcılarının aktivasyonuna<br />
sebep olabilir, böylece denefes almanın elastik işi<br />
artmaktadır. Pulmoner kompliyansın azalması da benzer<br />
şekilde elastik yükü etkilemektedir; direnç yükü olarak<br />
da denilen artmış havayolu direnci.<br />
Beyindeki nöral çıktı ile dezavantajlı solunum adalelerinin<br />
meydana getirdiği işin sonuçları arasındaki<br />
fark dispneye sebep olabilir. Ayni zamanda solunum<br />
adalerlerin çok çalışması sonucu artmış oksijen talebi<br />
ve düşmüş kalp debisi ve arteriyel hipoksemiye bağlı<br />
olarak bunlara oksijen sunumu bozulabilir, artmış isteği<br />
karşılayamaz.<br />
Son olarak, vasküler şişme ve interstisyel ödem direk<br />
olarak sinir uçlarını uyarmakta ve sonuçta dispne<br />
meydana gelmektedir.<br />
Egzersiz intoleransı: KY hastaları iyi kompanse olsalar<br />
dahi dipne ve bitkinlik şikayetleri sıktır. Hangi<br />
sebepten olursa olsun kalp hastasında, düşmüş oksijen<br />
alım zirvesi olarak yansıyan egzersiz kapasitesi azalmıştır.<br />
Kronik KY’de ayrıca ventilasyonla yükselmiş karbondioksit<br />
oluşuma oranı ile de ilişkilendirilmiştir. VE/<br />
VCO 2<br />
: karbondioksitin ventilatuvar karşılığıdır. Yükselmiş<br />
VE/VCO 2<br />
’ye katkısı olan birçok olası faktör bulunmaktadır;<br />
egzersiz sırasında metabolik asidozun erken<br />
başlaması, ventilasyon için PCO 2<br />
- ayarlama noktasının<br />
düşmesi ve kötü pulmoner perfüzyona bağlı orantısız<br />
büyük ölü boşluk (işe yaramayan ventilasyon gibi).<br />
• KKY hastalarında egzersiz intoleransına katkısı olan<br />
diğer anormallikler. Pulmoner konjesyon akciğer<br />
kompliyansını azaltmakta, solunum işini artırmaktadır.<br />
Gaz değişimi anormalliğinin klinik önemi<br />
kısıtlıdır (egzersizle anlamlı arteriyel oksijen desatürasyonu<br />
KKY hastalarında seyrektir). Fakat, DM<br />
(membran iletkenliği) maksimum oksijen alımı ile<br />
korelasyon gösterir, pulmoner vasküler rezistansla<br />
ters ilişkilendirilmiştir.<br />
• ACEİ’ler, KMODK’yi düzeltmiş ve egzersiz ölü boşluk<br />
fraksiyonu ve VE/VCO 2<br />
’yi azaltmıştır (pulmoner<br />
diffüzyon ve ventilasyon-perfüzyon ilişkilerini<br />
düzelterek).<br />
• Birlikte Aspirin alınması bu etkiyi ortadan kaldırmıştır<br />
(bu etki; prostoglandinlerin pulmoner kan<br />
akımı regülasyonundaki rolünü işaret etmektedir).<br />
KKY hastalarında, egzersiz intoleransına katkısı<br />
olan, periferik ve solunum adalelerinin de birçok fizyolojik,<br />
histolojik ve metabolik anormallikleri tarif edilmiştir.<br />
Kondisyonsuzluk, tekbaşına olmasa da bu anormalliklere<br />
katkısı olabilir. Fizyopatolojiside sorumlu<br />
güncel teori: Kronik KKY’de düşük -perfüzyona bağlı<br />
çeşitli sitokin aktivasyonunun etkileri.<br />
ŞEKİL X. Ödemli akciğer dokusunun dektron mikroskopisi: Alvolar hava boşlukları (ALV), alveol duvarı kapillerleri (CAP), ve interstisyel<br />
ödem (E) görülmektedir. Ödem alveolar epidelden kapiller endotelyumunun ayrılması ile görülebilir (Wilson PA. Heart Failure. Churchill<br />
Livingstone. 1997, p. 251).
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 647<br />
KALP HASTALIĞININ PULMONER<br />
MANİFESTASYONLARI<br />
Karakteristik olarak, özellikle mitral stenozunda olağan<br />
olmayan pulmonmer manifestasyonlar tanımlanmıştır.<br />
• Hemosideroz, mikrovasküler hemorajilere bağlı<br />
olup, radyografikde 1-5 mm büyüklüğünde, genellikle<br />
alt loblarda küçük nodüller olarak görünmektedir.<br />
• Ossifik noduller alveol içerisinde oluşmuş kemik<br />
dokusu ihtiva etmektedir. Ossifik nodullerin düzensiz<br />
şekil ve büyüklükleri iyileşmiş tüberkülozunkilerden<br />
ayırtedilmesine yardımcı olmaktadır.<br />
Artmış interstisyel işaretler kronik pumoner venöz<br />
hipertansiyon ve hemosideroza bağlı pulmoner<br />
fibrozu göstermektedir. Hemoptizi ve/veya pulmoner<br />
hemoraji seyrek görülebilir, genellikle mitral<br />
mitral kapak hastalarında sıktır (Şekil 10, 11).<br />
Kanama, pulmoner mikrodolaşımdan veya şişmiş<br />
submukozal bronşiyal venlerden kaynaklanmaktadır.<br />
Kanama, pulmomer venöz hipertansiyonun etkili<br />
tedavisi ile (medikal veya cerrahi) tipik olarak<br />
iyileşmektedir.<br />
ŞEKİL 11. Atriyal fibrilasyon nedeni ile warfarin tedavisi almakta<br />
olan hasta örneğinde; kahverengi balgam çıkartılı öksürük hikayesi,<br />
yakında geçirilmiş nefes darlığı ve hemoptizi. Yüksek çözünürlü<br />
CT (üstte) diffüz septal çizgiler ve Lobular duvar kalınlaşması<br />
ile hemosideroz ve amiloidoz hastalığına benzer yabancı madde<br />
depolanması. Ancak, ekokardiyografide mitral stenozu görülmüştür.<br />
Altta: Akciğer biyopsisinde kronik alveolar hemoraji ve vaskülit<br />
kanıtı olmayan kronik alveolar hemoraji ve pulmoner hipertansiyon<br />
görülmekte (Chest 2004;125: 669-682).<br />
ŞEKİL 10. Hemoptizi şikayeti olan hasta örneğinde (Mitral regürjitasyonu)<br />
göğüs radyografisi; kardiyomegali ve hafif pulmoner<br />
ödem. Sol atriyum genişlemiş ve sağ kostofrenik sinüste Kerley –B<br />
çizgileri, heriki akciğerin üst loblarında havalanmanın bazal loblara<br />
kıyasla daha iyi olduğu KKY’ye bağlı akciğer konjesyonunun tipik<br />
özelliğidir. MR ve KKY’nin uygun tedavisi ile semptomlar gerilemiştir<br />
(Chest 2004;125: 669- 682).<br />
Sol Kalp Yetersizliğinin Tanısal Zorlukları<br />
Nefes darlığı bulunan hastalarda, sıklıkla kalp hastalığının<br />
akciğer hastalığından ayırtedilmesi gerekmektedir.<br />
Dispnenin ilk klinik değerlendirmesi kesin tanıyı değildir.<br />
Fizik muayene kronik KY’de duyarlı olmayabilir;<br />
özellikle PKUB yükselmiş hastalarda pulmoner ödem<br />
ve raller sıklıkla yoktur. Pulmoner ve kalp hastalığının<br />
ikisinin birlikte olduğu hastalarda tanısal belirsizlik fazladır.<br />
Pulmoner amfizemli hastalarda raller duyulamayabilir.<br />
Tablo 3‘de pulmoner ödem teşhisinde göğüs radyografisinin<br />
kısıtlamaları sunulmuştur (Şekil 7, 12) (Bölüm<br />
2.1).<br />
Birlikte olan akciğer hastalığı yanlış akciğer ödemi<br />
teşhisine sebep olan veya onu gizleyen ekstra gölgeler<br />
meydan getirebilir. Amfizemde, ilgili hastalığa bağlı<br />
vasküler yatağın harabiyetinden dolayı pulmoner ödemin<br />
radyografik görüntüsü atipik olabilir.
648<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 3. Sol kalp yetersizliğinin radyografik teşhisinin<br />
kısıtlamaları<br />
Birlikte akciğer hastalığı bulunması:<br />
Akciğerlerdeki gölgeler pulmoner ödemi gizleyebilir veya<br />
taklit edebilir.<br />
Vasküler yeniden-dağılım kalp hastalığından ziyade akciğer<br />
hastalığında olabilir.<br />
Pulmoner ödem paterni altta yatan akciğer hastalığına bağlı<br />
atipiktir (damar yok = ödem yok).<br />
Pulmoner venöz hipertansiyon:<br />
(i) Akut: İnterstisyel ödem az belirgindir.<br />
(ii) Subakut-kronik: Pulmoner ödemin tipik bulgularının<br />
bulunması daha olasıdır.<br />
(iii) Kronik ve birlikte vasküler remodelling ile: Pulmoner<br />
ödemin daha az görülen bulgusudur.<br />
(Chest 2004;125: 669-682)<br />
• Olağan koşullarda (ateş, unilateral efüzyon veya iki<br />
tarafta büyüklük farkı gösteren efüzyonda) torakosentez<br />
yapılması kuraldır.<br />
• Torakosentez yapılan KKY hastalarının %20’sinde<br />
hastaların diüretik almalarına rağmen eksudatif<br />
efüzyon saptanmıştır. Bu olgularda, ölçülen plevral<br />
sıvı/serum albumin gradiyentinin >1.2 g/dL bulunması<br />
sıvının muhtemelen KKY’den olduğunu göstermektedir.<br />
Diüretik tedavi ile transuda karakterindeki<br />
plevral efüzyonun eksuda efüzyona dönüştüğü<br />
gösterilmiştir.<br />
Ventriküler gerilime veya yüklenmeye bağlı olarak<br />
meydana gelen B-tip natriüretik peptidin ölçümü KKY<br />
teşhisinde umut verici çalışmalardır; acil servise akut<br />
dispne ile gelen hastalarda yükselmiş B-tip NP düzeyinin<br />
tanısal doğruluğu %80-90 bulunmuştur. KKY teşhi-<br />
Pulmoner ödem göğüs radyografisinde hastalığın<br />
temposuna bağımlı değişken olabilir. Geçmişte sağlıklı<br />
kişide masif volum yüklenmesi veya miyokard infarktüsüne<br />
bağlı akut pulmoner ödem muhtemelen medullar<br />
dağılım gösteren yoğun alveolar infiltrasyonlar sergilemektedir.<br />
Subakut veya kronik venöz hipertansiyonun<br />
damgası plevral efüzyonlar olmayabilir.<br />
Diğer taraftan uzun süreli yüksek PKUB’de çok az<br />
pulmoner ödem bulgusu görülebilir. Kronik yüksek basınca<br />
maruz kalan kan damarları ve alveolar-kapiller<br />
membranların anlamlı remodelingine bağlı bu değişiklikler,<br />
sadece akciğerleri pulmoner ödemden korumakla<br />
kalmayıp göğüs radyografisinin, santral hemodinamiklerin<br />
veya kalp fonksiyonunun güvenilir olmayan bir<br />
kriteri olmasına sebep olabilir.<br />
Seçilmiş hastalarda, parenkimal akciğer hastalığından<br />
ayırıcı tanısı için yüksek-çözünürlüklü CT tarama<br />
KKY teşhisini destekleyerek katkı sağlayabilir.<br />
• Karakteristik CT bulguları: Septal kalınlaşma, buzlucam<br />
opasitesi, peribronkovasküler interstisyel kalınlaşma,<br />
plevral efüzyonlar ve kardiyomegali.<br />
• Sırtüstü ve yüzükoyun yatar pozisyonların (bakışların)<br />
mukayese edilmesi de teşhise yardımcı olabilir.<br />
İnterstisyel akciğer hastalığının aksine, pulmoner<br />
ödem ile ilişkilendirilmiş baziler infiltratlar yüzüstü<br />
yatar pozisyonda düzelebilir.<br />
Ekokardiyografinin de KKY teşhisinin kısıtlamaları<br />
vardır. KKY hastalarının yaklaşık yarısında diyastolik<br />
KY saptanmıştır; bu durumun teşhisinin tutarlı bir standart<br />
ve kriterleri yoktur (bakınız, Bölümler 1.5, 1.9).<br />
Bilinen veya şüphelenilen KKY’de plevral efüzyonun<br />
değerlendirilmesi problemlidir. KKY saptanmış<br />
hastaların çoğunda uygun olmasına rağmen torakosentez<br />
yapılmamaktadır.<br />
ŞEKİL 12. Atipik pulmoner ödem. (Üst): Asimetrik pulmoner ödem:<br />
Hipertansiyon ve MR ile solunum yetersizliğindeki hastada akut pulmoner<br />
ödem. Göğüs radyografisi; ağırlıklı olarak periferden ayrılan<br />
(özellikle sağda) medullar dağılımlı alveolar pulmoner ödem göstermektedir.<br />
Diürez ile parenkimal infiltrat çözülmüştür. (Alt): Koroner<br />
arter hastalığı ve progressif dispne şikayeti olan 60 yaşındaki erkek<br />
hastada “Lekeli” (Patchy) pulmoner ödem.<br />
Göğüs radyogramında özellikle sağda periferden ayrılan ağırlıklı<br />
olarak alveolar ödemin medullar dağılım görülmektedir.<br />
Ekokardiyografide hastanın SV fonksiyonu ileri derecede bozulmuş<br />
(SVEF
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 649<br />
sinde negatif doğruluk değeri ise B-tip NP
650<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ŞEKİL 13. KOAH’ı taklit eden konjestif KY. 71 yaşındaki hasta amfizem olarak tedavi edilmekte; giderek kötüleşen dispne, öksürük,<br />
wheezing epizodları. Bilateral raller atriyal gallop, uzamış ekspiryum bulguları vardı. İki yıldır akciğer radyogramında, Amfizeme uyan<br />
hiperinflasyon ile heriki bazalde fibroz. (A): İnterstisyel ödeme uyan diffuz bilateral infiltrat. Kardiyo-torasik oran: %48. (B): Sağ bazalde<br />
gösterilen Kerley B- çizgileri (Chest 1970;58: 28-36).<br />
• Septal ödem pulmoner venlerin dağılım planı boyunca<br />
gelişmektedir. Arterlerden farklı interlobular<br />
septadan kaynaklanmaktadır. Pulmoner lenfatikler<br />
de venlere paralel olarak interlobular septayı meydana<br />
getirir. Lenfatik damarlardaki sıvının artışı ve<br />
bunların şişmesi artmış akciğer kompliyansına ilave<br />
göğüs radyografisindeki radyo-densiteyi daha fazla<br />
artırır. Kerley çizgilerinin görülmesi septal ödemin<br />
manifestasyonudur (Şekil 13).<br />
• Kerley B-çizgileri: 2-3 cm boyunda, plevral yüzeye<br />
dikey düz çizgilerdir ve en iyi alt akciğer<br />
alanlarında görülmektedirler (Şekil 10). Septal<br />
kalınlaşma sonucunda oluşurlar (bilinen lenfatik<br />
şişmenin aksine). Uzun süreli pasif konjesyonun<br />
zayıf bir karakteristiğidir, genellikle KKY veya<br />
mitral stenozununda bulunan kanıtdır. Lenfanjitis<br />
karsinomatozada ve seyrek olarak akciğer<br />
fibrozunda bulunabilir.<br />
• Kerley A ve C çizgileri: Septal ödemin nonspesifik<br />
manifestasyonlarıdır. A. çizgisi, hilustan uzanan<br />
ince ve uzun çizgidir. Düz açılı veya hafifce<br />
kavisli olabilir ve üst akciğer alanlarında görülmektedir.<br />
C. çizgileri, birbirine dolanan ve akciğerlerin<br />
her tarafında retiküler görünüş oluşturan<br />
ince ve zarif çizgilerdir.<br />
• Pulmoner ödemin dağılımı asimetrik olabilir, asimetrinin<br />
sebebi bilinmemektedir (Şekil 14). Olası<br />
sebepleri; pulmoner ödem ağırlıklı olarak bir taraftadır,<br />
anormal vasküler dağılım anomalisi ve lokal<br />
amfizematöz değişiklikler, önceden varolan pulmoner<br />
hastalıklardır.<br />
Plevral efüzyon sol kalp yetersizliği hastaların<br />
yaklaşık yarısında görülmekte, sağ kalp yetersizliğinde<br />
de oluşmaktadır.<br />
• Konjestif kalp yetersizliğindeki hidrotoraks çoğunlukta<br />
sağ tarafta oluşur diye yanlış bir kanı<br />
vardır. Sadece bir tarafta plevral efüzyon gelişenlerde<br />
lokalizasyonun yeri heriki tarafta (sol veya<br />
sağ) eşit bulunmuştur.<br />
ŞEKİL 14. Diffüz fibroz: Hasta 74 yaşında erkek hasta, sarkoidoz,<br />
diffüz interstisyel pnömonitis veya infeksiyöz hastalık düşünülerek<br />
değerlendirilmiştir. Başlangıçta düşünülen konjestif KY teşhisi için<br />
tipik semptomlarının olmaması ve hikayesinde zayıflama bulunması<br />
ile göğüs radyogram bulguları ile KKY teşhisi reddedilen hastada:<br />
Diffuz asimetrik infiltrat, akciğerlerin üst 2/3’ünde daha belirgin,<br />
heriki hilus belirgin olarak şişmiş. Kardiyo-torasik oran: %50.<br />
Hasta taşikardi epizodundan dolayı iki yıldır dijital almakta.<br />
Pulmoner fonksiyon testleri anormaldir (KOAH’ı taklit etmekte),<br />
akciğer biyopsisi düşünülmüştür fakat yerine KKY tedavi stratejisi<br />
verilmiş ve radyogramdaki infiltratlar tamamen çözülmüş, hasta 8<br />
kilo daha kaybetmiştir (Chest 1970;58: 28-36).
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 651<br />
ŞEKİL 15. Neoplazm: Hasta 62 yaşındaki hastada öksürük eforla ve paroksismal gece dispnesi hikayesi (A) ve (B) sağ orta akciğer alanında<br />
minor fissürde “psödotümör” (oklar). Konjestif kalp yetersizliğinin diğer bulguları belirgin değildir. Psödotümör diüretik tedavi ile<br />
kaybolmuştur (Chest 1970;58: 28-36).<br />
• ”İdiyopatik efüzyon”, hem konjestif KY’nin hem<br />
de pulmoner hastalığın yegane bulunan özelliğidir.<br />
• Konjestif KY’ye bağlı lokalize olmuş interlober plevral<br />
efüzyon; “ fantom tümör, psödo-tümör veya kaybolan<br />
tümör” olarakta bilinmektedir. Sıklıkla primer<br />
ve sekonder neoplazmlar ile karıştırılmaktadır. Lateral<br />
göğüs radyografisi bu fenomenin ayırtedilmesine<br />
yardımcı olmaktadır; major veya minör fissürlerin<br />
herikisinde de lokalize olduğundan genellikle sınırları<br />
iyi görülen (belirgin) homojen yoğunluk. Büyük<br />
bölümü horizontal fissürde bulunmuştur (Şekil 15).<br />
• Belirgin sağ hilus, sol kalp yetersizliğinin tek manifestasyonu<br />
olabilir. Pulmoner venöz basıncın yükselmesine<br />
bağlı sağ hilusta tedrici değişliklikler olabilmektedir<br />
(Şekil 16).<br />
Pulmoner ödem hastalarının 1/3’de kardio-torasik<br />
oran %50’den küçüktür. Ventrikülün dilatasyonu kardiyak<br />
büyümeye sebep olmaktadır.<br />
Şayet konjestif KY, kronik ve kompansatuar durumda<br />
ise; ventriküler dilatasyon görülmekte iken, ventriküler<br />
hipertrofinin gelişmesi ve yerini alması ile daha sonra<br />
saptanamayabilir. Başlangıçta ve ventriküler dilatasyon<br />
oluşmamışken ventriküler hipertrofi önceden bulunabilir.<br />
Geçmişte pulmoner hastalığı bulunan hastalar konjestif<br />
KY gelişimine daha fazla duyarlı değillerdir (bu<br />
duruma predispoze olanlar kadar kadar, eşit). Bu hastaların<br />
durumu kötüleştiğinde KKY düşünülmelidir (ka-<br />
Superiyor<br />
sağ pulmoner ven<br />
Hiler açı<br />
İnen sağ<br />
pulmoner<br />
arter<br />
Hiler açının<br />
erken obliterasyonu<br />
Düz hilus<br />
Konveks hilus<br />
ile üst üste<br />
gelen ven<br />
NORMAL GRADE I GRADE II GRADE III<br />
ŞEKİL 16. Sağ akciğer hilusunun damarlarının diyagmatik gösterimi. Hiler açının progressif kaybolması ile sağ superiyor pulmoner venlerin<br />
tedricen genişlemesi (Chest 1970;58: 28-36).
652<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
nıtlar: S 3<br />
galo kardiyomegali, yakında ağırlık artışı; en<br />
değerlisi ise doktorun KKY’den şüphelenmesidir).<br />
Bu süreçte tedavi (tuz kısıtlaması, diüretik, yatak<br />
istirahati sonucunda anlamlı diürez ile röntgenografik<br />
düzelme) tanısal olabilir.<br />
Dispne primer olarak akciğer kompliyansının azalmasına<br />
bağlıdır (interstisyel ödem, ve pulmoner vasküler<br />
sistemde rölatif olarak pozitif basınçlı fazla kan<br />
bulunması). Solunum adaleleri akciğerleri şişrebilmek<br />
için daha çok çalışmaktadır. Hidrotoraks ventilatuvar<br />
boşluğun alanını azaltır. Alveolar boşluklarda sıvı bulunması<br />
alveolar-yüzey karakteristiklerini değiştirerek<br />
pulmoner kompliyansı azaltabilir. Bu değişiklere bağlı<br />
oluşan pulmoner fonksiyon değişiklikleri aşağıdaki tabloda<br />
sunulmuştur.<br />
Konjestif Kalp Yetersizliğinde Pulmoner<br />
Fonksiyonlarda Oluşan Değişiklikler<br />
Vital kapasite ve total akciğer kapasitesi: Azalmış.<br />
Maksimal soluma kapasitesi ve maksimal mid-ekspiratuar<br />
akım hızı (kardiyak astma): Azalmış veya hiçbiri.<br />
Kompliyans (soluma işi): Azalmış.<br />
Karbon monoksit difüzyonu: Azalmış.<br />
PCO2 ve PO2: Düşmüş.<br />
(Chest 1970;58: 28-36)<br />
Genel olarak, total akciğer kapasitesi ile uyumlu vital<br />
kapasite azalmış, rezidüel akciğer kapasiteside değişmiş<br />
olabilir.<br />
Kardiyak astma, artmış havayolu direnci, konjestif<br />
KY’nin seyrek olmayan belirgin bir özellği olmasına<br />
rağmen bu tablo bronşiyal astma ve amfizem ile karıştırılabilir.<br />
Maksimal soluma kapasitesi ve maksimal midexpiratuar<br />
akım azalmıştır.<br />
• Konjestif KY’de bronkospazm oluşmasının mekanizması:<br />
Havayolu submukozasının ödem ve konjesyonu<br />
ve refleks bronkospazm. Konjestif KY hastalarında,<br />
eşlik eden başka sebeplerden de bronkospazma<br />
karşı predispozisyon vardır (kronik bronşit veya<br />
bronşiyal astma gibi), bunların olmadığı duruma<br />
göre bu hastalardan daha fazla wheezing bulunur.<br />
• Birlikte akciğer hastalığı bulunmamasına rağmen bu<br />
hastalarda daha fazla wheezing olabilir bu durumda kardiyak<br />
astmayı bronşiyal astmadan ayırtetmek zordur:<br />
Bu durumda tek yapılması gereken; “sol kalp<br />
yetersizliği olasılığının sürekli akılda tutulmasıdır”.<br />
Aminofilin ise heriki durumda da faydalı etkileri olabilen<br />
ilaçtır. Mevcut durumun daha fazla değerlendirilmesi<br />
için kullanılabilir. İskemik etyolojili KY’de,<br />
malin aritmileri uyarabileceği unutulmamalıdır.<br />
Arteriyel oksijen satürasyonu normal veya şiddetli<br />
pulmoner ödem, bulunana kadar sadece hafif düşmüştür.<br />
Bu durum kronik akciğer hastalığı ile mukayese<br />
edildiğinde oldukça terstir. Klinik ve fonksiyonel bozulma<br />
gösteren kronik akciğer hastalığında PO 2<br />
anlamlı<br />
düşmüştür. PCO 2<br />
ise hiperventilasyon sonucunda sıklıkla<br />
düşmüştür, fakat akciğerlerin primer hastalığı ve<br />
masif pulmoner ödem veya solunum merkezinin depresyonunu<br />
ile ilişkili olarak yükselebilir.<br />
Kronik konjestif kalp yetersizliğinde, sağlanabilen<br />
akciğer yüzeyinin düşmesine ve alveolar-kapiller<br />
membran değişikliklerine bağlı olarak karbon monoksit<br />
difüzyonu azalabilir.<br />
Aortik stenoz ve geçirilmiş miyokard infarktüsünün<br />
herikisinde de konjestif KY’nin kronik ve atipik semptom<br />
ve bulguları bulunabilir: Açıklanamayan dispne,<br />
öksürük ve göğüs radyogramında anormallikler. Kısa<br />
olgu hikayesinde bahsedilmeyen ipuçları ile birlikte bu<br />
hastaların neredeyse tamamında EKG bulguları anormaldir<br />
(repolarizasyon değişiklikleri, eski Mİ, SV hipertrofisi<br />
veya bunların değişik kombinasyonları).<br />
• “Bu bulguların bulunması doktoru problemin akciğerler<br />
değil kalpte olabileceği yönünde uyarmalıdır”.<br />
® Özet: Kalp ve akciğer hastalığı birçok benzer klinik<br />
tabloda pratikte birbirine sık karıştırılmaktadır.<br />
Bunların başında, akut ve/veya kronik kalp yetersizliğinin<br />
KOAH ile karıştırılan major semptoları dispne,<br />
öksürük ve akciğer infeksiyonları (pnömoni, bronkopnömoni,<br />
bronşektazi) ile karıştırılan göğüs radyografik<br />
görüntüleri gelmektedir.<br />
Pulmoner emboli ve infarktüs heriki durumda da<br />
(klinik semptomatoloji ve radyoloji ile) kalp yetersizliğini<br />
taklit edebilir. Dolayısı bunların birbirinden ayırt<br />
edilmesi, olayın her zaman bir bütün olarak kompleks<br />
düşünülmesi (hastanın hikayesi, fizik muayene bulguları,<br />
olası teşhisin risk faktörlerinin sentezlenmesi) ve<br />
değerlendirilmesi ile mümkündür.<br />
Kardiyak ve Pulmoner Dispnenin Ayırt Edilmesi: Hastaların<br />
çoğunda hikayede kalp ve akciğer hastalığının<br />
herikisininde açık klinik kanıtları vardır. Gerçekte kardiyak<br />
ve pulmoner dispnenin ayırt edilmesi güçtür.<br />
• KY’li hastalara benzer, KOAH’lılar da gece dispne<br />
ile uyanır, fakat bu genellikle balgam oluşması ile<br />
ilişkilendirilmiştir; dispne oturmaktan ziyade öksürmekle<br />
(zorlanarak, boğulur şekilde) sekresyondan<br />
kurtularak rahatlamaktadır.<br />
• Dispne, şiddetlenen öksürük ve ekspektorasyon ile<br />
meydana geldiğinde, primer olarak sıklıkla pulmoner<br />
kaynaklıdır.<br />
• Akut kardiyak astma (paroksismal noktürnal dispne<br />
ile belirgin wheezing), genellikle kalp yetersizliğinin
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 653<br />
• Sıklıkla egzersiz sırasında ve istirahatte hiperventilasyon<br />
vardır, ölü boşluk artmıştır ve ventilasyon- perfüzyon<br />
ilişkisinde bazı anormallikler ile arteriyel karbon dioksit<br />
(PCO 2<br />
) ve oksijen (PO 2<br />
) basınçları hafifce düşmüştür.<br />
• Pulmoner kapiller hipertansiyon ile pulmoner kompliyans<br />
azalır ve bağımlı havayollarının normalden erken<br />
kapanması sonucunda hava yakalanır (trapping olayı).<br />
Kalp Yetersizliğinde Göğüs Radyografisi<br />
Pulmoner Ödem:<br />
Pulmoner damar sisteminde yükselmiş basınç sonucudur<br />
(Hidrostatik veya kardiyojenik ödem); alveolar-kapiller<br />
membranın permeabilitesinin artışındandır (nonkardiyojenik<br />
veya artmış permeabilite ödemi).<br />
Kardiyojenik ödemin göğüs radyografisindeki görünüş<br />
esas alınarak nonkardiyojenik ödemden ayırtedilmesi<br />
tartışılan konudur.<br />
ŞEKİL 17. Astmatik bronşit: 66 yaşında, hastaneye kabul öncesinde<br />
akut astmatik atak” sırasında intermitan teofilin ve epinefrin<br />
ile tedavi edilen ve buna rağmen wheezing ve efor dispnesi devam<br />
eden hastanın oskültasyonunda heriki akciğerde wheezing duyulmuş<br />
ve KH (kalp hızı) (120/dk) bulunmuştur. Akciğer radyogramının<br />
yorumunda diffüz fibroz kanıtları gösterilmiştir. Radyogram<br />
daha sonra diüretik ile kaybolan diffüz fibroz göstermekte.<br />
Radyografik olarak KY lehine olan özelliği diffüz infiltrat, akciğerlerin<br />
1/3 alt bölümünü çok az tutulmuş (Chest 1970; 58: 28-36)<br />
Vasküler Yeniden Dağılım<br />
( Pulmoner Venöz Hipertansiyon):<br />
Pulmoner venöz sistemde basınç yükselince: kan akımının<br />
yukarıdaki bölge damarlarına yönlendirilmesi, üst<br />
loblarda vasküler genişlemeye neden olur (Şekil 14, 17).<br />
Seri şekilde alınan radyografide vasküler yeniden dağılımın<br />
gelişmesi gösteriyorsa bu bulgu çok güvenilirdir.<br />
Bu bulgu iki durumda geçerli değildir:<br />
aşikar kanıtları olan hastalarda olmaktadır ve akut<br />
bronşiyal astmadan ilave ayırıcı özellikleri bulunabilir;<br />
terleme, “fokurdayan havayolu sesleri” ve daha<br />
sık siyanoz gelişimi.<br />
• Havayolu obstrüksiyonu ve dispnenin bronkodilatörler<br />
veya sigara içmeyi kesmeye cevap vermesi<br />
dispnenin pulmoner kaynağı lehinedir. Oysa, diüretikler<br />
ile semptomatik düzelme dispne sebebi olarak<br />
kalp yetersizliğini desteklemektedir.<br />
• BNP’nin hızlı analizle bakılması; kardiyak nörohormon<br />
BNP kalp yetersizliğinde yükselmiştir. Dispne<br />
bulunması durumunda kalp yetersizliğini akciğer<br />
hastalığından yüksek doğruluk oranında ayırmaktadır.<br />
• Dispnenin uygun ve etkili kardiyovasküler veya<br />
solunum ilaçlarının kullanılmasına rağmen, devam<br />
etmesi durumunda psikososyal faktörler akla getirilmelidir<br />
(anksiyete, emosyonel stres gibi).<br />
Pulmoner Fonksiyon Testleri<br />
• Kalp yetersizliğinde pulmoner fonksiyonda major<br />
değişiklikler; vital, total akciğer, pulmoner diffüzyon<br />
kapasitelerinin azalması ve pulmoner kompliyansın;<br />
(hava akımına direnç) orta derecede artmasıdır; rezidüel<br />
volum ve fonksiyonel rezidüel volum normaldir.<br />
ŞEKİL 18. Sağ hiler kitle: 64 yaşında sağ akciğer hilusunda bronkojenik<br />
karsinomadan şüphelenilen hasta. Semptomları; öksürük,<br />
anoreksi ile 8 kilo zayıflama ve egzersiz dispnesi. FM’de anormallik<br />
yok, bronkoskopisi normal, torakotomide ise ödematöz akciğer<br />
görülmüştür. Sol kalp yetersizliğinin tek bulgusu genişlemiş sağ<br />
hilus. Kalbin sağ kenarında genişlemiş sol atriyuma (oklar) ait çift<br />
kontur, sol kenar düzleşmiştir (Chest 1970;58: 28-36).
654<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
1. Sırtüstü yatar pozisyonda muayene edilen normal<br />
hastada.<br />
2. Vasküler kompliyansı değiştiren, üst lobların perfüzyonunu<br />
artıran herhangi bir hastalığın bulunması<br />
(bazal amfizem, mitral stenozu gibi). Mitral darlığında<br />
sol atriyum genişlemesinin radyografik bulguları<br />
aranmalıdır (Şekil 18).<br />
İntertisyel Ödem:<br />
Başlangıçta sıvı transüdasyonu akciğerlerin interstisyel<br />
boşluğuna olur ve aşağıdaki belirtileri meydana getirir<br />
(Şekil 19):<br />
• Pulmoner damarların keskin tanımının (görünüşünün)<br />
kaybolması.<br />
• İnterlobuler septanın kalınlaşması (Kerley A ve B<br />
çizgileri) (Şekil 13).<br />
• Bronş duvarının kalınlaşması<br />
• İnterlober fissürlerin kalınlaşması<br />
• Pulmoner hilusun bulanıklaşması<br />
ŞEKİL 19. Asimetrik infiltrat: 33 yaşında, ciddi jüvenil diyabet,<br />
diabetik nefropati, hipertansiyon, koroner arter hastalığı (bilinen<br />
geçirilmiş Mİ) olan hasta, sol göğüs ağrısı ve öksürük ile hastaneye<br />
yatırılmıştır. Radyogramda görülen unilateral infiltrasyon ile<br />
aspirasyon pnömonisi ve bronkopnömoni teşhisi konulmuştur.<br />
Hasta iki gün sonra ölmüştür. Otopside; pnömoni görülmemiştir.<br />
Sol akciğerde konjesyon saptanmıştır. Göğüs radyogramı: Bilateral<br />
pulmoner ödem. Kardiyo-torasik oran: %47 (Chest 1970;58: 28-36).<br />
Havaboşluğu (Alveolar) Ödemi:<br />
Devam eden sıvı transüdasyonu pulmoner havaboşluklarını<br />
doldurur ve parenkimal konsolidasyon ile ilişkili bazı<br />
bulgular meydana getirir.<br />
• Bilateral kenarları iyi seçilemeyen opasiteler<br />
• Asiner gölgeler<br />
• Butterfly yeniden dağılım paterni (Şekil 20)<br />
Kalbin büyümesi ve vasküler sapın genişlemesi ve<br />
plevral efüzyonlar sıktır, kardiyojenik pulmoner ödem<br />
her zaman ayni şekilde bulunmaz. Artmış permeabiliteye<br />
bağlı pulmoner ödemi işaret eden bulgular; normal<br />
kalp büyüklüğü, normal damar sapı genişliği, Kerley A<br />
ve B çizgilerinin olmaması, plevral efüzyon olmaması,<br />
ödemin periferik yeniden dağılımı ve hava bronkogramının<br />
bulunmaması.<br />
X<br />
ŞEKİL 20. Bronkopnömoni, tüberküloz veya malinite: 67 yaşında erkek hasta, 2 ay içinde öksürük, dispne, wheezing ve kötüleşen<br />
hemoptizi şikayetleri ile birkaç kez kronik bronşit, bronkopnömoni, sarkoidoz, malinite teşhisleri konmuştur. (A): ”Butterfly” (oklar) veya<br />
medullar şeklinde dağılım gösteren interstisyel sıvı ve solda aort topuzu altında belirginleşmiş pulmoner kök (X). (B): Tedaviden (diüretik)<br />
sonra düzelme (hasta 7 kilo zayıflamış) 47 (Chest 1970;58: 28-36).
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 655<br />
KRİTİK KARDİYAK BAKIMDA PULMONER<br />
HİPERTANSİYON<br />
Tanımı: Pulmoner hipertansiyon hemodinamik bir terimdir,<br />
pulmoner arteriyel basıncın normal değerlerinin<br />
üzerine çıkmasıdır.<br />
•Ortalama (mPAB) 15 mmHg olup, anlamlı PH genel<br />
olarak dinlenimde mPAB’nin 25 mmHg’dan yüksek<br />
ve pulmoner vasküler rezistansında 3 Wood ünitesinden<br />
büyük olmasıdır.<br />
Önemi: Pulmoner hipertansiyon (PH), genellikle spesifik<br />
tedavi gerektiren kritik bakım durumlarındandır.<br />
Orta derece PH en sık akut veya kronik KY, hipoksemi,<br />
veya akut pulmoner embolizm sonucunda gelişmektedir<br />
ve rölatif olarak hızla geriye dönebilir.<br />
Akut ve kronik daha ağır PH şekillerinin klinik sonuçları;<br />
hipotansiyon, düşük kalp debisi sendromu, sağ<br />
kalp yetersizliği ile karaciğer, barsak ve böbrek konjesyonu<br />
ile ölüm veya ağır maluliyete neden olabilen değişik<br />
derecelerde hipoksemidir.<br />
Fizyoloji, Tanımlama ve Sınıflama<br />
Normalde pulmoner arter basıncı sistemik basıncın<br />
1/5’dir. Pulmoner damarlar çocuklar ve erişkinlerde<br />
mükemmel vazodilatör rezerve sahip olup, akımın artışını<br />
sağlarlar. Ancak, pulmoner damarlar sistemik<br />
damar sistemi gibi, bazı durumlarda çeşitli derecelerde<br />
ve patolojik cevaplarda verirler, tetikleyicileri; basınç,<br />
akım, hipoksemi, toksinler ve emboli; bunlar endotel<br />
disfonksiyonu, elastikiyetinin kaybolmasına, düz kas<br />
vazokonstriksiyonu ve hücresel hipertrofiye neden<br />
olurlar ve sonuçta rezistans damarlar ve pulmoner arteriollerin<br />
lumen çapı daralır.<br />
Anlamlı PH’nın tanımı: Genellikle sPA (sistolik PA)<br />
veya sağ ventriküler sistolik basıncının: >40 mmHg<br />
veya ortalama PA (mPA) dinlenimde: >25 mmHg, egzersizde:<br />
>30 mmHg olmasıdır.<br />
• PAH’nin ilave kriteri: PKUB (pulmoner kapiller uç<br />
basınç): ≤15 mmHg ve PVR (pulmoner vasküler rezistans):<br />
≥3 Wood ünitedir.<br />
Bu tanımlama epidemiyolojik çalışmalar ve yeni<br />
ilaçların değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.<br />
• Daha düşük derecede PH ile düşük PVR, erken (yeni<br />
başlayan) PAH’ta hafif semptomatik kişilerde bulunabilir.<br />
Obezite, sepsis veya anemi ile atım hacmi<br />
artabilir, Doppler-Eko’da hesaplanan sPA veya sağ<br />
ventrikül sistolik basıncı (SĞVSB) 40 mmHg’yi aşar.<br />
•Aşağıda sunulan Modifiye Venice Sınıflamasında, PH<br />
ve değişik etyolojiler arasındaki muhtemel ilişki anlatılmıştır.<br />
Örneğin konjestif KY tablosunda sıklıkla meydana<br />
gelen akut veya kronik pulmoner emboli sonucunda<br />
oluşan PH’nın mekanizması; hipoksemi, pulmoner vazokonstriksiyon,<br />
azalmış pulmoner damar volumudur.<br />
Bu durum konjestif KY tablosunda sık meydana gelir.<br />
Kronik sol kalp yetersizliği veya mitral kapak hastalığı<br />
sonucunda gelişen pulmoner konjesyon ve interstisyel<br />
akciğer hastalığı, hipoksemi, pulmoner arteriollerin<br />
hipertrofisi ve major pulmoner arterlerin uyumsuzluğu<br />
(nonkompliyansı) PH’yi meydana getirir.<br />
•sPA’nın belirleyicileri; sağ ventrikül atım hacmi ve<br />
ana pulmoner ve dallarının kompliyansıdır. dPA belirleyicileri;<br />
pulmoner arteriollerin tonusu, pulmoner<br />
damar yatağının büyüklüğü (>100,000 arteriol),<br />
pulmoner venöz basınç, atriyal basınç, mitral kapak<br />
fonksiyonu ve SV diyastol basıncının yansıması<br />
PKUB veya pulmoner arter tıkalı basıncıdır.<br />
PH’nın WHO sınıflaması (Pulmoner hipertansiyon,<br />
İtalya-Venice üçüncü dünya dünya sempozyumunda)<br />
Tablo 4’de sunulmuştur. Patofizyoloji ve tedavileri<br />
benzerlik gösteren hasta grupları için temel bir şema<br />
sunmaktadır. Primer ve sekonder hipertansiyon adları<br />
terkedilmiştir. Önceden primer pulmoner hipertansiyon<br />
denilen idiyopatik pulmoner arteriyel hipertansiyon<br />
(İPAH) pulmoner arteriyel hipertansiyonun (PAH) prototipidir.<br />
PH’nın mekanizma/etyolojisinde (anatomik<br />
perspektifden prekapiller, postkapiller veya herikisi) ilk<br />
düşünülmesi yararlıdır.<br />
Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun<br />
Patofizyolojisi<br />
PAH oluşması sıklıkla ağır basan bir predispozan faktörün<br />
eseridir, konjenital kalp defektinin sebep olduğu<br />
intrakardiyak sol-sağ şant gibi. Olgularında “risk” faktötrlerikaçınılşmaz<br />
olarak klinik PAH’ye neden olmaz;<br />
bundan dolayı ikinci bir tetikleyici faktörün bulunmasının<br />
gerekliliği düşünülmüştür.<br />
Başlatan komponentlerin ikisinin (veya daha fazlasının)<br />
bulunması, genetik zemin ve çevresel durum; PAH<br />
gelişimine yol açan vasküler konstriksiyonu, hücresel<br />
proliferasyon ve protrombotik durumu presipite edebilir.<br />
Altta yatan provokatif ve müsamahakar faktörlerin,<br />
ve hastalığı meydana getiren hücresel ve moleküler mekanizmaların<br />
tanınması, koruyucu önlemler, hastalığın<br />
erken teşhisi ve agressif tedavi stratejilerin erken uygulanmasına<br />
imkan sağlayabilir.<br />
Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun Moleküler<br />
ve Hücresel Mekanizmaları<br />
Altta yatan ve birlikteki sebeplerden ilişkisiz PAH’ın gelişmesi<br />
ve sürmesinde birbiri ile etkileşen birçok mekanizma<br />
rol oynamaktadır.<br />
Bu mekanizmalar bir veya daha fazla moleküler ve<br />
hücresel mekanizmaları yönetir. Endotel hücrelerin-
656<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 4. Üçüncü dünya sempozyumu pulmoner hipertansiyon<br />
sınıflaması (“Venice sınıflaması” 1’den<br />
değiştirilmiştir, Venn diyagramı)<br />
Sınıf-I. Pulmoner arteriyel hipertansiyon:<br />
1.1 İdiyopatik (İPAH)<br />
1.2 Familyal (FPAH)<br />
1.3 Aşağıdakiler ile İlişkili veya İlişkilendirilmiş PAH:<br />
a. Kollajen vasküler hastalık (lupus, skleroderma)<br />
b. Portal hipertansiyon<br />
d. HIV infeksiyonu<br />
e. konjenital kalp hastalığı ile sağ-sol şant (tamir<br />
edilmiş/edilmemiş, büyük/küçük).<br />
f. İlaçlar ve toksinler (anorexigenler (fenfluramin<br />
deriveleri), kokain<br />
g. Diğer (Glikojen depo hastalığı, Gaucher,<br />
herediter, hemorajik telenjiektazi,<br />
hemoglobinopatiler, hemolitik anemi, kronik<br />
miyeloproliferatif hastalıklar, splenektomi).<br />
h. Anlamlı venöz veya kapiller tutulumla<br />
yenidoğanda ilişkilendirilmiş inatcı PH.<br />
ı. Pulmoner veno-okluziv hastalık (idiyopatik veya<br />
skleroderma/lupus ile birlikte)<br />
j. Pulmoner kapiller hemanjiyopatiler.<br />
Sınıf-II. Sol kalp yetersizliğinde pulmoner hipertansiyon<br />
(Pulmoner venöz hipertansiyon):<br />
2.1. Sol tarafın atriyal veya ventriküler veya kalp hastalığı<br />
ve bozuklukları<br />
2.2. Fibrozis, mediyastinit, adenopati/tümörler ile<br />
kompresyon, ilaçlar (bleomisin, mitomisin C,<br />
siklofosfamid, etoposid gibi) ile fibroza bağlı<br />
sekonder veno-okluziv hastalıklar.<br />
Sınıf-III. Akciğer hastalığı ve/veya hipoksemiye sekonder<br />
pulmoner hipertansiyon:<br />
3.1. Kronik obstrüktif pulmoner hastalık<br />
3.2. İnterstisyel akciğer hastalığı<br />
3.3. Uykuda bozulan soluma (obstrüktif uyku apnesi)<br />
3.4. Alveolar hipoventilasyon bozuklukları<br />
3.5. Yüksek rakımda kronik kalma<br />
3.6. Gelişme anormallikleri (alveolar kapiller displazi,<br />
neonatal akciğer hastalığı).<br />
Sınıf-IV. Kronik trombotik ve/veya embolik hastalığa bağlı<br />
pulmoner hipertansiyon (KTEPH):<br />
4.1. Proksimal ve distal pulmoner arterlerin<br />
tromboembolik obstrüksiyonu<br />
4.2. İn situ trombotik hastalık, orak hücre hastalığı<br />
4.3. Non-trombotik pulmoner embolizm (tümör,<br />
şistıozomiyazis gibi parazitler, yabancı materyal).<br />
Sınıf-V. Çeşitli, muhtelif sebeplerden:<br />
Sarkoidoz, histiyositozis-X, lenfanjiyomatozis, pulmoner<br />
damarların kompresyonu (adenopati, tümör,<br />
fibrozlaşmış mediastinit).<br />
(Circulation 2004;43: 40S- 47S)<br />
de azalmış prostasiklin sentaz aktivisine bağlı düşmüş<br />
Prostasiklin biyoyararlığı; artmış üretimi ve azalmış<br />
pulmoner klirensi sonucunda artmış endotelin düzeyi;<br />
azalmış nitrik oksit sentaz dışa vurumu; yükselmiş<br />
plazma ve trombosit 5-HTT (5 hidroksi triptamin) düzeyleri;<br />
vasküler düz kas hücrelerindeki voltaj-bağımlı<br />
potasyum kanalların azaltarak-düzenlenmesi (down<br />
regulation); oto-antikorların ve pro-inflamatuar sitokinlerin<br />
aktivitesi ve endotelden yükselen protrombotik<br />
durum, koagulasyon ve fibrinolitik kaskad ve trombosit<br />
disfonksiyonu.<br />
Bu anormalliklerin sonucu; pulmoner damarların<br />
vazodilatasyonundan daha üstün vazokonstriksiyona<br />
predispozisyon, apoptozis yolu dışında aşırı hücresel<br />
proliferasyon ve trombotik diyatezdir. Pulmoner<br />
vasküler rezistansın dinamik yükselişi PAH’ın erken<br />
zeminidir; bu sürecin patolojik parametreleri endotel<br />
hücre proliferasyonuna bağlı intimal hiperplazi, düz<br />
kas hücre proliferasyonuna bağlı mediyal kalınlaşma,<br />
hastalığın klinik evresinde belirgenleşen pleksiform lezyonların<br />
gelişmesi (endotelyal proliferasyon ve in situ<br />
trombozis).<br />
İdiyopatik pulmoner hipertansiyona önceden primer<br />
pulmoner hipertansiyon denmekte idi ve pulmoner<br />
arteriyel hipertansiyonunun (İPAH) bir prototipidir.<br />
PAH’ın Anatomik perspektifi (prekapiller, postkapiller<br />
veya herikisi gibi) ve mekanizması, etyolojisinin ilk<br />
değerlendirilmesinde faydalıdır.<br />
Patogenez<br />
Akut ve kronik PH ile ilişkilendirilmiş hastalık patogenezleri<br />
Tablo 4’de sunulmuştur. PH kronik tromboembolizm<br />
(KTEPH) ile ilişkilendirilmiştir; major pulmoner<br />
arterin veya dallarının trombus ile sekonder tıkanması<br />
sonucudur, bunlar tıkanma veya değişik derecelerde endojen<br />
lizisi takiben daralma ile fibrotik kitle durumuna<br />
gelirler. Ayrıca, prekapiller PH’nın diğer sebepleri (PAH<br />
ve hipoksemi) gibi aşağıya-akıma (downstream) direnç<br />
oluşturan damar hastalığı geliştirebilir.<br />
• Kronik PAH patogenezinin 3 major komponenti vardır:<br />
(1) Endotelyal disfonksiyon ve vazokonstriksiyon,<br />
(2) vasküler remodeling ve (3) tedavinin hedefi<br />
olan in situ trombus gelişimi (Şekil 21). Dördüncüsü<br />
PAH’ın ağır ve geç şeklinde meydana gelir (İPAH,<br />
skleroderma, Eisenmenger gibi), pulmoner arteriollerde<br />
geri-dönüşsüz tıkayıcı pleksiform lezyonların<br />
gelişmesi.<br />
Bozulmuş endotelyal fonksiyon en erken görülen<br />
anormalliktir, sonucunda endotelde yapılan nitrik oksid<br />
ve prostasiklinin azalması ve artmış vazokonstriktör endoteline<br />
(ET) bağlı vazokonstriksiyondur.<br />
Anormal endotel fonksiyonu, pulmoner arteriol ve<br />
pulmoner arterlerin sekonder dallarında artmış trom-
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 657<br />
➀ RİSK FAKTÖRLERİ VE<br />
İLİŞKİLİ DURUMLAR<br />
Kollajen damar hastalığı<br />
Konjenital kalp hastalığı<br />
Portal hipertansiyon<br />
HIV infeksiyonu<br />
İlaçlar toksinler<br />
Gebelik<br />
Adventisya<br />
Media<br />
İntima<br />
AKIMIN YÖNÜ<br />
HASSASİYET<br />
Anormal BMPR2 Geni<br />
Diğer Genetik Faktörler<br />
Düz Kas<br />
Hipertrofisi<br />
Erken İntima<br />
Proliferasyonu<br />
➁ VASKÜLER HASAR<br />
Endotelyal disfonksiyon<br />
↓ NO sentaz<br />
↓ Prostasiklin<br />
↑ Tromboksan<br />
↑ Endotelin-1<br />
Vasküler Düz Kas Disfonksiyonu<br />
➂ HASTALIK PROGRESYONU<br />
Kısa etkili vazodilatörlere<br />
cevap kaybı<br />
Düz kas<br />
hipertrofisi<br />
Adventisyal ve intimal<br />
proliferasyon<br />
İn situ<br />
trombus<br />
Pleksiform<br />
lezyon<br />
Vazokonstriksiyon<br />
İlerlemiş Vasküler Lezyon<br />
NORMAL GERİ-DÖNÜŞLÜ HASTALIK GERİ DÖNÜŞSÜZ HASTALIK<br />
ŞEKİL 21. Pulmoner arteriyel hipertansiyonun patogenezi (JAMA 2000;284: 3160- 8)<br />
bus oluşumu ve azalmış lizise bağlı in situ trombus<br />
oluşturur.<br />
• Akut ve kronik klinik tabloları kötüleştiren faktörler:<br />
Hipoksi, asidoz (infeksiyon tablosunda) ve gebelik,<br />
anemi ve hipertiroidzmdeki gibi artmış kalp debisi<br />
(atım hacmi) (Tablo 6).<br />
Sağ ventrikülün afterloadunu artıran ve sağ ventrikül<br />
yetersizliği meydana getiren her sebep PH gelişimine<br />
katkı sağlayabilir (ASD, VSD gibi).<br />
PH’nin klinik anlamı sebep olan hastalığın progresyon<br />
hızına bağlıdır, bu seyir sağ ventrikülün PH’yi (sağ<br />
ventrikül afterloadu) kompanse edebilme durumunu<br />
etkileyebilir.<br />
Örneğin, konjenital kalp hastalığında uzun süren<br />
sağ ventrikül hipertrofisinden dolayı Eisenmenger reaksiyonunun,<br />
uzun dönem prognozu rölatif olarak iyidir.<br />
Halbuki, Skleroderma ile ilişkilendirilmiş PAH ve<br />
İPAH, aylar ve birkaç yıl içerisinde ölüme gidebilir (hızlı<br />
progresyon).<br />
Sol Kalp Hastalığına Bağlı Pulmoner<br />
Hipertansiyon<br />
Sol kalp hastalarında pulmoner hipertansiyon gelişebilir.<br />
Bu hastalar “ pulmoner venöz hipertansiyon” olarak<br />
da sınıflandırılır ve bunların pulmoner arter patolojisi<br />
daha az ciddidir. Tavsiye edilen; tedavinin altta yatan<br />
soruna odaklanmasıdır, örneğin mitral stenozundaki<br />
strateji başarılı mitral balon valvotomidir. Bununla birlikte<br />
girişiminden hemen sonra pulmoner basınç yüksek<br />
kalır, sol atriyal basınçta makul kabul düzelme en fazla<br />
kadar 6-12 ay sonra normalleşebilir. Sekonder pulmoner<br />
vaskülopatinin progresyonuna bağlı olduğu zannedilen<br />
bazal pulmoner arteriyel basıncı >80 mmHg olanlarda<br />
dahi görülür. Sol kalbin dolum basınçlarını yükselten<br />
her durumda pulmoner hipertansiyon olabilir, yükselmenin<br />
derecesi pulmoner kapiller uç basınçla orantılıdır,<br />
fakat bazı hastalarda sağ kalp yetersizliği gelişebilir,<br />
bu ortaya çıkınca yaşam beklentisi kötü olup pulmoner<br />
arter basıncı ve sola göre sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu<br />
ile daha yakından ilişkilidir (Şekil 22). Bazı hastalarda<br />
sol tarafın dolum basınçlarının normalleşmesi<br />
imkansızdır.<br />
• Eprostenol kullanımı, özellikle yasaklanmalıdır<br />
pulmoner hipertansiyonu olmayan konjestif KY’de<br />
(KKY) verildiğinde mortaliteyi açıkca artırmıştır. Sidenafil<br />
tedavisi ile 12 hafta sonra egzersiz kapasitesi<br />
ve hemodinamikler düzelmiştir.<br />
Korunmuş SVEF (diyastolik disfonksiyon) yükselmiş<br />
pulmoner basıncın önemli bir sebebidir. Teşhisi esasen<br />
ekokardiyografi ve gerekirse sağ kalp kateterizasyonu<br />
ile konmaktadır. Diastolik KKY’nin tedavisi genelde<br />
hipertansiyonun normalleşmesi, atriyal fibrilasyonun<br />
ventrikül hızının kontrol altına alınması ve pulmoner<br />
konjesyonun diüretikler ile tedavisine odaklanmıştır.<br />
• Ancak, pulmoner basınçlarda bir defa yükselme oluşunca,<br />
hastanın sıklıkla hastalığı ilerlemiştir, burada<br />
diürez kalp debisini düşürebilir, sol kalbin dolum<br />
basınçlarını kontrol etmede yetersizdir, pulmoner<br />
hipertansiyon ve sağ kalp yetersizliğini kötüleştirir.<br />
Bu hastalarda diüretik dozu ve sıvı dengesi yakından<br />
takip edilmelidir.
658<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Toplanmış sağkalım oranı<br />
Grup 1<br />
Grup 2<br />
Grup 3<br />
Grup 4<br />
Aylar<br />
ŞEKİL 22. KKY (Konjestif KY) ile sistolik disfonksiyon hastaları arasında sağkalım oranları. KKY ve SVEF
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 659<br />
Akut pulmoner hipertansiyonu<br />
ima eden semptomlar<br />
Sağ KY: CXR normal,<br />
EKG’de sağ AD, VH<br />
FM, CXR, EKG<br />
Sol kalp yetersizliği bulguları:<br />
CXR’de KKY, pulmoner ödem,<br />
EKG’de iskemi, SVH.<br />
? Akut tromboembolik<br />
hastalık<br />
Mi’yo sekonder SV yetersizliği?<br />
Akut kapak disfonksiyonu<br />
Hemodinamik<br />
olarak stabil<br />
Heparin<br />
Heparin<br />
Spiral CT/MRA/<br />
Anjiyogram ile<br />
tanıyı tayin et<br />
PE<br />
Eko Doppler ve<br />
biyomarkerler<br />
RV normal<br />
Massif PE<br />
Biyomarkerler<br />
Massif PE işaretleri<br />
>%30 perfüzyon<br />
defekti büyük veya<br />
santral<br />
RV disfonksiyonu<br />
Biyomarkerler<br />
Trombolitik tedavi<br />
Hipotansiyon veya ağır hipoksemi<br />
Heparin<br />
Eko - Doppler<br />
TTE → TEE<br />
RV disfonksiyonu ile<br />
basınç yüklenmesi<br />
–<br />
+<br />
Teşhis belirsiz<br />
Ressüsite edilmiş<br />
Stabil<br />
–<br />
Klinik stabil<br />
Normal SV; normal kapaklar;<br />
tamponad ve disseksiyon<br />
bulgusu yok. Dilate RV, RVH<br />
ve ↑ IRVSP<br />
+<br />
Kronik PH<br />
düşün<br />
V/Q inceleme ve<br />
spiral CT/Anjiyogram<br />
ile tanıyı tayin et<br />
+ PE – PE<br />
Çalkalanmış normal<br />
salin ile EKO<br />
Duvar hareket anormallikleri;<br />
valvuler anormallik MR gibi.<br />
+<br />
Dilate SV, ↓SVEF<br />
Dilate RA, RV kanıtları<br />
veya RVH. Belirgin ↑RVSP<br />
Akut tromboembolik<br />
hastalık<br />
Duvar hareket<br />
bozukluğu, SV dilate SVEF↓,<br />
kapak bozukluğu (MR)<br />
Uygun tedavi<br />
Tromboliz<br />
IVC filtresi<br />
Deneyimli merkezde<br />
kateter/cerrahi ile<br />
trombektomi<br />
Alternatif teşhis<br />
ŞEKİL 23. Akut başlayan pulmoner hipertansiyonda teşhis algoritmi. CXR: Göğüs radyografisi, RV: Sağ ventrikül, AD: Atriyal dilatasyon,<br />
VH: Ventrikül hipertrofisi, PE: Pulmoner embolizm, TEH: Tromboembolik hastalık, İVC: İnferiyor vena cava, V/Q: Ventilasyon/Perfüzyon<br />
MRA: MR Anjiyografi, PH: Pulmoner hipertansiyon RVSP: Sağ ventrikül sistolik basıncı (Critical Care Clinics 2007;23:806).<br />
EKG: Bulgularının yorumlanmasına dikkat edilmelidir.<br />
S 1<br />
Q 3<br />
T 3<br />
paterni (Derivasyon I’de S, derivasyon III’de<br />
Q ve tersleşmiş T dalgaları); sağ ventrikül hipertrofisi<br />
ve yüklenmesini yansıtır. Birdenbire görülmedikce, sağ<br />
ventrikül hipertrofisi ve yüklenmesinde pulmoner emboliyi<br />
diğer PH sebeplerinden ayırmada değeri yoktur.<br />
Sol atriyal anormallik veya genişleme (SAG) sol ventrikül<br />
hipertrofisinde meydana gelebilen yükselmiş pulmoner<br />
venöz basıncı ima edebilir. SAG paterni spesifik<br />
olmayıp sağ atriyal genişlemeyi de yansıtabilir.<br />
•Sağ preikordiyal ve inferiyor derivasyonlarda, sağ<br />
ventrikül hipertrofisi ve yüklenmesindeki tipik ST-T<br />
bulguları inferiyor Mİ ve “anteriyor iskemideki bulguları<br />
taklit edebilir. Bu bulgular sağlanabilen diğer<br />
verilerin ışığında yorumlanmalıdır.<br />
PH’yı göz ardı etmememizi düşündüren Tablo<br />
7’deki semptomların yanında PH’de bulunan fizik bulguların<br />
da aranıp saptanması PH teşhisine önemli katkı<br />
sağlayacaktır.<br />
PH’yı tam olarak değerlendiren teşhis ve yaklaşım<br />
kılavuzu Şekil 24’de anlatılmıştır.<br />
Teşhiste klinik ipuçları: Dispne, göğüs ağrısı, ödem<br />
ve senkop non-spesifik semptomlardır. Genç veya ortayaş<br />
bir kadında bunlardan herhangi birisi bulunuyorsa,<br />
PAH olasılığı yüksektir. Kondisyonsuzluk veya anksiyete<br />
gibi alternatif teşhisler kesin olarak ekarte edilmesinde,<br />
fizik muayenede kayda değer bir bulgu olmasa bile<br />
Doppler- ekokardiyografi ile daha ileri inceleme faydalıdır.<br />
Temel teşhis stratejisi: Semptomatik veya yüksek<br />
riskli hastalarda PH araştırılmalı; sistemik muayenede<br />
altta yatan olası durumlar için uygun testler, yapılmalı;<br />
öngörücü faktörleri belirlenmeli, fonksiyonel durumun<br />
değerlendirilmesini yapmak ve hastalığın hemodinamik<br />
profili invazif testler ile kanıtlanmalı.<br />
Aşağıdaki tabloda bulunan PH düşündüren semptom<br />
ve fizik bulgular dikkatle değerlendirilmelidir<br />
(Tablo 7,8).<br />
Gaz Değişimi ve Pulmoner Fonksiyon Testleri<br />
Hipoksemi PH’da sıktır, hastada dakika ventilasyon sayısı<br />
artmış, PCO 2<br />
normal veya düşmüştür.<br />
Çok faktörlü etyolojisi vardır, ventilasyon- perfüz-
660<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 6. PAH’nın hızlı kötüleşme sebepleri<br />
1. Hastalığın doğal hikayesi.<br />
2. Kateter okluzyonu veya pompa malfonksiyonu (prostasiklin<br />
infüzyonu sırasında).<br />
3. Pnömoni.<br />
4. Balonlu-kateter infeksiyonu (Swan-Ganz veya geçici kalp<br />
pili kateterleri gibi).<br />
5. Sağ ventrikül iskemi, stunnning, infarktüsü.<br />
6. Pulmoner embolizm.<br />
7. İn situ pulmoner trombus.<br />
8. Gastrointestinal kanama.<br />
9. Anemi.<br />
10. İskemik barsak.<br />
11. Pankreatit.<br />
12. Akut renal yetersizlik.<br />
13. Hipotiroidzm.<br />
14. Hipertiroidzm.<br />
15. Aritmiler (atriyal fibrilasyon/flatter).<br />
16. Subdural hematom (konfüzyon/santral sinir sistemi semptomları).<br />
17. Hiponatremi.<br />
18. Hipokalemi.<br />
19. Dehidratasyon (nadiren).<br />
(Critical care clinics 2007;23:801-834)<br />
hipertansiyonu PAH’den ayırt etmede kullanılabilir. Tanısal<br />
algoritm Şekil 23’te gösterilmiştir.<br />
Sağ ventrikül sistolik basıncı (SĞVSB), Dopplerde<br />
elde edilmiş sistolik triküspit regürjitasyon akım hızının<br />
zirvesinden hesaplanır, bulunan değer sağ ventrikül çıkış<br />
yolu obstrüksiyonu bulunmuyorsa sPAB’ye (sistolik<br />
pulmoner arter basıncı) eşittir.<br />
• SĞVSB’nin 40 mmHg’den yüksek bulunması PH’yı<br />
çağrıştırır, ancak mevcut diğer bilgiler ile birlikte yorumlanmalıdır.<br />
SĞVSB’nin 80-90 mmHg’dan yüksek<br />
bulunması kronik hastalığı ima eder; akut stres altındaki<br />
ventrikül yüksek basınç meydana getiremediğinden<br />
dolayı.<br />
• PH’nın diğer ekokardiyografik özellikleri; SĞV hipokinezisi,<br />
sağ atriyum ve SĞV dilatasyonu, triküspitin<br />
anular dilatasyonu ve SV içerisine doğru intraventriküler<br />
septumun anormal sistolik bombeleşmesi;<br />
“D”- şekline gelmiş SV’dir (Şekil 25).<br />
Eko-Dopler SĞV disfonksiyonu kanıtları bulunan<br />
anstabil hastalarda faydalıdır.<br />
• Akılda tutulması gereken nokta: Tekbaşına sağ kalp<br />
basıncı yükselmesi (SĞA/SĞV dilatasyonu, SĞV yetersizliği<br />
veya interventriküler septumun anormal<br />
yon eşitsizliği, damar yatağı volumunun azalması, düşmüş<br />
kalp debisi ve bazı olgularda intrakardiyak şant<br />
veya ilişkili olduğu interstisyel akciğer hastalığı.<br />
Tam oksijen içeriği (arter, ven, kapiller kan), hem de<br />
alveolar- arteriyel (A-a) oksijen gradiyenti pulmoner<br />
emboli teşhisinde faydalıdır, ayrıca da PH’nın çeşitli sebeplerinin<br />
ayırt edilmesine katkı sağlar.<br />
• %100 oksijen solutulmasının arteriyel oksijen tansiyonunu<br />
değiştirememesi istisnadır; bu durum<br />
intrakardiyak şantın varlığını işaret eder. PAH<br />
ve KTEPH’de, pulmoner fonksiyon testi restriktif<br />
patern gösterir ve akciğerin difüzyon kapasitesi<br />
(DLCO) düşer, kalp debisi çok düşmedikce herikisi<br />
de genellikle hafif değişmiştir.<br />
• Obstrüktif ve daha ciddi restriktif hastalık komorbid<br />
parenkimal akciğer hastalığını ima eder ve hasta<br />
yüksek- rezolusyonlu CT incelemeye hazırlanmalıdır.<br />
DLCO’nun ağır derede düşmesi ilişkili interstisyel<br />
akciğer hastalığını, çok düşük kalp debisini veya<br />
herikisini gösterir.<br />
Pulmoner Hipertansiyonunun Ekokardiyografik<br />
Değerlendirilmesi<br />
Anstabil hastalarda, yatakbaşında transtorasik ekokardiyogram<br />
(TTE) yapılabilir; boşluk basınçları, volumları<br />
ve kapak yetersizliği tayin edilebilir; pulmoner venöz<br />
TABLO 7. Pulmoner hipertansiyonun ayırıcı tanısında düşünülmesi<br />
gereken semptomlar<br />
Dispne:<br />
Azalmış oksijen transpotu: Hipoksemi, düşük kalp debisi.<br />
Azalmış akciğer diffüzyon kapasitesi<br />
Düşük karışık venöz oksijen satürasyonu<br />
Artmış soluma işi<br />
Angina:<br />
Artmış miyokardiyak oksijen ihtiyacı<br />
Yükselmiş SĞV duvar stresi (volum, basınç)<br />
Yetersiz oksijen sunumu: Aorta- SĞV sistolik gradiyentinin<br />
düşmesi<br />
Sol ana koroner arter kompresyonu<br />
Senkop:<br />
Hemodinamik: Sistemik vazodilatasyon (egzersiz, ortostatik,<br />
vazodepressor) ve yüksek pulmoner rezistansa<br />
bağlı sabitleşmiş kalp debisi<br />
Aritmik: Benin aritmiler sonucunda kalp debisine katkısı<br />
olan atriyal kontraksiyonun kaybolması. Duvar gerilmesi,<br />
iskemi ile provoke edilmiş malin aritmiler.<br />
Ödem:<br />
SĞV yetersizliği<br />
Triküspit regürjitasyonu<br />
Sedanter yaşam şekli<br />
Kronik derin ven yetersizliği<br />
SĞV: Sağ ventrikül
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 661<br />
SĞVB, SĞAB, ↑SĞVSP<br />
Sol kalp hastalığı<br />
VKH<br />
KKH<br />
Amfizem<br />
fibroz<br />
torasik<br />
anormallik<br />
Uyku<br />
bozukluğu<br />
Ekokardiogram<br />
EKG<br />
Göğüs<br />
Radyogramı<br />
PFT’s<br />
Uyku<br />
çalışması<br />
Siroz ve portal<br />
hiportansiyonun<br />
klinik bulguları ve KFT<br />
HIV testi<br />
Otoantikor<br />
testi<br />
V/Q<br />
anjiyografi<br />
Portopulmoner<br />
hipertansiyon<br />
• Fonksiyonel test<br />
• Kateterizasyon<br />
• Vazodilatör test<br />
HIV<br />
Skleroderma<br />
SLE<br />
RA<br />
Vaskülit<br />
Kronik<br />
tromboembolizm<br />
ŞEKİL 24. PH’de temel tanısal strateji: İlişkili olan altta yatan akciğer hastalıklarını ekarte etmek için uygun stratejilerin kullanımı. RĞVSP:<br />
Sağ ventrikül sistolik basıncı, VKH: Valvüler kalp hastalığı, KKH: Koroner kalp hastalığı, PFT: Pulmoner fonksiyon testleri, SĞAB: Sağ atriyal<br />
büyüme, SĞVB: Sağ ventriküler büyüme, KFT: Karaciğer fonksiyon testleri (Lancet 2001; 358 (9288):1119-1123)<br />
sistolik bombeleşmesi olmadan), hemodinamik instabiliteyi<br />
açıklamak için yeterli olmayabilir.<br />
• Akut olarak anstabil duruma girmiş hastalarda, TTE<br />
ve/veya transözefajeal ekokardiyografi (TÖE); ayırıcı<br />
tanıda SV ve mitral ve aortik kapakların değerlendirilme<br />
ve kardiyak tamponad, aort disseksiyonu ve<br />
miyokardiyal infarktüsünün araştırılıp ayırıcı teşhiste<br />
teşhiste ekarte edilmesine yardımcı olur.<br />
Çalkalanmış-salin rutin olarak kullanılmalıdır ve<br />
intrakardiyak şantları (ASD ve patent foramen ovale<br />
gibi) bulmak için öksürük ve Valsalva manevraları<br />
ile desteklenmelidir. TTE PH şüphelenilen durumlarda<br />
da faydalıdır; hareketli (bir yerden başka bir<br />
yere giden) trombusun görülmesi ve SĞV fonksiyonu<br />
ve prognozun değerlendirilmesi ve tedavi stratejisine<br />
karar vermede önemli katkılar da sağlayabilir.<br />
Pulmoner emboliye sekonder SĞV hipokinezisini diğer<br />
sebeplerden ayırmak için “ McConell belirtisi” kullanılabilir:<br />
SĞV apeksindeki kontraktilte ile SĞV bazalindeki<br />
hipokinezi (pulmoner embolide sensivitesi %77,<br />
spesifitesi %94).<br />
Pulmoner Tromboembolik Hastalık<br />
• Yükselmiş juguler venöz basınç, temiz akciğerler,<br />
hipoksemi, soğuk ekstremiteler ile dar nabız basıncı<br />
kombinasyonu akut sağ kalp yetersizliğini akla getirir<br />
(büyük olasılık). Bu tablonun ayırıcı tanısı; masif<br />
PE, sağ ventrikül infarktüsü, perikardiyal konstriksiyon<br />
ve dekompanse PAH’dır.<br />
Bilinen PH’sı olmayan ağır hipoksemi ve/veya izole<br />
sağ kalp yetersizliği kanıtları bulunan hastalarda PE<br />
teşhisi için çalışılmalıdır. Bazı hastalarda Eko-Dopler<br />
yapılması uygun olabilir, diğer hastalarda ise teşhisi<br />
kanıtlamak veya ekarte etmek için CTA (kompüterize<br />
tomografik anjiyografi), ventilasyon- perfüzyon incelemesi<br />
veya geleneksel anjiyografi gerekebilir.<br />
• SĞV yetersizliği bulunan ve altta yatan kardiyopulmoner<br />
hastalığı bulunmayan oldukça anstabil hastalarda<br />
teşhis kesinleşmeden ampirik trombolitik tedavi<br />
düşünülebilir (Cardiac critical care 2007;23: 801-834).<br />
PE teşhisi olasılığını dışlamak için birçok strateji vardır.<br />
Teşhisi dışladığı düşünülen bulgular; normal invazif<br />
pulmoner anjiyografi, normal ventilasyon/perfüzyon<br />
incelemesi (V/Q), klinik olarak olasılığı düşük venöz<br />
tromboembolik hastalıkla kombine negatif D-Dimer, ve<br />
negatif seri kompresyon ultrasonografisi.<br />
MD (multidetektör sıralı) CT anjiyografi klinik pratiğe<br />
hızlı girmiştir. Venöz tromboembolizm teşhisinde<br />
en sık kullanılan teşhis yöntemi durumuna gelmiştir.<br />
PAH varlığından şüphelenilen akut olmayan hastalarda,<br />
santral veya periferik KTEPH, önce V/Q incelemesi<br />
ile ekarte edilmelidir. Şayet gerekirse CT veya pulmoner<br />
anjiyogram ile PE kanıtlanabilir.
662<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 8. Pulmoner hipertansiyon ile ilgisi olan fizik<br />
bulgular ve anlamları<br />
PH’yı yansıtan fizik bulgular:<br />
S2’nin pulmoner komponentinin şiddetlenmesi (%90):<br />
Yüksek pulmoner basınç pulmoner kapakların<br />
kapanma kuvvetini artırır.<br />
Erken sistolik klik: Yüksek basınçlı pulmoner arterin içine<br />
doğru pulmoner kapağın açılışının kesilmesi.<br />
Mid-sistolik ejeksiyon üfürümü: Transvalvular pulmoner<br />
çıkış yolunda türbülans.<br />
Sol parasternal kaldırışı: Yüksek SĞV basıncı ve<br />
hipertrofisinin bulunması.<br />
SĞV S 4<br />
(%34): Yüksek SĞV basıncı ve hipertrofisinde<br />
bulunur.<br />
Yükselmiş juguler “a dalgası”: Yüksek SĞV doluş basıncı.<br />
Ağır PH’yi işaret eden fizik bulgular:<br />
Orta ağır PH:<br />
İnspirasyon ile şiddetlenen holosistolik üfürüm.<br />
Yükselmiş juguler ”v dalgaları”, pulsatil karaciğer:<br />
Triküspit regürjitasyonu (TR).<br />
Diyastolik üfürüm: Pulmoner regürjitasyon.<br />
Hepato-juguler refluks: Yüksek santral venöz basınç<br />
SĞV yetersizliği ile ilerlemiş PH:<br />
SĞV S3 (%23): SĞV disfonksiyonu.<br />
Belirgin şişmiş juguler venler; hepatomegali: SĞV<br />
disfonksiyonu veya TR veya herikisi.<br />
Periferik ödem (%32), asit.<br />
Düşük kan basıncı, azalmış nabız basıncı, soğuk<br />
ekstremiteler: Düşmüş kalp debisi, periferik<br />
vazokonstriksiyon.<br />
PH ile birlikteki altta yatan olası sebebi gösteren fizik<br />
bulgular:<br />
Santral siyanoz: Hipoksemi, sağ- sol şant.<br />
Çomaklaşma: Konjenital kalp hastalığı, pulmoner<br />
venopati.<br />
Sistolik üfürümler, açılma sesi dahil oskultasyon bulguları:<br />
Konjenital veya sonradan olmuş kalp veya valvular<br />
hastalık.<br />
Raller, matite, azalmış solunum sesleri: Pulmoner<br />
konjesyon veya efüzyon, herikisi.<br />
İnce raller, yardımcı solunum adalelerin kullanımı,<br />
wheezing, uzamış ekspiryum, çıkartılı öksürük:<br />
Pulmoner parenkim hastalığı.<br />
Obezite, kifoskolyoz, büyümüş tonsiller: Ventilasyon<br />
bozukluğunun olası sebepleri.<br />
Sklerodaktili, artrit, döküntü: Konnektif doku hastalığı.<br />
Periferik venöz yetersizlik veya obstrüksiyon: Olası venöz<br />
tromboz.<br />
(JACC 2009;53:March 30)<br />
Kompüterize Tomografi (CT) ile Pulmoner<br />
Embolizm Protokolu<br />
CT’nin major avantajı pulmoner parenkimi ve mediyastinal<br />
yapıları değerlendirebilmesidir. Eko-doplerdeki PE<br />
kanıtları gibi, CT’de saptanan genişlemiş sağ ventrikül<br />
ve septal bombeleşme yükselmiş mortalite ve morbidite<br />
riskini ve antikoagulasyonun ötesindeki tedavilerinin<br />
değerini gösterir.<br />
MD-CT anjiyografi PE teşhisinde birlikte yapılan CT<br />
venografi ile kombine edildiğinde sensivitesi %90, spesifitesi<br />
ise %95 bulunmuştur ( PIOPED-II). Klinik olasılığa<br />
diskordan sonuçların anlamlı olarak düşük öngörürlüğü<br />
vardır (örneğin; klinik olasılığı yüksek hastalarda<br />
negatif CT tarama veya düşük klinik olasılıkta pozitif<br />
CT tarama).<br />
• ESC-2008: Pulmoner emboli tanı tavsileri Tablo 9’da sunulmuştur<br />
(European Heart Journal 2008;29: 2276- 2315).<br />
CTEPH’de CTA bulguları: Ana pulmoner arter ve<br />
dallarının büyüklüğünün artması, keskin damar sonlanması,<br />
intraluminal trombus veya ana pulmoner arter<br />
ve sekonder dallarında fibrotik materyal, subplöral dansiteler,<br />
bronşiyal arter kollateral akımı (arteriyovenöz<br />
malformasyonlar) ve pulmoner parenkim mozayiğinin<br />
azalması.<br />
Negatif CTA sonuçları V/Q güvenilirliği gibi<br />
CTEPH’yi dışlamaz, bu nedenle stabil hastalarda PH’nin<br />
değerlendirilmesinde önce V/Q taramasının yapılması<br />
tavsiye edilmektedir. CTA, V/Q taramasında intermediyer<br />
veya yüksek olasılık bulunan hastalarda anatomik<br />
karakteristiklerin tayini için kullllanılabilir.<br />
Ventilasyon/Perfüzyon Taraması: PE’den şüphelenilen<br />
hastalarda, ventilasyon/perfüzyon sintigrafisi (V/Q tarama)<br />
uzun süre ilk teşhis yöntemi olarak kullanılmış ve<br />
yerini CTA’ya bırakmıştır.<br />
Klinik olasılığa konkordan, yüksek olasılıklı V/Q taramanın<br />
pozitif öngörürlüğü %96, normal taramanın ise<br />
negatif öngörürlüğü %96 bulunmuştur ( PIOPED).<br />
V/Q taramanın başlıca dezavantajı sık düşük ve intermediyer<br />
olasılık sonuçlarıdır.<br />
Yüksek olasılıklı V/Q tarama tümörler, vaskülitler,<br />
veno-okluzif hastalık ve pulmoner kapiller hemanjiyomatozisde<br />
görülebilir.<br />
Pulmoner Anjiyografi: Sağ kalp kateterizasyonu ve<br />
pulmoner anjiyografi yüksek maliyet ve zorluklarından<br />
ve invazif işlemin taşıdığı risklerden dolayı klinik pratikte<br />
yerini CTA’ya bırakmıştır.<br />
İnvazif anjiyografi embolizmin lokalizasyonunu<br />
saptamaya ve hemodinamik parametrelerin ölçülmesine<br />
imkan sağlar. Avantajı, ayni zamanda tedavi girişiminde<br />
de bulunabilinmesidir (özel kateter tekniğine<br />
bağlı; vena kava filtresi yerleştirilebilir ve trombus parçalanıp<br />
çıkartılabilir).
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 663<br />
ŞEKİL 25. Nifedipine hipotansif cevap veren hasta: sol; kısa aks görüntüsü azalmış SV büyüklüğü ve soldan sağa septal kavislenme<br />
(bowing) göstermekte. Sağda yukarıda; normal, sağda aşağıda; soldaki ekokardiyogramın çizimi. (RV: Sağ ventrikül, SV: Sol ventrikül)<br />
(Chest 1999;116:1218-23).<br />
• Hasta hemodinamik olarak stabil kaldıkca ve antikoagülasyonun<br />
ötesinde bir tedavi gerekmedikçe, noninvazif<br />
teşhis yöntemleri yeterlidir. Durumu kritik<br />
hastalarda, hızla kesin teşhis ve muhtemel tedavi girişimleri<br />
sağlanmalıdır; bu amaçlara ulaşma gayreti<br />
pulmoner anjiyografiyi teşhis-tedavi stratejisinde birinci<br />
sıraya taşır.<br />
•Noninvasif test sonuçları kesin değil ve ampirik tedavi<br />
başarısızsa pulmoner anjiyografi faydalı olabilir.<br />
Hastalar anstabil veya en az WHO sınıf-II ise,<br />
CTEP’de pulmoner arter ve sağ kalp kateterizasyonu<br />
gereklidir. Klinik, hemodinamik ve anatomik veriler<br />
cerrahi girişim ile pulmoner tromboendarterektomi<br />
adaylarını belirlemede kullanılabilir. Anjiyografi ve hemodinamik<br />
değerlendirme deneyimli merkezlere bırakılmalıdır.<br />
Pulmoner Hipertansiyon Biyomarkerleri<br />
•Hemodinamik olarak stabil hastalarda, D-dimer<br />
ölçümü, özellikle test öncesi VTE olasılığı düşükse<br />
venöz tromboembolizmin (VTE) dışlanmasına katkı<br />
sağlayabilir.<br />
Ancak D-dimerin akut veya anstabil hastalarda rolü<br />
kısıtlıdır; kesin teşhisin hızla konması gerektiğinde ve<br />
yalanıcı-pozitif sonuçlara sebep olan komorbidlerin<br />
prevalansının yüksek olması.<br />
PE’de kardiyak troponin-I ve troponin-T yükselmesi<br />
olabilir ve bubiyomarkerler risk tabakalandırılmasına<br />
katkı sağlayabilirler.<br />
Troponin artışının derecesi, sağ ventrikül disfonksiyonu<br />
ve hastane komplikasyonları ile korelasyon gösterir.<br />
Troponin düzeyi normal hastaların hastanede ölüm<br />
riski düşüktür, bunlar güvenli olarak sadece antikoagulasyon<br />
ile tedavi edilebilir.<br />
Saptanabilir düzeyde troponin-T bulunması, PAH’ta<br />
da kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir.<br />
PAH ve CTEPH hastalarında saptanabilir düzeylerin<br />
akut olayı herzaman göstermesi gerekmez, bunlarda<br />
kronik elevasyon da bulunabilir (Bölüm 1.3).<br />
•BNP ve NT- BNP (N- terminal natriüretik peptid),<br />
miyokardiyal strese cavap olarak salınır ve dispnenin<br />
pulmoner ve kardiyak sebeplerini ayırır. Ancak,<br />
ikisinde de sol veya sağ ventrikül basınç yükü yükselmiştir,<br />
PE, CTEPH, ve PAH’ın değişik şekillerinde.<br />
WHO sınıf –IV ve PH ile birlikte bulunan hipotansiyonda<br />
beklenen BNPdüzeyi 500-3000 pg/mL<br />
arasındadır. BNP obeslerde yanlış olarak düşüktür.<br />
Akut veya kronik yetersizlikte hafif-orta derecede<br />
yükselmiştir. Normal BNP düzeyi, PE ve PAH’de iyi<br />
prognozu işaret eder (Bölüm 1.3, 2.1).
664<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 9. PE Tanısı için Tavsiyeler<br />
Yüksek riskli PE şüphesi<br />
• Şok ya da hipotansiyon bulunan yüksek riskli PE’de, tanısal amaçlı olarak acil BT ya da yatak başında ekokardiyografi (uygulanabilirliğe<br />
ve klinik koşullara göre) tavsiye edilir.<br />
• Yüksek riskli PE şüphesi olan hastalarda (şok ya da hipotansiyon ile başvuran) hastalarda önerilen tanı algoritması (TKD 1).<br />
*Hastanın kritik durumda olmasının, yalnızca yatakbaşında test yapılabilmesine olanak vermesi halinde, acil BT uygulanamadığı<br />
düşünülür.<br />
• Transözefajeyal ekokardiyografi, sağ ventrikül aşırı yüklenmesi ve son olarak spiral BT ile doğrulanan hastaların önemli<br />
bölümünde, pulmoner arterdeki trombüsleri saptayabilir: DVT’nin KUS ile yatakbaşında doğrulanması da karar vermede<br />
yardımcı olabilir.<br />
Kısalt: DVT: Derin ven trombozu. KUS: Kompresyonlu ultrasonografi.<br />
Yüksek riskli PE şüphesi<br />
şok ya da hipotansiyon var<br />
Acil BT uygulanabiliyor*<br />
hayır<br />
evet<br />
Ekokardiyografi<br />
RV aşırı yüklenmesi<br />
hayır evet BT yapılabiliyor<br />
ve hasta stabil<br />
BT<br />
Başka test yapılamıyor*<br />
ya da hasta stabil değil pozitif negatif<br />
Diğer nedenleri araştırın<br />
Tromboliz/embotektomi<br />
onaylanmadı<br />
PE’ye yönelik<br />
tedavi onaylandı<br />
Tromboliz ya da<br />
embolektomi düşünün<br />
Diğer nedenleri araştırın<br />
Tromboliz/embolektomi<br />
onaylanmadı<br />
TKD 1. ESC 2088 PE Kılavuzuna göre yüksek riskli PE şüphesi olan hastalarda algoritmi (European Heart Journal 2008;29:2276-<br />
2315/TKD Arşivi).<br />
Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />
• Yüksek riskli olmayan PE’de, tanı stratejisinin, dolaylı yoldan ya da geçerliliği sınanmış bir tahmin kuralı kullanılarak değerlendirilen<br />
klinik olasılğa dayandırılması tavsiye edilir.<br />
• Gereksiz görüntüleme ve radyasyona maruz kalmayı azaltmak için, acil servise başvuran hastalarda, tercihen duyarlılığı<br />
yüksek bir test kullanalarak plazma D-dimer ölçümü yapılması tavsiye edilir.<br />
• DVT araştırılmasında bacak KUS’u, sonucun pozitif gelmesi halinde daha ileri görüntüleme incelemesinin önüne geçmek<br />
için seçilmiş hastalarda düşünülebilir.<br />
• Hemodinamik açıdan stabil, normotansif hastalarda ekokardiyografinin sistematik kullanımı tavsiye edilir.<br />
• Klinik değerlendirme ile invazif olmayan görüntüleme incelemelerinin sonuçları arasında uyumsuzluk varsa, pulmoner<br />
anjiyografi yapılması düşünülmelidir.<br />
• PE tanısı konmasında geçerliliği sınanmış ölçütlerin kullanılması tavsiye edilir. Klinik açıdan PE olasılığına (düşük, orta,<br />
yüksek) göre geçerliliği sınanmış bu ölçütlerin ayrıntıları aşağıda verilmiştir (Tablo 10).<br />
Yüksek riskli olmayan PE şüphesi (şok ve hipotansiyon yok) taşıyan hastalar için önerilen tanı algoritması (TKD 2)<br />
• Klinik olasılığı değerlendirmek için iki farklı şema olabilir: 3 düzeyli şema (klinik olasılık düşük, orta veya yüksek) ya da 2<br />
düzeyli şema (PE muhtemel). Orta derecede duyarlı bir test kullanılırken, D-Dimer ölçümü, klinik olasılığın düşük olduğu<br />
ya da “PE muhtemel değil” sınıfında yer alan hastalarla sınırlı tutulmalıdır. Buna karşılık duyarlılığı yüksek olan testler klinik<br />
açıdan PE olasılığı düşük ya da orta olan hastalarda kullanılabilir. Plazma D-Dimer ölçümü, hastanede yatan hastalarda<br />
gelişen PE şüphesinde sınırlı kullanım alanına sahiptir. *PE’ye yönelik antikoagülan tedavi.<br />
* En proksimaldeki trombüs en azından segmenter ise, PE için tanı koydurucudur. *Tek detektörlü BT negatif ise, PE’yi güvenle<br />
dışlamak için negatif bir proksimal alt bacak US’sine gerek vardır. Klinik olasılığı yüksek hastalarda ÇDBT negatif ise PE’ye<br />
yönelik tedavisi ertelemeden önce daha fazla araştırılmalıdır.<br />
Devamı sonraki sayfada
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 665<br />
TABLO 9. PE Tanısı için Tavsiyeler (European Heart Journal 2008;29:2276-2315) (Devamı)<br />
Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />
şok ya da hipotansiyon yok<br />
Klinik açıdan PE olasılığını değerlendirin<br />
dolaylı ya da tahmin kuralına göre<br />
Düşük/orta klinik olasılık<br />
ya da ‘PE muhtemel değil’<br />
Yüksek klinik olasılık<br />
ya da ‘PE muhtemel’<br />
D-dimer<br />
Çok detektörlü BT<br />
negatif<br />
Tedavi yok*<br />
pozitif<br />
Çok detektörlü BT<br />
PE yok<br />
Tedavi yok* ya da<br />
daha ileri araştırma*<br />
PE<br />
Tedavi*<br />
TKD 2. ESC 2088 PE Kılavuzuna göre yüksek riskli PE şüphesi olmayan hastalarda tanısal algoritmi (European Heart Journal<br />
2008;29:2276-2315/TKD Arşivi 2008).<br />
Düşük düzeyde klinik olasılık<br />
• Yüksek ya da orta duyarlı bir test kullanılarak belirlenen D-dimer düzeyinin normal olması, PE’nin dışllanmasını sağlar.<br />
• Akciğer perfüzyon sintigrafisinin normal olması PE’nin dışlanmasını sağlar.<br />
• Tanı koydurucu olmayan (düşük ya da orta olasılıklı) V/Q sintigrafisi, özellikle de negatif proksimal KUS (Kompresyonlu<br />
ultrasonografi) ile bir araya getirildiğinde PE’nin dışlanmasını sağlayabilir.<br />
• Negatif ÇDBT sonucu, PE’nin güvenle dışlanmasını sağlar.<br />
• Negatif TDBT sonucu, yalnızca negatif proksimal KUS sonucuyla bir araya getirildiğinde PE’nin dışlanmasını sağlar.<br />
• Yüksek olasılıklı V/Q sintigrafisi PE’yi doğrulayabilir; ancak seçilmiş hastalarda PE’nin doğrulanması için ek incelemeler<br />
yapılması düşünülebilir.<br />
• Proksimal DVT gösteren KUS, PE’yi doğrular.<br />
• KUS, yalnızca distal DVT’yi gösterirse, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülmelidir.<br />
• Segmental ya da daha proksimal trombüs olduğunu gösteren TDBT ya da ÇDBT, PE’yi doğrular.<br />
• TDBT ya da ÇDBT yalnızca subsegmental pıhtılar gösterirse, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülmelidir.<br />
Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />
Orta düzeyde klinik olasılık<br />
• Duyarlılığı yüksek bir test kullanılarak saptanan D-dimer düzeyinin normal olması, PE’nin dışlanmasını sağlar<br />
• Daha az duyarlı bir test kullanılarak saptanan D-dimer düzeyinin normal olması halinde, ek tetkik yapılması düşünülmelidir.<br />
• Akciğer perfüzyon sintigrafisinin normal olması, PE’nin dışlanmasını sağlar<br />
• Tanı koydurucu olmayan bir V/Q sintigrafisi söz konusuysa, PE’nin dışlanması ya da doğrulanması için ek inceleme yapılması<br />
tavsiye edilir.<br />
• Negatif ÇDBT sonucu PE’nin dışlanmasını sağlar<br />
• Negatif TDBT sonucu, yalnızca negatif proksimal KUS sonucuyla bir araya getirildiğinde PE’nin dışlanmasını sağlar<br />
• Yüksek olasılıklı akciğer ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi PE’yi doğrular<br />
• Proksimal DVT’yi gösteren bir KUS, PE’yi doğrular<br />
• KUS yalnızca distal DVT’yi gösteriyorsa, ek inceleme yapılması düşünülmelidir<br />
• Segmental ya da daha proksimal bir trombüs gösteren TDBT ya da ÇDBT, PE’yi doğrular<br />
• Subsegmental pıhtılar varsa, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülebilir<br />
Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />
Yüksek düzeyde klinik olasılık<br />
• Duyarlılığı yüksek bir test kullanılarak yapıldığında dahi normal sonucun PE’nin güvenle dışlanmasını sağlayamaması<br />
nedeniyle, D-dimer ölçümü, klinik olasılığın yüksek olduğu hastalarda tavsiye edilmemektedir<br />
• BT sonucu negatif olan hastalarda, PE’yi dışlamak için, seçilmiş hastalarda ek inceleme yapılması düşünülmelidir<br />
• Yüksek olasılıklı ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi PE’yi doğrular<br />
• Proksimal DVT gösteren KUS, PE’yi doğrular<br />
• KUS yalnızca distal DVT’yi gösterirse, ek inceleme yapılması düşünülmelidir.<br />
• Segmental ya da daha proksimal trombüs gösteren TDBT ya da ÇDBT, PE’yi doğrular<br />
• Subsegmental pıhtılar varsa, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülebilir.<br />
ÇDBT: Çok detektörlü BT, KUS: Kompresyonlu ultrasonografi, TDBT: Tek detektörlü BT (European Heart Journal 2008;29:2276-2315)
666<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Pulmoner Hipertansiyonda Hemodinamikler<br />
Sağ kalp kateterizasyonunda, direk olarak ölçülen ve hesaplanarak<br />
elde edilen hemodinamik parametrelerin sağlıklı<br />
erişkinlerdeki normal aralıkları aşağıda verilmiştir.<br />
•Ortalama pulmoner arter basıncı (oPA): 9-19 mmHg’dır.<br />
oPA: 20-24 mmHg olması hafif PH; 25-35 mmHg hafif-<br />
orta; >45 mmHg ise ciddi pulmoner hipertansiyon<br />
için karakteristiktir.<br />
•PAH’da PATB (pulmoner arter tıkalı basıncı) veya<br />
PKUB: ≤ 15 mmHg’dır. Oysa ki pulmoner venöz hipertansiyonda<br />
PATB: >15 mmHg’dir. PH hastalarında,<br />
triküspit regürjitasyonunun jetinin yüksek hızı,<br />
genişlemiş ve kalınlaşmış damarlar ve yükselmiş<br />
basınçlar Swan- Ganz kateterinin balonunun damarı<br />
tıkamasını önlediğinden dolayı PATB’nın doğru olarak<br />
ölçülebilmesi güçleşir.<br />
•PH tablosunda PATB veya PUB yükselmişse sol kalp<br />
kateterizasyonunun yapılması gereklidir; yükselmiş<br />
PKUB’nin doğruluğunu tastiklemek ve SV dolumuna<br />
“Venn diyagramındaki” gibi oPA, dPA, PVR’nin<br />
katkıları yorumlanmalıdır.<br />
•Multifaktöryel PH’de hemodinamik veriler yorumlanır<br />
ve tedaviye karar verilirken her zaman akla getirilmelidir.<br />
Örneğin; Sklerodermada, sklerodermanın kalp hastalığı<br />
ve intrensek pulmoner arteriyel hastalık gibi; bulunabilir:<br />
Sistemik hipertansiyon ve SV disfonksiyonu<br />
ile birlikte bulunabilir. PATB ve SV diyastolik basıncın<br />
yükselmiş bulunması tedavinin esas hedefi olan pulmoner<br />
arteriolar vaskülopatinin katkısını dışlayamaz.<br />
•Arteriolar faktörden, oPAB ve PATB arasındaki gradiyent<br />
10 mmHg’dan yüksekse şüphelenilmelidir (veya<br />
dPA ve PATB arasındaki gradiyent >5-10 mmHg ise).<br />
Kalp debisi Fick ve termodilüsyon metodları ile belirlenmelidir.<br />
Anlamlı triküspit vregürjitasyonu varlığında<br />
termodilüsyon yöntemi ile kalp debisi eksik hesaplanabilir,<br />
buna karşılık sol- sağ intrakardiyak şantta<br />
sistemik kalp debisi fazla hesaplanabilir. Sol-sağ şant<br />
veya bidireksiyonel şantlar bulunmuyorsa, heriki teknikte<br />
faydalıdır (Fick ve termodilüsyon).<br />
Bu yöntemlerin en önemli dezavantajı; oksijen tüketimini<br />
hesaplandığından, hastalar genellikle oksijen<br />
desteği altında ve anemik olabilir. Bu durumlarda karışık<br />
venöz oksijen satürasyonunun (mVO 2<br />
) tek veya<br />
sürekli izlenmesi kalp debisinin hesaplanması ve prognozun<br />
tayin edilmesinde faydalıdır.<br />
•mVO 2<br />
: a-dalgası”<br />
ile karakterize hafiften fazla triküspit yetersizliğine gelişene<br />
kadar, mSĞA SĞV dolum basıncı ile koreledir.<br />
Ağır derecede sağ ventrikül yetersizliğinde (SĞA genellikle<br />
>10-12 mmHg, “V-dalgaları 25 mmHg kadar<br />
yüksektir). Sonuçları belirgin yükselmiş SĞV diyastolik<br />
basıncında (mid-diyastolik 10-15 mmHg, diyastol-sonu<br />
15-20 mmHg), SV’yi sıkıştırarak SV dolum basıncında<br />
artışa sebep olur ve SV dolum volumunu azaltır.<br />
•SĞV ve SV arasındaki dinamik etkileşim prekapiller<br />
PH’de yükselmiş PKUB ile ilişkilendirilebilir. Sol<br />
ventrikülün az dolması sonucunda atım hacmi ve<br />
kalp debisi belirgin düşer.<br />
•Sağ ventrikül basınçlarının belirgin yükselmesi ile<br />
birlikte düşük SV atım hacmi ve sistemik basıncı;<br />
sağ koroner akımı tehlikeye atar ve bunun sonucunda<br />
oluşan sağ ventrikül iskemisi sağ kalp yetersizliği<br />
gelişimini daha kolaylaştırır.<br />
Hemodinamik Ölçümler Sırasında Vazodilatör Cevap<br />
Vazodilatörlere hemodinamik cevap tedavi ve prognoza<br />
karar ve yön vermeye yardımcı olur. Vazodilatör rezerv<br />
(vazoreaktivite testi ile) daha iyi prognoz ve kalsiyumkanal<br />
blokerleri tedavisine daha iyi cevap anlamına gelir.<br />
Kullanılan vazodilatörler: Nitrik oksit inhalasyonu,<br />
intravenöz (İV) epoprostenol ve İV adenozin (Tablo 10).<br />
İV nitrogliserinin kullanımı yarar sağlamaz.<br />
Pozitif cevap: oPA basıncında ≥ 10 mmHg azalma ile<br />
mPAB’nin ≤ 40 mmHg’ya düşürülmesi ve birlikte kalp<br />
debisinin artması veya değişmemesi. PAH hastalarının<br />
yaklaşık %10-20’sinde pozitif cevap bulunur. Kalsiyum<br />
kanal blokeri (KKB) tedavisinin faydasını gösterir.<br />
•KKB, sağ kalp yetersizliği bulunan anstabil hastalara<br />
verilmemelidir.<br />
Genel olarak, ilerlemiş PAH, özellikle SĞV yetersizliği<br />
tablosundaki hastalar başlangıçta parenteral prostasiklin<br />
analogları ile tedavi edilmelidir.<br />
Şekil 26’da hastalığın ciddiyetini değerlendirmek<br />
için kullanılan algoritm anlatılmıştır.<br />
TABLO 10. Vazoreaktivite testi<br />
Cevap verenler:<br />
• Ortalama pulmoner arter basıncında >10 mmHg düşme,<br />
indeks değeri ise OPAB’ın
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 667<br />
Genel bakım<br />
Oral antikoagülanlar ± diüretik ± oksijen ± digoksin<br />
Akut vazoreaktivite testi<br />
Pozitif<br />
Oral KKB<br />
Süreğen<br />
cevap<br />
Negatif<br />
Düşük risk<br />
Yüksek risk<br />
1. Epoprostenol or treprostinil (i.v.)<br />
2. IIoprost (inhalasyon)<br />
3. Etra’s or PDE-5 inhibitörleri (oral)<br />
4. Treprostinil (s.k.)<br />
Evet<br />
Hayır<br />
1. ETRA’s or PDE-5 inhibitörleri (oral)<br />
2. IIoprost (inhalasyon)<br />
3. Epoprostenol or treprostinil (i.v.)<br />
4. Treprostinil (s.k.)<br />
KKB<br />
devam<br />
Kombinasyon rejimleri<br />
araştırma protokolları<br />
Klinik tekrar değerlendirme: Şayet tedavi<br />
hedefine ulaşılamamışsa ek tedavi düşün<br />
Atrioseptostomi akciğer<br />
transplantasyonu<br />
Düşük<br />
Hayır<br />
Tedricen<br />
II, III<br />
Uzun (>400 m)<br />
Minimal yükselmiş<br />
Minimal SĞV disfonksiyonu<br />
Normal/Normale yakın<br />
SAB ve KI<br />
Risk Belirleyicileri<br />
SĞV yetersizliğinin klinik<br />
kanıtları<br />
İlerleme<br />
WHO sınıfı<br />
6 dk yürüme mesafesi<br />
BNP<br />
Eko bulguları<br />
Hemodinamikler<br />
Yüksek<br />
Evet<br />
Hızlı<br />
IV<br />
Kısa (
668<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 11.A. Pulmoner embolide onaylanmış trombolitik<br />
rejimler<br />
Streptokinaz: 250 000 IU yükleme dozu olarak 30 dakikada,<br />
takiben 100 000 IU/saat 12-24 saatte<br />
Hızlı rejim: 1.5 milyon IU, 2 saatte<br />
Ürokinaz: 4400 IU/kg yükleme dozu olarak, 10 dakikada,<br />
takiben 4400 IU/kg/saat 12-24 saatte<br />
Hızlı rejim: 3 milyon IU, 2 saatte<br />
rtPA: 100 mg, 2 saatte ya da 0.6 mg/kg, 15 dakikada (maks.<br />
doz 50 mg)<br />
TABLO 11.B. Uzun süreli tedavi tavsiyeler<br />
• Geçici (geri dönüşlü) bir risk faktörüne ikincil PE’si olan<br />
hastalarda, bir KVA (K vitamini antagonisti) ile 3 aylık<br />
tedavi uygulanması tavsiye edilmektedir.<br />
• Uyarılmamış PE’si olan hastalarda, bir KVA ile en az 3 ay<br />
süreyle tedavi uygulanması tavsiye edilmektedir.<br />
• İlk uyarılmamış PE atağını geçiren ve kanama riski düşük<br />
olan, kararlı antikoagülasyonun sağlanabileceği hastalarda<br />
uzun süreli antikoagülasyon uygulanması düşünülebilir.<br />
• İkinci uyarılmamış PE atağını geçiren hastalarda uzun<br />
süreli tedavi uygulanması tavsiye edilir.<br />
• Uzun süreli antikoagülan kullanan hastalarda, bu tür<br />
bir tedaviye devam etmenin risk/yarar oranı, düzenli<br />
aralıklarla değerlendirilmelidir.<br />
• PE’li kanser hastalarında, ilk 3-6 ayda DMAH kullanılması<br />
düşünülmelidir. Bu dönemden sonra, KVA ya da DMAH<br />
ile tedaviye kanserde şifa sağlandığı düşünülenene kadar<br />
ya da süresiz olarak devam edilmelidir.<br />
• PE’li kanser hastalarında, KVA dozu, tedavi süresine<br />
bakılmaksızın, hedef INR 2.5 (2.0-3.0 aralığında) olacak<br />
şekilde ayarlanmalıdır.<br />
TABLO 11.C. Akut tedavi tavsiyeler<br />
Yüksek riskli pulmoner emboli<br />
• Yüksek riskli PE hastalarında fraksiyonlanmamış<br />
heparin ile antikoagülasyona gecikmeden<br />
başlanmalıdır.<br />
• Sağ ventrikül yetersizliğinin ilerlemesini ve PE’ye<br />
bağlı ölümü önlemek için, sistemik hipotansiyon<br />
düzeltilmelidir.<br />
• Hipotansif PE hastalarında vazopressör ilaçlar tavsiye<br />
edilir<br />
• Kalp debisi düşük, kan basıncı normal olan PE<br />
hastalarında dopamin ve dobutamin kullanılabilir<br />
• Agresif sıvı tedavisi uygulanması tavsiye edilmez<br />
• Hipoksemili hastalara oksijen uygulanmalıdır<br />
• Kardiyojenik şok ve/veya persistan arteriyel<br />
hipotansiyon ile başvuran yüksek riskli PE<br />
hastalarında trombolitik tedavi kullanılmalıdır<br />
• Trombolizin mutlak kontrendike olduğu ya<br />
da başarısızlıkla sonuçlandığı yüksek riskli PE<br />
hastalarında, cerrahi pulmoner embolektomi<br />
uygulanması tavsiye edilir<br />
• Proksimal arterdeki pıhtılarda, kateterle embolektomi<br />
ya da fragmantasyon, trombolizin mutlak<br />
kontrendike olduğu ya da başarısızlıkla sonuçlandığı<br />
yüksek riskli hastalarda cerrahi tedaviye bir alternatif<br />
olarak düşünülebilir.<br />
Yüksek riskli olmayan pulmoner emboli<br />
• Klinik açıdan orta ya da yüksek riskli PE olasılığı<br />
bulunan hastalarda, tanıya yönelik araştırmalar<br />
sürerken, gecikmeksizin antikoagülasyona<br />
başlanmalıdır<br />
• Yüksek riskli olmayan PE’li hastaların çoğunda<br />
başlangıç tedavisi olarak DMAH ya da fondaparinuks<br />
kullanılması tavsiye edilmektedir<br />
• Yüksek kanama riski taşıyan hastalarda ve ağır<br />
böbrek yetersizliği olanlarda tavsiye edilen<br />
başlangıç tedavisi, aPTT’yi normalin 1.5-2.5 katı bir<br />
hedef aralıkta tutacak fraksiyonlanmamış heparin<br />
uygulanmasıdır.<br />
• Fraksiyonlanmamış heparin, DMAH ya da<br />
fondaparinuks ile başlangıç tedavisine en az 5 gün<br />
boyunca devam edilmeli ve peş peşe 2 gün süreyle<br />
hedef INR düzeylerine ulaşılmasından sonra, K<br />
vitamini antagonistlerine geçilmelidir.<br />
• Yüksek riskli olmayan PE hastalarında tromboliz<br />
uygulanması tavsiye edilmemektedir; ancak<br />
orta riskli seçilmiş PE hastalarında uygulanması<br />
düşülünülebilir<br />
• Düşük riskli PE hastalarında trombolitik tedavi<br />
uygulanmamalıdır
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 669<br />
terleri bulunan hastalarda kontrindike olmadıkca<br />
trombolitik tedavi kullanılmalıdır.<br />
Hipotansiyonu olan hastalarda, deneyimli merkezlerde<br />
cerrahi embolektomi ve kateter ile trombusun çıkartılması<br />
uygun olur; trombolitiğe kontrindikasyonda<br />
alternatif indikasyon kardiyak cerrahi gerektirenlerde,<br />
heriki yaklaşımında kontrindikasyonları üst üste binebilir.<br />
•2008-ESC Pulmoner embolizmde akut ve uzun süreli<br />
tedavi için tavsiyeleri ile onaylanmış trombolitik<br />
tedavi rejimlerini Tablo 11A, B, C’de bildirmiştir (European<br />
Heart Journal 2008;29:2276-2315).<br />
Sağ ventrikül disfonksiyonu ve sistemik kan basıncı<br />
korunmuş olanlarda uygun tedavi yaklaşımı tartışmalıdır.<br />
Bu hastalarda mortalite oranı komplike olmamış<br />
PE’nin yaklaşık iki katı kadar yüksektir, bundan dolayı<br />
bazı otoriteler agressif girişimi teşvik etmektedir, ancak<br />
bu yaklaşımla PE sonuçlarının düzeldiği gösterilememiştir.<br />
Normotensif sağ ventrikül disfonksiyonlu hastalarda<br />
iv. Trombolitik tedavi verilenlerde komplike tedavi<br />
ihtiyacı (entübasyon, basınç desteği, açık-etiketli; dozu-sınırsız<br />
trombolitikler) azalmıştır, ancak mortalitede<br />
fark bulunmamıştır ( MAPPET-3). PE’de kullanılan<br />
tromboliklerin metaanalizinde tam fayda gösterilememiştir<br />
(Circulatıon 2004;110: 744-9).<br />
•İnferiyor vena kava filtresi (İVC), antikoagüle edilemiyen<br />
ve antikoagulasyon yetersiz olan veya kardiyopulmoner<br />
rezervinin yeterli olmayıp daha fazla<br />
tromboemboliyi tolere edemiyeceği düşünülen hastalarda<br />
gerekli olabilir (kronik tromboembolik PH).<br />
Oral antikoagulasyonu tolere edebilen hastaların,<br />
filtreye göre az miktarda avantajları vardır.<br />
•İVC (İnferiyor Vena Kava) filtresi ile kısa dönemde<br />
pulmoner embolide azalma, takıldıktan iki yıl geçene<br />
kadar belirgin değildir.<br />
Sebebi; filtreye doğru trombusun ilerlemesi ve kollateral<br />
damarların oluşması uzun dönemde artmış derin<br />
vende trombus oluşumu ile dengelenir.<br />
Akut PE’de hipotansiyon, sağ ventrikül yetersizliğini<br />
yansıtır ve tedavisi PAH’a bağlı sağ kalp yetersizliğine<br />
benzer.<br />
Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon<br />
(CTEPH): CTEPH’nin, bir veya daha fazla akut masif<br />
veya submassif PE’nin inkomplet rezolusyonunu takip<br />
ettiği düşünülmektedir. Ağır PE ile sonuçlanan tekrarlayan<br />
küçük pulmoner emboli görüşü, klinik veya patolojik<br />
bulgular ile desteklenememiştir.<br />
Primer ve sekonder pulmoner arter dallarının okluzyonunundan<br />
sonra pulmoner damarların volumu kaybolur<br />
ve progressif sekonder vaskülopati gelişir, bu patoloji<br />
PH’nin diğer şekillerinden histolojik olarak ayırt<br />
edilemez ve herikiside pulmoner vasküler rezistansın<br />
yükselmesine katkı sağlar.<br />
Anlamlı CTEPH’de bulunan hemodinamik parametreler<br />
PAH’ta bulunanlara benzer, ancak daha düşük<br />
derecelerde PH semptomları meydana gelir (özellikle<br />
anemi, KOAH veya KKY birlikte ise).<br />
•CTEPH hastasında, PE hikayesi bulunup, bulunmamasına<br />
bakmadan ömürboyu warfarin ile antikoagulasyon<br />
gerekir. Antikoagulasyon, yerini fibröz dokuya<br />
terk etmiş kronik emboli/trombusu etkilemez,<br />
pulmoner vaskülopatinin progresyonunu da önleyemez.<br />
Fakat, insitu trombus ve tekrarlayan tromboembolileri<br />
azaltabilir.<br />
•Bu hastalar daha fazla akut emboliyi tolere edemediklerinden<br />
İVC filtresi takılması indikedir.<br />
•Pulmoner tromboendarterektomi (PEA), WHO ≥ sınıf-III<br />
ve pulmoner rezistansı en az 3 Wood ünitesi<br />
olanlarda indikedir. PEA’nın riski ise cerrahi ekibin<br />
deneyimi ve hastanın risk faktörlerine bağlı olarak<br />
%25’e kadar yükselebilir, kurtulanların %90’dan fazlası<br />
cerrahiden fayda görenlerdir. Kurtulanların önemli<br />
oranında sürekli veya tedricen kötüleşen ve PAH’a<br />
benzer tedavi gerektiren PH bulunabilir. Bu nedenle<br />
cerrahi girişim seçimi için net bir kılavuz yoktur.<br />
Embolinin lokalizasyonu operasyonun teknik olarak<br />
uygulanabilirliğini etkilemektedir, daha distal trombusların<br />
operasyon yapılabilirliği düşüktür. Distal damarın<br />
vasküler remodeling derecesi, hastalığın geç evresinde<br />
cerrahiye giden hastalarda önemli prognostik anlamı<br />
vardır; bunlar, yükselmiş perioperatif mortalite ve azalmış<br />
postoperatif hemodinamik düzelme ile ilişkilendirilmiştir.<br />
CTEPH bulunan hasta operasyona adaylığının<br />
belirlenmesi için deneyimli merkeze gönderilmelidir.<br />
CTEPH ve ağır periferik pulmoner vaskülopatili<br />
hastalarda PEA’ya köprü olarak iv. Epoprostenol kullanılmalıdır.<br />
Tıkalı-olmayan damarlardaki pulmoner<br />
vaskülopatinin, tedavi ile hemodinamiğinin düzelmesi<br />
cerrahi sonuçlarını düzeltebilir bunun anlamı; yüksek<br />
preoperatif PVR kötü prognozu işaret eder.<br />
•Cerrahiye aday olmayanlar veya PEA yetersiz olan<br />
CTEPH hastalarında tedavi: İloprost inhalasyonu,<br />
sildenafil ve bosentan. Klinik sonuçların düzelmesi<br />
ve 6- dakika yürüme mesafesinin artması, ve PVR<br />
dahil hemodinamik sonuçlar bu ajanların herbirisi<br />
ile tedavi sırasında not edilmelidir.<br />
Sub-Q treprostinil ile devamlı infüzyon CTEPH’de<br />
tarihsel kontrollere göre düzelmiş yaşam beklentisi ile<br />
ilişkilidir.<br />
İntravenöz prostasiklinler, treptostinil ve epoprostenol<br />
WHO sınıf –III ve –IV CTEPH’de etkili olabilirler.
670<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
PULMONER ARTERİYEL HİPERTANSİYONUN<br />
TEDAVİSİ<br />
PAH veya pre- kapiller hipertansiyonunun tedavi seçenekleri<br />
komplekstir. Herikisinde de indikasyonların ve<br />
komplikasyonların anlaşılması önemlidir. Bilinen kötüleşmiş<br />
veya WHO sınıfı -III, -IV PAH hastalarının hastaneye<br />
yatırılmalı ve mümkünse erkenden deneyimli<br />
PAH merkezine gönderilmelidir (Şekil 27).<br />
Hızla kötüleşen PAH’ta belirgin yorgunluk ve dispne,<br />
ödem ve asitin artışı (anazarka), renal yetersizlik,<br />
beslenme ve emilim bozukluğu, hipoksemi, hipotansiyon<br />
ve konfüzyon dahil SSS semptomları eşlik eder. En<br />
önemli sebepleri aşağıda özetlenmiştir (Tablo 12).<br />
Akut kötüleşmenin tedavisinde acil olarak altta yatan<br />
mekanizlar hedef alınmalıdır.<br />
Hipotansiyon: WHO sınıf-IV PAH’ta hipotansiyon<br />
nadiren düşük intravasküler volum ile ilişkilidir (akut<br />
gastrointestinal kanama, aşırı-diürez, kusma ve diyare<br />
hariç). PH ile sağ ventrikül yetersizliğinde üst ve alt<br />
gastrointestinal sistem kanama riski artmıştır: Hipotansiyon<br />
azalmış gastrik boşalıma; hipoperfüze olan iskemik<br />
ve konjesyonlu barsak; warfarin ve prostasikline<br />
bağlıdır.<br />
Prostasiklin güçlü trombosit antagonisti olup %10<br />
olguda trombositopeniye sebep olabilir (immun yönetilen<br />
ve trombosit sayısı genellikle 40-75 K).<br />
Hipotansiyon sıklıkla SĞV yetersizliğinin kötüleşmesi<br />
yüzündendir. Şayet ilaç verilmesinde pompa yetersizliği<br />
veya kateter okluzyonu gelişmişse, ilaçlar zaman<br />
kaybetmeden başka yollardan tekrar başlanmalıdır<br />
(periferik büyük venler gibi).<br />
• Hipotansiyonun nedenleri: KKB (engellenmeli), sildenafil,<br />
ACEİ veya ARB ile gelişen sistemik vazodilatasyon<br />
ve negatif inotropik etkisi olan beta blokerler<br />
ve diltiazem olabilir. iv. Prostasiklinin (epoprostenol,<br />
treptostinil) aşırı dozu başağrısı, maküler<br />
döküntüler veya diarenin eşlik ettiği hipotansiyona<br />
sebep olabilir.<br />
Şayet şüpheleniliyorsa aşırı dozu test etmek için<br />
ilaç bir dakika kesildikten sonra dozu %25 azaltılabilir.<br />
Semptomatik Pulmoner Arter Hipertansiyon<br />
Genel tedavi: oral antikoagülanlar (B için IPAH, E/C<br />
diğer PAH), diüretikler oksijen (E/A)<br />
Akut vazoreaktivite testi (A PAH için, E/C diğer PAH için)<br />
Oral KKB (B IPAH için,<br />
E/B diğer PAH için)<br />
FS II FS III FS IV<br />
Süreğen cevap?<br />
KKB Devam<br />
Sildenafil [A]<br />
Treprostinil SK [C]<br />
Treprostinil IV [C]<br />
Bosentan [A]<br />
Sildenafil [A]<br />
Epoprostenol [A]<br />
Iloprost inh [A]<br />
Treprostinil SK [C]<br />
Treprostinil IV [C]<br />
Epoprostenol [A]<br />
Bosentan [B]<br />
Iloprost inh [B]<br />
Sildenafil [C]<br />
Treprostinil SK [C]<br />
Treprostinil IV [C]<br />
Kombinasyon tedavisi?<br />
Prostanoid<br />
Düzelme yok veya kötüleşme<br />
Bosentan<br />
Sildenafil<br />
Atriyal septostomi ve/veya<br />
akciğer transplantasyonu<br />
ŞEKİL 27. 2007 ACCP kılavuzundan adapte edilmiş PAH tedavi algoritmi. Aşağıdaki tavsiyeler için kanıt ve algılanan faydanın kombinasyonuna<br />
göre harfler kullanılmıştır.<br />
C = zayıf öneri. E ile tavsiye klinik çalışma kanıtlarından ziyade uzman görüşüdür. A = Kuvvetli tavsiye, B = orta derece tavsiye.<br />
Kısalt: KKB = Kalsiyum kanal blokerleri. FS = Fonksiyonel sınıf, INH = inhale edilen, İPAH = İdiyopatik PAH. İV = İntraveröz,<br />
SK = Subkutan (JACC 2008; 51: 1527-38).
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 671<br />
TABLO 12. PAH’da hipoksemiyi akut kötüleştiren sebepler<br />
• Sağ ventrikül yetersizliği ve düşük kalp debisi<br />
• Sürekli tedavideki hastalarda pompa veya kateter malfonksiyonu<br />
(prostasiklin analoglarının infüzyonu sırasında)<br />
• İn situ trombozis<br />
• Pulmoner embolizm (warfarin ve/veya prostasiklin tedavisindekilerde<br />
olası değil)<br />
• Pnömoni/atelektazi<br />
• Sepsis<br />
• Sağ-sol-şant (paten foramen ovale, ASD’ye bağlı)<br />
• Büyük plevral efüzyon<br />
• Pnömotoraks<br />
Şayet bir değişiklik olmamışsa bu uygulama 5 dakila<br />
içerisinde tekrarlanabilir. Şayet kan basıncı ters olarak<br />
etkilenmişse, önceki doza kaldığı yerden devam edilir.<br />
İnfeksiyon taraması hızla tamamlanmalı; infeksiyondan<br />
şüpheleniliyorsa geniş-spektrumlu antibiyotiğe<br />
başlanmalıdır. Kronik iv. Prostasiklin tedavisi alanlarda<br />
her yıl %2-3’de sıklıkla subklinik santral kateter infeksiyonu<br />
görülebilir.<br />
PH’de SĞV disfonksiyonu, atım hacmi ve düşmüş<br />
arteriyel nabız basıncı esnekliğinden dolayı volum durumunu<br />
belirlemek güçtür. Yükselmiş juguler venöz basınç<br />
(JVB), “>12-15 cm H 2<br />
O” anlamlı volum boşatılması<br />
için uygundur. Ancak, ödem ve asit bulunan hastalar-<br />
da intravasküler volum düşük olabilir. Volumu belirgin<br />
boşaltılmış hastalara (hipovolemik), volum invasiv<br />
veya Eko-dopler tetkikleri ile değerlendirinceye kadar<br />
hızlı sıvı verilmesi kısıtlanmalıdır. SĞV basınç yüklenme<br />
tablosu, sıvı verilmesi ile Ekoda ortaya çıkan septal<br />
bombeleşme ve sıkıştırılmış SV ile kanıtlanabilir (Şekil<br />
28). Bunun sonucuda; SĞV’de daha fazla dilatasyon ve<br />
fonksiyon azalması ile SV atım hacminde azalma meydana<br />
gelir.<br />
•Volum durumu açık değilse, sistemik basınca etkisini<br />
değerlendirmek için 10 dakikada hızla 200 mL<br />
salin verilmesi mantıklıdır.<br />
•Ağır PAH hastasında hipotansiyon hızla geriye döndürülüp<br />
SĞV fonksiyonu ve kalp debisini düşüren<br />
“fizyopatolojik spiral” önlenmelidir (şoka giden fasit-çemberin<br />
kırılması).<br />
Yüksek SĞV ve PA basınçları ile sistemik hipotansiyon<br />
kritik derecede düşük oksijen transportuna; ağır<br />
hipoksemiye (düşük akım ve açık foramen ovale ve<br />
ASD’ye bağlı sağ-sol şanta bağlı), düşük koroner kan<br />
akımı, SĞV iskemisi ve stunning ile elektro-mekanik<br />
dissosiyasyon ve ventrikül fibrilasyonu ile takip edilen<br />
infarktüse sebep olabilir.<br />
•Ortalama arteriyel basıncı en az 60-70 mmHg’da idame<br />
ettirilemeyen hastalarda, alfa-1 reseptör aktivitesi<br />
olan ajanlar (fenilefrin, norepinefrin), yüksek doz<br />
dopamin tercih edilebilir.<br />
Alfa-1 reseptör aktivitesi sistemik arteriyel basıncı ve<br />
koroner perfüzyon basıncını, sistemik rezistansı ve SV<br />
afterloadunu artırır ve SV ile SV çıkış yoluna SĞV’nin<br />
SĞV<br />
AK<br />
SV<br />
MK<br />
SA<br />
SĞV<br />
AK<br />
SV<br />
MK<br />
SA<br />
ŞEKİL 28. Nifedipin hipotansiyonunda sol parasternal uzun eksen görüntüleri: SV büyüklüğünde azalma ve SV çıkış yolunu tıkayan<br />
septal eğilme (bowing) göstermekte. Sağ-üst; normal, sağ-alt; soldaki ekokardiyogramın çizimidir. AV: Aort kapak, MK: Mitral kapak, SA:<br />
Sol atriyum, AK: Aort kapak, SĞV: Sağ ventrikül (Chest 1999;116:218-23)
672<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
kompresyonunu azaltarak SV atım hacmi ve kalp debisini<br />
düzeltir.<br />
•Sistemik basınç yeterli ise, dobutamin ve milrinon<br />
gibi inotropik ilaçların ilave edilmesi kalp debisini<br />
düzeltir. Sistemik basınç makul düzeye ulaşınca, iv.<br />
Epoprostenol kalp debisini artırmak ve pulmoner<br />
basınçları düşürmek için kullanılabilir.<br />
•Sistemik kan basıncı makul düzede ise, iv. Epoprostenol<br />
kalp debisini artırmak ve pulmoner basınçları<br />
düşürmek için kullanılabilir. Hipotansiyon bulunan<br />
yeni PAH hastalarında selektif pulmoner vazodilatör<br />
“iNO”, pulmoner arter basıncı düşürerek ve kalp<br />
debisini düzelterek, hipotansiyonu geriye döndürerek<br />
uzun-dönem tedavi seçenekleri için zaman kazandırır.<br />
Tedavide (başka açıklaması olmayan) şok gelişen<br />
eski PAH’ın yaşam beklentisi düşüktür.<br />
Hipoksemi: Akut olarak hipoksemik durumdaki<br />
PAH hastasında yukarıdaki tabloda (Tablo 12) belirtilen<br />
sebeplerin ayırt edilmesi için benzer yaklaşım uygulanmalıdır.<br />
Bunların herbirisi ekarte edildikten sonra, ancak primer<br />
sebep kötüleşmiş SĞV fonksiyonu ve aşırı derecede<br />
düşmüş kalp debisidir. Çok sık olarak yukarıdaki faktörlerin<br />
kombinasyonu bulunabilir. Pulmoner emboli<br />
Warfarin ve Epoprostenol alan hastalarda seyrektir.<br />
•Arteriyel oksijen satürasyonunun %92’nin üzerinde<br />
tutulabilmesi için oksijen desteği sağlanmalıdır.<br />
•Yeterli oksijen transportunun (arteriyel oksijen<br />
miktarı [Hb x 1.34 x sAO2%] x kalp debisi) idame<br />
ettirilebilmesi için kan transfüzyonu düşünülmelidir.<br />
Kan ürünleri hayat kurtarıcı olabilir, fakat kalp- akciğer<br />
transplantasyonunu imkansızlaştıran antijen yüklenmesi<br />
artırabilir.<br />
•Devamlı pozitif basınçlı ventilasyon oksijenizasyonu<br />
geçici düzeltebilir. Özellikle pnömoni tablosunda<br />
entübasyon ve ventilatör desteği yeterli oksijenizasyon<br />
için gerekebilir (bakınız, Bölüm 2.2).<br />
Aritmiler: Kronik PAH’da sinüs taşikardisi olağan<br />
değildir ve genellikle infeksiyon, hipoksemi, hipovolemi<br />
veya düşük kalp debisinin manifestasyonudur.<br />
Atriyal fibrilasyon ve flatter en sık disritmilerdir ve<br />
hızlı klinik kötüleşmeye sebep olurlar. Atriyal kontraksiyonun<br />
kaybolması sonucunda SV dolum basıncı ve<br />
volumu azalır; SĞV ve SV atım hacimleri, kalp debisi<br />
düşer ve hipotansiyon gelişir.<br />
•Taşiaritmilerin tedavisinde, anstabil hastalar (hipotansiyon,<br />
hipoksemi) ileri kalp-yaşam desteği<br />
(ACLS: advanced cardiac life support) algoritmi ile<br />
kardiyoversiyon takip edilir.<br />
•İV diltiazem ve adenozin, SĞV fonksiyonu bozuk ve<br />
hipotansiyonlu PAH’ta yasaklanmalıdır.<br />
•Hız yavaşlatılması İV digoksin ile sağlanabilir, kısa-<br />
etkili beta blokerler ve İV amiodaron dikkatle verilebilir.<br />
•Sinüs ritmini sürdürmek için amiyodaron ve sınıf –<br />
IC ajanlar (propafenon ve flekayinid) dikkatle kullanılmalıdır.<br />
Disopiramid kullanımı engellenmelidir.<br />
Ventriküler aritmiler, esasen son-evre hastalıkta<br />
meydana gelir. Bunların tedavisi ACLS algoritmine uygun<br />
olarak yapılmalıdır, bu uygulama bile sonuçların<br />
(prognoz, tekrarı) düzelmesinde çok az etkilidir.<br />
Kardiyo-pulmoner canlandırma (CPR: cardiopulmonary<br />
ressuscitatıon) koşulları, tercihan hastalar kritik<br />
druma gelmeden önce PH hastaları ve aileleri ile tartışılmalıdır.<br />
Son evredeki hastalıkta ve sağ kalp yetersizliği<br />
ile ilişkili olarak CPR PAH’ta etkisizdir.<br />
PAH’ta İlave Tedaviler<br />
Warfarin, destekleyici oksijen, diüretikler, digoksin, ideal<br />
kiloya göre beslenme, tuz kısıtlaması, ve düzenli egzersiz<br />
ilave tedavilerdir.<br />
•İPAH’te warfarinin muhtemelen in situ trombus<br />
oluşumunu önleyerek yaşam beklentisini düzelttiği<br />
gösterilmiştir (prostasiklin döneminden önce). Ayrıca<br />
PAH ile ilişkili olan durumlarda da kullanılması<br />
uygundur (skleroderma, Eisenmenger gibi). Hedef<br />
İNR (internatıonal normalized ratıo) genellikle 2-3,<br />
fakat prostasiklin kullanıldığında 1.5-2.5’e düşünülmelidir.<br />
•Tromboembolik PH’den farklı warfarin ile heparin<br />
veya DMAH geçişi gerekmez.<br />
•Dinlenimde, uyku ve aktivite sırasında arteriyel oksijen<br />
satürasyonun >%90 tutulabilmesi için hastalar<br />
oksijen desteği ihtiyacı için değerlendirilmelidir.<br />
•Diüretikler, SĞV’nin volum yüklenmesi, ödem asitin<br />
rahatsızlığı ile komplikasyonlarınının (barsak ödemi<br />
ile birlikte malabsorbsiyon) önlenmesi için kullanılmalıdır.<br />
Elektrolitler ve renal fonksiyon yakından izlenmelidir.<br />
Spironolakton ilave veya potasyum-tutucu<br />
olarak kullanılabilir. Tiyazidler kulp- diüretiğinin<br />
artırılmasını azaltmak için kullanılabilir.<br />
•Digoksin, baroreseptör sensivitesini yükselterek<br />
kalp debisini artırabilir. Günlük doz öncesi kan düzeyi<br />
1 ng/mL’yi aşmamalıdır.<br />
“Üçüncü- Pulmoner arteriyel hipertansiyon dünya<br />
sempozyumunda” geliştirilen akut hastalarda uygulanabilen<br />
tedavi algoritmi Şekil 29‘da gösterilmiştir. Bu<br />
algoritmde ilaçların güvenliği, etkinliği, kolay kullanımı,<br />
ve etkisinin hızla oluşması temel alınmıştır.<br />
Sağlanabilen herbir tedavi seçeneğinin süresi ve faydasının<br />
derecesi öngörülemez, tedavinin etkinliği hastalıkla<br />
ilgili; hastalığın süresi/semptomlarının, WHO<br />
sınıfı, SĞV fonksiyonu, PH ciddiyeti ve etyolojisi (skleroderma<br />
en kötü prognoza sahip) dahil birçok faktöre<br />
bağlıdır.
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 673<br />
Fonksiyonel Sınıf III<br />
PAH Sınıf III/IV için Tedavi<br />
Oral antikoagülanlar ±<br />
diüretikler ± O 2<br />
± digoksin<br />
Fonksiyonel Sınıf IV<br />
*SĞV yetersizliği için<br />
her 3-6 ayda değerlendir.<br />
BNP veya NT-BNP<br />
6-dakika yürüme mesafesi<br />
İndike ise SGKK tekrarla<br />
Endothelin reseptör antagonistleri<br />
(ETa): bosentan veya sixasentan<br />
Prostacyclin analogları:<br />
IV epoprostenol<br />
IV veya sub-Q treprostinil veya<br />
inhaled iloprost<br />
PDE-5 inhibitor:<br />
sildenafil<br />
Tedaviye<br />
Devam<br />
*≤ Sınıf II<br />
Sildenafil or ETa<br />
Sınıf III veya kötü<br />
IV Epoprostenol veya<br />
IV Treprostinil<br />
*≤ Sınıf II<br />
Tedaviye<br />
Devam<br />
Tedaviye<br />
Devam<br />
*≤ Sınıf II<br />
Yukarıdakiler ile<br />
kombinasyon tedavisi ve/<br />
veya Iloprost inhalasyonu<br />
Sınıf III/IV<br />
add ETa veya Sildenafil<br />
*≤ Sınıf II<br />
Tedaviye<br />
Devam<br />
Sınıf III veya kötü<br />
Tedaviye<br />
Devam<br />
*≤ Sınıf II<br />
add IV Epoprostenol veya<br />
IV veya sub-Q Treprostinil<br />
Sınıf III/IV<br />
Cevap yok<br />
Sınıf III veya kötü<br />
Transplantasyon değerlendirmesine gönder,<br />
antriyo septostomi olasılığı<br />
ŞEKİL 29. WHO sınıf III ve IV pulmoner hipertansiyonda tedavi algoritmi. SĞKK: Sağ kalp kateterizasyonu. (Chest 2004;126:35-62)<br />
•WHO sınıf-III ve -IV hastaların çoğunda kombinasyon<br />
tedavisi gerekir; hedef, hastaların sağ kalp yetersizliği<br />
kanıtları olmayan en az WHO sınıf-II’ye<br />
kadar gerileyip düzelmesidir.<br />
1. Hastaya genelikle tekli-ilaç tedavisi ile başlanmalı<br />
ve her 3 ayda; klinik ve fonksiyonel olarak, (sağ<br />
kalp yetersizliği bulunması ve BNP düzeyi, 6-dakika<br />
yürüme mesafesi, oksijen ihtiyacı dahil) tekrar değerlendirilmeli<br />
ve gerekiyorsa periyodik olarak sağ<br />
kalp kateterizasyonu tekrarlanmalı.<br />
2. Şayet hasta diğer parametreler ile WHO sınıf-II’ye<br />
kadar düzelmemişse; ikinci ve/veya üçüncü tedavi<br />
ajanı eklenir.<br />
3. WHO sınıf-III’den -IV’e kötüleşmişse; genellikle<br />
prostasiklin analoğu ilave edilir.<br />
•KKB (Kalsiyum kanal blokerleri) tedavisi (Tablo<br />
13) nadiren etkilidir, özellikle hastayı izlemeden<br />
TABLO 13. Kalsiyum kanal blokerleri<br />
• İndikasyonlar: Akut vazodilatör cevap pozitif PAH<br />
hastaları.<br />
• Doz (oral): Nifedipin (30-270 mg/gün), Amlodipin (5-20<br />
mg/gün), diltiazem (180-480 mg/gün).<br />
• Yan etkileri: Nifredipin (ödem, palpitasyon, ‘flushing’,<br />
başağrısı, hipotansiyon), Diltiazem (bradikardi, KKY,<br />
ödem, başağrısı, hipotansiyon).<br />
ampirik kullanımı yasaklanmıştır (kronik KKB<br />
tedavisinin yaşam beklentisine faydası gösterilememiştir).<br />
KKB kullanımı, sistemik hipotansiyon<br />
ve dakikalar ve saatler içerisinde ölüme giden<br />
hızlı progresyona sebep olabilir.
674<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Pulmoner Hipertansiyonun Spesifik Tedavisi<br />
Endotelin antagonistleri (ETa): PAH’ta spesifik olarak<br />
etkili bulunmuş birinci oral ilaç sınıfıdır.<br />
Endotelin-1 güçlü vazokonstriktör ve düz kas mitojenik<br />
özelliği ile düz kas hücrelerinde hipertrofiye neden olur,<br />
İPAH hastalarında plazma endotelin düzeyi yükselmiştir.<br />
İki endotelin reseptör tipi vardır; ET-A; vazkonstriksiyon<br />
ve düz kas hücre proliferasyonu meydana getirir,<br />
ETA-B; vazodilatasyon ve endotelin klirensine karışır.<br />
• Bosentan, nonspesifik ETa’dır, sitaxsentan (ET-A’ya<br />
spesifik 6000 defa daha) bilinen ikinci endotelin reseptör<br />
antagonistidir.<br />
•Bosentanın kullanımı WHO sınıf-III, -IV’de onaylanmıştır<br />
(FDA). İPAH ve skleroderma ile ilişkili bozukluklarda<br />
semptomlar ve hemodinamik değerleri,<br />
egzersiz kapasitesini düzeltmiştir.<br />
Major riski karaciğer toksisitesidir ve karaciğer<br />
fonksiyon testleri ayda bir izlenmelidir. AST/<br />
ALT’nin laboratuar değerlerinin üst sınırının 3 katı<br />
üzerine çıkmasından dolayı kullananların yaklaşık<br />
%10’da ilaç kesilmiştir. Küçük oranda açıklanamayan<br />
anemi bildirilmiştir. Çift doğum-kontrol önlemi<br />
tavsiye edilmektedir.<br />
Dikkat edilecek diğer durumlar; P-450 sistemini<br />
kullanan diğer ilaçlar ile etkileşimi, spermatogenez<br />
ve teratogenenez üzerine etkileri.<br />
•Sitaxsentan WHO sınıf-II, -IV, İPAH ve konnektif<br />
doku hastalığı ve konjenital kalp hastalığına sekonder<br />
PAH hastaları üzerinde değerlendirilmiştir. Egzersiz<br />
kapasitesi ve fonksiyonel sınıfı düzeltmiştir<br />
ve bosentana göre daha az hepatotoksisite ile ilişkili<br />
bulunmuştur %11’e karşı %3). Sitaxsentan warfarinin<br />
gereken dozunu azaltır ve şayet İNR izlenmiyorsa<br />
kanama riskini artırabilir.<br />
•Ambrisentan, selektifite özelliği intermediyerdir,<br />
henüz faz-II klinik çalışmaları yapılmaktadır.<br />
Bosentan (Oral)<br />
Dozu: Günde 2 defa 62.5 mg<br />
X 4 hafta sonra 125 mg günde 2 defaya çıkılır.<br />
Farmakoloji: Yarılanma ömrü 5 saat.<br />
Maksimum plazma konsantrasyonu 3-5 saatte ulaşılır.<br />
Etkileri: Sistemik ve pulmoner damarlarda vazodilatasyon.<br />
İlk etki 2-4 haftada,<br />
Maksimum etki 3-6 ayda.<br />
Yan etkileri: Karaciğer toksisitesi %10.<br />
Başağrısı, flushing, hipotansiyon, ödem, anemi oral<br />
kontraseptiflerin etkisinde azalma.<br />
Uyarılar: Teratojenik. Glyburide ile birlikte kullanıldığında<br />
karaciğer toksisitesi artar.<br />
CYP2C9 ve CYP3A4 ile metabolize olur, bu sistemi<br />
kullanan ilaçlara dikkat edilmeli.<br />
Sitaxsentan (Oral)<br />
Dozu: 100 mg günde.<br />
Farmakoloji: Yarılanma ömrü 10 saat, sabit düzeye<br />
6 günde ulaşır.<br />
Etkisi: Sistemik ve pulmoner damar sisteminde remodeling<br />
ile vazodilatasyona sebep olur. Başlangıç etkisi<br />
2-4 haftada görülür ve düzelme 3-6 ay devam eder.<br />
Yan etki: Karaciğer toksisitesi %3, periferik ödem,<br />
bulantı nazal konjesyon, başağrısı, baş dönmesi.<br />
Uyarılar: CYP2C9 ile metabolize olur warfarin metabolizmasını<br />
etkiler ve İNR düzeyini yükseltir. Teratojeniktir.<br />
Fosfodiesteraz-5 inhibitörü: Sildenafil, fosfodiesteraz-5’in<br />
(PDE-5) güçlü inhibitörüdür. Erektil disfonksiyonda<br />
kullanılmaktadır. PAH’ın etkili tedavi seçeneğidir.<br />
Nitrik oksit, endotelden-sağlanan gevşetici faktör<br />
guanil-siklaz aktivasyonu ve artmış cAMP oluşumu ile<br />
yönetilen vazodilatör etkileri vardır.<br />
PDE-5 inhibisyonu ile intrasellüler GMP düzeyini<br />
artırır ve vazodilatör etkilerinin süresini uzatır. Sildenafil<br />
iNO kombinasyonu ile birlikte kullanıldığında<br />
hemodinamik etkileri uzattığı gösterilmiştir ve iNO kesildiğinde<br />
ortaya çıkan rebound ve vazokonstriksiyonu<br />
sildenofil önlemiştir.<br />
WHO sınıf –II, -IV PAH hastalarında, 12 hafta ve bir<br />
yıl takipte fonksiyonel sınıf ve egzersiz toleransı düzelmiştir.<br />
İlacın çok iyi emniyet profili vardır. Hemodinamik<br />
faydaları endotelin antagonistlerine benzer. Prostasiklin<br />
ve ETa ile kombinasyonları klinik olarak güvenli<br />
ve etkili bulunmuştur. Sildenafil WHO fonksiyonel sınıfı<br />
ile ilgisi olmadan PAH’ta onaylanmıştır.<br />
Sildenafil<br />
Dozu: 20 mg, günde 3 defa, dozlar arasında 4-6 saat<br />
olmalı.<br />
Farmakoloji: Yarılanma-ömrü 4 saat. Zirve düzeyi<br />
yutulduktan sonra 60 dakika sonra.<br />
Etkisi: Sistemik ve pulmoner remodelinge uygun<br />
vazodilatasyon.<br />
Etkisinin başlaması saatler ve günler içinde olabilir.<br />
Maksimal etki 3-6 ayda görülür.<br />
Yan etkileri: Görme bozuklukları, dispepsi, flushing,<br />
hipotansiyon.<br />
Uyarılar: CYP450 sistemi ile metabolize olur. Nitratlar<br />
ile kullanımı kontrindikedir.<br />
Prostasiklin analogları: İV epoprostenol PAH’a<br />
spesifik ilk ilaçtır ve durumu kritik hastalarda çoğun-
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 675<br />
lukla tedavinin birinci sırasındadır. Epoprostenol semptomları<br />
hemodinamik bulguları uzun dönemde yaşam<br />
beklentisini WHO sınıf –III ve IV PAH, hastalarında<br />
düzeltmiştir. WHO sınıf –III, -IV hastalarda kullanımı<br />
onaylanmıştır (FDA).<br />
3 yılda yaşam beklentisine faydası, beklenen (geleneksel<br />
kontrollerde) yaşam beklentisi ile karşılaştırıldığında<br />
artmıştır (%35.4’den %62.8’e).<br />
Yarılanma ömrünün kısa olması ve devamlı İV verilmesi<br />
için (sabitleşmemiş kateter (indwelling ile; satral<br />
venöz kateter gibi) gerekir.<br />
Epoprotenol tedavisi başlanan hasta ilaç ve verilme<br />
sistemi hakkında eğitilmelidir.<br />
Tedavinin komplikasyonları; perfüzyon pompası yetersizliği,<br />
sabit-olmayan kateterin yerinden çıkması, tıkanması,<br />
kırılması; kateter infeksiyonları (lokal apse ve<br />
sellülitten bakteriyemi ve sepsise kadar) mono- ve polimikrobiyal<br />
olabilir. Difteroidler dahil her bakteriyel patojen<br />
katetere bulaşarak sonuçta bakteriyemi meydana<br />
getirebilir.<br />
• Treptostinil ( Remodulin), yeni prostasiklin analoğudur.<br />
Yarılanma ömrü 3-4 saat olup İV infüzyon veya<br />
subkutanöz verilebilir. İV. Eporostenol ile benzer<br />
hemodinamik etkileri vardır (subkutan ve İV treptostinilin<br />
herikisinin de). Treptostinil, en iyi stabil<br />
hastalarda klullanılmalıdır. WHO -II, -IV hastalarda<br />
(İPAH, skleroderma, konjenital kalp hastalığı dahil)<br />
egzersiz kapasitesi ve 6-dakika yürüme mesafesini<br />
düzeltmiştir. PAH ve CTEPH’de uzun sürede yaşam<br />
beklentisine faydası gösterilmiştir (geleneksel<br />
kontrol grubuna göre). Subkutan ve İV treptostinilin<br />
herikisininde kullanımı, oda ısısında daha uzun<br />
yarılanma ömrü ve molekülün stabilitesinden dolayı<br />
epoprostenola göre daha kolaydır.<br />
İndwelling (sabit olmayan) kateterin riskleri önlendiğinden<br />
subkutan kullanımı daha emniyetli ve<br />
etkilidir. İnjeksiyon yerinde hastaların çoğunun tolere<br />
edebildiği ağrı ile birliktedir.<br />
• İlloprost, prostasiklin analoğudur. Günde 6 defa<br />
inhalasyon yolu ile verildiğinde PAH’ta etkili tedavidir.<br />
İnhalasyon ile ilacın dozunun kısıtlı verilebilmesinden<br />
dolayı parenteral prostasiklinden daha az<br />
etkilidir. Hemodinamik bulguları, egzersiz kapasitesi,<br />
yaşam kalitesini ve yaşam beklentisini düzelttiği<br />
gösterilmiştir. İlacın kompleks kullanımını tolere<br />
edemeyen hastalarda, İV. prostasikline alternatif olarak<br />
kullanılabilir.<br />
Genellikle oral ajanlara rağmen halen semptomatik<br />
kalanlara veya 6- dakika yürüme mesafesinde<br />
ve özellikle kalp debisi gibi hemodinamik parametrelerde<br />
yeterli düzelme olmayan hastalara kombine<br />
edilir (WHO sınıf -II).<br />
Epoprotenol (İV Flolan)<br />
Doz: 2 ng/kg/dk ile başlanır; 3-4 günde 1-2 ng/kg/<br />
dk titre edilir.<br />
Doz değişiklikleri arasında en az 15 dakika beklenir.<br />
Düzelmeye kadar tolere edildikce 1-2 haftada bir<br />
dozu ayarlanır.<br />
Uzun dönemde doz ortalaması 45 ng/kg/dk (10-<br />
>100 ng/kg/dk).<br />
Zayıflama ve semptomların azalması durumunda<br />
dozu ayarlanır.<br />
Farmakoloji: Yarılanma-ömrü 45 micg aşılmamalıdır.<br />
Farmakoloji: 30 dakikada etkisi başlar. İnhalasyondan<br />
½-1 saat sonra kanda saptanamaz.<br />
Etkisi: Diğerlerine benzer fakat daha az güçlüdür.<br />
Yan etki: Çene ağrısı, başağrısı, hafif öksürük, flushing,<br />
baş dönmesi, hipotansiyon.<br />
Uyarılar: İnhalasyonun sıklığı ve süresinin uygunsuz<br />
oluşu.<br />
Sildenafil ve endotelin agonistleri ile birlikte güvenle<br />
kullanılabilir. Sidenafil ile kombine edildiğinde daha az<br />
sık doz gerekir.
676<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
İnhale-edilebilen NO (iNO): Çocuklar ve erişkinlerde<br />
PAH’taonaylanmıştır (FDA).<br />
Özellikle ameliyat sonrası hemodinamik olarak anstabil<br />
hastalarda yoğun bakımda iNO kullanımı iyi seçenektir.<br />
Ventile olan bölgelerde pulmoner perfüzyonu<br />
artırma avantajı vardır, böylece gaz değişimi düzelir<br />
ve epoprostenol ile olduğu gibi intrapulmoner şantlar<br />
artmadan PVR düşer. iNO alveolar kapillerlerde hızla<br />
inaktive edilir, böylece sistemik damarlara etkileri önlenir.<br />
• iNO ile stabile edilen hastalarda uzun süreli kullanım<br />
için İV epoprestenola geçilebilir. Sildenafil<br />
NO’nun ikinci habercisinin (cGMP) yıkımını önleyerek<br />
etkisini uzatır (böylece iNO kesilmesine bağlı<br />
rebound etkisi hafifler).<br />
PAH’ta Cerrahi Tedavi Seçeneği<br />
WHO sınıf –III ve –IV hastaların gelişmiş tedavilere rağmen<br />
ilk 3-6 ayda mortaliteleri yüksek seyretmektedir.<br />
İPAH’ta 2 yılda ortalama yaşam beklentisi epoprostenol<br />
ile 5 yılın ötesine geçilmiştir. Ölüm genellikle SĞV yetersizliği<br />
sonucundadır. Belirgin dilate SĞV SV’yi sıkıştırarak<br />
hipotansiyon ve düşük debiye ve SĞV fonksiyonun<br />
kötüleşmesine sebep olmaktadır.<br />
•PAH ile ASD; daha iyi yaşam beklentisi için, balonlu<br />
kateter ve bıçakla atriyal septostomi atriyal düzeyde<br />
sağ-sol şant yaratmak için kullanılmıştır.<br />
SĞV’de sistolik ve diyastolik yükünün azalması<br />
ve az dolu SV’ye doğru akımın artışı, oluşturulan şant<br />
sistemik basıncı ve kalp debisini artırabilir. Yüksek<br />
risklidir; atriyal septostomi fonksiyonel kapasiteyi düzeltebilir,<br />
bunun bedeli; hemoglobin yeterliyse şiddetli<br />
hipoksemidir.<br />
•Kalp-akciğer transplantasyonu; rölatif seçenektir.<br />
Prostasiklin ve tedavi kombinasyonlarının uygulanmasına<br />
rağmen, 3-6 ay sonra WHO sınıfı –III ve –<br />
IV’de kalan ve yeterli yaşam kalitesi sağlanamamış,<br />
hemodinamik düzelme olmayan hastalarda düşünülmelidir.<br />
Transplantasyondan sonra 1 yıllık yaşam beklentisi<br />
yaklaşık %80-90’dır, ancak posttransplantasyon yaşam<br />
beklenti süresi ortalama 5 yıldır. Yaşam beklentisi 1-2<br />
yıldan az olan hastalarda transplantasyon merkezine<br />
gönderilmelidir.<br />
2009-AHA, ACCP: EXPERT CONSENSUS DOCUMENT<br />
PULMONER ARTERİYEL HİPERTANSİYON (PAH)<br />
(JACC, 2009;53:1573-619)<br />
Pulmoner Hipertansiyonun Tanımı<br />
Anormal derecede yüksek pulmoner vasküler basınç<br />
bulunması durumunda pulmoner hipertansiyondan<br />
(PH) söz edilmektedir. PAH pulmoner hipertansiyonun<br />
(Venice Grup-1’in) bir kategorisidir (Tablo 4). İki term<br />
eşanlamlı değildir. PAH’nın geleneksel tanımında kullanılan<br />
tanımlama normal PKUB (≤15 mmHg) ile PVR (>3<br />
Wood ünitesi) tablosunda mPAB >25 mmHg.<br />
1980 yılında primer PH’ın (IPAH) NIH kayıtlarında<br />
hastalarda aşağıdaki karakteristikler bulunmuştur:<br />
PAB: 60 ± 18 mmHg, kardiyak indeks: 2.3 ± 0.9 L/dk/<br />
m 2 ve PKUB: +8 veya -4 mmHg. PAH’ın prognozunu<br />
belirleyen faktörler Tablo 14’te sunulmuştur.<br />
Tanısal Strateji<br />
Substratın tanınması: Hastalarda PAH gelişimine<br />
predispozan belirli medikal durumlar ve genetik duyarlılık<br />
tanımlanmıştır. PAH için risk faktörleri ve fikir<br />
birliğine varılan tarama kılavuzu Tablo 14’de gösterilmiştir.<br />
Pulmoner hipertansiyonu keşfetmek: Bu strateji<br />
PH riski olanlarda gereklidir (genetik substratlar, risk<br />
faktörleri veya ima edici semptomlar veya fizik muayene<br />
bulguları dahil). PH’nin en sık bulunan semptomları;<br />
egzersizde dispne, yorgunluk, göğüs ağrısı, senkop,<br />
TABLO 14. PAH: Prognoz belirleyicileri<br />
Risk Belirleyiciler Düşük Risk (İyi Prognoz) Yüksek Risk (Kötü Prognoz)<br />
Sağ kalp yet klinik bulguları Hayır Evet<br />
Semptomların ilerlemesi Yavaşca Hızlı<br />
WHO sınıfı II, III IV<br />
6D-YM Uzun (>400 m) Kısa (10.4 mL/kg/dk Zirve VO 2<br />
20 mmHg, Kİ< 2.0 L/dk/m 2<br />
BNP Minimal yükselmiş Anlamlı yükselmiş<br />
Kısalt: 6D-YM: 6 dakika yürüme mesafesi, CPET: Kardiyopulmoner egzersiz testi.
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 677<br />
Periferik<br />
damarlar<br />
A<br />
SĞV<br />
Büyümesi<br />
Belirgin Santral<br />
Pulmoner Arter<br />
Sağ İnen<br />
Pulmoner Arter<br />
B<br />
ŞEKİL 30. PAH’da EKG ve göğüs radyografi. İPAH’de A: Postero-anterior ve lateral göğüs radyogramı akciğer periferinde vasküler<br />
gölgelerin azaldığını, pulmoner arterin hiler belir genleşmesini ve sağ ventrikül büyümesini göstermektedir. B: EKG (altta) ayni hastada<br />
sağ atriyal genişleme, sağ ventrikül hipertrofi ve yüklenmesi ve sağ aks deviasyonu. SĞV: Sağ ventrikül (JACC 2009; 53: 1573-619).<br />
palpitasyonlar ve alty ekstremite ödemi. Sık fizik muayene<br />
bulguları Tablo 8‘de sunulmuştur. EKG ve göğüs<br />
radyogramı PH’yı işaret eden bazı markerler gösterebilir<br />
(Şekil 30).<br />
Ekokardiyografi: PH şüphesinde başlangıçta hasta<br />
hikayesi ve fizik muayene ve risk faktörleri esas alındığında,<br />
sonraki adım ekokardiyografidir. Doppler<br />
ekokardiyogram ile eşzamanlı SĞV sistolik basıncı hesaplanabilir,<br />
PH’nın fonksiyonel ve morfolojik sekelleri<br />
değerlendirilebilir ve PH’nın kardiyak sebepleri tanımlanabilir.<br />
PAH’daki sık ekokardiyografik bulgulara<br />
Şekil 31’de yer verilmiştir. Sol kalp yetersizliği veya<br />
ilerlemiş akciğer hastalığı gibi diğer olası etyolojilerin<br />
yokluğunda, hesaplanmış SĞV sistolik basıncının >40<br />
mmHg hesaplanması, açıklanamayan dispnede genellikle<br />
hastanın daha fazla incelenmesini gerektirir. Ayrıca,<br />
SĞA veya SĞV genişlenmesi veya intraventriküler<br />
septal düzleşme daha ileri incelemeyi tetikleyebilir.<br />
Ekokardiyografi PAH’a neden olmayan fakat spesifik<br />
teşhisi destekleyen, bir arada bulunan anormallikleri de<br />
tanımlayabilir.<br />
TR’nin (triküspit regürjitasyonu) spektral Doppler<br />
profili, PH hastalarının değerlendirilmesinde söz edilen<br />
SĞV-SĞA basınç gradiyentini ölçmek için yetersizdir<br />
(yaklaşık %10-25’de). Bu problem dikkate alındığında<br />
sallanmış salin kontrastının küçük miktarlarda intrave-<br />
SĞV<br />
SĞV<br />
RA<br />
ŞEKİL 31. PAH’ın ekokardiyografik özellikleri: (A) Parasternal kısa<br />
eksen bakışı. (B) Apikal 4 boşluk bakışı. PAH’da sık ekokardiyografik<br />
bulgular: Sağ atriyal büyüme; sağ ventriküler büyüme; interventriküler<br />
septumun anormal şekli, düzleşmesi veya tersine dönmesi<br />
ve eksik dolmuş sol kalp boşlukları. SA-sol atriyum, SV-sol ventrikül,<br />
RA-sağ atriyum, SĞV-sağ ventrikül. (JACC 2009; 53: 1573-619).<br />
SV<br />
SV<br />
SV
678<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
nöz bolus yapılması ile spektral TR sinyali artırılabilir<br />
veya bu amaçla ticari olarak sağlanabilen ve SV endokardiyal<br />
kenarının görüntüsünü artırmak için kullanılan<br />
mikro-kabarcıklı kontrast ajanlar da tercih edilebilir.<br />
Kontrast ajanlar dopplerin artırılması niçin gereklidir;<br />
çok küçük miktarlarda ve ağır pulmoner vasküler hastalığı<br />
olan hastalarda dikkatle kullanılmalıdırlar. Bu durumlarda<br />
sağ kalp boşluklarında genişleme veya septal<br />
düzleşme bulunması yükselmiş sağ kalp basınçlarını<br />
işaret eder.<br />
Egzersiz Ekokardiyografi: Hemodinamikler çoğunlukla<br />
istirahatte ölçüldüğünden, egzersizde dispne bulunması,<br />
egzersizin-neden olduğu PH’nın araştırılması<br />
için egzersiz ekokardiyografi ile ilgilenilmeye yol açmıştır.<br />
Tekbaşına egzersizin neden olduğu PH’ya bakılarak<br />
herhangi bir tedaviye karar verilmemelidir.<br />
Yeni teknikler: CT ve MR görüntüleme SĞV’nin kitlesi,<br />
volumları ve fonksiyonun ve kronik tromboembolik<br />
pulmoner hipertansiyon (CTEPH)’nin değerlendirilmesini<br />
dikkatle inceler.<br />
PAH’ın beklenilen MR markerleri; septal eğriliğin<br />
oranınında değişme, SĞV ejeksiyon fraksiyonu, SĞV<br />
volumu, noninvazif ölçülen kardiyak indeks ve gecikmiş<br />
abartılı (hiper) artış (gadolinium kullanılarak artırılmış<br />
MR görüntüsünde ölçülür).<br />
Sınıflama:<br />
Olguların çoğunda PH semptomların (dispne, yorgunluk,<br />
göğüs ağrısı, senkop veya ödem) değerlendirilmesi<br />
sırasında keşfedilmiştir. Ekokardiyografik kriterler<br />
ile şüphelenildiğinde, altta yatan ilişki veya sebep ele<br />
alınıp araştırılmalıdır. Başlangıçta, PH’nin PAH (Grup<br />
-1) ve non-PAH (Grup 2-5) sebepleri gözden geçirilmelidir.<br />
Şekil 32’deki algoritm, ayni zamanda Tablo 4’deki<br />
altta yatan sebebin uygun değerlendirilme gerçeğini<br />
yansıtır, hemodinamik patern de gereklidir.<br />
Tanısal değerlendirme sırasında PH’ya sebep olan<br />
tedaviyi işaret eden etyolojiler gibi diğer bozuklukların<br />
dışlanması önemlidir. Şekil 32’deki değerlendirilenlerin<br />
çoğu kendiliğinden açıktır, CTEP’nin dışlanmasına<br />
özel vurgu yapılması uygundur. Pulmoner emboli (PE)<br />
olgularının yaklaşık %3-4’ü trombus yoğun antikoagülasyona<br />
rağmen tam olarak çözülmemekte ve bunlar zamanla<br />
CTEPH gelişimine gitmektedir. Diğer taraftan en<br />
sonunda CTEP teşhisi konanların yarısında PE hikayesi<br />
yoktur.<br />
• Açıklanamayan dispne ve PH bulunanlarda CTEPH’<br />
nin dışlanması için seçilecek test radyonüklid perfüzyon<br />
taramasıdır. Normal veya çok düşük olasılık<br />
esasen CTEPH’yi dışlar ve yüksek olasılıklı tarama<br />
kanıtları pulmoner anjiyogram ile daha ileri değerlendirme<br />
gerektirir.<br />
Tanısal olmayan taramalarda klinik karara ihtiyaç<br />
vardır (klinik şüphe ve altta yatan parenşimal akciğer<br />
hastalığın bulunmasına dayanan).<br />
Günümüzde spiral veya PE protokol CT, uygun klinik<br />
tabloda akut PE’nin dışlanması için mükemmel gözükmektedir<br />
(Tablo 9), CTEPH’nin dışlanmasında perfüzyon<br />
taramasına göre daha az duyarlıdır (ESC: TKD1,<br />
ESC: TKD2). PAH için altta yatan risk faktörleri bulunanlarda<br />
bile CTEPH’nin bertaraf edilmesi önemlidir<br />
(skleroderma spektrumundaki hastalıklar gibi, teşhisin<br />
tedavi karışıklığı önemlidir).<br />
• Tastik; tanıyı destekleme: Doppler ekokardiyografi<br />
ve birlikte olan bulgular PH’yi işaret edebilir, sağ<br />
kalp kateterizyonu (PVR’nin doğru değerlendirilmesi<br />
ile) teşhisin tastiklenmesi için gereklidir ve hemodinamik<br />
profili oldukça detaylı ve doğru olarak<br />
tanımlar.<br />
İnvazif Hemodinamik Değerlendirme<br />
PAH’tan şüphelenilen her hastada değerlendirilmesinde<br />
pulmnoner hemodinamiklerin dikkatlice invazif olarak<br />
incelenmesi esastır.<br />
Yükselmiş PA basıncına PH sebeplerinin çoğunda<br />
sebep pulmoner vasküler patoloji değildir.<br />
• Örneğin; egzersiz, anemi, gebelik, sepsis, kardiyopulmoner<br />
serndrom veya tirotoksikozda PH sıklıkla<br />
yüksek transpulmoner akım ile olur. Bu durumlarda,<br />
pulmoner damar yatağı anatomik olarak normaldir<br />
ve PH kalp debisi normal düzeylere dönünce düzelir.<br />
• PAH hastalarında “transpulmoner gradiyent” (oPAB<br />
- PKUB) anlamlı olarak yükselmiştir, fakat artmış<br />
kalp debisine bağlı yukarıdaki yükselmiş PAH örneğinde,<br />
sol kalp miyokardiyal veya valvular hastalığında<br />
yükselmemiştir. Pasif PH’ye sebep olan küçük<br />
bir hastalık altgrubunda orantısız PVR yüksekliği<br />
bulunabilir (PVR >3 Wood ünitesi ve transpulmoner<br />
gradiyent >20 mmHg: “Non-pulmoner arteriyel hipertansiyon”).<br />
Bu PH kronik sol kalp hastalığı veya<br />
kronik hipoksik durumlar ile ilişkilidir, alttaki hastalık<br />
durumuna göre (örneğin konjestif KY) biçimlendirilmiş<br />
optimal tedaviye rağmen sıklıkla klinik<br />
anlamlı PH kalır.<br />
• Bu Komitenin görüşüne (ACCF/AHA-2009) göre:<br />
PAH’ın teşhis kriterlerine normal SV dolum basıncında<br />
basitce yükselmiş oPAB tersine, PVR eklenmeli<br />
ve açıklanmalıdır. PVR PAH için daha sağlam<br />
bir kriterdir, çünkü transpulmoner gradiyent ve kalp<br />
debisinin etkisinide yansıtır ve sadece prekapiller<br />
pulmoner dolaşımda obstrüksiyon olursa yükselir.<br />
• PVR’nin yükselmiş oPAB’li hastalarda uygulanması<br />
faydalıdır. PVR pulmoner vasküler hastalığa bağlı<br />
PH’den (yükselmiş PAB ve PVR) pasif PH’ı (yükselmiş<br />
PAB, normal PVR) ayırt eder.<br />
• Tanımında, PAB ve PVR’nin ikiside PAH’de yükselir<br />
• PVR SV hastalığı (bazılarında pasif PH’ya ek olarak
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 679<br />
pulmoner arter hastalığı elementi de vardır) veya kapak<br />
hastalığında da yükselir.<br />
• Akciğer hastalığı, tromboembolik hastalık, SV hastalığı<br />
veya kapak hastalığı dışlandıktan sonra PAH’ın<br />
teşhisi için gerekli kriter: oPAB >25 mmHg ve PVR<br />
>3 Wood ünitesidir.<br />
Bu durum büyük olasılıkla esasen PAH teşhisinin<br />
doğruluğunu tesbit etmek için invazif hemodinamik çalışmaya<br />
sebep olur.<br />
Komite noninvazif ekokardiyografik hesaplanan<br />
PAB’ye fazla güvenilmemesine dikkat çekmiştir.<br />
Genel kardiyoloji hasta topluluğu düşünüldüğünde<br />
PAB gerçek pulmoner vasküler hastalığa göre sol kalp<br />
hastalığında sistolik veya diyastolik disfonksiyona bağlı<br />
daha sık yükselebilir.<br />
Sağ Kalp Kateterizasyonu<br />
PAH olduğundan şüphelenilen bazı hastalarda başlangıçta<br />
kateterizasyon gerekmez.<br />
Noninvazif değerlendirmeden sonra halen PAH olduğundan<br />
şüphelenilen tüm hastalar tedavi başlamadan<br />
önce sağ kalp kateterizasyonuna (SĞKK) gitmelidir.<br />
Sağ kalp kateterizasyonunun kullanımı sağlanan verilerin<br />
doğruluğu ve tamlığına (eksiksiz) bağlıdır.<br />
Bu tanısal algoritmada düzen, sağ kalp kateterizasyonu<br />
seçeneği non-invazif taramadan sonra “muhtemel<br />
PAH hastası” düşünülenlere saklanmaktadır; girişim<br />
PAB’ın ölçülmesi ve PVR’nin hesaplanmasını ve vazodilatör<br />
testinin yapılmasına imkan sağlar. SĞKK, PH<br />
hemodinamiklerinin değerlendirilmesinde “altın standartdır”,<br />
çoğunlukla ölçümler dinlenimde yapılır ve hemodinamik<br />
bozukluğun gerçek yaygınlığını yansıtamayabilir.<br />
Egzersiz SĞKK’nin teknik olarak yapılması ve<br />
yorumlanması güçtür, rutin olarak kullanılmamaktadır.<br />
Optimal İnvazif Değerlendirilmenin<br />
Komponentleri<br />
• Kateter laboratuarında PAH’ın titiz teşhisine pulmoner<br />
vaskülatürün birkaç segmentinin balon kateter<br />
ile Swan-Ganz uç basınçlarının bakılması (wedging)<br />
dahil edilmelidir. Uç basıncının (PKUB) ölçümü, pulmoner<br />
ven obstrüksiyonu yokluğunda yaklaşık sol<br />
atriyum basıncını verir ve sol kalp hastalığına bağlı<br />
PH’yı bertaraf edebilir; uç basınç pulmoner non-okluzif<br />
hastalıkta bazı segmentlerde normal olabilir.<br />
• Uç basınç spontan solunum siklusunun ekspirasyon<br />
sonunda ölçülmelidir. Şayet optimal basınç eğrisi<br />
sağlanamıyor veya uç basınç eğrisinin doğruluğu<br />
hakkında herhangi bir soru varsa, SV diyastol-sonu<br />
basıncı bakılmalıdır. PKUB’nin doğru ölçülmediği<br />
durumda sol kalp hastalığı olasılığında (ortopne<br />
semptomları veya ilişkili risk faktörleri ile) direk SV<br />
diyastol-sonu basıncının bakılması tavsiye edilmektedir.<br />
• Termodilüsyon kalp debisi, üç kez ölçümde sonuç<br />
tutarlı ise PAH hastaları için yeterlidir, ciddi-olmayan<br />
intrakardiyak şant ve triküspit regürjitasyonu<br />
yok ise sağlanmalıdır.<br />
Düşük kalp debisi ve triküspit regürjitasyonu bulunsa<br />
dahi, termodilüsyon tekniği ile Fick tekniğinin iyi korele<br />
olduğunu gösteren veriler vardır. PAH’da triküspit<br />
regürjitasyonu seyrek olmadığından kalp debisinin Fick<br />
ile belirlenmesi gerekebilir.<br />
Fick ölçümü ile ilgili olası hata farzedilen ve doğru<br />
ölçülmeyen oksijen tüketimi dahil ve kalp debisi ölçümü<br />
güvenilir değilse, PVR’nin hesaplanabilirliği ve akut<br />
vazodilatör testin yorumu bozulur.<br />
Pulmoner Arter Basıncında Spontan<br />
Değişkenlik<br />
SKK sırasında vasküler basınç ölçümleri ventilasyondan<br />
etkilenir, hemodinamik değişkenlerin yorumunda<br />
iki yol düşünülmelidir: (1) PAB ve akımda soluma sırasında<br />
meydana gelen fazik, dinamik değişikler fonksiyoneldir.<br />
(2) Daha büyük kısmen yapay basınç sallanması<br />
egzersiz, hiperventilasyon, valsalva, kronik akciğer<br />
hastalığında olabilir.<br />
İnspirasyon, intratorasik basınçta normal düşmeye<br />
sebep olur, PAB’ı atmosferik basınca göre rölatif hafifce<br />
düşürür ve sağ kalbe venöz dönüşü artırır, sonuçta pulmoner<br />
kan akımı artar.<br />
Pasif dışarı soluk verme ile intratorasik basınç atmosferik<br />
basınca yaklaşır. Bu etkiler normal kişilerde<br />
küçüktür, destekli ventilasyon sırasında akciğer hastalığında<br />
önem kazanabilir.<br />
• 2-3 solunum siklusunda, soluk vermenin sonunda<br />
intratorasik basınç atmosferik basınca yakınken değişkenlik<br />
azalabilir.<br />
Akut Vazodilatör Test<br />
• PAH tanısal değerlendirilmesinde vazodilatör test<br />
mantığı 2 faktöre dayanmaktadır: (1) Akut vazodilatör<br />
cevaplılık daha iyi prognozu olan hastaları tanımlar.<br />
(2) Cevap verenlerin, oral KKB’ye (kalsiyum<br />
kanal blokerleri) sürekli faydalı cevap verme olasılığı<br />
daha yüksektir ve bunlar çok pahalı olmayan bu<br />
ilaçlar ile tedavi edilmelidir.<br />
PAH için ideal vazodilatör pulmoner dolaşım için<br />
selektif olan ve etkisi hızla başlayıp kaybolandır. Akut<br />
vazodilatör test genellikle iNO (inhale edilen Nitrikoksit),<br />
intravenöz epoprostenol veya iv. Adenozin kullanılarak<br />
yapılmaktadır.<br />
Bununla birlikte, vazodilatör seçimi için kanıta-dayalı<br />
bir kılavuz yoktur. Buradaki uzmanların fikir birliği<br />
tercih ettikleri vazodilatör iNO’dur, ayni zamanda iv<br />
Adenozin ve iv epoprostenol kabul edilen alternatiflerdir<br />
(Tablo 10).
680<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Esas Testler<br />
Hikaye<br />
FM<br />
CXR<br />
EKG<br />
EKO<br />
VQ İncelemesi<br />
AFT’ler<br />
Olası Testler<br />
TEE<br />
Egzersiz Eko<br />
Pulmoner Anjiyografi<br />
Göğüs CT Anjiyogram<br />
Koagülopati Profili<br />
ABGs<br />
Değerlendirmeye<br />
yardımcı olur:<br />
• PH şüphesinin<br />
indeksi<br />
• SĞV, SĞAB, ↑SĞVP,<br />
SĞV Fonksiyonu<br />
• Sol Kalp Hastalığı<br />
• VKH, CHD<br />
• Kronik PE<br />
• Ventilatuar Fonksiyon<br />
• Gaz Değişimi<br />
Geceyarısı<br />
Oksimetri<br />
Polisomnografi<br />
• Uyku bozukluğu<br />
HIV<br />
ANA<br />
KFT’ler<br />
Fonksiyonel Test<br />
(6MWT, CPET)<br />
SĞKK<br />
Diğer CTD Serolojileri<br />
Vazodilatör Test<br />
Egzersiz SĞKK<br />
Volum Yükleme<br />
Sol Kalp Kat<br />
• HIV infeksiyonu<br />
• Skleroderma, SLE, RA<br />
• Portopulmoner HTA<br />
• Zemindeki Prognozu<br />
Tespit et<br />
• PH Kanıtla<br />
• Hemodinamik Profil<br />
• Vazodilatör Cevap<br />
ŞEKİL 32. Pulmoner hipertansiyonunun (PH) değerlendirilmesi için kılavuzu. FM: Fizik muayene, CXR: Göğüs radyogramı, V/Q:<br />
Ventilasyon/perfüzyon sintigrafisi, AFT: Akciğer fonksiyon testleri, KFT: Karaciğer fonksiyon testleri, 6MWT: 6 dakika yürüme mesafesi,<br />
ACBGs: Arteriyel kan gazları, CPET: Kardiyopulmoner egzersiz testi, CT: Kompüterize tomografi, CTD: Konnektif doku hastalığı, HTA:<br />
Hipertansiyon, PE: Pulmoner embolizm, RA: Romatoid artrit, SĞAB: Sağ atriyal büyüme, SĞKK: Sağ kalp kateterizasyonu, SĞVB: Sağ<br />
ventrikül genişlemesi, TEE: Transözefajeyal ekokardiyografi, VKH: Valvüler kalp hastalığı, Kat: Kateterizasyon, CHD: Konjenital kalp hastalığı,<br />
SĞVSP: Sağ ventrikül sistolik basınç, SĞV: Sağ ventrikül. (JACC 2009; 53: 1573- 619)<br />
• ESC ve ACCP kılavuzunun vazodilatör teste akut<br />
cevap tanımlaması için önerisi: Kalp debisinde düşme<br />
olmadan, oPAB’nin en az 10 mmHg mutlak değeri<br />
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 681<br />
•Hastaların ağır fiziksel egzersiz veya izometrik (sabit<br />
dirence karşı zorlama) egzersizden kaçınması<br />
tavsiye edilmiştir. Bu egzersiz senkopa neden olabilir.<br />
Yüksek yerlere çıkmanın hipoksik pulmoner<br />
vazokonstriksiyona katkısı olabilir ve iyi tolere edilemiyebilir.<br />
Benzer şekilde bazı hastalara ticari uçaklarla seyahat<br />
sırasında oksijen gerekebilir.<br />
•Uçuş öncesi pulse-oksimetri satürasyonu
682<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
PAH Tedavi Algoritmi<br />
Antikoagülasyon ± Diüretikler ±<br />
Oksijen ± Digoksin<br />
Akutvazoreaktivite Testi*<br />
Oral KKB<br />
Pozitif<br />
Düşük Risk<br />
Negatif<br />
Yüksek Risk<br />
Evet<br />
Devamlı<br />
cevap<br />
Hayır<br />
ERAs veya PDE-5 Is (oral)<br />
Epoprostenol or Treprostinil (IV)<br />
Illoprost (inhale)<br />
Treprostinil (SK)<br />
Epoprostenol veya<br />
Treprostinil (IV)<br />
Illoprost (inhale)<br />
ERAs veya PDE-5 (oral)<br />
Treprostinil (SK)<br />
KKB<br />
Devam<br />
Kombo-tedavi için<br />
yeniden değerlendir<br />
Araştırma protokolleri<br />
Atrial septostomi<br />
Akciğer transplantasyonu<br />
ŞEKİL 33. PAH’ın tedavi algoritmi. Kontrindikasyonu olmayan tüm hastalar ile IPAH’da tavsiye edilmiştir.<br />
Sağ kalp yetersizliğinin tedavisinde diüretikler kullanılır.<br />
Oksijen, oksijen satürasyonunu >%90 sürdürmek için tavsiye edilir. Akut vazodilatör testi, uzun dönem KKKB tedavisine aday<br />
olabilecek tüm IPAH hastalarına tavsiye edilmelidir. IPAH’dan başka durumlara bağlı PAH hastalarının, oral KKB’lere uzun-dönem<br />
cevabı çok düşüktür, bu hastalarda akut vazodilatör testin cevabının bireyselleştirilmesi gerekir.<br />
Hemodinamik anstabil hastalar ve sağ kalp yetersizliğinde KKB tedavisi düşünülmemelidir, akut vazodilatör teste gidilmemelidir.<br />
KKB’ler, sadece akut vazodilatör testi pozitif olanlarda indikedir akut vazodilatör testi pozitif olmayanlarda klinik değerlendirmesinin<br />
temelinde düşük risk de düşünülmelidir (Tablo 10)*.<br />
• ERA veya PDE-5 ile oral tedavi, birinci sıradaki oral tedavi tavsiyesi olabilir. Şayet oral rejimler uygun değilse, hastanın profil<br />
ve her tedavinin yan etkileri ve riskine göre diğer tedavilerin düşünülmesi gerekir.<br />
Klinik değerlendirmeye göre yüksek riskli düşünülenlerde İV prostasiklin (eprostenol veya trprostinil) birinci sıradaki tedavi<br />
olması önerilir.<br />
• Şayet hasta devamlı İV tedaviye aday değilse, diğer tedaviler hastanın profili ve her tedavinin yan etkileri ve riskine göre<br />
düşünülebilir. Epoprostenol, IPAH’ta egzersiz kapasitesi, hemodinamikler ve sağkalımı (bilinen tek ilaç) düzeltir ve kritik düzeyde<br />
hasta olgularda tercih edilen tedavi seçeneğidir. Treprostinil iV devamlı infüzyon hem de subkutan kullanılır, Illoprost prostasiklin<br />
analoğudur, günde 6 defa (adapte-edilmiş) aerosollaştırılmış olarak kullanılır.<br />
• Endotelin reseptör antagonistleri oral tedavilerdir, PAH’da egzersiz kapasitesini düzeltir. Karaciğer fonksiyon testleri aylık olarak<br />
sonsuza kadar yakından izlenmelidir. Fosfodiesteraz inhibitörleri de egzersiz kapasitesini düzeltir. Başlangıçta tekli-tedaviye yeterli<br />
cevap vermeyenlerde düşünülmelidir. Optimal medikal tedaviye rağmen kötüleşen hastalar için transplantasyon zamanı ve septostomi<br />
seçeneği saklanmalıdır (JACC 2009; 53: 1573-619).<br />
namik oynamalar öldürücü olabilir (maternal mortalite<br />
%30-50).<br />
•Günümüz kılavuzları: PAH’lı kadınlarda gebeliğin<br />
önlenmesi veya erken belirlenmesini tavsiye eder.<br />
Çocuk doğurma potansiyeli olan PAH’lı kadınlarda<br />
doğum-kontrol metodlarının tartışılması önemlidir.<br />
Ancak tercih edilecek yöntem bilinmemektedir.<br />
Östrojen ihtiva eden kontraseptifler venöz tromboembolizm<br />
riskini artırabilir. Düşük-dozlu preparatların<br />
antikoagülasyonla (warfarin) birlikte kullanımı makul<br />
bir seçenektir. Cerrahi sterilazsyon ve mekanik engelmetodları<br />
da alternatiflerdir.<br />
Tedavinin Geçmişi<br />
Warfarin ve antikoagulasyon ile sağkalımın düzeldiği<br />
gözlenmiştir.<br />
•IPAH’da INR ile titre edilen (1.5-2.5) warfarin ile<br />
antikoagülasyon, intravenöz tedavisi devam eden<br />
ilerlemiş hastalığı olanlarda, kontrindikasyonlar bulunmuyorsa<br />
antikoagülasyon önerilmiştir.
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 683<br />
•Diüretikler sağ ventrikül volum yükünün (sıklıkla<br />
yükselmiş juguler basınç, alt ekstremite ödemi ve<br />
asit ile ortaya çıkan) tedavisi için indikedir. Bazı durumlarda<br />
iv. Diüretik gereklidir. Serum elektrolitleri<br />
ve böbrek fonksiyonu yakından izlenmelidir.<br />
•Hipoksi güçlü pulmoner vazokonstriktör olduğundan,<br />
bazı uzmanlar oksijen satürasyonunu %90 üzerinde<br />
tutmak için oksijen desteği tavsiye etmektedir.<br />
•Digoksin sağ kalp yetersizliği ve düşük kalp debisi<br />
ile atrial aritmilerde bazen kullanılır.<br />
Kalsiyum kanal blokerleri: Akut vazodilatör cevap<br />
alınan (oPAB≥10 mmHg, mPAB: ≤40 mmHg) hastalarda<br />
KKB ile tedavi edilebilir.<br />
•Şayet hasta akut cevabı tanımlayan kriterlere uyuyor ve<br />
KKB tedavisi ile fonksiyonel sınıf I veya II düzelmiyorsa,<br />
hasta kronik cevap- veren olarak düşünülmemelidir.<br />
Alternatif ve ilave PAH tedavileri kullanılmalıdır.<br />
•Uzun-etki süreli nifedipin, diltiazem veya amlodipin<br />
en sık kullanılan KKB’lerdir. Verapamil negatif inotropik<br />
potansiyelinden dolayı yasaklanmalıdır.<br />
Prostanoidler: Prostanoidlerin verilmesi PAH tedavisinin<br />
özüdür. Eporostenol, treprostinil ve iloprost piyasada<br />
bulunan prostanoidlerdir.<br />
Endotelin reseptör antagonistleri: Endotelin-1 vazokonstriktör<br />
ve PAH gelişimine katkı sağlayabilen düz<br />
kas mitojenidir. Endotelin reseptör blokajı ile PAH tedavisi,<br />
endotelinin patojenik kanıtlarının desteğine göre<br />
umut verici yaklaşımdır. Bosentan, Sitaxsentan. Ambrisentan<br />
bu grubun mevcut ajanlarıdır.<br />
Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon<br />
CTEPH, pulmoner arteryel sistemde tromboembolinin<br />
sebep olduğu yükselmiş PAB (>25 mmHg) olarak tanımlanmaktadır.<br />
Başka bir venöz tromboembolizm hikayesi olmayan<br />
fakat akut PE bulunanlarda CTEPH’nin toplanmış insidensi;<br />
akut PE’den 6 ay sonra %1.0, 1 yıl sonra %3.1, 2<br />
yıl sonra %3.8 bildirilmiştir; bu hastalığın sıklığı eskiden<br />
zannedildiğinden daha fazladır.<br />
Günümüzde kabul edilen patogenetik mekanizması;<br />
derin ven trombozu ve PE’den sonra yavaşca organize<br />
olmuş tromboemboli oluşması. Antifosfolipid antikorları<br />
ve yükselmiş faktör –VIII düzeyleri hariç (yaklaşık<br />
hastaların %10’da) pulmoner endotelyumun koagülasyon<br />
veya ibrinolitik yolundaki durumu çağrıştıran<br />
anormallikler tanımlanmamıştır.<br />
•Splenektomi, ventrikülo-atriyal şant, infekte intravenöz<br />
yol ve kronik inflamatuar durumlar CTEPH’nin<br />
bağımsız risk faktörleri olabilir.<br />
Pulmoner arteriopatinin ortaya çıkardığı pulmoner<br />
mikrovasküler değişiklikler hastalığın progresyonununa<br />
katkı sağlar.<br />
•Anlamlı distal hastalığın mekanizmaları: (1) Küçük<br />
altsegmenter elastik arterlerin obstrüksiyonu. (2) Distali<br />
nonobstrüktif pulmoner damar sistemine giden<br />
üçük müsküler arter ve arteriollerin klasik arteriopatisi.<br />
(3) Distali total veya kısmen tıkanmış obstrüktif<br />
pulmoner damar sistermine giden küçük müsküler<br />
arter ve arteriollerin pulmoner arteriopatisi.<br />
Tıkanmış ve tıkanmamış pulmoner damarların distal<br />
pulmoner vaskülopatisi tipik olarak IPAH düşündüren<br />
lezyonlar ile karekterizedir (pleksiform lezyonlar dahil).<br />
CTEPH’nin CT bulguları minimal olabilir fakat olası<br />
CTEPH ortamında ventilasyon-perfüzyon taraması her<br />
zaman düşünülmelidir.<br />
Normal perfüzyon veya çoklu, küçük, subsegmenter<br />
defektlerin bulunması IPAH veya küçük-damar PH’nin<br />
bir başka şeklini tanımlayabilir, daha mantıklı olarak,<br />
bir veya daha fazla gelişi güzel segmenter veya büyük<br />
defektler genellikle CTEPH’yi gösterir.<br />
Nadiren pulmoner veno-okluziv hastalık, pulmoner<br />
kapiller hemanjiomatozis, fibroze mediyastinit, pulmoner<br />
vaskülit veya pulmoner arter sarkomasında çoklu<br />
benzer defektler görülebilir.<br />
•CTEPH’nin CT veya anjiyografik kanıtları: Keseleşme,<br />
ağlar veya bandlar ile poststenotik dilatasyon,<br />
intimal düzensizlikler, bidenbire daralma, total okluzyon<br />
birlikte olur veya olmaz. Pulmoner anjiyografi<br />
birçok yıldan beri teşhisin kanıtlanmasında yaklaşımın<br />
“köşe taşıdır” ve “ameliyat olabilir” indikasyonunu<br />
verir.<br />
Cerrahi ve İnvazif Tedavi<br />
•PTE (pulmoner tromboendarterektomi) potansiyel<br />
olarak iyileştiricidir, önemli oranda hastaya yapılamamaktadır.<br />
Cerrahi başarı operatörün deneyimine<br />
ve dikkatli hasta seçimine bağlıdır. PTE dışındaki<br />
invazif yaklaşımlar günümüzde kısıtlıdır. Olası alternatifler:<br />
Akciğer transplantasyonu ve balon pulmoner<br />
dilatasyon (anjiyoplasti).<br />
•PTE öncesi inferiyor vena kavaya filtre yerleştirilmesi<br />
büyük merkezlerde standarttır.<br />
Medikal Tedavi<br />
PAH’daki gibi indike ise diüretik ve oksijen kullanılır.<br />
Ömürboyu antikoagulasyon verilir.<br />
Bosentan ile tedavi edilen hastalarda plaseboya göre<br />
PVR’nin düştüğü fakat 6 dakika yürüme testinin değişmediği<br />
gösterilmiştir.<br />
Farmakolojik tedavi 4 durumunda faydalı olabilir:<br />
1. PTE muhtemelen anlamlı distal hastalığa bağlı olma-
684<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
dığında, medikal tedavi tek seçenek olabilir, çok ağır<br />
hastalarda transplant düşünülmelidir.<br />
2. Hemodinamiği oldukça kötü yüksek-riskli hastalarda,<br />
intravenöz epoprostenol tedavi amaçlı PTEye<br />
köprü olarak düşünülebilir. Bu hastaların fonksiyonel<br />
sınıf –IV semptomları vardır, oPAB
Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 685<br />
b. Normal veya minimal yükselmiş PKUB sonucunda<br />
cerrahi ve birlikte medikal tedavi ve<br />
c. TPG ve PVR anlamlı yükselmiş kalır ve<br />
d. Hastanın klinik durumu PAH-spesifik tedavi klinik<br />
fayda klinik fayda verebileceğini gösteriyorsa.<br />
Bu hastaların nasıl ve tedavi edilip/edilmeyeceğine<br />
deneyimli PH merkezlerinde bireysel<br />
esaslara göre karar verilmelidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Rubenfire M, Bayram M, Hector-Word Z. Puolmonary hypertensıon<br />
in critical care setting. Clasificatıon, Pathophysiology,<br />
Diagnosıs and Management. Critical care clinics<br />
2007;23: 801-35.<br />
2. NaguyenTN, Hu D, Kim MH, Grines CL. Management of<br />
complex cardiovascular problems. Blackwell Futura. 2007.<br />
p.191-219.<br />
3. Rosenow EC, Harison CE. Congestive heart failure masquerading<br />
as primary pulmonary disease. Chest. 1970 58: 28- 36.<br />
4. Geppert E, Genblach BK. The pulmonary manifestation of<br />
left heart failure. Chest 2004;125: 669-682<br />
5. Badesch DB, Abman SH, Ahearn GS, Barst RJ, McCrory<br />
DC, Simonneau G. Medical Therapy For Pulmonary Arterial<br />
Hypertension ACCP Evidence-Based Clinical Practice<br />
Guidelines. Chest 2004 ;126;35-62<br />
6. Rubin JL. Pulmonary arterial hypertensıon. JACC 2008;51:<br />
1527-38<br />
7. ACCF/AHA 2009 Expert Consensus Document on Pulmonary<br />
Hypertension. A Report of the American College of<br />
Cardiology Foundation Task Force on Expert Consensus<br />
Documents and the American Heart Association. JACC<br />
2009;53: 1573–619
BÖLÜM<br />
3.3<br />
Uyku Apnesi Bozukluğu ve<br />
Kalp Yetersizliği<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Uyku-apnesi bozukluğu (UAB) prevalansı kardiyovasküler<br />
hastalığı kanıtlananlarda yüksektir.<br />
Obstrüktif uyku apnesi (OUA) ABD’de 15 milyon<br />
erişkini etkilediği hesaplanmıştır. Bu hastaların büyük<br />
bölümünde birlikte hipertansiyon ile koroner arter hastalığı,<br />
inme ve atriyal fibrilasyon gibi kardiyovasküler<br />
hastalıklarda bulunmuştur. Santral uyku- apnesi (SUA)<br />
ise esasen KY hastalarında meydana gelir.<br />
OBSTRÜKTİF UYKU APNESİ (OUA) 1-5<br />
Farengeal havayolunun kollapsı sonucunda uyku sırasında<br />
ventilasyona tekrarlayan aralar verilmesi (Tablo<br />
3). Obstrüktif Apne’de, devam eden ventilatuar efor<br />
ile birlikte, solunuma ≥10 saniye ara verilir. Obstrüktif<br />
hipopne artmıştır, fakat tamamen kesilmemiştir, klinik<br />
tablo oksijen satürasyonunda düşme veya yükselme ile<br />
birliktedir.<br />
OUA’nın teşhisi, hastanın apne-hipopne indeksi<br />
( AHİ; uykuda saatteki apne ve hipopne sayısı) >5 ve<br />
gün içerisinde aşırı uyku hali bulunduğunda kabul<br />
edilmektedir (Şekil 1, Tablo 1). Hipopneye oksihemoglobinde<br />
satürasyonu ≥ %4 eşlik eder (Tablo 3).<br />
OSA’da faringeal kollaps (katlanma) dilin arkası,<br />
uvula, ve yumuşak damak veya bu yapıların kombinasyonu<br />
ile olmaktadır. Laringeal havayolunun bu bölümü<br />
(posterior nazal septumdan – epiglotise kadar) rölatif<br />
az kemikli veya rijit olup, bundan dolayı havayolu açıklığını<br />
sürdürebilmesi için büyük ölçüde adale aktivitesine<br />
bağımlıdır. OUA hastalarında primer anormallik,<br />
obesiteden dolayı anatomik kısa faringeal havayoludur.<br />
Uyanıklık bu havayolu direncini artırır, inspirasyon sı-<br />
Hava akımı<br />
Dil<br />
Nazal<br />
geçiş<br />
Yumuşak damak<br />
Uvula<br />
Hipopne<br />
Apne<br />
ŞEKİL 1. Kısmi ve tam havayolu obstrüksiyonu sonucunda hipopne ve apne (JACC 52: 6896-717).<br />
687
688<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 1. Obstrüktif uyku dispnesi<br />
Semptom ve risk faktörleri:<br />
• Bölücü horlama<br />
• Tanık olunmuş güçlükle soluk alma veya apne<br />
• Obezite ve/veya genişlemiş boyun büyüklüğü<br />
• Hipersomnolans (KY’de sık)<br />
• Diğer semptom ve bulgular (erkek cinsiyet, sıkıştırılmış<br />
görünen laringeal havayolu, yükselmiş kan basıncı,<br />
başağrısı, seksüel disfonksiyon, özellikle çocuklarda<br />
davranış değişiklikleri).<br />
Tarama ve tanısal testler:<br />
Sorgulama<br />
Holter nonitorizasyon<br />
Geceleyin oksimetri<br />
Evde polisomnografi<br />
Hastanede geceleyin polisomnografi<br />
Tedavi seçenekleri:<br />
• Pozisyonel tedavi<br />
Zayıflama<br />
Alkol ve sedatiflerin yasaklanması<br />
Pozitif havayolu basıncı<br />
Oral alet<br />
• Cerrahi<br />
Uvulofaringoplasti<br />
Tonsillektomi<br />
Trakeostomi<br />
(JACC 2008;52: 686-717)<br />
rasında daha büyük intrafarengeal negatif basınç sağlar.<br />
Larenkse lokalize olmuş mekanoreseptörler, negatif<br />
basınca refleks olarak cevap vererek laringeal dilatör<br />
adalelerin aktivitesini artırır, böylece uyanık oldukça<br />
havayolu açıklığı sürdürülür. Ancak, uyku sırasında<br />
bu nöromüsküler kompansasyonu çalıştıran refleks<br />
larengeal adale aktivitesi azalır veya kaybolur, dilatör<br />
adale aktivitesi düşer ve farengeal daralma ile intermitan<br />
komplet kollaps ortaya çıkar. Sonraki apne veya<br />
hipopne sırasında, hipoksi ve hiperkapni ventilatuar<br />
eforu uyarır ve apneik olayı sonlandırmak için uykudan<br />
birdenbire kalkılır. Oysa uyanıklılık sırasında, üst havayolunun<br />
açıklığının sürdürülmesi için refleks-işleyen<br />
adale aktivasyonu gerekir (uyku sırasındaki kollapsta<br />
hassas olabilir).<br />
Obstrüktif apnelerin patofizyolojisi; kompleks olup,<br />
bireysel farklılıklar göstermektedir. Bununla birlikte<br />
OUA hastalarının çoğunda larengeal kollapsın dominant<br />
sebepleri larengeal anatomideki anatomik eksiklikler<br />
ve uyku ve uyanmada üst havayolu dilatör adalelerinin<br />
değişken kontroludur, diğer mekanizmaların da<br />
olası katkısı olabilir. Uykuda akciğer volumunun kaybı<br />
üst havayolunun longitudinal çekişini azaltır, kendisini<br />
(farengeal yapıları) daha katlanabilir yapar.<br />
Hastalığın Mekanizması ve İlişkilendirildiği<br />
Kardiyovasküler Risk<br />
Apneler uyku sırasında ağır intermitan hipoksemi ve<br />
CO 2<br />
retansiyonuna neden olabilir; oksijen satürasyonu<br />
≤%60 düşebilir, uykuya yapılanmış normal otonomik<br />
ve hemodinamik cevapları bozar ve böler. Apne gece<br />
boyunca tekrarlayarak meydana gelebilir ve böylece<br />
kemo-refleks ile yönetilen periferik damarlardaki sempatik<br />
aktivite ve sonuçta vazokonstriksiyonu artırır.<br />
Apneik epizodların sonuna doğru kan basıncı 240/130<br />
mmHg’ya kadar çıkabilir. Bu düzeydeki hemodinamik<br />
stres ağır hipoksemi, hiperkapni ve adrenerjik aktivasyon<br />
sırasında olur.<br />
Noktürnal apneler kardiyak ve kardiyovasküler hastalığı<br />
artırabilen birçok değişik patofizyolojik mekanizmaları<br />
başlatır (Şekil 2).<br />
Sempatik aktivasyon; OUA’da periferik kan damarlarında<br />
sempatik trafik artmıştır, yükselmiş kardiyak<br />
sempatik aktivite gösteren hastada uyanık iken bile kalp<br />
hızı yüksektir. %100 oksijen verilmesi ile sempatik aktivite,<br />
kalp hızı ve kan basıncını OUA’da anlamlı düşürür.<br />
Kardiyovasküler değişkenlikler; obes kişilerdekine<br />
benzer, dinlenimde uyanık OUA hastasında kalp hızı<br />
değişkenliği azalmış, kan basıncı değişkenliği artmıştır.<br />
Kardiyovasküler hastalığı olanlarda, azalmış kalp hızı<br />
değişkenliği kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir. Framingham<br />
çalışmasında, birlikteki düşük kalp hızı değişkenliği<br />
gelecekte hipertansiyon gelişiminin habercisi<br />
bulunmuştur.<br />
Vazoaktif maddeler; tekrarlayan hipoksemik stres<br />
vazoaktif ve trofik maddelerin salımını artırır, saatlerce<br />
süren vazokonstriksiyonu ortaya çıkarabilirler (endotelin<br />
gibi). Saatlerce süren tedavi edilmemiş ağır uyku<br />
apnesinde, CPAP tedavisinden 4 saat sonra düşen endotelin<br />
düzeyi apne sırasında artmıştır.<br />
Aldosteron ile OUA arasında da pozitif klorelasyon<br />
bulunmuştur, fakat bu korelasyon inatcı hipertansiyonu<br />
olanlarda gerçektir.<br />
İnflamasyon; hipoksemi sistemik inflamasyonu tetikleyen<br />
önemli bir mekanizmadır. Bu hastalarda interlökin-6<br />
ve CRP gibi inflamatuar moleküller yükselmiştir.<br />
Uykudan yoksun kalmak da sistemik inflamasyonu<br />
tetikler.<br />
Tekrarlayan hipoksemi ve uykusuzluk, herikisi birlikte<br />
OUA’da plazma sitokin, adezyon molekülleri, amiloid<br />
A ve CRP düzeylerini yükseltir, lökosit aktivasyonu<br />
da artmıştır, monositler endotele daha aktif olarak bağlanırlar.<br />
CPAP tedavisi monosit bağlanmasını ve 6 hafta sonra<br />
dolaşan Tümör nekroz faktör-alfa düzeyini azaltır.<br />
İnsülin rezistansı; OUA’nın yükselmiş katekolaminler,<br />
uykusuzluk ve diğer karakteristikleri insülin<br />
rezistansı ile birliktedir (VKİ’den bağımsız glükoz intoleransı).
Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği 689<br />
Hipoksemi<br />
Reoksijenasyon<br />
Hiperkapni<br />
OUA<br />
İntratorasik basınç<br />
Uykudan uyanmalar<br />
Uyku kaybı<br />
Sempatik Aktivasyon<br />
Metabolik disregülasyon<br />
Sol atriyal genişleme<br />
Hastalık<br />
Mekanizmaları<br />
Endotel disfonksiyonu<br />
Sistemik inflamasyon<br />
Hiperkoagülabilite<br />
Sistemik<br />
Pulmoner<br />
Hipertansiyon<br />
Kalp Yetersizliği<br />
Aritmiler<br />
İlişkili Olan<br />
Kardiyovasküler<br />
Hastalık<br />
Böbrek hastalığı<br />
İnme<br />
Miyokard infarktüsü<br />
Ani kalp ölümü<br />
ŞEKİL 2. OUA’nın Patofizyolojik komponentlerinin (kardiyovasküler mekanizmalarının aktivasyonu ve tesbit edilmiş kardiyovasküler<br />
hastalığın gelişimi) şematik gösterimi. OUA: Obstrüktif uyku apnesi. (JACC 52: 6896- 717).<br />
CPAP, OUA’da CPAP tedavisi insülin rezistansını<br />
azaltabilir.<br />
Trombozis; OUA, trombosit aktivasyonu fibrinojen<br />
düzeyi ve trombotik riskin diğer olası markerleri artmıştır<br />
(hiperkoagülabil durum).<br />
İntratorasik basınç değişiklikleri; obstrüktif apne,<br />
göğüs boşluğunda önemli negatif başınçlar (-65 mmHg’ya<br />
yaklaşan) meydana getiren kapanmış üst havayoluna karşı<br />
tekrarlayan zorlu inspirasyona sebep olur ( Müller manevrası).<br />
Negatif intratorasik basınç, atriyum, ventriküller ve<br />
aortadan geçen transmural gradiyent yükselir ve ventriküler<br />
fonksiyonu, otonomik ve hemodinamik stabiliteyi<br />
bozar. Neticede duvar stresi, afterload ve atriyum<br />
büyüklüğü artar, diyastolik fonksiyon bozulur ve buna<br />
bağlı torasik aort dilatasyonu ve aort disseksiyonuna<br />
eğilim artabilir.<br />
Tekrarlayan noktürnal transmural gradiyent artışları<br />
uzun dönemde ventriküler hipertrofi ve remodeling gelişimine<br />
katkı sağlayabilir, bunların ilişkili olduğu klinik<br />
olaylar tastik edilmeyi beklemektedir.<br />
Kalp Yetersizliğinde OUA<br />
Prevalansı; KY ve sistolik disfonksiyonda %37 ve polisomnografiye<br />
gönderilenlerde %11 saptanmıştır. Gün<br />
içerisinde aşırı uyku şikayeti bu hastaların çok azında<br />
bulunmuştur. KY’de OUA prevalansı erkeklerde daha<br />
sık görülmüştür (%38, kadınlarda %31).<br />
• Erkeklerde ana risk faktörü obezite, kadınlarda ise<br />
yaşlılıktır.<br />
SV fonksiyonu korunmuş olanlarda, 3 aylık CPAP<br />
tedavisi ile diyastolik fonksiyon anormallği azalmıştır.<br />
OUA’nın Kaynağı ve KY’nin Progresyonu<br />
Uzun süredir var olan OUA’nın en direk mekanizması,<br />
kan basıncını yükselterek SV sistolik disfonksiyonuna<br />
neden olabilir. Hipertansiyon SV hipertrofisi ve yetersizliğinin<br />
en önemli risk faktörüdür.<br />
Noktürnal oksijen desatürasyonu diastolda bozulmuş<br />
ventriküler relaksasyonunun bağımsız öngörenidir.<br />
Artmış VKİ OUA’nın en önemli predispozan faktörüdür,<br />
birlikte KY gelişme riski büyüktür.<br />
SV hipertrofisinin hipertansiyon ile uyanıklığa göre<br />
uykuda daha yakın ilişkili olduğu gösterilmiştir.<br />
Oysa ki hipertansiflerde OUA olanlarda olmayanlara<br />
göre uykudaki daha yüksek kan basıncı, bunlarda<br />
uzun dönemde SV hipertrofi ve yetersizliği gelişime riskinin<br />
daha büyük olmasında rol oynayabilir.<br />
KY’de birlikteki OUA, uyanıkken yoğun antihipertansif<br />
tedaviye rağmen artmış sempatik aktivite ve yüksek<br />
sistolik kan basıncı ile ilişkilendirilmiştir. OUA ile sitokin,<br />
katekolamin, endotelin ve büyüme faktörlerine cevaplar<br />
meydana getirebilir; bunların da hipertansiyondan bağımsız<br />
olarak SV hipertrofisi gelişimine katkıları olabilir.<br />
• OSA birkaç patolojik mekanizma ile KY progresyonuna<br />
yardımcı olur: (1) Böbrek, kalp ve rezistans damarlara<br />
uykuda ve uyanıkken daha büyük sempatik<br />
debi çıkışı, (2) Hipoksi ve sağ ventrikül afterloadunun<br />
sekonder yükselmesi nedeni ile, (3) SV afterloadunun<br />
akut ve kronik olarak artışı. (4) Miyokard<br />
infarktüsü riskinin artışı.
690<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
OUA’lı KY hastalarında CPAP tedavisinin, yetersizlik<br />
kalbinde miyokardiyal enerjetikler ve metabolik etkinliği<br />
düzenlediği (PET ile) gösterilmiştir.<br />
OUA bulunan KY hastası, uykuda adrenerjik aktivasyona<br />
maruz kalmakta ve uyanmaktadır. Kan basıncı<br />
uyanıkken olduğu değerlerden aşağı düşmeden ziyade<br />
yükselmektedir. Tekrarlayan hipoksi periyodlarında<br />
miyokardiyal oksijen ihtiyacı artar. Sonuçta oluşan uygunsuz<br />
durum (miyokardın oksijen isteği- sunusu arasında)<br />
ile miyokardiyal kontraktilite azalır. Bu stresler<br />
OUA ve KY hastalarında yüksek miyokardiyal iskemi<br />
riski ile yerini alır; ventrikül fonksiyonu, aritmiler ve<br />
kötüleşmiş ölüm riski.<br />
Tıkalı larenkse karşı, intratorasik basınçta -65 mmHg’<br />
ye kadar tekrarlayan artışlar dikkat çekici hemodinamik<br />
ve otonomik cevaplara neden olur, OUA’da kardiyak<br />
yüklenme. SV transmural basıncındaki birdenbire yükselme<br />
(afterload) ve buna bağlı miyokardiyal oksijen ihtiyacı<br />
konu edildiğinde; sistolik KY’de, normal ventrikül fonksiyonuna<br />
göre atım hacmi daha şiddetli ve uzun süreli<br />
düşer ve santral sempatik akım refleks olarak daha büyük<br />
cevap sergiler. Bu obstrüktif olaylar gece boyunca yüzlerce<br />
defa olduğundan, SV transmural basıncındaki bu ani<br />
yükselme; miyokardiyal iskemi, miyokardiyal kayma<br />
(miyositlerde; slippage), kontraktil disfonksiyon ve ventrikül<br />
dilatasyonu gelişiminde önemli rol oynar.<br />
KY’de tedavi edilmemiş OUA ( AHI: >15) hastaların<br />
ölüm riski, AHI
Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği 691<br />
Solunan havanın uygun şekilde nemlendirilmesi,<br />
uygun maskenin dikkatle seçilmesi ve bir basınç dümenin<br />
cihaza eklenmesi kompliyansı düzeltebilir. İki düzeyli<br />
( BiPAP) veya pozitif havayolu basıncı kullanımı<br />
(inspirasyonda ekspirasyona göre daha yüksek basınç)<br />
veya sabit olarak ayarlanan, ototitrasyon cihazı hastanın<br />
kabul edebilmesini düzeltebilir.<br />
• CPAP’ın kabul edilemez olduğu kanıtlandığında<br />
oral aletler düşünülmelidir. Bu aletlerin çoğu anteriyor<br />
mandbular repozisyona neden olur, alt çeneyi<br />
(ve sonuçta dili) öne çekerek böylece farengeal havayolunu<br />
genişletir. Ayarlanan cihazlar ile, önceleri anteriyor<br />
değiştirme çok azdır fakat haftalar içerisinde,<br />
OUA ve horlama hafifleyene veya yan etkileri (başlıca<br />
mandibular eklem ağrısı) ortaya çıkana kadar yavaşca<br />
artırılır. Oral aletler CPAP’a kıyasla daha fazla<br />
hasta tarafından tercih edilmiş, ve horlamayı başarı<br />
ile düzeltmiştir, fakat OSA’nın (AHI 5<br />
olayın olması anormal düşünülmektedir (Tablo 3).<br />
• SUA, uykuda saatte >5 santral apne olur ve uykuyu<br />
bölen semptomlar (sık uyanma) ve/veya gün boyunca<br />
hipersomnolans birliktedir.<br />
Santral apne, obstrüktif apnesi olan kişilerde de olabildiğinden;<br />
bu hastalarda OUA’dan ziyade öncelikli<br />
olarak SUA’ya karar verip teşhis etmek için (ayırıcı teşhiste<br />
öncelik) daha fazla dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />
SUA’nın tek sebebi yoktur (Şekil 3). Etyolojisinde<br />
biraz farklı patofizyolojik mekanizmaları olan birkaç<br />
sendrom ortaya çıkabilir.<br />
Sırtüstü yatış duruşu<br />
Uzamış<br />
Dolaşım<br />
Kalp Yetersizliği<br />
↑ Leptin<br />
Sempatik<br />
aktivasyon<br />
↑ kardiyak<br />
dolum basıncı<br />
↑ CO 2<br />
duyarlığı<br />
Üst Havayolu<br />
Ödemi ve<br />
Daralması<br />
Akciğer<br />
Konjesyonu<br />
Kemorefleksin adrenerjik<br />
modulasyonu<br />
Değişmiş Ventilatuar Kontrol<br />
(SUA)<br />
ŞEKİL 3. SUA gelişiminin altındaki muhtemel mekanizmaların şematik görünümü ve SUA’dan olası geri-beslenme sonucu KY’nin kötüleşmesi.<br />
SUA: Santral uyku apnesi. (JACC 52: 6896- 717).
692<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. Santral uyku apnesi<br />
Semptomlar, bulgular ve risk faktörleri:<br />
Konjestif kalp yetersizliği<br />
Paroksismal noktürnal dispne<br />
Apneye tanıklık etmek<br />
Yorgunluk/hipersomnolans<br />
Diğer bulgular ve semptomlar; erkek cinsiyet, yaşlılık,<br />
mitral regürjitasyonu, atriyal fibrilasyon, uyanık<br />
olduğu süre CSS, egzersiz sırasında periyodik soluma,<br />
hiperventilasyon, hipokapni<br />
Tarama ve tanısal testler:<br />
Geceleyin oksimetri<br />
Ambulatuar (yalnız) polisomnografi<br />
Hastanede (hazır bulunan) polisomnografi<br />
Tedavi seçenekleri:<br />
Kalp yetersizliğinin optimal tedavisi<br />
Pozitif havayolu basıncı<br />
Oksijen desteği<br />
CSS: Chehyne stokes solunumu (JACC 2008;52: 686-717)<br />
• Cheyne-Stokes solunumu (CSS), genellikle KY hastalarında<br />
olur, bununla birlikte nörolojik bozukluklar<br />
ile de ilişkisi tanımlanmıştır; nörovasküler bozukluklar<br />
ve demans dahil.<br />
Karakteristiği: Havalandırma (ventilasyon) eforunun<br />
en aşağı noktasında, santral apne veya hipopne ile<br />
seyreden kreşendo- dekreşendo şeklinde solumadır.<br />
Kalp yetersizliği hastasında, SUA’nın uzamış dolaşım<br />
zamanı ile birlikte duyarlığı yükselmiş havalandırma<br />
kontrol sistemi (yükselmiş hiperkapneik cevaplılık)<br />
sonucu olduğuna inanılmaktadır. Bu birliktelik anstabil<br />
havalandırma kontroluna ve periyodik soluma şekline<br />
yol açmaktadır.<br />
İdiyopatik SUA, hiperkapniye çok dik havalandırma<br />
cevabına bağlı anstabil ventilasyon ile karakterizedir.<br />
İdiyopatik CSS ve CSA hastalarının herikisinde anstabil<br />
havalandırma kontrol cevabı obstrüktif olayları<br />
artırabilir (apneler ve hipopneler); katlanabilir farengeal<br />
havayolu olanlarda, solunum döngüsünün en aşağı<br />
noktasında azalmış üst havayolu adale aktivasyonu sonucunda.<br />
SUA teşhisi klinisyenler tarafından tanınamayabilir,<br />
santral apne şekli ve sıklığını belirlemek için günümüzde<br />
tam-gece polisomnogram gerekir.<br />
SUA teşhisinde tek başına basitleştirilmiş izleme sistemleri<br />
ve oksimetri kabaca kabul edilen yöntemlerdir.<br />
Tam-gece polisomnografi standarttır.<br />
Bazı kalp yetersizliği hastaları egzersiz ve uyanıklığa<br />
rağmen periyodik soluma şekli gösterebilir. Bu olgularda<br />
birlikteki obstrüktif apneneyi dışlamak ve noktürnal<br />
periyodik solumayı tedavi etmek için polisomnogram<br />
yapılması faydalıdır (Tablo 2).<br />
Kalp yetersizliğinde SUA:<br />
OSA kalp ve vasküler hastalığın risk faktörlerinden<br />
bağımsız olarak tanımlandığından, SUA kardiyovasküler<br />
olayların daha sık görülen bir sonucudur, bununla<br />
birlikte sağlıklı kişilerde bile olabilir, özellikle denizden<br />
yüksek yerlerde. SUA/CSS tidal volumlarda osilasyonlar<br />
ile karakterizedir bunun sonucunda PaCO 2<br />
düzeyi<br />
apneik eşiğin altındadır. Kalp yetersizliği ve inme ile işkili<br />
görülen artan solunum hızı, veya hiperventilasyon,<br />
eşiğin altında PaCO 2<br />
üretir, santral sinir sisteminin solunum<br />
adalelerine uyarısını azaltır ve bu nedenle santral<br />
apne meydana gelir.<br />
Santral apnenin altındaki tüm mekanizmalar komplekstir;<br />
kemorefleksler, pulmoner konjesyon, yükselmiş<br />
dolum basınçları ve uzamış dolaşım zamanı dahil.<br />
Kalp yetersizliği (düşük SVEF) hastalarında sol atriyal<br />
alan ve AHI, mortalitenin en güçlü öngöreni olarak<br />
ortaya çıkmıştır. Bunun anlamı yapısal olarak anormal<br />
kalp, apneyi çok az tolere edebilir. SUA’da diğer yaşam<br />
beklentisinin diğer öngörenleri; düşük diyastolik kan<br />
basıncı ve sağ ventrikül disfonksiyonudur.<br />
SUA’da Tedavi seçenekleri:<br />
KY hastalarında SUA tedavi edilmelidir (“optimal<br />
tedavi stratejisi ne olabilir?”).<br />
• Kalp yetersizliği tedavisinin optimize edilmesi ile<br />
SUA’yı düzeltebileceği açıktır; hafif- orta KY hastalarında<br />
ACE inhibitörlerinin kullanılması AHI’yı azaltabilir<br />
ve noktürnal desatürasyonu düşürebilir.<br />
• Diürez kalp dolum basınçlarını düşürerek SUA’nın<br />
ciddiyetini azaltır, fakat bazı hastalarda, metabolik<br />
alkaloz sonucunda ortamdaki PaCO 2<br />
ve apnenin<br />
PaCO 2<br />
eşiği arasındaki farkın daralması ile SUA şiddetlenebilir<br />
• Adrenerjik blokaj, aşırı sempatik aktivasyona karşı<br />
olup, kalp yetersizliğinde ventilatuar cevabı ayarlayabilir,<br />
SUA’da AHI’yı azalttığı bildirilmiştir. Buna<br />
karşı KY’de agonistlerin kullanımının artması ile<br />
SUA prevalansı değişmemiştir.<br />
Yoğunlaştırılmış KY tedavisine rağmen SUA devam<br />
ederse, diğer girişimler gözden geçirilmelidir.<br />
• Noktürnal oksijen desteğinin apne-ilişkili hipoksiyi<br />
ortadan kaldırıp, SUA’yı hafiflettiği gösterilmiştir,<br />
noktürnal norepinefrin düzeyini 1 geceden 1 aya<br />
kadar düşürmüş ve evrelendirilmiş egzersiz testi<br />
sırasında maksimum O 2<br />
alımı yükselmiştir. Her nedense,<br />
bir ay alındığında, O 2<br />
kalp fonksiyonu veya<br />
yaşam kalitesini etkilememiştir. Uzun dönemde kardiyovasküler<br />
olaylara etkisi değerlendirilmektedir.<br />
• Teofilin ile 5 günlük çalışmada SUA ciddiyeti azalmıştır,<br />
fakat sağ ve sol ventrikül EF’si ve yaşam kalitesi<br />
ile diğer klinik değişkenlerde herhangi bir düzelmeye<br />
sebep olmamıştır.<br />
• Pozitif inotropikler ve proaritmik ajanların olası yan<br />
etkilerinden dolayı ilerlemiş KY’de uzun süreli kullanımının<br />
tavsiye edilmesinin önüne geçilmelidir.
Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği 693<br />
TABLO 3. Uyku apnesinde termlerin tanımlaması<br />
Term<br />
Tanım<br />
Apnea<br />
Hipopnea<br />
AHI<br />
OUA ve hipopne<br />
SUA ve hipopnea<br />
Oksijen<br />
desaturasyonu<br />
Hava akımının >10 saniye<br />
kesilmesi<br />
Hava akımının tam olarak değil,<br />
ancak normalin
694<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
8. Pack AI. Advances in sleep-disordered breathing. Am J Respir<br />
Crit Care Med. 2006;173:7–15.<br />
9. Veasey SC. Molecular and physiologic basis of obstructive<br />
sleep apnea. Clin Chest Med. 2003;24:179–193.<br />
10. Quan SF, Gersh BJ. Cardiovascular consequences of sleepdisordered<br />
breathing: past, present and future: report of a<br />
workshop from the National Center on Sleep Disorders Research<br />
and the National Heart, Lung, and Blood Institute.<br />
Circulation. 2004;109:951–957.<br />
11. Wolk R, Kara T, Somers VK. Sleep-disordered breathing<br />
and cardiovascular disease. Circulation. 2003;108:9–12.<br />
12. McNicholas WT, Bonsigore MR. Management Committee of<br />
EU COST ACTION B26. Sleep apnoea as an independent risk<br />
factor for cardiovascular disease: current evidence, basic mechanisms<br />
and research priorities. Eur Respir J. 2007; 29:156–178.<br />
13. Kapa S, Sert Kuniyoshi FH, Somers VK. Sleep apnea and<br />
hypertension: interactions and implications for management.<br />
Hypertension. 2008;51: 605-608.<br />
14. AHA/ACC Consensus document: Sleep Apnea and Cardiovascular<br />
Disease: JACC Vol. 52, No. 8, 2008<br />
15. Krum H. Abraham WT. Heart failure. Practical approach to<br />
treatment. Mc Graw Hill Medical. 2007. sayfa 261
BÖLÜM<br />
3.4<br />
Akut Miyokard İnfarktüsü,<br />
Pompa Yetersizliği ve<br />
Kardiyojenik Şok<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Klinik özellikleri: AMİ’de kalp yetersizliği genellikle<br />
miyokardiyal hasara bağlı aritmiler veya mekanik<br />
komplikasyonlar (mitral regürjitasyonu veya ventriküler<br />
septal defekt) sonucunda gelişebilir. STEMİ’nin akut<br />
fazında KY kısa- dönem kötü prognoz ile ilişkilidir. Klinik<br />
özellikleri; nefes darlığı, sinüs taşikardisi, üçüncü<br />
kalp sesi ve heriki akciğerin tüm alanlarına yayılabilen<br />
bazal pulmoner rallerdir.<br />
Killip sınıflamasına göre KY 4 sınıfa ayrılabilir. Sınıf-I:<br />
Raller veya üçüncü ses yoktur. Sınıf-II: Akciğer<br />
alanlarının %50’sinde pulmoner konjesyon ve apekste üçüncü<br />
ses vardır. Sınıf-IV: Şoktur.<br />
AMİ sonrasında hastada ağırlıklı olarak tesbit edilebilen<br />
hemodinamik durum aşağıdaki tablodaki gibi<br />
olabilir (Tablo 1).<br />
Hastaya Yaklaşımın Genel Ölçütleri:<br />
Aritmilerin izlenmesi, elektrolit anormallikleri ve valvuler<br />
disfonksiyon veya pulmoner hastalık gibi eşlik<br />
eden durumların kontrol edilmesi. Pulmoner konjesyon<br />
portatif göğüs radyogramı ile değerlendirilebilir.<br />
Ekokardiyografi miyokardiyal hasarın yaygınlığı ve<br />
olası mekanik komplikasyonların değerlendirilmesi<br />
için “anahtar” tanı yöntemidir ve bu amaçla yapılmalıdır.<br />
AMİ’de Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik<br />
Şokun Killip Sınıfına Göre Tedavi Stratejileri:<br />
Hafif kalp yetersizliği (Killip sınıf-II): Oksijen maske<br />
veya intra-nazal olarak erkenden verilmelidir, fakat<br />
kronik pulmoner hastalıkta dikkat edilmelidir. Oksijen<br />
satürasyonun izlenmesi, indikedir.<br />
Düşük dereceli KY, nitratlar ve diüretiklere hızla ce-<br />
TABLO 1. AMİ’de Hemodinamik durumlar<br />
NORMAL: Normal kan basıncı, kalp ve solunum hızları;<br />
periferik dolaşımı iyi.<br />
HİPERDİNAMİK DURUM: Taşikardi, kuvvetli kalp sesleri;<br />
periferik dolaşım iyi.<br />
HİPOTANSİYON:<br />
a. Bradikardi; “sıcak hipotansiyon”, bradikardi,<br />
venodilatasyon, normal juguler venöz basınç, azalmış<br />
doku perfüzyonu. Genellikle inferiyor infarktüste, opiyum<br />
deriveleri ile provoke edilebilir. Atropin ve uyarı-vermeye<br />
(pacing) cevap verir<br />
b. Sağ ventriküler infarktüsü; yüksek juguler venöz basınç,<br />
kötü doku perfüzyonu veya şok, bradikardi, hipotansiyon.<br />
c. Hipovolemi; venokonstriksiyon, düşük juguler venöz basınç,<br />
kötü doku perfüzyonu. Sıvı infüzyonuna cevap verir.<br />
POMPA YETERSİZLİĞİ:<br />
a. Pulmoner konjesyon; taşikardi, taşipne, bazal raller.<br />
b. Pulmoner ödem; aşikardi, taşipne, akciğer alanlarının<br />
>%50’sinde raller.<br />
KARDİYOJENİK ŞOK: Kötü doku perfüzyonunun klinik<br />
bulguları (oligüri, azalmış algılama), hipotansiyon, küçük<br />
nabız basıncı, taşikardi, pulmoner ödem.<br />
(2008-ESC guidlines. Persistent ST elevatıon MI. European Heart<br />
Journal. 2008;29: 2909-45)<br />
vap verir (furosemid iv. 20-40 mg, yavaşca gerekiyorsa<br />
1- 4 saat aralarla tekrarlanabilir). Daha yüksek dozlar<br />
kronik böbrek yetersizliğinde ve kronik diüretik kullananlarda<br />
gerekebilir.<br />
Şayet hipotansiyon yok ise iv. Nitratlar da indikedir.<br />
695
696<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. Pompa yetersizliği ve kardiyojenik şokta tedavi<br />
(ESC-2008, STEMİ Kılavuzu)<br />
Hafif KY’nin (Killip -II) tedavisi:<br />
• Oksijen (sI, C kanıt).<br />
• Kulp diüretikleri, furosemid: 20- 40 mg iv. Gerekiyorsa 1-4<br />
saat aralarla tekrarlanır (sI, C kanıt).<br />
• Hipotansiyon bulunmuyorsa Nitratlar (sI, C kanıt).<br />
• ACE İnhibitörleri; hipotansiyon, hipvolemi veya böbrek<br />
yetersizliği bulunmuyorsa (sI, A kanıt).<br />
• ARB; ACEİ tolere edilemiyorsa (sI, B kanıt).<br />
Ağır KY’nin tedavisi (Killip -III):<br />
• Oksijen (sI,C).<br />
• Kan gazlarına göre ventilatör desteği (sI, C).<br />
• Furosemid, yukardaki gibi (sI, C).<br />
• Nitratlar hipotansiyon yok ise (sI, C).<br />
• İnotropik ajanlar: Dopamin (sIIb, C),<br />
ve/veya dobutamin (sIIa, B).<br />
• Balonlu pulmoner arter kateteri ile hemodinamik<br />
değerlendirme (sIIb, B).<br />
• Erken revaskülarizasyon (sI, C).<br />
Şokun (Killip-IV) tedavisi:<br />
• Oksijen (sI, C)<br />
• Kan gazlarına göre ventilatör desteği (sI, C).<br />
• Balonlu pulmoner arter kateteri ile hemodinamik<br />
değerlendirme (sIIb, C).<br />
• İnotropik ajanlar: Dopamin (sIIb, B),<br />
ve dobutamin (sIIa, C).<br />
• İABP (sI, C).<br />
• SV yardımcı cihaz (sIIa, C).<br />
• Erken revaskülarizasyon (sI, B).<br />
(ESC Guidlines: Management of Persisten ST elevation acute myocardial<br />
infarction. European Heart Journal. 2008;29: 2909-45)<br />
Hipotansiyonu önlemek için nitrat dozu kan basıncı izlenerek<br />
titre edilmelidir.<br />
• ACE İnhibitörleri veya ACEİ tolere edilemiyorsa<br />
ARB’ler hipotansiyon, hipovolemi, veya anlamlı<br />
böbrek yetersizliği bulunmuyorsa ilk 24 saat içerisinde<br />
verilmelidir (Tablo 2).<br />
Ağır kalp yetersizliği ve şok (Sınıf -III ve -IV): Oksijen<br />
verilmelidir ve oksijen satürasyonunu izlemek için<br />
pulse- oksimetrisi indikedir.<br />
Kan gazları düzenli olarak kontrol edilmeli, hastaya<br />
her an devamlı pozitif havayolu basıncı (CPAP) veya<br />
ventilatuar destek iiçin endotrakeal intübasyon gerekebilir.<br />
Non-invazif ventilasyon (NİV) her akut kardiyojenik<br />
pulmoner ödem hastasında mümkün olduğunca<br />
erken düşünülmelidir (Bölüm 2.2).<br />
• İntübasyon ve mekanik ventilasyon; sadece oksijen<br />
maskesi ve NİV ile oksijenasyon yeterli olmayanlar<br />
ve hiperkapni ile değerlendirilen solunum eforu tükenmiş<br />
olan hastalarla sınırlandırılmalıdır.<br />
• Hasta hipotansif olana kadar, iv. Nitrogliserin 0,25<br />
micg/kg/dk ile başlanıp her 5 dakikada sistolik kan<br />
basıncı ≥30 mmHg düşünceye veya sistolik kan basıncı<br />
2 L/kg/dk tutulması tedavide<br />
hedef alınmalıdır. Bazı kardiyojenik şok hastalarında,<br />
progressif hemodinamik kollaps riski olanları inotropik<br />
ajanlar stabilize edebilir; iv. İnotopikler İABP gibi daha<br />
kesin tedaviye kadar yaşamı-sürdüren “köprü” görevi<br />
sağlar.<br />
Renal fonksiyonu düzeltmek için dopamin
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 697<br />
SV yardımcı cihazlar (LVAD), İABP dahil standart<br />
tedaviye cevap vermeyenlerde transplantasyona köprü<br />
olması amacı ile kullanılmıştır (Bölüm 1.8).<br />
Mekanik Komplikasyonlar: Kardiyak Rüptür<br />
ve Mitral Regürjitasyonu:<br />
Akut serbest duvar rüptürü: Kardiyovasküler kollaps<br />
ile elektromekanik dissosiyasyon ile karakterizedir.<br />
Devam eden elektriki aktivite ile kardiyak debi ve nabız<br />
kaybolmuştur. Genellikle birkaç dakikada fataldir ve<br />
standart kardiyo-pulmoner ressusitasyona cevap vermez,<br />
hastayı cerrahiye almak için nadiren zaman bulunur.<br />
Subakut serbest duvar rüptürü: Subakut tablodaki<br />
(rüptürün adezyon ve trombus ile kapanması) hastaların<br />
yaklaşık %25’de girişime vakit vardır. Klinik tablo<br />
reinfarktüsü taklit eder; tekrarlayan ağrı ve ST segmentinin<br />
tekrar elevasyonu ve daha sık olarak geçici veya<br />
sürekli hipotansiyon ile hemodinamik durumun birdenbire<br />
kötüleşmesi ile karakterizedir. Kalp tamponadının<br />
klasik bulguları meydana gelir ve ekokardiyografi<br />
ile teyit edilebilir. Bununla birlikte, ekokardiyografi her<br />
zaman rüptür yerini gösteremeyebilir, tamponad olsun<br />
olmasın ekokardiyografide perikardiyal sıvı görülebilir.<br />
Subakut serbest duvar rüptürünü teşhis etmek için sadece<br />
perikardiyal sıvı bulunması yeterli değildir, çünkü<br />
perikardta sıvı saptanması AMİ’de rölatif olarak sıktır.<br />
Perikardiyal boşlukta “eko-dens kitle” (ekojen olarak yoğun)<br />
görülmesi pıhtı (hemoperikardiyum) ile uyumlu<br />
bir bulgudur, acil cerrahi düşünülmelidir.<br />
Ventriküler septal rüptür (VSR): VSR teşhisinden<br />
öncelikle birdenbire ciddi klinik kötüleşme ile şüphelenilmelidir,<br />
(klinik olarak daha az dramatik yavaşça ve<br />
sinsice gelişen hemodinamik bozulma ile de kendini<br />
gösterebilir) şiddetli sistolik üfürüm meydana gelişi,<br />
ekokardiyografi ve/veya sağ ventrikülde oksijen-terfi<br />
edişi (step-up) ile teşhis onaylanır (balonlu Swan-Ganz<br />
balonlu pulmoner arter kateteri ile). Ekokardiyografi<br />
defektin büyüklüğü ve lokalizasyonu gösterir; renkli<br />
Doppler ile resmedilir ve pulsed Doppler tekniği ile<br />
miktarı belirlenir.<br />
Vazodilatörler (iv. Nitrogliserin gibi) ile farmakolojik<br />
tedavi, şayet kardiyojenik şok yoksa biraz düzelme sağlayabilir.<br />
Fakat İABP takılması en etkili metodtur; cerrahi<br />
tamir için hazırlanana kadar dolaşıma destek sağlar.<br />
• Cerrahi bu hastalarda sadece kardiyojenik şok ile geniş<br />
post-infarktüs VSR’de sağkalım şansı sunar.<br />
• Hemodinamik stabilite olmasa bile, erken cerrahi<br />
genellikle indikedir, çünkü giderek defekt artabilir.<br />
Optimal cerrahi tamir zamanı ile ilgili fikirbirliği<br />
yoktur, çünkü doku nekrotik olduğundan tamir edilmesi<br />
güçtür. Başarılı erken tamir bildirilse de tavsiye<br />
etmeden önce daha fazla deneyime ihtiyaç vardır.<br />
Mitral regürjitasyonu: Mitral regürjitasyonu (MR)<br />
sıktır,ve genellikle infarkttan 2-7 gün sonra meydana<br />
gelir. Akut MR’nin üç mekanizması vardır: (i) SV dilatasyonu<br />
ve disfonksiyonuna bağlı mitral anulus dilatasyonu.<br />
(ii) İnferiyor Mİ’ye bağlı papiller adale disfonksiyonu.<br />
(iii) Papiller adale gövdesi ve ucunun rüptürü.<br />
Hastaların çoğunda akut MR rüptürden ziyade<br />
papiller adale disfonksiyonuna sekonderdir. Kısmi ve<br />
total papiller adale rüptürünün en sık sebebi sağ veya<br />
sirkümfleks koroner arteri ile kanlanan postero-mediyal<br />
papiller adalenin küçük infarktıdır. Papiller adale<br />
rüptüründe tipik olarak ani hemodinamik bozulma gelişir;<br />
sol atriyal basıncın şiddetli yükselmesine bağlıdır,<br />
üfürümü sıklıkla düşük şiddetlidir, duyulamayabilir<br />
de. Göğüs radyografisi pulmoner konjesyon gösterir<br />
(unilateral olabilir). MR varlığı ve ciddiyeti en iyi renkli-<br />
Doppler ekokardiyografi ile değerlendirilir. Başlangıçta<br />
hiperdinamik SV bulunabilir. Sol atriyum normal veya<br />
bazı hastalarda hafifce büyümüş saptanabilir.Teşhisi<br />
açık olarak tespit etmek için TEE gerekebilir. Tedaviyi<br />
yönlendirmek için pulmoner kateter kullanılabilir; pulmoner<br />
kapiller uç basınç dalgası “büyük v-dalgaları”<br />
gösterebilir.<br />
• Akut MR hastaları erkenden ameliyat edilmelidir,<br />
çünkü birdenbire kötüleşebilirler.<br />
• Kardiyojenik şok ve pulmoner ödem ile birlikte ağır<br />
MR’de acil cerrahi gerekir. Hastaların çoğunda koroner<br />
anjiyografi ve cerrahiye hazırlanırken İABP yerleştirilmesi<br />
gerekir.<br />
Papiller adale rüptüründe kapak replasmanı seçilen<br />
prosedürdür. Bununla birlikte seçilmiş hastalarda rüptür<br />
tamir edilmeye çalışılabilir.<br />
A. AKUT MİYOKARD İNFARKTÜSÜNDE<br />
POMPA YETERSİZLİĞİ<br />
Akut miyokard infarktüsünde (AMİ) hemodinamik bozukluğun<br />
derecesi; nekrozun lokalizasyonu, yaygınlığı,<br />
oluş hızı ve hastanın daha önce miyokard infarktüsü<br />
geçirmiş olup olmamasına bağlıdır. Özellikle infarktın<br />
erken saatlerinde, nekrotik miyokardın az olmasından<br />
dolayı iskemik dokunun miktarı da önemli bir belirleyicidir.<br />
Çok damar hastalarında infarkt bölgesi dışındaki<br />
iskemik miyokardın genişliği de, nekrotik alan geniş olmasa<br />
dahi, sol ventrikül fonksiyonlarının bozulmasına<br />
neden olabilir.<br />
Başlangıçta noniskemik segmentlerin hiperfonksiyonu<br />
iskemik ve infarktüslü segmentlerin fonksiyon bozukluğunu<br />
kompanse ederken, artmış sempatik aktivite<br />
de periferik dolaşımı yönlendirerek hayati organların<br />
perfüzyonunun yeterli düzeyde olmasını sağlamaktadır.<br />
Ancak bu kompansatuvar mekanizmaların olumlu<br />
gibi görünen etkileri, koroner reperfüzyonun erken sağlanamaması<br />
halinde kısa bir süre sonra istenmeyen ters<br />
etkilere dönüşür (Şekil 2).
698<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Komplians↓<br />
EDV↑<br />
LVEDP↑ ve PKUB↑<br />
Tasipne<br />
Nefes darlığı<br />
S3<br />
Akc. staz ralleri<br />
Hipoksi<br />
Akc. grafi sinde staz<br />
Geniş<br />
infark.<br />
Mitral<br />
yetm.<br />
AMI<br />
SV↑<br />
VSR<br />
Kardiyak debi↓ -TA↓<br />
Cilt soğuk<br />
Oliguri<br />
Mental bozukluk<br />
RVMİ Hipovolemi Tamponand<br />
ŞEKİL 1. AMİ sonrası pompa yetersizliği patogenezi. 18<br />
Sekonder<br />
Hipoksi<br />
Bradiaritmi<br />
Taşiaritmi<br />
İatrojenik<br />
Kompansatuar değişiklikler<br />
Taşikardi<br />
EDV↑<br />
Noniskemik segment<br />
hiperfonksiyonu<br />
Kısaltmalar: EDV: Diastol sonu volüm, SV: Atım hacmi, VSR: Ventrikül septüm<br />
rüptürü, RVMİ: Sağ ventrikül infarktüsü, PKUB: Pulmoner kapiller uç basınç<br />
Dolayısıyla AMİ sonucu gelişen pompa yetersizliği;<br />
ventrikülün fonksiyon bozukluğunun (sistolik ve diyastolik)<br />
derecesi ile aktive olan nöroendokrin mekanizmaların<br />
oluşturduğu, periferik ve santral hemodinamik değişikliklerin<br />
karşılıklı etkileşmeleri sonucu ortaya çıkan<br />
kompleks bir tablodur.<br />
Akut miyokard infarktüsündeki pompa yetersizliğinin<br />
klinik sendromu aşağıdaki mekanizmaların bir veya<br />
birkaçının biraraya gelmesi ile oluşmaktadır (Şekil 1).<br />
Bunlar:<br />
1. Sol, sağ veya her iki ventrikülün bölgesel kasılma<br />
bozukluğu (bölgesel kontraktil disfonksiyon).<br />
– İskemik ve nekrotik segmentlerin hipofonksiyonu,<br />
– Persistan postiskemik disfonksiyon (“ miyokardiyal<br />
stunning“),<br />
– Akinetik segmentlerin noniskemik segmentlerin<br />
fonksiyonunu bozması, engellemesi (” tethering<br />
etkisi“).<br />
2. Bölgesel ve global diyastolik fonksiyon bozukluğu.<br />
3. İnfarkt ekspansiyonu ve ventriküler yeniden şekillenme<br />
(remodelling).<br />
4. Mekanik komplikasyonlar (mitral yetersizliği, ventriküler<br />
septal rüptür, serbest duvar rüptürü).<br />
Yukarıdaki primer nedenlerin dışında aşağıdaki durumlar<br />
da sekonder olarak pompa yetersizliğinin ortaya<br />
çıkmasına veya kötüleşmesine neden olabilir:<br />
• Sürekli veya tekrarlayan supraventriküler ve ventriküler<br />
aritmiler, persistan bradiaritmiler (komplet<br />
kalp bloğu), negatif inotropik ilaç kullanımı, hipovolemi,<br />
elektrolit ve asid-baz dengesindeki bozukluklar,<br />
akciğer fonksiyonlarında (ventilasyon ve diffüzyon)<br />
bozukluklar en sık rastlanan sekonder nedenlerdir.<br />
Bunların düzeltilmesi çoğu zaman klinik tablonun<br />
iyileşmesini sağlar.<br />
Akut Miyokard İnfarktüsünde Sistolik<br />
Disfonksiyon:<br />
Koroner kan akımının tamamen kesilmesinden birkaç<br />
saniye sonra iskemik miyokard segmentlerinin sistolik<br />
kısalması azalır; iskeminin 30. saniyesinde ise jeopardize<br />
miyokardiyum artık iş yapamaz duruma gelir. Birkaç<br />
dakika sonra iskemik bölgelerde sistolün izovolümik<br />
kontraksiyon fazında ‘bulging’ (dışarıya doğru bombeleşme,<br />
bel verme), ejeksiyon sırasında ise akinezi görülür.<br />
Bunun tersi olarak diyastolun izovolemik gevşeme<br />
(relaksasyon) ve erken fazlarında iskemik segmentlerde<br />
uzama yerine kısalma olur.<br />
• İskemik disfonksiyonun şiddeti bu bölgeye olan koroner<br />
kan akımındaki azalmanın derecesine ve oluşma<br />
hızına bağlıdır.<br />
Ayrıca mevcut kollateral dolaşım da önemlidir. Koroner<br />
arterin hızla total tıkanmasında miyokardiyal iskemi<br />
transmural olurken, tıkanma subtotal veya yavaş<br />
gelişirse kolateral dolaşım uyarılacağından kollateral<br />
dolaşımın katkısı ile iskemi bölgesi sınırlı kalır.<br />
• Perfüzyon kan akımının total kesilmesinden 15-20<br />
dakika sonra tekrar sağlandığında iskemik miyokardın<br />
sistolik fonksiyonlarında anlamlı düzelme olur<br />
ve hemodinamik bozukluğun şiddeti azalır. Reperfüzyon<br />
geciktikçe iskemik ventrikülün fonksiyonlarındaki<br />
düzelme de gecikir, 60. dakikada sağlanan<br />
perfüzyonda fonksiyonlar ancak haftalar sonra toparlanır.<br />
Yeterli koroner kan akımının sağlanmasına<br />
rağmen miyokard fonksiyonlarının uzun süre düzelmemesine<br />
‘ stunning’ denmektedir. Bu durumdan<br />
reperfüzyonun gecikmesi ve yeterli düzeyde olmaması<br />
(ciddi rezidüel darlık, uzamış tekrarlayan reoklüzyonlar<br />
gibi) sorumludur.<br />
Sistolik fonksiyon bozukluğu her zaman sadece iskemik<br />
segmentlerle sınırlı kalmayabilir. Subendokardiyal<br />
bölgenin kan akımının azaldığı durumlarda, subepikardiyal<br />
bölgede akımın çok azalmış veya normal olmasına<br />
karşın transmural düzeyde buranın fonksiyonları bozulabilir.<br />
İskemik subendokardiyal segmentin kalınlığı da<br />
önemli bir belirleyicidir.<br />
Ayrıca komşu noniskemik subendokardiyal bölgeler<br />
de, sistolde iskemik segmentler tarafından çekilerek/engellenerek,<br />
sistol sırasında kısalamazlar (tethering effect).<br />
Akut miyokard infarktüsünde klinik ve hemodinamik<br />
bozuklukların şiddeti ve derecesi bir anlamda sol<br />
ventrikül fonksiyonları -ejeksiyon fraksiyonu- atım hacmindeki<br />
azalmanın miktarına bağlıdır.<br />
• Miyokardiyal hasarın yaygınlığı ve tipi: Hipokinezisistolik<br />
kısalmanın azalması, Akinezi- kontraksiyonların<br />
kaybolması, Diskinezi-sistolik ekspansiyon.<br />
Bunlar sol ventrikül volümü ve ejeksiyon fraksiyonunun<br />
belirleyicileridirler (Şekil 2).<br />
Kompansatuar mekanizmaların devreye girememe-
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 699<br />
Sol ventrikül<br />
Sistol<br />
A. Normal<br />
EDV - ESV = SV<br />
EF= SV<br />
EDV<br />
B. Hipokinezi<br />
ESV ↑<br />
SV ↓<br />
EF ↓<br />
C. Akinezi<br />
ESV ↑↑<br />
SV ↓↓<br />
EF ↓↓<br />
D. Diskinezi<br />
ESV ↑↑↑<br />
SV ↓↓↓<br />
EF ↓↓↓<br />
yokardın inotropik durumu artar. Ancak bu mekanizmalar<br />
başlangıçtaki olumlu etkilerinin yanında, aritmi<br />
riskinin (ventrikül fibrilasyon eşiğini düşürerek) de<br />
artmasına neden olabilirler. Miyokardın oksijen tüketimini<br />
yükselterek (taşikardi ve pozitif inotropik etkiler<br />
nedeni ile) miyokard iskemisini şiddetlendirir. Sistemik<br />
vazokonstriksiyon sonucu ise sistemik vasküler rezistans<br />
artar ki özellikle uzamış hemodinamik bozukluğu<br />
olanlarda bu durum kardiyak performansı olumsuz etkilemektedir.<br />
2. İskemik ve noniskemik miyokardın, rezerv fonksiyonları<br />
Frank-Starling kanununa göre artar, ayrıca azalmış<br />
atım hacmini kompanse etmek için, sol ventrikül dilate<br />
olur (diyastol sonu miyofibriler uzunluğun artması,<br />
kontrollu volum yüklemesindeki gibi ” rezerv starling”<br />
mekanizmasını devreye sokarak maksimum effektif kısalma<br />
sağlayacaktır (Şekil 3).<br />
• Bu mekanizmanın devreye girebilmesi için diyastol<br />
sonu basıncının da kritik düzeyde artması gerekmektedir<br />
(özellikle noniskemik segmentlerin ejeksiyon<br />
fazının maksimal kısalabilmesi için).<br />
• Deneysel çalışmalar bu hastalar için en uygun diyastol<br />
sonu basıncının, normalin üzerinde olması gerektiğini<br />
göstermiştir. Buna göre “Optimal dolum basıncı”<br />
veya pulmoner arter uç basıncı 14-18 mmHg kabul<br />
edilmektedir.<br />
Kısaltmalar: EDV: Diyastol sonu volüm, ESV: Sistol sonu volüm,<br />
SV Atım hacmi, EF: Ejekasyon fraksiyonu.<br />
ŞEKİL 2. Sol ventrikül bölgesel disfonksiyonu ve bunun sol ventrikül<br />
hemodinamiğine etkisi. 18<br />
si ve kontraktil fonksiyonlardaki progressif bozulma<br />
atım hacmi ve ejeksiyon fraksiyonunun düşmesine ve<br />
sonuçta sol ventrikül sistol sonu volümünün artmasına<br />
neden olur. Atım hacminin azalması kalp debisinin düşmesi<br />
anlamına gelmektedir.<br />
• Bilindiği gibi, sol ventrikülün %10’unun kontraktil<br />
disfonksiyonu, ejeksiyon fraksiyonunda düşmeye,<br />
atım hacminde ise minimal bir azalmaya yol açmaktadır.<br />
Kardiyojenik şok ise sol ventrikülün %30-<br />
40’ının iskemik hasara uğraması ile olmaktadır.<br />
• Kalp yetersizliğin klinik semptom ve bulguları %25-<br />
40’ının kontraktil disfonksiyonunda oluşmaktadır.<br />
Akut miyokard infarktüsünde kontraktil disfonksiyon<br />
sonucu gelişen hemodinamik bozukluk, çeşitli<br />
kompansatuar mekanizmalar ile en aza indirilmeye çalışılmaktadır.<br />
Bunlar:<br />
1. Sempatik aktivitenin artması (adrenerjik ve reninanjiyotensin-aldesteron<br />
sistemlerinin) sonucu, öncelikle<br />
dolaşımdaki katekolaminlerin yükselmesi ile kalp hızı,<br />
sistemik vasküler rezistans ve rezidüel-noniskemik mi-<br />
Sol ventrikül dilatasyonunun zararlı etkileri de vardır.<br />
Bunlar:<br />
(i) Miyokardın duvar gerilimi ve oksijen tüketiminin<br />
artması, (ii) Sol ventrikülün diyastol sonu basıncının<br />
fazla yükselmesi sonucu akciğer ödemi gelişmesi, (iii)<br />
Mitral anulus genişlemesi ve papiller adale disfonksiyonun<br />
neden olduğu mitral yetersizliğidir.<br />
3. Sistol sonu volümünü azaltmak, global ejeksiyon<br />
fraksiyonunu koruyarak, atım hacmindeki düşmeyi en<br />
aza indirmek için; iskemik segmentin uzağındaki perfüzyonu<br />
normal segmentler kasılma güçlerini artırırlar<br />
(hiperkontraktibilite). Ancak bu bölgeleri besleyen koroner<br />
arterlerde anlamlı darlıklar varsa bu kompansatuar<br />
mekanizma çalışamaz.<br />
Akut Miyokard İnfarktüsünde Diyastolik<br />
Disfonksiyon<br />
Akut miyokard iskemisi-infarktüsünde sistolik fonksiyon<br />
bozukluğuna her zaman global veya bölgesel diyastolik<br />
fonksiyon bozukluğu da eşlik eder. İskeminin<br />
erken fazında jeopardize bölge normal segmentlere paradoks<br />
olarak diyastolün izovolümik relaksasyon ve erken<br />
fazlarında uzayacağına kısalır. Sistol sırasında pasif<br />
olarak gerilmiş iskemik segmentlerin ‘elastik recoil’i veya<br />
geç sistolik aktif kısalmanın devam etmesi bu fenomenden<br />
sorumlu tutulmaktadır.
700<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Rezerv starlingin tetikleyicisi etkiler ve sonucu (SKB↑)<br />
Sistolik<br />
basınç<br />
Reserv<br />
starling<br />
Atım<br />
hacmi<br />
Starling<br />
etkisi<br />
C<br />
D<br />
(2.2-2.6 μm)<br />
Miyofi bril uzaması<br />
GERİLME<br />
İntraventriküler basınç<br />
Diyastolik<br />
basınç<br />
A<br />
SVEDB<br />
B<br />
(20-25 mmHg)<br />
Volüm<br />
*Rezerv Starling: (LV volüm ↑) → (miyofi briler uzama ↑) →<br />
(gerilme ↑) → (kısalma ↑) = atım hacmi ↑<br />
ŞEKİL 3. İskemik sol ventrikül (LV) disfonksiyonunda, diyastolik volümün sıvı replasmanı sonucu artması (A→B) (SVEDB (sol ventrikül<br />
diyastol-sonu basıncı) de artar: komplians azalmış olduğundan) ile kritik değerlerde miyofibrillerin gerilme ve boylarında uzaması<br />
sonucu (C→D), miyokardın kasılma hızı/gücü artacağından (özellikle noniskemik segmentlerde), EF ve atım hacmi artar (Renkli alan:<br />
Rezerv Frank-Starling mekanizması). 0000–LVEDP artışı ve rezerv starling tetiklenmesi ile yükselen sistolik kan basıncı (SKB).<br />
*Dekompanse olmuş miyokardın iatrojenik sebepler (Beta-bloker tedavisi gibi) dışında azalmış, baskılanmış kontraktilitesinin artışını<br />
sağlayan tek faktör “Rezerv Starling” mekanizmasının tetiklenmesidir. Bunu harekete geçiren faktörler: Optimal dolum basıncı,<br />
volümü ve miyofibriler (sarkomer) uzunluğun sağlanabilmesidir. “Optimum” tanımı normal değerlere eşdeğer değildir ve kalp hastalığına<br />
göre bireysel farklılıklar (dilate ventrikül, akut KY’de segmenter disfonksiyon gibi) gösterir. Değiştirilemez. Starling kanunu<br />
gerçeği; Dekompanse myokard yetersizliğinde İV. primer inotropizmin neden etkisiz olduğununda açıklamasıdır.<br />
Diyastolik fonksiyon bozukluğu AMİ’de sistolik disfonksiyondan<br />
önce başlar ve sonra ikisi birlikte devam<br />
eder. Bu süreç sol ventrikülün diyastolik kompliansının<br />
bozulması olarak da tanımlanmaktadır.<br />
• Morfolojik özelliği ise iskemik ve nekrotik dokuda<br />
akut fazda hücresel ve intertisyel ödem, subakut ve<br />
kronik fazda ise fibrozun iyileşmesi sonucu viskoelastik<br />
özelliğin kaybolmasıdır.<br />
• Sağ ventrikülün iskemi ve infarktüs sonucu dilatasyonu,<br />
interventriküler septumu sola doğru iterek ve<br />
ayrıca intraperikardiyal basıncı artırarak sol ventrikülün<br />
diyastolik fonksiyonlarını bozar, dolumunu<br />
engeller. Bu durumda sol ventrikül normal veya az<br />
iskemik olmasına rağmen, diyastolik fonksiyonları<br />
bozulacağından, mevcut hemodinamik tablo daha<br />
da kötüleşir. Diyastolik fonksiyonların bozulması,<br />
sol ventrikülün diyastolik basınç-volüm ilişkisini<br />
bozabilir (Şekil 4). Diyastol- sonu basıncının artması<br />
mitral kapak hastalığının bulunmadığı durumlarda,<br />
pulmoner kapiller uç basıncının yükselmesine<br />
neden olur. Sol ventrikül diyastol-sonu basıncı,ve<br />
diyastol-sonu volümü, sağ ventrikül miyokardının<br />
kompliansının azadığı koşullarda ve/veya eşlik<br />
eden SV iskemisinde herikisi de artar.<br />
Sol ventrikül dolum basıncındaki artış fazla değilse,<br />
bu noniskemik segmentlerdeki “ rezerv Frank-Starling”<br />
mekanizmalarını uyararak, kardiyak performansı artırabilir<br />
(Şekil 3).<br />
Ancak SV dolum basıncının aşırı yükseldiği durumlarise<br />
sol atriyum ve pulmoner venlerde pasif doluma<br />
yol açarak pulmoner konjesyon ve pulmoner ödeme<br />
neden olabilir. Ayrıca subendokardiyal bölgenin de<br />
perfüzyonunu bozarak (koroner perfüzyon basıncı = transmiyokardiyal<br />
basınç gradiyenti = diyastolik aort basıncı - sol<br />
ventrikül diyastol basıncı) sistolik ve diyastolik fonksiyonları<br />
daha da kötüleştirir.<br />
Akut Sol Ventrikül İnfarktüsünün Fizyolojik<br />
ve Hemodinamik Etkileri:<br />
Klinik bulgular ile korelasyonu:<br />
• Akut sol ventrikül infarktüsünün hemodinamik
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 701<br />
EDP<br />
(PCWP)<br />
EDV<br />
LVEDV↑ → LVEDP↑<br />
(örnek: Normal sol ventrikül<br />
sistolik fonksiyonları,<br />
normal fizyoloji)<br />
• Bilindiği gibi, sol ventrikülün kompliansının bozulması<br />
Frank-Starling mekanizmasında basınç-volüm<br />
ilişkisini bozacağından, bu hastalarda optimal atım<br />
hacmi ve kalp debisinin sürdürülebilmesi için, diyastol<br />
sonu basıncının normal değerlerin üzerinde<br />
olması gerekmektedir. 20-25 mmHg diyastol sonu<br />
basıncı AMİ de kabul edilen ‘optimal diyastol sonu’<br />
basıncıdır.<br />
EDP<br />
(PCWP)<br />
EDP<br />
(PCWP)<br />
EDV<br />
EDV<br />
Komplians↓<br />
LVEDV↑<br />
LVEDV aynı<br />
(örnek: Akut iskemik<br />
infarktın erken fazında)<br />
Komplians↓<br />
LVEDV↑ aynı LVEDV↑<br />
(örnek:<br />
infarkt ekspansiyonu)<br />
ŞEKİL 4. Sol ventrikül diyastol sonu basıncı (LVEDP) ve pulmoner<br />
kapiller uç basıncı (PCWP) yükselmesi. Sol ventrikül diyastol<br />
sonu volümünün artışı (LVEDV) veya diyastolik komplians<br />
azalması (genişleyememe) LVEDP ve dolayısıyla PCWP’yi artırır.<br />
Mitral yetmezlikte PCWP artmasına karşılık diyastol sonu<br />
volümü (LVEDV) ve komplians normal/normale yakın değerlerdedir.<br />
18<br />
değişkenleri kabaca; pulmoner kapiller uç basıncı<br />
(PKUB), kardiyak indeks ve arteriyel kan basıncıdır.<br />
Bunları, infarktüsün lokalizasyonu, mitral kapağın<br />
fonksiyonları, kalp hızı ve ritmi ile sol ventrikülün<br />
infarktüs öncesi durumu etkiler.<br />
Akut infarktüste hemodinamik ve klinik tabloya<br />
damgasını vuran miyokardın bölgesel sistolik ve diyastolik<br />
fonksiyonlarının ani kaybolmasıdır.<br />
• Sol ventrikülün %8’inin infarktında komplians bozulur<br />
ve bu saptanabilir. İnfarktüs sol ventrikülün<br />
%10’unu etkilediğinde ejeksiyon fraksiyonu düşer,<br />
%15’inin infarktında ise sol ventrikül diyastol sonu<br />
basıncı artar. İnfarktüs sol ventrikülün %25’ini aştığında<br />
konjestif kalp yetersizliğinin klinik bulguları<br />
oluşur. Kardiyojenik şok, kalp yetersizliğinin oldukça<br />
ileri bir formu olup, sol ventrikülün %40’ından<br />
fazlasının infarktüsünde gelişir.<br />
Akut sol ventrikül infarktüsünün hemodinamik sonuçları<br />
diyastol sonu basıncındaki artış ve atım hacmindeki<br />
düşüşün derecesine bağlıdır (Şekil 5 ve 6).<br />
Normalde PKUB, sol ventrikül diyastol sonu basıncını<br />
gösterir ve iki basınç arasında yakın bir korelasyon<br />
vardır. AMİ’de bu ilişki bozulmuştur (Şekil 4).<br />
• Normal ventrikülde atriyal kontraksiyonlar diyastol<br />
basıncını 1-2 mmHg artırırken, infarktüste bu artış,<br />
sol ventrikülün kompliansı bozulduğundan ortalama<br />
8 mmHg’dır. Ventrikülün diyastolik basınç kayıtlarında,<br />
diyastol sonunda a dalgası normalden birkaç<br />
kat yüksek saptanır. Bu durumda ortalama PKUB sol<br />
ventriküldeki büyük diyastol sonu yükselmiş a dalgasından<br />
dolayı ortalama 8-10 mmHg daha düşük<br />
bulunur. AMİ’de optimal PKUB 14-18 mmHg iken<br />
sol ventrikül diyastol sonu basıncının 20-25 mmHg<br />
olmasının açıklaması budur. Kritik hastalarda PKUB<br />
ölçülürken mutlaka atım hacmi ve kardiyak debiye<br />
de bakılmalıdır.<br />
• Kompliansı ileri derecede azalmış hastalarda ortalama<br />
PKUB ideal olarak 15 mmHg’nın altında tutulmalı,<br />
18-20 mmHg’ya çıkılmamalıdır.<br />
Akut Miyokard İnfarktüsünün Hemodinamik<br />
Spekturumu:<br />
Akut miyokard infarktüslü hastalarla yapılan çalışmalarda,<br />
ortalama PKUB’nin ancak hastaların %50’sinde<br />
18 mmHg’yı aştığı tespit edilmiştir. Kardiyak indeks de<br />
%50 olguda 2.5 L/dk/m 2 altında bulunmuştur. Hastane<br />
mortalitesi ile hemodinamik bulgular arasında her zaman<br />
pozitif bir korelasyon vardır. PKUB değeri ne olursa<br />
olsun kardiyak indeksin düşmesi, mortalitede 5-15<br />
kat artışa neden olmaktadır. Aynı şekilde kardiyak indeks<br />
değeri ne olursa olsun PKUB’de artış, mortalitede<br />
2-5 kat artışa yol açar.<br />
Sol ventrikül infarktüsü, diyastol sonu basıncını ve<br />
dolayısı ile PKUB’yi artırarak hidrostatik basınç yükselmesine<br />
ve pulmoner konjesyona neden olmaktadır.<br />
Bunun klinik manifestasyonları dispne ve solunum<br />
yetersizliğidir. PKUB artışı pulmoner konjesyonun derecesi<br />
ile korelasyon göstermektedir. Konjesyon 18-20<br />
mmHg’da oluşmakta, 21-25 mmHg’da belirginleşmekte,<br />
26-30 mmHg’da ciddiyeti artmaktadır. Akut akciğer<br />
ödemi PKUB 30 mmHg’yı aştığında görülür. Klinikte<br />
akciğer oskültasyonu ve akciğer grafisi ile pulmoner<br />
konjesyon kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. PKUB >18<br />
mmHg olduğunda bunun klinik manifestasyonlar ile<br />
önbelirleyiciliği (prediktivitesi) %85’dir. %15 olguda
702<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Kardiyak<br />
debi<br />
(L/dk/m 2 )<br />
Normal<br />
Komplikasyonsuz<br />
AMİ<br />
Kalp yetersizliği<br />
Sol ventrikül diyastol sonu basıncı<br />
(LVEDP, mmHg)<br />
Mason DT, Cardiac Emergencies, Baltımore, 1978,<br />
Williams and Wilkins’den alınmıştır.<br />
Kardiyojenik<br />
şok<br />
ŞEKİL 5. Normal, komplikasyonsuz ve komplikasyonlu AMİ’de<br />
LVEDP ve kardiyak debi ilişkisi. Kardiyak debi azaldıkça, ventrikül<br />
fonksiyon eğrisi yataylaşmaktadır. Fonksiyon azaldıkça,<br />
kardiyak debiyi muhafaza edebilmek için LVEDP artar (A→B→C).<br />
Kardiyojenik şokta ise ventrikül fonksiyonları kritik değere ulaşmış<br />
olup, LVEDP’deki artış, kardiyak debiyi fazla değiştiremez (D).<br />
PKUB >18 mmHg olmasına rağmen bu klinik olarak<br />
saptanamayabilir.<br />
• Pulmoner konjesyonun klinik bulguları ve PKUB arasındaki<br />
uyumsuzluk aşağıdaki durumlarda görülür:<br />
1. PKUB’deki düşüştüken ancak saatler veya günler<br />
sonra klinik ve radyolojik bulgularda düzelme olmaktadır.<br />
2. AMİ’li hastada kronik akciğer hastalığı da varsa, oskültasyonunda<br />
duyulan intrensek akciğer hastalığına<br />
bağlı raller, staz ralleri olarak yorumlanabilir.<br />
3. Önceden kalp hastalığı olduğu bilinenlerde yüksek<br />
PKUB tolere edilebilir ve pulmoner konjesyon bulguları<br />
gelişmeyebilir. Kronik kalp yetersizliğinde<br />
artmış lenfatik drenaj ve pulmoner damar yatağındaki<br />
değişiklikler, artmış PKUB’yi maskeleyebilir.<br />
Kardiyak indekste ani düşme, cilt (soğuk ve soluk<br />
cilt), böbrek (oligüri) ve serebral (anksiyete, konfüzyon,<br />
durgunluk) perfüzyonda azalmaya bağlı klinik tablo<br />
oluşabilir. Kardiyak indeksteki düşüşün derecesi ile<br />
doku hipoperfüzyonunun derecesi arasında pozitif bir<br />
korelasyon vardır. Kardiyak indeksin normal değerleri<br />
2.5-3.5 L/dk/m 2 olup, 2.0-2.2 L/dk/m 2 ’nin düzeylerinde<br />
periferik hipoperfüzyon başlar. Kardiyojenik şok 1.8-2.0<br />
L/dk/m 2 ’nin altında olmaktadır. Kardiyak indeks 2.2 L/<br />
dk/m 2 altına düştüğünde bunun klinik parametrelerle<br />
önbelirleyiciliği yüksektir (%81). Kardiyak debisi kronik<br />
olarak düşük hastalar bu duruma adapte olduklarından<br />
(fonksiyonel kapasitelerini kısıtlayarak ve doku oksijen<br />
ekstraksiyonunu artırarak) doku hipoperfüzyonunun<br />
semptom ve bulgularını göstermeyebilirler.<br />
Akut Miyokard İnfarktüsünün Hemodinamik<br />
Evreleri:<br />
Akut miyokard infarktüsünde sol ventrikül fonksiyonları<br />
ve buna bağlı kardiyak debi ve PKUB’daki değişiklikler,<br />
hastalığın hemodinamik bozukluğunun derece ve<br />
evresini belirler. Kardiyak debi değişiklikleri, periferik<br />
organ hipoperfüzyonunun, PKUB ise pulmoner konjesyonun<br />
klinik bulgularının ortaya çıkmasından sorumludur.<br />
İlk kez Swan, Ganz ve arkadaşları 1970’li yılların başında<br />
balonlu pulmoner arter termodilüsyon kateteri ile<br />
AMİ’de sol ventrikül fonksiyonlarını ölçmüştür.<br />
• Forrester ve ark. 1975’te 200 AMİ’liyi, ilk 72 saatteki<br />
yatakbaşı hemodinamik incelemeleriyle, bugün<br />
ddahi hala geçerliliği olan, dört evreye ayırmışlardır.<br />
Bu evreler başlangıçta ölçülen kardiyak indeks ve<br />
PKUB’ye göre yapılmıştır (Tablo 3).<br />
Kardiyojenik şok olsun ya da olmasın, ciddi pompa<br />
yetersizliğinde tedavinin hedefleri: kardiyak performansı<br />
iyileştirmek, hemodinamik bozukluğu düzeltmek,<br />
iskemik miyokardın canlılığını sürdürmek ve miyokard<br />
hasarını sınırlandırmaktır. İlaç tedavisi (nitratlar,<br />
beta blokerker, ACE inhibitörleri) ve hatta İABP Evre<br />
IV’teki hastada miyokard hasarını azaltmada etkili değildir.<br />
Ancak hemodinamik bozukluk ve kardiyak performansta<br />
geçici düzelme sağlarlar. Erken uygulanacak<br />
reperfüzyon tedavisi infarkt alanının sınırlı kalmasını<br />
sağlayan en etkili tedavi stratejisidir. Bu hastalarda hemodinamik<br />
monitörizasyonu takiben, invaziv girişimin<br />
zaman ve şeklini belirlemek önemlidir.<br />
Hemodinamik Monitörizasyon:<br />
Komplikasyonsuz AMİ’de rutin hemodinamik monitörizasyonun<br />
fazla bir pratik yararı yoktur. Dikkatli, sürekli<br />
fizik muayene ve klinik verilerin gözlem ve değerlendirilmesi,<br />
hastanın hemodinamik durumu hakkında<br />
çoğu zaman yeterli ipuçları vermektedir.<br />
Akut Miyokard İnfarktüsünde Pompa<br />
Yetersizliğinin Klinik Evreleri:<br />
• Killip ve Kimbal, 1967 yılında gelişteki fizik muayene<br />
bulgularına göre AMİ’li hastaları aşağıdaki gibi dört<br />
sınıfa ayırdılar.<br />
Sınıf I - Sol ventrikül yetersizliğinin bulguları yok.<br />
Sınıf II - S3 gallop ve/veya akciğerlerin bazallerinde<br />
pulmoner konjesyona bağlı raller.<br />
Sınıf III - Akut akciğer ödemi.<br />
Sınıf IV - Kardiyojenik şok.
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 703<br />
Normal volüm<br />
Normal kontraktilite<br />
Preload ↓<br />
Normal kontraktilite<br />
Atım hacmi<br />
(kardiyak debi)<br />
Preload ↑<br />
Normal kontraktilite<br />
Preload Normal<br />
Kontraktilite ↓<br />
Preload ↑<br />
Kontraktilite ↓<br />
Afterload<br />
ŞEKİL 6. Ventriküler atım hacmi (kardiyak debi) ile sol ventrikül dolum basıncı-volümü (preload = PKUB) arasındaki ilişki.<br />
• 1) Normal kontraktilitede preloadun artması (↑) ile, kardiyak debi değişmez (A→D) (afterload artışı nedeni ile).<br />
Şayet afterload değişmez ise bu durumda kardiyak debi artar (B→D).<br />
• 2) Preloadun düşmesi (↓) ve afterloadun artışı ile birlikte kardiyak debi düşer (B→C).<br />
• 3) Kontraktibilenin azaldığı (↓) durumda, preload sabit kalır ve afterload düşerse, kardiyak debi artar (E→F).<br />
• 4) Afterload değişmediği durumda, azalmış kontraktiliteye rağmen, preloadun normalin üzerine çıkarılması (optimal dolum basıncı) ile kardiyak debi<br />
artar (E→F)- Rezerv starling. 18<br />
Bugün de önemini kaybetmemiş olan bu sınıflandırma,<br />
özellikle daha gelişte yüksek riskli hastaları saptamada<br />
ve prognozu belirlemede geçerliliğini korumaktadır.<br />
Özellikle Sınıf -II ve üzerindeki hastalarda, infarktın<br />
hastane mortalitesi yüksek olacağından, erken girişim<br />
ve reperfüzyon stratejilerinin bunlarda zaman kaybetmeden<br />
uygulanması gerekmektedir.<br />
Killip sınıflaması, pompa yetersizliğini klinik bulgular<br />
ile kategorize etmek, tanı ve tedavi stratejilerini<br />
belirlemek için gereklidir. Hastanın klinik olarak sessiz<br />
olması (subklinik), kompanse ventrikül disfonksiyonunu<br />
veya normal/normale yakın ventrikül fonksiyonlarını<br />
gösterir.<br />
• Pulmoner konjesyonun klinik bulgu ve semptomlarının<br />
bulunması, sol ventrikül sistolik ve/veya<br />
diyastolik disfonksiyonuna veya mekanik komplikasyonların<br />
varlığına (özellikle yeni oluşan sistolik<br />
üfürümle birlikte) işaret edebilir.<br />
• Hipotansiyon ve periferik organ hipoperfüzyonunun<br />
bulguları düşük debi durumu ile kardiyojenik<br />
şokta saptanabilir. Her iki durumdan da sol ventrikül<br />
fonksiyonlarında ciddi bozulma ve/veya hemodinamik<br />
tabloyu kötüleştiren mekanik komplikasyonlar<br />
sorumludur.<br />
• Pulmoner konjesyonun olmadığı şok, hipotansiyon<br />
veya düşük debi durumlarında; hipovolemi, sağ<br />
ventrikül infarktüsü, kardiyak tamponand, rüptür<br />
veya ciddi bradiaritmi araştırılmalıdır.<br />
Kardiyojenik şok ve düşük debi durumu olmaksı-<br />
zın gelişen pulmoner konjesyon / akut akciğer ödemi,<br />
AMİ’nin iki önemli komplikasyonu olup, erken tanı tedavi<br />
ile hızla düzeltilebilirler. Bu hastalarda daha başlangıçta<br />
stratejiyi belirlerken akut girişim (reperfüzyon<br />
tedavileri, erken kateterizasyon ve gerektiğinde hemodinamik<br />
monitö-rizasyon) seçenekleri göz ardı edilmemelidir.<br />
Agresif tedavi stratejisinin uygulanmadığı dönemde<br />
mortalite pulmoner konjesyonlu hastalarda %11,<br />
akut akciğer ödeminde ise %38 idi.<br />
Pulmoner Konjesyon<br />
(Düşük Debi Durumu Dışında)<br />
Sol ventrikül diyastol-sonu basıncı, diyastolik kompliansın<br />
azalması, diyastol-sonu volümün artması veya<br />
her ikisinin birlikte bulunması sonucu yükselir. Neticede<br />
PKUB 18-25 mmHg’ye kadar çıkar. Hasta asemptomatik<br />
olabileceği gibi dispne ile ortopne de bulunabilir.<br />
Fizik muayenede akciğer kaidelerinde yaş raller, taşipne,<br />
hipoksemi ve radyolojik olarak hafif veya orta derecede<br />
pulmoner venöz konjesyon saptanır.<br />
• Tedavinin amacı yeterli arteriyel oksijenizasyonu<br />
sağlamak ve pulmoner venöz konjesyonu azaltmak<br />
olmalıdır (Şekil 7).<br />
Hafif pulmoner konjesyon durumunda nasal oksijen<br />
(2-5 L/dk, ilk 48-72 saat), arteriyel oksijen düzeyini yükseltmek<br />
için yeterlidir. Düşük doz intravenöz diüretik<br />
(20-40 mg furosemid) sol ventrikül dolum basıncını ve<br />
pulmoner venöz basıncı düşürür. Ayrıca pulmoner kon-
704<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 3. Forrester hemodinamik evrelendirmesi<br />
Evre I: AMİ’lilerin yaklaşık %25’i bu grupta olup, PKUB 18<br />
mmHg veya daha az, kardiyak indeks ise 2.2 L/dk/m 2 ve üstündedir.<br />
Doku hipoperfüzyonunun ve pulmoner konjesyonun<br />
klinik bulgu ve semptomlarına rastlanmaz. Hastane mortalitesi<br />
%3’tür. Komplikasyon gelişmezse spesifik bir tedaviye ve hemodinamik<br />
monitörizasyona gerek yoktur.<br />
Evre II: %25 AMİ’li bu evrede olup, kardiyak indeks 2.2 L/dk/<br />
m 2 veya daha yüksek olmasına rağmen, PKUB 18 mmHg veya<br />
daha yüksektir. Hastalarda pulmoner konjesyonun semptom ve<br />
bulguları varken, doku hipoperfüzyonuna ait klinik manifestasyona<br />
rastlanmaz. Mortalite hastane döneminde %9’dur. Tedavide<br />
PKUB’yi düşürmek (diüretik, nitrat, ACE inhibitörü) esastır.<br />
Pulmoner konjesyon tedaviye yanıt vermezse, hipotansiyon ve<br />
doku hipoperfüzyonu geliştiyse, hemodinamik monitörizasyon<br />
endikedir. Diüretik tedaviye ve nitrat infüzyonuna dirençli olgularda<br />
inodilatörler (dobutamin) kullanılabilirler.<br />
Evre III: Kardiyak indeks 20 mmHg olmasına rağmen kardiyak<br />
debi hala artmamış ise hemodinamik bozukluğun sebebi sol<br />
ventrikül fonksiyonlarındaki bozulmadır. Gerçek hipovolemide<br />
ise sağ atriyum basıncı ve PKUB’deki yükselme ile birlikte<br />
atım hacmi ve kardiyak debi de artar. Sol ventrikül kompliansı<br />
belirgin olarak azalmış hastalarda, sıvı replasmanı ile preloadda<br />
anlamlı artış olmadan da sol ventrikül dolum basıncı artabilir.<br />
Evre IV: Kardiyak indeks 18 mmHg’dır.<br />
Pulmoner konjesyonun ve hipoperfüzyonun semptom ve bulguları<br />
klinik tabloya hakimdir. Hastaların %35’i bu evrede olup,<br />
mortalite %51 civarındadır. Hemodinamik değişikliklerden, sol<br />
ventrikül fonksiyonlarında anlamlı bozulma, ejeksiyon fraksiyonunda<br />
ciddi düşme sorumludur. Sinus taşikardisi ile birlikte<br />
hipotansiyon sıklıkla bulunur. Sistolik tansiyon 90 mmHg ve<br />
altına, kardiyak indeks ise 1.5 L/dk/m 2 ve altına düştüğünde<br />
tablo kardiyojenik şoktur. Kardiyojenik şokla birlikte olsun ya<br />
da olmasın, ciddi pompa yetersizliği, sol ventrikülün sistolik<br />
fonksiyonlarının önemli derecede harabiyetini gösterir. Bu hastalarda<br />
hemodinamik monitörizasyonla birlikte hızla destek<br />
tedavisine geçmek gerekir. Vazopressör tedavi (noradrenalin,<br />
dopamin), intra aortik pompa (İABP), gerekirse mekanik ventilasyon<br />
zaman kaybedilmeden uygulanmalıdır. Destek tedavisi<br />
bu evredeki hastalarda geçici hemodinamik düzelme sağlar. İnfakt<br />
arterinin rekanalizasyonu (anjiyoplasti veya cerrahi girişim)<br />
tedavinin asıl amacı olmalıdır.<br />
jesyonu azaltırken sol ventrikül volümü, duvar stresi ve<br />
miyokardın oksijen tüketimi de azalır. Subendokardiyal<br />
bölgenin perfüzyonu artar. Pulmoner konjesyon mitral<br />
yetersizliği sonucu oluştu ise veya tabloya hipertansiyon<br />
eşlik ediyorsa nitratlar (veya daha nadiren sodyum<br />
nitroprussid) vazodilatör olarak tercih edilebilir.<br />
Vazodilatör tedavi, pulmoner konjesyonu azaltırken<br />
başka yararlı etkiler de sağlayabilir bunlar: (a) venodilatasyon,<br />
(b) ventrikül kompliansını, direk veya sağ<br />
ventrikülü boşaltarak düzeltir, (c) arteriyel dilatasyon<br />
sonucu ‘afterload’u azaltarak sol ventrikül fonksiyonlarını<br />
iyileştirir, (d) mitral yetersizliğini ve septal rüptürde<br />
soldan sağa şantı azaltır.<br />
Sistemik organ perfüzyonu bozulmayan pulmoner<br />
konjesyonda genellikle hemodinamik monitörizasyona<br />
gerek yoktur. Vazodilatörlerin etkisini ve klinik yanıtını<br />
değerlendirmek için kullanılabilir.<br />
Akut akciğer ödemi (düşük debi durumu dışında):<br />
Şok tablosu olmayan akut akciğer ödemi, pulmoner<br />
konjesyonun oldukça dramatik ve ağır bir şeklidir. Kli-<br />
TABLO 4. Akciğer ödemine neden olan veya başlatan<br />
başlıca durumlar<br />
1. Sol ventrikülün yaygın kontraksiyon bozukluğu,<br />
a. Geniş AMİ,<br />
b. Eski infaktlara yenilerin eklenmesi<br />
2. Sol ventrikülün sistolik fonksiyonunda hafif azalma ile birlikte<br />
primer diyastolik fonksiyon bozukluğu (“ stiff heart”),<br />
3. Papiller adale disfonksiyonu veya rüptürüne bağlı akut,<br />
persistan veya intermitant mitral yetersizliği,<br />
4. Küçük miyokard nekrozuna eşlik eden ağır global miyokard<br />
iskemisi ( iskemik paralizi).<br />
nik olarak hasta ciddi solunum sıkıntısı içerisinde olup,<br />
pembe köpüklü balgam çıkarmaktadır. Cilt soğuk, soluk<br />
ve nemlidir. Artmış sempatik aktiviteye bağlı olarak<br />
taşikardi vardır ve kan basıncı yüksektir. Akciğer ödeminin<br />
AMİ ‘deki sebepleri oldukça geniş spektrumlu ve<br />
çeşitlidir (Tablo 4).
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 705<br />
SKB izle<br />
Kısaltmalar: HM: Hemodinamik monitörizasyon, NTG: Nitrogliserin, İABP: İntraaortik<br />
balon pompası, RP: Reperfüzyon.<br />
Kısaltmalar: SKB: Sistolik kan basıncı, DP: Dopamin CVP: Santral venöz basınç.<br />
ŞEKİL 7. Evre II hastalarda (izole pulmoner konjesyon) tedavi<br />
algoritmi. 18<br />
ŞEKİL 8. Evre III hastalarda (izole hipoperfizyon) tedavi algoritmi.<br />
18<br />
Hastada ciddi hipoksemi ve buna eşlik eden respiratuar<br />
alkaloz veya metabolik asidoz vardır. Fizik muayenede<br />
taşipne, siyanoz, taşikardi, artmış kan basıncı,<br />
soğuk ve nemli cilt, akciğerde yaygın bilateral raller, nadiren<br />
‘wheezing’ veya solunum seslerinde azalma saptanır.<br />
Akut akciğer ödemi PKUB’nin hızla 25 mmHg’yı aşması<br />
ile oluşur. Bazı olgularda kapiller kolloidal onkotik<br />
basınçtaki azalma da bu tablodan sorumlu olabilir (hızlı<br />
kristaloid infuzyonu; %5 dekstroz, elektrolit infüzyonları<br />
gibi serum proteinlerini dilüe ederek).<br />
Akut akciğer ödeminin mortalitesi %30-50 civarındadır.<br />
Bu nedenle tedaviye erken ve çabuk başlanması<br />
çok önemlidir. Tedavi prensipleri şunlardır (Şekil 8):<br />
1. Oksijenizasyonu sağlamak ve kan gazlarını düzeltmek,<br />
2. Kan basıncı ve ritmi stabilize etmek,<br />
3. PKUB’yi hızla düşürmek.<br />
• Özellikle AMİ’nin ilk 24 saatinde akut akciğer ödemi<br />
geliştiğinde agresif strateji tercih edilmeli, kateterizasyon<br />
olanağı varsa erken anjiyografi ve erken<br />
PTCA, yoksa trombolitik tedavi uygulanmalıdır.<br />
• Genellikle maske ile yüksek konsantrasyonda<br />
(%50-100) oksijen solutulması kan gazlarında yeterli<br />
düzelmeyi sağlar. Arteriyel oksijen basıncı 60<br />
mmHg’nın altında kalırsa maske ile sürekli pozitif<br />
basınç (CPAP) denenebilir. Ancak karbon dioksit<br />
basıncı artar ve arteriyel pH düşerse zaman kaybedilmeden<br />
endotrakeal entübasyon yapılmalıdır. Mekanik<br />
ventilasyonla pozitif ekspirasyon sonu basınç<br />
(PEEP) uygulanması, yeterli sistemik oksijenizasyonun<br />
sağlanmasına yardımcı olur. PEEP uygulaması<br />
sırasında basınç yavaşça artırılmalı, sık arteriyel kan<br />
gazı takibi ile etkisi kontrol edilmeli, bu şekilde istenmeyen<br />
etkileri (barotravma ve sağ sol kalp debisinde<br />
düşme ve yüksek konsantrasyonda oksijen solutmanın<br />
zararları) önlenmelidir (Bölüm 2.2).<br />
• Akut akciğer ödeminde nitratlar, artmış PKUB’yi en<br />
hızlı düşüren ilaçlardır.<br />
Periferik venodilatasyon yaparak intratorasik bölümdeki<br />
kanın ekstratorasik bölümde toplanmasına<br />
neden olarak (farmakolojik flebotomi) pulmoner venöz<br />
ve kapiller basıncı düşürürler.<br />
• Ajite hastalarda, birlikte düşük doz morfin kullanımı<br />
da nitratların venodilator ve arteriodilator etkilerini<br />
güçlendirir.<br />
• Diüretikler (intravenöz furosemid) etkileri rölatif<br />
olarak yavaş başladığından nitratlardan sonra ek<br />
tedavi olarak kullanılmalıdır. Ciddi hipertansif hastalarda<br />
ve mitral yetersizliğinde sürekli infüzyon<br />
şeklinde sodyum nitroprussid verilebilir, akut dijitalizasyonun<br />
tedavide yeri yoktur.<br />
• Kardiyojenik şok gelişen hastalarda İnotropik-vazopressör<br />
tedavi ve İABP tedavileri indikedir.<br />
B. KARDİYOJENİK ŞOK<br />
1960’larda koroner bakım ünitesinin organizasyonu ile<br />
öldürücü aritmilerin tedavisi, 1980’lerde ise reperfüzyon<br />
tedavilerinin gelişmesi ile infarkt büyüklüğü küçül-
706<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
tülerek AMİ ile ilişkili mortalite ve morbidite azalmıştır.<br />
Fakat, AMİ tedavisindeki dramatik gelişmelere rağmen<br />
geçen bu 20 yıl içerisinde kardiyojenik şok (KŞ) insidensi<br />
değişmemiştir. Kardiyojenik şok (aritmi değil) şimdilerde<br />
AMİ’de ölümün başlıca sebebidir. Yakın zamandaki<br />
düşürülmüş mortalitesi en fazla %80 ->%50’dir.<br />
Bu hedefe ulaşmak için mükemmel destekli bakım<br />
ve infarkt arteri revaskülarizasyonuna agressif yaklaşım<br />
(İABP destekli erken ve tam reperfüzyonun sağlanması)<br />
gerekir.<br />
• Hastanede kurtulanların bir-yıl sonuçları iyidir: %80<br />
sağkalım ve %80 NYHA sınıf -I veya -II konjestif<br />
kalp yetersizliğidir; hastaneden çıkan (kurtulanlar)<br />
hastaların %60’ı 6 yıl yaşamıştır.<br />
Kardiyojenik Şok Tanımı:<br />
Yeterli intravasküler voluma rağmen, pompa fonksiyonunun<br />
ciddi derecede bozulması sonucunda gelişen yetersiz<br />
doku perfüzyonu olarak tanımlanmıştır.<br />
Şok durumunun hipotansiyon ve diğer hemodinamik<br />
bozukluklardan ayrılması önemlidir; şokta dokunun<br />
ihtiyacını karşılayacak kan akımı ve oksijen sunumu<br />
yetersizdir, hipotansiyonda ise dokunun metabolik<br />
ihtiyacı kalp debisi artırılarak veya sistemik vasküler<br />
direnç düşürülerek karşılanabilir.<br />
Kardiyojenik Şokta Olması Gereken Bulgular:<br />
• Sistolik kan basıncı
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 707<br />
Patogenez:<br />
Hastaların çoğunda kardiyojenik şoka, miyokardiyal<br />
kontraktiliyeyi bozan ve sonucunda atım hacmi ve arter<br />
basıncını düşüren, yaygın miyokardiyal iskemi veya<br />
nekroz yol açar. Birinci büyük infarktüs kardiyojenik<br />
şoku başlatabilir, veya reinfarktüs ve ayni bölgede küçük<br />
infarktların toplanması ile infarkt genişlemesi sonucunda<br />
da KŞ gelişebilir. Bu hastalarda üç-damar (%60)<br />
veya sol ana koroner hastalığı (%20) sıktır.<br />
Kardiyojenik şok patofizyolojisi azalmış miyokardiyal<br />
kontraktilitenin ötesinde daha komplike bir süreçdir.<br />
Hakikaten de, SV ejeksiyon fraksiyonu sadece akut<br />
olarak belirgin baskılanabilir, ancak miyokardiyal fonksiyonel<br />
durum ağırlıklı olarak reperfüzyon ile düzeldiğinde<br />
dahi sonraki günlerde KŞ’nin sistemik bulguları<br />
değişmemiştir.<br />
Akut şok durumuna katkısı olan nörohormonal cevap<br />
serileri; azalmış etkili dolaşım volum ve basıncının<br />
algılanması sonucu SS (Sempatik sinşir sistemi) ve RAS<br />
(Renin anjiyotensin sistemi) aktivasyonu. Bunlar periferik<br />
vazokonstriksiyona, su ve tuz retansiyonuna sebep<br />
olurlar. Sistemik inflamatuar durum ile sitokinlerin<br />
yükselmiş plazma düzeyleri (tümör nekroz faktör-alfa,<br />
interlökin-6) ve uygunsuz nitrik oksit üretimi sırası ile<br />
miyokardiyal fonksiyonu biraz daha baskılar veya katekolaminlerin<br />
neden olduğu kompansatuar vazokonstriksiyonu<br />
bozar.<br />
Bu faktörlerin hepsi de dönerek koroner arter perfüzyonunda<br />
azalmaya yol açar; böylece düşük kan basıncı,<br />
laktik asidoz, çoklu organ yetersizliği, ve en sonunda<br />
ölümle sonuçlanan daha fazla miyokardiyal iskemi ve<br />
nekrozun “fasit-dairesini” tetikler (Şekil 9).<br />
Patofizyoloji:<br />
KŞ, bütün dolaşım sisteminin geçici veya kalıcı olarak<br />
bozulması sonucudur. KŞ formlarını çoğunda geniş<br />
infarkt alanına bağlı SV pompa yetersizliği başlıca etkilenendir,<br />
fakat dolaşım sisteminin diğer bölümü de<br />
yetersiz kompansasyon veya eklenen eksiklikler ile (dehidratasyon,<br />
taşi-,bradi-aritmiler, geri-dönüşümlü iskemi,<br />
post-reperfüzyon stunning gibi) şok sürecine katkı<br />
sağlar.<br />
Bu anormalliklerin bir çoğu kısmen veya tamamen<br />
geri dönüşümlüdür, bu presipitan veya predispozan<br />
faktörler sağ kalanların çoğunda neden iyi fonksiyel sonuçlar<br />
olduğunu açıklamaktadır.<br />
Sol ventrikül:<br />
KŞ’yi başlatan miyokardiyal disfonksiyonun derecesi<br />
her zaman çok ciddi değildir.<br />
KŞ’de SV disfonksiyonu, yeni geri- dönüşümlü lezyon,<br />
geri dönüşümlü- iskemi ve önceki infarktüse bağlı<br />
gelişmiş hasarı yansıtır.<br />
Afterload azalması ile düşük kan basıncından faydalanan<br />
yegane organ kalptir (azlmış sistolik duvar stressi<br />
ve oksijen ihtiyacı; artmış kalp verimi), ancak düşük<br />
kan basıncı ile koroner kan akımı bozulmasının yarattığı<br />
olumsuz etkilere de eş zamanlı maruz kalır; böylece<br />
Sol ventrikül disfonksiyonu<br />
İnotropik ajanlar<br />
Major koroner arter obstrüksiyonu<br />
Miyokardiyal iskemi<br />
Vazokonstriksiyon<br />
tuz ve su retansiyonu<br />
ANP<br />
Diüretikler<br />
vazodilatörler<br />
Mikrosirkülatuar<br />
obstrüksiyon<br />
Koroner<br />
perfüzyon<br />
Koroner<br />
perfüzyon<br />
Intraaortik-balonpompası<br />
reperfuzyon<br />
Kontraktil<br />
kitle<br />
Arteriyel<br />
basınç<br />
Kontraktil<br />
kitle<br />
Arteriyel<br />
basınç<br />
Sol ventrikül<br />
fonksiyonu<br />
Sol ventrikül<br />
fonksiyonu<br />
Hissedilen volüm ve<br />
basınçta azalma<br />
Angiotensinconvertingenzyme<br />
inhibitörleri<br />
Sempatik tonus<br />
Renin-anjiotensin-aldosteron<br />
Arginin vazopressin<br />
ŞEKİL 9. Mİ’de Progressif kardiyojenik şokta ölüme neden olan mekanik ve nörohormonal olayların fasit çemberi (Am J Cardiol 1988;62:<br />
Suppl: 9A-13A)
708<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Sistemik<br />
inflamatuar<br />
cevap sendromu<br />
(IL-6, TNFα, NO)<br />
Kardiyak debi<br />
Atım hacmi<br />
Miyokardiyal infarktüs<br />
Miyokardiyal disfonksiyon<br />
Sistolik Diyastolik<br />
SVEDB<br />
Pulmoner konjesyon<br />
Sistemik Hipotansiyon<br />
perfüzyon<br />
Koroner<br />
perfüzyon basıncı<br />
İskemi<br />
Hipoksemi<br />
Revaskülarizasyon<br />
İskeminin azalması<br />
Kompansatuar<br />
vazokonstriksiyon<br />
Progressif<br />
miyokardiyal<br />
disfonksiyon<br />
ÖLÜM<br />
İYİ YAŞAM<br />
KALİTESİ İLE<br />
SAĞKALIM<br />
ŞEKİL 10. KŞ patofizyolojisinin güncel görüsü: KŞ patogonezinin klasik tarifi siyah ile gösterilmiştir. Miyokardiyal hasar sistolik ve diyastolik<br />
disfonksiyona sebep olur. Kalp debisinin düşmesi sistemik ve koroner perfüzyonun azalmasına yol açar. Bu iskemiyi kötüleştirir ve<br />
infarkt kenarları ile miyokardiyumun uzat bölgelerinde hücre ölümüne sebep olur. Yetersiz sistemik perfüzyon refleks vazokonstriksiyonu<br />
tetikler, bu genellikle yetersizdir. Sistemik inflamasyon, periferik vasküler kompansatuar cevabın kısıtlanmasında rol oynayabilir, miyokardiyal<br />
disfonksiyona katkı sağlayabilir. İnflamasyonun bu süreçte ne kadar rol oynadığı konusu açık değildir. Revaskülarizasyon iskeminin<br />
hafiflemesine yol açar. Revaskülarizasyonun faydasının mekanizması olarak bütünüyle artmış kalp debisi ve SVEF’si gösterilmesi doğru<br />
değildir. Ancak, revaskülarizasyon anlamlı olarak iyi yaşam kalitesi ile sağkalım olasılığınıda artırmıştır. SVEDB: Sol ventrikül diyastol<br />
sonu basıncı. Reynoids, H. R. et al. Circulation 2008;117:686-697.<br />
kalım en iyi erken PKG veya cerrahi ile sağlanabilir,<br />
böylece “fasit çember” kesilebilir ve hayatlar kurtulur.<br />
• KŞ’nin kompleks fizyopatolojisi ışığında, miyokardiyal<br />
kontraktilitedeki ağır bozulma her zaman şoka<br />
neden olmaz, aksine KŞ’de SVEF sadece orta derecede<br />
düşmüş olabilir (Şekil 11).<br />
( SHOCK çalışması)’da ortalama SVEF yaklaşık<br />
%30 bildirilmiştir. Benzer SVEF’sinde birçok hasta<br />
post-Mİ çalışmalarda halihazırda ayakta gezinebilen<br />
hastalardır.<br />
• Sonuçta, KŞ’ye sebep olan infarktan etkilenmiş miyokard<br />
miktarının büyük olması gerekmez. SHOCK<br />
çalışmasında SVEF‘si hasta iv inotropik ve/veya<br />
İABP desteği altında iken ölçülmüştür; Mİ’nin akut/<br />
kronik fazlarında (2 hafta sonra) benzer değerler bulunmuştur;<br />
sonuç olarak KŞ’ye neden olan miyokardiyal<br />
olayın (hasar) öneminin büyük olması gerekmeyebilir.<br />
Daha ötesi, bazı hastalarda akut mitral regürjitasyonu<br />
olmamasına ve SVEF’si korunmuş olmasına<br />
rağmen KŞ bulundu. Bununla birlikte, SVEF’si prognostik<br />
indikatör olarak kalmıştır.<br />
• KŞ hastalarının yaklaşık yarısında SV büyüklüğü<br />
küçük veya normaldir, bunun nedeni, AMİ’nin erken<br />
fazında atım hacminin sürdürebilmesi için akut<br />
dilatasyonun adaptiv (uyarlayan) mekanizmalarının<br />
yetersizliğindendir. Kronik fazdaki progressif diladeğişen<br />
hemodinamikler kalp üzerinde (perfüzyon ve<br />
fonksiyonunda) ayni zamanda faydalı ve zararlı olabilir<br />
(Şekil 10).<br />
Koroner perfüzyonun azalması, kalp debisini düşürür,<br />
bu şekilde kalp ve diğer vital organların perfüzyonu<br />
daha fazla azalır. Koroner akım infarkt arterinden<br />
ziyade, diğer damarların aterosklerotik kritik olmayan<br />
lezyonlarında, düşük koroner perfüzyona bağlı rölatrif<br />
artmış darlık ciddiyeti ile ilaveten daha da bozulur<br />
(noninfarkt segmentte iskemi). İnfarkt uzağındaki miyokardiyum<br />
ve infarkt bölgesinin metabolik karışıklığı<br />
(hipoperfüzyon ve disfonksiyonu), ventrikül disfonksiyonunu<br />
kötüleştiren diğer önemli faktörlerdir.<br />
Hipoperfüzyon kontraktilite ve periferik kan akımını<br />
artıran katekolaminlerin salımına sebep olur. Fakat,<br />
katekolaminler ayrıca miyokardiyal oksijen talebini<br />
artırır, proarritmik ve kardiyotoksik etkileri de vardır.<br />
İnotropikler ve vazokonstriktörler geçici olarak kalp debisini<br />
ve periferik perfüzyonu düzeltebilir, ancak Şekil<br />
10’daki “fasit çemberi” kıramazlar.<br />
Hızlı İABP desteği dolaşımı destekleyerek geçici olarak<br />
iskemiyi azaltabilir.<br />
• Unutulmamalıdır ki İABP kesin tedavi değildir. Koroner<br />
okluzyondan kurtulma (reperfüzyon) ve sağ-
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 709<br />
Yakında<br />
olmuş<br />
MI<br />
KKY<br />
EJEKSİYON FRAKSİYONU (%)<br />
ŞEKİL 11. KKY çalışmalarında ve SHOCK çalışmasında SVEF’sı aralığı. (Circulation 2008; 117686-697.)<br />
tasyon (remodeling) ise kötü adaptasyondur (maladaptasyon).<br />
Sağ Ventrikül:<br />
Sağ ventrikül (SğV) disfonksiyonu KŞ’ye sebep olur<br />
veya katkı sağlar. Ağırlıklı SğV şoku Mİ ile komplike<br />
olmuş KŞ’de hastaların %5’de bulunur.<br />
• SğV yetersizliği SV, dolumunu kısıtlayarak kalp debisini,<br />
ventriküler-arası bağımlılığı, veya herikisini<br />
azaltabilir.<br />
• SğV yetersizliği ve şokta geleneksel olarak odaklanılacak<br />
hemodinamik faktör; kalp debisi ve yeterli SV<br />
preloadunun sürdürebilmesi için, yeterli sağ-kalp<br />
dolum basınçlarının sağlanmasıdır. Bununla birlikte,<br />
SğV disfonksiyonuna bağlı KŞ’de SğV diastol-sonu<br />
basıncı çok yüksektir (sıklıkla >20 mmHg). SğV<br />
diastol-sonu basıncındaki bu yükselmenin sebebi<br />
interventriküler septumun SV kavitesi içerisine kaymasıdır;<br />
böylece sol atriyum basıncı yükselir, yarıca<br />
SV kavitesi içerisine bombeleşen septumun mekanik<br />
etkisinden dolayı SV dolumu bozulur. Sol ventrikül<br />
geometrisinin değişmesi (serbest duvar ve interventriküler<br />
septum arasındaki presistolik mesafe gibi)<br />
bir de SV sistolik fonksiyonunuda bozar.<br />
Bu durum şokta SğV disfonksiyonunda aggressif<br />
sıvı resussitasyonunu pratik olarak yanlış yönlendirebilir,<br />
yanıltabilir (sıvı yüklenmesine rağmen süren düşük<br />
debi, hipotansiyon; iv inotropik verilmeden daha fazla<br />
sıvı verilmesi akut akciğer ödemine götürebilir; PKUB<br />
ile hemodinamik takip şarttır).<br />
• SğV diastol-sonu basıncı optimize edildikten sonra<br />
KŞ sürüyorsa, SğV yetersizliğinde inotropik tedavi<br />
indikedir. SğV diastol-sonu basıncı 10-15 mmHg’da,<br />
kalp debisi düşük veya yüksek basınçlara göre daha<br />
büyüktür, fakat optimal değerlerde belirgin değiş-<br />
kenlikler olabilir. Nitrik oksit inhalasyonu pulmoner<br />
vasküler rezistansı düşürerek öne-doğru akımı<br />
artırarak faydalı olabilir. Perikardiektomi ve atriyal<br />
septal defekt meydana gertirmek, uç olgularda kullanılmıştır.<br />
İzole SğV disfonksiyonuna bağlı şok, SV şokuna yakın<br />
yüksek mortalite riski taşır. Primer SğV disfonksiyonunun<br />
şoku, revaskülarizasyondan primer SV disfonksiyonuna<br />
benzer fayda görmüştür.<br />
Periferik Damarlar, Nörohormonlar ve<br />
İnflamasyon:<br />
Ekstremiteler ve vital organların hipoperfüzyonu<br />
KŞ’nin primer özellikleridir. Mİ ve süreğen iskeminin<br />
tetiklediği katekolamin salımı ile kalp debisinin düşmesine<br />
sebep olur.<br />
Katekolaminler, periferik arteriolleri daraltarak vital<br />
organların perfüzyonunu sürdürür. Mİ ve şok tablosunda<br />
vazopressin ve anjiyotensin –II düzeyleri artar,<br />
bunlar miyokardiyal fonksiyonu daha fazla bozan afterloadu<br />
yükseltmek pahasına koroner ve periferik perfüzyonu<br />
düzeltir.<br />
Nörohormonal kaskadın aktivasyonu tuz ve su retansiyonunu<br />
artırır; artmış dolaşan volum başlangıçta<br />
kısıtlı olarak perfüzyonu düzeltebilir fakat pulmoner<br />
ödemi kötüleştirir. Artmış sistemik vasküler rezistansın<br />
(SVR) refleks mekanizması tam etkin değildir, vazopressör<br />
tedaviye rağmen normal değerlerde kalabilir.<br />
• Bazı hastalarda SVR (Sistemik vasküler rezistans)<br />
septik şokta ki gibi düşük olabilir. Bu bulgular,<br />
Mİ’nin sistemik inflamatuar cevaplara (SIRS; systemıc<br />
inflamatory response syndrome) sebep olabileceği<br />
gözlemleri ile uyum göstermektedir ve kısmen SIRS<br />
ile gelişen uygunsuz vazodilatasyon sonucunda intestinal<br />
sistemde perfüzyon bozulur, SIRS ayrıca
710<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
bakterilerin bir yerden bir başka yere göç etmesini<br />
sağlar ve sepsis gelişmesini mümkün kılabilir. SIRS<br />
şokun süresinin uzamasında daha önemlidir.<br />
Başlangıçta yatışta interlökün-6 ve tümör nekroz<br />
faktör-alfa (TNF-alfa) düzeyleri yükselmiş bulunmasına<br />
rağmen Killip-I olan hastalarda KŞ daha sonra gelişmiştir.<br />
Sitokin düzeyleri Mİ sonrası 24-72 saatlerde daha<br />
dramatik yükselir. Tümör nekroz faktör-alfa ve interlökin-6’nın<br />
miyokardiyal depresan etkisi vardır. TNF-alfa,<br />
koroner akımı daha fazla azaltan koroner endotelyal<br />
disfonksiyona da neden olur.<br />
Diğer dolaşan faktörlerin (kompleman, prokalsitonin,<br />
neopterin, C-reaktif protein, ve diğerleri) KŞ’de<br />
SIRS’ye yardımcı olduğu bildirilmiştir.<br />
• Aşırı NO (Nitrik oksit) SIRS’ye yardımcı olabilir.<br />
Mide aşırı NO teşekkülünün nedeni, NOS’un artmış<br />
dışavurumudur. NO, vazodilatasyona, miyokardiyal<br />
depresyona sebep olur ve katekolaminlerin etkilerine<br />
müdahale eder. Bununla birlikte selektif olmayan<br />
NOS inhibitörleri (N, monometil-L-arginin)<br />
ile KŞ hastalarında şokun hemodinakleri ve sonuçlarında<br />
iyileşme görünmüştür (vazopressör ve infarkt<br />
arterinin açılmasına rağmen inatcı şokta, erken kan<br />
basıncı yükselmesi, ancak mortalite faydası bulunmadı).<br />
Klinik Tablosu:<br />
Kardiyojenik şok bulunduğunda hastanın hızlı değerlendirilmesi,<br />
daha sonraki tedavinin belirlenmesinde<br />
hayati önem taşır.<br />
Şok etyolojisinde başlangıçtaki anamnez ve fizik<br />
muayenede dışlanması gereken durumlar; aort diseksiyonu,<br />
basınçlı pnömotoraks, masif pulmoner embolizm,<br />
hemoraji ve sepsis.<br />
Ressusitatif (hayatı kurtaracak) girişim başladığında,<br />
konu ile ilgili kısıtlı dahi olsa hastanın hikayesi sağlanmalıdır.<br />
Fizik muayenede hasta genellikle kül renkli veya siyanotik,<br />
yetersiz serebral perfüzyona sekonder hastada<br />
şuru bulanığı veya ajitasyon gösterilebilir. Nabız hızlı ve<br />
zayıf, nabız basıncı dar, aritmiler ise sıktır. SV şokunda<br />
juguler venöz dolgunluk ve pulmoner raller sıklıkla<br />
bulunur; oysa SğV şokunda juguler venöz dolgunluk<br />
ve Kusmaul belirtisine (inspirasyon sırasında paradoks<br />
olarak venöz basınç artışı) rağmen pulmoner raller olmaz.<br />
Kardiyovasküler muayenede; genellikle kalp seslerinin<br />
şiddeti azalmış, uzaktan geliyor hissi uyandırabilir.<br />
Üçüncü ve dördüncü kalp sesleri veya “sumasyon galosu”<br />
oskülte edilebilir.<br />
• Bununla birlikte, sistolik üfürüm bulunması ventriküler<br />
septum rüptürü veya akut mitral regürjitasyonunu<br />
gösterebilir, ancak bu üfürümün olmaması bu<br />
komplikasyonları dışlayamaz. Ekstremiteler genellikle<br />
vazokonstriksiyonludur (soğuk, nemli).<br />
• Başlangıçtaki teşhis stratejilerine 12 derivasyonlu<br />
EKG, göğüs radyografisi, arteriyel kan gazı ölçümü,<br />
elektrolitler, tam kan sayımı, koagulasyon testleri ve<br />
kardiyak enzimler dahil edilmelidir.<br />
Hastaların çoğunda akut ST elevasyonlu miyokard<br />
infarktüsünün EKG bulguları olabilir. Geniş anteriyor<br />
veya anterolateral infarktüs bulguları sıklıkla bulunur.<br />
Diğerleri, Q dalgaları veya diffüz ST depresyonu gösterebilir.<br />
• Rölatif normal EKG, kardiyojenik şokun bir veya<br />
diğer sebeplerinden biri için klinisyeni uyarmalıdır<br />
(kardiyak tamponad, aort disseksiyonu veya hemoraji<br />
gibi). İnferiyor Mİ’de, sağ ventrikül infarktüsünü<br />
tayin etmek için sağ prekordiyal derivasyonlar kaydedilmelidir.<br />
• Üçüncü-derecede AV blok veya sol dal bloku kötü<br />
(“uğursuz”) bulgulardır. Laktik asidoz, hipoksemi,<br />
ve karışık venöz oksijen desatürasyonu şokta sıklıkla<br />
bulunur.<br />
Yatakbaşı ekokardiyografi, kardiyojenik şokun etyolojisini<br />
belirlemek için önemli bir araçtır. Dilate olmuş<br />
hipokinetik sol ventrikül SV şokunu gösterir; oysa dilate<br />
olmuş sağ ventrikül sağ ventrikül tutulumunu ima<br />
eder.<br />
• Normal ventrikül fonksiyonu, düşük kalp debisi ve<br />
mitral regürjitasyonu, akut ağır mitral regürjitasyonu<br />
için tutarlı bulgulardır. Serbest duvar rüptürüne bağlı<br />
perikardiyal tamponad süratle aranmalıdır. Doppler<br />
değerlendirmesi, anlamlı mitral regürjitasyonu veya<br />
ventriküler septal rüptür varlığını kolaylıkla doğrular.<br />
• Transözefajeyal eko, “flail” mitral yaprakcıktan şüphelenilen<br />
fakat transtorasik eko ile görülemeyen<br />
veya görüntü kalitesi yetersiz olan hastalarda yardımcıdır.<br />
KŞ İatrojenik Hastalık Olabilir:<br />
Mİ ile komplike olmuş KŞ hastalarının ¾’de şok hasta<br />
hastanede bulunduktan sonra gelişmiştir. Bazı ilaçların<br />
kullanımı şok gelişimine katkı sağlayabilir.<br />
• Mi tedavisinde kullanılan birçok farklı sınıfta ilaç KŞ<br />
gelişimi ile ilişkili bulunmuştur: Beta blokerler, ACE<br />
inhibitörleri,ve morfin. Bununla birlikte, bu ilaçların<br />
herbiri KŞ riskinde sadece küçük artış ile ilişkilidir.<br />
Bunlar riski yüksek olanlarda KŞ gelişimine katkı<br />
sağlayabilir. Mİ hastalarında diüretikler de şokun<br />
gelişimine yardım edebilir (Şekil 12).<br />
• Mİ kalp debisi düşmese bile pulmoner ödeme neden<br />
olabilir, (a) çünkü iskeminin en erken etkisi sıklıkla<br />
SV kompliyansının azalmasıdır (= diyastolik az<br />
dolum, düşük atım hacmi). (b) Akciğerler içerisinde
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 711<br />
KORONER OKLÜZYON<br />
• Kompensatuar taşikardi<br />
• Gizli düşük atım hacmi<br />
↓SV kompliyansı<br />
↑PKUB<br />
↓veya değişmez<br />
Geniş risk bölgesi<br />
Geçmişte Mİ<br />
ve/veya<br />
Diastolik disfonksiyon<br />
(HTA gibi)<br />
SğV infarktüsü<br />
(volum<br />
kaybı yok)<br />
↑RVEDP (>15)<br />
↑CVP<br />
Aşırı<br />
Volüm<br />
Yüklenmesi<br />
Akciğerlerde intravasküler<br />
volümün yeniden dağılımı<br />
↑RVEDV<br />
Beta<br />
Bloker<br />
Diuretikler<br />
ACE<br />
İnhibitörleri<br />
(Nitratlar)<br />
↓Preload<br />
↓Intravasküler<br />
volüm<br />
↓SVR<br />
Pulmoner Ödem<br />
Düşük KD<br />
Hipotansiyon<br />
İnterventriküler<br />
septumun SV’ye doğru<br />
değişmesi<br />
SV gometrisinin<br />
değişmesine bağlı olarak<br />
SV dolum ve sistolik<br />
fonksiyonunun bozulması<br />
Kardiyojenik şok<br />
ŞEKİL 12. İatrojenik Kardiyojenik Şok. Mİ ve Pulmoner dem tedavisinde şematize edilmiş Kardiyojenik şok patofizyolojisi: Akut pulmoner<br />
ödem akciğerlerin ekstravasküler boşluğu içerisine intravasküler volumun yeniden dağılımıdır. Hemodinamik stabilite yerleşmediğinde,<br />
diüretikler önceden KY olmadan da plazma volumunda azalmaya sebep olarak şoku meydana getirebilir. Taşikardi sıklıkla<br />
düşmüş atım hacmine kompansatuardır. Bunun fazla kıymeti yoktur. β-bloker tedavisi kalp hızı ve atım hacmini düşürür, açık (klinik)<br />
şoka nedendir. Hipotansiyonu engelleyen koruyucu fizyolojik kompansatuar vazokonstriksiyonlu hastalarda da ACEİ’lerle de dekompansosyon<br />
meydana gelebilir, özellikle intravenöz ve erken kullanıldığında. Nitratların da benzer etkileri olduğu tahmin edilmektedir. SğV<br />
(sağ ventrikül) dolum basıncı halihazırda yükselmiş veya aşırı miktarda verilmişse volum desteklenmesi de zararlı olabilir. Çünkü, SğV<br />
SV doluşunu ve kontraksiyonunu bozabilir. CVP indikedir.<br />
Kısaltmalar: SğV: Sağ ventrikül, CVP: Santral venöz basınç, RVEDP: SğV diyastol sonu basınç, RVEDV: SğV diyastol sonu volum, KD:<br />
Kardiyak debi. SVR: Sistolik vasküler rezistan (Circulation 2008; 117:686-97)<br />
intravasküler volumun yeniden-dağılımı, geçmişte<br />
kalp yetersizliği olmayanlarda (yeni KY) dolaşan<br />
kan volumunda akut net düşüşe neden olabilir. (c)<br />
Bu hastalara yüksek doz diüretik verildiğinde plazma<br />
daha fazla düşer.<br />
• Mİ ve pulmoner ödemde şokun presipite olmasını<br />
önlemek için; düşük doz diüretikle birlikte düşük<br />
doz nitrat ve preload düşürmek için pozisyon<br />
(akciğer ödemi pozisyonu: bacaklar aşağıda, kollar<br />
yanlarda yatağın kenarını tutarak, dik oturtulmak)<br />
verilmesi denenmelidir.<br />
• SğV infarktüsünde aşırı volum yüklenmesi şoka sebep<br />
olabilir veya gelişimine katkı sağlayabilir; sağ<br />
kalp boşıukların daha fazla gerilmesi ile deprasan<br />
vagal reflekslerin aşırı uyarılmasına (karşılığında<br />
baskılanmış sempatik aktivasyon) bağlı (şiddetli<br />
bradikardi hipotansiyon).<br />
TEDAVİ<br />
I. Genel Destek Önlemleri:<br />
Mİ’de aspirin ve heparin rutin olarak önerilmelidir. Klo-<br />
pidogrel acil anjiyografi sonrasına kadar ertelenebilir,<br />
çünkü anjiyografi bulguları sonucunda ACBG acil olarak<br />
yapılabilir. Klopidogrel PKG’ye giden tüm hastalarda<br />
indikedir, şokta faydalı olmalıdır.<br />
Negatif inotropikler ve vazodilatörler (nitrogliserin<br />
dahil) engellenmelidir. İskemiyi en aza indirmek için<br />
arteriyel oksijenasyon ve normale yakın pH sürdürülmelidir.<br />
Hiperglisemik durumu kritik hastalarda yoğun<br />
insülin sağ kalımı düzeltir ve komplike olmuş Mİ’de<br />
kullanımı önerilmiştir. Hastaların endotrakeal tüp veya<br />
maske ile mekanik ventilasyon uygulaması eşiği düşüktür.<br />
Pozitif ekspirasyon-sonu basınç afterload ve preloadu<br />
düşürür. Mekanik ventilasyon ayni zamanda soluma<br />
işini de azaltır (Bölüm 2.2).<br />
Hemodinamik Yaklaşım:<br />
KŞ teşhisini kanıtlamak PA kateterizasyonu (Swan-<br />
Ganz) sıklıkla kullanılır; dolum basınçlarının yeterli olduğundan<br />
emin olmak ve tedavideki değişikliklere yol<br />
göstermek için düşürülmeli ve takılmalıdır. Bu tekniğin<br />
en iyi kullanım amacı; hastanın özel dolum basınçları ve<br />
kalp debisi arasındaki ilişkiyi saptamak ve bu bulgular
712<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
(SHOCK)’ta revaskülarizasyon cerrahi veya PKG ile<br />
yapılmıştır. Revaskülarizasyon için ayrılan hastaların<br />
%37’si randomizasyondan median 2.7 saat sonra<br />
ACBG’ye gitmiştir. Üç-damar hastalığı veya sol ana<br />
koroner arter hastalığı ve diabet prevalansının yüksek<br />
olmasına rağmen PKG ile kıyaslandığında ACBG ile yaşam<br />
beklentisi ve yaşam kalitesi benzer bulunmuştur.<br />
Toplumda KŞ’de acil ACBG oranı oldukça düşüktür<br />
(
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 713<br />
KARDİYOJENİK ŞOK<br />
Hastane gelişinde erken şok<br />
Aşağıdakilerin tümü<br />
bulunuyorsa F.Tdvi:<br />
1. PKG’ye>90 dk. gecikme<br />
2. Post Mİ başlaması
714<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 5. SHOCK çalışmasında Altgruplarda uzun-dönem yaşam beklentisi oranları<br />
Altgrup 3 Yıl Sürvi, % 6 Yıl Sürvi, % P'<br />
• Yaş 75 y 20.6 20.6 ––––<br />
• Erkekler 33.9 24.0 0.931<br />
Kadınlar 36.9 30.9 ––––<br />
• Girişte şok 24.8 12.4 0.016<br />
Girişte şok yok 36.7 28.5 ––––<br />
• Geçmişte MI 22.9 15.3 0.005<br />
Geçmişte MI yok 40.2 31.0 ––––<br />
• Hipertansiyon hikayesi 30.5 18.2 0.027<br />
Hipertansiyon hikayesi yok 39.6 34.0 ––––<br />
• Anterior MI 33.6 25.0 0.209<br />
Nonanterior MI 36.8 29.8 ––––<br />
• Sistemik hipoperfüzyon hızla İABP ile geri döndürüldü 43.3 32.9
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 715<br />
Başlangıç resüssitasyonunun (yeniden canlandırma;<br />
optimal vital fonksiyonların sağlanması) amacı; revaskülarizasyon<br />
tasarlanana kadar oksijenasyon ve perfüzyonun<br />
stabilize etmektir. Hasta açık şekilde pulmoner<br />
ödemde olmadıkça hipovolemik şoku dışlamak için sıvı<br />
replasmanı düşünülüp, dikkatle uygulanmalıdır (Şekil<br />
14). Özel miktarlarda bolluslar verilmeli (ilk 10 dakikada<br />
100 cc, ikinci 10 dakikada 150 cc, sonra 30 dakikada<br />
250 cc gibi) ve müteakiben hastanın klinik sonlanma<br />
noktaları dikkatle değerlendirilmelidir (idrar çıkışı, kan<br />
basıncı ve kalp hızı gibi).<br />
Preloadun önemli olduğu Sağ ventrikül şokunda ; sıvı<br />
desteği esas olup nitrat ve morfin kullanılmamasına işatedavi<br />
çalışmasında; LVAD tedavisi ile birlikte ACBG<br />
olsun olmasın, AMİ’den sonra erken LVAD takılan ve<br />
ACBG olanlarda mortalite yüksek bulunmuştur (J Thorac<br />
Cardiovascular Surg 2005;130: 693-98).<br />
KŞ ile komplike Mİ’de İABP’ye karşı Tandem Heart<br />
çalışmasında LVAD grubunda daha iyi hemodinamik<br />
düzelme olmuştur, fakat multiorgan sistem disfonksiyonu<br />
daha yüksek oranda gözlenmiştir. LVAD grubunun<br />
klinik profili (ateş, hipotansiyon, bradikardi) SIRS’yi<br />
işaret etmiştir, mortalite oranı ise iki destek grubunda<br />
benzer bulunmuştur (Eur Heart J 2005;26: 1276-83. Am Heart<br />
J 2006;152:469 e1-e8). LVAD’lerin çıkış noktası transplant<br />
adayı olamayan yaşayan hastalardır.<br />
Mekanik Komplikasyonlara Bağlı KŞ<br />
Tedavisi:<br />
Ventrikül septum, serbest duvar veya papiller adale<br />
rüptürü, Mİ’de KŞ’nin %12’sinin sebebidir. VSR mortalitesi<br />
en yüksek olan mekanik komplikasyondur, %87.<br />
Kadınlar ve yaşlı hastalarda riski yüksektir, tromboliz<br />
ile PKG’ye kıyasla riski daha yüksektir. Genellikle<br />
STEMİ’de tromboliz ile rüptürün zamanı değiştirmiştir,<br />
erken rüptür artmış, geç rüptür ise azalmıştır, genel olarak,<br />
toplam oranı da düşmüştür. Küçük infarkt ve şokta<br />
rüptürden kuvvetle şüphelenilmelidir. Ekokardiyografi<br />
altın standart teşhis yöntemidir.<br />
Akut mitral regürjitasyonu KŞ sebep olabilir veya<br />
şoku kötüleştirebilir. Papiller adale/korda rüptürü veya<br />
akut SV dilatasyonuna (mitral aparatusun çekilmesi/<br />
tetheringi ve yaprakcıkların uçuca gelememesi) bağlı<br />
olabilir. İnferiyor infarktlarda papiller adale rüptürü<br />
daha sıktır. KŞ ile ilişkili miyokardiyal rüptürün zamanında<br />
tamir edilmesi sağkalım için kritiktir.<br />
• Geçmişte dengeli operasyon için düşünülen optimal<br />
zaman, multiorgan yetersizliği başlamadan önce ve<br />
tamir için daha iyi stabilite sağlayan infarktlı miyokardın<br />
nebdeleşmesine fırsat veren ameliyat gecikmesini<br />
kapsar.<br />
VSR ve serbest duvar rüptüründe, nekrotik miyokard<br />
bölgesine sütür gerektiğinden cerrah için<br />
mekanik güçlükleri olabilir. Papiller adale rüptürü<br />
tamirinde nekrotik miyokardiyum sütür çizgisine<br />
alınmamalıdır, bu tamir ile ilişkili mortalite düşüktür.<br />
• VSR ve papiller adale rüptüründe öngörülemeyen<br />
hızlı kötüleşme ve ölüm, İABP ile aşikar hemodinamik<br />
stabilizasyon sağlansa dahi erken cerrahiyi gerekli<br />
kılar.<br />
• %100’e yaklaşan mortalitesinden dolayı cerrahinin<br />
boşuna olduğu VSR’li altgrup; çok yaşlılar ve kötü<br />
sağ ventrikül fonksiyonu olanlardır. Sağ ventrikül<br />
fonksiyonu VSR’de SV fonksiyonundan daha önemli<br />
belirleyicidir.<br />
Yeni pompasız-teknikler: VSR için internal septal<br />
plikasyon ve cerrahi yapışkan (“glue”) ve Gore-Tex yama<br />
ile serbest duvar rüptürünün tamiri. Venöz yolla perkutan<br />
tamirin bir kısıtlaması da ventriküler septal defektin<br />
büyüklüğünün tayin edilmesinin teknik olarak<br />
güç olabilmesindendir, infarktlı miyokardın iyileşmesi<br />
VSD’nin büyüklüğünü artırabilir ve böylece cihazın pozisyon<br />
değişikliğine hatta embolizasyona yol açabilir.<br />
• VSD deliğinden daha büyük cihazların kullanımı rölatif<br />
olarak daha iyi sonuçlar ile ilişkilendirilmiştir.<br />
Özel Durumların Tedavisi:<br />
KŞ’ye götüren bazı durumların tedavisi, SV yetersizliğine<br />
bağlı KŞ tedavisinden önemli farklılıklar göstermektedir.<br />
Hipotansiyonlu kritik hastalarda geçici SV çıkış<br />
yolu obstrüksiyonun tanınması önemlidir; çünkü diüretikler<br />
ve inotropikler obstrüksiyonu kötüleştirir.<br />
Hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati de KŞ’nin<br />
tedavisi; volum resusitasyonu ve beta blokajdır. Alfaagonistler<br />
afterloadu yükseltmek, boşluk büyüklüğünü<br />
artırmak ve obstrüksiyonu azaltmak için kullanılabilir.<br />
Bazı tako-tsubo kardiyomiyopatili olgularda, yaygın<br />
hipokinezi/apikal bölgelerin diskinezisi ile geriye kalan<br />
miyokardiyumun hiperkinezisi görülmüştür. Ekokardiyografi<br />
ve klinik cevaba göre ile yönlendirilen tedavi<br />
gereklidir. İABP dolaşım desteği sağlayabilir, Beta-blokaj<br />
sıklıkla bu koşullarda indike değildir, SV disfonksiyonunu<br />
şiddetlendirebilir. Alfa-agonistler vazopressör<br />
etkisinden dolayı miyokardiyal iyileşme olana kadar<br />
faydalı olabilirler (hasta psikolojik desteklenebilirse tipik<br />
olarak iyileşir).<br />
İnotroplar “stunned” miyokardiyumun fonksiyonunu<br />
düzeltir, dolayısı ile çıkış yolu obstrüksiyonu görünmüyorsa<br />
cevabı dikkatle izlenerek düşük dozda başlanmalıdır.<br />
KARDİYOJENİK ŞOKTA YOĞUN<br />
KRİTİK BAKIM<br />
1. Başlangıçta stabilizasyon:
716<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Klinik bulgular: Şok, hipoperfüzyon, konjestif KY, akut pulmoner ödem<br />
Altta yatan en olası major bozukluklar<br />
Akut pulmoner ödem Hipovolemi Düşük debili<br />
kardiyojenik şok<br />
Aritmiler<br />
Hareketin<br />
1°. sırası<br />
Verilmeli:<br />
• Furosemid IV 0.5 to 1.0 mg/kg*<br />
• Morfi n IV 2 to 4 mg<br />
• Gerekirse oksijen/entübasyon<br />
• NTG SL, sonra 10-20 mcg/dk. IV KKB<br />
>100 mmHg ise<br />
• Dopamine 5 to 15 mcg/kg dakikada IV SKB 70-<br />
100 mmHg ve şokun semptom ve bulguları varsa<br />
• Dobutamine 2 to 20 mcg/kg dakikada IV SKB<br />
30-100 mmHg ve şokun semptom/bulguları yok<br />
Uygulanmalı<br />
• Sıvı<br />
• Kan transfüzyonu<br />
• Sebebe özel girişimler<br />
• Consider vazopressör<br />
Kan basıncı kontrolu<br />
Bradikardi<br />
Kılavuzlara göre<br />
tedavisi<br />
Taşikardi<br />
Kan basıncını kontrol et<br />
Hareketin<br />
2°. sırası<br />
SKB<br />
>100 mmHg bazalin<br />
< 30 mmHg altında değil<br />
Sistolik KB<br />
Greater than 100 mm Hg<br />
SKB<br />
70-100 mmHg<br />
Şokun semptom/<br />
bulguları yok<br />
SKB:<br />
70-100 mmHg<br />
Şokun semptom/<br />
bulguları<br />
SKB<br />
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 717<br />
TABLO 6. Kardiyojenik şokun geleneksel tedavisi<br />
• Volumun maksimum optimuma getirilmesi (sağ atriyum<br />
basıncı: 10-14 mmHg, PKUB: 18-20 mmHg).<br />
• Oksijenasyonun maksimuma getirilmesi (mekanik<br />
ventilasyon gibi).<br />
• Ritm kontrolu; A-V senkronizasyonun sağlanması (kalp<br />
pili, kardiyoversiyon gibi).<br />
• Elektrolit ve asid-baz dengesizliği düzeltilmeli.<br />
• Sempatomimetik aminler (dobutamin, dopamin,<br />
norepinefrin, fenilefrin).<br />
• Fosfodiesteraz inhibitörleri (milrinon gibi).<br />
• Vazodilatörler (nitrogliserin, nitroprussid gibi).<br />
• Diüretikler (furosemid gibi).<br />
• Antiaritmikler (amiodaron).<br />
• İABP (intraaortik balon pompası).<br />
(Riba AL. Critical Care Clinics. Saunders Company. 2007. p.764)<br />
2. Arteriyel kateter aorta en yakın yere takılmalıdır (femoral<br />
arter).<br />
• Periferik arter basıncı (özellikle radial arter) vazokonstriksiyondan<br />
dolayı yanıltıcı olabilir. Tercihen<br />
uzun bir kateter femoral veya brakiyal artere<br />
yerleştirilebilir. Sürekli intraarteriyel basınç ve<br />
kan gazı takibi yapılır. Düşük ve yavaş heparin<br />
infüzyonu ile arteriyel ve pulmoner kateter yıkanarak<br />
açık kalması sağlanır. İdrar çıkışını takip<br />
etmek için Foley veya başka bir kateter mesaneye<br />
yerleştirilir. İdrar çıkışı 20-30 ml/saatin üzerinde<br />
tutulmalıdır.<br />
3. Pulmoner arterdeki termodilüsyon kateteri ile kardiyak<br />
indeks ölçümü yatakbaşı yapılabilir.<br />
i. Kardiyak indeks 18<br />
mmHg ve sistolik arteriyel basınç >100 mmHg<br />
ise diüretik (iv furosemid 20-40 mg) ve preload<br />
-afterloadu azaltmak için intravenöz vazodilatör<br />
tedavi (iv nitrogliserin, 5 micg/dk ile başlayıp<br />
doz sistolik arteriyel basınç 90 mmHg üzerinde<br />
kalmak şartı ile kademeli olarak artırılır) veya<br />
ACE inhibitörü kullanılabilir. Hedef; PKUB’nin<br />
18 mmHg altına düşürülmesidir.<br />
ii. Kardiyak indeks18 mmHg<br />
ve sistolik arteriyel basınç
718<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 7. Farmalolojik tedavi<br />
Hipoperfüzyon<br />
Pulmoner konjesyon<br />
İlaçlar ve dozları:<br />
• Dobutamin: 2-20 micg/kg/dk. İV<br />
• Dopamin: 5-15 micg/kg/dk. İV<br />
• Norepinefrin: 0.5-30 micg/kg/dk. İV<br />
• Fenilefrin: 0.1-0.5 micg/kg/dk. İV<br />
• Nitrogliserin: 10 micg/dk, her 10 dakikada 10 micg yükseltilir.<br />
• Nitroprussid: 10 micg/dk, her 10 dakikada 5 micg yükseltilir.<br />
• Milrinon: 50 micg/kg, 10 dakikada, sonra 0.375-0.75<br />
micg/kg/dk.<br />
• Furosemid: 20-160 mg. İV<br />
• Bumetanid: 1-3 mg. İV<br />
• Amiodaron: 150 mg,10 dakikada, sonra 1 mg/dk 6 saat,<br />
0.5 mg/dk, 18 saatte.<br />
(Riba AL. Critical Care Clinics. Saunders Company. 2007. p.764)<br />
Kısaltmalar: DP: Dopamin, DB: Dobutamin, NE: Norepinefrin, OAB:<br />
Ortalama arter basıncı, NP: Nitroprussid.<br />
ŞEKİL 15. Evre IV hastalarda (pulmoner konjesyon ve hipoperfüzyon<br />
kardiyojenik şok) tedavi algoritmi. 18<br />
Farmakolojik Tedaviler:<br />
Sempatomimetik agonistler, kardiyojenik şokta yaşam<br />
beklentisine çok az katkıları olmasına karşın, erken dönemde<br />
hemodinamik destek sağlayarak klinik tabloyu<br />
geçici olarak stabilize ederler (Tablo 7).<br />
Bu ilaçlar kontraktiliteyi ve kardiyak performansı artırırken,<br />
miyokardın oksijen tüketimini de artırdıklarından<br />
iskemik/infarktüslü ve noninfarktüslü segmentler<br />
üzerinde olumsuz etkilidirler.<br />
Etkileri erken başlamakta (
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 719<br />
TABLO 8. İnotropik ajanlar<br />
Kardiyovasküler Etkiler<br />
Ajan Reseptör Etkisi Doz KH KB KB SVR PKUB Yorumlar<br />
Mekanizma<br />
Dopamin 2-5 mcg/kg/dk DA 2-30 ↑ ↑ ↑ ↑ 0-↑ Etkinin %50'si NE<br />
5-10 mcg/kg/dk β1, NE mcg/kg/dk salınımına sekonderdir<br />
>10 mcg/kg/dk α Dopamin reseptörlerinin<br />
uyarılması renal ve<br />
splankik kan akımını<br />
artırır.<br />
Dobutamin β1, β2 2-30 + 0 ↑ ↓-0 ↓-0 (+) ve (–) isomerlerin<br />
mcg/kg/dk<br />
karışımı kardiak<br />
outputun artışıyla<br />
renal perfüzyon da<br />
artırılmaktadır.<br />
Norepinefrin α, β1 0.5-80 ↓-0 ↑ ↓-0 ↑ 0-↑ Potent vazokonstriktör<br />
mcg/kg/dk<br />
Epinefrin α, β1, β2 0.005-0.5 ↑ ↑ ↑ ↓ ↑ Potent vazokonstriktör<br />
mcg/kg/dk<br />
Epinefrinin indüklediği<br />
hipokalemi aritmiler<br />
için potansiyel<br />
oluşturabilir.<br />
Amrinon Fosfodiesteraz inh. c-AMP 0.75 mg/kg 0-↑ 0-↓ ↑ ↓ ↓ Yarı ömrü 2-6 saattir<br />
aracılığıyla kontraktiliteyi<br />
%2-4 trombositopeni<br />
ve vazodilasyonu artırır.<br />
riski vardır.<br />
Milrinon Amrinonla aynıdır. 50 mg/kg 0-↑ 0-↓ ↑ ↓ ↓ Yarı ömrü 0.5-2 saattir.<br />
sonra 0.25<br />
trombositopeni nadirdir.<br />
mcg/kg/dk<br />
KA: Kardiyak output, SVR: Sistemik vasküler rezistans, PKUB: Pulmoner kapiller uç basıncı, DA: Dopamin, KH: Kalp hızı,<br />
KB: Kan basıncı, KD: Kalp debisi, NE: Norepinefrin, c-AMP: Siklik adenozin monofosfat<br />
• Önerilen doz İV 0.5 mg, sonra 4-6 saatte bir 0.25 mg,<br />
toplam yükleme dozu 1 mg olacak (hedeflenen ventır.<br />
Bu etki diğer inotropik ilaçlarda bulunmayan bir<br />
özelliktir.<br />
Norepinefrin: Güçlü bir vazopressör olup, yüksek<br />
doz dopamine rağmen sistemik arteriyel basınç istenilen<br />
düzeyin altında ise (sistolik kan basıncı
720<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
trikül hızına gelene kadar) şekildedir. Kardiyojenik<br />
şokta atım hacmini kompanse etmesi için ventrikül<br />
hızı 90-110/dk’da tutulmalıdır.<br />
Nitrogliserin: Vazodilatör tedavi sistolik arteriyel<br />
basıncı 90 mmHg altında olan kardiyojenik şokta kontrendikedir.<br />
• 30 micg altındaki düşük dozlarda venöz dilatasyona<br />
neden olur. Daha yüksek dozlarda arteriyoler dilatasyon<br />
sonucu arteriyel basıncını düşürür. İV kullanımdan<br />
hemen sonra PKUB ve sol ventrikül diyastol<br />
basıncı hızla düşer, dispne kaybolur. Miyokardın<br />
diyastolik duvar gerilimi ve iskemi de azalır. Koroner<br />
dilatasyon ve kollateral dolaşıma karşı direnci<br />
azaltarak iskemik miyokarda oksijen sunumunu artırır.<br />
Nitrogliserin ve nitroprusid AMİ’nin mekanik<br />
komplikasyonlarından mitral yetersizliğinde ilk seçenektirler<br />
(İABP ile birlikte).<br />
• Sürekli nitrogliserin infüzyonuna 24 saat sonunda<br />
tolerans gelişir.<br />
• Sempatomimetik agonist inotropiklerin orta dozlarda<br />
kombine edilmeleri, bu ilaçların yan etkilerini en<br />
aza indirirken ek yarar da sağlar.<br />
• Dopamin ve dobutaminin 7.5 micg/kg/dk dozlarda<br />
birlikte kullanılması yüksek dozlarda ayrı ayrı<br />
kullanıllmalarından daha fazla hemodinamik yarar<br />
sağlar ”ideal kombinasyon”.<br />
• Norepinefrinle birlikte kullanılan düşük doz dopamin<br />
ise arteriyel ve renal perfüzyonun devamını<br />
sağlar.<br />
İntra-Aortik Balon Pompası ( İABP):<br />
Kardiyak siklus ile uyumlu olarak aort kapaklarının<br />
kapanması ile (dikrotik çentik’te) şişip, aortik ejeksiyon<br />
öncesi (aort basıncının yükselmeye başlama noktası)<br />
inmeye programlanmış bir balon kateter olan İABP, femoral<br />
yol ile renal arterler düzeyi üzeri ve sol subklaviyan<br />
arterin altına, inen-torakal aortaya sol subklaviyan<br />
arterin çıkışında sonra yerleştirilir (bakınız Bölüm 2.2).<br />
Balonun şişmesi ile aortada erken diyastolik basınç hızla<br />
artar, bunun sonucunda periferik doku perfüzyonu<br />
ve diyastolik koroner arter akım hızı artar. Balonun sönmesi<br />
ile ise aortun diyastol sonu basıncı düşer, bir sonraki<br />
sol ventrikül ejeksiyonunu kolaylaştırır (afterload<br />
düştüğünden). Kalbin atım hacmi ve kardiyak debi artar,<br />
PKUB düşer. Diyastolik kan akımının düzelmesi ve<br />
ventriküler duvar stresinin azalması ile (sol ventrikül<br />
diyastolik volüm ve basıncının azalması sonucunda)<br />
miyokardın oksijen gereksinimi azalır. Bu etki vazopressor<br />
ve inotropik ajanlarla sağlanamaz (kontraktilite<br />
artması-atım hacmi ve kardiyak debi artışı ile sonuçta<br />
miyokardın oksijen gereksinimi ve tüketimi artar).<br />
Kardiyojenik şokta İABP’nin tek başına mortalite<br />
veya yaşam beklentisine bir etkisi yoktur. Erken dönemde<br />
uygulandığında klinik tabloyu stabilize edebilir. Bu<br />
nedenle şokun agresif tedavisinde, sistemik ve koroner<br />
perfüzyonu desteklediğinden dolayı değişmez bir unsurdur.<br />
Ancak buna rağmen kullanımı sanıldığı kadar<br />
fazla değildir.<br />
Kardiyojenik Şokun Özel Hemodinamik<br />
Profilleri:<br />
Sol ventrikül şoku: Pulmoner kapiller uç basınç<br />
(PKUB) yüksek, kalp debisi (KD) düşük, sistemik vasküler<br />
rezistans (SVR) yüksek.<br />
Sağ ventrikülün şoku: Sağ atriyal (SğA) basınç yüksek,<br />
SğA/PKUB’nin ortalama basınç oranları 0.8’den<br />
büyük, basınç dalgası çizimlerinde şiddetlenmiş SğA<br />
inişi, Sağ ventrikülde “kare kök” işareti.<br />
Mitral regürjitasyonu: PKUB’de büyük v dalgası.<br />
Ventriküler septal defekt: PKUB’de büyük v dalgası.SğA’dan<br />
SğV’ye %5’den büyük oksijen satürasyon<br />
yükselmesi (“O 2<br />
step up”).<br />
Perikardiyal tamponad: diastolik basınçların yaklaşık<br />
20 mmHg’da eşitlenmesi.<br />
• Kardiyak güç = (ortalama arteriyel basınç x kalp<br />
debisi kalp debisi : 451). Hastane mortalitesinin en<br />
güçlü öngörenidir. Bununla birlikte Mİ olmayan<br />
hastalarda pulmoner arter kateterinin kullanımının<br />
mortalite faydası ile ilişkili bulunmamıştır, kardiyojenik<br />
şok tedavisinde yönlendirici olarak çok faydalıdır.<br />
İnatçı atriyal ve ventriküler taşiaritmiler, kalp<br />
debisini maksimuma çıkarmak için hemen elektriki<br />
olarak sinüs ritmine çevrilmelidir. Sıklıkla, Amiodaron<br />
gibi gibi antiaritmikler sinüs ritminin devam<br />
ettirilmesi için gerekebilir. Benzer şekilde bradikardi<br />
ve yüksek-dereceli kalp bloku Atropin veya geçici<br />
uyarı verme (“pacing”) ile tedavi edilmelidir.<br />
• A-V senkronizasyonun sağlanıp sürdürülmesi için<br />
Atriyoventriküler uyarı verme tercih edilir, özellikle<br />
sağ ventrikül yetersizliği tablosunda (SğV infarktüsünde).<br />
Ventriküler aritmilere predispozisyon olan hipokalemi<br />
ve hipomagnezemi düzeltilmelidir (bakınız Bölüm<br />
2.5, 2.6). Metabolik asidozu düzeltmek için hiperventilasyon<br />
gerekebilir, sodyum bikarbonat kullanılması engellenmelidir<br />
(yarılanma ömrü kısa ve büyük sodyum<br />
yükü riskinden dolayı).<br />
• Aspirin ve heparin kullanılmalıdır; reinfarktüs,<br />
ventriküler mural trombus oluşumu, veya derin<br />
ven tromozunun önlenmesine ve invazif bakıma ek<br />
fayda ve katkısı vardır. Klopidogrel kullanımı acil<br />
cerrahi kararını kesinleştirecek kardiyak kateterizasyon<br />
sonucu elde edilene kadar bekletilmeli, çünkü<br />
uzamış etkisi ve yüksek perioperatif kanama riski<br />
(ACBG’den en az 3-5 gün önce klopidogrel kesilmelidir).
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 721<br />
Morfin, ağrı ve aşırı sempatik aktiviteyi, preload ve<br />
afterloadu azaltır; hipotansiyon ve yaşlılarda sadece yavaşca<br />
artırılan küçük dozlarda çok dikkatli kullanılmalıdır<br />
(AMİ Killip sınıfı ≥2 hastalarda kontrindikedir).<br />
Diüretikler, dolum basınçlarını düşürür, aşırı volumu<br />
(hipervolemi) kontrolu etmek için kullanılmalıdır.<br />
• Negatif inotropik etkilerinden dolayı, Beta blokerler<br />
ve kalsiyum kanal blokerleri yasaklanmalıdır.<br />
• İnotropik ve vazopressör ilaçlar, hipotansiyonu döndürmek<br />
ve vital organ perfüzyonunu düzeltmek için<br />
kullanılacak tedavinin major başlangıç girişimleridir<br />
(Tablo 7).<br />
• Sempatomimetik ajanlar, klinik durum yavaş yavaş<br />
geliştikçe ve komplikasyonlar ortaya çıktıkça, sık değişen<br />
hemodinamik parametrelere göre belirlenmelidir.<br />
Beta agonistler kontraktiliteyi artırır ve sersemlemiş<br />
(“stunned”) ve reperfüze olmuş miyokard iyileşinceye<br />
kadar destek sağlar. Bunlar ayrıca taşikardiye neden<br />
olarak, peri-infarkt zonda miyokardiyal iskemiyi kötüleştirebilir<br />
ve aritmojeniteyi de artırabilir.<br />
Dolaşım destekleyen (desteği tayin etmenin bir diğer<br />
anlamı hastanın klinik durumunun düzelmesi) en<br />
düşük dozun kullanılması gerekir. İV sempatomimetiklerin<br />
dozu, dolaşım desteği sağlayan minumum doza<br />
doğru titre edilmelidir.<br />
• Dobutamin, miyokard kontraktilitesini artırır ve<br />
periferik vazodilatasyona neden olur. Dopamin ile<br />
kıyaslandığında daha az kronotropiktir, yarılanma<br />
ömrünün kısa (2 dakika) olması, sistolik kan basıncı<br />
70 mmHg’dan büyük olan hastalarda ilacı inotropik<br />
ajan durumuna getirir.<br />
• Dopamin, sistolik kan basıncı 70 mmHg’dan düşük<br />
olan hipotansif hastalarda başlangıçta tercih edilen<br />
pressör ajandır.<br />
Refrakter hipotansiyonda, norepinefrin veya fenilefrin<br />
vital organ perfüzyonunu idame ettirebilmek için<br />
tedaviye ilave edilebilir.<br />
• Epinefrin, selektif olmadığından güçlü alfa ve beta<br />
uyarandır, sadece kardiyak arrest tablosunda kullanılır.<br />
Milrinon, yarılanma ömrü daha uzundur, kardiyojenik<br />
şok hastalarında nadiren kullanılmıştır.<br />
İntra-aortik balon karşı-pulsasyonu (İAB): Farmakolojik<br />
tedavi tam-olmayan hemodinamik destek sağladığında,<br />
İABP ile mekanik dolaşım desteği verilebilir.<br />
• İABP’nin en iyi kullanımı; revaskülarize edilebilen,<br />
non-fonksiyonel iskemik veya canlı miyokardı olan,<br />
veya cerrahi tamire uyumlu mitral regürjitasyonu<br />
veya ventriküler septal rüptür bulunan hastalardır.<br />
• İABP, geç ortaya çıkan veya ventrikülü yaygın olarak<br />
nebdeleşmiş hastalardaki kardiyojenik şokta az destek<br />
sağlar. Gözlemsel veriler reperfüzyon devrinde<br />
bile, tekbaşına İABP’nin mortaliteyi azaltma faydasınin<br />
olmadığını göstermiştir. Bu nedenle, İABP ile<br />
“karşı-pulsasyon”; reperfüzyon stratejilerini kolaylaştıran<br />
ve bunların faydasına katkısı olan hastanın<br />
hemodinamik stabilizasyonunun sağlanması ölçülerinde<br />
düşünülmelidir (reperfüzyona gideceklerde<br />
girişim öncesinde hemodinamik stabilizasyon sağlamak<br />
gibi).<br />
Pompa kardiyak diastol sırasında inen aortta balonun<br />
şişip sönmesi için tasarlanmıştır; şişerek diastolik<br />
kan basıncını yükseltir ve sistolden hemen önce ise sönerek,<br />
aort içerisinde potansiyel boşluk yaratarak sistemik<br />
vasküler rezistansı düşürür, sistol-sonu ve diastolsonu<br />
volumlerinin düşmesi SV duvar gerilimi azaltır.<br />
Bu etkilerden PKUB ve miyokardın oksijen isteği düşer;<br />
subendokardiyal kan akımı düzelir ve kalp debisi yükselir.<br />
2004 AHA/ACC: STEMİ Kılavuzunda İABP indikasyonları:<br />
Sınıf I İndikasyon:<br />
• Diğer girişimlere cevap vermeyen hipotansif hastalara<br />
(sistolik kan basıncı
722<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
2007-AHA/ACC STEMİ Kılavuzuna Göre:<br />
İABP Tedavisi için Sınıf I İndikasyon<br />
(Tedavi/Girişim Yapılmalı/Verilmelidir, Fayda>>>Risk):<br />
(JACC 2008;51:2-38)<br />
• Farmakolojik tedavi ile hızla geriye döndürülemeyen<br />
kardiyojenik şok, bir de anjiyografi ve acele revaskülarizasyon<br />
oşullarında kullanılmalıdır.<br />
• Mİ ile komplike olmuş akut mitral regürjitasyonu<br />
veya ventriküler septal rüptür hastalarının anjiyografi/revaskülarizasyon/tamir<br />
için stabilize edici<br />
tedavisinde farmakolojik destek tedavilerine ilave<br />
olarak kullanılmalıdır.<br />
• Refrakter anstabil anginada anjiyografi ve revaskülarizasyona<br />
köprü için girişim öncesi takılmalıdır.<br />
• İABP’nin kontrindikasyonları: Aort regürjitasyonu,<br />
aort disseksiyonu ve periferik damar hastalığı.<br />
Kardiyojenik şok hastalarında İABP’nin uzatılmış<br />
kullanımı %10-30 komplikasyon sıklığı ile birliktedir;<br />
bacak iskemisi, femoral arter laserasyonu, aort<br />
disseksiyonu, infeksiyon, hemooliz, trombositopeni,<br />
trombozis, embolizm.<br />
Reperfüzyon Stratejileri:<br />
1. Fibrinolitik Tedavi:<br />
Akut STEMİ’nin fibrinolitik ilaçlar ile tedavisi reper-<br />
füzyon tedavisi uygulanmayanlara göre hayatlar kurtarmış,<br />
infarkt alanını küçültmüş ve SV fonksiyonunu<br />
korumuştur, ayrıca başlangıçta şoku olmayanlarda, sonradan<br />
şok gelişme riskini de azaltmıştır.<br />
Kardiyojenik şokun ortaya çıktığı hastalarda, fibrinolitik<br />
tedavi non-şok hastalarına göre rölatif düşük<br />
reperfüzyon oranı iledir bu sorunun kesin tedavisi yoktur<br />
(daha az TIMI-3 akım oranı, malperfüzyon sıklığı<br />
yüksek).<br />
• Ortalama arter basıncı (OAB) 65 mmHg’nın üstünde<br />
koroner perfüzyon sürdürülebilir; OAB 30 mmHg<br />
altına düşünce koroner akım kesilir. Bundan başka,<br />
vazokonstriksiyon ve koroner arter duvarının azalmış<br />
dolumuna bağlı pasif kollapsı, fibrinolitik tedaivinin<br />
etkisini, intrakoroner trombus içerisine penetre<br />
olmasını kısıtlayan diğer faktörlerdir.<br />
• Norepinefrin infüzyonu ile kan basıncının normal<br />
düzeylere çıkartılması ile reperfüzyon oranı düzeltilmiştir<br />
(hayvan çalışmalarında), anlamı; koroner<br />
perfüzyon basıncı (kalp debisi değil, “diastolik aort<br />
basıncı – SV diastol basıncı”) fibrinolitik etkinliğinin<br />
major belirleyicisidir.<br />
• İlginç olarak alteplaz (rtPA) ile mukayese edilen<br />
streptokinaz; alteplaz ile tedavi edilen hastalar daha<br />
iyi olmalarına rağmen kardiyojenik şokta blosunda<br />
streptokinazın daha fazla mortalite faydası gösterilmiştir<br />
( GUSTO). Streptokinaz şok hastalarında daha<br />
Amb -Balon:
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 723<br />
faydalı olabilir, çünkü; bu grupta ilacın sebep olduğu<br />
uzamış litik durum reokluzyon riskini azaltabilir;<br />
daha az fibrin- spesifik olduğundan trombusa daha<br />
iyi penetre olabilir; sistemik dolaşımdaki plazminojeni<br />
aktive eder, pıhtının yüzeyine (buradaki fibrine<br />
spesifik) tercihli olarak bağlanmaz, daha çok sistemik<br />
litik etkilidir. Günümüzde şok olsun olmasın<br />
STEMİ’de primer PKG uygulanamayanlarda (tıpsal<br />
temastan 2 saat içinde ve şokta gecikmeye bakılmaksız),<br />
farmakolojik reperfüzyo, için öncelikle fibrinspesifik<br />
trombolitiklerin kullanılması yavsiye edilmektedir<br />
(ESC-2008).<br />
Fibrinolitik tedavinin kardiyojenik şoktaki kısıtlamalarından<br />
dolayı, trombolitik tedavi, PKG veya ACBG<br />
ile revaskülarizasyon tedavisinin hızla sağlanamadığı<br />
koşullarda ikinci seçenek olarak düşünülmelidir. Yaşayabilecek<br />
durumda olan hasta, tromboliz yapılsın yapılmasın<br />
daha sonra, revaskülarizasyon tedavisinin olası<br />
faydasını sağlayabilmek için (Şekil 16‘daki gibi), mümkün<br />
olduğunca en erken revaskülarizasyon olanağı olan<br />
hastaneye transfer edilmelidir (tromboliz yapılanlarda<br />
>3 75 yaş yaşlı altgrubunda; kadın cinsiyet, geçmiş<br />
hikayesinde Mİ, konjestif KY, böbrek yetersizliği,<br />
ve diğer komorbidler daha fazla bulunmuştur. Bunlara<br />
pulmoner arter kateterizasyonu, İABP karşı-pulzasyon,<br />
koroner anjiyografi, PKG ve ACBG gibi girişimsel tedavilerin<br />
uygulanma olasılığı çok düşüktür. Baştan başa<br />
(toplam) hastane mortalitesi yaşlılarda daha genç yaşlara<br />
göre anlamlı daha yüksek bulunmuştur (%76’ya karşı<br />
%55). Erken revaskülarizasyon için seçilen yaşlılarda<br />
mortalite revaskülarizasyona gitmeyenlere göre anlamlı<br />
daha düşüktür (%46’ya karşı %81). Buna göre:<br />
• Yaş, kardiyak kateterizyon için hasta seçiminde dışlama<br />
kriteri olmamalıdır.<br />
• PKG, maksimal farmakolojik ve mekanik destek tedavileri<br />
sağlanmışsa yapılmalıdır.<br />
• Noniyonik kontrast kullanarak, infarkt arterini tanımaya<br />
çalışmak için; sol koroner artere iki injeksiyon<br />
ve sağ koroner artere ise bir injeksiyon yapılmalıve<br />
kontrast yüklenmemesi için genellikle sol ventrikülografiden<br />
kaçınılmalı. Kısacası PKG süratle ve en etkili<br />
olacak kadar kısıtlanmış kontrast injeksiyonları<br />
ile yapılmalıdır.<br />
• Bununla birlikte, AMİ’de PKG infarkt arteri ile sınırlıdır.<br />
Kardiyojenik şoklu ve çok damar hastalığı<br />
olanda bazen en iyi yaşam beklentisi şansı, proksimal<br />
diskret tüm lezyonlara PKG yapılması ile sağlanabilir.<br />
• Çok damar hastası sağ kalan hastalara, daha tam revaskülarizasyon<br />
elde edilebilmesi için önceki revaskülarizasyon<br />
girişimine sonradan PKG veya ACBG<br />
eklenmesi gözden geçirilmelidir (Hibrid tedavi, veya<br />
aşamalı revaskülarizasyon).<br />
STEMİ Kılavuzlarda KŞ’de PKG Yaklaşımı:<br />
• ESC-2008 kılavuzunda: KŞ ‘de şok zamanı ve girişim<br />
için gecikme ne olursa olsun primer PKG önermiştir<br />
(Sınıf I indikasyon). Reperfüzyon tedavisi yapılmayan<br />
(elverişli olmayan) anstabil hastalarda acil koroneranjiyografi<br />
ve uygunsa PKG önerilmiştir. Killip sınıfı<br />
-III ve –IV zamandan, gecikmeden ve öncesinde<br />
reperfüzyondan bağımsız erken revaskülarizasyon<br />
önerilmiştir (Sınıf I indfikasyon). İABP sadece Killip<br />
sınıf –IV’de önerilmiştir (Sınıf I).<br />
• AHA/ACC-2007 kılavuzunda:
724<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
major öngöreni bulunmuştur. Mortalitenin bağımsız öngörenleri:<br />
Sol ana koroner arter hastalığı, PKG sonrası<br />
Tımı akım
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 725<br />
Yaşam oranı<br />
Log-Rank P = .03<br />
Tüm hastalar<br />
Erken revaskülarizasyon (ERV)<br />
Başlangıçta medikal stabilizasyon ((IMS)<br />
Randomizasyondan sonra yıllar<br />
Riskteki hst no:<br />
ERV 152 56 42 33 18 3<br />
IMS 150 38 29 18 9 2<br />
ŞEKİL 17. SHOCK çalışması topluluğunda uzun dönem takip.<br />
ERV (erken revaskülarizasyon) yıllık devam eden fayda ile<br />
ilişkili bulunmuştur. Mortalite oranı IMS IMS için randomize<br />
edilenlerden daha azdır. IMS: Başlangıçta medikalatabilizasyon.<br />
(Circulation 2008;117:686-697).<br />
• İABP hemodinamik stabiliteyi düzeltmede yetersiz<br />
kalmışsa, seçilmiş hastalarda perkutan veya cerrahi<br />
yöntemlerle LVAD’lerin yerleştirilmesi faydalı olabilir.<br />
Uzun Dönemde Yaşam Beklentisi ve<br />
Yaşam Kalitesi:<br />
SHOCK çalışmasında erken revaskülarizasyon<br />
grubunda 3 ve 6 yılda yaşam beklentisi süreğen tedavi<br />
faydası ile %41.4 ve %32.8 bildirilmiştir (Şekil 17). Bu<br />
oran, rutin invazif tedavi almayan hastalarda bildirilen<br />
30-günlük yaşam beklentisi oranına benzer veya daha<br />
iyidir (5 yıllık yaşam beklentisi birçok kanser tiplerininkilerine<br />
benzer). Bu bulgular GUSTO-1’de KŞ’de 30<br />
günde sağ kalanların 11 yılda saptanan yaşam berklentisi<br />
oranları (%55) ile tutarlıdır. Daha ötesi GUSTO-1’in<br />
1 yıl sonraki mortalite oranı şoklu ve şoksuzlarda benzerdir<br />
(%2 %4).<br />
Uzun dönemde yaşam beklentisi kadar önemli sağ<br />
kalanların yaşam kalitesidir. Bu tahmin edilenden daha<br />
iyidir. SHOCK’ta hastaneden taburcu olduktan sadece<br />
2 hafta sonra revaskülarizasyona verilenlerin %75.9’u,<br />
medikal stabilizasyona gidenlerin ise %62.5’inin fonksiyonel<br />
sınıfı NYHA I – II bulunmuştur (Şekil 18). Sağ kalanlardan<br />
2 haftada NYHA III-IV olanların %55’i 1 yılda<br />
sınıf I-II düzelmiştir.<br />
®- Yorum: AMİ’de Kardiyojenik şok komplikasyonunda<br />
perkutan sol ventriküle yardımcı<br />
cihazlar (LVAD):<br />
AMİ’de kardiyojenik şok sıklığı %7-10 olup, PKG,<br />
İABP ile agressif tedavi stratejilerine rağmen, mortalitesi<br />
kabul edilebilir düzeyin çok üzerindedir (>%50-70). 1-4<br />
İnfarkt arterinin revaskülarizasyonundan sonra jeopar-<br />
dize miyokardiyumun iyileşmesi için birkaç gün gerekmektedir.<br />
Bu dönem boyunca birçok hasta düşük kalp<br />
debisine dayanamamaktadır. Bundan dolayı, başlangıçta<br />
hemodinamik stabilizasyon sağlayabildiğinden İABP<br />
tercih edilen perkutan mekanik yardımcıdır. İABP kullanımının<br />
ana kısıtayıcıları: Aktif kardiyak destek sağlayamaması,<br />
kardiyak siklus ile tam senkronizasyona<br />
ihtiyaç göstermesi ve belirli düzeyde bazal SV sistolik<br />
fonksiyonuna gereksinimi olmasıdır (yaklaşık ortalama<br />
SKB >60 mmHg gibi).<br />
Birçok hastada bulunan ağır derecede baskılanmış<br />
SV fonksiyonu veya sürekli taşiaritmilerde, İABP ile<br />
sağlanan hemodinamik destek ve SV boşaltıcı (unloading)<br />
etkiler KŞ’yi geriye döndürmek için yeterli değildir.<br />
Dolayısı ile, LVAD’ler ile aktif dolaşım, henüz randomize<br />
çalışmalar ile desteklenmese de desteği standart<br />
tedaviye cevap vermeyen KŞ’de faydalı olmalıdır (Şekil<br />
19). Genellikle bu cihazlar, birkaç günde sonlanabilen<br />
“iyileşmeye-köprü” olarak kullanılmaktadır. Post-AMİ<br />
komplikasyonlarda ise, “cerrahiye köprü”, iyileşmeyen<br />
hastalarda ise uzun-süreli cerrahi LVAD (Left Ventricular<br />
Assist Device) implantasyonu veya kalp transplantasyonu<br />
gereklidir (bakınız Bölüm 1.8). Perkutan<br />
LVAD’ler maksimum 14 gün kullanılmak için biçimlendirilmiştir.<br />
Perkutan kardiyopulmoner bypass:<br />
Bu sistemler esas olarak kan pompası ve oksijenatör<br />
ihtiva eder; inen aortada 16- 18 French size (11 mm =<br />
French/3.14) arteriyel kanül ve 18 French venöz kanül<br />
sağ qatriyuma içerisine ilerletilerek kullanılır (Şekil 20).<br />
Çıkış sonrası<br />
2 hafta<br />
Post-MI<br />
6 ay<br />
Post-MI<br />
1 ay<br />
Sınıf I/II<br />
Sınıf III/IV<br />
Azalmış<br />
ŞEKİL 18. SHOCK çalışmasında fonksiyonel sınıf çıkıştan 2 hafta<br />
sonra sağkalanların çoğunda fonksiyonel durum iyidir (ve yaşam<br />
kalitesi). Fonksiyonel durum olaydan 1 yıl sonra da iyi olmaya<br />
devam etmiştir. ERV: Erken revaskülarizasyon. İMS: Başlangıçta<br />
medikal stabilizasyon. (Circulation 2008; 117: 686-697).
726<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
AMİ’li hasta ve kardiyojenik şok<br />
Mekanik komplikasyon yok<br />
Mekanik komplikasyon<br />
PKG İRA/çok damar ? PKG<br />
İnotroplar ve sıvı İABP<br />
IRA PKG?<br />
Çok damar PKG?<br />
İnotroplar ve sıvı<br />
İABP<br />
Azaltma<br />
Evet<br />
Yeterli<br />
destek?<br />
Hayır<br />
Evet<br />
Yeterli<br />
destek?<br />
Hayır<br />
Kısa veya orta-dönem<br />
LVAD<br />
Kısa veya orta-dönem<br />
LVAD<br />
Azaltma<br />
Evet<br />
Düzelme?<br />
Hayır<br />
Cerrahi<br />
İmplante edilebilen LVAD?<br />
Transplantasyon?<br />
ŞEKİL 19. AMİ’de kardiyojenik şokta LVAD takılması için muhtemel hasta seçimi algoritması. LVAD: SV’ye yardımcı cihaz,<br />
PKG: Perkutan koroner girişim. (European Heart Journal 1997:28:2057-63).<br />
Bu kanül eksternal pompa ve membran oksijenarötürene<br />
bağlanır. Normal serum fizyolojik ile hazırlandıktan<br />
sonra (doldurulur), kan sağ atriyumdan çekilir ve ısı değiştirici,<br />
membran oksijenaratörüne doğru pompalanır,<br />
ve en sonunda femoral artere geri döndürülür. Dolaşım<br />
tam olarak CPB ( Kardiyo-Pulmoner Bypass) cihazı ile<br />
desteklemedikçe pompa sürekli akım ile pulsatil arteriyel<br />
basıncı idame ettirir. CPB’nin birçok dezavantajı<br />
vardır; büyük kanül çapı ile sonradan gelişen alt ekstremitele<br />
iskemik komplikasyonları, kullanım ve takibinde<br />
perfüzyonistlerin gerekmesi, direk SV boşalımı yapamaması,<br />
afterloadu yükseltmek ve kısıtlı destek süresi<br />
(< 6 saat).<br />
Bununla birlikte, perkutan CPB kardiyopulmoner<br />
kollapsaki hastalarda kateter laboratuarında kullanılmaktadır.<br />
Bu şekilde hastalar birdenbire damar kapanışı<br />
çözülenceye kadar desteklenebilir (PKG kateteri ile<br />
veya acil ameliyat için stabil durumda ameliyathaneye<br />
transfer edilene kadar). Perkutan uygulandığından beri<br />
ressüsitasyon sırasında veya akut ağır KŞ’de kullanılmaya<br />
çalışılmaktadır. Bu koşullarda ortalama yaşam<br />
beklentisi %25 bildirilmiştir. AMİ sonrası KŞ’de ve mekanik<br />
komplikasyonlarda bu şekilde uygulanması ile ilgili<br />
deneyimler kısıtlıdır (Am J Cardiol 1989;64: 967-70. Artif<br />
Organs 2001;25: 1000-1003).<br />
• Özet olarak; perkutan CPB sistemi kateter laboratua-<br />
rında birdenbire hemodinamik kollapsa giren küçük<br />
bir hasta grubunda hayatı kurtarabilir. İlişkilendirildiği<br />
yüksek komplikasyon oranları, ekstrakorporal<br />
dolaşım ve membran oksijenaratörüne ihtiyaç göstermesi<br />
ile hücresel elementlerin sonradan aktivasyonu<br />
ve kısıtlı destek süresi nedenleri ile kullanımı<br />
kısıtlandırılmıştır.<br />
Aksiyal akım pompaları:<br />
Bu pompalar aortik kapaktan geçilerek yerleştirilir.<br />
Transvalvular SV yardımcı ile aktif destek sağlar. Dış<br />
çapı 21 French ve uzunluğu 26 cm’dir. Aksiyal akım<br />
pompası kullanıldıktan sonra atılabilen emme kanülü<br />
ihtiva eder (Şekil 21). Pompalama sistemi aort kemeri<br />
veya inen aortaya yerleştirilen aksiyal kan akım pompası,<br />
giriş kanülü,ve polimerik kılıf içinde çalıştıcı-kablo<br />
ve motor içerir. Aort basıncına bağlı olarak, pompa kapasitesi<br />
3.5 L/dk’ya kadardır, hızı 25 000 r.p.m. (dakikada<br />
devir) kadardır.<br />
Hemopump (Medtronic Inc., Minneapolis, MN, USA)<br />
ile tedavi tekbaşına reperfüzyona kıyasla anlamlı miyokardiyal<br />
kurtarma sağlamıştır (Circulatıon 1992;85: 1152-<br />
59).<br />
Ayrıca, İABP’ye göre SV boşalımında üstünlük sağlamıştır.<br />
AMİ sonrası KŞ hastalarında kullanılan 21 French<br />
çapındaki Hemopump ile hemodinamik desteğin ilk 24
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 727<br />
Akciğerler<br />
Vena cava<br />
superior<br />
Sağ<br />
atriyum<br />
Aorta<br />
Sol<br />
ventrikül<br />
Vena cava<br />
inferior<br />
Pompa<br />
Oksijenatör<br />
ŞEKİL 20. Parkutan kardiyopulmoner By pass cihazının çizimi:<br />
Transfemoral venöz ve arteriyel kanül parkutan yerleştirilir. Kan<br />
pompa ve oksijenatör ile sağ atriyumdan aortaya pompalanır.<br />
(European Heart Journal 2007;28: 2057-63).<br />
ŞEKİL 21. 21 French “Hemogung” çizimi. Aksiyal pompa fleksibl<br />
slikon konülün distal kısmına sabitleştirilir retrograd olarak aort<br />
kapaktan geçilerek SV içine yerleştirilir. Pompa aortik kemer veya<br />
çıkan aortaya yerleştirilir. (European Heart Journal 2007; 28: 2057-03).<br />
saattinde hemodinamik parametreler ve katekolamin<br />
desteği ihtiyacı anlamlı olarak düzelmiştir. Bu çalışmanın<br />
toplam mortalitesi %64’dür. Ancak femoral arterin<br />
cerrahi olarak kesilip açılmasına rağmen, pompanın aort<br />
kapağının geçilerek transfemoral yerleştirilmesi hastaların<br />
2/3’de mümkün olmuştur (JACC 1994;23: 637- 44).<br />
Çok-merkezli bir başka KŞ çalışmasında LVAD’nin<br />
yerleştirilme oranı %77, 30 günlük mortalite oranı ise<br />
%68 bildirilmiştir (Ann Thorac Surg 1991;52: 506- 13).<br />
Daha küçük 14 French çapında, 40 000 r.p.m. hızında<br />
Hemopump (Medtronic) perkutan takılma için biçimlendirilmiştir,<br />
sistem2.2 L/dk’ya kadar akımı dağıtır<br />
(Cathet Cardiovascular Diagn 1994;31: 61-69).<br />
Perkutan hemopump’ın çok- merkezleri kayıtlarında,<br />
yüksek-riskli PKG sırasında, KŞ olmayan hastalarda<br />
toplam mortalite %12.5 bulunmuştur. Kısa süreli kullanımına<br />
ek olarak cihazın vasküler girişi ile ilgili komplikasyonlar<br />
anlamlı sıklıktadır (%16 bacak iskemisi ve %25<br />
kanama komplikasyonları) (Am J Cardıol 1998;82: 107-110).<br />
Yakın zamanda yeni aksiyal akım cihazları geliştirilmiştir.<br />
The Impella Recover LP 5.0 ( Impella CardıoSystems)<br />
aksiyal akım pompası, mikroaksiyal akım pompası<br />
5 L/dk’ya kadar devamlı akım dağıtabilir,cerrahi<br />
olarak yerleştirilebilen LVAD olarak da sağlanabilir.<br />
Hayvanlarda deneysel infarktüslerde bu cihaz ile iskemi<br />
sırasında oksijen tüketimi azalmış, infarkt büyüklüğünü<br />
küçültmüştür. Femoral artere cerrahi kesi gerekmesi<br />
dezavantajıdır. Bununla birlikte Hemopumpa<br />
kıyasla aort kapağının geçilerek yerleştirilmesi daha başarılı<br />
görünmektedir (cihazın ucundan geçirilerek yerleştirilen<br />
kılavuz tel ile). Bu sistem ABD’de FDA onayı<br />
beklemekte (araştırılmakta), Avrupada ise CE damgası<br />
almıştır.<br />
Daha küçük Impella Recover LP 2.5-5 gün kullanım<br />
için Avrupa’da onay almıştır. Perkutan yerleştirilebilir<br />
ve 2.5 L/dk’ya kadar devamlı akım sağlayabilir. Cihaz<br />
ucuna pigtail kateter yerleştirilmiştir; SV’de stabil<br />
pozisyon sağlar ve miyokardiyuma yapışmasını önler.<br />
Klinik deneyimleri stabil yüksek-riskli PKG hastalarında<br />
olduğından KŞ’yi geriye döndürebilmek için cihazın<br />
sağladığı 2.5 L/dk’lık debinin yeterli olup olmadığı belirsizdir<br />
(Am J Cardiol 2006;97: 990-92).<br />
• Aksiyal destek cihazları ile ilgili kısıtlamalar aort<br />
kapağının pozisyonu ile ilgilidir. Aort stenozu ve<br />
mekanik aort kapağı varlığı kontrindikasyonlarıdır.<br />
Bundan başka ciddi aort regürjitasyonunda bu cihazlar<br />
etkisiz olabilir ve bazılarında femoral artere<br />
kesi gerekebilir. Impeller sisteminin yüksek rotasyon<br />
hızına bağlı olarak bu cihazlar anlamlı hemolize neden<br />
olabilir.<br />
Sol Ventriküler Boşalmanın Etkileri:<br />
İABP desteğine kıyasla akltif LVAD’nin hemodinamik<br />
etkilerinin yanında, revaskülarizasyondan sonra miyokardiyumun<br />
iyileşmesi SV dolum basıncının, kardiyak<br />
iş yükü ve oksijen ihtiyacının azalması ile meydana<br />
gelir. CPB kullanımı ile infarkt alanının azaldığı gösterilmiştir.<br />
Bundan başka, hayvan çalışmalarında nfarkt
728<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
olmalıdır, buna göre, LVAD bireysel riskler, standart tedavinin<br />
başarı oranı ve olası girişim sonrası komplikasyonlar<br />
temelinde düşünülmelidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
ŞEKİL 22. Aksiyal pompa aortik kapak geçilerek SV’ye yerleştirilmiş.<br />
(European Heart Journal 2007; 28:2057-63).<br />
arterinin revaskülarizasyonunun öncesinde SV boşaltılması<br />
revaskülarizasyondan sonra SV boşaltılmasına<br />
kıyasla anlamlı daha fazla miyokardiyum kurtarmıştır.<br />
Son evre KY hastalarında semptomların düzelmesinde<br />
veya nöroendokrin mekanizmaları değiştirerek<br />
remodelingi yavaşlatarak, KY’nin geriye döndürülmesinde<br />
uzun süreli LVAD’lerin kullanımı faydalı olabilir.<br />
Nörohormonal mekanizmaların değiştirilmesi anlamında;<br />
LVAD desteği ile plazma norepinefrin, epinefrin,<br />
anjiyotensin –II ve arginin vazopressin düzeyleri düşmüştür.<br />
Daha da ötesi yetersizlik miyokardiyumunun<br />
TNF-alfa muhtevası ve interlökinler -6 ve -8’in (IL-6,<br />
IL-8) serum düzeyleri düşürülmüştür. Bunların SV remodelingine<br />
yansımasıması; uzun süreli destek anlamlı<br />
olarak miyokardiyumun kollajen içeriğini azaltmış, miyosit<br />
büyüklüğünü de küçültmüştür.<br />
Ek olarak, miyosit kontraktilitesi ve Beta-adrenerjik<br />
uyarıya miyokardiyal cevabın arttığı gözlenmiştir. Post-<br />
Mİ KŞ’de, kısa süreli LVAD kullanımın bu etkilerinin<br />
olup olmadığı bilinmemektedir.<br />
Sonuçta: Tekbaşına standart IABP’ye göre LVAD ile<br />
aktif dolaşım desteği KŞ’de hemodinamik ve metabolik<br />
parametreleri geriye etkin olarak döndürür. Daha yeni<br />
perkutan cihazların kullanımı henüz gelişme aşamasındadır.<br />
Yeni geliştirilen cihazların daha kolay ve güvenli<br />
yerleştirilebilme özelliklerinden dolayı sıvı desteğine,<br />
inotropikler ve İABP’ye cevap vermeyen KŞ hastalarında<br />
bunların kullanımını artırabilir.<br />
Bununla birlikte, teorik olarak aktif LVAD çok yönlü<br />
(moleküler parametreler ve klinik sonuçlar) faydalı<br />
1. ESC Guidlines: Managemet of acute miyocardial infarctıon<br />
in patients presenting with persistent ST segment elevatıon.<br />
European Heart Journal 2008; 29: 2909- 45.<br />
2. Reynolds HR. Hochman JS. Cardiogenic Shock: Current<br />
concepts and İmproving Outcomes Circulatıon 2008;117:<br />
686- 697.<br />
3. Judith S. Hochman; Lynn A. Sleeper; John G. Webb; et al.<br />
Early Revascularization and Long-term Survival in Cardiogenic<br />
Shock Complicating Acute Myocardial Infarction.<br />
JAMA. 2006;295:2511-2515<br />
4. Gurm HS. Bates ER. Cardıogenic Shock Complicating<br />
Myocardial infarctıon. Critıcal Care Clincs 2007;23:759-779.<br />
5. <strong>Enar</strong> R. Akut Miyokard İnfarktüsü: Komplikasyonlar. Argos<br />
İletişim 1999. İstanbul. Sayfa 125-227.<br />
6. Thiele H, Smalling RW, Schuler GC. Percutaneous left<br />
ventricular assist devices in acute myocardial infarction<br />
complicated by cardiogenic shock. European Heart Journal<br />
(2007) 28, 2057–2063<br />
7. ESC Guidlines: Management of acute myocardial infarctıon<br />
in patients presenting with persistent ST segment elevation.<br />
European Heart Journal 2008;29: 2909-2945<br />
8. Goldberg RJ, Samad NA, Yarzebski J, Gurwitz J, Bigelow<br />
C, Gore JM. Temporal trends in cardiogenic shock complicating<br />
acute myocardial infarction. N Engl J Med 1999;340:<br />
1162–1168.<br />
9. Holmes DR Jr, Bates ER, Kleiman NS, Sadowski Z, Horgan<br />
JH, Morris DC, Califf RM, Berger PB, Topol EJ. Contemporary<br />
reperfusion therapy for cardiogenic shock: the GUS-<br />
TO-I trial experience. The GUSTO-I Investigators. Global<br />
Utilization of Streptokinase and Tissue Plasminogen Activator<br />
for Occluded Coronary Arteries. J Am Coll Cardiol<br />
1995;26: 668–674.<br />
10. Barron HV, Every NR, Parsons LS, Angeja B, Goldberg RJ,<br />
Gore JM, Chou TM. The use of intra-aortic balloon counterpulsation<br />
in patients with cardiogenic shock complicating<br />
acute myocardial infarction: data from the National Registry<br />
of Myocardial Infarction 2. Am Heart J 2001; 141:933–939.<br />
11. Hochman JS, Buller CE, Sleeper LA, Boland J, Dzavik V,<br />
Sanborn TA, Godfrey E, White HD, Lim J, LeJemtel T.<br />
Cardiogenic shock complicating acute myocardial infarction—etiologies,<br />
management and outcome: A report from<br />
the SHOCK trial registry. J Am Coll Cardiol 2000;36: 1063–<br />
1070.<br />
12. Antman EM, Anbe DT, Armstrong PW, Bates ER, Green<br />
LA, Hand M, Hochman JS, Krumholz HM, Kushner FG,<br />
Lamas GA, Mullany CJ, Ornato JP, Pearle DL, Sloan MA,<br />
Smith SC. ACC/AHA guidelines for the management of<br />
patients with ST-elevation myocardial infarction—executive<br />
summary. Circulation 2004;110:588–636.<br />
13. Thiele H, Lauer B, Hambrecht R, Boudriot E, Sick P, Niebauer<br />
J, Falk V, Schuler G. Short- and long-term hemodynamic<br />
effects of intra-aortic balloon support in ventricular<br />
septal defect complicating acute myocardial infarction. Am<br />
J Cardiol 2003;92:450–454.
Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 729<br />
14. Scheidt S, Wilner G, Mueller H, Summers D, Lesch M, Wolff<br />
G, Krakauer J, Rubenfire M, Fleming P, Noon G, Oldham<br />
N, Killip T, Kantrowitz A. Intra-aortic balloon counterpulsation<br />
in cardiogenic shock. Report of a co-operative clinical<br />
trial. N Engl J Med 1973;288:979–984.<br />
15. DeWood MA, Notske RN, Hensley GR, Shields JP, O’Grady<br />
WP, Spores J, Goldman M, Ganji JH. Intraaortic balloon<br />
counterpulsation with and without reperfusion for myocardial<br />
infarction shock. Circulation 1980; 61:1105–1112.<br />
16. Santa-Cruz RA, Cohen MG, Ohman EM. Aortic counterpulsation:<br />
a review of the hemodynamic effects and indications<br />
for use. Cath Cardiovasc Inter 2006;67:68–77.<br />
17. Bates ER, Stomel RJ, Hochman JS, Ohman EM. The use of<br />
intraaortic balloon counterpulsation as an adjunct to reperfusion<br />
therapy in cardiogenic shock. Int J Cardiol 1998;<br />
65(Suppl. 1):S37–S42.<br />
18. <strong>Enar</strong> R. Akut Miyokard İnfarktüsü Komplikasyonlar. Argos<br />
İletişim. 1999, sayfa 125-227.<br />
19. Bates RE, Gurm HS. Cardiogenic shock complicating Myocardial<br />
İnfarction. Crit Care Clin 2007;23:759-777.<br />
20. <strong>Enar</strong> R. Kanıta Dayalı Akut Miyokard İnfarktüsü. Nobel<br />
Tıp Kitabevleri, 2005, sayfa 970-972.
BÖLÜM<br />
3.5<br />
Gebelik Kardiyomiyopatisi<br />
Yrd. Doç. Dr. Ali Doğan – Prof. Dr. Ali Ergin<br />
Peripartum kardiyomiyopati (PKMP) daha önce kardiyolojik<br />
olarak sağlıklı olan kadınlarda gebeliğin son ayı<br />
ile doğumdan sonraki 5 ay içerisinde ortaya çıkan bir<br />
dilate kardiyomiyopati şeklidir. Gebelik ile kardiyomiyopati<br />
arasındaki ilişki 19. yüzyılın erken dönemlerinde<br />
ortaya konulmuştur. İlerleyen yıllarda birçok PKMP’li<br />
hasta serileri yayınlanmış ancak hastalığın tanı kriterleri<br />
ilk defa 1971 yılında Demakis ve arkadaşları tarafından<br />
tanımlanmıştır. PKMP’de idiopatik dilate kardiyomiyopatinin<br />
ekokardiyografik bulgularına ek olarak üç kriter<br />
bulunur.<br />
• Bunlar: hamileliğin son ayı ile taburculuktan sonraki<br />
beş ay içerisinde ortaya çıkması; daha önceden var<br />
olan ve hamilelikte alevlenen kalp hastalığın olmaması<br />
ve kardiyomiyopatinin diğer tanımlanabilir nedenlerin<br />
olmamasıdır (1–5).<br />
Ekokardiyografik kriterler idiopatik dilate kardiyomiyopati<br />
için kullanılan kriterlerle aynıdır.<br />
• Bunlar: sol ventrikül ejeksiyon fraksyonunun (LVEF)<br />
%45’in altında olması veya fraksiyonel kısalmanın<br />
%30’un altında olması ve sol ventrikülün diyastol<br />
sonu çapının 2,7 cm/m²’den fazla olmasıdır (4, 5).<br />
Peripartum kardiyomiyopati tanısının konulabilmesi<br />
için başka bir nedenle açıklanamayan sol ventrikül sistolik<br />
fonksiyon bozukluğunun olması gerekir. Gebelikten<br />
önceki başka bir nedene bağlı dilate kardiyomiyopatinin<br />
gebelikte ortaya çıkması veya alevlenmesi PKMP<br />
ile karıştırılmamalıdır. Önceden dilate kardiyomiyopatisi<br />
olan bir gebede PKMP’den farklı olarak semptomlar<br />
genelde gebeliğin erken dönemlerinde alevlenir.<br />
• Risk faktörleri arasında çok doğum yapmış olmak,<br />
anne yaşının ileri olması, siyah ırk, çoğul gebelikler,<br />
obezite, hipertansiyon, toksemi ve tokolitik kullanımı<br />
sayılabilir.<br />
PKMP’nin en sık görüldüğü dönem postpartum ilk<br />
birkaç aydır. Hastalığın başarılı bir şekilde yönetilebilmesi<br />
için erken tanı ve tedavi önemlidir. Tedavi standart<br />
kalp yetmezliği tedavisine benzerdir. Prognoz tam iyileşmeden,<br />
kalp transplantasyonunu gerektirecek şekilde<br />
kalp yetmezliğinde kötüleşmeye veya ölüme kadar<br />
ilerleyebilen bir spektruma sahiptir. Takip eden gebeliklerin<br />
riski hastalığın erken döneminden sonraki ekokardiyografik<br />
bulgularla yakından ilşkilidir. Özellikle<br />
kardiyak fonksiyonları bozuk olan hastalara yüksek<br />
mortalite oranı ve rekürrens riskinden dolayı tekrarlayan<br />
gebelikler tavsiye edilmemektedir.<br />
İNSİDANS<br />
Peripartum kardiyomiyopati’nin gerçek sıklığı tam olarak<br />
bilinmemektedir. Tüm gebeler PKMP riski altında<br />
olmalarına karşın hastalığın insidansı ülkeler ve coğrafi<br />
bölgeler arasında büyük değişkenlik göstermektedir<br />
(6–13). Afrika ülkeleri haricindeki insidansın 1:3000<br />
ile 1:15000 canlı doğum arasında değiştiği bildirilmiştir<br />
(14). ABD’de ise insidans ortalama 1:3000-4000’dir.<br />
Özellikle Nijerya, Zaire ve Haitide 1:100-1:300 gibi yüksek<br />
oranlar bildirilmiştir (7–10,15–17). Coğrafi bölgeler<br />
arasındaki değişikliğin nedeni tam olarak bilinmemekle<br />
beraber Nijerya ve Haiti gibi ülkelerde sıklığının<br />
daha fazla gözlenmesi nin nedeni genetik havuzdaki<br />
farklılıklara ve çevresel faktörlerin çeşitliliğine bağlanmaktadır<br />
(18,19). Gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek<br />
insidans pueperyum uygulamalarına, ekololojik faktörlere,<br />
çevresel etkenlere, tanı kriterleri ve bildirim paternlerindeki<br />
değişikenliklere bağlanabilir (20–24). Sadece<br />
hastanın klinik özellikleri temel alınarak konulan<br />
tanılar insidansın olduğundan fazla çıkmasına neden<br />
olmaktadır. Yapılan bazı çalışmalarda PKMP tanısı alan<br />
hastaların %50-75’inde tanının yanlış olduğu ortaya konulmuştur<br />
(6, 25). Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen<br />
güncel bildiriler insidansın ortalama 4000 canlı doğumda<br />
bir olduğunu ve gittikçe artma eğiliminde olduğunu<br />
göstermiştir (1,26, 27).<br />
RİSK FAKTÖRLERİ<br />
Peripartum kardiyomiyopati’nin nedeni tam olarak bilinmemektedir.<br />
Bununla birlik te oluşumunda birçok<br />
risk faktörü öne sürülmüştür (Tablo 1).<br />
• PKMP’nin başlangıcı doğum ile ilişkilidir ve büyük<br />
oranda (%90) doğumdan sonraki 2 ay içerisinde<br />
meydana gelmektedir (28).<br />
İdiopatik dilate kardiyomiyopati yaş, erkek cinsiyet<br />
ve siyah ırk ile ilişkili iken, PKMP doğurganlık çağın-<br />
731
732<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 1. Peripartum Kardiyomiyopatide Potansiyel Risk<br />
Faktörleri ve Hipotezler<br />
Risk Faktörleri<br />
Hipotezler<br />
İleri maternal yaş<br />
Multiparite<br />
Çoğul gebelik<br />
Sezeryan<br />
Tokolitik kullanımı<br />
Hipertansiyon/Toksemi<br />
Afrika kökenlilik/Siyah ırk<br />
Anemi<br />
Kokain kullanımı<br />
Selenyum ve çinko eksikliği<br />
Hormonal bozukluklar<br />
Koroner arter spazmı<br />
Dilate kardiyomiyopatinin<br />
kötüleşmesi<br />
Viral-otoimmün-idiopatik<br />
miyokardit<br />
İnflamatuar sitokinlerin<br />
aktivasyonu<br />
Apopitoz<br />
Mikrokimerizm<br />
Genetik faktörler<br />
Miyokarditler fibrozisle birlikte veya fibrozis olmadan<br />
meydana gelen miyosit nekrozu varlığında lenfositlerin<br />
ve makrofajların yoğun perivasküler ve interstisyel<br />
inflamatuar infiltrasyonu olarak tanımlanır (42,43).<br />
Miyokardit viral, otoimmün ya da idiyopatik olabilir.<br />
PKMP’li olgularda miyokarditi ilk kez tanımlayan<br />
Melvin ve arkadaşlarıdır. Hastalara uyguladıkları prednizolon<br />
ve azathioprine tedavisi ile klinik iyileşme ve<br />
tek rarladıkları biyopsilerde inflamasyon bulgularında<br />
gerileme göstermişlerdir (44). Daha sonra Midei ve<br />
arkadaşları miyokardit ile gebe lik KMP’si arasındaki<br />
ilişkiyi tekrar göstermişlerdir. PKMP tanısı konmuş 18<br />
hastanın 14’ünde endomiyokardiyal biyopsilerde miyokardit<br />
lehine bulgular saptamışlardır. Aynı zamanda<br />
tekrarladıkları biyopsilerde miyokarditin iyileşmesi ile<br />
sol ventrikül fonksiyonlarının da belirgin ola rak düdaki<br />
kadınlarda görülmektedir (5). Otuz yaşın üzerinde<br />
olmak PKMP için bir risk faktörü olmasına rağmen bu<br />
sendrom geniş bir yaş aralığında görülebilir (29). İkiz<br />
gebelik, obezite, anemi, mültiparite, sezeryan ile doğum,<br />
kronik hipertansiyon ve gebelik toksemisi PKMP<br />
için risk faktörleri ara sında kabul edilmektedir (26,29–<br />
31). Annenin fazla tuz alımı, kokain kullanımı, enterovirüs<br />
enfek siyonu, selenyum ve çinko eksikliği, sosyoekonomik<br />
düzeyin düşük oluşu ve aile hikayesi de<br />
risk faktörleri arasında gösterilmiştir. (22,32–34). PKMP<br />
primigravidlerde de gözlenmekle birlikte multiparitede<br />
daha sık görülmektedir (2,15,20). ABD’de en sık Afrikalı<br />
Amerikalılar etkilenmektedir (2,15,20,30). İleri yaş, parite,<br />
multipl gestasyon ve siyah ırka mensup olmanın<br />
PKMP ile ilişkisi tam olarak anlaşılmış değildir (26). Günümüzde<br />
PKMP klasik risk faktörlerinden farklı olarak<br />
gençlerde, primigravidlerde ve beyaz annelerde de artarak<br />
görülmektedir (22,35,36).<br />
Tropikal ve subtropikal bölgelerdeki görülme sıklığının<br />
fazla olmasından sorumlu faktörler sıcaklık ve<br />
nemdeki artış, sıvı ve tuz alımındaki artışa bağlı hipertansiyon,<br />
bölgesel puerperal uygulamalar ve modern<br />
tanısal araçların yokluğuna bağlı tanısal yanlışlıklar<br />
olabilir (20–22,36). Hastalığın Afrika’da daha sık görülmesinin<br />
nedeni olarak siyah ırkın bu hastalığa yatkın<br />
olması ile birlikte bu bölgelerde hamilelik boyunca<br />
aşırı tuz alımı ve diyetteki selenyum ve çinko eksikliği<br />
gösterilmektedir. (Bu durumla bağlantılı olarak selenyum<br />
eksikliği Çinde endemik bir kardiyomiyopati olan<br />
Keshan hastalığına neden olmaktadır). Preeklampsi ve<br />
hipertansiyonlu hastalarda PKMP anlamlı olarak daha<br />
sık birliktelik gösterir (20,26,30). Maternal kokain, alkol<br />
ve tütün bağımlılığı gibi nadir görülen risk faktörleri de<br />
bildirilmiştir (6,12). Bu risk faktörlerinin çoğu küçük sa-<br />
yıdaki hasta gurupları temel alınarak öne sürüldükleri<br />
için geniş hasta serileri ve kapsamlı araştırmalarla desteklenmeye<br />
ihtiyaç duyarlar.<br />
ETİYOLOJİ<br />
Peripartum kardiyomiyopatinin kesin etiyolojisi bilinmemektedir.<br />
İnsidansının az olması, sporadik olarak<br />
ortaya çıkması, belirli coğrafik bölgelerde daha sık görülmesi<br />
ve endomiyokardiyal biyopsinin sık yapılmaması<br />
ile bu bölgelerden gelen verilerin yetersiz olması,<br />
etiyoloji ve patogenezin aydınlanmasındaki en önemli<br />
engellerdir. Etiyolojide miyokarditler, viral enfeksiyonlar,<br />
otoimmün faktörler, inflamatuar sitokinler, gebelikteki<br />
fizyolojik değişikliklere karşı verilen anormal yanıt,<br />
tokolizin uzaması ve selenyum eksikliği gibi birçok<br />
hipotez öne sürülmüştür (20,26,30,36–39). Hormonal<br />
bozukluğa bağlı olabileceği söylenmiş ancak net olarak<br />
gösterilememiştir (40). Hamilelikte meydana gelen<br />
sürekli veya aralıklı bir koroner arter spazmının PKMP<br />
nedeni olabileceği düşünülmüş ancak bu da ispatlanamamıştır<br />
(40). Önceden var olan ve latent olarak semptom<br />
vermeyen, gebelikteki hemodinamik değişikliklerle<br />
tetiklenen bir dilate kardiyomiyopati hipotezi de kabul<br />
görmemiştir. Bu hipotezin benimsenmemesinin nedeni<br />
PKMP’nin en fazla yüklenmenin beklendiği 7–8. ayda<br />
değil de bu aylardan sonra özellikle de postpartum ilk<br />
2 ayda ortaya çıkmasıdır (29). PKMP gelişen hastalarda<br />
gebelik sıra sındaki hipertansiyon sıklığının normal<br />
gebeliklere göre yaklaşık altı kat fazla olmasından yola<br />
çıkılarak etiyolojide gebelik sırasında ortaya çıkan hipertansiyon<br />
suçlanmış ancak preeklampsi gelişen gebe<br />
kadınlarda kalp yetersizliği ile preeklempsi arasında<br />
ilişki saptanmaması nedeni ile bu hipotez de güç kazanamamıştır<br />
(41). PKMP’nin etiyolojisini açıklamak için<br />
üzerinde en çok araştırma yapılmış hipotezler aşağıda<br />
sıralanmıştır.<br />
Miyokarditler
Gebelik Kardiyomiyopatisi 733<br />
zeldiğini bulmuşlardır (43). Değişik çalışmalarda bildirilen<br />
miyokardit insidansı %29 ile 100 arasında değişmektedir<br />
(25,35,43–46). Bazı çalışmalarda ise miyokardit<br />
gösterilememiştir (47). Bu zıtlık endomiyokardiyal<br />
biyopsinin performansı, zamanlaması, yorumlanması<br />
ve histolojik kriterlerin farklılığına bağlı olabilir. Biyopsinin<br />
gecikmesi biyopsinin tanısal değerini azaltabilir.<br />
Hastalığın erken evrelerinde MRI kılavuzluğunda<br />
kontrast yayılımı gösteren bölgelerden alınan biyopsi<br />
materyali daha çok pozitif sonuç verebilir (48). Birçok<br />
PKMP’li hastada miyokardı infiltre eden eosinofillerin<br />
kollojenolitik ve kardiyotoksik özelliği olduğu bulunmuştur<br />
ve hastalığın gelişmesinde eozinofillerin rolü olduğu<br />
ileri sürülmüştür (12,49). Tüm bu destekleyici bulgulara<br />
rağmen, miyokardittin PKMP’nin gerçek etkeni<br />
olduğu halen şüphelidir ve yol açtığı hastalığın PKMP<br />
mi yoksa gebelik süresinde gelişen başka bir antite mi<br />
olduğu kesin olarak ortaya konulamamıştır.<br />
İnflamatuar Sitokinler<br />
Peripartum kardiyomiyopati anormal immünolojik yanıtla<br />
ilişkilidir. Silwa ve arkadaşları yaptıkları çalışmada,<br />
TNF-α, CRP, IL-6 ve Fas/APO-1 (apopitoz belirteci)<br />
gibi inflamatuar sitokinlerin PKMP’de arttığını buldular.<br />
Aynı çalışmada CRP seviyesi arttıkça sol ventrikül<br />
ejeksiyon fraksiyonunun da anlamlı olarak azaldığını<br />
gösterdiler (50). TNF-α konsantrasyonun yükselmesi<br />
spesifik kardiyak reseptör aracılı ventrikül disfonksiyonu<br />
ile sonuçlanan ventriküler remodelinge yol açar<br />
(51). Proinflamatuvar sitokinlerin PKMP’de arttığını<br />
gösteren çalışmalar göz önüne alındığında, PKMP’nin<br />
inflamatuar yanıtta artış sonucunda oluşan bir kalp yetersizliği<br />
formu olduğu düşünülebilir. Ancak sitokinlerin<br />
PKMP’deki rolunü ortaya çıkarmak için daha büyük çalışmalara<br />
ihtiyaç vardır.<br />
Otoimmün Faktörler<br />
1970’lerde gebelikte ve sonrasında fetal hücrelerin anne<br />
kanında bulunmasının (fetal kimerizm) PKMP’nin otoimmün<br />
kaynaklı bir durum olduğu görüşünü artırmıştır<br />
(1,20,39,52). Gebelikte uterusun dejenere olmasının tropokollajenin<br />
parça lanmasına bu şekilde aktin ve miyozinin<br />
açığa çıkmasına neden olduğu, aktin ve miyozine<br />
karşı oluşan antikorların miyokart ile çapraz reaksiyona<br />
girerek kardiyomiyopatiye neden olduğu öne sürülmüştür<br />
(26). PKMP tanısı almış hastaların kanlarında<br />
gebelik sırasında ve sonrasın da dolaşan fetal hücrelerin<br />
araştırıldığı bir çalışmada annenin plazmasında erkek<br />
kromozomal DNA miktarı, PKMP’li hastalarda kontrol<br />
grubuna göre daha yüksek oranda bulunmuştur.<br />
Anne plazmasındaki yabancı proteinlerin (fetal hücrelerin)<br />
otoimmün miyokardit ve birçok otoimmün hastalığı<br />
tetiklediği düşünülmektedir (39). Mc Mullan ve<br />
arkadaşları bu otoantikorlarların uterus plasenta veya<br />
fetusa karşı oluşmuş olabileceğini öne sürmüşlerdir<br />
(53). Çoklu gebelikte PKMP’nin sık görülmesi otoimmün<br />
teoriyi destekler (54). Çünkü çoklu gebelikte fetal<br />
hürelerin maternal dolaşıma geçme riski daha fazladır.<br />
PKMP çoğunlukla otoimnün alevlenmelerin görüldüğü<br />
erken postpartum dönemde ortaya çıkar. Gebelikte maternal<br />
immün sistem fetal tolerans oluşturacak şekilde<br />
adaptif değişimlere uğramıştır (55). Bazı otoimmün hastalıkların<br />
immün sistemin bu adaptif değişimi nedeniyle<br />
gebelik döneminde baskılandığı, gebelik sona erince<br />
de alevlendiği bilinmektedir (55). Bu şekilde PKMP’nin<br />
postpartum dönemde aniden ortaya çıkması otoimnün<br />
patogenezi desteklemektedir. Yine de otoimmünitenin<br />
gerçek rolünü ortaya çıkarmak için daha geniş çaplı çalışmalara<br />
ihtiyaç vardır.<br />
Viral Enfeksiyonlar<br />
Viral kardiyomiyopati’nin PKMP etiyolojisindeki rolü<br />
tartışma konusudur. PKMP oluşumunda viral etiyoloji<br />
birçok çalışmada araştırılmıştır (22,56,57). Gebelikte<br />
immünitenin azalması, viral enfeksiyon oluşmasına<br />
zemin oluşturur (1,26,45). Gebe farelerde yapılan çalışmalarda<br />
viral miyokardite yatkınlık olduğu gösterilmiştir<br />
(20,26,36). Bultmann ve arkadaşları PKMP’li<br />
hastaların kardiyak biyopsi örneklerinde viral genomik<br />
materyeller bulmuşlardır ancak, benzer pozitiflik<br />
kontrol gruplarında da bulunmuştur (57). PKMP’li<br />
hastaların endomiyokardiyal doku örneklerinde enterovirüs<br />
(coksakivirüs), parvovirüs B19, adeno-virüs ve<br />
herpesvirüslere ait viral genomik mater yallerin varlığı<br />
gösterilmiştir (22,56) ancak birçok çalışmada çalışmaya<br />
alınan PKMP’li hastaların hiçbirisinde viral enfeksiyon<br />
saptanamamıştır (2,35,43,44). Virüslerin rolü PKMP<br />
oluşumun da kanıtlanırsa, tanıda endomiyokardiyal<br />
biyopsinin tedavide ise antiviral ajanların kullanımı<br />
daha çok kabul gören yöntemler olacaktır. Ancak bunu<br />
doğrulayabilmek için veriler şu an için yeterli gözükmemektedir.<br />
Genetik Geçiş<br />
Dilate kardiyomiyopatinin sıklıkla ailesel olduğu ve birinci<br />
dereceden akrabalarda sıklığının yüksek olduğu<br />
bilinmektedir. Bu nedenle PKMP patogenezinde son<br />
yıllarda tartı şılan başka bir hipotez de genetik geçiştir<br />
(22,58). Relaksin, distrofin ve troponin gibi proteinlerde<br />
oluşan bozuklukların dilate kardiyomiyopatiye neden<br />
olduğu gibi PKMP’ye de neden olabileceği düşünülmektedir.<br />
Ailesel özellik gösteren PKMP örnekleri vardır (58).<br />
Bu nedenle PKMP hikayesi olan hastaların birinci derece<br />
akraba larının gebeliklerinde daha dikkatli takip edilmeleri<br />
faydalı olabilir.<br />
Gebelikteki Fizyolojik Değişikliklere Anormal<br />
Hemodinamik Yanıt<br />
Gebelikte kan hacmi ve kardiyak debi artarken sistemik<br />
vasküler direnç azalır ve geçici bir vazodilatasyon
734<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
meydana gelir (12,20,36). Gebeliğin ileri dönemlerinde<br />
ve puerperyumda tipik olarak sol ventrikül fonksiyonlarında<br />
azalma gözlenir (3). PKMP’nin bu normal durumun<br />
abartılı hali olabileceği ileri sürülmektedir (1).<br />
Selenyum Eksikliği<br />
Keshan hastalığı, selenyum eksikliği ile ilgili olarak gelişen<br />
bir dilate kardiyomiyopati formudur (38,59,60).<br />
Cenac ve arkadaşları PKMP’li hastalarda selenyum seviyelerinin<br />
anlamlı şekilde düşük olduğunu bulmuşlardır<br />
(38). Levander ve arkadaşları selenyum eksikliğinin viral<br />
enfeksiyonları kolaylaştırarak viral kardiyomiyopati<br />
sıklığını artırabileceğini belirtmişlerdir (60). Kronik olarak<br />
selenyum alımı az olan kardiyomiyopatili hastalara<br />
selenyum verilmesinin kardiyak fonksiyonlarda iyileşme<br />
sağladığı gösterilmiştir ancak selenyum alımı az olan<br />
PKMP’li hastalara selenyum verilmesinin kardiyak fonksiyonları<br />
iyileştirdiğine dair kesin veriler yoktur (59,61).<br />
PKMP patogenezinde ileri sürülen ancak kapsamlı<br />
araştırmalarla desteklenmemiş hipotezler şunlardır:<br />
Uzamış Tokolitik Tedavi<br />
Bu faktörün etiyolojik bir neden olmaktan çok kalp hastalığının<br />
ortaya çıkmasını kolaylaştıran bir faktör olduğu<br />
düşünülmektedir (24,62).<br />
Hormonlar<br />
Bir ovariyan hormon olan relaksinin aşırı kardiyak dilatasyona<br />
yol açarak kardiyomiyopatiye neden olabileceği<br />
öne sürülmüştür (24,63).<br />
Apoptozis<br />
Sliwa ve arkadaş larının PKMP’li hastalarda apoptozis<br />
göstergesi olan Fas/Apo-1 seviyelerinin daha yüksek<br />
oranda olduğunu gösteren çalışmaları vardır (64).<br />
Sonuç olarak PKMP’de etiyolojinin multifaktöriyel<br />
olduğu görüşü hakimdir ve eldeki kanıtlar miyokardit,<br />
inflamatuar sitokinler ve otoimmünitenin PKMP gelişmesinde<br />
en önemli mekanizmalar olduğunu göstermektedir.<br />
Hastalığın insidansının az olması, sporadik<br />
olarak ortaya çıkması, belirli coğrafi bölgelerde daha<br />
sık görülmesi ve bu bölgelerden gelen verilerin yetersiz<br />
olması hastalığın kesin nedenini bulmayı daha da zorlaştırmaktadır.<br />
KLİNİK<br />
Peripartum kardiyomiyopatili hastalarda semptomlar<br />
sistolik kalp yetmezliği bulgu ve belirtileri şeklinde otaya<br />
çıkar. Kalp yetmezliğinin erken dönem belirtileri hamileliğin<br />
son ayında meydana gelen fizyolojik değişimlerden<br />
ayırt edilemeyebilir. Başvuru belirtileri egzersiz<br />
dispnesi, ortopne, paroksismal nokturnal dispne, olağan<br />
dışı kilo alımı, devamlı öksürük, pasif hepatik konjesyo-<br />
na bağlı abdominal rahatsızlık hissi ve çarpıntı olabilir.<br />
Juguler venöz dolgunluk, raller veya plevral efüzyon,<br />
karaciğer büyümesi, asit ve periferal ödem gibi artmış<br />
kalp dolum basıncının bulguları farkedilebilir. Düşük<br />
kardiyak debi ve azalmış perfüzyon bulgularından; soğuk<br />
ekstremiteler, hipotansiyon, azalmış nabız basıncı,<br />
böbrek ve karaciğer yetmezliği ve mental durum değişiklikleri<br />
görülebilir. Postural hipotansiyon hastalığın<br />
ileri evrelerinde düşük kan basıncı ve azalmış kardiyak<br />
debiden dolayı belirgin olabilir. Birçok PKMP’li hasta<br />
NHYA sınıf 3 veya 4 kliniğindedir ancak NHYA sınıflaması<br />
PKMP’li hastalarda gebelikten dolayı oluşmuş<br />
hemodinamik yük nedeniyle hastalığın gerçek ciddiyetini<br />
göstermez (12). Kan basıncı genellikle artmıştır ve<br />
S3 sıklıkla duyulmaktadır. Kapak yetmezliklerine bağlı<br />
yeni sesler ve pulmoner raller sıklıkla bulunur. Gebelikteki<br />
hiperkoagülabil durumdan dolayı PKMP’de sistemik<br />
ve pulmoner emboli diğer kardiyomyopati tiplerine<br />
göre daha sık görülür (31). Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu<br />
(LVEF)
Gebelik Kardiyomiyopatisi 735<br />
spesifik ST ve T dalga değişikliklerini içermektedir. Genelikle<br />
sinus taşikardisi başta olmak üzere, atriyal fibrilasyon,<br />
sol atriyal ve ventriküler hipertrofi, sol aks sapması,<br />
aritmiler, anteroseptal Q dalgası ve PR uzaması,<br />
QRS intervalinde genişlemeler ve dal blokları gibi ileti<br />
bozuklukları görülebilir (20,26,30). SVT, VT, prematür<br />
atımlar olabileceği gibi bazı olgularda EKG tamamen<br />
normal olabilir.<br />
Radyolojik İncelemeler<br />
Göğüs radyografisinde kardiyomegali ve pulmoner<br />
konjesyon bulguları ile plevral efüzyon görülebilir ancak<br />
bu bulgular PKMP tanısı için zorunlu değildir. Eğer<br />
pulmoner emboliden şüphelenilirse spiral CT veya ventilasyon-perfüzyon<br />
sintigrafisi yapılmalıdır.<br />
Ekokardiyografi<br />
Ekokardiyografi PKMP’si olan kadınlarda değerlendirme<br />
ve izlemde önemli araç olarak yerini korumaktadır<br />
ve PKMP’den şüphelenilen tüm hastalarda yapılmalıdır.<br />
• Ekokardiyografi hastalığın ciddiyetini göstermede<br />
ve prognozu tahmin etmede en önemli tanı aracıdır.<br />
Ekokardiyografik değerlerdeki bozukluğun derecesi<br />
ile PKMP’nin prognozunu arasında sıkı bir ilişki vardır<br />
(45,47,65). Sık görülen ekokardiyografi bulguları<br />
sol ventrikülun end diyastolik çapının artması, sol<br />
ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun ve fraksiyonel kısalmasının<br />
azalmasını içerir.<br />
Değişken sistolik duvar kalınlığı, tüm kalp boşluklarının<br />
büyümesi, mitral, trikuspit, pulmoner ve aortik<br />
regurjitasyon, global hipokinezi ve küçük perikardiyal<br />
effüzyonlar olabilir. Regurjitan üfürümler muhtemelen<br />
kardiyak anuler dilatasyon sonucunda fonksiyonel olarak<br />
gelişir (54). Miyokarditle birliktelik gösteren hastaların<br />
sol ventrikül fonksiyonları, miyokarditi olmayan<br />
hastalara göre daha fazla bozulmaya yatkındır (35).<br />
Hastaların çoğunda pulmoner arter basıncı artmış ve<br />
pulmoner hipertansiyon gelişmiştir (66–68). Hastaların<br />
birçoğunda farklı kalp odacıklarında trombüs saptanmaktadır<br />
(36,37,66). MRI bu tarz trombüslerin gösterilmesinde<br />
ekokardiyografiden daha üstündür. Kontraktil<br />
rezervi ölçmek için Dobutamin Stres Ekokardiyografi<br />
yöntemi kullanılabilir. PKMP’nin ekokardiyografik bulguları<br />
primer non-iskemik dilate kardiyomyopatinin<br />
bulguları ile aynıdır ve ayırt edilemez. İlk değerlendirmede<br />
kalp yetmezliğinin potansiyel diğer nedenleri dışlanmalıdır.<br />
En sık altenatif tanı olan gizli valvüler kalp<br />
hastalıkları transtorasik ekokardiyografi ile rahatça dışlanabilir.<br />
• Sistolik fonksiyonların normal bulunması postpartum<br />
kardiyomyopati tanısını dışlatmalı ve anemi,<br />
tirotoksikoz gibi yüksek debili kalp yetmezliği gibi<br />
tanılara yönlendirmelidir.<br />
Endomiyokardiyal Biyopsi<br />
Dilate kardiyomiyopati nedenleri klinik olarak dışlansada<br />
bazen tanı için endomiyokardiyal biyopsiye ihtiyaç<br />
duyulmaktadır. Endomiyokardiyal biyopsi enfeksiyöz<br />
ve infiltratif nedenleri dışlamak için de yapılabilir. İki<br />
haftalık maksimal tedaviye rağmen bir iyileşme sağlanamaz<br />
ise biyopsi önerilmektedir (29). Tanıda her zaman<br />
endomiyokardiyal biyopsinin güvenilir olmadığı, yanlış<br />
negatif sonuçların alına bileceği bilinmelidir. Endomiyokardiyal<br />
biyopsinin tanısal duyarlılığı ve özgüllüğü<br />
sırasıyla %50 ve %99 civarındadır (20). Yalancı negatiflik<br />
sıklığının yüksek olması biyopsi alınma zamanı ile ilişkili<br />
olabilir. Kontrast MRI klıvuzluğunda alınan biyopsilerin<br />
pozitif sonuç verebilme ihtimali daha fazladır.<br />
İnflamasyonu araştırmak için PCR ve immünohistolojik<br />
tesler daha fazla yardımcı olabilir (48). Geleneksel tedavi<br />
ile 2 haftada düzelme olmuyorsa veya tanıda güçlü<br />
bir şekilde enfeksiyöz ya da infiltratif nedenli bir miyokardit<br />
düşünülüyorsa bununla birlikte immünosupresif<br />
tedavi ya da kardiyak transplantasyon uygulanması<br />
planlanıyorsa endomiyokardiyal biyopsi yapılmalıdır<br />
(29). Endomiyokardiyal biyopsi kalp transplantasyonu<br />
programına alınan hastaların tanı ve izleminde de<br />
önemli yere sahiptir (25, 69).<br />
Kardiyak Kateterizasyon<br />
Kardiyak kateterizasyon ventrikül fonksiyonlarının<br />
değerlendirilmesinde, biyopsi alınmasında ve koroner<br />
anjiyografi yapılmasında kullanılır. Kardiyak kateterizasyon<br />
ile dolum basınçları, kardiyak debi ve pulmoner<br />
arter basıncı ölçülebilir. Persistan kalp yetmezliği,<br />
hemodinamik instabilitesi veya organ disfonksiyonu<br />
olanlarda dolum basınçlarını ve kardiak debiyi değerlendirmek<br />
amacı ile sağ kalp kateterizasyonu düşünülmelidir.<br />
Koroner anjiografi ve sol kalp kateterizasyonu,<br />
koroner arter hastalığı için önemli risk faktörleri varsa<br />
veya kardiyomiyopati nedeni olarak iskeminin dışlanması<br />
için yapılır (70).<br />
Laboratuar<br />
Peripartum kardiyomiyopati için spesifik bir kan testi<br />
yoktur. Rutin hematolojik, biyokimyasal ve serolojik<br />
testler diğer kardiyak hastalıkları dışlamak için kullanılır.<br />
Hipertiroidi, anemi, madde bağımlılığı, sifiliz, HIV<br />
virüsü, viral ve riketsial virüsler, kollajen vasküler hastalık<br />
ve sarkoidoz gibi sistemik hastalıklar dışlanmalıdır.<br />
CRP ve sitokinlerin artması inflamatuar kaynaklı<br />
kardiyomiyopatiyi düşündürür. PKMP’de genel olarak<br />
CK ve kardiak troponinlerin çok az ya da hiç yükselmediği<br />
görülür. Hemodinamik olarak stabil olmayan akut<br />
kalp yetmezlikli hastalarda karaciğer ve böbrek fonksiyon<br />
testleri bu organların perfüzyonunun değerlendirilmesinde<br />
önemlidir.
736<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. Peripartum kardiyomiyopati ile gebelikteki idiyopatik dilate kardiyomiyopatinin ayırımı<br />
Peripartum Kardiyomiyopati<br />
İdiopatik Dilate Kardiyomiyopati<br />
Daha erken yaşta ortaya çıkar<br />
Daha iyi prognozludur<br />
Postpartum dönemde ortaya çıkmaya meyillidir<br />
Rekürrensler peripartum dönemdedir<br />
Miyokardit insidansı daha fazla<br />
Doğum sonrası birçok hastada kalp hacmi normale döner<br />
Klinik bozulma daha akuttur<br />
Daha geç yaşta ortaya çıkar<br />
Daha kötü prognozludur<br />
İkinci trimasterde belirti verir<br />
Dekompanzasyon her zaman olabilir<br />
Miyokardit daha az<br />
Kalp hacmi doğum sonrası normale dönmez<br />
Klinik bozulma daha yavaş oluşur<br />
Diğer Tanı Yöntemleri<br />
Polimeraz zincir reaksiyonu geleneksel tedavi ile düzelmeyen<br />
hastalarda viral patolojiyi araştırmak için; kompleman<br />
fiksasyon testi mikroorganizma nedenli kardiyomiyopatileri<br />
araştırmak için; kan kültürü enfeksiyon<br />
etkenini üretmek için; immünofloresan ve immünohistokimyasal<br />
işaretleme miyokardiyuma karşı gelişmiş<br />
antikorları işaretlemek için kullanılır.<br />
• Peripartum kardiyomiyopatinin ayırıcı tanısında en<br />
önemli yeri gebelikte alevlenen idiopatik dilate kardiyomiyopati<br />
oluşturur.<br />
Peripartum kardiyomiyopati ile idiopatik dilate kardiyomiyopatinin<br />
ayırıcı tanısında dikkat edilmesi gereken<br />
durumların bazıları Tablo 2’de özetlenmiştir.<br />
KOMPLİKASYONLAR<br />
Tromboembolik komplikasyonlar daha çok LVEF
Gebelik Kardiyomiyopatisi 737<br />
Miyokarditli PKMP hastalarında, azatiyopirin ve prednizolondan<br />
oluşan immünsupresif tedavi denenebilir.<br />
PKMP’li hastalarda rutin immünsupresif tedavi uygulanması<br />
ile ilgili geniş çaplı araştırmalar yoktur. İmmünsupresif<br />
tedavinin gebelikle ilgili olmayan miyokarditte<br />
kullanımının hayatta kalım süresine veya ejeksiyon<br />
fraksiyonuna etkisinin olmadığı gösterilmiştir (80). Midei<br />
ve arkadaşları ise %78’inde miyokardit bulunan 18<br />
PKMP hastasını aldıkları bir seride prednizolon ve azatiyoprin<br />
ile 10 hastadan 9 unda rezolüsyon sağlandığıtiklerle<br />
birlikte kullanımı toksite riskini artırmaktadır<br />
(15,20). Digoksine 6–12 ay devam edilmesi PKMP’nin<br />
rekürrens riskini azalttığı gösterilmiştir (36).<br />
Diüretikler<br />
Diüretikler gebelik ve laktasyonda güvenli ilaçlardır<br />
(22–24). Ancak dehidratasyon ve uterin kan akımını<br />
azaltcı etkileri de dikkate alınarak kullanılmalıdırlar.<br />
Tuz kısıtlamasının yetersiz kalması halinde preload’u<br />
düşürmek, pulmoner konjesyonu azaltmak ve semptomatik<br />
iyileşme sağlamak için kullanırlar (62). Loop diüretikleri<br />
genelde hastane ortamında kullanılır. Diüretiğin<br />
indüklediği dehidratasyona bağlı olarak metabolik<br />
alkoloz oluşabilir. Bu durumda tedaviye asetozolamid<br />
eklenmesi alkolozu azaltabilir (73). Spironolakton’nun<br />
ciddi kalp yetmezliğinde rutin medikal tedaviye eklenmesi<br />
semptomları, hastaneye yatışları ve mortaliteyi<br />
azalttığı gösterilmiştir (74). Spironolakton gebelik döneminde<br />
güvenli değildir. Doğum sonrası dönemdeki<br />
tedavi protokollerinde kullanılabilir.<br />
Vazodilatatörler<br />
Kalp yetmezliği tedavisinde preload’ı ve afterload’ı<br />
azaltmaları nedeniyle hayati öneme sahiptirler. Kardiyak<br />
debiyi artırmakta ve kalp yetmezliğinin prognozunu<br />
iyileştirmektedirler. ACE inhibitörleri mortaliteyi<br />
azaltmaları nedeniyle tedavinin temelini oluştururlar.<br />
Teratojineteleri nedeniyle gebelik döneminde kullanılmaları<br />
kontrendikedir ancak doğum sonrası başlanması<br />
önemlidir. ACE inhibitörleri anne sütüne geçtiği için<br />
kullanıldığı süre boyunca emzirme bırakılmalıdır. Nitratla<br />
birlikte veya tek başına hidralazin vazodilatatör<br />
olarak seçilebilir. Ciddi durumlarda nitrogliserin veya<br />
sodyum nitropirussid infüzyonu gerekebilir. Antepartum<br />
dönemde siyanid toksititesi nedeniyle nitropurissid<br />
gerekmedikçe kullanılmamalıdır (26,24).<br />
Kalsiyum Kanal Blokerleri<br />
Uterusta hipoperfüzyon riski ve negatif inotropik özellikleri<br />
nedeniyle gebelik döneminde dikkatli kullanılmaları<br />
gerekmektedir. Amlodipinin iskemik kökenli<br />
olmayan kardiyomiyopati hastalarında yaşam beklentisini<br />
artırdığı gösterilmiştir (75). Ayrıca PRAISE çalışmasında<br />
amlodipin’nin bir inflamatuar sitokin olan IL–6<br />
seviyelerini azalttığı gösterilmiştir (76). Levosimendan<br />
miyokardı kalsiyuma duyarlılaştırarak kalp yetmezliğinde<br />
iyileşme sağlayan bir ilaçtır (24,77). Levosimendan<br />
PCWP’yi güçlü bir şekilde düşürmesi ve kardiyak<br />
debiyi artırması nedeniyle PKMP’li hastalarda etkin bir<br />
şekilde kullanılabilir (77). Levosimendanın güvenliği ile<br />
ilgili yeterli bilgi olmaması nedeniyle bu ilacı kullanan<br />
hastalarda emzirme önerilmez.<br />
Beta Blokerler<br />
Beta blokerler gebelikte kontrendike değildir fakat do-<br />
ğum ağırlığını azaltabilirler (24,30,74). Beta blokaj etkiye<br />
ek olarak alfa blokaj etkisi de olan karvedilol gibi ilaçlar<br />
afterload’u da azaltırlar (1). Kronik kalp yetmezliğinde<br />
karvedilolün mortaliteyi ve hastaneye yatışları azalttığı<br />
gösterilmiştir. Karvedilol gebelikte ve PKMP’de güvenle<br />
kullanılabilir. Beta blokerlerin immünsupresif etkileri<br />
vardır (22). Ayrıca remodelingin olumsuz etkilerini engelleyerek<br />
ventrikül çaplarını azalttıkları gösterilmiştir<br />
(65). Bu ilaçların ne zaman kesileceği konusunda belli<br />
bir fikir birliği yoktur. Ventrikül difonksiyonu, diabet<br />
veya hipertansiyon varlığında tedaviye ömür boyu devam<br />
edilmelidir.<br />
Antiaritmikler<br />
Hiçbir antiaritmik ilaç gebelikte tam olarak güvenli değildir.<br />
Aritmileri sonlandırmada karotis masajı, valsalva<br />
manevraları gibi farmokolojik olmayan yöntemler güvenli<br />
oldukları için öncelikli tercih olmalıdır. Hemodinamiyi<br />
bozmayan taşiaritmilerde betablokerler ve kalsiyum<br />
kanal blokerleri tercih edilebilir. Refrakter bradikardilerde<br />
pacemaker desteği sağlanabilir. ICD’nin PKMP’de ani<br />
ölüm sıklığını azatlığı gösterilmiştir. Hayatı tehdit eden<br />
aritmilerde takılması düşünülmelidir (1,41,78).<br />
Antikoagülan Tedavi<br />
Gebelikteki hieperkoagülabil durum ve ventrikül disfonksiyonuna<br />
bağlı oluşan kan akımının durağanlaşması<br />
PKMP’li hastalarda trombüs oluşumunu ve buna bağlı<br />
komplikasyonları artırır (79). Tromboemboli insidansı<br />
özellikle LVEF ciddi olarak kötü (
738<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
nı göstermişlerdir (43). Hastalığın standart tedavisinde<br />
rutin immünsupresif kullanımı önerilmemektedir fakat<br />
iki haftalık standart medikal tedavi ile iyileşme sağlanamayan<br />
biyopsi ile kanıtlanmış PKMP hastalarında<br />
immünsupresif tedavi uygulanması savunulmaktadır.<br />
Bu tedavi immün sistemi baskılar ve sıklıkla PKMP’li<br />
olgularda lenfositik miyokardite neden olur.<br />
İmmünglobulin tedavisinin idiopatik dilate kardiyomiyopatide<br />
etkinliği gösterilememiştir (81). PKMP’de<br />
otoimmünite hipotezi güçlendikçe, geleneksel tedaviye<br />
yanıt vermeyen PKMP’li hastalarda immünglobulin<br />
kullanımına ilgi artmaktadır (59). Biyopsi ile viral miyokardit<br />
olduğu kanıtlanmış hastalarda interferonun<br />
ekokardiyografik parametrelerde iyileşme sağlarken,<br />
semptomatik iyileşmeye katkısının olmadığı gösterilmiştir<br />
(82).<br />
TNF- α, CRP ve Fas/APO-1 üretimini azaltarak immünmodulatuar<br />
etki gösteren pentoksifilin ile yapılan<br />
bir çalışmada 30 PKMP’li hastaya standart tedaviye ek<br />
olarak pentoksifilin (400 mg 6 ay boyunca günde 3 defa)<br />
verilmiş, pentoksifilin alan grupta anlamlı olarak daha<br />
az mortalite oranları, fonksiyonel kapasitede düzelme,<br />
LVEF de artış ve plazma TNF-α düzeylerinde düşme izlenmiştir<br />
(50). Ancak pentoksifilinin standart tedavide<br />
kullanılabilmesi için daha fazla kanıta ihtiyaç vardır.<br />
Kalp Transplantasyonu<br />
Tüm medikal tedavilere yanıtsız ciddi olgularda kalp<br />
transplantasyonu bir seçenek olarak düşünülmelidir.<br />
Kalp transplantasyonu idiopatik dilate kardiyomiyopatili<br />
hastalardaki ile benzer başarı ve sağ kalım oranlarına<br />
sahiptir ancak PKMP’de dolaşımdaki yükselmiş antikor<br />
seviyeleri nedeni ile rejeksiyon oranları daha fazladır<br />
(1,23,37). Genç yaşta, organ hasarı minimal olan ve yeni<br />
gelişen PKMP’li olgularda transplantasyon sonuçları<br />
daha iyidir (12,83,84). İntraaortik balon pompası ve<br />
diğer ventrikül destek cihazları kardiyak fonksiyonlar<br />
düzelene veya kalp transplantasyonu yapılana kadar<br />
köprü görevi görürler (26,65).<br />
OBSTETRİK YÖNETİM<br />
Peripartum kardiyomiyopatili hastalar doğum sırasında<br />
kalp yetmezliğinde kötüleşmeyi gösteren işaretler<br />
ve pulmoner ödem göstergeleri açısından yakından izlenmelidir.<br />
Erken kardiyak monitorizasyon konjesyon<br />
bulgularının yakın takibi ile yapılmalıdır. Buna doğum<br />
sonrası dönemde de devam edilmelidir. Hafif olgular<br />
evde takip edilebilir ancak orta ve ağır vakalar yoğun<br />
bakım şartlarına sahip birimlerde takip edilmelidirler<br />
(Tablo 3).<br />
Santral hemodinamik monitorizasyon hemodinamisi<br />
bozuk olan hastalarda yapılmalıdır. Hipotansif<br />
hastalarda dopamin, dobutamin ve noradrenalin gibi<br />
pozitif inotroplarla hemodinamik destek sağlanabilir.<br />
TABLO 3. Peripartum Kardiyomiyopatide hastaneye yatış<br />
endikasyonları<br />
• LVEF
Gebelik Kardiyomiyopatisi 739<br />
Hastalar fonksiyonel durumlarının elverdiği kadar<br />
hafif hareketler yapabilirler. Sol ventrikül fonksiyon kazanımının<br />
değerlendirildiği postpartum ilk 6 ayda ağır<br />
aerobik aktivitelerden ve ağırlık kaldırmalarından uzak<br />
durulması önerilir. İleri derecede semptomatik olan<br />
hastalarda laktasyonun metabolik yükünden dolayı<br />
emzirme yasaklanır. Daha fonksiyonel olan hastalarda<br />
da verilen ilaçların süte geçme ihtimalinden dolayı emzirmemek<br />
daha uygun bir yaklaşım olacaktır.<br />
PROGNOZ<br />
Peripartum kardiyomiyopatinin doğal gidişatı ve prognozu<br />
diğer dilate kardiyomiyopati türlerinden farklılık<br />
gösterir. Hastaların %50’sinde kardiyomegalide azalma<br />
ve fonksiyonel kapasitede düzelme tespit edilir.<br />
PKMP’nin sonuçları idiopatik dilate KMP’nin sonuçlarından<br />
daha iyidir. PKMP’nin mortalite oranları %15<br />
ile %50 arasında olup bu ölümlerin yaklaşık %50’si doğumdan<br />
sonraki ilk 3 ayda görülmektedir (12,26,29).<br />
Ölüm nedenleri, kalp yetmezliğinin kötüleşmesi, aritmiler<br />
veya tromboembolik olaylardır. Emboliye bağlı<br />
olarak gelişen ölüm %30 gibi yüksek oranlar da bildirilmiştir<br />
(29).<br />
• Ventriküler fonksiyonlar düzelebilir ancak ilk aylarda<br />
ventriküler fonksiyonlarda düzelmenin olmaması,<br />
ventriküler fonksiyonların büyük ihtimalle normale<br />
dönmeyeceğinin bir göstergesidir (35,88,89).<br />
PKMP’de prognoz direkt olarak sol ventrikül fonksiyonlarının<br />
düzelmesi ile ilişkilidir. Ventrikül disfonksiyounun<br />
düzelmesi; LVEF >%50 olması veya<br />
EF’nin %20’den fazla iyileşmesi ve LVFS >%30 olması<br />
ile tanımlanır. Ventriküler fonksiyonlarda düzelme<br />
olursa bu genelde ilk bir yıl içerisinde meydana gelir.<br />
LVEF’nin tanı sıra sında >%30 olması veya sol ventrikül<br />
diyastol sonu çapı n ın 5.6 cm altında olması<br />
sol ventrikülün sistolik fonksiyonlarının normale<br />
dönme olasılığını artır maktadır. Dobutamin stres<br />
ekokardiyografi ile kontraktil rezervin gösterilmesi<br />
de prognozun iyi olacağını ve sol ventrikül<br />
fonksiyonunun nor male döneceğini gösteren bir<br />
parametre olarak bildirilmiştir (90,91). Sol ventrikül<br />
fonksiyonları normale dönmeyen hastaların 5 yıllık<br />
mortalitesi yaklaşık %85’dir.<br />
• Yaşın 30’un üzerinde olması, multiparite, siyah ırk,<br />
hastalığın postpartum 2 haftadan sonra başlaması,<br />
intrakardiyak trombüs varlığı, kardiyak ileti defektleri,<br />
postpartum 6 aydan sonra devam eden sol<br />
ventrikül disfonksiyonu, ek hastaların varlığı ve<br />
tedaviye geç başlanması kötü prognoz kriterleridir<br />
(65,66,92). Ekokardiyografik parametrelerden prognozu<br />
en çok etkileyen sol ventrikül diyastol sonu çapıdır.<br />
Sol ventrikül diyastol sonu çapının artması ve<br />
ventrikül içi trombüs birlikteliği en kötü prognoz ile<br />
ilişkilidir (65).<br />
Literatürde mortalite kabaca %50 civarındadır<br />
(20,26,30). Birçok çalışma PKMP’nin takip eden gebeliklerde<br />
nüks edebileceğini göstermektedir (20,30,36).<br />
Bunun daha önceki klinik durumun alevlenmesi mi<br />
yoksa aynı hastalığın reaktivasyonu mu olduğu halen<br />
açık değildir (36). Nüks için en yüksek risk kardiyak<br />
fonksiyonları düzelmeyen hastalarda olup, en düşük<br />
risk sistolik fonksiyonları düzelen hastalarda mevcuttur<br />
(20,22–24). Elkayam ve arkadaşları daha önce normal<br />
kardiyak fonksiyonlara sahip hastaların tekrarlayan gebeliklerinde<br />
ortalama %20 LVEF düşüşü saptamışlardır<br />
(89). Başka bir çalışmada kalp yetmezliği belirtilerinin<br />
sol ventrikül fonksiyonları normale dönen hastaların<br />
%21’inde, sol ventrikül fonksiyonları bozuk olanların<br />
ise %44’ünde tekrarladığını gösterilmiştir (93). Şu anda<br />
gelecekteki gebelikler için tavsiyeler konusunda bir görüş<br />
birliği yoktur.<br />
• Sol ventrikül fonksiyonu ve çapı normale dönmeyen<br />
hastalara tekrar gebe kalmaları önerilmez (2).<br />
Sol ventrikül çapı ve fonksiyonu tamamen normale<br />
dönse bile hastalara nüks olabileceği konusunda bilgi<br />
verilmelidir. Hasta tekrar gebe kalırsa yüksek riskli gebeliklerle<br />
ilgilenen doğum uzmanları ve kardiyologlar<br />
tarafından iş birliği içinde takip edilmelidirler. PKMP<br />
öyküsü olan tüm gebe hastalar ekokardiyografik takibe<br />
alınmalıdırlar. Ventrikül fonksiyonları hastanın hayatını<br />
tehlikeye atıyorsa gebeliğin sonlandırılması gündeme<br />
getirilmelidir.<br />
SONUÇ<br />
Peripartum kardiyomiyopati geç gebelikte ve erken pueperyumda<br />
görülen, ölümcül olabilen nadir bir kardiyomiyopati<br />
formudur. Tanıda sol ventrikül fonksiyon<br />
bozukluğunun ekokardiyografik olarak gösterilmesi<br />
çok önemlidir. Standart medikal tedavide digoksin, diüretikler,<br />
vazodilatatörler, beta blokerler ve antikoagülan<br />
tedavi yer alır. Dirençli olgularda immünglobulinler<br />
ve immünmodulatörler düşünülebilir. Ciddi olgularda<br />
mekanik dolaşım destekleri ve kalp transplantasyonunu<br />
içeren yoğun tedavi yöntemleri gerekebilir. Prognoz<br />
ventrikül fonksiyonlarının geri dönüşümlü olması ile<br />
ilgilidir. Dirençli kalp yetmezliği bulunan hastalarda<br />
sonraki gebelikten kaçınılmalıdır. Mümkünse kardiyak<br />
fonksiyonları iyileşmiş hastalarda sonraki gebelikler<br />
multidisipliner bir yaklaşımla yönetilmelidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Pearson GD, Veille JC, Rahimtoola S, Hsia J, Oakley CM,<br />
Hosenpud JD, et al. Peripartumcardiomyopathy: National<br />
Heart, Lung, and Blood Institute and Office of Rare Diseases<br />
(National Institutes of Health) workshop recommendations<br />
and review. JAMA 2000;283(9):1183– 8.<br />
2. Demakis JG, Rahimtoola SH, Sutton GC, Meadows WR,
740<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Szanto PB, Tobin JR. Natural course of peripartum cardiomyopathy.<br />
Circulation 1971;44:1053–61.<br />
3. Task Force on the Management of Cardiovascular Diseases<br />
During Pregnancy of the European Society of Cardiology.<br />
Expert consensus document on management of cardiovascular<br />
diseases during pregnancy. Eur Heart J 2003;24(8):<br />
761– 81.<br />
4. Hibbard JU, Lindheimer M, Lang RM. A modified definition<br />
for peripartum cardiomyopathy and prognosis based<br />
on echocardiography. Obstet Gynecol 1999;94(2):311– 6.<br />
5. Manolio TA, Baughman KL, Rodeheffer R, Pearson TA,<br />
Bristow JD, Michels VV, et al. Prevalence and etiology of<br />
idiopathic dilated cardiomyopathy (summary of a National<br />
Heart, Lung, and Blood Institute workshop). Am J Cardiol<br />
1992;69(17):1458–66.<br />
6. Cunningham FG, Pritchard JA, Hankins GD, Anderson<br />
PL, Lucas MJ,Armstrong KF. Peripartum heart failure: Idiopathic<br />
cardiomyopathy or compounding cardiovascular<br />
events? Obstet Gynecol.1986 ;67:157–168.<br />
7. Seftel H, Susser M. Maternity and myocardial failure in African<br />
women.Br Heart J. 1961;23:43–52.<br />
8. Davidson NM, Parry EH. The etiology of peripartum cardiac<br />
failure. Am Heart J. 1979;97:535–536.<br />
9. Woolford RM. Postpartum myocardiosis. Ohio Med. 1952;<br />
48:924–930.<br />
10. Pierce J, Price BO, Joyce JW. Familial occurrence of postpartal<br />
heartfailure. Arch Intern Med. 1963;111:651–655.<br />
11. Sliwa K, Damasceno A, Mayosi BM. Epidemiology and etiology<br />
of cardiomyopathy in Africa. Circulation. 2005;112:<br />
3577–3583.<br />
12. Lampert MB, Lang RM. Peripartum cardiomyopathy. Am<br />
Heart J.1995;130:860–870.<br />
13. Fett JD, Christie LG, Carraway RD, Murphy JG. Fiveyear<br />
prospective study of the incidence and prognosis of peripartum<br />
cardiomyopathy at a single institution. Mayo Clin<br />
Proc 2005;80:1602-6.<br />
14. Desai D, Moodley J, Naidoo D. Peripartum cardioPeripartum<br />
Cardiomyopathy experiences at King Edward VIII<br />
Hospital, Durban, South Africa and a review of the literature.Trop<br />
Doct 1995;25:118-23.<br />
15. Demakis JG, Rahimtoola SH, Peripartum cardiomyopathy.<br />
Circulation 1971;44:964-68.<br />
16. CunnighamFG Pritchard JA, Hankins GD, Anderson PL Lucas<br />
MJ, Armstrong KF. Peripartum heart failure: idiopathic<br />
cardiomyopathy ör compounding cardiovascular events?<br />
Obstet Gynecol 1986:67:157-68.<br />
17. Hsieh CC, Chiang CVV, Hsieh TT, Soong YK. Peripartum<br />
cardiomyopathy. Jpn Heart J 1992:33:343-9.<br />
18. Cenac A, Simonoff M, Djibo A. Nutritional status and plasma<br />
trace elements in peripartum car diomyopathy: a comparative<br />
study in Niger. J Cardiovasc Risk 1996:3:483-7.<br />
19. Fett JD, Ansari AA, Sundstrom JB, CombsGF. Peripartum<br />
cardiomyopathy: a selenium disconnection and an autoimmune<br />
connection. Int Cardiol 2002;86:311-6.<br />
20. Veille JC. Peripartum cardiomyopathies: a review. Am J<br />
Obstet Gynecol 1984;148:805-18.<br />
21. Sanderson JE, Adesanya CO, Anjorin FI, Parry EH. Postpartum<br />
cardiac failure-heart failure due to volumeoverload?<br />
Am Heart J 1979;97:613-21.<br />
22. Sliwa K, Fett J, Elkayam U. Peripartum cardiomyopathy.<br />
Lancet 2006;368:687-93.<br />
23. Heider AL, Kuller JA, Strauss RA, Wells SR. Peripartum<br />
cardiomyopathy: a review of the literature. Obstet Gynecol<br />
Surv 1999;54:526-31.<br />
24. Ro A, Frishman WH. Peripartum cardiomyopathy. Cardiol<br />
Rev 2006;14:35-42.<br />
25. Felker GM, Thompson RE, Hare JM, Hruban RH,Clemetson<br />
DE, Howard DL, et al. Underlying causesand long-term<br />
survival in patients with initially unexplained cardiomyopathy.<br />
N Engl J Med 2000;342:1077-84.<br />
26. Brown CS, Bertolet BD. Peripartum cardiomyopathy: acomprehensive<br />
review. Am J Obstet Gynecol 1998;178:409-14.<br />
27. Whitehead SJ, Berg CJ, Chang J. Pregnancy-related mortality<br />
due to cardiomyopathy: United States, 1991-1997. Obstet<br />
Gynecol 2003;102:1326-31.<br />
28. Lee W. Clinical management of gravid women with peripartum<br />
cardiomyopathy. Obstet Gynecol Clin North Am<br />
1991;18(2):257– 71.<br />
29. Tidswell M. Peripartum cardiomyopathy. Crit Çare Clin<br />
2004;20:777-88.<br />
30. Hull E, Hafkesbring E. “Toxic” post partal heart disease. N<br />
Orleans Med Surg J 1937;89:550-7.<br />
31. Murali S, Baldisseri MR. Peripartum cardiomyopa thy. Crit<br />
Çare Med 2005;33:S340-S346.<br />
32. Mendelson MA, Chandler J. Postpartum car diomyopathy<br />
associated with maternal cocaine abuse. Am J Cardiol<br />
1992; 70: 1092-4.<br />
33. CenacA, GaultierY, Devillechabrolle A, Moulias R. Enterovirus<br />
infection in peripartum cardiomyopa thy [Letter]. Lancet<br />
1988;2:968-9,<br />
34. Cenac A, Simonoff M, Moretto P, Djibo A. A low plasma<br />
selenium is a risk factor for peripartum cardiomyopathy:<br />
a comparative study in Sahelian Africa. Int J Cardiol<br />
992;36:57-9.<br />
35. van Hoeven KH, Kitsis RN, Katz SD, Factor SM. Peripartum<br />
versus idiopathic dilated cardiomyopathy in young<br />
women-a comparison of clinical, pathologic and prognostic<br />
features. Int J Cardiol 1993;40:57-65.<br />
36. Homans DC. Peripartum cardiomyopathy. N Engl J Med<br />
1985;312:1432-7.<br />
37. Witlin AG, Mabie WC, Sibai BM. Peripartum cardiomyopathy:<br />
an ominous diagnosis. Am J Obstet Gynecol 1997;<br />
176:182-8.<br />
38. Cenac A, Gaultier Y, Devillechabrolle A, Moulias R. Enterovirus<br />
infection in peripartum cardiomyopathy. Lancet<br />
1988;2:968-9.<br />
39. Ansari AA, Fett JD, Carraway RE, Mayne AE, Onlamoon<br />
N, Sundstrom JB. Autoimmune mechanisms as the basis<br />
for human peripartum cardiomyopathy. Clin Rev Allergy<br />
Immunol 2002;23:301-24.<br />
40. Lamparter S, Pankuweit S, Maisch B. Clinical and immunologic<br />
characteristics in peripartum cardio myopathy. Int J<br />
Cardiol. 2006 Aug 9 (e-pub).<br />
41. Elkayam U, Akhter MW, Singh HS, et al. Pregnancy associated<br />
cardiomyopathy: clinical characteristics and a comparison<br />
between early and late presentation. Circulation<br />
2005;111:2050-55.<br />
42. Burch GE, McDonald CD, Walsh JJ. The effect of prolonged<br />
bed rest on postpartal cardiomyopathy. Am Heart J<br />
1971;81:186-201.<br />
43. Midei MG, DeMent SH, Feldman AM, Hutchins GM, Baughaman<br />
KL. Peripartum myocarditis and cardiomyopathy.<br />
Circulation 1990;81:922-8.
Gebelik Kardiyomiyopatisi 741<br />
44. Melvin KR, Richardson PJ, Olsen EG, Daly K, Jackson G.<br />
Peripartum cardiomyopathy due to myocarditis. N Engl J<br />
Med 1982;307:731-4.<br />
45. O’Connell JB, Costanzo-Nordin MR, Subramanian R, Robinson<br />
JA, Wallis DE, Scanlon PJ, et al. Peripartum cardiomyopathy:<br />
clinical, hemodynamic, histologic and prognostic<br />
characteristics. J Am Coll Cardiol 1986;8:52-6.<br />
46. Felker GM, Jaeger CJ, Klodas E, Thiemann DR, Hare JM,<br />
Hruban RH, et al. Myocarditis and long-term survival in<br />
peripartum cardiomyopathy. Am Heart J 2000;140:785-91.<br />
47. Ravikishore AG, Kaul UA, Sethi KK, Khalilullah M. Peripartum<br />
cardiomyopathy: prognostic variables at initial<br />
evaluation. Int J Cardiol 1991;32:377-80.<br />
48. Mahrholdt H, Goedecke C, Wagner A, Meinhardt G, Athanasiadis<br />
A, Vogelsberg H, et al. Cardiovascular magnetic<br />
resonance assessment of human myocarditis: a comparison<br />
to histology molecular pathology. Circulation 2004;109:<br />
1250-8.<br />
49. Borczuk AC, van Hoeven KH, Factor SM. Review and<br />
hypothesis: the eosinophil and peripartum heart disease<br />
(myocarditis and coronary artery dissection) coincidence or<br />
pathogenetic significance? Cardiovasc Res 1997;33:527-32.<br />
50. Sliwa K, Skudicky D, Bergemann A, Candy G, Puren A,<br />
Sarelil P. Peripartum cardiomyopathy: analysis of clinical<br />
outcome, left ventricular function, plasma levels of cytokines<br />
and Fas/Apo-1. J Am Coll Cardiol 2000;35:701-5.<br />
51. Bradham WS, Bozkurt B, Gunasinghe H, Mann D, Spinale<br />
FG. Tumor necrosis factor-alpha and myocardial remodeling<br />
in progression of heart failure: a current perspective.<br />
Cardiovasc Res 2002;53:822-30.<br />
52. Nelson JL. Pregnancy, persistent microchimerism and autoimmune<br />
disease. J Am Med Womens Assoc 1998;53:31-2,47.<br />
53. McMullan MR, Moore CK, O’Connell JB. Diagnosis and<br />
management of peripartum cardiomyopathy. Hosp Pract<br />
(Off Ed) 1993;28:89-92,96-8,103-4.<br />
54. Velickovic IA, Leicht CH. Peripartum cardiomyopathy and<br />
cesarean section: report of two cases and literature review.<br />
Arch Gynecol Obstet 2004;270:307-10.<br />
55. Damek DM, Shuster EA. Pregnancy and multiple sclerosis.<br />
Mayo Clin Proc 1997;72:977-989.<br />
56. Kuhl U, Pauschinger M, Seeberg B, et al. Viral persistence<br />
in the myocardium is associated with progressive cardiac<br />
dysfunction. Circulation 2005:112:1965-70.<br />
57. Bultmann BD, Klingel K. Nabauer M, Wallwiener D, Kandolf<br />
R. High prevalence of viral genomes and inflammation in<br />
peripartum cardiomyopathy. Am J Obstet Gyn 2005:193:<br />
363-65.<br />
58. Pearl W. Familial occurence of peripartum cardio myopathy.<br />
Am Heart J 1995;129:493-5.<br />
59. Phillips SD, Warnes CA. Peripartum cardiomyopathy: current<br />
therapeutic perspectives. Curr Treat Options Cardiovasc<br />
Med 2004;6:481-8.<br />
60. Levander OA, Beck MA. Selenium and viral virulence. Br<br />
Med Bull 1999;55:528-33.<br />
61. Saito Y, Hashimoto T, Sasaki M, Hanaoka S, Sugai K. Effect<br />
of selenium deficiency on cardiac function of individuals<br />
with severe disabilities under longterm tube feeding. Dev<br />
Med Child Neurol 1998;40:743-8.<br />
62. Ray P, Murphy GJ, Shutt LE. Recognition and management<br />
of maternal cardiac disease in pregnancy. Br J Anaesth<br />
2004;93:428-39.<br />
63. Coulson CC, Thorp JM, Mayer DC, Cefalo RC. Central hemodynamic<br />
effects of recombinant human relaxin in the<br />
isolated, perfused rat heart model. Obstet Gynecol 1996;<br />
87:610-2.<br />
64. Sliwa K, Forster O, Libhaber E, et al. Peripartum cardiomyopathy:<br />
inflammatory markers as predictors of outcome<br />
in 100 prospectively studied patients. Eur Heart J 2006:<br />
27:441-46.<br />
65. Amos AM, Jaber WA, Russell SD. Improved outcomes in<br />
peripartum cardiomyopathy with contemporary. Am Heart<br />
J 2006;152:509-13.<br />
66. Ford RF, Barton JR, O’brien JM, Hollingsworth PW. Demographics,<br />
management, and outcome of peripartum<br />
cardiomyopathy in a community hospital. Am J Obstet<br />
Gynecol 2000;182:1036-8.<br />
67. Kaufman I, Bondy R, Benjamin A. Peripartum cardiomyopathy<br />
and thromboembolism; anesthetic management and<br />
clinical course of an obese, diabetic patient. Can J Anaesth<br />
2003;50:161-5.<br />
68. Shnaider R, Ezri T, Szmuk P, Larson S, Warters RD, Katz H.<br />
Combined spinal-epidural anesthesia for cesarean section<br />
in a patient with peripartum dilated cardiomyopathy. Can<br />
J Anaesth 2001;48:681-3.<br />
69. Aziz TM, Burgess MI, Acladious NN, Campbell CS, Rahman<br />
AN, Yonan N, et al. Heart transplantation for peripartum<br />
cardiomyopathy: a report of three cases and a literature<br />
review. Cardiovasc Surg 1999;7:565-7.<br />
70. Baughman KL. Peripartum cardiomyopathy. Curr Treat<br />
Options Cardiovascular Med. 2001;3:469–480.<br />
71. Yahagi N, Kumon K, Nakatani T, Ishikawa T, Tanigami<br />
H, Eishi K, et al. Peripartum cardiomyopathy and tachycardia<br />
followed by multiple organ failure. Anesth Analg<br />
1994;79:581-2.<br />
72. Jessup M, Brozena S. Heart failure. N Eng J Med. 2003;348:<br />
2007–2018.<br />
73. Ardehali H, Kasper EK, Baughman KL. Peripartum cardiomyopathy.<br />
Minerva Cardioangiol 2003;51:41-8.<br />
74. Pitt B, Zannad F, Remme WJ, Cody R, Castaigne A, Perez<br />
A, et al. The effect of spironolactone on morbidity and mortality<br />
in patients with severe heart failure. Randomized<br />
Aldactone Evaluation Study Investigators. N Engl J Med<br />
1999;341:709-17.<br />
75. Packer M, O’Connor CM, Ghali JK, Pressler ML, Carson<br />
PE, Belkin RN, et al. Effect of amlodipine on morbidity and<br />
mortality in severe chronic heart failure. Prospective Randomized<br />
Amlodepine Survival Evaluation Study Group. N<br />
Engl J Med 1996;335:1107-14.<br />
76. Mohler ER, Sorensen LC, Ghali JK, Schocken DD, Willis<br />
PW, Bowers JA, et al. Role of cytokines in the mechanism<br />
of action of amlodipine: the PRAISE Heart Failure Trial.<br />
Prospective Randomized Amlodipine Survival Evaluation.<br />
J Am Coll Cardiol 1997;30:35-41.<br />
77. Benlolo S, Lefoll C, Katchatouryan V, Payen D, Mebazaa A.<br />
Successful use of levosimendan in a patient with peripartum<br />
cardiomyopathy. Anesth Analg 2004; 98:822-4.<br />
78. Page RL. Treatment of arrhythmias during pregnancy. Am<br />
Heart J 1995;130:871-6.<br />
79. Avila WS, de Carvalho MEC, Tschaen CK, Rossi EG, Grinberg<br />
M, Mady C, et al. Pregnancy and peripartum cardiomyopathy.<br />
A comparative and prospective study. Arq Bras<br />
Cardiol 2002;79:484-93.
742<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
80. Mason JW, O’Connell JB, Herskowitz A, Rose NR, McManus<br />
BM, Billingham ME, et al. A clinical trial of immunosuppressive<br />
therapy for myocarditis: The Myocarditis Treatment<br />
Trial Investigators [see comment]. N Engl J Med<br />
1995;333(5):269– 75.<br />
81. McNamara DM, Holubkov R, Starling RC, Dec GW, Loh<br />
E, Torre-Amione G, et al. Controlled trial of intravenous<br />
immune globulin in recent-onset dilated cardiomyopathy.<br />
Circulation 2001;103:2254-9.<br />
82. Zimmermann O, Kochs M, Zwaka TP, Kaya Z, Lepper PM,<br />
Bienek-Ziolkowski M, et al. Myocardial biopsy based classification<br />
and treatment in patients with dilated cardiomyopathy.<br />
Int J Cardiol 2005;104:92-100.<br />
83. Veille JC, Zaccaro D. Peripartum cardiomyopathy: summary<br />
of an international survey on peripartum cardiomyopathy.<br />
Am J Obstet Gynecol 1999;181:315-9.<br />
84. Aravot DJ, Banner NR, Dhalla N, Fitzgerald M, Khaghani<br />
A, Radley-Smith R, et al. Heart transplantation for peripartum<br />
cardiomyopathy. Lancet 1987;2:1024.<br />
85. Hogel KL, Hutton EK, McBrien KA, Barrett JF, Hannah<br />
ME. Cesarean delivery for twins; a systematic review and<br />
meta-analysis. Am J Obstet Gynecol. 2003;188:220–227.<br />
86. Gofton EN, Capewell V, Natale R, Gratton RJ. Obstetrical<br />
intervention rates and maternal and neonatal outcomes of<br />
women with gestational hypertension. Am J Obstet Gynecol.<br />
2001;185:798–803.<br />
87. Zhang J, Meikle S, Grainger DA, Tumble A. Multifetal<br />
pregnancy in older women and perinatal outcomes. Fertil<br />
Steril. 2002;78:562–568.<br />
88. Witlin AG, Mabie WC, Sibai BM. Peripartum cardiomyopathy:<br />
a longitudinal echocardiographic study. Am J Obstet<br />
Gynecol 1997;177(5):1129–32.<br />
89. Elkayam U, Tummala PP, Rao K, Akhter MW, Karaalp IS,<br />
Wani OR, et al. Maternal and fetal outcomes of subsequent<br />
pregnancies in women with peripartum cardiomyopathy.<br />
N Engl J Med 2001;344(21):1567– 71.<br />
90. Lampert MB, Weinert BS, Hibbard J, Korcarz C, Lindheimer<br />
M, Lang RM. Contractile reserve in patients vvith<br />
peripartum cardiomyopathy and recovered left ventricular<br />
function. Am J Obstet Gynecol 1997;176:189-95.<br />
91. Dorbala S, Brozena S, Zeb S et.al. Risk stratification of<br />
women with peripartum cardiomy opathy at initial presentation:<br />
a dobutamine stres echocardiography study. J Am<br />
Soc Echocardiogr 2005;18:45-8.<br />
92. Fett JD, Carraway RD, Dowell DL, King ME, Pierre R. Peripartum<br />
cardiomyopathy in the Hospital Albert Schweitzer<br />
District of Haiti. Am J Obstet Gynecol 2002;186:1005-10.<br />
93. Elkayam U, Padmini P, Jummala P, et al. Maternal and fetal<br />
outcomes of subsequent pregnancies in women with peripartum<br />
cardiomyopathy.N Eng J Med. 2001;344:1567–1571.
BÖLÜM<br />
3.6<br />
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Giriş 1,2 : Miyokarditin klinik ve patolik tanımı; ”miyokardın<br />
inflamasyonu” olarak yapılmaktadır. Oldukça<br />
net olan bu tanımlamaya rağmen sınıflanması, teşhis ve<br />
tedavisi halen tartışılmaya devam etmektedir. Endomiyokardiyal<br />
biyopsinin daha rutin kullanımı insandaki<br />
miyokarditin doğal hikayesinin daha iyi tarif edilmesine<br />
ve klinkopatolojik korelasyonun açıklanmasına yardımcı<br />
olmuştur.<br />
Hastalık inflamatuar kardiyomiyopati olarak da bilinmektedir<br />
(kardiyak disfonksiyon ile birlikte miyokardit).<br />
Hastalığın klinik prezentasyonu; nonspesifik sistemik<br />
semptomlardan (ateş, miyalji, palpitasyon veya<br />
egserisiz dispnesi) şiddetli hemodinamik kollaps ve ani<br />
ölüme kadar çeşitlilik göstermektedir. Klinik manifestasyonlarının<br />
oldukça farklılık göstermesi miyokarditin<br />
gerçek insidensinin belirlenmesini güçleştirmektedir.<br />
Yakın geçmişte bildirilen prospektif postmortem verilere<br />
göre; genç erişkinlerde ani ölümün %8.6-12’sinden<br />
miyokarditin sorumlu olduğu bulunmuştur (Med J Aus<br />
2004;180:118-2). Bunun ötesinde dilate kardiyomiyopatilerin<br />
de %9’da sebep miyokardit saptanmıştır. Geliştirilen<br />
yeni moleküler teknikler, miyokardı etkileyerek<br />
sonunda akut veya kronik kardiyomiyopatiye sebep<br />
olan inflamatuvar otoimmun sürecin iyi anlaşılmasını<br />
sağlamıştır.<br />
Günümüzde, morbidite ve mortalitesinin yüksek<br />
olmasının bilinmesine rağmen miyokarditin tetkik ve<br />
tedavisi için standart bit kılavuz oluşturulamamıştır.<br />
Bunun başlıca sebebi miyokarditi meydana getiren etyolojilerin<br />
eğişik, klinik prezentasyonların ise heterojen<br />
olmasındandır.<br />
• Dallas patoloji kriterleri 1986 yayınlanmıştır ve<br />
burada miyokarditin histopatolojik sınıflanması ile<br />
standart bir teşhis kılavuzu oluşturulmaya çalışılmıştır<br />
(Am J Cardiovasc Pathol 1987;1:2-14).<br />
Aktif miyokardit, inflamatuvar hücre infiltratları ve<br />
miyosit nekrozunun bulguları ile karakterizedir. Ancak<br />
“sınırda” miyokarditde, inflamatuvar hücre infiltratları<br />
ile birlikte miyosit nekrozunun bulguları bulunmaz.<br />
• İnflamatuvar infiltratların ileri tasnifi; lenfositik,<br />
eozinofilik veya granülomatözdür. İnflamasyonun<br />
miktarı; hafif, orta veya ağır olabilir. Dağılımı ise lokal,<br />
karışık veya diffüz olabilir.<br />
• WHO (Marburg kriteri, 1996); her mm 2’ yi infiltre<br />
eden minimum 14 lenfosit, tercihen T lenfositler ve<br />
4’e kadar makrofajları içerir.<br />
Retrospektif bir çalışmada, biyopsi ile doğrulanan<br />
miyokardite Patolojik dağılım; lenfositik %55, sınırda<br />
%22, granülomatöz %10, dev hücreli %6 ve eozinofilik<br />
%11 bulunmuştur.<br />
Endomiyokardiyal biyopside (EMB) endomiyokardiyal<br />
örnek alma hataları (örneğin yeri, miktarı gibi)<br />
EMB’nin doğruluğunu sınırlandırmaktadır, buna göre<br />
tanısal işlem sırasında rutin olarak 4-6 biyopsi örneği<br />
alınmalıdır. Dikkatli postmortem analizlerde, miyokardit<br />
olgusunun kanıtlanması için olguların >%80’de >17<br />
örneğe ihtiyaç olmuştur (Mayo Clin Proc. 1989;64:1235-45).<br />
Klinik pratikte ise bu kadar çok biyopsi alınması mümkün<br />
değildir (EMB’nin sensivite eksikliğinin sebebi).<br />
Histopatolojik teşhiste araştırmacılar-arası değişkenlikler<br />
de bir diğer anlamlı kısıtlayıcıdır.<br />
Bu sorunlardan kaynaklanan yeni sınıflama arayışlarından<br />
birisinde, hastalığın klinik özelliklerine göre<br />
daha geniş klinikopatolojik bir sınıflama yapılmıştır:<br />
Fulminan, subakut, kronik aktif, ve kronik persistan<br />
subtiplere ayrılmıştır (Lieberman EB, Hutchins GM. JACC<br />
1991;18:1617-26). Bu kategorilere göre miyokardit tarifi,<br />
Dallas kriterlerinin daraltılmış sınırının ötesine taşmıştır.<br />
Bu sınıflama günümüzde seyrek olarak kullanılmaktadır.<br />
1. Fulminan miyokardit (miyokarditlerin %17’si); genellikle<br />
açık ve belirgin olarak başlamaktadır. Hem<br />
tam olarak spontan rezolusyon, hem de hızlı progressif<br />
kötüleşme, ve kalbin ağır derecede bozulmasına<br />
bağlı ölümle sonlanabilmektedir. Histolojide<br />
tam rezolusyon ile inflamatuar infiltratın çoklu aktif<br />
odakları vardır (heterojen).<br />
743
744<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Akut Miyokardit Subakut Miyokardit Kronik Miyokardit<br />
Viral<br />
infeksiyon<br />
Monosit<br />
nekrozu<br />
Makrofaj<br />
aktivasyonu<br />
Sitokin<br />
dışavurumu<br />
• IL-1<br />
• IL-2<br />
• TNF<br />
• İnterferon-γ<br />
Mononükleer<br />
hücre<br />
infiltrasyonu<br />
Doğal<br />
katil hücreler<br />
Perforin<br />
Nitrik oksid<br />
Sitotoksik<br />
T lenfositler<br />
B lenfoositler<br />
Nötrotlizan<br />
antikorlar<br />
Fibrozis<br />
Kardiyak dilatasyon<br />
Kalp yetersizliği<br />
0 4 gün 14 gün 90 gün<br />
Viremi Viral temizlenme Virüs yok<br />
ŞEKİL 1. Akut viral miyokarditin progressif moleküler ve histolojik fizyopatolojisi ve evreleri. Akut inflamasyondan, dilate kardiyomiyopatiye,<br />
klinik KY’ye progresyonunun, zamansal seyri. IL: İnterlökin, TNF: Tümör nekroz faktörü. (NEJM 200;343:1388-98)<br />
2. Akut miyokardit (miyokardit olgularının %6.5’i);<br />
klinik tablosu açık belirgin başlar, kardiyovasküler<br />
bozulma ile birliktedir ve inkomplet iyileşme gösterir,<br />
sıklıkla kardiyak disfonksiyon veya daha sonra<br />
ölümle sonuçlanır (Şekil 1). Histolojik olarak, zamanla<br />
tam çözülen sınırda inflamatuar infiltratlar<br />
vardır.<br />
3. Kronik aktif miyokardit (miyokarditlerin %11’i); klinik<br />
tablosu akut miyokardite benzer, fakat kronik tip<br />
sıklıkla hafif –orta kardiyak disfonksiyona ilerler, nadiren<br />
restriktif fizyoloji gösterebilir. Histolojik muayenede,<br />
kronik inflamatuar değişiklikleri ima eden<br />
süreğen fibrozis vardır.<br />
4. Kronik persistan miyokardit (miyokarditlerin %7’si);<br />
açık ve belirgin başlangıçlıdır. Histolojisinde çözülen<br />
aktif veya sınırda inflamatuar infiltratlar ile birliktedir<br />
kardiyovasküler bozulma göstermez.<br />
Moleküler tekniklerdeki gelişmelerde, çoğunlukla<br />
açıklanamayan dilate kardiyomiyopatili hastalarda;<br />
miyokarditin Dallas kriteri ile örtüşen, ancak bundan<br />
bağımsız miyokardiyumda viral genomun varlığı gösterilebilmiştir<br />
(Eur Heart J 1998;19:1564-72).<br />
Miyokarditin Standart hematoksilin- eozin kriterine<br />
göre teşhis edilmesi durumunda gerçeki nsidensinin eksik<br />
hesaplanacağı bilinmektedir. Daha gerçekci olmak<br />
için İnsan lokosit antijenlerinin (HLAs) immun peroksidaz<br />
ile boyanması düşünülmelidir; bu teknik tanına-<br />
mamış miyokarditte inflamatuvar kardiyomiyopatinin<br />
daha doğru olarak tanınmasını sağlamaktadır (Eur Heart<br />
J 1998;19:1564-72).<br />
Etyoloji 3,4,5<br />
İnsidensi net değildir, asemptomatik hastaların çokluğundan<br />
dolayı eksik teşhis edilmektedir. Genellikle<br />
gençleri etkiler, lenfositik miyokardit hastalarının mediyan<br />
yaşı 42 yaştır.<br />
Miyokardite sebep olan etyolojiler oldukça geniş<br />
bir spektumdadır (Tablo 1). Hastalık çalışmalarında<br />
ve bunların tetkik edilmesinde Viral miyokardit prototiptir,<br />
geleneksel olarak idrak edilen öncelikli viral sebepler;<br />
Enteroviruslar, spesifik olarak Coxsackie grup S<br />
altgrupları. Eski çalışmalarda, semptomatik prezentasyon<br />
ve Coxsackie B viral titrasyonlarının artışı arasında<br />
nedensel bir ilişki gösterilmiştir (JACC 1994;23:593-8).<br />
Daha sonraları aile-içi temaslar ve miyokardit olgularında,<br />
benzer düzeylerde serotip-spesifik Coxsackievirus B<br />
IgM antikorları bulunduğu bildirmiştir.<br />
Moleküler teknikler (PZR; Polimeraz zincir reaksiyonu)<br />
miyokardiyal dokunun viral etyoloji potansiyellerinin<br />
yaygın olarak test edilmesini kolaylaştırmıştır.<br />
Erişkin ve pediyatrik miyokardiyumunun kümelenmiş<br />
PZR analizlerinde idiyopatik SV disfonksiyonu<br />
olan bazı hastalarda, enteroviruslara kıyasla daha fazla<br />
adenoviral genom bulunmuştur (Circulation 1999;99:1348-<br />
54)./ JACC 2003;42:466-72).
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 745<br />
TABLO 1. Miyokarditin major etyolojileri<br />
A. İnfeksiyon ve İnfestasyonlar:<br />
1. Viral: Coxsackievirus; HCV; HIV;<br />
2. Bakteriyel: Mikobakteriyel; streptokokal örnekler;<br />
mycoplasma pneumonia; treponema pallidum.<br />
3. Fungal: Aspergillius; candida; coccidiodes;<br />
cryptococcus; histoplasma.<br />
4. Protozoal: Trypanasoma cruzi.<br />
5. Parazitik: Schistosomiasis; larva imigrans.<br />
B. Toksinler (Kardiyotoksik, Hipersensitif reaksiyon;<br />
eozinofilik miyokardit): Antrasiklinler, florourasil,<br />
streptomisin, siklofosfamid, interceptin, interlökin-2,<br />
Amfetaminler, kokain.<br />
C. Hipersensitive: Sulfonamidler; sefalosporinler; diüretikler;<br />
digoksin; trisiklik antidepresanlar; dobutamin.<br />
D. İmmunolojik sendromlar: Chur- strauss; inflamatuvar<br />
barsak hastalığı (ülseratif kolit); dev-hücreli miyokardit;<br />
diyabetes mellitus; sarkoyidoz; sistemik lupus<br />
eritematozus; tirotoksikoz; takayasu arteriti; wegener<br />
granülomatozis. Skleroderma, dermatomiyozit,<br />
polimiyozit.<br />
(Introduction to clinical myocarditis. In Cooper LT, ed. Myocarditis:<br />
From Bench to Bedside. Totowa, NJ: Humana Pres; 2003:257-81)<br />
Japon hastalarda Hepatit-C daha sık bildirilmiştir.<br />
Alman olgularda ise kümelenmiş PZR teknikleri ile Parvirus<br />
B19 genomu daha sık tanımlanmıştır (Circulation<br />
2004;109:e179).<br />
Genomun şiddetlendirilebildiği olguların %25’de ≥2<br />
farklı genom tanınımlandığıda bildirilmiştir (Circulation<br />
2005;111:887-893).<br />
Bu bulgular, akut ve kronik miyokardite sebep olan<br />
viral etyolojide yaşla ilişkilendirilme ve bölgesel farklılıkların,<br />
geçmişteki görüşlere göre daha fazla önemli<br />
olabileceğini göstermektedir.<br />
Hepatit C virus (HCV), biyopsi ile miyokarditin teşhis<br />
edildiği hastaların serum ve kalp dokusunda HCV<br />
antikorları ve RNA’nın tanınması sonucunda HCV ve<br />
miyokardit lilşkilendirilmiştir. HCV infeksiyonu ve dilate<br />
olmuş kardiyomiyopati arasında nedensel ilişki halen<br />
belirsizdir; artmış TNF (Tümör nekroz faktörü) ve<br />
sitokin dışavurumu (ekspresyonu) bildirilmiştir.<br />
Çok-merkezli bir çalışma sonuçlarına göre (JACC<br />
2003;42:466-72); biyopsi ile %66’sının miyokardit olduğu<br />
kanıtlanmış hastalarda (%33 hasta sınırda miyokardit),<br />
EMB ile %38’inde viral genom kanıtları bulunmuştur<br />
(sıklığı gittikçe azalarak; adenovirus, enterovirus ve sitomegalovirus).<br />
HIV (Human Immunodeficiency Virus), miyokardit<br />
ve SV disfonksiyonuna sebep olan kardiyotropik viral<br />
infeksiyon ile de ilişkilendirilmiştir. HIV infeksiyonuna<br />
yakalanmış hastaların postmortem çalışmasında; histopatolojik<br />
kriterlerle %67’sinde miyokardit saptanmıştır<br />
(Br Heart J 1993;70:376- 81).<br />
Ayrıca, HIV infeksiyonu ve global ventriküler diskinezisi<br />
olan hastaların EMB’de %52’sinde miyokardit<br />
tesbit edilmiştir (JACC 1994;24:1025-1032).<br />
HIV’a bağlı miyokarditin prognozu, lenfositik miyokardite<br />
göre anlamlı olarak daha kötüdür. Bir çalışmada<br />
büyük kardiyomiyopati grubunda (Am Heart J 2004;147:<br />
746-50) HIV-miyokarditi ölümün en güçlü öngöreni bulunmuştur<br />
(çok değişkenli analizde). Semptomatik HIV<br />
infeksiyonlu hastaların yıllık dilate olmuş kardiyomiyopatiye<br />
progresyonu (ortalama yıllık insidensi) 1000’de<br />
15.9 olgu bulunmuştur. CD4+sayımı
746<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
• Aktif miyokardit ile ilişkili olan immun hastalıklar:<br />
Çöliyak hastalığı, romatoyid hastalıklar (sistemik lupus<br />
eritematozus, miksed-konnektif doku hastalığı<br />
ve sistemik skleroz) ve hematolojik anormallikler<br />
(trombositopenik purpura gibi).<br />
Patogenez<br />
Günümüzde miyokarditin patogenezinin anlaşılması<br />
büyük ölçüde hayvan modellerinden sağlanmıştır. Üç<br />
temel mekanizma ile izah edilmiştir (Circulation 2001; 104:<br />
1076-82).<br />
(1) Kardiyotropik virusun veya diğer infeksiyöz ajanların<br />
direk miyokardiyal lnvazyonu, (2) hızla immunolojik<br />
aktivasyonun ikinci- fazına ilerlerler, (3) Son-fazda,<br />
CD4+ aktivasyonu B hücrelerinin klonal genişlemesini<br />
teşvik eder, bundan sonraki sonuçları: Miyositolizis, ilave<br />
lokal inflamasyon ve dolaşan anti-kalp antikorlarının<br />
meydana gelmesidir.<br />
3 mekanizma ayni konakta birbirini etkileyebilir; üstün<br />
olan mekanizma, konağın savunmasına ve spesifik<br />
infeksiyöz ajanlara bağlı olarak değişebilir. Aktif viremi<br />
periyodu sırasında, kardiyotropik RNA viruslar (Coxsackie<br />
B veya ensefalomiyokardit virusu gibi) reseptörün-yönettiği<br />
endositoz ile miyositin içerisine alınır<br />
ve direk olarak viral protein oluşturabilmek için virus<br />
intrasellüler değişime uğrar. Viral genomik, çift- iplikli<br />
RNA topluluğu ile devamlılık gösterir, bunlar miyosit<br />
disfonksiyonuna dayardımcı olur (distropin veya ökaryotik<br />
başlatan faktör-4‘ü bağlayarak).<br />
Sonraki fazın karakteristikleri; inflamatuvar hücre<br />
infiltrasyonu ile (doğal katil-hücreler, makrofajlar),<br />
sonraki proinflamatuvar sitıkinlerin ekspresyonudur<br />
(özellikle interlökin-1, interlökin-2, TNF ve interferongamma).<br />
TNF endotel hücrelerini aktive eder, ilave iflamatuvar<br />
hücre göçüne sebep olur ve direk inotropik<br />
etkilere sahiptir.<br />
Sitokinler ayrıca kardiyak miyositlerde uyarılabilen<br />
NOS’u (Nitrik Oksid sentaz) da aktive etmektedir<br />
(Şekil 1). Miyokarditin gelişme ve progresyonunda<br />
NO’nun rolü komplekstir. NO viral replikasyonu inhibe<br />
edebilir (spesifik viral proteazları hedefleyerek, peroksinitrat<br />
oluşumunun güçlü antiviral ertkileri de vardır).<br />
NOS eksikliği olan farelerde; daha fazla viral titrasyon,<br />
daha yüksek mRNA yükü ve daha yaygın miyosit nekrozu<br />
bulunmuştur (Proc Natl Acad Sci USA. 2004;101: 1731-6).<br />
Deneysel olarak, miyosinin sebep olduğu otoimmun<br />
miyokarditte, miyositler ve makrofajlarda NOS ekspresyonu<br />
daha yoğun inflamasyon ile birlikte bulunmuştur,<br />
ayrıca NOS inhibitörlerinin miyokarditin şiddetini<br />
azalttığı gösterilmiştir. Hücresel immunitede viral temizlenme<br />
de önemli rol oynamaktadır.<br />
Son olarak, kontraktil, yapısal, ve mitokondriyal<br />
proteinlere karşı yönelmiş dolaşan oto-antikorlar insan<br />
ve deneysel hayvan miyokarditlerinde tarif edilmiştir.<br />
Biyopsi ile hastalığı kanıtlanmış hastaların %25-73’ünde<br />
bir veya daha fazla otoantikor saptanmıştır. Bunların;<br />
enerji metabolizmasına, kalsiyum homeostazisi ve uyarı<br />
transdüksiyonuna direk sitopatik etkileri olabilir, ayrıca<br />
kompleman aktivasyonuna ve antikor-bağlanmış hücrelerin<br />
lizisine de sebep olurlar. İmmuno-adsorbsiyon<br />
ile dolaşan antikorların uzaklaştırılmasının kalp fonksiyonlarını<br />
düzelttiği ve kalpteki inflamasyonu azalttığı<br />
gösterilmiştir.<br />
Yeni hipoteze göre; normal immun cevap, viral- temizlenmeyi<br />
kolaylaştırmakta ve iyileşmenin olmasını<br />
sağlamaktadır. Anormal immunolojik aktivite, bu hassas<br />
dengeyi değiştirebilir (ineffektif viral klirensi yükseltmekte<br />
veya devamlı T-hücre/veya antikorun-yönettiği<br />
miyosit hasarına yardım etmekte).<br />
Klinik Prezentasyon<br />
Klinik manifestasyonları, asemptomatik EKG anormalliklerinden<br />
kardiyojenik şoka kadar değişmektedir.<br />
Geçici EKG anormallikleri, toplumsal viral endemilerde<br />
sıklıkla miyokardiyal tutulumu göstermektedir,<br />
bu hastaların çoğunluğu asemptomatiktir.<br />
Miyokardit ayrıca fulminan kalp yetersizliğine sebep<br />
olabilir; bu hastalarda yeni oluşan kardiyomiyopati<br />
bulunur. Hastalarda; ateş, miyalji, solunum semptomları,<br />
veya gastroenterit ile viral prodrom bulunabilir,<br />
bunları takiben aniden hemodinamik kollaps başlamaktadır.<br />
Bildirilmiş infeksiyöz viral prodrom insidensi oldukça<br />
değişkendir (gösterilmiş miyokardit hastalarında<br />
%10-80).<br />
• Akut lenfositik miyokarditin en dramatik ve klinik<br />
olarak karakteristik prezentasyonu akut dilate olmuş<br />
kardiyomiyopatidir.<br />
Akut dilate olmuş kardiyomiyopati ile klinik miyokardit<br />
arasındaki bağlantı kanıtları EMB bulgularından<br />
sağlanmıştır. İki en büyük biyopsi serisinde; yeni-başlamış<br />
dilate kardiyomiyopati olgularında isbatlanmış<br />
miyokardit %9-16 sıklıkta bildirilmiştir.<br />
“Dev-hücreli miyokardit çalışma grubunda”; devhücreli<br />
miyokardit hastalarının %75’inde kalp yetersizliği<br />
semptomları primer prezentasyon saptanmıştır.<br />
• Histopatolojik özellikler ile (lenfositik infiltrat ve fibrozun<br />
yaygınlığı gibi) ne semptomlar ne de miyokarditin<br />
klinik seyri korelasyon göstermiştir.<br />
Lieberman ve ark. sınıflamasında; aktif miyokarditten<br />
fulminanı ayırmışlardır. Fulminan miyokarditin<br />
yüksek doz vazopressor veya mekanik-dolaşım desteğine<br />
daha fazla ihtiyacı olmuştur.<br />
Bu sınıflama sisteminin kullanıldığı en büyük prospektif<br />
çalışmada fulminan miyokardit sıklığı %10.2 görülmüştür.<br />
Fulminan miyokarditin ilave karakteristikleri; belirgin<br />
viral prodrom, ve ileri kalp yetersizliği semptomlarının<br />
aniden başlamasıdır (genellikle
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 747<br />
• Bu hastaların tipik bulgusu; ağır global disfonksiyonu<br />
ve minimal artmış SV diyastol-sonu çaplarıdır.<br />
Sınırda veya aktif lenfositik miyokarditin herikiside<br />
bu dramatik prezentasyonu meydana getirebilir.<br />
• Miyokarditin akut koroner sendromu taklit ettiği<br />
bildirilmiştir. Yükselmiş troponin düzeyi kreatin kinaza<br />
göre miyokardiyal hasarın daha güvenilir markeridir<br />
(Circulation 1997;95:163-8).<br />
• Akut miyokardiyal iskemiyi gösteren EKG değişiklikleri<br />
tipik olarak: ≥2 komşu derivasyonda ST elevasyonu<br />
(%54), T-dalgası inversiyonu (%27), yaygın<br />
ST-segment depresyonları (%18) ve patolojik Q-dalgaları<br />
(%18-27).<br />
Anjiyografik olarak koroner arterlerinin anatomisi<br />
normal olan hastalarda ekokardiyografide segmenter<br />
veya global duvar hareket bozukluğu görülmesi sık ve<br />
değerli bir kanıttır.<br />
Bir çalışmada (JACC 2001;37:786-92), Miyokardiyal İndiyum<br />
111 ile işaretlenmiş miyosin antikorları ve dinlenim<br />
talyum görüntülemesinde, akut göğüs ağrısı ile iskemik<br />
EKG anormallikleri ve yükselmiş kardiyak biyomarkerleri<br />
olan hastaların %78’de myokardit bulunmuştur.<br />
Bir başka çalışmada ise, koroner arterleri normal bilinen<br />
akut koroner sendroma benzeyen EKG ve semptomları<br />
olan hastalarda EMB’de %32’sinde miyokardit<br />
gösterilmiştir.<br />
®-Pratik nokta; akut koroner sendrom semptom ve<br />
bulguları bulunan genç hastalarda, koroner risk faktörleri<br />
yok ise, ve EKG anormallikleri tek koroner arter bölgesinin<br />
ötesine yayılıyor, veya ekokardiyografide segmenterden çok<br />
global disfonksiyon bulguları bulunuyorsa akut miyokardit<br />
düşünülmelidir.<br />
Miyokardit kalp ileti sisteminde değişik etkiler meydana<br />
getirebilir. Ventrikül taşikardisi (VT), miyokarditin<br />
başlangıç manifestasyonu olarak seyrek görülmektedir.<br />
Fakat, uzun-dönem takipte sık gelişir. “Dev-hücreli<br />
miyokardit çalışma grubu” VT’nin başlangıçtaki insidensini<br />
748<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 4. AHA/ACC EMB tavsiyeleri<br />
Sınıf I tavsiye:<br />
1. Normal büyüklükte ve dilate SV ve hemodinamik<br />
bozukluk ile 3 aylık KY.<br />
2. Alerjik reaksiyon ve/veya eozinofiliden şüphelenilen,<br />
süresi ne olursa olsun dilate kardiyomiyopati ile birlikte<br />
KY.<br />
(Griffin BP. Topol EJ. Cardiovascular medicine. Lipincott Williams &<br />
Wilkins 2009 p.158)<br />
b. Kardiyak Biyomarkerler: Miyokarditten şüphelenildiği<br />
zaman kardiyak biyomarkerler (kreatin kinaz,<br />
troponin I ve T) rutin olarak bakılmalıdır. CK ve onun<br />
izoformu CK-MB düşük öngörürlüğünden dolayı, noninvaziv<br />
tetkik olarak genellikle faydalı değildir.<br />
Biyopsi ile kanıtlanmış miyokarditte CK MB hastaların<br />
%7.5’de, kardiyak troponin I veya T en az %50’sinde<br />
yükselmiş bulunmuştur.<br />
Bir çalışmada miyokarditten şüphelenilen hastaların<br />
%35’de troponin düzeyleri yükselmiştir (troponin >0.1<br />
ng/ml); troponinler miyokarditin araştırılmasında sensivitesi<br />
%53, spesifitesi %94, pozitif öngörürlüğü %93<br />
ve negatif öngörürlüğü %56 bildirilmiştir (JACC 1997;<br />
30:1354-9).<br />
“Çok-Merkezli Miyokardit Tedavi Çalışması”; altgrubunda<br />
troponin I değeri tetkik edilmiştir; tüm grupta<br />
yükselmiş troponin I sensivitesi düşük (%34), spesifitesi<br />
ise yüksek (%89) bulunmuştur. Kısa semptom süresi<br />
(
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 749<br />
çapları ve artmış duvar kalınlığı ile karakterizedir,<br />
oysa ki miyokarditte diastolik çaplar artmış, septal<br />
duvar kalınlığı ise normaldir.<br />
Ultrasonik doku özelliklerinin incelenmesi miyokardit<br />
teşhisinde daha faydalıdır; ultrason enerjisinin geçişi<br />
ve yansıması, doku yoğunluğu, elastikliği ve akustik<br />
direncine bağlıdır. Bu faktörlerden bir veya daha fazlasının<br />
değişmesi farklı ultrasonik görüntülere sebep olmakta<br />
ve görüntünün yapısını değiştirmektedir.<br />
Doku özelliklerinin tayin edilmesi, miyokarditin<br />
sağlıklı normal miyokardtan ayırtedilmesinde oldukça<br />
etkili bulunmuştur (sensivite ve spesifite değerleri sırası<br />
ile %100, %90).<br />
• Ancak ultrasonik doku karakterleri ile idiyopatik dilate<br />
kardiyomiyopati ve aktif miyokardit birbirinden<br />
ayırt edilememektedir.<br />
Doku dopler görüntülemesi ve miyokardiyal hız ölçümleri;<br />
bu değerlendirmeler akut miyokarditte doku<br />
değişiklikleri ve bunların zamansal seyrini daha iyi karakterize<br />
etmektedir.<br />
Elektrokardiyografi: EKG’de sıklıkla sinüs taşikardisi<br />
bulunur, bununla birlikte miyokardiyal iskemiye<br />
uyan fokal ve difüz ST-segment deviyasyonu bulunabilir.<br />
Bazı olgularda fasiküler blok veya atriyoventriküler<br />
ileti bozuklukları ve ventriküler taşikardi hemodinamik<br />
olarak anlamlı olabilir.<br />
İndiyum 111 ile, işaretlenmiş monoklonal antikor parçaları<br />
(miyozinin ağır zincirine karşı yönlendirilmiş),<br />
bütünlüğünü kaybetmiş miyositlere bağlanır (sarkolemmal<br />
membranlarına ve ektrasellüler sıvı boşluğuna<br />
çıkmış intrasellüler miyozine).<br />
Ancak Galyum 67 , miyokardiyal inflamasyonun yaygınlığını<br />
araştırmaktadır; kalpte aktinomiyozinin galyum<br />
alımı, miyosit nekrozunun yaygınlığını yansıtır.<br />
EMB ile kanıtlanmış nekrozu göstermede sensivitesi<br />
%83, spesifitesi %53, negatif taramanın ise öngörme değeri<br />
%92 bulunmuştur. Yeni bir çalışmada pozitif aktinmiyozin<br />
taraması ve dilate olmamış SV kavitesinin (≤62<br />
mm) herikisinin EMB’de miyokarditi öngörmesi yüksek<br />
bulunmuştur.<br />
Myokardiyal inflamasyon ve miyosit hasarını teşhis<br />
etmede MRI (kontrast’lı) en fazla ümit veren yöntemdir.<br />
MRI anatomik ve morfolojik bilgilerin yanında kesin<br />
doku tanımlaması da sağlamaktadır. Aktif miyokardit<br />
tipik olarak miyosit hasarı (ödem, hücresel şişme) ile<br />
birliktedir; relaksasyon zamanlarının değerlendirmesi<br />
hasarın araştırılmasında duyarlı bulgu sağlamaktadır<br />
(Şekil 2).<br />
Miyokardit teşhisinde tavsiye edilen pratik yaklaşım<br />
(Tablo 5):<br />
TABLO 5. Teşhiste tavsiye edilen pratik yaklaşım (Jared W,<br />
Magnani W, Dec GW. Myocarditis: Current Trends in<br />
Diagnosis and Treatment Circulation 2006; 113:876-<br />
890)<br />
A. Teşhis için yaklaşımın ilk adımı: Şüphelenilen hastalarda;<br />
Ekokardiyografi, serum troponin ölçümü ve noninvaziv<br />
MRI miyokardit teşhisinin ilk değerlendirme ve tetkiki için<br />
temin edilmelidir.<br />
B. Seçilmiş hastalar: ST elevasyonu, yükselmiş kardiyak<br />
markerler ve iskemik semptomları bulunan hastalar; hızla<br />
koroner anjiyografiye gitmelidir.<br />
Koroner ateroskleroz bulguları veya diğer patofizyolojik<br />
etyolojilerin (stresin sebep olduğu kardiyomiyopati;<br />
“takotsubo sendromu” gibi) olmaması durumunda<br />
hastada miyokardit düşünülmelidir.<br />
ŞEKİL 2. T1-ağırlıklı MRI kesitlerinde, mid ventriküler düzeydeki<br />
görüntüler (Akut miyokarditte). Sol: Semptomların 2. gününde<br />
sağlanan yükseltilmemiş görüntü. Posteriyor miyokardiyum ve<br />
bazal septumda artmış sinyal şiddeti, gadopantetat dimeglumine<br />
verildikten sonra daha belirgin (sağda, oklar) (Magnani, J.W. et al.<br />
Circulation 2006;113: 876-890)<br />
C. EMB, oldukça selektif olarak düşünülmelidir (
750<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Miyokarditin Doğal Hikayesi<br />
Miyokarditin doğal hikayesi klinik prezentasyonları kadar<br />
değişiktir. Miyokardit miyokard infarktüsünü taklit<br />
edebilir (AMİ şüphesinde, önceden sağlıklı olan erişkinlerde,<br />
kardiyovasküler durumun tam iyileşmesinin evrensel<br />
sebebi; miyokardittir), örneğin; çiçek aşısı- miyokarditinin<br />
klinik, laboratuar ve ekokardiyografik anormallikleri<br />
hızla kaybolmuştur, kalp yetersizliği bulunan<br />
hastaların hafif bozulmuş SV fonksiyonu olabilir (EF<br />
%40-50), aylar ve haftalar içerisinde tipik olarak düzelir,<br />
çok az sayıdaki hastada ise kalp yetersizliği ilerlemiştir<br />
(EF 60 mm); bu grubun<br />
%50’sinde kronik SV disfonksiyonu gelişmiştir. İlginç<br />
olarak fulminan miyokardit (akut evrede sağ kalanlarda)<br />
en iyi uzun-dönem prognoza sahiptir (>%90 yaşam<br />
beklentisi).<br />
“Miyokardit tedavi çalışmasında” biyopsi ile doğrulanan<br />
miyokarditte 1 ve 4.3 yılda mortalite %20 ve %56<br />
bulunmuştur. “Mayo kliniğinin gözlemsel verilerine”<br />
göre; 5 yıllık yaşam beklentisi yaklaşık %50’dir. Devhücreli<br />
miyokarditte ise 5 yılda yaşam beklentisi
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 751<br />
lumu, (b) şüphelenilen dev-hücreli miyokardit veya sarkoidoz,<br />
şüpheli alerjik miyokardite bağlı hızlı-ilerleyen<br />
kardiyomiyopati, (c) açıklanamayan SV disfonksiyonu,<br />
miyokardı etkileyen bilinen otoimmun hastalığının bulunması<br />
durumunda.<br />
Daha tam biyopsi lokalizasyonu için, MRI kullanılmalı<br />
(biyopsi yerinin belirlenmesi için). Alınan biyopsi<br />
materyalinde doku örneği daha detaylı incelenmelidir<br />
(HLA ekspresyonu analizi ve viral genomik materyal<br />
aranmalıdır).<br />
Prognoz<br />
Erişkinlerde çok az semptomla veya kardiyojenik şok<br />
ve belirgin KY’nin toksik tablosdunda bulunabilir (fulminan<br />
miyokardit). Ancak indeks miyokarditten yıllar<br />
sonra KY ile de bulunabilir (idiyopatik kardiyomiyopatilerin<br />
%12.8’i).<br />
Doğal hikaye ve sekeli: Akut fazdan sağ kalanlarda,<br />
ptrognoz daha iyidir (kronik aktif miyokardit hariç).<br />
1. Birçok hasta spontan olarak klinik iyileşir, hatta mekanik<br />
destekten haftalar sonra bile.<br />
2. “Miyokardit tedavi çalışmasında”, 1 yıllık mortalite<br />
%20,4 yılda mortralite oranı %56 bulunmuştur.<br />
3. 11 yıllık sağ kalım fulminan tipte %93, non-fulminan<br />
tipte 45 bulunmuştur.<br />
4. Dilate kardiyomiyopatinin değerlendirilmesinde:<br />
a. Miyokarditlerin yarısında sonradan kardiyomiyopati<br />
gelişmiştir (3 ay-123 yılda).<br />
b. İdiyopatik dilate kardiyomiyopati hastalarının<br />
EMB’de %4-10’da miyokardit kanıtları görülmüştür.<br />
5. Kalıcı kalp pili gerektiren kalp bloğu hastaların<br />
%1’de olur.<br />
Mortalite Öngörenleri<br />
1. İlerlemiş yaş, EKG anormallikleri (QRS aslternansı,<br />
atriyal fibrilasyon, düşük voltaj), senkop ve spesifik<br />
teşhisler (peripartum kardiyomiyopati gibi).<br />
2. Sağ kalım için olumlu faktörler; normal ventrikül<br />
fonksiyonu, kısa klinik hikaye ve fulminan tablo ile<br />
başlangıç.<br />
Tedavi 4,6<br />
Destekleyici bakım tedavinin ilk sırasındadır.<br />
Fulminan veya akut miyokardit bulunan çok az sayıdaki<br />
hasta, ağır SV disfonksiyonuna bağlı ilerlemiş kalp<br />
yetersizliği hastaları gibi yoğun düzeyde hemodinamik<br />
ve agressif farmakolojik girişime (vazopressor, pozitif<br />
inotropikler) ihtiyaç gösterir.<br />
• Yükselmiş SV dolum basınçları intravenöz diüretik<br />
(intravenöz furosemid) ve vazodilatörler ile (intravenöz<br />
nitrogliserin veya nitroprussid) tedavi edilmelidir<br />
(kontrindikasyonları bulunmuyorsa).<br />
Ventriküler yardımcı cihaz veya ekstrakorporeal-<br />
membran oksijenizasyonu, devam eden, refrakter- kardiyojenik<br />
şoktaki hastalarda gerekebilir (bakınız Bölüm<br />
1.8). Bu cihazlar, olumlu olarak SV greometrisini değiştirmekte,<br />
duvar stresini düşürmekte ve sitokin aktivasyonunu<br />
azaltmakta; miyositlerin kontraktil fonksiyonu<br />
düzelmektedir.<br />
Ventriküler-yardımcı cihaz veya ekstrakorporealmembran<br />
oksijenizasyonu implantasyonunun yaşam<br />
beklentisine etkilerini gösteren bulguların büyük bölümü<br />
gözlemseldir. Agressif kısa-dönem hemodinamik<br />
destek tartışmasının kökeni; ventrikül fonksiyonlarının<br />
spontan yüksek iyileşme olasılığıdır, “iyileşmeye köprü”<br />
LVAD kullanımı (bakınız Bölüm 3.7).<br />
Başlangıçta sağlanan hemodinamik<br />
stabilizasyondan sonra tedavi<br />
aşağıdaki gibi takip ettirilmelidir:<br />
(2005-AHA/ACC-Kalp yetersizliği Kılavuzu:<br />
Circulation 2005; 112:1825-52.)<br />
(a) Bütün hastalara ACEİ ve beta-bloker,<br />
(b) NYHA sınıf III veya IV semptomları devam eden<br />
hastalarda aldesteron antagonisti kullanımı.<br />
(c) İCD implantasyonu; ilerlemekte olan SV disfonksiyonunda<br />
birkaç ay erteleyerek muhtemelen ventrikül<br />
fonksiyonunun iyileşmesine ve toparlanmasına<br />
yeterli zamanı kazandırmaktadır (malin aritmi ve<br />
ölümlerinin önlenmesi ile).<br />
• Viral miyokarditin uzun dönem sekeli anormal hücresel<br />
ve humoral üminite ile ilişkilidir, bundan dolayı;<br />
immunosupresyon miyokardit tedavisinde faydalı<br />
olmalıdır.<br />
• >20 kontrolsuz gözlemsel çalışmanın sonucuna göre,<br />
birkaç uyarı:<br />
(1) Miyokardiya inflamasyonun histolojik iyileşmesi<br />
ventrikül fonksiyonlarının düzelmesi ile yakın<br />
korelasyon göstermemektedir.<br />
(2) Kontraktil fonksiyonun yüksek insidensli spontan<br />
düzelmesi; tedavinin gerçek başarısını tayin<br />
etmek için her çalışmada kontrol grubuna ihtiyaç<br />
vardır.<br />
(3) Spesifik viral ilaçlar (adenovirus, enterovirus, parovirus)<br />
ve konağın immunulojik durumu immunsupresyona<br />
verilen farklı cevabın sebepleridir.<br />
• Çeşitli çalışmalarda kullanılan immunosupressif ve/<br />
veya immunomodulatör tedaviler: prednison; prednison<br />
ve + siklosporin veya azatiyopirin; immunglobulin;<br />
interferon- alfa; interferon- beta.
752<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
• Sonuç olarak; 2006’da miyokarditin tedavisi büyük<br />
ölçüde destekleyicidir.<br />
(1) İmmunosupresyon, akut lenfositik miyokarditte<br />
etkili gösterilememiştir.<br />
(2) Antiviral tedavilerle (interferonlar) yapılan ilk<br />
çalışmaların sonuçları immunosupresyonun potansiyel<br />
tedavi edici rolunu ima etmiştir, fakat daha ileri araştırmalara<br />
ihtiyaç vardır.<br />
(3) Günümüzde, akut kardiyomiyopatide standart<br />
bakım; farmakolojik ilaçlar ve ventriküler-yardımcı cihazlar<br />
ile (gerektiğinde transplantasyon dahil) kardiyovasküler<br />
destektir.<br />
(4) Farmakolojik tedavinin içeriği; hastanın semptomları<br />
ve hemodinağini düzelttiği gösterilen standart<br />
kalp yetersizliği tedavisidir.<br />
(5) Akut miyokardit ve kardiyomiyopatinin yüksek<br />
spontan iyileşme oranı sürece azda olsa iyimserlik kazandırmıştır.<br />
Kronik dilate kardiyomiyopatiye ilerlemiş hastalarda<br />
5 yıllık yaşam beklentisi
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 753<br />
Akut miyokarditte hastaların küçük bir bölümünde miyokardiyal<br />
hasarın biyomarkerleri yükselmiştir, buna<br />
rağmen teşhisin doğrulanmasına yardımcı olabilir. Miyokardit<br />
teşhisinde troponin I’nın kısıtlı sensivite (%34)<br />
ve yüksek spesifitesi (%89) vardır. Akut miyokarditte<br />
kardiyak troponin I düzeyinin yüksekliği CK-MB’den<br />
daha sıktır. Fas ligand ve interlökün-10 serum düzeyleri<br />
ölümüm yükselmiş riskini öngörebilir.<br />
Elektrokardiyogram sinüs taşikardisi ve non-spesifik<br />
ST-segment ve T-dalgası anormallikleri gösterebilir.<br />
Nadiren EKG değişiklikleri AMİ’yi düşündürebilir ve<br />
ST- segment elevasyonu, ST- segment depresyonu, ve<br />
patolojik Q-dalgası bulunabilir. Miyokardit ile birlikte<br />
perikardit klinkte seyrek değildir ve EKG’de perikardite-benzer<br />
değişiklikler sıklıkla ortaya çıkar. Miyokardit<br />
için EKG’nin sensivitesi (%47) düşüktür. Q dalgaları<br />
veya sol dal bloğu bulunması yüksek ölüm riski ve kalp<br />
transplantasyon oranları ile ilişkilendirilmiştir.<br />
Ekokardiyografi miyokarditin spesifik özellikleri olmadığından<br />
KY’nin diğer sebeplerinin dışlanmasında<br />
primer olarak faydalıdır. Miyokarditin segmenter veya<br />
global duvar-hareket anormallikleri miyokard infarktüsüne<br />
benzeyebilir. “Miyokardit tedavi çalışmasında”,<br />
akut aktif miyokarditte SV volumu ve sferikliğinde artma<br />
meydana gelmiştir. Fulminan miyokardit küçük SV<br />
kavitesi büyüklüğü ve artmış duvar stresi ile akut miyob.<br />
Miyokarditin spesifik sebepleri; dev hücreli<br />
miyokardit, eozinofilik miyokardit, kardiyak<br />
sarkoidoz, aşılara bağlı miyokardit.<br />
6. Miyokardit evrelendirmesi için biyopsi:<br />
a. Hücre tipi; lenfositik, eozinofilik, nötrofilik,<br />
dev hücreli, granülomatöz, karışık.<br />
b. Hücre miktarı; hiç (evre -0), hafif (evre -1),<br />
orta (evre -2) ve ciddi (evre -3).<br />
c. Dağılım; fokal (damar lumeni dışında), belirsiz,<br />
diffüz ve tamir edici (fibrotik bölgeler).<br />
Özetle; Miyokarditin Değerlendirme<br />
ve Tedavisine Güncel Yaklaşım:<br />
(N Engl J Med 2009;369: 1526-38)<br />
Miyo0kardit olduça değişik semptomlar ile bulunabilir;<br />
semptomların çeşitliliği spesifik tedavilerle geçmeyen<br />
dispne ve göğüs ağrısından kardiyojenik şok ve ölüme<br />
kadar değişir. Kronik KY’li dilate kardiyomiyopati miyokardit<br />
sekelidir.<br />
Miyokardit en sık viral infeksiyonların sonucudur.<br />
Daha az rastlananlar, spesifik miyokardit şekilleri diğer<br />
patojenler sonucundadır; toksik veya hipersensivite ilaç<br />
reaksiyonları, dev-hücreli miyokardit.<br />
Tanımı<br />
Standart miyokarditin tanımı için gerekli Dallas patolojik<br />
kriteri; boyanmış kalp-dokusu kesitlerinde nekroz<br />
olsun olmasın, inflamatuar hücre infiltratların bulunmasıdır.<br />
Noninvazif MRI ise biyopsi gibi riski olmayan<br />
alternatif bir tanı metodudur. Örneğin; miyokardit bölgelerinin<br />
kardiyak MRİ’nin anormal sinyali ile yakın korelasyon<br />
gösterdiği bildirilmiştir.<br />
Klinikopatolojik kriter esasına göre; fulminan lenfositik<br />
miyokarditin henüz hemodinamik durumu kötüleşmeden<br />
ve semptomları başlamadan, önceki 2 hafta<br />
içinde farklı ve belirgin başlayan viral prodromu vardır.<br />
Buna rağmen prognozu genellikle iyidir. Akut lenfositik<br />
miyokarditten ayırt edilebilir ki bunun başlangıcı belirgin<br />
değildir ve hemodinamik bozukluğu sıklıkla ölümle<br />
sonuçlanır veya kalp transplantasyonu gerektirir. Bu<br />
klinikopatolojik kriterin kullanımında iki uyarıya dikkat<br />
edilmelidir. Birincisi, fulminan lenfositik miyokardit<br />
hastası sıklıkla iyileşmesine rağmen bunlar tam hastadır<br />
ve intravenöz inotropik ajanlar veya mekanik destek tedavileri<br />
ile tedaviye ihtiyaç duyarlar (Tablo 6).<br />
Klinik Manifestasyonları<br />
Akut miyokardit, birkaç hafta ve aydır bulunan semptomlar<br />
ile ilk kez iskemik dilate kardiyomiyopati olarak<br />
teşhis edilebilir. Ancak manifestasyonları subklinik hastalıktan<br />
ani ölüm, yeni-başlayan atriyal veya ventriküler<br />
aritmiler, tam kalp bloğu veya AMİ’ye-benzer sendro-<br />
ma kadar uzanır. Kardiyak semptomlar değişkendir;<br />
bitkinlik, egzersiz toleransının azalması, palpitasyonlar,<br />
prekordiyal göğüs ağrısı ve senkop. Miyokarditin göğüs<br />
ağrısı perikardit ile ilişkili olabilir veya seyrek olarak da<br />
koroner arter spazmı sonucudur.<br />
Miyokardit ile ateş, miyalji ve solunum veya gastrointestinal<br />
semptomlar gibi viral prodrom semptomları<br />
klasik olarak ilişkili bulunmuştur. Bildirilen semptomlar<br />
oldukca değişkendir. “İnflamatuar hastalıkların tedavi<br />
ve epidemiyoloji çalışmasında”, dispne %72, göğüs<br />
ağrısı %32 ve aritmiler %18 sıklıkta bulunmuştur.<br />
Akut miyokardit bildirilerinin çoğunda erkek cinsiyet<br />
biraz ağırlıkta bulunmuştur, cinsiyet farkı kadınlardaki<br />
immun cevaplara doğal hormon değişkenliklerinin<br />
koruyucu etkisine bağlı olabilir. Çocuklarda miyokardit<br />
tablosu erişkinlere göre daha fulminandır.<br />
Akut dilate kardiyomiyopatili kişilerde çoğunda birkaç<br />
sekel ile kısa-dönemde ortadan kalkan rölatif hafif<br />
hastalık bulunur. Belirli klinik kanıtlar bu risk için zor<br />
olsa da anlamlıdır. Döküntü, ateş, periferik eozinofili,<br />
veya yakın zamanda başlanan ilaçlar veya çoklu ilaç<br />
kullanımı hipersensivite miyokarditi işaret eder. Dev<br />
hücreli miyokardit, akut dilate kardiyomiyopatide timpma,<br />
otoimmun bozukluk, ventriküler tasşikardi veya<br />
yüksek- dereceli AV blokta düşünülebilir. Sarkoidoz miyokarditin<br />
nadir sebidir; kronik KY ve yeni ventriküler<br />
aritmiler veya standart tedaviye cevap vermeyen ikinci<br />
veya üçüncü-derece kalp bloğunda düşünülmelidir.<br />
Teşhis
TABLO 6. Miyokardit teşhisinde senaryolar<br />
Klinik Senaryo Hastalığın Süresi Patolojik İlişkisi Prognoz Tedavi<br />
AMİ-benzer sendrom, Birkaç saat Aktif lenfositik mydit, Şayet biyopside Destekleyici<br />
koroner arterler normal veya gün nadiren nekrotizan lenfositik mydit<br />
eozinofilik mydit veya bulunuyorsa iyi<br />
dev-hücreli niydit<br />
Anormal büyüklükte birkaç ay Kardiyak sarkoidoz Kalp-pili veya Destekleyici; biyopsi<br />
yüksek-derece AV-blok ile (idiyopatik granülomatöz İCD ihtiyacı riski ile kanıtlanmış<br />
veya 2 haftada standart mydit) veya spesifik riski yüksek sarkoidozda KS<br />
tedaviye cevap vermyen KY infeksiyonlar (sarkoidoz biyopsi<br />
(tripananozoma kruzi, ile onaylanmışsa)<br />
Borelia burgdorferi),<br />
nonspesifik değişiklikler<br />
büyük olası<br />
VA veya yüksek-derece >birkaç ay Nonspesifik değişiklikler Fonksiyonel sınıfa, Destekleyici; antiviral<br />
AV-blok bulunmayan çok sık;artmış inflamatuar EF’ye ve biyopside tedavi ve immun<br />
dilate SV ile KY hücreler, duyarlı immun inflamasyon ve viral supresyon<br />
boyama ile hastaların genomların bulunup araştırılmaktadır<br />
%40da gösterilir ve bulunmamasına<br />
%30-35’de viral<br />
bağlıdır<br />
genomlar bulunur<br />
Kısalt: Mydit: miyokardit, KS: Kortikosteroid, IVIG:İntravenöz immunglogin (N Engl J Med 2009;360;1526-38)<br />
karditten ayırt edilebilir. Sağ ventrikül fonksiyonunun<br />
kaybı ölüm veya kardiyak transplantasyon ihtiyacının<br />
en önemli öngörenidir.<br />
Kardiyak MRI (Şekil 4), akut miyokardit şüphesinde<br />
tanı testi olarak gittikçe artan sıklıkta kullanılmaktadır,<br />
ayrıca endomiyokardiyal biyopsinin yerini lokalize etmek<br />
içinde de kullanılabilir. T 1<br />
- ağırlıklı ve T 2<br />
-ağırlıklı<br />
görüntülerin kombinasyonu sensivite ve spesifitesi en<br />
iyidir.<br />
Tedavi<br />
Akut miyokardit tedavisinin mihenktaşı SV disfonksiyonunun<br />
desteklenmesidir. Hastaların çoğu standart<br />
KY tedavisi ile düzelmektedir (ACEİ/ARB, Bb ve gerekiyorsa<br />
diüretikler). Optimal medikal tedaviye rağmen<br />
durumu kötüleşenlerde mekanik dolaşım desteği gerekebilir<br />
(transplantasyon veya iyileşmeye köprü olarak<br />
SV- yardımcı cihazlar, ekstrakorporel membran oksijenasyonu)
Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 755<br />
ŞEKİL 4. 24 yaşındaki erkekte akut miyokarditte MRI: Akut miyokardit şüphesi ve EMB yerinin lokalize edilmesinde gecikmiş gadolinium<br />
tutulumu (Panel A oklar), dört-boşluk görüntüsünde (Panel B oklar),T2- ağırlıklı üç-boşluk görüntüsünde (Panel C ve D oklar) (NEJM;2009:<br />
360:1526-38).<br />
Miyokarditten iyileşen hastalar, hastalık klinik olarak<br />
olarak başladıktan aylar sonraya kadar aerobik aktiviteden<br />
çekinmelidir. Nonsteroidal antiinflamatuar<br />
ilaçlar yüksek mortalite ile birliktedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. McCarthy RE,Boejmer JP, Hruban RH, Hutchins GM, Gasper<br />
EK, Hare JM, Baughman KL.Long-term outcome of<br />
fulminant myocarditis as compared with acute (non-fulminant)<br />
myocarditis. N Engl J Med. 2000;342:690-5.<br />
2. Parillo JE. İnflamatory cardiomyopathy (myocarditis):<br />
which patients treated with anti-inflamatory? Circulation<br />
2001;104: 4- 6.<br />
3. Bowles NE, Ni J, Kearney DL, Pauschinger M, Schultheiss<br />
HP, et al. Detection of viruses in myocardial tisueses by<br />
polymerase chain reaction: evidence of adenovirus common<br />
in children and adults. J am Coll Cardiol 2003;42:466-<br />
72.<br />
4. Kuhl U, Pauschinger M, Noutsias M, et al. High prevelance<br />
of viral genomes and multiple viral infection in the myocardium<br />
of adults with ”idiopathic” left ventricular dysfonction.<br />
Circulation 2005; 111:887-93.<br />
5. Pulerwitz TC,Cappola TP, Fekler GM, Hare JM, Baughman<br />
KLKasper EK. Mortality in primary and secondary myocarditis.<br />
Am Heart J. 2004;147:746-50.<br />
6. Jared W. Magnani, MD;G. William Dec MD. Myocarditis;<br />
current trends in diagnosis and treatment. Circulation<br />
2006; 113:876-90.<br />
7. Griffin BP, Topol EJ. Manusl of Cardiovascular Medicine.<br />
Kluwer Lippincott. Williams&Wilkins. 2009. p.151-161.
BÖLÜM<br />
3.7<br />
İlerlemiş Kalp Yetersizliği<br />
ve Tedavi Stratejileri<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Hafif ve orta evrelerdeki KY’de ACEİ ve Bb (beta bloker)<br />
tedaviler prognozu düzeltmiştir. Buna rağmen KY her<br />
zaman dekompansasyona giden progressif bir hastalıktır.<br />
Bu tedavilerin sistemik kullanımı sonucunda beklenmeyen<br />
ani ölüm insidensi düşmüş, ICD’ler ile daha da<br />
azalmıştır. Buna bağlı olarak, günümüzde KY semptomları<br />
ile fonksiyonel kapasitesi ciddi derecede kısıtlanmış<br />
daha fazla hasta sağ kalabilmektedir.<br />
Faydası bilinen tedavi ajanları ile rutin tedaviye<br />
rağmen, günlük yaşamı kısıtlayan inatcı semptomları<br />
bulunan hastalar İlerlemiş KY (İKKY) tanımlanmıştır.<br />
Bunlar NYHA sınıf -III/-IV semptomlar olup, daha yeni<br />
kliniko-patolojik sınıflamada (AHA) bu hastalar “Evre<br />
D” KY’ye uymaktadır. Hastaların büyük bölümünde<br />
geçmişte en az bir defa hastaneye yatış vardır. Bununla<br />
birlikte bu düzeydeki semptomlar düşük ve korunmuş<br />
EF’li hastalarda da olabilmektedir. İKKY ile bidirilen<br />
deneyimlerin büyük bölümü düşük EF iledir (genellikle<br />
758<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Kardiyak Yol<br />
+<br />
Düşük<br />
Kontraktilite<br />
Kardiyak<br />
Rezervinde<br />
Kontraktilite Akut Düşüş<br />
Troponin Sızıntısı<br />
İleriye doğru<br />
yetersizlik<br />
(etkili kan volumu↓)<br />
Düşük sistemik<br />
perfüzyon<br />
Sıvı<br />
toplanması<br />
Vasküler yol<br />
Kardiyak kontraktil rezervin<br />
hafif-orta bozulması<br />
+<br />
İnflamatuar nörohormonal<br />
aktivasyon<br />
Arteriyel direnç/sertlik ↑<br />
Aşırı diürez<br />
Renal<br />
bozulma<br />
Pulmoner<br />
konjesyon<br />
Diastolik Disfonk. Uç basınç↑<br />
Santral sıvının<br />
yeniden dağılımı<br />
ŞEKİL 1. Akut kalp yetersizliğinin başlangıç fazı (Am Heart J 2008; 155:9-18).<br />
• İlerlemiş kalp yetersizliği hastalarının, konjesyon ve<br />
yeterli sistemik perfüzyonun bulunup bulunmamasına<br />
göre 4 temel hemodinamik profile sınıflandırılması<br />
faydalıdır (Şekil 2). Semptomlar yukarıda tarif<br />
edildiği gibi konjesyonun güçlü kanıtlarıdır.<br />
Fizik muayenede rallerin saptanması önemlidir,<br />
bunlar kronik KY’de nadiren meydana gelirler çünkü<br />
kronik KY’de akciğerlerde lenfatiklerin kompensatuar<br />
hipertrofisi, hava boşluklarını temiz tutar, bu mekanizma<br />
buna karşılık interstisyumda sıvı toplanmasını<br />
önleyemez, böylece hasta soluma işini artırır ve dispne<br />
duyusunun meydana gelmesine sebep olur (fakat akciğerlerde<br />
krepitan rallerin duyulması seyrektir). Yükselmiş<br />
sol kalp basınçlarının en yararlı fizik bulgusu<br />
juguler venöz dolgunluktur. Boyun venlerinin dikkatli<br />
ve sürekli muayene edilmesi gerekir, günümüzde fizik<br />
muayenenin yerine geçen başka bir non-invazif uygulama<br />
yoktur.<br />
Sağ ve sol kalp dolum basınçlarının değerlendirilmesi<br />
kalp yetersizliğinde sıvı durumunun etkili tedavisi<br />
için önemlidir. İlerlemiş KY’de, PKUB (pulmoner kapiller<br />
uç basınç) genellikle sağ atriyal basıncın iki katıdır,<br />
bu hastalarda tedavi herikisini (pulmoner ve sistemik<br />
konjesyonun hemodinamik parametreleri) düşürürmek<br />
için biçimlendirilmelidir. Sağ atriyal basınçlar 5-8<br />
mmHg aralığındaysa, SV dolum basınçlarının optimal<br />
aralığı 14-18 mmHg varsayılmaktadır.<br />
Hastanın sağ kalım süresi uzadığında, sekonder sağ<br />
ventrikül genişlemesi ve yetersizliği daha belirgin duruma<br />
gelir. Sağ ve sol kalp basınçları arasındaki eşitliğin<br />
büyüyen prevalansı ile, bu hastalarda sağ kalp basınç-<br />
larının tedavi ile normalleştirilmesi mümkün olmayabilir.<br />
Bundan dolayı, ilerlemiş KY’de sağ kalp yetersizliğinin<br />
refrakter bulgu ve semptomları ağırlıkta olabilir.<br />
Ancak, klinik tablonun altındaki primer anormallik SV<br />
hasarı veya disfonksiyonudur. Tedavinin bir yerde yetersiz<br />
kaldığı düşünülen hastalarda başarı ile kullanılan,<br />
“özel KY programları” yapılan optimal volum durumunun<br />
sağlanabilmeasi için sıklıkla uygulanan girişimdir<br />
(hastanede; iv inotropizm, iv yüksek-doz diüretik infüzyonu,<br />
ultrafiltrasyon gibi). Tedavi sürecinin hedefleri;<br />
başlangıçtaki semptomatik rahatlamanın ötesinde konjesyonun<br />
yukarıda tanımlanan tüm kanıtlarının en aza<br />
indirilmesi veya yok edilmesidir.<br />
Kronik volum yükü olan hastalar sıklıkla bazal-çizgiye<br />
(aktif yaşam koşullarına) tekrar geri geleceklerini<br />
yüksek beklentilerinden veya gizli kalan depresyondan<br />
dolayı yanlış algılayabilirler, gerçekten daha fazla klinik<br />
düzelme (tek başına günlük yaşamı idame ettirecek<br />
daha iyi egzersiz toleransı dahil) dolum basınçlarını<br />
normalleştiren kompleks tedavilerle (genellikle hastanede)<br />
sağlanabilir.<br />
• Şekil 2’ye göre, “nemli ve sıcak” hastalarda (profil B),<br />
optimal dolum basınçları ve klinik düzelme, yüksek<br />
dozda diüretiklerin kullanımı ile genellikle sağlanabilir<br />
(günde iki veya üç defa), bu uygulama devamlı<br />
infüzyona göre daha etkili olabilir. Kulp-diretiklerine<br />
tiyazidler veya metolazonun eklenmesi distal tubulusta<br />
absorbsiyonu inhibe ederek diürezi artırır.<br />
• “Nemli ve soğuk” hastaları (profil C); “kurutmaya<br />
başlamadan önce yeniden ısıtmak” gerekir gibi birçok<br />
görüş vardır (Şekil 3). Nitroprussid, nitrogliserin,<br />
(yakında kullanıma girebileceği umulan Nesiri-
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 759<br />
HEMODİNAMİK PROFİLİN 2 DAKİKADA DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Dinlenimde Konjesyon ?<br />
HAYIR<br />
Sıcak-kuru<br />
A<br />
Soğuk-kuru<br />
L<br />
EVET<br />
Sıcak-nemli<br />
B<br />
Soğuk-nemli<br />
C<br />
Konjesyonun kanıtları<br />
• Ortopne*<br />
• Yükselmiş JVB*<br />
• Ödem (%25)<br />
• Pulsatil hepatomegali<br />
• Asit<br />
• Raller (KKY’de seyrek)<br />
• Kuvvetli S3<br />
• Sola yayılan P2<br />
• Valsalva manevrası +<br />
Abdomino-juguler refleks<br />
• Valsalva manevrası +<br />
Düşük porfüzyonun kanıtları<br />
• Dar nabız basıncı<br />
• Soğuk ekstremiteler<br />
• Uykulu, sersemleşmiş olabilir<br />
• ACEİ lipotansiyonu şüphesi ve düşük serum<br />
sodyumu<br />
• Böbrek fonksiyonunu kötüleştiren 1 sebep<br />
ŞEKİL 2. İlerlemiş KKY’de “2 dakikalık” klinik değerlendirmede<br />
belirlenen hemodinamik profiller. Temel sorular: ”Dinlenimde<br />
konjesyon var mı?” ve “dinlenimde düşük perfüzyonun fiziksel<br />
kanıtları var mı?” *:En faydalı (European Journal of Heart Failure<br />
2005;7:323-31).<br />
KURU<br />
SICAK<br />
SOĞUK<br />
Hemodinamik Profilerin Tedavisi<br />
A<br />
L<br />
B<br />
C<br />
İnotropikler<br />
• Dobutamin<br />
• Milrinon<br />
• Levosimendan<br />
NEMLİ<br />
Vazodilatörler<br />
• Natriüretik peptidler<br />
• Nitroprussid<br />
• Nitrogliserin<br />
ŞEKİL 3. İKKY hastalarında başlangıç tedavisinin kavranmasında<br />
hemodinamik profiller nasıl kullanılmalı. “Sıcak ve nemli” hastalar<br />
(Profil B) genellikle kompleks girişimsiz “kurutulur” “Soğuk ve<br />
nemli” hastalar (Profil C) kurutulmadan, “ısıtan” diğer tedavilerin<br />
ilave edilmesine ihtiyaç duyar (European Journal of Heart Failure<br />
2005;7: 323-31).<br />
tid) gibi vazodilatörlerin tedaviye eklenmesi yararlı<br />
olabilir. 1-3 micg Dopamin gibi düşük dozlarda İV<br />
inotropik ajanlar da diüreze yardımcı olabilir, fakat<br />
bunların kullanımının, vazodilatrörlere kıyasla aritmi,<br />
iskemi oluşumu ve troponin sızıntısı riski daha<br />
yüksektir.<br />
İlerlemiş KY’de hemodinamik monitorizasyon ne<br />
zaman yapılmalıdır (?). Tekrarlayan hastane yatışları<br />
olan hastalarda hemodinamik bilgiler tedaviyi yönlendirmede<br />
yardımcı olabilir, şayet tedavi dolum basınçlarını<br />
düşürerek semptomları azaltacaksa hemodinamik<br />
monitorizasyon bu hastalarda düşünülmelidir.<br />
Bazal hemodinamik profilin değerlendirilmesi (i)<br />
komplike non-kardiyak durumları olanlar (pulmoner<br />
veya intrensek böbrek hastalığı), veya (ii) intermitan<br />
iskemi ve primer kapak hastalığı gibi primer kardiyak<br />
tabloya ilave kardiyak durumlarda, hemodinamik profilin<br />
invazif belirlenmesi, tedavi hedefinin daha detaylı<br />
açıklanmasında faydalı olabilir.<br />
Hasta umut edildiği gibi tedaviye cevap vermiyorsa<br />
ve diürez sırasında ciddi hipotansiyon veya renal disfonksiyon<br />
gelişmişse tekrar değerlendirilmelidir; sağ ve<br />
sol dolum basınç oranını beklenenden yüksek olabilir,<br />
veya mevcut intrensek vazodilatasyona dışardan eklenen<br />
vazodilatörler ile aşırı vazodilatasyon gelişebileceğinden<br />
hipotansif hasta yeniden değerlendirilmelidir.<br />
“Islak ve soğuk” hastanın hipervolemiye bağlı volum<br />
depolarını belirleyebilen klinik işaretler ile birlikte<br />
(sistemik ve pulmoner konjesyonun bulguları), başlangıçtaki<br />
diürezden sonra sürekli hemodinamik izlemesi<br />
(juguler dolgunluk, sistolik kan basıncı, kalp hızı ve 24<br />
saatlik idrar miktarı ve sıvı dengesi ile) faydalı olabilir;<br />
oral tedavi planlanmışsa hastanın volum durumu ve<br />
periferik direncin eşzamanlı ayarlanmasını sağlar. Hasta<br />
oral tedavi üstünde iken (gerekiyorsa hemodinamik<br />
izleme kılavuzluğunda), oral tedavide azaltmaya teşebbüs<br />
edilinceye kadar “intravenöz inotropik infüzyonlara<br />
bağımlı” olduğu düşünülmemelidir.<br />
Optimal sıvı durumu bir defa sağlanınca, bu dengenin<br />
korunulmasına gayret edilmelidir. Hasta diüretikler<br />
ile rutin veya geçici artırılan diürez ile günlük olarak<br />
ağırlığı tartırılarak takip edilmelidir.<br />
Sıklıkla tavsiye edilen; iki misli kulp- diüretik dozu,<br />
metolazon veya başka bir tiyazid’in kulp-diüretiğine<br />
eklenmesidir. Furosemid dozu günde 200 mg’ı aşmışsa,<br />
diğer bir kulp- diüretiği Torsemid değiştirilmesi faydalı<br />
olabilir. Torsemidin gastrointestinal absorpsiyon ve biyoyararlığı<br />
daha iyidir, özellikle bazı sağ kalp yetersizliği<br />
hastalarında diüreze katkı sağlayabilir.<br />
Tuz kısıtlaması genellikle günde 2 gram ile sınırlı<br />
olup, daha düşük düzeyler, nadiren uygulanabilse dahi,<br />
iyi motive olmuş hastalarda mantıklı ve faydalı olabilir.<br />
Yüksek diüretik dozunun sürdürülmesine rağmen<br />
hastada tekrarlayan sıvı retansiyonu epizodları oluyorsa;<br />
sıvı alımının kısıtlanması tedaviye yardımcı olabilir.<br />
Sıvı alımının genellikle günde 2 litre olarak olarak sınırlandırılması<br />
makul ve yeterlidir. Sıklıkla ilk 4-6 haftada
760<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
hastada sıvı kısıtlanmasının uygulanması çok güç olabilir,<br />
bundan dolayı sıvı dengesinin daha düşük düzeylerde<br />
yeniden dengelenmesi değerlendirilmelidir; sıvı<br />
alımının günde 2 litre olarak kısıtlanması başarılabilir<br />
bulunmuştur.<br />
Ömürboyu günde bir galonun üzerinde (yaklaşık 4<br />
litre) aşırı sıvı alan bazı hastaların, sıvı tüketimin yeniden<br />
ayarlanmasına hastane de yatırılırak yardımcı olunmalıdır.<br />
Kardiyorenal Sendrom<br />
Kardiyorenal sendromun gelişmesi, İlerlemiş KY populasyonunda<br />
refrakter konjestif semptomların en sık sebebidir.<br />
Şayet hasta ağır semptomlar gelişmeden önce<br />
uzun yaşamışsa, kronik azalmış böbrek perfüzyonundan<br />
dolayı böbrek fonksiyonu giderek bozulmuştur.<br />
• Kardiyo-renal sendrom; “sürekli yükselmiş dolaşım<br />
volumu ve konjesyon semptomlarına rağmen diürez<br />
sırasında renal fonksiyonun kötüleşmesi” olarak tarif<br />
edilebilir. Bu patoloji, altta yatan böbrek disfonksiyonu<br />
olan yaşlı hastalarda ve sıvı retansiyonunun<br />
uzun süre devam etmesi durumunda daha kolay<br />
meydana gelir.<br />
Kreatinin’in mutlak veya orantısal yükselişi ile tanımlandığında;<br />
kardiyo-renal sendrom hastaneye yatırılan<br />
hastaların %25’den fazlasında saptanmıştır (Bölüm<br />
1.2, 2.1, 3.1).<br />
Bir zamanlar, böbrek fonksiyonunun kötüleşmesi<br />
aşırı diürez sonucunda kalp debisinin düşmesine bağlanmıştı,<br />
halbuki bu hastalarda dolum basınçları belirgin<br />
olarak yüksek olup, kalp debisi ise diürez öncesine<br />
göre belirgin düşmemiştir.<br />
Kardiyo-renal etkileşim komplekstir; patofizyolojik<br />
mekanizmalar vazodilatör ve vazokonstriktör hormonlar<br />
arasındaki dengenin değişmesi ve kronik şişmiş kalp<br />
boşluklarından kalkan direk nöral girişi kapsar. Kreatinin<br />
ve BUN düzeylerinde küçük yükselişler dahi, hastanın<br />
yaşamını, konjesyon ve yüksek ölüm riskinden uzak<br />
kalarak sürdürmesini düşük olasılıkla öngörür.<br />
• Daha ileri evrelerdeki, hastalarda, böbrek fonksiyonunun<br />
progressif kötüleşmesini önleyen ve buna<br />
eşlik eden tekrarlayan KY semptomlarını hafifleten<br />
“terapetik diürez düzeyi” bilinmemektedir.<br />
Diüretiklerin kesilmesi veya azaltılması karşılığında<br />
konjestif semptomlar kötüleşirken böbrek fonksiyonu<br />
genellikle düzelir. Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi<br />
inhibitörlerininde kesilmesi gerekebilir (en son seçenek<br />
olarak düşünülmelidir, Bölüm 1.2 ve 2.1). İnatçı<br />
hipotansiyon sistolik kan basıncının optimal düzeyde<br />
sürdürülmesi için KY’de kullanılan diğer ilaçların kesilmesine<br />
de neden olabilir.<br />
• Kardiyorenal sendromda, Natriüretik peptidin akut<br />
veya intermitan verilmesi araştırılmaktadır. İv İnot-<br />
ropikler düşünülebilir (özellikle renal-dozda dopamin<br />
ve inotropik-dozda dobutamin). Kan basıncı<br />
yeterli diüzeyde olan hastalarda kronik dializ düşünülebilir.<br />
Kardiyo Renal Sendromda Stratejilerimizin<br />
veya Taktiklerimizin Değişmesi Gerekiyor mu?:<br />
JACC 2009;53:597-99<br />
JACC 2009;53: 589-9<br />
Kardiyak performans ve böbrek fonksiyonu arasında<br />
diskordan geleneksel KY görüşüne karşıdır, böbrek<br />
yetersizliği genellikle kötü öne-akımı veya aşırı diürezin<br />
sebep olduğu böbreğin hipoperfüzyonunu gösterir.<br />
Bunun yerine gittikçe çoğalan kanıtlara göre hipervoleminin<br />
kendisinin mortalite ile ilişkili olduğunu gösterilmiştir.<br />
Bilindiği gibi kan volumu pulmoner klapiller uç basıncı<br />
(PKUB) ile yakından ilişkilidir; 1 yıldaki ölüm riski<br />
veya acil transplantasyonu bağımsız olarak öngörmektedir.<br />
Herikisi de hipervolemik hastalarda daha yüksektir.<br />
• Akut dekompanse KY’de gözlemsel veriler, hastaneden<br />
çıkış öncesi PKUB’de
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 761<br />
Glomerül<br />
kapilleri<br />
Venöz<br />
(Efferent)<br />
Bowman<br />
kapsülü<br />
P BC<br />
P GC<br />
Kuvvetler<br />
1. Filtrasyon lehine:<br />
Glomerüler kapiller<br />
hidrostatid basınç. P OC<br />
Normal<br />
Glomerüler<br />
kapillerin<br />
afferent ucu<br />
(mmHg)<br />
Glomerüler<br />
kapillerin<br />
efferent ucu<br />
(mmHg)<br />
↑RA Basıncı<br />
Glomerüler<br />
kapillerin<br />
afferent ucu<br />
(mmHg)<br />
60 58 55 63<br />
Glomerüler<br />
kapillerin<br />
efferent ucu<br />
(mmHg)<br />
TT GC<br />
Arteriyel<br />
(Afferent)<br />
2. Filtrasyonun tersine:<br />
a. Bowman kapsülünde<br />
hidrostatik basınç. P BC<br />
b. Glomerül kapillerlerinde<br />
onkotik basınç. II OC<br />
Net filtrasyon basınç<br />
(Filtrasyon basıncı)<br />
15 15 15 15<br />
21 33 21 33<br />
24 10 19 15<br />
14 mmHg 4 mmHg<br />
ŞEKİL 4. Glomerüler net filtrasyon basıncına konjesyonun etkisi. Normal hemodinamikler ve yükselmiş sağ atriyum basıncı (RA) ve<br />
konjesyonlu hastalarda glomerül kapillerlerde eferent ve afferent basınçlar. P BC<br />
: Bowman kapsülü hidrostatik basıncı. TT GC<br />
: Glomerül<br />
hidrostatik basıncı. (JACC 2009;53: e597-99).<br />
RAAS aktivasyonunu ve non-ozmotik AVP (arginin vazopressin)<br />
salımını artırır (Bölüm 1.4).<br />
Böbrekte yükselmiş anjiyotensin-II (A -II) renal efferent<br />
arteriolar vazokonstriksiyona sebep olur, sonucunda<br />
böbrek kan akımı düşürülür ve filtrasyon fraksiyonu<br />
yükselir.<br />
Renal sinir uyarılması ile birlikte, artmış peritübüler<br />
kapiller onkotik basınç ve düşmüş peritübüler kapiller<br />
ozmotik basınç proksimal tübülüste sodyum reabsorbsiyonunu<br />
artırır.<br />
A –II, bir de sodyum- karbonat taşıyıcılarını aktive<br />
ederek ve apikal sodyum-hidrojen değiştiricileri aktive<br />
ederek, direk olarak proksimal sodyum reabsorbsiyonunu<br />
uyarır.<br />
Son olarak A –II, distal nefronlarda sodyum reabsorbsiyonunu<br />
yükselten aldosteron sekresyonunu artırır.<br />
Önemli olarak, artmış proksimal sodyum reabsorbsiyonu,<br />
distal tübülüslere sodyum ve su dağıtımını azaltır;<br />
makula densa hücrelerini uyararak renin sentezini<br />
artırır, böylece nörohormonal aktivasyonu daha da şiddetlendirir.<br />
Artmış renal sodyum ve su reabsorbsiyonu<br />
ağırlıklı olarak kapasitan venöz dolaşımı doldurur, CVP<br />
ve atriyal basınçlar yükselir.<br />
• Normalde atriyal basınçların yükselmesi; AVP (arginin<br />
vazopressin) salımını baskılar ve diürezi artırır,<br />
renal sempatik tonusu düşürür ve natriüretik peptid<br />
sekresyonunu şiddetlendirir. KY hastasında, bu atriyal-renal<br />
refleksler nörohormonal aktivasyona yenik<br />
düşmüştür, kanıtları; yükselmiş atriyal basınçlara<br />
rağmen inatcı sodyum ve su retansiyonudur. Venöz<br />
konjesyonun renal venlere iletilmesi ile GFR daha da<br />
düşer (Şekil 4).<br />
• Yükselmiş renal venöz basıncının, azalmış böbrek<br />
kan akımının, idrar akımı ve idrarda sodyum klorid<br />
atlımı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir; bu anormal-<br />
likler renal venöz basıncın düşürülmesi ile geriye<br />
döndürülebilir.<br />
ADKY (Akut dekompase KY) hastalarında asit ve viseral<br />
ödeme bağlı yükselmiş intra-abdominal basınç renal<br />
disfonksiyonunun ciddiyeti ile korele bulunmuştur<br />
ve intra-abdominal basıncın düşürülmesi renal fonksiyonu<br />
düzeltmiştir. ESCAPE çalışması’da, bazal renal<br />
fonksiyon ile hemodinamik değişkenlerden sadece sadece<br />
sağ atriyum basıncı korelasyon göstermiştir; mortalite<br />
ve hastaneye yatışın bağımsız öngörenidir.<br />
• Bu hastalarda dolum basınçlarının düşürülmesi uygun<br />
tedavidir, bu hedefi sağlayan diüretik taktiklerinden<br />
en çok güvenileni, renal fonksiyon ve sonuçlarını<br />
kritik olarak etkileyebilendir (kulp-diüretiği).<br />
Makula densa yakınındaki kalın çıkan Henle-kulpu<br />
bacağına etki eden kulp-diüretikleri, makula densada<br />
sodyum klorid alımını bloke eder, bu etki sodyum<br />
ve su dengesi üzerindeki etkilerinden herhangi<br />
birisinden bağımsızdır, bu suretle RAAS’ı uyarır (bakınız<br />
Bölüm 1.2). Bu npatofizyoloji, ADKY’de kullanılan<br />
diüretiklerin prognoz üzerindeki ters etkilerini<br />
gösterir.<br />
• Diğer yaklaşımlardan ultrafiltrasyon gibi alternatif<br />
tedavilerle sıvı uzaklaştırılması sırasında; interstisyel<br />
sıvı mobilizasyon hızı 14-15 ml/dk’yı aşmamalı,<br />
RAAS’ın daha fazla aktivasyonu önlenmelidir; böylece<br />
izotonik-ultrafiltrasyon ile diüretiklerin neden<br />
olduğu hipotonik-diüreze göre ayni miktarda sıvı<br />
volumu ile daha fazla sodyum boşaltılabilir (bakınız<br />
Bölüm 2.1).<br />
ADKY olarak tanımlanan hastalarda tekrar hastaneye<br />
yatış ve ölüm riski artmıştır. Tek ADKY epizodundan<br />
sonra dahi prognoz kötüdür, ADKY’nin altta yatan kalp<br />
hastalığının progresyonunu hızlandırdığı gösterilmiştir.
762<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 1. Kardiorenal sendrom sınıflaması<br />
Tip I: Akut kardiyorenal sendrom:<br />
Kalp fonksiyonunun akut olarak kötüleşmesi (kardiyojenik şok<br />
veya akut dekompanse KY) akut böbrek hasarına neden<br />
olur.<br />
Tip II: Kronik kardiyorenal sendrom.<br />
Kalp fonksiyonunun kronik anormallikleri (kronik KY gibi)<br />
kronik ve muhtemelen kalıcı böbrek hastalığına sebep<br />
olur.<br />
Tip III: Akut Renokardiyak sendrom.<br />
Renal fonksiyonunun birdenbire kötüleşmesi (akut böbrek<br />
iskemisi veya glomerülonefrit) kardiyak bozulmaya sebep<br />
olur (KY, aritmi, iskemi gibi).<br />
Tip IV: Kronik Renokardiyak sendrom.<br />
Kronik böbrek hastalığı (glomerüler veya interstisyel hastalık)<br />
Azalmış kardiyak fonksiyon, kardiyak hipertrofi gelişimi ve/<br />
veya kötü kardiyovasküler olaylar riskinin artışına katkı<br />
sağlar.<br />
Tip V: Sekonder Kardiyorenal sendrom.<br />
Sistemik durumlar (diabetes mellitus, sepsis) kardiyak ve böbrek<br />
disfonksiyonunun herikisine de neden olur.<br />
Hipervolemi miyokardiyal ödem ile ilişkili olabilir,<br />
herikisi de birlikte; RAAS aktivasyonu, inflamatuar sitokinler,<br />
nitrik oksit regülasyonu, oksidatif ve mekanik<br />
stresler, ve inotropların neden olduğu artmış miyokardiyal<br />
oksijen tüketimini artırarak veya tetikleyerek ; miyokardiyal<br />
hasar ve miyosit ölümüne götüren “mükemmel<br />
fırtına”yı yaratır.<br />
ADKY ile komplike olmuş (iç içe bulunan) patolojik<br />
olaylar; renal perfüzyon, oksijen sunumu, GFR ve natriüretik<br />
peptid cevabında daha fazla azalmaya neden<br />
olarak akut renal hasara yol açabilir.<br />
• Gerçekten, renal disfonksiyon KY’li hastada sistolik<br />
fonksiyon düşsün düşmesin veya korunmuş olsun<br />
olmasın en güçlü kötü prognoz öngörenidir.<br />
Sistemik hastalığın sonucunda böbrek ve kalp disfonksiyonun<br />
eşzamanlı oluşup oluşmadığına göre Tablo<br />
1’de belirtildiği gibi, kardiyorenal sendrom heriki<br />
organın primer veya sekonder olarak bozulmasına göre<br />
sınıflandırılır.<br />
İKKY’de Ayaktan Hasta Rejimi<br />
(JACC 2009; 53: 597-9)<br />
Her hastada en kısıtlayıcı semptomun belirlenmesi<br />
önemlidir. Bu hedeflerin hierarşisi klinik semptomatik<br />
rahatlık, aktivite artışı ve sağ kalım ile ilgilidir.<br />
Bu hedeflerere göre tedavi hastaya göre bireyselleştirilmelidir:<br />
(1) Sıvı dengesinin sağlanması.<br />
(2) ACEİ ve Beta-bloker tedaviler KY ilerlemiş olsa<br />
dahi tedavinin köşetaşıdır, fakat özel hastalarda rolle-<br />
ri gerekirse yeniden değerlendirilmelidir. Bu ilaçların,<br />
hastalığın progresyonu ve yaşam beklentisini etkilediği<br />
açıkca gösterilmiştir. Fakat ilaçların güncel semptomlara<br />
faydasını göstermek güçtür.<br />
• Hafif-orta KY’de tedavinin amacı, hastaneye yatış ile<br />
ölçülen hastalığın progresyonunu azaltmaktır.<br />
• Hastalık daha ilerleyince hedef olarak semptomların<br />
azaltılması ağırlıkta gelir. Semptomları azaltan veya<br />
fonksiyonel kapasiteyi düzelten tedavi, şayet semptom<br />
ve fonksiyonel bozulma çok ağır ise, sağkalımı<br />
da uzatmaz.<br />
Sempatik sinir sisteminin inhibisyonu, hemodinamik<br />
kötüleşme ile de ilgili KY progresyonunun yavaşlamasına<br />
yardım eder.<br />
Daha ilerlemiş KY hastalarında belirgin artmış sempatik<br />
sistemin aktivasyonu, büyük olasılıkla klinik dekompansasyondan<br />
sorumludur. Bu hastalar görünüşte<br />
oldukça stabil olup, hafifçe yükselmiş dolum basınçları<br />
ve düşmüş kalp debisini kolaylıkla tolere edebilirler.<br />
• Dinlenimde konjesyonun kanıtları olan hastalara Bb<br />
ajanlar başlanmamalı veya dozları yükseltilmemelidir,<br />
bununla birlikte stabil Bb dozunu önceden tolere<br />
edebilen hastalarda şayet diürez etkili ise tedavi sürdürülmelidir.<br />
Dinlenimde bozulmuş perfüzyonun<br />
kanıtları olanlarda perfüzyon yeniden sağlana kadar<br />
Bb’ler durdurulmalı veya azaltılmalıdır.<br />
Bununla birlikte, bazı hastalarda Bb tedavi başlandığında<br />
ACEİ’lerin dozunun düşürülmesi ve/veya diüretiklerin<br />
hafifce artırılması gerekebilir.<br />
Bb’yi tolere edenlerde, bu ilaçların dozu hafif hastalığı<br />
olanlara göre daha küçük miktarlarda ve daha az<br />
sıklıkta artırılmalıdır.<br />
İlk önce yorgunluk, uyku hali ve insiyatifin eksikliği,<br />
Bb tedavinin başlanma ve dozunun artırılması sırasında<br />
sık olup, her doz değişikliğinden sonra ilk 6 hafta<br />
içerisinde genellikle bu şikayetler çözülür. İlaçları tolere<br />
edebilen hastalarda, tedavinin sonraki faydası; yaşam<br />
beklentisinin uzaması, remodelingin geriye döndürülmesi<br />
ve hemodinamik parametrelerin düzelmesi ile kanıtlanır.<br />
Bazı hastalar kan basıncı, kalp hızı, ve böbrek fonksiyonu<br />
yönünden ilaçları tolere edebilirler, bununla<br />
birlikte inatcı yorgunluk ve uyuşukluk, bitkinlik yaşam<br />
kalitesini bozabilir. Kardiyak rezervi bozulan hastalarda<br />
da Bb’ler ile kendini iyi hisseden hastalardaki gibi benzer<br />
fayda elde edilebilir.<br />
İlerlemiş KY hastalarında Bb’lerin yan etkileri açıkca<br />
görüldüğünde, tedavinin hedefleri yeniden gözden geçirilmelidir.<br />
Bu durumda ilacın dozu çalışma kriterine<br />
göre “tolere edilebilen” dozun altına düşürülmesi uygundur,<br />
nadir de olsa Bb tamamen kesilmesi gerekebilir.<br />
Bb’lerin agresif ve yakından izlendiği Klinik KY pratiğinde,<br />
hastaların yaklaşık %30’da Bb tedaviye intolerans<br />
gösterilmiştir.
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 763<br />
Artan Kalp Yetersizliği Tedavisi<br />
Asemptomatik Semptomatik Ağır Son-evre<br />
Beta Blokerler<br />
ACEI veya ARB<br />
Bi-V<br />
QRS >150<br />
Tdvi, sıvıyı yeniden ayarlama<br />
± Nitrat, Hidrasyonu dengele<br />
KY tedavisi - HUZUR EVİ PROGRAMI<br />
K tutulumu normalse Spiro<br />
Sıvı retansiyonu için Diüretik<br />
Digoxin<br />
Kardiyak transplantasyon,<br />
LVAD<br />
Tuz kısıtlaması<br />
Tuz ilave edilmemeli<br />
Aerobik aktivite<br />
Tolere ediliyorsa<br />
2 gm Na+<br />
200 cc ile sıvı kısıtlaması<br />
düşünülmeli<br />
Egzersiz programı<br />
ŞEKİL 5. Kalp yetersizliği; semptomatik durumunun progresyonu. Sağdan öbür tarafa yayılan çubuklar, bu kabul edilen tedavilerin<br />
ilerlemiş hastalığı olan bazı hastalarda da tolere edilebildiğini gösterir. Bi-V: CRT; kardiyak resenkronizasyon tedavisi, iki-ventriküler<br />
pacamaker. (European Journal of Heart Failure 2005;7:323-31).<br />
Benzer düşünceler ACEİ‘ler için de uygulanmıştır,<br />
bununla birlikte ACEİ’ler genellikle hastalığın sonraki<br />
seyrine kadar tolere edilebilir (Şekil 5). Progressif böbrek<br />
disfonksiyonu ve semptomatik hipotansiyon gelişmesi<br />
önceden bu tedavileri iyi tolere edenlerde ilaçların<br />
kesilmesine neden olabilir. Bu hastalarda ARB’lerin kullanımı<br />
da muhtemelen kısıtlıdır.<br />
Günümüzde hipotansiyon ve böbrek disfonksiyonunda<br />
ACEİ’lerin ne zaman azaltılması ve kesilmesi<br />
gerektiğini gösteren veri yoktur. Ancak, ACEİ’lerin kötü<br />
sistemik dolaşım-renal fonksiyon markerleri (hipotansiyon,<br />
yükselmiş kreatinin düzeyi) gelişen hastalarda kullanımı<br />
ile prognoz zaten çok kötüdür, mortalite 1 yılda<br />
%50’nin üzerindedir.<br />
Spironolakton ağır KY’de hastaneye yatış ve mortaliteyi<br />
%35 düşürmüştür (bu hastalarda plasebo ile yıllık<br />
mortalite >%20’dir). Standart tedaviye eklenmesi normal<br />
potasyum tutulumu olanlarda kuvvetle düşünülmelidir.<br />
Serum kreatinin >2.0 mg/dl olanlarda veya potasyum<br />
replasmanı gerekmeyen yüksek doz diüretikler<br />
spironolakton tedavisi sırasında daha yüksek hiperkalemi<br />
riski taşımazlar.<br />
Tedavi başlandığında, klinik stabilizasyondan sonra<br />
hastanın böbrek fonksiyonu ve potasyum düzeyi ya-<br />
kından izlenmelidir; özellikle renal fonksiyon ve volum<br />
durumunun değişmesi durumunda (örneğin, gastroenterit<br />
epizodu sırasında) sonradan hiperkalemi gelişebilir.<br />
Klinik pratikte, hayati-tehlikesi olan hiperkaleminin<br />
gelişme olasılığı %20’nin üzerinde bildirilmiştir.<br />
BBloker<br />
ACEI<br />
KCI<br />
Mediyanlar:<br />
SVEF %15, SKB 92 mmHg<br />
Hastanede 5 kg kilo kaybı/8 günde<br />
Diüretik<br />
Doz ↑<br />
ŞEKİL 6. İlerlemiş kalp yetersizliği programında tedavi ile<br />
ilgili yapılan girişimler. 32 hastada kalp yetersizliği ile yatıştan<br />
sonra 3 ayda 191 müdahale: İlerlemiş hastalık, mediyan SVEF<br />
ve sistolik kan basıncı ile işaret edilmiştir. Girişimlerin çoğu<br />
diüretik dozu ile ilgilidir: Potasyum (KCI), ACEİ, ARB dozlarında<br />
az düzenleme yapılmıştır (European Journal of Heart Failure<br />
2005;7:323-31).<br />
⇓<br />
N = 32 hasta<br />
191 girişim / 3 ay<br />
Ekle<br />
metolazone
764<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Egzersiz dispnesinin inatcı semptomları olan hastalarda<br />
nitrat tedavisinin diğer tedavilere eklenmesi veya<br />
ACEİ tolere edemeyenlere verilmesi faydalı olabilir.<br />
Nitratlar çok etkili (vazodilatör) tekli ajanlardır; bunlar<br />
egzersiz kapasitesini düzeltmiş, remodelinge ise faydalı<br />
etkileri bulunmuştur.<br />
Nitrat tedavisinin semptomları diğer vazodilatörlerin<br />
herhangi birisinden daha fazla düzeltebildiğine dair<br />
genel şüphe vardır. İnatcı hipertansiyon veya vazokonstriksiyon<br />
bulunan hastalarda nitratlar gibi Hidralazin<br />
de ACEİ’lere eklernebilir, genellikle tek tedavi (monoterapi)<br />
olarak verilmez, buna rağmen ACEİ ve nitratları<br />
tolere edemeyenlerde hidralazin kullanılabilir.<br />
Düzenli egzersizin de KY sonuçlarına faydalı olduğu<br />
görülmüştür.<br />
Düzenli egzersiz hastaneye yatış ve ölümün heriklisini<br />
de azaltmıştır. Bu etkinin anlamı; egzersiz eğitimi<br />
bazal sempatik stimülasyonu azaltır.<br />
Bununla birlikte Nörohormonal inhibisyonun medikal<br />
rejimine (ACEİ/ARB, Bb, spironolakton tedavileri)<br />
göre egzersiz tedavisine az değer verilmektedir (devamlı<br />
hasta eğitimi önemlidir).<br />
Kalp yetersizliği tedavisinin faydası, her bireysel<br />
medikal tedavi ile hastaneye yatışın azalması ve yaşam<br />
kalitesinin düzelmesidir. İlerlemiş KY’de hasta ile temasın<br />
sıklığı, hem rutin hem de düzenli hasta-kabul edilme<br />
sıklığı (ve hastaneye yatış), çok yüksek olduğundan bu<br />
sorun özelleştirilmiş hemşireler (“KY hemşiresi”) ile üstesinden<br />
gelinebilir.<br />
Yoğun medikal tedavi indikasyonu olan hastalar<br />
gibi, ilk hastaneye yatışından çıkarıldıktan sonra, refrakter<br />
semptomlar ile KY programına gönderilen de<br />
hastaneden çıkıştan sonraki 3 ayda hastabaşına ortalama<br />
7 arama ve 2 klinik vizit yapılmıştır, bunların çoğunda<br />
hasta tedavileri yeniden düzenlenmiştir, (European<br />
journal of Heart Failure 2005;7: 323-331). Bu dönemde ACEİ ve Bb<br />
tedavilerde bazı ayarlamalar yapılmıştır; diüretik tedavisinde<br />
%80 değişme olmuştur; hasta başına ortalama<br />
3 doz değişikliği. Tedavi değişiklikleri sık görülenler,<br />
hastalığın halen aktif olduğu populasyondur (uzamış<br />
anstabil süreç) (Şekil 6).<br />
Resenkronizasyon için Uyarı-Verme (Pacing)<br />
KY ilerledikçe ventriküller daha fazla a büyümekte ve<br />
ileti daha çok bozulmaktadır. Septum ve posterolateral<br />
SV duvarı arasındaki aktivasyon gecikmesi kontraksiyon<br />
etkinliğini azaltır ve fonksiyonel mitral regürjitasyonunu<br />
şiddetlendirir (Bölüm 1.7). İlerlemiş KY hastalarının %25-<br />
40’da QRS süresi 120 ms üzerinde bulunabilir. İskemik<br />
ve noniskemik kardiyomiyopatide en sık ileti anormalliği<br />
sol dal bloğudur, birçok ileti anormallği de atipiktir.<br />
Geniş QRS kompleksli hastalarda teknoloji heriki<br />
ventriküle de transvenöz yolla uyarı-verme (pacing)<br />
kateterinin yerleştirilmesine imkan sağlamıştır (bakınız<br />
Bölüm 1.7).<br />
Bu tedavi, transplantasyona giden hastaların yarısından<br />
fazlasında klinik düzelme sağlayarak kanıtlanmıştır.<br />
KY’de faydası net olarak gösterilmiştir; semptomlar,<br />
yaşam kalitesi ve egzersiz kapasitesinde beklendiği gibi<br />
iyileşme gösterilmiştir.<br />
• Bireysel olarak hastalarda büyük düzelme bildirilmiştir.<br />
İyileşme: KY’nin semptomatik düzeyinin<br />
NYHA sınıfı -III ve -IV’den sınıf -II ve -III’e doğru<br />
gerilemesidir. Bu tip elektriki-tedavi ile kan basıncının<br />
sıklıkla 10- 15 mmHg yükseldiği saptanmıştır,<br />
böylece nörohormonal antagonistlerin daha yüksek<br />
dozlarda kullanımını sağlanabilir.<br />
Non-invazif görüntüleme (EKG, Eko) ile ölçülen ve<br />
belirgin inter-ventriküler dissenkronisi olanda fayda enfazladır,<br />
fakat bunun nasıl ölçülmesine dair henüz net<br />
bir fikir birliği yoktur (bakınız Bölüm 1.9). Geniş QRS<br />
her zaman belirgin dissenkroni anlamına gelmez, ve<br />
nadiren bazı hastalarda QRS ciddi derecede uzamadan<br />
ağır dissenkroni bulunabilir.<br />
• Bununla birlikte, günümüzde uzamış QRS, biventriküler<br />
uyarı-verme (pacing) düşünülen hastalarda<br />
en elverişli tanımlayıcıdır. Uzamış QRS için spesifik<br />
interval >120 veya 130 ms’dir, fakat semptomatik<br />
düzelme genellikle median QRS süresi 150-170 aralığında<br />
gösterilmiştir.<br />
Egzersiz ile erken semptomları olan (NYHA sınıfı<br />
ileri evrede) ayaktan takip edilen hastalarda çok tipik<br />
olarak faydası gösterilmiştir. Biventriküler pacing ile<br />
birçok hasta transplantasyon listesinden çıkabilmiştir.<br />
• Genel görüş, dinlenimde ciddi semptomları bulunan<br />
hastaların CRT’den fayda bulması olanaksızdır, özellikle<br />
bunlar düşük debi durumunda veya devamlı<br />
inotropik infüzyona gerek duyuyorsa. Resenkronizasyon<br />
“kurtarıcı tedavi” değildir.<br />
Transplantasyon Tedavilerinin Minör Rolü<br />
Günümüzde transplantasyon, 10 yılda sağkalımı (yaşam<br />
beklentisi) ve iyi yaşam kalitesini alıcılarda %50<br />
artırmaktadır (bakınız Bölüm 1.8). Fakat, transplantasyona<br />
verilen ilerlemiş KY hastaları için verici sayısı kısıtlıdır,<br />
%2’den azdır.<br />
Birçok mekanik yardımcı cihazlar, transplantasyon<br />
beklerken kötüleşen hastalarda standart tedavi olarak<br />
kabul edilmiştir (bakınız Bölüm 1.8).<br />
Günümüzde SV yardımcı cihaz (LVAD) ile bir yılda<br />
sağkalım %50 bildirilmiştir. Bu tedavi modeline uygun<br />
aday hastalar; medikal tedavi ile umulan bir yıllık mortalitesi<br />
%50’yi aşanlardır.<br />
LVAD kalıcı veya transplantasyon bekleyen seçilmiş<br />
hastalarda “destinasyon” tedavisi olarak ABD’’de onaylanmıştır<br />
(hedefe ulaşma tedavisi, transplantasyon beklerken<br />
gibi).<br />
Hastalık ciddiyetini gösteren ilk kriterler aşağıda<br />
gösterilmiştir.
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 765<br />
“Destinasyon” tedavisini belirleme kriterleri<br />
(1 Ekim 2003):<br />
(European Heart Journal 2005;7: 323-31).<br />
• En az 90 gündür sınıf IV KY semptomları.<br />
• Medikal tedaviye cevabı yetersiz olanlar<br />
• SVEF
766<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. İKKY’nin Tanımlaması<br />
1. KY’nin ağır semptomları ile; dinlenim ve/veya minimal<br />
eforda (NYHA III veya IV) dispne ve/veya yorgunluk.<br />
2. Sıvı retansiyonu epizodları (pulmoner ve/veya sistemik<br />
konjesyon) ve/veya dinlenimde azalmış kalp debisi (periferik<br />
hipoperfüzyon).<br />
3. Aşağıdakilerden en az biri ile gösterilen ağır kardiyak<br />
disfonksiyonun objektif kanıtları:<br />
a. Düşük SVEF (16 mmHg ve/veya ortalama<br />
sağ atriyum basıncı >12 mmHg).<br />
d. Non-kardiyak sebeplerin yokluğunda yüksek BNP veya<br />
NT-ProBNP plazma düzeyleri.<br />
4. Aşağıdakiler ile gösterilen fonksiyonel kapasitede ciddi<br />
bozulma:<br />
a. Egzersiz yapamama,<br />
b. 6-dakika yürüme mesafesi
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 767<br />
İlerlemiş KY*<br />
Asemptomatik<br />
kardiyak disfonksiyon<br />
Hafif<br />
Orta Ağır Refrakter<br />
Semptomatik KY**<br />
NYHA Sınıf<br />
ACC/AHA Evre***<br />
ŞEKİL 7. İlerlemiş KY ve KY’nin diğer sınıflarının mukayesesi. *Tablo 2’de de görüldüğü gibi burada ilerlemiş ağır kardiyak disfonksiyonun<br />
kanıtları, sıvı retansiyonu/hipoperfüzyon ciddi derecede azalmış fonksiyonel kapasite ve KY’nin optimal farmakolojik tedaviler ve<br />
cihaz tedavisi ile 6 ay içinde hastaneye yatış tanımlanmıştır. **Bu belge kronik KY ile ilgilidir. ***KY riski yüksek, fakat KY semptomu yok.<br />
Hastalar KY’nin doğal hikayesine göre genellikle zaman içerisinde bir yönde progressif kötüleşme ile hareket eder. (European Jounal of<br />
Heart Failure 2007;9: 684-94).<br />
Zamanla hastanın durumunun ilerlemesi ile “optimal<br />
tedavinin ranımı” değişebilir. Örneğin; başlangıçta<br />
NYHA sınıf –II’deki hastalarda spirinolakton indike değildir.<br />
Fakat hasta NYHA sınıf –III’e ilerlediğinde şayet<br />
tolere edilebiliyorsa spironolakton kullanılmalıdır.<br />
Renal disfonksiyon ve hipotansiyon gelişmesi yeni<br />
nörohormonal antagonistlerin tedaviye eklenmesini<br />
engellemekte, alınmakta olanların ise kesilmesini gerktirmektedir.<br />
Volum yüklenmesi ve klaybının önlenmesi<br />
için diüretik dozları değiştirilebilir ve sıklıkla ihtiyaca<br />
göre diüretiklerin yeniden dikkatle titre edilmesi gerekebilir.<br />
Oral ve intravenöz diüretiklerin düzenli kontroller<br />
sırasında kombine edilmesi gerekebilir. Tedavinin dikkatle<br />
düzenlenmesi semptomlarda azalma ve konjesyonda<br />
ise rölatif olarak daha uzun sürede rahatlamayı<br />
sağlamaktadır. Bununla birlikte İKKKY hastası akut<br />
dekompansasyon ile sıklıkla hastaneye yatırılmaktadır.<br />
Hastanın durumu ilerledikçle anemi, kardiyak kaşeksi<br />
(genel adale erimesi) ve böbrek yetersizliği gibi komorbid<br />
durumlar da gelişebilir.<br />
Sistoliğe Karşı Diyastolik SV Disfonksiyonu<br />
İKKKY teşhisi için ağır SV disfonksiyonunun önceden<br />
olması gerekir. Bununla birlikte akut KY ile hastaneye<br />
yatırılan hastaların %30-50’sinde SVEF’si korunmuş<br />
olabilir. Korunmuş SVEF’si olan hastaların SVEF’si düşük<br />
olanlara kıyasla tekrar hastaneye yatış oranı yüksek<br />
ve benzer, mortalitesi ise az daha düşüktür. Kötü sonuçların<br />
sebepleri komorbidlerinin yüksek prevelansı,<br />
ve normal SVEF’li bazı hastaların da İKKY’e ilerleyebilmesidir.<br />
Bundan dolayı, semptomların non-kardiyak<br />
ve miyokardiyal disfonksiyonunun geriye dönüşümlü<br />
sebeplerinin (iskemi, kapak hastalıkları gibi) dışlanması<br />
önemlidir. Teşhis her zaman yüksek SV dolum basınçları<br />
ile bunun biyomarkerleri yükselmiş plazma BNP veya<br />
NT-ProBNP düzeylerine veya Doppler-ekokardiyografik<br />
kriterlerine (diastolik fonksiyon ve/veya SV uzuneksen<br />
fonksiyonuna; bakınız Tablo 1) dayandırılmalıdır<br />
(Bölüm 1.9).<br />
Ekokardiyografik Değerlendirme<br />
1. Sistolik disfonksiyon: Global SV hemodinamik<br />
pompası fonksiyonunun en basit indeksi SVEF’dir.<br />
Ancak, tekbaşına kullanıldığında, global sistolik disfonksiyonun<br />
yetersiz özetidir.<br />
• Şayet SVEF’si normal ve SV volumları küçükse;<br />
hastada anlamlı SV relaksasyon anormallikleri,<br />
uzunlamasına fibril disfonksiyonu ve de ciddi<br />
heterojen anormallikler bulunabilir. İdeal olarak,<br />
ventriküler volum, tercihen sistol-sonu volumu<br />
ve vucut yüzeyi alanına indekslenmiş ekokardiyografik<br />
uzun-eksen değerleri birlikte bildirilmelidir<br />
(bakınız, Bölüm 1.9).<br />
• Bazı hastalarda, SV uzun-aksının sistolik kısalmasının<br />
azalmasına rağmen global SV hemodinamik<br />
pompa fonksiyonu korunmuş (tanımı:<br />
SVEF ≥%45-50) olabilir; azalmış SV uzun-eksen<br />
sistolik kısalmasına raüğmen sferikliği ve radyal<br />
(ışınsal) sistolik fonksiyonunda artış birliktedir.<br />
• Dolayısı ile SV sistolik fonksiyonun tam ekokardiyografik<br />
karakterizasyonu ideal olarak SV uzunaks<br />
fonksiyon ölçümlerini de ihtiva etmelidir.
768<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
2. Diyastolik fonksiyon: SV dolumunun en basit değerlendirmesi,<br />
mitral kapaktan erken diyastol ve atriyal<br />
dolum sırasında geçen akım hızı oranlarından<br />
sağlanır (E/A oranı).<br />
Bu oran KY’de sol atriyal basıncın yükselmesi ile artar.<br />
Oran >1 olduğunda, sol atriyal basınç yükselmiştir,<br />
mitral giriş akımı “psödonormal” gibi tanımlanır. SV<br />
preloadunun düşürülmesi sonucunda E/A oranının ters<br />
dönüşü ile (2) ve kısa DT (18 ml/kg/dk düşük<br />
risk hastalarını tanımlar; oysa ≤ 10 ml/kg/dk<br />
ağır fonksiyonel bozulma kötü prognoz ve olası<br />
transplantasyon indikasyonunu gösterir.<br />
• 14 ml/kg/dk sınır değeri, hastalarda olası hastane<br />
yatış indikasyonunu tanımlamak için de kullanılır.<br />
12 ml/kg/dk düşük değerler beta-bloker<br />
alan hastalarda transplantasyonu işaret eder.<br />
6-Dakika Yürüme Testi (6DYT)<br />
6DYT mesafesi fonksiyonel kapasitenin bir başka ölçüsüdür<br />
yaşam kalitesi ile koreledir.<br />
• 6DYT mesafesi 500<br />
m belirgin korunmuş egzersiz kapasitesi ve düşük<br />
olay riskini gösterir.<br />
Bununla birlikte yaş, cinsiyet, vucut kitle indeksi gibi<br />
demografik parametreler 6DYT performansını önemli<br />
derecede etkiler.<br />
İKKY’de anlamlı sayıda hasta 6DYT’yi yapamayabilir<br />
veya bu hastaların egzersiz testi kontrindikasyonları<br />
olabilir. Bu grubun kötü prognozu vardır.<br />
Hastaneye Yatış<br />
Hastaneye yatış oranı, hastaneye girişin sayısı ve süresini<br />
ihtiva eder, çok basit ve önemli bir prognostik indekstir.<br />
Özellikle KY’nin kötüleşmesi; hastanın hastaneye<br />
yatışını, anstabil klinik seyirini ve ölüm dahil kısa dönemde<br />
artmış major olay olasılığını gösterir.<br />
Prognozun Değerlendirilmesi<br />
Ağır KY’de prognoz son yıllarda düşürülse dahi halen<br />
kötüdür. Bu hastaların belirlenmesinde faydalı prognostik<br />
indikatörler Tablo 3’de gösterilmiştir.<br />
Doppler-ekokardiyografi veya kardiyak kateterizasyon<br />
ile değerlendirilebilen, yükselmiş SV dolum basınçları<br />
ve/veya sağ ventrikül disfonksiyonu bulguları gibi<br />
kanıtlar tedaviyi optimize etmek için toplandığında,<br />
güçlü öngörücü konumuna gelirler.<br />
Komorbidlerden, kan basıncı ve böbrek fonksiyonu<br />
da önemli bağımsız prognostik değişkenler arasındadır.<br />
İKKY Tedavisi<br />
Tıpsal tedavi:<br />
İKKY tanımının anahtar komponentlerinden birisi<br />
de hastalara verilen kılavuzlarda önerilen ve bireyselleştirilmiş<br />
optimize tıpsal tedavidir.<br />
Daha ağır KY hastalarında nörohormon antagonistlerinin<br />
daha düşük dozlar ve oranlarda kullanıldığı kanıtlanmıştır,<br />
bu prognozu kötü etkileyebilir. Dolayısı ile,<br />
indike olan tüm ilaçlar, etkili oldukları gösterilen miktarlarda<br />
başlanmalı ve dozlarının bu düzeye yükseltilmesi<br />
hedeflenip gayret edilmelidir.
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 769<br />
TABLO 3. İKKY hastalarında prognostik belirleyiciler<br />
Demografik özellikler:<br />
İleri yaş<br />
Erkek cinsiyet<br />
Klinik:<br />
Tekrar hastaneye yatış sıklığı<br />
İlerlemiş NYHA sınıfı<br />
Nörohormonal antagonistlere intolerans<br />
Sürekli ve nükseden pulmoner veya periferik konjesyon<br />
Hipotansiyon<br />
Ko-morbidler (diyabet, böbrek yetersizliği, karaciğer yetersizliği,<br />
anemi, KOAH gibi).<br />
Elektrokardiyografi:<br />
Dinlenimde taşikardi<br />
Geniş QRS kompleksi<br />
Laboratuar:<br />
Hiponatremi<br />
Böbrek yetersizliği (BUN/serum kreatinin)<br />
Anemi<br />
Karaciğer yetersizliği<br />
Nörohormonlar (norepinefrin, endotelin)<br />
Natriüretik peptidler.<br />
Kardiyak miyosit markerleri (troponinler)<br />
İnflamatuar markerler (CRP)<br />
Doppler-ekokardiyografi ve sağ kalp kateterizasyonu:<br />
Düşük SVEF/ yükselmiş SV ESVI<br />
Azalmış SV uzun eksen sistolik kısalması<br />
Mitral regürjitasyonu/ artmış sol atriyal volum<br />
Yükselmiş SV basıncı bulguları<br />
Düşük sağ ventrikül EF<br />
Yükselmiş pulmoner vasküler direnç<br />
Fonksiyonel kapasite:<br />
Egzersiz testini yapamama<br />
Düşük VO 2<br />
zirvesi (ml/kg/dl, öngörülen yaş, cinsiyet, vucut<br />
yüzeyi ile ayarlanmış %’de)<br />
Egzersize yükselmiş cevap (VE/VCO 2<br />
eğimi)<br />
6DYT mesafesi<br />
ESVI: Sistol sonu volum indeksi. SV: Sol ventrikül; diğer kısaltmalar<br />
için metine bakınız.<br />
(European Journal of Heart Failure 2007;9: 684-94)<br />
ACE İnhibitörleri: İKKY hastaların hipotansiyon<br />
ve/veya böbrek yetersizliği gelişme olasılığı daha yüksektir,<br />
ACEİ’lere karşı bu şekilde gelişen intolerans<br />
prognostik vahim bir bulgudur.<br />
Bu ajanların faydaları çok önemli olup bunların doğru<br />
kullanılmaları için her efor gösterilmelidir. Serum<br />
kreatininde hafif yükselme (bazal değerlere göre ≤ %50,<br />
3 mg/dl) ve hipotansiyon tedavinin devam ettirilmesi<br />
için mutlak kontrindikasyon değildir.<br />
Beta blokerler (Bb’ler): Bb’lerin İKKY’deki faydaları<br />
en az hastalığı çok ilerlememiş (hafif- orta KKY) olanlar-<br />
daki kadardır. Akut olarak dekompanse KY’de Bb başlamak<br />
kontrindikedir.<br />
Bb tedavisinde iken Akut dekompanse olmuş KY<br />
hastalarında, bu ajanların dozu azaltılabilir, veya geçici<br />
olarak bırakılabilir, ancak klinik durum stabilize olduktan<br />
sonra tedavi hemen yeniden başlanmalıdır.<br />
• KY ile hastanede yatışı sırasında Bb başlanması<br />
(veya yeniden başlanması) ve daha kısa titrasyon<br />
fazı daha iyi kompliyans ile ilişkilendirilmiştir.<br />
Hastalarda intolerans gelişiminin, baskılanmış SV<br />
sistolik fonksiyonuna bağlı olduğu düşünülebilir.<br />
• Bazı otoriteler Bb başlanması sırasında, inotropik<br />
kullanımın teşvik edilmesini tavsiye etmiştir (kanıtlanmamış<br />
yaklaşım). Bu durumda seçilecek inotropikler,<br />
Fosfodiesteraz inhibitörleri ve Levosimendan<br />
gibi etki mekanizması beta reseptörlerden bağımsız<br />
ve dobutamine benzemeyen ilaçlardır.<br />
Anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB’ler):<br />
ARB’ler, semptomatik hastalarda iyi tolere edilemiyen<br />
ACEİ’lerin alternatifidir.<br />
• Ayrıca, ARB’lerin semptomatik kalan hastalarda<br />
Bb’ler ve ACEİ’lere ilave edilmesi de indikedir. Bununla<br />
birlikte, potasyum düzeyi ve böbrek fonksiyonunun<br />
dikkatle izlenmesi zorunludur.<br />
Aldosteron antagonistleri: SV sistolik disfonksiyonunun<br />
sebep olduğu NYHA sınıf -III ve -IV hastalarda<br />
indikedir. Ağır böbrek yetersizliği (kreatinin >2.5 mg/<br />
dl) ve/veya hiperpotasemi (>5 mmol/l, mEq/l) bulunanlarda<br />
kullanımı engellenmelidir.<br />
Kullanımı sırasında serum potasyum düzeyi ve böbrek<br />
fonksiyonun dikkatle izlenmesi zorunludur.<br />
Aldosteron antagonistlerinin kan basıncına etkisi<br />
ARB’lerden daha azdır.<br />
Nörohormonal antagonistlerin üçlü ve dörtlü kombinasyonları:<br />
KKY hastalarının tümünde nörohormonal<br />
antagonistlerin üçünün kombine edilmesine gayret<br />
edilmelidir.<br />
• Tüm hastalara intolerans oluncaya kadar ACEİ ve Bb<br />
verilmelidir ya da ARB veya aldosteron antagonisti<br />
sonra ilave edilmelidir. Hangisinin tercih edilmesi<br />
ile ilgili kanıt yoktur. ACEİ’lere ilave edilen spironolakton<br />
ve kandesartanın herikisininde mortaliteye<br />
faydası gösterilmiştir.<br />
Nörohormonal antagonistlerin dördünün kullanımı<br />
(ACEİ, Bb, ARB ve spironolakton gibi) kanıta dayanmamaktadır,<br />
bu ajanların birlikte kullanımın etkinlik ve<br />
güvenliği belirsizdir. Kan basıncı, böbrek fonksiyonu ve<br />
serum potasyumunun bu kombinasyonlarda daha dikkatle<br />
izlenmesi zorunludur.<br />
Diüretikler: İKKY hastalarında kulp-diüretiklerinin<br />
yüksek dozda kullanılması sıklıkla gerekmektedir.
770<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Kulp-diüretikleri İntravenöz kullanıldıklarında; bolus<br />
tedavisine göre sürekli infüzyonları daha etkilidir.<br />
Kulp-diüretiklerinin tiyazid veya spironolakton ile<br />
kombinasyonu, diüretik rezistansının üstesinden gelebilir.<br />
Tiyazidlere alternatif olarak Metolazon kullanılması<br />
teşvik edilir, düşük glomerüler filtrasyon hızında da<br />
etkili kalır.<br />
Yüksek doz diüretikler kötü yan etkiler ile birlikte<br />
olduğundan (dehidratasyon, böbrek disfonksiyonu, hipokalemi<br />
ve gut gibi), konjesyonun bulguları gerilediğinde<br />
yüksek doz tedavi süratle gözden geçirilmelidir,<br />
tedavi yeniden düzenlenmelidir.<br />
• Uzun dönemde diüretik tedavinin hedefi: Hastayı<br />
klinik olarak stabil ve konjesyonsuz tutabilen (“kuru<br />
ağırlığında”) en düşük doza devam edilmesidir.<br />
Her hastada potasyum ve böbrek fonksiyonunun<br />
dikkatle izlenmesi zorunludur (özellikle yüksek dozlar<br />
ve diüretik kombinasyonlarında).<br />
• Ultrafiltrasyon, dekompanse KY ve diüretik rezistansında<br />
konjesyonu azaltan güvenli ve etkili bir tedavidir.<br />
Nitratlar: İKKY’de, birlikteki anginayı azatlatmak<br />
için kullanılabilir. Sadece, hidralazin ile kombine edildiğinde<br />
sağkalım ve hastaneye yatışa uzun dönemde<br />
faydası olmuştur.<br />
Digoksin: Atriyal fibrilasyonlu KY hastalarında indikedir.<br />
Digoksin KY ile hastaneye yeniden yatışı azaltmıştır<br />
fakat diüretik ve ACEİ ile tedavisindeki sinüs<br />
ritmindeki KY hastalarında mortaliteyi etkilememiştir<br />
(DIG).<br />
• İKKY’nin karakteristiklerinden birisi sık hastane<br />
yatışlarından dolayı digoksin İKKY hastalarının çoğunda<br />
indikedir. Daha sonraki analizler digoksinin<br />
mortaliteye farklı etkilerini de göstermiştir; plaseboya<br />
karşı düşük serum digoksin düzeyleri ile mortalitede<br />
azalma bildirilmiştir, yüksek serum digoksin<br />
düzeyinin mortaliteye etkisi olmamıştır (Bölüm 1.2).<br />
• İKKY’de böbrek bozukluğu sık olduğundan günlük<br />
dozaj ayarlanmalıdır.<br />
Diğer inotropik ajanlar: Sempatomimetik ajanlar<br />
ve fosfodiesteraz inhibitörleri veya Levosimendan ile<br />
geçici intravenöz inotropik destek düşünülebilir; ciddi<br />
sistemik hipoperfüzyon ile birlikte pulmoner konjesyon<br />
olan/olmayan hastalarda. Kısa dönem hemodinamik<br />
düzelmeye rağmen, bu ilaçlar mortaliteyi kötü etkileyebilir<br />
ve supraventriküler ve ventriküler taşiaritmilere<br />
sebep olabilirler.<br />
• Böylece, sadece indike olduklarında (periferik hipoperfüzyon<br />
bulguları) kullanılmalıdırlar; etkili en düşük<br />
dozda ve mümkün olan en kısa süre.<br />
Anti-trombosit ve anti-trombotik: Daha ağır KY<br />
hastalarında AF daha sıktır. Kontrindikasyonlar bulunmuyorsa,<br />
tromboembolik riski düşürmek için warfarin<br />
verilmelidir. Diğer hastalarda warfarin kullanmak kanıta<br />
dayanmamaktadır.<br />
Bununla birlikte klinisyenlerin çoğunluğu görüntüleme<br />
testlerinde SV trombusu gösterilenlerde de warfarin<br />
kullanmaktadır.<br />
• Koroner kalp hastalığı ve AF’li hastalar ve antikoagulan<br />
kontrindikasyonunda aspirin düşünülmelidir.<br />
KY’de (eşlik eden iskemik koroner arter hastalığı<br />
dışında) uzun dönem aspirin kullanımını destekleyen<br />
güçlü kanıt yoktur, hatta zararlı etkileri olabilir<br />
(ACEİ’ler ve prostaglandinlerin etkilerini antagonize<br />
eder). Aspirin KY’nin kötüleşmesi ile hastaneye<br />
yatış riskini artırabilir.<br />
Kardiyak resenkronizasyon (CRT): İCD ve CRT<br />
takılma indikasyonları ilgili kılavuzlarda tartışılmıştır.<br />
Düşük SVEF ve geniş QRS süresi olan NYHA sınıf -III ve<br />
-IV KY hastalarında; ICD ile kombine edilsin/edilmesin<br />
CRT, mortalite ve hastaneye yatışı azaltmış, semptomlar<br />
ve yaşam kalitesini de iyileştirmiştir. Bu hasta karakteristikleri<br />
olan İKKY’de CRT düşünülmelidir. Mekanik<br />
dissenkroninin önemi, QRS süresinden bağımsız görünmektedir<br />
(Bölüm 1.7).<br />
İCD (implante edilebilen defibrilatör): KY pompa<br />
yetersizliğinden rölatif olarak ani, aritmik zannedilen<br />
ölüm riskine ilerlediğinde ölümler artar. İlerlemiş KY’de<br />
İCD faydasının daha az olduğunun kanıtları vardır.<br />
• İKKY’de İCD indikasyonun en önemli belirleyicisi,<br />
hastanın yaşam beklentisidir. ICD’nin mortaliteye<br />
faydalı etkileri, implantasyondan sonra ilk aylarda<br />
eksiktir ve daha sonra fayda giderek yükselir ve 3 yıl<br />
sonra zirveye ulaşır. İCD, yaşam beklentisi kısa öngörülen<br />
İKKY’de indike olmayabilir (kanıta dayanmamakta,<br />
ve kılavuzlarda gözden geçirilmemiştir)<br />
(Bakınız, Bölüm 1.7).<br />
• Terminal KY’ye ilerleyen hastalarda, hasta ve aile/<br />
bakıcılar cihazın inaktive edilmesine karar verebilir.<br />
Yeni ajanlar: Bu yeni tedavi ajanlarının tedavideki<br />
rolleri ve fayda/risk oranları henüz daha yi saptanamamıştır.<br />
• Vazodilatör nesiritide, rekombinan B-tipi natriüretik<br />
peptidtir. Akut KY’de semptomlar ve hemodinamiği<br />
düzeltmiştir, uzun dönem etkileri henüz yeterli değerlendirilmemiştir.<br />
Amerika Birleşik Devletlerinde<br />
(avrupada değil), akut dekompanse KY’nin tedavisinde<br />
kullanımı onaylanmıştır. Diğer natriüretik<br />
peptidler, urodilatin gibi, araştırılma durumundadır.<br />
• Tolvaptan, V2 reseptörlerinin selektif agonistidir.<br />
Böbrekte toplayıcı tüplerde su geçirgenliğini artırır,
İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 771<br />
böylece birikmiş suyun atılımını artırır ve konjesyona<br />
bağlı artmış ağırlık kaybolur, hipoozmolar hiponatremi<br />
normalleşir. Semptomlar ve klinik süreçte<br />
etkinliği günümüzde araştırılmaktadır.<br />
• Adenozin A1 reseptör antagonistleri, İKKY’de diürezi<br />
artırabilir ve böbrek fonksiyonunu düzeltebilir.<br />
• Lipid oksidasyonunu bloke eden ilaçlar tercihli olarak<br />
intrasellüler glikoz kullanımını değiştirir, glikoz<br />
enerjetik olarak daha etkili duruma gelir.<br />
Bu ilaçlardan bazıları perhexilene ve trimetazidinin,<br />
ağır KY hastalarında olumlu etkileri olmuştur.<br />
• Statinlerin İKKY hastalarında birçok faydalı etkileri<br />
vardır.<br />
İKKY Hastalarında Kesilmesi Gereken Tedaviler<br />
Nitratlar ve kalsiyum antagonistleri ve alfa adrenoreseptör<br />
antagonistleri gibi hipotansif gereksiz ilaçlar<br />
kesilmelidir; böylece nörohormonal antagonistlerin kullanımı<br />
ve/veya dozunun yükseltilmesi kolaylaşabilir.<br />
Birçok ilacın KY’de çeşitli mekanizmalar ile ters etkileri<br />
gösterilmiştir, bunlar; sıvı retansiyonu, kontraktilitenin<br />
azalması, olası proaritmik etkiler, direk kardio-toksisite<br />
ve ilaçlar arasında-etkileşimlerdir.<br />
Cerrahi Stratejiler<br />
Kalp transplantasyonu: CRT dahil diğer tıpsal ve cerrahi<br />
tedavilerin mümkün olmadığı ve yaşam beklentisi bir<br />
yıldan az olan, ağır semptomlu KY hastalarında indikedir<br />
(bakınız Bölüm 1.8).<br />
Mekanik Destek<br />
Bu cihazlar, Transplantasyon bekleyen hastalarda dolaşımı<br />
sürdürmek için geliştirilmiştir (transplantasyona<br />
köprü) (bakınız Bölüm 1.8).<br />
İmplante edilebilen LVAD’ler, transplantasyon<br />
zamanına kadar hastaların canlı kalmasını sağlar ve<br />
pre-operatif hemodinamikler ve beslenme durumunda<br />
meydana gelen düzelme ile post-operatif sağkalım<br />
iyileşir. Nadiren, LVAD’ler miyokardiyal fonksiyonu<br />
oldukça etkili olarak düzeltir, böylece cihazın transplantasyona<br />
kadar daha uzun süre durması gerekmediğinden<br />
çıkartılabilir (iyileşmeye köprü).<br />
İdiyopatik dilate kardiyomiyopatiye bağlı seçilmiş<br />
olgularda, son-evre KY hastalarında, LVAD desteğinin<br />
kesilmesi iyi uzun dönem sonuçlar için klinik bir seçenektir.<br />
İmplante edilebilen LVAD’lerin en son hedefi;<br />
kalp transplantasyonuna bir alternatif temin etmektedir<br />
(hedef tedavi).<br />
Cerrahi Tedavi<br />
Revaskülarizasyon, sadece semptomatik miyokard iskemisinde<br />
indikedir ve SVEF ≤ %30 hastalarda düşük<br />
hastane mortalitesini düşürerek başarı ile uygulanmıştır.<br />
” hiberne miyokardiyum” gibi diğer varsayılan se-<br />
beplerde, revaskülarizasyon henüz kesin indike değildir<br />
(2007).<br />
Sekonder mitral regürjitasyonunun daha-küçük mitral<br />
anuloplasti (“ undersize anuloplasti”) ile tedavi edilmesi<br />
test edilmekte olan diğer girişimdir.<br />
SV’nin cerrahi restorasyonu, SV volumlarını azaltır<br />
ve eliptik şeklini onarır, revaskülarizasyon ile birlikte<br />
olabilir. “Miyokardı tutan” cihazlar da ( restrain device)<br />
günümüzde test edilmektedir (bakınız Bölüm-1.8).<br />
Yaşamın Sonu<br />
• Yaşam-sonu bakımın hedefi; kuvvetten düşüren<br />
semptomların kontrol altına alınması ve acı ile endişenin<br />
tedavisidir. Genellikle ölüm öncesindeki aydaki<br />
semptomlar; ağrı, dispne, çökmüş ruhsal durum<br />
(karamsarlık, huysuzluk), uyku hali ve anksiyetedir<br />
(J Am Geriatr Soc 200;48: S101-9).<br />
• Semptomlara faydalı olabilen ilaçlar; opiyatlar, inotropikler,<br />
diüretiklerdir.<br />
• Hastalığın tahmin edilen gidişi (prognoz dahil), tedavi<br />
seçenekleri (ressüsitasyon ve ICD inaktivasyonu<br />
dahil); tedavi ve bakımın planlaması (huzurevi<br />
dahil), hasta kendi kararını veremeyecek kadar çok<br />
kötü duruma gelmeden önce kendisi ve ailesi ile tartışılmalıdır.<br />
2009-ACCF/AHA KY Kılavuzunda: Refrakter son<br />
evre KY hastalarında (Evre -D) tedavi, tavsiyeleri.<br />
(JACC Vol. 53, No. 15, 2009;53:1343–82)<br />
• Sınıf I tavsiyeler (Tedavinin faydası >>>riskidir. Tedavi<br />
uygulanmalıdır):<br />
1. Sıvı retyansiyonunun kontrolu ve tanımlanması refrakter<br />
son-evre KY’de tavsiye edilmektedir.<br />
2. Potansiyel uygun hastaların kardiyak transplantasyona<br />
havale edilmesi tavsiye edilmiştir.<br />
3. Refrakter KY tedavisinde deneyimli uzmanlarla yürütülen<br />
KY programına havale edilmesi faydalıdır.<br />
4. Tavsiye edilen tüm tedavilere rağmen hastasının ağır<br />
semptomları sürüyorsa yaşam-sonu bakımı hasta ve<br />
ailesi ile tartışılmalıdır.<br />
5. İCD’li hastalara defibrilatörün inaktive edilme seçeneği<br />
ile ilgili bilgiler verilmelidir.<br />
• Sınıf IIa tavsiyeler (Tedavi faydası >>riskidir. Tedavinin<br />
uygulanması mantıklıdır):<br />
Medikal tedavi ile 1 yıllık mortalitesi %50’nin üzerinde<br />
olan refrakter son-evre KY hastalarından seçilmiş<br />
olanlara kalıcı veya “destinasyon” tedavisi olarak LVAD<br />
düşünmek mantıklıdır.
772<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
• Sınıf IIb tavsiyeler (Tedavinin faydası ≥ riskidir. Tedavi<br />
düşünülebilir):<br />
1. İnatcı semptomları olan hastalarda tedaviyi yönlendirmek<br />
için pulmoner arter kateteri takılması mantıklı<br />
olabilir.<br />
2. Bu hastalarda sekonder ciddi mitral regürjitasyonununda<br />
mitral kapak tamiri veya değiştirilmesinin<br />
etkinliği iyi tesbit edilmemiştir.<br />
3. Pozitif inotropik ajanların devamlı iv infüzyonu<br />
semptomların hafifletilmesi için düşünülebilir.<br />
• Sınıf III tavsiyeler (Tedavinin riski ≥ faydasıdır. Tedavi<br />
faydalı olmadığından zararlı olabilir, uygulanmamalıdır):<br />
1. İskemik kardiyomiyopati ve refrakter son-evre<br />
KY’de parsiyel sol ventrikülektomi tavsiye edilmemektedir.<br />
2. Vazoaktif ve pozitif inotropik ajanların rutin intermitan<br />
infüzyonu tavsiye edilmemektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Svenson WL. Design of therapy for advanced heart failure.<br />
The european journal of heart failure 2005; February 7: 232-<br />
331.<br />
2. Jessup M., Costanzo MR. Cardıorenal syndrome Do we<br />
need a change or strategy or change of tactics?. JACC 2009;<br />
53:497-99.<br />
3. A positıon stement from the Study group on Advanced Heart<br />
Failure of the Heart Failure Associatıon of the European<br />
Society of Cardiology.European of Heart Failure 2007;9:<br />
684-694.<br />
4. Anju Nohria; Eldrin Lewis; Lynne Warner Stevenson. Medical<br />
Management of Advanced Heart Failure. JAMA, February<br />
6, 2002; 287:628-40<br />
5. 2009 Focused Update: ACCF/AHA Guidelines for the Diagnosis<br />
and Management of Heart Failure in Adults. JACC<br />
2009; 53: e3-e88
BÖLÜM<br />
3.8<br />
Kronik Kalp Yetersizliğinde<br />
Aritmiler<br />
Prof. Dr. Serdar Payzin<br />
Son yıllarda kalp damar hastalıklardaki tanı ve tedavi<br />
olanaklarındaki gelişmeler yaşam kalitesi ve beklentisindeki<br />
artışı da beraberinde getirmiştir. Yıllar içinde<br />
kalp yetersizliği insidansı çok değişmese de yaşam süresindeki<br />
artış daha fazla sayıda son dönem kalp hastalığı<br />
ve kalp yetersizliği anlamına gelmektedir. Güncel<br />
tedavinin kalp yetersizliği mortalitesini ne derecede<br />
etkilediği de tartışmalıdır. Kalp yetersizliğinin güncel<br />
tedavisinde ritim ve iletim bozuklukları ile mücadele<br />
önemli bir yer tutmaktadır. Kalp yetersizliğinde ortaya<br />
çıkan aritmiler hastalık seyrini fazlasıyla olumsuz etkileyen<br />
durumlardan biridir. Ayrıca ventriküler aritmiler<br />
özellikle kalp yetersizlikli hastalarda çok sayıda ilaç kullanımı<br />
gerektirmesi ve ani ölüm sebepleri içerisinde en<br />
başta gelmesi nedeniyle mortalite ve morbiditenin en<br />
önemli kaynağını oluşturmaktadır.<br />
KALP YETERSİZLİĞİNDE ATRİYAL<br />
FİBRİLASYON<br />
Atriyal fibrilasyon genel populasyonda ve kalp yetersizliğinde<br />
en sık rastlanan ritim bozukluklarından biridir.<br />
Atriyal fibrilasyon sıklığı yaşla arttığı gibi, kalp yetersizliğinde<br />
de hastalığın ağırlaşmasıyla birlikte görülme<br />
sıklığı artar. Ülkemizdeki durumu gösteren TEKHARF<br />
çalışması verileri de bunu desteklemektedir. Bu çalışmaya<br />
göre ülkemizde atriyal fibrilasyonun için predispozan<br />
faktörlerin başında hipertansiyon gelmekte, bunu<br />
ileri yaş, koroner arter hastalığı ve kalp yetersizliği izlemektedir<br />
(1) (Şekil 1).<br />
Kalp yetersizliği hastalarında atriyal fibrilasyonun<br />
varlığının kötü prognozun bağımsız bir göstergesi olup<br />
olmadığı tartışmalıdır. Ancak atriyal fibrilasyon ile<br />
birlikte semptomların ağırlaşması, morbidite ve mortalite<br />
artışı da kaçınılmaz olmaktadır (2). Bu durumun<br />
belirgin örneklerinden birisi de SOLVD çalışmasının<br />
daha sonra yapılan retrospektif analizinde (3) gösterilmiştir.<br />
Bu çalışmada atriyal fibrilasyonun varlığı mortaliteyi<br />
anlamlı ölçüde artırmaktadır (%34 e karşı %23,<br />
p
774<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ŞEKİL 2. Atriyal fibrilasyon ve kalp yetersizliğinin kötü<br />
ilişkisi.<br />
atım sayısının artışı dolayısıyla diyastolik doluş zamanının<br />
azalması, atriyal senkronizasyonun bozulması ve<br />
nörohumoral aktivasyonda artış gibi etkiler sayılabilir.<br />
Atriyal Fibrilasyonda Tedavi<br />
Kalp yetersizlikli bir hastada atriyal fibrilasyonun tedavisi<br />
kalp yetersizliği olmayanlardan çok farklı olmasa<br />
da birçok durumda daha aktif olmayı ve çabuk hareket<br />
etmeyi gerektirebilir. Genel anlamda tedavi üç ana başlığı<br />
kapsamalıdır:<br />
1. Kalp hızı kontrolu<br />
2. Ritm kontrolu (sinüs ritminin sağlanması ve devamı)<br />
3. Antikoagulan/Antitrombotik tedavi<br />
Kalp hızının akut olarak kontrol edilmesi özellikle<br />
sınırda rezervi olan ağır kalp yetersizliklerinde çok<br />
önemlidir ve bazen hayat kurtarıcı olabilir. Bu gibi durumlarda<br />
ritm kontrolu hız kontrolunun gerisinde kalsa<br />
da antikoagulasyon 24 saati geçen bir atriyal fibrilasyonda<br />
mutlaka uygulanmalıdır.<br />
Hız Kontrolu<br />
Atriyal Fibrilasyonda kalp hızının yavaşlatılması diyastolik<br />
doluş zamanını artırarak kalp yetersizlikli olgularda<br />
olumlu etki yapar. Kalp hızının yavaşlatılması<br />
atriyoventriküler iletimin yavaşlatılması ve dolayısıyla<br />
ventriküler yanıtın azaltılmasıyla sağlanabilir. Kalp hızının<br />
yavaşlatılmasında farmakolojik tedavi veya elektriksel<br />
tedavi (kardiyoversiyon veya ablasyon) kullanılabilir.<br />
Farmakolojik tedavide beta blokerler, digital glikozidleri,<br />
kalsiyum kanal blokerleri ve amiodaron kullanılabilir.<br />
Kontrendikasyon olmadıkça kalp yetersizliği<br />
ve atriyal fibrilasyonlu olgularda hız yavaşlatılması için<br />
beta blokerler tedavinin ilk sırasında yer almalıdır.<br />
Beta Blokerler<br />
Beta bloker ilaçlar günümüzde kalp yetersizliğinde<br />
kullanılan en temel ilaçlardır. Uzun süreli kullanımda<br />
mortalite ve morbiditeye yaptıkları olumlu etki nedeniyle<br />
kalp yetersizliği tedavisinde kılavuzlarda ilk sıralarda<br />
yer almaktadırlar. Nörohormonal blokajdaki etkileri<br />
yanısıra antiaritmik özellikleri de olumlu etkilerine<br />
katkıda bulunmaktadır. Atriyoventriküler düğüm üzerine<br />
olan yavaşlatıcı etkileri nedeniyle atriyal fibrilasyonda<br />
kalp hızını azaltırlar. Kalp yetersizliğinin kronik<br />
tedavisinde beta bloker ilaçlardan karvedilol, metoprolol,<br />
bisoprolol ve nebivolol endikedir.<br />
Atriyal fibrilasyonda eğer acil durum sözkonusuysa<br />
kalp hızı azaltılmasında en uygun olan beta bloker ilaç<br />
atriyoventriküler düğüm üzerine daha kuvvetli etkiye<br />
sahip olması nedeniyle, metoprolol gibi gözükmektedir.<br />
Acil durumlarda IV uygulama ile başlanarak (başlangıçta<br />
2-5 mg doz IV ve alınacak yanıta göre 5-10 dakika<br />
aralarla tekrar doz) oral yoldan devam edilecek şekilde<br />
(25-100 mg/gün) uygulanabilir. Aynı şekilde esmolol de<br />
akut kalp hızı azaltılması endikasyonu ile IV kullanılan<br />
bir beta bloker ajan olarak sayılabilir, ancak yurdumuzda<br />
bulunmamaktadır.<br />
Acil olmayan durumlarda kalp hızının yavaşlatılması<br />
istendiğinde eğer hasta beta bloker kullanmakta olan<br />
bir kişiyse en doğrusu kullanılan beta bloker dozunun<br />
artırılmaya çalışılmasıdır. Hasta toleransına göre beta<br />
bloker dozu kullanımı engelleyecek yan etkiler (hipotansiyon,<br />
ileri bradikardi gibi) oluşuncaya kadar yükseltilmelidir.<br />
Beta bloker almayan hastalarda ise metoprolol<br />
hemen tedaviye eklenmelidir.<br />
Digital glikozidleri<br />
Digital glikozidleri atriyoventriküler düğüm üzerine<br />
beta blokerlerden daha az oranda blokaj oluştururlar.<br />
Özellikle beta bloker ile yeterli hız azalmasının sağlanamadığı<br />
durumlarda ikinci ilaç olarak tedaviye eklenebilirler.<br />
Dijital glikozidleri yalnız başına kronik hız kontrolunda,<br />
özellikle de eforda yeterli başarı sağlayamazlar.<br />
Böbrek yetersizliği, birlikte amiodaron kullanımı<br />
gibi durumlarda dijital dozunun ayarlanmasında daha<br />
özenli olunmalıdır. Ayrıca kronik kalp yetersizliğinde<br />
dijital glikozidlerinin uzun süreli kullanımda çok kolaylıkla<br />
entoksikasyon oluşabileceği de hatırlanmalıdır.<br />
Kalsiyum kanal blokerleri<br />
Kalsiyum kanal blokerlerinden nondihidropridin<br />
grubundakiler (Diltiazem, verapamil) AV düğüm üzerine<br />
olan etkilerinden dolayı atriyal fibrilasyonda hız<br />
azaltıcı ajanlar olarak kullanılmaktadırlar. Ancak bu<br />
etkileri yanında varolan güçlü negatif inotropik etkileri<br />
bu ilaçların kalp yetersizlikli hastalarda kullanımını<br />
önemli derecede kısıtlamaktadır. Bu nedenle mecbur<br />
kalınmadıkça kalp yetersizliğinde kullanılmamaları<br />
daha uygundur. Diğer ilaçların hiçbir şekilde kullanılamadığı<br />
olgularda akut hız azaltılması gereken durumlarda<br />
diltiazem çok dikkatle IV 5-20 mg bolus şekilde<br />
denenebilir. Kan basıncı ve kalp yetersizliğinin durumu<br />
alınacak yanıtla birlikte çok yakından izlenmelidir. Hız
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 775<br />
ŞEKİL 3. Atriyal fibrilasyonda ablasyon. A. Sol atriyum içerisinde pulmoner venler etrafında yapılan RF ablasyon bölgeleri görülmekte,<br />
B. AV düğüm ablasyonu.<br />
azaltma amacıyla verapamilin kalp yetersizlikli hastalarda<br />
kullanılması önerilmemektedir.<br />
Amiodaron<br />
Atriyal fibrilasyonda ritm kontrolunda en etkili ilaçlardan<br />
biri olan amiodaron özellikle yükleme dozu yapılacaksa<br />
hız kontrolunda da ılımlı yarar sağlayabilen<br />
bir ilaçtır. Öncelikle daha önce sayılan tedavilerle akut<br />
hız kontrolu yeterli düzeyde sağlanamadıysa amiodaron<br />
eklenmesiyle olumlu sonuç alınabilir. Aşağıda ritim<br />
kontrolu bölümünde amiodaron ile ilgili daha geniş bilgi<br />
bulunmaktadır.<br />
Elektriksel tedavi<br />
Kalp hızı kontrolunda farmakolojik tedavi ile yeterli<br />
yanıt alınamaması ya da farmakolojik tedavi için hastada<br />
bulunan mutlak kontrendikasyonlar nedeniyle ilaç<br />
kullanılamaması AV düğümün veya doğrudan atriyal<br />
fibrilasyon için atriyumların elektriksel ablasyonunu<br />
gündeme getirebilir (Şekil 3). Hemodinamik durumun<br />
acil hız kontrolu gerektirdiği durumlardaysa hemen<br />
kardiyoversiyon uygulanmalıdır. Kardiyoversiyonla ilgili<br />
olarak ileride ritim kontrolu bölümünde daha ayrıntılı<br />
bilgi bulunmaktadır.<br />
AV nodal ablasyon, atriyal fibrilasyonu sonlandırmadan<br />
atriyum ve ventriküllerin elektriksel ilişkisini<br />
ortadan kaldırmayı amaçlar ve oluşan iatrojenik tam AV<br />
blok nedeniyle ventriküler kalıcı pacemaker takılmasını<br />
gerektirir. Kalıcı pacemaker gerekliliği ise beraberinde<br />
başka sorunları da taşımaktadır. Kalp yetersizliği bulunan<br />
kişilerde sadece sağ ventriküler stimulasyon ile<br />
kalp ritminin düzenlenmesinin olumsuz hemodinamik<br />
etkileri mevcuttur (7-8). Sağ ventriküler pacing sol dal<br />
bloğundakine benzer bir ventrikül uyarılması oluşturmaktadır.<br />
Olumsuz hemodinamik etkiler ventriküler<br />
dissenkronizasyonda artış ve mitral kaçağı nedeniyle<br />
ortaya çıkmaktadır ve AV senkorizasyonun sağlandığı<br />
iki odacıklı pacing modlarında da ortaya çıkabilmek-<br />
tedir. Bu gibi durumlarda kalp yetersizlikli hastalarda<br />
ablasyon öncesinde özellikle ventriküler dissenkroni ve<br />
geniş QRS de mevcut ise biventriküler pacemaker uygulanması<br />
gündemde bulundurulmalıdır (Bölüm 1.7).<br />
Atriyal fibrilasyonda ritm kontrolu için sol atriyal<br />
ablasyon uygulamasında son yıllardaki haritalama yöntem<br />
ve cihazlarındaki gelişmelere paralel olarak önemli<br />
başarılar elde edilmektedir. Sol atriyumda pulmoner<br />
venler çevresinde fokal veya dairesel şekilde uygulanan<br />
radyofrekans ablasyonlar ile yüksek oranlarda sinüs ritmi<br />
elde edilebilmektedir. Fokal ablasyonlarda işlem başarısı<br />
yüksek olsa da olguların yarıya yakınında nüksler<br />
görülebilmektedir. Ayrıca pulmoner ven çevresine uygulanan<br />
dairesel ablasyonlardan sonra uzun dönemde<br />
%8’e varan oranda pulmoner ven stenozu da kayda değer<br />
bir yan etki olarak dikkati çekmektedir (9). Randomize<br />
çalışmalar dairesel pulmoner ven ablasyonunun<br />
antiaritmik tedaviye daha üstün olduğunu göstermektedir<br />
(10, 11).<br />
Ritim Kontrolu<br />
Kalp yetersizliği ve atriyal fibrilasyon birlikteliğinde<br />
ritmin sinüs ritmine çevrilmesindeki zorluklar yanında<br />
sinüs ritmi elde edildikten sonra bunun korunması da<br />
önemli yer tutmaktadır. Sinüs ritmine farmakolojik veya<br />
elektriksel kardiyoversiyon ile ulaşılabilir. Her iki durumda<br />
da sol atriyal trombüs varlığı istenmeyen sonuçlara<br />
sebep olabilir. Bu nedenle hastanın transözofageal<br />
eko ile incelenmesi özellikle devam süresi kesin olarak<br />
saptanamayan atriyal fibrilasyonlarda önem kazanmaktadır.<br />
Günümüzde elimizde bulunan hiçbir ilaç atriyal<br />
fibrilasyonda sinüs ritmini sağlama ve sürdürmede yeterince<br />
etkili olmasa da, farmakolojik kardiyoversiyonda<br />
en sık kullanılan seçkin iki ilaç amiodaron ve dofetilid<br />
dir. Dofetilid yurdumuzda bulunmamaktadır.<br />
Sinüs ritmi ne şekilde sağlanırsa sağlansın birçok<br />
durumda atriyal fibrilasyonun tekrarı sıktır ve çoğu kez<br />
birden fazla antiaritmik ilaç kullanımı da gerekebilmektedir.<br />
Günümüzde atriyal fibrilasyon tedavisinde uzun
776<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ŞEKİL 4. Atriyal fibrilasyon hastalarının tedavisi için ACC/AHA/ESC 2006 kılavuzuna göre sinüs ritminin sağlanmasındaki tedavi<br />
seçenekleri. 12<br />
yıllar kullanılan Sınıf I antiaritmiklerin (Kinidin, disopyramid,<br />
flecainid, propafenon) kalp yetersizliği populasyonunda<br />
proaritmi ve diğer yan etkileri nedeniyle<br />
uygun olmadığı artık bilinmektedir. Bu grup içerisinde<br />
yapısal kalp hastalığı bulunmayan AF olgularında Sınıf<br />
Ic antiaritmikler kullanılabilmektedir. ACC/AHA/ESC<br />
kılavuzunda (12) kalp yetersizlikli olgularda AF tedavisi<br />
için ilk seçilecek antiaritmikler olarak Sınıf III antiaritmik<br />
ilaçlar bildirilmektedir (Şekil 4).<br />
Amiodaron<br />
Atriyal fibrilasyonda sinüs ritminin sağlanmasındaki<br />
en etkili ilaçlardan birisidir. Kalp yetersizlikli hastalarda<br />
özellikle negatif inotrop etkisinin olmaması, diğer<br />
antiaritmiklere kıyasla daha düşük orandaki proaritmik<br />
etkileri ve kuvvetli antiaritmik özellikleri nedeniyle tercih<br />
edilmektedir. Kullanımı sırasında QT uzaması oluştursa<br />
da kalp yetersizlikli ve miyokard infarktüslü hasta<br />
grubunda kronik kullanımıyla torsade de pointes olasılığının<br />
çok düşük olduğu gösterilmiştir (13). Ancak kronik<br />
kullanımında amiodaron un kuvvetli organ toksisiteleri<br />
yaratabileceği ve diğer ilaçlarla etkileşimleri olduğu<br />
akılda tutulmalıdır. Tiroid, göz ve akciğer, santral sinir<br />
sistemi, cilt ve gastrointestinal sistem toksisiteleri uzun<br />
kullanımlarda mutlaka aranmalı ve iyice sorgulanmalıdır.<br />
Digoksin, varfarin, statinler, kalsiyum antagonistleri<br />
en bilinen etkileşimleri olan ilaç gruplarıdır (Tablo 1).<br />
Akut durumlarda yükleme dozu oral veya parenteral<br />
uygulanabilir. Parenteral uygulamada 150-300<br />
mg’lık (veya 3-5 mg/kg) doz yarım saat içerisinde ve<br />
bunu takiben 50-100 mg/saatte (veya 0.5-1 mg/dk) olacak<br />
şekilde infüzyon yapılabilir. Beş-on gm’lık yükleme<br />
dozu oral olarak 1-2 hafta içerisinde bölünmüş dozlar<br />
halide günlük 600 veya 900 mg olarak uygulanabilmektedir.<br />
Sinüs ritminin elde edildiği olgularda idame dozu<br />
oral günlük 100 veya 200 mg dır.<br />
TABLO 1. Amiodaron ile önemli etkileşim gösteren ilaçlardan bazıları ve dikkat edilmesi gereken özellikler<br />
İlaç Etkileşim Önlem<br />
Digoksin Digoksin düzeyine 2-5 gün içerisinde ortaya Toksisite belirtileri yakından izlenmeli<br />
çıkabilen ciddi artışlar<br />
Digoksin dozu yarıya indirilmeli<br />
Varfarin INR düzeyinde ciddi yükselme 1-2 hafta INR sık aralıklarla kontrol edilmeli<br />
içerisinde ortaya çıkar<br />
Varfarin dozu %30-50 azaltılmalı<br />
Statinler Özellikle simvastatin, lovastatin ve atorvastatin Kas ağrıları yakından sorgulanmalı<br />
ile birlikte kullanımda artmış miyopati riski<br />
Statin dozları çok yüksek tutulmamalı<br />
Kalsiyum Sinüs düğümü disfonksiyonu olan kişilerde Birlikte kullanım zorunluluğu olduğunda<br />
antagonistleri ciddi sinüzal bradikardiler bradikardi yönünden izlem daha sıkı<br />
uygulanmalı
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 777<br />
Dofetilid<br />
Yurdumuzda bulunmayan bir Sınıf III antiaritmik<br />
olan dofetilid amiodarona benzer etkileri vardır. Kalp<br />
yetersizliğine olumsuz etkisi gösterilmemiştir. DIA-<br />
MOND-CHF ve DIAMOND-MI (14-15) çalışmalarında<br />
infarktüs sonrasında ve kalp yetersizlikli hastalarda<br />
kullanımı ile ilgili olumlu sonuçlar bildirilmiştir. Atriyal<br />
fibrilasyondaki olumlu etkisi ventriküler aritmiler<br />
ve ani kardiyak ölümde gösterilememiştir. Toplam<br />
mortalite ve ani kardiyak ölüm üzerine etkisi nötraldir.<br />
Kalp yetersizlikli atriyal fibrilasyondaki olumlu etkileri<br />
yanında özellikle kullanımındaki ilk 3 gün içerisinde<br />
ortaya çıkabilen torsades des pointes nedeniyle mutlaka<br />
hastane ortamında başlanılması gereken bir ilaçtır. Bu<br />
nedenle yurt dışında da kullanımında bazı kısıtlamalar<br />
vardır. Parenteral ve oral kullanıma uygun bir ilaçtır.<br />
Elektriksel kardiyoversiyon<br />
Farmakolojik kardiyoversiyona bir diğer alternatif<br />
de elektriksel kardiyoversiyondur. Elektriksel kardiyoversiyon<br />
özellikle acil hız ve ritm kontrolu gerekli olan<br />
hastalarda ve ilaç kullanımı için kesin kontrendikasyonu<br />
olanlarda uygun bir seçenektir. Kardiyoversiyon<br />
öncesinde, özellikle fibrilasyonun süresi 24-36 saati aşmış<br />
veya süre net olarak bilinmiyorsa, mutlaka sol atriyumda<br />
trombus olmadığının gösterilmesi gereklidir.<br />
Bazı kılavuzlarda 48 saatten daha kısa başlangıcı olan<br />
olgularda güvenle kardiyoversiyon yapılabileceği de<br />
belirtilmektedir (16). Gecikmiş olgularda mutlaka transözofageal<br />
eko incelemesi yapılması ve eko da trombus<br />
varlığı gösterilenlerde üç haftalık antikoagulasyon uygulandıktan<br />
sonra tetkikin yinelenmesi gerekmektedir.<br />
Antikoagulan tedaviye kardiyoversiyon sonrası gözlenen<br />
atriyal stunning (17) nedeniyle en az dört hafta daha<br />
devam edilmesi uygun olmaktadır (12). Ancak kalp yetersizlikli<br />
olgularda antikoagulasyona süresiz devam<br />
edilmesi de uygun bir seçenek olabilir. Atriyal stunning,<br />
ritim sinüse döndükten sonra atriyal kasılmaların tam<br />
anlamıyla normale dönmeyişini tarif etmek için kullanılan<br />
bir deyimdir. Stunning atriyal fibrilasyonun devam<br />
süresiyle ilgili olarak 24 saatten birkaç haftaya kadar devam<br />
edebilmektedir.<br />
Elektriksel kardiyoversiyon işlemi hafif bir genel<br />
anestezi altında ve anesteziyolog gözetiminde yapılmalıdır.<br />
Şokların 340 jül ve üzerinde olması başarı şansını<br />
artırmaktadır (18).<br />
Antikoagülasyon<br />
Atriyal fibrilasyonun en korkulan komplikasyonlarından<br />
birisi de sistemik embolizasyondur. Kronik veya<br />
paroksismal atriyal fibrilasyonlu hastalarda birlikte<br />
kalp yetersizliği olsun ya da olmasın, tromboembolik<br />
olay olasılığı önemli ölçüde sıktır. Birlikte bulunan<br />
hastalıklara bağlı olarak değişmekle birlikte tüm atriyal<br />
fibrilasyonlu olgularda yıllık ortalama embolizasyon<br />
riski %3-%6 kadardır (19). Kalp yetersizliğinde sol atriyal<br />
genişleme, sol ventrikül disfonksiyonu nedeniyle<br />
kan akımının özellikle atriyal düzeyde çok yavaşlaması,<br />
ve atriyal fibrilasyondaki var olduğu gösterilen hiperkoagulasyon<br />
(20-22) durumu atriyal trombusler için yeterli<br />
zemini hazırlar. Periferik, serebral veya pulmoner<br />
emboli riski hemen her atriyal fibrilasyonda mevcuttur<br />
(23). Hiperkoagulasyon sebebi olarak yavaşlamış pulmoner<br />
kan akımı nedeniyle bu alanda ortaya çıkan endotel<br />
disfonksiyonu, inflamasyon (CRP ve IL-6 artışı),<br />
doku faktörü düzeylerinde artış gibi başlıklar sayılabilir.<br />
ACC/AHA/ESC kılavuzu (12) atriyal fibrilasyonda<br />
trombotik olayları engellemek için antitrombotik tedavi<br />
TABLO 2. Atriyal fibrilasyon hastalarında antitrombotik tedavi (Atriyal Fibrilasyon Hastalarının Tedavisi için ACC/AHA/ESC<br />
2006 kılavuzundan) 12<br />
Risk Kategorisi<br />
Önerilen Tedavi<br />
Risk faktörü yok<br />
Aspirin, günde 81 ile 325 mg<br />
Orta derecede bir risk faktörü<br />
Herhangi bir yüksek risk faktörü ya da<br />
birden çok orta derece risk faktörü<br />
Aspirin, günde 81 ile 325 mg ya da<br />
Varfarin (INR 2.0 ile 3.0. Hedef 2.5)<br />
Varfarin (INR 2.0 ile 3.0. Hedef 2.5) a<br />
Daha az doğrulanmış ya da Orta derecede risk faktörleri Yüksek derecede risk faktörleri<br />
Daha zayıf risk faktörleri<br />
Kadın cinsiyet 75 ve üzeri yaş Önceden geçirilmiş inme,<br />
Yaş 65 ile 74 Hipertansiyon GİA ya da emboli<br />
Koroner arter hastalığı<br />
Kalp yetersizliği<br />
Tirotoksikoz Sol ventrikül EF %35 ya da daha düşük Mitral darlığı<br />
Diyabetes mellitus<br />
Kalp kapak protezi<br />
a<br />
Mekanik kapak varsa, INR hedefi 2.5 dan büyük olmalıdır<br />
INR, International Normalisation Ratio, Uluslararası normalleştirilmiş oran, EF Ejeksiyon Fraksiyonu, GİA Geçici İskemik Atak
778<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
uygulanmasında risk kategorileri oluşturmuştur (Tablo<br />
2). Bu tablo incelendiğinde kalp yetersizliği ve EF nin<br />
%35 den düşük olması orta derecede riske işaret etmektedir.<br />
Bir orta derece risk faktörü bulunduğunda hekimin<br />
seçimine bağlı olarak Aspirin veya Vafarin kullanımı<br />
önerilmektedir. Ancak birden çok orta derece risk<br />
veya bir yüksek dereceli risk faktörü varlığında Varfarin<br />
ile antikoagülasyon uygun tedavi olarak bildirilmektedir.<br />
Kalp yetersizlikli hasta populasyonları incelendiğinde<br />
diğer orta ve yüksek dereceli risk faktörlerinin<br />
(Diyabet, hipertansiyon, ileri yaş, inme, geçici iskemik<br />
atak vb.) de zaten birçok hastada var olduğu kolaylıkla<br />
görülebilir. Bu nedenle kalp yetersizliği ile atriyal fibrilasyonun<br />
birlikteliği hemen her zaman Varfarin ile antikoagulasyonu<br />
gerekli kılmaktadır.<br />
Atriyal fibrilasyonda inme riskinin engellenmesinde<br />
de Varfarin diğer ilaçlardan üstündür. Onaltı randomize<br />
çalışmanın değerlendirildiği bir meta-analizde (24) (toplam<br />
9874 hasta ortalam 1.7 yıllık izlem) Varfarinin inme<br />
riskini %67 oranında azalttığı saptanmıştır. Bu metaanalizde<br />
Aspirin kullanılan 6 çalışmadaki (3119 hasta)<br />
inme riski azalmasıysa ancak %22 olarak bulunmuştur.<br />
Atriyal fibrilasyonla birlikte kalp yetersizliği<br />
ritim kontrolu mu?, hız kontrolu mu?<br />
Atriyal fibrilasyonda uzun yıllardır süregelen önemli<br />
tartışmalardan birisi de hastalarda ritim kontrolunun<br />
mu hız kontrolunun mu daha yararlı olacağı tartışmasıdır.<br />
Kuşkusuz bir yanda sinüs ritminin devamının sağlanabilmesi<br />
için değişik sayı ve dozda antiaritmik ilaç<br />
kullanma zorunluğu ve yüksek oranda nüks gerçeği,<br />
diğer yandaysa sinüs ritminin sağladığı önemli hemodinamik<br />
avantajlar ve tromboemboli riskindeki azalma<br />
bu tartışmaları daha da alevlendirmektedir. Bu konudaki<br />
çalışmalar ise iki ana yaklaşım stratejisini de haklı<br />
çıkarabilecek sonuçlar vermiştir. İki yüz elli iki hastanın<br />
katıldığı PIAF çalışmasında randomize şekilde ritim<br />
kontrolu için Amiodaron ve hız kontrolu için Diltiazem<br />
kulanılmış, semptomatik düzelme ve hayat kalitesi açısından<br />
gruplar arasında bir fark bulunmamıştır. Ancak<br />
ritm kontrolu grubunda daha fazla hastaneye yatış (%69<br />
a karşı %24) ve yan etki nedeniyle daha fazla oranda ilaç<br />
değişikliği (%25 e karşı %14) gerekmiştir (25).<br />
Bu konudaki bir diğer önemli çalışma da AFFIRM<br />
çalışmasıdır. Paroksismal veya konik atriyal fibrilasyonlu,<br />
ortalama yaşı 70 olan, 4060 hastada ventriküler<br />
hız kontrolu + varfarin veya kardiyoversiyonu takiben<br />
antiaritmik ilaç + varfarin kullanımı karşılaştırılmıştır.<br />
İki grupta da hayat kalitesi bakmında bir fark bulunmamıştır.<br />
Ancak tüm nedenlere bağlı ölüm ritm kontrolu<br />
grubunda anlamlı olarak daha az bulunmuştur (%24 e<br />
karşı %21, P = 0.08). Öte yandan sol ventrikül ejeksiyon<br />
farksiyonunun düşük olduğu gruplarda ritm kontrolu<br />
mortalite, NYHA sınıfı ve hastaneye yatışlar üzerine<br />
olumlu bir etki yapmamıştır (26). Buna benzer bir sonuç<br />
da daha yeni bir çalışmadan gelmiştir. Kalp yetersizlikli<br />
(LVEF < 35, NYHA sınıf III veya IV) hasta grubunda<br />
gerçekleştirilen bu çalışmada atriyal fibrilasyonun tedavisinde<br />
hız veya ritm kontrolunun kardiyovasküler<br />
nedenden ölümlere üzerinde birbirlerine bir üstünlüğü<br />
olmadığı gösterilmiştir (27). Aynı şekilde tüm nedenlere<br />
bağlı ölüm, inme, kalp yetersizliğini kötüleşmesi gibi<br />
sekonder sonlanım noktalarında da hiçbir fark gözlenmemiştir.<br />
Sonuç olarak kalp yetersizlikli kişilerde özellikle<br />
kronik ve ritmin acilen yavaşlatılması gerekmeyen hastalarda<br />
en azından bir kez sinüs ritminin sağlanması<br />
ve korunmasına çalışmak uygun bir yaklaşım gibi görünmektedir.<br />
Sinüs ritmi sağlanması girişimi mutlaka<br />
antikoagulasyon altında yapılmalıdır. Sinüs ritminin<br />
korunmasındaki en etkili ilaç bugün için Amiodaron<br />
gibi görünmektedir. Eğer sinüs ritmi uzun dönemde<br />
korunamıyor veya yoğun ilaç tedavisi ile ancak korunabiliyorsa<br />
bu tedavinin getireceği riskler göz önünde bulundurularak<br />
daha az ilaç ile birlikte antikoagulasyon<br />
ve hız kontrolu yaklaşımı tercih edilmelidir. Hız kontrolundaki<br />
son nokta ise sol atriyal ablasyon veya AV nodal<br />
ablasyondur.<br />
VENTRİKÜLER ARİTMİLER VE ANİ ÖLÜM<br />
Kalp yetersizliğinin hemen her evresinde ventriküler<br />
aritmilere sık raslanır. Bu aritmiler sessiz semptomsuz<br />
ventriküler erken vurulardan ventriküler taşikardi, ventriküler<br />
fibrilasyon ile ani ölüme kadar değişik ve giderek<br />
ağırlaşan şekillerde kaşımıza çıkabilir. Kalp yetersizliğinde<br />
ortaya çıkan ventriküler taşikardi ve ventriküler<br />
fibrilasyon ani kardiyak ölüm sebebi olarak en sık<br />
karşılaşılan aritmilerdir. Kalp yetersizliğinde ölümlerin<br />
yaklaşık yarısı ani kardiyak ölüm şeklinde olmaktadır.<br />
MERIT-HF çalışmasında da gösterildiği gibi NYHA<br />
kalp yetersizliği sınıfı yükseldikçe toplam mortalitedeki<br />
TABLO 3. MERİT HF çalışmasında NYHA sınıfına göre ölüm sebepleri<br />
Ölüm Sebebi<br />
NYHA Sınıfı Pompa Yetersizliği (%) Ani Kardiyak Ölüm (%) Diğer (%)<br />
Sınıf II 12 64 24<br />
Sınıf III 26 59 15<br />
Sınıf IV 56 33 11
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 779<br />
3. İletimde ortaya çıkan bozukluklar<br />
Kalp yetersizliğinde, özellikle de koroner arter hastalığı<br />
ve geçirilmiş miyokard infarktüs skarlarının bulunduğu<br />
durumlarda, kalp adalesinin farklı bölgelerinartışı<br />
birlikte bu ölümler içerisinde pompa yetersizliği<br />
nedeniyle ölüm oranı artmaktadır. İlginç olan ise NYHA<br />
sınıf II ve III de ilk sıradaki ölüm sebebinin ani ölüm olmasıdır<br />
(Tablo 3). Başka bir değişle kalp yetersizliği nin<br />
daha hafif olduğu hastalarda toplam mortalite düşük<br />
olsa da bu gruplarda ani kardiyak ölüm oransal olarak<br />
daha fazladır (28). Buna benzer veriler başka çalışmalarda<br />
da bildirilmiştir (29-31).<br />
Ani ölüm nedeni olarak hernekadar daha çok taşiaritmiler<br />
ve ventrikül fibrilasyonu sorumlu tutulsa da<br />
özellikle NYHA sınıf III ve IV kalp yetersizlikli hastalarda<br />
ileri pompa yetersizliği sonucunda ortaya çıkan<br />
elektromekanik dissosiasyon ve bradikardilerinde ani<br />
ölümden sorumlu olabileceği unutulmamalıdır. Yine<br />
birçok olguda ölüm sebebi uygulanan tedavi girişimleri<br />
nedeniyle şekil değiştirebilmekte ve gerçek ölüm sebebi<br />
ilk başvuru sebebinden farklı hale gelebilmektedir (32).<br />
Ani Kardiyak Ölüm<br />
Ani kardiyak ölüm genellikle “kardiyak semptomların başlangıcından<br />
sonraki bir saat içerisinde gerçekleşen ölüm” olarak<br />
tarif edilmektedir (Bölüm 1.3). Ani kardiyak ölümlerin<br />
birçoğu aritmik ölümlerdir ve bu aritmilerin başta<br />
gelenleri de ventriküler taşikardi ve ventriküler fibrilasyondur.<br />
Ortalama %20-30 olgudaysa ani kardiyak ölüm<br />
bradiaritmi veya asistoli şeklinde ortaya çıkmaktadır.<br />
Ancak olguların büyük bölümünde bu durumun öncesinde<br />
bir ventriküler taşikardi veya ventriküler fibrilasyon<br />
olup olmadığı, yani ölümün en son elektromekanik<br />
dissosiasyon şeklinde gelişip gelişmediği çoğu kez tam<br />
anlamıyla aydınlatılamamaktadır.<br />
Ani kardiyak ölüm için en sık rastlanan sebebler<br />
Tablo 4’de gösterilmektedir.<br />
Ani kardiyak ölüm etyolojisine bakıldığında en büyük<br />
oranı %80 ile iskemik kalp hastalıklarının oluşturduğu<br />
görülmektedir (33) (Şekil 5). Akut miyokard infarktüsü,<br />
kararlı veya kararsız angina, iskemik kökenli<br />
kalp yetersizliği bu ana grup içerisindeki alt grupları<br />
oluşturmaktadır. İkinci büyük oran ise (%15) kardiyomiyopatileri<br />
işaret etmektedir. Dilate kardiyomiyopati,<br />
hipertrofik kardiyomiyopati, aritmojenik sağ ventrikül<br />
displazisi, postpartum kardiyomiyopati ani ölüme sebep<br />
olabilen hastalıklar arasında öne çıkmaktadırlar. Bu<br />
ana iki büyük grup dışındaki sebepler içerisinde daha<br />
çok yapısal kalp hastalıkları dışında kalan elektriksel<br />
bozukluklar göze çarpmaktadır. Bunlar arasında uzun<br />
ve kısa QT sendromları, Brugada sendromu, katekolaminerjik<br />
polimorfik ventriküler taşikardi Lenegre hastalığı<br />
gibi hastalıklar sayılabilir.<br />
Kalp yetersizliğinde ani ölüme sebep olan ortam nasıl<br />
oluşur? Kalp yetersizliğinde ortaya çıkan ve ani ölüm<br />
için ortamı hazırlayan değişikliklerden bazıları söyle sıralanabilir<br />
(34):<br />
1. Miyokardiyal aksiyon potansiyelinde ortaya çıkan bozukluklar<br />
Yetersiz kalplerden elde edilen miyokardiyal hücrelerde<br />
veya dokularda aksiyon potansiyelinde uzama<br />
olduğu bilinmektedir (35) ve bu durum kalp yetersizliği<br />
etyolojisinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
2. Hücre içi kalsiyum homeostazındaki bozukluklar<br />
Kalp yetersizliğinde hücre içi kalsiyum kullanımında<br />
ortaya çıkan bozukluklar hem eksitasyon/kontraksiyon<br />
düzenini bozmakta dolayısıyla yeterli itici güç<br />
oluşturulamamakta, hem de kardiyak elektrofizyolojide<br />
oluşturduğu değişiklikler ile aritmi oluşumunda önemli<br />
katkı yapmaktadır.<br />
TABLO 4. Ani kardiyak ölüm sebepleri<br />
Yapısal Kalp Hastalıkları (%90-95) Elektriksel Bozukluklar (%5-10)<br />
Koroner arter hastalığı<br />
Kardiyomiyopatiler<br />
Dilate kardiyomyopati<br />
Hipertrofik kardiyomiyopati<br />
Restriktif kardiyomiyopati<br />
Aritmojenik kardiyomiyopati<br />
Peripartum kardiyomiyopati<br />
Sol ventriküler noncompaction<br />
Valvuler kalp hastalıkları<br />
Aort kapak hastalıkları<br />
Mitral kapak hastalıkları<br />
Opere fallot tetralojisi<br />
Uzun QT sendromu<br />
Kısa QT sendromu<br />
Brugada sendromu<br />
Katekolaminerjik polimorfik VT<br />
Lenegre hastalığı
780<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ŞEKİL 5. Ani kardiyak ölümden sorumlu ana hastalık grupları.<br />
de iletim yavaşlamalarının varlığı uzun zamandır bilinmektedir.<br />
İletimdeki bu yavaşlamaları oluşturan bölgeler<br />
reenteran ventriküler aritmiler ortaya çıkışındaki en<br />
temel elektrofizyolojik oluşumlardır (Şekil 7).<br />
4. Bozulmuş nörohumoral durum<br />
Kalp yetersizliği aslen artmış nörohumoral durumla<br />
karakterize bir sendrom olarak tarif edilmektedir. Aktive<br />
olmuş nörohumoral mekanizmaların başında adrenerik<br />
sistem ve renin anjiotensin aldosteron sistemi gelmektedir.<br />
Bu iki sistemin aktive olmasıyla özellikle andrenerjik<br />
sistemin aktivasyonuyla ölümcül ventriküler<br />
aritmilerin tetiklenişi tipik bir bulgu olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır. Renin anjiotensin aldosteron sistemi ise bir<br />
yandan angiotensin II ile adrenerjik sisteme olan uyarı-<br />
cı etkileri, diğer yandan hücre içi iyon kanallarına olan<br />
etkisi ve miyokardiyal fibrozis ve düz kas hücre proliferasyonuna<br />
olan olumsuz etkileriyle yüksek düzeyde<br />
aritmojenik ortam oluşturabilmektedir.<br />
5. Genetik yatkınlık<br />
Günümüzde genetik bilimindeki ilerlemeler ölümcül<br />
aritmilere sebep olabilecek birçok genetik değişikliği<br />
ortaya koyabilmiştir. SCN5A (uzun QT sendromları),<br />
PAI 1, beta adrenerjik reseptör, anjiotensin konverting<br />
enzim, hücre içi kalsiyum kontrolu ile ilgili genlerde<br />
ortaya çıkan mutasyonlar ile ventriküler malign aritmilerin<br />
birlikteliği genetik yatkınlığa örnek olarak gösterilebilecek<br />
en iyi bilinen genetik bozukluklardan bazılarıdır.<br />
ŞEKİL 6. Ani kardiyak ölüm ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ilişkisi. 36
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 781<br />
Ani Kardiyak Ölüm Tedavisi<br />
Ani kardiyak ölüm tedavisinde risk altındaki kişilerin<br />
bilinmesi ve saptanması uygun tedavilerin yapılabilmesi<br />
açısından önem taşımaktadır. Bu konudaki riski en iyi<br />
gösteren parametre sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonudur<br />
(Şekil 6). Yapısal kalp hastalığıyla birlikte düşük<br />
EF kalp yetersizliği etyolojisi her ne olursa olsun ani<br />
kardiyak ölüm için en önemli belirleyici olma özelliğini<br />
korumaktadır.<br />
Yine yapısal kalp hastalığı ile bereber bulunan ventriküler<br />
erken vuruların da ani kardiyak ölüm için risk<br />
oluşturduğu bilinmektedir. EKG de QT dispersiyonu, T<br />
dalga alternansı bulunması, Barorefleks sensitivitesindeki<br />
bozukluklar, kalp hızı değişkenliği, sinyal ortalamalı<br />
EKG de geç potansiyellerin varlığı da ani kardiyak<br />
ölüm için risk gruplarını tanımamızda bize yardımcı<br />
olabilecek göstergelerdir (37-39). Bunlar dışında brain<br />
natriüretik peptid in de ani kardiyak ölüm riskini tahmin<br />
etmede rolü olabileceğini bildiren çalışmalar vardır<br />
(40,41).<br />
Farmakolojik Tedavi<br />
Beta Blokerler<br />
Kalp yetersizliği hastalarının en temel ve vazgeçilmez<br />
ilaç grubu olan beta bloker ilaçların bu grup hastada<br />
aritmi, ani kardiyak ölüm ve toplam ölüm oranlarında<br />
önemli azalmalar sağladığı bilinmektedir. Kalp yetersizliğinde<br />
farklı beta blokerlerle (Bisoprolol, Carvedilol,<br />
Metoprolol, Nebivolol) toplam ve ani kardiyak ölüm<br />
oranlarında azalma birçok farklı çalışmada bildirilmiştir.<br />
Bu çalışmalardan bazıları Tablo 5’de görülmektedir.<br />
Tabloda verilen bu çalışmaların bir kısmında ani<br />
ölüm önceden saptanmış bir sonlanım noktası olmasa<br />
da beta bloker ilaçların kullanımıyla hemen hepsinde az<br />
veya çok ani ölüm azalması gözlenmiştir.<br />
ACE inhibitörleri<br />
ACE inhibitörleri kalp yetersizliği ilaç tedavisinin<br />
beta blokerlerle birlikte vazgeçilmez iki temel ilaç grubundan<br />
birisidir. Kalp yetersizliği mortalitesini %40<br />
lara varan oranlarda azaltırlar. Kalp yetersizliğinin tüm<br />
evrelerinde endike olan bu ilaç grubunun ventriküler<br />
aritmiler ve ani ölüm üzerinde önemli bir etkisi gösterilememiştir.<br />
Sadece ramipril’in infarktüs sonrası sol ventrikül<br />
disfonksiyonu olan hastalardaki kullanımında ani<br />
kardiyak ölümde %30 kadar azalma bildirilmiştir (53).<br />
Diğer Antiaritmik İlaçlar<br />
Amiodaron<br />
Karmaşık antiaritmik etkileri bulunan bu molekül<br />
ventriküler ve supraventriküler aritmilerin tedavisinde<br />
kullanılan en etkili ilaçlardan birisidir. Kalp yetersizliğinde<br />
kullanımı güvenli olan bu ilacın temelde en güçlü<br />
etkisi sınıf III antiaritmik etki olsa da sınıf I, II ve IV<br />
antiaritmik özellikleri de bulunmaktadır. Ani kardiyak<br />
ölümden primer korunmada amiodaron kullanımı iki<br />
ilginç çalışmada araştırılmıştır. Bunlardan GESICA (54)<br />
çalışmasında mortalite üzerine olumlu etki saptansa da<br />
kalp yetesizliği hastalarının çoklu etyolojileri nedeniyle<br />
eleştiriler almış bir çalışma olmuştur. Bu konudaki diğer<br />
önemli çalışma ise CHF-STAT çalışmasıdır (55). Bu<br />
çalışmada Amiodaron ile mortalite üzerine nötral bir<br />
etki saptanmıştır. Ancak bu çalışmada noniskemik kalp<br />
yetersizliği hastalarında bir miktar olumlu etki eğilimi<br />
gözlenmektedir. İnfarktüs sonrası hastalarda gerçekleştirilen<br />
EMIAT (56) ve CAMIAT (57) çalışmaları ise<br />
aritmik ölümlerde amiodaron kullanımı ile azalma olduğunu<br />
ortaya koymaktadır. Onüç çalışmanın bir metaanalizinde<br />
ise amiodaron kullanımı ile toplam mortalitede<br />
%15’lik bir azalma gösterilebilirken bu azalmanın<br />
büyük oranda %29’luk ani kardiyak ölüm azalmasından<br />
kaynaklandığı bildirilmiştir. Bu meta-analizde yer alan<br />
çalışmalardaki hastaların %90a yakınını iskemik kalp<br />
yetersizlikli hastalar oluşturmaktadır (58).<br />
Dofetilid<br />
Yeni bir sınıf III antiaritmik olan dofetilid özellikle<br />
TABLO 5. Beta blokerler ve kalp yetersizliğinde mortalite<br />
Çalışma Olgu sayısı Beta bloker Devam süresi Mortalite (risk azalması %, ve p değeri)<br />
Toplam ölüm Ani kardiyak ölüm<br />
CIBIS (42) 641 Bisoprolol 22.8 ay 20, p = 0.22 Fark yok<br />
CIBIS-II (43) 2647 Bisoprolol 15.6 ay 34, p< 0.0001 44, p =.0011<br />
ANZ (44) 415 Carvedilol 19 ay 25, p = 0.1 10, p bakılmadı<br />
COPERNICUS (45) 2289 Carvedilol 10.4 ay 35, p = 0.0014 36 p =.0016<br />
US Carvedilol (46) 1094 Carvedilol 6.5 ay 65, p< 0.001 55, p NA<br />
CAPRICORN (47) 1959 Carvedilol 15 ay 23, p = 0.031 26, p = 0.098<br />
COMET (48,49) 3029 Carvedilol 58 ay 17, p = 0.0017 19, p = 0.02<br />
MDC (50) 383 Metoprolol tart. 12 ay Fark Yok p = 0.69 Fark yok, p = 0.36<br />
MERIT- HF (51) 3991 Metoprolol sük. 12 ay 34, p = 0.0062 41, p = 0.0002<br />
SENIORS (52) 2128 Nebivolol 21 ay 12, p = 0.21 NA
782<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 6. Önemli ICD çalışmalarından bazıları<br />
Çalışma Hasta grubu ve sayı Girişim İzlem süresi Sonuç<br />
İkincil korunma çalışmaları<br />
AVID (59) LVEF
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 783<br />
ŞEKİL 7. Koroner arter hastalığına bağlı miyokardiyal skarda reentran taşikardi halkası.<br />
kalp yetersizliği ve atriyal fibrilasyonlu olgularda olumlu<br />
etkileri olan bir ilaçtır. Ancak çalışmalarda ventriküler<br />
aritmiler ve ani kardiyak ölüm üzerine olan etkiler<br />
nötral olarak saptanmıştır. Dofetilid kullanımı ile hastaneye<br />
yatışlar ve kalp yetersizliğinin kötüleşmesindeki<br />
ortaya çıkan az orandaki olumlu sonucun ise atriyal<br />
fibrilasyon gelişimine yaptığı olumlu etkiden kaynaklandığı<br />
düşünülmektedir (14). Dofetilit kullanımının ilk<br />
günlerinde etkili bir QT uzaması ve torsades des pointes<br />
oluşturabilen bir molekül olması nedeniyle kullanımına<br />
hastane ortamında başlanmalıdır. Henüz ülkemizde bulunmamaktadır.<br />
Cihaz Tedavisi<br />
İmplante edilebilir kardiyoverter-defibrilatör (ICD) lerin<br />
1970 yılından sonra kullanıma girmesiyle ani ölüm<br />
tedavisinde hatırı sayılır ilerlemelerin de önü açılmış<br />
oldu (Bölüm 1.7). Günümüzde ICD ler ani kardiyak ölümü<br />
engellemede birincil ve ikincil korunmada önemli<br />
kullanım alanlarına sahiptirler. Giderek küçülen boyutları,<br />
iki odacıklı pacemaker işlevleri ve resenkonizasyon<br />
tedavisi de uygulayabilen CRT-ICD tiplerinin kullanıma<br />
girmesiyle halen ilgi kaynağı olmaya devam etmektedirler.<br />
Tablo 6 da önemli ICD çalışmalarında bazıları<br />
özetlenmiştir (Bölüm 1.7).<br />
ICD kullanıma girdiği ilk yıllarda ani kardiyak ölüm<br />
sonucu resusite edilen ve kurtarılan hasta gruplarında,<br />
yani sekonder korunmada kullanılmaya başlanmıştır. Bu<br />
hasta gruplarında gerçekleştirilen AVID (59) CASH(60)<br />
ve CIDS (61) çalışmalarının hepsinde hem tüm nedenli<br />
ölümlerde, hem de ani kardiyak ölümde anlamlı azalmalar<br />
gösterilmiştir. Bu çalışmalardan AVID ve CIDS çalışmaları<br />
sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu düşük olan<br />
hastaları çalışmaya dahil ederken CASH da ise EF bir<br />
kriter olarak alınmamıştı. Primer ve sekonder korunma<br />
çalışmalarının birlikte incelendiği bir metaanalizde ise<br />
bu üç çalışma birlikte değerlendirildiğinde tüm nedenlere<br />
bağlı ölümde çok anlamlı bir azalma göze çarpmak-<br />
tadır (P=0.0002). Meta-analiz sekonder korunmada tüm<br />
nedenlere bağlı ölümlerde %25, aritmik ölümlerde ise<br />
%50 oranında azalmaya işaret etmektedir (68). Aritmik<br />
ölümlerden sekonder korunmada alınan bu olumlu sonuçlar<br />
primer korunma ile ilgili çalışmaları getirmiştir.<br />
2000 li yıllarda gerçekleştirilen MUSTT (62), MADIT-I<br />
(63) ve MADIT-II (64), DEFINITE (65) ve SCD-HeFT (66)<br />
çalışmaları da ICD açısından olumlu sonuçlanan çalışmalar<br />
olmuştur. Bu çalışmalarda koroner arter hastalığı,<br />
miyokard infarktüsü sonrası sol ventrikül disfonksiyonu<br />
olan ventriküler aritmili hastalar ve kardiyomiyopati ile<br />
birlikte düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonlu hastalar<br />
çalışmalara dahil edilmiştir (Tablo 6). Çalışmalar<br />
toplu olarak değerlendirildiğinde antiaritmik ilaçla kıyaslandığında,<br />
ICD kullanımıyla aritmik ölümlerde %57,<br />
toplam ölümde ise %30 azalma ortaya çıkmaktadır (68).<br />
Ablasyon<br />
Ventriküler aritmilerin kateter yardımıyla radyofrekans<br />
(RF) ablasyonu bazı durumlarda farmakolojik tedaviye<br />
alternatif olabilir. Ablasyon öncesi gerekli haritalama<br />
işlemi yapılarak neresinin ablate edileceğine karar verilmelidir.<br />
Ventriküler taşikardilerin RF ablasyonunda<br />
farklı mapping teknikleri kullanılabilir ancak birçok<br />
olguda polimorfik ventriküler taşikardi ve taşikardinin<br />
fibrilasyona dönüşmesi zorluklar yaratabilir. Haritalama<br />
sırasında aktivasyon mapping (en erken ventriküler<br />
depolarizasyon bölgesinin bulunması), pace mapping<br />
(Ventriküler pacing ile spontan taşikardi ile birebir aynı<br />
EKG yi yaratan bölgenin bulunması) veya entrainmet<br />
mapping (reenteran aritminin spontan hızından daha<br />
yüksek bir hızda pacing uygulanarak devamlı bir şekilde<br />
resetlenmesi) teknikleri kullanılabilir. Ancak bu<br />
tür haritalamalar daha çok hemodinamik olarak kararlı<br />
kalabilen monomorfik VT lerde gerçekleştirilebilir. Birçok<br />
olguda özellikle entrainmet pacing yapıldığında taşikardinin<br />
sonlanması veya fibrilasyona dejenerasyonu<br />
haritalamayı imkansız hale getirebilir. Haritalama ile
784<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
özellikle reentran halkanın iletim yavaşlaması olan bölgesi<br />
(isthmus) veya çıkış bölgesi saptanmaya çalışılarak<br />
ablasyon bu bölgelere uygulanır (Şekil 7).<br />
Haritalamadaki bu zorluklar son yıllarda elektrofizyolojik<br />
verilerden ziyade skarın haritalanması yönünde<br />
şekil değiştirmektedir. Bu metoda göre skar dokusu ile<br />
normal miyokardın değişik elektrogram karakteristiklerine<br />
sahip oluşlarında yola çıkarak tam olarak skarın sınırları<br />
saptanmaya çalışılır. Daha sonra bu skar-normal<br />
miyokard sınır bölgelerine RF ablasyon uygulanarak<br />
taşikardinin reenteran halkası kırılabilir (69,70).<br />
Koroner arter hastalığına bağlı skarlardan kaynaklanan<br />
reenteran ventriküler taşikardilerde endokardiyal<br />
haritalama kullanılabilirken, kardiyomiyopatilerde<br />
reenteran halkaların endokarddan ulaşılamayacak biçimde<br />
miyokard içinde veya epikarda yakın bölgelerde<br />
yeraldıkları bilinmektedir. Böyle olgularda epikardiyal<br />
haritalama gündeme gelmektedir ancak epikardiyal<br />
haritalama endokardiyal kadar kolay bir işlem değildir.<br />
Böyle bir haritalama kateter yardımıyla ancak koroner<br />
sinüs içerisinden venöz dolaşımın izin vediği bölgelerde<br />
gerçekleştirilebilir. Sub ksifoid veya cerrahi ulaşım<br />
ise yararlarıyla birlikte kendine has sorunları da beraberinde<br />
getirmektedir (71-73).<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Uyarel H, Onat A, Yüksel H, Can G, et al. Türk halkında<br />
kronik atriyal fibrilasyon insidansı, prevalansı ve mortalitesine<br />
ilişkin tahminler. Türk Kardiyol Dern Arş - Arch<br />
Turk Soc Cardiol 2008;36(4):214-222<br />
2. Hynes BJ, Luck JC, Wolbrette DL, Bhatta D et al. Atrial fibrillation<br />
in patients with heart failure. Curr Opin Cardiol.<br />
2003; 18:32-38.<br />
3. Dries DL, Exner DV, Gersh BJ, Domanski MJ, Waclawiw<br />
MA, Stevenson LW. Atrial fibrillation is associated with<br />
an increased risk for mortality and heart failure progression<br />
in patients with asymptomatic and symptomatic left<br />
ventricular systolic dysfunction: a retrospective analysis of<br />
the SOLVD trials. Studies of Left Ventricular Dysfunction. J<br />
Am Coll Cardiol 1998;32:695-703.<br />
4. Redfield MM, Kay GN, Jenkins LS, et al. Tachycardia-related<br />
cardiomyopathy: a common cause of ventricular<br />
dysfunction in patients with atrial fibrillation referred for<br />
atrioventricular ablation. Mayo Clin Proc 2000; 75:790.<br />
5. Stewart S, Hart CL, Hole DJ, McMurray JJ. A populationbased<br />
study of the long-term risks associated with atrial<br />
fibrillation: 20-year follow-up of the Renfrew/Paisley<br />
study. Am J Med 2002; 113:359.<br />
6. Wang TJ, Larson MG, Levy D et al Temporal Relations of<br />
Atrial Fibrillation and Congestive Heart Failure and Their<br />
Joint Influence on Mortality: The Framingham Heart<br />
Study. Circulation. 2003;107:2920-2925.<br />
7. Wilkoff BL, Cook JR, Epstein AE, et al. Dual-chamber pacing<br />
or ventricular backup pacing in patients with an implantable<br />
defibrillator: the Dual Chamber and VVI Implantable<br />
Defibrillator (DAVID) Trial. JAMA 2002; 288:3115.<br />
8. Sweeney MO, Hellkamp AS, Ellenbogen KA, et al. Adverse<br />
effect of ventricular pacing on heart failure and atrial fibrillation<br />
among patients with normal baseline QRS duration<br />
in a clinical trial of pacemaker therapy for sinus node dysfunction.<br />
Circulation 2003; 107:2932.<br />
9. Haissaguerre M, Jais P, Shah DC, et al. Electrophysiological<br />
end point for catheter ablation of atrial fibrillation initiated<br />
from multiple pulmonary venous foci. Circulation.<br />
2000;101:1409 –1417.<br />
10. Pappone C, Augello G, Sala S, et al. A randomized trial of<br />
circumferential pulmonary vein ablation versus antiarrhythmic<br />
drug therapy in paroxysmal atrial fibrillation. The<br />
APAF Study. J Am Coll Cardiol. 2006;48:2340 –2347.<br />
11. Wazni OM, Marrouche NF, Martin DO, et al. Radiofrequency<br />
ablation vs antiarrhythmic drugs as first-line treatment<br />
of symptomatic atrial fibrillation. A randomized trial.<br />
JAMA 2005;293:2634 –2640.<br />
12. Fuster V, Ryden LE, Cannom DS, et al. ACC/AHA/ESC<br />
guidelines for the management of patients with atrial fibrillation.<br />
A report of the American College of Cardiology/<br />
American Heart Association Task Force on Practice Guidelines<br />
and the European Society of Cardiology Committee<br />
for Practice Guidelines (Writing committee to revise the<br />
2001 guidelines for the management of patients with atrial<br />
fibrillation). J Am Coll Cardiol 2006; 48:e149.<br />
13. Vorperian VR, Havighurst TC, Miller S, et al. Adverse effects<br />
of low dose amiodarone: A meta-analysis. J Am Coll-<br />
Cardiol 1997; 30:791.<br />
14. Torp-Pedersen C, Moller M, Bloch-Thomsen PE, et al. Dofetilide<br />
in patients with congestive heart failure and left<br />
ventricular dysfunction. Danish Investigations of Arrhythmia<br />
and Mortality on Dofetilide Study Group. N Engl J<br />
Med 1999; 341:857.<br />
15. Kober L, Bloch Thomsen PE, Moller M, et al. Effect of dofetilide<br />
in patients with recent myocardial infarction and leftventricular<br />
dysfunction: a randomised trial. Lancet 2000;<br />
356:2052.<br />
16. Singer DE, Albers GW, Dalen JE, Go SA, Halperin JL, and<br />
Manning WJ. Antithrombotic Therapy in Atrial Fibrillation:<br />
The Seventh ACCP Conference on Antithrombotic and<br />
Thrombolytic Therapy. Chest 126: 429S-456S.<br />
17. Fatkin D, Kuchar DL, Thorburn CW,et al. Transesophageal<br />
echocardiography before and during direct current cardioversion<br />
of atrial fibrillation:evidence for “atrial stunning”<br />
as a mechanism of thromboembolic complications. J Am<br />
Coll Cardiol 1994;23:307–16.<br />
18. Gallagher MA, Guo XH, Poloniecki JD, Yap YG, Ward D,<br />
Camm AJ. Initial Energy Setting, Outcome and Efficiency<br />
in Direct Current Cardioversion of Atrial Fibrillation and<br />
Flutter. J Am Coll Cardiol 2001;38:1498 –504.<br />
19. Petersen P. Thromboembolic complications in atrial fibrillation.<br />
Stroke. 1990;21:4-13.<br />
20. Lip, GYH. Does atrial fibrillation confer a hypercoagulable<br />
state? Lancet 1995; 346:1313.<br />
21. Chung NA, Belgore F, Li-Saw-Hee FL, Conway DS, Blann<br />
AD, Lip GY. Is the hypercoagulable state in atrial fibrillation<br />
mediated by vascular endothelial growth factor? Stroke.<br />
2002 Sep;33(9):2187-91.<br />
22. Qi H, Mei L, Rongkun L. Study on hypercoagulation and<br />
hypofibrinolysis state in patients with atrial fibrillation and<br />
essential hypertension. Am J Hypertens (2005) 18, 171A–<br />
171A.
Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 785<br />
23. Ögren M, Bergqvist D, Eriksson H, Lindblad B, Sternby<br />
NH.Prevalence and risk of pulmonary embolism in patients<br />
with intracardiac thrombosis: a population-based<br />
study of 23 796 consecutive autopsies. Eur Heart J (2005)<br />
26, 1108–1114.<br />
24. Hart RG, Benavente O, McBride R, Pearce LA. Antithrombotic<br />
therapy to prevent stroke in patients with atrial fibrillation:<br />
a meta-analysis. Ann Intern Med 1999;131:492-501.<br />
25. Hohnloser SH, Cuck K-H, Lilienthal J, for the PIAF Investigators.<br />
Rhythm or rate control in atrial fibrillation—pharmacological<br />
intervention in atrial fibrillation (PIAF): a randomised<br />
trial. Lancet. 2000;356:1789–1794.<br />
26. The Atrial Fibrillation Follow-Up Investigation of Rhythm<br />
Management (AFFIRM) Investigators. A comparison of<br />
rate control and rhythm control in patients with atrial fibrillation.<br />
N Engl J Med. 2002;347:1825–1833.<br />
27. Roy D, Talajic M, Nattel S, et al; for the Atrial Fibrillation<br />
andCongestive Heart Failure Investigators. Rhythm control<br />
versus rate control for atrial fibrillation and heart failure.<br />
N Engl J Med. 2008;358:2667–2677.<br />
28. MERIT-HF Study group. Effects of Metoprolol CR/XL in<br />
chronic heart failure. Metoprolol CR/XL Randomized Intervention<br />
Trial in Congestive Heart Failure (MERIT-HF).<br />
Lancet 1999:353:2001-2007.<br />
29. Kjekshus J: Arrhythmia and mortality in congestive heart<br />
failure. Am J Cardiol 1990, 65:42I–48I.<br />
30. Groupo de Estudio de la Sobrevida en la Insufficiencia Cardiaca<br />
en Argentina (GESICA): Randomized trial of lowdoes<br />
amiodarone in severe congestive heart failure. Lancet<br />
1994, 344:493–498.<br />
31. Uretsky BF, Sheahan RG: Primary prevention of sudden<br />
cardiac death in heart failure: will the solution be shocking?<br />
J Am Coll Cardiol 1997, 30:1589–1597. Hsia HH,<br />
Jessup ML, MarchlinskiFE. Debate: Do all patients with<br />
heart failure require implantable defibrillators to prevent<br />
sudden death? Curr Control Trials Cardiovasc Med 2000,<br />
1:98–101.<br />
32. Narang R, Cleland JG, Erhardt L, et al. Mode of death in<br />
chronic heart failure. A request and proposition for more<br />
accurate classification. Eur Heart J 1996; 17:1390.<br />
33. Huikuri HV, Castellanos A, MyerburgRJ. Sudden Death<br />
Due to Cardiac Arrhythmias. NEJM 2001;345:1473-1482.<br />
34. Tomaselli GF, Zipes DP. What Causes Sudden Death in Heart<br />
Failure? Circ. Res. 2004;95;754-763.<br />
35. Tomaselli GF, Marban E. Electrophysiological remodeling<br />
in hypertrophy and heart failure. Cardiovasc Res.<br />
1999;42:270–283.<br />
36. Gorgels PMA, Gijsbers C, de Vreede-Swagemakers J, Lousberg<br />
A, Wellens HJJ. Out-of-hospital cardiac arrest-the relevance<br />
of heart failure. The Maastricht Circulatory Arrest<br />
Registry. Eur Heart J 2003;24:1204-1209.<br />
37. Kayıkçıoğlu M, Payzin S. Kalp hızı değişkenliği. Türk Kardiyol<br />
Dern Arş 2001;29:238-245.<br />
38. Lo R, Hsia HH. Ventriular Arrhytmias in Heart Failure Patients.<br />
Cardiol Clin. 2008;26;381-403<br />
39. Ding L, Hua W, Niu H, Chen K, Zhang S. Primary prevention<br />
of sudden cardiac death using implantable cardioverter<br />
defibrillators. Europace 2008;10:1034–41.<br />
40. Berger R, Huelsman M, Strecker K, Bojic A, Moser P, Stanek<br />
B et al. B-type natriuretic peptide predicts sudden<br />
death in patients with chronic heart failure. Circulation<br />
2002;105:2392–7.<br />
41. Tapanainen JM, Lindgren KS, Makikallio TH, Vuolteenaho<br />
O, Leppaluoto J, Huikuri HV. Natriuretic peptides as<br />
predictors of non-sudden and sudden cardiac death after<br />
acute myocardial infarction in the beta-blocking era. J Am<br />
Coll Cardiol 2004;43:757–63.<br />
42. CIBIS Investigators and Committees. A randomized trial<br />
of betablockade in heart failure. The Cardiac Insufficiency<br />
Bisoprolol Study (CIBIS). Circulation 1994;90:1765 -73.<br />
43. CIBIS-II Investigators. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol<br />
Study II (CIBIS-II): a randomised trial. Lancet 1999;353:9<br />
-13.<br />
44. Australia/New Zealand Heart Failure Research Collaborative<br />
Group. Randomised, placebo-controlled trial of carvedilol<br />
in patients with congestive heart failure due to ischaemic<br />
heart disease. Australia/New Zealand Heart Failure<br />
Research Collaborative Group. Lancet 1997;349:375-80.<br />
45. Packer M, Fowler MB, Roecker EB, et al. Effect of carvedilol<br />
on the morbidity of patients with severe chronic heart<br />
failure: results of the Carvedilol Prospective Randomized<br />
Cumulative Survival (COPERNICUS) Study. Circulation<br />
2002;106:2194-9.<br />
46. Packer M, Bristow MR, Cohn JN, et al. The effect of carvedilol<br />
on morbidity and mortality in patients with chronic<br />
heart failure. U.S. Carvedilol Heart Failure Study Group. N<br />
Engl J Med 1996;334:1349-55.<br />
47. CAPRICORN Investigators. Effect of carvedilol on outcome<br />
after myocardial infarction in patients with left-ventricular<br />
dysfunction:the CAPRICORN randomised trial. Lancet<br />
2001;357:1385-90.<br />
48. Poole-Wilson PA, Swedberg K, Cleland JG, et al. Comparison<br />
of carvedilol and metoprolol on clinical outcomes in<br />
patients with chronic heart failure in the Carvedilol or Metoprolol<br />
European Trial (COMET): randomised controlled<br />
trial. Lancet 2003;362:7-13.<br />
49. Torp-Pedersen C. Effects of metoprolol and carvedilol on<br />
cause-specific mortality in chronic heart failure patients.<br />
The Carvedilol or Metoprolol European Trial. Am Heart J<br />
2005;149:370-6.<br />
50. Waagstein F, Bristow MR, Swedberg K, et al. Beneficial effects<br />
of metoprolol in idiopathic dilated cardiomyopathy.<br />
Metoprolol in Dilated Cardiomyopathy (MDC) Trial Study<br />
Group. Lancet 1993;342:1441-6.<br />
51. MERIT-HF Investigators. Effect of metoprolol CR/XL in<br />
chronic heart failure: Metoprolol CR/XL Randomised Intervention<br />
Trial in Congestive Heart Failure (MERIT-HF).<br />
Lancet 1999;353:2001-7.<br />
52. Flather M, Shibata M, Coats A, et al. Randomized trial to<br />
determine the effect of nebivolol on mortality and cardiovascular<br />
hospital admission in elderly patients with heart<br />
failure (SENIORS). Eur Heart J 2005;26:215–225<br />
53. Cleland JG, Erhardt L, Murray G, et al. Effect of ramipril<br />
on morbidity and mode of death among survivors of acute<br />
myocardial infarction with clinical evidence of heart failure.<br />
A report from the AIRE Study Investigators. Eur Heart J<br />
1997;18(1):41–51.<br />
54. Doval HC, Nul DR, Grancelli HO, et al. Randomised trial<br />
of low-dose amiodarone in severe congestive heart failure.<br />
Grupo de Estudio de la Sobrevida en la Insuficiencia Cardi-
786<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
aca en Argentina (GESICA). Lancet 1994;344(8921):493–8.<br />
55. Singh SN, Fletcher RD, Fisher SG, et al. Amiodarone in<br />
patients with congestive heart failure and asymptomatic<br />
ventricular arrhythmia. Survival Trial of Antiarrhythmic<br />
Therapy in Congestive Heart Failure. N Engl J Med<br />
1995;333(2):77–82.<br />
56. Julian DG, Camm AJ, Frangin G, et al. Randomised trial<br />
of effect of amiodarone on mortality in patients with leftventricular<br />
dysfunction after recent myocardial infarction:<br />
EMIAT. European Myocardial Infarct Amiodarone Trial Investigators.<br />
Lancet 1997;349(9053):667–74.<br />
57. Cairns JA, Connolly SJ, Roberts R, et al. Randomised trial of<br />
outcome after myocardial infarction in patients with frequent<br />
or repetitive ventricular premature depolarisations:<br />
CAMIAT. Canadian Amiodarone Myocardial Infarction<br />
Arrhythmia Trial Investigators. Lancet 1997;349(9053):675–<br />
82.<br />
58. Connoly S, Cairns J, Gent M et al. Effect of prophylactic<br />
amiodaron on mortality after acute myocardial infarction<br />
and in congestive heart failure: Meta-analysis of individual<br />
data from 6500 patients in randomised trials. Lancet<br />
1997;350:1417-24.<br />
59. The Antiarrhythmics Versus Implantable Defibrillators<br />
(AVID) investigators. A comparison of antiarrhythmicdrug<br />
therapy with implantable defibrillators in patients<br />
resuscitated from near-fatal ventricular arrhythmias. The<br />
Antiarrhythmics Versus Implantable Defibrillators (AVID)<br />
investigators. N Engl J Med 1997;337(22):1576–83.<br />
60. Kuck KH, Cappato R, Siebels J, et al. Randomized comparison<br />
of antiarrhythmic drug therapy with implantable<br />
defibrillators in patients resuscitated from cardiac arrest:<br />
the Cardiac Arrest Study Hamburg (CASH). Circulation<br />
2000;102(7):748–54.<br />
61. Connolly SJ, Gent M, Roberts RS, et al. Canadian Implantable<br />
Defibrillator Study (CIDS): a randomized trial of the<br />
implantable cardioverter defibrillator against amiodarone.<br />
Circulation 2000;101(11):1297–302.<br />
62. Buxton AE, Lee KL, Fisher JD, et al. A randomized study of<br />
the prevention of sudden death in patients with coronary<br />
artery disease. Multicenter UnSustained Tachycardia Trial<br />
investigators. N Engl J Med 1999;341(25):1882–90.<br />
63. Moss AJ, Hall WJ, Cannom DS, et al. Improved survival<br />
with an implanted defibrillator in patients with coronary<br />
disease at high risk for ventricular arrhythmia. Multicenter<br />
Automatic Defibrillator Implantation Trial Investigators. N<br />
Engl J Med 1996;335(26):1933–40.<br />
64. Moss AJ, Zareba W, Hall WJ, et al. Prophylactic implantation<br />
of a defibrillator in patients with myocardial infarction<br />
and reduced ejection fraction. N Engl J Med<br />
2002;346(12):877–83.<br />
65. Kadish A, Dyer A, Daubert JP, et al. Prophylactic defibrillator<br />
implantation in patients with nonischemic dilated cardiomyopathy.<br />
N Engl J Med 2004;350(21):2151–8.<br />
66. Bardy GH, Lee KL, Mark DB, et al. Amiodarone or an implantable<br />
cardioverter-defibrillator for congestive heart failure.<br />
N Engl J Med 2005;352(3):225–37.<br />
67. Hohnloser SH, Kuck KH, Dorian P, Roberts RS, Hampton<br />
JR, Hatala R, et al. Prophylactic use of an implantable cardioverter-defibrillator<br />
after acute myocardial infarction. N<br />
Engl J Med 2004;351:2481–8.<br />
68. Lee DS, Green LD, Liu PP, et al. Effectiveness of implantable<br />
defibrillators for preventing arrhythmic events and death:<br />
a meta-analysis. J Am Coll Cardiol 2003;41(9):1573–82.<br />
69. Verma A, Marrouche NF, Schweikert RA, et al. Relationship<br />
between successful ablation sites and the scar border<br />
zone defined by substrate mapping for ventricular tachycardia<br />
post-myocardial infarction. J Cardiovasc Electrophysiol<br />
2005;16(5):465–71.<br />
70. Hsia HH, Lin D, Sauer WH, et al. Anatomic characterization<br />
of endocardial substrate for hemodynamically stable reentrant<br />
ventricular tachycardia: identification of endocardial<br />
conducting channels. Heart Rhythm 2006;3(5):503–12.<br />
71. Sosa E, Scanavacca M, d’Avila A, et al. Nonsurgica transthoracic<br />
epicardial catheter ablation to treat recurrent ventricular<br />
tachycardia occurring late after myocardial infarction.<br />
J Am Coll Cardiol 2000;35(6):1442–9.<br />
72. Sosa E, Scanavacca M. Epicardial mapping and ablation<br />
techniques to control ventricular tachycardia. J Cardiovasc<br />
Electrophysiol 2005;16(4):449–52.<br />
73. Swarup V, Morton JB, Arruda M, Wilber DJ. Ablation of<br />
Epicardial Macroreentrant Ventricular Tachycardia Associated<br />
with Idiopathic Nonischemic Dilated Cardiomyopathy<br />
by a Percutaneous Transthoracic Approach. J Cardiovasc<br />
Electrophysiol 2002;12:1164-1168.
BÖLÜM<br />
3.9<br />
Kardiak Kaşeksi<br />
Dr. Gonca Gül Bozkurt – Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Giriş<br />
Kronik kalp yetersizliği insidensi sabit olarak birçok<br />
avrupa ülkesi ve ABD’de artmaktadır. Günümüzde hesaplanmış<br />
insidensi yılda %0.1-0.5’dir, bu sayı her dekadta<br />
ikiye katlanıp 75 yaşında %3’e ulaşmaktadır. KY<br />
prevalansı ise %0.3-2.4 bulunmuştur (ABD’de) 5 milyon<br />
insanın etkilendiği gösterilmiştir (AHA 2005). Bu ülkede<br />
her yıl 970,000 hastanın KY ile hastaneye yattığı, 12-15<br />
milyon hastanın ise ayaktan muayenehane vizitine gittiği<br />
bildirilmiştir. Kaşeksi bir kere teşhis edildiğinde durum<br />
oldukça kötüleşmiştir (Bölüm 1.3). KKY mortalitesi<br />
kaşektiklerde %50’ye kadar yükselir, non-kaşektiklerde<br />
mortalite %17’dir. Kaşeksi KKY’nin bir özelliği değildir,<br />
ayrıca diğer kronik hastalıkların terminal evresinde de<br />
görülür (kanser, sepsis, romatoid artrit ve AİDS gibi).<br />
Kaşeksi birçok kronik hastalığın (AİDS, kanser, tirotoksikoz,<br />
ve romatoid artrit dahil) ciddi bir komplikasyonudur.<br />
Geçmişte kronik KY’nin de önemli bir özelliği<br />
olarak anlamlı zayıflama ve adale erimesi olarak tanımlanmıştır.<br />
2300 yıl once klasik Yunan ve Cos adasındaki Hipokratın<br />
(MÖ yaklaşık 460- 370) Tıp okulunda: “…Etler<br />
yanıp yok olmuştur ve yerine su gelmiştir…. Omuzlar, klavikulalar,<br />
göğüs ve kalçalar kaybolmuştur (Şekil 1). Bu bir<br />
fatal hastalıktır….”<br />
1875’de Withering şişmiş hastayı yazmıştır: ”Hastanın<br />
görünüşü, soluk, nabız hızlı ve zayıf, vucut çok zayıflamış<br />
ve bir deri bir kemik kalmış, yalnız karnı çok büyümüştür”<br />
(Şekil 2).<br />
Kaşeksi (cachexia) kelimesi Yunan kökenli olup kaos<br />
(kötü), hexis (durum) anlamındadır. Kaşeksi kaslarda<br />
zayıflama ve kilo kaybı ile oluşan, kronik farklı bir<br />
hastalık olarak da görülebilen, ancak çogunlukla kötü<br />
prognoz ile ilişkili, yaşlanmanın da bir parçası olan patolojik<br />
bir durumdur. 1<br />
Kardiak kaşeksi kronik kalp yetersizliğinin ciddi bir<br />
komplikasyonu olup çok az araştırılmıştır. 2 Göze çar-<br />
X<br />
ŞEKİL 1. Proksimal adaleler; omuzlar, interkostal adaleler, pektoral ve kalça, butların adalelerinin erimesi. Sağda kronik konjestif<br />
KY’de asit (X) ve ödemli hastada üst ekstremitelerin, gövde adalelerinin erimesi (→).<br />
787
788<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 1. Erişkin hastalarda kaşeksi: teşhis kriteri<br />
• Altta yatan hastalık ve ağırlık (vücut ağırlığı) + 5 kriterden<br />
≥3 kriter.<br />
12 ay veya daha kısa sürede ≥%5 kayıp (zayıflama)<br />
(vucut kitle indeksi
Kardiak Kaşeksi 789<br />
TNF, doz bağımlı olarak Leptin hormonunun plazma<br />
konsantrasyonunun artışına yol açabilir. 31 Bir “ob<br />
geni” ürünü olan leptin yiyecek alımını azaltma ve istirahatte<br />
artmış enerji tüketiminde rol oynar. Her ne<br />
kadar leptinin kardiyak kaşeksinin fizyopatolojisindeki<br />
rolü net olmasa da, plazma düzeylerinin KKY hastalarında<br />
yükselmiş olduğu gösterilmiştir. 32-34<br />
KKY hastalarında yükselen bir diğer pro-inflamatuar<br />
sitokin olan interlökin-6 da KKY’deki zayıflamanın<br />
etyolojisinde rolü olabileceği düşünülmektedir. 35 İn vivo<br />
deneylerde IL-6’nın proteoliz, kas atrofisini ve kilo kaytalığında),<br />
ne malabsorbsiyonun (d-xyloz absorbsiyon<br />
testi)ne de hücresel hipoksinin (laktat ve pirüvat konsantrasyonu<br />
ile değerlendirilen) bu hastalarda önemi<br />
gösterilebilmiştir. 10 Buna karşılık yaşlı kardiyak kaşeksi<br />
hastalarında (ortalama 76 yaşında) yağ malabsorbsiyonunun<br />
varlığı kanıtlanmıştır. 11<br />
Braunwald, kardiyak kaşeksinin biventriküler kalp<br />
yetersizliği olgularında daha baskın olarak sağ kalp yetersizliği<br />
daha ağırlıkta olanlarda daha sık gözlendiğini<br />
öne sürmüştür. 12 Ağır kalp yetersizlikli hastalarda artmış<br />
sağ atrial basıncı malnutrisyonun bağımsız anlamlı<br />
öngöreni bulunmuştur.<br />
İnflamatuar Sitokin Aktivasyonu:<br />
Günümüzde nörohormonal ve immün mekanizmaların<br />
kardiyak kaşeksinin patogenezinde merkezi rol<br />
oynayabileceğini destekleyen önemli kanıtlar mevcuttur,<br />
buna bağlı olarak, bu durumun yönetiminin kontrol<br />
edilmesinin gelecekte önemli etkiler sağlaması olasıdır.<br />
2,14-16 İmmün sistem infeksiyon ve diğer streslere karşı<br />
vücudun doğal savunma mekanizmasıdır.<br />
Bu sistemde birbirleriyle kompleks şekilde etkileşen<br />
ve kardiyak kaşeksinin gelişiminde önemli rol oynayan<br />
pek çok farklı bileşen mevcuttur. Örneğin, tümör nekroz<br />
faktör -alfa’nın (TNF) kardiyak kaşeksili hastalarda<br />
arttığı gösterilmiştir. 6,15,17 Bazı araştırmacılar, kardiyak<br />
kaşeksi tanımlamasında TNF plazma düzeyinin kaşektik<br />
KKY hastalarında primer olarak yüksek olduğunu<br />
ve bunun oluşan kilo kaybı derecesinin güçlü bir öngörücüsü<br />
olduğunu bildirmiştir. TNF, interlökin 1 (IL-1),<br />
IL-6, interferon-γ ve “transforming growth faktör-β” ile<br />
birlikte “toksik” katabolizma gelişiminde rol oynayan<br />
anahtar sitokinlerden bir tanesidir.<br />
KKY’de gözlenen immün aktivasyonun ana uyaranı<br />
bilinmemektedir ve bununla ilgili günümüzde üç ana<br />
teori mevcuttur: (1) Birinci hipotez; kalbin kendisinin<br />
sitokinlerin esas kaynağı olduğudur, çünkü yetersiz miyokardın<br />
TNF üretebilme yeteneği olduğu gösterilmiştir.<br />
Daha da ötesi, in vivo çalışmalarda hemodinamik<br />
basınç yüklenmesinin TNF mRNA sentezini arttırabildiği<br />
bildiriilmiştir. 18,19 Bu çalışmada miyokard gerilmesi<br />
miyozitlerde TNF mRNA üretimini arttırmıştır.<br />
(2) İkinci hipotez; KKY’de oluşan barsak duvarı ödeminin<br />
bakteriyel translokasyona yol açarak endotoksin<br />
salınımı ve immün aktivasyonundan sorumlu olduğudur.<br />
20 Akut ödematöz bulguları kötüleşen hastalarda<br />
artmış endotoksin konsantrasyonunun diüretik tedavisi<br />
ile geriletilebilmesi bu hipotezi desteklemektedir. 21 Kardiyojenik<br />
şoku olan hastalarda, pozitif bakteri kültürü<br />
yokluğunda yüksek ateş ve artmış prokalsitonin düzeyi<br />
(bakteriyel endotoksineminin göstergesi) olduğu gösterilmiştir.<br />
22<br />
Akut venöz konjesyonu ile bakteri ve endotoksinin<br />
barsak geçirgenliğinin değişmesi sonucunda, bunların<br />
dolaşıma karıştığı ve inflamatuar sitokin aktivasyonu-<br />
nu uyardığı öne sürülmüştür. Endotoksinin in vivo TNF<br />
mRNA sentezini uyarabildiği bilinmektedir. 23<br />
Ödemi olmayan bazı KKY hastalarında LPS (lipopolisakkarid)<br />
duyarlı periferal monositlerin artmış olduğu<br />
bulunmuştur. 24 Eğer bu hipotez doğru ise bu durum barsakta<br />
bakteriyi, endotoksinin kendisini veya endotoksinin<br />
immün sistemdeki hücrelere bağlanmasını hedef<br />
alan yeni tedavi stratejileri olasılığının kapısını açabilir.<br />
Bu bağlamda, lipidlerin KKY hastalarında endotoksine<br />
bağlanma ve etkilerini detoksifiye etmede önemli rol<br />
oynayacağı iddia edilebilir. 25 (3) Alternatif olarak öne<br />
sürülen üçüncü hipotez; hipoksinin KKY hastalarında<br />
artmış TNF-α üretimi için bir uyaran olabileceğidir. 26<br />
İnflamatuar sitokinlerin, multipl etkileri olduğu ve<br />
bunların çoğunun KKY’de doğrudan veya dolaylı olarak<br />
vücut zayıflamasına katkıda bulunduğu bilinmektedir.<br />
Hayvan deneylerinde, iskelet kasına TNF üreten<br />
tümör hücreleri yerleştirilmesi ile kaşeksi oluştuğu,<br />
beyine de TNF üreten hücrelerin implante edilmesinin<br />
anoreksiye yol açtığı gösterilmiştir. Bu bulgular; öncelikle<br />
TNF’nin üretim yerinin sitokinin (TNF) davranışını<br />
ve etkilerini belirlediğini ve ikinci olarak artmış<br />
düzeylerinin kaşeksi gelişiminde gerçekten önemli rol<br />
oynadığını göstermektedir. TNF ayrıca egzersiz intoleransı<br />
ve nörohormonal aktivasyon ile de bağlantılıdır ve<br />
kaşektik durum gelişiminde önemli rolü olan apoptozu<br />
uyarabilir. 27<br />
TNF ayrıca endotel hücreleri üzerine sitoskeleton<br />
yapının yeniden onarılmasını sağlayarak; albumin ve<br />
suya geçirgenlik artışını, aktive antijenlerin artmış dışavurumu<br />
(ekspresyonunu), yüzey prokoagulan aktivite<br />
uyarımı ve IL-1 salınımı gibi normal endotel fonksiyonları<br />
gibi etkilerde göstermektedir. 28 TNF’nin vaksüler<br />
endotel hücrelerinde esasen NO sentaz mRNA’yı azalttığı<br />
bilinmektedir. Bu etkilerin tümü endotel fonksiyonunu<br />
bozabilir. 29<br />
Uzun süreli artmış TNF düzeylerinin yıkıcı etkilerine<br />
bağlı olarak meydana gelen endotel disfonksiyonu,<br />
KKY hastalarında TNF düzeyleri ile maksimal periferal<br />
kan akımı arasındaki güçlü “ters- ilişki” görüşünün varlığını<br />
desteklemektedir. 30
790<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
OREKSİJENİK<br />
Artmış enerji girişi<br />
Agouti-related protein (AgRP)<br />
β-endorfi n<br />
Ghrelin<br />
Growth hormon-releasing faktör<br />
Melanin konsantre edici hormon (MCH)<br />
Neuropeptid Y (NPY)<br />
Orexin A ve B<br />
ANOREKSİJENİK<br />
Azalmış enerji girişi<br />
Adrenomedullin (ADM)<br />
α-melanosit uyarıcı (stimulating) hormon (α-MSH)<br />
Kokain- ve amfetamindüzenleyici<br />
(regulated) transcript (CART)<br />
Neuropeptid B (NPB)<br />
Peptid YY3-36 (PYY3-36)<br />
Proopiomelanocortin (POMC)<br />
Somatostatin<br />
Urocortin<br />
Oxytocin<br />
ŞEKİL 3. Enerji homeostazisinin kontrolunda seçilmiş nöropeptidlerin etkileri (Pharmacology & Therapeutics 2009;121: 227-52)<br />
bını indükleyebildiği ve bunların tümünün IL-6 antikorları<br />
tedavisi ile önlenebildiği gösterilmiştir. Daha da<br />
ötesi, KKY hastalarında serum IL-6 düzeyleri ile kemik<br />
mineral dansitesi arasında belirgin bir korelasyon bulunmamış<br />
olsa dahi; IL-6’nın osteoporoz gelişimine yol<br />
açabileceğini destekleyen kanıtlar mevcuttur.<br />
Son zamanlarda, sitokinlerin ve suda çözünür sitokin<br />
reseptörlerinin artmış plazma düzeylerinin kötü<br />
sağkalımı öngörebildiği ortaya konulmuştur. Özellikle<br />
solubl TNF reseptör 1 (sTNF-R1) düzeyleri; tüm immün<br />
parametreler arasında en yüksek duyarlılık ve özgüllükle<br />
mortaliteyi öngörmede en uygun marker olduğu<br />
görünmektedir. Böylece sTNF-R1 düzeylerinin saptanmasının<br />
KKY hastalarının prognoza göre sınıflamasında<br />
yararlı olabilir, böylece yüksek riskli hastalar daha etkili<br />
ve öncellikli olarak hedef alınabilir.<br />
KKY sadece immün aktivasyon ile değil, prognozu<br />
olumsuz etkileyen yükselmiş diğer inflamatuar belirteçler<br />
ile de ilişkilendirilmiştir. 36 Örneğin; KKY hastalarında<br />
artmış ksantin oksidaz aktivitesinin bir göstergesi<br />
İkinci Emir ve Aşağı-İstikamette Nöronlar<br />
↑Yemek girişi<br />
Yemek girişi↓<br />
AgRP / NPY<br />
POMC / CART<br />
Arcuate nucleus<br />
inhibisyon<br />
uyarılma<br />
Mide<br />
Ghrelin<br />
Insulin<br />
Pankreas<br />
Leptin<br />
Yağ dokusu<br />
ŞEKİL 4. İştah düzenlemesinin mekanizmaları. Kısalt: AgRP: Aguoti-related protein, CART: Cocain and amphetamine related trancript,<br />
NPY: Neuropeptide Y, POMC: Propiometanocortin (Pharmacology & Therapeutics 2009;121: 227- 52).
Kardiak Kaşeksi 791<br />
olan serum ürik asit düzeyleri ile dolaşan inflamasyon<br />
belirteçleri arasında güçlü bir ilişki mevcuttur. Daha da<br />
ötesi, sitokin düzeylerine göre daha ucuz ve kolay ölçülebilen<br />
serum ürik asit düzeyi, KKY hastalarında uygun<br />
ve bağımsız prognoz göstergeci olarak görünebilir.<br />
Beslenmenin Düzenlenmesi<br />
İştahın pozitif ve negatif anahtar modulatörleri, Şekil<br />
3’de doygunluk-iştah homeostatik modelinde, anahtar<br />
komponentleri gösterilmiştir. Bununla birlikte bu basit<br />
fakat günlük vital olan bu süreç bugün henüz anlaşılamamış<br />
birçok patofizyolojik yol ve/veya mekanizmalardan<br />
etkilenmektedir (Tablo 2).<br />
Beslenmede santral ve periferik düzenleyici mekanizmalar:<br />
Hiptalamus iştahın düzenlenmesinde merkez bölgedir<br />
(Şekil 4). Hipotalamusun lateral bölgelerinin uyarılması<br />
yemeye sebep olur. Mediyal blögenin uyarılması<br />
ile yeme kesilir. Hipotalamustaki merkezlerin kontrolunda<br />
birçok mediyatör yer alır.<br />
Beslenmede aşırı oynamalar (artma, azalma), vucudun<br />
ağırlığı ve muhtevasında değişikliklere sebep olur.<br />
Kronik hastalıklarda kaşeksi, birçok beslenme özelliklerini<br />
paylaşır. Özellikle kardiyak kaşeksi hastalarında<br />
iştah problemleri ve yiyecek alımında değişiklikler,<br />
metabolik bozukluklar dikkat çekmiştir anabolik/katabolik<br />
dengesizlik. İştahın eksik olmasına bağlı kötü beslenme<br />
birçok değişik kronik hastalıklarda da olabilir ve<br />
hastaların nedeyse yarısı etkilenebilir. İştahın hormonal<br />
düzenlenmesi tam olarak anlaşılamamıştır, olası tetikleyicilerden<br />
biri “sahte doygunluk”tur (yeterli yiyecek<br />
almadan doyma gibi). Enerji tüketiminde bozukluklar<br />
anoreksinin-yönettiği vucut erimesi ve sonucunda kaşeksiyi<br />
kolaylaştırabilir. Dolayısı ile, kronik hastalığın<br />
tedavi edilmesi anahtar elementtir; bu hastalar; kurallara<br />
göre hastalığın daha fazla gelişmesini önlemek için<br />
yeterli düzeyde beslenmelidir, tedavinin olası yan etkileri<br />
engellenmeli ve durumun kötüleşmesi geri döndürülmelidir.<br />
Nöroendokrin Anormallikler:<br />
Kronik kalp yetersizliğinde bozulmuş kardiyak<br />
fonksiyonlara bağlı sekonder değişiklikler olmaktadır.<br />
Bunlar sempatik sistem aktivasyonu, renin anjiotensin<br />
aldosteron aksı ve natriüretik peptidi içeren nörohormonal<br />
değişikliklerdir. Başlangıçda bu sistemler faydalı<br />
iken daha sonraları vaskuler rezistans ve afterloaddaki<br />
artış ve ventriküler genişleme ve remodellinge yol açarak<br />
zararlı olmaktadır. 37<br />
Bilinen nörohormonal hipoteze göre 38 : Kalp yetersizliğinin<br />
prognozu, aktive olmuş nörohormonal sistemin<br />
kalp ve dolaşım üzerindeki zararlı etkilerine bağlıdır<br />
(Bölüm 1.4). Birçok çalışmada nörohormonal aktivas-<br />
TABLO 2. İştah ve beslenmenin düzenleyicileri mediyatörleri<br />
Nöropeptid Y: Hipotalamustan sentezlenir. Enerji dengesi, bellek<br />
ve öğrenmeyi düzenler. iştaha etkisi pozitiftir.<br />
Leptin: Adipositlerde sentez edilir, iştah ve metabolizma düzenleyicisidir.<br />
İştaha etkisi negatiftir.<br />
Alfa-melanokortin (?): Hipofizin orta lobunda sentez edilir,<br />
fonksiyonları; deri pigmentasyonu, immunomodulatör ve enerji<br />
dengesi. İştaha etkisi negatif.<br />
Büyüme hormonu: Hipofizde sentezlenir, fonksiyonları; büyüme<br />
uyarılması ve hücre çoğalması. İştaha etkisi pozitiftir.<br />
İnsülin: Pankreasın Langerhans adacıklarında sentezlenir, glukoz<br />
homeostazında rol oynar. İştaha etkisi pozitiftir.<br />
Buna göre, hipotalamus iştahın santral düzenleyici bölgesidir<br />
(Şekil 4). İki bölge ayırt edilebilmiştir: Lateral ”beslenme<br />
bölgesi” ve mediyal “doygunluk bölgesi”. Birincisinin uyarılması<br />
yeme davranışına sebep olur, sonrakinin uyarılması yemeyi<br />
durdurur. Hipotalamustaki bu merkezlerin kısmen kontrolunda<br />
birçok mediyatörler yer alır.<br />
Nöropeptid Y (NPY): Sempato-adreno-meddular sinir sistemininde<br />
ve yüksek konsantrasyonda hipotalamusta bulunur.<br />
Birlikte bulunduğu AgRP (”agouti” ilişkili protein) ile yiyecek<br />
alımını pozitif olarak düzenler.<br />
Leptin (yunanca leptos: zayıf): adipositlerin yaptığı hormondur,<br />
orantısal olarak yağ kitlesinden salınır ve NPY etkisinin<br />
ve yiyecek alımının direk inhibitörüdür. Leptin daha<br />
sonra melanokortikotropin-4 reseptörünü (MC4R) aktive eden<br />
POMC (pro-opimelanokortin)’yi aktive eder, sadece yiyecek<br />
alımını azaltmaz enerji tüketimini de artırır.<br />
Melanokortinler: POMC’den ayrılırlar, 5 reseptöre bağlanabilirler,<br />
bunlardan MC4R iştah düzenlenmesinde önemlidir,<br />
fonksiyonun kaybolması obezite ile sonuçlanır.<br />
“Açlık hormonu”, Gherlin: Az bilinmekte, midenin fundus<br />
bölümünde üretilir ve gherlin pozitif nöronlar hipotalamusta<br />
yerleşmiştir ve PY ve POMC için pozitif nöronlara yansır. Gherlinin<br />
yiyecek alımımdaki major rolü, sadece yiyecek alımına<br />
neden olmaz, ayrıca büyüme hormonu sekretagog reseptörler<br />
ile büyüme hormonu (GH; growth Hormone) salınmasını da<br />
sağlar, böylece iştah ve anabolik faktörlerin birleştiricisi gibi<br />
hareket eder.<br />
Growth factor (GH): Pleiotropik faktör olup etkilerini direk<br />
veya indirek olarak IGF-1 (insulin like growth factor-1) ve somatomedinler<br />
ile yönetir. Direk lipolitik etkileri ile adaledeki<br />
anabolik etkilerini birleştirirler (özellikle IGF-1 ile yönetilen).<br />
KKY ve kardiyak kaşekside GH’ye sekonder direnç tanımlanmıştır.<br />
İnsülin direnci de KY’ye sekonder olabilir ve heriki hormon<br />
direnci hastalığın ciddiyeti ile koreledir. İnsülinin kendisi<br />
adalenin güçlü anabolik faktörüdür, bundan dolayı insülin duyarlaştıran<br />
tedavi kaşekside umut verici tedavi görünmektedir.<br />
yon ile artmış mortalite arasında ilişki gösterilmiştir. 39,40<br />
Kalp yetersizliğinde katekolaminlerin artışı gözlemlenene<br />
kadar 41 kardiyak kaşeksili hastalarda katekolamin<br />
seviseyi hakkında bir çalışma bulunmamaktaydı.<br />
İlk kez Anker SD ve Chua TP 53 , kardiyak kaşeksili
792<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
hastayla yaptıkları çalışmada norepinefrin ve epinefrin<br />
seviyesinin kaşektik olmayan kalp yetersizliği hastalarına<br />
oranla belirgin yüksek olduğunu saptamışlardır.<br />
Bununla beraber; Plazma aldosteron seviyesi ve renin<br />
aktivitesi kardiyak kaşeksili hastalarda yüksek bulunmuştur.<br />
Bu çalışmalar kalp yetersizliği olan hastalarda<br />
kaşeksi ve sempatik aktivite arasındaki ilişkiyi ortaya<br />
çıkarmıştır. Renin ise anjiotensin-II ve norepinefrin gibi<br />
stress hormonlarının güçlü uyarıcısıdır 42 . Anjiotensinin<br />
hayvan modellerinde sirkülasyondaki “ insülin growth<br />
faktör I” ( IGF-I) seviyesini azaltarak anoreksi ve kilo<br />
kaybına neden olduğu, ayrıca da kardiyak myositlerde<br />
apoptoza yol açtığı gösterilmiştir. 43<br />
Nörohormonal aktivasyon kardiyorespiratuar refleks<br />
kontrolünde de bozulmaya yol açmaktadır. 44 Kardiak<br />
kaşeksili hastalarda anormal kalp hızı değişiklikleri,<br />
deprese baroreseptör sensitivitesi (ki zayıf prognoz ve<br />
ilerlemiş nörohormonal aktivasyona katkısı bulunmaktadır)<br />
gibi şiddetli otonomik refleks kontrol bozuklukları<br />
görülmüştür.<br />
Katekolaminlerin kaşeksiye yol açma mekanizmalarından<br />
bir diğeri sağlıklı kişilere kıyasla bazal metabolizma<br />
hızındaki ve istirahatte enerji harcamasında artışlardır.<br />
45,46,47<br />
Katabolizmada artışa neden olan stres hormonlarından<br />
bir diğeri ise kortizoldür. Tedavi edilmemiş kalp<br />
yetersizliği hastalarında muhtemelen artmış adrenokortotrophormon<br />
salınımının neden olduğu kortizol seviyesinin<br />
iki kat daha yüksek olduğu görülmüştür. 48,49 Ek<br />
olarak anabolik steroid dehidroepiandesteron seviyesi<br />
de kardiyak kaşeksili hastalarda düşük bulunmuştur.<br />
Vücut Yapısı Değişiklikleri:<br />
Mevcut çalışmalarda hastaların %68’inden fazlasında<br />
kas atrofisi bulunmaktadır. 50,51 Kas zayıflığı ve halsizlik iki<br />
önemli semptom olup çogunlukla NYHA III-IV ve kaşektik<br />
olgularda gözlenmektedir. 52,53 Yağsız dokunun kaybı<br />
kanser ve AIDS vakalarında da prognozun önemli belirleyicisidir.<br />
54 Ancak kalp yetersizliği olgularında henüz<br />
böyle bir ilişki belirlenememiştir. Osteoporozis kardiyak<br />
transplantasyon bekleyen hastalarda bildirilmiştir. 55<br />
Kaşektik kalp yetersizliği hastalarında sadece yağsız<br />
dokuda belirgin azalma değil, aynı zamanda yağ dokusunda<br />
(enerji rezervi) ve kemik mineral dansitesinde de<br />
azalma gözlenmiştir. “Dual enerji X ray absorptimetre” ile<br />
ve de diğer yöntemler ile yapılan ölçümlerde kaşektik<br />
hastalarda total vücut yağ dokusu, yağsız doku, ve kemik<br />
mineralinde, non-kaşektik sağlıklı gruba göre anlamlı<br />
azalma görülmüştür.<br />
Kardiak kaşeksideki vücut yapısı değişikliğinin<br />
sebebi net anlaşılmasa da inflamatuar sitokinlerin ve<br />
katabolik hormon seviyesi ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.<br />
Kaşeksi patogenezinde growth hormon IGF -1<br />
aksı önemli görülmektedir. Kardiak kaşeksili hastalarda<br />
yükselmiş “growth hormon” seviyesi ile birlikte normal<br />
ya da azalmış IGF-1 düzeyi, growth- hormon rezistansı<br />
geliştiğini düşündürmektedir. IGF-1 apoptoz yolunda<br />
efektör enzim olan intrasellüler “kaspaz” sayısını azaltmaktadır.<br />
57 Kalp yetersizliği hastalarında iskelet kasındaki<br />
apoptoz egzersiz kapasitesindeki bozulma ile belirgin<br />
ilişkilidir. 58<br />
Farklı Vucut Bölümlerinin Erimesinin<br />
(Zayıflama) Mekanizmaları:<br />
Kardiyakl kaşekside sadece yağsız dokular (iskelet<br />
adalesi gibi) tutulmaz, yağ dokusu ve kemikler de etkilenir.<br />
İskelet kası protein sentezi ve proteoliz arasındaki<br />
dengesizliğe bağlı kitlesel olarak kaybolur. Tipik olarak<br />
proinflamatuar sitokinler, eşzamanlı anabolik IGF-1 sinyalinin<br />
azadığı süreçte proteolitik sistemlerin oluşmasına<br />
neden olur. Yağsız vucut kitlesinin tükenmesi kaşeksinin<br />
major karakteristiklerinden birisidir. Dolayısı<br />
ile KKY hastalarının %68’e kadarında adale atrofisinin<br />
kanıtları bulunur. Ayrıca, myostatin, adale kitlesinin<br />
negatif düzenleyicisi olup, anahtar oyuncu olabileceği<br />
düşünülmektedir (artırarak-düzenleme; “upregulatıon”<br />
bildirilmiştir). Hastalığın sonraki döneminde kemik ve<br />
yağ dokusunda zayıflayarak erime olur.<br />
Yağ zayıflamasına (eriyip tükenmesine) birçok ajan<br />
ve hız kısıtlayıcı adım; beta-adrenerjik ve natriüretik<br />
peptid gibi birçok reseptör ile aktive olmuş hormon duyarlı<br />
lipaz enzimi aktivitesi neden olabilir.<br />
Kemik yoğunluğu kardiyak kaşeksi hastalarında<br />
düşüktür, düşük kalsiyum ve vitamin D düzeyleri bildirilmiştir.<br />
TEDAVİ<br />
Kardiyak kaşeksideki gibi zayıflamayı tedavi edecek henüz<br />
kanıtlanmış ve onaylanmış bir tedavi yoktur. Stratejisi,<br />
doku kaybının önlenmesi veya tedavi edilmesi<br />
olmalıdır.<br />
• ACE inhibitörleri ve Beta blokerler ile kardiyak kaşeksinin<br />
geciktiği ve muhtemelen önlendiği bildirilmiştir.<br />
Bununla birlikte tekbaşına beslenme ile,<br />
anoreksi geri döndürülse bile, kaşeksi geriye döndürememiştir.<br />
Hastalarda sıklıkla özellikle diüretik<br />
alanlarda, mikro-besincikler (selenyum, çinko, bakır)<br />
ve vitaminlerin eksikliği bulunur ve yan-zincirli<br />
aminoasitlerin (ösin, isolösin ve valin) ile desteklemenin<br />
faydaları olduğu gösterilmiştir.<br />
• Günümüzde günlük protein alımı referansı: vucut<br />
ağırlığının her kilosuna (kg) 0.8 gr olup bu kardiyak<br />
kaşeksili KKY hastası için çok az olup, günlük alım<br />
bunun üstünde tutulmalıdır. Uzamış istirahatin adale<br />
ağırlığından protein kaybına sebep olduğu gösterilmiştir,<br />
yan-zincirli aminoasitler yatan hastalarda<br />
etkili olmuştur (esansiyel olmayan aminoasitlerin<br />
karışımı; glisin, serin ve alanin 30 mmol/her gün).
Kardiak Kaşeksi 793<br />
• Anoreksi ile savaşmak için yiyecek alımı baştan sona<br />
indüklenmelidir. Bu hastalarda destekleme düşünülmelidir<br />
(B1, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar<br />
ile).<br />
Megasterol asetat, hormona cevaplı kanserlerde zayıflamayı<br />
durdurmuştur. Buna yakın bileşik medhidroksiprogesteron<br />
asetatın da benzer etkileri vardır (periferik<br />
ödem eğilimi var).<br />
Cannaboidler, yiyecek alımına neden olan ajanlardır<br />
(tutarsız klinik sonuçları görülmüştür). AİDS ve kanser<br />
hastalarında iştaha pozitif etkisi olmakla birlikte kilo artışı<br />
olmamıştır.<br />
• KKY’de, anabolik steroidler kardiyak fonksiyonu<br />
düzeltmiş, vucut ağırlığına etkisi olmamıştır. Beta<br />
adrenerjikler, özellikle beta-2 adrenerjik agonistlerin<br />
bilinen anabolik etkilerinin bazı faydaları gösterilmiştir;<br />
dejeneratif adale hastalıklarında bazı<br />
faydalar olabilir, kısa süreli kardiyak pozitif etkileri<br />
bildirilmiştir. Hastaların fonksiyonel kapasitelerinde<br />
düzelme olmamıştır.<br />
Kardiyak kaşeksi kronik inflamatuar hastalık olduğundan,<br />
inflamatuar duruma yönelik birçok antiinflamatuar<br />
strateji geliştirilmiştir; (a) nötralizan antikorlar<br />
(eternacept, infliximab), (b) statin, (c) talidomid (TNFalfa’yı<br />
düşürür), pentoxifilin ise adalede proteolitik aktiviteyi<br />
azaltmıştır.<br />
Kardiak kaşeksi vücutda anabolik ve katabolik sistemdeki<br />
multifaktoriyel bozukluktan kaynaklanmaktadır.<br />
Bu yüzden bir çok farklı yollarla tedavi edilmesi<br />
planlanmalıdır.<br />
Beslenme Desteği:<br />
• İlerlemiş KKY ve kaşektik tüm hastalarda tuz alımı<br />
günde 2 gram ile kısıtlanmalıdır.<br />
Kesin olan şu ki beslenme durumunun düzeltilmesi<br />
ile enerji rezervlerinin arttırmak, iskelet kas dokusundaki<br />
yeniden yapılanmayı destekler ve egzersiz kapasitesinde<br />
belirgin artışı sağlar. 59 Ancak bu konuda nasıl<br />
bir desteğin sağlanacağı hakkında geniş kontrollü çalışmalar<br />
yoktur.<br />
Yine de, yoğun beslenme desteği, vücudun oksidatif<br />
ihtiyacını yükseltip, yağsız dokuda artışa yol açarak, kalp<br />
yetersizliği hastalarında adale dokusunun korunmasında<br />
güvenli rolu olabileceği düşünülmektedir. Bu strateji<br />
özellikle pre ve postoperatif dönemlerde önemlidir.<br />
Bir çalışmada kaşektik kalp yetersizliği hastalarında,<br />
5-8 hafta uygulanan intravenöz 1200 kcal /gün beslenme<br />
desteğinin mortalite üzerinde olumlu olduğu gösterilmiştir.<br />
7<br />
• Kalp yetersizliğinde enerji desteği (40-50 kcal/m 2<br />
vücut yüzeyine yüzdesi, örneğin 1.4 m 2 =5600 kcal),<br />
1.5-2 g/kg protein ve sodyum 2 g/gün) ve sıvı kısıtlaması<br />
(1000 - 1500 ml/gün) ile yüksek yoğunluklu<br />
beslenme modeli önerilmektedir. Kaşeksili kalp yetersizliği<br />
hastalarında özel diet programı en uygunu<br />
görülmektedir (Bölüm 2.3).<br />
Egzersiz:<br />
Adalenin metabolik bozukluğu periferal kan dolaşımı<br />
bozukluğu ve nörohormonal anormallikler ile beraber<br />
olup özel rehabilitasyon programları ile egzersiz<br />
kapasitesi desteklenmelidir. 60<br />
İlaç Tedavisi:<br />
Kalp yetersizliğinde kullanılan ilaçlar özellikle hemodinamik<br />
parametrelerde düzelmeye yöneliktir. Bununla<br />
beraber hastanın semptomları ve sağkalımı hemodimaik<br />
parametreler ile zayıf korelasyon göstermektedir.<br />
61 Hemodinamik parametreler ve immün sistem<br />
kalp yetersizliği ve kardiyak kaşeksi patofizyolojisinde<br />
önemli role sahip olup ilaçlar bu sistemlerde değişikliklere<br />
yol açarak yararlı olabilir.<br />
• Balık yağı (n3 poliansature yağ asiti) desteği, köpeklerde<br />
IL-1 konsantrasyonunda azalma sağlayarak<br />
kalp yetersizliği olanlarda kaşeksiyi düzelttiği<br />
gösterilmiştir. Bu bulgular indirek olarak kaşektik<br />
hastalarda antisitokin tedavinin yararlı olabileceğini<br />
düşündürmüştür. Özel antisitokin tedavilerin kalp<br />
yetersizliği hastalarında kullanımı tartışmalıdır. In<br />
vivo çalışmalarda TNF-α sol ventrikül fonksiyonunu<br />
baskıladığı ve sol ventrikül dilatasyonuna neden<br />
olduğu gösterilmiş.<br />
(HFSA-2006) Kardiyak Kaşekside Diyet ve<br />
Beslenme Önerileri<br />
Kardiyak kaşeksi yoğum sitokin, tümör nekroz-alfa<br />
aktivasyonu veya kronik düşük kalp debisi durumları<br />
ile ilişkili iyi bilinen bir fenomendir. Benzer özellikler,<br />
terminal kanser, AIDS ve kronik inflamatuar hastalıklarda<br />
da saptanmıştır. Bu hastalar oldukça yüksek morbidite<br />
riski altındadır; infeksiyon, hastaneye yatış ve bozulmuş<br />
yara iyileşmesi gibi.<br />
Düşük SVEF’li hastalarda, tümör nekroz-alfa düzeyi<br />
ilerlemiş hastalıkta daha yüksektir ve mortalitenin en<br />
yüksek riski ile korelasyon gösterir. Minimal beslenme<br />
ihtiyacını belirlemek için biçimsel metabolik değerlendirme<br />
adale-erimesi sendromu görülen bu hastalarda<br />
küvetle düşünülmelidir.<br />
Bu hastalara spesifik tavsiyeler yapılmalıdır; yemeklerin<br />
büyüklük ve sıklığının değiştirilmesi, yüksek enerjili<br />
dietin temin edilmesi önemlidir.<br />
• İlerlemiş KY hastalarında beslenme tedavi ve<br />
yaklaşımına ve tasarlanmamış ağırlık kaybı veya<br />
adale erimesine (kardiyak kaşeksi) özel dikkat<br />
gösterilmelidir. Nitrojen dengesi, kalori alımı ve<br />
prealbumin uygun beslenme desteğinin belirlenmesinde<br />
yardımcı olabilir. Kalorik destekleme<br />
tavsiye edilmektedir.
794<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
Anabolik steroidler tavsiye edilmemektedir. Kardiyak<br />
kaşeksi ve adale erimesinde anabolik steroidlerin<br />
kullanımını destekleyen veri yoktur. Disfonksiyonel<br />
miyokarda düşük doz testesteronunun faydalı etkisi<br />
ima edilerek, başlamngıçta bu yaklaşım için heveslenilmiştir.<br />
Bu bileşiklerin uzun süre kullanmasının iskemiyi<br />
artırdığı ve kötü ventrikül remodelingi riskini ilerlettiği<br />
bildirilmiştir. Bu tedavinin kullanımı sırasında sıvı<br />
retansiyonu ve elektrolit anormallikleri sıktır. Eklenen<br />
diğer ciddi riskler; artmış trombojenite ve eritrositoz,<br />
benin prostatik hipertrofi ve prostat kanseridir.<br />
•KY’li hastalar, özellikle diüretik tedavisi ve tuz kısıtlayıcı<br />
diette olanlarda günlük ihtiyacın alındığından<br />
(esansiyel besinlerin günlük değeri) emin olmak<br />
için, günlük multi-vitamin desteği düşünülmelidir.<br />
Spesifik vitamin veya beslenme eksikliği için değerlendirme<br />
nadiren gerekebilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Yeh.S, Schuster M. Geriatric cachexia : the role of cytokines.<br />
Am J Clin Nutr 1999; 70 : 183-97<br />
2. Anker SD, Cats AJS.Cardiac cachexia: a syndrome with impaired<br />
survival and immune and neuroendocrine activation.<br />
Chest 1999; 115 :836-47.<br />
3. Metropolitan height and weight tables. Stat Bull Metrop<br />
Life Found 1983;64:3-9.<br />
4. Anker SD, Ponikowski O, Varney S et al. Wasting as indepentend<br />
risk factor for mortality in chronic heart failure.<br />
Lancet 1997;349:1050 -3<br />
5. McMurray J, Abdullah I, Dargie HJ, Shapiro D.Increased<br />
concentration of tumpr necrosis factor in ‘cachectic’ patients<br />
with severe chronic heart failure. Br Heart J 1991; 66:<br />
356-8<br />
6. Levine B, Kalman J, Mayer L Fillit H, Packer M. Elevated<br />
circulating levels of tumor necrosis factor in severe chronic<br />
hert failure. N Engl J Med 1990;323:236-41<br />
7. Otaki M. Surgical treatment of patients with cardiac cachexia.<br />
An analysis of factors affcting operative mortality.<br />
Chest 1994;105 :1347 -51<br />
8. Freeman LM, Rouberoff R.The nutrition implications of<br />
cardiac cachexia. Nutr Rev 1994;52:340-7<br />
9. Pittman JG, Cohen P.The pathogenesis of cardiac cachexia.<br />
N Engl J Med 1964; 271:403-9<br />
10. Buchanan N, Keen RD,Kingsley R, Eyberg CD. Gastrointestinal<br />
absorption studies in cardiac cahexia. Intens Care<br />
Med 1977; 3:89-91<br />
11. King D, Smith ML,Chapman TJ, Stockdale HR, Lye M. Fat<br />
malabsoption in elderly patients with cardiac cachexia.<br />
Age Ageing 1996; 25:144-9<br />
12. Braunwald E.Clinical manifestation of heart failure.<br />
In:Heart disease.A textbook of cardiovasculer medicine,<br />
vol 1, Philadelphia :Saunders, 1984, p.499.<br />
13. MacGowan G, Mann D, KornosR,Feldman A, Murali S.<br />
Circulating interleukin -6 in severe heart failure. Am J Cardiol<br />
1997;79 :1128 -31<br />
14. Sharma R, Coats AJ, Anker SD. The role of inflammatory<br />
mediators in chronic heart failure: cytokines, nitric oxide,<br />
and endothelin -1. Int J Cardiol 2000;72 :175-86.<br />
15. Shan K, Kurrelmeyer K, Seta Y et al.The role of cytokines<br />
in disease progression in heart failure. Curr Opin Cardiol<br />
1997; 12:218-23<br />
16. Berry C, Clark AL.Catabolism in chronic heart failure.Eur<br />
Heart J 2000;21 :521 -32<br />
17. Dutka DP, Elborn JS,Delamere F, Shale DJ, Morris GK. Tumour<br />
necrosis factor alpha in severe congestive cardiac failure.<br />
Br Heart J 1993; 70 :141 -3<br />
18. Torre –Amione G, Kapadia S, Lee J et al. Tumor necrosis factor<br />
receptors in the failing human heart. Circulation 1996;<br />
93: 704-11<br />
19. Kapadia SR, Oral H, Lee J, Nakano M, Taffet GE, Mann L.<br />
Hemodynamic regulation of tumor necrosis factor –alpha<br />
gene and protein expression in adult feline myocardium.<br />
Circ Res 1997;81 : 187 -95<br />
20. Anker SD, Egerer KR, Volk HD, Kox WJ, Poole –Wilson PA,<br />
Coats AJ. Elevated soluble CD14 receptors and altered cytokines<br />
in chronic heart failure. Am J Cardiol 1997;79:1426-<br />
30.<br />
21. Neibaoer J, Volk HD, Kemp M et al. Endotoxine and immune<br />
activation in chronic heart failure: a prospective cohort<br />
study. Lancet 1999; 353 :1838 -42<br />
22. Brunkhorst F, Clark A, Foryeki Z, Anker S.Pyrexia, procalcitonin,<br />
immune activation and survival in cardiogenic<br />
shock: the potential importance of bacterial translocation.<br />
Int J Cardiol 1999;72:3-10<br />
23. Kapadia S, Lee J, Torre-Amione G, Birdsall HH, Ma TS,<br />
Mann DL. Tumor necrosis factor alpha gene and protein<br />
expression in adult feline myocardium after endotoxine<br />
administration. J Clin Invest 1995;96 :1042 -52<br />
24. Vonhof S, Brost B, Stille Siegener M, Grumbach I, Kreuzer<br />
H, Figulia H. Monocytc activation in congestive heart failure<br />
due to coronary artery disease and idiopathic dilated<br />
cardiomyopathy. Int J Cardiol 1998;63:237-44.<br />
25. Rauchhaus M. Coats AJ, Anker SD. The endotoxin -lipoprotein<br />
hypothesis. Lancet 2000;356:930-3.<br />
26. Hasper D, Hummel M, KIeber FX, Reindl I, Volk HD. Systemic<br />
inflammation in patients with heart failure, Eur Heart J<br />
1998;19:761-5.<br />
27. Cicoira M, Boiger AP, Doehner \V et al. High tumour necrosis<br />
factor-alpha levels are associated with exercise intolerance<br />
and neurohormonal activation in chronic heart failure<br />
patients. Cytokine 2001:15:80-6.<br />
28. Bolger AP, Anker SD. Tumour necrosis factor in chronic heart<br />
failure: a peripheral view on pathogenesis, clinical, manifestations<br />
and therapeutic implications. Drugs 2000;60:<br />
1245-57<br />
29. Yoshizumi M, Perrella MA, Burnett JC, Lee ME. Tumor<br />
necrosis factor downregulates an endothelial nitric oxide<br />
synthase rnRNA by shortening its half-life. Circ Res 1993;<br />
73:205-9.<br />
30. Anker SD, Volterrani M, Egerar KS. et al. Tumour necrosis<br />
factor alpha as a predictor of impaired peak leg blood flow<br />
in patients with chronic heart failure. Q J Med 1998:91:199-<br />
203<br />
31. Zumbach MS, Boehme MW, Wahl P. Stremmel W, Ziegier R,<br />
Nawroth PP. Tumor necrosis factor increases serum leptin<br />
levels in humans. J Clin Endocrinol Metab 1997;82:4080~2.<br />
32. Murdoch DR, Rooney E, Dargie HJ, Shapiro D, Morton Jj,
Kardiak Kaşeksi 795<br />
McMurray JJ. Inappropriately low plasma leptin concentration<br />
in the cachexia associated with chronic heart failure.<br />
Heart !999;82:352- 6.<br />
33. Fihppatos OS, Tsilias K, Venetsanou K et al. Leptin serum<br />
levels in cachectic heart failure patients. Relationship with<br />
tumor necrosis factor-alpha system. Int J Cardio! 2000;76: i<br />
17-22.<br />
34. Doehner W, Pfiauin CD. Rauchhaus M et al. I.eptin, insulin<br />
sensitivity and growth hormone binding protein in chronic<br />
heart failure with and without cardiac cachexia. Eur J Endocrinol<br />
200l;145:727-35<br />
35. Torre-Amionc G, Kapadia S, Benedict C, Oral H, Young JB,<br />
Mann DL Proinfiammatory cytokine levels in patients with<br />
depressed left ventricular ejection fraction: a report from<br />
the Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOLVD). 3 Am<br />
Coll Cardiol 1996.27:1201 6.<br />
36. Sharma R, Rauehhaus M, Ponikowski PP et al. The relationship<br />
of and survival in patients with chrome heart failure<br />
treated with angiotensin-converting enzyme inhibitors.<br />
J Am Coll Cardiol 2000:36:523-8.<br />
37. Francis GS. Neurohormonal mechanisms involved in congestiveheart<br />
failure. Am J Cardiol 1985;55(Suppl A):I5A-<br />
2IA<br />
38. Packer M. The neurohormonal hypothesis: a theory to explain<br />
the mechanism of disease progression in heart failure.<br />
J Am Coll Cardiol l992;20:24g-54<br />
39. Conn JN, Levine B, Olivari MT et al. Plasma norepinephrine<br />
as a guide to prognosis in patients with chronic congestive<br />
heart failure. N Engl J Med 1984;311:819-23<br />
40. Swcdberg K, Eneroth P, Kjekshus J, Wilhclmsen L. Hormones<br />
regulating cardiovascular function in patients with severe<br />
congestive heart failure and their relation to mortality.<br />
CONSENSUS Trial Study Group. Circulation 1990;82:1730-6<br />
41. Chidsey CA, Harrison DC, Braunwald E. The augmentation<br />
of plasma norepinephrine response to exercise in patients<br />
with conges tive heart failure. N Engl J Med)962;267:650-4.<br />
42. Staroukine M, Devriendt J. Decoodt P, Vemiory A. Relationship<br />
between plasma epinephrine, norepinephrine, dopamine<br />
and angiotensin II concentrations, renin activity,<br />
hemodynamic state and prognosis in acute heart failure.<br />
Acta Cardiol I984;39:I31-8.<br />
43. Brink M, Weileri J, Delafontaine P. Angiotensin II causes weight<br />
loss and decreases circulating insuiin-like growth factor<br />
in rats through a pressor-independent mechanism. J Clin Invest<br />
1996:97:2509-16.<br />
44. Ponikowski P, Pcepoli M, Chua TP et al. The impact of cachcxia<br />
on cardiorespiratory reflex control in chronic heart<br />
failure. Eur Heatt j I999;20:l667-75<br />
45. Christin L, O’Connell M, Bogardus C, Danforth E, Ravussin<br />
E. Norepinephrine turnover and energy expenditure in<br />
Pima Indian and white men. Metabolism 1993:42:723-9.<br />
46. Lommi J, Kupari M, Yki-Jarvincn H. Free fatty acid kinetics<br />
and oxidation in congestive heart failure. Am j Cardiol<br />
I998;81:45-50<br />
47. Obisesan TO, Toth MJ, Donaldson K et al. Energy expenditure<br />
and symptom severity in men with heart failure. Am J<br />
Cardiol I996;77:1250-2.<br />
48. Anand IS, Ferrari R, Kalra GS, Wahl PL, Poole-Wilson PA,<br />
Hams PC. Edema of cardiac origin. Studies of body water<br />
and sodium, renal function, hemodynamic indexes, and<br />
plasma hormones in untreated congestive cardiac failure.<br />
Circulation I989;80:299-305<br />
49. NichoIIs MG, Espiner EA, Donald RA, Hughes H. Aldosterone<br />
and its regulation during diuresis in patients with<br />
gross congestive heart failure. Clin Sci Mol Med ]974;47:301-<br />
15<br />
50. Lipkin DP, Jones DA, Round JM, Poole-Wilson PA, Abnormalities<br />
of skeletal muscle in patients with chronic heart<br />
failure, Int J Cardiol 1988;! 8:187-95<br />
51. Drexler H, Riede D, Munzel T, Konig H, Funke E, Just<br />
H.Alterations of skeletal muscle in chronic heart failure. Circulation<br />
1992:85.1751-9.<br />
52. Harrington D, Anker SD, Chua TP et al. Skeletal muscle function<br />
and its relation to exercise tolerance in chronic heart<br />
failure. J Am Coll Cardiol 1997;30:1758-64.<br />
53. Anker SD, Swan JW, Volterrani M et al. The influence of<br />
muscle mass, strength, fatigability and blood flow on exercise<br />
capacity in cachectic and non-cachectic patients with chronic<br />
heart failure. Eur Heart J 1997;18:259-69<br />
54. Kotler DP, Tierney AR, Wang J, Pierson RN. Magnitude of<br />
body- cell-mass depletion and the timing of death from wasting<br />
in AIDS. Am J Clin Nutr 1989;50-.444-7.<br />
55. Lcc AH. Mull RL, Keenan OF et al. Osteoporosis and bone<br />
morbidity in cardiac transplant recipients. Am J Med I994;<br />
96:35-41.<br />
56. Anker SD, Harriugton D, Lees B el al. Body composition<br />
and quality of muscle in chronic heart failure. Am Coil Cardiol<br />
1997;29:527A, Abstract<br />
57. Adams V, Gielen S, Hambrecht R, Schuler G. Apoptosis in<br />
skeletal muscle. Front Biosci 2001;6:D1-DI I,<br />
58. Adams V,.iiang H, Jiangtao Y et al. Apoptosis in skeletal<br />
myocytes of patients with chronic heart failure is associated<br />
with exercise intolerance, j Am Coll Cardiol l999;33:9S9-65.<br />
59. Heymsfield SB, Caspei K Congestive heart failure: clinical<br />
manage ment by use of continuous nasoemenc feeding. Am<br />
J Clin Nutr 1989:50:539 44<br />
60. Coats AJ, Adamopoulos S, Meyer TE, Conway J, Sleight P.<br />
Effects of physical training in chronic heart failure. Lancet<br />
1990;335:63-6.<br />
61. Clark AL, Pooie-Wiison PA, Coats AJ. Exercise limitation<br />
in chronic heart failure: central role of the periphery. J Am<br />
Coll Cardiol I9%;28:1092-102.<br />
62. Poole-Wilson PA. Coluccı WS. Massıe BM. Chaterjee K. Coats<br />
AJS: Heart Faılure. Churchıll Lıvıngstone. 1997. sayfa<br />
261-69.<br />
63. von Haehling S. Lainscak M. Springer J. Anker SD. Cardiac<br />
cachexia: A systematic overview. Pharmacology & Therapeutics<br />
121 (2009) 227–252.<br />
64. NA. stephens. Fearon CH. Anorexia, cachexia and nutrition.<br />
Anorexia, cachexia and nutrition. Medicine 2007;36/2:<br />
78-81.<br />
65. Shing-Shing Yeh, Kimathi Blackwood, and Michael W. Schuster.<br />
Cytokine Basis of Cachexia and its Treatment: Are<br />
They Ready for Prime Time?. DOI: 10.1016/j.jamda. 2008.01.<br />
003<br />
66. Stefan D. Anker, Rakesh Sharma. The syndrome of cardiac<br />
cachexia. International Journal of Cardiology 85 (2002) 51-<br />
66.
BÖLÜM<br />
3.10<br />
Kalp Yetersizliğinde<br />
Psikolojik Faktörler<br />
Prof. Dr. Kemal Arıkan – Dr. Sinem Zeynep Başer<br />
GİRİŞ<br />
Kalp yetersizliği birçok kalp hastalığının son safhasıdır.<br />
1 Yaşlı popülasyonu ve miyokard enfarktüsü sonrası<br />
yaşam oranları arttığı için hastaneye yatışların %5’inin<br />
sebebi kalp yetersizliğidir. Her yıl hastaların %40’ı ölür;<br />
yaşayanların ise hayat kalitesi belirgin olarak bozulmuştur.<br />
2<br />
Hayat kalitesinin düşüklüğü, sosyal izolasyon ya da<br />
desteğin olmaması ve depresyon kalp yetersizliği olan<br />
hastaların büyük bir kısmında tekrar hastaneye yatma<br />
ve mortalitenin artması ile ilişkili bulunmuştur. 3 Kronik<br />
kalp yetersizliği olan hastaların %49’unun hastaneye<br />
yatışının evvelinde şiddetli tartışma, aile üyelerinden<br />
ayrılma gibi duygusal olaylar yaşanmıştır. Anksiyete ise<br />
işlevselliği belirlemekle birlikte hastaneye yatışı ve mortaliteyi<br />
belirlemez. 4,5<br />
Metaanalizler ruhsal iyilik halinin hem sağlıklı hem<br />
de hasta popülasyonda mortaliteyi düşürdüğünü göstermiştir.<br />
Sağlıklı toplulukta; ruhsal olarak iyi hissetmek,<br />
neşe, mutluluk, dinçlik, enerji; hayattan tatmin<br />
olmak, umut duymak, optimizm, esprililiğin genel mortaliteyi<br />
de kardiyovasküler mortaliteyi de azalttığı saptanmıştır.<br />
6<br />
Klinisyenler kalp yetersizliğinde psikososyal meselelerin<br />
önemine yeni yeni dikkat etmeye başlamışlardır.<br />
Bu durumun olası sebepleri beyin-kalp etkileşiminin<br />
yeterince değerlendirilmemiş olması, klinik pratikte nasıl<br />
değerlendirileceğinin bilinmemesi, tedavide yetersiz<br />
kalınması ve hatta klinisyenlerin bu konuya ilgi, merak<br />
duymamalarıdır. 7<br />
Tanı<br />
Major depresyon tanısı için iki hafta boyunca aşağıdakilerden<br />
5 ya da daha fazlasının olması gerekir:<br />
1. Çökkün duygudurum<br />
2. Etkinliklere ilginin ve zevk almanın azalması<br />
3. Belirgin kilo kaybı ya da alımı, iştahta azalma veya<br />
artma<br />
4. Uykusuzluk ya da aşırı uyuma<br />
5. Yorgunluk ya da enerji kaybı<br />
6. Değersizlik, uygunsuz ya da aşırı suçluluk hissi<br />
7. Dikkati toplama, karar verme ve düşünme yetisinde<br />
azalma<br />
8. Tekrarlayan ölüm, intihar düşünceleri ya da intihar<br />
girişimi<br />
Semptomlardan biri çökkün duygudurum ya da ilgi,<br />
zevk kaybı olmalıdır. Kişinin sosyal, mesleki ve diğer<br />
yaşamsal alanlardaki işlevselliği bozulmuş olmalıdır. 8<br />
Anksiyete, tehdit algılayan bireyde negatif bir afektif<br />
durum oluşmasıdır. Kişinin belli durumlarda istediği<br />
sonuçlara ulaşamayacağını, sonuçları kontrol edemeyeceğini<br />
ya da öngöremeyeceğini hissetmesiyle karakterizedir.<br />
9 Kalp yetersizliğinde olan halsizlik, apati ve<br />
anerjinin depresyonda da görülmesi tanı konulmasını<br />
zorlaştırabilir. Rutin değerlendirmede mutlaka depresyonu<br />
ayırt ettirecek sorular olmalıdır.<br />
Anksiyetenin bilişsel, nörobiyolojik ve davranışsal<br />
komponentleri vardır. 10 Aslında, diğer duygularımız<br />
gibi ortamdaki değişikliklere davranışlarımızla cevap<br />
vermemizi, uyumumuzu sağlar. Artarsa ya da süreğenleşirse<br />
işlevselliği bozabilir. Normalden patolojik anksiyeteye<br />
kadar geniş bir yelpazede yer alabilir. Kardiyak<br />
hastalarda durumsal anksiyete ve panik bozukluk, yaygın<br />
anksiyete bozukluğu, post travmatik stres bozukluğu<br />
gibi anksiyete bozuklukları sık görülmektedir.<br />
Epidemiyoloji<br />
Kalp yetersizliği olanlarda depresyon görülme sıklığı<br />
%15-36 arasında değişmekle birlikte; %77.5 gibi yüksek<br />
oranlar da bildirilmiştir. 11,12,13 Öte yandan, yaşlılarda<br />
depresyon ya da depresif semptomların sıklığı taramalarda<br />
%14-60 iken; klinik görüşme ile %14-39 bulun-<br />
797
798<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
muştur. Bu sebeple tedaviye başlanmadan evvel mutlaka<br />
klinik görüşme ile tanı doğrulanmalıdır. 14<br />
Depresyon miyokard enfarktüsü geçirmiş hastalarda<br />
yaygın olduğu için, en çok bu grupta araştırılmıştır.<br />
Miyokard enfarktüsü geçirip yaşayanlarda depresyon<br />
sıklığı sağlıklı popülasyona göre daha sık bulunmuştur.<br />
Depresif semptomları olan hastaların ise miyokard<br />
enfarktüsü geçirme olasılıkları 1.5-3.5 kat artmıştır. Ağır<br />
depresif nöbet geçiren hastalarınki 4.5 kat daha fazladır.<br />
15,16<br />
Kalp yetersizliği olan hastalarda anksiyetenin sıklığı<br />
%63’e kadar çıkabilir. 17 Kanser ve akciğer hastalarıyla<br />
karşılaştırıldığında kalp yetersizliği olan hastaların anksiyete<br />
düzeyleri daha yüksektir. 17,18<br />
Etyoloji<br />
Kalp yetersizliği olan kişilerdeki depresyonun etyolojik<br />
faktörleri çok çeşitli olabilir. Bunlar genetik predispozisyon,<br />
sosyal ortam, kişinin mortaliteyle yüzleşmesi, hayat<br />
tarzı değişiklikleri gibi psikososyal stresörler ve kardiyak<br />
hastalığa bağlı biyolojik-humoral faktörlerdir. 19<br />
Tedavi<br />
Kalp yetersizliği olanlarda depresyon görülme sıklığı<br />
yüksek olmasına karşın, psikiyatri konsültasyonu ve<br />
uygun tedavinin sağlanması yetersizdir. Antidepresan<br />
kullanımı depresyon görülme sıklığıyla orantılı değildir.<br />
Antidepresanların yetersiz kullanımı, tanı konulmaması<br />
ve semptomatolojinin tanınmamasına bağlı olabilir.<br />
Benzodiazepinler ve benadrilin sık kullanılması,<br />
hastaların anksiyete, uykusuzluk ve irritabilitelerinin<br />
tedavi edilmeye çalışıldığını gösterir. Oysaki kalp yetersizliğinde<br />
depresyon ve anksiyetenin tedavi edilmesinin<br />
hayati önemi vardır. 20 Antidepresan kullanımını<br />
gerektiren durumlar kalp yetersizliğinin medikal maliyetini<br />
de etkiler. 21<br />
Günümüzde seçici serotonin geri alım inhibitörleri<br />
tedavide ilk sırada yer almaktadır. Yeni antidepresanlar<br />
olan seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin kardiyak<br />
yan etkisi yok denecek kadar azdır. 22 Bu ilaçlardan sitalopram<br />
ve sertralin en iyi seçenekler olarak görülmektedir.<br />
Paroksetin ve fluoksetin ise ilaç etkileşimi açısından<br />
tercih edilmemelidir. Yine de kardiyak açıdan trisiklik<br />
antidepresanlara göre kardiyak açıdan daha güvenli oldukları<br />
bilinmektedir. Mevcut çalışmalar, depresyonu<br />
olan kardiyak hastalarda seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin<br />
kardiyak prognozu iyileştirdiğini göstermiştir.<br />
23<br />
Kognitif davranışçı terapinin kardiyovasküler hastalığı<br />
olanlarda tedavide etkin olduğu bilinmektedir. 24<br />
Depresyon kronik ya da psikotik özellikli değilse, psikososyal<br />
koşullar uygunsa tercih edilebilir. 25 Bazı hastalarda<br />
ise tedavi protokolüne uymaları zor olacağı için<br />
uygun olmayabilir. Psikoterapinin farmakoterapiye<br />
destek olarak kullanıldığı olgularda iyileşme oranı daha<br />
yüksektir. 26,27<br />
Farmakolojik olmayan müdahaleler de çok önemlidir.<br />
Aile ve bakımverenlere destek, bilgilendirme, egzersiz,<br />
stresle başa çıkma yöntemleri tedavinin önemli parçalarıdır.<br />
Psikoedükasyonel programların metaanalizinde, bu<br />
programların mortaliteyi %34, miyokard enfarktüsünün<br />
tekrarlama riskini %29 azalttığı ve egzersiz ve diyet alışkanlıklarına<br />
uyumu arttırdığı gösterilmiştir. 28<br />
Hasta ve bakımvereniyle etkin iletişim çok önemlidir.<br />
Hastalıkla ilgili gerçek bilgiyi ne kadar öğrenmek<br />
istedikleri kişiden kişiye değişse de yaşamların sonlarında<br />
bile sağlık çalışanlarının kendilerini bırakmasını<br />
istemezler. Kültürel ve sosyal altyapılarına uygun, hastanın<br />
ihtiyaç ve isteklerini karşılayacak bilgi vermek<br />
esastır. Her şeyden önemlisi, palyatif de olsa bir tedavi<br />
planı sunmaktır. 29<br />
Anksiyete ve Depresyonun Kalp Yetersizliği<br />
Prognozuna Etkileri<br />
Kişilerin kötü, stresli olaylarla başa çıkma yollarının fiziksel<br />
ve psikolojik sağlıklarını etkilediği bilinmektedir. 30,31<br />
Başa çıkma yollarının yetersiz kaldığı durumlar depresyon<br />
ve anksiyete ile sonuçlanabilir. Başa çıkma şekli hastalığın<br />
seyri ve prognozu açısından fikir verebilir. Bazı yazarlar,<br />
bu faktörlere dikkat etmenin morbidite, mortalite ve<br />
hastaneye yatış sayısını azaltacağını düşünmektedirler. 32<br />
Depresyonun hastaneye yatışın sıklığını arttırdığı, tedaviye<br />
uyumsuzlukla ilişkili olduğu gösterilmiştir. 33,34,35,36,37<br />
Bu durum depresyon tedavisinin hastaneye yatışları azaltıp<br />
azaltmayacağı sorusunu gündeme getirir. 38 Bir başka<br />
görüş de ayaktan tedavi gören hastaların daha genç ve<br />
sağlık durumları daha iyi olduğu için depresyon görülme<br />
ihtimalinin düşük olmasıdır.. 13<br />
Bazı görüşlere göre kardiyak mortalitede depresyon;<br />
yaş, enfarktın ciddiyeti ya da cinsiyetten bağımsız bir<br />
risk faktörüdür. 39 Hastalarda mortaliteyi 2 kat arttırdığı<br />
gösterilmiştir. 40 Depresyonun derecesi kalp yetersizliği<br />
semptomlarının ciddiyeti ile de artar. Temel yaşam aktivitelerindeki<br />
kısıtlılık ve dinlenirken dispne olması depresyonla<br />
kuvvetli olarak ilişkilidir. 41<br />
Depresyonun neden kardiyak morbidite ve mortaliteyi<br />
etkilediği tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.<br />
Depresyon ve anksiyetenin patofizyolojisinde yer alan<br />
artmış sempatik aktivite, otonomik değişiklikler, tedaviye<br />
uyumsuzluk, sağlıksız hayat şekli; ateroskleroz,<br />
ritm bozukluklarından, plak rüptürü, tromboz ve sonucunda<br />
da kalp yetersizliğinin kötüleşmesi, koroner arter<br />
hastalıklarıyla sonuçlanabilir.<br />
Depresyonda dolaşımdaki bazal katekolaminlerin<br />
artması sonucunda miyokardiyal oksijen gereksiniminin,<br />
kalp hızının ve kan basıncının artması bir açıklama<br />
olabilir. Ayrıca katekolaminlerin artması, enfarktın başlangıcı,<br />
yayılması ve ventriküler fibrilasyon gelişmesini<br />
tetikler. 42<br />
Bir diğer açıklama otonom sinir sistemi tonusunun<br />
artmasıyla birlikte kalp hızı değişkenliği ve barorefleks
Kalp Yetersizliğinde Psikolojik Faktörler 799<br />
duyarlılığının azalmasıdır. Miyokard enfaktüsü sonrası<br />
depresyonu olanlarda kalp hızı değişkenliği azalmıştır.<br />
43,44<br />
Üçüncü bir mekanizma ise depresyonda trombosit<br />
agregasyonunun artmasıyla miyokardiyal iskemiye duyarlılığın<br />
artmasıdır. 45<br />
Depresyonda kardiyak prognozun kötüleşmesinin<br />
başka bir sebebi de hastaların tedaviye uyumlarının<br />
bozuk olması, kardiyak rehabilitasyon programlarına<br />
katılmamalarıdır. 46<br />
Bu hasta grubunda mental stresin de prognoz açısından<br />
depresyon ve kalp yetersizliği arasındaki ilişkide<br />
belirleyici olabileceği düşünülmektedir. 47<br />
Tedaviye davranış olarak uyum göstermemenin kalp<br />
yetersizliğinin ciddiyeti, fonksiyonel durum (New York<br />
Heart Association), cinsiyet ve yaş kriterleri dışlanınca<br />
mortalite riskinde belirleyici olduğu görülmüştür. 48,49<br />
Tedaviden kopma, uyum göstermeme durumu, hastalık<br />
seyrinde fiziksel kapasitelerin yetersiz olması, sosyal<br />
rollerin kaybı, gelecek hakkında korku ve belirsizliğin<br />
sonucudur. Bu kişilerin tedaviye uyum göstermelerine<br />
destek olacak danışmanlık yöntemleri bulunmalıdır.<br />
Anksiyete depresyonla birlikte sık görülür. 50 Hastalar<br />
fiziksel durumlarıyla ilgili endişe duydukça, anksiyeteleri<br />
artar. Fiziksel yetilerle ilgili endişeler, fiziksel<br />
aktivitede bulunmada çekincelerin olması rehabilitasyonu<br />
güçleştirir. 51<br />
Kısıtlı sayıdaki çalışmada anksiyete kalp yetersizliği<br />
mortalitesi açısından anlamlı bulunmamıştır. 52<br />
Duygusal destek kardiyovasküler olaylarda fatalite<br />
açısından kadınlar için önemli bulunmuştur. 53<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Davis RC, Hobbs FDR, Lip GYH. ABC of heart failure: history<br />
and epidemiology. BMJ. 2000;320: 39-42.<br />
2. Adams KF, Zannad F. Clinical definition and etiology of<br />
advanced heart failure. Am Heart J. 1998; 135:S204-S215.<br />
3. Pelle AJ et al. Psychological predictors of prognosis in chronic<br />
heart failure. J. Card. Fail.2008 ; 14 (4): 341-50.<br />
4. Clarke SP et al. Psychosocial factors as predictors of functional<br />
status at 1 year in patients with left ventricular dysfunction.<br />
Res Nurs Health 2000;23:290–300.<br />
5. KonstamV, Salem D, Pouleur H, Kostis J, Gorkin L, Shumaker<br />
S, et al. Baseline quality of life as a predictor of mortality<br />
and hospitalizationin 5,025 patients with congestive<br />
heart failure. Am J Cardiol 1996;78 890–5.<br />
6. Chida Y, Steptoe A. Positive psychological well-being and<br />
mortality: a quantitavie review of prospective observational<br />
studies. Psychosom Med. 2008; 70 (7): 741-56<br />
7. Moser DK. Psychosocial factors and their association with<br />
clinical outcomes in patients with heart failure: why clinicians<br />
do not seem to care. European Journ of Cardiovasc<br />
Nurs 1 (2002) 183–188.<br />
8. Seligman L. Selecting effective treatments: a comprehensive<br />
systematicguide to treating mental disorders. San Francisco:<br />
Jossey-Bass;1998.<br />
9. Barlow DH. Anxiety and its disorders. New York: Guilford<br />
Press;1988.<br />
10. Kubzansky et al. Anxiety and coronary heart disease: a synthesis<br />
of epidemiological, psychological, and experimental<br />
evidence. Ann Behav Med 1998;20:47–58.<br />
11. Murberg et al. Depressed mood and subjective health<br />
symptoms as predictors of mortality in patients with congestive<br />
heart failure: a two-years follow-up study.Int J Psychiatry<br />
Med 1999;29:311–26.<br />
12. Tsay SL, Chao YF. Effects of perceived self-efficacy and functional<br />
status on depression in patients with chronic heart<br />
failure. J Nurs Res 2002;10:271–8.<br />
13. Murberg et al. Functional status and depression among<br />
men and women with congestive heart failure. Int J Psychiatry<br />
Med 1998;28:273–91.<br />
14. Delville CL, McDougall G. A systematic review of depression<br />
in adults with heart failure: instruments and incidence.<br />
Issues Ment Health Nurs. 2008; 29 (9): 1002-17<br />
15. Barefoot JC, Schroll M. Symptoms of depression, acute<br />
myocardial infarction and total mortality in a community<br />
sample. Circulation. 1996;93:1976-1980<br />
16. Aromaa A et al. Depression and cardiovascular diseases,<br />
Acta Psychiatr Scand Suppl. 1998; 377:77-82<br />
17. De Jong MJ et al. Anxiety is not manifested by elevated heart<br />
rate and blood pressure in acutely ill cardiac patients.<br />
Eur J Cardiovasc Nurs 2004;3:247–53.<br />
18. Riedinger MS et al. Quality of life in women with heart failure,<br />
normative groups, and patients with other chronic<br />
conditions. Am J Crit Care 2002;11:211–9.<br />
19. Faller H, Angermann CE. Depression in heart failure:<br />
complication, risk factor or autonomous disease. İnternist<br />
(Berl). 2008; 49 (4): 394, 396-8, 400, 402-4<br />
20. Jacob S et al. Depression and congestive heart failure: are<br />
antidepressants underutilized? Eur J Heart Fail 2003;5:<br />
399–400.<br />
21. Sullivan M, Simon G, Spertus J, Russo J. Depression-related<br />
costs in heart failure care. Arch Intern Med 2002;162:1860–<br />
22. Norra C et al. High impact of depression in heart failure:<br />
Early diagnosis and treatment options Intern Journ of<br />
Card.2008;125:220–231<br />
23. Shapiro PA. Treatment of depression in patients with congestive<br />
heart failure.Heart Fail Rev. 2009; 14:7–12<br />
24. Dekker RL.Cognitive Behavioral Therapy for Depression<br />
in Patients with Heart Failure: A Critical Review. Nurs Clin<br />
N Am. 2008; 43:155–170<br />
25. Guck TP et al. Depression and congestive heart failure.<br />
Congest Heart Fail 2003;9:163–9.<br />
26. DM Wilson AC. Nonpharmacologic therapy improves functional<br />
and emotional status in congestive heart failure.<br />
Chest. 1994;106:996-1001. 60.<br />
27. Rich MW et al. A multi-disciplinary intervention to prevent<br />
the readmission of elderlypatients with congestive heart<br />
failure.NEngl J Med.1995;333:1190-1195.<br />
28. Dusseldorp et al. A meta-analysis of psychoeducational<br />
programs for coronary heart disease patients. Health Psychol.<br />
1999;18:506-519.<br />
29. Davidson PM. Difficult conversations and chronic heart<br />
failure: dowe talk the talk or walk the walk? Curr Opin<br />
Support Palliat Care. 2007; 1 (4):274-278<br />
30. Endler NS, Parker JDA. Coping with frustration to self-realization:<br />
stress, anxiety, crises, and adjustment. In: Krau
800<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
E, ed. Self-realization, Success and Adjustment. New York,<br />
NY: Praeger;1989.<br />
31. Miller SM, Brody DS, Summerton J. Styles of coping with<br />
threat: implications for health. J Pers Soc Psychol. 1988;54:<br />
142-148.<br />
32. Cleland JGF, Wang M. Depression and heart failure—not<br />
yet a target for therapy? Eur Heart J. 1999;20:1529-1531<br />
33. Vinson JM et al. Early readmission of elderly patients with<br />
congestive heart failure. JAmGeriatrSoc. 1990;38:1290-1295.<br />
34. Rich MW et al. A multi-disciplinary intervention to prevent<br />
the readmission of elderly patients with congestive heart<br />
failure.NEngl J Med. 1995;333:1190-1195.<br />
35. Carney RM et al. Major depressive disorder predicts cardiac<br />
events in patients with coronary artery disease. Psychosom<br />
Med. 1988;50:627-633.<br />
36. Erdhart LR, Cline CMJ. Organisation of the careof patients<br />
with heart failure. Lancet. 1998;352 (suppl I):SI15-SI18.<br />
37. Hawthorne MH, Hixon ME. Functional status, mood disturbance<br />
and quality of life in patients with heart failure.<br />
Prog Cardiovasc Nurs. 1994;9:22-32.<br />
38. Koenig HG. Depression in hospitalized older patients with<br />
congestive heart failure. Gen Hosp Psychiatry. 1998;20:29-<br />
43.<br />
39. Ferketich AK, Schwartzbaum JA, Frid DJ, Moeschberger<br />
ML. Depression as an antecedent to heart disease among<br />
men and women in the NHANES I study. Arch Intern Med.<br />
2000;160:1261-1268.<br />
40. Rutledge T et al. Depression in heart failure: a meta-analytic<br />
review of prevalence, intervention effects, and associations<br />
with clinical outcomes. J Am Coll Cardiol 2006;48 (8):<br />
1527–37.<br />
41. Vaccarino V et al. Depressive symptoms and risk of functional<br />
decline and death in patients with heart failure. J Am<br />
Coll Cardiol 2001;38:199–205.<br />
42. Jewitt DE et al. Free noradrenaline and adrenaline excreti-<br />
on in relation to the development of cardiac arrhythmias<br />
and heart-failure in patients with acute myocardial infarction.<br />
Lancet. 1969;1 (7596):635–641.<br />
43. Gorman JM, Sloan RP. Heart rate variability in depressive<br />
and anxiety disorders. Am Heart J 2000;140: 77–83.<br />
44. Carney RM et al. Depression is associated with reduced heart<br />
rate variability in patients with coronary heart disease.<br />
Circulation. 2001;104:2024-28<br />
45. Levine SP et al. Platelet activation and secretion associated<br />
with emotional stress. Circulation. 1995; 71:1129-1134.<br />
46. Carney RMet al. Depression as a risk factor for cardiac<br />
events in established coronary heart disease: a review of<br />
possible mechanisms, Ann Behav Med. 1995; 17:142-149.<br />
47. York KM et al. Psychobiology of depression/distress in<br />
congestive heart failure. Heart Fail Rev. 2009 ;14:35–50<br />
48. Murberg TA, Bru E. Social relationships and mortality in<br />
patients with congestive heart failure. J Psychosom Res<br />
2001;51:521–7.<br />
49. Konstam V et al. Baseline quality of life as a predictor of<br />
mortality and hospitalization in 5,025 patients with congestive<br />
heart failure. SOLVD Investigations.Studies of<br />
Left Ventricular Dysfunction Investigators. Am J Cardiol<br />
1996;78:890–5<br />
50. Frasure-Smith N et al. Depression and 18-month prognosis<br />
after myocardial infarction. Circulation. 1995;19:999-1005.<br />
51. Borsody J et al. Using self-efficacy to increase physical activity<br />
in patients with heart failure. Home Healthcare Nurse.1999;17:113-118.<br />
52. Majani G et al. Relationship between psychological profile<br />
and cardiological variables in chronic heart failure. Eur Heart<br />
J. 1999;20:1579-1586.<br />
53. Krumholz HM et al. Prognostic importance of emotional<br />
support for elderly patients hospitalised with heart failure.<br />
Circulation. 1998;97:958-964.
BÖLÜM<br />
3.11<br />
Kanser Hastalarında<br />
Kardiyovasküler Hastalığın<br />
Teşhis ve Tedavisi<br />
Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />
Kardiyovasküler hastalık (KVH) ve kanser dünyada<br />
ölümün önde gelen iki sebebidir. Herikisi birlikte tüm<br />
ölümlerin yarısından sorumludur. 1 Korunma ve tedavideki<br />
ilerlemelere rağmen heriki hastalık hastalara ve<br />
sağlık sistemine büyük sıkıntı ve ağır sorumluluk yüklemektedir.<br />
Ancak, KVH ve kanserin herikisini de taşıyan<br />
hastaların tedavisi ile ilgili az sayıda veri vardır. KVH ve<br />
kanser sıklıkla ayni hastada birlikte bulunmaktadır; heriki<br />
hastalığın yüksek prevalansı ve kanser veya tedavilerinin<br />
bazı KVH formlarına sebep olabildiği bu birlikteliğin<br />
önde gelen nedenleridir. Kalp hastalığı ve kanserin<br />
birlikteliği bu hastalardaki tedaviyi sıklıkla güçleştirir,<br />
çünkü bir hastalığın tedavisi diğer hastalığın sonucunu<br />
negatif olarak etkileyebilir.<br />
Ayrıca KVH tedavi kılavuzlarının temel alındığı çalışmalarda<br />
kanserli hastalar çalışma dışı bırakıldığından<br />
bu tedavilerin sonuçları ve etkileşimleri için ciddi bilgi<br />
yetersizliği bulunmaktadır. Dolayısı ile KVH’nın teşhis<br />
ve tedavisinde genellikle kabul edilen stratejiler her zaman<br />
kanser hastalarına uygulanamayabilir.<br />
Sol Ventrikül Disfonksiyonu:<br />
Kanser hastalarında SV disfonksiyonu değişik şekillerde<br />
bulunur (hafiften subkliniğe ve belirgin KY’ye<br />
kadar). Kalp yetersizliği ve kanserin bilikteliğinin sıklığının<br />
yüksek olmasının sebebi; herikisinin de yüksek<br />
prevelansı ve belirli tipteki kanser tedavilerinin kardiyotoksik<br />
etkileridir.<br />
Ancak, belirli tipteki kanser tedavileri ve bunların<br />
kalp üzerindeki zararlı etkileri arasındaki nedensel ilişki<br />
her zaman iyi saptanamayabilir.<br />
Önceden varolan kalp hastalığı ve birlikte kullanılan<br />
çoklu antikanser tedavi modelleri, hastada belirli kanser<br />
tedavisi ve onun olası kardiyotoksisitesinin ötesinde<br />
komplikasyonlar ile de ilişkili olabilir.<br />
Kemoterapi ile ilişkili kardiyomiyopatinin (KMP) iki<br />
şekli öne sürülmüştür (Tablo 1).<br />
• Tip–I kemoterapi-ilişkili KMP; sıklıkla geri dönüşümlü<br />
değildir, serbest radikal oluşumu ile yönetilir<br />
ve ultra-yapısal değişiklikler ile ilişkilidir. Bu tipe<br />
örnek Doxorubicin’in toksik etkisidir.<br />
• Tip–II kemoterapi-ilişkili KMP, aksine sıklıkla geriye<br />
dönüşümlüdür, doza bağımlı değildir, bloke olmuş<br />
ErB 2<br />
, sinyalleri ile yönetilir ve genellikle ultra-yapısal<br />
değişiklikler ile ilişkilendirilmemiştir. 3 Bundan<br />
başka tirozin kinaz inhibitörleri imatinib (Glevec),<br />
ultrayapısal değişikliklerin bir başka tipine neden<br />
olur (mitokondriyal anormallikler ve membran helezonlarının,<br />
vakuollar ve sarko-(endo)-plazmik retikulum<br />
da birikmesi dahil). 4<br />
Kanser Hastalarında Kalp Yetersizliğinin<br />
Teşhisi:<br />
Kanser hastalarında KY teşhis edilmesi sıklıktır. KY<br />
ve kanser birçok semptom ve bulguyu paylaşır (yorgunluk,<br />
dispne, artmış juguler venöz dolgunluk, veya<br />
akciğer muayenesinde raller gibi). Dolayısı ile kanser<br />
hastalarında konjestif KY teşhisini koymak için rutin<br />
teşhis yöntemlerine daha spesifik testlerin eklenmesine<br />
gerek duyulmaktadır.<br />
Endomiyokardiyal biyopsi (EMB), antrasilinin neden<br />
olduğu KMP’nin teşhisinde oldukça duyarlı ve spesifik<br />
bir testtir. EMB (endomiyokardiyal biyopsi) muayenesi<br />
SV disfonksiyonu (ekokardiyografi veya radyonüklid<br />
incelemeler ile) saptanmadan önce kardiyotoksisiteyi<br />
erken tesbit edebilir. 5 Ancak ilacın neden olduğu her<br />
tip KMP’de, kardiyak hasar saçılmış olduğundan EMB<br />
ile güvenilir olarak kesin tanı saptanamayabilir. Ayrıca<br />
trastuzumab-ilişkili kardiyak disfonksiyon antrasiline<br />
benzer ultra-yapısal değişikliklere neden olmaz. 6 Dolayısı<br />
ile kanser hastalarında SV disfonksiyonunu teşhis<br />
etmek için sıklıkla alternatif ve daha pratik (tercihen noninvazif)<br />
metodlara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
801
802<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 1. Kemoterapi ile ilişkili kardiyomiyopatinin iki şekli<br />
İLAÇLAR TİP-1 TİP-2<br />
İlaç sınıfı Antrasilin Trastuzumab<br />
Doz etkisi Toplanmış Dozla ilişkili değil<br />
Yeni başlamada etkisi Tekrarlama olasılığı yüksek Tekrarlama olasılığı düşük<br />
Morfolojik değişiklikler Vakuoller, miyofibriler dağılma, nekroz Belirgin ultra-yapısal anormallikler yok<br />
Mekanizması serbest radikal oluşumu, oksidatif stress/hasar B2 sinyalinin bloke edilmesi<br />
Prognoz Hasar genellikle geri-dönüşümsüz Sıklıkla geri-dönüşümlü<br />
(Curr Probl Cardiol 2008;33: 165)<br />
Radyonüklid ventrikülografi ve ekokardiyografi kemoterapinin<br />
neden olduğu KMP’yi saptayabilmek için<br />
sık kullanılır. Genelde görsel ekokardiyografik SVEF’si<br />
ile kantitatif radyonüklid SVEF’si arasında iyi bir korelasyon<br />
vardır, fakat kardiyak fonksiyonun izlenmesinde<br />
radyonüklid anjiyografi pratik olmamakla sık kullanılmaktadır,<br />
çünkü SVEF’si ölçümü daha iyi üretilebilmektedir<br />
(ekokardiyografiye avantajları: -hastaya özel göğüs<br />
duvarı deformitesi ve hasta pozisyonu gibi tekniğe<br />
bağlı: -radyonüklid yöntemle daha iyi ölçüm alınası- bu<br />
olumsuz faktörlerden en az etkilenir). 7<br />
Bununla birlikte heriki metodla belirlenen SVEF’leri<br />
arasında yakın korelasyon gözükmektedir. Olguya özel<br />
önemli bireysel farklılıklar da gösterebilirler.<br />
• Dolayısı ile, kemoterapi alan hastanın kalp fonksiyonları<br />
izlenecekse, tekrarlayan ölçümlerde<br />
ayni görüntüleme modeli kullanılmalıdır.<br />
• SVEF’sinde düşme klinik ile ilgili düşünülmelidir,<br />
bilindiği gibi erken kalp hasarının tayin<br />
edilmesinde SVEF’si duyarsız olabilir. 5 Kemoterapiden<br />
sonra, ekokardiyografide normal SVEF’li<br />
asemptomatik hastaların %50’sinde diastolik<br />
disfonksiyon vardır. 8 Kardiyotoksisitenin bulgu<br />
ve semptomlarının yokluğunda, kemoterapiden<br />
sonra olguların %25’de anlamlı ekokardiyografik<br />
bulgular bildirilmiştir. 9<br />
• Yapısal (hücresel) hasar, fonksiyonel bozulma ve<br />
SVEF’sinde düşme olmadan önce gelebilir, bundan<br />
dolayı kardiyotoksisite ve KMP’nin erken<br />
saptanmasında kardiyak biyomarkerler yardımcı<br />
olabilir.<br />
a. BNP ölçümü: Dispne ve kalp yetersizliği olan hastalarda<br />
faydalıdır. BNP düzeyi dispnenin pulmoner<br />
ve kardiyak sebeplerinin ayırt edilmesinde yardım<br />
eder. 10 Bu test kardiyotoksik kemoterapinin etkilerinin<br />
izlenmesinde başarı ile kullanılmaktadır. 11,12<br />
BNP, artmış hücresel hasarın sonucu kitlesel miyokardiyal<br />
disfonksiyonunun markeridir, SV’de yükselmiş<br />
dolum basıncı ve volumunu işaret eder; dolayısı<br />
ile hemodinamik olarak bozulmuş diyastolik ve sistolik<br />
fonksiyonları indirek yansıtır.<br />
Kemoterapi hastalarında BNP’nin yükselmesi, SV<br />
diyastolik fonksiyon bozulması ile sistolik fonksiyon<br />
bozulmasına göre daha yakın ilişkilidir. 13<br />
b. Kardiyak troponin düzeyinin ölçümü: Kemoterapi<br />
sonrasında erken ve geç miyokardiyal hasarın (mikroskopik)<br />
belirlenmesinde troponin düzeyinin seri<br />
ölçümü yardımcıdır. 14,15 Tedavi takibinde troponin<br />
düzeylerinin erken ve geç yükselişi artmış kardiyak<br />
olay insidensi ile birliktedir. 15 Özellikle inatçı (süreğen)<br />
troponin yüksekliği olan hastalarda kardiyak<br />
olaylar anlamlı olarak daha sıktır. 15 Kemoterapinin<br />
takipinde troponin yükselmesi olmayan hastalarda<br />
kardiyak komplikasyonların insidensi düşüktür. 15<br />
Kemoterapi sonrası troponin yükselmesi, daha sonra<br />
SVEF’sinde düşme gelişecek hastaların belirlenmesinde<br />
deyardımcıdır. 15,16<br />
Dolayısı ile bu basit yatakbaşı bakılabilen testler<br />
kalp yetersizliği ve kanserin sebep olduğu semptomların<br />
ayırt edilmesinde yardımcıdır, kalp yetersizliğini<br />
ima eden semptomları olan kanser hastalarında bu testlerin<br />
yapılması erkenden düşünülmelidir.<br />
• Yükselmiş BNP düzeyi KKY teşhisi için faydalıdır,<br />
fakat kanserli hastalarda SV volum yüklenmesi<br />
bulguları olmadan da yükselmiş BNP düzeyi<br />
göze çarpabilir (orta derece yükselmiş; >NÜS,<br />
Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi 803<br />
Akut koroner sendrom - Tanısal ikilemi<br />
NÜS’nin<br />
99’cu<br />
pers<br />
Zaman<br />
ŞEKİL 1. Troponin: AMİ sırasında ve non-iskemik durumlarda (kanser tedavisi sırasında, kardiyotoksisite markeri) kardiyak troponinlerin<br />
seyri: Kemoterapi sırasında kardiyak troponin (cTn), normalin/veya bazal değerin üstüne (nadiren 2 katına) çıkabilir ve<br />
mikroskopik hasarın işaretedir; gün içerisinde (saatlerde) seri ölçümlerde ve günlerce önemli değişiklikler göstermez. AMİ’de ise<br />
infarktın ilk 24 saatinde izlenen tipik “delta” seyri gösterir (-Mİ başlangıcının (ağrı) 6’cı saatinde, +4 saat sonra giderek yükselmesi<br />
ve reperfüzyon tedavisi yapılmayan veya infarkt arteri açılmayanlarda 24 saatte düşmeye başlaması). AMİ’deki gibi makroskobik<br />
hücre hasarı ile sonuçlanan enzimatik (troponin, CK) kardiyotoksisite durumunda NÜS’nin (Normalin üst sınırı) X10-50 kat üstüne<br />
yükselmesi durumunda SVEF’de belirgin ciddi düşüş ile birliktedir. ?: Noniskemik troponin yükselişi ve seyri (niteliksiz: NÜS’nin hafif<br />
üzerinde ve 6 saat aralarla veya günlük ölçümlerde
804<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
TABLO 2. Seçilmiş kemoterapi ajanlarının yan etkilerinin<br />
insidensi<br />
Sol ventrikül yetersizliği:<br />
Antrasilinler: +++<br />
Siklofosfamid (cytoxan yüksek doz): ++<br />
Ifosfamid (Mitoxana, yüksek dozda): ++++<br />
Cisplatin (Platinol): ++<br />
Imatinib mesylate (Gleevec): ++++<br />
Alemtuzumab (Campath): +<br />
Trastuzumab (Herceptin): ++<br />
İnterferon alfa: +<br />
Miyokardiyal iskemi:<br />
5-Florourasil(adrucil): ++<br />
Capecitabine (Xeloda): +<br />
İnterferon alfa: +<br />
Hipotansiyon:<br />
Etoposide (Vepesid): ++<br />
Al-trans-retinoic acid (Tretinoin): ++<br />
Sitokinler (interlökin-2 ve interferon alfa gibi): +++/++++<br />
Monoklonal antikorlar: +/+++<br />
Hipertansiyon:<br />
Bevacizumab (Avasatin): ++<br />
İnterferon alfa: ++<br />
Tromboemboliz:<br />
Thadilomide: +++<br />
Bevacimuab (Avastin): +++<br />
Irınotecan: ++++<br />
Cisplatin: ++++<br />
Bradiaritmiler:<br />
Paclitaxel (Taxol): +<br />
Thalidomide (thalomid): ++<br />
Cisplatin: ++++<br />
5-Florourasil (Adrucil): ++++<br />
QT uzaması veya Torsades de pointes:<br />
Arsenik trioxide (trisenox): ++++<br />
SV fonksiyonu olan ve Antrasilin ile tedavi edilen hastalarda<br />
Karvedilolun SVEF düşüşünü önleyerek kardiyoprotektif<br />
olduğu bildirilmiştir (JACC 2006;48: 2258-62).<br />
• Doxorubisinin neden olduğu KMP’nin ü prognozu<br />
kötü olduğundan, kardiyotoksisiteyi azaltmak<br />
için dexazoxone (demir bağlayıcı ajan) ve karvedilole<br />
ek olarak diğer ilaçlar da (lipid- düşürücü<br />
probukol ve kalsiyum kanal blokeri amlodipin)<br />
kullanılmıştır (Prog Cardiovasc Dis 2007;49: 350-52).<br />
Tirozin Kinaz İnhibitörleri:<br />
Birçok tirozin kinaz inhibitörü Kardiyak disfonksiyon<br />
gelişme riski ile birliktedir. Renal ve gastrointestinal<br />
karsinomada kullanılan Sunitinib ile hastaların<br />
%11’de SV disfonksiyonu geliştiği bildirilmiştir. İmatinib<br />
de benzer şekilde KY gelişimi ile ilişkilendirilmiş.<br />
Dasatinib’in isekardiyotoksisitesi henüz iyi tanımlanamamıştır,<br />
bu ilaç da SV disfonksiyonu gelişimi ile ilişkilidir.<br />
Trastuzumab monoklonal antikor olup, meme kanserinde<br />
kullanılmaktadır. Tastuzumabın neden olduğu<br />
kardiyak disfonksiyon, birlikte veya öncesinde kullanılan<br />
doxorubisinden bağımsızdır.<br />
Trastuzumab’ın neden olduğu kardiyak disfonksiyonun<br />
insidensi geçmişte minimal antrasilin alanlarda<br />
%1. Aksine, geçmişte yaygın olarak doxorubisin kullananlarda<br />
kardiyak disfonksiyon insidensi tekbaşına<br />
trastuzumab tedavisi ile %7’ye ve trastuzumab (+) paclitaxel<br />
kombinasyonu ile %12’ye çıkmıştır. Trastuzumab<br />
ve doxorububisinin birlikte kullanılması ile risk daha<br />
fazla artmıştır, %29.<br />
• Trastuzumab ile tedavi edilen hastalarda, şayet<br />
SVEF >%40 ise; kardiyak fonksiyon değişiklikleri<br />
her 3 ayda bir izlenmelidir.<br />
• Şayet SVEF’si
Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi 805<br />
• Siklofosfamid ile KY gelişimini artıran diğer risk<br />
faktörleri: İlerelemiş yaş, siklofosfamidin cisplatin,<br />
antrasilinler veya mediyastinal radyasyon ile<br />
kombine edilmesidir. Ifosfamid ile daha az kardiyotoksisite<br />
bildirilmiştir. Ifosfamide nadiren<br />
KY gibi hayati tehlikesi olan komplikasyonlar ile<br />
ilişkilendirilmiştir.<br />
Cisplatin AMİ ve diastolik disfonksiyon ile de ilişkilendirilmiştir<br />
(Treat Rev 2004;30: 181-91). Cisplatin ile metastatik<br />
kanser tedavisi görenlerde koroner arter hastalığı<br />
ve diastolik KY insidensi ayni yaştaki hastalara göre<br />
artmıştır (J Clin Oncol 2000;18: 1725-32). Olası mekanizmalardan<br />
birisi artmış trombosit agregasyonudur.<br />
Mitomisin’nin özellikle doxorubisin ile kombinasyonunun<br />
kardiyotoksik etkileri ima edilmiştir. Mitomisin<br />
C’nin etkileri 30 mg/kg m 2 biriken dozda KY gelişimini<br />
anlamlı artırmaktadır. Mitomisin C’nin neden olduğu<br />
kardiyotoksisite superoksidlerin teşekkülü ile ilişkili<br />
olabilir.<br />
Antimetabolitler:<br />
Yüksek doz 5-Florourasil (>800 mg/m 2 /gün) ile kardiyak<br />
etkilerin insidensi %10’a kadardır.<br />
5-FU’nun kardiyotoksik yan etkileri arasında Mİ<br />
dahil miyokardiyal iskemi de vardır, izole SV disfonksiyonu<br />
nadiren bildirilmiştir. Önceden varolan iskemik<br />
kalp hastalığı 5-FU ile kardiyotoksisite gelişmesi için<br />
risk faktörüdür.<br />
Antimikrotubul Ajanlar:<br />
Taxanlar ( Paclitaxel gibi), kardiyak toksisiteye sekonder<br />
antrasilinleri tolere edemeyenlerde sıklıkla kullanılırlar.<br />
Antrasilinler (doxorubisin) ve Paclitaxelin kombinasyon<br />
tedavisi sıklıkla yüksek oranda kardiyotoksisite<br />
ile komplikedir, buna iki ilacın farmakinetiklerinin<br />
birlikte sebep olduğuna inanılmaktadır. Aksine, tekli<br />
ajan olarak Paclitaxelin, hasta önce doksorubisin ile tedavi<br />
edilse bile kardiyak disfonksiyona neden olduğu<br />
görülmemiştir. Paklitaxel tedavisi sırasında geleneksel<br />
risk faktörleri olan hastalarda bile kardiyak fonksiyon<br />
bozulmamıştır.Oysa ki, paklitaxel diğer kardiyotoksik<br />
kemoterapiler ile birlikte kullanıldığında kardiyak disfonksiyon<br />
şiddetlendirebilir.<br />
• Paklitaxel veya Vinkristin ile deneysel çalışmalarda,<br />
bu ajanların kalp-koruyucu etkiler de sergilediği gösterilmiştir.<br />
Monoklonal Antikorlar:<br />
Hematolojik maliniteler, meme kanseri, kolorektal<br />
kanser tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadırlar. Bu ajanların<br />
birkaçının anlamlı kardiyotoksik etkileri vardır ve<br />
KY gelişmesi ile birliktedir.<br />
Alemtuzumab, CD52’ye monoklonal antikordur T-<br />
hücre lösemisinin tedavisinde kullanılmaktadır. İnfüzyonundan<br />
sonra kalp fonksiyonunda bozulma bildirilmiştir.<br />
Ayrıca Alemtuzumab sıklıkla kardiyak iskemi ile<br />
de ilişkilendirilmiştir.<br />
Bevacizumab, humanize monoklonal antikorlardır,<br />
ve doxorubisin ile kombine edildiğinde kardiyomiyopati<br />
oranı yükselmiştir.<br />
• Antrasilinle ilişkilendirilmiş kardiyomiyopati<br />
riskini artıran iki risk faktörü ise radyoterapi<br />
ve yüksek doz alkile edici ajanların verilmesidir.<br />
Bevacizumabın kardiyotoksik mekanizmalarının<br />
birisi; daha sonra kardiyak disfonksiyona götüren<br />
miyokardiyal hasara neden olan anti-anjiogenik<br />
özellikleridir.<br />
İnterferonlar:<br />
Glikopreteinler ailesindendir; alfa, beta ve gamma<br />
alt-grupları vardır. İnterferon-alfa kardiyomiyopati ile<br />
ilişkilendirilmiştir, sitokin kesildilkten sonra genellikle<br />
geriye- dönüşlüdür. İnterferon-alfa tedavisi kardiyomiyopatinin<br />
geriye-dönüşüsüz şekli ile de ilişkilendirilmiştir.<br />
Mekanizması bilinmemektedir.<br />
Kanser Hastalarında Kalp Yetersizliği Tedavisi:<br />
Kemoterapinin neden olduğu kalp yetersizliğinin<br />
spesifik tedavisi yaygın olarak çalışılmamıştır. Epirubisin<br />
ile tedavi gören meme kanseri hastalarında ACEİ’ler<br />
SVEF’yi artırmıştır, bu sonucun işaret ettiği; ACEİ’ler<br />
kanser hastalarında SV disfonksiyonu tedavisinin bir<br />
parçası olmalıdır (Ann Oncol 2002;13:699- 709). Doksorubisin<br />
tedavisinden sonra gelişen SV disfonksiyonunda,<br />
ACEİ’lere Beta blokerlerin eklenmesi, tekbaşına kullanılan<br />
ACEİ alanlara göre SVEF’sini daha anlamlı düzeltiği<br />
gösterilmiştir (J Heart Lung Transplant 2005;24: 2196-201).<br />
Kemoterapinin neden olduğu kardiyomiyopatide<br />
SVEF’si ACEİ ve Bb tedavi ile anlamlı derecede düzelmiştir.<br />
• Kemoterapinin neden olduğu SV disfonksiyonunda<br />
Bb ve ACEİ ilaçların herikiside birlikte<br />
başlanmalıdır.<br />
• SV disfonksiyonlu kanser hastaları sonsuza<br />
kadar ACEİ ve Bb tedavisinde tutulmalıdır,<br />
bunların kesilmesi anlamlı klinik kötüleşmeye<br />
yol açabilir. (Circulatıon 2003; suppl4:665)<br />
İmitanib’e (Gleevac) bağlı kardiyomiyopatisi olan<br />
hastalar da ACEİ ve Bb tedavisi ile düzelmiştir, bu hastaların<br />
bazıları Imitanip tedavisini güvenle sürdürebilmiştir.<br />
ACEİ ve Bb tedavi devam ettikce fonksiyonel<br />
sınıfı ve SVEF’sinde herhangi bir düşme olmamıştır (J<br />
Card Fail;11suppl:54).
806<br />
KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />
ACEİ’lere intoleransı olan hastalarda Valsartan tedavisine<br />
geçilmelidir, daha iyi tolere edilmiş ve SVEF’yi<br />
düzelttiği gösterilmiştir.<br />
Akut dekompanse KY’de Milrinon ile klinik düzelme<br />
sağlanmıştır. Bu hastalara daha sonra güvenle ACEİ<br />
ve Bb başlanabilir.<br />
Takip ve İzleme:<br />
Klinik olarak ve periyodik SVEF’si ile takip edilmelidir.<br />
Ekokardiyogram veya radyonüklid görüntülemenin<br />
ne sıklıkta yapılmasına kılavuzluk edecek resmi fikirbirliği<br />
yoktur.<br />
SVEF’de en erken düşme kemoterapiden 3 ay sonra<br />
bildirilmiştir (JACC 200;36: 517-22).<br />
Antrasilinnin bir dozundan sonra diastolik fonksiyon<br />
değişikliği saptanmış, SVEF’sinde düşme en erken<br />
ikinci dozdan sonra bulunmuştur (Am J Cardıol 2007; 99:<br />
974-7). Bu nedenle bu hastalar güncel bilgiler temel alınarak<br />
çok yakından izlenmelidir.<br />
• Sistolik fonksiyonun değerlendirilmesi ideal<br />
olarak her kemoterapi siklusundan sonra<br />
veya kemoterapi başladıktan en az 3 ay sonra<br />
yapılmalıdır.<br />
• Bu hastalar sonsuza kadar da takip edilmelidirler.<br />
Miyokardiyal İskemi:<br />
Göğüs ağrısı kanser hastalarının en sık semptomudur,<br />
miyokardiyal iskeminin değerlendirilmesi sıklıkla<br />
gerekmektedir. KAH ve/veya akut koroner sendrom<br />
(AKS) riskini artıran birçok kanser tedavisi şekli vardır.<br />
Kanser tedavisinin neden olduğu KAH ve AKS’nin<br />
mekanizmalarının anlaşılması, kanserli hastalarda miyokardiyal<br />
iskeminin önlenme, öngörülme ve tedavisine<br />
yardımcı olabilir.<br />
• AKS ile ilişkilendirilmiş Kemoterapiler: AKS’ye<br />
sebep olan veya ilişkili kemoterapi ajanları. Bunların<br />
bazıları: 5-FU ve bunun ön-ilacı capectine,<br />
paclitaxel ve interferon.<br />
• Bunların tümü AKS, koroner anjiyogramda nonobstrüktif<br />
KAH ile ilişkili bulunmuştur, bu tip<br />
AKS’ye koroner spazmın sebep olabileceği işaret<br />
edilmiştir. Cisplatin, vinblastin ve bleomisin’nin<br />
de akut vasküler toksiseteye sebep olduğu bilinmektedir.<br />
Cisplatin ile hastaların %38’de tedavi<br />
sırasında angina pektoris geliştiği bildirilmiştir.<br />
• Vasküler toksisite ile ilişkilendirilmiş kemoterapi<br />
ajanları alan hastalar kardiyak iskemi için izlenmelidir<br />
ve AKS bulunanlarda bu ajanlar en azından<br />
geçici olarak kesilmelidir.<br />
• Bir başka kanser tedavi yöntemi radyoterapi de<br />
(Radyasyon tedavisi), sadece koroner arter hastalığına<br />
neden olmaz, perikardiyal hastalık (konstrüktif<br />
hastalık), valvular kalp hastalığı, ileti sistemi<br />
hastalığı (kalp bloğu) ve miyokard hastalığına<br />
da (restriktif kardiyomiyopati) sebep olabilir.<br />
Antrosidin Neden Olduğu<br />
Kardiyomiyopati (AC-KMP):<br />
AC-KMP’nin doğal hikayesi ve modern KY tedavisine<br />
cevabı iyi tanımlanmamıştır. SVEF ≤%45 ardışık 201<br />
hastada Enalapril ve Karvedilola SVEF’si kötüleştikten<br />
sonra hızla başlanmıştır (Hastaların %42’si tedaviye cevap<br />
vermiş, %13’ü ise kısmen cevap vermiştir. Hastaların<br />
%45’i ise cevap vermemiştir.<br />
Kemoterapi sonundan KY tedavisi başlangıcına kadar<br />
geçen süre uzadıkça cevap verenlerin oranı progressif<br />
olarak azalmıştır: KY tedavisine başlamak için geçen<br />
süre ≥6 ay olanlarda SVEF’de tam iyileşme olmamıştır.<br />
Cevap verenlerde KY tedavisine kısmi cevap verenlere<br />
göre toplanmış kardiyak olaylar daha düşük oranda gelişmiştir.<br />
Sonuç: AC-KMP gelişen kanser hastalarında<br />
kardiyak disfonksiyon erken saptanıp tedaviye zaman<br />
kaybedilmeden başlandığında (
Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi 807<br />
10. Morrison LK, Harrison A, Krishnaswamy P, et al. Utility of<br />
a rapid B-natriuretic peptide assay in differentiating congestive<br />
heart failure from lung disease in patients presenting<br />
with dyspnea. J Am Coll Cardiol 2002;39:202-9.<br />
11. Suzuki T, Hayashi D, Yamazaki T, et al. Elevated B-type<br />
natriuretic peptide levels after anthracycline administration.<br />
Am Heart J 1998;136:362-3.<br />
12. Okumura H, Iuchi K, Yoshida T, et al. Brain natriuretic peptide<br />
is a predictor of anthracycline-induced cardiotoxicity.<br />
Acta Haematol 2000;104:158-63.<br />
13. Nousiainen T, Vanninen E, Jantunen E, et al. Natriuretic<br />
peptides during the development of doxorubicin-induced<br />
left ventricular diastolic dysfunction. J Intern Med 2002;<br />
251:228-34.<br />
14. Urbanova D, Urban L, Carter A, et al. Cardiac troponinsbiochemical<br />
markers of cardiac toxicity after cytostatic therapy.<br />
Neoplasma 2006;53:183-90.<br />
15. Cardinale D, Sandri MT, Colombo A, et al. Prognostic<br />
value of troponin I in cardiac risk stratification of cancer<br />
patients undergoing high-dose chemotherapy. Circulation<br />
2004;109:2749-54.<br />
16. Cardinale D, Sandri MT, Martinoni A, et al. Left ventricular<br />
dysfunction predicted by early troponin I release after<br />
high-dose chemotherapy. J Am Coll Cardiol 2000;36:517-22.<br />
17. Burjonroppa SCTA, Xiao LC, Johnson MM, et al. Cancer<br />
patients with markedly elevated B-type Natriuretic peptide<br />
may not have volume overload. Am J Clini Oncol 2007;<br />
30:287-93.<br />
18. Yeh ET. Cardiotoxicity induced by chemotherapy and antibody<br />
therapy. Annu Rev Med 2006;57:485-98.<br />
19. Yeh ET, Tong AT, Lenihan DJ, et al. Cardiovascular complications<br />
of cancer therapy: diagnosis, pathogenesis, and<br />
management. Circulation 2004;109:3122-31.<br />
20. Yusuf SW, RazeghiP, Yeh ETH. The diagnosis and management<br />
of Cardiovascular disease in Cancer patients. CurrProbl<br />
Cardiol 2008;33: 163-96
İndeks<br />
A<br />
Ablasyon 783<br />
Aborted shock 706<br />
ACC/AHA Kliniko-Patolojik Evrelendirmesi 417, 419<br />
ACE İnhibitörleri 74, 97, 330, 430<br />
ACEİ tedavi 409<br />
ADHERE çalışması 43, 44, 105, 147, 150, 151, 354, 364,<br />
365, 368, 369, 391, 408<br />
Adrenalin 517<br />
Adrenerjik reseptör blokerleri (bkz, beta blokerler97<br />
Adrenomedüllin 148<br />
Afterload 11<br />
AHA/ACC Evreleri 556<br />
AHI 687, 690, 693<br />
Akciğer kompliyansı 472<br />
Aksiyon potansiyeli 8<br />
Aktif miyokardit 744<br />
Akut kalp yetersizliği 101, 305<br />
Akut koroner sendrom 536<br />
Akut miyokard infarktüsü 388, 695<br />
Akut miyokardit 744<br />
Akut pulmoner (akciğer) ödemi 382<br />
Akut semptomatik hiponatremi (bkz, hiponatremi) 359<br />
Akut vazodilatör test 679<br />
Albumin 522<br />
Aldosteron 167<br />
Aldosteron antagonistleri 84, 96, 98, 433<br />
Alfieri tekniği 249<br />
Alkile edici ajanlar 804<br />
ALKK çalışması 712, 723<br />
Alveolar ödem 404<br />
Alveolar ölü-boşluk 485<br />
Amiodaron 527, 775, 776<br />
Anemi 567, 589<br />
Ani kardiyak ölüm 779<br />
Ani ölüm 778<br />
Anjiyotensin-aldosteron sistemi 73<br />
Anjiyotensin-II reseptörleri 73<br />
Anjiyotensin-II reseptör blokerleri 95, 97, 432<br />
Anksiyete 798<br />
ANP 36<br />
Antiaritmik ilaçlar 100, 440<br />
Antihiperglisemik tedavi 583, 584<br />
Antikoagulanlar 99<br />
Antikoagülasyon 777<br />
Antimetabolitler 805<br />
Antimikrotubuler ajanlar 805<br />
Antitrombositler 99<br />
Antrasilinler 802, 803<br />
Apnea 693<br />
Apoptozis 734<br />
ARB’ler (bkz, anjiyotensin II reseptör blokerleri) 75<br />
ARDS 488<br />
Aritmiler 439, 565<br />
Arjinin vazopressin 160<br />
Artrit 568<br />
AT1 ve AT2 reseptörleri 73<br />
Atım hacmi 270<br />
ATLAS çalışması 82<br />
Atriyal fibrilasyon 566, 773<br />
Atriyoventriküler dissenkroni 282<br />
B<br />
Basınç desteği (mekanik ventilasyon) 472, 474<br />
Batista girişimi 247<br />
Batista operasyonu 243, 246<br />
Batıda üç bölge 484<br />
Bat-wing (bkz butterfl görünümü) 402<br />
Benadrilin 798<br />
Benzodiazepinler 475<br />
Beta adrenerjik reseptör blokerleri 435<br />
Beta-Bloker ilaçlar 85, 335<br />
Beta reseptörler 85<br />
809
810<br />
İndeks<br />
BHAT çalışması 93<br />
Bifazik pozitif havayolu basıncı 477, 481<br />
Bikarbonat 519<br />
Biomedicus Biopump 255<br />
BiPAP 463, 477, 691<br />
Bisoprolol 92<br />
Biventriküler resenkronizasyon pacing 100<br />
Biyopsi 747<br />
BNP (bkz natriüretik peptidler) 36, 104, 114, 347, 383, 388,<br />
412<br />
Böbrek yetersizliği 602<br />
Bosentan 674<br />
B-tip natriüretik peptid (bkz BNP) 113<br />
Butirofenonlar 475<br />
Butterfly 402<br />
Butterfly görünümü 654<br />
C<br />
CAPRICORN çalışması 96, 209, 512, 563<br />
CAPTIM çalışması 706<br />
CardioWest TAH 255<br />
CARMEN çalışması209<br />
CASS çalışması 513<br />
CHARM çalışması 83, 95<br />
CHARM-Alternative çalışması 83<br />
CHARM-Preserved çalışması 193, 578<br />
Cheyne- Stokes solunumu 372<br />
CHOİR çalışması 593<br />
CHRISTMAAS çalışması 563<br />
CIBIS -II çalışması 93<br />
Cisplatin 804<br />
CK-MB 389<br />
Cockcroft-Gault eşitliği 619<br />
Cockroft formülü 571<br />
COMET çalışması 93, 96, 589<br />
Connexin 7<br />
CONSENSUS çalışması 81, 94, 619<br />
COPERNİCUS çalışması 91<br />
CorCap 243<br />
CPAP 327, 344, 463, 464, 471, 690<br />
CREATE çalışması 593<br />
CRT 251, 410, 445<br />
C-SMART çalışması 244<br />
CURE çalışması 512<br />
Cystatin C 612<br />
Çinko İçerikleri 503<br />
D<br />
6-Dakika yürüme testi 768<br />
Dallas patoloji kriterleri (bkz miyokardit) 743<br />
Darbepoetin-alfa 592<br />
DASH diyeti 513<br />
D-dimer 388<br />
Dekonjesyon 540<br />
Demir 593<br />
Deoksiribonükleik asit mikro-array 612<br />
Depresyon 798<br />
Deselerasyon zamanı 277<br />
DIG çalışması 193<br />
Dıgıbınd 56<br />
Digital glikozidleri 774<br />
Digoksin 50, 99, 326, 621, 719, 736<br />
Digoksin immun fab 56<br />
Dijital 438<br />
Dijital toksisitesi 52<br />
Dilate kardiyomiyopati 32<br />
Diltiazem 529<br />
Dinamik kardiyomiyoplasti 244<br />
Dislipidemi 512<br />
Dispne 371<br />
Diüretikler 58, 331, 530<br />
Diüretik refrakterliği 99, 542<br />
Diüretik rezistansı 68, 333<br />
Diüretik rotasyonu 352<br />
Diüretik tedavi 98, 428<br />
Diüretik toleransı 333<br />
Diyabetes mellitus 500, 512, 563, 579<br />
Diyastolik fonksiyon 768<br />
Diyastolik disfonksiyon 185<br />
Dobutamin 118, 325, 336, 524, 718<br />
Dofetilid 777<br />
Doku doppler ekokardiyografi 271, 291<br />
Doku doppler ekokardiyografi 279<br />
Dopamin 123, 336, 524, 718<br />
Dopaminerjik- diürez 544<br />
Dor girişimi 244<br />
Doxorubisin 804<br />
Düşük tuz sendromu 493<br />
E<br />
ECLS çalışması 724<br />
ECMO çalışması 254<br />
EFICA çalışması 115<br />
Egzersiz 443<br />
Egzersiz eğitimi 443<br />
Ekspiratuar pozitif havayolu basıncı 477<br />
Eksternal kontrpulsasyon 446<br />
Ekstrakorporal yaşam desteği 724<br />
Elektriksel kardiyoversiyon 777<br />
Elektriksel tedavi 775<br />
Elektrolitler 548<br />
ELITE çalışması 83, 606, 620<br />
ELİTE-I çalışması 575<br />
ELİTE-II çalışması 575, 606<br />
Emzirme 631
İndeks 811<br />
Endomiyokardiyal biyopsi 747<br />
Endotelin 163<br />
Endotelin reseptör antagonistleri 674, 683<br />
Endotrakeal intubasyon 473<br />
EPAP 477<br />
EPHESUS çalışması 84, 96<br />
Epinefrin 126, 338, 719<br />
Eplerenon 64<br />
Epoetin-beta 592<br />
Epoprostenol 674<br />
Epoprotenol 675<br />
Ergorefleks etkileri 39<br />
ESA 593<br />
Esansiyel yağ asitleri 502<br />
ESCAPE çalışması 115, 612, 761<br />
Etkin dolaşım volumu 543<br />
EUROPA çalışması 512<br />
EVRE A-D 419, 420, 422, 423, 426<br />
F<br />
Faktör 15 148<br />
Fantom tümörü 651<br />
Fantom Tümörü 406<br />
FERRIC-HF çalışması 594<br />
Fizyolojik PEEP 474<br />
Flolan 675<br />
5-Florourasil 805<br />
Fluoksetin 798<br />
Fonksiyonel mitral regürjitasyonu 206<br />
Forrester hemodinamik evrelendirmesi 704<br />
Forrester sınıflaması 308, 556<br />
Fosfodiesteraz-5 inhibitörü 674<br />
Fosfodiesteraz İnhibitörleri 337<br />
Framingham çalışması 139, 513<br />
Frank-Starling prensibi 5<br />
Fulminan miyokardit (bkz miyokardit) 743<br />
Furosemid 63, 344, 530<br />
Furosemid infüzyon 334<br />
G<br />
Galektin-3 148<br />
Gap- junctionlar 7<br />
Gault formülü 571<br />
Gebelik 624<br />
Gebelik kardiyomiyopatisi 731<br />
Genetik risk prediktörleri 511<br />
Göğüs radyografisi 396<br />
Gore-Tex yama 715<br />
GUSTO çalışması 722, 725<br />
Gut 568<br />
H<br />
HCT çalışması 593<br />
HeartMate çalışması 255<br />
HeartMate-II çalışması 256<br />
Hemokonsantrasyon 361<br />
Hemoptizi 48, 381<br />
Hemopump 726<br />
Henry-Gauer atriyal refleksi 160<br />
Hibernasyon 241<br />
Hiberne miyokardiyum 771<br />
Hill’in kas modeli 11<br />
Hiper-diürez 538<br />
Hiperkapni 472<br />
Hiperpotasemi 519, 551<br />
Hipertansiyon 513, 561<br />
Hipertonik sodyum klorür 521<br />
Hipertrofik kardiyomiyopati 30<br />
Hipomagnezemi 554<br />
Hiponatremi 355, 549, 359<br />
Hipopnea 693<br />
Hipopotasemi 553<br />
Hipoventilasyon 457<br />
Hız kontrolu 774<br />
HMG CoA redüktaz inhibitörleri 567<br />
HOPE çalışması 82, 512, 563<br />
HPS çalışması 512<br />
I<br />
IE ratio 475<br />
IGF -1 792<br />
IGF-I 792<br />
Impella 254<br />
Impella CardıoSystems 727<br />
Impella recover 727<br />
IMV 474<br />
IPAP 477<br />
İABP 449, 720<br />
İCD 100<br />
İfosfamid 804<br />
İlerlemiş kalp yetersizliği 757<br />
İlerlemiş kronik kalp yetersizliği tedavisi 765<br />
İlloprost 675<br />
İmitanib 805<br />
İmpedans (impedance) kardiyografi 49<br />
İmprovement-HF çalışması 152<br />
İndapamid 429<br />
İnflamatuar kardiyomiyopati 743<br />
İnodilatör 541<br />
İnotroplar 368<br />
İnspirasyon/ekspirasyon oranı 475<br />
İnspiratuar basınç zirvesi 472<br />
İnspiratuar pozitif havayolu basıncı 477<br />
insülin growth faktör I 792
812<br />
İndeks<br />
İntercaleted-diskler 7<br />
İnterferonlar 805<br />
İntermitan zorunlu (mandatory) ventilasyon 474<br />
İntertisiyel ödem 404<br />
İntertisyel pulmoner ödem 403<br />
İnterventriküler dissenkroni 282<br />
İntra-aortik balon karşı-pulsasyon 721<br />
İntra-aortik salon pompası (bkz İABP) 449<br />
İntravenöz ilaç tedavi protokolleri 303<br />
İntraventriküler dissenkroni 282<br />
İntrinsek PEEP 471<br />
İskemik mitral regürjitasyonu 197<br />
İskemik paralizi 704<br />
İzovolumik miyokardiyal akselerasyon 272<br />
İzovolumik relaksasyon zamanı 277<br />
J<br />
Jarvik 2000 256<br />
Jatene Dor prosedürü 243<br />
K<br />
Kalp debisi 270<br />
Kalp siklusu 13<br />
Kalp transplantasyonu 771<br />
Kalp yetersizliğinin tanımı 415<br />
Kalsiyum 496<br />
Kalsiyum içeriği 496<br />
Kalsiyum kanal blokerleri 673, 683, 774<br />
Kandesartan 95<br />
Kapanma volumu 482<br />
Karbonhidratlar 503<br />
Karbon monoksit diffüzyon kapasitesi 644<br />
Kardiyak glikozidler 339, 438<br />
Kardiyak resenkronizasyon 282<br />
Kardiyojenik şok 452, 695<br />
Kardiyopulmoner bypass 725, 726<br />
Kardiyopulmoner egzersiz testi 768<br />
Kardiyorenal sendrom 352, 610, 760<br />
Karvedilol 92<br />
Kardiyak kaşeksi , 560<br />
Kavşak-yarığı 7<br />
KDQI 600<br />
Kelebek görüntüsü 402<br />
Kerley A ve C çizgileri 650<br />
Kerley B çizgileri 405, 650<br />
Kerley septal çizgileri (bkz Kerley A, B, C) 402<br />
Killip sınıflaması 556, 695, 702<br />
Kimbal 702<br />
Kısıtlayıcı dolum paterni 277<br />
Klorotiyazid 429<br />
KOAH 566<br />
Kolloidler 548<br />
Kompliyans 482<br />
Korunma 507<br />
Korunmuş sistolik işlevli kalp yetersizliği (bkz diyastolik<br />
disfonksiyon) 276<br />
Kristaloidler 548<br />
Kromogranin A 148<br />
Kronik böbrek hastalığı 513<br />
Kronik böbrek yetersizliği 599<br />
Kronik dializ 608<br />
Kronik persistan miyokardit (bkz miyokardit) 744<br />
Kronik tromboembolik hastalık 667<br />
Kulp diüretikleri 60, 324, 342<br />
Kulp-diürezi 544<br />
Kusmaul solunumu 373<br />
L<br />
Laktatlı ringer solüsyonu 520<br />
Laplace kanunu 6<br />
Levosimendan 120, 337, 525<br />
LİDO çalışması 121<br />
Lidokain 528<br />
LİFE çalışması 95<br />
Liponektin 148<br />
Losartan 95<br />
M<br />
Magnezyum 497, 522<br />
Mannitol 521<br />
MAPPET-3 çalışması 669<br />
Matriks 20<br />
Matriks remodelingi 145<br />
McCarthy Coapsys cihazı 207<br />
McConell belirtisi 661<br />
MDC çalışması 93, 95<br />
Mekanik dissenkroni 282<br />
Membran stabilize eden aktivite 89<br />
Meme sütü 631<br />
MERİT- HF çalışması 91, 92, 576<br />
Metformin 585<br />
Metoprolol 92, 528<br />
MİAMİ çalışması 335<br />
Milrinone 120, 325<br />
Mitral regürjitasyonu 176, 697<br />
Miyokardit 732, 743<br />
Miyokardiyal gevşeme bozukluğu 277<br />
Miyokardiyal stunning 698<br />
MONİCA survey 139<br />
Morfin 328, 531<br />
Müller manevrası 689<br />
Myosplint cihazı 243<br />
N<br />
Natriüretik peptidler (bkz BNP) 37, 113, 146, 147, 325<br />
Natriüretik peptidler (bkz Neritide) 369
İndeks 813<br />
Natriüretik sistemler 36<br />
Nebivelol 96<br />
Nefes darlığı 371, 372<br />
Nesiritide 118, 355<br />
NGAL 612<br />
Nitrik oksid 163<br />
Nitrodilatörler 368<br />
Nitrogliserin 344, 527, 720<br />
Nitroprussid 117, 344, 518<br />
NIV (noninvazif ventilasyon) 476<br />
Noktasal takip 273<br />
Non-invazif mekanik ventilasyon 463, 476<br />
Non-invazif pozif basınç ventilasyon 464<br />
Noradrenalin 531<br />
Norepinefrin 126, 339, 531, 719<br />
Nörohormonlar 145<br />
Novacor destek cihazı 255<br />
NT-proBNP 412<br />
NYHA sınıflaması 42, 416, 426, 556<br />
O-Ö<br />
Obezite 499, 513<br />
Obstrüktif uyku apnesi 687<br />
Oksijenasyon 471<br />
Olmstead çalışması 573<br />
Opiatlar 475<br />
OPTİMAL çalışması 95<br />
Optimal diürez 538<br />
OPTİME- CHF çalışması 120<br />
OPTIME- HF çalışması 106<br />
OPTIMIZE-HF çalışması 594<br />
Orantılı nabız basıncı 407<br />
Ortopne 645<br />
Osteoprotegerin 148<br />
OtoPEEP 471<br />
Ozmotik-diürez 544<br />
Ödem 46, 375<br />
Öksürük 47<br />
Övolemik hiponatremi (bkz hiponatremi) 358<br />
P<br />
Pacemakerler 445<br />
Paclitaxel 805<br />
Palato-faringoplasti 691<br />
Pancuronium 475<br />
Paroksismal noktürnal dispne 372<br />
PEEP 471<br />
Pendelluft 483<br />
Penn formülü 269<br />
PEP-CHF 193, 578<br />
Periarteriyel manşetlenme 405<br />
Periferik siyanoz 374<br />
Peripartum kardiyomiyopati (bkz gebelik) 731<br />
Perkütan anuloplasti 249<br />
Perlinganit 527<br />
Permisif hiperkapne 474<br />
PIOPED çalışması 662<br />
PIOPED-II çalışması 662<br />
PIP 472<br />
Plato basıncı 472<br />
Plazma ozmolaritesi 548<br />
Pompa yetersizliği , 559, 695<br />
Post-infarktüs remodelling 177<br />
Postoperatif pulmoner hipertansiyon 684<br />
Potasyum 493, 496<br />
Potasyum klorür 519<br />
Pozitif ekspirasyon-sonu basıncı 471, 474<br />
PPP 407<br />
Preload 11<br />
PRIDE çalışması 147<br />
PRIME-II çalışması 619<br />
PROactive çalışması 586<br />
pro-BNP (bkz NH-proBNP) 104<br />
Propafenon 530<br />
Propofol 475<br />
Prostanoidler 683<br />
Prostasiklin analogları 674<br />
Protein İçeriği 504<br />
PRR 362<br />
Psödonormalizasyon 185<br />
Psödo-normalleşmiş dolum paterni 277<br />
Pulmoner akselerasyon zamanı 289<br />
Pulmoner arteriyel hipertansiyon 655, 670, 676<br />
Pulmoner arter kateteri 115<br />
Pulmoner embolizm 387, 667<br />
Pulmoner ödem 403<br />
Pulmoner tromboembolik hastalık 661<br />
Pulmoner venöz hipertansiyon 403, 653, 657<br />
PW doku doppler ekokardiyografi 271<br />
R<br />
RALES çalışması 84, 96, 145, 621<br />
Redistürbisyon 402<br />
Refrakter son-evre kalp yetersizliği 426, 771<br />
Remodulin 675<br />
REM uyku 693<br />
RENAISSANCE çalışması 592<br />
Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi 36, 73, 158, 165, 350<br />
Reperfüzyon 712<br />
Resenkronizasyon 764<br />
Resenkronizasyon tedavisi 445<br />
RESOLVD çalışması 95<br />
Restrain device 771<br />
Restriktif kardiyomiyopati 31<br />
Rezerv Frank-Starling 699, 700, 703<br />
RIFLE çalışması 613
814<br />
İndeks<br />
Risk faktörleri 509<br />
RUSSLAN çalışması 121<br />
S<br />
Santral siyanoz 374<br />
Santral uyku dispnesi (SUA) 691<br />
SAVE çalışması 82, 563<br />
Sefalizasyon 402<br />
Selenyum eksikliği 734<br />
Sempatik sinir sistemi aktivitesi 350<br />
SENIOR çalışması 96, 194, 577<br />
Senkop 45<br />
Sepatomimetikler 122<br />
Serbest duvar rüptürü 697<br />
SHOCK-2 çalışması 724<br />
SHOCK çalışması 206, 708, 723, 724, 725<br />
Sigara 513<br />
Sighing 372<br />
Siklofosfamid 804<br />
Sildenafil 674<br />
Silüet bulgusu 399<br />
Sistolik fonksiyonları korunmuş kalp yetersizliği (bkz<br />
diyastolik disfonksiyon) 183<br />
Sitaxsentan 674<br />
Sitoskeleton 20<br />
Siyanoz 45, 374<br />
Sodium nitroprussid 518<br />
Sodyum 492<br />
%3 Sodyum klorür 520, 521<br />
Sodyum kontrollü diyetler 494<br />
Soluma işi 483<br />
solunumsal asidoz 457<br />
SOLVD çalışması 94, 365, 563, 564, 574, 601, 604, 615,<br />
773<br />
SOLVD-korunma çalışması 82, 574<br />
SOLVD-korunma bacağı 94<br />
SOLVD-tedavi çalışması 81<br />
Sol ventrikül kitlesi 268<br />
Sol ventrikül remodellingi 172<br />
Speckle Tracking 273<br />
Spironolakton 64, 429<br />
ST2 148<br />
Starling kuvvetleri 642<br />
STARS-BNP çalışması 147<br />
Statinler 567<br />
Stiff heart 704<br />
Strain görüntüleme 281, 292<br />
Stres ekokardiyografi 294<br />
Stunning 241, 698<br />
SURVİVE çalışması 121<br />
Sol ventrikül kitle indeksi 269<br />
T<br />
TACTICS çalışması 721<br />
Tahtaravalli hareketi 472<br />
Tandem Heart destek cihazı 254, 714<br />
Tei indeksi 270, 272, 291<br />
TEKHARF çalışması 773<br />
Ters oranlı ventilasyon 486<br />
Tethering etkisi 199, 698<br />
the West three zone 484<br />
Thoratec 255<br />
Tiamin 497<br />
Tidney injury molecule 1 612<br />
Tirozin kinaz inhibitörleri 804<br />
Tiyazidler 63<br />
Tiyazolidindionlar 586<br />
Tokolitik tedavi 734<br />
Torrent-Guasp modeli 17<br />
TRACE çalışması 615<br />
Trastuzumab 802<br />
TREND çalışması 563<br />
Treptostinil 675<br />
TRIUMPH çalışması 724<br />
Tromboembolik pulmoner hipertansiyon 683<br />
Troponin 5, 389<br />
TÜRKAY çalışması 152<br />
Tuz 493, 495<br />
U<br />
UKPDS 512, 563, 584<br />
Ultrafiltrasyon 128, 260, 324, 344, 367<br />
Undersize anuloplasti 771<br />
UNLOAD çalışması 368<br />
US Carvedilol heart failure study 92<br />
Uyku apnea sendromu 39, 513<br />
Uyku-apnesi 566, 687<br />
V<br />
Val-HeFT çalışması 83, 95, 564, 606<br />
ValHeFT çalışması 145, 589<br />
VALIANT çalışması 615<br />
VALİANT çalışması 84<br />
Valsartan 95<br />
Vazodilatörler 324, 329<br />
Vazopressin 127<br />
Vazopressin reseptör antagonistleri 127<br />
Vazopressör destek 541<br />
Vazoreaktivite testi 666<br />
Vecuronium 475<br />
Velocity Vector Imaging 274<br />
Venice sınıflaması 655<br />
Ventilasyon 471<br />
Ventilasyon/perfüzyon 484
İndeks 815<br />
Ventriküler aritmiler 778<br />
Ventriküler septal rüptür 697<br />
V-HeFT-I çalışması 606<br />
V-HeFT-II çalışması 94, 606<br />
Vitamin D 496<br />
VMAC çalışması 106<br />
Volum-kontrollu mekanik ventilasyon 480<br />
Volu-travma 488<br />
V/Q 484<br />
V/Q uyumsuzluğu 456<br />
X<br />
Xenotransplantasyon 251<br />
Y<br />
Yağ asidi dağılımı 502<br />
Yaşam biçimi 513<br />
Yaşlı kalp 569<br />
Yeniden doldurma (bkz PRR) 361<br />
Yorgunluk 48<br />
W<br />
Wheezing 372, 645<br />
Z<br />
Zorlama diürez 543