You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Sayı: 76 Mart - Nisan 2014<br />
76<br />
DEMOKRASİNİN ÖZÜ<br />
YEREL<br />
YÖNETİMLER<br />
CAMİLERİN YAPIMI<br />
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER<br />
ŞİRKET İÇİ SAKINCALI<br />
MUHABBETLER<br />
SU İLE DANS: RAFTING
İmtiyaz Sahibi<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan<br />
Murat Özdemir<br />
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü<br />
Murat Alpay<br />
muratalpay@mmg.org.tr<br />
Yayın Kurulu<br />
Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,<br />
Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel,<br />
Yavuz Sarı, Mehmet Kürşat Çapar<br />
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar<br />
Prof. Dr. Recep Bozlağan,<br />
Doç. Dr. Erbay Arıkboğa,<br />
Ümit Ünal<br />
Yayın Danışma Kurulu<br />
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan,<br />
Prof. Dr. İlhan Kocaarslan<br />
Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,<br />
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu<br />
Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,<br />
Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler<br />
İletİşİm Adresİ<br />
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul<br />
Tel: 212 217 51 00<br />
Fax: 212 217 22 63<br />
Web: www.mmg.org.tr<br />
E-posta: mmg@mmg.org.tr<br />
ABEMEDYA<br />
Yayın Koordİnatörü<br />
İsmail Şaşmaz<br />
ismail.sasmaz@abemedya.com<br />
Edİtör<br />
Fatih Göksu<br />
Görsel Yönetmen<br />
Ersan Topuz<br />
Reklam<br />
Serdar Erikci<br />
serdar.erikci@abemedya.com<br />
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7<br />
Mecidiyeköy/İstanbul<br />
Tel: 212 273 27 50<br />
Fax: 212 273 27 51<br />
Web: www.abemedya.com<br />
Basım<br />
BİLNET MATBAACILIK<br />
Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş.<br />
444 44 03<br />
Yayın Türü<br />
İki ayda bir yayınlanır.<br />
Yerel Süreli Yayın<br />
Ücretsizdir<br />
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine<br />
aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.<br />
EDitörden…<br />
Seçimlerden henüz çıkmış<br />
olduğumuz şu günlerde<br />
“Yerel Yönetimler” başlığı<br />
altında hazırladığımız<br />
ve Mart-Nisan aylarını<br />
kapsayan Mimar ve<br />
Mühendis Dergisi ile<br />
sizlerle dopdolu bir içerik<br />
ile tekrar birlikteyiz.<br />
Bir önceki paragrafta<br />
bahsettiğim üzere bu<br />
sayımızdaki dosya<br />
konumuzda yerel<br />
yönetimler konusunu<br />
işlemekteyiz. Son<br />
dönemde yapılan kanun<br />
değişiklikleri ile daha da<br />
önemli hale gelen yerel<br />
yönetimler şüphesiz<br />
demokrasi kavramının<br />
özünü oluşturmaktadır<br />
çünkü demokraside siyasal<br />
gücün var oluş nedeni; her<br />
türlü eylemin beraberce,<br />
ortak düzenlenmesinden<br />
kaynaklanır. Bireyin siyasal<br />
topluma katılımı her iki<br />
tarafın da (hizmet sunan<br />
ve alan) faydasınadır.<br />
Katılımın en kolay, etkin,<br />
verimli ve sağlıklı olduğu<br />
alan yerel yönetimlerdir.<br />
Demokratik terbiye<br />
kuruluşları olarak yerel<br />
yönetimler, merkezi<br />
yönetim karşısında<br />
halkın sesini kolaylıkla<br />
duyurabildiği kurumlar<br />
olmuştur. Çünkü<br />
demokratik katılımın<br />
yereldeki işleyişinin, halkın<br />
yerel karar organlarını<br />
seçmesinden, merkezi<br />
idareden bağımsız karar<br />
vermek için gerekli<br />
yerel demokratik<br />
ilkelerin uygulanmasına<br />
zemin hazırlanmasına<br />
kadar birçok ihtiyacı<br />
karşılayabildiği<br />
görülmektedir.<br />
Mimar ve Mühendisler<br />
Grubu için de ayrı bir<br />
öneme sahip olan yerel<br />
yönetimler mevzusunda<br />
birçok akademisyen<br />
ve uzmandan görüşler<br />
almanın haricinde hem<br />
kahvaltılı toplantılarımızda<br />
hem de konferans ve<br />
seminerlerimizde konuyu<br />
enine boyuna tartışma<br />
fırsatı bulduk. Umuyoruz ki<br />
dergimizde yer verdiğimiz<br />
bu önemli yazıları yerel<br />
yönetimler konusunda<br />
kendini sorumlu hisseden<br />
her birey okuma fırsatı<br />
bulur.<br />
Tabi ki dergimiz her<br />
sayımızda olduğu gibi<br />
sinema, kitaplık ve gezi<br />
sayfalarıyla eğlenceli hale<br />
gelirken bu sayımıza da<br />
mimarlık ve şehir üzerine<br />
yazılar koymayı da ihmal<br />
etmedik.<br />
İyi okumalar dileklerim.<br />
Son dönemde yapılan kanun<br />
değişiklikleri ile daha da önemli<br />
hale gelen yerel yönetimler şüphesiz<br />
demokrasi kavramının özünü<br />
oluşturmaktadır çünkü demokraside<br />
siyasal gücün var oluş nedeni; her<br />
türlü eylemin beraberce, ortak<br />
düzenlenmesinden kaynaklanır.
İçindekiler<br />
26<br />
KAPAK<br />
Yerel yönetim dediğimiz zaman otomatik olarak geniş çaplı bir<br />
örgütlenmeden bahsetmiş oluruz yani her grubun ya da cemaatin kendini<br />
yönetmesi için gerekli olan bir örgütlenme. Türkiye’de köy toplumları ile<br />
başlayan bu yerel yönetim örgütlenmeleri, ulusal yapının ayrılmaz bir<br />
parçası olarak, yurttaşlara en yakın yönetim kademesi olduğunu ve bu<br />
nedenle, yurttaşların yaşama koşullarıyla ilgili kararların alınmasına<br />
katılmalarını sağlamak ve toplumsal gelişmenin hızlandırılması<br />
konusunda onların bilgi ve yeteneklerini seferber etmek bakımlarından<br />
en elverişli konumda bulunduğunu gözönünde tutmalıdır.<br />
Mimar ve<br />
Mühendis<br />
76<br />
6<br />
20<br />
BİZDEN HABERLER<br />
KISA KISA<br />
MAKALE<br />
30<br />
34<br />
38<br />
42<br />
46<br />
YEREL SEÇİMLER VE ADAYLIK<br />
SÜREÇLERİNİN DEMOKRASİYE<br />
KATKILARI AV. DERYA YANIK<br />
GAZİOSMANPAFLA VE BÜYÜKFLEHİR<br />
BELEDİYESİ MECLİS ÜYESİ<br />
BELEDİYE MECLİSLERİNDEKİ<br />
KARAR ALMA SÜRECİNDE<br />
KOMİSYONLARIN ROLÜ DOÇ. DR.<br />
TARKAN OKTAY İSTANBUL<br />
MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ, SİYASAL<br />
BİLGİLER FAKÜLTESİ<br />
BELEDİYE MECLİSLERİNİN<br />
GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR<br />
ÖNERİLER DOÇ. DR. ERBAY<br />
ARIKBOĞA MARMARA ÜNİVERSİTESİ,<br />
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ<br />
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE<br />
BARSELONA ÖRNEĞİ<br />
DR. FUNDA BUDAK<br />
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL<br />
BOYUTU DOÇ. DR. NAIL YILMAZ<br />
MARMARA ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRETİM ÜYESİ<br />
60<br />
64<br />
70<br />
74<br />
80<br />
DİJİTAL BELEDİYECİLİK MEHMET<br />
KÜRŞAT ÇAPAR<br />
İSTANBUL’DA DEPREM AFET<br />
RİSKİ VE YEREL YÖNETİMLER<br />
PROF. DR. O. METİN İLKIŞIK ARAMA<br />
KURTARMA VE ACİL YARDIM<br />
DERNEĞİ<br />
KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK<br />
SORUNUNUN NEDENLERİ VE<br />
İSTANBUL ÖRNEĞİ PROF. DR.<br />
RAFET BOZDOĞAN YALOVA<br />
ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK<br />
FAKÜLTESİ DEKANI<br />
İSLAM ŞEHİRCİLİĞİNİN İLK<br />
MODELİ OLARAK HZ. MUHAMMED<br />
DÖNEMİNDE ŞEHİRCİLİK VE<br />
BELEDİYE HİZMETLERİ<br />
PROF. DR. VECDİ AKYÜZ MARMARA<br />
ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ<br />
YEREL’DEN YÖNETİM VE<br />
KAYNAKLARIN KULLANIMI<br />
DR. MÜH. MUSTAFA UYSAL<br />
ENVERDER, BURSA ŞUBESİ BAŞKANI<br />
88<br />
90<br />
CAMİLERİN YAPIMI<br />
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – 2 (*)<br />
MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR<br />
ŞİRKET İÇİ SAKINCALI MUHABBETLER…<br />
MAHMUT ÇELİK MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI<br />
50<br />
6360 SAYILI YENİ BÜYÜKŞEHİR<br />
BELEDİYE YASASI ÜZERİNE BİR<br />
DEĞERLENDİRME PROF. DR. HÜSEYIN<br />
GÜL SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ<br />
KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ<br />
84<br />
KALKINMA PLANLARINDA<br />
İSTANBUL PROF. DR. RECEP<br />
BOZLAĞAN MARMARA<br />
ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER<br />
FAKÜLTESİ DEKANI<br />
56<br />
BELEDİYELER VE KENT<br />
KONSEYLERİ: TEMSİLDEN<br />
KATILIMA ENES BATTAL KESKİN<br />
BURSA KENT KONSEYİ GENEL<br />
SEKRETERİ<br />
SU İLE DANS: RAFTING<br />
OSMAN ARI MAKİNE MÜHENDİSİ
YÖNETİM ANLAYIŞI DEĞİŞTİKÇE<br />
ŞEHİRLER DAHA İYİ YÖNETİLECEK<br />
Yerel yönetimler, sadece<br />
seçimleri yapılacağı<br />
için değil güncel<br />
hayatımızı doğrudan<br />
etkilediği ve bir açıdan<br />
da şekillendirdiğinden,<br />
bizler için oldukça<br />
önemli bir konudur.<br />
Ayrıca, Mimar ve<br />
Mühendisler Grubu<br />
olarak grubumuzun<br />
ilgi alanı içindeki<br />
şehircilikten ulaşıma,<br />
altyapı yatırımlarından<br />
çevre konularına kadar<br />
bir çok konu bir şekilde<br />
yerel yönetim konusu<br />
olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır.<br />
Kimi zaman gündemi takip eden kimi<br />
zaman da gündem oluşturan dosya<br />
konularımızla hazırladığımız Mimar ve<br />
Mühendis dergimizin Mart-Nisan aylarını<br />
kapsayan 76. sayısını, 30 Mart Yerel seçimleri<br />
münasebetiyle, "Yerel Yönetimler" konusuna<br />
ayırdık.<br />
Yerel yönetimler, sadece seçimleri yapılacağı<br />
için değil güncel hayatımızı doğrudan<br />
etkilediği ve bir açıdan da şekillendirdiğinden,<br />
bizler için oldukça önemli bir konudur.<br />
Ayrıca, Mimar ve Mühendisler Grubu olarak<br />
grubumuzun ilgi alanı içindeki şehircilikten<br />
ulaşıma, altyapı yatırımlarından çevre<br />
konularına kadar bir çok konu bir şekilde yerel<br />
yönetim konusu olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Gittikçe artan şehirleşme ve şehir nüfusu<br />
ile birlikte, şehirlerin yapılanması ve<br />
şehir halkının gerek çevresi gerekse<br />
birbirleriyle kurduğu ilişki biçimleri yeniden<br />
tanımlanmaktadır. Bu süreçte, küreselleşme<br />
ve internet çağının getirdiği imkanlar ile<br />
toplumlar ve kişiler arasındaki iletişim ve<br />
etkileşimin payı şüphesiz büyüktür.<br />
Yerel yönetimlerin görevleri ve işlevleri,<br />
sadece ulaşım, su temini, çöp toplamak vs. gibi<br />
teknik belediyecilik hizmetlerini vermenin çok<br />
ötesinde şehir yapılanmasını ve kültürünü<br />
oluşturması açısından da büyük önem arz<br />
etmektedir. Bu teknik hizmetlerin veriliyor<br />
olması, yerel yönetimlerin asli, zaten olmazsa<br />
olmaz görevleri olarak telakki edildikleri için<br />
verildikleri müddetçe ekstra bir hizmet olarak<br />
algılanmamakta, hizmette aksama olması<br />
halinde bir eksiklik veya başarısızlık olarak<br />
değerlendirilmektedir. Yerel yönetimlerden<br />
beklentiler daha ziyade sosyal ve kültürel<br />
alanlarda yoğunlaşmaktadır.<br />
Yerel yönetimler, özellikle şehirlerin<br />
yapılanması, planlanması ve şehre yapılan<br />
yatırımlar neticesinde oluşan şehir rantının<br />
ve hizmetlerin adil bir şekilde dağıtılmasının<br />
sorumluluk ve vebalini de taşımaktadırlar.<br />
Yerel yöneticiler, özellikle seçim dönemlerinde,<br />
söylemlerinde şehre ve yaşayanlarına "hizmet<br />
etmek" şeklinde ifadelerde bulunsalar da, genel<br />
işleyiş hizmet alan-hizmet veren ilişkisinden<br />
ziyade yöneten-yönetilen ilişkisi şeklinde,<br />
daha üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir<br />
şekilde yürümektedir.<br />
Oysa gelinen demokrasi anlayışında, özellikle<br />
de katılımcı demokrasi yaklaşımının geldiği<br />
noktada, insanlar kendi yaşam alanları<br />
ile ilgili kararların gerek alınma gerekse<br />
uygulanma aşamalarında bilgi ve söz sahibi<br />
olmak istiyorlar. Modern toplumlarda, insanlar<br />
hizmetin ve şehirle ilgili alınan kararların<br />
niteliğinden ziyade, karar alma süreçlerindeki<br />
katılımlarını önemsiyorlar ki, insanların şehirle<br />
ilgili verilecek kararlarda görüşlerini almak,<br />
günümüzde gelişen iletişim imkanları ile çok<br />
da kolay hale gelmiştir.<br />
Özellikle genç nesilde bireysel özgüvenin<br />
ve buna bağlı olarak ta bu talebin arttığını<br />
ve önemsendiğini görüyoruz. Bu yaklaşım,<br />
toplumsal yapımız içinde bugün için tamamen<br />
belirleyici olmasa da gelecekte daha etkili<br />
olacağı şüphesizdir.<br />
Şehirlerimizin yerel yönetim sistemleriyle<br />
ilgili olarak bugün geldiğimiz noktada, henüz<br />
ideal bir sistem oturttuğumuzu da söylemek<br />
pek mümkün gözükmemektedir. Bu konudaki<br />
arayışımız hala daha da devam etmektedir.<br />
Yereldeki sorunlara müdahale noktasında<br />
bir tarafta ilçe belediyeleri, oldukları yerde<br />
büyükşehir belediyeleri, bunların meclisleri,<br />
büyükşehirlerde kalkmadan önce ayrıca bir<br />
de il genel meclisi ve kaymakamlık ile valilik<br />
makamları...<br />
Birçok konuda birden fazla ilgili taraf olması<br />
nedeniyle yetki ve sorumluluk çakışması...<br />
Yerele yetki verilmesi ama bunun ne kadarının<br />
merkezden nasıl kontrol edilmesi gerektiği...<br />
Belediye meclislerinin güçlendirilmesi,<br />
komisyonların karar alma sürecindeki rolleri<br />
ve meclis üyelerinin sayısı, seçim ve hizmet<br />
kriterleri...<br />
Vatandaşın yerel yönetimlerine katılımlarını<br />
sağlayacak mekanizmalar... gibi konular hala<br />
daha üzerinde tartışılması gereken konular<br />
olarak ortada durmaktadır.<br />
Bunlarla ilgili kurulması gereken<br />
mekanizmalar, uygulanması gereken<br />
yöntemler konunun tüm paydaşlarıyla<br />
yapılacak çalışma ve istişareler neticesinde<br />
olgunlaşacaktır diye düşünüyor ve biz<br />
MMG olarak STK ayağında üzerimize düşen<br />
sorumluluğu yerine getirmeye gayret ediyoruz.<br />
Bu gayretlerimizin devletimiz ve milletimiz<br />
için hayırlara vesile olması duasıyla,<br />
Murat ÖZDEMİR<br />
MMG GENEL BAŞKANI
KISA... KISA...<br />
KAHVALTILI<br />
TOPLANTIDA<br />
SİYASİLERİ<br />
AĞIRLADIK<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
Sakarya Şubesi, yerel seçimler<br />
öncesinde Sakarya Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı ve yeni dönem<br />
başkan adayı Zeki TOÇOĞLU'nu;<br />
Serdivan Belediye Başkanı ve yeni<br />
dönem adayı Yusuf ALEMDAR'ı<br />
kahvaltılı toplantıda misafir<br />
etti. Tüvasaş Sosyal Tesisleri’nde<br />
gerçekleştirilen programa üyelerin<br />
ilgisi ve katılımı hayli yüksek<br />
oldu.<br />
Kahvaltılı toplantıda Sakarya<br />
Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki<br />
Toçoğlu ülkemizde suya fazla<br />
ihtiyaç duymadan tarım yapılabilen<br />
arazilerin korunmasıyla ilgili çok<br />
önceden aldığı ve uygulamaya<br />
geçirdiği tedbirleri anlattı. Topçuoğlu<br />
konuşmasına şöyle devam etti:<br />
“İnsanın toprakla ve doğal<br />
yaşamla irtibatı koparılmadan<br />
yatay büyüme konusunda yaptığı<br />
açıklamalarda hemfikir oluşumuz<br />
bizleri sevindirdi. Nüfusu 800.000<br />
civarında olan Sakarya'nın imar<br />
çalışmalarının bu prensiplere göre<br />
2.500.000 kişiye göre hazırlanmış<br />
olması da ayrıca üyelerimizi<br />
memnun etti. Günümüzde İstanbul,<br />
Ankara gibi şehirlerin nüfus<br />
yoğunluğundan dolayı yaşadığı<br />
sorunların bilindiği, gelecekte<br />
Sakarya’ da yaşanabilecek benzer<br />
problemler için tedbirlerin alındığı<br />
ifade edildi.<br />
Çok yoğun bir maraton içinde olan<br />
Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki<br />
Toçoğlu ile yapılan program, daha<br />
sık bir araya gelinmesi hususunda<br />
sözleşilerek sona erdi.<br />
TEKNİK GEZİLERE DEVAM EDİLDİ<br />
Mimar Mühendisler Grubu “İş Güvenliği<br />
Komisyonu” üyeleri Türkiye’de 1990<br />
yılından bu yana prefabrik ve hafif çelik yapı<br />
sektörünün önde gelen gruplarından biri<br />
olan “Vefa Group” a teknik gezi düzenledi.<br />
MMG “İş Güvenliği Komisyonu” Başkanı,<br />
Harun Urul ve komisyon üyelerinin katılımı<br />
ile gerçekleştirilen inceleme gezisine, firmayı<br />
temsilen Çevre Yüksek Mühendisi ve İş<br />
diyarbakır'da su paneli<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Diyarbakır<br />
Şubesi 19.03.2014 tarihinde<br />
‘’Diyarbakır İlinin Su Potansiyeli ‘’ konulu<br />
bir panel düzenledi. DSİ.10.Bölge Müdürlüğü<br />
seminer salonunda gerçekleşen ve<br />
çok sayıda davetlinin katıldığı panele DSİ<br />
10.Bölge Müdürü Sn. Okan Bal, Bölge Müdür<br />
Muavini Sn.Veysi Kanat, Meteoroloji 15.Bölge<br />
Müdürü Abidin Aydın, Meteoroloji 15.bölge<br />
Müdür Yardımcısı Dr. M.Latif Gültekin, Dicle<br />
Üniversitesi Mühendislik<br />
Fakültesi İnşaat Mühendisliği<br />
Hidrolik Anabilimdalı<br />
Öğretim Üyesi Doç.<br />
Dr. Zeynel Fuat Toprak<br />
katıldı.<br />
DSİ. 10. Bölge Müdürü<br />
Sn. Okan Bal, Diyarbakır<br />
ilinin yer altı ve yer<br />
üstü su kaynakları ,bu<br />
kaynaklar ile ilgili yapılan<br />
çalışmalar ve projeler hakkında bilgiler verdi.<br />
Ayrıca Silvan Barajı ,Kralkızı Barajı ,Dicle<br />
Barajı ile ilgili istatistiki bilgiler vererek GAP<br />
Projesinin öneminden bahsetti.<br />
Sonrasında söz alan Doç.Dr. Zeynel Fuat<br />
Toprak ise, Diyarbakır ilinin su potansiyeli<br />
ve dağılımını resmi istatistiklerle açıklayarak,<br />
Diyarbakır ilinin çevre barajları<br />
hakkında bilgiler verdi. Ayrıca küresel iklim<br />
Güvenliği Uzmanı İlyas Bayraktar eşlik etti.<br />
İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu tarafından<br />
komisyon üyelerini bilgilendirmek ve tecrübe<br />
kazanımlarını arttırmak amacıyla düzenli<br />
olarak yapılmaya çalışılan ve İş Güvenliği<br />
Müfettişi, Komisyon Başkanı Harun Urul<br />
öncülüğünde gerçekleştirilen inceleme gezisinde<br />
firma yetkililerince önce “Vefa Group”<br />
hakkında bilgiler verildi.<br />
değişikliği, suyun önemi, buharlaşma etkisi,<br />
temiz ve sürdürebilir enerji konularına da<br />
değinen Doç.Dr Z.Fuat Toprak suyun dikkatli<br />
kullanılmasının; israf edilmemesinin ileride<br />
doğabilecek su sorunları için bir çözüm<br />
olabileceğini aktardı.<br />
Meteoroloji 15.Bölge Müdür Yardımcısı<br />
Dr.M.Latif Gültekin, Diyarbakır ilinin yağış<br />
verilerini grafiklerle anlatarak ortalama ve<br />
yıllık yağışların etkilerinden bahsetti. Daha<br />
sonra küresel iklim<br />
değişimi ve sebeplerinin<br />
Diyarbakır’daki<br />
belirtilerine değinen<br />
Dr.M.Latif Gültekin,<br />
fidan dikmenin önemi;<br />
çevre ve atmosferin<br />
korunması ve su israfı<br />
konularında uyarılarda<br />
bulundu.<br />
MMG Diyarbakır Şube<br />
Başkanı Sn. Mesut Işık’ın teşekkür konuşmaları<br />
ve plaket takdimiyle sonuçlanan panele ,<br />
serbest mühendislerin, kurum memurlarının<br />
ve üniversite öğrencilerinin yoğun katılımı<br />
nedeniyle salonun yetersiz kalması, birçok<br />
kişinin paneli dışarıdan takip etmesine sebep<br />
oldu. Soru cevap bölümün yoğun ve verimli<br />
geçmesi böyle etkinliklere ne kadar ihtiyaç<br />
olduğunu bir kez daha gösterdi.<br />
6<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 7
KISA... KISA...<br />
MMG KAYSERİ ŞUBE’DE DEĞİŞİM<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Kayseri Şubesinin 9.<br />
Olağan Genel Kurulu, İlim Yayma Cemiyeti Kayseri<br />
Şubesi Konferans Salonu’nda yapıldı. Açılış ve yoklama<br />
işlemlerinin ardından “Divan Heyeti” seçimiyle devam edilen<br />
genel kurulda, divan başkanlığına Adnan EVSEN, divan<br />
üyeliklerine ise Özden DOĞU ve Muhammed BİÇİMVEREN<br />
oy birliği ile seçildi. Yeni yürütme organlarının seçimiyle<br />
devam edilen genel kurulda, Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
Kayseri şubesinin 9. Dönem Yönetim Kurulu Başkanlığı’na<br />
Tevfik Rıza SÜMER (Elektronik Mühendisi), Başkan<br />
Yardımcılığı’na Hasan ARPACIK (Makine Mühendisi) ve<br />
Yönetim Kurulu asil üyeliklerine ise Adnan EVSEN (Jeoloji<br />
Mühendisi), Mustafa SAÇMACI (Makine Mühendisi), Fatih<br />
KALENDER (Makine Mühendisi), Yaşar BAYRAKDAR (Makine<br />
Mühendisi), Rıza GENGEÇ (Mimar) seçildi.<br />
OSMAN ŞAHBAZ MACARİSTAN’DA<br />
KONFERANSA KATILDI<br />
Budapeşte'nin Güneydoğusu'nda 184 km. mesafede<br />
Kaposvár Üniversitesi Rektörü Tanácsterem<br />
konferans salonunda ''Gelişen Türk-Macar İlişkileri ve<br />
Türkiye'deki Fırsatlar'' Konulu Macarca sunum yapılan bir<br />
konferans düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak Türk<br />
Macar İşadamları Derneği ( TÜMİŞAD) Başkanı ve Macaristan<br />
Kayseri Fahri Konsolosu Osman Şahbaz katıldı.<br />
Konferans moderatörlüğünü üniversite uluslararası eğitim<br />
direktörü Lehőcz Gábor yaptı. Kaposvár Üniversitesi<br />
Rektörü Prof. Ferenc Szavai’nin selamlama konuşmasından<br />
sonra, Hukuk Hocası Dr. Ujkéry Csaba kısaca Osman<br />
Şahbaz'ın özgeçmişini okudu. Fahri Konsolos Şahbaz,<br />
gelişen, büyüyen, yeni Türkiye'yi kısaca tanıttıktan sonra<br />
her iki ülke arasındaki ilişkilere değindi.<br />
ÖFKE VE STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Bizbize<br />
Konuşmalar’’ etkinliğinin konuğu Fatıma Tuba Andı oldu. Andı'nın<br />
tanışma sohbetinden sonra, “Öfke Kontrolü ve Stres Yönetimi” başlığı altında<br />
yaptığı sunumda, stres nedir, türleri nelerdir, neden kaynaklanır, stresin<br />
vücudumuza etkileri nelerdir, stresli olduğumuzu nasıl anlarız ve stresle<br />
nasıl baş edebiliriz gibi sorulara cevaplar arandı. Misafirlerin interaktif olarak<br />
katıldığı uygulamalarla zenginleşen sunum ilgiyle izlendi.<br />
Stres herkesin hayatı boyunca karşılaştığı, vücudun içten ya da dıştan gelen<br />
uyaranlara (sıkıntı, zorlanma gibi) verdiği tepkisel bir durumdur diyen Andı,<br />
bu süreçte vücut fonksiyonlarındaki değişimleri, kalp, damar, karaciğer ve<br />
dalak gibi organlarda bir takım etkileşimlerin olduğu, göz bebeklerinin büyüdüğünü,<br />
sindirimin yavaşladığını, solunumun arttığını örneklerle açıkladı.<br />
Bunlar dışında stresin, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, huzursuzluk ve öfke gibi<br />
ciddi fiziksel sorunlara yol açabileceğinden yola çıkarak, toplumda emniyet<br />
güçlerinin suçla mücadele etmesi ne kadar önemliyse vücutta bağışıklık<br />
sisteminin de stresle mücadelede etkin olmasının önemini vurguladı. “Genellikle<br />
kişiler stres altındayken bir çözüm üretmek yerine, içinde bulundukları<br />
durumun ne kadar kötü olduğunu, kolay kolay değişmeyeceğini düşünerek<br />
olayları zihinlerinde birçok kez canlandırır. Bu da onların kendilerini çaresiz<br />
ve edilgen hissetmesine neden olur.” diye konuştu.<br />
BİZBİZE KONUŞMALAR’DA<br />
ŞEHİR YÖNETİMİ SEMİNERİ<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen<br />
“Bizbize Konuşmalar’’<br />
etkinliğine MMG Şehir Planlama ve<br />
Harita Komisyonu Başkanı Mustafa<br />
Yalçınkaya katılarak ‘’Bilgiye Dayalı<br />
Entegre Şehir Yönetimi’’ konulu bir<br />
seminer verdi. MMG Genel Başkanı<br />
Murat Özdemir’in de katıldığı<br />
seminerde “bilgi-veri” nedir, hangi<br />
stratejilerle verimli kullanılır, veri<br />
yönetimi şehircilikte nasıl bir önem<br />
arz eder gibi sorulara cevaplar arandı.<br />
“Veri, yapılan her işin bilgisayardaki<br />
karşılığıdır, mühendislikte<br />
ise veri her şeyimizdir. Verilerin<br />
anlamlı ve kullanılabilir olması,<br />
akıllı stratejiler geliştirilmesi ve<br />
bilgiye dönüştürülmesi ile mümkün<br />
olur. Böylece veriler bize doğru ya<br />
da yanlış yaptığımızı bildirir” diyen<br />
Yalçınkaya, ülkemizde yıllarca “önce<br />
iş, sonra veri” mantığıyla süregelen<br />
şehircilik anlayışında, günümüzde<br />
verilerin hizmetlerle aynı anda<br />
üretilmeye çalışıldığını, bununla<br />
beraber ideal olanın ise veriyi karar<br />
verme sürecinde kullanılır hale<br />
getirmek olduğunu vurgulayarak,<br />
“Gelecek projeksiyonumuz olmadıkça,<br />
bugünkü çözümümüz, yarınki<br />
problemimiz olacaktır” dedi.<br />
8<br />
Mimar ve Mühendis
Dünyada doğa harikaları,<br />
WILO’da mühendislik harikaları…<br />
Cebelitarık Boğazı<br />
Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji<br />
tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve<br />
verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin.<br />
www.wilo.com.tr<br />
APPLIES TO<br />
EUROPEAN<br />
DIRECTIVE<br />
FOR ENERGY<br />
RELATED<br />
PRODUCTS<br />
APPLIES TO<br />
EUROPEAN<br />
DIRECTIVE<br />
FOR ENERGY<br />
RELATED<br />
PRODUCTS
KISA... KISA...<br />
YEREL YÖNETİMLER KONUŞULMAYA DEVAM ETTİ<br />
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öncülüğünde Mimar ve Mühendisler<br />
Grubu ile Marmara Belediyeler Birliği’nin ortaklaşa düzenledikleri “Yerel Yönetimler”<br />
konulu konferans Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi – Beykoz Anadolu<br />
Hisarı Kampüsü Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Katılımın yoğun olduğu konferans,<br />
Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül ve MMG Genel Başkanı Murat<br />
Özdemir’in açılış konuşmalarıyla başladı.<br />
Marmara Üniversitesi Rektörü Prof.<br />
Dr. M. Zafer Gül: “Yerel Yönetimler<br />
Önemli Liderler Yetiştirdi”<br />
Beşikten mezara kadar geniş bir yelpazede<br />
hizmet sunan yerel yönetimler, toplumun<br />
sosyal, ekonomik ve kültürel gelişiminin<br />
çekici gücü niteliğindedir. Bunun içindir ki<br />
gelişmiş ülkelerdeki kamu harcamalarının<br />
neredeyse yarıya yakını yerel yönetimler tarafından<br />
yapılmaktadır. Yerel yönetimlerin<br />
kendi doğasından kaynaklanan dinamizmi<br />
ülke kalkınmasındaki önemlerini de artırmaktadır”<br />
sözleriyle konuşmasına başlayan<br />
Zafer Gül, yerel yönetimlerin önemine<br />
değinerek bu bağlamda “Yerel Yönetimler”<br />
ön lisans, lisans ve doktora programlarının<br />
Türkiye’de ilk olarak Marmara Üniversitesi<br />
bünyesinde açıldığını, gelecekte Marmara<br />
Üniversitesi olarak yerel yönetimlere<br />
verdikleri önemin artarak devam edeceğini<br />
belirtti.<br />
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir:<br />
“Yerel Yönetimlerin Görevi Sadece<br />
Çöp Toplamaktan İbaret Değildir”<br />
Konuşmasına yerel yönetimlerin görevleri<br />
ve yerel yönetimlerden beklentilere vurgu<br />
yaparak başlayan MMG Genel Başkanı<br />
Murat Özdemir “yerel yönetimlerin görevleri<br />
sadece ulaşım, çöp toplama, su temini gibi<br />
teknik görevler değil, şehir yapılanması ve<br />
kültürünü oluşturması açısından da büyük<br />
önem arz etmektedir” dedi. Genel Başkan<br />
konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bu<br />
teknik hizmetlerin veriliyor olması yerel<br />
yönetimlerin asli, olmazsa olmaz görevleri<br />
telakki edildiği için verildikleri müddetçe<br />
ekstra bir hizmet olarak algılanmamakta,<br />
hizmette aksama olması halinde bir eksiklik<br />
olarak değerlendirilmektedir. Yerel yönetimler<br />
daha ziyade sosyal ve kültürel alanlarda<br />
yoğunlaşmalı. Yerel yönetimler özellikle<br />
şehirlerin yapılanması, planlanması ve<br />
şehre yapılan yatırımlar neticesinde oluşan<br />
şehir rantının ve hizmetlerin adil bir şekilde<br />
dağıtılmasının sorumluluk ve vebalini de<br />
taşımaktadır” dedi.<br />
“Belediye Meclislerinin Güçlendirilmesi” konusunda<br />
sunum yapan Marmara Üniversitesi,<br />
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden<br />
Doç. Dr. Erbay Arıkboğa, Belediye<br />
Meclisleri’nin rolleri ve bu rollerin nasıl<br />
güçlendirilebileceği hususları üzerinde<br />
10<br />
Mimar ve Mühendis
dururken bu meselenin temelde siyasi bir<br />
mesele olduğunu; kurumsal düzenlemelerin<br />
ise bu siyasi bakışın bir yansıması<br />
olduğunu kaydetti.<br />
Sonrasında söz alan İstanbul Medeniyet<br />
Üniversitesi, Siyasal Bilgiler<br />
Fakültesi’nden Doç. Dr. Tarkan Oktay,<br />
“Meclis Komisyonları’nın Karar Alma<br />
Sürecindeki Rolü” başlıklı sunumunda,<br />
karar alma sürecinin teknik boyutu, siyasal<br />
unsurların niteliği ve karar alma sürecine<br />
yaptıkları etkilere değindi. Sunumunda<br />
yerel siyasette karar alma mekanizmalarının<br />
işleyişi, bu süreçte etkili olan unsurlar<br />
ve kriterlerin yanı sıra komisyonların<br />
etkinliklerinin geliştirilmesi hususunda<br />
bilgiler verdi.<br />
Konuşmasında Meclis Grup Toplantıları’nın<br />
önemini vurgulayan Gaziosmanpaşa ve<br />
Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi<br />
Av. Derya Yanı, parti politikalarının<br />
Grup Toplantıları’nda şekillendiğini ifade<br />
ederken, toplantıların siyasetin üretilmesindeki<br />
etkinliğinin altını çizdi. "Siyasette<br />
yapısal sorunlardan bahsederken, çok partili<br />
sisteme geçeli henüz 64 yıl olduğunu<br />
unutmamalı" diyen Derya Yanı, “Teori ve<br />
pratik birbirinden farklı diye, teori üretmeyi<br />
bırakacak değiliz” dedi.<br />
“İstanbul Depremi ve Yerel Yönetimler”<br />
başlığı altındaki sunumunda Emekli Öğretim<br />
Üyesi Prof. Dr. Metin İlkışık,<br />
olası İstanbul depreminin sonuçlarına ve<br />
bunlara karşın alınacak önlemlere değindi.<br />
Son 50 yılda İstanbul’ un çok hızlı şekilde<br />
büyüdüğüne dikkat çeken İlkışık, 2010 yılı<br />
itibariyle İstanbul’da yaklaşık 1.450.000<br />
bina olduğunu ve yaklaşık olarak her<br />
yüzyılda bir yıkıcı bir deprem yaşandığını<br />
bildirdi.<br />
Konferansta daha sonra söz alan Dr.<br />
Funda Budak, Barselona örneğinden yola<br />
çıkarak Türkiye’deki özellikle İstanbul’daki<br />
kentsel dönüşümün değerlendirmesini<br />
yaptı. Bu dönüşüm ile başlayan yıkım<br />
konusuna değindi. Kentsel dönüşümün<br />
rant arayışlarına da yol açabileceğini söyleyen<br />
Budak, verdiği Barselona örneğinde<br />
kentsel dönüşüm esnasında şehrin tarihi<br />
ve kültürel dokusunun nasıl korunduğunu<br />
da yaptığı sunumla anlattı.<br />
Kentsel Dönüşümün sosyal boyutlarını ele<br />
alan Marmara Üniversitesi Siyasal<br />
Bilgiler Fakültesi, Dekan Yardımcısı<br />
Doç Dr. Nail Yılmaz “Doğru kentsel<br />
dönüşüm için, doğru toplumsal tanımlama<br />
gerekir, her hastaya aynı ilacı verir gibi<br />
kentsel dönüşüm yapılamaz” dedi. Farklı<br />
gelir gruplarından oluşan yerleşim bölgelerinde<br />
farklı stratejiler geliştirmek gerektiğini<br />
söyleyen Yılmaz, Türkiye’de bunun<br />
ihmal edildiğini ifade ederken ülkemizde<br />
deprem gerçeğinin 17 Ağustos Depremi ile<br />
anlaşıldığını hatırlattı.<br />
Sonrasında sözü alan konuşmacı Yalova<br />
Üniversitesi Müh. Fak. Dekanı ve<br />
Ulaştırma Müh. Bölüm Başkanı Prof.<br />
Dr. Rafet Bozdoğan, “Ulaşım ve Trafik”<br />
başlığı altındaki sunumunda kalıcı ve<br />
sürdürülebilir kent ve ulaşım planlamasının<br />
önemi, ulaşım sistemlerinin tek elden<br />
yönetilmesi, efektif ve cazip bir toplu taşıma<br />
sisteminin kurulması, optimum ulaşım<br />
alt yapısının inşası, etkin bir trafik yönetim<br />
sisteminin kurulması, trafiğin etkin denetiminin<br />
kurulması, toplumda ulaşım ve<br />
trafik bilincinin oluşturulması gibi önemli<br />
kent içi ulaşım kriterlerini açıkladı.<br />
Yalova Üniversitesi Müh. Fak. Dekanı<br />
ve Ulaştırma Müh. Bölüm Başkanı<br />
Prof. Dr. Rafet Bozdoğan ise konuşmasında:<br />
“Bir şehirde nüfus 100.000’ i<br />
geçince toplu taşımaya geçilir, toplu taşıma<br />
ulaştırmanın temelidir. İstanbul’a her yıl,<br />
Samsun gibi, Eskişehir gibi bir şehir daha<br />
ekleniyor” diye konuştu.<br />
Sözlerine Türkiye'de deniz taşımacılığının<br />
zayıflığından bahsederek başlayan Emekli<br />
Genel Müdür ve Öğretim Üyesi Dr.<br />
Muammer Kantarcı ise “Sürdürülebilir<br />
Toplu Ulaşım Sistemleri” başlığı altında<br />
yaptığı sunumda, dünya trafik hacmi ve<br />
Türkiye’nin yeri hakkında bilgiler verdi.<br />
Yerel yönetimler daha<br />
ziyade sosyal ve kültürel<br />
alanlarda yoğunlaşmalı.<br />
Yerel yönetimler özellikle<br />
şehirlerin yapılanması,<br />
planlanması ve şehre yapılan<br />
yatırımlar neticesinde oluşan<br />
şehir rantının ve hizmetlerin<br />
adil bir şekilde dağıtılmasının<br />
sorumluluk ve vebalini de<br />
taşımaktadır.<br />
Kantarcı, toplu taşımacılıktaki vizyonun<br />
“müşteri memnuniyeti” değil “insan memnuniyeti”<br />
odaklı olması gerektiğini ifade<br />
ederken, “emniyet, dakiklik, hız, temizlik,<br />
konfor, bilgilendirme” gibi konuların önemini<br />
vurguladı. İstanbul’da ulaşımın genel<br />
özelliklerini de sıralayan Kantarcı, gelişen,<br />
değişen müşteri ihtiyaçlarını karşılamak<br />
için tek bir geleneksel çözüm değil, çok<br />
seçenekli, kapsamlı, modern çözümlerin<br />
olduğunu ifade etti.<br />
Konferansın son konuşmacısı MMG<br />
Bilişim Teknolojileri Komisyonu<br />
Başkanı Kürşat Çapar oldu. Çapar,<br />
“Dijital Belediyecilik” başlığı altında yaptığı<br />
sunumda dijital belediyeciliğin ne olduğu,<br />
seyri, ihtiyaçları, getirdikleri, sürdürülebilirliği<br />
ve geleceği hakkında bilgiler verdi.<br />
Verileri entegre kullanacak dijital alt<br />
yapının oluşturulmasının önemine değinen<br />
Çapar, “Sabıka Kaydı” örneği ile “modemlerin<br />
kolaylıkla yapabileceğini, insan<br />
yüklenmemeli, bugün E-Devlet sistemiyle<br />
rahatlıkla alabildiğimiz bir belge için eskiden<br />
ne kadar çok zaman kaybediyorduk”<br />
dedi. ”İşlerimizi halletmek için Belediye’de<br />
çalışan bir tanıdığa ihtiyacımız olurdu,<br />
şimdi ihtiyacımız sadece modemler” diye<br />
konuştu.<br />
Soru–cevap kısmı ve konuşmacılar adına<br />
dikilen üçer fidan sertifikaları ardından çekilen<br />
toplu fotoğrafla konferans sona erdi.<br />
Mart - Nisan 2014 11
ETKİNLİK<br />
KAHVALTILI TOPLANTIDA<br />
VALİMİZİ AĞIRLADIK<br />
Seçimlerden hemen önce 23 Mart Pazar günü Barcelo<br />
Eresin Topkapı Hotel’de, Delta İnşaat sponsorluğunda<br />
gerçekleştirilen ve MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in<br />
yanı sıra Eski Genel Başkan Avni Çebi, Marmara<br />
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül ile MMG<br />
Yönetim Kurulu üyeleri ve çok sayıda konuğun katıldığı<br />
“Merkezi İdare ve Yerel Yönetimler” Kahvaltılı Çalışma<br />
Toplantısının bu ayki konuğu İstanbul Valisi Hüseyin<br />
Avni Mutlu oldu.<br />
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir:<br />
“Mimar ve Mühendislik<br />
Alanında, MMG Büyük Bir Boşluğu<br />
Doldurmanın Çabası İçindedir”<br />
MMG Genel Başkan Yardımcısı Mahmut<br />
Çelik’in sunuculuğunu ve moderatörlüğünü<br />
üstlendiği toplantı, MMG Genel<br />
Başkanı Murat Özdemir’in konuşması ile<br />
başladı.<br />
Konuşmasının başında sivil toplum<br />
yapılanmasının bu toprakların inanç ve<br />
kültür geleneğinde asırlardır var olduğuna;<br />
vakti olanın vaktini, nakdi olanın<br />
nakdini, bilgisi olanın bilgisini paylaştığı<br />
bu medeniyetin aslında bir vakıf<br />
medeniyeti olduğuna değinen, MMG<br />
Genel Başkanı Murat Özdemir: “Bizler<br />
yaptığımız etkinliklerimizle sivil toplum<br />
kuruluşu olmanın bir sorumluluğu olarak<br />
değerlendirdiğimiz, önemli gördüğümüz<br />
konuları, kamuoyunun gündemine getirerek,<br />
kanun koyuculara ve uygulayıcılara<br />
yol gösterme, teşvik etme ve uyarıcı<br />
olmaya çalışıyoruz” dedi.<br />
Bir vatandaş olarak yerel yönetimlerden<br />
beklenenlere de değinen Özdemir,<br />
özellikle katılımcı demokrasi anlayışında,<br />
insanların kendi yaşam alanları ile<br />
ilgili kararların gerek alınma gerekse<br />
uygulama aşamalarında söz sahibi<br />
olmak istediğinin altını çizdi. Bununla<br />
beraber seçimle gelen idarecilerin,<br />
seçim dönemlerinde çokça kullandıkları<br />
"şehre ve yaşayanlarına hizmet etmeye<br />
geldikleri” söyleminin ardından, vatandaşla<br />
hizmet alan-hizmet veren ilişkisinin<br />
yöneten-yönetilen ilişkisine, daha<br />
üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir<br />
yönetim tarzına dönüşmemesi gerektiğini<br />
vurguladı. Başkan Özdemir “Biz MMG<br />
olarak şehirlerimizin, büyütme fetişizmine<br />
kapılmadan, insani ölçeklerde herkes<br />
için huzur beldeleri olacak şekilde teşkil<br />
edilmelerinin önemini sürekli vurguluyoruz”<br />
sözleriyle de dikkat çekti.<br />
“Yönetimler, planlama ve karar alma<br />
süreçlerinde vatandaş, STK katılım ve katkılarını<br />
önemsemelidir” diyerek sözlerini<br />
12<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 13
ETKİNLİK<br />
tamamlayan Özdemir, sözü toplantının<br />
moderatörü MMG Genel Başkan Yardımcısı<br />
Mahmut Çelik’e bıraktı. Başkan Yardımcısı<br />
Çelik, kısa özgeçmişini sunduğu,<br />
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu<br />
kürsüye davet etti.<br />
T.C. İstanbul Valisi Hüseyin Avni<br />
Mutlu: “Önemli Olan Münferit<br />
Olarak İller, İlçeler Değil, Millettir”<br />
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu,<br />
üniversite sınavına giren gençlere<br />
başarı dileklerinde bulunarak, “Gençler<br />
geleceğimizin teminatıdır, onları çok<br />
iyi yetiştirmemiz gerekir ve onları çok<br />
iyi yetiştiren okullarımız var. Ayrıca<br />
böylesine güzel bir grubu oluşturdukları,<br />
böylesine güzel etkinlikler düzenledikleri<br />
için MMG’ ye teşekkür ediyorum”<br />
ifadelerini kullanarak sözlerine başladı.<br />
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin tarihçesinden<br />
başlayarak bugüne dek yaşanan<br />
değişimleri anlatan Vali Mutlu, Osmanlı<br />
Dönemi’nden başlayan merkezi<br />
yönetim, mahalli yönetim ayrımının<br />
Cumhuriyet’in ilanı ile tam manada<br />
önem kazanarak, yerel yönetimlerle<br />
ilgili ilk önemli kanunun 1930 yılında<br />
yapıldığını, özellikle 2002 yılından<br />
itibaren çok kapsamlı Kamu Yönetimi<br />
reformlarının uygulamaya geçirildiğini,<br />
son düzenlemelerin ise 2012’de yapıldığını<br />
belirtti.<br />
Nüfusun yüzde 75'inin büyükşehirler<br />
kapsamında hizmet aldığını belirten Vali<br />
Hüseyin Avni Mutlu, “En son yasayla,<br />
Ordu vilayetimizin de dahil edilmesiyle<br />
Büyükşehir Belediyelerimizin sayısı 30'u<br />
buldu. Büyükşehirlere yeni yasayla birlikte<br />
önemli yetkiler de transfer edildi.<br />
Bu yetkilerin en önemlisi ise aslında<br />
kaynak kullanma yetkisidir. Büyükşehirlerimiz<br />
artık bütçeden vergi gelirlerinin<br />
yüzde 6'sı oranındaki bir payı alabilecekler.<br />
Bunlar büyükşehir belediyelerinin<br />
payı olarak yüzde 1.5 civarında, ilçe<br />
belediyelerinin payı olarak yüzde 4.5<br />
civarında bir şekilde dağıtılacak. Dolayısıyla<br />
bundan böyle büyükşehir belediyeleri<br />
devletin vergi gelirleri içerisinde çok<br />
önemli bir kalemi kullanmaya devam<br />
edecek" ifadelerinde bulundu.<br />
Bununla beraber, 1913 tarihli yasa<br />
ile temelleri atılan il özel idarelerinin,<br />
büyükşehir statüsündeki illerde 30 Mart<br />
2014 tarihinden itibaren kaldırılacağını<br />
bildiren Vali Mutlu, diğer illerde ise,<br />
merkezi yönetim, belediyeler ve il özel<br />
Bir vatandaş olarak yerel<br />
yönetimlerden beklenenlere<br />
de değinen Özdemir, özellikle<br />
katılımcı demokrasi<br />
anlayışında, insanların<br />
kendi yaşam alanları ile<br />
ilgili kararların gerek<br />
alınma gerekse uygulama<br />
aşamalarında söz sahibi<br />
olmak istediğinin altını<br />
çizdi. Bununla beraber<br />
seçimle gelen idarecilerin,<br />
seçim dönemlerinde çokça<br />
kullandıkları "şehre ve<br />
yaşayanlarına hizmet etmeye<br />
geldikleri” söyleminin<br />
ardından, vatandaşla<br />
hizmet alan-hizmet veren<br />
ilişkisinin yöneten-yönetilen<br />
ilişkisine, daha üst perdeden,<br />
hiyerarşik ve buyurgan bir<br />
yönetim tarzına dönüşmemesi<br />
gerektiğini vurguladı.<br />
idarelerinden oluşan yapının devam<br />
edeceğini belirtti. İl özel idarelerinin<br />
bugüne dek gerek eğitim, gerek gençlik<br />
ve spor etkinlikleri, gerekse sağlık, aile<br />
ve sosyal politikalar alanlarında önemli<br />
hizmetler verdiğinin altını çizen Vali<br />
Mutlu, gelecek dönemde büyükşehir<br />
belediyelerinin bu alanlarda hizmetlerinin<br />
daha yoğun olacağına dikkat<br />
çekti. Yine büyükşehirlerde il özel<br />
idarelerinin kaldırılmasının, merkezi<br />
idarenin yatırım ve hizmetlerini<br />
yürütecek, denetleyecek, raporlayacak<br />
bir başka kuruma ihtiyaç doğurduğunu<br />
belirten Vali Mutlu, bunun sonucunda<br />
valilik bünyesinde “Yatırım İzleme ve<br />
Koordinasyon Başkanlığı” adı altında<br />
yeni bir resmi kurum oluşturulduğunu<br />
bildirdi.<br />
Ulaşım, şehir yapılanması, kültürel<br />
faaliyetler, sosyal hizmetler, hukuki<br />
mevzuatlar gibi konuların ele alındığı<br />
törende, Vali Hüseyin Avni Mutlu,<br />
Delta İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Nihat Yeşil’e ve İstanbul İl Özel<br />
İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı ve<br />
MMG Etik Kurulu Üyesi Ümit Ünal’a<br />
plaketlerini takdim ederken, Delta İnşaat<br />
adına Sayın Nihat Yeşil ve Mimar<br />
ve Mühendisler Grubu adına Genel<br />
Başkan Murat Özdemir’in katılımlarından<br />
dolayı Sayın Vali H. Avni Mutlu’ya<br />
teşekkürleri ile toplantı sona erdi.<br />
14<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 15
ETKİNLİK<br />
GRUBUMUZDAN DEPREM<br />
HAFTASI BİLDİRİSİ<br />
Bildiğiniz gibi, Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
olarak faaliyet alanımıza giren konularda hem<br />
kamuoyunu bilgilendirmek hem de başta kanun<br />
koyucular ve yürütücüler olmak üzere, sorumlu<br />
taraflara geliştirdikleri ve geliştirecekleri<br />
projelerde yol gösterici olmak amacıyla çok<br />
disiplinli mühendislik yaklaşımlarına dayalı<br />
proje ve çözüm odaklı çalışmalar yapmaktayız.<br />
Bu kapsamda, DEPREM HAFTASI münasebeti ile<br />
de kamuoyunun ilgisini hepimiz için çok hayati<br />
öneme sahip deprem konusuna çekmek istedik.<br />
Deprem Araştırma Komisyonu'nun<br />
meclise sunduğu rapora göre 'Ülke<br />
topraklarımızın yüzde 96'sı deprem<br />
kuşağındadır ve bunun da yüzde 66'lık<br />
bölümü 1. ve 2. derece deprem bölgesidir.<br />
Bu bölgeler ülke nüfusumuzun %70'ini ve<br />
sanayimizin de % 75'ini kapsamaktadır.<br />
Fakat bu raporun hazırlanmasına esas olan<br />
Deprem Tehlike Haritasının 1996 yılından<br />
günümüze kadar hala güncellenmemesinden<br />
dolayı güncel deprem kuşaklarında<br />
yapılaşma ve risk durumunun son durumu<br />
bilinememektedir.<br />
Ülkemizde son 30 yılda terör yüzünden<br />
30.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 17<br />
Ağustos’ta meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki<br />
Adapazarı depreminde ise 45<br />
saniyede 18.000 kişi hayatını kaybetmiş<br />
ve yaklaşık 20 milyar dolardan fazla<br />
ekonomik bir zarara neden olmuştur<br />
Bugün Allah'a şükür ki terör afeti çözüm<br />
sürecine girmiştir. Ancak en fazla 1 - 1.5<br />
dakika sürmesi beklenen büyük Marmara<br />
depremlerinden İstanbul’a en yakın olması<br />
düşünülenlerden birinin olması durumunda<br />
öngörülen 50.000 can kaybı riski hala<br />
daha söz konusudur. Dolayısıyla, deprem<br />
gerçeği hayatımızdaki en büyük afet riski<br />
olarak durmaktadır.<br />
Depremin ne zaman, nerede, nasıl olacağı,<br />
fayın yeri, çalışma ve kırılma mekanizmaları<br />
gibi daha çok teknik ve akademik<br />
tartışmaları kamuoyunun önünde yapmak<br />
yerine, konunun uzmanlarıyla akademik<br />
çevrelerde tartışıp ortaya çıkan somut<br />
sonuçları kamuoyuyla paylaşmak gerektiğini<br />
düşünüyoruz. Bu tip teknik konuların<br />
kamuoyu önünde tartışılması ve konu ile<br />
ilgili olarak çok farklı görüşlerin ortada<br />
dolaşması, kamuoyunun deprem konusundaki<br />
algısını sulandırmakta ve konuyu<br />
ciddiyetinden uzaklaştırmaktadır.<br />
Ülkemizin geneli deprem bölgesi altında<br />
bulunduğu, zaman zaman mal ve can kayıplarına<br />
neden olan depremleri yaşadığı<br />
halde deprem bilincinin oluşmasının ve<br />
deprem konusunun gündeme gelmesinin<br />
miladı 17 Ağustos 1999 Adapazarı<br />
depremi olmuştur. Bunun nedeni olarak da<br />
bu depremi hisseden ve etkilenen nüfus<br />
sayısının önceki depremlere oranla çok<br />
daha fazla olması, depremin İstanbul’a<br />
yakın olması, İstanbul’u da etkilemesi ve<br />
İstanbul’un olası depreminin habercisi<br />
olması gibi faktörler sayılabilir.<br />
Bizim esas yapmamız gereken bu milattan<br />
sonra yapılanları ve bundan sonra<br />
yapılması gerekenleri “deprem öncesinde<br />
ve deprem sonrasında yapılması gerekenler”<br />
olarak, uluslararası mühendislik ve<br />
bilim standartlarına uygun olarak somut<br />
şekilde değerlendirmektir. Bu kapsamda,<br />
öncelikli olarak, depreme karşı hazırlıklı<br />
olmayı sağlayabilmek için, depreme karşı<br />
duyarlılığı arttırıcı kampanyalar yaparak<br />
kamuoyunda zaman içinde kaybolan<br />
deprem riski bilincini arttırmak ve olası<br />
bir deprem öncesinde vatandaş odaklı risk<br />
değişimlerinin izlenmesiyle kentsel dönüşümde<br />
öncelikli alanların belirlenmesi ve<br />
sonrasındaki erken uyarı odaklı kurtarma<br />
faaliyetlerini de bugünden örgütlemek gerekmektedir.<br />
Kentsel Risk bilincinin okullara<br />
inmesi açısından Liselere Afet Bilgisi<br />
dersi konarak risk eğitiminin toplumsal<br />
tabanını sağlamlaştırabilir.<br />
Depremden korkmamıza sebep depremin<br />
neden olduğu yıkımdır. Deprem sonrasında<br />
binalarımızda toptan göçme, ağır<br />
hasar, orta hasar, hafif hasar ve hasarsızlık<br />
durumlarından biriyle karşılaşmaktayız.<br />
Bizim için öncelikli olan, can kaybına<br />
neden olan ve deprem sonrası kullanılamaz<br />
hale gelen, toptan göçme, ağır hasar<br />
ve orta hasar riski taşıyan binaların tespit<br />
edilebilmesidir. Adapazarı depreminde<br />
Toptan göçme % 6, Ağır hasar % 7 ve Orta<br />
hasar % 12 mertebelerinde gerçekleşmiştir.<br />
Yani, öncelikli olarak yapı stokumuz<br />
içinde risk taşıyan % 25'lik yapıyı tespit<br />
etmemiz gerekmektedir. Yapılacak bu<br />
tespitte büyük ve yıkıcı deprem öncesinde<br />
meydana gelen, halkımızı uyaran depremlerin<br />
kullanılması yararlı olabilir. Bu<br />
amaçla ALO Deprem Hattı Projesi'yle uyarıcı<br />
depremleri hisseden vatandaşlardan<br />
internet veya telefon üzerinden toplanacak<br />
büyük deprem öncesi bilgilerle, riskli alan<br />
ve riskli yapılı binaların hızlı ve düşük<br />
maliyetle tespiti yapılabilir. Bu amaçla, İl<br />
AFAD Müdürlükleri vatandaş odaklı öncü<br />
depremleri hisseden vatandaşlardan gelen<br />
bilgilere göre kent içinde zayıf yapı ve alan<br />
odaklarının belirlenmesinde görevlendirilmesi<br />
gerekir.<br />
Deprem neticesinde oluşan yıkımı etkileyen<br />
faktörleri basit olarak, depremin niteliği,<br />
zeminin özelliği ve binanın kalitesi<br />
olarak sıralayabiliriz. Bunlardan depremin<br />
niteliğine (büyüklüğü, yeri ve derinliğine)<br />
bizim müdahale etmek imkanımız bulunmamaktadır.<br />
Ancak olması muhtemel depremin<br />
niteliğini tahmin edebilmekteyiz.<br />
Zemin kalitesini ise bölgeler itibariyle genel<br />
olarak biliyoruz fakat yer özelliklerinin<br />
çok değişken olmasından dolayı yapılaşma<br />
öncesinde yer inceleme mühendislerinin<br />
incelememesinden kaynaklı, depremlerde<br />
meydana gelen hasarın büyük oranda<br />
zeminden kaynaklandığını da hatırlatmak<br />
istiyoruz. Ancak müstakilen inşaata konu<br />
olacak bölgelerin durumlarının da farklı<br />
16<br />
Mimar ve Mühendis
TECRÜBE<br />
TEKNOLOJİ VE<br />
YENİLİK<br />
ARAMA KURTARMA BOTU<br />
DÜNYANIN EN BÜYÜK<br />
KARBON KOMPOZİT<br />
KATAMARAN YOLCU FERİBOTU<br />
STANDARTLARA UYGUN<br />
AÇIK VE KAPALI TESİS<br />
Mart - Nisan 2014 17
ETKİNLİK<br />
disiplinlerden yer inceleme mühendisleri<br />
(Jeofizik, Jeoloji ve Jeoteknik) tarafından<br />
incelenmesi ve üç farklı mühendislik imzasıyla<br />
Yer İnceleme Projesi'nin hazırlatılması<br />
zorunlu olmalıdır.<br />
Bina kalitesini de projelerinin uygunluğu<br />
ile kullanılan malzeme ve işçiliğin<br />
kalitesi belirlemektedir. Binaların durumu<br />
hakkında binaların yapılma yılları, yapım<br />
şekilleri, projeleri ve kullanılan malzemelerden<br />
yola çıkarak belli değerlendirmeler<br />
yapmak imkanına sahibiz. Mevcut bütün<br />
binaları aynı anda değerlendirmek imkanına<br />
sahip olamayacağımız için daha riskli<br />
olanlardan daha az riskli olanlara göre<br />
bir öncelik sırası tespit edip çalışmalara<br />
başlanmalıdır.<br />
Bu kapsamda öncelikli olarak mevcut<br />
yapı stoğumuzu hem zemin hem de bina<br />
kalitesi olarak değerlendirmeliyiz. Zemin<br />
kalitesini, yapılaşmaya elverişli olmayan<br />
bölgeler, zemin iyileştirmesi ile yapılaştırmaya<br />
uygun hale gelebilecek bölgeler ve<br />
yapılaşmaya uygun bölgeler olarak gerekçeleri<br />
ile beraber ortaya koymalıyız. Mevcut<br />
yapı stoğumuzu da, bilimsel, teknik ve<br />
mühendislik verileriyle, mümkün mertebe<br />
somut, basit, kamuoyunun anlayabileceği,<br />
ikna olabileceği ve spekülasyona neden<br />
olmayacak şekilde değerlendirmeliyiz.<br />
Binalarımızı üç kısımda sınıflandırabiliriz.<br />
a) 1997 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak<br />
Yapılar Hakkındaki Yönetmelik öncesi<br />
yapılar,<br />
b) 1997 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak<br />
Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre<br />
yapılan yapılar,<br />
c) 2007 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak<br />
Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre<br />
yapılan yapılar.<br />
Bu sınıflandırma kapsamında öncelikli<br />
olarak 1997 deprem şartnamesi öncesinde<br />
yapılan yapılar ile projesi olmayan ve<br />
hazır beton kullanılmamış olan yapılar ele<br />
alınmalıdır. Yapı stoğumuzun içerisinden<br />
öncelikli olarak belirlenecek toptan göçme<br />
ve ağır hasar riski taşıyan binalar öncelikli<br />
olarak yenilenmelidir. Orta hasar riski taşıyan<br />
binalarda ise güçlendirme de çözüm<br />
olarak düşünülmelidir.<br />
Kamuoyunda "Kentsel Dönüşüm Kanunu"<br />
olarak bilinen "6306 Sayılı Afet Riski Altındaki<br />
Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki<br />
Kanun" aslında bu dönüşüm için tarihi bir<br />
fırsat sağlamaktadır. Ancak bu kanunun<br />
çıkış amacı, öncelikli olarak risk taşıyan<br />
binaların yenilenmesi olduğu halde bugün<br />
gelinen noktada, yukarıda bahsettiğimiz<br />
tasnifin öncelikli olarak yapılmaması<br />
nedeni ile, ağırlıklı rant taşıyan binaların<br />
yenilenmesi gerçekleştirilmektedir. Onun<br />
için kanunun teşvik ve istifadeleri öncelikle<br />
riskli binalara uygulanmalı ve bu vesile ile<br />
oluşan imar rantları kamuya aktarılmalıdır.<br />
Öncelikli olarak yapı müteahhitliği herkesin<br />
el attığı bir alan olmaktan çıkarılmalı, belli<br />
teknik eleman, donanım ve mali şartlar<br />
gözetilerek mesleki-kurumsal yeterlilik ve<br />
belgelendirme sistemi getirilmelidir.<br />
Profesyonel mühendislik kavramı yerleştirilerek<br />
mezuniyet sonrası belli bir<br />
tecrübe ve yetkinlik kazanan mühendisler,<br />
müstakilen proje yapma yetkisine sahip<br />
olmalıdır. İnşaatlarda çalışan işçi, usta<br />
ve kalfalar eğitimden geçirilerek sertifikalandırılmalıdır.<br />
Yapı ve yer denetim<br />
sistemi geliştirilerek gerek yapılar gerekse<br />
inşaat öncesinde ve sürecinde sorumluluk<br />
alanları için Mali ve Mesleki Sorumluluk<br />
Sigortası ile desteklenmeli ve etkin bir<br />
yapı ve yer denetimi yapılmasının takipçisi<br />
olunmalıdır. İnşaatların özellikle kaba<br />
yapılarının fiili olarak inşaat mühendisi<br />
nezaretinde yapılması sağlanmalı ve konu<br />
ciddi olarak denetlenmelidir. Sektörü<br />
düzenleyen, devlet, yerel yönetimler, üniversite<br />
ve mesleki sivil örgüt ayakları olan<br />
bir üst kurul oluşturulmalıdır. Üniversitelerde<br />
yeni İnşaat ve Jeofizik Mühendisliği<br />
bölümleri açılması yerine mevcut bölümler<br />
Yer Bilimleri Mühendislik Fakülteleri<br />
ve Yapı Mühendisliği Fakülteleri şeklinde<br />
fakülte boyutuna taşınarak laboratuar,<br />
öğretim üyesi, derslik vs. gibi ihtiyaçları<br />
giderilerek eğitim kalitesi arttırılmalıdır.<br />
Eski binaların güçlendirilmesi konusunun<br />
da başlı başına bir mühendislik konusu<br />
olduğu, gelişigüzel yapılacak güçlendirme<br />
çalışmaları ile binayı depreme karşı daha<br />
da güçsüz duruma getirilebileceği konusunda<br />
da kamuoyu bilgilendirilmelidir.<br />
Bugünden üzerinde çalışılması gereken<br />
bir konu da olası bir deprem sonrasındaki<br />
kurtarma faaliyetleridir. Kurumlar,<br />
genelde kendi bünyelerindeki elemanları<br />
görevlendirerek kurtarma faaliyetlerini<br />
organize etmektedir. Oysa Adapazarı<br />
depreminde de somut olarak görülmüştür<br />
ki, deprem sonrasında depremi yaşayan<br />
bölge insanının maddi ve manevi durumu<br />
bu tip kurtarma faaliyetlerinde bulunmaya<br />
elverişli olmamaktadır. Adapazarı depremi<br />
sonrasında olduğu gibi bölgedeki kurtarma<br />
faaliyetleri komşu il ve ülkelerden gelen<br />
ekipler tarafından gerçekleştirilmiştir.<br />
Dolayısıyla İstanbul'da olası bir deprem<br />
sonrası kurtarma faaliyetleri için öncelikle<br />
Bursa, Bolu, Edirne, Tekirdağ, Eskişehir,<br />
Kocaeli gibi çevre vilayetlerdeki ekipler<br />
ile bir çalışma öngörülmelidir. Büyük<br />
depremler sonrası kullanılacak transfer<br />
deprem şehirleri kurulması son Van depreminde<br />
1 milyon insanın sokakta kalması<br />
gibi insan vicdanını sızlatan bir durumla<br />
tekrar karşılaşılmamasını sağlayabilir.<br />
TBMM Deprem Araştırma Komisyonu<br />
Başkanı olan Sayın İdris Güllüce'nin şimdi<br />
Çevre ve Şehircilik Bakanı olmasının, bu<br />
konudaki tecrübe, bilgi ve birikimleri ile,<br />
ülkemizin deprem afetine karşı mücadelesinde<br />
bundan sonraki dönemde daha<br />
fazla etkinlik sağlayacağını ümit ediyoruz.<br />
Ülkemizdeki deprem riskini ciddiye alarak,<br />
yapacağımız inşaatlarda daha dikkatli<br />
ve özenli olup, olası bir şerden, yapı ve<br />
yaşam kalitemizin artmasına vesile olacak,<br />
hayırlar çıkarmanın yollarını aramalı ve<br />
vatandaş, yöneticiler, STK ve basın olarak<br />
konunun takipçisi olmalıyız.<br />
Kamuoyuna saygıyla duyurulur...<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
18<br />
Mimar ve Mühendis
MİMARLIK<br />
“Mescidler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Gökteki<br />
yıldızların yer ehlini aydınlattıkları gibi, onlar da gök<br />
ehlini aydınlatırlar. (Heysemi, Mecmeuz-Zevaid 117)<br />
CAMİLERİN YAPIMI<br />
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – 2 (*)<br />
MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR<br />
Allah yeryüzünü müminlere mescit<br />
kılmıştır. İlk mescitten günümüze<br />
sadelik ve tevazu ile inşa edilen tevhidin<br />
ibadet binaları giderek gelişmiş,<br />
geliştirilirken de iç ve dış mekânı<br />
kimi zaman tam anlamıyla ihtiyaca<br />
müteveccih boyutta inşa edilirken,<br />
kimi zaman da bu sadelik ve ihtiyacı<br />
karşılamaktan öte bir güç yarıştırmasına,<br />
devletin gücünün, cesametinin<br />
üç boyutlu ifadesine dönüşmüştür.<br />
Günümüzde oldukça abartılı ve gereksiz<br />
süslemeli, estetik değerden yoksun<br />
ve nispetleri bozuk, ihtiyaçla örtüşmeyen,<br />
projesiz ya da ortada dolaşan<br />
tip projelerle inşa edilen yapıların<br />
çoğunlukta olduğu da bir hakikattir.<br />
İyi bir cami projesini, uygun ölçek ve<br />
mimari tarzda, çevreye değer katacak<br />
anlayışla inşa edebilmek için lüzumlu<br />
bazı kurallar aşağıda belirtilmektedir.<br />
Temennimiz bu kuralların hayata geçirilerek<br />
makul ölçekli ve bütçeli, ihtiyacı<br />
karşılayacak cami ve mescitlerin<br />
inşa edilmesidir.<br />
I. Cami Projesine Başlarken<br />
Bir cami projesine başlamak için;<br />
• Önce bu hayrın gerçekleştirilmesinde<br />
halis niyetle yola çıkacak “müteşebbis<br />
heyet”in teşkil edilmesi,<br />
• Buna müteakip yapılacak camiin<br />
kapasitesine uygun bir “parselin”<br />
ayrılmış olması<br />
• Caminin tarzı ve ihtiyaç programının<br />
oluşturulmasında müteşebbis heyetin<br />
yanında gönüllü mimar, mühendis,<br />
ilahiyatçı, sosyolog, tarihçi ve sanat<br />
tarihçilerinden katkı sağlanmalı,<br />
• Son olarak ta finansal kaynağın hazır<br />
olması ya da taahhüt edilmesi gereklidir.<br />
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de;<br />
"Allah’ın mescidlerini ancak Allaha ve<br />
âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru<br />
kılan, zekâtı veren ve Allah’tan<br />
başkasından korkmayan kimseler i’mâr<br />
eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları<br />
umulanlar bunlardır "(Tevbe,18)<br />
buyurmaktadır. Amr İbnu Abese (radıyallahu<br />
anh) anlatıyor: "Resulullah<br />
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular<br />
ki:"Kim içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin<br />
diye bir mescid bina ederse,<br />
Allah da ona cennette bir ev bina eder"<br />
[Nesâî, Mesacid 1,(2, 31).] buyurmaktadır.<br />
II. Cami Projelerini Hazırlayacak<br />
Mimarlarda Hangi Hususiyetler<br />
Bulunmalı<br />
Dini yapılar sadece yapı malzemeleri<br />
ve onları yapıya uygulayacak yapım<br />
teknolojilerinden ibaret değildir. Onu<br />
yaptıranların niyet ve amaçları taşa toprağa<br />
sinerek ibadetle harmanlanır ve<br />
eser vücuda gelir. Camileri tasarlayacak<br />
mimarların İslam öğretilerini iyi bilen,<br />
inanç değerlerini hazmetmiş, İslam<br />
mimarisi hakkında yeterli kanaat ve<br />
bilgi sahibi olmaları zaruridir. Mimarın<br />
tasarımına ruhundan bir şeyler<br />
katabilmesi için ibadet eylemlerini<br />
yerine getirmesi ve onunla aynileşerek<br />
metafizik derinliği içinde hissediyor<br />
olması oldukça önemlidir.<br />
Geçmişte Müslüman mimarlarca özgün<br />
Osmanlı mimarisiyle inşa edilen“Bursa<br />
Ulu Camii(1399)”,“Şehzade Mehmet<br />
Camii(1548)”,“Süleymaniye<br />
Camii(1558)”, “Selimiye Camii(1575)”,<br />
“Sultanahmet Camii(1616)” ve “Valide<br />
Sultan Camii(Yeni Cami-1663)”lerinde<br />
yapılan ibadetten duyulan vecd, huşû<br />
ve manevî duygu coşkunluğunun gayrimüslim<br />
mimarlarca batı tarzı barok<br />
ve ampir üslubuyla tasarlanıp- inşa<br />
edilen“Nuruosmaniye Camii”(1755),<br />
Nusretiye Camii”(1826),Küçük<br />
Mecidiye Camii”(1848), Ortaköy<br />
Büyük Mecidiye Camii”( 1853), Dolmabahçe<br />
Bezmialem Valide Sultan<br />
Camii”(1855), Pertevniyal Valide Sultan<br />
Camii” (1871) ve Yıldız Hamidiye<br />
Camii”(1886)lerinde yaşanamaması,<br />
tasarımcının ruhundan esere bir şeyler<br />
katamamasıyla izah edilebilmektedir.<br />
Çünkü yapılan her şey inancın sanat ve<br />
mimariye yansımasından başka bir şey<br />
değildir.<br />
Bunlar içinde “Nuruosmaniye Camii’nin<br />
revaklı avlusu ve Yıldız Hamidiye<br />
Camii’nin hanımlar mahfili"nin kıbleye<br />
müteveccih olmayıp, açılı bir şekilde<br />
tasarlanması Müslümanların ibadet<br />
derinliğinden ve İslâm’ın ruhundan<br />
uzaklaşmanın bariz örneklerindendir.<br />
Halbuki camilerde bahçe de dahil<br />
hemen her şeyin, zemindeki taş döşemelerin<br />
dahi kıbleye müteveccih ya<br />
da saf düzenine uygun tasarlanması<br />
tevhidî mimarinin esaslarındandır.<br />
Ayrıca "Yıldız Hamidiye Camii'nin<br />
sahın bütünlüğünü ihlâl eden orta<br />
yerdeki iki sütunu ile barok ve ampir<br />
tarzında yapılan son dönem Osmanlı<br />
camilerinin insan ölçeğini bozan<br />
devasa pencereleri Osmanlı cami<br />
mimari geleneğine ziyadesiyle aykırı<br />
bir tutumu yansıtmaktadır.<br />
20<br />
Mimar ve Mühendis
III. Cami Projesi Hazırlanması İçin<br />
Gerekli Belge, Bilgi Ve Raporlar<br />
Bir cami projesinin hazırlanması için;<br />
1. Talep edilen caminin yapılacağı yere<br />
ve mahalli mimari tarza ilişkin bilgiler<br />
Projenin yapılacağı ülke, bölge ve şehrin<br />
tarihî ve kültürel geçmişine ilişkin mimarlık<br />
mirasına dair bilgi, belge, resim, gravür<br />
ve fotoğraflar ışığında yapılacak tasarımla<br />
ortaya çıkacak eserin bünyesinde evrensel<br />
değerlerin yanında mahalli karakteri<br />
de barındırması sağlanmalıdır. Teknik ve<br />
sanatsal içerikli bu veriler tümüyle tasarımcı<br />
mimar tarafından elde edilerek müteşebbis<br />
heyete takdim edilmeli ve temel tercihler<br />
ortak aklın değerlendirmeleriyle teşkil edilmelidir.<br />
2. Proje Tasarım İlkeleri ve Mimari Tarz<br />
Seçimi<br />
Proje Tasarım ilkeleri<br />
• Bir proje esasen hazırlanmış olduğu arsaya<br />
ilişkin konum, yollarla ilişkisi, arazi yapısı,<br />
yörenin mimari tarz ve yerel malzeme<br />
imkânlarına göre “o arsa özelinde ve yörenin<br />
ihtiyaçlarına göre tasarlanmış olduğundan<br />
başka bir yerde aynen uygulanması teknik<br />
yönden mümkün değildir.<br />
• Bu nedenle cami projeleri sadece<br />
esas hazırlandığı arsa için –tekrardan<br />
kaçınarak-bir kez uygulanmalı, meslek<br />
ahlâkı gereğince ve cami mimarisinin<br />
sürekli yenilenip gelişebilmesi için<br />
herhangi bir sebep veya şekilde aynen<br />
uygulanmak üzere bir başka proje sahibine<br />
satılmamalı, bağışlanmamalı, aynen<br />
uygulatılmamalı ve seri üretim biçiminde<br />
tip proje hazırlanmamalıdır.<br />
• Büyük Usta Mimar Sinan inşa ettiği<br />
hiçbir eserini aynen tekrar etmeden her<br />
seferinde daha da geliştirerek ustalık<br />
eseri olan“Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi”<br />
şaheserine ulaşmıştır.<br />
Mimari Tarz Seçimi<br />
Cami tasarımında tercih edilecek mimari<br />
tarzın; yörenin tarihî geçmişiyle irtibatlı,<br />
iklim şartlarına uygun, toplumun<br />
değişen ve gelişen sosyal ihtiyaçlarını<br />
karşılayan, yerel malzeme kullanımına<br />
imkân veren, finansal imkânları<br />
aşmayan ve seçilen yapım tekniklerine<br />
uygun olması gereklidir.<br />
Bu çerçevede;<br />
• Klasik/Neoklasik[1]<br />
• Modern<br />
• Post-modern<br />
• Ultra-modern<br />
• Fantastik tarzlardan uygun olanı tercih<br />
edilmelidir.<br />
[1] Osmanlı /Selçuklu tarzı klasik tasarımlarda<br />
geçmişin aynen kopyasını inşa<br />
etme yanlışına kapılmadan, günün ihtiyaçları,<br />
yeni malzeme ve yapım teknolojileri<br />
ile diğer imkân ve şartlar göz önüne<br />
alınarak tarihî form ve fonksiyonlar<br />
yeniden yorumlanmalıdır.<br />
3. Farklı Büyüklükte ve Özel İhtiyaç<br />
Programlı Cami Alternatifleri;<br />
• Büyük Ölçekli Cami ve Külliyesi /Selâtin<br />
camii (5.000 kişi ve daha fazla kapasiteli)<br />
• Üniversite / Şehir Meydanı Sembol Camii<br />
(1.000-3.000 kişi kapasiteli)<br />
• İlahiyat Fakültesi / İmam-Hatip Lisesi<br />
Tatbikat Camii (500-2.000 kişi kapasiteli)<br />
• Küçük ve Orta Ölçekli Cami(300-1.000<br />
kişi kapasiteli)<br />
• Çeşitli sosyo-kültürel birimlerle beraber<br />
tasarlanan Özel Programlı Cami (500-750<br />
kişi kapasiteli)<br />
• Mahalle Mescidi (150-300 kişi kapasiteli)<br />
Mart - Nisan 2014 21
MİMARLIK<br />
• Terminal, Alışveriş Çarşıları ve Site Mescidi<br />
(100-150 kişi kapasiteli)<br />
• Akaryakıt İstasyonu/Küçük Ölçekli Terminal<br />
Mescidi (10-15 kişi kapasiteli)<br />
4. Cami ve yapılacağı yere ait gerekli<br />
belge ve bilgiler<br />
• Kadastral bilgiler (aplikasyon krokisi,<br />
plan örneği, plan kote)<br />
• Tapu veya arsa/arazi tahsis belgesi<br />
• İmar Durumu<br />
• İnşaat İstikamet Rölövesi<br />
• Hâkim rüzgâr yönü<br />
• Arazi kot kesiti<br />
• Arazi Zemin etüt raporu<br />
• Varsa parsel üzerinden/yanından geçen<br />
enerji nakil hattı koordinatları<br />
• Sit alanı içinde olup/olmadığı<br />
• Parsel plan örneği üzerine harita mühendisince<br />
işlenmiş kıble istikameti<br />
• Cami kapasitesi ve bina ihtiyaç programı<br />
• Cami arazisinin çeşitli açılardan ve yüksekliklerden<br />
mevcut halinin fotoğrafları<br />
IV. Cami Projesi Kapsamı<br />
a) Proje<br />
• Mimari Proje<br />
• Statik Betonarme ve Çelik Projesi<br />
• Mekanik Tesisat Projesi<br />
• Elektrik / Aydınlatma Projesi<br />
• Peyzaj Projesi<br />
• İç Mekân Düzenleme Projesi<br />
• Akustik ve Seslendirme Projesi<br />
• Metraj, keşif maliyeti<br />
b) İnşaat Yapımı ve Teknik Danışmanlık<br />
Hizmetleri<br />
• Komple İnşaat Yapımı (Anahtar Teslimi)<br />
• İnce Yapı ve Doğal Taş Kaplama İşleri<br />
• Tezyinat Hat İşleri<br />
• Proje Teknik Danışmanlık Hizmetleri<br />
V. Mimarlık Kültürümüz Ve<br />
Cami Mimarisinin Gelişimi<br />
1. Cami Kavramı; Tanım ve Genel Bilgiler<br />
Cami terimi etimolojik olarak Arapça<br />
kökenli olup;“dağınık şeyi toplamak,<br />
biriktirmek, birleştirmek, elbise giymek,<br />
müellif, mürettip” kökünden türemiştir.<br />
Arapça "c-m-`a" kökünden türeyen toplayan,<br />
bir araya getiren" anlamındaki cami'<br />
kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı<br />
kılınan büyük mescitler için kullanılan<br />
el-mescidü'l-câmi" (cemaati toplayan<br />
mescit) tamlamasının kısaltılmış şeklidir,<br />
"el-Mescidü'l-câmi'" tabiri, ünlü hadis bilgini<br />
Taberâni’nin bir rivayetine göre bizzat<br />
Hz. Peygamber tarafından kullanılmıştır.<br />
Dinî terim olarak, Müslümanların toplu olarak<br />
ibâdet ettikleri mekânlara cami denilmektedir.<br />
Kur'ân ve sünnette câmi “mescit”<br />
kavramı ile ifade edilmiştir. Mescit; secde<br />
edilen yer anlamındadır.<br />
İspanya'da yaşayan İslam uygarlığı<br />
Endülüs’ten miras kalan ve İspanyolcada<br />
cami demek olan ‘mezquita’ sözcüğü<br />
Arapça ‘mescid’ kelimesinden gelmektedir.<br />
Diğer batı dillerinde cami karşılığı olarak<br />
kullanılan “mosque”, “mosquee”,“moschee”<br />
vb. kelimeleri mescidin farklı dillerdeki<br />
telaffuzundan kaynaklanmaktadır.<br />
Tasavvufi bakış açısıyla cami;“gösterişten<br />
uzak, sâde ama insanların düşünce ufkunu<br />
açan; onlara yararlı bilgiler edindiren;<br />
İslâm dinini anlamayı ve gereklerini hakkıyla<br />
yaşamayı kolaylaştıran merkezler,<br />
insanların sevgi yumağı hâlinde ilmi paylaştıkları;<br />
birbirlerinin derdiyle dertlenip,<br />
sevinciyle mutlu oldukları; "Allah" zikri ve<br />
fikri ile huzur buldukları; hoşgörülü insanların<br />
toplantı mahalleri ve İnsanlığın ortak<br />
kaderi olan ölüm ötesi yaşam gerçeğine<br />
sevgi ve irfan yollu bir anlayışla hazırlanmayı<br />
amaç ve hedef edinmiş insanların<br />
toplanma mekânları” olarak tarif edilmektedir.<br />
Memleketimiz dışındaki İslâm coğrafyasında<br />
camiden çok mescit kelimesi daha<br />
yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde<br />
cuma namazları ayırımı yapılmaksızın<br />
içinde “namaz kılınan yapılar” için yaygın<br />
olarak “câmi” adı kullanılmaktadır. Mekân<br />
boyutları itibariyle daha küçük yapılara<br />
da “mescit” denildiği gözlemlenmektedir.<br />
İslâm geleneğinde, özellikle de mahallî<br />
farklılıklarıyla birlikte Arap dünyasında<br />
insanları toplama, bir araya getirme<br />
fonksiyonu itibariyle cuma ve bayram<br />
namazlarının kılındığı ve içinde hatibin<br />
hutbe okuması için minber bulunan mescitler<br />
cami, minberi bulunmayan yani<br />
cuma namazı kılınmayan küçük mâbetler<br />
ise sadece mescit olarak anılır olmuştur.<br />
V.(miladi XI.) yüzyıl İslâm hukukçularından<br />
Mâverdîve Ebû Ya'lâ da bu ayırımı açıkça<br />
belirtmektedir. Ancak Mescid-i Haram,<br />
Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve genellikle<br />
mezhep imamlarıyla, ileri gelenlerinin<br />
kabirlerinin bulunduğu camilere de mescit<br />
denilmektedir.<br />
Osmanlılar döneminde padişahlar,<br />
vâlide sultânlar, şehzâdeler tarafından<br />
kişisel servetleriyle inşa ettirilen, iki<br />
minaresi(nadiren ikiden fazla) ve hanedan<br />
ailesinin emniyetle namaz kılabilmesi için<br />
“hünkar mahfili” ve bazılarında “hünkâr<br />
kasrı” olan, sürekli açık bulundurulan,<br />
büyük camilere "selâtin camileri", vezirler<br />
ve diğer devlet ricali tarafından yaptırılan<br />
orta büyüklükteki camilere bânisinin adına<br />
izafeten sadece “cami”, küçük olup minber<br />
bulunmayanlara da“mescit” denilmiştir.<br />
Mescitlerin cuma namazı kılınan camiye<br />
tahvili ise berat ve izinle olmaktaydı.<br />
"Namaz kılınan yer" demek olan musalla,<br />
Hz. Peygamber döneminde bayram ve<br />
cenaze namazı kılınan yerler için kullanıl-<br />
22<br />
Mimar ve Mühendis
mıştır. Yol boylarındaki üstü açık mescitlere<br />
ise Farsçada namazgâh denilmiştir.<br />
Geleneksel bir camide; dış avlu, harem<br />
(revaklı avlu), harim (sahın/kubbe altı/<br />
haremsaray), yan ve arka sahınlar, hanımlar<br />
mahfili, hünkâr mahfili, müezzin mahfili,<br />
son cemaat mahalli, imam-müezzin<br />
odası, kütüphane, itikâf odası, minare,<br />
mihrap, minber, vaaz kürsüsü, mihrabiye,<br />
hazîre ve şadırvan bölümleri yer almaktadır.<br />
Günümüzde camilere engelli erişimini<br />
kolaylaştırıcı tasarımlar yapılmakta,<br />
ihtiyaca göre ilave olarak bayanlara ait<br />
ibadet ve sosyal hizmet alanları, derslikler,<br />
çok amaçlı salon, aşevi, gıda ve eşya bağış<br />
birimleri, sanal kütüphane ve internet erişim<br />
birimleri, sağlık kabini gibi mekânlar<br />
eklenmektedir.<br />
VI. Cami Ana Bölümleri<br />
Osmanlı Camileri genellikle 4 ana bölümden<br />
müteşekkildir.<br />
1. Muhavvata da denilen “Dış Avlu”<br />
2. Harem/İç Avlu / Revaklı Avlu<br />
3. Harim/Ana İbadet Mekânı /Haremsaray/Merkez<br />
Sahın<br />
4. Son Cemaat Mahalli<br />
• Muhavvata/Dış avlu; Caminin bahçesini<br />
içermekte olup, revaklı avlu ve sahını<br />
çevreleyen, etrafı pencereler açılmış taş<br />
duvarlarla çevrilmiş ve pencerelerine<br />
lokma demir parmaklıklar takılan en dıştaki<br />
avludur. Bu avluya girişi sağlamak<br />
için çeşitli yerlerine kapılar açılmıştır. Bu<br />
dış avlular Selatin Camilerinde çok büyük<br />
olup, peyzaj düzenlemesi yapılmış toprak<br />
zeminli, ağaç ve yeşilin çeşitli renkleriyle<br />
bezenmiş bahçesi ve taş döşeli yaya yolları<br />
yer almaktadır. Muhavvata da denilen<br />
dış avluda bazı camilerde önemli manevi<br />
şahsiyetlerin türbe ve mezarların yer aldığı<br />
“hazire”ler bulunmaktadır.<br />
Ayrıca cami bahçesinde camiye bitişik<br />
veya ayrık abdestlikler ile kıble tarafında<br />
olmamak kaydıyla bay ve bayan tuvaletleri<br />
bulunmaktadır. Abdestlik ile tuvalet<br />
yan yana yapılmayacağı gibi, erkeklerde<br />
istibra sağlanması için imkânlar dahilinde<br />
yekdiğerine 25 m (40 adım) mesafede<br />
konumlanmaktadır.<br />
• Harem/İç Avlu/Revaklı Avlu; Cami binasına<br />
bitişik ve giriş istikametinde, iç tarafında<br />
sütunlar üzerine oturan revaklar yer<br />
alan, tabanı mermer döşeli ve etrafı pencereli<br />
yüksek duvarlarla çevrili kısımdır.<br />
Revaklari avluyu dört tarafından çepeçevre<br />
kuşatır ve yüksekçe bir seki şeklinde olup<br />
zeminden yüksektir. İç avlunun ortasında<br />
cemaatin abdest alması için yapılmış bir<br />
şadırvan bulunur Avlu revaklarının cami<br />
ile birleşen taraftaki kısmında ise“son<br />
cemaat mahalli” bulunmaktadır.<br />
İç avlunun ekseni ile cami içinin ekseni<br />
aynı istikamette olup, mihraptan geçen<br />
bu eksenin iç avlu duvarında bir kapı<br />
bulunur. Bu kapıya "cümle kapısı" denir .<br />
Bundan başka Selçuklu’da ortada yer alan<br />
Osmanlı’da ise iç avlunun sağ ve sol yanlarında,<br />
esas mekâna yakın kısımlarında<br />
da birer kapı vardır. Bunlara da "koltuk<br />
kapı" denir. Haremsaraya (merkez sahına)<br />
revakların binaya bitişik olan kısmının<br />
merkezinde yer alan büyük ana kapıdan<br />
girilir. Bu kapının bulunduğu cami duvarının<br />
iç avluya bakan yüzünde, kapının<br />
sağında ve solunda son cemaat yerinde<br />
namaz kılanların kullanması için birer<br />
“mihrap nişi”(mihrabiye) vardır. Yine bu<br />
duvar üzerinde avluya çıkmalı balkon<br />
şeklinde müezzinlerin kamet veya tekbir<br />
getirdiği yer manasına gelen mahfillere<br />
de "Mükebbire" (Me’zene) denir.<br />
• Harim/Ana İbadet Mekânı/Sahın;<br />
Caminin içi, ana kubbe altı ve yanlarında<br />
sahınları yer alan, namaz kılmaya<br />
tahsis edilen ve halı kaplı olan ana ibadet<br />
mekânına “harim (merkezi sahın/<br />
sahın)”denilmektedir. Harim Allah’la O’nun<br />
kulu arasında manevî rabıtanın kurulduğu<br />
mahal olması sebebiyle caminin en<br />
önemli kısmıdır. Namaz dışında eğitim<br />
ve öğretim faaliyetlerine açık olmakla<br />
birlikte, diğer mahallere nispetle cami<br />
âdâbına uygun hareket edilmesi en elzem<br />
olan bir mahâldir. Camiler Allah’ın kur’an-ı<br />
kerimdeki (Bakara,143-144)emri gereği<br />
Mekke’ye/Kâbe istikametine mütevveccih<br />
olarak inşa edilirler. Merkezî ana kubbe<br />
mimari üslûp ve ebadına bağlı olarak<br />
genellikle dört fil ayağı ve sütunlar üzerine<br />
oturur. Merkez sahının iki yanında bir<br />
basamak yüksekliğinde yan sahınlar, kapı<br />
tarafında arka sahın ve cemaatin bazen<br />
bunlara dış avludan doğrudan girebileceği<br />
kapılar yer almaktadır. Bazı büyük<br />
camilerde yan ve arka sahınların üzerinde<br />
mahfil katı, “hanımlar mahfili,fevkaniye<br />
veya tabaka” diye tabir edilen ikinci bir<br />
kat daha bulunur. Bu tabakaların padişahlara<br />
ayrılmış ve dışarıdan ayrı bir kapı ve<br />
merdivenle çıkılan kısımlarına "Hünkar<br />
Mahfili" denir. İlk Osmanlı camilerinde<br />
merkezi sahının ortasında genellikle bir<br />
fıskiye bulunurdu. Bu fıskiyenin üstünde<br />
veya merkez sahının herhangi bir yerinde<br />
yüksekçe bir "Müezzin Mahfili" yer alırdı.<br />
• Son Cemaat Mahalli: Namaza sonradan<br />
gelenlerin cemaate katılmalarını sağlamak<br />
veya namaz vaktinden sonra gelenlerin<br />
saflar teşkil ederek namaz kılabilmeleri<br />
amacıyla yapılan, giriş kapısı önündeki<br />
avludan zemince daha yüksek, revaklı, üstü<br />
kubbe ile örtülü bölümlere “son cemaat<br />
mahalli” adı verilmektedir. Sahın ile iç avlu<br />
arasında olan ve caminin sahın kısmından<br />
bir duvarla ayrılmış bulunan üstü tonoz<br />
veya küçük kubbelerle örtülü, caminin<br />
eninde revaklı uzunlamasına konumlanan<br />
bu mahaller bazen caminin içinde de yer<br />
alabilir.Son cemaat mahalli Osmanlı camilerinde<br />
“sahın” denilen asıl namaz kılma<br />
alanına avludan girilen kapının iki yanında<br />
kalıp, avluya bakan revak altı mekanı<br />
olup zemini avlu döşemesinden yarım<br />
Mart - Nisan 2014 23
MİMARLIK<br />
metre kadar yüksektedir. Bazı son cemaat<br />
mahallerinde sağ ve sol tarafta birer<br />
mihrabiye bulunur.<br />
VII. Osmanlı Camileri<br />
• Selatin Camiî: Padişah ya da ailesi adına<br />
yaptırılmış camilere denir. Beyazıd Camii,<br />
Fatih Camii, Süleymaniye Camii “Selatin<br />
Cami” örnekleridir.<br />
• Zaviyeli Cami: Osmanlıların ilk dönemlerinde<br />
gezgin dervişlerin barınma sorunlarını<br />
çözen çok maksatlı camilere denir.<br />
“Tabhaneli Cami”, “Çok İşlevli Cami”,<br />
“Ters T Planlı Cami” gibi isimleri de vardır.<br />
Bursa’da Yeşil Cami ve Muradiye;<br />
İstanbul’da Mahmut Paşa ve Murat Paşa<br />
camileri bir ana cami mekanına eklenmiş<br />
yan mekanlardan oluşur.Çok işlevli Cami<br />
modeli 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra<br />
artık uygulanmaz olmuştur.<br />
• Ulu Cami: Bursa’daki Ulu Cami’yi andıran<br />
çok kubbeli camilerin tipine verilen<br />
addır. Bu camilerin kökeni ilk dönem İslam<br />
mimarisinin payeler ve sütunlar üzerine<br />
oturan düz dam ile örtülü avlulu camilerine<br />
dayanmaktadır. Bu camilerin sıcak<br />
ülkelerde açık bırakılan avlusu, Anadolu’da<br />
küçültülerek caminin içine alınmış ve cami<br />
her yanıyla dışarıya kapatılmıştır. Selçuklular<br />
zamanında bu çeşit camiler düz dam ile<br />
örtülürken, Osmanlılarda çok sayıda kubbe<br />
kullanılmış ve ilk kez abidevî bir mekân<br />
ortaya çıkmıştır. Her şehirde görülen<br />
Ulu Camiler cuma namazlarının kılındığı<br />
yerlerdir. Bu camiler bulunulan yerin Müslüman<br />
yurdu olduğunun en büyük ifadesi<br />
sayılırdı. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu<br />
ve Beylikler döneminde Anadolu'nun dört<br />
bir köşesinde sultanların insanlara güven<br />
vermek, dini vecibelerini yerine getirmelerine<br />
yardımcı olmak, komşularına mali<br />
ve askeri güçleri ile kültürel ve mimari<br />
zenginliklerini göstermek amacıyla inşa<br />
ettirdiği ulu camiler, bugün ibadet işlevinin<br />
dışındaki yönleriyle pek hatırlanmamaktadır.<br />
Diyarbakır, Bursa ve Divriği Ulu<br />
Camii bunların önemlilerindendir.'Câmi-i<br />
kebîr' olarak da isimlendirilen ulu câmiler,<br />
inşa edildiği beldede yaşayan halkın cuma<br />
ve bayram namazını bir arada kılmasına<br />
imkân verecek şekilde tasarlandığından,<br />
yapıldığı dönemin şartlarına göre olabildiğince<br />
büyük inşa edilmiştir. Çoğunun etrafına<br />
türbeler, hanedan mezarları (hazire),<br />
medrese, imaret ve hamamlar inşa edilmiştir.<br />
Ulu câmiler, taştan veya taş-tuğla<br />
karışımından sağlam bir şekilde inşa edilerek,<br />
şehirlerin ortasına, yüksek duvarları,<br />
minaresi, taç kapısı ve kubbesi ile âdeta<br />
hürriyetin bir sembolü olan bayrak gibi<br />
dikilmişlerdir.<br />
• Çok Ayaklı Cami: Namaz kılınan alanın<br />
çatısını taşımak için eş aralıklı dizilmiş<br />
çok sayıda sütundan yararlanılan bir örtü<br />
sistemine sahip cami plan tipidir. (Kûfe Ulu<br />
Camii, Basra Ulu Camii, Sivas Ulu Camii, Silvan<br />
Ulu Camii, Bursa Ulu Camii …)<br />
• Mescit: Cami-mescit ayırımı yalnız<br />
Türkiye’de vaki olup diğer İslam ülkelerindeki<br />
mescit sözcüğü Türkçedeki cami<br />
karşılığı olarak kullanılır. Memleketimizde<br />
geçmişte içinde minbersiz tek mekânlı ibadet<br />
yapıları mescit olarak adlandırılırken<br />
günümüzde tümünde minber mevcut olup<br />
Cuma namazı kılınmaktadır.Camiler semt<br />
ölçeğinde hizmet verirken mescitler mahalle<br />
ölçeğinde ihtiyacı karşılarlar.<br />
VIII. Günümüz Camilerinde Bulunması<br />
Gerekli Mekânlar<br />
A. Bahçe / Dış Avlu<br />
1. Revaklı Avlu<br />
2. Şadırvan<br />
3. Sebil<br />
4. Bay/bayan sosyo-kültürel tesisler( büfe,<br />
çay/nargile salonu, şark odası, misafirhane,<br />
seminer salonları)<br />
5. Bay/bayan tuvaletleri<br />
6. Bay/bayan duş(birer adet)<br />
7. Bay/bayan abdesthaneler<br />
8. İmam-Müezzin daireleri<br />
9. Dernek Yönetim Odası<br />
10. İlk Yardım Odası<br />
11. Cenaze namazı mahalli/Musalla Taşı<br />
12. Çocuk oyun parkı<br />
13. Fıskiyeli havuz<br />
14. Kameriyeler<br />
15. Peyzaja uygun ağaç, yeşil ve çiçeklendirme<br />
alanları, yürüyüş yolları<br />
16. Oturma bankları/oturma grupları<br />
17. Bağış ve Yardım Toplama Standı<br />
18. Otopark (oto ve bisiklet için)<br />
19. Bahçe temizlik ve malzeme odası<br />
20. Jeneratör odası<br />
21. Su deposu<br />
22. Zemin suyu toplama kuyusu<br />
B. Zemin Kat<br />
1. Son Cemaat Mahalli<br />
2. Harim/Merkezi sahın/ana ibadet mekânı<br />
3. Yan ve Arka Sahınlar<br />
4. İmam ve Müezzin Odaları<br />
5. Kütüphane<br />
6. Hanımlar Namaz Kılma Mahalli<br />
7. Çocuk bakımı, emzirme ve oyun odası<br />
8. Kur’an eğitim/öğretim sınıfları<br />
9. Kat temizlik odası<br />
10. Işık/ses kumanda odası<br />
C. Mahfil Katı<br />
1. Hanımlar Mahfili<br />
2. İtikâf Mahalli(İtikâf odaları)<br />
3. Yüksek Güvenlikli Özel Mahfil<br />
4. Kat temizlik odası<br />
5. Yangın Merdiveni<br />
6. Asansör<br />
D. Bodrum Kat<br />
1. Rezerv namaz kılma mahalli/Çok Maksatlı<br />
Salon<br />
2. İlk yardım odası<br />
3. Malzeme depoları<br />
4. Tesisat Odaları(Elektrik ve mekanik)<br />
5. Afet acil yardım istasyonu<br />
6. Kat temizlik odası<br />
(*) İlki dergimizin 75.sayısında yayınlanan<br />
yazımızın ikincisini yayınlıyoruz.<br />
24<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 25
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
26<br />
Mimar ve Mühendis
demokrasİnİn özü<br />
YEREL YÖNETİMLER<br />
Yerel yönetim dediğimiz zaman otomatik<br />
olarak geniş çaplı bir örgütlenmeden<br />
bahsetmiş oluruz yani her grubun ya<br />
da cemaatin kendini yönetmesi için<br />
gerekli olan bir örgütlenme. Türkiye’de<br />
köy toplumları ile başlayan bu yerel<br />
yönetim örgütlenmeleri, ulusal<br />
yapının ayrılmaz bir parçası olarak,<br />
yurttaşlara en yakın yönetim kademesi<br />
olduğunu ve bu nedenle, yurttaşların<br />
yaşama koşullarıyla ilgili kararların<br />
alınmasına katılmalarını sağlamak ve<br />
toplumsal gelişmenin hızlandırılması<br />
konusunda onların bilgi ve yeteneklerini<br />
seferber etmek bakımlarından en elverişli<br />
konumda bulunduğunu göz önünde<br />
BULUNDURmalıdır.<br />
Mart - Nisan 2014 27
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
YEREL YÖNETİMLER<br />
Yerel yönetimlerin varoluşunun siyasal gerekçesinin<br />
özünde demokrasi yatar. Buna rağmen günümüzde en<br />
çok suistimal edilen kuruluşların başında da yine yerel<br />
yönetimler gelmektedir. Siyasal anlamda her ne kadar<br />
demokrasi inancıyla ortaya çıkmış olsalar da merkezi<br />
idare karşısındaki güçsüzlükleri yerel yönetimlerin<br />
gerektiği gibi çalışmasına engel olabilmektedir.<br />
Günümüz toplum yaşamının en önemli<br />
özelliklerinden birisi, toplum halindeki<br />
yerleşme birimlerinden olan kentlerin<br />
giderek büyümesidir. Sanayi devrimini<br />
izleyen dönemlerde, göçler şeklinde ortaya<br />
çıkan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren<br />
hızlanarak artan kentleşme hareketi<br />
inanılamayacak boyut ve etkilere sahip<br />
olmuştur. Kentleşmenin bu boyutu yerel<br />
yönetimlerin de önemini artırmıştır. Çünkü<br />
kentleşmenin ulaştığı boyutlar tahminleri<br />
alt üst etmiştir diyebiliriz. Toplum yaşantısı<br />
açısından ürkütücü yönleri de bulunmaktadır.<br />
İvedi bir şekilde çözülmesi gereken, iktisadi,<br />
sosyal, teknik ve mali nitelikteki birçok<br />
problemi de barındırmaktadır.<br />
Yerel yönetimler, ülke sınırları içinde yerleşik<br />
olan değişik büyüklükteki köy, kasaba ve<br />
kent gibi yerleşim yerlerinde yaşayan başta<br />
insan olmak üzere tüm canlıların ortak ve<br />
yerel nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak<br />
amacıyla belli bir hukuk düzeni içinde<br />
oluşturulmuş anayasal kuruluşlardır. Yerel<br />
yönetimler halka en yakın birimler olmaları<br />
ve yerel halkın ihtiyaçlarını yerinde tespit<br />
etmeleri sebebiyle hizmet üretiminde<br />
önemli bir yere sahiptirler. Yerel yönetimler,<br />
gerek demokratik hayatta oynadıkları<br />
roller, gerekse kamu hizmetlerinin halka<br />
sunulmasında ve erişiminde yüklendikleri<br />
fonksiyonlar sebebiyle yerel halkın<br />
yönetime katılmasının ilk aşamasıdır. Yerel<br />
yönetimlerin kuruluş yasalarıyla tanımlanmış<br />
bütün görevleri, kendileri tarafından yerine<br />
getirilmesi esası kabul edilmiştir<br />
Yerel yönetimlerin sayıca fazla<br />
olmasından ziyade niteliklerinin ve hizmet<br />
kapasitelerinin artırılmasına yönelik<br />
yapılacak düzenlemelerin yerel demokrasinin<br />
güçlenmesine yarar sağlayacağı gibi<br />
merkezi hükümetlerin yükünü de<br />
azaltacağına en azından azaltması<br />
gerektiğine inanmak gerekmektedir.<br />
“Sosyal devlet” fikrinin önem kazanması ile<br />
merkezi idare ve mahalli idareler arasındaki<br />
görev paylaşımı yeniden düzenlenmiş;<br />
merkezi idare tarafından yerine getirilen<br />
bazı hizmetler belediyelere devredilmiş ya<br />
da belediyelerce yürütülen bazı hizmetler<br />
merkezi idare tarafından üstlenilmiştir.<br />
Uygulamada yerel yönetimlerin görevlerini<br />
istenilen düzeyde ifa edememesi nedeniyle<br />
28<br />
Mimar ve Mühendis
Yerel yönetimler, gerek<br />
demokratik hayatta<br />
oynadıkları roller, gerekse<br />
kamu hizmetlerinin halka<br />
sunulmasında ve erişiminde<br />
yüklendikleri fonksiyonlar<br />
sebebiyle yerel halkın yönetime<br />
katılmasının ilk aşamasıdır.<br />
yeniden yapılandırılmaları gereği kaçınılmaz<br />
olmuş ve buna yönelik arayışlar, hemen<br />
her ülkenin gündeminde önemli bir yer<br />
tutmuştur.<br />
Kamu, özel ve sivil işbirliği pratiklerini<br />
uygulayabilme önemli bir konudur. Siyasi<br />
erk merkezde tek karar verici ve yürüten<br />
olmamalıdır. Yerel yönetimlerin kapasiteleri<br />
geliştirilmediğinde, gerek yerel gerekse<br />
merkezi yönetimine yabancılaşma ve<br />
güvensizlik kaçınılmazdır. Sorunların<br />
çözümünde dayanışma, aktif katılım ve<br />
özellikle kurumlar arası işbirliği önem<br />
taşımaktadır. Bu bağlamda başta<br />
üniversitelerimiz olmak üzere, toplumun<br />
diğer yapısal unsurlarına çözümleyici<br />
roller düşmektedir. Yerel yönetimlerde<br />
etkinlik, sosyal adalet ve tarafsızlık, bu<br />
idarelerin görevlerini yerine getirebilecek<br />
düzeyde gelir kaynaklarına sahip<br />
kılınması ile sağlanabilir. Genel eğilim,<br />
yerel yönetimlerin kendi öz sorumluluk<br />
alanlarında etkin, verimli ve özerk<br />
kuruluşlar haline getirilmesi yönündedir.<br />
Mart - Nisan 2014 29
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
YEREL SEÇİMLER VE<br />
ADAYLIK SÜREÇLERİNİN<br />
DEMOKRASİYE KATKILARI<br />
Av. Derya Yanık<br />
Gaziosmanpaşa ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi<br />
Biz, bu yazımızda yerel seçimler ve bu süreçlerdeki adaylık pratiğinin, demokrasiye<br />
katkılarını incelemeye çalışacağız. Söze, “insanlık tarihi, kendisine en uygun yönetim<br />
biçimini aramakla geçmiştir.” diyerek başlamak kanaatimizce yanlış olmayacaktır.<br />
T<br />
arihin başlangıcından bu yana insanlık,<br />
kabile toplumları, site devletleri, monarşiler,<br />
meşruti monarşiler, oligarşik yönetimler<br />
vb. çeşitli yönetim biçimlerini uzun ve<br />
bazen kanlı- mücadelelerle tecrübe ettikten<br />
sonra modern zamanlara geldiğimizde<br />
nihayet demokraside karar kılmıştır.<br />
Demokrasi, kavram olarak her ne kadar<br />
Yunanca “dimokratia” sözcüğünden türemiş<br />
ve Antik Yunan’daki demokrasi uygulamalarına<br />
göndermelerde bulunuyor ise<br />
de, Antik Yunan’ın seçkinler demokrasisi<br />
ile günümüz demokrasisi arasında kıyas<br />
kabul etmeyecek bir ontolojik farklılığın<br />
olduğu da izahtan varestedir.<br />
Her ne kadar “demokrasi”nin anlamı<br />
ve tanımı konusundaki tartışma hala<br />
sürüyorsa da; “demokrasi, tüm üye veya<br />
vatandaşların, organizasyon veya devlet<br />
politikasını şekillendirmede eşit hakka<br />
sahip olduğu bir yönetim biçimidir” şeklindeki<br />
tanım genel kabul görmüş olanıdır.<br />
Demokrasilerin ortak özelliği “halk”a<br />
dayanmasıdır. Ancak, tarih içinde “halk”<br />
ile kimlerin kastedildiği hususunda da<br />
muhtelif görüş ve uygulama farklılıklarının<br />
olduğunu belirtmek gerekir. Demokrasi,<br />
anayurdu Eski Yunan'daki filozoflar<br />
Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş,<br />
halk içinde "ayak takımının yönetimi"<br />
30<br />
Mimar ve Mühendis
gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir.<br />
(Aradan geçen 3000 yıldan fazla<br />
zamana rağmen hala “çobanın oyuyla<br />
eşit oya sahip olma kompleksinin devam<br />
etmesine bakarak demokrasinin yolunun<br />
daha epey uzun olduğunu söyleyebiliriz.)<br />
Nitekim Antik Yunan demokrasisinde<br />
kadınlar, köleler ve o site devletinde<br />
doğmamış olanlar demokratik haklara<br />
sahip değildir.<br />
Demokrasinin uygulama pratikleri ve<br />
halkın demokratik haklarını kullanma<br />
biçimlerini uzun uzadıya anlatmak bu<br />
yazının konusunu da kapsamını da aşar.<br />
Biz burada sadece, ülkemizde “temsili<br />
demokrasi” modelinin uygulandığını<br />
belirtmekle yetineceğiz. Temsili demokrasi,<br />
halkın demokratik haklarını seçtiği<br />
temsilciler (meclis, parlamento, senato<br />
vb) eliyle kullanmasıdır.<br />
Burada, ülkemizin demokrasi tarihine<br />
kısaca atıfta bulunmak gerekliliğine<br />
inanıyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada,<br />
“demokrasi”nin öncülü olarak<br />
“özgürlük” hareketlerini kabul etmek<br />
mümkündür.<br />
Tanzimat Fermanı’yla başlayan tarihsel<br />
süreç, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizin<br />
kuruluşuyla başka ve yepyeni<br />
bir evreye girmiştir. 1923’ten 1950’ye<br />
kadar geçen sürede tek parti iktidarı ile<br />
siyasi hayatını idame ettiren Türkiye,<br />
1950 yılında ilk kez çok partili siyasal<br />
“demokrasi, tüm üye<br />
veya vatandaşların,<br />
organizasyon veya<br />
devlet politikasını<br />
şekillendirmede eşit<br />
hakka sahip olduğu bir<br />
yönetim biçimidir”<br />
sisteme geçmiştir. (Bu meyanda, Serbest<br />
Fırka ve 1946 seçimlerinde sonuca<br />
ulaşmayan çok partili seçim denemesini<br />
inceleme dışında tutuyoruz.) Nitekim<br />
uluslararası siyasetin de baskılamasıyla,<br />
ülkemizde, 1950 yılında çok partili sisteme<br />
geçilebilmiştir. Ne var ki yerleşik<br />
statükonun bu geçişi çok da içselleştiremediğini;<br />
halkın teveccüh ettiği<br />
her siyasal hareketi, darbe, muhtıra,<br />
post-modern darbe vb. çeşitli hukuk<br />
ve demokrasi dışı yollarla ortadan kaldırmaya<br />
çalıştığını biliyoruz. Bu hukuk<br />
dışı müdahalelerin bir kısmına bizler de<br />
tanık olduk.<br />
Genelde seçimler ve özelde yerel seçimler,<br />
ülkemizde, halkın kendi iradesine<br />
sahip çıktığı, siyasal sisteme ve/veya<br />
yönetici iradeye deyim yerindeyse<br />
“manifesto” sunduğu dönemlerdir.<br />
Yerel seçimleri, türdeşlerinden ayıran<br />
bazı özellikleri vardır. Bu farklılıkların<br />
öne çıkanları, yerel yöneticinin seçmen<br />
nezdinde diğer seçilmiş olanlara göre<br />
daha geniş bir temas ve tanınırlık oranına<br />
sahip olması, adaylık sürecinde<br />
doğrudan ve interaktif iletişime geçmesi,<br />
halkın yerel yöneticiyle seçildikten<br />
sonra da sürekli temas imkanının bulunması,<br />
yerel yöneticinin ürettiği (ya da<br />
üretmediği!) her türlü hizmetin halkın<br />
günlük yaşamında kısa sürede etkisinin<br />
görülmesidir. Böyle olduğu için, halk,<br />
yetki ve görev alanında olsun olmasın<br />
her türlü talep ve beklentisini yerel<br />
yöneticiye yöneltmekte beis görmemiştir.<br />
Malum olduğu üzere, “Sana Belediye<br />
baksın!” sözü günlük yaşamda epey yaygınlık<br />
kazanmıştır. Yakın zamana kadar<br />
hal böyle iken, son yıllarda kurumların<br />
şeffaf ve ulaşılabilir hale gelmesiyle<br />
yerel yönetimlerin yükleri bu anlamda<br />
bir parça hafiflemiştir. Özellikle kırsalda,<br />
hala yerel yönetimlerden beklentilerin<br />
yüksekliğini kabul etmek zorundayız.<br />
Ancak bu durum, yerel yöneticiler<br />
için fırsattır. Halkın talep yoğunluğu<br />
ve çeşitliliği yerel yöneticiyi ayırıcı ve<br />
rakiplerinden öne çıkarıcı özelliği de<br />
içinde barındırmaktadır. İyi bir yerel<br />
yönetici, bizim yukarıda açıklamaya<br />
çalıştığımız beklenti ve talep yoğunlu-<br />
Mart - Nisan 2014 31
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
ğunu, seçmeniyle arasında bir avantaj ve<br />
iletişim biçimine dönüştürme potansiyelini<br />
de taşıyan/uygulayan yöneticidir.<br />
Yukarıda arz etmeye çalıştığımız<br />
Yerel Seçimleri türdeşlerinden ayıran<br />
farklılıklardan yola çıkarak, seçim ve<br />
adaylık sürecinin;<br />
1) Bir önceki dönem de seçilmiş ve tekrar<br />
aday olan siyasi için, geride bıraktığı<br />
dönemin “ibra” ve “onanması”,<br />
2) Adayın yönetme stratejisi hususunda<br />
seçmeni ikna çabalarına sahne olması,<br />
3) Adayın hizmet ve projelerini anlatması,<br />
interaktif iletişimle seçmenin talep ve<br />
beklentilerini öğrenmesi,<br />
3) Proaktif yönetim için veri tabanı oluşturması<br />
olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Madde içeriklerini biraz daha açacak<br />
olursak;<br />
Hali hazırda yerel yönetici (Belediye<br />
Başkanı veya Meclis Üyesi) olan siyasi,<br />
tekrar adaylık döneminde, geride bıraktığı<br />
seçim döneminin halk nezdinde nasıl<br />
değerlendirildiğini, memnuniyet sağlayıp<br />
sağlayamadığını, halkın kendisini onaylayıp<br />
onaylamadığını da görmüş olacaktır.<br />
Biraz daha teknik bir ifade ile halk, siyasi<br />
ibra sağlayacaktır.<br />
Yine, her seçim dönemi bir ikna çabasıdır<br />
esasında… Aday, halkı, talip olduğu<br />
görevi yapabileceğine, rakiplerinden<br />
daha iyi yapabileceğine ikna etmeye<br />
çalışır. Bu ikna çabası, seçmen profiliyle<br />
doğrudan ilintilidir. Kimi zaman yönetim<br />
stratejisi, seçmenle devam edecek<br />
iletişimin boyut ve biçimi anlatılırken,<br />
kimi zaman da seçmenin kısa, orta ve<br />
uzun vadeli beklentilerini nasıl karşılanacağının<br />
anlatılması önem kazanır.<br />
Üçüncü olarak, aday, seçmen huzuruna<br />
kendi hazırlığını yapmış olarak çıktığı<br />
halde, seçim çalışmaları ve adaylık<br />
sürecini bir yandan da seçmenin gerçek<br />
ihtiyaç ve beklentilerini öğrenmek,<br />
seçmenin bunları ifade etmesine zemin<br />
hazırlamak olarak kullanır. Yukarıda arz<br />
etmeye çalıştığımız üzere, yerel seçimlerde<br />
adaylar çoğunlukla seçmen nezdinde<br />
daha “tanıdık” ve “yakın” adaylardır.<br />
Hal böyle iken aday ve seçmen<br />
beklentilerinde büyük ölçüde örtüşme<br />
sağlanacağını varsaysak dahi, adaylık<br />
süreci, aday açısından seçmenle doğrudan<br />
ve yoğun temas nedeniyle veri<br />
tabanının, hizmet ve proje taslaklarının<br />
sağlamasını yapma imkanı da sunar.<br />
Son olarak proaktif adaylık kavramını<br />
da örneklemek gerektiği kanaatindeyiz.<br />
Her seçim dönemini bir periyot aralığı<br />
kabul edecek olursak, son birkaç döneme<br />
kadar yerleşik algı, adayların halkın<br />
talep ve beklentilerine uygun hizmet<br />
görmesinin, somut ve tespit edilebilir<br />
ihtiyaçlara cevap vermesinin yeterli olacağı<br />
şeklindeydi. Ancak, kentleşmenin<br />
doğurduğu doğal sonuçlar, ülkemizde<br />
göç olgusunun hala devam ediyor olması,<br />
genç nüfus oranının çokluğu gibi<br />
çeşitli etkenler yerel yöneticileri proaktif<br />
davranmaya zorlamaktadır. Adaylık<br />
süreçleri proaktif veri tabanını oluşturmak<br />
için en verimli dönemlerdir. Aday,<br />
seçim çalışmaları süresince seçmenin<br />
yaş, cinsiyet, demografik ve kültürel<br />
özellikler, eğitim, sosyal yapı ve benzeri<br />
her türlü kişisel ve toplumsal özelliklerini<br />
öğrenerek, yönetmeye talip olduğu<br />
süreçte karşısına çıkacak yeni durumları<br />
öngörebilir. Örneğin, seçmen yaş profiline,<br />
çocuk sayısına göre yönettiği mahalde<br />
yeşil alan, park, sosyal mekan vb.<br />
ihtiyaçların neler olacağını planlaması<br />
ve icra etmesi mümkündür.<br />
Seçim ve adaylık süreçleri, siyasilerin<br />
“agora meydanı”dır. Bu meydanda kendini<br />
iyi ve doğru ifade eden ipi göğüsleyecektir.<br />
Yerel seçimlerde adayların değerlendirilmesi<br />
aşamasında, her bir seçmen,<br />
kendi kişisel, sosyo-kültürel, ekonomik,<br />
toplumsal özelliklerine göre birbirinden<br />
farklı kriterler kullanacaktır. İşte biz<br />
bu değerlendirme sürecine, adaylık ve<br />
seçim çalışmalarının demokrasiye katkısı<br />
diyoruz. Zira demokrasi tam da bu<br />
sürecin sonunda sandıktan zuhur eden<br />
sonuçtur.<br />
Bu vesile ile yaklaşan yerel seçimlerde<br />
- oluşturulmaya çalışılan her türlü kaos<br />
ortamına rağmen - seçmen iradesinin<br />
tam ve doğru olarak sandığa yansımasını;<br />
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını<br />
temenni ederim.<br />
32<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 33
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
BELEDİYE MECLİSLERİNDEKİ KARAR ALMA<br />
SÜRECİNDE KOMİSYONLARIN ROLÜ<br />
Doç. Dr. Tarkan Oktay İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi<br />
Yerel yönetimlerde halkın seçimi ile oluşan meclislerin, toplumdaki kesimleri ne<br />
derecede temsil ettiği, yerel siyaset bağlamında temel tartışma alanını oluşturmaktadır.<br />
Bu tartışmanın iki yönü vardır. İlki, tüm boyutları ile seçim sürecinin toplumsal<br />
kesimlerin meclise optimal düzeyde yansımasını sağlamaya elverişli olup olmadığıdır.<br />
İkincisi ise, meclisteki temsilcilerin aldıkları kararlar üzerinde hangi iradenin ne<br />
düzeyde etkili olduğudur. Temsil ettikleri halkın iradesi mi, yoksa halkın iradesinin<br />
önüne geçen oligarşik grupların, bürokratik yapıların veya çıkar gruplarının iradesi mi<br />
Demokrasi açısından temsilcinin seçmenleri<br />
ile aynı özellikleri taşımasından daha çok,<br />
temsil ettiği kesimin taleplerine duyarlı<br />
olması ve onların kamu yararı çerçevesindeki<br />
çıkarlarını savunması daha önemlidir.<br />
Yerel siyaset, yerel düzeydeki toplumu<br />
bağlayıcı karar alma süreçlerine ilişkin,<br />
siyasal sistem içindeki unsurların rolleri ve<br />
süreci etkileme çabalarının bütünü olarak<br />
tanımlanabilir. Kentlerde yerel siyasetin<br />
odağında belediyeler yer almaktadır. Yerel<br />
düzeydeki siyasal karar alma mekanizmasını<br />
oluşturan belediyeler, bu durumun bir<br />
sonucu olarak siyasal mücadelenin de odak<br />
noktasında bulunmaktadır. Belediyenin<br />
yönetimini elde etmek, belediyenin kendi<br />
çıkarları doğrultusunda karar almasını ve<br />
uygulamasını sağlamak, belediyenin yürüttüğü<br />
yerel düzeydeki kaynak ve değer dağıtımı<br />
sürecini etkilemek bu siyasal mücadelenin<br />
temel noktalarını oluşturur.<br />
Belediye meclisleri yerel siyasetin odağında<br />
yer alırken, komisyonlarda belediye<br />
meclisindeki karar alma sürecinin odağında<br />
yer almaktadır. Belediye Kanunu’na<br />
göre nüfusu 10.000 ve aşağı olan belediye<br />
meclislerinde komisyon kurulması isteğe<br />
34<br />
Mimar ve Mühendis
ağlıdır. İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu<br />
10.000'in üzerindeki belediyelerde plan<br />
ve bütçe komisyonu ile imar komisyonunun<br />
kurulması zorunludur. Diğer alanlarda<br />
komisyon kurulması ise meclisin<br />
isteğine bırakılmıştır. Belediye meclisi,<br />
üyeleri arasından en az 3 en fazla 5 kişiden<br />
oluşan komisyon kurabilir. Büyükşehir<br />
belediye meclisleri için komisyon<br />
üye sayısı en az 5, en çok 9 olarak belirlenmiştir.<br />
Meclis ihtisas komisyonu üyeleri, seçildikten<br />
sonra ilk toplantılarında kendi<br />
aralarından bir başkan ve bir başkan<br />
vekili seçer. Komisyon, üye tam sayısının<br />
salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya<br />
katılanların salt çoğunluğu ile karar<br />
alır. Belediye meclislerindeki meclis<br />
komisyonlarından bazıları şu şekildedir:<br />
İmar, Plan ve Bütçe, Eğitim ve Kültür,<br />
Gençlik ve Spor, Tarife ve Esnaf, Çevre<br />
ve Sağlık, Hukuk, Sosyal Hizmetler,<br />
Ulaşım ve Trafik, Dış İlişkiler, Halkla İlişkiler,<br />
Doğal Afet. Ayrıca, belediyenin bir<br />
önceki bütçe yılına ait gelir ve giderleri<br />
ile bunlara ilişkin hesap kayıt ve işlemlerin<br />
denetlenmesi amacıyla denetim<br />
komisyonu kurulmaktadır.<br />
Belediye meclisi gündeminde gelen<br />
imar ve bütçe ile ilgili konularda karar<br />
alınabilmesi için konunun komisyonda<br />
görüşülmesi zorunlu tutulmuştur. İmar<br />
ve bütçe ile ilgili gündem maddesi önce<br />
ilgili komisyona havale edilir. Komisyonda<br />
görüşüldükten sonra ortaya çıkan<br />
görüş rapor halinde meclise sunulur.<br />
Komisyon raporundan sonra meclis o<br />
konuda karar alabilir. İmar ve bütçe<br />
dışındaki konuların komisyonlara havale<br />
edilmesi ve komisyonlarda görüşülmesi<br />
ise zorunlu değildir. Meclis üyeleri tarafından<br />
istenirse ilgili komisyona havale<br />
edilebilir. Gerektiğinde bir konu meclis<br />
başkanınca birden fazla komisyona da<br />
havale edilebilir. Meclis dışında belediye<br />
başkanı ya da başka bir makam, görüşül-<br />
Marmara Bölgesinde 95<br />
belediyedeki 512 komisyon<br />
üzerinde yapılan bir<br />
araştırmada meclis<br />
komisyonu üyeleri ile<br />
ilgili ilginç verilere<br />
ulaşmak mümkündür.<br />
Komisyon üyelerinin<br />
% 49.4’Ü lisans ve<br />
üstü eğitime sahiptir.<br />
İkinci ağırlıklı dilimi<br />
% 25 ile lise mezunları<br />
oluşturmaktadır. %<br />
11’lik ilkokul mezunu<br />
üyenin varlığı da dikkat<br />
çekicidir.<br />
MECLİS<br />
İhtisas komisyonu<br />
üyeleri,<br />
seçildikten<br />
sonra ilk<br />
toplantılarında<br />
kendi<br />
aralarından bir<br />
başkan ve bir<br />
başkan vekili<br />
seçer. Komisyon,<br />
üye tam sayısının<br />
salt çoğunluğu<br />
ile toplanır<br />
ve toplantıya<br />
katılanların salt<br />
çoğunluğu ile<br />
karar alır.<br />
Mart - Nisan 2014 35
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Üyelerin<br />
Gündem Önerisi<br />
Belediye Başkanının<br />
Gündemi Belirlemesi<br />
Meclis<br />
Toplantısı<br />
Meclis Kararı<br />
Belediye Başkanı<br />
Mülki İdare Amiri<br />
Belediye Meclis Kararı Süreci<br />
Karar Alma Süreci Üzerinde Etkili Belediye Dışı Unsurlar<br />
Baskı Grupları<br />
Belde Halkı<br />
Belediye Birlikleri<br />
Cemaatler<br />
Ekonomik Seçkinler<br />
Etnik Gruplar<br />
Hemşeri Dernekleri<br />
Hükümet Üyeleri<br />
Kanaat Önderleri<br />
Kent Konseyi Üyeleri<br />
Mahalle Muhtarları<br />
Medya<br />
Merkezi Yönetim Bürokrasisi<br />
Meslek Örgütleri<br />
Milletvekilleri<br />
Önemli Aileler<br />
Sivil Toplum Örgütleri<br />
Siyasi Parti Teşkilatları<br />
Spor Kulüpleri<br />
Uluslararası Örgütler<br />
İhtisas<br />
Komisyonları<br />
mek üzere bir konuyu meclis komisyonuna<br />
havale edemez. Belediye meclisi,<br />
ihtisas komisyonlarının raporları doğrultusunda<br />
karar almak zorunda değildir.<br />
Komisyon raporları alenîdir, çeşitli<br />
yollarla halka duyurulur. Komisyon<br />
raporları, isteyenlere belediye meclisi<br />
tarafından tespit edilecek bedel karşılığında<br />
verilir.<br />
Komisyon toplantılarına meclis üyeleri<br />
dışında resmi ve sivil çeşitli kurum<br />
temsilcilerinin ve uzman kişilerin<br />
katılımı sağlanarak görüşlerini aktarmalarına<br />
imkan tanınmıştır. Mahalle<br />
muhtarları ve ildeki kamu kuruluşlarının<br />
amirleri ile ildeki kamu kurumu<br />
niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler,<br />
sendikalar ve gündemdeki<br />
konularla ilgili sivil toplum örgütlerinin<br />
temsilcileri komisyon toplantılarına<br />
katılabilecek kişiler olarak kanunda<br />
belirtilmiştir. Ancak, bu önemli katılım<br />
mekanizmasının uygulamada meclis<br />
komisyonları tarafından etkin kullanılmadığı<br />
görülmektedir.<br />
Marmara Bölgesinde 95 belediyedeki<br />
512 komisyon üzerinde yapılan bir<br />
araştırmada meclis komisyonu üyeleri<br />
ile ilgili ilginç verilere ulaşmak mümkündür.<br />
Komisyon üyelerinin %49.4’ü<br />
lisans ve üstü eğitime sahiptir. İkinci<br />
ağırlıklı dilimi %25 ile lise mezunları<br />
oluşturmaktadır. %11’lik ilkokul<br />
mezunu üyenin varlığı da dikkat çekicidir.<br />
Sadece büyükşehir belediye meclislerindeki<br />
komisyonlara bakıldığında<br />
lisans ve üstü mezunların oranının<br />
%70 gibi yüksek düzeye ulaştığı görülmektedir.<br />
Belediye meclislerinin temel komisyonu<br />
olan imar komisyonlarının eğitim<br />
profili nispeten orta düzeylerdedir.<br />
Lisans ve üstü eğitimde imar komisyonu<br />
%57.6’da kalmaktadır. İmar<br />
komisyonundaki ilkokul ve ortaokul<br />
mezunlarının oranı (%20.2) da birçok<br />
komisyondan yüksektir. Buna karşın<br />
sadece büyükşehir belediyelerine<br />
bakıldığında imar komisyonlarında<br />
lisans ve üstü mezun oranının %92<br />
gibi çok yüksek bir düzeye sahip olduğu<br />
görülmektedir.<br />
Komisyon üyelerinin meslekleri genel<br />
olarak incelendiğinde en fazla görülen<br />
ilk beş meslek alanı sırasıyla esnaf,<br />
emekli, mühendislik, ticaret ve avukatlıktır.<br />
Büyükşehir belediyelerindeki<br />
komisyonlarda ise en fazla görülen<br />
meslek %21 ile mühendisliktir. Meslek<br />
analizi sadece imar komisyonları için<br />
yapıldığında mühendisler %24.8 ile ilk<br />
sırayı almaktadır. İmar komisyonlarında<br />
çok görülen diğer meslekler mimarlık<br />
(%13.9), esnaf (%12.5), emekli<br />
(%10.9) ve serbest meslek (%5.9)<br />
olarak sıralanmaktadır.<br />
Yerel siyasetle ilgili en önemli soru,<br />
kentin yönetimi ile ilgili kararları<br />
kimin aldığıdır. Karar alma yapısına<br />
egemen olan aktörler, kararların<br />
birincil belirleyicileri kimlerdir<br />
Çoğunluğun ya da halkın karar almada<br />
etkisi nedir Kısaca yerel siyaseti<br />
36<br />
Mimar ve Mühendis
kim yönetir. Yerel yönetimlerde en çok<br />
kimin sözü geçer Burada önemli olan<br />
yerel düzeyde aşağıdaki tabloda yer alan<br />
siyasal unsurların meşru, resmi, şeffaf<br />
ve eşit erişime dayanan mekanizmalar<br />
çerçevesinde karar alma ve komisyon<br />
süreçlerine katılmalarının sağlanmasıdır.<br />
Aksi durumda gayrı meşru, gayrı<br />
resmi, gizli ve sınırlı kesimlerin ulaşabildiği,<br />
kamu yararı yerine bireysel menfaatin<br />
öne çıktığı karar alma süreçleri<br />
kurulabilmektedir.<br />
Belediye meclis üyeleri gündemdeki bir<br />
konu hakkında karar verirken bir dizi<br />
rehber ilkeyi göz önüne almalıdır. Meclis<br />
kararı ile ilgili bu ilkeleri şu şekilde<br />
sıralayabiliriz: a) vatandaşların hayatına<br />
kısa, orta ve uzun vadede etkileri, b)<br />
kamu yararına uygunluk, c) hizmette<br />
etkinlik ve verimlilik ilkesine uygunluk,<br />
d) stratejik plan ve performans programına<br />
uygunluk, e) kararın bütçeye etkileri,<br />
f) kabul edilebilir fayda-maliyete<br />
sahip olma, g) etik kurallara uygunluk,<br />
h) kararla ilgili tüm bilgilere açık olarak<br />
ulaşılabilmiş olma. Belediye meclis<br />
komisyonlarının hazırladığı raporlar bu<br />
ilkeleri dikkate alan, ilkeler konusunda<br />
meclis üyelerini aydınlatıcı, yeterli bilgi<br />
sağlayıcı ve anlaşılabilir nitelikte olmalıdır.<br />
Meclis komisyonlarının etkinliğinin çok<br />
yönlü geliştirilmesi konusunda yararlı<br />
olabilecek genel ve özel bazı öneriler şu<br />
şekilde belirtilebilir.<br />
• Yerel siyasetin demokratik niteliğinin<br />
geliştirilmesi.<br />
• Belediye meclislerinin güçlendirilmesi<br />
ve katılımcı ortamın geliştirilmesi.<br />
• Belediye meclislerine üye olma konusundaki<br />
sınırlılıklarının kaldırılması.<br />
• Kent konseylerinin etkinliğinin arttırılması.<br />
• Komisyon çalışmalarına katılımın<br />
genişletilmesi.<br />
• Meslek odalarının ilgili komisyonlarda<br />
daha etkin hale getirilmesi.<br />
• Komisyon üyelikleriyle ilgili olarak<br />
etik ilkelerin tespiti ve uygulanması.<br />
• Komisyonlar tarafından yazılan<br />
raporların meclis üyelerine karar öncesinde<br />
yeterli düzeyde bilgi verecek<br />
nitelikte olması.<br />
• Komisyon Raporların web sayfasında<br />
güncel olarak yayımlanması.<br />
• Büyükşehirlerdeki komisyon üyelerine<br />
yardımcı olmak üzere uzmanların<br />
meclis bünyesinde istihdamının sağlanması.<br />
• Komisyonlar ile bürokrasi arasında<br />
sağlıklı bir ilişki düzeninin kurularak<br />
bilgi akışının etkin işletilmesinin sağlanması.<br />
• Komisyon üyelerine yönelik seçim<br />
sonrasında eğitim ve bilgilendirme<br />
çalışmalarının çok yönlü yürütülmesi.<br />
• Muhalefet üyelerinin çoğunluğa<br />
bakılmadan komisyonlarda yer almasının<br />
sağlanması.<br />
Meclis gündemine gelen bir konu üzerinde<br />
görüş bildirme konumundaki<br />
komisyon üyelerinin, iç çevre yanında<br />
belediye dışındaki çevre ile de sağlıklı<br />
bir ilişki düzeni içinde olması önem<br />
kazanmaktadır. Komisyon üyelerinin,<br />
Belediye Kanunu’nda da öngörülen<br />
çerçevede, toplumun çeşitli kesimlerinin,<br />
uzmanların, üniversite, kamu<br />
kurumları ve kent konseyi gibi organizasyonların<br />
görüşlerini almaları<br />
raporların niteliğini zenginleştiren bir<br />
yöntemdir. Komisyonlar kendi çalışma<br />
alanlarında belediye paydaşlarının<br />
bilgi ve görüşlerini ifade etmeleri noktasında<br />
adeta bir organizatör ve moderatör<br />
rolüne sahip olmalıdır. Bu yaklaşım,<br />
“kim yönetir” sorusuna “halk için<br />
temsilciler yönetir” cevabının verilebilmesi<br />
için bir ön koşul durumundadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
Kaynak: Tarkan Oktay, Yerel Siyaset Bağlamında<br />
Belediye Meclis Komisyonları: Marmara Bölgesi<br />
Örneği, İstanbul: MBB Yayını, 2013. Link: (http://www.<br />
marmara.gov.tr/document/kitap/meclis_komisyonlari.<br />
pdf)<br />
Mart - Nisan 2014 37
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
BELEDİYE MECLİSLERİNİN<br />
GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR ÖNERİLER<br />
Doç. Dr. Erbay Arıkboğa<br />
Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi<br />
Ülkemizde belediye sistemi içinde, başkanların gereğinden fazla güçlü, buna karşılık<br />
meclislerin gereği kadar güçlü olamadığı şeklinde haklı eleştiriler söz konusudur.<br />
Ancak bunun tek sorumlusu ne başkanlar, ne de meclis üyeleridir. Bu sorunun kaynağını<br />
toplumsal-siyasal kültürde, siyasi parti yapılanmasında, seçim sisteminde ve diğer<br />
kurumsal mevzuatta aramak gerekir.<br />
lkemizdeki belediye modeli, güçlü<br />
Übaşkanlık modelini esas almıştır. Bu<br />
modelin temel özelliği, “yürütmenin”<br />
farklı komisyonlar ve birimler arasında<br />
parçalanmayıp tek elde, belediye<br />
başkanında toplanması, buna karşılık<br />
karar verme gücünün ise meclise<br />
bırakılmasıdır. Bu modelin icrayı güçlendirmek,<br />
kurumsal işleyişe hakim<br />
olmak ve idari birimler arasındaki<br />
koordinasyonu sağlamak gibi oldukça<br />
önemli yararları söz konusudur. Güçlü<br />
başkanlık modeli, başta ABD olmak<br />
üzere bazı Avrupa ülkelerinde de<br />
uygulanmaktadır.<br />
Güçlü başkanlık modeline alternatif<br />
bir model, çeşitli Avrupa ülkelerinde<br />
uygulama alanı bulan komisyon<br />
modelidir. Bu modelde, bizdekine<br />
benzer bir belediye başkanı bulunmaz.<br />
Başkanlık, Cumhurbaşkanlığı gibi temsili<br />
bir makamdır. Yürütme işi belediyenin<br />
hizmet alanları temelinde çeşitli<br />
komisyonlar arasında paylaşılmıştır.<br />
Bu sistemde hakim bir güç ortaya<br />
çıkmaz ve meclis üyelerine daha fazla<br />
rol ve sorumluluk yüklenir. Ancak<br />
unutulmaması gerekir ki, hiçbir model<br />
tek başına iyi ya da kötü değildir. Her<br />
modelin güçlü ve zayıf yanları söz<br />
konusudur. Ayrıca bu modellerden her<br />
biri, bir toplumun iş yapma biçimine<br />
ve toplumsal-siyasal kültürüne diğer<br />
modelden daha fazla uygun düşebilir.<br />
Ülkemizde uzun zamandır belediyelerde<br />
uygulanmakta olan mevcut modeli<br />
değiştirmek için gerekli bir sebep<br />
olmadığı kanısındayım. Ancak bu<br />
modeli kendi içinde iyileştirme ihtiyacı<br />
son derece açıktır.<br />
Belediye meclisleri güçlendirilmek<br />
istendiğinde, daha işin başında hangi<br />
yoldan ilerleneceğine karar verilmesi<br />
gerekir. Daha açık bir ifadeyle, sistemi<br />
değiştirerek komisyon modeline geçip,<br />
belediye meclisinin sistem içindeki<br />
konumunu değiştirmeye dayalı bir<br />
güçlendirmeyi mi seçeceğiz Yoksa<br />
güçlü başkanlık modeli ile devam edip,<br />
o model içinde aksayan ya da zayıf<br />
yönleri iyileştirmeyi mi seçeceğiz<br />
Zira bu iki modelde meclisin işlev<br />
ve sorumlulukları oldukça farklıdır.<br />
Bizim tercihimiz, bir sistem değişikliğine<br />
gitmeden mevcut modelin<br />
aksayan yönlerinin iyileştirilmesidir.<br />
Bu bağlamda güçlü başkanlık modeli<br />
içinde belediye meclisleri nasıl güçlendirilebilir,<br />
aşağıda bu konuya dair bazı<br />
öneriler sıralanacaktır.<br />
Güçlü başkanlık modelinin, yürütme<br />
yetkisini sadece ona vermek suretiyle<br />
belediye başkanını güçlendirdiği<br />
doğrudur. Dahası belediye başkanları<br />
doğrudan seçilmeye dayalı siyasi<br />
meşruiyet, liderlik yeteneği ve kişisel<br />
karizma gibi ilave güçlerden de beslenir.<br />
Ancak bu durum, belediye meclislerinin<br />
güçsüz kalacağı anlamına<br />
gelmez. Belediye meclisinin güçlü olup<br />
olmaması, başkanın konumundan<br />
kısmen bağımsızdır. Güçlü başkanlık<br />
modelinde bir belediye meclisinin üç<br />
tür işlevi ve dolayısıyla güç kaynağı<br />
söz konusudur: Temsil, karar verme<br />
ve yürütmeyi denetleme. Bir meclisin<br />
gücü bu üç işlevi ne derece etkili<br />
biçimde yapabildiğine bağlıdır. Dolayısıyla<br />
meclisi güçlendirmek için, bu<br />
üç alanda meclis üyelerinin rolünü ve<br />
etkinliğini artıracak türde iyileştirmeler<br />
yapmak gerekmektedir.<br />
Belediye meclisinin üç işlevinin<br />
birbiriyle bir bütünlük oluşturduğu<br />
ve etkileşim içinde olduğu göz ardı<br />
edilmemelidir. Temsil işlevi, belediye<br />
meclis üyelerinin üzerinde durduğu<br />
zemini ifade eder. Üyeler bu zemin<br />
üzerine basarak diğer iki işlevi yerine<br />
getirmeye çalışır. Zemin ne kadar<br />
sağlam ise, üyelerin diğer iki işlevi<br />
yerine getirme konusundaki arzuları<br />
ve etkinlikleri daha yüksek olur. Buna<br />
karşılık zeminde ne kadar zafiyet söz<br />
konusu ise meclis üyelerinin diğer iki<br />
işlevi yerine getirme arzusu ve etkinliği<br />
o oranda azalacaktır.<br />
Ülkemizdeki mevcut sistem ve işleyişte<br />
de, her üç işlevde tutarlı bir bütün-<br />
38<br />
Mimar ve Mühendis
Ülkemizde uzun zamandır<br />
belediyelerde uygulanmakta<br />
olan mevcut modeli değiştirmek<br />
için gerekli bir sebep olmadığı<br />
kanısındayım. Ancak bu modeli<br />
kendi içinde iyileştirme ihtiyacı<br />
son derece açıktır.<br />
lük söz konusudur. Ancak bu bütünlükte,<br />
meclisin daha pasif ve geri planda olması<br />
yönünde bir tercih yapılmıştır. Deyim<br />
yerindeyse, meclis üyelerinden fazla arıza<br />
çıkarmadan sistemin çalışmasına katkı<br />
sağlamaları beklenmektedir. Dolayısıyla<br />
yürütme ve karar verme şeklinde iki<br />
farklı kanada sahip olan (olması gereken)<br />
belediye sistemimizde, “karar verme”<br />
kanadının “yürütme” motoruna olumlu<br />
yönde gerekli rüzgar desteğini sağlaması<br />
istenmektedir. Seçim sistemi buna göre<br />
kurgulanmış, karar verme sürecinde başkanın<br />
eli güçlendirilmiş ve denetim fonksiyonu<br />
da yine bu temel kurguya uygun<br />
biçimde zayıf tutulmuştur.<br />
Ülkemizde belediye sisteminin aksayan<br />
yönü, yürütme kanadı değil, meclis<br />
kanadıdır. Meclisi güçlendirmek için bu<br />
iki kanat arasındaki ilişkinin yeniden<br />
tanımlanması gerekmektedir. Bunun için<br />
başkanın icraya ilişkin yetkilerinde bir<br />
azaltmaya gitmeksizin meclisleri güçlendirecek<br />
düzenlemelere ağırlık vermek<br />
gerekmektedir. Aşağıda meclisin söz<br />
konusu üç işlevi temelinde, meclisi güçlendirmeye<br />
ve meclis-başkan dengesini<br />
kurmaya yönelik bazı öneriler sıralanmaktadır.<br />
Söz konusu öneriler maddeler<br />
halinde verilmiş ve fazla ayrıntıya girilmemiştir.<br />
Seçim sistemi ve meclisin temsil<br />
rolünün artırılmasına ilişkin<br />
öneriler<br />
1. Meclis üyelerinin seçim sisteminde,<br />
seçmen tercihine izin verecek bir yöntem<br />
benimsenmelidir. Bu bağlamda (1)<br />
nispi temsil sistemiyle devam edilecekse,<br />
“tercihli liste yöntemine” geçilmelidir. (2)<br />
İkinci bir seçenek ise, seçim sisteminin<br />
değiştirilmesi ve “dar bölge çoğunluk sistemine”<br />
geçilmesidir.<br />
2. Mevcut koşullarda ilk öneriyi uygulamak<br />
daha kolaydır, buna karşılık ikinci<br />
yöntem seçmene daha fazla seçim imkanı<br />
verir. Ayrıca ikinci model, “güçlü başkanlık<br />
modeliyle” daha uyumlu bir seçim<br />
sistemi olacaktır. Buna karşılık, dar bölge<br />
çoğunluk sisteminde, örneğin kota uygulamasına<br />
gitmek zor olacaktır.<br />
3. Temsil tabanı genişletilmelidir. Bu bağlamda<br />
memur ve işçilerin istifa etmeden<br />
seçimlere katılabilme ve yine istifa etmeden<br />
meclis üyeliği yapabilme imkanının<br />
getirilmesi gerekir. Ancak bu kişilerin<br />
aynı belediyenin personeli olmaması şartı<br />
konulmalıdır.<br />
4. Yerel seçim sistemindeki “onda birlik<br />
baraj” uygulaması değiştirilmelidir. Bu<br />
amaçla seçim barajı % 3 ya da % 5 gibi bir<br />
orana indirilmelidir. İkinci olarak, onda<br />
birlik barajdaki “hesaplama yöntemi” terkedilmeli<br />
ve normal baraj uygulamasına<br />
geçilmelidir.<br />
5. Tercihli liste yöntemine dayalı nispi<br />
temsil sistemi uygulanacak ise, kontenjan<br />
adaylığı sisteminin devam etmesi yerinde<br />
olacaktır.<br />
6. Belediye meclislerinde kadın üyelerin<br />
temsilini artırıcı düzenlemeler yapılmalıdır.<br />
Ülkemizde 20 bin nüfusun altındaki<br />
kırsal belediyelerde kadın üye oranı % 1,7<br />
iken, 20 binin üzerindeki kentsel belediyelerde<br />
kadın üye oranı % 12’dir. Bu verilerden<br />
hareketle, “20 bin nüfusun altındaki<br />
belediyelerde” kadın kotası uygulanabilir.<br />
Bu amaçla “2-5 formülüne” dayalı bir kota<br />
uygulaması (yani listelerin 2. ve 5. sırasının<br />
kadın adaylara ayrılması), nispi temsil<br />
sisteminde, % 30’un üzerinde bir kadın<br />
üyeyi garanti etmektedir.<br />
7. Belediye başkanının seçim sisteminin<br />
basit çoğunluk olarak devam etmesi yararlıdır.<br />
Ancak başkanların görev süresi iki<br />
seçim dönemi ile sınırlandırılmalı ve kan<br />
değişimi hızlandırılmalıdır.<br />
Meclisin karar verme rolünün<br />
artırılmasına ilişkin öneriler<br />
1. Belediye başkanlığı ile meclis başkanlığının,<br />
şu ilave düzenleme yapılmak suretiyle<br />
birbirinden ayrılması yararlı olabilir:<br />
Gündemdeki konularla ilgili, teklif edilen<br />
Mart - Nisan 2014 39
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
konuya olan ihtiyacı, meselenin detaylarını,<br />
belediyenin gerekçelerini anlatmak<br />
ve sorulan sorulara cevap vermek için<br />
başkanın ya da başkanın görevlendireceği<br />
ilgili bir bürokratın mecliste bulunma<br />
“zorunluluğu” getirilmelidir. Nasıl ki<br />
TBMM’de “hükümet temsilcisi” bulunmadığı<br />
zaman ilgili gündem görüşülmeyip<br />
atlanıyorsa, burada da benzer bir yöntem<br />
benimsenmek suretiyle, iki makam birbirinden<br />
ayrılabilir.<br />
2. Güçlü başkanlık modelinde, meclis<br />
üyeleri belediyeyi içeriden takip eden<br />
değil, dışarıdan izleyen konumundadır.<br />
Dolayısıyla belediye başkanının meclis<br />
başkanlığı görevine son vermek için,<br />
yukarıdaki gibi bir ilave düzenleme yapılması<br />
gerekecektir.<br />
3. Belediye bütçesine meclis başkanlığı<br />
için ayrı bir ödenek konulmalı, ayrıca<br />
meclis işlerine ilişkin işlemleri takip edecek<br />
idari birim (örneğin meclis müdürlüğü)<br />
meclis başkanlığına bağlı olmalı,<br />
ataması meclis başkanınca yapılmalıdır.<br />
4. Başkanın veto yetkisi karşısında meclisin<br />
direnebilmesi için gerekli oy miktarını<br />
“basit çoğunluk” olarak değiştirmek<br />
yararlı olacaktır.<br />
5. Belediye meclislerinde meclis üyelerinin<br />
gücüne ilişkin yakınmalar, sadece<br />
başkanla değil, siyasi parti örgütlenmesi<br />
ile de sıkı sıkıya ilişkilidir.<br />
6. Belediye meclislerinde birçok konuda<br />
grup kararına başvurulmakta ve bu<br />
durum meclis üyelerinin etkinliğini zayıflatmaktadır.<br />
7. Siyasi partilerin tüzük ve yönetmeliklerindeki<br />
grup kararlarına ilişkin düzenlemelerin<br />
gözden geçirilmesi, belediyelerde<br />
teamül haline gelen bu uygulamanın<br />
gerekli durumlarla sınırlanması ve üyelere<br />
özgürlük alanı tanınması gerekmektedir.<br />
8. Rolleri ve sorumlulukları gereği anayasal<br />
ve yasal reformları hayata geçiren<br />
siyasi partilerin, kendilerini bu reform<br />
dalgasının dışında tutabilmeleri mümkün<br />
değildir. Türkiye’nin demokratikleşmesine<br />
koşut olarak, yakın ve orta vadede,<br />
başta siyasi partiler kanunu olmak üzere,<br />
parti tüzük ve yönetmeliklerinde de değişiklik<br />
kaçınılmaz olacak ve karar verme<br />
sürecinde üyeler daha özgür hale geleceklerdir.<br />
9. Belediyelerin en önemli gündemleri<br />
imarla ilgili konulardır. Diğer taraftan<br />
birçok kişi, imar planlarını kentin anayasasına<br />
benzetmektedir. Dolayısıyla imarla<br />
ilgili kararların (plan onayı ve plan tadilatı)<br />
gizli oylamayla yapılması ve 3/5 (veya<br />
2/3) gibi nitelikli çoğunluğun aranması<br />
uygun olacaktır. Bir sokağın adını değiştirirken<br />
3/4 oy çokluğunu gerekli kılan<br />
Belediye Kanununun, sokak üzerindeki<br />
imar durumu değiştirilirken adi çoğunluğu<br />
yeterli görüyor olması bir çelişkidir.<br />
10. Gizli oya dayalı böylesi bir düzenleme<br />
bir taraftan grup kararlarının etkisini kıracak<br />
ve meclis üyelerine vicdanları ile oy<br />
kullanma “serbestisini” sağlayacak, diğer<br />
taraftan da nitelikli çoğunluk nedeniyle<br />
söz konusu karardaki siyasi meşruiyeti<br />
artıracaktır.<br />
11. Meclislerin üye sayısının yeniden belirlenmesi<br />
uygun olacaktır. Bir meclisteki<br />
Temsil, karar verme ve<br />
yürütmeyi denetleme. Bir<br />
meclisin gücü bu üç işlevi<br />
ne derece etkili biçimde<br />
yapabildiğine bağlıdır.<br />
Dolayısıyla meclisi<br />
güçlendirmek için, bu üç<br />
alanda meclis üyelerinin<br />
rolünü ve etkinliğini artıracak<br />
türde iyileştirmeler yapmak<br />
gerekmektedir.<br />
üye sayısının fazla olması, daha iyi temsil<br />
anlamına gelmez. Üye sayısının fazlalığı<br />
müzakere ortamının sınırlı olmasına, üyeler<br />
arasındaki etkileşimin azalmasına, tek<br />
tek üyelerin öneminin azalmasına, buna<br />
karşılık parti grubunun ya da gruptaki<br />
etkili kişilerin öne çıkmasına neden olur.<br />
Bu nedenle meclis üye sayılarının azaltılması<br />
yararlı olacaktır.<br />
12. Meclis üyelerinin özlük haklarında iyileştirmeler<br />
yapılmalıdır.<br />
Meclisin denetim rolünün<br />
artırılmasına ilişkin öneriler<br />
1. Meclisin başkanı denetleme yolları arasında<br />
olan “gensoru” ve “faaliyet raporu”<br />
oylamaları için çok yüksek oranda belirlenmiş<br />
olan 3/4 şeklindeki oy çokluğunu, 3/5<br />
gibi daha makul bir orana çekmek yararlı<br />
olacaktır. Mevcut oran ulaşılamayacak<br />
kadar yüksektir. Diğer taraftan meclisbaşkan<br />
ayrılığına dayalı güçlü başkanlık<br />
modeli nedeniyle, bu oranın 1/2'ye kadar<br />
indirilmesi de çok isabetli olmayacaktır. Bu<br />
oranın kolayca yakalanamayacak ama ulaşılma<br />
imkanı da olan bir orana indirilmesi<br />
doğru olur.<br />
2. Gerek gensoru gerekse faaliyet raporunda<br />
“Danıştay aşaması” kaldırılmalıdır.<br />
Bu oylamalarda yeterli oya ulaşılması<br />
durumunda, belediye başkanı başkanlıktan<br />
düşmelidir. Meclis kararı üzerinde Danıştay<br />
gibi bir emniyet subapının/denetiminin<br />
varlığı, meclisin denetim işlevinin etkisini<br />
azaltmaktadır.<br />
3. Gensoru önergesi için şu ilave düzenlemeler<br />
de yapılmalıdır: Başkanın seçilmesini<br />
takiben bir yıl süreyle gensoru önergesi<br />
verilmemelidir. Ayrıca bir yılda verilecek<br />
gensoru önergesi sayısı en çok iki ile sınırlanmalıdır.<br />
Böylece bir taraftan denetim<br />
yolunun etkinliği artırılırken, diğer taraftan<br />
istikrar da korunmaya çalışılacaktır.<br />
4. Belediye meclisinin denetim yolları arasına,<br />
TBMM’dekine benzer biçimde, “meclis<br />
araştırması” yolunun da eklenmesi yararlı<br />
olacaktır.<br />
5. Denetim komisyonunun üye bileşiminin<br />
yeniden gözden geçirilmesi ve muhalefet<br />
üyelerinin bu komisyonda daha anlamlı<br />
biçimde temsilinin sağlanması yaralı olacaktır.<br />
Yukarıda üç başlık halinde meclislerin<br />
güçlendirilmesini sağlayacak bazı yasalkurumsal<br />
öneriler yapılmıştır. Ancak unutulmaması<br />
gerekir ki, meclislerin ne ölçüde<br />
güçlendirileceği meselesi, temelde siyasi bir<br />
meseledir. Burada sayılan kurumsal düzenlemeler,<br />
bu siyasi bakışın bir yansımasıdır.<br />
Belediye sisteminin daha demokratik, meclislerin<br />
daha renkli, meclis üyelerinin daha<br />
özgür ve müzakerelerin daha canlı olması<br />
isteniyorsa bu ve benzeri düzenlemeleri<br />
yapmak zor olmayacaktır. Ancak böylesi<br />
bir siyasi karar verilmedikçe, buna benzer<br />
düzenlemelerin yapılmasını beklemek çok<br />
gerçekçi değildir.<br />
40<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 41
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE<br />
BARSELONA ÖRNEĞİ<br />
Dr. Funda Budak<br />
Barselona, 3.2 milyon nüfusu ve 803 km 2 'lik alanı ile İspanya’nın otonom bölgesi<br />
Katalonya’nın başkentidir. Barselona’nın kentsel dönüşüm konusunda hangi amaçla<br />
örnek seçildiği sorulabilir. Niçin Barselona Katalan başkenti üzerine dikkatleri<br />
toplayan olgular nelerdir<br />
Barselona’yı kentsel dönüşümde bir<br />
örnek haline getiren pek çok neden<br />
var. Önce İspanya, Franko yıllarının<br />
izlerini silecek adımı atarak Avrupa<br />
Topluluğu (1986) içinde yer almaya<br />
karar verir. Bu inisiyatif Barselona’yı<br />
da küresel finans ağları içine dahil<br />
ederek kentsel alanını iyileştirecek,<br />
yenileyecek ve genişletecek kentsel<br />
dönüşüm projelerine girişmek<br />
için yeni bağlantılar ve uluslararası<br />
destek anlamına gelmektedir. 1992<br />
Olimpiyatları ve Forum 2004 gibi<br />
projelerle merkezi, bölgesel ve yerel<br />
yönetimlerin işbirliği temelinde<br />
kentsel alanı bir kez daha düzenleme<br />
imkânına kavuşur. Franko yönetimi<br />
altındaki uzun sessizlik yıllarında<br />
tam bir çöküntü alanı haline gelen<br />
eski kent yeniden restore edilmiş,<br />
Sant Marti bölgesindeki eski otomotiv<br />
sanayi alanı Poblenou’ya bilgi ve<br />
iletişim teknolojisi endüstrileri yerleştirilmiş,<br />
turizm ve kültür başkenti<br />
ilan edilmiş, sahiller ve yollar iyileştirilmiş,<br />
meydan, park, müze, kütüphane<br />
ve spor merkezleriyle donatılmış<br />
bir Barselona’dır karşımızdaki kent.<br />
Kent yönetimlerinin 21.yüzyıldaki<br />
önemli enstrümanı kamu-özel ortaklıkları<br />
bütün dönüşüm projelerinde<br />
kullanılır. Geçmişin kentsel dönüşüm<br />
42<br />
Mimar ve Mühendis
geleneği ile birleştirdiği yeni küresel<br />
anlayışlar “Barselona Modeli” ismiyle<br />
ün kazanır. “22@Barcelona” 1 kentsel<br />
dönüşümde bir benchmark olarak<br />
kabul edilir.<br />
Barselona’nın içinde bulunduğumuz<br />
kentsel dönüşüm yüzyılında kazandığı<br />
önem bu başarıların üzerinden<br />
okunmaktadır. Ancak, Barselona’nın<br />
öyküsü bu dönüşümle ortadan kalkan<br />
ya da yerleştirilen yaşam tarzları ve<br />
anlayışları, aktörlerin birbirleri karşısındaki<br />
konumları, toplumsal kazanç<br />
ve kayıpları ile de yol gösterici bir<br />
model oluşturur.<br />
Burada kent düzlemini belirleyen<br />
birkaç dönem söz konusu: 1714’de<br />
İspanyol Veraset Savaşları sonucunda<br />
Bourbonların kentin hakimiyetini ele<br />
geçirmesi. 1822 liberalleşme hareketi<br />
ve kentsel alandaki ilk önemli<br />
dönüşüm Ferran Sokağı, 1860 Cerdà<br />
Planı ve Eixample inşası, Modernismo<br />
kültürel hareketi ve yeni bir plan<br />
arayışı: 1907 Jaussely Planı ve izlenen<br />
uygulamalar, 1939 Franco yıllarından<br />
hemen önceki Macià planı. 1936-1939<br />
İç Savaş, 1939-1976 Franko ve Porcioles<br />
döneminde spekülatif hareketler,<br />
1976’dan sonraki demokratikleşmeye<br />
ve çok partili yaşama geçiş dönemi,<br />
1986’da Avrupa Topluluğunun üyesi<br />
olarak kabul edilme ve 1992’de Barselona<br />
Olimpiyatları ile karakterize olan<br />
küresel kent dönüşümü, 2010’dan<br />
itibaren bağımsızlık, AB yanlısı ve<br />
milliyetçi vurgusuyla yeni bir siyasi<br />
iradenin varlığı.<br />
Yeni Yasalar Ve Cerdà Planı<br />
Barselona’daki modern kentsel dönüşümlerin<br />
yolunu Paris deneyimine<br />
benzer şekilde çıkarılan yasalar<br />
açmıştır. 1822’deki ilk yasal çerçeve<br />
ile uyumlu 1833’deki özerk idari<br />
bölgeleri saptayan yeni düzenleme,<br />
politikanın icrasına ilişkin otoritenin<br />
paylaşımını da etkileyerek özellikle<br />
kentsel dönüşüm türünden kararları<br />
belirlemiştir. Bu tarihi izleyen<br />
dönemde üç yasal adım kentsel<br />
mekânın yeniden düzenlenmesi ve<br />
genişletilmesini kurumsallaştırmıştır.<br />
1-“Dezamortizaciones” yani ruhani<br />
sınıfın elindeki kentsel ve kırsal arazilerin<br />
özel ve kamusal yeni sahiplere<br />
devri 1836 Mendizabal kararnamesi<br />
ile yasallaşır. 2-1854’de kent surlarının<br />
yıkımı ve surlardan boşalan arazilerin<br />
kentsel araziler olarak yeniden<br />
değerlendirilmesi hakkında karar<br />
Barselona’nın içinde<br />
bulunduğumuz kentsel<br />
dönüşüm yüzyılında<br />
kazandığı önem bu<br />
başarıların üzerinden<br />
okunmaktadır.<br />
Ancak, Barselona’nın<br />
öyküsü bu dönüşümle<br />
ortadan kalkan ya da<br />
yerleştirilen yaşam<br />
tarzları ve anlayışları,<br />
aktörlerin birbirleri<br />
karşısındaki konumları,<br />
toplumsal kazanç ve<br />
kayıpları ile de yol<br />
gösterici bir model<br />
oluşturur.<br />
Mart - Nisan 2014 43
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Kent yönetiminde çeşitli idari görevler alacak olan Cadafalch<br />
ve önde gelen mimarlar, sayısız özel ve kamusal binada,<br />
romantik ve doğal özelliklerin tarihi aidiyetlerle buluştuğu<br />
desenler, biçimler ve süslemelerle anıtsal simgeler yaratır.<br />
alınır. 3-Eski sur içi kentte iyileştirmeler<br />
ve alt yapı çalışmalarını da içeren<br />
restorasyon ile sur dışı tarımsal arazilerin<br />
kentsel arazilere dönüştürülmesi<br />
1859’da kabul edilen Cerdà planı ile<br />
gerçekleşir. 2 Yetki ve sorumluluklara<br />
gelince; 1845 Belediye Yasası 3 kentsel<br />
dönüşüme ilişkin yetkileri Belediye ve<br />
merkezi hükümet arasında paylaştırmıştır.<br />
Ancak yasal açıdan otoritenin<br />
tek sahibinin Kral ve Parlamento olması<br />
sürekli bir gerilim konusudur. Salgın<br />
hastalıklar ve kenti yaşanamayacak<br />
hale getiren koşullar ile 1854 Devrimi<br />
sonucu gerekli izin Madrid’ten alınır.<br />
Cerdà planı politik ve idari koşullardaki<br />
değişimin özgürleştirici havasında<br />
şekillenir.<br />
Plan genel bir ızgara yapılanmasına<br />
dayanmaktadır. Manzana adını<br />
taşıyan 520 blok 4 konutları, işlikleri,<br />
dükkânları, bahçeleri ve avluları aynı<br />
mekanda birleştirir. Cerdà’ya göre,<br />
kentsel dönüşümün birimi kare apartman<br />
blokları (manzanas) hakların,<br />
çıkarların ve bizzat adaletli bir eşitliğin<br />
ifadesidir. 5 Dört katlı binalar en fazla<br />
20 m yüksekliğindedir ve 20 m genişliğindeki<br />
sokaklarla hem yatayda hem<br />
dikeyde orantının korunduğu bir estetik<br />
ilişkisellik düşünülmüştür. Manzana,<br />
kent ve kırı iç içe geçiren blok<br />
olarak tasarlanmıştır. Kır fikrinin dahil<br />
edildiği bir kent, bireyin özgürlüğü ve<br />
sosyalliği arasındaki uyumu sağlayacak<br />
ve tüm kentliler tarafındın benimsenecek<br />
bu yaşam biçiminin yerleştiği<br />
mekân olarak kentte yerini alacaktır.<br />
Modernismo ve Barselona<br />
Tarihinde Yeni Dönemeçler<br />
Planın uygulamaları kentin farklı<br />
grupları ve merkezi yönetimle yerel<br />
yöneticiler arasındaki tartışmalar neticesinde<br />
uzun yıllara yayılır. Yeni eğilimler<br />
Haussmann Paris’i ve Amerikan<br />
“Güzel ve Anıtsal Şehir” hareketlerinin<br />
etkisi altında gelişmiştir. 6 Kentsel sembollerin<br />
anıtlar üzerinden okunması<br />
temelinde kentsel estetiği kurgulayan<br />
bu anlayışın arka planındaki toplumsal<br />
düzeyde ise Taylor’un yeni iş örgütlenmesine<br />
dair prensipleri ve mekânsal<br />
ayrışma yatmaktadır. Ayrıca, daha<br />
şatafatlı bir mimari dil, yükselen milliyetçilik,<br />
ticaret sermayesinin sanayi<br />
sermayesine dönüşümünde yükselen<br />
yeni burjuvazinin kendi iradesini sergileme<br />
arzusu ve uluslararası ticarette<br />
sivrilme kaygılarının varlığının da unutulmaması<br />
gerekir.<br />
Kent yönetiminde çeşitli idari görevler<br />
alacak olan Cadafalch ve önde gelen<br />
mimarlar, sayısız özel ve kamusal binada,<br />
romantik ve doğal özelliklerin tarihi<br />
aidiyetlerle buluştuğu desenler, biçimler<br />
ve süslemelerle anıtsal simgeler<br />
yaratır. Özellikle Gaudi ve Domenech,<br />
yüzyıl başının çok krizli ortamında kentin<br />
güzelleştirilmesi ve anıtlarla süslenmesi<br />
için çaba sarfeder. Modernismo<br />
dönemi ve elitlerini ekonomik, politik<br />
44<br />
Mimar ve Mühendis
ve kültürel açılardan bir önceki dönemden<br />
farklılaştıran ilkeler bunlardır.<br />
Modernismo hareketinin kendinden<br />
önceki modernist yaklaşım ve planlarla<br />
hesaplaşması düşüncede, politika, sanat<br />
ve edebiyat alanında birçokları tarafından<br />
desteklenmekle birlikte, Cerdà’nın<br />
kent üzerindeki izlerini silememiştir.<br />
Hatta Macia gibi plansal uzlaşmalar<br />
onun kentleşme teorisinden pek çok<br />
temel fikri taşır. Bununla birlikte,<br />
kapitalist üretim biçimi daima daha<br />
fazla üretim, büyüme ve genişlemeye<br />
bağlı olduğundan yeni planlar ve kentsel<br />
müdahaleler Cerdà’nın toplumsal<br />
ayrışmayı sınırlayan prensipleriyle<br />
bağdaşmaz. Passeig de Gracia Bulvarı<br />
mekânsal ayrışmanın elit tabakalar<br />
lehine geliştiği bir mekân olurken sanayi<br />
çok geçmeden Eixample’da kendine<br />
yer açarak Sant Marti’ye yerleşir. Barselona<br />
etrafındaki küçük belediyeler<br />
Barselona’ya bağlanarak mahalle statüsüne<br />
geçirilir.<br />
Bugün Barselona’da<br />
küresel oluşumların<br />
kent içinde yarattığı<br />
dalgalanmalara bağlı<br />
olarak ortaya çıkan daha<br />
yarışmacı hizmet ve kültür<br />
endüstrilerine odaklanan<br />
kentsel politikalar<br />
toplumsal ve mekânsal<br />
ayrışmaların sorunlarına<br />
yanıtlar aramaktalar.<br />
İç Savaş, merkezi ve yerel yönetim arasındaki<br />
ilişkiyi kopararak kenti iki yüz<br />
yıl önceki savaş koşullarına geri götürür.<br />
Katalan dili, kurumları yasaklanır<br />
ve otonomi lağvedilir. Franko dönemi<br />
sanayi üretiminde artış fakat konut<br />
üretiminde ihmal getirir. Yeni anlayışlar,<br />
Eixample manzanalarında yoğun<br />
inşaat, eski kentin çürümeye terk edilmesi,<br />
kentin çeperlerinde ucuz ve spekülatif<br />
konut inşaatları ile sonuçlanır.<br />
Yaşam kalitesinde gerilemeye yol açan<br />
bu olgu toplumsal unsurun göz ardı<br />
edilmesiyle sonuçlanacaktır.<br />
SONUÇ<br />
Yerel ile ulusal ve uluslararasında;<br />
sanayi öncesi kentle sanayi kenti arasında;<br />
geleneksel ve modern arasında;<br />
hakim sınıfların çeşitli katmanları ve<br />
yoksullar arasındaki tüm bu geliş-gidişler<br />
Barselona’yı hem güçlü hem kırılgan<br />
kılmaktadır. Bugün Barselona’da küresel<br />
oluşumların kent içinde yarattığı<br />
dalgalanmalara bağlı olarak ortaya<br />
çıkan daha yarışmacı, hizmet ve kültür<br />
endüstrilerine odaklanan kentsel politikalar<br />
toplumsal ve mekânsal ayrışmaların<br />
sorunlarına yanıtlar aramaktalar.<br />
Ancak bir yandan dönüşüm geleneğini<br />
zorlayan ayrışmalar diğer yandan<br />
Avrupa’da derinleşen ekonomik kriz<br />
bu acil sorunların en uygun ve yaratıcı<br />
çözümlerini geciktirmektedir. Barselona<br />
2010 tarihindeki seçimle Madrid<br />
ile yollarını ayırmaya çalışan yeni bir<br />
yönetimi iktidara taşıyan oyları vermekte<br />
tereddüt etmemiş, bağımsız ve<br />
kendi kaynaklarını İspanya ile paylaşmayı<br />
reddeden bir kent olarak AB’nin<br />
bünyesinde yer alma arzusunun altını<br />
çizmiştir. 7 On yıl öncesinin imaj satan<br />
kenti Barselona, bugün ekonomik güçlüklerin<br />
pençesinde, imajını yerel ve<br />
bölgesel prensipleri ve özgünlükleri<br />
üzerinden bir kere daha düşünmeye<br />
çalışıyor. Tarihsel aidiyetler ve kültürel<br />
zenginlik vurgusunu öne çıkartan,<br />
Katalan milliyetçiliğinin restorasyonu<br />
talepleriyle güçlenmeye çalışan<br />
Barselona’nın İspanya ve AB’ye taleplerini<br />
nasıl kabul ettireceği, küresel<br />
cereyanları nasıl yöneteceği ve kentsel<br />
alan müdahalelerinde kentin toplumsal<br />
sorunlarına ne ölçüde odaklanacağını<br />
zaman gösterecek.<br />
REFERANSLAR<br />
1<br />
Peter G. Rowe, Building Barcelona: A<br />
Second Renaixença, Barcelona: Barcelona<br />
Regional ACTAR, 2006, s:135<br />
2<br />
Joan Vilagrasa Ibarz, The Study of Urban<br />
Form in Spain, Urban Morphology, 2(1),<br />
1988, ss: 35-44.<br />
3<br />
La Ley de Ayuntamientos<br />
4<br />
Aldo Rossi, Şehrin Mimarisi, Çev: Nurdan<br />
Gürbilek, İstanbul: Kanat Kitap, 2006, s: 148.<br />
5<br />
Spiro Kostof, The City Shaped, London:<br />
Thames and Hudson, 1991, ss:152-153.<br />
6<br />
Güzel ve Anıtsal Şehir Hareketleri yirminci<br />
yüzyılın başında, Chicago ve Washington<br />
gibi kentlerde geliştirilen manifestolarla<br />
ortaya çıktı. Chicago’da erken klasik gökdelenlerin<br />
tasarımcısı ve 1893 Columbia<br />
Dünya Fuarı’nın yapım şefi Daniel Hudson<br />
Burnham (1846/1912) 1909 tarihli Chicago<br />
planının mimarı ve Güzel Şehir Hareketinin<br />
önde gelen ismi idi. Peter Hall; The Cities of<br />
Tomorrow, üçüncü baskı, Oxford: Blackwell,<br />
2002, ss:190-197.<br />
7<br />
2010 Seçimlerinde iktidara gelen Yönelim<br />
ve Birlik Partisi (CIU) lideri Artur Mas,<br />
Generalitat’ın yeni başkanı oldu. 2012 Erken<br />
Seçiminde ise 135 sandalyeli Katalonya<br />
Meclisi’nin 50 sandalyesini kazanan parti,<br />
iktidarı Cumhuriyetçi Sol Parti ile paylaşıyor.<br />
Katalonya her yıl devlete GSMH’nın<br />
% 8’i olan 16 milyar Euro vergi ödüyor.<br />
Buna karşılık hizmet ya da yatırım yoluyla<br />
Katalonya’ya geri dönem kamu harcamalarında<br />
denk bir dağılım mevcut değil. Genç<br />
nüfusun % 22.5 işsiz. İktidardaki her iki parti<br />
de bağımsız bir Katalonya için mücadele<br />
ediyor. http://www.bcn.cat/en/; http://www.<br />
nytimes.com/2013/09/11/opinion/global/areferendum;<br />
http://tr.euronews.com/12/13.<br />
Erişim: Mart 2014<br />
Mart - Nisan 2014 45
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN<br />
SOSYAL BOYUTU<br />
Doç. Dr. Nail YILMAZ<br />
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />
Sanayi devrimine kadar çoğunlukla bir azınlık deneyimi<br />
olarak kalmış olan kentler, sanayileşmeye kadar genellikle<br />
işlevsel ve yapısal açıdan çok az bir dönüşüm geçirmiştir.<br />
Sanayileşme ise, kentlerin hızla büyümesine ve bir olgu<br />
olarak kentleşmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.<br />
Bu manada kentleşme ilk olarak Batılı sanayileşmiş<br />
toplumlarda görülmüştür.<br />
T<br />
ürkiye’deki kentleşmeyi besleyen<br />
olgu (göç) ise daha çok 1950’lerle<br />
birlikte etkisini arttıran ekonomik<br />
nedenler çerçevesinde ortaya<br />
çıkmıştır. Zira iktidar çevrelerinin<br />
1940’ların sonlarında başlattığı batı<br />
ile yeniden bütünleşme girişimleri,<br />
hem ekonomik hem de siyasal<br />
anlamda sonuçlarını 1950’lerle<br />
birlikte vermiştir. Günümüzde<br />
dünya nüfusunun % 60-70’lik bir<br />
diliminin kentlerde yaşadığı tahmin<br />
edilmektedir. Bu ise kentlerdeki<br />
sorunların giderek artmasına neden<br />
olmaktadır. Günümüz kentleri, aşırı<br />
nüfus yığılmaları, ekonomik şartlar,<br />
sosyal bilinçsizlik, koşulsuz ve yanlış<br />
yer seçimleri, arz-talep eğilimleri<br />
gibi çeşitli nedenlere bağlı bir çöküş<br />
yaşamaktadır. İşte bu çöküş, ilgili<br />
çevreleri çözüm arayışına yöneltmiştir.<br />
Kentsel dönüşüm bu arayışların<br />
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla<br />
da kentsel dönüşüm, kentlerin<br />
oluşumundan çok devamı ile<br />
ilgilenmektedir.Bu bağlamda ifade<br />
edecek olursak kentsel dönüşüm,<br />
zaman içerisinde eskimiş ve yıpranmış<br />
kent dokularının, günün sosyal<br />
ve ekonomik şartlarına uygun olarak<br />
değiştirilmesi veya yenilenmesi /<br />
yeniden hayata döndürülmesi süreçlerini<br />
ifade etmektedir.<br />
Tarihsel Gelişim<br />
Kentsel dönüşüm, 20. yüzyıl başında<br />
görülen sosyo-kültürel, ekonomik<br />
ve fiziksel büyük dönüşümlere bağlı<br />
olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin<br />
özelliği olarak beliren aşırı nüfus<br />
hareketleri, kentlerdeki nüfus<br />
yoğunlaşmasını ve yığılmalarını arttırmıştır.<br />
Bu durumdan rahatsız olan<br />
yerli nüfus ise tepki olarak tarihi<br />
kent merkezlerini boşaltarak yeni<br />
kentsel alanlara kaymıştır. Böylece<br />
tarihi kent merkezleri konut alanı<br />
olmaktan çok ticaret, imalat, depo ve<br />
bekâr odalarının yoğunlukla bulunduğu<br />
yerler olmuş; konut olarak kullanılan<br />
yerler ise daha ziyade yoksul<br />
göçmenlerce işgal edilmiştir. Bu<br />
gelişmeler, kent merkezlerini olumsuz<br />
yönde etkileyerek sosyo-kültürel<br />
ve fiziksel bakımdan niteliksiz yerler<br />
haline getirmiştir. Öte yandan II.<br />
Dünya Savaşı’ndan büyük hasarla<br />
çıkan ve tarihi zenginlikleri dolayısıyla<br />
büyük önem taşıyan kentlerde<br />
yaşanan kentsel çöküntü, ilgili çevreleri<br />
konuyla yakından ilgilenmeye ve<br />
çözüm arayışlarına itmiştir.<br />
Bu tür kentsel dönüşüm süreçleri<br />
daha ziyade gelişmiş Batılı ülkeler<br />
için geçerlidir. Az gelişmiş ya da<br />
gelişmekte olan ülkelerde ise benzer<br />
süreçler yaşanmakla birlikte kentsel<br />
çöküntünün nedenleri genellikle<br />
daha farklıdır. Zira bu tür ülkelerde<br />
46<br />
Mimar ve Mühendis
yaşanan çöküntüde, yine sanayileşmenin<br />
etkisi söz konusu olmakla birlikte<br />
daha ziyade kentlerin kademesiz,<br />
denetimsiz, kontrolsüz ve sınırsızca<br />
büyümesi kentsel dönüşümün başlıca<br />
nedenidir.<br />
Gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm<br />
ülkelerde farklı nedenlere bağlı olarak<br />
ortaya çıkan kentsel problemleri<br />
çözme iddiasında olan kentsel dönüşümün<br />
ekonomik, yasal ve yönetsel,<br />
planlama ve tasarım boyutu yanında<br />
bütün boyutları yakından ilgilendiren<br />
bir de sosyal boyutu bulunmaktadır.<br />
Kentsel Dönüşümün<br />
Sosyal Boyutu<br />
Aslında Batı ülkelerinde 80’lerin<br />
başından 90’ların ortalarına kadar<br />
geçerli olan kentsel dönüşüm politikalarında,<br />
kentlerin yıpranan ve çöken<br />
alanlarındaki ekonomik ve fiziksel<br />
çökme / bozulmanın engellenmesi<br />
amaçlanmış; sosyal yapı ve sosyal<br />
ihtiyaçlar çoğunlukla göz ardı edilmiştir.<br />
Dolayısıyla zaten kentleşmenin<br />
doğasında var olan kutuplaşma, parçalanma,<br />
marjinalleşme ve dışlanmışlıklar<br />
daha da artmıştır.<br />
Bu ve benzeri olumsuz sonuçlar nedeniyle<br />
eleştirilen dönüşüm politikaları,<br />
son dönemlerde terk edilerek; kentsel<br />
dönüşümün merkezine kentsel gruplar<br />
ve toplumun tamamını ilgilendiren<br />
sosyal konular yerleşmeye başlamıştır.<br />
Bu manada günümüzde kentsel<br />
dönüşümün belki de en önemli<br />
boyutu sosyal boyut olmuştur. Zira<br />
sosyal gerçekliği dikkate almadan<br />
uygulanan kentsel dönüşüm projeleri,<br />
mutlak başarısızlığa mahkûm<br />
olacaktır.<br />
Öyleyse sosyal boyutu, dikkate alan<br />
kentsel dönüşüm projeleri nasıl<br />
olmalıdır Bu sorunun cevabını farklı<br />
şekillerde vermek mümkündür.<br />
günümüzde kentsel dönüşümün<br />
belki de en önemli boyutu<br />
sosyal boyut olmuştur. Zira<br />
sosyal gerçekliği dikkate<br />
almadan uygulanan kentsel<br />
dönüşüm projeleri, mutlak<br />
başarısızlığa mahkûm olacaktır.<br />
Mart - Nisan 2014 47
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Ancak ortak kanaat odur ki yapılması<br />
gereken ilk iş, dönüşüm uygulanacak<br />
alanlarla ilgili ihtiyaç duyulacak bilgilerin<br />
toplanması, yani bölgede yaşayan<br />
toplumun tanımlanması ve ona göre<br />
stratejiler geliştirilmesi son derece<br />
önemlidir. Dolayısıyla dönüşüm yapılacak<br />
alanlarda yaşayan toplumun sosyokültürel<br />
özellikleri iyi belirlenmelidir.<br />
Zira sosyo-kültürel özellikler, nasıl bir<br />
kentsel mekân oluşturulması gerektiği<br />
noktasında bize yardımcı olacaktır. Söz<br />
gelimi aidiyet bilinci ve duygusal bağlılık<br />
açısından kişilerin ne kadar süredir<br />
o bölgede yaşıyor olduğu; komşuluk<br />
ilişkileri, yardımlaşma ve ihtiyaçlarının<br />
belirlenmesi açısından mensubu bulundukları<br />
etnik köken, inançları ve göç<br />
ettikleri bölgeler; projelerin anlatılması<br />
ve uygulanabilirliği bakımından eğitim<br />
durumları; konu hakkındaki bilgi ve<br />
bilinç düzeyleri ile ekonomik durumları<br />
büyük önem arz etmektedir.<br />
Yine ihtiyaçların karşılanması ve<br />
problemlerin tekrarını engellemek<br />
bakımından dönüşüm uygulanacak<br />
alanlarla ilgili rahatsızlık veren konu<br />
ve problemlerin tespiti; benzer şekilde<br />
kullanıcıların kim olduğunun (kiracı/<br />
mülk sahibi) bilinmesi,dönüşümün<br />
niteliği ve geleceği bakımından dikkate<br />
şayan hususlardır. Özetle ifade etmek<br />
gerekirse doğru kentsel dönüşüm politikaları<br />
için doğru toplumsal tanımlamalar<br />
şarttır.<br />
Sosyal Yönü Ağır Basan Kentsel<br />
Dönüşüm Yaklaşımları<br />
Sosyal yönü ağır basan farklı kentsel<br />
dönüşüm yaklaşımları ileri sürmek<br />
mümkündür. Ancak burada iki temel<br />
yaklaşımdan bahsetmek yeterli olacaktır.<br />
Yaklaşımlardan ilki “Topluluk<br />
İhtiyacı Odaklı Kentsel Dönüşüm<br />
Yaklaşımı"dır. Bu yaklaşım, özellikle<br />
2000’li yıllardan sonra kentlerin hızla<br />
çöken ve bozulan konut alanlarında<br />
yaşayan halkın topluluk bilincinin<br />
gelişmemiş olması ve gelir düzeylerinin<br />
düşük olması nedeniyle yaşam ve çevre<br />
kalitelerini arttırmaktan yoksun olmalarına<br />
bakılarak geliştirilmiştir.<br />
Bilindiği gibi günümüz kentleri ayrışma<br />
ve farklılaşmaların yoğun bir şekilde<br />
yaşadığı alanlar olarak dikkat çekmektedir.<br />
Bu manada kentlerde çok sayıda<br />
topluluktan bahsetmek mümkündür.<br />
Topluluklar ise ırksal, kültürel, dini ve<br />
sınıfsal farklılıklara bağlı olarak ortaya<br />
çıkabildiği gibi mekâna bağlı olarak da<br />
gelişebilmektedir.<br />
Mekâna bağlı olarak ortaya çıkan toplulukların<br />
kentsel dönüşüm projeleri<br />
açısından önemi ise kamu hizmetlerinin<br />
sunumu, kentsel mekânın ve yaşam<br />
kalitesinin artırılması, toplumsal, ekonomik<br />
ve çevresel sürdürülebilirliğin<br />
sağlanması gibi konular bakımından<br />
önem arz eder. Öyle ki, aynı coğrafi<br />
alanı paylaşan toplulukların ortak ihtiyaç<br />
ya da gereksinimlerini tespit etmek<br />
daha kolaydır. Üsteliksöz konusu alanla<br />
ilgili isabetli kentsel politikalar geliştirmek<br />
de daha mümkün gözükmektedir.<br />
Bilindiği gibi kentsel alanlarda, yerleşik<br />
nüfusun gelirlerindeki artma ve azalmaya<br />
bağlı olarak çökme veya bozulmalar<br />
meydana gelir. Bu durumda emlak<br />
ve kira gelirleri azalır. Dahası bu alanlar<br />
bazı durumlarda atıl ve boş kalır. Ya<br />
da evsizler, alt gelir grupları veya kente<br />
yeni göç etmiş kişiler için geçici yaşam<br />
alanlarına dönüşür.<br />
Söz konusu gruplar, bu tür mekânların<br />
iyileştirilmesi için yeterli gelire sahip<br />
değillerdir. Öte yandan bu alanlarda<br />
kiracılık oranlarının yüksek olması ile<br />
nüfusun sürekli değişiyor olması, bu<br />
alanlarda mekân sahipliği, topluluk<br />
bilinci ya da mahalleli bilincinin yani<br />
aidiyetin oluşmasına engel olmaktadır.<br />
Dolayısıyla bu mahallelerde daha çok<br />
işsiz, vasıfsız ve dezavantajlı grupların<br />
yoğunlukta olduğu demografik bir<br />
sosyal yapı oluşur. Bu ise sağlık, eğitim<br />
ve toplumsal hizmet sunumlarının<br />
48<br />
Mimar ve Mühendis
kalitesini düşürdüğü gibi suçluluk oranlarını<br />
arttırıp, yaşam kalitesinin sürekli<br />
düşmesine neden olur. Bu alanlarda<br />
topluluk ihtiyacını belirlemeden yapılacak<br />
bir dönüşüm, sorunları büyütmekten<br />
başka bir işe yaramayacaktır. Bu<br />
nedenle söz konusu alanlarda topluluk<br />
ihtiyaçlarının belirlenmesi önceliklidir.<br />
Topluluk ihtiyacı odaklı yaklaşım,<br />
çöken, bozulan, toplumsal dışlanmanın<br />
hızla arttığı konut alanlarında yaşayan<br />
toplulukların ortak ihtiyaç ve problemlerinin<br />
tespit edildiği, bunlara yönelik<br />
çözüm yollarını bulan ve uygulayan bir<br />
planlama yaklaşımıdır. Ancak söz konusu<br />
ihtiyaçların demokratik yöntemlerle,<br />
katılımcı bir şekilde tespit edilmesi<br />
gerekmektedir. Topluluk ihtiyacı odaklı<br />
yaklaşım programlarında; istihdam,<br />
toplumsal ve mekânsal güvenlik, sağlık,<br />
eğitim ve yaşam kalitesi gibi topluluk<br />
ihtiyaçlarına yönelik öncelikli konuların<br />
asgari standartları belirlenerek, programın<br />
uygulanabilmesi için yeni finans<br />
kaynakları, kurumsallaşma ve örgütlenmeye<br />
dönük öneriler ortaya konur ve<br />
uygulanır.<br />
Sosyal yönü ağır basan kentsel dönüşüm<br />
yaklaşımlarından ikincisi ise<br />
“Karma Gelirli Konut Alanları Oluşturma<br />
Yaklaşımı’dır.<br />
Günümüzde, başta Amerika Birleşik<br />
Devletleri olmak üzere Batı kentlerindeki<br />
ayrışma, özellikle de metropollerdeki<br />
ayrışma kentsel sınıfların kamusal<br />
ortamdaki birlikteliğini tehdit edecek<br />
düzeyde artmıştır. Örneğin yoksullar<br />
“tehlikeli sınıflar”; yoksul mahalleleri<br />
ise “tehlikeli yerler” olarak görülmektedir.<br />
Öte yandan eğitim, sağlık ve kentsel<br />
hizmetler gibi kamusal hizmetlere erişimde<br />
-piyasalaşmanın etkisiyle- yaşanan<br />
dışlamaların olması; sınırlı sosyal<br />
ağlar ve suçun varlığı önemli sorunlar<br />
olarak dikkat çekmektedir. Bu sorunların<br />
önüne geçilmek için“karma gelirli<br />
konut alanları” fikri ileri sürülmüştür.<br />
Bu yaklaşıma göre yüksek gelir düzeyine<br />
sahip olanlar ile düşük gelirliler<br />
iç içe yaşamalıdır. Böyle bir strateji<br />
yoksulların durumunu iyileştirecektir.<br />
Zira zengin ya da yoksulher iki grubun<br />
birlikte yaşaması,yoksullukla mücadele<br />
yöntemi olarak da anlam ifade eder.<br />
Ayrıca bu yaklaşım, toplumsal kontrolü<br />
sağlayacak; kamusal hizmetleri arttırarak,<br />
hizmetlerin kalitesini yükseltecektir.<br />
Böylece daha kapsamlı yapısal destekler<br />
sağlanarak, kar amacı taşıyanlar<br />
ile taşımayanlar arasındaki işbirliği<br />
artırılacaktır.<br />
Özetle ifade edecek olursak topluluk<br />
ihtiyacı odaklı yaklaşım farklı topluluklara<br />
göre farklı stratejiler geliştirmeyi<br />
hedeflerken karma gelirli konut alanları<br />
yaklaşımı farklı sosyal grupların birlikte<br />
yaşamasını hedefleyen bir strateji<br />
önermektedir.<br />
Sonuç<br />
Bu genel değerlendirmeden sonra<br />
konuyu, Türkiye’deki kentsel<br />
dönüşüm projelerinin niteliği ile<br />
ilgili bilgiler vererek bağlamak<br />
gerekirse,ülkemizdeki kentsel dönüşüm<br />
projelerinin sosyal boyutu<br />
dikkate alınmadığı ifade edilebilir.<br />
Bilindiği gibi ülkemizdeki kentsel<br />
problemler,1950’lerle birlikte başlamıştır.<br />
Zira bu dönemde başlayan göç<br />
hareketleriyle birlikte ortaya çıkan<br />
ekonomik ve sosyal problemler mekâna<br />
yansımış; çarpık yapılaşma ve gecekondulaşma<br />
kentlerin yasal olmayan<br />
bir şekilde plansız büyümesine neden<br />
olmuştur. Bu tarz kentleşme ise kentlerdeki<br />
çöküntü alanları ile birleşerek<br />
kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir.<br />
Bu süreçte ortaya çıkan çarpık yapılaşma,<br />
80 sonrası neoliberal politikalar<br />
ve tüm dünyayı etkisi altına alan<br />
küreselleşme hareketleriyle birleşerek,<br />
Türkiye’de kentsel dönüşümü başlanmıştır.<br />
1999’da yaşanan büyük deprem<br />
ise bu süreci hızlandırarak kentsel<br />
dönüşümün ülkemizde olgusal hale<br />
gelmesine neden olmuştur. Türkiye’de<br />
kentsel dönüşüm projeleri, başta gecekondu<br />
alanlarının dönüşümü olmak<br />
üzere, tarihi ve kültürel mirasın korunması,<br />
depreme dayanıklı konut alanlarının<br />
geliştirilmesi, yasal olmayan ve sağlıksız<br />
konut alanlarının dönüştürülmesi<br />
çerçevesinde uygulamaya sokulmuştur.<br />
Kentsel dönüşüm yaklaşımı ise genellikle<br />
fiziki dönüşümü hedeflemiştir. Bu<br />
ise kentsel dönüşümü, konut yetersizliğinin<br />
giderilmesi ya da niteliksiz konutların<br />
iyileştirilmesi gibi basit bir düzeye<br />
indirgemiştir. Böylece her yerde benzer<br />
kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya<br />
sokulmuş; farklı sosyo-kültürel ve ekonomik<br />
gerçeklikler göz ardı edilmiştir.<br />
Ancak her yerin kendine özgü koşulları<br />
vardır. Bu koşullar dikkate alınmadan<br />
yapılan dönüşümler başarısız olmaya<br />
mahkûmdur.Dolayısıyla planlama,<br />
ekonomik, sosyal, örgütlenme ve yasal<br />
koşullar bakımından uyulması gereken<br />
stratejiler iyi belirlenmelidir. Stratejiler<br />
belirlenirken sosyal boyutun ihmal<br />
edilmemesi; sosyo-kültürel ve demografik<br />
özelliklerin dikkate alınması<br />
önemlidir. Dahası uygulamalar katılımcı;<br />
halkın istek ve taleplerini dikkate<br />
alan bir çerçevede yapılmalıdır.<br />
Kaynakça<br />
1. Ercan, Z. Müge Akkar, “ Kentsel Dönüşümde<br />
Yeni Bir Planlama Yaklaşımı: Topluluk İhtiyacı<br />
Odaklı Planlama, Gecekondu, Dönüşüm, Kent:<br />
Tansı Şenyapılı’ya Armağan, ODTÜ Mimarlık<br />
Fakültesi, Ankara, 2009.<br />
2. Özden, Pelin Pınar, Kentsel Yenileme, İmge<br />
Kitabevi, Ankara; 2008.<br />
3. Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları<br />
Sempozyumu, İstanbul 2004, Küçükçekmece<br />
Belediyesi Atölye Çalışması, İstanbul, 2005.<br />
Mart - Nisan 2014 49
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Belediye<br />
Yasası Üzerine Bir Değerlendirme<br />
Prof. Dr. Hüseyin GÜL Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü<br />
1980’li yıllarla birlikte yaygınlaşmaya başlayan ve 1990’larda egemen hale gelen<br />
neoliberal küresel kapitalist sistemde, sermaye ve emek yoğun sanayi ekonomilerinin<br />
ve aşırı uzmanlaşma ve iş bölümü temelli Fordist üretim biçiminin yerini, esnek<br />
uzmanlaşmaya ve üretim biçimlerine dayalı bilgi ve teknoloji yoğun yeni ekonomiler aldı.<br />
Bilgi-iletişim hızı ve hacmi ile ulaşım teknolojilerinin ve ağlarının kapsamı inanılmaz<br />
boyutta gelişti. Bu süreçte ulus devletlerdeki merkez odaklı kalkınma yerini, piyasa ve<br />
özel sektör odaklı yerel-bölgesel kalkınma aldı. Diğer yandan da ulus-üstü küresel<br />
yapılar ve piyasa aktörleri daha fazla öne çıktı. Ulusal ve uluslararası sermayenin<br />
hareketliliği arttı. Mülkiyet, ticaret, sermaye, bilgi ve teknoloji hareketleri küreselleşti.<br />
K<br />
üreselleşen dünyada kentler de, küresel kapitalist sistemin<br />
işleyişini sağlayan önemli bağlantı noktaları olarak<br />
öne çıktı ve lokomotif güç ve yeni yatırım alanları ve<br />
cazibe merkezleri haline dönüştü. Aynı zamanda artan<br />
küresel rekabet ortamında kentler, ulusal-küresel ölçekte<br />
yatırım çekebilmek ve kendini daha iyi pazarlayabilmek<br />
için diğer kentlerle daha sıkı ve doğrudan yarışır hale<br />
geldiler. Bu nedenle, tüm ülkelerde kentsel mekanların,<br />
özellikle de küresel bağlantısı olan, küresel yatırım çekebilecek,<br />
ülkenin küresel rekabet konumunu güçlendirebilecek<br />
kentlerin iyi ve etkin yönetilmesi çok daha önemli<br />
hale geldi (Ergun, Gül ve Sallan Gül, 2013). Bu bağlamda<br />
da, kentsel politikalar ve projeler ön plana çıktı. Merkezi<br />
ve yerel yönetimler, kentleri daha iyi ve etkin yönetebilmek<br />
ve daha rekabetçi hale getirebilmek için hummalı<br />
çalışmalar yapmaya başladılar.<br />
Neoliberal kapitalist ideolojik çerçevede dünya hızla<br />
dönüşürken, devletlerle beraber kentler de, yeni dünyaya<br />
ayak uydurabilmek için hızla dönüşmeye başladı. Bu çerçevede,<br />
tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, özellikle<br />
İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kent,<br />
kentsel dönüşüm ve yatırım projeleri ile yeniden yapılandırılmakta<br />
ve cazip hale getirilmeye çalışılmaktadır.<br />
Son kentsel dönüşüm yasaları ile 6360 sayılı yasa da,<br />
kentleri daha etkin yönetilen ve küresel ölçekte rekabet<br />
edebilen hale getirmeyi hedeflemektedir. 1950’lerden bu<br />
yana yaşanan, ama özellikle 1980’lerden sonra hız kazanan<br />
kentleşme beraberinde kontrolsüz kentsel büyüme,<br />
çarpık yapılaşma, çevre kirliliği, trafik sıkışıklığı, verimli<br />
toprakların kaybı, hizmet aksamaları ve yönetsel parçalanma<br />
gibi sorunları da beraberinde getirmiştir (Gül<br />
ve Batman, 2013; Trusilova, Jung ve Churkina, 2009).<br />
Kapasite ve kaynak yetersizliği olan yerel yönetimler bu<br />
sorunlarla baş etmede yetersiz kalmaktadır. Bu süreçte,<br />
özellikle çok büyüyen kentsel mekanlarda etkin hizmet<br />
sunum ve yönetim modelleri geliştirmek için birçok ülkede<br />
denemeler yapılmış veya yapılmaktadır. Türkiye’de<br />
de 1984’te yapılan reform ile iki düzeyli bir büyükşehir<br />
yönetim modeli denenmiş ve zaman içinde yaşanan<br />
gelişmelere paralel olarak bu denemeler son dönemde<br />
yeni bir ivme kazanmıştır. İktidarın mevcut sıkıntılara<br />
da çözüm olarak sunduğu 2012 yılı sonunda çıkarılan<br />
6360 sayılı yeni yasa ile il ölçeğinde yeni bir büyükşehir<br />
belediye modeli uygulamaya konmuştur. Bu çalışma,<br />
yeni büyükşehir yönetim modeline açıklık getirerek, yeni<br />
yasanın getirdiği büyükşehir sisteminin, yönetsel ve mali<br />
özelliklerini ve ilkelerini sunmakta ve değerlendirmektedir.<br />
Konuyu anlaşılır kılabilmek için, Türkiye’de yaşanan<br />
kentleşme süreçleri ve dinamikleri de kısaca incelenmektedir.<br />
50<br />
Mimar ve Mühendis
Türkiye’de Kentleşme Dinamikleri ve<br />
Kentsel Alan Yönetimi<br />
Türkiye’de kente göç ve kentleşme 1950’lerden itibaren<br />
hızlanmıştır. 1970’lerden sonra ise, banliyöler kırsal<br />
alanlarla birleşmeye başlamıştır. 1980’lerden itibaren de,<br />
kentleşme daha fazla hızlanmış, genelde plansız, düzensiz<br />
ve sıçramalı bir metropolleşme yaşanmıştır. Bunun sonucu<br />
olarak kent merkeziyle bütünsel bağı olmayan konutticaret-sanayi<br />
bölgeleri ortaya çıkmıştır. Desantralize<br />
bir kent formu oluşmaya başlamıştır. Bu durum kentsel<br />
mekanda yetersiz kentsel hizmet sunumu, plansız kentleşme,<br />
çevre ve yaşam kalitesi sorunları ortaya çıkarmıştır.<br />
Yerel yönetimler, özellikle yoğun göç alan metropoliten<br />
alan yönetimleri, kapasite ve kaynak yetersizlikleri<br />
nedeniyle bu sorunlarla baş etmede yetersiz kalmışlardır.<br />
Özellikle 1970’lerden itibaren tüm Türkiye’de daha etkin<br />
ve etkili kentsel hizmet sunumuna ihtiyaç doğmuştur. Bu<br />
süreçte, çok büyüyen kentsel mekanlar için 1980 askeri<br />
müdahalesi sonrasında Türkiye’de model arayışları başlamıştır.<br />
1984 yılında çıkarılan yasa ve kanun hükmünde<br />
kararnamelerle, İstanbul, Ankara ve İzmir’de iki kademeli<br />
büyükşehir belediye yapısı kurulmuştur. Büyükşehirlerin<br />
yapı, statü, görev, yetki ve sorumlulukları da yine aynı<br />
tarihte çıkarılan 3030 sayılı yasa ile belirlenmiştir. Daha<br />
sonra 1999’a kadar aralıklarla çıkarılan yaslarla büyükşehir<br />
sayısı 16’ya ulaşmıştır.<br />
Büyükşehir belediyeleri, anakent etrafında yer alan, ekonomik<br />
açıdan egemen merkeze bağımlı uydu kentlerden<br />
oluşan kentsel alanın, metropoliten ölçekte yönetiminden<br />
sorumlu kılınmıştır. 2003’te 5019 sayılı yasa büyükşehir<br />
belediyelerinin sınırlarının genişletilmesine ilişkin ilk<br />
girişimdir. 5025 ve 5026 sayılı yasalar da büyükşehirlerin<br />
genişlemesi açısından önemlidir. 2004 yılında 5216<br />
sayılı “Büyükşehir Belediye Kanunu” ile büyükşehirlerin<br />
sınırları genişletilmiş ve belde belediyeleri de büyükşehir<br />
sınırlarına dahil edilmiştir. 2008’de 5747 sayılı “Büyükşehir<br />
Belediye Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı<br />
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile<br />
de genişletmeler yapılmıştır. Ayrıca, 1993 ve sonrasında<br />
kurulan sekiz büyük şehrin sınırları içindeki ilk kademe<br />
belediyeleri ilçe belediyelerine dönüştürülmüştür. Aynı<br />
yasa ile ayrıca çeşitli büyükşehirlerde yeni ilçeler de<br />
kurulmuştur. (Arıkboğa, 2012: 4-8).<br />
Ancak son yıllarda, büyükşehir belediyelerinin yönetiminden<br />
sorumlu oldukları kent merkezlerinin dışında,<br />
yakın bölgelerinde kentleşme ciddi boyutlara ulaşmış,<br />
izinsiz ve plansız yapılaşma kontrol edilememiş, çevre<br />
ve çarpık kentleşme sorunları artmış, kontrollü ya da<br />
kontrolsüz yeni kentsel alanlar oluşmuştur. Bunun sonucu,<br />
tek bir anakent yönetim biriminin sınırlarını aşan<br />
kentleşme ve kentsel bölge oluşumları söz konusudur. Bu<br />
kent bölgeler, kendi başına bir kent ya da anakent olma<br />
Tablo 1: Türkiye’deki Büyük Kentsel Alan Sayıları (TUİK, 2012)<br />
Kent Nüfusu 1950 1980 2013<br />
10 milyon ve üstü 0 0 1<br />
5 - 10 milyon 0 0 0<br />
1 - 5 milyon 0 3 9<br />
500 Bin - 1 milyon 1 1 7<br />
100 - 500 Bin 5 29 130<br />
Belediye Nüfusu % %27,5 %57 %85<br />
Tablo 2: İstanbul Kentsel Alanı: Nüfus, Büyüklük ve Yoğunluk (Cox, 2012)<br />
Yıl Nüfus (Milyon) Alan Büyüklüğü (km2) Yoğunluk<br />
(km2)<br />
1950 1 60 15,600<br />
2012 13 1,350 9,400<br />
Değişim: 1950-2010 1,200% 2,100% -39,7%<br />
Harita 1: Türkiye’de Büyükşehirler Haritası<br />
Siyah Renk: Mevcut Büyükşehirler<br />
Gri Renk: Yeni Büyükşehir Olan İller<br />
Tablo 3: Yerel Yönetimlerin Türlerine Göre Paylarda Değişim (Koyuncu, 2012)<br />
Mevcut Paylar (Bin TL) Yeni Paylar (Bin TL) Değişim (%)<br />
İl Özel İdareleri 2.918.302 1.334.157 -%54.3<br />
Belde Belediyeleri 1.646.976 553.996 -%66.4<br />
İl/İlçe Merkez Belediyeleri 5.837.217 3.485.398 -%40.3<br />
Büyükşehir İlçe Belediyeleri 3.808.366 6.856.493 +%80<br />
Büyükşehir Belediyeleri 11.150.978 16.262.911 +45.8<br />
Mart - Nisan 2014 51
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Büyükşehir belediyesi il düzeyinde görevli hale geldiğinden,<br />
büyükşehir belediye başkanı da il bazında, tüm il seçmenlerince<br />
seçilen, daha güçlü bir başkana dönüşmektedir. Buna karşın, il<br />
özel idarelerinin başında yer alan valiler, il özel idarelerinin<br />
kaldırılmasından dolayı protokol makamına dönüştüğünden;<br />
büyükşehir olan illerde valiye bağlı olarak Yatırım İzleme ve<br />
Koordinasyon Başkanlığı (YİKB) kurulmaktadır.<br />
6360 Sayılı Yeni Büyükşehir<br />
Belediye Yasasının Yönetsel<br />
Boyutları<br />
Yasa aslında yeni bir büyükşehir belediye<br />
yasası değil ama 2004 tarihli 5216 sayılı<br />
Büyükşehir Belediye Yasası’nda değişiklik<br />
yapan bir yasa olmaktan çok öte.<br />
Yerel ölçekte yönetsel açıdan il yönetiminin<br />
ve yerel yönetim sisteminin yapısını<br />
değiştirilmektedir. Bu değişiklikler çerçevesinde,<br />
6360 sayılı yasa ile büyükşehir<br />
sayısı 30’a yükseltilmekte ve büyükşehir<br />
belediyeleri tüm il düzeyinde il ölçeğindeki<br />
hizmetleri sunmakla görevli kılınmaktadır.<br />
Aşağıda verilen haritada, bu 30<br />
büyükşehir belediyesi gösterilmektedir<br />
(Büyükşehir belediyesi olan mevcut 16 il<br />
– Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır,<br />
Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, İzmir,<br />
Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun<br />
– ile yeni büyükşehir olan 14 il – Aydın,<br />
Balıkesir, Denizli, Hatay, Kahramanmaraş,<br />
Malatya, Manisa, Mardin, Muğla,<br />
Ordu, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve<br />
Van). 30’dan fazla yeni büyükşehir ilçe<br />
belediyesi kurulmaktadır. Ancak, yeni<br />
büyükşehir olan 30 ilde yer alan 1.000’i<br />
aşkın belde belediyesi kapatıldığından<br />
3 bin olan belediye sayısı 1.400’e düşmektedir.<br />
Ayrıca, yine il ölçeğinde yerel<br />
yönetim birimi olan 30 il özel idaresi ile<br />
16.000 köy özerk yerel yönetim birimi<br />
de kapatılıyor. 2008’deki yasal düzenlemeden<br />
sonra da nüfusu 2000’in altına<br />
düşen 559 belediye de kapatılmıştı.<br />
Büyükşehir belediyesi il düzeyinde<br />
görevli hale geldiğinden, büyükşehir<br />
belediye başkanı da il bazında, tüm il<br />
seçmenlerince seçilen, daha güçlü bir<br />
başkana dönüşmektedir. Buna karşın, il<br />
özel idarelerinin başında yer alan valiler,<br />
il özel idarelerinin kaldırılmasından<br />
dolayı protokol makamına dönüştüğünden;<br />
büyükşehir olan illerde valiye bağlı<br />
olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon<br />
Başkanlığı (YİKB) kurulmaktadır. Bu<br />
Başkanlıklar, tüzel kişiliğe ve bütçeye<br />
de sahip birimler olarak, il ölçeğinde<br />
kamu kaynaklarının koordinasyonunda<br />
sorumlu olacaklardır. Kapatılan il özel<br />
idaresi ve belediye personeli de büyükşehir,<br />
yeni oluşturulan başkanlıklar ile<br />
diğer ilgili birimlerde görevlendirileceklerdir.<br />
özelliği taşıyan kentsel alanların mekansal<br />
ve fonksiyonel olarak birbirlerine<br />
bağlandığı çok merkezli kentsel alanlar<br />
niteliğinde alanlardır. İstanbul-Kocaeli<br />
Bölgesi, Bursa-Yalova, İzmir-Menemen-<br />
Manisa, Mersin-Tarsus-Adana yöreleri,<br />
kent bölge oluşumlarının gözlendiği bölgelere<br />
örnek olarak verilebilir.<br />
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi<br />
Türkiye’de 1950 yılında 1 milyon nüfusu<br />
sınırında sadece İstanbul yer alırken,<br />
bugün 1 milyonu aşmış olan 10 kent<br />
bulunmaktadır. Türkiye’de belediye<br />
nüfusunun yarıdan fazlası da 500 bin<br />
ve üzeri nüfusa sahip kentlerde yaşamaktadır.<br />
Yeni büyükşehir olan 30 il ise<br />
toplam nüfusun yaklaşık % 75’sine sahip<br />
bulunmaktadır. Aşağıda verilen Tablo 2,<br />
İstanbul örneğinde kentsel alanlardaki<br />
yerleşim yoğunluğuna ilişkin bilgi vermektedir.<br />
Buna göre, kentsel alanlarda,<br />
coğrafi alan olarak büyüme, nüfus olarak<br />
yaşanan büyümeden daha fazladır. Yani<br />
kentlerimizde nüfus yoğunluğu düşmektedir.<br />
Bu da kentleşmeye giderek daha<br />
fazla verimli toprak kaybı anlamına da<br />
gelmektedir. Yeni büyükşehirlerde de<br />
nüfus yoğunluğu, tüm il kentsel alan<br />
kabul edildiği için, düşmektedir.<br />
6360 Sayılı Yeni<br />
Büyükşehir Belediye Yasasının<br />
Mali Sonuçları<br />
Büyükşehir belediyelerine merkezi<br />
hükümet bütçesinden aktarılan payların<br />
oranı; büyükşehir belediyesi sınırları<br />
içinde toplanan genel bütçe vergi gelirlerinin<br />
(GBVG) % 5’inden % 6’sına çıkarılmaktadır.<br />
Bu paydan büyükşehir belediyesine<br />
doğrudan verilen kısım, % 70’ten<br />
% 60’a düşürülerek, kalan kısmın büyükşehir<br />
belediyeleri arasındaki paylaşımı<br />
için nüfus kriterine ek olarak yüzölçümü<br />
kriteri getirilmektedir. Büyükşehir<br />
ilçe belediyeleri payı da GBVG’nin %<br />
2.50’sinden % 4.50’sine çıkarılmaktadır.<br />
Ancak, diğer belediyelerin payı GBVG’nin<br />
% 2.85’inden % 1.50’sine; ve il özel idarelerinin<br />
payı GBVG’nin % 1.15’inden %<br />
0.50’ine düşürülmektedir.<br />
Toplam nüfusun yaklaşık % 75’ine hizmet<br />
edecek olan büyükşehir belediyeleri<br />
ile büyükşehir ilçe belediyeleri, genel<br />
bütçe vergi gelirlerinden aktarılan toplam<br />
yerel yönetimler payının yaklaşık %<br />
81’ini alacaklardır. Şu anda büyükşehir<br />
ve büyükşehir ilçe belediyeleri toplam<br />
nüfusun % 50’sine hizmet etmekte ve<br />
payların da % 59’unu almaktadır. Bu<br />
52<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 53
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
durumda hizmet götürecekleri alan, alan<br />
olarak en büyük 10 ilin 9’u büyükşehir<br />
olduğu da göz önüne alındığında, (İstanbul<br />
ve Kocaeli hariç, ilden ile değişmekle<br />
beraber) birkaç kat ile 10-20 kat arttığı<br />
söylenebilir. Bunun yanında yeni büyükşehirlerin<br />
hizmet sunacakları nüfus da<br />
30 il toplamı bazında % 54 civarında<br />
artmaktadır. Buna karşın büyükşehirlere<br />
aktarılacak paylar tüm 30 il bazında<br />
ortalama yaklaşık % 37 artmaktadır. İller<br />
bazında karşılaştırıldığında ise en fazla<br />
yeni büyükşehir olan illerin aldıkları<br />
paylar artmaktadır. En fazla artış sırasıyla<br />
Muğla (% 90), Van (% 77), Erzurum<br />
(% 71), Balıkesir (% 65) ve Tekirdağ<br />
(% 63) büyükşehir belediyelerinde gerçekleşecektir<br />
(Koyuncu, 2012). Bu yeni<br />
durumda yerel yönetimlerin genel bütçe<br />
vergi gelirlerinden alacakları paylardaki<br />
değişim, TEPAV’ın yaptırdığı bir çalışma<br />
ile hesaplanmıştır. Paylardaki değişimin<br />
aşağıda verilen Tablo 3’teki gibi olması<br />
beklenmektedir.<br />
6360 Sayılı Yeni Büyükşehir<br />
Belediye Yasasının Değerlendirmesi<br />
Temelde İstanbul ve Kocaeli modeli tüm<br />
Türkiye’ye yaygınlaştırılarak, büyükşehir<br />
belediye sistemi tektipleştirilmektedir.<br />
Ancak, yeni sistemin, ciddi bir araştırmaya<br />
ya da var olan alan araştırma bulgularına<br />
dayanılarak oluşturulduğu söylenemez.<br />
İstanbul ve Kocaeli dışında kalan<br />
28 il farklı büyüklükte ve kentleşmişlik<br />
düzeyinde olmasına, farklı sorun ve ihtiyaçlara<br />
sahip bulunmasına rağmen, yeni<br />
sistemin bu illerde nasıl işleyeceğine dair<br />
ciddi bir çalışma da bulunmamaktadır.<br />
Yeni sistemde, il bazında bütünleşik ve<br />
dikey koordineli bir kentsel yönetim<br />
anlayışını çerçevesinde iki kademeli<br />
metropoliten yönetim modeli korunmaktadır.<br />
Büyükşehir belediyelerinin<br />
alan yönetimi özelliği ile toplu taşıma,<br />
çevre koruma, imar planlaması, yol, su,<br />
kanalizasyon hizmetleri gibi il bölge<br />
ölçeğinde kır-kentsel hizmetler sunacağı<br />
kabul edilebilir. Ancak artık 30 ilde halka<br />
hizmet götüren yerel yönetim birimleri<br />
olarak sadece büyükşehir belediyeleri ile<br />
büyükşehir ilçe belediyeleri bulunacaktır.<br />
Yani daha merkeziyetçi ve bütünleşik,<br />
çeşitlilik içermeyen bir modele geçilmektedir.<br />
Üst büyükşehir belediyesinin<br />
alt düzey ilçe belediyeleri üzerinde bazı<br />
yönlendirme, denetleme ve onay yetkileri<br />
de devam etmektedir. Ancak, alt düzey<br />
belediyeler de kendilerine bırakılan<br />
alanlarda özerk olarak hizmet üretmeye<br />
ve gönderdikleri temsilcilerle büyükşehir<br />
belediye meclisini oluşturmaya devam<br />
edecektir.<br />
Sonuç ve Değerlendirme<br />
6360 sayılı yasa ile Türkiye’de,<br />
Anayasa’da öngörülenin ötesinde büyükşehir<br />
ağırlıklı yeni bir yerel yönetim<br />
sistemi kurulmaktadır. Bu yeni sistem, il<br />
bazlı, kır-kentsel bütünkent alan yönetim<br />
modeli niteliğindedir. Büyükşehir belediyelerinin<br />
yetki alanı genişletilirken, tüm<br />
il seçmenlerince seçilen ve daha fazla<br />
mali olanakları olan, çok daha güçlü bir<br />
büyükşehir belediye başkanlığı yaratılmaktadır.<br />
Yasa birçok yerel yönetim birimini<br />
kapattığı için, yerel özerklik, katılım,<br />
yerindenlik gibi açılarından sorunlu<br />
gözükmektedir. Katılımı ve yerinden<br />
yönetim olanaklarını kısıtlarken, yeni<br />
katılım mekanizmaları sunma ya da var<br />
olanların daha etkin kullanımı konusunda<br />
yetersiz kalmaktadır.<br />
Dolayısıyla yasanın temel amacı, seçimlere<br />
hazırlık dışında, iller ve kentsel<br />
alanlar ile kentsel büyümeyi daha etkin<br />
ve eşgüdümlü yönetmektir. Bu bağlamda<br />
görece gelişmiş-kentleşmiş illerde kentbölge<br />
oluşumunu olumlu etkileyecektir.<br />
Bu bağlamda kentsel büyümenin, çevre<br />
koruma kaygılarıyla daha sağlıklı ve<br />
planlı yönetilmesi de beklenebilir. Ayrıca,<br />
kısa süre önce kurulan bölgesel kalkınma<br />
ajanslarının ve il özel idarelerin hizmet<br />
sunum ve eşgüdüm yetersizliklerinin<br />
aşılmasına katkı yapacaktır. Ancak, kentsel<br />
hizmetlere erişilebilirliğin sağlanması<br />
için özel önlemlerin ve politikaların geliştirilmesi,<br />
yeni yerel finansman kaynaklarının<br />
yaratılması ve yönetsel kapasitenin<br />
güçlendirilmesi gerekecektir. Sonuç<br />
olarak; yatırım çekebilmek için küreselulusal<br />
sermayeye hitap etmenin önemli<br />
hale geldiği günümüzde, belirtilen eksikliklerin<br />
giderilmesi durumunda, yeni<br />
büyükşehir belediye modelinin, gelişmiş<br />
kentleri ve bölgeleri kullanarak Türkiye<br />
olarak küresel ekonomide daha iyi yarışmak<br />
ve ekonomik büyümeyi yönetmek<br />
açısından olumlu katkısı olacaktır.<br />
Kaynakça<br />
Arıkboğa, E. (2012), “Büyükşehir Belediye Modeli<br />
ve Reform”, Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi,<br />
Sayı 2 (Haziran): 1-32.<br />
Cox, W. (2012), The Evolving Urban Form: Istanbul,<br />
http://www.newgeography.com/content/003020-theevolving-urban-form-istanbul,<br />
(ET. 25.02.2013).<br />
Ergun, C., Gül, H. & Sallan Gül, S. (2013), “Neoliberal<br />
Küreselleşme ve Küresel Kent”, içinde C. Ergun, M.<br />
Güneş & A. Dericioğullari Ergun (eds.), Kent Üzerine<br />
Özgür Yazılar, pp. 40-69, Bağlam Yayınları, İstanbul.<br />
Gül, H. ve Batman, S. (2013), “Dünya ve Türkiye<br />
Örneklerinde Metropoliten Alan Yönetim Modelleri ve<br />
6360 Sayılı Yasa”, Yerel Politikalar, 3 (Ocak-Haziran):<br />
7-47.<br />
Koyuncu, E. (2012), Yenilenen Yerel Yönetim Sisteminde<br />
Belediye ve İl Özel İdarelerinin Genel Bütçe<br />
Vergi Gelirlerinden Alacakları Payların Karşılaştırmalı<br />
Analizi, TEPAV, http://www.tepav.org.tr/upload/<br />
files/1352878676-4.Yenilenen_Yerel_Yonetim_Sistemi_Karsilastirmali_Analizi.pdf,<br />
(ET. 18.03.2014)<br />
Trusilova, K., Jung, M., & Churkina, G. (2009), “On<br />
Climate Impacts of a Potential Expansion of Urban<br />
Land in Europe”, Journal of Applied Meteorology and<br />
Climatology, 48: 1971-1980.<br />
TUİK (2012), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi<br />
(ADNKS) Sonuçları, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ (E.T.:<br />
21.06.2013).<br />
54<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 55
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
BELEDİYELER VE KENT KONSEYLERİ:<br />
TEMSİLDEN KATILIMA<br />
Enes Battal KESKİN Bursa Kent Konseyi Genel Sekreteri<br />
Ülkemizde Yerel Gündem 21 (YG21) Programı’nın bir sonucu olarak görülen kent<br />
konseyleri, 2005 yılında yayınlanan 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 76.maddesinde<br />
yer alarak yasal bir statü kazanmıştır. Kentle ilgili hemen her konuda, ortak aklı<br />
harekete geçirerek görüş oluşturma kabiliyeti, kent konseylerine kentlerin geleceğini<br />
belirlemede çok önemli bir fonksiyon yüklemektedir.<br />
K<br />
anunun çıkmasından sonra- ki kanun<br />
belediyelerce kent konseyi kurmanın<br />
bir zorunluluk olduğu şeklinde yorumlanmıştır-<br />
kent konseylerinin sayısı<br />
hızla artarken uygulamada birçok zorluk<br />
ortaya çıkmıştır. Son şeklini 2009 yılında<br />
alan “kent konseyleri yönetmeliği” ile bu<br />
süreçteki olumsuzluklar ortadan kaldırılmaya<br />
çalışılmıştır. Ancak ne kanun ne<br />
de yönetmelik kent konseylerine kuruluş,<br />
işlevsellik ve sürdürülebilirlik noktalarında<br />
yeterli desteği sağlayamamıştır. Özellikle<br />
belediye başkanlarının, kent konseylerinin<br />
işlevini kavrayamamış olması, bir<br />
kısım belediye başkanlarının ise, yetkilerini<br />
paylaşacak yeni bir kurumun ihdas<br />
edildiği endişesine kapılması kent konseylerinin<br />
hayatiyet bulmasının önünde<br />
en büyük engel oluşturmuştur. Biz bu kısa<br />
çalışmada; belediye ve kent konseyi arasındaki<br />
ilişkileri “mevzuat” çerçevesinde<br />
ele alacak ve mevcut durumun tespitini<br />
yapacağız. Kent konseylerinin işlevsellik<br />
kazanması adına birkaç öneri getirerek<br />
çalışmamızı noktalayacağız.<br />
Belediye ve Kent Konseyi<br />
Konuya vakıf olmak adına tanımlarla<br />
başlamak kanaatimizce uygun olacaktır.<br />
Mevzuatta belediye; “Belde sakinlerinin<br />
mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını<br />
karşılamak üzere kurulan ve karar organı<br />
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan,<br />
idarî ve malî özerkliğe sahip kamu<br />
tüzel kişisi”(5393 Sayılı Belediye Kanunu,<br />
Madde; 3a) olarak tanımlanmaktadır.<br />
Kent konseyi ise; “merkezi yönetimin,<br />
56<br />
Mimar ve Mühendis
yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki<br />
meslek kuruluşlarının ve sivil<br />
toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşehrilik<br />
hukuku çerçevesinde buluştuğu;<br />
kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının,<br />
vizyonlarının sürdürülebilir<br />
kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği,<br />
tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği<br />
ortak aklın ve uzlaşmanın esas olduğu<br />
demokratik yapılar ile yönetişim<br />
mekanizmaları”(Kent Konseyi Yönetmeliği,<br />
Madde; 4b) olarak tanımı yapılmaktadır.<br />
Bu tanımlara göre iki yapı arasındaki<br />
en büyük farklılık birinin “kamu tüzel<br />
kişisi”, diğerinin ise “ortak aklın ve<br />
uzlaşmanın esas olduğu demokratik<br />
yapılar” olarak tanımlanmış olmasıdır.<br />
Bu farklılığı daha belirgin hale getirecek<br />
metni ise kent konseylerine yasal<br />
bir statü kazandıran 5393 sayılı belediye<br />
kanununun 76. maddesinin gerekçesinde<br />
bulmaktayız. Bu gerekçede<br />
kent konseyleri ile ilgili olarak; “kentte<br />
yaşayanlar arasında hemşehrilik bilinci,<br />
kent vizyonunun geliştirilmesi, kent<br />
hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir<br />
kalkınma, çevreye duyarlılık,<br />
sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık,<br />
hesap sorma ve hesap verme,<br />
katılım ve yerinden yönetim ilkelerini<br />
hayata geçirebilmek amacıyla sivil bir<br />
danışma forum ve danışma mekanizması<br />
oluşturulmasının yararlı olacağı<br />
düşünülmüştür” denilmektedir.<br />
Belediye ve Kent Konseyi<br />
İlişkileri: Mevzuat Ve Uygulama<br />
Belediyeler ile kent konseyleri arasındaki<br />
ilişkileri düzenleyen mevzuat;<br />
5393 sayılı belediye kanunu ve kent<br />
konseyleri yönetmeliğidir. Burada<br />
konu, bu iki metin çerçevesinde ele<br />
alınacaktır.<br />
I. 5393 Sayılı Belediye<br />
Kanunu’na Göre<br />
1- Kent Konseyi’ne Destek: “Belediyeler,<br />
kent konseyinin faaliyetlerinin<br />
etkili ve verimli yürütülmesi konusunda<br />
yardım ve destek sağlar.” Kent<br />
Konseyi’ne destek sağlayan belediye<br />
sayısı her geçen gün artmakla beraber<br />
hala, belediyeler için bu durumun istisna<br />
olduğunu ve kaide haline gelmediğini<br />
vurgulamalıyız.<br />
2- Kent Konseyi’nde Oluşturulan<br />
Görüşler: “Kent konseyinde oluşturulan<br />
görüşler belediye meclisinin<br />
ilk toplantısında gündeme alınarak<br />
değerlendirilir.” Kent konseyinde oluşturulan<br />
görüşleri, belediye meclisine<br />
Özellikle belediye<br />
başkanlarının, kent<br />
konseylerinin işlevini<br />
kavrayamamış olması, bir<br />
kısım belediye başkanlarının<br />
ise, yetkilerini paylaşacak<br />
yeni bir kurumun ihdas<br />
edildiği endişesine kapılması<br />
kent konseylerinin hayatiyet<br />
bulmasının önünde en büyük<br />
engeli oluşturmuştur.<br />
gönderen kent konseyi sayısı bir elin<br />
parmaklarını geçmemektedir.<br />
II. Kent Konseyi<br />
Yönetmeliği’ne Göre<br />
1- Kent Konseyi’nin Oluşumu: “Kent<br />
konseyi genel kurulu ilk toplantısını<br />
yapmak üzere belediye başkanının<br />
çağrısı ile toplanır”(Madde; 5/2). Bu<br />
cümle, belediye olan her yerde kent<br />
konseylerinin de kurulması gerektiği<br />
şeklinde anlaşılmaktadır. Bugün<br />
ülkemizde; 16 büyükşehir belediyesi,<br />
65 il belediyesi, 143 büyükşehir ilçe<br />
belediyesi, 752 ilçe belediyesi, 1.946<br />
belde belediyesi olmak üzere toplamda<br />
2.922 belediye bulunmaktadır. Bu<br />
duruma göre: 2.922 adet kent konseyinin<br />
kurulmuş olması gerekir. Oysa<br />
kurulmuş kent konseyi sayısı 200’ü<br />
geçmemektedir. Bu kent konseylerinin<br />
çoğu ise, işlevselliği olmayan, belediye<br />
başkanları tarafından kurulmuş<br />
olmak için kurulmuş yani” tabela kent<br />
konseyleri”dir.<br />
2- Sekretarya Hizmetleri; “Kent<br />
konseyinin sekretarya hizmetleri,<br />
ilgili belediye tarafından önerilecek<br />
ve yürütme kurulu tarafından kabul<br />
edilecek görevliler tarafından yerine<br />
getirilir”(Madde; 15/1). Kent konseyinin<br />
sekretarya hizmetleri, ilgili belediye<br />
tarafından verilen görevliler tarafından<br />
yerine getirilmesi hususunda; ilk<br />
tespit belediyelerin personel vermeye<br />
yanaşmadıklarıdır. Bu nedenle birçok<br />
kentte çalışmalar ya özverili gönüllüler<br />
tarafından yapılmakta, gönüllülerin<br />
olmadığı kentlerde ise bu yüzden kent<br />
konseyi çalışamamaktadır.<br />
Mart - Nisan - 2014 57 57
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Mevcut Büyükşehirler<br />
Yeni Büyükşehir Olan İller<br />
Bugün ülkemizde; 16<br />
büyükşehir belediyesi,<br />
65 il belediyesi,<br />
143 büyükşehir ilçe<br />
belediyesi, 752 ilçe<br />
belediyesi, 1.946 belde<br />
belediyesi olmak üzere<br />
toplamda 2.922 belediye<br />
bulunmaktadır. Bu<br />
duruma göre: 2.922<br />
adet kent konseyinin<br />
kurulmuş olması gerekir.<br />
Oysa kurulmuş kent<br />
konseyi sayısı 200’ü<br />
geçmemektedir.<br />
3- Kent Konseyi’nin Mali Yapısı: “Belediyeler<br />
kent konseylerine, bütçelerinde ödenek<br />
ayırmak suretiyle ayni ve nakdi yardım<br />
yapar ve destek sağlar”(Madde; 16A-1).<br />
Belediyeler kent konseylerine, bütçelerinde<br />
ödenek ayırmak suretiyle ayni ve nakdi<br />
yardım yapması ve destek sağlaması, bütçe<br />
ayrılması için tanımlanmış net bilgi isteyen<br />
belediye başkanları ve bürokratlar tarafından<br />
kent konseylerini kurmamanın veya<br />
çalıştırmamanın bir mazereti olarak kullanılmaktadır.<br />
Ancak, belediye desteğiyle<br />
mali konularını kökten çözmüş ve kurumsallaşmış<br />
kent konseylerinin olduğunu da<br />
belirtmek gerekir.<br />
Sonuç ve Değerlendirme<br />
Türkiye’de kent konseylerinin işlevi ve<br />
önemi, kentten kente farklılık göstermektedir.<br />
Çoğunluğu oluşturan ilk grup kentlerde<br />
kent konseyi, yasak savma kabilinden<br />
kurulmuş veya yasal bir zorunluluk<br />
olduğu için oluşturulmuştur. Sayıca iki<br />
elin parmaklarını geçmeyen azınlık olan<br />
ikinci grup kentlerde ise kent konseyi,<br />
kentle ilgili kararlarda karar alma mekanizmalarını<br />
etkileyebilme gücüne ulaşmış,<br />
kentin önemli bir aktörü konumundadır.<br />
Bu iki grup arasındaki farkın en büyük<br />
belirleyicisi belediye başkanlarıdır.<br />
Bunun içindir ki; kent konseylerinin<br />
yönetim kültürümüzde yeni bir mekanizma<br />
olduğunun, bu mekanizmanın oluşturmak<br />
istediği yeni kültürün, en başta<br />
belediye başkanları tarafından bilinmesi<br />
gerekmektedir.<br />
Demokrasi kültürünü içselleştiren, kent<br />
halkını karar alma süreçlerine katması<br />
gerektiğine inanan yöneticilerin olduğu<br />
kentlerde ancak kent konseyleri işlevini<br />
yerine getirebilir.<br />
Diğer yandan kentte yaşayanların da;<br />
kentinde olup bitenle ilgilenen, kentine<br />
sahip çıkan, kentin gelecek nesillerin<br />
emaneti olduğu düşüncesine sahip, kısaca<br />
kentlilik bilinci gelişmiş bireyler olması<br />
gerekmektedir. Böyle bireylerin olduğu<br />
kentlerde ancak kent konseyleri hayatiyet<br />
bulabilir. Kent konseyleri, ülkemiz yönetim<br />
sistemi açısından ileri bir aşamayı<br />
ifade etmektedir. Temsili demokrasinin<br />
eksikliklerini giderecek ve yönetim mekanizmalarımızı<br />
daha demokratik hale getirecek<br />
önemli bir adımdır. Bunun bilincinde<br />
olarak kent konseylerini oluşturmak<br />
ve işlevsel hale getirmek gerekmektedir.<br />
58<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 59
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
DİJİTAL BELEDİYECİLİK<br />
Mehmet Kürşat ÇAPAR<br />
MMG BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KOMİSYONU BAŞKANI<br />
Bilişim teknolojilerinin sunduğu imkânları kullanarak, kayıtların<br />
ve işlemlerin basılı evraklar yerine bilgisayar ortamında yapılmaya<br />
başlaması ile gündeme gelen dijital belediyecilik, teknolojide yaşanan<br />
gelişmelere bağlı olarak birçok defa anlam ve kapsam değişimine<br />
uğradı. Bugüne ait bir tanımlama yapacak olursak, belediye,<br />
vatandaş, kurumlar ve diğer paydaşların etkileşimlerinde uygulanan<br />
süreçlerin, bilgisayar programları vasıtasıyla yönetilmesi, kayıt<br />
altına alınması ve tekrar erişilebilir bir şekilde saklanması<br />
faaliyetlerinin tamamıdır, diyebiliriz.<br />
B<br />
u süreç, ilk dönemlerde gerek teknolojinin<br />
sınırlamaları gerekse de kullanıcıların<br />
ufukları dolayısıyla, muhasebe, stok,<br />
insan kaynakları gibi temel gereksinimlerin<br />
kayıtlarının tutulduğu ayrık yazılımlarla<br />
başladı. Bu aşama kullanıcının<br />
yazılım teknolojilerinin yapabileceklerini<br />
fark etmesini sağladı ve beklentileri<br />
yükseltti. Özellikle haberleşme teknolojilerinde<br />
meydana gelen gelişmeler,<br />
yükselen beklentilerin karşılanmasına<br />
fırsat verdi. İkinci aşamada, belediyecilik<br />
işlemlerinin ve tüm kurumsal kaynak<br />
yönetiminin yürütüldüğü entegre yazılımlar<br />
üretilmeye ve kullanılmaya başlandı.<br />
Gelinen son aşamada ise, her türlü verinin<br />
hızlı erişilebilir kılınması çalışmaları<br />
hız kazandı. Bu çalışmaların neticesinde,<br />
sayısal arşiv, karar destek sistemleri, GIS,<br />
vatandaş ilişkileri yönetimi sistemleri,<br />
raporlama araçları vb. sistemlerle desteklenmiş<br />
proaktif yazılımlar, şehirli ve diğer<br />
kurumlarla etkileşimli, elektronik imza<br />
vb. unsurlarla işlemleri sayısal ortamda<br />
sonlandıran, kolaylık ve hız sunan yazılımlar<br />
yaygınlaşmaya başladı. Tüm bu<br />
gelişmeler, işlem sürelerinde azalma,<br />
bilgiye hızlı erişim, vatandaşla sürekli<br />
etkileşim, uzaktan işlem yapabilme,<br />
etkin raporlama, süreçlerde iyileşme, kişi<br />
bağımlığından kurtulma, tarafsız hizmet<br />
sunumu gibi hizmet kalitesini artırıcı ve<br />
iyileşmeyi destekleyici sonuçların elde<br />
edilmesini sağladı.<br />
Yaşanan bu süreç belediyeler için yeni<br />
ihtiyaçların da doğmasına sebep oldu.<br />
Başlangıçta tamamen hizmet birimi olan<br />
bilişim şeflikleri veya müdürlükleri, stratejik<br />
değere sahip birimler haline dönüşmeye<br />
başladı. Kurumun ihtiyaç duyduğu<br />
makine parkı ve eğitilmiş personel ihtiyaçları<br />
bir yana, haberleşme alt yapıları,<br />
veri saklama ortamları, afet senaryoları,<br />
sürekli güncellemeler, teknolojik adaptas-<br />
60<br />
Mimar ve Mühendis
yon, lisanslar, veri güvenliği ve gizliliği<br />
gibi birçok konu gündeme geldi ve tüm<br />
bu işler özellikle küçük belediyeler<br />
için sürdürülebilir olmaktan çıkmaya<br />
başladı.<br />
Bulut teknolojileri ile yeni bir kimlik<br />
kazanan yazılım sektörü, belediyecilik<br />
yazılımları için de farklı fırsatlar sunmaya<br />
başladı. Özellikle küçük ölçekli<br />
belediyelerin teknik gereksinimleri ve<br />
uyum ihtiyaçlarını problem olmaktan<br />
çıkaran, kiralama temeline dayalı hizmet<br />
sunumları, sürdürülebilirlik için<br />
ciddi bir farklılık yarattı. Verinin hukuki<br />
değerinin de oluşmaya başladığı ve<br />
kaybolmasının ciddi tehditler barındırdığı<br />
bir dönemde ortaya çıkan bulut<br />
teknolojisi, birçok temel ihtiyacın<br />
belediyeler açısından sorun olmasını<br />
engelledi. Bu kapsamda veri saklama,<br />
afet senaryoları, güncellemeler, mevzuat<br />
uyumları, veri güvenliği ve gizliliği<br />
rahatlıkla sayılabilir.<br />
Yaşanan Sıkıntılar<br />
Ve Çözüm Önerileri:<br />
Dijital belediyecilikte en temel sorun,<br />
yazılım üreticisine olan bağlılık hatta<br />
bağımlılık problemidir. Bu bağlamda<br />
farklı uygulamalarla entegre olmak<br />
problem olabilmekte ve tüm ihtiyaçların<br />
tek elden tedariki dayatılmaktadır.<br />
Netice olarak, kendi dalında uzmanlaşmış<br />
ve o işi en iyi yapan firmalar,<br />
kendilerine belediyecilik alanında yer<br />
bulmakta zorlanmakta. Birçok belediye,<br />
arşiv, karar destek, vatandaş ilişkileri<br />
yönetimi gibi uygulamaları, yeterli<br />
olmasa dahi, belediyecilik yazılımı<br />
üreticisinden almaktadır. Temel endişe<br />
olası sıkıntıları bertaraf etmektir. Bu<br />
yaklaşım, alanında uzmanlaşmış nitelikli<br />
yazılımların sağlayacağı faydaların<br />
terk edilmesine sebep olmaktadır.<br />
Her ne kadar bazı yazılım üreticileri<br />
üçüncü parti ürünlerle entegre olma<br />
konusunda açık davransa da bu sorun<br />
hala gündemdedir.<br />
Konu ile ilişkili ikinci bir sıkıntı da<br />
ihale yasası gereği yapılan ihale neticesinde<br />
işi farklı bir firmanın alması<br />
durumunda geçmiş ile irtibatlanma<br />
konusunda yaşanmaktadır.Veri desenlerindeki<br />
farklılıklar tam bir uyumlulukla<br />
yazılım değişimini imkânsız<br />
kılmaktadır. Aşağı yukarı aynı verileri<br />
kullanan iki farklı yazılımın, bu denli<br />
farklı veri modelleri üzerinde çalışması,<br />
ancak bir üst otoritenin olmamasıyla<br />
izah edilebilir. Yakın geçmişte sağlık<br />
bakanlığının hastane yazılımları ile<br />
ilgili yaptığı düzenlemenin bir benzeri,<br />
belediyecilik yazılımları için de bir an<br />
önce yapılmalıdır. Verilerin aynılaştırılabilmesi<br />
için uluslararası kodlamalarla<br />
uyumlu, ulusal kodlama standardı<br />
hazırlanmalıdır. Elbette yazılım<br />
geliştirici kendine özel veri tipleri<br />
kullanmakta serbesttir, fakat veri tabanında<br />
tutulan ve uygulamaya mahsus<br />
olmayan verilerin belirli bir formatta<br />
tutulması olası veri göçlerinin sorunsuz<br />
yapılmasını mümkün kılacaktır.<br />
Bu konu ile ilgili yapılması gereken bir<br />
diğer çalışma da üreticilerin iş bitiminde<br />
yeni yazılımın veri göçü konusunda<br />
taahhüt altına alınmasıdır.<br />
Değinmemiz gereken bir diğer sorun<br />
da, bulut teknolojilerinde kullanılan<br />
ürünlerin, bulut için yazılmış olmamalarıdır.<br />
Hali hazırda kullanılan ürünle-<br />
Mart - Nisan 2014 61
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
rin bir kısmı, web tabanlı geliştirilmiş<br />
bir ürünün, bulut servisi olarak kullanılması<br />
şeklindedir. Bu durum teknolojik<br />
bazı handikaplar doğurmakta,<br />
bant genişliği ihtiyacını yükseltmekte<br />
ve kullanımda bazı sorunlar çıkarmaktadır.<br />
Özellikle küçük belediyelerin<br />
ihtiyacını karşılamak amacıyla, merkezi<br />
bir kurum tarafından, tamamen<br />
bulut teknolojisi ile hazırlanmış bir<br />
ürünün geliştirilmesi çalışmalarının<br />
bir an önce başlatılması, sorunu ortadan<br />
kaldıracaktır.<br />
Vaktin farklı yorumlandığı bir çağda,<br />
insanların verileri devlet kurumları<br />
arasında taşır halde olması ciddi bir<br />
sıkıntı olarak durmaktadır. Kişiler birçok<br />
veriyi kurumlar arasında taşımak<br />
zorunda kalmaktadır. Bu durum hem<br />
vakit kaybı hem de hizmet kalitesinde<br />
negatif algı doğurmaktadır. Hali hazırda<br />
farklı bir kurumun veri tabanında<br />
var olan bir verinin, kâğıt ortamında<br />
taşınması ve yeniden işlenmesi makul<br />
karşılanamaz. E-devlet platformu ile<br />
hız kazanan veri paylaşımı artarak<br />
devam etmeli ve işlemler hızlandırılmalıdır.<br />
Veri mülkiyeti iddiası ortadan<br />
kalkmalı ve kişilere ait veriler<br />
bir kurumun malı olarak algılanmak<br />
yerine, ilgili vatandaşın hayatını kolaylaştırmak<br />
için kullanılmalıdır. Burada<br />
kişisel bilginin gizliliği ilkesinin<br />
ihlal edilmesini engelleyici tedbirler<br />
alınmalı, fakat bu kaygı entegrasyon<br />
projelerinin tıkanma noktası haline<br />
gelmemelidir.<br />
Son olarak, işlemlerin e-devlet şifresi<br />
ve e-imza ile uzaktan yapılması sağlanmalıdır.<br />
Bu alandaki çalışmaları<br />
destekliyor ve kapsamının artırılmasını<br />
bekliyoruz. Bu yaklaşım, farklı bir<br />
ihtiyacı da tetiklemektedir. Örneğin<br />
internetten e-devlet şifresi ile adli sicil<br />
belgesi alınabildiği halde, hala adliye<br />
koridorlarında kuyrukların olması,<br />
vatandaşın bu hizmetlerden haberdar<br />
olmadığını veya güvenmediğini göstermektedir.<br />
Bilgilendirme ve imkân<br />
sağlama konusu bu çalışmalar kapsamında<br />
mutlaka gündeme alınmalıdır.<br />
Vaktin farklı yorumlandığı<br />
bir çağda, insanların<br />
verileri devlet kurumları<br />
arasında taşır halde<br />
olması ciddi bir sıkıntı<br />
olarak durmaktadır.<br />
Kişiler birçok veriyi<br />
kurumlar arasında<br />
taşımak zorunda<br />
kalmaktadır. Bu durum<br />
hem vakit kaybı hem de<br />
hizmet kalitesinde negatif<br />
algı doğurmaktadır.<br />
Sonuç:<br />
Dijital belediyecilik konusunda gelinen<br />
nokta oldukça başarılı ve geleceğe<br />
dair ümit vericidir. Bu çalışmalara ek<br />
olarak gelecekte veri madenciliği ve<br />
bilginin planlamada kullanımı üzerine<br />
odaklanılmalıdır. Veri kaynağı<br />
algısı değiştirilmeli, sadece belediye<br />
yazılımındaki verilerle yetinilmemelidir.<br />
İnsanlar gerek sosyal medyada<br />
gerekse de birçok sayısal ortamda<br />
veriler oluşturmaktadır. Hatta insanlar<br />
hayatlarına pozitif katkı sağlayacaksa,<br />
gönüllü olarak sistemlere veri sağlamayı<br />
kabul etmektedirler. Bu verilerin<br />
daha etkin kullanımı adına adımlar<br />
atılmalıdır. Tüm bu veri kaynakları<br />
etkin kullanılarak planlama ve risk<br />
analizleri yapılabilmeli ve vatandaşın<br />
hayatı kolaylaştırılmalıdır.<br />
Durumumuzu özetlemek için meşhur<br />
bir sözde küçük bir değişiklik yapmam<br />
yeterli olacaktır. “veri akar Türk<br />
bakar”. Basit bir örnek olarak İstanbul<br />
Büyükşehir Belediyesi’nin trafik<br />
yoğunluk haritasına değinmek istiyorum.<br />
Bu sistem için birçok noktaya<br />
sensörler ve hız tespit edici cihazlar<br />
yerleştirilip, toplanan verilerin merkeze<br />
iletilmesi sağlanmaktadır. Hâlbuki<br />
sadece belediyeye ait veya belediye<br />
tarafından denetlenen yüz binin üzerinde<br />
araçta araç takip sistemi kullanılıyor.<br />
Belediye otobüsleri, hizmet araçları,<br />
servisler, ticari taksiler, dolmuşlar<br />
vb. araçlar sürekli trafik yoğunluk<br />
bilgisi üretirken tüm ara sokaklardaki<br />
durumun dahi izlenilmesi mümkündür.<br />
Ancak hali hazırda sadece ana<br />
arterlere ait bilgiler paylaşılmaktadır.<br />
Hâlbuki farklı bir uygulama bırakın<br />
İstanbul’u, tüm Türkiye için bu bilgileri<br />
yüksek doğrulukta verebilmektedir.<br />
Sadece seyir halindeki sürücülerin<br />
cep telefonlarına ait handover bilgisi<br />
ve gönüllü veri paylaşan kullanıcılardan<br />
elde edilen veriler, çok daha<br />
fazla bilginin vatandaşın kullanımına<br />
sunulmasını sağlamaktadır. Değinmek<br />
istediğim konu, etraftaki uçuşan verilere<br />
farklı bir gözle baktığımızda, çok<br />
farklı uygulamaların yapılabileceği<br />
ve insanların hizmetine sunulabileceğinin<br />
fark edilmesidir. Yeni dönem,<br />
farklı kaynaktaki verilerin hizmet için<br />
kullanılması dönemidir.<br />
62<br />
Mimar ve Mühendis
İÇMELER NAK. VE VİNÇ<br />
HİZ. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.<br />
Aydınlı Mh. Budak Sk. No:9,<br />
Tuzla, İstanbul<br />
Tel: +90 216 392 80 44<br />
Faks: +90 216 494 03 98<br />
E-Posta: info@icmelervinc.com<br />
15 yıllık bilgi birikimimiz,<br />
pazar tecrübemiz ve aynı çatı<br />
altında toplanan deneyimli<br />
kadromuz ile müşterilerimizin<br />
her türlü beklentilerini<br />
karşılamaktayız<br />
Hizmetmerimiz<br />
Kiralık Vinç<br />
Sepetli Platform<br />
İçmeler Vinç; Türkiye'nin önde gelen inşaat, sanayi ve taahhüt irmalarına her türlü<br />
kiralık vinç ve platform hizmetleri vermektedir. Dürüst, tecrübeli ekip ve operatörler,<br />
bakımları periyodik olarak yapılan vinçlerimiz ile 1000 metrekarelik alana kurulu<br />
kamyon parkımızda 24 saat güvenle hizmetinizdeyiz.<br />
Mart - Nisan 2014 63
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
İSTANBUL’DA DEPREM<br />
AFET RİSKİ VE YEREL YÖNETİMLER<br />
Prof. Dr. O. Metin İlkışık Arama Kurtarma ve Acil Yardım Derneği<br />
Birçok doğal afet çeşidi içinde ülkemizi en çok etkileyenler depremler, seller ve<br />
heyelanlardır. Peki, İstanbul’da yerel yönetimler deprem afet riski konusunda ne<br />
durumdalar, neler yapmaktalar bu konuyu yazımızda anlatmaya çalışacağız.<br />
K<br />
onu “deprem” olduğunda İstanbul’da<br />
doğal afet riskinin belirlenmesi için şekil<br />
1’de basitçe formüle edildiği gibi; öncelikle<br />
“deprem tehlikesi”nin ve şehirdeki<br />
değerlerin “hasar görebilme” sinin neler<br />
olabileceğinin ayrıntılı biçimde belirlenmesi<br />
gerekir. Çok boyutlu matrisler olan<br />
bu iki grubun evrişimi (karşılıklı etkileşimi)<br />
sonucunun, “kapasite”mizi yansıtan<br />
matrise bölümü bize şehrimizdeki fiziki<br />
ve sosyal değerlerimizdeki olası kayıpları<br />
yansıtan “afet riski”nin ne olacağını<br />
verecektir. Bu hesaplama yapılmadan afet<br />
risk yönetiminin başarılı olması mümkün<br />
olmayacaktır.<br />
Tehlike:<br />
Kısaca Alp-Himalaya dağ kuşağı olarak<br />
bilinen Avrasya ve Afrika kıtasal levhalarının<br />
çarpışma zonunun tam ortasında<br />
yer alan İstanbul ve yakın çevresinde son<br />
2000 yılda büyük ölçekte 120 deprem<br />
gerçekleşmiştir. Şehir yaklaşık olarak her<br />
100-150 yılda bir yıkıcı bir deprem yaşamaktadır.<br />
Marmara Denizi’nin ortasından<br />
geçen Kuzey Anadolu Fayı (KAF) üzerinde<br />
M=7.5 büyüklüğünde bir deprem oluşması<br />
sonucunda şehrin güney kıyılarının yerçekiminin<br />
%50-70 i kadar yüksek yatay<br />
ivme değerleri ile karşılaşabileceği hesaplanmaktadır.<br />
1939 Erzincan depreminden<br />
başlayarak KAF üzerinde batıya doğru<br />
hareket eden kırılmalar silsilesi en son<br />
1999'da Kocaeli ve Düzce depremleri ile<br />
şehrin çok yakınına ulaşmıştır. Hareket bu<br />
sistemde devam ederse Parsons (2000)<br />
İstanbul yakınlarında 2004-2034 aralığında,<br />
M≥7 büyüklüğünde bir depremin<br />
olma olasılığını % 41-66 arasında tahmin<br />
etmektedir.<br />
İnsan<br />
Binalar<br />
Altyapı<br />
Endüstri<br />
Çizelge 1.<br />
Ölü ve Ağır Yaralı,<br />
Toplumsal hayat<br />
Çökme ve Ağır Hasar,<br />
Hastane, Okul, Kamu binaları<br />
Elektrik, Su, Doğal Gaz,<br />
Haberleşme, İnternet ,Yollar,<br />
Köprüler, Ulaşım, Araçlar<br />
Yıkım, Hasar, Enerji,<br />
Personel, Pazar kaybı<br />
Maksimum<br />
Yer Hızı (cm/sn)<br />
Boru Hattı<br />
Uzunluğu (km)<br />
Kilometre Başına Kırılma<br />
Sayısı (Düktil Malzeme)<br />
Boru Hattı Boyunca Toplam<br />
Kırılma Sayısı (Düktil Malzeme)<br />
10 - 20 61 0.01 1<br />
20 - 30 171 0.04 7<br />
30 - 50 414 0.12 50<br />
50 - 70 56 0.3 17<br />
70 - 90 23 0.57 13<br />
Toplam 725 1.04 88<br />
Çizelge 2a. Doğalgaz boru hatlarının maksimum yer hızlarına bağlı performansları (Erdik ve diğ.,2009)<br />
64<br />
Mimar ve Mühendis
Hasar Görebilme:<br />
8000 yıllık geçmişi olan İstanbul son<br />
50 yılda çok hızlı bir şekilde büyümüştür.<br />
Nüfus 1950’lerde 1 milyon<br />
iken bugün 13 milyona yükselmiştir.<br />
Önemli bir sosyal, ekonomik ve jeopolitik<br />
merkez olarak İstanbul kırsal<br />
alanlardan yoğun göç almış, sonuçta<br />
da bina ve diğer altyapı hizmetlerine<br />
ihtiyaç hızla artmıştır. 2010 itibariyle<br />
İstanbul’da yaklaşık 1.400.000 bina<br />
vardır.<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce<br />
(İBB) yaptırılan JICA (2002) raporuna<br />
göre, İstanbul’a 20 km uzakta<br />
7.5 büyüklüğünde bir deprem olursa<br />
yaklaşık;<br />
• 40.000 ölü (≈% 0.4)<br />
• 4.000 bina tamamen çökecek<br />
• 40.000 ağır hasarlı bina<br />
• 100.000 den fazla ağır yaralı<br />
• 2.000.000 geçici evsiz<br />
• 100 ± 30 milyar TL kayıp<br />
• İSKİ; 7.568 km boruda,<br />
1600 noktada hasar<br />
• 480 köprüden 20 sinde ağır<br />
hasar olasılığı<br />
• İGDAŞ; 4670 km boruda, 13<br />
hasar<br />
• 300.000 den fazla servis<br />
kutusunun % 16 sında hasar<br />
• … ve daha fazlası<br />
kayıplarla karşılaşılacaktır.<br />
“Hasar görebilme” söz konusu oldu-<br />
Şekil 1. Doğal afet riskini belirleyen etmenler.<br />
Şekil 2.M=7.5 büyüklüğünde<br />
olası bir depremde ağır hasar<br />
görecek bina sayıları haritası<br />
(kırmızı en fazla, mavi en az)<br />
Max Yer Hızı (cm/sn)<br />
Boru Hattı Uzunluğu<br />
(km)<br />
Km Başına Kırılma Sayısı<br />
(Kırılgan Malzeme)<br />
10 - 20 182 0.04 0.01 7 2<br />
20 - 30 354 0.14 0.04 49 14<br />
30 - 50 578 0.4 0.12 231 69<br />
50 - 70 120 1 0.3 120 36<br />
70 - 90 31 1.9 0.57 58 18<br />
Toplam 1265 3.48 1.04 465 139<br />
Çizelge 2b. İçme suyu boru hatlarının maksimum yer hızlarına bağlı performansları (Erdik ve diğ., 2009).<br />
Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma<br />
Sayısı (Kırılgan Malzeme)<br />
Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma<br />
Sayısı (Kırılgan Malzeme)<br />
Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma<br />
Sayısı (Kırılgan Malzeme)<br />
Mart - Nisan 2014 65
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
ğunda konunun çizelge 1’de verilen<br />
alt başlıkları altında gerekirse farklı<br />
kurumlar veya uzmanlar tarafından çok<br />
ayrıntılı biçimde incelenmesi gereklidir.<br />
İstanbul yakınlarında büyük bir deprem<br />
olursa şehirdeki “hasar görebilirliğin”<br />
belirlenmesi için İBB ve bazı ilçe belediyeleri<br />
tarafından birçok çalışmalar<br />
yapılmıştır. İBB açısından bunun ilk ve<br />
önemli adımı Büyükşehir Belediyesi<br />
bünyesinde Zemin ve Deprem İnceleme<br />
Müdürlüğü’nün kurulmuş olmasıdır.<br />
1994 yılından başlayarak, özellikle<br />
zemin konusunda ve depremlere dönük<br />
bazı araştırmaların yapılmasında ciddi<br />
bir gayret gösterilmiştir. 1999 depremlerini<br />
takiben yürütülen JICA (2002)<br />
projesi kapsamında, deprem tehlikesi<br />
ve şehirdeki olası hasarlar ilk defa sistematik<br />
olarak belli bir ölçekte incelenmiş<br />
ve olayın bir anlamda bilançosu ortaya<br />
konmuştur. Şekil 2’de bu proje kapsamında<br />
hesaplanmış olan M=7.5 büyüklüğünde<br />
olası bir depremde ağır hasar<br />
görecek binalar sayılarının semtlere<br />
göre dağılım haritası görülmektedir.<br />
1999 depreminde şehirde hafif ya da<br />
ağır hasar gören binaların sayıları normalize<br />
edilirse, bu tahmin ile son derece<br />
uyumlu olduğu görülmektedir. Bu tür<br />
hesaplar ilerleyen zaman içinde yenilenen<br />
veri tabanları ile tekrarlanmakta ve<br />
karar vericilere aktarılmaktadır (Çizelge<br />
2 a ve b).<br />
Olası hasar belirleme için yürütülen<br />
çalışmaların pilot bir uygulaması JICA<br />
projesi ile riskli ilçelerden biri olarak<br />
belirlenen Zeytinburnu ilçesinde yapılmıştır.<br />
2004 yılı boyunca yapılan ayrıntılı<br />
bina tespitleri sonucunda, büyüklüğü<br />
M>7 olan bir depremde, toplam 16.031<br />
binanın en az 2.295’inin ağır hasar alma<br />
riskinin yüksek olduğu belirlenmiştir<br />
(Şekil 3). Maalesef sonraki günlerde bu<br />
binaların ikisi kendiliğinden çökmüştür.<br />
Kapasite:<br />
Deprem tehlikesi karşısında şehirdeki<br />
fiziki ve hatta sosyal hasar görebilme<br />
miktarlarının irdelenmesi sonucunda<br />
nelerin ve nasıl yapılabileceğinin tartışılması<br />
gündeme gelmiştir. Kapasite’nin<br />
artırılması konusundaki ilk çalışma<br />
İBB için dört büyük üniversitemizce<br />
hazırlanan İstanbul Deprem Master<br />
Planı (İDMP, 2003)’dır. İDMP önemli<br />
kurumların, olası deprem etkilerini azaltabilmek<br />
için kapasitelerini artırmak<br />
konusunda neler yapması gerektiğini<br />
ayrıntıları ile belirlemekte, bu amaçla<br />
bazı öneriler yapmaktadır. En önemli<br />
husus, Şekil 3’te görüldüğü gibi kurumlar<br />
aralarındaki bağın kopmaması olup,<br />
birbirini tamamlayan bir zincirin oluşması<br />
olmalıdır. Eğer bu birimlerden<br />
bir veya bir kaçında zafiyet oluşursa<br />
istenen sonuca kısa sürede ulaşılması<br />
mümkün olmayacaktır.<br />
İBB, yine bu dönemde şehirdeki yaşamı<br />
etkileyen acil durumlarda özellikle<br />
kendi bünyesindeki çok sayıdaki<br />
müdürlüklerin faaliyetlerini düzenlemek<br />
ve şehirdeki hayatı hızla normal<br />
koşullara getirebilmek için Afet Koordinasyon<br />
Merkezi'ni (AKOM) kurmuş ve<br />
faaliyete geçirmiştir. AKOM'un çalışmaları<br />
daha çok deprem öncesi, sırası ve<br />
sonrasına odaklanmıştır.<br />
Deprem öncesi için hazırlıklar; bina<br />
kontrol ve güçlendirme, altyapı kontrol<br />
ve güçlendirme, imar planlarında<br />
düzenlemeler ile personel ve halk eğitimidir.<br />
Deprem sırası için hazırlıklar ise ulaşım,<br />
itfaiye, haberleşme ve arama-kurtarma<br />
konularına yoğunlaşmaktadır.<br />
Deprem sonrası için hazırlıklarda su,<br />
gıda, barınma, sağlık, doğal gaz ve enkaz<br />
konuları ağırlık taşımaktadır.<br />
Haberleşme ve ulaşım acil durum hazırlıkları<br />
içinde en önemli iki unsurdur.<br />
Yerel yönetim olarak İBB bu konuda<br />
birçok uygulama projeleri geliştirmiştir,<br />
örneğin; merkezi idarenin de katkıları<br />
ile ana yollar üzerindeki birçok viyadük<br />
ayaklarına hasar riskini azaltacak sismik<br />
izolatörler yerleştirilmiştir.<br />
Kapasite artırımının en önemli aşaması<br />
olan zarar azaltma çalışmaları kapsamında<br />
ise İBB ilgili diğer kurumlarda<br />
çizelge 3’te verilen konularda projeler<br />
yapılmış ve olabildiğince uygulanmıştır.<br />
Zarar Azaltma Planları farklı ilişkilerle<br />
ortaya çıkan risklerin incelendiği önlemlerin<br />
araştırıldığı alt çalışmalardır. Afet<br />
risk yönetimi uygulamaları amacıyla;<br />
• Üretim kaybı (sanayi, sabit ve<br />
hareketli altyapı, işgücü);<br />
• Yapı stoku ve kentsel altyapı<br />
sistemleri;<br />
• Doku riskleri (yapılaşma türü,<br />
BETONARME BİNALAR<br />
1800<br />
1600<br />
1400<br />
1200<br />
1000<br />
800<br />
600<br />
400<br />
200<br />
0<br />
Şekil 3. Zeytinburnu İlçesi’ndeki<br />
betonarme binaların deprem puanı<br />
dağılımı. Kırmızı çizgi 35 puan<br />
sınırını göstermektedir.<br />
0-10<br />
10-20<br />
20-25<br />
25-30<br />
30-35<br />
35-40<br />
40-45<br />
45-50<br />
50-55<br />
55-60<br />
60-65<br />
65-70<br />
70-75<br />
75-80<br />
80-85<br />
85-90<br />
90-95<br />
95-100<br />
66<br />
Mimar ve Mühendis<br />
Deprem Puani
VALİLİK<br />
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ<br />
KAMU KURUMLARI<br />
Şekil 4. İDMP önerilerinin ana çatısı.<br />
İLÇE BELEDİYELERİ<br />
ÖZEL TEŞEBBÜSLER<br />
STK<br />
arsa, yol, otopark, yoğunluk);<br />
• Özel alanlar (vadiler, yamaçlar,<br />
kıyılar, baraj altı havzalar);<br />
• Kültür mirası özel yapılar (tarihi<br />
ve anıtsal yapılar ve çevreler);<br />
• Tehlikeli kullanımlar (yanıcı,<br />
patlayıcı, kimyasal, radyasyon<br />
yayan kullanımlar, vb. depo,<br />
donanım alanları);<br />
• Acil durum tesisleri (hastane,<br />
itfaiye, okul, haberleşme merkezi,<br />
vb.)<br />
• Yönetimsel yeterlilik (uzman<br />
personel, temrin-eğitim, kurumsal<br />
kapasite yetersizlikleri);<br />
konularında durum tahlil edilmeli, kapasite<br />
geliştirmek amacıyla yapılacaklar<br />
tarif edilmelidir.<br />
Çok kapsamlı olan bu projelere bir<br />
örnek olarak orta dönemli çalışmalardan<br />
bir uygulama İBB tarafından<br />
İstanbul’un güney kesimleri için hazırlatılan<br />
“mikro bölgeleme” haritalarıdır.<br />
Çeşitli zemin bilgileri içeren bu veri<br />
tabanları, imar planlarının doğru uygulanması<br />
için zorunlu ilk adımdır. Şekil<br />
5’te bir örnek olarak 250x250 karelajla<br />
hazırlanmış sıvılaşma riski haritası<br />
görülmektedir.<br />
Afet Riski ve Yönetimi:<br />
Bu konuda hükümet ve toplum yetkililerinin<br />
genel söylemi; afet riskinin<br />
son derece karmaşık olduğu ve çözüm<br />
üretmenin zorluklarıdır! İstanbul’daki<br />
gerek acil durum hazırlıkları, gerek risk<br />
belirleme ve yönetimi hususu, birçok<br />
meslek disiplininin çok üstüne çıkmış<br />
durumdadır. Gerçekten sorun karmaşık<br />
çözüm ise basit değildir. İyi bir “Afet<br />
Risk Yönetimi" için,<br />
• İnsan kaynakları<br />
• Veri tabanları<br />
• İletişim<br />
• Araç Gereç<br />
• Lojistik<br />
• Finans<br />
• Sigorta<br />
• Medya<br />
Çok geniş kapsamlı olan<br />
kapasite geliştirme ve<br />
deprem afet riskinin<br />
yönetimi konusunda<br />
yerel yönetim olarak<br />
İBB’nin yaptıklarının yanı<br />
sıra; merkezi yönetim<br />
ve hatta uluslararası<br />
kuruluşların da<br />
katkıları vardır. Bunun<br />
en somut örneği İstanbul<br />
sismik riski azaltma<br />
projesi olarak bilinen<br />
İSMEP projesidir.<br />
Kısa Dönem (0-2 yıl)<br />
Orta Dönem (1-4 yıl)<br />
Uzun Dönem (3-10 yıl)<br />
İtfaiye, Haberleşme, Arama-Kurtarma<br />
Su, Doğal Gaz, Ulaşım<br />
Jeolojik-Jeofizik veri tabanları<br />
Köprü, viyadük vb güçlendirme<br />
Personel Eğitimi, Enkaz<br />
Kentsel dönüşüm – TOKİ,<br />
İmar planları, Okul ve Hastaneler<br />
Altyapı yenileme, Toplumsal eğitim<br />
Çizelge 3. Zarar azaltma çalışmalarının aşamaları<br />
ve uygulama alanları.<br />
Şekil 5. Mikro bölgeleme çalışmaları sürecinde hazırlanan sıvılaşma riski haritası (kırmızı en fazla, mavi en az).<br />
Mart - Nisan 2014 67
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Afet Eğitiminin<br />
içeriğinde<br />
davranışların<br />
değişimi vardır ve<br />
davranışların değişimi<br />
zaman alır. İnsanların<br />
gereğine inanmadıkları<br />
bir değişime ikna<br />
edilmesi ise çok<br />
zordur.<br />
• Yasal durum<br />
• Merkezi - Yerel yönetim<br />
• Liderlik<br />
• Uluslararası ilişkiler<br />
konularında birçok ayrıntılı projenin<br />
geliştirilmesi ve daha da önemlisi bunlar<br />
arasında güçlü bir koordinasyonun<br />
sağlanması gerekir. Yasal durum ve<br />
liderlik afet risk yönetiminin en önemli<br />
iki unsurudur.<br />
Bir örnek olarak; Zeytinburnu Pilot<br />
Projesi’nde 16030 binanın 2295 indedepremde<br />
ağır hasar riski belirlenmiştir.<br />
Bu sayı konut sayısına dönüştürüldüğünde<br />
sadece bir ilçede yaklaşık 15<br />
bin hanenin acilen boşaltılması gündeme<br />
gelmektedir. İmar ve özel mülkiyet<br />
konularının gündeme geleceği bu işlem<br />
nasıl yapılacaktır Yasal durumdaki ve<br />
finans sorunlarındaki yetersizlik hızlı<br />
bir çözümü engellemektedir.<br />
Olayın başka bir yanı ticari hayattır.<br />
Zeytinburnu, ticari olarak İstanbul’da<br />
çok hareketli bir bölge olup orta ve<br />
küçük ölçekli ticaretin son derece yaygın<br />
olduğu bir yerdir. Yıkılması gereken<br />
binalarda yer alanların sayısı 6500<br />
kadar olup, buralardaki iş gücü kaybı,<br />
sermaye, pazar kaybı vb dikkate alındığında,<br />
o bölgedeki gerekli adımları<br />
atmak epey düşündürücü bir noktaya<br />
gelmektedir.<br />
Bir başka özellik de, Zeytinburnu’ndaki<br />
yüksek hasar riski taşıyan binaların<br />
kentin içinde belli bir bölgeye toplanmadığı,<br />
aksine bütün Zeytinburnu<br />
içine rast gele serpiştirilmiş durumda<br />
olmalarıdır. Bu durum tüm şehirdeki<br />
yapılaşmalar için de geçerlidir. Riskli<br />
binaların tek tek güçlendirme veya<br />
yenilenmesinin yapılması yerine şehir<br />
planlama açısından mevcut sıkıntılar da<br />
dikkate alınarak kentsel dönüşüm projelerinin<br />
geliştirilmesi amacıyla gerekli<br />
yasal düzenlemelerin Zeytinburnu Pilot<br />
Projesi ile başlamıştır.<br />
Çok geniş kapsamlı olan kapasite geliştirme<br />
ve deprem afet riskinin yönetimi<br />
konusunda yerel yönetim olarak İBB’nin<br />
yaptıklarının yanı sıra; merkezi yönetim<br />
ve hatta uluslararası kuruluşların da<br />
katkıları vardır. Bunun en somut örneği<br />
İstanbul sismik riski azaltma projesi olarak<br />
bilinen İSMEP projesidir. Bu proje<br />
kapsamında İstanbul’daki okul binalarının<br />
önemli bir bölümü güçlendirilmiş<br />
veya yenilenmiştir. Hastane binaları için<br />
de az sayıda olmakla birlikte benzer<br />
uygulamalar devam etmektedir. Her iki<br />
grup binaların depreme karşı sağlam<br />
olmaları hem deprem anı için, hem<br />
de daha sonraki günlerde son derece<br />
gereklidir.<br />
Son olarak toplumsal eğitim ve bilgilendirme,<br />
kapasite oluşturma ve afet<br />
risk yönetiminin de diğer önemli bir<br />
ögesidir. Ancak afet eğitimi herhangi bir<br />
kişi veya kurum tarafından sahiplenilemez.<br />
Merkezi yönetim yasal ve finansal<br />
düzenlemeler ile toplumsal afet eğitiminin<br />
yolunu açmalı; toplumsal yaşantımızın<br />
tüm kurumları bu çabaya katılmalı,<br />
farklı gruplar farklı düzeylerde afet<br />
eğitim programlarını üstlenmelidir. Afet<br />
eğitiminin içeriğinde davranışların değişimi<br />
vardır ve davranışların değişimi<br />
zaman alır. İnsanların gereğine inanmadıkları<br />
bir değişime ikna edilmesi ise<br />
çok zordur.<br />
Son söz olarak unutulmaması gereken<br />
husus, İstanbul’u etkilemesi olası büyük<br />
bir deprem afet riskinin artarak devam<br />
ettiği ve bu konuda yapılması gereken<br />
daha bir çok hazırlık olduğudur!<br />
Kaynakça<br />
Erdik, M. ve diğ., 2009. İstanbul’unolası<br />
deprem kayıpları tahminlerinin güncellenmesi işi.<br />
İBBZemin ve Deprem İnc. Md., İstanbul.<br />
İDMP, 2003. İstanbul için deprem master planı.<br />
İBB, Zemin ve Deprem İnc. Md., İstanbul<br />
JICA, 2002. TheStudy onA<br />
DisasterPrevention / Mitigation Basic Planin<br />
IstanbulincludingSeismicMicrozonationin<br />
theRepublic of Turkey. Japan International<br />
CooperationAgency (JICA)and İstanbul<br />
MetropolitanMunicipality (IMM)<br />
Parsons, T., 2004. Recalculatedprobability of<br />
M ≥ 7 earthquakesbeneaththeSea of Marmara,<br />
Turkey. J. ofGeophysicalRes.v109, B05304.<br />
68<br />
Mimar ve Mühendis
Dünyanın en büyük<br />
prefabrik kentini<br />
Irak’ta kurduk.<br />
7 Ayda<br />
1884 Konut<br />
27 yıllık deneymle 80’ aşkın ülkeye hracat yapan Karmod Prefabrk,<br />
Irak’ın başkent Bağdat ve Kut şehrlernde tek seferde Dünya’nın en büyük<br />
prefabrk projesn gerçekleştrd.<br />
1884 adet konut ve 16.148 m 2 sosyal tess yapılarını çeren proje toplam 174.148 m 2 büyüklüğe sahp olup tek seferde<br />
tamamlanan Dünyanın en büyük prefabrk yapı projes oldu.<br />
Proje kapsamında yapılan konutların yanı sıra sosyal tess yapı komplekslernde beledye bnası, okul, hastane, alışverş<br />
merkez, muhtarlık, tfaye müfrezes gb bnalar yer alıyor.<br />
Genel Müdürlük<br />
Orta Mah. Keban Sok. No:4 Orhanlı-Tuzla/İSTANBUL<br />
Tel: (0216) 392 20 45 Faks: (0216) 304 06 86<br />
Web: www.karmod.com • E-mail: info@karmod.com<br />
444 20 35<br />
Mart - Nisan 2014 69
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
KENT İÇİ ULAŞIM VE<br />
TRAFİK SORUNUnun NEDENLERİ<br />
VE İSTANBUL ÖRNEĞİ<br />
Prof. Dr. Rafet BOZDOĞAN Yalova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı<br />
Teknolojik ilerlemenin hakim olduğu gelişen dünyamızda, insanoğlunun kendisi ve<br />
ihtiyaçlarının temini için mal ve hizmetlerin hareketliliğinde oldukça önemli artışlar<br />
yaşanmaktadır. Bu hareketlilik ulaşım veya erişimi, bunun neticesinde de trafik talebini<br />
oluşturmaktadır. Bu talep, kıtalar, ülkeler, şehirler arası olduğu gibi, kent içinde de<br />
Kentiçi Ulaşım olarak hızla büyüyen talep şeklinde karşımıza çıkmaktadır.<br />
Dünya metropollerinin hemen hepsinde ulaşım<br />
ve trafik oldukça önemli bir problemdir.<br />
Hiçbir dünya metropolünde ulaşım ve trafik<br />
problemi tamamen çözülmüş değildir. Ancak<br />
gelişmiş dünya metropollerinde yaygın ve<br />
efektif toplu taşıma sistemlerin kurulması<br />
nedeni ile erişilebilirlik artmıştır. Ülkemiz<br />
kentlerinde de ne yazık ki kentsel büyüme<br />
dengeli arazi kullanımı ve planlı bir altyapı<br />
ile birlikte gerçekleşmemiştir. Çoğu kez plansız<br />
üst yapılaşmaya gidilmiş, ulaşım ve diğer<br />
altyapılar ise ancak eksiklikleri hissedilmeye<br />
başlanınca halkın ve yöneticilerin gündemine<br />
girmiştir. Bu durumda bazen üst yapının yeniden<br />
planlanması, gerektiğinden çok büyük<br />
maliyetler ve zaman kaybı da ortaya çıkmaktadır.<br />
Bazen de üst yapıya fazla müdahale<br />
edilemediğinden şehrin bu bölgelerinde uzun<br />
vadeli plan ve programlar uygulanamamıştır.<br />
Sonuçta, çağdaş bir şehir hedefine kavuşulamamış,<br />
halkın ve yöneticilerin bu yöndeki<br />
özlemi giderilememiş ve bugünlere gelinmiştir.<br />
İstanbul’un ulaşım ve trafik problemi bir örnek<br />
olarak dikkate alındığında ülkemiz şehirlerinde<br />
ulaşım ve trafik problemlerinin ana sebeplerini<br />
aşağıda verilen yedi maddedeki başlıklar ile<br />
özetleyebiliriz.<br />
70<br />
Mimar ve Mühendis
1.Kalıcı ve Sürdürülebilir Kent<br />
ve Ulaşım Planlaması<br />
2. Ulaşım Sistemlerinin Tek<br />
Elden Yönetilmesi<br />
3.Efektif ve Cazip Bir Toplu<br />
Taşıma Sisteminin Kurulması<br />
4.Optimum Ulaşım Alt Yapısının<br />
İnşası<br />
5.Etkin Bir Trafik Yönetim Sisteminin<br />
Kurulması<br />
6.Trafiğin Etkin Denetiminin<br />
kurulması<br />
7. Toplumda Yeterli Ulaşım ve<br />
Trafik Bilinci Oluşturulması<br />
2. KENTLERDE ULAŞIM VE TRAFİK<br />
SORUNUN NEDENLERİ<br />
2.1.Kalıcı ve Sürdürülebilir Kent ve<br />
Ulaşım Planlaması<br />
Kalıcı, uygulanabilir ve sürdürülebilir<br />
bir kent planı yapılırken;<br />
kentin kimliği ve öngörülen fonksiyonlar,<br />
kentin hedef nüfusu, topoğrafik<br />
(cografi) yapısı, tarihi dokusu, iklim<br />
yapısı, çevre ve bitki örtüsü, doğal<br />
kaynakları ve zemin durumu gibi<br />
faktörler dikkate alınarak kente yüklenecek<br />
fonksiyonların yerleşimi; iyi<br />
belirlenmiş arazi kullanım kararları,<br />
konut-işyeri, konut-okul, konut-eğlence<br />
merkezi v.b ilişkiler kurgulanarak,<br />
konut alanları, kamu alanları, üst düzey<br />
ticaret ve hizmet alanları, sanayi alanları,<br />
odak noktaları ve kültür sanat ve<br />
eğlence alanları optimum bazda planlanmalıdır.<br />
2.2. Ulaşım Sistemlerinin Tek Elden<br />
Yönetilmesi<br />
Kentlerimizde şehir içi ulaşım ve trafik<br />
konusunda yetkili ve sorumlu birçok<br />
birimin olması yönetimde kargaşaya<br />
neden olmaktadır. Bunlar;<br />
• Merkezler (UKOME, İl trafik<br />
Komisyonu )<br />
• Merkezi Yönetim Birimleri<br />
(Emniyet, TCK, TCDD, TDİ, DLH<br />
vb)<br />
• Yerel Yönetim Birimleri (valilik,<br />
il ve ilçe belediyeleri )<br />
• Özel İşletmeci Kurumlar<br />
(Minibüs, Taksi, Servis, vb<br />
Esnaf Odaları )<br />
• Diğer Altyapı Birimleri (Elektrik,<br />
Su-Doğalgaz, Telekom<br />
İdareleri)<br />
Söz konusu yetki karmaşasının önlenebilmesi<br />
için kent nüfusu dikkate<br />
alınarak, tüm ulaşım sistemlerinin,<br />
Etüt-plan-proje, yapım, bakım onarım,<br />
trafik yönetimi ve denetimi ve işletimi<br />
gibi ana fonksiyonlarının tamamını tek<br />
elden yürüten kent içi ulaşım idarelerinin<br />
kurulması gerekmektedir.<br />
2.3. Efektif ve Cazip Bir Toplu Taşıma<br />
Sisteminin Kurulması<br />
Kentlerde nüfusun belirli seviyelere<br />
( yaklaşık 50.000 ve üzeri)gelmesiyle<br />
toplu taşıma sistemleri ana taşıyıcı<br />
olarak öne çıkmaya başlar. Kent içi ulaşımda<br />
efektif ve cazip bir toplu taşıma<br />
sistemi için arzu edilen kriterler; konfor,<br />
güven, hız, ekonomiklik, temizlik<br />
ve entegrasyon (zaman, bilet ve fiziksel<br />
açıdan)’dur.<br />
Bu kriterlerin sağlanması kentin nüfu-<br />
Ülkemiz kentlerinde<br />
de ne yazık ki kentsel<br />
büyüme, dengeli arazi<br />
kullanımı ve planlı<br />
bir altyapı ile birlikte<br />
gerçekleşmemiştir.<br />
Çoğu kez plansız üst<br />
yapılaşmaya gidilmiş,<br />
ulaşım ve diğer<br />
altyapılar ise ancak<br />
eksiklikleri hissedilmeye<br />
başlanınca halkın ve<br />
yöneticilerin gündemine<br />
alınmıştır.<br />
Mart - Nisan 2014 71
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Kentlerin<br />
modellenmesinde<br />
ulaşım altyapıları<br />
“Maksimum toplu taşıma,<br />
optimum karayolu<br />
sistemleri” anlayışı<br />
ile kurgulanmalıdır.<br />
Buna göre; raylı<br />
sitemler, karayolları,<br />
sanat yapıları (katlı<br />
kavşaklar, viyadükler<br />
v.b), otoparklar,<br />
transfer merkezleri gibi<br />
ulaşım altyapıları en iyi<br />
şekilde planlanarak inşa<br />
edilmeli ve mevcutlar<br />
da en verimli şekilde<br />
korunmalıdır.<br />
suna göre, minibüs, otobüs, taksi, dolmuş<br />
gibi lastik tekerlekli toplu taşıma<br />
sistemlerinin yanı sıra nüfusun 500 bini<br />
aşması halinde raylı sistem toplu taşıma<br />
türlerinin (cadde tramvayı, hafif metro,<br />
metro v.b) uygulamaya alınması gerekmektedir<br />
bknz. Resim 1.<br />
Ayrıca belirlenecek ulaşım modları arasında<br />
(zaman, mekan, bilet adına) en iyi<br />
entegrasyon sağlanmalı ve tek yönetimde<br />
toplanmalıdır ( Şekil 1).<br />
2.4.Optimum Ulaşım<br />
AltYapısının İnşası<br />
Kentlerin modellenmesinde ulaşım<br />
alt yapıları “maksimum toplu taşıma,<br />
optimum karayolu sistemleri” anlayışı<br />
Resim 1. İstanbul' da kullanımda<br />
olan Toplu Taşıma Modları (Metrobüs,<br />
Otobüs, Raylı sistem, Deniz Otobüsü,<br />
Taksi, Minibüs ve Dolmuş)<br />
TOPLU TAŞIMANIN CAZİP HALE GETİRİLMESİ<br />
RAYLI SİSTEM<br />
TOPLU TAŞIMACILIĞININ<br />
GELİŞTİRİLMESİ<br />
LASTİK TEKERLEKLİ<br />
ARAÇLARIN YENİDEN<br />
ORGANİZASYONU<br />
DENİZ TAŞIMACILIĞININ<br />
ORGANİZASYONU<br />
TOPLU TAŞIM KULLANIM<br />
ALTERNATİFLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ<br />
VE ENTEGRASYONU<br />
Resim 2. Metro ve Katlı Kavşak Sistemleri<br />
Şekil 1. Toplu Taşımanın<br />
Cazip Hale Getirilmesi<br />
FİZİKİ ENTEGRASYON<br />
ZAMAN ENTEGRASYONU<br />
BİLET ENTEGRASYONU<br />
72<br />
Mimar ve Mühendis
ile kurgulanmalıdır. Buna göre; raylı<br />
sitemler, karayolları, sanat yapıları (katlı<br />
kavşaklar, viyadükler v.b), otoparklar,<br />
transfer merkezleri gibi ulaşım altyapıları<br />
en iyi şekilde planlanarak inşa edilmeli<br />
ve mevcutlar da en verimli şekilde korunmalıdır.<br />
2.5.Etkin Bir Trafik Yönetim Sisteminin<br />
Kurulması<br />
Şehir içi trafikte oluşan ulaşımın güvenli<br />
ve seri yapılabilmesi için, mevcut karayolu<br />
ağını en iyi şekilde kullandıracak<br />
etkin bir trafik sirkülasyon sisteminin<br />
kurulması gerekmektedir. Bu bağlamda,<br />
geometrisi bozuk yol ve kavşakların en<br />
iyi şekilde düzeltilerek yatay ve düşey<br />
işaretler olarak bilinen, sinyal sistemleri,<br />
yol çizgileri ve levhalar şehrin her<br />
kesiminde kullanılmalı, bu alandaki ileri<br />
teknolojik ürünleri olarak akıllı ulaşım<br />
sistemleri (ITS Resim 3) olarak bilinen;<br />
trafik kameraları, bilgi aktarıcılar<br />
(sensörler, luplar vb), interaktif trafik<br />
yoğunluk haritaları, kameralı trafik<br />
analiz sistemleri, VMS (değişken mesajlı<br />
trafik panosu) sinyal optimizasyon sistemleri<br />
vb. trafik yönetim ve denetim<br />
sistemleri de yaygınlaştırılmalıdır.<br />
2.6. Trafiğin Etkin<br />
Denetiminin kurulması<br />
Şehir içi ulaşımında mühendislik uygulamaları<br />
başlı başına çözüm üreten bir<br />
faktör değildir. Daha önceki bölümlerde<br />
anlatılan uygulamalar yapılırken mutla-<br />
Kentlerde<br />
ulaşım ve trafik<br />
sorununun<br />
önemli<br />
nedenlerinden<br />
birisi de<br />
toplumda<br />
ulaşım ve trafik<br />
bilincinin tam<br />
oluşmamasıdır.<br />
Bu bağlamda<br />
yaya ve<br />
sürücülere<br />
kurallara uyma<br />
konusunda<br />
azami gayret<br />
düşmektedir.<br />
ka insan faktörü dikkate alınarak etkin<br />
bir denetim sistemi kurulmalıdır. Bu<br />
amaçla, kentte:<br />
• Otopark yasağına uyum sağlanmalıdır<br />
• Şerit disiplini sağlanmalıdır<br />
• Emniyet şeridi ihlalleri önlenmelidir<br />
• Taksiler duraklandırılmalı<br />
• Minibüs ve dolmuşlarda trafik<br />
seyir düzeni sağlanmalı<br />
• Trafik kazalarına müdahaleler<br />
hızlandırılmalı<br />
• Servis araçlarının otopark ve<br />
seyir düzeni sağlanmalı.<br />
2.7. Toplumda Yeterli Ulaşım ve<br />
Trafik Bilinci Oluşturulması<br />
Kentlerde ulaşım ve trafik sorununun<br />
önemli nedenlerinden birisi de toplumda<br />
ulaşım ve trafik bilincinin tam<br />
oluşmamasıdır. Bu bağlamda yaya ve<br />
sürücülere kurallara uyma konusunda<br />
azami gayret düşmektedir. Ancak kentlerimizde<br />
hemen her gün karşılaşılan<br />
sürücü ve yayaların trafik hatalarından<br />
dolayı küçümsenmeyecek ölçüde trafik<br />
sıkışıklığı yaşanmaktadır. Örneğin<br />
bir minibüs, otobüs, taksi veya bir<br />
otomobilin durmaması gereken yerde<br />
durması, yayanın geçmesi gereken<br />
yerden geçmesi gibi birçok kuraldışı<br />
davranışlar trafiğe önemli ölçüde yük<br />
getirmektedir. Bu nedenledir ki toplum<br />
ulaşım ve trafik konusunda bilinçlendirilmelidir<br />
(bknz. Resim 4).<br />
Trafik Kamerası<br />
Trafik Ölçüm Sistemleri<br />
Trafik Sinyal Işıkları<br />
Online Kavşak<br />
Kontrol Sistemi<br />
Resim 3. Akıllı Ulaşım Sistemlerine Örnekler<br />
Trafik Mesaj Panoları<br />
Kırmızı Işık İhlal Sistemleri<br />
Resim 4. Usulsüz Park ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />
Gezici Trafik Eğitim Aracı<br />
Mart - Nisan 2014 73
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
İSLAM ŞEHİRCİLİĞİNİN İLK MODELİ OLARAK<br />
HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE<br />
ŞEHİRCİLİK VE BELEDİYE HİZMETLERİ<br />
Prof. Dr. Vecdİ AKYÜZ Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Eski adı Yesrib olan Medine, kuzeyden gelen Yahudi, güneyden (Yemen’den) muhtelif<br />
zamanlarda gelen Arap kabilelerine mensup bir göçmen şehridir. Arap olan, hepsine<br />
birden Benû Kayle denen ve Ezd ana koluna mensup Evs ve Hazreç kabileleri, Yesrib’e,<br />
Yahudilerden yaklaşık 70 yıl önce, M.Ö. 207 yılında gelmiştir. İlk gelen Yahudi grup, M.Ö.<br />
132-135 arasında Yesrib’e göçmüştür. Üç kabile halindeki Yahudiler, Kureyza ve Nadîr<br />
adlı iki büyük kabile ile Kaynukâ kabilesinden oluşuyordu.<br />
Y<br />
esrib’teki Yahudiler, kültürel açıdan büyük<br />
oranda Araplaşmış durumdaydılar. Arapça<br />
konuşuyor, çocuklarına Arapça isimler<br />
veriyorlardı. Kabilelerinin adları bile<br />
Arapçaydı. 1 Araplardaki kabilecilik anlayışı<br />
onlara da sıçrayarak, kendi içlerinde<br />
çatışmalar yaşamaya başladılar. Ekonomik<br />
faaliyetlerinin merkezinde, faizcilik<br />
vardı. 2 Tarımla uğraşan Araplardan Evs<br />
kabilesi Avâlî (güney), Hazreç ise daha alt<br />
(kuzey) bölgede yerleşmişti. Evs ve Hazreç<br />
kabileleri, Şam’daki Hıristiyanların tahrik<br />
ve kışkırtmasıyla, Yahudilerle pek çok<br />
çatışmaya girmişti. Çünkü Hıristiyanlar,<br />
Yahudilerin Hz. İsa’yı astıklarına inandıklarından,<br />
onlardan hiç hoşlanmazdı. Buna<br />
karşılık Yahudiler, Evs ile Hazreç arasında<br />
anlaşmazlık çıkararak onları birbirine<br />
düşürmeye çalıştı, bunda da başarılı oldular.<br />
Araplar, Yahudilerden, bir peygamberin<br />
gönderileceğini duyuyorlardı.<br />
Hz. Muhammed’in (S. A. V) Yesrib’e gelişinin<br />
sadece birkaç yıl öncesinde Arap<br />
kabileler arasındaki kan davaları, insanlar<br />
neredeyse barınağından çıkamayacak ölçüde<br />
yaygınlaşmıştı. Gerek siyasî egemenlik,<br />
gerekse su kaynakları ve otlaklara sahiplik<br />
uğrunda, birbirlerini yok edercesine<br />
74<br />
Mimar ve Mühendis
savaşmışlardı. En son hicretten sadece 5<br />
yıl önceki Buâs savaşında (616) karşılaşmışlardı.<br />
Savaşın etkileri taraflarda artık<br />
bir uzlaşma ve barış ortamı ihtiyacını<br />
şiddetle hissettiriyordu. Hz. Ayşe (R.A.)<br />
bu savaşın, bitirici savaşların ardından<br />
barış ve uzlaşma aramaya yönelmeleri<br />
dolayısıyla, Hz. Muhammed (S. A. V) için<br />
ilâhî bir armağan olduğu değerlendirmesi<br />
yapmıştır. 3 Bununla birlikte iki kabile<br />
arasındaki rekabet, Müslüman olmalarından<br />
sonra da, hem olumsuz, hem de<br />
İslâm’a hizmette öne atılarak olumlu<br />
biçimde varlığını sürdürüyordu. Hatta iki<br />
kabileden ilk Müslüman olanlar, birbirlerinin<br />
imamları arkasında namaz kılmıyorlardı,<br />
herkes kendi kabilesinden imamın<br />
arkasında kılıyordu. Hz. Muhammed<br />
(S. A. V) Mekke’den kendilerine imam<br />
gönderinceye kadar böylece devam<br />
ettiler. Bu şartlar altında kabile yapısını<br />
aşamayan Evs ve Hazreç, Mekke’de dört<br />
defa görüştükleri Hz. Muhammed’i (S.<br />
A. V) siyasî liderliğe de kabul edebilecek<br />
durumdaydı. Yahudiler ile Arap kabilelerinin<br />
de anlaşmazlığı eklenince, bu<br />
durum aynı zamanda Hz. Muhammed<br />
(S. A. V) için de dinî, toplumsal ve siyasî<br />
değişime çok elverişli bir ortam oluşturuyordu.<br />
Hz. Muhammed’in (S. A. V) Medine’ye<br />
hicret ettiği sırada, Medine’de Arap ve<br />
Yahudi bütün halkı kapsayan herhangi<br />
bir devlet veya siyasî organizasyon<br />
yoktu, bir şehir-devlet görüntüsü ise<br />
hiç yoktu. Medine’de yaşayanlar, siyasî<br />
ve toplumsal açıdan, bağımsız kabileler<br />
halindeydiler. Neredeyse, hem Araplar,<br />
hem de Yahudiler arasında her bir kabile<br />
bağımsız bir siyasî ve hukukî birlik<br />
oluşturuyordu. Her kabilenin reisi, aynı<br />
zamanda onun siyasî lideri konumundaydı.<br />
Dışarıdan gelebilecek siyasî bir öndere<br />
açık olmakla birlikte, Medine’nin bu<br />
çok sorunlu sosyo-politik koşulları, Hz.<br />
Muhammed’in (S. A. V) peygamberliğinin<br />
yanı sıra, siyasî liderliği de üstlenmesini<br />
zorunlu kılmıştı.<br />
Hz. Muhammed’in (S. A. V) hicretten<br />
sonra Yesrib’ten Medine’ye (şehir) dönüşen,<br />
otorite ve adaletin beşiği olarak<br />
ümmetin merkezi olan Medine’de başlattığı<br />
ve daha sonraki şehircilik için de<br />
daima örnek olan şehircilik uygulaması,<br />
esas itibarıyla toplumsal (kabile grupları),<br />
dinî, idarî ve askerî mülahazalara<br />
göre planlanarak gelişti. Zaten kural olarak<br />
“şehir planlamacılığının amacı, soyut<br />
ve ruhani gerçekliğe (yani dinî, toplumsal<br />
ve politik sistemi sembolize eden şehre),<br />
maddî bir ifade kazandırmaktır.” 4 Buna<br />
göre, İslâmî şehrin kentsel planlaması,<br />
ana esaslarıyla şu şekildeydi:<br />
1) Şehir ortasında cami (Cuma Camisi:<br />
Mescidü’l-Cum’a/ulucami) ve<br />
meydan,<br />
2) Cami yakınında şehrin yönetim<br />
merkezi (ileride ‘dârü’l-imâret’:<br />
saray) ve çarşı (sûk),<br />
3) Şehir merkezine ulaşan birinci<br />
derecedeki (ana) caddeler,<br />
4) Geniş caddelere bağlı ve biraz<br />
daha dar ikinci derecede caddeler,<br />
5) Caddelere bağlı sokaklar,<br />
6) Kabristan.<br />
İslâm medeniyeti geliştikçe, şehir plancılığı<br />
da gelişmiştir. Daha sonraki dönemlerde<br />
şehir planlarına han, hamam,<br />
suyolları ve çeşmeler ile eğitim kurum-<br />
İslâm medeniyeti<br />
geliştikçe, şehir<br />
plancılığı da gelişmiştir.<br />
Daha sonraki dönemlerde<br />
şehir planlarına han,<br />
hamam, su yolları ve<br />
çeşmeler ile eğitim<br />
kurumları, adalet<br />
kurumları (dîvânü’l-kaza)<br />
ve tekkeler eklenmiştir.<br />
Bu planlama çerçevesinde<br />
dinî, idarî, sivil ve askerî<br />
mimarî gelişmiştir.<br />
Mart - Nisan 2014 75
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Hz. Muhammed (s.a.)<br />
döneminde camiler, dinî<br />
merkez olmalarının yanında,<br />
özellikle Mescid-i Nebî, siyasi<br />
danışmaların ve yabancı<br />
heyetlerle görüşmelerin<br />
yapıldığı siyasî merkez,<br />
davaların görüldüğü<br />
mahkeme ve bazı cezaların<br />
çekildiği hapishane, askerî<br />
kararların alındığı merkez,<br />
Kur’an’ın, mektupların, resmî<br />
evrakın ve antlaşmaların<br />
yazıldığı divan olarak da<br />
işlev görürdü.<br />
ları, adalet kurumları (dîvânü’l-kaza) ve<br />
tekkeler eklenmiştir. 5 Bu planlama çerçevesinde<br />
dinî, idarî, sivil ve askerî mimarî<br />
gelişmiştir. Şehrin değişik semtlerinde<br />
ise, kabile ve mevali gibi toplumsal mensubiyet<br />
gruplarına göre oluşan mahalleler<br />
vardı. 6<br />
1. İmar ve Şehircilik İşleri<br />
Hz. Muhammed (S. A. V), döneminde şehrin<br />
sokaklarında insanların ve bineklerin<br />
gidiş-dönüş hareketleri yoğun olmamakla<br />
birlikte, yeni kurulan mahallelerdeki<br />
sokakların, iyice yüklenmiş iki devenin<br />
karşılaşmalarında birbirlerine değmeden<br />
rahatlıkla geçebilecekleri yeterli genişlikte<br />
(7 zira/arşın) olmasını emrediyordu. 7<br />
Hz. Muhammed (S. A. V), şehrin temizliği<br />
için de özen göstermiştir. Evlerin kapı<br />
önlerinin temiz tutulmasını istemiştir.<br />
Her aşiretin ayrı bir çöplüğü vardı, biriken<br />
çöpler arada bir yakılırdı. 8 Münafıkların<br />
yaptıkları Mescid-i Dırâr’ın yakılıp<br />
yıkılmasından sonra, yeri leş ve çöplerin<br />
atıldığı bir çöplük ve hayvan mezarlığı<br />
yapıldı. 9<br />
Medine’de vadilerden sağlanan su çok<br />
bol değildi. Her mahallenin veya evlerin<br />
özel kuyularıyla sağlanırdı. Su, halkın<br />
ihtiyacını ancak karşılıyordu, bolca değildi.<br />
Bu yüzden, çevredeki Bedevîlere pek<br />
az su veriyorlardı. 10 Halkın yararlanması<br />
için, vakıf yapılan kuyular da olmuştur.<br />
Hz. Osman’ın (R. A) sahibinden alarak<br />
vakıf yaptığı Rûme Kuyusu, bunların<br />
en bilinenidir. 11 Mekkeli muhacirler<br />
Medine’ye geldiklerinde, mevcut sudan<br />
hoşlanmadılar. Gıfâr kabilesinden bir<br />
adamın Rûme denilen bir su kuyusu<br />
vardı. Hz. Muhammed (S. A. V.) adama<br />
“Onu bize cennette bir su karşılığında<br />
sat” buyurdu. Adam “Ey Allah’ın elçisi!<br />
Benim ve ailemin bundan başka bir şeyi<br />
yoktur” dedi. Hz. Osman (ö. 35/655),<br />
İslâm dinini malıyla da destekleyen<br />
zengin sahabelerdendir. Su, yüksek bir<br />
bedelle satılıyordu. Rûme kuyusundan<br />
başka, içilebilecek tatlı su yoktu. Hz. Peygamber,<br />
“Kim Rûme kuyusunu, Cennet’te<br />
göreceği daha üstün hayır karşılığında<br />
satın alır ve kendi kovasını, Müslümanların<br />
kovasıyla eşit kılar” diye sordu.<br />
Bunun üzerine Hz. Osman, kuyunun<br />
sahibi olan Yahudi’den yarı payını 12.000<br />
dirheme (bu sırada, yaklaşık beş dirhem,<br />
bir koyun alabilecek değerdedir) satın<br />
aldı. Su, bir gün Yahudi, bir gün de Hz.<br />
Osman tarafından işletiliyordu. Müslümanlar<br />
bütün su ihtiyacını Hz. Osman’ın<br />
su gününde karşılamaya başladı. Bunun<br />
üzerine Yahudi ortak, kendine kalan<br />
payı da 8.000 dirheme sattı. Böylece Hz.<br />
Osman, zengin-fakir ayrımı yapmaksızın,<br />
herkesin bu kuyunun suyundan yararlanmasını<br />
istemiştir. Kendi ailesinin<br />
su ihtiyacı için göndereceği adamının<br />
kovasının, başkalarının kovasından önde<br />
olmayacağını belirtmiştir. 12<br />
Hz. Muhammed (S. A. V), şehirlerin yakın<br />
yerlerinde orman kurulmasını sağlamıştır.<br />
Medine’nin çepeçevre etrafında,<br />
bir konaktan bir konağa (berîd fî berîd)<br />
olmak üzere, enine bir günlük yolculuk,<br />
boyuna bir günlük yolculuk gerektiren,<br />
yaklaşık 20 kilometrelik mesafeler<br />
bulunan menziller ihdas etti. 13 Buraları<br />
koruma altına alan (himâ) olduğundan,<br />
ağaç kesmek veya ava çıkmak gibi fiiller<br />
yasaktı. 14 Hz. Muhammed (S. A. V),<br />
8/630’da fethedilen Tâif’i de bütün vadileriyle<br />
sid (koruma) alanı yapmıştır. Ağaç<br />
kesimi ve avlanmak, burada da yasaklanmıştır.<br />
15 Koşu, okçuluk ve hayvan yarışları<br />
düzenleyen Hz. Muhammed (S. A.<br />
V), Sabak (yarış alanı) denilen yerde, bu<br />
spor etkinliklerini seyrederdi. 16<br />
2. Mescitler İnşası<br />
İslâm inanç, ibadet ve ahlâk esasları,<br />
Müslümanların birlik içinde yaşamalarını<br />
sağlayan başlıca düşünsel kökenlerdir.<br />
Mekke döneminden itibaren en önemli<br />
esaslar, iyice belirginleşmiş ve uygulamaya<br />
geçmişti. Toplumun daha da gelişmesi<br />
ve dayanışmanın iyice sağlanması için<br />
yeni esaslar çerçevesinde Cuma namazı<br />
76<br />
Mimar ve Mühendis
gibi özellikle cemaate yönelik ibadetler<br />
meşru kılınıp emredilmiştir. Cemaatle<br />
namaz kılınması için Hz. Muhammed (S.<br />
A. V), hem Medine yolunda Kuba’da, hem<br />
de Medine’de cami yapmıştır. Medine’ye<br />
hicret siyaseti sonucu ayrı bölge ve kabilelerden<br />
gelen yeni Müslüman göçmenlerin<br />
oluşturduğu her bir yığınak ve yerleşim<br />
mahalli için Hz. Muhammed (S. A. V),<br />
bir cami ve bir çarşı-pazar meydanı ihdas<br />
etmişti. Bu yeni camilerin namaz kılarken<br />
dönülmesi gerekli kıble yönlerini de bizzat<br />
kendisi belirliyordu. 17 Hz. Muhammed<br />
(S. A. V) döneminde Medine’de 19, civarında<br />
ise 40 cami vardı. 18 Hz. Muhammed<br />
(S. A. V), hicret sırasında Medine yakınındaki<br />
Kubâ’da (15 gün kadar) kısa bir<br />
süre kalmış, ilk günlerde açık alanlarda<br />
cemaat namazına imamlık yapmış, daha<br />
sonra ise Ammâr bin Yâsir’in önerisiyle,<br />
kalıcı bir cami yapılmasını emretmişti.<br />
Hz. Muhammed (S. A. V) döneminde<br />
camiler, dinî merkez olmalarının yanında,<br />
özellikle Mescid-i Nebî, siyasi danışmaların<br />
ve yabancı heyetlerle görüşmelerin<br />
yapıldığı siyasî merkez, davaların<br />
görüldüğü mahkeme ve bazı cezaların<br />
çekildiği hapishane, askerî kararların<br />
alındığı merkez, Kur’an’ın, mektupların,<br />
resmî evrakın ve antlaşmaların yazıldığı<br />
divan olarak da işlev görürdü.<br />
3. Çarşı-Pazar Düzeni<br />
Mekke, Tâif ve Medine, eski çarşı ve<br />
pazar-fuar (panayır) yerlerine sahipti.<br />
Hz. Muhammed (S. A. V) Mekke’deyken,<br />
Zülmecenne ve Ukâz’daki panayırlarda<br />
insanları izler ve tebliğ yapardı. Yeni<br />
Müslümanlar müşriklerin işbaşında<br />
bulunduğu bu yerlerde ticaret yapmaktan<br />
geri durunca, “Rabbinizin lütuf ve<br />
kereminden nasip aramanızda, sizin için<br />
bir günah yoktur.” (Bakara, 2/198) ayeti<br />
indi. 19<br />
Mekke ve Tâif’e göre daha durgun bir<br />
ticaret hayatının olduğu Medine’de, eskiden<br />
yılda bir kurulan ticaret panayırı,<br />
İslâmî devirde muhtemelen kurulmuyordu.<br />
Şehirde birçok pazar yeri ve çarşı da<br />
bulunuyordu. Bu çarşılar, kabile yapısı<br />
yüzünden çatışmaların çokluğu sonucu,<br />
çok sayıda ve ayrı ayrı yerlerdeydi. 20 İşte<br />
bu yüzden çarşılar, küçük ve mahalliydi.<br />
Hz. Muhammed (S. A. V) Medine’ye hicret<br />
edince, Benû Sâide mensupları için, bu<br />
aşirete ait boş bir arazi parçası üzerinde,<br />
yeni bir pazar yeri ihdas etti. Bu boş<br />
arazi, mezarlığın zamanla genişleyip<br />
büyümesi halinde kullanılmak üzere<br />
ayrılmıştı. Bu mahallî pazar yerinden ayrı<br />
olarak Hz. Muhammed (S. A. V), Müslümanlar<br />
için merkezî bir pazar yeri daha<br />
kurmak istemişti. Şehrin güneybatısında<br />
el-Cisr (köprü) mıntıkasında yer alan ve<br />
Yahudilerin kuyumculuk ve genel ticaret<br />
işleri yaptığı Benû Kaynukâ Yahudilerinin<br />
pazarını ziyaret etti. Daha sonra buradan<br />
ayrılarak, Bakıyyu’z-Zübeyr denilen<br />
yerde bir çadır kurdu ve “Bu, sizin çarşınızın<br />
kurulacağı yer olacaktır” buyurdu.<br />
Benû Nadîr Yahudilerinden Kâ’b bin<br />
Eşref, buna şiddetle muhalefet etti; hatta<br />
bu çadırın içine girip gerili iplerini kesip<br />
attı. Bunun üzerine Hz. Muhammed (S. A.<br />
V), “Şimdi gidip öyle bir yer seçeceğim ki,<br />
bu onu daha fazla kudurtacak” buyurdu.<br />
Daha sonra bu yeni yere ticaret adamlarını<br />
çekebilmek için, şöyle bir duyuru<br />
yaptırdı: “Bu pazarda, kimse için önceden<br />
yer ayırtmayın. Her yer, boş ve serbest<br />
kalsın. Her gün, kim buraya erkenden ilk<br />
olarak gelirse, istediği yeri seçip alış-verişine<br />
koyulsun. Bu pazarda, herhangi bir<br />
iç-gümrük vergisi (uşûr) alınmayacaktır.”<br />
Bu olay, hicret günlerinden hemen sonra<br />
gerçekleşmiştir. Zaten bu çeşit iç-gümrük<br />
vergilerinin kaldırılmasıyla, her türlü<br />
ürünlerin ülkedeki akışı ve değiş-tokuşu<br />
arttırılmış oldu. Hz. Muhammed (S. A.<br />
V), eskiden bizzat kervan ticareti yapmış<br />
bir kimse olarak, bu tüccarlık mesleğinin<br />
toplumdaki önemini tamamen biliyor<br />
ve henüz herhangi bir işe bağlanamamış<br />
işsiz Müslümanların gitgide bu gibi işlere<br />
atılmalarını, böylece gayrimüslim kapitalistlerin<br />
hâkimiyet ve baskısından kurtulmalarını<br />
istiyordu. 21<br />
Medine merkez çarşı-pazar yerini kuran<br />
Hz. Muhammed (S. A. V), işleyiş ve<br />
Hz. Muhammed (S. A. V),<br />
eskiden bizzat kervan<br />
ticareti yapmış bir kimse<br />
olarak, bu tüccarlık<br />
mesleğinin toplumdaki<br />
önemini tamamen biliyor<br />
ve henüz herhangi bir<br />
işe bağlanamamış işsiz<br />
Müslümanların gitgide bu<br />
gibi işlere atılmalarını,<br />
böylece gayrimüslim<br />
kapitalistlerin<br />
hâkimiyet ve baskısından<br />
kurtulmalarını istiyordu.<br />
Mart - Nisan 2014 77
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
REFERANSLAR<br />
denetim kurallarını da belirlemiş, ölçütartı,<br />
hileli mal satışı gibi durumları<br />
denetlemek için, bizzat kendisi Medine<br />
pazarına gitmiştir. Bir denetlemede,<br />
alt kısmı ıslak buğday satan ve gerekçe<br />
olarak bir gün önceki yağmuru gösteren<br />
kişiye, şu dürüstlük kuralını hatırlattı:<br />
“Yaş hububatı kuru olanlarla örtmemek<br />
gerekir. Bizi aldatan, bizden değildir.” 22<br />
Hz. Muhammed (S. A. V), pazara mal<br />
getiren kafilelerin karşılanmasını, şehirlinin<br />
satmak üzere mal getiren bedevî<br />
adına satış yapmasını 23 , gıda maddelerini<br />
götürüp satmayı 24 yasaklamıştır. Hz.<br />
Muhammed (S. A. V), ayrıca bazı kişileri<br />
çarşı-pazar denetçisi (muhtesib) olarak<br />
atamıştır, hatta bu denetçiler arasında<br />
kadınlar da yer almışlardır. 25 Pazarlarda<br />
kadın denetçilerin görevlendirilmiş<br />
olması, buralara kadınların da ürettikleri<br />
malları satmak üzere geldiklerini gösterir.<br />
Hz. Muhammed (S. A. V), Tâiflilerle<br />
yaptığı sözleşmeye “alış-veriş ve pazar,<br />
evlerin avlularında yapılacaktır” şeklinde<br />
bir madde koymuştu. 26<br />
4. Şehircilikte Hz. Muhammed’in<br />
Modelliği<br />
Hz. Muhammed’in (S. A. V) başkent Medine’deki<br />
şehircilik uygulamaları, “üsve-i<br />
hasene” (Ahzâb, 33/21) olmasının şehircilikteki<br />
yansıması olarak, Arabistan’ın<br />
her tarafındaki şehirlerde örnek alınıyordu.<br />
İslâm tarihindeki “ilk şehirlerin<br />
kurucularına ilham veren ve yüzyıllar<br />
boyunca Müslüman kanun adamları ve<br />
idarecilerine örnek olan Medine, İslâmî<br />
şehir modeliydi ve her zaman da büyük<br />
bir ölçüde öyle kaldı. Semavî mesaj, Hz.<br />
Muhammed’in kişiliği ve ilk inananların<br />
edindiği cemaat disiplininin üçlü etkisiyle<br />
kurulan bu ilk İslâm şehrinin bıraktığı<br />
güçlü iz olmaksızın, Cihad’da savaşanların<br />
çok eski kültürlerin mirasçısı olan o<br />
geniş kıtalarda şaşmaz İslâmî ideallerini<br />
ve yaşam biçimlerini kabul ettirmeleri<br />
(şimşek hızıyla fethedebilen bir güce<br />
sahip olmalarına rağmen) düşünülemez.<br />
Gerçek şu ki, fetihler, tarihî şehirlerin<br />
yapısını hiçbir zaman bozmadı.” 27 “Birçok<br />
İslâm tarihçisi ve gözlemcisi, İslâmî<br />
mesajın ilk olarak verildiği yerin coğrafî<br />
özellikleriyle beşerî özellikleri arasındaki<br />
şaşırtıcı tezata dikkat çekmiştir: Esasen<br />
göçebe Bedevîlerin ya da yarı yerleşiklerin<br />
yaşadığı Arap Yarımadası ve birkaç<br />
yüzyıl sonra beliren tipik görünüşüyle<br />
müslüman âlemi; yani Hindistan’dan<br />
Batı’ya kadar uzanan, kara ve deniz<br />
yoluyla her türlü ürünün ve bilgi dallarının,<br />
fikirlerin ve kültürlerin akışının<br />
gerçekleştiği dev bir şehirler ağı.” 28<br />
1<br />
M. Hamidullah, İslam Peygamberi, 1/184, 186.<br />
2<br />
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/186-187.<br />
3<br />
Buharî, menâkıbu’l-ensâr, 1, 28, 46; Ahmed bin<br />
Hanbel, Müsned, 6/61.<br />
4<br />
Nikita Eliseéf, “Fizikî Plan”, R.B.Serjeant (editör),<br />
İslam Şehri, 113.<br />
5<br />
Cahit Baltacı, “Dört Halife Devrinde Şehir Hayatı<br />
ve Yerel Yönetim Hizmetleri”, Vecdi Akyüz (editör),<br />
İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir Hayatı ve<br />
Yerel Yönetimler, İstanbul 1996, 2006, 2.B., İlke,<br />
1/84.<br />
6<br />
İslâm şehirciliği konusunda bk. Vecdi Akyüz (editör),<br />
İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir Hayatı<br />
ve Yerel Yönetimler, İstanbul 1996, 2006, 2.B.;<br />
R.B.Serjeant (editör), İslâm Şehri, İz<br />
7<br />
Buharî, mezâlim, 13; Müslim, müsâkât, 31, 143;<br />
Ebu Davud, akdıye, 3633.<br />
8<br />
M.Hamidullah, İslam Peygamberi, 2/822.<br />
9<br />
Kettânî, age, 1/305.<br />
10<br />
Sâlih Ahmed el-Alî, agm, 32.<br />
11<br />
Kettânî, age, 2/318.<br />
12<br />
Buharî, vesâyâ, 33; Tirmizî, menâkıb, 18; Zebîdî,<br />
Tecrîd-i Sarîh, Ankara 1970, 8/237-241, no: 1174,<br />
9/354<br />
13<br />
Müslim, hac, 15, no: 1372.<br />
14<br />
Ebu Davud, menâsik, 2/951.<br />
15<br />
Hz.Muhammed (s.a.) döneminde çevrecilik konusunda<br />
bk. Mehmet Bayraktar, “Asr-ı Saadette Çevre<br />
Bilinci”, Vecdi Akyüz (editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı<br />
Saadet’te İslâm, 5/211-239, 2006, 2.B., 4/251-274.<br />
16<br />
Buharî, cihâd, 58; M.Hamidullah, İslâm Peygamberi,<br />
2/997; Kettânî, age, 2/95-96.<br />
17<br />
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/823; Kettânî,<br />
age, 2/301-302. Hz.Muhammed (s.a.) dönemindeki<br />
camiler için bk. Ahmet Güner, “Asr-ı Saadet’te<br />
Camiler/Mescidler ve Fonksiyonları”, Vecdi Akyüz<br />
(editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm,<br />
4/155-226, 2006, 2.B., 3/211-260.<br />
18<br />
Hz.Muhammed (s.a.) dönemindeki cami ve mescitler<br />
için bk. Ahmet Güner, “Asr-ı Saadet’te Mescidler/Camiler<br />
ve Fonksiyonları”, Vecdi Akyüz (editör),<br />
Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, 2006, 2.B.,<br />
3/209-258.<br />
19<br />
Kettânî, age, 2/378.<br />
20<br />
Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/957-958.<br />
21<br />
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/957-959,<br />
1073-1075; Kettânî, age, 2/328. Ayrıntı için bk.<br />
Cengiz Kallek, Hz.Peygamber Döneminde Devlet ve<br />
Piyasa, İstanbul ty, Bilim ve Sanat Vakfı; Cengiz Kallek,<br />
Asr-ı Saadette Yönetim-Piyasa İlişkisi, İstanbul<br />
1997, İz, 190-193.<br />
22<br />
Müslim, iman, 165.<br />
23<br />
Buharî, büyû, 68, 71; Müslim, büyû, 11, 19.<br />
24<br />
Buharî, büyû, 54.<br />
25<br />
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/935, 959.<br />
26<br />
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/500;<br />
M.Hamidullah, , el-Vesâiku’s-Siyâsiyye,<br />
Hz.Peygamber Döneminin Siyasî-İdarî Belgeleri,<br />
311-312; Vecdi Akyüz, Asr-ı Saadette Siyasi Konuşmalar,<br />
74-75.<br />
27<br />
Jean-Louis Michon, “Dinî Kurumlar”, R.B.Serjeant<br />
(editör), İslâm Şehri, 16.<br />
28<br />
Jean-Louis Michon, agm, R.B.Serjeant (editör),<br />
İslâm Şehri, 14-15.<br />
78<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 79
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
YEREL’DEN YÖNETİM<br />
VE KAYNAKLARIN KULLANIMI<br />
Dr. Müh. Mustafa Uysal ENVERDER, Bursa Şubesi Başkanı<br />
Türkiye baş döndürücü bir hızla değişiyor. Kamu’da hiç alışık olunmadığı şekilde bu<br />
değişime ayak uydurmaya çalışıyor. Ekonomimizde halen önemli bir güç olan kamu, bu<br />
değişim ile birlikte dinamizm kazanmaya çalışıyor. Devletçi yönetimden liberal yönetime<br />
geçiş 1980’lerden itibaren uygulandığı ülkemizde artık konuşulmayanlar konuşuluyor,<br />
olamaz denenler oluyor. Genlerimize kadar işlemiş olan ‘devlet başa, kuzgun leşe’<br />
yaklaşımından ‘seçkinlerin iktidarından seçilmişlerin iktidarına’ dönemine geçiliyor.<br />
Tüm bunlar, kaynakların yönetiminde daha verimli olmak, vatandaşa daha iyi hizmet<br />
sunabilmek ve ülkeye kaybettiği zamanı kazandırmak için yapılıyor.<br />
12.11.2012 tarihinde de böylesine önemli<br />
bir dönüşüm Büyükşehir Kanunu ile<br />
ülkemizde yaşandı. Yapılan değişiklik ile<br />
ülkemizde 16 büyükşehire ilave olarak<br />
13 daha il büyükşehir statüsüne geçirilerek<br />
29 büyükşehir oldu. Aynı zamanda<br />
bu büyükşehirlerin hizmet sınırı merkez<br />
ilçeler ile sınırlanmayıp il sınırları olarak<br />
belirlendi. Ayrıca il içerisinde 2 başlı yönetimin<br />
önüne geçilerek il özel idarelerinin<br />
büyükşehir belediyeleri bünyesine dahil<br />
edilmesi öngörüldü. Bu yazımızda yerel<br />
yönetimlerin yerelden yönetiminin getireceği<br />
avantajlar ve kaynakların verimli<br />
kullanımları, edinilen tecrübeler ve dünya<br />
örnekleri paylaşılacaktır.<br />
Yerelden Yönetim Devri<br />
Türkiye’nin sınırlarında bir değişim olmamasına<br />
rağmen ekonomik büyüklüğü giderek<br />
artıyor. Dünyanın 17.büyük ekonomisi<br />
durumundan 10.büyük ekonomisi olma<br />
yolunda ilerliyoruz. Cumhuriyetin 100. yılı<br />
olan 2023’e yönelik bazı hedeflerimiz var;<br />
500milyar dolar ihracat, 25000 dolar kişi<br />
başına düşen milli gelir, yerli otomobil,<br />
yerli uçak, Ar-Ge’nin milli gelirden ayrılan<br />
payı %3 v. b. bunlardan bazıları.<br />
Artık yerelin kararları merkezden alınmayacak.<br />
Çünkü yerel yönetimler bu kanun<br />
ile birlikte daha önce olmadığı kadar gerek<br />
idari gerekse mali olarak güçlendi. Şehrin<br />
büyük yatırımları şehirde planlanabilecek,<br />
şehrin politikaları da yine şehir içinde<br />
kararlaştırılacak. Artık merkeze gönderilen<br />
vekillerin etkinliği ölçüsünde yatırımı<br />
şehirlerimizde görmeyi beklemeyeceğiz.<br />
Suların akmasına, yolların bölünmesine<br />
veya kültürel varlıkların canlanmasına<br />
merkezi yönetim karar vermeyecek. Bu<br />
çok önemli bir yetki devridir ve çok önemli<br />
bir rekabeti de getirecektir. Yetkinin<br />
yerele devrinin diğer önemli bir getirisi de<br />
şehirdeki çift başlı yönetimin önüne geçilmesidir.<br />
Her ne kadar il özel idareleri ile<br />
büyükşehirlerin görev ve sorumlulukları<br />
tarif edilmesine karşılık şehir içerisinde<br />
aktif bir özel idare zaman zaman yerel<br />
yöneticiler ile çakışabilmektedir. En basit<br />
olarak bir önceki büyükşehir kanunu, şehir<br />
içerisindeki suların çıkarılması, taşınması<br />
ve işletilmesi yerel yönetimlere bırakılmasına<br />
karşılık su kaynaklarının kullanım<br />
yetkisi yıllarca mahkemelerde tartışılmış<br />
ve bu kanuni düzenlemeye kadar kanun<br />
koyucunun iradesi yönünde mahkeme<br />
80<br />
Mimar ve Mühendis
Kent içi ulaşım<br />
> Kente ulaşım<br />
> Ulaştırma araçlarının<br />
entegrasyonu<br />
> Kent içi aydınlatma<br />
> İştiraklerin kullanımı<br />
ULAŞTIRMA<br />
AYDINLATMA<br />
SU<br />
ÇEVRE<br />
> İçme suyu<br />
> Arıtma suyu<br />
> Yeraltı suları<br />
> Evsel atıklar<br />
> Kent dokusu<br />
> Yeşil çevre<br />
Enerjinin çok yoğun<br />
olarak kullanıldığı<br />
şehirlerde, gelecek<br />
öngörüleri daha yoğun<br />
bir enerji birikimini<br />
haber veriyor. Bu<br />
alanda en önemli<br />
aktör olarak yerel<br />
yönetimler sayılıyor.<br />
Yerel yönetimler sadece<br />
enerji verimliliği değil<br />
çevreye duyarlı yatırım<br />
ve planlamaları ile<br />
de önemli bir aktör<br />
durumundadırlar.<br />
Şekil 1 Enerji Başlığının alanları<br />
kararları olmasına karşılık bir türlü<br />
uygulanamamıştır. Keza şehrin ulaştırması<br />
ile ilgili UKOME’de yerel yönetimler<br />
kadar özel idarenin de ağırlığı olmasından<br />
kaynaklanan pek çok sorun yaşanmıştır.<br />
Şehirde 2 tane meclisin olması ve<br />
her bir meclis üyesinin seçilmiş olmasına<br />
karşılık yetki karmaşası dolayısıyla kamu<br />
görevlilerine etki girişimlerinden dolayı<br />
yönetim zafiyeti oluşturulması da bilinen<br />
sorunlardandır. Bir başka sorun olarak<br />
büyükşehir yönetimlerinin şehrin ücra<br />
köşelerine hizmet götürme isteğine karşılık<br />
sadece çizilmiş sınırlar dolayısıyla<br />
kent merkezine yakın bir sınır köye hizmet<br />
götürememeleri büyük bir handikaptır.<br />
Özel idarelerdeki bütçe ve yeterlilik<br />
kısıtlarından dolayı bir çok köye yol veya<br />
su götürülemeyişine rastlamış idik, artık<br />
bunları görmeyeceğiz.<br />
Şimdi artık böyle durumlar ile karşılaşılmayacağı<br />
beklenmektedir. Yani yerel<br />
yönetim daha kuvvetli olarak şehrin<br />
kalkınmasına hem kaynak ayırabilecek<br />
hem de karar verebilecektir. Buna<br />
ilaveten acaba merkezi idare ne der<br />
diye düşünülmeyecek ama yine büyük<br />
planlamalar ve tüm ülkeyi ilgilendiren<br />
kararlarda merkezi idareden destek<br />
alınması gerekecektir.<br />
Gelişmiş Ekonomiler Arasına<br />
Girmek İçin Verimli Yönetimler<br />
Maalesef yukarıda bahsi geçen yetki<br />
sorunlarından dolayı önemli kaynakların<br />
kullanılması gecikti ülkemizde. Örneğin<br />
yerel yönetimlerin artan enerji ihtiyacını<br />
karşılayacak potansiyelleri değerlendirmek<br />
için 25’i aşkın belediyenin<br />
beklediği suların enerji amaçlı kullanımı<br />
yetkisi olmadığı düşünüldüğünden, bu<br />
yatırımlar sürekli ertelenmiştir. Yerel<br />
yönetimlerde atık toplama yetkisi ilçe<br />
belediyelerinde, bertaraf yetkisinin<br />
büyükşehir belediyelerinde olması sebebiyle<br />
etkin bir atık yönetim programı<br />
uygulanamamaktadır. Keza yeraltı sularının<br />
denetimi DSİ’ye ait olduğu halde atık<br />
suların temizlenmesi büyükşehirlere ait<br />
olduğundan etkili bir su yönetimi sağlanamadı.<br />
Aynı şekilde kentsel değişim<br />
programlarında da yetki karmaşası ve<br />
denetim sorunları sebebiyle yapılan yanlışlıklardan<br />
oluşan kayıplar yakın zamana<br />
kadar yaşandı.<br />
Enerjinin çok yoğun olarak kullanıldığı<br />
şehirlerde, gelecek öngörüleri daha<br />
yoğun bir enerji birikimini haber veriyor.<br />
Bu alanda en önemli aktör olarak yerel<br />
yönetimler sayılıyor. Yerel yönetimler<br />
sadece enerji verimliliği değil çevreye<br />
duyarlı yatırım ve planlamaları ile de<br />
önemli bir aktör durumundadırlar. Şehir<br />
planlamaları artık şehir merkezinden<br />
ibaret olmuyor. Bölgelerin planlanması,<br />
sürdürülebilir kalkınmada çok önemli<br />
görülüyor. Gelişmiş ülkelerin hızlarına<br />
ulaşabilmek ve rakiplerimiz ile mücadele<br />
edebilmek için daha verimli yönetim<br />
tarzlarını uygulamamız gerekmektedir.<br />
O nedenle yerel yönetimlerin bu hıza<br />
uygun yetkinlik kazanması için büyükşehir<br />
kanunu ile getirilen değişiklikler<br />
önemlidir.<br />
Yerel yönetimlerde sadece enerji başlığını<br />
ele alacak olur isek Şekil-1’deki ana<br />
başlıklar karşımıza çıkmaktadır;<br />
Enerji Yönetimi Ve<br />
Karbon Üretimi<br />
Karbon salımı, gelişmiş ülkelerde 20 yıldan<br />
beri gündemde olup son 5 yılda daha<br />
da yoğun konuşulur oldu. Üretim yapmak<br />
için kullandığımız tüm enerjinin CO 2 salımı<br />
yaptığını artık herkes biliyor. Bunun<br />
küresel iklim değişikliğini tetiklediği de<br />
bilinmektedir. Artık her ürün bazında,<br />
üretimin tüm aşamaları değerlendirilerek<br />
ne kadar enerji ve su sarf ettiğiniz inceleniyor<br />
ve bu değerlendirmeler “karbon<br />
ayak izi” ve “su ayak izi” olarak adlandı-<br />
Mart - Nisan 2014 81
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
rılıyor. Üretim sürekli artıyor ve daha az<br />
karbon salımı yapan teknolojiler tercih<br />
ediliyor. Bunun en önemli çözümlerinden<br />
biri karbon salımı daha az olan enerji<br />
üretim yatırımları yapmak gibi görülüyor.<br />
Yenilenebilir enerji diye adlandırılan<br />
rüzgar, su ve güneş kaynakları ile atıkların<br />
değerlendirilmesi bu alanda ele alınıyor.<br />
Enerji verimliliği projelerini en üst<br />
düzeyde takip etmekte diğer bir karbon<br />
mücadelesidir. Daha az enerji ile aynı işi<br />
yapıyorsanız bu da önemli bir kazanç<br />
ve rekabet gücü olarak algılanıyor. Artık<br />
büyük sanayiler, tedarikçi zincirlerinin<br />
karbon salımı daha düşük teknoloji kullanmasını<br />
zorluyor. Küresel markalar<br />
bu konuları tedarikçilerine dikte ediyor<br />
veya etmeye hazırlanıyor.<br />
Sürdürülebilir gelişme tüm dünya firmalarının<br />
korkulu rüyası haline geldi. Dün<br />
rahatlıkla üretim yapan sanayiler yarın<br />
aynı işi yapabilecek mi Yeterli enerji, su<br />
ve insan gücü ve daha önemlisi müşteri<br />
bulabilecek mi Bu konular sürdürülebilir<br />
enerji kavramı ile birlikte anılıyor<br />
ve doğrudan yerel yönetimlerin çalışma<br />
sahasına giriyor. Şehirler büyüdükçe su,<br />
elektrik ve ulaşım ile birlikte yaşanabilir<br />
çevre ihtiyacı artıyor ve buna uygun<br />
planlama ve alt-üst yapı çalışmaları<br />
yerel yönetimler tarafından yapılıyor.<br />
Yeni büyükşehir kanunu ile birlikte bu<br />
planlamaları yapmakta yetkili olan yerel<br />
yönetimler, gerektiğinde ulaşımdan sanayi<br />
yatırımlarına kadar tüm düzenlemeleri<br />
kendi bünyesinde yapabilecektir.<br />
Enerji Başlıklarına Bakış<br />
Yerel yönetimler temiz su kaynaklarını<br />
daha ekonomik nasıl elde edebileceklerini<br />
araştırmak zorundalar. Aynı<br />
zamanda suyun iletiminde de daha az<br />
enerji harcayacak planlamalar yapmak<br />
durumundalar. Mümkünse suyu taşırken<br />
oluşan potansiyeli bir yenilenebilir enerji<br />
Ülke GDP (milyar $)<br />
olarak elektriğe çevirmek durumundalar.<br />
Arıtma tesislerinde daha az enerji<br />
kullanarak kirli ve temiz su arıtmalarını<br />
yapabilmeliler. Yine buralarda mümkünse<br />
elektrik üretmenin yolunu aramalılar.<br />
Kirli su arıtmasından elde edilen evsel<br />
atığı enerjiye çevirmek durumundalar.<br />
Böylelikle daha az enerji sarf edip daha<br />
çok fayda elde edebilecekler. Su arıtmada<br />
güncel teknoloji kullanılarak daha az<br />
enerji tüketimi ile daha doğal sonuçlar<br />
elde edilebilmektedir. Bunun ile ilgili<br />
ArGe safhalarına katılmak ve güncel<br />
teknolojiyi takip etmek çok önemlidir.<br />
Ülkemizdeki kurulu tesisler son dönem<br />
tesisleri olmasına rağmen farklı bölgelerdeki<br />
yaklaşımlar incelendiğinde çok<br />
önemli kazançlar elde edilebilir.<br />
Arıtma çamurları ile ortaya çıkan çamurlar,<br />
geçmişte bertaraf edilmesi gereken<br />
bir atık olarak değerlendiriliyordu. Artık<br />
bu çamurlar, çürütme, yakma veya ileri<br />
fermantasyon yöntemleri ile fosil yakıt<br />
eşdeğerlerine dönüştürülebiliyor. Ülkemizde<br />
bu alandaki yatırımların henüz<br />
yapılıyor olması önemli bir avantajdır.<br />
Arıtma çamurlarının evsel atıklar ile<br />
bertaraf edilebilirliği de değerlendirilmelidir.<br />
Böylelikle yerel yönetimler, atıkları<br />
Tüketim<br />
(milyon TEP)<br />
Enerji yoğunluğu<br />
Türkiye 190,3 72,5 0,38 1,06<br />
Japonya 5 648 520,7 0,09 4,09<br />
ABD 8977,9 2281,5 0,25 7,98<br />
Yunanistan 144,8 28,7 0,20 2,62<br />
OECD 27880,9 8970 0,19 4,68<br />
Dünya 34399,8 10029 0,29 1,64<br />
Şekil 2 Enerji yoğunluğunun ülkelere göre dağılımı (Kaynak: Osman Midilli a.g.e)<br />
Kişi başına tüketim<br />
(TEP/nüfus)<br />
geri kazanarak çok önemli bir gider kalemini<br />
gelir hanelerine kaydedebilirler.<br />
Yeraltı sularının ekonomik kullanımı ve<br />
mümkünse doğal yeraltı sularının yanında<br />
yeraltı barajlarının kurulması özellikle<br />
büyükşehirlerde önem arz etmektedir.<br />
Artan sanayi ile birlikte ihtiyaç duyulan<br />
su miktarlarını yeraltı sularından karşılamak,<br />
beraberinde doğal bir felaketi<br />
de getirebilir. Bu nedenle şehirlerde su<br />
tüketiminin ve suyun geri kazanımının,<br />
istenilmeyen maliyetler olsa da ön planda<br />
incelenmesi ve düzenlemeler yapılması<br />
gerekmektedir.<br />
Çevresel etki değerlendirmesi her ne<br />
kadar merkezi yönetimin denetiminde<br />
olan bir konu olsa da yerel yönetimlerin<br />
çok önemli bir sorunudur. Bu alanda<br />
zaman zaman kanuni boşluklar ve çatışmalar<br />
da çıkabilmektedir. Üstelik yerel<br />
yönetimler arasında da bu konular ilgi<br />
çakışması hatta çatışmasını doğurabilmektedir.<br />
Ülkemizde çok önemli evsel<br />
atıkların geri kazanım sorunu bulunmaktadır.<br />
Başta yerinde ayıklama olmak<br />
üzere atık toplama ve bertarafı için<br />
önemli miktarda para harcanmaktadır.<br />
82<br />
Mimar ve Mühendis
Bunun önlenmesi için birlikte hareket<br />
edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanun<br />
koyucular ile uygulayıcılar bir araya<br />
gelmeli ve geleceği tehdit edebilecek<br />
konularda ortak kararlar alınabilmelidir.<br />
Çevre politikaları politikacıların inisiyatifine<br />
bırakılmamalıdır. Sürdürülebilir<br />
çevre düzeni için gerekirse merkezi<br />
yönetim yetkilerini yerele devretmelidir.<br />
Atıkların bertarafı için oluşabilecek<br />
yüksek maliyetlerde yerel yönetimler<br />
bir tercih ayrımına bırakılmamalı bunun<br />
yerine genel kabul gören bir teknoloji<br />
ve yöntem dikte edilmelidir. Böylelikle<br />
önemli bir maliyet ve zaman tasarrufu<br />
elde edilebilir.<br />
Şehirlerimizi daha aydınlık görmek istiyoruz.<br />
Bunun için doğru yöntemleri ve<br />
teknolojileri kullanmalıyız. Şehir aydınlatması,<br />
tüm yerel yönetimlerde zorunlu<br />
bir yönetim birimi olmalıdır. Böylelikle<br />
israf avcılığı ve göze hoş gelen aydınlatma<br />
yaklaşımı sunulmalıdır. Ankara’da<br />
uygulanan çok basit yöntemler ile ilgili<br />
bilgiyi daha önce vermiş idik, bu konuda<br />
daha kapsamlı otomasyon sistemleri<br />
düşünülmeli ve uygulanmalıdır.<br />
Enerjinin en yoğun kullanım alanı olan<br />
ulaştırmada geleceğin ulaştırma konusu<br />
sıfıra yakın karbon üretimi olan araçların<br />
kazanılmasından ve toplu taşımadan<br />
geçiyor. Ülkemizde toplu taşıma kullanımları<br />
artması için ulaştırma alışkanlıklarının<br />
değiştirilmesi gerekir. Bunun için<br />
yerel yönetimlerin sürekli bilgilendirme<br />
ve farkındalık göstergelerini vatandaş<br />
ile paylaşması gerekmektedir. Hem ekonomik<br />
hem de konforlu taşıma yapmak<br />
mümkündür. Bu alanda işletim maliyetleri<br />
ve çevre etkilerinin değerlendirilmesi<br />
gerekir.<br />
Tüm bunların ışığında yerel yönetimlerin<br />
enerji yönetimini önemsemesi ve enerji<br />
yönetim sistemine kavuşması gerekmektedir.<br />
Uluslararası standartlarda tarif<br />
edilen enerji yönetim sistemi yerel yönetimlerde<br />
öncelikli kazanılmalıdır.<br />
Sonuç<br />
Sonuç olarak değişen dünyaya ayak<br />
uydurabilmek ve rekabet üstünlüğü sağlamak<br />
için gerekli olan büyükşehir kanun<br />
değişikliği, bu alandaki önemli sorunların<br />
çözümü için önemli bir işaret olmuştur.<br />
Önemli sorunlardan olan enerji, geleceğimizi<br />
etkileyecek en önemli ihtiyaç başlığıdır.<br />
Gelecekte sürdürülebilir bir yaşam<br />
ve gelişme sağlayabilmek için planlama<br />
yapmak, teknolojiyi takip etmek ve yeni<br />
uygulamaları hayatımıza katmak gerekir.<br />
Yerel yönetimler gelecekte daha fazla<br />
enerji kullanmaya ihtiyaç duyacaklardır.<br />
Bunun için enerji yönetim birimleri oluşturmalı<br />
ve bu birimlerin çalışmalarını<br />
takip etmelidirler. Artık gelişmeyi enerji<br />
tüketim çokluğu ile değil enerji yoğunluğu<br />
ile ölçmekteyiz. Enerji yoğunluğu,<br />
birim enerjiden üretilen birim ekonomik<br />
değer arasındaki ilişkidir. Gayri safi yurtiçi<br />
hâsıla başına tüketilen birincil enerji<br />
miktarını temsil eden enerji yoğunluğu,<br />
tüm dünyada enerji verimliliğinin takip<br />
ve karşılaştırılmasında yaygın olarak<br />
kullanılan bir araçtır. Gelişmişlik, az<br />
enerji kullanarak çok ekonomik değer<br />
yaratabilmekle ölçümlenebilir (2). Bu<br />
sebeple enerji yoğunluğumuzu artırmalı<br />
ve daha fazla işi daha az enerji ile yapabilmenin,<br />
bünyemizdeki kaynaklardan en<br />
fazla kazanç elde edebilmenin yollarını<br />
aramalıyız.<br />
Mart - Nisan 2014 83
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
KALKINMA PLANLARINDA İSTANBUL<br />
Prof. Dr. Recep BOZLAĞAN<br />
Marmara Ünİ. Siyasal Bil. Fakültesi Dekanı<br />
Türkiye’de kalkınma planları 1963 yılından itibaren yapılmaya<br />
başlanmıştır. 1933-1937 döneminde uygulanan Birinci Beş Yıllık<br />
Sanayi Planı ile 1938-1942 dönemini kapsayan İkinci Beş Yıllık<br />
Sanayi Planı “kalkınma planı” olmayıp, Türkiye’de sanayinin<br />
geliştirilmesine yönelik planlardı.<br />
1<br />
963-2014 yıllarını kapsayan elli bir<br />
yıllık dönemde toplam on adet kalkınma<br />
planı hazırlanmıştır. Bu planlardan<br />
dokuz tanesi beşer yıllık dönemler için,<br />
dokuzuncu plan ise yedi yıllık dönem için<br />
hazırlanmıştır.<br />
Birinci-Altıncı Planlarda İstanbul:<br />
İhmal Edilen Ulusal Merkez<br />
1963-1967 yıllarını kapsayan birinci planda<br />
İstanbul’a dair özel bir hüküm veya<br />
hedef bulunmazken 1 , 1968-1972 yıllarını<br />
kapsayan ikinci planda çevre yolları, otoyollar,<br />
Boğaz geçişi, İstanbul-İskenderun<br />
arasına otoyol yapılması ve İstanbul ilinin<br />
ulaşım sorununun, İstanbul Ana İmar<br />
Planı çerçevesinde ele alınması, Ulaştırma<br />
Bakanlığı koordinasyonunda ilgili kuruluşların<br />
katılımı ile “uzun vadeli bir plan” 2<br />
hazırlanması hedeflenmiştir.<br />
1973-1977 yıllarını kapsayan üçüncü<br />
planda İstanbul’a dair somut bir hedef<br />
yer almazken 3 , 1979-1983 yıllarını kapsayan<br />
dördüncü planda şehir içi ulaşım<br />
ve Haliç’in rehabilitasyonu konularına<br />
odaklanılmıştır. Özellikle ulaşım sorununun<br />
çözülmesini kolaylaştırmak için plan<br />
dönemi içinde raylı sistem yatırımlarına<br />
başlanması hedeflenmiştir 4 .<br />
1985-1989 dönemini kapsayan beşinci<br />
planda İstanbul’un merkez olduğu bölgede,<br />
doğal kaynak ve hizmet fonksiyonlarına<br />
dayalı olarak alt bölgelerin belirlenmesi<br />
ve alt bölge merkezlerinin tanımlanması<br />
hedeflenmiştir 5 .<br />
1990-1994 dönemini kapsayan altıncı<br />
planda İstanbul’da Yazma Nadir Eserler<br />
Patoloji ve Restorasyon Araştırma<br />
Merkezi’nin kurulması, sermaye piyasasının,<br />
uzun vadeli fon teminine elverişli bir<br />
yapıya kavuşturularak yaygınlaştırılması<br />
ve altın piyasasının geliştirilmesi hedeflenmiştir.<br />
6<br />
Yedinci-Onuncu Planlarda İstanbul:<br />
Uluslararası Metropolden<br />
Uluslararası Finans Merkezine<br />
1996-2000 dönemini kapsayan yedinci<br />
planda “İstanbul’un, uluslararası düzeyde<br />
bir metropol hâline getirilmesi” amacına<br />
yönelik olarak İstanbul Menkul Kıymetler<br />
Borsası’nın dünya sermaye piyasalarıyla<br />
entegrasyonunun sağlanması, yatırımcıların<br />
finansal verilere hızlı ve doğru<br />
bir şekilde ulaşması için ihtiyaç duyulan<br />
düzenlemelerin yapılması, sanayileşmenin<br />
yönlendirilmesi ve desantralizasyonu,<br />
sosyal, kültürel ve ekonomik fonksiyonların<br />
güçlendirilerek şehrin çok merkezli<br />
bir yapıya kavuşturulması, ulaşım master<br />
planının hazırlanarak ulaşımın denizyolu<br />
ve raylı sistemlerin payının artırılması,<br />
84<br />
Mimar ve Mühendis
Boğaz’a üçüncü köprünün yapılması<br />
hususunun etüt sonuçlarına göre karara<br />
bağlanarak projeye başlanması, Atatürk<br />
Havalimanı’nın kapasitesinin artırılması,<br />
Anadolu Yakası’nın ihtiyacını karşılayacak<br />
bir havaalanının inşa edilmesi,<br />
güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması,<br />
teknopark kurulması hedeflenmiştir<br />
7 .<br />
2001-2005 dönemini kapsayan sekizinci<br />
planda “İstanbul’un, ticaret, finans,<br />
turizm, kültür ve sanat ağırlıklı uluslararası<br />
bir metropol hâline getirilmesi<br />
çalışmalarına devam edileceği” ifade<br />
edilmiş 8 , 2007-2013 dönemini kapsayan<br />
dokuzuncu planda sekizinci plandan<br />
farklı olarak “İstanbul’un uluslararası<br />
finans merkezi olmasının sağlanacağı”<br />
hedeflenmiş ve böylece finans fonksiyonu<br />
ticaret, turizm, kültür ve sanat fonksiyonlarının<br />
önüne geçmiştir 9 .<br />
2014-2018 dönemini kapsayan onuncu<br />
planda “İstanbul’un uluslar arası finans<br />
merkezi yapılması” hedefi korunmuş,<br />
plan dönemi sonunda şehrin Küresel<br />
Finans Merkezleri Endeksi’nde 10 ilk 25<br />
Enerjinin çok yoğun<br />
olarak kullanıldığı<br />
şehirlerde, gelecek<br />
öngörüleri daha yoğun<br />
bir enerji birikimini<br />
haber veriyor. Bu<br />
alanda en önemli<br />
aktör olarak yerel<br />
yönetimler sayılıyor.<br />
Yerel yönetimler sadece<br />
enerji verimliliği değil<br />
çevreye duyarlı yatırım<br />
ve planlamaları ile<br />
de önemli bir aktör<br />
durumundadırlar.<br />
şehir arasına girmesi hedeflenmiştir.<br />
Bu hedefe ulaşmak için koordinasyon<br />
yapısının güçlendirilmesi, insan kaynağının<br />
niteliğinin artırılması, finansal<br />
hizmetlerin çeşitlendirilmesi, tüketici<br />
ve yatırımcı haklarının güçlendirilmesi,<br />
Türk katılım bankacılığının küresel<br />
finans pazarından daha fazla pay almasının<br />
sağlanması, kalkınma bankacılığının<br />
geliştirilmesi, ödeme sistemlerinin<br />
güçlendirilmesi, malî piyasalardaki<br />
ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi,<br />
mobil bankacılık ve internet bankacılığının<br />
yaygınlaştırılması, finansal<br />
eğitim imkânlarının sağlanması ve diğer<br />
ülkelerle malî sektörde işbirliklerinin<br />
geliştirilmesi temel politikalar olarak<br />
belirlenmiştir. 11<br />
Diğer taraftan, şehre yapılacak üçüncü<br />
havalimanının ilk etabının plan<br />
dönemi sonuna kadar tamamlanması,<br />
İstanbul’un havayolu sektöründe uluslararası<br />
bir aktarma ve bakım-onarım<br />
merkezi haline getirilmesi ve şehir içindeki<br />
bazı metro projelerinin 12 tamamlanması<br />
hedeflenmiştir. 14<br />
Mart - Nisan 2014 85
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Sekizinci plandan farklı<br />
olarak, dokuzuncu<br />
ve onuncu planda<br />
“İstanbul’un uluslararası<br />
finans merkezi” olması<br />
hedeflenmiş ve böylece<br />
finans fonksiyonu ticaret,<br />
turizm, kültür ve sanat<br />
fonksiyonlarının önüne<br />
geçmiştir.<br />
Genel Değerlendirme<br />
Kalkınma planlarına bir bütün olarak bakıldığında,<br />
birinci planda İstanbul’a dair somut<br />
hedeflere yer verilmediği; ikinci ve dördüncü<br />
planda ulaşım konusuna eğilindiği; üçüncü<br />
planda şehrin Ankara ve İzmir ile birlikte<br />
değerlendirildiği; beşinci planda altbölge<br />
merkezlerinin tanımlanmasına odaklanıldığı;<br />
altıncı planda yazma eserlerin korunmasına,<br />
sermaye ve altın piyasasının geliştirilmesine<br />
öncelik verildiği görülmektedir.<br />
Yedinci plandan önce hazırlananlarda<br />
İstanbul’un tarihî ve coğrafî dinamiklerinden<br />
kaynaklanan küresel rol-misyon<br />
üstlenme potansiyeline dair bütünlüklü<br />
bir yaklaşım sergilendiği söylenemez. Bu<br />
durumun, şehrin etüt edilmesi, anlaşılması,<br />
anlamlandırılması ve yönlendirilmesi<br />
sürecine de yansıdığı ileri sürülebilir.<br />
Dolayısıyla, İstanbul’un sorunlarının çözümüne<br />
ve geleceğine dair hedeflerin yerelbölgesel<br />
veya ulusal ölçeği aşamayan bir<br />
yaklaşımla ele alındığı, parçalı ve noktasal<br />
çözümler üzerinde durulduğu ifade edilebilir.<br />
İstanbul’a küresel olmasa bile uluslararası<br />
düzeyde bir rol veya misyon kazandırmaya<br />
yönelik bir yaklaşım, ilk defa yedinci<br />
planda sergilenmiştir. Bu planda yer alan<br />
“İstanbul’un, uluslararası düzeyde bir<br />
metropol hâline getirilmesi” hedefi, hangi<br />
konuda “uluslararası düzeyde bir metropol”<br />
olunacağına açıklık getirmemekle birlikte,<br />
bir iddiayı ortaya koyması açısından<br />
önemlidir.<br />
Yedinci planda tanımlanan hedef, sekizinci<br />
planda daha somut bir görünüme kavuşturulmuştur.<br />
İstanbul için “ticaret, finans,<br />
turizm, kültür ve sanat” olmak üzere beş<br />
farklı fonksiyona öncelik verilmiştir.<br />
Sekizinci plandan farklı olarak, dokuzuncu<br />
ve onuncu planda “İstanbul’un uluslararası<br />
finans merkezi” olması hedeflenmiş ve<br />
böylece finans fonksiyonu ticaret, turizm,<br />
kültür ve sanat fonksiyonlarının önüne<br />
geçmiştir.<br />
Kalkınma planlarından son dört tanesi<br />
İstanbul açısından özel önem ifade etmektedir.<br />
Yedinci planda “İstanbul’un, uluslararası<br />
düzeyde bir metropol hâline getirilmesi<br />
ihtiyacının arttığı” belirtilerek bir<br />
teşhis yapılmış; sekizinci plan “İstanbul’un,<br />
ticaret, finans, turizm, kültür ve sanat ağırlıklı<br />
uluslararası bir metropol hâline getirilmesi<br />
çalışmalarına devam edileceği”ni<br />
hükme bağlayarak, şehrin nasıl bir uluslararası<br />
metropol olacağını ayrıntılandırmış;<br />
dokuzuncu ve onuncu planlar ise bazı<br />
fonksiyonları ağırlıklı bir şekilde üstlenmiş<br />
“uluslararası bir metropol” olma<br />
hedefinin de ötesinde “uluslararası finans<br />
merkezi” olma fonksiyonunu tercih etmiştir.<br />
Önceki planlarda herhangi bir konuda<br />
veya kentsel fonksiyonda “merkez” olma<br />
iddiası söz konusu değilken, son iki plan<br />
“finans” gibi yüksek rekabet gücü gerektiren<br />
bir alanda “uluslararası merkez” olma<br />
iddiasını ortaya koymuştur.<br />
Kaynaklar<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/<br />
Kalknma%20Planlar/Attachments/9/<br />
plan1.pdf<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/8/plan2.<br />
pdf, s. 58.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/<br />
Kalknma%20Planlar/Attachments/7/<br />
plan3.pdf<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/6/plan4.<br />
pdf, ss. 296-297.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/5/plan5.<br />
pdf, s. 162.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/4/plan6.<br />
pdf, ss. 322, 345.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/3/plan7.<br />
pdf, ss. 17, 102-104, 185-186.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/2/plan8.<br />
pdf, s. 64.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/1/plan9.<br />
pdf, ss. 71, 81.<br />
Z/Yen (2013), Global Financial Centers<br />
Index, s. 6.<br />
(http://www.longfinance.net/images/<br />
GFCI14_30Sept2013.pdf. 18.02.2014.)<br />
Bozlağan, Recep (2013), İstanbul; Derinlik,<br />
Değişim ve Güç, 2. Baskı, İstanbul:<br />
Hayat Yayınları, ISBN: 978-605-5878-<br />
88-7.<br />
Bozlağan, Recep (2014), “İstanbul’un<br />
Küresel Şehir Endekslerindeki Yeri”, Yeni<br />
Türkiye, Yıl 10, Sayı 56 (Yeni Türkiye<br />
Özel Sayısı), Ocak-Şubat 2014, ISSN:<br />
1300-4174, ss. 780-786.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/<br />
Lists/Yaynlar/Attachments/518/<br />
OnuncuKalk%C4%B1nmaPlan%C4%B1.<br />
pdf, ss. 80-81, 178.<br />
http://www.kalkinma.gov.tr/<br />
Lists/Yaynlar/Attachments/518/<br />
OnuncuKalk%C4%B1nmaPlan%C4%B1.<br />
pdf, ss. 127-150.<br />
86<br />
Mimar ve Mühendis
OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ<br />
LALE ZAMANI İSTANBUL / TÜRKİYE<br />
FOTOĞRAF: OSMAN ARI<br />
Mart - Nisan 2014 87
MAKALE<br />
ŞİRKET İÇİ SAKINCALI<br />
MUHABBETLER…<br />
MAHMUT ÇELİK<br />
MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI<br />
Çalışma hayatında konuşulan her kelime, arkadaşla<br />
paylaşılan şahsi her türlü bilgi sizi sıkıntıya sokabilir.<br />
Çünkü dostluk ettiğiniz, gece gündüz beraber olduğunuz<br />
arkadaşınız size gün gelir düşmanlık besleyebilir.<br />
Ayriyeten hakkınızdaki kişisel bilgiler yöneticilerinizin<br />
size ön yargıyla yaklaşmasına neden olabilir, gece hayatı<br />
olmayan bir yönetici ne kadar başarılı da olsanız sizinle<br />
alakalı olumsuz düşüncelere kapılabilir.<br />
Şirket içinde ilişkide olduğunuz<br />
tüm iş arkadaşlarınızla<br />
şef, müdür, patron her biriyle<br />
farklı bir dil kullanmalısınız.<br />
Konuşmanızda kullanacağınız<br />
bir hatalı söz size çok pahalıya<br />
mal olabilir. Bu bedeli ödemek<br />
istemiyorsanız konuşmalarınızda<br />
dikkatli olmalısınız. Şirketinizden<br />
bahsederken veyahut olayları özetlerken<br />
olumsuz cümle başlangıçlarından<br />
kaçınmalısınız. Devamında her ne<br />
kadar olumlu ifadeler kullansanız bile<br />
olumsuz başlangıç dinleyici olumsuz<br />
yönlendirecektir.<br />
Eğer bir iş bulmayı başarmış şanslı bir<br />
bireyseniz asla kimseyle paylaşmamanız<br />
gereken bazı şahsi bilgilerinizden<br />
bahsedeceğim.<br />
MALİ DURUM: Servetiniz ne olursa olsun<br />
sahip olduklarınız kimseyi ilgilendirmez,<br />
hatta bunlardan çok sık bahsetmeniz<br />
gizli bir kızgınlık ve kıskançlık oluşturabilir.<br />
Aldığınız maaş, yeni aldığınız<br />
eşyaların fiyatları, arabanızın modeli<br />
ve fiyatı, yatırım araçları ile alakanız<br />
geçmişte sahip olduğunuz tüm mal varlığınız<br />
şirket içinde size karşı bir nefret<br />
halkası oluşturabilir.<br />
AİLE HAYATINIZ: Şirketler düzgün aile<br />
hayatı olan çalışanları tercih eder.<br />
Ancak bekârsanız bu sizin için tehlikeli<br />
bir bakış açısı oluşturabilir. Çünkü<br />
düzenli bir hayat başarılı bir performans<br />
sergilemenizi sağlayacaktır. Aşk<br />
hayatınızda olanları yakın dahi olsa<br />
çalışma arkadaşlarınızla paylaşmak<br />
tercih edilen bir davranış değildir.<br />
ÇALIŞMA ARKADAŞLARIN<br />
HAKKINDA GÖRÜŞ: Çalıştığınız arkadaşlarınızla<br />
aynı dünyanın insanları olamayabilirsiniz,<br />
farklı doğrulara sahip<br />
olabilirsiniz. Hatta arkadaşlarınızın<br />
toplum içerisinde hoş karşılanmayan<br />
davranışları olabilir, işte bu davranışları<br />
diğer arkadaşlarınızla paylaşmak<br />
hem onları küçük düşürecek hem de<br />
size güvenilmez bir insan görüntüsü<br />
verecektir. Asla diğer arkadaşlarınız<br />
hakkında negatif görüşlerinizi paylaşmayınız.<br />
DÜNYA GÖRÜŞÜNÜZ; Yeni nesil şirketler<br />
toplumun tüm katmanlarından<br />
çalışanların barındığı hatta yabancı<br />
çalışanların da olduğu ortamlar<br />
olmaktadır. Böyle karmaşık yapı içerisinde<br />
her türlü dini ve siyasi görüşe<br />
sahip kişiler olabilir. Bu konularda<br />
oluşacak fikir ayrılıkları size karşı ön<br />
yargı oluşturacak ve çatışma oluşturacaktır.<br />
Şirket içi takım birliğinin oluşmasında<br />
bu tip konular çatışma noktası<br />
oluşturacak ve birliği bozacaktır.<br />
İŞİNİZLE ALAKALI GÖRÜŞÜNÜZ: Sahip<br />
olduğunuz işinizden hiç memnun<br />
olmayabilirsiniz hatta iş arıyor bile<br />
olabilirsiniz, bu sizin özelinizde<br />
kalması gereken en önemli olaylardan<br />
biridir. Bunun ortaya çıkması<br />
hele de yüksek rekabetin olduğu bir<br />
sektördeyseniz size karşı büyük bir<br />
güvensizlik oluşmasına sebep olabilir.<br />
Profesyonellik çerçevesinde her türlü<br />
görüşmenizi ve yeni iş arayışınızı<br />
içinizde yaşamalısınız, gerekirse ailenizle<br />
bile paylaşmamalısınız. İş arama<br />
sitelerinde iş arayışınız aktifse bunun<br />
88<br />
Mimar ve Mühendis
çalıştığınız iş yeri tarafından fark<br />
edilmesi riskine her zaman dikkat<br />
etmelisiniz.<br />
SOSYAL AĞ HESAPLARIMIZ: Yenidünya<br />
düzeninde sosyal ağlar vazgeçilmez<br />
bir parçamız oldu. Ancak<br />
çalıştığınız işyerindeki arkadaşlarınızın<br />
sosyal ağlardaki paylaşımlarınızı<br />
görmesi sizinle alakalı bilgilere<br />
kolayca ulaşmasını sağlayacak ve<br />
gizeminizi ortadan kaldıracaktır.<br />
Özel hayatınızı sadece yakın arkadaşlarınızla<br />
paylaşmanız sizi zor<br />
sorulardan koruyacaktır. İş arkadaşlarınızla<br />
sadece iş hayatını ilgilendiren<br />
sosyal ağlarda arkadaşlık<br />
etmelisiniz.<br />
KOMİK OLMAYIN: Espri hayatın vazgeçilmezidir.<br />
Hatta arkadaşlar arasında<br />
yapılan küçük şakalar çalışma<br />
hayatını zevkli kılan ve insanları<br />
birbirine kaynaştıran unsurlardır.<br />
İşte tam da burada ölçüyü belirleme<br />
noktasında sıkıntınız varsa size uzak<br />
durun derim.<br />
Profesyonellik<br />
çerçevesinde her<br />
türlü görüşmenizi<br />
ve yeni iş arayışınızı<br />
içinizde yaşamalısınız,<br />
gerekirse ailenizle bile<br />
paylaşmamalısınız.<br />
İş arama sitelerinde<br />
iş arayışınız aktifse<br />
bunun çalıştığınız<br />
işyeri tarafından<br />
fark edilmesi riskine<br />
her zaman dikkat<br />
etmelisiniz.<br />
TARAFTAR RUHU: Ülkemizde taraftarlık<br />
kimileri için din gibidir. Bu kadar radikal<br />
düşüncenin olduğu bir konuda aşırı<br />
tutucu olmak sizi işinizden edebilir.<br />
Duygularınızı kontrol etmekte problem<br />
yaşıyorsanız, taraftar gömleğinizi evde<br />
bırakmayı unutmayın yoksa…<br />
HEMŞEHRİCİLİK: Yeni şehirleşen toplumlarda<br />
iletişim oluşturma noktası<br />
olarak çok sık kullanılan bir olgudur.<br />
Kimi zaman doğum yeriniz, ciddi<br />
sıkıntılı durumlara yol açabilmektedir.<br />
Farklı bölgelerdeki ırk ve dini farklılıklar<br />
size karşı ön yargılı bir ortamın<br />
oluşmasına neden olabilir.<br />
Bu kadar kısıtlama sonrası arkadaşlarımızla<br />
ne konuşacağız diye kara kara<br />
düşünüyorsunuz. Size en kolay yolu<br />
söylemek isterdim ancak henüz keşfedilmiş<br />
tek bir reçetem yok. Ancak her<br />
türlü yasak sınırında ölçülü olabilmek<br />
ve paylaşılacak bilgilerinizin ölçüsünü<br />
en iyi belirleyebilecek kişi sizsiniz. Siz<br />
siz olun çalıştığınız işyerini ve arkadaşlarınızı<br />
iyi analiz etmeden kendinizin<br />
sınırlarını sınırsızca açmayın.<br />
Mart - Nisan 2014 89
GEZİ Su ile Dans: Rafting…<br />
Su ile Dans:<br />
Rafting…<br />
YAZI ve FOTOĞRAF: OSMAN ARI MAKİNE MÜHENDİSİ<br />
İş gezisi için geldiği İran’da misafirimiz olan kadim dostum<br />
Nihat Ismuk, sohbet sırasında bizi baharda rafting yapmaya<br />
memleketi Düzce’ye davet edince; memnuniyetle raftingi<br />
denemek için davetine icabet edeceğimi söyledim.<br />
İş gezisi seyri ilgimi çeken ancak şimdiye<br />
kadar denemediğim bir spordu. Mayıs<br />
ayının sonunda İstanbul’a geldiğimde hemen<br />
Nihat beyle irtibata geçerek rafting<br />
programını yapıyoruz. Acele etmemiz gerekiyor<br />
çünkü rafting için gideceğimiz Melen Çayı'ndaki<br />
su seviyesi düştüğünde rafting yapma imkanı<br />
kalmıyor. İstanbul’dan aile dostumuz Osman<br />
Goncagül’le birlikte ailecek Düzce’ye doğru yola<br />
çıkıyoruz. Akşamüstü Nihat ve Düzce’den katılacak<br />
arkadaşlarla buluşarak gece kalacağımız<br />
ve rafting yapacağımız Cumayeri Dokuzdeğirmen<br />
Köyüne gidiyoruz. Bilindiği gibi Melen çayı<br />
İstanbul’un su kaynaklarından.<br />
Melen çayını takip eden yol, bizi yeşilin binbir<br />
tonu içerisinde ve kuş sesleri arasında gerçeküstü<br />
bir yere getirdi. Bu bölge batı karadeniz<br />
bölgesinin başladığı yer. Her taraf göz<br />
alabildiğine orman. Hayvancılık ve arıcılık çok<br />
yaygın. Kalacağımız yer köyün bir hayli dışında,<br />
ormanın içinde ve Melen çayının kenarında ahşap<br />
evlerden oluşan bir tesis. Tabiat, su sesi ve<br />
kuş seslerine gece başlayan sağanak yağmurun<br />
sesinin karışmasıyla bize doğal bir resital sunuyor.<br />
Kuşların ne kadar çok anlatacakları varmış<br />
meğer… Akşam yemeğimizi yağmura rağmen<br />
dışarda çardakların altında yiyoruz.<br />
Sabah yağmur dinmiş ve sabah güneşiyle birlikte<br />
kuş seslerinin oluşturduğu koroya uyanıyoruz.<br />
Sabah namazından sonra Nihat beylerle birlikte<br />
ormanda kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Etraf<br />
baharla birlikte yeşilin binbir tonuna bürünmüş,<br />
insana her türlü telaşeden uzak huzur telkin ediyor.<br />
Çayın kenarında, çınar ağaçlarının altında<br />
kuş ve su sesleri arasında kahvaltımızı yapıyoruz.<br />
Kahvaltıdan sonra özellikle de çocukların<br />
heyecanla beklediği rafting var. Nihat, Osman<br />
Goncagül, ben ve çocuklardan oluşan bir grupla<br />
rafting yapacağız. Rafting kıyafetlerimizi ve can<br />
yeleklerimizi giyiyoruz. Ardından botumuzu da<br />
90<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 91
GEZİ Su ile Dans: Rafting…<br />
Botumuz büyük bir<br />
kayaya hızla çarptığında<br />
ise botta kimse kalmadı.<br />
Hepimiz teryuz olan<br />
bottan Melen’in soğuk<br />
suyuna düşmekten<br />
kurtulamadık.<br />
alarak raftinge başlayacağımız Dokuzdeğirmen<br />
köyüne gidiyoruz. Raftingde bize<br />
köyden genç bir rehber klavuzluk edecek.<br />
Rehberimiz bize önce rafting hakkında ve<br />
dikkat etmemiz gereken hususlarda bilgi<br />
veriyor. Ardından hep birlikte elimizdeki küreklerle<br />
bota ilk hareketi veriyoruz. Mevsim<br />
dolayısıyla su seviyesi çok yüksek değil. Bu<br />
durumda bizim gibi rafting acemileri için<br />
kolaylık sağlıyor. Ancak rafting, botla sakin<br />
sakin akıntıyla beraber çay suyunda ilerlemek<br />
değil elbette.. Aksine rafting çoşkun<br />
akıntıyla kimi zaman mücadele ederek,<br />
kimi zaman bottan beyaz köpüklü hırçın<br />
akıntıya düşerek yapılan yüksek adrenalli<br />
bir spordur.<br />
Rehberimiz de kontrollü bir şekilde uygun<br />
yerlerde bize bu heyecanı yaşattı. En<br />
çok da Osman Goncagül nasibini aldı bu<br />
heyecandan. Rehberin her numarasında<br />
Goncagül kendini Melen’in soğuk ve coşkulu<br />
akıntısında buldu. Botumuz büyük bir<br />
kayaya hızla çarptığında ise botta kimse<br />
kalmadı. Hepimiz tersyüz olan bottan<br />
Melen’in soğuk suyuna düşmekten kurtulamadık.<br />
Yaklaşık bir saat süren rafting<br />
maceramız konaklama yaptığımız yere<br />
ulaştığımızda son buldu. Melen Çayı'yla<br />
beraber yaptığımız heyecan dolu yolculuğumuzda<br />
olağanüstü manzaralara şahit<br />
olduk. Ancak ne yazık ki ortam müsait<br />
olmadığı için fotoğraf makinamı yanıma<br />
alamadım. Belki sırf fotoğraf çekmek için<br />
bu güzergah tekrar kat edilebilir. Doğrusu<br />
denemeye değer. Islanan rafting kıyafetlerimizi<br />
değiştirdikten sonra öğle yemeğimizi<br />
de orada yemeğe karar veriyoruz.<br />
Yemekten sonra seneye (ancak Melen’in<br />
sularının daha coşkun olduğu daha erken<br />
bir tarihte) tekrar gelmek üzere İstanbul’a<br />
geri dönüyoruz.<br />
92<br />
Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 93
KİTAPLIK<br />
Dünyada Yerel Yönetimler<br />
Murat Okcu,<br />
Hüseyin Özgür<br />
Seçkin Yayınları<br />
Küresel dünya, ülkelerin<br />
diğer ülkelerdeki idari<br />
yapı ve değişimleri takip<br />
etmesini her zamankinden<br />
daha fazla zorunlu<br />
kılmaktadır. Bu çerçevede,<br />
elinizdeki kitap<br />
özellikle yerel yönetimler<br />
açısından Türkiye'deki<br />
literatüre çok önemli<br />
katkılar sağlamaktadır.<br />
Kitapta, Türkiye'nin farklı<br />
üniversitelerinden 27<br />
akademisyen 21 farklı ülkenin<br />
yerel yönetimlerini<br />
çeşitli boyutlarıyla incelemektedir,<br />
Türkçe yazında<br />
ilk defa bir kitapta bu<br />
kadar çok sayıda ülke<br />
yerel yönetimi bir arada<br />
incelenmekte ve böylelikle<br />
okuyucuya bir karşılaştırma<br />
yapma olanağı<br />
sunulmaktadır. Ayrıca<br />
incelenen yerel yönetimlerin<br />
ne türden idari<br />
anlayış, kurum ve işleyişe<br />
sahip olduğunun ortaya<br />
konulması, Türkiye'deki<br />
yerel yönetimlerin dünyadaki<br />
yerinin tespiti<br />
açısından da önem arz<br />
etmektedir.<br />
Deprem ve Toplum<br />
Veysel Bozkurt<br />
Alfa Yayınları<br />
Çalışma, Körfez Depremi'nin<br />
sosyolojik boyutunu bir bütün<br />
olarak açıklama iddiasında<br />
değildir. Bunun yerine,<br />
Weberyen sosyolojisinin<br />
rasyonelleşme, bürokratik<br />
örgütlenme gibi aynı zamanda<br />
modernitenin de anahtar<br />
kavramları açısından depremin<br />
ağırlıklı olarak sosyolojik<br />
boyutu tartışılacaktır.<br />
Yerel Siyaset ve Belediyecilik<br />
İsmail Erdem<br />
İlke Yayıncılık<br />
Anılarda İstanbul<br />
Kolektif<br />
Kültür A.Ş /<br />
Araştırma Yayınları<br />
Anılarda İstanbul, ekonomi<br />
ve sanat dünyasına ait,<br />
İstanbul'a mal olmuş 34 ismin<br />
şehrimizle ilgili izlenimlerini<br />
içeriyor. Aynı zamanda<br />
yaşanmışlıklar üzerinden<br />
İstanbul'un bir dönemini de<br />
belgeleyen Anılarda İstanbul,<br />
tüm bu özellikleri ile son<br />
derece ilgi çekici bir niteliğe<br />
bürünüyor.<br />
Yapılan düzenlemelerle yerel yönetimler, daha etkin<br />
çalışan, şeffaf, hesap verebilen, çoğulculuğu esas alan ve<br />
katılımcı kurumlar haline getirilmiştir.<br />
Artık, yerel yönetimler,<br />
hemşehrilerini yönetim<br />
sürecine katarak sivil<br />
inisiyatifleri, yurttaş girişimlerini,<br />
gönüllü teşekkülleri,<br />
meslek odalarını,<br />
sendikaları ve akademik<br />
kuruluşları yönetimin<br />
paydaşı olarak görmek<br />
durumundadırlar. Bu anlayış<br />
doğrultusunda hazırlanan<br />
eser yerel yönetimlerin yeniden<br />
yapılanması konusunda<br />
önemli katkılar sağlayacaktır.<br />
Türkiye’de Yerel<br />
Yönetimler<br />
Yüksel Koçak<br />
Siyasal Kitabevi<br />
Yayınları<br />
Bu kitap, geçmişten günümüze<br />
Türkiye'de yerel<br />
yönetimlerin ortaya çıkışı<br />
ve gelişimi hakkındadır.<br />
Bu gelişim sürecinde<br />
Türkiye'de yerel yönetimlerin<br />
bugünkü duruma<br />
gelmelerinde hangi süreçten<br />
geçtikleri, bu süreçleri<br />
etkileyen iç ve dış etmenler<br />
eleştirel bir gözle irdelenmiştir.<br />
Yerel yönetimlerin<br />
üretilen hizmetlerden<br />
yararlananlara en yakın<br />
birim olmaları nedeniyle<br />
gerçekten yerel halkın<br />
gereksinimini karşılama<br />
doğrultusunda oluşup<br />
oluşmadıkları önem arz<br />
etmektedir. Dolayısıyla<br />
Türkiye'de yerel hizmetler<br />
geçmişte ne şekilde gerçekleştirilmekteydi<br />
Günümüz<br />
Türkiye'sinde yerel yönetimlerin<br />
oluşumu geleneksel<br />
bir oluşum mudur yoksa<br />
o dönemdeki gelişmelerin<br />
bir sonucu olarak kamu<br />
yönetiminin diğer yapılanmalarında<br />
olduğu gibi batı<br />
ülkelerinden mi alınmıştır<br />
Bu bağlamda, bu çalışmada<br />
Türkiye'de yerel yönetimlerin<br />
ortaya çıkış nedenleri<br />
tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />
94<br />
Mimar ve Mühendis
İNŞAAT FUARI 2014<br />
Yapı, İnşaat Malzemeleri, İş Teknolojileri<br />
Fuarı<br />
Sektör: Yapı-İnşaat<br />
Şehir: TÜYAP, Diyarbakır<br />
Fuar Tarihleri: 17.04.2014 – 20.04.2014<br />
Web: www.tuyap.com.tr<br />
TURKEY BUILD İSTANBUL 2014<br />
37. Yapı Fuarı<br />
Sektör: Yapı-İnşaat<br />
Şehir: İstanbul, TUYAP<br />
Fuar Tarihleri: 06.05.2014 – 10.05.2014<br />
Web: www.yemfuar.com<br />
İZMİR KİTAP FUARI<br />
Kitap ve Süreli Yayınlar Fuarı<br />
Sektör: Kitap<br />
Şehir: İzmir, Kültürbank<br />
Fuar Tarihleri: 19.04.2014 – 27.04.2014<br />
Web: www.tuyap.com.tr<br />
OTOMOTİV YAN SANAYİ<br />
Otomotiv, Yan Sanayi ve Yedek Parça Fuarı<br />
Sektör: Otomotiv<br />
Şehir: Bursa, TUYAP<br />
Fuar Tarihleri: 07.05.2014 – 10.05.2014<br />
Web: www.tuyap.com.tr<br />
IHS KONYA 2014<br />
Isıtma, Soğuma, Havalandırma ve<br />
Doğalgaz Sistemleri Fuarı<br />
Sektör: Enerji, Isı, Havalandırma<br />
Şehir: Konya, TUYAP<br />
Fuar Tarihleri: 15.05.2014 – 18.05.2014<br />
Web: www.tuyap.com.tr<br />
AIRPLUS İSTANBUL<br />
Havacılık Teknolojileri ve Ekipmanları<br />
Fuarı<br />
Sektör: Havacılık<br />
Şehir: IFM, Yeşilköy<br />
Fuar Tarihleri: 05.05.2014 – 08.05.2014<br />
Web: www.airplusistanbul.com<br />
BOAT SHOW 2014<br />
Motor ve Yelkenli Tekneler Fuarı<br />
Sektör: Denizcilik<br />
Şehir: İstanbul, Haliç Kongre Merkezi<br />
Fuar Tarihleri: 30.04.2014 – 24.05.2014<br />
Web: www.boatshow.com.tr<br />
Mart - Nisan 2014 95
ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER<br />
96<br />
Mimar ve Mühendis