14.01.2015 Views

d77085b866

d77085b866

d77085b866

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Mimar ve Mühendis Kasım - Aralık 2013 Sayı: 74<br />

Sayı: 74 Kasım - Aralık 2013<br />

74<br />

Türkiye’de AR-GE VE<br />

İNOVASYON YÖNETİMİ<br />

TÜRKİYE’DE AR-GE VE İNOVASYON YÖNETİMİ<br />

İNSANIN YAŞADIĞI ŞEHRİ<br />

SEVMESİ BİR ŞUUR HÂLİDİR<br />

GÖKDELENLER VE GETTOLAR<br />

İNANCIMIZIN NERESİNDE<br />

İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II


Sayı: 74 Kasım - Aralık 2013<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan<br />

Murat Özdemir<br />

Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü<br />

Yunus Emre Tozal<br />

yunusemre@mmg.org.tr<br />

Yayın Kurulu<br />

Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,<br />

Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı,<br />

Mehmet Kürşat Çapar, Atilla Yeğin<br />

Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar<br />

Mesut Uğur, Avni Çebi,<br />

Ahmet Erkoç<br />

Yayın Danışma Kurulu<br />

Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan<br />

Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,<br />

Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu<br />

Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,<br />

Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler<br />

İletİşİm Adresİ<br />

Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul<br />

Tel: 212 217 51 00<br />

Fax: 212 217 22 63<br />

Web: www.mmg.org.tr<br />

E-posta: mmg@mmg.org.tr<br />

ABEMEDYA<br />

Yayın Koordİnatörü<br />

İsmail Şaşmaz<br />

ismail.sasmaz@abemedya.com<br />

Edİtör<br />

Fatih Göksu<br />

Görsel Yönetmen<br />

Ersan Topuz<br />

Renk Ayrımı<br />

Muhammet Dilsiz<br />

Reklam<br />

Gizem Tokgöz<br />

gizem.tokgoz@abemedya.com<br />

Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7<br />

Mecidiyeköy/İstanbul<br />

Tel: 212 273 27 50<br />

Fax: 212 273 27 51<br />

Web: www.abemedya.com<br />

EDitörden…<br />

Ar-Ge ve İnovasyon başlığı<br />

altında hazırladığımız ve<br />

2013 yılının son sayısı olan<br />

Mimar ve Mühendis Dergisi<br />

ile sizlerle tekrar birlikteyiz.<br />

Kasım ve Aralık aylarını<br />

kapsayan bu sayımızda<br />

da beklentileri karşılayan<br />

bir içerik ile sizleri<br />

buluşturuyoruz.<br />

Dergimiz içerisinde yer<br />

alan dosya bölümümüz<br />

için bu sayıda “Ar-Ge ve<br />

İnovasyon” konusunda<br />

karar kıldığımızda yayın<br />

kurulunda bulunan<br />

herkesin aklına şu soru<br />

geldi; “acaba bu kadar geniş<br />

ve gerekli bir konuya nasıl<br />

başlanır, bu konu nasıl<br />

anlatılır ne nasıl bitirilir”.<br />

Gerçekten de Ar-Ge ve<br />

inovasyon konusunun<br />

önemi özellikle mimar<br />

ve mühendis odaklı bir<br />

dergi çıkardığımız için<br />

çok fazladır. Araştırma ve<br />

deneysel geliştirme (Ar-Ge),<br />

insan, kültür ve toplumun<br />

bilgisinden oluşan bilgi<br />

dağarcığının artırılması<br />

ve bu dağarcığın yeni<br />

uygulamalar tasarlamak<br />

üzere kullanılması için<br />

sistematik bir temelde<br />

yürütülen yaratıcı<br />

çalışmalardır. Tanımdan<br />

da anlaşılacağı üzere Ar-Ge<br />

ve inovasyon konusunda<br />

ana kelime ‘bilgi’dir. Bilgi<br />

çağı olarak adlandırılan<br />

son yıllarda, üretimin<br />

belirleyicisi emek ya<br />

da sermaye değil bilgi<br />

olmuştur. Günümüz bilgi<br />

toplumunda da bilgi<br />

üretmenin temelinde<br />

araştırma geliştirme<br />

faaliyetleri yer almaktadır.<br />

Ar-Ge’nin “araştırma”sı,<br />

bilinmeyeni bilmeye,<br />

öğrenmeye yönelik<br />

yapılan bilimsel, teknolojik<br />

faaliyetlerken, ”geliştirme”<br />

ise, mevcut bilgiyi ya<br />

da teknolojiyi yeni<br />

düzenlemelerle daha iyiye<br />

doğru götürme faaliyetidir.<br />

Araştırma geliştirme ve<br />

inovasyon yatırımları<br />

bir ülkenin gelişmişlik<br />

düzeyini önemli<br />

ölçüde etkilediği gibi,<br />

işletmelerinde büyümesini<br />

ve gelişmesini etkiler,<br />

rekabet düzeyini arttırır.<br />

Rekabet üstünlüğüne<br />

sahip dünya işletmelerine<br />

baktığımızda, bunun<br />

temel nedeninin Ar-Ge<br />

yatırımlarına ayırdıkları<br />

yüksek paylar olduğunu<br />

Mimar ve Mühendis Kasım - Aralık 2013 Sayı: 74<br />

TÜRKİYE’DE AR-GE VE İNOVASYON YÖNETİMİ<br />

görebiliriz. Biz de buradan<br />

yola çıkarak bu konuyla<br />

ilgili olarak ülkemizin önde<br />

gelen iş adamlarından,<br />

yöneticilerinden,<br />

üniversitedeki<br />

hocalarımızdan maksimum<br />

düzeyde faydalanarak kimi<br />

zaman onlardan yazılar<br />

aldık kimi zamansa onlarla<br />

söyleşiler yapma şansı<br />

yakaladık.<br />

Tabi ki dergimizde her<br />

sayımızda olduğu gibi<br />

kültür sanat bölümümüzü<br />

oluşturan sinema, kitaplık<br />

ve gezi sayfalarıyla<br />

eğlenceli hale getirirken<br />

şehirlerimiz üzerine değerli<br />

yazılar koymayı da ihmal<br />

etmedik.<br />

Hayırlı bir yıl geçirmeniz<br />

dileğiyle…<br />

Ar-Ge’nin “araştırma”sı, bilinmeyeni<br />

bilmeye, öğrenmeye yönelik yapılan<br />

bilimsel, teknolojik faaliyetlerken,<br />

”geliştirme” ise, mevcut bilgiyi ya da<br />

teknolojiyi yeni düzenlemelerle daha<br />

iyiye doğru götürme faaliyetidir.<br />

Türkiye’de Ar-Ge Ve<br />

iNOVASyON yÖNeTiMi<br />

74<br />

iNSANIN yAŞAdIĞI ŞeHri<br />

SeVMeSi Bir ŞUUr HÂLidir<br />

GÖkdeLeNLer Ve GeTTOLAr<br />

iNANCIMIZIN NereSiNde<br />

irAN’IN ÇATISI: deMAVeNd II<br />

Basım<br />

Bilnet Matbaacılık<br />

444 44 03<br />

Yayın Türü<br />

İki ayda bir yayınlanır.<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Ücretsizdir<br />

Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir.<br />

Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.<br />

"Dergimizin 75. Ocak-Şubat ayları sayısı,<br />

dosya konusu "Enerjisini Arayan Türkiye"<br />

olarak hazırlanmaya başlanmıştır.<br />

Dergimize yazı yazarak, konu başlığı veya<br />

yazar önererek, reklam bularak veya vererek<br />

katkı sağlamak isteyen okurlarımız dernek<br />

sekreteryası ile irtibata geçebilirler.<br />

2014 yılı itibariyle dergimizi e-dergi<br />

şeklinde de yayınlamayı planlamaktayız.<br />

Yeni yılda ayrıca dergimizin bayi satışı<br />

ile daha geniş kitlelere ulaşmasını da<br />

hedeflemekteyiz. Yaklaşık 3.000 adet<br />

basarak dağtımını ücretsiz yaptığımız<br />

dergimiz, 75. sayımız ile birlikte aidatını<br />

düzenli ödeyen üyelerimiz, ilgili kamu,<br />

özel ve sivil toplum kuruluşları, üniversite<br />

ve basından oluşan bir dağıtım listesine<br />

gönderilecektir."


22<br />

KAPAK<br />

ARGE VE İNOVASYON Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, uluslararası<br />

düzeyde rekabet edebilmek için, araştırma temelinin güçlendirilmesi ve<br />

yapılandırılması yolunda yeni mekanizmalar geliştirirken, oluşturulacak bir bilim<br />

ve teknoloji politikası çerçevesinde teknoloji üretme olanaklarını geliştirmelidir.<br />

Her şeyden önce gsyih’den ar-ge’ye ayrılan pay çıkartılmalı ve ayrılan bütçenin<br />

katma değeri yüksek, dünya ölçeğinde rekabet edebilir ürün ve teknolojilerin<br />

geliştirilmesi gibi doğru kaynaklara aktarılması sağlanmalıdır.<br />

Mimar ve<br />

Mühendis<br />

74<br />

ETKİNLİKLER<br />

12 OSMAN ŞAHBAZ, ATV AVRUPA'YA<br />

KONUK OLDU<br />

5 KITADAN UZMANLAR,<br />

'YAŞANABİLİR ŞEHİRLER'İ ANLATTI<br />

MMG’DEN ASKON ‘A ZİYARET<br />

Diyarbakır Şubesi’nden<br />

Saadet Partisi’ne Ziyaret<br />

16<br />

MİMARLIK<br />

Gökdelenler ve Gettolar İnancımızın Neresinde<br />

88<br />

78<br />

SÖYLEŞİ<br />

İnsanın Yaşadığı Şehri Sevmesi Bir Şuur Halidir<br />

MAKALE<br />

82 Araştirma Üniversitelerinin<br />

Temel Özellikleri<br />

Abdullah Atalar<br />

MAKALE<br />

87 Hayal Et, Yenilik Bul<br />

MAHMUT ÇELİK<br />

KİTAPLIK<br />

ÇİZGİ YORUM<br />

DEMAVEND II


Evet, ülkemiz bugün içinde<br />

bulunduğu gelişmişlik<br />

seviyesini hak etmemektedir.<br />

Ülkemizi gelişmekte olan<br />

ülkeler statüsünden gelişmiş<br />

ülkeler statüsüne sokmak<br />

için, geçmiş zamanları<br />

telafi etmek adına, bir nevi<br />

seferberlik havası içinde<br />

çalışmalı ve üretmeliyiz.<br />

"İki günü bir olan ziyandadır"<br />

Mimar ve Mühendis dergimizin 74. sayısında ülkemiz için çok önemli olan bir konuyu dosya<br />

konusu olarak işliyoruz. “AR-GE ve İNOVASYON”.<br />

Ar-Ge kavramı, Araştırma ve Geliştirme olan açılımı ile meramını, hepimizin<br />

anlayabileceği şekilde, anlatabilirken yaygın olarak kullanılan “inovasyon” kelimesi için<br />

aynı şeyi söylemek pek mümkün olmamaktadır. Oysa inovasyon kelimesinin karşılığı<br />

olarak dilimizde var olan “yenilik” veya Türk Dil Kurumu’nun, “innovation”ın kök anlamını direkt olarak<br />

daha iyi yansıttığını düşünerek önerdiği, “yenileşim” kelimesini de pekala kullanabiliriz. Gerçi bizde de<br />

gerek dosya konusu başlığında gerekse makalelerde alışıla geldiği gibi inovasyon kelimesi kullanıldı ise de,<br />

belki bu konuya da “inovatif” bir yaklaşım getirerek artık bundan sonra bizden olan bir kelimeyi “yeniliği”<br />

kullanmak daha doğru olacaktır.<br />

Evet, ülkemiz bugün içinde bulunduğu gelişmişlik seviyesini hak etmemektedir. Ülkemizi gelişmekte olan<br />

ülkeler statüsünden gelişmiş ülkeler statüsüne sokmak için, geçmiş zamanları telafi etmek adına, bir nevi<br />

seferberlik havası içinde çalışmalı ve üretmeliyiz. Ülkemiz adına gerçek bir gelişmeden bahsedebilmek<br />

için bilim, sanayi, teknolojideki yerimizden ve bu alanlarda ürettiklerimizden bahsetmemiz gerekmektedir.<br />

Özellikle de katma değeri yüksek, insanların hayatlarını kolaylaştıran üretimlerimizden. Bugün artık<br />

üretimin kıymeti eskilerin deyimiyle “yükte hafif pahada ağır” olmasıyla değerlendirilmektedir. Bugün<br />

birçok imalatın içerisinde bulunan, bir yapı malzemesi olarak da kullanılan çeliğin kilosu 1,5 TL’dir. 1<br />

kg paslanmaz çelik 8,5 TL, 1kg beton 4 kuruş iken, 1.800TL olan 112 gr ağırlığındaki bir akıllı telefonun<br />

kilosu ise 20.000.-TL’ye gelmektedir. İleri teknolojiler ürettikleri yüksek katma değerler ile toplumlarının<br />

kalkınmışlıklarına büyük katkı sağlamaktadır.<br />

Bu teknolojiye ulaşmak elbette ki kısa vadede ve kolaylıkla olacak bir şey değildir. Ancak gerek kamu<br />

olarak gerekse özel sektör olarak hedefimizi her alanda bu yöne çevirmeli ve yenilikçi üretimlere öncelik<br />

vermeliyiz. Yenilikçi ürünleri bulmak ve geliştirmek için de bu konuda arayış içinde olmak ve araştırma<br />

geliştirme faaliyetlerine önem vermek gerekmektedir. Burada da öncelikle üretim ve çalışma algımızı<br />

mevcut kabullerimizi de gözden geçirmemiz gerekecektir.<br />

Bizim yetiştirilme tarzımızda, son zamanlarda değişiklik göstermekle birlikte, yenilikçi fikirler ve bu<br />

yönde araştırma yapılması maalesef pek teşvik edilmediği gibi bir miktar önü alınmaya da çalışılmıştır.<br />

Mesela “eski köye yeni adet getirmek” hoş karşılanmamış ve yeni bir fikir veya uygulamayla gelenler “icat<br />

çıkarmakla” suçlanmıştır! Oysa Ar-Ge ve yenilikçilik (inovasyon) de işte tam böyle bir şeydir. Eski köye<br />

yeni adet getirmek ve icat çıkarmak amacıyla araştırma ve geliştirme yapmak.<br />

Yeni bir ürün geliştirmek, mevcut ürünün kalite ve standardını yükseltmek, maliyetini düşürmek ve<br />

verimliliği arttıracak yeni üretim teknolojileri geliştirmek için yapılan araştırma geliştirme faaliyetlerinin<br />

sonucu orta ve uzun vadede ortaya çıkmaktadır. Ancak, artık bilgi çağını yaşadığımız bu zaman diliminde<br />

uluslararası alanda rekabet edebilmek için öncelikle bilgiye, yani araştırma geliştirme faaliyetlerine<br />

yatırım yapmak gerekmektedir. Bu noktada akıllara yumurta mı tavuktan çıkar yoksa tavuk mu<br />

yumurtadan çıkar sorusu gibi Ar-Ge yapan şirketler mi büyür, yoksa büyük şirketler mi Ar-Ge yapar<br />

sorusu akla gelebilir. Ar-Ge harcamaları ile ülkelerin gelişmeleri arasında görülen doğrusal ilişki, Ar-Ge<br />

harcamalarının ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü olduğunu göstermektedir. İsrail ve İrlanda<br />

gibi ülkelerin Ar-Ge sayesinde refah seviyelerini 3-4 kat arttırdıkları bilinmektedir.<br />

Ar-Ge çalışmaları, başlangıçta neyin nasıl yapılacağının bilinmemesinden ve bu alanda yapılan<br />

harcamaların kısa vadede ve her zaman da kar olarak geri dönemeyebileceğinden, bir risk olarak<br />

görülebilir ancak Beyazıd-ı Bistami hazretlerinin dediği gibi aramakla bulunmaz ama bulanlar<br />

arayanlardı.<br />

Yenilikçilik (inovasyon) de sadece yeni bir ürün tasarlanması olarak değerlendirilmemelidir. Öyle<br />

ki, yenilikçi, insanların hayatlarını kolaylaştıracak ve katma değer üretecek yaklaşımlara eğitimden<br />

yönetime, pazarlamadan müşteri ilişkilerine, ticaretten hizmet sektörüne kadar hayatın her alanında<br />

ihtiyaç duyulmaktadır. Onun için yenilikçi yaklaşımlar sadece şirketlerin ticari rekabet gücünü<br />

arttırma aracı değil, bir yaşam şekli olarak görülmeli ve bu sayede toplumsal faydanın sürdürülebilirliği<br />

sağlanmalıdır. Bunu sağlayacak olan da şüphesiz insan kaynağımız olacaktır. Dolayısıyla, mevcut<br />

kalıpların dışında sorgulayıcı ve üretken, yeniliklere ve dünya ile rekabete açık, hayal gücü gözlem<br />

yeteneği ile beslenen araştırmacı bireyler yetiştirmeli ve bu özellikteki girişimciler desteklemelidir.<br />

Gelişme yolunda ivme kazanan ülkemizin hız kesmeden yoluna devam edebilmesi için tüm faaliyetlerinin<br />

temelinde araştırma, geliştirme, yenilikçilik ve katma değer bulunmalıdır. Ama bütün bunlar netice<br />

itibariyle insanların hayatının kolaylaşmasına, onları daha fazla maddiyat ve tüketim bağımlısı<br />

yapmadan insani ilişkilerini geliştirmelerine ve toplumsal huzura hizmet etmelidir.<br />

“İki günü bir olan ziyandadır” anlayışıyla her yeni günümüzü bir öncekinden daha verimli ve üretken<br />

geçirmenin yollarını ararken bu dünyada bulunmamızın esas gayesini hiçbir zaman hatırımızdan<br />

çıkarmamız duasıyla…<br />

Murat ÖZDEMİR<br />

MMG Genel Başkanı


ETKİNLİK<br />

MMG KAHVALTILI ÇALIŞMA TOPLANTISI<br />

Üsküdar Beld. Başkanı Mustafa Kara:<br />

"Şehirlerimizi merhametli şehirlere dönüştürmek zorundayız"<br />

Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği kahvaltılı çalışma<br />

toplantısında işadamları, akademisyen ve siyasetçilerle bir araya geldi. “Yerel Yönetimlerde Tecrübe<br />

Paylaşımı ve Tavsiyeler” başlıklı bir sunum yapan Mustafa Kara, Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe<br />

taşıyabilmemiz için, sürdürülebilir şehirler inşa etmemiz gerektiğini, yerel yönetimleri güçlendirerek oligarşik<br />

bürokrasiden kurtarmamız gerektiğini söyledi. Toplantıya Maltepe Belediyesi AK Parti Başkan Aday Adayı<br />

Kadem Ekşi, Kartal Belediyesi AK Parti Aday Adayı Mehmet Osmanlıoğlu, Eyüp Belediyesi AK Parti Başkan<br />

Adayı Abdullah Çelik ve yine Maltepe Belediyesi AK Parti Başkan Aday Adayı Atilla Üstündağ da katıldı.<br />

MMG Başkanı<br />

Murat Özdemir:<br />

"Mimar Sinan mevcut dokuya ve<br />

kendine olan saygısından dolayı<br />

Bursa’da eser inşa etmedi."<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği,<br />

sponsorluğunu Filizler Köftecisi’nin<br />

yaptığı Kahvaltılı Çalışma Toplantısı,<br />

Barcelo Eresin Topkapı Hotel’de yapıldı.<br />

Açılışını Mimar ve Mühendisler Grubu Genel<br />

Başkan Yard. Mahmut Çelik’in yaptığı<br />

toplantıda konuşan MMG Başkanı Murat<br />

Özdemir, MMG’nin kanun koyucu ve uygulayıcılara<br />

yol gösterme sorumluluğunu<br />

yerine getirdiğini belirtti. 2013-2014 Dönemiyle<br />

birlikte MMG’de aylık düzenlenen<br />

panelleri sempozyuma dönüştürdüklerini<br />

ifade eden Murat Özdemir, MMG’nin aylık<br />

dergi dosyalarını ve sempozyum konularına<br />

değinerek MMG’nin yeni döneminde<br />

yapacağı çalışmaları anlattı.<br />

Mustafa Kara’nın isminin altındaki belediye<br />

başkanlığı ünvanından değil, ünvanının<br />

üstündeki isminden ötürü MMG için<br />

önemli olduğuna ve bir vefa gereği olarak<br />

kendisine teşekkür etmek istediklerini<br />

belirten Murat Özdemir, 2 sene önce<br />

Üsküdar Belediyesi ile birlikte düzenledikleri<br />

"Şehirlerimizin Geleceği Tehditler<br />

Fırsatlar" Sempozyumda şehirciliğin ana<br />

hatlarını ortaya koyduklarını belirtti. Şehirlerimizin<br />

nereye doğru gittiği konusu,<br />

herkesin gündeminde olması gerektiğini<br />

6<br />

Mimar ve Mühendis


söyleyen Murat Özdemir Murat Özdemir,<br />

"Yerel yönetimlerin görevi sadece çöp toplamak<br />

ve teknik belediyecilik hizmetlerini<br />

vermenin çok ötesinde şehir yapılanmasını<br />

ve kültürünü oluşturması açısından<br />

büyük önem taşımaktadır" diyerek yerel<br />

yönetimlerin önemini anlattı.<br />

Gündemde çok tartışılan Çamlıca Camii<br />

tartışmalarına da değinen Murat Özdemir,<br />

şehirciliğin bir uzmanlık işi olduğunu belirterek,<br />

MMG’nin Çamlıca Camii’ne karşı<br />

olmadığını ama usul, tartışma ve süreçle<br />

ilgili ciddi sıkıntılar olduğu için açıklama<br />

yapmak zorunda kaldığını belirtti. Çokluklarla<br />

övünen bir millet olmadığımızın<br />

altını çizen Murat Özdemir, bir STK olarak<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu’nun üzerine<br />

düşen kanun koyucu ve uygulayıcılara<br />

karşı ortada olan yanlışların düzeltilmesi<br />

amacıyla uyarmak zorunda olduğunu<br />

belirtti. Mimar Sinan'ın mevcut dokuya ve<br />

kendine olan saygısından dolayı Bursa’da<br />

eser inşa etmediğini, Mimar Sinan’ın<br />

Üsküdar Beld. Başkan Yardımcısı Hilmi Türkmen: “İstanbul’u bir finans<br />

merkezi yapalım ama bu kadar yabancı yatırımcı alarak uluslararası<br />

şirketlerle ne kadar doğru projeler yapıyoruz bunu ciddi bir şekilde<br />

tartışmalıyız.” “Bu gidişatın direksiyonu bizde ama gazı freni kimde<br />

bilinmiyor.” Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe taşıyabilmemiz<br />

için, sürdürülebilir şehirler inşa etmemiz gerekiyor. Yerel yönetimlerin<br />

güçlenerek oligarşik bürokrasiden kurtulmamız lazım.<br />

inanç ve geleneğinden beslenen bizim<br />

arkadaş, abi ve büyüklerimizin döneminde,<br />

Ulu Caminin arkasına hoyratça<br />

gökdelenlerin dikildiğini söyleyen Murat<br />

Özdemir, zamanı geldiğinde bu ve benzer<br />

binaları yıkmanın, bir övünç kaynağı ve<br />

hizmet olacağını ifade etti. Oda seçimlerinin<br />

yaklaştığını belirten MMG Başkanı<br />

Murat Özdemir, tüm mimar ve mühendislerin<br />

oda seçimlerini ciddiye almalarını,<br />

belediyelere mühendis alımı yapılırken<br />

oda seçimi kaydının aslında bir zorunluluk<br />

olması gerektiğini söyledi.<br />

Üsküdar Belediye Başkan<br />

Yardımcısı Hilmi Türkmen:<br />

“Üsküdar’a Hizmet Edeceğiz.”<br />

Selamlama konuşması yapan Üsküdar<br />

Beld. Başkan Aday Adayı Hilmi Türkmen,<br />

Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa<br />

Kara’nın geldiğinde ezberleri bozduğu gibi,<br />

aday olmama kararıyla da ezberleri bozduğunu<br />

söyledi. Üsküdar Belediye Başkanı<br />

Mustafa Kara’nın yaptığı ve şu an devam<br />

eden projeleri ve hizmetleri devam ettirerek,<br />

daha güçlü, STK’larla birlikte daha<br />

organize ve bizzat uygulama aşamasında<br />

Kasım - Aralık 2013 7


ETKİNLİK<br />

da uygulayarak güzel faaliyetler yapacaklarını<br />

ifade etti.<br />

Üsküdar Belediye<br />

Başkanı Mustafa Kara:<br />

"Bürokrasinin kendisi de<br />

bürokrasiden şikayetçi…"<br />

Konuşmasına Üsküdar’ın zenginliklerini<br />

anlatarak başlayan Mustafa Kara, 1352’den<br />

itibaren İslam’la şereflenen, 101 yıldır<br />

fethi gören bir ilçe olduğunu ifade etti.<br />

Üsküdar’dan ilham alan birçok sanatçının<br />

olduğunu söyleyen Mustafa Kara, Üsküdar’ın<br />

ancak “İslam Şehri” kavramıyla anlaşılabileceğini,<br />

aynı zamanda Anadolu’nun bittiği son<br />

sancak noktası olduğunu belirtti. Üsküdar’ın<br />

tarihinin Battal Gazi efsanesiyle başladığını,<br />

1352 yılında Kız Kulesi dahil fethedildiği<br />

günden bu yana önemli bir konumda olduğunu<br />

söyledi.<br />

“İstanbul’u bir finans merkezi yapalım ama<br />

bu kadar yabancı yatırımcı alarak uluslararası<br />

şirketlerle ne kadar doğru projeler<br />

yapıyoruz bunu ciddi bir şekilde tartışmalıyız.”<br />

Diyen Mustafa Kara, “Bu gidişatın<br />

direksiyonu bizde ama gazı freni kimde<br />

bilinmiyor.” Diyerek, gelecek planlarımızı<br />

hakikaten gözden geçirmemiz gerektiğini<br />

söyledi. İktidarın işinin çok zor olduğunu, bir<br />

yandan bağımsızlık mücadelesi verdiğimizi,<br />

diğer yandan yabancı sermayeye kapı açarak<br />

ekonomik olarak dik durmaya çalışmanın<br />

ciddi bir zorluk yarattığını söyleyen Mustafa<br />

Kara, ileride şehirlerimizi terk etmemek için,<br />

çok katlı yapılarda hayatı kendimize zehir<br />

etmememiz için bugünden geleceğimizi inşa<br />

etmenin önemini anlattı.<br />

Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe<br />

taşıyabilmemiz için, sürdürülebilir şehirler<br />

inşa etmemiz gerektiğinin altını çizen<br />

Mustafa Kara, yerel yönetimlerin güçlenerek<br />

oligarşik bürokrasiden kurtulmamız<br />

gerektiğini söyledi. Bürokrasinin kendisi de<br />

bürorasiden şikayetçi olduğunu söyleyen<br />

Mustafa Kara, “Bürokrasiyi ne kadar aşıyorsanız<br />

o kadar başarılı oluyorsunuz” dedi. Şu<br />

anda 657 nolu devlet kanununun da revize<br />

edilmesi gerektiğini belirten Mustafa Kara,<br />

siyasetin çıkmazlarına bakıp da taşın altına<br />

elimizi koymaktan çekinmememizi, dışarıdan<br />

gazel okumakla siyasetin yapılmayacağını,<br />

bu yüzden aday adayı olmanın ciddi bir adım<br />

olduğunu ifade etti.<br />

“Eskinin Dergahları ve tekkeleri,<br />

bugünlerin Vakıf ve STK’ları olmalıdır.”<br />

Sistemi ve devleti daha iyi tanıyabilmek ve<br />

daha iyi hizmet edebilmek için siyasetin<br />

çok önemli olduğunu ama siyasetin içinde<br />

de kaybolmamamız gerektiğini söyleyen<br />

Mustafa Kara, “çocuklarımız üzerinde çalışmalarımızı<br />

arttırmalıyız” dedi. Bu yüzden<br />

İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile işbirliği<br />

yaparak Üsküdar Çocuk Üniversitesi’nin<br />

kurduklarını söyledi. Gençlerin eğitiminin,<br />

şehirlerimize verdiğimiz önem kadar Dergahların<br />

ve tekkelerin bugünlerin STK’ları<br />

olduğunu söyleyen Mustafa Kara, o günün<br />

şartlarında sanatın, tarihin ve bilimin<br />

merkezleri olan bu yerlerin boşluklarını,<br />

bugünlerde STK’ların doldurması gerektiğini<br />

söyledi. MMG’nin bu anlamda eğitimin<br />

gelişimiyle birlikte ciddi projeler üretmesi<br />

gerektiğini söyleyen Mustafa Kara, yeni<br />

dönemde ülke olarak eğitimi uluslararası<br />

standartlara taşımak zorunda olduğumuzun<br />

altını çizdi.<br />

8<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 9


ETKİNLİK<br />

TÜRKİYE KONUT SEKTÖRÜNÜN GELECEĞİ KONUT<br />

KONFERANSI’NDA MASAYA YATIRILDI<br />

Konut Konferansı 2013”te ödüllü ve konusunun uzmanı uluslararası konuşmacılar “konut”u, sektörün<br />

günümüzde yaşadığı değişimler ile birlikte mercek altına aldı. “Yeni Yollar” temasıyla düzenlenen konferansta,<br />

değişen kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları çerçevesinde, ülke ekonomisi ve Türk yapı sektörünün<br />

lokomotifi olan “konut” sektörünün önümüzdeki dönemde yaşayacağı dönüşüm ele alındı.<br />

Yapı sektörünün bilgi merkezi Yapı-<br />

Endüstri Merkezi tarafından bu yıl<br />

dördüncü kez düzenlenen Konut Konferansı,<br />

sektör profesyonelleri ile birlikte dünyaca<br />

ünlü uzmanları ağırladı. Çuhadaroğlu, Kale<br />

Kilit Dış Ticaret, Optimum Proje & Danışmanlık<br />

ve Siemens Ev Aletleri ana sponsorluğunda;<br />

Vorne sponsorluğunda ve Ulus Yapı<br />

alt sponsorluğunda düzenlenen konferansa,<br />

YEM Etkinlik Salonu ev sahipliği yaptı.<br />

“Konut Konferansı 2013”ün temasını, değişen<br />

kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları<br />

çerçevesinde “Yeni Yollar” oluşturdu.<br />

Konferansın moderatörü olan, Cushman<br />

& Wakefield’in Yönetim Kurulu Başkanı,<br />

Emlak Konut GYO Yönetim Kurulu Üyesi<br />

ve ULI Türkiye Başkanı Haluk Sur, konferansta<br />

yaptığı konuşmada, 7 milyarlık<br />

dünya nüfusunun yüzde 50’si yani 3.5<br />

milyarı kentlerde yaşarken, 3.5 milyar<br />

insanın da kırsalda yaşadığını hatırlattı<br />

ve şunları söyledi: “Kentlerdeki 1,2 milyar<br />

insan gecekondularda, son derece sağlıksız<br />

koşullarda, teneke evlerde yaşıyor, 100<br />

milyon kişi ise evsiz. Nüfus artışına paralel<br />

olarak tabii kaynaklara, enerjiye olan talep<br />

giderek artıyor. Yapılan araştırmalar, 2050<br />

senesine geldiğimizde 2,8 tane gezegene<br />

ihtiyacımız olacağını gösteriyor. Dolayısıyla<br />

süratle bir şeyleri değiştirmemiz,<br />

dönüştürmemiz, sürdürülebilir yaşam<br />

alanlarının oluşturmamız gerekiyor. BM<br />

Habitat’ın raporuna göre 2050’ye kadar<br />

600 milyon konutun yapımı öngörülüyor.<br />

Bunun yalnızca 200 milyonu Çin’de. Enerji<br />

tüketiminin ve çevre kirliliğinin önemli<br />

bir kısmının konuttan kaynaklandığını göz<br />

önüne alırsak konut meselesine ‘Yeni Yollar’<br />

başlığı altında farklı bir perspektiften<br />

bakmamız gerekiyor” dedi.<br />

“Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve<br />

Yeni Yollar” panelinde Haluk Sur’a eşlik<br />

eden, DKY İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı<br />

ve KONUTDER Başkan Yardımcısı Ali<br />

Dumankaya da, konut sektöründe aşılması<br />

gereken ana meseleler, nerede sıkıntı<br />

yaşandığı ve sektörün gelecek açısından<br />

sunduğu fırsatlar üzerine şöyle konuştu:<br />

“1999 depremi konut sektörü için bir<br />

milat oldu. 17 Ağustos’tan sonra uyandık,<br />

kentsel dönüşümle başlayan süreç<br />

devam ediyor. Biz firmalar olarak kentsel<br />

dönüşüme odaklanmak zorundayız. Bu<br />

lokomotifin doğru yöne gitmesi adına öncü<br />

olmak zorundayız. 2012’de bakanlıklar<br />

kuruldu, enerji verimliliği, yeşil binalar<br />

gibi farklı şeyler konuşmaya başladık.<br />

Mütekabiliyet yasası çıktı, tüketici kanunu<br />

yenilendi, KDV yasası değişti, kentsel<br />

dönüşümle ilgili 6306 sayılı afetle ilgili bir<br />

yasa çıktı, yönetmelikler değişti. Bu yeni<br />

yasalarla birlikte artık hiçbir şey eskisi gibi<br />

olmayacak. Bir yol ayrımındayız. Geçmişte<br />

yaptığımız gibi iş yapamayacağımızı artık<br />

hepimiz öngörebiliyoruz. 300 bin farklı kişi<br />

ve kuruluşun iş yaptığı, istihdama yüzde<br />

6 civarında katkı yapan bir sektörden<br />

bahsediyoruz. İnşaat sektörünün yüzde<br />

75’ini de konut oluşturuyor. Sektör yavaşladığı<br />

zaman ülke ekonomisinin de frene<br />

bastığını ve bir küçülme gerçekleştiğini<br />

görüyoruz” dedi.<br />

“Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve<br />

Yeni Yollar” panelinde konuşan bir diğer<br />

isim olan Ege Yapı Group Yönetim Kurulu<br />

Başkanı ve İSGİD Yönetim Kurulu Başkanı<br />

İnanç Kabadayı ise, gayrimenkul sektörünün<br />

son 10 yılda çok büyük gelişme kat<br />

ettiğini belirtti ve kentsel dönüşümle beraber<br />

önümüzdeki 20 yıl içerisinde daha da<br />

ileriye gideceğini, sadece Türkiye sınırları<br />

içinde kalmayacağını, bölge ülkelerde de<br />

etkin olacağını öngördüğünü dile getirdi.<br />

Kabadayı şunları söyledi: “Yaklaşık bir<br />

yıldır Türkiye’de konut alanında çok farkı<br />

imkânlar doğmaya başladı; imar kanunu,<br />

2B kanunu, kentsel dönüşüm, mütekabiliyet<br />

kanunu gibi kanunlarla oyun değişik<br />

bir alana giriyor. Çarpık yapı stoğunun bir<br />

an önce dönüştürülmesi lazım. Ekonomimiz<br />

büyüyor; bu büyüyen ekonomiye yakışır,<br />

bu ekonomiye uygun altyapının da çok<br />

hızlı bir şekilde dönüşmesi ve geliştirilmesi<br />

lazım. Konut sektörünü etkileyen önemli<br />

dinamiklerden biri de genç nüfusumuz;<br />

şehirleşme oranımız giderek artıyor. Bu<br />

nedenle temel barınma ihtiyacı olan konutun<br />

bir an önce iyileştirilmesi ve geliştirilmesi<br />

lazım. Bunların nasıl yapılacağını<br />

tartışmak, arz talep dengesini bozmamak,<br />

10<br />

Mimar ve Mühendis


ir ev alamayınca uzağa taşınmak zorunda<br />

kalıyor. Konut krizinin temelinde de insanların<br />

kentlerden uzaklaşması var. Konut<br />

alanında orta gelirlilere ulaşmak, onları ev<br />

sahibi yapmak lazım. “<br />

finansal çözümler üretmek lazım. Bu yeni<br />

modele sektördeki herkesin kendini hazırlaması,<br />

ayak uydurması gerekiyor.<br />

Orta Direği Ev Sahibi<br />

Yapmak Mümkün mü<br />

Konut Konferansı 2013, dünyaca ünlü mimarlık<br />

ve geliştirme ofislerinden uzmanlar<br />

ağırladı. Orta ve düşük gelir grubuna<br />

kaliteli sosyal konut geliştiricisi Pocket’ın<br />

CEO’su Marc Vlessing, İngiltere’de devlet<br />

desteğiyle ilk kez konut sahibi olacaklar<br />

için gerçekleştirilen yeni bir konut<br />

programını masaya yatırdı. Vlessing bu<br />

programla, büyüyen genç neslin konut<br />

gereksinimlerinin karşılanması için kamu<br />

ve özel sektörlerin birlikte nasıl çalışması<br />

gerektiğine dikkat çekerek talep edilen<br />

ekonomik, yenilikçi ve sürdürülebilir<br />

tasarımlarla genç profesyonellere yönelik<br />

kozmopolit konutları tanımladı.<br />

Vlessing konuşmasında, doğru konut<br />

tasarımının, dünyanın nasıl değiştiğini<br />

anlamakla mümkün olabileceğini vurgularken<br />

konut yapımında sürdürülebilirliğin de<br />

önemine dikkat çekti. İngiltere deneyimi<br />

ışığında Türkiye’deki durumu değerlendiren<br />

Vlessing, şu konulara değindi: “Dünya<br />

değişirken konut politikaları değişmiyor.<br />

Oysa artık daha az mekana, ısınmaya ve<br />

otoparka ihtiyaç var. Bu nedenle derli<br />

toplu, tek odalı evler daha çevreci bir<br />

kimlik kazanıyor. İngiltere’de ve Türkiye’de<br />

problem, artık en küçük daireyi bile alamamanız.<br />

Bu durum, konut politikasının<br />

çöktüğü anlamına gelir. İnsanlar tek odalı<br />

Mutluluğu Yeniden Düşünmek<br />

Tasarım araştırma atölyesi Cibic<br />

Workshop’ta sürdürülebilirlik, sosyal konut,<br />

ekoloji, şehircilik ve malzeme üzerine<br />

deneysel çalışmalar yürüten Aldo Cibic,<br />

Konut Konferansı 2013’ün bir diğer anahtar<br />

konuşmacısıydı. Aldo Cibic, konuşmasında<br />

12. Venedik Mimarlık Bienali’nde<br />

okuyucuyla buluşan “Mutluluğu Yeniden<br />

Düşünmek” adlı kitabından hareketle,<br />

konut olgusunu yeni olası topluluklar ve<br />

tasarım yöntemleri üzerinden yorumladı.<br />

"İstanbul'daki dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz"<br />

sorusu üzerine Cibic şunları<br />

söyledi: "Sonuçta ben bir yabancıyım ve<br />

İstanbul’a dışarıdan bir gözle bakıyorum.<br />

Ama bazen kendimi bir gecekonduda daha<br />

iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Bombay ve<br />

Şangay gibi metropoller de aynı sorunla<br />

karşı karşıya. Orada da yerinden edilen gecekondulular<br />

var. Sonuçta insan her koşulda<br />

mekânı insanileştirme yeteneğine sahip.<br />

Eğer her şeyi en baştan düşünürseniz<br />

mekân kalitesi de artar. Yaratıcılık binadan<br />

çok, süreçten geçiyor. İstanbul’a gelen<br />

turistlerin kentle ilgili algısı hep aynıdır.<br />

Biz İtalya’da bu değerlerin bir kısmını yok<br />

ettik. Sizin de geçmişi yok etmenizden korkuyorum.<br />

Umarım siz de değerlerinizi aptal<br />

ticari alanlar yaratmak için yok etmezsiniz.<br />

Çünkü bu kentin kimliği o değil."<br />

Son derece keyifli ve faydalı geçen konferans<br />

verilen ödüllerin ardından son buldu.<br />

Kasım - Aralık 2013 11


KISA... KISA...<br />

OSMAN ŞAHBAZ, ATV<br />

AVRUPA'YA KONUK OLDU<br />

Türk-Macar dostluğunun önemli isimlerinden,<br />

Macaristan'ın Kayseri ili Fahri<br />

Başkonsolosu ve aynı zamanda Mimar ve<br />

Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Başkan<br />

Yardımcısı Osman ŞAHBAZ, ATV Avrupa kanalında<br />

yayınlanan Türk Şövalyeleri programına<br />

konuk oldu. Genel olarak Türkiye-Macaristan<br />

ilişkilerinden bahseden Osman Şahbaz, şu<br />

ana kadar yapılmış güzel şeylerin bulunduğunu<br />

ama yeterli olmadığını dile getirirken<br />

Macaristan’ın Türkiye’nin diğer şehirlerini de<br />

tanımasının önemine vurgu yaptı. Programın<br />

ilerleyen dakikalarında kendi hayat hikayesinden<br />

de bahseden Sayın Şahbaz Macaristan<br />

macerasının nasıl başladığına dair keyifli<br />

anılar anlattı.<br />

MMG’DEN<br />

ASKON ‘A ZİYARET<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu yeni<br />

Yönetim Kurulu tarafından Kurum ve<br />

Kuruluşlara yönelik gerçekleştirilen ziyaretler<br />

kapsamında Yönetim Kurulu Başkanı Murat<br />

Özdemir öncülüğünde ASKON ziyareti gerçekleştirildi.<br />

Ziyaretten duyduğu memnuniyeti<br />

dile getiren ASKON Genel Başkanı Mustafa<br />

Koca MMG’nin bir meslek STK’sı olarak önemli<br />

bir vizyonu olduğunu ve bu vizyonu en iyi<br />

şekilde taşıdığını dile getirerek kurumsal<br />

milliyetçilik yapan bir yapıyı tasvip etmediklerini<br />

ama ümmetçilik yolunda olan her<br />

türlü yapıya destek vermeye hazır olduklarını<br />

belirtti. Karşılıklı sinerjilerle millet için MMG<br />

ile en iyi hizmeti verebileceklerine inandığını<br />

ifade eden Mehmet Koca, ülkemiz için önemli<br />

değere sahip mimar ve mühendis öğrencilerin<br />

yetiştirilmesi aşamasında üzerimize düşen ne<br />

varsa yapmaya hazırız dedi.<br />

5 KITADAN UZMANLAR,<br />

'YAŞANABİLİR ŞEHİRLER'İ ANLATTI<br />

5 farklı kıtadan, 15 uzman konuşmacının katıldığı, toplu taşıma<br />

odaklı gelişim, yol güvenliği, kamusal alan kullanımı, kamu sağlığı<br />

ve güvenliği konularını kapsayan Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu,<br />

The Marmara Otel’de gerçekleşti.<br />

Sempozyuma kalkınma ajansları<br />

uzmanları, yerel yönetimler ve<br />

kamu kuruluşlarından temsilciler, sivil<br />

toplum kuruluşları temsilcileri ve çok<br />

sayıda kalkınma konusunda uzman<br />

isimler katıldı.<br />

Sempozyumun ‘Yaşanabilir Şehirler<br />

Yönetimi’ oturumunda söz alan<br />

Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt<br />

Uysal, ilçede yapılan kentsel değişim<br />

uygulamaları ve projelerini anlattı.<br />

Uysal, "İstanbul’un en yeşil ilçelerinden<br />

biri olan Başakşehir’de göreve talip olduğumuz<br />

ilk günlerden bu yana gayret<br />

ve samimiyeti rehber alarak, temel<br />

Diyarbakır Şubesi’nden Saadet Partisi’ne Ziyaret<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu Diyarbakır<br />

Şube Başkanı Mesut Işık<br />

ve yönetim kurulu üyeleri, Saadet Partisi<br />

(SP) Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan’ı<br />

ziyaret etti. Ziyaret esnasında Mesut Işık,<br />

Mimarlar ve Mühendisler Grubu’nun<br />

faaliyetleri hakkında Bozan’a bilgi verdi.<br />

Bozan ise, ziyaretten duyduğu memnuniyeti<br />

dile getirerek, “Seçim sürecinde<br />

parti çalışmalarımız hızla devam ediyor.<br />

Milli görüşün farkını ve Diyarbakır’da<br />

belediyenin elimizde olduğu 1994-1999<br />

dönemindeki yaptığımız çalışmalar<br />

herkes tarafından biliniyor. Belediyelerin<br />

belediyecilik hizmetlerinin ötesine<br />

geçerek Başakşehir’e birçok alanda<br />

ilkler ve enleri kazandırmaya çalıştık."<br />

dedi. Yaşanabilir şehirler oluşturmak<br />

amacıyla ilçede hayata geçirilen<br />

Akıllı Çöp Toplama Sistemi’yle de ilgili<br />

bilgiler aktaran Uysal, "Türkiye’de bir<br />

ilki gerçekleştirerek Başakşehir’i Akıllı<br />

Çöp Toplama Sistemi’yle tanıştırdık.<br />

Başakşehir Belediyesi mühendisleri<br />

tarafından tasarlanan ve yoğun bir Ar-<br />

Ge çalışmasının ürünü olan yeni yer altı<br />

çöp toplama sistemi, mevcut konteynerlerden<br />

kaynaklanan tüm olumsuz<br />

şartları ortadan kaldırdı." diye konuştu.<br />

yapılanmada sağlıklı planlar yapması için<br />

mimar ve mühendislerden danışmanlık<br />

hizmetini alması gerekir” dedi.<br />

12<br />

Mimar ve Mühendis


MMG YÖNETİMİNDEN<br />

İETT ZİYARETİ<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim<br />

Kurulu, İETT Genel Müdürü Hayri<br />

Baraçlı’yı makamında ziyaret etti. İETT Genel<br />

Müdürü Hayri Baraçlı ziyaretten duyduğu<br />

memnuniyeti dile getirerek MMG üyesi olarak<br />

yapılan etkinlikleri ve faaliyetleri yakından<br />

takip ettiğini, bir STK olarak mesleki alanda<br />

yaptığı açıklamaları takdirle karşıladığını söyledi.<br />

İstanbul’un göç alan çok büyük bir kent<br />

olduğunu belirten Hayri Baraçlı, her geçen gün<br />

büyüyen İstanbul’un sorunlarının da büyüdüğünü<br />

ve bu sorunların başında da ulaşımın yer<br />

aldığını ifade etti. Ulaşım sorununu çözmek<br />

için çaba sarf ettiklerini ancak her geçen gün<br />

nüfusu artan ve boyuna genişleyen İstanbul’da<br />

ulaşım sorununu bitirmenin mümkün olamayacağını<br />

söyleyen Hayri Baraçlı, ulaşım<br />

sorunun çözümü için yerin altına yapılan<br />

Metro hatlarının yanı sıra, Havaray hatlarının<br />

da hayata geçirileceğini belirterek İstanbul'un<br />

büyümeye devam ettiği sürece ulaşım sorununu<br />

bitirmenin imkansız olduğunu ifade etti.<br />

MMG'den Sakarya<br />

Atatürk Stadı'na Şehir Parkı Teklifi<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu Sakarya<br />

Şube Başkanı Erol Demiralay,<br />

TOKİ’ye devredilen Sakarya Atatürk<br />

Stadı arazisine AVM yerine ‘Şehirpark’<br />

yapılması önerisinde bulundu. Sakarya<br />

Atatürk Stadyumu’nun bulunduğu arazinin<br />

TOKİ’ye devredildiğini ve TOKİ’nin<br />

alana, yüksek katlı binalar ve AVM<br />

yapacağı söylentilerinin ayyuka çıktığını<br />

kaydeden Demiralay şunları söyledi:<br />

“Stadyumun yıkılarak yerine yapılması<br />

düşünülen şehrimizin yapılanma<br />

ruhuna aykırı bina, bünyesinde iskan<br />

edeceği yüzlerce kişiye, alışveriş için<br />

gelecek binlerce kişi ilave edildiğinde,<br />

oluşacak yoğunluk ve trafik çilesini<br />

düşünmek dahi istemiyoruz. Bir sokakta<br />

bir araçtan, her evde bir araç sürecine<br />

geçildi, şimdi neredeyse ehliyeti olan<br />

herkesin aracı olduğu döneme gelindi.<br />

Ancak yolların genişleme şansı yok.<br />

Şehrimize ve gelecek nesillerimize bu<br />

kötülük yapılmasın” dedi. Demiralay,<br />

sözlerini “İnsanlar kentleri oluşturur,<br />

kentler insanları dönüştürür” sözüyle<br />

tamamladı.<br />

MMG HEYETİ’NDEN GİRİŞİMCİ<br />

İŞ ADAMLARINA ZİYARET<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından gerçekleştirilen<br />

ziyaretler GİV (Girişimci İş Adamları Vakfı) ile<br />

devam etti. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Başkan<br />

Yardımcısı Osman Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç<br />

MMG Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları Mehmet<br />

Kürşat Çapar, Harun Urul ve Genel Sekreter Murat Alpay’ın<br />

katılımı ile gerçekleştirilen ziyarette GİV Başkanı Mehmet<br />

Koç hazır bulundu. GİV’in Bahariye Mevlevihanesi’ndeki<br />

merkezinde gerçekleştirilen ziyarette konuşan MMG Genel<br />

Başkanı Murat Özdemir, geleceğe güvenle bakabilmek<br />

için mekanizmaları doğru çalıştırmamız gerekir, gençlerimizi<br />

iyi yetiştirerek geleceğimizi hazırlamamız lazım<br />

dedi. STK’ların bir arada, ahlaki değerlere sahip çıkarak<br />

ortak paydada hareket etmesi gerektiğini söyleyen Murat<br />

Özdemir, oda seçimlerinin önemine değinerek GİV’inde<br />

çalışmalarda yer almasını istedi.<br />

Kasım - Aralık 2013 13


KISA... KISA...<br />

MİMAR SİNAN<br />

GÜZEL SANATLAR<br />

ÜNİVERSİTESİ’NE<br />

ZİYARET<br />

GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından<br />

gerçekleştirilen üniversite<br />

ziyaretleri kapsamında Mimar Sinan Güzel<br />

Sanatlar Üniversitesi’ne gidildi. MSGSÜ<br />

Rektörü Prof. Yalçın Karayağız ziyaretten<br />

duyduğu memnuniyeti dile getirerek<br />

MMG’nin toplumsal hayatta önemli bir yere<br />

sahip olduğunu ve kendisinin de yapılan<br />

çalışmaları takdirle karşıladığını söyledi.<br />

Üniversite olarak MMG ile daha öncede<br />

ortak ve faydalı çalışmalar yaptıklarını<br />

hatırlatan Prof. Yalçın Karayağız, özellikle<br />

mimarlık bölümü öğrencilerinin iş hayatına<br />

atılmaları aşamalarında MMG’nin büyük<br />

yararlılık gösterdiğini ifade etti.<br />

MMG 9. GENEL İDARE KURULU<br />

TOPLANTISI İZMİR’DE YAPILDI<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu’nun<br />

9. Genel İdare Kurulu toplantısı<br />

İzmir Orman Bölge Müdürlüğü Sosyal<br />

Tesislerinde gerçekleştirildi. Oldukça<br />

verimli geçen toplantıda MMG'nin yeni<br />

dönemde yapacağı faaliyet ve etkinlikler<br />

değerlendirildi. Toplantıda söz alan MMG<br />

Genel Başkanı Murat Özdemir MMG’nin<br />

kurumsallaşması yönünde çalışmaların<br />

devam ettiği, etkinliğinin ve bilinirliğinin<br />

arttırılması için faaliyetlere önem<br />

verdiklerini söyleyerek, özellikle önceki<br />

dönemlerde yönetim organlarında görev<br />

almış bulunan üyeler ile irtibatın arttırılması<br />

ve kendilerinin MMG etkinliklerine<br />

katılımlarının sağlanması yönünde<br />

çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti.<br />

Üye kayıtlarının güncellenmesi amacı<br />

ile üyelerle görüşmelere önem verdiklerini<br />

ifade eden Başkan Murat Özdemir,<br />

üyeler arası iletişim ve ilişkinin arttırılmasının<br />

faydalarını belirtti. Toplantıda<br />

bir de sunum gerçekleştiren Başkan,<br />

MMG’ye gelir getirici faaliyetlerin neler<br />

olabileceği hususunda çalışmalar yaptıklarını<br />

ifade etti.<br />

MMG’ YÖNETİM KURULU'NDAN<br />

MÜSİAD ZİYARETİ<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim<br />

Kurulu yeni dönem ziyaretlerine<br />

MÜSİAD ile başladı. Samimi bir<br />

havada gerçekleşen ziyaretten duyduğu<br />

memnuniyeti dile getiren MÜSİAD Genel<br />

Başkanı Nail Olpak eski MMG yöneticisi<br />

olarak yapılan çalışmaları yakından takip<br />

ettiğini ve takdirle karşıladığını söyledi.<br />

MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’de<br />

MÜSİAD’ın Türkiye’nin en önemli<br />

STK’larının başında geldiğini ve birlikte<br />

önemli çalışmalar yapmak istediklerini<br />

ifade etti. MMG’nin gerçekleştireceği<br />

Panel ve Seminerlerde MÜSİAD’ında<br />

katılımcı olarak yer almasını talep eden<br />

Özdemir, gerçekleştirmeyi düşündükleri<br />

Konferansta MÜSİAD’ında katılımcı<br />

olarak bulunmasını istedi. Gelecek sene<br />

gerçekleştirilecek Oda Seçimlerinde MÜ-<br />

SİAD’ında oluşturulacak oda komisyonlarında<br />

yer almasını ve destekte bulunmalarını<br />

arzu ettiklerini belirtti.<br />

14<br />

Mimar ve Mühendis


MMG’DEN TÜMSİAD’A ZİYARET<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu<br />

ziyaretleri çerçevesinde TÜMSİ-<br />

AD İstanbul Şubesine ziyarette bulunan<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özdemir’e<br />

Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç MMG<br />

Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları<br />

Mehmet Kürşat Çapar, Mustafa Yalçınkaya<br />

ile Genel Sekreter Murat Alpay eşlik etti.<br />

TÜMSİAD İstanbul Şube Başkanı Eyüp<br />

Topal ziyaretten duyduğu memnuniyeti<br />

dile getirerek MMG’nin topluma yön veren<br />

bir STK olduğunu belirterek yaptığınız<br />

çalışmaları ilgi ve takdirle izliyoruz dedi.<br />

TÜMSİAD olarak yurtiçi ve yurtdışındaki<br />

40 şube ile ülke problemlerine çare<br />

aradıklarını söyleyen Topal, STK’lar olarak<br />

ortak akılın oluşturduğu bir çalışma grubu<br />

kurarak ülkeye faydalı olacak çalışmalar<br />

yapmak istediklerini söyledi. MMG’nin<br />

desteği ile verimli çalışmalara imza atabileceklerine<br />

inandıklarını söyleyen Eyüp<br />

Topal, ülkenin çevre ve enerji verimliliği<br />

konusunda çok büyük bir açık bulunduğunu<br />

söyleyerek STK’ların dinamik yapılar<br />

oluşturarak geleceğimizin gençlerini<br />

yetiştirmesi gerektiğini ifade etti.<br />

MMG’DEN<br />

İTÜ ZİYARETİ<br />

Mimar ve Mühendisler grubu tarafından<br />

üniversitelere gerçekleştirilen<br />

ziyaretler çerçevesinde MMG Genel Başkanı<br />

Murat Özdemir önderliğinde bir heyet İTÜ<br />

Rektörü Prof Dr. Mehmet Karaca’yı makamında<br />

ziyaret etti. Murat Özdemir İTÜ’de<br />

gerçekleştirilen olumlu değişimleri dile getirerek<br />

dünya üniversiteleri arasında önemli<br />

bir yere sahip olan İstanbul Teknik Üniversitesi<br />

ile MMG olarak ortak projelere imza<br />

atmak istediklerini söyledi. MMG olarak<br />

üniversite bünyesinde öğrenci kulübü açmak<br />

istediklerini dile getiren Murat Özdemir,<br />

çıkarmayı düşündükleri hakemli dergi için<br />

üniversite öğretim üyelerinin desteği aşamasında<br />

yardım talebinde bulundu. İTÜ Rektörü<br />

Prof Dr. Mehmet Karaca dile getirilen<br />

taleplerin kendileri içinde uygun olduğunu<br />

ve MMG ile yapılacak her etkinliğe destek<br />

olmaya hazır olduklarını dile getirerek,<br />

öğrencilerin gelişimleri konusunda birlikte<br />

çalışmalar yapmak istediklerini ve yakın<br />

zamanda açılışını yapacakları Teknopark ile<br />

Ar-Ge ve inovasyon konusunda MMG’nin de<br />

katkıları ile etkin çalışmalar yapabileceklerini<br />

ifade etti.<br />

Kasım - Aralık 2013 15


MİMARLIK<br />

GÖKDELENLER VE<br />

GETTOLAR İNANCIMIZIN<br />

NERESİNDE<br />

Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi<br />

uğraşırsınız Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı<br />

edinirsiniz (Şuarâ ,128-129)<br />

Binâlarınızı yükseltmeyiniz. Zirâ günlerinizin en kötüsü<br />

binâlarınızı yükselttiğiniz gündür. Hz.Ömer (r.a.)<br />

><br />

YAZI: MEHMET OSMANLIOĞLU / MİMAR<br />

GÖKDELENLER ÇAĞIN<br />

UTANÇ DUVARLARI MI<br />

Günümüzdeki şehirlerde insanlar aralarındaki<br />

ilişkilerin azalarak hızla zayıfladığı, sanallaştığı,<br />

olanca kalabalıklığına rağmen giderek yalnızlaştığı<br />

ve yekdiğerinden kopmakta olduğu bir<br />

dünyada yaşamaktadırlar.<br />

İnsan fert olarak hem kendine ve hem de çevresindekilere<br />

yabancılaşırken modern hayat<br />

tarzının dayattığı kurallar insanın yalnızlığını<br />

ve yabancılaşmasını her geçen gün arttırmaktadır.<br />

Yükseklik yarışına giren gökdelenlerin,<br />

“utanç duvarları” gibi birbirlerinden kopardığı<br />

mahalleler ve fertler birbirlerine yabancılaşmakta,<br />

böylesi bir hayat tarzında akrabalık,<br />

dostluk, arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri de<br />

giderek anlamını yitirmektedir.<br />

Oysa İslam öğretileri ana-baba ve akrabadan<br />

sonra yetim, yoksul ve komşu haklarını<br />

gözetmeyi emretmekte olduğu sayısız ayet ve<br />

hadislerde görülmektedir.<br />

Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerîmde “Yalnızca Allah’a<br />

kulluk edin ve ondan başka hiçbir şeye ilahlık<br />

yakıştırmayın. Ana babaya yakın akrabaya,<br />

yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak<br />

komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda<br />

Pekalmışa ve elinizin altındaki (hizmetçi ve<br />

işçi)lere iyilik yapınız ve iyi davranınız.” (Nisa<br />

4/36) buyurmaktadır.<br />

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)“Allah’a ve<br />

âhiret gününe iman eden kimse komşusunu<br />

rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiret gününe<br />

iman eden kimse misafirine ikram etsin.<br />

Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse<br />

ya hayır söylesin veya sussun!”<br />

Hâfız, el-Fetih’te, bir Sahabînin ,”Ey Allah’ın<br />

Rasûlü! Komşunun komşu üzerindeki hakkı nedir”<br />

sualine Allah Rasûlü (sa.v.)’nin: “Evi hava<br />

alamayacak şekilde bitişiğinde ondan izin<br />

almadan evinden yüksek bina yapamazsın.”<br />

buyurduğunu belirtmektedir.<br />

Yine bir başka hadis-i şerifte Peygamber<br />

Efendimiz;" Kıyamet alametlerinden biri<br />

de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi<br />

çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle<br />

yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini<br />

görmendir.” buyurmaktadır.<br />

Kurtubi der ki: “Bundan maksat, çölde yaşayan<br />

göçebelerin ortalığı istila etmeleri ve<br />

zorla ülkeye sahip olmaları sonucu durumun<br />

değişeceğine dair haber vermektir. Böylelikle<br />

bunların malları çoğalacak ve bunların<br />

bütün gayretleri yüksek binalar yapmaya ve<br />

bunlarla övünmeye doğru yönelecektir. Biz<br />

bu dönemlerde bunlara tanık olduk.”<br />

Ancak, yeri gelmişken; son zamanlarda gündeme<br />

gelen ‘şehir siluetini bozacak derecede<br />

yükseltilen’ çok katlı binaların/gökdelenlerin,<br />

hangi yönden olursa olsun, nice kırklarca<br />

binada yaşayan “komşuların” görüş alanını<br />

16<br />

Mimar ve Mühendis


kapattığı ve onların manzarasını bozduğu da<br />

bir hakikattir. Hele söz konusu çok katlı binalar,<br />

halkın ortak mekânlarını, tarihi ve kutsal<br />

yapılarını perdeliyorsa, Peygamberimizin (s.a.v)<br />

“on(lar)dan izin almadan ev(ler)inden yüksek<br />

bina yapmazsın!” ihtarı üzerinde bir kez daha<br />

düşünmek gerekmektedir.<br />

GÖKDELENLER YANLIŞ ŞEHİRLEŞME<br />

MODELİNİN SONUCU OLABİLİR Mİ<br />

Kimileri gökdelenlerin şehirler için gerekli ve<br />

faydalı olduğunu belirtmekte, İstanbul gibi büyük<br />

şehirlerde ise neredeyse zorunlu olduğunu<br />

savunmaktadırlar. Gerçekten bu yapılar çağın<br />

kaçınılmaz ihtiyacı mı İnsanların bu denli<br />

yoğunlaşan şehirlere mahkum olması kaçınılmaz<br />

bir kader miYoğun nüfusun yaşadığı<br />

bölgelerin tek çözümü bunlar olabilir mi<br />

Kimilerince de ömür törpüsü heyulalar bu<br />

gökdelenler. Ülkemizde kapitalizmin iktisadi<br />

enstrümanlarını kullanarak sürüklediği<br />

rant kaynaklı şehirleşme modelinde yüksek<br />

yapılara(gökdelenlere) rağbetin ekonomik<br />

sistem gereği oluşturulduğu görülmektedir.<br />

Çünkü sistemin işleyişi bu tür yapılaşmayı<br />

öngörmekte, önermektedir.<br />

Yüksek katlı yapıların yapımına ilişkin rağbete<br />

karşı oluşan reaksiyonların bir kısmı kişilerin ya<br />

da grupların değer sistemlerine göre değişen<br />

"sübjektif sakıncalar", bir kısmı da bilimsel ve<br />

teknik gereklere dayanan "objektif sakıncalar"<br />

olarak tebarüz etmektedir.<br />

Sübjektif sakıncalar; şehirlerin tarihi karakteri<br />

ve siluetin bozulduğu, gökdelenlerin<br />

insanlar üzerinde psikolojik baskı yarattığı<br />

ve hatta davranış bozukluklarını ortaya<br />

çıkardığı gibi eleştirilerden oluşmaktadır. Bu<br />

eleştiriler taraflar arasında tartışma konusu<br />

olsa da genel anlamda bir mutabakata varılması<br />

kolay değildir.<br />

Objektif sakıncalar ise; genellikle ulaşım<br />

sorunları, mevcut altyapıyı zorlamaları, yakın<br />

çevresindeki binaların güneş ve manzaradan<br />

yararlanmasının ve hava sirkülasyonunun engellenmesi,<br />

rüzgârın rahatsız edici hatta zarar<br />

verici etkilerinin oluşması, yangın ve deprem<br />

gibi olaylarla çevre için daha büyük risklerin<br />

doğması olarak özetlenebilir.<br />

Yüksek katlı konut literatürde olmayan bir kavram<br />

olup, belki az gelişmiş ülkelerde insanları<br />

istiflercesine yerleştirildiği mahrumiyet bölgesi<br />

yapıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Konut<br />

dışı olmak kaydıyla istisnai durumlarda bu tür<br />

yapıların yapılması zaruri ise yerel yöneticilerin,<br />

yatırımcıların ve mimarların yüksek yapıların<br />

yer seçimi konusunda şehrin siluet ve tarihi<br />

dokusunun korunması gibi kriterleri dikkate<br />

almaları gerekir. Yüksek yapıların olduğu<br />

bölgelerde nüfus yoğunluğu artmakta bu<br />

yüzden de, ulaşım, enerji, içme suyu ve atık su<br />

Kasım - Aralık 2013 17


MİMARLIK<br />

sistemlerinin kapasiteleri zorlanmakta veya<br />

yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle yer seçimi<br />

yapılırken mevcut yerleşimlerin dışında ve<br />

uzağında yerleri düşünülmelidir. Gökdelenler<br />

şehrin tarihi kimliğine, ruhuna zarar vermekte<br />

bu tür yapılar çoğaldıkça şehrin bu değerleri<br />

yok olmaktadır.<br />

Bu tür yapılar aynı zamanda şehrin topoğrafyasını<br />

örseleyerek, tabiatın siluetini bozmakta<br />

ve birbirine ne kadar uzak olursa olsun şehrin<br />

insicamını alt üst etmektedir.<br />

Şehirde tebarüz etmiş eski nirengi noktalarını,<br />

imaj oluşturan yapıları yüksek yapıların inşaasıyla<br />

kaybolup gitmekte, şehrin tarihî mekanların<br />

özelliği yitirilmekte, mahalleler, meydanlar<br />

sokaklar, eski ağaçlar yok edilerek hatıralar<br />

kaybedilmekte, kısaca yaşayanların şehre ait<br />

değerleri ve aidiyeti yok edilmektedir..<br />

Aynı zamanda bu yapılar yapılırken evlerin<br />

yakınındaki özel yeşil alanlar, bahçeler yok<br />

edilerek Türk şehirciliğinin tabiat ile bütünleşen<br />

tabii çevre ilkeleri yok edilmekte, eski<br />

evlerin iç mekan-dış mekan bütünleşmesi<br />

yitirilirken, manzaraya yönelme ve komşu<br />

yapılara olan saygıdan bahsetmek imkansız<br />

hale gelmektedir.<br />

YÜKSEK KATLI BİNALARIN<br />

SOSYOLOJİK YAPIYA VE<br />

İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ<br />

Yüksek katlı binaların sosyolojik açıdan oluşturduğu<br />

sakıncalara gelince, insanlar kendine özel<br />

özgürlük alanlarını kaybederek aşırı ölçüde<br />

birbirine yaklaştırıldığından aralarındaki ilişkiler<br />

zedelenmekte ve kavgalara dönüşmektedir.<br />

1992 de şehir ve kasabalarda yurt çapında<br />

yapılan bir ankete göre insanların %92 si<br />

1-2-3 katlı evlerde oturmak istiyor. Buna<br />

benzer İstanbul ölçeğinde 2012’de yapılan bir<br />

ankette de yine aynı nispette insanın az katlı<br />

konutlarda oturmak istediği teyid edilmektedir.<br />

Bu durumda toplumun yüksek katlı bina talebi<br />

olmadığına göre halen yapılmakta olanlar<br />

toplumun taleplerine ters düşmektedir.<br />

Bu karşı duruşun ortaya koyduğu veriler ve<br />

farklı taleplere rağmen yüksek katlı konutlar<br />

yapılmasından elde edilenin ne olduğunu irdelemek<br />

gerekir. Yaygın olan görüşe göre düşük<br />

maliyetlerle elde edilen arsalardan yüksek rant<br />

sağladığından yatırımcılar ve onların idareye<br />

tesir eden çevreleri öncelikle bu suni talebi<br />

oluşturmakta, ardından oluşturulan taleple yatırımcı<br />

bir yandan arsa üzerinden kazanırken,<br />

öte yandan yüksek katlı bina yaparak binadan<br />

da büyük kârlar elde edebilmekte olduğu<br />

belirtilmektedir. Yüksek katlı bina yapımı yaygınlaştıkça<br />

bu tür yapıları yapabilecek büyük<br />

ölçekli şirketlerin işleri artarken, küçük ve orta<br />

ölçekli inşaat firmaları giderek azalmaktadır.<br />

Bu tür uygulamalar sermayeyi bir kesimde<br />

yoğunlaştırarak toplumdaki orta gelir grubunu<br />

ortadan kaldırmakta, toplumda birbirinden<br />

kalın çizgilerle ayrılmış yüksek gelir düzeyli elit<br />

kesim ile düşük gelir grubundan oluşan kaotik<br />

bir sosyal doku teşekkül ettirmektedir.<br />

Firmalara sağladığı prestijin yanında, çalışanlara<br />

sağladıkları konfor, kaynakların ekonomik<br />

kullanımı ve daha fazla insanı bir arada çalıştırma<br />

imkânı gibi nedenlerden dolayı tercih<br />

edilen yüksek katlı binalarla ilgili görüşlerini<br />

belirten nöroloji uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ,<br />

suni iklimlendirmeden kaynaklanan enfeksiyonları<br />

ve üst solunum yolu sorunlarının<br />

yanında bu tür binalarda çalışanların en çok<br />

yakındıkları sağlık sorunlarının başında gerilim<br />

tipi baş ağrıları ve migren gelmekte olduğu<br />

belirtilmektedir.<br />

ŞEHİRCİLİK VE İMAR<br />

AÇISINDAN DEĞERLENDİRME<br />

Hayatın gerçeğinden uzak masa başında<br />

hazırlanan imar planlarıyla, kanun ve yönetmeliklerin<br />

getirmiş olduğu anlamsız kural ve<br />

sınırlamalara göre uygulama yapıldığından<br />

olumsuz sonuçları kaçınılmaz olmaktadır. Yüksek<br />

yapılarda alttaki katlar üsttekileri taşımak<br />

zorunda kaldığından abartılı temeller, ileri<br />

teknoloji maliyeti, asansörler, yüksek deprem<br />

riski ve yangın güvenliği açısından gelen ilave<br />

maliyetler, arsadan elde edilen tasarrufu(!)<br />

gidermekte, daha yüksek maliyetli binalar<br />

haline gelmektedir.<br />

Gökdelenlerin şehre önemli olumsuz etkilerinden<br />

biri de şehir içindeki hava sirkülasyonun<br />

azaltması ve azalan sirkülasyon dolayısıyla<br />

şehir içindeki havanın sıcaklık ve kirliliğin doğal<br />

18<br />

Mimar ve Mühendis


klima sistemi bozulduğundan dışarıya tahliye<br />

edilmemesine sebep olmaktadır. Buna karşılık<br />

Belgrad Ormanı istikametinden esen sert<br />

rüzgârlar gökdelenler arasındaki boşluklardan<br />

çıkarken hava şartlarında ani değişimler<br />

teşekkül etmektedir.<br />

Arsanın çok kıymetli olduğundan bahsederek<br />

yüksek katlı bina yapmanın zaruri olduğunu<br />

bahsedenlere verilecek cevap şöyle özetlenebilir<br />

:1,50 emsalli bir yerde emsali değiştirmeden<br />

0,25 taban alanını 0,50 ‘ye çıkarırsanız<br />

aynı imarla altı katlı bina yapmak yerine üçer<br />

katlı sıra evler yapılabilmekte ve aynı yerde,<br />

aynı imar yoğunluğu ile daha insanî, tabiatla<br />

barışık çözümler elde edilebilmektedir. Bu<br />

binalarda insanların kendine ait küçük birer<br />

bahçe ayırılarak toprakla temas sürdürülebilmekte,<br />

yaşlı, çocuk ve engellilerin ve herkesin<br />

toprağa, yere daha yakın olmakla daha mutlu<br />

oldukları görülmektedir. Bu tür çözümler<br />

üretilebilecek iken yukarıda belirtilen rant<br />

kaynaklı sebepler ve çözüm üretimindeki akıl<br />

tutulmasından(akıl kıtlığı da denilebilir) dolayı<br />

bu tür çözümlemeler üzerinde pek durulmamaktadır.<br />

İnsanlar ortak ama kendisine ait<br />

olamayan geniş pasif yeşil alanlardan çok,<br />

küçük ama kendine ait aktif kullanacağı bahçeleri<br />

talep etmektedir. Bu tür az katlı yapılar,<br />

yüksek katlı binadan gelecek büyük temel<br />

masrafları, asansör, kule vinç, büyük deprem<br />

ve yangın riski maliyetlerine katlanmayı gerektirmemekte,<br />

büyük inşaat şirketlerine ihtiyaç<br />

duymaksızın hemen yakınındaki küçük ya da<br />

orta ölçekli firma ya da kalfayla binalarını<br />

yapabilmektedir. Böylece aracılık ve tanıtımreklâm<br />

hizmeti vererek konut maliyetine suni<br />

olarak artıran parametrelerden kaçınılarak<br />

daha ucuza ev sahibi olunulacaktır. Ayrıca<br />

bu tür az katlı yapıların betonarme yapım<br />

zorunluluğu bulunmamakta ahşap, çelik, kâgir<br />

ve hatta kerpiçten dahi yapılabilmektedir.<br />

GETTOLAŞMA KIYAMET<br />

HABERCİSİ(Mİ)..<br />

Bir şehrin herhangi bir azınlıkça yerleşilen<br />

bölümüne genel olarak “ Getto ya da geto”<br />

denilmektedir. İbranice kökenli bu sözcük<br />

20.yüzyıl ortalarında Almanya ve Doğu Avrupa<br />

şehirlerinde eskiden Yahudilere ayrılan sonra<br />

da Yahudi semtlerine verilen bir ad olup<br />

,genelde kötü hayat şartlarının hakim olduğu<br />

yerleşim bölgeleri için kullanılmaktaydı. Günümüzde<br />

ise belli gelir ya da düşünce paralelliği<br />

taşıyan grupların, kendilerini toplumun diğer<br />

kesimlerinden ayrıştırarak, hisarlar ve tel<br />

örgüler arasına alarak daha güvenli ve steril<br />

bir ortamda yaşamayı oluşturan, genellikle<br />

yüksek katlı lüks konutlardan oluşan siteler<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Bu tür yapılaşmaların kapitalist ekonomik<br />

sistemin uzantısı ve sonucu olduğunu belirten<br />

Enver Gülşen, “Bir Kıyamet Habercisi Olarak<br />

Gettolaşma” adlı makalesinde; “Modernite<br />

ve onun ekonomik hayatla toplumsal hayat<br />

Modern ideolojiler ve<br />

özellikle liberalizm /<br />

kapitalizmin bağlılarının, yani<br />

gettolaştırmanın fikir ve eylem<br />

ortaklarının bu kıyameti yaratmış<br />

olmaktan dolayı bir sıkıntı içinde<br />

olması beklenmez. Ancak tevhid<br />

dini olan İslam’ın bağlılarının,<br />

özellikle Türkiye’de bu kıyamet<br />

ideolojisine olan katkıları<br />

düşünülünce, kıyameti çok daha<br />

soğuk bir yüzle karşımızda<br />

görüyoruz.<br />

arasındaki ilişkileri düzenleyen “araçlarından”<br />

en güçlüsü olan kapitalizmin sürdürülebilir<br />

olması toplumsal alanın gettolaş(tırıl)masıyla<br />

yakından ilintilidir. Gettolaşma, bir yandan<br />

çeşitli toplumsal kesimlerden gelen insanlar<br />

arasındaki bağları koparırken, öte yandan insanı<br />

salt bir dünya yaratığı hâline döndürecek<br />

bütün yolları sonuna kadar açar.”<br />

Modern toplumlardaki gettolaşma, üç aşamada<br />

gerçekleşir. İlki, mezarlıkların gettolaştırılmasıdır.<br />

Mezarlıklar şehrin en uzak köşelerine,<br />

“faal insanın” göremeyeceği kadar uzağa atılır<br />

ki, günlük hayatta “yükümlülüklerini” yerine<br />

getiren insan, ölümle hiçbir şekilde karşı karşıya<br />

kalmasın. Zira ölümle yüzleşmek, insanın,<br />

hayatın hakîkî anlamı üzerine her an tefekkür<br />

içinde olması demektir. (…)<br />

Özellikle kapitalizmin yoğun bir toplumsal<br />

travma yarattığı ve insanların hayat standartları<br />

arasında derin uçurumlar oluşturduğu<br />

yerlerde gettolaşmanın ikinci adımı gerçekleşir.<br />

Üretim ve tüketim döngüsünün içindeki<br />

herhangi bir konumda yer alamayan toplumun<br />

yoksul kesimleri mezarlıklara yapılan türden<br />

bir gettolaştırma işlemine maruz kalırlar. (…)<br />

Ve gettolaştırmayı bütün unsurlarıyla gerçekleştirenler,<br />

bu şiddetin farkındadır. Bu yüzden<br />

üçüncü tipten gettolaştırma başlar. Ancak bu<br />

defaki gettolaşma, ilk ikisinden nicelik ve nitelik<br />

olarak temel bazı farklar barındırır. Bir kere<br />

bu son gettolaşma, bir şekliyle toplumun ve<br />

devletin yönetici elitinin, kendilerini “sıradan”<br />

halktan izole ederek korunaklı kılmasıdır. Askerler,<br />

milletvekilleri, hâkim savcılar, bürokratlar<br />

vs. topluca yaşadıkları yerlerde, kendi korunaklı<br />

duvarları ardında ilk iki gettolaşmanın<br />

sonucu gerçekleşebilecek potansiyel şiddetten<br />

uzaklaştırırlar kendilerini. Bu korunaklı yerler,<br />

adeta mini devletçik gibidirler. İçerdekilerin<br />

dışarının dertlerinden haberi yoktur. Ki zaten<br />

haberleri olmasın diye inşa edilmiş olan bu<br />

Kasım - Aralık 2013 19


MİMARLIK<br />

ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini<br />

olumsuz etkileyecekse İslam toplumunda<br />

onların aykırı fiilleri için özel mekanlar ihdas<br />

edilmek gibi tedbirlere başvurulur.”<br />

Müslümanlar dâhil insanlığın kahir ekseriyetinin güç, iktidar, para,<br />

mal mülk, kariyer putlarına tapar hâle gelmesi “sizin taptıklarınız<br />

benim ayağımın altındadır” diyen İbn Arabî’yi yeniden aklımıza<br />

getirmeli. Ayaklar altına almamız gereken her şeyi, sırça köşklerimizde<br />

baştacımız yaptık. “Bir lokma, bir hırka” boğaz manzaralı ultra-lüks<br />

rezidanslarımızın şark köşesine astığımız altın çerçeveli tabloda yazılı<br />

bir hatıra olarak kaldı.<br />

fildişi kulelerde yaşarlar.<br />

Modern ideolojiler ve özellikle liberalizm /<br />

kapitalizmin bağlılarının, yani gettolaştırmanın<br />

fikir ve eylem ortaklarının bu kıyameti<br />

yaratmış olmaktan dolayı bir sıkıntı içinde<br />

olması beklenmez. Ancak tevhid dini olan<br />

İslam’ın bağlılarının, özellikle Türkiye’de bu<br />

kıyamet ideolojisine olan katkıları düşünülünce,<br />

kıyameti çok daha soğuk bir yüzle karşımızda<br />

görüyoruz.<br />

Bugün Müslüman elitlerin, gettolaştırmanın<br />

bu üç türlüsüne, ama özellikle zengin rezidansların<br />

hayatımızın içine bir çirkin kale olarak<br />

girmesine olan “katkıları” yadsınamaz.. “Allah’ın<br />

karşısında kral da, dilenci de aynıdır; onları<br />

ayıran sadece takvalarıdır” inancına sahip olanların,<br />

kendi “ayrıcalıklarını” Babil kuleleri içinde<br />

sergilemek için birbirleriyle yarışmaları oldukça<br />

manidar. Modern korkuların Müslümanların<br />

önce hayatlarını, sonra da imanlarını dönüştürdüğünün<br />

en büyük kanıtı bunlar.<br />

Tanrıyı mı attık hayatımızdan; soytarı tanrıcıklar<br />

bütün görüş alanımızı işgal eder ve bizi<br />

köleleri hâline dönüştürürler. Müslümanlar<br />

dâhil insanlığın kahir ekseriyetinin güç, iktidar,<br />

para, mal mülk, kariyer putlarına tapar<br />

hâle gelmesi “sizin taptıklarınız benim ayağımın<br />

altındadır” diyen İbn Arabî’yi yeniden<br />

aklımıza getirmeli. Ayaklar altına almamız<br />

gereken her şeyi, sırça köşklerimizde baştacımız<br />

yaptık. “Bir lokma, bir hırka” boğaz<br />

manzaralı ultra-lüks rezidanslarımızın şark<br />

köşesine astığımız altın çerçeveli tabloda<br />

yazılı bir hatıra olarak kaldı.<br />

Babil kulesi neden tamamlanamamıştı ve neden<br />

Allah, Babil kulesini yapanların dillerini değiştirmişti<br />

de birbirlerini anlamaz olmuşlardı<br />

Allah’a şirk koşmanın bir şekli olan salt dünya<br />

varlığı hâline gelmiş olmamız olmasın bunun<br />

sebebi Babil kulesini yapanların başına gelen<br />

şey, tekrar tekrar başımıza gelmiyor mu<br />

Dillerimiz, artık birbirimizi anlayamayacak<br />

kadar karışmadı mı, aynı “dili” konuşsak bile<br />

Parçalana parçalana nereye kadar Kıyametin<br />

hemen eşiğinde duruyoruz. Korunaklı, konforlu<br />

ve güvenli duvarlarımız bir gece ansızın tepemize<br />

büyük bir gürültüyle çöktüğünde her şey<br />

için çok geç olabilir. Gidilen yol yol değildir.”<br />

Konuya başka açıdan bakan Hayrettin Karaman<br />

ise şöyle diyor: “İslam'a inanmayanlar<br />

kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler<br />

ama bu uygulama Müslümanların hayat,<br />

NETİCE<br />

Kentsel dönüşüm' sağanağı altında projelendirilen<br />

çok katlı, çok yoğun siteler, toplumu<br />

merkezi ve mahalli bir otorite tarafından dayatılan<br />

bir ayrışmaya sürüklemektedir. İnsanların<br />

nerede, hangi büyüklükte bir evde oturacağına,<br />

komşularının kimler olacağı ve kimlerle temas<br />

edeceğine, sakinlerin dışında bir üst irade<br />

karar vermektedir.<br />

Dünyada toplumdaki bu ayrışmanın önüne<br />

geçecek bazı tedbirler alınmakta, çözüm<br />

yolları aranmaktadır. Buna örnek olarak;<br />

Kanada`da bazı eyaletler toplu konutların<br />

site girişlerini güvenlikler ve kilitli kapılarla<br />

kentin yol bağlantılarına kapatmasını yasaklamaktadırlar.<br />

Amerika`daki bazı eyaletlerde,<br />

Avrupa’da Amsterdam gibi şehirlerde yeni<br />

geliştirilen toplu konut projelerinde alt ve<br />

orta gelir grubuna yönelik belli bir konut<br />

stokunun da üretim, emlak geliştiricilere şart<br />

koşularak farklı gelir gruplarının bir arada<br />

yaşaması hedeflenmekte ve gettolaşmanın<br />

önüne geçilmeye çalışılmaktadır.<br />

Mekanları tasarlayan, inşaa eden, karar<br />

verenler, ona kendi inanç ve kültürel kodlarını<br />

yansıtmakta ve bu mekânlar derin manalar<br />

yüklü ve veluddur. İnşaa edilen mekanlarda<br />

insan ve cemiyetin kültürel kodlarının ete<br />

kemiğe bürünmüş hali gizlenmiş gibidir.<br />

Dışa kapalı, özel, güvenlikli, muhafazalı alanlar<br />

ister istemez bir ayrışmayı tevlid edecektir.<br />

Siteleşme ile ayrışma birbirlerini takip eden<br />

tabii silsile gibidirler..Bu fiziki ayrışma zihinsel<br />

ayrışmaya dönüşürse insanları ötekileştirdiklerinden<br />

dolayı aklen ve kalben ayrı yaşamaya<br />

ve düşünmeye götürme tehlikesini mündemiçtir.<br />

Bu ise cemiyet hayatının tamamını tehdit<br />

edecek içtimai bir mesele haline dönüştürebilir.<br />

Kaldı ki bu minvaldeki mevcut sitelerde yaşayanların<br />

pervasızlıkları, gösteriş ve tüketim<br />

hastalıkları, yaşamakta oldukları hayatın lüksü<br />

onları yekdiğerini düşünmeyen ve giderek dünyevileşen<br />

nesne haline getirmektedir. Mutlak<br />

huzur ve mutluluk bu dünyada mümkün mü<br />

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet<br />

edildiğine göre Resülullah(s.a.v.) şöyle<br />

buyurdu:"Canım kudret elinde olan Allah'a yemin<br />

ederim ki sizler iman etmedikçe cennete<br />

giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman<br />

etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi<br />

seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi Aranızda<br />

selamı yayınız!"<br />

20<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 21


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

TÜRKİYE'DE AR-GE VE<br />

İNOVASYON YÖNETİMİ<br />

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, uluslararası<br />

düzeyde rekabet edebilmek için, araştırma temelinin<br />

güçlendirilmesi ve yapılandırılması yolunda yeni<br />

mekanizmalar geliştirirken, oluşturulacak bir<br />

bilim ve teknoloji politikası çerçevesinde teknoloji<br />

üretme olanaklarını geliştirmelidir. Her şeyden<br />

önce gsyih’den Ar-Ge’ye ayrılan pay çıkartılmalı<br />

ve ayrılan bütçenin katma değeri yüksek, dünya<br />

ölçeğinde rekabet edebilir ürün ve teknolojilerin<br />

geliştirilmesi gibi doğru kaynaklara aktarılması<br />

sağlanmalıdır.<br />

22<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 23


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

AR-GE VE<br />

İNOVASYON’UN<br />

NERESİNDEYİZ<br />

Günümüzde kuruluşların rekabet<br />

gücünü belirleyen en önemli unsur<br />

Ar-Ge ve inovasyon yetenekleridir.<br />

Bazı inovasyonlar her hangi bir Ar-Ge<br />

faaliyetine gerek olmaksızın, bazıları<br />

ise teknolojik Ar-Ge faaliyetlerinin<br />

sonucunu kullanarak yapılmaktadır. Peki,<br />

ülkemizde Ar-Ge inovasyon konusunda<br />

durum nedir, neler yapılmakta ve neler<br />

yapılmalıdır, açıklamaya çalışalım.<br />

İnovasyon ve Ar-Ge konusunun firmalar, hatta ülkeler için<br />

rekabette farklılaştırıcı unsur olduğunun bilinmesine rağmen,<br />

Türkiye’de aslında tam anlamıyla inovasyon ve Ar-Ge uygulamalarının<br />

nasıl olacağı herkes tarafından net bir şekilde bilinmemektedir.<br />

Kimileri konuya sadece finansal olarak bakmakta ve TÜBİ-<br />

TAK veya KOSGEB’in verdiği Ar-Ge teşviklerinden yararlanmayı<br />

inovasyon ve Ar-Ge yapmak olarak görmektedir. Kimileri, firma<br />

içinde fikir geliştirme veya motivasyon çalışmaları yapınca inovasyon<br />

yaptıklarını düşünmektedir. Kimileri piyasaya yeni bir ürün<br />

çıkartınca kendini “inovatif” bir firma olarak tanımlamaktadır.<br />

Bu ve bunun gibi sayılacak birçok şey inovasyon ve Ar-Ge’nin bir<br />

parçası olabilecekken gerçekte önemli olan, yapılan çalışmaların<br />

nasıl yapıldığı, firmanın satışlarını ne kadar arttırdığı ve elbette<br />

işin sonunda rekabet gücünün ne kadar yükseldiğidir. Türkiye’de<br />

yapılan çalışmalara bu gözle bakıldığında ve dünyadaki uygulamalar<br />

ile karşılaştırıldığında gerçek anlamda inovasyon ve Ar-Ge<br />

metodolojilerinin çok fazla bilinmediği ortaya çıkmaktadır.<br />

Ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon eksikliğinin nedenleri arasında,<br />

alınan eğitimin yetersizliği, yeni konularda derslerin açılamaması;<br />

akademisyenlerin araştırma yapamamaları, maddi sorunlar, altyapı<br />

yetersizliği (araştırma laboratuvarı ve enstitüsü), araştırma<br />

heyecanı, sevgisi, metodolojisinin verilememesi, birlikte çalışılamaması,<br />

araştırmalarda çalışan doktoralı eleman eksikliği, proje<br />

başvurularının kişisel ya da tek kurumlu olması, ulusal konsorsiyumun<br />

kurulamaması, uluslararası organizasyonlara katılım eksikliği<br />

ve doktora sürelerinin çok uzun olması gibi unsurları sayabiliriz.<br />

Bu koşullarda yeni teknolojiyi üretmenin hatta takip etmenin<br />

imkansız hale gelmesi kaçınılmazdır. Tabii sanayinin ilgisizliğini<br />

de saymadan geçemeyiz.<br />

Yukarıdaki eksiklikleri de göz önünde bulundurarak, Türkiye’de<br />

Ar-Ge ve inovasyon kapasitesini artırmak için yapılması gereken<br />

çok sayıda iş bulunduğunu söyleyebiliriz. Rekabetçi güç odaklı,<br />

Ar-Ge ve inovasyon temelli yeni bir stratejik dönüşüm şart gibi<br />

görünmektedir. Türkiye'nin inovasyon kapasitesini arttırmadan<br />

ve bu kapasiteyi üretime dönüştürmeden istenilen düzeyde bir<br />

refaha ulaşmamızın imkânı bulunmuyor.<br />

Türkiye Küresel Rekabetçilik Endeksi'nde 59, İnovasyon<br />

Kapasitesi'nde 69, İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde 71, Metametik<br />

24<br />

Mimar ve Mühendis


ve Fen Bilimleri Endeksi'nde 103 ve Dünya Refah Ligi'nde 75'inci<br />

sırada bulunuyor. Bir yandan araştırmacı sayısı ve bilimsel makale<br />

üretimi artarken, aynı gelişmeler patent sayılarına ve üretime<br />

yansımıyor. Öte yandan ihracatımız, düşük ve orta teknolojilere<br />

dayalı bir sanayi yapısına sahip. İhracatımızın sadece % 2’si yüksek<br />

teknolojili mallardan oluşuyor. Oysaki küresel endekslerde üst<br />

sıralarda yer alan ve dünyanın önde gelen ekonomilerinde bu oran<br />

% 20-50 arasında değişiyor.<br />

Araştırma geliştirme faaliyetleri ve inovasyonlar tüm dünyada,<br />

büyümenin, verimliliğin ve rekabet avantajının önemli bir dinamosu<br />

olarak hız kazanmaktadır. Ar-Ge’nin hedeflerine ulaşabilmesi<br />

için, kamu-özel sektör arasında sorumlulukların paylaşılması,<br />

bilişim teknolojileri ve insan kaynakları ile ilişkilerinin irdelenmesi,<br />

teşvik ve finansman boyutlarının dikkate alınması ve harcamaların<br />

doğru ve dönüşü olan alanlara kanalize edilmesi gerekmektedir.<br />

Ar-Ge’nin salt ‘ürün geliştirmeye yönelik harcama’ olarak<br />

görülmemesi ve ekonomik büyümeye olan etkisini gerçekleştirilmesi<br />

için teknolojik gelişme ve iktisadi büyüme arasındaki iletim<br />

mekanizmasının doğru anlaşılması ve teknolojiye ‘hazır olma’ ve<br />

teknolojik ‘kullanımın’ artırılmasına yönelik bir planlama çerçevesinde<br />

yol alınması gerekmektedir.<br />

Not: Bu yazıda MÜSİAD’ın Ar-Ge ve İnovasyon raporlarından<br />

faydalanılmıştır.<br />

Kasım - Aralık 2013 25


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Mesut UĞUR<br />

MMG Yönetim Kurulu Üyesi<br />

AR-GE NEDİR İNOVASYON NEDİR<br />

MMG Dergisinin bu sayısının teması Araştırma-<br />

Geliştirme kısaca AR-GE ve İnovasyon. Bu<br />

sayıda konu uzmanları tarafından detaylı<br />

şekilde anlatılacak. AR-GE ve İnovasyon<br />

gerekliliği, tecrübeler, uygulamalar, metotları,<br />

ticarileşmesi, desteklenmesi konusunda<br />

bilgilerimizi artıracağız. Mühendis ve mimarlar<br />

olarak zaten sürekli duyduğumuz, kısmen veya<br />

tamamen içinde olduğumuz bu konuyu daha da<br />

içselleştirmiş olacağız.<br />

K<br />

işisel gözlemlerimi paylaşmak isterim. 1985 de mühendis<br />

diplomamı alınca Ar-Ge mühendisi olarak tekstil makinesi<br />

üreten bir şirkette iş hayatına atıldım. 3 yıl dokumaya hazırlık<br />

makineleri kontrol sistemleri geliştirdim. İkinci şirketimdeki<br />

görevde sentetik iplik makineleri proses kontrol sistemleri<br />

geliştirdim. Böylelikle İsviçre’de 9 yıl Ar-Ge çalışma tecrübem<br />

oldu. Yaklaşık 18 senedir Türkiye’de bu konuda faaliyette<br />

bulundum, Ar-Ge yapan, teknoloji üreten kişilerle, kurumlarla<br />

temasım devam etmektedir. Tüm bu 27 yıllık deneyimi mukayeseli<br />

olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.<br />

İsviçre’de çalıştığım şirketlerde Ar-Ge yapmanın iki önemli<br />

motivasyonu vardı.<br />

1) Müşteri, mevcut makine ve sisteme ek fonksiyonlar, özellikler<br />

talep ediyordu. Bu taleplerin en iyi şekilde, müşterinin<br />

istediğinden daha fazlasıyla yerine getirilmesi için yapılan<br />

Ar-Ge çalışmaları.<br />

2) Pazarda kalmayı sürdürebilmek için, rekabetçi olmak için<br />

ve rakip firmaların yaptığından daha işlevsel, daha verimli,<br />

üretken sitemler için Ar-Ge çalışması yapmak. Bu yaklaşıma<br />

Ar-Ge ve inovasyonun motoru diyebiliriz. Bu bir dürtü kültürü,<br />

yarış hatta varoluş kültürü. Bir şirket kurulup bir ürünle başladığı<br />

zaman adeta sonsuz bir yarışa çıkmıştır. Bu yarışta önde<br />

olmak en büyük motivasyondur. Beraber yarışa katılanların<br />

aynı motivasyonu olduğunu unutmamak gerekir.<br />

Bu iki sebepten görüleceği üzere şirketler gelirlerinin bir kısmını<br />

Ar-Ge’ye ayırmak zorundadır. Cirodan Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar<br />

sektörden sektöre değişmektedir. Gelişmiş ülkelerde<br />

GSMH %3 kadar kaynak Ar-Ge’ye ayrılmaktadır. Bu kaynağın<br />

%1 kamu kaynaklarından, %2 si ise özel sektör kaynaklarından<br />

olması idealdir. Ülkemizin 2023 hedefleri bu şekildedir.<br />

TUİK ve TÜBİTAK verilerine göre 2000 li yılların başında<br />

GSMH’dan Ar-Ge için % 0,45 kaynak kullanılırken bu rakam<br />

günümüzde %1’e yaklaşmıştır. Bu kaynağın hemen hemen<br />

hepsi kamu tarafından sağlanmaktadır. Milletimizi görgüsü,<br />

kültürü hep devletten bir şey beklemektir. İşadamı dernekleri<br />

adeta devlet teşvikleri peşinde koşmaktadır. Devletin Ar-Ge<br />

teşvikleri adı altında fon ayırması işadamlarının iştahını çok<br />

kabartmaktadır. Yukarıda İsviçre’de çalıştığım şirketlerin 2<br />

önemli Ar-Ge motivasyonunu yazdım. Çalıştığım 9 yıllık Ar-Ge<br />

mühendisi süresince İsviçre Devletinin Ar-Ge teşvik fonu olduğunu<br />

duymadım, hiç projede yazmadık. Çalıştığımız konularda<br />

gerçekten ileri teknoloji olan konulardı. Devletin şirketimize<br />

verdiği destek sanırım geliştirdiğimiz sistem ve makinelerin<br />

dünya pazarlarına satılabilmesi için ihracat riziko garantisiydi.<br />

26<br />

Mimar ve Mühendis


Türkiye’de sanayicinin ve iş adamlarının hem yatırım için hem Ar-Ge<br />

için devlet desteği istemesi bu nedenle çok garibime gitmektedir. Bu<br />

sanırım hem devlet hem özel sektör tarafından bilinen, bir suistimal<br />

meselesi. Bakan danışmanlığına başladıktan sonra bazı şikâyetlerle<br />

karşılaşıyorum. KOSGEB, TÜBİTAK “şu firmaya destek vermiş, üretim<br />

için yeni makine almışlar, bize niye vermiyorlar veya bize de<br />

verseler ne olur, bize niye haksızlık yapılıyor” denilmektedir. Bunları<br />

yadsıyorum. Bir kurum, kişi kendi tasarrufunu müteşebbis olarak kullanmadan<br />

nasıl devlet kaynağı ile müteşebbis olur anlamıyorum. Bu<br />

sürdürülebilir bir durum değildir. Verimli olmamaktadır. Aynı zamanda<br />

adaletsiz bir durumdur. Çünkü devletin sınırsız gelir kaynakları<br />

yoktur, sınırsız dağıtacağı kaynakları yoktur.<br />

Türkiye gibi gelişmekte olan ve ciddi büyük pazar boyutu olan ülkelerde<br />

çeşitli sebeplere dayandırılan geri kalmışlığı aşabilmek için,<br />

kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kamu destekli Ar-Ge’ye ihtiyaç<br />

vardır. Fakat bu desteklerin titizlikle, mantıklı şekilde yapılması<br />

gerekir. Ülkenin sürekli ihtiyacı olan malların yurtdışından ithali ciddi<br />

cari açıklara neden olmaktadır. İthal ikamesi için geliştirilecek ürünlere<br />

ve sistemlere kamu destek vermelidir. Bazı konularda tersine<br />

mühendisliği teşvik edip desteklemelidir. Örneğin son 10 yılda ülkeye<br />

ciddi şekilde ulaşım altyapısı gerçekleşti. Bu altyapı projelerinde<br />

kullanılan makine parkının çoğunluğu ithal edildi. Yapılan altyapıların<br />

bakımlarının yapılabilmesi için ve ayakta tutulabilmesi için ciddi<br />

makine parkına ihtiyaç vardır. Tam anlaşılması için örnek verecek<br />

olursak: Duble yolların asfaltlarının kazınarak tekrar asfaltlanması<br />

için kazıma makineleri, serme makineleri ve sıkıştırma makinelerine<br />

ihtiyaç vardır. Bu makinelerde tamamen dışa bağımlıyız. İç tüketimimiz<br />

o kadar büyük ki bu tür makineleri tersine mühendislikle kendimiz<br />

geliştirmeliyiz, geliştirebiliriz. Yaşam beklentisi kavramı tüm<br />

Türkiye gibi gelişmekte olan ve ciddi büyük<br />

pazar boyutu olan ülkelerde çeşitli sebeplerden<br />

dayandırılan geri kalmışlığı aşabilmek için,<br />

kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kamu<br />

destekli Ar-Ge’ye ihtiyaç vardır.<br />

sistemler için çok önemlidir. Her ürünün, sistemin yaşam beklentisi<br />

vardır, belirli süre kullanılır, eskir ve yenisiyle değiştirilmesi gerekir.<br />

Bu döngüyü çok iyi kavrayıp hangi sistemlerin ne sıklıkta değiştirileceğini,<br />

bunların yeniden yapılmasının ekonomik boyutlarının ne<br />

olduğunu ve bu işler yapılırken ne kadar ek istihdam oluşacağını çok<br />

iyi şekilde hesaplayıp planlamamız gerekmektedir. Hep eğitimli genç<br />

nüfusumuzla övünmekteyiz. Bu geçlerimize yeni istihdam olanakları<br />

yaratılmadığı zaman ülke birçok sosyal sorunlarla karşılaşacaktır.<br />

Tersine mühendislikle geliştirilecek ürün ve sistemler hem Ar-Ge<br />

personeli istihdamı sağlayacak hem de üretimde çalışacaklara<br />

istihdam sağlayacaktır. Türkiye için tersine mühendislikle Ar-Ge<br />

yapılacak başlıca konuları; tıbbi cihazlar, ulaşım araçları, iş makineleri,<br />

takım tezgahları, elektronik ve haberleşme sistemleri, enerji<br />

üretiminde kullanılan teçhizat ve sistemler, yenilenebilir enerji üretim<br />

sistemleri, ileri üretim –otomasyon teknolojileri, enerji tasarrufuna<br />

yönelik başta cam olmak üzere inşaat ve yalıtım malzemeleri olarak<br />

sıralayabiliriz.<br />

Ar-Ge çok boyutlu multidispliner bir çalışma gerektirir. Çünkü günümüz<br />

sistemleri karmaşıktır. Bazı araştırma merkezleri, üniversiteler<br />

sadece temel dallarda araştırma yapsalar dahi tüm branşların<br />

desteğine ihtiyaçları vardır. Ürüne yönelik Ar-Ge ise tamamen çok<br />

disiplinin beraber çalışması anlamına gelir. Bir tıbbi cihazı ele aldığımızda<br />

anatomi ve fizyoloji bilgisi, fizik, kimya ve biyoloji bilgisi,<br />

Kasım - Aralık 2013 27


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Pazarı iyi takip<br />

eden ülkeler<br />

global şirketler<br />

Ar-Ge çekmek<br />

için politikalar<br />

geliştirmektedirler.<br />

Bu politikalarda<br />

global şirketlerin<br />

getireceği<br />

yöneticilerin,<br />

Ar-Ge personelinin<br />

güven içinde<br />

yüksek hayat<br />

standardında<br />

yaşamalarının<br />

sağlanmasıdır.<br />

malzeme bilgisi, mekanik tasarım bilgisi, elektronik<br />

tasarım bilgisi ve yazılım bilgisi gerektirmektedir.<br />

Tüm bu yeteneklerin tek bir firmada oluşması<br />

çoğu zaman imkansızdır. Sistem yapacak firmanın<br />

bu yeteneklerden bazılarına sahip olması yanında<br />

diğer tedarikçilerin bilinmesini gerektirir.<br />

İnkremental Ar-Ge<br />

Hiçbir kurum bir şeyi son noktaya kadar geliştirip bitiremez. Geliştirme<br />

sürekli devam eden bir süreçtir. Bu süreç adım adım olur. Buna<br />

inkremental Ar-Ge diyebiliriz. Her sistemin tekamül etmeye ihtiyacı<br />

vardır. Elimize aldığınız cep telefonunuza bakınız 15 yılda nereden<br />

nereye geldi. İlk başta sadece konuşma yaparken günümüzde adeta<br />

mobil ofis gibi kullanıyoruz, özel yaşamımızda yaptığımız kitap okumayı,<br />

eğlenmeyi, televizyon seyretmeyi dahi günümüz mobil cihazlarıyla<br />

yapabiliyoruz. Bu durumu yaşantımıza giren taşıtlarda, üretim<br />

hatlarında da gözlemleyebiliriz.<br />

Yeni yapılan teknoparklara<br />

global şirketler davet edilmektedir.<br />

Teknoparklar yerli<br />

ve yabancı Ar-Ge personeli<br />

için cazibe merkezi olmaya<br />

çalışmaktadırlar.<br />

Global Şirketlerin Ar-Ge Merkezi<br />

Açmalarının Teşvik Edilmesi<br />

Günümüzde global şirketlerin girmediği ülke kalmamıştır. Her ülke<br />

bunlara pazar olmaktadır. Bazıları ise üretim lokasyonu olmaktadır.<br />

Bu şirketlerin ciddi Ar-Ge harcamaları olmaktadır. Şirketlerin asıl<br />

doğduğu ve büyüdüğü ülkelerde insan kaynakları yetersizliği vardır.<br />

Bu yetersizliğin başlıca nedeni yaşlanan nüfus, doğum oranlarının<br />

düşmesiyle azalan nüfus, dışarıdan getirilen göçmenlere karşı olan<br />

kitleler, iş ikliminin verimli olması nedeniyle çok sayıda şirketin benzer<br />

İK ihtiyacıdır. Pazarı iyi takip eden ülkeler,<br />

global şirketler Ar-Ge çekmek için politikalar<br />

geliştirmektedirler. Bu politikalarda global şirketlerin<br />

getireceği yöneticilerin, Ar-Ge personelinin<br />

güven içinde yüksek hayat standardında<br />

yaşamalarının sağlanmasıdır. Geçen yıl yaptığım<br />

Singapur ziyaretinde bunu gözlemledim. BIOPO-<br />

LIS Biyoteknoloji tekno parkına dünyadaki global<br />

ilaç ve biyoteknoloji şirketlerini çekmişler. Burada hem Singapur’lu<br />

hem yabancı Ar-Ge personeli istihdam ediliyor. Şimdiye kadar<br />

Singapur’da global şirketlerin sadece ilaç paketle fabrikaları varken<br />

gelecekte Singapur’da geliştirilmiş, katma değeri çok daha yüksek<br />

ilaç molekülleri üretilecek. Geçenlerde ülkemizde global şirketlerin<br />

kurduğu Yabancı Sermaye Yatırımcıları Derneği YASED’in Ar-Ge<br />

çalıştayına katılmıştım. Dernek üyesi global şirketlerin dünya genelindeki<br />

Ar-Ge bütçeleri 200 milyar ABD doları imiş. Dernek yönetim<br />

kuruluna göre iyi bir strateji ile çok kısa sürede 10 milyar ABD dolar<br />

payı Türkiye’ye getirilebilirmiş. Böyle bir payın gelmesi demek on<br />

binlerce nitelikli insanımızın istihdamı demek. Ülkemiz bu konuda<br />

yeni yeni bilinçlenmeye başlamıştır. Yeni yapılan teknoparklara<br />

global şirketler davet edilmektedir. Teknoparklar yerli ve yabancı<br />

Ar-Ge personeli için cazibe merkezi olmaya çalışmaktadırlar. Bir<br />

global şirketin veya yabancı Ar-Ge personelinin bir cazibe merkezine<br />

çekilmesi için yapılacaklar dahi başlı başına bir Ar-Ge’dir. Singapur,<br />

Honkong, Birleşik Arap Emirlikleri, bazı Avrupa ülkeleri bu işi en etkin<br />

şekilde yapan ülkelerdir. Sadece teknoparklar değil üniversitelerde<br />

Ar-Ge personeli için cazibe merkezi olmalıdır.<br />

28<br />

Mimar ve Mühendis


Ülkemizde bulunan 170 üniversiteden çoğunluğu<br />

eğitim amaçlı faaliyet göstermektedir. Oysa<br />

üniversitelerin temel gayelerinin en önemli kısmı<br />

bilimsel araştırma yapmaktır. Ülkemizde yüksek<br />

öğretime yön veren YÖK daha çok öğrenci kontenjanlarıyla<br />

ilgilenmektedir. Hâlbuki ülkenin kalkınması,<br />

rekabetçi olması ve refah için araştırma<br />

üniversitelerine ihtiyaç vardır.<br />

AR-GE için Üniversitelerin Rolü<br />

Ülkemizde bulunan 170 üniversiteden çoğunluğu eğitim amaçlı<br />

faaliyet göstermektedir. Oysa üniversitelerin temel gayelerinin en<br />

önemli kısmı bilimsel araştırma yapmaktır. Ülkemizde yüksek öğretime<br />

yön veren YÖK daha çok öğrenci kontenjanlarıyla ilgilenmektedir.<br />

Hâlbuki ülkenin kalkınması, rekabetçi olması ve refah için araştırma<br />

üniversitelerine ihtiyaç vardır. Üniversitelerin her konuda araştırma<br />

yapması imkansızdır. Bu nedenle bazı üniversitelerimiz tematik<br />

araştırma konularına yönelmelidirler. Mesela, nükleer enerji, nano<br />

teknoloji, biyoteknoloji, kompozit malzemeler, ileri üretim teknolojileri,<br />

tıbbi cihazlar ve malzemeler, ulaşım teknolojileri vs. Tematik<br />

araştırma üniversitesi olarak ayrılan üniversiteler kendi konularında<br />

gıptayla bakılacak mükemmeliyet merkezleri olmalıdır.<br />

İnovasyon –Yenilikçilik<br />

İnovasyon günümüzün en moda kelimelerinden biridir. Bu konuda<br />

konferanslar düzenlenmektedir. Politikacılar, akademisyenler, bürokratlar<br />

ülkeyi refaha inovasyonun götüreceğini söylemektedirler. Çoğu<br />

zaman bunu söylerken daha önce hiç olmayan ürünleri, sistemleri<br />

(buluşları) kastetmektedirler. Benim anladığım inovasyon üründe,<br />

serviste, süreçte, teknolojide, metotta veya fikirde fayda sağlayan,<br />

üretkenlik artışı sağlayan pazar ve toplum tarafından kabul gören<br />

bir olgudur. İş yapmadan, iş üzerinden olmadan inovasyon yapamayız.<br />

İnovasyon ilerlemeden ayrıdır. İlerleme bir şeyi daha iyi yapma<br />

durumuyken inovasyon bir şeyi farklı şekilde daha fazla fayda<br />

sağlayarak yapmadır. İnsan her çalıştığı konuda ürünlerini, sistemlerini<br />

daha verimli, daha faydalı duruma getirirse ve yaptığı<br />

ticari karşılık bulursa ve toplum tarafından kabul görürse inovasyon<br />

yapmış olur. İnovasyon dinamik bir süreçtir. Bu süreçte fayda<br />

sağlayan fikirlerin ortaya çıkması ve bu fikirlerin emek ve yatırımla<br />

ticarileşmesi safhaları vardır.<br />

İnovasyon yapılacak ürün ve hizmet ortamları uygun ÖKO sistem<br />

gerektirir. Bu politikalar ülkeler için hükümetlerce, şirketler için<br />

yönetim kurullarınca belirlenir ve sağlanır. Bu durumda inovasyon<br />

sisteminden ve ikliminden bahsedebiliriz. Ülkemizde böyle bir iklim<br />

oluşması için başta ekonomi bakanlığımız olmak üzere farklı bakanlıklarımız,<br />

ticaret ve sanayi odalarımız, ihracat birliklerimiz etkinlikler<br />

düzenlemekte, inovasyon kavramını anlatmaya ve öğretmeye çalışmaktadırlar.<br />

28-29-30 Kasım 2013 de Türkiye İnovasyon Haftası<br />

konferansı düzenlenmektedir. Yapılan etkinliklere baktığımızda İnovasyon<br />

öğrenilebilir ve dolayısıyla öğretilebilir bir kavramdır.<br />

İnovasyon ölçümleri ve sıralamaları yapılabilmektedir. Bu sıramalar<br />

farklılıklar gösterse de ülkeler sıralamasında başı çeken 3 ülke İsviçre-İsveç<br />

ve Singapur olmaktadır. İsviçre ve İsveç’te bu kültür çok<br />

eskiye dayanmaktadır. Bu kültürde insanlar öncelikle kendileri ve<br />

halkları için faydalı ürünler ve hizmetler üretirler ve sürekli mükemmeliyete<br />

yönelmişlerdir. Bu bir birikim sürecidir. Singapur model ise<br />

bize bu işin sonradan da planla, istekle yapılabileceğini göstermiştir.<br />

Singapur 1965 de bağımsız olmuş, 434 km2 yüz ölçümü olan bir<br />

ülkeydi. Singapur’u bağımsızlığına kavuşturan liderler sistemi öyle<br />

bir kurguladılar ki Singapur’u 50 yılda dünyanın en müreffeh ülkelerinden<br />

biri yaptılar. Ülke olarak kurdukları mükemmeliyet merkezleri<br />

gelecekte tüm insanlığa fayda sağlayacak en yenilikçi sistemleri<br />

içermektedir. Ülkeler yenilikçilik sıralamasında üst sıralarında<br />

olanlar yenilikçiliğin gelişmesini sağlayacak iklimi oluşturan ülkeler<br />

olduğu görülecektir. Bu konuyla ilgilenenler Global Innovatin<br />

Index, Innovations Indikator, Innovation Union Scoreboard, EIU<br />

Innovation Ranking, BCG International Innovation Index, Global<br />

Competitiveness Report, World Competitiveness Scoreboard, ITIF<br />

Index gibi sıralamalara bakabilirler.<br />

Hiçbir yenilik, Ar-Ge neticesi tesadüfü değildir. Arkasında çok çalışma,<br />

düşünce, alın teri vardır. Kızılderili atasözü “Tesadüfler hazırlıklı<br />

olana gelir” dermiş. Biz Ar-Ge ve inovasyon iklimini oluşturursak,<br />

istersek bu işler olur. Çalışmazsak, düşünmezsek ancak başkalarının<br />

yaptıklarını konuşuruz, daha öteye geçemeyiz.<br />

işler olur. Çalışmazsak, düşünmezsek ancak başkalarının yaptıklarını<br />

konuşuruz, daha öteye geçemeyiz.<br />

Kasım - Aralık 2013 29


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Avni ÇEBİ<br />

Elektrik-Elektronik Mühendisi<br />

EZBER BOZAN İNOVASYON İKLİMİ<br />

Gelin ezberlerimizi bozalım, gelin yeni bir<br />

algı ve anlayışla hepimize yetecek yeni bir<br />

dünyayı birlikte evlerimizde, işyerlerimizde<br />

ve şehirlerimizde kuralım. Korkmadan anlayarak,<br />

susturmadan konuşarak, ayrılmadan<br />

buluşarak… göreceğiz ve anlayacağız ki eksik<br />

olan bizmişiz, aradığımız sizde imiş. O zaman<br />

daha diri, daha büyük, daha anlamlı, daha<br />

yeni olanı birlikte bulacağız bu kaybetmeler,<br />

bu kopmalar niye Niye bu kadar geniş olan<br />

âlemde sıkılıyoruz, daralıyoruz Dar olan<br />

içimiz mi yoksa yeryüzü mü Gelin yeni bir<br />

inovasyon yapalım, bir birimizi fark edelim ve<br />

değerli bulalım.<br />

Y<br />

eni bir düşünce, yeni bir işlem, yeni bir süreç, yeni bir organizasyon<br />

şekli, yeni bir tasarım veya yeni bir üretim şekli her ne<br />

olursa olsun alışılmış kalıpları, algıları ve iş yapma modellerini<br />

ürün veya hizmet işlerinde değiştirmek, "inovasyon" olarak<br />

görülür. İnovasyon biz ve çevremizdeki olaylar ve olgular arasında<br />

sürekli açık bir algı ve sürekli iyileştirmeyi kendisine<br />

rehber edinen kişi ve organizasyonların bir yaşam felsefesi, bir<br />

yaşam şeklidir. Alışılmış paradigmaların değiştirilmesi, dönüştürülmesi<br />

ve hatta bazen yıkılması inanç, bilgi, cesaret, sabır<br />

ve gayret gerektirir.<br />

Yaratılıştan gelen, tabiatımızda olan çevremizi algılama ve<br />

anlamlandırma çabası zaman zaman uyumlu, zaman zaman<br />

çatışarak hayatı ger gün yeniden inşa etme isteği; içimizdeki<br />

hayret, merak duygularının sürekli canlı ve üretken olarak kalması,<br />

toplumsal kültür ve kurum kültürünün bunu besleyecek<br />

bir ortama ve iklime sahip olmasına bağlıdır. Değişimi ve<br />

dönüşümü sürekli tetikleyen ve öncü olanlar; kendisi olan, söyleyecek<br />

sözü, yapacak işi ve mücadele edecek fikri olanlardır.<br />

Bu kişiler ve mücadeleleri hayatı sürekli daha iyiye, daha güzele,<br />

daha insani olana doğru dönüştürürler. Ezber bozucu olanlar,<br />

yarının dünyasının sorunlarına cevap üretenler olacaktır.<br />

Bireyin geliştiği ve kendini ifade edebildiği, demokratik, katılımcı<br />

ve çoğulcu ortamlar inovasyon için sağlıklı ve sürdürülebilir<br />

bir kültür ortamı oluşturur. Bunu başaran kurumlar,<br />

firmalar, üniversiteler ve STK lar insanlığın güncel sorunlarına<br />

cevap üretirken, yaşamın bütünlüğü içerisinde varlık düzeni<br />

içerisindeki diğerlerinin hakkını da gözetirler. İnovasyon bizi<br />

bizle buluşturur, bizimle diğerleri arasında üretken, proaktif bir<br />

iletişim ve yönetişim alanı oluşturur. İnovasyon ortamı<br />

durağan sonunu bekleyen organizmalar olmaktan bizi çıkararak<br />

daha canlı ve üretken yapılara bizleri dönüştürür. İnovasyon<br />

ortamı ve kültürü bizleri sürekli kendini yenileyen, hayatla barışık<br />

ve etkileşimli birey ve organizasyonlara evirir. Heyecanımız<br />

ve umutlarımızla beraber bizleri korur ve geliştirir.<br />

Cansuyu ve hayat iksiri<br />

İnovasyon bir kültür olarak, çocuk eğitiminden erişkin eğitimine,<br />

iş hayatından sosyal kurumlara, sanayiden çeşitli organizasyonlara<br />

kadar bir birini besleyen ve destekleyen sosyal, kültürel ve<br />

siyasal bir iklimin var olduğu mekânlar ve ülkelerde “insanın yapıcı<br />

ve inşa edici damarını” besler. Kurumlar ve ülkeler bu anlayıştan<br />

kendilerini geleceğe taşıyacak “hayat iksirini” alırlar. Sürekli<br />

kendini yenileyerek olayların ve zamanın yıkıcı tesirinden kendini<br />

koruyacak ve geliştirecek zamanın ruhu ile barışık bir eylemsellik<br />

gücüne sahip olur. Bu ortamda “yeni ve inşa edici idrak” serpilerek<br />

ve gelişerek yaşamı sürekli canlı tutacak “cansuyu ve hayat<br />

suyu” olur. Oluşan bu ekosistem içersinde inançlar, fikirler, birey<br />

ve organizasyonlar kendilerine yer bularak yaşamda tek ve özne<br />

olmanın verdiği özgüven ile birbirlerini besleyerek var olurlar.<br />

İki günü eşit olan ziyandadır<br />

İnovasyonun yapıcı, onarıcı, geliştirici ve dönüştürücü ikliminde<br />

yeni fikirler, eylemler ve organizasyonlar hayatı sürekli yeni kılar.<br />

Hz. Peygamber (s.a.v.) “İki günü eşit olan ziyandadır” hadisinde<br />

sürekli iyileşme ve iyi olma haline bizleri çağırır. Yunus Emre’nin<br />

“her dem yeniden diriliriz, bizden kimler usana” deyişinde kendine<br />

hayat bulur. Mevlana’nın “Dün dün ile birlikte geçti cancağızım,<br />

bugün yeni şeyler söylemek lazım” söyleminde başka bir şekilde<br />

yer alır. Bütün bu bilgelerin sözlerinde kendini ifade eden her gün<br />

yeniden var olma, taze olma, dirilme idrak ve arayışına bugün<br />

dünden daha fazla ihtiyacımız var.<br />

Korkmadan, çekinmeden, yargılamadan, susturmadan içimizde<br />

bizi biz yapan yaratılıştan gelen hayat iksirini işlerimize ve organizasyonlarımıza<br />

akıtmalıyız. Bu inovasyon, yenilenme, keşfetme,<br />

inşa etme algısını, kültürünü ve iş yapma biçim ve organizasyonlarını<br />

hayatın her alanına uygulamamız gerekir. Her yeni<br />

doğan gün, her yeni doğan çocuk, her yeni tanıdığımız kişi, her<br />

yeni kurulan organizasyon yeni bir dirilişin ve var oluşun, yeni bir<br />

umudun dili olmalıdır.<br />

30<br />

Mimar ve Mühendis


Mekânlar bizi sınırlıyor,<br />

mekânlar bizi<br />

donduruyor, mekânlar<br />

bizi ayırıyor, makamlar<br />

da, mevkiler de.<br />

Bizi yaklaştıracak olan<br />

yolculuk ve yoldur.<br />

Bu ilim, irfan, hakikat,<br />

bilgi, anlama ve<br />

tanıma yolculuğudur.<br />

Hem kendimizi hem de<br />

diğerimizi, hem çevremizi<br />

hem de âlemi<br />

anlamak için içimizde<br />

ve dışımızda yolculuğa<br />

devam etmeliyiz, durmadan,<br />

duraksamadan,<br />

usanmadan, yılmadan,<br />

yıpranmadan…<br />

Seferde olmak<br />

Çıkmamış candan ümit kesilmez diyerek yaşayan, soluyan diri olan<br />

her kese ümit ile bakmalıyız. Var olmanın ve var etmenin yolunu ve<br />

yöntemini aramalıyız. Bu bizi anlama, sevme, katılma ve mücadele<br />

etme keyfine ulaştırarak, her dem canlı ve sevecen olmanın yollarını<br />

gösterecek ve bulduracaktır.<br />

İbn-i Arabi’nin dediği gibi “arayanlar bulamadılar ama bulanlar arayanlardı”<br />

ifadesinde kendini bulan sürekli umutla, sevgiyle, bilgiyle<br />

aramaya çağıracak ben varsam ve diğerleri de varsa bu kavga ve<br />

kargaşa niye Sen ben demeden biz olmamak niye Büyük farkındalığına<br />

bizleri yükseltecek olan bu arayış yolculuğu ne güzel. Her<br />

birimiz kendi içimizde ve dışımızda bir seferdeyiz bitmek tükenmek<br />

bilmeyen bir yolculuk, yolcu olmak ne iyi, her gün bir yerde, her gün<br />

bir iş de, her gün buluşmada, her gün bir birimizden öğrenmekteyiz.<br />

Voltran'ı oluşturmak<br />

Mekânlar bizi sınırlıyor, mekânlar bizi donduruyor, mekânlar bizi ayırıyor,<br />

makamlar da, mevkiler de. Bizi yaklaştıracak olan yolculuk ve<br />

yoldur. Bu ilim, irfan, hakikat, bilgi, anlama ve tanıma yolculuğudur.<br />

Hem kendimizi hem de değerimizi, hem çevremizi hem de âlemi<br />

anlamak için içimizde ve dışımızda yolculuğa devam etmeliyiz,<br />

durmadan, duraksamadan, usanmada, yılmadan, yıpranmadan…<br />

Yol bizi buldurur ve buluşturur bir ve beraber olmanın diriliğine ve<br />

dirliğine ulaştırır, usanmadan var olmanın heyecanıyla her gün taze<br />

bir başlangıç yapmanın güzelliğine ereriz. Her geçtiğimiz mekânda,<br />

her tanıştığımız insanda kaybettiğimiz yitiğimizi buluruz, adeta her<br />

birimiz buluşarak ve tanışarak eksiğimizi tamamlar “voltran” oluruz.<br />

Artık sayıların dili farklılaşır bir artı bir 2 etmez 11 olur, ihlas ve<br />

samimiyet ile kemiyete yeni keyfiyetler katarız.<br />

Olduğundan daha büyük,<br />

göründüğünden daha anlamlı<br />

Böylece yeni ve yapıcı bir kültür ortamında her şey yeniden adeta var<br />

olur. Her şey yeniden anlamlanır, sayıların dilinde keyfiyetlerin diline<br />

ulaşırız. Yeni iş yapma modelleri organizasyonların her türlüsüne yayılır,<br />

cemaatlerden şirketlere, bireyden toplumlara, ticaretten sanayiye<br />

kadar inovasyon kültürü yayılır. Artık yalnız ürün üreten bir organizasyon<br />

olmaktan çıkar değer üreten bir organizmaya dönüşürüz. Daha<br />

canlı, daha interaktif bir yapıya organizasyonlarımız dönüşür. Bu kültür<br />

ikliminde bireysel katılımlarla her kes yeni bir âlem olduğunu keşfeder.<br />

Her kesin kendisini fark ettiği ve katıldığı bu evren yeni galaksiler gibi<br />

varlık düzeninde yer bulur. Olduğundan daha büyük, göründüğünden<br />

daha anlamlı olmanın erdemliliğine ve bilgeliğine ulaşılır. Kimse diğerinin<br />

rakibi değil tamamlayıcısıdır. “Sen bensin ben senim bu ikilik niye”<br />

söyleminde kendini bulan bütünlüğe ve tevhide erişiriz.<br />

Sanatın, kültürün, bilimin ve teknolojinin her aşamasında; laboratuardan<br />

keşfe, tasarımdan ürüne, üretimden dağıtıma, sunumdan<br />

pazarlamaya kadar her alanda daha diri ve canlı bir sosyal, kültürel ve<br />

endüstriyel iklimi her yerde ve zamanda sağlayarak, geleceğe daha<br />

umutla bakan bireylerin yaşadığı bir ülke inşa etmiş olabiliriz. Gelin<br />

ezberlerimizi bozalım, gelin yeni bir algı ve anlayışla hepimize yetecek<br />

yeni bir dünyayı birlikte evlerimizde, işyerlerimizde ve şehirlerimizde<br />

kuralım. Korkmadan anlayarak, susturmadan konuşarak, ayrılmadan<br />

buluşarak… Göreceğiz ve anlayacağız ki eksik olan bizmişiz, aradığımız<br />

sizde imiş. O zaman daha diri, daha büyük, daha anlamlı, daha<br />

yeni olanı birlikte bulacağız bu kaybetmeler, bu kopmalar niye Niye<br />

bu kadar geniş olan âlemde sıkılıyoruz, daralıyoruz Dar olan içimiz mi<br />

yoksa yeryüzü mü Gelin yeni bir inovasyon yapalım, bir birimizi fark<br />

edelim ve değerli bulalım.<br />

Kasım - Aralık 2013 31


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Osman ŞAHBAZ<br />

Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu<br />

DEİK - DTİK Avrupa Başkan Yardımcısı<br />

GELİŞEN DÜNYADA AR - GE VE<br />

İNOVASYONUN BİZE DAYATTIĞI<br />

Hiç bir araştırma, geliştirme, yenilik ve<br />

çalışma laboratuarda, steril ortamda<br />

durması için denenmez ve geliştirilmez.<br />

Hayatımızın içindeki en kıymetli ve değerli<br />

yerde kendisine yer bulmak, insanın hayatını<br />

kolaylaştırmak ve daha fazla kazanmak<br />

düşüncesi içindir hep bu gayretlerin<br />

neticeleri.<br />

Çalışmalarda başarı yakalandığında, yatırımcı ile karşı karşıya<br />

kalacaktır yenilikçi düşünce. Bu da doğal bir sonuçtur.<br />

Resmi Gazetede yayınlanan, “2023 Türkiye İhracat Stratejisi<br />

ve Eylem Planı” ülkeyi geliştirmek için hazırlanmıştır.<br />

Bu konuya bir çok defa dikkat çeken Başbakanımız Recep<br />

Tayyip Erdoğan Türkiye İhracatçılar Meclisini ( TİM ) ziyaretinde;<br />

ekonomik ve ticari boyutu ile 2023 hedefinin içeriği<br />

ve kalkınma planları ile gerçekleştirilebileceğine vurgu<br />

yaparken, Ar-Ge ve inovasyona destek verilmesi, stratejik<br />

ofis ve proje ekiplerinin kurulmasına değinmiştir.<br />

Ekonomik ve ticari boyutu ile konuya yaklaştığımızda;<br />

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olan 2023'te<br />

ihracatını 500 milyar dolar hedef olarak koymuş durumda.<br />

Dünya ekonomilerinin ilk 10'un içerisinde olması takdir edilecektir<br />

tabii. Bu hedef analitik olarak değerlendirildiğinde,<br />

yakalanamaz bir hedef hiç değil. Plan, program, disiplin ve<br />

diyalog içerisindeki kurumlar bu hedefe koşacaktırlar. Ancak;<br />

Türkiye'nin global markalarına baktığımızda çok sığ bir<br />

konumdayız. Klasik ürettiğimiz ürünlerimizle birlikte marka,<br />

teknoloji ve katma değeri yüksek yelpazemizi çeşitlilik<br />

Hiç değişmeyecek şey de değişimin kendisidir.<br />

Yeniliğe, fırsatlara, kontrollü değişime hazırlıklı<br />

olmalıyız. Hz. Mevlânâ Celâleddîn-î Belhî Rûmî<br />

13. yy. da bizlere ışık tutacak, inovatif bakış<br />

açısı ve Ar-Ge'nin ne kadar gerekliliğini hissettiren,<br />

önem veren sözü söylemiş; '' Dün dün ile<br />

geçti gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek<br />

lazım.''<br />

varlığı ile harmanlayarak, girişimci sayımızı artırarak 2023<br />

yılındaki hedefimize ulaşabiliriz. İşte bu noktada bir kaç<br />

yoldan ilki yurt dışındaki yürütülemeyen, sürdürülemeyen<br />

markaları satın almak. Henüz bu konuya devletin desteği<br />

yok. Devlet desteğinin olması gereken konulardan birisidir.<br />

Diğer yandan ise; Türkiye'de oluşturulacak global markaların<br />

arkasında güçlü bir Ar- Ge ve inovasyon görmeliyiz.<br />

Hiç değişmeyecek şey de değişimin kendisidir. Yeniliğe, fırsatlara,<br />

kontrollü değişime hazırlıklı olmalıyız. Hz. Mevlânâ<br />

Celâleddîn-î Belhî Rûmî 13. yy. da bizlere ışık tutacak,<br />

32<br />

Mimar ve Mühendis


Endüstriyel gelişmemiz<br />

ile ilgili, 1901'de Radyo'yu<br />

Guglielmo Marconi,<br />

1932'de C vitaminini<br />

Albert Szent Györgyi,<br />

1928'de helikopter'i<br />

Oszkar Asboth, 1947'de<br />

Hologramı Denes Gabor,<br />

1950'de kalp pilini John<br />

Hopps, 1964'de bilgisayar<br />

faresini Dr. Douglas C.<br />

Engelbart, 1976'da Rubik<br />

Küpü'nü Ernö Rubik,<br />

BMW'nin disel motorunu<br />

Ferenc Anısıts 1983 yılında<br />

icat etmiştir. O günden<br />

bu yana hayatımızdaki<br />

değişimi bir göz önünden<br />

film gibi geçirsek, hele<br />

1980'li yıllardan sonraki<br />

değişimi artık takip dahi<br />

etmekte zorlandığımız bir<br />

süreç yaşıyoruz. Gelişim,<br />

dönüşüm ve yeniliğe açık<br />

olacağız.<br />

inovatif bakış açısı ve Ar-Ge'nin ne kadar gerekliliğini hissettiren,<br />

önem veren sözü söylemiş; '' Dün dün ile geçti gitti cancağızım,<br />

bugün yeni şeyler söylemek lazım.''<br />

''Yeşilliklerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat<br />

akıldan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir.'' Ülkemizin<br />

iktisadi olarak gelişmesi, refah seviyesinin gelişerek yükselmesi<br />

yolunda yeniliklerin öncüsü olmakla ilerleyecektir.<br />

Kök hücrenin, insan organının üretildiği bir dünyada artık geri<br />

dönüş mümkün değil. Ancak klasik yöntemlerle birlikte modern<br />

yaşamı da bir arada hayatımıza adapte etmek durumundayız.<br />

Bugünü anlamanın yolu değişimi kabul etmekten geçecektir.<br />

Değişimi inkar etmek mümkün değildir. Değişimi kabul ederek<br />

geleceğimizi inşa etmek durumundayız. Ne iyi ki Kasım ayında<br />

Türkiye'de inovasyon haftası kutlanılıyor.<br />

Endüstriyel gelişmemiz ile ilgili, 1901'de Radyo'yu Guglielmo<br />

Marconi, 1932'de C vitaminini Albert Szent Györgyi, 1928'de<br />

helikopter'i Oszkar Asboth, 1947'de Hologramı Denes Gabor,<br />

1950'de kalp pilini John Hopps, 1964'de bilgisayar faresini<br />

Dr. Douglas C. Engelbart, 1976'da Rubik Küpü'nü Ernö Rubik,<br />

BMW'nin disel motorunu Ferenc Anısıts 1983 yılında icat etmiştir.<br />

O günden bu yana hayatımızdaki değişimi bir göz önünden<br />

Bugünü anlamanın yolu değişimi kabul etmekten<br />

geçecektir. Değişimi inkar etmek mümkün değildir.<br />

Değişimi kabul ederek geleceğimizi inşa etmek durumundayız<br />

film gibi geçirsek, hele 1980'li yıllardan sonraki değişimi artık<br />

takip dahi etmekte zorlandığımız bir süreç yaşıyoruz. Gelişim,<br />

dönüşüm ve yeniliğe açık olacağız. Yoksa üçüncü dünya ülkeleri<br />

arasında kalacağız. Tabii bu gelişmeleri bizden önce yola çıkarak,<br />

zirveye ulaşmış dünya ülkeleri var. Bizim bu yarışta olmamız ve<br />

hatta ileri teknolojide öne çıkmamız için; elimizdeki ana temel<br />

değerlerimizi de ön plana çıkarmamız gerekmektedir. Bu kadim<br />

değerlerimiz; hak, hukuk, vicdan, adalet, merhamet, huzur, sevgi,<br />

aşk, şefkat, fedakarlık, hoşgörü, sabır ve cömertlikle öne çıkacağımızı<br />

da aklımızdan çıkartmamalıyız. AR-Ge ve inovasyon<br />

çalışmalarımızı hayata geçirirken işin odağına en mükemmel<br />

yaratılan '' insanı '' koymalıyız.<br />

Resûl-i Ekrem Efendimizin insanlığın gönlüne nakşettiği merhameti,<br />

şefkati, inceliği ve nezaketi biz hakkıyla taşırsak Ar-Ge ve<br />

inovasyonu da yukarılara taşımış olacağız.<br />

Kasım - Aralık 2013 33


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Ahmet ERKOÇ<br />

Elektrik Yüksek Mühendisi<br />

AR-GE, İNOVASYON VE SONUÇLARI<br />

Bilindiği üzere araştırma ve geliştirme kavramlarının<br />

kısaltılmışı olan Ar-Ge ve diğer<br />

bir kavram inovasyon gün geçtikçe daha çok<br />

dillendirilen, önemi konusunda neredeyse<br />

herkesin fikir birliğinde olduğu bir gerçek<br />

olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

İ<br />

novasyon’un en kabul gören tanımlarından biri: İnovasyon<br />

yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da<br />

hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya<br />

da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış<br />

ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır”<br />

şeklindedir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna<br />

geçilmesi sanayi devrimi ile kıta Avrupa’sında başlamıştır.<br />

Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ise 1980’lerde<br />

başlayarak küreselleşme kavramıyla paralel olarak yayılmıştır.<br />

Toplumları bilgi çağına ulaştırmıştır. Küreselleşme<br />

ile birlikte değişen iş yapış biçimi uluslararası ticarette<br />

bilgiyi ve inovasyonu en değerli meta haline getirmiştir.<br />

Nedir bu en kıymetli meta olan bilgi<br />

Kim üretir<br />

Kime satar<br />

Ne işe yarar<br />

En kıymetli meta olan bilgi; yeni ve kolayca taklit edilemeyen<br />

ürün, hizmet ve iş süreçlerinin nasıl yapılacağını bilmektir.<br />

Kim üretir sorusunun cevabı; ilk aşamada elbette<br />

bu işi ilk başaran firma veya onun dünyadaki birkaç araştırma<br />

ve / veya üretim merkezinin olduğu yerler olacaktır.<br />

Sonrasında ise en etkin ve verimli şekilde üretebilecek<br />

ülkelerdeki fabrikalar olacaktır.<br />

Kime satarın cevabı; elbette ihtiyacı olan, parasını<br />

ödeyen diye verilebilir. Ancak bu da yetmez alıcının yasaklı<br />

olmaması lazımdır. Özellikle ileri teknoloji de içeren savunma<br />

sanayi, uzay, ileri teknoloji gibi konularda ise.<br />

Şimdi biraz daha somuta indirgeyelim; en kıymetli meta<br />

olan bilgi, Google, IBM, Microsoft, Intel gibi bilgi teknolojisi<br />

üreten daha doğrusu tasarlayan şirketlerin ürünleridir,<br />

hizmetleridir. Bu şirketlerin ciroları dünyanın en önde<br />

gelen otomotiv üreticilerinde General Motors (GM)’in cirosunu<br />

ve karını geçmiştir.<br />

Kim üretir Microsoft’un ürünleri ABD, İngiltere ve Çin’de<br />

bulunan üç araştırma merkezinde geliştirilir ve üretilir. Asıl<br />

konu geliştirilmesidir. Bir Microsoft yazılımı aldığınızda<br />

artık CD ile bir ürün genellikle gelmiyor. Aldığınız kutuda<br />

34<br />

Mimar ve Mühendis


Türkiye’nin 2012<br />

yılı ihracatının<br />

ortalama olarak<br />

bir kilogramlık bir<br />

ürün 1,5 ABD dolarıdır.<br />

Almanya’nın<br />

ihracatında bu<br />

değer 4,5 ABD<br />

dolarıdır. Almanya<br />

bizden 3 kat daha<br />

fazla değerli mallar<br />

üretmektedir.<br />

internet üzerinden indirdiğiniz yazılımın sadece şifresi olan uzun<br />

bir kod çıkıyor.<br />

Kime satar Ürün çok yüksek bir teknoloji içermiyorsa parasını<br />

veren alır. Yüksek teknolojili bir savunma sistemi alıyorsanız<br />

aldığınız o ürünü üreten ülkenin devletinden ayrıca izin alınması<br />

gerekir.<br />

Ne işe yarar Bilgisayar ve iletişim sistemleri olmadan günümüzde<br />

neredeyse hiçbir şey yapmak, yaptırmak mümkün değil.<br />

Bankaya gidiyorsunuz, bilgi sistemi ya da ana bilgisayarlarla<br />

iletişim sisteminde arıza varsa hiçbir işlem yapılamıyor. Hastaneye<br />

gitmek istiyorsunuz, randevu kayıt sistemi çalışmıyorsa<br />

gidemezsiniz. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Kısaca bilgisayar<br />

ya da iletişim (ağ) sisteminin çalışmadığı bir ortam hiçbir<br />

fonksiyonun sağlıklı işlemediği bir ortam demek. İşte bütün bu<br />

işleri başaran insanlar, şirketler, ülkeler araştırma geliştirme<br />

yapanlar, inovasyon yapanlar. Üstelik araştırma geliştirme ve<br />

inovasyonu sürekli yapanlar.<br />

İnovasyon ve girişimcilik konusundaki ölçeklerden biri de dünyanın<br />

en büyük borsalarından biri olan ABD Nasdaq borsasında<br />

ülke olarak işlem gören kaç adet şirketiniz olduğu. Nasdaq’ta<br />

2009 yılı itibariyle işlem gören, ABD’li olmayan en çok şirket 63<br />

şirket ile İsrail teknoloji şirketleridir. Bu sayı Japon, İrlanda, Britanya,<br />

Singapur, Hindistan, Kore, Fransa ve Alman şirketlerinin<br />

toplamının iki katından daha fazladır. İsrail’in teknolojik başarısı<br />

önemli ölçüde küçük start-up şirketlerinin inovasyonlarıyla gerçekleşmiştir.<br />

Günümüzde inovasyon birbirinden tümüyle farklı disiplinlerin<br />

işbirliği ile sağlanmaktadır. Bunun en çarpıcı örneklerinden<br />

biri kapsül endeskopi (pillcam) adı verilen cihazdır. Son nesil<br />

kapsüller saatler boyunca saniyede onsekiz fotoğraf aktarabilmektedir.<br />

Bu fotoğraflar o mekandaki veya network üzerinden<br />

bağlanılarak dünyanın uzak bir bölgesindeki doktorlar tarafından<br />

izlenebilmektedir. Konu bir insanın yutabileceği büyüklükteki bir<br />

hapa kamera, telsiz görüntü aktarıcı, ışık ve enerji kaynağının<br />

(pil) yerleştirilebilmesidir.<br />

Yurdumuzda sektörel bazda bakıldığında otomotiv, tekstil,<br />

gemicilik, inşaat, müteahhitlik, iletişim, finans gibi sektörlerin<br />

başı çektiğini görüyoruz. Bu sektörlerdeki faaliyetlere bakarsak<br />

üretim, montaj, bakım, servis, pazarlama gibi konular en yaygın<br />

olarak gerçekleştirilen faaliyetler.<br />

Araştırma geliştirme ve inovasyon en az ihtiyaç duyulan konular.<br />

Araştırma , geliştirme , inovasyon işin en zor , en zahmetli, en<br />

uzun sürede sonuç alınabilecek bölümü. Diğer bir bakış açısı ile<br />

işin en stratejik, en çok değer üreten, en değerli kısmı. Dünyada<br />

herhangi bir ülkenin (özellikle Çin ve diğer Uzakdoğu ülkelerinin)<br />

yaptığı işi yaparak, malı, hizmeti üreterek para kazanmak kolay<br />

değil. Hatta mümkün değil. Yurdumuzdaki girdi (ücret, hammadde,<br />

enerji, altyapı, vergi vs.) maliyetleri ile Uzakdoğu ülkeleri<br />

ile rekabet edebilmek pek mümkün görülmüyor Rekabet<br />

üstünlüğünün üretim girdilerinde olması sürdürebilir bir üstünlük<br />

değildir.<br />

Daha yüksek bir milli gelir nasıl sağlanabilir<br />

Birincisi sektörlerdeki değerli işleri<br />

yapmalıyız, yapabilecek duruma gelmeliyiz.<br />

İkincisi doğru sektörlerde çalışmalıyız.<br />

Sektördeki değerli işler araştırma, geliştirme , inovasyon sonucu<br />

Kasım - Aralık 2013 35


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Dünyada ileri teknoloji,<br />

inovasyon konusundaki<br />

iki başarılı örnek İsrail<br />

ve İrlanda’nın uyguladığı<br />

destek modelinin başarısı<br />

kanıtlanmıştır.<br />

çalışmanın ürüne, hizmete dönüştürülerek uluslararası değerde bir<br />

marka haline getirilmesidir. Yani araştırma geliştirme ve inovasyon<br />

ile kolay taklit edilemeyen, müşteriye değer üreten ürün ve hizmetleri<br />

yapma bilgisine ulaşmaktır. Bunu başarabilen şirketler ne<br />

üretirlerse üretsinler çok yüksek düzeyde katma değer sağlayabiliyorlar.<br />

Üretimin yapıldığı yerin pek bir önemi kalmıyor.<br />

İkinci önemli konu olan doğru olan sektörlerde çalışmalıyız<br />

cümlesini nasıl anlamalıyız Aslında doğru sektör demek yapılan<br />

işteki bütün faaliyetlerin değerli olduğu çalışma konuları, alanları<br />

demek. Yüksek teknoloji gerektiren alanlar demek.<br />

Örneğin havacılık, savunma sanayi, haberleşme ve bilişim teknolojileri,<br />

ilaç, biyo teknoloji gibi alanlar bir çırpıda sayılabilen<br />

alanlar. Bu alanlardaki üretimlerin katma değeri yüksektir.<br />

Türkiye’nin 2012 yılı ihracatının ortalama olarak bir kilogramlık<br />

bir ürün 1,5 ABD dolarıdır. Almanya’nın ihracatında bu değer 4,5<br />

ABD dolarıdır. Almanya bizden 3 kat daha fazla değerli mallar<br />

üretmektedir. Bu rakamların ihracat rakamları olmadığını hemen<br />

belirtmek gerekir. Toplam ihracat rakamı karşılaştırmasında ise<br />

Türkiye’nin ihracatı 152 milyar ABD dolarıyken; Almanya’nın ki<br />

yaklaşık olarak bizim 10 katımız olmuştur (1,496 trilyon dolar).<br />

Arada uçurum vardır.<br />

Eğer siz havacılık sektöründe üretici iseniz araştırma, geliştirmeden,<br />

üretime, bakımdan pazarlamaya iş kolundaki bütün<br />

etkinlikler değerlidir. Yüksek seviyede bir katma değer üretir.<br />

Dolayısıyla bu konudaki çalışmaları (örneğin üretimi) iş gücünün<br />

ucuz olduğu ülkelere kaydırmak gibi bir ihtiyaç olmayacaktır.<br />

Yüksek katma değerli mal ve hizmet üretenlerin bu üretimden<br />

pay alacakları tabidir. Her işletme ekonomik davranmak zorundadır.<br />

Daha ucuza yapılabilecek bir işin daha fazla bir maliyetle<br />

yapılması o şirketin rekabet gücünü kötü yönde etkileyecektir.<br />

Bu da nihayetinde işin sürdürülememesi ile sonuçlanır.<br />

Haberleşme alanındaki kuzey Avrupa ülkelerinden çıkan NOKIA<br />

kendi ülkesi içinde en yüksek GSMH ‘yı (Gayrisfi Milli Hasıla)<br />

oluşturan şirketlerdendir. NOKIA şirketinin 2008 net satışı 70<br />

milyar Amerikan dolarıdır. 2012 yılı itibariyle Nokia’nın satışları<br />

40 milyar Amerikan dolara düşmüştür. Son dört yılda oluşan bu<br />

düşüşte özellikle cep telefonundaki pazar payını kaybetmesiyle<br />

oluşmuştur. Nihayetinde bu süreç Nokia’nın 7,2 milyar dolara<br />

Microsoft’a satılmasıyla sonuçlanmıştır. Birkaç yıl öncenin<br />

yıldız şirketi Nokia akıllı telefon pazarında rakipleriyle yarışamayınca;<br />

yenilik inovasyon yapamayınca ticari olarak sonunu<br />

hazırlamıştır.<br />

Ar-Ge ve inovasyon yapabilecek kapasiteye ulaşmak işin başlangıcıdır.<br />

Fakat yetmez, ticari başarıya çevrilmelidir. Bu konuda<br />

yurdumuzda TÜBİTAK, KOSGEB, SANTEZ destekleri mevcut<br />

ancak yetersizdir. Dünyada ileri teknoloji, inovasyon konusundaki<br />

iki başarılı örnek İsrail ve İrlanda’nın uyguladığı destek modelinin<br />

başarısı kanıtlanmıştır. İsrail’de 1980 sonrasında başlatılan<br />

‘’Yozma’’ adı verilen programla önemli bir başarı elde edilmiştir.<br />

Devlet; İsrailli risk yatırımcısı, yabancı risk yatırımcısı ve İsrailli<br />

bankadan oluşan üçlü yapının yaptığı 1,5 birimlik sermayeye<br />

1 birimlik destek vermektedir. Bu proje ile devlet bir katalizör<br />

olarak kullanılarak yabancı ve yerli yatırımcıyı çekmiş, inovasyon<br />

kabiliyeti olan yeni (start-up) teknoloji şirketlerini desteklemiştir.<br />

İsrail’in Nasdaq’ta işlem gören 63 teknoloji şirketinin arkasında<br />

böyle bir yapı mevcuttur. Ama şunu asla unutmamak lazımdır ki,<br />

inovasyon, Ar-Ge yapma potansiyeliniz varsa devlet destekleri<br />

ve katalizörlüğü ile geliştirilebilir. Aksi takdirde verilen destekler<br />

israf edilmiş kamu ve özel sektör kaynaklarına dönüşür.<br />

Sonuç: Araştırma geliştirme, inovasyon günümüz dünyasında<br />

başarılı bir ekonomi olmanın anahtarıdır. Yenilik ve inovasyonun<br />

sürekli olması başarı için zorunludur. Bunu sağlamak için çok iyi<br />

yetişmiş insan gücü, devlet politikaları ve inovasyonu , araştırma<br />

geliştirmeyi destekleyen bir yapı gereklidir.<br />

36<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 37


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

YTÜ REKTÖRÜ PROF. DR. İsmail Yüksek:<br />

YTÜ Teknoparkımız üniversite-sanayi<br />

işbirliğinde önemli bir köprü ve cazibe<br />

merkezi olmaya devam ediyor.<br />

Türkiye’nin alanında en köklü eğitim kurumlarından olan Yıldız Teknik Üniversitesi,<br />

teknik yapısına uygun olarak hem araştırma çalışmalarına yoğunlaşıyor, hem<br />

de Türkiye’nin akademisyen ihtiyacına çözüm bulmak adına lisansüstü ve doktora<br />

öğrencilerine ağırlık vermeye hazırlanıyor. Bünyesinde barındırdığı Teknoloji<br />

Transfer Ofisi, Teknoparkı, 3 bini aşkın akademisyeni ve 32 bini bulan öğrenci<br />

sayısı ile Türkiye’nin en çok tercih edilen eğitim kurumlarından olan Yıldız Teknik<br />

Üniversitesi’ni (YTÜ) Rektör Prof.Dr. İsmail Yüksek ile Ar-Ge ve İnovasyonun geleceğini<br />

ve YTÜ Teknoparkta yapılan projeleri konuştuk.<br />

Tarihi 1950'lere dayanan 'Teknopark'lar<br />

önceleri kuzeyde (İskandinavya<br />

ve Amerika) uygulanmaya başlamıştır.<br />

1960'lardan itibaren teknoloji ve bilim<br />

parkları konusunda yenilikçi yönetim sistemleri<br />

geliştirmeye başlayan İskandinav<br />

ülkeleri bu alanda öncü olarak değerlendirilebilir.<br />

Ancak yeni fikir üretmenin ötesinde<br />

bu fikirleri işleyen sistemler olarak<br />

uygulamaya geçirmek başarının gerçek<br />

anahtarıdır. İlk örneklerinden bugüne, kronolojik<br />

açıdan doğrusal bir çizgi üzerinde<br />

ilerlemeyen Teknoparkların gelişme yaklaşımları<br />

ve işlev dağılımları 57 farklı çeşit<br />

ama genel olarak 3 temel yaklaşım/model<br />

üzerinden değerlendirilmektedir.<br />

"Teknokent", "teknopark", "bilim parkı",<br />

"araştırma parkı" da denilen bilim üretme<br />

mekanlarının hepsinin amacı ortak.<br />

Yasalara baktığımızda, “Teknoloji Geliştirme<br />

Bölgesi” olarak geçiyor. Teknokent;<br />

teknoloji alanında rekabeti dengeleyen,<br />

araştırma-geliştirme faaliyetlerini destekleyen<br />

ve artıran, bilginin ve teknolojinin<br />

üniversite-şirketler-pazar arasında dolaşımını<br />

kolaylaştıran, teknolojiye yönelmek<br />

isteyen şirketlerin kurulmasını ve desteklenmesini<br />

sağlayan bir organizasyon…<br />

Dünyaya baktığımızda teknokentlerin<br />

atası sayılan ABD kökenli Silikon Vadisi,<br />

birçok global büyük şirketin çıkış yeri<br />

ya da merkezi olmuş, en başarılı model<br />

olarak öne çıkmış. ABD, İngiltere, Fransa,<br />

Japonya, Çin, Kore, Hindistan, İsrail,<br />

Finlandiya gibi birçok ülkede üretim ve<br />

hizmet sektörleri ürettikleri katma değerin<br />

önemli bölümü teknoparklar bünyesinde<br />

yürütülen ar-ge çalışmalarına borçlu.<br />

Teknokentler, firma için arazi sağlamanın<br />

yanında ona her türlü olanağı (kesintisiz<br />

elektrik, telekomünikasyon santralleri,<br />

resepsiyon ve güvenlik hizmetleri, idare<br />

ofisleri, lokantalar, banka şubeleri, toplantı<br />

merkezi, otopark, toplu ulaşım araçları,<br />

eğlence ve spor tesisleri) sağlıyor. Hizmet<br />

masrafları paylaşılacağından, teknokentler<br />

kiralık mekanlardan daha avantajlı<br />

oluyor.<br />

YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek<br />

ile YTÜ Teknopark'ını ve bilime kattıkları<br />

değerleri konuştuk...<br />

Türkiye’de teknopark çalışmalarının<br />

1980’li yıllarda ve Ar-Ge desteklerinin<br />

yasal olarak 2000 yılından sonra başladı.<br />

YTÜ Teknopark'ın açılış sürecini<br />

anlatır mısınız...<br />

Sanayi ile işbirliği içinde ülkenin Ar-Ge<br />

faaliyetlerine katkıda bulunan 21. yüzyılın<br />

girişimci üniversite modeli doğrultusunda<br />

Teknopark kurulması çalışmalarına başlamış<br />

ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme<br />

Bölgeleri Kanunu'nun 4. maddesine göre<br />

Başkanlar Kurulu’nun 22/3/2003 tarih ve<br />

5390 sayılı kararı ile Yıldız Teknik Üniversitesi<br />

Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmuştur.<br />

Yıldız Teknik Üniversitesi Teknopark<br />

Projesi, toplam alan 1.300.000 m²<br />

olan Davutpaşa Yerleşkesi içinde YTÜTP<br />

için ayrılan yaklaşık 104.000 m² alan<br />

üzerinde tesis edilmektedir. 2008 yılına<br />

kadar önemli bir çalışma yapılmayan<br />

Teknoparkımız o günlerde sadece boş<br />

bir araziyken günümüzde, 60.000m²’lik 8<br />

binada, 162 Ar-Ge şirketi ve 2.937 Ar-Ge<br />

elemanı çalıştıran büyük bir ar-ge kampüsü<br />

olmuştur.<br />

Yüksek teknolojik Ar-Ge çalışmalarının<br />

yürütülebileceği özel laboratuvarlar, prototip<br />

proje uygulama atölyeleri, yüksek<br />

teknolojik donanımlı konferans ve toplantı<br />

salonları, kapalı ve açık spor tesisleri,<br />

teknoloji transfer merkezi, eğitim merkezi,<br />

tiyatro, konferans, konser alanları<br />

ve çağdaş mimari ile bütünleşik rekreasyon<br />

alanları ile Teknoparkımız üniversitesanayi<br />

işbirliğinde önemli bir köprü ve<br />

cazibe merkezi olmaya devam etmektedir.<br />

Ülkemizin en hızlı büyüyen ve yüksek<br />

gelişim kapasitesiyle ön plana çıkan Teknoparkımız<br />

büyük sanayi şirketlerinin ilgi<br />

odağı olmaktadır.<br />

38<br />

Mimar ve Mühendis


Teknokent bünyesinde şuan kaç firma<br />

bulunuyor ve hangi alanlarda neler<br />

üretiliyor<br />

YTÜ Teknopark bünyesinde 168 firma<br />

Ar-Ge faaliyetlerini sürdürmektedir.<br />

Genelde yazılım alanında faaliyet gösteren<br />

firmalara ek olarak ilaç, finans,<br />

havacılık, iletişim, kimya, otomotiv, maki<br />

ne, sağlık ve telekomunikasyon alanlarında<br />

proje çalışmaları yapan firmalar<br />

da bulunmaktadır. Teknopark bünyesinde<br />

yazılım sistemleri, araç takip ve kontrol<br />

sistemleri, güvenli ve akıllı kimlik sistemi,<br />

Fatih projesi, mobil uygulamalar, bankacılık<br />

ve finans sistemleri, su altında<br />

yüzen boru sistemleri, hukuk takip sistemi,<br />

ilaç firmaları için elektronik ağ yönetimi,<br />

mekatronik teknolojileri, ilaç, biyoteknolojik<br />

ilaç geliştirme, nükleer tıpta görüntüleme<br />

amaçlı kullanılan radyofarmasötik<br />

ilaçların geliştirilmesi ve üretimi, insansız<br />

hava aracı gibi ciddi projeler üzerinde<br />

Ar-Ge çalışmaları yapılmaktadır.<br />

Ülkemizin bilgiyi değere dönüştürme<br />

sürecindeki en temel problemi nedir<br />

Bilimsel araştırmaların toplumsal faydaya<br />

dönüştürülmesi için bilginin ürüne dönüştürme<br />

süreçlerinin yeniden yapılandırılması<br />

gerekmektedir. Buna ilaveten, üniversitelerdeki<br />

Ar-Ge süreçlerinin değer oluşturmaya<br />

dönüştürülmesi ve sanayi ve üniversitenin<br />

birlikte çalışma gerekliliğini teşvik eden platformların<br />

oluşturulması sağlanmalıdır. Devletimiz<br />

özel sektör, kamu ve üniversitelerin<br />

ortak Ar-Ge faaaliyetleri yürütebilmeleri ve<br />

ürettikleri teknolojileri değere dönüştürebilmeleri<br />

için çok önemli bütçeler ayırarak<br />

teşvikler vermektedir. Bu teşvik ve desteklerin<br />

doğru alanlara yönlendirilmesi ve kontrol<br />

mekanizmalarının oluşturulması değer oluşturma<br />

sürecine katkıda bulunacaktır. Ülke<br />

olarak temel problemimiz üretilen değerleri<br />

ulusal ya da uluslararası markalaştırma<br />

sürecindeki eksikliklerimizdir.<br />

İnovasyon aktörleri kimlerdir ve bu<br />

aktörlerin bir araya getirilmesinde<br />

kamunun rolü nedir<br />

Teknolojik ve ekonomik bir rekabet gücü<br />

elde etme yolculuğunda üniversiteler, kamu<br />

araştırma kurumları ve özel sektör en<br />

önemli ve vazgeçilmez inovasyon aktörleridir.<br />

Kamu ürettiği stratejilerle bu aktörleri<br />

biraraya getirmeye çalışan lokomotif<br />

aktördür. Kamu; Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />

Bakanlığı ve Tübitak aracılığıyla sağladığı<br />

Ar-Ge ve proje destek ve teşvikleriyle, Ar-Ge<br />

merkezleri, teknoparklar ve teknoloji transfer<br />

merkezleriyle özel sektör, üniversite ve<br />

sanayi işbirliğine katkıda bulunmaya ve<br />

doğru paydaşları doğru projelerde buluşturmaya<br />

çalışmaktadır.<br />

Ulusal ölçekte başarılı bir inovasyon<br />

stratejisi belirlemek için nasıl hareket<br />

etmek gerekir<br />

Değişim ve yeniliklere hızla uyum sağlamanın<br />

artık bir zorunluluk olduğu bilgi çağında<br />

ülkelerin kalkınmalarını sürdürebilmeleri için<br />

inovasyon yönetimi uygulamalarına ihtiyaçları<br />

vardır. İnovasyon kurum, sektör ve<br />

ülkeler için çıkış yolu olarak görülmekte ve<br />

uzun dönemli verimlilik, kalite ve esnekliğin<br />

ön koşulu olarak değerlendirilmektedir.<br />

Bu tanımlar göz önünde bulundurularak<br />

inovasyon en genel haliyle bilginin ekonomik<br />

ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi<br />

olarak tanımlanabilmektedir. Ulusların<br />

kendi geleceklerine ilişkin öngörüleri;<br />

sosyoekonomik hedefleri vardır. Öngörülen<br />

hedeflere ulaşabilmek için kullanılan en<br />

etkin araç, ulusun bilim, teknoloji ve inovasyondaki<br />

yetkinliğidir. Ulusal bilim, teknoloji<br />

ve inovasyon stratejileri/politikaları bu<br />

yetkinliği kazanmanın ve sürdürebilmenin<br />

yol ve yordamını gösterir. Günümüz rekabet<br />

ortamında yirmi birinci yüzyılın iktisadi<br />

dinamiklerine baktığımızda inovasyonun<br />

herkes için bir zorunluluk olduğu görülmektedir.<br />

Kuşkusuz ki, ekonomik büyümeye<br />

ivme kazandıran bu zorunluluk karşısında<br />

hükümetler de kayıtsız kalmamaktadır. Bu<br />

bağlamda hükümetlerce ulusal düzeyde<br />

inovasyon sistemleri geliştirilmektedir. Ulusal<br />

inovasyon sistemleri ile yeni bilim ve<br />

teknolojilerin geliştirilmesi, ulusal inovasyon<br />

politikalarının belirlenmesi, korunması ve<br />

finanse edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca<br />

inovasyon performansını etkileyen firmalar,<br />

kamu ve özel sektör kurumları, üniversiteler<br />

gibi aktörlerin ilişkilerinin de hükümetlerce<br />

düzlenmesi sağlanmaktadır. Bu çerçevede<br />

ülkelerin pek çok alanda gelişmesinde stratejik<br />

önem taşıyan inovasyon performansları<br />

incelendiğinde ise hükümetlerin bütçelerinden<br />

inovasyon için ayırmış oldukları<br />

payların önemi anlaşılmaktadır. Bu nedenle<br />

hükümetler istenilen refah düzeyine, kalite<br />

ve verimliliğe ulaşmak için ulusal inovasyon<br />

politikalarına önem vermelidir.<br />

Siz aynı zamanda TÜBİTAK Bilim Kurulu<br />

ve TÜBİTAK MAM Yönetim Kurulu<br />

üyesisiniz. Bundan sonraki süreçte<br />

TÜBİTAK’ın Ar-Ge destekleri ve çağrıları<br />

neler olacaktır bunula ilgili de bize<br />

bilgi verir misiniz.<br />

Tübitak desteklerini beş ana çerçeveye<br />

oturtmaktadır. Bu beş ana çerçeve sanayi<br />

Ar-Ge proje destekleri, akademik ar-ge<br />

destekleri, bilim ve toplum proje destekleri,<br />

AB çerçeve programları destekleri ve ikili ve<br />

çoklu destekler başlıklarından oluşmaktadır.<br />

Kasım - Aralık 2013 39


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Yrd.Doç.Dr. Bahar AKSEL ENŞİCİ<br />

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi<br />

Araştırma ve Uygulama Merkezleri Birimi<br />

Müdür Yardımcısı<br />

Yaşam ve Üretim Mekanı Olarak<br />

Teknopark İstanbul<br />

Bu yıl 20. kuruluş yıldönümünü kutlayan<br />

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 28-30<br />

Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre<br />

Merkezi’nde düzenlediği Türkiye İnovasyon<br />

Haftası etkinlikleri kapsamında katılımcılar<br />

inovasyonun bilgi dolu dünyasını keşfe çıktı.<br />

Giriş<br />

Sanayi toplumundan Bilgi toplumuna geçiş üretim süreçlerinde,<br />

iş yaşamında, sosyal ilişkiler ve mekansal kullanımlar<br />

üzerinde önemli değişikliklere neden olmuştur.<br />

Hammadde, ulaşım, lojistik, coğrafi konum gibi faktörlerin<br />

şekillendirdiği bir üretim sürecinden eğitim, iletişim ve<br />

ağlar (networks) üzerinde odaklanan bir sürece geçilmiştir.<br />

Bu noktada değişen sadece üretim süreci değil, bağlantılı<br />

olarak onun mekanları, çalışan profili ve çalışanların<br />

ihtiyaçlarıdır. Eskinin sanayi üretimi coğrafi bölgeler ya<br />

da ülkeler ile özdeşleşmişken bilgi ve hizmet üreten<br />

merkezler olarak kentler ön plana çıkmıştır. Artık küresel<br />

dünya kentler tarafından örülmüş bir ağ haline gelmiştir.<br />

Kentlerin kendi içindeki mekansal kullanımlar, işlevsel<br />

dağılım ve bağlantılar da yeni ihtiyaçlara göre dönüşüm<br />

geçirmektedir. Kent merkezinde kalan eski sanayi alanları<br />

kimi zaman yıkılarak yeni ihtiyaçlara yer açılmakta<br />

kimi zaman da kültür mirası olarak değerlendirilerek yeni<br />

işlevler ile (kültür, ticaret, turizm gibi) yaşamına devam<br />

etmektedir. Diğer yandan kent merkezinde yer alan ofis<br />

blokları fikirsel üretimlere ve servis sektörüne ev sahipliği<br />

yapmakta, uzmanlaşan sanayi kolları merkez çeperinde<br />

yer alan sanayi sitelerinde küçük/orta ölçekli üretimlere<br />

devam etmektedir. Bu yeni dönemin en önemli üretim<br />

merkezlerinden biri de Teknoloji ve Bilim Parkları, kısaca<br />

Teknoparklardır. Üretim, Savunma ve Hizmet sektörlerinde<br />

kullanılacak yeni teknolojileri geliştirmek üzere kurulan bu<br />

merkezler Ar-Ge faaliyetlerinin yoğunlaştığı, uygulamaya<br />

dönük yeni fikirlerin üretilmesinin ve pazarlanmasının<br />

desteklendiği alanlardır.<br />

Tarihi 1950'lere dayanan Teknopark'lar önceleri kuzeyde<br />

(İskandinavya ve Amerika) uygulanmaya başlamıştır.<br />

1960'lardan itibaren teknoloji ve bilim parkları konusunda<br />

yenilikçi yönetim sistemleri geliştirmeye başlayan İskandinav<br />

ülkeleri bu alanda öncü olarak değerlendirilebilir.<br />

Ancak yeni fikir üretmenin ötesinde bu fikirleri işleyen<br />

sistemler olarak uygulamaya geçirmek başarının gerçek<br />

anahtarıdır. İlk örneklerinden bugüne, kronolojik açıdan<br />

40<br />

Mimar ve Mühendis


doğrusal bir çizgi üzerinde ilerlemeyen Teknoparkların gelişme<br />

yaklaşımları ve işlev dağılımları 57 farklı çeşit ama genel olarak<br />

3 temel yaklaşım/model üzerinden değerlendirilmektedir<br />

(Annerstedt, 2011):<br />

1.Jeneraston teknoparklar, Üniversite ya da diğer Ar-Ge kuruluşlarının<br />

sanayinin ihtiyaçlarına cevap verecek iş fikirlerine<br />

duydukları ilgi ile yeniden organize olduğu, bu iş geliştirme<br />

ortamında güçlenebilmek için üniversitelerin yüksek teknoloji<br />

üretimine destek vermesi ile Akademisyenlerin girişimci rolü<br />

üstlendiği, akademik araştırmaların sonuçlarının hızla iş dünyası<br />

ve üretim sistemi içinde ürünleştirildiği bir modeldir.<br />

2.Jenerasyon teknoparklar, Üniversite, araştırma kuruluşu ve iş<br />

çevreleri arasında genişleyen iş birliklerinin arttığı, araştırmacılar<br />

ve diğer uzmanların endüstri içinde kendilerine daha fazla<br />

yer bulduğu, Pazarın ihtiyaçlarının takip edilerek araştırma ve<br />

deneyim geliştirmelerin boşluk alanlara odaklandığı modeldir.<br />

3.Jenerasyon teknoparklar, dinamik kentsel alanlar ile daha<br />

yoğun ilişkilerin kurulduğu, yapılı çevre içinde 'mekan' kavramının<br />

öneminin tanındığı, kalite yaratma nosyonun her ölçekte<br />

tartışıldığı, yenilikçi aktiviteler ile daha gelişmiş düzeyde hizmetlerin<br />

sağlandığı bir modeldir. İnsan odaklı bir model olduğundan<br />

yaratıcılığın desteklendiği mekansal, yönetsel ve sosyal<br />

süreçlerin tümünü içerir.<br />

Farklı kentler kültürel yapıları ve güçlü oldukları alanları göz<br />

önüne alarak kendi yaratıcı ortamlarını yaratmak üzere tasarım<br />

ve yönetim yaklaşımları geliştirmektedirler. Üretilen her<br />

türlü teknoloji ve ürünün dünyaya hızla yayıldığı günümüzde<br />

fark yaratabilmek yenilikçi yaklaşımlarla katma değeri yüksek<br />

ürünler/teknolojiler/hizmetler geliştirebilmek ile olabilmektedir.<br />

İnsan odaklı bu yeni üretim süreci sayılabilen, rakamlar üzerinden<br />

değerlendirilebilen başarı kriterlerinin büyük oranda terk<br />

edilmesi ile kişisel değerler, süreç ve yaratıcılık gibi daha soyut<br />

Günümüzde yeni fikirlerin üretilmesi temel konu olarak<br />

benimsenmekte; 'yaratıcılık' ve 'yetenek' kavramları<br />

ile birlikte ele alınmaktadır. Yaratıcı çözümler,<br />

uygulamalar ve yeni fikirlerin geliştirilmesi ülkeleri /<br />

kentleri / firmaları güçlü hale getiren ve farklılaştıran<br />

en önemli etmen haline gelmiştir. Bu nedenle 'yetenek'<br />

sahibi kişilerin eğitimi, 'yetenek'in geliştirilmesi ve<br />

'yaratıcılık' ile sonuçlanması için desteklenmesi birincil<br />

mesele olarak ele alınmaktadır.<br />

kavramlara odaklanmaktadır. Yaratıcı ve verimli çalışma ortamlarının<br />

sınırları da iyi tasarlanmış ofis mekanları, iyi derecede<br />

lojistik hizmetler ve güçlü bağlantıların ötesine geçerek kent ile<br />

kurulan ilişki, açık kamusal alanların kalitesi, kimlikli açık/kapalı<br />

mekanlar, sunulan iş dışı imkanlar / hizmetler ve teknopark<br />

alanlarının yönetim politikalarına kadar genişlemiştir. Öğrenme<br />

ve yaratma süreci sadece ofis saatleri ve ortamı ile sınırlı<br />

değildir. Yaratıcılık gündelik hayatın bir parçasıdır, dolayısı ile<br />

yaratıcılık beklentisi olan çalışma alanlarının bir 'çalışma' ortamı<br />

olarak değil kaliteli bir yaşam alanı olarak tasarlanması önem<br />

kazanmıştır.<br />

Üretim'in Mekansal Politikaları<br />

Günümüzde yeni fikirlerin üretilmesi temel konu olarak benimsenmekte;<br />

'yaratıcılık' ve 'yetenek' kavramları ile birlikte ele<br />

alınmaktadır. Yaratıcı çözümler, uygulamalar ve yeni fikirlerin<br />

geliştirilmesi ülkeleri / kentleri / firmaları güçlü hale getiren<br />

ve farklılaştıran en önemli etmen haline gelmiştir. Bu nedenle<br />

'yetenek' sahibi kişilerin eğitimi, 'yetenek'in geliştirilmesi ve<br />

'yaratıcılık' ile sonuçlanması için desteklenmesi birincil mesele<br />

olarak ele alınmaktadır.<br />

Teknoparklarda temel amaç artı değer üretecek fikirleri ortaya<br />

Kasım - Aralık 2013 41


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

İnsan'ı merkeze koyan, İnsan<br />

odaklı 3.Jenerasyon Teknopark<br />

yaklaşımları 'yaratıcılık'ın<br />

desteklenmesi ve yaratıcı sınıfın<br />

zihinsel ve fiziksel ihtiyaçlarını<br />

karşılayacak mekanlar<br />

tasarlanmasını üretimin<br />

artması için bir ön koşul olarak<br />

değerlendirmektedir.<br />

çıkarmaktır. Bu katma değeri yaratacak kişi ve kurumların bu<br />

ortamlarda bir araya gelerek, birliktelikten ortaya çıkan sinerji<br />

ile verimli üretim süreçleri yürütmesi hedeflenmektedir. Kendi<br />

varlığı, tasarımı, mimari dili ve yönetim yaklaşımları açısından<br />

kendi varoluşundan artı değer üretmeyen ya da bu iddiayı taşımayan<br />

parkların bu alanda gelişmeye yol açması oldukça zor<br />

olarak değerlendirilmekte, teknoloji temalı gayri menkul yatırımları<br />

olarak nitelenmektedirler.<br />

İnsan'ı merkeze koyan, İnsan odaklı 3.Jenerasyon Teknopark<br />

yaklaşımları 'yaratıcılık'ın desteklenmesi ve yaratıcı sınıfın zihinsel<br />

ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak mekanlar tasarlanmasını<br />

üretimin artması için bir ön koşul olarak değerlendirmektedir.<br />

'Yaratıcı Süreçler' her aşamada bir alt metin olarak varlığını sürdürür.<br />

Bunun sonucu olarak da yönetim ve mekan kurgusu politikalarında<br />

bu kavramları destekleyecek çözümler üretmektedir.<br />

Kakko ve Inkinen (2009) Yaratıcılığın artması için iletişimin<br />

önemini vurgulamakta ve artan bağlantıların hem sosyal hem de<br />

iş ortaklıkları anlamında verimi arttırdığını belirtmektedirler. Birbirleri<br />

ile sosyal açıdan ilişki içinde olan çalışanlar birbirlerinin<br />

çalışma alanları hakkında fikir sahibi olacağı için ihtiyaç duydukları<br />

ya da çözüm üretmeleri gerektiği durumlarda ilgili kaynaklara<br />

daha kolay ulaşır, rahat iletişim kurar, ihtiyacı olan bilgiye<br />

daha kolay ulaşır; en önemlisi sosyal karşılaşmalar rastlantısal<br />

fikir üretimlerinin doğması için verimli ortamlar oluşturur.<br />

İnovasyon ve üretim alanında planlanmamış, tesadüfi karşılaşmaların<br />

verimli ve olumlu sonuçlar doğurduğu, yaratıcı fikirlerin<br />

ortaya çıkışını desteklediği gözlemlenmiştir, bu noktada anahtar<br />

kavram olarak 'rastlantısallık' (serendipity) öne çıkmaktadır<br />

(Roberts, 1989 ve Eyre, 1999). Bu kavramın bir yaklaşıma<br />

dönüşmüş hali literatürde 'Rastlantısallık Yönetimi' (Serendipity<br />

Management) olarak tanımlanmaktadır. Bilim ve teknoloji<br />

tarihine bakıldığında fark yaratan ve insanlık için bir sıçrama<br />

noktası olan pek çok gelişmenin bambaşka konular için yapılan<br />

araştırma ve çalışmalar sırasında keşfedildiği görülmektedir:<br />

Arşimed kanunu, Kolomb'un Amerika'yı keşfi, Newton'un yer<br />

çekimini bulması, atom çekirdeğinin parçalanması, sentetik kauçuk,<br />

röntgen ışını, yapay şeker, Teflon, Aspirin, Kinin, Naylon vb.<br />

Kolaylaştırıcı ve güvene dayalı ortamlar yaratarak beklenmedik,<br />

bilinmeyen, yenilikçi fikirleri ortaya çıkarabilecek meraklı yeteneklerin<br />

başta teknoparklar olmak üzere fikirsel üretim yapan<br />

alanlara çekilmesi gelişme için başlıca adım olarak görülmektedir.<br />

Inovasyon ve teknoloji geliştirme açısından başı çeken Teknoparkların<br />

yeni yönetim ve tasarım politikaları ile şekillenerek<br />

yaratıcı süreçleri tetiklemesi, farklı fikirler geliştirme potansiyeline<br />

sahip kişileri kendine çekmesi esas sorun haline gelmiştir.<br />

Rastlantsal gelişmelerin olabilmesi, kullanıcıların çağrışımlardan<br />

yararlanabilmesi ve kendilerini rahat hissederek kendi konularına<br />

odaklanabilmesi için bu durumları destekleyen mekansal<br />

düzenlemeler yapılmalıdır. Bu noktada iç ve dış ortak alanlar,<br />

kamusal alanlar ve toplanma alanları ile sunulan sosyal hizmetler<br />

önem kazanmaktadır.<br />

Yukarından aşağıya tanımlanan bir iş süreci, katı ve rolleri<br />

tanımlı bir yönetim hiyerarşisi, kesin şekilde belirlenmiş iş<br />

tanımlarının yenilikçi fikir üretme süreçlerini kötü etkilediği<br />

bilinmektedir. Yeni dönemde bireylerin yaratıcılıklarının desteklenmesi<br />

ve esnek süreçler toplam fayda için başlıca değerler<br />

olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, yeni fikir üretme süreci<br />

yoğun problem çözme aşamalarından geçmekte, dolayısı ile<br />

derecesi sektörlere göre farklılaşmakla birlikte stres düzeyi yükselmektedir.<br />

Bu tip durumlar için çalışma ortamlarının bu stresi<br />

uzaklaştırmaya dönük hizmetler içermesi uzun soluklu çalışmaların<br />

devamlılığı için kritik önem taşımaktadır.<br />

İş yönetiminin yanı sıra, yenilikçi fikir üretme süreçlerinde kullanılan<br />

kimi kavramların fiziksel mekanların tasarlanmasında<br />

da kullanılması, mekanın şekillenmesinde yaratıcı bir ortamın<br />

oluşturulmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />

Mekansal Öneriler<br />

Teknopark İstanbul gerek kuruluş amaçları ve yönetim yapısı<br />

gerekse yer seçimi kararları açısından önemli potansiyellere<br />

sahip bir projedir. Potansiyellerinin farkında olan bir proje konu-<br />

42<br />

Mimar ve Mühendis


sunda iddiasını da ortaya koymaktadır. Günümüzde yeni kurulan<br />

teknoparkla rekabette fark yaratabilmek amacıyla çoğunlukla<br />

3.Jenerasyon modelini benimsemektedir. İstanbul gibi bölgesi<br />

içinde uluslararası bir merkez konumunda olan bir kentin fark<br />

yaratacak atılımları desteklemesi ve rekabet kapasitesini arttırması<br />

önemlidir. Teknopark İstanbul'un hedefleri içinde tanımlandığı<br />

gibi teknoloji ve bilgi üretimi konusunda sahip olunan kültür,<br />

altyapı, birikim ve mekansal potansiyeller doğru yönetildiğinde<br />

başarılı sonuçlara ulaşılacağı açıktır.<br />

Çağdaşı teknoparklar arasında Teknopark İstanbul'un yaratıcılık ve<br />

üretim kapasitesi ile farklılaşarak öne çıkması İstanbul'un potansiyelleri<br />

de göz önüne alındığında hiç zor değildir. Devlet politikaları<br />

ile desteklenen bir yapılanma olmasının yanı sıra kuruluş amaçları<br />

ve Temel genel yapılanma kriterleri içinde yer alan kavramlar yeniliklere<br />

açık bir yapı anımsatmaktadır.<br />

Teknopark İstanbul'un yapılanma hedefleri içinde tanımlanan<br />

'Temel Genel Yapılanma Kriterleri' 3.jenerasyon teknopark gelişim<br />

modeli yaklaşımları ile paralellikler göstermekte, aynı zamanda<br />

mekansal kurgu açısından da ipuçları vermektedir (url-1). Kriterler<br />

arasında yer alan Kurumsal tutuculuktan uzak durulması ve Girişimciliğin,<br />

yenilikçiliğin, yenileşimin desteklenmesi maddeleri yönetim<br />

modelinde 'yaratıcılık' konusuna verilen önemi; Çevre ve yeşil<br />

bilinci ve Çok yüksek standartlarda iş ve çalışma ortamı maddeleri<br />

ise mekansal kalite konusundaki özeni göstermektedir.<br />

Tasarlanan Teknopark alanının iç ve dış mekanlarının tümü ile,<br />

her ölçekte yaratıcılık ve yeni fikirlerin oluşmasını destekleyecek<br />

nitelikte olması gerekmektedir. İç mekanların konfor koşullarının<br />

sağlanmasının yanında ortak mekanlar olan açık kamusal alanlar<br />

ve geçiş mekanlarının da rastlantısal buluşmalara ortam sağlaması,<br />

esnek kullanımlara izin vermesi, kullanıcılar arasında etkileşim/<br />

iletişimin gelişmesini desteklemesi, iletişim ve sosyal bağlantıları<br />

arttıracak nitelikte olmasına önem verilmelidir.<br />

Teknoloji yoğun yapılaşmış çevrenin alternatifi olarak doğal alanların<br />

güçlü doğal kimlikler ile tasarlanması, sadece görsel bir peyzaj<br />

ögesi, manzara olmaktan öte içinde dolaşılan, vakit geçirilen, dinlenilen<br />

ve hatta istenildiğinde çalışılabilen alanlar olarak ele alınması<br />

alternatif kullanımların desteklenmesi adına bir gerekliliktir. Doğal<br />

alanlar 'topraklanmak' için benzersiz ortamlardır.<br />

Çalışma ve dinlenme alanları arasında sınırlayıcı olmayan davetkar<br />

geçişler tasarlanması çalışanların açık alanları daha fazla kullanmasını<br />

sağlayacaktır. Aktif olarak kullanılan açık kamusal alanlar<br />

farklı konularda çalışan kişileri bir araya getirerek birbirlerinden<br />

beslenmelerini sağlar, yeni girişimlerin oluşmasına olanak tanır.<br />

Yönetim yaklaşımında kullanılan iletişim kavramı, mekansal ölçekte<br />

bağlantılar olarak karşılık bulmaktadır. Bölgeler arası sirkülasyonun<br />

desteklenmesi, ana yaya akslarının yanı sıra bu aksları birbirine ve<br />

yeşil alanlara bağlayan yolların oluşturulması teknopark birimleri<br />

arasındaki bağlantıyı güçlendireceği gibi firmalar, kişiler arası hareketliliği<br />

geliştirecek, açık / kapalı alanların kullanımı arttıracaktır.<br />

Dolayısı ile iletişimin gerçekleşebileceği alanlar ortaya çıkaracak,<br />

farklı kullanıcıları bu iletişim ortamlarına yönlendirecektir. Farklı<br />

ölçeklerde, kimlikli ana buluşma meydanı ve alt toplanma alanlarının<br />

tanımlanarak bir açık alan kullanım sisteminin yaratılması, bu<br />

açık alanların peyzaj ve gölet gibi doğal alanlar ile bağlandırılması<br />

açık alanların kullanımını özendirebilir. Yüksek düzeyde dolaşım olanakları<br />

ve farklı tipte açık alan eylemleri kullanıcıları dış mekanlara<br />

çekmekte önemli rol oynar. Etkinlik çeşitliliği yüksek, kullanıcının<br />

farklı isteklerine yanıt verebilecek esnek mekanlar olarak tasarlanan<br />

açık alanlar farklı kullanıcıları çekerek etkileşim ortamı yaratır.<br />

Doğal kimlikli ve sert zeminli, fiziksel olarak tanımlı açık kamusal<br />

alanlar arasında kalan serbest geçişler, kullanılan malzemeler ve<br />

tasarım dili açısından da sınırlayıcı değil birleştirici nitelikte, şeffaf<br />

ve geçirgenliği yüksek şekilde tasarlanmalıdır. Böylece, canlılığı<br />

tüm alana yayılan ve aktif kullanılan açık alanlar ortaya çıkacaktır.<br />

Kasım - Aralık 2013 43


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Doç. Dr. Cevahir UZKURT<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />

Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü<br />

TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ<br />

(TEKNOPARKLAR)<br />

VE YENİLİĞE (İNOVASYONA) KATKILARI<br />

Sanayileşmiş ülkelerde bilginin süratle<br />

ticarileştirilmesinde kullanılan en önemli<br />

mekanizmalardan birisi teknopark veya<br />

bilim teknoloji parkları olarak adlandırılan<br />

yapılardır. Bu yapılar kamu-üniversitesanayi<br />

işbirliğinin gerçek anlamda<br />

sağlandığı en önemli arayüzler olarak<br />

bilinmektedir.<br />

1. Dünya'da Teknoparklar<br />

Bilgiden ürüne giden süreçlerin ve inovasyon faaliyetlerinin<br />

başarı ile gerçekleştirildiği teknoparkların önemi anlaşıldıkça<br />

bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamış, sanayileşmiş ve<br />

sanayileşmekte olan ülkelerde geniş bir uygulama alanı bulmuştur.<br />

Hatta son zamanlarda teknopolis veya technocity gibi<br />

adlarla çok daha geniş alanlarda, Ar-Ge ve yeniliğin yanında<br />

küresel bilgi ekonomisinin tüm fonksiyonlarının bulunduğu ve<br />

işlediği çok daha kapsamlı düzenlemelere gidilmektedir.<br />

Dünyada teknopark faaliyetleri 1951 yılında Silikon Vadisi-<br />

Stanford Araştırma Parkı ile başlamıştır. Silikon Vadisinin<br />

başarısı ve yükselişi, Amerika ve Avrupa’da 1970’li yıllarda<br />

teknopark faaliyetlerinin yayılmasına ve artmasına yol açmış,<br />

70’lerin sonuna doğru bu hareketlilik Japonya’ya ulaşmıştır.<br />

Bugün dünyada 900’e yakın teknopark bulunmaktadır. Bu sayı<br />

inkübasyon merkezleriyle birlikte 4000’e ulaşmaktadır.<br />

Teknoparklar, üniversiteler, araştırma kurumları ve sanayi<br />

kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve<br />

inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri; birbirleri arasında bilgi<br />

ve teknoloji transferi gerçekleştirdikleri; akademik, ekonomik<br />

ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş merkezleridir.<br />

Teknoparkların temel hedefleri arasında; üniversite ve<br />

araştırma merkezlerindeki akademik bilgi ve araştırma potansiyelinin<br />

teknolojik ürünlere dönüştürülüp ticarileştirilmesi ve<br />

teknoloji transferi için uygun ortam yaratmak, küresel rekabet<br />

için gerekli, teknoloji odaklı firmaların oluşmasını ve gelişmesini<br />

teşvik etmek, firmalar ve kurumlar arası sinerji ve işbirliği<br />

fırsatlarını arttırmak, nitelikli kişilere iş ve girişimcilik imkanları<br />

yaratarak beyin göçünü önlemek sayılabilir.<br />

2. Türkiye’de Teknoparklar ve Yenilikçilik<br />

Gelişmiş ülkelerde uzun yıllardan beri önemli bir kalkınma aracı<br />

olarak kullanılan teknoparklar ülkemizde 90’lı yılların ortalarında<br />

gündeme gelmiştir. Teknoparklar konusundaki yasal<br />

düzenleme 06.07.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4691 sayılı<br />

“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) Yasası” ve 19.06.2002<br />

tarihinde yürürlüğe giren “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama<br />

Yönetmeliği” ile sağlanmış ve bu bölgelere yönelik teşvikler<br />

verilmeye başlanmıştır. Bu yasalar, TGB’leri yöneten şirkete<br />

ve çalışanlarına, bölgede Ar-Ge faaliyeti yapanlara, Ar-Ge şirketlerine,<br />

akademisyenlere önemli destekler getirmiştir. Bunun<br />

yanında ülkemizdeki yenilik ve yenilikçilik faaliyetlerine, Ar-Ge<br />

kapasitesine, proje yapma eğilimine ve nitelikli istihdama<br />

önemli etkileri ve katkıları olmuştur.<br />

Yenilik, fikri uygulamaya dönüştürmek, yenilikçilik ise bilgi<br />

ve fikirleri faydalı sonuçlar ve ticari uygulamalar yaratacak<br />

şekilde kullanmaktır. Yenilik, ekonomileri için rekabet<br />

üstünlüğü elde etmenin temel kaynağını oluşturmaktadır.<br />

Küresel ekonominin kuralları, bir işletmenin rekabetçi pazar<br />

koşullarında ayakta kalabilmesi için ya yenilikleri yakından<br />

takip ederek yararlanması ya da yeniliklerin bizzat kendileri<br />

tarafından geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda,<br />

44<br />

Mimar ve Mühendis


ir işletmenin yenilik odaklı stratejilere sahip olması, hem rekabet<br />

gücünü artırmasında hem de varlığını koruma ve sürdürülebilirliğini<br />

sağlaması bakımından önemlidir.<br />

Yenilikçiliğin en önemli aracı ise Ar-Ge çalışmalarıdır. Yenilik faaliyetleri<br />

gerek ülkeler arası, gerekse işletmeler arası rekabette bir<br />

ürünü müşteri isteklerine göre üretme ve sunma, bu üretimi ve<br />

sunuşu ekonomik bir şekilde gerçekleştirmektir. Günümüzde rekabetçi<br />

üstünlük elde edebilmek için işletmelerin kendilerini tamamen<br />

farklı bir biçimde yeniden tanımlaması, temel stratejilerini yeniden<br />

belirlemesi, içinde bulunduğu sektörü yeniden keşfetmesi yani<br />

rakiplerinden farklı olabilmesi, ürün ve hizmetlerinde fark oluşturabilme<br />

yeteneğine sahip olması gerekir.<br />

İşletmeler açısından yenilik faaliyetleri, verimliliği ve kârlılığı artırdığı,<br />

yeni pazarlar ile mevcut pazarların genişlemesini sağladığı<br />

ve rekabet için önemli avantajlar getirdiği için çok gereklidir. Bu<br />

manada, faaliyetlerine yenilikçiliği ekleyen, bunu önemseyen,<br />

işletmelerinde buna yönelik birimler kuran ve araştırmacı personel<br />

çalıştıran girişimciler yenilikçi girişimcilerdir.<br />

3. Türkiye’nin Temel Ar-Ge Göstergeleri<br />

Ar-Ge Göstergeleri<br />

YILLAR<br />

2001 2007 2008 2009 2010 2011<br />

Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı (%) 0,54 0,72 0,73 0,85 0,84 0,86<br />

GSYİ Ar-Ge Harcaması (Milyon TL) 1.281 6.091 6.893 8.087 9.268 11.154<br />

Yükseköğretim Payı (%) 58,9 48,2 43,8 47,4 46,0 45,5<br />

Özel Sektör Payı (%) 33,7 41,3 44,2 40,0 42,5 43,2<br />

Kamu Payı (%) 7,4 10,6 11,9 12,6 11,4 11,3<br />

TZE Cinsinden Toplam Ar-Ge Personeli Sayısı 27.697 63.377 67.244 73.521 81.792 92.801<br />

Yükseköğretim Payı (%) 60,7 46,6 44,5 42,2 40,2 38,4<br />

Özel Sektör Payı (%) 20,2 38,3 40,8 42,8 45,9 48,9<br />

Kamu Payı (%) 19,1 15,1 14,7 15,0 13,9 12,7<br />

TZE Cinsinden 10 Bin Kişiye Düşen Ar-Ge Personeli 12,9 30,6 31,7 34,6 36,2 38,5<br />

Türkiye’deki temel Ar-Ge verileri incelendiğinde, son yıllarda hemen tüm verilerde olumlu yönde gelişmelerin<br />

olduğu görülmektedir. Ancak başta OECD üyesi ülkeler olmak üzere dünya ile mukayese ettiğimizde henüz<br />

olmamız gereken yerden oldukça uzakta olduğumuz ve bu alanda daha çok gayret göstermemiz gerektiği<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Bu sebeple son yıllarda ülkemizde Ar-Ge altyapısını, kamu-üniversite-sanayi-işbirliğini,<br />

yenilikçi girişimciliği geliştirmek amacıyla son<br />

derece önemli çalışmalar yürütülmektedir. Yenilikçi girişimciliğe<br />

yönelik olarak Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (BSTB), Kalkınma<br />

Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, KOSGEB, TÜBİTAK ve Kalkınma<br />

Ajansları gibi kurumlar tarafından çeşitli destekler verilmektedir.<br />

Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin kurulmasıyla bu faaliyetler daha<br />

da artarak gelişmiş ve kurumsal bir yapıya da kavuşmuştur. Yenilik<br />

ve yenilikçilik ekosisteminin bütün bileşenleriyle kurulmasına çalışılmaktadır.<br />

TGB’lerle ilgili<br />

YILLAR<br />

bilgiler(birikimli) 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013<br />

TGB Sayısı 22 28 31 37 39 43 45 52<br />

Toplam İşletme Sayısı 604 802 1.154 1.254 1.515 1.800 2.174 2.247<br />

Yabancı İşletme Sayısı 25 25 32 53 64 66 71 71<br />

Yürütülen Ar-Ge Projesi Sayısı 1.939 2.513 3.069 3.403 4.102 4.979 5.703 5.768<br />

Biten Ar-Ge Proje Sayısı - - 4.221 5.874 7.179 8.052 10.661 10.835<br />

Ar-Ge Çalışanı Sayısı 8.843 9.770 11.093 11.021 13.397 15.822 19.498 19.786<br />

Alınan patent sayısı 322<br />

İhracat (Milyon $) 897<br />

Tabloda da görüldüğü gibi, sanayileşmiş ülkelere göre çok kısa bir<br />

geçmişi olan TGB uygulamamız oldukça başarılı olmuştur. Özellikle<br />

nitelikli personel istihdamı (19.786 adet), yürütülen Ar-Ge proje<br />

sayısı (5.768 adet), biten Ar-Ge proje sayısı (10.835 adet), teknoloji<br />

tabanlı işletme sayısı (2.247 adet) bakımından önemli sayılacak<br />

gelişmeler kaydedilmiştir. Bu verilerdeki düzenli artış, ülkemizde<br />

son yıllarda TGB’lerden kaynaklanan yenilik ve yenilikçi girişimciliğin<br />

giderek gelişmekte olduğunu göstermektedir. 2013 yılındaki<br />

gerek patent sayıları, gerekse ihracattaki gelişmeler uygulamanın<br />

başarıyla sürdüğünün işaretleridir.<br />

Ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler üretim gücümüzü ve<br />

ekonomimizi daha rekabetçi bir yapıya kavuşturabilmek için bilgiyi,<br />

yeniliği ve girişimciliği harekete geçirmekte olduğumuzu göstermektedir.<br />

Bu konuda Bakanlığımız bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla<br />

birlikte gerekli yapısal ve mevzuata yönelik düzenlemeler yanında<br />

operasyonel destek programlarını da hayata geçirmektedir. Bu<br />

gayretlerin hedefi 2023 yılı olarak belirlenmiş olsa da, çok daha<br />

uzak hedefler için çalışmalar yürütmemiz gerekmektedir.<br />

Kasım - Aralık 2013 45


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Dr. Suat GENÇ<br />

Başkan, Ar-Ge Mühendisleri ve Yöneticileri Derneği<br />

KÜRESEL REKABET İÇİN<br />

TEKNOLOJİ TRANSFERİ<br />

Ülkemizi 2023 hedeflerine taşımada önemli<br />

hamlelerden biri olarak görülen bilgi ekonomisine<br />

geçişi hızlandırıp destekleyecek üniversite<br />

tabanlı teknoloji transferi konusu, gerek akademi<br />

çevresinde gerekse endüstri çevresinde öncelikli<br />

gündemlerden biri olmaya devam etmektedir.<br />

T<br />

eknoloji Transferi” akademik ortamlar ile Ar-Ge merkezlerinde<br />

geliştirilen ve ticari değeri olan “teknoloji”nin veya daha geniş<br />

tarifi ile “bilgi”nin satışı veya lisanslanması yöntemi ile müşteri<br />

tarafa devredilmesi ile gerçekleşir. Müşteri taraf ise bu<br />

bilgi veya teknolojiyi gerçekleştireceği ek geliştirme veya ticarileştirme<br />

çalışmaları ile nihai ürün veya hizmet olarak pazara<br />

sunar. Teknolojiyi transfer eden taraf, söz konusu teknolojiyi<br />

yeni ve bu amaç için özgülediği girişimci bir şirket kurarak<br />

değere dönüştürebileceği gibi mevcut şirketi bünyesindeki<br />

altyapı ve faaliyetler vasıtası ile de değerlendirebilir.<br />

Teknoloji transferi, bu anlamda, Ar-Ge merkezinin “yenilik<br />

yapma” kabiliyet ve kapasitesi ile endüstrinin “üretim yapma”<br />

kabiliyet ve kapasitesini birleştirerek fikirden-pazara olan<br />

süreci daha verimli ve etkin hale getirmiş olmaktadır.<br />

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, endüstride rol alan şirketlerin<br />

“yenilik yapma” amacına ve inovasyon odaklı yeni<br />

şirket politikalarına yönelik Ar-Ge birimi oluşturmaları ve<br />

bu kapsamda proje çalışmaları hayata geçirmeleri oldukça<br />

sınırlı olarak gerçekleşebilmektedir. Buna kalifiye personelin<br />

tedarikinde yaşanan sıkıntılar, istihdam politikalarının cazip<br />

olamayışı, altyapı sıkıntıları, kurumsallaşmamış şirket modelleri<br />

sebep olabilmektedir. Bu anlamda, ülkemizdeki şirketlerin<br />

üniversitelerimizde veya Ar-Ge merkezlerimizde hâlihazırda<br />

geliştirilmiş teknolojileri transfer ederek ticarileşme çalışması<br />

yapmaları avantajlı bir iş modeli olarak görünmektedir. Böylece<br />

hem geliştirilen teknoloji Ar-Ge birimlerinin raflarında<br />

“teorik bilgi” olarak kalmamış olacak, hem de şirketlerimiz<br />

yurtdışına bağımlılıktan kurtularak milli merkezleri çözüm<br />

paydaşı olarak görecektir.<br />

Transfer sürecinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için endüstriyel<br />

şirketlerin üniversite veya Ar-Ge merkezleri kaynaklarına<br />

yöneltilmesi ve ihtiyaçlarına cevap verecek çözümlerin orada<br />

üretilmesi gerekmektedir. Bu, şirketlerin pazara sunduğu<br />

ürünlerde ve hizmetlerde kullanabileceği rekabetçi ve olgun<br />

teknolojilerin araştırmacılar tarafından geliştirilmesi anlamına<br />

gelmektedir. Bununla birlikte transfer sürecinin başarı<br />

ile tamamlanması için, geliştirilen ve ticari potansiyeli olan<br />

teknolojilerin doğru zamanda, doğru müşteriye, doğru bir yöntemle<br />

sunulması gerekmektedir. Ticari bilginin/teknolojinin<br />

tespiti ile başlayan ve teknolojinin bir müşteriye devredilmesi<br />

ile biten bu süreçteki tüm çalışmaların üniversitelerde veya<br />

Ar-Ge merkezlerinde veya onların adına kurulmuş Teknoloji<br />

Transfer Ofisleri (TTO) vasıtası ile yürütülmesi gerektiği<br />

değerlendirilmekte ve bu kapsamda ülke çapında konu ile ilgili<br />

kültür, bilgi, beceri ve yetkinlik artırmaya yönelik faaliyetler<br />

tüm hızı ile devam etmektedir. Bu çalışmalara ivme kazandırmak<br />

amacına yönelik olarak TÜBİTAK, Teknoloji Transfer<br />

Ofisleri Destekleme Programı (1513) çağrıları kapsamında<br />

üniversitelerin Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) kurmalarını teşvik<br />

edici bir destek programı başlatmış ve söz konusu programa<br />

başvuran 10 üniversiteyi çağrı kapsamında hâlihazırda<br />

destekleme kararı almıştır.<br />

Ülkemizde kurulmuş veya kurulacak TTO’lar, verimli ve etkin<br />

çalışmalar vasıtası ile beklentileri karşılayabilmek için kendilerine<br />

uygun “TTO Yönetim Modeli” arayışını oldukça yoğun<br />

bir şekilde devam ettirmektedir. Bu anlamda, hem yabancı<br />

uzmanlar ülkemize davet edilmekte hem de çalışmaları<br />

yerinde görmek üzere TTO yetkilileri ve çalışanları başarı<br />

46<br />

Mimar ve Mühendis


hikâyesi olan TTO’ları yerinde ziyaret etmektedir. Ancak süregelen<br />

bu bilgi ve deneyim paylaşım faaliyetleri göstermektedir ki, başka<br />

bir ülke veya bölgede başarı ile çalışan TTO modelleri bizim ülkemiz<br />

veya üniversitelerimiz için verimli olmayabilecektir. Bunun başlıca<br />

sebepleri arasında; konu hakkında yeterli farkındalık sağlanılamamış<br />

olması, bilgi, deneyim ve beceri eksikliği, mevcut kurum kültürlerinin<br />

elverişli olmayışı, kurumlar arası işbirliği platformu eksikliği, destek<br />

mekanizmalarının etkin kullanılamayışı ile teşvik edici ve uygun yasal<br />

mevzuatın henüz uygulamaya konulmamış olması gösterilebilir.<br />

Buradan hareketle, yurtdışındaki mevcut modellerin doğrudan<br />

uygulanması yerine, ülkemiz koşulları dikkate alınarak oluşturulmuş<br />

ulusal modellerin daha faydalı olabileceği görüşü her geçen gün<br />

daha fazla ağırlık kazanmaktadır. Bu ihtiyaç esas alınarak ülkemiz<br />

koşullarına uygun olduğu düşünülen ve “iFour” adı ile anılan bir TTO<br />

Yönetim Modeli geliştirilmiştir<br />

Model, TTO’nun “mucit”-“yatırımcı” arasında kalan alışılmış fonksiyonunu<br />

genişleterek resmin bütününe hitap etmekte, kritik ve<br />

klasik modellerde eksik kalmış iki yeni paydaşı daha TTO yönetimi<br />

altına almaktadır. Teknoloji transferinin önündeki en belirgin bariyerlerden<br />

birisi mucidin kendi tercihi veya eksik becerisi yüzünden<br />

girişimci olma yönünden isteksiz olmasıdır. Buna karşılık yatırımcılar,<br />

yatırım yapmak istemelerine rağmen yatırım yapmaya değer<br />

güvenilir ve becerikli girişimci (yönetici) ile karşılaşamadıklarından<br />

söz etmektedirler. Böylece var olan “fikir” ile var olan “yatırım” bir<br />

araya getirilemediğinden, atıl bir şekilde beklemek durumunda<br />

kalmaktadır. “iFour” modelinin TTO yönetimi kapsamına aldığı ilk<br />

paydaş, fikri ticarileştirecek olan ve (bu çalışma vasıtası ile) teknoloji<br />

transferi terminolojisine “Industrializer” terimi ile kazandırılmış<br />

olan “endüstrileştirici”dir. Yapacağı işbirliği veya eşleştirme çalışmaları<br />

ile TTO yönetimi kapsamında olması önerilen diğer paydaş<br />

Teknoloji transferinin önündeki en belirgin bariyerlerden<br />

birisi mucidin kendi tercihi veya eksik<br />

becerisi yüzünden girişimci olma yönünden isteksiz<br />

olmasıdır. Buna karşılık yatırımcılar, yatırım<br />

yapmak istemelerine rağmen yatırım yapmaya<br />

değer güvenilir ve becerikli girişimci (yönetici) ile<br />

karşılaşamadıklarından söz etmektedirler.<br />

ise, endüstrileşmeye ortam ve altyapı sağlayan “kuluçka” merkezi<br />

veya “incubator”dür.<br />

Burada TTO yönetimi kapsamına alınan ve “inventor”, “investor”,<br />

“industrializer” ve “incubator” olarak adlandırılan dört (Four) paydaşın<br />

her birinin “i” harfi ile başlaması modelin, “iFour Modeli” olarak<br />

adlandırılmasına dayanak oluşturmuştur.<br />

TTO camiasına “İyileştirilmiş ve Hızlandırılmış TTO Yönetim<br />

Modeli” olarak sunulan “iFour” modelinde; endüstrileştiricinin TTO<br />

tarafından tedarik edilmesi süreci “iyileştirme - enhanced”, gerekli<br />

tüm paydaşların TTO tarafından yönetiliyor ve koordine ediliyor<br />

olması da süreci “hızlandırma - accelerated” anlamına gelmektedir.<br />

Bu çalışmalar kapsamında, iFour modelinin uygulanma performansını<br />

takip etmek amacı ile ayrıca “iFour Watch” performans takip<br />

sistemi geliştirilmiş ve kullanıma hazır durumdadır. Bu takip sistemi<br />

ile TTO’lar her bir kategoride yürütmüş oldukları işlerin hem<br />

“kalite” seviyesini hem de “kapasite” seviyesini görerek iyileşme<br />

hız ve yönlerini izleme ve bu doğrultuda TTO’ları yönetme imkânı<br />

bulabilecektir.<br />

Bu modelin geliştirilip ilgili taraflar ile öneri niteliğinde paylaşılmasının,<br />

üniversitelerimize uygun TTO yönetim modelini geliştirme<br />

kültürünü başlatma boyutu ile ülkemizdeki teknoloji transfer çalışmalarına<br />

ayrı bir değer kattığı düşünülmektedir.<br />

Kasım - Aralık 2013 47


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

TÜRKİYE’DE Ar-Ge ve<br />

YENİLEŞİMİN YOLCULUĞU<br />

Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı<br />

1980’lerden sonra küreselleşmenin etkisiyle<br />

Ar-Ge ve yenileşim kavramları daha<br />

önce hiç olmadığı kadar önem kazandı.<br />

Günümüzde ulusların zenginliğinin kaynağı<br />

olarak bilgi, Ar-Ge ve yenilik yapabilme<br />

kabiliyeti ön plana çıkmakta. Elbette etkin<br />

bilgi üretiminin bazı olmazsa olmazları ve<br />

ön koşulları var.<br />

L<br />

iteratürde Ulusal Yenileşim Sistemi ismi ile açıklanan yaklaşıma<br />

göre; ülkelerin eğitim seviyeleri, öğrenme kabiliyetleri,<br />

kurumsal yapıları, üniversite-sanayi işbirliğini gerçekleştirme<br />

düzeyleri gibi birçok etken ve bunların arasındaki etkileşim ve<br />

eşgüdüm, ulusal yenileşim sistemlerinin verimli çalışıp çalışmayacağını<br />

etkilemekte. Bu yaklaşıma paralel olarak ülkelerin<br />

geçmişleri ve tarihleri de mevcut kabiliyetlerinin belirlenmesinde<br />

merkezi bir rol oynuyor. Türkiye’de Ar-Ge ve yenileşim<br />

kavramlarının 90’lı yıllarda gündeme geldiği düşünüldüğünde,<br />

bu kavramlar hakkında geçmişi araştırmanın aslında ülkenin<br />

sanayileşme ve ekonomik tarihi ile koşut olduğu sonucuna<br />

ulaşabiliriz. Türkiye’nin Ar-Ge ve yenileşim yolculuğunu araştırmak<br />

aslen ülkenin endüstrileşme tarihçesine bir göz atmayı<br />

gerektiriyor.<br />

Osmanlı İmparatorluğu zamanında özellikle Ortaçağ ve devamında<br />

daha endüstrileşme gibi bir kavramdan söz edilemiyorken<br />

kurduğu sistemle büyük bir imparatorluk haline gelmiş, bu<br />

durum aydınlanma, reform ve endüstri devrimi gibi kavramlar<br />

ortaya çıkıncaya kadar devam etmiştir. Arrighi’nin “Uzun 20.<br />

Yüzyıl” adlı eserinde belirttiği gibi, bu dönemde ülkeler için<br />

hegamonya kavramı toprak sahibi olmak yerine artık sermaye<br />

ve sanayi sahibi olmaya doğru kaymıştır. Osmanlı’nın<br />

endüstrileşmek için yaptığı yatırımların en önemlisi bir organize<br />

sanayi bölgesi mantığı ile 1810 yılında kurulan Beykoz<br />

Deri ve Kundura Fabrikası'dır. 1927 yılında gerçekleştirilen bir<br />

envanter çalışmasına göre, Türkiye’de 322 adet sanayi firması<br />

bulunmaktadır. Bunların sadece % 30’u 30 ve daha fazla<br />

çalışana sahip işletmelerden oluşmakta ve çoğu azınlıkların<br />

işletmeleridir. Firmalar daha çok tekstil ve giyim sanayinde<br />

yer almaktadır. 322 firmanın toplam çalışan sayısı 17 bin<br />

civarındadır. (Yücel, 1997) Ülkede okuma-yazma oranı yaklaşık<br />

% 2’dir. Endüstriden ziyade insanlar esnaflık ve zanaatkarlık<br />

ile uğraşmaktadırlar.<br />

1923’te kurulan Cumhuriyet’in özünü ise uluslaşma oluşturmaktadır.<br />

Aydınlanma, akılcılık vb. gibi kavramların yanında,<br />

Avrupa örneklerinin de gösterdiği gibi uluslaşmanın özü<br />

endüstrileşmedir. Cumhuriyet’in ilk dönemi aslında bir sanayi<br />

altyapısı kurmak ile geçmiştir. 1930’a kadar uygulanmaya<br />

çalışılan liberal dönemden, sermaye, girişim ve insan<br />

gücü yoksunluğu nedeniyle istediği büyüme rakamlarını elde<br />

edemeyen genç Cumhuriyet, 1930’larda planlı bir iktisadi<br />

kalkınma politikası izlemiş ve devlet yatırımlarına ve iştiraklerine<br />

ağırlık vermiştir. 1933 senesinde kurulan Sümerbank<br />

Türkiye’de imalat sektörünün doğuşu olarak sayılabilir. Özellikle<br />

tekstil, demir-çelik, çimento ve seramik gibi endüstriler<br />

ülkemizde Sümerbank ile başlamıştır. Sümerbank fabrikalarında<br />

dönemin en ileri teknolojiye sahip makinelerini kullanmış,<br />

Türkiye’de teknoloji transferi uygulamalarının ilk örneklerini<br />

48<br />

Mimar ve Mühendis


“Türkiye’de ilk sanayileşme<br />

tekstille başlamıştır.<br />

İnsanları dışarı gönderip<br />

eğitince piyasaya<br />

çıkan yeni işverenler de<br />

Sümerbank’tan çalışan<br />

alıyordu. Müdürler hep<br />

oralara geçmekteydiler...”<br />

vermiştir. Ayrıca, finansal olarak da ilginç bir modeldir. Halktan<br />

topladığı birikimleri yine halk için yatırım yaparak kullanmakta ve<br />

bu yatırımlar sayesinde hem dışa bağımlılığı azaltmakta, hem de<br />

halkımızın daha uygun fiyata daha kaliteli ürünlere erişimini sağlamaktadır.<br />

Tekstil Sanayi’nin duayen isimlerinden ve TTGV Yönetim<br />

Kurulu Üyesi Sn. Mehmet Şuhubi’nin bir ropörtajında bu konuda<br />

söyledikleri ilginçtir:<br />

“Türkiye’de ilk sanayileşme tekstille başlamıştır. İnsanları dışarı<br />

gönderip eğitince piyasaya çıkan yeni işverenler de Sümerbank’tan<br />

çalışan alıyordu. Müdürler hep oralara geçmekteydiler...”<br />

Sümerbank ileriki yılların hem bilgi birikiminin hem de girişimcilik<br />

ekosisteminin temellerini atmıştır. Etibank, Paşabahçe vb. gibi birçok<br />

kamu iktisadi teşekkülü Türkiye’de özel sektör için gerekli ekosistemi<br />

kurmaya yardımcı olmuşlar, o dönem için ekonominin dışa bağımlılığını<br />

azaltmışlar.<br />

II. Dünya Savaşı’nın etkileri bu gelişme hızını yavaşlatsa da, 1950'li<br />

yıllarda özel sektörün önü açılmaya başlanmış. Tarım artık daha<br />

endüstriyel metodlarla yapılmaya başlanmış, hem de tarımsal sermaye<br />

yavaş yavaş endüstriye kaymıştır. 1950’li yıllar Türkiye’de özel<br />

sektörün gelişmeye başladığı yıllar olarak anılabilir. Devlet ise bu yıllardan<br />

itibaren yatırımlarını yavaş yavaş altyapıya doğru kaydırmaya<br />

başlamıştır. Bu dönemde henüz Ar-Ge’den söz edemesek de gelecek<br />

yıllarda yapılacak çalışmaların temelleri bu dönemdeki politika<br />

uygulamaları ile başlatılmıştır. Türkiye, 1960 yılından sonra dünya<br />

konjonktürünün de etkisiyle planlı kalkınma stratejisini benimsemiştir.<br />

Bu strateji çerçevesinde Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması<br />

önemli bir dönüm noktasıdır. Hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planları<br />

ile ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma politikaları belirlenmiştir.<br />

İlgili planların odak noktası ülkede pazar ekonomisini kurarken<br />

dışa bağımlılığı azaltmak ve sanayileşmeyi artırmak olmuştur.<br />

Dönemin ruhuna uygun olarak ithal ikameci politikalar da ağırlık<br />

kazanmıştır.<br />

1963 senesinde TÜBİTAK’ın kuruluşu, teknolojinin ulusal kalkınmadaki<br />

rolünün anlaşılması bakımından ilk örnektir. TÜBİTAK 1990’lara<br />

kadar daha çok temel araştırmaları desteklemiştir. Bu dönemde<br />

henüz sanayi Ar-Ge’si ve yenileşim gibi kavramlar gündemde değildir.<br />

İthal ikameci politkaların da etkisiyle daha çok teknoloji transferine<br />

gidilmiş, gelişmekte olan özel sektör iç pazar odaklı olarak çalışmıştır.<br />

İlk Ar-Ge laboratuarı ise, yine devlet önderliğinde kurulmuş<br />

ve devlet geliştirdiği modellerle sanayinin örnek alacağı prototipler<br />

geliştirmeye devam etmiştir. Bu kapsamda, Elektronik Sanayi’nin<br />

duayen ismi ve TTGV'nin de kuruluşundan 2012 yılına kadar Yönetim<br />

Kurulu Başkanlığını yürütümüş olan Dr. T. Fikret YÜCEL’in önderliğinde<br />

1965 yılında kurulan PTT ARLA (PTT Araştırma Laboratuarı)<br />

ilk örnektir. Tekstil sanayi gelişirken özellikle Marmara Bölgesi’nde<br />

TOFAŞ ve Renault’nun kurulması otomotiv sanayinin gelişmesini<br />

ve yan sanayinin oluşumunu da beraberinde getirmiştir. Yan sanayi<br />

90’lı yıllara kadar fason imalatla yabancı ortaklı otomotiv firmalarımızı<br />

parça üretimi ile desteklemiştir. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında<br />

uygulanan ambargolar ise Türkiye’de savunma sanayinin gelişiminin<br />

Cumhuriyet’in ilk dönemi aslında bir sanayi altyapısı kurmak ile geçmiştir. 1930’a kadar uygulanmaya çalışılan<br />

liberal dönemden, sermaye, girişim ve insan gücü yoksunluğu nedeniyle istediği büyüme rakamlarını elde<br />

edemeyen genç Cumhuriyet, 1930’larda planlı bir iktisadi kalkınma politikası izlemiş ve devlet yatırımlarına<br />

ve iştiraklerine ağırlık vermiştir.<br />

Kasım - Aralık 2013 49


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

TTGV ve KOSGEB'in<br />

kurulması ile ülkemizde<br />

ilk defa özel<br />

sektörün Ar-Ge<br />

projelerine finansal<br />

destek sağlanmaya<br />

başlanmıştır. İleride<br />

ulusal yenileşim sisteminde<br />

sunulacak<br />

destekler ve gündeme<br />

gelecek konularla<br />

ilgili olarak öncü<br />

modeller üretilmiştir.<br />

ilk tohumlarını atmıştır. Dönemin ruhunu ithal ikameci politikalar,<br />

teknoloji transferi ve lisans altında üretim belirlemiştir. İmalat altyapısının<br />

bu dönemde dışarıdan alınan hazır makinelerle geliştiği<br />

söylenebilir. İthal ikameci politikalar küresel rekabetten uzak olmanın<br />

verdiği dezavantajla firmaların yenilik yapma kabiliyetlerini geliştiremese<br />

de, verdiği güvence ile imalat altyapısının gelişmesini sağlamıştır.<br />

Ar-Ge kavramı ilk defa gündeme gelmiş; DPT ve TÜBİTAK’ın<br />

kurulması ile Ulusal Yenileşim Sistemi’nin temeli atılmıştır.<br />

1978’de gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan Washington Uzlaşması,<br />

gelişmekte olan bilgi ve iletişim teknolojileri, ulaşım imkanlarının<br />

kolaylaşması gibi nedenlerden beslenen küreselleşme kavramının<br />

ortaya çıkması ile birlikte 1980’li yıllarda dünyada ciddi bir dönüşüm<br />

yaşanmaya başlamıştır. Türkiye ise, bu değişime adapte olmaya<br />

çalışmıştır. Kamu İktisadi Teşekkülleri özelleştirilerek daha verimli<br />

çalışmaları yönünde bir adım atılmıştır. Türkiye ilk bilim ve teknoloji<br />

politikasını 1983 yılında yapmış; yine aynı sene Bilim ve Teknoloji<br />

Yüksek Kurulu kurulmuştur. Türkiye’de o dönemde GSMH içindeki<br />

Ar-Ge payı oranı % 0,37 gibi çok düşük bir düzeydedir. BTYK ise, 6<br />

ayda bir toplanması planlanmasına rağmen, bu dönem içinde sadece<br />

dört kere toplanabilmiştir. Dönemin en büyük özelliği ise, artık<br />

yurt sathında değil tüm dünyada ürün satmaya çalışan özel sektörün<br />

daha fazla rekabetçilik için yeni kavramlarla tanışma çabalarıdır.<br />

Kalite kavramı rekabetin çok güçlü olduğu küresel piyasalarda bir ön<br />

koşul olarak ortaya çıkarken, firmaların sadece mevcut teknolojiyi<br />

teknoloji transferi ile edinmesi değil; bu teknolojileri geliştirerek ve<br />

ürünlerini farklılaştırarak küresel piyasalarda yer alması gerekmektedir.<br />

Bunun farkındalığına varan özel sektörde Ar-Ge ve yenileşim<br />

çabaları kendini göstermiş, Ar-Ge birimleri kurulmaya başlanmış;<br />

verimlilik ve süreç geliştirme ön plana çıkmıştır. Elbette, sermaye<br />

birikimi görece az olan ülkemizde bu süreçlerin finansmanı da<br />

önem kazanmıştır. Bu kapsamda gerçekleştirilen ilk çaba ise, 1990<br />

yılında Türkiye'deki küçük ve orta ölçekli işletmelerin ekonomideki<br />

rolünü ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini artırmak ve sanayide<br />

entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek<br />

amacıyla KOSGEB'in kuruluşu ve ardından 1991 yılında T.C Hükümeti<br />

ile Dünya Bankası arasında imzalanan anlaşma gereğince Hazine<br />

Müsteşarlığı aracılığıyla gerçekleştirilen bir Dünya Bankası projesi<br />

olan Teknoloji Geliştirme Projesinin uygulanmasıdır. Bu aşamada<br />

Hazine Müsteşarlığı ve TÜBİTAK öncülüğünde kamu ve özel sektör<br />

işbirliği ile TTGV kurulmuştur.<br />

TTGV ve KOSGEB'in kurulması ile ülkemizde ilk defa özel sektörün<br />

Ar-Ge projelerine finansal destek sağlanmaya başlanmıştır. İleride<br />

ulusal yenileşim sisteminde sunulacak destekler ve gündeme gelecek<br />

konularla ilgili olarak öncü modeller üretilmiştir. 1993 yılında<br />

Türkiye Bilim ve Teknoloji Politikası yenilenmiştir. 1995 yılında<br />

TÜBİTAK TİDEB’i (bugünkü adıyla TEYDEB) kurarak proje bazında<br />

sağlanan destek uygulamasına hibe destekli ek bir model geliştirmiştir.<br />

1980-1993 arasında ekonomi politikaları ithal ikamecilikten<br />

ihracat odaklılığa doğru dönüşmüştür. İhracat yapabilmenin ise<br />

olmazsa olmazı Ar-Ge ve yenileşim olarak ön plana çıkmış, 1995<br />

yılında İhracatın Teşviki Kanununa dayalı olarak çıkarılan İhracata<br />

Yönelik Devlet Yardımları Kararı çerçevesinde, ürün geliştirme projelerine<br />

sermaye desteği TÜBİTAK ve TTGV aracılığıyla sağlanmaya<br />

başlanmıştır. Türkiye yavaş yavaş teknoloji transferi ile üretim geleneğinden<br />

“Kendi teknolojimi nasıl geliştirebilirim” sorusunu sorar<br />

hale gelmeye başlamıştır.<br />

Özellikle 2000’li yılların başına kadar geçen dönem Türk özel sektöründe<br />

kalite ve verimlilik kavramlarının içselleştirilmesi, Ar-Ge ve<br />

proje kültürüne adapte olunması süreçlerini kapsamıştır. Devletin<br />

sağladığı kaynaklarla desteklenen özel sektörün proje sayısı gitgide<br />

50<br />

Mimar ve Mühendis


2002’den sonra<br />

düşen enflasyon ve<br />

sağlanan makroekonomik<br />

stabilite<br />

ile teknolojiye ve<br />

sanayiye daha çok<br />

yatırım yapılmasını<br />

sağlamıştır. İstikrar<br />

özel sektörün ihracat<br />

performansına da<br />

olumlu yansımıştır.<br />

artarken firmalarda Ar-Ge ve yenileşim kültürü oluşmaya başlamıştır.<br />

Firmalar artık “Neden Ar-Ge ve yenileşime yatırım yapmalıyım”<br />

sorusuna cevap verebilir hale gelmiş; verilen teşviklerle de bu<br />

teşebbüslerini fonlama imkanı bulmaya başlamışlardır. Vizyon 2023<br />

ve bilim stratejisi dökümanları ile Türkiye’nin en kapsamlı bilim ve<br />

teknoloji politikaları yapılmıştır.<br />

2000’li yılların başından itibaren hem destek sağlayan kuruluşlar artmaya<br />

başlamış hem de gitgide daha çok kaynak TÜBİTAK, KOSGEB<br />

ve TTGV gibi kuruluşlar aracılığı ile uygulanmıştır. Sonraki yıllarda da<br />

uluslararası rekabetçilik konusunda Dış Ticaret Müsteşarlığı ve sonrasında<br />

Ekonomi Bakanlığı; Ar-Ge, teknoloji ve girişimcilik konusunda<br />

ise Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı çatısı altında farklı model ve<br />

programlarla özel sektöre ve girişimcilere yönelik destekler sağlanır<br />

olmuştur. Bu çabalar ve oluşumlar sonucunda; 1991 senesinde özel<br />

sektörün Ar-Ge harcaması içindeki payı yüzde 19’lar seviyesindeyken<br />

günümüzde bu rakam yüzde 44’e kadar yükselmiştir. Ayrıca<br />

uygulanan vergi teşvikleri, çıkarılan teknoparklar yasası ve kurulan<br />

teknoparklar, üniversite sayılarının artması gibi birçok gelişme Ulusal<br />

Yenileşim Sistemi’nin kurulumunun tamamlanmasını sağlamıştır.<br />

Kurumlar arası eşgüdüm tüm sistemlerde olduğu gibi sorgulanabilir<br />

fakat kurumsal sisteme bakıldığında Türkiye’de Ulusal Yenileşim<br />

Sistemi’nin olması gereken elemanlarının varolduğu söylenebilir.<br />

2002’den sonra düşen enflasyon ve sağlanan makro-ekonomik<br />

stabilite ile teknolojiye ve sanayiye daha çok yatırım yapılmasını<br />

sağlamıştır. İstikrar özel sektörün ihracat performansına da olumlu<br />

yansımıştır. Tekstil ve otomotiv gibi sektörlerde Türkiye, verimli ve<br />

kaliteli üretim yapan önemli bir merkez haline gelmiştir. Sanayimiz<br />

gitgide dışarıyla olan etkileşimini ve işbirliklerini artırmıştır. Türkiye<br />

Dünya Bankası’nın rekabetçilik endeksinde 60’lı sıralarda yer alsa da<br />

Türkiye’nin Ar-Ge ve yenileşim konusunda başladığı noktaya göre<br />

ciddi mesafe kaydettiği söylenebilir.<br />

Sonuç olarak, yenilik sistemimizin Türkiye’yi, Cumhuriyetin 100'üncü<br />

yılına taşıyacak şekilde geliştirilmesi sürecinde mevcut mevzuat sistemimiz<br />

içerisinde birtakım yeniliklere ihtiyaç var. Bu anlamda yapılabilir<br />

olanın değil, uluslararası şartların gerektirdiğinin gerekirse mevzuat<br />

düzenlemesi ile yapılması temel hedefimiz olmalıdır. Bugün farklı<br />

kamu kurumlarında Ar-Ge ve yenileşim politika tasarım ve yönetim<br />

yetkinliği hızla gelişmektedir. Bu sayede, sektör ve bölgelere yönelik<br />

somut hedeflerin tanımlandığı ve bileşenlerinin farklı kurumlar tarafından<br />

koordinasyon içerisinde uygulanabileceği karmaşık program<br />

tasarımları öngören politika ve programlar gündeme gelmektedir.<br />

Bu süreçte kamu desteğinin yaygın etkisi kadar, sağlanan desteğin<br />

azami katma değer oluşturacak şekilde etkin işletilmesi de gündeme<br />

gelecektir. Yeni nesil politikalar, yenileşim sisteminde tüm sektörlerdeki<br />

paydaşların daha etkin ve koordineli faaliyetlerini gerektirecektir.<br />

Bununla birlikte tüm gelişmeleri analiz edecek olursak; yakın geçmişte<br />

yaşanan kriz, yeni verimlilik sınırlarını zorlamaya ve somut katma<br />

değer yaratamaya odaklı bir dönemin habercisi. Son 50 yıllık dönemi<br />

bilişim girişimi dönemi, gelecek 20 yıl ise somutluklar dönemi olacak.<br />

Bu dönemde bütün bu 50 yıllık bilişim girişimi birikiminin gerçek<br />

hayat alanlarına taşınmasını yaşayacağız, yenileşim ve teknoloji<br />

gerçek yaşamın içine gömülecek, yeni verimlilik ve kolaylık katmanları<br />

oluşturulacak. Bu dönemde gerçek hayatın içindeki alanlarda<br />

bilişimi, dijital ve mobil teknolojileri, biraraya getiren uygulamalarla<br />

dijital sınırlar zorlanacak, bu katmanlar kişiselleştirme tabanının<br />

üzerine oturacak. Eskiden sistemlerin arz tarafı olduğu dönemlerde<br />

neredeyse boşlukta mucize yaratmaya çalışılıyordu, bu dönemde<br />

ise ülkelerin uluslararası rekabet gücünü, çoklu alan takım oyunu,<br />

bilimsel ve yenileşimci işbirliği, yaratıcı yüksek katma değeri talebin<br />

merkezine gömme becerileri belirleyecek.<br />

Kasım - Aralık 2013 51


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Tülay ALPAY<br />

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi<br />

Türk Dili Okutmanı<br />

KÜLTÜREL İNOVASYONUN<br />

ÖNÜNDEKİ ENGELLER<br />

Her insan grubunun kendine özgü bir<br />

kültürü vardır. Bunlardan bir bölümü kendi<br />

kültürümüzden çok farklıdır ve bizim<br />

alışkın olduğumuz kavramsal çerçeveye<br />

başvurularak anlaşılmaları olanak dışıdır.<br />

Buradan çıkarılacak sonuç, başka kültürleri<br />

kendi ölçütlerimize göre yargılamamak<br />

gerektiğidir. Kültürel görecelik adı verilen<br />

ilkeyi sürekli olarak aklımızda tutmak<br />

zorundayız. Bu ilkeye göre herhangi bir<br />

kültürdeki insan davranışı yalnızca o<br />

kültürün temel sayıltıları ve değerler<br />

dizgesi çerçevesinden anlaşılabilir ya da<br />

tartışılabilir.<br />

İ<br />

nsanlar belirli düşünme, duyma ve muamele etme modelleri<br />

nedeniyle bir "zihni programa" sahiptir. Zihni programın kaynakları,<br />

bireyin yetiştiği toplumsal çevre ve elde edilen yaşam deneyimlerinden<br />

oluşmaktadır. Kültür, bir grubun ya da insan kategorisinin<br />

üyelerini birbirinden ayıran kolektif zihni bir yazılımdır ve<br />

insanların dünyayı nasıl algılayacaklarını, nasıl davranacaklarını<br />

gösteren "seçici bir perde" gibi çalışır.<br />

Her kültürün, üyelerinden beklediği davranış kalıpları vardır.<br />

Ancak, bu bireylerden beklenen davranış kalıpları kültürden<br />

kültüre değişmektedir. Örneğin Türk kültürü gibi kollektif bir<br />

kültürde anne ve babanın çocuğundan beklediği "evlat" rolüne<br />

ilişkin davranışlarla, Amerikan kültürü gibi bireyci bir kültürde aynı<br />

rolden beklenilen davranışlar aynı değildir. Kültürlerarası iletişimi<br />

etkileyen faktörlerden biri olarak etnomerkezcilik, bireyin kendi<br />

kültürünü dünyanın merkezine yerleştirerek, diğerlerinin hareket<br />

ve davranışlarını kendi kültürel değerlerine ve normlarına göre<br />

değerlendirmesi anlamına gelir. Bu bağlamda bireyin kendi kültüründe<br />

yaptığı her şey doğru, diğerlerinin yaptığı her şey yanlış<br />

olarak kabul edilir.<br />

Hiçbir iletişim sürecinin, tarafların birbirleri hakkında önbilgiye,<br />

izlenime ya da düşünceye sahip olmadan, sıfır noktasından başlaması<br />

ve devam etmesi mümkün değildir. Yani iletişim sürecine<br />

katılan taraflar, birbirleri hakkında rastlantısal ya da deneyime<br />

dayalı olarak elde ettikleri bilgilerin ve izlenimlerin etkisi altında<br />

etkileşime girer. Bu izlenimler, karşı tarafa nasıl yaklaşılacağını,<br />

davranışların yönünü ve beklentilerini etkileyerek iletişim sürecini<br />

olumlu ya da olumsuz şekilde etkilemektedir. Kalıp düşünceler ve<br />

önyargılar, grupların etkileşime girmek istemedikleri durumlarda<br />

birbirleri hakkındaki bilgi boşluğunu doldururken, grup üyelerinin<br />

bireysel farklılıklarının göz ardı edilmesine ve iletişim sürecinde<br />

çeşitli problemler yaşanmasına neden olur.<br />

Önyargı çoğunlukla din, cinsiyet, milliyet gibi sosyal gruplara<br />

yönelik olarak geliştirilen tutumdur. Önyargılı düşüncenin sonuçları,<br />

günlük hayatta kişilerarası çatışmalardan, cinsiyet ve etnik<br />

ayrımcılığa ve hatta katliamlara kadar uzanabilir. Önyargılar<br />

zamanla insanın gündelik yaşamının bir parçası haline gelir. Çok<br />

masum bir şekilde sarf edilen cümleler, zihinlere yerleşen önyargılı<br />

düşüncenin uzantısı olabilir. Örneğin bazı atasözleri önyargılı<br />

düşünceyi yansıtır. Bunlar küçük yaşta ailede, sonra okulda ve<br />

hayat boyu çeşitli kitle iletişim araçlarıyla pekiştirilir, zihinlere<br />

yerleşir ve doğal bir hale gelir. Belli bir etnik gruba yönelik önyargı<br />

da benzer şekilde zihinlere yerleşir.<br />

İnsanlar sosyal dünyayı algılarken birtakım kategoriler oluşturur.<br />

Genellikle de “biz” ve “onlar” şeklinde bir ayrıma giderek sosyal<br />

kategorizasyonda bulunurlar. Sosyal kategorizasyon çok boyutludur<br />

ve önyargılı düşüncenin ilk basamağını oluşturur.Kategorizasyon<br />

yoluyla zihinde birtakım şemalar belirginleşir ve şemalardan<br />

yola çıkarak yargılara varılır ki buna kalıpyargı (stereotype) denir.<br />

Kalıpyargıya da dayanarak önyargılı düşünce oluşur.<br />

Kültür, bir toplumun değerlerini, inançlarını, normlarını rol ve<br />

tutumlarını biçimlendirirken, o toplumun üyelerinin neyi, nasıl<br />

algılayacağını belirleyerek kendi dünyalarını biçimlendirmelerini<br />

de sağlar. Her kültür birbirinden farklı özelliklere sahip olduğu için<br />

bireyin sosyalleşme sürecinde öğrendiği kategoriler de birbirinden<br />

farklıdır. Aynı kültürün içinde yetişen bireylerin kategorileri<br />

benzer olacağı için, bir davranış ya da olaya verecekleri anlam<br />

ve beklentileri benzer olurken; farklı kültürde yetişen bireylerin<br />

anlamlandırmaları ve beklentileri de farklı olacaktır.<br />

52<br />

Mimar ve Mühendis


Her bireyin sosyo – ekonomik, kültürel özellikleri, deneyimleri farklı olduğundan<br />

zihinsel şemaları da biribirinden ayrıdır. Eğer bireylerin zihninde<br />

göstergeleri içine yerleştirecek bir şema yoksa, o işaret algılanmaz ya<br />

da anlaşılmaz. Bireyin kendi deneyimlerini ve çevreden aldığı bilgileri<br />

sınıflandırması sonucunda oluşturduğu şemalar, kişilere, durumlara ve<br />

olaylara karşı beklentiler oluşturur. İnsanlar, genellikle şemalarını değiştirmek<br />

yerine, yeni enformasyonu şemalarına uydurma yolunu tercih<br />

eder. Böylece yaşayacakları çelişkiyi ve çelişkiden doğacak gerilimi<br />

azaltmaya çalışırlar. Dolayısıyla iletişim sürecine katılan tarafların zihninde<br />

varolan farklı şemalar; farklı algılamayı, anlamayı ve yorumlamayı<br />

da beraberinde getirir ve tarafların iletişim sürecinden beklentilerini,<br />

buna bağlı olarak da karşı tarafa nasıl davranacaklarını belirler.<br />

Kalıp düşünce ya da stereotip, sosyal bilimlerde, "bir toplumsal gruba<br />

ilişkin inançlar; insanları birtakım türlere, tiplere bölmeyi ifade eden<br />

zihinsel yapılar; çevreyi anlama sürecinde karar vermeyi kolaylaştırma<br />

işlevine sahip merkezi, kemikleşmiş, şematik, büyük ölçüde yanlış<br />

bilişsel formlar" olarak tarif edilir. "Kafamızın içindeki resimler" olarak<br />

tarif edilen kalıp düşüncelerin temeli gerçek dünyadan alınan bilgilerle<br />

oluşmaz. Çünkü, gerçek dünya çok büyük ve çok karmaşıktır. Bu nedenle<br />

insanlar, kendileri ve kültürleri tarafından biçimlendirilmiş resimler yapar<br />

ve bu resimler aracılığıyla hareket eder. Dünyayı temsil etmenin kısmi ve<br />

yetersiz bir yolu olan stereotipler, bireyin kendi konumunu meşrulaştıran<br />

savunmalar olmalarının yanısıra, objektif ve dengeli muhakemeyi engelleyen<br />

kör noktalar olarak da kabul edilir .<br />

Kalıp düşünceler, özellikle bilgileri ve yeni durumları hızla sınıflandırmaya<br />

yarayan basitleştirme ve genellemeler olduğu için; bir konu, durum,<br />

olay ya da kişi hakkında yanlış sonuçlara varmaya neden olabilir. Kalıp<br />

düşünceler peşin hükümlerdir ve bu hükümler tecrübe ve bilgilerden<br />

ilham almaksızın, belli kişi veya eşyaya karşı takınılan olumlu ya da<br />

olumsuz tutumlardır.<br />

Sosyal psikolojin en eski konularından biri olan kalıp düşünceler, özellikle<br />

toplumsal barış ve çatışma ile yakından ilişkili olduğu için önemli bir<br />

inceleme alanı olmuş ve çeşitli araştırmalar yapılmıştır. İlk defa ABD’de<br />

başlayan bu çalışmaların yapılmasının nedeni, ABD’nin farklı kültürlerin<br />

birarada bulunduğu ve kaynaştığı bir alan olarak görülmesidir. Bu<br />

araştırmalarda, farklı grupların birbirlerine ilişkin görüşleri belirlenerek<br />

olumsuz görüşlerin değiştirilmesi hedeflenmiştir.<br />

Günlük yaşantımızda sıkça kullandığımız önyargı terimi, bir gruba karşı<br />

yöneltilen negatif duygu ve tutumlardır. Herhangi bir gruptan bir kişiye,<br />

sadece o gruba ait olması nedeniyle gösterilen muhalif ya da düşmanca<br />

tutumlar olarak tanımlanan önyargılar, kategorik düşünmenin ve stereotiplerin<br />

yani, aşırı genellemelerin sonucudur. Önyargılar, yan tutma ve<br />

acelecilikten kaynaklanır; içinde peşin hükümler barındırır. Önyargı (veya<br />

hoşgörüsüzlük), hissedilebilir ve açığa vurulabilir bir şeydir. Bir grubun<br />

tamamına veya bir şahsın doğrudan kendisine yöneltilebilir. Çünkü o<br />

şahıs, artık bir grubun üyesi olarak algılanmaktadır.Önyargıda diğer<br />

insanları grup aidiyetlerine göre değerlendirici bir tutum söz konusudur.<br />

Belirli bir dış grup hakkındaki olumsuz dogmatik kanaatleri içerdikleri<br />

için, önyargılarda muhakeme etmeden bir konum alış söz konusudur.<br />

Eğer önyargılar davranışa dönüşür ise artık bunun adı dışlama (discrimination)dır.<br />

Önyargı bir tutum, dışlama ise bir davranıştır.<br />

Önyargı akıl öncesi, rasyonel bir teste tabi tutmadan yaptığımız bir<br />

tercih olduğundan, sezgiler ve içgüdüler ile belirlenir. Aslında kişinin<br />

Kalıp düşünce ya da stereotip, sosyal bilimlerde, "bir<br />

toplumsal gruba ilişkin inançlar; insanları bir takım<br />

türlere, tiplere bölmeyi ifade eden zihinsel yapılar;<br />

çevreyi anlama sürecinde karar vermeyi kolaylaştırma<br />

işlevine sahip merkezi, kemikleşmiş, şematik,<br />

büyük ölçüde yanlış bilişsel formlar " olarak tarif<br />

edilir. "Kafamızın içindeki resimler" olarak tarif<br />

edilen kalıp düşüncelerin temeli gerçek dünyadan<br />

alınan bilgilerle oluşmaz.<br />

önyargılı tutumu, kendinin de farkında olmadığı bir gereksinmeyi karşılamaktadır.<br />

Bu gereksinme, yıpranmış olan egosunutamir etmek ve<br />

yükseltmektir. Önyargılı kişiler, diğer insanlara hazır klişeler,katı ve kapalı<br />

kanaatlerle bakar.<br />

Bir değerlendirme olarak yargılar ve önyargılar birbirinden farklıdır.<br />

Yargı gerçeğe dayanır. Oysa önyargı, gerçek belli olmadan ortaya çıkar.<br />

Önyargılar sempati ve antipati olarak ortaya çıkan tutumlardır. Bu<br />

yüzden bazı toplumbilimciler stereotipi, "tutum ile önyargının birleşimi"<br />

olarak görmektedir. Örneğin, tüm kapitalistler sömürücüdür stereotipinde<br />

bir sınıfa karşı antipatinin neden olduğu tutum, yine aynı sınıfa karşı<br />

olan önyargı ile birleşmektedir.<br />

İsmi önyargı ile birlikte anılan bir başka kavram da diskiriminasyon<br />

(discrimination: dışlama, ayrı muamele etme) terimidir. Diskriminasyon<br />

ise önyargının davranışta ifade edilmesi olarak tanımlanan önemli<br />

bir kavramdır Bir grubun üyelerine karşı, başka bir grubun üyelerine<br />

kıyasla daha farklı davranmayı içeren özel bir davranıştır. Sırf belli bir<br />

gruba üyeliklerinden dolayı diğer insanları kabul ediş veya reddediş<br />

anlamına gelen bir davranıştır. Yalnızca diğer insanların grup üyeliği<br />

hakkında temellenen haksız yargılardan ibaret olan diskriminasyon,<br />

genellikle önyargı (ırk, soy veya diğer gruplarla ilgili) ile ilişkilidir.<br />

Önyargı bir tutum (belirli bir grup karşısında lehte veya aleyhte davranma<br />

eğilimi); diskriminasyon (ayrı muamele etme/ayrımcılık) ise<br />

bir davranıştır. Diskriminasyon, bir dışgrubun içguruba yaklaşmasını<br />

Kasım - Aralık 2013 53


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Kalıp düşünce ve önyargılar, kategorik düşüncenin<br />

ve şemaların sonucu olarak ortaya çıktığı için<br />

tamamen ortadan kalkması mümkün değildir. Bu<br />

nedenle mantık, önyargıları azaltmada başarısız<br />

olur. Ancak etkisini en aza indirmek toplumsal gerginliği<br />

azaltır, insanların etkin bir iletişim sürecine<br />

girmesini, birbirlerini tanımasını ve toplumsal hoşgörüyü<br />

sağlayabilir.<br />

imkansız kılacak şekilde mesafeli tutulması ve bunun az çok formel<br />

olarak kurumsallaştırılmasıdır. Bir grubun üyeleri farklı grupları, farklı<br />

sosyal mesafelere yerleştirebilir. Bazı gruplar "evlilikle yakın akrabalığa"<br />

kabul edilir. Bazıları ise "yakın arkadaşlar" ya da "komşular"<br />

olarak dahi kabul edilmez ve "ülkemde çalışma"nın içerdiği mesafede<br />

tutulur. Bazıları ise daha da uzak görülür ülkeye dahi kabul edilmez.<br />

Bunun en önemli örneklerinden biri, ABD'de 1930'larda zencilerin ve<br />

Çinlilerin lokantalara alınmayışıdır. Bu farklı muamelerin nedeni Uzak<br />

Doğululara karşı ırkçı ve ayırımcı önyargıdır. Bu örnek bir yana, 1990'lı<br />

yılların başında bütün insanlık, Bosna'da ayrımcılık ve önyargının nasıl<br />

bir soykırıma dönüştüğünü izlemiştir. Bu nedenle önyargı ve diskriminasyon<br />

insan hakları ihlalleri ve soykırıma varabilecek tehlikeli bir<br />

süreci içermektedir.<br />

Ortaya koydukları program ve telkin ettikleri öğretiyle bazı kitle hareketleri,<br />

aşırılığı, gayreti, parlak umutları ve hoşgörüsüzlüğü körükleyebilmektedir.<br />

Nitekim bugün dünyanın büyük bir bölümünde gruplararası<br />

çatışma ve düşmanlık vardır. Mesela; Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />

siyah-beyaz, Irak’ta ve diğer Arap ülkelerinde Sünnî ve Şiî Müslümanların<br />

çatışmaları bunun örnekleridir. Bütün bu çatışmaların oluşmasında<br />

tarihi, sosyo-ekonomik, kültürel, siyasî duruma ait etmenler, psikolojik<br />

faktörler ve insan zihninin şematik yapısı rol oynamaktadır.<br />

Kalıp düşünce ve önyargılar, kategorik düşüncenin ve şemaların<br />

sonucu olarak ortaya çıktığı için tamamen ortadan kalkması mümkün<br />

değildir. Bu nedenle mantık, önyargıları azaltmada başarısız olur.<br />

Ancak etkisini en aza indirmek toplumsal gerginliği azaltır, insanların<br />

etkin bir iletişim sürecine girmesini, birbirlerini tanımasını ve toplumsal<br />

hoşgörüyü sağlayabilir.<br />

Kalıp düşüncelerin değişmesini sağlayacak üç model vardır. Bunlardan<br />

biri ‘defter tutma’ modelidir. Bu modele göre kalıp düşünceyle çelişen<br />

bilgiler birikerek, kalıp düşünceyi yavaş yavaş değiştirir. İkinci model,<br />

kalıp düşünceyle çelişen önemli ve çarpıcı bir örneğin, kalıp düşünceyi<br />

değiştireceğinin ifade edildiği ‘değişme modeli’dir. ‘Alt kategori oluşturma<br />

modeli’, kalıp düşüncelerin nasıl değişeceğini açıklayan üçüncü<br />

modeldir ve kalıp düşünceyle çelişen bilgilerin alt kategoriler oluşturacağını<br />

ve kalıp düşüncenin değişebileceğini ifade eder. Kalıp düşünceyle<br />

çelişen bir bilgi, bireyin düşünceleri hakkında şüpheye düşmesine<br />

neden olur. Böylece tutum ve düşünceleri hakkında şüpheye düşen<br />

birey, yeni bilgileri değerlendirmeye alarak tutumlarını değiştirebilir.<br />

Kalıp düşüncelerin değişmesinde etkili olacak faktörlerden biri de<br />

gruplararası temastır. Temas hipotezi, hasım grupların birbirleri hakkında<br />

gerçekçi olmayan şekilde olumsuz beklentiler oluşturdukları ve<br />

birbirleriyle temastan kaçındıkları; eğer birbirleriyle temas kurarlarsa,<br />

aralarındaki ilişkinin iyileşeceği şeklindeki hipoteze dayanır. Ancak<br />

temasın olumlu etki yapması için bazı şartlar gerekmektedir. Temas,<br />

etkileşimden ziyade işbirliği gerektiren birliktelikleri ve gündelik etkinlikleri<br />

içermelidir. Bütünleşme, resmi ve kurumsal destek çerçevesi<br />

içinde olmalıdır. Temasta bulunan kişiler, gruplar eşit statüde olmalıdır.<br />

Eşit olmayan statülerin stereotipleri doğrulaması ve önyargıları<br />

güçlendirmesi söz konusudur. Gruplararasındaki sürtüşmenin ve kalıp<br />

düşüncelerin etkilerinin azaltılmasında gruplararası temas etkilidir<br />

ancak; bu temasın tek başına çatışmayı azaltıcı etkisi olmadığıda<br />

tespit edilmiştir. Sürtüşme içindeki gruplar, bir grubun tek başına<br />

ulaşamayacağı üst amaçları içeren koşullarda temasa geçerlerse, bu<br />

amaç için işbirliği yapacakları ve bu durumun gerginliği azaltacağı<br />

hipotezi de test edilmiştir.<br />

Kalıp düşünceleri ve önyargıları değiştirmenin etkili yollarından biri de<br />

hakkında olumsuz düşünce ve duygu geliştirilen kişilerin bulunduğu<br />

ortamlarda belirli bir zaman geçirerek, onları ve bulundukları ortamı<br />

tanımaktır. Gruplar arasındaki düşmanca duygular, bir çıkar çatışmasından<br />

çok, kişi ve grupların birbirleri hakkındaki yanlış inançlarına<br />

bağlıdır ve bu inançların nedeni birbirlerini yeterince tanımamalarıdır.<br />

Bu nedenle, yanlış bilgilenmeye ve boş inançlara dayanan önyargılı<br />

tutumlar geliştirmiş bulunan kişi, grup ve ulusların, açık bir diyalog<br />

ortamında, karşılıklı konuşarak anlaşmazlıkları gidermeleri ve birbirlerini<br />

tanımaları, olumlu düşüncelerin gelişmesini sağlayabilir.<br />

KAYNAKlar<br />

Allport, Gordon Willard(1954). The Nature of Prejudice, New York: Addison Wesley.<br />

Wells, Calvin (1984). İnsan ve Dünyası, çev. Bozkurt Güvenç, İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />

Kartarı, Asker (2001). Farklılıklarla Yaşamak, Ankara: Ürün Yayınları.<br />

Harlak, Hacer (2000). Önyargılar, Ankara: Sistem Yayıncılık.<br />

Hinton Perry (2000). Stereotypes, Cognition and Culture, Piledephia: Pshology Pres.<br />

Hortaçsu, Nuran (1998). Grup İçi ve Gruplararası Süreçler, Ankara: İmge Kitabevi.<br />

Bilgin, Nuri ( 1996). İnsan İlişkileri ve Kimlik, Sistem Yay., İstanbul.<br />

Gürses, İbrahim ( 2005). Önyargının Nedenleri, U. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 14,<br />

sy., 1.Coşgun, Şengül (2004 ). Kültürlerarası İletişim Sürecinde Kalıp Düşüncelerin ve<br />

Önyargıların Rolü: "Antalya'da Yaşayan Güneydoğulular ile Antalya Yerlileri Arasındaki<br />

Kalıp Düşünceler ve Önyargılar", Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo<br />

Televizyon Sinema Anabilim Dalı, Ankara.<br />

Gürel, NilKişilik Psikolojisi(2011).Önyargının Psikolojisive Kamuoyu: Gordon Allportve<br />

WalterLippmann'ınGörüşleri Çeçevesinde Bir Değerlendirme,Ankara Üniversitesi Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü Dergisi, Ankara.<br />

54<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 55


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Dilşad ERKEK<br />

Güney Ege Kalkınma Ajansı<br />

TÜRKİYE’DE AR-GE ve İNOVASYON<br />

Türkiye; modern sanayi, ticaret ve<br />

geleneksel tarım sektörlerinin karışımından<br />

oluşan dinamik bir ekonomiye sahiptir. En<br />

büyük endüstriyel sektör tekstil ve giyimdir.<br />

Bu sektörler endüstriyel istihdamın üçte<br />

birini kapsamaktadır.<br />

2<br />

006 yılında Türkiye gayri safi millî harcamalarının yüzde<br />

0.76’sını Ar-Ge üzerine yapmıştır. 2006 yılında hükümetin<br />

Ar-Ge harcamalarının yüzde 37 artış göstermesine rağmen<br />

şirketlerin Ar-Ge çalışmaları GSMH’nin sadece yüzde 0.28’ini<br />

oluşturmaktadır. Türkiye’nin ilk ve orta öğretim performansı<br />

diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ortalamanın altında kalmasına<br />

rağmen bilim ve mühendislik eğitimine sahip küçük fakat<br />

yüksek kaliteli bir nüfus bulunmaktadır. Bu küçük grup genellikle<br />

yüksek eğitim sektöründe çalışmaktadır. 1999 yılında 58<br />

bin olan araştırmacı sayısı 2006 yılında 90 bine kadar yükselmiştir.<br />

Fakat halen AB ortalamasının altında kalmaktadır.<br />

Türk hükümetinin “9. Kalkınma Plan”ı Ar-Ge ve inovasyon<br />

harcamalarını; araştırma için sanayi ve bilim işbirliğinin<br />

geliştirilmesini; Ar-Ge ve inovasyon odaklı kümelenmelerin<br />

oluşturulmasını desteklemektedir. ‘Ulusal Bilim, Teknoloji ve<br />

İnovasyon Stratejisi 2013’ için iki ana hedef belirlenmiştir:<br />

Araştırma yoğunluğunu yüzde 2’ye çıkarmak ve araştırmacı<br />

sayısını 150 bine yükseltmek. ‘Bilim ve Teknoloji Stratejisi<br />

Eylem Planı (2005-10)’ ulusal bilim, teknoloji ve inovasyon<br />

sisteminin asıl hedef ve planlarını hayata geçirmeyi başarmıştır.<br />

‘KOBİ Strateji ve Eylem Planı (2007-09)’ KOBİ’lerin<br />

bilgi ve bilime küresel kaynaklardan erişim kapasitesi ve<br />

bu bilgileri Türk üniversiteleri ile işbirliği içinde gerçekleştirmesini<br />

izlemek için belirlenen performans ölçütlerini<br />

içermektedir.<br />

Şekil 13’te görüldüğü üzere Türkiye OECD ülkelerinin ortalamalarına<br />

göre bilim ve teknoloji göstergeleri açısından<br />

geri kalmıştır. Özellikle Ar-Ge harcamaları, bilimsel makale<br />

sayısı, araştırmacı sayısı, üçlü patent sayısı gibi göstergeler<br />

Türkiye’nin bilim ve teknoloji açığının kanıtıdır. Bunun yanı<br />

sıra Türkiye fen ve mühendislik alanlarındaki mezun sayısı<br />

ile özel sektörün Ar-Ge yatırımları ile göz doldurmaktadır.<br />

Türkiye<br />

Ortalama<br />

Toplam istihdamda<br />

üniversite mezunu<br />

Ar-Ge harcamaların GSY<br />

Harcamaları içindeki payı<br />

Şirketlerin Ar-Ge harcamalarının<br />

GSYH içindeki sayı (%)<br />

Tüm yeni mezunlar içinde Fen ve<br />

Mühendislik mezunları yüzdesi<br />

Sanayi finanseli GSY harcamalarının<br />

GSYH içindeki payı (%)<br />

Toplam istihdamda her bin kişi<br />

başına düşen araştırmacı sayısı<br />

Her 1 milyon nüfus başına<br />

düşen üçlü patent sayısı<br />

Yurk dışında sağlanan GSY<br />

harcamaları (%)<br />

Her 1 milyon nüfus başına düşen<br />

bilimsel makale sayısı<br />

Yabancı ortakla alınan patent sayısı<br />

Patentlerin Ortalama Yıllık<br />

Büyüme Oranı (1995-2005)<br />

Özel sektörün üniversite ve hükümet<br />

ortaklığında Ar-Ge yatırımları<br />

Şekil 13. Türkiye'nin 2008 yılına ait bilim ve teknoloji profili, OECD, (11)<br />

56<br />

Mimar ve Mühendis


Türkiye’de Ar-Ge’nin büyük bir kısmının üniversiteler tarafından<br />

gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu oran diğer ülkelerle karşılaştırıldığında<br />

da yüksek kalmaktadır. Diğer ülkelerde özel teşebbüslerin<br />

Ar-Ge çalışmaları başı çekmektedir. Bunun dışında kâr amacı<br />

gütmeyen kurumların Ar-Ge çalışmaları da büyük katkı yaratırken<br />

Türkiye’de kâr amacı gütmeyen kuruluşların herhangi bir Ar-Ge<br />

çalışması olmadığı görülmektedir.<br />

%<br />

Özel Teşebbüs<br />

Yüksek Öğrenim<br />

Kar Amacı Gütmeyen<br />

Hükümet<br />

Yunanistan’daki firmaların %20’si yeni ürün inovasyonu yapmaktadır.<br />

Türkiye’de ise firmaların yaklaşık % 18’i yeni ürün inovasyonu<br />

ile pazardaki rekabetçiliğini sürdürmeye çalışmaktadır.<br />

100<br />

90<br />

80<br />

70<br />

60<br />

50<br />

40<br />

25 %<br />

30<br />

20<br />

20<br />

10<br />

0<br />

Turkey<br />

EU27<br />

OECD<br />

StatLink http://dx.doi.org/10.1787/454085566486<br />

15<br />

10<br />

Şekil 14. Sektör performanslarına<br />

göre Ar-Ge, 2006, (11)<br />

5<br />

0<br />

Ireland<br />

Germany<br />

Turkey<br />

Netherlands<br />

Czech Republic<br />

Mexico (2006-07)<br />

Portugal<br />

Italy<br />

Greece<br />

Şekil 15. Yeni ürün inovasyonu yapan<br />

şirketlerin ülkelerdeki yüzdesi,<br />

2004-06, OECD, (11)<br />

2009 yılında TÜİK tarafından yayınlanan Ar-Ge Faaliyetleri<br />

Araştırması’na göre kamu kuruluşları, vakıf üniversiteleri ve ticari<br />

sektördeki anket sonuçları ile devlet üniversitelerinin bütçe ve<br />

personel dökümlerine dayalı olarak Türkiye’de gayri safi millî<br />

Ar-Ge Harcaması 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 17,3<br />

artarak 8,087 milyon TL olarak hesaplanmıştır. Türkiye’de Gayri<br />

Safi Millî Ar-Ge harcamasının GSYH içindeki payı yüzde 8,5’tir. Bu<br />

oran 2008 yılında yüzde 7,3’tür.<br />

Ar-Ge harcamaları, finanse eden kesimler itibarıyla incelendiğinde;<br />

harcamaların yüzde 41,0’ı ticari kesim, yüzde 34,0’ı kamu<br />

kesimi, yüzde 20,3’ü yükseköğretim kesimi, yüzde 3,7’si millî<br />

diğer kaynaklar ve yüzde 1,1’i yurtdışı kaynaklar tarafından karşılanmıştır.<br />

2009 yılında Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden toplam<br />

73 bin 521 kişi Ar-Ge personeli olarak çalışmıştır. Bir önceki yıla<br />

göre TZE cinsinden Ar-Ge personel sayısındaki artış yüzde 9,3’tür.<br />

Sektörler itibarı ile dağılıma bakıldığında, TZE cinsinden toplam<br />

Ar-Ge personelinin 2009 yılında yüzde 42,8’i ticari kesimde, yüzde<br />

42,2’si yükseköğretim kesiminde ve yüzde 15,0’ı kamu kesiminde<br />

bulunmaktadır (16). Şekil 16’da görüldüğü üzere 2009 yılında<br />

gerçekleşen Ar-Ge harcamalarının yaklaşık yüzde 45,4’ü yükseköğrenim<br />

kurumları tarafından gerçekleştirilmiştir. En az kamu<br />

kurumlarının Ar-Ge harcaması yaptığı görülmektedir.<br />

Kasım - Aralık 2013 57


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

2009 verilerine göre yapılan Ar- Ge harcamalarının en büyük payı<br />

personel istihdamı için harcanmaktadır. Bunu diğer cari harcamalar<br />

izlerken payı bulunan diğer iki kalem ise makine teçhizat ile sabit<br />

tesistir.<br />

% 47.4<br />

% 40.0<br />

% 12.6<br />

% 11,4<br />

% 3,9<br />

Personel<br />

Diğer cari<br />

Ticari<br />

Kamu<br />

Yüksek öğretim<br />

Makine teçhizat<br />

Şekil 16. Sektörlere göre GSY Ar-Ge<br />

harcama dağılımı, 2009, TÜİK, (16)<br />

% 49,5<br />

% 49,5<br />

Sabit tesis<br />

Şekil 17. Harcama gruplarına göre GSY<br />

Ar-Ge harcama dağılımı, 2009,TÜİK, (16)<br />

1995-1997 1998-2000<br />

Şirket Büyüklüğü<br />

(İşçi Sayısı)<br />

Teknolojik<br />

yenilik yapan<br />

işyerleri<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapmayan<br />

işyerleri<br />

Teknolojik<br />

yenilik yapan<br />

işyerleri<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapmayan<br />

işyerleri<br />

Toplam 100,0 24,6 75,4 29,4 70,6<br />

10-19 100,0 17,2 82,8 21,5 78,5<br />

20-49 100,0 21,0 79,0 28,4 71,6<br />

50-99 100,0 29,0 71,0 34,0 66,0<br />

100-249 100,0 32,9 67,1 34,5 65,5<br />

250-499 100,0 39,3 60,7 40,0 60,0<br />

500-999 100,0 39,9 60,1 38,2 61,8<br />

1000+ 100,0 59,6 40,4 58,7 41,3<br />

Tablo 1. 1995-1997 ve 1998-2000 yılları arasında şirket büyüklüğüne göre teknolojik yenilik<br />

yapan ve yapmayan şirketlerin oranı (%), TÜİK<br />

Tablo 1’e göre 1995 ve 2000 yılları arasında teknolojik yenilik yapan<br />

şirketlerin sayısında artış olduğu gözlenmektedir. 1998-2000 yılları<br />

arasında Türkiye’de ve dünyada yaşanan ekonomik ve siyasi krizlere<br />

rağmen inovasyonun artan bir ivme çizmesi dikkat çekmektedir. Bu<br />

tabloda dikkat çeken ikinci bir husus ise şirket büyüklüğü arttıkça<br />

firmaların inovasyon yapma oranının artmasıdır.<br />

58<br />

Mimar ve Mühendis


2002-2004 2004-2006 2006-2008<br />

Sektör<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapan<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapmayan<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapan<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapmayan<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapan<br />

Teknolojik<br />

yenilik<br />

yapmayan<br />

Madencilik ve Taş<br />

Ocakçılığı<br />

İmalat Sanayi<br />

Elektrik Gaz ve Su<br />

34,58 65,42 25,1 74,9 22,7 77,3<br />

34,80 65,20 35,7 64,3 34,7 65,3<br />

24,53 75,47 27,5 72,5 17,8 82,2<br />

Tablo 2. 2002-2004, 2004-2006 ve 2006-2008 yılları arasında sanayi dallarına göre teknolojik<br />

yenilik yapan ve yapmayan şirketlerin oranı (%), TÜİK<br />

Türkiye Ar-Ge çalışmalarında birçok dünya ülkesini geriden takip etmektedir. Fakat son yıllarda gerçekleştirilen<br />

vergi indirimleri, teşvikler, 9. Kalkınma Planı doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerle küresel gidişatı<br />

yakalamaya ve rekabet edebilirliğini korumaya çalışmaktadır. Buna bağlı olarak üniversite ve sanayi işbirlikleri<br />

geliştirilmektedir.<br />

2000 yılından sonra ise sanayi dallarında inovasyonun sürekli bir<br />

düşüş gösterdiği gözlenmektedir. İmalat sanayinde inovasyondaki<br />

azalış çok fark edilmese de Türkiye’de inovasyonun durumunu gözler<br />

önüne sermektedir.<br />

Türkiye Ar-Ge çalışmalarında birçok dünya ülkesini geriden takip<br />

etmektedir. Fakat son yıllarda gerçekleştirilen vergi indirimleri,<br />

teşvikler, 9. Kalkınma Planı doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerle<br />

küresel gidişatı yakalamaya ve rekabet edebilirliğini korumaya<br />

çalışmaktadır. Buna bağlı olarak üniversite ve sanayi işbirlikleri<br />

geliştirilmektedir.<br />

GENEL DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER<br />

1) Ülke ekonomilerinde yapısal değişiklikler üretimin ve bilgi kullanımının<br />

her geçen gün daha da artan önemini ön plana çıkarmaktadır.<br />

2) Ülkeler de bilgi üretmek, diğer ülkelerden üretilen bilgileri nakletmek<br />

için artan bir ivmeyle daha fazla kaynak kullanmış ve kullanmaktadır.<br />

3) Hükümetleri gayri safi millî harcamalarından en büyük payı Ar-Ge<br />

ve inovasyona ayıran ülkeler günümüzde bilim ve teknolojide büyük<br />

fark yaratan ve rekabette önde olan ülkelerdir.<br />

4) Hükümet yatırımları, kamu kuruluşlarının çalışmaları olmasına<br />

karşın Ar-Ge ve inovasyonda en büyük yatırımlar özel teşebbüslerindir.<br />

Bu yatırımlar sivil halkın ihtiyaçlarına göre yönlendirilmektedir.<br />

5) Bilgi ve bilimin büyüyen rolü network ve işbirliğinin gelişmesini<br />

sağlamıştır. Kurumlar arası, ülkeler arası işbirlikleri ve networkler bilginin<br />

üretilmesi, paylaşılması ve geliştirilmesi açısından büyük önem<br />

taşımaktadır. Bununla beraber yabancı ortaklıklar, yabancı yatırımlar<br />

ile birlikte üniversite-sanayi işbirlikleri ülkelerin bilim teknoloji alanında<br />

gelişmesini sağlamıştır.<br />

6) Hükümetlerin özel teşebbüsleri Ar-Ge ve inovasyon konusunda<br />

cesaretlendirme çabası politikalara yansımış ve uzun dönemli tedbirler<br />

ve kararlar almaya itmiştir. Bununla beraber özel teşvikler<br />

oluşturulmuş, Ar-Ge ve inovasyon alanında yapılacak yatırımlar için<br />

kolaylıklar sağlanmıştır.<br />

7) Yapılan bu yatırımlar makine, teçhizat ve sistemden ibaret olmadığı<br />

gibi bu yatırımların en pahalı ve en önemli kısmını yeni fikirleri<br />

üretebilecek beyinler olan insan kaynakları oluşturmaktadır. Ülkeler<br />

bilimsel makale sayılarının artırılması, bin kişiye düşen araştırmacı<br />

sayısı ile bilim ve mühendislik mezunu gençlerin sayısının artırılması<br />

konusunda önemli çalışmalar yapmışlar ve politikalarına bunu<br />

yansıtmışlardır.<br />

8) Ar-Ge ve inovasyon alanında başarılı olan ABD, Kanada, Japonya,<br />

Almanya, Kore vb. ülkeler küresel piyasada farklı konuma gelmiş ve<br />

rekabette öne çıkmış ülkeler olmuşlardır.<br />

9) Türkiye bu yarışta geride kalan ülkeler arasında yer almakta,<br />

yapılan yatırımlar ve teşvikler yetersiz kalmaktadır. Üniversite ve<br />

sanayiyi bir araya getiren platformların etkin hale getirilmesi ve<br />

yaygınlaşması gerekmektedir.<br />

10) Özel teşebbüslerde Ar-Ge ve inovasyon hakkında farkındalık<br />

oluşturulması özellikle KOBİler arasında bilgilendirmelerin gerçekleştirilmesi<br />

gerekmektedir.<br />

11) Ülkedeki Ar-Ge ve inovasyonun ivme kazanması isteniyorsa<br />

öncelikle gençlerin bilim ve teknolojiye yönlendirilmesi gerekmektedir.<br />

Daha sonra bu gençlerin uygulama yapabilecekleri alanların<br />

oluşturulması gelmektedir.<br />

12) Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyonun geri kalmasının bir nedeni<br />

de kısa vadeli beklentilerin yüksek olması ve özellikle KOBİ’ler<br />

tarafından yüksek bütçeli yatırımların gereksiz görülmesidir. Fakat<br />

unutulmamalıdır ki; Ar-Ge ve inovasyon orta ve uzun vadede, kriz<br />

dönemlerinde dâhi getirisi azalmayan bir faaliyet alanıdır.<br />

13) KOBİ’lerin daha fazla katılımını teşvik için, hükümetler giriş<br />

bariyerlerinin aşağı çekilmesi yolunda bazı adımlar atabilir<br />

(Örneğin, sanayi derneklerinin katılımına izin vermek gibi). Ayrıca<br />

KOBİ’lerin önemli rol oynadığı alanlarda ortaklıklar oluşturulmasını<br />

da teşvik edebilirler. Beceri ve teknikler açısından önemli<br />

birer kaynak olabilecekleri halde birçok ülkede sayısız kısıtlamalar<br />

ile karşılaşan yabancı firmaların katılımı üzerinde de politikanın<br />

etkisi olabilir.<br />

Kasım - Aralık 2013 59


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Ar-Ge Kanunu & Teşvikler<br />

Türkiye’de araştırma ve geliştirme (Ar-<br />

Ge) faaliyetleriyle bu faaliyetlere yönelik<br />

teşvikler, 5746 sayılı Araştırma ve<br />

Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />

Hakkında Kanun ve bu kanuna dayanılarak<br />

yayımlanan Araştırma ve Geliştirme<br />

Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin<br />

Uygulama ve Denetim Yönetmeliğinde<br />

düzenlenmiştir. Bu yazımda konu ile ilgili<br />

detaylı bilgi vermeyi amaçlamaktayım.<br />

ASöz konusu kanun ve yönetmelikteki<br />

bazı önemli tanımlar aşağıda sunulmuştur:<br />

raştırma ve Geliştirme Faaliyeti: Araştırma ve geliştirme;<br />

kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının<br />

artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak<br />

üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen<br />

özgün çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım<br />

faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan,<br />

bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları<br />

özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleri<br />

ifade etmektedir.<br />

Yenilik: Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen,<br />

mevcut pazarlara başarıyla sunulabilecek ya da yeni pazarlar<br />

oluşturabilecek; yeni bir ürün, hizmet, uygulama, yöntem veya<br />

iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin neticelerini<br />

ifade etmektedir.<br />

Ar-Ge Merkezi: Dar mükellef kurumların (Merkezi Türkiye’de<br />

olmayan ve Türkiye’de sadece burada elde ettikleri kazançlar<br />

vergilendirilen kurumlar) Türkiye’deki işyerleri dâhil, kanuni<br />

veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye şirketlerinin;<br />

organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş,<br />

tamamen yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde<br />

bulunan ve en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli<br />

çalıştıran, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimlerini<br />

ifade etmektedir.<br />

Ar-Ge Projesi: Amacı, kapsamı, genel ve teknik tanımı,<br />

süresi, bütçesi, özel şartları, diğer kurum, kuruluş, gerçek ve<br />

tüzel kişilerce sağlanacak aynî ve/veya nakdî destek tutarları,<br />

sonuçta doğacak fikri mülkiyet haklarının paylaşım esasları<br />

tespit edilmiş ve Ar-Ge faaliyetlerinin her safhasını belirleyecek<br />

mahiyette ve bilimsel esaslar çerçevesinde hazırlanan<br />

projedir.<br />

Rekabet öncesi işbirliği projeleri: Birden fazla kuruluşun;<br />

ölçek ekonomisinden yararlanmak suretiyle yeni süreç,<br />

sistem ve uygulamalar tasarlayarak verimliliği artırmak ve<br />

mevcut duruma göre daha yüksek katma değer sağlamak<br />

üzere, rekabet öncesinde ortak parça veya sistem geliştirmek<br />

ya da platform kurabilmek amacıyla yürütecekleri, Ar-Ge<br />

faaliyetlerine yönelik olarak yapılan ve fizibiliteye dayanan<br />

işbirliği anlaşması kapsamında, bilimsel ve teknolojik niteliği<br />

olan projelerdir.<br />

Ar-Ge Personeli: Ar-Ge faaliyetlerinde doğrudan görevli<br />

araştırmacı ve teknisyenleri kapsamaktadır.<br />

Bu kapsamda sağlanan AR-GE destek ve teşvikleri aşağıda<br />

açıklanacaktır. Ancak burada bir hususun vurgulanmasında<br />

yarar vardır. Kanun ve Yönetmeliğe göre Ar-Ge desteklerinden<br />

yararlanmak iki farklı şekilde olmaktadır. Bunlardan<br />

ilki Ar-Ge merkezleri yoluyla desteklerden yararlanmaktır.<br />

60<br />

Mimar ve Mühendis


Ar-Ge ve yenilik<br />

faaliyetlerine ilişkin<br />

olarak kamu kurum ve<br />

kuruluşları, kanunla<br />

kurulan vakıflar ile<br />

uluslararası fonlardan<br />

alınan destekler özel bir<br />

fon hesabında tutulur.<br />

Ancak yukarıdaki tanımdan da görüleceği gibi, herhangi bir işletme<br />

biriminin Ar-Ge merkezi sayılabilmesi için en az elli tam zamanlı<br />

Ar-Ge personelini istihdam etmesi gerekmektedir. Bu kapsamda<br />

birçok KOBİ, bünyesinde bu miktarda personeli istihdam eden Ar-Ge<br />

merkezi kuramayabilir. Kanun Ar-Ge merkezlerine yönelik destekler<br />

yanında, kamu kurum ve kuruluşlarınca, kanunla kurulan vakıflarca<br />

veya uluslararası fonlarca desteklenen Ar-Ge ve yenilik projelerinin<br />

ve yukarıda tanımlanan rekabet öncesi işbirliği projelerinin de desteklenmesini<br />

öngörmektedir. Bünyesinde Ar-Ge merkezi oluşturamayan<br />

KOBİ’ler bu yola giderek proje bazında Ar-Ge desteklerinden<br />

yararlanabilir. Ancak bunun için projenin ulusal veya uluslararası bir<br />

fon tarafından desteklenmesi veya birden fazla KOBİ’nin bir araya<br />

gelerek rekabet öncesi işbirliği projesi hazırlaması gerekmektedir. Bu<br />

kapsamdaki destek ve teşvikler aşağıda sıralanmıştır:<br />

Ar-Ge indirimi: Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamı vergi matrahının<br />

tespitinde kurum kazancından indirilebilir. Ancak, yapılan bir<br />

harcamanın Ar-Ge indirimine konu edilebilmesi için bu harcamanın<br />

Ar-Ge ve yenilik faaliyeti kapsamında yapılmış olması gerekir. İlgili<br />

dönemde kazancın yetersizliği nedeniyle indirim konusu yapılamayan<br />

Ar-Ge indirimi tutarı sonraki hesap dönemlerine devredilir.<br />

Gelir vergisi stopajı teşviki: Kamu personeli hariç olmak üzere<br />

Ar-Ge ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde<br />

çalışan Ar-Ge ve destek personelinin; bu çalışmaları karşılığında elde<br />

ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde 90'ı, diğerleri için<br />

yüzde 80'i gelir vergisinden müstesnadır.<br />

Sigorta primi desteği: Kamu personeli hariç olmak üzere Ar-Ge<br />

ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde çalışan<br />

Ar-Ge ve destek personelinin bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri<br />

ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren payının yarısı,<br />

her bir çalışan için beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak<br />

ödenekten karşılanır.<br />

Damga vergisi istisnası: Kanun kapsamındaki her türlü Ar-Ge<br />

ve yenilik faaliyetleri ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan damga<br />

vergisi alınmaz.<br />

Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşları,<br />

kanunla kurulan vakıflar ile uluslararası fonlardan alınan<br />

destekler özel bir fon hesabında tutulur. Bu fonda yer alan tutarlar,<br />

Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununa göre vergiye tabi<br />

kazancın tespitinde gelir, Ar-Ge indirimi tutarının tespitinde Ar-Ge<br />

harcaması olarak dikkate alınmaz. Bu şekilde sağlanan karşılıksız<br />

fonlardan yapılan harcamalar, yapıldığı yere göre doğrudan gider ya<br />

da amortismana tabi maddi duran varlık olarak muhasebeleştirilir.<br />

Proje esaslı Ar-Ge indiriminden yararlanacak olanlardan teknik kuruluşlarca<br />

düzenlenmiş olan "Ar-Ge ve Yenilik Projesi Değerlendirme<br />

Raporu" veya "Rekabet Öncesi İşbirliği Projesi Değerlendirme ve<br />

Denetim Komisyonu Kararı" veya proje sözleşmesi istenir.<br />

Teknogirişim sermayesi: Örgün öğrenim veren üniversitelerin<br />

herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek<br />

durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da<br />

lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru<br />

tarihinden en çok 5 yıl önce almış kişilerin, teknoloji ve yenilik odaklı<br />

iş fikirlerini, desteği veren merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri<br />

tarafından desteklenmesi uygun bulunan bir iş planı çerçevesinde,<br />

katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek<br />

teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik etmek için yapılan sermaye<br />

desteğini ifade etmektedir. Bu sermaye desteği bir defaya mahsus<br />

olmak üzere teminat alınmaksızın 100 bin TL'ye kadar olup hibe şek-<br />

Proje esaslı Ar-Ge indiriminden yararlanacak<br />

olanlardan teknik kuruluşlarca düzenlenmiş<br />

olan "Ar-Ge ve Yenilik Projesi Değerlendirme<br />

Raporu" veya "Rekabet Öncesi İşbirliği Projesi<br />

Değerlendirme ve Denetim Komisyonu Kararı" veya<br />

proje sözleşmesi istenir.<br />

Kasım - Aralık 2013 61


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

linde verilir. Teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmeler<br />

de yukarıda sıralanan diğer teşviklerden yararlanabilir. Ancak<br />

bu teşviklerden yararlanabilmek için teknogirişim sermayesinden<br />

yararlanan işletmelerin desteği veren merkezî yönetim kapsamındaki<br />

kamu idaresince onaylanmış bulunan proje sözleşmesi ve eki iş<br />

planını ibraz etmeleri gerekir. TUBİTAK da teknogirişim sermayesi<br />

veren kurumlardandır. TUBİTAK, girişimcilerin firmalarını kurmalarının<br />

ardından, personel, malzeme, alet/teçhizat/yazılım, seyahat,<br />

danışmanlık, hizmet alımı, ofis kira gideri ve ofise ait su, elektrik,<br />

ısıtma ve iletişim giderlerini yüzde 75 oranında, en fazla 100 bin TL<br />

ve bir yıl süre ile desteklemektedir.<br />

Ar-Ge ve yenilik projeleri, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme<br />

ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Destekleri Yönetmeliği<br />

hükümleri çerçevesinde inceleme ve değerlendirmeye tabi tutularak<br />

desteklenmesi uygun bulunan işletmeler de yukarıda sıralanan<br />

destek ve teşvik uygulamalarından, Ar-Ge ve yenilik projesinin<br />

onaylandığı tarihten itibaren ve proje süresince yararlanır. Bunun<br />

için işletmelerin projeleri ile beraber KOSGEB Teknoloji Merkezlerine<br />

başvurması gerekir. KOSGEB teknoloji merkezi işletmelerinde<br />

yürütülen projelerin herhangi bir sebeple sona ermesi veya projeye<br />

verilen desteğin son bulması hâllerinde, Ar-Ge ve yenilik faaliyeti<br />

bitmiş sayılır ve bu tarihten itibaren kanunla sağlanan destek ve<br />

teşvik unsurlarından yararlanılamaz.<br />

KOSGEB'İN / Ar-Ge Destekleri<br />

KOSGEB KOBİ'lerin, rekabet güçlerini ve teknolojik düzeylerini yükseltmek,<br />

ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini artırmak, bilgiye erişim<br />

imkanları sağlamak, finansman güçlüklerine çözümler getirmek,<br />

yeni müteşebbisleri desteklemek amacıyla kurulmuştur. KOSGEB<br />

kredilerinden ''sanayi işletmelerinin'' yararlanacağına ilişkin ifade<br />

''işletmeler'' şeklinde değiştirilerek kapsamı genişletildi.<br />

Ülkemiz ekonomisinin yaklaşık %99 oluşturan<br />

Kobilerin en büyük sorunu finansman sıkıntısı!<br />

KOSGEB, yeni dönemde hazırladığı desteklerle<br />

Kobilere yaklaşık 300 MİLYON TL dağıtarak bu<br />

soruna çözüm sunuyor.<br />

Ülkemiz ekonomisinin yaklaşık yüzde 99 oluşturan KOBİ'lerin en<br />

büyük sorunu finansman sıkıntısı! KOSGEB, yeni dönemde hazırladığı<br />

desteklerle KOBİ'lere yaklaşık 300 milyon TL dağıtarak bu soruna<br />

çözüm sunuyor. Bu desteklerden yararlanmak için hızlı davranın ve<br />

payınızı tükenmeden alın! Bu kapsamda tüm dosya hazırlığı, raporlama<br />

ve sunum faaliyetleri ile başvuru yürütme işlemleri Senteztek<br />

tarafından verilmektedir.<br />

KOSGEB'in yeni dönem destekleri aşağıdaki programlardan oluşmaktadır;<br />

1.Kobi Proje Destek Programı<br />

150.000 TL geri ödemesiz<br />

2.Tematik Proje Destek Programı<br />

Meslek Kuruluşu Proje Destek Programı için 150.000 TL geri ödemesiz<br />

3.İşbirliği - Güçbirliği Destek Programı<br />

250.000 TL geri ödemesiz, 500.000 TL geri ödemeli<br />

4.Ar-Ge, İnovasyon Ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı<br />

Ar-Ge ve İnovasyon için 312.000 TL geri ödemesiz, 200.000 TL<br />

geri ödemeli<br />

Endüstriyel Uygulama için 268.000 TL geri ödemesiz, 200.000 TL<br />

geri ödemeli<br />

5.Girişimcilik Destek Programı<br />

27.000 TL geri ödemesiz, 70.000 TL geri ödemeli<br />

6.Genel Destek Programı<br />

210.000 TL geri ödemesiz<br />

62<br />

Mimar ve Mühendis


ANKET • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Kasım - Aralık 2013 63


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

TÜBİTAK PROJE ve KOSGEB DESTEKLERİ<br />

Ulusal fon mekanizmalarının ana<br />

kaynağı TÜBİTAK destekleridir. TÜBİTAK<br />

destekleri hemen hemen her kesimden<br />

sektöre ve kurumlara hitap eden<br />

desteklerdir. Bu destekleri 4 ana grupta<br />

özetleyebilmekteyiz.<br />

(1) Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri<br />

(2) Akademik Ar-Ge Destekleri<br />

(3) Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleri<br />

(4) Bilim ve Toplum Proje Destekleri.<br />

(1) Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri<br />

Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri Programları kapsamında TÜBİ-<br />

TAK, ülkemiz sanayi kuruluşlarının Ar-Ge’ye daha fazla kaynak<br />

ayırmasını özendirmek, sanayi kuruluşlarının kendi aralarında<br />

ve üniversitelerle daha yakın işbirlikleri ve ortaklıklar sağlamasını<br />

teşvik etmek amacıyla Teknoloji ve Yenilik Destek Programları<br />

Başkanlığı (TEYDEB) tarafından destek programları<br />

yürütmektedir.<br />

TEYDEB, teknolojinin toplumsal faydaya dönüşme sürecini<br />

hızlandırmak amacıyla, ülkemiz sanayi kuruluşlarının araştırma-teknoloji<br />

geliştirme ve yenilik faaliyetlerini desteklemek<br />

amacıyla kurulmuştur. Böylelikle, ülkemiz kuruluşlarının araştırma-teknoloji<br />

geliştirme yeteneğinin, yenilikçilik kültürünün<br />

ve rekabet gücünün arttırılması hedeflenmektedir. TEYDEB,<br />

bahsedilen hedefler doğrultusunda, destek programları tasarlamakta<br />

ve yürütmektedir.<br />

TEYDEB Bünyesindeki Sanayiye Yönelik Destek Programları<br />

1501 - Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı<br />

Elektronik Başvuru (YENİ)<br />

1503- Proje Pazarları Destekleme Programı<br />

1507 - KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı<br />

1508- Teknoloji ve Yenilik Odaklı Girişimleri Destekleme<br />

Programı (TEKNOGİRİŞİM)<br />

1509- Uluslar arası Sanayi Ar-Ge Projeleri<br />

Destekleme Programı<br />

Bir özel sektör kuruluşu, TÜBİTAK’tan Ar-Ge projeleri için<br />

finansal destek alabilir; enstitülerimizle işbirliği içinde<br />

tüm test, analiz, sistem kurma ve geliştirme çalışmalarını<br />

yürütebilir; danışmanlık ve eğitim hizmetleri alabilir; uluslararası<br />

işbirlikleri geliştirebilir; bilim ve teknoloji dünyasıyla<br />

ilgili veri tabanlarından yararlanabilir.<br />

Ayrıca,<br />

1001 - Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini<br />

Destekleme Programı<br />

1007 - Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme<br />

Projeleri Destekleme Programı<br />

Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB) tarafından<br />

yürütülen ve üniversiteler ve kamu kurumlarının<br />

yanında sanayi kuruluşlarını da araştırma projesi yapmaya<br />

yönelten programlardır.<br />

ENSTİTÜ HİZMETLERİ<br />

Ülkemizin çeşitli şehirlerindeki TÜBİTAK’a bağlı enstitülerimizin<br />

temel görevi, kamu ve özel sektör kuruluşları için<br />

pozitif bilimler alanında, temel ve uygulamalı araştırma,<br />

test ve analizler yapmak, yeni sistemler ve projeler geliştirmektir.<br />

Özellikle; Kocaeli- Gebze’de bulunan Marmara<br />

Araştırma Merkezi'ndeki (MAM) enstitülerimiz Türk sanayine<br />

üstün kaliteli hizmet vererek sanayimizin önünü açmaktadır.<br />

Aynı yerleşkede bulunan TEKSEB ve TEKNOPARK<br />

Ar-Ge çalışmaları yapan özel sektör firmalarına ortam ve<br />

olanak sağlamaktadır.<br />

64<br />

Mimar ve Mühendis


1501-SANAYİ AR-GE PROJELERİ<br />

DESTEKLEME PROGRAMI<br />

Programın amacı nedir Programın amacı, sanayi kuruluşlarının<br />

Ar-Ge projelerine yüzde 60’a varan oranlarda hibe (geri ödemesiz)<br />

şeklinde destek sağlamaktır. Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme<br />

Programı, 1995 yılından beri TÜBİTAK ile Dış Ticaret Müsteşarlığı<br />

(DTM) işbirliği içinde yürütülmektedir. Programı, firma düzeyinde<br />

katma değer yaratan kuruluşların Ar-Ge çalışmalarını teşvik etmek<br />

ve bu yolla Türk sanayisinin Ar-Ge yeteneğinin yükseltilmesine katkıda<br />

bulunmak üzere oluşturulmuştur.<br />

Desteğin türü ve miktarı: Bu programda proje sahiplerinin Ar-Ge<br />

niteliği taşıyan projeleri desteklenmektedir. Bu kapsamda hazırlanan<br />

projeler, proje bütçesinde herhangi bir sınır olmaksızın en az yüzde<br />

50, en fazla yüzde 60 oranında hibe şeklinde desteklenir.<br />

Kimler başvurabilir Ar-Ge desteğine, sektör ve büyüklüğüne bakılmaksızın<br />

kuruluş düzeyinde katma değer yaratan, Türkiye’de yerleşik<br />

bütün işletmeler.<br />

Desteklenen Ar-Ge aşamaları:<br />

a) Kavram geliştirme,<br />

b) Teknolojik/teknik ve ekonomik yapılabilirlik etüdü,<br />

c) Geliştirilen kavramdan tasarıma geçiş sürecinde yer alan laboratuar<br />

ve benzeri çalışmalar,<br />

ç) Tasarım, tasarım uygulama ve tasarım doğrulama çalışmaları,<br />

d) Prototip üretimi,<br />

e) Pilot tesisin kurulması,<br />

f) Deneme üretimi ve tip testlerinin yapılması,<br />

g) Satış sonrasında ürün tasarımından kaynaklanan sorunların çözümü<br />

faaliyetleri tüm firmalar başvurabilir.<br />

Desteklenen kalemler<br />

a) Personel giderleri,<br />

b) Proje personeline ait seyahat giderleri (şehirlerarası ve uluslararası<br />

uçak, tren, otobüs, gemi ile yapılan ulaşım, konaklama giderleri),<br />

c) Alet, teçhizat, yazılım ve yayın alım giderleri,<br />

d)Malzeme ve sarf giderleri,<br />

ç) Yurt içi ve yurt dışı danışmanlık hizmeti ve diğer hizmet alım<br />

giderleri,<br />

d) Türkiye’deki üniversiteler, TÜBİTAK’a bağlı Ar-Ge birimleri, özel<br />

sektör Ar-Ge kuruluşları ve benzeri Ar-Ge kurum ve kuruluşlarına<br />

yaptırılan Ar-Ge hizmet giderleri,<br />

e) Türk Patent Enstitüsü’nden alınacak ulusal patent tescili, faydalı<br />

model tescili ve endüstriyel tasarım tescili ile ilgili giderler.<br />

1507-TÜBİTAK KOBİAR-GE BAŞLANGIÇ DESTEK PROGRAMI<br />

TÜBİTAK, KOBİ’leri Araştırma-Teknoloji Geliştirme ve yenilik odaklı<br />

proje yapmaya özendirmek amacıyla “KOBİ’ler için Ar-Ge Başlangıç<br />

Destek Programı” adı altında, yeni bir destek programı başlatmıştır.<br />

KOBİ’ler için Ar-Ge Başlangıç Destek Programı, TÜBİTAK Sanayi<br />

Ar-Ge desteklerinden daha önce hiç faydalanmamış ya da en fazla<br />

bir projesi desteklenmiş KOBİ’leri hedefleyen bir destek programıdır.<br />

Projelere, program kapsamında sağlanacak desteklerle KOBİ'lerin,<br />

Bir özel sektör kuruluşu, TÜBİTAK’tan<br />

Ar-Ge projeleri için finansal destek alabilir;<br />

enstitülerimizle işbirliği içinde tüm test, analiz,<br />

sistem kurma ve geliştirme çalışmalarını<br />

yürütebilir; danışmanlık ve eğitim hizmetleri<br />

alabilir; uluslararası işbirlikleri geliştirebilir; bilim<br />

ve teknoloji dünyasıyla ilgili veri tabanlarından<br />

yararlanabilir.<br />

teknoloji ve yenilik kapasitelerinin geliştirilerek daha rekabetçi<br />

olmaları, sistematik proje yapabilmeleri, katma değeri yüksek ürün<br />

geliştirebilmeleri, kurumsal araştırma teknoloji geliştirme kültürüne<br />

sahip olmaları, ulusal ve uluslararası destek programlarında daha<br />

etkin yer almaları amaçlanmaktadır.<br />

Destekler:<br />

Desteklenmesine karar verilen Ar-Ge projeleri giderlerine uygulanan<br />

destek oranı yüzde 75 hibe şeklindedir<br />

Projelerin bütçesi en fazla 400.000 TL olabilir.<br />

Destek Süresi: Destekleme süresi proje bazında en çok 18 aydır.<br />

Kimler Yararlanabilir: Programa başvuran firmalar 18.11.2005<br />

Tarih ve 25997 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Küçük ve Orta<br />

Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında<br />

Yönetmelik” teki KOBİ şartlarını taşıması gerekmektedir.<br />

Ayrıca firmanın daha önceden TÜBİTAK Sanayi Ar-Ge desteklerinden<br />

hiç faydalanmamış ya da en fazla bir projesinin destek almış<br />

olması gerekmektedir. Firmanın bu programa başvurmadan önce<br />

TÜBİTAK tarafından bir projesi desteklenmiş ise, bu programda en<br />

fazla bir projesi desteklenebilmektedir.<br />

Nasıl Başvurulur: www.tubitak.gov.tr adresinden temin edilebilecek<br />

“KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı Proje Öneri Bilgileri<br />

Hazırlama Kılavuzu” doğrultusunda “KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek<br />

Kasım - Aralık 2013 65


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Projelere, program kapsamında<br />

sağlanacak desteklerle KOBİ'lerin,<br />

teknoloji ve yenilik kapasitelerinin<br />

geliştirilerek daha rekabetçi olmaları,<br />

sistematik proje yapabilmeleri, katma<br />

değeri yüksek ürün geliştirebilmeleri,<br />

kurumsal araştırma teknoloji<br />

geliştirme kültürüne sahip olmaları,<br />

ulusal ve uluslararası destek<br />

programlarında daha etkin yer almaları<br />

amaçlanmaktadır.<br />

Programı Proje Öneri Bilgileri Formu” doldurularak, TÜBİTAK’a<br />

başvurulması gerekmektedir.<br />

Programa ne zaman başvurulabilir: Programa başvuru<br />

zamanı için bir sınırlama yoktur. Fiilen başlatılmış bir proje için de<br />

başvuru yapılabilir.<br />

(1508) TÜBİTAK - TEKNOLOJİVE YENİLİK<br />

ODAKLI GİRİŞİMLERİ<br />

DESTEKLEME PROGRAMI (TEKNOGİRİŞİM)<br />

TÜBİTAK, lisans, yüksek lisans veya doktora düzeyinde eğitimli<br />

girişimcilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini, katma değer<br />

ve nitelikli istihdam oluşturma potansiyeli yüksek teşebbüslere<br />

dönüştürebilmeleri için çekirdek sermaye sağlayarak desteklemeyi<br />

öngören “Teknoloji ve Yenilik Odaklı Girişimleri Destekleme<br />

Programı (TEKNOGİRİŞİM)”adı altında yeni bir destek programı<br />

başlatmıştır.<br />

Destek Miktarı ve Koşulları: Program kapsamında, girişimcilerin<br />

firmalarını kurmalarının ardından, personel, malzeme, alet/<br />

teçhizat/yazılım, seyahat, danışmanlık, hizmet alımı, ofis kira gideri<br />

ve ofise ait su, elektrik, ısıtma ve iletişim giderlerinin TÜBİTAK<br />

tarafından yüzde75 oranında, en fazla 100.000 TL ve bir yıl süre<br />

ile desteklenmesi öngörülmektedir.<br />

Destek Süresi: Destekleme süresi 12 ay olup, desteklenmesine karar<br />

verilen iş fikirlerinin giderlerine uygulanan destek oranı yüzde 75’dir.<br />

Kimler Yararlanabilir: Programa üniversitelerin örgün öğrenim<br />

veren, herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek<br />

durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi<br />

ya da lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön<br />

başvuru tarihinden en çok 5 yıl önce almış gerçek kişiler başvurabilmektedir.<br />

Nasıl Başvurulur: www.tubitak.gov.tr adresinden temin edilebilecek<br />

“Girişim önerisi ve girişim planı hazırlama kılavuzu” doğrultusunda<br />

doldurulacak “Girişim Önerisi Formu” ve “Girişim Planı<br />

Formu” ile TÜBİTAK’a başvurulması gerekmektedir.<br />

Programa ne zaman başvurulabilir: Programa başvuru<br />

zamanı için bir sınırlama yoktur.<br />

(1509) TÜBİTAK ULUSLARARASI SANAYİ AR-GE PROJELERİ<br />

DESTEKLEME PROGRAMI<br />

TÜBİTAK, Türkiye’nin katıldığı EUREKA, EUROSTARS ve Avrupa Birliği<br />

Çerçeve Programları ve benzeri uluslararası programlara sunulan,<br />

uluslararası ortaklı araştırma geliştirme projelerinin desteklenmesi için<br />

“Uluslararası Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı” adı altında<br />

yeni bir destek programı başlatmıştır.<br />

Uygulanacak destek programı ile,<br />

Ülkemizdeki teknik yeterliliğin ve bilgi birikiminin artırılması,<br />

Kuruluşların uluslararası teknoloji birikimine erişiminin ve teknoloji<br />

transferinin sağlanması<br />

Edinilen teknolojik bilgi ve deneyimin kuruluş bünyesinde içselleştirilerek,<br />

özgün teknolojilerin geliştirilmesinde ivme kazandırıcı ve yönlendirici<br />

bir etken olması<br />

Kuruluşların uluslararası pazarlarda yer almasına katkı sağlanması<br />

amaçlanmaktadır.<br />

Destekler:<br />

Destek almaya hak kazanan büyük ölçekli firmaların Ar-Ge projelerinin,<br />

uygun bulunan proje harcamalarına en fazla yüzde 60 oranında,<br />

Destek almaya hak kazanan KOBİ projelerinin, uygun bulunan proje harcamalarına<br />

yüzde 75 oranında hibe destek sağlanması öngörülmektedir.<br />

Destek Süresi ve Bütçesi: Programa başvuruda bulunacak projelerin<br />

destek süresinde ve proje bütçelerinde herhangi bir kısıtlama<br />

bulunmamaktadır.<br />

Kimler Yararlanabilir: Türkiye’nin katıldığı EUREKA, EUROSTARS<br />

ve Avrupa Birliği Çerçeve Programları ve benzeri uluslararası programlara<br />

katılan, Türkiye’de yerleşik, firma düzeyinde katma değer oluşturan<br />

tüm kuruluşlar bu programdan yararlanabilmektedir.<br />

Nasıl Başvurulur Bu program kapsamında desteklenecek uluslararası<br />

programlara sunulan projeler için “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik<br />

Araştırma Kurumu Teknoloji ve Yenilik Destek Programlarına İlişkin<br />

Yönetmelik" ve “Uluslararası Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı<br />

Uygulama Esasları” geçerli olacaktır. Programa ne zaman başvurulabilir<br />

Programa başvuru zamanı için bir sınırlama yoktur.<br />

Destekle ilgili detaylı bilgi ve doküman için: http://www.tubitak.<br />

gov.tr/home.doot=1&sid=487&pid=478 adresi ziyaret edilebilir.<br />

66<br />

Mimar ve Mühendis


KOSGEB DESTEKLERİ<br />

AR-GE, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı<br />

PROGRAMIN AMACI VE GEREKÇESİ<br />

Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlara sahip KOBİ<br />

ve girişimcilerin geliştirilmesi,<br />

Teknolojik fikirlere sahip tekno-girişimcilerin desteklenmesi,<br />

KOBİ’lerde Ar-Ge bilincinin yaygınlaştırılması ve Ar-Ge kapasitesinin<br />

artırılması,<br />

Mevcut Ar-Ge desteklerinin geliştirilmesi,<br />

İnovatif faaliyetlerin desteklenmesi,<br />

Ar-Ge ve İnovasyon proje sonuçlarının ticarileştirilmesi ve<br />

endüstriyel uygulamasına yönelik destek mekanizmalarına<br />

ihtiyaç duyulması.<br />

PROJE SÜRESİ<br />

Ar-Ge ve İnovasyon Programı için en az 12 (on iki), en çok<br />

24 (yirmi dört) ay,<br />

Endüstriyel Uygulama Programı için en çok 18 (on sekiz) ay,<br />

Her iki program için de Kurul kararı ile 12 (on iki) aya kadar<br />

ek süre verilebilir.<br />

AR-GE, İNOVASYON VE ENDÜSTRİYEL<br />

UYGULAMA DESTEK PROGRAMI<br />

Ar-Ge ve İnovasyon Programı<br />

Destek Üst<br />

Limiti(TL)<br />

DESTEK<br />

ORANI (%)<br />

İşlik Desteği<br />

İşliklerden bedel alınmaz<br />

Kira Desteği 12.000 75<br />

Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği 100.000 75<br />

Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) 200.000 75<br />

Personel Gideri Desteği 100.000 75<br />

Başlangıç Sermayesi Desteği 20.000 100<br />

Proje Danışmanlık Desteği 25.000<br />

Proje<br />

Eğitim Desteği 5.000<br />

Geliştirme<br />

Sınai ve Fikri Mülkiyet Hakları Desteği 25.000<br />

75<br />

Desteği<br />

Proje Tanıtım Desteği 5.000<br />

Yurtdışı Kongre/Konferans/Fuar Ziyareti/Teknolojik İşbirliği Ziyareti Desteği 15.000<br />

Test, Analiz, Belgelendirme Desteği 25.000<br />

Endüstriyel Uygulama Programı<br />

Kira Desteği 18.000 75<br />

Personel Gideri Desteği 100.000 75<br />

Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi, Yazılım ve Tasarım Gid. Desteği 150.000 75<br />

Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi, Yazılım ve Tasarım Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) 200.000 75<br />

Kasım - Aralık 2013 67


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

BAKANLIKLARIN AR-GE DESTEKLERİ<br />

5488 sayılı Tarım Kanunu'na bağlı olarak<br />

çıkartılan Araştırma ve Geliştirme Projelerinin<br />

Desteklenmesinde Uygulanacak Usul ve<br />

Esaslara İlişkin Tebliğ kapsamında, tarım sektörünün<br />

ihtiyacı olan konularda üniversiteler,<br />

sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, çiftçi<br />

örgütleri ve özel sektör tarafından yürütülen<br />

Ar-Ge projeleri desteklenmektedir.<br />

GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI<br />

Tarımsal Ar-Ge Proje Destekleri<br />

Bakanlık, tarım sektörünün ihtiyaç duyduğu öncelikli konularda<br />

bilgi ve teknolojilerin geliştirilmesi, çiftçiler, tarımsal<br />

sanayiciler ile ihracatçılara aktarılması ve tarım sektöründeki<br />

örgütlerin Ar-Ge kapasitelerinin geliştirilmesi amacıyla Ar-Ge<br />

projelerine geri ödemesiz doğrudan destekleme ödemesi<br />

vermektedir.<br />

5488 sayılı tarım kanuna bağlı olarak çıkartılan Araştırma<br />

ve Geliştirme Projelerinin Desteklenmesinde Uygulanacak<br />

Usul ve Esaslara İlişkin Tebliğ kapsamında, tarım sektörünün<br />

ihtiyacı olan konularda üniversiteler, sivil toplum örgütleri,<br />

meslek kuruluşları, çiftçi örgütleri ve özel sektör tarafından<br />

yürütülen Ar-Ge projeleri desteklenmektedir.<br />

Bakanlık Ar-Ge proje desteklerine 2007 yılından itibaren<br />

başlanmış olup, proje başvurusu, projelerin değerlendirilmesi<br />

ve kabul edilen projelerin izlenmesi ile ilgili olarak sekretarya<br />

görevi Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü<br />

(TAGEM) tarafından yürütülmektedir.<br />

Her yıl Bakanlığımız ve TAGEM web sayfasında ilana çıkılmaktadır.<br />

Ar-Ge desteğinden yararlanmak isteyen kurum ve<br />

kuruluşlar belirtilen süre içerisinde proje tekliflerini sunmaktadır.<br />

Tebliğ kapsamında oluşturulan sekretarya ve değerlendirme<br />

kurulu tarafından uygun görülenler proje sahipleri ile<br />

sözleşme imzalanarak projeler yürürlüğe girmektedir.<br />

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ<br />

BAKANLIĞI DESTEKLERİ<br />

1) Sanayi Tezleri Programı (SAN-TEZ)<br />

Programın Amacı: Sanayicilerimizin Ar-Ge’ye dayalı ihtiyaçlarının,<br />

üniversite-sanayi işbirliği ile üniversite bilimselliği<br />

kapsamında çözüme kavuşturulması, "İnovasyon ve Ar-Ge’nin<br />

önemini kavramış kendi teknolojisini üreten ve satan, rekabet<br />

gücü ve refah seviyesi yüksek bir Türkiye" vizyonuna önemli<br />

bir katkı sağlamaktır.<br />

San-Tez Programının Hedefleri Nelerdir<br />

· Üniversite-Sanayi-Kamu işbirliğini kurumsallaştırmak,<br />

· Katma değeri yüksek, teknoloji tabanlı ürün ve üretim yöntemleri<br />

geliştirilmesi desteklenerek ülkemizin dünya pazarında<br />

rekabet gücünün yükseltilmesine yardımcı olmak,<br />

· KOBİ’lerin teknoloji ve Ar-Ge kültürü edinmelerini sağlamak,<br />

· Özellikle, sanayimizin yüzde 98’ini oluşturan ve halen geleneksel<br />

üretim yöntemi ile çalışmaya devam eden KOBİ’lerimizi<br />

teknolojik ürün ve üretim yöntemlerini kullanmaya cesaretlendirmek,<br />

· Bu işletmelerin kendi öz varlıklarıyla gerçekleştiremeyecekleri<br />

Ar-Ge, teknoloji ve innovasyona yönelik çalışmaların<br />

hem üniversite hem de devlet desteği ile gerçekleştirilmesini<br />

sağlamak,<br />

· Üniversitede yapılan akademik bilginin ticarileşmesini sağlamak,<br />

· Akademisyenler ve üniversite mezunu gençler arasında<br />

şirketleşme kültürünü yaygınlaştırarak yenilikçi yeni şirketler<br />

doğmasını sağlamak,<br />

· Üniversitelerde doktora veya yüksek lisans programlarında<br />

öğrenim gören öğrencilerin tez konularının KOBİ’ler tarafından<br />

talep edilen, imalat sanayine yönelik yeni teknolojilere dayalı<br />

ürün, üretim yöntemi ve Ar-Ge tabanlı ihtiyaçlara yönelik olarak<br />

belirlenmesini sağlamak,<br />

· Bu projelerde daha fazla sayıda yüksek lisans ve doktora<br />

öğrencisinin desteklenmesini sağlayarak nitelikli eleman sayısının<br />

artırılmasına yardımcı olmak,<br />

Bu projelerde çalışan tez öğrencilerinin ileride bu firmalarda<br />

Ar-Ge personeli olarak istihdam edilmesinin önünü açmaktır.<br />

68<br />

Mimar ve Mühendis


Bakanlıkların Ar-Ge teşviklerine göre Türkiye dağılımı<br />

Projelere Sağlanacak Destek Oranı Nedir<br />

Desteklenmesine karar verilen San-Tez projelerine Bakanlık tarafından<br />

uygulanan en yüksek destek oranı yüzde75 olup toplam<br />

proje bedelinin yüzde 25’inin kuruluş tarafından nakdi olarak karşılanması<br />

gerekmektedir.<br />

San-Tez Programından Kimler Yararlanabilir<br />

Sektör ve büyüklüğüne bakılmaksızın firma düzeyinde katma değer<br />

oluşturan, ülkemizde yerleşik işletmeler ve üniversitelerin işbirliği ile<br />

hazırlanacak projeler bu programdan yaralanabilir.<br />

2) Teknogirişim Sermayesi Desteği<br />

Programın Amacı: 5746 Sayılı Kanun kapsamında sağlanan Teknogirişim<br />

Sermaye Desteği ile yeni ve yenilikçi iş fikirleri olan genç<br />

girişimcilerin, bu iş fikirlerini katma değer ve nitelikli istihdam<br />

oluşturma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri için<br />

çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır.<br />

Destek başvuru koşulları ve yararlanacaklar<br />

Programa üniversitelerin örgün öğrenim veren, herhangi bir lisans<br />

programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki öğrenci,<br />

yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans<br />

veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok 5<br />

yıl önce almış gerçek kişiler başvurabilmektedir.<br />

"Bir yıl içinde mezun olabilme" şartı, ilgili üniversitenin yetkili<br />

birimlerince Teknogirişim sermayesi desteği için talepte bulunulan<br />

merkezî yönetim kapsamındaki kamu idaresi adına düzenlenen bir<br />

yazıyla, "ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce alma" şartı ise<br />

ilgili üniversitelerce verilen çıkış belgesiyle veya diplomayla tevsik<br />

edilecektir.<br />

Destekten, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idaresi tarafından<br />

kabul edilmiş iş planına uygun biçimde ve destek başvurusundan<br />

sonra ihdas edilmiş ve girişimcinin tek başına temsil ve ilzama<br />

yetkili olduğu işletme yararlanabilecektir.<br />

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı<br />

ELEKTRONİK HABERLEŞMEYLE İLGİLİ KONULAR<br />

a) Genel konular<br />

1. Sayısal yayın şebeke ve terminal alıcı veya verici sistemlerinin<br />

geliştirilmesi,<br />

2. Bulut bilişime yönelik yazılım, donanım ve sistem geliştirme,<br />

3. Afet ve acil durumlar başta olmak üzere ulaştırma sistemlerinde<br />

iletişim, simülasyon vb. yazılım, donanım ve sistem geliştirme,<br />

4. Elektronik imza uygulamalarına ilişkin yazılım, donanım ve sistem<br />

geliştirme,<br />

5. IP tabanlı haberleşmeye yönelik yazılım ve donanım geliştirme,<br />

6. Video konferans, etkileşimli video ve televizyon uygulamaları,<br />

internet üzerinde oyunlar, dosya paylaşım uygulamaları, ağ tabanlı<br />

yedekleme vb. konularda yazılım ve donanım geliştirme,<br />

7. Uzaktan kontrol sistemlerine ilişkin yazılım, donanım veya sistem<br />

geliştirme,<br />

8. E-devlet uygulamalarına ilişkin sistem geliştirme,<br />

b) Mobil haberleşme<br />

1. Yeni nesil mobil şebekeler dahil mobil haberleşme şebekelerinde<br />

kullanılan verici, alıcı, anten ve benzeri donanım ile bunlara ilişkin<br />

yazılımlar,<br />

2. Sağlık, enerji, ulaşım gibi alanlarda M2M (makineden makineye<br />

iletişim) konusunda yazılım, donanım veya sistem geliştirme,<br />

3. Radyolink (R/L) sistemlerine ilişkin alıcı, verici ve anten tasarımı<br />

ve geliştirilmesi,<br />

4. Tablet bilgisayar, akıllı telefon ve benzeri mobil terminal cihazlarına<br />

ilişkin dananım, yazılım veya sistem geliştirme,<br />

Kasım - Aralık 2013 69


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

c) Siber güvenlik<br />

1. Siber güvenlikle ilgili yazılım, donanım veya sistem geliştirme,<br />

2. Kamu kurum ve kuruluşlarının verilerinin şifreli kaydedilmesine<br />

ve veritabanlarının siber saldırılara karşı korunmasına ilişkin yazılım,<br />

donanım ve sistem geliştirme,<br />

3. Su, elektrik, gaz, telekomünikasyon, finans vb. kritik altyapılarının<br />

siber saldırılara karşı korunmasına yönelik yazılım, donanım ve<br />

sistem geliştirme,<br />

ç) Genişbant internet<br />

1. Daha hızlı ve kaliteli veri transferi veya sağlayan yazılım, donanım<br />

ve sistem geliştirme,<br />

2. Optik haberleşmeye ilişkin yazılım, donanım veya sitem<br />

geliştirme,<br />

3. İletim sistemlerinde veri sıkıştırma sistemleri,<br />

d) Uydu haberleşmesi<br />

1. Uydu haberleşmesi terminal cihazlarına ilişkin donanım, yazılım<br />

veya sistem geliştirme,<br />

2. Konum belirleme ve izlemeye ilişkin sistemler, Avrupa Birliği<br />

tarafından Ar-Ge'ye 86 milyar Avro bütçe tahsis ediliyor.<br />

Ülkemizin de üye olduğu "Araştırma için Yedinci Çerçeve<br />

Programı"nın devamı niteliğinde olan ve 2014 - 2020 döneminde<br />

uygulanacak "Horizon 2020" Programına ait karar taslağı, Avrupa<br />

Birliği tarafından yayınlanmış bulunmaktadır. Daha önce duyurulmuş<br />

olduğu üzere, Ocak 2014'te yürürlüğe girecek yeni nesil AB<br />

araştırma ve yenilik fonlama programlarının ismi "Horizon 2020"<br />

olarak belirlenmişti.<br />

Taslak Programın:<br />

1. "Excellent science";<br />

2. "Industrial leadership";<br />

3. "Societal challenges";<br />

4. "Non-nuclear direct actions of the Joint Research Centre (JRC)".<br />

alt programlarından oluşması ve toplamda 86 milyar Avro bütçe ile<br />

uygulanması planlanmaktadır. 2007-2013 yılları arasında gerçekleşmekte<br />

olan 7. Çerçeve Programı'nın bütçesine göre (yaklaşık 54<br />

milyar Avro), Ar-Ge ve yeniliğe ayrılan kaynakta yüzde 60 civarında<br />

bir artış olduğu gözlenmektedir.<br />

MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI<br />

ULUSLARARASI AR-GE FAALİYETLERİ<br />

NATO RTO Panel Faaliyetlerine Nasıl Katılım Sağlanır<br />

Katılım için NATO ve Millî Savunma Bakanlığından herhangi bir<br />

maddi destek sağlanmamaktadır. Katılım masrafları ilgili personelin<br />

mensubu bulunduğu kurum/kuruluş ve/veya bizzat kendisi<br />

tarafından karşılanır.<br />

Katılım sağlanacak RTG ve ET faaliyetleri sürelidir. Faaliyet devam<br />

ettiği sürece düzenlenecek toplantılara (yılda en az iki toplantı)<br />

iştirak etme zorunluluğu bulunmaktadır. Söz konusu çalışmalara<br />

katılacak personelin belirlenmesinde devamı sağlayabilecek ve<br />

değişiklik ihtiyacı hasıl olmayacak (işten ayrılma halleri gibi zaruri<br />

haller hariç) personel isimlerinin bildirilmesi önemlidir.<br />

Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde anılan faaliyetlere katılım<br />

planlanması durumunda;<br />

-RTG ve ET faaliyetlerine katılmak için; http://www.tekbim.msb.<br />

gov.tr/rto adresinde yayımlanan Personel Bilgi Formu ile Personel<br />

Görevlendirme ve Taahhüt Formu, Yetkili amire/birime onaylatılmasını<br />

müteakip Öz Geçmiş (CV) belgeleri ile birlikte Ar-Ge ve Teknoloji<br />

Dairesi Başkanlığı'na gönderilir. Ayrıca söz konusu formlar<br />

ile Öz Geçmiş Belgesinin bir kopyası elektronik ortamda elektronik<br />

posta adresine iletilir.<br />

- RSM, RSY, RLS, RWS ve RTC faaliyetlerine katılmak isteyen<br />

kurum/kuruluş temsilcilerinin ise İnternet ortamında http://www.<br />

rta.nato.int adresindeki "Enrol For" ve "Call for Papers" bölümlerinde<br />

yer alan duyuruları takip ederek duyurunun yayımlanmasını müteakip,<br />

elektronik ortamda kayıt yaptırmaları gerekmektedir.<br />

- RTG/ET ve/veya gizlilik derecesi ihtiva eden faaliyetlere katılım<br />

planlanması durumunda; NATO Güvenlik Kleransı zorunlu olduğundan,<br />

kleransı bulunmayan kişiler, NATO Güvenlik Kleransı almak<br />

için Dışişleri Bakanlığı NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı<br />

Merkez Kurulu Başkanlığına (Tel.Nu.:0 312 2921683 veya 0 312<br />

2921684) müracaat ederler. Alınan "NATO GİZLİ (NATO SECRET)"<br />

gizlilik derecesine haiz klerans (verilme süreci yaklaşık 5 ay sürmektedir)<br />

uygun vasıta ile RTA'ya bildirilir.<br />

- RTG/ET faaliyetlerine atanan personelin faaliyetlere katılımında<br />

SK birimleri, savunma sanayi kuruluşları veya araştırma kurum ve<br />

kuruluşları tarafından destek projesi hazırlanır. RTO Millî Delegeliği<br />

(Ar-Ge ve Teknj.D.Bşk.lığı)'ne gönderilerek onay alınır.<br />

Projeye destek vermesi beklenen ülkenin ilgili panel üyesi ile<br />

desteklenecek ülke panel üyesi tarafından koordine kurulur. Panel<br />

üyeleri arasında gerçekleştirilecek koordinasyon, panel toplantısında<br />

ikili görüşme şeklinde yapılabileceği gibi herhangi bir iletişim<br />

(telefon, e-posta vb.) aracı ile de yapılabilir.<br />

Her iki ülke tarafından uygun bulunan proje öneri formu, projeyi<br />

teklif eden kurum tarafından destekleyen ülke ile beraber tanzim<br />

edilerek bir kopyası panel yöneticisine verilmek üzere ülke panel<br />

üyesine iletilir. Formda proje yöneticisi mutlaka belirtilmelidir. İki<br />

ülkenin ortak imzası ile tanzim edilen proje teklif formu desteklenen<br />

ülke panel temsilcisi tarafından panele sunulur. Panel tarafından<br />

uygun bulunduğu takdirde proje önerisi Araştırma ve Teknoloji<br />

Ajansına ilgili panel tarafından gönderilir.<br />

70<br />

Mimar ve Mühendis


RTA tarafından, taraf ülkelerin yazılı onayı alınarak, öneri sahibi<br />

ülkenin destek fonundaki katkı payının müsait olması durumunda<br />

proje başlatılır.<br />

Proje kapsamında yurt dışına geçici olarak göreve giden kişi görev<br />

dönüşü RTO Karargâhına ve RTO Millî delegeliği'ne rapor gönderir.<br />

Her bir destek projesindeki faaliyetlerin takibinden sorumlu olacak<br />

ilgili bir Panel Üyesi tefrik edilir. Projenin, Panel toplantılarındaki<br />

takdimi bu panel üyesi tarafından yapılır.<br />

Proje için verilecek destek süresi 2 yıldır. Millî Delegeliğin uygun<br />

bulması durumunda bu süre 1 yıl uzatılabilir. Projelerin dönem<br />

raporları ve nihaî raporlar Panel tarafından onaylanır.<br />

MALİYE BAKANLIĞI<br />

AR-GE İNDİRİMİ TEŞVİKİ<br />

Başvuru nereye yapılır<br />

193, 5520 ve 5746 sayılı kanunlarla sağlanan Ar-Ge indiriminden<br />

yararlanmak için Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına başvuru<br />

yapılır. TÜBİTAK’a başvuru yapılmaz. Maliye Bakanlığı Gelir<br />

İdaresi Başkanlığı, mükellef tarafından başvurusu yapılmış Ar-Ge<br />

İndirimine konu projenin, Ar-Ge faaliyeti olup olmadığına ilişkin<br />

değerlendirmesini yapmak üzere TÜBİTAK’a gönderir.<br />

Ar-Ge indirimine konu proje, TÜBİTAK tarafından desteklenmiş<br />

bir proje ise TÜBİTAK tarafından desteklenmiş projeler hakkında<br />

Ar-Ge projesi olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılması<br />

için Gelir İdaresi Başkanlığına müracaat edilmez.<br />

TÜBİTAK tarafından desteklenmiş projelere ilişkin, Ar-Ge indiriminden<br />

yararlanabilmek için, TÜBİTAK’tan alınan destek karar<br />

yazısının bir örneğinin YMM tasdik raporuna eklenerek ilgili vergi<br />

dairesine müracaat edilmesi yeterli olacaktır (Mevzuat: 5520<br />

sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Kapsamında 1 Seri No.lu Tebliğ<br />

(10. Diğer İndirimler).<br />

Ar-Ge indirimine konu proje, TÜBİTAK’ ın desteklediği bir proje<br />

değilse Ar-Ge indiriminin uygulanmaya başlanacağı döneme ait<br />

geçici vergi beyannamesinin verileceği tarihe kadar Ar-Ge faaliyetiyle<br />

ilgili olarak, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yer<br />

alan formata uygun olarak hazırlanan “Ar-Ge Projesi Raporu” Gelir<br />

İdaresi Başkanlığı'na gönderilir. Gelir İdaresi Başkanlığı istenen<br />

formata uygun olarak hazırlanan raporun genel değerlendirmesini<br />

yaptıktan sonra, projenin bilimsel olarak incelenerek “münhasıran<br />

yeni bilgi ve teknoloji arayışına yönelik olup olmadığının” tespit<br />

edilmesi amacıyla, ilgili proje başvurusunu Türkiye Bilimsel ve<br />

Teknolojik Araştırma Kurumuna (TÜBİTAK) gönderir. Eş zamanlı<br />

olarak Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından, TÜBİTAK’ a 15.000 TL’yi<br />

aşmamak üzere proje bütçesinin yüzde 0,3’ü oranında bir tutarı<br />

ödemesi konusunda mükellefe bildirimde bulunulur.<br />

Mükellefin, söz konusu tutarı TÜBİTAK’a ödemesi ve ilgili banka<br />

dekontunu TÜBİTAK’a göndermesi sonrasında başvurunun değerlendirme<br />

süreci başlar. TÜBİTAK ilgili proje başvurusunu değerlendirmesini<br />

yapmak üzere hakemlere gönderir. Hakemler Kuruluşu<br />

yerinde yapacakları ziyaretleri sonrasında Değerlendirme Raporlarını<br />

TÜBİTAK’a gönderir. TÜBİTAK ilgili projenin, Ar-Ge nitelikli olup<br />

olmadığına ilişkin kararını, hakemler tarafından düzenlenen Değerlendirme<br />

Raporları ile birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı'na gönderir.<br />

Gelir İdaresi Başkanlığı değerlendirme sonucunu mükellefe bildirir.<br />

Ekonomi Bakanlığı<br />

Ekonomi Bakanlığı Teşvikleri<br />

Ekonomi Bakanlığı tarafından verilen Yatırım Teşvik Belgesi,<br />

tasarrufları yatırıma yönlendirmek amacıyla katma değeri yüksek,<br />

ileri ve uygun teknolojileri kullanarak bölgeler arası dengesizlikleri<br />

Kasım - Aralık 2013 71


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

gidermek, istihdam yaratmak ve uluslararası rekabet gücü sağlamak<br />

için yatırımların devlet tarafından desteklenmesi adına verilen<br />

bir belgedir. Bu kapsamda yatırımcı direk nakit destek yerine gümrük<br />

vergisi muafiyeti, katma değer vergisi istisnası, faiz desteği,<br />

sigorta primi işveren hissesi desteği, vergi indirimi ve yatırım yeri<br />

tahsisi gibi teşvik araçlarıyla desteklenir.<br />

Bölge illerimiz olan Balıkesir ve Çanakkale illeri, Düzey 2 Bölgeler<br />

sınıflandırmasına göre, 2. Bölge sınıfına dâhil edilmekte ve TR 22<br />

bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Bununla beraber Çanakkale'ye<br />

bağlı Bozcaada ve Gökçeada ilçelerimiz TR 22 bölgesi olarak adlandırılmakla<br />

beraber 4. Bölge sınıfına dahildirler.<br />

Teşvik Belgesi’ne Müracaat Edebilecekler<br />

1. Gerçek kişiler<br />

2. Adi ortaklıklar<br />

3. Sermaye Şirketleri, kooperatifler ve iş ortaklıkları<br />

4. Dernekler ve vakıflar<br />

5. Kamu kurum ve kuruluşları<br />

6. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları<br />

7. Yurtdışındaki yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubeleri<br />

8. Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş yabancı sermayeli şirketler<br />

Teşvik Belgesi’ne Müracaat Dokümanları<br />

1. Müracaat Dilekçesi<br />

2. Noter Tasdikli imza Sirküleri<br />

3. Tebliğ ekindeki örneğe uygun Yatırım Bilgi Formu<br />

4. 400TL müracaat bedelinin ödendiğine dair makbuzun ikinci nüshası<br />

( bu bedel hiçbir şekilde iade edilmez)<br />

5. Firmanın son durumunu gösterir Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi aslı<br />

veya onaylı sureti<br />

6. SSK’dan alınacak, prim borcu olmadığına dair “temiz kağıdı”<br />

7. ÇED Yönetmeliği eki yatırımlar için “ÇED Olumlu Kararı” veya “ÇED<br />

Gerekli Değildir Kararı”<br />

8. Yatırımın karakteristiğine bağlı olarak istenebilecek diğer belgeler<br />

(EPDK Lisans tarihi ve numarası, Maden İşletme Ruhsatı ve İşletme<br />

İzni, Turizm Yatırımı, Turizm İşletmesi ve/veya Kısmi Turizm İşletme<br />

Belgesi, Lojistik yatırımları için L2 belgesi gibi)<br />

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı<br />

Enerji Konulu Ar-Ge Proje Bütçesinin yüzde 80'i Bakanlık Tarafından<br />

Karşılanacak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, enerji konulu<br />

Ar-Ge projelerini desteklemek amacıyla vereceği hibe oranlarını<br />

belirledi. Buna göre Bakanlık, desteklenmesine karar verilen proje<br />

bütçelerinin yüzde 80'ini karşılayacak. Destekleme süresi ise 2 yıl<br />

olarak uygulanacak.<br />

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın Enerji Sektörü Araştırma-<br />

Geliştirme Projeleri Destekleme Programına (Enar) Dair Yönetmelikte<br />

Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik'i Resmi Gazete'de<br />

yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikle Enerji ve Tabii Kaynaklar<br />

Bakanlığı tarafından enerji politikalarına, arz güvenliğine,<br />

yerli enerji teknolojileri ve endüstrisine hizmet edecek şekilde<br />

oluşturulacak bilimsel ve teknolojik bilgiyi ürüne, sürece, yönteme,<br />

uygulamaya veya sisteme dönüştürmesi amacıyla teknoloji geliştirme<br />

ve yenilik odaklı araştırma, geliştirme, iyileştirme içeren<br />

proje çalışmalarının desteklenerek izlenmesi, sonuçlandırılması ve<br />

sonuçların değerlendirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlendi.<br />

ENAR proje bütçesinin yüzde 20'si firma tarafından karşılanacak<br />

Bir önceki yönetmelikte projelere bakanlık tarafından nakdi destek<br />

sağlanacağı ifade edilirken, herhangi bir destekleme oranı verilmemişti.<br />

Yeni Yönetmelikle desteklenmesine karar verilen ENAR proje<br />

bütçesinin azami yüzde 80'inin Bakanlıkça, en az yüzde 20'sinin ise<br />

firma tarafından nakdi olarak karşılanacağı belirtildi.<br />

Projede özel şirketlerden, dernek ve sivil toplum kuruluşlarından,<br />

Avrupa Birliği çerçeve programları ve benzeri uluslararası kaynaklardan<br />

sağlanan geri ödemesiz destekler ve destek başvuruları proje<br />

başvurularında belirtilecek. Bu şekilde sağlanan hibe ve destekler<br />

desteğin alındığı gidere yönelik olan harcamalardan düşülerek<br />

desteklenmeye esas olan harcama tutarı belirlenecek. Belirlenen bu<br />

tutar üzerinden söz konusu oranlar dahilinde destekleme yapılabilecek.<br />

Proje için ön görülen bütçenin yetersiz kalması halinde enerji<br />

konulu Ar-Ge projeleri (ENAR) yönlendirme heyeti tarafından uygun<br />

görülmesi şartı ile Bakanlık tarafından projeye en fazla proje toplam<br />

bütçesinin yüzde 10'u kadar ek bütçe verilebilecek.<br />

Destekleme süresi 3 yıldan 2 yıla indirildi<br />

ENAR projeleri destekleme süresi ise 3 yıldan 2 yıla indirildi. Ancak<br />

projenin süresinde sona ermemesi halinde ve gereksinimlere uygun<br />

olarak Genel Müdürlükçe uygun görülmesi şartı ile en fazla 6'şar aylık<br />

iki dönem ek süre verilebilecek.<br />

ENAR programı kapsamında desteklenmesi uygun bulunan projeler,<br />

proje ortağı firmanın birinci dönem katkı payını yatırması ve alımların<br />

başlaması ile proje sözleşmesinde belirtilen tarih itibari ile başlamış<br />

sayılacak. Projelerin ön değerlendirilmesi, ENAR projeleri yönlendirme<br />

heyeti tarafından yapılacak ve ENAR projeleri yönlendirme heyeti<br />

tarafından değerlendirilmeye uygun görülen projeler proje değerlendirme<br />

heyeti üyelerine en geç 28 Şubata kadar gönderilecek. Kamu<br />

menşeili başka bir kaynak tarafından desteklenerek devam eden<br />

veya sonuçlandırılmış projelere destek sağlanmayacak. Yatırıma<br />

ve temel araştırmaya yönelik projeler ile eksik belge içeren projeler<br />

değerlendirmeye alınmayacak.<br />

72<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 73


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

"Türkiye İnovasyon Haftası"<br />

Etkinlikleri Yapıldı<br />

Bu yıl 20'nci kuruluş yıldönümünü kutlayan<br />

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 28-30<br />

Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre<br />

Merkezi’nde düzenlediği Türkiye İnovasyon<br />

Haftası etkinlikleri kapsamında katılımcılar<br />

inovasyonun bilgi dolu dünyasını keşfe çıktı.<br />

T<br />

İM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye İnovasyon Haftası<br />

ile kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının<br />

inovasyona dayalı aktivitelerini destekleyerek Türkiye’ye<br />

moral, motivasyon ve özgüven aşıladıklarını belirtirken,<br />

Türkiye’nin gücüne ve bu ülkenin gençlerine yürekten inandıklarının<br />

altını çizdi.<br />

Stratejik sponsorluğunu Arçelik, Brisa, Türk Ekonomi<br />

Bankası (TEB) ve Türk Hava Yolları’nın üstlendiği organizasyon,<br />

yurtiçi ve yurt dışından ilham verici fikirleriyle<br />

büyük ses getiren konuşmacıları ağırladı. Dünyanın ve<br />

ihracatın geleceğinin inovasyona dayalı kalkınmaya bağlı<br />

olduğu öngörüsünden hareketle ilki 2011 yılında düzenlenen<br />

Türkiye İnovasyon Haftası bilim, teknoloji, pazarlama,<br />

tasarım, kent, iş ve sanayi dünyası, pazarlama, enerji<br />

ve tıp alanlarında inovasyonun geliştirici gücünü gözler<br />

önüne serdi.<br />

273 Ar-Ge projesi ve 243 tasarım projesi ile farklı bakış<br />

açıları başarılı tasarımcılarla, sanayicileri buluşturarak<br />

sektörü kaliteli tasarımlarla beslemek hedefinden hareketle,<br />

İhracatçı Birlikleri tarafından 2013 yılında düzenlenen<br />

8 farklı Ar-Ge Proje Pazarı ve 17 farklı tasarım<br />

yarışmasından seçilen ödüllü 273 Ar-Ge projesi ve 243<br />

tasarım projesi katılımcıların beğenisine sunuldu. 168<br />

üniversiteden seçilen projeler ise karma bir sergi olarak<br />

etkinlikte yer aldı. 53 Ar-Ge Merkezi, 16 Teknopark, 8<br />

Bilim Merkezi ile 53 üniversite stand açarak, katılımcılara<br />

inovasyona dayalı zengin bakış açısı kazandırdı.<br />

“Biz Türkiye’nin inovasyon<br />

potansiyeline inanıyoruz”<br />

Bilim, teknoloji, nanoteknoloji, marka yönetimi, dijital<br />

pazarlama, tasarım, enerji, kent, iş ve sanayi dünyası alanlarında<br />

inovasyonun geliştirici gücüne dikkat çeken böyle<br />

önemli bir organizasyonu düzenledikleri için oldukça memnun<br />

olduklarını ifade eden TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi,<br />

“57 bin ihracatçının temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi<br />

(TİM) olarak, 2023 yılında ulaşmayı hedeflediğimiz 500<br />

milyar dolarlık ihracata, Türkiye’ye inovasyon kültürünü,<br />

74<br />

Mimar ve Mühendis


iklimini ve eko sistemini daha fazla yerleştirerek ulaşabileceğini<br />

düşünüyoruz. Büyük bir inançla gerçekleştirdiğimiz Türkiye İnovasyon<br />

Haftası ile yeni teknoloji ve üretim süreçlerinin daha kapsamlı<br />

tanıtımını yapıyoruz, akademi ve sanayiyi daha sıkı kenetliyoruz.<br />

Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının inovasyona<br />

dayalı aktivitelerini destekleyerek Türkiye’ye moral, motivasyon<br />

ve özgüven aşılıyoruz. Biz Türkiye’nin inovasyon potansiyeline<br />

inanıyoruz, bu ülkenin gençlerine inanıyoruz. Dinamik gençlerimiz<br />

Türkiye’nin geleceğine yön verecek. O yüzden gençlerimize daha<br />

fazla imkân verelim, onların önünü açalım” dedi.<br />

Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olabilmek ve dünya mal<br />

ihracatından daha fazla pay alabilmek için odak noktasının,<br />

her zamankinden daha fazla katma değer oluşturmaya yönelik<br />

inovasyon olduğunu belirten Büyükekşi, Türkiye’nin geleceğine<br />

yapılacak en büyük yatırımın, girişimciyi ve girişimciliği ön<br />

plana çıkararak geleceğin inovatif liderlerini yetiştirmek olduğunun<br />

altını çizdi.<br />

20 kişiye CERN seyahati<br />

Bu yıl Türkiye İnovasyon Haftası’nda bir ilke daha imza attıklarını<br />

belirten Büyükekşi, “Türkiye İnovasyon Haftası etkinlikleri<br />

sırasında, sosyal medya takipçilerimiz, üniversite öğrencilerimiz<br />

ve basın mensuplarımız arasından belirlediğimiz 20 kişilik bir<br />

ekibi, Avrupa’da inovasyonun kalbi olan CERN’e götüreceğiz.<br />

Aynı zamanda 20'nci kuruluş yıldönümümüzü kutladığımız bu<br />

yılki etkinlikler kapsamında, Türkiye’nin inovasyon potansiyelini<br />

açığa çıkararak 500 milyar dolarlık ihracat hedefine giden yolda<br />

ivme kazandığımızı düşünüyorum. Bu ivmenin artarak devam<br />

etmesi en büyük isteğimiz” dedi.<br />

Türkiye İnovasyon Haftası’nda yurtiçi ve yurtdışından ses getiren<br />

önemli konuşmacılar deneyimlerini ve ilham veren görüşlerini<br />

paylaştı.<br />

2014'te Silikon Vadisi'ne<br />

Ziyaret ve Google'da Staj İmkanı!<br />

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleri ve Ekonomi<br />

Bakanlığı’nın destekleriyle gerçekleşen Türkiye İnovasyon Haftası,<br />

dünyada ve Türkiye’de fark oluşturan uluslararası profesyonel,<br />

sanayici, akademisyen ve üniversite öğrencilerini İstanbul’da<br />

buluştururken, inovasyon ve Ar-Ge’nin Türkiye ekonomisi ve<br />

ihracatında taşıdığı önemi bir kez daha Türkiye gündemine taşıdı.<br />

Türkiye İnovasyon Haftası Komite Başkanı Tahsin Öztiryaki<br />

Türkiye İnovasyon Haftası’nın gerçekleşmesinde emeği geçen<br />

herkese teşekkür ederek gençlere bu sene hediye ettikleri CERN<br />

seyahatini, gelecek sene Silikon Vadisi’ne ziyaret ve Google’da<br />

staj fırsatı olarak geliştireceklerini müjdeledi. Türkiye İnovasyon<br />

Haftası’nın ikinci gününde açılış konuşması yapan Avrupa<br />

Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, inovasyonun<br />

ve eğitimin önemine değindi. THY, Invest on Board projesiyle<br />

ilgili bilgiler verdi. LRN Kurucu Başkanı ve CEO’su Şirketlerin işe<br />

alımlarında önemli olan davranış şekillerinin neler olduğuyla ilgili<br />

bilgi veren Dov Seidman, liderliğin ilk sırada olduğunu belirtti.<br />

Kasım - Aralık 2013 75


DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />

MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />

Şirketlerin ‘daha özel başka ne yapabiliriz’ sorusuna yanıt aradığını<br />

ve insana daha fazla odaklandıklarını belirten Seidman,<br />

pazarlama departmanlarının hedef kitleleriyle iyi ilişkiler içinde<br />

olmamaları gerektiğini söyledi.<br />

"Bilim merkezleri 5 yılda 81 ilde yaygınlaşacak"<br />

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde<br />

gerçekleştirilen Türkiye İnovasyon Haftası Toplantısı'nda yaptığı<br />

konuşmada, Türkiye'de, hem kamuda hem de özel sektörde<br />

inovasyona büyük önem verdiklerini, bu yöndeki çalışmaları tüm<br />

imkanlarla desteklediklerini anlattı.<br />

Teknoparkları yaygınlaştırarak, üniversite-sanayi işbirliğini destekleyerek,<br />

Ar-Ge çalışmalarını, bilimsel faaliyetleri, genç girişimcileri<br />

teşvik ederek, bu çerçevede önemli mesafe kat edildiğini<br />

anlatan Erdoğan, "Geçtiğimiz 11 yılda, sadece TÜBİTAK<br />

aracılığıyla 8 bin projeye 2,5 milyar lira Ar-Ge desteği sağladık.<br />

Bu sayede kendi uydularımızı geliştirdik ve ürettik. Savunma<br />

sanayi alanında pek çok projeyi hayata geçirdik. Akıllı kimlik<br />

kartları, üstün özellikli x-ray sistemleri gibi pek çok projeyi de bu<br />

kapsamda destekledik ve sonuçlanmasını sağladık" dedi.<br />

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çocukları ve gençleri inovasyona<br />

yönlendirmek için 81 ilde bilim merkezleri kurma çalışmasını<br />

başlattıklarını belirterek, bugüne kadar 7 büyükşehirde bilim<br />

merkezlerinin faaliyete geçtiğini, önümüzdeki 2 ay içinde de 2<br />

büyükşehirde daha faaliyete geçeceğini kaydetti.<br />

Büyükşehirlerden başlayarak, önümüzdeki 5 yıl içinde bilim<br />

merkezlerini 81 ile yaygınlaştırmayı amaçladıklarını vurgulayan<br />

Erdoğan, marka ve patent başvurusu konusunda da çok önemli<br />

gelişmeler yaşandığını, geçen yıl Türkiye'nin, Avrupa'da en çok<br />

marka başvurusu yapılan ülke olduğunu söyledi.<br />

KOBİ'lere verilen destek<br />

Başbakan Erdoğan, "Hükümet olarak, geçtiğimiz 11 yılda<br />

KOBİ'lere 2,2 milyar lira destek sağlayarak, bu muazzam potansiyeli<br />

destekledik, güçlendirdik, geliştirdik. Ayrıca, KOBİ'lerin<br />

kredi imkanlarını genişleterek bugüne kadar 212 bin işletmemizin<br />

12 milyar lira kredi kullanmasını sağladık. Kredi faizi desteğimiz<br />

kapsamında, KOBİ'lerimizin kullandıkları kredilerin faizinin<br />

1 milyarlık bölümünü hükümet olarak karşıladık" diye konuştu.<br />

İnovasyon Haftası’na gelemeyenler, bulundukları yerden izledi!<br />

Üniversiteler, liseler, Ar-Ge merkezleri, Teknoparklar başta<br />

olmak üzere inovasyonla ilgili tüm paydaşların yer aldığı haftada,<br />

www.turkiyeinovasyonhaftasi.com üzerinden akreditasyon<br />

yapan herkes etkinliğe ücretsiz olarak katılma imkânı buldu.<br />

76<br />

Mimar ve Mühendis


Yedigöller'de Sonbahar BOLU / TÜRKİYE FOTOĞRAF<br />

OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ<br />

FOTOĞRAF: OSMAN ARI<br />

Kasım - Aralık 2013 77


SÖYLEŞİ<br />

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ<br />

ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MUSTAFA KARA<br />

İNSANIN YAŞADIĞI ŞEHRİ<br />

SEVMESİ BİR ŞUUR HÂLİDİR.<br />

PROF. DR. MUSTAFA KARA'YI TASAVVUF ÜZERİNE YAPTIĞI CİDDİ VE ETKİLİ ÇALIŞMALARDAN<br />

TANIYORUZ. BİZ DE BUNUN ÜZERİNE KENDİSİYLE TASAVVUF, ŞEHİR, ŞEHRİ OLUŞTURAN UNSURLAR VE<br />

BURSA ÜZERİNE KONUŞTUK. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ TASAVVUF TARİHİ ANABİLİM<br />

DALI ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MUSTAFA KARA, YAKIN ZAMANDA ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH<br />

YÜKSEK KURUMU TARAFINDAN ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZI BİLİM KURULU ASIL ÜYELİĞİNE SEÇİLDİ.<br />

><br />

SÖYLEŞİ: Samet Altıntaş<br />

Beş Şehir’in Yeşil’i size ne anlatıyor<br />

Öncelikle bu tür tasnifler, kişilerin iç<br />

dünyalarına göre yapılır diyelim. Ahmet<br />

Hamdi Tanpınar da Beş Şehir’i enteresan<br />

detayları da alarak ve ciddi okumalar<br />

yaparak kaleme almış. Lakin ‘Yeşil Bursa’<br />

Tanpınar’ın baktığı yerden bakmadan da<br />

yazılabilir. Son yaptığım çalışmalardan<br />

olan Bursa’da Kırklar Meclisi’nde bunu<br />

denemek istedim. Beş Şehir’in Yeşil’i<br />

bana Bursa’yı yeniden yeni malzeme ve<br />

yorumlarla yazılmasını hatırlattı. Ama<br />

esas soru şu: Bursa’nın yeşili kaldı mı<br />

Cevap: Evet kaldı Bursaspor’un formasında…<br />

Merhum Kazım Baykal gibi siz de<br />

Bursa’nın hafızasını diri tutuyorsunuz<br />

bir bakıma...<br />

1946’da Eski Eserleri Sevenler Kurumu’nu<br />

kurmak ateş ve barutla oynamak gibi bir<br />

şeydi. Dolayısıyla Baykal ve arkadaşları,<br />

dönemin şartlarına rağmen çok mühim<br />

işler yaptılar. Eski eserleri ihya ettiler,<br />

korudular ve tanıttı. Yapılan hizmetler,<br />

Bursa için fevkalade önemlidir. Bendeniz<br />

daha çok tasavvuf tarihine bakıyorum.<br />

Ama 35 senedir Bursa’dayız. Haliyle<br />

bu şehrin kültürü, tarihi, bugünü bizi<br />

ilgilendiriyor. Bazen eskilerin kitaplarını<br />

yeni yazıya çevirerek bazen de kendimiz<br />

karalamalar yaparak bu hafızayı canlı<br />

tutmaya ve yarına taşımaya çalışıyoruz.<br />

Bursa’nın tasavvuf hayatına<br />

katkısı nelerdir<br />

Bursa, 6 asırlık Osmanlı Devleti’nin kurulduğu<br />

şehir… Tasavvuf da Osmanlı kültür<br />

yapısının ana damarlarından biri olması<br />

hasebiyle bu kültürün tohumları bu şehirde<br />

atılmıştır. Yine bu kültürün büyük şahsiyetleri<br />

Bursa’da yetişti. Bu kültür, daha sonra<br />

onların yetiştirdiği kişilerin eliyle koca bir<br />

çınar haline gelip gölgesi devletin diğer<br />

şehirlerine ulaştı. Bursa, büyük bir ana<br />

kucağıdır. Hem Afrika’nın hem Asya’nın<br />

hem Avrupa’nın buluştuğu yerdir. Hem de<br />

bu bölgeden oralara gönül adamlarının sevk<br />

edildiği şehirdir. Bu açıdan çok mühim bir<br />

merkezdir, kalptir Bursa.<br />

Peki Hocam, sizi Bursa’ya gelen ya da<br />

buradan giden mutasavvıflardan en<br />

çok etkileyen şahsiyetler kimlerdir<br />

Bu konuda birçok isim zikredilebilir. Ama<br />

şehre dışarıdan gelen en ünlü mutasavvıf<br />

Emir Sultan’dır. Seyyid’dir, adeta<br />

Medine’nin Bursa temsilcisidir. İstanbul’a<br />

gidenlerin en meşhuru ise Şeyh Vefa<br />

ile Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’dir.<br />

Burada tasavvufi eğitimlerini almışlar<br />

ve İstanbul’da dergâhlarını kurarak<br />

hizmet vermişlerdir. 15'inci yüzyılın<br />

İstanbul’unda tüm entelektüeller, Şeyh<br />

Vefa’nın dergâhında buluşmuştur. Bu<br />

isimler dışında Davud-ı Kayseri beni çok<br />

etkiler. Osmanlı medresesinin ilk kurucu<br />

şahsiyetidir. Medresenin kurucu rektörü,<br />

müderrisi olmasının dışında önemli bir<br />

özelliği de Muhyiddin ibni Arabî’nin Fusus<br />

ül-Hikem’ine yaptığı Arapça şerhtir. Ki bu<br />

şerh, bugün İran’da Kum medreselerinde<br />

okutulmaktadır. Molla Fenarî’nin eseri<br />

de böyledir. Keza İsmail Hakkı Bursevî<br />

de etkilendiğim diğer bir şahsiyettir.<br />

Bursevî’nin en mühim özelliği ise en çok<br />

eser veren mutasavvıf olmasıdır. Velud<br />

şahsiyetlerdendir. Bursalı mutasavvıflardan<br />

Bursa ile ilgili en çok eser veren<br />

ise Şemseddin Mısrî Efendi’dir. Malatyalı<br />

Niyazi-î Mısrî’nin Divan’ı ise tarikat ilmihalidir.<br />

Bütün tarikatların ortak Divan’ıdır,<br />

ortak dilidir. Hangi meşrepte olursa olsun<br />

herkes Niyazi-î Mısrî okur, dinler şiirlerinin<br />

bir kısmı bestelenmiştir.<br />

“Bursa, büyük bir ana kucağıdır”<br />

İsmail Hakkı’ların Niyazi-î Mısrîlerin<br />

Bursa’sından günümüze ne kaldı peki<br />

Başta eserleri kaldı ki bu çok mühim. Divan-<br />

78<br />

Mimar ve Mühendis


ları, menkıbeleri hâlâ okunuyor. Bursevî’nin<br />

tefsiri bütün İslam dünyasında tanınıyor.<br />

Bugün de Mısrî okuyarak yolunu aydınlatanlar<br />

var. Bu şahsiyetlerin büyük olmasının<br />

nedenlerinden biri de bu. Bursevî’nin kabri<br />

burada. Maalesef Mısrî’nin kabri Limni’de,<br />

dergâhından eser yok ama gönül adamlarının<br />

yeri gönüllerde…<br />

Bursa’yı Osmanlı coğrafyasında<br />

önemli kılan sebepler nelerdi<br />

Kurucu başkent olması sebebiyle payitaht<br />

özelliğini her dönem korudu Bursa.<br />

İlk olmanın getirdiği güzellikleri ihtiva etti,<br />

ediyor. Az önce de belirtmiştik; ilk ilim<br />

hareketlerinin burada başlamış olması, ilk<br />

altı Osmanlı Sultanının bu şehirde medfun<br />

olması Bursa’ya farklı bir atmosfer katmıştır,<br />

çınarın kökleri burada. Yıllar önce İsmail<br />

Hakkı Bursevi Sempozyumu düzenlemiştik.<br />

Endülüs’ten başlayarak İbn Arabî’nin yaşadığı<br />

bütün şehirleri gezen Müslüman bir<br />

Fransız ilim adamı şöyle demişti: “Evet,<br />

bu şehir Muhyiddin Arabî’nin vefatından<br />

sonra fethedildi. Ama ben bütün kalbimle<br />

inanıyorum ki onun ruhu bu sokaklarda<br />

dolaşıyor.” Şehirlere bu gözle bakabilmek<br />

ne güzel. Ecdat ile birlikte yaşamak ne hoş…<br />

Bu güzel duygunun ipuçları Yahya Kemal’in<br />

şiirlerinde var.<br />

Sezai Karakoç, “Bursa, benim gözümde<br />

manevi başkenttir” diyor. Bu hâl devam<br />

ediyor mu<br />

Bursa manevi başkenttir derken İstanbul<br />

değildir anlamı çıkmamalı öncelikle. Büyük<br />

bir devletin başkenti Bursa olduğu, ilk fikir,<br />

ilim ve sanat hareketleri bu şehirde başladığı<br />

ve bunlar da medeniyetin sacayağı<br />

olduğu için o cümleyi hak ediyor. Osmanlı<br />

kültür ve medeniyetine bakan herkes ister<br />

istemez Bursa’ya inmek durumundadır.<br />

Bursa, manevi dokuyu öne çıkaran bir şehir.<br />

Söylenen sözün gözüyle bakarsanız şehre,<br />

şüphesiz bugüne bakan bir yönü de var.<br />

Ama bir başka kişi de çıkıp bu durumun tam<br />

aksini ifade edip, ‘Bursa, manevi zenginliğini<br />

kaybetti’ diyebilir, bardağın boş tarafına<br />

bakarak. Lakin biz bardağın dolu tarafına<br />

bakmayı yeğleyenlerdeniz. Ama zaman<br />

zaman şehrin mimari dokusuna zarar veren<br />

acı veren olaylarla da karşılaşıyoruz ne<br />

yazık ki...<br />

Tam yeri gelmişken sorayım<br />

o zaman. TOKİ’nin<br />

şehrin ortasına dikerek<br />

Bursa siluetine<br />

kast ettiği binaları<br />

hakkında neler söylemek<br />

istersiniz<br />

Oturup ağlamak<br />

lazım… Bardağın boş<br />

tarafına bakacaksak<br />

ağlanacak halimiz var. Ama<br />

biz oraya baksak bile iş işten<br />

geçmiş durumda. Kentsel dönüşüm denen<br />

tuhaf bir iş var bugünlerde. Bu toplu konut<br />

işi şehrin dışında yapılabilirdi. Şehrin orta<br />

yerine bunları dikmek izahı olmayan bir<br />

durumdur. Ulu Cami gözükmüyormuş, Emir<br />

Sultan kayboluyormuş, adamın böyle bir<br />

derdi yok ki… Çünkü öyle bir dünyası yok.<br />

Yani bugün bıraksanız Ulu Cami’nin dibinde<br />

kırk katlı bina yapar insanlar. Kesinlikle<br />

yaparlar, hem de AVM olarak, kırkıncı katında<br />

da mescid… Buna nerede ne zaman<br />

inandım Beytullah’ın karşısında yüz katlı o<br />

rezilliği gördükten sonra. Şimdi bunu Müslüman<br />

bir zihin yapıyor. Ve Müslümanların<br />

bir kısmı da oradan devre mülk satın alıyor.<br />

Afetin büyüklüğü bu zihniyette.<br />

Peki, Bursa bugün bize ne söyler<br />

Müspet açıdan bakarsak Ulu Cami’nin<br />

minaresi veya şadırvanı bile çok şey söyler,<br />

söylüyor. Dolayısıyla bir Ulu<br />

Cami bize beş altı ay konuşabilir.<br />

Bırakın Ulu Cami’yi,<br />

tekkeyi, medreseyi, bir<br />

mezar taşı bile çok<br />

şey ifade eder. Ama<br />

TOKİ rezaleti de, köyden<br />

kente göç sonrası<br />

sanayi ile kirletilen,<br />

mahvedilen Bursa ovası<br />

da bu şehirde. Nilüfer<br />

Deresi’nin Uludağ’dan çıktıktan<br />

sonraki rengine, bir de sanayi<br />

bölgesini geçtikten sonraki rengine bakınız.<br />

Bu gözle izlerseniz kötü bir yerdeyiz<br />

ve kötü bir noktaya doğru gidiyoruz.<br />

Sanayileşme doğayı ve insanı yok ediyor.<br />

Tabiatı ve insanı kirletiyor. Bu, işin turası.<br />

Yazısı da, bu tarihi dokuyu teneffüs etmek<br />

isteyenler için birtakım menfezler hâlâ<br />

mevcut.<br />

Bursa’ya özel anlamlar<br />

yükleyebilir miyiz sizce<br />

Yükleyebiliriz tabi. Bir şehri seven insan<br />

ona birtakım roller verecektir, bu kaçınılmaz<br />

bir şey. İnsanın yaşadığı şehri sevmesi<br />

bir şuur halidir. Ama o hale yükselmesi<br />

lazım. Bir kere o şehre kulak vereceksiniz,<br />

onunla konuşacaksınız. O şehre âşık olacaksınız<br />

ki bu başka bir âlemdir. Şehre<br />

âşık olduğunuzda onu korumaya, kollamaya<br />

çalışıyorsunuz. Biri kötü gözle bakıp<br />

Osmanlı döneminde Bursa<br />

Kasım - Aralık 2013 79


SÖYLEŞİ<br />

Bursa 2012<br />

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı<br />

çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz<br />

Tarihi şehirlerde yöneticilik yapmak zordur.<br />

Belediyeler de TOKİ gökdelenleri ile<br />

gecekondu arasında savrulan insanlar<br />

gibi aslında. Ama tüm olumsuzluklara<br />

rağmen Osmangazi Belediyesi de dâhil<br />

güzel işler, onarımlar yapıyor. Tipik bir<br />

müteahhit kafasıyla yapılan çalışmalar<br />

da var. Lakin bu binaların ayağa kalkması<br />

müspet bir iştir. Ördekli Hamamı, Gökdere<br />

Medresesi, Seyyid Usul Dergâhı, Bali<br />

Bey Hanı, Haraççıoğlu Medresesi gibi<br />

yerlerin hayatın içine yeniden kazandırılması<br />

önemli işler. Ama çağın putu ‘rant’<br />

hazretleri her şeyin belirleyicisi oluyor.<br />

yanlış bir iş yaptı mı canınız yanıyor. Bu<br />

hali müşahhaslaştırırsak Bursa’ya âşık bir<br />

insan var: Safiyyüddin Erhan. O, bu şehre<br />

yanlış bir çivi çakılmasından bile büyük<br />

bir ıstırap duyuyor. Dikilen yanlış binalar<br />

nedeniyle son derece üzgün ve kırgın. Ama<br />

derviş edebi olduğu için fazla yüksek sesle<br />

dile getirmiyor bu halini. Elinden geldiği<br />

kadar kendi kozasını örüyor.<br />

Şehrin içine bırakırsak kendimizi,<br />

sizi en çok etkileyen yerler neresidir<br />

Bursa’da<br />

Selâtin camilerinin hepsi… Hüdavendigar,<br />

Muradiye, Ulu Cami, Yeşil, Yıldırım Cami…<br />

15'inci yüzyılda yapılmış küçücük bir mescit<br />

de insanın içini ışıkla doldurabilir. Bilen<br />

insanların rehberliğinde tarihi dokuyu görmek,<br />

duymak ve koklamak hayatımızın en<br />

önemli işlerinden biri olabilir. Evet, tarihi<br />

özelliği olan yerler beni daha çok etkiliyor,<br />

dinlendiriyor. Camilerden sonra uğradığım<br />

ikinci mekân ise Emir Han’dır. Ulu Cami<br />

minarelerinin gölgesinde dostlarla oturmak<br />

huzur veriyor bendenize.<br />

Şehir üzerine yaptığımız okumalar<br />

bize ne kazandırır peki<br />

‘Şerefül mekân bil mekin’ diye bir Arapça<br />

deyiş var. Yani bir mekânın şerefi orada<br />

bulunanlardan kaynaklanır. Dolayısıyla bir<br />

şehri güzel yapan o güzel insanları tanımak,<br />

o insanların yaptıkları güzel işlere,<br />

yazdıkları güzel eserlere bakmak bizim içimize<br />

de ışık olarak aks edebilir. O şehirde<br />

yaşayan insanların güzellikleriyle biz de<br />

o şehri sevmeye başlarız. Bursa’nın bu<br />

tarz bir özelliği var. Onların mezarlarını<br />

ziyaret etmek, güzelliklerini tekrar gönlümüze<br />

taşır ve huzur duyarız.<br />

Bursa yoğun göç alan bir şehir.<br />

Bu durum gelecek zamanda şehre<br />

bir artı değer kazandırır mı, yoksa<br />

sorun mu olur<br />

Milyonlarla ifade edilen yoğun göç sorun<br />

olur, oluyor da… Bu sadece Bursa’nın<br />

değil, Türkiye’nin son 50 yılını kapsayan<br />

büyük bir problem. Köyden kente göç<br />

denen afet, şehirlerimizi ve insanlarımızı<br />

‘duman’ ediyor. Anormal derecede<br />

göç olunca gecekondu kentleri meydana<br />

geliyor. Ve bu hal arasında sağa sola<br />

savrulan bir toplum oluşuyor. Bu yükün<br />

altından ne Bursa ne İstanbul ne İzmir<br />

ne de Ankara kalkabilmiştir. Dolayısıyla<br />

insanlar ev-iş arası mekik dokuyor. Diğer<br />

bütün ciddi işler ikinci planda kalıyor.<br />

İsmail Hami Danişmend, Bursalıların<br />

Bursacılığından bahseder. Bu hal,<br />

bugün de var mı sizce<br />

Bursa için çırpınan gayret gösteren birçok<br />

insan var. Bu insanların birkısmı da<br />

Bursa doğumlu değil bendeniz gibi. Ama<br />

bu şehir için çalışan, çabalayan hafızayı<br />

diri tutmak için mücadele veren insanlar<br />

mevcut. Dolayısıyla ucuz bir Bursacılık<br />

değil bu, yaptığımız çalışmalarla Bursa’yı<br />

vurguluyor ve anlatıyoruz. Bursa kadar<br />

Buhara ve Bosna’yı, Konya kadar Kaşgar<br />

ve Kazan’ı, Merv kadar Manisa ve<br />

Marakeş’i de seviyoruz.<br />

Bugün birçok Bursa söz konusu…<br />

Hangi Bursa size daha yakın<br />

Şehrin fotoğrafına baktığımızda birçok<br />

yer görürüz. Bendenizin Bursa’sı ruhumu<br />

dinlendiren gayet tabi tarihin yoğun<br />

olarak hissedildiği mekânlardır ve piyade<br />

olarak Uludağ gezileri, sonra bembeyaz<br />

kar, sonrasında masmavi deniz…<br />

Hocam son olarak şunu sorayım:<br />

Bursa üzerine bir vasiyetiniz var mı<br />

Estağfurullah… O büyüklerin işidir. Biz<br />

sadece bu şehrin değerlerini ortaya çıkarmaya,<br />

okumaya, anlamaya, anlatmaya<br />

çalışıyoruz. Yaşı bendenizden küçük olanlara<br />

hatırlatmak istediğim konu şudur: Tarihî<br />

mekânlar ve şehirleri ziyaret etmek, onlar<br />

üzerinde araştırma yapmak, derin derin<br />

düşünmek, ders ve ibret almak Kur’an-ı<br />

Kerim’in tavsiyelerindendir.<br />

80<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 81


MAKALE<br />

Abdullah Atalar<br />

Abdullah Atalar Bilkent Üniversitesi Rektörü<br />

Araştırma Üniversitelerinin<br />

Temel Özellikleri<br />

Bir araştırma üniversitesinde bulunması gereken özellikler ve üniversite yönetimi tarafından<br />

uygulanması gereken politikalar tartışılmıştır. Bu politikalar arasında özellikle üniversitenin atama ve<br />

yükseltme sisteminin önemi büyüktür. Bunun yanında üniversite içinde ve dışındaki rekabetin önemi,<br />

hocaların araştırma performansının ölçülmesi, değerlendirılmesi ve ödüllendirilmesi konusundaki<br />

yöntemler, hocaların ders yüklerinin araştırma performansına bağlı olarak ayarlanması, üniversite<br />

dışı faaliyetlerin etkileri, dış veya iç destekli projelerin araştırmalara katkısı, yüksek lisans ve doktora<br />

öğrencilerinin hocalara dağılımı, kütüphanenin araştırmalara katkısı gibi konular dünyanın ileri gelen<br />

araştırma üniversitelerinin temel özellikleri arasındadır. Türkiye’deki üniversitelerdeki uygulamalarla<br />

bir karşılaştırma yapılmıştır.<br />

Dünyada 125 tanesi Amerika<br />

Birleşik Devletlerinde olmak<br />

üzere yaklaşık 200 tane<br />

araştırma üniversitesi olduğu<br />

düşünülmektedir. Bibliyografik araştırmalara<br />

(van Raan 2004) göre en etkin araştırmaların<br />

çoğu bu üniversitelerde yapılmakta, bu<br />

üniversitelerden çıkan araştırma makaleleri<br />

yüksek prestijli dergilerde yayınlanmakta,<br />

bu makaleler en çok atıfları almakta ve<br />

araştırma desteğinin en önemli kısmını bu<br />

üniversiteler almaktadır. Yapılan araştırmalar<br />

sonucunda insanlığın hayat kalitesini<br />

yükselten birçok buluş yapılmakta, bu<br />

buluşlar sonucunda da yeni şirketler ve<br />

bazen yeni işkolları doğmaktadır. Araştırma<br />

üniversitelerinin bulunduğu ülkeye ekonomik<br />

anlamda büyük katkıları olmaktadır. Amerika<br />

Birleşik Devletler'inde yüksek teknoloji<br />

şirketlerinin yoğun olduğu bölgelerin en<br />

üst düzeydeki araştırma üniversitelerinin<br />

hemen yanında olması herhalde bir tesadüf<br />

değildir. Bu üniversitelerin dışında kalan çok<br />

sayıda üniversitede de araştırma yapılmakta<br />

ise de araştırma performansları açısından<br />

aralarında bir kuantum fark bulunmaktadır.<br />

Araştırma üniversitesi sayısının 200 civarında<br />

bir sayı ile sınırlı olmasının sebeplerinden<br />

biri olarak dünya üzerinde “ancak 200 kadar<br />

araştırma üniversitesini besleyecek kadar<br />

insan kaynağı bulunduğu” söylenmektedir<br />

(van Raan 2010). En üstteki üniversitelerin<br />

araştırma performansları sadece birkaç dar<br />

alanda değil, birçok alanda yüksektir. Bunun<br />

sebebi olarak da bu üniversitelerin prestijinin<br />

oluşturduğu çekim kuvvetinin bütün<br />

diğer alanlardaki iyi araştırıcıları kendisine<br />

toplamasından dolayı olduğu düşünülebilir.<br />

2011 yılı itibarı ile Türkiye’deki üniversite sayısı<br />

100'ün üstündeki rakamlarla ifade edilmektedir.<br />

Ancak bu üniversitelerin pek azına<br />

araştırma üniversitesi denilebilir. Çeşitli<br />

kurumlarca yapılan üniversite sıralamalarına<br />

(Times Higher Education, 2010; Shanghai<br />

Jiaotong University) Türkiye’den ancak<br />

birkaç üniversite girebilmektedir. Bu bildiride<br />

önce araştırma üniversitelerinin özelliklerinden<br />

bahsedilecek, araştırma üniversitesi<br />

olabilmek için yapılması gerekenler üzerinde<br />

durulacaktır. Dünyadaki araştırma üniversitelerinin<br />

çoğu Kuzey Amerika’da (Fulton,<br />

1974) olduğundan bu bölgedeki üniversitelerin<br />

özellikleri ve politikaları anlatılacaktır.<br />

Daha sonra, Türkiye üniversitelerindeki<br />

politikalarla bir karşılaştırma yapılacaktır.<br />

ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİN<br />

ÖZELLİKLERİ<br />

Bir araştırma üniversitesinin temel özellikleri<br />

aşağıdaki gibi sıralanabilir:<br />

• Seçkin öğretim üyeleri: Araştırma<br />

üniversitelerinin en önemli özelliği çok<br />

seçkin öğretim üyelerine sahip olmalarıdır.<br />

Bu üniversitelerdeki öğretim<br />

üyelerinin büyük çoğunluğunun araştırma<br />

yaptıkları, doktora tezleri yönettikleri,<br />

araştırma sonuçlarını en saygın bilimsel<br />

dergilerde bilim dünyasına duyurdukları<br />

görülür. Hocaların çoğu alanlarında<br />

tanınmış ve saygın kişilerdir ve dünyanın<br />

değişik ülkelerinin vatandaşlarıdır. Pasaportlarına<br />

bakılmaksızın en üst düzeyde<br />

akademik ve idari görevler alabilirler.<br />

Doktora derecelerini dünyanın önde<br />

gelen ve değişik üniversitelerden almışlardır<br />

ve/veya o üniversiteye gelmeden<br />

önce başka üniversite veya araştırma<br />

kurumlarında üstün başarılarını dünyaya<br />

kabul ettirmişlerdir. En önde gelen bazı<br />

üniversitelerde Nobel almış hocaların<br />

aynı zamanda çok iyi birer hoca oldukları<br />

ve hatta birinci sınıflara giriş dersi verdiği<br />

bilinmektedir. Öte yandan, iyi birer<br />

araştırıcı olan bu hocaların hepsinin iyi<br />

bir öğretmen oldukları iddia edilemez.<br />

Bazı hocalar tarafından derslere girmek,<br />

araştırma zamanından çalınan bir zaman<br />

olarak görüldüğünden derslere yeteri<br />

kadar zaman ayırmadıkları bilinmektedir.<br />

Çok önde gelen araştırma üniversitelerinde<br />

derslerin doktora öğrencileri tarafından<br />

verildiği de görülebilir.<br />

• Yıldız araştırmacı öğretim üyeleri:<br />

Önde gelen araştırma üniversitelerinde<br />

hemen her bölümde bir veya birkaç<br />

yıldız araştırmacı öğretim üyesi bulunur.<br />

Bunların arasında Bilimsel Akademileri<br />

üyeliklerine seçilmiş, Nobel veya benzeri<br />

yüksek prestijli ödüller kazanmış olanları<br />

82<br />

Mimar ve Mühendis


vardır. Bu öğretim üyeleri bölümlerinin<br />

araştırma çıktılarının önemli bir kısmını<br />

kendileri yapar. Yayınlarını A tipi bilimsel<br />

dergilerin en iyilerinde yaparlar 1 ve<br />

birçok yayınları yüksek sayıda atıf alır.<br />

h-faktörleri 2 (Hirsch, 2005) alanına bağlı<br />

olmak kaydıyla 40-50 veya bunun epeyce<br />

üstündedir. Çok sayıda (20-30) doktora<br />

öğrencileri ve post-doc araştırıcıları bulunur.<br />

Milyon dolarlarla ölçülen dış destekli<br />

(Serow, 2000) fonlara sahiptirler.<br />

• Düşük ders yükleri: Araştırma üniversitelerinde<br />

hocalar zamanlarının çoğunu<br />

kendi araştırmalarına ayırabilmek için<br />

az sayıda ders verir. Çok önde gelen<br />

üniversitelerde araştırma yapan hocalar<br />

yılda 2 veya 3 ders verirler 3 . Araştırma<br />

yapmayan hocalar ise daha çok sayıda<br />

dersten sorumlu tutulur.<br />

• Seçkin lisansüstü öğrenciler: Araştırma<br />

üniversitelerinde doktora öğrencilerinin<br />

çoğu kendi lisans programlarından<br />

gelen öğrenciler değil, dünyanın dört bir<br />

yanından seçilerek gelmiş öğrencilerden<br />

oluşur. Bu öğrenciler çok rekabetçi bir<br />

ortamda seçilir ve çoğuna üniversitenin<br />

kendi kaynaklarıyla veya dış destekli<br />

projelerden sağlanan kaynaklarla burslar<br />

verilir. Kendi mezunlarından doktora<br />

programına kabul edilenlerin en çok<br />

yüzde10 civarında olduğu görülebilir.<br />

• Yeterli parasal kaynak: Dünyanın<br />

en önde gelen araştırma üniversitelerini<br />

incelediğimizde bunların milyar<br />

dolarlarla ölçülen araştırma fonlarına<br />

sahip olduklarını görürüz. Bu fonların<br />

birkısmı üniversitelerin kurulduklarında<br />

kendilerine kurucuları tarafından verilen<br />

“vakfiye” 4 den gelse de bütçelerinin<br />

önemli birkısmının araştırma desteği<br />

olarak devletin araştırmalara fon sağlayan<br />

5 kuruluşlarından geldiğini görülür.<br />

Üniversitenin kaynaklarından bir kısmı da<br />

Üniversitenin ürettiği patentlerin lisans<br />

ücretlerinden olabilir.<br />

• Zengin kütüphane: Araştırma üniversitelerinin<br />

zengin bir kolleksiyona sahip<br />

kütüphaneleri bulunur. Bu kütüphanelerdeki<br />

milyonlarca basılı veya sayısal<br />

dökümana sadece o üniversitenin değil<br />

başka kurumların araştırıcılarına da<br />

kolayca erişim sağlanır.<br />

• Geniş fiziksel olanaklar: Dünyadaki<br />

önde gelen araştırma üniversitelerinin<br />

çok güzel mimariye sahip binalarla donatılmış<br />

güzel kampuslara sahip oldukları<br />

görülebilir. İyi öğrencileri kendilerine<br />

Üniversitelerdeki öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunun araştırma<br />

yaptıkları, doktora tezleri yönettikleri, araştırma sonuçlarını en saygın<br />

bilimsel dergilerde bilim dünyasına duyurdukları görülür. Hocaların çoğu<br />

alanlarında tanınmış ve saygın kişilerdir ve dünyanın değişik ülkelerinin<br />

vatandaşlarıdır.<br />

çekebilmek için bu üniversitelerde en<br />

son teknolojiye sahip binalar ve sınıflar,<br />

öğrenciler için geniş spor olanakları, modern<br />

yurtlar ve zengin sosyal mekanlar<br />

bulunmaktadır. Bazı araştırma üniversiteleri<br />

büyük şehirlerde veya büyük şehirlere<br />

yakın yerlerde olsa da çoğu metropollerden<br />

uzak ve bazen tamamen izole 6<br />

yerlerde bulunabilmektedir.<br />

ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİNDEKİ<br />

POLİTİKALAR<br />

Araştırma üniversitelerinin bulundukları yere<br />

gelmelerini ve hatta daha da yükselmelerine<br />

sebep olan üniversite politikaları aşağıda<br />

tartışılmıştır. Bu politikalardan bazıları<br />

üniversitenin can damarıdır ve idarecileri<br />

tarafından titizlikle sürdürülür.<br />

• Öğretim Üyelerini İşe Alma Yöntemi:<br />

Araştırma üniversitelerinin en hassas<br />

oldukları konulardan biri hangi öğretim<br />

üyelerine iş teklif ettikleridir. Bir kadro<br />

açıldığında konunun önde gelen dergilerinde<br />

iş ilanları verilir. Aile içi evlilik 7<br />

olmasın diye üniversitenin kendi doktora<br />

mezunları çoğu zaman öğretim üyesi<br />

adayı olarak kabul edilmez. Adayların o<br />

ülkenin vatandaşı olup olmadığına hiç<br />

bakılmaz. Adaylar detaylı özgeçmişlerinin<br />

yanında, önemli yayınlarının kopyelerini<br />

ve en az 5 tane referans mektubu sunar.<br />

Üniversitenin ilgili komitesi, yapılan<br />

onlarca ve bazan yüzlerce başvuru dosyalarını<br />

inceleyip referens mektuplarını<br />

okur ve sonunda bir kısa liste yapar. Kısa<br />

listeye giren adaylar üniversiteye davet<br />

edilerek yaptığı araştırmalar üzerine bir<br />

seminer vermesi istenir. Bu seminerlere<br />

ilgili bölümün bütün öğretim üyeleri adayın<br />

konusuna çok yakın olmasalar bile<br />

katılırlar. Bu seminere bölümün öğretim<br />

üyelerinin yanında fakülte dekanı ve hatta<br />

bazen üniversitenin provostu 8 da katılır.<br />

Adayın sunuşunun ardından kendisine<br />

sorular yöneltilir ve bunun sonucunda<br />

hem yaptığı araştırmalar hem de adayın<br />

öğretme performansı konusunda bir<br />

fikir sahibi olunur. Ayrıca, aday bölümün<br />

kendi konularıyla ilgili 3-4 hocasıyla birer<br />

saatlik mülakatlar yapar. Aynı hocalar tarafından<br />

bir yemeğe götürülerek adayın<br />

değişik sosyal ortamlardaki davranışları<br />

izlenir. Kısa listedeki bütün adaylar bu<br />

şekildeki mülakatlarını tamamladıktan<br />

sonra bölüm başkanı ve ilgili bölüm<br />

komitesi adayları tercih sırasına göre<br />

sıralayarak dekana ve/veya provosta<br />

yollar. Adaylar Dekan tarafından uygun<br />

bulunursa, adaylara listenin en üstünden<br />

başlayarak belli bir süre için iş teklifinde<br />

bulunulur. İş tekliflerinde maaş 9<br />

miktarının yanında, adaya verilebilecek<br />

Kasım - Aralık 2013 83


MAKALE<br />

Abdullah Atalar<br />

Asistan profesörler tenürlerini alabilmek için çok çalışmak ve kendilerini<br />

araştırma alanında ispat etmek zorundadırlar. İşe başladıktan 4 ila<br />

6 yıl sonra sıkı bir değerlendirmeye tabi tutulurlar. Bu değerlendirme<br />

fakültenin veya üniversitenin terfi-tayin komitesi11 tarafından yapılır. Bu<br />

değerlendirme sonucunda ya tenürlerine karar verilir ve asosiye profesörlük<br />

kadrosuna yükseltilir<br />

araştırma olanakları sıralanır. Vermesi<br />

beklenen yıllık ders yükü belirtilir. Tenür 10<br />

alma yolunda kabul edilen bir asistan<br />

profesöre kendisinden neler beklendiği<br />

ve ne kadar zaman sonra bu değerlendirmenin<br />

yapılacağı bildirilir.<br />

• Genç Öğretim üyelerini değerlendirme<br />

sistemi: Asistan profesörler<br />

tenürlerini alabilmek için çok çalışmak<br />

ve kendilerini araştırma alanında ispat<br />

etmek zorundadı. İşe başladıktan 4 ila 6<br />

yıl sonra sıkı bir değerlendirmeye tabi<br />

tutulurlar. Bu değerlendirme fakültenin<br />

veya üniversitenin terfi-tayin komitesi 11<br />

tarafından yapılır. Bu değerlendirme<br />

sonucunda ya tenürlerine karar verilir ve<br />

asosiye profesörlük kadrosuna yükseltilir,<br />

ya kontratları bir veya iki yıl<br />

daha uzatılıp ikinci bir değerlendirmeye<br />

bırakılır ya da kontratının uzatılmamasına<br />

karar verilir. En rekabetçi araştırma<br />

üniversitelerinde kontratın uzatılmayıp<br />

tenürün verilmemesi çok büyük oranlarda<br />

olabilir.<br />

• Terfi Tayin Komitesi: Bu komite bir<br />

araştırma üniversitesinin en kritik işi<br />

olan tenür kararlarını veren komitedir.<br />

Komite fakülte veya üniversitenin ileri<br />

gelen tecrübeli öğretim üyelerinden oluşur.<br />

Komitenin önüne tenür kararı için<br />

gelen bir aday çok detaylı bir değerlendirmeye<br />

tabi tutulur (Boardman, 2007).<br />

Adayın detaylı bir özgeçmişinin yanında<br />

seçilmiş makaleleri ve makalelerine<br />

başkaları tarafından yapılan atıflar gibi<br />

bibloyometrik bilgiler komite üyelerinin<br />

bilgisine sunulur. Bölümler ve konular<br />

arasında önemli istatistiki farklar olduğundan<br />

bibliyometrik bilgilerin karşılaştırmalı<br />

olarak verilmesi gerekmektedir.<br />

Adayın bölümünün hocalarından oluşan<br />

bir komite ile adayın bölüm başkanının<br />

aday için yazdığı rapor 12 da terfi-tayin<br />

komitesine sunulur. Komitenin kararlarına<br />

en çok etki eden unsur ise aday için<br />

başka üniversitelerden veya araştırma<br />

kurumlarında adayın konusunda çalışan<br />

saygın bilim adamlarının aday hakkında<br />

yazdıkları gizli referans mektuplarıdır.<br />

Bu mektupların sayısı 10’dan fazla<br />

olabilir ve kimden referens isteneceği<br />

adayın bölüm başkanı ve/veya dekanı<br />

tarafından belirlenir. Bu mektuplarda<br />

bazı spesifik sorular sorularak onlara<br />

cevap verilmesi rica edilir. Örnek olarak<br />

şu sorular sorulabilir:<br />

Adayın bilime spesifik olarak katkısı<br />

nedir<br />

Adayın konusunda çalışan ve adayla<br />

benzer yaştakiler arasında dünyada<br />

bir sıralama yapılsa adayın sıralaması<br />

ne olur<br />

Bu aday sizin bölüme başvursaydı,<br />

bölümünüze alır mıydınız<br />

Referans yazan kişilerin adayın kendi doktora<br />

hocası veya arkadaşları olmamasına<br />

dikkat edilir. Referans mektubu için her ne<br />

kadar adaya yakın olmayan kişiler seçilse<br />

de adayın alanındaki kişiler seçildiğinden,<br />

bu mektubu yazan kişiler mektupların gizli<br />

tutulacağı belirtilse bile fikirlerini açıkca<br />

yazmaktan çekinebilirler. Bu bakımdan, bu<br />

referans mektuplarında ne yazıldığından<br />

ziyade, ne yazılmadığına bakılır ve mektuplarda<br />

satırların araları okunur. Her ne<br />

kadar referans mektubu “adayın yükseltilmesini<br />

destekliyorum” diye bitse de eğer<br />

yukarda örnek olarak verilen sorulara hiç<br />

cevap verilmediyse veya cevaplar kısaca<br />

geçiştirildiyse, bu kişinin mektubu negatif<br />

bir mektup olarak algılanmalıdır. Komite<br />

adayın araştırma performansının yanında<br />

ders verme performansına da bakar. Bu<br />

değerlendirme için adayın dersini alan<br />

öğrenciler arasında yapılan anketler ve<br />

hocanın ürettiği ders materyali kullanılabilir.<br />

Uygulamalı alanlarda adayın dış destekli<br />

proje almadaki başarısı da komite kararını<br />

etkiler.<br />

Bu komitenin karar verirken çok dikkatli<br />

ve seçici olmasını gerektiren sebeplerden<br />

biri de tenür sisteminin kendisidir. Komite<br />

üyeleri karar verirken kendi kendilerine şu<br />

soruyu sorar: “Bu kişiyle meslek hayatımın<br />

sonuna kadar aynı üniversitede çalışmaya<br />

razı mıyım” En üstteki araştırma üniversitelerinde<br />

tenür sürecinin çok acımasız<br />

olduğu bilinmektedir.<br />

84<br />

Mimar ve Mühendis


• Öğretim üyelerini değerlendirme<br />

sistemi: Araştırma üniversitelerinde<br />

öğretim üyelerinin tenür alana kadar<br />

çok iyi çalıştıkları iyi bilinen bir gerçektir.<br />

Öğretim üyelerinin tenür sonrasında<br />

rehavete kapılmamaları için birçok<br />

üniversitede hocalar tenür sonrasında<br />

da bölümleri veya fakülteleri tarafından<br />

değerlendirilmekte ve çeşitli merit ve<br />

ödül sistemleri ile araştırma konusundaki<br />

motivasyonlarını kaybetmemeleri sağlanmaktadır<br />

(Hardre, 2009). Bu değerlendirme<br />

sırasında hocaların araştırma<br />

performanslarının yanında, ders verme<br />

performansları, bölüm ve fakülte içindeki<br />

komitelerdeki çalışmaları ve dış destekli<br />

proje bulmaktaki başarıları değerlendirilir.<br />

Bu değerlendirme genellikle bölüm<br />

başkanı veya fakülte dekanı tarafından<br />

yıllık olarak yapılır. Yıllık maaş artışları bu<br />

değerlendirme sonucunda belirlenebilir.<br />

Bu değerlendirme sonucunda araştırma<br />

performansları yeterli görülmeyen<br />

tenürlü hocalar önce uyarılır, daha sonra<br />

da ders yükleri artırılarak bir denge<br />

sağlanır. Üniversiteler arasındaki rekabet,<br />

özellikle yıldız öğretim üyelerinin başka<br />

üniversiteler tarafından sanki bir futbolcu<br />

gibi transfer edilmesi olgusunu getirebilmektedir.<br />

Yıldız öğretim üyelerine sahip<br />

üniversiteler ise bu hocalarını başka<br />

üniversitelere kaptırmamak için gerekli<br />

tedbirleri almak durumunda kalır. Bu<br />

tedbirlerin en başında yıldız hocaların<br />

maaşlarının diğerlerine göre önemli<br />

derecede farklı olması gelebilir. 13 Yıldız<br />

öğretim üyelerinden bazıları, aldıkları<br />

dış fonlarla “dersleri satın alarak” ders<br />

vermezler ve zamanlarının hemen hepsini<br />

araştırmaya ve yeni fonlar bulmaya harcar.<br />

Bazı yıldız hocaların yaptığı kaprisler<br />

ve şımarıklıklar diğer hocalar arasında<br />

huzursuzluğa ve kıskançlığa sebep olsa<br />

da genelde üniversite yönetimleri bu<br />

hocaların kaprislerini tolere eder.<br />

• Dış destekli projelere özendirme: İleri<br />

araştırma üniversitelerinde hocaların<br />

araştırmaları için gerekli kaynakları<br />

üniversitenin bol miktarda kendi kaynağı<br />

olsa bile araştırma fonlarını dış kaynaklardan<br />

bulması özendirilir. Bu şekilde<br />

yapıldığında hocalar dış kaynakları temin<br />

edebilmek için diğer üniversitelerdeki<br />

meslektaşları ile bir rekabet içine girer.<br />

Kaynak alabilmek zorlu bir süreç olduğundan<br />

rekabet performansın artmasına<br />

sebep olur. Ek olarak da üniversite<br />

Son yıllarda büyük bir ivme<br />

kazanan Türkiye’deki Yüksek<br />

Öğretim Kurumları araştırma<br />

performanslarını artırmışlar,<br />

endeksli dergilerde yayınlanan<br />

makale sayısı bakımından dünyada<br />

42. sıradan 17. sıraya kadar<br />

yükselmişlerdir. Bu artışta, akademik<br />

yükselmelerde uluslararası bilimsel<br />

dergilerde yayın yapma şartı<br />

aranması, TUBİTAK’ın araştırma<br />

projeleri desteğini rekabetçi bir<br />

ortamda yaparak yüksek oranda<br />

artırması, Üniversiteler arasında<br />

yayın konusunda bir rekabetin<br />

ortaya çıkması, Üniversitelerin<br />

ve TÜBİTAK’ın yayın yapan<br />

araştırıcılara ödüllendirme sistemi<br />

uygulaması gibi faktörlerin payı<br />

bulunmaktadır.<br />

yöneticileri de sürecin sonucunu izleyerek<br />

kendi hocaları hakkında bir performans<br />

ölçütü elde etmiş olurlar.<br />

• Akademik yöneticilerin atama sistemi:<br />

Araştırma üniversitelerinde rektör<br />

mütevelli heyet tarafından belirsiz bir<br />

süre için üniversite içinden veya dışından<br />

atanır. Bunun için mütevelli heyet üyeleri<br />

ve bazı ileri gelen profesörlerden oluşan<br />

bir arama komitesi kurulur. Arama sonucunda<br />

kısa listeye alınan rektör adayları<br />

mütevelli heyete sunulur. Üniversite<br />

öğretim üyelerinin oyları ile seçilmeyen<br />

bu kişiler dekanları atayarak üniversitenin<br />

performansını ileri götürebilmek<br />

için icabında hocalar arasında popüler<br />

olmayan kararlar alabilir.<br />

• Yayın dili İngilizce: Araştırma üniversitelerinin<br />

hemen hepsinde hangi ülkede<br />

bulunurlarsa bulunsunlar yayın dili İngilizcedir.<br />

Özellikle internetin yaygınlaşması<br />

ile birlikte İngilizce bilim dili (Ammon<br />

2001) haline gelmiş bulunmaktadır.<br />

Bugün yayınlanan bilimsel makalelerin<br />

çok büyük bir çoğunluğu İngilizce dilindedir.<br />

Bu durum İngilizceyi aynı zamanda<br />

dünyada en baskın dil haline getirmiştir<br />

(Crystal<br />

2003). 20'nci yüzyılın başlarında bilimin en<br />

çok yapıldığı dil olan Almanca bu<br />

özelliğini artık yitirmiş bulunmaktadır (Ammon<br />

1998). Almanya’daki birçok<br />

üniversite yüksek lisans ve doktora programlarını<br />

İngilizce olarak sürdürmektedir.<br />

Anadili İngilizce olan ülkeler doğal olarak<br />

avantajlı duruma geçmişlerdir. 2010 yılı<br />

Times Higher Education tarafından yapılan<br />

üniversiteler sıralamasında ilk 100<br />

üniversitenin 80’i anadili İngilizce olan ülkelerdedir.<br />

Yüzyılın başında Almanca,<br />

Fransızca ve İtalyanca dillerinde yayınlar<br />

yapan “Naunyn-Schmiedebergs Archives für<br />

Pharmacologie und Experimentelle Pathologie”,<br />

“Pflüger's Archiv für die gesamte Physiologie<br />

des Menschen und der Tiere”, “Archives<br />

Internationales de Pharmacodynamié et<br />

de Thérapie” gibi bazı saygın bilim dergileri<br />

1960’lı yılların başından itibaren sadece<br />

İngilizce dilinde yayınlar kabul etmeye<br />

başlamışlar ve hatta bir süre sonra dergiler<br />

isimlerini de İngilizceye değiştirmişlerdir.<br />

Adı halen Almanca olan “Zeitschrift für<br />

Naturforschung” gibi bilimsel dergilerin bile<br />

yayın dili artık tamamen İngilizce olmuştur.<br />

Bibliometri konusunda araştırma yapanlar<br />

tarafından ortaya çıkarıldığı gibi, İngilizce<br />

dışında bir dilde yayın yapanların araştırmaları<br />

geniş bir okuyucu kitlesi bulamadığı<br />

için hak ettiği sayıda atıf alamamakta ve<br />

dezavantajlı duruma düşmektedir. İngilizce<br />

dışındaki bir dilde, örneğin, Almanca yayınlanan<br />

benzer dergilerin etki faktörü yaklaşık<br />

10 misli kadar daha düşük çıkabilmektedir<br />

(Grupp, 2001).<br />

• Patent politikası: Üniversite hocalarınca<br />

üretilen yeni fikirler üniversitenin ilgili<br />

birimince değerlendirilerek patent alma<br />

yoluna gidilebilir. Bu durumda üniversite<br />

patent başvurusu için gerekli avukatlık<br />

ücretlerini öder ve başvuru ücretlerini<br />

karşılar. Patentler alındıktan sonra da bu<br />

patentlerin endüstride tanıtımı ve pazarlamasını<br />

yaparak lisanlama işlemlerini<br />

yürütür. Bir patent için lisans ücreti tahsil<br />

edildiğinde elde edilen fonun 1/3'ü fikri<br />

üreten araştırıcılara, 1/3'ü ilgili bölüme,<br />

geri kalan 1/3'ü de yapılan masrafları<br />

karşılayabilmek için üniversiteye kalır.<br />

Bazı araştırma üniversitelerinde patent<br />

lisanslarından elde edilen gelir, üniversite<br />

gelirlerinin kayda değer birkısmını<br />

oluşturabilir.<br />

TÜRK ÜNİVERSİTELERİ<br />

İLE KARŞILAŞTIRMA<br />

Son yıllarda büyük bir ivme kazanan Türkiye’deki<br />

yüksek öğretim kurumları araştırma<br />

performanslarını artırmışlar, endeksli dergilerde<br />

yayınlanan makale sayısı bakımından<br />

Kasım - Aralık 2013 85


MAKALE<br />

Abdullah Atalar<br />

dünyada 42'nci sıradan 17'nci sıraya kadar<br />

yükselmişlerdir. Bu artışta, akademik yükselmelerde<br />

uluslararası bilimsel dergilerde<br />

yayın yapma şartı aranması, TUBİTAK’ın<br />

araştırma projeleri desteğini rekabetçi bir<br />

ortamda yaparak yüksek oranda artırması,<br />

üniversiteler arasında yayın konusunda bir<br />

rekabetin ortaya çıkması, üniversitelerin<br />

ve TÜBİTAK’ın yayın yapan araştırıcılara<br />

ödüllendirme sistemi uygulaması gibi faktörlerin<br />

payı bulunmaktadır. Ancak, Türkiye<br />

çıkışlı araştırmalar, makale başına atıf<br />

sayısı bakımından son yıllarda bir ilerleme<br />

içindeyse de hala dünya ortalamasının<br />

yaklaşık yarısı kadardır (Adams, 2011).<br />

Üniversitelerimizin çoğunda hoca değerlendirmelerinde<br />

sadece yayın sayısına bakılmakta<br />

ve sayının artması özendirilmekte,<br />

bu da araştırıcıların yayınlarını fazla titiz<br />

davranmayan ve hemen kabul edip basan<br />

C tipi bilimsel dergilere yönlendirmektedir.<br />

Bu dergilerde yayınlanan makaleler fazla<br />

okunmamakta ve dolayısı ile fazla atıf da<br />

almamaktadır. Fiziksel olanaklar açısından<br />

karşılaştırıldığında birçok Türk üniversitesinin<br />

yeterli altyapıya sahip olduğu görülür.<br />

Ancak, insan kaynakları açısından epey<br />

sıkıntı bulunmaktadır.<br />

Birçok Türk üniversitesindeki akademik<br />

politikalar araştırma üniversitelerindeki<br />

politikalarla karşılaştırıldığında aşağıdaki<br />

konularda hatalı davranıldığı sonuçlarına<br />

varabiliriz:<br />

• Doçentliğe yükseltme sisteminde<br />

üniversitelerarası kurulun belirlediği<br />

minimum kriterlerle yetinmek ve fazla<br />

seçici davranmamak.<br />

• İdari mahkemelerin 5 kişilik jürilerin<br />

verdiği olumsuz kararları tek bir<br />

bilirkişinin raporuna dayanarak tersine<br />

çevirmesi.<br />

• Doçentlik ürilerinde gizliliğin olmaması.Raporların<br />

kimin yazdığının gizlenememesi.<br />

• Yükseltmelerde sadece yurtiçindeki<br />

referans mektupları ile yetinmek. Zaten<br />

kısıtlı sayıda olan araştırıcılar birbirlerini<br />

çok iyi tanımakta, ya çok iyi dost<br />

olmakta ya da birbirlerine düşman<br />

olmaktadır. Her iki durumda da, yazılan<br />

referans mektuplarının pek bir değeri<br />

olmamaktadır.<br />

• Doçentliğe yükseltilmiş bir öğretim üyesinin<br />

zamanı dolduğunda neredeyse otomatik<br />

olarak profesörlüğe yükseltilmesi,<br />

• Türk vatandaşı olmayan öğretim<br />

üyelerinin “yabancı” addedilmesi ve<br />

Türklerle eşit haklara sahip olmamaları,<br />

• Serbest piyasa şartlarına bakmaksızın<br />

hocalara bütün alanlarda eşit maaş<br />

ödenmesi (Bu durumda endüstride<br />

kolayca iş bulunan alanlarda hoca<br />

bulması zorlaşmaktadır).<br />

• Değişik araştırma performanslarına<br />

sahip öğretim üyelerinin maaşlarında<br />

veya ders yüklerinde bir farklılık<br />

yaratılmaması.<br />

• Araştırmaların İngilizce dışındaki bir<br />

dilde yayınlanması.<br />

• Rektörleri hocaların oyları ile seçilmesi<br />

(Doğramacı, 2000). Bu şekilde<br />

seçilen rektörler, hocaları zorlayacak ve<br />

hoş karşılanmayacak kararları almakta<br />

zorlanmaktadır.<br />

• Kendi doktora mezunlarını öğretim<br />

üyesi olarak işe almak ve aile içi evlilik<br />

problemine sebep olmak.<br />

• Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin<br />

çoğunun kendi mezunlarından olması.<br />

AÇIKLAMALAR<br />

1<br />

Temel bilimler ve yaşam bilimlerinde yayın yapan Nature<br />

dergisi gibi.<br />

2<br />

Bir öğretim üyesinin h-faktörü N ise bu öğretim üyesinin<br />

N yayınının N veya daha fazla atıf aldığı anlaşılır.<br />

3<br />

Bu durum, tipik olarak bir haftada 3 saat ders saatine<br />

karşılık gelir.<br />

4<br />

İngilizcesi: Endowment<br />

5<br />

ABD’de NSF, NIH, DARPA gibi kuruluşlar.<br />

6<br />

Örneğin, New York eyaletinın ufak bir yerleşim birimi<br />

olan 30,000 nüfuslu Ithaca’da bulunan Cornell<br />

Üniversitesinin 20,000 öğrencisi vardır ve en yakın şehre<br />

1.5 saat, New York şehrine de 5 saat uzaklıktadır.<br />

7<br />

Doktorasını alan kişilerin kendi üniversitelerinde kalması<br />

durumunda çoğu zaman kendi doktora hocası ile<br />

çalışmaya devam etmekte, hocasının boyunduruğundan<br />

kurtulamamakta ve bölüm içerisinde “o hocanın adamları,<br />

bu hocanın adamları” gibi klikler oluşmaktadır. Aile içi evlilik<br />

diye adlandırılan bu durum, Türk<br />

üniversitelerinde yaygın bir olgudur.<br />

8<br />

Akademik işlerden sorumlu ve en yetkili rektör yardımcısı<br />

9<br />

Maaşlar serbest piyasa ekonomisinin belirlediği bir şekilde<br />

konular arasında önemli farklılıklar gösterebilir.<br />

Örneğin, bir cerrah profesör, bir edebiyat profesörünün 4-5<br />

misli maaş alabilir.<br />

10<br />

Öğretim üyelerin emekli olana kadar iş garantisi (yüz<br />

kızartıcı suçlar haricinde) verilmesi durumu<br />

11<br />

Appointment and promotion committee<br />

12<br />

Genellikle adaya yakın kişilerden gelen raporlarda adayla<br />

arasında ya yakınlık ya da düşmanlık olacağından bu çeşit<br />

raporların dikkatle değerlendirilmesi gerekir.<br />

13<br />

ABD’deki özel üniversitelerin devlet üniversitelerine göre<br />

daha başarılı olmasının sebeplerinden biri de devletin mali<br />

sınırlamalarına tabi olmadan yıldız öğretim üyelerine daha<br />

çok maaş verebilmeleridir.<br />

• Araştırma projelerini TÜBİTAK, Avrupa<br />

Topluluğu FP7 gibi dış destekli projelereyönlendirmek<br />

yerine üniversitenin kendi<br />

kaynaklarıyla desteklemek. Bu durum<br />

rekabete engel olmakta, hocanın performansını<br />

bir dış grup değerlendirmediği<br />

için bazan değersiz projelere yüksek<br />

fonlar ayrılabilmektedir.<br />

KAYNAKÇA<br />

1. R.C. Serow, “Research and teaching at a research university”<br />

Higher Education, vol.<br />

40, pp. 449-463 (2000)<br />

2. P. Hardre, M. Cox, “Evaluating faculty work: expectations<br />

and standards of faculty performance in research universities”<br />

Research Papers in Education, vol. 24, pp. 383-<br />

419 (2009)<br />

3. P.C. Boardman, B.L. Ponomariov, “Reward systems and<br />

NSF university research centers: The impact of tenure on<br />

university scientists' valuation of applied and commercially<br />

relevant research” J. of Higher Education, vol. 78, p. 51<br />

(2007)<br />

4. O. Fulton, M. Trow, “Research activity in American Higher<br />

Education” Sociology of<br />

Education, vol. 47, pp. 29-73 (1974)<br />

5. A.F.J. van Raan “Measuring Science” Handbook of<br />

Quantitative Science and Technology Research, Eds. H.F.<br />

Moed, W. Glänzel, and U. Schmoch, pp. 19-50 (2004)<br />

6. J.E. Hirsch, “An index to quantify an individual's scientific<br />

research output", Proc.<br />

National Academy of Sciences, vol. 102, pp. 16569–<br />

16572 (2005)<br />

7. A.F.J. van Raan, URAP’10 Sempozyum, (2010)<br />

http://www.urapcenter.org/2010/presentation.phpq=5<br />

8. Times Higher Education, World University Rankings<br />

(2010) http://www.timeshighereducation.co.uk/worlduniversity-rankings/<br />

9. Shanghai Jiaotong University, http://www.arwu.org/<br />

ARWUMethodology2009.jsp<br />

10. J. Adams, C. King, D. Pendlebury, D. Hook, J. Wilsdon,<br />

“Global Research Report, Middle East, Arabian, Persian<br />

and Turkish Research”, February 2011, Thomson- Reuters<br />

http://researchanalytics.thomsonreuters.com/m/pdfs/globalresearchreport-<br />

aptme.pdf<br />

11. Editor: U. Ammon “The dominance of English as Language<br />

of Science ” Mouton de<br />

Gruyter, 478 sayfa (2001)<br />

12. D. Crystal, “English as a Global Language” Cambridge<br />

University Press, (2003)<br />

13. U. Ammon “Ist Deutsch noch internationale Wissenschaftsprache<br />

English auch für die Lehre an den deutschsprachigen<br />

Hochschulen” Mouton de Gruyter, (1998)<br />

14. H. Grupp, U. Schmoch, S. Hinze. “International alignment<br />

and scientific regard as<br />

macro-indicators for international comparisons of publications”.<br />

Scientometrics 51, pp. 359-380 (2001)<br />

15. İ. Doğramacı, “Günümüzce Rektör Seçimi ve Atama<br />

Krizi” (2000) http://www.dogramaci.org/kitap/r-main.html<br />

86<br />

Mimar ve Mühendis


MAHMUT ÇELİK Makina Yüksek Mühendisi / MMG Genel Başkan Yardımcısı<br />

Hayal Et, Yenilik Bul<br />

Hayal etmek ve hayal peşinde koşmak bir yaşam tarzıdır. Tüm gelişmeler icatlar, keşifler, yenilikler<br />

ancak hayal eden, hayalle yaşayan kişi ve kurumlar tarafından gerçekleştirilir. İnsanları aynı kalıp<br />

içerisinde yetiştirmek bir toplum için sonun başlangıcıdır. Sorgulayan, bilinmeyenin peşinde koşanlar<br />

beyinlerinde sürekli yeni fikirlerin yeşermesine uygun ortamı oluşturur.<br />

Hayal kurmak gerçeklerden<br />

uzaklaşmak değildir. Kişi ne<br />

kadar farklı bakış açılarıyla<br />

olayları ve sorunları yorumlayabilirse<br />

o seviyede farklı çözüm önerileri<br />

meydana getirebilir. Bu şekilde de çözüme<br />

ulaşma oranı daha yüksek olur. Öğrenilmiş<br />

çaresizlik içerisine düşmediğimiz sürece her<br />

sorunun birden farklı cevabı olduğunu daha<br />

iyi anlayabiliriz. Ve bu farklılıklara ancak<br />

farklı düşünen kişiler ulaşır. İnsanlara bazen<br />

düşünceleri bazen de çevresi set vurur.<br />

İdeolojilere tutsak edilmiş pek çok düşünür<br />

dünyadaki gelişmeleri okumakta çok geç<br />

kalmışlar ve değerlerini yaşayamadan hayata<br />

gözlerini kapamışlardır.<br />

Pek çok orijinal fikirse bulan kişinin yaşadığı<br />

toplum o düzeyde olmadığı için yaşanmadan<br />

unutulmuş gitmiştir veya pek çok icat zamanın<br />

ruhuna uygun olmadığı için ticari başarıyı<br />

yakalayamamıştır. Ancak bir sonraki icatlar<br />

için bir basamak olmuşlardır. Hayal etmek<br />

başlı başına bir yetenektir. Sadece sanatçılarda<br />

bulunan bir özellik değildir, pek çok iş<br />

adamı bu sayede pek çok başarıya ulaşmıştır.<br />

Orijinal fikirleri savunabilmek çoğu zaman<br />

zordur, destek bulmaz ama unutmamak<br />

lazım ki zaman; kararlı duruşun başarıya<br />

giden yoldaki kılavuzudur. Eğitim hayatında<br />

var olan sınırlar, nesiller boyu sıkıntı<br />

doğurmuştur. Ancak günümüzde sanal alem<br />

sayesinde bilgiye ve tecrübeye hızlı yollarla<br />

ulaşabilmek, toplumsal baskının azalması<br />

Hayal gücü körlenmiş bir toplum zaman içerisinde özgüvenini kaybeder.<br />

Karamsar bir hayata yelken açar ve çevresel etkenlerle gelişen toplumda<br />

oluşan yeni durumlara adapte olmakta ve sorunlarını çözmekte çaresiz kalır.<br />

hayal gücüne verilen değeri günümüzde<br />

artırmıştır.<br />

Hayal gücümüzü kaybettiğimizde kısır<br />

döngüler içerisinde sıkışıp kalırız, büyük<br />

başarılara ulaşmamız imkansız olur, gelecek<br />

üzerinde düşünmek imkansız hale gelir tek<br />

düze bir toplum oluşmaya başlar. Hayal<br />

gücü körlenmiş bir toplum zaman içerisinde<br />

özgüvenini kaybeder. Karamsar bir hayata<br />

yelken açar ve çevresel etkenlerle gelişen<br />

toplumda oluşan yeni durumlara adapte olmakta<br />

ve sorunlarını çözmekte çaresiz kalır.<br />

Sürekli hayata ve olaylara gerçeklik penceresinden<br />

bakmak gelişimin önünde engel<br />

ve toplumun yok olmasının başlangıcıdır.<br />

İşte yeniliklerin önünün açılması toplumun<br />

düşünen kişilerinin zihinsel özgürlüğü ile<br />

hayat bulur ve böylece kurumlar ve devletler<br />

uzun soluklu olabilir. Şirketlerde saatler süren<br />

toplantılar, bütçelere sıkıştırılmış yenilik<br />

arayışları inovatif bir hal için yetersizdir.<br />

Yöneticiler çalışanlarına cesaret vermeli ve<br />

bu cesaretlerini engelleyecek her türlü dış<br />

etkeni ortadan kaldırmalılar. Şirkette sıcak<br />

bir ortam oluşturulmalı ve karşılıklı güven<br />

ortamının oluşmasının sağlanması yeniliklerin<br />

önünü açacaktır.<br />

Sürekli kuralcı bir yapı oluşturmak yeni<br />

fikirleri engeller, önyargıyla bakılan çalışan<br />

size yeni fikrini söylemekten belkide alay<br />

konusu olmaktan korkacaktır ve susacaktır.<br />

Her yeni fikir değerlendirmeyi hak eder,<br />

yeniliklere saygısızca eleştirmek, küçümsemek<br />

yok hükmünde saymak kişiyi demotive<br />

edecek ve yeni fikirler oluşturmasına engel<br />

olacaktır. Yeniliklerin ortaya çıkmasında ilk<br />

evre dikkatli olmak ve akabinde farkındalık<br />

oluşturmaktır. Bilgi toplumunda dikkatiniz<br />

sonucu fark ettiğiniz eksiklik hakkında geniş<br />

bir araştırma yapmanız gerekmektedir.<br />

Geçmiş tecrübelerle harmanlanmış bilgi ve<br />

dikkat yeni bir projenin ilk evresinin tamamlandığı<br />

anlamına gelir.<br />

İkinci evre gelişim evresidir. Hazırlıkları<br />

bitmiş yeni düşünce çevresel değerlerle<br />

harmanlanarak, yeni gözlemlerle zenginleştirilerek<br />

sürekli zihinde çalışan makine gibi<br />

sıcak tutulmalıdır. Son evrede ise zaman<br />

içerisinde dinlendirilen farklı metotlarla<br />

denenerek tekrar tekrar kontrol edilen yeni<br />

düşünce ihtiyacın olduğu anda hayata<br />

geçirilecek ve toplumun tüm kesimlerinde<br />

karşılık bulacaktır. İşte bu anda hazır olanlar<br />

fırsatı yakalar.<br />

Fırsat treni istasyonda beklemez sadece<br />

hazır olanlar binerler.<br />

Kasım - Aralık 2013 87


GEZİ<br />

İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II<br />

İRAN’IN ÇATISI:<br />

DEMAVEND II<br />

><br />

YAZI ve FOTOĞRAF: OSMAN ARI/MAKİNE MÜHENDİSİ<br />

Eylül ve ekim aylarını kapsayan geçen sayıda<br />

İran’ın ünlü dağı Demavend’e tırmanışımla ilgili<br />

yazımın ilk bölümü yayınlanmıştı. Bu yazının<br />

devamı olarak da şimdi ikinci bölümü sizlere<br />

sunmaktayım.<br />

Bu duygularla rehberimize<br />

benim bundan sonra<br />

devam edecek halimin<br />

kalmadığını ve buradan<br />

geri dönmek istediğimi söyledim.<br />

Tecrübeli rehber gülerek baktı ve<br />

her halükarda zirveye birlikte çıkacağımızı<br />

söyledi. Önümüzdeki zorlu<br />

dik sırtı geçtikten sonra rotanın<br />

eğiminin düşeceğini ve daha kolay<br />

bir yürüyüşle zirveye ulaşacağımızı<br />

ekledi. Uygun bir yerde mola<br />

verip kahvaltımızı yaptıktan sonra<br />

kararımı tekrar gözden geçirmemi<br />

istedi. Karlı rotayı tamamladıktan<br />

sonra rüzgara nispeten set olan<br />

büyükçe bir kayayı siper alarak<br />

mola verdik. Mütevazı nevalelerimizle<br />

kahvaltımızı yaptık. Su<br />

içmek için pet şişenin ağzını<br />

açtığımda sırt çantamın içinde<br />

olmasına rağmen suyun donmuş<br />

olduğunu gördüm. Tevekkeli o<br />

kadar üşümem boşuna değilmiş.<br />

Onbeş yirmi dakika kahvaltı molasıyla<br />

birlikte rehberimizin teşvik<br />

edici sözleri neticesinde tırmanışa<br />

devam kararı verdim. Gerçekten<br />

de dik sırtı aştığımızda parkur<br />

nispeten kolaylaşmıştı. Ancak<br />

rüzgarın şiddeti de artmıştı. Diğer<br />

bir husus da zemin sapsarı kükürde<br />

dönmüştü. Bazı yerlerden ise sülfür<br />

gazı çıkışı vardı. En fazla gaz çıkışı<br />

ise zirveden oluyordu. Rüzgar ters<br />

yönden estiğinde insanın genzini<br />

ve gözlerini yakıyordu. İşte zirve<br />

tam karşımızda, elimi uzatsam<br />

sanki dokunacağım. Buna rağmen<br />

tam üç saatlik bir tırmanıştan sonra<br />

nihayet zirveye ulaşıyoruz. Evet<br />

zirve.. Üç yıl önce Ağrı dağı zirve<br />

dönüşü çıkmaya karar verdiğim<br />

Demavend’in zirvesindeyim. Ağrı<br />

dağından daha yüksek ve (bana<br />

göre) daha zor bir parkur.Yolun<br />

yarısında bütün enerjimin tükendiği<br />

artık benden bu kadar dememe<br />

rağmen şükür ki Demaved’in<br />

zirvesine ulaştım. Demek ki hemen<br />

pes etmemek gerekiyormuş. ‘’Artık<br />

benden bu kadar’’ dediğiniz an da<br />

bile aslında potasiyel bir enerjiniz,<br />

saklı bir gücünüz varmış..<br />

Bütün konsantrasyonunuzu zirve<br />

için yoğunlaştırdığınızda zirveye<br />

ulaşmak; önünüze koyduğunuz<br />

büyük hedefi gerçekleştirmektir.<br />

88<br />

Mimar ve Mühendis


Kasım - Aralık 2013 89


GEZİ<br />

İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II<br />

Ancak tırmanışta zirve tek hedef değildir.<br />

Aksine zirve bazen önemsiz küçük bir ayrıntıdır.<br />

İnsanın tırmanış esnasında kendisini<br />

yaşaması, kendi güç ve imkanlarının sınırlarını<br />

test etmesidir. Tabi ki bütün bunların<br />

yanında ‘’dağ’’ ile, dağın müthiş gizemiyle<br />

baş başa kalmaktır.<br />

Zirvede küçük bir düz alan var. O kadar<br />

kalabalık ki zirve fotoğrafı çekilmek için<br />

beklemek zorunda kalıyoruz. Zirvede 2 adet<br />

koyun cesedi var. Hava çok soğuk olduğunda<br />

bozulmamış. Koyunların kurtlardan<br />

kaçarak zirveye kadar geldikleri ve soğuktan<br />

donarak öldüklerine ilişkin anlatılanlar bana<br />

şehir efsanesi gibi geldi. Zirvede çok yoğun<br />

sülfür gazı çıkışı var. Bir yanda sülfür gazının<br />

dayanılmaz kokusu ve diğer yanda çok soğuk<br />

esen rüzgar nedeniyle zirvede çok fazla<br />

oyalanmıyoruz. Zirveye çıkışımız yaklaşık 6,5<br />

saat sürdü. Rehberimizin ifadesiyle iyi bir<br />

performans. Sabah saat 04.30’da başladığımız<br />

tırmanışla saat 11.00’de zirveye ulaştık.<br />

Hızlı bir şekilde inişe geçiyoruz. Rehberimiz<br />

geniş kar bloklarının bulunduğu karlı vadiden<br />

gitmemizi öneriyor. Kalabalık grupların iniş<br />

ve çıkış yaptığı rotadan ayrılarak sağ taraftaki<br />

karlı vadiye doğru iniyoruz. Karlı bölgeye<br />

geldiğimizde arkadaşlar kayarak inmemizi<br />

öneriyor. Denemeye değer diyorum. Parkur<br />

oldukça dik ve uzun. Kayarak daha uzun mesafeyi<br />

daha az enerji harcayarak kat etmiş<br />

Karlı rotayı tamamladıktan<br />

sonra rüzgara nispeten set<br />

olan büyükçe bir kayayı siper<br />

alarak mola verdik. Mütevazı<br />

nevalelerimizle kahvaltımızı<br />

yaptık. Su içmek<br />

için pet şişenin ağzını açtığımda<br />

sırt çantamın içinde<br />

olmasına rağmen suyun<br />

donmuş olduğunu gördüm.<br />

Tevekkeli o kadar üşümem<br />

boşuna değilmiş.<br />

olacağız. Fakat kayak için uygun ekipmanımız<br />

yok. Pantolonun üstünde kaymak da çok<br />

mantıklı değil. Neyse ki üzerimdeki kabanı çıkartarak<br />

üzerinde kaymayı deniyorum. Sonuç<br />

mükemmel.. Bazen çocukları taklit etmek,<br />

gerilerde kalsa da o günleri yad etmek fena<br />

bir fikir değil. Hızım arttığında topuklarımla<br />

firen yaparak epey bir mesafe katettim.<br />

Ancak pantolonumun ıslanma tehlikesi vardı.<br />

Bu şekilde daha fazla kaymam mümkün<br />

değildi. Tekrar karlı vadiyi takip ederek kamp<br />

alanına 4 saatlik bir yürüyüşten sonra ulaştım.<br />

Penahgahda çorba ve çayımı içtikten sonra<br />

çadıra geçtim. İstirahat için iki saat vaktimiz<br />

var. Akşam hava kararmadan Gosfendsera’ya<br />

dönmemiz gerekiyor. Bir müddet dinlendikten<br />

90<br />

Mimar ve Mühendis


Zirvede çok yoğun sülfür gazı çıkışı var. Bir yanda sülfür<br />

gazının dayanılmaz kokusu ve diğer yanda çok soğuk sen<br />

rüzgar nedeniyle zirvede çok fazla oyalanmıyoruz. Zirveye<br />

çıkışımız yaklaşık 6,5 saat sürdü. Rehberimizin ifadesiyle iyi<br />

bir performans.. Sabah saat 04.30’da başladığımız tırmanışla<br />

saat 11.00’de zirveye ulaştık. Hızlı bir şekilde inişe geçiyoruz.<br />

sonra arkadaşlarla çadırlarımızı ve eşyalarımızı<br />

topluyoruz. Katırlara verilecek ağır<br />

eşyalarımızı çuvallara koyup saat 17.00’de<br />

tekrar inişe geçiyoruz. Demavend’in eteğinde<br />

iki gündür olağanüstü bir tabiat olayı<br />

gerçekleşiyor. Demavend’in eteğindeki<br />

vadiyi doğudan başlayarak batıya doğru bir<br />

sis tabakası adım adım kaplıyor. Ve biz bu<br />

muhteşem anı yukarıdan an be an seyrediyoruz.<br />

Önümüzde yoğun bulut tabakasının<br />

vadiyi kaplarken akşam güneşinin kızıllığıyla<br />

oluşturduğu gerçeküstü tablo ve arkamızda<br />

eteklerinden zirvesine kadar bütün haşmetiyle<br />

Demavend.. Bu muhteşem manzaralar<br />

eşliğinde saat akşam 21:00'de hava karardıktan<br />

sonra Gosfendsera’ya ulaşabildik.<br />

Akşam namazından sonra İran’ın meşhur<br />

yemeği abguşt (etli nohut) yiyoruz. Yemeğin<br />

ardından çaylarımızı da içtikten sonra bizi<br />

Pulour’a götürecek kamyoneti bekliyoruz.<br />

Uzun bir beklemeden sonra sanırım gece<br />

11.30 civarında jeep geldi. Yoğun sisin<br />

altında bir saatlik bir yolculuktan sonra<br />

arabamızı bıraktığımız yere geldik. Üzerimizde<br />

bir zirve tırmanışını daha başarıyla<br />

tamamlamanın tatlı yorgunluğu vardı.<br />

Bundan sonra zirve hedefim neresi olabilir<br />

Ortadoğu'nun en yüksek zirvesinden sonra<br />

belki de Afrika’nın zirvesi Kilimanjora !.<br />

Neden olmasın..<br />

Kasım - Aralık 2013 91


SİNEMA ÜÇ YOL<br />

BOSNA'DAKİ<br />

KATLİAMI ANLATAN<br />

İLK TÜRK FİLMİ<br />

BOSNA VE TÜRKİYE'DE YAŞANAN DRAMLARI<br />

BİR ARAYA GETİREN “ÜÇ YOL” FİLMİNİ ÖNEMLİ<br />

KILAN EN BÜYÜK ETKEN, BOSNA'DA YAŞANAN<br />

KATLİAM SONRASINDA KAYIPLARI VE TOPLU<br />

MEZARLARI KONU EDİNEN İLK TÜRK FİLMİ<br />

ÖZELLİĞİNİ TAŞIMASIDIR.<br />

Balkon Film yapımcılığında,<br />

yönetmenliğini Faysal<br />

Soysal'ın üstlendiği başrollerinde<br />

Kristina Krepela,<br />

Nik Xhelilaj, Turgay Aydın, Alma Terzic,<br />

Faketa Salihbegovic, Rıza Akın'ın<br />

yer aldığı ' Üç Yol ' filmi, 25 Ekim'de<br />

Pinema Filmcilik tarafından vizyona<br />

sunuldu.'Üç Yol' filminin çekimleri<br />

Malabadi, Batman, Hasankeyf ve<br />

Midyat'ta başlayıp Saraybosna, Visokov,<br />

Mostar ve Poçitel'de tamamlandı.<br />

Oyuncular Türkiye, Bosna, Hırvatistan<br />

ve Arnavutluk'tan seçildi. Filmin müzikleri<br />

İran'ın önemli müzisyenlerinden<br />

Kayhan Kalhor'un eserlerinden seçildi.<br />

Ülkemizde de çok sevilen Rus müzisyen<br />

Evgeny Grinko 'Serenade' isimli çalışmasını,<br />

filmin fragman müziği için yeniden<br />

düzenledi.<br />

BOSNA'DAKİ KATLİAMI ANLATAN İLK TÜRK FİLMİ<br />

'Üç Yol' ayrıca Bosna'da yaşanan katliam<br />

sonrasında kayıpları ve toplu<br />

mezarları konu edinen ilk Türk filmi<br />

özelliğini taşıması ile dikkatleri çekiyor.<br />

Daha önce yerli ve yabancı festivallerde<br />

kısa filmleri ile övgüler alan, ödüllü<br />

yönetmen Faysal Soysal, ilk uzun metraj<br />

projesi olan 'Üç Yol'da Bosna savaşında<br />

ve sonrasında yaşanan dramlara<br />

ayna tutuyor.<br />

"Onun dışındaki her şey bir başkasıdır."<br />

Babasının ve sevdiği kız Zeliha'nın<br />

Yusuf'a olan ilgilerinden dolayı<br />

Bünyamin'in çocukluğu hep kıskançlık<br />

duygularıyla geçmiştir. Hep birlikte<br />

oyun oynarken, Bünyamin Zeliha'nın<br />

Malabadi Köprüsü'nden düşüp boğulmasına<br />

sebep olur. Vicdan azabı yıllarca<br />

Bünyamin'in peşini bırakmaz.<br />

Ağabeyi ile hiçbir şekilde yüzleşemeyen<br />

Bünyamin çareyi uzak yerlere kaçmakta<br />

ve başkalarına iyilik yapmakta arar.<br />

Uzun süredir Bosna'da toplu mezarlardan<br />

kayıpların cesetlerini çıkarmakla<br />

meşguldür. Kayıplar Komisyonu'nda<br />

çalıştığı süreçte kendine ve her şeye<br />

yabancılaşır. Rüyalarında kendisini ağabeyi<br />

olarak görmeye başlar. Rüyalarında<br />

Yusuf olup yüzü peçeli mavi elbiseli<br />

bir kadının peşinde kuyusunu aramaktadır.<br />

Bünyamin, Türkiye'ye dönmesine<br />

günler kala, Mostar Köprüsü'nden kendini<br />

atmaya çalışan Zrinka ile tanışır.<br />

Zrinka savaş sonrası travmalar ve intihar<br />

eğilimleri üzerine çalışan, yarı Sırp<br />

yarı Boşnak bir psikologdur. Ailesini ve<br />

92<br />

Mimar ve Mühendis


Uluslararası bir ekibin çalışması sonucu ortaya çıkan 'Üç Yol'un hikayesi,<br />

Evliya Çelebi'nin 'Seyahatname' adlı eserinde de iki kardeş köprü<br />

sayılan, Batman'daki Malabadi Köprüsü'yle acılara tanıklık etmiş Mostar<br />

Köprüsü'nü birleştiriyor.<br />

en yakın arkadaşlarını savaşta kaybetmiştir.<br />

Bünyamin'in gizemli ve günahkar<br />

şair dünyası ilgisini çeker. Zrinka<br />

aşık olur. Bünyamin gördüğü karmaşık<br />

rüyalar ve toplu mezarlar sonucu hastalanır.<br />

Zrinka ona psikolojik destek<br />

vermeye çalışır. Bünyamin iyileştiğinde<br />

Zrinka'nın aşkını hak etmek ve Yusuf'la<br />

ve babasıyla yüzleşmek için memleketi<br />

Hasankeyf'e döner. Zrinka, uzun süre<br />

Bünyamin'den haber alamaz. Bir gün<br />

rüyasında Bünyamin'in başına kötü<br />

bir şey geldiğini görür. Bünyamin'e<br />

yardım etmek ve aşkına cevap bulmak<br />

için Hasankeyf'e gider. Zrinka'yı orada<br />

Bünyamin'in rüyalarındaki gibi kendisini<br />

hakiki aşka kavuşturacak başka sürprizler<br />

beklemektedir.<br />

Kasım - Aralık 2013 93


KİTAPLIK<br />

AR-GE MUCİZESİ /<br />

BAŞARI ÖYKÜLERİ<br />

TÜBİTAK Yayınları<br />

AR-GE TEŞVİKLERİ<br />

Muhammet Bezirci<br />

BETA Yayınevi<br />

DOĞANIN İNOVASYONU<br />

Şafak Altun<br />

ElmaYayınevi<br />

İNOVASYON<br />

Şirin Elçi<br />

NOVA Yayınları<br />

Bilim ve teknolojiyi ülke<br />

kalkınmasında motor gücü<br />

olarak başarılı şekilde<br />

kullanabilen gelişmiş ülkelerde<br />

bilimsel çalışmaların<br />

teknolojiye, teknolojinin de<br />

ürüne, dolayısıyla ekonomik<br />

değer dönüşmesinde,<br />

sanayi kesimi çok önemli<br />

rol oynuyor. Bu ülkelerde<br />

hem Ar-Ge'ye ayrılan pay<br />

yüksek, hem de bu harcamanın<br />

en üçte ikisini sanayi<br />

kesimi yapıyor. Ülkemizde<br />

ise sanayinin Ar-Ge içerisindeki<br />

payı daha on yıl<br />

kadar önce yüzde yirmiler<br />

düzeyindeydi. Ülkemizde bu<br />

bilincin oluşmaya başlaması<br />

ise oldukça yeni. 1995<br />

yılında TÜBİTAK'ın girişimi<br />

ile başlatılan ve Dış Ticaret<br />

Müsteşarlığı işbirliği içinde<br />

yürütülen sanayiye Ar-Ge<br />

desteğinin, bu bilincin<br />

oluşmasında ve sanayimizin<br />

rekabet gücünün artmasında<br />

önemli payı var.<br />

Bu çalışma, sürdürülebilir<br />

ekonominin temel taşlarından<br />

olan yatırımların devamının<br />

sağlanması, devlet<br />

tarafından sağlanan Ar-Ge<br />

teşviklerinin vergi kanunları<br />

ve TMS açısından karşılaştırmalı<br />

bir değerlendirmesini<br />

yapmak, mevcut Tek<br />

Düzen Muhasebe Uygulama<br />

Tebliğine ve TMS açısından<br />

muhasebeleştirmesini incelemek<br />

ve Ar-Ge teşviklerinin<br />

denetim sürecini denetim<br />

ve YMM raporları ile ortaya<br />

koymaktır.<br />

Altun, titizlikle araştırdığı<br />

biotaklit kavramını hem<br />

akıcı ve eğlenceli bir dille<br />

işlemiş hem de girişimci<br />

ruhlar için pek çok ilham<br />

verici iş fikirleriyle bezemiş.<br />

Doğanın İnovasyonu bir<br />

dogma değişimini anlatıyor:<br />

"Doğayla savaşan" değil,<br />

"ondan öğrenen ve uyum<br />

sağlayan" insan kavramına<br />

geçişin hikâyesi bu. Tam da<br />

çocuklarına nasıl bir dünya<br />

bırakacağını ciddiye alanlarla,<br />

ekonominin geleceğinin<br />

nerede olacağını bilmek isteyenlere<br />

göre bir kitap.<br />

Burçak Güven / Forbes Genel<br />

Yayın Yönetmeni<br />

33 Avrupa ülkesinde ve<br />

dünya üzerindeki 3 farklı<br />

bölgede inovasyon politika<br />

ve uygulamalarına ilişkin gelişmeleri<br />

Avrupa Komisyonu<br />

için incelerken Türkiye'nin<br />

çarpıcı dinamizm ve potansiyele<br />

sahip olduğunu görüyorum.<br />

Bu potansiyelin en<br />

üst düzeyde kullanılması ve<br />

sonuçlarının topluma ve ekonomiye<br />

yansıması, inovasyonun<br />

öneminin anlaşılması ve<br />

stratejilerinin hayata geçirilmesiyle<br />

mümkün olacak. Bu<br />

konuda önemli bir deneyim<br />

ve birikime sahip olan Şirin<br />

Elçi'nin kitabının, Türkiye'nin<br />

arzu edilen sıçramayı yapması<br />

için gereken heyecanı<br />

yaratmasını umuyorum."<br />

Alasdair Reid, AB 'Trend<br />

Chart on Innovation' Politika<br />

İzleme Ağı Yöneticisi<br />

94<br />

Mimar ve Mühendis


İNŞAAT MALZEMELERİ<br />

İnşaat Malzemeleri Test Teknolojileri Fuarı<br />

Sektör: Yapı-İnşaat<br />

Şehir: İstanbul, İFM<br />

Fuar Tarihleri: 16.01.2014 – 19.01.2014<br />

Web: www.demosfuar.com<br />

EMITT 2014<br />

Turizm ve Tatil Fuarı<br />

Sektör: Turizm<br />

Şehir: İstanbul, TUYAP<br />

Fuar Tarihleri: 30.01.2014 – 02.02.2014<br />

Web: www.emitistanbul.com<br />

SMM İSTANBUL 2014<br />

Gemi İnşaat, Makine ve Deniz Teknolojileri<br />

Fuarı<br />

Sektör: Denizcilik<br />

Şehir: İstanbul, Greenpark, Pendik<br />

Fuar Tarihleri: 26.02.2014 – 27.02.2014<br />

Web: www.smm-istanbul.com<br />

EĞİTİM FUARI<br />

Yurtdışı Yüksek Eğitim Fuarı<br />

Sektör: Eğitim<br />

Şehir: İstanbul, Ceylan Otel<br />

Fuar Tarihleri: 01.03.2014 – 01.03.2014<br />

Web: www.tobmpa.com<br />

FOOD SHOW<br />

Gıda, İçecek ürünleri ve Hazır Maddeler Fuarı<br />

Sektör: Gıda<br />

Şehir: İstanbul, TUYAP<br />

Fuar Tarihleri: 13.02.2014 – 16.02.2014<br />

Web: www.foodshowistanbul.com<br />

YAPI ve AHŞAP<br />

Yapıda Ahşap ve Ahşap Ürünleri Fuarı<br />

Sektör: Yapı-İnşaat<br />

Şehir: İstanbul, Lütfi Kırdar<br />

Fuar Tarihleri: 13.02.2014 – 16.02.2014<br />

Web: www.kurefuar.com<br />

Kasım - Aralık 2013 95


ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER<br />

96<br />

Mimar ve Mühendis


BU TOPRAĞIN<br />

RENKLERİNDE<br />

BİZ VARIZ!<br />

Rize’de çayın yeşilinde<br />

Adana’da pamuğun beyazında<br />

Konya’da başağın sarısında<br />

Niğde’de elmanın kırmızısında<br />

Antalya’da portakalın turuncusunda<br />

BİZ VARIZ!<br />

GÜBRETAŞ, bir Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri iştirakidir. www.gubretas.com.tr T:+90 212 376 5050 F:+90 212 274 0096

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!