11.11.2014 Views

kısım ıı - Rasim Enar

kısım ıı - Rasim Enar

kısım ıı - Rasim Enar

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KISIM 3<br />

KALP YETERSİZLİĞİ<br />

SENDROMUNUN PARÇALARI<br />

BÖLÜM<br />

3.1<br />

Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.2<br />

Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.3<br />

Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.4<br />

Akut Miyokard İnfarktüsü, Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.5<br />

Gebelik Kardiyomiyopatisi<br />

Yrd. Doç. Dr. Ali Doğan – Prof. Dr. Ali Ergin<br />

BÖLÜM<br />

3.6<br />

Miyokardit: Teşhis ve Tedavi<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.7<br />

İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.8<br />

Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler<br />

Prof. Dr. Serdar Payzin


BÖLÜM<br />

3.9<br />

Kardiak Kaşeksi<br />

Dr. Gonca Gül Bozkurt – Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

BÖLÜM<br />

3.10<br />

Kalp Yetersizliğinde Psikolojik Faktörler<br />

Prof. Dr. Kemal Arıkan – Dr. Sinem Zeynep Başer<br />

BÖLÜM<br />

3.11<br />

Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong>


BÖLÜM<br />

3.1<br />

Non-Kardiyak Komorbidler,<br />

Özel Hasta Gruplarında<br />

Kalp Yetersizliği<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Kalp yetersizliği, ABD’de (Amerika Birleşik Devletleri)<br />

5 milyondan fazla insanı etkilemekte, yılda 250,000’den<br />

fazla ölümden sorumludur (AHA, Heart and Stroke Statistics-2004<br />

Update, Texas-AHA, 2003).<br />

Yaşlılarda ise KY en sık hastaneye yatış sebebidir.<br />

Sağlık harcamalarının büyük bölümünü KY açıklamaktadır.<br />

Miyokard infarktüsü gibi birçok kardiyovasküler<br />

durumun aksine, KY prevalansı ve onun toplum sağlığı<br />

üzerindeki etkileri giderek artmaktadır. Bunun yansıttığı<br />

eğilim ABD’de KY ile hastaneye yatış oranı 1990-<br />

2004’den beri, ayni zaman diliminde Mİ ile yatış %8<br />

azalırken tersine KY ile yatış %33 artmıştır.<br />

GİRİŞ: Birçok kronik kalp yetersizliği hastasının,<br />

hem hastalığın etyolojisine katkısı olan hem de onun<br />

ilerlemesi ve tedaviye cevabında anahtar rol oynayabilen<br />

çeşitli komorbid durumları bulunmaktadır. Bunun<br />

tartışmasız sebebi, hastalığın ağırlıklı olarak yaşlılıkta<br />

ortaya çıkması ve yaşılığın harekete geçirdiği önemli<br />

komorbid durumlar (olası risk faktörleri; iskemik kalp<br />

hastalığı, diyabet, kronik böbrek hastalığı, hipertansiyon<br />

gibi) ile ilişkili olmasıdır.<br />

65 yaşındaki hastaların dahil edildiği çalışmalara<br />

göre, ortalama KY yaşı 75 yaşı aşabilir, ayrıca yaşa bağlı<br />

cinsiyet ile ilgili farklılıklar da gösterebilir. Kontrollu çalışmalarda<br />

hastaların %60-70’i erkek bulunmuştur, oysa<br />

ki tüm KY topluluğunun sadece %50 ve azı erkek hastalardır.<br />

Yaşlılarda KY’nin semptom ve bulguları daha az<br />

spesifiktir. Ancak, bunlar komorbiler ile maskelenmiştir.<br />

Bu durum yaşlılarda KY’nin teşhisini güçleştirmektedir.<br />

Yaşlı KY’liler ile ilgili bir başka problem, polifarmasi<br />

ve sık ilaç yan etkileridir. Bunlara bağlı olarak, komorbidleri<br />

bulunan yaşlı kalp yetersizliği hastalarının nasıl<br />

tedavi edilmesi gerektiği konusunda birçok belirsizlik<br />

vardır.<br />

KY hastalarının %65’i komorbidlere bağlı hastaneye<br />

yılda en az bir kez yatmaktadır, ilginç olan bu yatışların<br />

yarısının potansiyel olarak önlenebilir olmasıdır;<br />

daha fazlası hastaların %40’ında ≥5 komorbid olmuştur<br />

(JACC 2003;42:1226-33). Hastaneye yatış, farklı kronik<br />

durumların sayısı ile anlamlı ilişkili bulunmuştur. KY’li<br />

yaşlı hastalarda nonkardiyak komorbidler sık olup,<br />

bunlar kötü prognoz ile kuvvetle ilişkilidir.<br />

Bu komorbidlerin saptanması, hastanın daha iyi tedavi<br />

edilmesini ve geleneksel tedavisini, engelleyebilir,<br />

karıştırabilir veya güçleştirebilir. Bununla birlikte, yüksek-riskli<br />

KY hastalarının prognozu, komorbid durumlar<br />

da dikkate alındığında doğru yaklaşım ile büyük<br />

ölçüde düzeltilebilir.<br />

Yukarıdaki çalışmada; ortalama ≥65 yaşındaki hastalarda),<br />

en sık bulunan 5 nonkardiyak komorbid: Esansiyel<br />

hipertansiyon %55, diabetes mellitus %31, KOAH<br />

%26, göz hastalıkları %24, hiperkolesterinemi %21 sıklıktadır<br />

(JACC 2003;42:1226-33).<br />

Hipertansiyon<br />

Hipertansiyon patogenetik olarak sistolik ve diastolik<br />

kalp yetersizliğinin gelişimine katkıda bulunur. Ayrıca,<br />

iskemik kalp hastalığının da major risk faktörüdür,<br />

hipertansiyon afterloadun neden olduğu hipertrofi ve<br />

diyastolik fonksiyon bozulması ile direk olarak kronik<br />

kalp yetersizliği gelişimine götürebilir.<br />

Framingham çalışması gibi eski araştırmalarda hipertansiyon<br />

kronik kalp yetersizliği hastalarında karakteristik<br />

ve en sık bulunan komorbid olarak bildirilmiştir.<br />

Yakın geçmişte ise kronik kalp yetersizliğinde<br />

komorbid ve alttaki etyolojik faktör olarak hipertansiyona<br />

daha az sık rastlanmıştır. SOLVD hastalarında,<br />

çalışmaya alınma sırasında, diyastolik kan basıncı >90<br />

mm Hg yaklaşık %15 sıklıkta bulunmuştur. Bunun tam<br />

ve doğru olarak gerçeği yansıttığını savunmak güçtür;<br />

561


562<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

sistolik kronik kalp yetersizliğinde düşmüş kalp debisine<br />

bağlı kan basıncı düşer, oysa KY’nin kronik süreci<br />

başlangıcında hipertansiyonun yardımı ile yetersizlik<br />

sendromu gelişmiş olabilir, dolayısı ile bu hastalarda<br />

hipertansiyonun değeri az anlaşılmış olabilir. Hipertansiyon<br />

ayrıca da iskemik kalp hastalığının major risk faktörüdür,<br />

ancak kalp yetersizliğine yol açan iskemik katkı,<br />

genellikle hipertansiyon yerine primer sebep olarak<br />

listelenmiştir, buna karşılık altta yatan hipertansiyon sekonder<br />

rolde gösterilmiş olabilir, komorbid olarak kabul<br />

edilmemiştir (farkedilmemiş).<br />

Esansiyel hipertansiyonlu hastalarda, antihipertansif<br />

tedavilerin etkisi ile kronik kalp yetersizliği gelişimi<br />

kısıtlanabilir. Bu sonuç, kronik kalp yetersizliğinin başlama<br />

ve progresyonunda, önemli komorbid hipertansiyonun<br />

major katkısını desteklemektedir.<br />

Epidemiyoloji: KY’nin en önemli etyolojisi iskemik<br />

kalp yetersizliğidir.<br />

İskemik KY gelişen hastaların (angina pektoris veya<br />

miyokard infarktüsü) çoğunluğunda geçmişte sıklıkla<br />

tedavi edilmemiş hipertansiyon bulunmuştur. Çalışmalarda:<br />

(a) Framingham çalışmasında; kalp yetersizliği<br />

hastalarında, erkeklerin %39’da kadınların %59’da<br />

hipertansiyon saptanmıştır (JAMA 1996;275:1557-62). (b)<br />

Danish Diamond çalışmasında; KY’de, erkeklerde %27,<br />

kadınlarda ise %22 sıklıkta hipertansiyon bildirilmiştir<br />

(Eur Heart J 2004;25:129-35).<br />

Hipertansiyon ile kalp yetersizliğini birbirine bağlayan<br />

mekanizmalar:<br />

Arteriyel Hipertansiyon, SV’nin basınç yüklenmesi<br />

ve artmış yüke yapısal adaptasyonu ile SV hipertrofi<br />

(SVH) gelişiminin en sık sebebidir.<br />

Framingham çalışmasında, EKG’de kesin SVH bulunan<br />

hipertansif hastaların, elektrokardiyografik SVH olmayan<br />

hipertansiflere göre KY gelişimi riski 10 kat daha<br />

fazla saptanmıştır. SVH, SV boşluk volumunun azalması<br />

pahasına, paralel sıralanmış sarkomer miyositlerinin<br />

hipertrofisine bağlı, duvar kalınlığında artma meydana<br />

gelmesidir.<br />

SVH ile ilişkilendirilmesi düşünülen spesifik hipertansif<br />

kardiyomiyopati 4 farklı evreye bölünmüştür; (1)<br />

diyastolik relaksasyon anormalliğinden (4) düşük EF’li<br />

dilate kardiyomiyopatiye. Miyosit kitlesinin apoptozis<br />

ile azalması ile birlikte kompanse olmuş hipertrofi<br />

KY’ye geçiş yapar. Geleneksel KY, sistolik SV fonksiyonunun<br />

azalmasına atfedilmektedir, genellikle yükselmiş<br />

SV dolum basıncı ve/veya volumu ile birliktedir.<br />

Hastaların %20-30’da sistolik fonksiyon normaldir, ve<br />

diyastolik SV disfonksiyonu vardır. SV’nin relaksasyon<br />

özelliği ve dolumunun bozulması KY’nin klinik manifestasyonlarına<br />

neden olabilir (özellikle yaşlılarda hipertansiyon<br />

ve iskemik KY’de) diyastolik kalp yetersizliği,<br />

sistolik KY’den farklı veya birlikte bulunabilen bir<br />

patofizyolojik klinik durumdur.<br />

SV diyastolik disfonksiyonu genellikle, sistolik disfonksiyonun<br />

öncesinde bulunmakta, ve bundan dolayı<br />

hipertansif hastalarda diyastolik disfonksiyon KY’nin<br />

daha sık görülen mekanizmasıdır (Bölüm 1.5).<br />

• SVH ve KY arasındaki ilişkinin açıklaması:<br />

(a) Mikro-dolaşımın değişmesi ile kötü miyokard<br />

perfüzyonu sonucunda, kardiyak fonksiyonun bozulması<br />

ve kontraktil proteinlerin kaybolması ile kontraktilitenin<br />

azalması.<br />

(b) Birbaşka teori, kalpteki basınç yükü artışının,<br />

zamanla gelişen SVH ile kısmen kompanse edilmesidir,<br />

bunun yetersiz duruma gelmesi, kalp debisinde düşmeye<br />

ve ventrikül dilatasyonu ile KY’ye neden olur.<br />

(c) Miyosit hipertrofisini, ventriküler yüklenme durumlarına<br />

(basınç veya volum yüklenmesi) karışan Renin-anjiyotensin-aldosteron<br />

sistemi ve Sempatik sistem<br />

gibi hormonal ve parakrin faktörler yönetmektedir.<br />

Prognoz: Hipertansiyon, KY gelişiminin en önemli<br />

risk faktörüdür.<br />

Açığa çıkmış kalp yetersizliğinde, yükselmiş kan basıncı<br />

iskemik kalp hastalığına göre daha düşük mortalite<br />

oranı ile birliktedir.<br />

Tedavi:<br />

Hipertansiyon tedavisinde kullanılan birçok ilacın<br />

KY ve de SVH’yi dramatik olarak düzelttiği ve gerilettiği<br />

gösterilmiştir.<br />

• Tedavi tavsiyeleri: Hipertansiyonun (diüretikler,<br />

ACE inhibitörleri, A –II reseptör blokerleri, beta blokerler,<br />

aldosteron antagonistleri) ile tedavisi sonucunda<br />

KY insidensini düşürmüş ve ventrikül hipertrofisini<br />

azaltmıştır (JACC 1996;27:1214-8).<br />

Daha ötesi, birçok çalışmada kalsiyum kanal blokerleri<br />

(KKB) de hipertansif hastalarda etkili bulunmuş ve<br />

SVH’yi de azaltmışlardır. Ancak KKB’lerin KY hastalarında<br />

mortalite ve morbiditeye faydalı etkileri gösterilememiştir.<br />

Bu sınıf ilaçlar kalp yetersizliğinin geleneksel<br />

tedavisine dahil edilmemektedir.<br />

ESC-2008: Kalp Yetersizliği Kılavuzunda KY’li<br />

Hastalarda Arteriyel Hipertansiyon Tedavisi<br />

SV disfonksiyonu olan hipertansif hastalarda:<br />

• Diabetikler ve yüksek risk altında olanlarda kan basıncı<br />

hedefi 140/90 mmHg ve ≤130/80 mmHg temel<br />

alınarak sistolik ve diastolik kan basıncı kontrol altında<br />

tutulmalıdır.<br />

• Renin Anjiyotensin sistemi antagonistleri (ARB veya<br />

ACEİ) tercih edilecek başlıca antihipertansif ilaçlardır.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 563<br />

SVEF’si korunmuş kalp yetersizliği bulunan hastalarda:<br />

• Agresif tedavi; genellikle tamamlayıcı etki mekanizmaları<br />

olan birkaç ilaçla tedavi edilmesi tavsiye<br />

edilmektedir.<br />

• Birinci sıra tedavi seçeneği olarak ACEİ ve/veya<br />

ARB’ler üzerinde durulmalıdır.<br />

İskemik Kalp Hastalığı<br />

Kronik kalp yetersizliğinde koroner arter hastalığı özellikle<br />

göze çarpan etyolojik faktördür. Hipertansiyon<br />

gibi, kronik kalp yetersizliğine götüren iskeminin de<br />

olası katkısı az bildirilmiştir. Kronik KY çalışmalarına<br />

alınan hastaların birçoğunda iskemi bulunabilir, fakat<br />

bu komorbiditenin KY çalışmalarında belgelenmesi<br />

yüksek düzeyli olmamıştır. Daha önemlisi, aktif iskemisi<br />

bulunan hastalar sıklıkla bu çalışmalara alınmamıştır.<br />

Koroner arter hastalığı değişik mekanizmalar ile<br />

KY’ye götürebilir. En dramatik olanı; AMİ’ye bağlı yaygın<br />

miyokard nekrozunun pompa yetersizliği ile sonuçlanmasıdır.<br />

Küçük bir bölgenin nekrozu ise bölgesel<br />

kontraktil disfonksiyon (SV anevrizması) ve kötü yeniden<br />

biçimlenme (remodeling) ile non-infark bölgelerde<br />

miyosit hipertrofisi, apoptozis ve ektrasellüler matriks<br />

depolanmasına yol açabilir (SV remodelingi). İlave olarak,<br />

istirahatte normal ventrikül fonksiyonuna rağmen<br />

geçici geri-dönüşlü geçici iskemi sonucunda epizodik<br />

disfonksiyon meydana gelebilir. Bu şekilde, miyokardiyal<br />

iskemisi bulunan hastada hiberne miyokardiyum<br />

(perfüzyonu azalmış, fonksiyonu baskılanmış muhtemel<br />

canlı miyokardiyum) olabilir. Bu tabloda miyokardiyal<br />

revaskülarizasyon ile ventrikül fonksiyonu düzelebilir.<br />

İskemik kronik kalp yetersizliğinde %50’den<br />

fazla hastada, ekokardiyografide 2 veya daha fazla segmentte<br />

hibernasyon kanıtları bulunmuştur ( CHRIST-<br />

MAAS). Bu hastaların revaskülarizasyonu sonucunda<br />

sadece ventrikül fonksiyonu düzeltilmemiş, bunun<br />

uzun-dönemde semptomatik ve prognostik faydaları<br />

da olmuştur.<br />

Endotel disfonksiyonu ve ateroskleroza katkısı olan<br />

birçok patogenetik faktör devam eden kronik KY progresyonununa<br />

da etkileyerek sürece karışabilir (renin-anjiyotensin-aldosteron,<br />

sempatik, ve endotelin sistemlerinin<br />

aktivasyonu ile).<br />

Bundan dolayı kronik KY’de nörohormonal antagonistlerin<br />

faydalı etkilerinin bir bölümü esasen altta yatan<br />

iskemiyi düzelmelerinden olabilir.<br />

Örneğin; ACE inhibitörleri koroner endotel fonksiyonunu<br />

düzeltmış, ve kardiyovasküler riski yüksek<br />

olanlarda kronik KY gelişimini azaltmıştır ( TREND,<br />

HOPE). Benzer şekilde, ACE inhibitörleri ile SV disfonksiyonu<br />

bulunan hastalarda (asemptomatik, semptomatik)<br />

iskemik olaylar ve KY ile hastaneye yatış azalmıştır<br />

( SAVE, SOLVD).<br />

Post-Mİ ventriküler sistolik disfonksiyonu olanlar<br />

Beta bloker (Bb) karvedilol’dan fayda sağlamıştır, bununla<br />

hem sonraki iskemik olaylar ve hem de iskemik<br />

KY ile ilişkili olaylar azalmıştır ( CAPRICORN).<br />

Diabetes Mellitus<br />

Diabet, kronik KY’li hastalarda önemli ve sıklıkla gözden<br />

kaçan ciddi bir komorbiditedir.<br />

Diyabetik kişilerin nondiyabetiklere göre kronik KY<br />

gelişme riski daha yüksek olup, bu hastaların SV fonksiyonu<br />

düzeyine göre semptomları ve mortaliteleri de<br />

çok daha kötüdür.<br />

Framingham çalışmasında, diabetik hastalarda, 10<br />

yıllık takipte kronik KY gelişimi erkrkeklerde 2 kat,<br />

kadınlarda ise 5 kat artmıştır. Daha ötesi, koroner arter<br />

hastalığı, yaş, kan basıncı, ve kolesterol gibi olası diğer<br />

risk faktörleri istatistiksel analizde düzeltildikten sonra<br />

bile diayabette kronik KY riski yüksek devam etmiştir.<br />

Toplumsal temelli çalışmalarda, diyabet yaşlılarda<br />

kronik KY gelişiminin bağımsız risk faktörü bulunmuştur<br />

( UKPD).<br />

• Diyabetiklerde yüksek kronik KY prevalansına katkı<br />

sağlayan 3 risk faktörü: Hipertansiyon, koroner arter<br />

hastalığı ve diyabetik kardiyomiyopatidir. Diyabetik<br />

hastalarda aterosklerotik koroner kalp hastalığının<br />

erken (premature) gelişmesi karakteristiktir, bu yaygın<br />

olarak asemptomatiktir ve geç bulunmaktadır.<br />

Gerçekten, diabetik hastalarda Mİ’yi takiben kronik<br />

KY gelişimi 2-3 kat daha fazla olasıdır, özellikle diabetik<br />

kadınlarda risk daha yüksektir. Hipertansiyon,<br />

kronik KY gelişiminde bir başka risk faktörüdür ve<br />

tip-2 diyabetiklerin %71-93’de bulunmuştur.<br />

Diyabetik kardiyomiyopati varlığı büyük damar<br />

hastalığından bağımsızdır. Bu kardiyomiyopati iyi anlaşılamamıştır,<br />

diyabetiklerde ekokardiyografide asemptomatik<br />

diyastolik disfonksiyon sık görülen bulgudur.<br />

Otonomik ve endotelyal disfonksiyonunun ve anormal<br />

enerji metabolizmasının diyabetiklerde kronik KY gelişimindeki<br />

rolü iyi anlaşılamamıştır.<br />

• Diabet tedavisinde kullanılacak ilaçların seçiminde,<br />

komorbidite olarak ronik KY bulunması, göz önüne<br />

alınmalıdır. Özellikle Metformin kronik KY bulunmasında<br />

kontrindike olabilir, benzer şekilde Tiyazolidinler<br />

NYHA sınıf –III-IV hastalarda yasaklanmalı<br />

ve daha az ciddi KY hastalarında ise dikkatle kullanılmalıdır.<br />

Bilindiği gibi, yoğun kan şekeri kontrolu diyabetiklerde<br />

makrovasküler hastalık olasılığını düşürmüştür<br />

( UKPDS).<br />

• Glisemi etkisine maruz kalma ve kronik KY gelişme<br />

riski arasında devamlı bir ilişkinin varlığı (riskin<br />

belli bir glisemik eşiği olmadan) tesbit edilmiştir; he-


564<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

moglobin A1c’de %1 düşme, KY ile hastaneye yatışta<br />

%16 azalma ile ilişkilendirilmiştir.<br />

• Glisemi gibi, diyabetiklerde Kan basıncının da sıkı<br />

kontrol edilmesi kronik KY riskinde %56 azalma ile<br />

birliktedir.<br />

• Diyabetiklerde kronik KY insidensi, sistolik kan basıncı<br />

(SKB) ile anlamlı ilişki bulunmuştur: SKB’de 10<br />

mmHg düşüş, kronik KY’de %12 azalma ile birliktedir,<br />

riskin dikkat çeken bir eşiği yoktur.<br />

Anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB) ile, yüksekriskli<br />

(diyabetikler dahil) hastalarda kronik KY gelişmesi<br />

azalmıştır, bu etki aşikar olarak kan basıncından<br />

bağımsızdır; diyabetiklerde kalp yetersizliğinin önlenme<br />

ve tedavisinde renin-anjiyotensin sistemi blokajının<br />

önemi büyüktür.<br />

Kronik KY çalışmalarında katılanların %10 ve<br />

>%30’da diyabet komorbid olarak bildirilmiştir. Diyabet<br />

sadece iskemik kardiyomiyopati hastalarında mortaliteyi<br />

artırmıştır, noniskemik kardiyak disfonksiyonda ise<br />

mortaliteye etkili değildir ( SOLVD). İyi haber; özellikle<br />

AMİ’den sonra, diyabet ve iskemik kardiyomiyopati tedavi<br />

girişimine olumlu cevap verebiliir.<br />

Diyabet, geleneksel görüşe göre, özellikle kronik<br />

KY’de “Beta bloker kullanılımı kontrindikasyonudur”.<br />

Bununla birlikte, sistolik KY’de zeminde kullanılan<br />

ACEİ ve diüretiklere Bb ilave edilmesi, prognozu ve<br />

sistolik KY ile hastaneye yatışı düzeltmiştir. Diyabetik<br />

kronik KY hastaların tedavisinde, Bb sınıfı ilaçların verilmesi<br />

şiddetle düşünülmelidir. NYHA sınıf –II-IV KY<br />

hastalarda, Bb tedaviye Valsartan eklenmesi diyabetik<br />

grupda dahil mortalite ve morbiditeyi anlamlı olarak<br />

azaltmıştır ( Val-HeFT).<br />

• Hiporeninemik hipoaldosteronizmin sık olduğu diyabetiklerde,<br />

zemindeki ACEİ tedavisine aldosteron<br />

antagonisti eklendiğinde hiperkalemi riski yükselir,<br />

bunlarda serum potasyumunun yakından takip edilmesi<br />

önerilmektedir.<br />

Epidemiyoloji: Kötü glisemik kontrol KY gelişiminin<br />

bağımsız risk faktörü olabilir. KY periferik perfüzyon<br />

değişikliği ile de birlikte olabilir. İnsülin duyarlığının<br />

azalması, KY ciddiyetinin progresyonu ile ilişkilendirilmiştir.<br />

Kötü glisemik kontrol KY gelişiminin bağımsız risk<br />

faktörü olabilir. KY periferik perfüzyon değişikliği ile<br />

de birlikte olabilir. İnsülin duyarlığının azalması, KY<br />

ciddiyetinin progresyonu (kötüleşmesi) ile ilişkilendirilmiştir.<br />

A. KY Hastalarında Diyabet (DM) Prevalansı:<br />

Genç, erkek ve kadın diyabetiklerde KY gelişme riski<br />

sırası ile 2.20 ve 5.37 bulunmuştur. SOLVD çalışmasında:<br />

Diyabet sıklığı korunma çalışmasında %15; tedavi<br />

çalışmasında ise 26 bulunmuştur (JAMA 1979;214: 1214-8;<br />

Am J Cardiol 1996;77: 1017-20). V-HeFT II KY çalışmasında<br />

da benzer olarak DM %26 sıklıkta bulunmuştur (N Engl J<br />

Med 1991;325: 303-10).<br />

DM gelişmesi KY çalışmalarından CONSENSUS çalışmasında<br />

%23, ATLAS’da %19 bildirilmiştir.<br />

SOLVD kayıtlarında (Registry) KY hastalarının<br />

%23’de DM bulunmuştur. EPİCAL (Fransız registry’si)<br />

KY’de DM sıklığı %26 saptanmıştır.<br />

B. HbA1C ve Kalp Yetersizliği:<br />

• HbA1c düzeyi ile KY insidensi arasında anlamlı korelasyon<br />

bildirilmiştir (Br Med J 2000;321: 405-12).<br />

• HbA1c’de her %1 artış, KY gelişme riskinde %8 yükselme<br />

ile ilişkilendirilmiştir (Circulation 2001;103:2668-73).<br />

İskemik veya idiyopatik dilate kardiyomiyopatinin<br />

her ikisinde de total vucut insülin rezistansı yaygındır<br />

(Metabolism 1991;40;972-7).<br />

(European journal of heart failure 2005;7: 309-316)<br />

Kalp yetersizliği ve diyabeti birbirine bağlayan<br />

mekanizmalar:<br />

Çalışmalarda spesifik diyabetik kardiyomiyopatinin<br />

varlığı ve ipuçları gösterilmiştir.<br />

(a) Diyabetik kalpte morfolojik değişiklikler bulunmuştur:<br />

İntramiyokardiyal mikroanjiyopati, interstisyel<br />

fibroz ve miyosit hipertrofisi.<br />

İntramiyokardiyal mikroanjiyopati diyabetik hastalarda<br />

bulunan azalmış koroner kan akımını açıklayabilir.<br />

Diyabetik hastaların miyokardında kollajen ve diğer<br />

glikasyon son-ürünlerinin biriktiği gösterilmiştir, bunlar<br />

miyokardiyal sertliği artırarak anormal diyastolik<br />

fonksiyondan sorumludur.<br />

(b) Diyabetik hastalarda kardiyak disfonksiyon gelişiminde<br />

metabolik faktörler de önemli rol oynamaktadır.<br />

Diyabetiklerde hiperglisemiye ilave olarak serbest<br />

yağ asidi metabolizması da artmakta ve miyokardiyumun<br />

glikoz alımı bozulmaktadır.<br />

Artmış yağ asitleri olumsuz negatif birkaç etkiye yol<br />

açar; azalmış glukoz oksidasyonu, laktik asit birikimesi,<br />

miyokardiyal oksijen tüketiminin artması ve insülin rezistansı<br />

gelişmesi.<br />

Metabolik bozukluklar sonucunda (İ) intrasellüler<br />

kalsiyum konsantrasyonunun yükselmesine bağlı kontraktilite<br />

azalır, (İİ) ileti bozukluğunu, aritmi gelişimini<br />

artırır, ve (İİİ) anormal miyokardiyal enerji sunumu<br />

meydana gelir.<br />

• Sonuç olarak diyabetiklerin kalbinde bulunan morfolojik<br />

ve metabolik bozukluklar spesifik diyabetik<br />

kardiyomiyopati hipotezini ve diyabetiklerde KY insidansının<br />

artışını kısmen desteklemektedir.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 565<br />

• Bunun bir diğer açıklaması; diyabetik hastalar daha<br />

fazla hipertansiftir, lipid düzeyleri daha yüksektir,<br />

risk faktörleri daha aterojeniktir, obesite daha sık,<br />

ayrıca diyabetiklerde koroner arter hastalığı (KAH)<br />

daha sık bulunur (SOLVD, Framingham).<br />

KAH farklı mekanizmalar ile diyabete bağlanmıştır;<br />

değişmiş trombosit fonksiyonu, artmış fibrinojen düzeyi<br />

ve endotele bağımlı vazodilatasyonunun bozulması<br />

(endotel disfonksiyonu) gibi.<br />

Prognoz: Diabet KY’de mortalite ve morbiditenin<br />

bağımsız öngörenidir.<br />

Tedavi:<br />

Diyabetin etkili tedavisi çok önemlidir. KY gelişimi<br />

ile kötü metabolik kontrol arasındaki ilişki gösterildiğinden<br />

beri Diyabetik KY’nin prognozunu düzeltmek<br />

için, diyabetin metabolik sonuçlarını (azalmış glükoz<br />

kullanımı ve artmış serbest yağ asidi metabolizması)<br />

hedef alan agressif tedavi ilgi çekmiştir.<br />

– Diabetik ve nondiyabetik hastalarda KY tedavisi aynidir.<br />

Beta blokerler ve ACEİ’lerin etkisi benzerdir.<br />

– Renin-anjiyotensin-aldosteron ve Sempatik sistemleri<br />

ve trombositler kontrindike olmadıkca daha tam<br />

bloke edilmelidir.<br />

– Kulp-diüretikler tiyazidlerin yerine tercih edilmeli,<br />

çünkü diyabetiklerde metabolik durumu bozabilirler.<br />

– ACEİ’ler ile hipoglisemi bildirildiğinden, hastaların<br />

dikkatle izlenmesi önerilmektedir.<br />

– Agressif insülin tedavisi, KY hastalarında yapılmamalıdır.<br />

Fakat AMİ hastalarında sonuçları olumlu<br />

olabilir. (European journal of heart failure 2005;7: 309-316)<br />

ESC-2008 KY Kılavuzu Tavsiyeleri:<br />

• ACEİ ve ARB’ler, son-organ hasarı ve kardiyovasküler<br />

komplikasyonlar ile sonraki KY gelişme riskini<br />

azalttıklarından faydalı olabilirler (Sınıf-IIa tavsiye)<br />

• ESC/EASD kılavuzlarının tavsiyeleri KY’li hastaların<br />

çoğunda uygulanabilir. Buna göre;<br />

– Tüm hastalara yaşam şekli değişiklikleri tavsiye<br />

edilmeli:<br />

– Yükselmiş kan şekeri sıkı glisemik kontrol ile tedavi<br />

edilmelidir (Sınıf I tavsiye).<br />

– Oral antidiyabetik tedavi bireyselleştirilmelidir<br />

(Sınıf IIa).<br />

– Metformin, Tip II DM fazla kilolu, anlamlı renal<br />

disfonksiyonu (GFR >30 mL/dk) olmayanlarda<br />

düşünülmelidir (Sınıf I tavsiye)<br />

– Tiyazolidinler artmış periferik ödem ve semptomatik<br />

KY ile ilişkili bulunmuştur. NYHA Sınıf III-<br />

IV hastalarda kontrindikedir. NYHA Sınıf I-II’de<br />

dikkatli sıvı retansiyonu takibi ile düşünülebilir<br />

(Sınıf IIa).<br />

– Glikoz hedefi sağlanamıyorsa insülin düşünülebilir<br />

(Sınıf IIb).<br />

– ACEİ, Bb, ARB’ler ve diüretikler, mortalite ve<br />

morbiditeyi etkiledikleri gösterilmiştir. KY’de en<br />

az non-DM’deki kadar faydalı (Sınıf IIb).<br />

– DM ve iskemik kardiyomiyopatide revaskülarizasyon<br />

olasılığı değerlendirilmeli (Sınıf I). (EHJ<br />

2008; 29:2388-42).<br />

Kardiyak Aritmiler<br />

Kronik KY’de birçok faktör sık aritmi gelişimini kolaylaştırmaktadır.<br />

Bunlar; iskemi, infarktüs, elektrofizyolojik<br />

anormallikler, miyokardiyal hipertrofi, ve değişik<br />

nörohormonal sistemlerin aktivasyonu. Bunlardan başka,<br />

elektrolit durumu ve KY’de kullanılan antiaritmik<br />

ilaçların proaritmik etkileri (Bölüm 3.8).<br />

Ventriküler aritmiler: Kronik KY hastalarında ventriküler<br />

aritmiler, benin asemptomatik ventriküler erken<br />

atımlardan fatal ventrikül fibrilasyonuna kadar sıralanmaktadır.<br />

Kronik KY hastalarında tüm ölümlerin yaklaşık yarısından<br />

ani ölümün sorumlu olduğu hesaplanmıştır.<br />

İlerlemiş kronik KY hastalarının %11’de evvelden geçirilmiş<br />

sabık kardiyak arrest ve ventrikül taşikardisi ve<br />

ayrıca %3.4’de ise ventrikül fibrilasyonu hikayesi bulunmuştur<br />

(N Engl J Med 1996;335:1933-1940).<br />

Kronik KY’de tesbit edilmiş aritmilerin tedavisi tartışmalıdır.<br />

Ağır, semptomatik ve süreğen ventrikül taşikardisinde<br />

amiodaron tercih edilen antiaritmiktir, ancak<br />

süreğen olmayan asemptomatik aritmilerde proflaktik<br />

olarak kullanılması desteklenmemiştir.<br />

Beta blokerlerin antiaritmik özellikleri ve bunlarla<br />

ani ölümün azalması, bu ilaçların letal aritmileri azaltıcı<br />

faydasını göstermektedir.<br />

• İmplante-edilebilen kardiyoverter defibrilatörlerin<br />

(İCD), ani ölüm riski yüksek hastalarda faydası kanıtlanmıştır<br />

(Bölüm 1.7).<br />

• Bu hastalar: Ventrikül fonksiyonu bozulmuş (düşük<br />

SVEF: 1 ayda SVEF ≤%35 ve holter izleminde<br />

≥10/saat ventriküler ekstrasistol görülenler (MADİT<br />

II, N Engl J Med 2002;346:877-883). Bundan öte, amiyodaron<br />

NYHA sınıf –II-III sistolik kronik KY hastalarında<br />

mortaliteyi azaltmada İCD’ye göre daha az<br />

etkili bulunmuştur (bakınız Bölüm 1.7 ve 3.8).<br />

Atriyal fibrilasyon: Kronik KY’de atriyal fibrilasyon<br />

(AF) sık görülen komorbidtir. Tüm hastaların yaklaşık


566<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

1/3’de bulunmuştur. AF kronik KY gelişimine katkısı<br />

olan birçok etyolojik faktörlerin sonucundadır. AF’nin<br />

kendisi de KY’nin gelişimine neden olabilir (çok nadir);<br />

özellikle digoksinle birlikte kullanılan Bb’ler ile ventrikül<br />

cevabı yeterli kontrol edilememişse.<br />

• Kronik KY ve AF’de sinüs ritmini yeniden sağlamanın<br />

ventrikül cevabının kontrol edilmesinden daha<br />

üstün olduğunu gösteren kanıtlar yoktur; elektriki<br />

kardiyoversiyon ve amidaron herikiside tekbaşına<br />

veya kombinasyon şeklinde kullanılmaktadır. Diğer<br />

antiaritmiklerin, negatif inotropik ve proaritmik etkilerinden<br />

dolayı kullanılmaları kısıtlıdır (bakınız<br />

Bölüm 3.8).<br />

ESC-2008 KY Kılavuzunda: KY ve Atriyal<br />

Fibrilasyon Bulunan Hastaların Tedavisi<br />

Genel Tavsiyeler<br />

• Tetikleyici faktörler ve eşlik eden hastalıklar saptanmalıdır.<br />

• KY tedavisi optimum düzeye çıkarılmalıdır.<br />

Ritmin Kontrol Altına Alınması<br />

• Yeni başlayan AF’de, uygun farmakolojik önlemler<br />

ile ventrikül hızı kontrol altına alınamayan, miyokard<br />

iskemisi, semptomatik hipotansiyon veya pulmoner<br />

konjesyon semptomlarının eşlik ettiği hastalarda<br />

(hızlı ventrikül yanıtlı AF’de, hemodinamik ve<br />

iskemik anstabil hastalarda) derhal elektriksel kardiyoversiyon<br />

uygulanmalıdır.<br />

Hız Denetimi<br />

• Tek başına ya da Bb’ler ile kombinasyon halinde digoksin<br />

tavsiye edilir.<br />

Mikrotromboembolinin Önlenmesi<br />

• Kontrindikasyon yok ise antitrombotik tedavi tavsiye<br />

edilir.<br />

• Optimum yaklaşımında risk katmanlandırması temel<br />

alınmalıdır:<br />

İnme riskinin enyüksek olduğu hastalarda (daha<br />

önce geçirilmiş inme, geçici iskemik atak ya da sistemik<br />

emboli) oral antikoagulan tedavisi ve vitamin K<br />

antagonisti tavsiye edilir.<br />

Tromboembolizm<br />

Kronik KY’de kanıtlar, tromboembolizm riskinin arttığını<br />

göstermektedir.<br />

Sebepleri: Yetersizlikli ventriküldeki akinetik segmentler,<br />

özellikle Mİ geçirmişlerde sık trombus bulunması<br />

ve AF gelişimine artmış eğilim.<br />

Azalmış ventrikül fonksiyonu ile inme (esasen<br />

tromboembolik) insidensinin arttığı gösterilmiştir<br />

(SOLVD).<br />

ESC-2008 KY Kılavuzu Tavsiyeleri:<br />

• Görüntüleme ile kardiyak trombus saptanan ya da<br />

sistemik emboli kanıtı olan hastalarda oral antikoagulasyon<br />

önerilmektedir.<br />

• AF hastalarında tromboembolileri azaltmada antikoagulanlar<br />

etkilidir.<br />

• Antitrombotik tedavi, kontrindike olmadıkça tromboembolizmi<br />

önlemek için tüm hastalara önerilmektedir<br />

(Sınıf IIa).<br />

Solunum Bozuklukları ve Uyku-Apnesi<br />

Kronik KY ile birlikteki solunum hastalığı arasındaki etkileşim<br />

önemlidir (bakınız Bölüm 3.3). KY’li birçok hastada<br />

semptomların üst üste binmesinden dolayı yanlış<br />

olarak havayolu obstrüksiyonu olarak teşhis edilmektedir.<br />

Havayolu obstrüksiyonu bulunan kronik KY’de,<br />

Bb’lerin kontrindike olduğu düşünülmektedir. Halbuki,<br />

sistolik KY’de bu ilaçların tartışılamaz faydalarından<br />

dolayı, pratikte sabitleşmiş veya geriye-dönüşü kısıtlanmış<br />

(obstrüktif) havayolu bulunan hastalarda bu ilaçlar<br />

iyi tolere edilebilir (rölatif kontrindikasyon). Beta-1<br />

Bb’lerin karvedilol gibi nonselektiflere göre avantajlı<br />

olduğu gösterilememiştir.<br />

Uyku-apnesi kronik KY’de hem sebep hem de sonuçtur.<br />

Santral uyku-apnesi ile Cheyne-Stokes solunumu,<br />

kronik KY hastalarının %40’nı etkilemiştir.<br />

Obstrüktif uyku-apnesi ayrıca, sıklıkla hastalık progresyonunada<br />

katkı sağlayabilir. Bu hastalarda CPAP ile<br />

kısa dönemde otonomik disfonksiyon düzelmiş, SVEF<br />

ise yükselmiştir.<br />

Kronik Obstrüktif Pulmoner Hastalık<br />

Epidemiyoloji: KY’de KOAH prevalansı: Medicare<br />

çalışmasında hastaların %26’sında KOAH vardı (JACC<br />

2003;42:1226-33).<br />

Danish Diamond çalışmasında KOAH %22 sıklıkta<br />

bulunmuştur (Eur Heart J 2004;25: 129-435).<br />

KOAH bulunması kalp yetersizliğinin tedavisini<br />

zorlaştırmaktadır.<br />

Ayrıca da ağır KY hastalarında restriktif kaynaklı<br />

havayolu obstrüksiyonu ve solunum adalelerinin güçsüzlüğüne<br />

bağlı solunum anormallikleri sıklıkla vardır<br />

(bakınız Bölüm 3.2). Bunlar hastada dispnenin gelişimine<br />

katkıda bulunurlar. Buradan da anlaşılacağı gibi, restriktif<br />

ve de obstrüktif pulmoner anormallikler KY’nin<br />

erken evresinde (asemptomatik veya NYHA sınıf-I-II<br />

KY gibi) rölatif olarak sık bulunmaktadır.<br />

Kalp yetersizliği ve KOAH’ı birbirine bağlayan<br />

mekanizmalar:<br />

KY hastalarının yaklaşık %20’sinde KOAH’ta bulun-


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 567<br />

maktadır, bu iki etyoloji arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamıştır<br />

(Bölüm 3.2).<br />

• Akut KY’de reversibl obstrüktif defekt tanımlanmıştır.<br />

Kronik KY hastalarında ise azalmış karbon dioksit<br />

diffüzyon kapasitesi ile restriktif defekt tipiktir.<br />

Bunlarda restriktif patern için farklı mekanizmalar<br />

ileri sürülmüştür: (a) Kardiyomegali ye, alveolar ve<br />

interstisyel sıvıya bağlı azalmış akciğer volumu, (b)<br />

interstisyel fibroz gelişimi, akciğer kompliyansının<br />

değişmesi ve (c) solunum adalelerinin güçsüzlüğü.<br />

KOAH ve KY’nin benzer semptomları vardır, örneğin;<br />

adale değişimlerine bağlı düşük egzersiz toleransı<br />

ve dispne. Obstrüktif veya restriktif patolojilerin herikisinde<br />

de pulmoner fonksiyon azaldığı halde, bunlar<br />

birbirinden tamamen farklı durumlardır.<br />

Tedavi:<br />

KY’nin geleneksel tedavisinde, beta reseptör tedavi<br />

“köşetaşı”dır. Fakat, astmalı ve KOAH’lı hastalarda bu<br />

ilaçlar kontrindike olduğundan, özellikle yaşlılarda kullanılmaları<br />

rölatif olarak kısıtlanmaktadır.<br />

• Beta-1 selektifliği oldukça yüksek Bisoprololun kullanılabilirliği<br />

gösterilmiştir (Ann Intern Med 2002;137:<br />

715-22). Karvedilolun (nonselektif) KOAH’lı KY hastalarında<br />

araştırılan etki ve tolere edilebilirliği havayolunu<br />

anlamlı olarak etkilememiş ve iyi tolere<br />

edilmiştir (J Heart Lung Transplant 2002;21:1290-5). Ancak<br />

astma ve KY’li hastaların değerlendirildiği ayni çalışmada<br />

hava-akımında belirgin kısıtla ma gelişmiştir<br />

(bronkokonstriksiyon ve “wheezing” semptomu).<br />

• Sonuçta, Bb tedavi KOAH’lı KY hastalarında (tercihen<br />

astma ve aktif bronş obstrüksiyonu olmayanlarda)<br />

kullanılabilir.<br />

• Tavsiye: Şayet Bb kullanılacaksa, Bisoprolol önerilmektedir<br />

(European journal of Heart Failure 2005; 7: 309-16).<br />

Kavrama (Algılama) Disfonksiyonu ve Demans<br />

Kavrama disfonksiyonu ve kalp yetersizliği birlikteliği<br />

ile tartışmasız kanıtlar vardır. Kronik KY ile birlikte olan<br />

düşük kalp debisi, daha sonra serebrovasküler hastalığa<br />

bağlı serebrumunun dolaşımı sınırda olan hastaların,<br />

serebral ve serebrumunda kan akımını tehlikeye atar<br />

(perfüzyon talebin altına düşürür).<br />

Ayrıca, vasküler ve serebrovasküler hastalıklardaki<br />

benzer etyoloji ve patofizyolojiler kronik KY’nin de<br />

geniş anlamda mekanizmasıdır, serebral multiinfarktlar<br />

demans gelişimine önemli katkıda bulunurlar.<br />

Hiperlipidemi<br />

Kronik KY hastası klasik algılamaya göre, düşük kolesterol<br />

düzeyi ile birlikte kaşektiktir. Kronik KY hastalarının<br />

anlamlı bir bölümünde ise hiperlipidemi birliktedir.<br />

Yakın zamanda yapılan bir çalışmada girişte (randomizasyon<br />

sırasında) KY hastalarının %26’sı hiperlipidemik<br />

bulunmuştur (JACC 2002;39:1567-1573).<br />

Bununla birlikte statin tedavisi klinik olarak koroner<br />

arter progresyonununa faydalı olabilir (önler). Bunun<br />

anlamı, iskemik etyolojili kronik KY’de uzun dönemde<br />

statin faydalıdır. Bir çalışmada, simvastatin Mİ sonrasında<br />

kronik KY gelişme riskini ve KY gelişenlerde mortaliteyi<br />

azaltmıştır ( 4S çalışması). Statinlerin pleiotropik<br />

etkileri ile ilgili (antiapoptotik, endotelyal progenitör<br />

hücre stimülasyonu ve vasküler endotelyal growthfaktör<br />

uyarıcı etkileri, inflamatuar sitokinlerin antagonizmi,<br />

antifibrotik etkileri), miyokardiyal fonksiyonun<br />

iyileşmesine; koroner arter hastalığına etkilerinden ve<br />

plazma kolesterol değişikliğinden bağımsız direk katkıda<br />

bulunabilir.<br />

SV remodelinginde bazı çalışmalarda statin tedavisi ile<br />

sistolik ventrikül fonksiyonunda düzelme görülmüştür.<br />

HMG CoA Redüktaz İnhibitörleri ( Statinler)<br />

Yaşlılara KAH’a bağlı sistolik fonksiyon bozukluğu bulunan<br />

semptomatik kronik KY hastalarında kardiyovasküler<br />

nedenlerle hastaneye yatışı azaltmak için statin<br />

tedavisi düşünülebilir.<br />

Semptomatik kronik KY ve KAH’a bağlı sistolik<br />

disfonksiyonu olan yaşlı hastalarda hastane yatışlarını<br />

azaltmak için statin tedavisi düşünülebilir (ESC 2008: Sınıf<br />

IIb indikasyon).<br />

Kalp yetersizliğinde plasebo ile Statinin mukayese<br />

edildiği randomize çalışmaların metaanalizinde: 10 çalışmadaki<br />

(3 rosuvastatin, 1 simvastatin ve 6 atorovastatin<br />

ile) >10,000 hasta 3-47 ay takip edilmiştir.<br />

Sonuçta, KY hastalarında statinler; güvenli bulunmuştur,<br />

toplam mortaliteyi etkilememiş fakat SVEF’yi<br />

artırmıştır (%4.2), KY’nin kötüleşmesi ile hastaneye yatışı<br />

anlamlı azaltmıştır. Ancak, Atorvastatin ile randomize<br />

edilen çalışmalarda ise toplam mortalitenin atorvastatin<br />

ile anlamlı azaldığı saptanmıştır (Am J Cardıol<br />

2009;104: 1708-1716).<br />

Kronik Anemi<br />

Anemi kronik KY’de sıktır (ortalama hemoglobin 12 g/<br />

dL). Kronik KY’de anemi olasılığı hastalığın ciddiyeti ile<br />

korelasyon gösterir.<br />

Hafif anemi bulunan kronik KY hastalarına eritropoetin<br />

ve İV demir verilmesi hastaların klinik durumu ve<br />

ventrikül fonksiyonunda düzelme meydana getirmiştir.<br />

Epidemiyoloji: Anemi, KY hastalarında bulunan ve<br />

prognostik önemi olan sık bir komorbidtir. Prevalansı,<br />

%15-50 ve ağır KY’de %80 sıklıkla bulunmuştur. Prevalansının<br />

farklı çalışmalarda değişiklik göstermesi, anemi<br />

için kabul edilen hemoglobin sınır düzeyinin farklı<br />

olmasındandır.<br />

• Sıklıkla kabul edilen tanım


568<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Anemi ve KY’yi birbirine bağlayan mekanizmalar:<br />

Aneminin KY gelişimine sebep olduğu bilinmektedir.<br />

KY hastasında niçin aneminin birkaç mekanizması<br />

vardır:<br />

(1) Azalmış demir alımı; kötü beslenme ve malabsorbsiyon<br />

veya ağır menstruasyon ve devam eden aspirin<br />

veya warfarin kullanımdan kan kaybı.<br />

(2) KY’de sıklıkla görülen azalmış plazma volumu,<br />

hermodilüsyona bağlı olarak hemoglobin değerini düşürebilir.<br />

Norohormonal aktivasyon (Renin –anjiyotensin<br />

sistemi) ve Vazopressin sodyum retansiyonu ile hemodilüsyona<br />

yol açar.<br />

(3) KY hastalarında renal fonksiyonlarda düşme sıkca<br />

görülmektedir (vazokonstriksiyon sonucunda bozulmuş<br />

renal perfüzyon). Bu hastalarda anemi, böbrekten<br />

eritropoetin oluşumunun bozulması sonucudur.<br />

(4) Kalp yetersizliği inflamatuar bir durumdur, sonucunda<br />

dolaşımda sitokinler ve özellikle tümör nekroz<br />

alfa ve interlökin-6 düzeyi yükselmiştir. Yüksek sitokin<br />

dizeyi ile anemi gelişimi arasında yakın ilişki vardır,<br />

muhtemelen kemik iliği depresyonu ile, böbrekten eritropoetin<br />

üretimi ve kemik iliğinde EPO’ya eritropoetik<br />

cevap, ve son olarak retüküloendotelyal sistemde demir<br />

salımı ve kullanımı engellenir.<br />

• ACE inhibitörleri, kronik KY tedavilerinin en önemli<br />

komponentlerinden birisidir, böbrek ve de kemik<br />

iliğinde eritropoetin üretimini baskılayarak anemiye<br />

yol açtığı gösterilmiştir.<br />

• KY’de yükselmiş lazma eritropoetini, KY mortalite<br />

ve morbiditesinin, hemoglobin düzeylerinden bağımsız<br />

prognostik değeridir.<br />

Anemiyi düzeltmek:<br />

KY’de gelişen aneminin kan transfüzyonları ile düzeltilmesinin<br />

klinik düzelme anlamında faydalı etkileri<br />

gösterilmiştir. Daha önemlisi aneminin düzeltilmesi<br />

hastaların prognozunun düzelmesi için önemlidir. Anemi,<br />

hemodiyaliz tedavisine giden hastalarda, renal yetersizliğe<br />

bağlı eritropoetin üretiminin bozulması sonucunda<br />

çok sıktır. Nefrologlar yıllardan beri anemyi insan<br />

eritropoetini vererek tedavi etmiş, bunun ardından<br />

kalpte yük-boşaltıcı faydalı etkileri de gelmiştir.<br />

Subkutan eritropoetin ile intravenöz demir kombinasyon<br />

tedavisinin kardiyak ve renal fonksiyonları düzelttiği<br />

gösterilmiştir (NYHA fonksiyonel sınıfı, morbidite<br />

özellikle hastaneye yatışta büyük azalma). KY ve anemide,<br />

kombine tedavi ile eritropoetin ihtiyacı azalmıştır.<br />

• Şayet demir eksikliği düzeltilmezse, eritropoetin<br />

rezistansına yol açabilir. Dolayısı ile daha yüksek<br />

eritropoetin dozları gerekir, bunun sonucunda yan<br />

etkileri gelişebilir; hipertansiyon ve yüksek tromboz<br />

oluşma riski gibi.<br />

• KY’de önerilen anemi tedavileri (European journal<br />

of Heart failure 2005;7: 309-16):<br />

(a) Kan transfüzyonunun klinik düzelme olarak faydalı<br />

etkileri gösterilmiştir.<br />

(b) Eritropoetin verilmesinin kalbin yükünü boşaltıcı<br />

(unloading) etkisi anlamında faydalı etkileri vardır.<br />

(c) Eritropoetin ile birlikte İV demir verilmesi, kardiyak<br />

ve renal fonksiyonları düzeltmiştir.<br />

ESC-2008 KY Kılavuzu Tavsiyeleri:<br />

• Aneminin düzeltilmesi KY’de rutin tedavi olarak kabul<br />

edilmemiştir. KY’nin kronik hastalık anemisinde<br />

basit kan transfüzyonu önerilmemektedir.<br />

• Olası tedavilerden, eritropoetin uyaran ajanların<br />

kullanımı (genellikle demir ile birlikte), eritrosit üretimini<br />

artıran kanıtlanmamış seçenektir.<br />

Renal Yetersizlik<br />

Normal fizyolojik koşullarda kardiyovasküler ve renal<br />

fonksiyonlar arasındaki yakın ilişki hastalık durumunda<br />

daha belirgin duruma gelir, kalp hastalığına sekonder<br />

olarak renal disfonksiyon gelişebilir. Primer renal<br />

hastalıkta; hızlanmış aterosklerotik koroner arter hastalığı<br />

ile birlikte hipertansiyon ve sıvı retansiyonu sonucunda<br />

KY gelişme riski yüksektir.<br />

Buna karşılık, intrensek böbrek hastalığı kanıtı olmamasına<br />

rağmen birçok kalp yetersizliği hastasında sıklıkla<br />

böbrek disfonksiyonunun belirtileri vardır.<br />

Kronik KY’de gözlenen azalmış glomerüler filtrasyon<br />

hızının sebebi; düşmüş kalp debisi ile azalmış renal<br />

perfüzyon ve sodyum ve su retansiyonuna eşlik eden<br />

intrarenal vazokonstriksiyondur. Renal fonksiyon ve<br />

kalp debisi arasındaki bu çarpıcı ilişkiden dolayı, renal<br />

disfonksiyon KY’de NYHA sınıfına göre, sadece<br />

daha kötü prognostik bir marker olmayıp, ayrıca da KY<br />

komplikasyonlarının (mortalite, kardiyak morbidite)<br />

daha güçlü bir öngörenidir.<br />

Renin-anjiyotensin sistemi sadece kronik KY tedavisinin<br />

“köşe-taşı” olmayıp, diyabetik ve nondiyabetik<br />

böbrek hastalığının da “böbrek-koruyucu” tedavisidir.<br />

Bununla birlikte, düşük kalp debisi tablosunda anjiyotensin<br />

–II’ye bağımlı vazokonstriksiyon gelişir.<br />

ACE inhibitörleri veya ARB’ler ile tedavi sıklıkla<br />

serum kreatininin artmasına neden olmaktadır (klinik<br />

olarak genellikle önemsiz).<br />

Artrit ve Gut<br />

Kronik KY hastaları genellikle yaşlıdırlar, bundan dolayı<br />

yaşlılıkla ilgili çeşitli durumlar hastalığa sıklıkla eşlik<br />

edebilir.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 569<br />

Bu durumlardan bir tanesi artrittir, bunlarda antiartritik<br />

tedavi KY durumunu etkileyebilir. Sıklıkla kullanılan<br />

NSAİİ ve selektif SOX-2 inhibitörlerinin ikiside<br />

kronik KY’de anlamlı olumsuz etkiler ile ilişkilendirilmiştir.<br />

Bu ajanlar ile gelişen sodyum ve su retansiyonu<br />

KY tablosundaki hastanın volum durumunu kısmen<br />

etkileyebilir (vazodilatör prostoglandinler PGE 2<br />

, PGI 2i<br />

aktivasyonu ile). SOX-2’ler protrombotik olabilir ve<br />

özellikle iskemik etyolojili kronik KY hastalarını açıkca<br />

olumsuz etkilerler (AMİ, postMİ KY ve hipertansiyon<br />

sıklığı artmış).<br />

TNF (tömür nekroz faktörü) blokajı yapan ilaçlar,<br />

romatoid artrit ve otoimmun durumlarda kullanılmaktadır.<br />

KY progresyonuna katkısından dolayı bu sitokinin<br />

blokajı (TNF reseptör füzyon proteini; intercept ve<br />

monoklonal antikor; infliximab) ile kronik KY’nin olası<br />

tedavisinde faydalı bulunmamıştır.<br />

Gut KY’li hastalarda sık bulunan komorbidtir (Kulpdiüretikleri<br />

kullanımı ve renal disfonksiyon sonucunda<br />

gelişir). KY hastalarında, plazma ürat düzeyi yükselir ve<br />

bu düzeyin kötü prognostik anlamı vardır. Buna karşılık<br />

xantin oksidaz inhibisyonu tedavisinin KY hastalarının<br />

klinik prognozuna faydası gösterilememiştir.<br />

• KY tedavisinde kullanılan birçok ilaç plazma ürat<br />

düzeyini yükseltir, örneğin diüretikler.<br />

KY’de gutun tedavisi NSAİİ’ler ve SOX-2 kontrindikasyonundan<br />

dolayı komplekstir. KY hastalarında bu<br />

komplikasyonunun tedavisinde, steroidlerin kullanımı<br />

da yasaklanmıştır.<br />

• Bu durumda akut tedavide Kolşisin tercih edilen tedavi<br />

seçeneğidir, kronik tedavide ise atakların önlenmesi<br />

için Allopurinol tavsiye edilmektedir.<br />

Malin Hastalık<br />

Kanser kemoterapisi, özellikle antrasilin deriveleri, toplam<br />

antrasilin dozuna bağlı olarakj KKY gelişmesine<br />

neden olmaktadır (bakınız Bölüm 3.11). Bu ajanlar ile<br />

agressif kemoterapi için, SV sistolik fonksiyonunda bozulma<br />

rölatif kontrindikasyondur. Alkilleyici ajanlar da<br />

(siklofosfamid, ifosfamid, cisplatin, carmustine, busulfan,<br />

chlormethane ve mitomycine gibi), kardiyotoksitite<br />

ile ilişkilendirilmiştir.<br />

Trastuzumab, insan epidermal büyüme faktörü-2’ye<br />

(HER2; human growth factor receptor-2) karşı yönlendirilmiş<br />

antikorlardır, metastatik meme kanserinde yaşam<br />

beklentisini artırır. Hastaların küçük bir bölümünde,<br />

bilinmeyen mekanizmalar ile SVEF’sinde düşmeye sebep<br />

olabilir. Bu yan etkinin insidensi paclitaxel veya antrasilinler<br />

ile birlikte verildiğinde artmaktadır. Bunun,<br />

antrasilin derivelerinin kardiyotoksisitelerinden farkı<br />

toplanmış doza bağımlı değildir ve tedavi kesildikten<br />

sonra sıklıkla düzelmektedir.<br />

® Nonkardiyak komorbidler KY hastalarında sıktır,<br />

bu durumların önceden tanınıp, KY tedavisi planlanır<br />

ve seçilirken düşünülüp, göz önünde tutulması önemlidir.<br />

KY ve birlikteki nonkardiyak komorbid durum ve<br />

hastalıkların, doğru ve uygun tedavi edilmesi, KY’de<br />

kullanılan tedavi stratejisinin verimini, faydalı etkilerini<br />

artırarak, sonuçta da hastaların prognozunu daha fazla<br />

düzeltmektedir.<br />

YAŞLI KALP VE YAŞLILARDA<br />

KALP YETERSİZLİĞİ<br />

Yaşlanma ile İlişkili Kardiyovasküler Değişiklikler<br />

Kardiyovasküler sistemdeki yaşla ilişkili değişiklikler<br />

vucudun herhangibir yerindeki yaşla ilişkili değişiklere<br />

paraleldir. Ancak, yaşla ilişkili tek veya bir grup organın<br />

(beyin, akciğerler veya böbrekler gibi) değişiklikleri<br />

ağırlıkta bulunabilir, diğer organlar ise etkilenmemiş<br />

kalırlar veya öyle görünürler.<br />

Yaşla ilişkili kardiyovasküler sistem değişiklikleri<br />

spesik sayılabilir (Tablo 1, Tablo 2).<br />

Öncelikle, yaşlı kalplerde artmış konnektif doku<br />

matriksine paralel olarak miyosit hipertrofisi dikkat<br />

çeker. Hücresel düzeyde total miyosit sayısı azalır, kalanlar<br />

da hipertrofiye olurlar. 30 ve 90 yaşları arasında<br />

kalbin ağırlığı 1.5 gr/yıl artar, sebebi hipertrofi ve kon-<br />

TABLO 1. Kardiyak anatomide yaşla ilişkili olan değişiklikler<br />

Miyokardiyum:<br />

Kalbin ağırlığı, SV kitlesi, duvar kalınlığının artması.<br />

Miyosit büyüklüğünün artışı, sayısının azalması.<br />

Fibrozis ile daha az şişebilen kollajen şeklinin depolanması.<br />

Boşluklar:<br />

SV kavite büyüklüğünün artması, uzun aksın kısalması.<br />

Aorta dilatasyonu ve sağa-doğru kayması.<br />

Sol atriyum dilatasyonu, senil septum.<br />

Kapaklar:<br />

Kapak yaprakcıkları ve anulusta kalsifik ve yağlı dejenerasyon.<br />

Koroner arterler:<br />

Ateroskleroz.<br />

Dilatasyon, tortuozite, ve Mönkeberg kalsifik aterosklerozu.<br />

İleti sistemi:<br />

Atriyoventriküler düğüm ve sol ön fasikülde fibrozis.<br />

Özelleşmiş hücre ve fibrillerin kaybı.<br />

Topol EJ.Textbook of Cardiovascular Medicine. Lippincott Williams &<br />

Wilkins. 2007. sayfa 561-81


570<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. Kardiyovasküler fizyolojide yaş ile ilişkili<br />

değişiklikler<br />

Büyük ve orta büyüklükteki arterlerde artmış vasküler impedans:<br />

Nabız dalga hızı ve nabız basıncı artmış.<br />

Sistolik kan basıncı yükselir.<br />

Bozulmuş endotel fonksiyonu.<br />

Azalmış miyokardiyal relaksasyon:<br />

Diyastolik disfonksiyon gelişimi.<br />

Artmış diyastolik volum ile zirve EF idame ettirilir.<br />

Dinlenimde kalbin debisi ve atım hacmi korunmuştur.<br />

Elektriki ileti ve kalp hızının uyarıya cevabı bozulmuştur.<br />

PR, QRS ve QT uzamıştır.<br />

Zirve egzersiz kalp hızı düşmüştür.<br />

Beta agonist sensivitesi düşmüştür.<br />

Kemoreseptörler ve baroreseptörlerin reaktivitesi azalmıştır.<br />

Egzersiz sırasında Kardiyovasküler performans bozulmuştur:<br />

Periferik kas kitlesi azalmış, yağ dokusu artmış.<br />

Azalmış solunum kapasitesi.<br />

Azalmış maksimum VO2 rezervi.<br />

Topol EJ.Textbook of Cardıovascılar Medicine. Lippincott Williams &<br />

Wilkins. 2007. sayfa 561-81<br />

Siklik vasküler yorgunluk ve elastaz aktivitesi sonucunda<br />

vasküler elastin azalır ve parçalanır. Bu nedenle<br />

vasküler remodeling başlar ve sonucunda aorta ve major<br />

arterlerde uzama ve dilatasyon meydana gelir (Tortuöz<br />

dejenerasyon). Eşlik eden bozulmuş endotel fonksiyonu,<br />

kalan hücrelerden prostasiklin teşekkülünün azalmasına<br />

sebep olur. Yaşla, endotelyum apoptozise gider, hücnektif<br />

doku depolanmasıdır. Yaşlanmakla, septal hipertrofi<br />

ile ventrikül boşluklarının çapı azalır, sebebi artmış<br />

ventriküler septal kalınlık ve azalmış taban-apeks çaplarıdır.<br />

• Yaşlanmanın “sigmoid septumu”; yaşlı kalbin bir başka<br />

morfolojik değişikliğidir, sonucunda ventriküler<br />

kavite büyüklüğü ve enerji depolarının elde edilebilirliği,<br />

intrasellüler kalsiyum fonksiyonları dahil<br />

azalır. Sigmoid septum, hemodinamik olarak anlamlıdır;<br />

kıvrılmış septum asimetrik hipertrofik kardiyomiyopatiyi<br />

taklit edebilir. Yaşlılarda çıkan aorta da<br />

sağa doğru yer değiştirir (Tablo 1).<br />

Reseptör yoğunluğu ile bağlanmasında değişiklikler,<br />

ve postreseptör mekanizmalar yaşla miyokardiyal<br />

hücrelerin beta-adrenerjik uyarılara cevabını azaltır.<br />

Reseptör gerektiren katekolamin ve dijitale cevapları<br />

azalır, ancak miyofibrillerin kalsiyuma direk temasının<br />

cevabı değişmez. Kalsiyum regülasyonunun değişmiş<br />

paterni sonucunda eksitasyondan sonra güç oluşturabilmesi<br />

için daha uzun süre geçmesine neden olur. Bu<br />

durum geç sistol sırasında kanın ejeksiyonunun devam<br />

etmesini sağlayamaz; bu, artmış vasküler sertlik açısından<br />

faydalı bir adaptasyondur ve nabız dalgalarına erken<br />

yansıtılır.<br />

• Yaşlı hastaların katekolamin düzeyleri daha yüksektir<br />

ve stresle daha büyük katekolamin salımı olur,<br />

buna karşılık yaşlıların kronotropik ve inotropik cevapları<br />

azalmıştır (Tablo 2).<br />

Dinlenimde korunmuş sistolik fonksiyonun aksine,<br />

diyastolik fonksiyon bozulmuştur. Konnektif doku<br />

matriksi gerilebilen kollajen dokunun yerini almıştır,<br />

bu yaşlı kalbinin oldukça artmış sertliğine sebep olur.<br />

Sonucu: Frank-Starling mekanizmasına adapte olabilmesi<br />

için daha büyük dolum basınçları gerekir. Progressif<br />

hücresel düzensizlik, miyosit asenkronisi ve anormal<br />

kalsiyum fonksiyonu, diyastol sırasında kompliyans ve<br />

dolum parametrelerini daha fazla etkiler. Kardiyak adale<br />

fonksiyonun en en gürülebilen değişikliği uzun relaksasyon<br />

süresidir. Ekokardiyografik Doppler çalışmaları<br />

uzamış relaksasyonu ve yavaşlamış erken diyastolik<br />

dolumu kanıtlar. Ancak, sitol-sonu volumları artmış<br />

geç sistolik dolum (kanıtı ekokardiyografide dopplerde<br />

şiddetlenmiş A dalgası ve mitral kapaktan geçen E: A<br />

oranı) ile sürdürülür. Yaşlı kalbinde diastolik fonksiyon<br />

eşlik eden yapısal değişiklikler ile kötüleşebilir (mitral<br />

veya aort kapak hastalığı, hipertansiyon, atriyal aritmiler,<br />

senil amiloidoz), hemodinamik durum daha fazla<br />

değişir.<br />

• Yapısal değişikliğe rağmen, kalbin sistolik fonksiyonu<br />

dinlenimde esasen normal kalır.<br />

Arteriyel sistemde yaşla ilgili değişiklikler, 30’lu yaşlarda<br />

başlar ve orta-yaşlar boyunca hızlanır. Artmış kollajen<br />

depolanması ve zayıflamış vasküler elastin sonucunda<br />

elastikliği, şişebilirliği ve dilatasyon kabiliyetleri<br />

değişir. Bu değişiklikler özellikle intimadadır, ateroskleroz<br />

sırasında görülenlere benzemektedir. Vasküler mediyada<br />

ise, düz kas hücrelerinde progressif büyüme ve<br />

de elastik lamellada lipit ve kalsiyum depolanması vardır.<br />

Santral arterlerin sertleşmesi sonucunda nabız dalga<br />

hızı yükselmiş ve sistolik arteriyel basınç artmıştır.<br />

Bununla birlikte, azalmış elastikliği sonucu öne-doğru<br />

arteriyel perfüzyona, azalmış arteriyel geri-tepme (recoil)<br />

katkıda bulunur. Arteriyel şişebilirliğin azalması ile,<br />

arteriyel segmentte nabızın gidiş hızı (nabız dalga hızı)<br />

artar.<br />

Santral kompliyans arterler boyunca, öne-doğru kardiyak<br />

ejeksiyon dalgası gidişi (yolculuğu), öne-doğru<br />

direnç ile karşılaşıncaya kadar devam eder.<br />

Nabız dalgası o zaman yansıtılır (yansıma dalgası),<br />

öne-doğru devam eden kardiyak ejeksiyon ile toplamda,<br />

sistolik basıncı yükselir.<br />

Daha az kompliyant (esnek) damarlarda yansıma<br />

dalgasının geriye dönüşü daha erkendir, sistolik basınca<br />

daha büyük katkıda bulunur.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 571<br />

re şekli ve büyüklüğü progressif olarak bozulur, çokçekirdekli<br />

dev hücreler artar. Bundan dolayı asetilkolin<br />

gibi agonistlere endotelyal cevap bozulur. Eşlik eden hipertansiyon,<br />

hiperkolesterinemi ve aterosklerozun arteriyel<br />

sonuçlarından, yaşlanmanın bozulmuş endotelyal<br />

fonksiyonunu ayırmak güçtür.<br />

İleti sisteminin yaşla ilişkili değişiklikleri, kollajen ve<br />

yağ dokusu depolanması sonucundandır. Yağ birikmesi<br />

sino-atriyal düğüm çevresindedir. Bu değişiklikler, kısmen<br />

veya tam olarak sinüs düğümünün atriyum damar<br />

sisteminden ayrılmasına neden olabilir. 75 yaşında, sinüs<br />

düğümünde pacemaker hücreleri sayısında belirgin<br />

azalma başlar. Genç erişkinlerdeki hücre sayısının<br />

%10’undan azı kalır. Atriyoventriküler düğüm ile sol ve<br />

sağ dalların dalcıklarında kalsifikasyon da olur.<br />

Yaşlı hastalarda EKG’de hafifçe artmış, PR intervali<br />

QRS süresi de uzamış, dal blokları ve azalmış T-dalga<br />

amplitüdü olabilir.<br />

Maksimum öngürülen kalp hızı, oktogeneryanlarda<br />

50 yaşına göre 30/dk daha düşüktür, yaşlı kişiler beta<br />

adrenerjik uyarılmaya daha az yanıt verir. RR intervali<br />

değişkenliğinin 40 ve 70 yaşları arasında %38 düştüğü<br />

gösterilmiştir (Framingham çalışması). Bu bulgu, yaşlanma<br />

ile, otonomik tonusun kardiyak fonksiyona daha<br />

az katkıda bulunduğunu yansıtmaktadır. Değişmiş otonomik<br />

düzenlemenin kanıtları; baş-kaldırma testinde<br />

(head-up tilt teti) azalmış kalp hızı değişkenliği, ve bozulmuş<br />

barorefleks.<br />

50 ve 80 yaş arasında atriyal fibrilasyon prevalansının<br />

arttığı (60 yaşındaki kişilerin<br />

%33’de kısa supraventriküler taşikardi nöbetleri meydana<br />

geldiği görülmüştür, ayrıca atriyal ve ventriküler erken<br />

atımlarda anlam verilemeyen artmada saptanmıştır.<br />

Yaşlılarda Klinik Farmakoloji<br />

Yaşlı hastaların tedavisinde farmako-tedavi çok önemli<br />

girişmdir. Yaşla ilişkili değişmiş farmakokinetik (hastada<br />

ilaç ne yapıyor) ve farmakodinamiklerin (hastaya<br />

ilaç ne yapıyor) dikkate alınması önemlidir.<br />

• Farmakokinetiklerin anahtar komponentleri; yaşlanma<br />

sürecinden etkilenen ilaçların dağılım, metabolizma<br />

ve atılımdır. İlacın gastrointestinal sistemden<br />

emilimi, antiasid ve antikolinerjikler sık olarak kullanılmadıkca<br />

etkilenmiş görünmemektedir.<br />

İlacı emiliminden sonra, yaşla ilişkili değişikler ilacın<br />

tutulumunu etkileyebilir. Öncelikle karaciğer, oksidatif<br />

ve sentetik ilaç metabolizmasının major bölümüdür,<br />

yaşlanma ile karaciğer morfolojisi de değişikliklere<br />

uğrar. Ultrason’da, 50 yaşından sonra karaciğer kitlesinde<br />

progressif azalma gösterilmiştir. Bölgesel karaciğer<br />

kan akımı 25 yaşına göre 65 yaşında rölatif %45 azalır.<br />

TABLO 3. Modifiye edilmiş kreatinin klirensi hesaplanması<br />

Cockroft ve Gault formülü<br />

Kreatinin klirensi (mL/dk) = (140-yaş) X<br />

Ağırlık (kg) X 1.22/s-kreat (micmol/L)<br />

Değerler kadınlarda %15 azaltılacaktır.<br />

s-kreat: serum kreatinin micmol/L.<br />

Karaciğer enzimlerinde de önemli değişikler meydana<br />

gelebilir (özellikle sitokrom P-450 sistemi). Muhtemelen<br />

bu değişiklikler ilaçların (yaşam boyunca en fazla %25)<br />

azalmış karaciğer metabolizmasından sorumludur.<br />

• 20 ve 70 yaşları arasında, GFR %40 düşmüştür, buna<br />

azalmış renal kan akımı ve böbrek kitlesi sebep olur.<br />

Yaşlılarda renal fonksiyonu, kan üre ve kreatinin<br />

düzeyleri ile değerlendirmek önemli bir yanlıştır.<br />

Çünkü kan üre nitrojeni, sindirilen proteini ve adaleler<br />

tarafından meydana getirilen serum kreatinini<br />

yansıt, kötü beslenmiş yaşlılarda adale kitlesinin<br />

azalması sık değildir, buna bağlı olarak BUN ve kreatinin<br />

düzeyleri normal bulunabilir. Hesaplanmış<br />

kreatinin klirensi, total vucut kitlesinin azalmış adale<br />

kitlesi bölümünü hesaba katmadığından, klinik<br />

pratikte en iyi değerdir (Tablo 3).<br />

• Birçok standart kardiyovasküler ilaç (düşük molekül<br />

ağırlıklı heparinler GP 2B/3A-inhibitörleri, digoksin,<br />

diüretikler, ACEİ, atenolol ve klonidin) renal klirensten<br />

etkilenmektedir, renal fonksiyona göre doz<br />

düzeltilmesi tavsiye edilmektedir.<br />

• Böbrek atılan ile ilaç verilen yaşlı hastalarda “Cockroft-Gault”<br />

formülüne göre renal fonksiyon hesaplanmalıdır.<br />

Yaşla ilişkili ilaç dağılımına vucut karışımı ve plazma<br />

proteinleri ile değişikliklerin minor etkileri vardır.<br />

Vucudun yağ dokusu artışı sonucundada yağda-çözünür<br />

ilaçların dağılımı daha yaygın ve yarılanma ömürleri<br />

daha uzundur.<br />

Total vucut suyunun azalması ve azalmış volum dağılımı,<br />

suda-çözünür ilaçların, daha yüksek serum konsantrasyonlarına<br />

yol açar.<br />

Yaşla azalmış serum albümini, ilaç dağılımını çok az<br />

etkiler. Birçok ilaç ölçüm metodu total ilaç miktarını ölçmektedir.<br />

Farmakolojik olarak aktif, ilaçların albumine<br />

bağlanmamış konsantrasyonu da olduğundan, hipoalbüminemik<br />

hastalarda, hipoalbuminemi sonucunda<br />

azalmış albumine bağlı ilaç konsantrasyonun ötesinde<br />

gerçekten ilaç düzeyi yüksek olabilir.<br />

Yaşlılarda İlaç Kullanımı<br />

Nefron 1976;16: 31-41<br />

İlaçlar yaşlı hastaların fonksiyon ve yaşam kalitelerini<br />

düzeltir. Ters reaksiyonlar ve etkileşimler için devamlı


572<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 4. Yaşla ilişkili farmakolojik değişiklikler<br />

Genel düşünceler:<br />

Çoklu ilaç kullanımı (ilaç etkileşimi sık).<br />

Hafıza problemleri ve konfüzyon (uygun kullanım eksikliği).<br />

Farmakokinetikler (Biyoyararlık):<br />

Azalmış ilaç absorbsiyonu (genellikle çok önemli değil).<br />

Azalmış mukozal emilim yüzeyi (küçük barsak).<br />

Azalmış splaknik kan akımı.<br />

Azalmış gastrik boşalma zamanı ve gastrointestinal hareketler.<br />

Değişmiş volum dağılımı (Lipid-çözünür ilaçlar).<br />

Daha az adale kitlesi ve artmış vucut yağı.<br />

Azalmış total vucut suyu.<br />

Azalmış ilaç metabolizması (biyotransformasyon).<br />

Daha az karaciğer kitlesi ve azalmış kan akımı.<br />

Azalmış hücresel enzim aktivitesi (primer olarak oksidasyonu<br />

etkiler).<br />

Azalmış ilaç temizlenmesi (major faktör).<br />

Düşmüş GFR ve tubüler sekresyon.<br />

Değişmiş protein bağlanışı.<br />

Yükselmiş alfa-asit glikoprotein düzeyi (inflamasyon,<br />

hastalıktan dolayı).<br />

Azalmış karaciğer albümin sentezi ve serum protein<br />

düzeyleri.<br />

Farmakodinamikler (Değişmiş ilaç duyarlığı):<br />

Reseptör değişiklikleri.<br />

Azalmış beta-1 adrtenerjik cevap.<br />

Azalmış baroreseptör aktivite.<br />

Topol EJ.Textbook of Cardıovascular Medicine. Lippincott Williams &<br />

Wilkins. 2007. sayfa 561-81<br />

Etyoloji<br />

Olguların yaklaşık yarısından fazlasında kalp yetersizliğinden<br />

koroner kalp hastalığı ve hipertansiyon sorumluolarak<br />

dikkatli olunmalıdır. Azalmış metabolizması ve<br />

yavaşlamış temizlenmesi ilaç komplikasyonlarına eğilimi<br />

artırmaktadır (Tablo 4). Farmakodinamiklerde yaşla<br />

ilişkili değişiklikler de tedavi etkilerini ve toksisiteyi ayrıca<br />

etkileyebilir.<br />

İlaçlar yaşlılarda yaşam kalitesini düzeltebilir, ancak<br />

yan etkilerine ve karşılıklı etkileşimlere karşı sürekli<br />

uyanık olunmalıdır. Azalmış metabolizma ve yavaşlamış<br />

eliminasyon, ilaç komplikasyonlarını yükseltebilir<br />

(Tablo 4). Farmakodinamiklerde yaşla ilişkili değişiklikler<br />

ilacın tedavi edici etkisi ve toksisitesini daha fazla<br />

etkiler. Kardiyovasküler hasta yaşlılarda ilaç kullanımı<br />

ilaç etkileşimi ile komplike olabilir. Bunların değişmiş<br />

dağılımı ve eliminasyonu, azalmış refleks ve son-organ<br />

cevapları ile etkileşime maruz kalmalarından dolayı<br />

özellikle çoklu ilaç kullanımında dozlarının düşürülmesi<br />

mantıklı ve tavsiye edilebilir. Hastalığın manifestasyonlarından<br />

ilaç yan etkilerinin ayırt edilmesi bazen<br />

problemli olabilir (baş dönmesi, değişmiş bilinç durumu,<br />

kabızlık, düşme gibi). Farmakolojik prensipler ve<br />

tedavinin etkilerinin anlaşılması, bilinmesi ilaç hataları<br />

riskini en aza indirir ve hastanın tedaviye kompliyansını<br />

düzeltir.<br />

KALP YETERSİZLİĞİ<br />

Kalp yetersizliği prevalansı 50 yaşından sonra, yaklaşık<br />

her 10 yılda iki katına çıkar.<br />

Birleşmiş milletler 2000 yılında gelişmiş ülkelerde<br />

nüfusun %22’sinin 60 yaşından yaşlı olduğunu bildirmiştir.<br />

Bu sayı 2020’de %30’a yükselecektir. Dünya genelinde<br />

toplumun yaklaşık %10 kadarının yaşı 60 yaş<br />

veya üzerindedir. Bu oranın gelecek 50 yılda ikiye katlanması<br />

beklenmektedir. Bu sürede yaşlı populasyonun<br />

kendisinin daha da yaşlanacağı unutulmamalıdır.<br />

Kalp yetersizliği anlamlı derecede azalmış yaşam<br />

kalitesi ve yüksek mortalite ve morbidite ile birliktedir.<br />

Yaşlılarda hastaneye yatışın en sık sebebidir. Gelişmiş<br />

ülkelerde total sağlık bütçesinin %2-3’ü kalp yetersizliğine<br />

harcanmaktadır; sağlık harcamalarının en büyük<br />

kaynaklarından biri kalp yetersizliğidir. Bundan dolayı<br />

yaşlılarda kalp yetersizliği alanına, insani ve ekonomik<br />

perspektiften akut olarak bakılması gereklidir.<br />

Epidemiyoloji<br />

Framingham çalışmasında, kalp yetersizliği insidensi,<br />

65-94 yaşındakilerde; erkeklerde 1000’de 11, kadınlarda<br />

ise 1000’de 9 bildirilmiştir. Bu insidens 65 yaşın altındaki<br />

kişilerin insidensinin yaklaşık 4 katıdır (Br Heart<br />

J 1994;72/suppl:3-9).<br />

Swedish çalışmasında, kalp yetersizliği insidensi 75-<br />

79 yaş grubunda 1000’de 11.5 bildirilmiştir, bu değer 54-<br />

55 yaş grubunun 5 katıdır (j Intern Med 2001;249: 253-61).<br />

Bir başka çalışmada ise, KY hastalarının %88’i 65 yaş<br />

veya üzerinde ve yaklaşık yarısı ise 80 yaşından daha<br />

yaşlı bulunmuştur (Olmsted country, Minnesota: Mayo Clin<br />

Proc 1997;72: 453-60).<br />

Framingham çalışmasının 34 yıllık takibinde KY prevalansı<br />

80’li yaşlardaki kişilerde %10 olup, 50’li yaşlara göre<br />

10 kat daha yüksektir. Bunun dışında benzer çalışmalarda;<br />

erkeklerde, 67 yaşında 50 yaşına göre 5 kat artıp %13’e<br />

yükseldiği bulunmuştur, 25-74 yaşındaki kişilerde KY ile<br />

SV sistolik disfonksiyonu kombinasyonunun prevalansı<br />

65-74 yaşlarda 45-54 yaşlarına göre iki katına yükselmiştir<br />

(erkeklerde %3.2, kadınlarda %3.6). Roterdam çalışmasında,<br />

KY prevalansı 55-64 yaşlarda %1’den 75-84 yaşlarda<br />

%13’e yükselmektedir. Benzer şekilde “Heart of England”<br />

çalışmasında, KY prevalansı 45-54 yaşlarda %2.3, 85 veya<br />

üzeri yaşlardaki kişilerde %3.1 bulunmuştur.<br />

• Özetle: KY prevalansı 65 yaş ve sonrasında katlanarak<br />

yükselmektedir, bu sonuçlar KY’nin bir “yaşlılık<br />

hastalığı” olduğu gerçeğini yansıtmaktadır (Swedberg<br />

K, Willenheimer R. Taloring Heart Failure Therapy. Martin Dunitz<br />

publ. 2003. s. 15-31).


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 573<br />

dur, bazı çalışmalarda KY olayının yarısından fazlasında<br />

sebep sadece koroner arter hastalığı bildirilmiştir. Bununla<br />

bağlantılı olarak, yaşlılık miyokard infarktüsü sonrası<br />

KY gelişiminin bağımsız öngörenidir, yaşlılarda ayrıca<br />

diyabet de kalp yetersizliği gelişmine predispozisyon<br />

(önceden hazırlayıcı) teşkil etmektedir. Diyabet ile birlikte,<br />

KY gelişme riskinin, 3-4 yılda %30 artığı gösterilmiştir.<br />

Patofizyoloji<br />

KKY sendromunun farklı sebeplere rağmen iyi bilinen<br />

semptom ve bulguları vardır.<br />

Kalbin vucudun metabolik ihtiyacı ve oksijenizasyon<br />

için, dinlenimde normal intrakardiyak basınçlara<br />

rağmen yeterli miktarda oksijen (oksijenlenmiş kan) sunamaması<br />

tüm patofizyolojiyi birleştiren en iyi tariftir.<br />

Bu sendrom sistolik veya diyastolik miyokardiyal disfonksiyon,<br />

anormal dolum durumları, valvular hastalık,<br />

aritmiler veya hipertansiyon (tümü yaşlılarda sık görülen<br />

durumlar) sonucunda gelişir. Nadiren, konstriktif<br />

perikardit gibi restriktif süreç de sorumlu olabilir.<br />

Yaşlılarda KKY etyolojisi çok-faktörlüdür ve %55 gibi geniş bir SVEF aralığında pulmoner ödem<br />

görülebilir. Daha da ötesi bireysel olarak her hastada<br />

konjesyon olmayabilir, dolayısı ile “kalp yetersizliği”<br />

adı, “konjestif kalp yetersizliğine” göre daha belirleyici<br />

ve uygundur.<br />

Presipite eden sebeplerden ilgisiz, kardiyovasküler<br />

sistemde yaşla ilgili değişiklikler KKY gelişimine katkıda<br />

bulunur ve hastalığın teşhis ve tedavisini güçleştirebilir.<br />

Bu özellikle sistolik fonksiyonu korunmuş yaşlı<br />

KKY hastalarında doğrudur.<br />

Öncelikle, amiloid depolanması diyastolik disfonksiyonu<br />

kötüleştirebilir.<br />

Diyastolik disfonksiyon ve koroner kalp hastalığı ile<br />

genellikle birlikte olup, miyokardiyal iskemi diyastolik<br />

disfonksiyonu kötüleştirerek, SV dolum basıncı ve pulmoner<br />

venöz basınçta birdenbire dramatik yükselmeye<br />

sebep olabilir. Atriyal fibrilasyon da esasen SV dolum<br />

basıncını yükseltebilir, sonuçta pulmoner konjesyon ve<br />

kalp yetersizliği meydana gelebilir. Düşük SV dolum<br />

basıncının sürdürülmesine atriyal kontraksiyonun katkısı<br />

diyastolik disfonksiyonda daha önemlidir.<br />

Kronik KY’nin dekompanse olmasında geçici yükselmiş<br />

kan basıncı önemlidir. Hastane öncesi döneminde<br />

200 mmHg’ya kadar ulaşabilen sistolik kan basıncı<br />

düşük EF ve hatta pulmoner ödem tablosunda akut diyastolik<br />

disfonksiyona sebep olduğu bildirilmiştir.<br />

KKY dekompansasyonunda, hastaların %30’da iskemiyi<br />

ima eden miyokardiyal hasar markerleri yükselmiştir,<br />

miyokardiyal iskemi akut dekompansasyon<br />

fizyopatolojisine katkıda bulunabilir.<br />

Klinik Tablosu ve Teşhis<br />

Yaşlılarda, diğer kardiyovasküler sendromlar gibi kalp<br />

yetersizliği teşhisi de karıştırılabilir. Genellikle yaşlılar-<br />

da KY semptomları dispne, öksürük paroksismal noktürnal<br />

dispne, ve ortopne bulunabilir, fakat diğer semptomlarda<br />

ağırlıkta olabilir. Teşhisi karıştıran nonspesifik<br />

semptomlar; yorgunluk, kuvvetsizlik, anoreksi, hafif ve<br />

göze çarpmayan santral sinir sistemi fonksiyonunun kötüleşmesi<br />

onun manifestasyonları olabilir (somnolans,<br />

konfüzyon veya oryantasyon bozukluğu).<br />

KY teşhisinde objektif veriler önemli ve çoğu zaman<br />

gereklidir, çünkü yaşlılarda kalp yetersizliği patofizyolojisi<br />

komplekstir, yanıltıcı olma olasılığı yüksektir.<br />

EKG ve göğüs radyografisi (Tele radyografi) her zaman<br />

faydalıdır, ekokardiyografi ise en değerli görüntüleme<br />

tekniğidir, çünkü sistolik ve diyastolik fonksiyonun<br />

herikisini de belirler. Ayrıca, ekokardiyogram valvular<br />

anormallikleri kesin olarak tanımlayabilir ve yaşlılarda<br />

seyrek bulunan amiloid infiltrasyon gibi anormallikler<br />

için ipuçları verebilir. Ek olarak, Kardiyak magnetik rezonans<br />

görüntüleme (MRI) ve çok-detektörlü (çok kesitli)<br />

kompüterize tomografik (MD-CT) tarama koroner arter<br />

hastalığını daha az invazif olarak belirleyebilir(ancak<br />

şiddetli koroner kalsifikasyon bulunanlarda tanısal değeri<br />

düşer). Kardiyak MRI, doku özelliklerini değerlendirebilir<br />

ve kalp yetersizliğinin birkaç farklı etyolojisinin<br />

ayırt edilmesine yardımcı olabilir (demir yüklenmesi,<br />

hemosideroz ve amiyloid, veya iskemik etyolojiler gibi).<br />

Yaşlı hastalarda kalp yetersizliğinin teşhis zorluklarından<br />

dolayı, nörohormonal markerlerin teşhis ve<br />

prognozun değerlendirilmesinde kullanılmaları ilgi<br />

çekmiştir. Bunların en önemlisi BNP olup, AHA/ACC<br />

kılavuzlarında, hastalarda açıklanamayan dispne teşhisinde<br />

BNP ve NT-ProBNP’ye önemli bir rol verilmiştir.<br />

Buna rağmen yaşlılarda BNP’nin önemi tartışmalıdır<br />

(Bakınız Bölüm 1.2, 2.1). Mevcut analizler yaşla ve bozulmuş<br />

renal fonksiyon ile değişebilir. Oysa ki 500 pg/<br />

dL düzeyi,


574<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Primer diyastolik disfonksiyonlu hastaların prognozu,<br />

sistolik disfonksiyon veya herikisinin bulunduğu<br />

hastalara göre daha iyi olma eğilimindedir. Kadın<br />

cinsiyet ve diyabetiklerin prognozu en kötüdür. İleri<br />

yaşlı hastalar, mortalite oranları yüksek olduğundan,<br />

tedavilerin çoğundan en fazla faydalanma eğilimindedirler.<br />

Fakat, mortalite ve morbidite tedavinin faydasına<br />

rağmen ileri yaşlılarda yüksek seyretmektedir. Optimize<br />

Registry’de, akut dekompanse kalp yetersizliğinde<br />

2 önemli nokta gösterilmiştir: (1) Yaşlı hastalar, daha<br />

gençlere göre kanıta dayalı tedavileri (beta-blokerler,<br />

ACEİ ve spironolakton gibi) daha az almıştır. (2) Bunların<br />

kısa dönem mortaliteleri yaşı temel alan tedavi<br />

faktörlerinden bağımsız belirgin yükselmiştir (yaşlılığın<br />

mortaliteye bağımsız etkisi, değiştirilemeyen faktör).<br />

Yaşlılarda birikte bulunan komorbidler de kısa dönem<br />

mortalite riskini yükseltir.<br />

Kalp yetersizliği sadece yüksek mortalite ile değil<br />

yüksek morbidite ile de ilişkilidir. 1979 ve 2002 yılları<br />

arasında kalp yetersizliği teşhisi ile hastane çıkışları %150<br />

artmıştır. Hastane mortalite oranı %3-4 ve 3 ayda mortalite<br />

%10 ve 3 ayda yeniden hastaneye yatış riski %20-%30<br />

bildirilmiştir (Rev Cardıovasc Med 2003; 4/supp l7: s21-S30).<br />

Tedavi<br />

Anjiyotensin konverting enzim inhibitörleri<br />

(ACEİ): SVEF’si < %40-45 sistolik disfonksiyonlu hastalarda<br />

tedavinin birinci-sırasındaki ilaçlar ACEİ’lerdir.<br />

Genel olarak, tedaviye başlandıktan sonra hasta<br />

tolere edebildiği kadar dozu yukarıya doğru titre edilmelidir<br />

(hedef dozlar çalışmalarda gösterildiği gibidir,<br />

bakınız Bölüm 1.2).<br />

• Sadece semptomatik düzelme dikkate alınarak titre<br />

edilmememilidir.<br />

SV sistolik disfonksiyonuna bağlı orta-ağır derecede<br />

kalp yetersizliği olan hastalarda ACEİ’lerin morbidite,<br />

mortalite ve hastaneye yatışı anlamlı azalttığı gösterilmiştir.<br />

• ACE inhibitörleri, ilk önce verilmelidir, fakat volum<br />

yüklenmesi veya sıvı retansiyonu bulguları bulunan<br />

hastalarda diüretikler ile birlikte verilebilir.<br />

Kalp yetersizliği ile ilgili çalışmalardaki hastaların<br />

ortalama yaşı klinik pratikte bulunandan daha küçüktür<br />

(ortalama 60-64 yaş, sadece CONSENSUS çalışmasında<br />

70-71 yaş). Klinik pratikte görülen KY hastalarının<br />

en fazla %78’nin yaşı 65 yaş veya üzerindedir.<br />

Miyokard infarktisünden sonra Kalp yetersizliği<br />

veya SV disfonksiyonu hastalarında ( SOLVD –korunma<br />

çalışması); yaşa göre risk katmanlandırılmasında<br />

(75 yaş) tedavinin<br />

(Enalapril) faydasında heterojenite bulunamamıştır<br />

(kombine edilmiş sonuçlar: Ölüm, veya miyokard infarktüsü<br />

ve ölüm, veya KY ile yeniden yatış).<br />

ACEİ’lerin faydası SVEF’si çok düşük olanlarda daha<br />

fazladır. EF’si rölatif olarak korunmuş (daha az düşük<br />

EF) hastalarda bile ACEİ’lerin faydası görülmüştür.<br />

® Sonuç: ACEİ’ler yaşlı KY’li hastalara, SVEF’si hafif-orta<br />

derecede bozulmuş olsa dahi verilmelidir.<br />

Yaşlanma sadece kardiyovasküler yapı ve fonksiyonlarda<br />

yaygın değişikliğe sebep olmayıp ayrıca diğer<br />

organ fonksiyonlarında da değişikliklere yol açmaktadır.<br />

Yaşın artışı ile GFR’de düşmektedir. ACEİ’ler ile tedavi<br />

edilen yaşlı KY hastalarında en önemli konu (yan<br />

etki) ACEİ’lere bağlı renal fonksiyonun bozulmasıdır.<br />

Anlamlı reno-vasküler hastalık (>%50’darlık yapan<br />

renal arter stenozu), yaşlı hastaların 1/3’de bulunmuştur.<br />

Bunun anlamı: Yüksek-riskli yaşlı KY hastaları, renal<br />

arter stenozunu saptamak için renal arter anjiyografi<br />

indikasyonu için taranmalıdır. Renal arter hastalığı<br />

bulunanların çok azında bilateral hastalık bulunmuştur.<br />

Unilateral hastalığı bulunan yaşlı hastalar ACE inhibitörlerini<br />

iyi tolere ederler. Ancak günümüzde, yaşlı KY<br />

hastalarına ACEİ başlamadan önce renal arter stenozu<br />

için tarama yapılması konusunda fikirbirliği yoktur.<br />

Akut renal yetersizliğin öncesinde, serum kreatinin konsantrasyonunda<br />

yükselme gelir. Özellikle yaşlılarda kronik<br />

KY’de, ACEİ tedavisi başlanması ile veya kronik ACEİ tedavisi<br />

sırasında renal fonksiyon akut olarak bozulabilir.<br />

® ACE inhibitörlerinin kullanımı sırasında, ACEİ<br />

dozu ve serum kreatinin düzeyi, aylar ve yıllardan beri<br />

stabil seyrederken bile akut renal yetersizliğin gelişebileceği<br />

akılda tutulmalıdır.<br />

KY hastalarında renal fonksiyon değişikliği sıklığı<br />

(serum kreatininin bazale göre ≥0.5 mg/dl yükselmesi),<br />

KY hastalarında enalapril ile %16, plasebo ile ise %12<br />

bulunmuştur ( SOLVD). Azalmış renal fonksiyon yaş,<br />

diüretik tedavi ve diyabet ile ilişkilendirilmiştir, oysa Bb<br />

tedavi ve yüksek SVEF’si reno-protektiftir.<br />

Renal hipoperfüzyona yol açan birçok faktör, ACEİ<br />

tedavisi kullanan birçok yaşlı KY hastasında akut renal<br />

yetersizliğe sebep olabilir.<br />

• Bu faktörlerin en önemlisi: Sistemik hipotansiyon;<br />

KY’de veya angina gibi durumların eşlik ettiği hastalarda<br />

sıklıkla ACEİ’lere kombine edilen ilaçlardan<br />

dolayı hipotansiyon sık gelişir (diüretikler, Bb,<br />

vazodilatörler, ARB’ler gibi). Bazı kalp yetersizliği<br />

hastalarında yoğun diüretik kullanımına bağlı olası<br />

volum kaybı sonucunda ACEİ verilmesi ile akut<br />

böbrek yetersizliği riskinin 10 kat arttığı bildirilmiştir.<br />

Diğer risk faktörleri; bilateral renal arter stenozu,<br />

dominant veya tek böbreğin stenozu, küçük preglomerüler<br />

damarların aterosklerotik hastalığı ve hipertansiyona<br />

bağlı afferent arteriolar daralma.<br />

Yaşlı hastalar dikkatle izlenirse ACEİ’lere bağlı akut<br />

böbrek yetersizliği erken teşhis edilebilir. Serum kreatinin<br />

ve elektrolit düzeyleri KY hastasına ACEİ başlamadan<br />

önce başlandıktan en az bir hafta sonra değerlendirilmelidir.<br />

Şayet inatcı oligüri veya hipotansiyon<br />

gelişirse kreatinine daha erken bakılmalıdır.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 575<br />

• Kreatinin, serum düzeyi < 200 micmol/l; (


576<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Beta-1 selektif (Bisoprolol, metoprolol) ve nonselektif<br />

vazodilatör etkili Bb’lerin (karvedilol), kalp yetersizliği<br />

mortalite ve morbiditesini azaltmada etkili olduğu<br />

gösterilmiştir.<br />

Bisoprololun mortaliteye etkisi, 22-80 yaşındaki (ortalama<br />

yaş 61) NYHA sınıf –III, -IV KY’de, diüretik ve ACEİ<br />

(intoleransında yerine başka vazodilatör) tedavilerini de<br />

alan hastalarda Bisoprolol’un etkisi araştırılmış; plaseboya<br />

kıyasla primer sonlanma noktası toplam mortaliteyi<br />

%34 azaltmış, morbiditeyi de anlamlı düşürmüştür (CI-<br />

BIS II). 70 yaş veya üzerindeki yüksek riskli hastalarda<br />

da bisoprolol mortaliteyi benzer şekilde düşürmüştür;<br />

sekonder sonlanma noktası (toplam hastane yatışları,<br />

kardiyovasküler mortalite ve hastane yatışlarından ibaret<br />

toplanmış sonlanma noktası ve erken tedavinin devamlı<br />

kesilmesi) daha genç hastalara göre anlamlı derecede<br />

farklı bulunmamıştır. Bununla birlikte yaşlı hastalarda,<br />

gençlerdekinin tersine plaseboya kıyasla bisoprolol tedavisinin<br />

devamlı ve erken kesilmesi daha sık olmuştur.<br />

NYHA sınıf II - IV ve bozulmuş SV sistolik fonksiyonu<br />

olan KY hastalarının alındığı Metoprolol CR/XL çalışmasında,<br />

bir yıllık takipte primer sonlanma noktası (her sebepten<br />

mortalite), metoprolol ile plaseboya göre %11’den<br />

%7’ye inmiş, metoprolol ile KY tedavisi (80 yaş) tavsiye edilmiştir.<br />

• Tüm hastalarda, özellikle yaşlılarda volum durumuna,<br />

semptomatik serebrovasküler hastalık ihtimali<br />

ve postural hipotansiyon bulunmasına ACEİ ve Bb<br />

tedavisi sırasında çok dikkat edilmelidir (Journal of<br />

Cardiac Failure 2006;12:11-35).<br />

Diüretikler: Dekompanse KY tedavisinde en sık<br />

kullanılan ilaçlar kulp-diüretikleridir, sıvi retansiyonu<br />

veya volum yüklenmesi belirtileri bulunan hastalarda<br />

önerilmektedir. Klinik perspektifte, diüretikler KY tedavisinde<br />

semptomların azalmasında diğer tedavilere<br />

göre daha üstün görünmektedir. Oral veya İV, her türlü<br />

kullanım şeklinde diüretikler yükselmiş pulmoner basınçları<br />

anlamlı düşürmüştür.<br />

Diüretikler, KY’de sıvı retansiyonunu kontrol edebilen<br />

ve mevcut tek ilaçlardır. ACE inhibitörleri lehine<br />

diüretik tedaviden kaçınmak, boşuna bir girişimdir. Bununla<br />

birlikte, diüretikler renin salınımını uyarır, daha<br />

sonra ise uzun süre engellenemeyen zararlara sebep<br />

olabilen renin-anjiyotensin-aldosteron sistemini aktive<br />

ederler. Bundan dolayı şayet SV sisolik disfonksiyonu<br />

bulunuyorsa diüretiklerin ACEİ ve Bb’ler ile birlikte verilmesi<br />

tavsiye edilmektedir.<br />

• Yaşlı hastalarda, kulp-diüretiği ile infüzyonun intravenöz<br />

bolus dozlar şeklinde uygulamaya göre daha<br />

etkili olduğu bildirilmiştir.<br />

Furosemid ve Torasemidin karşılaştırmasında, KY<br />

ile yeniden yatışın önlenmesi ve semptomlar, yaşam<br />

beklentisinin düzelmesinde Torasemidin daha etkili olabileceği<br />

gösterilmiştir.<br />

• Yaşlı hastalarda gençlere göre, bozulmuş renal fonksiyona<br />

bağlı diüretik rezistansı daha yüksek olasılıkla<br />

gelişebilir. Bu durumdan, düşük-doz diüretik<br />

kombinasyonları ile yapılan segmenter ardışık nefron<br />

blokajı ile kaçınılabilir (proksimal tubulus, Henle<br />

kulpu, distal tubulus ve toplayıcı kanallarda sodyum<br />

reabsorbsiyonunun eşzamanlı bloke edilmesi;<br />

düşük dozlarda “Ardışık-etkili”; kulp, tiyazid, AA<br />

diüretiği, oazmotik-diüretikler ile).<br />

Yaşlılar dahil tüm hastalarda görülen diüretik tedavisinin<br />

kötü, olumsuz reaksiyonları; hipokalemi ve hipomagnezemi<br />

için hastaların serum elektrolitleri yakından<br />

izlenmelidir. Yaşlı hastalar özellikle hipotansiyon<br />

ve azotemi gibi diğer yan etkilere duyarlıdır.<br />

KY hastalarında yaşlılar ve gençlerde, diüretik tedavisinin<br />

prognoza etkisi herikisinde de net olarak bilinmemektedir,<br />

buna rağmen diüretikler ACEİ ve Bb’ler<br />

ilaçlar ile yaşam beklentisini araştıran tüm çalışmalarda<br />

primer tedavi ile birlikte kullanılmıştır.<br />

Spironolakton, potasyum-tutucu diüretik olup etkisini<br />

aldosteron reseptörlerini bloke ederek göstermektedir<br />

(bakınız Bölüm 1.2).


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 577<br />

Bilindiği gibi, aldosteronun KY patofizyolojisinde<br />

önemli olumsuz etkileri vardır; sodyum retansiyonuna,<br />

magnezyum ve potasyum kaybına neden olmakta; sempatik<br />

aktivasyon ve parasempatik inhibisyon ile miyokardiyal<br />

ve vasküler fibroza yol açmakta; baroreseptör<br />

disfonksiyonu, vasküler hasarı artırır ve arteriyel kompliyansı<br />

bozar.<br />

ACEİ’ler renin-anjiyotensin-aldosteron sisteminin<br />

inhibisyonu ile aldosteron teşekkülünü tam olarak suprese<br />

edemez. Dolayısı ile ACEİ, diüretik ve digoksin<br />

tedavisine spironolakton eklenmesi orta-ağır KY ve SV<br />

sistolik disfonksiyonunda, mediyan 67 yaşındaki hastalarda<br />

yaşam beklentisini düzeltmiş ve kötüleşen KY ile<br />

hastaneye yatışı azaltmıştır. Spironolaktonun


578<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

• Diüretikler, konjestif semptomların kontrolunda Köşe-taşıdır.<br />

• Dijital preparatlarının sistolik ve diyastolik KY’de<br />

değeri sınırlıdır (N Engl J Med 1997;336:525-533). Ancak<br />

refrakter semptomlar bulunan yaşlılarda, dikkatle<br />

doze edilerek halen kullanılmaktadır. Atriyal fibrilasyonun<br />

ventrikül hızını kontrol edilmesinde faydalıdır<br />

(yaşla ilişkili AV nodal disfonksiyon, yaşlılarda<br />

ventrikül cevabını kısıtlasa bile). Dijital düzeyinin<br />

1.0 ng/ml altında olması, özellikle NYHA sınıf –III<br />

hastalarda, yaşam beklentisini düzeltmiş ve hastane<br />

yatışını azaltmıştır (DIG).<br />

• Biventriküler kalp-pili ve İCD tedavisi, uygun hastalarda<br />

sınıf-Ia indikasyondur (rezidüel yaşam beklentisine<br />

göre veya yaşam kalitesini kısıtlayan komorbidleri<br />

olmayan hastalara uygulanması veya bunlar<br />

için saklanması mantıklıdır).<br />

Yaşlılarda Diyastolik Kalp Yetersizliği Tedavisi<br />

Prensipleri<br />

Yaşlılarda diyastolik disfonksiyon sanıldığından daha<br />

sıktır. Miyokardiyumun doğal yaşlanmasının histopatolojik<br />

özelliği, yaşlılarda sık bulunan iskemik kalp hastalığı<br />

ve hipertansiyon sıklığı bunu kolaylaştıran başlıca<br />

faktörlerdir. Semptomları sistolik disfonksiyona benzer<br />

(bakınız Bölüm 1.5).<br />

Tedavi: Pulmoner konjesyon diüretikler ile azalır<br />

(Şekil 1). Diyastolik basınç-volum ilişkisini gösteren<br />

dikleşmiş eğride; dolaşan kan volumunun hafif azalmasında<br />

bile SV basıncı belirgin olarak düşer, bunun<br />

sonuçları; hipotansiyon, bitkinlik ve azalmış renal perfüzyondur.<br />

• Bunun anlamı; düşük SV volumuna bağlı hastanın<br />

volum durumu ile atım hacmi arasındaki oldukça<br />

dar etkinlik aralığı olmasıdır; volum kritik düzeyin<br />

üzerinde artınca sol kalp yetersizliği oluşur, ancak<br />

kritik düzeyin altına düşerse düşük debi sendromu<br />

gelişebilir.<br />

• Diyastolik disfonksiyonda kardiyak performansın<br />

optimal volum dışındaki diğer önemli parametreleri;<br />

diyastol süresi, afterload ve sistemik dirençtir<br />

(hipertansiyon).<br />

Dolayısıyla, diüretik kullanımı için, tedavinin dozu<br />

ve süresi ilgili hastaya göre bireyselleştirilmiş karar verilmesi<br />

önemlidir (hastanın kliniğine göre biçimlendirilmiş<br />

diüretik tedavi).<br />

• ACEİ tedavisi yaşlı diyastolik KY’de iyi tolere edilememiş;<br />

KY sıklığı ve mortalitesini anlamlı azaltmamıştır.<br />

ARB’ler ile tedavi de sistolik fonksiyonu<br />

korunmuş hastalarda (SVEF


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 579<br />

DİYABETES MELLİTUS VE<br />

KALP YETERSİZLİĞİ<br />

Giriş: Diyabetes Mellitus (DM) ve KY sıklıkla birliktedir.<br />

Diabet ve obesite prevalansının artmasına bağlı<br />

(ABD ve Gelişmiş ülkelerdeki gibi), KY’li DM populasyonunda<br />

artma beklenmektedir.<br />

Epidemiyoloji<br />

Diyabet ve kalp yetersizliği arasında güçlü ve bağımsız<br />

bir ilişki tesbit edilmiştir. İlk verilerde, diyabet ve KY<br />

olay riski arasındaki ilişki birlikteki KAH veya hipertansiyon<br />

farklılıklarından bağımsız bulunmuştur (Am J<br />

Cardiol 1974;34:29-34). Diyabetik populasyonda KY olgularının<br />

sıklığı kadınlarda %12 ve erkeklerde %6 bildirilmiştir<br />

(Framingham).<br />

Ortalama 5.5 yıl takip edilen yaşlı hastalarda, diyabet<br />

KY gelişiminin anlamlı en yüksek bağımsız riski<br />

bulunmuştur (CHS: Cardiovascular Health Study). Bu risk<br />

zeminde KAH bulunan ve bulunmayan hastalarda benzerdir,<br />

diyabetik populasyonda KY gelişme oranı; renal<br />

disfonksiyon, ekokardiyografik SVH veya SV sistolik<br />

disfonksiyona bağlı KY gelişiminden daha yüksektir.<br />

Zeminde KY bulunması veya sonradan KY gelişme<br />

insidensi, diyabetiklerde nondiyabetiklere göre 2 kat<br />

daha fazladır (Diabetes Care 2001;24: 1614-19).<br />

Diyabet ve KY arasında güçlü ve bağımsız ilişki klinik<br />

çalışma gruplarında da gösterilmiştir (ALLHAT).<br />

≥55 yaşındaki olgularda hipertansiyon ve ≥1 diğer risk<br />

faktörü bulunanlarda, diabetin KY ile hastaneye yatışı<br />

veya ölüm riskini yaklaşık 2 kat artırdığı bulunmuştur<br />

(diğer risk faktörleri düzeltildikten sonra).<br />

Riskin diyabet ile ilişkisi bağımsız olup, KAH’a eşit<br />

derecededir, fakat EKG’deki SVH’den daha büyüktür.<br />

KY hastalarının yüksek prevalansına ilave olarak,<br />

DM KY progresyonunun da önemli risk faktörüdür.<br />

Asemptomatik iskemik kardiyomiyopatide, KY<br />

semptomlarının gelişmesinde, KY ile hastaneye yatışta<br />

veya ölüm ve semptom gelişmesinde, diyabet risk faktörü<br />

bulunmuştur (SOLVD). Bu ilişki noniskemik kardiyomiyopatide<br />

de saptanmıştır.<br />

• Son olarak, diyabet diğer prognostik faktörlerden<br />

(komorbidite ve fonksiyonel durum dahil) bağımsız<br />

olarak KY mortalitesinin önemli risk faktörü bulunmuştur.<br />

Diyabetin spesifik olarak kadınlar veya iskemik<br />

kardiyomiyopatide prognostik daha büyük<br />

önemi vardır. Bu sonraki ilişki ile bağlantılı olarak,<br />

klinik olarak KAH’ı ortaya çıkmamış KY hastalarında<br />

diabet daha önemli mortalite öngörenidir (Am J<br />

Med 2006;119:591-599). Her şeye rağmen diyabet, KY’li<br />

hastalarında mortalitenin önemli bağımsız öngöreni<br />

olarak düşünülmelidir (klinik KAH ve semptomatik<br />

iskemik kalp hastalığı olsun, olmasın).<br />

• Özetlersek, Diyabet ve KY, birlikte sık bulunmaktadır.<br />

Diyabet KAH, hipertansiyon ve bu ilişkinin diğer<br />

olası yandaşlarından (aterosklerotik diğer risk<br />

faktörleri) bağımsız KY gelişmesinin önemli risk<br />

faktörüdür.<br />

• Sonuçta, diyabet KY progresyonu, prognozu ve yüksek<br />

orandaki komplikasyonları ile ilişkilendirilir.<br />

Diyabette Kalp Yetersizliği Mekanizmaları<br />

Yüksek riskli Diyabetli hastalarda KY riskini açıklamak<br />

için bilinen ve tahmin edilen mekanizmalar birkaç tane<br />

olup bunlar diabetin direk (metabolik) veya indirek<br />

(birlikteki komorbidler) etkilerini ihtiva etmektedir.<br />

DM’de Kalp Yetersizliği Mekanizmaları<br />

A. Kalp yetersizliği ile ilişkili durumların yüksek prevalansı.<br />

– Koroner arter hastalığı<br />

– Hipertansiyon<br />

– Obezite<br />

B. Metabolik anormallikler:<br />

1. Hiperglisemi<br />

2. Dolaşan serbest yağ asitlerinin artışı<br />

3. İnsülin rezistansı.<br />

Bunların birçoğu bir kompleks içerisinde birbiri ile<br />

ilişkili olup miyokardın diyastolik ve sistolik fonksiyonlarının<br />

herikisinide kötü etkilemektedir. Diyabette<br />

KAH, hipertansiyon, ve obezite prevalanslarının yüksek<br />

olduğu iyi bilinmektedir; bunların hepsi de KY gelişme<br />

riskini artırmaktadır.<br />

Daha ötesi, diyabetik hastalarda komorbidler daha<br />

ciddi olabilir, KY ve komplikasyonları için daha yüksek<br />

risk oluşturabilir.<br />

Diyabet ayrıca metabolik anormallikler ile karakterizedir,<br />

bunlar hipergliseminin kendisi dahil olası KY<br />

mekanizmalarına karışmış olabilir.<br />

Buna bağlı olarak, glikoz kontrolu ile KY olayı arasında<br />

açık ilişki gösterilmiştir: (HbA1c)’nin her %1 artışında<br />

KY riski %8 yükselmiştir (Circulatıon 2001;03:2668-<br />

73).<br />

Ayrıca, diabetli hastalarda yükselmiş açlık glikozu,<br />

KY olayı için güçlü öngören bulunmuştur. Açlık glikozunun<br />

her 60 mg/dL yükselişinde KY gelişimi KAH<br />

olmayanlarda %41, KAH’lılarda ise %27 artmıştır (JACC<br />

2004;43: 2236-41).<br />

(UKPD)’de, düzeltilmiş KY oranı; HbA1c düzeyi<br />

%10 olanlarda<br />

ise 11.9/100 olgu olup, bu oran aşamalı tırmanmıştır<br />

(BMJ 2000;21:405-12), (Şekil 2).


580<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

p = 0.021<br />

Kalp yetersizliği<br />

Artmış sempatik aktivasyon sonra dönerek miyokardiyal<br />

disfonksiyon gelişimine ve de mevcut KY’nine kötüleşmesine<br />

yardımcı olur.<br />

Tehlike oranı<br />

HbA 1c<br />

’nin %1<br />

düşüşüne %16 azalmıştır<br />

Güncelleşmiş ortalama HbA 1c<br />

konsantrasyonu<br />

ŞEKİL 2. HbA1c düzeyine göre kalp yetersizliği insidensi<br />

(UKPDS. BMJ 2000;321: 405-12).<br />

Bununla birlikte, diyabetle birlikte olan metabolik<br />

anormalliklerin ciddiyetinin olası öneminin ötesinde,<br />

hipergliseminin kendisi de miyokardiyal disfonksiyon<br />

sebeplerindendir ve/veya diğer sebeplere eşlik edebilir.<br />

Hiperglisemi ve ilişkilendirildiği ileri glikosilasyonun<br />

son ürünleri, reaktif oksijen ürünlerinin oluşumuna sebep<br />

olabilir, bunlar sonra dönüp hücresel disfonksiyon<br />

ve ve apoptozise karışır.<br />

Bu ilişkiyi destekleyen veriler; diyabette artmış miyokardiyal<br />

sertlik “aminoguanidine” ile geriye döndürülmüştür.<br />

Bu ajan, ilerlemiş glikosilasyon ile kollajenin<br />

son ürünlerinin oluşmasını (yıkımını) inhibe eder, afterload<br />

düşürücü bir ajan değildir.<br />

Hiperglisemi ayrıca, bozulmuş mikrovasküler endotel<br />

disfonksiyonu ile de ilişkilidir; böylece miyokardiyal<br />

gerilmeyi artırır; enerji dinamiklerini değişir; miyokardiyal<br />

enerji tüketimini daha az etkili olan serbest yağ<br />

asidi oksidasyonuna (proinflamatuar durum) doğru tercihli<br />

olarak değiştirir.<br />

Diyabet dolaşımda yükselmiş serbest yağ asidi<br />

düzeyleri ile de karakterizedir, bunlar da diyabetteki<br />

miyokardiyal disfonksiyonda önemli rol aynayabilir,<br />

muhtemelen PPR-alfa (peroxisome-proliferatör-aktive<br />

edilmiş reseptör-alfa) reseptörlerinin indüklenmesi ile<br />

fazla serbest yağ asidleri sonucunda miyokardiyal lipid<br />

birikimi olabilir. Fazla birikmiş miyokardiyal lipidler,<br />

seramidler veya diğer mekanizmalar (intrasellüler protein<br />

aşırı-dışavurumu dahil) ile “lipotoksisite”ye neden<br />

olabilir.<br />

Son olarak, insülin rezistansının kendisi de KY gelişimine<br />

katkısı olabilir. Bu ilişkinin tabiatı iki-yönlüdür.<br />

İnsülin rezistanslı hastalar, diyabet gelişmeden önce<br />

bile, sıklıkla hipertansif, obez olup, endotelyal disfonksiyonu<br />

ve proinflamatuar durum sergilerler. Bu faktörlerin<br />

her birisi ventrikül disfonksiyonuna katkı sağlayabilir.<br />

Bundan başka, hiperinsülinemi azalmış insülin<br />

duyarlığına cevaptır ve SSS aktivasyonu ile ilişkilidir.<br />

• Önemli nokta; KY’li hasta sıklıkla inaktiftir, iskelet<br />

adalesinin etkili dolaşımında azalma vardır, ve bu<br />

artmış sempatik aktivasyon ile karakterizedir; bu<br />

faktörlerin her birisi insülin duyarlılığını kötüleştirir.<br />

Böylece, KY ve insülin rezistansı arasındaki ilişki<br />

daha kompleks bir duruma gelir.<br />

Çoklu mekanizmalar sonucunda, diabet kalbin yapısı<br />

ve fonksiyonunda KY’nin diğer risk faktörlerinden<br />

bağımsız çeşitli anormalliklere sebep olabilir.<br />

Patolojik kesitlerde, “Diyabetik kardiyomiyopati”;<br />

miyosit hipertrofisi, interstisyel fibrozis ve küçük damar<br />

hastalığı ile karakterizedir. Bu değişikliklerin önemli<br />

fonksiyonel sonuçları olduğu görülmüştür. Kan basıncı<br />

kontroluna rağmen, ekokardiyografide anormal miyokardiyal<br />

relaksasyonun bulguları bildirilmiştir.<br />

SHS çalışmasında (Strong Heart study), yaş, kan basıncı,<br />

SV kitlesi ve sistollik fonksiyondan bağımsız olarak;<br />

ekokardiyografide diyabetiklerin SV kitlesi, duvar<br />

kalınlığı, ve diastolik disfonksiyon prevalansının arttığı<br />

saptanmıştır. Kalbin yapısal ve fonksiyonel anormalliklerinin<br />

bu kanıtı, KAH veya hipertansiyonun etkilerinden<br />

ayrı ve farklıdır. Diyabetin metabolik anormalliklerine<br />

daha fazla kanıt sağlar ve diyabetin kalp üzerindeki<br />

zararlı etkisini sergileyip KY gelişmine zemin hazırlar.<br />

Diyabetik Hastada Kalp Yetersizliği Tedavisi<br />

Klinik kanıtlar ile desteklenen en iyi tedavi; primer<br />

olarak: (a) SV sistolik disfonksiyonlu hastalar ile ilgili<br />

olup, bir de (b) kronik KY’de aktive edilmiş ve KY progresyonu<br />

ve komplikasyonları ile ilişkili nörohormonal<br />

sistemin aktivasyonunu (özellikle RAAS) antagonize<br />

edenlerdir.<br />

• AHA/ACC ve HFSA kılavuzlarında, KY’nin farmakotedavisinde<br />

nörohormonal blokajın önemi vurgulanmıştır.<br />

Bununla birlikte diğer yardımcı-tedaviler de<br />

(diüretikler, digoksin gibi) KY hastalarında faydalıdır.<br />

Anjiyotensin konverting enzim inhibitörleri<br />

(ACEİ): Fonksiyonel sınıfı ve semptomları oldukça değişik<br />

olan, sistolik SV disfonksiyonlu (SV-SD) hastalarda<br />

ACEİ’ler; yaşamı uzatmış, hastaneye yatış riskini azaltmış<br />

ve hastaların sağlık durumunu düzeltmiştir. Bu fayda<br />

mekanistik olarak ACE antagonizmi ile Anjiyotensin<br />

–II oluşumunun azalması, ve bradikinin birikimine<br />

sebep olan Kininaz inhibisyonu sonucundadır. Sonraki<br />

mekanizmanın olası faydalı etkilerine ilave olarak bazı<br />

hastalarda rahatsız edici öksürüğe neden olabilir.<br />

SV sistolik disfonksiyonunda (SV-SD) ACEİ’lerin<br />

faydası büyüktür; SV-SD veya kalp yetersizlikli hasta-


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 581<br />

Toplanmış mortalite (%)<br />

Plasebo<br />

ACE inhibitor<br />

Randomizasyondan sonra (yıl)<br />

Risk sayısı<br />

ACE inhibitor 6.391 5.378 4.204 2.457 892<br />

Plasebo 6.392 5.279 4.025 2.364 742<br />

ŞEKİL 3. Uzun süreli randomize çalışmalarda ACEİ veya plasebo<br />

ile tedavi edilmiş SV sistolik disfonksiyonunda toplanmış<br />

mortalite (Lancet 2000 ;355: 1575 -81).<br />

ların ACEİ ile ortalama 35 aylık tedavisi ile ölüm riski<br />

(mutlak risk azalması: MRA): %3.8 düşmüştür (Şekil 3).<br />

Geçmişte Mİ geçirenlerde reinfarkt (MRA%2.1), KY<br />

ile hastaneye yatış (MRA%5.2) ve bu olayların toplamının<br />

azalması (MRA%7.2) ACEİ klullanımı ile ilişkilendirilmiştir<br />

(Metaanaliz: Lancet 2000;355: 1575-81). Böylece,<br />

SV-SD’li sadece14 hastanın bile


582<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

mortalite faydası sağlanmıştır ve bu fayda nondiyabetiklerdekinden<br />

istatististiksel olarak farklı bulunmamıştır<br />

(Metaanaliz: JACC 2003;41:1529-38).<br />

Bb’lerin beta-1 selektifliği ve diğer adrenerjik reseptör<br />

antagonizminin üstünlüğü tartışmalıdır. Karvedilol<br />

tedavisi ile hızlı-salınan metoprolol tartarata göre KY ve<br />

SV-SD’de daha iyi yaşam beklentisi sağlanmıştır, fakat<br />

toplanmış yaşam beklentisi ve hastaneye yatış farklı bulunmamış,<br />

hızlı-salınan metoprololun uzamış-salınımlı<br />

formüldeki gibi KY’nin klinik sonuçları ve prognozuna<br />

faydası saptanamamıştır.<br />

Diyabet ve hipertansiyonlu Renin-anjiyotensin blokajı<br />

verilen hastalarda, karvedilol ve kısa etkili metoprololun<br />

metabolik etkileri değerlreendirilmiştir; metoprolol<br />

ile tedavi edilenlerde HbA1c düzeyi çok hafif<br />

(%1.15), fakat istatiksel anlamlı yükselmiştir, karvedilol<br />

ile HbA1c düzeyi değişmemiş, insülin duyarlılığı da<br />

daha iyi bulunmuştur (referans gösterilen KY çalışması<br />

değil).<br />

® Bu verilere göre, (1) diyabet, SV-SD ve stabil KY<br />

semptomları bulunan hastalarda (ağır olsa bile), mutlak<br />

kontrindikasyonu yokluğunda ACEİ tedavisine Bb ilave<br />

edilmesi düşünülmelidir. (2) Bb’ler, hipotansiyon, bradikardi,<br />

hastada tedavinin bilinen yan etkilerinin (tercihen<br />

belgelenmiş) hikayesi, veya hakiki reaktif havayolu<br />

hastalığı varsa yakın gözlem altında verilmelidir.<br />

Ayrıca da, (3) hipoglisemiye eğilimi olan hastalarda<br />

(önceden var olan, “hipogliseminin farkında olunamaması”<br />

durumunda dikkatli kullanılmalıdır, bu durumda<br />

Bb kullanımı; hastalığı çok eski olan, ve tekrarlayan ağır<br />

hipoglisemi epizodları (kan şekeri


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 583<br />

• Bu tedavilere rağmen inatcı ağır KY hastalarında,<br />

hiperkaleminin dikkatle izlenmesi ile AA tedavisi<br />

başlanması da gözden geçirilmelidir.<br />

• ACEİ’leri iyi tolere edemeyenler (öksürük veya allerji)<br />

ARB ile tedavi edilmelidir.<br />

• Genel olarak, ilaç dozları faydalarının görülüp kanıtlandığı<br />

klinik çalışmalardaki gibi artırılmalıdır.<br />

Kalp Yetersizlikli Hastada Diyabetin Tedavisi<br />

Tip-2 diyabetin farmakolojik tedavisi geçmiş 10 yılda<br />

dikkate değer şekilde değişmiştir. Geçmişte tedavi seçenekleri;<br />

injekte-edilebiln insülin ve insülin-salgılayıcı<br />

sülfanilüreler ile tahdit edilmişti.<br />

Günümüzde, SV disfonksiyonu olan Tip-2 diyabette,<br />

2 en sevilen antihiperglisemik ilaç sınıfı; Biguanidler<br />

(metformin gibi) ve Tiyazolidinedionlar (rosiglitazon,<br />

pioglitazon gibi), günümüzde ilerlemiş KY hastalarında<br />

kontrindikedirler. Diğer özel antihiperglisemik tedavi<br />

seçenekleride düşünülebilir (Tablo 5).<br />

TABLO 5. Antihiperglisemik ilaçlar ve etki mekanizmaları<br />

Sulfonilüreler:<br />

Beta-hücrelerindeki sülfonilüre resaeptörlerine bağlanırlar,<br />

insülin salımını uyarırlar. Gliburid, Glipizid, Glimepirid:<br />

etkileri uzun sürelidir.<br />

Megglinidler, Repaglinidler, Nateglinidler. Kısa etki sürelidir.<br />

Biguanidler:<br />

Metformin. Karaciğerden glikoz üretimini azaltır.<br />

Alfa-Glükozidaz inhibitörleri:<br />

Acarboz, Miglitol. Barsağın karbonhidrat absorbsiyonunu geciktirir.<br />

Tiyazolidinedonlar:<br />

Rosiglatazon, PPioglitazon. Nüklrear reseptör PPAR-gamayı<br />

aktive ederler, periferik insülin duyarlılığını artırırlar; ayrıca<br />

karaciğerde glikoz üretimini de azaltırlar.<br />

İnkretin modulatörleri:<br />

GLP-1 analogları/mimetikler, Exenatid. GLP-1 reseptörlerini<br />

aktive ederler, glikoza bağımlı insülin sekresyonunu artırırlar,<br />

glikagon sekresyonunu azaltırlar ve gastrik bopşalımı<br />

geciktirirler.<br />

Dipeptidil peptidaz-IV:<br />

Sitagliptin, Vildagliptin. Endojen GLP-1 (ve GIP)’ın parçalanmasını<br />

inhibe ederler, böylelikle bu inkretinlerin etkilerini<br />

artırırlar.<br />

İnsülinler:<br />

Glargine, detemir, NPH, lente, Regular, Lispro, aspart, glulisin,<br />

Premixed. İnsülin sunumunu artırırlar.<br />

GLP-1:Glucagon-like peptide-1.<br />

PPAR: Perxisome proliferator-activated receptor.<br />

GIP: Glucose-değendent insulinotropic peptide.<br />

The American Journal of Cardiology 2007;99;suppl:113B-132B<br />

Tip-2 Diyabette Hipergliseminin Patogenezi<br />

• Tip-2 diyabet tedavisinin en büyük hedefi plazma<br />

glikoz konsantrasyonunu, hipoglisemi önlenebildiği<br />

müddet, normale yakın değerlere kadar düşürmektir.<br />

Bu yaklaşımın nefropati ve retinopati gibi mikrovasküler<br />

komplikasyonların insidensini azalttığı<br />

gösterilmiştir.<br />

Bununla birlikte, metabolik kontrolun diyabetin<br />

makrovasküler sonuçlarını da düzelttiğini işaret<br />

eden güçlü indikatörler vardır. HbA1c (normal aralığı<br />

%4-%6) glikoz kontrolunun kalitesini değerlendiren<br />

standart bir ölçümdür. Hastaların çoğunda<br />

HbA1c hedefi:


584<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Değişmiş inkretin<br />

fi zyolojisi<br />

Azalmış pankreatik<br />

insülin sekresyonu<br />

Hiperglisemi<br />

Artmış karaciğer<br />

glikoz üretimi<br />

Adalenin azalmış<br />

glikoz alımı<br />

Değişmiş adiposit biyolojisi<br />

ŞEKİL 4. Tip -2 diabetes mellitusta hiperglisemiye katkısı bulunan değişik patofizyolojik defektler arasında kompleks etkileşimler<br />

(Am J Cardiol 2007;99,suppl: 113B -132B).<br />

Bu konudaki en büyük çalışma UKPD’de tip-2 diabette<br />

sülfanilüreler ile antihiperglisemik tedavide kardiyak<br />

mortalitenin arttığı bulunmuştur. Bu sonuçlar, bu<br />

ilaçların, pankreatik ATP-duyarlı potasyum kanallarının<br />

tersine bunların kardiyak affinitelerinin anlamlı azalmasını<br />

yansıtmaktadır (özellikle glimepirid ve glipizid).<br />

İskemik önkoşullanma ve sekretagog tedavin önemi<br />

karşılaştırılarak hiçbir zaman klinik olarak gösterilmemiştir.<br />

Ancak, sülfanilürelerin bazı antiaritmik özelliklik<br />

olayların güncel anlayışımıza göre ayrıntılı tarifi bu<br />

çizimin ötesinde. Yeterli denmesi için birçok eksikliklik<br />

bu mekanizmaya katılmıştır bunların her biri ≥1 spesifik<br />

antihiperglisemik ajan ile hedeflenmiştir (Tablo 5)<br />

Tip-2 diabetin patogenezi ile ilgili 2 temel görüş, insülin<br />

rezistansı ve kardiyovasküler hastalık ve progressif<br />

beta-hücre disfonksiyonu arasındaki ilişkiyi kapsar.<br />

İnsülin rezistansı, tip-2 diyabet riskinin en erken<br />

patofizyolojik lezyonu kabul edilmekte ve hastada Mİ<br />

veya inme riskini artıran değişik diğer klinik özellikler<br />

ile de ilişkilendirilmiştir (obezite, hipertansiyon, dislipidemi,<br />

hiperkoagülabilite ve anormal endotel disfonksiyonu<br />

gibi). İnsülin rezistansı tablosunda, beta-hücrelerinde<br />

disfonksiyon bir defa ortaya çıkınca, bu patoloji<br />

artık çıkışı olmayan bir süreç gibi görünmektedir. Hastanın<br />

prediabetik durumdan (bozulmuş açlık glikozu<br />

ve bozulmuş glikoz toleransı) açık diyabetik duruma<br />

geçişinden sorumludur. Bundan başka, insülin eksikliği<br />

zamanla glikoz kontrolunun tipik olarak kötüleşmesi ile<br />

de karakterizedir, böylece daha agressif tedavi stratejilerine<br />

ihtiyaç duyulmaktadır; farmakolojik kombinasyon<br />

tedavisi, sıklıkla insülinin verilmesidir.<br />

Hiperglisemi ve KY: KY olayı ile hiperglisemi arasında<br />

güçlü ilişki vardır. Hipergliseminin olumsuz sistemik<br />

etkileri, ve ventrikül fonksiyonlarına sıkı glikoz<br />

kontrolunun bilinen faydaları (özellikle alta yatan iskemik<br />

kalp hastalığında). Glikoz kontrolu ile KY arasındaki<br />

ilişkiyi gösteren veriler: HbA1c (>%7) ile mortalite<br />

arasındaki ters ilişki.<br />

• KY’de ilaç seçimi önemlidir; iki insülin –duyarlılığını<br />

artıran ilaçlar kontrindikedir (metformin ve tiyazolidinler).<br />

KY Hastasında Antihiperglisemik Tedavi<br />

KY hastalarında insülin sekretagogları en sık kullanılanlardır<br />

(Tablo 5). Ancak KAH ile ilişkilendirilmiş bozulmuş<br />

ventrikül fonksiyonunda teorik riskinin yanında<br />

bu ilaçların iskemik önkoşullanmada (prekonditioning)<br />

olası etkileri de vardır.<br />

Sülfanilüreler ve Meglitinidler beta-hücrelerinde<br />

potasyum duyarlı kanallarda ATP’yi bloke ederek etki<br />

ederler. İskemik koşullar altında, kardiyomiyositlerde<br />

benzer kanallar açılır, böylece enerji ihtiyacı azaltılır<br />

(kendini-koruma şekli). Teorik olarak ilaçla potasyum<br />

kanallarının kapanması iskemik önkoşullanmayı engeller,<br />

miyokardiyal hasarı artırır, bu etki yaşlı hastalarla<br />

yapılmış prospektif ve yakın retrospektif çalışmalarda<br />

bulunan artmış mortaliteyi açıklayabilir (Diabetes<br />

1970;19, suppl:789-830. Diabetes Care 2002;25: 2244-8. Am Heart J<br />

1999;138: S376-S380).


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 585<br />

leri olduğu bildirilmiştir. Dekompanse KY ile yatırılan<br />

hastalarda sülfanilüreler ile diabet tedavisi ventriküler<br />

ektopiyi azaltmıştır.<br />

Glikozidaz inhibitörleri (akarboz), nonsistemik ajandır,<br />

güvenlik profili mükemmeldir. Bu ilaçlar spesifik<br />

olarak postpranidal glikozun düşürülmesinde etkilidir<br />

(postpranidal gliseminin açlık glikozuna göre, kardiyovasküler<br />

riski daha yüksek). Özellikle iskemik kalp<br />

hastasında, hedef glikoz değerine ulaşılması için ılımlı<br />

tedavi gerektiren durumlarda bu ilaçlar ideal seçimdir.<br />

Diabetik KY’li birçok hasta insülin ile tedavi edilmektedir.<br />

Düşük dozlarda İnsülininin, kan glikozuna<br />

etkilerine bakmaksızın kardiyak fonksiyona yararlı etkileri<br />

olabilir; güçlü antiinflamatuar ve koroner vazodilatör<br />

özellikleri gösterilmiştir. Kardiyak miyositlerin<br />

glikoz ve lipid metabolizması üzerinden pozitif kardiyak<br />

inotrop etkileri de görebilir. Mİ tablosunda, yoğun<br />

insülin tedavisi ile kısa ve uzun-dönem prognozun<br />

(mortalite, komplikasyonlar, yaşam beklentisi) düzeldiği<br />

gösterilmiştir.<br />

• Uyarı!: İnsülin, özellikle yüksek dozlarda, artmış<br />

sodyum retansiyonu ile ilişkilendirilmiştir, ağır ventrikül<br />

bozukluğunda (geniş Mİ, SV disfonksiyonu,<br />

düşük EF) sıvı dengesini kötüleştirebilir.<br />

Bazı çalışmalarda tip-2 diyabette, insülin tedavisinin<br />

KY insidensini artırdığı gösterilmiştir. KY ortaya çıkınca,<br />

mortalite de belirgin yükselmiştir (Diabetes Metab Res<br />

Rev 2005;21: 51-7).<br />

• Bununla birlikte, insülin indikasyonu, sıklıkla tip-<br />

2 diyabette oral ajanların yetersiz kaldığı hastalara<br />

saklanmaktadır, bu grubun tanımı, daha ilerlemiş<br />

hastalığı ve çok kötü metabolik kontrolu olan hastalardır;<br />

insüline ihtiyacı olan hastalar yüksek-risk<br />

grubudur.<br />

Metformin ve KY: Metforminin kardiyovasküler<br />

faydaları olduğu iddia edilmiştir (Tablo 6). Bu ilaçların<br />

bundan dolayı tip-2 diyabet ve KY hastalarına göre uy-<br />

TABLO 6. Metforminin kardiyovasküler faydaları<br />

Zayıflatma<br />

Hiperinsülinemiyi azaltır<br />

Trigliseridler ve LDL kolesterolu düşürür<br />

Serbest yağ asidlerini düşürür<br />

Vasküler reaktivite ve endotelyal fonksiyonu artırır<br />

AMP kinaz artışı<br />

Plazminojen aktivatör inhibitörü-1, trombosit agregasyonunu<br />

azaltır<br />

Oksidatif stresi düşürür<br />

Hayvan modellerinde aterosklerozu azaltmıştır<br />

Mikrovasküler olay oranını düşürür (UKPDS)<br />

Am J Cardiol 2007;99, suppl: 113B-132B<br />

TABLO 7. Metformin kontrindikasyonları<br />

Mutlak kontrindike; -doku anoksisine yatkınlaştıran<br />

durumlarda, dolaşımdaki laktat düzeyini artırır, pH’yı<br />

düşürür.<br />

• Düşük metformin klirensi<br />

Renal disfonksiyon (serum kreatinin: ≥1.5 mg/dL erkekte; ≥<br />

1.4 mg/dL kadında)<br />

Radyokontrast kullanılan çalışmalar (görüntüleme tetkikleri)<br />

Yaş >80 yaş (glomerüler filtrasyon hızı normal olmadıkça)<br />

Karaciğer hastalığı<br />

Alkolizm<br />

Hemodinamik bozulma<br />

Dehidratasyon<br />

Hipoksi<br />

Metabolik asidoz<br />

Farmakolojik tedaviye ihtiyacı olan KY hastaları<br />

Am J Cardiol 2007;99, suppl: 113B-132B<br />

gun olduğu ileri sürülmüştür, özellikle metabolik sendromun<br />

belirgin özellikleri olanlarda.<br />

Bununla birlikte, biguanidler riskli hastalarda laktik<br />

asidoz ile ilişkilendirilmiştir. Özellikle metformin, klirensinin<br />

düştüğü böbrek yetersizliğinde, Metforminle<br />

toplam laktik asidoz oranı: 1/300,000 hasta-yıl olarak<br />

hesaplanmıştır.<br />

Metformin günümüzde farmakolojik tedavi gerektiren<br />

KY’de kontrindikedir. Bunun kaynağı, bu hastaların<br />

progressif pompa yetersizliği, aşırı-diürez ve renal<br />

kan akımını değiştiren durumlardan dolayı kardiyak<br />

dekompansasyona yatkın olması ile ilgilidir. Gerçekten<br />

de, ABD’de metformin tedavisi ile ilişkilendirilmiş laktik<br />

asidoz bildirilmiştir, bunların birçoğu KY tablosunda<br />

meydana gelmiştir (N Engl J Med 1998;338: 265-66).<br />

Metforminin en sık görülen kontrindikasyonu böbrek<br />

yetersizliğidir (Tablo 7). Bununla birlikte tanımlanmış<br />

laktik asidoz olgusu hiç bildirilmemiştir, buna göre<br />

akıllarda yükselen soru; KY hastalarında, günümüzde<br />

metformine karşı yasaklanma gerçekten doğrulanmışmıdır?<br />

Yakın zamandaki bir başka çalışmada ise, KY gelişmiş<br />

ve metformin ile tedavi edilen diyabetiklerde, mortalite<br />

non-metformin ajanlarla (primer olarsak sülfanilüre<br />

ve/veya insülin) tedavi edilenlere göre daha düşük<br />

bulunmuştur, (Şekil 5), (Diabetes Care 2005;28:2345-51).<br />

Bu çalışmanın araştırmacılarının vardıkları karar:<br />

”Metformin KY hastalarında fayda sağlayabilir”. Bu bulgu,<br />

bunun ötesinde metformin ve sülfanilürelerin kombinasyonu<br />

ile tedavide bulunan azalmış mortaliteyi<br />

desteklemektedir (geleneksel olarak daha uzun süreli<br />

tedavi ve vasküler komplikasyonların ağırlıkta olduğu<br />

gruplarda).


586<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Her-Sebepten Mortalite<br />

Metformin mono-tedavi<br />

Kombinasyon tedavisi<br />

Her-Sebepten Hast. Yatışı<br />

Metformin mono-tedavi<br />

Kombinasyon tedavisi<br />

Kombine Edilmiş Son Nokta (Ölüm/Hast)<br />

Metformin mono-tedavi<br />

Kombinasyon tedavisi<br />

Tehlike Oranı:<br />

ŞEKİL 5. Metformin veya diğer tedavileri alan tip-2 diabetes<br />

mellitusta düzeltilmiş kalp yetersizliği sonuçları (Hast: Hastane<br />

yatışı) (Diabetes Care 2005;28: 2345-51)<br />

Kısacası otoriteler KY’de metformin kontrindikasyonunun<br />

yeniden düşünülmesini teklif etmektedir.<br />

® Bununla birlikte, bu tabloda metformin kullanılacaksa,<br />

hastanın volum durumu dikkatle değerlendirilmeli ve azalmış<br />

renal fonksiyonun olmadığı garantiye alınmalıdır.<br />

Tiyazolidindionlar ve KY:<br />

Bu ilaçların aterosklerozu azaltmak dahil, ayrıca<br />

birçok kardiyovasküler olası faydaları görünmektedir<br />

(Tablo 8).<br />

Kalp yetersizliğinde kullanımı için geçerli olan faydaları;<br />

endotel fonksiyonunu düzeltmesi, vazodilatör<br />

etkisi ile kan basıncında çok az düşmeye neden olması<br />

TABLO 8. Tiyazolidindionların kardiyovasküler faydaları<br />

İnsülin rtezistansi ve hiperinsülinemiyi azaltır<br />

Trigliseritleri düşürür, HDL kolesterolu artırır, LDL partikül<br />

büyüklüğü ve oksidasyon oranını düşürür<br />

Serbest yağ asitlerini düşürür<br />

Kan basıncı düşer<br />

Vasküler reakltivite ve endotelyal fonksiyonu artırır<br />

Ventriküler remodelingi düzeltir<br />

Kalp metabolizmasını düzeltir (glikoz oksidasyonu artar, yağ<br />

asidi oksidasyonu azalır)<br />

Plazminojen aktivatör inhibitörü-1 ve trombosit agregasyonu<br />

azalır<br />

Vasküler hasardan sonra neointimal proliferasyon azalır<br />

Adezyon moleküllerinin ekspresyonunu ve<br />

metaloproteinazları azaltır<br />

C-reaktif protein ve diğer inflamatuar yöntecileri azaltır<br />

Oksidatif stresi düşürür<br />

Hayvan modellerinde aterosklerozu azaltmıştır<br />

Karotid aterosklerozunda intima-media kalınlığını azaltmıştır,<br />

aortik nabız-dalga hızı artmıştır<br />

Makrovasküler olayları azaltır (PROactive çalışması)<br />

Am J Cardiol 2007;99, suppl: 113B-132B<br />

ve inflamasyonun sistemik markerlerini düşürmedir.<br />

Klinik öncesi bazı çalışmalarda iskemik hasardan sonra<br />

gelişen kardiyak remodelinge faydası gösterilmiştir.<br />

İnsülin sensitizerlerinin (insülin duyarlılığını-artırıcılar)<br />

kullanılması kalbin enerji dinamiklerini de düzeltebilir;<br />

insülin rezistansını azaltması ile miyokardiyumda<br />

serbest yağ asidi elde edilebilirliğini ve de bunların<br />

oksidasyonunu azaltır. Bundan dolayı, bu sınıf ilacın KY<br />

hastalarına yardım etmesi teorik olarak olasıdır. Önceden<br />

makrovasküler hastalığı olan hastalara zemindeki<br />

antihiperglisemik tedaviye plasebo kontrollu pioglitazon<br />

eklenmesi ile diyabetiklerde 3 yıllık takip sonucunda<br />

toplanmış kardiyovasküler olaylar (Mİ, veya inme)<br />

mutlak %2.1 anlamlı azalmıştır ( PROactive).<br />

Bu olumlu bulgulara rağmen, tiyazolidinedionlar<br />

genel olarak sıvı retansiyonu ile ilişkilendirildiğinden,<br />

bu sınıfın KY hastalarında kullanımı ile ilgili tartışma<br />

devam etmektedir. Tiyazolidindionlar ile aktif tedavide<br />

ödem oranı %4-%16 olup, ayni zamanda insülin ile<br />

de tedavi edilenlerde bu oran daha yüksektir. Bununla<br />

birlikte hastaların ≤ %1’de KY meydana gelmiştir. Klinik<br />

pratikte ödem, özellikle insülin alanlarda, hastaların<br />

muhtemelen ≥ %10-%20’sinde oluşmaktadır.<br />

Bunun fizyolojik açıklaması tam olarak bilinmemektedir,<br />

değişmiş renal sodyum tutulumuna karışarak etkili<br />

olabileceği sanılmaktadır. Kesin sorumlu; tiyazolidinedionlar<br />

ile aktive edilen, nefronun toplayıcı kanalındaki<br />

amilorid-duyarlı endotelyal sodyum kanallarıdır.<br />

Diğer kabul edilebilir mekanizma; muhtemelen vasküler<br />

endotelyal büyüme faktörü düzeyinin yükselişi ile<br />

vasküler permeabilitenin artması ve de kalsiyum-kanal<br />

bloke edici etkisine bağlı vazodilatasyon ve renin-anjiyotensin<br />

sisteminin aktive edilmesidir.<br />

Tiyazolidindionların ventrikül fonksiyonlarına gerçek<br />

zararlı etkilerini gösteren, insanlarda yapılmış bir<br />

çalışma yoktur.<br />

Troglitazon ile bazal kalp fonksiyonları normal olan<br />

tip-2 diyabetiklerde, gliburide göre ekokardiyografide<br />

kardiyak indeks ve atım hacmi az miktarda fakat istatistiksel<br />

olarak anlamlı artmış, sistemik vasküler rezistans<br />

ise düşmüştür.<br />

Tip-2 diyabet ve KY hastalarında tek doz troglitazondan<br />

4 saat sonra, ortalama SV sistol-sonu çapı ve<br />

düşmüş, fraksiyonel kısalma yüzdesi ve E/A oranı (erken<br />

ve geç ventriküler dolum oranı) yükselmiştir; bu<br />

bulgular tiyazolidindionlara bağlı pozitif inotropik etkiyi<br />

göstermektedir (Diabetes 1997; 46: 433-439. Cardiovasc drug<br />

therapy 2002;16: 215-220).<br />

İlaçlar Piyasaya çıktıktan sonra, tiyazolidindionlarla<br />

(TZD) tedavinin başlanmasından sonra, yeni kalp yetersizliği<br />

olgularının bildirildiği meydana çıkmıştır. Düzeltilmiş<br />

kalp yetersizliği insidensi; TZD ile 40 ay tedavi<br />

edilmiş hastalarda %8.2, non-TZD ile tedavi edilende ise<br />

5.3 bulunmuştur (Diabetes Care 2003;26: 2983-89). Bir başka<br />

çalışmada tip-2 diyabette 2 yıl herhangi bir antidiya-


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 587<br />

TZD (n=1)<br />

No TZD (n=80)<br />

TABLO 9. AHA/ADA tavsiyeleri (2004): Tiyazolidindionlar,<br />

sıvı retansiyonu ve kalp yetersizliği<br />

%<br />

NYHA sınıf –I veya –II semptomlar:<br />

TZD kontrindike değildir<br />

Düşük dozda başla; optimal glisemik kontrol sağlanana kadar<br />

yavaşca artır; aşırı kilo artışı, ödem veya kalp yetersizliği<br />

bulgularını izleyin.<br />

Akciğer<br />

Ödemi<br />

JVD Asit Periferik<br />

Ödem<br />

NYHA sınıf –III veta –IV semptomlar:<br />

TZD önerilmemektedir.<br />

ŞEKİL 6. Tiyazolidindionlar’a karşı diğer tedaviler (No TZD) ile<br />

tip -2 diabetes mellitusta KY hastalarında sıvı durumu (JACC<br />

2003;41:1394-98) JVD: Juguler venöz dolgunluk. TZD: Tiyazolidindion.<br />

betik kullananlarda KY ile hastaneye yatış pioglitazon<br />

ile anlamlı artmamış, insülin başlananlarda ise anlamlı<br />

yüksek bulunmuştur, metformin başlananlarda ise insidensi<br />

düşmüştür (Diabet Med 2005; 22: 986-993).<br />

Yukarıda özetlenen ve daha birçok benzer çalışma<br />

sonucundan anlaşılan: Bazı hastalarda ventrikül disfonksiyonu<br />

olmadan, sadece TZD ile ilişkilendirilmiş<br />

sıvı retansiyonu vardır. Gerçekte, KY kliniklerinde TZD<br />

ile tedavi edilen tip-2 diabetiklerde daha fazla periferik<br />

ödem gelişmemiştir, ancak pulmoner ödem diğer antihiperglisemikleri<br />

kullananlara göre daha az görülmüştür<br />

(Şekil 6).<br />

Bu verilere göre, TZD ile sıvı retansiyonu, anlamlı<br />

ventrikül disfonksiyonunda bile esasen yerçekimine bağımlı<br />

olarak periferde olmaktadır, bu bulgudan dolayı<br />

TZD kullanımının KY’nin kötü sonuçları ile ilişkilendirilmesi<br />

gerekmez. Bununla birlikte TZD’lerin KY’de<br />

etkileri komplekstir ve inandırıcı kanıtları vardır, ancak<br />

bu etkilerden herhangi birisi ventrikül fonksiyonuna di-<br />

rek zararlı değildir. Gerçekte, TZD’lerin yetersizlik ventrikülüne<br />

faydası bildirilmiştir (pioglitazon ile).<br />

Bu tartışmanın ortasında 2004’de AHA, ADA tarafından<br />

KY hastalarında TZD tedavisinin risklerinin dış<br />

hatları konusunda fikirbirliği meydana getirilmiş, klinisyenlere<br />

daha mantıklı tavsiyer sunulmuştur (Tablo<br />

9).<br />

• NYHA fonksiyonel sınıfı –III veya –IV’de, SV disfonksiyonu<br />

daha az derecede kötü olsa dahi TZD’ler<br />

çok dikkatli kullanılmalıdır.<br />

• ESC-2008 KY kılavuzunda: KY’de DM tedavisi tavsiyeleri<br />

aşağıda özetlenmiştir.<br />

• Mantıklı tedavi yaklaşımı: KY ve tip-2 diyabette kanıta-dayalı<br />

antihiperglisemik tedavi styratejini katmanlandırılmanın<br />

anahatlarını çizmek güçtür. Bilinen,<br />

KY’ki diyabetik hastalar diğer hastalar kadar<br />

agressif tedavi edilmelidir.<br />

• Önemli uyarı; birçok hastada belli ilaç tiplerinin kontrindikasyonları<br />

önemlidir.<br />

(1) Tedaviye çoğunlukla yaşam şekli değişiklikleri<br />

ile başlamalıdır (diet, tolere edilebilen egzersiz ve optimal<br />

vucut ağırlığının sağlanması dahil). Bu hastaların<br />

Yaşam Şekli Düzenlenmesi<br />

Sulfonylurea Meglitinide DPP-IVi α-GI<br />

Yetersiz kontrol<br />

+ DPP-IVi or<br />

Exenatide<br />

+ α-GI<br />

+ DPP-IVi or<br />

Exenatide<br />

+ α-GI<br />

+ Sulfonylurea<br />

veya<br />

Meglitinide<br />

+ α-GI<br />

+ Sulfonylurea<br />

veya<br />

Meglitinide<br />

+ DPP-IVi or<br />

Exenatide<br />

Yetersiz kontrol<br />

Insulin*<br />

ŞEKİL 7. Tip-2 diabetes mellitus ve ilerlemiş KY’de, tiyazolidindionların kontrindike olduğu hastalarda önerilen hiperglisemik tedavi<br />

algoritmi (Am J Cardiol 2007; 99, suppl: 113B-32B).


588<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

aktivite toleranslarının sıklıkla belirgin olarak bozulduğu<br />

bilinmektedir.<br />

(2) Farmakotedavi gerektiğinde, insülin sekretagogları,<br />

DPP-IV veya alfa-glikozidaz inhibitörleri, başlangıç<br />

tedavisi için makul seçeneklerdir (Şekil 7). Exenatid de<br />

kullanılabilir. Günümüzde bu ajan, sülfanilüre ve/veya<br />

metformin tedavisi almakta olanlarda ek tedavi olarak<br />

onaylanmıştır.<br />

(3) Başlangıçta tekli-tedavinin yetersizliğinde, birbirinin<br />

etki mekanizmalarını tamamlayan kombinasyon<br />

tedavilerine yönelinmelidir.<br />

• Hafif KY bulunan hastalarda primer olarak TZD<br />

veya metformin kullanımı düşünülmelidir; özellikle<br />

insülin rezistansı ve metabolik sendromun klinik<br />

özellikleri olanlarda, fakat yakın takip garanti edilebiliyorsa<br />

bunlar verilmelidir.<br />

İnsülin duyarlığını-artıran ilaçların olası faydaları<br />

gösterilmiştir (özellikle metforminin), buna rağmen bu<br />

ilaçlar ilerlemiş semptomları olan hastalarda muhtemelen<br />

halen yasaklanmaktadır. Verilmesi durumunda,<br />

hastanın klinik durumu sürekli değerlendirilmelidir.<br />

Eninde sonunda, birçok hastada insülin tedavisi gerekecektir.<br />

ESC-2008 KY Kılavuzunda: DM ve KY<br />

Hastalarında DM tedavisi<br />

• ACEİ ve ARB’ler DM’li hastalarda uç organ hasarı<br />

ve kardiyovasküler komplikasyon riski ve buna bağlı<br />

olarak da KY riskini azaltmakta yararlı olabilir.<br />

• ESC/EASD kılavuzundaki DM tedavisine yönelik<br />

tavsiyeler KY hastalarının çoğuna uygundur (Eur Heart<br />

J 2007;26: 88-136).<br />

• KY’de özgül olarak aşağıdaki noktalar üzerinde durulmalıdır:<br />

a) Yaşam biçimine ilişkin tavsiyelerde bulunulmalıdır.<br />

b) Kan şekeri yüksekliğini tedavi etmek için sıkı bir glisemi<br />

denetimi sağlanmalıdır.<br />

c) Oral antidiyabetik tedavi kişisel gereksimelere uygun<br />

olmalıdır.<br />

d) Önemli boyutlarda böbrek fonksiyon bozukluğu bulunmayan<br />

(GFR>30 ml/dk) aşırı kilolu Tip –II DM<br />

hastalarında birinci sıradaki tedavi seçeneği olarak<br />

Metformin üzerinde durulmalıdır.<br />

e) Tiazolidindionlarla perferik ödem ve semptomatik<br />

KY’de artış arasında bağlantı bildirilmiştir. Tiazolidindionlarlarla<br />

ödem gelişme riski dozla ilişkilidir<br />

ve eşzamanlı insülin tedavisi uygulanmakta olan<br />

diyabet hastalarında risk daha yüksektir. Dolayısı ile<br />

ancak NYHA sınıf –II-IV KY hastalarında bu ilaçlar<br />

kontrindikedir. NYHA sınıf –I-II’de hasta sıvı retansiyonu<br />

açısından dikkatle izlenerek bu ilaçlar kullanılabilir.<br />

f) Glikoz hedefine ulaşılmazsa insülin tedavisinin erken<br />

evrede başlatılması düşünülebilir<br />

g) Morbidite ve mortalite üzerinde etkileri kanıtlanmış<br />

ACEİ, Bb, ARB ve diüretikler gibi ilaçlarla en az diyabetli<br />

olmayan KY hastalarında olduğu kadar yarar<br />

sağlanmaktadır.<br />

h) İskemik kardiyomiyopati ve DM bulunan hastaların<br />

revaskülarizasyon potansiyelinin değerlendirilmesi<br />

özellikle önemli olabilir (European Heart Journal 2008;29:<br />

2388-2442).<br />

KAYNAKLAR<br />

1. 2009 Focused update ıncorporated intom the AHA/ACC<br />

2005 Guidlines for the Diagnosıs and treatment of Heart<br />

failure in Adults. JACC 2009;53: e1-90<br />

2. ESC Guıdlines for the diagnosıs and treatment of acute and<br />

chronic heart failure 2008. European Heart Journal 2008;29:<br />

2388-242<br />

3. Masoudi FA, Inzucchi SE. Diabetes Mellitus: Epidemiology,<br />

Mechanısms, and Pharmacotherapy. Am J Cardiol<br />

2007;99/suppl 1: 113B-132B<br />

4. Villareal FJ. Pathogenesis of Myocardial Fibrosıs in the setting<br />

of diabetic cardıomyopathy 2006;47: 693-700<br />

5. Sobel BE. Medical management of Diabetes and Heart Disease.<br />

Marcel Dekker, Inc. 2002, p. 211-311.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 589<br />

ANEMİ VE KRONİK KALP<br />

YETERSİZLİĞİ<br />

Kalp yetersizliğinin yıllık mortalitesinin Beta-blokerler<br />

ve Renin-anjiyotensin-aldosteron antagonistleri tedavileri<br />

ile yapılan randomize çalışmalarda yaklaşık %8’e<br />

kadar düştüğü gösterilmiştir. Buna rağmen, klinik pratikte<br />

mortalitesi çok yüksek seyretmektedir. Bu farkın<br />

bir sebebi yüksek mortaliteye katkısı bulunan (mortaliteyi<br />

artıran) komorbid durumların klinik çalışmalarda<br />

ekarte edilmesidir. Anemi, bu kormorbidlerden birisi<br />

olup KY tedavilerinin yeni hedefidir.<br />

KY’de Aneminin Prevalansı<br />

WHO (World Health Organisatıon) anemiyi hemoglobin<br />

düzeyinin erkekte


590<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

alfa, interlökin-6, daha birkaç inflamatuar sitokin ve<br />

CRP artmıştır, bunlar Hb ile ters ilişkilidir.<br />

İnterlökin-6 ve Tümör nekroz faktör-alfa, GATA-2 ve<br />

nüklear faktör-kB’yi aktive ederek böbrekte eritropoetin<br />

yapımını inhibe eder; bu mekanizma KY’de “körelmiş<br />

eritropoetin cevabını” açıklamaktadır. Bu sitokinler kemik<br />

iliğinde eritroit progenitör hücrelerin proliferasyonunu<br />

da inhibe ederler. Hayvan modellerinde eritropoezin<br />

bozulduğu ve eritropoetik progenitör hücrelerin<br />

sayısının azaldığı gösterilmiştir, fakat bunun mekanizmaları<br />

bilinmemektedir. Bununla birlikte, interlökin-6<br />

demirin duedonal absorbsiyonunu bloke eden karaciğerden<br />

Lepcidin yapımını da uyarmaktadır. Bundan<br />

ötesi, İnterlökin-6 ferroportinin ekspresyonunu (dışavurumunu)<br />

azaltarak düzenlemekte (downregulation),<br />

vücut depolarından demir salınımını önlemektedir.<br />

Böylece aktive edilmiş proinflamatuar durum, kronik<br />

hastalık anemisinin temel parçasıdır, çeşitli mekanizmalar<br />

ile aneminin gelişimine katkıda bulunur (Şekil 8).<br />

Stabil KY hastalarının sadece %43’de aneminin spesifik<br />

sebebi tanımlanmıştır (Eur Heart J 2005;26:2232-7).<br />

Demir eksikliği bunların sadece %5 hastada bulunmuştur,<br />

geriye kalanların %57’sinde proinflamatuar sitokin<br />

aktivasyonu, kronik hastalık anemisini gösteren<br />

yeterli demir depolarına rağmen yetersiz eritropoetin<br />

yapımı, ve/veya noksan demir kullanımı saptanmıştır<br />

(N Engl J Med 2005;352:1011-23).<br />

Bu nedenle, kronik hastalık anemisi KY sırasında ortaya<br />

çıkan aneminin en sık sebebi olabilir.<br />

Hemodilüsyon: Anemi hemodilüsyona bağlı olabilir.<br />

Kardiyak transplantasyona gönderilmiş övolemik<br />

Kronik Kalp Yetersizliği<br />

Nörohormonal aktivasyon<br />

Renal kan akımı<br />

GFR<br />

İnfl amatuar<br />

Sitokinler<br />

GATA-2/NF-κB<br />

Peritubuler fi broblastlarda<br />

↓ PO 2<br />

Angiotensin II<br />

Hepcidin<br />

EPO<br />

Körleşmiş cevap<br />

DMT1<br />

Ferroportin<br />

Makrofajlarda<br />

Fe ++ salımı<br />

Barsak Fe ++<br />

Makrofajların<br />

Fe ++ salımı<br />

Kemik iliği<br />

bozulmuş<br />

eritropoez<br />

AcSDKP<br />

ACE-1<br />

Eritropez için<br />

hazır demir<br />

Azalmış<br />

Eritrosit kitlesi<br />

ŞEKİL 8. Kalp yetersizliğinde Aneminin patogenezine karışan mekanizmalar (JACC 2008;52:501-11). AcSDKP: Asetil-seril-aspartil-lisilprolin,<br />

DMT1: Divalan metal transporten 1, EPO: epoetin, NF-κB: nukleer faktör-kappa B.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 591<br />

hastaların, klinik olarak yarısında hemodilüsyonun neden<br />

olduğu “psödoanemi” bulunmuştur (Circulation 2003;<br />

107:226-9).<br />

Bununla birlikte diğer araştırmacılar klinik övolemik<br />

hastaların plazma volumlarını normal bulmuştur<br />

(Eur Heart J:1989;10:445-50).<br />

Aneminin Kompansatuar Mekanizmaları ve<br />

Patofizyolojik Sonuçlar<br />

Anemiye nonhemodinamik cevaplar: Oksijen taşıma kapasitesini<br />

artırmak için eritropoezi artırır ve RBC2, 3-difosfogliserat<br />

düzeyini artırarak hemoglobin-oksijen<br />

dissosiyasyon (ayrışma) eğrisini sağa doğru değiştirir<br />

(hemoglobinden oksijenin ayrışması artar) ve böylece<br />

doku oksijen dağıtımı düzelir. KY’de eritropoez etkisiz<br />

olduğundan, hemodinamik cevaplar ağırlıklı olabilir.<br />

Kronik ağır anemide düşük Hb, kan viskozitesinin<br />

azalması ve nitrik oksitin-yönettiği vazodilatasyonun<br />

artması ile sistemik vasküler rezistansı (SVR) düşürür.<br />

Düşük SVR de kan basıncını düşürür ve baroreseptörlerin-yönettiği<br />

nörohormonal aktivasyona sebep<br />

olur, bu süreç düşük debili KY’de görülenlerin aynisidir.<br />

Artmış sempatik ve renin-anjiyotensin aktivitesi,<br />

BKA (böbrek kan akımı) ve glomerüler filtrasyon hızını<br />

düşürür, sonucunda böbrekten su ve tuz retansiyonu<br />

ile ekstrasellüler ve plazma volumları artar. Volum genişlemesi<br />

ve artmış vazodilatasyonun birleşik etkisi ile<br />

kalp debisi yükselir, ve oksijen transportunun artışına<br />

yardım edebilir.<br />

Normal SV fonksiyonu olan hastalarda anemiyi düzeltmek,<br />

yüksek-debili KY sendromunun hızlı ve tam<br />

gerilemesine sebep olur. Bununla birlikte ağır anemili<br />

hastalarda hemodinamik ve nörohormonal cevaplar<br />

da gözlenmektedir. Benzer değişiklikler hafif-orta anemik<br />

kronik böbrek hastalığında (KBH) da bildirilmiştir.<br />

KBH’de anemi, Hb 8.5-10’dan 14 g/dl’ye progressif olarak<br />

yükselmesi ile kalp debisi (7.0-6.6-5.2 l/dk) ve SV<br />

fraksiyonel kısalması (%33-%29’a) anlamlı olarak düşmüştür.<br />

Bu veriler, anemi düzeltilmesi ile SV fonksiyonunun<br />

düzelmesinin her zaman olası olmadığı göstermıştir.<br />

KY’de anemi patogenezinde olaylar dizisi Şekil<br />

9’da gösterilmiştir.<br />

KY Sonuçlarına Anemi ve Düşük<br />

Hemoglobinin Dahil Edilmesi<br />

SV disfonksiyonlu akut ve kronik KY’de, anemi ve Hb<br />

düşüklüğü, yükselmiş mortalite ve KY ile hastaneye<br />

yatış riski ile bağımsız olarak ilişkilendirilmiştir. Anemi<br />

KY çalışmalarında rölatif ölüm riskini %20-50 artırmıştır.<br />

Benzer iklişki korunmuş SV fonksiyonu olan<br />

hastalarda da gösterilmiştir. Yeni başlayan anemi ve Hb<br />

düşüklüğü de zaman içerisinde yükselmiş mortalite ile<br />

ilişkilendirilmiştir.<br />

Hb ve mortalite ilişkisi linear değildir ve yükselmiş<br />

Kronik<br />

Ağır<br />

Anemi<br />

Kötüleşen<br />

Kalp yetersizliği<br />

Periferik<br />

vazodilatasyon<br />

İş yükü<br />

SV kitlesi<br />

SV remodelingi<br />

SV disfonksiyonu<br />

Kan basıncı<br />

Ekstrasellüler<br />

volum<br />

Plazma<br />

volumu<br />

Nörohormonlar<br />

• Katekolaminler<br />

• RAA<br />

• Natriüretik peptid<br />

• AVP<br />

Tuz ve su<br />

retansiyonu<br />

Renal kan akımı<br />

GFR<br />

ŞEKİL 9. Kronik ağır Anemide Kalp yetersizliği Patogenezine karışan muhtemel olaylar dizisi (JACC 2008;52:501-11)<br />

RAA: Renin anjiyotensin aldosteron, AVP: Arginin vazopressin.


592<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ölüm riskinin çoğunluğu düşük Hb konsantrasyonlarında<br />

meydana gelir.<br />

Val-HeFT’de ölüm riski yüksek iki Hb quartilinde<br />

(13.7- 14.7 g/dl) yaklaşık birbirinin aynidir.<br />

Bununla birlikte iki düşük Hb quartilinde (


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 593<br />

Anemik KY hastalarında (EF%9 ve


594<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Anemiyi Yalnız Demir Kullanarak Tedavi Etmek<br />

Geçmişte anemik KY hastalarında rölatif veya mutlak<br />

demir eksikliği sık bulunmuştur.<br />

Demir eritropoez için esastır, fakat iskele kası ve<br />

Krebs siklusundaki bazı enzim-bağlantılı bioenerjetik<br />

süreçlerde de demir önemlidir.<br />

Kronik demir eksikliğinin kendisi egzersiz kapasitesini<br />

düşürebilir, ayrıca da kardiyak miyositlerde ultrastrüktürel<br />

değişikliklere sebep olur. Bundan dolayı,<br />

demir-eksikliğinde, anemik veya non-anemik KY hastalarında<br />

İV demir faydalı olabilir.<br />

Demir eksikliğinin transferin satürasyonu ve ferritin<br />

düzeyleri ile tanımlandığı çalışmalarda:<br />

Anemik (Hb≤ 12 g/dl) KY hastalarında, İV demir<br />

sukroz 12-17 gün verilmiştir (Hb 12.6 g/dl’ye çıkmış),<br />

yaklaşık 3 ay takip sonrası NYHA fonksiyonel kapasite<br />

sınıfı, ve 6-dakika yürüme mesafesi (6DYM) düzelmiştir<br />

(JACC 2006;48: 1225-7).<br />

Bir başka çalışmada anemik KY hastalarına İV demir<br />

sukroz 5 hafta, haftada bir verilmiş ve 6 ay sonra Hb<br />

yükselmiş kreatinin klirensi düzelmiş, CRP ve proBNP<br />

düşmüş, EF ve 6DYM artmıştır (JACC 2007;50:1657-65).<br />

Demir eksikliğinin anemik ve non-anemik KY hastalarında<br />

(zirve MVO 2<br />

≤18 ml/kg/dakika) değerlendirildiği<br />

(egzersiz kapasitesi) çalışmada, plasebo kontrollu<br />

İV demir sukroz 4 hafta 200 mg/haftada ve sonra 3 ay<br />

200 mg/ay verilmiştir. Demir tedavisi serum ferritin düzeyini<br />

yükseltmiş ve NYHA fonksiyonel sınıfını düzeltmiştir,<br />

fakat önceki iki çalışmadan farklı olarak Hb yükselmemiştir.<br />

Zirve VO2 anemik hastalarda da anlamlı<br />

olarak artmıştır ( FERRIC-HF).<br />

• Uyarı!: İV demir tedavisi risksiz değildir, (a) bakteriyemi<br />

gelişme riski ile ilişkilendirilmiştir. (b) İmmun<br />

aktivasyon tablosunda, demir tedavisi, doku hasarı<br />

ve endotel disfonksiyonuna sebep olan çok toksik<br />

hidroksil radikalleri meydana getirerek kardiyovasküler<br />

kötü olayların riskini artırabilir (Lancet 2007; 370:<br />

481-2, author reply 482-3).<br />

Klinisyenler için Anlamı<br />

• KY kılavuzlarının (AHA/ACC, ESC, AHFS) hiçbirisinde<br />

KY’de aneminin tedavi ve değerlendirilmesi<br />

tartışılmamıştır.<br />

• ESA ve demir desteğinin kullanımı ile ilgili güncel<br />

kanıtlarda sadece birlikte KBH’lı hastalardaki kullanımı<br />

dikkate alınmıştır.<br />

• KDOQI (Ulusal böbrek vakfı) 2007 kılavuzunda<br />

ESA kullanımı için elde edilen Hb hedefi aralığı:<br />

“11.0-12.0 g/dl”.<br />

• ESA kullanılması, sadece KBH hastalarında egzersiz<br />

toleransını ve fonksiyonel kapasiteyi düzeltmek için<br />

istenmiştir (FDA). KY hastalarında düzelme inandırıcı<br />

bulunmamıştır.<br />

• Dolayısı ile, KBH için indikasyonu olmayan, anemik<br />

KY hastalarında ESA kullanılması tavsiye edilmememektedir.<br />

Anemi: KY ve BH’de Birleştikleri ve<br />

Ayrıldıkları Nokta<br />

Kalp yetersizliği (KY) ve kronik böbrek hastalığı (KBH),<br />

birçok sebepleri (hipertansiyon gibi), risk faktörleri<br />

(yaşlılık gibi) ve özellikleri (kötü beslenme gibi) paylaşmaktadır.<br />

Bunlardan sonra bu iki patolojik durumun büyük<br />

bir hasta grubunda bir arada olması, bulunması sürpriz<br />

olmamalıdır. KY hastalarında KBH prevalansı oldukça<br />

yüksektir, hatta bunların önemli bir bölümü son-evre<br />

böbrek hastalığına ilerlemektedir. KY hastalarının<br />

%63’de çeşitli derecelerde bozulmuş böbrek fonksiyonu<br />

bulunmuştur, bunların %29’u KBH iledir. 1.2 Bunun<br />

klinik önemi büyüktür, çünkü KY hastalarında birlikte<br />

olan böbrek disfonksiyonu ters sonuçların (mortaite ve<br />

morbidite) yükselmiş riski ile ilişkilendirilmiştir.KY’de<br />

bulunan bözulmuş böbrek fonksiyonu, EF veya NYHA<br />

fonksiyonel sınıfına göre mortalitenin daha güçlü öngöreni<br />

bulunmuştur. 3 Bunun tersi de doğrudur: KBH<br />

ve son-evre böbrek disfonksiyonunda kardiyovasküler<br />

hastalık çok önemli komorbiditedir ve bu hastalarda<br />

mortalitenin önde gelen sebebidir. Hakikaten, KBH’de<br />

KY kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin anahtar<br />

parçasıdır; tüm KBH spektrumunda 2 yıllık toplanmış<br />

KY olasılığı %39.5 bulunmuştur. KBH hastalarının<br />

%39.9’da başlangıçtaki tabloda KY saptanmış, diğer<br />

%30.7’si sonraki yıl, diyaliz hastalarının ise yaklaşık<br />

2/3’de 3 yıl içerisinde KY gelişmiştir. 4, 5<br />

KY’de Anemi: KY’de aneminin tanımı ile ilgili günümnüzde<br />

kabul edilmiş bir hemoglobin konsantrasyonu<br />

yoktur.<br />

Çalışmalarda seçilen hemoglobin düzeyi: %20 (en fazla %50) bildirilmiştir. 10<br />

OPTIMIZE-HF çalışmasında, KY ile hastaneye yatırılanların<br />

%1.2’sinde hemoglobin düzeyi


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 595<br />

TABLO 10. Kalp yetersizliğinde aneminin sebepleri<br />

Rölatif eritropoetin eksikliği<br />

Eritropoetine direnç<br />

Beslenme eksiklikleri (demir, folat, ve vitamin B 12<br />

)<br />

Gastrointestinal mukozanın ödemine sekonder<br />

malabsorbsiyon<br />

Eritropoezde demir biyoyararlığının kısıtlanması<br />

Yükselmiş inflamatuar sitokinler<br />

Hemodilüsyon<br />

İlaçlar (ACEİ, ARB, Warfarin ve aspirin gibi)<br />

JACC 2009;53: 639-47<br />

sunulmuştur. Bu potansiyel etyolojiler birlikte aspirin<br />

kullanımına bağlı gizli gastrointestinal kanama,<br />

hemodilüsyon, eritropoetin (EPO) sentezinin inhibisyonu<br />

(muhtemelen ACEİ veya ARB kullanımına<br />

sekonder), ve anoreksi ile beslenme yetersizliğini de<br />

içermektedir (Şekil 11).<br />

Buna göre patofizyolojide en çok anlaşılabilen sebep<br />

EPO’ya cevapsızlıktır. Bununla ilgili olarak, mutlak<br />

EPO eksikliği olan fonksiyonel anefritik son-evre böbrek<br />

disfonksiyonuna kıyasla, konjestif KY hastalarında<br />

plazma EPO düzeyi tipik olarak yükselmiştir. EPO<br />

duyarlılığının kaybolması artmış çok sayıdaki inflamatuar<br />

sitokinlerin kanıtı olan kronik inflamasyona bağlı<br />

olduğu düşünülmektedir. Aneminin Eritropoezi uyaran<br />

ajanlar (ESA; erythropoiesis-stimulating-agents) ile düzelmesi<br />

KKY’de düzelme ve sitokin düzeyinde düşme<br />

ile ilişkili bulunmuştur.<br />

TABLO 11. Kronik böbrek hastalığında anemi sebepleri<br />

Eritropoetin yetersizliği<br />

Eritropoetin direnci<br />

Eritropoetin reseptörlerinin azalmış dışa-vurumu<br />

(ekspresyonu)<br />

Bozulmuş eritropoetin sinyal transdüksiyonu<br />

Eritroid haberci (prekürsör)-hücrelerinin bozulmuş<br />

proliferasyonu<br />

Eritropoez için kısıtlanmış demir biyoyararlığı<br />

Beslenme eksiklikleri (folat, demir ve vitamin B12)<br />

Yükselmiş inflamatuar sitokin düzeyleri<br />

Trombosit disfonksiyonu sonucunda kan kaybı (gizli<br />

gastrointestinal kanama gibi)<br />

Son-evre böbrek disfonksiyonunda ekstrakorporel dolaşımda<br />

kalmış kan<br />

Hiperparatiroidzm<br />

İlaçlar (ACEİ, ARB ve aspirin gibi)<br />

İnflamasyon sendromu, EPO direnci ve anemi; hipotetik<br />

olarak yüksek-riskli KY hastalarını tanımlayabilir.<br />

• EPO’ların bilinen ters etkileri; nitrik oksit yolunun<br />

inhibisyonuna bağlı, hipertansiyonu ve kan viskozitesini<br />

kötüleştirmektir.<br />

Yüksek doz EPO’nun belirli koşullarda (hipertansiyon<br />

ve üremik ortamlar gibi) ters kardiyovasküler<br />

etkilere neden olan nitrik oksit oluşumunu ve salımını<br />

azalttığı da gösterilmiştir.<br />

Demir tedavisi (tek başına), KKY hastalarında bazı<br />

çalışmalarda anemiyi azaltmış, kalp fonksiyonunu düzeltmiş<br />

oksidatif stresi artırmıştır (Şekil 10).<br />

Kronik Böbrek Hastalığında Anemi<br />

Karaciğer<br />

↑IGF-1<br />

ARB<br />

Anjiyotensinojen<br />

Anjiyotensin 1<br />

Anjiyotensin konverting enzim<br />

ACE-I<br />

ARB<br />

Anjiyotensin II<br />

Adrenal korteks<br />

ARB<br />

↑Androjenler<br />

Böbrek<br />

ARB<br />

↑EPO<br />

Kemik iliği<br />

KBH’de komplikasyon olarak anemi, KKY’nin aksine<br />

daha sık olup, uzun zamandır bilinmektedir. Anemi<br />

hastalığın erken evresinde meydana gelir ve böbrek<br />

fonksiyonu düştükce kötüleşir. Anemi prevalansı GFR<br />

düşüşü ile kuvvetli ilişkili bulunmuştur.<br />

Bir çalışmada hastaların yaklaşık %47.7’sinde (hemoglobin<br />

≤12 g/dl) gösterilmiştir, GFR’nin ≥60’dan 15<br />

ml/dk/1.73 m 2 ’e düşmesi ile; hemoglobin düzeyi ≤12<br />

g/dl olan hasta yüzdesi %%26.7’den %75.5’e yükselmiştir<br />

(Curr Med Res Opin 2004;20:1501-10).<br />

İlerlemiş KBH’de anemi gelişiminden büyük ölçüde<br />

azalmış EPO oluşumu sorumludur. Tablo 11‘de etyolojisinde<br />

düşünülen diğer sebepler bildirilmiştir. Üremik<br />

toksinlere bağlı eritrosit ömrünün kısalması, trombosit<br />

disfonksiyonuna sekonder kronik kan baybı, beslenme<br />

eksiklikleri (folat gibi), demir eksikliği (fonksiyonel<br />

veya mutlak) ve kemik iliğini suprese eden yükselmiş<br />

inflamatuar sitokin düzeyleri (Şekil 12).<br />

ŞEKİL 11. ARB.ACEİ ve ARB’lerin neden olduğu anemin mekanizması<br />

(International Journal of Cardiology 117 (2007) 296–305<br />

Anemi KBH’de böbrek hastalığı progresyonunun<br />

(son-evre böbrek disfonksiyonuna gidişin) bağımsız


596<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

CHF<br />

Zararlı<br />

kardiyovasküler<br />

olaylar<br />

ESA tedavisi<br />

Demir replasmanı<br />

İnfl amasyon<br />

sendromu<br />

Renal<br />

disfonksiyon<br />

Hemoglobin<br />

hedefte<br />

Hemoglobin<br />

> Hedef<br />

Kaşeksi<br />

Kötü beslenme<br />

Demir ve vitamin<br />

eksikliği<br />

Eritropoetinin<br />

plazma<br />

düzeylerinin<br />

ESA direnci<br />

Anemi<br />

ŞEKİL 12. KY ve renal disfonksiyonlu hastalarda, kardiyorenal sendrom hastaların herikisinde aneminin altında yatan patofizyoloji<br />

ve düzeltilmesi (JACC 2009;53: 639- 47) ESA: Eritropoezis stimulan ajan, “+ ve -”: Pozitif ve negatif etkiler.<br />

öngörenidir, kardiyovasküler hastalığın varlığında riski<br />

katladığı düşünülmüştür, KBH’nın önemli komorbiditesidir.<br />

Serum kreatinini yükselmiş olanlarda anemi ile<br />

KBH’ye (diyalize) progresyon riski artmıştır, miyokard<br />

imnfarktüsü riski de yükselmiştir (2-5 defa). Hemoglobinin<br />

düzenli olarak yükselişi ile KY ile hastaneye yatış<br />

da azalmıştır.<br />

KBH ve KY Hastalarının Herikisinde Hedef<br />

Hemoglobin Düzeyi<br />

Kardiorenal anemi sendromu bulunan hastaların anemi<br />

tedavisinin çözümlenememiş konuşlarından birisi; farmakolojik<br />

tedavinin hedef alacağı güvenli hemoglobin<br />

düzeyinin belirlenememesidir. Hematokrit düzeyinin<br />

>%42 olmasından (KBH kılavuzunun önerisi),


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 597<br />

Renal<br />

Fonksiyon: GFR<br />

değerlendir<br />

KY ile normal Renal fonksiyon,<br />

veya (Evre 1-4 KBH)<br />

KKY ile Evre 5 KBH<br />

(son evre BH)<br />

Hb ölç<br />

Hb ölç<br />

Hb hedefi ile hastayı<br />

tabakalandır<br />

Tekrar araştırma protokolu:<br />

GFR’ye göre Hedef,<br />

Hb 12-14.5 g/dl<br />

Klinik pratikte<br />

Hedef Hb 10-12 g/dl<br />

Hb < Hedef<br />

Demir ölç<br />

Hb 10-12 g/dl<br />

Hedefte, izle<br />

Fe sat >%20 ve<br />

Ferritin >100 ng/ml*<br />

Hb100 ng/ml<br />

Fe sat


598<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

NYHA sınıfı II veya III, SVEF≤%40 (NYHA II için)<br />

veya ≤%45 (NYHA II için) demir eksikliği olan (ferritin<br />

düzeyi


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 599<br />

KRONİK BÖBREK YETERSİZLİKLİ<br />

HASTALARDA KALP YETERSİZLİĞİ<br />

Kalp-Böbrek Etkileşimi<br />

Kalp ve böbrek hemodinamik ve düzenleyici anlamda<br />

oldıkça kompleks bir şekilde birbirine bağlanmıştır. 70<br />

kg normal bir erkekte böbreğin ağırlığı yaklaşık 130-170<br />

gr olup, 100 gramı 400 ml/dk kan akımı alır (kalp debisinin<br />

yaklaşık %20-25’i), yaklaşık 1 milyon nefronun<br />

glomerüler filtasyonunu böylece sürdürülebilmesi sağlanır<br />

(Şekil 14). Bu akım diğer organların çoğunun her<br />

ünitesinden (gram ağırlığından) dakikada geçen kan<br />

akımından birkaç defa daha fazladır (Şekil 15). Bununla<br />

birlikte oksijen ekstraksiyonu düşüktür, tüm vucudun<br />

toplam oksijen tüketiminin %8’ni böbrekler kullanmaktadır.<br />

Kardiyak indeks (ml/min/m 2 )<br />

Normal<br />

Serebral<br />

Koroner<br />

Splaknik<br />

Renal<br />

İskelet<br />

Kası<br />

Cilt<br />

Diğer<br />

KKY<br />

ŞEKİL 15. Dinlenimde kalp debisi. Kardiyak indeksin normal ve<br />

KKY hastalarında dağılımı (Prog Cardiovasc Dis 1975;18: 181-199).<br />

İnce, dar<br />

diyafram<br />

A. Böbrek<br />

Bowman<br />

kapsülü<br />

Renal<br />

korteks<br />

Renal<br />

medulla<br />

Proksimal<br />

tubulus<br />

Delikli<br />

endotelyal<br />

hücre<br />

Bazal<br />

membran<br />

Afferet arteriol<br />

Distal<br />

B. Glomerul<br />

tubulus<br />

C. Glomerular<br />

kapiller<br />

Efferent<br />

arteriol<br />

Glomerul<br />

öbeği<br />

Podosit<br />

Böbreklerin, elektrolit dengesi, volum ve kan basıncı<br />

düzenlenmesinde önemli kilit rolü vardır. Bu iki organın<br />

ilişki ve bağlantısı Şekil 16’da gösterildiği gibi birçok<br />

düzeyde meydana gelmektedir (sempatik sinir sistemi,<br />

RAAS, ADH, endotelin ve natriüretik peptidler gibi).<br />

Bu sistemlerin anlaşılması Kardiyovasküler ilaçların ve<br />

hastalığın teşhis ve tedavi hedeflerinin geliştirilmesinde<br />

anahtar olmuştur.<br />

Obezite-tip-II diyabet-hipertansiyon üçlüsü (gelişmiş<br />

ülkelerin pandemisi), sıklıkla kronik böbrek hastalığı<br />

ve kardiyovasküler hastalık kombinasyonuna yol<br />

açar. 25 yaş ve üzerindeki tüm son-evre böbrek hastalarının<br />

(KBH) yaklaşık yarısı tip-II diyabetik hastalardır<br />

(diyabetik nefropatiye bağlı). KBH’nın miyokardiyal<br />

hastalık ve aterosklerozu hızlandırdığı gösterilmiş, birçok<br />

olguda ani ölüme yol açan kardiyak aritmilerin gelişmesine<br />

yol açmıştır.<br />

Kardiyoregülatör<br />

merkez<br />

Glomeruler bazal<br />

membran<br />

D. Filtrasyon bariyeri<br />

Podosit ayaksı<br />

çıkıntı<br />

Delikli<br />

endotelyum<br />

ŞEKİL 14. Glomerul damarlarının normal yapısı. Her böbrek<br />

korteksin (A) 1 milyon glomerül ihtiva eder. (B), arteriyol, bowman<br />

kapsülüne girer ve glomerül kümelerini yapan birçok kapillere<br />

dallanır; kapiller duvarı gerçek filtre oluşturur. (C), Plazma,<br />

filtre olmamış kanın dolaşıma geri döndüğü efferent arteriyole<br />

doğru proksimal tubulus yönünde filtre olur, kapiller duvarın<br />

filtrasyon engelinin en içinde delikli endotelyum, glomerüler<br />

bazal membran, interdigital podosit ayaksı çıkıntı (pdosit) sıraları<br />

bulunur. (D), delikli endotel tabakası ve üzerindeki ayaksı çıkıntıların<br />

dizisi bulunan glomerüler bazal membranın çizilmiş kesiti<br />

(N Engl J Med 2006; 354: 1387-1401).<br />

Sempatik<br />

gövde<br />

Sempatik<br />

gangliyon<br />

Periferik<br />

vazokonstriksiyon<br />

Sempatik<br />

sinirler<br />

AVP<br />

Yüksek-basınç<br />

baroreseptörlerinden<br />

Glosofarengeal ve<br />

vagal afferentler<br />

Aldosteron<br />

ANP/BNP<br />

Anjiotensin II<br />

salımı<br />

Solut (erir madde) su atımı<br />

Sodyum atılımı<br />

ŞEKİL 16. Kalp ve böbrek arasında major norohormonal iletişim<br />

sistemi. BNP: Beyin natriüretik peptid ANP: atriyal natriüretik<br />

peptid, AVNP: Arginin vazopressin (N Engl J Med 1999;341:<br />

577)


600<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Kronik Böbrek Hastalığı ve Kardiyovasküler Risk<br />

Kronik böbrek hastalığı (KBH) tamamen hesaplanmış<br />

glomerüler filtrasyon hızına göre tanımlanmaktadır.<br />

• KBH’nın genel tanımında; böbrek hasarı varlığında<br />

hesaplanmış GFR’nin (eGFR) 1.5 mg/dl’ye<br />

tekabül etmektedir (Şekil 17). Bilindiği gibi kreatinin<br />

böbrek fonksiyonunun ham indikatörüdür ve sıklıkla<br />

iskelet adale kitlesi daha az olan kadın ve yaşlılarda<br />

böbrek disfonksiyonu gerçek değerinin altında hesaplanmaktadır.<br />

• eGFR ölçümü veya kreatinin klirensi (KrK) hesaplanması<br />

için “Cocroft-Gault denklemi” kullanılmaktadır<br />

(Tablo 3).<br />

Kronik Böbrek Hastalığı ve Böbrek<br />

Harabiyetinin Teşhisi<br />

Teşhis Kriterler<br />

1. ≥3 ayda, böbreğin yapısal veya fonksiyonel anormallikleri<br />

ile tanımlanan böbrek hasarı; birlikte aşağıdakilerden<br />

birisi ile ortaya çıkan, (eşlik eden düşmüş<br />

GFR olsun/olmasın):<br />

• Patolojik anormallikler; veya<br />

• Böbrek hasarının markerleri; kan ve idrar içeriğindeki<br />

ve görüntüleme testlerindeki anormallikler<br />

dahil.<br />

2. ≥3 ayda, eGFR30 mg/g<br />

• İdrar sedimenti anormallikleri: Hücresel, kaba granüler<br />

silendirler, yağ.<br />

• Görüntüleme testleri: Böbrek büyüklüğü ve fonksiyonunda<br />

anormallikler, böbrek fonksiyonu ve büyüklüğünde<br />

asimetri, şeklinde düzensizlikler (kistler,<br />

nebdeler, kitle lezyonlar). Taşlar. Hidronefroz ve<br />

idrar yollarının diğer anormallikleri. Arteriyel darlık<br />

ve diğer vasküler lezyonlar.<br />

• Kan veya idrar içeriğinde anormallikler: Nefrotik<br />

sendrom. Tubuler sendromlar (renal tubuler asidoz,<br />

potasyum sekresyon defektleri, renal glikozüri, renal<br />

fosfatüri, Fankoni sendromu).<br />

Her eGFR düzeyinde mikroalbüminüri KBH’yı gösterir.<br />

Glomerül kapillerler endotel disfonksiyonu sonucunda<br />

meydana geldiği düşünülmektedir (metabolik<br />

sendrom, diyabet ve hipertansiyona sekonder olarak).<br />

• Yaygın olarak kabul edilen mikroalbüminüri tanımı;<br />

”tesadüfi idrar albumin kreatinin oranıdır (ACR:<br />

random albumın creatının ratıo): 30-300 mg/g”. ACR<br />

>300 mg/g “gros proteinüri” olarak düşünülür.<br />

Mikroalbüminüri, bağımsız kardiyovasküler hastalık<br />

risk faktörüdür. Yüksek kan basıncında aranarak<br />

tedavi edilmesi tavsiye edilmektedir. Risk durumundan<br />

bağımsız olarak KBH’yı tanımlar. Bu risk durumu<br />

vasküler ve metabolik anormalliklere ev sahipliği eder<br />

(Şekil 18).<br />

Kronik Böbrek Hastalığının (KBH) Evreleri<br />

Beklenen sonuçlar<br />

↑KVH, KN, Diyaliz ve ölüm riski<br />

Evre I<br />

KBH risk faktörleri/<br />

hasar ile korunmuş<br />

GFR<br />

Evre II<br />

Hafi f ↓<br />

böbrek<br />

fonksiyonu<br />

Evre III<br />

Orta ↓<br />

böbrek<br />

fonksiyonu<br />

Evre IV<br />

Ağır ↓<br />

böbrek<br />

fonksiyonu<br />

Evre V<br />

Böbrek<br />

yetersizliği<br />

ESRD<br />

130 120 110 100 90 80 70 60 50 40 30 20 15 10 0<br />

Böbrek fonksiyonu<br />

GRF: (Glomerüler fi ltrasyon hızı) mL/dk/1.73 m 2<br />

ŞEKİL 17. Ulusal Böbrek vakfına ( KDQI) göre Kronik böbrek hastalığının sınıflanması. Hesaplanmış GFR 60 ml/dk/1.73 m 2 altında<br />

komplikaston oranlarında genellikle artma görülür. ESRD: Son-evre böbrek hastalığı, KVH: Kardiyovasküler hastalık, KN: Kontrast<br />

nefropatisi. (Rev Cardiovasc Med 2004: 4/Suppl 5: S3-9)


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 601<br />

Koagülopati<br />

Trombosit disfonksiyonu<br />

Santral sürücü diyabet<br />

“Diyabetin vaskülopatisi”<br />

İnfl amasyon<br />

Oksidatif stress<br />

oksidize LDL-K<br />

Fibrinoliz<br />

Endotelin/nitrikoksid<br />

dengesi bozulmuş<br />

SSS hiperaktivasyonu<br />

Dislipidemi<br />

LPL/↓HDL/↑TG/↑Lp(a)<br />

KBH ile ilişkili<br />

vasküler<br />

patoloji<br />

Vasküler kalsifi kasyon<br />

Ca/PO 4<br />

/PTH<br />

Hiperhomosistinemi<br />

“Tiyol hipotezi”<br />

Kardiyovasküler stress<br />

ESRD/diyaliz<br />

Kronik volum yüklenmesi<br />

natriüretik peptidlere<br />

azalmış cevap<br />

Anemi<br />

Eritropoetin eksikliği<br />

olumsuz SV remodeling<br />

RAAS hiperaktivasyonu<br />

Anormal yapısal proteinler/protein<br />

deviri “ileri glikasyon son-ürünleri”<br />

ŞEKİL 18. Kronik böbrek hastalığının patobiyolojisi. Durumu ve kardiyovasküler sisteme etkileri. PTH: Parathormon, LDL-K: LDL-<br />

Kolesterol, PO4: Fosfat, TG: Trigliserid, SSS: Sempatik sinir sistemi, ESRD: Son-evre böbrek hastalığı, LDL: Lipoprotein lipaz, LP(a):<br />

Lipoprotein (a). (JACC 2003;41: 725).<br />

Konjestif Kalp Yetersizliğine Karışmış<br />

Kronik Böbrek Yetersizliği<br />

Kronik Böbrek Yetersizliğinin Başlıca Sebepleri<br />

Kalp yetersizliğinde kronik böbrek yetersizliği (KBY)<br />

sıktır, bu sendrom hastaların ortalama %25-50’sinde görülür.<br />

KY hastalarında renal bozulmanın etyolojisi çok-faktörlüdür.<br />

• Kardiyak disfonksiyona bağlı azalmış böbrek kan<br />

akımı veya düşmüş perfüzyon basıncı. Diüretik ve<br />

vazodilatörler ile tedaviler sonucunda artmış volum<br />

boşalımı (azalmış intravasküler volum) veya<br />

düşük intrensek böbrek hastalığı diğer önemli sebeplerdir.<br />

Böbrek hastalığı ve kalp yetersizliğinin birlikteliği,<br />

heriki durumun gelişme riskini artrıran hipertansiyon,<br />

diyabet, hiperlipidemi ve/veya aterosklerotik hastalıkta<br />

beklenebilir. Böbrek yetersizliğinin sebebinin bilinmesinde<br />

muhtemelen geri-dönüşümlü olan durumların<br />

saptanması önemlidir (intrensek böbrek hastalığı genellikle<br />

geri-dönüşümsüzdür).<br />

Böbrek yetersizliğinin KY hastasında bulunması,<br />

prognozunu kötüleştirerek KY tedavisini güçleştirerek<br />

bu hastaları olumsuz etkilemektedir.<br />

Düşük kalp debisi ve/veya perfüzyonuna böbreğin<br />

cevabı: Renin aktivitesini artırarak tuz ve su retansiyo-<br />

nunu artırmak ve Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemini<br />

(RAAS) aktive etmektir. Bu cevaplar, sekonder<br />

dehidratasyona veya kan kaybına bağlı hipovolemide<br />

başlangıçta faydalı olabilir, ancak sebep kalp yetersizliği<br />

(azalmış kontraktiliteye bağlı düşük atım hacmi) ise<br />

bunlar zararlıdır. Bunlar yetersizlikli kalp üzerindeki<br />

yükü artırarak mevcut durumu daha kötüleştirebilir,<br />

zararlı ventriküler remodelingin daha da ilerlemesini<br />

sağlayabilir. Şayet KY ile birlikte böbrek yetersizliği de<br />

bulunuyorsa, sonucunda gelişen volum yüklenmesi,<br />

anemi, üremi ve elektrolit bozuklukları kardiyak performansın<br />

kötüleşmesine katkıda bulunurlar. Böylece, kalp<br />

yetersizliğinin klinik seyrini renal yetersizlik olumsuz<br />

etkiler.<br />

SOLVD çalışmasındaki SV disfonksiyonlu hastalarda<br />

orta derecede böbrek yetersizliği bile yükselmiş toplam<br />

mortalite riski ile ilişkilendirilmiştir (Şekil 19).<br />

Bu ilişkinin temelinde ağırlıklı olarak artmış KY<br />

progresyonu yatmaktadır, bu birlikteliğin gösterdikleri:<br />

(a) “renal kompansasyonunun yeterliliği, baştan sona dolaşımın<br />

kompansasyonun indikatörüdür”.<br />

(b) Renal fonksiyonu koruyan tedaviler KY hastalarının<br />

klinik seyrini olumlu etkiler. Bu hususlar, tedavi<br />

rejimi verilirken akılda tutulması gereken önemli faktörlerdir.<br />

Kalp yetersizliğinde kullanılan ilaçların “kompleks<br />

kokteyli”, hastalığın klinik seyrinde olumsuz, renal<br />

fizyolojisi üzerinde ise anlamlı etkiler sergilemektedir<br />

vardır (paradoks etki).


602<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Yüzde sağkalım<br />

Takip süresi (gün)<br />

ŞEKİL 19. GFR düzeyine göre Kaplan-Meir sağkalım analizi<br />

(Willenheimer R. Tailoring Heart Failure Therapy. Martin Dunitz. 2003,<br />

p.108).<br />

KBH (eGFR


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 603<br />

TABLO 12. Kronik böbrek hastalığı ve son-evre böbrek hastalığında, hipertansiyon, dislipidemi ve kalp yetersizliği, aritmilerin<br />

seçilmiş medikal tedavisinin ayarlanması<br />

eGFR (ml/dk/1.73 m 2 ) (CrCl ml/dk)<br />

İlaç Eliminasyon Yolu 90-60 60-30


604<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

(Şekil 20). Bu kötüleşmenin klinik bulguları; serum<br />

kreatinin ve BUN düzeylerinde yükselme, hiponatremi,<br />

volum retansiyonu ve aşırı “susuzluk” hissidir.<br />

Tedavinin amacı SV sistolik fonksiyonu düzeltmek<br />

olmalıdır, bu tabloda sıklıkla hastanede yatan hastalarda,<br />

intravenöz KY tedavileri başlanmalıdır (bakınız<br />

Bölüm 1.2). aşırı volum yüklenmesi ve diüretik<br />

rezistansında kısa veya sürekli veno-venöz ultrafiltrasyon<br />

uygulanabilir.<br />

KRONİK BÖBREK HASTALIĞINDA KY<br />

TEDAVİSİ<br />

Renal yetersizlik sadece kalp yetersizliğini etkilemekle<br />

kalmayıp, KY’nin etkin tedavilerinin verilmesini de<br />

engellemektedir, dolayısı renal yetersizliği bulunan KY<br />

hastasının tedavisi çoğunlukla istenilen standarta ulaşamamaktadır<br />

(Tablo 12). Uygulanabilen tedavi unsurlanın<br />

ise etkinliği renal yetersizliği olmayanlara göre değişebilir;<br />

ilaçların istenilen doza ulaşılamaması ve artmış<br />

yan etki profilinden dolayı. Bundan dolayı renal yetersizlikte<br />

KY tedavisi dikkatle seçilip, tedavi unsurları iyi<br />

belirlenmelidir (Tablo 13).<br />

Anjiyotensin Konverting Enzim (ACE)<br />

İnhibitörleri<br />

ACE inhibitörleri kalp yetersizliği tedavisinin köşe-taşıdırlar.<br />

Plasebo kontrollu 34 KY çalışmasının metaanalizinde;<br />

ACE inhibitörleri ile mortalite %23, hastaneye<br />

yatış veya ölüm %35, vefatal/nonfatal miyokard infarktüsü<br />

(toplanmış) %20 azalmıştır (JAMA 1995;273:1450-5).<br />

Bu çarpıcı faydalarına rağmen (daha on yıl öncesine<br />

kadar) sistolik SV disfonksiyonu bulunan birçok hastaya<br />

ACEİ verilmemiştir (Arch Intern Med 1996;156 669-73).<br />

Sistolik SV disfonksiyonunda KY’de yetersiz ACEİ verilmesinin<br />

tanımlanabilen en sık sebebi böbrek yetersizliğidir.<br />

Böbrek yetersizliğinde ACEİ’lerin az kullanılmasının<br />

sorumlusu bu ilaçların güvenliği ve etkinliği ile ilgilidir.<br />

Çalışmalarda böbrek yetersizliğinde ACEİ’lerin faydası<br />

böbrek fonksiyonları normal olanlardaki gibi açık<br />

ve tartışmasız iyi saptanamamıştır. Çünkü bu çalışmaların<br />

çoğunda, serum kreatinini 177-221 micmol/l (2-2.5<br />

mg/dl) bulunan hastalar dışlanmıştır.<br />

SOLVD çalışmasında ACEİ’lerin semptomatik ve<br />

asemptomatik SV sistolik disfonksiyonunun herikisin-<br />

TABLO 13. Kalp yetersizliği tedavisine böbrek yetersizliğinin etkisi İlaçların Sınıfı<br />

Klinik Çalışmalard<br />

İlaçların Sınıfı Gösterilen KY Faydası KY ve BY’de Fayda BY ve KY’de Doz Tavsiyesi Öneriler<br />

ACEİ’ler +++ Hafif BY hastalarında Düşük dozda başlayıp, Özellikle proteinürik<br />

bazı kanıtlar potasyum ve böbrek durumlar, diyabetik<br />

fonksiyonu takibi ile nefropati ve hipertansif<br />

yavaşça dozu artırılmalı nefropati<br />

ARB’ler ++ Kanıt yok ACEİ’ler gibi ACEİ’lere göre fazla<br />

avantajı yok<br />

Beta blokerler +++ Kısıtlı bilgi var BY olmayanlardaki gibi Atenol ve böbrekten<br />

kullanılır (ayni dozda) metabolize olan diğer<br />

ajanlar yasaklanmalı.<br />

Karvedilol ve Metoprolol<br />

primer olarak karaciğerde<br />

metabolize edilmektedir<br />

Diüretikler Kanıt yok Kanıt yok BY hastalarında daha ACEİ/ARB’ler ile<br />

yüksek dozlar veya<br />

dikkatle kullanılmalı.<br />

tiyazidler ile kombine Dehidratasyon<br />

edilmesi gerekebilir önlenmeli<br />

Digoksin ++ – BT’de tavsiye DIG çalışmasında<br />

edilmemektedir<br />

mortalite faydası olmadı.<br />

BY’de kullanımı için<br />

doz ayarlanmalı<br />

Spironolakton + Kanıt yok BY hastalarında dikkatli RALES çalışmasında serum<br />

kullanılmalı, serum kreatinini >2.5 mg/dl olan<br />

potasyum düzeyi dikkatle hastalar dışlanmıştır<br />

takip edilmeli<br />

(+): Randomize çalışmalarda kanıtlanmıştır, (-): Zararlı, (BY): Böbrek yetersizliği, (KY): Kalp yetersizliği.<br />

(Willenheimer R, Swedberg K. Tailoring Heart Failure Therapy. Martin Dunitz Publ. 2003. p. 117)


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 605<br />

de faydalı olduğu gösterilmiştir. Bu çalışma verilerinden<br />

böbrek yetersizliği ile ilgili çıkarılan sonuçlar biraz<br />

kısıtlıdır, çünkü çalışma hastalarının sadece %16’sında<br />

gelişte serum kreatinini 1.5 mg/dl’nin üzerinde idi ve<br />

sadece %2’de 2.0 mg/dl üstünde bulunmuştur.<br />

Bununla birlikte, hastaların %32’de öngörülmüş<br />

GFR < 60 ml/dk/1.73 m 2 olup, sadece %36 hastada öngörülen<br />

GFR >75 ml/dk/1.73 m 2 bulunmuştur. Buna<br />

rağmen, KBY’li hastalarda ACEİ’lerin faydalı etkilerini<br />

gösteren biçimsel altgrup analizi yoktur.<br />

Bu çalışmada konuya atıf yapacak yegane yorum:<br />

Hastaların büyük bölümünde çeşitli derecelerde böbrek<br />

yetersizliği vardı ve buna rağmen toplam hasta grubunda<br />

ACEİ’lerin anlamlı faydaları olmuştur (JACC 2001; 38:<br />

957-61, JACC 2000;35: 681-9).<br />

• ACEİ’lerin, böbrek yetersizlikli KY hastalarında<br />

mortalite faydasına ilave diğer potansiyel faydaları:<br />

KY tedavisinin en önemli hedefleri, SV disfonksiyonunun<br />

progresyonunu inhibe etmek, yavaşlatmak<br />

veya geriletmek olmuştur.<br />

HOPE çalışmasında, ACEİ Ramiprilin, ateroskleroz<br />

veya ateroskleroza predispozisyonu (diyabet ve<br />

en az bir ilave risk faktörü) olanlarda kardiyovasküler<br />

olaylara etkisi değerlendirilmiştir. Sonuçları: ACEİ ile<br />

toplanmış primer sonlanma noktası (kardiyovasküler<br />

ölüm, miyokard infarktüsü veya inme) anlamlı %22<br />

azalmıştır.<br />

ACEİ tedavisi ile kardiyovasküler olayların anlamlı<br />

azalması, diyabetin komplikasyonlarının %16 azalmasından<br />

sonra, KY riskinin %23 düşmesi sürpriz değildir.<br />

• HOPE hastalarının sonradan yapılan analizinde Ramiprilin<br />

faydalı etkisinin böbrek yetersizliği hastalarında<br />

da devam ettiği gösterilmiştir.<br />

Çalışmada hafif böbrek yetersizliği (serum kreatinin<br />

en az 1.4 mg/dl) bulunan hastalar normal renal<br />

fonksiyonlular ile mukayese edilmiştir. Toplanmış<br />

primer sonlanma noktası sıklığı, böbrek yetersizliğinde<br />

anlamlı daha yüksek bulunmuştur (%22.2’ye karşı<br />

%15.1), bu serum kreatinin düzeyleri ile yükselmiştir.<br />

Bununla birlikte, Ramipril böbrek yetersizliği olan<br />

veya olmayanlarda benzer risk azalması ile de ilişkili<br />

bulunmuştur.<br />

Daha ağır böbrek yetersizliğinde, bu büyüklükte<br />

faydanın (kardiyovasküler olayları önlemek) ACEİ ile<br />

elde edilip edilemeyeceği bilinmememektedir (Ann Int<br />

Med 2001;134:629-36).<br />

Buna rağmen ACEİ’lerin böbrek hastalığının<br />

progresyonunu inhibe ettiğine dair kanıtlar vardır,<br />

ACEİ’lerin kalp hastalarında büyük faydası olacağı<br />

düşünülen özelliği; böbrek bozukluğunun şiddeti ve<br />

sonraki morbidite ve mortalite arasındaki güçlü ilişkiyi<br />

gösterir.<br />

ACEİ’ler, tip-2 diyabetik nefropati ve diğer proteinürik<br />

durumlarda (hipertansiyon olsun olmasın) stan-<br />

dart tedavidir. Faydalı etkileri böbrek fibrozuna götüren<br />

proteinürininin azalması ile ilişkilidir. Glomerüler permeabilite<br />

artışını böbrek hasarı yönetmektedir, intravasküler<br />

proteinlerin “tübüler tipte kaçağına” neden<br />

olmaktadır. Bu proteinlerin tübüler hücreler tarafından<br />

yutulması eninde sonunda progressif fibroz ve renal<br />

disfonksiyona götürecek proinflamatuar cevabı başlatır.<br />

Bu sürecin finalinin ortak yolunda anjiyotensinin<br />

yönettiği TBGF-beta (transforming growth faktör beta)<br />

stimülasyonu tanımlanmıştır. ACEİ’ler TBGF-beta üretimini<br />

inhibe ederek proteinüri ve mezengial interstisyel<br />

matriks genleşmesini azaltır. ACEİ tedavisi ile TBGF-beta1<br />

düzeyinin %14 düştüğü (plasebo ile %11 artışının<br />

tersine) gösterilmiştir. Daha ötesi, 6 aydaki TBGF-beta<br />

düzeyleri ile 2 yıldaki GFR düşüşü arasında kantitatif<br />

ters ilişki bulunmuştur.<br />

Ancak olayın bir başka boyutu; ACEİ’lerin idrarda<br />

protein atılım oranını azaltması ile GFR’deki progressif<br />

düşüşüş etkili olarak kısıtlanır. Şayet tedavi yeterli süre<br />

uzatılmışsa, ağır hastalığı olanlarda bile GFR düşüşü etkili<br />

olarak durdurulur veya geriye döndürülebilir (Ann<br />

Rev Med 2000;51: 315-27).<br />

• ACEİ’lerin kalp yetersizliğinde güvenli kullanımı ile<br />

ilgili; tedavi başlandıktan sonra serum kreatinininde<br />

yükselme görülmesi nadir değildir. Bu, glomerüler<br />

hidrostatik basınç ve GFR’deki düşüş ve düşük<br />

arteriyel perfüzyon basıncı ile ilişkilidir. Bu durum<br />

ayni şekilde sürdürülen tedavi ile sıklıkla stabilize<br />

olur; renovasküler (afferent arterioler) rezistanstaki<br />

düşüş GFR’deki düşüşün üstesinden gelir ve stabil<br />

böbrek kan akımı ve fonksiyonunun sağlanmasına<br />

yardım eder. Olguların çoğunda, ACEİ’lerin neden<br />

olduğu kreatinin artışı, böbreğin progressif yapısal<br />

hasarını göstermez, en önemlisi ilacın kesilmesi ile<br />

sıklıkla reversibldır. Böylece kreatininin %30 yükselmesi<br />

kabul edilebilir düşünülmektedir ve hastaların<br />

çoğunda tedavinin kesilmesi için haklı bir neden<br />

değildir.<br />

• ACEİ tedavisi ile hastaların %5’de böbrek fonksiyonunda<br />

kötüleşme gelişebilir; bunların büyük<br />

bölümü yakın gözlem ve diüretik dozunun düzeltilmesi<br />

ile tedavi edilebilir. İlave olarak, arteriyel<br />

kan basıncı veya renal fonksiyonu etkileyen diğer<br />

ajanlar (NSAİİ’ler ve diğer nefrotoksik ilaçlar; KY’de<br />

ACEİ’ler ile serum kreatinin yükselmesinden kaygı<br />

duyulunca düşünülmelidir) kesilmelidir.<br />

Bu hastaların çok az bir bölümünde bilateral renal<br />

arter stenozu bulunabilir, bu durum ACEİ’lerin renal<br />

etkisine belirgin duyarlıdır. Bu olgularda, böbrek fonksiyonunda<br />

hızlı ve ağır kötüleşme meydana gelebilir,<br />

ACEİ tedavisinin acilen kesilmesi gerekir.


606<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

KY’de ACEİ Kullanımı ile İlgili Genel<br />

Tavsiyelerimiz<br />

® Aşağıdaki faktörler esas alındığında; klinik pratikte,<br />

serum kreatinini


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 607<br />

Böbrek yetersizliği olan KY hastalarında diüretik<br />

kullanımı ile ilgili en sıkıntılı sorun “diüretik rezistansı“<br />

gelişmesidir. Bu durumda hasta daha önceden etkili<br />

olan diüretik tedavisine kötü cevap verir. Diüretik rezistansı<br />

meydana gelince buna katkısı olan sebepler gözden<br />

geçirilmelidir.<br />

• Bunlar; böbrek yetersizliğinin derecesi, nefrotik<br />

sendrom bulunması ve hipoalbumineminin şiddeti,<br />

sodyum ve su alımının derecesi, barsak ödemine<br />

sekonder bozulmuş diüretik absorbsiyonu, ve etkili<br />

dolaşım volumunu onarmak için harekete geçen karşı-düzenleyici<br />

mekanizmalar (başta RAAS aktivasyonu).<br />

• Diüretik rezistansı gelişen hastada böbrek yetersizliği<br />

kanıtı vardır. Bunun sebebi, anormal böbrek fonksiyonu<br />

sonucunda, su ve tuz absorbsiyonun inhibe<br />

edildiği tübüler sıvıya diüretiğin sekresyonunun<br />

olmamasıdır (Hatırlatma: Kulp-diüretikleri tübüler<br />

epitelin lumen yüzü ile temas ederek etki gösterir).<br />

Kulp-diüretiği dozunun sıklığı artırılarak nadiren<br />

bu problem çözülebilir; bu protokolle tekrarlayan<br />

tedavi-altı dozlarda diüretiğin tubulusa verilmesi<br />

sağlanır.<br />

Böbrek yetersizlikli KY hastası, yüksek dozda<br />

kulp-diüretiğine rağmen konjestif semptomları devam<br />

eden ve yetersiz diürezi olanlardır, kulp-diüretiğine<br />

tiyazid eklenmesine sıklıkla cevap verir. Bu<br />

yaklaşımın mantığı tiyazidlerin kulp-diüretiklerinin<br />

etkili olduğu nefronun distal bölgesi üzerinde (daha<br />

proksimal tubulusta) etki göstermesidir (“ardışık etkili”<br />

diüretik tedavi). Diüretiğe refrakter bu hastalarda<br />

kulp-diüretiğine, günde bir veya iki defa 2.5-5 mg<br />

metalozon ilave edilmesi tavsiye edilmektedir.<br />

• Böbrek yetersizlikli kötüleşen KY hastalarında, diüretik<br />

rezistansı düşük kalp debisi ve azalmış arteriyel<br />

perfüzyona bağlıdır. Bu hastalarda; böbreğe yeterli<br />

kan akımını ve basıncı sağlamak için inotropik<br />

tedavi gerekebilir (düşük dozlarda İV dopamin veya<br />

optimal dozda İV dobutamin). Bu yaklaşım sıklıkla<br />

diüretik cevabını onarırır. Övolemi bir kere sağlandıktan<br />

sonra, inotropik ajan kesilebilir.<br />

Tüm bu girişimlere rağmen hastada yeterli diürez<br />

elde edilememişse, diyaliz tek başvurulacak yerdir<br />

(hipervolemide, klasik hemodiyaliz öncesinde hemofiltrasyon<br />

denenebilir (bakınız, Bölüm 1.2).<br />

• KY ile böbrek yetersizliği bulunan hasta sıklıkla aşırıdiürez<br />

ile ilişkili bulunan sorunlara duyarlıdır. Kontrolsuz<br />

aşırı diüreze bağlı SV dolum basıncı optimal<br />

düzeyin altına düşünce, bu hastalarda GFR ve kan<br />

basıncı düşer, sonuçta azotemi kötüleşir. Bu durum<br />

sıklıkla diüretiğin durdurulması ile, beklenmeyen<br />

sonuçlara götürür (pulmoner ödem ve konjesyon).<br />

Ayrıca, “gereksizce” beta bloker ve ACEİ tedavilerin<br />

kesilmesi veya suboptimal dozlara inilmesine sebep<br />

olabilir. Aşırı-diürez sonucunda, RAAS ve SSS’i daha<br />

fazla aktive olması mevcut acil durum ve uzun-dönem<br />

prognoz kötü etkilenecektir. Bu noktada; yeterli<br />

diürez ve optimal SV dolum basıncı arasındaki optimal<br />

dengenin sağlanması özellikle önemlidir(!!!):<br />

• Bunun başlangıçta sağlanabilmesi güç olabilir, çünkü<br />

bazı hastalarda GFR’yi destekleyebilmesi için<br />

normal düzey aralığının üzerinde intravasküler voluma<br />

ihtiyaç vardır (sebepleri; intravasküler yatağın<br />

daralması, artmış ekstravasküler volum ve azalmış<br />

efektif dolaşan kan volumu, uzamış sistemik dolaşım<br />

zamanı).<br />

• Bu hastalarda sıklıkla optimal volum durumu deneme<br />

ve yanılma ile belirlenebilir; daha sonra yükselen<br />

böbrek fonksiyon testlerine karşı diüretik dozu da<br />

titre edilmelidir.<br />

Deneysel yaklaşım işe yaramıyorsa, tedaviyi optimize<br />

etmek için sağ kalp kateterizasyonu ile SV dolum basıncı<br />

(pulmoner kapiller uç basıncı) ölçülmelidir. Dolum<br />

basınçları ve kalp debisinin direk ölçümü sorunu daha<br />

açık şekilde ortaya koyar; çok düşük kalp debisi bu durumda<br />

azotemi ve hipotansiyona yol açmadan; yeterli<br />

diürez sağlamak için geçici İV inotropik kullanımı gerekebilir.<br />

Digoksin: Digoksin ve ilişkili bileşikler KY’nin en<br />

eski tedavi modelidir. Bu sınıftan en sık kullanılan ilaç<br />

digoksindir, hastaların çoğunluğunda iyi tolere edilmekte<br />

olup güvenli bir ilaçtır. Kalp yetersizliğinde digoksinin<br />

kesilmesi sonucunda semptomların arttığı,<br />

egzersiz kapasitesinin ise düştüğü ve KY ile hastaneye<br />

yatışın sıklaştığı gösterilmiştir, ancak yaşam beklentisini<br />

kötü etkilememiştir (RADİANCE).<br />

Digoksin böbrekten atıldığından, toksisitesinin çoğunluğu<br />

KY ile böbrek yetersizliği olan hastalarda meydana<br />

gelmektedir; bundan dolayı bu hastalarda kullanılacak<br />

doz; standart dozun (0.25 mg) %50-75 azaltılması<br />

gerekir.<br />

• İlerlemiş böbrek yetersizliği hastalarında genellikle haftada<br />

üç defa 0.125 mg verilebilir.<br />

KY’li böbrek yetersizliği hastalarında kan düzeyinin<br />

daha sık izlenmesi tavsiye edilmiştir.<br />

• Yaşam beklentisine digoksin tedavisinin faydası olmadığından;<br />

KY’li böbrek yetersizliği hastasında<br />

digoksin kullanımı; standart tedaviye rağmen semptomatik<br />

kalan hastalara veya atriyal fibrilasyonun<br />

hızını kontrol etmek için saklanmalıdır.<br />

• Daha ötesi, böbrek yetersizlikli KY hastasında Bb<br />

kullanımını kısıtlayan bradikardiye katkısı oluyor-


608<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

sa, digoksin kesilmesi ve eşiğinin (kan düzeyi < 0.6-<br />

1.2 ng/ml) düşük tutulması tavsiye edilmektedir;<br />

KY’nin yaşam beklentisinde Bb’lerin kanıtlanmış<br />

çok-yönlü faydalarından dolayı ve bunların daha<br />

etkin dozda kullanılabilmeleri nedeniyle digoksin<br />

kesilerek, kalp hızının Bb için daha güvenli düzeye<br />

çıkması sağlanmalıdır.<br />

Beta blokerler: Birçok çalışmada binlerce KY hastasında<br />

Bb’lerin benzer şekilde klinik önemli faydaları<br />

gösterilmiştir. Bb’ler mortaliteyi %35 azaltmış, bu fayda;<br />

ACEİ’ler ile sağlanan faydaya (Bb kombinasyonu) %20<br />

-25 eklenmiştir (“ACEİ faydasından bağımsız ve sinerjik Bb<br />

faydası”).<br />

• Günümüzde Bb’ler, stabil NYHA sınıf II - III KY hastalarında<br />

standart tedavidir. Bu tedaviler daha ilerlemiş<br />

KY hastalarında da faydalı olabilir.<br />

Klinik çalışmalarda, KY hastalarında Bb kullanımı;<br />

sadece normal böbrek fonksiyonu veya hafif böbrek<br />

yetersizliği bulunan hastalara doğru (onlarla sınırlı)<br />

kuvvetle çarpıtılmıştır. Bununla birlikte kronik böbrek<br />

yetersizliği bulunması yükselmiş plazma katekolamin<br />

düzeyleri ile birliktedir; bu ilişki, bu hasta grubunda<br />

Bb’lerin daha etkili olması gerektiğini işaret etmektedir.<br />

Yakın çalışma sonuçları beta blokajın KY’li böbrek yetersizliği<br />

hastalarındaki faydasını desteklemiştir. Hemodiyalizdeki<br />

NYHA sınıf II - III KY hastalarında, geleneksel<br />

tedaviye Karvedilol ilave edilmesi SV fonksiyonunda<br />

düzelme, SV volumlarında azalma ve hastanın klinik<br />

durumunda belirgin düzelme sağlamıştır, Bb tedavisinden<br />

6 ay sonra tüm klinik veriler istatistiksel anlamlılığa<br />

ulaşmıştır ve bu etki 1 yıllık takipte sabit kalmıştır (JACC<br />

2001;37: 407-11).<br />

• Böbrek yetersizliğinde Bb kullanımında esasen dikkat<br />

edilmesi gereken nokta; seçilecek ilacın metabolizması<br />

ve eliminasyon yolunun bilinmesidir.<br />

• Atenolol, böbrekten atıldığından böbrek yetersizliğinde<br />

birikme eğilimi gösterir, bundan dolayı istenmeyen<br />

yan etkileri önlemek için dikkatli kullanılmalıdır.<br />

• Metoprolol, ağırlıklı olarak karaciğerde metabolize<br />

edilmektedir, böbrek yetersizliğinde doz düzeltilmesi<br />

gerekmemektedir.<br />

• Karvedilol, yakın zamanda kronik böbrek yetersizliği<br />

(GFR


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 609<br />

(b) Hemodiyaliz hastalarında bazen rastlanan başka<br />

problem de; arterio-venöz fistülden geçen artmış kan<br />

akımına bağlı Yüksek-debili kalp yetersizliği gelişmesidir.<br />

Bu oluşunca, fistülün gözden geçirilip düzeltilmeli<br />

ve peritoneal diyaliz düşünülmeli veya bir diğer seçenek<br />

böbrek transplantasyonu gözden geçirilmelidir.<br />

(c) Geçmişte diyaliz membranları ile ilişkilendirilmiş<br />

komplikasyonlar görülmüştür; kompleman aktivasyonunun<br />

diyalizin yol açtığı hipoksiye (“cuproaphane”<br />

membranlar), ve ACEİ alanlarda anaflaktoid reaksiyonlara<br />

(“polyacrylonitrile AN69” membranlar) neden olduğu<br />

gözlenmiştir. Bu komplikasyonlar biyolojik-uyumlu<br />

membranların kullanılması ile atlatılmıştır.<br />

Böbrek Transplantasyonunun Kardiyovasküler<br />

Sonuçları<br />

Böbrek transplantasyonuna giden KY hastalarında kardiyak<br />

fonksiyonun düzeldiğini gösteren kısıtlı sayıda<br />

veri bildirilmiştir; 4 hastada sistolik KY hastalarında<br />

(NYHA III - IV) EF yükselmiş (%43’den 69’a), KY semptomları<br />

azalmıştır (Bunların tümü 31-56 yaşında genç<br />

noniskemik kardiyomiyopati hastalardır). İlginç olarak<br />

yeterli diyalitik tedaviye rağmen transplantasyon öncesi<br />

SV disfonksiyonu ve KY semptomları devam etmiştir.<br />

Anlamı: Bu bulgu yeterli diyalize rağmen kardiyak<br />

fonksiyonu kötü etkileyen faktörlerin sürmesini göstermektedir.<br />

Ancak, bazı noniskemik kardiyomiyopati<br />

hastalarında böbrek transplantasyonu kardiyak performansta<br />

düzelmeye ve semptomlarda azalmaya yol açabilir<br />

(Ann Int Med 1989;111:635-40).<br />

Kombine edilmiş Kalp-böbrek transplantları deneyiminde,<br />

allograft reddi tekli transplant grubuna göre<br />

daha fazla düzelmiştir (Curr Opin Cardiol 1999;14: 121-5).<br />

Kalp yetersizliğinde böbrek yetersizliği bulunması<br />

kötü ve istenmeyen bir bulgudur; kötü prognoz ile ilişkili<br />

olup tedavi kararını zorlaştırabilir.<br />

Birlikte böbrek yetersizliği bulunan kalp yetersizliği<br />

hastasını değerlendirirken aşağıdaki önemli noktalar<br />

dikkatle tayin edilmelidir:<br />

1. Bazal böbrek fonksiyonu ne?<br />

2. Böbrek disfonksiyonunda yakın zamanda kötüleşme<br />

oldumu? Şayet olmuşsa; reversibl veya irreversibl<br />

sebeplerin hangisine bağlı gelişmiştir.<br />

3. Böbrek fonksiyonunu kötü etkileyen altta yatan komorbidler<br />

tedavi edildi mi?<br />

4. Böbrek yetersizliği iyatrojenik mi? Bu durum düzeltilebilir<br />

mi?<br />

5. Böbrek veya kardiyak disfonksiyonun kötüleşmesine<br />

neden olabilecek risk faktörleri var mı? Var ise, bu<br />

risk faktörleri değiştirilebilir mi?<br />

6. Kalp yetersizliği tedavisinin bozulmasını gerektirmeyecek<br />

ve böbrek hasarını en aza indirecek önlemler<br />

nelerdir.<br />

Son-evre böbrek hastalarında kardiyovasküler bakımı<br />

düzelten tedavi girişimleri:<br />

• Vucut ağırlığını ≤25 kg/m 2 ’de sürdürmek; metabolik<br />

sendrom ve diyabeti düzeltir.<br />

• Düşük sodyum alımı kan basıncını düşürür kan basıncını<br />

ilaçlara daha duyarlı duruma getirir, diyaliz<br />

seansları arasında volum retansiyonunu azaltır.<br />

• Günde bir defa oral yolla Aspirin 81 mg veya aspirin<br />

toleransı varsa klopidogrel 75 mg; AMİ veya inmeye<br />

karşı primer korunma sağlar.<br />

• Lipid kontrolu (diyet, statin, fibrat, niyasin, diğerleri);<br />

-LDL-K


610<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

2009-AHA/ACC Kalp Yetersizliği Kılavuzu<br />

Tavsiyeleri<br />

• Serum kreatinin düzeyi >5 mg/dL olanlarda sıvı retansiyonunu<br />

kontrol edebilmek ve üremi riskini en<br />

aza indirmek için hemofiltrasyon veya diyaliz gerekebilir,<br />

bu yaklaşım ayrıca hastaların rutin kullanılan<br />

tedavilere cevaplarını ve onları tolere edebilmelerini<br />

sağlar.<br />

• KY hastaları hafif-orta derecedeki renal fonksiyon<br />

bozulmasını tolere edebilir, bunlarda üre ve kreatinin<br />

düzeyleri klinik olarak anlamsızdır, KY progresyonunu<br />

önleyen faydalı ilaçların kesilmesini gerektirmez.<br />

Ancak serum kreatinini 3 mg/dL’yi aşınca,<br />

bulunan renal yetersizlik kanıtlanmış KY tedavilerinin<br />

etkinlik ve kullanımını net olarak kısıtlar.<br />

KARDİYORENAL SENDROM<br />

Hastaneye yatırılan hastaların büyük bölümünde çeşitli<br />

derecelerde kalp ve böbrek disfonksiyonu vardır. Bu iki<br />

organdan birinin primer hastalığı sonucu, diğerinde de<br />

sekonder olarak hasar veya disfonksiyon meydana gelmektedir.<br />

Bu etkileşim Kardiyo-Renal Sendrom (KRS)<br />

denilen klinik varlığın patofizyolojik temelini açıklamaktadır.<br />

Bununla birlikte, KRS genellikle kalp yetersizliğine<br />

sekonder, böbrek yetersizliğinin başlaması ve/<br />

veya progresyonu ile karakterizedir. KRS ayrıca, kalp ve<br />

dolaşım üzerine azalmış böbrek fonksiyonun negatif etkilerinin<br />

tarif edilmesinde de kullanılmaktadır.<br />

Klinik tablonun paofizyoloji, teşhis ve tedavi açısından<br />

daha net tanımlanabilmesi için KRS’nin kompleks<br />

doğası ve bunun farklı klinik alttiplerinin incelenmesi<br />

gerekir.<br />

Tanımı<br />

KRS’nin basitce görünüşü; hastalanmış kalbin sonucunda<br />

rölatif normal böbreğin, fonksiyonunun bozulmasıdır.<br />

Böyle varsayıldığında, sağlıklı kalpte ayni böbrek<br />

normal olmalıdır, ancak bu görüş çok tartışılmış ve neticede<br />

KRS’nin daha net tanımlanması desteklenmiştir.<br />

KRS, primer yetersizliğe giren organın kalp veya<br />

böbreğin herikisinin olduğu çeşitli ve değişik kronik<br />

durumları da ihtiva etmektedir.<br />

Hasta kalbin böbrek fonksiyonu üzerinde pek çok<br />

negatif etkileri vardır. Fakat, ayni zamanda böbrek yetersizliği<br />

de, kalp fonksiyonunu ciddi şekilde bozabilir.<br />

Böylece disfonksiyonel heriki organın direk ve indirek<br />

etkileri ve nörohormonal geri-beslenme (“feed-back”)-<br />

mekanizmalarının kompleks kombinasyonu sayesinde,<br />

iki organın kombine bozukluğunu başlatır ve devam ettirir.<br />

Bu nedenle, KRS daha özlü ve mantıksal doğru yaklaşım<br />

sağladığı gözüken, 5 farklı alt tipe bölünmüştür.<br />

KRS Tip-1 (Akut KRS)<br />

Kardiyak fonksiyonun hızla kötüleşmesi ile karakterizedir,<br />

akut böbrek hasarına (ABL) yol açabilir (Şekil 21).<br />

Bilindiği gibi akut kalp yetersizliği (AKY) 4 alttipe<br />

ayrılabilir: Korunmuş SV sistolik disfonksiyonu ile birlikte<br />

hipertansif pulmoner ödem; akut olarak dekompanse<br />

olmuş kronik kalp yetersizliği; kardiyojenik şok<br />

ve ağırlıklı olarak sağ ventrikül yetersizliği.<br />

Tip-1 KRS sık meydana gelir, ABD’de her yıl 1 milyondan<br />

fazla “yeni” AKY veya akut olarak dekompanse<br />

olmuş kronik KY hastası hastaneye yatırılmaktadır.<br />

Bu hastalarda pre-morbid kronik böbrek disfonksiyonu<br />

sık gelişir ve bunları akut böbrek hasarı/lezyonu oluşmasına<br />

(ABL; akut böbrek lezyonu) yatkınlaştırır. AKY<br />

veya kronik KY’nin akut dekompansasyonunu başlatan<br />

birçok ve kompleks mekanizmalar ABL’ye de yol açabilir<br />

(Şekil 21). Bu mekanizmaların her birinin önemi<br />

hastadan hastaya ve durumdan duruma (endokardite<br />

bağlı mitral kapak yaprakcıklarının perforasyonuna sekonder<br />

veya kompliyansın olmadığı diüretik tedavisıne<br />

sekonder kötüleşen sağ KY gibi) değişmektedir.<br />

AKY’de, SVEF’si bozulmuş olanlarda SV fonksiyonu<br />

korunmuşlara göre, ABL daha ağır tabloda görünür,<br />

kardiyojenik şokluların >%70’de saptanmıştır. Akut<br />

STEMİ dahil bozulmuş böbrek fonksiyonu, 1 yıllık AKY<br />

mortalitesinin bağımsız risk faktörüdür. Bu bağımsız etkinin<br />

makul sebebi; böbrek fonksiyonun akut düşüşü,<br />

sadece hastalığın ciddiyetini taşıyan basit bir marker<br />

olarak hareket etmez, ek olarak inflamatuar mekanizmaların<br />

aktivasyonu yolu ile kardiyovasküler patobiyolojide<br />

hızlanma ile de ilişkilidir.<br />

• KRS tip-1’de sessiz konu (araştırılmamış ve bilinmeyen),<br />

ABL başlamasının AKY tedavi ve prognozunu<br />

nasıl etkilediğidir. Bu tabloda ABL’nin başlayabilmesi<br />

için birinci klinik prensip; aksi isbatlanana kadar<br />

yetersiz böbrek fonksiyonunu işaret etmektedir; fizik<br />

muayene, yardımcı bulgular, görüntüleme ve laboratuar<br />

bulguları sayesinde böbrek jonjesyonuna yol<br />

açan düşük debi durumu ve/veya belirgin yükselmiş<br />

venöz basınçta ABL (Akut böbrek hasarı, lezyonu)<br />

teşhisi klinisyenler tarafından hızla düşünülmelidir.<br />

• Tip-1 KRS’nin ikinci önemli sonucu azalmış diüretik<br />

cevabıdır. Konjestif durumda diüretik cevabının<br />

azalması fizyolojik bir fenomen sonucundadır (diüretiğin<br />

frenlenmesi; postdiüretik sodyum retansiyonuna<br />

sekonder azalmış diüretik etkinliği).<br />

Ek olarak, çok yüksek dozlar veya kombinasyonlarda<br />

diüretik alınması iatrojenik mekanizmalarla ABL’yi<br />

kötüleştirebilir.<br />

Diüretikler en iyi sistemik sıvı yüklenmesi kanıtları<br />

bulunan KY hastalarında, klinik ve hemodinamik hedeflere<br />

yavaş diürez ile, en iyi diüretiklerle ulaşılmaktadır.<br />

Kulp-diüretikleri böbrek fonksiyonu, sistolik kan basıncı<br />

ve kronik diüretik kullanma hikayesine göre titre


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 611<br />

Hemodinamik yönetilen hasar<br />

Düşmüş<br />

KD<br />

Ekzojen Faktörler<br />

Kontrast Ajanlar<br />

ACE inhibitörleri<br />

Diüretikler<br />

Azalmış<br />

perfüzyon<br />

Artmış venöz<br />

basınç<br />

Toksisite<br />

Vazokonstriksiyon<br />

Akut kalp hastalığı<br />

veya girişimler<br />

Akut dekompansasyon<br />

iskemi koroner<br />

anjiyografi<br />

kardiyak cerrahi<br />

Hümoral<br />

sinyal<br />

Kaspaz<br />

aktivasyonu<br />

Apoptozis<br />

BNP<br />

Monosit<br />

aktivasyonu<br />

Sempatik<br />

aktivasyon<br />

Hümoral yönetilen hasar<br />

RAA aktivasyon<br />

Na + H 2<br />

O retansiyon<br />

vazokonstriksiyon<br />

Hormonal<br />

faktörler<br />

İmmün<br />

yönetilen<br />

hasar<br />

Endotelyal<br />

aktivasyon<br />

Natiürezis<br />

Sitokin<br />

sekresyonu<br />

Kaspaz<br />

aktivasyonu<br />

Apoptozis<br />

Akut böbrek hasarı<br />

Akut hipoperfüzyon<br />

↓oksijen dağıtımı<br />

Nekroz/apoptozis<br />

↓GFR<br />

Biyomarkerler<br />

KIM-1<br />

Cytatin-C<br />

N-GAL<br />

Kreatinin<br />

ŞEKİL 21. KRS Tip 1: Tip 1 KRS veya “akut KRS”de kalp ve böbrek arasındaki patofizyolojik etkileşim (kardiyak fonksiyonun birdenbire<br />

kötüleşmesi (kronik KY’nin akut dekompansasyonu gibi) böbrek hasarına neden olur. KIM: Böbrek hasar molekülü; N-GAL:<br />

Nötrofil-jelatinöz ilişkili lipokalin; KD: Kalp debisi. RAA: Renin anjiyotensin aldosteron (JACC 2008;52:1527-39).<br />

edilebilir. Yüksek dozları kulak çınlamasına sebep olabilir,<br />

düşük-doz devamlı diüretik infüzyonu, yüksek doz<br />

bolus kullanımına göre daha etkili olabilir.<br />

Kalp debisinin ölçülmesi (arteriyel basınç izlemesi<br />

ile birlikte Doppler ultrason ile nabız konturu analizi),<br />

ve venöz basıncın izlemesi, etkili ve yeterli diüretik<br />

tedavisinden emin olunmasına yardım eder ve KY ile<br />

ABL’nın birliktelikte olduğu tehlikeli ve riskli durumlarda<br />

daha güvenli hareket etmeyi sağlar.<br />

Diüretiğe rezistans sıvı yüklenmesi, optimize edilmiş<br />

kalp debisine rağmen mevcutsa; ultrafiltrasyonla<br />

izotonik sıvı uzaklaştırılabilir.<br />

• Birlikte hiperkalemi olsun/olmasın, ABL’nin hastanın<br />

prognozuna etkisi ACEİ, ARB’leri ve AA vererek<br />

inhibe edilebilir. Ancak, böbrek fonksiyonları ve potasyum<br />

düzeyleri yakından izlenmelidir. Bu ilaçların<br />

potansiyel faydaları, bu hastalarda bile risklerine<br />

göre daha ağır basmaktadır (Fayda>>Risk).<br />

• Tip-1 KRS’de Beta blokerlerin akut olarak verilmesi<br />

genellikle tavsiye edilmemektedir. Bu tedavi, hasta<br />

fizyolojik olarak stabile olana ve düşük debi sendromu<br />

ile ilgili sorunlar çözümlenene kadar bekletilmelidir.<br />

Bazı hastalarda atım hacmi yükseltilemez, rölatif<br />

ve mutlak taşikardi yeterli kalp debisini devam ettirir.<br />

Bu kompansatuar taşikardi ve sempatik sistem bağımlı<br />

inotropik kompansasyonun bloke edilmesi kardiyojenik<br />

şoku presipite eder, ve yüksek mortalite ile ilişkilidir<br />

(özellikle böbrekten atılan Beta-blokerlerin kullanımı;<br />

atenolol, sotalol, tekbaşına veya kalsiyum antagonistleri<br />

ile kombinasyonu). Bb titrasyonuna, hasta hemodinamik<br />

olarak stabil olunca yavaşca ve dikkatle başlanmalıdır.<br />

Böbrek disfonksiyonunda miyokard infarktüsünde<br />

eksik tedavi sıktır. Böbrek fonksiyonunun korunmasına<br />

dikkat edilmelidir; kalp kasının kurtarılma ve korunma<br />

teşebbüsünün aynisi uygulanabilir. STEMİ’nin yatışı sırasında<br />

kötüleşmiş böbrek fonksiyonu, hastane ve 1-yıllık<br />

mortalitenin güçlü ve bağımsız öngörenidir. PKG<br />

veya kardiyak cerrahiye giden hastalarda serum kreatimninde<br />

küçük yükseliş (>0.3 mg/dl) bile, uzamış hastane<br />

süresi ve yükselmiş mortalite ile ilişkilendirilmiştir.


612<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Bu anlamda, kreatinin yükselmesi, hastalık ciddiyetinin<br />

basitce markeridir. Daha doğrusu, ABL’nin başlaması<br />

nörohormonal, immunolojik ve inflamatuar yolların aktivasyonu<br />

üzerinden, kardiyovasküler hasarın hızlandığını<br />

gösteren nedensel bir faktördür. Bu duruma yönelik<br />

koruyucu tedavi henüz yoktur (Nesiritide ?).<br />

Akut kalp hastalıklarında kardiyak görüntüleme tetkiklerinde<br />

radyo-opak kontrast kullanımına çok dikkat<br />

edilmelidir (kontrast nefropatiyi önlemek için).<br />

KRS’de ABL’nin erken teşhisi tartışmalıdır. Bu<br />

ABL’nin primer patoloji olduğu ve kardiyak disfonksiyona<br />

yol açtığı KRS tip-3’de de böyledir (Tablo KRS,<br />

sayfa 612). Klasik marker kreatinin kanda az da olsa<br />

yükseldiğinde, ABL halihazırda saptanmış ve gelişmiş<br />

olup, bu evrede böbrek fonksiyonu ve hasarının korunma<br />

ve önlenmesi için yapacak çok az şey kalmıştır.<br />

• Tamamlayıcı “ Deoksiribonükleik asit mikro-array” tarama<br />

tekniği ile, renal hasardan birkaç saat sonra, dışa-vurumu<br />

(ekspresyon) artırarak-düzenlenen (upregulatıon)<br />

gen alt-yapısı keşfedilmiştir.<br />

• İnsanda ABL’yi en erken saptayan markerlerden birisi<br />

de, insan idrarı ve kanındaki NGAL (Neutrophil<br />

gelatinase-associated lipocalin)’dir. NGAL yoğun bakım<br />

ünitesindeki çocuk ve erişkin kalp cerrahi hastalarında<br />

ABL’nin erken öngerenidir. Bu hastalarda<br />

48-72 saat sonra kreatinin yükselişi gözlenmiştir.<br />

NGAL ayrıca böbrek transplantasyonunda gecikmiş<br />

greft fonksiyonunun ve kontrast-nefropatisindeki<br />

ABL’nin markeridir.<br />

• “ Cystatin C”, Kronik böbrek hastalağında glomerül<br />

fonksiyonunun serum kreatininden daha iyi öngörenidir.<br />

Çünkü, kan düzeyi yaş, cinsiyet veya adale<br />

kitlesinden etkilenmemektedir.<br />

Cystatin-C KBL’yi öngörür ve böbrek değiştirilme<br />

ihtiyacını (transplantasyon), serum kreatinine göre<br />

daha erken öngörür. NGAL ve Cystatin C kalp cerrahisine<br />

bağlı ABL’de karşılaştırılmıştır, herikisi de 12 saatte<br />

ABL’yi öngörmüştür, ikisi birlikte düşünüldüğünde;<br />

bunlar böbreğin yapısal ve fonksiyonel hasarının kombinasyonunu<br />

göstermektedir.<br />

• “Böbrek hasarı molekülü ( kidney injury molecule 1)<br />

1”, bir proteindir, proksimal tubulus hücrelerinin<br />

iskemik veya nefrotoksik olayları sonucunda saptanabilir<br />

ve iskemik ABL için oldukça duyarlı görünmektedir.<br />

NGAL ile kombine edildiğinde oldukça<br />

duyarlıdır, AKİ’nin erken fazlarında önemli bir marker<br />

olabilir.<br />

• “N-acetyl-beta-(D) glucusaminidase, interlökin-18, ABL<br />

teşhisine katkısı olacağı umulan diğer markerdir<br />

(Tablo–X).<br />

KRS Tip-2 (Kronik KRS)<br />

Tip-2 KRS, KBH’ye sebep olan kalp fonksiyonunun kronik<br />

anormallikleri (kronik konjestif KY gibi) ile karak-<br />

terizedir (Şekil 22). KY varlığında böbrek fonksiyonunun<br />

kötüleşmesi, kötü prognoz ve uzamış hastane yatış<br />

süresi ile ilişkilendirilmiştir. Kronik KY’de böbrek disfonksiyonunun<br />

prevalansı yaklaşık %25’dir. eGFR (hesaplanmış<br />

GFR) hafif düşse dahi mortalite riski anlamlı<br />

olarak yükselir, vasküler hastalık ciddiyetinin markeri<br />

olarak gösterilmiştir. Yaşlılık, hipertansiyon, diyabetes<br />

mellitus ve akut koroner sendromlar kötüleşen fonksiyonun<br />

bağımsız öngörenleridir.<br />

Alttaki böbrek fonksiyonunun kötüleşmesinin mekanizmaları<br />

akut veya kronik KY zeminine uygun olarak<br />

farklıdır. Kronik KY; uzun dönem azalmış böbrek<br />

perfüzyon durumu ile karakterizedir, sıklıkla mikrovasküler<br />

ve makrovasküler hastalık ile renal disfonksiyon<br />

yatkınlaştırılır (predispoze). Ayrıca, GFR’si düşük hesaplanmış<br />

büyük oranda hastanın NYHA fonksiyonel<br />

sınıfı çok kötüdür, SVEF ile eGFR arasındaki ilişkiyi<br />

gösteren kanıt yoktur. Buna göre, kronik KY ve konmuş<br />

SV fonksiyonu olan hastaların eGFR’leri, SVEF’leri bozulmuşlara<br />

(


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 613<br />

Anemi<br />

Na+ Su retansiyonu<br />

Ca ve fosfo anormallikleri<br />

Hipertansiyon<br />

Olaylara<br />

artmış<br />

duyarlılık<br />

Kronik hipoperfüzyon<br />

Apoptozis<br />

Kronik<br />

kalp<br />

hastalığı<br />

Genetik risk faktörleri<br />

Kazanılmış RF<br />

↓KD<br />

↓KD<br />

Subklinik inflamasyon<br />

Endotelyal disfnoksiyon<br />

Hızlanmış ateroskloraz<br />

Kronik hipoperfüzyon<br />

↑renal vasküler dineç<br />

↑Venöz basınç<br />

Embolizm<br />

Hipoksi<br />

RAA ve sempatik aktivasyon<br />

Na + Su retansiyonu<br />

Ca ve Fosfo anormalliği<br />

HTA, SVH<br />

Anemi<br />

Na + Su retansiyonu<br />

Üremik solut + retansiyonu<br />

Ca ve fosfo anormalliği<br />

HTA<br />

Olay ve<br />

böbrek<br />

hasarının<br />

başlaması<br />

Skleroz-fibroz<br />

KBH’ye<br />

progresyon<br />

ŞEKİL 22. KRS Tip 2: Tip 2 KRS veya “Kronik KRS”de Kalp ve böbrek arasında patofizyolojik etkileşim kardiyak fonksiyonda kronik<br />

anormallikler, progressif kronik böbrek hastalığına sebep olur. KD: Kalp debisi, HTA: Hipertansiyon, RF: RF Risk faktörleri, SVH: Sol<br />

ventrikül hipertrofisi, Ca: Kalsiyum, Fosfo: Fosfat, Solut: Suda çözünür madde (JACC2008;52:1527-39).<br />

olasıdır. Bu ilaçlar ile tedavi böbrek hasarının gelişmesi<br />

ve progresyonunu presipite edebilir. Bu tedaviler<br />

basitce hemodinamiği bozuk hastaları tanımlamaktadır;<br />

bu şekilde böbrek fonksiyonunu kötüleştirmekten<br />

ziyade böbrek disfonksiyonuna yatkınlaştırmaktadır.<br />

Böbrek yetersizliği KY’li hastalarda oldukça yaygındır<br />

ve diyastolik ve sistolik ventrikül disfonksiyonunun<br />

herikisinin ve ağır KY’nin bağımsız negatif prognostik<br />

faktörüdür.<br />

KBH ile kardiyovasküler hastalığı birbirine bağlayan<br />

verilerin mantıksal pratik anlamı; risk faktörlerinin<br />

azaltılması ve tedavi altındaki hastalarda ilaçların<br />

optimize edilmelerine önem verilip dikkat gösterilmesi<br />

gerekir (farmakodinamiklerine bağlı kişiselleşmiş düzeyde<br />

letal sonuçları olabilir).<br />

Tip-3 KRS (Akut Renokardiyak Sendrom)<br />

Bu tip, birdenbire böbrek fonksiyonunun primer kötüleşmesi<br />

ile karakterizedir (ABL, iskemi veya glomerülonefrit<br />

gibi), akut kardiyak disfonksiyona yol açar<br />

(BL, aritmi, iskemi). Tip-3 KRS, Tip-1’e göre daha az<br />

sıktır.<br />

ABL, hastane ve yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ)<br />

yatan hastalarda gittikçe büyüyen bir bozukluktur.<br />

Hastane hastalarında %9’a yakın sıklıkta tanınmıştır<br />

( RIFLE). Büyük YBÜ verilerinde ise >%35 hastada ABL<br />

(Akut Böbrek Lezyonu) saptanmıştır.<br />

Akut böbrek hasarı birçok yoldan kalbi etkileyebilir<br />

(Şekil 23).<br />

Sıvı yüklenmesinin, pulmoner ödem gelişmesine<br />

katkısı olabilir. Hiperkalemi, aritmilerin ortaya çıkışını<br />

kolaylaştırır ve kardiyak arreste sebep olabilir. Tedavi<br />

edilmemiş anemi, miyokardta depresan faktörlerin<br />

birikmesi ve perikardit gelişimi ile miyokardiyal kontraktiliteyi<br />

etkiler. Asidemi, anlamlı olarak sağ kalp<br />

yetersizliğine katkısı olan pulmoner vazokonstriksiyon<br />

meydana getirir. Asideminin negatif inotropik etkileri<br />

de vardır ve aritmi riski artışına katkısı olan elektrolit<br />

dengesizliği ile de birliktedir.<br />

Son olarak, renal iskemi kardiyak düzeyde inflamasyon<br />

ve apoptozisin aktivasyonunu presipite eder.


614<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Na + H 2<br />

O<br />

retansiyonu<br />

Volum<br />

ekspansiyonu<br />

Düşmüş<br />

GFFR<br />

Hipertansiyon<br />

Artmış<br />

pre-load<br />

Akut böbrek hasarı<br />

Glomerüler hastalıklar<br />

İnterstisyel hastalıklar<br />

Akut tübüler nekroz<br />

Akut piyelonefrit<br />

Akut üriner obstrüksiyon<br />

Hümoral<br />

sinyal<br />

Kaspaz<br />

aktivasyon<br />

Apoptozis<br />

Sempatik<br />

aktivasyon<br />

RAA Aktivasyon<br />

vazokonstriksiyon<br />

Elektrolit, asit-baz<br />

ve koagülasyon dengesizliği<br />

Monosit<br />

aktivasyonu<br />

Endotelyal<br />

aktivasyon<br />

Sitokin<br />

sekresyonu<br />

Kaspaz<br />

aktivasyon<br />

Apoptozis<br />

Akut kalp disfonksiyonu<br />

Akut dekompansasyon<br />

Akut kalp yetersizliği<br />

İskemiler<br />

Aritmiler<br />

Düşük KD<br />

Biyomarkerler:<br />

Troponin<br />

Miyoglobin<br />

MPO<br />

BNP<br />

ŞEKİL 23. KRS Tip 3: Tip-3 KRS veya “Akut renokardiyak sendrom”da patofizyolojik etkileşim (renal fonksiyonun birdenbire kötüleşmesi;<br />

akut böbrek yetersizliği veya glomerülonefritde KY, aritmi, pulmoner ödem gibi akut kardiyak bozukluğa sebep olur). (MPO:<br />

Myeloperodsidaz, KD: Kardiyak debi) (JACC 2008; 52:1527-39).<br />

Tip-3 KRS’ye yol açan yegane durum, bilateral renal<br />

arter stenozudur (veya soliter böbrekte unilateral<br />

stenoz). Bu durumdaki hastaların akut ve dekompanse<br />

KY’ye eğilimi artabilir, çünkü diyastolik disfonksiyon,<br />

aşırı RAAS aktivasyonu, renal disfonksiyon, su ve sodyum<br />

retansiyonu ve akut miyokardiyal iskemiden yoğun<br />

periferik vazokonstriksiyona bağlı artmış oksijen<br />

talebi ve kronik kan basıncı yüksekliği ile ilişkilidir.<br />

Bu hastalarda KY ve hipertansiyonun tedavisinde,<br />

anjiyotensin blokajı genellikle gereklidir.<br />

• Bununla birlikte, GFR anjiyotensine oldukça bağımlıdır,<br />

böbrek fonksiyonlarında anlamlı dekompansasyon<br />

anjiyotensin blokajının ardından gelebilir.<br />

Seyrek görülen bu hastaların tedavisine dikkatle bakılmalı<br />

ve titizlikle incelenmelidir. ARB ve ACEİ’ler ile<br />

renal dekompansasyon sergileyenler muhtemelen renal<br />

revaskülarizasyona adaydır.<br />

• Troponinler, miyokardiyal hasarın duyarlı ve spesifik<br />

biyomarkerleridir, etkili olarak Tip-3 KRS’nin<br />

erken teşhis edilmesine yardımcıdır. Troponinler,<br />

İskemik miyokardiyal hasarın biyomakeridir, bunlar<br />

genel populasyon ve spesifik olarak böbrek hastalarında,<br />

kardiyak sonuçlar ve prognoz ile korelasyon<br />

gösterir.<br />

• BNP, akut KY ve akut olarak dekompanse KY teşhisinde<br />

kullanılan miyosit markeridir. Genel populasyon<br />

ve bir de böbrek yetersizliğinde kardiyovasküler<br />

olaylar ve toplam mortalitenin bağımsız öngörenidir.<br />

KY’de, yüksek BNP düzeylerine rağmen, bunun fizyolojik<br />

etkileri (vazodilatör, diüretik ve natriüretik)<br />

KRS’yi önlemek için yeterli görünmemektedir. Bu<br />

nunla ilgili olarak; BNP rezistansı ve/veya BNP’nin<br />

biyolojik olarak inaktif habercisinin (prekürsörü) rölatif<br />

fazlalığı gösterilmiştir (JACC2007;49: 1071-8).<br />

KRS Tip-4’de ise, yükselmiş BNP düzeyi ile nondiyabetik<br />

KBH’nin son-evre böbrek hastalığına hızlanmış<br />

progresyonu arasında ilişki bulunmuştur.<br />

• Miyeloperoksidaz, miyosit metabolizmasının oksidatif<br />

stresinin, akut koroner sendromlarda inflamasyonunun<br />

markeridir. Oksidatif stress miyosit apoptozisi<br />

ve nekrozuna sebep olabilir, aritmiler ve KRS<br />

patogenezinde endotel disfonksiyonu ile ilişkilendirilmiştir.<br />

• Sitokinler (TNF, IL-1, IL-6), KRS’nin erken teşhisinde<br />

rolu vardır, bundan başka bir de miyokardiyal hücre<br />

hasarı ve apoptozisine sebep olan patojenik rolu vardır,<br />

iskemik AKL’de miyokardiyal hasarı yönetir.


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 615<br />

ABL gelişmesi, normal olarak kronik KY hastalarına<br />

verilen ilaçların kullanımını etkileyebilir. Örneğin,<br />

diüretik ve ACEİ tedavisi ile serum kreatininin 1.5 mg/<br />

dl’den 2 mg/dl’ye yükselmesi, bazı klinisyenlerin diüretiği<br />

kesmesine neden olabilir, ACEİ’ler de azaltılabilir,<br />

hatta geçici olarak kesilebilir. Bu uygulama bazı hastalarda<br />

KY’nin akut dekompansasyonuna sebep olabilir.<br />

® Unutulmaması gereken: “ACEİ’ler böbreğe zarar<br />

vermez”.<br />

Daha doğrusu; ACEİ’ler intrarenal hemodinamikleri<br />

değiştirir ve ultrafiltrasyonu düşürür. Patolojik hiperfiltrasyonu<br />

azaltarak böbreği korurlar. Renal fonksiyonu<br />

stabilize edilemiyenlerde, diğer tehlikeli durumlar oluşuncaya<br />

kadar (hipotansiyon, hiperkalemi gibi) ACEİ<br />

ve ARB tedaviler sürdürülülebilir (Fayda >> Risk).<br />

• Son olarak, şayet ABL ciddi ve böbrek replasman<br />

tedavisi gerekiyorsa; standart diyalize sekonder<br />

olarak sıvı ve elektrolitlerin, hızlı yer değiştirmesi<br />

ve kaybı kardiyovasküler instabiliteye yol açabilir;<br />

hipotansiyon miyokardiyal iskemi ve arritmilere neden<br />

olabilir. Böbrek replasmanının kalıcı özelliği bu<br />

kardiyovasküler instabiliteyi en aza indireceğinden<br />

bu durumda daha fizyolojik ve makul görünür.<br />

KRS Tip-4 (Renokardiyak Sendrom)<br />

Bu tip, azalmış kardiyak fonksiyon, ventrikül hipertrofisi,<br />

diyastolik disfonksiyon ve/veya artmış kötü kardiyovasküler<br />

olaylara katkısı olan (ve gelişimini kolaylaştıran)<br />

primer KBH durumu (kronik glomerüler hastalık<br />

gibi) ile karakterizerdir (Şekil 24).<br />

Günümüzde KBH, böbrek hasarının ciddiyeti ve<br />

GFR kombinasyonu esas alınarak 5 evreye ayrılmıştır.<br />

Bu kriterler kullanıldığında ABD’de erişkin populasyonun<br />

en az %11’de, günümüzde KBH bulunduğu hesaplanmıştır<br />

(Tablo 14‘de).<br />

KBH’lı kişilerin kardiyovasküler riski oldukca yüksektir.<br />

Kardiyovasküler hastalığa uyan KBH evre-5<br />

hasta grubunda, ölümler %50’den fazladır. KBH evre-<br />

5’deki hastalarda, Mİ’den sonra 2 yıllık mortalite oranı<br />

%50 hesaplanmıştır. Karşılaştırılan genel populasyonda<br />

Post-infarktın 10 yıllık mortalitesi %25’dir. KBH’li<br />

hastaların kardiyak ölüm riski, yaş ve cinsiyeti eşleştirilmiş<br />

KBH’li kontrol olgularına göre 10-20 kat daha<br />

yüksektir.<br />

Bu sorunun bir bölümü, bu kişilerde risk değiştirilme<br />

ve düzenlemesinin, KBH olmayan karşıtlarına göre<br />

muhtemelen daha az yapılmış olması ile ilişkili olabilir.<br />

Daha az ciddi KBH’de, hafif-orta renal disfonksiyon<br />

(evre-1-3) daha sonra gelişen kardiyovasküler mortalite<br />

ve morbiditeyi yükselten kardiyovasküler risk ile ilişkili<br />

bulunmuştur. Renal fonksiyon ve kötü kardiyovasküler<br />

sonuçlar arasında ters ilişki gösterilmiştir (eGFR< 60<br />

ml/dk/1.73 m 2 ’de sürekli ilişki).<br />

Yüksek risk grubunda, hesaplanmış klirens kısa-dönem<br />

sonuçların (ölüm ve Mİ) anlamlı bağımsız öngörenidir.<br />

Benzer bulgular STEMİ ile bulunan hastalarda da<br />

bildirilmiştir, bu etki TIMI risk skorundan bağımsızdır.<br />

Bazal serum kreatini ≥2.5 mg/dl olan hastaların alınmadığı<br />

çalışmalarda azalmış renal fonksiyon, anlamlı<br />

olarak daha büyük mortalite ve kötü kardiyovasküler<br />

olay oranları ile ilişkilendirilmiştir ( SOLVD, TRACE,<br />

VALIANT).<br />

Böbrek hastalarında kötü kardiyovasküler olaylar,<br />

spesifik biyomarkerlerin plazma düzeyleri ile ilişkilidir<br />

(troponinler, dimetilarginin, plazminojen-aktivatör inhibitör<br />

tip-1, homosisteyin, natriüretik peptidler, CRP,<br />

serum amiloid –A protein, hemoglobin, ve iskemininmodifiye<br />

ettiği albumin gibi). Bu gözlemlere göre; kronik<br />

inflamasyon; subklinik infeksiyonlar, hızlandırılmış<br />

ateroskleroz; kalp-böbrek etkileşimi ile negatif kardiyovasküler<br />

olay ve renal sonuçlar arasında makineleşmiş<br />

bağlantıyı sağlamaktadır.<br />

KBH’li kişilerde Kardiyovasküler risk modifikasyonu<br />

için uygun tedavi alan hastaların oranı, genel populasyondakilerden<br />

daha azdır. Bu “terapetik hiçcilik”; temelde<br />

böbrek fonksiyonunun kötüleşmesi ile ilgili; aspirin,<br />

Bb, ACEİ’ler, ve statinler ile kombinasyon tedavisini<br />

KBH’lı hastaların


616<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

KBH<br />

evre 1-2<br />

Glomerüler/interstisyel<br />

hasar<br />

KBH<br />

evre 3-4<br />

Sigara<br />

Obezite<br />

HTA<br />

Dislipidemi<br />

Homosisteinemi<br />

Kronik inflamasyon<br />

Genetik RF<br />

Kazanılmış RF<br />

Primer nefropati<br />

DM<br />

Anemi,üremik toksinler<br />

Ca+ Phos anormaliği<br />

Beslenme durumu, VKİ<br />

Na + Su yüklenmesi<br />

Kronik inflamasyon<br />

Kardiyak remodeling<br />

Nörohormonal anormallik<br />

↑İskemik risk<br />

SVH<br />

Sol diyastolik fonksiyon<br />

↓koroner perfüzyon<br />

İnflamasyon<br />

Koroner ve doku kalsifikasyonu<br />

Biyomarkerler:<br />

Troponinler<br />

Natriüretik peptidler<br />

Asimetrik dimptilarginin<br />

İskemik modifiye albumin<br />

Akut faz proteinler<br />

Serum amiloid protein A<br />

CRp<br />

Skleroz-fibroz<br />

KBH<br />

evre 5-<br />

diyaliz<br />

Anemi ve malnütriyon<br />

Ca + Phos anormallikleri<br />

Yumuşak doku kalsifikasyonu<br />

Na + Su yüklenmesi<br />

EPO direnci<br />

Üremik toksinler<br />

Yapay<br />

yüzeyler,<br />

Bulaşmış<br />

sıvılar<br />

Monosit<br />

sitümülasyonu<br />

Akut faz<br />

reaktanları<br />

Kronik<br />

inflamasyon<br />

↑İnsülin<br />

rezistansı<br />

Endotelyal disfonksiya<br />

Düz adale proliferasyonu<br />

LDL oksidasyonu<br />

Vasküler kalsifikasyon<br />

Oksidan stress<br />

Hızlanmış ateroskleroz<br />

↑Adale<br />

metabolizması<br />

Kemik<br />

remodelingi<br />

↑Adipositokin<br />

üretimi<br />

Akut faz<br />

reaktanları<br />

ŞEKİL 24. KRS Tip 4: Tip-4 KRS veya “kronik renokardiyak sendrom”da kalp böbrek arasında patofizyolojik etkileşim. (KBH; azalmış<br />

kalp fonksiyonu, kardiyak hipertrofi, veya artmış kötü kardiyovasküler olayların riskine katkı sağlar gibi). KBH: Kronik böbrek hastalığı;<br />

VKİ: Vücut kitle indeksi, Phos: Fosfat, EPO: Eritropoetin. (JACC 2008; 52:1527-39.)<br />

↓İştah<br />

dolayı yakından (troponinler, BNP, ekokardiyografi ile)<br />

takip edilmelidir.<br />

KBH populasyonuna spesifik tedavilerin etki verilerinin<br />

eksik olması tedavi seçeneklerini tartışılır kılmıştır.<br />

Özellikle ilerlemiş KBH’da ACEİ veya ARB’lerin başlanması<br />

veya dozlarının artırılması, renal fonksiyonun<br />

klinik olarak anlamlı kötüleşmesine ve belirgin hiperkalemiye<br />

sebep olabilir, bu komplikasyon aldosteron<br />

antagonistlerinin kullanılmaya başlanması ile artmıştır.<br />

Şayet bu hastalar agressif olarak tedavi edilirlerse diyafonksiyonun<br />

daha fazla kötüleşmesi ve/veya düşük klirens<br />

oranlarına bağlı tedavinin toksik etkilerdir.<br />

İlerlemiş KBH komplikasyonlarının tedavisinde birçok<br />

ilaç gerekir, bu ilaçlar genellikle birlikte bulunan<br />

kalp hastalığı için güvenlidir. Bunlar; kalsiyum-fosfat<br />

dengesi ve hipertiroidzm için rejimler, vitaminler, eritropoez-stimülan<br />

ajanlar (yeni çıkmış tedaviler; endotelin<br />

sistem antagonistleri, adenozin ve vazopressin reseptör<br />

antagonistleri, inflamasyon suppressörleri dahi).<br />

İmmunosupressif ilaçlar, kardiyotoksik etkilerinden


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 617<br />

liz-bağımlılığı veya yaşamı tehdit eden hiperkalemik<br />

aritmi riskleri gelişebilir. Çok dikkatle tedavi edilseler<br />

de, yaşamı tehdit eden kardiyovasküler komplikasyonlar<br />

ayni düzeyde gelişebilir.<br />

• İki ay içerisinde, stabilize olan kreatininde %30 kadar<br />

yükselme; uzun-dönem nefroproteksiyon ile ilişkilidir<br />

(Arch Intern Med 2000;160:685-93).<br />

• Bu sonuçlar pratikte; “KBH’da ACEİ ve ARB’lerin dikkat<br />

kullanılabileceği” tavsiye ve görüşünün oluşmasına<br />

neden olmuştur. Bakılabilen serum kreatinini bu<br />

düzeyin ötesine yükselmemeli ve potasyum sürekli<br />

olarak 5 mmol/l)<br />

birisi ile dışlanması, yaşamı tehdit eden hiperkaleminin<br />

en aza indirilmesine yardımcı olabilir.<br />

KRS Tip-5 (Sekonder KRS)<br />

Bu tip KRS akut veya kronik sistemik hastalığa bağlı<br />

olarak kardiyak ve renal disfonksiyonun birlikte bulunması<br />

ile karakterizedir (Şekil 25). Tip-5 KRS için kısıtlı<br />

sistematik bilgiler vardır. Buna rağmen bu tabloda, daha<br />

fazla organ yetersizliği, bu durumda mortalite yükselir.<br />

Birlikte olan renal ve kardiyovasküler yetersizliğin,<br />

benzeyen sonuçları (renal ve pulmoner yetersizliğinin<br />

kombinasyonu gibi) nasıl farklı etkileyebiliyorsa; birçok<br />

akut ve kronik hastalık heriki organı eşzamanlı etkileyebilir<br />

ve birine neden olan hastalık diğerini de karşılıklı<br />

Sistemik hastalıklar<br />

DM<br />

Amiloidoz<br />

Vaskülit<br />

Sepsis<br />

Kalp<br />

yetersizliği<br />

Sempatik<br />

aktivasyon<br />

Nörohormonal stress<br />

inflamasyon<br />

Hemodinamik değişiklikler<br />

Hipoperfüzyon<br />

↓Perfüzyon basıncı<br />

↑PVR<br />

İskemi/reperfüzyon<br />

Hipoksi<br />

Oksidatif stress<br />

Toksemi<br />

Ekzojen toksinler<br />

Hem proteinler, antibiyotikler<br />

Kontrast ilaçlar<br />

LPS/endotoksin<br />

Monosit aktivasyonu<br />

Sitokinler<br />

Organ<br />

hasarı/disfonksiyonu<br />

Renal<br />

yetmezlik<br />

ŞEKİL 25. KRS Tip 5: Tip 5 KRS veya “Sekonder KRS”de kalp ve böbrek arasındaki patofizyolojik etkileşim (sistemik durumlar; DM,<br />

sepsis gibi kardiyak ve renal disfonksiyonun herikisine de sebep olur). LPS: Lipopolisakkarid; RVR: Renal vasküler direnç. (JACC<br />

2008;52:1527-39).


618<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO KRS. Akut böbrek hasarının erken saptanması için protein biyomarkerleri<br />

Biyomarkerler<br />

İlişkili olduğu hasar<br />

KIM-1<br />

İskemi ve Nefrotoksinler<br />

Cystatin C<br />

Proksimal tubulus hasarı<br />

NGAL (Lipocalin)<br />

İskemi ve nefrotoksinler<br />

NHE3<br />

İskemi, pre-renal, post-renal aKI<br />

Sitokinler (IL-6, IL-8, IL-18)<br />

Toksik, gecikmiş greft fonksiyonu<br />

Actin-actin depolimerize F<br />

İskemi, gecikmiş greft fonksiyonu<br />

α-GST<br />

Proksimal T hasarı, akut reddetme (rejection)<br />

II-Gast<br />

Distal tubulus hasarı, akut reddetme<br />

L-FABF<br />

İskemi ve nefrotoksinler<br />

Netrin-1<br />

İskemi ve nefrotoksinler, sepsis<br />

Keratin-derived kemokin<br />

İskemi ve gecikmiş greft fonksiyonu<br />

Kısalt: GST: Glutathione S. transferase, IL: interlökin, KIM: Kidney injury molecule, L-FABP: L-type fatty acidbinding protein, NGAL: Neutrophil<br />

gelatinase-associated lipocalin, NHE: Sodium-hydrogen exchanger.<br />

(JACC:2008;52:1527-39)<br />

olarak etkileyebilir. Örneğin, sepsis, diabet, amiloidoz,<br />

sistemik lupus ve sarkoidoz dahil. Diyabet ve hipertansiyon<br />

gibi birçok kronik durum Tip-2 ve-4 KRS’ye katkıda<br />

bulunabilir.<br />

Akut tabloda, ağır sepsis heriki organı etkileyen en<br />

sık ve ciddi durum olarak belirtilmiştir. ABL’ye neden<br />

olabilir, bir müddet sonra ise şiddetli miyokardiyal depresyona<br />

yol açabilir. Bu değişikliklerin mekanizması az<br />

anlaşılmıştır, fakat olaya TNF ve diğer mediyatörlerin<br />

heriki organ üzerindeki etkisi karışabilir. Miyokardiyal<br />

fonksiyonel depresyonun başlaması ve yetersiz kalp<br />

debisi Tip-1 KRS’de bahsedildiği gibi renal fonksiyonu<br />

daha fazla düşürür, ve gelişen ABL tip-3 KRS’de tarif<br />

edildiği gibi kardiyak fonksiyonu etkileyebilir. Renal<br />

iskemi daha sonra daha fazla miyokard hasarına neden<br />

olabilir, bu tehlikeli çemberde heriki organ da yaralanır<br />

ve zarar görür.<br />

• Tedavi stratejisi; hastalığın acele tanınması, yok edilmesine<br />

yönlendirilmeli ve infeksiyonun kökeninin<br />

tedavi edilmelidir, organ fonksiyonunun bir müddet<br />

desteklenmesi için invazif hemodinamik monitorizasyon<br />

kılavuzluğunda, inotropik ve vazopressör<br />

ilaç testeğine ek olarak sıvı ressüsitasyonu.<br />

Bu durumda, Tip-1 ve-3 KRS’de tartışılan tüm prensiplere<br />

başvurulabilir.<br />

Bu septik hastalarda, yoğun renal replasman teknolojilerinden<br />

elde edilen hazırlayıcı verilerin gösterdiği;<br />

kan arındırması (“purıfıcation”); küçük çözünenlerin<br />

klirensi optimal sağlanırsa, miyokardiyal performansın<br />

düzelmesinde rolu olabilir. Tanımı konusunda acilen<br />

fikir birliğine varılmasına rağmen, kritik decede hasta<br />

olan hastalarda ABL’yi azaltacak veya önleyecek tedavi<br />

henüz meydana çıkarılamamıştır.<br />

Sonuç olarak: Kronik ve akut durumlarda heriki<br />

organın disfonksiyonu sırasında, böbrek ve kalp arasındaki<br />

etkileşimin klinik ve pratik anlamı vardır. Bilginin<br />

derinliği ve dikkatin kompleksliği (bilgi ve deneyiminin<br />

bileşkesi), bu hastalara en iyi tedavinin verilebilmesi<br />

için gerekir. Bu hastalarda çok disiplinli (kardiyoloji,<br />

nefroloji ve kritik bakım) yaklaşıma ihtiyaç vardır (Tablo<br />

KRS). Her tip KRS hakkında fikirbirliği sağlanması,<br />

klinisyenin patofizyolojiye göre tedavi ve girişimlerin<br />

planlanmasına yardımcı olacaktır.<br />

® Akut ve kronik KY’de KRS’yi ortaya çıkaran başlıca<br />

sebepler: İleri derecede düşük debi, kontrolsuz diüretik<br />

kullanımı ve ACEİ dahil vazodilatörlere bağlı gelişen<br />

sistemik hipoperfüzyondur. Bu nedenlerin varlığında;<br />

(a) serım kreatininin bazal değerin >%30 üzerine çıkması,<br />

diüretiklere önceye göre daha az cevap alınması veya<br />

etkili diürez için devamlı doz artırılması gerekmesi, tüm<br />

önlemlere rağmen hiperkaleminin sürmesi; (b) kronik<br />

KY’de ise bunlara ek kronik anemi, hipoalbuminemi ve<br />

kaşeksi bulunması KRS’yi süratle düşündürmelidir.<br />

Anlamı: Morbidite ve mortalitesi son derece yüksek<br />

klinik bir durumla karşı karşıya gelinmiştir (hasta terminal-evrede).


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 619<br />

BÖBREK YETERSİZLİKLİ HASTADA<br />

KALP YETERSİZLİĞİNİN FARMAKOLOJİK<br />

TEDAVİSİ<br />

Giriş: KY’nin sağkalımı ACE inhibitörleri, ARB (Anjiyotensin<br />

reseptör blokeri), Bb (Beta blokerler) ve spironolaktonların<br />

kullanılması ile artırılabilir. Bütün önemli<br />

KY kılavuzları ACEİ ve Bb tedavilerinin KY ve SV sistolik<br />

disfonksiyonu olan hastaların standart tedavisinde<br />

kullanılmasını tavsiye etmektedir. 1, 2<br />

Fakat klinik çalışmalardaki çalışma olguları tüm KY<br />

hastalarını temsil etmez; bunlar tipik KY hastasına göre<br />

daha genç, beyaz ve erkek olma olasılığı daha yüksek,<br />

sistolik disfonksiyon bulunma olasılığı ise çok daha fazladır,<br />

komorbid durumları ise daha azdır. 3 Orta ve ağır<br />

böbrek yetersizlikli hastalar ise eksik belirtilmiş ya da<br />

çalışma dışında tutulmuştur, dolayısı ile KY ve böbrek<br />

yetersizlikli hastaların tedavisini yönlendirecek kanıtlar<br />

yetersizdir.<br />

Böbrek yetersizliği, KY tedavisi ile yakından ilgilidir;<br />

kısmen prevalansından, kısmen de mortalite ile ilişkisinden<br />

den dolayı.<br />

SOLVD çalışmasında, ayaktan tedavi edilen orta decede<br />

KY hastalarının 1/3’de GFR 200 micmol/L) büyük<br />

olan çok küçük bir hasta bölümü dahil edilmiştir. (3)<br />

Çalışmalarda böbrek fonksiyonu esas alınarak altgrup<br />

analizleri bildirilmemiştir.<br />

CONSENSUS çalışmasına, alınan hastalar, ağır KY<br />

ve ACEİ çalışmaları arasından en büyük oranda böbrek<br />

yetersizliği olanlardır. Çalışmaya alınma kriterlerinden;<br />

serum kreatin düzeyi 3.4 mg/dL’den büyük olanlar<br />

dışlanmıştır, çalışmaya katılanlarda mediyan kreatinin<br />

düzeyi 1.4 mg/dL, hesaplanmış GFR 45 mL/dk/1.73<br />

m 2 (ortalama orta derece böbrek yetersizliğini gösterir)<br />

bulunmuştur.<br />

Enalapril verilenlerde 1 yılda mortalite %31 düşmüştür,<br />

bazal serum kreatinin düzeyi mediyan değerden<br />

yüksek ve düşük olanlarda ACEİ ile benzer sağ kalım<br />

26, 27<br />

faydası olmuştur.<br />

CONSENSUS, KY ve orta derece böbrek yetersizliği<br />

hastalarında ACEİ’lerin etkinliği ile ilgili iyi kanıtlar<br />

sunmuştur. Ancak çalışmaya birçok ağır böbrek yetersizliği<br />

hastası (hesaplanmış GFR 30 mL/dk/1.73 m 2 )<br />

dahil edilmemiştir, dolayısı ile bu hastalarda ACEİ’lerin<br />

etkinlik ve güvenliği arasındaki denge bilinmez ve tartışılır<br />

kalmıştır.<br />

•Ağır böbrek yetersizliğinde, ACEİ’ler dikkatle kullanılmaya<br />

çalışılmalıdır, çünkü sağkalımı düzeltme<br />

potansiyelleri yanında, birçok hasta hiperkalemi ve<br />

böbrek fonksiyonun kötüleşmesinden dolayı ilacı iyi<br />

tolere edememektedir.<br />

•Orta veya ileri böbrek yetersizliği hastalarında,<br />

ACEİ’lerin düşük dozları başlanmalı (2.5-5.0 mg lisinopril<br />

gibi), ve böbrek fonksiyonu ile serum kreatini<br />

dikkatle izlenerek dozu yavaşca artırılmalıdır. 13-15


620<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

KY ve böbrek yetersizliği hastalarında ACEİ’lerin<br />

güvenliği: KY hastalarında ACEİ kullanımında geleneksel<br />

olarak en çok korkulan komplikasyon renal fonksiyonun<br />

kötüleşmesi ile ilgilidir. Enalapril verilenlerin<br />

%30 veya fazlasında takip vizitlerinde serum kreatininde<br />

yükselme vardır, çok azında ACEİ dozu azaltılmasa<br />

bile takip ölçümlerinde kreatinin düzeyi normale dönmüştür.<br />

11, 25<br />

•Kreatinin düzeyi %30’dan fazla yükselenlerde; başlangıçta<br />

ortalama kreaatinin artışı %49 olmuş, fakat<br />

daha sonra kreatinin düzeyi bazalden sadece %9<br />

artmıştır. En önemlisi, ACEİ’lerin sağ kalım faydası<br />

serum kreatinin düzeyinde önemli yükselme (>%30)<br />

25, 31<br />

olan ve olmayanlar arasında benzer görülmüştür.<br />

ATLAS çalışmasında, orta-ağır KY hastalarında düşük<br />

ve yüksek dozlardaki lisinoprilin klinik sonuçlara<br />

etkisi karşılaştırılmıştır. 29, 33 Bazal kreatinin düzeyleri<br />

1.5-2.5 mg/dL mg/dL olanlarda, yüksek doz (2.5-5 mg)<br />

Lisinopril grubunda ilacın kesilme oranı düşük doza (5-<br />

35 mg) göre daha yüksekti, ACEİ’ler böbrek yetersizlikli<br />

hastalarda genellikle iyi tolere edilmiştir. 34-36<br />

•Bu çalışma, KY ve orta derece böbrek yetersizliği<br />

hastalarında ACEİ’lerin muhtemel geriye dönüşümsüz<br />

zarara sebep olduğuna karşı duyulan korkuyu<br />

azaltmıştır. Çok ağır KY hastalarının 1/3’de kreatinin<br />

düzeyi bazal değerinden bağımsız önemli yükselmiştir<br />

(%30). Ancak sadece küçük bir hasta grubunda<br />

tedavinin kesilmesi gerekmiştir, hastaların<br />

çoğunda kreatinin düzeyi doz düzeltilmeden bazal<br />

düzeyine dönmüştür.<br />

•ACEİ tedavisinin başlanması dahil böbrek komplikasyonlarının<br />

insidensini azaltan ölçüler; hastalarda<br />

volum optimalse (doldurulmuşsa), ACEİ düşük<br />

dozlarda kullanılması ve birlikte NSAİİ’lerin yasaklanması.<br />

•Takip sırasında normale dönmeyen ciddi derece<br />

yükselmiş kreatinin düzeyleri özellikle yaşlı hastalarda<br />

renovasküler hastalığı ima edebilir.<br />

ACE İnhibitörleri ile NSAİİ’ler ve<br />

Aspirin Kullanımı<br />

KY’de non-steroidal antiinflamatuar ilaçların kullanımı<br />

sonuçların kötüleşmesi ile ilişkilendirilmiştir. Çünkü<br />

bunlar lokal prostasiklin üretimini bloke ederek<br />

aCEİ’lerin faydalı etkilerine karşı koyarlar. Hipovolemi<br />

veya böbrek yetersizliğine bağlı böbrek fonksiyonu<br />

azalmış hastalarda ACEİ ve NSAİİ kombinasyonunun<br />

yan etki riski özellikle yüksektir, sebebi bunların etki<br />

mekanizmalarındaki olumsuz etkileşimdir. Yeni siklooksigenaz<br />

2-selektif NSAİİ’ler (relecoxib ve rofecoxib)<br />

KY’de muhtemelen en az diğer NSAİİ’ler kadar risklidir,<br />

kullanımları yasaklanmalıdır.<br />

Aspirin ACEİ almakta olan KY hastalarında da prostasiklin<br />

üretimini de antagonize eder, böylece bu ilacın<br />

faydalı etkilerini antagonize edebilir. Bununla birlikte,<br />

birkaç çalışmada KY hastalarında Aspirin ve ACEİ’lerin<br />

negatif etkileşimi bulunmuştur. Dört randomize çalışmanın<br />

metaanalizinde ise aspirin almakta olan KY hastalarında<br />

bile ACEİ’lerin sağkalım faydası bulunmuştur<br />

(Lancet 2000;355: 1575-81). Böbrek disfonksiyonunda Aspirin<br />

ACEİ’nin herikisinide tolere edemeyenlerde tavsiye<br />

edilen Aspirin dozunun 81 mg’a düşürülmesi de ACEİ<br />

toleransını düzeltememiştir.<br />

•Tavsiye edilen: Aspirinin alternatif antitrombosit<br />

ajanla (klopidogrel gibi) değiştirilmesi.<br />

Anjiyotensin Reseptör Blokerleri<br />

ACEİ ve ARB’lerin Kalp yetersizliğinde böbrek komplikasyonları<br />

ve sağkalıma etkileri karşılaştırılmıştır.<br />

Bununla ilişkili olarak ELİTE çalışmasında Losartanın<br />

kaptoprile kıyasla mortaliteye olumlu faydası bulunmuştur,<br />

ancak ELİTE-2 bunu tastikleyememiştir, daha<br />

doğrusu ACEİ ve ARB arasında farklılık bulunmamıştır.<br />

Böbrek fonksiyonunda kötüleşme insidensi de (kreatinin<br />

düzeyinin 0.3 mg/dL artması) iki grupta farklı bulunamamıştır.<br />

ELİTE’de ortalama serum kreatinin düzeyi<br />

1.2 ± 0.4 mg/dL olduğundan, çalışmaya katılanların<br />

muhtemelen çoğunda böbrek yetersizliği yoktu.<br />

ValHeFT çalışmasında çoğu aCEİ almakta olan KY<br />

hastalarında Valsartan ve plasebo karşılaştırılmıştır.<br />

Mortalite gruplar arasında fark göstermemiştir. Fakat<br />

Valsartan hastaneye yatış riskini düşürmüştür. Ayrıca<br />

Valsartan ACEİ almakta olan hastalarda bile mortaliteyi<br />

daha fazla (sinerjik) düşürmüştür.<br />

•Özet olarak: ARB’ler öksürükten dolayı ACE’leri tolere<br />

edemeyen hastalarda sağkalımı düzelttiği görülmüştür.<br />

ACEİ almakta iken hastalarda ortaya çıkan hiperkalemi<br />

veya böbrek fonksiyonunun kötüleşmesi gibi benzer<br />

komplikasyonlar muhtemelen aRB’ler ile de vardır.<br />

Beta Blokerler<br />

KY ve SV disfonksiyonunda mortaliteyi %35 düşüren<br />

Bb’ler Bisoprolol, Karvedilol, Metoprolol hemisüksinat<br />

bulunmuştur. Bir çalışmada çalışmaya alınmama kriteri<br />

olarak böbrek fonksiyonundan bahsedilmemiştir<br />

(JAMA 2000;283:1295-302). 3 çalışmada ise kreatinin düzeyi<br />

2.8-3.4 mg/dL olan hastalar ekarte edilmiştir, bir<br />

çalışmada ise sadece klinik olarak önemli böbrek hastalığı<br />

dışlanmıştır, bu çalışmaların hiçbirisinde altgrup<br />

analizlerinde dahi renal fonksiyon esas alınarak Bb’lerin<br />

KY’de etkileri araştırılmamıştır (Annals of Internal Medicine<br />

2003;138:917-24). Gözlemsel bir çalışmada Mİ sonrası SV<br />

disfonksiyonu bulunanlarda serum kreatinin düzeyi 2.0<br />

mg/dL üstünde ve altında olanlarda Bb’ler ile benzer<br />

sağkalım faydası bulunmuştur (Am J Med 2001;110:425-33).<br />

Bb’lerin böbrekte daha az yan etkileri bildirilmiştir.<br />

Bb başladıktan sonra kalp debisi ve böbrek kan akımı<br />

başlangıçta düşebilir, hipotansiyon ve böbrek fonksiyonunun<br />

kötüleşmesine neden olabilir. Zamanla Bb te-


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 621<br />

davi ile SVEF yükselir ve böbrek kan akımı hatta bazalin<br />

üzerinde düzelebilir.<br />

•Tüm KY hastalarında, Bb’ler tedaviye bağlı olumsuz<br />

ters olaylar, tedavinin olası en düşük dozda başlanması<br />

ve sonra her 2 haftada dozunun yavaşca artırılması<br />

ile sınırlandırılabilir.<br />

•KY be böbrek yetersizliğinde Bb kullanımı için kanıtların<br />

olmamasına rağmen tavsiye edilen: böbrek<br />

yetersizliği olan ve olmayanlarda Bb tedavi kullanılmalıdır.<br />

•Karvedilol ve Metoprolol ağırlıklı olarak karaciğerden<br />

temizlendiğinden bu ajanlar kısmen böbrekten<br />

temizlenen nadolol ve atenolola göre böbrek yetersizliğinde<br />

daha güvenlidir.<br />

Spironolakton<br />

RALES çalışmasında, ağır KY hastalarında mortaliteyi<br />

%30 düşürmüştür. Serum kreatinin düzeyi ≥2.5 mg/dL<br />

olan hastalar çalışmaya alınmamıştır, mediyan kreatinin<br />

düzeyi 1.2 mg/dL idi. Anlamlı tedavi faydası kreatinin<br />

düzeyi mediyanın üstünde ve altında olan hastalarda<br />

gözlenmiştir.<br />

Çalışmaya alınanların sadece %2’sinde ciddi hiperkalemi<br />

(≥6 mmol/L) gelişmiştir, ancak 80 mg Furosemid<br />

ile tedavi hiperkalemiyi kısıtlamıştır.<br />

GFR’si 30-60 mL/dk/1.73 m 2 olan hastalarda günde<br />

25 mg spironolakton yüksek değildir. Böbrek yetersizliği<br />

ve KY hastalarında araya giren hastalıklarda (daire<br />

gibi) dehidratasyon hiperkalemiye predispoze durum<br />

yarattığından tedavi durdurulmalıdır.<br />

Hidralazin-Nitrat<br />

V-HeFT, hidralazin-nitrat kombinasyonu plasebo ve<br />

prazosine göre sağkalım avantajları sunmaktadır, V-<br />

HeFT-II ise enalapril, hidralazin-nitrat kombinasyonuna<br />

göre sağkalımı düzeltmiştir. Çünkü hidralazin-nitrat<br />

kombinasyonunun daha sık verilmesi gerekir.<br />

•Bu tedavi rejimi ACEİ veya ARB’yi iyi tolere edemeyenlerde<br />

çok kullanışlıdır.<br />

Digoksin<br />

Digitalis KY’nin en eski tedavisidir ve digoksin KY’de<br />

en sık yazılan ilaçtır. Digoksin klirensinin GFR ile linear<br />

değiştiğinden, böbrek fonksiyonu digoksini etkileyebilir.<br />

DIG çalışmasında digoksinin etkisi değerlendirilmiştir,<br />

serum kreatinin düzeyi 1.3/1.1 (erkek/kadın) mg/<br />

dL üzerinde bulunan hastalar dışlanmıştır. Digoksin<br />

sağkalımı etkilemezken KY ile hastane yatışlarını %28<br />

düşürmüştür. Yeni sunulan altgrup analizinde digoksin<br />

kadınlarda zararlı bulunmuştur.<br />

Kalp yetersizliği ve<br />

SV disfonksiyonlu hasta<br />

Serum kreatinini ölç ve GFR’yi hesapla*<br />

GFR 60<br />

30≤GFR≤60<br />

per 1.73 m 2 per 1.73 m 2<br />

mL/dk.<br />

mL/dk.<br />

KY ilaçları ile düzelen klinik<br />

sonuçların kanıtı<br />

ACE inhibitörü veya ARB (şayet hasta ACEİ’yi Muhtemel † Kesin † Kesin<br />

öksürükten dolayı tolere edemezse)<br />

β-Bloker Bilinmiyor Kesin Kesin<br />

Spironolakton Bilinmiyor † ‡§ Muhtemel †§ Kesin<br />

Digoksin Bilinmiyor Muhtemel || Kesin ||<br />

Hydralazin-Nitrat Bilinmiyor Muhtemel Kesin<br />

ŞEKİL 26. Renal fonksiyon serum kreattinin düzeyine göre hesaplanmış GFR’ye göre (eGFR) kategorize edilmeli. Renal fonksiyona<br />

göre her grup için kullanılan ilacı destekleyen kanıt: Renal fonksiyon aralığı esas alınarak: Kesin, Muhtemel veya Bilinmiyor olarak<br />

değerlendirilmiştir (klinik çalışmalarda sunulan ve renal yetersizliğe spesifik sonuçlarda bildirilen). ARB: Anjiyotensin reseptör blokeri.<br />

ACE: Anjiyotensin converting enzim.<br />

(*): Cockcroft-Gault eşitliği veya Renal hastalıkta diyet modifikasyonu formülü. (‡):Renal fonksiyon ve elektrolitlerin dikkatli izlenmesi.<br />

(†): Muhtemelen zararlı hipokalemi düşünülmeli hiperkalemi riskinden dolayı volum kaybında kesilmeli. (||): Hastaneye yatış azalır,<br />

mortalite değil. (Ann Intern Med. 2003;138: 917-24).


622<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

•KY ve böbrek yetersizliğinde güvenli olarak kullanılabilir,<br />

digoksin yükleme dozsuz başlanmalıdır, ve<br />

düşük dozda (0.125 mg) idame ettirilmelidir (gün<br />

aşırı).<br />

Özet olarak: KY hastalarının 1/3’de mortalide<br />

önemli artış ile ilişkilendirilmiş böbrek yetersizliği vardır.<br />

Bunla birlikte, klinik çalışmalarda birçok ilacın sağkalımı<br />

düzelttiği ve KY ile hastaneye yatışı azalttığı gösterilmiştir.<br />

Bunların çoğunda çok az orta ve ağır böbrek<br />

yetersizliği hastası çalışmaya dahil edilmiştir. Kreatinin<br />

düzeyine güvenmekten ziyade klinisyenler GFR’yi hesaplayarak<br />

böbrek fonksiyonu kategorize edebilirler.<br />

Mevcut verilere göre; (i) ACEİ’ler KY ve hafi orta<br />

böbrek yetersizliğinde sağkalım avantajı sağlar; bunların<br />

ağır böbrek yetersizliğinde kullanımı olası yan etkilerinden<br />

dolayı dikkat gerektirmektedir (Şekil 26).<br />

(ii) Bb’lerin KY’de sağkalımın düzeltilmesindeki etkisi<br />

böbrek fonksiyonu ile çok düşük olasılıkla değişir,<br />

bununla birlikte, orta-ağır böbrek yetersizliği altgrubu<br />

Bb çalışmalarına alınmıştır.<br />

(iii) Böbrek yetersizliğinde spironolaktonun hiperkalemi<br />

riskinin arttığı görülmüştür, bu ilacın güvenliği<br />

ağır böbrek yetersizliğinde değerlendirilmemiştir.<br />

(iv) Digoksinin ağır böbrek yetersizliği hastalarındaki<br />

güvenliği bilinmemektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. McClellan WM, Lagston RD, Presley R. Medicare patients<br />

with cardiovascular disease have a high prevalence of chronic<br />

kidney disease and a high rate of progression to endstage<br />

renal disease. J Am Soc Nephrol 2004;15:1912–9.<br />

2. Smith GL, Lichtman JH, Bracken MB, et al. Renal impairment<br />

and outcomes in heart failure. J Am Coll Cardiol<br />

2006;47:1987–96.<br />

3. Hillege HL, Girbes ARJ, de Kam PJ, et al. Renal function,<br />

neurohormonal activation, and survival; in patients with<br />

chronic heart failure. Circulation 2000;102:203–10.<br />

4. Collins AJ, Foley R, Herzog C, et al. Excerpts from the United<br />

States Renal Data 2007 annual data report. Am J Kidney<br />

Dis 2008;51 Suppl 1:S1–320.<br />

5. Foley RN, Murray AM, Li S, et al. Chronic kidney disease<br />

and the risk for cardiovascular disease, renal replacement,<br />

and death in the United States Medicare population, 1998<br />

to 1999. J Am Soc Nephrol 2005;16:489 –95.<br />

6. Horwich TB, Fonarow GC, Hamilton MA, et al. Anemia is<br />

associated with worse symptoms, greater impairment in<br />

functional capacity and a significant increase in mortality<br />

in patients with advanced heart failure. J Am Coll Cardiol<br />

2002;39:1780–6.<br />

7. Sarnak MJ, Tighiouart H, Manjunath G, et al. Anemia as a<br />

risk factor for cardiovascular disease in the Atherosclerosis<br />

Risk In Communities (ARIC) study. J Am Coll Cardiol<br />

2002;40:27–33.<br />

8. Szachniewicz J, Petruk-Kowalczyk J, Majda J, et al. Anaemia<br />

is an independent predictor of poor outcome in patients<br />

with chronic heart failure. Int J Cardiol 2003;90:303– 8.<br />

9. Arant CB, Wessel TR, Olson MB, et al. Hemoglobin level<br />

is an independent predictor for adverse cardiovascular<br />

outcomes in women undergoing evaluation for chest pain:<br />

results from the National Heart, Lung, and Blood Institute<br />

Women’s Ischemia Syndrome Evaluation Study. J Am Coll<br />

Cardiol 2004;43:2009 –14.<br />

10. Tang YD, Katz SD. The prevalence of anemia in chronic heart<br />

failure and its impact on the clinical outcomes. Heart<br />

Fail Rev 2008;13:387–92.<br />

11. Young JB, Abraham WT, Albert NM, et al. Relation of low<br />

hemoglobin and anemia to morbidity and mortality in patients<br />

hospitalized with heart failure (insight from the OP-<br />

TIMIZE-HF registry). Am J Cardiol 2008;101:223–30.<br />

12. Enzyme inhibitors on mortality and morbidity in patients<br />

with heart failure. Collaborative Group on ACE Inhibitor<br />

Trials. JAMA. 1995;273:1450-6. [PMID: 7654275]<br />

13. Pfeffer MA, Braunwald E, Moye LA, Basta L, Brown EJ Jr,<br />

Cuddy TE, et al. Effect of captopril on mortality and morbidity<br />

in patients with left ventricular dysfunction after myocardial<br />

infarction. Results of the survival and ventricular<br />

enlargement trial. The SAVE Investigators. N Engl J Med.<br />

1992;327:669-77. [PMID: 1386652]<br />

14. Kober L, Torp-Pedersen C, Carlsen JE, Bagger H, Eliasen<br />

P, Lyngborg K, et al. A clinical trial of the angiotensin-converting-enzyme<br />

inhibitor trandolapril in patients with left<br />

ventricular dysfunction after myocardial infarction. Trandolapril<br />

Cardiac Evaluation (TRACE) Study Group. N<br />

Engl J Med. 1995;333: 1670-6. [PMID: 7477219]<br />

15. Effect of ramipril on mortality and morbidity of survivors<br />

of acute myocardial infarction with clinical evidence<br />

of heart failure. The Acute Infarction Ramipril Efficacy<br />

(AIRE) Study Investigators. Lancet. 1993;342:821-8. [PMID:<br />

8104270]<br />

16. Cohn JN, Tognoni G. A randomized trial of the angiotensin-receptor<br />

blocker valsartan in chronic heart failure. N<br />

Engl J Med. 2001;345:1667-75. [PMID: 11759645]<br />

17. Hjalmarson A, Goldstein S, Fagerberg B, Wedel H, Waagstein<br />

F, Kjekshus J, et al. Effects of controlled-release metoprolol<br />

on total mortality, hospitalizations, and well-being in<br />

patients with heart failure: the Metoprolol CR/XL Randomized<br />

Intervention Trial in congestive heart failure (ME-<br />

RIT-HF). MERIT-HF Study Group. JAMA. 2000;283:1295-<br />

302. [PMID: 10714728]<br />

18. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol Study II (CIBIS-II): a<br />

randomised trial. Lancet. 1999;353:9-13. [PMID: 10023943]<br />

19. Randomised, placebo-controlled trial of carvedilol in patients<br />

with congestive heart failure due to ischaemic heart<br />

disease. Australia/New Zealand Heart Failure Research<br />

Collaborative Group. Lancet. 1997;349:375-80. [PMID:<br />

9033462]<br />

20. Packer M, Bristow MR, Cohn JN, Colucci WS, Fowler MB,<br />

Gilbert EM, et al. The effect of carvedilol on morbidity and<br />

mortality in patients with chronic heart failure. U.S. Carvedilol<br />

Heart Failure Study Group. N Engl J Med. 1996;<br />

334:1349-55. [PMID: 8614419]<br />

21. Packer M, Coats AJ, Fowler MB, Katus HA, Krum H, Mohacsi<br />

P, et al. Effect of carvedilol on survival in severe chronic<br />

heart failure. N Engl J Med. 2001;344:1651-8. [PMID:<br />

11386263]<br />

22. Pitt B, Zannad F, Remme WJ, Cody R, Castaigne A, Perez<br />

A, et al. The effect of spironolactone on morbidity and mor-


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 623<br />

tality in patients with severe heart failure. Randomized<br />

Aldactone Evaluation Study Investigators. N Engl J Med.<br />

1999;341:709-17. [PMID: 10471456]<br />

23. Cohn JN, Archibald DG, Ziesche S, Franciosa JA, Harston<br />

WE, Tristani FE, et al. Effect of vasodilator therapy on mortality<br />

in chronic congestive heart failure. Results of a Veterans<br />

Administration Cooperative Study. N Engl J Med.<br />

1986;314:1547-52. [PMID: 3520315]<br />

24. Rationale, design, implementation, and baseline characteristics<br />

of patients in the DIG trial: a large, simple, long-term<br />

trial to evaluate the effect of digitalis on mortality in heart<br />

failure. Control Clin Trials. 1996;17:77-97. [PMID: 8721804]<br />

25. Ljungman S, Kjekshus J, Swedberg K. Renal function in severe<br />

congestive heart failure during treatment with enalapril<br />

(the Cooperative North Scandinavian Enalapril Survival<br />

Study [CONSENSUS] Trial). Am J Cardiol. 1992;70: 479-87.<br />

[PMID: 1642186]<br />

26. Swedberg K. Effect of ACE-inhibition on renal function in<br />

severe congestive heart failure. Z Kardiol. 1991;80 Suppl<br />

2:50-4. [PMID: 2024543]<br />

27. Swedberg K, Eneroth P, Kjekshus J, Snapinn S. Effects of<br />

enalapril and neuroendocrine activation on prognosis in<br />

severe congestive heart failure (follow-up of the CONSEN-<br />

SUS trial). CONSENSUS Trial Study Group. Am J Cardiol.<br />

1990;66:40D-44D; discussion 44D-45D. [PMID: 2220604]<br />

28. Edep ME, Shah NB, Tateo IM, Massie BM. Differences<br />

between primary care physicians and cardiologists in<br />

management of congestive heart failure: relation to practice<br />

guidelines. J Am Coll Cardiol. 1997;30:518-26. [PMID:<br />

9247527]<br />

29. Massie BM, Armstrong PW, Cleland JG, Horowitz JD, Packer<br />

M, Poole-Wilson PA, et al. Toleration of high doses of<br />

angiotensin-converting enzyme inhibitors in patients with<br />

chronic heart failure: results from the ATLAS trial. The Assessment<br />

of Treatment with Lisinopril and Survival. Arch<br />

Intern Med. 2001; 161:165-71. [PMID: 11176729]<br />

30. Philbin EF. Factors determining angiotensin-converting<br />

enzyme inhibitor underutilization in heart failure in a<br />

community setting. Clin Cardiol. 1998;21: 103-8. [PMID:<br />

9491949]<br />

31. Ljungman S, Laragh JH, Cody RJ. Role of the kidney in<br />

congestive heart failure. Relationship of cardiac index to<br />

kidney function. Drugs. 1990;39 Suppl 4:10-21; discussion<br />

22-4. [PMID: 2354670]<br />

32. Knight EL, Glynn RJ, McIntyre KM, Mogun H, Avorn J.<br />

Predictors of decreased renal function in patients with heart<br />

failure during angiotensin-converting enzyme inhibitor<br />

therapy: results from the studies of left ventricular dysfunction<br />

(SOLVD). Am Heart J. 1999;138:849-55. [PMID:<br />

10539815]<br />

33. Packer M, Poole-Wilson PA, Armstrong PW, Cleland JG,<br />

Horowitz JD, Massie BM, et al. Comparative effects of low<br />

and high doses of the angiotensinconverting enzyme inhibitor,<br />

lisinopril, on morbidity and mortality in chronic heart<br />

failure. ATLAS Study Group. Circulation. 1999;100:2312-8.<br />

[PMID: 10587334]<br />

34. Packer M, Lee WH, Medina N, Yushak M, Kessler PD. Functional<br />

renal insufficiency during long-term therapy with<br />

captopril and enalapril in severe chronic heart failure. Ann<br />

Intern Med. 1987;106:346-54. [PMID: 3028221]<br />

35. Gottlieb SS, Robinson S, Weir MR, Fisher ML, Krichten<br />

CM. Determinants of the renal response to ACE inhibition<br />

in patients with congestive heart failure. Am Heart J. 1992;<br />

124:131-6. [PMID: 1615796]<br />

36. Pitt B, Segal R, Martinez FA, Meurers G, Cowley AJ, Thomas<br />

I, et al. Randomised trial of losartan versus captopril<br />

in patients over 65 with heart failure (Evaluation of Losartan<br />

in the Elderly Study, ELITE). Lancet. 1997;349:747-52.<br />

[PMID: 9074572].<br />

Okunması Tavsiye Edilen Kaynaklar:<br />

• RoncoC, Haapio M, House AA, Anavekar N, Bellamo R.<br />

Cardıorenal syndrome. JACC 2008;52: 1527-39<br />

• Shlipak MG. Pharmacotherapy for heart failure in patients<br />

with renal insufficiency. Ann Intern Med 2003;138: 938-939<br />

• Willenheimer R, Swedberg. Taılorıng heart failure therapy.<br />

Martın Dunıtz Group.2003. p.107-121


624<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

GEBELİKTE KALP YETERSİZLİĞİ<br />

Tüm gebe kadınların %0.5’de kalp hastalığı bulunur,<br />

toplam maternal mortalitenin %10’nundan sorumludur.<br />

Azalmasına rağmen romatizmal hastalık en yaygın olanıdır.<br />

Son 10 yolda sıklıkla gebelik öncesi düzeltilmiş<br />

konjenital kalp hastalığı gebelikte ortaya çıkan kalp<br />

yetersizliğinin önde gelen sebebi bulunmuştur. Altta<br />

yatan kalp hastalığı orta-derecede olsa dahi, gestasyon<br />

(gebelik dönemi) sırasındaki anlamlı hemodinamik değişikler<br />

sebebiyle gebelik sırasında bazen KY meydana<br />

gelebilmektedir.<br />

ARTIŞ (%)<br />

GEBELİK VE KALP<br />

Volum Değişiklikleri<br />

Plazma volumu<br />

Eritrosit<br />

Normal Gebelikte Bulgular<br />

Semptomlar: Bitkinlik, yorgunluk, dispne, palpitasyon,<br />

egzersiz toleransının azalması, alt ekstremite ödemi,<br />

ortopne.<br />

Fizik muayene bulguları: Hiperventilasyon, alt ekstremite<br />

ödemi, şişmiş boyun venleri;belirgin “a ve v dalgaları”<br />

ve “x ve y inişleri”.<br />

Yükselmiş kalp hızı ve genişlemiş nabız basıncı.<br />

Maksimal apikal impuls yukarıya ve sola yer değiştirmiş.<br />

Yüksek akım üfürümleri (pulmoner ve aortik).<br />

Meme üfürümü (“souffle”, sol sternal kenarda devamlı<br />

üfürüm). Şiddetlenmiş birinci kalp sesi ve kuvvetli<br />

ikinci ses çiftleşmesi. Pulmoner bazal raller.<br />

Elektrokardiyografi bulguları: Sinüs taşikardisi, sol<br />

aks deviyasyonu, artmış R/S oranı (V1 ve V2’de).<br />

Repolarizasyon değişiklikleri.<br />

Ekokardiyografik bulgular: Artmış SV diastolik<br />

çapı, artmış SV duvar kalınlığı.<br />

Hafifce artmış kontraktilite.<br />

Sağ atriyum, sağ ventrikül, sol atriyum büyüklüğünde<br />

hafifce artış.<br />

Fonksiyonel triküspit ve mitral regürjitasyonu.<br />

Küçük perikardiyal efüzyon.<br />

Gebelik Sırasında Hemodinamik Değişiklikler<br />

En önemli değişiklik kan volumunun artışıdır, gebeliğin<br />

sonunda hemen hemen iki katına çıkar. Artmaya 6<br />

haftada başlar, ikinci trimestirde hızlı artar, son 8 haftada<br />

stabil duruma gelir. Eritrosit kitlesi de artar, fakat<br />

plazma volumumuna göre bu artış daha azdır, dolayısı<br />

ile buna bağlı hemoglobin konsantrasyonu düşer, hematokrit<br />

düzeyi %33-34 olup hemoglobin 11-12 g/dl civarında<br />

seyreder (Şekil 27).<br />

Serum aldosteron düzeyi son trimestirde yükselir,<br />

sodyum ve su retansiyonuna sebep olur. Bu hemodinamik<br />

değişikliğin anneyi doğum sırasında kan kaybından<br />

koruduğu anlaşılmıştır, kalp yetersizliğinin en<br />

TRIMESTER<br />

ŞEKİL 27. Plazma volumu ve eritrositler gebeliğin üç trimestri<br />

boyunca artar. İkinci trimestrde bazale göre plazma volumu<br />

%50 artmıştır ve doğuma kadar plato çizer. (Copyright Braunwald’s<br />

Heart Disease. p. 1968, 2008 by Saunders, an imprint of Elsevier Inc.).<br />

önemli sebeplerinden birisidir, daha önce kompanse<br />

olan birçok hastayı gebelik sırasında kötüleştirebilir.<br />

Kalp debisinin artışı bir diğer bir önemli hemodinamik<br />

değişikliktir. Bu kısmen kan volum artışına, kısmende<br />

kalp hızının artışına bağlıdır. Kalp hızı gebeliğin<br />

birinci haftasında birinci trimestirin ilk yarısına kadar<br />

dakikada 10-12 vuru yükselmeye başlar. Sonunda, rezistansı<br />

düşük utero-plasental dolaşımdan ve dolaşımdaki<br />

yükselmiş prostoglandin düzeyinden dolayı periferik<br />

vasküler rezistans düşer (Şekil 28). Bu değişiklikler<br />

gebelikte fizyolojik bile olsa dispne, palpitasyon, periferik<br />

ödem, ve sistolik kalp üfürümlerinin duyulması-<br />

Gebelik sırasında hemodinamikler<br />

Periferik direnç ↓<br />

↑uterusta kan akımı<br />

Kan volumu ↑ 40-45%<br />

Kalp hızı ↑ 10-20%<br />

Kan basıncı → veya ↓<br />

Pulmoner vasküler rezistans↓<br />

Alt ekstremitelerde venöz basınç↑<br />

Kalp debisi<br />

↑ 30%<br />

ŞEKİL 28. Gebelik sırasında artmış kalp debisi ve düşmüş<br />

periferik dirençle ilgili hemodinamik değişiklikler. Kan basıncı<br />

ayni kalır veya biraz düşer. Bacaklarda venöz basınç yükselir,<br />

ödeme sebep olabilir. (Braunwald’s Heart Disease Copyright 2008 by<br />

Saunders, an imprint of Elsevier Inc. p. 1968).


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 625<br />

na sebep olabilir, kalp yetersizliğini taklit eder. Bundan<br />

dolayı geçmişte kalp hastalığı olan hastalarda fizyolojik<br />

ve patolojik değişikliklerin ayırıcı teşhisini yapmak<br />

güçtür. Ağrı ve anksiyete yükselmiş kalp debisi ve kan<br />

basıncından sorumlu sempatik tonus artışına sebep<br />

olur: Dolayısı ile gebelik ve doğumda kalp hastalığında<br />

önemli konulardan birisi analjezikler kullanarak ağrı<br />

ve anksiyetenin kontrol edilmesidir. Uterus kontraksiyonları<br />

sırasında, kanın uterustan sistemik dolaşıma<br />

dönmesine bağlı olarak kan volumu yükselir. Doğumun<br />

ikinci evresi sırasında venöz dönüşün artışı vena kavada<br />

kompresyona sebep olur. Doğum sırasında kan kaybı<br />

miktarı 500-700 ml’dir, hemodinamik değişiklerden dolayı,<br />

bu periyod kalp yetersizliğinin meydana gelişi ile<br />

yakından ilgilidir, kalp üzerindeki fizyolojik yük maksimuma<br />

çıktığından (gebeliğin 28 ve 34 haftaları arasında,<br />

doğum sırasında ve doğumdan hemen sonra).<br />

Gebelik Sırasında Kalp Yetersizliğine Sebep Olan<br />

Durumlar<br />

•Kapak regürjitasyonları ve sol-sağ şantlar, gebelik sırasında<br />

düşmüş arteriyel rezistanstan fayda bulurlar<br />

ve nadiren kalp yetersizliğine yol açarlar gebelik öncesi<br />

ventriklül fonksiyonu ağır derecede bozulmuş<br />

ve kalp yetersizliği meydana gelmiş hastalarda.<br />

Mitral stenozunda daralmış delikten (kapak alanı)<br />

dolayı kalp debisi yükselemediğinden kalp yetersizliği<br />

gelişebilir.<br />

Yüksek Riskli Gebelikler<br />

•Pulmoner hipertansiyon (>%50 sistemik basınç).<br />

•Dilate kardiyomiyopati, SVEF


626<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Sol Ventrikül Sistolik Disfonksiyonu<br />

Sol ventrikül fonksiyonu düşmüş tüm kalp hastaları,<br />

gebelik sırasında kalp yetersizliği riski altındadır. Risk<br />

yükselişi sadece düşmüş ejeksiyon fraksiyonu ile değil<br />

semptomların oluşu ile de ilişkilidir.<br />

SVEF 1.5:1) gebelik öncesinde düzeltilmelidir.<br />

Gebelik öncesinde tamir edilmiş sekundum tip ASD<br />

yükselmiş komplikasyon riski ile ilişkili bulunmamıştır.<br />

•Ventriküler septal defekt (VSD): Pulmoner hipertansiyonu<br />

olmayan VSD genellikle gebelikte iyi tolere<br />

edilir. Gebelik öncesi pulmoner hipertansiyon gelişmeden<br />

düzeltilmesi riski bertaraf eder. Gebelikte<br />

VSD ve pulmoner hipertansiyonda, doğum sırası ve<br />

sonrasında kan basıncı düşer, şantın geçici tersine<br />

çevrilmesi sonucunda, yakın takip ve volum yüklenmesi<br />

ile önlenebilir.<br />

•Patent duktus arteriyozus (PDA): Pulmoner hipertansiyon<br />

gelişmemişse genellikle sonuçları olumludur.<br />

Tedavi prensibi VSD’ye benzer.<br />

Prostetik Kapak<br />

Prostetik kapaklarda kalp yetersizliği kapağın malfonksiyonu<br />

veya SV disfonksiyonuna bağlıdır. Gebelik sırasında<br />

biyolojik kapaklarda dejenerasyonun hızlandığı<br />

tecrübe edilmiştir, daha stenotik veya yetersiz duruma<br />

gelir. Bu olguların %10-50’sinde, süreç sıklıkla çok hızlı<br />

olur, kapak değişimi gerekir. Mekanik kapaklarda, antikoagülan<br />

tedavide dahi trombozis olabilir, bu durumda<br />

tromboliz veya cerrahi gerekir.<br />

Peripartum Kardiyomiyopati<br />

Geçmişte kalp hastalığı hikayesi olmayan kadınlarda,<br />

doğumdan 1 ay önce ve 6 ay sonraya kadar, meydana<br />

gelen açıklanamayan kalp yetersizliği peripartum kardiyomiyopati<br />

olarak tarif edilir (bakınız Bölüm 3.5).<br />

Peripartum kardiyomiyopatide KY ciddiyetinin her<br />

derecesi bulunabilir; hafif SV disfonksiyonundan akut<br />

pulmoner ödeme kadar.<br />

Konjestif KY doğumdan sonra birinci günde ağır<br />

dispne, ortopne, taşikardi, hipotansiyon, sıvı yüklenmesi,<br />

ve bazan mitral regürjitasyonu ile gelişebilir. Ventrikül<br />

taşikardisi Klinik KY başlangıcından önce gelebilir.<br />

Kalp yetersizliği bulunuyorsa mortalite çok yüksektir.<br />

Birçok gebeliği olan kadınlarda peripartum kardiyomiyopati<br />

sıktır, bu tek gebeliklere göre daha fazla hemodinamik<br />

yüklenmeye (daha yüksek atım hacmi ve kalp<br />

debisi) sebep olmuştur.<br />

Ayırıcı tanı; dilate kardiyomiyopati, peripartum miyokard<br />

infarktüsü (nadir) ve pulmoner embolizm.<br />

•Peripartum gebelik kardiyomiyopatisi (PPGK) için<br />

risk faktörleri: Çok-doğum yapmış (multipar), çokfetus,<br />

eklampsi, preeklampsi, veya doğum sonrası<br />

hipertansiyon hikayesi, kokain alışkanlığı ve selenyum<br />

eksikliği.<br />

•PPGK geliştikten sonra prognozu değişkendir: %50-<br />

60 kadın doğumdan sonra 6 ay içerisinde tam iyileşmektedir<br />

(normal kalp büyüklüğü ve fonksiyonu<br />

ile).<br />

Gebelik Sırasında Kalp Yetersizliğinin Teşhisi<br />

Kalp hastalığının çoğu gebelikten önce teşhis edilmiştir<br />

ve çok azı gebelik sırasında ortaya çıkar.<br />

Kalp yetersizliği riskinde hastanın semptomları; şayet<br />

KY’den şüpheleniliyorsa, gebeliğin evresi ne olursa<br />

olsun göğüs radyografisi istenmelidir.<br />

Göğüs radyogramının radyasyon dozu 0.07-0.15<br />

rad’ın altında olduğundan fetus için tehlikeli düzeyin<br />

altındadır (Willenheimer R. Svedberg K. Tailoring Heart Failure<br />

Therapy. Martın Dunitz Publ. 2003. p.49. Environ Health Perspect<br />

1995;103: 1018-23).


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 627<br />

Bu metod pulmoner konjesyonun değerlendirilme<br />

ve takip edilmesin için çok güvenilirdir. Ekokardiyogram<br />

teşhisin isbatlanmasında çok önemlidir; valvular<br />

hastalığın ciddiyetini değerlendirir, ventrikül fonksiyonunu<br />

kontrol eder.<br />

Kalp yetersizliğinde fetusun hipoksi riski vardır;<br />

bundan dolayı yoğun fetal izleme yapılmalıdır (2D ve<br />

Doppler ultrason, kardiyotokografi ile).<br />

Gebelikte Kalp Yetersizliğinin Tedavisi<br />

Kalp yetersizliği ve pulmoner ödemin sebeplerinin<br />

hızla araştırılmasının yanında, hemodinamik stabiliteyi<br />

sağlamak ve semptomları azaltmak için ilaçlar hızla<br />

kullanılmalıdır.<br />

Kalp hastalığı ve KY’li gebe kadının değerlendirilmesinde<br />

önemli noktalar:<br />

•Alttaki kalp hastalığı dikkatle incelenmelidir<br />

•KY’yi tetikleyen faktörler tanınmalı ve tedavi edilmelidir.<br />

İnfeksiyonlar, özellikle pulmoner infeksiyonlar<br />

pulmoner basıncı yüksek hastalarda KY ile<br />

sonuçlanabilir.<br />

•Gebeliğin evresi gözden geçirilmeli ve fetal sağkalım<br />

dikkate alınmalıdır.<br />

Gebelikte Pulmoner Ödem ve Kalp Yetersizliğinin<br />

Sık Sebepleri:<br />

•Mitral tenozu ve nadiren diğer valvuler kalp hastalıkları:<br />

Mitral stenozu gebelikte pulmoner ödemin<br />

en sık sebebidir. Üçüncü trimestir ve erken puerperiyumda<br />

hastaların %70’de KY gelişebilir.<br />

•Preeklampsi ile ilişkilendirilmiş sistemik hipertansiyon.<br />

• Pulmoner hipertansiyon.<br />

•Çok nadiren peripartum kardiyomiyopati.<br />

Kalp Hastalığı ve KY Bulunan Gebe Kadının<br />

Değerlendirmesi Önemlidir:<br />

•Alttaki kalp hastalığı dikkatle değerlendirilmeli.<br />

•Kalp yetersizliğini tetikleyen faktörler tanınmalı ve<br />

tedavi edilmelidir. İnfeksiyonlar, özellikle pulmoner<br />

basıncı yüksek hastalarda pulmoner infeksiyonlar<br />

KY ile sonuçlanabilir. Pulmoner ödemi önlemek için<br />

bu hastalara diüretikler verilmelidir.<br />

Aritmiler, sıklıkla yüksek ventrikül cevaplı atriyal<br />

fibrilasyon, özellikle mitral stenozlu hastalarda<br />

KY’ye sebep olabilir. Bu hastalarda, kısalmış diyastolik<br />

dolum zamanı pulmoner uç basıncı birdenbire<br />

yükseltebilir ve pulmoner ödeme sebep olabilir. Atriyal<br />

fibrilasyonun, Beta blokerler, kalsiyum antagonistleri<br />

(diltiazem, verapamil), digoksin ile kalp hızının<br />

kontrol edilmesi veya DC Shock ile sinüs ritmine<br />

(kardiyoversiyon ile çevrilmesi) hayati önem taşır.<br />

•Hastaya yaklaşımda gebeliğin evresi düşünülmeli;<br />

fetal yaşam beklentisi de dikkate alınmalıdır. Kalp ye-<br />

tersizliği sırasında utero-plasental dolaşım çoğumnlukla<br />

bozulur ve fetusun ölüm riski çok yüksektir.<br />

Oksijen ihtiyacını azaltmak için yatak istirahati<br />

esastır. Su ve tuz kısıtlanması da önemlidir.<br />

Gebelikte KY’de Sık Kullanılan İlaçlar<br />

•Kalp yetersizliğinde kullanılan ilaçların çoğu güvenli<br />

olarak gebelikte de verilebilir. Maternal hipvolemi<br />

ve azalmış plasental kan akımına dikkat edilmelidir.<br />

Diüretikler: Hipervolemiyi azaltmak için kullanılacak<br />

ilk tedavi diüretiklerdir:<br />

Furosemid: Gebelik sırasında (tercihen son trimestrde)<br />

hiçbir kontrindikasyonu olmadığından furosemid<br />

seçilecek ilaçtır. Yoğun kullanımında plasental kan akımında<br />

azalmaya sebep olabilir, böylece fetal büyümeyi<br />

etkileyebilir (Braunwald 8’th ediditıon, p.1977).<br />

Maternal hipovolemi ve hiperkalemi gibi yan etkileri<br />

kontrol edilmeli. Siyanotik hastalarda diüretiklere<br />

özel dikkat gösterilmelidir.<br />

•“Khan GM”ye göre, furosemid fetal anormalliklere<br />

sebep olduğundan kontrindikedir.<br />

•Gebelikte hayati-tehlikesi olan pulmoner ödemde<br />

gebeliğin son haftalarında ve doğum sonrasında Furosemid<br />

kullanılabilir (Khan MG. Cardiac drug therapy.<br />

Saunders Publ. 2003. p.453).<br />

•ACEİ’ler gebeliğin her evresinde kontrindikedir.<br />

Spironolakton: Gebelikte KY’de spironolakton kullanılabilir,<br />

özellikle hipokalemide tercih edilmeli. Gebelerde<br />

bildirilmiş yan etkileri yoktur.<br />

Mitral stenozunda (MS) özellikle pulmoner ödem<br />

krizinde kısa süreli semptomatik rahatlama için, MS<br />

PBV (perkutan balon valvotomi) veya cerrahi ile düzeltilinceye<br />

kadar, oksijen ve morfinle birlikte tiyazidlerle<br />

diüretik tedavi indikedir.<br />

Tiyazidler, seyrek olarak fetal veya yenidoğan sarılığına<br />

veya trombositopeniye sebep olur. Fakat kullanılmaları<br />

pulmoner ödem ve hipertansiyon ile birlikte<br />

preeklampside indikedir (hidroklorotiyazid, 50 mg).<br />

Önceden tahmin edilen faydaları, fetusa olası zararları<br />

veya yenidoğanın kısa-dönem tedaviye maruz kalmasına<br />

karşılık daha ağırlıkta olmalıdır.<br />

Digoksin: Mitral stenozunun sebep olduğu Pulmoner<br />

ödemin tedavisinde değeri ve yeri yoktur. Fakat,<br />

hipertansif kalp yetersizliği (diastolik disfonksiyon hariç),<br />

dilate kardiyomiyopati veya SV sistolik fonksiyonu<br />

kötüleşmiş diğer hastaların tedavisinde küçük rolü olabilir.<br />

Tercihen ekokardiyografik değerlendirmede hastanın<br />

kötü SV fonksiyonu kanıtlanıncaya kadar bu ilacın<br />

verilmesi tavsiye edilmemelidir.<br />

•Digoksin toksisitesi hariç İstenmeyen teratojenik fetal<br />

etkileri yoktur; kronik digoksin kullanımında bildirilmemiştir,<br />

anne ve yenidoğanın digoksin düzeyi


628<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

aynidir (Ann Intern Med 1983;98: 47, N Engl J Med 1972;<br />

287: 1010).<br />

Ancak, gebe olmayanlara göre gebelerde serum digoksin<br />

düzeyleri %50 daha düşüktür. Annenin digoksin<br />

intoksikasyonunda fetal ölümler bildirilmiştir (Am J Cardiol<br />

1960;6: 834).<br />

Digoksin kullanımı ile ilişkili teratojenite bulunmamaktadır,<br />

uzun dönem kullanımı ve kolay elde edilebildiğinden,<br />

bazılarına göre gebelikte konjestif KY tedavisinde,<br />

sistolik disfonksiyon ve aritmiler bulunduğunda<br />

seçilecek ilaçtır.<br />

•Gebelik sırasında artmış renal klirensinden dolayı<br />

digoksin düzeyi düşük olabilir, dozu artırılmalıdır.<br />

•Azalmış böbrek fonksiyonunda veya amiyodaron<br />

ile birlikte alındığında, idame dozunun düşürülmesi<br />

gerekir.<br />

• Üçüncü trimestirde, radyoimmunassay ile karışan<br />

digoksin-benzer maddeciklerden dolayı serum digoksin<br />

düzeyi “yalancı yükselme” gösterir. Dolayısı<br />

ile tedaviye kılavuz olması için digoksin düzeylerinin<br />

izlenmesi fayda sağlamaz.<br />

•Fetus için güvenlidir, yan etkisi yoktur.<br />

Vazodilatörler: ACEİ’ler gebeliğin tüm evrelerinde<br />

kontrindikedir. Şayet afterload düşürülmesi KY’nin tedavisi<br />

için gerekli ise, gebeliğin üçüncü trimestrde Hidralazin<br />

kullanılabilir, fakat birinci trimestrde kullanımını<br />

önlenmelidir (hayvanlarda teratojenik etki ?).<br />

Anjiyotensin konverting enzim inhibitörleri: Teratojenik<br />

etkilerinden gebelik sırasında ACEİ’ler kesilmelidir.<br />

Bu ilaçlara ihtiyaç olan hastalarda (kardiyomiyopati<br />

ile sistemik hipertansiyon), hidralazin, uzun-etkili<br />

nitrat kombinasyonu ACEİ yerine geçmelidir.<br />

•Kan basıncını çok fazla veya aniden düşürmemeye<br />

dikkat edilmelidir. Çünkü, bu utero-plasental kan<br />

akımı bozarak fetal hipoksiye sebep olabilir.<br />

•Fetusta intraüterin büyüme geriliği, oligohidramniyos,<br />

böbrek yetersizliği, anormal kemik ossifikasyonu<br />

bildirilen yan etkileridir.<br />

Anjiyotensin tip-1 reseptör blokerleri (ARB): Gebelikle<br />

ARB’lerin kullanımı ile ilgili veri şimdilik yoktur.<br />

Beta-blokerler: Bb’ler, gebelik sırasında mitral stenozunun<br />

tedavisinin “köşetaşıdır”.<br />

Özellikle Mitral stenozlu gebe hastalarda pulmoner<br />

hipertansiyonun korunmasında kullanılır. Mitral kapaktan<br />

geçen diyastolik akım yavaşladığında sol atriyal<br />

basınç yükselir. Ayrıca, 20-24 haftalarda kalp debisi ve<br />

vasküler volum zirveye ulaşır. Kalp hızı ortalama dakikada<br />

10 vuru artar. Kalp hızının yükselmesi sonucunda<br />

SV diastolik dolum süresi kısalır ve sol atriyum basıncı<br />

yükselir. Sinüs taşikardisi pulmoner ödemi presipite<br />

ederek fatal olabilir. Kalp hızının dinlenimde ortalama<br />

86-78/dk’ya düşmesi hastada belirgin düzelme sağlar.<br />

Beta bloker dozu, hastanın semptomları ve kalp hızına<br />

göre titre edilmeli. Atriyal fibrilasyonda ventrikül hızının<br />


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 629<br />

Beta-Adrenerjik Blokerler: Gebelik sırasında, özellikle<br />

diğer antiaritmiklerin fetus veya yeni doğana zararlı<br />

olabilecekleri de dikkate alınırsa, bu ilaçların rahatsız<br />

edici aritmilerin tedavisinde değeri kendiliğinden<br />

kanıtlanır.<br />

Supraventriküler taşikardiler, İV esmolol veya atenolol<br />

kullanımı ile, fetus üzerinde yan etkiye neden olmadan<br />

sonlandırılmıştır.<br />

•İV beta blokerler doğum sancısi ve doğumda mümkünse<br />

yasaklanmalıdır, çünkü nadir de olsa yeni doğanda<br />

solunum depresyonu olabilir.<br />

Beta blokerler aşağıdaki durumlarda var olan en güvenli<br />

tedavilerdir:<br />

•Rahatsız edici tekrarlayan PSVT (kronik tedavi); bu<br />

hastalarda beta blokerler gerekirse digoksin ile birlikte<br />

de kullanılabilir.<br />

•Rahatsız edici ventriküler erken atımlar.<br />

•Ventriküler taşikardi; diğer antiaritmikler kullanılmadan<br />

önce beta blokerler denenmelidir.<br />

Disopiramid: Plasentadan geçer ve doğum sancısına<br />

neden olur.<br />

Lidokayin: Lidokayin plasentadan geçer, teratojenik<br />

görünmemektedir. İkinci ve üçüncü trimestirlerde kullanılması<br />

güvenlidir.<br />

•Fetal solunum depresyonu olasılığını azaltmak için<br />

dozu doğuma yakın en aza indirilmelidir.<br />

Bu ilaç hayati-tehlikesi olan ventriküler aritmilerde<br />

indikedir. Yan etkileri; fetal asidoz, solunum depresyonu,<br />

apne, bebekte bradikardi.<br />

Kinidin: Fetal yan etkiye sebep olmadan gebelikte<br />

ventriküler taşikardiyi başarı ile tedavi etmiştir (Gynecol<br />

1979;54:366). Güvenilirliği için genel tavsiye yapılmamıştır.<br />

Kinidin plasenta engelini geçer, toksisitesi spontan<br />

düşük ve erken doğuma neden olabilir. Fetal kraniyal<br />

sinir hasarını presipite edebilir.<br />

Kinidin yüksek proaritmik etkisinden dolayı kötü<br />

bir antiaritmiktir. Hayati-tehlikesi olan ventriküler aritmilerde,<br />

beta bloker ajanlar veya diğer antiaritmiklerden<br />

sonra indikedir. Tedavinin faydası ve etkisi fetusa<br />

olası riskinden daha fazla olmalıdır.<br />

•Fetus için rölatif güvenlidir. Nadiren neonatal trombositopeni<br />

ile ilişkili bulunmuştur. Minimal oksitoksik<br />

etkisi var.<br />

AHA/ACC Kılavuzunda Gebelerde Atriyal<br />

Fibrilasyonun Tedavisi<br />

(JACC 2003;41:1633)<br />

•Sınıf –I: Girişim/Tedavi (Fayda >>> Risk) Yapılmalıdır/Verilmelidir.<br />

•Digoksin, Bb, dihidropiridin-olmayan KKB (kalsiyum<br />

kanal bolkerleri), ventrikül hızını kontrol etmek<br />

için gebelerde AF’de tavsiye edilmektedir.<br />

•AF’ye bağlı hemodinamik olarak anstabil duruma<br />

gelen gebelerde DC-Kardiyoversiyon önerilmektedir.<br />

•AF’li tüm hastaların (“lone AF” ve/veya tromboembolik<br />

riski düşük olanlar hariç) gebelik süresince<br />

tromboembolizme karşı korunması tavsiye edilmektedir.<br />

Tedavi gebeliğin evresine göre seçilmelidir<br />

(Aspirin veya antikoagulan).<br />

Antitrombotikler: Prostetik kapağı bulunanlarda,<br />

gebeliğin birinci trimestirinde İV heparin ile desteklenen<br />

subkutan heparin kullanımının komplikasyon oranı<br />

yüksektir.<br />

Gebe kadınlarda antikoagülasyon seçenekleri (JACC<br />

2003;41:1633): (1) Gebelik boyunca heparin veya düşük<br />

molekül ağırlıklı (DMAH) heparinler, (2) Gebelik boyunca<br />

warfarin, 40’cı haftada doğum planlananlarda<br />

gebeliğin 38’ci haftasında heparin veya DMAH ile değiştirilmeli.<br />

(3) Gebeliğin birinci trimestirinde DMAH veya heparinler,<br />

ikinci trimestirde Warfarine değiştirilir ve gebeliğin<br />

38’ci haftasına kadar warfarinle devam edilir,<br />

40’cı haftada doğum planlananlarda 38’ci haftada Heparin<br />

ve DMAH ile değiştirilir.<br />

•Aspirin: Bebek aspirini zararlı değildir.<br />

•Warfarin: Fetustaki yan etkileri, embriyopati; plasental<br />

ve fetal hemoraji; santral sinir sistemi anormallikleri,<br />

gebelikle kullanılmamalıdır.<br />

Gebelerde Prostetik Mekanik Kapaklarda<br />

Antikoagulasyon Rejimi Seçiminde<br />

AHA/ACC Kılavuzu Tavsiyeleri<br />

(Circulation 2006;114:284-e231)<br />

Sınıf –I Tavsiyeler (Fayda >>> Risk):<br />

•Mekanik prostetik kapağı olan gebeler sık izleme ile<br />

devamlı terapetik antikoagulasyon almalıdır. Gebeliğe<br />

teşebbüs eden ve Warfarin almakta olanlarda,<br />

sonraki antikoagulasyon için gebelik testleri izlenmelidir.<br />

Böylece gebelik meydana geldikten sonra<br />

antikoagulasyona kesilmeden devam edilebilir.<br />

•Mekanik prostetik kapaklarda, gebeliğin 6 ve 12 haftaları<br />

arasında Warfarinin durdurulmasına karar verilenler;<br />

devamlı intravenöz FOH, dozu-ayarlanmış<br />

FOH, veyadozu-ayarlanmış DMAH almalıdır.<br />

•Mekanik prostetik kapaklı gebelerde gebeliğin 36’cı<br />

haftasına kadar tedavi seçeneği devamlı İV veya dozu-ayarlı<br />

subkutan FOH, dozu-ayarlı DMAH veya<br />

Warfarin tam olarak tartışılmalıdır. Şayet devamlı İV<br />

FOH kullanılırsa fetal risk düşüktür fakat prostetik<br />

kapağın maternal riskler; kapak trombozu, sistemik<br />

embolizasyon, infeksiyon, osteoporoz ve HIT (Heparın<br />

induced trombositopeni) rölatif yükseltir.


630<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

•Mekanik prostetik kapaklı gebelerde, doz-ayarlı<br />

DMAH alanlarda, DMAH subkutan günde iki defa<br />

yapılmalıdır (verildikten 4 saat sonra anti-Xa düzeyi<br />

0.7 ve 1.2 U/mL tutulmalı).<br />

•Prostetik mekanik kapaklı gebelerde, doz-ayarlı<br />

FOH verilenlerde, günde en az iki defa aPTT kontrol<br />

edilmelidir.<br />

Sınıf III tavsiyeler (Risk ≥ Fayda):<br />

• Mekanik prostetik kapaklı gebelere, verildikten 4-6<br />

saat sonra anti-Xa düzeyi saptanana kadar DMAH<br />

verilmemelidir.<br />

• Dipiridamol, antitrombosit ajan olarak aspirine alternatif<br />

olarak yerine verilmemelidir, çünkü fetus<br />

için zararlıdır.<br />

FDA Risk kategorisine göre Gebelikte<br />

Kardiyovasküler ilaçların kullanımı<br />

(Curr Probl Cardiol 2007;32: 439)<br />

•Gebelikte riski bertaraf edilemiyen kardiyovasküler<br />

ilaçlar: Adenozin, Amiyodaron, aspirin, Bb, Kalsiyum<br />

kanal blokerleri (diltiazem, verapamil, nifedipin),<br />

Digoksin, Diüretikler, Flekainid, Lidokain, Nitratlar,<br />

Prokainamid, Propafenon, Kinidin, Sodyum<br />

nitroprussid, Bretilyum, Esmolol, Metoprolol, Propranolol,,<br />

Dopamin.<br />

•İnsanda risk kanıtı yok: Nitrogliserin, Dobutamin.<br />

•Riskin Pozitif kanıtları olanlar: Aspirin, Bb, Fenitoin,<br />

Atenolol.<br />

•Gebelikte kontrindike ilaçlar: ACEİ/ARB.<br />

Gebelikte Kalp Yetersizliği Tedavisinde;<br />

Perkutan ve Cerrahi Tedavi<br />

Medikal tedavi KY’yi kontrol etmede yetersiz kalıyor,<br />

veya inatcı pulmoner hipertansiyonunun bulguları bulunuyorsa<br />

valvuler hastalıkta kalp cerrahisi düşünülür.<br />

Perkutan valvotomi: Mitral kapak darlığının perkutan<br />

balon girişimi ile genişletilmesi, son zamanda cerrahi<br />

olmayan ideal tedavi seçeneği durumuna gelmiştir.<br />

• Mitral kapağı; esnek, nonkalsifik ve subvalvüler yapısı<br />

çok bozuk (yapışıklıklar) olmayan, ve orta-ağır<br />

mitral regürjitasyonu bulunmayan eko-skoru ≤8 hesaplananlarda<br />

(özellikle genç erişkinlerde), perkutan<br />

mitral balon valvotomi (PMBV) sonuçları mükemmeldir.<br />

•PMBV Röntgen kılavuzluğunda yapıldığından,<br />

embriyogenez tamamlandığından ikinci trimestir<br />

içinde uygulanmalıdır; bu yaklaşım gebeliğin geç<br />

evresinde iyonik-kontrast ajanın sebep olabildiği fetal<br />

tiroide negatif etkiyi önler.<br />

•Radyasyonun fetus üzerinde doğrudan zararlı etkileri<br />

yoktur (Angiology 2001;52: 205-9).<br />

•Perkutan valvuloplasti sırasında radyasyon dozu<br />

0.05 ve 0.2 rad arasındadır; gebe bir kadının alabileceği<br />

maksimum radyasyon dozundan (0.5-5 rad)<br />

daha düşüktür. Anne ve özellikle fetus için riski,<br />

geçmişte cerrahi mitral kommisürotomi için bildirilenden<br />

daha azdır.<br />

Perkutan aortik valvotomi için çok az sayıda hasta<br />

bildirilmiştir (Eur Heart J 1996;17: 182-8), literatürde sonuçları<br />

iyi olan 4 olgu bildirilmiştir.<br />

•Bu hastalarda gebelik süresinde kapak replasmanına<br />

kadar, gradiyentin düşürülmesi girişimin amacıdır.<br />

Açık-kalp cerrahisi: Gebe kadında açık-kalp cerrahisine<br />

kolayca karar verilemez. Fetusa riski, kardiyopulmoner<br />

bypass sırasında esasen hipotansiyon ve hipotermiye<br />

bağlı oldukça fazladır. Bir tek, medikal olarak tedavi<br />

edilemeyen, hayati-tehlikesi olan pulmoner ödem<br />

gibi ağır durumlarda düşünülmelidir.<br />

•Herhangi bir kalp ameliyatı için, gebeliğin ikinci-trimestiri<br />

tercih edilir. Maternal sonuçlar bu dönemde<br />

iyidir, ölüm riski %1, bu gebe-olmayan kadınlardaki<br />

aort kapak replasmanının riskine benzerdir. Fetal kayıp<br />

yaklaşık %20-30’dur.<br />

Doğumun zamanlaması<br />

Kalp yetersizliği gelişince major problem, doğumun zamanlamasıdır.<br />

Gebeliğin devamı sırasında annenin riski<br />

ile erken doğumun fetus riski ile dengelenmelidir. Daha<br />

ötesi, cerrahi gerektiren hastalarda, gebeliğin sürdürülmesi<br />

fetus için de risk olabilir. Mitral kommisürotomide<br />

(açık veya kapalı) bildirilen fetal ölüm oranı %6, mitral<br />

kapak replasmanında ise %20’dir. Erken doğan yenidoğanlarda,<br />

yaşam beklentisi 32 haftadan sonra çok yüksektir<br />

(%95), nörolojik sekelde azdır.<br />

•Şayet gebelik ≥32 hafta ise doğum hızlandırılmalıdır.<br />

•28 haftadan önce yaşam bekjlentisi düşük (


Non-Kardiyak Komorbidler, Özel Hasta Gruplarında Kalp Yetersizliği 631<br />

Emzirme ve Kardiyak İlaçlar<br />

Gebelik sırasında KY olanlarda emzirme yasaklanmalıdır;<br />

sütten atılan ilaçların yenidoğana geçmesi, ve emzirmenin<br />

anneye stres yapması önlenmeli.<br />

Annenin aldığı hemen hemen tüm ilaçlar memeden<br />

sütün içerisinde atılmaktadır, miktarı annedeki dozun<br />

%2’sinden azdır. Sütteki konsantrasyonu küçük çocukta<br />

farmakolojik yan etkiler yapabilmesi için nadiren yeterlidir.<br />

Buna rağmen dikkat edilmelidir, çünkü kalp ilaçlarına<br />

kılavuzluk edecek yeterli sayıda kanıt yoktur.<br />

•Bundan dolayı, emziren kadınlarda bu ilaçların alınması<br />

sadece kesin olarak gerekliyse tavsiye edilmektedir.<br />

•İlaç alımı için en iyi zaman, meme ile beslenmeden<br />

hemen sonra. Annenin, en yüksek konsantrasyonda<br />

ilaç ihtiva eden sabahki meme sütünün atlatması,<br />

verilmemesi tavsiye edilmelidir ve ilaçlar alındıktan<br />

hiç değilse 1-2 saat sonra çocuk beslenmemeli.<br />

Meme Sütünden İlaçların Atılımını Etkileyen<br />

Faktörler<br />

•Proteine bağlanması: Proteine az bağlanan ilaçlar<br />

sütle atılırlar. Örneğin; atenolol (sadece %5’i bağlanır)<br />

sütte küçük çocukta nadir de olsa yan etkilere<br />

sebep olan yeterli konsantrasyona ulaşır. Meme sütü<br />

ile beslenmede atenolol, acebutolol, sotalol kontrindikedir.<br />

•Yağda çözünülürlüğü: Meme sütü vucutta etkili olarak<br />

metabolize edilemeyen lipofilik maddelerin atılım<br />

yoludur. Alternatifleri yoksa kullanılmalıdırlar.<br />

Propranolol lipofilik olmasına rağmen proteine bağlandığından<br />

sütte düşük konsantrasyonda bulunur.<br />

•Molekül ağırlığı: Çok büyük moleküllü ajanlar hariç,<br />

(heparin ve insülin gibi ajanlar süte geçmeyi başaramazlar)<br />

molekül ağırlığı sütte atılıma mani değildir.<br />

•Meme sütünün volumu: Sabahları meme sütünün<br />

miktarı en fazla olduğundan, bu sırada ilaçların taşınması<br />

maksimumdur. Sonuçta, bu beslenme önlenmelidir.<br />

•Sütün pH’sı: Süt genellikle asidik olup pH’sı 6.35-<br />

7.65’dir. Zayıf baz olan ilaçlar (beta adrenerjik blokerler<br />

gibi) sütte yakalanırlar, fakat konsantrasyonları<br />

düşüktür.<br />

Yüksek süt-plazma (SP) konsantrasyonu çoğu ilacı<br />

bebeğin almasını artırır. SP oranını birçok faktör etkiler.<br />

240 mg Diltiazemin meme sütündeki konsantrasyonu<br />

200 mg/ml’dir (SP oranı: 1). Meme beslenmesinde<br />

diltiazem kontrindikedir.<br />

Atenolol 100 mg sütte 0.6 micg/ml konsantrasyon<br />

sağlar (SP oranı: 3), kontrindikedir. SP oranı 3’e kadar<br />

birçok ilaç kontrindikedir.<br />

Erken doğanlarda, annenin ilaç alması engellenmelidir.<br />

Karaciğer veya renal bozukluğu olduğundan<br />

şüphelenilen anne ve küçük çocuklarda ilaç kullanımı<br />

yasaklanmalıdır (ilaçların çoğu böbrekten metabolize<br />

olduğundan).<br />

Sık Kullanılan Kalp İlaçları için Tavsiyeler<br />

ACE İnhibitörleri: Sistolik fonksiyonu kötü ağır<br />

kalp yetersizliği hariç emzirme sırasında ACEİ’ler kullanılmamalıdır<br />

veya meme ile beslenme sonra kesilmelidir.<br />

Amiyodaron: Emzirme sırasında kontrindikedir.<br />

Çünkü iyodlu bileşikler sütte yüksek konsantrasyonda<br />

elde edilir. İyodun salımı teorik olarak zararlı olabilir,<br />

hipotiroidzm ve guatra sebep olabilir.<br />

Antikoagülanlar: Coumadin süte çok az geçer, küçük<br />

çocukta nadiren kanamaya sebep olur. Dozuna<br />

dikkat edilmelidir. Şayet çocuk erken doğmuş ve warfarin<br />

kullanımı gerekliyse meme ile beslenme kesilmelidir.<br />

Aspirin: Meme sütünde asetil salisilik asit görülmüştür.<br />

Ancak konsantrasyonu düşüktür. Aspirin trombosit<br />

fonksiyonuna karıştığından ve nadiren metabolik<br />

asidoz meydana gelebildiğinden yasaklanmalıdır. Seyrek<br />

görülen Reye sendromu riskinden dolayı kullanılmasının<br />

engellenmesi gerekir.<br />

Beta blokerler: Beta blokerler zayıf bazdır, meme<br />

sütünde yakalanırlar. Hidrofilik beta blokerler (atenolol,<br />

acebutolol ve sotalol), proteine zayıfca bağlanırlar,<br />

ve sütteki konsantrasyonları; propranolol, metoprolola<br />

göre daha fazladır. Lipofilik ajanların konsantrasyonu<br />

hidrofiliklerinkinden %30 daha azdır. Tam-dönem yenidoğanda<br />

atenolol toksisitesi bildirilmiştir.<br />

Hipertansiyon için atenolol ile tedavi edilen annenin<br />

çocuğunda bradikardi, kötü periferik perfüzyon ve siyanoz<br />

gözlenmiştir. Serum atenolol düzeyi meme sütü<br />

ile beslenme kesildikten 48 saat sonra bile toksik seviyede<br />

bulunmuştur. Hidrofilik beta blokerlere böbrek<br />

disfonksiyonunda dikkat edilmelidir, çünkü bu ajanlar<br />

böbrekten elimine edilir.<br />

•Şayet beta bloker kullanımı gerekliyse; emzirme sırasında<br />

propranolol verilmesi tavsiye edilmelidir<br />

(SP oranı 0.6) yan etkisi bildirilmemiştir. Metoprololun<br />

SP oranı 3, fakat kullanımı ile ilgili kanıtlar yeterli<br />

değil.<br />

Emziren annelerde sadece propranolol kullanımı<br />

tavsiye edilmektedir (Pediatrics 1994;93: 137).<br />

Kalsiyum antagonistleri: Dihidropiridinler ve verapamilin<br />

(SP oranı 0.4) sütte saptanan konsantrasyonları,<br />

çocuğa zararlı olacak düzeyin altında olduğuna inanılmaktadır.<br />

Digoksin: Meme sütünde atılır, SP oranı 1.5’dir, böbrek<br />

fonksiyonuna dikkat edilirse çocukta toksisite ol-


632<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

maz. Şayet indike ise toksisiteye dikkat edilmeli, meme<br />

ile beslenme için uyumludur.<br />

Lidokayin: Lidokayin tedavisi süt ile meme ile beslenmeye<br />

devam edilmesine uyumludur.<br />

Diüretikler: Tiyazidler 25 mg üzerindeki dozlarda<br />

laktasyonda supresyon olabilir. Kalp yetersizliği ile pulmoner<br />

ödem tedavisi için tiyazidler kontrindike değildir,<br />

ancak meme ile beslenme kesilmelidir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Hameed AB. Pregnancy: Maternal and Fetal Heart Disease.<br />

Current Problem in Cardiology. 2007;32:417-482.<br />

2. Willenheimer R, Swedberg K. Taılorıng Heart failure therapy.<br />

Martın Dunıtz. 2003. p.47-55<br />

3. Khan MG. Cardıac drug therapy. Saunders Publ. 2003.<br />

p.443-463.<br />

4. Grıffın BG, Topol EJ. Cardıovascular Medicine Lippincott/<br />

Williams & Wilkins Publ. 2009. p.536-552.


BÖLÜM<br />

3.2<br />

Solunum, KY’de Akciğer<br />

Tutulumu ve Ayırıcı Tanı<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

SOLUNUM<br />

İnsan anatomisi kalbin toraks içerisinde ikamet etmesini<br />

belirlemiştir. Bunun sonucuda soluma kalbi ve hemodinamik<br />

değerleri etkilemektedir. Solunum çeşitli yollarla<br />

hemodinamik değerleri etkilemektedir.<br />

İntratorasik basınç direk olarak kalbe iletilir; yatakbaşı<br />

tüm kardiyak basınç ölçümleri, esasen intrakardiyak<br />

basınç ve intratorasik basıncın toplamını yansıtmaktadır.<br />

Transmural intrakardiyak basınç, ölçülen şişirilen<br />

basınç veya preloadun ölçümüdür. Transmural basınç,<br />

ölçülen intrakardiyak basınçtan ölçülen intratorasik basıncın<br />

çıkarılmasıdır (Şekil 1).<br />

Pratikte, transmural basınç nadiren belirlenebilmektedir,<br />

çünkü intratorasik basınç ölçümü zordur. Akciğer<br />

hastalığı bulunmadığında, ekspirasyon-sonu ölçümlerde<br />

intratorasik basınç sıfırdır.<br />

• Bu nedenle, intrakardiyak basınç ölçümleri, intratorasik<br />

basıncın etkilerini en aza indirgemek için ekspirasyon-sonunda<br />

belirlenmelidir.<br />

• Anlamlı akciğer hastalığı varlığında, intratorasik basınç<br />

sıfırın üzerindedir; bu durum transmural intrakardiyak<br />

basınç ölçümlerinin fazla hesaplanmasına<br />

neden olmaktadır (Şekil 2).<br />

• Uç basınç ölçümü özellikle intratorasik basınca duyarlıdır.<br />

Uç basınç sol atriyal basıncı kesin olarak<br />

yansıtır. Bulunan değer, kateterin ucu ve sol atriyum<br />

arasındaki bağlantının kan ile doldurulmasıdır.<br />

Meydana gelen sol atriyal mekanik olayların (atriyumun<br />

boşalması, dolumu; kasılma/gevşeme gibi)<br />

retrograd olarak pulmoner kapiller yatağa doğru<br />

iletilmesidir. Sağlıklı ölçüm için kanla dolmuş sutun<br />

olmalı, pulmoner arter kateterinin ucu pulmoner venöz<br />

basıncın alveolar basıncı aştığı segmente yerleştirilmelidir<br />

(Şekil 3).<br />

Basınç (mmHg)<br />

Ekspirasyon = +10 mmHg<br />

Ekspirasyon = -2 mmHg<br />

Pulmoner Kapiller<br />

Uç Basınç<br />

Intratorasik<br />

Basınç<br />

ŞEKİL 1. Normal kişide ölçülen uç basıncın intatorasik basınçla ilişkisi şematik çizilmiştir. Ölçülen uç basıncı 10 mmHg ve intratorasik<br />

basınç -2 mmHg’dir. Böylece transmural uç basıncı 10-(-2) = 12 mmHg’dir. Transmural uç basıncı, ölçülen uç basıncına çok yakındır,<br />

çünkü; ekspirasyon-sonu intratorasik basıncı yaklaşık atmosferik basınçtır. (Sharkey SW: Guide of interpretation of hemodynamic data. Lippincott-<br />

Raven Publ. 1997, p. 34)<br />

633


634<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Ekspirasyon = +30 mmHg<br />

Uç Basıncı<br />

Basınç (mmHg)<br />

Ekspirasyon =<br />

+20 mmHg<br />

Intratorasik<br />

Basıncı<br />

ŞEKİL 2. Ağır akciğer hastasında ölçülen uç basıncın torasik basınca ilişkisi; şematik çizimi. İnspirasyon ve ekspirasyon arasında intratorasik<br />

basınçta 20 mmHg sallanma vardır. Ölçülen uç basınç 30 mmHg, intratorasik basınç 20 mmHg’dir. Ölçülen uç basınç oldukça fazla<br />

hesaplanır (transmural uç basınca göre), sebebi intratorasik basıncın yüksek düzeyidir. (Sharkey SW. A Guide of Interpretation of Hemodynamic<br />

data. Lippincott-Raven Publ. 1997, p. 34)<br />

Pulmoner vasküler ve alveolar basınçlar esas alındığında<br />

akciğerler üç bölgeye ayrılır. Fizyolojik akciğer<br />

bölgeleri aşağıdaki gibidir:<br />

Bölge-1 = alveolar basınç >heriki pulmoner arter ve<br />

pulmoner venöz basınçlar.<br />

Bölge-2 = pulmoner arter basıncı > alveolar basınç ><br />

pulmoner venöz basınç.<br />

Bölge-3 = pulmoner arter ve pulmoner venöz basınçlar<br />

> alveolar basınç.<br />

Pulmoner arter<br />

kateteri<br />

ŞEKİL 3. Fizyolojik akciğer bölgeleri ve pulmoner arter kateteri<br />

ile ilişkisi. Bölgeler 1 ve 2, Alveolar basınç (PALV) pulmoner venöz<br />

basıncını (PPV) aşar; kateterin uca yerleştirilmesi, sol atriyal olayların<br />

retrograd iletilmesini önler. Bölge 3’de, pulmoner venöz basınç<br />

alveolar basıncı aşar ve sol atriyal “a ve v” dalgalarının uçtaki<br />

katetere retrograd iletilmesini sağlar. Yerçekimi bu bölgeleri önemli<br />

derecede etkiler. Dik pozisyonda, bölge-3 aşağıya yerleşir, sırt-üstü<br />

uzanır pozisyonda Bölge-3 arkaya doğru yerleşir. PPA: Pulmoner<br />

arter basınç, PALV: Alveolar basınç. PPV: Pulmoner ven basıncı<br />

(AM Rev Respir Dis 1983:128:319-326).<br />

• Sırtüstü yatar durumda akciğerlerin büyük bölümü<br />

bölge -3’dedir.<br />

• Balonlu pulmoner arter kateteri doğal olarak bu bölge-3’e<br />

yönelmiştir.<br />

Uç basınç dalgalarında net A ve V dalgaları bulunması<br />

kateterin ucunun bölge- 3 akciğer segmentinde<br />

bulunduğunu gösterir.<br />

Alveolar basınç pulmoner venöz basınçları aştığı<br />

süre (bölge -1 ve -2), A ve V dalgaları uç basınç dalga<br />

formundan kaybolur (Şekil 4). Bu durumda, uç basıncı<br />

sol atriyal basınçtan ziyade alveolar basıncı göstermeye<br />

başlar. Bölge -1 veya -2 koşulları hipovolemide ve alveolar<br />

basıncı yükselten durumlarda (ağır akciğer hastalığı<br />

veya pozitif basınçlı merkanik ventilasyon) da yaratılabilir.<br />

Bazı hastalarda, kateteri bölge -3’e yerleştirmek<br />

mümkün değildir.<br />

İntratorasik basıncın yükselmesi sağ ve sol atriyuma<br />

venöz dönüşü azaltır. Oysa ki, intratorasik basınçta düşme<br />

atriyuma venöz dönüşü artırır.<br />

İntratorasik basıncın yükselmesi ayni zamanda sol<br />

ventrikül ejeksiyonuna karşı impedansı düşürür (daha<br />

yüksek intratorasik basınç, ventrikülden fırlatılan kanın<br />

toraks dışına çıkışını kolaylaştırır).<br />

Normal inspirasyon sırasında meydana gelen intratorasik<br />

basınç düşüşü, SV ejeksiyonuna impedans artışı<br />

olarak yansır. Normal ventrikülde bu etki çok az açıktır.<br />

Buna karşı, SV atım hacmi düştüğünde inspirasyonunun<br />

atım hacmi ve sonuçta kan basıncı üzerine anlamlı<br />

etkisi bulunur. Örneğin; hipvolemik şok hastalarında<br />

kan basıncında inspirasyon sırasında belirgin ve keskin<br />

düşüş izlenebilir (pulsus paradoksus). Bu primer olarak<br />

ejeksiyon impedansına intratorasik basıncın etkisine<br />

bağlıdır.<br />

Normal solunum: Normal ekspirasyon-sonu intra-


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 635<br />

ŞEKİL 4. Zorlu solunumun uç basınç dalga şekline (PCW) etkisi. İnspirasyonla (insp) uç basınç birdenbire düşer. Solunumsal gezinme<br />

(inspirasyon ve ekspirasyon arasındaki fark) 15 mmHg’yi aşar. “A ve V” dalgaları basıncın dalgalı şeklinde kaybolur, alveolar basıncın<br />

pulmoner uç basıncı aştığından ekspirasyon-sonu uç basıncı (ok) 30 mmHg’dir. Bu ölçümde, bilateral pnömonili çizimdeki hastada transmural<br />

sol atriyal basınç anlamlı fazla hesaplanır. Çizim kağıdının skalası = 0-30 mmHg; kağıt-hızı = 25 mm/saniye. (Sharkey SW. A Guide<br />

of interpretation of Hemodynamic data. Lippincott-Raven Publ. 1997, p. 36)<br />

torasik basınç -3-4 mmHg olup, inspirasyon-sonunda<br />

-7, -8 mmHg’ye düşer.<br />

İnspirasyon aktif bir süreç olup, diyafram ve eksternal<br />

interkostal adalelerin kontraksiyonu gerekir.<br />

Ekspirasyon ise pasif olup, normal kişilerde solumanın<br />

hareketsizleşmesi/sessizleşmesi sırasındadır. İntratorasik<br />

basıncın intrakardiyak basınçlara etkisi ekspirasyonsonunda<br />

en azdır. Bu nedenle, intrakardiyak basınçların<br />

ölçümü genellikle ekspirasyon- sonunda kaydedilmektedir<br />

(bu sırada intratorasik basınç sıfıra yakındır).<br />

Solunum kaslarının aktivasyonu intratorasik basıncı<br />

düşürür. Bu dönüp sağ atriyuma venöz dönüşü artırır<br />

(ve daha az derecede de sol atriyuma venöz dönüş düşer).<br />

İnspiratuar kalp dolumunun bu artışına rağmen,<br />

paradoks olarak sağ atriyal, pulmoner uç ve pulmoner<br />

arter basınçları düşer görünmektedir. Bunun oluşma<br />

sebebi; intratorasik basınçtaki düşmenin intrakardiyak<br />

basınçların inspiratuar düşüşünden daha fazla olmasıdır.<br />

Sol ve sağ atriyumlar normalde kompliyant yapıdadır.<br />

Transmural basıncı çok az yükselterek artmış venöz<br />

dönüşü alırlar (sığdırırlar).<br />

• Miyokardiyal veya perikardiyal hastalıkta, atriyal<br />

kompliyans azaldığından, artmış venöz dönüş intramural<br />

basınçlarda büyük yükselmeye sebep olur.<br />

Bu durumlarda, Kusmaul-belirtisi saptanabilir (sağ<br />

atriyal basınçta inspiratuar yükselme).<br />

® Anahtar Noktalar: Solunum ve<br />

Hemodinamik Ölçümler<br />

• İntratorasik basınç kalbe iletilir. Tüm yatakbaşı ölçümler<br />

transmural (şişmiş) intrakardiyak basınç ve<br />

intratorasik basıncın toplamını yansıtmaktadır. Normal<br />

kişide, intratorasik basıncın etkisi minimaldir.<br />

Akciğer hastalığı bulunanlarda; intratorasik basınç<br />

çok yüksek olabilir, transmural intrakardiyak basıncıda<br />

kapsamaktadır. Uç basınç bu hastalarda SV dolum<br />

volumunu doğru olarak ölçemez.<br />

• Uç basınç ölçümü, özellikle artmış intratorasik basınçta<br />

hassastır (dış etkilere açık); yüksek intratorasik<br />

basınç sol atriyal olayların kateterin ucuna doğru<br />

retrograd iletilmesini bloke eder.<br />

• İntratorasik basınç venöz dönüşü (preload) ve SV<br />

ejeksiyonunu (afterload) etkiler.<br />

• Zorlu solunum (ventilatör var veya yok, herikiside),<br />

intrakardiyak basınç dalga şekillerinde büyük<br />

oynamalara sebep olabilir (>10-15 mmHg). İntratorasik<br />

basınç anlamlı yükselmiştir, sonuçta, ekspirasyon-sonu<br />

intrakardiyak basınç ölçümleri suni olarak<br />

yüksektir.<br />

• Mekanik ventilatörler, özellikle PEEP kullanıldığında<br />

intratorasik basıncı yükseltirler. PEEP düzeyi >10<br />

cm H 2<br />

O, yatakbaşı intrakardiyak basıncı suni olarak<br />

yükseltir. Yüksek düzeyde PEEP, ayrıca atriyal basınç<br />

olaylarının retrograd pulmoner kapiller yatağa<br />

iletilmesini de bloke eder.<br />

Kardiyak Fonksiyon ile İlgili Normal Solunum<br />

Fizyolojisi<br />

Ventilasyon, diyafram ve interkostal adalelerin istemli<br />

yapılan kontraksiyonu sonucudur. Bu adalelerin bir<br />

arada çalışmaları sonucunda torasik boşluk kraniyo-lateral<br />

doğrultuda uzamakta, lateral ve anteroposteriyor<br />

çapları ise genişlemektedir. Akciğer volumunun büyümesi<br />

akciğerler etrafındaki intraplevral basıncı düşürür,<br />

bu akciğer volumunun passifce artmasına sebep olarak,<br />

O 2<br />

ve CO 2<br />

değişimi için havayı alveol içerisine çeker.<br />

Dinlenimde normal insanda gerekli intraplevral basınç<br />

azalması sadece 5 cm sudur (akciğer dokusunun yüksek


636<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

kompliyansına ve havayolu ve dokuların düşük direncine<br />

bağlı).<br />

Sonuçta, bu küçük negatif basınç salınımının miyokard<br />

fonksiyonu üzerindeki etkileri önemsizdir.<br />

Akciğer hastalağında, akciğer direnci yükselip<br />

kompliyansı düşünce, akciğer ekspansiyonu için daha<br />

büyük basınç salınımları gerekir. Bu durum ventriküler<br />

afterloadu artırarak ventrikülün kontraktil fonksiyonuna<br />

etkin olarak karşı koyabilir. Akciğerlerin muazzam<br />

kompleks yapısında yaklaşık 300 milyon alveol toplanmıştır;<br />

hepsi de gaz değişimini sağlamak için ventilasyon<br />

yapmaktadır. Sağlıkta ventilasyonunun ve kan akımının<br />

dağılımı ile iyi uyum göstermektedir. Bu durum<br />

normal akciğer davranışının mükemmele yakın gaz değişimi<br />

ile kanıtlanmaktadır.<br />

Şayet kan akımı ve ventilasyon akciğerlerin her tarafında<br />

benzer dağılım göstermezse gaz değişimi, azalır<br />

ve bunun yansıması ile kan gazları ölçümünde normal<br />

PO 2<br />

ve PCO 2<br />

düzeyleri bozulur.<br />

• Ventilasyon zorunlu olarak bidireksiyoneldir, veya<br />

havayolunun yapısından dolayı “tidal”dir (gelgite<br />

ait); akciğerlerin pulmoner arteriyel kan ile perfüzyonu<br />

da bidireksiyoneldir (sağ atriyum ve ventrikülden<br />

pulmoner dolaşım ile sol atriyum ve sol ventriküle<br />

doğru).<br />

• Yüksek basınçlı sistemik dolaşımın aksine, pulmoner<br />

dolaşım 6-kat (veya daha fazla) daha düşük basınçlar<br />

ile yönetilmektedir. Heriki dolaşım da kalp<br />

debisinin tamamını sağlamaktadır.<br />

• Sağlıkta, Ortalama arteriyel basınç: 100 mmHg, ortalama<br />

pulmnoner arter basıncı: 15 mmHg iken; sağ<br />

ve sol atriyal basınçlar birbirine benzerdir. Genellikle<br />

sol sağdan hafifçe daha yüksektir; ortalama 5- 10<br />

mmHg.<br />

• Arteriyel basınçtan atriyal basıncın çıkarılıp kalp<br />

debisine bölünmesi ile hesaplanan vasküler direne<br />

göre; pulmoner vasküler direnç sistemik dolaşımınınkinden<br />

yaklaşık 10-kat daha düşüktür. Bu oran<br />

akciğer sağlığı için kritiktir; çünkü gaz ve kan arasında<br />

yeterli PO 2<br />

ve PCO 2<br />

değişimini sağlayabilmesi<br />

için pulmoner kapiller ağın vasküler duvar kalınlığı<br />

incedir. Mikrovasküler basınç çok düşük değilse, kapiller<br />

ağda fiziksel hasar oluşabilir, böylece kan akciğerlerin<br />

alveolar boşluklarına sızacaktır.<br />

• Normal pulmoner dolaşımın anahtar özelliği; hem<br />

artmış kan akımına, hem de vasküler obstrüksiyona<br />

rağmen düşük basıncını idame ettirebilmesidir.<br />

Dinlenimde, kapilerlerin tümü perfüze olamamakta<br />

ve bunlar kanla tamamıyle şişirilmiş değildir. Böylece<br />

perfüze olmayan ve şişmiş perfüze olan kapillerlerin<br />

ikisininde dolması, artmış pulmoner kan akımı ve vasküler<br />

obstrüksiyonda önemlidir (nasıl ki normal kan<br />

akımında bile düşük basınç sağlanabiliyorsa).<br />

Sağlıklı kişide kan akımı arttığında pulmoner vasküler<br />

direnç normalde düşer. Bu mekanizma (kapillerlerin<br />

doldurma ve şişme kapasitesi), PVR kullanımını (pulmoner<br />

vasküler hastalık indeksi ölçüsü) kısıtlayan pulmoner<br />

vasküler hastalığın varlığında bile etkisini sürdürebilir<br />

(vasküler hastalığı olmayan damarların %’sine<br />

bağlı olarak).<br />

Hafif subatmosferik düzeyde olan intratorasik basınçlar<br />

akciğerlerin elastik özellği ile (kollapsibilite;<br />

kollabe olabilme gibi) ilişkilendirilmiştir; bunun anlamı<br />

perivasküler basınçlar da subatmosferiktir. Böylece, İntravasküler<br />

basınçlar düşük olmakla birlikte, yukarıda<br />

bahsedildiği gibi atmosferik düzeyin üstünde kalır. Bu<br />

şekilde, transmural basınç gradiyenti mikrovaskülatürden<br />

dışa pulmoner interstisyumun içine doğru net devamlı<br />

sıvı hareketini meydana getirir.<br />

Bununla birlikte, pulmoner interstisyel sıvıya göre<br />

daha yüksek plazma ozmotik basıncı ile bu olaya bir<br />

miktar karşı koyulabilir, albumin akciğerlerin kapiller<br />

duvarlarından serbestce geçer; bundan dolayı pulmoner<br />

lenf/plazma protein oranı tipik olarak ortalama 0.7-<br />

0.9’dur.<br />

• İyi bilinen Starling denklemine göre hidrostatik ve<br />

ozmotik kuvvetler arasındaki dengeden net sıvı hareketi<br />

sorumludur:<br />

J = K [(PMV- PINT)- p(T MV - TINT)]<br />

• J: Kapiller duvardan interstisyel boşluğa (INT) geçen<br />

sıvı hareket hızı; K: Mikrovaskülatürün (MV) yüzey<br />

alanı ile orantılı katsayı;<br />

PMV ve PINT: Hidrostatik basınçlara karşılığı; ve<br />

TMV ve TINT: Protein onkotik basınçları ile ilişkilendirilmiştir.<br />

P: kapillerin protein kaçağını kolayca tarif etmektedir<br />

(P = 0; şayet kapiller permeabilitesi serbestse;<br />

P = 1: kapiller impermeabil).<br />

Kuvvetlerin dengelenmesi sonucunda kapillerlerden<br />

net sıvı kaçağı; bu durumda ödem gelişmesi intravasküler<br />

basınçların Starling denklemi ile dengelenemeyen 25<br />

mmHg üzerine çıkması ile gerçekleşmektedir (Şekil 5).<br />

Dolayısı ile basınçlar bu değerin altına düşürülürse<br />

ödem engellenebilir. Bu noktada bile Transkapiller akış<br />

artmaktadır, çünkü akciğerlerdeki lernfatik sistem lenfi<br />

geri venöz sisteme taşımaktadır. Bu basınç düzeyinde<br />

hızla ödem toplanmasına lenfatik drenaj sisteminin etkisi<br />

yoktur. Lenf akım hızı 0.25-1.0 ml/dk. 600 gr. ağırlığındaki<br />

akciğerde bu ağırlığın iki katına ulaşması sadece<br />

0-40 saat alır (lenfatik drenaj yokluğunda).<br />

Pulmoner lenfatik sistem insanda iyi gelişmiştir; ihtiva<br />

ettiği kapakların sağladığı avantaj sayesinde tidal<br />

soluma sırasında akciğerlerdeki basınç ve volum değişikliklerini<br />

kolaylıkla almaktadırlar (bu özellik lenfatik<br />

drenajın sistemik venöz sisteme geri dönmesine yardım


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 637<br />

ÖDEM OLUŞMA ORANI<br />

kuru akciğer ağırlığına geçen saatteki ml su<br />

SOL ATRİYAL BASINÇ, mmHg<br />

ŞEKİL 5. Sol atriyal basıncın yaklaşık 25 mmHg’yi aşması ile pulmoner ödem gelişimi. Bu kritik değerin altında pulmoner ödem oluşmaz<br />

(Circ Res. 1959:7:649)<br />

• Solunumun en önemli fonksiyonu gaz değişimidir:<br />

(kanın O 2<br />

alımı ile PCO 2<br />

’nin uzaklaştırıletmekte).<br />

Böylece, tidal soluma lenfi etkili olarak alveoldan<br />

dışarıya doğru geriye vena cava superiyora doğru<br />

pompalar.<br />

Alveolden çıkan Lenfatik yol major arterleri yakından<br />

izler ve havayollarına komşudur; akciğerlerin hilusundan<br />

dışa doğru distalden proksimal dallara doğru.<br />

Kapiller dışına doğru sıvı hareketi lenfatik sistem<br />

yerini alamadan çok hızlı oluşunca, havayolları ve kan<br />

damarları fazla perivasküler sıvı tarafından sıkıştırılırlar<br />

ve böylece kan ve gaz akımına direnç oluşur.<br />

Bu koşullar altında, sıvı pulmoner parenkimal interstisyel<br />

boşlukta da toplanır (Şekil X, sayfa 640). Bu toplanma<br />

meydana gelince, akciğerlerin kompliyansı azalır. Alveol<br />

daha sert olmuştur ve istenilen derecede akciğerlerin şişirilmesini<br />

sağlamak için daha büyük negatif basınç gerekir.<br />

• Sonuçta, pulmoner sıvı toplanması ventilasyonun<br />

iki primer belirleyicisini negatif etkiler: Direnç ve<br />

kompliyans.<br />

Normalde, düşük pulmoner vasküler basınçlar ve<br />

lenfatik drenajın etkisi, akciğerleri sıvı toplanmasından<br />

korur. Alveolar epitel hücreleri birbirlerine ve kapiller<br />

endotel hücrelerine daha sıkı kaynaştığından, transkapiller<br />

sıvı endotelden interstisyel aralığa ve gaz boşluğu<br />

alveolun epiteline geçemez. Böylece, hastalık durumlarında<br />

interstisyel sıvı toplandığında dahi alveol gaz ile<br />

dolu kalabilir. Sadece, transmural basınçlar yüksek düzeylere<br />

ulaştığında veya alveol hücre bütünlüğü hastalık<br />

tarafından zarar gördüğünde bozulan epitel tabakası<br />

bütünlüğü sonucunda alveolar taşkın meydana gelir.<br />

Pulmoner epitelyumunun sıvı hareketine esnekliği<br />

akciğerleri kuru tutan önemli defans mekanizmasıdır.<br />

Bundan dolayı interstisyel sıvı yukarıda bahsedilen lenfatik<br />

drenajla hızla temizlenebilir, alveolar sıvı klirensi<br />

normalde yavaştır; yukarıya havayollarına doğru hareket<br />

(er geç ekspektorasyon veya yutkunma oluşturur)<br />

veya kapillerler içerisine reabsorbsiyon, yalnız bu yüksek<br />

basınç veya hücre harabiyetinde (pulmoner ödemin<br />

ilk sıradaki sebebi) tersine dönebilir. Sıkı alveol epiteli,<br />

alveolu ödemden uzak tutmaktadır, buna destek başka<br />

bir mekanizmayı da ihtiva etmektedir; alveolar sürfaktan<br />

sistemi.<br />

Sürfaktan, alveolar tip-II epitel hücrelerinde sentez<br />

edilen lipoprotein kompleksler karışımıdır, hava-sıvı<br />

arayüzeyleri yüzey tansiyonununu alveolde büyük<br />

oranda düşürür (70 dyne/cm su’dan, 5-10 dyne/cm’ye).<br />

Bu azalma alveol kollapsını önlenmesine yardım eder.<br />

Alveolar hasar nedeniyle proteinlerin alveol içerisine<br />

transkapiller sızması sürfaktanı inaktive etmektedir,<br />

böylece yukarıdaki mekanizmalar sıvı hareketini ve<br />

pulmoner ödemi kötüleştirir.<br />

Kanın anlamlı derecede yoğun olması nedeniyle<br />

(yaklaşık suyunkine eşit) intravasküler basınçlar, akciğerlerde<br />

aşağıya (apeksten-bazale) gittikçe yükselme<br />

gösterir. Kabaca, 30 cm normal akciğer yüksekliğinde,<br />

normal dik durma pozisyonda kapiller basınç akciğerin<br />

bazalinde apeksine göre 20-30 mmHg daha yüksektir.<br />

Bu faktör, sağlık ve hastalıkta akciğer bazallerinde rölatif<br />

daha büyük miktarda transkapiller sıvı hareketi oluşunu<br />

açıklamaktadır. Ancak, yer çekimi dışındaki diğer<br />

faktörleri sıvı hareketinin dağılımında rol oynayabilirler<br />

(hastalık durumunda hücresel harabiyetin bölgesel<br />

farklılıkları gibi) (Şekil 6).


638<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ALVEOL<br />

İNTERSTİSYUM<br />

KAPİLLER<br />

AĞ<br />

İNTERSTİSYUM<br />

ALVEOL<br />

ŞEKİL 6. Alveolar kapiller ağ etrafında yüzey gerilme kuvvetlerinin interstisyel basıncı nasıl düşürdüğü görüşü. Buna göre sürfaktan, yüzey<br />

gerilimini düşürür ve interstisyel hidrostatik basınçta uygunsuz düşüşe karşı korur. Oklar interstisyel basıncı düşüren yüzey kuvvetlerinin<br />

etki yönüdür (Poole-Wilson PA: Heart Failure, Churchill Livingstone, 1997, p. 252).<br />

ması; kanın oksijenlenmesi); ventilasyon ve kan<br />

akımına bağlıdır. Böylece etkin gaz değişimi için<br />

ventilasyon ve kan akımının lokal düzeyde (ayni<br />

bölgede) karşılaşması gerekir.<br />

Pulmoner ödem bölgesinde lokal ventilasyon azalır<br />

interstisyel ödem ve bronşiyal ödem, ve non-ventile bölgelerde<br />

sıklıkla ödem sıvısının alveolar taşma meydana<br />

getirmesi ile ventilasyonun dağılımı bozulur.<br />

Akciğerlerin küçük bir bölgesinde ventilasyon (VA)<br />

kan akımından (Q) daha az ise, ikisinin oranı (VA/Q)<br />

azalır ve böylece lokal alveolar kapiller PO 2<br />

düşmüş,<br />

buna karşı PCO 2<br />

değeri yükselir. Tersinde ise VA/Q oranında<br />

yükselme meydana getirir. Akciğerlerin ventilasyon<br />

(akciğer kompliyansı ve direnci) ve kan akımı (pulmoner<br />

arteriyel ve venöz basınçlar, akciğerlerde lokal<br />

sıvı toplanması) dağılımını kardiyak fonksiyon ventilasyonun<br />

dağılımını belirleyen bu akciğer özellikleri (akciğer<br />

kompliyansı ve direnci) ve kan akımını (pulmoner<br />

arteriyel ve venöz basınçlar, akciğerde sıvı toplanması)<br />

etkileyebildiğinden, VA/Q oranı düşük veya yüksek<br />

birçok bölge oluşarak, kardiyak fonksiyona bağlı olarak<br />

gaz değişimi kolaylıkla etkilenebilir.<br />

VA ve Q’nun dağılımını kesen hatta dağılımını etkileyen<br />

olası provoke eden birçok faktöre rağmen; akciğerlerin<br />

her tarafında ventilasyon ve kan akımı şaşırtıcı<br />

derecede karşılaşarak (”matching”), normal fizyoloji korunur<br />

(ventilasyon- perfüzyon uyumu).<br />

Kalp yetersizliğinde olduğu gibi ventilasyon ve gaz<br />

değişiminin değiştirilmesi ile gaz değişimini anlamlı derecede<br />

etkilenir ve sonuçta hipoksemi oluşur (dismatch;<br />

ventilasyon ve perfüzyon uyumsuzluğu).<br />

•Solunumun geriye kalan önemli komponenti solumanın<br />

kontrolüdür. Kompleks bir konudur. Özelleşmiş<br />

duyu hücrelerini birbirine birleştiren birçok<br />

nöral yol son olayı meydana getirmektedir:<br />

(1) Arteriyel PO 2<br />

’ye duyarlı Karotisteki periferik kemoreseptörler.<br />

Hipoksemi, özellikle PO 2<br />

50- 60 mmHg<br />

altında, bu mekanizma ile solumayı uyarmaktadır.<br />

(2) SSS (santral sinir sistemi) duyuları akuta karşı<br />

olarak (uzun periyodta olmayıp, birkaç dakikada)<br />

uyarır, (3) Karotisin kemoreseptörleri ayrıca arteriyel<br />

PCO 2<br />

’ye ve pH’ ya cevap verir; PCO 2<br />

yükselmesi veya<br />

pH düşmesi; solunumu uyarır ve böylece PCO 2<br />

düşmesi<br />

ve pH yükselmesi ventilasyonu azaltır.<br />

(4) Ventral medulla nöronları pH’ya duyarlı olup;<br />

asidoz sırasında ventilasyonu uyarmakta, alkolozda ise<br />

inhibe etmektedir. Bu reaksiyon arteriyel kan ve serebrospinal<br />

sıvıdaki PCO 2<br />

ile yönetilmektedir (H + iyonunun<br />

aksine CO 2<br />

molekülü kandan kemosensitif bölgelere<br />

geçebilir).<br />

(5) Yüksek beyin merkezlerinin aktivitesi, solunumun<br />

fizyolojik sınırlar içerisinde isteğe bağlı kontrol<br />

edilmesini sağlar, anksiyete ile ilişkili hiperventilasyondan<br />

sorumlu olabilir.<br />

(6) Örneğin, demiyeline pulmoner C lifleri, J reseptörlerin<br />

(jukstakapiller reseptör) alveolar interstisyel<br />

bölgelerden gelen sinyallerini iletebilirler (vagus sinirinin<br />

şekli bozulmuş veya pulmoner ödem bulunan interstisyel<br />

bölgeden); ventilasyonu PO 2<br />

, PCO 2<br />

ve pH’dan<br />

bağımsız olarak uyarabilirler. (7) Yavaşca ve hızla adapte<br />

olan reseptörler, büyük havayollarındaki demiyeline<br />

sinirleri besler ve büyük havayolları etrafında oluşan<br />

venöz konjesyon veya extravasküler sıvıya cevap verir,<br />

bunların sinyallerini vagus siniri ile beyindeki solunum<br />

merkezine iletirler.<br />

(8) Diğer kaynaklardan (adaleler ve eklemler gibi)<br />

değişik girdiler, özellikle egzersiz sırasında ventilasyonu<br />

etileyebilir. (9) İyon kanallarının değişik aktivatörleri<br />

ve K + rol oynayabilir; temel reseptör transdüksiyon mekanizması<br />

gibi, duyu hücrelerinin iyon kanal cevaplarını<br />

yansıtır. Dolayısı ile birçok pulmoner aferent sistem<br />

kalp yetersizliği sırasında ventilasyonu etkileyen (tidal<br />

volumu ve soluma sıklığını kontol eden) uyarıları iletebilir.<br />

Ne kadar derin ve sık soluk alma alveolar ventilasyonu<br />

belirleyebilir; hemen ortaya çıkan sonuçları; sırası


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 639<br />

ile alveoldeki lokal PO 2<br />

ve PCO 2<br />

, ve buna bağlı arteriyel<br />

PO 2<br />

ve PCO 2<br />

’de görülmektedir. Hiperventilasyon, alveollerin<br />

hepsinde ve arteriyel kanda PO 2<br />

’yi artırmakta ve<br />

PCO 2<br />

’yi ise düşürmektedir.<br />

•Özet olarak: Akciğer fonksiyonunun temel belirleyicileri<br />

veya nitelikleri: Mekanik özellikler ve ventilasyon,<br />

kan akımı ve gaz, sıvı değişimi ve solunum<br />

kontroludur. Bunların hepsi sol kalp disfonksiyonunda<br />

az veya çok etkilenmektedir.<br />

SOL VENTRİKÜL YETERSİZLİĞİNİN<br />

AKCİĞER FONKSİYONUNA ETKİLERİ<br />

Mekanik Özellikleri ve Ventilasyon<br />

SV yetersizliği sonucunda sol atriyum basıncı yükselince,<br />

pulmoner venöz basınçta pasif artma bunu takip<br />

eder, akciğerlerin her tarafında öne-doğru kan dolaşımını<br />

sürdürebilmek için pulmoner basınç yükselir. Pulmoner<br />

venöz ve arteriyel basınçların herikisininde yükselmesi<br />

nedeniyle pulmoner mikrovasküler basınç da<br />

yükselir. Normal pulmoner arteriyel ve venöz basınçlar<br />

örneğin; sırası ile 15 ve 5 mmHg’dan, herikisininde<br />

sol kalp yetersizliğinde 20 mmHg’ya yükselmesi nadir<br />

değildir. Bu yükselme sağlanana kadar öncesinde, pulmoner<br />

damarlar dinlenimde tam olarak perfüze olamamaktadır,<br />

az perfüze olan mikro-damarların toplanması<br />

ve diğer damarların şişmesi ile birlikte mikrovasküler<br />

volum genişlemeye elverişli duruma gelmekte bunun<br />

klinik anlamı; intravasküler volumun artması alveolar<br />

kompliyansın düşümesidir (alveolar duvarlardaki mikrodamarlarla).<br />

Genellikle, kanın ağırlığıyla, bağımsız akciğer bölgelerinde<br />

etkileri daha büyüktür (dikdurma pozisyonunda<br />

bazallerde gibi). Dolayısı ile ek olarak yerçekiminden<br />

bağımsız etkiler daha benekli (patchy) dağılım etkilerine<br />

sebep olmaktadır. Kompliyansı düşmüş bu bölgeler,<br />

verilen inspiratuar efora göre daha az genişler; lokal alveolar<br />

hipoksi ve dolayısı ile sistemik arteriyel hipoksiye<br />

sebep olur. Azalmış kompliyansta akciğer volumuda<br />

azalma eğilimindedir.<br />

Havayolu çapını koruyan mekanizma; havayoluna<br />

bağlanmış alveolden elastik radiyal çekme; büyük<br />

akciğer volumunda düşük volumundakine göre daha<br />

yüksektir, havayolu lumeninde azalma olabilir; böylece<br />

hava akımına karşı direnci artırmakta ve lokal ventilasyonu<br />

azaltmaktadır.<br />

Artmış transkapiller sıvı hareketi ile interstisyel<br />

boşlukta sıvı toplanması kompliyans ve ventilasyonun<br />

azalmasına yardım etmektedir. Perivasküler veya peribronşiyal<br />

sıvı toplanması gelişebilir, ventile olan havayollarının<br />

kesitsel alanının daha fazla azalmasına sebep<br />

olur, havayolu direncini artar.<br />

Bu değişikliklerin tümü de interstisyel ödemi yansıtır,<br />

yukarıda bahsedilen alveol sıvı olmayan alveollerde,<br />

tarif edilen değişiklikler sonucunda soluk almanın yükü<br />

artar ve hastanın dispne duygusunun algılamasına katkısı<br />

olabilir (vagal yolla iletilen sinyaller ile).<br />

•Belirgin pulmoner ödem gelişmesi için, genellikle 25<br />

mmHg veya daha yüksek önemli mikrovasküler basınç<br />

gerekir. Taşkına uğramış alveol taze gaz alamaz,<br />

alveolar sıvı ventilasyon sırasında hava ile yer değiştiremez.<br />

Akciğer kompliyansı, interstisyel ödeme<br />

göre daha fazla azalır.<br />

Akciğer fonksiyonları (rezidüel volum: RV, vital<br />

kapasite: VC, 1 saniyede zorlanmış ekspiratuar volum:<br />

FEV1, ekspiraasyon ortasında maksimal akım<br />

hızı: FEF 25-75<br />

gibi) genellikle hafif obstrüktif ve restriktif<br />

özelliklerin kombinasyonunu gösterir. Böylece, FEV1/<br />

VC ve FEF 25-75<br />

öngörülen standartların altına düşer ve<br />

havayolu obstrüktüksiyonu yansıtır. Akciğerlerin volumunun<br />

azalması ise (RV, VC, ve total akciğer kapasitesi=<br />

RV+VC) restriktif komponentleri yansıtır. Bulunan<br />

herhangi bir akciğer hastalığı yukarıdaki akciğer fonksiyon<br />

değerlerine ilave olarak tipik değişikliklere sebep<br />

olabilir (KOAH, sigara içiciliği gibi).<br />

•Oldukça ilerlemiş olgularında, sol kalp yetersizliğine<br />

sağ kalp yetersizliği de eşlik ediyorsa yüksek<br />

sistemik venöz basınç plevral ve interstisyel sıvı<br />

toplanmasına sebep olabilir. İntraplevral boşluktaki<br />

bu sıvı, transudatif kaynaklıdır, akciğer ekspansiyonunun<br />

daha fazla bozulmasına ve ayrıca alveolar<br />

kollapsa sebep olabilir. Ek olarak, abdomende de<br />

sıvı toplanması (asit) daha seyrek olsa bile oluşunca<br />

diyaframı yukarıya doğru iter ve akciğer ekspansiyonunu<br />

daha fazla kısıtlar.<br />

•Ağır kalp yetersizliği, solunum adalelerinin (interkostal,<br />

diyafram) fonksiyonununu olumsuz etkileyerek,<br />

temelde oksijen dağıtımını bozar. Oksijen dağıtımı;<br />

adale kan akımı ve arteriyel O 2<br />

’nin ürünüdür, ve<br />

herikiside ağır kalp yetersizliği sırasında azalmıştır,<br />

ilerlemiş KY’de bunun boyutu; adale yorgunluğunun<br />

gelişimine yardımcı olmaktadır (birlikte KOAH<br />

da varsa yorgunluk daha da kötüleşir).<br />

Pulmoner Kan Akımı<br />

•Gittikçe artan ağır KY‘de total kalp debisi düşebilir.<br />

Normal kişide ise kalp debisinin düşmesi (kan kaybı<br />

ile) pulmoner hipotansiyona sebep olur ve böylece<br />

akciğer apekslerinde yetersiz ve hatta eksik perfüzyon<br />

meydana gelir.<br />

•Sol kalp yetersizliğinde ise pulmoner arteriyel ve<br />

venöz basınçlar düşeceğine yükselir. Bu durum, normalde<br />

akciğerlerin yukarısına doğru yerçekimine<br />

bağlı kan akımının progressif azalmasına karşı koyar<br />

ve sağlığa göre daha temkinli ve dengeli pulmoner<br />

kan akımı dağılımını sağlar. Fizyolojik avantajı çok


640<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Ödemli bölgelerde lokal ventilasyon tipik olarak büyük<br />

ölçüde azalmıştır (sıklıkla sıfıra kadar). Alveolar<br />

interstisyel ödem (lokal kompliyansın azalması) ve peribronşiyal<br />

ödem (lokal havayolu direncinin yükselmesi)<br />

ventilasyonun dağılımını altüst etmektedir; alveolar<br />

taşkın ile ödem sıvısı ventile olmayan bölgeler yaratır<br />

(şantlar gibi). Seyrek olmayarak kalp debisinin önemli<br />

bir bölümü hala bu ventile olmayan veya kötü ventile<br />

olan bölgeleri kanlandırmaya devam eder, bu olay arteriyel<br />

PO 2<br />

’de önemli düşmeye sebep olabilir (“perfüzyon-<br />

ventilasyon uyumsuzluğu”).<br />

Hiperventile durumun oluşturduğu etkisiz soluma<br />

ile (normal gaz değişimini oluşturamayan ventilasyon)<br />

arteriyel PCO 2<br />

de yükselir; kanda O 2<br />

ve CO 2<br />

taşınması<br />

farklı olduğundan, arteriyel PCO 2<br />

, PO 2<br />

50- 60 mmHg’ye<br />

düşse bile yaklaşık 5 mmHg’dan fazla yükselemez. Bu<br />

küçük yükselme, çok düşük derecede hiperventilasyon<br />

ile kolayca kompanse edilebilir. Bu hiperventilasyonun<br />

arteriyel PO 2<br />

üzerinde faydalı etkisi çok azdır (PO 2<br />

sıkazdır,<br />

çünkü kan akımının normal apeks-bazal gradiyenti,<br />

gaz değişimini zor bozar.<br />

Kalp debisinin düşmesi akciğer fonksiyonununa etkilerini<br />

çoğunlukla başka yollarla gösterir: akciğerlere<br />

dönen kanda venöz O 2<br />

’de düşme.<br />

Sol kalp yetersizliği sırasında perivasküler ödem<br />

ve sıvı toplasnmasına bağlı interstisyel alanlar azalmış<br />

olup, sonuçta etkilenen bölgesel pulmoner damarlardaki<br />

kan akımının dağılımı değişir. Özellikle akciğerlerin<br />

bazallerinde yerçekimi üstünlüğüne bağlı olası sıvı<br />

ekstravazasyonu; bu mekanizma, azalmış kompliyansın<br />

sebep olduğu akciğer volumunun kaybında şiddetlenir.<br />

Bu değişikliklerin hepsi birlikte, kalp yetersizliğinde kan<br />

akımı dağılımının sebep olduğu acaip ve çeşitli hözlem<br />

ve bulguları açıklar: Akciğerlerin bazallerinde, yukarı<br />

bölgelerine göre daha düşük kan akımı alanı görülür.<br />

• Hipoksik pulmoner vazokonstriksiyon fenomeni;<br />

azalmış lokal ventilasyon ve alveolar düşük PO 2<br />

’ye<br />

cevap olarak, arteriollerin düz kaslarının vazokonstriksiyonu,<br />

ve azalmış lokal kan akımı; kan akımı ve<br />

ventilasyon arasındaki dengenin kurulmasını sağlar.<br />

Sistemik vazodilatörler (nitro-dilatörler), düşük<br />

PO 2<br />

’li bölgelerdeki kan damarlarını dilate eder.<br />

Pulmoner Transvasküler Sıvı Dengesi<br />

Sol kalp yetersizliğinin akciğerlerdeki en önemli sonucu<br />

mikro-damarlardan alveolar interstisyum, perivasküler<br />

bölgeler ve ve sonunda alveolar boşluklar içerisine doğru<br />

net sıvı hareketinin artışıdır. Su ve proteinler kapillerlerden<br />

peribronşiyal lenfatik sisteme (hilusun merkezine<br />

doğru ve geri superiyor vena kavaya) doğru hareket<br />

ederler; bu sistemin iletimi yukarıda bahsedilen akciğer<br />

bölgelerinin herhangi birisinde sıvı toplanmasını engellemek<br />

için yeterlidir. Ancak, SV diyastolik volumlerinin<br />

artışı, pulmoner venöz, mikrodamarlar ve pulmoner arter<br />

basınçlarında zorunlu yükselmeye sebep olur.<br />

• Mikrovasküler basınçlar yaklaşık 20 mmHg olduğunda,<br />

transvasküler sıvı akışı lenf drenaj kapasitesinin<br />

üstüne çıkmaya başlar ve alveol duvarı, havayolları<br />

ve pulmoner arterlerin etrafında interstisyel<br />

ödem gelişmeye başlar. Toplanan peribronşiyal sıvı<br />

havayollarının kompresyonu ve “wheezing”e sebep<br />

olabilir; hava akımının bu türbülansı, “kardiyak astma”<br />

olarak tarif edilmektedir.<br />

Wheezingin ilave başka mekanizmaları da bulunabilir;<br />

venöz konjesyon ve peribronşiyal sıvı toplanması,<br />

vagus siniri içerisindeki demiyelinize duyu fibrillerinin<br />

stimülasyonu refleks bronokonstriksiyona sebep olabilir<br />

ve kardiyak astma sendromunun gelişimine yardım<br />

edebilir.<br />

• Mikrovasküler basınçlar 25 mmHg üzerine veya<br />

daha yukarıya çıkana kadar alveolar epitelyum alve-<br />

ol içerisine sıvı iletmez. Bu olay, alveol içerisine sıvı<br />

sızdırılmasına sebep olan mikro-damarların yüksek<br />

basınçtan direk olarak hasar görmesi ile ilişkilendirilmiştir,<br />

sonucu; az sayıda eritrositin bulunmasına<br />

bağlı hafifce pembe boyanmış çıkartılı- balgam (“hemoptizi”).<br />

• Sol kalp yetersizliği ile birlikte sağ kalp yetersizliği<br />

de bulunuyorsa, sistemik venöz basınçlar yükseleceğinden,<br />

muhtemelen lenf drenaj engellenmektedir<br />

(pulmoner lenfatiklerden vena kava superiyor<br />

içerisine doğru lenfatik harekete karşı konulmakta).<br />

Dolayısı ile biventriküler yetersizlikte pulmoner sıvı<br />

toplanması şiddetlenir.<br />

• Yerçekimi kuvvetlerinin etkisi; ödem ayrıcalıklı ve<br />

akciğer bölgelerin lokalizasyonuna (bazal, apeks<br />

gibi) bağlı olarak toplanır; pulmoner arteriyel ve<br />

venöz basınçların herikisininde yükselmesi beklenildiği<br />

gibi ödemin daha az uniform dağılımını sağlar.<br />

Kalp yetersizliğinin iyi bilinen birkaç radyolojik değişikliğini<br />

oluşturur: Yukarı akciğer bölgelerinin kan<br />

damarlarının belirginliği, alveolar opasiteler, Kerley<br />

çizgileri, bunlar vasküler basınç değişiklikleri ile<br />

açıklanmaktadır (SV dolum ve pulmoner uç basınçların<br />

sıvı toplanacak düzeye kadar yükselmesi). Klinik<br />

bulgu raller, kapalı küçük periferik havayollarının<br />

(ödem sıvısı ihtiva eden) her solukta açılması ile<br />

açıklanmaktadır. Kalp fonksiyonları ileri derecede<br />

bozulanlarda yükselmiş venöz basınçlar (özellikle<br />

sağ kalp yetersizliği de eşlik ediyorsa) plevral boşlukta<br />

sıvı toplanması meydana getirebilir.<br />

• Bu sıvı genellikle transüdatiftir (Starling denklemine<br />

göre sıvı dengelerinin eşitlenmesi sonucu), mikrodamarlar<br />

ve akciğer dokusunun hasarında ise plevral<br />

sıvı eksuda karakterindedir.<br />

Pulmoner Gaz Değişimi


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 641<br />

• Kronik KY’de hastaların vucutları kronik olarak<br />

yükselmiş pulmoner kapiller uç basıncına (PKUB)<br />

olağanüstü iyi adapte olabilmektedir, nasıl ki daha<br />

önce sağlıklı bir kişide, PKUB’nin 25 mm Hg’ya çıkması<br />

ile pulmoner ödem gelişebilmektedir. Oysa, SV<br />

dolum basıncı (=PKUB) 40 mmHg olan eski bir KKY<br />

hastası ambulatuvar olabilmektedir (Şekil 7).<br />

• Normal koşullar altında, akciğerlerin apeksinden<br />

bazaline doğru pulmoner kan akımı lineer bir artış<br />

gösterir. Yükselmiş sol atriyum basıncı pulmoner<br />

venöz hipertansiyona ve akciğerlerde daha uniform<br />

kan akımı dağılımına sebep olur. Bu yeni kan dağılımı<br />

pulmoner kapiller şişmeyi ve artmış kan akımını<br />

başarmaktadır. Bu durumda, pulmoner ödem gelilıkla<br />

60 mmHg’ya yakındır), çünkü fazla solumaya rağmen<br />

şantlar ve kötü ventile olan alveoller halen vardır.<br />

Arteriyel PCO 2<br />

değerinin 30-35 mmg bulunması genellikle<br />

net olarak hiperventilasyonu işaret eder.<br />

Sol kalp yetersizliğinde hipokseminin ciddiyetine<br />

katkısı olan faktör, düşmüş kalp debisidir. Değişik dokuların<br />

oksijen tüketimine devam etmesi, düşük kalp<br />

debisinin bir başka yüzüdür; arteriyel kanda oksijen<br />

ekstraksiyonu yükselmiş, venöz O 2<br />

düzeyi ise düşmüştür.<br />

Sonuçta, kan taşmış akciğer alveolünü şantla geçer;<br />

yansıması; düşmüş venöz O 2<br />

, daha az etkilenmiş alveolden<br />

gelen oksijenlenmiş kan ile karışır. Bu durum daha<br />

ktritik sürece yol açar; bu hastalarda değişmiş venöz<br />

karışım, düşük kalp debisi ve venöz PO 2<br />

’si normal olgulara<br />

göre daha şiddetli arteriyel hipoksemiye sebep<br />

olur. Bu nedenle; arteriyel hipoksemi sadece pulmoner<br />

ödemin derecesini yansıtmaz, kalp debisinde her hangi<br />

bir düşüşü de gösterir.<br />

Pulmoner ödemin yaygınlığı, hipoksik pulmoner<br />

vazokonstriktör cevabın süresi, kötü ventile olan, veya<br />

ventile olmayan alveolün azalmış kan akımı gibi bireysel<br />

faktörler sistemik arteriyel hipokseminin derecesini<br />

etkiler. Bunlar gaz değişim defektini azaltsalar dahi<br />

hiçbir zaman ödemi kompanse edememektedirler; pulmoner<br />

arteriyel basıncın daha fazla yükselmesini zorlayıcı<br />

negatif etkileri olmaktadır. Bu yükselme, sadece<br />

sağ ventrikül fonksiyonlarını kötüleştiren artmış total<br />

pulmoner vasküler dirence bağlıdır.<br />

Kalp yetersizliğinin tedavi yaklaşımında nitrogliserin<br />

gibi vazodilatörler vasküler basınçları etkin olarak<br />

düşürür, daha sonra kalp debisi ve venöz kanda PO 2<br />

normal değerlere doğru yükselir. Bu durum venöz karışımının<br />

etkisini azaltarak beklendiği gibi arteriyel oksijenizasyonu<br />

da düzeltir.<br />

Pratikte ise, nitroprussid gibi ilaçlardan sonra arteriyel<br />

PO 2<br />

’de düzelme az olmuş veya hiç olmamıştır.<br />

Bunun sebebi; pulmoner dolaşımı dilate eden ilaçlar<br />

ilaveten sistemik vasküler basınçları da düşürmektedir.<br />

Bu etki tercihli olarak önce en fazla vazokonstriksiyonlu<br />

bölgelerde meydana gelir; bu bölgeler kötü ventile<br />

veya hiç ventile olmadıklarından en fazla hipoksiktirler,<br />

dolayısı ile nitrodilatörden sonra en fazla kanlanma<br />

buralarda meydana gelecektir; fraksiyonel şant belirgin<br />

artacaktır (ventilasyon-perfüzyon uyumsuzluğu; rölatif<br />

artmış perüzyon ve değişmemiş ventilasyon). Yükselmiş<br />

venöz PO 2<br />

’nin faydası, büyük şant fraksiyonunu<br />

kapatması; ve arteriyel PO 2<br />

‘nin, öncesine göre ilaç verildikten<br />

sonra değişmemesidir.<br />

Arteriyel O 2<br />

düzeyi değişmese bile kalp debisindeki<br />

artışın anlamı; organlara sistemik O 2<br />

sunumu artmıştır.<br />

Bu artış genellikle faydalı görünmektedir.<br />

Sonuç olarak; nitrodilatörlere karşı arteriyel oksijenizasyon<br />

cevabının eksikliği bu ilaçların kullanımına<br />

engel değildir.<br />

Nefes Almanın Kontrolü<br />

KY hastalarının çoğunluğu kronik olarak hiperventiledir.<br />

Ağır hipoksemi (arteriyel PO 2<br />

50-60 mmHg’dan az)<br />

bir uyarıcı olabilir, ancak buna ek faktörlerin de rolü<br />

vardır.<br />

J-reseptörlerinin keşfi; bunların alveol duvarının<br />

içinde bulunmaları, PO 2<br />

’den bağımsız alveol duvarının<br />

bükülmesi, konjesyon ve ödem ile tetiklenen vagal<br />

demiyelinize fibriller tarafından inerve edilebilmeleri;<br />

bunların hiperventilasyonda rol oynadıkları düşündürmektedir.<br />

Demiyelinize vagal sinir fibrilleri proksimal<br />

(büyük) havayolundaki “hızlıca havayolu adapte-eden”<br />

reseptörlerinden çıkmaktadırlar; peribronşiyal sıvı toplanmasını<br />

sürekli cevapladığı (devamlı uyarıcı) gösterilmiştir.<br />

Bunun sonucu hiperventilasyon ve vazomotor<br />

tonus artışı (vazokonstriksiyon ve kardiyak astma sendromunun<br />

oluşmasını kolaylaştırabilir). Bu olaylar, uzun<br />

dönemde tekbaşına hipokapninin sağladığı inhibisyona<br />

rağmen kronik hiperventilasyon ve hipokapniyi desteklediğinden<br />

önemli görünmektedir.<br />

Akciğerlerin içerisinden birçok değişik yerden kalkan<br />

nöronal refleksler ile, kalp yetersizliğinde dispne,<br />

wheezing ve hiperventilasyon izah edilmektedir. “Havayolunu<br />

hızlı adapte eden reseptörler” ile hafif kalp<br />

yetersizliğinde (peribronşiyal ödem ve venöz konjesyona),<br />

belirgin alveoler ödem öncesinde erken bunların cevap<br />

verdiği düşünülmektedir. J reseptörler basit venöz<br />

konjesyonda cevapsız görünmektedir fakat daha ağır<br />

KY’de uzun dönemde, ödem alveoler düzeyde belirgin<br />

olduğında ventilatör cevabı artırmaktadır.<br />

SOL KALP YETERSİZLİĞİNDE PULMONER<br />

BELİRTİLER<br />

Hastanın semptomlarının kalp veya akciğer hastalığı sonucu<br />

meydana geldiğini belirlemek için, öncelikle pulmoner<br />

venöz hipertansiyon ve akciğer infeksiyonunun<br />

akciğer üzerindeki etkilerini anlamak gerekmektedir.<br />

Pulmoner Konjesyonun Patofizyolojisi


642<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Kapiller hidrostatik basıncın yükselmesi ile önce bu interstisyel<br />

bölümde ödem oluşmaya başlamakta ve kritik<br />

gaz değişim bölgelerinden ödem uzaklaştırılır. İnterstisyel<br />

bölmede sıvı toplanınca, hidrostatik basınç da yükselir<br />

ve onkotik basıncı düşer, herikiside daha fazla sıvı<br />

akışına karşı koyar.<br />

İnterstisyumda bir defa sıvı meydana gelince, bu sıvı<br />

negatif basınç gradiyenti ile interlobular septaya, ondan<br />

sonrada peribronkovasküler boşluğa, son olarak hilusa<br />

taşınır. Ödem sıvısı plevral boşlukta da toplanır, burasının<br />

akciğerdeki tüm sıvı fazlalığının ¼’üne kadarını<br />

barındıracak kadar yeri vardır.<br />

ŞEKİL 7. İdiyopatik dilate kardiyomiyopati hastası; şikayetleri nefes<br />

darlığı, ağırlık artışı ve ölçülen PKUB >40 mmHg: Göğüs radyogramında;<br />

pulmoner ödem, kardiyomegali ve üst lob pulmoner<br />

venlerin şişmesi sol kalp yetersizliğinin bulunduğunu işaret etmektedir,<br />

PKUB: Pulmoner kapiller uç basınç (Chest 2004;125: 669-682).<br />

şimi olmadan çok hafif yükselmiş PKUB kompanse<br />

edilebilir (sığdırılabilir, pulmoner damar yatağında<br />

bu fazlalığa yetecek kadar yer vardır).<br />

Daha yüksek dolum basınçlarında, sıvı mikrovasküler<br />

bariyerleri geçmeye başlar. Akciğerlerde sıvı değişimi<br />

pulmoner ödem lehine gelişir; pulmoner kapiller<br />

hidrostatik kuvvetler ve bunun tersi interstisyel onkotik<br />

basınçlar arasındaki dengenin bozulmasının ürünüdür<br />

(hidrostatik basınç mutlak artar, onkotik basınçsa rölatif<br />

düşer).<br />

Sağlıkta akciğerler normal olarak kurudur.” Starling<br />

kuvvetleri” normal durumlarda sıvı transudasyonu lehinedir.<br />

Ancak, pulmoner ödemin oluşmasını önleyen<br />

birçok mekanizma vardır (Tablo 1).<br />

Yukarıdaki tabloda sunulan “emniyet faktörleri”nin<br />

birincisi olan alveolar-kapiller ünitenin kaynağı iki yönlüdür.<br />

“İnce” ve “kalın” taraflardan ibarettir (Şekil 8).<br />

İnce-taraf alveolar havaboşluğuna yakın olan kapilleri<br />

ihtiva etmektedir. Burada kapiller endotelyum ve alveolar<br />

epitelyum tabakaları incelmiştir ve bazal membranları<br />

kaynaşmış olup, kompleks endotelyal birleşme var<br />

olmuştur. Bu bölgenin düşük permeabilitesi, diffuzyon<br />

için gerekli olan kısa mesafe ile sağlanmış olup böylece<br />

ince-taraf gaz değişimi için daha uygun hale getirilmiştir.<br />

Alveolar-kapiller ünitenin kalın-tarafı, jele-benzer<br />

protein komponent ile interstisyum ihtiva etmektedir.<br />

Sıvı klirensinden sorumlu lenfatik damarlar, interlobular<br />

septaların konnektif dokusunda, peribronkovasküler<br />

kılıf ve plevrada bulunur. Lenfatik sistemin<br />

toplayıcılığı yüksektir, zaman içerisinde akciğerin su<br />

klirensini 10 katına çıkaralabilir.<br />

Plevral ve interstisyel boşluklar birlikte, fazla akciğer<br />

suyu için pompa gibi çalışır. Yeterli miktarda interstisyel<br />

sıvı toplandıktan sonra, alveolu sel gibi su basar. Bu bir<br />

defa oluşunca, alveolar epitelyum ve distal havayolları,<br />

suyu akciğerin gaz-değişim ünitelerinden uzak tutmak<br />

ve geriye taşımak için aktif taşımaya başlarlar.<br />

Yükselmiş kapiller hidrostatik basınçta alveolar-kapiller<br />

ünitelerin bazı veya tüm tabakalarında ventilasyon-perfüzyon<br />

ve difüzyon fonksiyonlarında aksama<br />

tanımlanmıştır, bu fenomen ”pulmoner kapiller stres<br />

yetersizliği” olarak adlandırılmıştır. Elektron mikroskopisinde,<br />

kapiller endotelyal tabaka ve daha seyrek güçlü<br />

tip-IV kollagen ihtiva eden bazal membranların kırıldığı<br />

gösterilmiştir. Tüm tabakalar kesilince (bütünlüğü bozulunca)<br />

eritrositlerin alveolar kapiller membranından<br />

bir taraftan öbür tarafa geçtiği görülür.<br />

TABLO 1. Alveolar ödem toplanmasına karşı koruyucu emniyet<br />

faktörleri ve tanımı<br />

• Ödeme karşı Alveolar bariyer özelliği: Oldukça düşük alveolar<br />

epitelyal bariyer permeabilitesi. Düşük alveolar yüzey<br />

gerilimi (sürfaktan). Alveolar epitel hücrelerinin aktif<br />

transportu.<br />

• Artmış filtrasyon basıncına karşı mikrovasküler bariyer<br />

özellikleri: Protein geçirgenliği düşük. Peri-mikrovasküler<br />

protein osmotik basıncı ile yıkanması. Plazma protein konsantrasyonu.<br />

Dışlanmış interstisyel volum.<br />

• Alveolohilar interstisyel basınç gradiyenti<br />

• Perimikrovasküler interstisyel kompliyans<br />

• Ödem sıvısının koagülasyonu<br />

• Sıvı klirensi yolları: Akciğerlerin lenfatik sistemi. Perivasküler<br />

konnektif doku ünitelerinin gevşekliği. Kan damarlarına<br />

reabsorbsiyon. Mediyastinal drenaj. Plevral boşluk.<br />

Ekspektorasyon<br />

(Chest 2004;125:669-682)


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 643<br />

ŞEKİL 8. Normal alveolar-kapiller ünitenin elektron mikroskopisi<br />

(insan akciğer örneğinde). Alveolo-kapiller ünitenin ince tarafında<br />

(THIN), alveolar epitelyumun bazal laminası ve kapiller endotelyum<br />

birbiriyle kaynaşmıştır. Kalın tarafı ise (THICK) alveol epitelyumunu<br />

kapiller ebdotelyumdan ayıran interstisyel matriks ihtiva eder. EP:<br />

Alveolar epitelyum, EN: Kapiller endotelyum (Chest 2004; 125: 669-682).<br />

Pulmoner kapiller stres yetersizliği, yüksek-basınç<br />

ve düşük-basınç pulmoner ödem arasındaki farkı bulanıklaştıran<br />

süreci gösterir; alveolar-kapiller membran<br />

yüksek hidrostatik basınçla kesilince sıvı ve proteinlere<br />

daha geçirgen duruma gelir. Bunun sonucunda, geleneksel<br />

yüksek basınçlı pulmoner ödemde beklenenden<br />

daha yüksek protein konsatrasyonu olan ödem sıvısı teşekkül<br />

eder. Bu gözlemler, farklı görünen bozuklukları<br />

da açıklayabilir (yüksek-rakım pulmoner ödemi, nörojenik<br />

pulmoner ödem ve mitral stenozunda hermoptizi<br />

gibi).<br />

Uzun süreli kronik KY hastalarında pulmoner ödem<br />

gelişmeden, PKUB 40 mmHg olabilir. Pulmoner ödeme<br />

karşı savunmanın mekanizmaları yukarıda tarif edilen,<br />

patolojik anatomik anlamlı pulmoner vasküler değişiklikler<br />

ile tanımlanmıştır.<br />

Mitral kapak değişimi sırasında alınan kesitlerin<br />

mikroskopik incelemesi alveolar fibrozu göstermiştir,<br />

elektron mikroskopunda ise kapiller endotelyal ve alveolar<br />

epitelyal bazal membranlarında kalınlaşma görülmüştür.<br />

Bu değişikliklerin alveolar-kapiller membranın suya<br />

geçirgenliğini azalttığı düşünülmüştür, böylece pulmoner<br />

ödem oluşması önlenebilir. Pulmoner arterlerde<br />

müsküler tabakanın küçük arteriollerin içine yayılımı<br />

ile intimal fibroz ve medial hipertrofi gösterilmiştir<br />

(muskularizasyon gibi) göstermektedir.<br />

Pulmoner venler anormal kalın duvarlıdır ve lenfatik<br />

damarlar ise dilate olup ve nadiren de muskularize<br />

olur. Ayrıca, önemli sayıdaki hastada hemosideroz da<br />

bulunmuştur (mikrovasküler travma sonucunda olası<br />

alveolar-kapiller membrandan geçen eritrosit kalıntılarından<br />

oluşmuş).<br />

Ciddi mitral darlığının doğal hikayesi, pulmoner<br />

vasküler remodelinginin pulmoner venöz hipertansiyonun<br />

klinik tablosunu nasıl değiştirebileceğini göstermesi<br />

açısından mükemmel bir örnektir.<br />

• Hastalığın erken evresi, tekrarlayan pulmoner ödem<br />

epizodları ile belirgindir, yıllar geçtikçe pulmoner<br />

ödem epizodlarının sıklığı ve şiddeti azalır ve sonuç<br />

olarak hastada mitral stenozunun daha sonraki evresinde<br />

pulmoner ödem yoktur, bundan ziyade pulmoner<br />

hipertansiyon ve sağ kalp yetersizliği klinik<br />

tabloda ön plana çıkmıştır.<br />

• Uzun süreli mitral stenozuna benzeyen, kronik SV<br />

yetersizliğinde pulmoner hipertansiyon gelişebilir.<br />

Heriki durumda da transpulmoner gradiyent (ortalama<br />

PAB-ortalama PKUB) yükselmiş ve pulmoner<br />

vasküler direnç ile ilişkilendirilmiştir. Pulmoner vasküler<br />

direncin yükselmesi anormal vasküler tonusun<br />

ve yapısal remodelingin değişen katkılarını yansıtır,<br />

önceki faktör tipik olarak reversibldır, sonraki ise<br />

değildir. Pulmoner vasküler direncinin reversibilitesi<br />

muhtemelen henüz oluşmamış anlamlı vasküler<br />

remodelingi işaret etmektedir, hangi faktörler vasküler<br />

reaktiviteye neden olur ve neden bazı hastalarda<br />

daha az geri-dönüşümlü pulmoner hipertansiyon<br />

gelişir. Bu iyi anlaşılamamıştır. KKY’de, PVR’si 480-<br />

640 dyne. cm -5 aşan hastalarda kalp transplantasyonundan<br />

sonra post-operatif sağ kalp yetersizliği riski<br />

artmıştır. PVR farmakolojik olarak düşürüldüğünde<br />

(iv nitroprussid) bu riskin azalacağı düşünülmüştür.<br />

Geriye dünüşümlülük anlamlı vasküler remodelingin<br />

oluşmadığını gösterir.<br />

KKY komplikasyonları ve ayırıcı tanısında yüksek<br />

pulmoner venöz tromboembolizmi riskini de akla getirdiğinden;<br />

az geri-dönüşümlü pulmoner hipertansiyon”<br />

hastalarında bu faktörün ekarte edilmesi uygun olacaktır.<br />

Kalp Hastalığında Akciğer Fonksiyonu<br />

Sağlıklı kişilerde diürez sonucunda akciğer volumu ve<br />

akımları artmaktadır, bu bulgu, sağlıklı olmasına rağmen<br />

pulmoner fonksiyonun akciğer su muhtevasından<br />

etkilendiğini işaret etmektedir. Kronik KY ve akut pulmoner<br />

ödem hastalarında, akciğerin mekanik ve gazdeğişim<br />

anormallikleri tarif edilmiştir (Tablo 2).<br />

Ventilatuar anormallikler: Total akciğer kapasitesi<br />

(TAK) ve FVC’nin herikiside asemptomatik olarak azalmakta,<br />

ancak kompliyan değişmemektedir. Volum yüklenmesi<br />

havayolu obstrüksiyonunu provoke etmekte ve<br />

alveolar-kapiller membran geçirgenliğini azaltmaktadır<br />

(Dekomnpanse KKY’de obstrüktif ventilatuar disfonksiyona<br />

benzer değişiklikler).<br />

Pulmoner ödemin iyileşmesi FVC, FEV1, TAK’ın düzelmesi<br />

ile birliktedir.<br />

Mitral darlığı ağırlıkta olan mitral kapak hastalığın-


644<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. Pulmoner venöz hipertansiyonun pulmoner<br />

komplikasyonları<br />

• Pulmoner fonksiyon anormallikleri: Azalmış akciğer volumu.<br />

Özellikle akut pulmoner ödemde havayolu obstrüksiyonu.<br />

Hava-yakalanması (trapping). Azalmış akciğer<br />

kompliyansı. Arteriyel hipoksemi. Azalmış diffüzyon kapasitesi<br />

(uzun-süren KKY’de irreversibl olabilir).<br />

• Solunum bozukluğu: CSR-CSA (cheyne-stokes solunumu<br />

ile santral uyku apnesi). OSA (obstrüktif uyku apnesi).<br />

• Periferik ve solunum adalelerinde miyopati.<br />

• Olağan olmayan manifestasyonlar: Hemoptizi. Pulmoner<br />

hemoraji. Hemosideroz. Ossifik nodüller. Mediastenal lenfadenopati.<br />

(Chest 2004;125:669-682)<br />

da rezidüel volum artmış ve FVC, FEV1 ve akciğerlerin<br />

karbondioksit diffüzyon kapasitesi (KMODK) düşmüştür,<br />

bu parametreler kapak hastalığının ciddiyeti ile korelasyon<br />

göstermektedir. Havayolu direncinin yükselmesi<br />

sıktır, anlamlı hava akımı obstrüksiyonu seyrektir.<br />

TAK, hastalığının geç evresine kadar genellikle korunmuştur.<br />

Akciğerin basınç-volum eğrisi, büyük akciğer<br />

volumunlarında esneklik/geri-çekilmenin (recoil; daha<br />

az kompliyans) arttığını göstermez, fakat düşük volumlarda<br />

geri çekilme (esnekliği) azalmıştır.<br />

• Genellikle Nonalvular KKY’de, obstrüksiyon seyrek<br />

olduğundan, sıklıkla restriktif ventilatuar defekt sergilenir<br />

(Şekil 9).<br />

TAK’ın düşüşü, kardiyo-pulmoner egzersiz testi ile<br />

değerlendirilen kalp hastalığı ciddiyeti ile orantılıdır. Mitral<br />

stenozundaki gibi, bu anormallikler kardiyak patolojinin<br />

düzeltilmesi ile düzelebilir (kapak replasmanı veya<br />

medikal tedavi, transplantasyon ile). Ultrafiltrasyon,<br />

stabil kronik kalp yetersizliği hastalarının FVC, FEV1<br />

ve egzersiz performansında düzelmeye sebep olur. Kalp<br />

transplantasyonu sonucunda ise cerrahiden 3 ay sonra<br />

pulmoner fonksiyon düzelmektedir, normal akciğer volumları<br />

ve akımları posttransplant ancak 1 yılda sağlanır.<br />

• İlginç not: Göğüs radyografisinde değerlendirilen<br />

kalp büyüklüğünde küçülme ile FVC %70’e kadar<br />

düzelir ve basitce, büyümüş kalp tarafından itilerek<br />

ve sıkıştırılarak yeri değiştirilmiş akciğer, KKY’de<br />

restiktif anormalliğin sebebinin önemli bir bölümünü<br />

gösterir anlamı; büyümüş kalp KKY’de restriktif<br />

akciğer anormalliklerinin önemli bölümünün sebebidir<br />

(dengeli ventilatuar eksiklikler interstisyel<br />

ödem, plevral efüzyon, vasküler dolgunluk ve solunum<br />

adalelerinin yorgunluğu sonucunda olabilir).<br />

Karbon monoksit diffüzyon kapasitesi (KMODK):<br />

Akciğerlerin Gaz transferinine direnç KMODK ile ters<br />

dönmüştür. KMODK’nin hesaplaması ve parametreleri<br />

aşağıda formülde sunulmuştur.<br />

1/KMODK = 1/DM + 1/θVC<br />

KMODK: Akciğerin karbon monoksit difüzyon<br />

kapasitesi<br />

DM: Membran geçirgenliği θVC: hemoglobin<br />

ve kapiller kan volumu ile gaz reaksiyon hızı.<br />

ŞEKİL 9. Öksürük şikayeti olan hastada; (Solda): İnce baziler interstisyel anormallikler ile normal kardiyo-torasik oran (Mitral darlığında<br />

SV genişlememiş). Sol alt lobta Kerley -B çizgileri var. Sol üst ve sağ alt lobların venlerinin şişmesi KKY teşhisini işaret etmektedir. (Sağda):<br />

Yüksek çözünürlü CT incelemede pulmoner ödem (interlobuler septada kalınlaşma) ve mediastenal lenadenopati. Pulmoner fonksiyon<br />

testlerinde restriktif defekt var. Hasta örneğindeki kronik öksürük, interstisyel anormallik, mediyastinal lenfadenopati ve restriktif ventilatuar<br />

defekt KKY tedavisi ile çözülmüştür (Chest 2004;125: 669-682).


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 645<br />

KMODK düşmesi kapiler kan volumu ve hemoglobinin<br />

azalmasından veya alveolar-kapiller membranın<br />

diffuzyona direncinin artmasından meydana gelmektedir.<br />

KKY’de artmış kapiller kan volumu ve bu yüzden<br />

0VC’ye bağlı olarak KMODK’nin artması beklenmektedir.<br />

Kronik ağır KY hastalarında KMODK ile pulmoner<br />

kapiller basınç pozitif korelasyon göstermektedir.<br />

KMODK, sıklıkla düşmüştür, bu düşüşün sebebi azalmş<br />

membran geçirgenliğidir. Azalmış membran geçirgenliğinde,<br />

sıvı ve fibroz birikmesinden dolayı alveolar-kapiller<br />

bariyerde kalınlaşma bulunabilir. Bu bariyerin<br />

remodellingi kronik KY’de azalmış pulmoner mikrovasküler<br />

permeabiliteyi ima eden kanıtları indirek desteklemektedir.<br />

Kronik pulmoner venöz hipertansiyonda<br />

bu süreç pulmoner ödeme karşı bir defans mekanizması<br />

olabilir.<br />

Kronik ağır KY’de azalmış membran geçirgenliği<br />

tam olarak geri-dönüşlü değildir. KMODK’nin değişmemesi<br />

artmış pulmoner kapiller kan volumunu yansıtır,<br />

bu artmış memran geçirgenliği ile yeteri kadar kompanse<br />

edilememektedir.<br />

• Kronik KKY, olası pulmoner kapiller yetersizlik ve<br />

sonradan gelişen remodelling sonuçta alveolar- kapiller<br />

membranda geri-dönüşsüz değişikliklere<br />

sebep olmaktadır. Bu süreç bir müddet pulmoner<br />

ödeme karşı savunma oluşturabilir, ayrıca egzersiz<br />

intoleransına katkı da sağlayabilir.<br />

Uykuda solunum bozukluğu ve KKY arasında<br />

önemli ilişkiler gösterilmiştir.<br />

Gerek obstrüktif solunum apnesi (OSA), gerekse<br />

daha sık görülen Cheyne-Stokes solunumu ile santral<br />

uyku dispnesi (CSS-SUD) kronik KKY hastalarının birçoğunda<br />

gözlenmektedir (bakınız Bölüm 3.3).<br />

• OSA’nın risk faktörleri: Erkeklerde vucut kilo indeksi<br />

OSA ile ilişkilendirilmiştir. Kadınlarda ise yaş yükseldikçe<br />

OSA riski artmıştır.<br />

• OSA KKY’nin bağımsız risk faktörü bulunmuştur.<br />

Kardiyovasküler sistemde gerilime sebep olabilen<br />

OSA mekanizmaları: (1) üst solunum yolu obstrüksiyonuna<br />

cevap olarak gelişen anlamlı negatif<br />

intratorasik basınç SV afterloadunu yükseltmekte,<br />

preloadu düşürmektedir. (2) OSA sonucunda intermitan<br />

hipoksi, yükselmiş SSS aktivitesi, sistemik kan<br />

basıncında noktürnal artış, ve muhtemelen hipertansiyon<br />

gelişmesi. CPAP ile tedavi, sadece obstrüktif<br />

havayolu olaylarını azaltmakla kalmayıp, SV preloadunu<br />

da düşürmektedir (Bölüm 2.2).<br />

CSS-SUD, kresendo/dekreşendo ventilasyon ile takip<br />

edilen tekrarlayan santral apne siklusu ile karakterizedir.<br />

Bu bozukluk, apneye sebep olacak düzeylerde<br />

arteriyel PCO 2<br />

’de oynamalara sebep olan instabil so-<br />

lunum kontrolunu gösterir. Hiperventilasyon PCO 2<br />

’yi<br />

apne eşiğinin altına düşürdüğü zaman, soluma hareketi<br />

(soluk, nefes) azaltır. Soluma için uyanıklık olmadan,<br />

apne meydana gelebilir. Meydana getirdiği sonuçlar;<br />

yeni yükselmiş PCO 2<br />

, bu düzey uyanıklık için yersizdir<br />

(uygun değil). Bunun sonucu hiperventilasyondur.<br />

Hiperventilasyonu olan KKY hastalarında, yükselmiş<br />

interstisyel basıncın pulmoner J-reseptörlerini uyardığı<br />

bulunmuştur. Buna göre KY ile CSS-SUD bulunanlarda,<br />

bulunmayanlara göre SV volumları daha büyüktür. Ayrıca<br />

PKUB ile hem hipokapni, hemde santral apne sıklığı<br />

ve ciddiyeti arasında korelasyon gösterilmiştir.<br />

KKY hastalarında CSS-SUD bulunması kötü prognozu<br />

işaret göstermektedir.<br />

CPAP ile tedavi, CSS-SUD’yi iyileştirebilmekte ve<br />

KKY’nin tüm diğer sonuçları ve kalp fonksiyonları da<br />

düzelmektedir. CPAP, uyanık kronik KKY hastalarına<br />

uygulandığında SV afterloadunu düşürmektedir. Apne<br />

ve hipopnelerin azaldığı gösterilmiştir. Sempato-nöral<br />

aktivitenin düşmüş, EF’nin yükselmiş ve dolaşım zamanı<br />

ve NYHA fonksiyonel sınıfı ve kardiyovasküler prognoz<br />

düzelmiştir (bakınız, Bölümler 2.2, 3.3).<br />

Kalp Hastalığının Pulmoner Semptomları<br />

Wheezing: Pulmoner ödem tablosunda havayolu obstrüksiyonunun<br />

gelişmesi uzun süreden beri bilinmektedir.<br />

• Ancak bu olaydan sorumlu mekanizmalar net değildir.<br />

Pulmoner veya bronşiyal vasküler basınçta<br />

yükselme refleks olası bronkokonstriksiyona sebep<br />

olmaktadır. Havayolu daralmasının diğer muhtemel<br />

mekanizmaları; azalmış akciğer volumuna bağlı havayolu<br />

büyüklüğünün azalması, intraluminal ödem<br />

sıvısı ve bronşiyal mukozanın şişmesi sonucunda<br />

havayolu obstrüksiyonu gelişmesi. Tüm bunların<br />

dışında, SV disfonksiyonu ve özellikle mitral kapak<br />

hastalığında metakoline (parasempatik uyarıya) artmış<br />

bronşiyal cevap (?).<br />

Ortopne: KKY’li kişilerde, sırtüstü yatar pozisyonun<br />

5 dakikası içerisinde havayolu direncinde artışa sebep<br />

olduğu zannedilmektedir; nefes almaya karşı büyük bir<br />

direnç yükü meydana getirilir. Ayrıca, sırtüstü yatarken<br />

fonksiyonel rezidüel kapasitede (FRK) 500 mL azalma<br />

da olur. FRK KKY hastalarında düşer. Dik duran KKY<br />

hastalarında FRK genellikle normaldir, çünkü ek olarak<br />

500 mL veya daha fazla kanı göğüs kafesi içerisinde<br />

kalp ve kan damarlarında sığdırabilir, sırtüstü yatar pozisyonda<br />

ise zannedilen, normal pozisyona göre 1 litre<br />

daha fazla kan göğüs duvarından dışarı doğru çıkarılabilir<br />

(yeri değiştirilebilir). Göğüs duvarının kan volumunun<br />

bu yer değiştirmesi, diğer katkısı olan faktörler<br />

ile dispne meydana getirebilmektedir.<br />

Akut Pulmoner Ödemde Dispne: Vasküler dolgunluk<br />

kardiyak büyüme (kardiyomegali) fazladan 500 mL<br />

kanın toraks içerisinde olmasına sebep olabilir ve göğüs


646<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

duvarını geçmiş olağan pozisyonuna göre genişletir. Bu,<br />

göğüs duvarındaki pozisyon algılayıcılarının aktivasyonuna<br />

sebep olabilir, böylece denefes almanın elastik işi<br />

artmaktadır. Pulmoner kompliyansın azalması da benzer<br />

şekilde elastik yükü etkilemektedir; direnç yükü olarak<br />

da denilen artmış havayolu direnci.<br />

Beyindeki nöral çıktı ile dezavantajlı solunum adalelerinin<br />

meydana getirdiği işin sonuçları arasındaki<br />

fark dispneye sebep olabilir. Ayni zamanda solunum<br />

adalerlerin çok çalışması sonucu artmış oksijen talebi<br />

ve düşmüş kalp debisi ve arteriyel hipoksemiye bağlı<br />

olarak bunlara oksijen sunumu bozulabilir, artmış isteği<br />

karşılayamaz.<br />

Son olarak, vasküler şişme ve interstisyel ödem direk<br />

olarak sinir uçlarını uyarmakta ve sonuçta dispne<br />

meydana gelmektedir.<br />

Egzersiz intoleransı: KY hastaları iyi kompanse olsalar<br />

dahi dipne ve bitkinlik şikayetleri sıktır. Hangi<br />

sebepten olursa olsun kalp hastasında, düşmüş oksijen<br />

alım zirvesi olarak yansıyan egzersiz kapasitesi azalmıştır.<br />

Kronik KY’de ayrıca ventilasyonla yükselmiş karbondioksit<br />

oluşuma oranı ile de ilişkilendirilmiştir. VE/<br />

VCO 2<br />

: karbondioksitin ventilatuvar karşılığıdır. Yükselmiş<br />

VE/VCO 2<br />

’ye katkısı olan birçok olası faktör bulunmaktadır;<br />

egzersiz sırasında metabolik asidozun erken<br />

başlaması, ventilasyon için PCO 2<br />

- ayarlama noktasının<br />

düşmesi ve kötü pulmoner perfüzyona bağlı orantısız<br />

büyük ölü boşluk (işe yaramayan ventilasyon gibi).<br />

• KKY hastalarında egzersiz intoleransına katkısı olan<br />

diğer anormallikler. Pulmoner konjesyon akciğer<br />

kompliyansını azaltmakta, solunum işini artırmaktadır.<br />

Gaz değişimi anormalliğinin klinik önemi<br />

kısıtlıdır (egzersizle anlamlı arteriyel oksijen desatürasyonu<br />

KKY hastalarında seyrektir). Fakat, DM<br />

(membran iletkenliği) maksimum oksijen alımı ile<br />

korelasyon gösterir, pulmoner vasküler rezistansla<br />

ters ilişkilendirilmiştir.<br />

• ACEİ’ler, KMODK’yi düzeltmiş ve egzersiz ölü boşluk<br />

fraksiyonu ve VE/VCO 2<br />

’yi azaltmıştır (pulmoner<br />

diffüzyon ve ventilasyon-perfüzyon ilişkilerini<br />

düzelterek).<br />

• Birlikte Aspirin alınması bu etkiyi ortadan kaldırmıştır<br />

(bu etki; prostoglandinlerin pulmoner kan<br />

akımı regülasyonundaki rolünü işaret etmektedir).<br />

KKY hastalarında, egzersiz intoleransına katkısı<br />

olan, periferik ve solunum adalelerinin de birçok fizyolojik,<br />

histolojik ve metabolik anormallikleri tarif edilmiştir.<br />

Kondisyonsuzluk, tekbaşına olmasa da bu anormalliklere<br />

katkısı olabilir. Fizyopatolojiside sorumlu<br />

güncel teori: Kronik KKY’de düşük -perfüzyona bağlı<br />

çeşitli sitokin aktivasyonunun etkileri.<br />

ŞEKİL X. Ödemli akciğer dokusunun dektron mikroskopisi: Alvolar hava boşlukları (ALV), alveol duvarı kapillerleri (CAP), ve interstisyel<br />

ödem (E) görülmektedir. Ödem alveolar epidelden kapiller endotelyumunun ayrılması ile görülebilir (Wilson PA. Heart Failure. Churchill<br />

Livingstone. 1997, p. 251).


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 647<br />

KALP HASTALIĞININ PULMONER<br />

MANİFESTASYONLARI<br />

Karakteristik olarak, özellikle mitral stenozunda olağan<br />

olmayan pulmonmer manifestasyonlar tanımlanmıştır.<br />

• Hemosideroz, mikrovasküler hemorajilere bağlı<br />

olup, radyografikde 1-5 mm büyüklüğünde, genellikle<br />

alt loblarda küçük nodüller olarak görünmektedir.<br />

• Ossifik noduller alveol içerisinde oluşmuş kemik<br />

dokusu ihtiva etmektedir. Ossifik nodullerin düzensiz<br />

şekil ve büyüklükleri iyileşmiş tüberkülozunkilerden<br />

ayırtedilmesine yardımcı olmaktadır.<br />

Artmış interstisyel işaretler kronik pumoner venöz<br />

hipertansiyon ve hemosideroza bağlı pulmoner<br />

fibrozu göstermektedir. Hemoptizi ve/veya pulmoner<br />

hemoraji seyrek görülebilir, genellikle mitral<br />

mitral kapak hastalarında sıktır (Şekil 10, 11).<br />

Kanama, pulmoner mikrodolaşımdan veya şişmiş<br />

submukozal bronşiyal venlerden kaynaklanmaktadır.<br />

Kanama, pulmomer venöz hipertansiyonun etkili<br />

tedavisi ile (medikal veya cerrahi) tipik olarak<br />

iyileşmektedir.<br />

ŞEKİL 11. Atriyal fibrilasyon nedeni ile warfarin tedavisi almakta<br />

olan hasta örneğinde; kahverengi balgam çıkartılı öksürük hikayesi,<br />

yakında geçirilmiş nefes darlığı ve hemoptizi. Yüksek çözünürlü<br />

CT (üstte) diffüz septal çizgiler ve Lobular duvar kalınlaşması<br />

ile hemosideroz ve amiloidoz hastalığına benzer yabancı madde<br />

depolanması. Ancak, ekokardiyografide mitral stenozu görülmüştür.<br />

Altta: Akciğer biyopsisinde kronik alveolar hemoraji ve vaskülit<br />

kanıtı olmayan kronik alveolar hemoraji ve pulmoner hipertansiyon<br />

görülmekte (Chest 2004;125: 669-682).<br />

ŞEKİL 10. Hemoptizi şikayeti olan hasta örneğinde (Mitral regürjitasyonu)<br />

göğüs radyografisi; kardiyomegali ve hafif pulmoner<br />

ödem. Sol atriyum genişlemiş ve sağ kostofrenik sinüste Kerley –B<br />

çizgileri, heriki akciğerin üst loblarında havalanmanın bazal loblara<br />

kıyasla daha iyi olduğu KKY’ye bağlı akciğer konjesyonunun tipik<br />

özelliğidir. MR ve KKY’nin uygun tedavisi ile semptomlar gerilemiştir<br />

(Chest 2004;125: 669- 682).<br />

Sol Kalp Yetersizliğinin Tanısal Zorlukları<br />

Nefes darlığı bulunan hastalarda, sıklıkla kalp hastalığının<br />

akciğer hastalığından ayırtedilmesi gerekmektedir.<br />

Dispnenin ilk klinik değerlendirmesi kesin tanıyı değildir.<br />

Fizik muayene kronik KY’de duyarlı olmayabilir;<br />

özellikle PKUB yükselmiş hastalarda pulmoner ödem<br />

ve raller sıklıkla yoktur. Pulmoner ve kalp hastalığının<br />

ikisinin birlikte olduğu hastalarda tanısal belirsizlik fazladır.<br />

Pulmoner amfizemli hastalarda raller duyulamayabilir.<br />

Tablo 3‘de pulmoner ödem teşhisinde göğüs radyografisinin<br />

kısıtlamaları sunulmuştur (Şekil 7, 12) (Bölüm<br />

2.1).<br />

Birlikte olan akciğer hastalığı yanlış akciğer ödemi<br />

teşhisine sebep olan veya onu gizleyen ekstra gölgeler<br />

meydan getirebilir. Amfizemde, ilgili hastalığa bağlı<br />

vasküler yatağın harabiyetinden dolayı pulmoner ödemin<br />

radyografik görüntüsü atipik olabilir.


648<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 3. Sol kalp yetersizliğinin radyografik teşhisinin<br />

kısıtlamaları<br />

Birlikte akciğer hastalığı bulunması:<br />

Akciğerlerdeki gölgeler pulmoner ödemi gizleyebilir veya<br />

taklit edebilir.<br />

Vasküler yeniden-dağılım kalp hastalığından ziyade akciğer<br />

hastalığında olabilir.<br />

Pulmoner ödem paterni altta yatan akciğer hastalığına bağlı<br />

atipiktir (damar yok = ödem yok).<br />

Pulmoner venöz hipertansiyon:<br />

(i) Akut: İnterstisyel ödem az belirgindir.<br />

(ii) Subakut-kronik: Pulmoner ödemin tipik bulgularının<br />

bulunması daha olasıdır.<br />

(iii) Kronik ve birlikte vasküler remodelling ile: Pulmoner<br />

ödemin daha az görülen bulgusudur.<br />

(Chest 2004;125: 669-682)<br />

• Olağan koşullarda (ateş, unilateral efüzyon veya iki<br />

tarafta büyüklük farkı gösteren efüzyonda) torakosentez<br />

yapılması kuraldır.<br />

• Torakosentez yapılan KKY hastalarının %20’sinde<br />

hastaların diüretik almalarına rağmen eksudatif<br />

efüzyon saptanmıştır. Bu olgularda, ölçülen plevral<br />

sıvı/serum albumin gradiyentinin >1.2 g/dL bulunması<br />

sıvının muhtemelen KKY’den olduğunu göstermektedir.<br />

Diüretik tedavi ile transuda karakterindeki<br />

plevral efüzyonun eksuda efüzyona dönüştüğü<br />

gösterilmiştir.<br />

Ventriküler gerilime veya yüklenmeye bağlı olarak<br />

meydana gelen B-tip natriüretik peptidin ölçümü KKY<br />

teşhisinde umut verici çalışmalardır; acil servise akut<br />

dispne ile gelen hastalarda yükselmiş B-tip NP düzeyinin<br />

tanısal doğruluğu %80-90 bulunmuştur. KKY teşhi-<br />

Pulmoner ödem göğüs radyografisinde hastalığın<br />

temposuna bağımlı değişken olabilir. Geçmişte sağlıklı<br />

kişide masif volum yüklenmesi veya miyokard infarktüsüne<br />

bağlı akut pulmoner ödem muhtemelen medullar<br />

dağılım gösteren yoğun alveolar infiltrasyonlar sergilemektedir.<br />

Subakut veya kronik venöz hipertansiyonun<br />

damgası plevral efüzyonlar olmayabilir.<br />

Diğer taraftan uzun süreli yüksek PKUB’de çok az<br />

pulmoner ödem bulgusu görülebilir. Kronik yüksek basınca<br />

maruz kalan kan damarları ve alveolar-kapiller<br />

membranların anlamlı remodelingine bağlı bu değişiklikler,<br />

sadece akciğerleri pulmoner ödemden korumakla<br />

kalmayıp göğüs radyografisinin, santral hemodinamiklerin<br />

veya kalp fonksiyonunun güvenilir olmayan bir<br />

kriteri olmasına sebep olabilir.<br />

Seçilmiş hastalarda, parenkimal akciğer hastalığından<br />

ayırıcı tanısı için yüksek-çözünürlüklü CT tarama<br />

KKY teşhisini destekleyerek katkı sağlayabilir.<br />

• Karakteristik CT bulguları: Septal kalınlaşma, buzlucam<br />

opasitesi, peribronkovasküler interstisyel kalınlaşma,<br />

plevral efüzyonlar ve kardiyomegali.<br />

• Sırtüstü ve yüzükoyun yatar pozisyonların (bakışların)<br />

mukayese edilmesi de teşhise yardımcı olabilir.<br />

İnterstisyel akciğer hastalığının aksine, pulmoner<br />

ödem ile ilişkilendirilmiş baziler infiltratlar yüzüstü<br />

yatar pozisyonda düzelebilir.<br />

Ekokardiyografinin de KKY teşhisinin kısıtlamaları<br />

vardır. KKY hastalarının yaklaşık yarısında diyastolik<br />

KY saptanmıştır; bu durumun teşhisinin tutarlı bir standart<br />

ve kriterleri yoktur (bakınız, Bölümler 1.5, 1.9).<br />

Bilinen veya şüphelenilen KKY’de plevral efüzyonun<br />

değerlendirilmesi problemlidir. KKY saptanmış<br />

hastaların çoğunda uygun olmasına rağmen torakosentez<br />

yapılmamaktadır.<br />

ŞEKİL 12. Atipik pulmoner ödem. (Üst): Asimetrik pulmoner ödem:<br />

Hipertansiyon ve MR ile solunum yetersizliğindeki hastada akut pulmoner<br />

ödem. Göğüs radyografisi; ağırlıklı olarak periferden ayrılan<br />

(özellikle sağda) medullar dağılımlı alveolar pulmoner ödem göstermektedir.<br />

Diürez ile parenkimal infiltrat çözülmüştür. (Alt): Koroner<br />

arter hastalığı ve progressif dispne şikayeti olan 60 yaşındaki erkek<br />

hastada “Lekeli” (Patchy) pulmoner ödem.<br />

Göğüs radyogramında özellikle sağda periferden ayrılan ağırlıklı<br />

olarak alveolar ödemin medullar dağılım görülmektedir.<br />

Ekokardiyografide hastanın SV fonksiyonu ileri derecede bozulmuş<br />

(SVEF


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 649<br />

sinde negatif doğruluk değeri ise B-tip NP


650<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ŞEKİL 13. KOAH’ı taklit eden konjestif KY. 71 yaşındaki hasta amfizem olarak tedavi edilmekte; giderek kötüleşen dispne, öksürük,<br />

wheezing epizodları. Bilateral raller atriyal gallop, uzamış ekspiryum bulguları vardı. İki yıldır akciğer radyogramında, Amfizeme uyan<br />

hiperinflasyon ile heriki bazalde fibroz. (A): İnterstisyel ödeme uyan diffuz bilateral infiltrat. Kardiyo-torasik oran: %48. (B): Sağ bazalde<br />

gösterilen Kerley B- çizgileri (Chest 1970;58: 28-36).<br />

• Septal ödem pulmoner venlerin dağılım planı boyunca<br />

gelişmektedir. Arterlerden farklı interlobular<br />

septadan kaynaklanmaktadır. Pulmoner lenfatikler<br />

de venlere paralel olarak interlobular septayı meydana<br />

getirir. Lenfatik damarlardaki sıvının artışı ve<br />

bunların şişmesi artmış akciğer kompliyansına ilave<br />

göğüs radyografisindeki radyo-densiteyi daha fazla<br />

artırır. Kerley çizgilerinin görülmesi septal ödemin<br />

manifestasyonudur (Şekil 13).<br />

• Kerley B-çizgileri: 2-3 cm boyunda, plevral yüzeye<br />

dikey düz çizgilerdir ve en iyi alt akciğer<br />

alanlarında görülmektedirler (Şekil 10). Septal<br />

kalınlaşma sonucunda oluşurlar (bilinen lenfatik<br />

şişmenin aksine). Uzun süreli pasif konjesyonun<br />

zayıf bir karakteristiğidir, genellikle KKY veya<br />

mitral stenozununda bulunan kanıtdır. Lenfanjitis<br />

karsinomatozada ve seyrek olarak akciğer<br />

fibrozunda bulunabilir.<br />

• Kerley A ve C çizgileri: Septal ödemin nonspesifik<br />

manifestasyonlarıdır. A. çizgisi, hilustan uzanan<br />

ince ve uzun çizgidir. Düz açılı veya hafifce<br />

kavisli olabilir ve üst akciğer alanlarında görülmektedir.<br />

C. çizgileri, birbirine dolanan ve akciğerlerin<br />

her tarafında retiküler görünüş oluşturan<br />

ince ve zarif çizgilerdir.<br />

• Pulmoner ödemin dağılımı asimetrik olabilir, asimetrinin<br />

sebebi bilinmemektedir (Şekil 14). Olası<br />

sebepleri; pulmoner ödem ağırlıklı olarak bir taraftadır,<br />

anormal vasküler dağılım anomalisi ve lokal<br />

amfizematöz değişiklikler, önceden varolan pulmoner<br />

hastalıklardır.<br />

Plevral efüzyon sol kalp yetersizliği hastaların<br />

yaklaşık yarısında görülmekte, sağ kalp yetersizliğinde<br />

de oluşmaktadır.<br />

• Konjestif kalp yetersizliğindeki hidrotoraks çoğunlukta<br />

sağ tarafta oluşur diye yanlış bir kanı<br />

vardır. Sadece bir tarafta plevral efüzyon gelişenlerde<br />

lokalizasyonun yeri heriki tarafta (sol veya<br />

sağ) eşit bulunmuştur.<br />

ŞEKİL 14. Diffüz fibroz: Hasta 74 yaşında erkek hasta, sarkoidoz,<br />

diffüz interstisyel pnömonitis veya infeksiyöz hastalık düşünülerek<br />

değerlendirilmiştir. Başlangıçta düşünülen konjestif KY teşhisi için<br />

tipik semptomlarının olmaması ve hikayesinde zayıflama bulunması<br />

ile göğüs radyogram bulguları ile KKY teşhisi reddedilen hastada:<br />

Diffuz asimetrik infiltrat, akciğerlerin üst 2/3’ünde daha belirgin,<br />

heriki hilus belirgin olarak şişmiş. Kardiyo-torasik oran: %50.<br />

Hasta taşikardi epizodundan dolayı iki yıldır dijital almakta.<br />

Pulmoner fonksiyon testleri anormaldir (KOAH’ı taklit etmekte),<br />

akciğer biyopsisi düşünülmüştür fakat yerine KKY tedavi stratejisi<br />

verilmiş ve radyogramdaki infiltratlar tamamen çözülmüş, hasta 8<br />

kilo daha kaybetmiştir (Chest 1970;58: 28-36).


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 651<br />

ŞEKİL 15. Neoplazm: Hasta 62 yaşındaki hastada öksürük eforla ve paroksismal gece dispnesi hikayesi (A) ve (B) sağ orta akciğer alanında<br />

minor fissürde “psödotümör” (oklar). Konjestif kalp yetersizliğinin diğer bulguları belirgin değildir. Psödotümör diüretik tedavi ile<br />

kaybolmuştur (Chest 1970;58: 28-36).<br />

• ”İdiyopatik efüzyon”, hem konjestif KY’nin hem<br />

de pulmoner hastalığın yegane bulunan özelliğidir.<br />

• Konjestif KY’ye bağlı lokalize olmuş interlober plevral<br />

efüzyon; “ fantom tümör, psödo-tümör veya kaybolan<br />

tümör” olarakta bilinmektedir. Sıklıkla primer<br />

ve sekonder neoplazmlar ile karıştırılmaktadır. Lateral<br />

göğüs radyografisi bu fenomenin ayırtedilmesine<br />

yardımcı olmaktadır; major veya minör fissürlerin<br />

herikisinde de lokalize olduğundan genellikle sınırları<br />

iyi görülen (belirgin) homojen yoğunluk. Büyük<br />

bölümü horizontal fissürde bulunmuştur (Şekil 15).<br />

• Belirgin sağ hilus, sol kalp yetersizliğinin tek manifestasyonu<br />

olabilir. Pulmoner venöz basıncın yükselmesine<br />

bağlı sağ hilusta tedrici değişliklikler olabilmektedir<br />

(Şekil 16).<br />

Pulmoner ödem hastalarının 1/3’de kardio-torasik<br />

oran %50’den küçüktür. Ventrikülün dilatasyonu kardiyak<br />

büyümeye sebep olmaktadır.<br />

Şayet konjestif KY, kronik ve kompansatuar durumda<br />

ise; ventriküler dilatasyon görülmekte iken, ventriküler<br />

hipertrofinin gelişmesi ve yerini alması ile daha sonra<br />

saptanamayabilir. Başlangıçta ve ventriküler dilatasyon<br />

oluşmamışken ventriküler hipertrofi önceden bulunabilir.<br />

Geçmişte pulmoner hastalığı bulunan hastalar konjestif<br />

KY gelişimine daha fazla duyarlı değillerdir (bu<br />

duruma predispoze olanlar kadar kadar, eşit). Bu hastaların<br />

durumu kötüleştiğinde KKY düşünülmelidir (ka-<br />

Superiyor<br />

sağ pulmoner ven<br />

Hiler açı<br />

İnen sağ<br />

pulmoner<br />

arter<br />

Hiler açının<br />

erken obliterasyonu<br />

Düz hilus<br />

Konveks hilus<br />

ile üst üste<br />

gelen ven<br />

NORMAL GRADE I GRADE II GRADE III<br />

ŞEKİL 16. Sağ akciğer hilusunun damarlarının diyagmatik gösterimi. Hiler açının progressif kaybolması ile sağ superiyor pulmoner venlerin<br />

tedricen genişlemesi (Chest 1970;58: 28-36).


652<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

nıtlar: S 3<br />

galo kardiyomegali, yakında ağırlık artışı; en<br />

değerlisi ise doktorun KKY’den şüphelenmesidir).<br />

Bu süreçte tedavi (tuz kısıtlaması, diüretik, yatak<br />

istirahati sonucunda anlamlı diürez ile röntgenografik<br />

düzelme) tanısal olabilir.<br />

Dispne primer olarak akciğer kompliyansının azalmasına<br />

bağlıdır (interstisyel ödem, ve pulmoner vasküler<br />

sistemde rölatif olarak pozitif basınçlı fazla kan<br />

bulunması). Solunum adaleleri akciğerleri şişrebilmek<br />

için daha çok çalışmaktadır. Hidrotoraks ventilatuvar<br />

boşluğun alanını azaltır. Alveolar boşluklarda sıvı bulunması<br />

alveolar-yüzey karakteristiklerini değiştirerek<br />

pulmoner kompliyansı azaltabilir. Bu değişiklere bağlı<br />

oluşan pulmoner fonksiyon değişiklikleri aşağıdaki tabloda<br />

sunulmuştur.<br />

Konjestif Kalp Yetersizliğinde Pulmoner<br />

Fonksiyonlarda Oluşan Değişiklikler<br />

Vital kapasite ve total akciğer kapasitesi: Azalmış.<br />

Maksimal soluma kapasitesi ve maksimal mid-ekspiratuar<br />

akım hızı (kardiyak astma): Azalmış veya hiçbiri.<br />

Kompliyans (soluma işi): Azalmış.<br />

Karbon monoksit difüzyonu: Azalmış.<br />

PCO2 ve PO2: Düşmüş.<br />

(Chest 1970;58: 28-36)<br />

Genel olarak, total akciğer kapasitesi ile uyumlu vital<br />

kapasite azalmış, rezidüel akciğer kapasiteside değişmiş<br />

olabilir.<br />

Kardiyak astma, artmış havayolu direnci, konjestif<br />

KY’nin seyrek olmayan belirgin bir özellği olmasına<br />

rağmen bu tablo bronşiyal astma ve amfizem ile karıştırılabilir.<br />

Maksimal soluma kapasitesi ve maksimal midexpiratuar<br />

akım azalmıştır.<br />

• Konjestif KY’de bronkospazm oluşmasının mekanizması:<br />

Havayolu submukozasının ödem ve konjesyonu<br />

ve refleks bronkospazm. Konjestif KY hastalarında,<br />

eşlik eden başka sebeplerden de bronkospazma<br />

karşı predispozisyon vardır (kronik bronşit veya<br />

bronşiyal astma gibi), bunların olmadığı duruma<br />

göre bu hastalardan daha fazla wheezing bulunur.<br />

• Birlikte akciğer hastalığı bulunmamasına rağmen bu<br />

hastalarda daha fazla wheezing olabilir bu durumda kardiyak<br />

astmayı bronşiyal astmadan ayırtetmek zordur:<br />

Bu durumda tek yapılması gereken; “sol kalp<br />

yetersizliği olasılığının sürekli akılda tutulmasıdır”.<br />

Aminofilin ise heriki durumda da faydalı etkileri olabilen<br />

ilaçtır. Mevcut durumun daha fazla değerlendirilmesi<br />

için kullanılabilir. İskemik etyolojili KY’de,<br />

malin aritmileri uyarabileceği unutulmamalıdır.<br />

Arteriyel oksijen satürasyonu normal veya şiddetli<br />

pulmoner ödem, bulunana kadar sadece hafif düşmüştür.<br />

Bu durum kronik akciğer hastalığı ile mukayese<br />

edildiğinde oldukça terstir. Klinik ve fonksiyonel bozulma<br />

gösteren kronik akciğer hastalığında PO 2<br />

anlamlı<br />

düşmüştür. PCO 2<br />

ise hiperventilasyon sonucunda sıklıkla<br />

düşmüştür, fakat akciğerlerin primer hastalığı ve<br />

masif pulmoner ödem veya solunum merkezinin depresyonunu<br />

ile ilişkili olarak yükselebilir.<br />

Kronik konjestif kalp yetersizliğinde, sağlanabilen<br />

akciğer yüzeyinin düşmesine ve alveolar-kapiller<br />

membran değişikliklerine bağlı olarak karbon monoksit<br />

difüzyonu azalabilir.<br />

Aortik stenoz ve geçirilmiş miyokard infarktüsünün<br />

herikisinde de konjestif KY’nin kronik ve atipik semptom<br />

ve bulguları bulunabilir: Açıklanamayan dispne,<br />

öksürük ve göğüs radyogramında anormallikler. Kısa<br />

olgu hikayesinde bahsedilmeyen ipuçları ile birlikte bu<br />

hastaların neredeyse tamamında EKG bulguları anormaldir<br />

(repolarizasyon değişiklikleri, eski Mİ, SV hipertrofisi<br />

veya bunların değişik kombinasyonları).<br />

• “Bu bulguların bulunması doktoru problemin akciğerler<br />

değil kalpte olabileceği yönünde uyarmalıdır”.<br />

® Özet: Kalp ve akciğer hastalığı birçok benzer klinik<br />

tabloda pratikte birbirine sık karıştırılmaktadır.<br />

Bunların başında, akut ve/veya kronik kalp yetersizliğinin<br />

KOAH ile karıştırılan major semptoları dispne,<br />

öksürük ve akciğer infeksiyonları (pnömoni, bronkopnömoni,<br />

bronşektazi) ile karıştırılan göğüs radyografik<br />

görüntüleri gelmektedir.<br />

Pulmoner emboli ve infarktüs heriki durumda da<br />

(klinik semptomatoloji ve radyoloji ile) kalp yetersizliğini<br />

taklit edebilir. Dolayısı bunların birbirinden ayırt<br />

edilmesi, olayın her zaman bir bütün olarak kompleks<br />

düşünülmesi (hastanın hikayesi, fizik muayene bulguları,<br />

olası teşhisin risk faktörlerinin sentezlenmesi) ve<br />

değerlendirilmesi ile mümkündür.<br />

Kardiyak ve Pulmoner Dispnenin Ayırt Edilmesi: Hastaların<br />

çoğunda hikayede kalp ve akciğer hastalığının<br />

herikisininde açık klinik kanıtları vardır. Gerçekte kardiyak<br />

ve pulmoner dispnenin ayırt edilmesi güçtür.<br />

• KY’li hastalara benzer, KOAH’lılar da gece dispne<br />

ile uyanır, fakat bu genellikle balgam oluşması ile<br />

ilişkilendirilmiştir; dispne oturmaktan ziyade öksürmekle<br />

(zorlanarak, boğulur şekilde) sekresyondan<br />

kurtularak rahatlamaktadır.<br />

• Dispne, şiddetlenen öksürük ve ekspektorasyon ile<br />

meydana geldiğinde, primer olarak sıklıkla pulmoner<br />

kaynaklıdır.<br />

• Akut kardiyak astma (paroksismal noktürnal dispne<br />

ile belirgin wheezing), genellikle kalp yetersizliğinin


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 653<br />

• Sıklıkla egzersiz sırasında ve istirahatte hiperventilasyon<br />

vardır, ölü boşluk artmıştır ve ventilasyon- perfüzyon<br />

ilişkisinde bazı anormallikler ile arteriyel karbon dioksit<br />

(PCO 2<br />

) ve oksijen (PO 2<br />

) basınçları hafifce düşmüştür.<br />

• Pulmoner kapiller hipertansiyon ile pulmoner kompliyans<br />

azalır ve bağımlı havayollarının normalden erken<br />

kapanması sonucunda hava yakalanır (trapping olayı).<br />

Kalp Yetersizliğinde Göğüs Radyografisi<br />

Pulmoner Ödem:<br />

Pulmoner damar sisteminde yükselmiş basınç sonucudur<br />

(Hidrostatik veya kardiyojenik ödem); alveolar-kapiller<br />

membranın permeabilitesinin artışındandır (nonkardiyojenik<br />

veya artmış permeabilite ödemi).<br />

Kardiyojenik ödemin göğüs radyografisindeki görünüş<br />

esas alınarak nonkardiyojenik ödemden ayırtedilmesi<br />

tartışılan konudur.<br />

ŞEKİL 17. Astmatik bronşit: 66 yaşında, hastaneye kabul öncesinde<br />

akut astmatik atak” sırasında intermitan teofilin ve epinefrin<br />

ile tedavi edilen ve buna rağmen wheezing ve efor dispnesi devam<br />

eden hastanın oskültasyonunda heriki akciğerde wheezing duyulmuş<br />

ve KH (kalp hızı) (120/dk) bulunmuştur. Akciğer radyogramının<br />

yorumunda diffüz fibroz kanıtları gösterilmiştir. Radyogram<br />

daha sonra diüretik ile kaybolan diffüz fibroz göstermekte.<br />

Radyografik olarak KY lehine olan özelliği diffüz infiltrat, akciğerlerin<br />

1/3 alt bölümünü çok az tutulmuş (Chest 1970; 58: 28-36)<br />

Vasküler Yeniden Dağılım<br />

( Pulmoner Venöz Hipertansiyon):<br />

Pulmoner venöz sistemde basınç yükselince: kan akımının<br />

yukarıdaki bölge damarlarına yönlendirilmesi, üst<br />

loblarda vasküler genişlemeye neden olur (Şekil 14, 17).<br />

Seri şekilde alınan radyografide vasküler yeniden dağılımın<br />

gelişmesi gösteriyorsa bu bulgu çok güvenilirdir.<br />

Bu bulgu iki durumda geçerli değildir:<br />

aşikar kanıtları olan hastalarda olmaktadır ve akut<br />

bronşiyal astmadan ilave ayırıcı özellikleri bulunabilir;<br />

terleme, “fokurdayan havayolu sesleri” ve daha<br />

sık siyanoz gelişimi.<br />

• Havayolu obstrüksiyonu ve dispnenin bronkodilatörler<br />

veya sigara içmeyi kesmeye cevap vermesi<br />

dispnenin pulmoner kaynağı lehinedir. Oysa, diüretikler<br />

ile semptomatik düzelme dispne sebebi olarak<br />

kalp yetersizliğini desteklemektedir.<br />

• BNP’nin hızlı analizle bakılması; kardiyak nörohormon<br />

BNP kalp yetersizliğinde yükselmiştir. Dispne<br />

bulunması durumunda kalp yetersizliğini akciğer<br />

hastalığından yüksek doğruluk oranında ayırmaktadır.<br />

• Dispnenin uygun ve etkili kardiyovasküler veya<br />

solunum ilaçlarının kullanılmasına rağmen, devam<br />

etmesi durumunda psikososyal faktörler akla getirilmelidir<br />

(anksiyete, emosyonel stres gibi).<br />

Pulmoner Fonksiyon Testleri<br />

• Kalp yetersizliğinde pulmoner fonksiyonda major<br />

değişiklikler; vital, total akciğer, pulmoner diffüzyon<br />

kapasitelerinin azalması ve pulmoner kompliyansın;<br />

(hava akımına direnç) orta derecede artmasıdır; rezidüel<br />

volum ve fonksiyonel rezidüel volum normaldir.<br />

ŞEKİL 18. Sağ hiler kitle: 64 yaşında sağ akciğer hilusunda bronkojenik<br />

karsinomadan şüphelenilen hasta. Semptomları; öksürük,<br />

anoreksi ile 8 kilo zayıflama ve egzersiz dispnesi. FM’de anormallik<br />

yok, bronkoskopisi normal, torakotomide ise ödematöz akciğer<br />

görülmüştür. Sol kalp yetersizliğinin tek bulgusu genişlemiş sağ<br />

hilus. Kalbin sağ kenarında genişlemiş sol atriyuma (oklar) ait çift<br />

kontur, sol kenar düzleşmiştir (Chest 1970;58: 28-36).


654<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

1. Sırtüstü yatar pozisyonda muayene edilen normal<br />

hastada.<br />

2. Vasküler kompliyansı değiştiren, üst lobların perfüzyonunu<br />

artıran herhangi bir hastalığın bulunması<br />

(bazal amfizem, mitral stenozu gibi). Mitral darlığında<br />

sol atriyum genişlemesinin radyografik bulguları<br />

aranmalıdır (Şekil 18).<br />

İntertisyel Ödem:<br />

Başlangıçta sıvı transüdasyonu akciğerlerin interstisyel<br />

boşluğuna olur ve aşağıdaki belirtileri meydana getirir<br />

(Şekil 19):<br />

• Pulmoner damarların keskin tanımının (görünüşünün)<br />

kaybolması.<br />

• İnterlobuler septanın kalınlaşması (Kerley A ve B<br />

çizgileri) (Şekil 13).<br />

• Bronş duvarının kalınlaşması<br />

• İnterlober fissürlerin kalınlaşması<br />

• Pulmoner hilusun bulanıklaşması<br />

ŞEKİL 19. Asimetrik infiltrat: 33 yaşında, ciddi jüvenil diyabet,<br />

diabetik nefropati, hipertansiyon, koroner arter hastalığı (bilinen<br />

geçirilmiş Mİ) olan hasta, sol göğüs ağrısı ve öksürük ile hastaneye<br />

yatırılmıştır. Radyogramda görülen unilateral infiltrasyon ile<br />

aspirasyon pnömonisi ve bronkopnömoni teşhisi konulmuştur.<br />

Hasta iki gün sonra ölmüştür. Otopside; pnömoni görülmemiştir.<br />

Sol akciğerde konjesyon saptanmıştır. Göğüs radyogramı: Bilateral<br />

pulmoner ödem. Kardiyo-torasik oran: %47 (Chest 1970;58: 28-36).<br />

Havaboşluğu (Alveolar) Ödemi:<br />

Devam eden sıvı transüdasyonu pulmoner havaboşluklarını<br />

doldurur ve parenkimal konsolidasyon ile ilişkili bazı<br />

bulgular meydana getirir.<br />

• Bilateral kenarları iyi seçilemeyen opasiteler<br />

• Asiner gölgeler<br />

• Butterfly yeniden dağılım paterni (Şekil 20)<br />

Kalbin büyümesi ve vasküler sapın genişlemesi ve<br />

plevral efüzyonlar sıktır, kardiyojenik pulmoner ödem<br />

her zaman ayni şekilde bulunmaz. Artmış permeabiliteye<br />

bağlı pulmoner ödemi işaret eden bulgular; normal<br />

kalp büyüklüğü, normal damar sapı genişliği, Kerley A<br />

ve B çizgilerinin olmaması, plevral efüzyon olmaması,<br />

ödemin periferik yeniden dağılımı ve hava bronkogramının<br />

bulunmaması.<br />

X<br />

ŞEKİL 20. Bronkopnömoni, tüberküloz veya malinite: 67 yaşında erkek hasta, 2 ay içinde öksürük, dispne, wheezing ve kötüleşen<br />

hemoptizi şikayetleri ile birkaç kez kronik bronşit, bronkopnömoni, sarkoidoz, malinite teşhisleri konmuştur. (A): ”Butterfly” (oklar) veya<br />

medullar şeklinde dağılım gösteren interstisyel sıvı ve solda aort topuzu altında belirginleşmiş pulmoner kök (X). (B): Tedaviden (diüretik)<br />

sonra düzelme (hasta 7 kilo zayıflamış) 47 (Chest 1970;58: 28-36).


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 655<br />

KRİTİK KARDİYAK BAKIMDA PULMONER<br />

HİPERTANSİYON<br />

Tanımı: Pulmoner hipertansiyon hemodinamik bir terimdir,<br />

pulmoner arteriyel basıncın normal değerlerinin<br />

üzerine çıkmasıdır.<br />

•Ortalama (mPAB) 15 mmHg olup, anlamlı PH genel<br />

olarak dinlenimde mPAB’nin 25 mmHg’dan yüksek<br />

ve pulmoner vasküler rezistansında 3 Wood ünitesinden<br />

büyük olmasıdır.<br />

Önemi: Pulmoner hipertansiyon (PH), genellikle spesifik<br />

tedavi gerektiren kritik bakım durumlarındandır.<br />

Orta derece PH en sık akut veya kronik KY, hipoksemi,<br />

veya akut pulmoner embolizm sonucunda gelişmektedir<br />

ve rölatif olarak hızla geriye dönebilir.<br />

Akut ve kronik daha ağır PH şekillerinin klinik sonuçları;<br />

hipotansiyon, düşük kalp debisi sendromu, sağ<br />

kalp yetersizliği ile karaciğer, barsak ve böbrek konjesyonu<br />

ile ölüm veya ağır maluliyete neden olabilen değişik<br />

derecelerde hipoksemidir.<br />

Fizyoloji, Tanımlama ve Sınıflama<br />

Normalde pulmoner arter basıncı sistemik basıncın<br />

1/5’dir. Pulmoner damarlar çocuklar ve erişkinlerde<br />

mükemmel vazodilatör rezerve sahip olup, akımın artışını<br />

sağlarlar. Ancak, pulmoner damarlar sistemik<br />

damar sistemi gibi, bazı durumlarda çeşitli derecelerde<br />

ve patolojik cevaplarda verirler, tetikleyicileri; basınç,<br />

akım, hipoksemi, toksinler ve emboli; bunlar endotel<br />

disfonksiyonu, elastikiyetinin kaybolmasına, düz kas<br />

vazokonstriksiyonu ve hücresel hipertrofiye neden<br />

olurlar ve sonuçta rezistans damarlar ve pulmoner arteriollerin<br />

lumen çapı daralır.<br />

Anlamlı PH’nın tanımı: Genellikle sPA (sistolik PA)<br />

veya sağ ventriküler sistolik basıncının: >40 mmHg<br />

veya ortalama PA (mPA) dinlenimde: >25 mmHg, egzersizde:<br />

>30 mmHg olmasıdır.<br />

• PAH’nin ilave kriteri: PKUB (pulmoner kapiller uç<br />

basınç): ≤15 mmHg ve PVR (pulmoner vasküler rezistans):<br />

≥3 Wood ünitedir.<br />

Bu tanımlama epidemiyolojik çalışmalar ve yeni<br />

ilaçların değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.<br />

• Daha düşük derecede PH ile düşük PVR, erken (yeni<br />

başlayan) PAH’ta hafif semptomatik kişilerde bulunabilir.<br />

Obezite, sepsis veya anemi ile atım hacmi<br />

artabilir, Doppler-Eko’da hesaplanan sPA veya sağ<br />

ventrikül sistolik basıncı (SĞVSB) 40 mmHg’yi aşar.<br />

•Aşağıda sunulan Modifiye Venice Sınıflamasında, PH<br />

ve değişik etyolojiler arasındaki muhtemel ilişki anlatılmıştır.<br />

Örneğin konjestif KY tablosunda sıklıkla meydana<br />

gelen akut veya kronik pulmoner emboli sonucunda<br />

oluşan PH’nın mekanizması; hipoksemi, pulmoner vazokonstriksiyon,<br />

azalmış pulmoner damar volumudur.<br />

Bu durum konjestif KY tablosunda sık meydana gelir.<br />

Kronik sol kalp yetersizliği veya mitral kapak hastalığı<br />

sonucunda gelişen pulmoner konjesyon ve interstisyel<br />

akciğer hastalığı, hipoksemi, pulmoner arteriollerin<br />

hipertrofisi ve major pulmoner arterlerin uyumsuzluğu<br />

(nonkompliyansı) PH’yi meydana getirir.<br />

•sPA’nın belirleyicileri; sağ ventrikül atım hacmi ve<br />

ana pulmoner ve dallarının kompliyansıdır. dPA belirleyicileri;<br />

pulmoner arteriollerin tonusu, pulmoner<br />

damar yatağının büyüklüğü (>100,000 arteriol),<br />

pulmoner venöz basınç, atriyal basınç, mitral kapak<br />

fonksiyonu ve SV diyastol basıncının yansıması<br />

PKUB veya pulmoner arter tıkalı basıncıdır.<br />

PH’nın WHO sınıflaması (Pulmoner hipertansiyon,<br />

İtalya-Venice üçüncü dünya dünya sempozyumunda)<br />

Tablo 4’de sunulmuştur. Patofizyoloji ve tedavileri<br />

benzerlik gösteren hasta grupları için temel bir şema<br />

sunmaktadır. Primer ve sekonder hipertansiyon adları<br />

terkedilmiştir. Önceden primer pulmoner hipertansiyon<br />

denilen idiyopatik pulmoner arteriyel hipertansiyon<br />

(İPAH) pulmoner arteriyel hipertansiyonun (PAH) prototipidir.<br />

PH’nın mekanizma/etyolojisinde (anatomik<br />

perspektifden prekapiller, postkapiller veya herikisi) ilk<br />

düşünülmesi yararlıdır.<br />

Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun<br />

Patofizyolojisi<br />

PAH oluşması sıklıkla ağır basan bir predispozan faktörün<br />

eseridir, konjenital kalp defektinin sebep olduğu<br />

intrakardiyak sol-sağ şant gibi. Olgularında “risk” faktötrlerikaçınılşmaz<br />

olarak klinik PAH’ye neden olmaz;<br />

bundan dolayı ikinci bir tetikleyici faktörün bulunmasının<br />

gerekliliği düşünülmüştür.<br />

Başlatan komponentlerin ikisinin (veya daha fazlasının)<br />

bulunması, genetik zemin ve çevresel durum; PAH<br />

gelişimine yol açan vasküler konstriksiyonu, hücresel<br />

proliferasyon ve protrombotik durumu presipite edebilir.<br />

Altta yatan provokatif ve müsamahakar faktörlerin,<br />

ve hastalığı meydana getiren hücresel ve moleküler mekanizmaların<br />

tanınması, koruyucu önlemler, hastalığın<br />

erken teşhisi ve agressif tedavi stratejilerin erken uygulanmasına<br />

imkan sağlayabilir.<br />

Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun Moleküler<br />

ve Hücresel Mekanizmaları<br />

Altta yatan ve birlikteki sebeplerden ilişkisiz PAH’ın gelişmesi<br />

ve sürmesinde birbiri ile etkileşen birçok mekanizma<br />

rol oynamaktadır.<br />

Bu mekanizmalar bir veya daha fazla moleküler ve<br />

hücresel mekanizmaları yönetir. Endotel hücrelerin-


656<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 4. Üçüncü dünya sempozyumu pulmoner hipertansiyon<br />

sınıflaması (“Venice sınıflaması” 1’den<br />

değiştirilmiştir, Venn diyagramı)<br />

Sınıf-I. Pulmoner arteriyel hipertansiyon:<br />

1.1 İdiyopatik (İPAH)<br />

1.2 Familyal (FPAH)<br />

1.3 Aşağıdakiler ile İlişkili veya İlişkilendirilmiş PAH:<br />

a. Kollajen vasküler hastalık (lupus, skleroderma)<br />

b. Portal hipertansiyon<br />

d. HIV infeksiyonu<br />

e. konjenital kalp hastalığı ile sağ-sol şant (tamir<br />

edilmiş/edilmemiş, büyük/küçük).<br />

f. İlaçlar ve toksinler (anorexigenler (fenfluramin<br />

deriveleri), kokain<br />

g. Diğer (Glikojen depo hastalığı, Gaucher,<br />

herediter, hemorajik telenjiektazi,<br />

hemoglobinopatiler, hemolitik anemi, kronik<br />

miyeloproliferatif hastalıklar, splenektomi).<br />

h. Anlamlı venöz veya kapiller tutulumla<br />

yenidoğanda ilişkilendirilmiş inatcı PH.<br />

ı. Pulmoner veno-okluziv hastalık (idiyopatik veya<br />

skleroderma/lupus ile birlikte)<br />

j. Pulmoner kapiller hemanjiyopatiler.<br />

Sınıf-II. Sol kalp yetersizliğinde pulmoner hipertansiyon<br />

(Pulmoner venöz hipertansiyon):<br />

2.1. Sol tarafın atriyal veya ventriküler veya kalp hastalığı<br />

ve bozuklukları<br />

2.2. Fibrozis, mediyastinit, adenopati/tümörler ile<br />

kompresyon, ilaçlar (bleomisin, mitomisin C,<br />

siklofosfamid, etoposid gibi) ile fibroza bağlı<br />

sekonder veno-okluziv hastalıklar.<br />

Sınıf-III. Akciğer hastalığı ve/veya hipoksemiye sekonder<br />

pulmoner hipertansiyon:<br />

3.1. Kronik obstrüktif pulmoner hastalık<br />

3.2. İnterstisyel akciğer hastalığı<br />

3.3. Uykuda bozulan soluma (obstrüktif uyku apnesi)<br />

3.4. Alveolar hipoventilasyon bozuklukları<br />

3.5. Yüksek rakımda kronik kalma<br />

3.6. Gelişme anormallikleri (alveolar kapiller displazi,<br />

neonatal akciğer hastalığı).<br />

Sınıf-IV. Kronik trombotik ve/veya embolik hastalığa bağlı<br />

pulmoner hipertansiyon (KTEPH):<br />

4.1. Proksimal ve distal pulmoner arterlerin<br />

tromboembolik obstrüksiyonu<br />

4.2. İn situ trombotik hastalık, orak hücre hastalığı<br />

4.3. Non-trombotik pulmoner embolizm (tümör,<br />

şistıozomiyazis gibi parazitler, yabancı materyal).<br />

Sınıf-V. Çeşitli, muhtelif sebeplerden:<br />

Sarkoidoz, histiyositozis-X, lenfanjiyomatozis, pulmoner<br />

damarların kompresyonu (adenopati, tümör,<br />

fibrozlaşmış mediastinit).<br />

(Circulation 2004;43: 40S- 47S)<br />

de azalmış prostasiklin sentaz aktivisine bağlı düşmüş<br />

Prostasiklin biyoyararlığı; artmış üretimi ve azalmış<br />

pulmoner klirensi sonucunda artmış endotelin düzeyi;<br />

azalmış nitrik oksit sentaz dışa vurumu; yükselmiş<br />

plazma ve trombosit 5-HTT (5 hidroksi triptamin) düzeyleri;<br />

vasküler düz kas hücrelerindeki voltaj-bağımlı<br />

potasyum kanalların azaltarak-düzenlenmesi (down<br />

regulation); oto-antikorların ve pro-inflamatuar sitokinlerin<br />

aktivitesi ve endotelden yükselen protrombotik<br />

durum, koagulasyon ve fibrinolitik kaskad ve trombosit<br />

disfonksiyonu.<br />

Bu anormalliklerin sonucu; pulmoner damarların<br />

vazodilatasyonundan daha üstün vazokonstriksiyona<br />

predispozisyon, apoptozis yolu dışında aşırı hücresel<br />

proliferasyon ve trombotik diyatezdir. Pulmoner<br />

vasküler rezistansın dinamik yükselişi PAH’ın erken<br />

zeminidir; bu sürecin patolojik parametreleri endotel<br />

hücre proliferasyonuna bağlı intimal hiperplazi, düz<br />

kas hücre proliferasyonuna bağlı mediyal kalınlaşma,<br />

hastalığın klinik evresinde belirgenleşen pleksiform lezyonların<br />

gelişmesi (endotelyal proliferasyon ve in situ<br />

trombozis).<br />

İdiyopatik pulmoner hipertansiyona önceden primer<br />

pulmoner hipertansiyon denmekte idi ve pulmoner<br />

arteriyel hipertansiyonunun (İPAH) bir prototipidir.<br />

PAH’ın Anatomik perspektifi (prekapiller, postkapiller<br />

veya herikisi gibi) ve mekanizması, etyolojisinin ilk<br />

değerlendirilmesinde faydalıdır.<br />

Patogenez<br />

Akut ve kronik PH ile ilişkilendirilmiş hastalık patogenezleri<br />

Tablo 4’de sunulmuştur. PH kronik tromboembolizm<br />

(KTEPH) ile ilişkilendirilmiştir; major pulmoner<br />

arterin veya dallarının trombus ile sekonder tıkanması<br />

sonucudur, bunlar tıkanma veya değişik derecelerde endojen<br />

lizisi takiben daralma ile fibrotik kitle durumuna<br />

gelirler. Ayrıca, prekapiller PH’nın diğer sebepleri (PAH<br />

ve hipoksemi) gibi aşağıya-akıma (downstream) direnç<br />

oluşturan damar hastalığı geliştirebilir.<br />

• Kronik PAH patogenezinin 3 major komponenti vardır:<br />

(1) Endotelyal disfonksiyon ve vazokonstriksiyon,<br />

(2) vasküler remodeling ve (3) tedavinin hedefi<br />

olan in situ trombus gelişimi (Şekil 21). Dördüncüsü<br />

PAH’ın ağır ve geç şeklinde meydana gelir (İPAH,<br />

skleroderma, Eisenmenger gibi), pulmoner arteriollerde<br />

geri-dönüşsüz tıkayıcı pleksiform lezyonların<br />

gelişmesi.<br />

Bozulmuş endotelyal fonksiyon en erken görülen<br />

anormalliktir, sonucunda endotelde yapılan nitrik oksid<br />

ve prostasiklinin azalması ve artmış vazokonstriktör endoteline<br />

(ET) bağlı vazokonstriksiyondur.<br />

Anormal endotel fonksiyonu, pulmoner arteriol ve<br />

pulmoner arterlerin sekonder dallarında artmış trom-


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 657<br />

➀ RİSK FAKTÖRLERİ VE<br />

İLİŞKİLİ DURUMLAR<br />

Kollajen damar hastalığı<br />

Konjenital kalp hastalığı<br />

Portal hipertansiyon<br />

HIV infeksiyonu<br />

İlaçlar toksinler<br />

Gebelik<br />

Adventisya<br />

Media<br />

İntima<br />

AKIMIN YÖNÜ<br />

HASSASİYET<br />

Anormal BMPR2 Geni<br />

Diğer Genetik Faktörler<br />

Düz Kas<br />

Hipertrofisi<br />

Erken İntima<br />

Proliferasyonu<br />

➁ VASKÜLER HASAR<br />

Endotelyal disfonksiyon<br />

↓ NO sentaz<br />

↓ Prostasiklin<br />

↑ Tromboksan<br />

↑ Endotelin-1<br />

Vasküler Düz Kas Disfonksiyonu<br />

➂ HASTALIK PROGRESYONU<br />

Kısa etkili vazodilatörlere<br />

cevap kaybı<br />

Düz kas<br />

hipertrofisi<br />

Adventisyal ve intimal<br />

proliferasyon<br />

İn situ<br />

trombus<br />

Pleksiform<br />

lezyon<br />

Vazokonstriksiyon<br />

İlerlemiş Vasküler Lezyon<br />

NORMAL GERİ-DÖNÜŞLÜ HASTALIK GERİ DÖNÜŞSÜZ HASTALIK<br />

ŞEKİL 21. Pulmoner arteriyel hipertansiyonun patogenezi (JAMA 2000;284: 3160- 8)<br />

bus oluşumu ve azalmış lizise bağlı in situ trombus<br />

oluşturur.<br />

• Akut ve kronik klinik tabloları kötüleştiren faktörler:<br />

Hipoksi, asidoz (infeksiyon tablosunda) ve gebelik,<br />

anemi ve hipertiroidzmdeki gibi artmış kalp debisi<br />

(atım hacmi) (Tablo 6).<br />

Sağ ventrikülün afterloadunu artıran ve sağ ventrikül<br />

yetersizliği meydana getiren her sebep PH gelişimine<br />

katkı sağlayabilir (ASD, VSD gibi).<br />

PH’nin klinik anlamı sebep olan hastalığın progresyon<br />

hızına bağlıdır, bu seyir sağ ventrikülün PH’yi (sağ<br />

ventrikül afterloadu) kompanse edebilme durumunu<br />

etkileyebilir.<br />

Örneğin, konjenital kalp hastalığında uzun süren<br />

sağ ventrikül hipertrofisinden dolayı Eisenmenger reaksiyonunun,<br />

uzun dönem prognozu rölatif olarak iyidir.<br />

Halbuki, Skleroderma ile ilişkilendirilmiş PAH ve<br />

İPAH, aylar ve birkaç yıl içerisinde ölüme gidebilir (hızlı<br />

progresyon).<br />

Sol Kalp Hastalığına Bağlı Pulmoner<br />

Hipertansiyon<br />

Sol kalp hastalarında pulmoner hipertansiyon gelişebilir.<br />

Bu hastalar “ pulmoner venöz hipertansiyon” olarak<br />

da sınıflandırılır ve bunların pulmoner arter patolojisi<br />

daha az ciddidir. Tavsiye edilen; tedavinin altta yatan<br />

soruna odaklanmasıdır, örneğin mitral stenozundaki<br />

strateji başarılı mitral balon valvotomidir. Bununla birlikte<br />

girişiminden hemen sonra pulmoner basınç yüksek<br />

kalır, sol atriyal basınçta makul kabul düzelme en fazla<br />

kadar 6-12 ay sonra normalleşebilir. Sekonder pulmoner<br />

vaskülopatinin progresyonuna bağlı olduğu zannedilen<br />

bazal pulmoner arteriyel basıncı >80 mmHg olanlarda<br />

dahi görülür. Sol kalbin dolum basınçlarını yükselten<br />

her durumda pulmoner hipertansiyon olabilir, yükselmenin<br />

derecesi pulmoner kapiller uç basınçla orantılıdır,<br />

fakat bazı hastalarda sağ kalp yetersizliği gelişebilir,<br />

bu ortaya çıkınca yaşam beklentisi kötü olup pulmoner<br />

arter basıncı ve sola göre sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu<br />

ile daha yakından ilişkilidir (Şekil 22). Bazı hastalarda<br />

sol tarafın dolum basınçlarının normalleşmesi<br />

imkansızdır.<br />

• Eprostenol kullanımı, özellikle yasaklanmalıdır<br />

pulmoner hipertansiyonu olmayan konjestif KY’de<br />

(KKY) verildiğinde mortaliteyi açıkca artırmıştır. Sidenafil<br />

tedavisi ile 12 hafta sonra egzersiz kapasitesi<br />

ve hemodinamikler düzelmiştir.<br />

Korunmuş SVEF (diyastolik disfonksiyon) yükselmiş<br />

pulmoner basıncın önemli bir sebebidir. Teşhisi esasen<br />

ekokardiyografi ve gerekirse sağ kalp kateterizasyonu<br />

ile konmaktadır. Diastolik KKY’nin tedavisi genelde<br />

hipertansiyonun normalleşmesi, atriyal fibrilasyonun<br />

ventrikül hızının kontrol altına alınması ve pulmoner<br />

konjesyonun diüretikler ile tedavisine odaklanmıştır.<br />

• Ancak, pulmoner basınçlarda bir defa yükselme oluşunca,<br />

hastanın sıklıkla hastalığı ilerlemiştir, burada<br />

diürez kalp debisini düşürebilir, sol kalbin dolum<br />

basınçlarını kontrol etmede yetersizdir, pulmoner<br />

hipertansiyon ve sağ kalp yetersizliğini kötüleştirir.<br />

Bu hastalarda diüretik dozu ve sıvı dengesi yakından<br />

takip edilmelidir.


658<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Toplanmış sağkalım oranı<br />

Grup 1<br />

Grup 2<br />

Grup 3<br />

Grup 4<br />

Aylar<br />

ŞEKİL 22. KKY (Konjestif KY) ile sistolik disfonksiyon hastaları arasında sağkalım oranları. KKY ve SVEF


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 659<br />

Akut pulmoner hipertansiyonu<br />

ima eden semptomlar<br />

Sağ KY: CXR normal,<br />

EKG’de sağ AD, VH<br />

FM, CXR, EKG<br />

Sol kalp yetersizliği bulguları:<br />

CXR’de KKY, pulmoner ödem,<br />

EKG’de iskemi, SVH.<br />

? Akut tromboembolik<br />

hastalık<br />

Mi’yo sekonder SV yetersizliği?<br />

Akut kapak disfonksiyonu<br />

Hemodinamik<br />

olarak stabil<br />

Heparin<br />

Heparin<br />

Spiral CT/MRA/<br />

Anjiyogram ile<br />

tanıyı tayin et<br />

PE<br />

Eko Doppler ve<br />

biyomarkerler<br />

RV normal<br />

Massif PE<br />

Biyomarkerler<br />

Massif PE işaretleri<br />

>%30 perfüzyon<br />

defekti büyük veya<br />

santral<br />

RV disfonksiyonu<br />

Biyomarkerler<br />

Trombolitik tedavi<br />

Hipotansiyon veya ağır hipoksemi<br />

Heparin<br />

Eko - Doppler<br />

TTE → TEE<br />

RV disfonksiyonu ile<br />

basınç yüklenmesi<br />

–<br />

+<br />

Teşhis belirsiz<br />

Ressüsite edilmiş<br />

Stabil<br />

–<br />

Klinik stabil<br />

Normal SV; normal kapaklar;<br />

tamponad ve disseksiyon<br />

bulgusu yok. Dilate RV, RVH<br />

ve ↑ IRVSP<br />

+<br />

Kronik PH<br />

düşün<br />

V/Q inceleme ve<br />

spiral CT/Anjiyogram<br />

ile tanıyı tayin et<br />

+ PE – PE<br />

Çalkalanmış normal<br />

salin ile EKO<br />

Duvar hareket anormallikleri;<br />

valvuler anormallik MR gibi.<br />

+<br />

Dilate SV, ↓SVEF<br />

Dilate RA, RV kanıtları<br />

veya RVH. Belirgin ↑RVSP<br />

Akut tromboembolik<br />

hastalık<br />

Duvar hareket<br />

bozukluğu, SV dilate SVEF↓,<br />

kapak bozukluğu (MR)<br />

Uygun tedavi<br />

Tromboliz<br />

IVC filtresi<br />

Deneyimli merkezde<br />

kateter/cerrahi ile<br />

trombektomi<br />

Alternatif teşhis<br />

ŞEKİL 23. Akut başlayan pulmoner hipertansiyonda teşhis algoritmi. CXR: Göğüs radyografisi, RV: Sağ ventrikül, AD: Atriyal dilatasyon,<br />

VH: Ventrikül hipertrofisi, PE: Pulmoner embolizm, TEH: Tromboembolik hastalık, İVC: İnferiyor vena cava, V/Q: Ventilasyon/Perfüzyon<br />

MRA: MR Anjiyografi, PH: Pulmoner hipertansiyon RVSP: Sağ ventrikül sistolik basıncı (Critical Care Clinics 2007;23:806).<br />

EKG: Bulgularının yorumlanmasına dikkat edilmelidir.<br />

S 1<br />

Q 3<br />

T 3<br />

paterni (Derivasyon I’de S, derivasyon III’de<br />

Q ve tersleşmiş T dalgaları); sağ ventrikül hipertrofisi<br />

ve yüklenmesini yansıtır. Birdenbire görülmedikce, sağ<br />

ventrikül hipertrofisi ve yüklenmesinde pulmoner emboliyi<br />

diğer PH sebeplerinden ayırmada değeri yoktur.<br />

Sol atriyal anormallik veya genişleme (SAG) sol ventrikül<br />

hipertrofisinde meydana gelebilen yükselmiş pulmoner<br />

venöz basıncı ima edebilir. SAG paterni spesifik<br />

olmayıp sağ atriyal genişlemeyi de yansıtabilir.<br />

•Sağ preikordiyal ve inferiyor derivasyonlarda, sağ<br />

ventrikül hipertrofisi ve yüklenmesindeki tipik ST-T<br />

bulguları inferiyor Mİ ve “anteriyor iskemideki bulguları<br />

taklit edebilir. Bu bulgular sağlanabilen diğer<br />

verilerin ışığında yorumlanmalıdır.<br />

PH’yı göz ardı etmememizi düşündüren Tablo<br />

7’deki semptomların yanında PH’de bulunan fizik bulguların<br />

da aranıp saptanması PH teşhisine önemli katkı<br />

sağlayacaktır.<br />

PH’yı tam olarak değerlendiren teşhis ve yaklaşım<br />

kılavuzu Şekil 24’de anlatılmıştır.<br />

Teşhiste klinik ipuçları: Dispne, göğüs ağrısı, ödem<br />

ve senkop non-spesifik semptomlardır. Genç veya ortayaş<br />

bir kadında bunlardan herhangi birisi bulunuyorsa,<br />

PAH olasılığı yüksektir. Kondisyonsuzluk veya anksiyete<br />

gibi alternatif teşhisler kesin olarak ekarte edilmesinde,<br />

fizik muayenede kayda değer bir bulgu olmasa bile<br />

Doppler- ekokardiyografi ile daha ileri inceleme faydalıdır.<br />

Temel teşhis stratejisi: Semptomatik veya yüksek<br />

riskli hastalarda PH araştırılmalı; sistemik muayenede<br />

altta yatan olası durumlar için uygun testler, yapılmalı;<br />

öngörücü faktörleri belirlenmeli, fonksiyonel durumun<br />

değerlendirilmesini yapmak ve hastalığın hemodinamik<br />

profili invazif testler ile kanıtlanmalı.<br />

Aşağıdaki tabloda bulunan PH düşündüren semptom<br />

ve fizik bulgular dikkatle değerlendirilmelidir<br />

(Tablo 7,8).<br />

Gaz Değişimi ve Pulmoner Fonksiyon Testleri<br />

Hipoksemi PH’da sıktır, hastada dakika ventilasyon sayısı<br />

artmış, PCO 2<br />

normal veya düşmüştür.<br />

Çok faktörlü etyolojisi vardır, ventilasyon- perfüz-


660<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 6. PAH’nın hızlı kötüleşme sebepleri<br />

1. Hastalığın doğal hikayesi.<br />

2. Kateter okluzyonu veya pompa malfonksiyonu (prostasiklin<br />

infüzyonu sırasında).<br />

3. Pnömoni.<br />

4. Balonlu-kateter infeksiyonu (Swan-Ganz veya geçici kalp<br />

pili kateterleri gibi).<br />

5. Sağ ventrikül iskemi, stunnning, infarktüsü.<br />

6. Pulmoner embolizm.<br />

7. İn situ pulmoner trombus.<br />

8. Gastrointestinal kanama.<br />

9. Anemi.<br />

10. İskemik barsak.<br />

11. Pankreatit.<br />

12. Akut renal yetersizlik.<br />

13. Hipotiroidzm.<br />

14. Hipertiroidzm.<br />

15. Aritmiler (atriyal fibrilasyon/flatter).<br />

16. Subdural hematom (konfüzyon/santral sinir sistemi semptomları).<br />

17. Hiponatremi.<br />

18. Hipokalemi.<br />

19. Dehidratasyon (nadiren).<br />

(Critical care clinics 2007;23:801-834)<br />

hipertansiyonu PAH’den ayırt etmede kullanılabilir. Tanısal<br />

algoritm Şekil 23’te gösterilmiştir.<br />

Sağ ventrikül sistolik basıncı (SĞVSB), Dopplerde<br />

elde edilmiş sistolik triküspit regürjitasyon akım hızının<br />

zirvesinden hesaplanır, bulunan değer sağ ventrikül çıkış<br />

yolu obstrüksiyonu bulunmuyorsa sPAB’ye (sistolik<br />

pulmoner arter basıncı) eşittir.<br />

• SĞVSB’nin 40 mmHg’den yüksek bulunması PH’yı<br />

çağrıştırır, ancak mevcut diğer bilgiler ile birlikte yorumlanmalıdır.<br />

SĞVSB’nin 80-90 mmHg’dan yüksek<br />

bulunması kronik hastalığı ima eder; akut stres altındaki<br />

ventrikül yüksek basınç meydana getiremediğinden<br />

dolayı.<br />

• PH’nın diğer ekokardiyografik özellikleri; SĞV hipokinezisi,<br />

sağ atriyum ve SĞV dilatasyonu, triküspitin<br />

anular dilatasyonu ve SV içerisine doğru intraventriküler<br />

septumun anormal sistolik bombeleşmesi;<br />

“D”- şekline gelmiş SV’dir (Şekil 25).<br />

Eko-Dopler SĞV disfonksiyonu kanıtları bulunan<br />

anstabil hastalarda faydalıdır.<br />

• Akılda tutulması gereken nokta: Tekbaşına sağ kalp<br />

basıncı yükselmesi (SĞA/SĞV dilatasyonu, SĞV yetersizliği<br />

veya interventriküler septumun anormal<br />

yon eşitsizliği, damar yatağı volumunun azalması, düşmüş<br />

kalp debisi ve bazı olgularda intrakardiyak şant<br />

veya ilişkili olduğu interstisyel akciğer hastalığı.<br />

Tam oksijen içeriği (arter, ven, kapiller kan), hem de<br />

alveolar- arteriyel (A-a) oksijen gradiyenti pulmoner<br />

emboli teşhisinde faydalıdır, ayrıca da PH’nın çeşitli sebeplerinin<br />

ayırt edilmesine katkı sağlar.<br />

• %100 oksijen solutulmasının arteriyel oksijen tansiyonunu<br />

değiştirememesi istisnadır; bu durum<br />

intrakardiyak şantın varlığını işaret eder. PAH<br />

ve KTEPH’de, pulmoner fonksiyon testi restriktif<br />

patern gösterir ve akciğerin difüzyon kapasitesi<br />

(DLCO) düşer, kalp debisi çok düşmedikce herikisi<br />

de genellikle hafif değişmiştir.<br />

• Obstrüktif ve daha ciddi restriktif hastalık komorbid<br />

parenkimal akciğer hastalığını ima eder ve hasta<br />

yüksek- rezolusyonlu CT incelemeye hazırlanmalıdır.<br />

DLCO’nun ağır derede düşmesi ilişkili interstisyel<br />

akciğer hastalığını, çok düşük kalp debisini veya<br />

herikisini gösterir.<br />

Pulmoner Hipertansiyonunun Ekokardiyografik<br />

Değerlendirilmesi<br />

Anstabil hastalarda, yatakbaşında transtorasik ekokardiyogram<br />

(TTE) yapılabilir; boşluk basınçları, volumları<br />

ve kapak yetersizliği tayin edilebilir; pulmoner venöz<br />

TABLO 7. Pulmoner hipertansiyonun ayırıcı tanısında düşünülmesi<br />

gereken semptomlar<br />

Dispne:<br />

Azalmış oksijen transpotu: Hipoksemi, düşük kalp debisi.<br />

Azalmış akciğer diffüzyon kapasitesi<br />

Düşük karışık venöz oksijen satürasyonu<br />

Artmış soluma işi<br />

Angina:<br />

Artmış miyokardiyak oksijen ihtiyacı<br />

Yükselmiş SĞV duvar stresi (volum, basınç)<br />

Yetersiz oksijen sunumu: Aorta- SĞV sistolik gradiyentinin<br />

düşmesi<br />

Sol ana koroner arter kompresyonu<br />

Senkop:<br />

Hemodinamik: Sistemik vazodilatasyon (egzersiz, ortostatik,<br />

vazodepressor) ve yüksek pulmoner rezistansa<br />

bağlı sabitleşmiş kalp debisi<br />

Aritmik: Benin aritmiler sonucunda kalp debisine katkısı<br />

olan atriyal kontraksiyonun kaybolması. Duvar gerilmesi,<br />

iskemi ile provoke edilmiş malin aritmiler.<br />

Ödem:<br />

SĞV yetersizliği<br />

Triküspit regürjitasyonu<br />

Sedanter yaşam şekli<br />

Kronik derin ven yetersizliği<br />

SĞV: Sağ ventrikül


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 661<br />

SĞVB, SĞAB, ↑SĞVSP<br />

Sol kalp hastalığı<br />

VKH<br />

KKH<br />

Amfizem<br />

fibroz<br />

torasik<br />

anormallik<br />

Uyku<br />

bozukluğu<br />

Ekokardiogram<br />

EKG<br />

Göğüs<br />

Radyogramı<br />

PFT’s<br />

Uyku<br />

çalışması<br />

Siroz ve portal<br />

hiportansiyonun<br />

klinik bulguları ve KFT<br />

HIV testi<br />

Otoantikor<br />

testi<br />

V/Q<br />

anjiyografi<br />

Portopulmoner<br />

hipertansiyon<br />

• Fonksiyonel test<br />

• Kateterizasyon<br />

• Vazodilatör test<br />

HIV<br />

Skleroderma<br />

SLE<br />

RA<br />

Vaskülit<br />

Kronik<br />

tromboembolizm<br />

ŞEKİL 24. PH’de temel tanısal strateji: İlişkili olan altta yatan akciğer hastalıklarını ekarte etmek için uygun stratejilerin kullanımı. RĞVSP:<br />

Sağ ventrikül sistolik basıncı, VKH: Valvüler kalp hastalığı, KKH: Koroner kalp hastalığı, PFT: Pulmoner fonksiyon testleri, SĞAB: Sağ atriyal<br />

büyüme, SĞVB: Sağ ventriküler büyüme, KFT: Karaciğer fonksiyon testleri (Lancet 2001; 358 (9288):1119-1123)<br />

sistolik bombeleşmesi olmadan), hemodinamik instabiliteyi<br />

açıklamak için yeterli olmayabilir.<br />

• Akut olarak anstabil duruma girmiş hastalarda, TTE<br />

ve/veya transözefajeal ekokardiyografi (TÖE); ayırıcı<br />

tanıda SV ve mitral ve aortik kapakların değerlendirilme<br />

ve kardiyak tamponad, aort disseksiyonu ve<br />

miyokardiyal infarktüsünün araştırılıp ayırıcı teşhiste<br />

teşhiste ekarte edilmesine yardımcı olur.<br />

Çalkalanmış-salin rutin olarak kullanılmalıdır ve<br />

intrakardiyak şantları (ASD ve patent foramen ovale<br />

gibi) bulmak için öksürük ve Valsalva manevraları<br />

ile desteklenmelidir. TTE PH şüphelenilen durumlarda<br />

da faydalıdır; hareketli (bir yerden başka bir<br />

yere giden) trombusun görülmesi ve SĞV fonksiyonu<br />

ve prognozun değerlendirilmesi ve tedavi stratejisine<br />

karar vermede önemli katkılar da sağlayabilir.<br />

Pulmoner emboliye sekonder SĞV hipokinezisini diğer<br />

sebeplerden ayırmak için “ McConell belirtisi” kullanılabilir:<br />

SĞV apeksindeki kontraktilte ile SĞV bazalindeki<br />

hipokinezi (pulmoner embolide sensivitesi %77,<br />

spesifitesi %94).<br />

Pulmoner Tromboembolik Hastalık<br />

• Yükselmiş juguler venöz basınç, temiz akciğerler,<br />

hipoksemi, soğuk ekstremiteler ile dar nabız basıncı<br />

kombinasyonu akut sağ kalp yetersizliğini akla getirir<br />

(büyük olasılık). Bu tablonun ayırıcı tanısı; masif<br />

PE, sağ ventrikül infarktüsü, perikardiyal konstriksiyon<br />

ve dekompanse PAH’dır.<br />

Bilinen PH’sı olmayan ağır hipoksemi ve/veya izole<br />

sağ kalp yetersizliği kanıtları bulunan hastalarda PE<br />

teşhisi için çalışılmalıdır. Bazı hastalarda Eko-Dopler<br />

yapılması uygun olabilir, diğer hastalarda ise teşhisi<br />

kanıtlamak veya ekarte etmek için CTA (kompüterize<br />

tomografik anjiyografi), ventilasyon- perfüzyon incelemesi<br />

veya geleneksel anjiyografi gerekebilir.<br />

• SĞV yetersizliği bulunan ve altta yatan kardiyopulmoner<br />

hastalığı bulunmayan oldukça anstabil hastalarda<br />

teşhis kesinleşmeden ampirik trombolitik tedavi<br />

düşünülebilir (Cardiac critical care 2007;23: 801-834).<br />

PE teşhisi olasılığını dışlamak için birçok strateji vardır.<br />

Teşhisi dışladığı düşünülen bulgular; normal invazif<br />

pulmoner anjiyografi, normal ventilasyon/perfüzyon<br />

incelemesi (V/Q), klinik olarak olasılığı düşük venöz<br />

tromboembolik hastalıkla kombine negatif D-Dimer, ve<br />

negatif seri kompresyon ultrasonografisi.<br />

MD (multidetektör sıralı) CT anjiyografi klinik pratiğe<br />

hızlı girmiştir. Venöz tromboembolizm teşhisinde<br />

en sık kullanılan teşhis yöntemi durumuna gelmiştir.<br />

PAH varlığından şüphelenilen akut olmayan hastalarda,<br />

santral veya periferik KTEPH, önce V/Q incelemesi<br />

ile ekarte edilmelidir. Şayet gerekirse CT veya pulmoner<br />

anjiyogram ile PE kanıtlanabilir.


662<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 8. Pulmoner hipertansiyon ile ilgisi olan fizik<br />

bulgular ve anlamları<br />

PH’yı yansıtan fizik bulgular:<br />

S2’nin pulmoner komponentinin şiddetlenmesi (%90):<br />

Yüksek pulmoner basınç pulmoner kapakların<br />

kapanma kuvvetini artırır.<br />

Erken sistolik klik: Yüksek basınçlı pulmoner arterin içine<br />

doğru pulmoner kapağın açılışının kesilmesi.<br />

Mid-sistolik ejeksiyon üfürümü: Transvalvular pulmoner<br />

çıkış yolunda türbülans.<br />

Sol parasternal kaldırışı: Yüksek SĞV basıncı ve<br />

hipertrofisinin bulunması.<br />

SĞV S 4<br />

(%34): Yüksek SĞV basıncı ve hipertrofisinde<br />

bulunur.<br />

Yükselmiş juguler “a dalgası”: Yüksek SĞV doluş basıncı.<br />

Ağır PH’yi işaret eden fizik bulgular:<br />

Orta ağır PH:<br />

İnspirasyon ile şiddetlenen holosistolik üfürüm.<br />

Yükselmiş juguler ”v dalgaları”, pulsatil karaciğer:<br />

Triküspit regürjitasyonu (TR).<br />

Diyastolik üfürüm: Pulmoner regürjitasyon.<br />

Hepato-juguler refluks: Yüksek santral venöz basınç<br />

SĞV yetersizliği ile ilerlemiş PH:<br />

SĞV S3 (%23): SĞV disfonksiyonu.<br />

Belirgin şişmiş juguler venler; hepatomegali: SĞV<br />

disfonksiyonu veya TR veya herikisi.<br />

Periferik ödem (%32), asit.<br />

Düşük kan basıncı, azalmış nabız basıncı, soğuk<br />

ekstremiteler: Düşmüş kalp debisi, periferik<br />

vazokonstriksiyon.<br />

PH ile birlikteki altta yatan olası sebebi gösteren fizik<br />

bulgular:<br />

Santral siyanoz: Hipoksemi, sağ- sol şant.<br />

Çomaklaşma: Konjenital kalp hastalığı, pulmoner<br />

venopati.<br />

Sistolik üfürümler, açılma sesi dahil oskultasyon bulguları:<br />

Konjenital veya sonradan olmuş kalp veya valvular<br />

hastalık.<br />

Raller, matite, azalmış solunum sesleri: Pulmoner<br />

konjesyon veya efüzyon, herikisi.<br />

İnce raller, yardımcı solunum adalelerin kullanımı,<br />

wheezing, uzamış ekspiryum, çıkartılı öksürük:<br />

Pulmoner parenkim hastalığı.<br />

Obezite, kifoskolyoz, büyümüş tonsiller: Ventilasyon<br />

bozukluğunun olası sebepleri.<br />

Sklerodaktili, artrit, döküntü: Konnektif doku hastalığı.<br />

Periferik venöz yetersizlik veya obstrüksiyon: Olası venöz<br />

tromboz.<br />

(JACC 2009;53:March 30)<br />

Kompüterize Tomografi (CT) ile Pulmoner<br />

Embolizm Protokolu<br />

CT’nin major avantajı pulmoner parenkimi ve mediyastinal<br />

yapıları değerlendirebilmesidir. Eko-doplerdeki PE<br />

kanıtları gibi, CT’de saptanan genişlemiş sağ ventrikül<br />

ve septal bombeleşme yükselmiş mortalite ve morbidite<br />

riskini ve antikoagulasyonun ötesindeki tedavilerinin<br />

değerini gösterir.<br />

MD-CT anjiyografi PE teşhisinde birlikte yapılan CT<br />

venografi ile kombine edildiğinde sensivitesi %90, spesifitesi<br />

ise %95 bulunmuştur ( PIOPED-II). Klinik olasılığa<br />

diskordan sonuçların anlamlı olarak düşük öngörürlüğü<br />

vardır (örneğin; klinik olasılığı yüksek hastalarda<br />

negatif CT tarama veya düşük klinik olasılıkta pozitif<br />

CT tarama).<br />

• ESC-2008: Pulmoner emboli tanı tavsileri Tablo 9’da sunulmuştur<br />

(European Heart Journal 2008;29: 2276- 2315).<br />

CTEPH’de CTA bulguları: Ana pulmoner arter ve<br />

dallarının büyüklüğünün artması, keskin damar sonlanması,<br />

intraluminal trombus veya ana pulmoner arter<br />

ve sekonder dallarında fibrotik materyal, subplöral dansiteler,<br />

bronşiyal arter kollateral akımı (arteriyovenöz<br />

malformasyonlar) ve pulmoner parenkim mozayiğinin<br />

azalması.<br />

Negatif CTA sonuçları V/Q güvenilirliği gibi<br />

CTEPH’yi dışlamaz, bu nedenle stabil hastalarda PH’nin<br />

değerlendirilmesinde önce V/Q taramasının yapılması<br />

tavsiye edilmektedir. CTA, V/Q taramasında intermediyer<br />

veya yüksek olasılık bulunan hastalarda anatomik<br />

karakteristiklerin tayini için kullllanılabilir.<br />

Ventilasyon/Perfüzyon Taraması: PE’den şüphelenilen<br />

hastalarda, ventilasyon/perfüzyon sintigrafisi (V/Q tarama)<br />

uzun süre ilk teşhis yöntemi olarak kullanılmış ve<br />

yerini CTA’ya bırakmıştır.<br />

Klinik olasılığa konkordan, yüksek olasılıklı V/Q taramanın<br />

pozitif öngörürlüğü %96, normal taramanın ise<br />

negatif öngörürlüğü %96 bulunmuştur ( PIOPED).<br />

V/Q taramanın başlıca dezavantajı sık düşük ve intermediyer<br />

olasılık sonuçlarıdır.<br />

Yüksek olasılıklı V/Q tarama tümörler, vaskülitler,<br />

veno-okluzif hastalık ve pulmoner kapiller hemanjiyomatozisde<br />

görülebilir.<br />

Pulmoner Anjiyografi: Sağ kalp kateterizasyonu ve<br />

pulmoner anjiyografi yüksek maliyet ve zorluklarından<br />

ve invazif işlemin taşıdığı risklerden dolayı klinik pratikte<br />

yerini CTA’ya bırakmıştır.<br />

İnvazif anjiyografi embolizmin lokalizasyonunu<br />

saptamaya ve hemodinamik parametrelerin ölçülmesine<br />

imkan sağlar. Avantajı, ayni zamanda tedavi girişiminde<br />

de bulunabilinmesidir (özel kateter tekniğine<br />

bağlı; vena kava filtresi yerleştirilebilir ve trombus parçalanıp<br />

çıkartılabilir).


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 663<br />

ŞEKİL 25. Nifedipine hipotansif cevap veren hasta: sol; kısa aks görüntüsü azalmış SV büyüklüğü ve soldan sağa septal kavislenme<br />

(bowing) göstermekte. Sağda yukarıda; normal, sağda aşağıda; soldaki ekokardiyogramın çizimi. (RV: Sağ ventrikül, SV: Sol ventrikül)<br />

(Chest 1999;116:1218-23).<br />

• Hasta hemodinamik olarak stabil kaldıkca ve antikoagülasyonun<br />

ötesinde bir tedavi gerekmedikçe, noninvazif<br />

teşhis yöntemleri yeterlidir. Durumu kritik<br />

hastalarda, hızla kesin teşhis ve muhtemel tedavi girişimleri<br />

sağlanmalıdır; bu amaçlara ulaşma gayreti<br />

pulmoner anjiyografiyi teşhis-tedavi stratejisinde birinci<br />

sıraya taşır.<br />

•Noninvasif test sonuçları kesin değil ve ampirik tedavi<br />

başarısızsa pulmoner anjiyografi faydalı olabilir.<br />

Hastalar anstabil veya en az WHO sınıf-II ise,<br />

CTEP’de pulmoner arter ve sağ kalp kateterizasyonu<br />

gereklidir. Klinik, hemodinamik ve anatomik veriler<br />

cerrahi girişim ile pulmoner tromboendarterektomi<br />

adaylarını belirlemede kullanılabilir. Anjiyografi ve hemodinamik<br />

değerlendirme deneyimli merkezlere bırakılmalıdır.<br />

Pulmoner Hipertansiyon Biyomarkerleri<br />

•Hemodinamik olarak stabil hastalarda, D-dimer<br />

ölçümü, özellikle test öncesi VTE olasılığı düşükse<br />

venöz tromboembolizmin (VTE) dışlanmasına katkı<br />

sağlayabilir.<br />

Ancak D-dimerin akut veya anstabil hastalarda rolü<br />

kısıtlıdır; kesin teşhisin hızla konması gerektiğinde ve<br />

yalanıcı-pozitif sonuçlara sebep olan komorbidlerin<br />

prevalansının yüksek olması.<br />

PE’de kardiyak troponin-I ve troponin-T yükselmesi<br />

olabilir ve bubiyomarkerler risk tabakalandırılmasına<br />

katkı sağlayabilirler.<br />

Troponin artışının derecesi, sağ ventrikül disfonksiyonu<br />

ve hastane komplikasyonları ile korelasyon gösterir.<br />

Troponin düzeyi normal hastaların hastanede ölüm<br />

riski düşüktür, bunlar güvenli olarak sadece antikoagulasyon<br />

ile tedavi edilebilir.<br />

Saptanabilir düzeyde troponin-T bulunması, PAH’ta<br />

da kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir.<br />

PAH ve CTEPH hastalarında saptanabilir düzeylerin<br />

akut olayı herzaman göstermesi gerekmez, bunlarda<br />

kronik elevasyon da bulunabilir (Bölüm 1.3).<br />

•BNP ve NT- BNP (N- terminal natriüretik peptid),<br />

miyokardiyal strese cavap olarak salınır ve dispnenin<br />

pulmoner ve kardiyak sebeplerini ayırır. Ancak,<br />

ikisinde de sol veya sağ ventrikül basınç yükü yükselmiştir,<br />

PE, CTEPH, ve PAH’ın değişik şekillerinde.<br />

WHO sınıf –IV ve PH ile birlikte bulunan hipotansiyonda<br />

beklenen BNPdüzeyi 500-3000 pg/mL<br />

arasındadır. BNP obeslerde yanlış olarak düşüktür.<br />

Akut veya kronik yetersizlikte hafif-orta derecede<br />

yükselmiştir. Normal BNP düzeyi, PE ve PAH’de iyi<br />

prognozu işaret eder (Bölüm 1.3, 2.1).


664<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 9. PE Tanısı için Tavsiyeler<br />

Yüksek riskli PE şüphesi<br />

• Şok ya da hipotansiyon bulunan yüksek riskli PE’de, tanısal amaçlı olarak acil BT ya da yatak başında ekokardiyografi (uygulanabilirliğe<br />

ve klinik koşullara göre) tavsiye edilir.<br />

• Yüksek riskli PE şüphesi olan hastalarda (şok ya da hipotansiyon ile başvuran) hastalarda önerilen tanı algoritması (TKD 1).<br />

*Hastanın kritik durumda olmasının, yalnızca yatakbaşında test yapılabilmesine olanak vermesi halinde, acil BT uygulanamadığı<br />

düşünülür.<br />

• Transözefajeyal ekokardiyografi, sağ ventrikül aşırı yüklenmesi ve son olarak spiral BT ile doğrulanan hastaların önemli<br />

bölümünde, pulmoner arterdeki trombüsleri saptayabilir: DVT’nin KUS ile yatakbaşında doğrulanması da karar vermede<br />

yardımcı olabilir.<br />

Kısalt: DVT: Derin ven trombozu. KUS: Kompresyonlu ultrasonografi.<br />

Yüksek riskli PE şüphesi<br />

şok ya da hipotansiyon var<br />

Acil BT uygulanabiliyor*<br />

hayır<br />

evet<br />

Ekokardiyografi<br />

RV aşırı yüklenmesi<br />

hayır evet BT yapılabiliyor<br />

ve hasta stabil<br />

BT<br />

Başka test yapılamıyor*<br />

ya da hasta stabil değil pozitif negatif<br />

Diğer nedenleri araştırın<br />

Tromboliz/embotektomi<br />

onaylanmadı<br />

PE’ye yönelik<br />

tedavi onaylandı<br />

Tromboliz ya da<br />

embolektomi düşünün<br />

Diğer nedenleri araştırın<br />

Tromboliz/embolektomi<br />

onaylanmadı<br />

TKD 1. ESC 2088 PE Kılavuzuna göre yüksek riskli PE şüphesi olan hastalarda algoritmi (European Heart Journal 2008;29:2276-<br />

2315/TKD Arşivi).<br />

Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />

• Yüksek riskli olmayan PE’de, tanı stratejisinin, dolaylı yoldan ya da geçerliliği sınanmış bir tahmin kuralı kullanılarak değerlendirilen<br />

klinik olasılğa dayandırılması tavsiye edilir.<br />

• Gereksiz görüntüleme ve radyasyona maruz kalmayı azaltmak için, acil servise başvuran hastalarda, tercihen duyarlılığı<br />

yüksek bir test kullanalarak plazma D-dimer ölçümü yapılması tavsiye edilir.<br />

• DVT araştırılmasında bacak KUS’u, sonucun pozitif gelmesi halinde daha ileri görüntüleme incelemesinin önüne geçmek<br />

için seçilmiş hastalarda düşünülebilir.<br />

• Hemodinamik açıdan stabil, normotansif hastalarda ekokardiyografinin sistematik kullanımı tavsiye edilir.<br />

• Klinik değerlendirme ile invazif olmayan görüntüleme incelemelerinin sonuçları arasında uyumsuzluk varsa, pulmoner<br />

anjiyografi yapılması düşünülmelidir.<br />

• PE tanısı konmasında geçerliliği sınanmış ölçütlerin kullanılması tavsiye edilir. Klinik açıdan PE olasılığına (düşük, orta,<br />

yüksek) göre geçerliliği sınanmış bu ölçütlerin ayrıntıları aşağıda verilmiştir (Tablo 10).<br />

Yüksek riskli olmayan PE şüphesi (şok ve hipotansiyon yok) taşıyan hastalar için önerilen tanı algoritması (TKD 2)<br />

• Klinik olasılığı değerlendirmek için iki farklı şema olabilir: 3 düzeyli şema (klinik olasılık düşük, orta veya yüksek) ya da 2<br />

düzeyli şema (PE muhtemel). Orta derecede duyarlı bir test kullanılırken, D-Dimer ölçümü, klinik olasılığın düşük olduğu<br />

ya da “PE muhtemel değil” sınıfında yer alan hastalarla sınırlı tutulmalıdır. Buna karşılık duyarlılığı yüksek olan testler klinik<br />

açıdan PE olasılığı düşük ya da orta olan hastalarda kullanılabilir. Plazma D-Dimer ölçümü, hastanede yatan hastalarda<br />

gelişen PE şüphesinde sınırlı kullanım alanına sahiptir. *PE’ye yönelik antikoagülan tedavi.<br />

* En proksimaldeki trombüs en azından segmenter ise, PE için tanı koydurucudur. *Tek detektörlü BT negatif ise, PE’yi güvenle<br />

dışlamak için negatif bir proksimal alt bacak US’sine gerek vardır. Klinik olasılığı yüksek hastalarda ÇDBT negatif ise PE’ye<br />

yönelik tedavisi ertelemeden önce daha fazla araştırılmalıdır.<br />

Devamı sonraki sayfada


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 665<br />

TABLO 9. PE Tanısı için Tavsiyeler (European Heart Journal 2008;29:2276-2315) (Devamı)<br />

Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />

şok ya da hipotansiyon yok<br />

Klinik açıdan PE olasılığını değerlendirin<br />

dolaylı ya da tahmin kuralına göre<br />

Düşük/orta klinik olasılık<br />

ya da ‘PE muhtemel değil’<br />

Yüksek klinik olasılık<br />

ya da ‘PE muhtemel’<br />

D-dimer<br />

Çok detektörlü BT<br />

negatif<br />

Tedavi yok*<br />

pozitif<br />

Çok detektörlü BT<br />

PE yok<br />

Tedavi yok* ya da<br />

daha ileri araştırma*<br />

PE<br />

Tedavi*<br />

TKD 2. ESC 2088 PE Kılavuzuna göre yüksek riskli PE şüphesi olmayan hastalarda tanısal algoritmi (European Heart Journal<br />

2008;29:2276-2315/TKD Arşivi 2008).<br />

Düşük düzeyde klinik olasılık<br />

• Yüksek ya da orta duyarlı bir test kullanılarak belirlenen D-dimer düzeyinin normal olması, PE’nin dışllanmasını sağlar.<br />

• Akciğer perfüzyon sintigrafisinin normal olması PE’nin dışlanmasını sağlar.<br />

• Tanı koydurucu olmayan (düşük ya da orta olasılıklı) V/Q sintigrafisi, özellikle de negatif proksimal KUS (Kompresyonlu<br />

ultrasonografi) ile bir araya getirildiğinde PE’nin dışlanmasını sağlayabilir.<br />

• Negatif ÇDBT sonucu, PE’nin güvenle dışlanmasını sağlar.<br />

• Negatif TDBT sonucu, yalnızca negatif proksimal KUS sonucuyla bir araya getirildiğinde PE’nin dışlanmasını sağlar.<br />

• Yüksek olasılıklı V/Q sintigrafisi PE’yi doğrulayabilir; ancak seçilmiş hastalarda PE’nin doğrulanması için ek incelemeler<br />

yapılması düşünülebilir.<br />

• Proksimal DVT gösteren KUS, PE’yi doğrular.<br />

• KUS, yalnızca distal DVT’yi gösterirse, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülmelidir.<br />

• Segmental ya da daha proksimal trombüs olduğunu gösteren TDBT ya da ÇDBT, PE’yi doğrular.<br />

• TDBT ya da ÇDBT yalnızca subsegmental pıhtılar gösterirse, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülmelidir.<br />

Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />

Orta düzeyde klinik olasılık<br />

• Duyarlılığı yüksek bir test kullanılarak saptanan D-dimer düzeyinin normal olması, PE’nin dışlanmasını sağlar<br />

• Daha az duyarlı bir test kullanılarak saptanan D-dimer düzeyinin normal olması halinde, ek tetkik yapılması düşünülmelidir.<br />

• Akciğer perfüzyon sintigrafisinin normal olması, PE’nin dışlanmasını sağlar<br />

• Tanı koydurucu olmayan bir V/Q sintigrafisi söz konusuysa, PE’nin dışlanması ya da doğrulanması için ek inceleme yapılması<br />

tavsiye edilir.<br />

• Negatif ÇDBT sonucu PE’nin dışlanmasını sağlar<br />

• Negatif TDBT sonucu, yalnızca negatif proksimal KUS sonucuyla bir araya getirildiğinde PE’nin dışlanmasını sağlar<br />

• Yüksek olasılıklı akciğer ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi PE’yi doğrular<br />

• Proksimal DVT’yi gösteren bir KUS, PE’yi doğrular<br />

• KUS yalnızca distal DVT’yi gösteriyorsa, ek inceleme yapılması düşünülmelidir<br />

• Segmental ya da daha proksimal bir trombüs gösteren TDBT ya da ÇDBT, PE’yi doğrular<br />

• Subsegmental pıhtılar varsa, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülebilir<br />

Yüksek riskli olmayan PE şüphesi<br />

Yüksek düzeyde klinik olasılık<br />

• Duyarlılığı yüksek bir test kullanılarak yapıldığında dahi normal sonucun PE’nin güvenle dışlanmasını sağlayamaması<br />

nedeniyle, D-dimer ölçümü, klinik olasılığın yüksek olduğu hastalarda tavsiye edilmemektedir<br />

• BT sonucu negatif olan hastalarda, PE’yi dışlamak için, seçilmiş hastalarda ek inceleme yapılması düşünülmelidir<br />

• Yüksek olasılıklı ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi PE’yi doğrular<br />

• Proksimal DVT gösteren KUS, PE’yi doğrular<br />

• KUS yalnızca distal DVT’yi gösterirse, ek inceleme yapılması düşünülmelidir.<br />

• Segmental ya da daha proksimal trombüs gösteren TDBT ya da ÇDBT, PE’yi doğrular<br />

• Subsegmental pıhtılar varsa, PE’nin doğrulanması için ek inceleme yapılması düşünülebilir.<br />

ÇDBT: Çok detektörlü BT, KUS: Kompresyonlu ultrasonografi, TDBT: Tek detektörlü BT (European Heart Journal 2008;29:2276-2315)


666<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Pulmoner Hipertansiyonda Hemodinamikler<br />

Sağ kalp kateterizasyonunda, direk olarak ölçülen ve hesaplanarak<br />

elde edilen hemodinamik parametrelerin sağlıklı<br />

erişkinlerdeki normal aralıkları aşağıda verilmiştir.<br />

•Ortalama pulmoner arter basıncı (oPA): 9-19 mmHg’dır.<br />

oPA: 20-24 mmHg olması hafif PH; 25-35 mmHg hafif-<br />

orta; >45 mmHg ise ciddi pulmoner hipertansiyon<br />

için karakteristiktir.<br />

•PAH’da PATB (pulmoner arter tıkalı basıncı) veya<br />

PKUB: ≤ 15 mmHg’dır. Oysa ki pulmoner venöz hipertansiyonda<br />

PATB: >15 mmHg’dir. PH hastalarında,<br />

triküspit regürjitasyonunun jetinin yüksek hızı,<br />

genişlemiş ve kalınlaşmış damarlar ve yükselmiş<br />

basınçlar Swan- Ganz kateterinin balonunun damarı<br />

tıkamasını önlediğinden dolayı PATB’nın doğru olarak<br />

ölçülebilmesi güçleşir.<br />

•PH tablosunda PATB veya PUB yükselmişse sol kalp<br />

kateterizasyonunun yapılması gereklidir; yükselmiş<br />

PKUB’nin doğruluğunu tastiklemek ve SV dolumuna<br />

“Venn diyagramındaki” gibi oPA, dPA, PVR’nin<br />

katkıları yorumlanmalıdır.<br />

•Multifaktöryel PH’de hemodinamik veriler yorumlanır<br />

ve tedaviye karar verilirken her zaman akla getirilmelidir.<br />

Örneğin; Sklerodermada, sklerodermanın kalp hastalığı<br />

ve intrensek pulmoner arteriyel hastalık gibi; bulunabilir:<br />

Sistemik hipertansiyon ve SV disfonksiyonu<br />

ile birlikte bulunabilir. PATB ve SV diyastolik basıncın<br />

yükselmiş bulunması tedavinin esas hedefi olan pulmoner<br />

arteriolar vaskülopatinin katkısını dışlayamaz.<br />

•Arteriolar faktörden, oPAB ve PATB arasındaki gradiyent<br />

10 mmHg’dan yüksekse şüphelenilmelidir (veya<br />

dPA ve PATB arasındaki gradiyent >5-10 mmHg ise).<br />

Kalp debisi Fick ve termodilüsyon metodları ile belirlenmelidir.<br />

Anlamlı triküspit vregürjitasyonu varlığında<br />

termodilüsyon yöntemi ile kalp debisi eksik hesaplanabilir,<br />

buna karşılık sol- sağ intrakardiyak şantta<br />

sistemik kalp debisi fazla hesaplanabilir. Sol-sağ şant<br />

veya bidireksiyonel şantlar bulunmuyorsa, heriki teknikte<br />

faydalıdır (Fick ve termodilüsyon).<br />

Bu yöntemlerin en önemli dezavantajı; oksijen tüketimini<br />

hesaplandığından, hastalar genellikle oksijen<br />

desteği altında ve anemik olabilir. Bu durumlarda karışık<br />

venöz oksijen satürasyonunun (mVO 2<br />

) tek veya<br />

sürekli izlenmesi kalp debisinin hesaplanması ve prognozun<br />

tayin edilmesinde faydalıdır.<br />

•mVO 2<br />

: a-dalgası”<br />

ile karakterize hafiften fazla triküspit yetersizliğine gelişene<br />

kadar, mSĞA SĞV dolum basıncı ile koreledir.<br />

Ağır derecede sağ ventrikül yetersizliğinde (SĞA genellikle<br />

>10-12 mmHg, “V-dalgaları 25 mmHg kadar<br />

yüksektir). Sonuçları belirgin yükselmiş SĞV diyastolik<br />

basıncında (mid-diyastolik 10-15 mmHg, diyastol-sonu<br />

15-20 mmHg), SV’yi sıkıştırarak SV dolum basıncında<br />

artışa sebep olur ve SV dolum volumunu azaltır.<br />

•SĞV ve SV arasındaki dinamik etkileşim prekapiller<br />

PH’de yükselmiş PKUB ile ilişkilendirilebilir. Sol<br />

ventrikülün az dolması sonucunda atım hacmi ve<br />

kalp debisi belirgin düşer.<br />

•Sağ ventrikül basınçlarının belirgin yükselmesi ile<br />

birlikte düşük SV atım hacmi ve sistemik basıncı;<br />

sağ koroner akımı tehlikeye atar ve bunun sonucunda<br />

oluşan sağ ventrikül iskemisi sağ kalp yetersizliği<br />

gelişimini daha kolaylaştırır.<br />

Hemodinamik Ölçümler Sırasında Vazodilatör Cevap<br />

Vazodilatörlere hemodinamik cevap tedavi ve prognoza<br />

karar ve yön vermeye yardımcı olur. Vazodilatör rezerv<br />

(vazoreaktivite testi ile) daha iyi prognoz ve kalsiyumkanal<br />

blokerleri tedavisine daha iyi cevap anlamına gelir.<br />

Kullanılan vazodilatörler: Nitrik oksit inhalasyonu,<br />

intravenöz (İV) epoprostenol ve İV adenozin (Tablo 10).<br />

İV nitrogliserinin kullanımı yarar sağlamaz.<br />

Pozitif cevap: oPA basıncında ≥ 10 mmHg azalma ile<br />

mPAB’nin ≤ 40 mmHg’ya düşürülmesi ve birlikte kalp<br />

debisinin artması veya değişmemesi. PAH hastalarının<br />

yaklaşık %10-20’sinde pozitif cevap bulunur. Kalsiyum<br />

kanal blokeri (KKB) tedavisinin faydasını gösterir.<br />

•KKB, sağ kalp yetersizliği bulunan anstabil hastalara<br />

verilmemelidir.<br />

Genel olarak, ilerlemiş PAH, özellikle SĞV yetersizliği<br />

tablosundaki hastalar başlangıçta parenteral prostasiklin<br />

analogları ile tedavi edilmelidir.<br />

Şekil 26’da hastalığın ciddiyetini değerlendirmek<br />

için kullanılan algoritm anlatılmıştır.<br />

TABLO 10. Vazoreaktivite testi<br />

Cevap verenler:<br />

• Ortalama pulmoner arter basıncında >10 mmHg düşme,<br />

indeks değeri ise OPAB’ın


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 667<br />

Genel bakım<br />

Oral antikoagülanlar ± diüretik ± oksijen ± digoksin<br />

Akut vazoreaktivite testi<br />

Pozitif<br />

Oral KKB<br />

Süreğen<br />

cevap<br />

Negatif<br />

Düşük risk<br />

Yüksek risk<br />

1. Epoprostenol or treprostinil (i.v.)<br />

2. IIoprost (inhalasyon)<br />

3. Etra’s or PDE-5 inhibitörleri (oral)<br />

4. Treprostinil (s.k.)<br />

Evet<br />

Hayır<br />

1. ETRA’s or PDE-5 inhibitörleri (oral)<br />

2. IIoprost (inhalasyon)<br />

3. Epoprostenol or treprostinil (i.v.)<br />

4. Treprostinil (s.k.)<br />

KKB<br />

devam<br />

Kombinasyon rejimleri<br />

araştırma protokolları<br />

Klinik tekrar değerlendirme: Şayet tedavi<br />

hedefine ulaşılamamışsa ek tedavi düşün<br />

Atrioseptostomi akciğer<br />

transplantasyonu<br />

Düşük<br />

Hayır<br />

Tedricen<br />

II, III<br />

Uzun (>400 m)<br />

Minimal yükselmiş<br />

Minimal SĞV disfonksiyonu<br />

Normal/Normale yakın<br />

SAB ve KI<br />

Risk Belirleyicileri<br />

SĞV yetersizliğinin klinik<br />

kanıtları<br />

İlerleme<br />

WHO sınıfı<br />

6 dk yürüme mesafesi<br />

BNP<br />

Eko bulguları<br />

Hemodinamikler<br />

Yüksek<br />

Evet<br />

Hızlı<br />

IV<br />

Kısa (


668<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 11.A. Pulmoner embolide onaylanmış trombolitik<br />

rejimler<br />

Streptokinaz: 250 000 IU yükleme dozu olarak 30 dakikada,<br />

takiben 100 000 IU/saat 12-24 saatte<br />

Hızlı rejim: 1.5 milyon IU, 2 saatte<br />

Ürokinaz: 4400 IU/kg yükleme dozu olarak, 10 dakikada,<br />

takiben 4400 IU/kg/saat 12-24 saatte<br />

Hızlı rejim: 3 milyon IU, 2 saatte<br />

rtPA: 100 mg, 2 saatte ya da 0.6 mg/kg, 15 dakikada (maks.<br />

doz 50 mg)<br />

TABLO 11.B. Uzun süreli tedavi tavsiyeler<br />

• Geçici (geri dönüşlü) bir risk faktörüne ikincil PE’si olan<br />

hastalarda, bir KVA (K vitamini antagonisti) ile 3 aylık<br />

tedavi uygulanması tavsiye edilmektedir.<br />

• Uyarılmamış PE’si olan hastalarda, bir KVA ile en az 3 ay<br />

süreyle tedavi uygulanması tavsiye edilmektedir.<br />

• İlk uyarılmamış PE atağını geçiren ve kanama riski düşük<br />

olan, kararlı antikoagülasyonun sağlanabileceği hastalarda<br />

uzun süreli antikoagülasyon uygulanması düşünülebilir.<br />

• İkinci uyarılmamış PE atağını geçiren hastalarda uzun<br />

süreli tedavi uygulanması tavsiye edilir.<br />

• Uzun süreli antikoagülan kullanan hastalarda, bu tür<br />

bir tedaviye devam etmenin risk/yarar oranı, düzenli<br />

aralıklarla değerlendirilmelidir.<br />

• PE’li kanser hastalarında, ilk 3-6 ayda DMAH kullanılması<br />

düşünülmelidir. Bu dönemden sonra, KVA ya da DMAH<br />

ile tedaviye kanserde şifa sağlandığı düşünülenene kadar<br />

ya da süresiz olarak devam edilmelidir.<br />

• PE’li kanser hastalarında, KVA dozu, tedavi süresine<br />

bakılmaksızın, hedef INR 2.5 (2.0-3.0 aralığında) olacak<br />

şekilde ayarlanmalıdır.<br />

TABLO 11.C. Akut tedavi tavsiyeler<br />

Yüksek riskli pulmoner emboli<br />

• Yüksek riskli PE hastalarında fraksiyonlanmamış<br />

heparin ile antikoagülasyona gecikmeden<br />

başlanmalıdır.<br />

• Sağ ventrikül yetersizliğinin ilerlemesini ve PE’ye<br />

bağlı ölümü önlemek için, sistemik hipotansiyon<br />

düzeltilmelidir.<br />

• Hipotansif PE hastalarında vazopressör ilaçlar tavsiye<br />

edilir<br />

• Kalp debisi düşük, kan basıncı normal olan PE<br />

hastalarında dopamin ve dobutamin kullanılabilir<br />

• Agresif sıvı tedavisi uygulanması tavsiye edilmez<br />

• Hipoksemili hastalara oksijen uygulanmalıdır<br />

• Kardiyojenik şok ve/veya persistan arteriyel<br />

hipotansiyon ile başvuran yüksek riskli PE<br />

hastalarında trombolitik tedavi kullanılmalıdır<br />

• Trombolizin mutlak kontrendike olduğu ya<br />

da başarısızlıkla sonuçlandığı yüksek riskli PE<br />

hastalarında, cerrahi pulmoner embolektomi<br />

uygulanması tavsiye edilir<br />

• Proksimal arterdeki pıhtılarda, kateterle embolektomi<br />

ya da fragmantasyon, trombolizin mutlak<br />

kontrendike olduğu ya da başarısızlıkla sonuçlandığı<br />

yüksek riskli hastalarda cerrahi tedaviye bir alternatif<br />

olarak düşünülebilir.<br />

Yüksek riskli olmayan pulmoner emboli<br />

• Klinik açıdan orta ya da yüksek riskli PE olasılığı<br />

bulunan hastalarda, tanıya yönelik araştırmalar<br />

sürerken, gecikmeksizin antikoagülasyona<br />

başlanmalıdır<br />

• Yüksek riskli olmayan PE’li hastaların çoğunda<br />

başlangıç tedavisi olarak DMAH ya da fondaparinuks<br />

kullanılması tavsiye edilmektedir<br />

• Yüksek kanama riski taşıyan hastalarda ve ağır<br />

böbrek yetersizliği olanlarda tavsiye edilen<br />

başlangıç tedavisi, aPTT’yi normalin 1.5-2.5 katı bir<br />

hedef aralıkta tutacak fraksiyonlanmamış heparin<br />

uygulanmasıdır.<br />

• Fraksiyonlanmamış heparin, DMAH ya da<br />

fondaparinuks ile başlangıç tedavisine en az 5 gün<br />

boyunca devam edilmeli ve peş peşe 2 gün süreyle<br />

hedef INR düzeylerine ulaşılmasından sonra, K<br />

vitamini antagonistlerine geçilmelidir.<br />

• Yüksek riskli olmayan PE hastalarında tromboliz<br />

uygulanması tavsiye edilmemektedir; ancak<br />

orta riskli seçilmiş PE hastalarında uygulanması<br />

düşülünülebilir<br />

• Düşük riskli PE hastalarında trombolitik tedavi<br />

uygulanmamalıdır


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 669<br />

terleri bulunan hastalarda kontrindike olmadıkca<br />

trombolitik tedavi kullanılmalıdır.<br />

Hipotansiyonu olan hastalarda, deneyimli merkezlerde<br />

cerrahi embolektomi ve kateter ile trombusun çıkartılması<br />

uygun olur; trombolitiğe kontrindikasyonda<br />

alternatif indikasyon kardiyak cerrahi gerektirenlerde,<br />

heriki yaklaşımında kontrindikasyonları üst üste binebilir.<br />

•2008-ESC Pulmoner embolizmde akut ve uzun süreli<br />

tedavi için tavsiyeleri ile onaylanmış trombolitik<br />

tedavi rejimlerini Tablo 11A, B, C’de bildirmiştir (European<br />

Heart Journal 2008;29:2276-2315).<br />

Sağ ventrikül disfonksiyonu ve sistemik kan basıncı<br />

korunmuş olanlarda uygun tedavi yaklaşımı tartışmalıdır.<br />

Bu hastalarda mortalite oranı komplike olmamış<br />

PE’nin yaklaşık iki katı kadar yüksektir, bundan dolayı<br />

bazı otoriteler agressif girişimi teşvik etmektedir, ancak<br />

bu yaklaşımla PE sonuçlarının düzeldiği gösterilememiştir.<br />

Normotensif sağ ventrikül disfonksiyonlu hastalarda<br />

iv. Trombolitik tedavi verilenlerde komplike tedavi<br />

ihtiyacı (entübasyon, basınç desteği, açık-etiketli; dozu-sınırsız<br />

trombolitikler) azalmıştır, ancak mortalitede<br />

fark bulunmamıştır ( MAPPET-3). PE’de kullanılan<br />

tromboliklerin metaanalizinde tam fayda gösterilememiştir<br />

(Circulatıon 2004;110: 744-9).<br />

•İnferiyor vena kava filtresi (İVC), antikoagüle edilemiyen<br />

ve antikoagulasyon yetersiz olan veya kardiyopulmoner<br />

rezervinin yeterli olmayıp daha fazla<br />

tromboemboliyi tolere edemiyeceği düşünülen hastalarda<br />

gerekli olabilir (kronik tromboembolik PH).<br />

Oral antikoagulasyonu tolere edebilen hastaların,<br />

filtreye göre az miktarda avantajları vardır.<br />

•İVC (İnferiyor Vena Kava) filtresi ile kısa dönemde<br />

pulmoner embolide azalma, takıldıktan iki yıl geçene<br />

kadar belirgin değildir.<br />

Sebebi; filtreye doğru trombusun ilerlemesi ve kollateral<br />

damarların oluşması uzun dönemde artmış derin<br />

vende trombus oluşumu ile dengelenir.<br />

Akut PE’de hipotansiyon, sağ ventrikül yetersizliğini<br />

yansıtır ve tedavisi PAH’a bağlı sağ kalp yetersizliğine<br />

benzer.<br />

Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon<br />

(CTEPH): CTEPH’nin, bir veya daha fazla akut masif<br />

veya submassif PE’nin inkomplet rezolusyonunu takip<br />

ettiği düşünülmektedir. Ağır PE ile sonuçlanan tekrarlayan<br />

küçük pulmoner emboli görüşü, klinik veya patolojik<br />

bulgular ile desteklenememiştir.<br />

Primer ve sekonder pulmoner arter dallarının okluzyonunundan<br />

sonra pulmoner damarların volumu kaybolur<br />

ve progressif sekonder vaskülopati gelişir, bu patoloji<br />

PH’nin diğer şekillerinden histolojik olarak ayırt<br />

edilemez ve herikiside pulmoner vasküler rezistansın<br />

yükselmesine katkı sağlar.<br />

Anlamlı CTEPH’de bulunan hemodinamik parametreler<br />

PAH’ta bulunanlara benzer, ancak daha düşük<br />

derecelerde PH semptomları meydana gelir (özellikle<br />

anemi, KOAH veya KKY birlikte ise).<br />

•CTEPH hastasında, PE hikayesi bulunup, bulunmamasına<br />

bakmadan ömürboyu warfarin ile antikoagulasyon<br />

gerekir. Antikoagulasyon, yerini fibröz dokuya<br />

terk etmiş kronik emboli/trombusu etkilemez,<br />

pulmoner vaskülopatinin progresyonunu da önleyemez.<br />

Fakat, insitu trombus ve tekrarlayan tromboembolileri<br />

azaltabilir.<br />

•Bu hastalar daha fazla akut emboliyi tolere edemediklerinden<br />

İVC filtresi takılması indikedir.<br />

•Pulmoner tromboendarterektomi (PEA), WHO ≥ sınıf-III<br />

ve pulmoner rezistansı en az 3 Wood ünitesi<br />

olanlarda indikedir. PEA’nın riski ise cerrahi ekibin<br />

deneyimi ve hastanın risk faktörlerine bağlı olarak<br />

%25’e kadar yükselebilir, kurtulanların %90’dan fazlası<br />

cerrahiden fayda görenlerdir. Kurtulanların önemli<br />

oranında sürekli veya tedricen kötüleşen ve PAH’a<br />

benzer tedavi gerektiren PH bulunabilir. Bu nedenle<br />

cerrahi girişim seçimi için net bir kılavuz yoktur.<br />

Embolinin lokalizasyonu operasyonun teknik olarak<br />

uygulanabilirliğini etkilemektedir, daha distal trombusların<br />

operasyon yapılabilirliği düşüktür. Distal damarın<br />

vasküler remodeling derecesi, hastalığın geç evresinde<br />

cerrahiye giden hastalarda önemli prognostik anlamı<br />

vardır; bunlar, yükselmiş perioperatif mortalite ve azalmış<br />

postoperatif hemodinamik düzelme ile ilişkilendirilmiştir.<br />

CTEPH bulunan hasta operasyona adaylığının<br />

belirlenmesi için deneyimli merkeze gönderilmelidir.<br />

CTEPH ve ağır periferik pulmoner vaskülopatili<br />

hastalarda PEA’ya köprü olarak iv. Epoprostenol kullanılmalıdır.<br />

Tıkalı-olmayan damarlardaki pulmoner<br />

vaskülopatinin, tedavi ile hemodinamiğinin düzelmesi<br />

cerrahi sonuçlarını düzeltebilir bunun anlamı; yüksek<br />

preoperatif PVR kötü prognozu işaret eder.<br />

•Cerrahiye aday olmayanlar veya PEA yetersiz olan<br />

CTEPH hastalarında tedavi: İloprost inhalasyonu,<br />

sildenafil ve bosentan. Klinik sonuçların düzelmesi<br />

ve 6- dakika yürüme mesafesinin artması, ve PVR<br />

dahil hemodinamik sonuçlar bu ajanların herbirisi<br />

ile tedavi sırasında not edilmelidir.<br />

Sub-Q treprostinil ile devamlı infüzyon CTEPH’de<br />

tarihsel kontrollere göre düzelmiş yaşam beklentisi ile<br />

ilişkilidir.<br />

İntravenöz prostasiklinler, treptostinil ve epoprostenol<br />

WHO sınıf –III ve –IV CTEPH’de etkili olabilirler.


670<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

PULMONER ARTERİYEL HİPERTANSİYONUN<br />

TEDAVİSİ<br />

PAH veya pre- kapiller hipertansiyonunun tedavi seçenekleri<br />

komplekstir. Herikisinde de indikasyonların ve<br />

komplikasyonların anlaşılması önemlidir. Bilinen kötüleşmiş<br />

veya WHO sınıfı -III, -IV PAH hastalarının hastaneye<br />

yatırılmalı ve mümkünse erkenden deneyimli<br />

PAH merkezine gönderilmelidir (Şekil 27).<br />

Hızla kötüleşen PAH’ta belirgin yorgunluk ve dispne,<br />

ödem ve asitin artışı (anazarka), renal yetersizlik,<br />

beslenme ve emilim bozukluğu, hipoksemi, hipotansiyon<br />

ve konfüzyon dahil SSS semptomları eşlik eder. En<br />

önemli sebepleri aşağıda özetlenmiştir (Tablo 12).<br />

Akut kötüleşmenin tedavisinde acil olarak altta yatan<br />

mekanizlar hedef alınmalıdır.<br />

Hipotansiyon: WHO sınıf-IV PAH’ta hipotansiyon<br />

nadiren düşük intravasküler volum ile ilişkilidir (akut<br />

gastrointestinal kanama, aşırı-diürez, kusma ve diyare<br />

hariç). PH ile sağ ventrikül yetersizliğinde üst ve alt<br />

gastrointestinal sistem kanama riski artmıştır: Hipotansiyon<br />

azalmış gastrik boşalıma; hipoperfüze olan iskemik<br />

ve konjesyonlu barsak; warfarin ve prostasikline<br />

bağlıdır.<br />

Prostasiklin güçlü trombosit antagonisti olup %10<br />

olguda trombositopeniye sebep olabilir (immun yönetilen<br />

ve trombosit sayısı genellikle 40-75 K).<br />

Hipotansiyon sıklıkla SĞV yetersizliğinin kötüleşmesi<br />

yüzündendir. Şayet ilaç verilmesinde pompa yetersizliği<br />

veya kateter okluzyonu gelişmişse, ilaçlar zaman<br />

kaybetmeden başka yollardan tekrar başlanmalıdır<br />

(periferik büyük venler gibi).<br />

• Hipotansiyonun nedenleri: KKB (engellenmeli), sildenafil,<br />

ACEİ veya ARB ile gelişen sistemik vazodilatasyon<br />

ve negatif inotropik etkisi olan beta blokerler<br />

ve diltiazem olabilir. iv. Prostasiklinin (epoprostenol,<br />

treptostinil) aşırı dozu başağrısı, maküler<br />

döküntüler veya diarenin eşlik ettiği hipotansiyona<br />

sebep olabilir.<br />

Şayet şüpheleniliyorsa aşırı dozu test etmek için<br />

ilaç bir dakika kesildikten sonra dozu %25 azaltılabilir.<br />

Semptomatik Pulmoner Arter Hipertansiyon<br />

Genel tedavi: oral antikoagülanlar (B için IPAH, E/C<br />

diğer PAH), diüretikler oksijen (E/A)<br />

Akut vazoreaktivite testi (A PAH için, E/C diğer PAH için)<br />

Oral KKB (B IPAH için,<br />

E/B diğer PAH için)<br />

FS II FS III FS IV<br />

Süreğen cevap?<br />

KKB Devam<br />

Sildenafil [A]<br />

Treprostinil SK [C]<br />

Treprostinil IV [C]<br />

Bosentan [A]<br />

Sildenafil [A]<br />

Epoprostenol [A]<br />

Iloprost inh [A]<br />

Treprostinil SK [C]<br />

Treprostinil IV [C]<br />

Epoprostenol [A]<br />

Bosentan [B]<br />

Iloprost inh [B]<br />

Sildenafil [C]<br />

Treprostinil SK [C]<br />

Treprostinil IV [C]<br />

Kombinasyon tedavisi?<br />

Prostanoid<br />

Düzelme yok veya kötüleşme<br />

Bosentan<br />

Sildenafil<br />

Atriyal septostomi ve/veya<br />

akciğer transplantasyonu<br />

ŞEKİL 27. 2007 ACCP kılavuzundan adapte edilmiş PAH tedavi algoritmi. Aşağıdaki tavsiyeler için kanıt ve algılanan faydanın kombinasyonuna<br />

göre harfler kullanılmıştır.<br />

C = zayıf öneri. E ile tavsiye klinik çalışma kanıtlarından ziyade uzman görüşüdür. A = Kuvvetli tavsiye, B = orta derece tavsiye.<br />

Kısalt: KKB = Kalsiyum kanal blokerleri. FS = Fonksiyonel sınıf, INH = inhale edilen, İPAH = İdiyopatik PAH. İV = İntraveröz,<br />

SK = Subkutan (JACC 2008; 51: 1527-38).


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 671<br />

TABLO 12. PAH’da hipoksemiyi akut kötüleştiren sebepler<br />

• Sağ ventrikül yetersizliği ve düşük kalp debisi<br />

• Sürekli tedavideki hastalarda pompa veya kateter malfonksiyonu<br />

(prostasiklin analoglarının infüzyonu sırasında)<br />

• İn situ trombozis<br />

• Pulmoner embolizm (warfarin ve/veya prostasiklin tedavisindekilerde<br />

olası değil)<br />

• Pnömoni/atelektazi<br />

• Sepsis<br />

• Sağ-sol-şant (paten foramen ovale, ASD’ye bağlı)<br />

• Büyük plevral efüzyon<br />

• Pnömotoraks<br />

Şayet bir değişiklik olmamışsa bu uygulama 5 dakila<br />

içerisinde tekrarlanabilir. Şayet kan basıncı ters olarak<br />

etkilenmişse, önceki doza kaldığı yerden devam edilir.<br />

İnfeksiyon taraması hızla tamamlanmalı; infeksiyondan<br />

şüpheleniliyorsa geniş-spektrumlu antibiyotiğe<br />

başlanmalıdır. Kronik iv. Prostasiklin tedavisi alanlarda<br />

her yıl %2-3’de sıklıkla subklinik santral kateter infeksiyonu<br />

görülebilir.<br />

PH’de SĞV disfonksiyonu, atım hacmi ve düşmüş<br />

arteriyel nabız basıncı esnekliğinden dolayı volum durumunu<br />

belirlemek güçtür. Yükselmiş juguler venöz basınç<br />

(JVB), “>12-15 cm H 2<br />

O” anlamlı volum boşatılması<br />

için uygundur. Ancak, ödem ve asit bulunan hastalar-<br />

da intravasküler volum düşük olabilir. Volumu belirgin<br />

boşaltılmış hastalara (hipovolemik), volum invasiv<br />

veya Eko-dopler tetkikleri ile değerlendirinceye kadar<br />

hızlı sıvı verilmesi kısıtlanmalıdır. SĞV basınç yüklenme<br />

tablosu, sıvı verilmesi ile Ekoda ortaya çıkan septal<br />

bombeleşme ve sıkıştırılmış SV ile kanıtlanabilir (Şekil<br />

28). Bunun sonucuda; SĞV’de daha fazla dilatasyon ve<br />

fonksiyon azalması ile SV atım hacminde azalma meydana<br />

gelir.<br />

•Volum durumu açık değilse, sistemik basınca etkisini<br />

değerlendirmek için 10 dakikada hızla 200 mL<br />

salin verilmesi mantıklıdır.<br />

•Ağır PAH hastasında hipotansiyon hızla geriye döndürülüp<br />

SĞV fonksiyonu ve kalp debisini düşüren<br />

“fizyopatolojik spiral” önlenmelidir (şoka giden fasit-çemberin<br />

kırılması).<br />

Yüksek SĞV ve PA basınçları ile sistemik hipotansiyon<br />

kritik derecede düşük oksijen transportuna; ağır<br />

hipoksemiye (düşük akım ve açık foramen ovale ve<br />

ASD’ye bağlı sağ-sol şanta bağlı), düşük koroner kan<br />

akımı, SĞV iskemisi ve stunning ile elektro-mekanik<br />

dissosiyasyon ve ventrikül fibrilasyonu ile takip edilen<br />

infarktüse sebep olabilir.<br />

•Ortalama arteriyel basıncı en az 60-70 mmHg’da idame<br />

ettirilemeyen hastalarda, alfa-1 reseptör aktivitesi<br />

olan ajanlar (fenilefrin, norepinefrin), yüksek doz<br />

dopamin tercih edilebilir.<br />

Alfa-1 reseptör aktivitesi sistemik arteriyel basıncı ve<br />

koroner perfüzyon basıncını, sistemik rezistansı ve SV<br />

afterloadunu artırır ve SV ile SV çıkış yoluna SĞV’nin<br />

SĞV<br />

AK<br />

SV<br />

MK<br />

SA<br />

SĞV<br />

AK<br />

SV<br />

MK<br />

SA<br />

ŞEKİL 28. Nifedipin hipotansiyonunda sol parasternal uzun eksen görüntüleri: SV büyüklüğünde azalma ve SV çıkış yolunu tıkayan<br />

septal eğilme (bowing) göstermekte. Sağ-üst; normal, sağ-alt; soldaki ekokardiyogramın çizimidir. AV: Aort kapak, MK: Mitral kapak, SA:<br />

Sol atriyum, AK: Aort kapak, SĞV: Sağ ventrikül (Chest 1999;116:218-23)


672<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

kompresyonunu azaltarak SV atım hacmi ve kalp debisini<br />

düzeltir.<br />

•Sistemik basınç yeterli ise, dobutamin ve milrinon<br />

gibi inotropik ilaçların ilave edilmesi kalp debisini<br />

düzeltir. Sistemik basınç makul düzeye ulaşınca, iv.<br />

Epoprostenol kalp debisini artırmak ve pulmoner<br />

basınçları düşürmek için kullanılabilir.<br />

•Sistemik kan basıncı makul düzede ise, iv. Epoprostenol<br />

kalp debisini artırmak ve pulmoner basınçları<br />

düşürmek için kullanılabilir. Hipotansiyon bulunan<br />

yeni PAH hastalarında selektif pulmoner vazodilatör<br />

“iNO”, pulmoner arter basıncı düşürerek ve kalp<br />

debisini düzelterek, hipotansiyonu geriye döndürerek<br />

uzun-dönem tedavi seçenekleri için zaman kazandırır.<br />

Tedavide (başka açıklaması olmayan) şok gelişen<br />

eski PAH’ın yaşam beklentisi düşüktür.<br />

Hipoksemi: Akut olarak hipoksemik durumdaki<br />

PAH hastasında yukarıdaki tabloda (Tablo 12) belirtilen<br />

sebeplerin ayırt edilmesi için benzer yaklaşım uygulanmalıdır.<br />

Bunların herbirisi ekarte edildikten sonra, ancak primer<br />

sebep kötüleşmiş SĞV fonksiyonu ve aşırı derecede<br />

düşmüş kalp debisidir. Çok sık olarak yukarıdaki faktörlerin<br />

kombinasyonu bulunabilir. Pulmoner emboli<br />

Warfarin ve Epoprostenol alan hastalarda seyrektir.<br />

•Arteriyel oksijen satürasyonunun %92’nin üzerinde<br />

tutulabilmesi için oksijen desteği sağlanmalıdır.<br />

•Yeterli oksijen transportunun (arteriyel oksijen<br />

miktarı [Hb x 1.34 x sAO2%] x kalp debisi) idame<br />

ettirilebilmesi için kan transfüzyonu düşünülmelidir.<br />

Kan ürünleri hayat kurtarıcı olabilir, fakat kalp- akciğer<br />

transplantasyonunu imkansızlaştıran antijen yüklenmesi<br />

artırabilir.<br />

•Devamlı pozitif basınçlı ventilasyon oksijenizasyonu<br />

geçici düzeltebilir. Özellikle pnömoni tablosunda<br />

entübasyon ve ventilatör desteği yeterli oksijenizasyon<br />

için gerekebilir (bakınız, Bölüm 2.2).<br />

Aritmiler: Kronik PAH’da sinüs taşikardisi olağan<br />

değildir ve genellikle infeksiyon, hipoksemi, hipovolemi<br />

veya düşük kalp debisinin manifestasyonudur.<br />

Atriyal fibrilasyon ve flatter en sık disritmilerdir ve<br />

hızlı klinik kötüleşmeye sebep olurlar. Atriyal kontraksiyonun<br />

kaybolması sonucunda SV dolum basıncı ve<br />

volumu azalır; SĞV ve SV atım hacimleri, kalp debisi<br />

düşer ve hipotansiyon gelişir.<br />

•Taşiaritmilerin tedavisinde, anstabil hastalar (hipotansiyon,<br />

hipoksemi) ileri kalp-yaşam desteği<br />

(ACLS: advanced cardiac life support) algoritmi ile<br />

kardiyoversiyon takip edilir.<br />

•İV diltiazem ve adenozin, SĞV fonksiyonu bozuk ve<br />

hipotansiyonlu PAH’ta yasaklanmalıdır.<br />

•Hız yavaşlatılması İV digoksin ile sağlanabilir, kısa-<br />

etkili beta blokerler ve İV amiodaron dikkatle verilebilir.<br />

•Sinüs ritmini sürdürmek için amiyodaron ve sınıf –<br />

IC ajanlar (propafenon ve flekayinid) dikkatle kullanılmalıdır.<br />

Disopiramid kullanımı engellenmelidir.<br />

Ventriküler aritmiler, esasen son-evre hastalıkta<br />

meydana gelir. Bunların tedavisi ACLS algoritmine uygun<br />

olarak yapılmalıdır, bu uygulama bile sonuçların<br />

(prognoz, tekrarı) düzelmesinde çok az etkilidir.<br />

Kardiyo-pulmoner canlandırma (CPR: cardiopulmonary<br />

ressuscitatıon) koşulları, tercihan hastalar kritik<br />

druma gelmeden önce PH hastaları ve aileleri ile tartışılmalıdır.<br />

Son evredeki hastalıkta ve sağ kalp yetersizliği<br />

ile ilişkili olarak CPR PAH’ta etkisizdir.<br />

PAH’ta İlave Tedaviler<br />

Warfarin, destekleyici oksijen, diüretikler, digoksin, ideal<br />

kiloya göre beslenme, tuz kısıtlaması, ve düzenli egzersiz<br />

ilave tedavilerdir.<br />

•İPAH’te warfarinin muhtemelen in situ trombus<br />

oluşumunu önleyerek yaşam beklentisini düzelttiği<br />

gösterilmiştir (prostasiklin döneminden önce). Ayrıca<br />

PAH ile ilişkili olan durumlarda da kullanılması<br />

uygundur (skleroderma, Eisenmenger gibi). Hedef<br />

İNR (internatıonal normalized ratıo) genellikle 2-3,<br />

fakat prostasiklin kullanıldığında 1.5-2.5’e düşünülmelidir.<br />

•Tromboembolik PH’den farklı warfarin ile heparin<br />

veya DMAH geçişi gerekmez.<br />

•Dinlenimde, uyku ve aktivite sırasında arteriyel oksijen<br />

satürasyonun >%90 tutulabilmesi için hastalar<br />

oksijen desteği ihtiyacı için değerlendirilmelidir.<br />

•Diüretikler, SĞV’nin volum yüklenmesi, ödem asitin<br />

rahatsızlığı ile komplikasyonlarınının (barsak ödemi<br />

ile birlikte malabsorbsiyon) önlenmesi için kullanılmalıdır.<br />

Elektrolitler ve renal fonksiyon yakından izlenmelidir.<br />

Spironolakton ilave veya potasyum-tutucu<br />

olarak kullanılabilir. Tiyazidler kulp- diüretiğinin<br />

artırılmasını azaltmak için kullanılabilir.<br />

•Digoksin, baroreseptör sensivitesini yükselterek<br />

kalp debisini artırabilir. Günlük doz öncesi kan düzeyi<br />

1 ng/mL’yi aşmamalıdır.<br />

“Üçüncü- Pulmoner arteriyel hipertansiyon dünya<br />

sempozyumunda” geliştirilen akut hastalarda uygulanabilen<br />

tedavi algoritmi Şekil 29‘da gösterilmiştir. Bu<br />

algoritmde ilaçların güvenliği, etkinliği, kolay kullanımı,<br />

ve etkisinin hızla oluşması temel alınmıştır.<br />

Sağlanabilen herbir tedavi seçeneğinin süresi ve faydasının<br />

derecesi öngörülemez, tedavinin etkinliği hastalıkla<br />

ilgili; hastalığın süresi/semptomlarının, WHO<br />

sınıfı, SĞV fonksiyonu, PH ciddiyeti ve etyolojisi (skleroderma<br />

en kötü prognoza sahip) dahil birçok faktöre<br />

bağlıdır.


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 673<br />

Fonksiyonel Sınıf III<br />

PAH Sınıf III/IV için Tedavi<br />

Oral antikoagülanlar ±<br />

diüretikler ± O 2<br />

± digoksin<br />

Fonksiyonel Sınıf IV<br />

*SĞV yetersizliği için<br />

her 3-6 ayda değerlendir.<br />

BNP veya NT-BNP<br />

6-dakika yürüme mesafesi<br />

İndike ise SGKK tekrarla<br />

Endothelin reseptör antagonistleri<br />

(ETa): bosentan veya sixasentan<br />

Prostacyclin analogları:<br />

IV epoprostenol<br />

IV veya sub-Q treprostinil veya<br />

inhaled iloprost<br />

PDE-5 inhibitor:<br />

sildenafil<br />

Tedaviye<br />

Devam<br />

*≤ Sınıf II<br />

Sildenafil or ETa<br />

Sınıf III veya kötü<br />

IV Epoprostenol veya<br />

IV Treprostinil<br />

*≤ Sınıf II<br />

Tedaviye<br />

Devam<br />

Tedaviye<br />

Devam<br />

*≤ Sınıf II<br />

Yukarıdakiler ile<br />

kombinasyon tedavisi ve/<br />

veya Iloprost inhalasyonu<br />

Sınıf III/IV<br />

add ETa veya Sildenafil<br />

*≤ Sınıf II<br />

Tedaviye<br />

Devam<br />

Sınıf III veya kötü<br />

Tedaviye<br />

Devam<br />

*≤ Sınıf II<br />

add IV Epoprostenol veya<br />

IV veya sub-Q Treprostinil<br />

Sınıf III/IV<br />

Cevap yok<br />

Sınıf III veya kötü<br />

Transplantasyon değerlendirmesine gönder,<br />

antriyo septostomi olasılığı<br />

ŞEKİL 29. WHO sınıf III ve IV pulmoner hipertansiyonda tedavi algoritmi. SĞKK: Sağ kalp kateterizasyonu. (Chest 2004;126:35-62)<br />

•WHO sınıf-III ve -IV hastaların çoğunda kombinasyon<br />

tedavisi gerekir; hedef, hastaların sağ kalp yetersizliği<br />

kanıtları olmayan en az WHO sınıf-II’ye<br />

kadar gerileyip düzelmesidir.<br />

1. Hastaya genelikle tekli-ilaç tedavisi ile başlanmalı<br />

ve her 3 ayda; klinik ve fonksiyonel olarak, (sağ<br />

kalp yetersizliği bulunması ve BNP düzeyi, 6-dakika<br />

yürüme mesafesi, oksijen ihtiyacı dahil) tekrar değerlendirilmeli<br />

ve gerekiyorsa periyodik olarak sağ<br />

kalp kateterizasyonu tekrarlanmalı.<br />

2. Şayet hasta diğer parametreler ile WHO sınıf-II’ye<br />

kadar düzelmemişse; ikinci ve/veya üçüncü tedavi<br />

ajanı eklenir.<br />

3. WHO sınıf-III’den -IV’e kötüleşmişse; genellikle<br />

prostasiklin analoğu ilave edilir.<br />

•KKB (Kalsiyum kanal blokerleri) tedavisi (Tablo<br />

13) nadiren etkilidir, özellikle hastayı izlemeden<br />

TABLO 13. Kalsiyum kanal blokerleri<br />

• İndikasyonlar: Akut vazodilatör cevap pozitif PAH<br />

hastaları.<br />

• Doz (oral): Nifedipin (30-270 mg/gün), Amlodipin (5-20<br />

mg/gün), diltiazem (180-480 mg/gün).<br />

• Yan etkileri: Nifredipin (ödem, palpitasyon, ‘flushing’,<br />

başağrısı, hipotansiyon), Diltiazem (bradikardi, KKY,<br />

ödem, başağrısı, hipotansiyon).<br />

ampirik kullanımı yasaklanmıştır (kronik KKB<br />

tedavisinin yaşam beklentisine faydası gösterilememiştir).<br />

KKB kullanımı, sistemik hipotansiyon<br />

ve dakikalar ve saatler içerisinde ölüme giden<br />

hızlı progresyona sebep olabilir.


674<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Pulmoner Hipertansiyonun Spesifik Tedavisi<br />

Endotelin antagonistleri (ETa): PAH’ta spesifik olarak<br />

etkili bulunmuş birinci oral ilaç sınıfıdır.<br />

Endotelin-1 güçlü vazokonstriktör ve düz kas mitojenik<br />

özelliği ile düz kas hücrelerinde hipertrofiye neden olur,<br />

İPAH hastalarında plazma endotelin düzeyi yükselmiştir.<br />

İki endotelin reseptör tipi vardır; ET-A; vazkonstriksiyon<br />

ve düz kas hücre proliferasyonu meydana getirir,<br />

ETA-B; vazodilatasyon ve endotelin klirensine karışır.<br />

• Bosentan, nonspesifik ETa’dır, sitaxsentan (ET-A’ya<br />

spesifik 6000 defa daha) bilinen ikinci endotelin reseptör<br />

antagonistidir.<br />

•Bosentanın kullanımı WHO sınıf-III, -IV’de onaylanmıştır<br />

(FDA). İPAH ve skleroderma ile ilişkili bozukluklarda<br />

semptomlar ve hemodinamik değerleri,<br />

egzersiz kapasitesini düzeltmiştir.<br />

Major riski karaciğer toksisitesidir ve karaciğer<br />

fonksiyon testleri ayda bir izlenmelidir. AST/<br />

ALT’nin laboratuar değerlerinin üst sınırının 3 katı<br />

üzerine çıkmasından dolayı kullananların yaklaşık<br />

%10’da ilaç kesilmiştir. Küçük oranda açıklanamayan<br />

anemi bildirilmiştir. Çift doğum-kontrol önlemi<br />

tavsiye edilmektedir.<br />

Dikkat edilecek diğer durumlar; P-450 sistemini<br />

kullanan diğer ilaçlar ile etkileşimi, spermatogenez<br />

ve teratogenenez üzerine etkileri.<br />

•Sitaxsentan WHO sınıf-II, -IV, İPAH ve konnektif<br />

doku hastalığı ve konjenital kalp hastalığına sekonder<br />

PAH hastaları üzerinde değerlendirilmiştir. Egzersiz<br />

kapasitesi ve fonksiyonel sınıfı düzeltmiştir<br />

ve bosentana göre daha az hepatotoksisite ile ilişkili<br />

bulunmuştur %11’e karşı %3). Sitaxsentan warfarinin<br />

gereken dozunu azaltır ve şayet İNR izlenmiyorsa<br />

kanama riskini artırabilir.<br />

•Ambrisentan, selektifite özelliği intermediyerdir,<br />

henüz faz-II klinik çalışmaları yapılmaktadır.<br />

Bosentan (Oral)<br />

Dozu: Günde 2 defa 62.5 mg<br />

X 4 hafta sonra 125 mg günde 2 defaya çıkılır.<br />

Farmakoloji: Yarılanma ömrü 5 saat.<br />

Maksimum plazma konsantrasyonu 3-5 saatte ulaşılır.<br />

Etkileri: Sistemik ve pulmoner damarlarda vazodilatasyon.<br />

İlk etki 2-4 haftada,<br />

Maksimum etki 3-6 ayda.<br />

Yan etkileri: Karaciğer toksisitesi %10.<br />

Başağrısı, flushing, hipotansiyon, ödem, anemi oral<br />

kontraseptiflerin etkisinde azalma.<br />

Uyarılar: Teratojenik. Glyburide ile birlikte kullanıldığında<br />

karaciğer toksisitesi artar.<br />

CYP2C9 ve CYP3A4 ile metabolize olur, bu sistemi<br />

kullanan ilaçlara dikkat edilmeli.<br />

Sitaxsentan (Oral)<br />

Dozu: 100 mg günde.<br />

Farmakoloji: Yarılanma ömrü 10 saat, sabit düzeye<br />

6 günde ulaşır.<br />

Etkisi: Sistemik ve pulmoner damar sisteminde remodeling<br />

ile vazodilatasyona sebep olur. Başlangıç etkisi<br />

2-4 haftada görülür ve düzelme 3-6 ay devam eder.<br />

Yan etki: Karaciğer toksisitesi %3, periferik ödem,<br />

bulantı nazal konjesyon, başağrısı, baş dönmesi.<br />

Uyarılar: CYP2C9 ile metabolize olur warfarin metabolizmasını<br />

etkiler ve İNR düzeyini yükseltir. Teratojeniktir.<br />

Fosfodiesteraz-5 inhibitörü: Sildenafil, fosfodiesteraz-5’in<br />

(PDE-5) güçlü inhibitörüdür. Erektil disfonksiyonda<br />

kullanılmaktadır. PAH’ın etkili tedavi seçeneğidir.<br />

Nitrik oksit, endotelden-sağlanan gevşetici faktör<br />

guanil-siklaz aktivasyonu ve artmış cAMP oluşumu ile<br />

yönetilen vazodilatör etkileri vardır.<br />

PDE-5 inhibisyonu ile intrasellüler GMP düzeyini<br />

artırır ve vazodilatör etkilerinin süresini uzatır. Sildenafil<br />

iNO kombinasyonu ile birlikte kullanıldığında<br />

hemodinamik etkileri uzattığı gösterilmiştir ve iNO kesildiğinde<br />

ortaya çıkan rebound ve vazokonstriksiyonu<br />

sildenofil önlemiştir.<br />

WHO sınıf –II, -IV PAH hastalarında, 12 hafta ve bir<br />

yıl takipte fonksiyonel sınıf ve egzersiz toleransı düzelmiştir.<br />

İlacın çok iyi emniyet profili vardır. Hemodinamik<br />

faydaları endotelin antagonistlerine benzer. Prostasiklin<br />

ve ETa ile kombinasyonları klinik olarak güvenli<br />

ve etkili bulunmuştur. Sildenafil WHO fonksiyonel sınıfı<br />

ile ilgisi olmadan PAH’ta onaylanmıştır.<br />

Sildenafil<br />

Dozu: 20 mg, günde 3 defa, dozlar arasında 4-6 saat<br />

olmalı.<br />

Farmakoloji: Yarılanma-ömrü 4 saat. Zirve düzeyi<br />

yutulduktan sonra 60 dakika sonra.<br />

Etkisi: Sistemik ve pulmoner remodelinge uygun<br />

vazodilatasyon.<br />

Etkisinin başlaması saatler ve günler içinde olabilir.<br />

Maksimal etki 3-6 ayda görülür.<br />

Yan etkileri: Görme bozuklukları, dispepsi, flushing,<br />

hipotansiyon.<br />

Uyarılar: CYP450 sistemi ile metabolize olur. Nitratlar<br />

ile kullanımı kontrindikedir.<br />

Prostasiklin analogları: İV epoprostenol PAH’a<br />

spesifik ilk ilaçtır ve durumu kritik hastalarda çoğun-


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 675<br />

lukla tedavinin birinci sırasındadır. Epoprostenol semptomları<br />

hemodinamik bulguları uzun dönemde yaşam<br />

beklentisini WHO sınıf –III ve IV PAH, hastalarında<br />

düzeltmiştir. WHO sınıf –III, -IV hastalarda kullanımı<br />

onaylanmıştır (FDA).<br />

3 yılda yaşam beklentisine faydası, beklenen (geleneksel<br />

kontrollerde) yaşam beklentisi ile karşılaştırıldığında<br />

artmıştır (%35.4’den %62.8’e).<br />

Yarılanma ömrünün kısa olması ve devamlı İV verilmesi<br />

için (sabitleşmemiş kateter (indwelling ile; satral<br />

venöz kateter gibi) gerekir.<br />

Epoprotenol tedavisi başlanan hasta ilaç ve verilme<br />

sistemi hakkında eğitilmelidir.<br />

Tedavinin komplikasyonları; perfüzyon pompası yetersizliği,<br />

sabit-olmayan kateterin yerinden çıkması, tıkanması,<br />

kırılması; kateter infeksiyonları (lokal apse ve<br />

sellülitten bakteriyemi ve sepsise kadar) mono- ve polimikrobiyal<br />

olabilir. Difteroidler dahil her bakteriyel patojen<br />

katetere bulaşarak sonuçta bakteriyemi meydana<br />

getirebilir.<br />

• Treptostinil ( Remodulin), yeni prostasiklin analoğudur.<br />

Yarılanma ömrü 3-4 saat olup İV infüzyon veya<br />

subkutanöz verilebilir. İV. Eporostenol ile benzer<br />

hemodinamik etkileri vardır (subkutan ve İV treptostinilin<br />

herikisinin de). Treptostinil, en iyi stabil<br />

hastalarda klullanılmalıdır. WHO -II, -IV hastalarda<br />

(İPAH, skleroderma, konjenital kalp hastalığı dahil)<br />

egzersiz kapasitesi ve 6-dakika yürüme mesafesini<br />

düzeltmiştir. PAH ve CTEPH’de uzun sürede yaşam<br />

beklentisine faydası gösterilmiştir (geleneksel<br />

kontrol grubuna göre). Subkutan ve İV treptostinilin<br />

herikisininde kullanımı, oda ısısında daha uzun<br />

yarılanma ömrü ve molekülün stabilitesinden dolayı<br />

epoprostenola göre daha kolaydır.<br />

İndwelling (sabit olmayan) kateterin riskleri önlendiğinden<br />

subkutan kullanımı daha emniyetli ve<br />

etkilidir. İnjeksiyon yerinde hastaların çoğunun tolere<br />

edebildiği ağrı ile birliktedir.<br />

• İlloprost, prostasiklin analoğudur. Günde 6 defa<br />

inhalasyon yolu ile verildiğinde PAH’ta etkili tedavidir.<br />

İnhalasyon ile ilacın dozunun kısıtlı verilebilmesinden<br />

dolayı parenteral prostasiklinden daha az<br />

etkilidir. Hemodinamik bulguları, egzersiz kapasitesi,<br />

yaşam kalitesini ve yaşam beklentisini düzelttiği<br />

gösterilmiştir. İlacın kompleks kullanımını tolere<br />

edemeyen hastalarda, İV. prostasikline alternatif olarak<br />

kullanılabilir.<br />

Genellikle oral ajanlara rağmen halen semptomatik<br />

kalanlara veya 6- dakika yürüme mesafesinde<br />

ve özellikle kalp debisi gibi hemodinamik parametrelerde<br />

yeterli düzelme olmayan hastalara kombine<br />

edilir (WHO sınıf -II).<br />

Epoprotenol (İV Flolan)<br />

Doz: 2 ng/kg/dk ile başlanır; 3-4 günde 1-2 ng/kg/<br />

dk titre edilir.<br />

Doz değişiklikleri arasında en az 15 dakika beklenir.<br />

Düzelmeye kadar tolere edildikce 1-2 haftada bir<br />

dozu ayarlanır.<br />

Uzun dönemde doz ortalaması 45 ng/kg/dk (10-<br />

>100 ng/kg/dk).<br />

Zayıflama ve semptomların azalması durumunda<br />

dozu ayarlanır.<br />

Farmakoloji: Yarılanma-ömrü 45 micg aşılmamalıdır.<br />

Farmakoloji: 30 dakikada etkisi başlar. İnhalasyondan<br />

½-1 saat sonra kanda saptanamaz.<br />

Etkisi: Diğerlerine benzer fakat daha az güçlüdür.<br />

Yan etki: Çene ağrısı, başağrısı, hafif öksürük, flushing,<br />

baş dönmesi, hipotansiyon.<br />

Uyarılar: İnhalasyonun sıklığı ve süresinin uygunsuz<br />

oluşu.<br />

Sildenafil ve endotelin agonistleri ile birlikte güvenle<br />

kullanılabilir. Sidenafil ile kombine edildiğinde daha az<br />

sık doz gerekir.


676<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

İnhale-edilebilen NO (iNO): Çocuklar ve erişkinlerde<br />

PAH’taonaylanmıştır (FDA).<br />

Özellikle ameliyat sonrası hemodinamik olarak anstabil<br />

hastalarda yoğun bakımda iNO kullanımı iyi seçenektir.<br />

Ventile olan bölgelerde pulmoner perfüzyonu<br />

artırma avantajı vardır, böylece gaz değişimi düzelir<br />

ve epoprostenol ile olduğu gibi intrapulmoner şantlar<br />

artmadan PVR düşer. iNO alveolar kapillerlerde hızla<br />

inaktive edilir, böylece sistemik damarlara etkileri önlenir.<br />

• iNO ile stabile edilen hastalarda uzun süreli kullanım<br />

için İV epoprestenola geçilebilir. Sildenafil<br />

NO’nun ikinci habercisinin (cGMP) yıkımını önleyerek<br />

etkisini uzatır (böylece iNO kesilmesine bağlı<br />

rebound etkisi hafifler).<br />

PAH’ta Cerrahi Tedavi Seçeneği<br />

WHO sınıf –III ve –IV hastaların gelişmiş tedavilere rağmen<br />

ilk 3-6 ayda mortaliteleri yüksek seyretmektedir.<br />

İPAH’ta 2 yılda ortalama yaşam beklentisi epoprostenol<br />

ile 5 yılın ötesine geçilmiştir. Ölüm genellikle SĞV yetersizliği<br />

sonucundadır. Belirgin dilate SĞV SV’yi sıkıştırarak<br />

hipotansiyon ve düşük debiye ve SĞV fonksiyonun<br />

kötüleşmesine sebep olmaktadır.<br />

•PAH ile ASD; daha iyi yaşam beklentisi için, balonlu<br />

kateter ve bıçakla atriyal septostomi atriyal düzeyde<br />

sağ-sol şant yaratmak için kullanılmıştır.<br />

SĞV’de sistolik ve diyastolik yükünün azalması<br />

ve az dolu SV’ye doğru akımın artışı, oluşturulan şant<br />

sistemik basıncı ve kalp debisini artırabilir. Yüksek<br />

risklidir; atriyal septostomi fonksiyonel kapasiteyi düzeltebilir,<br />

bunun bedeli; hemoglobin yeterliyse şiddetli<br />

hipoksemidir.<br />

•Kalp-akciğer transplantasyonu; rölatif seçenektir.<br />

Prostasiklin ve tedavi kombinasyonlarının uygulanmasına<br />

rağmen, 3-6 ay sonra WHO sınıfı –III ve –<br />

IV’de kalan ve yeterli yaşam kalitesi sağlanamamış,<br />

hemodinamik düzelme olmayan hastalarda düşünülmelidir.<br />

Transplantasyondan sonra 1 yıllık yaşam beklentisi<br />

yaklaşık %80-90’dır, ancak posttransplantasyon yaşam<br />

beklenti süresi ortalama 5 yıldır. Yaşam beklentisi 1-2<br />

yıldan az olan hastalarda transplantasyon merkezine<br />

gönderilmelidir.<br />

2009-AHA, ACCP: EXPERT CONSENSUS DOCUMENT<br />

PULMONER ARTERİYEL HİPERTANSİYON (PAH)<br />

(JACC, 2009;53:1573-619)<br />

Pulmoner Hipertansiyonun Tanımı<br />

Anormal derecede yüksek pulmoner vasküler basınç<br />

bulunması durumunda pulmoner hipertansiyondan<br />

(PH) söz edilmektedir. PAH pulmoner hipertansiyonun<br />

(Venice Grup-1’in) bir kategorisidir (Tablo 4). İki term<br />

eşanlamlı değildir. PAH’nın geleneksel tanımında kullanılan<br />

tanımlama normal PKUB (≤15 mmHg) ile PVR (>3<br />

Wood ünitesi) tablosunda mPAB >25 mmHg.<br />

1980 yılında primer PH’ın (IPAH) NIH kayıtlarında<br />

hastalarda aşağıdaki karakteristikler bulunmuştur:<br />

PAB: 60 ± 18 mmHg, kardiyak indeks: 2.3 ± 0.9 L/dk/<br />

m 2 ve PKUB: +8 veya -4 mmHg. PAH’ın prognozunu<br />

belirleyen faktörler Tablo 14’te sunulmuştur.<br />

Tanısal Strateji<br />

Substratın tanınması: Hastalarda PAH gelişimine<br />

predispozan belirli medikal durumlar ve genetik duyarlılık<br />

tanımlanmıştır. PAH için risk faktörleri ve fikir<br />

birliğine varılan tarama kılavuzu Tablo 14’de gösterilmiştir.<br />

Pulmoner hipertansiyonu keşfetmek: Bu strateji<br />

PH riski olanlarda gereklidir (genetik substratlar, risk<br />

faktörleri veya ima edici semptomlar veya fizik muayene<br />

bulguları dahil). PH’nin en sık bulunan semptomları;<br />

egzersizde dispne, yorgunluk, göğüs ağrısı, senkop,<br />

TABLO 14. PAH: Prognoz belirleyicileri<br />

Risk Belirleyiciler Düşük Risk (İyi Prognoz) Yüksek Risk (Kötü Prognoz)<br />

Sağ kalp yet klinik bulguları Hayır Evet<br />

Semptomların ilerlemesi Yavaşca Hızlı<br />

WHO sınıfı II, III IV<br />

6D-YM Uzun (>400 m) Kısa (10.4 mL/kg/dk Zirve VO 2<br />

20 mmHg, Kİ< 2.0 L/dk/m 2<br />

BNP Minimal yükselmiş Anlamlı yükselmiş<br />

Kısalt: 6D-YM: 6 dakika yürüme mesafesi, CPET: Kardiyopulmoner egzersiz testi.


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 677<br />

Periferik<br />

damarlar<br />

A<br />

SĞV<br />

Büyümesi<br />

Belirgin Santral<br />

Pulmoner Arter<br />

Sağ İnen<br />

Pulmoner Arter<br />

B<br />

ŞEKİL 30. PAH’da EKG ve göğüs radyografi. İPAH’de A: Postero-anterior ve lateral göğüs radyogramı akciğer periferinde vasküler<br />

gölgelerin azaldığını, pulmoner arterin hiler belir genleşmesini ve sağ ventrikül büyümesini göstermektedir. B: EKG (altta) ayni hastada<br />

sağ atriyal genişleme, sağ ventrikül hipertrofi ve yüklenmesi ve sağ aks deviasyonu. SĞV: Sağ ventrikül (JACC 2009; 53: 1573-619).<br />

palpitasyonlar ve alty ekstremite ödemi. Sık fizik muayene<br />

bulguları Tablo 8‘de sunulmuştur. EKG ve göğüs<br />

radyogramı PH’yı işaret eden bazı markerler gösterebilir<br />

(Şekil 30).<br />

Ekokardiyografi: PH şüphesinde başlangıçta hasta<br />

hikayesi ve fizik muayene ve risk faktörleri esas alındığında,<br />

sonraki adım ekokardiyografidir. Doppler<br />

ekokardiyogram ile eşzamanlı SĞV sistolik basıncı hesaplanabilir,<br />

PH’nın fonksiyonel ve morfolojik sekelleri<br />

değerlendirilebilir ve PH’nın kardiyak sebepleri tanımlanabilir.<br />

PAH’daki sık ekokardiyografik bulgulara<br />

Şekil 31’de yer verilmiştir. Sol kalp yetersizliği veya<br />

ilerlemiş akciğer hastalığı gibi diğer olası etyolojilerin<br />

yokluğunda, hesaplanmış SĞV sistolik basıncının >40<br />

mmHg hesaplanması, açıklanamayan dispnede genellikle<br />

hastanın daha fazla incelenmesini gerektirir. Ayrıca,<br />

SĞA veya SĞV genişlenmesi veya intraventriküler<br />

septal düzleşme daha ileri incelemeyi tetikleyebilir.<br />

Ekokardiyografi PAH’a neden olmayan fakat spesifik<br />

teşhisi destekleyen, bir arada bulunan anormallikleri de<br />

tanımlayabilir.<br />

TR’nin (triküspit regürjitasyonu) spektral Doppler<br />

profili, PH hastalarının değerlendirilmesinde söz edilen<br />

SĞV-SĞA basınç gradiyentini ölçmek için yetersizdir<br />

(yaklaşık %10-25’de). Bu problem dikkate alındığında<br />

sallanmış salin kontrastının küçük miktarlarda intrave-<br />

SĞV<br />

SĞV<br />

RA<br />

ŞEKİL 31. PAH’ın ekokardiyografik özellikleri: (A) Parasternal kısa<br />

eksen bakışı. (B) Apikal 4 boşluk bakışı. PAH’da sık ekokardiyografik<br />

bulgular: Sağ atriyal büyüme; sağ ventriküler büyüme; interventriküler<br />

septumun anormal şekli, düzleşmesi veya tersine dönmesi<br />

ve eksik dolmuş sol kalp boşlukları. SA-sol atriyum, SV-sol ventrikül,<br />

RA-sağ atriyum, SĞV-sağ ventrikül. (JACC 2009; 53: 1573-619).<br />

SV<br />

SV<br />

SV


678<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

nöz bolus yapılması ile spektral TR sinyali artırılabilir<br />

veya bu amaçla ticari olarak sağlanabilen ve SV endokardiyal<br />

kenarının görüntüsünü artırmak için kullanılan<br />

mikro-kabarcıklı kontrast ajanlar da tercih edilebilir.<br />

Kontrast ajanlar dopplerin artırılması niçin gereklidir;<br />

çok küçük miktarlarda ve ağır pulmoner vasküler hastalığı<br />

olan hastalarda dikkatle kullanılmalıdırlar. Bu durumlarda<br />

sağ kalp boşluklarında genişleme veya septal<br />

düzleşme bulunması yükselmiş sağ kalp basınçlarını<br />

işaret eder.<br />

Egzersiz Ekokardiyografi: Hemodinamikler çoğunlukla<br />

istirahatte ölçüldüğünden, egzersizde dispne bulunması,<br />

egzersizin-neden olduğu PH’nın araştırılması<br />

için egzersiz ekokardiyografi ile ilgilenilmeye yol açmıştır.<br />

Tekbaşına egzersizin neden olduğu PH’ya bakılarak<br />

herhangi bir tedaviye karar verilmemelidir.<br />

Yeni teknikler: CT ve MR görüntüleme SĞV’nin kitlesi,<br />

volumları ve fonksiyonun ve kronik tromboembolik<br />

pulmoner hipertansiyon (CTEPH)’nin değerlendirilmesini<br />

dikkatle inceler.<br />

PAH’ın beklenilen MR markerleri; septal eğriliğin<br />

oranınında değişme, SĞV ejeksiyon fraksiyonu, SĞV<br />

volumu, noninvazif ölçülen kardiyak indeks ve gecikmiş<br />

abartılı (hiper) artış (gadolinium kullanılarak artırılmış<br />

MR görüntüsünde ölçülür).<br />

Sınıflama:<br />

Olguların çoğunda PH semptomların (dispne, yorgunluk,<br />

göğüs ağrısı, senkop veya ödem) değerlendirilmesi<br />

sırasında keşfedilmiştir. Ekokardiyografik kriterler<br />

ile şüphelenildiğinde, altta yatan ilişki veya sebep ele<br />

alınıp araştırılmalıdır. Başlangıçta, PH’nin PAH (Grup<br />

-1) ve non-PAH (Grup 2-5) sebepleri gözden geçirilmelidir.<br />

Şekil 32’deki algoritm, ayni zamanda Tablo 4’deki<br />

altta yatan sebebin uygun değerlendirilme gerçeğini<br />

yansıtır, hemodinamik patern de gereklidir.<br />

Tanısal değerlendirme sırasında PH’ya sebep olan<br />

tedaviyi işaret eden etyolojiler gibi diğer bozuklukların<br />

dışlanması önemlidir. Şekil 32’deki değerlendirilenlerin<br />

çoğu kendiliğinden açıktır, CTEP’nin dışlanmasına<br />

özel vurgu yapılması uygundur. Pulmoner emboli (PE)<br />

olgularının yaklaşık %3-4’ü trombus yoğun antikoagülasyona<br />

rağmen tam olarak çözülmemekte ve bunlar zamanla<br />

CTEPH gelişimine gitmektedir. Diğer taraftan en<br />

sonunda CTEP teşhisi konanların yarısında PE hikayesi<br />

yoktur.<br />

• Açıklanamayan dispne ve PH bulunanlarda CTEPH’<br />

nin dışlanması için seçilecek test radyonüklid perfüzyon<br />

taramasıdır. Normal veya çok düşük olasılık<br />

esasen CTEPH’yi dışlar ve yüksek olasılıklı tarama<br />

kanıtları pulmoner anjiyogram ile daha ileri değerlendirme<br />

gerektirir.<br />

Tanısal olmayan taramalarda klinik karara ihtiyaç<br />

vardır (klinik şüphe ve altta yatan parenşimal akciğer<br />

hastalığın bulunmasına dayanan).<br />

Günümüzde spiral veya PE protokol CT, uygun klinik<br />

tabloda akut PE’nin dışlanması için mükemmel gözükmektedir<br />

(Tablo 9), CTEPH’nin dışlanmasında perfüzyon<br />

taramasına göre daha az duyarlıdır (ESC: TKD1,<br />

ESC: TKD2). PAH için altta yatan risk faktörleri bulunanlarda<br />

bile CTEPH’nin bertaraf edilmesi önemlidir<br />

(skleroderma spektrumundaki hastalıklar gibi, teşhisin<br />

tedavi karışıklığı önemlidir).<br />

• Tastik; tanıyı destekleme: Doppler ekokardiyografi<br />

ve birlikte olan bulgular PH’yi işaret edebilir, sağ<br />

kalp kateterizyonu (PVR’nin doğru değerlendirilmesi<br />

ile) teşhisin tastiklenmesi için gereklidir ve hemodinamik<br />

profili oldukça detaylı ve doğru olarak<br />

tanımlar.<br />

İnvazif Hemodinamik Değerlendirme<br />

PAH’tan şüphelenilen her hastada değerlendirilmesinde<br />

pulmnoner hemodinamiklerin dikkatlice invazif olarak<br />

incelenmesi esastır.<br />

Yükselmiş PA basıncına PH sebeplerinin çoğunda<br />

sebep pulmoner vasküler patoloji değildir.<br />

• Örneğin; egzersiz, anemi, gebelik, sepsis, kardiyopulmoner<br />

serndrom veya tirotoksikozda PH sıklıkla<br />

yüksek transpulmoner akım ile olur. Bu durumlarda,<br />

pulmoner damar yatağı anatomik olarak normaldir<br />

ve PH kalp debisi normal düzeylere dönünce düzelir.<br />

• PAH hastalarında “transpulmoner gradiyent” (oPAB<br />

- PKUB) anlamlı olarak yükselmiştir, fakat artmış<br />

kalp debisine bağlı yukarıdaki yükselmiş PAH örneğinde,<br />

sol kalp miyokardiyal veya valvular hastalığında<br />

yükselmemiştir. Pasif PH’ye sebep olan küçük<br />

bir hastalık altgrubunda orantısız PVR yüksekliği<br />

bulunabilir (PVR >3 Wood ünitesi ve transpulmoner<br />

gradiyent >20 mmHg: “Non-pulmoner arteriyel hipertansiyon”).<br />

Bu PH kronik sol kalp hastalığı veya<br />

kronik hipoksik durumlar ile ilişkilidir, alttaki hastalık<br />

durumuna göre (örneğin konjestif KY) biçimlendirilmiş<br />

optimal tedaviye rağmen sıklıkla klinik<br />

anlamlı PH kalır.<br />

• Bu Komitenin görüşüne (ACCF/AHA-2009) göre:<br />

PAH’ın teşhis kriterlerine normal SV dolum basıncında<br />

basitce yükselmiş oPAB tersine, PVR eklenmeli<br />

ve açıklanmalıdır. PVR PAH için daha sağlam<br />

bir kriterdir, çünkü transpulmoner gradiyent ve kalp<br />

debisinin etkisinide yansıtır ve sadece prekapiller<br />

pulmoner dolaşımda obstrüksiyon olursa yükselir.<br />

• PVR’nin yükselmiş oPAB’li hastalarda uygulanması<br />

faydalıdır. PVR pulmoner vasküler hastalığa bağlı<br />

PH’den (yükselmiş PAB ve PVR) pasif PH’ı (yükselmiş<br />

PAB, normal PVR) ayırt eder.<br />

• Tanımında, PAB ve PVR’nin ikiside PAH’de yükselir<br />

• PVR SV hastalığı (bazılarında pasif PH’ya ek olarak


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 679<br />

pulmoner arter hastalığı elementi de vardır) veya kapak<br />

hastalığında da yükselir.<br />

• Akciğer hastalığı, tromboembolik hastalık, SV hastalığı<br />

veya kapak hastalığı dışlandıktan sonra PAH’ın<br />

teşhisi için gerekli kriter: oPAB >25 mmHg ve PVR<br />

>3 Wood ünitesidir.<br />

Bu durum büyük olasılıkla esasen PAH teşhisinin<br />

doğruluğunu tesbit etmek için invazif hemodinamik çalışmaya<br />

sebep olur.<br />

Komite noninvazif ekokardiyografik hesaplanan<br />

PAB’ye fazla güvenilmemesine dikkat çekmiştir.<br />

Genel kardiyoloji hasta topluluğu düşünüldüğünde<br />

PAB gerçek pulmoner vasküler hastalığa göre sol kalp<br />

hastalığında sistolik veya diyastolik disfonksiyona bağlı<br />

daha sık yükselebilir.<br />

Sağ Kalp Kateterizasyonu<br />

PAH olduğundan şüphelenilen bazı hastalarda başlangıçta<br />

kateterizasyon gerekmez.<br />

Noninvazif değerlendirmeden sonra halen PAH olduğundan<br />

şüphelenilen tüm hastalar tedavi başlamadan<br />

önce sağ kalp kateterizasyonuna (SĞKK) gitmelidir.<br />

Sağ kalp kateterizasyonunun kullanımı sağlanan verilerin<br />

doğruluğu ve tamlığına (eksiksiz) bağlıdır.<br />

Bu tanısal algoritmada düzen, sağ kalp kateterizasyonu<br />

seçeneği non-invazif taramadan sonra “muhtemel<br />

PAH hastası” düşünülenlere saklanmaktadır; girişim<br />

PAB’ın ölçülmesi ve PVR’nin hesaplanmasını ve vazodilatör<br />

testinin yapılmasına imkan sağlar. SĞKK, PH<br />

hemodinamiklerinin değerlendirilmesinde “altın standartdır”,<br />

çoğunlukla ölçümler dinlenimde yapılır ve hemodinamik<br />

bozukluğun gerçek yaygınlığını yansıtamayabilir.<br />

Egzersiz SĞKK’nin teknik olarak yapılması ve<br />

yorumlanması güçtür, rutin olarak kullanılmamaktadır.<br />

Optimal İnvazif Değerlendirilmenin<br />

Komponentleri<br />

• Kateter laboratuarında PAH’ın titiz teşhisine pulmoner<br />

vaskülatürün birkaç segmentinin balon kateter<br />

ile Swan-Ganz uç basınçlarının bakılması (wedging)<br />

dahil edilmelidir. Uç basıncının (PKUB) ölçümü, pulmoner<br />

ven obstrüksiyonu yokluğunda yaklaşık sol<br />

atriyum basıncını verir ve sol kalp hastalığına bağlı<br />

PH’yı bertaraf edebilir; uç basınç pulmoner non-okluzif<br />

hastalıkta bazı segmentlerde normal olabilir.<br />

• Uç basınç spontan solunum siklusunun ekspirasyon<br />

sonunda ölçülmelidir. Şayet optimal basınç eğrisi<br />

sağlanamıyor veya uç basınç eğrisinin doğruluğu<br />

hakkında herhangi bir soru varsa, SV diyastol-sonu<br />

basıncı bakılmalıdır. PKUB’nin doğru ölçülmediği<br />

durumda sol kalp hastalığı olasılığında (ortopne<br />

semptomları veya ilişkili risk faktörleri ile) direk SV<br />

diyastol-sonu basıncının bakılması tavsiye edilmektedir.<br />

• Termodilüsyon kalp debisi, üç kez ölçümde sonuç<br />

tutarlı ise PAH hastaları için yeterlidir, ciddi-olmayan<br />

intrakardiyak şant ve triküspit regürjitasyonu<br />

yok ise sağlanmalıdır.<br />

Düşük kalp debisi ve triküspit regürjitasyonu bulunsa<br />

dahi, termodilüsyon tekniği ile Fick tekniğinin iyi korele<br />

olduğunu gösteren veriler vardır. PAH’da triküspit<br />

regürjitasyonu seyrek olmadığından kalp debisinin Fick<br />

ile belirlenmesi gerekebilir.<br />

Fick ölçümü ile ilgili olası hata farzedilen ve doğru<br />

ölçülmeyen oksijen tüketimi dahil ve kalp debisi ölçümü<br />

güvenilir değilse, PVR’nin hesaplanabilirliği ve akut<br />

vazodilatör testin yorumu bozulur.<br />

Pulmoner Arter Basıncında Spontan<br />

Değişkenlik<br />

SKK sırasında vasküler basınç ölçümleri ventilasyondan<br />

etkilenir, hemodinamik değişkenlerin yorumunda<br />

iki yol düşünülmelidir: (1) PAB ve akımda soluma sırasında<br />

meydana gelen fazik, dinamik değişikler fonksiyoneldir.<br />

(2) Daha büyük kısmen yapay basınç sallanması<br />

egzersiz, hiperventilasyon, valsalva, kronik akciğer<br />

hastalığında olabilir.<br />

İnspirasyon, intratorasik basınçta normal düşmeye<br />

sebep olur, PAB’ı atmosferik basınca göre rölatif hafifce<br />

düşürür ve sağ kalbe venöz dönüşü artırır, sonuçta pulmoner<br />

kan akımı artar.<br />

Pasif dışarı soluk verme ile intratorasik basınç atmosferik<br />

basınca yaklaşır. Bu etkiler normal kişilerde<br />

küçüktür, destekli ventilasyon sırasında akciğer hastalığında<br />

önem kazanabilir.<br />

• 2-3 solunum siklusunda, soluk vermenin sonunda<br />

intratorasik basınç atmosferik basınca yakınken değişkenlik<br />

azalabilir.<br />

Akut Vazodilatör Test<br />

• PAH tanısal değerlendirilmesinde vazodilatör test<br />

mantığı 2 faktöre dayanmaktadır: (1) Akut vazodilatör<br />

cevaplılık daha iyi prognozu olan hastaları tanımlar.<br />

(2) Cevap verenlerin, oral KKB’ye (kalsiyum<br />

kanal blokerleri) sürekli faydalı cevap verme olasılığı<br />

daha yüksektir ve bunlar çok pahalı olmayan bu<br />

ilaçlar ile tedavi edilmelidir.<br />

PAH için ideal vazodilatör pulmoner dolaşım için<br />

selektif olan ve etkisi hızla başlayıp kaybolandır. Akut<br />

vazodilatör test genellikle iNO (inhale edilen Nitrikoksit),<br />

intravenöz epoprostenol veya iv. Adenozin kullanılarak<br />

yapılmaktadır.<br />

Bununla birlikte, vazodilatör seçimi için kanıta-dayalı<br />

bir kılavuz yoktur. Buradaki uzmanların fikir birliği<br />

tercih ettikleri vazodilatör iNO’dur, ayni zamanda iv<br />

Adenozin ve iv epoprostenol kabul edilen alternatiflerdir<br />

(Tablo 10).


680<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Esas Testler<br />

Hikaye<br />

FM<br />

CXR<br />

EKG<br />

EKO<br />

VQ İncelemesi<br />

AFT’ler<br />

Olası Testler<br />

TEE<br />

Egzersiz Eko<br />

Pulmoner Anjiyografi<br />

Göğüs CT Anjiyogram<br />

Koagülopati Profili<br />

ABGs<br />

Değerlendirmeye<br />

yardımcı olur:<br />

• PH şüphesinin<br />

indeksi<br />

• SĞV, SĞAB, ↑SĞVP,<br />

SĞV Fonksiyonu<br />

• Sol Kalp Hastalığı<br />

• VKH, CHD<br />

• Kronik PE<br />

• Ventilatuar Fonksiyon<br />

• Gaz Değişimi<br />

Geceyarısı<br />

Oksimetri<br />

Polisomnografi<br />

• Uyku bozukluğu<br />

HIV<br />

ANA<br />

KFT’ler<br />

Fonksiyonel Test<br />

(6MWT, CPET)<br />

SĞKK<br />

Diğer CTD Serolojileri<br />

Vazodilatör Test<br />

Egzersiz SĞKK<br />

Volum Yükleme<br />

Sol Kalp Kat<br />

• HIV infeksiyonu<br />

• Skleroderma, SLE, RA<br />

• Portopulmoner HTA<br />

• Zemindeki Prognozu<br />

Tespit et<br />

• PH Kanıtla<br />

• Hemodinamik Profil<br />

• Vazodilatör Cevap<br />

ŞEKİL 32. Pulmoner hipertansiyonunun (PH) değerlendirilmesi için kılavuzu. FM: Fizik muayene, CXR: Göğüs radyogramı, V/Q:<br />

Ventilasyon/perfüzyon sintigrafisi, AFT: Akciğer fonksiyon testleri, KFT: Karaciğer fonksiyon testleri, 6MWT: 6 dakika yürüme mesafesi,<br />

ACBGs: Arteriyel kan gazları, CPET: Kardiyopulmoner egzersiz testi, CT: Kompüterize tomografi, CTD: Konnektif doku hastalığı, HTA:<br />

Hipertansiyon, PE: Pulmoner embolizm, RA: Romatoid artrit, SĞAB: Sağ atriyal büyüme, SĞKK: Sağ kalp kateterizasyonu, SĞVB: Sağ<br />

ventrikül genişlemesi, TEE: Transözefajeyal ekokardiyografi, VKH: Valvüler kalp hastalığı, Kat: Kateterizasyon, CHD: Konjenital kalp hastalığı,<br />

SĞVSP: Sağ ventrikül sistolik basınç, SĞV: Sağ ventrikül. (JACC 2009; 53: 1573- 619)<br />

• ESC ve ACCP kılavuzunun vazodilatör teste akut<br />

cevap tanımlaması için önerisi: Kalp debisinde düşme<br />

olmadan, oPAB’nin en az 10 mmHg mutlak değeri<br />


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 681<br />

•Hastaların ağır fiziksel egzersiz veya izometrik (sabit<br />

dirence karşı zorlama) egzersizden kaçınması<br />

tavsiye edilmiştir. Bu egzersiz senkopa neden olabilir.<br />

Yüksek yerlere çıkmanın hipoksik pulmoner<br />

vazokonstriksiyona katkısı olabilir ve iyi tolere edilemiyebilir.<br />

Benzer şekilde bazı hastalara ticari uçaklarla seyahat<br />

sırasında oksijen gerekebilir.<br />

•Uçuş öncesi pulse-oksimetri satürasyonu


682<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

PAH Tedavi Algoritmi<br />

Antikoagülasyon ± Diüretikler ±<br />

Oksijen ± Digoksin<br />

Akutvazoreaktivite Testi*<br />

Oral KKB<br />

Pozitif<br />

Düşük Risk<br />

Negatif<br />

Yüksek Risk<br />

Evet<br />

Devamlı<br />

cevap<br />

Hayır<br />

ERAs veya PDE-5 Is (oral)<br />

Epoprostenol or Treprostinil (IV)<br />

Illoprost (inhale)<br />

Treprostinil (SK)<br />

Epoprostenol veya<br />

Treprostinil (IV)<br />

Illoprost (inhale)<br />

ERAs veya PDE-5 (oral)<br />

Treprostinil (SK)<br />

KKB<br />

Devam<br />

Kombo-tedavi için<br />

yeniden değerlendir<br />

Araştırma protokolleri<br />

Atrial septostomi<br />

Akciğer transplantasyonu<br />

ŞEKİL 33. PAH’ın tedavi algoritmi. Kontrindikasyonu olmayan tüm hastalar ile IPAH’da tavsiye edilmiştir.<br />

Sağ kalp yetersizliğinin tedavisinde diüretikler kullanılır.<br />

Oksijen, oksijen satürasyonunu >%90 sürdürmek için tavsiye edilir. Akut vazodilatör testi, uzun dönem KKKB tedavisine aday<br />

olabilecek tüm IPAH hastalarına tavsiye edilmelidir. IPAH’dan başka durumlara bağlı PAH hastalarının, oral KKB’lere uzun-dönem<br />

cevabı çok düşüktür, bu hastalarda akut vazodilatör testin cevabının bireyselleştirilmesi gerekir.<br />

Hemodinamik anstabil hastalar ve sağ kalp yetersizliğinde KKB tedavisi düşünülmemelidir, akut vazodilatör teste gidilmemelidir.<br />

KKB’ler, sadece akut vazodilatör testi pozitif olanlarda indikedir akut vazodilatör testi pozitif olmayanlarda klinik değerlendirmesinin<br />

temelinde düşük risk de düşünülmelidir (Tablo 10)*.<br />

• ERA veya PDE-5 ile oral tedavi, birinci sıradaki oral tedavi tavsiyesi olabilir. Şayet oral rejimler uygun değilse, hastanın profil<br />

ve her tedavinin yan etkileri ve riskine göre diğer tedavilerin düşünülmesi gerekir.<br />

Klinik değerlendirmeye göre yüksek riskli düşünülenlerde İV prostasiklin (eprostenol veya trprostinil) birinci sıradaki tedavi<br />

olması önerilir.<br />

• Şayet hasta devamlı İV tedaviye aday değilse, diğer tedaviler hastanın profili ve her tedavinin yan etkileri ve riskine göre<br />

düşünülebilir. Epoprostenol, IPAH’ta egzersiz kapasitesi, hemodinamikler ve sağkalımı (bilinen tek ilaç) düzeltir ve kritik düzeyde<br />

hasta olgularda tercih edilen tedavi seçeneğidir. Treprostinil iV devamlı infüzyon hem de subkutan kullanılır, Illoprost prostasiklin<br />

analoğudur, günde 6 defa (adapte-edilmiş) aerosollaştırılmış olarak kullanılır.<br />

• Endotelin reseptör antagonistleri oral tedavilerdir, PAH’da egzersiz kapasitesini düzeltir. Karaciğer fonksiyon testleri aylık olarak<br />

sonsuza kadar yakından izlenmelidir. Fosfodiesteraz inhibitörleri de egzersiz kapasitesini düzeltir. Başlangıçta tekli-tedaviye yeterli<br />

cevap vermeyenlerde düşünülmelidir. Optimal medikal tedaviye rağmen kötüleşen hastalar için transplantasyon zamanı ve septostomi<br />

seçeneği saklanmalıdır (JACC 2009; 53: 1573-619).<br />

namik oynamalar öldürücü olabilir (maternal mortalite<br />

%30-50).<br />

•Günümüz kılavuzları: PAH’lı kadınlarda gebeliğin<br />

önlenmesi veya erken belirlenmesini tavsiye eder.<br />

Çocuk doğurma potansiyeli olan PAH’lı kadınlarda<br />

doğum-kontrol metodlarının tartışılması önemlidir.<br />

Ancak tercih edilecek yöntem bilinmemektedir.<br />

Östrojen ihtiva eden kontraseptifler venöz tromboembolizm<br />

riskini artırabilir. Düşük-dozlu preparatların<br />

antikoagülasyonla (warfarin) birlikte kullanımı makul<br />

bir seçenektir. Cerrahi sterilazsyon ve mekanik engelmetodları<br />

da alternatiflerdir.<br />

Tedavinin Geçmişi<br />

Warfarin ve antikoagulasyon ile sağkalımın düzeldiği<br />

gözlenmiştir.<br />

•IPAH’da INR ile titre edilen (1.5-2.5) warfarin ile<br />

antikoagülasyon, intravenöz tedavisi devam eden<br />

ilerlemiş hastalığı olanlarda, kontrindikasyonlar bulunmuyorsa<br />

antikoagülasyon önerilmiştir.


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 683<br />

•Diüretikler sağ ventrikül volum yükünün (sıklıkla<br />

yükselmiş juguler basınç, alt ekstremite ödemi ve<br />

asit ile ortaya çıkan) tedavisi için indikedir. Bazı durumlarda<br />

iv. Diüretik gereklidir. Serum elektrolitleri<br />

ve böbrek fonksiyonu yakından izlenmelidir.<br />

•Hipoksi güçlü pulmoner vazokonstriktör olduğundan,<br />

bazı uzmanlar oksijen satürasyonunu %90 üzerinde<br />

tutmak için oksijen desteği tavsiye etmektedir.<br />

•Digoksin sağ kalp yetersizliği ve düşük kalp debisi<br />

ile atrial aritmilerde bazen kullanılır.<br />

Kalsiyum kanal blokerleri: Akut vazodilatör cevap<br />

alınan (oPAB≥10 mmHg, mPAB: ≤40 mmHg) hastalarda<br />

KKB ile tedavi edilebilir.<br />

•Şayet hasta akut cevabı tanımlayan kriterlere uyuyor ve<br />

KKB tedavisi ile fonksiyonel sınıf I veya II düzelmiyorsa,<br />

hasta kronik cevap- veren olarak düşünülmemelidir.<br />

Alternatif ve ilave PAH tedavileri kullanılmalıdır.<br />

•Uzun-etki süreli nifedipin, diltiazem veya amlodipin<br />

en sık kullanılan KKB’lerdir. Verapamil negatif inotropik<br />

potansiyelinden dolayı yasaklanmalıdır.<br />

Prostanoidler: Prostanoidlerin verilmesi PAH tedavisinin<br />

özüdür. Eporostenol, treprostinil ve iloprost piyasada<br />

bulunan prostanoidlerdir.<br />

Endotelin reseptör antagonistleri: Endotelin-1 vazokonstriktör<br />

ve PAH gelişimine katkı sağlayabilen düz<br />

kas mitojenidir. Endotelin reseptör blokajı ile PAH tedavisi,<br />

endotelinin patojenik kanıtlarının desteğine göre<br />

umut verici yaklaşımdır. Bosentan, Sitaxsentan. Ambrisentan<br />

bu grubun mevcut ajanlarıdır.<br />

Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon<br />

CTEPH, pulmoner arteryel sistemde tromboembolinin<br />

sebep olduğu yükselmiş PAB (>25 mmHg) olarak tanımlanmaktadır.<br />

Başka bir venöz tromboembolizm hikayesi olmayan<br />

fakat akut PE bulunanlarda CTEPH’nin toplanmış insidensi;<br />

akut PE’den 6 ay sonra %1.0, 1 yıl sonra %3.1, 2<br />

yıl sonra %3.8 bildirilmiştir; bu hastalığın sıklığı eskiden<br />

zannedildiğinden daha fazladır.<br />

Günümüzde kabul edilen patogenetik mekanizması;<br />

derin ven trombozu ve PE’den sonra yavaşca organize<br />

olmuş tromboemboli oluşması. Antifosfolipid antikorları<br />

ve yükselmiş faktör –VIII düzeyleri hariç (yaklaşık<br />

hastaların %10’da) pulmoner endotelyumun koagülasyon<br />

veya ibrinolitik yolundaki durumu çağrıştıran<br />

anormallikler tanımlanmamıştır.<br />

•Splenektomi, ventrikülo-atriyal şant, infekte intravenöz<br />

yol ve kronik inflamatuar durumlar CTEPH’nin<br />

bağımsız risk faktörleri olabilir.<br />

Pulmoner arteriopatinin ortaya çıkardığı pulmoner<br />

mikrovasküler değişiklikler hastalığın progresyonununa<br />

katkı sağlar.<br />

•Anlamlı distal hastalığın mekanizmaları: (1) Küçük<br />

altsegmenter elastik arterlerin obstrüksiyonu. (2) Distali<br />

nonobstrüktif pulmoner damar sistemine giden<br />

üçük müsküler arter ve arteriollerin klasik arteriopatisi.<br />

(3) Distali total veya kısmen tıkanmış obstrüktif<br />

pulmoner damar sistermine giden küçük müsküler<br />

arter ve arteriollerin pulmoner arteriopatisi.<br />

Tıkanmış ve tıkanmamış pulmoner damarların distal<br />

pulmoner vaskülopatisi tipik olarak IPAH düşündüren<br />

lezyonlar ile karekterizedir (pleksiform lezyonlar dahil).<br />

CTEPH’nin CT bulguları minimal olabilir fakat olası<br />

CTEPH ortamında ventilasyon-perfüzyon taraması her<br />

zaman düşünülmelidir.<br />

Normal perfüzyon veya çoklu, küçük, subsegmenter<br />

defektlerin bulunması IPAH veya küçük-damar PH’nin<br />

bir başka şeklini tanımlayabilir, daha mantıklı olarak,<br />

bir veya daha fazla gelişi güzel segmenter veya büyük<br />

defektler genellikle CTEPH’yi gösterir.<br />

Nadiren pulmoner veno-okluziv hastalık, pulmoner<br />

kapiller hemanjiomatozis, fibroze mediyastinit, pulmoner<br />

vaskülit veya pulmoner arter sarkomasında çoklu<br />

benzer defektler görülebilir.<br />

•CTEPH’nin CT veya anjiyografik kanıtları: Keseleşme,<br />

ağlar veya bandlar ile poststenotik dilatasyon,<br />

intimal düzensizlikler, bidenbire daralma, total okluzyon<br />

birlikte olur veya olmaz. Pulmoner anjiyografi<br />

birçok yıldan beri teşhisin kanıtlanmasında yaklaşımın<br />

“köşe taşıdır” ve “ameliyat olabilir” indikasyonunu<br />

verir.<br />

Cerrahi ve İnvazif Tedavi<br />

•PTE (pulmoner tromboendarterektomi) potansiyel<br />

olarak iyileştiricidir, önemli oranda hastaya yapılamamaktadır.<br />

Cerrahi başarı operatörün deneyimine<br />

ve dikkatli hasta seçimine bağlıdır. PTE dışındaki<br />

invazif yaklaşımlar günümüzde kısıtlıdır. Olası alternatifler:<br />

Akciğer transplantasyonu ve balon pulmoner<br />

dilatasyon (anjiyoplasti).<br />

•PTE öncesi inferiyor vena kavaya filtre yerleştirilmesi<br />

büyük merkezlerde standarttır.<br />

Medikal Tedavi<br />

PAH’daki gibi indike ise diüretik ve oksijen kullanılır.<br />

Ömürboyu antikoagulasyon verilir.<br />

Bosentan ile tedavi edilen hastalarda plaseboya göre<br />

PVR’nin düştüğü fakat 6 dakika yürüme testinin değişmediği<br />

gösterilmiştir.<br />

Farmakolojik tedavi 4 durumunda faydalı olabilir:<br />

1. PTE muhtemelen anlamlı distal hastalığa bağlı olma-


684<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

dığında, medikal tedavi tek seçenek olabilir, çok ağır<br />

hastalarda transplant düşünülmelidir.<br />

2. Hemodinamiği oldukça kötü yüksek-riskli hastalarda,<br />

intravenöz epoprostenol tedavi amaçlı PTEye<br />

köprü olarak düşünülebilir. Bu hastaların fonksiyonel<br />

sınıf –IV semptomları vardır, oPAB


Solunum, KY’de Akciğer Tutulumu ve Ayırıcı Tanı 685<br />

b. Normal veya minimal yükselmiş PKUB sonucunda<br />

cerrahi ve birlikte medikal tedavi ve<br />

c. TPG ve PVR anlamlı yükselmiş kalır ve<br />

d. Hastanın klinik durumu PAH-spesifik tedavi klinik<br />

fayda klinik fayda verebileceğini gösteriyorsa.<br />

Bu hastaların nasıl ve tedavi edilip/edilmeyeceğine<br />

deneyimli PH merkezlerinde bireysel<br />

esaslara göre karar verilmelidir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Rubenfire M, Bayram M, Hector-Word Z. Puolmonary hypertensıon<br />

in critical care setting. Clasificatıon, Pathophysiology,<br />

Diagnosıs and Management. Critical care clinics<br />

2007;23: 801-35.<br />

2. NaguyenTN, Hu D, Kim MH, Grines CL. Management of<br />

complex cardiovascular problems. Blackwell Futura. 2007.<br />

p.191-219.<br />

3. Rosenow EC, Harison CE. Congestive heart failure masquerading<br />

as primary pulmonary disease. Chest. 1970 58: 28- 36.<br />

4. Geppert E, Genblach BK. The pulmonary manifestation of<br />

left heart failure. Chest 2004;125: 669-682<br />

5. Badesch DB, Abman SH, Ahearn GS, Barst RJ, McCrory<br />

DC, Simonneau G. Medical Therapy For Pulmonary Arterial<br />

Hypertension ACCP Evidence-Based Clinical Practice<br />

Guidelines. Chest 2004 ;126;35-62<br />

6. Rubin JL. Pulmonary arterial hypertensıon. JACC 2008;51:<br />

1527-38<br />

7. ACCF/AHA 2009 Expert Consensus Document on Pulmonary<br />

Hypertension. A Report of the American College of<br />

Cardiology Foundation Task Force on Expert Consensus<br />

Documents and the American Heart Association. JACC<br />

2009;53: 1573–619


BÖLÜM<br />

3.3<br />

Uyku Apnesi Bozukluğu ve<br />

Kalp Yetersizliği<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Uyku-apnesi bozukluğu (UAB) prevalansı kardiyovasküler<br />

hastalığı kanıtlananlarda yüksektir.<br />

Obstrüktif uyku apnesi (OUA) ABD’de 15 milyon<br />

erişkini etkilediği hesaplanmıştır. Bu hastaların büyük<br />

bölümünde birlikte hipertansiyon ile koroner arter hastalığı,<br />

inme ve atriyal fibrilasyon gibi kardiyovasküler<br />

hastalıklarda bulunmuştur. Santral uyku- apnesi (SUA)<br />

ise esasen KY hastalarında meydana gelir.<br />

OBSTRÜKTİF UYKU APNESİ (OUA) 1-5<br />

Farengeal havayolunun kollapsı sonucunda uyku sırasında<br />

ventilasyona tekrarlayan aralar verilmesi (Tablo<br />

3). Obstrüktif Apne’de, devam eden ventilatuar efor<br />

ile birlikte, solunuma ≥10 saniye ara verilir. Obstrüktif<br />

hipopne artmıştır, fakat tamamen kesilmemiştir, klinik<br />

tablo oksijen satürasyonunda düşme veya yükselme ile<br />

birliktedir.<br />

OUA’nın teşhisi, hastanın apne-hipopne indeksi<br />

( AHİ; uykuda saatteki apne ve hipopne sayısı) >5 ve<br />

gün içerisinde aşırı uyku hali bulunduğunda kabul<br />

edilmektedir (Şekil 1, Tablo 1). Hipopneye oksihemoglobinde<br />

satürasyonu ≥ %4 eşlik eder (Tablo 3).<br />

OSA’da faringeal kollaps (katlanma) dilin arkası,<br />

uvula, ve yumuşak damak veya bu yapıların kombinasyonu<br />

ile olmaktadır. Laringeal havayolunun bu bölümü<br />

(posterior nazal septumdan – epiglotise kadar) rölatif<br />

az kemikli veya rijit olup, bundan dolayı havayolu açıklığını<br />

sürdürebilmesi için büyük ölçüde adale aktivitesine<br />

bağımlıdır. OUA hastalarında primer anormallik,<br />

obesiteden dolayı anatomik kısa faringeal havayoludur.<br />

Uyanıklık bu havayolu direncini artırır, inspirasyon sı-<br />

Hava akımı<br />

Dil<br />

Nazal<br />

geçiş<br />

Yumuşak damak<br />

Uvula<br />

Hipopne<br />

Apne<br />

ŞEKİL 1. Kısmi ve tam havayolu obstrüksiyonu sonucunda hipopne ve apne (JACC 52: 6896-717).<br />

687


688<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 1. Obstrüktif uyku dispnesi<br />

Semptom ve risk faktörleri:<br />

• Bölücü horlama<br />

• Tanık olunmuş güçlükle soluk alma veya apne<br />

• Obezite ve/veya genişlemiş boyun büyüklüğü<br />

• Hipersomnolans (KY’de sık)<br />

• Diğer semptom ve bulgular (erkek cinsiyet, sıkıştırılmış<br />

görünen laringeal havayolu, yükselmiş kan basıncı,<br />

başağrısı, seksüel disfonksiyon, özellikle çocuklarda<br />

davranış değişiklikleri).<br />

Tarama ve tanısal testler:<br />

Sorgulama<br />

Holter nonitorizasyon<br />

Geceleyin oksimetri<br />

Evde polisomnografi<br />

Hastanede geceleyin polisomnografi<br />

Tedavi seçenekleri:<br />

• Pozisyonel tedavi<br />

Zayıflama<br />

Alkol ve sedatiflerin yasaklanması<br />

Pozitif havayolu basıncı<br />

Oral alet<br />

• Cerrahi<br />

Uvulofaringoplasti<br />

Tonsillektomi<br />

Trakeostomi<br />

(JACC 2008;52: 686-717)<br />

rasında daha büyük intrafarengeal negatif basınç sağlar.<br />

Larenkse lokalize olmuş mekanoreseptörler, negatif<br />

basınca refleks olarak cevap vererek laringeal dilatör<br />

adalelerin aktivitesini artırır, böylece uyanık oldukça<br />

havayolu açıklığı sürdürülür. Ancak, uyku sırasında<br />

bu nöromüsküler kompansasyonu çalıştıran refleks<br />

larengeal adale aktivitesi azalır veya kaybolur, dilatör<br />

adale aktivitesi düşer ve farengeal daralma ile intermitan<br />

komplet kollaps ortaya çıkar. Sonraki apne veya<br />

hipopne sırasında, hipoksi ve hiperkapni ventilatuar<br />

eforu uyarır ve apneik olayı sonlandırmak için uykudan<br />

birdenbire kalkılır. Oysa uyanıklılık sırasında, üst havayolunun<br />

açıklığının sürdürülmesi için refleks-işleyen<br />

adale aktivasyonu gerekir (uyku sırasındaki kollapsta<br />

hassas olabilir).<br />

Obstrüktif apnelerin patofizyolojisi; kompleks olup,<br />

bireysel farklılıklar göstermektedir. Bununla birlikte<br />

OUA hastalarının çoğunda larengeal kollapsın dominant<br />

sebepleri larengeal anatomideki anatomik eksiklikler<br />

ve uyku ve uyanmada üst havayolu dilatör adalelerinin<br />

değişken kontroludur, diğer mekanizmaların da<br />

olası katkısı olabilir. Uykuda akciğer volumunun kaybı<br />

üst havayolunun longitudinal çekişini azaltır, kendisini<br />

(farengeal yapıları) daha katlanabilir yapar.<br />

Hastalığın Mekanizması ve İlişkilendirildiği<br />

Kardiyovasküler Risk<br />

Apneler uyku sırasında ağır intermitan hipoksemi ve<br />

CO 2<br />

retansiyonuna neden olabilir; oksijen satürasyonu<br />

≤%60 düşebilir, uykuya yapılanmış normal otonomik<br />

ve hemodinamik cevapları bozar ve böler. Apne gece<br />

boyunca tekrarlayarak meydana gelebilir ve böylece<br />

kemo-refleks ile yönetilen periferik damarlardaki sempatik<br />

aktivite ve sonuçta vazokonstriksiyonu artırır.<br />

Apneik epizodların sonuna doğru kan basıncı 240/130<br />

mmHg’ya kadar çıkabilir. Bu düzeydeki hemodinamik<br />

stres ağır hipoksemi, hiperkapni ve adrenerjik aktivasyon<br />

sırasında olur.<br />

Noktürnal apneler kardiyak ve kardiyovasküler hastalığı<br />

artırabilen birçok değişik patofizyolojik mekanizmaları<br />

başlatır (Şekil 2).<br />

Sempatik aktivasyon; OUA’da periferik kan damarlarında<br />

sempatik trafik artmıştır, yükselmiş kardiyak<br />

sempatik aktivite gösteren hastada uyanık iken bile kalp<br />

hızı yüksektir. %100 oksijen verilmesi ile sempatik aktivite,<br />

kalp hızı ve kan basıncını OUA’da anlamlı düşürür.<br />

Kardiyovasküler değişkenlikler; obes kişilerdekine<br />

benzer, dinlenimde uyanık OUA hastasında kalp hızı<br />

değişkenliği azalmış, kan basıncı değişkenliği artmıştır.<br />

Kardiyovasküler hastalığı olanlarda, azalmış kalp hızı<br />

değişkenliği kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir. Framingham<br />

çalışmasında, birlikteki düşük kalp hızı değişkenliği<br />

gelecekte hipertansiyon gelişiminin habercisi<br />

bulunmuştur.<br />

Vazoaktif maddeler; tekrarlayan hipoksemik stres<br />

vazoaktif ve trofik maddelerin salımını artırır, saatlerce<br />

süren vazokonstriksiyonu ortaya çıkarabilirler (endotelin<br />

gibi). Saatlerce süren tedavi edilmemiş ağır uyku<br />

apnesinde, CPAP tedavisinden 4 saat sonra düşen endotelin<br />

düzeyi apne sırasında artmıştır.<br />

Aldosteron ile OUA arasında da pozitif klorelasyon<br />

bulunmuştur, fakat bu korelasyon inatcı hipertansiyonu<br />

olanlarda gerçektir.<br />

İnflamasyon; hipoksemi sistemik inflamasyonu tetikleyen<br />

önemli bir mekanizmadır. Bu hastalarda interlökin-6<br />

ve CRP gibi inflamatuar moleküller yükselmiştir.<br />

Uykudan yoksun kalmak da sistemik inflamasyonu<br />

tetikler.<br />

Tekrarlayan hipoksemi ve uykusuzluk, herikisi birlikte<br />

OUA’da plazma sitokin, adezyon molekülleri, amiloid<br />

A ve CRP düzeylerini yükseltir, lökosit aktivasyonu<br />

da artmıştır, monositler endotele daha aktif olarak bağlanırlar.<br />

CPAP tedavisi monosit bağlanmasını ve 6 hafta sonra<br />

dolaşan Tümör nekroz faktör-alfa düzeyini azaltır.<br />

İnsülin rezistansı; OUA’nın yükselmiş katekolaminler,<br />

uykusuzluk ve diğer karakteristikleri insülin<br />

rezistansı ile birliktedir (VKİ’den bağımsız glükoz intoleransı).


Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği 689<br />

Hipoksemi<br />

Reoksijenasyon<br />

Hiperkapni<br />

OUA<br />

İntratorasik basınç<br />

Uykudan uyanmalar<br />

Uyku kaybı<br />

Sempatik Aktivasyon<br />

Metabolik disregülasyon<br />

Sol atriyal genişleme<br />

Hastalık<br />

Mekanizmaları<br />

Endotel disfonksiyonu<br />

Sistemik inflamasyon<br />

Hiperkoagülabilite<br />

Sistemik<br />

Pulmoner<br />

Hipertansiyon<br />

Kalp Yetersizliği<br />

Aritmiler<br />

İlişkili Olan<br />

Kardiyovasküler<br />

Hastalık<br />

Böbrek hastalığı<br />

İnme<br />

Miyokard infarktüsü<br />

Ani kalp ölümü<br />

ŞEKİL 2. OUA’nın Patofizyolojik komponentlerinin (kardiyovasküler mekanizmalarının aktivasyonu ve tesbit edilmiş kardiyovasküler<br />

hastalığın gelişimi) şematik gösterimi. OUA: Obstrüktif uyku apnesi. (JACC 52: 6896- 717).<br />

CPAP, OUA’da CPAP tedavisi insülin rezistansını<br />

azaltabilir.<br />

Trombozis; OUA, trombosit aktivasyonu fibrinojen<br />

düzeyi ve trombotik riskin diğer olası markerleri artmıştır<br />

(hiperkoagülabil durum).<br />

İntratorasik basınç değişiklikleri; obstrüktif apne,<br />

göğüs boşluğunda önemli negatif başınçlar (-65 mmHg’ya<br />

yaklaşan) meydana getiren kapanmış üst havayoluna karşı<br />

tekrarlayan zorlu inspirasyona sebep olur ( Müller manevrası).<br />

Negatif intratorasik basınç, atriyum, ventriküller ve<br />

aortadan geçen transmural gradiyent yükselir ve ventriküler<br />

fonksiyonu, otonomik ve hemodinamik stabiliteyi<br />

bozar. Neticede duvar stresi, afterload ve atriyum<br />

büyüklüğü artar, diyastolik fonksiyon bozulur ve buna<br />

bağlı torasik aort dilatasyonu ve aort disseksiyonuna<br />

eğilim artabilir.<br />

Tekrarlayan noktürnal transmural gradiyent artışları<br />

uzun dönemde ventriküler hipertrofi ve remodeling gelişimine<br />

katkı sağlayabilir, bunların ilişkili olduğu klinik<br />

olaylar tastik edilmeyi beklemektedir.<br />

Kalp Yetersizliğinde OUA<br />

Prevalansı; KY ve sistolik disfonksiyonda %37 ve polisomnografiye<br />

gönderilenlerde %11 saptanmıştır. Gün<br />

içerisinde aşırı uyku şikayeti bu hastaların çok azında<br />

bulunmuştur. KY’de OUA prevalansı erkeklerde daha<br />

sık görülmüştür (%38, kadınlarda %31).<br />

• Erkeklerde ana risk faktörü obezite, kadınlarda ise<br />

yaşlılıktır.<br />

SV fonksiyonu korunmuş olanlarda, 3 aylık CPAP<br />

tedavisi ile diyastolik fonksiyon anormallği azalmıştır.<br />

OUA’nın Kaynağı ve KY’nin Progresyonu<br />

Uzun süredir var olan OUA’nın en direk mekanizması,<br />

kan basıncını yükselterek SV sistolik disfonksiyonuna<br />

neden olabilir. Hipertansiyon SV hipertrofisi ve yetersizliğinin<br />

en önemli risk faktörüdür.<br />

Noktürnal oksijen desatürasyonu diastolda bozulmuş<br />

ventriküler relaksasyonunun bağımsız öngörenidir.<br />

Artmış VKİ OUA’nın en önemli predispozan faktörüdür,<br />

birlikte KY gelişme riski büyüktür.<br />

SV hipertrofisinin hipertansiyon ile uyanıklığa göre<br />

uykuda daha yakın ilişkili olduğu gösterilmiştir.<br />

Oysa ki hipertansiflerde OUA olanlarda olmayanlara<br />

göre uykudaki daha yüksek kan basıncı, bunlarda<br />

uzun dönemde SV hipertrofi ve yetersizliği gelişime riskinin<br />

daha büyük olmasında rol oynayabilir.<br />

KY’de birlikteki OUA, uyanıkken yoğun antihipertansif<br />

tedaviye rağmen artmış sempatik aktivite ve yüksek<br />

sistolik kan basıncı ile ilişkilendirilmiştir. OUA ile sitokin,<br />

katekolamin, endotelin ve büyüme faktörlerine cevaplar<br />

meydana getirebilir; bunların da hipertansiyondan bağımsız<br />

olarak SV hipertrofisi gelişimine katkıları olabilir.<br />

• OSA birkaç patolojik mekanizma ile KY progresyonuna<br />

yardımcı olur: (1) Böbrek, kalp ve rezistans damarlara<br />

uykuda ve uyanıkken daha büyük sempatik<br />

debi çıkışı, (2) Hipoksi ve sağ ventrikül afterloadunun<br />

sekonder yükselmesi nedeni ile, (3) SV afterloadunun<br />

akut ve kronik olarak artışı. (4) Miyokard<br />

infarktüsü riskinin artışı.


690<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

OUA’lı KY hastalarında CPAP tedavisinin, yetersizlik<br />

kalbinde miyokardiyal enerjetikler ve metabolik etkinliği<br />

düzenlediği (PET ile) gösterilmiştir.<br />

OUA bulunan KY hastası, uykuda adrenerjik aktivasyona<br />

maruz kalmakta ve uyanmaktadır. Kan basıncı<br />

uyanıkken olduğu değerlerden aşağı düşmeden ziyade<br />

yükselmektedir. Tekrarlayan hipoksi periyodlarında<br />

miyokardiyal oksijen ihtiyacı artar. Sonuçta oluşan uygunsuz<br />

durum (miyokardın oksijen isteği- sunusu arasında)<br />

ile miyokardiyal kontraktilite azalır. Bu stresler<br />

OUA ve KY hastalarında yüksek miyokardiyal iskemi<br />

riski ile yerini alır; ventrikül fonksiyonu, aritmiler ve<br />

kötüleşmiş ölüm riski.<br />

Tıkalı larenkse karşı, intratorasik basınçta -65 mmHg’<br />

ye kadar tekrarlayan artışlar dikkat çekici hemodinamik<br />

ve otonomik cevaplara neden olur, OUA’da kardiyak<br />

yüklenme. SV transmural basıncındaki birdenbire yükselme<br />

(afterload) ve buna bağlı miyokardiyal oksijen ihtiyacı<br />

konu edildiğinde; sistolik KY’de, normal ventrikül fonksiyonuna<br />

göre atım hacmi daha şiddetli ve uzun süreli<br />

düşer ve santral sempatik akım refleks olarak daha büyük<br />

cevap sergiler. Bu obstrüktif olaylar gece boyunca yüzlerce<br />

defa olduğundan, SV transmural basıncındaki bu ani<br />

yükselme; miyokardiyal iskemi, miyokardiyal kayma<br />

(miyositlerde; slippage), kontraktil disfonksiyon ve ventrikül<br />

dilatasyonu gelişiminde önemli rol oynar.<br />

KY’de tedavi edilmemiş OUA ( AHI: >15) hastaların<br />

ölüm riski, AHI


Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği 691<br />

Solunan havanın uygun şekilde nemlendirilmesi,<br />

uygun maskenin dikkatle seçilmesi ve bir basınç dümenin<br />

cihaza eklenmesi kompliyansı düzeltebilir. İki düzeyli<br />

( BiPAP) veya pozitif havayolu basıncı kullanımı<br />

(inspirasyonda ekspirasyona göre daha yüksek basınç)<br />

veya sabit olarak ayarlanan, ototitrasyon cihazı hastanın<br />

kabul edebilmesini düzeltebilir.<br />

• CPAP’ın kabul edilemez olduğu kanıtlandığında<br />

oral aletler düşünülmelidir. Bu aletlerin çoğu anteriyor<br />

mandbular repozisyona neden olur, alt çeneyi<br />

(ve sonuçta dili) öne çekerek böylece farengeal havayolunu<br />

genişletir. Ayarlanan cihazlar ile, önceleri anteriyor<br />

değiştirme çok azdır fakat haftalar içerisinde,<br />

OUA ve horlama hafifleyene veya yan etkileri (başlıca<br />

mandibular eklem ağrısı) ortaya çıkana kadar yavaşca<br />

artırılır. Oral aletler CPAP’a kıyasla daha fazla<br />

hasta tarafından tercih edilmiş, ve horlamayı başarı<br />

ile düzeltmiştir, fakat OSA’nın (AHI 5<br />

olayın olması anormal düşünülmektedir (Tablo 3).<br />

• SUA, uykuda saatte >5 santral apne olur ve uykuyu<br />

bölen semptomlar (sık uyanma) ve/veya gün boyunca<br />

hipersomnolans birliktedir.<br />

Santral apne, obstrüktif apnesi olan kişilerde de olabildiğinden;<br />

bu hastalarda OUA’dan ziyade öncelikli<br />

olarak SUA’ya karar verip teşhis etmek için (ayırıcı teşhiste<br />

öncelik) daha fazla dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />

SUA’nın tek sebebi yoktur (Şekil 3). Etyolojisinde<br />

biraz farklı patofizyolojik mekanizmaları olan birkaç<br />

sendrom ortaya çıkabilir.<br />

Sırtüstü yatış duruşu<br />

Uzamış<br />

Dolaşım<br />

Kalp Yetersizliği<br />

↑ Leptin<br />

Sempatik<br />

aktivasyon<br />

↑ kardiyak<br />

dolum basıncı<br />

↑ CO 2<br />

duyarlığı<br />

Üst Havayolu<br />

Ödemi ve<br />

Daralması<br />

Akciğer<br />

Konjesyonu<br />

Kemorefleksin adrenerjik<br />

modulasyonu<br />

Değişmiş Ventilatuar Kontrol<br />

(SUA)<br />

ŞEKİL 3. SUA gelişiminin altındaki muhtemel mekanizmaların şematik görünümü ve SUA’dan olası geri-beslenme sonucu KY’nin kötüleşmesi.<br />

SUA: Santral uyku apnesi. (JACC 52: 6896- 717).


692<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. Santral uyku apnesi<br />

Semptomlar, bulgular ve risk faktörleri:<br />

Konjestif kalp yetersizliği<br />

Paroksismal noktürnal dispne<br />

Apneye tanıklık etmek<br />

Yorgunluk/hipersomnolans<br />

Diğer bulgular ve semptomlar; erkek cinsiyet, yaşlılık,<br />

mitral regürjitasyonu, atriyal fibrilasyon, uyanık<br />

olduğu süre CSS, egzersiz sırasında periyodik soluma,<br />

hiperventilasyon, hipokapni<br />

Tarama ve tanısal testler:<br />

Geceleyin oksimetri<br />

Ambulatuar (yalnız) polisomnografi<br />

Hastanede (hazır bulunan) polisomnografi<br />

Tedavi seçenekleri:<br />

Kalp yetersizliğinin optimal tedavisi<br />

Pozitif havayolu basıncı<br />

Oksijen desteği<br />

CSS: Chehyne stokes solunumu (JACC 2008;52: 686-717)<br />

• Cheyne-Stokes solunumu (CSS), genellikle KY hastalarında<br />

olur, bununla birlikte nörolojik bozukluklar<br />

ile de ilişkisi tanımlanmıştır; nörovasküler bozukluklar<br />

ve demans dahil.<br />

Karakteristiği: Havalandırma (ventilasyon) eforunun<br />

en aşağı noktasında, santral apne veya hipopne ile<br />

seyreden kreşendo- dekreşendo şeklinde solumadır.<br />

Kalp yetersizliği hastasında, SUA’nın uzamış dolaşım<br />

zamanı ile birlikte duyarlığı yükselmiş havalandırma<br />

kontrol sistemi (yükselmiş hiperkapneik cevaplılık)<br />

sonucu olduğuna inanılmaktadır. Bu birliktelik anstabil<br />

havalandırma kontroluna ve periyodik soluma şekline<br />

yol açmaktadır.<br />

İdiyopatik SUA, hiperkapniye çok dik havalandırma<br />

cevabına bağlı anstabil ventilasyon ile karakterizedir.<br />

İdiyopatik CSS ve CSA hastalarının herikisinde anstabil<br />

havalandırma kontrol cevabı obstrüktif olayları<br />

artırabilir (apneler ve hipopneler); katlanabilir farengeal<br />

havayolu olanlarda, solunum döngüsünün en aşağı<br />

noktasında azalmış üst havayolu adale aktivasyonu sonucunda.<br />

SUA teşhisi klinisyenler tarafından tanınamayabilir,<br />

santral apne şekli ve sıklığını belirlemek için günümüzde<br />

tam-gece polisomnogram gerekir.<br />

SUA teşhisinde tek başına basitleştirilmiş izleme sistemleri<br />

ve oksimetri kabaca kabul edilen yöntemlerdir.<br />

Tam-gece polisomnografi standarttır.<br />

Bazı kalp yetersizliği hastaları egzersiz ve uyanıklığa<br />

rağmen periyodik soluma şekli gösterebilir. Bu olgularda<br />

birlikteki obstrüktif apneneyi dışlamak ve noktürnal<br />

periyodik solumayı tedavi etmek için polisomnogram<br />

yapılması faydalıdır (Tablo 2).<br />

Kalp yetersizliğinde SUA:<br />

OSA kalp ve vasküler hastalığın risk faktörlerinden<br />

bağımsız olarak tanımlandığından, SUA kardiyovasküler<br />

olayların daha sık görülen bir sonucudur, bununla<br />

birlikte sağlıklı kişilerde bile olabilir, özellikle denizden<br />

yüksek yerlerde. SUA/CSS tidal volumlarda osilasyonlar<br />

ile karakterizedir bunun sonucunda PaCO 2<br />

düzeyi<br />

apneik eşiğin altındadır. Kalp yetersizliği ve inme ile işkili<br />

görülen artan solunum hızı, veya hiperventilasyon,<br />

eşiğin altında PaCO 2<br />

üretir, santral sinir sisteminin solunum<br />

adalelerine uyarısını azaltır ve bu nedenle santral<br />

apne meydana gelir.<br />

Santral apnenin altındaki tüm mekanizmalar komplekstir;<br />

kemorefleksler, pulmoner konjesyon, yükselmiş<br />

dolum basınçları ve uzamış dolaşım zamanı dahil.<br />

Kalp yetersizliği (düşük SVEF) hastalarında sol atriyal<br />

alan ve AHI, mortalitenin en güçlü öngöreni olarak<br />

ortaya çıkmıştır. Bunun anlamı yapısal olarak anormal<br />

kalp, apneyi çok az tolere edebilir. SUA’da diğer yaşam<br />

beklentisinin diğer öngörenleri; düşük diyastolik kan<br />

basıncı ve sağ ventrikül disfonksiyonudur.<br />

SUA’da Tedavi seçenekleri:<br />

KY hastalarında SUA tedavi edilmelidir (“optimal<br />

tedavi stratejisi ne olabilir?”).<br />

• Kalp yetersizliği tedavisinin optimize edilmesi ile<br />

SUA’yı düzeltebileceği açıktır; hafif- orta KY hastalarında<br />

ACE inhibitörlerinin kullanılması AHI’yı azaltabilir<br />

ve noktürnal desatürasyonu düşürebilir.<br />

• Diürez kalp dolum basınçlarını düşürerek SUA’nın<br />

ciddiyetini azaltır, fakat bazı hastalarda, metabolik<br />

alkaloz sonucunda ortamdaki PaCO 2<br />

ve apnenin<br />

PaCO 2<br />

eşiği arasındaki farkın daralması ile SUA şiddetlenebilir<br />

• Adrenerjik blokaj, aşırı sempatik aktivasyona karşı<br />

olup, kalp yetersizliğinde ventilatuar cevabı ayarlayabilir,<br />

SUA’da AHI’yı azalttığı bildirilmiştir. Buna<br />

karşı KY’de agonistlerin kullanımının artması ile<br />

SUA prevalansı değişmemiştir.<br />

Yoğunlaştırılmış KY tedavisine rağmen SUA devam<br />

ederse, diğer girişimler gözden geçirilmelidir.<br />

• Noktürnal oksijen desteğinin apne-ilişkili hipoksiyi<br />

ortadan kaldırıp, SUA’yı hafiflettiği gösterilmiştir,<br />

noktürnal norepinefrin düzeyini 1 geceden 1 aya<br />

kadar düşürmüş ve evrelendirilmiş egzersiz testi<br />

sırasında maksimum O 2<br />

alımı yükselmiştir. Her nedense,<br />

bir ay alındığında, O 2<br />

kalp fonksiyonu veya<br />

yaşam kalitesini etkilememiştir. Uzun dönemde kardiyovasküler<br />

olaylara etkisi değerlendirilmektedir.<br />

• Teofilin ile 5 günlük çalışmada SUA ciddiyeti azalmıştır,<br />

fakat sağ ve sol ventrikül EF’si ve yaşam kalitesi<br />

ile diğer klinik değişkenlerde herhangi bir düzelmeye<br />

sebep olmamıştır.<br />

• Pozitif inotropikler ve proaritmik ajanların olası yan<br />

etkilerinden dolayı ilerlemiş KY’de uzun süreli kullanımının<br />

tavsiye edilmesinin önüne geçilmelidir.


Uyku Apnesi Bozukluğu ve Kalp Yetersizliği 693<br />

TABLO 3. Uyku apnesinde termlerin tanımlaması<br />

Term<br />

Tanım<br />

Apnea<br />

Hipopnea<br />

AHI<br />

OUA ve hipopne<br />

SUA ve hipopnea<br />

Oksijen<br />

desaturasyonu<br />

Hava akımının >10 saniye<br />

kesilmesi<br />

Hava akımının tam olarak değil,<br />

ancak normalin


694<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

8. Pack AI. Advances in sleep-disordered breathing. Am J Respir<br />

Crit Care Med. 2006;173:7–15.<br />

9. Veasey SC. Molecular and physiologic basis of obstructive<br />

sleep apnea. Clin Chest Med. 2003;24:179–193.<br />

10. Quan SF, Gersh BJ. Cardiovascular consequences of sleepdisordered<br />

breathing: past, present and future: report of a<br />

workshop from the National Center on Sleep Disorders Research<br />

and the National Heart, Lung, and Blood Institute.<br />

Circulation. 2004;109:951–957.<br />

11. Wolk R, Kara T, Somers VK. Sleep-disordered breathing<br />

and cardiovascular disease. Circulation. 2003;108:9–12.<br />

12. McNicholas WT, Bonsigore MR. Management Committee of<br />

EU COST ACTION B26. Sleep apnoea as an independent risk<br />

factor for cardiovascular disease: current evidence, basic mechanisms<br />

and research priorities. Eur Respir J. 2007; 29:156–178.<br />

13. Kapa S, Sert Kuniyoshi FH, Somers VK. Sleep apnea and<br />

hypertension: interactions and implications for management.<br />

Hypertension. 2008;51: 605-608.<br />

14. AHA/ACC Consensus document: Sleep Apnea and Cardiovascular<br />

Disease: JACC Vol. 52, No. 8, 2008<br />

15. Krum H. Abraham WT. Heart failure. Practical approach to<br />

treatment. Mc Graw Hill Medical. 2007. sayfa 261


BÖLÜM<br />

3.4<br />

Akut Miyokard İnfarktüsü,<br />

Pompa Yetersizliği ve<br />

Kardiyojenik Şok<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Klinik özellikleri: AMİ’de kalp yetersizliği genellikle<br />

miyokardiyal hasara bağlı aritmiler veya mekanik<br />

komplikasyonlar (mitral regürjitasyonu veya ventriküler<br />

septal defekt) sonucunda gelişebilir. STEMİ’nin akut<br />

fazında KY kısa- dönem kötü prognoz ile ilişkilidir. Klinik<br />

özellikleri; nefes darlığı, sinüs taşikardisi, üçüncü<br />

kalp sesi ve heriki akciğerin tüm alanlarına yayılabilen<br />

bazal pulmoner rallerdir.<br />

Killip sınıflamasına göre KY 4 sınıfa ayrılabilir. Sınıf-I:<br />

Raller veya üçüncü ses yoktur. Sınıf-II: Akciğer<br />

alanlarının %50’sinde pulmoner konjesyon ve apekste üçüncü<br />

ses vardır. Sınıf-IV: Şoktur.<br />

AMİ sonrasında hastada ağırlıklı olarak tesbit edilebilen<br />

hemodinamik durum aşağıdaki tablodaki gibi<br />

olabilir (Tablo 1).<br />

Hastaya Yaklaşımın Genel Ölçütleri:<br />

Aritmilerin izlenmesi, elektrolit anormallikleri ve valvuler<br />

disfonksiyon veya pulmoner hastalık gibi eşlik<br />

eden durumların kontrol edilmesi. Pulmoner konjesyon<br />

portatif göğüs radyogramı ile değerlendirilebilir.<br />

Ekokardiyografi miyokardiyal hasarın yaygınlığı ve<br />

olası mekanik komplikasyonların değerlendirilmesi<br />

için “anahtar” tanı yöntemidir ve bu amaçla yapılmalıdır.<br />

AMİ’de Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik<br />

Şokun Killip Sınıfına Göre Tedavi Stratejileri:<br />

Hafif kalp yetersizliği (Killip sınıf-II): Oksijen maske<br />

veya intra-nazal olarak erkenden verilmelidir, fakat<br />

kronik pulmoner hastalıkta dikkat edilmelidir. Oksijen<br />

satürasyonun izlenmesi, indikedir.<br />

Düşük dereceli KY, nitratlar ve diüretiklere hızla ce-<br />

TABLO 1. AMİ’de Hemodinamik durumlar<br />

NORMAL: Normal kan basıncı, kalp ve solunum hızları;<br />

periferik dolaşımı iyi.<br />

HİPERDİNAMİK DURUM: Taşikardi, kuvvetli kalp sesleri;<br />

periferik dolaşım iyi.<br />

HİPOTANSİYON:<br />

a. Bradikardi; “sıcak hipotansiyon”, bradikardi,<br />

venodilatasyon, normal juguler venöz basınç, azalmış<br />

doku perfüzyonu. Genellikle inferiyor infarktüste, opiyum<br />

deriveleri ile provoke edilebilir. Atropin ve uyarı-vermeye<br />

(pacing) cevap verir<br />

b. Sağ ventriküler infarktüsü; yüksek juguler venöz basınç,<br />

kötü doku perfüzyonu veya şok, bradikardi, hipotansiyon.<br />

c. Hipovolemi; venokonstriksiyon, düşük juguler venöz basınç,<br />

kötü doku perfüzyonu. Sıvı infüzyonuna cevap verir.<br />

POMPA YETERSİZLİĞİ:<br />

a. Pulmoner konjesyon; taşikardi, taşipne, bazal raller.<br />

b. Pulmoner ödem; aşikardi, taşipne, akciğer alanlarının<br />

>%50’sinde raller.<br />

KARDİYOJENİK ŞOK: Kötü doku perfüzyonunun klinik<br />

bulguları (oligüri, azalmış algılama), hipotansiyon, küçük<br />

nabız basıncı, taşikardi, pulmoner ödem.<br />

(2008-ESC guidlines. Persistent ST elevatıon MI. European Heart<br />

Journal. 2008;29: 2909-45)<br />

vap verir (furosemid iv. 20-40 mg, yavaşca gerekiyorsa<br />

1- 4 saat aralarla tekrarlanabilir). Daha yüksek dozlar<br />

kronik böbrek yetersizliğinde ve kronik diüretik kullananlarda<br />

gerekebilir.<br />

Şayet hipotansiyon yok ise iv. Nitratlar da indikedir.<br />

695


696<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. Pompa yetersizliği ve kardiyojenik şokta tedavi<br />

(ESC-2008, STEMİ Kılavuzu)<br />

Hafif KY’nin (Killip -II) tedavisi:<br />

• Oksijen (sI, C kanıt).<br />

• Kulp diüretikleri, furosemid: 20- 40 mg iv. Gerekiyorsa 1-4<br />

saat aralarla tekrarlanır (sI, C kanıt).<br />

• Hipotansiyon bulunmuyorsa Nitratlar (sI, C kanıt).<br />

• ACE İnhibitörleri; hipotansiyon, hipvolemi veya böbrek<br />

yetersizliği bulunmuyorsa (sI, A kanıt).<br />

• ARB; ACEİ tolere edilemiyorsa (sI, B kanıt).<br />

Ağır KY’nin tedavisi (Killip -III):<br />

• Oksijen (sI,C).<br />

• Kan gazlarına göre ventilatör desteği (sI, C).<br />

• Furosemid, yukardaki gibi (sI, C).<br />

• Nitratlar hipotansiyon yok ise (sI, C).<br />

• İnotropik ajanlar: Dopamin (sIIb, C),<br />

ve/veya dobutamin (sIIa, B).<br />

• Balonlu pulmoner arter kateteri ile hemodinamik<br />

değerlendirme (sIIb, B).<br />

• Erken revaskülarizasyon (sI, C).<br />

Şokun (Killip-IV) tedavisi:<br />

• Oksijen (sI, C)<br />

• Kan gazlarına göre ventilatör desteği (sI, C).<br />

• Balonlu pulmoner arter kateteri ile hemodinamik<br />

değerlendirme (sIIb, C).<br />

• İnotropik ajanlar: Dopamin (sIIb, B),<br />

ve dobutamin (sIIa, C).<br />

• İABP (sI, C).<br />

• SV yardımcı cihaz (sIIa, C).<br />

• Erken revaskülarizasyon (sI, B).<br />

(ESC Guidlines: Management of Persisten ST elevation acute myocardial<br />

infarction. European Heart Journal. 2008;29: 2909-45)<br />

Hipotansiyonu önlemek için nitrat dozu kan basıncı izlenerek<br />

titre edilmelidir.<br />

• ACE İnhibitörleri veya ACEİ tolere edilemiyorsa<br />

ARB’ler hipotansiyon, hipovolemi, veya anlamlı<br />

böbrek yetersizliği bulunmuyorsa ilk 24 saat içerisinde<br />

verilmelidir (Tablo 2).<br />

Ağır kalp yetersizliği ve şok (Sınıf -III ve -IV): Oksijen<br />

verilmelidir ve oksijen satürasyonunu izlemek için<br />

pulse- oksimetrisi indikedir.<br />

Kan gazları düzenli olarak kontrol edilmeli, hastaya<br />

her an devamlı pozitif havayolu basıncı (CPAP) veya<br />

ventilatuar destek iiçin endotrakeal intübasyon gerekebilir.<br />

Non-invazif ventilasyon (NİV) her akut kardiyojenik<br />

pulmoner ödem hastasında mümkün olduğunca<br />

erken düşünülmelidir (Bölüm 2.2).<br />

• İntübasyon ve mekanik ventilasyon; sadece oksijen<br />

maskesi ve NİV ile oksijenasyon yeterli olmayanlar<br />

ve hiperkapni ile değerlendirilen solunum eforu tükenmiş<br />

olan hastalarla sınırlandırılmalıdır.<br />

• Hasta hipotansif olana kadar, iv. Nitrogliserin 0,25<br />

micg/kg/dk ile başlanıp her 5 dakikada sistolik kan<br />

basıncı ≥30 mmHg düşünceye veya sistolik kan basıncı<br />

2 L/kg/dk tutulması tedavide<br />

hedef alınmalıdır. Bazı kardiyojenik şok hastalarında,<br />

progressif hemodinamik kollaps riski olanları inotropik<br />

ajanlar stabilize edebilir; iv. İnotopikler İABP gibi daha<br />

kesin tedaviye kadar yaşamı-sürdüren “köprü” görevi<br />

sağlar.<br />

Renal fonksiyonu düzeltmek için dopamin


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 697<br />

SV yardımcı cihazlar (LVAD), İABP dahil standart<br />

tedaviye cevap vermeyenlerde transplantasyona köprü<br />

olması amacı ile kullanılmıştır (Bölüm 1.8).<br />

Mekanik Komplikasyonlar: Kardiyak Rüptür<br />

ve Mitral Regürjitasyonu:<br />

Akut serbest duvar rüptürü: Kardiyovasküler kollaps<br />

ile elektromekanik dissosiyasyon ile karakterizedir.<br />

Devam eden elektriki aktivite ile kardiyak debi ve nabız<br />

kaybolmuştur. Genellikle birkaç dakikada fataldir ve<br />

standart kardiyo-pulmoner ressusitasyona cevap vermez,<br />

hastayı cerrahiye almak için nadiren zaman bulunur.<br />

Subakut serbest duvar rüptürü: Subakut tablodaki<br />

(rüptürün adezyon ve trombus ile kapanması) hastaların<br />

yaklaşık %25’de girişime vakit vardır. Klinik tablo<br />

reinfarktüsü taklit eder; tekrarlayan ağrı ve ST segmentinin<br />

tekrar elevasyonu ve daha sık olarak geçici veya<br />

sürekli hipotansiyon ile hemodinamik durumun birdenbire<br />

kötüleşmesi ile karakterizedir. Kalp tamponadının<br />

klasik bulguları meydana gelir ve ekokardiyografi<br />

ile teyit edilebilir. Bununla birlikte, ekokardiyografi her<br />

zaman rüptür yerini gösteremeyebilir, tamponad olsun<br />

olmasın ekokardiyografide perikardiyal sıvı görülebilir.<br />

Subakut serbest duvar rüptürünü teşhis etmek için sadece<br />

perikardiyal sıvı bulunması yeterli değildir, çünkü<br />

perikardta sıvı saptanması AMİ’de rölatif olarak sıktır.<br />

Perikardiyal boşlukta “eko-dens kitle” (ekojen olarak yoğun)<br />

görülmesi pıhtı (hemoperikardiyum) ile uyumlu<br />

bir bulgudur, acil cerrahi düşünülmelidir.<br />

Ventriküler septal rüptür (VSR): VSR teşhisinden<br />

öncelikle birdenbire ciddi klinik kötüleşme ile şüphelenilmelidir,<br />

(klinik olarak daha az dramatik yavaşça ve<br />

sinsice gelişen hemodinamik bozulma ile de kendini<br />

gösterebilir) şiddetli sistolik üfürüm meydana gelişi,<br />

ekokardiyografi ve/veya sağ ventrikülde oksijen-terfi<br />

edişi (step-up) ile teşhis onaylanır (balonlu Swan-Ganz<br />

balonlu pulmoner arter kateteri ile). Ekokardiyografi<br />

defektin büyüklüğü ve lokalizasyonu gösterir; renkli<br />

Doppler ile resmedilir ve pulsed Doppler tekniği ile<br />

miktarı belirlenir.<br />

Vazodilatörler (iv. Nitrogliserin gibi) ile farmakolojik<br />

tedavi, şayet kardiyojenik şok yoksa biraz düzelme sağlayabilir.<br />

Fakat İABP takılması en etkili metodtur; cerrahi<br />

tamir için hazırlanana kadar dolaşıma destek sağlar.<br />

• Cerrahi bu hastalarda sadece kardiyojenik şok ile geniş<br />

post-infarktüs VSR’de sağkalım şansı sunar.<br />

• Hemodinamik stabilite olmasa bile, erken cerrahi<br />

genellikle indikedir, çünkü giderek defekt artabilir.<br />

Optimal cerrahi tamir zamanı ile ilgili fikirbirliği<br />

yoktur, çünkü doku nekrotik olduğundan tamir edilmesi<br />

güçtür. Başarılı erken tamir bildirilse de tavsiye<br />

etmeden önce daha fazla deneyime ihtiyaç vardır.<br />

Mitral regürjitasyonu: Mitral regürjitasyonu (MR)<br />

sıktır,ve genellikle infarkttan 2-7 gün sonra meydana<br />

gelir. Akut MR’nin üç mekanizması vardır: (i) SV dilatasyonu<br />

ve disfonksiyonuna bağlı mitral anulus dilatasyonu.<br />

(ii) İnferiyor Mİ’ye bağlı papiller adale disfonksiyonu.<br />

(iii) Papiller adale gövdesi ve ucunun rüptürü.<br />

Hastaların çoğunda akut MR rüptürden ziyade<br />

papiller adale disfonksiyonuna sekonderdir. Kısmi ve<br />

total papiller adale rüptürünün en sık sebebi sağ veya<br />

sirkümfleks koroner arteri ile kanlanan postero-mediyal<br />

papiller adalenin küçük infarktıdır. Papiller adale<br />

rüptüründe tipik olarak ani hemodinamik bozulma gelişir;<br />

sol atriyal basıncın şiddetli yükselmesine bağlıdır,<br />

üfürümü sıklıkla düşük şiddetlidir, duyulamayabilir<br />

de. Göğüs radyografisi pulmoner konjesyon gösterir<br />

(unilateral olabilir). MR varlığı ve ciddiyeti en iyi renkli-<br />

Doppler ekokardiyografi ile değerlendirilir. Başlangıçta<br />

hiperdinamik SV bulunabilir. Sol atriyum normal veya<br />

bazı hastalarda hafifce büyümüş saptanabilir.Teşhisi<br />

açık olarak tespit etmek için TEE gerekebilir. Tedaviyi<br />

yönlendirmek için pulmoner kateter kullanılabilir; pulmoner<br />

kapiller uç basınç dalgası “büyük v-dalgaları”<br />

gösterebilir.<br />

• Akut MR hastaları erkenden ameliyat edilmelidir,<br />

çünkü birdenbire kötüleşebilirler.<br />

• Kardiyojenik şok ve pulmoner ödem ile birlikte ağır<br />

MR’de acil cerrahi gerekir. Hastaların çoğunda koroner<br />

anjiyografi ve cerrahiye hazırlanırken İABP yerleştirilmesi<br />

gerekir.<br />

Papiller adale rüptüründe kapak replasmanı seçilen<br />

prosedürdür. Bununla birlikte seçilmiş hastalarda rüptür<br />

tamir edilmeye çalışılabilir.<br />

A. AKUT MİYOKARD İNFARKTÜSÜNDE<br />

POMPA YETERSİZLİĞİ<br />

Akut miyokard infarktüsünde (AMİ) hemodinamik bozukluğun<br />

derecesi; nekrozun lokalizasyonu, yaygınlığı,<br />

oluş hızı ve hastanın daha önce miyokard infarktüsü<br />

geçirmiş olup olmamasına bağlıdır. Özellikle infarktın<br />

erken saatlerinde, nekrotik miyokardın az olmasından<br />

dolayı iskemik dokunun miktarı da önemli bir belirleyicidir.<br />

Çok damar hastalarında infarkt bölgesi dışındaki<br />

iskemik miyokardın genişliği de, nekrotik alan geniş olmasa<br />

dahi, sol ventrikül fonksiyonlarının bozulmasına<br />

neden olabilir.<br />

Başlangıçta noniskemik segmentlerin hiperfonksiyonu<br />

iskemik ve infarktüslü segmentlerin fonksiyon bozukluğunu<br />

kompanse ederken, artmış sempatik aktivite<br />

de periferik dolaşımı yönlendirerek hayati organların<br />

perfüzyonunun yeterli düzeyde olmasını sağlamaktadır.<br />

Ancak bu kompansatuvar mekanizmaların olumlu<br />

gibi görünen etkileri, koroner reperfüzyonun erken sağlanamaması<br />

halinde kısa bir süre sonra istenmeyen ters<br />

etkilere dönüşür (Şekil 2).


698<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Komplians↓<br />

EDV↑<br />

LVEDP↑ ve PKUB↑<br />

Tasipne<br />

Nefes darlığı<br />

S3<br />

Akc. staz ralleri<br />

Hipoksi<br />

Akc. grafi sinde staz<br />

Geniş<br />

infark.<br />

Mitral<br />

yetm.<br />

AMI<br />

SV↑<br />

VSR<br />

Kardiyak debi↓ -TA↓<br />

Cilt soğuk<br />

Oliguri<br />

Mental bozukluk<br />

RVMİ Hipovolemi Tamponand<br />

ŞEKİL 1. AMİ sonrası pompa yetersizliği patogenezi. 18<br />

Sekonder<br />

Hipoksi<br />

Bradiaritmi<br />

Taşiaritmi<br />

İatrojenik<br />

Kompansatuar değişiklikler<br />

Taşikardi<br />

EDV↑<br />

Noniskemik segment<br />

hiperfonksiyonu<br />

Kısaltmalar: EDV: Diastol sonu volüm, SV: Atım hacmi, VSR: Ventrikül septüm<br />

rüptürü, RVMİ: Sağ ventrikül infarktüsü, PKUB: Pulmoner kapiller uç basınç<br />

Dolayısıyla AMİ sonucu gelişen pompa yetersizliği;<br />

ventrikülün fonksiyon bozukluğunun (sistolik ve diyastolik)<br />

derecesi ile aktive olan nöroendokrin mekanizmaların<br />

oluşturduğu, periferik ve santral hemodinamik değişikliklerin<br />

karşılıklı etkileşmeleri sonucu ortaya çıkan<br />

kompleks bir tablodur.<br />

Akut miyokard infarktüsündeki pompa yetersizliğinin<br />

klinik sendromu aşağıdaki mekanizmaların bir veya<br />

birkaçının biraraya gelmesi ile oluşmaktadır (Şekil 1).<br />

Bunlar:<br />

1. Sol, sağ veya her iki ventrikülün bölgesel kasılma<br />

bozukluğu (bölgesel kontraktil disfonksiyon).<br />

– İskemik ve nekrotik segmentlerin hipofonksiyonu,<br />

– Persistan postiskemik disfonksiyon (“ miyokardiyal<br />

stunning“),<br />

– Akinetik segmentlerin noniskemik segmentlerin<br />

fonksiyonunu bozması, engellemesi (” tethering<br />

etkisi“).<br />

2. Bölgesel ve global diyastolik fonksiyon bozukluğu.<br />

3. İnfarkt ekspansiyonu ve ventriküler yeniden şekillenme<br />

(remodelling).<br />

4. Mekanik komplikasyonlar (mitral yetersizliği, ventriküler<br />

septal rüptür, serbest duvar rüptürü).<br />

Yukarıdaki primer nedenlerin dışında aşağıdaki durumlar<br />

da sekonder olarak pompa yetersizliğinin ortaya<br />

çıkmasına veya kötüleşmesine neden olabilir:<br />

• Sürekli veya tekrarlayan supraventriküler ve ventriküler<br />

aritmiler, persistan bradiaritmiler (komplet<br />

kalp bloğu), negatif inotropik ilaç kullanımı, hipovolemi,<br />

elektrolit ve asid-baz dengesindeki bozukluklar,<br />

akciğer fonksiyonlarında (ventilasyon ve diffüzyon)<br />

bozukluklar en sık rastlanan sekonder nedenlerdir.<br />

Bunların düzeltilmesi çoğu zaman klinik tablonun<br />

iyileşmesini sağlar.<br />

Akut Miyokard İnfarktüsünde Sistolik<br />

Disfonksiyon:<br />

Koroner kan akımının tamamen kesilmesinden birkaç<br />

saniye sonra iskemik miyokard segmentlerinin sistolik<br />

kısalması azalır; iskeminin 30. saniyesinde ise jeopardize<br />

miyokardiyum artık iş yapamaz duruma gelir. Birkaç<br />

dakika sonra iskemik bölgelerde sistolün izovolümik<br />

kontraksiyon fazında ‘bulging’ (dışarıya doğru bombeleşme,<br />

bel verme), ejeksiyon sırasında ise akinezi görülür.<br />

Bunun tersi olarak diyastolun izovolemik gevşeme<br />

(relaksasyon) ve erken fazlarında iskemik segmentlerde<br />

uzama yerine kısalma olur.<br />

• İskemik disfonksiyonun şiddeti bu bölgeye olan koroner<br />

kan akımındaki azalmanın derecesine ve oluşma<br />

hızına bağlıdır.<br />

Ayrıca mevcut kollateral dolaşım da önemlidir. Koroner<br />

arterin hızla total tıkanmasında miyokardiyal iskemi<br />

transmural olurken, tıkanma subtotal veya yavaş<br />

gelişirse kolateral dolaşım uyarılacağından kollateral<br />

dolaşımın katkısı ile iskemi bölgesi sınırlı kalır.<br />

• Perfüzyon kan akımının total kesilmesinden 15-20<br />

dakika sonra tekrar sağlandığında iskemik miyokardın<br />

sistolik fonksiyonlarında anlamlı düzelme olur<br />

ve hemodinamik bozukluğun şiddeti azalır. Reperfüzyon<br />

geciktikçe iskemik ventrikülün fonksiyonlarındaki<br />

düzelme de gecikir, 60. dakikada sağlanan<br />

perfüzyonda fonksiyonlar ancak haftalar sonra toparlanır.<br />

Yeterli koroner kan akımının sağlanmasına<br />

rağmen miyokard fonksiyonlarının uzun süre düzelmemesine<br />

‘ stunning’ denmektedir. Bu durumdan<br />

reperfüzyonun gecikmesi ve yeterli düzeyde olmaması<br />

(ciddi rezidüel darlık, uzamış tekrarlayan reoklüzyonlar<br />

gibi) sorumludur.<br />

Sistolik fonksiyon bozukluğu her zaman sadece iskemik<br />

segmentlerle sınırlı kalmayabilir. Subendokardiyal<br />

bölgenin kan akımının azaldığı durumlarda, subepikardiyal<br />

bölgede akımın çok azalmış veya normal olmasına<br />

karşın transmural düzeyde buranın fonksiyonları bozulabilir.<br />

İskemik subendokardiyal segmentin kalınlığı da<br />

önemli bir belirleyicidir.<br />

Ayrıca komşu noniskemik subendokardiyal bölgeler<br />

de, sistolde iskemik segmentler tarafından çekilerek/engellenerek,<br />

sistol sırasında kısalamazlar (tethering effect).<br />

Akut miyokard infarktüsünde klinik ve hemodinamik<br />

bozuklukların şiddeti ve derecesi bir anlamda sol<br />

ventrikül fonksiyonları -ejeksiyon fraksiyonu- atım hacmindeki<br />

azalmanın miktarına bağlıdır.<br />

• Miyokardiyal hasarın yaygınlığı ve tipi: Hipokinezisistolik<br />

kısalmanın azalması, Akinezi- kontraksiyonların<br />

kaybolması, Diskinezi-sistolik ekspansiyon.<br />

Bunlar sol ventrikül volümü ve ejeksiyon fraksiyonunun<br />

belirleyicileridirler (Şekil 2).<br />

Kompansatuar mekanizmaların devreye girememe-


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 699<br />

Sol ventrikül<br />

Sistol<br />

A. Normal<br />

EDV - ESV = SV<br />

EF= SV<br />

EDV<br />

B. Hipokinezi<br />

ESV ↑<br />

SV ↓<br />

EF ↓<br />

C. Akinezi<br />

ESV ↑↑<br />

SV ↓↓<br />

EF ↓↓<br />

D. Diskinezi<br />

ESV ↑↑↑<br />

SV ↓↓↓<br />

EF ↓↓↓<br />

yokardın inotropik durumu artar. Ancak bu mekanizmalar<br />

başlangıçtaki olumlu etkilerinin yanında, aritmi<br />

riskinin (ventrikül fibrilasyon eşiğini düşürerek) de<br />

artmasına neden olabilirler. Miyokardın oksijen tüketimini<br />

yükselterek (taşikardi ve pozitif inotropik etkiler<br />

nedeni ile) miyokard iskemisini şiddetlendirir. Sistemik<br />

vazokonstriksiyon sonucu ise sistemik vasküler rezistans<br />

artar ki özellikle uzamış hemodinamik bozukluğu<br />

olanlarda bu durum kardiyak performansı olumsuz etkilemektedir.<br />

2. İskemik ve noniskemik miyokardın, rezerv fonksiyonları<br />

Frank-Starling kanununa göre artar, ayrıca azalmış<br />

atım hacmini kompanse etmek için, sol ventrikül dilate<br />

olur (diyastol sonu miyofibriler uzunluğun artması,<br />

kontrollu volum yüklemesindeki gibi ” rezerv starling”<br />

mekanizmasını devreye sokarak maksimum effektif kısalma<br />

sağlayacaktır (Şekil 3).<br />

• Bu mekanizmanın devreye girebilmesi için diyastol<br />

sonu basıncının da kritik düzeyde artması gerekmektedir<br />

(özellikle noniskemik segmentlerin ejeksiyon<br />

fazının maksimal kısalabilmesi için).<br />

• Deneysel çalışmalar bu hastalar için en uygun diyastol<br />

sonu basıncının, normalin üzerinde olması gerektiğini<br />

göstermiştir. Buna göre “Optimal dolum basıncı”<br />

veya pulmoner arter uç basıncı 14-18 mmHg kabul<br />

edilmektedir.<br />

Kısaltmalar: EDV: Diyastol sonu volüm, ESV: Sistol sonu volüm,<br />

SV Atım hacmi, EF: Ejekasyon fraksiyonu.<br />

ŞEKİL 2. Sol ventrikül bölgesel disfonksiyonu ve bunun sol ventrikül<br />

hemodinamiğine etkisi. 18<br />

si ve kontraktil fonksiyonlardaki progressif bozulma<br />

atım hacmi ve ejeksiyon fraksiyonunun düşmesine ve<br />

sonuçta sol ventrikül sistol sonu volümünün artmasına<br />

neden olur. Atım hacminin azalması kalp debisinin düşmesi<br />

anlamına gelmektedir.<br />

• Bilindiği gibi, sol ventrikülün %10’unun kontraktil<br />

disfonksiyonu, ejeksiyon fraksiyonunda düşmeye,<br />

atım hacminde ise minimal bir azalmaya yol açmaktadır.<br />

Kardiyojenik şok ise sol ventrikülün %30-<br />

40’ının iskemik hasara uğraması ile olmaktadır.<br />

• Kalp yetersizliğin klinik semptom ve bulguları %25-<br />

40’ının kontraktil disfonksiyonunda oluşmaktadır.<br />

Akut miyokard infarktüsünde kontraktil disfonksiyon<br />

sonucu gelişen hemodinamik bozukluk, çeşitli<br />

kompansatuar mekanizmalar ile en aza indirilmeye çalışılmaktadır.<br />

Bunlar:<br />

1. Sempatik aktivitenin artması (adrenerjik ve reninanjiyotensin-aldesteron<br />

sistemlerinin) sonucu, öncelikle<br />

dolaşımdaki katekolaminlerin yükselmesi ile kalp hızı,<br />

sistemik vasküler rezistans ve rezidüel-noniskemik mi-<br />

Sol ventrikül dilatasyonunun zararlı etkileri de vardır.<br />

Bunlar:<br />

(i) Miyokardın duvar gerilimi ve oksijen tüketiminin<br />

artması, (ii) Sol ventrikülün diyastol sonu basıncının<br />

fazla yükselmesi sonucu akciğer ödemi gelişmesi, (iii)<br />

Mitral anulus genişlemesi ve papiller adale disfonksiyonun<br />

neden olduğu mitral yetersizliğidir.<br />

3. Sistol sonu volümünü azaltmak, global ejeksiyon<br />

fraksiyonunu koruyarak, atım hacmindeki düşmeyi en<br />

aza indirmek için; iskemik segmentin uzağındaki perfüzyonu<br />

normal segmentler kasılma güçlerini artırırlar<br />

(hiperkontraktibilite). Ancak bu bölgeleri besleyen koroner<br />

arterlerde anlamlı darlıklar varsa bu kompansatuar<br />

mekanizma çalışamaz.<br />

Akut Miyokard İnfarktüsünde Diyastolik<br />

Disfonksiyon<br />

Akut miyokard iskemisi-infarktüsünde sistolik fonksiyon<br />

bozukluğuna her zaman global veya bölgesel diyastolik<br />

fonksiyon bozukluğu da eşlik eder. İskeminin<br />

erken fazında jeopardize bölge normal segmentlere paradoks<br />

olarak diyastolün izovolümik relaksasyon ve erken<br />

fazlarında uzayacağına kısalır. Sistol sırasında pasif<br />

olarak gerilmiş iskemik segmentlerin ‘elastik recoil’i veya<br />

geç sistolik aktif kısalmanın devam etmesi bu fenomenden<br />

sorumlu tutulmaktadır.


700<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Rezerv starlingin tetikleyicisi etkiler ve sonucu (SKB↑)<br />

Sistolik<br />

basınç<br />

Reserv<br />

starling<br />

Atım<br />

hacmi<br />

Starling<br />

etkisi<br />

C<br />

D<br />

(2.2-2.6 μm)<br />

Miyofi bril uzaması<br />

GERİLME<br />

İntraventriküler basınç<br />

Diyastolik<br />

basınç<br />

A<br />

SVEDB<br />

B<br />

(20-25 mmHg)<br />

Volüm<br />

*Rezerv Starling: (LV volüm ↑) → (miyofi briler uzama ↑) →<br />

(gerilme ↑) → (kısalma ↑) = atım hacmi ↑<br />

ŞEKİL 3. İskemik sol ventrikül (LV) disfonksiyonunda, diyastolik volümün sıvı replasmanı sonucu artması (A→B) (SVEDB (sol ventrikül<br />

diyastol-sonu basıncı) de artar: komplians azalmış olduğundan) ile kritik değerlerde miyofibrillerin gerilme ve boylarında uzaması<br />

sonucu (C→D), miyokardın kasılma hızı/gücü artacağından (özellikle noniskemik segmentlerde), EF ve atım hacmi artar (Renkli alan:<br />

Rezerv Frank-Starling mekanizması). 0000–LVEDP artışı ve rezerv starling tetiklenmesi ile yükselen sistolik kan basıncı (SKB).<br />

*Dekompanse olmuş miyokardın iatrojenik sebepler (Beta-bloker tedavisi gibi) dışında azalmış, baskılanmış kontraktilitesinin artışını<br />

sağlayan tek faktör “Rezerv Starling” mekanizmasının tetiklenmesidir. Bunu harekete geçiren faktörler: Optimal dolum basıncı,<br />

volümü ve miyofibriler (sarkomer) uzunluğun sağlanabilmesidir. “Optimum” tanımı normal değerlere eşdeğer değildir ve kalp hastalığına<br />

göre bireysel farklılıklar (dilate ventrikül, akut KY’de segmenter disfonksiyon gibi) gösterir. Değiştirilemez. Starling kanunu<br />

gerçeği; Dekompanse myokard yetersizliğinde İV. primer inotropizmin neden etkisiz olduğununda açıklamasıdır.<br />

Diyastolik fonksiyon bozukluğu AMİ’de sistolik disfonksiyondan<br />

önce başlar ve sonra ikisi birlikte devam<br />

eder. Bu süreç sol ventrikülün diyastolik kompliansının<br />

bozulması olarak da tanımlanmaktadır.<br />

• Morfolojik özelliği ise iskemik ve nekrotik dokuda<br />

akut fazda hücresel ve intertisyel ödem, subakut ve<br />

kronik fazda ise fibrozun iyileşmesi sonucu viskoelastik<br />

özelliğin kaybolmasıdır.<br />

• Sağ ventrikülün iskemi ve infarktüs sonucu dilatasyonu,<br />

interventriküler septumu sola doğru iterek ve<br />

ayrıca intraperikardiyal basıncı artırarak sol ventrikülün<br />

diyastolik fonksiyonlarını bozar, dolumunu<br />

engeller. Bu durumda sol ventrikül normal veya az<br />

iskemik olmasına rağmen, diyastolik fonksiyonları<br />

bozulacağından, mevcut hemodinamik tablo daha<br />

da kötüleşir. Diyastolik fonksiyonların bozulması,<br />

sol ventrikülün diyastolik basınç-volüm ilişkisini<br />

bozabilir (Şekil 4). Diyastol- sonu basıncının artması<br />

mitral kapak hastalığının bulunmadığı durumlarda,<br />

pulmoner kapiller uç basıncının yükselmesine<br />

neden olur. Sol ventrikül diyastol-sonu basıncı,ve<br />

diyastol-sonu volümü, sağ ventrikül miyokardının<br />

kompliansının azadığı koşullarda ve/veya eşlik<br />

eden SV iskemisinde herikisi de artar.<br />

Sol ventrikül dolum basıncındaki artış fazla değilse,<br />

bu noniskemik segmentlerdeki “ rezerv Frank-Starling”<br />

mekanizmalarını uyararak, kardiyak performansı artırabilir<br />

(Şekil 3).<br />

Ancak SV dolum basıncının aşırı yükseldiği durumlarise<br />

sol atriyum ve pulmoner venlerde pasif doluma<br />

yol açarak pulmoner konjesyon ve pulmoner ödeme<br />

neden olabilir. Ayrıca subendokardiyal bölgenin de<br />

perfüzyonunu bozarak (koroner perfüzyon basıncı = transmiyokardiyal<br />

basınç gradiyenti = diyastolik aort basıncı - sol<br />

ventrikül diyastol basıncı) sistolik ve diyastolik fonksiyonları<br />

daha da kötüleştirir.<br />

Akut Sol Ventrikül İnfarktüsünün Fizyolojik<br />

ve Hemodinamik Etkileri:<br />

Klinik bulgular ile korelasyonu:<br />

• Akut sol ventrikül infarktüsünün hemodinamik


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 701<br />

EDP<br />

(PCWP)<br />

EDV<br />

LVEDV↑ → LVEDP↑<br />

(örnek: Normal sol ventrikül<br />

sistolik fonksiyonları,<br />

normal fizyoloji)<br />

• Bilindiği gibi, sol ventrikülün kompliansının bozulması<br />

Frank-Starling mekanizmasında basınç-volüm<br />

ilişkisini bozacağından, bu hastalarda optimal atım<br />

hacmi ve kalp debisinin sürdürülebilmesi için, diyastol<br />

sonu basıncının normal değerlerin üzerinde<br />

olması gerekmektedir. 20-25 mmHg diyastol sonu<br />

basıncı AMİ de kabul edilen ‘optimal diyastol sonu’<br />

basıncıdır.<br />

EDP<br />

(PCWP)<br />

EDP<br />

(PCWP)<br />

EDV<br />

EDV<br />

Komplians↓<br />

LVEDV↑<br />

LVEDV aynı<br />

(örnek: Akut iskemik<br />

infarktın erken fazında)<br />

Komplians↓<br />

LVEDV↑ aynı LVEDV↑<br />

(örnek:<br />

infarkt ekspansiyonu)<br />

ŞEKİL 4. Sol ventrikül diyastol sonu basıncı (LVEDP) ve pulmoner<br />

kapiller uç basıncı (PCWP) yükselmesi. Sol ventrikül diyastol<br />

sonu volümünün artışı (LVEDV) veya diyastolik komplians<br />

azalması (genişleyememe) LVEDP ve dolayısıyla PCWP’yi artırır.<br />

Mitral yetmezlikte PCWP artmasına karşılık diyastol sonu<br />

volümü (LVEDV) ve komplians normal/normale yakın değerlerdedir.<br />

18<br />

değişkenleri kabaca; pulmoner kapiller uç basıncı<br />

(PKUB), kardiyak indeks ve arteriyel kan basıncıdır.<br />

Bunları, infarktüsün lokalizasyonu, mitral kapağın<br />

fonksiyonları, kalp hızı ve ritmi ile sol ventrikülün<br />

infarktüs öncesi durumu etkiler.<br />

Akut infarktüste hemodinamik ve klinik tabloya<br />

damgasını vuran miyokardın bölgesel sistolik ve diyastolik<br />

fonksiyonlarının ani kaybolmasıdır.<br />

• Sol ventrikülün %8’inin infarktında komplians bozulur<br />

ve bu saptanabilir. İnfarktüs sol ventrikülün<br />

%10’unu etkilediğinde ejeksiyon fraksiyonu düşer,<br />

%15’inin infarktında ise sol ventrikül diyastol sonu<br />

basıncı artar. İnfarktüs sol ventrikülün %25’ini aştığında<br />

konjestif kalp yetersizliğinin klinik bulguları<br />

oluşur. Kardiyojenik şok, kalp yetersizliğinin oldukça<br />

ileri bir formu olup, sol ventrikülün %40’ından<br />

fazlasının infarktüsünde gelişir.<br />

Akut sol ventrikül infarktüsünün hemodinamik sonuçları<br />

diyastol sonu basıncındaki artış ve atım hacmindeki<br />

düşüşün derecesine bağlıdır (Şekil 5 ve 6).<br />

Normalde PKUB, sol ventrikül diyastol sonu basıncını<br />

gösterir ve iki basınç arasında yakın bir korelasyon<br />

vardır. AMİ’de bu ilişki bozulmuştur (Şekil 4).<br />

• Normal ventrikülde atriyal kontraksiyonlar diyastol<br />

basıncını 1-2 mmHg artırırken, infarktüste bu artış,<br />

sol ventrikülün kompliansı bozulduğundan ortalama<br />

8 mmHg’dır. Ventrikülün diyastolik basınç kayıtlarında,<br />

diyastol sonunda a dalgası normalden birkaç<br />

kat yüksek saptanır. Bu durumda ortalama PKUB sol<br />

ventriküldeki büyük diyastol sonu yükselmiş a dalgasından<br />

dolayı ortalama 8-10 mmHg daha düşük<br />

bulunur. AMİ’de optimal PKUB 14-18 mmHg iken<br />

sol ventrikül diyastol sonu basıncının 20-25 mmHg<br />

olmasının açıklaması budur. Kritik hastalarda PKUB<br />

ölçülürken mutlaka atım hacmi ve kardiyak debiye<br />

de bakılmalıdır.<br />

• Kompliansı ileri derecede azalmış hastalarda ortalama<br />

PKUB ideal olarak 15 mmHg’nın altında tutulmalı,<br />

18-20 mmHg’ya çıkılmamalıdır.<br />

Akut Miyokard İnfarktüsünün Hemodinamik<br />

Spekturumu:<br />

Akut miyokard infarktüslü hastalarla yapılan çalışmalarda,<br />

ortalama PKUB’nin ancak hastaların %50’sinde<br />

18 mmHg’yı aştığı tespit edilmiştir. Kardiyak indeks de<br />

%50 olguda 2.5 L/dk/m 2 altında bulunmuştur. Hastane<br />

mortalitesi ile hemodinamik bulgular arasında her zaman<br />

pozitif bir korelasyon vardır. PKUB değeri ne olursa<br />

olsun kardiyak indeksin düşmesi, mortalitede 5-15<br />

kat artışa neden olmaktadır. Aynı şekilde kardiyak indeks<br />

değeri ne olursa olsun PKUB’de artış, mortalitede<br />

2-5 kat artışa yol açar.<br />

Sol ventrikül infarktüsü, diyastol sonu basıncını ve<br />

dolayısı ile PKUB’yi artırarak hidrostatik basınç yükselmesine<br />

ve pulmoner konjesyona neden olmaktadır.<br />

Bunun klinik manifestasyonları dispne ve solunum<br />

yetersizliğidir. PKUB artışı pulmoner konjesyonun derecesi<br />

ile korelasyon göstermektedir. Konjesyon 18-20<br />

mmHg’da oluşmakta, 21-25 mmHg’da belirginleşmekte,<br />

26-30 mmHg’da ciddiyeti artmaktadır. Akut akciğer<br />

ödemi PKUB 30 mmHg’yı aştığında görülür. Klinikte<br />

akciğer oskültasyonu ve akciğer grafisi ile pulmoner<br />

konjesyon kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. PKUB >18<br />

mmHg olduğunda bunun klinik manifestasyonlar ile<br />

önbelirleyiciliği (prediktivitesi) %85’dir. %15 olguda


702<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Kardiyak<br />

debi<br />

(L/dk/m 2 )<br />

Normal<br />

Komplikasyonsuz<br />

AMİ<br />

Kalp yetersizliği<br />

Sol ventrikül diyastol sonu basıncı<br />

(LVEDP, mmHg)<br />

Mason DT, Cardiac Emergencies, Baltımore, 1978,<br />

Williams and Wilkins’den alınmıştır.<br />

Kardiyojenik<br />

şok<br />

ŞEKİL 5. Normal, komplikasyonsuz ve komplikasyonlu AMİ’de<br />

LVEDP ve kardiyak debi ilişkisi. Kardiyak debi azaldıkça, ventrikül<br />

fonksiyon eğrisi yataylaşmaktadır. Fonksiyon azaldıkça,<br />

kardiyak debiyi muhafaza edebilmek için LVEDP artar (A→B→C).<br />

Kardiyojenik şokta ise ventrikül fonksiyonları kritik değere ulaşmış<br />

olup, LVEDP’deki artış, kardiyak debiyi fazla değiştiremez (D).<br />

PKUB >18 mmHg olmasına rağmen bu klinik olarak<br />

saptanamayabilir.<br />

• Pulmoner konjesyonun klinik bulguları ve PKUB arasındaki<br />

uyumsuzluk aşağıdaki durumlarda görülür:<br />

1. PKUB’deki düşüştüken ancak saatler veya günler<br />

sonra klinik ve radyolojik bulgularda düzelme olmaktadır.<br />

2. AMİ’li hastada kronik akciğer hastalığı da varsa, oskültasyonunda<br />

duyulan intrensek akciğer hastalığına<br />

bağlı raller, staz ralleri olarak yorumlanabilir.<br />

3. Önceden kalp hastalığı olduğu bilinenlerde yüksek<br />

PKUB tolere edilebilir ve pulmoner konjesyon bulguları<br />

gelişmeyebilir. Kronik kalp yetersizliğinde<br />

artmış lenfatik drenaj ve pulmoner damar yatağındaki<br />

değişiklikler, artmış PKUB’yi maskeleyebilir.<br />

Kardiyak indekste ani düşme, cilt (soğuk ve soluk<br />

cilt), böbrek (oligüri) ve serebral (anksiyete, konfüzyon,<br />

durgunluk) perfüzyonda azalmaya bağlı klinik tablo<br />

oluşabilir. Kardiyak indeksteki düşüşün derecesi ile<br />

doku hipoperfüzyonunun derecesi arasında pozitif bir<br />

korelasyon vardır. Kardiyak indeksin normal değerleri<br />

2.5-3.5 L/dk/m 2 olup, 2.0-2.2 L/dk/m 2 ’nin düzeylerinde<br />

periferik hipoperfüzyon başlar. Kardiyojenik şok 1.8-2.0<br />

L/dk/m 2 ’nin altında olmaktadır. Kardiyak indeks 2.2 L/<br />

dk/m 2 altına düştüğünde bunun klinik parametrelerle<br />

önbelirleyiciliği yüksektir (%81). Kardiyak debisi kronik<br />

olarak düşük hastalar bu duruma adapte olduklarından<br />

(fonksiyonel kapasitelerini kısıtlayarak ve doku oksijen<br />

ekstraksiyonunu artırarak) doku hipoperfüzyonunun<br />

semptom ve bulgularını göstermeyebilirler.<br />

Akut Miyokard İnfarktüsünün Hemodinamik<br />

Evreleri:<br />

Akut miyokard infarktüsünde sol ventrikül fonksiyonları<br />

ve buna bağlı kardiyak debi ve PKUB’daki değişiklikler,<br />

hastalığın hemodinamik bozukluğunun derece ve<br />

evresini belirler. Kardiyak debi değişiklikleri, periferik<br />

organ hipoperfüzyonunun, PKUB ise pulmoner konjesyonun<br />

klinik bulgularının ortaya çıkmasından sorumludur.<br />

İlk kez Swan, Ganz ve arkadaşları 1970’li yılların başında<br />

balonlu pulmoner arter termodilüsyon kateteri ile<br />

AMİ’de sol ventrikül fonksiyonlarını ölçmüştür.<br />

• Forrester ve ark. 1975’te 200 AMİ’liyi, ilk 72 saatteki<br />

yatakbaşı hemodinamik incelemeleriyle, bugün<br />

ddahi hala geçerliliği olan, dört evreye ayırmışlardır.<br />

Bu evreler başlangıçta ölçülen kardiyak indeks ve<br />

PKUB’ye göre yapılmıştır (Tablo 3).<br />

Kardiyojenik şok olsun ya da olmasın, ciddi pompa<br />

yetersizliğinde tedavinin hedefleri: kardiyak performansı<br />

iyileştirmek, hemodinamik bozukluğu düzeltmek,<br />

iskemik miyokardın canlılığını sürdürmek ve miyokard<br />

hasarını sınırlandırmaktır. İlaç tedavisi (nitratlar,<br />

beta blokerker, ACE inhibitörleri) ve hatta İABP Evre<br />

IV’teki hastada miyokard hasarını azaltmada etkili değildir.<br />

Ancak hemodinamik bozukluk ve kardiyak performansta<br />

geçici düzelme sağlarlar. Erken uygulanacak<br />

reperfüzyon tedavisi infarkt alanının sınırlı kalmasını<br />

sağlayan en etkili tedavi stratejisidir. Bu hastalarda hemodinamik<br />

monitörizasyonu takiben, invaziv girişimin<br />

zaman ve şeklini belirlemek önemlidir.<br />

Hemodinamik Monitörizasyon:<br />

Komplikasyonsuz AMİ’de rutin hemodinamik monitörizasyonun<br />

fazla bir pratik yararı yoktur. Dikkatli, sürekli<br />

fizik muayene ve klinik verilerin gözlem ve değerlendirilmesi,<br />

hastanın hemodinamik durumu hakkında<br />

çoğu zaman yeterli ipuçları vermektedir.<br />

Akut Miyokard İnfarktüsünde Pompa<br />

Yetersizliğinin Klinik Evreleri:<br />

• Killip ve Kimbal, 1967 yılında gelişteki fizik muayene<br />

bulgularına göre AMİ’li hastaları aşağıdaki gibi dört<br />

sınıfa ayırdılar.<br />

Sınıf I - Sol ventrikül yetersizliğinin bulguları yok.<br />

Sınıf II - S3 gallop ve/veya akciğerlerin bazallerinde<br />

pulmoner konjesyona bağlı raller.<br />

Sınıf III - Akut akciğer ödemi.<br />

Sınıf IV - Kardiyojenik şok.


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 703<br />

Normal volüm<br />

Normal kontraktilite<br />

Preload ↓<br />

Normal kontraktilite<br />

Atım hacmi<br />

(kardiyak debi)<br />

Preload ↑<br />

Normal kontraktilite<br />

Preload Normal<br />

Kontraktilite ↓<br />

Preload ↑<br />

Kontraktilite ↓<br />

Afterload<br />

ŞEKİL 6. Ventriküler atım hacmi (kardiyak debi) ile sol ventrikül dolum basıncı-volümü (preload = PKUB) arasındaki ilişki.<br />

• 1) Normal kontraktilitede preloadun artması (↑) ile, kardiyak debi değişmez (A→D) (afterload artışı nedeni ile).<br />

Şayet afterload değişmez ise bu durumda kardiyak debi artar (B→D).<br />

• 2) Preloadun düşmesi (↓) ve afterloadun artışı ile birlikte kardiyak debi düşer (B→C).<br />

• 3) Kontraktibilenin azaldığı (↓) durumda, preload sabit kalır ve afterload düşerse, kardiyak debi artar (E→F).<br />

• 4) Afterload değişmediği durumda, azalmış kontraktiliteye rağmen, preloadun normalin üzerine çıkarılması (optimal dolum basıncı) ile kardiyak debi<br />

artar (E→F)- Rezerv starling. 18<br />

Bugün de önemini kaybetmemiş olan bu sınıflandırma,<br />

özellikle daha gelişte yüksek riskli hastaları saptamada<br />

ve prognozu belirlemede geçerliliğini korumaktadır.<br />

Özellikle Sınıf -II ve üzerindeki hastalarda, infarktın<br />

hastane mortalitesi yüksek olacağından, erken girişim<br />

ve reperfüzyon stratejilerinin bunlarda zaman kaybetmeden<br />

uygulanması gerekmektedir.<br />

Killip sınıflaması, pompa yetersizliğini klinik bulgular<br />

ile kategorize etmek, tanı ve tedavi stratejilerini<br />

belirlemek için gereklidir. Hastanın klinik olarak sessiz<br />

olması (subklinik), kompanse ventrikül disfonksiyonunu<br />

veya normal/normale yakın ventrikül fonksiyonlarını<br />

gösterir.<br />

• Pulmoner konjesyonun klinik bulgu ve semptomlarının<br />

bulunması, sol ventrikül sistolik ve/veya<br />

diyastolik disfonksiyonuna veya mekanik komplikasyonların<br />

varlığına (özellikle yeni oluşan sistolik<br />

üfürümle birlikte) işaret edebilir.<br />

• Hipotansiyon ve periferik organ hipoperfüzyonunun<br />

bulguları düşük debi durumu ile kardiyojenik<br />

şokta saptanabilir. Her iki durumdan da sol ventrikül<br />

fonksiyonlarında ciddi bozulma ve/veya hemodinamik<br />

tabloyu kötüleştiren mekanik komplikasyonlar<br />

sorumludur.<br />

• Pulmoner konjesyonun olmadığı şok, hipotansiyon<br />

veya düşük debi durumlarında; hipovolemi, sağ<br />

ventrikül infarktüsü, kardiyak tamponand, rüptür<br />

veya ciddi bradiaritmi araştırılmalıdır.<br />

Kardiyojenik şok ve düşük debi durumu olmaksı-<br />

zın gelişen pulmoner konjesyon / akut akciğer ödemi,<br />

AMİ’nin iki önemli komplikasyonu olup, erken tanı tedavi<br />

ile hızla düzeltilebilirler. Bu hastalarda daha başlangıçta<br />

stratejiyi belirlerken akut girişim (reperfüzyon<br />

tedavileri, erken kateterizasyon ve gerektiğinde hemodinamik<br />

monitö-rizasyon) seçenekleri göz ardı edilmemelidir.<br />

Agresif tedavi stratejisinin uygulanmadığı dönemde<br />

mortalite pulmoner konjesyonlu hastalarda %11,<br />

akut akciğer ödeminde ise %38 idi.<br />

Pulmoner Konjesyon<br />

(Düşük Debi Durumu Dışında)<br />

Sol ventrikül diyastol-sonu basıncı, diyastolik kompliansın<br />

azalması, diyastol-sonu volümün artması veya<br />

her ikisinin birlikte bulunması sonucu yükselir. Neticede<br />

PKUB 18-25 mmHg’ye kadar çıkar. Hasta asemptomatik<br />

olabileceği gibi dispne ile ortopne de bulunabilir.<br />

Fizik muayenede akciğer kaidelerinde yaş raller, taşipne,<br />

hipoksemi ve radyolojik olarak hafif veya orta derecede<br />

pulmoner venöz konjesyon saptanır.<br />

• Tedavinin amacı yeterli arteriyel oksijenizasyonu<br />

sağlamak ve pulmoner venöz konjesyonu azaltmak<br />

olmalıdır (Şekil 7).<br />

Hafif pulmoner konjesyon durumunda nasal oksijen<br />

(2-5 L/dk, ilk 48-72 saat), arteriyel oksijen düzeyini yükseltmek<br />

için yeterlidir. Düşük doz intravenöz diüretik<br />

(20-40 mg furosemid) sol ventrikül dolum basıncını ve<br />

pulmoner venöz basıncı düşürür. Ayrıca pulmoner kon-


704<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 3. Forrester hemodinamik evrelendirmesi<br />

Evre I: AMİ’lilerin yaklaşık %25’i bu grupta olup, PKUB 18<br />

mmHg veya daha az, kardiyak indeks ise 2.2 L/dk/m 2 ve üstündedir.<br />

Doku hipoperfüzyonunun ve pulmoner konjesyonun<br />

klinik bulgu ve semptomlarına rastlanmaz. Hastane mortalitesi<br />

%3’tür. Komplikasyon gelişmezse spesifik bir tedaviye ve hemodinamik<br />

monitörizasyona gerek yoktur.<br />

Evre II: %25 AMİ’li bu evrede olup, kardiyak indeks 2.2 L/dk/<br />

m 2 veya daha yüksek olmasına rağmen, PKUB 18 mmHg veya<br />

daha yüksektir. Hastalarda pulmoner konjesyonun semptom ve<br />

bulguları varken, doku hipoperfüzyonuna ait klinik manifestasyona<br />

rastlanmaz. Mortalite hastane döneminde %9’dur. Tedavide<br />

PKUB’yi düşürmek (diüretik, nitrat, ACE inhibitörü) esastır.<br />

Pulmoner konjesyon tedaviye yanıt vermezse, hipotansiyon ve<br />

doku hipoperfüzyonu geliştiyse, hemodinamik monitörizasyon<br />

endikedir. Diüretik tedaviye ve nitrat infüzyonuna dirençli olgularda<br />

inodilatörler (dobutamin) kullanılabilirler.<br />

Evre III: Kardiyak indeks 20 mmHg olmasına rağmen kardiyak<br />

debi hala artmamış ise hemodinamik bozukluğun sebebi sol<br />

ventrikül fonksiyonlarındaki bozulmadır. Gerçek hipovolemide<br />

ise sağ atriyum basıncı ve PKUB’deki yükselme ile birlikte<br />

atım hacmi ve kardiyak debi de artar. Sol ventrikül kompliansı<br />

belirgin olarak azalmış hastalarda, sıvı replasmanı ile preloadda<br />

anlamlı artış olmadan da sol ventrikül dolum basıncı artabilir.<br />

Evre IV: Kardiyak indeks 18 mmHg’dır.<br />

Pulmoner konjesyonun ve hipoperfüzyonun semptom ve bulguları<br />

klinik tabloya hakimdir. Hastaların %35’i bu evrede olup,<br />

mortalite %51 civarındadır. Hemodinamik değişikliklerden, sol<br />

ventrikül fonksiyonlarında anlamlı bozulma, ejeksiyon fraksiyonunda<br />

ciddi düşme sorumludur. Sinus taşikardisi ile birlikte<br />

hipotansiyon sıklıkla bulunur. Sistolik tansiyon 90 mmHg ve<br />

altına, kardiyak indeks ise 1.5 L/dk/m 2 ve altına düştüğünde<br />

tablo kardiyojenik şoktur. Kardiyojenik şokla birlikte olsun ya<br />

da olmasın, ciddi pompa yetersizliği, sol ventrikülün sistolik<br />

fonksiyonlarının önemli derecede harabiyetini gösterir. Bu hastalarda<br />

hemodinamik monitörizasyonla birlikte hızla destek<br />

tedavisine geçmek gerekir. Vazopressör tedavi (noradrenalin,<br />

dopamin), intra aortik pompa (İABP), gerekirse mekanik ventilasyon<br />

zaman kaybedilmeden uygulanmalıdır. Destek tedavisi<br />

bu evredeki hastalarda geçici hemodinamik düzelme sağlar. İnfakt<br />

arterinin rekanalizasyonu (anjiyoplasti veya cerrahi girişim)<br />

tedavinin asıl amacı olmalıdır.<br />

jesyonu azaltırken sol ventrikül volümü, duvar stresi ve<br />

miyokardın oksijen tüketimi de azalır. Subendokardiyal<br />

bölgenin perfüzyonu artar. Pulmoner konjesyon mitral<br />

yetersizliği sonucu oluştu ise veya tabloya hipertansiyon<br />

eşlik ediyorsa nitratlar (veya daha nadiren sodyum<br />

nitroprussid) vazodilatör olarak tercih edilebilir.<br />

Vazodilatör tedavi, pulmoner konjesyonu azaltırken<br />

başka yararlı etkiler de sağlayabilir bunlar: (a) venodilatasyon,<br />

(b) ventrikül kompliansını, direk veya sağ<br />

ventrikülü boşaltarak düzeltir, (c) arteriyel dilatasyon<br />

sonucu ‘afterload’u azaltarak sol ventrikül fonksiyonlarını<br />

iyileştirir, (d) mitral yetersizliğini ve septal rüptürde<br />

soldan sağa şantı azaltır.<br />

Sistemik organ perfüzyonu bozulmayan pulmoner<br />

konjesyonda genellikle hemodinamik monitörizasyona<br />

gerek yoktur. Vazodilatörlerin etkisini ve klinik yanıtını<br />

değerlendirmek için kullanılabilir.<br />

Akut akciğer ödemi (düşük debi durumu dışında):<br />

Şok tablosu olmayan akut akciğer ödemi, pulmoner<br />

konjesyonun oldukça dramatik ve ağır bir şeklidir. Kli-<br />

TABLO 4. Akciğer ödemine neden olan veya başlatan<br />

başlıca durumlar<br />

1. Sol ventrikülün yaygın kontraksiyon bozukluğu,<br />

a. Geniş AMİ,<br />

b. Eski infaktlara yenilerin eklenmesi<br />

2. Sol ventrikülün sistolik fonksiyonunda hafif azalma ile birlikte<br />

primer diyastolik fonksiyon bozukluğu (“ stiff heart”),<br />

3. Papiller adale disfonksiyonu veya rüptürüne bağlı akut,<br />

persistan veya intermitant mitral yetersizliği,<br />

4. Küçük miyokard nekrozuna eşlik eden ağır global miyokard<br />

iskemisi ( iskemik paralizi).<br />

nik olarak hasta ciddi solunum sıkıntısı içerisinde olup,<br />

pembe köpüklü balgam çıkarmaktadır. Cilt soğuk, soluk<br />

ve nemlidir. Artmış sempatik aktiviteye bağlı olarak<br />

taşikardi vardır ve kan basıncı yüksektir. Akciğer ödeminin<br />

AMİ ‘deki sebepleri oldukça geniş spektrumlu ve<br />

çeşitlidir (Tablo 4).


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 705<br />

SKB izle<br />

Kısaltmalar: HM: Hemodinamik monitörizasyon, NTG: Nitrogliserin, İABP: İntraaortik<br />

balon pompası, RP: Reperfüzyon.<br />

Kısaltmalar: SKB: Sistolik kan basıncı, DP: Dopamin CVP: Santral venöz basınç.<br />

ŞEKİL 7. Evre II hastalarda (izole pulmoner konjesyon) tedavi<br />

algoritmi. 18<br />

ŞEKİL 8. Evre III hastalarda (izole hipoperfizyon) tedavi algoritmi.<br />

18<br />

Hastada ciddi hipoksemi ve buna eşlik eden respiratuar<br />

alkaloz veya metabolik asidoz vardır. Fizik muayenede<br />

taşipne, siyanoz, taşikardi, artmış kan basıncı,<br />

soğuk ve nemli cilt, akciğerde yaygın bilateral raller, nadiren<br />

‘wheezing’ veya solunum seslerinde azalma saptanır.<br />

Akut akciğer ödemi PKUB’nin hızla 25 mmHg’yı aşması<br />

ile oluşur. Bazı olgularda kapiller kolloidal onkotik<br />

basınçtaki azalma da bu tablodan sorumlu olabilir (hızlı<br />

kristaloid infuzyonu; %5 dekstroz, elektrolit infüzyonları<br />

gibi serum proteinlerini dilüe ederek).<br />

Akut akciğer ödeminin mortalitesi %30-50 civarındadır.<br />

Bu nedenle tedaviye erken ve çabuk başlanması<br />

çok önemlidir. Tedavi prensipleri şunlardır (Şekil 8):<br />

1. Oksijenizasyonu sağlamak ve kan gazlarını düzeltmek,<br />

2. Kan basıncı ve ritmi stabilize etmek,<br />

3. PKUB’yi hızla düşürmek.<br />

• Özellikle AMİ’nin ilk 24 saatinde akut akciğer ödemi<br />

geliştiğinde agresif strateji tercih edilmeli, kateterizasyon<br />

olanağı varsa erken anjiyografi ve erken<br />

PTCA, yoksa trombolitik tedavi uygulanmalıdır.<br />

• Genellikle maske ile yüksek konsantrasyonda<br />

(%50-100) oksijen solutulması kan gazlarında yeterli<br />

düzelmeyi sağlar. Arteriyel oksijen basıncı 60<br />

mmHg’nın altında kalırsa maske ile sürekli pozitif<br />

basınç (CPAP) denenebilir. Ancak karbon dioksit<br />

basıncı artar ve arteriyel pH düşerse zaman kaybedilmeden<br />

endotrakeal entübasyon yapılmalıdır. Mekanik<br />

ventilasyonla pozitif ekspirasyon sonu basınç<br />

(PEEP) uygulanması, yeterli sistemik oksijenizasyonun<br />

sağlanmasına yardımcı olur. PEEP uygulaması<br />

sırasında basınç yavaşça artırılmalı, sık arteriyel kan<br />

gazı takibi ile etkisi kontrol edilmeli, bu şekilde istenmeyen<br />

etkileri (barotravma ve sağ sol kalp debisinde<br />

düşme ve yüksek konsantrasyonda oksijen solutmanın<br />

zararları) önlenmelidir (Bölüm 2.2).<br />

• Akut akciğer ödeminde nitratlar, artmış PKUB’yi en<br />

hızlı düşüren ilaçlardır.<br />

Periferik venodilatasyon yaparak intratorasik bölümdeki<br />

kanın ekstratorasik bölümde toplanmasına<br />

neden olarak (farmakolojik flebotomi) pulmoner venöz<br />

ve kapiller basıncı düşürürler.<br />

• Ajite hastalarda, birlikte düşük doz morfin kullanımı<br />

da nitratların venodilator ve arteriodilator etkilerini<br />

güçlendirir.<br />

• Diüretikler (intravenöz furosemid) etkileri rölatif<br />

olarak yavaş başladığından nitratlardan sonra ek<br />

tedavi olarak kullanılmalıdır. Ciddi hipertansif hastalarda<br />

ve mitral yetersizliğinde sürekli infüzyon<br />

şeklinde sodyum nitroprussid verilebilir, akut dijitalizasyonun<br />

tedavide yeri yoktur.<br />

• Kardiyojenik şok gelişen hastalarda İnotropik-vazopressör<br />

tedavi ve İABP tedavileri indikedir.<br />

B. KARDİYOJENİK ŞOK<br />

1960’larda koroner bakım ünitesinin organizasyonu ile<br />

öldürücü aritmilerin tedavisi, 1980’lerde ise reperfüzyon<br />

tedavilerinin gelişmesi ile infarkt büyüklüğü küçül-


706<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

tülerek AMİ ile ilişkili mortalite ve morbidite azalmıştır.<br />

Fakat, AMİ tedavisindeki dramatik gelişmelere rağmen<br />

geçen bu 20 yıl içerisinde kardiyojenik şok (KŞ) insidensi<br />

değişmemiştir. Kardiyojenik şok (aritmi değil) şimdilerde<br />

AMİ’de ölümün başlıca sebebidir. Yakın zamandaki<br />

düşürülmüş mortalitesi en fazla %80 ->%50’dir.<br />

Bu hedefe ulaşmak için mükemmel destekli bakım<br />

ve infarkt arteri revaskülarizasyonuna agressif yaklaşım<br />

(İABP destekli erken ve tam reperfüzyonun sağlanması)<br />

gerekir.<br />

• Hastanede kurtulanların bir-yıl sonuçları iyidir: %80<br />

sağkalım ve %80 NYHA sınıf -I veya -II konjestif<br />

kalp yetersizliğidir; hastaneden çıkan (kurtulanlar)<br />

hastaların %60’ı 6 yıl yaşamıştır.<br />

Kardiyojenik Şok Tanımı:<br />

Yeterli intravasküler voluma rağmen, pompa fonksiyonunun<br />

ciddi derecede bozulması sonucunda gelişen yetersiz<br />

doku perfüzyonu olarak tanımlanmıştır.<br />

Şok durumunun hipotansiyon ve diğer hemodinamik<br />

bozukluklardan ayrılması önemlidir; şokta dokunun<br />

ihtiyacını karşılayacak kan akımı ve oksijen sunumu<br />

yetersizdir, hipotansiyonda ise dokunun metabolik<br />

ihtiyacı kalp debisi artırılarak veya sistemik vasküler<br />

direnç düşürülerek karşılanabilir.<br />

Kardiyojenik Şokta Olması Gereken Bulgular:<br />

• Sistolik kan basıncı


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 707<br />

Patogenez:<br />

Hastaların çoğunda kardiyojenik şoka, miyokardiyal<br />

kontraktiliyeyi bozan ve sonucunda atım hacmi ve arter<br />

basıncını düşüren, yaygın miyokardiyal iskemi veya<br />

nekroz yol açar. Birinci büyük infarktüs kardiyojenik<br />

şoku başlatabilir, veya reinfarktüs ve ayni bölgede küçük<br />

infarktların toplanması ile infarkt genişlemesi sonucunda<br />

da KŞ gelişebilir. Bu hastalarda üç-damar (%60)<br />

veya sol ana koroner hastalığı (%20) sıktır.<br />

Kardiyojenik şok patofizyolojisi azalmış miyokardiyal<br />

kontraktilitenin ötesinde daha komplike bir süreçdir.<br />

Hakikaten de, SV ejeksiyon fraksiyonu sadece akut<br />

olarak belirgin baskılanabilir, ancak miyokardiyal fonksiyonel<br />

durum ağırlıklı olarak reperfüzyon ile düzeldiğinde<br />

dahi sonraki günlerde KŞ’nin sistemik bulguları<br />

değişmemiştir.<br />

Akut şok durumuna katkısı olan nörohormonal cevap<br />

serileri; azalmış etkili dolaşım volum ve basıncının<br />

algılanması sonucu SS (Sempatik sinşir sistemi) ve RAS<br />

(Renin anjiyotensin sistemi) aktivasyonu. Bunlar periferik<br />

vazokonstriksiyona, su ve tuz retansiyonuna sebep<br />

olurlar. Sistemik inflamatuar durum ile sitokinlerin<br />

yükselmiş plazma düzeyleri (tümör nekroz faktör-alfa,<br />

interlökin-6) ve uygunsuz nitrik oksit üretimi sırası ile<br />

miyokardiyal fonksiyonu biraz daha baskılar veya katekolaminlerin<br />

neden olduğu kompansatuar vazokonstriksiyonu<br />

bozar.<br />

Bu faktörlerin hepsi de dönerek koroner arter perfüzyonunda<br />

azalmaya yol açar; böylece düşük kan basıncı,<br />

laktik asidoz, çoklu organ yetersizliği, ve en sonunda<br />

ölümle sonuçlanan daha fazla miyokardiyal iskemi ve<br />

nekrozun “fasit-dairesini” tetikler (Şekil 9).<br />

Patofizyoloji:<br />

KŞ, bütün dolaşım sisteminin geçici veya kalıcı olarak<br />

bozulması sonucudur. KŞ formlarını çoğunda geniş<br />

infarkt alanına bağlı SV pompa yetersizliği başlıca etkilenendir,<br />

fakat dolaşım sisteminin diğer bölümü de<br />

yetersiz kompansasyon veya eklenen eksiklikler ile (dehidratasyon,<br />

taşi-,bradi-aritmiler, geri-dönüşümlü iskemi,<br />

post-reperfüzyon stunning gibi) şok sürecine katkı<br />

sağlar.<br />

Bu anormalliklerin bir çoğu kısmen veya tamamen<br />

geri dönüşümlüdür, bu presipitan veya predispozan<br />

faktörler sağ kalanların çoğunda neden iyi fonksiyel sonuçlar<br />

olduğunu açıklamaktadır.<br />

Sol ventrikül:<br />

KŞ’yi başlatan miyokardiyal disfonksiyonun derecesi<br />

her zaman çok ciddi değildir.<br />

KŞ’de SV disfonksiyonu, yeni geri- dönüşümlü lezyon,<br />

geri dönüşümlü- iskemi ve önceki infarktüse bağlı<br />

gelişmiş hasarı yansıtır.<br />

Afterload azalması ile düşük kan basıncından faydalanan<br />

yegane organ kalptir (azlmış sistolik duvar stressi<br />

ve oksijen ihtiyacı; artmış kalp verimi), ancak düşük<br />

kan basıncı ile koroner kan akımı bozulmasının yarattığı<br />

olumsuz etkilere de eş zamanlı maruz kalır; böylece<br />

Sol ventrikül disfonksiyonu<br />

İnotropik ajanlar<br />

Major koroner arter obstrüksiyonu<br />

Miyokardiyal iskemi<br />

Vazokonstriksiyon<br />

tuz ve su retansiyonu<br />

ANP<br />

Diüretikler<br />

vazodilatörler<br />

Mikrosirkülatuar<br />

obstrüksiyon<br />

Koroner<br />

perfüzyon<br />

Koroner<br />

perfüzyon<br />

Intraaortik-balonpompası<br />

reperfuzyon<br />

Kontraktil<br />

kitle<br />

Arteriyel<br />

basınç<br />

Kontraktil<br />

kitle<br />

Arteriyel<br />

basınç<br />

Sol ventrikül<br />

fonksiyonu<br />

Sol ventrikül<br />

fonksiyonu<br />

Hissedilen volüm ve<br />

basınçta azalma<br />

Angiotensinconvertingenzyme<br />

inhibitörleri<br />

Sempatik tonus<br />

Renin-anjiotensin-aldosteron<br />

Arginin vazopressin<br />

ŞEKİL 9. Mİ’de Progressif kardiyojenik şokta ölüme neden olan mekanik ve nörohormonal olayların fasit çemberi (Am J Cardiol 1988;62:<br />

Suppl: 9A-13A)


708<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Sistemik<br />

inflamatuar<br />

cevap sendromu<br />

(IL-6, TNFα, NO)<br />

Kardiyak debi<br />

Atım hacmi<br />

Miyokardiyal infarktüs<br />

Miyokardiyal disfonksiyon<br />

Sistolik Diyastolik<br />

SVEDB<br />

Pulmoner konjesyon<br />

Sistemik Hipotansiyon<br />

perfüzyon<br />

Koroner<br />

perfüzyon basıncı<br />

İskemi<br />

Hipoksemi<br />

Revaskülarizasyon<br />

İskeminin azalması<br />

Kompansatuar<br />

vazokonstriksiyon<br />

Progressif<br />

miyokardiyal<br />

disfonksiyon<br />

ÖLÜM<br />

İYİ YAŞAM<br />

KALİTESİ İLE<br />

SAĞKALIM<br />

ŞEKİL 10. KŞ patofizyolojisinin güncel görüsü: KŞ patogonezinin klasik tarifi siyah ile gösterilmiştir. Miyokardiyal hasar sistolik ve diyastolik<br />

disfonksiyona sebep olur. Kalp debisinin düşmesi sistemik ve koroner perfüzyonun azalmasına yol açar. Bu iskemiyi kötüleştirir ve<br />

infarkt kenarları ile miyokardiyumun uzat bölgelerinde hücre ölümüne sebep olur. Yetersiz sistemik perfüzyon refleks vazokonstriksiyonu<br />

tetikler, bu genellikle yetersizdir. Sistemik inflamasyon, periferik vasküler kompansatuar cevabın kısıtlanmasında rol oynayabilir, miyokardiyal<br />

disfonksiyona katkı sağlayabilir. İnflamasyonun bu süreçte ne kadar rol oynadığı konusu açık değildir. Revaskülarizasyon iskeminin<br />

hafiflemesine yol açar. Revaskülarizasyonun faydasının mekanizması olarak bütünüyle artmış kalp debisi ve SVEF’si gösterilmesi doğru<br />

değildir. Ancak, revaskülarizasyon anlamlı olarak iyi yaşam kalitesi ile sağkalım olasılığınıda artırmıştır. SVEDB: Sol ventrikül diyastol<br />

sonu basıncı. Reynoids, H. R. et al. Circulation 2008;117:686-697.<br />

kalım en iyi erken PKG veya cerrahi ile sağlanabilir,<br />

böylece “fasit çember” kesilebilir ve hayatlar kurtulur.<br />

• KŞ’nin kompleks fizyopatolojisi ışığında, miyokardiyal<br />

kontraktilitedeki ağır bozulma her zaman şoka<br />

neden olmaz, aksine KŞ’de SVEF sadece orta derecede<br />

düşmüş olabilir (Şekil 11).<br />

( SHOCK çalışması)’da ortalama SVEF yaklaşık<br />

%30 bildirilmiştir. Benzer SVEF’sinde birçok hasta<br />

post-Mİ çalışmalarda halihazırda ayakta gezinebilen<br />

hastalardır.<br />

• Sonuçta, KŞ’ye sebep olan infarktan etkilenmiş miyokard<br />

miktarının büyük olması gerekmez. SHOCK<br />

çalışmasında SVEF‘si hasta iv inotropik ve/veya<br />

İABP desteği altında iken ölçülmüştür; Mİ’nin akut/<br />

kronik fazlarında (2 hafta sonra) benzer değerler bulunmuştur;<br />

sonuç olarak KŞ’ye neden olan miyokardiyal<br />

olayın (hasar) öneminin büyük olması gerekmeyebilir.<br />

Daha ötesi, bazı hastalarda akut mitral regürjitasyonu<br />

olmamasına ve SVEF’si korunmuş olmasına<br />

rağmen KŞ bulundu. Bununla birlikte, SVEF’si prognostik<br />

indikatör olarak kalmıştır.<br />

• KŞ hastalarının yaklaşık yarısında SV büyüklüğü<br />

küçük veya normaldir, bunun nedeni, AMİ’nin erken<br />

fazında atım hacminin sürdürebilmesi için akut<br />

dilatasyonun adaptiv (uyarlayan) mekanizmalarının<br />

yetersizliğindendir. Kronik fazdaki progressif diladeğişen<br />

hemodinamikler kalp üzerinde (perfüzyon ve<br />

fonksiyonunda) ayni zamanda faydalı ve zararlı olabilir<br />

(Şekil 10).<br />

Koroner perfüzyonun azalması, kalp debisini düşürür,<br />

bu şekilde kalp ve diğer vital organların perfüzyonu<br />

daha fazla azalır. Koroner akım infarkt arterinden<br />

ziyade, diğer damarların aterosklerotik kritik olmayan<br />

lezyonlarında, düşük koroner perfüzyona bağlı rölatrif<br />

artmış darlık ciddiyeti ile ilaveten daha da bozulur<br />

(noninfarkt segmentte iskemi). İnfarkt uzağındaki miyokardiyum<br />

ve infarkt bölgesinin metabolik karışıklığı<br />

(hipoperfüzyon ve disfonksiyonu), ventrikül disfonksiyonunu<br />

kötüleştiren diğer önemli faktörlerdir.<br />

Hipoperfüzyon kontraktilite ve periferik kan akımını<br />

artıran katekolaminlerin salımına sebep olur. Fakat,<br />

katekolaminler ayrıca miyokardiyal oksijen talebini<br />

artırır, proarritmik ve kardiyotoksik etkileri de vardır.<br />

İnotropikler ve vazokonstriktörler geçici olarak kalp debisini<br />

ve periferik perfüzyonu düzeltebilir, ancak Şekil<br />

10’daki “fasit çemberi” kıramazlar.<br />

Hızlı İABP desteği dolaşımı destekleyerek geçici olarak<br />

iskemiyi azaltabilir.<br />

• Unutulmamalıdır ki İABP kesin tedavi değildir. Koroner<br />

okluzyondan kurtulma (reperfüzyon) ve sağ-


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 709<br />

Yakında<br />

olmuş<br />

MI<br />

KKY<br />

EJEKSİYON FRAKSİYONU (%)<br />

ŞEKİL 11. KKY çalışmalarında ve SHOCK çalışmasında SVEF’sı aralığı. (Circulation 2008; 117686-697.)<br />

tasyon (remodeling) ise kötü adaptasyondur (maladaptasyon).<br />

Sağ Ventrikül:<br />

Sağ ventrikül (SğV) disfonksiyonu KŞ’ye sebep olur<br />

veya katkı sağlar. Ağırlıklı SğV şoku Mİ ile komplike<br />

olmuş KŞ’de hastaların %5’de bulunur.<br />

• SğV yetersizliği SV, dolumunu kısıtlayarak kalp debisini,<br />

ventriküler-arası bağımlılığı, veya herikisini<br />

azaltabilir.<br />

• SğV yetersizliği ve şokta geleneksel olarak odaklanılacak<br />

hemodinamik faktör; kalp debisi ve yeterli SV<br />

preloadunun sürdürebilmesi için, yeterli sağ-kalp<br />

dolum basınçlarının sağlanmasıdır. Bununla birlikte,<br />

SğV disfonksiyonuna bağlı KŞ’de SğV diastol-sonu<br />

basıncı çok yüksektir (sıklıkla >20 mmHg). SğV<br />

diastol-sonu basıncındaki bu yükselmenin sebebi<br />

interventriküler septumun SV kavitesi içerisine kaymasıdır;<br />

böylece sol atriyum basıncı yükselir, yarıca<br />

SV kavitesi içerisine bombeleşen septumun mekanik<br />

etkisinden dolayı SV dolumu bozulur. Sol ventrikül<br />

geometrisinin değişmesi (serbest duvar ve interventriküler<br />

septum arasındaki presistolik mesafe gibi)<br />

bir de SV sistolik fonksiyonunuda bozar.<br />

Bu durum şokta SğV disfonksiyonunda aggressif<br />

sıvı resussitasyonunu pratik olarak yanlış yönlendirebilir,<br />

yanıltabilir (sıvı yüklenmesine rağmen süren düşük<br />

debi, hipotansiyon; iv inotropik verilmeden daha fazla<br />

sıvı verilmesi akut akciğer ödemine götürebilir; PKUB<br />

ile hemodinamik takip şarttır).<br />

• SğV diastol-sonu basıncı optimize edildikten sonra<br />

KŞ sürüyorsa, SğV yetersizliğinde inotropik tedavi<br />

indikedir. SğV diastol-sonu basıncı 10-15 mmHg’da,<br />

kalp debisi düşük veya yüksek basınçlara göre daha<br />

büyüktür, fakat optimal değerlerde belirgin değiş-<br />

kenlikler olabilir. Nitrik oksit inhalasyonu pulmoner<br />

vasküler rezistansı düşürerek öne-doğru akımı<br />

artırarak faydalı olabilir. Perikardiektomi ve atriyal<br />

septal defekt meydana gertirmek, uç olgularda kullanılmıştır.<br />

İzole SğV disfonksiyonuna bağlı şok, SV şokuna yakın<br />

yüksek mortalite riski taşır. Primer SğV disfonksiyonunun<br />

şoku, revaskülarizasyondan primer SV disfonksiyonuna<br />

benzer fayda görmüştür.<br />

Periferik Damarlar, Nörohormonlar ve<br />

İnflamasyon:<br />

Ekstremiteler ve vital organların hipoperfüzyonu<br />

KŞ’nin primer özellikleridir. Mİ ve süreğen iskeminin<br />

tetiklediği katekolamin salımı ile kalp debisinin düşmesine<br />

sebep olur.<br />

Katekolaminler, periferik arteriolleri daraltarak vital<br />

organların perfüzyonunu sürdürür. Mİ ve şok tablosunda<br />

vazopressin ve anjiyotensin –II düzeyleri artar,<br />

bunlar miyokardiyal fonksiyonu daha fazla bozan afterloadu<br />

yükseltmek pahasına koroner ve periferik perfüzyonu<br />

düzeltir.<br />

Nörohormonal kaskadın aktivasyonu tuz ve su retansiyonunu<br />

artırır; artmış dolaşan volum başlangıçta<br />

kısıtlı olarak perfüzyonu düzeltebilir fakat pulmoner<br />

ödemi kötüleştirir. Artmış sistemik vasküler rezistansın<br />

(SVR) refleks mekanizması tam etkin değildir, vazopressör<br />

tedaviye rağmen normal değerlerde kalabilir.<br />

• Bazı hastalarda SVR (Sistemik vasküler rezistans)<br />

septik şokta ki gibi düşük olabilir. Bu bulgular,<br />

Mİ’nin sistemik inflamatuar cevaplara (SIRS; systemıc<br />

inflamatory response syndrome) sebep olabileceği<br />

gözlemleri ile uyum göstermektedir ve kısmen SIRS<br />

ile gelişen uygunsuz vazodilatasyon sonucunda intestinal<br />

sistemde perfüzyon bozulur, SIRS ayrıca


710<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

bakterilerin bir yerden bir başka yere göç etmesini<br />

sağlar ve sepsis gelişmesini mümkün kılabilir. SIRS<br />

şokun süresinin uzamasında daha önemlidir.<br />

Başlangıçta yatışta interlökün-6 ve tümör nekroz<br />

faktör-alfa (TNF-alfa) düzeyleri yükselmiş bulunmasına<br />

rağmen Killip-I olan hastalarda KŞ daha sonra gelişmiştir.<br />

Sitokin düzeyleri Mİ sonrası 24-72 saatlerde daha<br />

dramatik yükselir. Tümör nekroz faktör-alfa ve interlökin-6’nın<br />

miyokardiyal depresan etkisi vardır. TNF-alfa,<br />

koroner akımı daha fazla azaltan koroner endotelyal<br />

disfonksiyona da neden olur.<br />

Diğer dolaşan faktörlerin (kompleman, prokalsitonin,<br />

neopterin, C-reaktif protein, ve diğerleri) KŞ’de<br />

SIRS’ye yardımcı olduğu bildirilmiştir.<br />

• Aşırı NO (Nitrik oksit) SIRS’ye yardımcı olabilir.<br />

Mide aşırı NO teşekkülünün nedeni, NOS’un artmış<br />

dışavurumudur. NO, vazodilatasyona, miyokardiyal<br />

depresyona sebep olur ve katekolaminlerin etkilerine<br />

müdahale eder. Bununla birlikte selektif olmayan<br />

NOS inhibitörleri (N, monometil-L-arginin)<br />

ile KŞ hastalarında şokun hemodinakleri ve sonuçlarında<br />

iyileşme görünmüştür (vazopressör ve infarkt<br />

arterinin açılmasına rağmen inatcı şokta, erken kan<br />

basıncı yükselmesi, ancak mortalite faydası bulunmadı).<br />

Klinik Tablosu:<br />

Kardiyojenik şok bulunduğunda hastanın hızlı değerlendirilmesi,<br />

daha sonraki tedavinin belirlenmesinde<br />

hayati önem taşır.<br />

Şok etyolojisinde başlangıçtaki anamnez ve fizik<br />

muayenede dışlanması gereken durumlar; aort diseksiyonu,<br />

basınçlı pnömotoraks, masif pulmoner embolizm,<br />

hemoraji ve sepsis.<br />

Ressusitatif (hayatı kurtaracak) girişim başladığında,<br />

konu ile ilgili kısıtlı dahi olsa hastanın hikayesi sağlanmalıdır.<br />

Fizik muayenede hasta genellikle kül renkli veya siyanotik,<br />

yetersiz serebral perfüzyona sekonder hastada<br />

şuru bulanığı veya ajitasyon gösterilebilir. Nabız hızlı ve<br />

zayıf, nabız basıncı dar, aritmiler ise sıktır. SV şokunda<br />

juguler venöz dolgunluk ve pulmoner raller sıklıkla<br />

bulunur; oysa SğV şokunda juguler venöz dolgunluk<br />

ve Kusmaul belirtisine (inspirasyon sırasında paradoks<br />

olarak venöz basınç artışı) rağmen pulmoner raller olmaz.<br />

Kardiyovasküler muayenede; genellikle kalp seslerinin<br />

şiddeti azalmış, uzaktan geliyor hissi uyandırabilir.<br />

Üçüncü ve dördüncü kalp sesleri veya “sumasyon galosu”<br />

oskülte edilebilir.<br />

• Bununla birlikte, sistolik üfürüm bulunması ventriküler<br />

septum rüptürü veya akut mitral regürjitasyonunu<br />

gösterebilir, ancak bu üfürümün olmaması bu<br />

komplikasyonları dışlayamaz. Ekstremiteler genellikle<br />

vazokonstriksiyonludur (soğuk, nemli).<br />

• Başlangıçtaki teşhis stratejilerine 12 derivasyonlu<br />

EKG, göğüs radyografisi, arteriyel kan gazı ölçümü,<br />

elektrolitler, tam kan sayımı, koagulasyon testleri ve<br />

kardiyak enzimler dahil edilmelidir.<br />

Hastaların çoğunda akut ST elevasyonlu miyokard<br />

infarktüsünün EKG bulguları olabilir. Geniş anteriyor<br />

veya anterolateral infarktüs bulguları sıklıkla bulunur.<br />

Diğerleri, Q dalgaları veya diffüz ST depresyonu gösterebilir.<br />

• Rölatif normal EKG, kardiyojenik şokun bir veya<br />

diğer sebeplerinden biri için klinisyeni uyarmalıdır<br />

(kardiyak tamponad, aort disseksiyonu veya hemoraji<br />

gibi). İnferiyor Mİ’de, sağ ventrikül infarktüsünü<br />

tayin etmek için sağ prekordiyal derivasyonlar kaydedilmelidir.<br />

• Üçüncü-derecede AV blok veya sol dal bloku kötü<br />

(“uğursuz”) bulgulardır. Laktik asidoz, hipoksemi,<br />

ve karışık venöz oksijen desatürasyonu şokta sıklıkla<br />

bulunur.<br />

Yatakbaşı ekokardiyografi, kardiyojenik şokun etyolojisini<br />

belirlemek için önemli bir araçtır. Dilate olmuş<br />

hipokinetik sol ventrikül SV şokunu gösterir; oysa dilate<br />

olmuş sağ ventrikül sağ ventrikül tutulumunu ima<br />

eder.<br />

• Normal ventrikül fonksiyonu, düşük kalp debisi ve<br />

mitral regürjitasyonu, akut ağır mitral regürjitasyonu<br />

için tutarlı bulgulardır. Serbest duvar rüptürüne bağlı<br />

perikardiyal tamponad süratle aranmalıdır. Doppler<br />

değerlendirmesi, anlamlı mitral regürjitasyonu veya<br />

ventriküler septal rüptür varlığını kolaylıkla doğrular.<br />

• Transözefajeyal eko, “flail” mitral yaprakcıktan şüphelenilen<br />

fakat transtorasik eko ile görülemeyen<br />

veya görüntü kalitesi yetersiz olan hastalarda yardımcıdır.<br />

KŞ İatrojenik Hastalık Olabilir:<br />

Mİ ile komplike olmuş KŞ hastalarının ¾’de şok hasta<br />

hastanede bulunduktan sonra gelişmiştir. Bazı ilaçların<br />

kullanımı şok gelişimine katkı sağlayabilir.<br />

• Mi tedavisinde kullanılan birçok farklı sınıfta ilaç KŞ<br />

gelişimi ile ilişkili bulunmuştur: Beta blokerler, ACE<br />

inhibitörleri,ve morfin. Bununla birlikte, bu ilaçların<br />

herbiri KŞ riskinde sadece küçük artış ile ilişkilidir.<br />

Bunlar riski yüksek olanlarda KŞ gelişimine katkı<br />

sağlayabilir. Mİ hastalarında diüretikler de şokun<br />

gelişimine yardım edebilir (Şekil 12).<br />

• Mİ kalp debisi düşmese bile pulmoner ödeme neden<br />

olabilir, (a) çünkü iskeminin en erken etkisi sıklıkla<br />

SV kompliyansının azalmasıdır (= diyastolik az<br />

dolum, düşük atım hacmi). (b) Akciğerler içerisinde


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 711<br />

KORONER OKLÜZYON<br />

• Kompensatuar taşikardi<br />

• Gizli düşük atım hacmi<br />

↓SV kompliyansı<br />

↑PKUB<br />

↓veya değişmez<br />

Geniş risk bölgesi<br />

Geçmişte Mİ<br />

ve/veya<br />

Diastolik disfonksiyon<br />

(HTA gibi)<br />

SğV infarktüsü<br />

(volum<br />

kaybı yok)<br />

↑RVEDP (>15)<br />

↑CVP<br />

Aşırı<br />

Volüm<br />

Yüklenmesi<br />

Akciğerlerde intravasküler<br />

volümün yeniden dağılımı<br />

↑RVEDV<br />

Beta<br />

Bloker<br />

Diuretikler<br />

ACE<br />

İnhibitörleri<br />

(Nitratlar)<br />

↓Preload<br />

↓Intravasküler<br />

volüm<br />

↓SVR<br />

Pulmoner Ödem<br />

Düşük KD<br />

Hipotansiyon<br />

İnterventriküler<br />

septumun SV’ye doğru<br />

değişmesi<br />

SV gometrisinin<br />

değişmesine bağlı olarak<br />

SV dolum ve sistolik<br />

fonksiyonunun bozulması<br />

Kardiyojenik şok<br />

ŞEKİL 12. İatrojenik Kardiyojenik Şok. Mİ ve Pulmoner dem tedavisinde şematize edilmiş Kardiyojenik şok patofizyolojisi: Akut pulmoner<br />

ödem akciğerlerin ekstravasküler boşluğu içerisine intravasküler volumun yeniden dağılımıdır. Hemodinamik stabilite yerleşmediğinde,<br />

diüretikler önceden KY olmadan da plazma volumunda azalmaya sebep olarak şoku meydana getirebilir. Taşikardi sıklıkla<br />

düşmüş atım hacmine kompansatuardır. Bunun fazla kıymeti yoktur. β-bloker tedavisi kalp hızı ve atım hacmini düşürür, açık (klinik)<br />

şoka nedendir. Hipotansiyonu engelleyen koruyucu fizyolojik kompansatuar vazokonstriksiyonlu hastalarda da ACEİ’lerle de dekompansosyon<br />

meydana gelebilir, özellikle intravenöz ve erken kullanıldığında. Nitratların da benzer etkileri olduğu tahmin edilmektedir. SğV<br />

(sağ ventrikül) dolum basıncı halihazırda yükselmiş veya aşırı miktarda verilmişse volum desteklenmesi de zararlı olabilir. Çünkü, SğV<br />

SV doluşunu ve kontraksiyonunu bozabilir. CVP indikedir.<br />

Kısaltmalar: SğV: Sağ ventrikül, CVP: Santral venöz basınç, RVEDP: SğV diyastol sonu basınç, RVEDV: SğV diyastol sonu volum, KD:<br />

Kardiyak debi. SVR: Sistolik vasküler rezistan (Circulation 2008; 117:686-97)<br />

intravasküler volumun yeniden-dağılımı, geçmişte<br />

kalp yetersizliği olmayanlarda (yeni KY) dolaşan<br />

kan volumunda akut net düşüşe neden olabilir. (c)<br />

Bu hastalara yüksek doz diüretik verildiğinde plazma<br />

daha fazla düşer.<br />

• Mİ ve pulmoner ödemde şokun presipite olmasını<br />

önlemek için; düşük doz diüretikle birlikte düşük<br />

doz nitrat ve preload düşürmek için pozisyon<br />

(akciğer ödemi pozisyonu: bacaklar aşağıda, kollar<br />

yanlarda yatağın kenarını tutarak, dik oturtulmak)<br />

verilmesi denenmelidir.<br />

• SğV infarktüsünde aşırı volum yüklenmesi şoka sebep<br />

olabilir veya gelişimine katkı sağlayabilir; sağ<br />

kalp boşıukların daha fazla gerilmesi ile deprasan<br />

vagal reflekslerin aşırı uyarılmasına (karşılığında<br />

baskılanmış sempatik aktivasyon) bağlı (şiddetli<br />

bradikardi hipotansiyon).<br />

TEDAVİ<br />

I. Genel Destek Önlemleri:<br />

Mİ’de aspirin ve heparin rutin olarak önerilmelidir. Klo-<br />

pidogrel acil anjiyografi sonrasına kadar ertelenebilir,<br />

çünkü anjiyografi bulguları sonucunda ACBG acil olarak<br />

yapılabilir. Klopidogrel PKG’ye giden tüm hastalarda<br />

indikedir, şokta faydalı olmalıdır.<br />

Negatif inotropikler ve vazodilatörler (nitrogliserin<br />

dahil) engellenmelidir. İskemiyi en aza indirmek için<br />

arteriyel oksijenasyon ve normale yakın pH sürdürülmelidir.<br />

Hiperglisemik durumu kritik hastalarda yoğun<br />

insülin sağ kalımı düzeltir ve komplike olmuş Mİ’de<br />

kullanımı önerilmiştir. Hastaların endotrakeal tüp veya<br />

maske ile mekanik ventilasyon uygulaması eşiği düşüktür.<br />

Pozitif ekspirasyon-sonu basınç afterload ve preloadu<br />

düşürür. Mekanik ventilasyon ayni zamanda soluma<br />

işini de azaltır (Bölüm 2.2).<br />

Hemodinamik Yaklaşım:<br />

KŞ teşhisini kanıtlamak PA kateterizasyonu (Swan-<br />

Ganz) sıklıkla kullanılır; dolum basınçlarının yeterli olduğundan<br />

emin olmak ve tedavideki değişikliklere yol<br />

göstermek için düşürülmeli ve takılmalıdır. Bu tekniğin<br />

en iyi kullanım amacı; hastanın özel dolum basınçları ve<br />

kalp debisi arasındaki ilişkiyi saptamak ve bu bulgular


712<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

(SHOCK)’ta revaskülarizasyon cerrahi veya PKG ile<br />

yapılmıştır. Revaskülarizasyon için ayrılan hastaların<br />

%37’si randomizasyondan median 2.7 saat sonra<br />

ACBG’ye gitmiştir. Üç-damar hastalığı veya sol ana<br />

koroner arter hastalığı ve diabet prevalansının yüksek<br />

olmasına rağmen PKG ile kıyaslandığında ACBG ile yaşam<br />

beklentisi ve yaşam kalitesi benzer bulunmuştur.<br />

Toplumda KŞ’de acil ACBG oranı oldukça düşüktür<br />

(


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 713<br />

KARDİYOJENİK ŞOK<br />

Hastane gelişinde erken şok<br />

Aşağıdakilerin tümü<br />

bulunuyorsa F.Tdvi:<br />

1. PKG’ye>90 dk. gecikme<br />

2. Post Mİ başlaması


714<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 5. SHOCK çalışmasında Altgruplarda uzun-dönem yaşam beklentisi oranları<br />

Altgrup 3 Yıl Sürvi, % 6 Yıl Sürvi, % P'<br />

• Yaş 75 y 20.6 20.6 ––––<br />

• Erkekler 33.9 24.0 0.931<br />

Kadınlar 36.9 30.9 ––––<br />

• Girişte şok 24.8 12.4 0.016<br />

Girişte şok yok 36.7 28.5 ––––<br />

• Geçmişte MI 22.9 15.3 0.005<br />

Geçmişte MI yok 40.2 31.0 ––––<br />

• Hipertansiyon hikayesi 30.5 18.2 0.027<br />

Hipertansiyon hikayesi yok 39.6 34.0 ––––<br />

• Anterior MI 33.6 25.0 0.209<br />

Nonanterior MI 36.8 29.8 ––––<br />

• Sistemik hipoperfüzyon hızla İABP ile geri döndürüldü 43.3 32.9


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 715<br />

Başlangıç resüssitasyonunun (yeniden canlandırma;<br />

optimal vital fonksiyonların sağlanması) amacı; revaskülarizasyon<br />

tasarlanana kadar oksijenasyon ve perfüzyonun<br />

stabilize etmektir. Hasta açık şekilde pulmoner<br />

ödemde olmadıkça hipovolemik şoku dışlamak için sıvı<br />

replasmanı düşünülüp, dikkatle uygulanmalıdır (Şekil<br />

14). Özel miktarlarda bolluslar verilmeli (ilk 10 dakikada<br />

100 cc, ikinci 10 dakikada 150 cc, sonra 30 dakikada<br />

250 cc gibi) ve müteakiben hastanın klinik sonlanma<br />

noktaları dikkatle değerlendirilmelidir (idrar çıkışı, kan<br />

basıncı ve kalp hızı gibi).<br />

Preloadun önemli olduğu Sağ ventrikül şokunda ; sıvı<br />

desteği esas olup nitrat ve morfin kullanılmamasına işatedavi<br />

çalışmasında; LVAD tedavisi ile birlikte ACBG<br />

olsun olmasın, AMİ’den sonra erken LVAD takılan ve<br />

ACBG olanlarda mortalite yüksek bulunmuştur (J Thorac<br />

Cardiovascular Surg 2005;130: 693-98).<br />

KŞ ile komplike Mİ’de İABP’ye karşı Tandem Heart<br />

çalışmasında LVAD grubunda daha iyi hemodinamik<br />

düzelme olmuştur, fakat multiorgan sistem disfonksiyonu<br />

daha yüksek oranda gözlenmiştir. LVAD grubunun<br />

klinik profili (ateş, hipotansiyon, bradikardi) SIRS’yi<br />

işaret etmiştir, mortalite oranı ise iki destek grubunda<br />

benzer bulunmuştur (Eur Heart J 2005;26: 1276-83. Am Heart<br />

J 2006;152:469 e1-e8). LVAD’lerin çıkış noktası transplant<br />

adayı olamayan yaşayan hastalardır.<br />

Mekanik Komplikasyonlara Bağlı KŞ<br />

Tedavisi:<br />

Ventrikül septum, serbest duvar veya papiller adale<br />

rüptürü, Mİ’de KŞ’nin %12’sinin sebebidir. VSR mortalitesi<br />

en yüksek olan mekanik komplikasyondur, %87.<br />

Kadınlar ve yaşlı hastalarda riski yüksektir, tromboliz<br />

ile PKG’ye kıyasla riski daha yüksektir. Genellikle<br />

STEMİ’de tromboliz ile rüptürün zamanı değiştirmiştir,<br />

erken rüptür artmış, geç rüptür ise azalmıştır, genel olarak,<br />

toplam oranı da düşmüştür. Küçük infarkt ve şokta<br />

rüptürden kuvvetle şüphelenilmelidir. Ekokardiyografi<br />

altın standart teşhis yöntemidir.<br />

Akut mitral regürjitasyonu KŞ sebep olabilir veya<br />

şoku kötüleştirebilir. Papiller adale/korda rüptürü veya<br />

akut SV dilatasyonuna (mitral aparatusun çekilmesi/<br />

tetheringi ve yaprakcıkların uçuca gelememesi) bağlı<br />

olabilir. İnferiyor infarktlarda papiller adale rüptürü<br />

daha sıktır. KŞ ile ilişkili miyokardiyal rüptürün zamanında<br />

tamir edilmesi sağkalım için kritiktir.<br />

• Geçmişte dengeli operasyon için düşünülen optimal<br />

zaman, multiorgan yetersizliği başlamadan önce ve<br />

tamir için daha iyi stabilite sağlayan infarktlı miyokardın<br />

nebdeleşmesine fırsat veren ameliyat gecikmesini<br />

kapsar.<br />

VSR ve serbest duvar rüptüründe, nekrotik miyokard<br />

bölgesine sütür gerektiğinden cerrah için<br />

mekanik güçlükleri olabilir. Papiller adale rüptürü<br />

tamirinde nekrotik miyokardiyum sütür çizgisine<br />

alınmamalıdır, bu tamir ile ilişkili mortalite düşüktür.<br />

• VSR ve papiller adale rüptüründe öngörülemeyen<br />

hızlı kötüleşme ve ölüm, İABP ile aşikar hemodinamik<br />

stabilizasyon sağlansa dahi erken cerrahiyi gerekli<br />

kılar.<br />

• %100’e yaklaşan mortalitesinden dolayı cerrahinin<br />

boşuna olduğu VSR’li altgrup; çok yaşlılar ve kötü<br />

sağ ventrikül fonksiyonu olanlardır. Sağ ventrikül<br />

fonksiyonu VSR’de SV fonksiyonundan daha önemli<br />

belirleyicidir.<br />

Yeni pompasız-teknikler: VSR için internal septal<br />

plikasyon ve cerrahi yapışkan (“glue”) ve Gore-Tex yama<br />

ile serbest duvar rüptürünün tamiri. Venöz yolla perkutan<br />

tamirin bir kısıtlaması da ventriküler septal defektin<br />

büyüklüğünün tayin edilmesinin teknik olarak<br />

güç olabilmesindendir, infarktlı miyokardın iyileşmesi<br />

VSD’nin büyüklüğünü artırabilir ve böylece cihazın pozisyon<br />

değişikliğine hatta embolizasyona yol açabilir.<br />

• VSD deliğinden daha büyük cihazların kullanımı rölatif<br />

olarak daha iyi sonuçlar ile ilişkilendirilmiştir.<br />

Özel Durumların Tedavisi:<br />

KŞ’ye götüren bazı durumların tedavisi, SV yetersizliğine<br />

bağlı KŞ tedavisinden önemli farklılıklar göstermektedir.<br />

Hipotansiyonlu kritik hastalarda geçici SV çıkış<br />

yolu obstrüksiyonun tanınması önemlidir; çünkü diüretikler<br />

ve inotropikler obstrüksiyonu kötüleştirir.<br />

Hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati de KŞ’nin<br />

tedavisi; volum resusitasyonu ve beta blokajdır. Alfaagonistler<br />

afterloadu yükseltmek, boşluk büyüklüğünü<br />

artırmak ve obstrüksiyonu azaltmak için kullanılabilir.<br />

Bazı tako-tsubo kardiyomiyopatili olgularda, yaygın<br />

hipokinezi/apikal bölgelerin diskinezisi ile geriye kalan<br />

miyokardiyumun hiperkinezisi görülmüştür. Ekokardiyografi<br />

ve klinik cevaba göre ile yönlendirilen tedavi<br />

gereklidir. İABP dolaşım desteği sağlayabilir, Beta-blokaj<br />

sıklıkla bu koşullarda indike değildir, SV disfonksiyonunu<br />

şiddetlendirebilir. Alfa-agonistler vazopressör<br />

etkisinden dolayı miyokardiyal iyileşme olana kadar<br />

faydalı olabilirler (hasta psikolojik desteklenebilirse tipik<br />

olarak iyileşir).<br />

İnotroplar “stunned” miyokardiyumun fonksiyonunu<br />

düzeltir, dolayısı ile çıkış yolu obstrüksiyonu görünmüyorsa<br />

cevabı dikkatle izlenerek düşük dozda başlanmalıdır.<br />

KARDİYOJENİK ŞOKTA YOĞUN<br />

KRİTİK BAKIM<br />

1. Başlangıçta stabilizasyon:


716<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Klinik bulgular: Şok, hipoperfüzyon, konjestif KY, akut pulmoner ödem<br />

Altta yatan en olası major bozukluklar<br />

Akut pulmoner ödem Hipovolemi Düşük debili<br />

kardiyojenik şok<br />

Aritmiler<br />

Hareketin<br />

1°. sırası<br />

Verilmeli:<br />

• Furosemid IV 0.5 to 1.0 mg/kg*<br />

• Morfi n IV 2 to 4 mg<br />

• Gerekirse oksijen/entübasyon<br />

• NTG SL, sonra 10-20 mcg/dk. IV KKB<br />

>100 mmHg ise<br />

• Dopamine 5 to 15 mcg/kg dakikada IV SKB 70-<br />

100 mmHg ve şokun semptom ve bulguları varsa<br />

• Dobutamine 2 to 20 mcg/kg dakikada IV SKB<br />

30-100 mmHg ve şokun semptom/bulguları yok<br />

Uygulanmalı<br />

• Sıvı<br />

• Kan transfüzyonu<br />

• Sebebe özel girişimler<br />

• Consider vazopressör<br />

Kan basıncı kontrolu<br />

Bradikardi<br />

Kılavuzlara göre<br />

tedavisi<br />

Taşikardi<br />

Kan basıncını kontrol et<br />

Hareketin<br />

2°. sırası<br />

SKB<br />

>100 mmHg bazalin<br />

< 30 mmHg altında değil<br />

Sistolik KB<br />

Greater than 100 mm Hg<br />

SKB<br />

70-100 mmHg<br />

Şokun semptom/<br />

bulguları yok<br />

SKB:<br />

70-100 mmHg<br />

Şokun semptom/<br />

bulguları<br />

SKB<br />


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 717<br />

TABLO 6. Kardiyojenik şokun geleneksel tedavisi<br />

• Volumun maksimum optimuma getirilmesi (sağ atriyum<br />

basıncı: 10-14 mmHg, PKUB: 18-20 mmHg).<br />

• Oksijenasyonun maksimuma getirilmesi (mekanik<br />

ventilasyon gibi).<br />

• Ritm kontrolu; A-V senkronizasyonun sağlanması (kalp<br />

pili, kardiyoversiyon gibi).<br />

• Elektrolit ve asid-baz dengesizliği düzeltilmeli.<br />

• Sempatomimetik aminler (dobutamin, dopamin,<br />

norepinefrin, fenilefrin).<br />

• Fosfodiesteraz inhibitörleri (milrinon gibi).<br />

• Vazodilatörler (nitrogliserin, nitroprussid gibi).<br />

• Diüretikler (furosemid gibi).<br />

• Antiaritmikler (amiodaron).<br />

• İABP (intraaortik balon pompası).<br />

(Riba AL. Critical Care Clinics. Saunders Company. 2007. p.764)<br />

2. Arteriyel kateter aorta en yakın yere takılmalıdır (femoral<br />

arter).<br />

• Periferik arter basıncı (özellikle radial arter) vazokonstriksiyondan<br />

dolayı yanıltıcı olabilir. Tercihen<br />

uzun bir kateter femoral veya brakiyal artere<br />

yerleştirilebilir. Sürekli intraarteriyel basınç ve<br />

kan gazı takibi yapılır. Düşük ve yavaş heparin<br />

infüzyonu ile arteriyel ve pulmoner kateter yıkanarak<br />

açık kalması sağlanır. İdrar çıkışını takip<br />

etmek için Foley veya başka bir kateter mesaneye<br />

yerleştirilir. İdrar çıkışı 20-30 ml/saatin üzerinde<br />

tutulmalıdır.<br />

3. Pulmoner arterdeki termodilüsyon kateteri ile kardiyak<br />

indeks ölçümü yatakbaşı yapılabilir.<br />

i. Kardiyak indeks 18<br />

mmHg ve sistolik arteriyel basınç >100 mmHg<br />

ise diüretik (iv furosemid 20-40 mg) ve preload<br />

-afterloadu azaltmak için intravenöz vazodilatör<br />

tedavi (iv nitrogliserin, 5 micg/dk ile başlayıp<br />

doz sistolik arteriyel basınç 90 mmHg üzerinde<br />

kalmak şartı ile kademeli olarak artırılır) veya<br />

ACE inhibitörü kullanılabilir. Hedef; PKUB’nin<br />

18 mmHg altına düşürülmesidir.<br />

ii. Kardiyak indeks18 mmHg<br />

ve sistolik arteriyel basınç


718<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 7. Farmalolojik tedavi<br />

Hipoperfüzyon<br />

Pulmoner konjesyon<br />

İlaçlar ve dozları:<br />

• Dobutamin: 2-20 micg/kg/dk. İV<br />

• Dopamin: 5-15 micg/kg/dk. İV<br />

• Norepinefrin: 0.5-30 micg/kg/dk. İV<br />

• Fenilefrin: 0.1-0.5 micg/kg/dk. İV<br />

• Nitrogliserin: 10 micg/dk, her 10 dakikada 10 micg yükseltilir.<br />

• Nitroprussid: 10 micg/dk, her 10 dakikada 5 micg yükseltilir.<br />

• Milrinon: 50 micg/kg, 10 dakikada, sonra 0.375-0.75<br />

micg/kg/dk.<br />

• Furosemid: 20-160 mg. İV<br />

• Bumetanid: 1-3 mg. İV<br />

• Amiodaron: 150 mg,10 dakikada, sonra 1 mg/dk 6 saat,<br />

0.5 mg/dk, 18 saatte.<br />

(Riba AL. Critical Care Clinics. Saunders Company. 2007. p.764)<br />

Kısaltmalar: DP: Dopamin, DB: Dobutamin, NE: Norepinefrin, OAB:<br />

Ortalama arter basıncı, NP: Nitroprussid.<br />

ŞEKİL 15. Evre IV hastalarda (pulmoner konjesyon ve hipoperfüzyon<br />

kardiyojenik şok) tedavi algoritmi. 18<br />

Farmakolojik Tedaviler:<br />

Sempatomimetik agonistler, kardiyojenik şokta yaşam<br />

beklentisine çok az katkıları olmasına karşın, erken dönemde<br />

hemodinamik destek sağlayarak klinik tabloyu<br />

geçici olarak stabilize ederler (Tablo 7).<br />

Bu ilaçlar kontraktiliteyi ve kardiyak performansı artırırken,<br />

miyokardın oksijen tüketimini de artırdıklarından<br />

iskemik/infarktüslü ve noninfarktüslü segmentler<br />

üzerinde olumsuz etkilidirler.<br />

Etkileri erken başlamakta (


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 719<br />

TABLO 8. İnotropik ajanlar<br />

Kardiyovasküler Etkiler<br />

Ajan Reseptör Etkisi Doz KH KB KB SVR PKUB Yorumlar<br />

Mekanizma<br />

Dopamin 2-5 mcg/kg/dk DA 2-30 ↑ ↑ ↑ ↑ 0-↑ Etkinin %50'si NE<br />

5-10 mcg/kg/dk β1, NE mcg/kg/dk salınımına sekonderdir<br />

>10 mcg/kg/dk α Dopamin reseptörlerinin<br />

uyarılması renal ve<br />

splankik kan akımını<br />

artırır.<br />

Dobutamin β1, β2 2-30 + 0 ↑ ↓-0 ↓-0 (+) ve (–) isomerlerin<br />

mcg/kg/dk<br />

karışımı kardiak<br />

outputun artışıyla<br />

renal perfüzyon da<br />

artırılmaktadır.<br />

Norepinefrin α, β1 0.5-80 ↓-0 ↑ ↓-0 ↑ 0-↑ Potent vazokonstriktör<br />

mcg/kg/dk<br />

Epinefrin α, β1, β2 0.005-0.5 ↑ ↑ ↑ ↓ ↑ Potent vazokonstriktör<br />

mcg/kg/dk<br />

Epinefrinin indüklediği<br />

hipokalemi aritmiler<br />

için potansiyel<br />

oluşturabilir.<br />

Amrinon Fosfodiesteraz inh. c-AMP 0.75 mg/kg 0-↑ 0-↓ ↑ ↓ ↓ Yarı ömrü 2-6 saattir<br />

aracılığıyla kontraktiliteyi<br />

%2-4 trombositopeni<br />

ve vazodilasyonu artırır.<br />

riski vardır.<br />

Milrinon Amrinonla aynıdır. 50 mg/kg 0-↑ 0-↓ ↑ ↓ ↓ Yarı ömrü 0.5-2 saattir.<br />

sonra 0.25<br />

trombositopeni nadirdir.<br />

mcg/kg/dk<br />

KA: Kardiyak output, SVR: Sistemik vasküler rezistans, PKUB: Pulmoner kapiller uç basıncı, DA: Dopamin, KH: Kalp hızı,<br />

KB: Kan basıncı, KD: Kalp debisi, NE: Norepinefrin, c-AMP: Siklik adenozin monofosfat<br />

• Önerilen doz İV 0.5 mg, sonra 4-6 saatte bir 0.25 mg,<br />

toplam yükleme dozu 1 mg olacak (hedeflenen ventır.<br />

Bu etki diğer inotropik ilaçlarda bulunmayan bir<br />

özelliktir.<br />

Norepinefrin: Güçlü bir vazopressör olup, yüksek<br />

doz dopamine rağmen sistemik arteriyel basınç istenilen<br />

düzeyin altında ise (sistolik kan basıncı


720<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

trikül hızına gelene kadar) şekildedir. Kardiyojenik<br />

şokta atım hacmini kompanse etmesi için ventrikül<br />

hızı 90-110/dk’da tutulmalıdır.<br />

Nitrogliserin: Vazodilatör tedavi sistolik arteriyel<br />

basıncı 90 mmHg altında olan kardiyojenik şokta kontrendikedir.<br />

• 30 micg altındaki düşük dozlarda venöz dilatasyona<br />

neden olur. Daha yüksek dozlarda arteriyoler dilatasyon<br />

sonucu arteriyel basıncını düşürür. İV kullanımdan<br />

hemen sonra PKUB ve sol ventrikül diyastol<br />

basıncı hızla düşer, dispne kaybolur. Miyokardın<br />

diyastolik duvar gerilimi ve iskemi de azalır. Koroner<br />

dilatasyon ve kollateral dolaşıma karşı direnci<br />

azaltarak iskemik miyokarda oksijen sunumunu artırır.<br />

Nitrogliserin ve nitroprusid AMİ’nin mekanik<br />

komplikasyonlarından mitral yetersizliğinde ilk seçenektirler<br />

(İABP ile birlikte).<br />

• Sürekli nitrogliserin infüzyonuna 24 saat sonunda<br />

tolerans gelişir.<br />

• Sempatomimetik agonist inotropiklerin orta dozlarda<br />

kombine edilmeleri, bu ilaçların yan etkilerini en<br />

aza indirirken ek yarar da sağlar.<br />

• Dopamin ve dobutaminin 7.5 micg/kg/dk dozlarda<br />

birlikte kullanılması yüksek dozlarda ayrı ayrı<br />

kullanıllmalarından daha fazla hemodinamik yarar<br />

sağlar ”ideal kombinasyon”.<br />

• Norepinefrinle birlikte kullanılan düşük doz dopamin<br />

ise arteriyel ve renal perfüzyonun devamını<br />

sağlar.<br />

İntra-Aortik Balon Pompası ( İABP):<br />

Kardiyak siklus ile uyumlu olarak aort kapaklarının<br />

kapanması ile (dikrotik çentik’te) şişip, aortik ejeksiyon<br />

öncesi (aort basıncının yükselmeye başlama noktası)<br />

inmeye programlanmış bir balon kateter olan İABP, femoral<br />

yol ile renal arterler düzeyi üzeri ve sol subklaviyan<br />

arterin altına, inen-torakal aortaya sol subklaviyan<br />

arterin çıkışında sonra yerleştirilir (bakınız Bölüm 2.2).<br />

Balonun şişmesi ile aortada erken diyastolik basınç hızla<br />

artar, bunun sonucunda periferik doku perfüzyonu<br />

ve diyastolik koroner arter akım hızı artar. Balonun sönmesi<br />

ile ise aortun diyastol sonu basıncı düşer, bir sonraki<br />

sol ventrikül ejeksiyonunu kolaylaştırır (afterload<br />

düştüğünden). Kalbin atım hacmi ve kardiyak debi artar,<br />

PKUB düşer. Diyastolik kan akımının düzelmesi ve<br />

ventriküler duvar stresinin azalması ile (sol ventrikül<br />

diyastolik volüm ve basıncının azalması sonucunda)<br />

miyokardın oksijen gereksinimi azalır. Bu etki vazopressor<br />

ve inotropik ajanlarla sağlanamaz (kontraktilite<br />

artması-atım hacmi ve kardiyak debi artışı ile sonuçta<br />

miyokardın oksijen gereksinimi ve tüketimi artar).<br />

Kardiyojenik şokta İABP’nin tek başına mortalite<br />

veya yaşam beklentisine bir etkisi yoktur. Erken dönemde<br />

uygulandığında klinik tabloyu stabilize edebilir. Bu<br />

nedenle şokun agresif tedavisinde, sistemik ve koroner<br />

perfüzyonu desteklediğinden dolayı değişmez bir unsurdur.<br />

Ancak buna rağmen kullanımı sanıldığı kadar<br />

fazla değildir.<br />

Kardiyojenik Şokun Özel Hemodinamik<br />

Profilleri:<br />

Sol ventrikül şoku: Pulmoner kapiller uç basınç<br />

(PKUB) yüksek, kalp debisi (KD) düşük, sistemik vasküler<br />

rezistans (SVR) yüksek.<br />

Sağ ventrikülün şoku: Sağ atriyal (SğA) basınç yüksek,<br />

SğA/PKUB’nin ortalama basınç oranları 0.8’den<br />

büyük, basınç dalgası çizimlerinde şiddetlenmiş SğA<br />

inişi, Sağ ventrikülde “kare kök” işareti.<br />

Mitral regürjitasyonu: PKUB’de büyük v dalgası.<br />

Ventriküler septal defekt: PKUB’de büyük v dalgası.SğA’dan<br />

SğV’ye %5’den büyük oksijen satürasyon<br />

yükselmesi (“O 2<br />

step up”).<br />

Perikardiyal tamponad: diastolik basınçların yaklaşık<br />

20 mmHg’da eşitlenmesi.<br />

• Kardiyak güç = (ortalama arteriyel basınç x kalp<br />

debisi kalp debisi : 451). Hastane mortalitesinin en<br />

güçlü öngörenidir. Bununla birlikte Mİ olmayan<br />

hastalarda pulmoner arter kateterinin kullanımının<br />

mortalite faydası ile ilişkili bulunmamıştır, kardiyojenik<br />

şok tedavisinde yönlendirici olarak çok faydalıdır.<br />

İnatçı atriyal ve ventriküler taşiaritmiler, kalp<br />

debisini maksimuma çıkarmak için hemen elektriki<br />

olarak sinüs ritmine çevrilmelidir. Sıklıkla, Amiodaron<br />

gibi gibi antiaritmikler sinüs ritminin devam<br />

ettirilmesi için gerekebilir. Benzer şekilde bradikardi<br />

ve yüksek-dereceli kalp bloku Atropin veya geçici<br />

uyarı verme (“pacing”) ile tedavi edilmelidir.<br />

• A-V senkronizasyonun sağlanıp sürdürülmesi için<br />

Atriyoventriküler uyarı verme tercih edilir, özellikle<br />

sağ ventrikül yetersizliği tablosunda (SğV infarktüsünde).<br />

Ventriküler aritmilere predispozisyon olan hipokalemi<br />

ve hipomagnezemi düzeltilmelidir (bakınız Bölüm<br />

2.5, 2.6). Metabolik asidozu düzeltmek için hiperventilasyon<br />

gerekebilir, sodyum bikarbonat kullanılması engellenmelidir<br />

(yarılanma ömrü kısa ve büyük sodyum<br />

yükü riskinden dolayı).<br />

• Aspirin ve heparin kullanılmalıdır; reinfarktüs,<br />

ventriküler mural trombus oluşumu, veya derin<br />

ven tromozunun önlenmesine ve invazif bakıma ek<br />

fayda ve katkısı vardır. Klopidogrel kullanımı acil<br />

cerrahi kararını kesinleştirecek kardiyak kateterizasyon<br />

sonucu elde edilene kadar bekletilmeli, çünkü<br />

uzamış etkisi ve yüksek perioperatif kanama riski<br />

(ACBG’den en az 3-5 gün önce klopidogrel kesilmelidir).


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 721<br />

Morfin, ağrı ve aşırı sempatik aktiviteyi, preload ve<br />

afterloadu azaltır; hipotansiyon ve yaşlılarda sadece yavaşca<br />

artırılan küçük dozlarda çok dikkatli kullanılmalıdır<br />

(AMİ Killip sınıfı ≥2 hastalarda kontrindikedir).<br />

Diüretikler, dolum basınçlarını düşürür, aşırı volumu<br />

(hipervolemi) kontrolu etmek için kullanılmalıdır.<br />

• Negatif inotropik etkilerinden dolayı, Beta blokerler<br />

ve kalsiyum kanal blokerleri yasaklanmalıdır.<br />

• İnotropik ve vazopressör ilaçlar, hipotansiyonu döndürmek<br />

ve vital organ perfüzyonunu düzeltmek için<br />

kullanılacak tedavinin major başlangıç girişimleridir<br />

(Tablo 7).<br />

• Sempatomimetik ajanlar, klinik durum yavaş yavaş<br />

geliştikçe ve komplikasyonlar ortaya çıktıkça, sık değişen<br />

hemodinamik parametrelere göre belirlenmelidir.<br />

Beta agonistler kontraktiliteyi artırır ve sersemlemiş<br />

(“stunned”) ve reperfüze olmuş miyokard iyileşinceye<br />

kadar destek sağlar. Bunlar ayrıca taşikardiye neden<br />

olarak, peri-infarkt zonda miyokardiyal iskemiyi kötüleştirebilir<br />

ve aritmojeniteyi de artırabilir.<br />

Dolaşım destekleyen (desteği tayin etmenin bir diğer<br />

anlamı hastanın klinik durumunun düzelmesi) en<br />

düşük dozun kullanılması gerekir. İV sempatomimetiklerin<br />

dozu, dolaşım desteği sağlayan minumum doza<br />

doğru titre edilmelidir.<br />

• Dobutamin, miyokard kontraktilitesini artırır ve<br />

periferik vazodilatasyona neden olur. Dopamin ile<br />

kıyaslandığında daha az kronotropiktir, yarılanma<br />

ömrünün kısa (2 dakika) olması, sistolik kan basıncı<br />

70 mmHg’dan büyük olan hastalarda ilacı inotropik<br />

ajan durumuna getirir.<br />

• Dopamin, sistolik kan basıncı 70 mmHg’dan düşük<br />

olan hipotansif hastalarda başlangıçta tercih edilen<br />

pressör ajandır.<br />

Refrakter hipotansiyonda, norepinefrin veya fenilefrin<br />

vital organ perfüzyonunu idame ettirebilmek için<br />

tedaviye ilave edilebilir.<br />

• Epinefrin, selektif olmadığından güçlü alfa ve beta<br />

uyarandır, sadece kardiyak arrest tablosunda kullanılır.<br />

Milrinon, yarılanma ömrü daha uzundur, kardiyojenik<br />

şok hastalarında nadiren kullanılmıştır.<br />

İntra-aortik balon karşı-pulsasyonu (İAB): Farmakolojik<br />

tedavi tam-olmayan hemodinamik destek sağladığında,<br />

İABP ile mekanik dolaşım desteği verilebilir.<br />

• İABP’nin en iyi kullanımı; revaskülarize edilebilen,<br />

non-fonksiyonel iskemik veya canlı miyokardı olan,<br />

veya cerrahi tamire uyumlu mitral regürjitasyonu<br />

veya ventriküler septal rüptür bulunan hastalardır.<br />

• İABP, geç ortaya çıkan veya ventrikülü yaygın olarak<br />

nebdeleşmiş hastalardaki kardiyojenik şokta az destek<br />

sağlar. Gözlemsel veriler reperfüzyon devrinde<br />

bile, tekbaşına İABP’nin mortaliteyi azaltma faydasınin<br />

olmadığını göstermiştir. Bu nedenle, İABP ile<br />

“karşı-pulsasyon”; reperfüzyon stratejilerini kolaylaştıran<br />

ve bunların faydasına katkısı olan hastanın<br />

hemodinamik stabilizasyonunun sağlanması ölçülerinde<br />

düşünülmelidir (reperfüzyona gideceklerde<br />

girişim öncesinde hemodinamik stabilizasyon sağlamak<br />

gibi).<br />

Pompa kardiyak diastol sırasında inen aortta balonun<br />

şişip sönmesi için tasarlanmıştır; şişerek diastolik<br />

kan basıncını yükseltir ve sistolden hemen önce ise sönerek,<br />

aort içerisinde potansiyel boşluk yaratarak sistemik<br />

vasküler rezistansı düşürür, sistol-sonu ve diastolsonu<br />

volumlerinin düşmesi SV duvar gerilimi azaltır.<br />

Bu etkilerden PKUB ve miyokardın oksijen isteği düşer;<br />

subendokardiyal kan akımı düzelir ve kalp debisi yükselir.<br />

2004 AHA/ACC: STEMİ Kılavuzunda İABP indikasyonları:<br />

Sınıf I İndikasyon:<br />

• Diğer girişimlere cevap vermeyen hipotansif hastalara<br />

(sistolik kan basıncı


722<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

2007-AHA/ACC STEMİ Kılavuzuna Göre:<br />

İABP Tedavisi için Sınıf I İndikasyon<br />

(Tedavi/Girişim Yapılmalı/Verilmelidir, Fayda>>>Risk):<br />

(JACC 2008;51:2-38)<br />

• Farmakolojik tedavi ile hızla geriye döndürülemeyen<br />

kardiyojenik şok, bir de anjiyografi ve acele revaskülarizasyon<br />

oşullarında kullanılmalıdır.<br />

• Mİ ile komplike olmuş akut mitral regürjitasyonu<br />

veya ventriküler septal rüptür hastalarının anjiyografi/revaskülarizasyon/tamir<br />

için stabilize edici<br />

tedavisinde farmakolojik destek tedavilerine ilave<br />

olarak kullanılmalıdır.<br />

• Refrakter anstabil anginada anjiyografi ve revaskülarizasyona<br />

köprü için girişim öncesi takılmalıdır.<br />

• İABP’nin kontrindikasyonları: Aort regürjitasyonu,<br />

aort disseksiyonu ve periferik damar hastalığı.<br />

Kardiyojenik şok hastalarında İABP’nin uzatılmış<br />

kullanımı %10-30 komplikasyon sıklığı ile birliktedir;<br />

bacak iskemisi, femoral arter laserasyonu, aort<br />

disseksiyonu, infeksiyon, hemooliz, trombositopeni,<br />

trombozis, embolizm.<br />

Reperfüzyon Stratejileri:<br />

1. Fibrinolitik Tedavi:<br />

Akut STEMİ’nin fibrinolitik ilaçlar ile tedavisi reper-<br />

füzyon tedavisi uygulanmayanlara göre hayatlar kurtarmış,<br />

infarkt alanını küçültmüş ve SV fonksiyonunu<br />

korumuştur, ayrıca başlangıçta şoku olmayanlarda, sonradan<br />

şok gelişme riskini de azaltmıştır.<br />

Kardiyojenik şokun ortaya çıktığı hastalarda, fibrinolitik<br />

tedavi non-şok hastalarına göre rölatif düşük<br />

reperfüzyon oranı iledir bu sorunun kesin tedavisi yoktur<br />

(daha az TIMI-3 akım oranı, malperfüzyon sıklığı<br />

yüksek).<br />

• Ortalama arter basıncı (OAB) 65 mmHg’nın üstünde<br />

koroner perfüzyon sürdürülebilir; OAB 30 mmHg<br />

altına düşünce koroner akım kesilir. Bundan başka,<br />

vazokonstriksiyon ve koroner arter duvarının azalmış<br />

dolumuna bağlı pasif kollapsı, fibrinolitik tedaivinin<br />

etkisini, intrakoroner trombus içerisine penetre<br />

olmasını kısıtlayan diğer faktörlerdir.<br />

• Norepinefrin infüzyonu ile kan basıncının normal<br />

düzeylere çıkartılması ile reperfüzyon oranı düzeltilmiştir<br />

(hayvan çalışmalarında), anlamı; koroner<br />

perfüzyon basıncı (kalp debisi değil, “diastolik aort<br />

basıncı – SV diastol basıncı”) fibrinolitik etkinliğinin<br />

major belirleyicisidir.<br />

• İlginç olarak alteplaz (rtPA) ile mukayese edilen<br />

streptokinaz; alteplaz ile tedavi edilen hastalar daha<br />

iyi olmalarına rağmen kardiyojenik şokta blosunda<br />

streptokinazın daha fazla mortalite faydası gösterilmiştir<br />

( GUSTO). Streptokinaz şok hastalarında daha<br />

Amb -Balon:


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 723<br />

faydalı olabilir, çünkü; bu grupta ilacın sebep olduğu<br />

uzamış litik durum reokluzyon riskini azaltabilir;<br />

daha az fibrin- spesifik olduğundan trombusa daha<br />

iyi penetre olabilir; sistemik dolaşımdaki plazminojeni<br />

aktive eder, pıhtının yüzeyine (buradaki fibrine<br />

spesifik) tercihli olarak bağlanmaz, daha çok sistemik<br />

litik etkilidir. Günümüzde şok olsun olmasın<br />

STEMİ’de primer PKG uygulanamayanlarda (tıpsal<br />

temastan 2 saat içinde ve şokta gecikmeye bakılmaksız),<br />

farmakolojik reperfüzyo, için öncelikle fibrinspesifik<br />

trombolitiklerin kullanılması yavsiye edilmektedir<br />

(ESC-2008).<br />

Fibrinolitik tedavinin kardiyojenik şoktaki kısıtlamalarından<br />

dolayı, trombolitik tedavi, PKG veya ACBG<br />

ile revaskülarizasyon tedavisinin hızla sağlanamadığı<br />

koşullarda ikinci seçenek olarak düşünülmelidir. Yaşayabilecek<br />

durumda olan hasta, tromboliz yapılsın yapılmasın<br />

daha sonra, revaskülarizasyon tedavisinin olası<br />

faydasını sağlayabilmek için (Şekil 16‘daki gibi), mümkün<br />

olduğunca en erken revaskülarizasyon olanağı olan<br />

hastaneye transfer edilmelidir (tromboliz yapılanlarda<br />

>3 75 yaş yaşlı altgrubunda; kadın cinsiyet, geçmiş<br />

hikayesinde Mİ, konjestif KY, böbrek yetersizliği,<br />

ve diğer komorbidler daha fazla bulunmuştur. Bunlara<br />

pulmoner arter kateterizasyonu, İABP karşı-pulzasyon,<br />

koroner anjiyografi, PKG ve ACBG gibi girişimsel tedavilerin<br />

uygulanma olasılığı çok düşüktür. Baştan başa<br />

(toplam) hastane mortalitesi yaşlılarda daha genç yaşlara<br />

göre anlamlı daha yüksek bulunmuştur (%76’ya karşı<br />

%55). Erken revaskülarizasyon için seçilen yaşlılarda<br />

mortalite revaskülarizasyona gitmeyenlere göre anlamlı<br />

daha düşüktür (%46’ya karşı %81). Buna göre:<br />

• Yaş, kardiyak kateterizyon için hasta seçiminde dışlama<br />

kriteri olmamalıdır.<br />

• PKG, maksimal farmakolojik ve mekanik destek tedavileri<br />

sağlanmışsa yapılmalıdır.<br />

• Noniyonik kontrast kullanarak, infarkt arterini tanımaya<br />

çalışmak için; sol koroner artere iki injeksiyon<br />

ve sağ koroner artere ise bir injeksiyon yapılmalıve<br />

kontrast yüklenmemesi için genellikle sol ventrikülografiden<br />

kaçınılmalı. Kısacası PKG süratle ve en etkili<br />

olacak kadar kısıtlanmış kontrast injeksiyonları<br />

ile yapılmalıdır.<br />

• Bununla birlikte, AMİ’de PKG infarkt arteri ile sınırlıdır.<br />

Kardiyojenik şoklu ve çok damar hastalığı<br />

olanda bazen en iyi yaşam beklentisi şansı, proksimal<br />

diskret tüm lezyonlara PKG yapılması ile sağlanabilir.<br />

• Çok damar hastası sağ kalan hastalara, daha tam revaskülarizasyon<br />

elde edilebilmesi için önceki revaskülarizasyon<br />

girişimine sonradan PKG veya ACBG<br />

eklenmesi gözden geçirilmelidir (Hibrid tedavi, veya<br />

aşamalı revaskülarizasyon).<br />

STEMİ Kılavuzlarda KŞ’de PKG Yaklaşımı:<br />

• ESC-2008 kılavuzunda: KŞ ‘de şok zamanı ve girişim<br />

için gecikme ne olursa olsun primer PKG önermiştir<br />

(Sınıf I indikasyon). Reperfüzyon tedavisi yapılmayan<br />

(elverişli olmayan) anstabil hastalarda acil koroneranjiyografi<br />

ve uygunsa PKG önerilmiştir. Killip sınıfı<br />

-III ve –IV zamandan, gecikmeden ve öncesinde<br />

reperfüzyondan bağımsız erken revaskülarizasyon<br />

önerilmiştir (Sınıf I indfikasyon). İABP sadece Killip<br />

sınıf –IV’de önerilmiştir (Sınıf I).<br />

• AHA/ACC-2007 kılavuzunda:


724<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

major öngöreni bulunmuştur. Mortalitenin bağımsız öngörenleri:<br />

Sol ana koroner arter hastalığı, PKG sonrası<br />

Tımı akım


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 725<br />

Yaşam oranı<br />

Log-Rank P = .03<br />

Tüm hastalar<br />

Erken revaskülarizasyon (ERV)<br />

Başlangıçta medikal stabilizasyon ((IMS)<br />

Randomizasyondan sonra yıllar<br />

Riskteki hst no:<br />

ERV 152 56 42 33 18 3<br />

IMS 150 38 29 18 9 2<br />

ŞEKİL 17. SHOCK çalışması topluluğunda uzun dönem takip.<br />

ERV (erken revaskülarizasyon) yıllık devam eden fayda ile<br />

ilişkili bulunmuştur. Mortalite oranı IMS IMS için randomize<br />

edilenlerden daha azdır. IMS: Başlangıçta medikalatabilizasyon.<br />

(Circulation 2008;117:686-697).<br />

• İABP hemodinamik stabiliteyi düzeltmede yetersiz<br />

kalmışsa, seçilmiş hastalarda perkutan veya cerrahi<br />

yöntemlerle LVAD’lerin yerleştirilmesi faydalı olabilir.<br />

Uzun Dönemde Yaşam Beklentisi ve<br />

Yaşam Kalitesi:<br />

SHOCK çalışmasında erken revaskülarizasyon<br />

grubunda 3 ve 6 yılda yaşam beklentisi süreğen tedavi<br />

faydası ile %41.4 ve %32.8 bildirilmiştir (Şekil 17). Bu<br />

oran, rutin invazif tedavi almayan hastalarda bildirilen<br />

30-günlük yaşam beklentisi oranına benzer veya daha<br />

iyidir (5 yıllık yaşam beklentisi birçok kanser tiplerininkilerine<br />

benzer). Bu bulgular GUSTO-1’de KŞ’de 30<br />

günde sağ kalanların 11 yılda saptanan yaşam berklentisi<br />

oranları (%55) ile tutarlıdır. Daha ötesi GUSTO-1’in<br />

1 yıl sonraki mortalite oranı şoklu ve şoksuzlarda benzerdir<br />

(%2 %4).<br />

Uzun dönemde yaşam beklentisi kadar önemli sağ<br />

kalanların yaşam kalitesidir. Bu tahmin edilenden daha<br />

iyidir. SHOCK’ta hastaneden taburcu olduktan sadece<br />

2 hafta sonra revaskülarizasyona verilenlerin %75.9’u,<br />

medikal stabilizasyona gidenlerin ise %62.5’inin fonksiyonel<br />

sınıfı NYHA I – II bulunmuştur (Şekil 18). Sağ kalanlardan<br />

2 haftada NYHA III-IV olanların %55’i 1 yılda<br />

sınıf I-II düzelmiştir.<br />

®- Yorum: AMİ’de Kardiyojenik şok komplikasyonunda<br />

perkutan sol ventriküle yardımcı<br />

cihazlar (LVAD):<br />

AMİ’de kardiyojenik şok sıklığı %7-10 olup, PKG,<br />

İABP ile agressif tedavi stratejilerine rağmen, mortalitesi<br />

kabul edilebilir düzeyin çok üzerindedir (>%50-70). 1-4<br />

İnfarkt arterinin revaskülarizasyonundan sonra jeopar-<br />

dize miyokardiyumun iyileşmesi için birkaç gün gerekmektedir.<br />

Bu dönem boyunca birçok hasta düşük kalp<br />

debisine dayanamamaktadır. Bundan dolayı, başlangıçta<br />

hemodinamik stabilizasyon sağlayabildiğinden İABP<br />

tercih edilen perkutan mekanik yardımcıdır. İABP kullanımının<br />

ana kısıtayıcıları: Aktif kardiyak destek sağlayamaması,<br />

kardiyak siklus ile tam senkronizasyona<br />

ihtiyaç göstermesi ve belirli düzeyde bazal SV sistolik<br />

fonksiyonuna gereksinimi olmasıdır (yaklaşık ortalama<br />

SKB >60 mmHg gibi).<br />

Birçok hastada bulunan ağır derecede baskılanmış<br />

SV fonksiyonu veya sürekli taşiaritmilerde, İABP ile<br />

sağlanan hemodinamik destek ve SV boşaltıcı (unloading)<br />

etkiler KŞ’yi geriye döndürmek için yeterli değildir.<br />

Dolayısı ile, LVAD’ler ile aktif dolaşım, henüz randomize<br />

çalışmalar ile desteklenmese de desteği standart<br />

tedaviye cevap vermeyen KŞ’de faydalı olmalıdır (Şekil<br />

19). Genellikle bu cihazlar, birkaç günde sonlanabilen<br />

“iyileşmeye-köprü” olarak kullanılmaktadır. Post-AMİ<br />

komplikasyonlarda ise, “cerrahiye köprü”, iyileşmeyen<br />

hastalarda ise uzun-süreli cerrahi LVAD (Left Ventricular<br />

Assist Device) implantasyonu veya kalp transplantasyonu<br />

gereklidir (bakınız Bölüm 1.8). Perkutan<br />

LVAD’ler maksimum 14 gün kullanılmak için biçimlendirilmiştir.<br />

Perkutan kardiyopulmoner bypass:<br />

Bu sistemler esas olarak kan pompası ve oksijenatör<br />

ihtiva eder; inen aortada 16- 18 French size (11 mm =<br />

French/3.14) arteriyel kanül ve 18 French venöz kanül<br />

sağ qatriyuma içerisine ilerletilerek kullanılır (Şekil 20).<br />

Çıkış sonrası<br />

2 hafta<br />

Post-MI<br />

6 ay<br />

Post-MI<br />

1 ay<br />

Sınıf I/II<br />

Sınıf III/IV<br />

Azalmış<br />

ŞEKİL 18. SHOCK çalışmasında fonksiyonel sınıf çıkıştan 2 hafta<br />

sonra sağkalanların çoğunda fonksiyonel durum iyidir (ve yaşam<br />

kalitesi). Fonksiyonel durum olaydan 1 yıl sonra da iyi olmaya<br />

devam etmiştir. ERV: Erken revaskülarizasyon. İMS: Başlangıçta<br />

medikal stabilizasyon. (Circulation 2008; 117: 686-697).


726<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

AMİ’li hasta ve kardiyojenik şok<br />

Mekanik komplikasyon yok<br />

Mekanik komplikasyon<br />

PKG İRA/çok damar ? PKG<br />

İnotroplar ve sıvı İABP<br />

IRA PKG?<br />

Çok damar PKG?<br />

İnotroplar ve sıvı<br />

İABP<br />

Azaltma<br />

Evet<br />

Yeterli<br />

destek?<br />

Hayır<br />

Evet<br />

Yeterli<br />

destek?<br />

Hayır<br />

Kısa veya orta-dönem<br />

LVAD<br />

Kısa veya orta-dönem<br />

LVAD<br />

Azaltma<br />

Evet<br />

Düzelme?<br />

Hayır<br />

Cerrahi<br />

İmplante edilebilen LVAD?<br />

Transplantasyon?<br />

ŞEKİL 19. AMİ’de kardiyojenik şokta LVAD takılması için muhtemel hasta seçimi algoritması. LVAD: SV’ye yardımcı cihaz,<br />

PKG: Perkutan koroner girişim. (European Heart Journal 1997:28:2057-63).<br />

Bu kanül eksternal pompa ve membran oksijenarötürene<br />

bağlanır. Normal serum fizyolojik ile hazırlandıktan<br />

sonra (doldurulur), kan sağ atriyumdan çekilir ve ısı değiştirici,<br />

membran oksijenaratörüne doğru pompalanır,<br />

ve en sonunda femoral artere geri döndürülür. Dolaşım<br />

tam olarak CPB ( Kardiyo-Pulmoner Bypass) cihazı ile<br />

desteklemedikçe pompa sürekli akım ile pulsatil arteriyel<br />

basıncı idame ettirir. CPB’nin birçok dezavantajı<br />

vardır; büyük kanül çapı ile sonradan gelişen alt ekstremitele<br />

iskemik komplikasyonları, kullanım ve takibinde<br />

perfüzyonistlerin gerekmesi, direk SV boşalımı yapamaması,<br />

afterloadu yükseltmek ve kısıtlı destek süresi<br />

(< 6 saat).<br />

Bununla birlikte, perkutan CPB kardiyopulmoner<br />

kollapsaki hastalarda kateter laboratuarında kullanılmaktadır.<br />

Bu şekilde hastalar birdenbire damar kapanışı<br />

çözülenceye kadar desteklenebilir (PKG kateteri ile<br />

veya acil ameliyat için stabil durumda ameliyathaneye<br />

transfer edilene kadar). Perkutan uygulandığından beri<br />

ressüsitasyon sırasında veya akut ağır KŞ’de kullanılmaya<br />

çalışılmaktadır. Bu koşullarda ortalama yaşam<br />

beklentisi %25 bildirilmiştir. AMİ sonrası KŞ’de ve mekanik<br />

komplikasyonlarda bu şekilde uygulanması ile ilgili<br />

deneyimler kısıtlıdır (Am J Cardiol 1989;64: 967-70. Artif<br />

Organs 2001;25: 1000-1003).<br />

• Özet olarak; perkutan CPB sistemi kateter laboratua-<br />

rında birdenbire hemodinamik kollapsa giren küçük<br />

bir hasta grubunda hayatı kurtarabilir. İlişkilendirildiği<br />

yüksek komplikasyon oranları, ekstrakorporal<br />

dolaşım ve membran oksijenaratörüne ihtiyaç göstermesi<br />

ile hücresel elementlerin sonradan aktivasyonu<br />

ve kısıtlı destek süresi nedenleri ile kullanımı<br />

kısıtlandırılmıştır.<br />

Aksiyal akım pompaları:<br />

Bu pompalar aortik kapaktan geçilerek yerleştirilir.<br />

Transvalvular SV yardımcı ile aktif destek sağlar. Dış<br />

çapı 21 French ve uzunluğu 26 cm’dir. Aksiyal akım<br />

pompası kullanıldıktan sonra atılabilen emme kanülü<br />

ihtiva eder (Şekil 21). Pompalama sistemi aort kemeri<br />

veya inen aortaya yerleştirilen aksiyal kan akım pompası,<br />

giriş kanülü,ve polimerik kılıf içinde çalıştıcı-kablo<br />

ve motor içerir. Aort basıncına bağlı olarak, pompa kapasitesi<br />

3.5 L/dk’ya kadardır, hızı 25 000 r.p.m. (dakikada<br />

devir) kadardır.<br />

Hemopump (Medtronic Inc., Minneapolis, MN, USA)<br />

ile tedavi tekbaşına reperfüzyona kıyasla anlamlı miyokardiyal<br />

kurtarma sağlamıştır (Circulatıon 1992;85: 1152-<br />

59).<br />

Ayrıca, İABP’ye göre SV boşalımında üstünlük sağlamıştır.<br />

AMİ sonrası KŞ hastalarında kullanılan 21 French<br />

çapındaki Hemopump ile hemodinamik desteğin ilk 24


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 727<br />

Akciğerler<br />

Vena cava<br />

superior<br />

Sağ<br />

atriyum<br />

Aorta<br />

Sol<br />

ventrikül<br />

Vena cava<br />

inferior<br />

Pompa<br />

Oksijenatör<br />

ŞEKİL 20. Parkutan kardiyopulmoner By pass cihazının çizimi:<br />

Transfemoral venöz ve arteriyel kanül parkutan yerleştirilir. Kan<br />

pompa ve oksijenatör ile sağ atriyumdan aortaya pompalanır.<br />

(European Heart Journal 2007;28: 2057-63).<br />

ŞEKİL 21. 21 French “Hemogung” çizimi. Aksiyal pompa fleksibl<br />

slikon konülün distal kısmına sabitleştirilir retrograd olarak aort<br />

kapaktan geçilerek SV içine yerleştirilir. Pompa aortik kemer veya<br />

çıkan aortaya yerleştirilir. (European Heart Journal 2007; 28: 2057-03).<br />

saattinde hemodinamik parametreler ve katekolamin<br />

desteği ihtiyacı anlamlı olarak düzelmiştir. Bu çalışmanın<br />

toplam mortalitesi %64’dür. Ancak femoral arterin<br />

cerrahi olarak kesilip açılmasına rağmen, pompanın aort<br />

kapağının geçilerek transfemoral yerleştirilmesi hastaların<br />

2/3’de mümkün olmuştur (JACC 1994;23: 637- 44).<br />

Çok-merkezli bir başka KŞ çalışmasında LVAD’nin<br />

yerleştirilme oranı %77, 30 günlük mortalite oranı ise<br />

%68 bildirilmiştir (Ann Thorac Surg 1991;52: 506- 13).<br />

Daha küçük 14 French çapında, 40 000 r.p.m. hızında<br />

Hemopump (Medtronic) perkutan takılma için biçimlendirilmiştir,<br />

sistem2.2 L/dk’ya kadar akımı dağıtır<br />

(Cathet Cardiovascular Diagn 1994;31: 61-69).<br />

Perkutan hemopump’ın çok- merkezleri kayıtlarında,<br />

yüksek-riskli PKG sırasında, KŞ olmayan hastalarda<br />

toplam mortalite %12.5 bulunmuştur. Kısa süreli kullanımına<br />

ek olarak cihazın vasküler girişi ile ilgili komplikasyonlar<br />

anlamlı sıklıktadır (%16 bacak iskemisi ve %25<br />

kanama komplikasyonları) (Am J Cardıol 1998;82: 107-110).<br />

Yakın zamanda yeni aksiyal akım cihazları geliştirilmiştir.<br />

The Impella Recover LP 5.0 ( Impella CardıoSystems)<br />

aksiyal akım pompası, mikroaksiyal akım pompası<br />

5 L/dk’ya kadar devamlı akım dağıtabilir,cerrahi<br />

olarak yerleştirilebilen LVAD olarak da sağlanabilir.<br />

Hayvanlarda deneysel infarktüslerde bu cihaz ile iskemi<br />

sırasında oksijen tüketimi azalmış, infarkt büyüklüğünü<br />

küçültmüştür. Femoral artere cerrahi kesi gerekmesi<br />

dezavantajıdır. Bununla birlikte Hemopumpa<br />

kıyasla aort kapağının geçilerek yerleştirilmesi daha başarılı<br />

görünmektedir (cihazın ucundan geçirilerek yerleştirilen<br />

kılavuz tel ile). Bu sistem ABD’de FDA onayı<br />

beklemekte (araştırılmakta), Avrupada ise CE damgası<br />

almıştır.<br />

Daha küçük Impella Recover LP 2.5-5 gün kullanım<br />

için Avrupa’da onay almıştır. Perkutan yerleştirilebilir<br />

ve 2.5 L/dk’ya kadar devamlı akım sağlayabilir. Cihaz<br />

ucuna pigtail kateter yerleştirilmiştir; SV’de stabil<br />

pozisyon sağlar ve miyokardiyuma yapışmasını önler.<br />

Klinik deneyimleri stabil yüksek-riskli PKG hastalarında<br />

olduğından KŞ’yi geriye döndürebilmek için cihazın<br />

sağladığı 2.5 L/dk’lık debinin yeterli olup olmadığı belirsizdir<br />

(Am J Cardiol 2006;97: 990-92).<br />

• Aksiyal destek cihazları ile ilgili kısıtlamalar aort<br />

kapağının pozisyonu ile ilgilidir. Aort stenozu ve<br />

mekanik aort kapağı varlığı kontrindikasyonlarıdır.<br />

Bundan başka ciddi aort regürjitasyonunda bu cihazlar<br />

etkisiz olabilir ve bazılarında femoral artere<br />

kesi gerekebilir. Impeller sisteminin yüksek rotasyon<br />

hızına bağlı olarak bu cihazlar anlamlı hemolize neden<br />

olabilir.<br />

Sol Ventriküler Boşalmanın Etkileri:<br />

İABP desteğine kıyasla akltif LVAD’nin hemodinamik<br />

etkilerinin yanında, revaskülarizasyondan sonra miyokardiyumun<br />

iyileşmesi SV dolum basıncının, kardiyak<br />

iş yükü ve oksijen ihtiyacının azalması ile meydana<br />

gelir. CPB kullanımı ile infarkt alanının azaldığı gösterilmiştir.<br />

Bundan başka, hayvan çalışmalarında nfarkt


728<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

olmalıdır, buna göre, LVAD bireysel riskler, standart tedavinin<br />

başarı oranı ve olası girişim sonrası komplikasyonlar<br />

temelinde düşünülmelidir.<br />

KAYNAKLAR<br />

ŞEKİL 22. Aksiyal pompa aortik kapak geçilerek SV’ye yerleştirilmiş.<br />

(European Heart Journal 2007; 28:2057-63).<br />

arterinin revaskülarizasyonunun öncesinde SV boşaltılması<br />

revaskülarizasyondan sonra SV boşaltılmasına<br />

kıyasla anlamlı daha fazla miyokardiyum kurtarmıştır.<br />

Son evre KY hastalarında semptomların düzelmesinde<br />

veya nöroendokrin mekanizmaları değiştirerek<br />

remodelingi yavaşlatarak, KY’nin geriye döndürülmesinde<br />

uzun süreli LVAD’lerin kullanımı faydalı olabilir.<br />

Nörohormonal mekanizmaların değiştirilmesi anlamında;<br />

LVAD desteği ile plazma norepinefrin, epinefrin,<br />

anjiyotensin –II ve arginin vazopressin düzeyleri düşmüştür.<br />

Daha da ötesi yetersizlik miyokardiyumunun<br />

TNF-alfa muhtevası ve interlökinler -6 ve -8’in (IL-6,<br />

IL-8) serum düzeyleri düşürülmüştür. Bunların SV remodelingine<br />

yansımasıması; uzun süreli destek anlamlı<br />

olarak miyokardiyumun kollajen içeriğini azaltmış, miyosit<br />

büyüklüğünü de küçültmüştür.<br />

Ek olarak, miyosit kontraktilitesi ve Beta-adrenerjik<br />

uyarıya miyokardiyal cevabın arttığı gözlenmiştir. Post-<br />

Mİ KŞ’de, kısa süreli LVAD kullanımın bu etkilerinin<br />

olup olmadığı bilinmemektedir.<br />

Sonuçta: Tekbaşına standart IABP’ye göre LVAD ile<br />

aktif dolaşım desteği KŞ’de hemodinamik ve metabolik<br />

parametreleri geriye etkin olarak döndürür. Daha yeni<br />

perkutan cihazların kullanımı henüz gelişme aşamasındadır.<br />

Yeni geliştirilen cihazların daha kolay ve güvenli<br />

yerleştirilebilme özelliklerinden dolayı sıvı desteğine,<br />

inotropikler ve İABP’ye cevap vermeyen KŞ hastalarında<br />

bunların kullanımını artırabilir.<br />

Bununla birlikte, teorik olarak aktif LVAD çok yönlü<br />

(moleküler parametreler ve klinik sonuçlar) faydalı<br />

1. ESC Guidlines: Managemet of acute miyocardial infarctıon<br />

in patients presenting with persistent ST segment elevatıon.<br />

European Heart Journal 2008; 29: 2909- 45.<br />

2. Reynolds HR. Hochman JS. Cardiogenic Shock: Current<br />

concepts and İmproving Outcomes Circulatıon 2008;117:<br />

686- 697.<br />

3. Judith S. Hochman; Lynn A. Sleeper; John G. Webb; et al.<br />

Early Revascularization and Long-term Survival in Cardiogenic<br />

Shock Complicating Acute Myocardial Infarction.<br />

JAMA. 2006;295:2511-2515<br />

4. Gurm HS. Bates ER. Cardıogenic Shock Complicating<br />

Myocardial infarctıon. Critıcal Care Clincs 2007;23:759-779.<br />

5. <strong>Enar</strong> R. Akut Miyokard İnfarktüsü: Komplikasyonlar. Argos<br />

İletişim 1999. İstanbul. Sayfa 125-227.<br />

6. Thiele H, Smalling RW, Schuler GC. Percutaneous left<br />

ventricular assist devices in acute myocardial infarction<br />

complicated by cardiogenic shock. European Heart Journal<br />

(2007) 28, 2057–2063<br />

7. ESC Guidlines: Management of acute myocardial infarctıon<br />

in patients presenting with persistent ST segment elevation.<br />

European Heart Journal 2008;29: 2909-2945<br />

8. Goldberg RJ, Samad NA, Yarzebski J, Gurwitz J, Bigelow<br />

C, Gore JM. Temporal trends in cardiogenic shock complicating<br />

acute myocardial infarction. N Engl J Med 1999;340:<br />

1162–1168.<br />

9. Holmes DR Jr, Bates ER, Kleiman NS, Sadowski Z, Horgan<br />

JH, Morris DC, Califf RM, Berger PB, Topol EJ. Contemporary<br />

reperfusion therapy for cardiogenic shock: the GUS-<br />

TO-I trial experience. The GUSTO-I Investigators. Global<br />

Utilization of Streptokinase and Tissue Plasminogen Activator<br />

for Occluded Coronary Arteries. J Am Coll Cardiol<br />

1995;26: 668–674.<br />

10. Barron HV, Every NR, Parsons LS, Angeja B, Goldberg RJ,<br />

Gore JM, Chou TM. The use of intra-aortic balloon counterpulsation<br />

in patients with cardiogenic shock complicating<br />

acute myocardial infarction: data from the National Registry<br />

of Myocardial Infarction 2. Am Heart J 2001; 141:933–939.<br />

11. Hochman JS, Buller CE, Sleeper LA, Boland J, Dzavik V,<br />

Sanborn TA, Godfrey E, White HD, Lim J, LeJemtel T.<br />

Cardiogenic shock complicating acute myocardial infarction—etiologies,<br />

management and outcome: A report from<br />

the SHOCK trial registry. J Am Coll Cardiol 2000;36: 1063–<br />

1070.<br />

12. Antman EM, Anbe DT, Armstrong PW, Bates ER, Green<br />

LA, Hand M, Hochman JS, Krumholz HM, Kushner FG,<br />

Lamas GA, Mullany CJ, Ornato JP, Pearle DL, Sloan MA,<br />

Smith SC. ACC/AHA guidelines for the management of<br />

patients with ST-elevation myocardial infarction—executive<br />

summary. Circulation 2004;110:588–636.<br />

13. Thiele H, Lauer B, Hambrecht R, Boudriot E, Sick P, Niebauer<br />

J, Falk V, Schuler G. Short- and long-term hemodynamic<br />

effects of intra-aortic balloon support in ventricular<br />

septal defect complicating acute myocardial infarction. Am<br />

J Cardiol 2003;92:450–454.


Akut Miyokard İnfarktüsü Pompa Yetersizliği ve Kardiyojenik Şok 729<br />

14. Scheidt S, Wilner G, Mueller H, Summers D, Lesch M, Wolff<br />

G, Krakauer J, Rubenfire M, Fleming P, Noon G, Oldham<br />

N, Killip T, Kantrowitz A. Intra-aortic balloon counterpulsation<br />

in cardiogenic shock. Report of a co-operative clinical<br />

trial. N Engl J Med 1973;288:979–984.<br />

15. DeWood MA, Notske RN, Hensley GR, Shields JP, O’Grady<br />

WP, Spores J, Goldman M, Ganji JH. Intraaortic balloon<br />

counterpulsation with and without reperfusion for myocardial<br />

infarction shock. Circulation 1980; 61:1105–1112.<br />

16. Santa-Cruz RA, Cohen MG, Ohman EM. Aortic counterpulsation:<br />

a review of the hemodynamic effects and indications<br />

for use. Cath Cardiovasc Inter 2006;67:68–77.<br />

17. Bates ER, Stomel RJ, Hochman JS, Ohman EM. The use of<br />

intraaortic balloon counterpulsation as an adjunct to reperfusion<br />

therapy in cardiogenic shock. Int J Cardiol 1998;<br />

65(Suppl. 1):S37–S42.<br />

18. <strong>Enar</strong> R. Akut Miyokard İnfarktüsü Komplikasyonlar. Argos<br />

İletişim. 1999, sayfa 125-227.<br />

19. Bates RE, Gurm HS. Cardiogenic shock complicating Myocardial<br />

İnfarction. Crit Care Clin 2007;23:759-777.<br />

20. <strong>Enar</strong> R. Kanıta Dayalı Akut Miyokard İnfarktüsü. Nobel<br />

Tıp Kitabevleri, 2005, sayfa 970-972.


BÖLÜM<br />

3.5<br />

Gebelik Kardiyomiyopatisi<br />

Yrd. Doç. Dr. Ali Doğan – Prof. Dr. Ali Ergin<br />

Peripartum kardiyomiyopati (PKMP) daha önce kardiyolojik<br />

olarak sağlıklı olan kadınlarda gebeliğin son ayı<br />

ile doğumdan sonraki 5 ay içerisinde ortaya çıkan bir<br />

dilate kardiyomiyopati şeklidir. Gebelik ile kardiyomiyopati<br />

arasındaki ilişki 19. yüzyılın erken dönemlerinde<br />

ortaya konulmuştur. İlerleyen yıllarda birçok PKMP’li<br />

hasta serileri yayınlanmış ancak hastalığın tanı kriterleri<br />

ilk defa 1971 yılında Demakis ve arkadaşları tarafından<br />

tanımlanmıştır. PKMP’de idiopatik dilate kardiyomiyopatinin<br />

ekokardiyografik bulgularına ek olarak üç kriter<br />

bulunur.<br />

• Bunlar: hamileliğin son ayı ile taburculuktan sonraki<br />

beş ay içerisinde ortaya çıkması; daha önceden var<br />

olan ve hamilelikte alevlenen kalp hastalığın olmaması<br />

ve kardiyomiyopatinin diğer tanımlanabilir nedenlerin<br />

olmamasıdır (1–5).<br />

Ekokardiyografik kriterler idiopatik dilate kardiyomiyopati<br />

için kullanılan kriterlerle aynıdır.<br />

• Bunlar: sol ventrikül ejeksiyon fraksyonunun (LVEF)<br />

%45’in altında olması veya fraksiyonel kısalmanın<br />

%30’un altında olması ve sol ventrikülün diyastol<br />

sonu çapının 2,7 cm/m²’den fazla olmasıdır (4, 5).<br />

Peripartum kardiyomiyopati tanısının konulabilmesi<br />

için başka bir nedenle açıklanamayan sol ventrikül sistolik<br />

fonksiyon bozukluğunun olması gerekir. Gebelikten<br />

önceki başka bir nedene bağlı dilate kardiyomiyopatinin<br />

gebelikte ortaya çıkması veya alevlenmesi PKMP<br />

ile karıştırılmamalıdır. Önceden dilate kardiyomiyopatisi<br />

olan bir gebede PKMP’den farklı olarak semptomlar<br />

genelde gebeliğin erken dönemlerinde alevlenir.<br />

• Risk faktörleri arasında çok doğum yapmış olmak,<br />

anne yaşının ileri olması, siyah ırk, çoğul gebelikler,<br />

obezite, hipertansiyon, toksemi ve tokolitik kullanımı<br />

sayılabilir.<br />

PKMP’nin en sık görüldüğü dönem postpartum ilk<br />

birkaç aydır. Hastalığın başarılı bir şekilde yönetilebilmesi<br />

için erken tanı ve tedavi önemlidir. Tedavi standart<br />

kalp yetmezliği tedavisine benzerdir. Prognoz tam iyileşmeden,<br />

kalp transplantasyonunu gerektirecek şekilde<br />

kalp yetmezliğinde kötüleşmeye veya ölüme kadar<br />

ilerleyebilen bir spektruma sahiptir. Takip eden gebeliklerin<br />

riski hastalığın erken döneminden sonraki ekokardiyografik<br />

bulgularla yakından ilşkilidir. Özellikle<br />

kardiyak fonksiyonları bozuk olan hastalara yüksek<br />

mortalite oranı ve rekürrens riskinden dolayı tekrarlayan<br />

gebelikler tavsiye edilmemektedir.<br />

İNSİDANS<br />

Peripartum kardiyomiyopati’nin gerçek sıklığı tam olarak<br />

bilinmemektedir. Tüm gebeler PKMP riski altında<br />

olmalarına karşın hastalığın insidansı ülkeler ve coğrafi<br />

bölgeler arasında büyük değişkenlik göstermektedir<br />

(6–13). Afrika ülkeleri haricindeki insidansın 1:3000<br />

ile 1:15000 canlı doğum arasında değiştiği bildirilmiştir<br />

(14). ABD’de ise insidans ortalama 1:3000-4000’dir.<br />

Özellikle Nijerya, Zaire ve Haitide 1:100-1:300 gibi yüksek<br />

oranlar bildirilmiştir (7–10,15–17). Coğrafi bölgeler<br />

arasındaki değişikliğin nedeni tam olarak bilinmemekle<br />

beraber Nijerya ve Haiti gibi ülkelerde sıklığının<br />

daha fazla gözlenmesi nin nedeni genetik havuzdaki<br />

farklılıklara ve çevresel faktörlerin çeşitliliğine bağlanmaktadır<br />

(18,19). Gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek<br />

insidans pueperyum uygulamalarına, ekololojik faktörlere,<br />

çevresel etkenlere, tanı kriterleri ve bildirim paternlerindeki<br />

değişikenliklere bağlanabilir (20–24). Sadece<br />

hastanın klinik özellikleri temel alınarak konulan<br />

tanılar insidansın olduğundan fazla çıkmasına neden<br />

olmaktadır. Yapılan bazı çalışmalarda PKMP tanısı alan<br />

hastaların %50-75’inde tanının yanlış olduğu ortaya konulmuştur<br />

(6, 25). Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen<br />

güncel bildiriler insidansın ortalama 4000 canlı doğumda<br />

bir olduğunu ve gittikçe artma eğiliminde olduğunu<br />

göstermiştir (1,26, 27).<br />

RİSK FAKTÖRLERİ<br />

Peripartum kardiyomiyopati’nin nedeni tam olarak bilinmemektedir.<br />

Bununla birlik te oluşumunda birçok<br />

risk faktörü öne sürülmüştür (Tablo 1).<br />

• PKMP’nin başlangıcı doğum ile ilişkilidir ve büyük<br />

oranda (%90) doğumdan sonraki 2 ay içerisinde<br />

meydana gelmektedir (28).<br />

İdiopatik dilate kardiyomiyopati yaş, erkek cinsiyet<br />

ve siyah ırk ile ilişkili iken, PKMP doğurganlık çağın-<br />

731


732<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 1. Peripartum Kardiyomiyopatide Potansiyel Risk<br />

Faktörleri ve Hipotezler<br />

Risk Faktörleri<br />

Hipotezler<br />

İleri maternal yaş<br />

Multiparite<br />

Çoğul gebelik<br />

Sezeryan<br />

Tokolitik kullanımı<br />

Hipertansiyon/Toksemi<br />

Afrika kökenlilik/Siyah ırk<br />

Anemi<br />

Kokain kullanımı<br />

Selenyum ve çinko eksikliği<br />

Hormonal bozukluklar<br />

Koroner arter spazmı<br />

Dilate kardiyomiyopatinin<br />

kötüleşmesi<br />

Viral-otoimmün-idiopatik<br />

miyokardit<br />

İnflamatuar sitokinlerin<br />

aktivasyonu<br />

Apopitoz<br />

Mikrokimerizm<br />

Genetik faktörler<br />

Miyokarditler fibrozisle birlikte veya fibrozis olmadan<br />

meydana gelen miyosit nekrozu varlığında lenfositlerin<br />

ve makrofajların yoğun perivasküler ve interstisyel<br />

inflamatuar infiltrasyonu olarak tanımlanır (42,43).<br />

Miyokardit viral, otoimmün ya da idiyopatik olabilir.<br />

PKMP’li olgularda miyokarditi ilk kez tanımlayan<br />

Melvin ve arkadaşlarıdır. Hastalara uyguladıkları prednizolon<br />

ve azathioprine tedavisi ile klinik iyileşme ve<br />

tek rarladıkları biyopsilerde inflamasyon bulgularında<br />

gerileme göstermişlerdir (44). Daha sonra Midei ve<br />

arkadaşları miyokardit ile gebe lik KMP’si arasındaki<br />

ilişkiyi tekrar göstermişlerdir. PKMP tanısı konmuş 18<br />

hastanın 14’ünde endomiyokardiyal biyopsilerde miyokardit<br />

lehine bulgular saptamışlardır. Aynı zamanda<br />

tekrarladıkları biyopsilerde miyokarditin iyileşmesi ile<br />

sol ventrikül fonksiyonlarının da belirgin ola rak düdaki<br />

kadınlarda görülmektedir (5). Otuz yaşın üzerinde<br />

olmak PKMP için bir risk faktörü olmasına rağmen bu<br />

sendrom geniş bir yaş aralığında görülebilir (29). İkiz<br />

gebelik, obezite, anemi, mültiparite, sezeryan ile doğum,<br />

kronik hipertansiyon ve gebelik toksemisi PKMP<br />

için risk faktörleri ara sında kabul edilmektedir (26,29–<br />

31). Annenin fazla tuz alımı, kokain kullanımı, enterovirüs<br />

enfek siyonu, selenyum ve çinko eksikliği, sosyoekonomik<br />

düzeyin düşük oluşu ve aile hikayesi de<br />

risk faktörleri arasında gösterilmiştir. (22,32–34). PKMP<br />

primigravidlerde de gözlenmekle birlikte multiparitede<br />

daha sık görülmektedir (2,15,20). ABD’de en sık Afrikalı<br />

Amerikalılar etkilenmektedir (2,15,20,30). İleri yaş, parite,<br />

multipl gestasyon ve siyah ırka mensup olmanın<br />

PKMP ile ilişkisi tam olarak anlaşılmış değildir (26). Günümüzde<br />

PKMP klasik risk faktörlerinden farklı olarak<br />

gençlerde, primigravidlerde ve beyaz annelerde de artarak<br />

görülmektedir (22,35,36).<br />

Tropikal ve subtropikal bölgelerdeki görülme sıklığının<br />

fazla olmasından sorumlu faktörler sıcaklık ve<br />

nemdeki artış, sıvı ve tuz alımındaki artışa bağlı hipertansiyon,<br />

bölgesel puerperal uygulamalar ve modern<br />

tanısal araçların yokluğuna bağlı tanısal yanlışlıklar<br />

olabilir (20–22,36). Hastalığın Afrika’da daha sık görülmesinin<br />

nedeni olarak siyah ırkın bu hastalığa yatkın<br />

olması ile birlikte bu bölgelerde hamilelik boyunca<br />

aşırı tuz alımı ve diyetteki selenyum ve çinko eksikliği<br />

gösterilmektedir. (Bu durumla bağlantılı olarak selenyum<br />

eksikliği Çinde endemik bir kardiyomiyopati olan<br />

Keshan hastalığına neden olmaktadır). Preeklampsi ve<br />

hipertansiyonlu hastalarda PKMP anlamlı olarak daha<br />

sık birliktelik gösterir (20,26,30). Maternal kokain, alkol<br />

ve tütün bağımlılığı gibi nadir görülen risk faktörleri de<br />

bildirilmiştir (6,12). Bu risk faktörlerinin çoğu küçük sa-<br />

yıdaki hasta gurupları temel alınarak öne sürüldükleri<br />

için geniş hasta serileri ve kapsamlı araştırmalarla desteklenmeye<br />

ihtiyaç duyarlar.<br />

ETİYOLOJİ<br />

Peripartum kardiyomiyopatinin kesin etiyolojisi bilinmemektedir.<br />

İnsidansının az olması, sporadik olarak<br />

ortaya çıkması, belirli coğrafik bölgelerde daha sık görülmesi<br />

ve endomiyokardiyal biyopsinin sık yapılmaması<br />

ile bu bölgelerden gelen verilerin yetersiz olması,<br />

etiyoloji ve patogenezin aydınlanmasındaki en önemli<br />

engellerdir. Etiyolojide miyokarditler, viral enfeksiyonlar,<br />

otoimmün faktörler, inflamatuar sitokinler, gebelikteki<br />

fizyolojik değişikliklere karşı verilen anormal yanıt,<br />

tokolizin uzaması ve selenyum eksikliği gibi birçok<br />

hipotez öne sürülmüştür (20,26,30,36–39). Hormonal<br />

bozukluğa bağlı olabileceği söylenmiş ancak net olarak<br />

gösterilememiştir (40). Hamilelikte meydana gelen<br />

sürekli veya aralıklı bir koroner arter spazmının PKMP<br />

nedeni olabileceği düşünülmüş ancak bu da ispatlanamamıştır<br />

(40). Önceden var olan ve latent olarak semptom<br />

vermeyen, gebelikteki hemodinamik değişikliklerle<br />

tetiklenen bir dilate kardiyomiyopati hipotezi de kabul<br />

görmemiştir. Bu hipotezin benimsenmemesinin nedeni<br />

PKMP’nin en fazla yüklenmenin beklendiği 7–8. ayda<br />

değil de bu aylardan sonra özellikle de postpartum ilk<br />

2 ayda ortaya çıkmasıdır (29). PKMP gelişen hastalarda<br />

gebelik sıra sındaki hipertansiyon sıklığının normal<br />

gebeliklere göre yaklaşık altı kat fazla olmasından yola<br />

çıkılarak etiyolojide gebelik sırasında ortaya çıkan hipertansiyon<br />

suçlanmış ancak preeklampsi gelişen gebe<br />

kadınlarda kalp yetersizliği ile preeklempsi arasında<br />

ilişki saptanmaması nedeni ile bu hipotez de güç kazanamamıştır<br />

(41). PKMP’nin etiyolojisini açıklamak için<br />

üzerinde en çok araştırma yapılmış hipotezler aşağıda<br />

sıralanmıştır.<br />

Miyokarditler


Gebelik Kardiyomiyopatisi 733<br />

zeldiğini bulmuşlardır (43). Değişik çalışmalarda bildirilen<br />

miyokardit insidansı %29 ile 100 arasında değişmektedir<br />

(25,35,43–46). Bazı çalışmalarda ise miyokardit<br />

gösterilememiştir (47). Bu zıtlık endomiyokardiyal<br />

biyopsinin performansı, zamanlaması, yorumlanması<br />

ve histolojik kriterlerin farklılığına bağlı olabilir. Biyopsinin<br />

gecikmesi biyopsinin tanısal değerini azaltabilir.<br />

Hastalığın erken evrelerinde MRI kılavuzluğunda<br />

kontrast yayılımı gösteren bölgelerden alınan biyopsi<br />

materyali daha çok pozitif sonuç verebilir (48). Birçok<br />

PKMP’li hastada miyokardı infiltre eden eosinofillerin<br />

kollojenolitik ve kardiyotoksik özelliği olduğu bulunmuştur<br />

ve hastalığın gelişmesinde eozinofillerin rolü olduğu<br />

ileri sürülmüştür (12,49). Tüm bu destekleyici bulgulara<br />

rağmen, miyokardittin PKMP’nin gerçek etkeni<br />

olduğu halen şüphelidir ve yol açtığı hastalığın PKMP<br />

mi yoksa gebelik süresinde gelişen başka bir antite mi<br />

olduğu kesin olarak ortaya konulamamıştır.<br />

İnflamatuar Sitokinler<br />

Peripartum kardiyomiyopati anormal immünolojik yanıtla<br />

ilişkilidir. Silwa ve arkadaşları yaptıkları çalışmada,<br />

TNF-α, CRP, IL-6 ve Fas/APO-1 (apopitoz belirteci)<br />

gibi inflamatuar sitokinlerin PKMP’de arttığını buldular.<br />

Aynı çalışmada CRP seviyesi arttıkça sol ventrikül<br />

ejeksiyon fraksiyonunun da anlamlı olarak azaldığını<br />

gösterdiler (50). TNF-α konsantrasyonun yükselmesi<br />

spesifik kardiyak reseptör aracılı ventrikül disfonksiyonu<br />

ile sonuçlanan ventriküler remodelinge yol açar<br />

(51). Proinflamatuvar sitokinlerin PKMP’de arttığını<br />

gösteren çalışmalar göz önüne alındığında, PKMP’nin<br />

inflamatuar yanıtta artış sonucunda oluşan bir kalp yetersizliği<br />

formu olduğu düşünülebilir. Ancak sitokinlerin<br />

PKMP’deki rolunü ortaya çıkarmak için daha büyük çalışmalara<br />

ihtiyaç vardır.<br />

Otoimmün Faktörler<br />

1970’lerde gebelikte ve sonrasında fetal hücrelerin anne<br />

kanında bulunmasının (fetal kimerizm) PKMP’nin otoimmün<br />

kaynaklı bir durum olduğu görüşünü artırmıştır<br />

(1,20,39,52). Gebelikte uterusun dejenere olmasının tropokollajenin<br />

parça lanmasına bu şekilde aktin ve miyozinin<br />

açığa çıkmasına neden olduğu, aktin ve miyozine<br />

karşı oluşan antikorların miyokart ile çapraz reaksiyona<br />

girerek kardiyomiyopatiye neden olduğu öne sürülmüştür<br />

(26). PKMP tanısı almış hastaların kanlarında<br />

gebelik sırasında ve sonrasın da dolaşan fetal hücrelerin<br />

araştırıldığı bir çalışmada annenin plazmasında erkek<br />

kromozomal DNA miktarı, PKMP’li hastalarda kontrol<br />

grubuna göre daha yüksek oranda bulunmuştur.<br />

Anne plazmasındaki yabancı proteinlerin (fetal hücrelerin)<br />

otoimmün miyokardit ve birçok otoimmün hastalığı<br />

tetiklediği düşünülmektedir (39). Mc Mullan ve<br />

arkadaşları bu otoantikorlarların uterus plasenta veya<br />

fetusa karşı oluşmuş olabileceğini öne sürmüşlerdir<br />

(53). Çoklu gebelikte PKMP’nin sık görülmesi otoimmün<br />

teoriyi destekler (54). Çünkü çoklu gebelikte fetal<br />

hürelerin maternal dolaşıma geçme riski daha fazladır.<br />

PKMP çoğunlukla otoimnün alevlenmelerin görüldüğü<br />

erken postpartum dönemde ortaya çıkar. Gebelikte maternal<br />

immün sistem fetal tolerans oluşturacak şekilde<br />

adaptif değişimlere uğramıştır (55). Bazı otoimmün hastalıkların<br />

immün sistemin bu adaptif değişimi nedeniyle<br />

gebelik döneminde baskılandığı, gebelik sona erince<br />

de alevlendiği bilinmektedir (55). Bu şekilde PKMP’nin<br />

postpartum dönemde aniden ortaya çıkması otoimnün<br />

patogenezi desteklemektedir. Yine de otoimmünitenin<br />

gerçek rolünü ortaya çıkarmak için daha geniş çaplı çalışmalara<br />

ihtiyaç vardır.<br />

Viral Enfeksiyonlar<br />

Viral kardiyomiyopati’nin PKMP etiyolojisindeki rolü<br />

tartışma konusudur. PKMP oluşumunda viral etiyoloji<br />

birçok çalışmada araştırılmıştır (22,56,57). Gebelikte<br />

immünitenin azalması, viral enfeksiyon oluşmasına<br />

zemin oluşturur (1,26,45). Gebe farelerde yapılan çalışmalarda<br />

viral miyokardite yatkınlık olduğu gösterilmiştir<br />

(20,26,36). Bultmann ve arkadaşları PKMP’li<br />

hastaların kardiyak biyopsi örneklerinde viral genomik<br />

materyeller bulmuşlardır ancak, benzer pozitiflik<br />

kontrol gruplarında da bulunmuştur (57). PKMP’li<br />

hastaların endomiyokardiyal doku örneklerinde enterovirüs<br />

(coksakivirüs), parvovirüs B19, adeno-virüs ve<br />

herpesvirüslere ait viral genomik mater yallerin varlığı<br />

gösterilmiştir (22,56) ancak birçok çalışmada çalışmaya<br />

alınan PKMP’li hastaların hiçbirisinde viral enfeksiyon<br />

saptanamamıştır (2,35,43,44). Virüslerin rolü PKMP<br />

oluşumun da kanıtlanırsa, tanıda endomiyokardiyal<br />

biyopsinin tedavide ise antiviral ajanların kullanımı<br />

daha çok kabul gören yöntemler olacaktır. Ancak bunu<br />

doğrulayabilmek için veriler şu an için yeterli gözükmemektedir.<br />

Genetik Geçiş<br />

Dilate kardiyomiyopatinin sıklıkla ailesel olduğu ve birinci<br />

dereceden akrabalarda sıklığının yüksek olduğu<br />

bilinmektedir. Bu nedenle PKMP patogenezinde son<br />

yıllarda tartı şılan başka bir hipotez de genetik geçiştir<br />

(22,58). Relaksin, distrofin ve troponin gibi proteinlerde<br />

oluşan bozuklukların dilate kardiyomiyopatiye neden<br />

olduğu gibi PKMP’ye de neden olabileceği düşünülmektedir.<br />

Ailesel özellik gösteren PKMP örnekleri vardır (58).<br />

Bu nedenle PKMP hikayesi olan hastaların birinci derece<br />

akraba larının gebeliklerinde daha dikkatli takip edilmeleri<br />

faydalı olabilir.<br />

Gebelikteki Fizyolojik Değişikliklere Anormal<br />

Hemodinamik Yanıt<br />

Gebelikte kan hacmi ve kardiyak debi artarken sistemik<br />

vasküler direnç azalır ve geçici bir vazodilatasyon


734<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

meydana gelir (12,20,36). Gebeliğin ileri dönemlerinde<br />

ve puerperyumda tipik olarak sol ventrikül fonksiyonlarında<br />

azalma gözlenir (3). PKMP’nin bu normal durumun<br />

abartılı hali olabileceği ileri sürülmektedir (1).<br />

Selenyum Eksikliği<br />

Keshan hastalığı, selenyum eksikliği ile ilgili olarak gelişen<br />

bir dilate kardiyomiyopati formudur (38,59,60).<br />

Cenac ve arkadaşları PKMP’li hastalarda selenyum seviyelerinin<br />

anlamlı şekilde düşük olduğunu bulmuşlardır<br />

(38). Levander ve arkadaşları selenyum eksikliğinin viral<br />

enfeksiyonları kolaylaştırarak viral kardiyomiyopati<br />

sıklığını artırabileceğini belirtmişlerdir (60). Kronik olarak<br />

selenyum alımı az olan kardiyomiyopatili hastalara<br />

selenyum verilmesinin kardiyak fonksiyonlarda iyileşme<br />

sağladığı gösterilmiştir ancak selenyum alımı az olan<br />

PKMP’li hastalara selenyum verilmesinin kardiyak fonksiyonları<br />

iyileştirdiğine dair kesin veriler yoktur (59,61).<br />

PKMP patogenezinde ileri sürülen ancak kapsamlı<br />

araştırmalarla desteklenmemiş hipotezler şunlardır:<br />

Uzamış Tokolitik Tedavi<br />

Bu faktörün etiyolojik bir neden olmaktan çok kalp hastalığının<br />

ortaya çıkmasını kolaylaştıran bir faktör olduğu<br />

düşünülmektedir (24,62).<br />

Hormonlar<br />

Bir ovariyan hormon olan relaksinin aşırı kardiyak dilatasyona<br />

yol açarak kardiyomiyopatiye neden olabileceği<br />

öne sürülmüştür (24,63).<br />

Apoptozis<br />

Sliwa ve arkadaş larının PKMP’li hastalarda apoptozis<br />

göstergesi olan Fas/Apo-1 seviyelerinin daha yüksek<br />

oranda olduğunu gösteren çalışmaları vardır (64).<br />

Sonuç olarak PKMP’de etiyolojinin multifaktöriyel<br />

olduğu görüşü hakimdir ve eldeki kanıtlar miyokardit,<br />

inflamatuar sitokinler ve otoimmünitenin PKMP gelişmesinde<br />

en önemli mekanizmalar olduğunu göstermektedir.<br />

Hastalığın insidansının az olması, sporadik<br />

olarak ortaya çıkması, belirli coğrafi bölgelerde daha<br />

sık görülmesi ve bu bölgelerden gelen verilerin yetersiz<br />

olması hastalığın kesin nedenini bulmayı daha da zorlaştırmaktadır.<br />

KLİNİK<br />

Peripartum kardiyomiyopatili hastalarda semptomlar<br />

sistolik kalp yetmezliği bulgu ve belirtileri şeklinde otaya<br />

çıkar. Kalp yetmezliğinin erken dönem belirtileri hamileliğin<br />

son ayında meydana gelen fizyolojik değişimlerden<br />

ayırt edilemeyebilir. Başvuru belirtileri egzersiz<br />

dispnesi, ortopne, paroksismal nokturnal dispne, olağan<br />

dışı kilo alımı, devamlı öksürük, pasif hepatik konjesyo-<br />

na bağlı abdominal rahatsızlık hissi ve çarpıntı olabilir.<br />

Juguler venöz dolgunluk, raller veya plevral efüzyon,<br />

karaciğer büyümesi, asit ve periferal ödem gibi artmış<br />

kalp dolum basıncının bulguları farkedilebilir. Düşük<br />

kardiyak debi ve azalmış perfüzyon bulgularından; soğuk<br />

ekstremiteler, hipotansiyon, azalmış nabız basıncı,<br />

böbrek ve karaciğer yetmezliği ve mental durum değişiklikleri<br />

görülebilir. Postural hipotansiyon hastalığın<br />

ileri evrelerinde düşük kan basıncı ve azalmış kardiyak<br />

debiden dolayı belirgin olabilir. Birçok PKMP’li hasta<br />

NHYA sınıf 3 veya 4 kliniğindedir ancak NHYA sınıflaması<br />

PKMP’li hastalarda gebelikten dolayı oluşmuş<br />

hemodinamik yük nedeniyle hastalığın gerçek ciddiyetini<br />

göstermez (12). Kan basıncı genellikle artmıştır ve<br />

S3 sıklıkla duyulmaktadır. Kapak yetmezliklerine bağlı<br />

yeni sesler ve pulmoner raller sıklıkla bulunur. Gebelikteki<br />

hiperkoagülabil durumdan dolayı PKMP’de sistemik<br />

ve pulmoner emboli diğer kardiyomyopati tiplerine<br />

göre daha sık görülür (31). Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu<br />

(LVEF)


Gebelik Kardiyomiyopatisi 735<br />

spesifik ST ve T dalga değişikliklerini içermektedir. Genelikle<br />

sinus taşikardisi başta olmak üzere, atriyal fibrilasyon,<br />

sol atriyal ve ventriküler hipertrofi, sol aks sapması,<br />

aritmiler, anteroseptal Q dalgası ve PR uzaması,<br />

QRS intervalinde genişlemeler ve dal blokları gibi ileti<br />

bozuklukları görülebilir (20,26,30). SVT, VT, prematür<br />

atımlar olabileceği gibi bazı olgularda EKG tamamen<br />

normal olabilir.<br />

Radyolojik İncelemeler<br />

Göğüs radyografisinde kardiyomegali ve pulmoner<br />

konjesyon bulguları ile plevral efüzyon görülebilir ancak<br />

bu bulgular PKMP tanısı için zorunlu değildir. Eğer<br />

pulmoner emboliden şüphelenilirse spiral CT veya ventilasyon-perfüzyon<br />

sintigrafisi yapılmalıdır.<br />

Ekokardiyografi<br />

Ekokardiyografi PKMP’si olan kadınlarda değerlendirme<br />

ve izlemde önemli araç olarak yerini korumaktadır<br />

ve PKMP’den şüphelenilen tüm hastalarda yapılmalıdır.<br />

• Ekokardiyografi hastalığın ciddiyetini göstermede<br />

ve prognozu tahmin etmede en önemli tanı aracıdır.<br />

Ekokardiyografik değerlerdeki bozukluğun derecesi<br />

ile PKMP’nin prognozunu arasında sıkı bir ilişki vardır<br />

(45,47,65). Sık görülen ekokardiyografi bulguları<br />

sol ventrikülun end diyastolik çapının artması, sol<br />

ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun ve fraksiyonel kısalmasının<br />

azalmasını içerir.<br />

Değişken sistolik duvar kalınlığı, tüm kalp boşluklarının<br />

büyümesi, mitral, trikuspit, pulmoner ve aortik<br />

regurjitasyon, global hipokinezi ve küçük perikardiyal<br />

effüzyonlar olabilir. Regurjitan üfürümler muhtemelen<br />

kardiyak anuler dilatasyon sonucunda fonksiyonel olarak<br />

gelişir (54). Miyokarditle birliktelik gösteren hastaların<br />

sol ventrikül fonksiyonları, miyokarditi olmayan<br />

hastalara göre daha fazla bozulmaya yatkındır (35).<br />

Hastaların çoğunda pulmoner arter basıncı artmış ve<br />

pulmoner hipertansiyon gelişmiştir (66–68). Hastaların<br />

birçoğunda farklı kalp odacıklarında trombüs saptanmaktadır<br />

(36,37,66). MRI bu tarz trombüslerin gösterilmesinde<br />

ekokardiyografiden daha üstündür. Kontraktil<br />

rezervi ölçmek için Dobutamin Stres Ekokardiyografi<br />

yöntemi kullanılabilir. PKMP’nin ekokardiyografik bulguları<br />

primer non-iskemik dilate kardiyomyopatinin<br />

bulguları ile aynıdır ve ayırt edilemez. İlk değerlendirmede<br />

kalp yetmezliğinin potansiyel diğer nedenleri dışlanmalıdır.<br />

En sık altenatif tanı olan gizli valvüler kalp<br />

hastalıkları transtorasik ekokardiyografi ile rahatça dışlanabilir.<br />

• Sistolik fonksiyonların normal bulunması postpartum<br />

kardiyomyopati tanısını dışlatmalı ve anemi,<br />

tirotoksikoz gibi yüksek debili kalp yetmezliği gibi<br />

tanılara yönlendirmelidir.<br />

Endomiyokardiyal Biyopsi<br />

Dilate kardiyomiyopati nedenleri klinik olarak dışlansada<br />

bazen tanı için endomiyokardiyal biyopsiye ihtiyaç<br />

duyulmaktadır. Endomiyokardiyal biyopsi enfeksiyöz<br />

ve infiltratif nedenleri dışlamak için de yapılabilir. İki<br />

haftalık maksimal tedaviye rağmen bir iyileşme sağlanamaz<br />

ise biyopsi önerilmektedir (29). Tanıda her zaman<br />

endomiyokardiyal biyopsinin güvenilir olmadığı, yanlış<br />

negatif sonuçların alına bileceği bilinmelidir. Endomiyokardiyal<br />

biyopsinin tanısal duyarlılığı ve özgüllüğü<br />

sırasıyla %50 ve %99 civarındadır (20). Yalancı negatiflik<br />

sıklığının yüksek olması biyopsi alınma zamanı ile ilişkili<br />

olabilir. Kontrast MRI klıvuzluğunda alınan biyopsilerin<br />

pozitif sonuç verebilme ihtimali daha fazladır.<br />

İnflamasyonu araştırmak için PCR ve immünohistolojik<br />

tesler daha fazla yardımcı olabilir (48). Geleneksel tedavi<br />

ile 2 haftada düzelme olmuyorsa veya tanıda güçlü<br />

bir şekilde enfeksiyöz ya da infiltratif nedenli bir miyokardit<br />

düşünülüyorsa bununla birlikte immünosupresif<br />

tedavi ya da kardiyak transplantasyon uygulanması<br />

planlanıyorsa endomiyokardiyal biyopsi yapılmalıdır<br />

(29). Endomiyokardiyal biyopsi kalp transplantasyonu<br />

programına alınan hastaların tanı ve izleminde de<br />

önemli yere sahiptir (25, 69).<br />

Kardiyak Kateterizasyon<br />

Kardiyak kateterizasyon ventrikül fonksiyonlarının<br />

değerlendirilmesinde, biyopsi alınmasında ve koroner<br />

anjiyografi yapılmasında kullanılır. Kardiyak kateterizasyon<br />

ile dolum basınçları, kardiyak debi ve pulmoner<br />

arter basıncı ölçülebilir. Persistan kalp yetmezliği,<br />

hemodinamik instabilitesi veya organ disfonksiyonu<br />

olanlarda dolum basınçlarını ve kardiak debiyi değerlendirmek<br />

amacı ile sağ kalp kateterizasyonu düşünülmelidir.<br />

Koroner anjiografi ve sol kalp kateterizasyonu,<br />

koroner arter hastalığı için önemli risk faktörleri varsa<br />

veya kardiyomiyopati nedeni olarak iskeminin dışlanması<br />

için yapılır (70).<br />

Laboratuar<br />

Peripartum kardiyomiyopati için spesifik bir kan testi<br />

yoktur. Rutin hematolojik, biyokimyasal ve serolojik<br />

testler diğer kardiyak hastalıkları dışlamak için kullanılır.<br />

Hipertiroidi, anemi, madde bağımlılığı, sifiliz, HIV<br />

virüsü, viral ve riketsial virüsler, kollajen vasküler hastalık<br />

ve sarkoidoz gibi sistemik hastalıklar dışlanmalıdır.<br />

CRP ve sitokinlerin artması inflamatuar kaynaklı<br />

kardiyomiyopatiyi düşündürür. PKMP’de genel olarak<br />

CK ve kardiak troponinlerin çok az ya da hiç yükselmediği<br />

görülür. Hemodinamik olarak stabil olmayan akut<br />

kalp yetmezlikli hastalarda karaciğer ve böbrek fonksiyon<br />

testleri bu organların perfüzyonunun değerlendirilmesinde<br />

önemlidir.


736<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. Peripartum kardiyomiyopati ile gebelikteki idiyopatik dilate kardiyomiyopatinin ayırımı<br />

Peripartum Kardiyomiyopati<br />

İdiopatik Dilate Kardiyomiyopati<br />

Daha erken yaşta ortaya çıkar<br />

Daha iyi prognozludur<br />

Postpartum dönemde ortaya çıkmaya meyillidir<br />

Rekürrensler peripartum dönemdedir<br />

Miyokardit insidansı daha fazla<br />

Doğum sonrası birçok hastada kalp hacmi normale döner<br />

Klinik bozulma daha akuttur<br />

Daha geç yaşta ortaya çıkar<br />

Daha kötü prognozludur<br />

İkinci trimasterde belirti verir<br />

Dekompanzasyon her zaman olabilir<br />

Miyokardit daha az<br />

Kalp hacmi doğum sonrası normale dönmez<br />

Klinik bozulma daha yavaş oluşur<br />

Diğer Tanı Yöntemleri<br />

Polimeraz zincir reaksiyonu geleneksel tedavi ile düzelmeyen<br />

hastalarda viral patolojiyi araştırmak için; kompleman<br />

fiksasyon testi mikroorganizma nedenli kardiyomiyopatileri<br />

araştırmak için; kan kültürü enfeksiyon<br />

etkenini üretmek için; immünofloresan ve immünohistokimyasal<br />

işaretleme miyokardiyuma karşı gelişmiş<br />

antikorları işaretlemek için kullanılır.<br />

• Peripartum kardiyomiyopatinin ayırıcı tanısında en<br />

önemli yeri gebelikte alevlenen idiopatik dilate kardiyomiyopati<br />

oluşturur.<br />

Peripartum kardiyomiyopati ile idiopatik dilate kardiyomiyopatinin<br />

ayırıcı tanısında dikkat edilmesi gereken<br />

durumların bazıları Tablo 2’de özetlenmiştir.<br />

KOMPLİKASYONLAR<br />

Tromboembolik komplikasyonlar daha çok LVEF


Gebelik Kardiyomiyopatisi 737<br />

Miyokarditli PKMP hastalarında, azatiyopirin ve prednizolondan<br />

oluşan immünsupresif tedavi denenebilir.<br />

PKMP’li hastalarda rutin immünsupresif tedavi uygulanması<br />

ile ilgili geniş çaplı araştırmalar yoktur. İmmünsupresif<br />

tedavinin gebelikle ilgili olmayan miyokarditte<br />

kullanımının hayatta kalım süresine veya ejeksiyon<br />

fraksiyonuna etkisinin olmadığı gösterilmiştir (80). Midei<br />

ve arkadaşları ise %78’inde miyokardit bulunan 18<br />

PKMP hastasını aldıkları bir seride prednizolon ve azatiyoprin<br />

ile 10 hastadan 9 unda rezolüsyon sağlandığıtiklerle<br />

birlikte kullanımı toksite riskini artırmaktadır<br />

(15,20). Digoksine 6–12 ay devam edilmesi PKMP’nin<br />

rekürrens riskini azalttığı gösterilmiştir (36).<br />

Diüretikler<br />

Diüretikler gebelik ve laktasyonda güvenli ilaçlardır<br />

(22–24). Ancak dehidratasyon ve uterin kan akımını<br />

azaltcı etkileri de dikkate alınarak kullanılmalıdırlar.<br />

Tuz kısıtlamasının yetersiz kalması halinde preload’u<br />

düşürmek, pulmoner konjesyonu azaltmak ve semptomatik<br />

iyileşme sağlamak için kullanırlar (62). Loop diüretikleri<br />

genelde hastane ortamında kullanılır. Diüretiğin<br />

indüklediği dehidratasyona bağlı olarak metabolik<br />

alkoloz oluşabilir. Bu durumda tedaviye asetozolamid<br />

eklenmesi alkolozu azaltabilir (73). Spironolakton’nun<br />

ciddi kalp yetmezliğinde rutin medikal tedaviye eklenmesi<br />

semptomları, hastaneye yatışları ve mortaliteyi<br />

azalttığı gösterilmiştir (74). Spironolakton gebelik döneminde<br />

güvenli değildir. Doğum sonrası dönemdeki<br />

tedavi protokollerinde kullanılabilir.<br />

Vazodilatatörler<br />

Kalp yetmezliği tedavisinde preload’ı ve afterload’ı<br />

azaltmaları nedeniyle hayati öneme sahiptirler. Kardiyak<br />

debiyi artırmakta ve kalp yetmezliğinin prognozunu<br />

iyileştirmektedirler. ACE inhibitörleri mortaliteyi<br />

azaltmaları nedeniyle tedavinin temelini oluştururlar.<br />

Teratojineteleri nedeniyle gebelik döneminde kullanılmaları<br />

kontrendikedir ancak doğum sonrası başlanması<br />

önemlidir. ACE inhibitörleri anne sütüne geçtiği için<br />

kullanıldığı süre boyunca emzirme bırakılmalıdır. Nitratla<br />

birlikte veya tek başına hidralazin vazodilatatör<br />

olarak seçilebilir. Ciddi durumlarda nitrogliserin veya<br />

sodyum nitropirussid infüzyonu gerekebilir. Antepartum<br />

dönemde siyanid toksititesi nedeniyle nitropurissid<br />

gerekmedikçe kullanılmamalıdır (26,24).<br />

Kalsiyum Kanal Blokerleri<br />

Uterusta hipoperfüzyon riski ve negatif inotropik özellikleri<br />

nedeniyle gebelik döneminde dikkatli kullanılmaları<br />

gerekmektedir. Amlodipinin iskemik kökenli<br />

olmayan kardiyomiyopati hastalarında yaşam beklentisini<br />

artırdığı gösterilmiştir (75). Ayrıca PRAISE çalışmasında<br />

amlodipin’nin bir inflamatuar sitokin olan IL–6<br />

seviyelerini azalttığı gösterilmiştir (76). Levosimendan<br />

miyokardı kalsiyuma duyarlılaştırarak kalp yetmezliğinde<br />

iyileşme sağlayan bir ilaçtır (24,77). Levosimendan<br />

PCWP’yi güçlü bir şekilde düşürmesi ve kardiyak<br />

debiyi artırması nedeniyle PKMP’li hastalarda etkin bir<br />

şekilde kullanılabilir (77). Levosimendanın güvenliği ile<br />

ilgili yeterli bilgi olmaması nedeniyle bu ilacı kullanan<br />

hastalarda emzirme önerilmez.<br />

Beta Blokerler<br />

Beta blokerler gebelikte kontrendike değildir fakat do-<br />

ğum ağırlığını azaltabilirler (24,30,74). Beta blokaj etkiye<br />

ek olarak alfa blokaj etkisi de olan karvedilol gibi ilaçlar<br />

afterload’u da azaltırlar (1). Kronik kalp yetmezliğinde<br />

karvedilolün mortaliteyi ve hastaneye yatışları azalttığı<br />

gösterilmiştir. Karvedilol gebelikte ve PKMP’de güvenle<br />

kullanılabilir. Beta blokerlerin immünsupresif etkileri<br />

vardır (22). Ayrıca remodelingin olumsuz etkilerini engelleyerek<br />

ventrikül çaplarını azalttıkları gösterilmiştir<br />

(65). Bu ilaçların ne zaman kesileceği konusunda belli<br />

bir fikir birliği yoktur. Ventrikül difonksiyonu, diabet<br />

veya hipertansiyon varlığında tedaviye ömür boyu devam<br />

edilmelidir.<br />

Antiaritmikler<br />

Hiçbir antiaritmik ilaç gebelikte tam olarak güvenli değildir.<br />

Aritmileri sonlandırmada karotis masajı, valsalva<br />

manevraları gibi farmokolojik olmayan yöntemler güvenli<br />

oldukları için öncelikli tercih olmalıdır. Hemodinamiyi<br />

bozmayan taşiaritmilerde betablokerler ve kalsiyum<br />

kanal blokerleri tercih edilebilir. Refrakter bradikardilerde<br />

pacemaker desteği sağlanabilir. ICD’nin PKMP’de ani<br />

ölüm sıklığını azatlığı gösterilmiştir. Hayatı tehdit eden<br />

aritmilerde takılması düşünülmelidir (1,41,78).<br />

Antikoagülan Tedavi<br />

Gebelikteki hieperkoagülabil durum ve ventrikül disfonksiyonuna<br />

bağlı oluşan kan akımının durağanlaşması<br />

PKMP’li hastalarda trombüs oluşumunu ve buna bağlı<br />

komplikasyonları artırır (79). Tromboemboli insidansı<br />

özellikle LVEF ciddi olarak kötü (


738<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

nı göstermişlerdir (43). Hastalığın standart tedavisinde<br />

rutin immünsupresif kullanımı önerilmemektedir fakat<br />

iki haftalık standart medikal tedavi ile iyileşme sağlanamayan<br />

biyopsi ile kanıtlanmış PKMP hastalarında<br />

immünsupresif tedavi uygulanması savunulmaktadır.<br />

Bu tedavi immün sistemi baskılar ve sıklıkla PKMP’li<br />

olgularda lenfositik miyokardite neden olur.<br />

İmmünglobulin tedavisinin idiopatik dilate kardiyomiyopatide<br />

etkinliği gösterilememiştir (81). PKMP’de<br />

otoimmünite hipotezi güçlendikçe, geleneksel tedaviye<br />

yanıt vermeyen PKMP’li hastalarda immünglobulin<br />

kullanımına ilgi artmaktadır (59). Biyopsi ile viral miyokardit<br />

olduğu kanıtlanmış hastalarda interferonun<br />

ekokardiyografik parametrelerde iyileşme sağlarken,<br />

semptomatik iyileşmeye katkısının olmadığı gösterilmiştir<br />

(82).<br />

TNF- α, CRP ve Fas/APO-1 üretimini azaltarak immünmodulatuar<br />

etki gösteren pentoksifilin ile yapılan<br />

bir çalışmada 30 PKMP’li hastaya standart tedaviye ek<br />

olarak pentoksifilin (400 mg 6 ay boyunca günde 3 defa)<br />

verilmiş, pentoksifilin alan grupta anlamlı olarak daha<br />

az mortalite oranları, fonksiyonel kapasitede düzelme,<br />

LVEF de artış ve plazma TNF-α düzeylerinde düşme izlenmiştir<br />

(50). Ancak pentoksifilinin standart tedavide<br />

kullanılabilmesi için daha fazla kanıta ihtiyaç vardır.<br />

Kalp Transplantasyonu<br />

Tüm medikal tedavilere yanıtsız ciddi olgularda kalp<br />

transplantasyonu bir seçenek olarak düşünülmelidir.<br />

Kalp transplantasyonu idiopatik dilate kardiyomiyopatili<br />

hastalardaki ile benzer başarı ve sağ kalım oranlarına<br />

sahiptir ancak PKMP’de dolaşımdaki yükselmiş antikor<br />

seviyeleri nedeni ile rejeksiyon oranları daha fazladır<br />

(1,23,37). Genç yaşta, organ hasarı minimal olan ve yeni<br />

gelişen PKMP’li olgularda transplantasyon sonuçları<br />

daha iyidir (12,83,84). İntraaortik balon pompası ve<br />

diğer ventrikül destek cihazları kardiyak fonksiyonlar<br />

düzelene veya kalp transplantasyonu yapılana kadar<br />

köprü görevi görürler (26,65).<br />

OBSTETRİK YÖNETİM<br />

Peripartum kardiyomiyopatili hastalar doğum sırasında<br />

kalp yetmezliğinde kötüleşmeyi gösteren işaretler<br />

ve pulmoner ödem göstergeleri açısından yakından izlenmelidir.<br />

Erken kardiyak monitorizasyon konjesyon<br />

bulgularının yakın takibi ile yapılmalıdır. Buna doğum<br />

sonrası dönemde de devam edilmelidir. Hafif olgular<br />

evde takip edilebilir ancak orta ve ağır vakalar yoğun<br />

bakım şartlarına sahip birimlerde takip edilmelidirler<br />

(Tablo 3).<br />

Santral hemodinamik monitorizasyon hemodinamisi<br />

bozuk olan hastalarda yapılmalıdır. Hipotansif<br />

hastalarda dopamin, dobutamin ve noradrenalin gibi<br />

pozitif inotroplarla hemodinamik destek sağlanabilir.<br />

TABLO 3. Peripartum Kardiyomiyopatide hastaneye yatış<br />

endikasyonları<br />

• LVEF


Gebelik Kardiyomiyopatisi 739<br />

Hastalar fonksiyonel durumlarının elverdiği kadar<br />

hafif hareketler yapabilirler. Sol ventrikül fonksiyon kazanımının<br />

değerlendirildiği postpartum ilk 6 ayda ağır<br />

aerobik aktivitelerden ve ağırlık kaldırmalarından uzak<br />

durulması önerilir. İleri derecede semptomatik olan<br />

hastalarda laktasyonun metabolik yükünden dolayı<br />

emzirme yasaklanır. Daha fonksiyonel olan hastalarda<br />

da verilen ilaçların süte geçme ihtimalinden dolayı emzirmemek<br />

daha uygun bir yaklaşım olacaktır.<br />

PROGNOZ<br />

Peripartum kardiyomiyopatinin doğal gidişatı ve prognozu<br />

diğer dilate kardiyomiyopati türlerinden farklılık<br />

gösterir. Hastaların %50’sinde kardiyomegalide azalma<br />

ve fonksiyonel kapasitede düzelme tespit edilir.<br />

PKMP’nin sonuçları idiopatik dilate KMP’nin sonuçlarından<br />

daha iyidir. PKMP’nin mortalite oranları %15<br />

ile %50 arasında olup bu ölümlerin yaklaşık %50’si doğumdan<br />

sonraki ilk 3 ayda görülmektedir (12,26,29).<br />

Ölüm nedenleri, kalp yetmezliğinin kötüleşmesi, aritmiler<br />

veya tromboembolik olaylardır. Emboliye bağlı<br />

olarak gelişen ölüm %30 gibi yüksek oranlar da bildirilmiştir<br />

(29).<br />

• Ventriküler fonksiyonlar düzelebilir ancak ilk aylarda<br />

ventriküler fonksiyonlarda düzelmenin olmaması,<br />

ventriküler fonksiyonların büyük ihtimalle normale<br />

dönmeyeceğinin bir göstergesidir (35,88,89).<br />

PKMP’de prognoz direkt olarak sol ventrikül fonksiyonlarının<br />

düzelmesi ile ilişkilidir. Ventrikül disfonksiyounun<br />

düzelmesi; LVEF >%50 olması veya<br />

EF’nin %20’den fazla iyileşmesi ve LVFS >%30 olması<br />

ile tanımlanır. Ventriküler fonksiyonlarda düzelme<br />

olursa bu genelde ilk bir yıl içerisinde meydana gelir.<br />

LVEF’nin tanı sıra sında >%30 olması veya sol ventrikül<br />

diyastol sonu çapı n ın 5.6 cm altında olması<br />

sol ventrikülün sistolik fonksiyonlarının normale<br />

dönme olasılığını artır maktadır. Dobutamin stres<br />

ekokardiyografi ile kontraktil rezervin gösterilmesi<br />

de prognozun iyi olacağını ve sol ventrikül<br />

fonksiyonunun nor male döneceğini gösteren bir<br />

parametre olarak bildirilmiştir (90,91). Sol ventrikül<br />

fonksiyonları normale dönmeyen hastaların 5 yıllık<br />

mortalitesi yaklaşık %85’dir.<br />

• Yaşın 30’un üzerinde olması, multiparite, siyah ırk,<br />

hastalığın postpartum 2 haftadan sonra başlaması,<br />

intrakardiyak trombüs varlığı, kardiyak ileti defektleri,<br />

postpartum 6 aydan sonra devam eden sol<br />

ventrikül disfonksiyonu, ek hastaların varlığı ve<br />

tedaviye geç başlanması kötü prognoz kriterleridir<br />

(65,66,92). Ekokardiyografik parametrelerden prognozu<br />

en çok etkileyen sol ventrikül diyastol sonu çapıdır.<br />

Sol ventrikül diyastol sonu çapının artması ve<br />

ventrikül içi trombüs birlikteliği en kötü prognoz ile<br />

ilişkilidir (65).<br />

Literatürde mortalite kabaca %50 civarındadır<br />

(20,26,30). Birçok çalışma PKMP’nin takip eden gebeliklerde<br />

nüks edebileceğini göstermektedir (20,30,36).<br />

Bunun daha önceki klinik durumun alevlenmesi mi<br />

yoksa aynı hastalığın reaktivasyonu mu olduğu halen<br />

açık değildir (36). Nüks için en yüksek risk kardiyak<br />

fonksiyonları düzelmeyen hastalarda olup, en düşük<br />

risk sistolik fonksiyonları düzelen hastalarda mevcuttur<br />

(20,22–24). Elkayam ve arkadaşları daha önce normal<br />

kardiyak fonksiyonlara sahip hastaların tekrarlayan gebeliklerinde<br />

ortalama %20 LVEF düşüşü saptamışlardır<br />

(89). Başka bir çalışmada kalp yetmezliği belirtilerinin<br />

sol ventrikül fonksiyonları normale dönen hastaların<br />

%21’inde, sol ventrikül fonksiyonları bozuk olanların<br />

ise %44’ünde tekrarladığını gösterilmiştir (93). Şu anda<br />

gelecekteki gebelikler için tavsiyeler konusunda bir görüş<br />

birliği yoktur.<br />

• Sol ventrikül fonksiyonu ve çapı normale dönmeyen<br />

hastalara tekrar gebe kalmaları önerilmez (2).<br />

Sol ventrikül çapı ve fonksiyonu tamamen normale<br />

dönse bile hastalara nüks olabileceği konusunda bilgi<br />

verilmelidir. Hasta tekrar gebe kalırsa yüksek riskli gebeliklerle<br />

ilgilenen doğum uzmanları ve kardiyologlar<br />

tarafından iş birliği içinde takip edilmelidirler. PKMP<br />

öyküsü olan tüm gebe hastalar ekokardiyografik takibe<br />

alınmalıdırlar. Ventrikül fonksiyonları hastanın hayatını<br />

tehlikeye atıyorsa gebeliğin sonlandırılması gündeme<br />

getirilmelidir.<br />

SONUÇ<br />

Peripartum kardiyomiyopati geç gebelikte ve erken pueperyumda<br />

görülen, ölümcül olabilen nadir bir kardiyomiyopati<br />

formudur. Tanıda sol ventrikül fonksiyon<br />

bozukluğunun ekokardiyografik olarak gösterilmesi<br />

çok önemlidir. Standart medikal tedavide digoksin, diüretikler,<br />

vazodilatatörler, beta blokerler ve antikoagülan<br />

tedavi yer alır. Dirençli olgularda immünglobulinler<br />

ve immünmodulatörler düşünülebilir. Ciddi olgularda<br />

mekanik dolaşım destekleri ve kalp transplantasyonunu<br />

içeren yoğun tedavi yöntemleri gerekebilir. Prognoz<br />

ventrikül fonksiyonlarının geri dönüşümlü olması ile<br />

ilgilidir. Dirençli kalp yetmezliği bulunan hastalarda<br />

sonraki gebelikten kaçınılmalıdır. Mümkünse kardiyak<br />

fonksiyonları iyileşmiş hastalarda sonraki gebelikler<br />

multidisipliner bir yaklaşımla yönetilmelidir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Pearson GD, Veille JC, Rahimtoola S, Hsia J, Oakley CM,<br />

Hosenpud JD, et al. Peripartumcardiomyopathy: National<br />

Heart, Lung, and Blood Institute and Office of Rare Diseases<br />

(National Institutes of Health) workshop recommendations<br />

and review. JAMA 2000;283(9):1183– 8.<br />

2. Demakis JG, Rahimtoola SH, Sutton GC, Meadows WR,


740<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Szanto PB, Tobin JR. Natural course of peripartum cardiomyopathy.<br />

Circulation 1971;44:1053–61.<br />

3. Task Force on the Management of Cardiovascular Diseases<br />

During Pregnancy of the European Society of Cardiology.<br />

Expert consensus document on management of cardiovascular<br />

diseases during pregnancy. Eur Heart J 2003;24(8):<br />

761– 81.<br />

4. Hibbard JU, Lindheimer M, Lang RM. A modified definition<br />

for peripartum cardiomyopathy and prognosis based<br />

on echocardiography. Obstet Gynecol 1999;94(2):311– 6.<br />

5. Manolio TA, Baughman KL, Rodeheffer R, Pearson TA,<br />

Bristow JD, Michels VV, et al. Prevalence and etiology of<br />

idiopathic dilated cardiomyopathy (summary of a National<br />

Heart, Lung, and Blood Institute workshop). Am J Cardiol<br />

1992;69(17):1458–66.<br />

6. Cunningham FG, Pritchard JA, Hankins GD, Anderson<br />

PL, Lucas MJ,Armstrong KF. Peripartum heart failure: Idiopathic<br />

cardiomyopathy or compounding cardiovascular<br />

events? Obstet Gynecol.1986 ;67:157–168.<br />

7. Seftel H, Susser M. Maternity and myocardial failure in African<br />

women.Br Heart J. 1961;23:43–52.<br />

8. Davidson NM, Parry EH. The etiology of peripartum cardiac<br />

failure. Am Heart J. 1979;97:535–536.<br />

9. Woolford RM. Postpartum myocardiosis. Ohio Med. 1952;<br />

48:924–930.<br />

10. Pierce J, Price BO, Joyce JW. Familial occurrence of postpartal<br />

heartfailure. Arch Intern Med. 1963;111:651–655.<br />

11. Sliwa K, Damasceno A, Mayosi BM. Epidemiology and etiology<br />

of cardiomyopathy in Africa. Circulation. 2005;112:<br />

3577–3583.<br />

12. Lampert MB, Lang RM. Peripartum cardiomyopathy. Am<br />

Heart J.1995;130:860–870.<br />

13. Fett JD, Christie LG, Carraway RD, Murphy JG. Fiveyear<br />

prospective study of the incidence and prognosis of peripartum<br />

cardiomyopathy at a single institution. Mayo Clin<br />

Proc 2005;80:1602-6.<br />

14. Desai D, Moodley J, Naidoo D. Peripartum cardioPeripartum<br />

Cardiomyopathy experiences at King Edward VIII<br />

Hospital, Durban, South Africa and a review of the literature.Trop<br />

Doct 1995;25:118-23.<br />

15. Demakis JG, Rahimtoola SH, Peripartum cardiomyopathy.<br />

Circulation 1971;44:964-68.<br />

16. CunnighamFG Pritchard JA, Hankins GD, Anderson PL Lucas<br />

MJ, Armstrong KF. Peripartum heart failure: idiopathic<br />

cardiomyopathy ör compounding cardiovascular events?<br />

Obstet Gynecol 1986:67:157-68.<br />

17. Hsieh CC, Chiang CVV, Hsieh TT, Soong YK. Peripartum<br />

cardiomyopathy. Jpn Heart J 1992:33:343-9.<br />

18. Cenac A, Simonoff M, Djibo A. Nutritional status and plasma<br />

trace elements in peripartum car diomyopathy: a comparative<br />

study in Niger. J Cardiovasc Risk 1996:3:483-7.<br />

19. Fett JD, Ansari AA, Sundstrom JB, CombsGF. Peripartum<br />

cardiomyopathy: a selenium disconnection and an autoimmune<br />

connection. Int Cardiol 2002;86:311-6.<br />

20. Veille JC. Peripartum cardiomyopathies: a review. Am J<br />

Obstet Gynecol 1984;148:805-18.<br />

21. Sanderson JE, Adesanya CO, Anjorin FI, Parry EH. Postpartum<br />

cardiac failure-heart failure due to volumeoverload?<br />

Am Heart J 1979;97:613-21.<br />

22. Sliwa K, Fett J, Elkayam U. Peripartum cardiomyopathy.<br />

Lancet 2006;368:687-93.<br />

23. Heider AL, Kuller JA, Strauss RA, Wells SR. Peripartum<br />

cardiomyopathy: a review of the literature. Obstet Gynecol<br />

Surv 1999;54:526-31.<br />

24. Ro A, Frishman WH. Peripartum cardiomyopathy. Cardiol<br />

Rev 2006;14:35-42.<br />

25. Felker GM, Thompson RE, Hare JM, Hruban RH,Clemetson<br />

DE, Howard DL, et al. Underlying causesand long-term<br />

survival in patients with initially unexplained cardiomyopathy.<br />

N Engl J Med 2000;342:1077-84.<br />

26. Brown CS, Bertolet BD. Peripartum cardiomyopathy: acomprehensive<br />

review. Am J Obstet Gynecol 1998;178:409-14.<br />

27. Whitehead SJ, Berg CJ, Chang J. Pregnancy-related mortality<br />

due to cardiomyopathy: United States, 1991-1997. Obstet<br />

Gynecol 2003;102:1326-31.<br />

28. Lee W. Clinical management of gravid women with peripartum<br />

cardiomyopathy. Obstet Gynecol Clin North Am<br />

1991;18(2):257– 71.<br />

29. Tidswell M. Peripartum cardiomyopathy. Crit Çare Clin<br />

2004;20:777-88.<br />

30. Hull E, Hafkesbring E. “Toxic” post partal heart disease. N<br />

Orleans Med Surg J 1937;89:550-7.<br />

31. Murali S, Baldisseri MR. Peripartum cardiomyopa thy. Crit<br />

Çare Med 2005;33:S340-S346.<br />

32. Mendelson MA, Chandler J. Postpartum car diomyopathy<br />

associated with maternal cocaine abuse. Am J Cardiol<br />

1992; 70: 1092-4.<br />

33. CenacA, GaultierY, Devillechabrolle A, Moulias R. Enterovirus<br />

infection in peripartum cardiomyopa thy [Letter]. Lancet<br />

1988;2:968-9,<br />

34. Cenac A, Simonoff M, Moretto P, Djibo A. A low plasma<br />

selenium is a risk factor for peripartum cardiomyopathy:<br />

a comparative study in Sahelian Africa. Int J Cardiol<br />

992;36:57-9.<br />

35. van Hoeven KH, Kitsis RN, Katz SD, Factor SM. Peripartum<br />

versus idiopathic dilated cardiomyopathy in young<br />

women-a comparison of clinical, pathologic and prognostic<br />

features. Int J Cardiol 1993;40:57-65.<br />

36. Homans DC. Peripartum cardiomyopathy. N Engl J Med<br />

1985;312:1432-7.<br />

37. Witlin AG, Mabie WC, Sibai BM. Peripartum cardiomyopathy:<br />

an ominous diagnosis. Am J Obstet Gynecol 1997;<br />

176:182-8.<br />

38. Cenac A, Gaultier Y, Devillechabrolle A, Moulias R. Enterovirus<br />

infection in peripartum cardiomyopathy. Lancet<br />

1988;2:968-9.<br />

39. Ansari AA, Fett JD, Carraway RE, Mayne AE, Onlamoon<br />

N, Sundstrom JB. Autoimmune mechanisms as the basis<br />

for human peripartum cardiomyopathy. Clin Rev Allergy<br />

Immunol 2002;23:301-24.<br />

40. Lamparter S, Pankuweit S, Maisch B. Clinical and immunologic<br />

characteristics in peripartum cardio myopathy. Int J<br />

Cardiol. 2006 Aug 9 (e-pub).<br />

41. Elkayam U, Akhter MW, Singh HS, et al. Pregnancy associated<br />

cardiomyopathy: clinical characteristics and a comparison<br />

between early and late presentation. Circulation<br />

2005;111:2050-55.<br />

42. Burch GE, McDonald CD, Walsh JJ. The effect of prolonged<br />

bed rest on postpartal cardiomyopathy. Am Heart J<br />

1971;81:186-201.<br />

43. Midei MG, DeMent SH, Feldman AM, Hutchins GM, Baughaman<br />

KL. Peripartum myocarditis and cardiomyopathy.<br />

Circulation 1990;81:922-8.


Gebelik Kardiyomiyopatisi 741<br />

44. Melvin KR, Richardson PJ, Olsen EG, Daly K, Jackson G.<br />

Peripartum cardiomyopathy due to myocarditis. N Engl J<br />

Med 1982;307:731-4.<br />

45. O’Connell JB, Costanzo-Nordin MR, Subramanian R, Robinson<br />

JA, Wallis DE, Scanlon PJ, et al. Peripartum cardiomyopathy:<br />

clinical, hemodynamic, histologic and prognostic<br />

characteristics. J Am Coll Cardiol 1986;8:52-6.<br />

46. Felker GM, Jaeger CJ, Klodas E, Thiemann DR, Hare JM,<br />

Hruban RH, et al. Myocarditis and long-term survival in<br />

peripartum cardiomyopathy. Am Heart J 2000;140:785-91.<br />

47. Ravikishore AG, Kaul UA, Sethi KK, Khalilullah M. Peripartum<br />

cardiomyopathy: prognostic variables at initial<br />

evaluation. Int J Cardiol 1991;32:377-80.<br />

48. Mahrholdt H, Goedecke C, Wagner A, Meinhardt G, Athanasiadis<br />

A, Vogelsberg H, et al. Cardiovascular magnetic<br />

resonance assessment of human myocarditis: a comparison<br />

to histology molecular pathology. Circulation 2004;109:<br />

1250-8.<br />

49. Borczuk AC, van Hoeven KH, Factor SM. Review and<br />

hypothesis: the eosinophil and peripartum heart disease<br />

(myocarditis and coronary artery dissection) coincidence or<br />

pathogenetic significance? Cardiovasc Res 1997;33:527-32.<br />

50. Sliwa K, Skudicky D, Bergemann A, Candy G, Puren A,<br />

Sarelil P. Peripartum cardiomyopathy: analysis of clinical<br />

outcome, left ventricular function, plasma levels of cytokines<br />

and Fas/Apo-1. J Am Coll Cardiol 2000;35:701-5.<br />

51. Bradham WS, Bozkurt B, Gunasinghe H, Mann D, Spinale<br />

FG. Tumor necrosis factor-alpha and myocardial remodeling<br />

in progression of heart failure: a current perspective.<br />

Cardiovasc Res 2002;53:822-30.<br />

52. Nelson JL. Pregnancy, persistent microchimerism and autoimmune<br />

disease. J Am Med Womens Assoc 1998;53:31-2,47.<br />

53. McMullan MR, Moore CK, O’Connell JB. Diagnosis and<br />

management of peripartum cardiomyopathy. Hosp Pract<br />

(Off Ed) 1993;28:89-92,96-8,103-4.<br />

54. Velickovic IA, Leicht CH. Peripartum cardiomyopathy and<br />

cesarean section: report of two cases and literature review.<br />

Arch Gynecol Obstet 2004;270:307-10.<br />

55. Damek DM, Shuster EA. Pregnancy and multiple sclerosis.<br />

Mayo Clin Proc 1997;72:977-989.<br />

56. Kuhl U, Pauschinger M, Seeberg B, et al. Viral persistence<br />

in the myocardium is associated with progressive cardiac<br />

dysfunction. Circulation 2005:112:1965-70.<br />

57. Bultmann BD, Klingel K. Nabauer M, Wallwiener D, Kandolf<br />

R. High prevalence of viral genomes and inflammation in<br />

peripartum cardiomyopathy. Am J Obstet Gyn 2005:193:<br />

363-65.<br />

58. Pearl W. Familial occurence of peripartum cardio myopathy.<br />

Am Heart J 1995;129:493-5.<br />

59. Phillips SD, Warnes CA. Peripartum cardiomyopathy: current<br />

therapeutic perspectives. Curr Treat Options Cardiovasc<br />

Med 2004;6:481-8.<br />

60. Levander OA, Beck MA. Selenium and viral virulence. Br<br />

Med Bull 1999;55:528-33.<br />

61. Saito Y, Hashimoto T, Sasaki M, Hanaoka S, Sugai K. Effect<br />

of selenium deficiency on cardiac function of individuals<br />

with severe disabilities under longterm tube feeding. Dev<br />

Med Child Neurol 1998;40:743-8.<br />

62. Ray P, Murphy GJ, Shutt LE. Recognition and management<br />

of maternal cardiac disease in pregnancy. Br J Anaesth<br />

2004;93:428-39.<br />

63. Coulson CC, Thorp JM, Mayer DC, Cefalo RC. Central hemodynamic<br />

effects of recombinant human relaxin in the<br />

isolated, perfused rat heart model. Obstet Gynecol 1996;<br />

87:610-2.<br />

64. Sliwa K, Forster O, Libhaber E, et al. Peripartum cardiomyopathy:<br />

inflammatory markers as predictors of outcome<br />

in 100 prospectively studied patients. Eur Heart J 2006:<br />

27:441-46.<br />

65. Amos AM, Jaber WA, Russell SD. Improved outcomes in<br />

peripartum cardiomyopathy with contemporary. Am Heart<br />

J 2006;152:509-13.<br />

66. Ford RF, Barton JR, O’brien JM, Hollingsworth PW. Demographics,<br />

management, and outcome of peripartum<br />

cardiomyopathy in a community hospital. Am J Obstet<br />

Gynecol 2000;182:1036-8.<br />

67. Kaufman I, Bondy R, Benjamin A. Peripartum cardiomyopathy<br />

and thromboembolism; anesthetic management and<br />

clinical course of an obese, diabetic patient. Can J Anaesth<br />

2003;50:161-5.<br />

68. Shnaider R, Ezri T, Szmuk P, Larson S, Warters RD, Katz H.<br />

Combined spinal-epidural anesthesia for cesarean section<br />

in a patient with peripartum dilated cardiomyopathy. Can<br />

J Anaesth 2001;48:681-3.<br />

69. Aziz TM, Burgess MI, Acladious NN, Campbell CS, Rahman<br />

AN, Yonan N, et al. Heart transplantation for peripartum<br />

cardiomyopathy: a report of three cases and a literature<br />

review. Cardiovasc Surg 1999;7:565-7.<br />

70. Baughman KL. Peripartum cardiomyopathy. Curr Treat<br />

Options Cardiovascular Med. 2001;3:469–480.<br />

71. Yahagi N, Kumon K, Nakatani T, Ishikawa T, Tanigami<br />

H, Eishi K, et al. Peripartum cardiomyopathy and tachycardia<br />

followed by multiple organ failure. Anesth Analg<br />

1994;79:581-2.<br />

72. Jessup M, Brozena S. Heart failure. N Eng J Med. 2003;348:<br />

2007–2018.<br />

73. Ardehali H, Kasper EK, Baughman KL. Peripartum cardiomyopathy.<br />

Minerva Cardioangiol 2003;51:41-8.<br />

74. Pitt B, Zannad F, Remme WJ, Cody R, Castaigne A, Perez<br />

A, et al. The effect of spironolactone on morbidity and mortality<br />

in patients with severe heart failure. Randomized<br />

Aldactone Evaluation Study Investigators. N Engl J Med<br />

1999;341:709-17.<br />

75. Packer M, O’Connor CM, Ghali JK, Pressler ML, Carson<br />

PE, Belkin RN, et al. Effect of amlodipine on morbidity and<br />

mortality in severe chronic heart failure. Prospective Randomized<br />

Amlodepine Survival Evaluation Study Group. N<br />

Engl J Med 1996;335:1107-14.<br />

76. Mohler ER, Sorensen LC, Ghali JK, Schocken DD, Willis<br />

PW, Bowers JA, et al. Role of cytokines in the mechanism<br />

of action of amlodipine: the PRAISE Heart Failure Trial.<br />

Prospective Randomized Amlodipine Survival Evaluation.<br />

J Am Coll Cardiol 1997;30:35-41.<br />

77. Benlolo S, Lefoll C, Katchatouryan V, Payen D, Mebazaa A.<br />

Successful use of levosimendan in a patient with peripartum<br />

cardiomyopathy. Anesth Analg 2004; 98:822-4.<br />

78. Page RL. Treatment of arrhythmias during pregnancy. Am<br />

Heart J 1995;130:871-6.<br />

79. Avila WS, de Carvalho MEC, Tschaen CK, Rossi EG, Grinberg<br />

M, Mady C, et al. Pregnancy and peripartum cardiomyopathy.<br />

A comparative and prospective study. Arq Bras<br />

Cardiol 2002;79:484-93.


742<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

80. Mason JW, O’Connell JB, Herskowitz A, Rose NR, McManus<br />

BM, Billingham ME, et al. A clinical trial of immunosuppressive<br />

therapy for myocarditis: The Myocarditis Treatment<br />

Trial Investigators [see comment]. N Engl J Med<br />

1995;333(5):269– 75.<br />

81. McNamara DM, Holubkov R, Starling RC, Dec GW, Loh<br />

E, Torre-Amione G, et al. Controlled trial of intravenous<br />

immune globulin in recent-onset dilated cardiomyopathy.<br />

Circulation 2001;103:2254-9.<br />

82. Zimmermann O, Kochs M, Zwaka TP, Kaya Z, Lepper PM,<br />

Bienek-Ziolkowski M, et al. Myocardial biopsy based classification<br />

and treatment in patients with dilated cardiomyopathy.<br />

Int J Cardiol 2005;104:92-100.<br />

83. Veille JC, Zaccaro D. Peripartum cardiomyopathy: summary<br />

of an international survey on peripartum cardiomyopathy.<br />

Am J Obstet Gynecol 1999;181:315-9.<br />

84. Aravot DJ, Banner NR, Dhalla N, Fitzgerald M, Khaghani<br />

A, Radley-Smith R, et al. Heart transplantation for peripartum<br />

cardiomyopathy. Lancet 1987;2:1024.<br />

85. Hogel KL, Hutton EK, McBrien KA, Barrett JF, Hannah<br />

ME. Cesarean delivery for twins; a systematic review and<br />

meta-analysis. Am J Obstet Gynecol. 2003;188:220–227.<br />

86. Gofton EN, Capewell V, Natale R, Gratton RJ. Obstetrical<br />

intervention rates and maternal and neonatal outcomes of<br />

women with gestational hypertension. Am J Obstet Gynecol.<br />

2001;185:798–803.<br />

87. Zhang J, Meikle S, Grainger DA, Tumble A. Multifetal<br />

pregnancy in older women and perinatal outcomes. Fertil<br />

Steril. 2002;78:562–568.<br />

88. Witlin AG, Mabie WC, Sibai BM. Peripartum cardiomyopathy:<br />

a longitudinal echocardiographic study. Am J Obstet<br />

Gynecol 1997;177(5):1129–32.<br />

89. Elkayam U, Tummala PP, Rao K, Akhter MW, Karaalp IS,<br />

Wani OR, et al. Maternal and fetal outcomes of subsequent<br />

pregnancies in women with peripartum cardiomyopathy.<br />

N Engl J Med 2001;344(21):1567– 71.<br />

90. Lampert MB, Weinert BS, Hibbard J, Korcarz C, Lindheimer<br />

M, Lang RM. Contractile reserve in patients vvith<br />

peripartum cardiomyopathy and recovered left ventricular<br />

function. Am J Obstet Gynecol 1997;176:189-95.<br />

91. Dorbala S, Brozena S, Zeb S et.al. Risk stratification of<br />

women with peripartum cardiomy opathy at initial presentation:<br />

a dobutamine stres echocardiography study. J Am<br />

Soc Echocardiogr 2005;18:45-8.<br />

92. Fett JD, Carraway RD, Dowell DL, King ME, Pierre R. Peripartum<br />

cardiomyopathy in the Hospital Albert Schweitzer<br />

District of Haiti. Am J Obstet Gynecol 2002;186:1005-10.<br />

93. Elkayam U, Padmini P, Jummala P, et al. Maternal and fetal<br />

outcomes of subsequent pregnancies in women with peripartum<br />

cardiomyopathy.N Eng J Med. 2001;344:1567–1571.


BÖLÜM<br />

3.6<br />

Miyokardit: Teşhis ve Tedavi<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Giriş 1,2 : Miyokarditin klinik ve patolik tanımı; ”miyokardın<br />

inflamasyonu” olarak yapılmaktadır. Oldukça<br />

net olan bu tanımlamaya rağmen sınıflanması, teşhis ve<br />

tedavisi halen tartışılmaya devam etmektedir. Endomiyokardiyal<br />

biyopsinin daha rutin kullanımı insandaki<br />

miyokarditin doğal hikayesinin daha iyi tarif edilmesine<br />

ve klinkopatolojik korelasyonun açıklanmasına yardımcı<br />

olmuştur.<br />

Hastalık inflamatuar kardiyomiyopati olarak da bilinmektedir<br />

(kardiyak disfonksiyon ile birlikte miyokardit).<br />

Hastalığın klinik prezentasyonu; nonspesifik sistemik<br />

semptomlardan (ateş, miyalji, palpitasyon veya<br />

egserisiz dispnesi) şiddetli hemodinamik kollaps ve ani<br />

ölüme kadar çeşitlilik göstermektedir. Klinik manifestasyonlarının<br />

oldukça farklılık göstermesi miyokarditin<br />

gerçek insidensinin belirlenmesini güçleştirmektedir.<br />

Yakın geçmişte bildirilen prospektif postmortem verilere<br />

göre; genç erişkinlerde ani ölümün %8.6-12’sinden<br />

miyokarditin sorumlu olduğu bulunmuştur (Med J Aus<br />

2004;180:118-2). Bunun ötesinde dilate kardiyomiyopatilerin<br />

de %9’da sebep miyokardit saptanmıştır. Geliştirilen<br />

yeni moleküler teknikler, miyokardı etkileyerek<br />

sonunda akut veya kronik kardiyomiyopatiye sebep<br />

olan inflamatuvar otoimmun sürecin iyi anlaşılmasını<br />

sağlamıştır.<br />

Günümüzde, morbidite ve mortalitesinin yüksek<br />

olmasının bilinmesine rağmen miyokarditin tetkik ve<br />

tedavisi için standart bit kılavuz oluşturulamamıştır.<br />

Bunun başlıca sebebi miyokarditi meydana getiren etyolojilerin<br />

eğişik, klinik prezentasyonların ise heterojen<br />

olmasındandır.<br />

• Dallas patoloji kriterleri 1986 yayınlanmıştır ve<br />

burada miyokarditin histopatolojik sınıflanması ile<br />

standart bir teşhis kılavuzu oluşturulmaya çalışılmıştır<br />

(Am J Cardiovasc Pathol 1987;1:2-14).<br />

Aktif miyokardit, inflamatuvar hücre infiltratları ve<br />

miyosit nekrozunun bulguları ile karakterizedir. Ancak<br />

“sınırda” miyokarditde, inflamatuvar hücre infiltratları<br />

ile birlikte miyosit nekrozunun bulguları bulunmaz.<br />

• İnflamatuvar infiltratların ileri tasnifi; lenfositik,<br />

eozinofilik veya granülomatözdür. İnflamasyonun<br />

miktarı; hafif, orta veya ağır olabilir. Dağılımı ise lokal,<br />

karışık veya diffüz olabilir.<br />

• WHO (Marburg kriteri, 1996); her mm 2’ yi infiltre<br />

eden minimum 14 lenfosit, tercihen T lenfositler ve<br />

4’e kadar makrofajları içerir.<br />

Retrospektif bir çalışmada, biyopsi ile doğrulanan<br />

miyokardite Patolojik dağılım; lenfositik %55, sınırda<br />

%22, granülomatöz %10, dev hücreli %6 ve eozinofilik<br />

%11 bulunmuştur.<br />

Endomiyokardiyal biyopside (EMB) endomiyokardiyal<br />

örnek alma hataları (örneğin yeri, miktarı gibi)<br />

EMB’nin doğruluğunu sınırlandırmaktadır, buna göre<br />

tanısal işlem sırasında rutin olarak 4-6 biyopsi örneği<br />

alınmalıdır. Dikkatli postmortem analizlerde, miyokardit<br />

olgusunun kanıtlanması için olguların >%80’de >17<br />

örneğe ihtiyaç olmuştur (Mayo Clin Proc. 1989;64:1235-45).<br />

Klinik pratikte ise bu kadar çok biyopsi alınması mümkün<br />

değildir (EMB’nin sensivite eksikliğinin sebebi).<br />

Histopatolojik teşhiste araştırmacılar-arası değişkenlikler<br />

de bir diğer anlamlı kısıtlayıcıdır.<br />

Bu sorunlardan kaynaklanan yeni sınıflama arayışlarından<br />

birisinde, hastalığın klinik özelliklerine göre<br />

daha geniş klinikopatolojik bir sınıflama yapılmıştır:<br />

Fulminan, subakut, kronik aktif, ve kronik persistan<br />

subtiplere ayrılmıştır (Lieberman EB, Hutchins GM. JACC<br />

1991;18:1617-26). Bu kategorilere göre miyokardit tarifi,<br />

Dallas kriterlerinin daraltılmış sınırının ötesine taşmıştır.<br />

Bu sınıflama günümüzde seyrek olarak kullanılmaktadır.<br />

1. Fulminan miyokardit (miyokarditlerin %17’si); genellikle<br />

açık ve belirgin olarak başlamaktadır. Hem<br />

tam olarak spontan rezolusyon, hem de hızlı progressif<br />

kötüleşme, ve kalbin ağır derecede bozulmasına<br />

bağlı ölümle sonlanabilmektedir. Histolojide<br />

tam rezolusyon ile inflamatuar infiltratın çoklu aktif<br />

odakları vardır (heterojen).<br />

743


744<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Akut Miyokardit Subakut Miyokardit Kronik Miyokardit<br />

Viral<br />

infeksiyon<br />

Monosit<br />

nekrozu<br />

Makrofaj<br />

aktivasyonu<br />

Sitokin<br />

dışavurumu<br />

• IL-1<br />

• IL-2<br />

• TNF<br />

• İnterferon-γ<br />

Mononükleer<br />

hücre<br />

infiltrasyonu<br />

Doğal<br />

katil hücreler<br />

Perforin<br />

Nitrik oksid<br />

Sitotoksik<br />

T lenfositler<br />

B lenfoositler<br />

Nötrotlizan<br />

antikorlar<br />

Fibrozis<br />

Kardiyak dilatasyon<br />

Kalp yetersizliği<br />

0 4 gün 14 gün 90 gün<br />

Viremi Viral temizlenme Virüs yok<br />

ŞEKİL 1. Akut viral miyokarditin progressif moleküler ve histolojik fizyopatolojisi ve evreleri. Akut inflamasyondan, dilate kardiyomiyopatiye,<br />

klinik KY’ye progresyonunun, zamansal seyri. IL: İnterlökin, TNF: Tümör nekroz faktörü. (NEJM 200;343:1388-98)<br />

2. Akut miyokardit (miyokardit olgularının %6.5’i);<br />

klinik tablosu açık belirgin başlar, kardiyovasküler<br />

bozulma ile birliktedir ve inkomplet iyileşme gösterir,<br />

sıklıkla kardiyak disfonksiyon veya daha sonra<br />

ölümle sonuçlanır (Şekil 1). Histolojik olarak, zamanla<br />

tam çözülen sınırda inflamatuar infiltratlar<br />

vardır.<br />

3. Kronik aktif miyokardit (miyokarditlerin %11’i); klinik<br />

tablosu akut miyokardite benzer, fakat kronik tip<br />

sıklıkla hafif –orta kardiyak disfonksiyona ilerler, nadiren<br />

restriktif fizyoloji gösterebilir. Histolojik muayenede,<br />

kronik inflamatuar değişiklikleri ima eden<br />

süreğen fibrozis vardır.<br />

4. Kronik persistan miyokardit (miyokarditlerin %7’si);<br />

açık ve belirgin başlangıçlıdır. Histolojisinde çözülen<br />

aktif veya sınırda inflamatuar infiltratlar ile birliktedir<br />

kardiyovasküler bozulma göstermez.<br />

Moleküler tekniklerdeki gelişmelerde, çoğunlukla<br />

açıklanamayan dilate kardiyomiyopatili hastalarda;<br />

miyokarditin Dallas kriteri ile örtüşen, ancak bundan<br />

bağımsız miyokardiyumda viral genomun varlığı gösterilebilmiştir<br />

(Eur Heart J 1998;19:1564-72).<br />

Miyokarditin Standart hematoksilin- eozin kriterine<br />

göre teşhis edilmesi durumunda gerçeki nsidensinin eksik<br />

hesaplanacağı bilinmektedir. Daha gerçekci olmak<br />

için İnsan lokosit antijenlerinin (HLAs) immun peroksidaz<br />

ile boyanması düşünülmelidir; bu teknik tanına-<br />

mamış miyokarditte inflamatuvar kardiyomiyopatinin<br />

daha doğru olarak tanınmasını sağlamaktadır (Eur Heart<br />

J 1998;19:1564-72).<br />

Etyoloji 3,4,5<br />

İnsidensi net değildir, asemptomatik hastaların çokluğundan<br />

dolayı eksik teşhis edilmektedir. Genellikle<br />

gençleri etkiler, lenfositik miyokardit hastalarının mediyan<br />

yaşı 42 yaştır.<br />

Miyokardite sebep olan etyolojiler oldukça geniş<br />

bir spektumdadır (Tablo 1). Hastalık çalışmalarında<br />

ve bunların tetkik edilmesinde Viral miyokardit prototiptir,<br />

geleneksel olarak idrak edilen öncelikli viral sebepler;<br />

Enteroviruslar, spesifik olarak Coxsackie grup S<br />

altgrupları. Eski çalışmalarda, semptomatik prezentasyon<br />

ve Coxsackie B viral titrasyonlarının artışı arasında<br />

nedensel bir ilişki gösterilmiştir (JACC 1994;23:593-8).<br />

Daha sonraları aile-içi temaslar ve miyokardit olgularında,<br />

benzer düzeylerde serotip-spesifik Coxsackievirus B<br />

IgM antikorları bulunduğu bildirmiştir.<br />

Moleküler teknikler (PZR; Polimeraz zincir reaksiyonu)<br />

miyokardiyal dokunun viral etyoloji potansiyellerinin<br />

yaygın olarak test edilmesini kolaylaştırmıştır.<br />

Erişkin ve pediyatrik miyokardiyumunun kümelenmiş<br />

PZR analizlerinde idiyopatik SV disfonksiyonu<br />

olan bazı hastalarda, enteroviruslara kıyasla daha fazla<br />

adenoviral genom bulunmuştur (Circulation 1999;99:1348-<br />

54)./ JACC 2003;42:466-72).


Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 745<br />

TABLO 1. Miyokarditin major etyolojileri<br />

A. İnfeksiyon ve İnfestasyonlar:<br />

1. Viral: Coxsackievirus; HCV; HIV;<br />

2. Bakteriyel: Mikobakteriyel; streptokokal örnekler;<br />

mycoplasma pneumonia; treponema pallidum.<br />

3. Fungal: Aspergillius; candida; coccidiodes;<br />

cryptococcus; histoplasma.<br />

4. Protozoal: Trypanasoma cruzi.<br />

5. Parazitik: Schistosomiasis; larva imigrans.<br />

B. Toksinler (Kardiyotoksik, Hipersensitif reaksiyon;<br />

eozinofilik miyokardit): Antrasiklinler, florourasil,<br />

streptomisin, siklofosfamid, interceptin, interlökin-2,<br />

Amfetaminler, kokain.<br />

C. Hipersensitive: Sulfonamidler; sefalosporinler; diüretikler;<br />

digoksin; trisiklik antidepresanlar; dobutamin.<br />

D. İmmunolojik sendromlar: Chur- strauss; inflamatuvar<br />

barsak hastalığı (ülseratif kolit); dev-hücreli miyokardit;<br />

diyabetes mellitus; sarkoyidoz; sistemik lupus<br />

eritematozus; tirotoksikoz; takayasu arteriti; wegener<br />

granülomatozis. Skleroderma, dermatomiyozit,<br />

polimiyozit.<br />

(Introduction to clinical myocarditis. In Cooper LT, ed. Myocarditis:<br />

From Bench to Bedside. Totowa, NJ: Humana Pres; 2003:257-81)<br />

Japon hastalarda Hepatit-C daha sık bildirilmiştir.<br />

Alman olgularda ise kümelenmiş PZR teknikleri ile Parvirus<br />

B19 genomu daha sık tanımlanmıştır (Circulation<br />

2004;109:e179).<br />

Genomun şiddetlendirilebildiği olguların %25’de ≥2<br />

farklı genom tanınımlandığıda bildirilmiştir (Circulation<br />

2005;111:887-893).<br />

Bu bulgular, akut ve kronik miyokardite sebep olan<br />

viral etyolojide yaşla ilişkilendirilme ve bölgesel farklılıkların,<br />

geçmişteki görüşlere göre daha fazla önemli<br />

olabileceğini göstermektedir.<br />

Hepatit C virus (HCV), biyopsi ile miyokarditin teşhis<br />

edildiği hastaların serum ve kalp dokusunda HCV<br />

antikorları ve RNA’nın tanınması sonucunda HCV ve<br />

miyokardit lilşkilendirilmiştir. HCV infeksiyonu ve dilate<br />

olmuş kardiyomiyopati arasında nedensel ilişki halen<br />

belirsizdir; artmış TNF (Tümör nekroz faktörü) ve<br />

sitokin dışavurumu (ekspresyonu) bildirilmiştir.<br />

Çok-merkezli bir çalışma sonuçlarına göre (JACC<br />

2003;42:466-72); biyopsi ile %66’sının miyokardit olduğu<br />

kanıtlanmış hastalarda (%33 hasta sınırda miyokardit),<br />

EMB ile %38’inde viral genom kanıtları bulunmuştur<br />

(sıklığı gittikçe azalarak; adenovirus, enterovirus ve sitomegalovirus).<br />

HIV (Human Immunodeficiency Virus), miyokardit<br />

ve SV disfonksiyonuna sebep olan kardiyotropik viral<br />

infeksiyon ile de ilişkilendirilmiştir. HIV infeksiyonuna<br />

yakalanmış hastaların postmortem çalışmasında; histopatolojik<br />

kriterlerle %67’sinde miyokardit saptanmıştır<br />

(Br Heart J 1993;70:376- 81).<br />

Ayrıca, HIV infeksiyonu ve global ventriküler diskinezisi<br />

olan hastaların EMB’de %52’sinde miyokardit<br />

tesbit edilmiştir (JACC 1994;24:1025-1032).<br />

HIV’a bağlı miyokarditin prognozu, lenfositik miyokardite<br />

göre anlamlı olarak daha kötüdür. Bir çalışmada<br />

büyük kardiyomiyopati grubunda (Am Heart J 2004;147:<br />

746-50) HIV-miyokarditi ölümün en güçlü öngöreni bulunmuştur<br />

(çok değişkenli analizde). Semptomatik HIV<br />

infeksiyonlu hastaların yıllık dilate olmuş kardiyomiyopatiye<br />

progresyonu (ortalama yıllık insidensi) 1000’de<br />

15.9 olgu bulunmuştur. CD4+sayımı


746<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

• Aktif miyokardit ile ilişkili olan immun hastalıklar:<br />

Çöliyak hastalığı, romatoyid hastalıklar (sistemik lupus<br />

eritematozus, miksed-konnektif doku hastalığı<br />

ve sistemik skleroz) ve hematolojik anormallikler<br />

(trombositopenik purpura gibi).<br />

Patogenez<br />

Günümüzde miyokarditin patogenezinin anlaşılması<br />

büyük ölçüde hayvan modellerinden sağlanmıştır. Üç<br />

temel mekanizma ile izah edilmiştir (Circulation 2001; 104:<br />

1076-82).<br />

(1) Kardiyotropik virusun veya diğer infeksiyöz ajanların<br />

direk miyokardiyal lnvazyonu, (2) hızla immunolojik<br />

aktivasyonun ikinci- fazına ilerlerler, (3) Son-fazda,<br />

CD4+ aktivasyonu B hücrelerinin klonal genişlemesini<br />

teşvik eder, bundan sonraki sonuçları: Miyositolizis, ilave<br />

lokal inflamasyon ve dolaşan anti-kalp antikorlarının<br />

meydana gelmesidir.<br />

3 mekanizma ayni konakta birbirini etkileyebilir; üstün<br />

olan mekanizma, konağın savunmasına ve spesifik<br />

infeksiyöz ajanlara bağlı olarak değişebilir. Aktif viremi<br />

periyodu sırasında, kardiyotropik RNA viruslar (Coxsackie<br />

B veya ensefalomiyokardit virusu gibi) reseptörün-yönettiği<br />

endositoz ile miyositin içerisine alınır<br />

ve direk olarak viral protein oluşturabilmek için virus<br />

intrasellüler değişime uğrar. Viral genomik, çift- iplikli<br />

RNA topluluğu ile devamlılık gösterir, bunlar miyosit<br />

disfonksiyonuna dayardımcı olur (distropin veya ökaryotik<br />

başlatan faktör-4‘ü bağlayarak).<br />

Sonraki fazın karakteristikleri; inflamatuvar hücre<br />

infiltrasyonu ile (doğal katil-hücreler, makrofajlar),<br />

sonraki proinflamatuvar sitıkinlerin ekspresyonudur<br />

(özellikle interlökin-1, interlökin-2, TNF ve interferongamma).<br />

TNF endotel hücrelerini aktive eder, ilave iflamatuvar<br />

hücre göçüne sebep olur ve direk inotropik<br />

etkilere sahiptir.<br />

Sitokinler ayrıca kardiyak miyositlerde uyarılabilen<br />

NOS’u (Nitrik Oksid sentaz) da aktive etmektedir<br />

(Şekil 1). Miyokarditin gelişme ve progresyonunda<br />

NO’nun rolü komplekstir. NO viral replikasyonu inhibe<br />

edebilir (spesifik viral proteazları hedefleyerek, peroksinitrat<br />

oluşumunun güçlü antiviral ertkileri de vardır).<br />

NOS eksikliği olan farelerde; daha fazla viral titrasyon,<br />

daha yüksek mRNA yükü ve daha yaygın miyosit nekrozu<br />

bulunmuştur (Proc Natl Acad Sci USA. 2004;101: 1731-6).<br />

Deneysel olarak, miyosinin sebep olduğu otoimmun<br />

miyokarditte, miyositler ve makrofajlarda NOS ekspresyonu<br />

daha yoğun inflamasyon ile birlikte bulunmuştur,<br />

ayrıca NOS inhibitörlerinin miyokarditin şiddetini<br />

azalttığı gösterilmiştir. Hücresel immunitede viral temizlenme<br />

de önemli rol oynamaktadır.<br />

Son olarak, kontraktil, yapısal, ve mitokondriyal<br />

proteinlere karşı yönelmiş dolaşan oto-antikorlar insan<br />

ve deneysel hayvan miyokarditlerinde tarif edilmiştir.<br />

Biyopsi ile hastalığı kanıtlanmış hastaların %25-73’ünde<br />

bir veya daha fazla otoantikor saptanmıştır. Bunların;<br />

enerji metabolizmasına, kalsiyum homeostazisi ve uyarı<br />

transdüksiyonuna direk sitopatik etkileri olabilir, ayrıca<br />

kompleman aktivasyonuna ve antikor-bağlanmış hücrelerin<br />

lizisine de sebep olurlar. İmmuno-adsorbsiyon<br />

ile dolaşan antikorların uzaklaştırılmasının kalp fonksiyonlarını<br />

düzelttiği ve kalpteki inflamasyonu azalttığı<br />

gösterilmiştir.<br />

Yeni hipoteze göre; normal immun cevap, viral- temizlenmeyi<br />

kolaylaştırmakta ve iyileşmenin olmasını<br />

sağlamaktadır. Anormal immunolojik aktivite, bu hassas<br />

dengeyi değiştirebilir (ineffektif viral klirensi yükseltmekte<br />

veya devamlı T-hücre/veya antikorun-yönettiği<br />

miyosit hasarına yardım etmekte).<br />

Klinik Prezentasyon<br />

Klinik manifestasyonları, asemptomatik EKG anormalliklerinden<br />

kardiyojenik şoka kadar değişmektedir.<br />

Geçici EKG anormallikleri, toplumsal viral endemilerde<br />

sıklıkla miyokardiyal tutulumu göstermektedir,<br />

bu hastaların çoğunluğu asemptomatiktir.<br />

Miyokardit ayrıca fulminan kalp yetersizliğine sebep<br />

olabilir; bu hastalarda yeni oluşan kardiyomiyopati<br />

bulunur. Hastalarda; ateş, miyalji, solunum semptomları,<br />

veya gastroenterit ile viral prodrom bulunabilir,<br />

bunları takiben aniden hemodinamik kollaps başlamaktadır.<br />

Bildirilmiş infeksiyöz viral prodrom insidensi oldukça<br />

değişkendir (gösterilmiş miyokardit hastalarında<br />

%10-80).<br />

• Akut lenfositik miyokarditin en dramatik ve klinik<br />

olarak karakteristik prezentasyonu akut dilate olmuş<br />

kardiyomiyopatidir.<br />

Akut dilate olmuş kardiyomiyopati ile klinik miyokardit<br />

arasındaki bağlantı kanıtları EMB bulgularından<br />

sağlanmıştır. İki en büyük biyopsi serisinde; yeni-başlamış<br />

dilate kardiyomiyopati olgularında isbatlanmış<br />

miyokardit %9-16 sıklıkta bildirilmiştir.<br />

“Dev-hücreli miyokardit çalışma grubunda”; devhücreli<br />

miyokardit hastalarının %75’inde kalp yetersizliği<br />

semptomları primer prezentasyon saptanmıştır.<br />

• Histopatolojik özellikler ile (lenfositik infiltrat ve fibrozun<br />

yaygınlığı gibi) ne semptomlar ne de miyokarditin<br />

klinik seyri korelasyon göstermiştir.<br />

Lieberman ve ark. sınıflamasında; aktif miyokarditten<br />

fulminanı ayırmışlardır. Fulminan miyokarditin<br />

yüksek doz vazopressor veya mekanik-dolaşım desteğine<br />

daha fazla ihtiyacı olmuştur.<br />

Bu sınıflama sisteminin kullanıldığı en büyük prospektif<br />

çalışmada fulminan miyokardit sıklığı %10.2 görülmüştür.<br />

Fulminan miyokarditin ilave karakteristikleri; belirgin<br />

viral prodrom, ve ileri kalp yetersizliği semptomlarının<br />

aniden başlamasıdır (genellikle


Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 747<br />

• Bu hastaların tipik bulgusu; ağır global disfonksiyonu<br />

ve minimal artmış SV diyastol-sonu çaplarıdır.<br />

Sınırda veya aktif lenfositik miyokarditin herikiside<br />

bu dramatik prezentasyonu meydana getirebilir.<br />

• Miyokarditin akut koroner sendromu taklit ettiği<br />

bildirilmiştir. Yükselmiş troponin düzeyi kreatin kinaza<br />

göre miyokardiyal hasarın daha güvenilir markeridir<br />

(Circulation 1997;95:163-8).<br />

• Akut miyokardiyal iskemiyi gösteren EKG değişiklikleri<br />

tipik olarak: ≥2 komşu derivasyonda ST elevasyonu<br />

(%54), T-dalgası inversiyonu (%27), yaygın<br />

ST-segment depresyonları (%18) ve patolojik Q-dalgaları<br />

(%18-27).<br />

Anjiyografik olarak koroner arterlerinin anatomisi<br />

normal olan hastalarda ekokardiyografide segmenter<br />

veya global duvar hareket bozukluğu görülmesi sık ve<br />

değerli bir kanıttır.<br />

Bir çalışmada (JACC 2001;37:786-92), Miyokardiyal İndiyum<br />

111 ile işaretlenmiş miyosin antikorları ve dinlenim<br />

talyum görüntülemesinde, akut göğüs ağrısı ile iskemik<br />

EKG anormallikleri ve yükselmiş kardiyak biyomarkerleri<br />

olan hastaların %78’de myokardit bulunmuştur.<br />

Bir başka çalışmada ise, koroner arterleri normal bilinen<br />

akut koroner sendroma benzeyen EKG ve semptomları<br />

olan hastalarda EMB’de %32’sinde miyokardit<br />

gösterilmiştir.<br />

®-Pratik nokta; akut koroner sendrom semptom ve<br />

bulguları bulunan genç hastalarda, koroner risk faktörleri<br />

yok ise, ve EKG anormallikleri tek koroner arter bölgesinin<br />

ötesine yayılıyor, veya ekokardiyografide segmenterden çok<br />

global disfonksiyon bulguları bulunuyorsa akut miyokardit<br />

düşünülmelidir.<br />

Miyokardit kalp ileti sisteminde değişik etkiler meydana<br />

getirebilir. Ventrikül taşikardisi (VT), miyokarditin<br />

başlangıç manifestasyonu olarak seyrek görülmektedir.<br />

Fakat, uzun-dönem takipte sık gelişir. “Dev-hücreli<br />

miyokardit çalışma grubu” VT’nin başlangıçtaki insidensini<br />


748<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 4. AHA/ACC EMB tavsiyeleri<br />

Sınıf I tavsiye:<br />

1. Normal büyüklükte ve dilate SV ve hemodinamik<br />

bozukluk ile 3 aylık KY.<br />

2. Alerjik reaksiyon ve/veya eozinofiliden şüphelenilen,<br />

süresi ne olursa olsun dilate kardiyomiyopati ile birlikte<br />

KY.<br />

(Griffin BP. Topol EJ. Cardiovascular medicine. Lipincott Williams &<br />

Wilkins 2009 p.158)<br />

b. Kardiyak Biyomarkerler: Miyokarditten şüphelenildiği<br />

zaman kardiyak biyomarkerler (kreatin kinaz,<br />

troponin I ve T) rutin olarak bakılmalıdır. CK ve onun<br />

izoformu CK-MB düşük öngörürlüğünden dolayı, noninvaziv<br />

tetkik olarak genellikle faydalı değildir.<br />

Biyopsi ile kanıtlanmış miyokarditte CK MB hastaların<br />

%7.5’de, kardiyak troponin I veya T en az %50’sinde<br />

yükselmiş bulunmuştur.<br />

Bir çalışmada miyokarditten şüphelenilen hastaların<br />

%35’de troponin düzeyleri yükselmiştir (troponin >0.1<br />

ng/ml); troponinler miyokarditin araştırılmasında sensivitesi<br />

%53, spesifitesi %94, pozitif öngörürlüğü %93<br />

ve negatif öngörürlüğü %56 bildirilmiştir (JACC 1997;<br />

30:1354-9).<br />

“Çok-Merkezli Miyokardit Tedavi Çalışması”; altgrubunda<br />

troponin I değeri tetkik edilmiştir; tüm grupta<br />

yükselmiş troponin I sensivitesi düşük (%34), spesifitesi<br />

ise yüksek (%89) bulunmuştur. Kısa semptom süresi<br />

(


Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 749<br />

çapları ve artmış duvar kalınlığı ile karakterizedir,<br />

oysa ki miyokarditte diastolik çaplar artmış, septal<br />

duvar kalınlığı ise normaldir.<br />

Ultrasonik doku özelliklerinin incelenmesi miyokardit<br />

teşhisinde daha faydalıdır; ultrason enerjisinin geçişi<br />

ve yansıması, doku yoğunluğu, elastikliği ve akustik<br />

direncine bağlıdır. Bu faktörlerden bir veya daha fazlasının<br />

değişmesi farklı ultrasonik görüntülere sebep olmakta<br />

ve görüntünün yapısını değiştirmektedir.<br />

Doku özelliklerinin tayin edilmesi, miyokarditin<br />

sağlıklı normal miyokardtan ayırtedilmesinde oldukça<br />

etkili bulunmuştur (sensivite ve spesifite değerleri sırası<br />

ile %100, %90).<br />

• Ancak ultrasonik doku karakterleri ile idiyopatik dilate<br />

kardiyomiyopati ve aktif miyokardit birbirinden<br />

ayırt edilememektedir.<br />

Doku dopler görüntülemesi ve miyokardiyal hız ölçümleri;<br />

bu değerlendirmeler akut miyokarditte doku<br />

değişiklikleri ve bunların zamansal seyrini daha iyi karakterize<br />

etmektedir.<br />

Elektrokardiyografi: EKG’de sıklıkla sinüs taşikardisi<br />

bulunur, bununla birlikte miyokardiyal iskemiye<br />

uyan fokal ve difüz ST-segment deviyasyonu bulunabilir.<br />

Bazı olgularda fasiküler blok veya atriyoventriküler<br />

ileti bozuklukları ve ventriküler taşikardi hemodinamik<br />

olarak anlamlı olabilir.<br />

İndiyum 111 ile, işaretlenmiş monoklonal antikor parçaları<br />

(miyozinin ağır zincirine karşı yönlendirilmiş),<br />

bütünlüğünü kaybetmiş miyositlere bağlanır (sarkolemmal<br />

membranlarına ve ektrasellüler sıvı boşluğuna<br />

çıkmış intrasellüler miyozine).<br />

Ancak Galyum 67 , miyokardiyal inflamasyonun yaygınlığını<br />

araştırmaktadır; kalpte aktinomiyozinin galyum<br />

alımı, miyosit nekrozunun yaygınlığını yansıtır.<br />

EMB ile kanıtlanmış nekrozu göstermede sensivitesi<br />

%83, spesifitesi %53, negatif taramanın ise öngörme değeri<br />

%92 bulunmuştur. Yeni bir çalışmada pozitif aktinmiyozin<br />

taraması ve dilate olmamış SV kavitesinin (≤62<br />

mm) herikisinin EMB’de miyokarditi öngörmesi yüksek<br />

bulunmuştur.<br />

Myokardiyal inflamasyon ve miyosit hasarını teşhis<br />

etmede MRI (kontrast’lı) en fazla ümit veren yöntemdir.<br />

MRI anatomik ve morfolojik bilgilerin yanında kesin<br />

doku tanımlaması da sağlamaktadır. Aktif miyokardit<br />

tipik olarak miyosit hasarı (ödem, hücresel şişme) ile<br />

birliktedir; relaksasyon zamanlarının değerlendirmesi<br />

hasarın araştırılmasında duyarlı bulgu sağlamaktadır<br />

(Şekil 2).<br />

Miyokardit teşhisinde tavsiye edilen pratik yaklaşım<br />

(Tablo 5):<br />

TABLO 5. Teşhiste tavsiye edilen pratik yaklaşım (Jared W,<br />

Magnani W, Dec GW. Myocarditis: Current Trends in<br />

Diagnosis and Treatment Circulation 2006; 113:876-<br />

890)<br />

A. Teşhis için yaklaşımın ilk adımı: Şüphelenilen hastalarda;<br />

Ekokardiyografi, serum troponin ölçümü ve noninvaziv<br />

MRI miyokardit teşhisinin ilk değerlendirme ve tetkiki için<br />

temin edilmelidir.<br />

B. Seçilmiş hastalar: ST elevasyonu, yükselmiş kardiyak<br />

markerler ve iskemik semptomları bulunan hastalar; hızla<br />

koroner anjiyografiye gitmelidir.<br />

Koroner ateroskleroz bulguları veya diğer patofizyolojik<br />

etyolojilerin (stresin sebep olduğu kardiyomiyopati;<br />

“takotsubo sendromu” gibi) olmaması durumunda<br />

hastada miyokardit düşünülmelidir.<br />

ŞEKİL 2. T1-ağırlıklı MRI kesitlerinde, mid ventriküler düzeydeki<br />

görüntüler (Akut miyokarditte). Sol: Semptomların 2. gününde<br />

sağlanan yükseltilmemiş görüntü. Posteriyor miyokardiyum ve<br />

bazal septumda artmış sinyal şiddeti, gadopantetat dimeglumine<br />

verildikten sonra daha belirgin (sağda, oklar) (Magnani, J.W. et al.<br />

Circulation 2006;113: 876-890)<br />

C. EMB, oldukça selektif olarak düşünülmelidir (


750<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Miyokarditin Doğal Hikayesi<br />

Miyokarditin doğal hikayesi klinik prezentasyonları kadar<br />

değişiktir. Miyokardit miyokard infarktüsünü taklit<br />

edebilir (AMİ şüphesinde, önceden sağlıklı olan erişkinlerde,<br />

kardiyovasküler durumun tam iyileşmesinin evrensel<br />

sebebi; miyokardittir), örneğin; çiçek aşısı- miyokarditinin<br />

klinik, laboratuar ve ekokardiyografik anormallikleri<br />

hızla kaybolmuştur, kalp yetersizliği bulunan<br />

hastaların hafif bozulmuş SV fonksiyonu olabilir (EF<br />

%40-50), aylar ve haftalar içerisinde tipik olarak düzelir,<br />

çok az sayıdaki hastada ise kalp yetersizliği ilerlemiştir<br />

(EF 60 mm); bu grubun<br />

%50’sinde kronik SV disfonksiyonu gelişmiştir. İlginç<br />

olarak fulminan miyokardit (akut evrede sağ kalanlarda)<br />

en iyi uzun-dönem prognoza sahiptir (>%90 yaşam<br />

beklentisi).<br />

“Miyokardit tedavi çalışmasında” biyopsi ile doğrulanan<br />

miyokarditte 1 ve 4.3 yılda mortalite %20 ve %56<br />

bulunmuştur. “Mayo kliniğinin gözlemsel verilerine”<br />

göre; 5 yıllık yaşam beklentisi yaklaşık %50’dir. Devhücreli<br />

miyokarditte ise 5 yılda yaşam beklentisi


Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 751<br />

lumu, (b) şüphelenilen dev-hücreli miyokardit veya sarkoidoz,<br />

şüpheli alerjik miyokardite bağlı hızlı-ilerleyen<br />

kardiyomiyopati, (c) açıklanamayan SV disfonksiyonu,<br />

miyokardı etkileyen bilinen otoimmun hastalığının bulunması<br />

durumunda.<br />

Daha tam biyopsi lokalizasyonu için, MRI kullanılmalı<br />

(biyopsi yerinin belirlenmesi için). Alınan biyopsi<br />

materyalinde doku örneği daha detaylı incelenmelidir<br />

(HLA ekspresyonu analizi ve viral genomik materyal<br />

aranmalıdır).<br />

Prognoz<br />

Erişkinlerde çok az semptomla veya kardiyojenik şok<br />

ve belirgin KY’nin toksik tablosdunda bulunabilir (fulminan<br />

miyokardit). Ancak indeks miyokarditten yıllar<br />

sonra KY ile de bulunabilir (idiyopatik kardiyomiyopatilerin<br />

%12.8’i).<br />

Doğal hikaye ve sekeli: Akut fazdan sağ kalanlarda,<br />

ptrognoz daha iyidir (kronik aktif miyokardit hariç).<br />

1. Birçok hasta spontan olarak klinik iyileşir, hatta mekanik<br />

destekten haftalar sonra bile.<br />

2. “Miyokardit tedavi çalışmasında”, 1 yıllık mortalite<br />

%20,4 yılda mortralite oranı %56 bulunmuştur.<br />

3. 11 yıllık sağ kalım fulminan tipte %93, non-fulminan<br />

tipte 45 bulunmuştur.<br />

4. Dilate kardiyomiyopatinin değerlendirilmesinde:<br />

a. Miyokarditlerin yarısında sonradan kardiyomiyopati<br />

gelişmiştir (3 ay-123 yılda).<br />

b. İdiyopatik dilate kardiyomiyopati hastalarının<br />

EMB’de %4-10’da miyokardit kanıtları görülmüştür.<br />

5. Kalıcı kalp pili gerektiren kalp bloğu hastaların<br />

%1’de olur.<br />

Mortalite Öngörenleri<br />

1. İlerlemiş yaş, EKG anormallikleri (QRS aslternansı,<br />

atriyal fibrilasyon, düşük voltaj), senkop ve spesifik<br />

teşhisler (peripartum kardiyomiyopati gibi).<br />

2. Sağ kalım için olumlu faktörler; normal ventrikül<br />

fonksiyonu, kısa klinik hikaye ve fulminan tablo ile<br />

başlangıç.<br />

Tedavi 4,6<br />

Destekleyici bakım tedavinin ilk sırasındadır.<br />

Fulminan veya akut miyokardit bulunan çok az sayıdaki<br />

hasta, ağır SV disfonksiyonuna bağlı ilerlemiş kalp<br />

yetersizliği hastaları gibi yoğun düzeyde hemodinamik<br />

ve agressif farmakolojik girişime (vazopressor, pozitif<br />

inotropikler) ihtiyaç gösterir.<br />

• Yükselmiş SV dolum basınçları intravenöz diüretik<br />

(intravenöz furosemid) ve vazodilatörler ile (intravenöz<br />

nitrogliserin veya nitroprussid) tedavi edilmelidir<br />

(kontrindikasyonları bulunmuyorsa).<br />

Ventriküler yardımcı cihaz veya ekstrakorporeal-<br />

membran oksijenizasyonu, devam eden, refrakter- kardiyojenik<br />

şoktaki hastalarda gerekebilir (bakınız Bölüm<br />

1.8). Bu cihazlar, olumlu olarak SV greometrisini değiştirmekte,<br />

duvar stresini düşürmekte ve sitokin aktivasyonunu<br />

azaltmakta; miyositlerin kontraktil fonksiyonu<br />

düzelmektedir.<br />

Ventriküler-yardımcı cihaz veya ekstrakorporealmembran<br />

oksijenizasyonu implantasyonunun yaşam<br />

beklentisine etkilerini gösteren bulguların büyük bölümü<br />

gözlemseldir. Agressif kısa-dönem hemodinamik<br />

destek tartışmasının kökeni; ventrikül fonksiyonlarının<br />

spontan yüksek iyileşme olasılığıdır, “iyileşmeye köprü”<br />

LVAD kullanımı (bakınız Bölüm 3.7).<br />

Başlangıçta sağlanan hemodinamik<br />

stabilizasyondan sonra tedavi<br />

aşağıdaki gibi takip ettirilmelidir:<br />

(2005-AHA/ACC-Kalp yetersizliği Kılavuzu:<br />

Circulation 2005; 112:1825-52.)<br />

(a) Bütün hastalara ACEİ ve beta-bloker,<br />

(b) NYHA sınıf III veya IV semptomları devam eden<br />

hastalarda aldesteron antagonisti kullanımı.<br />

(c) İCD implantasyonu; ilerlemekte olan SV disfonksiyonunda<br />

birkaç ay erteleyerek muhtemelen ventrikül<br />

fonksiyonunun iyileşmesine ve toparlanmasına<br />

yeterli zamanı kazandırmaktadır (malin aritmi ve<br />

ölümlerinin önlenmesi ile).<br />

• Viral miyokarditin uzun dönem sekeli anormal hücresel<br />

ve humoral üminite ile ilişkilidir, bundan dolayı;<br />

immunosupresyon miyokardit tedavisinde faydalı<br />

olmalıdır.<br />

• >20 kontrolsuz gözlemsel çalışmanın sonucuna göre,<br />

birkaç uyarı:<br />

(1) Miyokardiya inflamasyonun histolojik iyileşmesi<br />

ventrikül fonksiyonlarının düzelmesi ile yakın<br />

korelasyon göstermemektedir.<br />

(2) Kontraktil fonksiyonun yüksek insidensli spontan<br />

düzelmesi; tedavinin gerçek başarısını tayin<br />

etmek için her çalışmada kontrol grubuna ihtiyaç<br />

vardır.<br />

(3) Spesifik viral ilaçlar (adenovirus, enterovirus, parovirus)<br />

ve konağın immunulojik durumu immunsupresyona<br />

verilen farklı cevabın sebepleridir.<br />

• Çeşitli çalışmalarda kullanılan immunosupressif ve/<br />

veya immunomodulatör tedaviler: prednison; prednison<br />

ve + siklosporin veya azatiyopirin; immunglobulin;<br />

interferon- alfa; interferon- beta.


752<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

• Sonuç olarak; 2006’da miyokarditin tedavisi büyük<br />

ölçüde destekleyicidir.<br />

(1) İmmunosupresyon, akut lenfositik miyokarditte<br />

etkili gösterilememiştir.<br />

(2) Antiviral tedavilerle (interferonlar) yapılan ilk<br />

çalışmaların sonuçları immunosupresyonun potansiyel<br />

tedavi edici rolunu ima etmiştir, fakat daha ileri araştırmalara<br />

ihtiyaç vardır.<br />

(3) Günümüzde, akut kardiyomiyopatide standart<br />

bakım; farmakolojik ilaçlar ve ventriküler-yardımcı cihazlar<br />

ile (gerektiğinde transplantasyon dahil) kardiyovasküler<br />

destektir.<br />

(4) Farmakolojik tedavinin içeriği; hastanın semptomları<br />

ve hemodinağini düzelttiği gösterilen standart<br />

kalp yetersizliği tedavisidir.<br />

(5) Akut miyokardit ve kardiyomiyopatinin yüksek<br />

spontan iyileşme oranı sürece azda olsa iyimserlik kazandırmıştır.<br />

Kronik dilate kardiyomiyopatiye ilerlemiş hastalarda<br />

5 yıllık yaşam beklentisi


Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 753<br />

Akut miyokarditte hastaların küçük bir bölümünde miyokardiyal<br />

hasarın biyomarkerleri yükselmiştir, buna<br />

rağmen teşhisin doğrulanmasına yardımcı olabilir. Miyokardit<br />

teşhisinde troponin I’nın kısıtlı sensivite (%34)<br />

ve yüksek spesifitesi (%89) vardır. Akut miyokarditte<br />

kardiyak troponin I düzeyinin yüksekliği CK-MB’den<br />

daha sıktır. Fas ligand ve interlökün-10 serum düzeyleri<br />

ölümüm yükselmiş riskini öngörebilir.<br />

Elektrokardiyogram sinüs taşikardisi ve non-spesifik<br />

ST-segment ve T-dalgası anormallikleri gösterebilir.<br />

Nadiren EKG değişiklikleri AMİ’yi düşündürebilir ve<br />

ST- segment elevasyonu, ST- segment depresyonu, ve<br />

patolojik Q-dalgası bulunabilir. Miyokardit ile birlikte<br />

perikardit klinkte seyrek değildir ve EKG’de perikardite-benzer<br />

değişiklikler sıklıkla ortaya çıkar. Miyokardit<br />

için EKG’nin sensivitesi (%47) düşüktür. Q dalgaları<br />

veya sol dal bloğu bulunması yüksek ölüm riski ve kalp<br />

transplantasyon oranları ile ilişkilendirilmiştir.<br />

Ekokardiyografi miyokarditin spesifik özellikleri olmadığından<br />

KY’nin diğer sebeplerinin dışlanmasında<br />

primer olarak faydalıdır. Miyokarditin segmenter veya<br />

global duvar-hareket anormallikleri miyokard infarktüsüne<br />

benzeyebilir. “Miyokardit tedavi çalışmasında”,<br />

akut aktif miyokarditte SV volumu ve sferikliğinde artma<br />

meydana gelmiştir. Fulminan miyokardit küçük SV<br />

kavitesi büyüklüğü ve artmış duvar stresi ile akut miyob.<br />

Miyokarditin spesifik sebepleri; dev hücreli<br />

miyokardit, eozinofilik miyokardit, kardiyak<br />

sarkoidoz, aşılara bağlı miyokardit.<br />

6. Miyokardit evrelendirmesi için biyopsi:<br />

a. Hücre tipi; lenfositik, eozinofilik, nötrofilik,<br />

dev hücreli, granülomatöz, karışık.<br />

b. Hücre miktarı; hiç (evre -0), hafif (evre -1),<br />

orta (evre -2) ve ciddi (evre -3).<br />

c. Dağılım; fokal (damar lumeni dışında), belirsiz,<br />

diffüz ve tamir edici (fibrotik bölgeler).<br />

Özetle; Miyokarditin Değerlendirme<br />

ve Tedavisine Güncel Yaklaşım:<br />

(N Engl J Med 2009;369: 1526-38)<br />

Miyo0kardit olduça değişik semptomlar ile bulunabilir;<br />

semptomların çeşitliliği spesifik tedavilerle geçmeyen<br />

dispne ve göğüs ağrısından kardiyojenik şok ve ölüme<br />

kadar değişir. Kronik KY’li dilate kardiyomiyopati miyokardit<br />

sekelidir.<br />

Miyokardit en sık viral infeksiyonların sonucudur.<br />

Daha az rastlananlar, spesifik miyokardit şekilleri diğer<br />

patojenler sonucundadır; toksik veya hipersensivite ilaç<br />

reaksiyonları, dev-hücreli miyokardit.<br />

Tanımı<br />

Standart miyokarditin tanımı için gerekli Dallas patolojik<br />

kriteri; boyanmış kalp-dokusu kesitlerinde nekroz<br />

olsun olmasın, inflamatuar hücre infiltratların bulunmasıdır.<br />

Noninvazif MRI ise biyopsi gibi riski olmayan<br />

alternatif bir tanı metodudur. Örneğin; miyokardit bölgelerinin<br />

kardiyak MRİ’nin anormal sinyali ile yakın korelasyon<br />

gösterdiği bildirilmiştir.<br />

Klinikopatolojik kriter esasına göre; fulminan lenfositik<br />

miyokarditin henüz hemodinamik durumu kötüleşmeden<br />

ve semptomları başlamadan, önceki 2 hafta<br />

içinde farklı ve belirgin başlayan viral prodromu vardır.<br />

Buna rağmen prognozu genellikle iyidir. Akut lenfositik<br />

miyokarditten ayırt edilebilir ki bunun başlangıcı belirgin<br />

değildir ve hemodinamik bozukluğu sıklıkla ölümle<br />

sonuçlanır veya kalp transplantasyonu gerektirir. Bu<br />

klinikopatolojik kriterin kullanımında iki uyarıya dikkat<br />

edilmelidir. Birincisi, fulminan lenfositik miyokardit<br />

hastası sıklıkla iyileşmesine rağmen bunlar tam hastadır<br />

ve intravenöz inotropik ajanlar veya mekanik destek tedavileri<br />

ile tedaviye ihtiyaç duyarlar (Tablo 6).<br />

Klinik Manifestasyonları<br />

Akut miyokardit, birkaç hafta ve aydır bulunan semptomlar<br />

ile ilk kez iskemik dilate kardiyomiyopati olarak<br />

teşhis edilebilir. Ancak manifestasyonları subklinik hastalıktan<br />

ani ölüm, yeni-başlayan atriyal veya ventriküler<br />

aritmiler, tam kalp bloğu veya AMİ’ye-benzer sendro-<br />

ma kadar uzanır. Kardiyak semptomlar değişkendir;<br />

bitkinlik, egzersiz toleransının azalması, palpitasyonlar,<br />

prekordiyal göğüs ağrısı ve senkop. Miyokarditin göğüs<br />

ağrısı perikardit ile ilişkili olabilir veya seyrek olarak da<br />

koroner arter spazmı sonucudur.<br />

Miyokardit ile ateş, miyalji ve solunum veya gastrointestinal<br />

semptomlar gibi viral prodrom semptomları<br />

klasik olarak ilişkili bulunmuştur. Bildirilen semptomlar<br />

oldukca değişkendir. “İnflamatuar hastalıkların tedavi<br />

ve epidemiyoloji çalışmasında”, dispne %72, göğüs<br />

ağrısı %32 ve aritmiler %18 sıklıkta bulunmuştur.<br />

Akut miyokardit bildirilerinin çoğunda erkek cinsiyet<br />

biraz ağırlıkta bulunmuştur, cinsiyet farkı kadınlardaki<br />

immun cevaplara doğal hormon değişkenliklerinin<br />

koruyucu etkisine bağlı olabilir. Çocuklarda miyokardit<br />

tablosu erişkinlere göre daha fulminandır.<br />

Akut dilate kardiyomiyopatili kişilerde çoğunda birkaç<br />

sekel ile kısa-dönemde ortadan kalkan rölatif hafif<br />

hastalık bulunur. Belirli klinik kanıtlar bu risk için zor<br />

olsa da anlamlıdır. Döküntü, ateş, periferik eozinofili,<br />

veya yakın zamanda başlanan ilaçlar veya çoklu ilaç<br />

kullanımı hipersensivite miyokarditi işaret eder. Dev<br />

hücreli miyokardit, akut dilate kardiyomiyopatide timpma,<br />

otoimmun bozukluk, ventriküler tasşikardi veya<br />

yüksek- dereceli AV blokta düşünülebilir. Sarkoidoz miyokarditin<br />

nadir sebidir; kronik KY ve yeni ventriküler<br />

aritmiler veya standart tedaviye cevap vermeyen ikinci<br />

veya üçüncü-derece kalp bloğunda düşünülmelidir.<br />

Teşhis


TABLO 6. Miyokardit teşhisinde senaryolar<br />

Klinik Senaryo Hastalığın Süresi Patolojik İlişkisi Prognoz Tedavi<br />

AMİ-benzer sendrom, Birkaç saat Aktif lenfositik mydit, Şayet biyopside Destekleyici<br />

koroner arterler normal veya gün nadiren nekrotizan lenfositik mydit<br />

eozinofilik mydit veya bulunuyorsa iyi<br />

dev-hücreli niydit<br />

Anormal büyüklükte birkaç ay Kardiyak sarkoidoz Kalp-pili veya Destekleyici; biyopsi<br />

yüksek-derece AV-blok ile (idiyopatik granülomatöz İCD ihtiyacı riski ile kanıtlanmış<br />

veya 2 haftada standart mydit) veya spesifik riski yüksek sarkoidozda KS<br />

tedaviye cevap vermyen KY infeksiyonlar (sarkoidoz biyopsi<br />

(tripananozoma kruzi, ile onaylanmışsa)<br />

Borelia burgdorferi),<br />

nonspesifik değişiklikler<br />

büyük olası<br />

VA veya yüksek-derece >birkaç ay Nonspesifik değişiklikler Fonksiyonel sınıfa, Destekleyici; antiviral<br />

AV-blok bulunmayan çok sık;artmış inflamatuar EF’ye ve biyopside tedavi ve immun<br />

dilate SV ile KY hücreler, duyarlı immun inflamasyon ve viral supresyon<br />

boyama ile hastaların genomların bulunup araştırılmaktadır<br />

%40da gösterilir ve bulunmamasına<br />

%30-35’de viral<br />

bağlıdır<br />

genomlar bulunur<br />

Kısalt: Mydit: miyokardit, KS: Kortikosteroid, IVIG:İntravenöz immunglogin (N Engl J Med 2009;360;1526-38)<br />

karditten ayırt edilebilir. Sağ ventrikül fonksiyonunun<br />

kaybı ölüm veya kardiyak transplantasyon ihtiyacının<br />

en önemli öngörenidir.<br />

Kardiyak MRI (Şekil 4), akut miyokardit şüphesinde<br />

tanı testi olarak gittikçe artan sıklıkta kullanılmaktadır,<br />

ayrıca endomiyokardiyal biyopsinin yerini lokalize etmek<br />

içinde de kullanılabilir. T 1<br />

- ağırlıklı ve T 2<br />

-ağırlıklı<br />

görüntülerin kombinasyonu sensivite ve spesifitesi en<br />

iyidir.<br />

Tedavi<br />

Akut miyokardit tedavisinin mihenktaşı SV disfonksiyonunun<br />

desteklenmesidir. Hastaların çoğu standart<br />

KY tedavisi ile düzelmektedir (ACEİ/ARB, Bb ve gerekiyorsa<br />

diüretikler). Optimal medikal tedaviye rağmen<br />

durumu kötüleşenlerde mekanik dolaşım desteği gerekebilir<br />

(transplantasyon veya iyileşmeye köprü olarak<br />

SV- yardımcı cihazlar, ekstrakorporel membran oksijenasyonu)


Miyokardit: Teşhis ve Tedavi 755<br />

ŞEKİL 4. 24 yaşındaki erkekte akut miyokarditte MRI: Akut miyokardit şüphesi ve EMB yerinin lokalize edilmesinde gecikmiş gadolinium<br />

tutulumu (Panel A oklar), dört-boşluk görüntüsünde (Panel B oklar),T2- ağırlıklı üç-boşluk görüntüsünde (Panel C ve D oklar) (NEJM;2009:<br />

360:1526-38).<br />

Miyokarditten iyileşen hastalar, hastalık klinik olarak<br />

olarak başladıktan aylar sonraya kadar aerobik aktiviteden<br />

çekinmelidir. Nonsteroidal antiinflamatuar<br />

ilaçlar yüksek mortalite ile birliktedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. McCarthy RE,Boejmer JP, Hruban RH, Hutchins GM, Gasper<br />

EK, Hare JM, Baughman KL.Long-term outcome of<br />

fulminant myocarditis as compared with acute (non-fulminant)<br />

myocarditis. N Engl J Med. 2000;342:690-5.<br />

2. Parillo JE. İnflamatory cardiomyopathy (myocarditis):<br />

which patients treated with anti-inflamatory? Circulation<br />

2001;104: 4- 6.<br />

3. Bowles NE, Ni J, Kearney DL, Pauschinger M, Schultheiss<br />

HP, et al. Detection of viruses in myocardial tisueses by<br />

polymerase chain reaction: evidence of adenovirus common<br />

in children and adults. J am Coll Cardiol 2003;42:466-<br />

72.<br />

4. Kuhl U, Pauschinger M, Noutsias M, et al. High prevelance<br />

of viral genomes and multiple viral infection in the myocardium<br />

of adults with ”idiopathic” left ventricular dysfonction.<br />

Circulation 2005; 111:887-93.<br />

5. Pulerwitz TC,Cappola TP, Fekler GM, Hare JM, Baughman<br />

KLKasper EK. Mortality in primary and secondary myocarditis.<br />

Am Heart J. 2004;147:746-50.<br />

6. Jared W. Magnani, MD;G. William Dec MD. Myocarditis;<br />

current trends in diagnosis and treatment. Circulation<br />

2006; 113:876-90.<br />

7. Griffin BP, Topol EJ. Manusl of Cardiovascular Medicine.<br />

Kluwer Lippincott. Williams&Wilkins. 2009. p.151-161.


BÖLÜM<br />

3.7<br />

İlerlemiş Kalp Yetersizliği<br />

ve Tedavi Stratejileri<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Hafif ve orta evrelerdeki KY’de ACEİ ve Bb (beta bloker)<br />

tedaviler prognozu düzeltmiştir. Buna rağmen KY her<br />

zaman dekompansasyona giden progressif bir hastalıktır.<br />

Bu tedavilerin sistemik kullanımı sonucunda beklenmeyen<br />

ani ölüm insidensi düşmüş, ICD’ler ile daha da<br />

azalmıştır. Buna bağlı olarak, günümüzde KY semptomları<br />

ile fonksiyonel kapasitesi ciddi derecede kısıtlanmış<br />

daha fazla hasta sağ kalabilmektedir.<br />

Faydası bilinen tedavi ajanları ile rutin tedaviye<br />

rağmen, günlük yaşamı kısıtlayan inatcı semptomları<br />

bulunan hastalar İlerlemiş KY (İKKY) tanımlanmıştır.<br />

Bunlar NYHA sınıf -III/-IV semptomlar olup, daha yeni<br />

kliniko-patolojik sınıflamada (AHA) bu hastalar “Evre<br />

D” KY’ye uymaktadır. Hastaların büyük bölümünde<br />

geçmişte en az bir defa hastaneye yatış vardır. Bununla<br />

birlikte bu düzeydeki semptomlar düşük ve korunmuş<br />

EF’li hastalarda da olabilmektedir. İKKY ile bidirilen<br />

deneyimlerin büyük bölümü düşük EF iledir (genellikle<br />


758<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Kardiyak Yol<br />

+<br />

Düşük<br />

Kontraktilite<br />

Kardiyak<br />

Rezervinde<br />

Kontraktilite Akut Düşüş<br />

Troponin Sızıntısı<br />

İleriye doğru<br />

yetersizlik<br />

(etkili kan volumu↓)<br />

Düşük sistemik<br />

perfüzyon<br />

Sıvı<br />

toplanması<br />

Vasküler yol<br />

Kardiyak kontraktil rezervin<br />

hafif-orta bozulması<br />

+<br />

İnflamatuar nörohormonal<br />

aktivasyon<br />

Arteriyel direnç/sertlik ↑<br />

Aşırı diürez<br />

Renal<br />

bozulma<br />

Pulmoner<br />

konjesyon<br />

Diastolik Disfonk. Uç basınç↑<br />

Santral sıvının<br />

yeniden dağılımı<br />

ŞEKİL 1. Akut kalp yetersizliğinin başlangıç fazı (Am Heart J 2008; 155:9-18).<br />

• İlerlemiş kalp yetersizliği hastalarının, konjesyon ve<br />

yeterli sistemik perfüzyonun bulunup bulunmamasına<br />

göre 4 temel hemodinamik profile sınıflandırılması<br />

faydalıdır (Şekil 2). Semptomlar yukarıda tarif<br />

edildiği gibi konjesyonun güçlü kanıtlarıdır.<br />

Fizik muayenede rallerin saptanması önemlidir,<br />

bunlar kronik KY’de nadiren meydana gelirler çünkü<br />

kronik KY’de akciğerlerde lenfatiklerin kompensatuar<br />

hipertrofisi, hava boşluklarını temiz tutar, bu mekanizma<br />

buna karşılık interstisyumda sıvı toplanmasını<br />

önleyemez, böylece hasta soluma işini artırır ve dispne<br />

duyusunun meydana gelmesine sebep olur (fakat akciğerlerde<br />

krepitan rallerin duyulması seyrektir). Yükselmiş<br />

sol kalp basınçlarının en yararlı fizik bulgusu<br />

juguler venöz dolgunluktur. Boyun venlerinin dikkatli<br />

ve sürekli muayene edilmesi gerekir, günümüzde fizik<br />

muayenenin yerine geçen başka bir non-invazif uygulama<br />

yoktur.<br />

Sağ ve sol kalp dolum basınçlarının değerlendirilmesi<br />

kalp yetersizliğinde sıvı durumunun etkili tedavisi<br />

için önemlidir. İlerlemiş KY’de, PKUB (pulmoner kapiller<br />

uç basınç) genellikle sağ atriyal basıncın iki katıdır,<br />

bu hastalarda tedavi herikisini (pulmoner ve sistemik<br />

konjesyonun hemodinamik parametreleri) düşürürmek<br />

için biçimlendirilmelidir. Sağ atriyal basınçlar 5-8<br />

mmHg aralığındaysa, SV dolum basınçlarının optimal<br />

aralığı 14-18 mmHg varsayılmaktadır.<br />

Hastanın sağ kalım süresi uzadığında, sekonder sağ<br />

ventrikül genişlemesi ve yetersizliği daha belirgin duruma<br />

gelir. Sağ ve sol kalp basınçları arasındaki eşitliğin<br />

büyüyen prevalansı ile, bu hastalarda sağ kalp basınç-<br />

larının tedavi ile normalleştirilmesi mümkün olmayabilir.<br />

Bundan dolayı, ilerlemiş KY’de sağ kalp yetersizliğinin<br />

refrakter bulgu ve semptomları ağırlıkta olabilir.<br />

Ancak, klinik tablonun altındaki primer anormallik SV<br />

hasarı veya disfonksiyonudur. Tedavinin bir yerde yetersiz<br />

kaldığı düşünülen hastalarda başarı ile kullanılan,<br />

“özel KY programları” yapılan optimal volum durumunun<br />

sağlanabilmeasi için sıklıkla uygulanan girişimdir<br />

(hastanede; iv inotropizm, iv yüksek-doz diüretik infüzyonu,<br />

ultrafiltrasyon gibi). Tedavi sürecinin hedefleri;<br />

başlangıçtaki semptomatik rahatlamanın ötesinde konjesyonun<br />

yukarıda tanımlanan tüm kanıtlarının en aza<br />

indirilmesi veya yok edilmesidir.<br />

Kronik volum yükü olan hastalar sıklıkla bazal-çizgiye<br />

(aktif yaşam koşullarına) tekrar geri geleceklerini<br />

yüksek beklentilerinden veya gizli kalan depresyondan<br />

dolayı yanlış algılayabilirler, gerçekten daha fazla klinik<br />

düzelme (tek başına günlük yaşamı idame ettirecek<br />

daha iyi egzersiz toleransı dahil) dolum basınçlarını<br />

normalleştiren kompleks tedavilerle (genellikle hastanede)<br />

sağlanabilir.<br />

• Şekil 2’ye göre, “nemli ve sıcak” hastalarda (profil B),<br />

optimal dolum basınçları ve klinik düzelme, yüksek<br />

dozda diüretiklerin kullanımı ile genellikle sağlanabilir<br />

(günde iki veya üç defa), bu uygulama devamlı<br />

infüzyona göre daha etkili olabilir. Kulp-diretiklerine<br />

tiyazidler veya metolazonun eklenmesi distal tubulusta<br />

absorbsiyonu inhibe ederek diürezi artırır.<br />

• “Nemli ve soğuk” hastaları (profil C); “kurutmaya<br />

başlamadan önce yeniden ısıtmak” gerekir gibi birçok<br />

görüş vardır (Şekil 3). Nitroprussid, nitrogliserin,<br />

(yakında kullanıma girebileceği umulan Nesiri-


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 759<br />

HEMODİNAMİK PROFİLİN 2 DAKİKADA DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Dinlenimde Konjesyon ?<br />

HAYIR<br />

Sıcak-kuru<br />

A<br />

Soğuk-kuru<br />

L<br />

EVET<br />

Sıcak-nemli<br />

B<br />

Soğuk-nemli<br />

C<br />

Konjesyonun kanıtları<br />

• Ortopne*<br />

• Yükselmiş JVB*<br />

• Ödem (%25)<br />

• Pulsatil hepatomegali<br />

• Asit<br />

• Raller (KKY’de seyrek)<br />

• Kuvvetli S3<br />

• Sola yayılan P2<br />

• Valsalva manevrası +<br />

Abdomino-juguler refleks<br />

• Valsalva manevrası +<br />

Düşük porfüzyonun kanıtları<br />

• Dar nabız basıncı<br />

• Soğuk ekstremiteler<br />

• Uykulu, sersemleşmiş olabilir<br />

• ACEİ lipotansiyonu şüphesi ve düşük serum<br />

sodyumu<br />

• Böbrek fonksiyonunu kötüleştiren 1 sebep<br />

ŞEKİL 2. İlerlemiş KKY’de “2 dakikalık” klinik değerlendirmede<br />

belirlenen hemodinamik profiller. Temel sorular: ”Dinlenimde<br />

konjesyon var mı?” ve “dinlenimde düşük perfüzyonun fiziksel<br />

kanıtları var mı?” *:En faydalı (European Journal of Heart Failure<br />

2005;7:323-31).<br />

KURU<br />

SICAK<br />

SOĞUK<br />

Hemodinamik Profilerin Tedavisi<br />

A<br />

L<br />

B<br />

C<br />

İnotropikler<br />

• Dobutamin<br />

• Milrinon<br />

• Levosimendan<br />

NEMLİ<br />

Vazodilatörler<br />

• Natriüretik peptidler<br />

• Nitroprussid<br />

• Nitrogliserin<br />

ŞEKİL 3. İKKY hastalarında başlangıç tedavisinin kavranmasında<br />

hemodinamik profiller nasıl kullanılmalı. “Sıcak ve nemli” hastalar<br />

(Profil B) genellikle kompleks girişimsiz “kurutulur” “Soğuk ve<br />

nemli” hastalar (Profil C) kurutulmadan, “ısıtan” diğer tedavilerin<br />

ilave edilmesine ihtiyaç duyar (European Journal of Heart Failure<br />

2005;7: 323-31).<br />

tid) gibi vazodilatörlerin tedaviye eklenmesi yararlı<br />

olabilir. 1-3 micg Dopamin gibi düşük dozlarda İV<br />

inotropik ajanlar da diüreze yardımcı olabilir, fakat<br />

bunların kullanımının, vazodilatrörlere kıyasla aritmi,<br />

iskemi oluşumu ve troponin sızıntısı riski daha<br />

yüksektir.<br />

İlerlemiş KY’de hemodinamik monitorizasyon ne<br />

zaman yapılmalıdır (?). Tekrarlayan hastane yatışları<br />

olan hastalarda hemodinamik bilgiler tedaviyi yönlendirmede<br />

yardımcı olabilir, şayet tedavi dolum basınçlarını<br />

düşürerek semptomları azaltacaksa hemodinamik<br />

monitorizasyon bu hastalarda düşünülmelidir.<br />

Bazal hemodinamik profilin değerlendirilmesi (i)<br />

komplike non-kardiyak durumları olanlar (pulmoner<br />

veya intrensek böbrek hastalığı), veya (ii) intermitan<br />

iskemi ve primer kapak hastalığı gibi primer kardiyak<br />

tabloya ilave kardiyak durumlarda, hemodinamik profilin<br />

invazif belirlenmesi, tedavi hedefinin daha detaylı<br />

açıklanmasında faydalı olabilir.<br />

Hasta umut edildiği gibi tedaviye cevap vermiyorsa<br />

ve diürez sırasında ciddi hipotansiyon veya renal disfonksiyon<br />

gelişmişse tekrar değerlendirilmelidir; sağ ve<br />

sol dolum basınç oranını beklenenden yüksek olabilir,<br />

veya mevcut intrensek vazodilatasyona dışardan eklenen<br />

vazodilatörler ile aşırı vazodilatasyon gelişebileceğinden<br />

hipotansif hasta yeniden değerlendirilmelidir.<br />

“Islak ve soğuk” hastanın hipervolemiye bağlı volum<br />

depolarını belirleyebilen klinik işaretler ile birlikte<br />

(sistemik ve pulmoner konjesyonun bulguları), başlangıçtaki<br />

diürezden sonra sürekli hemodinamik izlemesi<br />

(juguler dolgunluk, sistolik kan basıncı, kalp hızı ve 24<br />

saatlik idrar miktarı ve sıvı dengesi ile) faydalı olabilir;<br />

oral tedavi planlanmışsa hastanın volum durumu ve<br />

periferik direncin eşzamanlı ayarlanmasını sağlar. Hasta<br />

oral tedavi üstünde iken (gerekiyorsa hemodinamik<br />

izleme kılavuzluğunda), oral tedavide azaltmaya teşebbüs<br />

edilinceye kadar “intravenöz inotropik infüzyonlara<br />

bağımlı” olduğu düşünülmemelidir.<br />

Optimal sıvı durumu bir defa sağlanınca, bu dengenin<br />

korunulmasına gayret edilmelidir. Hasta diüretikler<br />

ile rutin veya geçici artırılan diürez ile günlük olarak<br />

ağırlığı tartırılarak takip edilmelidir.<br />

Sıklıkla tavsiye edilen; iki misli kulp- diüretik dozu,<br />

metolazon veya başka bir tiyazid’in kulp-diüretiğine<br />

eklenmesidir. Furosemid dozu günde 200 mg’ı aşmışsa,<br />

diğer bir kulp- diüretiği Torsemid değiştirilmesi faydalı<br />

olabilir. Torsemidin gastrointestinal absorpsiyon ve biyoyararlığı<br />

daha iyidir, özellikle bazı sağ kalp yetersizliği<br />

hastalarında diüreze katkı sağlayabilir.<br />

Tuz kısıtlaması genellikle günde 2 gram ile sınırlı<br />

olup, daha düşük düzeyler, nadiren uygulanabilse dahi,<br />

iyi motive olmuş hastalarda mantıklı ve faydalı olabilir.<br />

Yüksek diüretik dozunun sürdürülmesine rağmen<br />

hastada tekrarlayan sıvı retansiyonu epizodları oluyorsa;<br />

sıvı alımının kısıtlanması tedaviye yardımcı olabilir.<br />

Sıvı alımının genellikle günde 2 litre olarak olarak sınırlandırılması<br />

makul ve yeterlidir. Sıklıkla ilk 4-6 haftada


760<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

hastada sıvı kısıtlanmasının uygulanması çok güç olabilir,<br />

bundan dolayı sıvı dengesinin daha düşük düzeylerde<br />

yeniden dengelenmesi değerlendirilmelidir; sıvı<br />

alımının günde 2 litre olarak kısıtlanması başarılabilir<br />

bulunmuştur.<br />

Ömürboyu günde bir galonun üzerinde (yaklaşık 4<br />

litre) aşırı sıvı alan bazı hastaların, sıvı tüketimin yeniden<br />

ayarlanmasına hastane de yatırılırak yardımcı olunmalıdır.<br />

Kardiyorenal Sendrom<br />

Kardiyorenal sendromun gelişmesi, İlerlemiş KY populasyonunda<br />

refrakter konjestif semptomların en sık sebebidir.<br />

Şayet hasta ağır semptomlar gelişmeden önce<br />

uzun yaşamışsa, kronik azalmış böbrek perfüzyonundan<br />

dolayı böbrek fonksiyonu giderek bozulmuştur.<br />

• Kardiyo-renal sendrom; “sürekli yükselmiş dolaşım<br />

volumu ve konjesyon semptomlarına rağmen diürez<br />

sırasında renal fonksiyonun kötüleşmesi” olarak tarif<br />

edilebilir. Bu patoloji, altta yatan böbrek disfonksiyonu<br />

olan yaşlı hastalarda ve sıvı retansiyonunun<br />

uzun süre devam etmesi durumunda daha kolay<br />

meydana gelir.<br />

Kreatinin’in mutlak veya orantısal yükselişi ile tanımlandığında;<br />

kardiyo-renal sendrom hastaneye yatırılan<br />

hastaların %25’den fazlasında saptanmıştır (Bölüm<br />

1.2, 2.1, 3.1).<br />

Bir zamanlar, böbrek fonksiyonunun kötüleşmesi<br />

aşırı diürez sonucunda kalp debisinin düşmesine bağlanmıştı,<br />

halbuki bu hastalarda dolum basınçları belirgin<br />

olarak yüksek olup, kalp debisi ise diürez öncesine<br />

göre belirgin düşmemiştir.<br />

Kardiyo-renal etkileşim komplekstir; patofizyolojik<br />

mekanizmalar vazodilatör ve vazokonstriktör hormonlar<br />

arasındaki dengenin değişmesi ve kronik şişmiş kalp<br />

boşluklarından kalkan direk nöral girişi kapsar. Kreatinin<br />

ve BUN düzeylerinde küçük yükselişler dahi, hastanın<br />

yaşamını, konjesyon ve yüksek ölüm riskinden uzak<br />

kalarak sürdürmesini düşük olasılıkla öngörür.<br />

• Daha ileri evrelerdeki, hastalarda, böbrek fonksiyonunun<br />

progressif kötüleşmesini önleyen ve buna<br />

eşlik eden tekrarlayan KY semptomlarını hafifleten<br />

“terapetik diürez düzeyi” bilinmemektedir.<br />

Diüretiklerin kesilmesi veya azaltılması karşılığında<br />

konjestif semptomlar kötüleşirken böbrek fonksiyonu<br />

genellikle düzelir. Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi<br />

inhibitörlerininde kesilmesi gerekebilir (en son seçenek<br />

olarak düşünülmelidir, Bölüm 1.2 ve 2.1). İnatçı<br />

hipotansiyon sistolik kan basıncının optimal düzeyde<br />

sürdürülmesi için KY’de kullanılan diğer ilaçların kesilmesine<br />

de neden olabilir.<br />

• Kardiyorenal sendromda, Natriüretik peptidin akut<br />

veya intermitan verilmesi araştırılmaktadır. İv İnot-<br />

ropikler düşünülebilir (özellikle renal-dozda dopamin<br />

ve inotropik-dozda dobutamin). Kan basıncı<br />

yeterli diüzeyde olan hastalarda kronik dializ düşünülebilir.<br />

Kardiyo Renal Sendromda Stratejilerimizin<br />

veya Taktiklerimizin Değişmesi Gerekiyor mu?:<br />

JACC 2009;53:597-99<br />

JACC 2009;53: 589-9<br />

Kardiyak performans ve böbrek fonksiyonu arasında<br />

diskordan geleneksel KY görüşüne karşıdır, böbrek<br />

yetersizliği genellikle kötü öne-akımı veya aşırı diürezin<br />

sebep olduğu böbreğin hipoperfüzyonunu gösterir.<br />

Bunun yerine gittikçe çoğalan kanıtlara göre hipervoleminin<br />

kendisinin mortalite ile ilişkili olduğunu gösterilmiştir.<br />

Bilindiği gibi kan volumu pulmoner klapiller uç basıncı<br />

(PKUB) ile yakından ilişkilidir; 1 yıldaki ölüm riski<br />

veya acil transplantasyonu bağımsız olarak öngörmektedir.<br />

Herikisi de hipervolemik hastalarda daha yüksektir.<br />

• Akut dekompanse KY’de gözlemsel veriler, hastaneden<br />

çıkış öncesi PKUB’de


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 761<br />

Glomerül<br />

kapilleri<br />

Venöz<br />

(Efferent)<br />

Bowman<br />

kapsülü<br />

P BC<br />

P GC<br />

Kuvvetler<br />

1. Filtrasyon lehine:<br />

Glomerüler kapiller<br />

hidrostatid basınç. P OC<br />

Normal<br />

Glomerüler<br />

kapillerin<br />

afferent ucu<br />

(mmHg)<br />

Glomerüler<br />

kapillerin<br />

efferent ucu<br />

(mmHg)<br />

↑RA Basıncı<br />

Glomerüler<br />

kapillerin<br />

afferent ucu<br />

(mmHg)<br />

60 58 55 63<br />

Glomerüler<br />

kapillerin<br />

efferent ucu<br />

(mmHg)<br />

TT GC<br />

Arteriyel<br />

(Afferent)<br />

2. Filtrasyonun tersine:<br />

a. Bowman kapsülünde<br />

hidrostatik basınç. P BC<br />

b. Glomerül kapillerlerinde<br />

onkotik basınç. II OC<br />

Net filtrasyon basınç<br />

(Filtrasyon basıncı)<br />

15 15 15 15<br />

21 33 21 33<br />

24 10 19 15<br />

14 mmHg 4 mmHg<br />

ŞEKİL 4. Glomerüler net filtrasyon basıncına konjesyonun etkisi. Normal hemodinamikler ve yükselmiş sağ atriyum basıncı (RA) ve<br />

konjesyonlu hastalarda glomerül kapillerlerde eferent ve afferent basınçlar. P BC<br />

: Bowman kapsülü hidrostatik basıncı. TT GC<br />

: Glomerül<br />

hidrostatik basıncı. (JACC 2009;53: e597-99).<br />

RAAS aktivasyonunu ve non-ozmotik AVP (arginin vazopressin)<br />

salımını artırır (Bölüm 1.4).<br />

Böbrekte yükselmiş anjiyotensin-II (A -II) renal efferent<br />

arteriolar vazokonstriksiyona sebep olur, sonucunda<br />

böbrek kan akımı düşürülür ve filtrasyon fraksiyonu<br />

yükselir.<br />

Renal sinir uyarılması ile birlikte, artmış peritübüler<br />

kapiller onkotik basınç ve düşmüş peritübüler kapiller<br />

ozmotik basınç proksimal tübülüste sodyum reabsorbsiyonunu<br />

artırır.<br />

A –II, bir de sodyum- karbonat taşıyıcılarını aktive<br />

ederek ve apikal sodyum-hidrojen değiştiricileri aktive<br />

ederek, direk olarak proksimal sodyum reabsorbsiyonunu<br />

uyarır.<br />

Son olarak A –II, distal nefronlarda sodyum reabsorbsiyonunu<br />

yükselten aldosteron sekresyonunu artırır.<br />

Önemli olarak, artmış proksimal sodyum reabsorbsiyonu,<br />

distal tübülüslere sodyum ve su dağıtımını azaltır;<br />

makula densa hücrelerini uyararak renin sentezini<br />

artırır, böylece nörohormonal aktivasyonu daha da şiddetlendirir.<br />

Artmış renal sodyum ve su reabsorbsiyonu<br />

ağırlıklı olarak kapasitan venöz dolaşımı doldurur, CVP<br />

ve atriyal basınçlar yükselir.<br />

• Normalde atriyal basınçların yükselmesi; AVP (arginin<br />

vazopressin) salımını baskılar ve diürezi artırır,<br />

renal sempatik tonusu düşürür ve natriüretik peptid<br />

sekresyonunu şiddetlendirir. KY hastasında, bu atriyal-renal<br />

refleksler nörohormonal aktivasyona yenik<br />

düşmüştür, kanıtları; yükselmiş atriyal basınçlara<br />

rağmen inatcı sodyum ve su retansiyonudur. Venöz<br />

konjesyonun renal venlere iletilmesi ile GFR daha da<br />

düşer (Şekil 4).<br />

• Yükselmiş renal venöz basıncının, azalmış böbrek<br />

kan akımının, idrar akımı ve idrarda sodyum klorid<br />

atlımı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir; bu anormal-<br />

likler renal venöz basıncın düşürülmesi ile geriye<br />

döndürülebilir.<br />

ADKY (Akut dekompase KY) hastalarında asit ve viseral<br />

ödeme bağlı yükselmiş intra-abdominal basınç renal<br />

disfonksiyonunun ciddiyeti ile korele bulunmuştur<br />

ve intra-abdominal basıncın düşürülmesi renal fonksiyonu<br />

düzeltmiştir. ESCAPE çalışması’da, bazal renal<br />

fonksiyon ile hemodinamik değişkenlerden sadece sadece<br />

sağ atriyum basıncı korelasyon göstermiştir; mortalite<br />

ve hastaneye yatışın bağımsız öngörenidir.<br />

• Bu hastalarda dolum basınçlarının düşürülmesi uygun<br />

tedavidir, bu hedefi sağlayan diüretik taktiklerinden<br />

en çok güvenileni, renal fonksiyon ve sonuçlarını<br />

kritik olarak etkileyebilendir (kulp-diüretiği).<br />

Makula densa yakınındaki kalın çıkan Henle-kulpu<br />

bacağına etki eden kulp-diüretikleri, makula densada<br />

sodyum klorid alımını bloke eder, bu etki sodyum<br />

ve su dengesi üzerindeki etkilerinden herhangi<br />

birisinden bağımsızdır, bu suretle RAAS’ı uyarır (bakınız<br />

Bölüm 1.2). Bu npatofizyoloji, ADKY’de kullanılan<br />

diüretiklerin prognoz üzerindeki ters etkilerini<br />

gösterir.<br />

• Diğer yaklaşımlardan ultrafiltrasyon gibi alternatif<br />

tedavilerle sıvı uzaklaştırılması sırasında; interstisyel<br />

sıvı mobilizasyon hızı 14-15 ml/dk’yı aşmamalı,<br />

RAAS’ın daha fazla aktivasyonu önlenmelidir; böylece<br />

izotonik-ultrafiltrasyon ile diüretiklerin neden<br />

olduğu hipotonik-diüreze göre ayni miktarda sıvı<br />

volumu ile daha fazla sodyum boşaltılabilir (bakınız<br />

Bölüm 2.1).<br />

ADKY olarak tanımlanan hastalarda tekrar hastaneye<br />

yatış ve ölüm riski artmıştır. Tek ADKY epizodundan<br />

sonra dahi prognoz kötüdür, ADKY’nin altta yatan kalp<br />

hastalığının progresyonunu hızlandırdığı gösterilmiştir.


762<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 1. Kardiorenal sendrom sınıflaması<br />

Tip I: Akut kardiyorenal sendrom:<br />

Kalp fonksiyonunun akut olarak kötüleşmesi (kardiyojenik şok<br />

veya akut dekompanse KY) akut böbrek hasarına neden<br />

olur.<br />

Tip II: Kronik kardiyorenal sendrom.<br />

Kalp fonksiyonunun kronik anormallikleri (kronik KY gibi)<br />

kronik ve muhtemelen kalıcı böbrek hastalığına sebep<br />

olur.<br />

Tip III: Akut Renokardiyak sendrom.<br />

Renal fonksiyonunun birdenbire kötüleşmesi (akut böbrek<br />

iskemisi veya glomerülonefrit) kardiyak bozulmaya sebep<br />

olur (KY, aritmi, iskemi gibi).<br />

Tip IV: Kronik Renokardiyak sendrom.<br />

Kronik böbrek hastalığı (glomerüler veya interstisyel hastalık)<br />

Azalmış kardiyak fonksiyon, kardiyak hipertrofi gelişimi ve/<br />

veya kötü kardiyovasküler olaylar riskinin artışına katkı<br />

sağlar.<br />

Tip V: Sekonder Kardiyorenal sendrom.<br />

Sistemik durumlar (diabetes mellitus, sepsis) kardiyak ve böbrek<br />

disfonksiyonunun herikisine de neden olur.<br />

Hipervolemi miyokardiyal ödem ile ilişkili olabilir,<br />

herikisi de birlikte; RAAS aktivasyonu, inflamatuar sitokinler,<br />

nitrik oksit regülasyonu, oksidatif ve mekanik<br />

stresler, ve inotropların neden olduğu artmış miyokardiyal<br />

oksijen tüketimini artırarak veya tetikleyerek ; miyokardiyal<br />

hasar ve miyosit ölümüne götüren “mükemmel<br />

fırtına”yı yaratır.<br />

ADKY ile komplike olmuş (iç içe bulunan) patolojik<br />

olaylar; renal perfüzyon, oksijen sunumu, GFR ve natriüretik<br />

peptid cevabında daha fazla azalmaya neden<br />

olarak akut renal hasara yol açabilir.<br />

• Gerçekten, renal disfonksiyon KY’li hastada sistolik<br />

fonksiyon düşsün düşmesin veya korunmuş olsun<br />

olmasın en güçlü kötü prognoz öngörenidir.<br />

Sistemik hastalığın sonucunda böbrek ve kalp disfonksiyonun<br />

eşzamanlı oluşup oluşmadığına göre Tablo<br />

1’de belirtildiği gibi, kardiyorenal sendrom heriki<br />

organın primer veya sekonder olarak bozulmasına göre<br />

sınıflandırılır.<br />

İKKY’de Ayaktan Hasta Rejimi<br />

(JACC 2009; 53: 597-9)<br />

Her hastada en kısıtlayıcı semptomun belirlenmesi<br />

önemlidir. Bu hedeflerin hierarşisi klinik semptomatik<br />

rahatlık, aktivite artışı ve sağ kalım ile ilgilidir.<br />

Bu hedeflerere göre tedavi hastaya göre bireyselleştirilmelidir:<br />

(1) Sıvı dengesinin sağlanması.<br />

(2) ACEİ ve Beta-bloker tedaviler KY ilerlemiş olsa<br />

dahi tedavinin köşetaşıdır, fakat özel hastalarda rolle-<br />

ri gerekirse yeniden değerlendirilmelidir. Bu ilaçların,<br />

hastalığın progresyonu ve yaşam beklentisini etkilediği<br />

açıkca gösterilmiştir. Fakat ilaçların güncel semptomlara<br />

faydasını göstermek güçtür.<br />

• Hafif-orta KY’de tedavinin amacı, hastaneye yatış ile<br />

ölçülen hastalığın progresyonunu azaltmaktır.<br />

• Hastalık daha ilerleyince hedef olarak semptomların<br />

azaltılması ağırlıkta gelir. Semptomları azaltan veya<br />

fonksiyonel kapasiteyi düzelten tedavi, şayet semptom<br />

ve fonksiyonel bozulma çok ağır ise, sağkalımı<br />

da uzatmaz.<br />

Sempatik sinir sisteminin inhibisyonu, hemodinamik<br />

kötüleşme ile de ilgili KY progresyonunun yavaşlamasına<br />

yardım eder.<br />

Daha ilerlemiş KY hastalarında belirgin artmış sempatik<br />

sistemin aktivasyonu, büyük olasılıkla klinik dekompansasyondan<br />

sorumludur. Bu hastalar görünüşte<br />

oldukça stabil olup, hafifçe yükselmiş dolum basınçları<br />

ve düşmüş kalp debisini kolaylıkla tolere edebilirler.<br />

• Dinlenimde konjesyonun kanıtları olan hastalara Bb<br />

ajanlar başlanmamalı veya dozları yükseltilmemelidir,<br />

bununla birlikte stabil Bb dozunu önceden tolere<br />

edebilen hastalarda şayet diürez etkili ise tedavi sürdürülmelidir.<br />

Dinlenimde bozulmuş perfüzyonun<br />

kanıtları olanlarda perfüzyon yeniden sağlana kadar<br />

Bb’ler durdurulmalı veya azaltılmalıdır.<br />

Bununla birlikte, bazı hastalarda Bb tedavi başlandığında<br />

ACEİ’lerin dozunun düşürülmesi ve/veya diüretiklerin<br />

hafifce artırılması gerekebilir.<br />

Bb’yi tolere edenlerde, bu ilaçların dozu hafif hastalığı<br />

olanlara göre daha küçük miktarlarda ve daha az<br />

sıklıkta artırılmalıdır.<br />

İlk önce yorgunluk, uyku hali ve insiyatifin eksikliği,<br />

Bb tedavinin başlanma ve dozunun artırılması sırasında<br />

sık olup, her doz değişikliğinden sonra ilk 6 hafta<br />

içerisinde genellikle bu şikayetler çözülür. İlaçları tolere<br />

edebilen hastalarda, tedavinin sonraki faydası; yaşam<br />

beklentisinin uzaması, remodelingin geriye döndürülmesi<br />

ve hemodinamik parametrelerin düzelmesi ile kanıtlanır.<br />

Bazı hastalar kan basıncı, kalp hızı, ve böbrek fonksiyonu<br />

yönünden ilaçları tolere edebilirler, bununla<br />

birlikte inatcı yorgunluk ve uyuşukluk, bitkinlik yaşam<br />

kalitesini bozabilir. Kardiyak rezervi bozulan hastalarda<br />

da Bb’ler ile kendini iyi hisseden hastalardaki gibi benzer<br />

fayda elde edilebilir.<br />

İlerlemiş KY hastalarında Bb’lerin yan etkileri açıkca<br />

görüldüğünde, tedavinin hedefleri yeniden gözden geçirilmelidir.<br />

Bu durumda ilacın dozu çalışma kriterine<br />

göre “tolere edilebilen” dozun altına düşürülmesi uygundur,<br />

nadir de olsa Bb tamamen kesilmesi gerekebilir.<br />

Bb’lerin agresif ve yakından izlendiği Klinik KY pratiğinde,<br />

hastaların yaklaşık %30’da Bb tedaviye intolerans<br />

gösterilmiştir.


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 763<br />

Artan Kalp Yetersizliği Tedavisi<br />

Asemptomatik Semptomatik Ağır Son-evre<br />

Beta Blokerler<br />

ACEI veya ARB<br />

Bi-V<br />

QRS >150<br />

Tdvi, sıvıyı yeniden ayarlama<br />

± Nitrat, Hidrasyonu dengele<br />

KY tedavisi - HUZUR EVİ PROGRAMI<br />

K tutulumu normalse Spiro<br />

Sıvı retansiyonu için Diüretik<br />

Digoxin<br />

Kardiyak transplantasyon,<br />

LVAD<br />

Tuz kısıtlaması<br />

Tuz ilave edilmemeli<br />

Aerobik aktivite<br />

Tolere ediliyorsa<br />

2 gm Na+<br />

200 cc ile sıvı kısıtlaması<br />

düşünülmeli<br />

Egzersiz programı<br />

ŞEKİL 5. Kalp yetersizliği; semptomatik durumunun progresyonu. Sağdan öbür tarafa yayılan çubuklar, bu kabul edilen tedavilerin<br />

ilerlemiş hastalığı olan bazı hastalarda da tolere edilebildiğini gösterir. Bi-V: CRT; kardiyak resenkronizasyon tedavisi, iki-ventriküler<br />

pacamaker. (European Journal of Heart Failure 2005;7:323-31).<br />

Benzer düşünceler ACEİ‘ler için de uygulanmıştır,<br />

bununla birlikte ACEİ’ler genellikle hastalığın sonraki<br />

seyrine kadar tolere edilebilir (Şekil 5). Progressif böbrek<br />

disfonksiyonu ve semptomatik hipotansiyon gelişmesi<br />

önceden bu tedavileri iyi tolere edenlerde ilaçların<br />

kesilmesine neden olabilir. Bu hastalarda ARB’lerin kullanımı<br />

da muhtemelen kısıtlıdır.<br />

Günümüzde hipotansiyon ve böbrek disfonksiyonunda<br />

ACEİ’lerin ne zaman azaltılması ve kesilmesi<br />

gerektiğini gösteren veri yoktur. Ancak, ACEİ’lerin kötü<br />

sistemik dolaşım-renal fonksiyon markerleri (hipotansiyon,<br />

yükselmiş kreatinin düzeyi) gelişen hastalarda kullanımı<br />

ile prognoz zaten çok kötüdür, mortalite 1 yılda<br />

%50’nin üzerindedir.<br />

Spironolakton ağır KY’de hastaneye yatış ve mortaliteyi<br />

%35 düşürmüştür (bu hastalarda plasebo ile yıllık<br />

mortalite >%20’dir). Standart tedaviye eklenmesi normal<br />

potasyum tutulumu olanlarda kuvvetle düşünülmelidir.<br />

Serum kreatinin >2.0 mg/dl olanlarda veya potasyum<br />

replasmanı gerekmeyen yüksek doz diüretikler<br />

spironolakton tedavisi sırasında daha yüksek hiperkalemi<br />

riski taşımazlar.<br />

Tedavi başlandığında, klinik stabilizasyondan sonra<br />

hastanın böbrek fonksiyonu ve potasyum düzeyi ya-<br />

kından izlenmelidir; özellikle renal fonksiyon ve volum<br />

durumunun değişmesi durumunda (örneğin, gastroenterit<br />

epizodu sırasında) sonradan hiperkalemi gelişebilir.<br />

Klinik pratikte, hayati-tehlikesi olan hiperkaleminin<br />

gelişme olasılığı %20’nin üzerinde bildirilmiştir.<br />

BBloker<br />

ACEI<br />

KCI<br />

Mediyanlar:<br />

SVEF %15, SKB 92 mmHg<br />

Hastanede 5 kg kilo kaybı/8 günde<br />

Diüretik<br />

Doz ↑<br />

ŞEKİL 6. İlerlemiş kalp yetersizliği programında tedavi ile<br />

ilgili yapılan girişimler. 32 hastada kalp yetersizliği ile yatıştan<br />

sonra 3 ayda 191 müdahale: İlerlemiş hastalık, mediyan SVEF<br />

ve sistolik kan basıncı ile işaret edilmiştir. Girişimlerin çoğu<br />

diüretik dozu ile ilgilidir: Potasyum (KCI), ACEİ, ARB dozlarında<br />

az düzenleme yapılmıştır (European Journal of Heart Failure<br />

2005;7:323-31).<br />

⇓<br />

N = 32 hasta<br />

191 girişim / 3 ay<br />

Ekle<br />

metolazone


764<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Egzersiz dispnesinin inatcı semptomları olan hastalarda<br />

nitrat tedavisinin diğer tedavilere eklenmesi veya<br />

ACEİ tolere edemeyenlere verilmesi faydalı olabilir.<br />

Nitratlar çok etkili (vazodilatör) tekli ajanlardır; bunlar<br />

egzersiz kapasitesini düzeltmiş, remodelinge ise faydalı<br />

etkileri bulunmuştur.<br />

Nitrat tedavisinin semptomları diğer vazodilatörlerin<br />

herhangi birisinden daha fazla düzeltebildiğine dair<br />

genel şüphe vardır. İnatcı hipertansiyon veya vazokonstriksiyon<br />

bulunan hastalarda nitratlar gibi Hidralazin<br />

de ACEİ’lere eklernebilir, genellikle tek tedavi (monoterapi)<br />

olarak verilmez, buna rağmen ACEİ ve nitratları<br />

tolere edemeyenlerde hidralazin kullanılabilir.<br />

Düzenli egzersizin de KY sonuçlarına faydalı olduğu<br />

görülmüştür.<br />

Düzenli egzersiz hastaneye yatış ve ölümün heriklisini<br />

de azaltmıştır. Bu etkinin anlamı; egzersiz eğitimi<br />

bazal sempatik stimülasyonu azaltır.<br />

Bununla birlikte Nörohormonal inhibisyonun medikal<br />

rejimine (ACEİ/ARB, Bb, spironolakton tedavileri)<br />

göre egzersiz tedavisine az değer verilmektedir (devamlı<br />

hasta eğitimi önemlidir).<br />

Kalp yetersizliği tedavisinin faydası, her bireysel<br />

medikal tedavi ile hastaneye yatışın azalması ve yaşam<br />

kalitesinin düzelmesidir. İlerlemiş KY’de hasta ile temasın<br />

sıklığı, hem rutin hem de düzenli hasta-kabul edilme<br />

sıklığı (ve hastaneye yatış), çok yüksek olduğundan bu<br />

sorun özelleştirilmiş hemşireler (“KY hemşiresi”) ile üstesinden<br />

gelinebilir.<br />

Yoğun medikal tedavi indikasyonu olan hastalar<br />

gibi, ilk hastaneye yatışından çıkarıldıktan sonra, refrakter<br />

semptomlar ile KY programına gönderilen de<br />

hastaneden çıkıştan sonraki 3 ayda hastabaşına ortalama<br />

7 arama ve 2 klinik vizit yapılmıştır, bunların çoğunda<br />

hasta tedavileri yeniden düzenlenmiştir, (European<br />

journal of Heart Failure 2005;7: 323-331). Bu dönemde ACEİ ve Bb<br />

tedavilerde bazı ayarlamalar yapılmıştır; diüretik tedavisinde<br />

%80 değişme olmuştur; hasta başına ortalama<br />

3 doz değişikliği. Tedavi değişiklikleri sık görülenler,<br />

hastalığın halen aktif olduğu populasyondur (uzamış<br />

anstabil süreç) (Şekil 6).<br />

Resenkronizasyon için Uyarı-Verme (Pacing)<br />

KY ilerledikçe ventriküller daha fazla a büyümekte ve<br />

ileti daha çok bozulmaktadır. Septum ve posterolateral<br />

SV duvarı arasındaki aktivasyon gecikmesi kontraksiyon<br />

etkinliğini azaltır ve fonksiyonel mitral regürjitasyonunu<br />

şiddetlendirir (Bölüm 1.7). İlerlemiş KY hastalarının %25-<br />

40’da QRS süresi 120 ms üzerinde bulunabilir. İskemik<br />

ve noniskemik kardiyomiyopatide en sık ileti anormalliği<br />

sol dal bloğudur, birçok ileti anormallği de atipiktir.<br />

Geniş QRS kompleksli hastalarda teknoloji heriki<br />

ventriküle de transvenöz yolla uyarı-verme (pacing)<br />

kateterinin yerleştirilmesine imkan sağlamıştır (bakınız<br />

Bölüm 1.7).<br />

Bu tedavi, transplantasyona giden hastaların yarısından<br />

fazlasında klinik düzelme sağlayarak kanıtlanmıştır.<br />

KY’de faydası net olarak gösterilmiştir; semptomlar,<br />

yaşam kalitesi ve egzersiz kapasitesinde beklendiği gibi<br />

iyileşme gösterilmiştir.<br />

• Bireysel olarak hastalarda büyük düzelme bildirilmiştir.<br />

İyileşme: KY’nin semptomatik düzeyinin<br />

NYHA sınıfı -III ve -IV’den sınıf -II ve -III’e doğru<br />

gerilemesidir. Bu tip elektriki-tedavi ile kan basıncının<br />

sıklıkla 10- 15 mmHg yükseldiği saptanmıştır,<br />

böylece nörohormonal antagonistlerin daha yüksek<br />

dozlarda kullanımını sağlanabilir.<br />

Non-invazif görüntüleme (EKG, Eko) ile ölçülen ve<br />

belirgin inter-ventriküler dissenkronisi olanda fayda enfazladır,<br />

fakat bunun nasıl ölçülmesine dair henüz net<br />

bir fikir birliği yoktur (bakınız Bölüm 1.9). Geniş QRS<br />

her zaman belirgin dissenkroni anlamına gelmez, ve<br />

nadiren bazı hastalarda QRS ciddi derecede uzamadan<br />

ağır dissenkroni bulunabilir.<br />

• Bununla birlikte, günümüzde uzamış QRS, biventriküler<br />

uyarı-verme (pacing) düşünülen hastalarda<br />

en elverişli tanımlayıcıdır. Uzamış QRS için spesifik<br />

interval >120 veya 130 ms’dir, fakat semptomatik<br />

düzelme genellikle median QRS süresi 150-170 aralığında<br />

gösterilmiştir.<br />

Egzersiz ile erken semptomları olan (NYHA sınıfı<br />

ileri evrede) ayaktan takip edilen hastalarda çok tipik<br />

olarak faydası gösterilmiştir. Biventriküler pacing ile<br />

birçok hasta transplantasyon listesinden çıkabilmiştir.<br />

• Genel görüş, dinlenimde ciddi semptomları bulunan<br />

hastaların CRT’den fayda bulması olanaksızdır, özellikle<br />

bunlar düşük debi durumunda veya devamlı<br />

inotropik infüzyona gerek duyuyorsa. Resenkronizasyon<br />

“kurtarıcı tedavi” değildir.<br />

Transplantasyon Tedavilerinin Minör Rolü<br />

Günümüzde transplantasyon, 10 yılda sağkalımı (yaşam<br />

beklentisi) ve iyi yaşam kalitesini alıcılarda %50<br />

artırmaktadır (bakınız Bölüm 1.8). Fakat, transplantasyona<br />

verilen ilerlemiş KY hastaları için verici sayısı kısıtlıdır,<br />

%2’den azdır.<br />

Birçok mekanik yardımcı cihazlar, transplantasyon<br />

beklerken kötüleşen hastalarda standart tedavi olarak<br />

kabul edilmiştir (bakınız Bölüm 1.8).<br />

Günümüzde SV yardımcı cihaz (LVAD) ile bir yılda<br />

sağkalım %50 bildirilmiştir. Bu tedavi modeline uygun<br />

aday hastalar; medikal tedavi ile umulan bir yıllık mortalitesi<br />

%50’yi aşanlardır.<br />

LVAD kalıcı veya transplantasyon bekleyen seçilmiş<br />

hastalarda “destinasyon” tedavisi olarak ABD’’de onaylanmıştır<br />

(hedefe ulaşma tedavisi, transplantasyon beklerken<br />

gibi).<br />

Hastalık ciddiyetini gösteren ilk kriterler aşağıda<br />

gösterilmiştir.


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 765<br />

“Destinasyon” tedavisini belirleme kriterleri<br />

(1 Ekim 2003):<br />

(European Heart Journal 2005;7: 323-31).<br />

• En az 90 gündür sınıf IV KY semptomları.<br />

• Medikal tedaviye cevabı yetersiz olanlar<br />

• SVEF


766<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. İKKY’nin Tanımlaması<br />

1. KY’nin ağır semptomları ile; dinlenim ve/veya minimal<br />

eforda (NYHA III veya IV) dispne ve/veya yorgunluk.<br />

2. Sıvı retansiyonu epizodları (pulmoner ve/veya sistemik<br />

konjesyon) ve/veya dinlenimde azalmış kalp debisi (periferik<br />

hipoperfüzyon).<br />

3. Aşağıdakilerden en az biri ile gösterilen ağır kardiyak<br />

disfonksiyonun objektif kanıtları:<br />

a. Düşük SVEF (16 mmHg ve/veya ortalama<br />

sağ atriyum basıncı >12 mmHg).<br />

d. Non-kardiyak sebeplerin yokluğunda yüksek BNP veya<br />

NT-ProBNP plazma düzeyleri.<br />

4. Aşağıdakiler ile gösterilen fonksiyonel kapasitede ciddi<br />

bozulma:<br />

a. Egzersiz yapamama,<br />

b. 6-dakika yürüme mesafesi


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 767<br />

İlerlemiş KY*<br />

Asemptomatik<br />

kardiyak disfonksiyon<br />

Hafif<br />

Orta Ağır Refrakter<br />

Semptomatik KY**<br />

NYHA Sınıf<br />

ACC/AHA Evre***<br />

ŞEKİL 7. İlerlemiş KY ve KY’nin diğer sınıflarının mukayesesi. *Tablo 2’de de görüldüğü gibi burada ilerlemiş ağır kardiyak disfonksiyonun<br />

kanıtları, sıvı retansiyonu/hipoperfüzyon ciddi derecede azalmış fonksiyonel kapasite ve KY’nin optimal farmakolojik tedaviler ve<br />

cihaz tedavisi ile 6 ay içinde hastaneye yatış tanımlanmıştır. **Bu belge kronik KY ile ilgilidir. ***KY riski yüksek, fakat KY semptomu yok.<br />

Hastalar KY’nin doğal hikayesine göre genellikle zaman içerisinde bir yönde progressif kötüleşme ile hareket eder. (European Jounal of<br />

Heart Failure 2007;9: 684-94).<br />

Zamanla hastanın durumunun ilerlemesi ile “optimal<br />

tedavinin ranımı” değişebilir. Örneğin; başlangıçta<br />

NYHA sınıf –II’deki hastalarda spirinolakton indike değildir.<br />

Fakat hasta NYHA sınıf –III’e ilerlediğinde şayet<br />

tolere edilebiliyorsa spironolakton kullanılmalıdır.<br />

Renal disfonksiyon ve hipotansiyon gelişmesi yeni<br />

nörohormonal antagonistlerin tedaviye eklenmesini<br />

engellemekte, alınmakta olanların ise kesilmesini gerktirmektedir.<br />

Volum yüklenmesi ve klaybının önlenmesi<br />

için diüretik dozları değiştirilebilir ve sıklıkla ihtiyaca<br />

göre diüretiklerin yeniden dikkatle titre edilmesi gerekebilir.<br />

Oral ve intravenöz diüretiklerin düzenli kontroller<br />

sırasında kombine edilmesi gerekebilir. Tedavinin dikkatle<br />

düzenlenmesi semptomlarda azalma ve konjesyonda<br />

ise rölatif olarak daha uzun sürede rahatlamayı<br />

sağlamaktadır. Bununla birlikte İKKKY hastası akut<br />

dekompansasyon ile sıklıkla hastaneye yatırılmaktadır.<br />

Hastanın durumu ilerledikçle anemi, kardiyak kaşeksi<br />

(genel adale erimesi) ve böbrek yetersizliği gibi komorbid<br />

durumlar da gelişebilir.<br />

Sistoliğe Karşı Diyastolik SV Disfonksiyonu<br />

İKKKY teşhisi için ağır SV disfonksiyonunun önceden<br />

olması gerekir. Bununla birlikte akut KY ile hastaneye<br />

yatırılan hastaların %30-50’sinde SVEF’si korunmuş<br />

olabilir. Korunmuş SVEF’si olan hastaların SVEF’si düşük<br />

olanlara kıyasla tekrar hastaneye yatış oranı yüksek<br />

ve benzer, mortalitesi ise az daha düşüktür. Kötü sonuçların<br />

sebepleri komorbidlerinin yüksek prevelansı,<br />

ve normal SVEF’li bazı hastaların da İKKY’e ilerleyebilmesidir.<br />

Bundan dolayı, semptomların non-kardiyak<br />

ve miyokardiyal disfonksiyonunun geriye dönüşümlü<br />

sebeplerinin (iskemi, kapak hastalıkları gibi) dışlanması<br />

önemlidir. Teşhis her zaman yüksek SV dolum basınçları<br />

ile bunun biyomarkerleri yükselmiş plazma BNP veya<br />

NT-ProBNP düzeylerine veya Doppler-ekokardiyografik<br />

kriterlerine (diastolik fonksiyon ve/veya SV uzuneksen<br />

fonksiyonuna; bakınız Tablo 1) dayandırılmalıdır<br />

(Bölüm 1.9).<br />

Ekokardiyografik Değerlendirme<br />

1. Sistolik disfonksiyon: Global SV hemodinamik<br />

pompası fonksiyonunun en basit indeksi SVEF’dir.<br />

Ancak, tekbaşına kullanıldığında, global sistolik disfonksiyonun<br />

yetersiz özetidir.<br />

• Şayet SVEF’si normal ve SV volumları küçükse;<br />

hastada anlamlı SV relaksasyon anormallikleri,<br />

uzunlamasına fibril disfonksiyonu ve de ciddi<br />

heterojen anormallikler bulunabilir. İdeal olarak,<br />

ventriküler volum, tercihen sistol-sonu volumu<br />

ve vucut yüzeyi alanına indekslenmiş ekokardiyografik<br />

uzun-eksen değerleri birlikte bildirilmelidir<br />

(bakınız, Bölüm 1.9).<br />

• Bazı hastalarda, SV uzun-aksının sistolik kısalmasının<br />

azalmasına rağmen global SV hemodinamik<br />

pompa fonksiyonu korunmuş (tanımı:<br />

SVEF ≥%45-50) olabilir; azalmış SV uzun-eksen<br />

sistolik kısalmasına raüğmen sferikliği ve radyal<br />

(ışınsal) sistolik fonksiyonunda artış birliktedir.<br />

• Dolayısı ile SV sistolik fonksiyonun tam ekokardiyografik<br />

karakterizasyonu ideal olarak SV uzunaks<br />

fonksiyon ölçümlerini de ihtiva etmelidir.


768<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

2. Diyastolik fonksiyon: SV dolumunun en basit değerlendirmesi,<br />

mitral kapaktan erken diyastol ve atriyal<br />

dolum sırasında geçen akım hızı oranlarından<br />

sağlanır (E/A oranı).<br />

Bu oran KY’de sol atriyal basıncın yükselmesi ile artar.<br />

Oran >1 olduğunda, sol atriyal basınç yükselmiştir,<br />

mitral giriş akımı “psödonormal” gibi tanımlanır. SV<br />

preloadunun düşürülmesi sonucunda E/A oranının ters<br />

dönüşü ile (2) ve kısa DT (18 ml/kg/dk düşük<br />

risk hastalarını tanımlar; oysa ≤ 10 ml/kg/dk<br />

ağır fonksiyonel bozulma kötü prognoz ve olası<br />

transplantasyon indikasyonunu gösterir.<br />

• 14 ml/kg/dk sınır değeri, hastalarda olası hastane<br />

yatış indikasyonunu tanımlamak için de kullanılır.<br />

12 ml/kg/dk düşük değerler beta-bloker<br />

alan hastalarda transplantasyonu işaret eder.<br />

6-Dakika Yürüme Testi (6DYT)<br />

6DYT mesafesi fonksiyonel kapasitenin bir başka ölçüsüdür<br />

yaşam kalitesi ile koreledir.<br />

• 6DYT mesafesi 500<br />

m belirgin korunmuş egzersiz kapasitesi ve düşük<br />

olay riskini gösterir.<br />

Bununla birlikte yaş, cinsiyet, vucut kitle indeksi gibi<br />

demografik parametreler 6DYT performansını önemli<br />

derecede etkiler.<br />

İKKY’de anlamlı sayıda hasta 6DYT’yi yapamayabilir<br />

veya bu hastaların egzersiz testi kontrindikasyonları<br />

olabilir. Bu grubun kötü prognozu vardır.<br />

Hastaneye Yatış<br />

Hastaneye yatış oranı, hastaneye girişin sayısı ve süresini<br />

ihtiva eder, çok basit ve önemli bir prognostik indekstir.<br />

Özellikle KY’nin kötüleşmesi; hastanın hastaneye<br />

yatışını, anstabil klinik seyirini ve ölüm dahil kısa dönemde<br />

artmış major olay olasılığını gösterir.<br />

Prognozun Değerlendirilmesi<br />

Ağır KY’de prognoz son yıllarda düşürülse dahi halen<br />

kötüdür. Bu hastaların belirlenmesinde faydalı prognostik<br />

indikatörler Tablo 3’de gösterilmiştir.<br />

Doppler-ekokardiyografi veya kardiyak kateterizasyon<br />

ile değerlendirilebilen, yükselmiş SV dolum basınçları<br />

ve/veya sağ ventrikül disfonksiyonu bulguları gibi<br />

kanıtlar tedaviyi optimize etmek için toplandığında,<br />

güçlü öngörücü konumuna gelirler.<br />

Komorbidlerden, kan basıncı ve böbrek fonksiyonu<br />

da önemli bağımsız prognostik değişkenler arasındadır.<br />

İKKY Tedavisi<br />

Tıpsal tedavi:<br />

İKKY tanımının anahtar komponentlerinden birisi<br />

de hastalara verilen kılavuzlarda önerilen ve bireyselleştirilmiş<br />

optimize tıpsal tedavidir.<br />

Daha ağır KY hastalarında nörohormon antagonistlerinin<br />

daha düşük dozlar ve oranlarda kullanıldığı kanıtlanmıştır,<br />

bu prognozu kötü etkileyebilir. Dolayısı ile,<br />

indike olan tüm ilaçlar, etkili oldukları gösterilen miktarlarda<br />

başlanmalı ve dozlarının bu düzeye yükseltilmesi<br />

hedeflenip gayret edilmelidir.


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 769<br />

TABLO 3. İKKY hastalarında prognostik belirleyiciler<br />

Demografik özellikler:<br />

İleri yaş<br />

Erkek cinsiyet<br />

Klinik:<br />

Tekrar hastaneye yatış sıklığı<br />

İlerlemiş NYHA sınıfı<br />

Nörohormonal antagonistlere intolerans<br />

Sürekli ve nükseden pulmoner veya periferik konjesyon<br />

Hipotansiyon<br />

Ko-morbidler (diyabet, böbrek yetersizliği, karaciğer yetersizliği,<br />

anemi, KOAH gibi).<br />

Elektrokardiyografi:<br />

Dinlenimde taşikardi<br />

Geniş QRS kompleksi<br />

Laboratuar:<br />

Hiponatremi<br />

Böbrek yetersizliği (BUN/serum kreatinin)<br />

Anemi<br />

Karaciğer yetersizliği<br />

Nörohormonlar (norepinefrin, endotelin)<br />

Natriüretik peptidler.<br />

Kardiyak miyosit markerleri (troponinler)<br />

İnflamatuar markerler (CRP)<br />

Doppler-ekokardiyografi ve sağ kalp kateterizasyonu:<br />

Düşük SVEF/ yükselmiş SV ESVI<br />

Azalmış SV uzun eksen sistolik kısalması<br />

Mitral regürjitasyonu/ artmış sol atriyal volum<br />

Yükselmiş SV basıncı bulguları<br />

Düşük sağ ventrikül EF<br />

Yükselmiş pulmoner vasküler direnç<br />

Fonksiyonel kapasite:<br />

Egzersiz testini yapamama<br />

Düşük VO 2<br />

zirvesi (ml/kg/dl, öngörülen yaş, cinsiyet, vucut<br />

yüzeyi ile ayarlanmış %’de)<br />

Egzersize yükselmiş cevap (VE/VCO 2<br />

eğimi)<br />

6DYT mesafesi<br />

ESVI: Sistol sonu volum indeksi. SV: Sol ventrikül; diğer kısaltmalar<br />

için metine bakınız.<br />

(European Journal of Heart Failure 2007;9: 684-94)<br />

ACE İnhibitörleri: İKKY hastaların hipotansiyon<br />

ve/veya böbrek yetersizliği gelişme olasılığı daha yüksektir,<br />

ACEİ’lere karşı bu şekilde gelişen intolerans<br />

prognostik vahim bir bulgudur.<br />

Bu ajanların faydaları çok önemli olup bunların doğru<br />

kullanılmaları için her efor gösterilmelidir. Serum<br />

kreatininde hafif yükselme (bazal değerlere göre ≤ %50,<br />

3 mg/dl) ve hipotansiyon tedavinin devam ettirilmesi<br />

için mutlak kontrindikasyon değildir.<br />

Beta blokerler (Bb’ler): Bb’lerin İKKY’deki faydaları<br />

en az hastalığı çok ilerlememiş (hafif- orta KKY) olanlar-<br />

daki kadardır. Akut olarak dekompanse KY’de Bb başlamak<br />

kontrindikedir.<br />

Bb tedavisinde iken Akut dekompanse olmuş KY<br />

hastalarında, bu ajanların dozu azaltılabilir, veya geçici<br />

olarak bırakılabilir, ancak klinik durum stabilize olduktan<br />

sonra tedavi hemen yeniden başlanmalıdır.<br />

• KY ile hastanede yatışı sırasında Bb başlanması<br />

(veya yeniden başlanması) ve daha kısa titrasyon<br />

fazı daha iyi kompliyans ile ilişkilendirilmiştir.<br />

Hastalarda intolerans gelişiminin, baskılanmış SV<br />

sistolik fonksiyonuna bağlı olduğu düşünülebilir.<br />

• Bazı otoriteler Bb başlanması sırasında, inotropik<br />

kullanımın teşvik edilmesini tavsiye etmiştir (kanıtlanmamış<br />

yaklaşım). Bu durumda seçilecek inotropikler,<br />

Fosfodiesteraz inhibitörleri ve Levosimendan<br />

gibi etki mekanizması beta reseptörlerden bağımsız<br />

ve dobutamine benzemeyen ilaçlardır.<br />

Anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB’ler):<br />

ARB’ler, semptomatik hastalarda iyi tolere edilemiyen<br />

ACEİ’lerin alternatifidir.<br />

• Ayrıca, ARB’lerin semptomatik kalan hastalarda<br />

Bb’ler ve ACEİ’lere ilave edilmesi de indikedir. Bununla<br />

birlikte, potasyum düzeyi ve böbrek fonksiyonunun<br />

dikkatle izlenmesi zorunludur.<br />

Aldosteron antagonistleri: SV sistolik disfonksiyonunun<br />

sebep olduğu NYHA sınıf -III ve -IV hastalarda<br />

indikedir. Ağır böbrek yetersizliği (kreatinin >2.5 mg/<br />

dl) ve/veya hiperpotasemi (>5 mmol/l, mEq/l) bulunanlarda<br />

kullanımı engellenmelidir.<br />

Kullanımı sırasında serum potasyum düzeyi ve böbrek<br />

fonksiyonun dikkatle izlenmesi zorunludur.<br />

Aldosteron antagonistlerinin kan basıncına etkisi<br />

ARB’lerden daha azdır.<br />

Nörohormonal antagonistlerin üçlü ve dörtlü kombinasyonları:<br />

KKY hastalarının tümünde nörohormonal<br />

antagonistlerin üçünün kombine edilmesine gayret<br />

edilmelidir.<br />

• Tüm hastalara intolerans oluncaya kadar ACEİ ve Bb<br />

verilmelidir ya da ARB veya aldosteron antagonisti<br />

sonra ilave edilmelidir. Hangisinin tercih edilmesi<br />

ile ilgili kanıt yoktur. ACEİ’lere ilave edilen spironolakton<br />

ve kandesartanın herikisininde mortaliteye<br />

faydası gösterilmiştir.<br />

Nörohormonal antagonistlerin dördünün kullanımı<br />

(ACEİ, Bb, ARB ve spironolakton gibi) kanıta dayanmamaktadır,<br />

bu ajanların birlikte kullanımın etkinlik ve<br />

güvenliği belirsizdir. Kan basıncı, böbrek fonksiyonu ve<br />

serum potasyumunun bu kombinasyonlarda daha dikkatle<br />

izlenmesi zorunludur.<br />

Diüretikler: İKKY hastalarında kulp-diüretiklerinin<br />

yüksek dozda kullanılması sıklıkla gerekmektedir.


770<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Kulp-diüretikleri İntravenöz kullanıldıklarında; bolus<br />

tedavisine göre sürekli infüzyonları daha etkilidir.<br />

Kulp-diüretiklerinin tiyazid veya spironolakton ile<br />

kombinasyonu, diüretik rezistansının üstesinden gelebilir.<br />

Tiyazidlere alternatif olarak Metolazon kullanılması<br />

teşvik edilir, düşük glomerüler filtrasyon hızında da<br />

etkili kalır.<br />

Yüksek doz diüretikler kötü yan etkiler ile birlikte<br />

olduğundan (dehidratasyon, böbrek disfonksiyonu, hipokalemi<br />

ve gut gibi), konjesyonun bulguları gerilediğinde<br />

yüksek doz tedavi süratle gözden geçirilmelidir,<br />

tedavi yeniden düzenlenmelidir.<br />

• Uzun dönemde diüretik tedavinin hedefi: Hastayı<br />

klinik olarak stabil ve konjesyonsuz tutabilen (“kuru<br />

ağırlığında”) en düşük doza devam edilmesidir.<br />

Her hastada potasyum ve böbrek fonksiyonunun<br />

dikkatle izlenmesi zorunludur (özellikle yüksek dozlar<br />

ve diüretik kombinasyonlarında).<br />

• Ultrafiltrasyon, dekompanse KY ve diüretik rezistansında<br />

konjesyonu azaltan güvenli ve etkili bir tedavidir.<br />

Nitratlar: İKKY’de, birlikteki anginayı azatlatmak<br />

için kullanılabilir. Sadece, hidralazin ile kombine edildiğinde<br />

sağkalım ve hastaneye yatışa uzun dönemde<br />

faydası olmuştur.<br />

Digoksin: Atriyal fibrilasyonlu KY hastalarında indikedir.<br />

Digoksin KY ile hastaneye yeniden yatışı azaltmıştır<br />

fakat diüretik ve ACEİ ile tedavisindeki sinüs<br />

ritmindeki KY hastalarında mortaliteyi etkilememiştir<br />

(DIG).<br />

• İKKY’nin karakteristiklerinden birisi sık hastane<br />

yatışlarından dolayı digoksin İKKY hastalarının çoğunda<br />

indikedir. Daha sonraki analizler digoksinin<br />

mortaliteye farklı etkilerini de göstermiştir; plaseboya<br />

karşı düşük serum digoksin düzeyleri ile mortalitede<br />

azalma bildirilmiştir, yüksek serum digoksin<br />

düzeyinin mortaliteye etkisi olmamıştır (Bölüm 1.2).<br />

• İKKY’de böbrek bozukluğu sık olduğundan günlük<br />

dozaj ayarlanmalıdır.<br />

Diğer inotropik ajanlar: Sempatomimetik ajanlar<br />

ve fosfodiesteraz inhibitörleri veya Levosimendan ile<br />

geçici intravenöz inotropik destek düşünülebilir; ciddi<br />

sistemik hipoperfüzyon ile birlikte pulmoner konjesyon<br />

olan/olmayan hastalarda. Kısa dönem hemodinamik<br />

düzelmeye rağmen, bu ilaçlar mortaliteyi kötü etkileyebilir<br />

ve supraventriküler ve ventriküler taşiaritmilere<br />

sebep olabilirler.<br />

• Böylece, sadece indike olduklarında (periferik hipoperfüzyon<br />

bulguları) kullanılmalıdırlar; etkili en düşük<br />

dozda ve mümkün olan en kısa süre.<br />

Anti-trombosit ve anti-trombotik: Daha ağır KY<br />

hastalarında AF daha sıktır. Kontrindikasyonlar bulunmuyorsa,<br />

tromboembolik riski düşürmek için warfarin<br />

verilmelidir. Diğer hastalarda warfarin kullanmak kanıta<br />

dayanmamaktadır.<br />

Bununla birlikte klinisyenlerin çoğunluğu görüntüleme<br />

testlerinde SV trombusu gösterilenlerde de warfarin<br />

kullanmaktadır.<br />

• Koroner kalp hastalığı ve AF’li hastalar ve antikoagulan<br />

kontrindikasyonunda aspirin düşünülmelidir.<br />

KY’de (eşlik eden iskemik koroner arter hastalığı<br />

dışında) uzun dönem aspirin kullanımını destekleyen<br />

güçlü kanıt yoktur, hatta zararlı etkileri olabilir<br />

(ACEİ’ler ve prostaglandinlerin etkilerini antagonize<br />

eder). Aspirin KY’nin kötüleşmesi ile hastaneye<br />

yatış riskini artırabilir.<br />

Kardiyak resenkronizasyon (CRT): İCD ve CRT<br />

takılma indikasyonları ilgili kılavuzlarda tartışılmıştır.<br />

Düşük SVEF ve geniş QRS süresi olan NYHA sınıf -III ve<br />

-IV KY hastalarında; ICD ile kombine edilsin/edilmesin<br />

CRT, mortalite ve hastaneye yatışı azaltmış, semptomlar<br />

ve yaşam kalitesini de iyileştirmiştir. Bu hasta karakteristikleri<br />

olan İKKY’de CRT düşünülmelidir. Mekanik<br />

dissenkroninin önemi, QRS süresinden bağımsız görünmektedir<br />

(Bölüm 1.7).<br />

İCD (implante edilebilen defibrilatör): KY pompa<br />

yetersizliğinden rölatif olarak ani, aritmik zannedilen<br />

ölüm riskine ilerlediğinde ölümler artar. İlerlemiş KY’de<br />

İCD faydasının daha az olduğunun kanıtları vardır.<br />

• İKKY’de İCD indikasyonun en önemli belirleyicisi,<br />

hastanın yaşam beklentisidir. ICD’nin mortaliteye<br />

faydalı etkileri, implantasyondan sonra ilk aylarda<br />

eksiktir ve daha sonra fayda giderek yükselir ve 3 yıl<br />

sonra zirveye ulaşır. İCD, yaşam beklentisi kısa öngörülen<br />

İKKY’de indike olmayabilir (kanıta dayanmamakta,<br />

ve kılavuzlarda gözden geçirilmemiştir)<br />

(Bakınız, Bölüm 1.7).<br />

• Terminal KY’ye ilerleyen hastalarda, hasta ve aile/<br />

bakıcılar cihazın inaktive edilmesine karar verebilir.<br />

Yeni ajanlar: Bu yeni tedavi ajanlarının tedavideki<br />

rolleri ve fayda/risk oranları henüz daha yi saptanamamıştır.<br />

• Vazodilatör nesiritide, rekombinan B-tipi natriüretik<br />

peptidtir. Akut KY’de semptomlar ve hemodinamiği<br />

düzeltmiştir, uzun dönem etkileri henüz yeterli değerlendirilmemiştir.<br />

Amerika Birleşik Devletlerinde<br />

(avrupada değil), akut dekompanse KY’nin tedavisinde<br />

kullanımı onaylanmıştır. Diğer natriüretik<br />

peptidler, urodilatin gibi, araştırılma durumundadır.<br />

• Tolvaptan, V2 reseptörlerinin selektif agonistidir.<br />

Böbrekte toplayıcı tüplerde su geçirgenliğini artırır,


İlerlemiş Kalp Yetersizliği ve Tedavi Stratejileri 771<br />

böylece birikmiş suyun atılımını artırır ve konjesyona<br />

bağlı artmış ağırlık kaybolur, hipoozmolar hiponatremi<br />

normalleşir. Semptomlar ve klinik süreçte<br />

etkinliği günümüzde araştırılmaktadır.<br />

• Adenozin A1 reseptör antagonistleri, İKKY’de diürezi<br />

artırabilir ve böbrek fonksiyonunu düzeltebilir.<br />

• Lipid oksidasyonunu bloke eden ilaçlar tercihli olarak<br />

intrasellüler glikoz kullanımını değiştirir, glikoz<br />

enerjetik olarak daha etkili duruma gelir.<br />

Bu ilaçlardan bazıları perhexilene ve trimetazidinin,<br />

ağır KY hastalarında olumlu etkileri olmuştur.<br />

• Statinlerin İKKY hastalarında birçok faydalı etkileri<br />

vardır.<br />

İKKY Hastalarında Kesilmesi Gereken Tedaviler<br />

Nitratlar ve kalsiyum antagonistleri ve alfa adrenoreseptör<br />

antagonistleri gibi hipotansif gereksiz ilaçlar<br />

kesilmelidir; böylece nörohormonal antagonistlerin kullanımı<br />

ve/veya dozunun yükseltilmesi kolaylaşabilir.<br />

Birçok ilacın KY’de çeşitli mekanizmalar ile ters etkileri<br />

gösterilmiştir, bunlar; sıvı retansiyonu, kontraktilitenin<br />

azalması, olası proaritmik etkiler, direk kardio-toksisite<br />

ve ilaçlar arasında-etkileşimlerdir.<br />

Cerrahi Stratejiler<br />

Kalp transplantasyonu: CRT dahil diğer tıpsal ve cerrahi<br />

tedavilerin mümkün olmadığı ve yaşam beklentisi bir<br />

yıldan az olan, ağır semptomlu KY hastalarında indikedir<br />

(bakınız Bölüm 1.8).<br />

Mekanik Destek<br />

Bu cihazlar, Transplantasyon bekleyen hastalarda dolaşımı<br />

sürdürmek için geliştirilmiştir (transplantasyona<br />

köprü) (bakınız Bölüm 1.8).<br />

İmplante edilebilen LVAD’ler, transplantasyon<br />

zamanına kadar hastaların canlı kalmasını sağlar ve<br />

pre-operatif hemodinamikler ve beslenme durumunda<br />

meydana gelen düzelme ile post-operatif sağkalım<br />

iyileşir. Nadiren, LVAD’ler miyokardiyal fonksiyonu<br />

oldukça etkili olarak düzeltir, böylece cihazın transplantasyona<br />

kadar daha uzun süre durması gerekmediğinden<br />

çıkartılabilir (iyileşmeye köprü).<br />

İdiyopatik dilate kardiyomiyopatiye bağlı seçilmiş<br />

olgularda, son-evre KY hastalarında, LVAD desteğinin<br />

kesilmesi iyi uzun dönem sonuçlar için klinik bir seçenektir.<br />

İmplante edilebilen LVAD’lerin en son hedefi;<br />

kalp transplantasyonuna bir alternatif temin etmektedir<br />

(hedef tedavi).<br />

Cerrahi Tedavi<br />

Revaskülarizasyon, sadece semptomatik miyokard iskemisinde<br />

indikedir ve SVEF ≤ %30 hastalarda düşük<br />

hastane mortalitesini düşürerek başarı ile uygulanmıştır.<br />

” hiberne miyokardiyum” gibi diğer varsayılan se-<br />

beplerde, revaskülarizasyon henüz kesin indike değildir<br />

(2007).<br />

Sekonder mitral regürjitasyonunun daha-küçük mitral<br />

anuloplasti (“ undersize anuloplasti”) ile tedavi edilmesi<br />

test edilmekte olan diğer girişimdir.<br />

SV’nin cerrahi restorasyonu, SV volumlarını azaltır<br />

ve eliptik şeklini onarır, revaskülarizasyon ile birlikte<br />

olabilir. “Miyokardı tutan” cihazlar da ( restrain device)<br />

günümüzde test edilmektedir (bakınız Bölüm-1.8).<br />

Yaşamın Sonu<br />

• Yaşam-sonu bakımın hedefi; kuvvetten düşüren<br />

semptomların kontrol altına alınması ve acı ile endişenin<br />

tedavisidir. Genellikle ölüm öncesindeki aydaki<br />

semptomlar; ağrı, dispne, çökmüş ruhsal durum<br />

(karamsarlık, huysuzluk), uyku hali ve anksiyetedir<br />

(J Am Geriatr Soc 200;48: S101-9).<br />

• Semptomlara faydalı olabilen ilaçlar; opiyatlar, inotropikler,<br />

diüretiklerdir.<br />

• Hastalığın tahmin edilen gidişi (prognoz dahil), tedavi<br />

seçenekleri (ressüsitasyon ve ICD inaktivasyonu<br />

dahil); tedavi ve bakımın planlaması (huzurevi<br />

dahil), hasta kendi kararını veremeyecek kadar çok<br />

kötü duruma gelmeden önce kendisi ve ailesi ile tartışılmalıdır.<br />

2009-ACCF/AHA KY Kılavuzunda: Refrakter son<br />

evre KY hastalarında (Evre -D) tedavi, tavsiyeleri.<br />

(JACC Vol. 53, No. 15, 2009;53:1343–82)<br />

• Sınıf I tavsiyeler (Tedavinin faydası >>>riskidir. Tedavi<br />

uygulanmalıdır):<br />

1. Sıvı retyansiyonunun kontrolu ve tanımlanması refrakter<br />

son-evre KY’de tavsiye edilmektedir.<br />

2. Potansiyel uygun hastaların kardiyak transplantasyona<br />

havale edilmesi tavsiye edilmiştir.<br />

3. Refrakter KY tedavisinde deneyimli uzmanlarla yürütülen<br />

KY programına havale edilmesi faydalıdır.<br />

4. Tavsiye edilen tüm tedavilere rağmen hastasının ağır<br />

semptomları sürüyorsa yaşam-sonu bakımı hasta ve<br />

ailesi ile tartışılmalıdır.<br />

5. İCD’li hastalara defibrilatörün inaktive edilme seçeneği<br />

ile ilgili bilgiler verilmelidir.<br />

• Sınıf IIa tavsiyeler (Tedavi faydası >>riskidir. Tedavinin<br />

uygulanması mantıklıdır):<br />

Medikal tedavi ile 1 yıllık mortalitesi %50’nin üzerinde<br />

olan refrakter son-evre KY hastalarından seçilmiş<br />

olanlara kalıcı veya “destinasyon” tedavisi olarak LVAD<br />

düşünmek mantıklıdır.


772<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

• Sınıf IIb tavsiyeler (Tedavinin faydası ≥ riskidir. Tedavi<br />

düşünülebilir):<br />

1. İnatcı semptomları olan hastalarda tedaviyi yönlendirmek<br />

için pulmoner arter kateteri takılması mantıklı<br />

olabilir.<br />

2. Bu hastalarda sekonder ciddi mitral regürjitasyonununda<br />

mitral kapak tamiri veya değiştirilmesinin<br />

etkinliği iyi tesbit edilmemiştir.<br />

3. Pozitif inotropik ajanların devamlı iv infüzyonu<br />

semptomların hafifletilmesi için düşünülebilir.<br />

• Sınıf III tavsiyeler (Tedavinin riski ≥ faydasıdır. Tedavi<br />

faydalı olmadığından zararlı olabilir, uygulanmamalıdır):<br />

1. İskemik kardiyomiyopati ve refrakter son-evre<br />

KY’de parsiyel sol ventrikülektomi tavsiye edilmemektedir.<br />

2. Vazoaktif ve pozitif inotropik ajanların rutin intermitan<br />

infüzyonu tavsiye edilmemektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Svenson WL. Design of therapy for advanced heart failure.<br />

The european journal of heart failure 2005; February 7: 232-<br />

331.<br />

2. Jessup M., Costanzo MR. Cardıorenal syndrome Do we<br />

need a change or strategy or change of tactics?. JACC 2009;<br />

53:497-99.<br />

3. A positıon stement from the Study group on Advanced Heart<br />

Failure of the Heart Failure Associatıon of the European<br />

Society of Cardiology.European of Heart Failure 2007;9:<br />

684-694.<br />

4. Anju Nohria; Eldrin Lewis; Lynne Warner Stevenson. Medical<br />

Management of Advanced Heart Failure. JAMA, February<br />

6, 2002; 287:628-40<br />

5. 2009 Focused Update: ACCF/AHA Guidelines for the Diagnosis<br />

and Management of Heart Failure in Adults. JACC<br />

2009; 53: e3-e88


BÖLÜM<br />

3.8<br />

Kronik Kalp Yetersizliğinde<br />

Aritmiler<br />

Prof. Dr. Serdar Payzin<br />

Son yıllarda kalp damar hastalıklardaki tanı ve tedavi<br />

olanaklarındaki gelişmeler yaşam kalitesi ve beklentisindeki<br />

artışı da beraberinde getirmiştir. Yıllar içinde<br />

kalp yetersizliği insidansı çok değişmese de yaşam süresindeki<br />

artış daha fazla sayıda son dönem kalp hastalığı<br />

ve kalp yetersizliği anlamına gelmektedir. Güncel<br />

tedavinin kalp yetersizliği mortalitesini ne derecede<br />

etkilediği de tartışmalıdır. Kalp yetersizliğinin güncel<br />

tedavisinde ritim ve iletim bozuklukları ile mücadele<br />

önemli bir yer tutmaktadır. Kalp yetersizliğinde ortaya<br />

çıkan aritmiler hastalık seyrini fazlasıyla olumsuz etkileyen<br />

durumlardan biridir. Ayrıca ventriküler aritmiler<br />

özellikle kalp yetersizlikli hastalarda çok sayıda ilaç kullanımı<br />

gerektirmesi ve ani ölüm sebepleri içerisinde en<br />

başta gelmesi nedeniyle mortalite ve morbiditenin en<br />

önemli kaynağını oluşturmaktadır.<br />

KALP YETERSİZLİĞİNDE ATRİYAL<br />

FİBRİLASYON<br />

Atriyal fibrilasyon genel populasyonda ve kalp yetersizliğinde<br />

en sık rastlanan ritim bozukluklarından biridir.<br />

Atriyal fibrilasyon sıklığı yaşla arttığı gibi, kalp yetersizliğinde<br />

de hastalığın ağırlaşmasıyla birlikte görülme<br />

sıklığı artar. Ülkemizdeki durumu gösteren TEKHARF<br />

çalışması verileri de bunu desteklemektedir. Bu çalışmaya<br />

göre ülkemizde atriyal fibrilasyonun için predispozan<br />

faktörlerin başında hipertansiyon gelmekte, bunu<br />

ileri yaş, koroner arter hastalığı ve kalp yetersizliği izlemektedir<br />

(1) (Şekil 1).<br />

Kalp yetersizliği hastalarında atriyal fibrilasyonun<br />

varlığının kötü prognozun bağımsız bir göstergesi olup<br />

olmadığı tartışmalıdır. Ancak atriyal fibrilasyon ile<br />

birlikte semptomların ağırlaşması, morbidite ve mortalite<br />

artışı da kaçınılmaz olmaktadır (2). Bu durumun<br />

belirgin örneklerinden birisi de SOLVD çalışmasının<br />

daha sonra yapılan retrospektif analizinde (3) gösterilmiştir.<br />

Bu çalışmada atriyal fibrilasyonun varlığı mortaliteyi<br />

anlamlı ölçüde artırmaktadır (%34 e karşı %23,<br />

p


774<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ŞEKİL 2. Atriyal fibrilasyon ve kalp yetersizliğinin kötü<br />

ilişkisi.<br />

atım sayısının artışı dolayısıyla diyastolik doluş zamanının<br />

azalması, atriyal senkronizasyonun bozulması ve<br />

nörohumoral aktivasyonda artış gibi etkiler sayılabilir.<br />

Atriyal Fibrilasyonda Tedavi<br />

Kalp yetersizlikli bir hastada atriyal fibrilasyonun tedavisi<br />

kalp yetersizliği olmayanlardan çok farklı olmasa<br />

da birçok durumda daha aktif olmayı ve çabuk hareket<br />

etmeyi gerektirebilir. Genel anlamda tedavi üç ana başlığı<br />

kapsamalıdır:<br />

1. Kalp hızı kontrolu<br />

2. Ritm kontrolu (sinüs ritminin sağlanması ve devamı)<br />

3. Antikoagulan/Antitrombotik tedavi<br />

Kalp hızının akut olarak kontrol edilmesi özellikle<br />

sınırda rezervi olan ağır kalp yetersizliklerinde çok<br />

önemlidir ve bazen hayat kurtarıcı olabilir. Bu gibi durumlarda<br />

ritm kontrolu hız kontrolunun gerisinde kalsa<br />

da antikoagulasyon 24 saati geçen bir atriyal fibrilasyonda<br />

mutlaka uygulanmalıdır.<br />

Hız Kontrolu<br />

Atriyal Fibrilasyonda kalp hızının yavaşlatılması diyastolik<br />

doluş zamanını artırarak kalp yetersizlikli olgularda<br />

olumlu etki yapar. Kalp hızının yavaşlatılması<br />

atriyoventriküler iletimin yavaşlatılması ve dolayısıyla<br />

ventriküler yanıtın azaltılmasıyla sağlanabilir. Kalp hızının<br />

yavaşlatılmasında farmakolojik tedavi veya elektriksel<br />

tedavi (kardiyoversiyon veya ablasyon) kullanılabilir.<br />

Farmakolojik tedavide beta blokerler, digital glikozidleri,<br />

kalsiyum kanal blokerleri ve amiodaron kullanılabilir.<br />

Kontrendikasyon olmadıkça kalp yetersizliği<br />

ve atriyal fibrilasyonlu olgularda hız yavaşlatılması için<br />

beta blokerler tedavinin ilk sırasında yer almalıdır.<br />

Beta Blokerler<br />

Beta bloker ilaçlar günümüzde kalp yetersizliğinde<br />

kullanılan en temel ilaçlardır. Uzun süreli kullanımda<br />

mortalite ve morbiditeye yaptıkları olumlu etki nedeniyle<br />

kalp yetersizliği tedavisinde kılavuzlarda ilk sıralarda<br />

yer almaktadırlar. Nörohormonal blokajdaki etkileri<br />

yanısıra antiaritmik özellikleri de olumlu etkilerine<br />

katkıda bulunmaktadır. Atriyoventriküler düğüm üzerine<br />

olan yavaşlatıcı etkileri nedeniyle atriyal fibrilasyonda<br />

kalp hızını azaltırlar. Kalp yetersizliğinin kronik<br />

tedavisinde beta bloker ilaçlardan karvedilol, metoprolol,<br />

bisoprolol ve nebivolol endikedir.<br />

Atriyal fibrilasyonda eğer acil durum sözkonusuysa<br />

kalp hızı azaltılmasında en uygun olan beta bloker ilaç<br />

atriyoventriküler düğüm üzerine daha kuvvetli etkiye<br />

sahip olması nedeniyle, metoprolol gibi gözükmektedir.<br />

Acil durumlarda IV uygulama ile başlanarak (başlangıçta<br />

2-5 mg doz IV ve alınacak yanıta göre 5-10 dakika<br />

aralarla tekrar doz) oral yoldan devam edilecek şekilde<br />

(25-100 mg/gün) uygulanabilir. Aynı şekilde esmolol de<br />

akut kalp hızı azaltılması endikasyonu ile IV kullanılan<br />

bir beta bloker ajan olarak sayılabilir, ancak yurdumuzda<br />

bulunmamaktadır.<br />

Acil olmayan durumlarda kalp hızının yavaşlatılması<br />

istendiğinde eğer hasta beta bloker kullanmakta olan<br />

bir kişiyse en doğrusu kullanılan beta bloker dozunun<br />

artırılmaya çalışılmasıdır. Hasta toleransına göre beta<br />

bloker dozu kullanımı engelleyecek yan etkiler (hipotansiyon,<br />

ileri bradikardi gibi) oluşuncaya kadar yükseltilmelidir.<br />

Beta bloker almayan hastalarda ise metoprolol<br />

hemen tedaviye eklenmelidir.<br />

Digital glikozidleri<br />

Digital glikozidleri atriyoventriküler düğüm üzerine<br />

beta blokerlerden daha az oranda blokaj oluştururlar.<br />

Özellikle beta bloker ile yeterli hız azalmasının sağlanamadığı<br />

durumlarda ikinci ilaç olarak tedaviye eklenebilirler.<br />

Dijital glikozidleri yalnız başına kronik hız kontrolunda,<br />

özellikle de eforda yeterli başarı sağlayamazlar.<br />

Böbrek yetersizliği, birlikte amiodaron kullanımı<br />

gibi durumlarda dijital dozunun ayarlanmasında daha<br />

özenli olunmalıdır. Ayrıca kronik kalp yetersizliğinde<br />

dijital glikozidlerinin uzun süreli kullanımda çok kolaylıkla<br />

entoksikasyon oluşabileceği de hatırlanmalıdır.<br />

Kalsiyum kanal blokerleri<br />

Kalsiyum kanal blokerlerinden nondihidropridin<br />

grubundakiler (Diltiazem, verapamil) AV düğüm üzerine<br />

olan etkilerinden dolayı atriyal fibrilasyonda hız<br />

azaltıcı ajanlar olarak kullanılmaktadırlar. Ancak bu<br />

etkileri yanında varolan güçlü negatif inotropik etkileri<br />

bu ilaçların kalp yetersizlikli hastalarda kullanımını<br />

önemli derecede kısıtlamaktadır. Bu nedenle mecbur<br />

kalınmadıkça kalp yetersizliğinde kullanılmamaları<br />

daha uygundur. Diğer ilaçların hiçbir şekilde kullanılamadığı<br />

olgularda akut hız azaltılması gereken durumlarda<br />

diltiazem çok dikkatle IV 5-20 mg bolus şekilde<br />

denenebilir. Kan basıncı ve kalp yetersizliğinin durumu<br />

alınacak yanıtla birlikte çok yakından izlenmelidir. Hız


Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 775<br />

ŞEKİL 3. Atriyal fibrilasyonda ablasyon. A. Sol atriyum içerisinde pulmoner venler etrafında yapılan RF ablasyon bölgeleri görülmekte,<br />

B. AV düğüm ablasyonu.<br />

azaltma amacıyla verapamilin kalp yetersizlikli hastalarda<br />

kullanılması önerilmemektedir.<br />

Amiodaron<br />

Atriyal fibrilasyonda ritm kontrolunda en etkili ilaçlardan<br />

biri olan amiodaron özellikle yükleme dozu yapılacaksa<br />

hız kontrolunda da ılımlı yarar sağlayabilen<br />

bir ilaçtır. Öncelikle daha önce sayılan tedavilerle akut<br />

hız kontrolu yeterli düzeyde sağlanamadıysa amiodaron<br />

eklenmesiyle olumlu sonuç alınabilir. Aşağıda ritim<br />

kontrolu bölümünde amiodaron ile ilgili daha geniş bilgi<br />

bulunmaktadır.<br />

Elektriksel tedavi<br />

Kalp hızı kontrolunda farmakolojik tedavi ile yeterli<br />

yanıt alınamaması ya da farmakolojik tedavi için hastada<br />

bulunan mutlak kontrendikasyonlar nedeniyle ilaç<br />

kullanılamaması AV düğümün veya doğrudan atriyal<br />

fibrilasyon için atriyumların elektriksel ablasyonunu<br />

gündeme getirebilir (Şekil 3). Hemodinamik durumun<br />

acil hız kontrolu gerektirdiği durumlardaysa hemen<br />

kardiyoversiyon uygulanmalıdır. Kardiyoversiyonla ilgili<br />

olarak ileride ritim kontrolu bölümünde daha ayrıntılı<br />

bilgi bulunmaktadır.<br />

AV nodal ablasyon, atriyal fibrilasyonu sonlandırmadan<br />

atriyum ve ventriküllerin elektriksel ilişkisini<br />

ortadan kaldırmayı amaçlar ve oluşan iatrojenik tam AV<br />

blok nedeniyle ventriküler kalıcı pacemaker takılmasını<br />

gerektirir. Kalıcı pacemaker gerekliliği ise beraberinde<br />

başka sorunları da taşımaktadır. Kalp yetersizliği bulunan<br />

kişilerde sadece sağ ventriküler stimulasyon ile<br />

kalp ritminin düzenlenmesinin olumsuz hemodinamik<br />

etkileri mevcuttur (7-8). Sağ ventriküler pacing sol dal<br />

bloğundakine benzer bir ventrikül uyarılması oluşturmaktadır.<br />

Olumsuz hemodinamik etkiler ventriküler<br />

dissenkronizasyonda artış ve mitral kaçağı nedeniyle<br />

ortaya çıkmaktadır ve AV senkorizasyonun sağlandığı<br />

iki odacıklı pacing modlarında da ortaya çıkabilmek-<br />

tedir. Bu gibi durumlarda kalp yetersizlikli hastalarda<br />

ablasyon öncesinde özellikle ventriküler dissenkroni ve<br />

geniş QRS de mevcut ise biventriküler pacemaker uygulanması<br />

gündemde bulundurulmalıdır (Bölüm 1.7).<br />

Atriyal fibrilasyonda ritm kontrolu için sol atriyal<br />

ablasyon uygulamasında son yıllardaki haritalama yöntem<br />

ve cihazlarındaki gelişmelere paralel olarak önemli<br />

başarılar elde edilmektedir. Sol atriyumda pulmoner<br />

venler çevresinde fokal veya dairesel şekilde uygulanan<br />

radyofrekans ablasyonlar ile yüksek oranlarda sinüs ritmi<br />

elde edilebilmektedir. Fokal ablasyonlarda işlem başarısı<br />

yüksek olsa da olguların yarıya yakınında nüksler<br />

görülebilmektedir. Ayrıca pulmoner ven çevresine uygulanan<br />

dairesel ablasyonlardan sonra uzun dönemde<br />

%8’e varan oranda pulmoner ven stenozu da kayda değer<br />

bir yan etki olarak dikkati çekmektedir (9). Randomize<br />

çalışmalar dairesel pulmoner ven ablasyonunun<br />

antiaritmik tedaviye daha üstün olduğunu göstermektedir<br />

(10, 11).<br />

Ritim Kontrolu<br />

Kalp yetersizliği ve atriyal fibrilasyon birlikteliğinde<br />

ritmin sinüs ritmine çevrilmesindeki zorluklar yanında<br />

sinüs ritmi elde edildikten sonra bunun korunması da<br />

önemli yer tutmaktadır. Sinüs ritmine farmakolojik veya<br />

elektriksel kardiyoversiyon ile ulaşılabilir. Her iki durumda<br />

da sol atriyal trombüs varlığı istenmeyen sonuçlara<br />

sebep olabilir. Bu nedenle hastanın transözofageal<br />

eko ile incelenmesi özellikle devam süresi kesin olarak<br />

saptanamayan atriyal fibrilasyonlarda önem kazanmaktadır.<br />

Günümüzde elimizde bulunan hiçbir ilaç atriyal<br />

fibrilasyonda sinüs ritmini sağlama ve sürdürmede yeterince<br />

etkili olmasa da, farmakolojik kardiyoversiyonda<br />

en sık kullanılan seçkin iki ilaç amiodaron ve dofetilid<br />

dir. Dofetilid yurdumuzda bulunmamaktadır.<br />

Sinüs ritmi ne şekilde sağlanırsa sağlansın birçok<br />

durumda atriyal fibrilasyonun tekrarı sıktır ve çoğu kez<br />

birden fazla antiaritmik ilaç kullanımı da gerekebilmektedir.<br />

Günümüzde atriyal fibrilasyon tedavisinde uzun


776<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ŞEKİL 4. Atriyal fibrilasyon hastalarının tedavisi için ACC/AHA/ESC 2006 kılavuzuna göre sinüs ritminin sağlanmasındaki tedavi<br />

seçenekleri. 12<br />

yıllar kullanılan Sınıf I antiaritmiklerin (Kinidin, disopyramid,<br />

flecainid, propafenon) kalp yetersizliği populasyonunda<br />

proaritmi ve diğer yan etkileri nedeniyle<br />

uygun olmadığı artık bilinmektedir. Bu grup içerisinde<br />

yapısal kalp hastalığı bulunmayan AF olgularında Sınıf<br />

Ic antiaritmikler kullanılabilmektedir. ACC/AHA/ESC<br />

kılavuzunda (12) kalp yetersizlikli olgularda AF tedavisi<br />

için ilk seçilecek antiaritmikler olarak Sınıf III antiaritmik<br />

ilaçlar bildirilmektedir (Şekil 4).<br />

Amiodaron<br />

Atriyal fibrilasyonda sinüs ritminin sağlanmasındaki<br />

en etkili ilaçlardan birisidir. Kalp yetersizlikli hastalarda<br />

özellikle negatif inotrop etkisinin olmaması, diğer<br />

antiaritmiklere kıyasla daha düşük orandaki proaritmik<br />

etkileri ve kuvvetli antiaritmik özellikleri nedeniyle tercih<br />

edilmektedir. Kullanımı sırasında QT uzaması oluştursa<br />

da kalp yetersizlikli ve miyokard infarktüslü hasta<br />

grubunda kronik kullanımıyla torsade de pointes olasılığının<br />

çok düşük olduğu gösterilmiştir (13). Ancak kronik<br />

kullanımında amiodaron un kuvvetli organ toksisiteleri<br />

yaratabileceği ve diğer ilaçlarla etkileşimleri olduğu<br />

akılda tutulmalıdır. Tiroid, göz ve akciğer, santral sinir<br />

sistemi, cilt ve gastrointestinal sistem toksisiteleri uzun<br />

kullanımlarda mutlaka aranmalı ve iyice sorgulanmalıdır.<br />

Digoksin, varfarin, statinler, kalsiyum antagonistleri<br />

en bilinen etkileşimleri olan ilaç gruplarıdır (Tablo 1).<br />

Akut durumlarda yükleme dozu oral veya parenteral<br />

uygulanabilir. Parenteral uygulamada 150-300<br />

mg’lık (veya 3-5 mg/kg) doz yarım saat içerisinde ve<br />

bunu takiben 50-100 mg/saatte (veya 0.5-1 mg/dk) olacak<br />

şekilde infüzyon yapılabilir. Beş-on gm’lık yükleme<br />

dozu oral olarak 1-2 hafta içerisinde bölünmüş dozlar<br />

halide günlük 600 veya 900 mg olarak uygulanabilmektedir.<br />

Sinüs ritminin elde edildiği olgularda idame dozu<br />

oral günlük 100 veya 200 mg dır.<br />

TABLO 1. Amiodaron ile önemli etkileşim gösteren ilaçlardan bazıları ve dikkat edilmesi gereken özellikler<br />

İlaç Etkileşim Önlem<br />

Digoksin Digoksin düzeyine 2-5 gün içerisinde ortaya Toksisite belirtileri yakından izlenmeli<br />

çıkabilen ciddi artışlar<br />

Digoksin dozu yarıya indirilmeli<br />

Varfarin INR düzeyinde ciddi yükselme 1-2 hafta INR sık aralıklarla kontrol edilmeli<br />

içerisinde ortaya çıkar<br />

Varfarin dozu %30-50 azaltılmalı<br />

Statinler Özellikle simvastatin, lovastatin ve atorvastatin Kas ağrıları yakından sorgulanmalı<br />

ile birlikte kullanımda artmış miyopati riski<br />

Statin dozları çok yüksek tutulmamalı<br />

Kalsiyum Sinüs düğümü disfonksiyonu olan kişilerde Birlikte kullanım zorunluluğu olduğunda<br />

antagonistleri ciddi sinüzal bradikardiler bradikardi yönünden izlem daha sıkı<br />

uygulanmalı


Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 777<br />

Dofetilid<br />

Yurdumuzda bulunmayan bir Sınıf III antiaritmik<br />

olan dofetilid amiodarona benzer etkileri vardır. Kalp<br />

yetersizliğine olumsuz etkisi gösterilmemiştir. DIA-<br />

MOND-CHF ve DIAMOND-MI (14-15) çalışmalarında<br />

infarktüs sonrasında ve kalp yetersizlikli hastalarda<br />

kullanımı ile ilgili olumlu sonuçlar bildirilmiştir. Atriyal<br />

fibrilasyondaki olumlu etkisi ventriküler aritmiler<br />

ve ani kardiyak ölümde gösterilememiştir. Toplam<br />

mortalite ve ani kardiyak ölüm üzerine etkisi nötraldir.<br />

Kalp yetersizlikli atriyal fibrilasyondaki olumlu etkileri<br />

yanında özellikle kullanımındaki ilk 3 gün içerisinde<br />

ortaya çıkabilen torsades des pointes nedeniyle mutlaka<br />

hastane ortamında başlanılması gereken bir ilaçtır. Bu<br />

nedenle yurt dışında da kullanımında bazı kısıtlamalar<br />

vardır. Parenteral ve oral kullanıma uygun bir ilaçtır.<br />

Elektriksel kardiyoversiyon<br />

Farmakolojik kardiyoversiyona bir diğer alternatif<br />

de elektriksel kardiyoversiyondur. Elektriksel kardiyoversiyon<br />

özellikle acil hız ve ritm kontrolu gerekli olan<br />

hastalarda ve ilaç kullanımı için kesin kontrendikasyonu<br />

olanlarda uygun bir seçenektir. Kardiyoversiyon<br />

öncesinde, özellikle fibrilasyonun süresi 24-36 saati aşmış<br />

veya süre net olarak bilinmiyorsa, mutlaka sol atriyumda<br />

trombus olmadığının gösterilmesi gereklidir.<br />

Bazı kılavuzlarda 48 saatten daha kısa başlangıcı olan<br />

olgularda güvenle kardiyoversiyon yapılabileceği de<br />

belirtilmektedir (16). Gecikmiş olgularda mutlaka transözofageal<br />

eko incelemesi yapılması ve eko da trombus<br />

varlığı gösterilenlerde üç haftalık antikoagulasyon uygulandıktan<br />

sonra tetkikin yinelenmesi gerekmektedir.<br />

Antikoagulan tedaviye kardiyoversiyon sonrası gözlenen<br />

atriyal stunning (17) nedeniyle en az dört hafta daha<br />

devam edilmesi uygun olmaktadır (12). Ancak kalp yetersizlikli<br />

olgularda antikoagulasyona süresiz devam<br />

edilmesi de uygun bir seçenek olabilir. Atriyal stunning,<br />

ritim sinüse döndükten sonra atriyal kasılmaların tam<br />

anlamıyla normale dönmeyişini tarif etmek için kullanılan<br />

bir deyimdir. Stunning atriyal fibrilasyonun devam<br />

süresiyle ilgili olarak 24 saatten birkaç haftaya kadar devam<br />

edebilmektedir.<br />

Elektriksel kardiyoversiyon işlemi hafif bir genel<br />

anestezi altında ve anesteziyolog gözetiminde yapılmalıdır.<br />

Şokların 340 jül ve üzerinde olması başarı şansını<br />

artırmaktadır (18).<br />

Antikoagülasyon<br />

Atriyal fibrilasyonun en korkulan komplikasyonlarından<br />

birisi de sistemik embolizasyondur. Kronik veya<br />

paroksismal atriyal fibrilasyonlu hastalarda birlikte<br />

kalp yetersizliği olsun ya da olmasın, tromboembolik<br />

olay olasılığı önemli ölçüde sıktır. Birlikte bulunan<br />

hastalıklara bağlı olarak değişmekle birlikte tüm atriyal<br />

fibrilasyonlu olgularda yıllık ortalama embolizasyon<br />

riski %3-%6 kadardır (19). Kalp yetersizliğinde sol atriyal<br />

genişleme, sol ventrikül disfonksiyonu nedeniyle<br />

kan akımının özellikle atriyal düzeyde çok yavaşlaması,<br />

ve atriyal fibrilasyondaki var olduğu gösterilen hiperkoagulasyon<br />

(20-22) durumu atriyal trombusler için yeterli<br />

zemini hazırlar. Periferik, serebral veya pulmoner<br />

emboli riski hemen her atriyal fibrilasyonda mevcuttur<br />

(23). Hiperkoagulasyon sebebi olarak yavaşlamış pulmoner<br />

kan akımı nedeniyle bu alanda ortaya çıkan endotel<br />

disfonksiyonu, inflamasyon (CRP ve IL-6 artışı),<br />

doku faktörü düzeylerinde artış gibi başlıklar sayılabilir.<br />

ACC/AHA/ESC kılavuzu (12) atriyal fibrilasyonda<br />

trombotik olayları engellemek için antitrombotik tedavi<br />

TABLO 2. Atriyal fibrilasyon hastalarında antitrombotik tedavi (Atriyal Fibrilasyon Hastalarının Tedavisi için ACC/AHA/ESC<br />

2006 kılavuzundan) 12<br />

Risk Kategorisi<br />

Önerilen Tedavi<br />

Risk faktörü yok<br />

Aspirin, günde 81 ile 325 mg<br />

Orta derecede bir risk faktörü<br />

Herhangi bir yüksek risk faktörü ya da<br />

birden çok orta derece risk faktörü<br />

Aspirin, günde 81 ile 325 mg ya da<br />

Varfarin (INR 2.0 ile 3.0. Hedef 2.5)<br />

Varfarin (INR 2.0 ile 3.0. Hedef 2.5) a<br />

Daha az doğrulanmış ya da Orta derecede risk faktörleri Yüksek derecede risk faktörleri<br />

Daha zayıf risk faktörleri<br />

Kadın cinsiyet 75 ve üzeri yaş Önceden geçirilmiş inme,<br />

Yaş 65 ile 74 Hipertansiyon GİA ya da emboli<br />

Koroner arter hastalığı<br />

Kalp yetersizliği<br />

Tirotoksikoz Sol ventrikül EF %35 ya da daha düşük Mitral darlığı<br />

Diyabetes mellitus<br />

Kalp kapak protezi<br />

a<br />

Mekanik kapak varsa, INR hedefi 2.5 dan büyük olmalıdır<br />

INR, International Normalisation Ratio, Uluslararası normalleştirilmiş oran, EF Ejeksiyon Fraksiyonu, GİA Geçici İskemik Atak


778<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

uygulanmasında risk kategorileri oluşturmuştur (Tablo<br />

2). Bu tablo incelendiğinde kalp yetersizliği ve EF nin<br />

%35 den düşük olması orta derecede riske işaret etmektedir.<br />

Bir orta derece risk faktörü bulunduğunda hekimin<br />

seçimine bağlı olarak Aspirin veya Vafarin kullanımı<br />

önerilmektedir. Ancak birden çok orta derece risk<br />

veya bir yüksek dereceli risk faktörü varlığında Varfarin<br />

ile antikoagülasyon uygun tedavi olarak bildirilmektedir.<br />

Kalp yetersizlikli hasta populasyonları incelendiğinde<br />

diğer orta ve yüksek dereceli risk faktörlerinin<br />

(Diyabet, hipertansiyon, ileri yaş, inme, geçici iskemik<br />

atak vb.) de zaten birçok hastada var olduğu kolaylıkla<br />

görülebilir. Bu nedenle kalp yetersizliği ile atriyal fibrilasyonun<br />

birlikteliği hemen her zaman Varfarin ile antikoagulasyonu<br />

gerekli kılmaktadır.<br />

Atriyal fibrilasyonda inme riskinin engellenmesinde<br />

de Varfarin diğer ilaçlardan üstündür. Onaltı randomize<br />

çalışmanın değerlendirildiği bir meta-analizde (24) (toplam<br />

9874 hasta ortalam 1.7 yıllık izlem) Varfarinin inme<br />

riskini %67 oranında azalttığı saptanmıştır. Bu metaanalizde<br />

Aspirin kullanılan 6 çalışmadaki (3119 hasta)<br />

inme riski azalmasıysa ancak %22 olarak bulunmuştur.<br />

Atriyal fibrilasyonla birlikte kalp yetersizliği<br />

ritim kontrolu mu?, hız kontrolu mu?<br />

Atriyal fibrilasyonda uzun yıllardır süregelen önemli<br />

tartışmalardan birisi de hastalarda ritim kontrolunun<br />

mu hız kontrolunun mu daha yararlı olacağı tartışmasıdır.<br />

Kuşkusuz bir yanda sinüs ritminin devamının sağlanabilmesi<br />

için değişik sayı ve dozda antiaritmik ilaç<br />

kullanma zorunluğu ve yüksek oranda nüks gerçeği,<br />

diğer yandaysa sinüs ritminin sağladığı önemli hemodinamik<br />

avantajlar ve tromboemboli riskindeki azalma<br />

bu tartışmaları daha da alevlendirmektedir. Bu konudaki<br />

çalışmalar ise iki ana yaklaşım stratejisini de haklı<br />

çıkarabilecek sonuçlar vermiştir. İki yüz elli iki hastanın<br />

katıldığı PIAF çalışmasında randomize şekilde ritim<br />

kontrolu için Amiodaron ve hız kontrolu için Diltiazem<br />

kulanılmış, semptomatik düzelme ve hayat kalitesi açısından<br />

gruplar arasında bir fark bulunmamıştır. Ancak<br />

ritm kontrolu grubunda daha fazla hastaneye yatış (%69<br />

a karşı %24) ve yan etki nedeniyle daha fazla oranda ilaç<br />

değişikliği (%25 e karşı %14) gerekmiştir (25).<br />

Bu konudaki bir diğer önemli çalışma da AFFIRM<br />

çalışmasıdır. Paroksismal veya konik atriyal fibrilasyonlu,<br />

ortalama yaşı 70 olan, 4060 hastada ventriküler<br />

hız kontrolu + varfarin veya kardiyoversiyonu takiben<br />

antiaritmik ilaç + varfarin kullanımı karşılaştırılmıştır.<br />

İki grupta da hayat kalitesi bakmında bir fark bulunmamıştır.<br />

Ancak tüm nedenlere bağlı ölüm ritm kontrolu<br />

grubunda anlamlı olarak daha az bulunmuştur (%24 e<br />

karşı %21, P = 0.08). Öte yandan sol ventrikül ejeksiyon<br />

farksiyonunun düşük olduğu gruplarda ritm kontrolu<br />

mortalite, NYHA sınıfı ve hastaneye yatışlar üzerine<br />

olumlu bir etki yapmamıştır (26). Buna benzer bir sonuç<br />

da daha yeni bir çalışmadan gelmiştir. Kalp yetersizlikli<br />

(LVEF < 35, NYHA sınıf III veya IV) hasta grubunda<br />

gerçekleştirilen bu çalışmada atriyal fibrilasyonun tedavisinde<br />

hız veya ritm kontrolunun kardiyovasküler<br />

nedenden ölümlere üzerinde birbirlerine bir üstünlüğü<br />

olmadığı gösterilmiştir (27). Aynı şekilde tüm nedenlere<br />

bağlı ölüm, inme, kalp yetersizliğini kötüleşmesi gibi<br />

sekonder sonlanım noktalarında da hiçbir fark gözlenmemiştir.<br />

Sonuç olarak kalp yetersizlikli kişilerde özellikle<br />

kronik ve ritmin acilen yavaşlatılması gerekmeyen hastalarda<br />

en azından bir kez sinüs ritminin sağlanması<br />

ve korunmasına çalışmak uygun bir yaklaşım gibi görünmektedir.<br />

Sinüs ritmi sağlanması girişimi mutlaka<br />

antikoagulasyon altında yapılmalıdır. Sinüs ritminin<br />

korunmasındaki en etkili ilaç bugün için Amiodaron<br />

gibi görünmektedir. Eğer sinüs ritmi uzun dönemde<br />

korunamıyor veya yoğun ilaç tedavisi ile ancak korunabiliyorsa<br />

bu tedavinin getireceği riskler göz önünde bulundurularak<br />

daha az ilaç ile birlikte antikoagulasyon<br />

ve hız kontrolu yaklaşımı tercih edilmelidir. Hız kontrolundaki<br />

son nokta ise sol atriyal ablasyon veya AV nodal<br />

ablasyondur.<br />

VENTRİKÜLER ARİTMİLER VE ANİ ÖLÜM<br />

Kalp yetersizliğinin hemen her evresinde ventriküler<br />

aritmilere sık raslanır. Bu aritmiler sessiz semptomsuz<br />

ventriküler erken vurulardan ventriküler taşikardi, ventriküler<br />

fibrilasyon ile ani ölüme kadar değişik ve giderek<br />

ağırlaşan şekillerde kaşımıza çıkabilir. Kalp yetersizliğinde<br />

ortaya çıkan ventriküler taşikardi ve ventriküler<br />

fibrilasyon ani kardiyak ölüm sebebi olarak en sık<br />

karşılaşılan aritmilerdir. Kalp yetersizliğinde ölümlerin<br />

yaklaşık yarısı ani kardiyak ölüm şeklinde olmaktadır.<br />

MERIT-HF çalışmasında da gösterildiği gibi NYHA<br />

kalp yetersizliği sınıfı yükseldikçe toplam mortalitedeki<br />

TABLO 3. MERİT HF çalışmasında NYHA sınıfına göre ölüm sebepleri<br />

Ölüm Sebebi<br />

NYHA Sınıfı Pompa Yetersizliği (%) Ani Kardiyak Ölüm (%) Diğer (%)<br />

Sınıf II 12 64 24<br />

Sınıf III 26 59 15<br />

Sınıf IV 56 33 11


Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 779<br />

3. İletimde ortaya çıkan bozukluklar<br />

Kalp yetersizliğinde, özellikle de koroner arter hastalığı<br />

ve geçirilmiş miyokard infarktüs skarlarının bulunduğu<br />

durumlarda, kalp adalesinin farklı bölgelerinartışı<br />

birlikte bu ölümler içerisinde pompa yetersizliği<br />

nedeniyle ölüm oranı artmaktadır. İlginç olan ise NYHA<br />

sınıf II ve III de ilk sıradaki ölüm sebebinin ani ölüm olmasıdır<br />

(Tablo 3). Başka bir değişle kalp yetersizliği nin<br />

daha hafif olduğu hastalarda toplam mortalite düşük<br />

olsa da bu gruplarda ani kardiyak ölüm oransal olarak<br />

daha fazladır (28). Buna benzer veriler başka çalışmalarda<br />

da bildirilmiştir (29-31).<br />

Ani ölüm nedeni olarak hernekadar daha çok taşiaritmiler<br />

ve ventrikül fibrilasyonu sorumlu tutulsa da<br />

özellikle NYHA sınıf III ve IV kalp yetersizlikli hastalarda<br />

ileri pompa yetersizliği sonucunda ortaya çıkan<br />

elektromekanik dissosiasyon ve bradikardilerinde ani<br />

ölümden sorumlu olabileceği unutulmamalıdır. Yine<br />

birçok olguda ölüm sebebi uygulanan tedavi girişimleri<br />

nedeniyle şekil değiştirebilmekte ve gerçek ölüm sebebi<br />

ilk başvuru sebebinden farklı hale gelebilmektedir (32).<br />

Ani Kardiyak Ölüm<br />

Ani kardiyak ölüm genellikle “kardiyak semptomların başlangıcından<br />

sonraki bir saat içerisinde gerçekleşen ölüm” olarak<br />

tarif edilmektedir (Bölüm 1.3). Ani kardiyak ölümlerin<br />

birçoğu aritmik ölümlerdir ve bu aritmilerin başta<br />

gelenleri de ventriküler taşikardi ve ventriküler fibrilasyondur.<br />

Ortalama %20-30 olgudaysa ani kardiyak ölüm<br />

bradiaritmi veya asistoli şeklinde ortaya çıkmaktadır.<br />

Ancak olguların büyük bölümünde bu durumun öncesinde<br />

bir ventriküler taşikardi veya ventriküler fibrilasyon<br />

olup olmadığı, yani ölümün en son elektromekanik<br />

dissosiasyon şeklinde gelişip gelişmediği çoğu kez tam<br />

anlamıyla aydınlatılamamaktadır.<br />

Ani kardiyak ölüm için en sık rastlanan sebebler<br />

Tablo 4’de gösterilmektedir.<br />

Ani kardiyak ölüm etyolojisine bakıldığında en büyük<br />

oranı %80 ile iskemik kalp hastalıklarının oluşturduğu<br />

görülmektedir (33) (Şekil 5). Akut miyokard infarktüsü,<br />

kararlı veya kararsız angina, iskemik kökenli<br />

kalp yetersizliği bu ana grup içerisindeki alt grupları<br />

oluşturmaktadır. İkinci büyük oran ise (%15) kardiyomiyopatileri<br />

işaret etmektedir. Dilate kardiyomiyopati,<br />

hipertrofik kardiyomiyopati, aritmojenik sağ ventrikül<br />

displazisi, postpartum kardiyomiyopati ani ölüme sebep<br />

olabilen hastalıklar arasında öne çıkmaktadırlar. Bu<br />

ana iki büyük grup dışındaki sebepler içerisinde daha<br />

çok yapısal kalp hastalıkları dışında kalan elektriksel<br />

bozukluklar göze çarpmaktadır. Bunlar arasında uzun<br />

ve kısa QT sendromları, Brugada sendromu, katekolaminerjik<br />

polimorfik ventriküler taşikardi Lenegre hastalığı<br />

gibi hastalıklar sayılabilir.<br />

Kalp yetersizliğinde ani ölüme sebep olan ortam nasıl<br />

oluşur? Kalp yetersizliğinde ortaya çıkan ve ani ölüm<br />

için ortamı hazırlayan değişikliklerden bazıları söyle sıralanabilir<br />

(34):<br />

1. Miyokardiyal aksiyon potansiyelinde ortaya çıkan bozukluklar<br />

Yetersiz kalplerden elde edilen miyokardiyal hücrelerde<br />

veya dokularda aksiyon potansiyelinde uzama<br />

olduğu bilinmektedir (35) ve bu durum kalp yetersizliği<br />

etyolojisinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır.<br />

2. Hücre içi kalsiyum homeostazındaki bozukluklar<br />

Kalp yetersizliğinde hücre içi kalsiyum kullanımında<br />

ortaya çıkan bozukluklar hem eksitasyon/kontraksiyon<br />

düzenini bozmakta dolayısıyla yeterli itici güç<br />

oluşturulamamakta, hem de kardiyak elektrofizyolojide<br />

oluşturduğu değişiklikler ile aritmi oluşumunda önemli<br />

katkı yapmaktadır.<br />

TABLO 4. Ani kardiyak ölüm sebepleri<br />

Yapısal Kalp Hastalıkları (%90-95) Elektriksel Bozukluklar (%5-10)<br />

Koroner arter hastalığı<br />

Kardiyomiyopatiler<br />

Dilate kardiyomyopati<br />

Hipertrofik kardiyomiyopati<br />

Restriktif kardiyomiyopati<br />

Aritmojenik kardiyomiyopati<br />

Peripartum kardiyomiyopati<br />

Sol ventriküler noncompaction<br />

Valvuler kalp hastalıkları<br />

Aort kapak hastalıkları<br />

Mitral kapak hastalıkları<br />

Opere fallot tetralojisi<br />

Uzun QT sendromu<br />

Kısa QT sendromu<br />

Brugada sendromu<br />

Katekolaminerjik polimorfik VT<br />

Lenegre hastalığı


780<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ŞEKİL 5. Ani kardiyak ölümden sorumlu ana hastalık grupları.<br />

de iletim yavaşlamalarının varlığı uzun zamandır bilinmektedir.<br />

İletimdeki bu yavaşlamaları oluşturan bölgeler<br />

reenteran ventriküler aritmiler ortaya çıkışındaki en<br />

temel elektrofizyolojik oluşumlardır (Şekil 7).<br />

4. Bozulmuş nörohumoral durum<br />

Kalp yetersizliği aslen artmış nörohumoral durumla<br />

karakterize bir sendrom olarak tarif edilmektedir. Aktive<br />

olmuş nörohumoral mekanizmaların başında adrenerik<br />

sistem ve renin anjiotensin aldosteron sistemi gelmektedir.<br />

Bu iki sistemin aktive olmasıyla özellikle andrenerjik<br />

sistemin aktivasyonuyla ölümcül ventriküler<br />

aritmilerin tetiklenişi tipik bir bulgu olarak karşımıza<br />

çıkmaktadır. Renin anjiotensin aldosteron sistemi ise bir<br />

yandan angiotensin II ile adrenerjik sisteme olan uyarı-<br />

cı etkileri, diğer yandan hücre içi iyon kanallarına olan<br />

etkisi ve miyokardiyal fibrozis ve düz kas hücre proliferasyonuna<br />

olan olumsuz etkileriyle yüksek düzeyde<br />

aritmojenik ortam oluşturabilmektedir.<br />

5. Genetik yatkınlık<br />

Günümüzde genetik bilimindeki ilerlemeler ölümcül<br />

aritmilere sebep olabilecek birçok genetik değişikliği<br />

ortaya koyabilmiştir. SCN5A (uzun QT sendromları),<br />

PAI 1, beta adrenerjik reseptör, anjiotensin konverting<br />

enzim, hücre içi kalsiyum kontrolu ile ilgili genlerde<br />

ortaya çıkan mutasyonlar ile ventriküler malign aritmilerin<br />

birlikteliği genetik yatkınlığa örnek olarak gösterilebilecek<br />

en iyi bilinen genetik bozukluklardan bazılarıdır.<br />

ŞEKİL 6. Ani kardiyak ölüm ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ilişkisi. 36


Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 781<br />

Ani Kardiyak Ölüm Tedavisi<br />

Ani kardiyak ölüm tedavisinde risk altındaki kişilerin<br />

bilinmesi ve saptanması uygun tedavilerin yapılabilmesi<br />

açısından önem taşımaktadır. Bu konudaki riski en iyi<br />

gösteren parametre sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonudur<br />

(Şekil 6). Yapısal kalp hastalığıyla birlikte düşük<br />

EF kalp yetersizliği etyolojisi her ne olursa olsun ani<br />

kardiyak ölüm için en önemli belirleyici olma özelliğini<br />

korumaktadır.<br />

Yine yapısal kalp hastalığı ile bereber bulunan ventriküler<br />

erken vuruların da ani kardiyak ölüm için risk<br />

oluşturduğu bilinmektedir. EKG de QT dispersiyonu, T<br />

dalga alternansı bulunması, Barorefleks sensitivitesindeki<br />

bozukluklar, kalp hızı değişkenliği, sinyal ortalamalı<br />

EKG de geç potansiyellerin varlığı da ani kardiyak<br />

ölüm için risk gruplarını tanımamızda bize yardımcı<br />

olabilecek göstergelerdir (37-39). Bunlar dışında brain<br />

natriüretik peptid in de ani kardiyak ölüm riskini tahmin<br />

etmede rolü olabileceğini bildiren çalışmalar vardır<br />

(40,41).<br />

Farmakolojik Tedavi<br />

Beta Blokerler<br />

Kalp yetersizliği hastalarının en temel ve vazgeçilmez<br />

ilaç grubu olan beta bloker ilaçların bu grup hastada<br />

aritmi, ani kardiyak ölüm ve toplam ölüm oranlarında<br />

önemli azalmalar sağladığı bilinmektedir. Kalp yetersizliğinde<br />

farklı beta blokerlerle (Bisoprolol, Carvedilol,<br />

Metoprolol, Nebivolol) toplam ve ani kardiyak ölüm<br />

oranlarında azalma birçok farklı çalışmada bildirilmiştir.<br />

Bu çalışmalardan bazıları Tablo 5’de görülmektedir.<br />

Tabloda verilen bu çalışmaların bir kısmında ani<br />

ölüm önceden saptanmış bir sonlanım noktası olmasa<br />

da beta bloker ilaçların kullanımıyla hemen hepsinde az<br />

veya çok ani ölüm azalması gözlenmiştir.<br />

ACE inhibitörleri<br />

ACE inhibitörleri kalp yetersizliği ilaç tedavisinin<br />

beta blokerlerle birlikte vazgeçilmez iki temel ilaç grubundan<br />

birisidir. Kalp yetersizliği mortalitesini %40<br />

lara varan oranlarda azaltırlar. Kalp yetersizliğinin tüm<br />

evrelerinde endike olan bu ilaç grubunun ventriküler<br />

aritmiler ve ani ölüm üzerinde önemli bir etkisi gösterilememiştir.<br />

Sadece ramipril’in infarktüs sonrası sol ventrikül<br />

disfonksiyonu olan hastalardaki kullanımında ani<br />

kardiyak ölümde %30 kadar azalma bildirilmiştir (53).<br />

Diğer Antiaritmik İlaçlar<br />

Amiodaron<br />

Karmaşık antiaritmik etkileri bulunan bu molekül<br />

ventriküler ve supraventriküler aritmilerin tedavisinde<br />

kullanılan en etkili ilaçlardan birisidir. Kalp yetersizliğinde<br />

kullanımı güvenli olan bu ilacın temelde en güçlü<br />

etkisi sınıf III antiaritmik etki olsa da sınıf I, II ve IV<br />

antiaritmik özellikleri de bulunmaktadır. Ani kardiyak<br />

ölümden primer korunmada amiodaron kullanımı iki<br />

ilginç çalışmada araştırılmıştır. Bunlardan GESICA (54)<br />

çalışmasında mortalite üzerine olumlu etki saptansa da<br />

kalp yetesizliği hastalarının çoklu etyolojileri nedeniyle<br />

eleştiriler almış bir çalışma olmuştur. Bu konudaki diğer<br />

önemli çalışma ise CHF-STAT çalışmasıdır (55). Bu<br />

çalışmada Amiodaron ile mortalite üzerine nötral bir<br />

etki saptanmıştır. Ancak bu çalışmada noniskemik kalp<br />

yetersizliği hastalarında bir miktar olumlu etki eğilimi<br />

gözlenmektedir. İnfarktüs sonrası hastalarda gerçekleştirilen<br />

EMIAT (56) ve CAMIAT (57) çalışmaları ise<br />

aritmik ölümlerde amiodaron kullanımı ile azalma olduğunu<br />

ortaya koymaktadır. Onüç çalışmanın bir metaanalizinde<br />

ise amiodaron kullanımı ile toplam mortalitede<br />

%15’lik bir azalma gösterilebilirken bu azalmanın<br />

büyük oranda %29’luk ani kardiyak ölüm azalmasından<br />

kaynaklandığı bildirilmiştir. Bu meta-analizde yer alan<br />

çalışmalardaki hastaların %90a yakınını iskemik kalp<br />

yetersizlikli hastalar oluşturmaktadır (58).<br />

Dofetilid<br />

Yeni bir sınıf III antiaritmik olan dofetilid özellikle<br />

TABLO 5. Beta blokerler ve kalp yetersizliğinde mortalite<br />

Çalışma Olgu sayısı Beta bloker Devam süresi Mortalite (risk azalması %, ve p değeri)<br />

Toplam ölüm Ani kardiyak ölüm<br />

CIBIS (42) 641 Bisoprolol 22.8 ay 20, p = 0.22 Fark yok<br />

CIBIS-II (43) 2647 Bisoprolol 15.6 ay 34, p< 0.0001 44, p =.0011<br />

ANZ (44) 415 Carvedilol 19 ay 25, p = 0.1 10, p bakılmadı<br />

COPERNICUS (45) 2289 Carvedilol 10.4 ay 35, p = 0.0014 36 p =.0016<br />

US Carvedilol (46) 1094 Carvedilol 6.5 ay 65, p< 0.001 55, p NA<br />

CAPRICORN (47) 1959 Carvedilol 15 ay 23, p = 0.031 26, p = 0.098<br />

COMET (48,49) 3029 Carvedilol 58 ay 17, p = 0.0017 19, p = 0.02<br />

MDC (50) 383 Metoprolol tart. 12 ay Fark Yok p = 0.69 Fark yok, p = 0.36<br />

MERIT- HF (51) 3991 Metoprolol sük. 12 ay 34, p = 0.0062 41, p = 0.0002<br />

SENIORS (52) 2128 Nebivolol 21 ay 12, p = 0.21 NA


782<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 6. Önemli ICD çalışmalarından bazıları<br />

Çalışma Hasta grubu ve sayı Girişim İzlem süresi Sonuç<br />

İkincil korunma çalışmaları<br />

AVID (59) LVEF


Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 783<br />

ŞEKİL 7. Koroner arter hastalığına bağlı miyokardiyal skarda reentran taşikardi halkası.<br />

kalp yetersizliği ve atriyal fibrilasyonlu olgularda olumlu<br />

etkileri olan bir ilaçtır. Ancak çalışmalarda ventriküler<br />

aritmiler ve ani kardiyak ölüm üzerine olan etkiler<br />

nötral olarak saptanmıştır. Dofetilid kullanımı ile hastaneye<br />

yatışlar ve kalp yetersizliğinin kötüleşmesindeki<br />

ortaya çıkan az orandaki olumlu sonucun ise atriyal<br />

fibrilasyon gelişimine yaptığı olumlu etkiden kaynaklandığı<br />

düşünülmektedir (14). Dofetilit kullanımının ilk<br />

günlerinde etkili bir QT uzaması ve torsades des pointes<br />

oluşturabilen bir molekül olması nedeniyle kullanımına<br />

hastane ortamında başlanmalıdır. Henüz ülkemizde bulunmamaktadır.<br />

Cihaz Tedavisi<br />

İmplante edilebilir kardiyoverter-defibrilatör (ICD) lerin<br />

1970 yılından sonra kullanıma girmesiyle ani ölüm<br />

tedavisinde hatırı sayılır ilerlemelerin de önü açılmış<br />

oldu (Bölüm 1.7). Günümüzde ICD ler ani kardiyak ölümü<br />

engellemede birincil ve ikincil korunmada önemli<br />

kullanım alanlarına sahiptirler. Giderek küçülen boyutları,<br />

iki odacıklı pacemaker işlevleri ve resenkonizasyon<br />

tedavisi de uygulayabilen CRT-ICD tiplerinin kullanıma<br />

girmesiyle halen ilgi kaynağı olmaya devam etmektedirler.<br />

Tablo 6 da önemli ICD çalışmalarında bazıları<br />

özetlenmiştir (Bölüm 1.7).<br />

ICD kullanıma girdiği ilk yıllarda ani kardiyak ölüm<br />

sonucu resusite edilen ve kurtarılan hasta gruplarında,<br />

yani sekonder korunmada kullanılmaya başlanmıştır. Bu<br />

hasta gruplarında gerçekleştirilen AVID (59) CASH(60)<br />

ve CIDS (61) çalışmalarının hepsinde hem tüm nedenli<br />

ölümlerde, hem de ani kardiyak ölümde anlamlı azalmalar<br />

gösterilmiştir. Bu çalışmalardan AVID ve CIDS çalışmaları<br />

sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu düşük olan<br />

hastaları çalışmaya dahil ederken CASH da ise EF bir<br />

kriter olarak alınmamıştı. Primer ve sekonder korunma<br />

çalışmalarının birlikte incelendiği bir metaanalizde ise<br />

bu üç çalışma birlikte değerlendirildiğinde tüm nedenlere<br />

bağlı ölümde çok anlamlı bir azalma göze çarpmak-<br />

tadır (P=0.0002). Meta-analiz sekonder korunmada tüm<br />

nedenlere bağlı ölümlerde %25, aritmik ölümlerde ise<br />

%50 oranında azalmaya işaret etmektedir (68). Aritmik<br />

ölümlerden sekonder korunmada alınan bu olumlu sonuçlar<br />

primer korunma ile ilgili çalışmaları getirmiştir.<br />

2000 li yıllarda gerçekleştirilen MUSTT (62), MADIT-I<br />

(63) ve MADIT-II (64), DEFINITE (65) ve SCD-HeFT (66)<br />

çalışmaları da ICD açısından olumlu sonuçlanan çalışmalar<br />

olmuştur. Bu çalışmalarda koroner arter hastalığı,<br />

miyokard infarktüsü sonrası sol ventrikül disfonksiyonu<br />

olan ventriküler aritmili hastalar ve kardiyomiyopati ile<br />

birlikte düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonlu hastalar<br />

çalışmalara dahil edilmiştir (Tablo 6). Çalışmalar<br />

toplu olarak değerlendirildiğinde antiaritmik ilaçla kıyaslandığında,<br />

ICD kullanımıyla aritmik ölümlerde %57,<br />

toplam ölümde ise %30 azalma ortaya çıkmaktadır (68).<br />

Ablasyon<br />

Ventriküler aritmilerin kateter yardımıyla radyofrekans<br />

(RF) ablasyonu bazı durumlarda farmakolojik tedaviye<br />

alternatif olabilir. Ablasyon öncesi gerekli haritalama<br />

işlemi yapılarak neresinin ablate edileceğine karar verilmelidir.<br />

Ventriküler taşikardilerin RF ablasyonunda<br />

farklı mapping teknikleri kullanılabilir ancak birçok<br />

olguda polimorfik ventriküler taşikardi ve taşikardinin<br />

fibrilasyona dönüşmesi zorluklar yaratabilir. Haritalama<br />

sırasında aktivasyon mapping (en erken ventriküler<br />

depolarizasyon bölgesinin bulunması), pace mapping<br />

(Ventriküler pacing ile spontan taşikardi ile birebir aynı<br />

EKG yi yaratan bölgenin bulunması) veya entrainmet<br />

mapping (reenteran aritminin spontan hızından daha<br />

yüksek bir hızda pacing uygulanarak devamlı bir şekilde<br />

resetlenmesi) teknikleri kullanılabilir. Ancak bu<br />

tür haritalamalar daha çok hemodinamik olarak kararlı<br />

kalabilen monomorfik VT lerde gerçekleştirilebilir. Birçok<br />

olguda özellikle entrainmet pacing yapıldığında taşikardinin<br />

sonlanması veya fibrilasyona dejenerasyonu<br />

haritalamayı imkansız hale getirebilir. Haritalama ile


784<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

özellikle reentran halkanın iletim yavaşlaması olan bölgesi<br />

(isthmus) veya çıkış bölgesi saptanmaya çalışılarak<br />

ablasyon bu bölgelere uygulanır (Şekil 7).<br />

Haritalamadaki bu zorluklar son yıllarda elektrofizyolojik<br />

verilerden ziyade skarın haritalanması yönünde<br />

şekil değiştirmektedir. Bu metoda göre skar dokusu ile<br />

normal miyokardın değişik elektrogram karakteristiklerine<br />

sahip oluşlarında yola çıkarak tam olarak skarın sınırları<br />

saptanmaya çalışılır. Daha sonra bu skar-normal<br />

miyokard sınır bölgelerine RF ablasyon uygulanarak<br />

taşikardinin reenteran halkası kırılabilir (69,70).<br />

Koroner arter hastalığına bağlı skarlardan kaynaklanan<br />

reenteran ventriküler taşikardilerde endokardiyal<br />

haritalama kullanılabilirken, kardiyomiyopatilerde<br />

reenteran halkaların endokarddan ulaşılamayacak biçimde<br />

miyokard içinde veya epikarda yakın bölgelerde<br />

yeraldıkları bilinmektedir. Böyle olgularda epikardiyal<br />

haritalama gündeme gelmektedir ancak epikardiyal<br />

haritalama endokardiyal kadar kolay bir işlem değildir.<br />

Böyle bir haritalama kateter yardımıyla ancak koroner<br />

sinüs içerisinden venöz dolaşımın izin vediği bölgelerde<br />

gerçekleştirilebilir. Sub ksifoid veya cerrahi ulaşım<br />

ise yararlarıyla birlikte kendine has sorunları da beraberinde<br />

getirmektedir (71-73).<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Uyarel H, Onat A, Yüksel H, Can G, et al. Türk halkında<br />

kronik atriyal fibrilasyon insidansı, prevalansı ve mortalitesine<br />

ilişkin tahminler. Türk Kardiyol Dern Arş - Arch<br />

Turk Soc Cardiol 2008;36(4):214-222<br />

2. Hynes BJ, Luck JC, Wolbrette DL, Bhatta D et al. Atrial fibrillation<br />

in patients with heart failure. Curr Opin Cardiol.<br />

2003; 18:32-38.<br />

3. Dries DL, Exner DV, Gersh BJ, Domanski MJ, Waclawiw<br />

MA, Stevenson LW. Atrial fibrillation is associated with<br />

an increased risk for mortality and heart failure progression<br />

in patients with asymptomatic and symptomatic left<br />

ventricular systolic dysfunction: a retrospective analysis of<br />

the SOLVD trials. Studies of Left Ventricular Dysfunction. J<br />

Am Coll Cardiol 1998;32:695-703.<br />

4. Redfield MM, Kay GN, Jenkins LS, et al. Tachycardia-related<br />

cardiomyopathy: a common cause of ventricular<br />

dysfunction in patients with atrial fibrillation referred for<br />

atrioventricular ablation. Mayo Clin Proc 2000; 75:790.<br />

5. Stewart S, Hart CL, Hole DJ, McMurray JJ. A populationbased<br />

study of the long-term risks associated with atrial<br />

fibrillation: 20-year follow-up of the Renfrew/Paisley<br />

study. Am J Med 2002; 113:359.<br />

6. Wang TJ, Larson MG, Levy D et al Temporal Relations of<br />

Atrial Fibrillation and Congestive Heart Failure and Their<br />

Joint Influence on Mortality: The Framingham Heart<br />

Study. Circulation. 2003;107:2920-2925.<br />

7. Wilkoff BL, Cook JR, Epstein AE, et al. Dual-chamber pacing<br />

or ventricular backup pacing in patients with an implantable<br />

defibrillator: the Dual Chamber and VVI Implantable<br />

Defibrillator (DAVID) Trial. JAMA 2002; 288:3115.<br />

8. Sweeney MO, Hellkamp AS, Ellenbogen KA, et al. Adverse<br />

effect of ventricular pacing on heart failure and atrial fibrillation<br />

among patients with normal baseline QRS duration<br />

in a clinical trial of pacemaker therapy for sinus node dysfunction.<br />

Circulation 2003; 107:2932.<br />

9. Haissaguerre M, Jais P, Shah DC, et al. Electrophysiological<br />

end point for catheter ablation of atrial fibrillation initiated<br />

from multiple pulmonary venous foci. Circulation.<br />

2000;101:1409 –1417.<br />

10. Pappone C, Augello G, Sala S, et al. A randomized trial of<br />

circumferential pulmonary vein ablation versus antiarrhythmic<br />

drug therapy in paroxysmal atrial fibrillation. The<br />

APAF Study. J Am Coll Cardiol. 2006;48:2340 –2347.<br />

11. Wazni OM, Marrouche NF, Martin DO, et al. Radiofrequency<br />

ablation vs antiarrhythmic drugs as first-line treatment<br />

of symptomatic atrial fibrillation. A randomized trial.<br />

JAMA 2005;293:2634 –2640.<br />

12. Fuster V, Ryden LE, Cannom DS, et al. ACC/AHA/ESC<br />

guidelines for the management of patients with atrial fibrillation.<br />

A report of the American College of Cardiology/<br />

American Heart Association Task Force on Practice Guidelines<br />

and the European Society of Cardiology Committee<br />

for Practice Guidelines (Writing committee to revise the<br />

2001 guidelines for the management of patients with atrial<br />

fibrillation). J Am Coll Cardiol 2006; 48:e149.<br />

13. Vorperian VR, Havighurst TC, Miller S, et al. Adverse effects<br />

of low dose amiodarone: A meta-analysis. J Am Coll-<br />

Cardiol 1997; 30:791.<br />

14. Torp-Pedersen C, Moller M, Bloch-Thomsen PE, et al. Dofetilide<br />

in patients with congestive heart failure and left<br />

ventricular dysfunction. Danish Investigations of Arrhythmia<br />

and Mortality on Dofetilide Study Group. N Engl J<br />

Med 1999; 341:857.<br />

15. Kober L, Bloch Thomsen PE, Moller M, et al. Effect of dofetilide<br />

in patients with recent myocardial infarction and leftventricular<br />

dysfunction: a randomised trial. Lancet 2000;<br />

356:2052.<br />

16. Singer DE, Albers GW, Dalen JE, Go SA, Halperin JL, and<br />

Manning WJ. Antithrombotic Therapy in Atrial Fibrillation:<br />

The Seventh ACCP Conference on Antithrombotic and<br />

Thrombolytic Therapy. Chest 126: 429S-456S.<br />

17. Fatkin D, Kuchar DL, Thorburn CW,et al. Transesophageal<br />

echocardiography before and during direct current cardioversion<br />

of atrial fibrillation:evidence for “atrial stunning”<br />

as a mechanism of thromboembolic complications. J Am<br />

Coll Cardiol 1994;23:307–16.<br />

18. Gallagher MA, Guo XH, Poloniecki JD, Yap YG, Ward D,<br />

Camm AJ. Initial Energy Setting, Outcome and Efficiency<br />

in Direct Current Cardioversion of Atrial Fibrillation and<br />

Flutter. J Am Coll Cardiol 2001;38:1498 –504.<br />

19. Petersen P. Thromboembolic complications in atrial fibrillation.<br />

Stroke. 1990;21:4-13.<br />

20. Lip, GYH. Does atrial fibrillation confer a hypercoagulable<br />

state? Lancet 1995; 346:1313.<br />

21. Chung NA, Belgore F, Li-Saw-Hee FL, Conway DS, Blann<br />

AD, Lip GY. Is the hypercoagulable state in atrial fibrillation<br />

mediated by vascular endothelial growth factor? Stroke.<br />

2002 Sep;33(9):2187-91.<br />

22. Qi H, Mei L, Rongkun L. Study on hypercoagulation and<br />

hypofibrinolysis state in patients with atrial fibrillation and<br />

essential hypertension. Am J Hypertens (2005) 18, 171A–<br />

171A.


Kronik Kalp Yetersizliğinde Aritmiler 785<br />

23. Ögren M, Bergqvist D, Eriksson H, Lindblad B, Sternby<br />

NH.Prevalence and risk of pulmonary embolism in patients<br />

with intracardiac thrombosis: a population-based<br />

study of 23 796 consecutive autopsies. Eur Heart J (2005)<br />

26, 1108–1114.<br />

24. Hart RG, Benavente O, McBride R, Pearce LA. Antithrombotic<br />

therapy to prevent stroke in patients with atrial fibrillation:<br />

a meta-analysis. Ann Intern Med 1999;131:492-501.<br />

25. Hohnloser SH, Cuck K-H, Lilienthal J, for the PIAF Investigators.<br />

Rhythm or rate control in atrial fibrillation—pharmacological<br />

intervention in atrial fibrillation (PIAF): a randomised<br />

trial. Lancet. 2000;356:1789–1794.<br />

26. The Atrial Fibrillation Follow-Up Investigation of Rhythm<br />

Management (AFFIRM) Investigators. A comparison of<br />

rate control and rhythm control in patients with atrial fibrillation.<br />

N Engl J Med. 2002;347:1825–1833.<br />

27. Roy D, Talajic M, Nattel S, et al; for the Atrial Fibrillation<br />

andCongestive Heart Failure Investigators. Rhythm control<br />

versus rate control for atrial fibrillation and heart failure.<br />

N Engl J Med. 2008;358:2667–2677.<br />

28. MERIT-HF Study group. Effects of Metoprolol CR/XL in<br />

chronic heart failure. Metoprolol CR/XL Randomized Intervention<br />

Trial in Congestive Heart Failure (MERIT-HF).<br />

Lancet 1999:353:2001-2007.<br />

29. Kjekshus J: Arrhythmia and mortality in congestive heart<br />

failure. Am J Cardiol 1990, 65:42I–48I.<br />

30. Groupo de Estudio de la Sobrevida en la Insufficiencia Cardiaca<br />

en Argentina (GESICA): Randomized trial of lowdoes<br />

amiodarone in severe congestive heart failure. Lancet<br />

1994, 344:493–498.<br />

31. Uretsky BF, Sheahan RG: Primary prevention of sudden<br />

cardiac death in heart failure: will the solution be shocking?<br />

J Am Coll Cardiol 1997, 30:1589–1597. Hsia HH,<br />

Jessup ML, MarchlinskiFE. Debate: Do all patients with<br />

heart failure require implantable defibrillators to prevent<br />

sudden death? Curr Control Trials Cardiovasc Med 2000,<br />

1:98–101.<br />

32. Narang R, Cleland JG, Erhardt L, et al. Mode of death in<br />

chronic heart failure. A request and proposition for more<br />

accurate classification. Eur Heart J 1996; 17:1390.<br />

33. Huikuri HV, Castellanos A, MyerburgRJ. Sudden Death<br />

Due to Cardiac Arrhythmias. NEJM 2001;345:1473-1482.<br />

34. Tomaselli GF, Zipes DP. What Causes Sudden Death in Heart<br />

Failure? Circ. Res. 2004;95;754-763.<br />

35. Tomaselli GF, Marban E. Electrophysiological remodeling<br />

in hypertrophy and heart failure. Cardiovasc Res.<br />

1999;42:270–283.<br />

36. Gorgels PMA, Gijsbers C, de Vreede-Swagemakers J, Lousberg<br />

A, Wellens HJJ. Out-of-hospital cardiac arrest-the relevance<br />

of heart failure. The Maastricht Circulatory Arrest<br />

Registry. Eur Heart J 2003;24:1204-1209.<br />

37. Kayıkçıoğlu M, Payzin S. Kalp hızı değişkenliği. Türk Kardiyol<br />

Dern Arş 2001;29:238-245.<br />

38. Lo R, Hsia HH. Ventriular Arrhytmias in Heart Failure Patients.<br />

Cardiol Clin. 2008;26;381-403<br />

39. Ding L, Hua W, Niu H, Chen K, Zhang S. Primary prevention<br />

of sudden cardiac death using implantable cardioverter<br />

defibrillators. Europace 2008;10:1034–41.<br />

40. Berger R, Huelsman M, Strecker K, Bojic A, Moser P, Stanek<br />

B et al. B-type natriuretic peptide predicts sudden<br />

death in patients with chronic heart failure. Circulation<br />

2002;105:2392–7.<br />

41. Tapanainen JM, Lindgren KS, Makikallio TH, Vuolteenaho<br />

O, Leppaluoto J, Huikuri HV. Natriuretic peptides as<br />

predictors of non-sudden and sudden cardiac death after<br />

acute myocardial infarction in the beta-blocking era. J Am<br />

Coll Cardiol 2004;43:757–63.<br />

42. CIBIS Investigators and Committees. A randomized trial<br />

of betablockade in heart failure. The Cardiac Insufficiency<br />

Bisoprolol Study (CIBIS). Circulation 1994;90:1765 -73.<br />

43. CIBIS-II Investigators. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol<br />

Study II (CIBIS-II): a randomised trial. Lancet 1999;353:9<br />

-13.<br />

44. Australia/New Zealand Heart Failure Research Collaborative<br />

Group. Randomised, placebo-controlled trial of carvedilol<br />

in patients with congestive heart failure due to ischaemic<br />

heart disease. Australia/New Zealand Heart Failure<br />

Research Collaborative Group. Lancet 1997;349:375-80.<br />

45. Packer M, Fowler MB, Roecker EB, et al. Effect of carvedilol<br />

on the morbidity of patients with severe chronic heart<br />

failure: results of the Carvedilol Prospective Randomized<br />

Cumulative Survival (COPERNICUS) Study. Circulation<br />

2002;106:2194-9.<br />

46. Packer M, Bristow MR, Cohn JN, et al. The effect of carvedilol<br />

on morbidity and mortality in patients with chronic<br />

heart failure. U.S. Carvedilol Heart Failure Study Group. N<br />

Engl J Med 1996;334:1349-55.<br />

47. CAPRICORN Investigators. Effect of carvedilol on outcome<br />

after myocardial infarction in patients with left-ventricular<br />

dysfunction:the CAPRICORN randomised trial. Lancet<br />

2001;357:1385-90.<br />

48. Poole-Wilson PA, Swedberg K, Cleland JG, et al. Comparison<br />

of carvedilol and metoprolol on clinical outcomes in<br />

patients with chronic heart failure in the Carvedilol or Metoprolol<br />

European Trial (COMET): randomised controlled<br />

trial. Lancet 2003;362:7-13.<br />

49. Torp-Pedersen C. Effects of metoprolol and carvedilol on<br />

cause-specific mortality in chronic heart failure patients.<br />

The Carvedilol or Metoprolol European Trial. Am Heart J<br />

2005;149:370-6.<br />

50. Waagstein F, Bristow MR, Swedberg K, et al. Beneficial effects<br />

of metoprolol in idiopathic dilated cardiomyopathy.<br />

Metoprolol in Dilated Cardiomyopathy (MDC) Trial Study<br />

Group. Lancet 1993;342:1441-6.<br />

51. MERIT-HF Investigators. Effect of metoprolol CR/XL in<br />

chronic heart failure: Metoprolol CR/XL Randomised Intervention<br />

Trial in Congestive Heart Failure (MERIT-HF).<br />

Lancet 1999;353:2001-7.<br />

52. Flather M, Shibata M, Coats A, et al. Randomized trial to<br />

determine the effect of nebivolol on mortality and cardiovascular<br />

hospital admission in elderly patients with heart<br />

failure (SENIORS). Eur Heart J 2005;26:215–225<br />

53. Cleland JG, Erhardt L, Murray G, et al. Effect of ramipril<br />

on morbidity and mode of death among survivors of acute<br />

myocardial infarction with clinical evidence of heart failure.<br />

A report from the AIRE Study Investigators. Eur Heart J<br />

1997;18(1):41–51.<br />

54. Doval HC, Nul DR, Grancelli HO, et al. Randomised trial<br />

of low-dose amiodarone in severe congestive heart failure.<br />

Grupo de Estudio de la Sobrevida en la Insuficiencia Cardi-


786<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

aca en Argentina (GESICA). Lancet 1994;344(8921):493–8.<br />

55. Singh SN, Fletcher RD, Fisher SG, et al. Amiodarone in<br />

patients with congestive heart failure and asymptomatic<br />

ventricular arrhythmia. Survival Trial of Antiarrhythmic<br />

Therapy in Congestive Heart Failure. N Engl J Med<br />

1995;333(2):77–82.<br />

56. Julian DG, Camm AJ, Frangin G, et al. Randomised trial<br />

of effect of amiodarone on mortality in patients with leftventricular<br />

dysfunction after recent myocardial infarction:<br />

EMIAT. European Myocardial Infarct Amiodarone Trial Investigators.<br />

Lancet 1997;349(9053):667–74.<br />

57. Cairns JA, Connolly SJ, Roberts R, et al. Randomised trial of<br />

outcome after myocardial infarction in patients with frequent<br />

or repetitive ventricular premature depolarisations:<br />

CAMIAT. Canadian Amiodarone Myocardial Infarction<br />

Arrhythmia Trial Investigators. Lancet 1997;349(9053):675–<br />

82.<br />

58. Connoly S, Cairns J, Gent M et al. Effect of prophylactic<br />

amiodaron on mortality after acute myocardial infarction<br />

and in congestive heart failure: Meta-analysis of individual<br />

data from 6500 patients in randomised trials. Lancet<br />

1997;350:1417-24.<br />

59. The Antiarrhythmics Versus Implantable Defibrillators<br />

(AVID) investigators. A comparison of antiarrhythmicdrug<br />

therapy with implantable defibrillators in patients<br />

resuscitated from near-fatal ventricular arrhythmias. The<br />

Antiarrhythmics Versus Implantable Defibrillators (AVID)<br />

investigators. N Engl J Med 1997;337(22):1576–83.<br />

60. Kuck KH, Cappato R, Siebels J, et al. Randomized comparison<br />

of antiarrhythmic drug therapy with implantable<br />

defibrillators in patients resuscitated from cardiac arrest:<br />

the Cardiac Arrest Study Hamburg (CASH). Circulation<br />

2000;102(7):748–54.<br />

61. Connolly SJ, Gent M, Roberts RS, et al. Canadian Implantable<br />

Defibrillator Study (CIDS): a randomized trial of the<br />

implantable cardioverter defibrillator against amiodarone.<br />

Circulation 2000;101(11):1297–302.<br />

62. Buxton AE, Lee KL, Fisher JD, et al. A randomized study of<br />

the prevention of sudden death in patients with coronary<br />

artery disease. Multicenter UnSustained Tachycardia Trial<br />

investigators. N Engl J Med 1999;341(25):1882–90.<br />

63. Moss AJ, Hall WJ, Cannom DS, et al. Improved survival<br />

with an implanted defibrillator in patients with coronary<br />

disease at high risk for ventricular arrhythmia. Multicenter<br />

Automatic Defibrillator Implantation Trial Investigators. N<br />

Engl J Med 1996;335(26):1933–40.<br />

64. Moss AJ, Zareba W, Hall WJ, et al. Prophylactic implantation<br />

of a defibrillator in patients with myocardial infarction<br />

and reduced ejection fraction. N Engl J Med<br />

2002;346(12):877–83.<br />

65. Kadish A, Dyer A, Daubert JP, et al. Prophylactic defibrillator<br />

implantation in patients with nonischemic dilated cardiomyopathy.<br />

N Engl J Med 2004;350(21):2151–8.<br />

66. Bardy GH, Lee KL, Mark DB, et al. Amiodarone or an implantable<br />

cardioverter-defibrillator for congestive heart failure.<br />

N Engl J Med 2005;352(3):225–37.<br />

67. Hohnloser SH, Kuck KH, Dorian P, Roberts RS, Hampton<br />

JR, Hatala R, et al. Prophylactic use of an implantable cardioverter-defibrillator<br />

after acute myocardial infarction. N<br />

Engl J Med 2004;351:2481–8.<br />

68. Lee DS, Green LD, Liu PP, et al. Effectiveness of implantable<br />

defibrillators for preventing arrhythmic events and death:<br />

a meta-analysis. J Am Coll Cardiol 2003;41(9):1573–82.<br />

69. Verma A, Marrouche NF, Schweikert RA, et al. Relationship<br />

between successful ablation sites and the scar border<br />

zone defined by substrate mapping for ventricular tachycardia<br />

post-myocardial infarction. J Cardiovasc Electrophysiol<br />

2005;16(5):465–71.<br />

70. Hsia HH, Lin D, Sauer WH, et al. Anatomic characterization<br />

of endocardial substrate for hemodynamically stable reentrant<br />

ventricular tachycardia: identification of endocardial<br />

conducting channels. Heart Rhythm 2006;3(5):503–12.<br />

71. Sosa E, Scanavacca M, d’Avila A, et al. Nonsurgica transthoracic<br />

epicardial catheter ablation to treat recurrent ventricular<br />

tachycardia occurring late after myocardial infarction.<br />

J Am Coll Cardiol 2000;35(6):1442–9.<br />

72. Sosa E, Scanavacca M. Epicardial mapping and ablation<br />

techniques to control ventricular tachycardia. J Cardiovasc<br />

Electrophysiol 2005;16(4):449–52.<br />

73. Swarup V, Morton JB, Arruda M, Wilber DJ. Ablation of<br />

Epicardial Macroreentrant Ventricular Tachycardia Associated<br />

with Idiopathic Nonischemic Dilated Cardiomyopathy<br />

by a Percutaneous Transthoracic Approach. J Cardiovasc<br />

Electrophysiol 2002;12:1164-1168.


BÖLÜM<br />

3.9<br />

Kardiak Kaşeksi<br />

Dr. Gonca Gül Bozkurt – Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Giriş<br />

Kronik kalp yetersizliği insidensi sabit olarak birçok<br />

avrupa ülkesi ve ABD’de artmaktadır. Günümüzde hesaplanmış<br />

insidensi yılda %0.1-0.5’dir, bu sayı her dekadta<br />

ikiye katlanıp 75 yaşında %3’e ulaşmaktadır. KY<br />

prevalansı ise %0.3-2.4 bulunmuştur (ABD’de) 5 milyon<br />

insanın etkilendiği gösterilmiştir (AHA 2005). Bu ülkede<br />

her yıl 970,000 hastanın KY ile hastaneye yattığı, 12-15<br />

milyon hastanın ise ayaktan muayenehane vizitine gittiği<br />

bildirilmiştir. Kaşeksi bir kere teşhis edildiğinde durum<br />

oldukça kötüleşmiştir (Bölüm 1.3). KKY mortalitesi<br />

kaşektiklerde %50’ye kadar yükselir, non-kaşektiklerde<br />

mortalite %17’dir. Kaşeksi KKY’nin bir özelliği değildir,<br />

ayrıca diğer kronik hastalıkların terminal evresinde de<br />

görülür (kanser, sepsis, romatoid artrit ve AİDS gibi).<br />

Kaşeksi birçok kronik hastalığın (AİDS, kanser, tirotoksikoz,<br />

ve romatoid artrit dahil) ciddi bir komplikasyonudur.<br />

Geçmişte kronik KY’nin de önemli bir özelliği<br />

olarak anlamlı zayıflama ve adale erimesi olarak tanımlanmıştır.<br />

2300 yıl once klasik Yunan ve Cos adasındaki Hipokratın<br />

(MÖ yaklaşık 460- 370) Tıp okulunda: “…Etler<br />

yanıp yok olmuştur ve yerine su gelmiştir…. Omuzlar, klavikulalar,<br />

göğüs ve kalçalar kaybolmuştur (Şekil 1). Bu bir<br />

fatal hastalıktır….”<br />

1875’de Withering şişmiş hastayı yazmıştır: ”Hastanın<br />

görünüşü, soluk, nabız hızlı ve zayıf, vucut çok zayıflamış<br />

ve bir deri bir kemik kalmış, yalnız karnı çok büyümüştür”<br />

(Şekil 2).<br />

Kaşeksi (cachexia) kelimesi Yunan kökenli olup kaos<br />

(kötü), hexis (durum) anlamındadır. Kaşeksi kaslarda<br />

zayıflama ve kilo kaybı ile oluşan, kronik farklı bir<br />

hastalık olarak da görülebilen, ancak çogunlukla kötü<br />

prognoz ile ilişkili, yaşlanmanın da bir parçası olan patolojik<br />

bir durumdur. 1<br />

Kardiak kaşeksi kronik kalp yetersizliğinin ciddi bir<br />

komplikasyonu olup çok az araştırılmıştır. 2 Göze çar-<br />

X<br />

ŞEKİL 1. Proksimal adaleler; omuzlar, interkostal adaleler, pektoral ve kalça, butların adalelerinin erimesi. Sağda kronik konjestif<br />

KY’de asit (X) ve ödemli hastada üst ekstremitelerin, gövde adalelerinin erimesi (→).<br />

787


788<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 1. Erişkin hastalarda kaşeksi: teşhis kriteri<br />

• Altta yatan hastalık ve ağırlık (vücut ağırlığı) + 5 kriterden<br />

≥3 kriter.<br />

12 ay veya daha kısa sürede ≥%5 kayıp (zayıflama)<br />

(vucut kitle indeksi


Kardiak Kaşeksi 789<br />

TNF, doz bağımlı olarak Leptin hormonunun plazma<br />

konsantrasyonunun artışına yol açabilir. 31 Bir “ob<br />

geni” ürünü olan leptin yiyecek alımını azaltma ve istirahatte<br />

artmış enerji tüketiminde rol oynar. Her ne<br />

kadar leptinin kardiyak kaşeksinin fizyopatolojisindeki<br />

rolü net olmasa da, plazma düzeylerinin KKY hastalarında<br />

yükselmiş olduğu gösterilmiştir. 32-34<br />

KKY hastalarında yükselen bir diğer pro-inflamatuar<br />

sitokin olan interlökin-6 da KKY’deki zayıflamanın<br />

etyolojisinde rolü olabileceği düşünülmektedir. 35 İn vivo<br />

deneylerde IL-6’nın proteoliz, kas atrofisini ve kilo kaytalığında),<br />

ne malabsorbsiyonun (d-xyloz absorbsiyon<br />

testi)ne de hücresel hipoksinin (laktat ve pirüvat konsantrasyonu<br />

ile değerlendirilen) bu hastalarda önemi<br />

gösterilebilmiştir. 10 Buna karşılık yaşlı kardiyak kaşeksi<br />

hastalarında (ortalama 76 yaşında) yağ malabsorbsiyonunun<br />

varlığı kanıtlanmıştır. 11<br />

Braunwald, kardiyak kaşeksinin biventriküler kalp<br />

yetersizliği olgularında daha baskın olarak sağ kalp yetersizliği<br />

daha ağırlıkta olanlarda daha sık gözlendiğini<br />

öne sürmüştür. 12 Ağır kalp yetersizlikli hastalarda artmış<br />

sağ atrial basıncı malnutrisyonun bağımsız anlamlı<br />

öngöreni bulunmuştur.<br />

İnflamatuar Sitokin Aktivasyonu:<br />

Günümüzde nörohormonal ve immün mekanizmaların<br />

kardiyak kaşeksinin patogenezinde merkezi rol<br />

oynayabileceğini destekleyen önemli kanıtlar mevcuttur,<br />

buna bağlı olarak, bu durumun yönetiminin kontrol<br />

edilmesinin gelecekte önemli etkiler sağlaması olasıdır.<br />

2,14-16 İmmün sistem infeksiyon ve diğer streslere karşı<br />

vücudun doğal savunma mekanizmasıdır.<br />

Bu sistemde birbirleriyle kompleks şekilde etkileşen<br />

ve kardiyak kaşeksinin gelişiminde önemli rol oynayan<br />

pek çok farklı bileşen mevcuttur. Örneğin, tümör nekroz<br />

faktör -alfa’nın (TNF) kardiyak kaşeksili hastalarda<br />

arttığı gösterilmiştir. 6,15,17 Bazı araştırmacılar, kardiyak<br />

kaşeksi tanımlamasında TNF plazma düzeyinin kaşektik<br />

KKY hastalarında primer olarak yüksek olduğunu<br />

ve bunun oluşan kilo kaybı derecesinin güçlü bir öngörücüsü<br />

olduğunu bildirmiştir. TNF, interlökin 1 (IL-1),<br />

IL-6, interferon-γ ve “transforming growth faktör-β” ile<br />

birlikte “toksik” katabolizma gelişiminde rol oynayan<br />

anahtar sitokinlerden bir tanesidir.<br />

KKY’de gözlenen immün aktivasyonun ana uyaranı<br />

bilinmemektedir ve bununla ilgili günümüzde üç ana<br />

teori mevcuttur: (1) Birinci hipotez; kalbin kendisinin<br />

sitokinlerin esas kaynağı olduğudur, çünkü yetersiz miyokardın<br />

TNF üretebilme yeteneği olduğu gösterilmiştir.<br />

Daha da ötesi, in vivo çalışmalarda hemodinamik<br />

basınç yüklenmesinin TNF mRNA sentezini arttırabildiği<br />

bildiriilmiştir. 18,19 Bu çalışmada miyokard gerilmesi<br />

miyozitlerde TNF mRNA üretimini arttırmıştır.<br />

(2) İkinci hipotez; KKY’de oluşan barsak duvarı ödeminin<br />

bakteriyel translokasyona yol açarak endotoksin<br />

salınımı ve immün aktivasyonundan sorumlu olduğudur.<br />

20 Akut ödematöz bulguları kötüleşen hastalarda<br />

artmış endotoksin konsantrasyonunun diüretik tedavisi<br />

ile geriletilebilmesi bu hipotezi desteklemektedir. 21 Kardiyojenik<br />

şoku olan hastalarda, pozitif bakteri kültürü<br />

yokluğunda yüksek ateş ve artmış prokalsitonin düzeyi<br />

(bakteriyel endotoksineminin göstergesi) olduğu gösterilmiştir.<br />

22<br />

Akut venöz konjesyonu ile bakteri ve endotoksinin<br />

barsak geçirgenliğinin değişmesi sonucunda, bunların<br />

dolaşıma karıştığı ve inflamatuar sitokin aktivasyonu-<br />

nu uyardığı öne sürülmüştür. Endotoksinin in vivo TNF<br />

mRNA sentezini uyarabildiği bilinmektedir. 23<br />

Ödemi olmayan bazı KKY hastalarında LPS (lipopolisakkarid)<br />

duyarlı periferal monositlerin artmış olduğu<br />

bulunmuştur. 24 Eğer bu hipotez doğru ise bu durum barsakta<br />

bakteriyi, endotoksinin kendisini veya endotoksinin<br />

immün sistemdeki hücrelere bağlanmasını hedef<br />

alan yeni tedavi stratejileri olasılığının kapısını açabilir.<br />

Bu bağlamda, lipidlerin KKY hastalarında endotoksine<br />

bağlanma ve etkilerini detoksifiye etmede önemli rol<br />

oynayacağı iddia edilebilir. 25 (3) Alternatif olarak öne<br />

sürülen üçüncü hipotez; hipoksinin KKY hastalarında<br />

artmış TNF-α üretimi için bir uyaran olabileceğidir. 26<br />

İnflamatuar sitokinlerin, multipl etkileri olduğu ve<br />

bunların çoğunun KKY’de doğrudan veya dolaylı olarak<br />

vücut zayıflamasına katkıda bulunduğu bilinmektedir.<br />

Hayvan deneylerinde, iskelet kasına TNF üreten<br />

tümör hücreleri yerleştirilmesi ile kaşeksi oluştuğu,<br />

beyine de TNF üreten hücrelerin implante edilmesinin<br />

anoreksiye yol açtığı gösterilmiştir. Bu bulgular; öncelikle<br />

TNF’nin üretim yerinin sitokinin (TNF) davranışını<br />

ve etkilerini belirlediğini ve ikinci olarak artmış<br />

düzeylerinin kaşeksi gelişiminde gerçekten önemli rol<br />

oynadığını göstermektedir. TNF ayrıca egzersiz intoleransı<br />

ve nörohormonal aktivasyon ile de bağlantılıdır ve<br />

kaşektik durum gelişiminde önemli rolü olan apoptozu<br />

uyarabilir. 27<br />

TNF ayrıca endotel hücreleri üzerine sitoskeleton<br />

yapının yeniden onarılmasını sağlayarak; albumin ve<br />

suya geçirgenlik artışını, aktive antijenlerin artmış dışavurumu<br />

(ekspresyonunu), yüzey prokoagulan aktivite<br />

uyarımı ve IL-1 salınımı gibi normal endotel fonksiyonları<br />

gibi etkilerde göstermektedir. 28 TNF’nin vaksüler<br />

endotel hücrelerinde esasen NO sentaz mRNA’yı azalttığı<br />

bilinmektedir. Bu etkilerin tümü endotel fonksiyonunu<br />

bozabilir. 29<br />

Uzun süreli artmış TNF düzeylerinin yıkıcı etkilerine<br />

bağlı olarak meydana gelen endotel disfonksiyonu,<br />

KKY hastalarında TNF düzeyleri ile maksimal periferal<br />

kan akımı arasındaki güçlü “ters- ilişki” görüşünün varlığını<br />

desteklemektedir. 30


790<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

OREKSİJENİK<br />

Artmış enerji girişi<br />

Agouti-related protein (AgRP)<br />

β-endorfi n<br />

Ghrelin<br />

Growth hormon-releasing faktör<br />

Melanin konsantre edici hormon (MCH)<br />

Neuropeptid Y (NPY)<br />

Orexin A ve B<br />

ANOREKSİJENİK<br />

Azalmış enerji girişi<br />

Adrenomedullin (ADM)<br />

α-melanosit uyarıcı (stimulating) hormon (α-MSH)<br />

Kokain- ve amfetamindüzenleyici<br />

(regulated) transcript (CART)<br />

Neuropeptid B (NPB)<br />

Peptid YY3-36 (PYY3-36)<br />

Proopiomelanocortin (POMC)<br />

Somatostatin<br />

Urocortin<br />

Oxytocin<br />

ŞEKİL 3. Enerji homeostazisinin kontrolunda seçilmiş nöropeptidlerin etkileri (Pharmacology & Therapeutics 2009;121: 227-52)<br />

bını indükleyebildiği ve bunların tümünün IL-6 antikorları<br />

tedavisi ile önlenebildiği gösterilmiştir. Daha da<br />

ötesi, KKY hastalarında serum IL-6 düzeyleri ile kemik<br />

mineral dansitesi arasında belirgin bir korelasyon bulunmamış<br />

olsa dahi; IL-6’nın osteoporoz gelişimine yol<br />

açabileceğini destekleyen kanıtlar mevcuttur.<br />

Son zamanlarda, sitokinlerin ve suda çözünür sitokin<br />

reseptörlerinin artmış plazma düzeylerinin kötü<br />

sağkalımı öngörebildiği ortaya konulmuştur. Özellikle<br />

solubl TNF reseptör 1 (sTNF-R1) düzeyleri; tüm immün<br />

parametreler arasında en yüksek duyarlılık ve özgüllükle<br />

mortaliteyi öngörmede en uygun marker olduğu<br />

görünmektedir. Böylece sTNF-R1 düzeylerinin saptanmasının<br />

KKY hastalarının prognoza göre sınıflamasında<br />

yararlı olabilir, böylece yüksek riskli hastalar daha etkili<br />

ve öncellikli olarak hedef alınabilir.<br />

KKY sadece immün aktivasyon ile değil, prognozu<br />

olumsuz etkileyen yükselmiş diğer inflamatuar belirteçler<br />

ile de ilişkilendirilmiştir. 36 Örneğin; KKY hastalarında<br />

artmış ksantin oksidaz aktivitesinin bir göstergesi<br />

İkinci Emir ve Aşağı-İstikamette Nöronlar<br />

↑Yemek girişi<br />

Yemek girişi↓<br />

AgRP / NPY<br />

POMC / CART<br />

Arcuate nucleus<br />

inhibisyon<br />

uyarılma<br />

Mide<br />

Ghrelin<br />

Insulin<br />

Pankreas<br />

Leptin<br />

Yağ dokusu<br />

ŞEKİL 4. İştah düzenlemesinin mekanizmaları. Kısalt: AgRP: Aguoti-related protein, CART: Cocain and amphetamine related trancript,<br />

NPY: Neuropeptide Y, POMC: Propiometanocortin (Pharmacology & Therapeutics 2009;121: 227- 52).


Kardiak Kaşeksi 791<br />

olan serum ürik asit düzeyleri ile dolaşan inflamasyon<br />

belirteçleri arasında güçlü bir ilişki mevcuttur. Daha da<br />

ötesi, sitokin düzeylerine göre daha ucuz ve kolay ölçülebilen<br />

serum ürik asit düzeyi, KKY hastalarında uygun<br />

ve bağımsız prognoz göstergeci olarak görünebilir.<br />

Beslenmenin Düzenlenmesi<br />

İştahın pozitif ve negatif anahtar modulatörleri, Şekil<br />

3’de doygunluk-iştah homeostatik modelinde, anahtar<br />

komponentleri gösterilmiştir. Bununla birlikte bu basit<br />

fakat günlük vital olan bu süreç bugün henüz anlaşılamamış<br />

birçok patofizyolojik yol ve/veya mekanizmalardan<br />

etkilenmektedir (Tablo 2).<br />

Beslenmede santral ve periferik düzenleyici mekanizmalar:<br />

Hiptalamus iştahın düzenlenmesinde merkez bölgedir<br />

(Şekil 4). Hipotalamusun lateral bölgelerinin uyarılması<br />

yemeye sebep olur. Mediyal blögenin uyarılması<br />

ile yeme kesilir. Hipotalamustaki merkezlerin kontrolunda<br />

birçok mediyatör yer alır.<br />

Beslenmede aşırı oynamalar (artma, azalma), vucudun<br />

ağırlığı ve muhtevasında değişikliklere sebep olur.<br />

Kronik hastalıklarda kaşeksi, birçok beslenme özelliklerini<br />

paylaşır. Özellikle kardiyak kaşeksi hastalarında<br />

iştah problemleri ve yiyecek alımında değişiklikler,<br />

metabolik bozukluklar dikkat çekmiştir anabolik/katabolik<br />

dengesizlik. İştahın eksik olmasına bağlı kötü beslenme<br />

birçok değişik kronik hastalıklarda da olabilir ve<br />

hastaların nedeyse yarısı etkilenebilir. İştahın hormonal<br />

düzenlenmesi tam olarak anlaşılamamıştır, olası tetikleyicilerden<br />

biri “sahte doygunluk”tur (yeterli yiyecek<br />

almadan doyma gibi). Enerji tüketiminde bozukluklar<br />

anoreksinin-yönettiği vucut erimesi ve sonucunda kaşeksiyi<br />

kolaylaştırabilir. Dolayısı ile, kronik hastalığın<br />

tedavi edilmesi anahtar elementtir; bu hastalar; kurallara<br />

göre hastalığın daha fazla gelişmesini önlemek için<br />

yeterli düzeyde beslenmelidir, tedavinin olası yan etkileri<br />

engellenmeli ve durumun kötüleşmesi geri döndürülmelidir.<br />

Nöroendokrin Anormallikler:<br />

Kronik kalp yetersizliğinde bozulmuş kardiyak<br />

fonksiyonlara bağlı sekonder değişiklikler olmaktadır.<br />

Bunlar sempatik sistem aktivasyonu, renin anjiotensin<br />

aldosteron aksı ve natriüretik peptidi içeren nörohormonal<br />

değişikliklerdir. Başlangıçda bu sistemler faydalı<br />

iken daha sonraları vaskuler rezistans ve afterloaddaki<br />

artış ve ventriküler genişleme ve remodellinge yol açarak<br />

zararlı olmaktadır. 37<br />

Bilinen nörohormonal hipoteze göre 38 : Kalp yetersizliğinin<br />

prognozu, aktive olmuş nörohormonal sistemin<br />

kalp ve dolaşım üzerindeki zararlı etkilerine bağlıdır<br />

(Bölüm 1.4). Birçok çalışmada nörohormonal aktivas-<br />

TABLO 2. İştah ve beslenmenin düzenleyicileri mediyatörleri<br />

Nöropeptid Y: Hipotalamustan sentezlenir. Enerji dengesi, bellek<br />

ve öğrenmeyi düzenler. iştaha etkisi pozitiftir.<br />

Leptin: Adipositlerde sentez edilir, iştah ve metabolizma düzenleyicisidir.<br />

İştaha etkisi negatiftir.<br />

Alfa-melanokortin (?): Hipofizin orta lobunda sentez edilir,<br />

fonksiyonları; deri pigmentasyonu, immunomodulatör ve enerji<br />

dengesi. İştaha etkisi negatif.<br />

Büyüme hormonu: Hipofizde sentezlenir, fonksiyonları; büyüme<br />

uyarılması ve hücre çoğalması. İştaha etkisi pozitiftir.<br />

İnsülin: Pankreasın Langerhans adacıklarında sentezlenir, glukoz<br />

homeostazında rol oynar. İştaha etkisi pozitiftir.<br />

Buna göre, hipotalamus iştahın santral düzenleyici bölgesidir<br />

(Şekil 4). İki bölge ayırt edilebilmiştir: Lateral ”beslenme<br />

bölgesi” ve mediyal “doygunluk bölgesi”. Birincisinin uyarılması<br />

yeme davranışına sebep olur, sonrakinin uyarılması yemeyi<br />

durdurur. Hipotalamustaki bu merkezlerin kısmen kontrolunda<br />

birçok mediyatörler yer alır.<br />

Nöropeptid Y (NPY): Sempato-adreno-meddular sinir sistemininde<br />

ve yüksek konsantrasyonda hipotalamusta bulunur.<br />

Birlikte bulunduğu AgRP (”agouti” ilişkili protein) ile yiyecek<br />

alımını pozitif olarak düzenler.<br />

Leptin (yunanca leptos: zayıf): adipositlerin yaptığı hormondur,<br />

orantısal olarak yağ kitlesinden salınır ve NPY etkisinin<br />

ve yiyecek alımının direk inhibitörüdür. Leptin daha<br />

sonra melanokortikotropin-4 reseptörünü (MC4R) aktive eden<br />

POMC (pro-opimelanokortin)’yi aktive eder, sadece yiyecek<br />

alımını azaltmaz enerji tüketimini de artırır.<br />

Melanokortinler: POMC’den ayrılırlar, 5 reseptöre bağlanabilirler,<br />

bunlardan MC4R iştah düzenlenmesinde önemlidir,<br />

fonksiyonun kaybolması obezite ile sonuçlanır.<br />

“Açlık hormonu”, Gherlin: Az bilinmekte, midenin fundus<br />

bölümünde üretilir ve gherlin pozitif nöronlar hipotalamusta<br />

yerleşmiştir ve PY ve POMC için pozitif nöronlara yansır. Gherlinin<br />

yiyecek alımımdaki major rolü, sadece yiyecek alımına<br />

neden olmaz, ayrıca büyüme hormonu sekretagog reseptörler<br />

ile büyüme hormonu (GH; growth Hormone) salınmasını da<br />

sağlar, böylece iştah ve anabolik faktörlerin birleştiricisi gibi<br />

hareket eder.<br />

Growth factor (GH): Pleiotropik faktör olup etkilerini direk<br />

veya indirek olarak IGF-1 (insulin like growth factor-1) ve somatomedinler<br />

ile yönetir. Direk lipolitik etkileri ile adaledeki<br />

anabolik etkilerini birleştirirler (özellikle IGF-1 ile yönetilen).<br />

KKY ve kardiyak kaşekside GH’ye sekonder direnç tanımlanmıştır.<br />

İnsülin direnci de KY’ye sekonder olabilir ve heriki hormon<br />

direnci hastalığın ciddiyeti ile koreledir. İnsülinin kendisi<br />

adalenin güçlü anabolik faktörüdür, bundan dolayı insülin duyarlaştıran<br />

tedavi kaşekside umut verici tedavi görünmektedir.<br />

yon ile artmış mortalite arasında ilişki gösterilmiştir. 39,40<br />

Kalp yetersizliğinde katekolaminlerin artışı gözlemlenene<br />

kadar 41 kardiyak kaşeksili hastalarda katekolamin<br />

seviseyi hakkında bir çalışma bulunmamaktaydı.<br />

İlk kez Anker SD ve Chua TP 53 , kardiyak kaşeksili


792<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

hastayla yaptıkları çalışmada norepinefrin ve epinefrin<br />

seviyesinin kaşektik olmayan kalp yetersizliği hastalarına<br />

oranla belirgin yüksek olduğunu saptamışlardır.<br />

Bununla beraber; Plazma aldosteron seviyesi ve renin<br />

aktivitesi kardiyak kaşeksili hastalarda yüksek bulunmuştur.<br />

Bu çalışmalar kalp yetersizliği olan hastalarda<br />

kaşeksi ve sempatik aktivite arasındaki ilişkiyi ortaya<br />

çıkarmıştır. Renin ise anjiotensin-II ve norepinefrin gibi<br />

stress hormonlarının güçlü uyarıcısıdır 42 . Anjiotensinin<br />

hayvan modellerinde sirkülasyondaki “ insülin growth<br />

faktör I” ( IGF-I) seviyesini azaltarak anoreksi ve kilo<br />

kaybına neden olduğu, ayrıca da kardiyak myositlerde<br />

apoptoza yol açtığı gösterilmiştir. 43<br />

Nörohormonal aktivasyon kardiyorespiratuar refleks<br />

kontrolünde de bozulmaya yol açmaktadır. 44 Kardiak<br />

kaşeksili hastalarda anormal kalp hızı değişiklikleri,<br />

deprese baroreseptör sensitivitesi (ki zayıf prognoz ve<br />

ilerlemiş nörohormonal aktivasyona katkısı bulunmaktadır)<br />

gibi şiddetli otonomik refleks kontrol bozuklukları<br />

görülmüştür.<br />

Katekolaminlerin kaşeksiye yol açma mekanizmalarından<br />

bir diğeri sağlıklı kişilere kıyasla bazal metabolizma<br />

hızındaki ve istirahatte enerji harcamasında artışlardır.<br />

45,46,47<br />

Katabolizmada artışa neden olan stres hormonlarından<br />

bir diğeri ise kortizoldür. Tedavi edilmemiş kalp<br />

yetersizliği hastalarında muhtemelen artmış adrenokortotrophormon<br />

salınımının neden olduğu kortizol seviyesinin<br />

iki kat daha yüksek olduğu görülmüştür. 48,49 Ek<br />

olarak anabolik steroid dehidroepiandesteron seviyesi<br />

de kardiyak kaşeksili hastalarda düşük bulunmuştur.<br />

Vücut Yapısı Değişiklikleri:<br />

Mevcut çalışmalarda hastaların %68’inden fazlasında<br />

kas atrofisi bulunmaktadır. 50,51 Kas zayıflığı ve halsizlik iki<br />

önemli semptom olup çogunlukla NYHA III-IV ve kaşektik<br />

olgularda gözlenmektedir. 52,53 Yağsız dokunun kaybı<br />

kanser ve AIDS vakalarında da prognozun önemli belirleyicisidir.<br />

54 Ancak kalp yetersizliği olgularında henüz<br />

böyle bir ilişki belirlenememiştir. Osteoporozis kardiyak<br />

transplantasyon bekleyen hastalarda bildirilmiştir. 55<br />

Kaşektik kalp yetersizliği hastalarında sadece yağsız<br />

dokuda belirgin azalma değil, aynı zamanda yağ dokusunda<br />

(enerji rezervi) ve kemik mineral dansitesinde de<br />

azalma gözlenmiştir. “Dual enerji X ray absorptimetre” ile<br />

ve de diğer yöntemler ile yapılan ölçümlerde kaşektik<br />

hastalarda total vücut yağ dokusu, yağsız doku, ve kemik<br />

mineralinde, non-kaşektik sağlıklı gruba göre anlamlı<br />

azalma görülmüştür.<br />

Kardiak kaşeksideki vücut yapısı değişikliğinin<br />

sebebi net anlaşılmasa da inflamatuar sitokinlerin ve<br />

katabolik hormon seviyesi ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.<br />

Kaşeksi patogenezinde growth hormon IGF -1<br />

aksı önemli görülmektedir. Kardiak kaşeksili hastalarda<br />

yükselmiş “growth hormon” seviyesi ile birlikte normal<br />

ya da azalmış IGF-1 düzeyi, growth- hormon rezistansı<br />

geliştiğini düşündürmektedir. IGF-1 apoptoz yolunda<br />

efektör enzim olan intrasellüler “kaspaz” sayısını azaltmaktadır.<br />

57 Kalp yetersizliği hastalarında iskelet kasındaki<br />

apoptoz egzersiz kapasitesindeki bozulma ile belirgin<br />

ilişkilidir. 58<br />

Farklı Vucut Bölümlerinin Erimesinin<br />

(Zayıflama) Mekanizmaları:<br />

Kardiyakl kaşekside sadece yağsız dokular (iskelet<br />

adalesi gibi) tutulmaz, yağ dokusu ve kemikler de etkilenir.<br />

İskelet kası protein sentezi ve proteoliz arasındaki<br />

dengesizliğe bağlı kitlesel olarak kaybolur. Tipik olarak<br />

proinflamatuar sitokinler, eşzamanlı anabolik IGF-1 sinyalinin<br />

azadığı süreçte proteolitik sistemlerin oluşmasına<br />

neden olur. Yağsız vucut kitlesinin tükenmesi kaşeksinin<br />

major karakteristiklerinden birisidir. Dolayısı<br />

ile KKY hastalarının %68’e kadarında adale atrofisinin<br />

kanıtları bulunur. Ayrıca, myostatin, adale kitlesinin<br />

negatif düzenleyicisi olup, anahtar oyuncu olabileceği<br />

düşünülmektedir (artırarak-düzenleme; “upregulatıon”<br />

bildirilmiştir). Hastalığın sonraki döneminde kemik ve<br />

yağ dokusunda zayıflayarak erime olur.<br />

Yağ zayıflamasına (eriyip tükenmesine) birçok ajan<br />

ve hız kısıtlayıcı adım; beta-adrenerjik ve natriüretik<br />

peptid gibi birçok reseptör ile aktive olmuş hormon duyarlı<br />

lipaz enzimi aktivitesi neden olabilir.<br />

Kemik yoğunluğu kardiyak kaşeksi hastalarında<br />

düşüktür, düşük kalsiyum ve vitamin D düzeyleri bildirilmiştir.<br />

TEDAVİ<br />

Kardiyak kaşeksideki gibi zayıflamayı tedavi edecek henüz<br />

kanıtlanmış ve onaylanmış bir tedavi yoktur. Stratejisi,<br />

doku kaybının önlenmesi veya tedavi edilmesi<br />

olmalıdır.<br />

• ACE inhibitörleri ve Beta blokerler ile kardiyak kaşeksinin<br />

geciktiği ve muhtemelen önlendiği bildirilmiştir.<br />

Bununla birlikte tekbaşına beslenme ile,<br />

anoreksi geri döndürülse bile, kaşeksi geriye döndürememiştir.<br />

Hastalarda sıklıkla özellikle diüretik<br />

alanlarda, mikro-besincikler (selenyum, çinko, bakır)<br />

ve vitaminlerin eksikliği bulunur ve yan-zincirli<br />

aminoasitlerin (ösin, isolösin ve valin) ile desteklemenin<br />

faydaları olduğu gösterilmiştir.<br />

• Günümüzde günlük protein alımı referansı: vucut<br />

ağırlığının her kilosuna (kg) 0.8 gr olup bu kardiyak<br />

kaşeksili KKY hastası için çok az olup, günlük alım<br />

bunun üstünde tutulmalıdır. Uzamış istirahatin adale<br />

ağırlığından protein kaybına sebep olduğu gösterilmiştir,<br />

yan-zincirli aminoasitler yatan hastalarda<br />

etkili olmuştur (esansiyel olmayan aminoasitlerin<br />

karışımı; glisin, serin ve alanin 30 mmol/her gün).


Kardiak Kaşeksi 793<br />

• Anoreksi ile savaşmak için yiyecek alımı baştan sona<br />

indüklenmelidir. Bu hastalarda destekleme düşünülmelidir<br />

(B1, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar<br />

ile).<br />

Megasterol asetat, hormona cevaplı kanserlerde zayıflamayı<br />

durdurmuştur. Buna yakın bileşik medhidroksiprogesteron<br />

asetatın da benzer etkileri vardır (periferik<br />

ödem eğilimi var).<br />

Cannaboidler, yiyecek alımına neden olan ajanlardır<br />

(tutarsız klinik sonuçları görülmüştür). AİDS ve kanser<br />

hastalarında iştaha pozitif etkisi olmakla birlikte kilo artışı<br />

olmamıştır.<br />

• KKY’de, anabolik steroidler kardiyak fonksiyonu<br />

düzeltmiş, vucut ağırlığına etkisi olmamıştır. Beta<br />

adrenerjikler, özellikle beta-2 adrenerjik agonistlerin<br />

bilinen anabolik etkilerinin bazı faydaları gösterilmiştir;<br />

dejeneratif adale hastalıklarında bazı<br />

faydalar olabilir, kısa süreli kardiyak pozitif etkileri<br />

bildirilmiştir. Hastaların fonksiyonel kapasitelerinde<br />

düzelme olmamıştır.<br />

Kardiyak kaşeksi kronik inflamatuar hastalık olduğundan,<br />

inflamatuar duruma yönelik birçok antiinflamatuar<br />

strateji geliştirilmiştir; (a) nötralizan antikorlar<br />

(eternacept, infliximab), (b) statin, (c) talidomid (TNFalfa’yı<br />

düşürür), pentoxifilin ise adalede proteolitik aktiviteyi<br />

azaltmıştır.<br />

Kardiak kaşeksi vücutda anabolik ve katabolik sistemdeki<br />

multifaktoriyel bozukluktan kaynaklanmaktadır.<br />

Bu yüzden bir çok farklı yollarla tedavi edilmesi<br />

planlanmalıdır.<br />

Beslenme Desteği:<br />

• İlerlemiş KKY ve kaşektik tüm hastalarda tuz alımı<br />

günde 2 gram ile kısıtlanmalıdır.<br />

Kesin olan şu ki beslenme durumunun düzeltilmesi<br />

ile enerji rezervlerinin arttırmak, iskelet kas dokusundaki<br />

yeniden yapılanmayı destekler ve egzersiz kapasitesinde<br />

belirgin artışı sağlar. 59 Ancak bu konuda nasıl<br />

bir desteğin sağlanacağı hakkında geniş kontrollü çalışmalar<br />

yoktur.<br />

Yine de, yoğun beslenme desteği, vücudun oksidatif<br />

ihtiyacını yükseltip, yağsız dokuda artışa yol açarak, kalp<br />

yetersizliği hastalarında adale dokusunun korunmasında<br />

güvenli rolu olabileceği düşünülmektedir. Bu strateji<br />

özellikle pre ve postoperatif dönemlerde önemlidir.<br />

Bir çalışmada kaşektik kalp yetersizliği hastalarında,<br />

5-8 hafta uygulanan intravenöz 1200 kcal /gün beslenme<br />

desteğinin mortalite üzerinde olumlu olduğu gösterilmiştir.<br />

7<br />

• Kalp yetersizliğinde enerji desteği (40-50 kcal/m 2<br />

vücut yüzeyine yüzdesi, örneğin 1.4 m 2 =5600 kcal),<br />

1.5-2 g/kg protein ve sodyum 2 g/gün) ve sıvı kısıtlaması<br />

(1000 - 1500 ml/gün) ile yüksek yoğunluklu<br />

beslenme modeli önerilmektedir. Kaşeksili kalp yetersizliği<br />

hastalarında özel diet programı en uygunu<br />

görülmektedir (Bölüm 2.3).<br />

Egzersiz:<br />

Adalenin metabolik bozukluğu periferal kan dolaşımı<br />

bozukluğu ve nörohormonal anormallikler ile beraber<br />

olup özel rehabilitasyon programları ile egzersiz<br />

kapasitesi desteklenmelidir. 60<br />

İlaç Tedavisi:<br />

Kalp yetersizliğinde kullanılan ilaçlar özellikle hemodinamik<br />

parametrelerde düzelmeye yöneliktir. Bununla<br />

beraber hastanın semptomları ve sağkalımı hemodimaik<br />

parametreler ile zayıf korelasyon göstermektedir.<br />

61 Hemodinamik parametreler ve immün sistem<br />

kalp yetersizliği ve kardiyak kaşeksi patofizyolojisinde<br />

önemli role sahip olup ilaçlar bu sistemlerde değişikliklere<br />

yol açarak yararlı olabilir.<br />

• Balık yağı (n3 poliansature yağ asiti) desteği, köpeklerde<br />

IL-1 konsantrasyonunda azalma sağlayarak<br />

kalp yetersizliği olanlarda kaşeksiyi düzelttiği<br />

gösterilmiştir. Bu bulgular indirek olarak kaşektik<br />

hastalarda antisitokin tedavinin yararlı olabileceğini<br />

düşündürmüştür. Özel antisitokin tedavilerin kalp<br />

yetersizliği hastalarında kullanımı tartışmalıdır. In<br />

vivo çalışmalarda TNF-α sol ventrikül fonksiyonunu<br />

baskıladığı ve sol ventrikül dilatasyonuna neden<br />

olduğu gösterilmiş.<br />

(HFSA-2006) Kardiyak Kaşekside Diyet ve<br />

Beslenme Önerileri<br />

Kardiyak kaşeksi yoğum sitokin, tümör nekroz-alfa<br />

aktivasyonu veya kronik düşük kalp debisi durumları<br />

ile ilişkili iyi bilinen bir fenomendir. Benzer özellikler,<br />

terminal kanser, AIDS ve kronik inflamatuar hastalıklarda<br />

da saptanmıştır. Bu hastalar oldukça yüksek morbidite<br />

riski altındadır; infeksiyon, hastaneye yatış ve bozulmuş<br />

yara iyileşmesi gibi.<br />

Düşük SVEF’li hastalarda, tümör nekroz-alfa düzeyi<br />

ilerlemiş hastalıkta daha yüksektir ve mortalitenin en<br />

yüksek riski ile korelasyon gösterir. Minimal beslenme<br />

ihtiyacını belirlemek için biçimsel metabolik değerlendirme<br />

adale-erimesi sendromu görülen bu hastalarda<br />

küvetle düşünülmelidir.<br />

Bu hastalara spesifik tavsiyeler yapılmalıdır; yemeklerin<br />

büyüklük ve sıklığının değiştirilmesi, yüksek enerjili<br />

dietin temin edilmesi önemlidir.<br />

• İlerlemiş KY hastalarında beslenme tedavi ve<br />

yaklaşımına ve tasarlanmamış ağırlık kaybı veya<br />

adale erimesine (kardiyak kaşeksi) özel dikkat<br />

gösterilmelidir. Nitrojen dengesi, kalori alımı ve<br />

prealbumin uygun beslenme desteğinin belirlenmesinde<br />

yardımcı olabilir. Kalorik destekleme<br />

tavsiye edilmektedir.


794<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

Anabolik steroidler tavsiye edilmemektedir. Kardiyak<br />

kaşeksi ve adale erimesinde anabolik steroidlerin<br />

kullanımını destekleyen veri yoktur. Disfonksiyonel<br />

miyokarda düşük doz testesteronunun faydalı etkisi<br />

ima edilerek, başlamngıçta bu yaklaşım için heveslenilmiştir.<br />

Bu bileşiklerin uzun süre kullanmasının iskemiyi<br />

artırdığı ve kötü ventrikül remodelingi riskini ilerlettiği<br />

bildirilmiştir. Bu tedavinin kullanımı sırasında sıvı<br />

retansiyonu ve elektrolit anormallikleri sıktır. Eklenen<br />

diğer ciddi riskler; artmış trombojenite ve eritrositoz,<br />

benin prostatik hipertrofi ve prostat kanseridir.<br />

•KY’li hastalar, özellikle diüretik tedavisi ve tuz kısıtlayıcı<br />

diette olanlarda günlük ihtiyacın alındığından<br />

(esansiyel besinlerin günlük değeri) emin olmak<br />

için, günlük multi-vitamin desteği düşünülmelidir.<br />

Spesifik vitamin veya beslenme eksikliği için değerlendirme<br />

nadiren gerekebilir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Yeh.S, Schuster M. Geriatric cachexia : the role of cytokines.<br />

Am J Clin Nutr 1999; 70 : 183-97<br />

2. Anker SD, Cats AJS.Cardiac cachexia: a syndrome with impaired<br />

survival and immune and neuroendocrine activation.<br />

Chest 1999; 115 :836-47.<br />

3. Metropolitan height and weight tables. Stat Bull Metrop<br />

Life Found 1983;64:3-9.<br />

4. Anker SD, Ponikowski O, Varney S et al. Wasting as indepentend<br />

risk factor for mortality in chronic heart failure.<br />

Lancet 1997;349:1050 -3<br />

5. McMurray J, Abdullah I, Dargie HJ, Shapiro D.Increased<br />

concentration of tumpr necrosis factor in ‘cachectic’ patients<br />

with severe chronic heart failure. Br Heart J 1991; 66:<br />

356-8<br />

6. Levine B, Kalman J, Mayer L Fillit H, Packer M. Elevated<br />

circulating levels of tumor necrosis factor in severe chronic<br />

hert failure. N Engl J Med 1990;323:236-41<br />

7. Otaki M. Surgical treatment of patients with cardiac cachexia.<br />

An analysis of factors affcting operative mortality.<br />

Chest 1994;105 :1347 -51<br />

8. Freeman LM, Rouberoff R.The nutrition implications of<br />

cardiac cachexia. Nutr Rev 1994;52:340-7<br />

9. Pittman JG, Cohen P.The pathogenesis of cardiac cachexia.<br />

N Engl J Med 1964; 271:403-9<br />

10. Buchanan N, Keen RD,Kingsley R, Eyberg CD. Gastrointestinal<br />

absorption studies in cardiac cahexia. Intens Care<br />

Med 1977; 3:89-91<br />

11. King D, Smith ML,Chapman TJ, Stockdale HR, Lye M. Fat<br />

malabsoption in elderly patients with cardiac cachexia.<br />

Age Ageing 1996; 25:144-9<br />

12. Braunwald E.Clinical manifestation of heart failure.<br />

In:Heart disease.A textbook of cardiovasculer medicine,<br />

vol 1, Philadelphia :Saunders, 1984, p.499.<br />

13. MacGowan G, Mann D, KornosR,Feldman A, Murali S.<br />

Circulating interleukin -6 in severe heart failure. Am J Cardiol<br />

1997;79 :1128 -31<br />

14. Sharma R, Coats AJ, Anker SD. The role of inflammatory<br />

mediators in chronic heart failure: cytokines, nitric oxide,<br />

and endothelin -1. Int J Cardiol 2000;72 :175-86.<br />

15. Shan K, Kurrelmeyer K, Seta Y et al.The role of cytokines<br />

in disease progression in heart failure. Curr Opin Cardiol<br />

1997; 12:218-23<br />

16. Berry C, Clark AL.Catabolism in chronic heart failure.Eur<br />

Heart J 2000;21 :521 -32<br />

17. Dutka DP, Elborn JS,Delamere F, Shale DJ, Morris GK. Tumour<br />

necrosis factor alpha in severe congestive cardiac failure.<br />

Br Heart J 1993; 70 :141 -3<br />

18. Torre –Amione G, Kapadia S, Lee J et al. Tumor necrosis factor<br />

receptors in the failing human heart. Circulation 1996;<br />

93: 704-11<br />

19. Kapadia SR, Oral H, Lee J, Nakano M, Taffet GE, Mann L.<br />

Hemodynamic regulation of tumor necrosis factor –alpha<br />

gene and protein expression in adult feline myocardium.<br />

Circ Res 1997;81 : 187 -95<br />

20. Anker SD, Egerer KR, Volk HD, Kox WJ, Poole –Wilson PA,<br />

Coats AJ. Elevated soluble CD14 receptors and altered cytokines<br />

in chronic heart failure. Am J Cardiol 1997;79:1426-<br />

30.<br />

21. Neibaoer J, Volk HD, Kemp M et al. Endotoxine and immune<br />

activation in chronic heart failure: a prospective cohort<br />

study. Lancet 1999; 353 :1838 -42<br />

22. Brunkhorst F, Clark A, Foryeki Z, Anker S.Pyrexia, procalcitonin,<br />

immune activation and survival in cardiogenic<br />

shock: the potential importance of bacterial translocation.<br />

Int J Cardiol 1999;72:3-10<br />

23. Kapadia S, Lee J, Torre-Amione G, Birdsall HH, Ma TS,<br />

Mann DL. Tumor necrosis factor alpha gene and protein<br />

expression in adult feline myocardium after endotoxine<br />

administration. J Clin Invest 1995;96 :1042 -52<br />

24. Vonhof S, Brost B, Stille Siegener M, Grumbach I, Kreuzer<br />

H, Figulia H. Monocytc activation in congestive heart failure<br />

due to coronary artery disease and idiopathic dilated<br />

cardiomyopathy. Int J Cardiol 1998;63:237-44.<br />

25. Rauchhaus M. Coats AJ, Anker SD. The endotoxin -lipoprotein<br />

hypothesis. Lancet 2000;356:930-3.<br />

26. Hasper D, Hummel M, KIeber FX, Reindl I, Volk HD. Systemic<br />

inflammation in patients with heart failure, Eur Heart J<br />

1998;19:761-5.<br />

27. Cicoira M, Boiger AP, Doehner \V et al. High tumour necrosis<br />

factor-alpha levels are associated with exercise intolerance<br />

and neurohormonal activation in chronic heart failure<br />

patients. Cytokine 2001:15:80-6.<br />

28. Bolger AP, Anker SD. Tumour necrosis factor in chronic heart<br />

failure: a peripheral view on pathogenesis, clinical, manifestations<br />

and therapeutic implications. Drugs 2000;60:<br />

1245-57<br />

29. Yoshizumi M, Perrella MA, Burnett JC, Lee ME. Tumor<br />

necrosis factor downregulates an endothelial nitric oxide<br />

synthase rnRNA by shortening its half-life. Circ Res 1993;<br />

73:205-9.<br />

30. Anker SD, Volterrani M, Egerar KS. et al. Tumour necrosis<br />

factor alpha as a predictor of impaired peak leg blood flow<br />

in patients with chronic heart failure. Q J Med 1998:91:199-<br />

203<br />

31. Zumbach MS, Boehme MW, Wahl P. Stremmel W, Ziegier R,<br />

Nawroth PP. Tumor necrosis factor increases serum leptin<br />

levels in humans. J Clin Endocrinol Metab 1997;82:4080~2.<br />

32. Murdoch DR, Rooney E, Dargie HJ, Shapiro D, Morton Jj,


Kardiak Kaşeksi 795<br />

McMurray JJ. Inappropriately low plasma leptin concentration<br />

in the cachexia associated with chronic heart failure.<br />

Heart !999;82:352- 6.<br />

33. Fihppatos OS, Tsilias K, Venetsanou K et al. Leptin serum<br />

levels in cachectic heart failure patients. Relationship with<br />

tumor necrosis factor-alpha system. Int J Cardio! 2000;76: i<br />

17-22.<br />

34. Doehner W, Pfiauin CD. Rauchhaus M et al. I.eptin, insulin<br />

sensitivity and growth hormone binding protein in chronic<br />

heart failure with and without cardiac cachexia. Eur J Endocrinol<br />

200l;145:727-35<br />

35. Torre-Amionc G, Kapadia S, Benedict C, Oral H, Young JB,<br />

Mann DL Proinfiammatory cytokine levels in patients with<br />

depressed left ventricular ejection fraction: a report from<br />

the Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOLVD). 3 Am<br />

Coll Cardiol 1996.27:1201 6.<br />

36. Sharma R, Rauehhaus M, Ponikowski PP et al. The relationship<br />

of and survival in patients with chrome heart failure<br />

treated with angiotensin-converting enzyme inhibitors.<br />

J Am Coll Cardiol 2000:36:523-8.<br />

37. Francis GS. Neurohormonal mechanisms involved in congestiveheart<br />

failure. Am J Cardiol 1985;55(Suppl A):I5A-<br />

2IA<br />

38. Packer M. The neurohormonal hypothesis: a theory to explain<br />

the mechanism of disease progression in heart failure.<br />

J Am Coll Cardiol l992;20:24g-54<br />

39. Conn JN, Levine B, Olivari MT et al. Plasma norepinephrine<br />

as a guide to prognosis in patients with chronic congestive<br />

heart failure. N Engl J Med 1984;311:819-23<br />

40. Swcdberg K, Eneroth P, Kjekshus J, Wilhclmsen L. Hormones<br />

regulating cardiovascular function in patients with severe<br />

congestive heart failure and their relation to mortality.<br />

CONSENSUS Trial Study Group. Circulation 1990;82:1730-6<br />

41. Chidsey CA, Harrison DC, Braunwald E. The augmentation<br />

of plasma norepinephrine response to exercise in patients<br />

with conges tive heart failure. N Engl J Med)962;267:650-4.<br />

42. Staroukine M, Devriendt J. Decoodt P, Vemiory A. Relationship<br />

between plasma epinephrine, norepinephrine, dopamine<br />

and angiotensin II concentrations, renin activity,<br />

hemodynamic state and prognosis in acute heart failure.<br />

Acta Cardiol I984;39:I31-8.<br />

43. Brink M, Weileri J, Delafontaine P. Angiotensin II causes weight<br />

loss and decreases circulating insuiin-like growth factor<br />

in rats through a pressor-independent mechanism. J Clin Invest<br />

1996:97:2509-16.<br />

44. Ponikowski P, Pcepoli M, Chua TP et al. The impact of cachcxia<br />

on cardiorespiratory reflex control in chronic heart<br />

failure. Eur Heatt j I999;20:l667-75<br />

45. Christin L, O’Connell M, Bogardus C, Danforth E, Ravussin<br />

E. Norepinephrine turnover and energy expenditure in<br />

Pima Indian and white men. Metabolism 1993:42:723-9.<br />

46. Lommi J, Kupari M, Yki-Jarvincn H. Free fatty acid kinetics<br />

and oxidation in congestive heart failure. Am j Cardiol<br />

I998;81:45-50<br />

47. Obisesan TO, Toth MJ, Donaldson K et al. Energy expenditure<br />

and symptom severity in men with heart failure. Am J<br />

Cardiol I996;77:1250-2.<br />

48. Anand IS, Ferrari R, Kalra GS, Wahl PL, Poole-Wilson PA,<br />

Hams PC. Edema of cardiac origin. Studies of body water<br />

and sodium, renal function, hemodynamic indexes, and<br />

plasma hormones in untreated congestive cardiac failure.<br />

Circulation I989;80:299-305<br />

49. NichoIIs MG, Espiner EA, Donald RA, Hughes H. Aldosterone<br />

and its regulation during diuresis in patients with<br />

gross congestive heart failure. Clin Sci Mol Med ]974;47:301-<br />

15<br />

50. Lipkin DP, Jones DA, Round JM, Poole-Wilson PA, Abnormalities<br />

of skeletal muscle in patients with chronic heart<br />

failure, Int J Cardiol 1988;! 8:187-95<br />

51. Drexler H, Riede D, Munzel T, Konig H, Funke E, Just<br />

H.Alterations of skeletal muscle in chronic heart failure. Circulation<br />

1992:85.1751-9.<br />

52. Harrington D, Anker SD, Chua TP et al. Skeletal muscle function<br />

and its relation to exercise tolerance in chronic heart<br />

failure. J Am Coll Cardiol 1997;30:1758-64.<br />

53. Anker SD, Swan JW, Volterrani M et al. The influence of<br />

muscle mass, strength, fatigability and blood flow on exercise<br />

capacity in cachectic and non-cachectic patients with chronic<br />

heart failure. Eur Heart J 1997;18:259-69<br />

54. Kotler DP, Tierney AR, Wang J, Pierson RN. Magnitude of<br />

body- cell-mass depletion and the timing of death from wasting<br />

in AIDS. Am J Clin Nutr 1989;50-.444-7.<br />

55. Lcc AH. Mull RL, Keenan OF et al. Osteoporosis and bone<br />

morbidity in cardiac transplant recipients. Am J Med I994;<br />

96:35-41.<br />

56. Anker SD, Harriugton D, Lees B el al. Body composition<br />

and quality of muscle in chronic heart failure. Am Coil Cardiol<br />

1997;29:527A, Abstract<br />

57. Adams V, Gielen S, Hambrecht R, Schuler G. Apoptosis in<br />

skeletal muscle. Front Biosci 2001;6:D1-DI I,<br />

58. Adams V,.iiang H, Jiangtao Y et al. Apoptosis in skeletal<br />

myocytes of patients with chronic heart failure is associated<br />

with exercise intolerance, j Am Coll Cardiol l999;33:9S9-65.<br />

59. Heymsfield SB, Caspei K Congestive heart failure: clinical<br />

manage ment by use of continuous nasoemenc feeding. Am<br />

J Clin Nutr 1989:50:539 44<br />

60. Coats AJ, Adamopoulos S, Meyer TE, Conway J, Sleight P.<br />

Effects of physical training in chronic heart failure. Lancet<br />

1990;335:63-6.<br />

61. Clark AL, Pooie-Wiison PA, Coats AJ. Exercise limitation<br />

in chronic heart failure: central role of the periphery. J Am<br />

Coll Cardiol I9%;28:1092-102.<br />

62. Poole-Wilson PA. Coluccı WS. Massıe BM. Chaterjee K. Coats<br />

AJS: Heart Faılure. Churchıll Lıvıngstone. 1997. sayfa<br />

261-69.<br />

63. von Haehling S. Lainscak M. Springer J. Anker SD. Cardiac<br />

cachexia: A systematic overview. Pharmacology & Therapeutics<br />

121 (2009) 227–252.<br />

64. NA. stephens. Fearon CH. Anorexia, cachexia and nutrition.<br />

Anorexia, cachexia and nutrition. Medicine 2007;36/2:<br />

78-81.<br />

65. Shing-Shing Yeh, Kimathi Blackwood, and Michael W. Schuster.<br />

Cytokine Basis of Cachexia and its Treatment: Are<br />

They Ready for Prime Time?. DOI: 10.1016/j.jamda. 2008.01.<br />

003<br />

66. Stefan D. Anker, Rakesh Sharma. The syndrome of cardiac<br />

cachexia. International Journal of Cardiology 85 (2002) 51-<br />

66.


BÖLÜM<br />

3.10<br />

Kalp Yetersizliğinde<br />

Psikolojik Faktörler<br />

Prof. Dr. Kemal Arıkan – Dr. Sinem Zeynep Başer<br />

GİRİŞ<br />

Kalp yetersizliği birçok kalp hastalığının son safhasıdır.<br />

1 Yaşlı popülasyonu ve miyokard enfarktüsü sonrası<br />

yaşam oranları arttığı için hastaneye yatışların %5’inin<br />

sebebi kalp yetersizliğidir. Her yıl hastaların %40’ı ölür;<br />

yaşayanların ise hayat kalitesi belirgin olarak bozulmuştur.<br />

2<br />

Hayat kalitesinin düşüklüğü, sosyal izolasyon ya da<br />

desteğin olmaması ve depresyon kalp yetersizliği olan<br />

hastaların büyük bir kısmında tekrar hastaneye yatma<br />

ve mortalitenin artması ile ilişkili bulunmuştur. 3 Kronik<br />

kalp yetersizliği olan hastaların %49’unun hastaneye<br />

yatışının evvelinde şiddetli tartışma, aile üyelerinden<br />

ayrılma gibi duygusal olaylar yaşanmıştır. Anksiyete ise<br />

işlevselliği belirlemekle birlikte hastaneye yatışı ve mortaliteyi<br />

belirlemez. 4,5<br />

Metaanalizler ruhsal iyilik halinin hem sağlıklı hem<br />

de hasta popülasyonda mortaliteyi düşürdüğünü göstermiştir.<br />

Sağlıklı toplulukta; ruhsal olarak iyi hissetmek,<br />

neşe, mutluluk, dinçlik, enerji; hayattan tatmin<br />

olmak, umut duymak, optimizm, esprililiğin genel mortaliteyi<br />

de kardiyovasküler mortaliteyi de azalttığı saptanmıştır.<br />

6<br />

Klinisyenler kalp yetersizliğinde psikososyal meselelerin<br />

önemine yeni yeni dikkat etmeye başlamışlardır.<br />

Bu durumun olası sebepleri beyin-kalp etkileşiminin<br />

yeterince değerlendirilmemiş olması, klinik pratikte nasıl<br />

değerlendirileceğinin bilinmemesi, tedavide yetersiz<br />

kalınması ve hatta klinisyenlerin bu konuya ilgi, merak<br />

duymamalarıdır. 7<br />

Tanı<br />

Major depresyon tanısı için iki hafta boyunca aşağıdakilerden<br />

5 ya da daha fazlasının olması gerekir:<br />

1. Çökkün duygudurum<br />

2. Etkinliklere ilginin ve zevk almanın azalması<br />

3. Belirgin kilo kaybı ya da alımı, iştahta azalma veya<br />

artma<br />

4. Uykusuzluk ya da aşırı uyuma<br />

5. Yorgunluk ya da enerji kaybı<br />

6. Değersizlik, uygunsuz ya da aşırı suçluluk hissi<br />

7. Dikkati toplama, karar verme ve düşünme yetisinde<br />

azalma<br />

8. Tekrarlayan ölüm, intihar düşünceleri ya da intihar<br />

girişimi<br />

Semptomlardan biri çökkün duygudurum ya da ilgi,<br />

zevk kaybı olmalıdır. Kişinin sosyal, mesleki ve diğer<br />

yaşamsal alanlardaki işlevselliği bozulmuş olmalıdır. 8<br />

Anksiyete, tehdit algılayan bireyde negatif bir afektif<br />

durum oluşmasıdır. Kişinin belli durumlarda istediği<br />

sonuçlara ulaşamayacağını, sonuçları kontrol edemeyeceğini<br />

ya da öngöremeyeceğini hissetmesiyle karakterizedir.<br />

9 Kalp yetersizliğinde olan halsizlik, apati ve<br />

anerjinin depresyonda da görülmesi tanı konulmasını<br />

zorlaştırabilir. Rutin değerlendirmede mutlaka depresyonu<br />

ayırt ettirecek sorular olmalıdır.<br />

Anksiyetenin bilişsel, nörobiyolojik ve davranışsal<br />

komponentleri vardır. 10 Aslında, diğer duygularımız<br />

gibi ortamdaki değişikliklere davranışlarımızla cevap<br />

vermemizi, uyumumuzu sağlar. Artarsa ya da süreğenleşirse<br />

işlevselliği bozabilir. Normalden patolojik anksiyeteye<br />

kadar geniş bir yelpazede yer alabilir. Kardiyak<br />

hastalarda durumsal anksiyete ve panik bozukluk, yaygın<br />

anksiyete bozukluğu, post travmatik stres bozukluğu<br />

gibi anksiyete bozuklukları sık görülmektedir.<br />

Epidemiyoloji<br />

Kalp yetersizliği olanlarda depresyon görülme sıklığı<br />

%15-36 arasında değişmekle birlikte; %77.5 gibi yüksek<br />

oranlar da bildirilmiştir. 11,12,13 Öte yandan, yaşlılarda<br />

depresyon ya da depresif semptomların sıklığı taramalarda<br />

%14-60 iken; klinik görüşme ile %14-39 bulun-<br />

797


798<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

muştur. Bu sebeple tedaviye başlanmadan evvel mutlaka<br />

klinik görüşme ile tanı doğrulanmalıdır. 14<br />

Depresyon miyokard enfarktüsü geçirmiş hastalarda<br />

yaygın olduğu için, en çok bu grupta araştırılmıştır.<br />

Miyokard enfarktüsü geçirip yaşayanlarda depresyon<br />

sıklığı sağlıklı popülasyona göre daha sık bulunmuştur.<br />

Depresif semptomları olan hastaların ise miyokard<br />

enfarktüsü geçirme olasılıkları 1.5-3.5 kat artmıştır. Ağır<br />

depresif nöbet geçiren hastalarınki 4.5 kat daha fazladır.<br />

15,16<br />

Kalp yetersizliği olan hastalarda anksiyetenin sıklığı<br />

%63’e kadar çıkabilir. 17 Kanser ve akciğer hastalarıyla<br />

karşılaştırıldığında kalp yetersizliği olan hastaların anksiyete<br />

düzeyleri daha yüksektir. 17,18<br />

Etyoloji<br />

Kalp yetersizliği olan kişilerdeki depresyonun etyolojik<br />

faktörleri çok çeşitli olabilir. Bunlar genetik predispozisyon,<br />

sosyal ortam, kişinin mortaliteyle yüzleşmesi, hayat<br />

tarzı değişiklikleri gibi psikososyal stresörler ve kardiyak<br />

hastalığa bağlı biyolojik-humoral faktörlerdir. 19<br />

Tedavi<br />

Kalp yetersizliği olanlarda depresyon görülme sıklığı<br />

yüksek olmasına karşın, psikiyatri konsültasyonu ve<br />

uygun tedavinin sağlanması yetersizdir. Antidepresan<br />

kullanımı depresyon görülme sıklığıyla orantılı değildir.<br />

Antidepresanların yetersiz kullanımı, tanı konulmaması<br />

ve semptomatolojinin tanınmamasına bağlı olabilir.<br />

Benzodiazepinler ve benadrilin sık kullanılması,<br />

hastaların anksiyete, uykusuzluk ve irritabilitelerinin<br />

tedavi edilmeye çalışıldığını gösterir. Oysaki kalp yetersizliğinde<br />

depresyon ve anksiyetenin tedavi edilmesinin<br />

hayati önemi vardır. 20 Antidepresan kullanımını<br />

gerektiren durumlar kalp yetersizliğinin medikal maliyetini<br />

de etkiler. 21<br />

Günümüzde seçici serotonin geri alım inhibitörleri<br />

tedavide ilk sırada yer almaktadır. Yeni antidepresanlar<br />

olan seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin kardiyak<br />

yan etkisi yok denecek kadar azdır. 22 Bu ilaçlardan sitalopram<br />

ve sertralin en iyi seçenekler olarak görülmektedir.<br />

Paroksetin ve fluoksetin ise ilaç etkileşimi açısından<br />

tercih edilmemelidir. Yine de kardiyak açıdan trisiklik<br />

antidepresanlara göre kardiyak açıdan daha güvenli oldukları<br />

bilinmektedir. Mevcut çalışmalar, depresyonu<br />

olan kardiyak hastalarda seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin<br />

kardiyak prognozu iyileştirdiğini göstermiştir.<br />

23<br />

Kognitif davranışçı terapinin kardiyovasküler hastalığı<br />

olanlarda tedavide etkin olduğu bilinmektedir. 24<br />

Depresyon kronik ya da psikotik özellikli değilse, psikososyal<br />

koşullar uygunsa tercih edilebilir. 25 Bazı hastalarda<br />

ise tedavi protokolüne uymaları zor olacağı için<br />

uygun olmayabilir. Psikoterapinin farmakoterapiye<br />

destek olarak kullanıldığı olgularda iyileşme oranı daha<br />

yüksektir. 26,27<br />

Farmakolojik olmayan müdahaleler de çok önemlidir.<br />

Aile ve bakımverenlere destek, bilgilendirme, egzersiz,<br />

stresle başa çıkma yöntemleri tedavinin önemli parçalarıdır.<br />

Psikoedükasyonel programların metaanalizinde, bu<br />

programların mortaliteyi %34, miyokard enfarktüsünün<br />

tekrarlama riskini %29 azalttığı ve egzersiz ve diyet alışkanlıklarına<br />

uyumu arttırdığı gösterilmiştir. 28<br />

Hasta ve bakımvereniyle etkin iletişim çok önemlidir.<br />

Hastalıkla ilgili gerçek bilgiyi ne kadar öğrenmek<br />

istedikleri kişiden kişiye değişse de yaşamların sonlarında<br />

bile sağlık çalışanlarının kendilerini bırakmasını<br />

istemezler. Kültürel ve sosyal altyapılarına uygun, hastanın<br />

ihtiyaç ve isteklerini karşılayacak bilgi vermek<br />

esastır. Her şeyden önemlisi, palyatif de olsa bir tedavi<br />

planı sunmaktır. 29<br />

Anksiyete ve Depresyonun Kalp Yetersizliği<br />

Prognozuna Etkileri<br />

Kişilerin kötü, stresli olaylarla başa çıkma yollarının fiziksel<br />

ve psikolojik sağlıklarını etkilediği bilinmektedir. 30,31<br />

Başa çıkma yollarının yetersiz kaldığı durumlar depresyon<br />

ve anksiyete ile sonuçlanabilir. Başa çıkma şekli hastalığın<br />

seyri ve prognozu açısından fikir verebilir. Bazı yazarlar,<br />

bu faktörlere dikkat etmenin morbidite, mortalite ve<br />

hastaneye yatış sayısını azaltacağını düşünmektedirler. 32<br />

Depresyonun hastaneye yatışın sıklığını arttırdığı, tedaviye<br />

uyumsuzlukla ilişkili olduğu gösterilmiştir. 33,34,35,36,37<br />

Bu durum depresyon tedavisinin hastaneye yatışları azaltıp<br />

azaltmayacağı sorusunu gündeme getirir. 38 Bir başka<br />

görüş de ayaktan tedavi gören hastaların daha genç ve<br />

sağlık durumları daha iyi olduğu için depresyon görülme<br />

ihtimalinin düşük olmasıdır.. 13<br />

Bazı görüşlere göre kardiyak mortalitede depresyon;<br />

yaş, enfarktın ciddiyeti ya da cinsiyetten bağımsız bir<br />

risk faktörüdür. 39 Hastalarda mortaliteyi 2 kat arttırdığı<br />

gösterilmiştir. 40 Depresyonun derecesi kalp yetersizliği<br />

semptomlarının ciddiyeti ile de artar. Temel yaşam aktivitelerindeki<br />

kısıtlılık ve dinlenirken dispne olması depresyonla<br />

kuvvetli olarak ilişkilidir. 41<br />

Depresyonun neden kardiyak morbidite ve mortaliteyi<br />

etkilediği tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.<br />

Depresyon ve anksiyetenin patofizyolojisinde yer alan<br />

artmış sempatik aktivite, otonomik değişiklikler, tedaviye<br />

uyumsuzluk, sağlıksız hayat şekli; ateroskleroz,<br />

ritm bozukluklarından, plak rüptürü, tromboz ve sonucunda<br />

da kalp yetersizliğinin kötüleşmesi, koroner arter<br />

hastalıklarıyla sonuçlanabilir.<br />

Depresyonda dolaşımdaki bazal katekolaminlerin<br />

artması sonucunda miyokardiyal oksijen gereksiniminin,<br />

kalp hızının ve kan basıncının artması bir açıklama<br />

olabilir. Ayrıca katekolaminlerin artması, enfarktın başlangıcı,<br />

yayılması ve ventriküler fibrilasyon gelişmesini<br />

tetikler. 42<br />

Bir diğer açıklama otonom sinir sistemi tonusunun<br />

artmasıyla birlikte kalp hızı değişkenliği ve barorefleks


Kalp Yetersizliğinde Psikolojik Faktörler 799<br />

duyarlılığının azalmasıdır. Miyokard enfaktüsü sonrası<br />

depresyonu olanlarda kalp hızı değişkenliği azalmıştır.<br />

43,44<br />

Üçüncü bir mekanizma ise depresyonda trombosit<br />

agregasyonunun artmasıyla miyokardiyal iskemiye duyarlılığın<br />

artmasıdır. 45<br />

Depresyonda kardiyak prognozun kötüleşmesinin<br />

başka bir sebebi de hastaların tedaviye uyumlarının<br />

bozuk olması, kardiyak rehabilitasyon programlarına<br />

katılmamalarıdır. 46<br />

Bu hasta grubunda mental stresin de prognoz açısından<br />

depresyon ve kalp yetersizliği arasındaki ilişkide<br />

belirleyici olabileceği düşünülmektedir. 47<br />

Tedaviye davranış olarak uyum göstermemenin kalp<br />

yetersizliğinin ciddiyeti, fonksiyonel durum (New York<br />

Heart Association), cinsiyet ve yaş kriterleri dışlanınca<br />

mortalite riskinde belirleyici olduğu görülmüştür. 48,49<br />

Tedaviden kopma, uyum göstermeme durumu, hastalık<br />

seyrinde fiziksel kapasitelerin yetersiz olması, sosyal<br />

rollerin kaybı, gelecek hakkında korku ve belirsizliğin<br />

sonucudur. Bu kişilerin tedaviye uyum göstermelerine<br />

destek olacak danışmanlık yöntemleri bulunmalıdır.<br />

Anksiyete depresyonla birlikte sık görülür. 50 Hastalar<br />

fiziksel durumlarıyla ilgili endişe duydukça, anksiyeteleri<br />

artar. Fiziksel yetilerle ilgili endişeler, fiziksel<br />

aktivitede bulunmada çekincelerin olması rehabilitasyonu<br />

güçleştirir. 51<br />

Kısıtlı sayıdaki çalışmada anksiyete kalp yetersizliği<br />

mortalitesi açısından anlamlı bulunmamıştır. 52<br />

Duygusal destek kardiyovasküler olaylarda fatalite<br />

açısından kadınlar için önemli bulunmuştur. 53<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Davis RC, Hobbs FDR, Lip GYH. ABC of heart failure: history<br />

and epidemiology. BMJ. 2000;320: 39-42.<br />

2. Adams KF, Zannad F. Clinical definition and etiology of<br />

advanced heart failure. Am Heart J. 1998; 135:S204-S215.<br />

3. Pelle AJ et al. Psychological predictors of prognosis in chronic<br />

heart failure. J. Card. Fail.2008 ; 14 (4): 341-50.<br />

4. Clarke SP et al. Psychosocial factors as predictors of functional<br />

status at 1 year in patients with left ventricular dysfunction.<br />

Res Nurs Health 2000;23:290–300.<br />

5. KonstamV, Salem D, Pouleur H, Kostis J, Gorkin L, Shumaker<br />

S, et al. Baseline quality of life as a predictor of mortality<br />

and hospitalizationin 5,025 patients with congestive<br />

heart failure. Am J Cardiol 1996;78 890–5.<br />

6. Chida Y, Steptoe A. Positive psychological well-being and<br />

mortality: a quantitavie review of prospective observational<br />

studies. Psychosom Med. 2008; 70 (7): 741-56<br />

7. Moser DK. Psychosocial factors and their association with<br />

clinical outcomes in patients with heart failure: why clinicians<br />

do not seem to care. European Journ of Cardiovasc<br />

Nurs 1 (2002) 183–188.<br />

8. Seligman L. Selecting effective treatments: a comprehensive<br />

systematicguide to treating mental disorders. San Francisco:<br />

Jossey-Bass;1998.<br />

9. Barlow DH. Anxiety and its disorders. New York: Guilford<br />

Press;1988.<br />

10. Kubzansky et al. Anxiety and coronary heart disease: a synthesis<br />

of epidemiological, psychological, and experimental<br />

evidence. Ann Behav Med 1998;20:47–58.<br />

11. Murberg et al. Depressed mood and subjective health<br />

symptoms as predictors of mortality in patients with congestive<br />

heart failure: a two-years follow-up study.Int J Psychiatry<br />

Med 1999;29:311–26.<br />

12. Tsay SL, Chao YF. Effects of perceived self-efficacy and functional<br />

status on depression in patients with chronic heart<br />

failure. J Nurs Res 2002;10:271–8.<br />

13. Murberg et al. Functional status and depression among<br />

men and women with congestive heart failure. Int J Psychiatry<br />

Med 1998;28:273–91.<br />

14. Delville CL, McDougall G. A systematic review of depression<br />

in adults with heart failure: instruments and incidence.<br />

Issues Ment Health Nurs. 2008; 29 (9): 1002-17<br />

15. Barefoot JC, Schroll M. Symptoms of depression, acute<br />

myocardial infarction and total mortality in a community<br />

sample. Circulation. 1996;93:1976-1980<br />

16. Aromaa A et al. Depression and cardiovascular diseases,<br />

Acta Psychiatr Scand Suppl. 1998; 377:77-82<br />

17. De Jong MJ et al. Anxiety is not manifested by elevated heart<br />

rate and blood pressure in acutely ill cardiac patients.<br />

Eur J Cardiovasc Nurs 2004;3:247–53.<br />

18. Riedinger MS et al. Quality of life in women with heart failure,<br />

normative groups, and patients with other chronic<br />

conditions. Am J Crit Care 2002;11:211–9.<br />

19. Faller H, Angermann CE. Depression in heart failure:<br />

complication, risk factor or autonomous disease. İnternist<br />

(Berl). 2008; 49 (4): 394, 396-8, 400, 402-4<br />

20. Jacob S et al. Depression and congestive heart failure: are<br />

antidepressants underutilized? Eur J Heart Fail 2003;5:<br />

399–400.<br />

21. Sullivan M, Simon G, Spertus J, Russo J. Depression-related<br />

costs in heart failure care. Arch Intern Med 2002;162:1860–<br />

22. Norra C et al. High impact of depression in heart failure:<br />

Early diagnosis and treatment options Intern Journ of<br />

Card.2008;125:220–231<br />

23. Shapiro PA. Treatment of depression in patients with congestive<br />

heart failure.Heart Fail Rev. 2009; 14:7–12<br />

24. Dekker RL.Cognitive Behavioral Therapy for Depression<br />

in Patients with Heart Failure: A Critical Review. Nurs Clin<br />

N Am. 2008; 43:155–170<br />

25. Guck TP et al. Depression and congestive heart failure.<br />

Congest Heart Fail 2003;9:163–9.<br />

26. DM Wilson AC. Nonpharmacologic therapy improves functional<br />

and emotional status in congestive heart failure.<br />

Chest. 1994;106:996-1001. 60.<br />

27. Rich MW et al. A multi-disciplinary intervention to prevent<br />

the readmission of elderlypatients with congestive heart<br />

failure.NEngl J Med.1995;333:1190-1195.<br />

28. Dusseldorp et al. A meta-analysis of psychoeducational<br />

programs for coronary heart disease patients. Health Psychol.<br />

1999;18:506-519.<br />

29. Davidson PM. Difficult conversations and chronic heart<br />

failure: dowe talk the talk or walk the walk? Curr Opin<br />

Support Palliat Care. 2007; 1 (4):274-278<br />

30. Endler NS, Parker JDA. Coping with frustration to self-realization:<br />

stress, anxiety, crises, and adjustment. In: Krau


800<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

E, ed. Self-realization, Success and Adjustment. New York,<br />

NY: Praeger;1989.<br />

31. Miller SM, Brody DS, Summerton J. Styles of coping with<br />

threat: implications for health. J Pers Soc Psychol. 1988;54:<br />

142-148.<br />

32. Cleland JGF, Wang M. Depression and heart failure—not<br />

yet a target for therapy? Eur Heart J. 1999;20:1529-1531<br />

33. Vinson JM et al. Early readmission of elderly patients with<br />

congestive heart failure. JAmGeriatrSoc. 1990;38:1290-1295.<br />

34. Rich MW et al. A multi-disciplinary intervention to prevent<br />

the readmission of elderly patients with congestive heart<br />

failure.NEngl J Med. 1995;333:1190-1195.<br />

35. Carney RM et al. Major depressive disorder predicts cardiac<br />

events in patients with coronary artery disease. Psychosom<br />

Med. 1988;50:627-633.<br />

36. Erdhart LR, Cline CMJ. Organisation of the careof patients<br />

with heart failure. Lancet. 1998;352 (suppl I):SI15-SI18.<br />

37. Hawthorne MH, Hixon ME. Functional status, mood disturbance<br />

and quality of life in patients with heart failure.<br />

Prog Cardiovasc Nurs. 1994;9:22-32.<br />

38. Koenig HG. Depression in hospitalized older patients with<br />

congestive heart failure. Gen Hosp Psychiatry. 1998;20:29-<br />

43.<br />

39. Ferketich AK, Schwartzbaum JA, Frid DJ, Moeschberger<br />

ML. Depression as an antecedent to heart disease among<br />

men and women in the NHANES I study. Arch Intern Med.<br />

2000;160:1261-1268.<br />

40. Rutledge T et al. Depression in heart failure: a meta-analytic<br />

review of prevalence, intervention effects, and associations<br />

with clinical outcomes. J Am Coll Cardiol 2006;48 (8):<br />

1527–37.<br />

41. Vaccarino V et al. Depressive symptoms and risk of functional<br />

decline and death in patients with heart failure. J Am<br />

Coll Cardiol 2001;38:199–205.<br />

42. Jewitt DE et al. Free noradrenaline and adrenaline excreti-<br />

on in relation to the development of cardiac arrhythmias<br />

and heart-failure in patients with acute myocardial infarction.<br />

Lancet. 1969;1 (7596):635–641.<br />

43. Gorman JM, Sloan RP. Heart rate variability in depressive<br />

and anxiety disorders. Am Heart J 2000;140: 77–83.<br />

44. Carney RM et al. Depression is associated with reduced heart<br />

rate variability in patients with coronary heart disease.<br />

Circulation. 2001;104:2024-28<br />

45. Levine SP et al. Platelet activation and secretion associated<br />

with emotional stress. Circulation. 1995; 71:1129-1134.<br />

46. Carney RMet al. Depression as a risk factor for cardiac<br />

events in established coronary heart disease: a review of<br />

possible mechanisms, Ann Behav Med. 1995; 17:142-149.<br />

47. York KM et al. Psychobiology of depression/distress in<br />

congestive heart failure. Heart Fail Rev. 2009 ;14:35–50<br />

48. Murberg TA, Bru E. Social relationships and mortality in<br />

patients with congestive heart failure. J Psychosom Res<br />

2001;51:521–7.<br />

49. Konstam V et al. Baseline quality of life as a predictor of<br />

mortality and hospitalization in 5,025 patients with congestive<br />

heart failure. SOLVD Investigations.Studies of<br />

Left Ventricular Dysfunction Investigators. Am J Cardiol<br />

1996;78:890–5<br />

50. Frasure-Smith N et al. Depression and 18-month prognosis<br />

after myocardial infarction. Circulation. 1995;19:999-1005.<br />

51. Borsody J et al. Using self-efficacy to increase physical activity<br />

in patients with heart failure. Home Healthcare Nurse.1999;17:113-118.<br />

52. Majani G et al. Relationship between psychological profile<br />

and cardiological variables in chronic heart failure. Eur Heart<br />

J. 1999;20:1579-1586.<br />

53. Krumholz HM et al. Prognostic importance of emotional<br />

support for elderly patients hospitalised with heart failure.<br />

Circulation. 1998;97:958-964.


BÖLÜM<br />

3.11<br />

Kanser Hastalarında<br />

Kardiyovasküler Hastalığın<br />

Teşhis ve Tedavisi<br />

Prof. Dr. <strong>Rasim</strong> <strong>Enar</strong><br />

Kardiyovasküler hastalık (KVH) ve kanser dünyada<br />

ölümün önde gelen iki sebebidir. Herikisi birlikte tüm<br />

ölümlerin yarısından sorumludur. 1 Korunma ve tedavideki<br />

ilerlemelere rağmen heriki hastalık hastalara ve<br />

sağlık sistemine büyük sıkıntı ve ağır sorumluluk yüklemektedir.<br />

Ancak, KVH ve kanserin herikisini de taşıyan<br />

hastaların tedavisi ile ilgili az sayıda veri vardır. KVH ve<br />

kanser sıklıkla ayni hastada birlikte bulunmaktadır; heriki<br />

hastalığın yüksek prevalansı ve kanser veya tedavilerinin<br />

bazı KVH formlarına sebep olabildiği bu birlikteliğin<br />

önde gelen nedenleridir. Kalp hastalığı ve kanserin<br />

birlikteliği bu hastalardaki tedaviyi sıklıkla güçleştirir,<br />

çünkü bir hastalığın tedavisi diğer hastalığın sonucunu<br />

negatif olarak etkileyebilir.<br />

Ayrıca KVH tedavi kılavuzlarının temel alındığı çalışmalarda<br />

kanserli hastalar çalışma dışı bırakıldığından<br />

bu tedavilerin sonuçları ve etkileşimleri için ciddi bilgi<br />

yetersizliği bulunmaktadır. Dolayısı ile KVH’nın teşhis<br />

ve tedavisinde genellikle kabul edilen stratejiler her zaman<br />

kanser hastalarına uygulanamayabilir.<br />

Sol Ventrikül Disfonksiyonu:<br />

Kanser hastalarında SV disfonksiyonu değişik şekillerde<br />

bulunur (hafiften subkliniğe ve belirgin KY’ye<br />

kadar). Kalp yetersizliği ve kanserin bilikteliğinin sıklığının<br />

yüksek olmasının sebebi; herikisinin de yüksek<br />

prevelansı ve belirli tipteki kanser tedavilerinin kardiyotoksik<br />

etkileridir.<br />

Ancak, belirli tipteki kanser tedavileri ve bunların<br />

kalp üzerindeki zararlı etkileri arasındaki nedensel ilişki<br />

her zaman iyi saptanamayabilir.<br />

Önceden varolan kalp hastalığı ve birlikte kullanılan<br />

çoklu antikanser tedavi modelleri, hastada belirli kanser<br />

tedavisi ve onun olası kardiyotoksisitesinin ötesinde<br />

komplikasyonlar ile de ilişkili olabilir.<br />

Kemoterapi ile ilişkili kardiyomiyopatinin (KMP) iki<br />

şekli öne sürülmüştür (Tablo 1).<br />

• Tip–I kemoterapi-ilişkili KMP; sıklıkla geri dönüşümlü<br />

değildir, serbest radikal oluşumu ile yönetilir<br />

ve ultra-yapısal değişiklikler ile ilişkilidir. Bu tipe<br />

örnek Doxorubicin’in toksik etkisidir.<br />

• Tip–II kemoterapi-ilişkili KMP, aksine sıklıkla geriye<br />

dönüşümlüdür, doza bağımlı değildir, bloke olmuş<br />

ErB 2<br />

, sinyalleri ile yönetilir ve genellikle ultra-yapısal<br />

değişiklikler ile ilişkilendirilmemiştir. 3 Bundan<br />

başka tirozin kinaz inhibitörleri imatinib (Glevec),<br />

ultrayapısal değişikliklerin bir başka tipine neden<br />

olur (mitokondriyal anormallikler ve membran helezonlarının,<br />

vakuollar ve sarko-(endo)-plazmik retikulum<br />

da birikmesi dahil). 4<br />

Kanser Hastalarında Kalp Yetersizliğinin<br />

Teşhisi:<br />

Kanser hastalarında KY teşhis edilmesi sıklıktır. KY<br />

ve kanser birçok semptom ve bulguyu paylaşır (yorgunluk,<br />

dispne, artmış juguler venöz dolgunluk, veya<br />

akciğer muayenesinde raller gibi). Dolayısı ile kanser<br />

hastalarında konjestif KY teşhisini koymak için rutin<br />

teşhis yöntemlerine daha spesifik testlerin eklenmesine<br />

gerek duyulmaktadır.<br />

Endomiyokardiyal biyopsi (EMB), antrasilinin neden<br />

olduğu KMP’nin teşhisinde oldukça duyarlı ve spesifik<br />

bir testtir. EMB (endomiyokardiyal biyopsi) muayenesi<br />

SV disfonksiyonu (ekokardiyografi veya radyonüklid<br />

incelemeler ile) saptanmadan önce kardiyotoksisiteyi<br />

erken tesbit edebilir. 5 Ancak ilacın neden olduğu her<br />

tip KMP’de, kardiyak hasar saçılmış olduğundan EMB<br />

ile güvenilir olarak kesin tanı saptanamayabilir. Ayrıca<br />

trastuzumab-ilişkili kardiyak disfonksiyon antrasiline<br />

benzer ultra-yapısal değişikliklere neden olmaz. 6 Dolayısı<br />

ile kanser hastalarında SV disfonksiyonunu teşhis<br />

etmek için sıklıkla alternatif ve daha pratik (tercihen noninvazif)<br />

metodlara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

801


802<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 1. Kemoterapi ile ilişkili kardiyomiyopatinin iki şekli<br />

İLAÇLAR TİP-1 TİP-2<br />

İlaç sınıfı Antrasilin Trastuzumab<br />

Doz etkisi Toplanmış Dozla ilişkili değil<br />

Yeni başlamada etkisi Tekrarlama olasılığı yüksek Tekrarlama olasılığı düşük<br />

Morfolojik değişiklikler Vakuoller, miyofibriler dağılma, nekroz Belirgin ultra-yapısal anormallikler yok<br />

Mekanizması serbest radikal oluşumu, oksidatif stress/hasar B2 sinyalinin bloke edilmesi<br />

Prognoz Hasar genellikle geri-dönüşümsüz Sıklıkla geri-dönüşümlü<br />

(Curr Probl Cardiol 2008;33: 165)<br />

Radyonüklid ventrikülografi ve ekokardiyografi kemoterapinin<br />

neden olduğu KMP’yi saptayabilmek için<br />

sık kullanılır. Genelde görsel ekokardiyografik SVEF’si<br />

ile kantitatif radyonüklid SVEF’si arasında iyi bir korelasyon<br />

vardır, fakat kardiyak fonksiyonun izlenmesinde<br />

radyonüklid anjiyografi pratik olmamakla sık kullanılmaktadır,<br />

çünkü SVEF’si ölçümü daha iyi üretilebilmektedir<br />

(ekokardiyografiye avantajları: -hastaya özel göğüs<br />

duvarı deformitesi ve hasta pozisyonu gibi tekniğe<br />

bağlı: -radyonüklid yöntemle daha iyi ölçüm alınası- bu<br />

olumsuz faktörlerden en az etkilenir). 7<br />

Bununla birlikte heriki metodla belirlenen SVEF’leri<br />

arasında yakın korelasyon gözükmektedir. Olguya özel<br />

önemli bireysel farklılıklar da gösterebilirler.<br />

• Dolayısı ile, kemoterapi alan hastanın kalp fonksiyonları<br />

izlenecekse, tekrarlayan ölçümlerde<br />

ayni görüntüleme modeli kullanılmalıdır.<br />

• SVEF’sinde düşme klinik ile ilgili düşünülmelidir,<br />

bilindiği gibi erken kalp hasarının tayin<br />

edilmesinde SVEF’si duyarsız olabilir. 5 Kemoterapiden<br />

sonra, ekokardiyografide normal SVEF’li<br />

asemptomatik hastaların %50’sinde diastolik<br />

disfonksiyon vardır. 8 Kardiyotoksisitenin bulgu<br />

ve semptomlarının yokluğunda, kemoterapiden<br />

sonra olguların %25’de anlamlı ekokardiyografik<br />

bulgular bildirilmiştir. 9<br />

• Yapısal (hücresel) hasar, fonksiyonel bozulma ve<br />

SVEF’sinde düşme olmadan önce gelebilir, bundan<br />

dolayı kardiyotoksisite ve KMP’nin erken<br />

saptanmasında kardiyak biyomarkerler yardımcı<br />

olabilir.<br />

a. BNP ölçümü: Dispne ve kalp yetersizliği olan hastalarda<br />

faydalıdır. BNP düzeyi dispnenin pulmoner<br />

ve kardiyak sebeplerinin ayırt edilmesinde yardım<br />

eder. 10 Bu test kardiyotoksik kemoterapinin etkilerinin<br />

izlenmesinde başarı ile kullanılmaktadır. 11,12<br />

BNP, artmış hücresel hasarın sonucu kitlesel miyokardiyal<br />

disfonksiyonunun markeridir, SV’de yükselmiş<br />

dolum basıncı ve volumunu işaret eder; dolayısı<br />

ile hemodinamik olarak bozulmuş diyastolik ve sistolik<br />

fonksiyonları indirek yansıtır.<br />

Kemoterapi hastalarında BNP’nin yükselmesi, SV<br />

diyastolik fonksiyon bozulması ile sistolik fonksiyon<br />

bozulmasına göre daha yakın ilişkilidir. 13<br />

b. Kardiyak troponin düzeyinin ölçümü: Kemoterapi<br />

sonrasında erken ve geç miyokardiyal hasarın (mikroskopik)<br />

belirlenmesinde troponin düzeyinin seri<br />

ölçümü yardımcıdır. 14,15 Tedavi takibinde troponin<br />

düzeylerinin erken ve geç yükselişi artmış kardiyak<br />

olay insidensi ile birliktedir. 15 Özellikle inatçı (süreğen)<br />

troponin yüksekliği olan hastalarda kardiyak<br />

olaylar anlamlı olarak daha sıktır. 15 Kemoterapinin<br />

takipinde troponin yükselmesi olmayan hastalarda<br />

kardiyak komplikasyonların insidensi düşüktür. 15<br />

Kemoterapi sonrası troponin yükselmesi, daha sonra<br />

SVEF’sinde düşme gelişecek hastaların belirlenmesinde<br />

deyardımcıdır. 15,16<br />

Dolayısı ile bu basit yatakbaşı bakılabilen testler<br />

kalp yetersizliği ve kanserin sebep olduğu semptomların<br />

ayırt edilmesinde yardımcıdır, kalp yetersizliğini<br />

ima eden semptomları olan kanser hastalarında bu testlerin<br />

yapılması erkenden düşünülmelidir.<br />

• Yükselmiş BNP düzeyi KKY teşhisi için faydalıdır,<br />

fakat kanserli hastalarda SV volum yüklenmesi<br />

bulguları olmadan da yükselmiş BNP düzeyi<br />

göze çarpabilir (orta derece yükselmiş; >NÜS,<br />


Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi 803<br />

Akut koroner sendrom - Tanısal ikilemi<br />

NÜS’nin<br />

99’cu<br />

pers<br />

Zaman<br />

ŞEKİL 1. Troponin: AMİ sırasında ve non-iskemik durumlarda (kanser tedavisi sırasında, kardiyotoksisite markeri) kardiyak troponinlerin<br />

seyri: Kemoterapi sırasında kardiyak troponin (cTn), normalin/veya bazal değerin üstüne (nadiren 2 katına) çıkabilir ve<br />

mikroskopik hasarın işaretedir; gün içerisinde (saatlerde) seri ölçümlerde ve günlerce önemli değişiklikler göstermez. AMİ’de ise<br />

infarktın ilk 24 saatinde izlenen tipik “delta” seyri gösterir (-Mİ başlangıcının (ağrı) 6’cı saatinde, +4 saat sonra giderek yükselmesi<br />

ve reperfüzyon tedavisi yapılmayan veya infarkt arteri açılmayanlarda 24 saatte düşmeye başlaması). AMİ’deki gibi makroskobik<br />

hücre hasarı ile sonuçlanan enzimatik (troponin, CK) kardiyotoksisite durumunda NÜS’nin (Normalin üst sınırı) X10-50 kat üstüne<br />

yükselmesi durumunda SVEF’de belirgin ciddi düşüş ile birliktedir. ?: Noniskemik troponin yükselişi ve seyri (niteliksiz: NÜS’nin hafif<br />

üzerinde ve 6 saat aralarla veya günlük ölçümlerde


804<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

TABLO 2. Seçilmiş kemoterapi ajanlarının yan etkilerinin<br />

insidensi<br />

Sol ventrikül yetersizliği:<br />

Antrasilinler: +++<br />

Siklofosfamid (cytoxan yüksek doz): ++<br />

Ifosfamid (Mitoxana, yüksek dozda): ++++<br />

Cisplatin (Platinol): ++<br />

Imatinib mesylate (Gleevec): ++++<br />

Alemtuzumab (Campath): +<br />

Trastuzumab (Herceptin): ++<br />

İnterferon alfa: +<br />

Miyokardiyal iskemi:<br />

5-Florourasil(adrucil): ++<br />

Capecitabine (Xeloda): +<br />

İnterferon alfa: +<br />

Hipotansiyon:<br />

Etoposide (Vepesid): ++<br />

Al-trans-retinoic acid (Tretinoin): ++<br />

Sitokinler (interlökin-2 ve interferon alfa gibi): +++/++++<br />

Monoklonal antikorlar: +/+++<br />

Hipertansiyon:<br />

Bevacizumab (Avasatin): ++<br />

İnterferon alfa: ++<br />

Tromboemboliz:<br />

Thadilomide: +++<br />

Bevacimuab (Avastin): +++<br />

Irınotecan: ++++<br />

Cisplatin: ++++<br />

Bradiaritmiler:<br />

Paclitaxel (Taxol): +<br />

Thalidomide (thalomid): ++<br />

Cisplatin: ++++<br />

5-Florourasil (Adrucil): ++++<br />

QT uzaması veya Torsades de pointes:<br />

Arsenik trioxide (trisenox): ++++<br />

SV fonksiyonu olan ve Antrasilin ile tedavi edilen hastalarda<br />

Karvedilolun SVEF düşüşünü önleyerek kardiyoprotektif<br />

olduğu bildirilmiştir (JACC 2006;48: 2258-62).<br />

• Doxorubisinin neden olduğu KMP’nin ü prognozu<br />

kötü olduğundan, kardiyotoksisiteyi azaltmak<br />

için dexazoxone (demir bağlayıcı ajan) ve karvedilole<br />

ek olarak diğer ilaçlar da (lipid- düşürücü<br />

probukol ve kalsiyum kanal blokeri amlodipin)<br />

kullanılmıştır (Prog Cardiovasc Dis 2007;49: 350-52).<br />

Tirozin Kinaz İnhibitörleri:<br />

Birçok tirozin kinaz inhibitörü Kardiyak disfonksiyon<br />

gelişme riski ile birliktedir. Renal ve gastrointestinal<br />

karsinomada kullanılan Sunitinib ile hastaların<br />

%11’de SV disfonksiyonu geliştiği bildirilmiştir. İmatinib<br />

de benzer şekilde KY gelişimi ile ilişkilendirilmiş.<br />

Dasatinib’in isekardiyotoksisitesi henüz iyi tanımlanamamıştır,<br />

bu ilaç da SV disfonksiyonu gelişimi ile ilişkilidir.<br />

Trastuzumab monoklonal antikor olup, meme kanserinde<br />

kullanılmaktadır. Tastuzumabın neden olduğu<br />

kardiyak disfonksiyon, birlikte veya öncesinde kullanılan<br />

doxorubisinden bağımsızdır.<br />

Trastuzumab’ın neden olduğu kardiyak disfonksiyonun<br />

insidensi geçmişte minimal antrasilin alanlarda<br />

%1. Aksine, geçmişte yaygın olarak doxorubisin kullananlarda<br />

kardiyak disfonksiyon insidensi tekbaşına<br />

trastuzumab tedavisi ile %7’ye ve trastuzumab (+) paclitaxel<br />

kombinasyonu ile %12’ye çıkmıştır. Trastuzumab<br />

ve doxorububisinin birlikte kullanılması ile risk daha<br />

fazla artmıştır, %29.<br />

• Trastuzumab ile tedavi edilen hastalarda, şayet<br />

SVEF >%40 ise; kardiyak fonksiyon değişiklikleri<br />

her 3 ayda bir izlenmelidir.<br />

• Şayet SVEF’si


Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi 805<br />

• Siklofosfamid ile KY gelişimini artıran diğer risk<br />

faktörleri: İlerelemiş yaş, siklofosfamidin cisplatin,<br />

antrasilinler veya mediyastinal radyasyon ile<br />

kombine edilmesidir. Ifosfamid ile daha az kardiyotoksisite<br />

bildirilmiştir. Ifosfamide nadiren<br />

KY gibi hayati tehlikesi olan komplikasyonlar ile<br />

ilişkilendirilmiştir.<br />

Cisplatin AMİ ve diastolik disfonksiyon ile de ilişkilendirilmiştir<br />

(Treat Rev 2004;30: 181-91). Cisplatin ile metastatik<br />

kanser tedavisi görenlerde koroner arter hastalığı<br />

ve diastolik KY insidensi ayni yaştaki hastalara göre<br />

artmıştır (J Clin Oncol 2000;18: 1725-32). Olası mekanizmalardan<br />

birisi artmış trombosit agregasyonudur.<br />

Mitomisin’nin özellikle doxorubisin ile kombinasyonunun<br />

kardiyotoksik etkileri ima edilmiştir. Mitomisin<br />

C’nin etkileri 30 mg/kg m 2 biriken dozda KY gelişimini<br />

anlamlı artırmaktadır. Mitomisin C’nin neden olduğu<br />

kardiyotoksisite superoksidlerin teşekkülü ile ilişkili<br />

olabilir.<br />

Antimetabolitler:<br />

Yüksek doz 5-Florourasil (>800 mg/m 2 /gün) ile kardiyak<br />

etkilerin insidensi %10’a kadardır.<br />

5-FU’nun kardiyotoksik yan etkileri arasında Mİ<br />

dahil miyokardiyal iskemi de vardır, izole SV disfonksiyonu<br />

nadiren bildirilmiştir. Önceden varolan iskemik<br />

kalp hastalığı 5-FU ile kardiyotoksisite gelişmesi için<br />

risk faktörüdür.<br />

Antimikrotubul Ajanlar:<br />

Taxanlar ( Paclitaxel gibi), kardiyak toksisiteye sekonder<br />

antrasilinleri tolere edemeyenlerde sıklıkla kullanılırlar.<br />

Antrasilinler (doxorubisin) ve Paclitaxelin kombinasyon<br />

tedavisi sıklıkla yüksek oranda kardiyotoksisite<br />

ile komplikedir, buna iki ilacın farmakinetiklerinin<br />

birlikte sebep olduğuna inanılmaktadır. Aksine, tekli<br />

ajan olarak Paclitaxelin, hasta önce doksorubisin ile tedavi<br />

edilse bile kardiyak disfonksiyona neden olduğu<br />

görülmemiştir. Paklitaxel tedavisi sırasında geleneksel<br />

risk faktörleri olan hastalarda bile kardiyak fonksiyon<br />

bozulmamıştır.Oysa ki, paklitaxel diğer kardiyotoksik<br />

kemoterapiler ile birlikte kullanıldığında kardiyak disfonksiyon<br />

şiddetlendirebilir.<br />

• Paklitaxel veya Vinkristin ile deneysel çalışmalarda,<br />

bu ajanların kalp-koruyucu etkiler de sergilediği gösterilmiştir.<br />

Monoklonal Antikorlar:<br />

Hematolojik maliniteler, meme kanseri, kolorektal<br />

kanser tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadırlar. Bu ajanların<br />

birkaçının anlamlı kardiyotoksik etkileri vardır ve<br />

KY gelişmesi ile birliktedir.<br />

Alemtuzumab, CD52’ye monoklonal antikordur T-<br />

hücre lösemisinin tedavisinde kullanılmaktadır. İnfüzyonundan<br />

sonra kalp fonksiyonunda bozulma bildirilmiştir.<br />

Ayrıca Alemtuzumab sıklıkla kardiyak iskemi ile<br />

de ilişkilendirilmiştir.<br />

Bevacizumab, humanize monoklonal antikorlardır,<br />

ve doxorubisin ile kombine edildiğinde kardiyomiyopati<br />

oranı yükselmiştir.<br />

• Antrasilinle ilişkilendirilmiş kardiyomiyopati<br />

riskini artıran iki risk faktörü ise radyoterapi<br />

ve yüksek doz alkile edici ajanların verilmesidir.<br />

Bevacizumabın kardiyotoksik mekanizmalarının<br />

birisi; daha sonra kardiyak disfonksiyona götüren<br />

miyokardiyal hasara neden olan anti-anjiogenik<br />

özellikleridir.<br />

İnterferonlar:<br />

Glikopreteinler ailesindendir; alfa, beta ve gamma<br />

alt-grupları vardır. İnterferon-alfa kardiyomiyopati ile<br />

ilişkilendirilmiştir, sitokin kesildilkten sonra genellikle<br />

geriye- dönüşlüdür. İnterferon-alfa tedavisi kardiyomiyopatinin<br />

geriye-dönüşüsüz şekli ile de ilişkilendirilmiştir.<br />

Mekanizması bilinmemektedir.<br />

Kanser Hastalarında Kalp Yetersizliği Tedavisi:<br />

Kemoterapinin neden olduğu kalp yetersizliğinin<br />

spesifik tedavisi yaygın olarak çalışılmamıştır. Epirubisin<br />

ile tedavi gören meme kanseri hastalarında ACEİ’ler<br />

SVEF’yi artırmıştır, bu sonucun işaret ettiği; ACEİ’ler<br />

kanser hastalarında SV disfonksiyonu tedavisinin bir<br />

parçası olmalıdır (Ann Oncol 2002;13:699- 709). Doksorubisin<br />

tedavisinden sonra gelişen SV disfonksiyonunda,<br />

ACEİ’lere Beta blokerlerin eklenmesi, tekbaşına kullanılan<br />

ACEİ alanlara göre SVEF’sini daha anlamlı düzeltiği<br />

gösterilmiştir (J Heart Lung Transplant 2005;24: 2196-201).<br />

Kemoterapinin neden olduğu kardiyomiyopatide<br />

SVEF’si ACEİ ve Bb tedavi ile anlamlı derecede düzelmiştir.<br />

• Kemoterapinin neden olduğu SV disfonksiyonunda<br />

Bb ve ACEİ ilaçların herikiside birlikte<br />

başlanmalıdır.<br />

• SV disfonksiyonlu kanser hastaları sonsuza<br />

kadar ACEİ ve Bb tedavisinde tutulmalıdır,<br />

bunların kesilmesi anlamlı klinik kötüleşmeye<br />

yol açabilir. (Circulatıon 2003; suppl4:665)<br />

İmitanib’e (Gleevac) bağlı kardiyomiyopatisi olan<br />

hastalar da ACEİ ve Bb tedavisi ile düzelmiştir, bu hastaların<br />

bazıları Imitanip tedavisini güvenle sürdürebilmiştir.<br />

ACEİ ve Bb tedavi devam ettikce fonksiyonel<br />

sınıfı ve SVEF’sinde herhangi bir düşme olmamıştır (J<br />

Card Fail;11suppl:54).


806<br />

KANITA DAYALI KALP YETERSİZLİĞİ KİTABI<br />

ACEİ’lere intoleransı olan hastalarda Valsartan tedavisine<br />

geçilmelidir, daha iyi tolere edilmiş ve SVEF’yi<br />

düzelttiği gösterilmiştir.<br />

Akut dekompanse KY’de Milrinon ile klinik düzelme<br />

sağlanmıştır. Bu hastalara daha sonra güvenle ACEİ<br />

ve Bb başlanabilir.<br />

Takip ve İzleme:<br />

Klinik olarak ve periyodik SVEF’si ile takip edilmelidir.<br />

Ekokardiyogram veya radyonüklid görüntülemenin<br />

ne sıklıkta yapılmasına kılavuzluk edecek resmi fikirbirliği<br />

yoktur.<br />

SVEF’de en erken düşme kemoterapiden 3 ay sonra<br />

bildirilmiştir (JACC 200;36: 517-22).<br />

Antrasilinnin bir dozundan sonra diastolik fonksiyon<br />

değişikliği saptanmış, SVEF’sinde düşme en erken<br />

ikinci dozdan sonra bulunmuştur (Am J Cardıol 2007; 99:<br />

974-7). Bu nedenle bu hastalar güncel bilgiler temel alınarak<br />

çok yakından izlenmelidir.<br />

• Sistolik fonksiyonun değerlendirilmesi ideal<br />

olarak her kemoterapi siklusundan sonra<br />

veya kemoterapi başladıktan en az 3 ay sonra<br />

yapılmalıdır.<br />

• Bu hastalar sonsuza kadar da takip edilmelidirler.<br />

Miyokardiyal İskemi:<br />

Göğüs ağrısı kanser hastalarının en sık semptomudur,<br />

miyokardiyal iskeminin değerlendirilmesi sıklıkla<br />

gerekmektedir. KAH ve/veya akut koroner sendrom<br />

(AKS) riskini artıran birçok kanser tedavisi şekli vardır.<br />

Kanser tedavisinin neden olduğu KAH ve AKS’nin<br />

mekanizmalarının anlaşılması, kanserli hastalarda miyokardiyal<br />

iskeminin önlenme, öngörülme ve tedavisine<br />

yardımcı olabilir.<br />

• AKS ile ilişkilendirilmiş Kemoterapiler: AKS’ye<br />

sebep olan veya ilişkili kemoterapi ajanları. Bunların<br />

bazıları: 5-FU ve bunun ön-ilacı capectine,<br />

paclitaxel ve interferon.<br />

• Bunların tümü AKS, koroner anjiyogramda nonobstrüktif<br />

KAH ile ilişkili bulunmuştur, bu tip<br />

AKS’ye koroner spazmın sebep olabileceği işaret<br />

edilmiştir. Cisplatin, vinblastin ve bleomisin’nin<br />

de akut vasküler toksiseteye sebep olduğu bilinmektedir.<br />

Cisplatin ile hastaların %38’de tedavi<br />

sırasında angina pektoris geliştiği bildirilmiştir.<br />

• Vasküler toksisite ile ilişkilendirilmiş kemoterapi<br />

ajanları alan hastalar kardiyak iskemi için izlenmelidir<br />

ve AKS bulunanlarda bu ajanlar en azından<br />

geçici olarak kesilmelidir.<br />

• Bir başka kanser tedavi yöntemi radyoterapi de<br />

(Radyasyon tedavisi), sadece koroner arter hastalığına<br />

neden olmaz, perikardiyal hastalık (konstrüktif<br />

hastalık), valvular kalp hastalığı, ileti sistemi<br />

hastalığı (kalp bloğu) ve miyokard hastalığına<br />

da (restriktif kardiyomiyopati) sebep olabilir.<br />

Antrosidin Neden Olduğu<br />

Kardiyomiyopati (AC-KMP):<br />

AC-KMP’nin doğal hikayesi ve modern KY tedavisine<br />

cevabı iyi tanımlanmamıştır. SVEF ≤%45 ardışık 201<br />

hastada Enalapril ve Karvedilola SVEF’si kötüleştikten<br />

sonra hızla başlanmıştır (Hastaların %42’si tedaviye cevap<br />

vermiş, %13’ü ise kısmen cevap vermiştir. Hastaların<br />

%45’i ise cevap vermemiştir.<br />

Kemoterapi sonundan KY tedavisi başlangıcına kadar<br />

geçen süre uzadıkça cevap verenlerin oranı progressif<br />

olarak azalmıştır: KY tedavisine başlamak için geçen<br />

süre ≥6 ay olanlarda SVEF’de tam iyileşme olmamıştır.<br />

Cevap verenlerde KY tedavisine kısmi cevap verenlere<br />

göre toplanmış kardiyak olaylar daha düşük oranda gelişmiştir.<br />

Sonuç: AC-KMP gelişen kanser hastalarında<br />

kardiyak disfonksiyon erken saptanıp tedaviye zaman<br />

kaybedilmeden başlandığında (


Kanser Hastalarında Kardiyovasküler Hastalığın Teşhis ve Tedavisi 807<br />

10. Morrison LK, Harrison A, Krishnaswamy P, et al. Utility of<br />

a rapid B-natriuretic peptide assay in differentiating congestive<br />

heart failure from lung disease in patients presenting<br />

with dyspnea. J Am Coll Cardiol 2002;39:202-9.<br />

11. Suzuki T, Hayashi D, Yamazaki T, et al. Elevated B-type<br />

natriuretic peptide levels after anthracycline administration.<br />

Am Heart J 1998;136:362-3.<br />

12. Okumura H, Iuchi K, Yoshida T, et al. Brain natriuretic peptide<br />

is a predictor of anthracycline-induced cardiotoxicity.<br />

Acta Haematol 2000;104:158-63.<br />

13. Nousiainen T, Vanninen E, Jantunen E, et al. Natriuretic<br />

peptides during the development of doxorubicin-induced<br />

left ventricular diastolic dysfunction. J Intern Med 2002;<br />

251:228-34.<br />

14. Urbanova D, Urban L, Carter A, et al. Cardiac troponinsbiochemical<br />

markers of cardiac toxicity after cytostatic therapy.<br />

Neoplasma 2006;53:183-90.<br />

15. Cardinale D, Sandri MT, Colombo A, et al. Prognostic<br />

value of troponin I in cardiac risk stratification of cancer<br />

patients undergoing high-dose chemotherapy. Circulation<br />

2004;109:2749-54.<br />

16. Cardinale D, Sandri MT, Martinoni A, et al. Left ventricular<br />

dysfunction predicted by early troponin I release after<br />

high-dose chemotherapy. J Am Coll Cardiol 2000;36:517-22.<br />

17. Burjonroppa SCTA, Xiao LC, Johnson MM, et al. Cancer<br />

patients with markedly elevated B-type Natriuretic peptide<br />

may not have volume overload. Am J Clini Oncol 2007;<br />

30:287-93.<br />

18. Yeh ET. Cardiotoxicity induced by chemotherapy and antibody<br />

therapy. Annu Rev Med 2006;57:485-98.<br />

19. Yeh ET, Tong AT, Lenihan DJ, et al. Cardiovascular complications<br />

of cancer therapy: diagnosis, pathogenesis, and<br />

management. Circulation 2004;109:3122-31.<br />

20. Yusuf SW, RazeghiP, Yeh ETH. The diagnosis and management<br />

of Cardiovascular disease in Cancer patients. CurrProbl<br />

Cardiol 2008;33: 163-96


İndeks<br />

A<br />

Ablasyon 783<br />

Aborted shock 706<br />

ACC/AHA Kliniko-Patolojik Evrelendirmesi 417, 419<br />

ACE İnhibitörleri 74, 97, 330, 430<br />

ACEİ tedavi 409<br />

ADHERE çalışması 43, 44, 105, 147, 150, 151, 354, 364,<br />

365, 368, 369, 391, 408<br />

Adrenalin 517<br />

Adrenerjik reseptör blokerleri (bkz, beta blokerler97<br />

Adrenomedüllin 148<br />

Afterload 11<br />

AHA/ACC Evreleri 556<br />

AHI 687, 690, 693<br />

Akciğer kompliyansı 472<br />

Aksiyon potansiyeli 8<br />

Aktif miyokardit 744<br />

Akut kalp yetersizliği 101, 305<br />

Akut koroner sendrom 536<br />

Akut miyokard infarktüsü 388, 695<br />

Akut miyokardit 744<br />

Akut pulmoner (akciğer) ödemi 382<br />

Akut semptomatik hiponatremi (bkz, hiponatremi) 359<br />

Akut vazodilatör test 679<br />

Albumin 522<br />

Aldosteron 167<br />

Aldosteron antagonistleri 84, 96, 98, 433<br />

Alfieri tekniği 249<br />

Alkile edici ajanlar 804<br />

ALKK çalışması 712, 723<br />

Alveolar ödem 404<br />

Alveolar ölü-boşluk 485<br />

Amiodaron 527, 775, 776<br />

Anemi 567, 589<br />

Ani kardiyak ölüm 779<br />

Ani ölüm 778<br />

Anjiyotensin-aldosteron sistemi 73<br />

Anjiyotensin-II reseptörleri 73<br />

Anjiyotensin-II reseptör blokerleri 95, 97, 432<br />

Anksiyete 798<br />

ANP 36<br />

Antiaritmik ilaçlar 100, 440<br />

Antihiperglisemik tedavi 583, 584<br />

Antikoagulanlar 99<br />

Antikoagülasyon 777<br />

Antimetabolitler 805<br />

Antimikrotubuler ajanlar 805<br />

Antitrombositler 99<br />

Antrasilinler 802, 803<br />

Apnea 693<br />

Apoptozis 734<br />

ARB’ler (bkz, anjiyotensin II reseptör blokerleri) 75<br />

ARDS 488<br />

Aritmiler 439, 565<br />

Arjinin vazopressin 160<br />

Artrit 568<br />

AT1 ve AT2 reseptörleri 73<br />

Atım hacmi 270<br />

ATLAS çalışması 82<br />

Atriyal fibrilasyon 566, 773<br />

Atriyoventriküler dissenkroni 282<br />

B<br />

Basınç desteği (mekanik ventilasyon) 472, 474<br />

Batista girişimi 247<br />

Batista operasyonu 243, 246<br />

Batıda üç bölge 484<br />

Bat-wing (bkz butterfl görünümü) 402<br />

Benadrilin 798<br />

Benzodiazepinler 475<br />

Beta adrenerjik reseptör blokerleri 435<br />

Beta-Bloker ilaçlar 85, 335<br />

Beta reseptörler 85<br />

809


810<br />

İndeks<br />

BHAT çalışması 93<br />

Bifazik pozitif havayolu basıncı 477, 481<br />

Bikarbonat 519<br />

Biomedicus Biopump 255<br />

BiPAP 463, 477, 691<br />

Bisoprolol 92<br />

Biventriküler resenkronizasyon pacing 100<br />

Biyopsi 747<br />

BNP (bkz natriüretik peptidler) 36, 104, 114, 347, 383, 388,<br />

412<br />

Böbrek yetersizliği 602<br />

Bosentan 674<br />

B-tip natriüretik peptid (bkz BNP) 113<br />

Butirofenonlar 475<br />

Butterfly 402<br />

Butterfly görünümü 654<br />

C<br />

CAPRICORN çalışması 96, 209, 512, 563<br />

CAPTIM çalışması 706<br />

CardioWest TAH 255<br />

CARMEN çalışması209<br />

CASS çalışması 513<br />

CHARM çalışması 83, 95<br />

CHARM-Alternative çalışması 83<br />

CHARM-Preserved çalışması 193, 578<br />

Cheyne- Stokes solunumu 372<br />

CHOİR çalışması 593<br />

CHRISTMAAS çalışması 563<br />

CIBIS -II çalışması 93<br />

Cisplatin 804<br />

CK-MB 389<br />

Cockcroft-Gault eşitliği 619<br />

Cockroft formülü 571<br />

COMET çalışması 93, 96, 589<br />

Connexin 7<br />

CONSENSUS çalışması 81, 94, 619<br />

COPERNİCUS çalışması 91<br />

CorCap 243<br />

CPAP 327, 344, 463, 464, 471, 690<br />

CREATE çalışması 593<br />

CRT 251, 410, 445<br />

C-SMART çalışması 244<br />

CURE çalışması 512<br />

Cystatin C 612<br />

Çinko İçerikleri 503<br />

D<br />

6-Dakika yürüme testi 768<br />

Dallas patoloji kriterleri (bkz miyokardit) 743<br />

Darbepoetin-alfa 592<br />

DASH diyeti 513<br />

D-dimer 388<br />

Dekonjesyon 540<br />

Demir 593<br />

Deoksiribonükleik asit mikro-array 612<br />

Depresyon 798<br />

Deselerasyon zamanı 277<br />

DIG çalışması 193<br />

Dıgıbınd 56<br />

Digital glikozidleri 774<br />

Digoksin 50, 99, 326, 621, 719, 736<br />

Digoksin immun fab 56<br />

Dijital 438<br />

Dijital toksisitesi 52<br />

Dilate kardiyomiyopati 32<br />

Diltiazem 529<br />

Dinamik kardiyomiyoplasti 244<br />

Dislipidemi 512<br />

Dispne 371<br />

Diüretikler 58, 331, 530<br />

Diüretik refrakterliği 99, 542<br />

Diüretik rezistansı 68, 333<br />

Diüretik rotasyonu 352<br />

Diüretik tedavi 98, 428<br />

Diüretik toleransı 333<br />

Diyabetes mellitus 500, 512, 563, 579<br />

Diyastolik fonksiyon 768<br />

Diyastolik disfonksiyon 185<br />

Dobutamin 118, 325, 336, 524, 718<br />

Dofetilid 777<br />

Doku doppler ekokardiyografi 271, 291<br />

Doku doppler ekokardiyografi 279<br />

Dopamin 123, 336, 524, 718<br />

Dopaminerjik- diürez 544<br />

Dor girişimi 244<br />

Doxorubisin 804<br />

Düşük tuz sendromu 493<br />

E<br />

ECLS çalışması 724<br />

ECMO çalışması 254<br />

EFICA çalışması 115<br />

Egzersiz 443<br />

Egzersiz eğitimi 443<br />

Ekspiratuar pozitif havayolu basıncı 477<br />

Eksternal kontrpulsasyon 446<br />

Ekstrakorporal yaşam desteği 724<br />

Elektriksel kardiyoversiyon 777<br />

Elektriksel tedavi 775<br />

Elektrolitler 548<br />

ELITE çalışması 83, 606, 620<br />

ELİTE-I çalışması 575<br />

ELİTE-II çalışması 575, 606<br />

Emzirme 631


İndeks 811<br />

Endomiyokardiyal biyopsi 747<br />

Endotelin 163<br />

Endotelin reseptör antagonistleri 674, 683<br />

Endotrakeal intubasyon 473<br />

EPAP 477<br />

EPHESUS çalışması 84, 96<br />

Epinefrin 126, 338, 719<br />

Eplerenon 64<br />

Epoetin-beta 592<br />

Epoprostenol 674<br />

Epoprotenol 675<br />

Ergorefleks etkileri 39<br />

ESA 593<br />

Esansiyel yağ asitleri 502<br />

ESCAPE çalışması 115, 612, 761<br />

Etkin dolaşım volumu 543<br />

EUROPA çalışması 512<br />

EVRE A-D 419, 420, 422, 423, 426<br />

F<br />

Faktör 15 148<br />

Fantom tümörü 651<br />

Fantom Tümörü 406<br />

FERRIC-HF çalışması 594<br />

Fizyolojik PEEP 474<br />

Flolan 675<br />

5-Florourasil 805<br />

Fluoksetin 798<br />

Fonksiyonel mitral regürjitasyonu 206<br />

Forrester hemodinamik evrelendirmesi 704<br />

Forrester sınıflaması 308, 556<br />

Fosfodiesteraz-5 inhibitörü 674<br />

Fosfodiesteraz İnhibitörleri 337<br />

Framingham çalışması 139, 513<br />

Frank-Starling prensibi 5<br />

Fulminan miyokardit (bkz miyokardit) 743<br />

Furosemid 63, 344, 530<br />

Furosemid infüzyon 334<br />

G<br />

Galektin-3 148<br />

Gap- junctionlar 7<br />

Gault formülü 571<br />

Gebelik 624<br />

Gebelik kardiyomiyopatisi 731<br />

Genetik risk prediktörleri 511<br />

Göğüs radyografisi 396<br />

Gore-Tex yama 715<br />

GUSTO çalışması 722, 725<br />

Gut 568<br />

H<br />

HCT çalışması 593<br />

HeartMate çalışması 255<br />

HeartMate-II çalışması 256<br />

Hemokonsantrasyon 361<br />

Hemoptizi 48, 381<br />

Hemopump 726<br />

Henry-Gauer atriyal refleksi 160<br />

Hibernasyon 241<br />

Hiberne miyokardiyum 771<br />

Hill’in kas modeli 11<br />

Hiper-diürez 538<br />

Hiperkapni 472<br />

Hiperpotasemi 519, 551<br />

Hipertansiyon 513, 561<br />

Hipertonik sodyum klorür 521<br />

Hipertrofik kardiyomiyopati 30<br />

Hipomagnezemi 554<br />

Hiponatremi 355, 549, 359<br />

Hipopnea 693<br />

Hipopotasemi 553<br />

Hipoventilasyon 457<br />

Hız kontrolu 774<br />

HMG CoA redüktaz inhibitörleri 567<br />

HOPE çalışması 82, 512, 563<br />

HPS çalışması 512<br />

I<br />

IE ratio 475<br />

IGF -1 792<br />

IGF-I 792<br />

Impella 254<br />

Impella CardıoSystems 727<br />

Impella recover 727<br />

IMV 474<br />

IPAP 477<br />

İABP 449, 720<br />

İCD 100<br />

İfosfamid 804<br />

İlerlemiş kalp yetersizliği 757<br />

İlerlemiş kronik kalp yetersizliği tedavisi 765<br />

İlloprost 675<br />

İmitanib 805<br />

İmpedans (impedance) kardiyografi 49<br />

İmprovement-HF çalışması 152<br />

İndapamid 429<br />

İnflamatuar kardiyomiyopati 743<br />

İnodilatör 541<br />

İnotroplar 368<br />

İnspirasyon/ekspirasyon oranı 475<br />

İnspiratuar basınç zirvesi 472<br />

İnspiratuar pozitif havayolu basıncı 477<br />

insülin growth faktör I 792


812<br />

İndeks<br />

İntercaleted-diskler 7<br />

İnterferonlar 805<br />

İntermitan zorunlu (mandatory) ventilasyon 474<br />

İntertisiyel ödem 404<br />

İntertisyel pulmoner ödem 403<br />

İnterventriküler dissenkroni 282<br />

İntra-aortik balon karşı-pulsasyon 721<br />

İntra-aortik salon pompası (bkz İABP) 449<br />

İntravenöz ilaç tedavi protokolleri 303<br />

İntraventriküler dissenkroni 282<br />

İntrinsek PEEP 471<br />

İskemik mitral regürjitasyonu 197<br />

İskemik paralizi 704<br />

İzovolumik miyokardiyal akselerasyon 272<br />

İzovolumik relaksasyon zamanı 277<br />

J<br />

Jarvik 2000 256<br />

Jatene Dor prosedürü 243<br />

K<br />

Kalp debisi 270<br />

Kalp siklusu 13<br />

Kalp transplantasyonu 771<br />

Kalp yetersizliğinin tanımı 415<br />

Kalsiyum 496<br />

Kalsiyum içeriği 496<br />

Kalsiyum kanal blokerleri 673, 683, 774<br />

Kandesartan 95<br />

Kapanma volumu 482<br />

Karbonhidratlar 503<br />

Karbon monoksit diffüzyon kapasitesi 644<br />

Kardiyak glikozidler 339, 438<br />

Kardiyak resenkronizasyon 282<br />

Kardiyojenik şok 452, 695<br />

Kardiyopulmoner bypass 725, 726<br />

Kardiyopulmoner egzersiz testi 768<br />

Kardiyorenal sendrom 352, 610, 760<br />

Karvedilol 92<br />

Kardiyak kaşeksi , 560<br />

Kavşak-yarığı 7<br />

KDQI 600<br />

Kelebek görüntüsü 402<br />

Kerley A ve C çizgileri 650<br />

Kerley B çizgileri 405, 650<br />

Kerley septal çizgileri (bkz Kerley A, B, C) 402<br />

Killip sınıflaması 556, 695, 702<br />

Kimbal 702<br />

Kısıtlayıcı dolum paterni 277<br />

Klorotiyazid 429<br />

KOAH 566<br />

Kolloidler 548<br />

Kompliyans 482<br />

Korunma 507<br />

Korunmuş sistolik işlevli kalp yetersizliği (bkz diyastolik<br />

disfonksiyon) 276<br />

Kristaloidler 548<br />

Kromogranin A 148<br />

Kronik böbrek hastalığı 513<br />

Kronik böbrek yetersizliği 599<br />

Kronik dializ 608<br />

Kronik persistan miyokardit (bkz miyokardit) 744<br />

Kronik tromboembolik hastalık 667<br />

Kulp diüretikleri 60, 324, 342<br />

Kulp-diürezi 544<br />

Kusmaul solunumu 373<br />

L<br />

Laktatlı ringer solüsyonu 520<br />

Laplace kanunu 6<br />

Levosimendan 120, 337, 525<br />

LİDO çalışması 121<br />

Lidokain 528<br />

LİFE çalışması 95<br />

Liponektin 148<br />

Losartan 95<br />

M<br />

Magnezyum 497, 522<br />

Mannitol 521<br />

MAPPET-3 çalışması 669<br />

Matriks 20<br />

Matriks remodelingi 145<br />

McCarthy Coapsys cihazı 207<br />

McConell belirtisi 661<br />

MDC çalışması 93, 95<br />

Mekanik dissenkroni 282<br />

Membran stabilize eden aktivite 89<br />

Meme sütü 631<br />

MERİT- HF çalışması 91, 92, 576<br />

Metformin 585<br />

Metoprolol 92, 528<br />

MİAMİ çalışması 335<br />

Milrinone 120, 325<br />

Mitral regürjitasyonu 176, 697<br />

Miyokardit 732, 743<br />

Miyokardiyal gevşeme bozukluğu 277<br />

Miyokardiyal stunning 698<br />

MONİCA survey 139<br />

Morfin 328, 531<br />

Müller manevrası 689<br />

Myosplint cihazı 243<br />

N<br />

Natriüretik peptidler (bkz BNP) 37, 113, 146, 147, 325<br />

Natriüretik peptidler (bkz Neritide) 369


İndeks 813<br />

Natriüretik sistemler 36<br />

Nebivelol 96<br />

Nefes darlığı 371, 372<br />

Nesiritide 118, 355<br />

NGAL 612<br />

Nitrik oksid 163<br />

Nitrodilatörler 368<br />

Nitrogliserin 344, 527, 720<br />

Nitroprussid 117, 344, 518<br />

NIV (noninvazif ventilasyon) 476<br />

Noktasal takip 273<br />

Non-invazif mekanik ventilasyon 463, 476<br />

Non-invazif pozif basınç ventilasyon 464<br />

Noradrenalin 531<br />

Norepinefrin 126, 339, 531, 719<br />

Nörohormonlar 145<br />

Novacor destek cihazı 255<br />

NT-proBNP 412<br />

NYHA sınıflaması 42, 416, 426, 556<br />

O-Ö<br />

Obezite 499, 513<br />

Obstrüktif uyku apnesi 687<br />

Oksijenasyon 471<br />

Olmstead çalışması 573<br />

Opiatlar 475<br />

OPTİMAL çalışması 95<br />

Optimal diürez 538<br />

OPTİME- CHF çalışması 120<br />

OPTIME- HF çalışması 106<br />

OPTIMIZE-HF çalışması 594<br />

Orantılı nabız basıncı 407<br />

Ortopne 645<br />

Osteoprotegerin 148<br />

OtoPEEP 471<br />

Ozmotik-diürez 544<br />

Ödem 46, 375<br />

Öksürük 47<br />

Övolemik hiponatremi (bkz hiponatremi) 358<br />

P<br />

Pacemakerler 445<br />

Paclitaxel 805<br />

Palato-faringoplasti 691<br />

Pancuronium 475<br />

Paroksismal noktürnal dispne 372<br />

PEEP 471<br />

Pendelluft 483<br />

Penn formülü 269<br />

PEP-CHF 193, 578<br />

Periarteriyel manşetlenme 405<br />

Periferik siyanoz 374<br />

Peripartum kardiyomiyopati (bkz gebelik) 731<br />

Perkütan anuloplasti 249<br />

Perlinganit 527<br />

Permisif hiperkapne 474<br />

PIOPED çalışması 662<br />

PIOPED-II çalışması 662<br />

PIP 472<br />

Plato basıncı 472<br />

Plazma ozmolaritesi 548<br />

Pompa yetersizliği , 559, 695<br />

Post-infarktüs remodelling 177<br />

Postoperatif pulmoner hipertansiyon 684<br />

Potasyum 493, 496<br />

Potasyum klorür 519<br />

Pozitif ekspirasyon-sonu basıncı 471, 474<br />

PPP 407<br />

Preload 11<br />

PRIDE çalışması 147<br />

PRIME-II çalışması 619<br />

PROactive çalışması 586<br />

pro-BNP (bkz NH-proBNP) 104<br />

Propafenon 530<br />

Propofol 475<br />

Prostanoidler 683<br />

Prostasiklin analogları 674<br />

Protein İçeriği 504<br />

PRR 362<br />

Psödonormalizasyon 185<br />

Psödo-normalleşmiş dolum paterni 277<br />

Pulmoner akselerasyon zamanı 289<br />

Pulmoner arteriyel hipertansiyon 655, 670, 676<br />

Pulmoner arter kateteri 115<br />

Pulmoner embolizm 387, 667<br />

Pulmoner ödem 403<br />

Pulmoner tromboembolik hastalık 661<br />

Pulmoner venöz hipertansiyon 403, 653, 657<br />

PW doku doppler ekokardiyografi 271<br />

R<br />

RALES çalışması 84, 96, 145, 621<br />

Redistürbisyon 402<br />

Refrakter son-evre kalp yetersizliği 426, 771<br />

Remodulin 675<br />

REM uyku 693<br />

RENAISSANCE çalışması 592<br />

Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi 36, 73, 158, 165, 350<br />

Reperfüzyon 712<br />

Resenkronizasyon 764<br />

Resenkronizasyon tedavisi 445<br />

RESOLVD çalışması 95<br />

Restrain device 771<br />

Restriktif kardiyomiyopati 31<br />

Rezerv Frank-Starling 699, 700, 703<br />

RIFLE çalışması 613


814<br />

İndeks<br />

Risk faktörleri 509<br />

RUSSLAN çalışması 121<br />

S<br />

Santral siyanoz 374<br />

Santral uyku dispnesi (SUA) 691<br />

SAVE çalışması 82, 563<br />

Sefalizasyon 402<br />

Selenyum eksikliği 734<br />

Sempatik sinir sistemi aktivitesi 350<br />

SENIOR çalışması 96, 194, 577<br />

Senkop 45<br />

Sepatomimetikler 122<br />

Serbest duvar rüptürü 697<br />

SHOCK-2 çalışması 724<br />

SHOCK çalışması 206, 708, 723, 724, 725<br />

Sigara 513<br />

Sighing 372<br />

Siklofosfamid 804<br />

Sildenafil 674<br />

Silüet bulgusu 399<br />

Sistolik fonksiyonları korunmuş kalp yetersizliği (bkz<br />

diyastolik disfonksiyon) 183<br />

Sitaxsentan 674<br />

Sitoskeleton 20<br />

Siyanoz 45, 374<br />

Sodium nitroprussid 518<br />

Sodyum 492<br />

%3 Sodyum klorür 520, 521<br />

Sodyum kontrollü diyetler 494<br />

Soluma işi 483<br />

solunumsal asidoz 457<br />

SOLVD çalışması 94, 365, 563, 564, 574, 601, 604, 615,<br />

773<br />

SOLVD-korunma çalışması 82, 574<br />

SOLVD-korunma bacağı 94<br />

SOLVD-tedavi çalışması 81<br />

Sol ventrikül kitlesi 268<br />

Sol ventrikül remodellingi 172<br />

Speckle Tracking 273<br />

Spironolakton 64, 429<br />

ST2 148<br />

Starling kuvvetleri 642<br />

STARS-BNP çalışması 147<br />

Statinler 567<br />

Stiff heart 704<br />

Strain görüntüleme 281, 292<br />

Stres ekokardiyografi 294<br />

Stunning 241, 698<br />

SURVİVE çalışması 121<br />

Sol ventrikül kitle indeksi 269<br />

T<br />

TACTICS çalışması 721<br />

Tahtaravalli hareketi 472<br />

Tandem Heart destek cihazı 254, 714<br />

Tei indeksi 270, 272, 291<br />

TEKHARF çalışması 773<br />

Ters oranlı ventilasyon 486<br />

Tethering etkisi 199, 698<br />

the West three zone 484<br />

Thoratec 255<br />

Tiamin 497<br />

Tidney injury molecule 1 612<br />

Tirozin kinaz inhibitörleri 804<br />

Tiyazidler 63<br />

Tiyazolidindionlar 586<br />

Tokolitik tedavi 734<br />

Torrent-Guasp modeli 17<br />

TRACE çalışması 615<br />

Trastuzumab 802<br />

TREND çalışması 563<br />

Treptostinil 675<br />

TRIUMPH çalışması 724<br />

Tromboembolik pulmoner hipertansiyon 683<br />

Troponin 5, 389<br />

TÜRKAY çalışması 152<br />

Tuz 493, 495<br />

U<br />

UKPDS 512, 563, 584<br />

Ultrafiltrasyon 128, 260, 324, 344, 367<br />

Undersize anuloplasti 771<br />

UNLOAD çalışması 368<br />

US Carvedilol heart failure study 92<br />

Uyku apnea sendromu 39, 513<br />

Uyku-apnesi 566, 687<br />

V<br />

Val-HeFT çalışması 83, 95, 564, 606<br />

ValHeFT çalışması 145, 589<br />

VALIANT çalışması 615<br />

VALİANT çalışması 84<br />

Valsartan 95<br />

Vazodilatörler 324, 329<br />

Vazopressin 127<br />

Vazopressin reseptör antagonistleri 127<br />

Vazopressör destek 541<br />

Vazoreaktivite testi 666<br />

Vecuronium 475<br />

Velocity Vector Imaging 274<br />

Venice sınıflaması 655<br />

Ventilasyon 471<br />

Ventilasyon/perfüzyon 484


İndeks 815<br />

Ventriküler aritmiler 778<br />

Ventriküler septal rüptür 697<br />

V-HeFT-I çalışması 606<br />

V-HeFT-II çalışması 94, 606<br />

Vitamin D 496<br />

VMAC çalışması 106<br />

Volum-kontrollu mekanik ventilasyon 480<br />

Volu-travma 488<br />

V/Q 484<br />

V/Q uyumsuzluğu 456<br />

X<br />

Xenotransplantasyon 251<br />

Y<br />

Yağ asidi dağılımı 502<br />

Yaşam biçimi 513<br />

Yaşlı kalp 569<br />

Yeniden doldurma (bkz PRR) 361<br />

Yorgunluk 48<br />

W<br />

Wheezing 372, 645<br />

Z<br />

Zorlama diürez 543

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!