You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Mimar ve Mühendis Kasım - Aralık 2013 Sayı: 74<br />
Sayı: 74 Kasım - Aralık 2013<br />
74<br />
Türkiye’de AR-GE VE<br />
İNOVASYON YÖNETİMİ<br />
TÜRKİYE’DE AR-GE VE İNOVASYON YÖNETİMİ<br />
İNSANIN YAŞADIĞI ŞEHRİ<br />
SEVMESİ BİR ŞUUR HÂLİDİR<br />
GÖKDELENLER VE GETTOLAR<br />
İNANCIMIZIN NERESİNDE<br />
İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II
Sayı: 74 Kasım - Aralık 2013<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan<br />
Murat Özdemir<br />
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü<br />
Yunus Emre Tozal<br />
yunusemre@mmg.org.tr<br />
Yayın Kurulu<br />
Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,<br />
Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı,<br />
Mehmet Kürşat Çapar, Atilla Yeğin<br />
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar<br />
Mesut Uğur, Avni Çebi,<br />
Ahmet Erkoç<br />
Yayın Danışma Kurulu<br />
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan<br />
Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,<br />
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu<br />
Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,<br />
Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler<br />
İletİşİm Adresİ<br />
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul<br />
Tel: 212 217 51 00<br />
Fax: 212 217 22 63<br />
Web: www.mmg.org.tr<br />
E-posta: mmg@mmg.org.tr<br />
ABEMEDYA<br />
Yayın Koordİnatörü<br />
İsmail Şaşmaz<br />
ismail.sasmaz@abemedya.com<br />
Edİtör<br />
Fatih Göksu<br />
Görsel Yönetmen<br />
Ersan Topuz<br />
Renk Ayrımı<br />
Muhammet Dilsiz<br />
Reklam<br />
Gizem Tokgöz<br />
gizem.tokgoz@abemedya.com<br />
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7<br />
Mecidiyeköy/İstanbul<br />
Tel: 212 273 27 50<br />
Fax: 212 273 27 51<br />
Web: www.abemedya.com<br />
EDitörden…<br />
Ar-Ge ve İnovasyon başlığı<br />
altında hazırladığımız ve<br />
2013 yılının son sayısı olan<br />
Mimar ve Mühendis Dergisi<br />
ile sizlerle tekrar birlikteyiz.<br />
Kasım ve Aralık aylarını<br />
kapsayan bu sayımızda<br />
da beklentileri karşılayan<br />
bir içerik ile sizleri<br />
buluşturuyoruz.<br />
Dergimiz içerisinde yer<br />
alan dosya bölümümüz<br />
için bu sayıda “Ar-Ge ve<br />
İnovasyon” konusunda<br />
karar kıldığımızda yayın<br />
kurulunda bulunan<br />
herkesin aklına şu soru<br />
geldi; “acaba bu kadar geniş<br />
ve gerekli bir konuya nasıl<br />
başlanır, bu konu nasıl<br />
anlatılır ne nasıl bitirilir”.<br />
Gerçekten de Ar-Ge ve<br />
inovasyon konusunun<br />
önemi özellikle mimar<br />
ve mühendis odaklı bir<br />
dergi çıkardığımız için<br />
çok fazladır. Araştırma ve<br />
deneysel geliştirme (Ar-Ge),<br />
insan, kültür ve toplumun<br />
bilgisinden oluşan bilgi<br />
dağarcığının artırılması<br />
ve bu dağarcığın yeni<br />
uygulamalar tasarlamak<br />
üzere kullanılması için<br />
sistematik bir temelde<br />
yürütülen yaratıcı<br />
çalışmalardır. Tanımdan<br />
da anlaşılacağı üzere Ar-Ge<br />
ve inovasyon konusunda<br />
ana kelime ‘bilgi’dir. Bilgi<br />
çağı olarak adlandırılan<br />
son yıllarda, üretimin<br />
belirleyicisi emek ya<br />
da sermaye değil bilgi<br />
olmuştur. Günümüz bilgi<br />
toplumunda da bilgi<br />
üretmenin temelinde<br />
araştırma geliştirme<br />
faaliyetleri yer almaktadır.<br />
Ar-Ge’nin “araştırma”sı,<br />
bilinmeyeni bilmeye,<br />
öğrenmeye yönelik<br />
yapılan bilimsel, teknolojik<br />
faaliyetlerken, ”geliştirme”<br />
ise, mevcut bilgiyi ya<br />
da teknolojiyi yeni<br />
düzenlemelerle daha iyiye<br />
doğru götürme faaliyetidir.<br />
Araştırma geliştirme ve<br />
inovasyon yatırımları<br />
bir ülkenin gelişmişlik<br />
düzeyini önemli<br />
ölçüde etkilediği gibi,<br />
işletmelerinde büyümesini<br />
ve gelişmesini etkiler,<br />
rekabet düzeyini arttırır.<br />
Rekabet üstünlüğüne<br />
sahip dünya işletmelerine<br />
baktığımızda, bunun<br />
temel nedeninin Ar-Ge<br />
yatırımlarına ayırdıkları<br />
yüksek paylar olduğunu<br />
Mimar ve Mühendis Kasım - Aralık 2013 Sayı: 74<br />
TÜRKİYE’DE AR-GE VE İNOVASYON YÖNETİMİ<br />
görebiliriz. Biz de buradan<br />
yola çıkarak bu konuyla<br />
ilgili olarak ülkemizin önde<br />
gelen iş adamlarından,<br />
yöneticilerinden,<br />
üniversitedeki<br />
hocalarımızdan maksimum<br />
düzeyde faydalanarak kimi<br />
zaman onlardan yazılar<br />
aldık kimi zamansa onlarla<br />
söyleşiler yapma şansı<br />
yakaladık.<br />
Tabi ki dergimizde her<br />
sayımızda olduğu gibi<br />
kültür sanat bölümümüzü<br />
oluşturan sinema, kitaplık<br />
ve gezi sayfalarıyla<br />
eğlenceli hale getirirken<br />
şehirlerimiz üzerine değerli<br />
yazılar koymayı da ihmal<br />
etmedik.<br />
Hayırlı bir yıl geçirmeniz<br />
dileğiyle…<br />
Ar-Ge’nin “araştırma”sı, bilinmeyeni<br />
bilmeye, öğrenmeye yönelik yapılan<br />
bilimsel, teknolojik faaliyetlerken,<br />
”geliştirme” ise, mevcut bilgiyi ya da<br />
teknolojiyi yeni düzenlemelerle daha<br />
iyiye doğru götürme faaliyetidir.<br />
Türkiye’de Ar-Ge Ve<br />
iNOVASyON yÖNeTiMi<br />
74<br />
iNSANIN yAŞAdIĞI ŞeHri<br />
SeVMeSi Bir ŞUUr HÂLidir<br />
GÖkdeLeNLer Ve GeTTOLAr<br />
iNANCIMIZIN NereSiNde<br />
irAN’IN ÇATISI: deMAVeNd II<br />
Basım<br />
Bilnet Matbaacılık<br />
444 44 03<br />
Yayın Türü<br />
İki ayda bir yayınlanır.<br />
Yerel Süreli Yayın<br />
Ücretsizdir<br />
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir.<br />
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.<br />
"Dergimizin 75. Ocak-Şubat ayları sayısı,<br />
dosya konusu "Enerjisini Arayan Türkiye"<br />
olarak hazırlanmaya başlanmıştır.<br />
Dergimize yazı yazarak, konu başlığı veya<br />
yazar önererek, reklam bularak veya vererek<br />
katkı sağlamak isteyen okurlarımız dernek<br />
sekreteryası ile irtibata geçebilirler.<br />
2014 yılı itibariyle dergimizi e-dergi<br />
şeklinde de yayınlamayı planlamaktayız.<br />
Yeni yılda ayrıca dergimizin bayi satışı<br />
ile daha geniş kitlelere ulaşmasını da<br />
hedeflemekteyiz. Yaklaşık 3.000 adet<br />
basarak dağtımını ücretsiz yaptığımız<br />
dergimiz, 75. sayımız ile birlikte aidatını<br />
düzenli ödeyen üyelerimiz, ilgili kamu,<br />
özel ve sivil toplum kuruluşları, üniversite<br />
ve basından oluşan bir dağıtım listesine<br />
gönderilecektir."
22<br />
KAPAK<br />
ARGE VE İNOVASYON Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, uluslararası<br />
düzeyde rekabet edebilmek için, araştırma temelinin güçlendirilmesi ve<br />
yapılandırılması yolunda yeni mekanizmalar geliştirirken, oluşturulacak bir bilim<br />
ve teknoloji politikası çerçevesinde teknoloji üretme olanaklarını geliştirmelidir.<br />
Her şeyden önce gsyih’den ar-ge’ye ayrılan pay çıkartılmalı ve ayrılan bütçenin<br />
katma değeri yüksek, dünya ölçeğinde rekabet edebilir ürün ve teknolojilerin<br />
geliştirilmesi gibi doğru kaynaklara aktarılması sağlanmalıdır.<br />
Mimar ve<br />
Mühendis<br />
74<br />
ETKİNLİKLER<br />
12 OSMAN ŞAHBAZ, ATV AVRUPA'YA<br />
KONUK OLDU<br />
5 KITADAN UZMANLAR,<br />
'YAŞANABİLİR ŞEHİRLER'İ ANLATTI<br />
MMG’DEN ASKON ‘A ZİYARET<br />
Diyarbakır Şubesi’nden<br />
Saadet Partisi’ne Ziyaret<br />
16<br />
MİMARLIK<br />
Gökdelenler ve Gettolar İnancımızın Neresinde<br />
88<br />
78<br />
SÖYLEŞİ<br />
İnsanın Yaşadığı Şehri Sevmesi Bir Şuur Halidir<br />
MAKALE<br />
82 Araştirma Üniversitelerinin<br />
Temel Özellikleri<br />
Abdullah Atalar<br />
MAKALE<br />
87 Hayal Et, Yenilik Bul<br />
MAHMUT ÇELİK<br />
KİTAPLIK<br />
ÇİZGİ YORUM<br />
DEMAVEND II
Evet, ülkemiz bugün içinde<br />
bulunduğu gelişmişlik<br />
seviyesini hak etmemektedir.<br />
Ülkemizi gelişmekte olan<br />
ülkeler statüsünden gelişmiş<br />
ülkeler statüsüne sokmak<br />
için, geçmiş zamanları<br />
telafi etmek adına, bir nevi<br />
seferberlik havası içinde<br />
çalışmalı ve üretmeliyiz.<br />
"İki günü bir olan ziyandadır"<br />
Mimar ve Mühendis dergimizin 74. sayısında ülkemiz için çok önemli olan bir konuyu dosya<br />
konusu olarak işliyoruz. “AR-GE ve İNOVASYON”.<br />
Ar-Ge kavramı, Araştırma ve Geliştirme olan açılımı ile meramını, hepimizin<br />
anlayabileceği şekilde, anlatabilirken yaygın olarak kullanılan “inovasyon” kelimesi için<br />
aynı şeyi söylemek pek mümkün olmamaktadır. Oysa inovasyon kelimesinin karşılığı<br />
olarak dilimizde var olan “yenilik” veya Türk Dil Kurumu’nun, “innovation”ın kök anlamını direkt olarak<br />
daha iyi yansıttığını düşünerek önerdiği, “yenileşim” kelimesini de pekala kullanabiliriz. Gerçi bizde de<br />
gerek dosya konusu başlığında gerekse makalelerde alışıla geldiği gibi inovasyon kelimesi kullanıldı ise de,<br />
belki bu konuya da “inovatif” bir yaklaşım getirerek artık bundan sonra bizden olan bir kelimeyi “yeniliği”<br />
kullanmak daha doğru olacaktır.<br />
Evet, ülkemiz bugün içinde bulunduğu gelişmişlik seviyesini hak etmemektedir. Ülkemizi gelişmekte olan<br />
ülkeler statüsünden gelişmiş ülkeler statüsüne sokmak için, geçmiş zamanları telafi etmek adına, bir nevi<br />
seferberlik havası içinde çalışmalı ve üretmeliyiz. Ülkemiz adına gerçek bir gelişmeden bahsedebilmek<br />
için bilim, sanayi, teknolojideki yerimizden ve bu alanlarda ürettiklerimizden bahsetmemiz gerekmektedir.<br />
Özellikle de katma değeri yüksek, insanların hayatlarını kolaylaştıran üretimlerimizden. Bugün artık<br />
üretimin kıymeti eskilerin deyimiyle “yükte hafif pahada ağır” olmasıyla değerlendirilmektedir. Bugün<br />
birçok imalatın içerisinde bulunan, bir yapı malzemesi olarak da kullanılan çeliğin kilosu 1,5 TL’dir. 1<br />
kg paslanmaz çelik 8,5 TL, 1kg beton 4 kuruş iken, 1.800TL olan 112 gr ağırlığındaki bir akıllı telefonun<br />
kilosu ise 20.000.-TL’ye gelmektedir. İleri teknolojiler ürettikleri yüksek katma değerler ile toplumlarının<br />
kalkınmışlıklarına büyük katkı sağlamaktadır.<br />
Bu teknolojiye ulaşmak elbette ki kısa vadede ve kolaylıkla olacak bir şey değildir. Ancak gerek kamu<br />
olarak gerekse özel sektör olarak hedefimizi her alanda bu yöne çevirmeli ve yenilikçi üretimlere öncelik<br />
vermeliyiz. Yenilikçi ürünleri bulmak ve geliştirmek için de bu konuda arayış içinde olmak ve araştırma<br />
geliştirme faaliyetlerine önem vermek gerekmektedir. Burada da öncelikle üretim ve çalışma algımızı<br />
mevcut kabullerimizi de gözden geçirmemiz gerekecektir.<br />
Bizim yetiştirilme tarzımızda, son zamanlarda değişiklik göstermekle birlikte, yenilikçi fikirler ve bu<br />
yönde araştırma yapılması maalesef pek teşvik edilmediği gibi bir miktar önü alınmaya da çalışılmıştır.<br />
Mesela “eski köye yeni adet getirmek” hoş karşılanmamış ve yeni bir fikir veya uygulamayla gelenler “icat<br />
çıkarmakla” suçlanmıştır! Oysa Ar-Ge ve yenilikçilik (inovasyon) de işte tam böyle bir şeydir. Eski köye<br />
yeni adet getirmek ve icat çıkarmak amacıyla araştırma ve geliştirme yapmak.<br />
Yeni bir ürün geliştirmek, mevcut ürünün kalite ve standardını yükseltmek, maliyetini düşürmek ve<br />
verimliliği arttıracak yeni üretim teknolojileri geliştirmek için yapılan araştırma geliştirme faaliyetlerinin<br />
sonucu orta ve uzun vadede ortaya çıkmaktadır. Ancak, artık bilgi çağını yaşadığımız bu zaman diliminde<br />
uluslararası alanda rekabet edebilmek için öncelikle bilgiye, yani araştırma geliştirme faaliyetlerine<br />
yatırım yapmak gerekmektedir. Bu noktada akıllara yumurta mı tavuktan çıkar yoksa tavuk mu<br />
yumurtadan çıkar sorusu gibi Ar-Ge yapan şirketler mi büyür, yoksa büyük şirketler mi Ar-Ge yapar<br />
sorusu akla gelebilir. Ar-Ge harcamaları ile ülkelerin gelişmeleri arasında görülen doğrusal ilişki, Ar-Ge<br />
harcamalarının ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü olduğunu göstermektedir. İsrail ve İrlanda<br />
gibi ülkelerin Ar-Ge sayesinde refah seviyelerini 3-4 kat arttırdıkları bilinmektedir.<br />
Ar-Ge çalışmaları, başlangıçta neyin nasıl yapılacağının bilinmemesinden ve bu alanda yapılan<br />
harcamaların kısa vadede ve her zaman da kar olarak geri dönemeyebileceğinden, bir risk olarak<br />
görülebilir ancak Beyazıd-ı Bistami hazretlerinin dediği gibi aramakla bulunmaz ama bulanlar<br />
arayanlardı.<br />
Yenilikçilik (inovasyon) de sadece yeni bir ürün tasarlanması olarak değerlendirilmemelidir. Öyle<br />
ki, yenilikçi, insanların hayatlarını kolaylaştıracak ve katma değer üretecek yaklaşımlara eğitimden<br />
yönetime, pazarlamadan müşteri ilişkilerine, ticaretten hizmet sektörüne kadar hayatın her alanında<br />
ihtiyaç duyulmaktadır. Onun için yenilikçi yaklaşımlar sadece şirketlerin ticari rekabet gücünü<br />
arttırma aracı değil, bir yaşam şekli olarak görülmeli ve bu sayede toplumsal faydanın sürdürülebilirliği<br />
sağlanmalıdır. Bunu sağlayacak olan da şüphesiz insan kaynağımız olacaktır. Dolayısıyla, mevcut<br />
kalıpların dışında sorgulayıcı ve üretken, yeniliklere ve dünya ile rekabete açık, hayal gücü gözlem<br />
yeteneği ile beslenen araştırmacı bireyler yetiştirmeli ve bu özellikteki girişimciler desteklemelidir.<br />
Gelişme yolunda ivme kazanan ülkemizin hız kesmeden yoluna devam edebilmesi için tüm faaliyetlerinin<br />
temelinde araştırma, geliştirme, yenilikçilik ve katma değer bulunmalıdır. Ama bütün bunlar netice<br />
itibariyle insanların hayatının kolaylaşmasına, onları daha fazla maddiyat ve tüketim bağımlısı<br />
yapmadan insani ilişkilerini geliştirmelerine ve toplumsal huzura hizmet etmelidir.<br />
“İki günü bir olan ziyandadır” anlayışıyla her yeni günümüzü bir öncekinden daha verimli ve üretken<br />
geçirmenin yollarını ararken bu dünyada bulunmamızın esas gayesini hiçbir zaman hatırımızdan<br />
çıkarmamız duasıyla…<br />
Murat ÖZDEMİR<br />
MMG Genel Başkanı
ETKİNLİK<br />
MMG KAHVALTILI ÇALIŞMA TOPLANTISI<br />
Üsküdar Beld. Başkanı Mustafa Kara:<br />
"Şehirlerimizi merhametli şehirlere dönüştürmek zorundayız"<br />
Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği kahvaltılı çalışma<br />
toplantısında işadamları, akademisyen ve siyasetçilerle bir araya geldi. “Yerel Yönetimlerde Tecrübe<br />
Paylaşımı ve Tavsiyeler” başlıklı bir sunum yapan Mustafa Kara, Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe<br />
taşıyabilmemiz için, sürdürülebilir şehirler inşa etmemiz gerektiğini, yerel yönetimleri güçlendirerek oligarşik<br />
bürokrasiden kurtarmamız gerektiğini söyledi. Toplantıya Maltepe Belediyesi AK Parti Başkan Aday Adayı<br />
Kadem Ekşi, Kartal Belediyesi AK Parti Aday Adayı Mehmet Osmanlıoğlu, Eyüp Belediyesi AK Parti Başkan<br />
Adayı Abdullah Çelik ve yine Maltepe Belediyesi AK Parti Başkan Aday Adayı Atilla Üstündağ da katıldı.<br />
MMG Başkanı<br />
Murat Özdemir:<br />
"Mimar Sinan mevcut dokuya ve<br />
kendine olan saygısından dolayı<br />
Bursa’da eser inşa etmedi."<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği,<br />
sponsorluğunu Filizler Köftecisi’nin<br />
yaptığı Kahvaltılı Çalışma Toplantısı,<br />
Barcelo Eresin Topkapı Hotel’de yapıldı.<br />
Açılışını Mimar ve Mühendisler Grubu Genel<br />
Başkan Yard. Mahmut Çelik’in yaptığı<br />
toplantıda konuşan MMG Başkanı Murat<br />
Özdemir, MMG’nin kanun koyucu ve uygulayıcılara<br />
yol gösterme sorumluluğunu<br />
yerine getirdiğini belirtti. 2013-2014 Dönemiyle<br />
birlikte MMG’de aylık düzenlenen<br />
panelleri sempozyuma dönüştürdüklerini<br />
ifade eden Murat Özdemir, MMG’nin aylık<br />
dergi dosyalarını ve sempozyum konularına<br />
değinerek MMG’nin yeni döneminde<br />
yapacağı çalışmaları anlattı.<br />
Mustafa Kara’nın isminin altındaki belediye<br />
başkanlığı ünvanından değil, ünvanının<br />
üstündeki isminden ötürü MMG için<br />
önemli olduğuna ve bir vefa gereği olarak<br />
kendisine teşekkür etmek istediklerini<br />
belirten Murat Özdemir, 2 sene önce<br />
Üsküdar Belediyesi ile birlikte düzenledikleri<br />
"Şehirlerimizin Geleceği Tehditler<br />
Fırsatlar" Sempozyumda şehirciliğin ana<br />
hatlarını ortaya koyduklarını belirtti. Şehirlerimizin<br />
nereye doğru gittiği konusu,<br />
herkesin gündeminde olması gerektiğini<br />
6<br />
Mimar ve Mühendis
söyleyen Murat Özdemir Murat Özdemir,<br />
"Yerel yönetimlerin görevi sadece çöp toplamak<br />
ve teknik belediyecilik hizmetlerini<br />
vermenin çok ötesinde şehir yapılanmasını<br />
ve kültürünü oluşturması açısından<br />
büyük önem taşımaktadır" diyerek yerel<br />
yönetimlerin önemini anlattı.<br />
Gündemde çok tartışılan Çamlıca Camii<br />
tartışmalarına da değinen Murat Özdemir,<br />
şehirciliğin bir uzmanlık işi olduğunu belirterek,<br />
MMG’nin Çamlıca Camii’ne karşı<br />
olmadığını ama usul, tartışma ve süreçle<br />
ilgili ciddi sıkıntılar olduğu için açıklama<br />
yapmak zorunda kaldığını belirtti. Çokluklarla<br />
övünen bir millet olmadığımızın<br />
altını çizen Murat Özdemir, bir STK olarak<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun üzerine<br />
düşen kanun koyucu ve uygulayıcılara<br />
karşı ortada olan yanlışların düzeltilmesi<br />
amacıyla uyarmak zorunda olduğunu<br />
belirtti. Mimar Sinan'ın mevcut dokuya ve<br />
kendine olan saygısından dolayı Bursa’da<br />
eser inşa etmediğini, Mimar Sinan’ın<br />
Üsküdar Beld. Başkan Yardımcısı Hilmi Türkmen: “İstanbul’u bir finans<br />
merkezi yapalım ama bu kadar yabancı yatırımcı alarak uluslararası<br />
şirketlerle ne kadar doğru projeler yapıyoruz bunu ciddi bir şekilde<br />
tartışmalıyız.” “Bu gidişatın direksiyonu bizde ama gazı freni kimde<br />
bilinmiyor.” Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe taşıyabilmemiz<br />
için, sürdürülebilir şehirler inşa etmemiz gerekiyor. Yerel yönetimlerin<br />
güçlenerek oligarşik bürokrasiden kurtulmamız lazım.<br />
inanç ve geleneğinden beslenen bizim<br />
arkadaş, abi ve büyüklerimizin döneminde,<br />
Ulu Caminin arkasına hoyratça<br />
gökdelenlerin dikildiğini söyleyen Murat<br />
Özdemir, zamanı geldiğinde bu ve benzer<br />
binaları yıkmanın, bir övünç kaynağı ve<br />
hizmet olacağını ifade etti. Oda seçimlerinin<br />
yaklaştığını belirten MMG Başkanı<br />
Murat Özdemir, tüm mimar ve mühendislerin<br />
oda seçimlerini ciddiye almalarını,<br />
belediyelere mühendis alımı yapılırken<br />
oda seçimi kaydının aslında bir zorunluluk<br />
olması gerektiğini söyledi.<br />
Üsküdar Belediye Başkan<br />
Yardımcısı Hilmi Türkmen:<br />
“Üsküdar’a Hizmet Edeceğiz.”<br />
Selamlama konuşması yapan Üsküdar<br />
Beld. Başkan Aday Adayı Hilmi Türkmen,<br />
Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa<br />
Kara’nın geldiğinde ezberleri bozduğu gibi,<br />
aday olmama kararıyla da ezberleri bozduğunu<br />
söyledi. Üsküdar Belediye Başkanı<br />
Mustafa Kara’nın yaptığı ve şu an devam<br />
eden projeleri ve hizmetleri devam ettirerek,<br />
daha güçlü, STK’larla birlikte daha<br />
organize ve bizzat uygulama aşamasında<br />
Kasım - Aralık 2013 7
ETKİNLİK<br />
da uygulayarak güzel faaliyetler yapacaklarını<br />
ifade etti.<br />
Üsküdar Belediye<br />
Başkanı Mustafa Kara:<br />
"Bürokrasinin kendisi de<br />
bürokrasiden şikayetçi…"<br />
Konuşmasına Üsküdar’ın zenginliklerini<br />
anlatarak başlayan Mustafa Kara, 1352’den<br />
itibaren İslam’la şereflenen, 101 yıldır<br />
fethi gören bir ilçe olduğunu ifade etti.<br />
Üsküdar’dan ilham alan birçok sanatçının<br />
olduğunu söyleyen Mustafa Kara, Üsküdar’ın<br />
ancak “İslam Şehri” kavramıyla anlaşılabileceğini,<br />
aynı zamanda Anadolu’nun bittiği son<br />
sancak noktası olduğunu belirtti. Üsküdar’ın<br />
tarihinin Battal Gazi efsanesiyle başladığını,<br />
1352 yılında Kız Kulesi dahil fethedildiği<br />
günden bu yana önemli bir konumda olduğunu<br />
söyledi.<br />
“İstanbul’u bir finans merkezi yapalım ama<br />
bu kadar yabancı yatırımcı alarak uluslararası<br />
şirketlerle ne kadar doğru projeler<br />
yapıyoruz bunu ciddi bir şekilde tartışmalıyız.”<br />
Diyen Mustafa Kara, “Bu gidişatın<br />
direksiyonu bizde ama gazı freni kimde<br />
bilinmiyor.” Diyerek, gelecek planlarımızı<br />
hakikaten gözden geçirmemiz gerektiğini<br />
söyledi. İktidarın işinin çok zor olduğunu, bir<br />
yandan bağımsızlık mücadelesi verdiğimizi,<br />
diğer yandan yabancı sermayeye kapı açarak<br />
ekonomik olarak dik durmaya çalışmanın<br />
ciddi bir zorluk yarattığını söyleyen Mustafa<br />
Kara, ileride şehirlerimizi terk etmemek için,<br />
çok katlı yapılarda hayatı kendimize zehir<br />
etmememiz için bugünden geleceğimizi inşa<br />
etmenin önemini anlattı.<br />
Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe<br />
taşıyabilmemiz için, sürdürülebilir şehirler<br />
inşa etmemiz gerektiğinin altını çizen<br />
Mustafa Kara, yerel yönetimlerin güçlenerek<br />
oligarşik bürokrasiden kurtulmamız<br />
gerektiğini söyledi. Bürokrasinin kendisi de<br />
bürorasiden şikayetçi olduğunu söyleyen<br />
Mustafa Kara, “Bürokrasiyi ne kadar aşıyorsanız<br />
o kadar başarılı oluyorsunuz” dedi. Şu<br />
anda 657 nolu devlet kanununun da revize<br />
edilmesi gerektiğini belirten Mustafa Kara,<br />
siyasetin çıkmazlarına bakıp da taşın altına<br />
elimizi koymaktan çekinmememizi, dışarıdan<br />
gazel okumakla siyasetin yapılmayacağını,<br />
bu yüzden aday adayı olmanın ciddi bir adım<br />
olduğunu ifade etti.<br />
“Eskinin Dergahları ve tekkeleri,<br />
bugünlerin Vakıf ve STK’ları olmalıdır.”<br />
Sistemi ve devleti daha iyi tanıyabilmek ve<br />
daha iyi hizmet edebilmek için siyasetin<br />
çok önemli olduğunu ama siyasetin içinde<br />
de kaybolmamamız gerektiğini söyleyen<br />
Mustafa Kara, “çocuklarımız üzerinde çalışmalarımızı<br />
arttırmalıyız” dedi. Bu yüzden<br />
İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile işbirliği<br />
yaparak Üsküdar Çocuk Üniversitesi’nin<br />
kurduklarını söyledi. Gençlerin eğitiminin,<br />
şehirlerimize verdiğimiz önem kadar Dergahların<br />
ve tekkelerin bugünlerin STK’ları<br />
olduğunu söyleyen Mustafa Kara, o günün<br />
şartlarında sanatın, tarihin ve bilimin<br />
merkezleri olan bu yerlerin boşluklarını,<br />
bugünlerde STK’ların doldurması gerektiğini<br />
söyledi. MMG’nin bu anlamda eğitimin<br />
gelişimiyle birlikte ciddi projeler üretmesi<br />
gerektiğini söyleyen Mustafa Kara, yeni<br />
dönemde ülke olarak eğitimi uluslararası<br />
standartlara taşımak zorunda olduğumuzun<br />
altını çizdi.<br />
8<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 9
ETKİNLİK<br />
TÜRKİYE KONUT SEKTÖRÜNÜN GELECEĞİ KONUT<br />
KONFERANSI’NDA MASAYA YATIRILDI<br />
Konut Konferansı 2013”te ödüllü ve konusunun uzmanı uluslararası konuşmacılar “konut”u, sektörün<br />
günümüzde yaşadığı değişimler ile birlikte mercek altına aldı. “Yeni Yollar” temasıyla düzenlenen konferansta,<br />
değişen kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları çerçevesinde, ülke ekonomisi ve Türk yapı sektörünün<br />
lokomotifi olan “konut” sektörünün önümüzdeki dönemde yaşayacağı dönüşüm ele alındı.<br />
Yapı sektörünün bilgi merkezi Yapı-<br />
Endüstri Merkezi tarafından bu yıl<br />
dördüncü kez düzenlenen Konut Konferansı,<br />
sektör profesyonelleri ile birlikte dünyaca<br />
ünlü uzmanları ağırladı. Çuhadaroğlu, Kale<br />
Kilit Dış Ticaret, Optimum Proje & Danışmanlık<br />
ve Siemens Ev Aletleri ana sponsorluğunda;<br />
Vorne sponsorluğunda ve Ulus Yapı<br />
alt sponsorluğunda düzenlenen konferansa,<br />
YEM Etkinlik Salonu ev sahipliği yaptı.<br />
“Konut Konferansı 2013”ün temasını, değişen<br />
kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları<br />
çerçevesinde “Yeni Yollar” oluşturdu.<br />
Konferansın moderatörü olan, Cushman<br />
& Wakefield’in Yönetim Kurulu Başkanı,<br />
Emlak Konut GYO Yönetim Kurulu Üyesi<br />
ve ULI Türkiye Başkanı Haluk Sur, konferansta<br />
yaptığı konuşmada, 7 milyarlık<br />
dünya nüfusunun yüzde 50’si yani 3.5<br />
milyarı kentlerde yaşarken, 3.5 milyar<br />
insanın da kırsalda yaşadığını hatırlattı<br />
ve şunları söyledi: “Kentlerdeki 1,2 milyar<br />
insan gecekondularda, son derece sağlıksız<br />
koşullarda, teneke evlerde yaşıyor, 100<br />
milyon kişi ise evsiz. Nüfus artışına paralel<br />
olarak tabii kaynaklara, enerjiye olan talep<br />
giderek artıyor. Yapılan araştırmalar, 2050<br />
senesine geldiğimizde 2,8 tane gezegene<br />
ihtiyacımız olacağını gösteriyor. Dolayısıyla<br />
süratle bir şeyleri değiştirmemiz,<br />
dönüştürmemiz, sürdürülebilir yaşam<br />
alanlarının oluşturmamız gerekiyor. BM<br />
Habitat’ın raporuna göre 2050’ye kadar<br />
600 milyon konutun yapımı öngörülüyor.<br />
Bunun yalnızca 200 milyonu Çin’de. Enerji<br />
tüketiminin ve çevre kirliliğinin önemli<br />
bir kısmının konuttan kaynaklandığını göz<br />
önüne alırsak konut meselesine ‘Yeni Yollar’<br />
başlığı altında farklı bir perspektiften<br />
bakmamız gerekiyor” dedi.<br />
“Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve<br />
Yeni Yollar” panelinde Haluk Sur’a eşlik<br />
eden, DKY İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı<br />
ve KONUTDER Başkan Yardımcısı Ali<br />
Dumankaya da, konut sektöründe aşılması<br />
gereken ana meseleler, nerede sıkıntı<br />
yaşandığı ve sektörün gelecek açısından<br />
sunduğu fırsatlar üzerine şöyle konuştu:<br />
“1999 depremi konut sektörü için bir<br />
milat oldu. 17 Ağustos’tan sonra uyandık,<br />
kentsel dönüşümle başlayan süreç<br />
devam ediyor. Biz firmalar olarak kentsel<br />
dönüşüme odaklanmak zorundayız. Bu<br />
lokomotifin doğru yöne gitmesi adına öncü<br />
olmak zorundayız. 2012’de bakanlıklar<br />
kuruldu, enerji verimliliği, yeşil binalar<br />
gibi farklı şeyler konuşmaya başladık.<br />
Mütekabiliyet yasası çıktı, tüketici kanunu<br />
yenilendi, KDV yasası değişti, kentsel<br />
dönüşümle ilgili 6306 sayılı afetle ilgili bir<br />
yasa çıktı, yönetmelikler değişti. Bu yeni<br />
yasalarla birlikte artık hiçbir şey eskisi gibi<br />
olmayacak. Bir yol ayrımındayız. Geçmişte<br />
yaptığımız gibi iş yapamayacağımızı artık<br />
hepimiz öngörebiliyoruz. 300 bin farklı kişi<br />
ve kuruluşun iş yaptığı, istihdama yüzde<br />
6 civarında katkı yapan bir sektörden<br />
bahsediyoruz. İnşaat sektörünün yüzde<br />
75’ini de konut oluşturuyor. Sektör yavaşladığı<br />
zaman ülke ekonomisinin de frene<br />
bastığını ve bir küçülme gerçekleştiğini<br />
görüyoruz” dedi.<br />
“Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve<br />
Yeni Yollar” panelinde konuşan bir diğer<br />
isim olan Ege Yapı Group Yönetim Kurulu<br />
Başkanı ve İSGİD Yönetim Kurulu Başkanı<br />
İnanç Kabadayı ise, gayrimenkul sektörünün<br />
son 10 yılda çok büyük gelişme kat<br />
ettiğini belirtti ve kentsel dönüşümle beraber<br />
önümüzdeki 20 yıl içerisinde daha da<br />
ileriye gideceğini, sadece Türkiye sınırları<br />
içinde kalmayacağını, bölge ülkelerde de<br />
etkin olacağını öngördüğünü dile getirdi.<br />
Kabadayı şunları söyledi: “Yaklaşık bir<br />
yıldır Türkiye’de konut alanında çok farkı<br />
imkânlar doğmaya başladı; imar kanunu,<br />
2B kanunu, kentsel dönüşüm, mütekabiliyet<br />
kanunu gibi kanunlarla oyun değişik<br />
bir alana giriyor. Çarpık yapı stoğunun bir<br />
an önce dönüştürülmesi lazım. Ekonomimiz<br />
büyüyor; bu büyüyen ekonomiye yakışır,<br />
bu ekonomiye uygun altyapının da çok<br />
hızlı bir şekilde dönüşmesi ve geliştirilmesi<br />
lazım. Konut sektörünü etkileyen önemli<br />
dinamiklerden biri de genç nüfusumuz;<br />
şehirleşme oranımız giderek artıyor. Bu<br />
nedenle temel barınma ihtiyacı olan konutun<br />
bir an önce iyileştirilmesi ve geliştirilmesi<br />
lazım. Bunların nasıl yapılacağını<br />
tartışmak, arz talep dengesini bozmamak,<br />
10<br />
Mimar ve Mühendis
ir ev alamayınca uzağa taşınmak zorunda<br />
kalıyor. Konut krizinin temelinde de insanların<br />
kentlerden uzaklaşması var. Konut<br />
alanında orta gelirlilere ulaşmak, onları ev<br />
sahibi yapmak lazım. “<br />
finansal çözümler üretmek lazım. Bu yeni<br />
modele sektördeki herkesin kendini hazırlaması,<br />
ayak uydurması gerekiyor.<br />
Orta Direği Ev Sahibi<br />
Yapmak Mümkün mü<br />
Konut Konferansı 2013, dünyaca ünlü mimarlık<br />
ve geliştirme ofislerinden uzmanlar<br />
ağırladı. Orta ve düşük gelir grubuna<br />
kaliteli sosyal konut geliştiricisi Pocket’ın<br />
CEO’su Marc Vlessing, İngiltere’de devlet<br />
desteğiyle ilk kez konut sahibi olacaklar<br />
için gerçekleştirilen yeni bir konut<br />
programını masaya yatırdı. Vlessing bu<br />
programla, büyüyen genç neslin konut<br />
gereksinimlerinin karşılanması için kamu<br />
ve özel sektörlerin birlikte nasıl çalışması<br />
gerektiğine dikkat çekerek talep edilen<br />
ekonomik, yenilikçi ve sürdürülebilir<br />
tasarımlarla genç profesyonellere yönelik<br />
kozmopolit konutları tanımladı.<br />
Vlessing konuşmasında, doğru konut<br />
tasarımının, dünyanın nasıl değiştiğini<br />
anlamakla mümkün olabileceğini vurgularken<br />
konut yapımında sürdürülebilirliğin de<br />
önemine dikkat çekti. İngiltere deneyimi<br />
ışığında Türkiye’deki durumu değerlendiren<br />
Vlessing, şu konulara değindi: “Dünya<br />
değişirken konut politikaları değişmiyor.<br />
Oysa artık daha az mekana, ısınmaya ve<br />
otoparka ihtiyaç var. Bu nedenle derli<br />
toplu, tek odalı evler daha çevreci bir<br />
kimlik kazanıyor. İngiltere’de ve Türkiye’de<br />
problem, artık en küçük daireyi bile alamamanız.<br />
Bu durum, konut politikasının<br />
çöktüğü anlamına gelir. İnsanlar tek odalı<br />
Mutluluğu Yeniden Düşünmek<br />
Tasarım araştırma atölyesi Cibic<br />
Workshop’ta sürdürülebilirlik, sosyal konut,<br />
ekoloji, şehircilik ve malzeme üzerine<br />
deneysel çalışmalar yürüten Aldo Cibic,<br />
Konut Konferansı 2013’ün bir diğer anahtar<br />
konuşmacısıydı. Aldo Cibic, konuşmasında<br />
12. Venedik Mimarlık Bienali’nde<br />
okuyucuyla buluşan “Mutluluğu Yeniden<br />
Düşünmek” adlı kitabından hareketle,<br />
konut olgusunu yeni olası topluluklar ve<br />
tasarım yöntemleri üzerinden yorumladı.<br />
"İstanbul'daki dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz"<br />
sorusu üzerine Cibic şunları<br />
söyledi: "Sonuçta ben bir yabancıyım ve<br />
İstanbul’a dışarıdan bir gözle bakıyorum.<br />
Ama bazen kendimi bir gecekonduda daha<br />
iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Bombay ve<br />
Şangay gibi metropoller de aynı sorunla<br />
karşı karşıya. Orada da yerinden edilen gecekondulular<br />
var. Sonuçta insan her koşulda<br />
mekânı insanileştirme yeteneğine sahip.<br />
Eğer her şeyi en baştan düşünürseniz<br />
mekân kalitesi de artar. Yaratıcılık binadan<br />
çok, süreçten geçiyor. İstanbul’a gelen<br />
turistlerin kentle ilgili algısı hep aynıdır.<br />
Biz İtalya’da bu değerlerin bir kısmını yok<br />
ettik. Sizin de geçmişi yok etmenizden korkuyorum.<br />
Umarım siz de değerlerinizi aptal<br />
ticari alanlar yaratmak için yok etmezsiniz.<br />
Çünkü bu kentin kimliği o değil."<br />
Son derece keyifli ve faydalı geçen konferans<br />
verilen ödüllerin ardından son buldu.<br />
Kasım - Aralık 2013 11
KISA... KISA...<br />
OSMAN ŞAHBAZ, ATV<br />
AVRUPA'YA KONUK OLDU<br />
Türk-Macar dostluğunun önemli isimlerinden,<br />
Macaristan'ın Kayseri ili Fahri<br />
Başkonsolosu ve aynı zamanda Mimar ve<br />
Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Başkan<br />
Yardımcısı Osman ŞAHBAZ, ATV Avrupa kanalında<br />
yayınlanan Türk Şövalyeleri programına<br />
konuk oldu. Genel olarak Türkiye-Macaristan<br />
ilişkilerinden bahseden Osman Şahbaz, şu<br />
ana kadar yapılmış güzel şeylerin bulunduğunu<br />
ama yeterli olmadığını dile getirirken<br />
Macaristan’ın Türkiye’nin diğer şehirlerini de<br />
tanımasının önemine vurgu yaptı. Programın<br />
ilerleyen dakikalarında kendi hayat hikayesinden<br />
de bahseden Sayın Şahbaz Macaristan<br />
macerasının nasıl başladığına dair keyifli<br />
anılar anlattı.<br />
MMG’DEN<br />
ASKON ‘A ZİYARET<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu yeni<br />
Yönetim Kurulu tarafından Kurum ve<br />
Kuruluşlara yönelik gerçekleştirilen ziyaretler<br />
kapsamında Yönetim Kurulu Başkanı Murat<br />
Özdemir öncülüğünde ASKON ziyareti gerçekleştirildi.<br />
Ziyaretten duyduğu memnuniyeti<br />
dile getiren ASKON Genel Başkanı Mustafa<br />
Koca MMG’nin bir meslek STK’sı olarak önemli<br />
bir vizyonu olduğunu ve bu vizyonu en iyi<br />
şekilde taşıdığını dile getirerek kurumsal<br />
milliyetçilik yapan bir yapıyı tasvip etmediklerini<br />
ama ümmetçilik yolunda olan her<br />
türlü yapıya destek vermeye hazır olduklarını<br />
belirtti. Karşılıklı sinerjilerle millet için MMG<br />
ile en iyi hizmeti verebileceklerine inandığını<br />
ifade eden Mehmet Koca, ülkemiz için önemli<br />
değere sahip mimar ve mühendis öğrencilerin<br />
yetiştirilmesi aşamasında üzerimize düşen ne<br />
varsa yapmaya hazırız dedi.<br />
5 KITADAN UZMANLAR,<br />
'YAŞANABİLİR ŞEHİRLER'İ ANLATTI<br />
5 farklı kıtadan, 15 uzman konuşmacının katıldığı, toplu taşıma<br />
odaklı gelişim, yol güvenliği, kamusal alan kullanımı, kamu sağlığı<br />
ve güvenliği konularını kapsayan Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu,<br />
The Marmara Otel’de gerçekleşti.<br />
Sempozyuma kalkınma ajansları<br />
uzmanları, yerel yönetimler ve<br />
kamu kuruluşlarından temsilciler, sivil<br />
toplum kuruluşları temsilcileri ve çok<br />
sayıda kalkınma konusunda uzman<br />
isimler katıldı.<br />
Sempozyumun ‘Yaşanabilir Şehirler<br />
Yönetimi’ oturumunda söz alan<br />
Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt<br />
Uysal, ilçede yapılan kentsel değişim<br />
uygulamaları ve projelerini anlattı.<br />
Uysal, "İstanbul’un en yeşil ilçelerinden<br />
biri olan Başakşehir’de göreve talip olduğumuz<br />
ilk günlerden bu yana gayret<br />
ve samimiyeti rehber alarak, temel<br />
Diyarbakır Şubesi’nden Saadet Partisi’ne Ziyaret<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Diyarbakır<br />
Şube Başkanı Mesut Işık<br />
ve yönetim kurulu üyeleri, Saadet Partisi<br />
(SP) Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan’ı<br />
ziyaret etti. Ziyaret esnasında Mesut Işık,<br />
Mimarlar ve Mühendisler Grubu’nun<br />
faaliyetleri hakkında Bozan’a bilgi verdi.<br />
Bozan ise, ziyaretten duyduğu memnuniyeti<br />
dile getirerek, “Seçim sürecinde<br />
parti çalışmalarımız hızla devam ediyor.<br />
Milli görüşün farkını ve Diyarbakır’da<br />
belediyenin elimizde olduğu 1994-1999<br />
dönemindeki yaptığımız çalışmalar<br />
herkes tarafından biliniyor. Belediyelerin<br />
belediyecilik hizmetlerinin ötesine<br />
geçerek Başakşehir’e birçok alanda<br />
ilkler ve enleri kazandırmaya çalıştık."<br />
dedi. Yaşanabilir şehirler oluşturmak<br />
amacıyla ilçede hayata geçirilen<br />
Akıllı Çöp Toplama Sistemi’yle de ilgili<br />
bilgiler aktaran Uysal, "Türkiye’de bir<br />
ilki gerçekleştirerek Başakşehir’i Akıllı<br />
Çöp Toplama Sistemi’yle tanıştırdık.<br />
Başakşehir Belediyesi mühendisleri<br />
tarafından tasarlanan ve yoğun bir Ar-<br />
Ge çalışmasının ürünü olan yeni yer altı<br />
çöp toplama sistemi, mevcut konteynerlerden<br />
kaynaklanan tüm olumsuz<br />
şartları ortadan kaldırdı." diye konuştu.<br />
yapılanmada sağlıklı planlar yapması için<br />
mimar ve mühendislerden danışmanlık<br />
hizmetini alması gerekir” dedi.<br />
12<br />
Mimar ve Mühendis
MMG YÖNETİMİNDEN<br />
İETT ZİYARETİ<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim<br />
Kurulu, İETT Genel Müdürü Hayri<br />
Baraçlı’yı makamında ziyaret etti. İETT Genel<br />
Müdürü Hayri Baraçlı ziyaretten duyduğu<br />
memnuniyeti dile getirerek MMG üyesi olarak<br />
yapılan etkinlikleri ve faaliyetleri yakından<br />
takip ettiğini, bir STK olarak mesleki alanda<br />
yaptığı açıklamaları takdirle karşıladığını söyledi.<br />
İstanbul’un göç alan çok büyük bir kent<br />
olduğunu belirten Hayri Baraçlı, her geçen gün<br />
büyüyen İstanbul’un sorunlarının da büyüdüğünü<br />
ve bu sorunların başında da ulaşımın yer<br />
aldığını ifade etti. Ulaşım sorununu çözmek<br />
için çaba sarf ettiklerini ancak her geçen gün<br />
nüfusu artan ve boyuna genişleyen İstanbul’da<br />
ulaşım sorununu bitirmenin mümkün olamayacağını<br />
söyleyen Hayri Baraçlı, ulaşım<br />
sorunun çözümü için yerin altına yapılan<br />
Metro hatlarının yanı sıra, Havaray hatlarının<br />
da hayata geçirileceğini belirterek İstanbul'un<br />
büyümeye devam ettiği sürece ulaşım sorununu<br />
bitirmenin imkansız olduğunu ifade etti.<br />
MMG'den Sakarya<br />
Atatürk Stadı'na Şehir Parkı Teklifi<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Sakarya<br />
Şube Başkanı Erol Demiralay,<br />
TOKİ’ye devredilen Sakarya Atatürk<br />
Stadı arazisine AVM yerine ‘Şehirpark’<br />
yapılması önerisinde bulundu. Sakarya<br />
Atatürk Stadyumu’nun bulunduğu arazinin<br />
TOKİ’ye devredildiğini ve TOKİ’nin<br />
alana, yüksek katlı binalar ve AVM<br />
yapacağı söylentilerinin ayyuka çıktığını<br />
kaydeden Demiralay şunları söyledi:<br />
“Stadyumun yıkılarak yerine yapılması<br />
düşünülen şehrimizin yapılanma<br />
ruhuna aykırı bina, bünyesinde iskan<br />
edeceği yüzlerce kişiye, alışveriş için<br />
gelecek binlerce kişi ilave edildiğinde,<br />
oluşacak yoğunluk ve trafik çilesini<br />
düşünmek dahi istemiyoruz. Bir sokakta<br />
bir araçtan, her evde bir araç sürecine<br />
geçildi, şimdi neredeyse ehliyeti olan<br />
herkesin aracı olduğu döneme gelindi.<br />
Ancak yolların genişleme şansı yok.<br />
Şehrimize ve gelecek nesillerimize bu<br />
kötülük yapılmasın” dedi. Demiralay,<br />
sözlerini “İnsanlar kentleri oluşturur,<br />
kentler insanları dönüştürür” sözüyle<br />
tamamladı.<br />
MMG HEYETİ’NDEN GİRİŞİMCİ<br />
İŞ ADAMLARINA ZİYARET<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından gerçekleştirilen<br />
ziyaretler GİV (Girişimci İş Adamları Vakfı) ile<br />
devam etti. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Başkan<br />
Yardımcısı Osman Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç<br />
MMG Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları Mehmet<br />
Kürşat Çapar, Harun Urul ve Genel Sekreter Murat Alpay’ın<br />
katılımı ile gerçekleştirilen ziyarette GİV Başkanı Mehmet<br />
Koç hazır bulundu. GİV’in Bahariye Mevlevihanesi’ndeki<br />
merkezinde gerçekleştirilen ziyarette konuşan MMG Genel<br />
Başkanı Murat Özdemir, geleceğe güvenle bakabilmek<br />
için mekanizmaları doğru çalıştırmamız gerekir, gençlerimizi<br />
iyi yetiştirerek geleceğimizi hazırlamamız lazım<br />
dedi. STK’ların bir arada, ahlaki değerlere sahip çıkarak<br />
ortak paydada hareket etmesi gerektiğini söyleyen Murat<br />
Özdemir, oda seçimlerinin önemine değinerek GİV’inde<br />
çalışmalarda yer almasını istedi.<br />
Kasım - Aralık 2013 13
KISA... KISA...<br />
MİMAR SİNAN<br />
GÜZEL SANATLAR<br />
ÜNİVERSİTESİ’NE<br />
ZİYARET<br />
GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından<br />
gerçekleştirilen üniversite<br />
ziyaretleri kapsamında Mimar Sinan Güzel<br />
Sanatlar Üniversitesi’ne gidildi. MSGSÜ<br />
Rektörü Prof. Yalçın Karayağız ziyaretten<br />
duyduğu memnuniyeti dile getirerek<br />
MMG’nin toplumsal hayatta önemli bir yere<br />
sahip olduğunu ve kendisinin de yapılan<br />
çalışmaları takdirle karşıladığını söyledi.<br />
Üniversite olarak MMG ile daha öncede<br />
ortak ve faydalı çalışmalar yaptıklarını<br />
hatırlatan Prof. Yalçın Karayağız, özellikle<br />
mimarlık bölümü öğrencilerinin iş hayatına<br />
atılmaları aşamalarında MMG’nin büyük<br />
yararlılık gösterdiğini ifade etti.<br />
MMG 9. GENEL İDARE KURULU<br />
TOPLANTISI İZMİR’DE YAPILDI<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun<br />
9. Genel İdare Kurulu toplantısı<br />
İzmir Orman Bölge Müdürlüğü Sosyal<br />
Tesislerinde gerçekleştirildi. Oldukça<br />
verimli geçen toplantıda MMG'nin yeni<br />
dönemde yapacağı faaliyet ve etkinlikler<br />
değerlendirildi. Toplantıda söz alan MMG<br />
Genel Başkanı Murat Özdemir MMG’nin<br />
kurumsallaşması yönünde çalışmaların<br />
devam ettiği, etkinliğinin ve bilinirliğinin<br />
arttırılması için faaliyetlere önem<br />
verdiklerini söyleyerek, özellikle önceki<br />
dönemlerde yönetim organlarında görev<br />
almış bulunan üyeler ile irtibatın arttırılması<br />
ve kendilerinin MMG etkinliklerine<br />
katılımlarının sağlanması yönünde<br />
çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti.<br />
Üye kayıtlarının güncellenmesi amacı<br />
ile üyelerle görüşmelere önem verdiklerini<br />
ifade eden Başkan Murat Özdemir,<br />
üyeler arası iletişim ve ilişkinin arttırılmasının<br />
faydalarını belirtti. Toplantıda<br />
bir de sunum gerçekleştiren Başkan,<br />
MMG’ye gelir getirici faaliyetlerin neler<br />
olabileceği hususunda çalışmalar yaptıklarını<br />
ifade etti.<br />
MMG’ YÖNETİM KURULU'NDAN<br />
MÜSİAD ZİYARETİ<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim<br />
Kurulu yeni dönem ziyaretlerine<br />
MÜSİAD ile başladı. Samimi bir<br />
havada gerçekleşen ziyaretten duyduğu<br />
memnuniyeti dile getiren MÜSİAD Genel<br />
Başkanı Nail Olpak eski MMG yöneticisi<br />
olarak yapılan çalışmaları yakından takip<br />
ettiğini ve takdirle karşıladığını söyledi.<br />
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’de<br />
MÜSİAD’ın Türkiye’nin en önemli<br />
STK’larının başında geldiğini ve birlikte<br />
önemli çalışmalar yapmak istediklerini<br />
ifade etti. MMG’nin gerçekleştireceği<br />
Panel ve Seminerlerde MÜSİAD’ında<br />
katılımcı olarak yer almasını talep eden<br />
Özdemir, gerçekleştirmeyi düşündükleri<br />
Konferansta MÜSİAD’ında katılımcı<br />
olarak bulunmasını istedi. Gelecek sene<br />
gerçekleştirilecek Oda Seçimlerinde MÜ-<br />
SİAD’ında oluşturulacak oda komisyonlarında<br />
yer almasını ve destekte bulunmalarını<br />
arzu ettiklerini belirtti.<br />
14<br />
Mimar ve Mühendis
MMG’DEN TÜMSİAD’A ZİYARET<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
ziyaretleri çerçevesinde TÜMSİ-<br />
AD İstanbul Şubesine ziyarette bulunan<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özdemir’e<br />
Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç MMG<br />
Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları<br />
Mehmet Kürşat Çapar, Mustafa Yalçınkaya<br />
ile Genel Sekreter Murat Alpay eşlik etti.<br />
TÜMSİAD İstanbul Şube Başkanı Eyüp<br />
Topal ziyaretten duyduğu memnuniyeti<br />
dile getirerek MMG’nin topluma yön veren<br />
bir STK olduğunu belirterek yaptığınız<br />
çalışmaları ilgi ve takdirle izliyoruz dedi.<br />
TÜMSİAD olarak yurtiçi ve yurtdışındaki<br />
40 şube ile ülke problemlerine çare<br />
aradıklarını söyleyen Topal, STK’lar olarak<br />
ortak akılın oluşturduğu bir çalışma grubu<br />
kurarak ülkeye faydalı olacak çalışmalar<br />
yapmak istediklerini söyledi. MMG’nin<br />
desteği ile verimli çalışmalara imza atabileceklerine<br />
inandıklarını söyleyen Eyüp<br />
Topal, ülkenin çevre ve enerji verimliliği<br />
konusunda çok büyük bir açık bulunduğunu<br />
söyleyerek STK’ların dinamik yapılar<br />
oluşturarak geleceğimizin gençlerini<br />
yetiştirmesi gerektiğini ifade etti.<br />
MMG’DEN<br />
İTÜ ZİYARETİ<br />
Mimar ve Mühendisler grubu tarafından<br />
üniversitelere gerçekleştirilen<br />
ziyaretler çerçevesinde MMG Genel Başkanı<br />
Murat Özdemir önderliğinde bir heyet İTÜ<br />
Rektörü Prof Dr. Mehmet Karaca’yı makamında<br />
ziyaret etti. Murat Özdemir İTÜ’de<br />
gerçekleştirilen olumlu değişimleri dile getirerek<br />
dünya üniversiteleri arasında önemli<br />
bir yere sahip olan İstanbul Teknik Üniversitesi<br />
ile MMG olarak ortak projelere imza<br />
atmak istediklerini söyledi. MMG olarak<br />
üniversite bünyesinde öğrenci kulübü açmak<br />
istediklerini dile getiren Murat Özdemir,<br />
çıkarmayı düşündükleri hakemli dergi için<br />
üniversite öğretim üyelerinin desteği aşamasında<br />
yardım talebinde bulundu. İTÜ Rektörü<br />
Prof Dr. Mehmet Karaca dile getirilen<br />
taleplerin kendileri içinde uygun olduğunu<br />
ve MMG ile yapılacak her etkinliğe destek<br />
olmaya hazır olduklarını dile getirerek,<br />
öğrencilerin gelişimleri konusunda birlikte<br />
çalışmalar yapmak istediklerini ve yakın<br />
zamanda açılışını yapacakları Teknopark ile<br />
Ar-Ge ve inovasyon konusunda MMG’nin de<br />
katkıları ile etkin çalışmalar yapabileceklerini<br />
ifade etti.<br />
Kasım - Aralık 2013 15
MİMARLIK<br />
GÖKDELENLER VE<br />
GETTOLAR İNANCIMIZIN<br />
NERESİNDE<br />
Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi<br />
uğraşırsınız Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı<br />
edinirsiniz (Şuarâ ,128-129)<br />
Binâlarınızı yükseltmeyiniz. Zirâ günlerinizin en kötüsü<br />
binâlarınızı yükselttiğiniz gündür. Hz.Ömer (r.a.)<br />
><br />
YAZI: MEHMET OSMANLIOĞLU / MİMAR<br />
GÖKDELENLER ÇAĞIN<br />
UTANÇ DUVARLARI MI<br />
Günümüzdeki şehirlerde insanlar aralarındaki<br />
ilişkilerin azalarak hızla zayıfladığı, sanallaştığı,<br />
olanca kalabalıklığına rağmen giderek yalnızlaştığı<br />
ve yekdiğerinden kopmakta olduğu bir<br />
dünyada yaşamaktadırlar.<br />
İnsan fert olarak hem kendine ve hem de çevresindekilere<br />
yabancılaşırken modern hayat<br />
tarzının dayattığı kurallar insanın yalnızlığını<br />
ve yabancılaşmasını her geçen gün arttırmaktadır.<br />
Yükseklik yarışına giren gökdelenlerin,<br />
“utanç duvarları” gibi birbirlerinden kopardığı<br />
mahalleler ve fertler birbirlerine yabancılaşmakta,<br />
böylesi bir hayat tarzında akrabalık,<br />
dostluk, arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri de<br />
giderek anlamını yitirmektedir.<br />
Oysa İslam öğretileri ana-baba ve akrabadan<br />
sonra yetim, yoksul ve komşu haklarını<br />
gözetmeyi emretmekte olduğu sayısız ayet ve<br />
hadislerde görülmektedir.<br />
Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerîmde “Yalnızca Allah’a<br />
kulluk edin ve ondan başka hiçbir şeye ilahlık<br />
yakıştırmayın. Ana babaya yakın akrabaya,<br />
yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak<br />
komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda<br />
Pekalmışa ve elinizin altındaki (hizmetçi ve<br />
işçi)lere iyilik yapınız ve iyi davranınız.” (Nisa<br />
4/36) buyurmaktadır.<br />
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)“Allah’a ve<br />
âhiret gününe iman eden kimse komşusunu<br />
rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiret gününe<br />
iman eden kimse misafirine ikram etsin.<br />
Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse<br />
ya hayır söylesin veya sussun!”<br />
Hâfız, el-Fetih’te, bir Sahabînin ,”Ey Allah’ın<br />
Rasûlü! Komşunun komşu üzerindeki hakkı nedir”<br />
sualine Allah Rasûlü (sa.v.)’nin: “Evi hava<br />
alamayacak şekilde bitişiğinde ondan izin<br />
almadan evinden yüksek bina yapamazsın.”<br />
buyurduğunu belirtmektedir.<br />
Yine bir başka hadis-i şerifte Peygamber<br />
Efendimiz;" Kıyamet alametlerinden biri<br />
de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi<br />
çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle<br />
yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini<br />
görmendir.” buyurmaktadır.<br />
Kurtubi der ki: “Bundan maksat, çölde yaşayan<br />
göçebelerin ortalığı istila etmeleri ve<br />
zorla ülkeye sahip olmaları sonucu durumun<br />
değişeceğine dair haber vermektir. Böylelikle<br />
bunların malları çoğalacak ve bunların<br />
bütün gayretleri yüksek binalar yapmaya ve<br />
bunlarla övünmeye doğru yönelecektir. Biz<br />
bu dönemlerde bunlara tanık olduk.”<br />
Ancak, yeri gelmişken; son zamanlarda gündeme<br />
gelen ‘şehir siluetini bozacak derecede<br />
yükseltilen’ çok katlı binaların/gökdelenlerin,<br />
hangi yönden olursa olsun, nice kırklarca<br />
binada yaşayan “komşuların” görüş alanını<br />
16<br />
Mimar ve Mühendis
kapattığı ve onların manzarasını bozduğu da<br />
bir hakikattir. Hele söz konusu çok katlı binalar,<br />
halkın ortak mekânlarını, tarihi ve kutsal<br />
yapılarını perdeliyorsa, Peygamberimizin (s.a.v)<br />
“on(lar)dan izin almadan ev(ler)inden yüksek<br />
bina yapmazsın!” ihtarı üzerinde bir kez daha<br />
düşünmek gerekmektedir.<br />
GÖKDELENLER YANLIŞ ŞEHİRLEŞME<br />
MODELİNİN SONUCU OLABİLİR Mİ<br />
Kimileri gökdelenlerin şehirler için gerekli ve<br />
faydalı olduğunu belirtmekte, İstanbul gibi büyük<br />
şehirlerde ise neredeyse zorunlu olduğunu<br />
savunmaktadırlar. Gerçekten bu yapılar çağın<br />
kaçınılmaz ihtiyacı mı İnsanların bu denli<br />
yoğunlaşan şehirlere mahkum olması kaçınılmaz<br />
bir kader miYoğun nüfusun yaşadığı<br />
bölgelerin tek çözümü bunlar olabilir mi<br />
Kimilerince de ömür törpüsü heyulalar bu<br />
gökdelenler. Ülkemizde kapitalizmin iktisadi<br />
enstrümanlarını kullanarak sürüklediği<br />
rant kaynaklı şehirleşme modelinde yüksek<br />
yapılara(gökdelenlere) rağbetin ekonomik<br />
sistem gereği oluşturulduğu görülmektedir.<br />
Çünkü sistemin işleyişi bu tür yapılaşmayı<br />
öngörmekte, önermektedir.<br />
Yüksek katlı yapıların yapımına ilişkin rağbete<br />
karşı oluşan reaksiyonların bir kısmı kişilerin ya<br />
da grupların değer sistemlerine göre değişen<br />
"sübjektif sakıncalar", bir kısmı da bilimsel ve<br />
teknik gereklere dayanan "objektif sakıncalar"<br />
olarak tebarüz etmektedir.<br />
Sübjektif sakıncalar; şehirlerin tarihi karakteri<br />
ve siluetin bozulduğu, gökdelenlerin<br />
insanlar üzerinde psikolojik baskı yarattığı<br />
ve hatta davranış bozukluklarını ortaya<br />
çıkardığı gibi eleştirilerden oluşmaktadır. Bu<br />
eleştiriler taraflar arasında tartışma konusu<br />
olsa da genel anlamda bir mutabakata varılması<br />
kolay değildir.<br />
Objektif sakıncalar ise; genellikle ulaşım<br />
sorunları, mevcut altyapıyı zorlamaları, yakın<br />
çevresindeki binaların güneş ve manzaradan<br />
yararlanmasının ve hava sirkülasyonunun engellenmesi,<br />
rüzgârın rahatsız edici hatta zarar<br />
verici etkilerinin oluşması, yangın ve deprem<br />
gibi olaylarla çevre için daha büyük risklerin<br />
doğması olarak özetlenebilir.<br />
Yüksek katlı konut literatürde olmayan bir kavram<br />
olup, belki az gelişmiş ülkelerde insanları<br />
istiflercesine yerleştirildiği mahrumiyet bölgesi<br />
yapıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Konut<br />
dışı olmak kaydıyla istisnai durumlarda bu tür<br />
yapıların yapılması zaruri ise yerel yöneticilerin,<br />
yatırımcıların ve mimarların yüksek yapıların<br />
yer seçimi konusunda şehrin siluet ve tarihi<br />
dokusunun korunması gibi kriterleri dikkate<br />
almaları gerekir. Yüksek yapıların olduğu<br />
bölgelerde nüfus yoğunluğu artmakta bu<br />
yüzden de, ulaşım, enerji, içme suyu ve atık su<br />
Kasım - Aralık 2013 17
MİMARLIK<br />
sistemlerinin kapasiteleri zorlanmakta veya<br />
yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle yer seçimi<br />
yapılırken mevcut yerleşimlerin dışında ve<br />
uzağında yerleri düşünülmelidir. Gökdelenler<br />
şehrin tarihi kimliğine, ruhuna zarar vermekte<br />
bu tür yapılar çoğaldıkça şehrin bu değerleri<br />
yok olmaktadır.<br />
Bu tür yapılar aynı zamanda şehrin topoğrafyasını<br />
örseleyerek, tabiatın siluetini bozmakta<br />
ve birbirine ne kadar uzak olursa olsun şehrin<br />
insicamını alt üst etmektedir.<br />
Şehirde tebarüz etmiş eski nirengi noktalarını,<br />
imaj oluşturan yapıları yüksek yapıların inşaasıyla<br />
kaybolup gitmekte, şehrin tarihî mekanların<br />
özelliği yitirilmekte, mahalleler, meydanlar<br />
sokaklar, eski ağaçlar yok edilerek hatıralar<br />
kaybedilmekte, kısaca yaşayanların şehre ait<br />
değerleri ve aidiyeti yok edilmektedir..<br />
Aynı zamanda bu yapılar yapılırken evlerin<br />
yakınındaki özel yeşil alanlar, bahçeler yok<br />
edilerek Türk şehirciliğinin tabiat ile bütünleşen<br />
tabii çevre ilkeleri yok edilmekte, eski<br />
evlerin iç mekan-dış mekan bütünleşmesi<br />
yitirilirken, manzaraya yönelme ve komşu<br />
yapılara olan saygıdan bahsetmek imkansız<br />
hale gelmektedir.<br />
YÜKSEK KATLI BİNALARIN<br />
SOSYOLOJİK YAPIYA VE<br />
İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ<br />
Yüksek katlı binaların sosyolojik açıdan oluşturduğu<br />
sakıncalara gelince, insanlar kendine özel<br />
özgürlük alanlarını kaybederek aşırı ölçüde<br />
birbirine yaklaştırıldığından aralarındaki ilişkiler<br />
zedelenmekte ve kavgalara dönüşmektedir.<br />
1992 de şehir ve kasabalarda yurt çapında<br />
yapılan bir ankete göre insanların %92 si<br />
1-2-3 katlı evlerde oturmak istiyor. Buna<br />
benzer İstanbul ölçeğinde 2012’de yapılan bir<br />
ankette de yine aynı nispette insanın az katlı<br />
konutlarda oturmak istediği teyid edilmektedir.<br />
Bu durumda toplumun yüksek katlı bina talebi<br />
olmadığına göre halen yapılmakta olanlar<br />
toplumun taleplerine ters düşmektedir.<br />
Bu karşı duruşun ortaya koyduğu veriler ve<br />
farklı taleplere rağmen yüksek katlı konutlar<br />
yapılmasından elde edilenin ne olduğunu irdelemek<br />
gerekir. Yaygın olan görüşe göre düşük<br />
maliyetlerle elde edilen arsalardan yüksek rant<br />
sağladığından yatırımcılar ve onların idareye<br />
tesir eden çevreleri öncelikle bu suni talebi<br />
oluşturmakta, ardından oluşturulan taleple yatırımcı<br />
bir yandan arsa üzerinden kazanırken,<br />
öte yandan yüksek katlı bina yaparak binadan<br />
da büyük kârlar elde edebilmekte olduğu<br />
belirtilmektedir. Yüksek katlı bina yapımı yaygınlaştıkça<br />
bu tür yapıları yapabilecek büyük<br />
ölçekli şirketlerin işleri artarken, küçük ve orta<br />
ölçekli inşaat firmaları giderek azalmaktadır.<br />
Bu tür uygulamalar sermayeyi bir kesimde<br />
yoğunlaştırarak toplumdaki orta gelir grubunu<br />
ortadan kaldırmakta, toplumda birbirinden<br />
kalın çizgilerle ayrılmış yüksek gelir düzeyli elit<br />
kesim ile düşük gelir grubundan oluşan kaotik<br />
bir sosyal doku teşekkül ettirmektedir.<br />
Firmalara sağladığı prestijin yanında, çalışanlara<br />
sağladıkları konfor, kaynakların ekonomik<br />
kullanımı ve daha fazla insanı bir arada çalıştırma<br />
imkânı gibi nedenlerden dolayı tercih<br />
edilen yüksek katlı binalarla ilgili görüşlerini<br />
belirten nöroloji uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ,<br />
suni iklimlendirmeden kaynaklanan enfeksiyonları<br />
ve üst solunum yolu sorunlarının<br />
yanında bu tür binalarda çalışanların en çok<br />
yakındıkları sağlık sorunlarının başında gerilim<br />
tipi baş ağrıları ve migren gelmekte olduğu<br />
belirtilmektedir.<br />
ŞEHİRCİLİK VE İMAR<br />
AÇISINDAN DEĞERLENDİRME<br />
Hayatın gerçeğinden uzak masa başında<br />
hazırlanan imar planlarıyla, kanun ve yönetmeliklerin<br />
getirmiş olduğu anlamsız kural ve<br />
sınırlamalara göre uygulama yapıldığından<br />
olumsuz sonuçları kaçınılmaz olmaktadır. Yüksek<br />
yapılarda alttaki katlar üsttekileri taşımak<br />
zorunda kaldığından abartılı temeller, ileri<br />
teknoloji maliyeti, asansörler, yüksek deprem<br />
riski ve yangın güvenliği açısından gelen ilave<br />
maliyetler, arsadan elde edilen tasarrufu(!)<br />
gidermekte, daha yüksek maliyetli binalar<br />
haline gelmektedir.<br />
Gökdelenlerin şehre önemli olumsuz etkilerinden<br />
biri de şehir içindeki hava sirkülasyonun<br />
azaltması ve azalan sirkülasyon dolayısıyla<br />
şehir içindeki havanın sıcaklık ve kirliliğin doğal<br />
18<br />
Mimar ve Mühendis
klima sistemi bozulduğundan dışarıya tahliye<br />
edilmemesine sebep olmaktadır. Buna karşılık<br />
Belgrad Ormanı istikametinden esen sert<br />
rüzgârlar gökdelenler arasındaki boşluklardan<br />
çıkarken hava şartlarında ani değişimler<br />
teşekkül etmektedir.<br />
Arsanın çok kıymetli olduğundan bahsederek<br />
yüksek katlı bina yapmanın zaruri olduğunu<br />
bahsedenlere verilecek cevap şöyle özetlenebilir<br />
:1,50 emsalli bir yerde emsali değiştirmeden<br />
0,25 taban alanını 0,50 ‘ye çıkarırsanız<br />
aynı imarla altı katlı bina yapmak yerine üçer<br />
katlı sıra evler yapılabilmekte ve aynı yerde,<br />
aynı imar yoğunluğu ile daha insanî, tabiatla<br />
barışık çözümler elde edilebilmektedir. Bu<br />
binalarda insanların kendine ait küçük birer<br />
bahçe ayırılarak toprakla temas sürdürülebilmekte,<br />
yaşlı, çocuk ve engellilerin ve herkesin<br />
toprağa, yere daha yakın olmakla daha mutlu<br />
oldukları görülmektedir. Bu tür çözümler<br />
üretilebilecek iken yukarıda belirtilen rant<br />
kaynaklı sebepler ve çözüm üretimindeki akıl<br />
tutulmasından(akıl kıtlığı da denilebilir) dolayı<br />
bu tür çözümlemeler üzerinde pek durulmamaktadır.<br />
İnsanlar ortak ama kendisine ait<br />
olamayan geniş pasif yeşil alanlardan çok,<br />
küçük ama kendine ait aktif kullanacağı bahçeleri<br />
talep etmektedir. Bu tür az katlı yapılar,<br />
yüksek katlı binadan gelecek büyük temel<br />
masrafları, asansör, kule vinç, büyük deprem<br />
ve yangın riski maliyetlerine katlanmayı gerektirmemekte,<br />
büyük inşaat şirketlerine ihtiyaç<br />
duymaksızın hemen yakınındaki küçük ya da<br />
orta ölçekli firma ya da kalfayla binalarını<br />
yapabilmektedir. Böylece aracılık ve tanıtımreklâm<br />
hizmeti vererek konut maliyetine suni<br />
olarak artıran parametrelerden kaçınılarak<br />
daha ucuza ev sahibi olunulacaktır. Ayrıca<br />
bu tür az katlı yapıların betonarme yapım<br />
zorunluluğu bulunmamakta ahşap, çelik, kâgir<br />
ve hatta kerpiçten dahi yapılabilmektedir.<br />
GETTOLAŞMA KIYAMET<br />
HABERCİSİ(Mİ)..<br />
Bir şehrin herhangi bir azınlıkça yerleşilen<br />
bölümüne genel olarak “ Getto ya da geto”<br />
denilmektedir. İbranice kökenli bu sözcük<br />
20.yüzyıl ortalarında Almanya ve Doğu Avrupa<br />
şehirlerinde eskiden Yahudilere ayrılan sonra<br />
da Yahudi semtlerine verilen bir ad olup<br />
,genelde kötü hayat şartlarının hakim olduğu<br />
yerleşim bölgeleri için kullanılmaktaydı. Günümüzde<br />
ise belli gelir ya da düşünce paralelliği<br />
taşıyan grupların, kendilerini toplumun diğer<br />
kesimlerinden ayrıştırarak, hisarlar ve tel<br />
örgüler arasına alarak daha güvenli ve steril<br />
bir ortamda yaşamayı oluşturan, genellikle<br />
yüksek katlı lüks konutlardan oluşan siteler<br />
anlaşılmaktadır.<br />
Bu tür yapılaşmaların kapitalist ekonomik<br />
sistemin uzantısı ve sonucu olduğunu belirten<br />
Enver Gülşen, “Bir Kıyamet Habercisi Olarak<br />
Gettolaşma” adlı makalesinde; “Modernite<br />
ve onun ekonomik hayatla toplumsal hayat<br />
Modern ideolojiler ve<br />
özellikle liberalizm /<br />
kapitalizmin bağlılarının, yani<br />
gettolaştırmanın fikir ve eylem<br />
ortaklarının bu kıyameti yaratmış<br />
olmaktan dolayı bir sıkıntı içinde<br />
olması beklenmez. Ancak tevhid<br />
dini olan İslam’ın bağlılarının,<br />
özellikle Türkiye’de bu kıyamet<br />
ideolojisine olan katkıları<br />
düşünülünce, kıyameti çok daha<br />
soğuk bir yüzle karşımızda<br />
görüyoruz.<br />
arasındaki ilişkileri düzenleyen “araçlarından”<br />
en güçlüsü olan kapitalizmin sürdürülebilir<br />
olması toplumsal alanın gettolaş(tırıl)masıyla<br />
yakından ilintilidir. Gettolaşma, bir yandan<br />
çeşitli toplumsal kesimlerden gelen insanlar<br />
arasındaki bağları koparırken, öte yandan insanı<br />
salt bir dünya yaratığı hâline döndürecek<br />
bütün yolları sonuna kadar açar.”<br />
Modern toplumlardaki gettolaşma, üç aşamada<br />
gerçekleşir. İlki, mezarlıkların gettolaştırılmasıdır.<br />
Mezarlıklar şehrin en uzak köşelerine,<br />
“faal insanın” göremeyeceği kadar uzağa atılır<br />
ki, günlük hayatta “yükümlülüklerini” yerine<br />
getiren insan, ölümle hiçbir şekilde karşı karşıya<br />
kalmasın. Zira ölümle yüzleşmek, insanın,<br />
hayatın hakîkî anlamı üzerine her an tefekkür<br />
içinde olması demektir. (…)<br />
Özellikle kapitalizmin yoğun bir toplumsal<br />
travma yarattığı ve insanların hayat standartları<br />
arasında derin uçurumlar oluşturduğu<br />
yerlerde gettolaşmanın ikinci adımı gerçekleşir.<br />
Üretim ve tüketim döngüsünün içindeki<br />
herhangi bir konumda yer alamayan toplumun<br />
yoksul kesimleri mezarlıklara yapılan türden<br />
bir gettolaştırma işlemine maruz kalırlar. (…)<br />
Ve gettolaştırmayı bütün unsurlarıyla gerçekleştirenler,<br />
bu şiddetin farkındadır. Bu yüzden<br />
üçüncü tipten gettolaştırma başlar. Ancak bu<br />
defaki gettolaşma, ilk ikisinden nicelik ve nitelik<br />
olarak temel bazı farklar barındırır. Bir kere<br />
bu son gettolaşma, bir şekliyle toplumun ve<br />
devletin yönetici elitinin, kendilerini “sıradan”<br />
halktan izole ederek korunaklı kılmasıdır. Askerler,<br />
milletvekilleri, hâkim savcılar, bürokratlar<br />
vs. topluca yaşadıkları yerlerde, kendi korunaklı<br />
duvarları ardında ilk iki gettolaşmanın<br />
sonucu gerçekleşebilecek potansiyel şiddetten<br />
uzaklaştırırlar kendilerini. Bu korunaklı yerler,<br />
adeta mini devletçik gibidirler. İçerdekilerin<br />
dışarının dertlerinden haberi yoktur. Ki zaten<br />
haberleri olmasın diye inşa edilmiş olan bu<br />
Kasım - Aralık 2013 19
MİMARLIK<br />
ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini<br />
olumsuz etkileyecekse İslam toplumunda<br />
onların aykırı fiilleri için özel mekanlar ihdas<br />
edilmek gibi tedbirlere başvurulur.”<br />
Müslümanlar dâhil insanlığın kahir ekseriyetinin güç, iktidar, para,<br />
mal mülk, kariyer putlarına tapar hâle gelmesi “sizin taptıklarınız<br />
benim ayağımın altındadır” diyen İbn Arabî’yi yeniden aklımıza<br />
getirmeli. Ayaklar altına almamız gereken her şeyi, sırça köşklerimizde<br />
baştacımız yaptık. “Bir lokma, bir hırka” boğaz manzaralı ultra-lüks<br />
rezidanslarımızın şark köşesine astığımız altın çerçeveli tabloda yazılı<br />
bir hatıra olarak kaldı.<br />
fildişi kulelerde yaşarlar.<br />
Modern ideolojiler ve özellikle liberalizm /<br />
kapitalizmin bağlılarının, yani gettolaştırmanın<br />
fikir ve eylem ortaklarının bu kıyameti<br />
yaratmış olmaktan dolayı bir sıkıntı içinde<br />
olması beklenmez. Ancak tevhid dini olan<br />
İslam’ın bağlılarının, özellikle Türkiye’de bu<br />
kıyamet ideolojisine olan katkıları düşünülünce,<br />
kıyameti çok daha soğuk bir yüzle karşımızda<br />
görüyoruz.<br />
Bugün Müslüman elitlerin, gettolaştırmanın<br />
bu üç türlüsüne, ama özellikle zengin rezidansların<br />
hayatımızın içine bir çirkin kale olarak<br />
girmesine olan “katkıları” yadsınamaz.. “Allah’ın<br />
karşısında kral da, dilenci de aynıdır; onları<br />
ayıran sadece takvalarıdır” inancına sahip olanların,<br />
kendi “ayrıcalıklarını” Babil kuleleri içinde<br />
sergilemek için birbirleriyle yarışmaları oldukça<br />
manidar. Modern korkuların Müslümanların<br />
önce hayatlarını, sonra da imanlarını dönüştürdüğünün<br />
en büyük kanıtı bunlar.<br />
Tanrıyı mı attık hayatımızdan; soytarı tanrıcıklar<br />
bütün görüş alanımızı işgal eder ve bizi<br />
köleleri hâline dönüştürürler. Müslümanlar<br />
dâhil insanlığın kahir ekseriyetinin güç, iktidar,<br />
para, mal mülk, kariyer putlarına tapar<br />
hâle gelmesi “sizin taptıklarınız benim ayağımın<br />
altındadır” diyen İbn Arabî’yi yeniden<br />
aklımıza getirmeli. Ayaklar altına almamız<br />
gereken her şeyi, sırça köşklerimizde baştacımız<br />
yaptık. “Bir lokma, bir hırka” boğaz<br />
manzaralı ultra-lüks rezidanslarımızın şark<br />
köşesine astığımız altın çerçeveli tabloda<br />
yazılı bir hatıra olarak kaldı.<br />
Babil kulesi neden tamamlanamamıştı ve neden<br />
Allah, Babil kulesini yapanların dillerini değiştirmişti<br />
de birbirlerini anlamaz olmuşlardı<br />
Allah’a şirk koşmanın bir şekli olan salt dünya<br />
varlığı hâline gelmiş olmamız olmasın bunun<br />
sebebi Babil kulesini yapanların başına gelen<br />
şey, tekrar tekrar başımıza gelmiyor mu<br />
Dillerimiz, artık birbirimizi anlayamayacak<br />
kadar karışmadı mı, aynı “dili” konuşsak bile<br />
Parçalana parçalana nereye kadar Kıyametin<br />
hemen eşiğinde duruyoruz. Korunaklı, konforlu<br />
ve güvenli duvarlarımız bir gece ansızın tepemize<br />
büyük bir gürültüyle çöktüğünde her şey<br />
için çok geç olabilir. Gidilen yol yol değildir.”<br />
Konuya başka açıdan bakan Hayrettin Karaman<br />
ise şöyle diyor: “İslam'a inanmayanlar<br />
kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler<br />
ama bu uygulama Müslümanların hayat,<br />
NETİCE<br />
Kentsel dönüşüm' sağanağı altında projelendirilen<br />
çok katlı, çok yoğun siteler, toplumu<br />
merkezi ve mahalli bir otorite tarafından dayatılan<br />
bir ayrışmaya sürüklemektedir. İnsanların<br />
nerede, hangi büyüklükte bir evde oturacağına,<br />
komşularının kimler olacağı ve kimlerle temas<br />
edeceğine, sakinlerin dışında bir üst irade<br />
karar vermektedir.<br />
Dünyada toplumdaki bu ayrışmanın önüne<br />
geçecek bazı tedbirler alınmakta, çözüm<br />
yolları aranmaktadır. Buna örnek olarak;<br />
Kanada`da bazı eyaletler toplu konutların<br />
site girişlerini güvenlikler ve kilitli kapılarla<br />
kentin yol bağlantılarına kapatmasını yasaklamaktadırlar.<br />
Amerika`daki bazı eyaletlerde,<br />
Avrupa’da Amsterdam gibi şehirlerde yeni<br />
geliştirilen toplu konut projelerinde alt ve<br />
orta gelir grubuna yönelik belli bir konut<br />
stokunun da üretim, emlak geliştiricilere şart<br />
koşularak farklı gelir gruplarının bir arada<br />
yaşaması hedeflenmekte ve gettolaşmanın<br />
önüne geçilmeye çalışılmaktadır.<br />
Mekanları tasarlayan, inşaa eden, karar<br />
verenler, ona kendi inanç ve kültürel kodlarını<br />
yansıtmakta ve bu mekânlar derin manalar<br />
yüklü ve veluddur. İnşaa edilen mekanlarda<br />
insan ve cemiyetin kültürel kodlarının ete<br />
kemiğe bürünmüş hali gizlenmiş gibidir.<br />
Dışa kapalı, özel, güvenlikli, muhafazalı alanlar<br />
ister istemez bir ayrışmayı tevlid edecektir.<br />
Siteleşme ile ayrışma birbirlerini takip eden<br />
tabii silsile gibidirler..Bu fiziki ayrışma zihinsel<br />
ayrışmaya dönüşürse insanları ötekileştirdiklerinden<br />
dolayı aklen ve kalben ayrı yaşamaya<br />
ve düşünmeye götürme tehlikesini mündemiçtir.<br />
Bu ise cemiyet hayatının tamamını tehdit<br />
edecek içtimai bir mesele haline dönüştürebilir.<br />
Kaldı ki bu minvaldeki mevcut sitelerde yaşayanların<br />
pervasızlıkları, gösteriş ve tüketim<br />
hastalıkları, yaşamakta oldukları hayatın lüksü<br />
onları yekdiğerini düşünmeyen ve giderek dünyevileşen<br />
nesne haline getirmektedir. Mutlak<br />
huzur ve mutluluk bu dünyada mümkün mü<br />
Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet<br />
edildiğine göre Resülullah(s.a.v.) şöyle<br />
buyurdu:"Canım kudret elinde olan Allah'a yemin<br />
ederim ki sizler iman etmedikçe cennete<br />
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman<br />
etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi<br />
seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi Aranızda<br />
selamı yayınız!"<br />
20<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 21
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
TÜRKİYE'DE AR-GE VE<br />
İNOVASYON YÖNETİMİ<br />
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, uluslararası<br />
düzeyde rekabet edebilmek için, araştırma temelinin<br />
güçlendirilmesi ve yapılandırılması yolunda yeni<br />
mekanizmalar geliştirirken, oluşturulacak bir<br />
bilim ve teknoloji politikası çerçevesinde teknoloji<br />
üretme olanaklarını geliştirmelidir. Her şeyden<br />
önce gsyih’den Ar-Ge’ye ayrılan pay çıkartılmalı<br />
ve ayrılan bütçenin katma değeri yüksek, dünya<br />
ölçeğinde rekabet edebilir ürün ve teknolojilerin<br />
geliştirilmesi gibi doğru kaynaklara aktarılması<br />
sağlanmalıdır.<br />
22<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 23
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
AR-GE VE<br />
İNOVASYON’UN<br />
NERESİNDEYİZ<br />
Günümüzde kuruluşların rekabet<br />
gücünü belirleyen en önemli unsur<br />
Ar-Ge ve inovasyon yetenekleridir.<br />
Bazı inovasyonlar her hangi bir Ar-Ge<br />
faaliyetine gerek olmaksızın, bazıları<br />
ise teknolojik Ar-Ge faaliyetlerinin<br />
sonucunu kullanarak yapılmaktadır. Peki,<br />
ülkemizde Ar-Ge inovasyon konusunda<br />
durum nedir, neler yapılmakta ve neler<br />
yapılmalıdır, açıklamaya çalışalım.<br />
İnovasyon ve Ar-Ge konusunun firmalar, hatta ülkeler için<br />
rekabette farklılaştırıcı unsur olduğunun bilinmesine rağmen,<br />
Türkiye’de aslında tam anlamıyla inovasyon ve Ar-Ge uygulamalarının<br />
nasıl olacağı herkes tarafından net bir şekilde bilinmemektedir.<br />
Kimileri konuya sadece finansal olarak bakmakta ve TÜBİ-<br />
TAK veya KOSGEB’in verdiği Ar-Ge teşviklerinden yararlanmayı<br />
inovasyon ve Ar-Ge yapmak olarak görmektedir. Kimileri, firma<br />
içinde fikir geliştirme veya motivasyon çalışmaları yapınca inovasyon<br />
yaptıklarını düşünmektedir. Kimileri piyasaya yeni bir ürün<br />
çıkartınca kendini “inovatif” bir firma olarak tanımlamaktadır.<br />
Bu ve bunun gibi sayılacak birçok şey inovasyon ve Ar-Ge’nin bir<br />
parçası olabilecekken gerçekte önemli olan, yapılan çalışmaların<br />
nasıl yapıldığı, firmanın satışlarını ne kadar arttırdığı ve elbette<br />
işin sonunda rekabet gücünün ne kadar yükseldiğidir. Türkiye’de<br />
yapılan çalışmalara bu gözle bakıldığında ve dünyadaki uygulamalar<br />
ile karşılaştırıldığında gerçek anlamda inovasyon ve Ar-Ge<br />
metodolojilerinin çok fazla bilinmediği ortaya çıkmaktadır.<br />
Ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon eksikliğinin nedenleri arasında,<br />
alınan eğitimin yetersizliği, yeni konularda derslerin açılamaması;<br />
akademisyenlerin araştırma yapamamaları, maddi sorunlar, altyapı<br />
yetersizliği (araştırma laboratuvarı ve enstitüsü), araştırma<br />
heyecanı, sevgisi, metodolojisinin verilememesi, birlikte çalışılamaması,<br />
araştırmalarda çalışan doktoralı eleman eksikliği, proje<br />
başvurularının kişisel ya da tek kurumlu olması, ulusal konsorsiyumun<br />
kurulamaması, uluslararası organizasyonlara katılım eksikliği<br />
ve doktora sürelerinin çok uzun olması gibi unsurları sayabiliriz.<br />
Bu koşullarda yeni teknolojiyi üretmenin hatta takip etmenin<br />
imkansız hale gelmesi kaçınılmazdır. Tabii sanayinin ilgisizliğini<br />
de saymadan geçemeyiz.<br />
Yukarıdaki eksiklikleri de göz önünde bulundurarak, Türkiye’de<br />
Ar-Ge ve inovasyon kapasitesini artırmak için yapılması gereken<br />
çok sayıda iş bulunduğunu söyleyebiliriz. Rekabetçi güç odaklı,<br />
Ar-Ge ve inovasyon temelli yeni bir stratejik dönüşüm şart gibi<br />
görünmektedir. Türkiye'nin inovasyon kapasitesini arttırmadan<br />
ve bu kapasiteyi üretime dönüştürmeden istenilen düzeyde bir<br />
refaha ulaşmamızın imkânı bulunmuyor.<br />
Türkiye Küresel Rekabetçilik Endeksi'nde 59, İnovasyon<br />
Kapasitesi'nde 69, İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde 71, Metametik<br />
24<br />
Mimar ve Mühendis
ve Fen Bilimleri Endeksi'nde 103 ve Dünya Refah Ligi'nde 75'inci<br />
sırada bulunuyor. Bir yandan araştırmacı sayısı ve bilimsel makale<br />
üretimi artarken, aynı gelişmeler patent sayılarına ve üretime<br />
yansımıyor. Öte yandan ihracatımız, düşük ve orta teknolojilere<br />
dayalı bir sanayi yapısına sahip. İhracatımızın sadece % 2’si yüksek<br />
teknolojili mallardan oluşuyor. Oysaki küresel endekslerde üst<br />
sıralarda yer alan ve dünyanın önde gelen ekonomilerinde bu oran<br />
% 20-50 arasında değişiyor.<br />
Araştırma geliştirme faaliyetleri ve inovasyonlar tüm dünyada,<br />
büyümenin, verimliliğin ve rekabet avantajının önemli bir dinamosu<br />
olarak hız kazanmaktadır. Ar-Ge’nin hedeflerine ulaşabilmesi<br />
için, kamu-özel sektör arasında sorumlulukların paylaşılması,<br />
bilişim teknolojileri ve insan kaynakları ile ilişkilerinin irdelenmesi,<br />
teşvik ve finansman boyutlarının dikkate alınması ve harcamaların<br />
doğru ve dönüşü olan alanlara kanalize edilmesi gerekmektedir.<br />
Ar-Ge’nin salt ‘ürün geliştirmeye yönelik harcama’ olarak<br />
görülmemesi ve ekonomik büyümeye olan etkisini gerçekleştirilmesi<br />
için teknolojik gelişme ve iktisadi büyüme arasındaki iletim<br />
mekanizmasının doğru anlaşılması ve teknolojiye ‘hazır olma’ ve<br />
teknolojik ‘kullanımın’ artırılmasına yönelik bir planlama çerçevesinde<br />
yol alınması gerekmektedir.<br />
Not: Bu yazıda MÜSİAD’ın Ar-Ge ve İnovasyon raporlarından<br />
faydalanılmıştır.<br />
Kasım - Aralık 2013 25
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Mesut UĞUR<br />
MMG Yönetim Kurulu Üyesi<br />
AR-GE NEDİR İNOVASYON NEDİR<br />
MMG Dergisinin bu sayısının teması Araştırma-<br />
Geliştirme kısaca AR-GE ve İnovasyon. Bu<br />
sayıda konu uzmanları tarafından detaylı<br />
şekilde anlatılacak. AR-GE ve İnovasyon<br />
gerekliliği, tecrübeler, uygulamalar, metotları,<br />
ticarileşmesi, desteklenmesi konusunda<br />
bilgilerimizi artıracağız. Mühendis ve mimarlar<br />
olarak zaten sürekli duyduğumuz, kısmen veya<br />
tamamen içinde olduğumuz bu konuyu daha da<br />
içselleştirmiş olacağız.<br />
K<br />
işisel gözlemlerimi paylaşmak isterim. 1985 de mühendis<br />
diplomamı alınca Ar-Ge mühendisi olarak tekstil makinesi<br />
üreten bir şirkette iş hayatına atıldım. 3 yıl dokumaya hazırlık<br />
makineleri kontrol sistemleri geliştirdim. İkinci şirketimdeki<br />
görevde sentetik iplik makineleri proses kontrol sistemleri<br />
geliştirdim. Böylelikle İsviçre’de 9 yıl Ar-Ge çalışma tecrübem<br />
oldu. Yaklaşık 18 senedir Türkiye’de bu konuda faaliyette<br />
bulundum, Ar-Ge yapan, teknoloji üreten kişilerle, kurumlarla<br />
temasım devam etmektedir. Tüm bu 27 yıllık deneyimi mukayeseli<br />
olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.<br />
İsviçre’de çalıştığım şirketlerde Ar-Ge yapmanın iki önemli<br />
motivasyonu vardı.<br />
1) Müşteri, mevcut makine ve sisteme ek fonksiyonlar, özellikler<br />
talep ediyordu. Bu taleplerin en iyi şekilde, müşterinin<br />
istediğinden daha fazlasıyla yerine getirilmesi için yapılan<br />
Ar-Ge çalışmaları.<br />
2) Pazarda kalmayı sürdürebilmek için, rekabetçi olmak için<br />
ve rakip firmaların yaptığından daha işlevsel, daha verimli,<br />
üretken sitemler için Ar-Ge çalışması yapmak. Bu yaklaşıma<br />
Ar-Ge ve inovasyonun motoru diyebiliriz. Bu bir dürtü kültürü,<br />
yarış hatta varoluş kültürü. Bir şirket kurulup bir ürünle başladığı<br />
zaman adeta sonsuz bir yarışa çıkmıştır. Bu yarışta önde<br />
olmak en büyük motivasyondur. Beraber yarışa katılanların<br />
aynı motivasyonu olduğunu unutmamak gerekir.<br />
Bu iki sebepten görüleceği üzere şirketler gelirlerinin bir kısmını<br />
Ar-Ge’ye ayırmak zorundadır. Cirodan Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar<br />
sektörden sektöre değişmektedir. Gelişmiş ülkelerde<br />
GSMH %3 kadar kaynak Ar-Ge’ye ayrılmaktadır. Bu kaynağın<br />
%1 kamu kaynaklarından, %2 si ise özel sektör kaynaklarından<br />
olması idealdir. Ülkemizin 2023 hedefleri bu şekildedir.<br />
TUİK ve TÜBİTAK verilerine göre 2000 li yılların başında<br />
GSMH’dan Ar-Ge için % 0,45 kaynak kullanılırken bu rakam<br />
günümüzde %1’e yaklaşmıştır. Bu kaynağın hemen hemen<br />
hepsi kamu tarafından sağlanmaktadır. Milletimizi görgüsü,<br />
kültürü hep devletten bir şey beklemektir. İşadamı dernekleri<br />
adeta devlet teşvikleri peşinde koşmaktadır. Devletin Ar-Ge<br />
teşvikleri adı altında fon ayırması işadamlarının iştahını çok<br />
kabartmaktadır. Yukarıda İsviçre’de çalıştığım şirketlerin 2<br />
önemli Ar-Ge motivasyonunu yazdım. Çalıştığım 9 yıllık Ar-Ge<br />
mühendisi süresince İsviçre Devletinin Ar-Ge teşvik fonu olduğunu<br />
duymadım, hiç projede yazmadık. Çalıştığımız konularda<br />
gerçekten ileri teknoloji olan konulardı. Devletin şirketimize<br />
verdiği destek sanırım geliştirdiğimiz sistem ve makinelerin<br />
dünya pazarlarına satılabilmesi için ihracat riziko garantisiydi.<br />
26<br />
Mimar ve Mühendis
Türkiye’de sanayicinin ve iş adamlarının hem yatırım için hem Ar-Ge<br />
için devlet desteği istemesi bu nedenle çok garibime gitmektedir. Bu<br />
sanırım hem devlet hem özel sektör tarafından bilinen, bir suistimal<br />
meselesi. Bakan danışmanlığına başladıktan sonra bazı şikâyetlerle<br />
karşılaşıyorum. KOSGEB, TÜBİTAK “şu firmaya destek vermiş, üretim<br />
için yeni makine almışlar, bize niye vermiyorlar veya bize de<br />
verseler ne olur, bize niye haksızlık yapılıyor” denilmektedir. Bunları<br />
yadsıyorum. Bir kurum, kişi kendi tasarrufunu müteşebbis olarak kullanmadan<br />
nasıl devlet kaynağı ile müteşebbis olur anlamıyorum. Bu<br />
sürdürülebilir bir durum değildir. Verimli olmamaktadır. Aynı zamanda<br />
adaletsiz bir durumdur. Çünkü devletin sınırsız gelir kaynakları<br />
yoktur, sınırsız dağıtacağı kaynakları yoktur.<br />
Türkiye gibi gelişmekte olan ve ciddi büyük pazar boyutu olan ülkelerde<br />
çeşitli sebeplere dayandırılan geri kalmışlığı aşabilmek için,<br />
kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kamu destekli Ar-Ge’ye ihtiyaç<br />
vardır. Fakat bu desteklerin titizlikle, mantıklı şekilde yapılması<br />
gerekir. Ülkenin sürekli ihtiyacı olan malların yurtdışından ithali ciddi<br />
cari açıklara neden olmaktadır. İthal ikamesi için geliştirilecek ürünlere<br />
ve sistemlere kamu destek vermelidir. Bazı konularda tersine<br />
mühendisliği teşvik edip desteklemelidir. Örneğin son 10 yılda ülkeye<br />
ciddi şekilde ulaşım altyapısı gerçekleşti. Bu altyapı projelerinde<br />
kullanılan makine parkının çoğunluğu ithal edildi. Yapılan altyapıların<br />
bakımlarının yapılabilmesi için ve ayakta tutulabilmesi için ciddi<br />
makine parkına ihtiyaç vardır. Tam anlaşılması için örnek verecek<br />
olursak: Duble yolların asfaltlarının kazınarak tekrar asfaltlanması<br />
için kazıma makineleri, serme makineleri ve sıkıştırma makinelerine<br />
ihtiyaç vardır. Bu makinelerde tamamen dışa bağımlıyız. İç tüketimimiz<br />
o kadar büyük ki bu tür makineleri tersine mühendislikle kendimiz<br />
geliştirmeliyiz, geliştirebiliriz. Yaşam beklentisi kavramı tüm<br />
Türkiye gibi gelişmekte olan ve ciddi büyük<br />
pazar boyutu olan ülkelerde çeşitli sebeplerden<br />
dayandırılan geri kalmışlığı aşabilmek için,<br />
kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kamu<br />
destekli Ar-Ge’ye ihtiyaç vardır.<br />
sistemler için çok önemlidir. Her ürünün, sistemin yaşam beklentisi<br />
vardır, belirli süre kullanılır, eskir ve yenisiyle değiştirilmesi gerekir.<br />
Bu döngüyü çok iyi kavrayıp hangi sistemlerin ne sıklıkta değiştirileceğini,<br />
bunların yeniden yapılmasının ekonomik boyutlarının ne<br />
olduğunu ve bu işler yapılırken ne kadar ek istihdam oluşacağını çok<br />
iyi şekilde hesaplayıp planlamamız gerekmektedir. Hep eğitimli genç<br />
nüfusumuzla övünmekteyiz. Bu geçlerimize yeni istihdam olanakları<br />
yaratılmadığı zaman ülke birçok sosyal sorunlarla karşılaşacaktır.<br />
Tersine mühendislikle geliştirilecek ürün ve sistemler hem Ar-Ge<br />
personeli istihdamı sağlayacak hem de üretimde çalışacaklara<br />
istihdam sağlayacaktır. Türkiye için tersine mühendislikle Ar-Ge<br />
yapılacak başlıca konuları; tıbbi cihazlar, ulaşım araçları, iş makineleri,<br />
takım tezgahları, elektronik ve haberleşme sistemleri, enerji<br />
üretiminde kullanılan teçhizat ve sistemler, yenilenebilir enerji üretim<br />
sistemleri, ileri üretim –otomasyon teknolojileri, enerji tasarrufuna<br />
yönelik başta cam olmak üzere inşaat ve yalıtım malzemeleri olarak<br />
sıralayabiliriz.<br />
Ar-Ge çok boyutlu multidispliner bir çalışma gerektirir. Çünkü günümüz<br />
sistemleri karmaşıktır. Bazı araştırma merkezleri, üniversiteler<br />
sadece temel dallarda araştırma yapsalar dahi tüm branşların<br />
desteğine ihtiyaçları vardır. Ürüne yönelik Ar-Ge ise tamamen çok<br />
disiplinin beraber çalışması anlamına gelir. Bir tıbbi cihazı ele aldığımızda<br />
anatomi ve fizyoloji bilgisi, fizik, kimya ve biyoloji bilgisi,<br />
Kasım - Aralık 2013 27
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Pazarı iyi takip<br />
eden ülkeler<br />
global şirketler<br />
Ar-Ge çekmek<br />
için politikalar<br />
geliştirmektedirler.<br />
Bu politikalarda<br />
global şirketlerin<br />
getireceği<br />
yöneticilerin,<br />
Ar-Ge personelinin<br />
güven içinde<br />
yüksek hayat<br />
standardında<br />
yaşamalarının<br />
sağlanmasıdır.<br />
malzeme bilgisi, mekanik tasarım bilgisi, elektronik<br />
tasarım bilgisi ve yazılım bilgisi gerektirmektedir.<br />
Tüm bu yeteneklerin tek bir firmada oluşması<br />
çoğu zaman imkansızdır. Sistem yapacak firmanın<br />
bu yeteneklerden bazılarına sahip olması yanında<br />
diğer tedarikçilerin bilinmesini gerektirir.<br />
İnkremental Ar-Ge<br />
Hiçbir kurum bir şeyi son noktaya kadar geliştirip bitiremez. Geliştirme<br />
sürekli devam eden bir süreçtir. Bu süreç adım adım olur. Buna<br />
inkremental Ar-Ge diyebiliriz. Her sistemin tekamül etmeye ihtiyacı<br />
vardır. Elimize aldığınız cep telefonunuza bakınız 15 yılda nereden<br />
nereye geldi. İlk başta sadece konuşma yaparken günümüzde adeta<br />
mobil ofis gibi kullanıyoruz, özel yaşamımızda yaptığımız kitap okumayı,<br />
eğlenmeyi, televizyon seyretmeyi dahi günümüz mobil cihazlarıyla<br />
yapabiliyoruz. Bu durumu yaşantımıza giren taşıtlarda, üretim<br />
hatlarında da gözlemleyebiliriz.<br />
Yeni yapılan teknoparklara<br />
global şirketler davet edilmektedir.<br />
Teknoparklar yerli<br />
ve yabancı Ar-Ge personeli<br />
için cazibe merkezi olmaya<br />
çalışmaktadırlar.<br />
Global Şirketlerin Ar-Ge Merkezi<br />
Açmalarının Teşvik Edilmesi<br />
Günümüzde global şirketlerin girmediği ülke kalmamıştır. Her ülke<br />
bunlara pazar olmaktadır. Bazıları ise üretim lokasyonu olmaktadır.<br />
Bu şirketlerin ciddi Ar-Ge harcamaları olmaktadır. Şirketlerin asıl<br />
doğduğu ve büyüdüğü ülkelerde insan kaynakları yetersizliği vardır.<br />
Bu yetersizliğin başlıca nedeni yaşlanan nüfus, doğum oranlarının<br />
düşmesiyle azalan nüfus, dışarıdan getirilen göçmenlere karşı olan<br />
kitleler, iş ikliminin verimli olması nedeniyle çok sayıda şirketin benzer<br />
İK ihtiyacıdır. Pazarı iyi takip eden ülkeler,<br />
global şirketler Ar-Ge çekmek için politikalar<br />
geliştirmektedirler. Bu politikalarda global şirketlerin<br />
getireceği yöneticilerin, Ar-Ge personelinin<br />
güven içinde yüksek hayat standardında<br />
yaşamalarının sağlanmasıdır. Geçen yıl yaptığım<br />
Singapur ziyaretinde bunu gözlemledim. BIOPO-<br />
LIS Biyoteknoloji tekno parkına dünyadaki global<br />
ilaç ve biyoteknoloji şirketlerini çekmişler. Burada hem Singapur’lu<br />
hem yabancı Ar-Ge personeli istihdam ediliyor. Şimdiye kadar<br />
Singapur’da global şirketlerin sadece ilaç paketle fabrikaları varken<br />
gelecekte Singapur’da geliştirilmiş, katma değeri çok daha yüksek<br />
ilaç molekülleri üretilecek. Geçenlerde ülkemizde global şirketlerin<br />
kurduğu Yabancı Sermaye Yatırımcıları Derneği YASED’in Ar-Ge<br />
çalıştayına katılmıştım. Dernek üyesi global şirketlerin dünya genelindeki<br />
Ar-Ge bütçeleri 200 milyar ABD doları imiş. Dernek yönetim<br />
kuruluna göre iyi bir strateji ile çok kısa sürede 10 milyar ABD dolar<br />
payı Türkiye’ye getirilebilirmiş. Böyle bir payın gelmesi demek on<br />
binlerce nitelikli insanımızın istihdamı demek. Ülkemiz bu konuda<br />
yeni yeni bilinçlenmeye başlamıştır. Yeni yapılan teknoparklara<br />
global şirketler davet edilmektedir. Teknoparklar yerli ve yabancı<br />
Ar-Ge personeli için cazibe merkezi olmaya çalışmaktadırlar. Bir<br />
global şirketin veya yabancı Ar-Ge personelinin bir cazibe merkezine<br />
çekilmesi için yapılacaklar dahi başlı başına bir Ar-Ge’dir. Singapur,<br />
Honkong, Birleşik Arap Emirlikleri, bazı Avrupa ülkeleri bu işi en etkin<br />
şekilde yapan ülkelerdir. Sadece teknoparklar değil üniversitelerde<br />
Ar-Ge personeli için cazibe merkezi olmalıdır.<br />
28<br />
Mimar ve Mühendis
Ülkemizde bulunan 170 üniversiteden çoğunluğu<br />
eğitim amaçlı faaliyet göstermektedir. Oysa<br />
üniversitelerin temel gayelerinin en önemli kısmı<br />
bilimsel araştırma yapmaktır. Ülkemizde yüksek<br />
öğretime yön veren YÖK daha çok öğrenci kontenjanlarıyla<br />
ilgilenmektedir. Hâlbuki ülkenin kalkınması,<br />
rekabetçi olması ve refah için araştırma<br />
üniversitelerine ihtiyaç vardır.<br />
AR-GE için Üniversitelerin Rolü<br />
Ülkemizde bulunan 170 üniversiteden çoğunluğu eğitim amaçlı<br />
faaliyet göstermektedir. Oysa üniversitelerin temel gayelerinin en<br />
önemli kısmı bilimsel araştırma yapmaktır. Ülkemizde yüksek öğretime<br />
yön veren YÖK daha çok öğrenci kontenjanlarıyla ilgilenmektedir.<br />
Hâlbuki ülkenin kalkınması, rekabetçi olması ve refah için araştırma<br />
üniversitelerine ihtiyaç vardır. Üniversitelerin her konuda araştırma<br />
yapması imkansızdır. Bu nedenle bazı üniversitelerimiz tematik<br />
araştırma konularına yönelmelidirler. Mesela, nükleer enerji, nano<br />
teknoloji, biyoteknoloji, kompozit malzemeler, ileri üretim teknolojileri,<br />
tıbbi cihazlar ve malzemeler, ulaşım teknolojileri vs. Tematik<br />
araştırma üniversitesi olarak ayrılan üniversiteler kendi konularında<br />
gıptayla bakılacak mükemmeliyet merkezleri olmalıdır.<br />
İnovasyon –Yenilikçilik<br />
İnovasyon günümüzün en moda kelimelerinden biridir. Bu konuda<br />
konferanslar düzenlenmektedir. Politikacılar, akademisyenler, bürokratlar<br />
ülkeyi refaha inovasyonun götüreceğini söylemektedirler. Çoğu<br />
zaman bunu söylerken daha önce hiç olmayan ürünleri, sistemleri<br />
(buluşları) kastetmektedirler. Benim anladığım inovasyon üründe,<br />
serviste, süreçte, teknolojide, metotta veya fikirde fayda sağlayan,<br />
üretkenlik artışı sağlayan pazar ve toplum tarafından kabul gören<br />
bir olgudur. İş yapmadan, iş üzerinden olmadan inovasyon yapamayız.<br />
İnovasyon ilerlemeden ayrıdır. İlerleme bir şeyi daha iyi yapma<br />
durumuyken inovasyon bir şeyi farklı şekilde daha fazla fayda<br />
sağlayarak yapmadır. İnsan her çalıştığı konuda ürünlerini, sistemlerini<br />
daha verimli, daha faydalı duruma getirirse ve yaptığı<br />
ticari karşılık bulursa ve toplum tarafından kabul görürse inovasyon<br />
yapmış olur. İnovasyon dinamik bir süreçtir. Bu süreçte fayda<br />
sağlayan fikirlerin ortaya çıkması ve bu fikirlerin emek ve yatırımla<br />
ticarileşmesi safhaları vardır.<br />
İnovasyon yapılacak ürün ve hizmet ortamları uygun ÖKO sistem<br />
gerektirir. Bu politikalar ülkeler için hükümetlerce, şirketler için<br />
yönetim kurullarınca belirlenir ve sağlanır. Bu durumda inovasyon<br />
sisteminden ve ikliminden bahsedebiliriz. Ülkemizde böyle bir iklim<br />
oluşması için başta ekonomi bakanlığımız olmak üzere farklı bakanlıklarımız,<br />
ticaret ve sanayi odalarımız, ihracat birliklerimiz etkinlikler<br />
düzenlemekte, inovasyon kavramını anlatmaya ve öğretmeye çalışmaktadırlar.<br />
28-29-30 Kasım 2013 de Türkiye İnovasyon Haftası<br />
konferansı düzenlenmektedir. Yapılan etkinliklere baktığımızda İnovasyon<br />
öğrenilebilir ve dolayısıyla öğretilebilir bir kavramdır.<br />
İnovasyon ölçümleri ve sıralamaları yapılabilmektedir. Bu sıramalar<br />
farklılıklar gösterse de ülkeler sıralamasında başı çeken 3 ülke İsviçre-İsveç<br />
ve Singapur olmaktadır. İsviçre ve İsveç’te bu kültür çok<br />
eskiye dayanmaktadır. Bu kültürde insanlar öncelikle kendileri ve<br />
halkları için faydalı ürünler ve hizmetler üretirler ve sürekli mükemmeliyete<br />
yönelmişlerdir. Bu bir birikim sürecidir. Singapur model ise<br />
bize bu işin sonradan da planla, istekle yapılabileceğini göstermiştir.<br />
Singapur 1965 de bağımsız olmuş, 434 km2 yüz ölçümü olan bir<br />
ülkeydi. Singapur’u bağımsızlığına kavuşturan liderler sistemi öyle<br />
bir kurguladılar ki Singapur’u 50 yılda dünyanın en müreffeh ülkelerinden<br />
biri yaptılar. Ülke olarak kurdukları mükemmeliyet merkezleri<br />
gelecekte tüm insanlığa fayda sağlayacak en yenilikçi sistemleri<br />
içermektedir. Ülkeler yenilikçilik sıralamasında üst sıralarında<br />
olanlar yenilikçiliğin gelişmesini sağlayacak iklimi oluşturan ülkeler<br />
olduğu görülecektir. Bu konuyla ilgilenenler Global Innovatin<br />
Index, Innovations Indikator, Innovation Union Scoreboard, EIU<br />
Innovation Ranking, BCG International Innovation Index, Global<br />
Competitiveness Report, World Competitiveness Scoreboard, ITIF<br />
Index gibi sıralamalara bakabilirler.<br />
Hiçbir yenilik, Ar-Ge neticesi tesadüfü değildir. Arkasında çok çalışma,<br />
düşünce, alın teri vardır. Kızılderili atasözü “Tesadüfler hazırlıklı<br />
olana gelir” dermiş. Biz Ar-Ge ve inovasyon iklimini oluşturursak,<br />
istersek bu işler olur. Çalışmazsak, düşünmezsek ancak başkalarının<br />
yaptıklarını konuşuruz, daha öteye geçemeyiz.<br />
işler olur. Çalışmazsak, düşünmezsek ancak başkalarının yaptıklarını<br />
konuşuruz, daha öteye geçemeyiz.<br />
Kasım - Aralık 2013 29
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Avni ÇEBİ<br />
Elektrik-Elektronik Mühendisi<br />
EZBER BOZAN İNOVASYON İKLİMİ<br />
Gelin ezberlerimizi bozalım, gelin yeni bir<br />
algı ve anlayışla hepimize yetecek yeni bir<br />
dünyayı birlikte evlerimizde, işyerlerimizde<br />
ve şehirlerimizde kuralım. Korkmadan anlayarak,<br />
susturmadan konuşarak, ayrılmadan<br />
buluşarak… göreceğiz ve anlayacağız ki eksik<br />
olan bizmişiz, aradığımız sizde imiş. O zaman<br />
daha diri, daha büyük, daha anlamlı, daha<br />
yeni olanı birlikte bulacağız bu kaybetmeler,<br />
bu kopmalar niye Niye bu kadar geniş olan<br />
âlemde sıkılıyoruz, daralıyoruz Dar olan<br />
içimiz mi yoksa yeryüzü mü Gelin yeni bir<br />
inovasyon yapalım, bir birimizi fark edelim ve<br />
değerli bulalım.<br />
Y<br />
eni bir düşünce, yeni bir işlem, yeni bir süreç, yeni bir organizasyon<br />
şekli, yeni bir tasarım veya yeni bir üretim şekli her ne<br />
olursa olsun alışılmış kalıpları, algıları ve iş yapma modellerini<br />
ürün veya hizmet işlerinde değiştirmek, "inovasyon" olarak<br />
görülür. İnovasyon biz ve çevremizdeki olaylar ve olgular arasında<br />
sürekli açık bir algı ve sürekli iyileştirmeyi kendisine<br />
rehber edinen kişi ve organizasyonların bir yaşam felsefesi, bir<br />
yaşam şeklidir. Alışılmış paradigmaların değiştirilmesi, dönüştürülmesi<br />
ve hatta bazen yıkılması inanç, bilgi, cesaret, sabır<br />
ve gayret gerektirir.<br />
Yaratılıştan gelen, tabiatımızda olan çevremizi algılama ve<br />
anlamlandırma çabası zaman zaman uyumlu, zaman zaman<br />
çatışarak hayatı ger gün yeniden inşa etme isteği; içimizdeki<br />
hayret, merak duygularının sürekli canlı ve üretken olarak kalması,<br />
toplumsal kültür ve kurum kültürünün bunu besleyecek<br />
bir ortama ve iklime sahip olmasına bağlıdır. Değişimi ve<br />
dönüşümü sürekli tetikleyen ve öncü olanlar; kendisi olan, söyleyecek<br />
sözü, yapacak işi ve mücadele edecek fikri olanlardır.<br />
Bu kişiler ve mücadeleleri hayatı sürekli daha iyiye, daha güzele,<br />
daha insani olana doğru dönüştürürler. Ezber bozucu olanlar,<br />
yarının dünyasının sorunlarına cevap üretenler olacaktır.<br />
Bireyin geliştiği ve kendini ifade edebildiği, demokratik, katılımcı<br />
ve çoğulcu ortamlar inovasyon için sağlıklı ve sürdürülebilir<br />
bir kültür ortamı oluşturur. Bunu başaran kurumlar,<br />
firmalar, üniversiteler ve STK lar insanlığın güncel sorunlarına<br />
cevap üretirken, yaşamın bütünlüğü içerisinde varlık düzeni<br />
içerisindeki diğerlerinin hakkını da gözetirler. İnovasyon bizi<br />
bizle buluşturur, bizimle diğerleri arasında üretken, proaktif bir<br />
iletişim ve yönetişim alanı oluşturur. İnovasyon ortamı<br />
durağan sonunu bekleyen organizmalar olmaktan bizi çıkararak<br />
daha canlı ve üretken yapılara bizleri dönüştürür. İnovasyon<br />
ortamı ve kültürü bizleri sürekli kendini yenileyen, hayatla barışık<br />
ve etkileşimli birey ve organizasyonlara evirir. Heyecanımız<br />
ve umutlarımızla beraber bizleri korur ve geliştirir.<br />
Cansuyu ve hayat iksiri<br />
İnovasyon bir kültür olarak, çocuk eğitiminden erişkin eğitimine,<br />
iş hayatından sosyal kurumlara, sanayiden çeşitli organizasyonlara<br />
kadar bir birini besleyen ve destekleyen sosyal, kültürel ve<br />
siyasal bir iklimin var olduğu mekânlar ve ülkelerde “insanın yapıcı<br />
ve inşa edici damarını” besler. Kurumlar ve ülkeler bu anlayıştan<br />
kendilerini geleceğe taşıyacak “hayat iksirini” alırlar. Sürekli<br />
kendini yenileyerek olayların ve zamanın yıkıcı tesirinden kendini<br />
koruyacak ve geliştirecek zamanın ruhu ile barışık bir eylemsellik<br />
gücüne sahip olur. Bu ortamda “yeni ve inşa edici idrak” serpilerek<br />
ve gelişerek yaşamı sürekli canlı tutacak “cansuyu ve hayat<br />
suyu” olur. Oluşan bu ekosistem içersinde inançlar, fikirler, birey<br />
ve organizasyonlar kendilerine yer bularak yaşamda tek ve özne<br />
olmanın verdiği özgüven ile birbirlerini besleyerek var olurlar.<br />
İki günü eşit olan ziyandadır<br />
İnovasyonun yapıcı, onarıcı, geliştirici ve dönüştürücü ikliminde<br />
yeni fikirler, eylemler ve organizasyonlar hayatı sürekli yeni kılar.<br />
Hz. Peygamber (s.a.v.) “İki günü eşit olan ziyandadır” hadisinde<br />
sürekli iyileşme ve iyi olma haline bizleri çağırır. Yunus Emre’nin<br />
“her dem yeniden diriliriz, bizden kimler usana” deyişinde kendine<br />
hayat bulur. Mevlana’nın “Dün dün ile birlikte geçti cancağızım,<br />
bugün yeni şeyler söylemek lazım” söyleminde başka bir şekilde<br />
yer alır. Bütün bu bilgelerin sözlerinde kendini ifade eden her gün<br />
yeniden var olma, taze olma, dirilme idrak ve arayışına bugün<br />
dünden daha fazla ihtiyacımız var.<br />
Korkmadan, çekinmeden, yargılamadan, susturmadan içimizde<br />
bizi biz yapan yaratılıştan gelen hayat iksirini işlerimize ve organizasyonlarımıza<br />
akıtmalıyız. Bu inovasyon, yenilenme, keşfetme,<br />
inşa etme algısını, kültürünü ve iş yapma biçim ve organizasyonlarını<br />
hayatın her alanına uygulamamız gerekir. Her yeni<br />
doğan gün, her yeni doğan çocuk, her yeni tanıdığımız kişi, her<br />
yeni kurulan organizasyon yeni bir dirilişin ve var oluşun, yeni bir<br />
umudun dili olmalıdır.<br />
30<br />
Mimar ve Mühendis
Mekânlar bizi sınırlıyor,<br />
mekânlar bizi<br />
donduruyor, mekânlar<br />
bizi ayırıyor, makamlar<br />
da, mevkiler de.<br />
Bizi yaklaştıracak olan<br />
yolculuk ve yoldur.<br />
Bu ilim, irfan, hakikat,<br />
bilgi, anlama ve<br />
tanıma yolculuğudur.<br />
Hem kendimizi hem de<br />
diğerimizi, hem çevremizi<br />
hem de âlemi<br />
anlamak için içimizde<br />
ve dışımızda yolculuğa<br />
devam etmeliyiz, durmadan,<br />
duraksamadan,<br />
usanmadan, yılmadan,<br />
yıpranmadan…<br />
Seferde olmak<br />
Çıkmamış candan ümit kesilmez diyerek yaşayan, soluyan diri olan<br />
her kese ümit ile bakmalıyız. Var olmanın ve var etmenin yolunu ve<br />
yöntemini aramalıyız. Bu bizi anlama, sevme, katılma ve mücadele<br />
etme keyfine ulaştırarak, her dem canlı ve sevecen olmanın yollarını<br />
gösterecek ve bulduracaktır.<br />
İbn-i Arabi’nin dediği gibi “arayanlar bulamadılar ama bulanlar arayanlardı”<br />
ifadesinde kendini bulan sürekli umutla, sevgiyle, bilgiyle<br />
aramaya çağıracak ben varsam ve diğerleri de varsa bu kavga ve<br />
kargaşa niye Sen ben demeden biz olmamak niye Büyük farkındalığına<br />
bizleri yükseltecek olan bu arayış yolculuğu ne güzel. Her<br />
birimiz kendi içimizde ve dışımızda bir seferdeyiz bitmek tükenmek<br />
bilmeyen bir yolculuk, yolcu olmak ne iyi, her gün bir yerde, her gün<br />
bir iş de, her gün buluşmada, her gün bir birimizden öğrenmekteyiz.<br />
Voltran'ı oluşturmak<br />
Mekânlar bizi sınırlıyor, mekânlar bizi donduruyor, mekânlar bizi ayırıyor,<br />
makamlar da, mevkiler de. Bizi yaklaştıracak olan yolculuk ve<br />
yoldur. Bu ilim, irfan, hakikat, bilgi, anlama ve tanıma yolculuğudur.<br />
Hem kendimizi hem de değerimizi, hem çevremizi hem de âlemi<br />
anlamak için içimizde ve dışımızda yolculuğa devam etmeliyiz,<br />
durmadan, duraksamadan, usanmada, yılmadan, yıpranmadan…<br />
Yol bizi buldurur ve buluşturur bir ve beraber olmanın diriliğine ve<br />
dirliğine ulaştırır, usanmadan var olmanın heyecanıyla her gün taze<br />
bir başlangıç yapmanın güzelliğine ereriz. Her geçtiğimiz mekânda,<br />
her tanıştığımız insanda kaybettiğimiz yitiğimizi buluruz, adeta her<br />
birimiz buluşarak ve tanışarak eksiğimizi tamamlar “voltran” oluruz.<br />
Artık sayıların dili farklılaşır bir artı bir 2 etmez 11 olur, ihlas ve<br />
samimiyet ile kemiyete yeni keyfiyetler katarız.<br />
Olduğundan daha büyük,<br />
göründüğünden daha anlamlı<br />
Böylece yeni ve yapıcı bir kültür ortamında her şey yeniden adeta var<br />
olur. Her şey yeniden anlamlanır, sayıların dilinde keyfiyetlerin diline<br />
ulaşırız. Yeni iş yapma modelleri organizasyonların her türlüsüne yayılır,<br />
cemaatlerden şirketlere, bireyden toplumlara, ticaretten sanayiye<br />
kadar inovasyon kültürü yayılır. Artık yalnız ürün üreten bir organizasyon<br />
olmaktan çıkar değer üreten bir organizmaya dönüşürüz. Daha<br />
canlı, daha interaktif bir yapıya organizasyonlarımız dönüşür. Bu kültür<br />
ikliminde bireysel katılımlarla her kes yeni bir âlem olduğunu keşfeder.<br />
Her kesin kendisini fark ettiği ve katıldığı bu evren yeni galaksiler gibi<br />
varlık düzeninde yer bulur. Olduğundan daha büyük, göründüğünden<br />
daha anlamlı olmanın erdemliliğine ve bilgeliğine ulaşılır. Kimse diğerinin<br />
rakibi değil tamamlayıcısıdır. “Sen bensin ben senim bu ikilik niye”<br />
söyleminde kendini bulan bütünlüğe ve tevhide erişiriz.<br />
Sanatın, kültürün, bilimin ve teknolojinin her aşamasında; laboratuardan<br />
keşfe, tasarımdan ürüne, üretimden dağıtıma, sunumdan<br />
pazarlamaya kadar her alanda daha diri ve canlı bir sosyal, kültürel ve<br />
endüstriyel iklimi her yerde ve zamanda sağlayarak, geleceğe daha<br />
umutla bakan bireylerin yaşadığı bir ülke inşa etmiş olabiliriz. Gelin<br />
ezberlerimizi bozalım, gelin yeni bir algı ve anlayışla hepimize yetecek<br />
yeni bir dünyayı birlikte evlerimizde, işyerlerimizde ve şehirlerimizde<br />
kuralım. Korkmadan anlayarak, susturmadan konuşarak, ayrılmadan<br />
buluşarak… Göreceğiz ve anlayacağız ki eksik olan bizmişiz, aradığımız<br />
sizde imiş. O zaman daha diri, daha büyük, daha anlamlı, daha<br />
yeni olanı birlikte bulacağız bu kaybetmeler, bu kopmalar niye Niye<br />
bu kadar geniş olan âlemde sıkılıyoruz, daralıyoruz Dar olan içimiz mi<br />
yoksa yeryüzü mü Gelin yeni bir inovasyon yapalım, bir birimizi fark<br />
edelim ve değerli bulalım.<br />
Kasım - Aralık 2013 31
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Osman ŞAHBAZ<br />
Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu<br />
DEİK - DTİK Avrupa Başkan Yardımcısı<br />
GELİŞEN DÜNYADA AR - GE VE<br />
İNOVASYONUN BİZE DAYATTIĞI<br />
Hiç bir araştırma, geliştirme, yenilik ve<br />
çalışma laboratuarda, steril ortamda<br />
durması için denenmez ve geliştirilmez.<br />
Hayatımızın içindeki en kıymetli ve değerli<br />
yerde kendisine yer bulmak, insanın hayatını<br />
kolaylaştırmak ve daha fazla kazanmak<br />
düşüncesi içindir hep bu gayretlerin<br />
neticeleri.<br />
Çalışmalarda başarı yakalandığında, yatırımcı ile karşı karşıya<br />
kalacaktır yenilikçi düşünce. Bu da doğal bir sonuçtur.<br />
Resmi Gazetede yayınlanan, “2023 Türkiye İhracat Stratejisi<br />
ve Eylem Planı” ülkeyi geliştirmek için hazırlanmıştır.<br />
Bu konuya bir çok defa dikkat çeken Başbakanımız Recep<br />
Tayyip Erdoğan Türkiye İhracatçılar Meclisini ( TİM ) ziyaretinde;<br />
ekonomik ve ticari boyutu ile 2023 hedefinin içeriği<br />
ve kalkınma planları ile gerçekleştirilebileceğine vurgu<br />
yaparken, Ar-Ge ve inovasyona destek verilmesi, stratejik<br />
ofis ve proje ekiplerinin kurulmasına değinmiştir.<br />
Ekonomik ve ticari boyutu ile konuya yaklaştığımızda;<br />
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olan 2023'te<br />
ihracatını 500 milyar dolar hedef olarak koymuş durumda.<br />
Dünya ekonomilerinin ilk 10'un içerisinde olması takdir edilecektir<br />
tabii. Bu hedef analitik olarak değerlendirildiğinde,<br />
yakalanamaz bir hedef hiç değil. Plan, program, disiplin ve<br />
diyalog içerisindeki kurumlar bu hedefe koşacaktırlar. Ancak;<br />
Türkiye'nin global markalarına baktığımızda çok sığ bir<br />
konumdayız. Klasik ürettiğimiz ürünlerimizle birlikte marka,<br />
teknoloji ve katma değeri yüksek yelpazemizi çeşitlilik<br />
Hiç değişmeyecek şey de değişimin kendisidir.<br />
Yeniliğe, fırsatlara, kontrollü değişime hazırlıklı<br />
olmalıyız. Hz. Mevlânâ Celâleddîn-î Belhî Rûmî<br />
13. yy. da bizlere ışık tutacak, inovatif bakış<br />
açısı ve Ar-Ge'nin ne kadar gerekliliğini hissettiren,<br />
önem veren sözü söylemiş; '' Dün dün ile<br />
geçti gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek<br />
lazım.''<br />
varlığı ile harmanlayarak, girişimci sayımızı artırarak 2023<br />
yılındaki hedefimize ulaşabiliriz. İşte bu noktada bir kaç<br />
yoldan ilki yurt dışındaki yürütülemeyen, sürdürülemeyen<br />
markaları satın almak. Henüz bu konuya devletin desteği<br />
yok. Devlet desteğinin olması gereken konulardan birisidir.<br />
Diğer yandan ise; Türkiye'de oluşturulacak global markaların<br />
arkasında güçlü bir Ar- Ge ve inovasyon görmeliyiz.<br />
Hiç değişmeyecek şey de değişimin kendisidir. Yeniliğe, fırsatlara,<br />
kontrollü değişime hazırlıklı olmalıyız. Hz. Mevlânâ<br />
Celâleddîn-î Belhî Rûmî 13. yy. da bizlere ışık tutacak,<br />
32<br />
Mimar ve Mühendis
Endüstriyel gelişmemiz<br />
ile ilgili, 1901'de Radyo'yu<br />
Guglielmo Marconi,<br />
1932'de C vitaminini<br />
Albert Szent Györgyi,<br />
1928'de helikopter'i<br />
Oszkar Asboth, 1947'de<br />
Hologramı Denes Gabor,<br />
1950'de kalp pilini John<br />
Hopps, 1964'de bilgisayar<br />
faresini Dr. Douglas C.<br />
Engelbart, 1976'da Rubik<br />
Küpü'nü Ernö Rubik,<br />
BMW'nin disel motorunu<br />
Ferenc Anısıts 1983 yılında<br />
icat etmiştir. O günden<br />
bu yana hayatımızdaki<br />
değişimi bir göz önünden<br />
film gibi geçirsek, hele<br />
1980'li yıllardan sonraki<br />
değişimi artık takip dahi<br />
etmekte zorlandığımız bir<br />
süreç yaşıyoruz. Gelişim,<br />
dönüşüm ve yeniliğe açık<br />
olacağız.<br />
inovatif bakış açısı ve Ar-Ge'nin ne kadar gerekliliğini hissettiren,<br />
önem veren sözü söylemiş; '' Dün dün ile geçti gitti cancağızım,<br />
bugün yeni şeyler söylemek lazım.''<br />
''Yeşilliklerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat<br />
akıldan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir.'' Ülkemizin<br />
iktisadi olarak gelişmesi, refah seviyesinin gelişerek yükselmesi<br />
yolunda yeniliklerin öncüsü olmakla ilerleyecektir.<br />
Kök hücrenin, insan organının üretildiği bir dünyada artık geri<br />
dönüş mümkün değil. Ancak klasik yöntemlerle birlikte modern<br />
yaşamı da bir arada hayatımıza adapte etmek durumundayız.<br />
Bugünü anlamanın yolu değişimi kabul etmekten geçecektir.<br />
Değişimi inkar etmek mümkün değildir. Değişimi kabul ederek<br />
geleceğimizi inşa etmek durumundayız. Ne iyi ki Kasım ayında<br />
Türkiye'de inovasyon haftası kutlanılıyor.<br />
Endüstriyel gelişmemiz ile ilgili, 1901'de Radyo'yu Guglielmo<br />
Marconi, 1932'de C vitaminini Albert Szent Györgyi, 1928'de<br />
helikopter'i Oszkar Asboth, 1947'de Hologramı Denes Gabor,<br />
1950'de kalp pilini John Hopps, 1964'de bilgisayar faresini<br />
Dr. Douglas C. Engelbart, 1976'da Rubik Küpü'nü Ernö Rubik,<br />
BMW'nin disel motorunu Ferenc Anısıts 1983 yılında icat etmiştir.<br />
O günden bu yana hayatımızdaki değişimi bir göz önünden<br />
Bugünü anlamanın yolu değişimi kabul etmekten<br />
geçecektir. Değişimi inkar etmek mümkün değildir.<br />
Değişimi kabul ederek geleceğimizi inşa etmek durumundayız<br />
film gibi geçirsek, hele 1980'li yıllardan sonraki değişimi artık<br />
takip dahi etmekte zorlandığımız bir süreç yaşıyoruz. Gelişim,<br />
dönüşüm ve yeniliğe açık olacağız. Yoksa üçüncü dünya ülkeleri<br />
arasında kalacağız. Tabii bu gelişmeleri bizden önce yola çıkarak,<br />
zirveye ulaşmış dünya ülkeleri var. Bizim bu yarışta olmamız ve<br />
hatta ileri teknolojide öne çıkmamız için; elimizdeki ana temel<br />
değerlerimizi de ön plana çıkarmamız gerekmektedir. Bu kadim<br />
değerlerimiz; hak, hukuk, vicdan, adalet, merhamet, huzur, sevgi,<br />
aşk, şefkat, fedakarlık, hoşgörü, sabır ve cömertlikle öne çıkacağımızı<br />
da aklımızdan çıkartmamalıyız. AR-Ge ve inovasyon<br />
çalışmalarımızı hayata geçirirken işin odağına en mükemmel<br />
yaratılan '' insanı '' koymalıyız.<br />
Resûl-i Ekrem Efendimizin insanlığın gönlüne nakşettiği merhameti,<br />
şefkati, inceliği ve nezaketi biz hakkıyla taşırsak Ar-Ge ve<br />
inovasyonu da yukarılara taşımış olacağız.<br />
Kasım - Aralık 2013 33
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Ahmet ERKOÇ<br />
Elektrik Yüksek Mühendisi<br />
AR-GE, İNOVASYON VE SONUÇLARI<br />
Bilindiği üzere araştırma ve geliştirme kavramlarının<br />
kısaltılmışı olan Ar-Ge ve diğer<br />
bir kavram inovasyon gün geçtikçe daha çok<br />
dillendirilen, önemi konusunda neredeyse<br />
herkesin fikir birliğinde olduğu bir gerçek<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
İ<br />
novasyon’un en kabul gören tanımlarından biri: İnovasyon<br />
yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da<br />
hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya<br />
da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış<br />
ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır”<br />
şeklindedir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna<br />
geçilmesi sanayi devrimi ile kıta Avrupa’sında başlamıştır.<br />
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ise 1980’lerde<br />
başlayarak küreselleşme kavramıyla paralel olarak yayılmıştır.<br />
Toplumları bilgi çağına ulaştırmıştır. Küreselleşme<br />
ile birlikte değişen iş yapış biçimi uluslararası ticarette<br />
bilgiyi ve inovasyonu en değerli meta haline getirmiştir.<br />
Nedir bu en kıymetli meta olan bilgi<br />
Kim üretir<br />
Kime satar<br />
Ne işe yarar<br />
En kıymetli meta olan bilgi; yeni ve kolayca taklit edilemeyen<br />
ürün, hizmet ve iş süreçlerinin nasıl yapılacağını bilmektir.<br />
Kim üretir sorusunun cevabı; ilk aşamada elbette<br />
bu işi ilk başaran firma veya onun dünyadaki birkaç araştırma<br />
ve / veya üretim merkezinin olduğu yerler olacaktır.<br />
Sonrasında ise en etkin ve verimli şekilde üretebilecek<br />
ülkelerdeki fabrikalar olacaktır.<br />
Kime satarın cevabı; elbette ihtiyacı olan, parasını<br />
ödeyen diye verilebilir. Ancak bu da yetmez alıcının yasaklı<br />
olmaması lazımdır. Özellikle ileri teknoloji de içeren savunma<br />
sanayi, uzay, ileri teknoloji gibi konularda ise.<br />
Şimdi biraz daha somuta indirgeyelim; en kıymetli meta<br />
olan bilgi, Google, IBM, Microsoft, Intel gibi bilgi teknolojisi<br />
üreten daha doğrusu tasarlayan şirketlerin ürünleridir,<br />
hizmetleridir. Bu şirketlerin ciroları dünyanın en önde<br />
gelen otomotiv üreticilerinde General Motors (GM)’in cirosunu<br />
ve karını geçmiştir.<br />
Kim üretir Microsoft’un ürünleri ABD, İngiltere ve Çin’de<br />
bulunan üç araştırma merkezinde geliştirilir ve üretilir. Asıl<br />
konu geliştirilmesidir. Bir Microsoft yazılımı aldığınızda<br />
artık CD ile bir ürün genellikle gelmiyor. Aldığınız kutuda<br />
34<br />
Mimar ve Mühendis
Türkiye’nin 2012<br />
yılı ihracatının<br />
ortalama olarak<br />
bir kilogramlık bir<br />
ürün 1,5 ABD dolarıdır.<br />
Almanya’nın<br />
ihracatında bu<br />
değer 4,5 ABD<br />
dolarıdır. Almanya<br />
bizden 3 kat daha<br />
fazla değerli mallar<br />
üretmektedir.<br />
internet üzerinden indirdiğiniz yazılımın sadece şifresi olan uzun<br />
bir kod çıkıyor.<br />
Kime satar Ürün çok yüksek bir teknoloji içermiyorsa parasını<br />
veren alır. Yüksek teknolojili bir savunma sistemi alıyorsanız<br />
aldığınız o ürünü üreten ülkenin devletinden ayrıca izin alınması<br />
gerekir.<br />
Ne işe yarar Bilgisayar ve iletişim sistemleri olmadan günümüzde<br />
neredeyse hiçbir şey yapmak, yaptırmak mümkün değil.<br />
Bankaya gidiyorsunuz, bilgi sistemi ya da ana bilgisayarlarla<br />
iletişim sisteminde arıza varsa hiçbir işlem yapılamıyor. Hastaneye<br />
gitmek istiyorsunuz, randevu kayıt sistemi çalışmıyorsa<br />
gidemezsiniz. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Kısaca bilgisayar<br />
ya da iletişim (ağ) sisteminin çalışmadığı bir ortam hiçbir<br />
fonksiyonun sağlıklı işlemediği bir ortam demek. İşte bütün bu<br />
işleri başaran insanlar, şirketler, ülkeler araştırma geliştirme<br />
yapanlar, inovasyon yapanlar. Üstelik araştırma geliştirme ve<br />
inovasyonu sürekli yapanlar.<br />
İnovasyon ve girişimcilik konusundaki ölçeklerden biri de dünyanın<br />
en büyük borsalarından biri olan ABD Nasdaq borsasında<br />
ülke olarak işlem gören kaç adet şirketiniz olduğu. Nasdaq’ta<br />
2009 yılı itibariyle işlem gören, ABD’li olmayan en çok şirket 63<br />
şirket ile İsrail teknoloji şirketleridir. Bu sayı Japon, İrlanda, Britanya,<br />
Singapur, Hindistan, Kore, Fransa ve Alman şirketlerinin<br />
toplamının iki katından daha fazladır. İsrail’in teknolojik başarısı<br />
önemli ölçüde küçük start-up şirketlerinin inovasyonlarıyla gerçekleşmiştir.<br />
Günümüzde inovasyon birbirinden tümüyle farklı disiplinlerin<br />
işbirliği ile sağlanmaktadır. Bunun en çarpıcı örneklerinden<br />
biri kapsül endeskopi (pillcam) adı verilen cihazdır. Son nesil<br />
kapsüller saatler boyunca saniyede onsekiz fotoğraf aktarabilmektedir.<br />
Bu fotoğraflar o mekandaki veya network üzerinden<br />
bağlanılarak dünyanın uzak bir bölgesindeki doktorlar tarafından<br />
izlenebilmektedir. Konu bir insanın yutabileceği büyüklükteki bir<br />
hapa kamera, telsiz görüntü aktarıcı, ışık ve enerji kaynağının<br />
(pil) yerleştirilebilmesidir.<br />
Yurdumuzda sektörel bazda bakıldığında otomotiv, tekstil,<br />
gemicilik, inşaat, müteahhitlik, iletişim, finans gibi sektörlerin<br />
başı çektiğini görüyoruz. Bu sektörlerdeki faaliyetlere bakarsak<br />
üretim, montaj, bakım, servis, pazarlama gibi konular en yaygın<br />
olarak gerçekleştirilen faaliyetler.<br />
Araştırma geliştirme ve inovasyon en az ihtiyaç duyulan konular.<br />
Araştırma , geliştirme , inovasyon işin en zor , en zahmetli, en<br />
uzun sürede sonuç alınabilecek bölümü. Diğer bir bakış açısı ile<br />
işin en stratejik, en çok değer üreten, en değerli kısmı. Dünyada<br />
herhangi bir ülkenin (özellikle Çin ve diğer Uzakdoğu ülkelerinin)<br />
yaptığı işi yaparak, malı, hizmeti üreterek para kazanmak kolay<br />
değil. Hatta mümkün değil. Yurdumuzdaki girdi (ücret, hammadde,<br />
enerji, altyapı, vergi vs.) maliyetleri ile Uzakdoğu ülkeleri<br />
ile rekabet edebilmek pek mümkün görülmüyor Rekabet<br />
üstünlüğünün üretim girdilerinde olması sürdürebilir bir üstünlük<br />
değildir.<br />
Daha yüksek bir milli gelir nasıl sağlanabilir<br />
Birincisi sektörlerdeki değerli işleri<br />
yapmalıyız, yapabilecek duruma gelmeliyiz.<br />
İkincisi doğru sektörlerde çalışmalıyız.<br />
Sektördeki değerli işler araştırma, geliştirme , inovasyon sonucu<br />
Kasım - Aralık 2013 35
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Dünyada ileri teknoloji,<br />
inovasyon konusundaki<br />
iki başarılı örnek İsrail<br />
ve İrlanda’nın uyguladığı<br />
destek modelinin başarısı<br />
kanıtlanmıştır.<br />
çalışmanın ürüne, hizmete dönüştürülerek uluslararası değerde bir<br />
marka haline getirilmesidir. Yani araştırma geliştirme ve inovasyon<br />
ile kolay taklit edilemeyen, müşteriye değer üreten ürün ve hizmetleri<br />
yapma bilgisine ulaşmaktır. Bunu başarabilen şirketler ne<br />
üretirlerse üretsinler çok yüksek düzeyde katma değer sağlayabiliyorlar.<br />
Üretimin yapıldığı yerin pek bir önemi kalmıyor.<br />
İkinci önemli konu olan doğru olan sektörlerde çalışmalıyız<br />
cümlesini nasıl anlamalıyız Aslında doğru sektör demek yapılan<br />
işteki bütün faaliyetlerin değerli olduğu çalışma konuları, alanları<br />
demek. Yüksek teknoloji gerektiren alanlar demek.<br />
Örneğin havacılık, savunma sanayi, haberleşme ve bilişim teknolojileri,<br />
ilaç, biyo teknoloji gibi alanlar bir çırpıda sayılabilen<br />
alanlar. Bu alanlardaki üretimlerin katma değeri yüksektir.<br />
Türkiye’nin 2012 yılı ihracatının ortalama olarak bir kilogramlık<br />
bir ürün 1,5 ABD dolarıdır. Almanya’nın ihracatında bu değer 4,5<br />
ABD dolarıdır. Almanya bizden 3 kat daha fazla değerli mallar<br />
üretmektedir. Bu rakamların ihracat rakamları olmadığını hemen<br />
belirtmek gerekir. Toplam ihracat rakamı karşılaştırmasında ise<br />
Türkiye’nin ihracatı 152 milyar ABD dolarıyken; Almanya’nın ki<br />
yaklaşık olarak bizim 10 katımız olmuştur (1,496 trilyon dolar).<br />
Arada uçurum vardır.<br />
Eğer siz havacılık sektöründe üretici iseniz araştırma, geliştirmeden,<br />
üretime, bakımdan pazarlamaya iş kolundaki bütün<br />
etkinlikler değerlidir. Yüksek seviyede bir katma değer üretir.<br />
Dolayısıyla bu konudaki çalışmaları (örneğin üretimi) iş gücünün<br />
ucuz olduğu ülkelere kaydırmak gibi bir ihtiyaç olmayacaktır.<br />
Yüksek katma değerli mal ve hizmet üretenlerin bu üretimden<br />
pay alacakları tabidir. Her işletme ekonomik davranmak zorundadır.<br />
Daha ucuza yapılabilecek bir işin daha fazla bir maliyetle<br />
yapılması o şirketin rekabet gücünü kötü yönde etkileyecektir.<br />
Bu da nihayetinde işin sürdürülememesi ile sonuçlanır.<br />
Haberleşme alanındaki kuzey Avrupa ülkelerinden çıkan NOKIA<br />
kendi ülkesi içinde en yüksek GSMH ‘yı (Gayrisfi Milli Hasıla)<br />
oluşturan şirketlerdendir. NOKIA şirketinin 2008 net satışı 70<br />
milyar Amerikan dolarıdır. 2012 yılı itibariyle Nokia’nın satışları<br />
40 milyar Amerikan dolara düşmüştür. Son dört yılda oluşan bu<br />
düşüşte özellikle cep telefonundaki pazar payını kaybetmesiyle<br />
oluşmuştur. Nihayetinde bu süreç Nokia’nın 7,2 milyar dolara<br />
Microsoft’a satılmasıyla sonuçlanmıştır. Birkaç yıl öncenin<br />
yıldız şirketi Nokia akıllı telefon pazarında rakipleriyle yarışamayınca;<br />
yenilik inovasyon yapamayınca ticari olarak sonunu<br />
hazırlamıştır.<br />
Ar-Ge ve inovasyon yapabilecek kapasiteye ulaşmak işin başlangıcıdır.<br />
Fakat yetmez, ticari başarıya çevrilmelidir. Bu konuda<br />
yurdumuzda TÜBİTAK, KOSGEB, SANTEZ destekleri mevcut<br />
ancak yetersizdir. Dünyada ileri teknoloji, inovasyon konusundaki<br />
iki başarılı örnek İsrail ve İrlanda’nın uyguladığı destek modelinin<br />
başarısı kanıtlanmıştır. İsrail’de 1980 sonrasında başlatılan<br />
‘’Yozma’’ adı verilen programla önemli bir başarı elde edilmiştir.<br />
Devlet; İsrailli risk yatırımcısı, yabancı risk yatırımcısı ve İsrailli<br />
bankadan oluşan üçlü yapının yaptığı 1,5 birimlik sermayeye<br />
1 birimlik destek vermektedir. Bu proje ile devlet bir katalizör<br />
olarak kullanılarak yabancı ve yerli yatırımcıyı çekmiş, inovasyon<br />
kabiliyeti olan yeni (start-up) teknoloji şirketlerini desteklemiştir.<br />
İsrail’in Nasdaq’ta işlem gören 63 teknoloji şirketinin arkasında<br />
böyle bir yapı mevcuttur. Ama şunu asla unutmamak lazımdır ki,<br />
inovasyon, Ar-Ge yapma potansiyeliniz varsa devlet destekleri<br />
ve katalizörlüğü ile geliştirilebilir. Aksi takdirde verilen destekler<br />
israf edilmiş kamu ve özel sektör kaynaklarına dönüşür.<br />
Sonuç: Araştırma geliştirme, inovasyon günümüz dünyasında<br />
başarılı bir ekonomi olmanın anahtarıdır. Yenilik ve inovasyonun<br />
sürekli olması başarı için zorunludur. Bunu sağlamak için çok iyi<br />
yetişmiş insan gücü, devlet politikaları ve inovasyonu , araştırma<br />
geliştirmeyi destekleyen bir yapı gereklidir.<br />
36<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 37
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
YTÜ REKTÖRÜ PROF. DR. İsmail Yüksek:<br />
YTÜ Teknoparkımız üniversite-sanayi<br />
işbirliğinde önemli bir köprü ve cazibe<br />
merkezi olmaya devam ediyor.<br />
Türkiye’nin alanında en köklü eğitim kurumlarından olan Yıldız Teknik Üniversitesi,<br />
teknik yapısına uygun olarak hem araştırma çalışmalarına yoğunlaşıyor, hem<br />
de Türkiye’nin akademisyen ihtiyacına çözüm bulmak adına lisansüstü ve doktora<br />
öğrencilerine ağırlık vermeye hazırlanıyor. Bünyesinde barındırdığı Teknoloji<br />
Transfer Ofisi, Teknoparkı, 3 bini aşkın akademisyeni ve 32 bini bulan öğrenci<br />
sayısı ile Türkiye’nin en çok tercih edilen eğitim kurumlarından olan Yıldız Teknik<br />
Üniversitesi’ni (YTÜ) Rektör Prof.Dr. İsmail Yüksek ile Ar-Ge ve İnovasyonun geleceğini<br />
ve YTÜ Teknoparkta yapılan projeleri konuştuk.<br />
Tarihi 1950'lere dayanan 'Teknopark'lar<br />
önceleri kuzeyde (İskandinavya<br />
ve Amerika) uygulanmaya başlamıştır.<br />
1960'lardan itibaren teknoloji ve bilim<br />
parkları konusunda yenilikçi yönetim sistemleri<br />
geliştirmeye başlayan İskandinav<br />
ülkeleri bu alanda öncü olarak değerlendirilebilir.<br />
Ancak yeni fikir üretmenin ötesinde<br />
bu fikirleri işleyen sistemler olarak<br />
uygulamaya geçirmek başarının gerçek<br />
anahtarıdır. İlk örneklerinden bugüne, kronolojik<br />
açıdan doğrusal bir çizgi üzerinde<br />
ilerlemeyen Teknoparkların gelişme yaklaşımları<br />
ve işlev dağılımları 57 farklı çeşit<br />
ama genel olarak 3 temel yaklaşım/model<br />
üzerinden değerlendirilmektedir.<br />
"Teknokent", "teknopark", "bilim parkı",<br />
"araştırma parkı" da denilen bilim üretme<br />
mekanlarının hepsinin amacı ortak.<br />
Yasalara baktığımızda, “Teknoloji Geliştirme<br />
Bölgesi” olarak geçiyor. Teknokent;<br />
teknoloji alanında rekabeti dengeleyen,<br />
araştırma-geliştirme faaliyetlerini destekleyen<br />
ve artıran, bilginin ve teknolojinin<br />
üniversite-şirketler-pazar arasında dolaşımını<br />
kolaylaştıran, teknolojiye yönelmek<br />
isteyen şirketlerin kurulmasını ve desteklenmesini<br />
sağlayan bir organizasyon…<br />
Dünyaya baktığımızda teknokentlerin<br />
atası sayılan ABD kökenli Silikon Vadisi,<br />
birçok global büyük şirketin çıkış yeri<br />
ya da merkezi olmuş, en başarılı model<br />
olarak öne çıkmış. ABD, İngiltere, Fransa,<br />
Japonya, Çin, Kore, Hindistan, İsrail,<br />
Finlandiya gibi birçok ülkede üretim ve<br />
hizmet sektörleri ürettikleri katma değerin<br />
önemli bölümü teknoparklar bünyesinde<br />
yürütülen ar-ge çalışmalarına borçlu.<br />
Teknokentler, firma için arazi sağlamanın<br />
yanında ona her türlü olanağı (kesintisiz<br />
elektrik, telekomünikasyon santralleri,<br />
resepsiyon ve güvenlik hizmetleri, idare<br />
ofisleri, lokantalar, banka şubeleri, toplantı<br />
merkezi, otopark, toplu ulaşım araçları,<br />
eğlence ve spor tesisleri) sağlıyor. Hizmet<br />
masrafları paylaşılacağından, teknokentler<br />
kiralık mekanlardan daha avantajlı<br />
oluyor.<br />
YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek<br />
ile YTÜ Teknopark'ını ve bilime kattıkları<br />
değerleri konuştuk...<br />
Türkiye’de teknopark çalışmalarının<br />
1980’li yıllarda ve Ar-Ge desteklerinin<br />
yasal olarak 2000 yılından sonra başladı.<br />
YTÜ Teknopark'ın açılış sürecini<br />
anlatır mısınız...<br />
Sanayi ile işbirliği içinde ülkenin Ar-Ge<br />
faaliyetlerine katkıda bulunan 21. yüzyılın<br />
girişimci üniversite modeli doğrultusunda<br />
Teknopark kurulması çalışmalarına başlamış<br />
ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme<br />
Bölgeleri Kanunu'nun 4. maddesine göre<br />
Başkanlar Kurulu’nun 22/3/2003 tarih ve<br />
5390 sayılı kararı ile Yıldız Teknik Üniversitesi<br />
Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmuştur.<br />
Yıldız Teknik Üniversitesi Teknopark<br />
Projesi, toplam alan 1.300.000 m²<br />
olan Davutpaşa Yerleşkesi içinde YTÜTP<br />
için ayrılan yaklaşık 104.000 m² alan<br />
üzerinde tesis edilmektedir. 2008 yılına<br />
kadar önemli bir çalışma yapılmayan<br />
Teknoparkımız o günlerde sadece boş<br />
bir araziyken günümüzde, 60.000m²’lik 8<br />
binada, 162 Ar-Ge şirketi ve 2.937 Ar-Ge<br />
elemanı çalıştıran büyük bir ar-ge kampüsü<br />
olmuştur.<br />
Yüksek teknolojik Ar-Ge çalışmalarının<br />
yürütülebileceği özel laboratuvarlar, prototip<br />
proje uygulama atölyeleri, yüksek<br />
teknolojik donanımlı konferans ve toplantı<br />
salonları, kapalı ve açık spor tesisleri,<br />
teknoloji transfer merkezi, eğitim merkezi,<br />
tiyatro, konferans, konser alanları<br />
ve çağdaş mimari ile bütünleşik rekreasyon<br />
alanları ile Teknoparkımız üniversitesanayi<br />
işbirliğinde önemli bir köprü ve<br />
cazibe merkezi olmaya devam etmektedir.<br />
Ülkemizin en hızlı büyüyen ve yüksek<br />
gelişim kapasitesiyle ön plana çıkan Teknoparkımız<br />
büyük sanayi şirketlerinin ilgi<br />
odağı olmaktadır.<br />
38<br />
Mimar ve Mühendis
Teknokent bünyesinde şuan kaç firma<br />
bulunuyor ve hangi alanlarda neler<br />
üretiliyor<br />
YTÜ Teknopark bünyesinde 168 firma<br />
Ar-Ge faaliyetlerini sürdürmektedir.<br />
Genelde yazılım alanında faaliyet gösteren<br />
firmalara ek olarak ilaç, finans,<br />
havacılık, iletişim, kimya, otomotiv, maki<br />
ne, sağlık ve telekomunikasyon alanlarında<br />
proje çalışmaları yapan firmalar<br />
da bulunmaktadır. Teknopark bünyesinde<br />
yazılım sistemleri, araç takip ve kontrol<br />
sistemleri, güvenli ve akıllı kimlik sistemi,<br />
Fatih projesi, mobil uygulamalar, bankacılık<br />
ve finans sistemleri, su altında<br />
yüzen boru sistemleri, hukuk takip sistemi,<br />
ilaç firmaları için elektronik ağ yönetimi,<br />
mekatronik teknolojileri, ilaç, biyoteknolojik<br />
ilaç geliştirme, nükleer tıpta görüntüleme<br />
amaçlı kullanılan radyofarmasötik<br />
ilaçların geliştirilmesi ve üretimi, insansız<br />
hava aracı gibi ciddi projeler üzerinde<br />
Ar-Ge çalışmaları yapılmaktadır.<br />
Ülkemizin bilgiyi değere dönüştürme<br />
sürecindeki en temel problemi nedir<br />
Bilimsel araştırmaların toplumsal faydaya<br />
dönüştürülmesi için bilginin ürüne dönüştürme<br />
süreçlerinin yeniden yapılandırılması<br />
gerekmektedir. Buna ilaveten, üniversitelerdeki<br />
Ar-Ge süreçlerinin değer oluşturmaya<br />
dönüştürülmesi ve sanayi ve üniversitenin<br />
birlikte çalışma gerekliliğini teşvik eden platformların<br />
oluşturulması sağlanmalıdır. Devletimiz<br />
özel sektör, kamu ve üniversitelerin<br />
ortak Ar-Ge faaaliyetleri yürütebilmeleri ve<br />
ürettikleri teknolojileri değere dönüştürebilmeleri<br />
için çok önemli bütçeler ayırarak<br />
teşvikler vermektedir. Bu teşvik ve desteklerin<br />
doğru alanlara yönlendirilmesi ve kontrol<br />
mekanizmalarının oluşturulması değer oluşturma<br />
sürecine katkıda bulunacaktır. Ülke<br />
olarak temel problemimiz üretilen değerleri<br />
ulusal ya da uluslararası markalaştırma<br />
sürecindeki eksikliklerimizdir.<br />
İnovasyon aktörleri kimlerdir ve bu<br />
aktörlerin bir araya getirilmesinde<br />
kamunun rolü nedir<br />
Teknolojik ve ekonomik bir rekabet gücü<br />
elde etme yolculuğunda üniversiteler, kamu<br />
araştırma kurumları ve özel sektör en<br />
önemli ve vazgeçilmez inovasyon aktörleridir.<br />
Kamu ürettiği stratejilerle bu aktörleri<br />
biraraya getirmeye çalışan lokomotif<br />
aktördür. Kamu; Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanlığı ve Tübitak aracılığıyla sağladığı<br />
Ar-Ge ve proje destek ve teşvikleriyle, Ar-Ge<br />
merkezleri, teknoparklar ve teknoloji transfer<br />
merkezleriyle özel sektör, üniversite ve<br />
sanayi işbirliğine katkıda bulunmaya ve<br />
doğru paydaşları doğru projelerde buluşturmaya<br />
çalışmaktadır.<br />
Ulusal ölçekte başarılı bir inovasyon<br />
stratejisi belirlemek için nasıl hareket<br />
etmek gerekir<br />
Değişim ve yeniliklere hızla uyum sağlamanın<br />
artık bir zorunluluk olduğu bilgi çağında<br />
ülkelerin kalkınmalarını sürdürebilmeleri için<br />
inovasyon yönetimi uygulamalarına ihtiyaçları<br />
vardır. İnovasyon kurum, sektör ve<br />
ülkeler için çıkış yolu olarak görülmekte ve<br />
uzun dönemli verimlilik, kalite ve esnekliğin<br />
ön koşulu olarak değerlendirilmektedir.<br />
Bu tanımlar göz önünde bulundurularak<br />
inovasyon en genel haliyle bilginin ekonomik<br />
ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi<br />
olarak tanımlanabilmektedir. Ulusların<br />
kendi geleceklerine ilişkin öngörüleri;<br />
sosyoekonomik hedefleri vardır. Öngörülen<br />
hedeflere ulaşabilmek için kullanılan en<br />
etkin araç, ulusun bilim, teknoloji ve inovasyondaki<br />
yetkinliğidir. Ulusal bilim, teknoloji<br />
ve inovasyon stratejileri/politikaları bu<br />
yetkinliği kazanmanın ve sürdürebilmenin<br />
yol ve yordamını gösterir. Günümüz rekabet<br />
ortamında yirmi birinci yüzyılın iktisadi<br />
dinamiklerine baktığımızda inovasyonun<br />
herkes için bir zorunluluk olduğu görülmektedir.<br />
Kuşkusuz ki, ekonomik büyümeye<br />
ivme kazandıran bu zorunluluk karşısında<br />
hükümetler de kayıtsız kalmamaktadır. Bu<br />
bağlamda hükümetlerce ulusal düzeyde<br />
inovasyon sistemleri geliştirilmektedir. Ulusal<br />
inovasyon sistemleri ile yeni bilim ve<br />
teknolojilerin geliştirilmesi, ulusal inovasyon<br />
politikalarının belirlenmesi, korunması ve<br />
finanse edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca<br />
inovasyon performansını etkileyen firmalar,<br />
kamu ve özel sektör kurumları, üniversiteler<br />
gibi aktörlerin ilişkilerinin de hükümetlerce<br />
düzlenmesi sağlanmaktadır. Bu çerçevede<br />
ülkelerin pek çok alanda gelişmesinde stratejik<br />
önem taşıyan inovasyon performansları<br />
incelendiğinde ise hükümetlerin bütçelerinden<br />
inovasyon için ayırmış oldukları<br />
payların önemi anlaşılmaktadır. Bu nedenle<br />
hükümetler istenilen refah düzeyine, kalite<br />
ve verimliliğe ulaşmak için ulusal inovasyon<br />
politikalarına önem vermelidir.<br />
Siz aynı zamanda TÜBİTAK Bilim Kurulu<br />
ve TÜBİTAK MAM Yönetim Kurulu<br />
üyesisiniz. Bundan sonraki süreçte<br />
TÜBİTAK’ın Ar-Ge destekleri ve çağrıları<br />
neler olacaktır bunula ilgili de bize<br />
bilgi verir misiniz.<br />
Tübitak desteklerini beş ana çerçeveye<br />
oturtmaktadır. Bu beş ana çerçeve sanayi<br />
Ar-Ge proje destekleri, akademik ar-ge<br />
destekleri, bilim ve toplum proje destekleri,<br />
AB çerçeve programları destekleri ve ikili ve<br />
çoklu destekler başlıklarından oluşmaktadır.<br />
Kasım - Aralık 2013 39
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Yrd.Doç.Dr. Bahar AKSEL ENŞİCİ<br />
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi<br />
Araştırma ve Uygulama Merkezleri Birimi<br />
Müdür Yardımcısı<br />
Yaşam ve Üretim Mekanı Olarak<br />
Teknopark İstanbul<br />
Bu yıl 20. kuruluş yıldönümünü kutlayan<br />
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 28-30<br />
Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre<br />
Merkezi’nde düzenlediği Türkiye İnovasyon<br />
Haftası etkinlikleri kapsamında katılımcılar<br />
inovasyonun bilgi dolu dünyasını keşfe çıktı.<br />
Giriş<br />
Sanayi toplumundan Bilgi toplumuna geçiş üretim süreçlerinde,<br />
iş yaşamında, sosyal ilişkiler ve mekansal kullanımlar<br />
üzerinde önemli değişikliklere neden olmuştur.<br />
Hammadde, ulaşım, lojistik, coğrafi konum gibi faktörlerin<br />
şekillendirdiği bir üretim sürecinden eğitim, iletişim ve<br />
ağlar (networks) üzerinde odaklanan bir sürece geçilmiştir.<br />
Bu noktada değişen sadece üretim süreci değil, bağlantılı<br />
olarak onun mekanları, çalışan profili ve çalışanların<br />
ihtiyaçlarıdır. Eskinin sanayi üretimi coğrafi bölgeler ya<br />
da ülkeler ile özdeşleşmişken bilgi ve hizmet üreten<br />
merkezler olarak kentler ön plana çıkmıştır. Artık küresel<br />
dünya kentler tarafından örülmüş bir ağ haline gelmiştir.<br />
Kentlerin kendi içindeki mekansal kullanımlar, işlevsel<br />
dağılım ve bağlantılar da yeni ihtiyaçlara göre dönüşüm<br />
geçirmektedir. Kent merkezinde kalan eski sanayi alanları<br />
kimi zaman yıkılarak yeni ihtiyaçlara yer açılmakta<br />
kimi zaman da kültür mirası olarak değerlendirilerek yeni<br />
işlevler ile (kültür, ticaret, turizm gibi) yaşamına devam<br />
etmektedir. Diğer yandan kent merkezinde yer alan ofis<br />
blokları fikirsel üretimlere ve servis sektörüne ev sahipliği<br />
yapmakta, uzmanlaşan sanayi kolları merkez çeperinde<br />
yer alan sanayi sitelerinde küçük/orta ölçekli üretimlere<br />
devam etmektedir. Bu yeni dönemin en önemli üretim<br />
merkezlerinden biri de Teknoloji ve Bilim Parkları, kısaca<br />
Teknoparklardır. Üretim, Savunma ve Hizmet sektörlerinde<br />
kullanılacak yeni teknolojileri geliştirmek üzere kurulan bu<br />
merkezler Ar-Ge faaliyetlerinin yoğunlaştığı, uygulamaya<br />
dönük yeni fikirlerin üretilmesinin ve pazarlanmasının<br />
desteklendiği alanlardır.<br />
Tarihi 1950'lere dayanan Teknopark'lar önceleri kuzeyde<br />
(İskandinavya ve Amerika) uygulanmaya başlamıştır.<br />
1960'lardan itibaren teknoloji ve bilim parkları konusunda<br />
yenilikçi yönetim sistemleri geliştirmeye başlayan İskandinav<br />
ülkeleri bu alanda öncü olarak değerlendirilebilir.<br />
Ancak yeni fikir üretmenin ötesinde bu fikirleri işleyen<br />
sistemler olarak uygulamaya geçirmek başarının gerçek<br />
anahtarıdır. İlk örneklerinden bugüne, kronolojik açıdan<br />
40<br />
Mimar ve Mühendis
doğrusal bir çizgi üzerinde ilerlemeyen Teknoparkların gelişme<br />
yaklaşımları ve işlev dağılımları 57 farklı çeşit ama genel olarak<br />
3 temel yaklaşım/model üzerinden değerlendirilmektedir<br />
(Annerstedt, 2011):<br />
1.Jeneraston teknoparklar, Üniversite ya da diğer Ar-Ge kuruluşlarının<br />
sanayinin ihtiyaçlarına cevap verecek iş fikirlerine<br />
duydukları ilgi ile yeniden organize olduğu, bu iş geliştirme<br />
ortamında güçlenebilmek için üniversitelerin yüksek teknoloji<br />
üretimine destek vermesi ile Akademisyenlerin girişimci rolü<br />
üstlendiği, akademik araştırmaların sonuçlarının hızla iş dünyası<br />
ve üretim sistemi içinde ürünleştirildiği bir modeldir.<br />
2.Jenerasyon teknoparklar, Üniversite, araştırma kuruluşu ve iş<br />
çevreleri arasında genişleyen iş birliklerinin arttığı, araştırmacılar<br />
ve diğer uzmanların endüstri içinde kendilerine daha fazla<br />
yer bulduğu, Pazarın ihtiyaçlarının takip edilerek araştırma ve<br />
deneyim geliştirmelerin boşluk alanlara odaklandığı modeldir.<br />
3.Jenerasyon teknoparklar, dinamik kentsel alanlar ile daha<br />
yoğun ilişkilerin kurulduğu, yapılı çevre içinde 'mekan' kavramının<br />
öneminin tanındığı, kalite yaratma nosyonun her ölçekte<br />
tartışıldığı, yenilikçi aktiviteler ile daha gelişmiş düzeyde hizmetlerin<br />
sağlandığı bir modeldir. İnsan odaklı bir model olduğundan<br />
yaratıcılığın desteklendiği mekansal, yönetsel ve sosyal<br />
süreçlerin tümünü içerir.<br />
Farklı kentler kültürel yapıları ve güçlü oldukları alanları göz<br />
önüne alarak kendi yaratıcı ortamlarını yaratmak üzere tasarım<br />
ve yönetim yaklaşımları geliştirmektedirler. Üretilen her<br />
türlü teknoloji ve ürünün dünyaya hızla yayıldığı günümüzde<br />
fark yaratabilmek yenilikçi yaklaşımlarla katma değeri yüksek<br />
ürünler/teknolojiler/hizmetler geliştirebilmek ile olabilmektedir.<br />
İnsan odaklı bu yeni üretim süreci sayılabilen, rakamlar üzerinden<br />
değerlendirilebilen başarı kriterlerinin büyük oranda terk<br />
edilmesi ile kişisel değerler, süreç ve yaratıcılık gibi daha soyut<br />
Günümüzde yeni fikirlerin üretilmesi temel konu olarak<br />
benimsenmekte; 'yaratıcılık' ve 'yetenek' kavramları<br />
ile birlikte ele alınmaktadır. Yaratıcı çözümler,<br />
uygulamalar ve yeni fikirlerin geliştirilmesi ülkeleri /<br />
kentleri / firmaları güçlü hale getiren ve farklılaştıran<br />
en önemli etmen haline gelmiştir. Bu nedenle 'yetenek'<br />
sahibi kişilerin eğitimi, 'yetenek'in geliştirilmesi ve<br />
'yaratıcılık' ile sonuçlanması için desteklenmesi birincil<br />
mesele olarak ele alınmaktadır.<br />
kavramlara odaklanmaktadır. Yaratıcı ve verimli çalışma ortamlarının<br />
sınırları da iyi tasarlanmış ofis mekanları, iyi derecede<br />
lojistik hizmetler ve güçlü bağlantıların ötesine geçerek kent ile<br />
kurulan ilişki, açık kamusal alanların kalitesi, kimlikli açık/kapalı<br />
mekanlar, sunulan iş dışı imkanlar / hizmetler ve teknopark<br />
alanlarının yönetim politikalarına kadar genişlemiştir. Öğrenme<br />
ve yaratma süreci sadece ofis saatleri ve ortamı ile sınırlı<br />
değildir. Yaratıcılık gündelik hayatın bir parçasıdır, dolayısı ile<br />
yaratıcılık beklentisi olan çalışma alanlarının bir 'çalışma' ortamı<br />
olarak değil kaliteli bir yaşam alanı olarak tasarlanması önem<br />
kazanmıştır.<br />
Üretim'in Mekansal Politikaları<br />
Günümüzde yeni fikirlerin üretilmesi temel konu olarak benimsenmekte;<br />
'yaratıcılık' ve 'yetenek' kavramları ile birlikte ele<br />
alınmaktadır. Yaratıcı çözümler, uygulamalar ve yeni fikirlerin<br />
geliştirilmesi ülkeleri / kentleri / firmaları güçlü hale getiren<br />
ve farklılaştıran en önemli etmen haline gelmiştir. Bu nedenle<br />
'yetenek' sahibi kişilerin eğitimi, 'yetenek'in geliştirilmesi ve<br />
'yaratıcılık' ile sonuçlanması için desteklenmesi birincil mesele<br />
olarak ele alınmaktadır.<br />
Teknoparklarda temel amaç artı değer üretecek fikirleri ortaya<br />
Kasım - Aralık 2013 41
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
İnsan'ı merkeze koyan, İnsan<br />
odaklı 3.Jenerasyon Teknopark<br />
yaklaşımları 'yaratıcılık'ın<br />
desteklenmesi ve yaratıcı sınıfın<br />
zihinsel ve fiziksel ihtiyaçlarını<br />
karşılayacak mekanlar<br />
tasarlanmasını üretimin<br />
artması için bir ön koşul olarak<br />
değerlendirmektedir.<br />
çıkarmaktır. Bu katma değeri yaratacak kişi ve kurumların bu<br />
ortamlarda bir araya gelerek, birliktelikten ortaya çıkan sinerji<br />
ile verimli üretim süreçleri yürütmesi hedeflenmektedir. Kendi<br />
varlığı, tasarımı, mimari dili ve yönetim yaklaşımları açısından<br />
kendi varoluşundan artı değer üretmeyen ya da bu iddiayı taşımayan<br />
parkların bu alanda gelişmeye yol açması oldukça zor<br />
olarak değerlendirilmekte, teknoloji temalı gayri menkul yatırımları<br />
olarak nitelenmektedirler.<br />
İnsan'ı merkeze koyan, İnsan odaklı 3.Jenerasyon Teknopark<br />
yaklaşımları 'yaratıcılık'ın desteklenmesi ve yaratıcı sınıfın zihinsel<br />
ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak mekanlar tasarlanmasını<br />
üretimin artması için bir ön koşul olarak değerlendirmektedir.<br />
'Yaratıcı Süreçler' her aşamada bir alt metin olarak varlığını sürdürür.<br />
Bunun sonucu olarak da yönetim ve mekan kurgusu politikalarında<br />
bu kavramları destekleyecek çözümler üretmektedir.<br />
Kakko ve Inkinen (2009) Yaratıcılığın artması için iletişimin<br />
önemini vurgulamakta ve artan bağlantıların hem sosyal hem de<br />
iş ortaklıkları anlamında verimi arttırdığını belirtmektedirler. Birbirleri<br />
ile sosyal açıdan ilişki içinde olan çalışanlar birbirlerinin<br />
çalışma alanları hakkında fikir sahibi olacağı için ihtiyaç duydukları<br />
ya da çözüm üretmeleri gerektiği durumlarda ilgili kaynaklara<br />
daha kolay ulaşır, rahat iletişim kurar, ihtiyacı olan bilgiye<br />
daha kolay ulaşır; en önemlisi sosyal karşılaşmalar rastlantısal<br />
fikir üretimlerinin doğması için verimli ortamlar oluşturur.<br />
İnovasyon ve üretim alanında planlanmamış, tesadüfi karşılaşmaların<br />
verimli ve olumlu sonuçlar doğurduğu, yaratıcı fikirlerin<br />
ortaya çıkışını desteklediği gözlemlenmiştir, bu noktada anahtar<br />
kavram olarak 'rastlantısallık' (serendipity) öne çıkmaktadır<br />
(Roberts, 1989 ve Eyre, 1999). Bu kavramın bir yaklaşıma<br />
dönüşmüş hali literatürde 'Rastlantısallık Yönetimi' (Serendipity<br />
Management) olarak tanımlanmaktadır. Bilim ve teknoloji<br />
tarihine bakıldığında fark yaratan ve insanlık için bir sıçrama<br />
noktası olan pek çok gelişmenin bambaşka konular için yapılan<br />
araştırma ve çalışmalar sırasında keşfedildiği görülmektedir:<br />
Arşimed kanunu, Kolomb'un Amerika'yı keşfi, Newton'un yer<br />
çekimini bulması, atom çekirdeğinin parçalanması, sentetik kauçuk,<br />
röntgen ışını, yapay şeker, Teflon, Aspirin, Kinin, Naylon vb.<br />
Kolaylaştırıcı ve güvene dayalı ortamlar yaratarak beklenmedik,<br />
bilinmeyen, yenilikçi fikirleri ortaya çıkarabilecek meraklı yeteneklerin<br />
başta teknoparklar olmak üzere fikirsel üretim yapan<br />
alanlara çekilmesi gelişme için başlıca adım olarak görülmektedir.<br />
Inovasyon ve teknoloji geliştirme açısından başı çeken Teknoparkların<br />
yeni yönetim ve tasarım politikaları ile şekillenerek<br />
yaratıcı süreçleri tetiklemesi, farklı fikirler geliştirme potansiyeline<br />
sahip kişileri kendine çekmesi esas sorun haline gelmiştir.<br />
Rastlantsal gelişmelerin olabilmesi, kullanıcıların çağrışımlardan<br />
yararlanabilmesi ve kendilerini rahat hissederek kendi konularına<br />
odaklanabilmesi için bu durumları destekleyen mekansal<br />
düzenlemeler yapılmalıdır. Bu noktada iç ve dış ortak alanlar,<br />
kamusal alanlar ve toplanma alanları ile sunulan sosyal hizmetler<br />
önem kazanmaktadır.<br />
Yukarından aşağıya tanımlanan bir iş süreci, katı ve rolleri<br />
tanımlı bir yönetim hiyerarşisi, kesin şekilde belirlenmiş iş<br />
tanımlarının yenilikçi fikir üretme süreçlerini kötü etkilediği<br />
bilinmektedir. Yeni dönemde bireylerin yaratıcılıklarının desteklenmesi<br />
ve esnek süreçler toplam fayda için başlıca değerler<br />
olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, yeni fikir üretme süreci<br />
yoğun problem çözme aşamalarından geçmekte, dolayısı ile<br />
derecesi sektörlere göre farklılaşmakla birlikte stres düzeyi yükselmektedir.<br />
Bu tip durumlar için çalışma ortamlarının bu stresi<br />
uzaklaştırmaya dönük hizmetler içermesi uzun soluklu çalışmaların<br />
devamlılığı için kritik önem taşımaktadır.<br />
İş yönetiminin yanı sıra, yenilikçi fikir üretme süreçlerinde kullanılan<br />
kimi kavramların fiziksel mekanların tasarlanmasında<br />
da kullanılması, mekanın şekillenmesinde yaratıcı bir ortamın<br />
oluşturulmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />
Mekansal Öneriler<br />
Teknopark İstanbul gerek kuruluş amaçları ve yönetim yapısı<br />
gerekse yer seçimi kararları açısından önemli potansiyellere<br />
sahip bir projedir. Potansiyellerinin farkında olan bir proje konu-<br />
42<br />
Mimar ve Mühendis
sunda iddiasını da ortaya koymaktadır. Günümüzde yeni kurulan<br />
teknoparkla rekabette fark yaratabilmek amacıyla çoğunlukla<br />
3.Jenerasyon modelini benimsemektedir. İstanbul gibi bölgesi<br />
içinde uluslararası bir merkez konumunda olan bir kentin fark<br />
yaratacak atılımları desteklemesi ve rekabet kapasitesini arttırması<br />
önemlidir. Teknopark İstanbul'un hedefleri içinde tanımlandığı<br />
gibi teknoloji ve bilgi üretimi konusunda sahip olunan kültür,<br />
altyapı, birikim ve mekansal potansiyeller doğru yönetildiğinde<br />
başarılı sonuçlara ulaşılacağı açıktır.<br />
Çağdaşı teknoparklar arasında Teknopark İstanbul'un yaratıcılık ve<br />
üretim kapasitesi ile farklılaşarak öne çıkması İstanbul'un potansiyelleri<br />
de göz önüne alındığında hiç zor değildir. Devlet politikaları<br />
ile desteklenen bir yapılanma olmasının yanı sıra kuruluş amaçları<br />
ve Temel genel yapılanma kriterleri içinde yer alan kavramlar yeniliklere<br />
açık bir yapı anımsatmaktadır.<br />
Teknopark İstanbul'un yapılanma hedefleri içinde tanımlanan<br />
'Temel Genel Yapılanma Kriterleri' 3.jenerasyon teknopark gelişim<br />
modeli yaklaşımları ile paralellikler göstermekte, aynı zamanda<br />
mekansal kurgu açısından da ipuçları vermektedir (url-1). Kriterler<br />
arasında yer alan Kurumsal tutuculuktan uzak durulması ve Girişimciliğin,<br />
yenilikçiliğin, yenileşimin desteklenmesi maddeleri yönetim<br />
modelinde 'yaratıcılık' konusuna verilen önemi; Çevre ve yeşil<br />
bilinci ve Çok yüksek standartlarda iş ve çalışma ortamı maddeleri<br />
ise mekansal kalite konusundaki özeni göstermektedir.<br />
Tasarlanan Teknopark alanının iç ve dış mekanlarının tümü ile,<br />
her ölçekte yaratıcılık ve yeni fikirlerin oluşmasını destekleyecek<br />
nitelikte olması gerekmektedir. İç mekanların konfor koşullarının<br />
sağlanmasının yanında ortak mekanlar olan açık kamusal alanlar<br />
ve geçiş mekanlarının da rastlantısal buluşmalara ortam sağlaması,<br />
esnek kullanımlara izin vermesi, kullanıcılar arasında etkileşim/<br />
iletişimin gelişmesini desteklemesi, iletişim ve sosyal bağlantıları<br />
arttıracak nitelikte olmasına önem verilmelidir.<br />
Teknoloji yoğun yapılaşmış çevrenin alternatifi olarak doğal alanların<br />
güçlü doğal kimlikler ile tasarlanması, sadece görsel bir peyzaj<br />
ögesi, manzara olmaktan öte içinde dolaşılan, vakit geçirilen, dinlenilen<br />
ve hatta istenildiğinde çalışılabilen alanlar olarak ele alınması<br />
alternatif kullanımların desteklenmesi adına bir gerekliliktir. Doğal<br />
alanlar 'topraklanmak' için benzersiz ortamlardır.<br />
Çalışma ve dinlenme alanları arasında sınırlayıcı olmayan davetkar<br />
geçişler tasarlanması çalışanların açık alanları daha fazla kullanmasını<br />
sağlayacaktır. Aktif olarak kullanılan açık kamusal alanlar<br />
farklı konularda çalışan kişileri bir araya getirerek birbirlerinden<br />
beslenmelerini sağlar, yeni girişimlerin oluşmasına olanak tanır.<br />
Yönetim yaklaşımında kullanılan iletişim kavramı, mekansal ölçekte<br />
bağlantılar olarak karşılık bulmaktadır. Bölgeler arası sirkülasyonun<br />
desteklenmesi, ana yaya akslarının yanı sıra bu aksları birbirine ve<br />
yeşil alanlara bağlayan yolların oluşturulması teknopark birimleri<br />
arasındaki bağlantıyı güçlendireceği gibi firmalar, kişiler arası hareketliliği<br />
geliştirecek, açık / kapalı alanların kullanımı arttıracaktır.<br />
Dolayısı ile iletişimin gerçekleşebileceği alanlar ortaya çıkaracak,<br />
farklı kullanıcıları bu iletişim ortamlarına yönlendirecektir. Farklı<br />
ölçeklerde, kimlikli ana buluşma meydanı ve alt toplanma alanlarının<br />
tanımlanarak bir açık alan kullanım sisteminin yaratılması, bu<br />
açık alanların peyzaj ve gölet gibi doğal alanlar ile bağlandırılması<br />
açık alanların kullanımını özendirebilir. Yüksek düzeyde dolaşım olanakları<br />
ve farklı tipte açık alan eylemleri kullanıcıları dış mekanlara<br />
çekmekte önemli rol oynar. Etkinlik çeşitliliği yüksek, kullanıcının<br />
farklı isteklerine yanıt verebilecek esnek mekanlar olarak tasarlanan<br />
açık alanlar farklı kullanıcıları çekerek etkileşim ortamı yaratır.<br />
Doğal kimlikli ve sert zeminli, fiziksel olarak tanımlı açık kamusal<br />
alanlar arasında kalan serbest geçişler, kullanılan malzemeler ve<br />
tasarım dili açısından da sınırlayıcı değil birleştirici nitelikte, şeffaf<br />
ve geçirgenliği yüksek şekilde tasarlanmalıdır. Böylece, canlılığı<br />
tüm alana yayılan ve aktif kullanılan açık alanlar ortaya çıkacaktır.<br />
Kasım - Aralık 2013 43
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Doç. Dr. Cevahir UZKURT<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />
Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü<br />
TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ<br />
(TEKNOPARKLAR)<br />
VE YENİLİĞE (İNOVASYONA) KATKILARI<br />
Sanayileşmiş ülkelerde bilginin süratle<br />
ticarileştirilmesinde kullanılan en önemli<br />
mekanizmalardan birisi teknopark veya<br />
bilim teknoloji parkları olarak adlandırılan<br />
yapılardır. Bu yapılar kamu-üniversitesanayi<br />
işbirliğinin gerçek anlamda<br />
sağlandığı en önemli arayüzler olarak<br />
bilinmektedir.<br />
1. Dünya'da Teknoparklar<br />
Bilgiden ürüne giden süreçlerin ve inovasyon faaliyetlerinin<br />
başarı ile gerçekleştirildiği teknoparkların önemi anlaşıldıkça<br />
bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamış, sanayileşmiş ve<br />
sanayileşmekte olan ülkelerde geniş bir uygulama alanı bulmuştur.<br />
Hatta son zamanlarda teknopolis veya technocity gibi<br />
adlarla çok daha geniş alanlarda, Ar-Ge ve yeniliğin yanında<br />
küresel bilgi ekonomisinin tüm fonksiyonlarının bulunduğu ve<br />
işlediği çok daha kapsamlı düzenlemelere gidilmektedir.<br />
Dünyada teknopark faaliyetleri 1951 yılında Silikon Vadisi-<br />
Stanford Araştırma Parkı ile başlamıştır. Silikon Vadisinin<br />
başarısı ve yükselişi, Amerika ve Avrupa’da 1970’li yıllarda<br />
teknopark faaliyetlerinin yayılmasına ve artmasına yol açmış,<br />
70’lerin sonuna doğru bu hareketlilik Japonya’ya ulaşmıştır.<br />
Bugün dünyada 900’e yakın teknopark bulunmaktadır. Bu sayı<br />
inkübasyon merkezleriyle birlikte 4000’e ulaşmaktadır.<br />
Teknoparklar, üniversiteler, araştırma kurumları ve sanayi<br />
kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve<br />
inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri; birbirleri arasında bilgi<br />
ve teknoloji transferi gerçekleştirdikleri; akademik, ekonomik<br />
ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş merkezleridir.<br />
Teknoparkların temel hedefleri arasında; üniversite ve<br />
araştırma merkezlerindeki akademik bilgi ve araştırma potansiyelinin<br />
teknolojik ürünlere dönüştürülüp ticarileştirilmesi ve<br />
teknoloji transferi için uygun ortam yaratmak, küresel rekabet<br />
için gerekli, teknoloji odaklı firmaların oluşmasını ve gelişmesini<br />
teşvik etmek, firmalar ve kurumlar arası sinerji ve işbirliği<br />
fırsatlarını arttırmak, nitelikli kişilere iş ve girişimcilik imkanları<br />
yaratarak beyin göçünü önlemek sayılabilir.<br />
2. Türkiye’de Teknoparklar ve Yenilikçilik<br />
Gelişmiş ülkelerde uzun yıllardan beri önemli bir kalkınma aracı<br />
olarak kullanılan teknoparklar ülkemizde 90’lı yılların ortalarında<br />
gündeme gelmiştir. Teknoparklar konusundaki yasal<br />
düzenleme 06.07.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4691 sayılı<br />
“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) Yasası” ve 19.06.2002<br />
tarihinde yürürlüğe giren “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama<br />
Yönetmeliği” ile sağlanmış ve bu bölgelere yönelik teşvikler<br />
verilmeye başlanmıştır. Bu yasalar, TGB’leri yöneten şirkete<br />
ve çalışanlarına, bölgede Ar-Ge faaliyeti yapanlara, Ar-Ge şirketlerine,<br />
akademisyenlere önemli destekler getirmiştir. Bunun<br />
yanında ülkemizdeki yenilik ve yenilikçilik faaliyetlerine, Ar-Ge<br />
kapasitesine, proje yapma eğilimine ve nitelikli istihdama<br />
önemli etkileri ve katkıları olmuştur.<br />
Yenilik, fikri uygulamaya dönüştürmek, yenilikçilik ise bilgi<br />
ve fikirleri faydalı sonuçlar ve ticari uygulamalar yaratacak<br />
şekilde kullanmaktır. Yenilik, ekonomileri için rekabet<br />
üstünlüğü elde etmenin temel kaynağını oluşturmaktadır.<br />
Küresel ekonominin kuralları, bir işletmenin rekabetçi pazar<br />
koşullarında ayakta kalabilmesi için ya yenilikleri yakından<br />
takip ederek yararlanması ya da yeniliklerin bizzat kendileri<br />
tarafından geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda,<br />
44<br />
Mimar ve Mühendis
ir işletmenin yenilik odaklı stratejilere sahip olması, hem rekabet<br />
gücünü artırmasında hem de varlığını koruma ve sürdürülebilirliğini<br />
sağlaması bakımından önemlidir.<br />
Yenilikçiliğin en önemli aracı ise Ar-Ge çalışmalarıdır. Yenilik faaliyetleri<br />
gerek ülkeler arası, gerekse işletmeler arası rekabette bir<br />
ürünü müşteri isteklerine göre üretme ve sunma, bu üretimi ve<br />
sunuşu ekonomik bir şekilde gerçekleştirmektir. Günümüzde rekabetçi<br />
üstünlük elde edebilmek için işletmelerin kendilerini tamamen<br />
farklı bir biçimde yeniden tanımlaması, temel stratejilerini yeniden<br />
belirlemesi, içinde bulunduğu sektörü yeniden keşfetmesi yani<br />
rakiplerinden farklı olabilmesi, ürün ve hizmetlerinde fark oluşturabilme<br />
yeteneğine sahip olması gerekir.<br />
İşletmeler açısından yenilik faaliyetleri, verimliliği ve kârlılığı artırdığı,<br />
yeni pazarlar ile mevcut pazarların genişlemesini sağladığı<br />
ve rekabet için önemli avantajlar getirdiği için çok gereklidir. Bu<br />
manada, faaliyetlerine yenilikçiliği ekleyen, bunu önemseyen,<br />
işletmelerinde buna yönelik birimler kuran ve araştırmacı personel<br />
çalıştıran girişimciler yenilikçi girişimcilerdir.<br />
3. Türkiye’nin Temel Ar-Ge Göstergeleri<br />
Ar-Ge Göstergeleri<br />
YILLAR<br />
2001 2007 2008 2009 2010 2011<br />
Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı (%) 0,54 0,72 0,73 0,85 0,84 0,86<br />
GSYİ Ar-Ge Harcaması (Milyon TL) 1.281 6.091 6.893 8.087 9.268 11.154<br />
Yükseköğretim Payı (%) 58,9 48,2 43,8 47,4 46,0 45,5<br />
Özel Sektör Payı (%) 33,7 41,3 44,2 40,0 42,5 43,2<br />
Kamu Payı (%) 7,4 10,6 11,9 12,6 11,4 11,3<br />
TZE Cinsinden Toplam Ar-Ge Personeli Sayısı 27.697 63.377 67.244 73.521 81.792 92.801<br />
Yükseköğretim Payı (%) 60,7 46,6 44,5 42,2 40,2 38,4<br />
Özel Sektör Payı (%) 20,2 38,3 40,8 42,8 45,9 48,9<br />
Kamu Payı (%) 19,1 15,1 14,7 15,0 13,9 12,7<br />
TZE Cinsinden 10 Bin Kişiye Düşen Ar-Ge Personeli 12,9 30,6 31,7 34,6 36,2 38,5<br />
Türkiye’deki temel Ar-Ge verileri incelendiğinde, son yıllarda hemen tüm verilerde olumlu yönde gelişmelerin<br />
olduğu görülmektedir. Ancak başta OECD üyesi ülkeler olmak üzere dünya ile mukayese ettiğimizde henüz<br />
olmamız gereken yerden oldukça uzakta olduğumuz ve bu alanda daha çok gayret göstermemiz gerektiği<br />
anlaşılmaktadır.<br />
Bu sebeple son yıllarda ülkemizde Ar-Ge altyapısını, kamu-üniversite-sanayi-işbirliğini,<br />
yenilikçi girişimciliği geliştirmek amacıyla son<br />
derece önemli çalışmalar yürütülmektedir. Yenilikçi girişimciliğe<br />
yönelik olarak Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (BSTB), Kalkınma<br />
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, KOSGEB, TÜBİTAK ve Kalkınma<br />
Ajansları gibi kurumlar tarafından çeşitli destekler verilmektedir.<br />
Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin kurulmasıyla bu faaliyetler daha<br />
da artarak gelişmiş ve kurumsal bir yapıya da kavuşmuştur. Yenilik<br />
ve yenilikçilik ekosisteminin bütün bileşenleriyle kurulmasına çalışılmaktadır.<br />
TGB’lerle ilgili<br />
YILLAR<br />
bilgiler(birikimli) 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013<br />
TGB Sayısı 22 28 31 37 39 43 45 52<br />
Toplam İşletme Sayısı 604 802 1.154 1.254 1.515 1.800 2.174 2.247<br />
Yabancı İşletme Sayısı 25 25 32 53 64 66 71 71<br />
Yürütülen Ar-Ge Projesi Sayısı 1.939 2.513 3.069 3.403 4.102 4.979 5.703 5.768<br />
Biten Ar-Ge Proje Sayısı - - 4.221 5.874 7.179 8.052 10.661 10.835<br />
Ar-Ge Çalışanı Sayısı 8.843 9.770 11.093 11.021 13.397 15.822 19.498 19.786<br />
Alınan patent sayısı 322<br />
İhracat (Milyon $) 897<br />
Tabloda da görüldüğü gibi, sanayileşmiş ülkelere göre çok kısa bir<br />
geçmişi olan TGB uygulamamız oldukça başarılı olmuştur. Özellikle<br />
nitelikli personel istihdamı (19.786 adet), yürütülen Ar-Ge proje<br />
sayısı (5.768 adet), biten Ar-Ge proje sayısı (10.835 adet), teknoloji<br />
tabanlı işletme sayısı (2.247 adet) bakımından önemli sayılacak<br />
gelişmeler kaydedilmiştir. Bu verilerdeki düzenli artış, ülkemizde<br />
son yıllarda TGB’lerden kaynaklanan yenilik ve yenilikçi girişimciliğin<br />
giderek gelişmekte olduğunu göstermektedir. 2013 yılındaki<br />
gerek patent sayıları, gerekse ihracattaki gelişmeler uygulamanın<br />
başarıyla sürdüğünün işaretleridir.<br />
Ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler üretim gücümüzü ve<br />
ekonomimizi daha rekabetçi bir yapıya kavuşturabilmek için bilgiyi,<br />
yeniliği ve girişimciliği harekete geçirmekte olduğumuzu göstermektedir.<br />
Bu konuda Bakanlığımız bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla<br />
birlikte gerekli yapısal ve mevzuata yönelik düzenlemeler yanında<br />
operasyonel destek programlarını da hayata geçirmektedir. Bu<br />
gayretlerin hedefi 2023 yılı olarak belirlenmiş olsa da, çok daha<br />
uzak hedefler için çalışmalar yürütmemiz gerekmektedir.<br />
Kasım - Aralık 2013 45
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Dr. Suat GENÇ<br />
Başkan, Ar-Ge Mühendisleri ve Yöneticileri Derneği<br />
KÜRESEL REKABET İÇİN<br />
TEKNOLOJİ TRANSFERİ<br />
Ülkemizi 2023 hedeflerine taşımada önemli<br />
hamlelerden biri olarak görülen bilgi ekonomisine<br />
geçişi hızlandırıp destekleyecek üniversite<br />
tabanlı teknoloji transferi konusu, gerek akademi<br />
çevresinde gerekse endüstri çevresinde öncelikli<br />
gündemlerden biri olmaya devam etmektedir.<br />
T<br />
eknoloji Transferi” akademik ortamlar ile Ar-Ge merkezlerinde<br />
geliştirilen ve ticari değeri olan “teknoloji”nin veya daha geniş<br />
tarifi ile “bilgi”nin satışı veya lisanslanması yöntemi ile müşteri<br />
tarafa devredilmesi ile gerçekleşir. Müşteri taraf ise bu<br />
bilgi veya teknolojiyi gerçekleştireceği ek geliştirme veya ticarileştirme<br />
çalışmaları ile nihai ürün veya hizmet olarak pazara<br />
sunar. Teknolojiyi transfer eden taraf, söz konusu teknolojiyi<br />
yeni ve bu amaç için özgülediği girişimci bir şirket kurarak<br />
değere dönüştürebileceği gibi mevcut şirketi bünyesindeki<br />
altyapı ve faaliyetler vasıtası ile de değerlendirebilir.<br />
Teknoloji transferi, bu anlamda, Ar-Ge merkezinin “yenilik<br />
yapma” kabiliyet ve kapasitesi ile endüstrinin “üretim yapma”<br />
kabiliyet ve kapasitesini birleştirerek fikirden-pazara olan<br />
süreci daha verimli ve etkin hale getirmiş olmaktadır.<br />
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, endüstride rol alan şirketlerin<br />
“yenilik yapma” amacına ve inovasyon odaklı yeni<br />
şirket politikalarına yönelik Ar-Ge birimi oluşturmaları ve<br />
bu kapsamda proje çalışmaları hayata geçirmeleri oldukça<br />
sınırlı olarak gerçekleşebilmektedir. Buna kalifiye personelin<br />
tedarikinde yaşanan sıkıntılar, istihdam politikalarının cazip<br />
olamayışı, altyapı sıkıntıları, kurumsallaşmamış şirket modelleri<br />
sebep olabilmektedir. Bu anlamda, ülkemizdeki şirketlerin<br />
üniversitelerimizde veya Ar-Ge merkezlerimizde hâlihazırda<br />
geliştirilmiş teknolojileri transfer ederek ticarileşme çalışması<br />
yapmaları avantajlı bir iş modeli olarak görünmektedir. Böylece<br />
hem geliştirilen teknoloji Ar-Ge birimlerinin raflarında<br />
“teorik bilgi” olarak kalmamış olacak, hem de şirketlerimiz<br />
yurtdışına bağımlılıktan kurtularak milli merkezleri çözüm<br />
paydaşı olarak görecektir.<br />
Transfer sürecinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için endüstriyel<br />
şirketlerin üniversite veya Ar-Ge merkezleri kaynaklarına<br />
yöneltilmesi ve ihtiyaçlarına cevap verecek çözümlerin orada<br />
üretilmesi gerekmektedir. Bu, şirketlerin pazara sunduğu<br />
ürünlerde ve hizmetlerde kullanabileceği rekabetçi ve olgun<br />
teknolojilerin araştırmacılar tarafından geliştirilmesi anlamına<br />
gelmektedir. Bununla birlikte transfer sürecinin başarı<br />
ile tamamlanması için, geliştirilen ve ticari potansiyeli olan<br />
teknolojilerin doğru zamanda, doğru müşteriye, doğru bir yöntemle<br />
sunulması gerekmektedir. Ticari bilginin/teknolojinin<br />
tespiti ile başlayan ve teknolojinin bir müşteriye devredilmesi<br />
ile biten bu süreçteki tüm çalışmaların üniversitelerde veya<br />
Ar-Ge merkezlerinde veya onların adına kurulmuş Teknoloji<br />
Transfer Ofisleri (TTO) vasıtası ile yürütülmesi gerektiği<br />
değerlendirilmekte ve bu kapsamda ülke çapında konu ile ilgili<br />
kültür, bilgi, beceri ve yetkinlik artırmaya yönelik faaliyetler<br />
tüm hızı ile devam etmektedir. Bu çalışmalara ivme kazandırmak<br />
amacına yönelik olarak TÜBİTAK, Teknoloji Transfer<br />
Ofisleri Destekleme Programı (1513) çağrıları kapsamında<br />
üniversitelerin Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) kurmalarını teşvik<br />
edici bir destek programı başlatmış ve söz konusu programa<br />
başvuran 10 üniversiteyi çağrı kapsamında hâlihazırda<br />
destekleme kararı almıştır.<br />
Ülkemizde kurulmuş veya kurulacak TTO’lar, verimli ve etkin<br />
çalışmalar vasıtası ile beklentileri karşılayabilmek için kendilerine<br />
uygun “TTO Yönetim Modeli” arayışını oldukça yoğun<br />
bir şekilde devam ettirmektedir. Bu anlamda, hem yabancı<br />
uzmanlar ülkemize davet edilmekte hem de çalışmaları<br />
yerinde görmek üzere TTO yetkilileri ve çalışanları başarı<br />
46<br />
Mimar ve Mühendis
hikâyesi olan TTO’ları yerinde ziyaret etmektedir. Ancak süregelen<br />
bu bilgi ve deneyim paylaşım faaliyetleri göstermektedir ki, başka<br />
bir ülke veya bölgede başarı ile çalışan TTO modelleri bizim ülkemiz<br />
veya üniversitelerimiz için verimli olmayabilecektir. Bunun başlıca<br />
sebepleri arasında; konu hakkında yeterli farkındalık sağlanılamamış<br />
olması, bilgi, deneyim ve beceri eksikliği, mevcut kurum kültürlerinin<br />
elverişli olmayışı, kurumlar arası işbirliği platformu eksikliği, destek<br />
mekanizmalarının etkin kullanılamayışı ile teşvik edici ve uygun yasal<br />
mevzuatın henüz uygulamaya konulmamış olması gösterilebilir.<br />
Buradan hareketle, yurtdışındaki mevcut modellerin doğrudan<br />
uygulanması yerine, ülkemiz koşulları dikkate alınarak oluşturulmuş<br />
ulusal modellerin daha faydalı olabileceği görüşü her geçen gün<br />
daha fazla ağırlık kazanmaktadır. Bu ihtiyaç esas alınarak ülkemiz<br />
koşullarına uygun olduğu düşünülen ve “iFour” adı ile anılan bir TTO<br />
Yönetim Modeli geliştirilmiştir<br />
Model, TTO’nun “mucit”-“yatırımcı” arasında kalan alışılmış fonksiyonunu<br />
genişleterek resmin bütününe hitap etmekte, kritik ve<br />
klasik modellerde eksik kalmış iki yeni paydaşı daha TTO yönetimi<br />
altına almaktadır. Teknoloji transferinin önündeki en belirgin bariyerlerden<br />
birisi mucidin kendi tercihi veya eksik becerisi yüzünden<br />
girişimci olma yönünden isteksiz olmasıdır. Buna karşılık yatırımcılar,<br />
yatırım yapmak istemelerine rağmen yatırım yapmaya değer<br />
güvenilir ve becerikli girişimci (yönetici) ile karşılaşamadıklarından<br />
söz etmektedirler. Böylece var olan “fikir” ile var olan “yatırım” bir<br />
araya getirilemediğinden, atıl bir şekilde beklemek durumunda<br />
kalmaktadır. “iFour” modelinin TTO yönetimi kapsamına aldığı ilk<br />
paydaş, fikri ticarileştirecek olan ve (bu çalışma vasıtası ile) teknoloji<br />
transferi terminolojisine “Industrializer” terimi ile kazandırılmış<br />
olan “endüstrileştirici”dir. Yapacağı işbirliği veya eşleştirme çalışmaları<br />
ile TTO yönetimi kapsamında olması önerilen diğer paydaş<br />
Teknoloji transferinin önündeki en belirgin bariyerlerden<br />
birisi mucidin kendi tercihi veya eksik<br />
becerisi yüzünden girişimci olma yönünden isteksiz<br />
olmasıdır. Buna karşılık yatırımcılar, yatırım<br />
yapmak istemelerine rağmen yatırım yapmaya<br />
değer güvenilir ve becerikli girişimci (yönetici) ile<br />
karşılaşamadıklarından söz etmektedirler.<br />
ise, endüstrileşmeye ortam ve altyapı sağlayan “kuluçka” merkezi<br />
veya “incubator”dür.<br />
Burada TTO yönetimi kapsamına alınan ve “inventor”, “investor”,<br />
“industrializer” ve “incubator” olarak adlandırılan dört (Four) paydaşın<br />
her birinin “i” harfi ile başlaması modelin, “iFour Modeli” olarak<br />
adlandırılmasına dayanak oluşturmuştur.<br />
TTO camiasına “İyileştirilmiş ve Hızlandırılmış TTO Yönetim<br />
Modeli” olarak sunulan “iFour” modelinde; endüstrileştiricinin TTO<br />
tarafından tedarik edilmesi süreci “iyileştirme - enhanced”, gerekli<br />
tüm paydaşların TTO tarafından yönetiliyor ve koordine ediliyor<br />
olması da süreci “hızlandırma - accelerated” anlamına gelmektedir.<br />
Bu çalışmalar kapsamında, iFour modelinin uygulanma performansını<br />
takip etmek amacı ile ayrıca “iFour Watch” performans takip<br />
sistemi geliştirilmiş ve kullanıma hazır durumdadır. Bu takip sistemi<br />
ile TTO’lar her bir kategoride yürütmüş oldukları işlerin hem<br />
“kalite” seviyesini hem de “kapasite” seviyesini görerek iyileşme<br />
hız ve yönlerini izleme ve bu doğrultuda TTO’ları yönetme imkânı<br />
bulabilecektir.<br />
Bu modelin geliştirilip ilgili taraflar ile öneri niteliğinde paylaşılmasının,<br />
üniversitelerimize uygun TTO yönetim modelini geliştirme<br />
kültürünü başlatma boyutu ile ülkemizdeki teknoloji transfer çalışmalarına<br />
ayrı bir değer kattığı düşünülmektedir.<br />
Kasım - Aralık 2013 47
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
TÜRKİYE’DE Ar-Ge ve<br />
YENİLEŞİMİN YOLCULUĞU<br />
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı<br />
1980’lerden sonra küreselleşmenin etkisiyle<br />
Ar-Ge ve yenileşim kavramları daha<br />
önce hiç olmadığı kadar önem kazandı.<br />
Günümüzde ulusların zenginliğinin kaynağı<br />
olarak bilgi, Ar-Ge ve yenilik yapabilme<br />
kabiliyeti ön plana çıkmakta. Elbette etkin<br />
bilgi üretiminin bazı olmazsa olmazları ve<br />
ön koşulları var.<br />
L<br />
iteratürde Ulusal Yenileşim Sistemi ismi ile açıklanan yaklaşıma<br />
göre; ülkelerin eğitim seviyeleri, öğrenme kabiliyetleri,<br />
kurumsal yapıları, üniversite-sanayi işbirliğini gerçekleştirme<br />
düzeyleri gibi birçok etken ve bunların arasındaki etkileşim ve<br />
eşgüdüm, ulusal yenileşim sistemlerinin verimli çalışıp çalışmayacağını<br />
etkilemekte. Bu yaklaşıma paralel olarak ülkelerin<br />
geçmişleri ve tarihleri de mevcut kabiliyetlerinin belirlenmesinde<br />
merkezi bir rol oynuyor. Türkiye’de Ar-Ge ve yenileşim<br />
kavramlarının 90’lı yıllarda gündeme geldiği düşünüldüğünde,<br />
bu kavramlar hakkında geçmişi araştırmanın aslında ülkenin<br />
sanayileşme ve ekonomik tarihi ile koşut olduğu sonucuna<br />
ulaşabiliriz. Türkiye’nin Ar-Ge ve yenileşim yolculuğunu araştırmak<br />
aslen ülkenin endüstrileşme tarihçesine bir göz atmayı<br />
gerektiriyor.<br />
Osmanlı İmparatorluğu zamanında özellikle Ortaçağ ve devamında<br />
daha endüstrileşme gibi bir kavramdan söz edilemiyorken<br />
kurduğu sistemle büyük bir imparatorluk haline gelmiş, bu<br />
durum aydınlanma, reform ve endüstri devrimi gibi kavramlar<br />
ortaya çıkıncaya kadar devam etmiştir. Arrighi’nin “Uzun 20.<br />
Yüzyıl” adlı eserinde belirttiği gibi, bu dönemde ülkeler için<br />
hegamonya kavramı toprak sahibi olmak yerine artık sermaye<br />
ve sanayi sahibi olmaya doğru kaymıştır. Osmanlı’nın<br />
endüstrileşmek için yaptığı yatırımların en önemlisi bir organize<br />
sanayi bölgesi mantığı ile 1810 yılında kurulan Beykoz<br />
Deri ve Kundura Fabrikası'dır. 1927 yılında gerçekleştirilen bir<br />
envanter çalışmasına göre, Türkiye’de 322 adet sanayi firması<br />
bulunmaktadır. Bunların sadece % 30’u 30 ve daha fazla<br />
çalışana sahip işletmelerden oluşmakta ve çoğu azınlıkların<br />
işletmeleridir. Firmalar daha çok tekstil ve giyim sanayinde<br />
yer almaktadır. 322 firmanın toplam çalışan sayısı 17 bin<br />
civarındadır. (Yücel, 1997) Ülkede okuma-yazma oranı yaklaşık<br />
% 2’dir. Endüstriden ziyade insanlar esnaflık ve zanaatkarlık<br />
ile uğraşmaktadırlar.<br />
1923’te kurulan Cumhuriyet’in özünü ise uluslaşma oluşturmaktadır.<br />
Aydınlanma, akılcılık vb. gibi kavramların yanında,<br />
Avrupa örneklerinin de gösterdiği gibi uluslaşmanın özü<br />
endüstrileşmedir. Cumhuriyet’in ilk dönemi aslında bir sanayi<br />
altyapısı kurmak ile geçmiştir. 1930’a kadar uygulanmaya<br />
çalışılan liberal dönemden, sermaye, girişim ve insan<br />
gücü yoksunluğu nedeniyle istediği büyüme rakamlarını elde<br />
edemeyen genç Cumhuriyet, 1930’larda planlı bir iktisadi<br />
kalkınma politikası izlemiş ve devlet yatırımlarına ve iştiraklerine<br />
ağırlık vermiştir. 1933 senesinde kurulan Sümerbank<br />
Türkiye’de imalat sektörünün doğuşu olarak sayılabilir. Özellikle<br />
tekstil, demir-çelik, çimento ve seramik gibi endüstriler<br />
ülkemizde Sümerbank ile başlamıştır. Sümerbank fabrikalarında<br />
dönemin en ileri teknolojiye sahip makinelerini kullanmış,<br />
Türkiye’de teknoloji transferi uygulamalarının ilk örneklerini<br />
48<br />
Mimar ve Mühendis
“Türkiye’de ilk sanayileşme<br />
tekstille başlamıştır.<br />
İnsanları dışarı gönderip<br />
eğitince piyasaya<br />
çıkan yeni işverenler de<br />
Sümerbank’tan çalışan<br />
alıyordu. Müdürler hep<br />
oralara geçmekteydiler...”<br />
vermiştir. Ayrıca, finansal olarak da ilginç bir modeldir. Halktan<br />
topladığı birikimleri yine halk için yatırım yaparak kullanmakta ve<br />
bu yatırımlar sayesinde hem dışa bağımlılığı azaltmakta, hem de<br />
halkımızın daha uygun fiyata daha kaliteli ürünlere erişimini sağlamaktadır.<br />
Tekstil Sanayi’nin duayen isimlerinden ve TTGV Yönetim<br />
Kurulu Üyesi Sn. Mehmet Şuhubi’nin bir ropörtajında bu konuda<br />
söyledikleri ilginçtir:<br />
“Türkiye’de ilk sanayileşme tekstille başlamıştır. İnsanları dışarı<br />
gönderip eğitince piyasaya çıkan yeni işverenler de Sümerbank’tan<br />
çalışan alıyordu. Müdürler hep oralara geçmekteydiler...”<br />
Sümerbank ileriki yılların hem bilgi birikiminin hem de girişimcilik<br />
ekosisteminin temellerini atmıştır. Etibank, Paşabahçe vb. gibi birçok<br />
kamu iktisadi teşekkülü Türkiye’de özel sektör için gerekli ekosistemi<br />
kurmaya yardımcı olmuşlar, o dönem için ekonominin dışa bağımlılığını<br />
azaltmışlar.<br />
II. Dünya Savaşı’nın etkileri bu gelişme hızını yavaşlatsa da, 1950'li<br />
yıllarda özel sektörün önü açılmaya başlanmış. Tarım artık daha<br />
endüstriyel metodlarla yapılmaya başlanmış, hem de tarımsal sermaye<br />
yavaş yavaş endüstriye kaymıştır. 1950’li yıllar Türkiye’de özel<br />
sektörün gelişmeye başladığı yıllar olarak anılabilir. Devlet ise bu yıllardan<br />
itibaren yatırımlarını yavaş yavaş altyapıya doğru kaydırmaya<br />
başlamıştır. Bu dönemde henüz Ar-Ge’den söz edemesek de gelecek<br />
yıllarda yapılacak çalışmaların temelleri bu dönemdeki politika<br />
uygulamaları ile başlatılmıştır. Türkiye, 1960 yılından sonra dünya<br />
konjonktürünün de etkisiyle planlı kalkınma stratejisini benimsemiştir.<br />
Bu strateji çerçevesinde Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması<br />
önemli bir dönüm noktasıdır. Hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planları<br />
ile ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma politikaları belirlenmiştir.<br />
İlgili planların odak noktası ülkede pazar ekonomisini kurarken<br />
dışa bağımlılığı azaltmak ve sanayileşmeyi artırmak olmuştur.<br />
Dönemin ruhuna uygun olarak ithal ikameci politikalar da ağırlık<br />
kazanmıştır.<br />
1963 senesinde TÜBİTAK’ın kuruluşu, teknolojinin ulusal kalkınmadaki<br />
rolünün anlaşılması bakımından ilk örnektir. TÜBİTAK 1990’lara<br />
kadar daha çok temel araştırmaları desteklemiştir. Bu dönemde<br />
henüz sanayi Ar-Ge’si ve yenileşim gibi kavramlar gündemde değildir.<br />
İthal ikameci politkaların da etkisiyle daha çok teknoloji transferine<br />
gidilmiş, gelişmekte olan özel sektör iç pazar odaklı olarak çalışmıştır.<br />
İlk Ar-Ge laboratuarı ise, yine devlet önderliğinde kurulmuş<br />
ve devlet geliştirdiği modellerle sanayinin örnek alacağı prototipler<br />
geliştirmeye devam etmiştir. Bu kapsamda, Elektronik Sanayi’nin<br />
duayen ismi ve TTGV'nin de kuruluşundan 2012 yılına kadar Yönetim<br />
Kurulu Başkanlığını yürütümüş olan Dr. T. Fikret YÜCEL’in önderliğinde<br />
1965 yılında kurulan PTT ARLA (PTT Araştırma Laboratuarı)<br />
ilk örnektir. Tekstil sanayi gelişirken özellikle Marmara Bölgesi’nde<br />
TOFAŞ ve Renault’nun kurulması otomotiv sanayinin gelişmesini<br />
ve yan sanayinin oluşumunu da beraberinde getirmiştir. Yan sanayi<br />
90’lı yıllara kadar fason imalatla yabancı ortaklı otomotiv firmalarımızı<br />
parça üretimi ile desteklemiştir. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında<br />
uygulanan ambargolar ise Türkiye’de savunma sanayinin gelişiminin<br />
Cumhuriyet’in ilk dönemi aslında bir sanayi altyapısı kurmak ile geçmiştir. 1930’a kadar uygulanmaya çalışılan<br />
liberal dönemden, sermaye, girişim ve insan gücü yoksunluğu nedeniyle istediği büyüme rakamlarını elde<br />
edemeyen genç Cumhuriyet, 1930’larda planlı bir iktisadi kalkınma politikası izlemiş ve devlet yatırımlarına<br />
ve iştiraklerine ağırlık vermiştir.<br />
Kasım - Aralık 2013 49
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
TTGV ve KOSGEB'in<br />
kurulması ile ülkemizde<br />
ilk defa özel<br />
sektörün Ar-Ge<br />
projelerine finansal<br />
destek sağlanmaya<br />
başlanmıştır. İleride<br />
ulusal yenileşim sisteminde<br />
sunulacak<br />
destekler ve gündeme<br />
gelecek konularla<br />
ilgili olarak öncü<br />
modeller üretilmiştir.<br />
ilk tohumlarını atmıştır. Dönemin ruhunu ithal ikameci politikalar,<br />
teknoloji transferi ve lisans altında üretim belirlemiştir. İmalat altyapısının<br />
bu dönemde dışarıdan alınan hazır makinelerle geliştiği<br />
söylenebilir. İthal ikameci politikalar küresel rekabetten uzak olmanın<br />
verdiği dezavantajla firmaların yenilik yapma kabiliyetlerini geliştiremese<br />
de, verdiği güvence ile imalat altyapısının gelişmesini sağlamıştır.<br />
Ar-Ge kavramı ilk defa gündeme gelmiş; DPT ve TÜBİTAK’ın<br />
kurulması ile Ulusal Yenileşim Sistemi’nin temeli atılmıştır.<br />
1978’de gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan Washington Uzlaşması,<br />
gelişmekte olan bilgi ve iletişim teknolojileri, ulaşım imkanlarının<br />
kolaylaşması gibi nedenlerden beslenen küreselleşme kavramının<br />
ortaya çıkması ile birlikte 1980’li yıllarda dünyada ciddi bir dönüşüm<br />
yaşanmaya başlamıştır. Türkiye ise, bu değişime adapte olmaya<br />
çalışmıştır. Kamu İktisadi Teşekkülleri özelleştirilerek daha verimli<br />
çalışmaları yönünde bir adım atılmıştır. Türkiye ilk bilim ve teknoloji<br />
politikasını 1983 yılında yapmış; yine aynı sene Bilim ve Teknoloji<br />
Yüksek Kurulu kurulmuştur. Türkiye’de o dönemde GSMH içindeki<br />
Ar-Ge payı oranı % 0,37 gibi çok düşük bir düzeydedir. BTYK ise, 6<br />
ayda bir toplanması planlanmasına rağmen, bu dönem içinde sadece<br />
dört kere toplanabilmiştir. Dönemin en büyük özelliği ise, artık<br />
yurt sathında değil tüm dünyada ürün satmaya çalışan özel sektörün<br />
daha fazla rekabetçilik için yeni kavramlarla tanışma çabalarıdır.<br />
Kalite kavramı rekabetin çok güçlü olduğu küresel piyasalarda bir ön<br />
koşul olarak ortaya çıkarken, firmaların sadece mevcut teknolojiyi<br />
teknoloji transferi ile edinmesi değil; bu teknolojileri geliştirerek ve<br />
ürünlerini farklılaştırarak küresel piyasalarda yer alması gerekmektedir.<br />
Bunun farkındalığına varan özel sektörde Ar-Ge ve yenileşim<br />
çabaları kendini göstermiş, Ar-Ge birimleri kurulmaya başlanmış;<br />
verimlilik ve süreç geliştirme ön plana çıkmıştır. Elbette, sermaye<br />
birikimi görece az olan ülkemizde bu süreçlerin finansmanı da<br />
önem kazanmıştır. Bu kapsamda gerçekleştirilen ilk çaba ise, 1990<br />
yılında Türkiye'deki küçük ve orta ölçekli işletmelerin ekonomideki<br />
rolünü ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini artırmak ve sanayide<br />
entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek<br />
amacıyla KOSGEB'in kuruluşu ve ardından 1991 yılında T.C Hükümeti<br />
ile Dünya Bankası arasında imzalanan anlaşma gereğince Hazine<br />
Müsteşarlığı aracılığıyla gerçekleştirilen bir Dünya Bankası projesi<br />
olan Teknoloji Geliştirme Projesinin uygulanmasıdır. Bu aşamada<br />
Hazine Müsteşarlığı ve TÜBİTAK öncülüğünde kamu ve özel sektör<br />
işbirliği ile TTGV kurulmuştur.<br />
TTGV ve KOSGEB'in kurulması ile ülkemizde ilk defa özel sektörün<br />
Ar-Ge projelerine finansal destek sağlanmaya başlanmıştır. İleride<br />
ulusal yenileşim sisteminde sunulacak destekler ve gündeme gelecek<br />
konularla ilgili olarak öncü modeller üretilmiştir. 1993 yılında<br />
Türkiye Bilim ve Teknoloji Politikası yenilenmiştir. 1995 yılında<br />
TÜBİTAK TİDEB’i (bugünkü adıyla TEYDEB) kurarak proje bazında<br />
sağlanan destek uygulamasına hibe destekli ek bir model geliştirmiştir.<br />
1980-1993 arasında ekonomi politikaları ithal ikamecilikten<br />
ihracat odaklılığa doğru dönüşmüştür. İhracat yapabilmenin ise<br />
olmazsa olmazı Ar-Ge ve yenileşim olarak ön plana çıkmış, 1995<br />
yılında İhracatın Teşviki Kanununa dayalı olarak çıkarılan İhracata<br />
Yönelik Devlet Yardımları Kararı çerçevesinde, ürün geliştirme projelerine<br />
sermaye desteği TÜBİTAK ve TTGV aracılığıyla sağlanmaya<br />
başlanmıştır. Türkiye yavaş yavaş teknoloji transferi ile üretim geleneğinden<br />
“Kendi teknolojimi nasıl geliştirebilirim” sorusunu sorar<br />
hale gelmeye başlamıştır.<br />
Özellikle 2000’li yılların başına kadar geçen dönem Türk özel sektöründe<br />
kalite ve verimlilik kavramlarının içselleştirilmesi, Ar-Ge ve<br />
proje kültürüne adapte olunması süreçlerini kapsamıştır. Devletin<br />
sağladığı kaynaklarla desteklenen özel sektörün proje sayısı gitgide<br />
50<br />
Mimar ve Mühendis
2002’den sonra<br />
düşen enflasyon ve<br />
sağlanan makroekonomik<br />
stabilite<br />
ile teknolojiye ve<br />
sanayiye daha çok<br />
yatırım yapılmasını<br />
sağlamıştır. İstikrar<br />
özel sektörün ihracat<br />
performansına da<br />
olumlu yansımıştır.<br />
artarken firmalarda Ar-Ge ve yenileşim kültürü oluşmaya başlamıştır.<br />
Firmalar artık “Neden Ar-Ge ve yenileşime yatırım yapmalıyım”<br />
sorusuna cevap verebilir hale gelmiş; verilen teşviklerle de bu<br />
teşebbüslerini fonlama imkanı bulmaya başlamışlardır. Vizyon 2023<br />
ve bilim stratejisi dökümanları ile Türkiye’nin en kapsamlı bilim ve<br />
teknoloji politikaları yapılmıştır.<br />
2000’li yılların başından itibaren hem destek sağlayan kuruluşlar artmaya<br />
başlamış hem de gitgide daha çok kaynak TÜBİTAK, KOSGEB<br />
ve TTGV gibi kuruluşlar aracılığı ile uygulanmıştır. Sonraki yıllarda da<br />
uluslararası rekabetçilik konusunda Dış Ticaret Müsteşarlığı ve sonrasında<br />
Ekonomi Bakanlığı; Ar-Ge, teknoloji ve girişimcilik konusunda<br />
ise Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı çatısı altında farklı model ve<br />
programlarla özel sektöre ve girişimcilere yönelik destekler sağlanır<br />
olmuştur. Bu çabalar ve oluşumlar sonucunda; 1991 senesinde özel<br />
sektörün Ar-Ge harcaması içindeki payı yüzde 19’lar seviyesindeyken<br />
günümüzde bu rakam yüzde 44’e kadar yükselmiştir. Ayrıca<br />
uygulanan vergi teşvikleri, çıkarılan teknoparklar yasası ve kurulan<br />
teknoparklar, üniversite sayılarının artması gibi birçok gelişme Ulusal<br />
Yenileşim Sistemi’nin kurulumunun tamamlanmasını sağlamıştır.<br />
Kurumlar arası eşgüdüm tüm sistemlerde olduğu gibi sorgulanabilir<br />
fakat kurumsal sisteme bakıldığında Türkiye’de Ulusal Yenileşim<br />
Sistemi’nin olması gereken elemanlarının varolduğu söylenebilir.<br />
2002’den sonra düşen enflasyon ve sağlanan makro-ekonomik<br />
stabilite ile teknolojiye ve sanayiye daha çok yatırım yapılmasını<br />
sağlamıştır. İstikrar özel sektörün ihracat performansına da olumlu<br />
yansımıştır. Tekstil ve otomotiv gibi sektörlerde Türkiye, verimli ve<br />
kaliteli üretim yapan önemli bir merkez haline gelmiştir. Sanayimiz<br />
gitgide dışarıyla olan etkileşimini ve işbirliklerini artırmıştır. Türkiye<br />
Dünya Bankası’nın rekabetçilik endeksinde 60’lı sıralarda yer alsa da<br />
Türkiye’nin Ar-Ge ve yenileşim konusunda başladığı noktaya göre<br />
ciddi mesafe kaydettiği söylenebilir.<br />
Sonuç olarak, yenilik sistemimizin Türkiye’yi, Cumhuriyetin 100'üncü<br />
yılına taşıyacak şekilde geliştirilmesi sürecinde mevcut mevzuat sistemimiz<br />
içerisinde birtakım yeniliklere ihtiyaç var. Bu anlamda yapılabilir<br />
olanın değil, uluslararası şartların gerektirdiğinin gerekirse mevzuat<br />
düzenlemesi ile yapılması temel hedefimiz olmalıdır. Bugün farklı<br />
kamu kurumlarında Ar-Ge ve yenileşim politika tasarım ve yönetim<br />
yetkinliği hızla gelişmektedir. Bu sayede, sektör ve bölgelere yönelik<br />
somut hedeflerin tanımlandığı ve bileşenlerinin farklı kurumlar tarafından<br />
koordinasyon içerisinde uygulanabileceği karmaşık program<br />
tasarımları öngören politika ve programlar gündeme gelmektedir.<br />
Bu süreçte kamu desteğinin yaygın etkisi kadar, sağlanan desteğin<br />
azami katma değer oluşturacak şekilde etkin işletilmesi de gündeme<br />
gelecektir. Yeni nesil politikalar, yenileşim sisteminde tüm sektörlerdeki<br />
paydaşların daha etkin ve koordineli faaliyetlerini gerektirecektir.<br />
Bununla birlikte tüm gelişmeleri analiz edecek olursak; yakın geçmişte<br />
yaşanan kriz, yeni verimlilik sınırlarını zorlamaya ve somut katma<br />
değer yaratamaya odaklı bir dönemin habercisi. Son 50 yıllık dönemi<br />
bilişim girişimi dönemi, gelecek 20 yıl ise somutluklar dönemi olacak.<br />
Bu dönemde bütün bu 50 yıllık bilişim girişimi birikiminin gerçek<br />
hayat alanlarına taşınmasını yaşayacağız, yenileşim ve teknoloji<br />
gerçek yaşamın içine gömülecek, yeni verimlilik ve kolaylık katmanları<br />
oluşturulacak. Bu dönemde gerçek hayatın içindeki alanlarda<br />
bilişimi, dijital ve mobil teknolojileri, biraraya getiren uygulamalarla<br />
dijital sınırlar zorlanacak, bu katmanlar kişiselleştirme tabanının<br />
üzerine oturacak. Eskiden sistemlerin arz tarafı olduğu dönemlerde<br />
neredeyse boşlukta mucize yaratmaya çalışılıyordu, bu dönemde<br />
ise ülkelerin uluslararası rekabet gücünü, çoklu alan takım oyunu,<br />
bilimsel ve yenileşimci işbirliği, yaratıcı yüksek katma değeri talebin<br />
merkezine gömme becerileri belirleyecek.<br />
Kasım - Aralık 2013 51
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Tülay ALPAY<br />
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi<br />
Türk Dili Okutmanı<br />
KÜLTÜREL İNOVASYONUN<br />
ÖNÜNDEKİ ENGELLER<br />
Her insan grubunun kendine özgü bir<br />
kültürü vardır. Bunlardan bir bölümü kendi<br />
kültürümüzden çok farklıdır ve bizim<br />
alışkın olduğumuz kavramsal çerçeveye<br />
başvurularak anlaşılmaları olanak dışıdır.<br />
Buradan çıkarılacak sonuç, başka kültürleri<br />
kendi ölçütlerimize göre yargılamamak<br />
gerektiğidir. Kültürel görecelik adı verilen<br />
ilkeyi sürekli olarak aklımızda tutmak<br />
zorundayız. Bu ilkeye göre herhangi bir<br />
kültürdeki insan davranışı yalnızca o<br />
kültürün temel sayıltıları ve değerler<br />
dizgesi çerçevesinden anlaşılabilir ya da<br />
tartışılabilir.<br />
İ<br />
nsanlar belirli düşünme, duyma ve muamele etme modelleri<br />
nedeniyle bir "zihni programa" sahiptir. Zihni programın kaynakları,<br />
bireyin yetiştiği toplumsal çevre ve elde edilen yaşam deneyimlerinden<br />
oluşmaktadır. Kültür, bir grubun ya da insan kategorisinin<br />
üyelerini birbirinden ayıran kolektif zihni bir yazılımdır ve<br />
insanların dünyayı nasıl algılayacaklarını, nasıl davranacaklarını<br />
gösteren "seçici bir perde" gibi çalışır.<br />
Her kültürün, üyelerinden beklediği davranış kalıpları vardır.<br />
Ancak, bu bireylerden beklenen davranış kalıpları kültürden<br />
kültüre değişmektedir. Örneğin Türk kültürü gibi kollektif bir<br />
kültürde anne ve babanın çocuğundan beklediği "evlat" rolüne<br />
ilişkin davranışlarla, Amerikan kültürü gibi bireyci bir kültürde aynı<br />
rolden beklenilen davranışlar aynı değildir. Kültürlerarası iletişimi<br />
etkileyen faktörlerden biri olarak etnomerkezcilik, bireyin kendi<br />
kültürünü dünyanın merkezine yerleştirerek, diğerlerinin hareket<br />
ve davranışlarını kendi kültürel değerlerine ve normlarına göre<br />
değerlendirmesi anlamına gelir. Bu bağlamda bireyin kendi kültüründe<br />
yaptığı her şey doğru, diğerlerinin yaptığı her şey yanlış<br />
olarak kabul edilir.<br />
Hiçbir iletişim sürecinin, tarafların birbirleri hakkında önbilgiye,<br />
izlenime ya da düşünceye sahip olmadan, sıfır noktasından başlaması<br />
ve devam etmesi mümkün değildir. Yani iletişim sürecine<br />
katılan taraflar, birbirleri hakkında rastlantısal ya da deneyime<br />
dayalı olarak elde ettikleri bilgilerin ve izlenimlerin etkisi altında<br />
etkileşime girer. Bu izlenimler, karşı tarafa nasıl yaklaşılacağını,<br />
davranışların yönünü ve beklentilerini etkileyerek iletişim sürecini<br />
olumlu ya da olumsuz şekilde etkilemektedir. Kalıp düşünceler ve<br />
önyargılar, grupların etkileşime girmek istemedikleri durumlarda<br />
birbirleri hakkındaki bilgi boşluğunu doldururken, grup üyelerinin<br />
bireysel farklılıklarının göz ardı edilmesine ve iletişim sürecinde<br />
çeşitli problemler yaşanmasına neden olur.<br />
Önyargı çoğunlukla din, cinsiyet, milliyet gibi sosyal gruplara<br />
yönelik olarak geliştirilen tutumdur. Önyargılı düşüncenin sonuçları,<br />
günlük hayatta kişilerarası çatışmalardan, cinsiyet ve etnik<br />
ayrımcılığa ve hatta katliamlara kadar uzanabilir. Önyargılar<br />
zamanla insanın gündelik yaşamının bir parçası haline gelir. Çok<br />
masum bir şekilde sarf edilen cümleler, zihinlere yerleşen önyargılı<br />
düşüncenin uzantısı olabilir. Örneğin bazı atasözleri önyargılı<br />
düşünceyi yansıtır. Bunlar küçük yaşta ailede, sonra okulda ve<br />
hayat boyu çeşitli kitle iletişim araçlarıyla pekiştirilir, zihinlere<br />
yerleşir ve doğal bir hale gelir. Belli bir etnik gruba yönelik önyargı<br />
da benzer şekilde zihinlere yerleşir.<br />
İnsanlar sosyal dünyayı algılarken birtakım kategoriler oluşturur.<br />
Genellikle de “biz” ve “onlar” şeklinde bir ayrıma giderek sosyal<br />
kategorizasyonda bulunurlar. Sosyal kategorizasyon çok boyutludur<br />
ve önyargılı düşüncenin ilk basamağını oluşturur.Kategorizasyon<br />
yoluyla zihinde birtakım şemalar belirginleşir ve şemalardan<br />
yola çıkarak yargılara varılır ki buna kalıpyargı (stereotype) denir.<br />
Kalıpyargıya da dayanarak önyargılı düşünce oluşur.<br />
Kültür, bir toplumun değerlerini, inançlarını, normlarını rol ve<br />
tutumlarını biçimlendirirken, o toplumun üyelerinin neyi, nasıl<br />
algılayacağını belirleyerek kendi dünyalarını biçimlendirmelerini<br />
de sağlar. Her kültür birbirinden farklı özelliklere sahip olduğu için<br />
bireyin sosyalleşme sürecinde öğrendiği kategoriler de birbirinden<br />
farklıdır. Aynı kültürün içinde yetişen bireylerin kategorileri<br />
benzer olacağı için, bir davranış ya da olaya verecekleri anlam<br />
ve beklentileri benzer olurken; farklı kültürde yetişen bireylerin<br />
anlamlandırmaları ve beklentileri de farklı olacaktır.<br />
52<br />
Mimar ve Mühendis
Her bireyin sosyo – ekonomik, kültürel özellikleri, deneyimleri farklı olduğundan<br />
zihinsel şemaları da biribirinden ayrıdır. Eğer bireylerin zihninde<br />
göstergeleri içine yerleştirecek bir şema yoksa, o işaret algılanmaz ya<br />
da anlaşılmaz. Bireyin kendi deneyimlerini ve çevreden aldığı bilgileri<br />
sınıflandırması sonucunda oluşturduğu şemalar, kişilere, durumlara ve<br />
olaylara karşı beklentiler oluşturur. İnsanlar, genellikle şemalarını değiştirmek<br />
yerine, yeni enformasyonu şemalarına uydurma yolunu tercih<br />
eder. Böylece yaşayacakları çelişkiyi ve çelişkiden doğacak gerilimi<br />
azaltmaya çalışırlar. Dolayısıyla iletişim sürecine katılan tarafların zihninde<br />
varolan farklı şemalar; farklı algılamayı, anlamayı ve yorumlamayı<br />
da beraberinde getirir ve tarafların iletişim sürecinden beklentilerini,<br />
buna bağlı olarak da karşı tarafa nasıl davranacaklarını belirler.<br />
Kalıp düşünce ya da stereotip, sosyal bilimlerde, "bir toplumsal gruba<br />
ilişkin inançlar; insanları birtakım türlere, tiplere bölmeyi ifade eden<br />
zihinsel yapılar; çevreyi anlama sürecinde karar vermeyi kolaylaştırma<br />
işlevine sahip merkezi, kemikleşmiş, şematik, büyük ölçüde yanlış<br />
bilişsel formlar" olarak tarif edilir. "Kafamızın içindeki resimler" olarak<br />
tarif edilen kalıp düşüncelerin temeli gerçek dünyadan alınan bilgilerle<br />
oluşmaz. Çünkü, gerçek dünya çok büyük ve çok karmaşıktır. Bu nedenle<br />
insanlar, kendileri ve kültürleri tarafından biçimlendirilmiş resimler yapar<br />
ve bu resimler aracılığıyla hareket eder. Dünyayı temsil etmenin kısmi ve<br />
yetersiz bir yolu olan stereotipler, bireyin kendi konumunu meşrulaştıran<br />
savunmalar olmalarının yanısıra, objektif ve dengeli muhakemeyi engelleyen<br />
kör noktalar olarak da kabul edilir .<br />
Kalıp düşünceler, özellikle bilgileri ve yeni durumları hızla sınıflandırmaya<br />
yarayan basitleştirme ve genellemeler olduğu için; bir konu, durum,<br />
olay ya da kişi hakkında yanlış sonuçlara varmaya neden olabilir. Kalıp<br />
düşünceler peşin hükümlerdir ve bu hükümler tecrübe ve bilgilerden<br />
ilham almaksızın, belli kişi veya eşyaya karşı takınılan olumlu ya da<br />
olumsuz tutumlardır.<br />
Sosyal psikolojin en eski konularından biri olan kalıp düşünceler, özellikle<br />
toplumsal barış ve çatışma ile yakından ilişkili olduğu için önemli bir<br />
inceleme alanı olmuş ve çeşitli araştırmalar yapılmıştır. İlk defa ABD’de<br />
başlayan bu çalışmaların yapılmasının nedeni, ABD’nin farklı kültürlerin<br />
birarada bulunduğu ve kaynaştığı bir alan olarak görülmesidir. Bu<br />
araştırmalarda, farklı grupların birbirlerine ilişkin görüşleri belirlenerek<br />
olumsuz görüşlerin değiştirilmesi hedeflenmiştir.<br />
Günlük yaşantımızda sıkça kullandığımız önyargı terimi, bir gruba karşı<br />
yöneltilen negatif duygu ve tutumlardır. Herhangi bir gruptan bir kişiye,<br />
sadece o gruba ait olması nedeniyle gösterilen muhalif ya da düşmanca<br />
tutumlar olarak tanımlanan önyargılar, kategorik düşünmenin ve stereotiplerin<br />
yani, aşırı genellemelerin sonucudur. Önyargılar, yan tutma ve<br />
acelecilikten kaynaklanır; içinde peşin hükümler barındırır. Önyargı (veya<br />
hoşgörüsüzlük), hissedilebilir ve açığa vurulabilir bir şeydir. Bir grubun<br />
tamamına veya bir şahsın doğrudan kendisine yöneltilebilir. Çünkü o<br />
şahıs, artık bir grubun üyesi olarak algılanmaktadır.Önyargıda diğer<br />
insanları grup aidiyetlerine göre değerlendirici bir tutum söz konusudur.<br />
Belirli bir dış grup hakkındaki olumsuz dogmatik kanaatleri içerdikleri<br />
için, önyargılarda muhakeme etmeden bir konum alış söz konusudur.<br />
Eğer önyargılar davranışa dönüşür ise artık bunun adı dışlama (discrimination)dır.<br />
Önyargı bir tutum, dışlama ise bir davranıştır.<br />
Önyargı akıl öncesi, rasyonel bir teste tabi tutmadan yaptığımız bir<br />
tercih olduğundan, sezgiler ve içgüdüler ile belirlenir. Aslında kişinin<br />
Kalıp düşünce ya da stereotip, sosyal bilimlerde, "bir<br />
toplumsal gruba ilişkin inançlar; insanları bir takım<br />
türlere, tiplere bölmeyi ifade eden zihinsel yapılar;<br />
çevreyi anlama sürecinde karar vermeyi kolaylaştırma<br />
işlevine sahip merkezi, kemikleşmiş, şematik,<br />
büyük ölçüde yanlış bilişsel formlar " olarak tarif<br />
edilir. "Kafamızın içindeki resimler" olarak tarif<br />
edilen kalıp düşüncelerin temeli gerçek dünyadan<br />
alınan bilgilerle oluşmaz.<br />
önyargılı tutumu, kendinin de farkında olmadığı bir gereksinmeyi karşılamaktadır.<br />
Bu gereksinme, yıpranmış olan egosunutamir etmek ve<br />
yükseltmektir. Önyargılı kişiler, diğer insanlara hazır klişeler,katı ve kapalı<br />
kanaatlerle bakar.<br />
Bir değerlendirme olarak yargılar ve önyargılar birbirinden farklıdır.<br />
Yargı gerçeğe dayanır. Oysa önyargı, gerçek belli olmadan ortaya çıkar.<br />
Önyargılar sempati ve antipati olarak ortaya çıkan tutumlardır. Bu<br />
yüzden bazı toplumbilimciler stereotipi, "tutum ile önyargının birleşimi"<br />
olarak görmektedir. Örneğin, tüm kapitalistler sömürücüdür stereotipinde<br />
bir sınıfa karşı antipatinin neden olduğu tutum, yine aynı sınıfa karşı<br />
olan önyargı ile birleşmektedir.<br />
İsmi önyargı ile birlikte anılan bir başka kavram da diskiriminasyon<br />
(discrimination: dışlama, ayrı muamele etme) terimidir. Diskriminasyon<br />
ise önyargının davranışta ifade edilmesi olarak tanımlanan önemli<br />
bir kavramdır Bir grubun üyelerine karşı, başka bir grubun üyelerine<br />
kıyasla daha farklı davranmayı içeren özel bir davranıştır. Sırf belli bir<br />
gruba üyeliklerinden dolayı diğer insanları kabul ediş veya reddediş<br />
anlamına gelen bir davranıştır. Yalnızca diğer insanların grup üyeliği<br />
hakkında temellenen haksız yargılardan ibaret olan diskriminasyon,<br />
genellikle önyargı (ırk, soy veya diğer gruplarla ilgili) ile ilişkilidir.<br />
Önyargı bir tutum (belirli bir grup karşısında lehte veya aleyhte davranma<br />
eğilimi); diskriminasyon (ayrı muamele etme/ayrımcılık) ise<br />
bir davranıştır. Diskriminasyon, bir dışgrubun içguruba yaklaşmasını<br />
Kasım - Aralık 2013 53
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Kalıp düşünce ve önyargılar, kategorik düşüncenin<br />
ve şemaların sonucu olarak ortaya çıktığı için<br />
tamamen ortadan kalkması mümkün değildir. Bu<br />
nedenle mantık, önyargıları azaltmada başarısız<br />
olur. Ancak etkisini en aza indirmek toplumsal gerginliği<br />
azaltır, insanların etkin bir iletişim sürecine<br />
girmesini, birbirlerini tanımasını ve toplumsal hoşgörüyü<br />
sağlayabilir.<br />
imkansız kılacak şekilde mesafeli tutulması ve bunun az çok formel<br />
olarak kurumsallaştırılmasıdır. Bir grubun üyeleri farklı grupları, farklı<br />
sosyal mesafelere yerleştirebilir. Bazı gruplar "evlilikle yakın akrabalığa"<br />
kabul edilir. Bazıları ise "yakın arkadaşlar" ya da "komşular"<br />
olarak dahi kabul edilmez ve "ülkemde çalışma"nın içerdiği mesafede<br />
tutulur. Bazıları ise daha da uzak görülür ülkeye dahi kabul edilmez.<br />
Bunun en önemli örneklerinden biri, ABD'de 1930'larda zencilerin ve<br />
Çinlilerin lokantalara alınmayışıdır. Bu farklı muamelerin nedeni Uzak<br />
Doğululara karşı ırkçı ve ayırımcı önyargıdır. Bu örnek bir yana, 1990'lı<br />
yılların başında bütün insanlık, Bosna'da ayrımcılık ve önyargının nasıl<br />
bir soykırıma dönüştüğünü izlemiştir. Bu nedenle önyargı ve diskriminasyon<br />
insan hakları ihlalleri ve soykırıma varabilecek tehlikeli bir<br />
süreci içermektedir.<br />
Ortaya koydukları program ve telkin ettikleri öğretiyle bazı kitle hareketleri,<br />
aşırılığı, gayreti, parlak umutları ve hoşgörüsüzlüğü körükleyebilmektedir.<br />
Nitekim bugün dünyanın büyük bir bölümünde gruplararası<br />
çatışma ve düşmanlık vardır. Mesela; Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />
siyah-beyaz, Irak’ta ve diğer Arap ülkelerinde Sünnî ve Şiî Müslümanların<br />
çatışmaları bunun örnekleridir. Bütün bu çatışmaların oluşmasında<br />
tarihi, sosyo-ekonomik, kültürel, siyasî duruma ait etmenler, psikolojik<br />
faktörler ve insan zihninin şematik yapısı rol oynamaktadır.<br />
Kalıp düşünce ve önyargılar, kategorik düşüncenin ve şemaların<br />
sonucu olarak ortaya çıktığı için tamamen ortadan kalkması mümkün<br />
değildir. Bu nedenle mantık, önyargıları azaltmada başarısız olur.<br />
Ancak etkisini en aza indirmek toplumsal gerginliği azaltır, insanların<br />
etkin bir iletişim sürecine girmesini, birbirlerini tanımasını ve toplumsal<br />
hoşgörüyü sağlayabilir.<br />
Kalıp düşüncelerin değişmesini sağlayacak üç model vardır. Bunlardan<br />
biri ‘defter tutma’ modelidir. Bu modele göre kalıp düşünceyle çelişen<br />
bilgiler birikerek, kalıp düşünceyi yavaş yavaş değiştirir. İkinci model,<br />
kalıp düşünceyle çelişen önemli ve çarpıcı bir örneğin, kalıp düşünceyi<br />
değiştireceğinin ifade edildiği ‘değişme modeli’dir. ‘Alt kategori oluşturma<br />
modeli’, kalıp düşüncelerin nasıl değişeceğini açıklayan üçüncü<br />
modeldir ve kalıp düşünceyle çelişen bilgilerin alt kategoriler oluşturacağını<br />
ve kalıp düşüncenin değişebileceğini ifade eder. Kalıp düşünceyle<br />
çelişen bir bilgi, bireyin düşünceleri hakkında şüpheye düşmesine<br />
neden olur. Böylece tutum ve düşünceleri hakkında şüpheye düşen<br />
birey, yeni bilgileri değerlendirmeye alarak tutumlarını değiştirebilir.<br />
Kalıp düşüncelerin değişmesinde etkili olacak faktörlerden biri de<br />
gruplararası temastır. Temas hipotezi, hasım grupların birbirleri hakkında<br />
gerçekçi olmayan şekilde olumsuz beklentiler oluşturdukları ve<br />
birbirleriyle temastan kaçındıkları; eğer birbirleriyle temas kurarlarsa,<br />
aralarındaki ilişkinin iyileşeceği şeklindeki hipoteze dayanır. Ancak<br />
temasın olumlu etki yapması için bazı şartlar gerekmektedir. Temas,<br />
etkileşimden ziyade işbirliği gerektiren birliktelikleri ve gündelik etkinlikleri<br />
içermelidir. Bütünleşme, resmi ve kurumsal destek çerçevesi<br />
içinde olmalıdır. Temasta bulunan kişiler, gruplar eşit statüde olmalıdır.<br />
Eşit olmayan statülerin stereotipleri doğrulaması ve önyargıları<br />
güçlendirmesi söz konusudur. Gruplararasındaki sürtüşmenin ve kalıp<br />
düşüncelerin etkilerinin azaltılmasında gruplararası temas etkilidir<br />
ancak; bu temasın tek başına çatışmayı azaltıcı etkisi olmadığıda<br />
tespit edilmiştir. Sürtüşme içindeki gruplar, bir grubun tek başına<br />
ulaşamayacağı üst amaçları içeren koşullarda temasa geçerlerse, bu<br />
amaç için işbirliği yapacakları ve bu durumun gerginliği azaltacağı<br />
hipotezi de test edilmiştir.<br />
Kalıp düşünceleri ve önyargıları değiştirmenin etkili yollarından biri de<br />
hakkında olumsuz düşünce ve duygu geliştirilen kişilerin bulunduğu<br />
ortamlarda belirli bir zaman geçirerek, onları ve bulundukları ortamı<br />
tanımaktır. Gruplar arasındaki düşmanca duygular, bir çıkar çatışmasından<br />
çok, kişi ve grupların birbirleri hakkındaki yanlış inançlarına<br />
bağlıdır ve bu inançların nedeni birbirlerini yeterince tanımamalarıdır.<br />
Bu nedenle, yanlış bilgilenmeye ve boş inançlara dayanan önyargılı<br />
tutumlar geliştirmiş bulunan kişi, grup ve ulusların, açık bir diyalog<br />
ortamında, karşılıklı konuşarak anlaşmazlıkları gidermeleri ve birbirlerini<br />
tanımaları, olumlu düşüncelerin gelişmesini sağlayabilir.<br />
KAYNAKlar<br />
Allport, Gordon Willard(1954). The Nature of Prejudice, New York: Addison Wesley.<br />
Wells, Calvin (1984). İnsan ve Dünyası, çev. Bozkurt Güvenç, İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />
Kartarı, Asker (2001). Farklılıklarla Yaşamak, Ankara: Ürün Yayınları.<br />
Harlak, Hacer (2000). Önyargılar, Ankara: Sistem Yayıncılık.<br />
Hinton Perry (2000). Stereotypes, Cognition and Culture, Piledephia: Pshology Pres.<br />
Hortaçsu, Nuran (1998). Grup İçi ve Gruplararası Süreçler, Ankara: İmge Kitabevi.<br />
Bilgin, Nuri ( 1996). İnsan İlişkileri ve Kimlik, Sistem Yay., İstanbul.<br />
Gürses, İbrahim ( 2005). Önyargının Nedenleri, U. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 14,<br />
sy., 1.Coşgun, Şengül (2004 ). Kültürlerarası İletişim Sürecinde Kalıp Düşüncelerin ve<br />
Önyargıların Rolü: "Antalya'da Yaşayan Güneydoğulular ile Antalya Yerlileri Arasındaki<br />
Kalıp Düşünceler ve Önyargılar", Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo<br />
Televizyon Sinema Anabilim Dalı, Ankara.<br />
Gürel, NilKişilik Psikolojisi(2011).Önyargının Psikolojisive Kamuoyu: Gordon Allportve<br />
WalterLippmann'ınGörüşleri Çeçevesinde Bir Değerlendirme,Ankara Üniversitesi Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Ankara.<br />
54<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 55
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Dilşad ERKEK<br />
Güney Ege Kalkınma Ajansı<br />
TÜRKİYE’DE AR-GE ve İNOVASYON<br />
Türkiye; modern sanayi, ticaret ve<br />
geleneksel tarım sektörlerinin karışımından<br />
oluşan dinamik bir ekonomiye sahiptir. En<br />
büyük endüstriyel sektör tekstil ve giyimdir.<br />
Bu sektörler endüstriyel istihdamın üçte<br />
birini kapsamaktadır.<br />
2<br />
006 yılında Türkiye gayri safi millî harcamalarının yüzde<br />
0.76’sını Ar-Ge üzerine yapmıştır. 2006 yılında hükümetin<br />
Ar-Ge harcamalarının yüzde 37 artış göstermesine rağmen<br />
şirketlerin Ar-Ge çalışmaları GSMH’nin sadece yüzde 0.28’ini<br />
oluşturmaktadır. Türkiye’nin ilk ve orta öğretim performansı<br />
diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ortalamanın altında kalmasına<br />
rağmen bilim ve mühendislik eğitimine sahip küçük fakat<br />
yüksek kaliteli bir nüfus bulunmaktadır. Bu küçük grup genellikle<br />
yüksek eğitim sektöründe çalışmaktadır. 1999 yılında 58<br />
bin olan araştırmacı sayısı 2006 yılında 90 bine kadar yükselmiştir.<br />
Fakat halen AB ortalamasının altında kalmaktadır.<br />
Türk hükümetinin “9. Kalkınma Plan”ı Ar-Ge ve inovasyon<br />
harcamalarını; araştırma için sanayi ve bilim işbirliğinin<br />
geliştirilmesini; Ar-Ge ve inovasyon odaklı kümelenmelerin<br />
oluşturulmasını desteklemektedir. ‘Ulusal Bilim, Teknoloji ve<br />
İnovasyon Stratejisi 2013’ için iki ana hedef belirlenmiştir:<br />
Araştırma yoğunluğunu yüzde 2’ye çıkarmak ve araştırmacı<br />
sayısını 150 bine yükseltmek. ‘Bilim ve Teknoloji Stratejisi<br />
Eylem Planı (2005-10)’ ulusal bilim, teknoloji ve inovasyon<br />
sisteminin asıl hedef ve planlarını hayata geçirmeyi başarmıştır.<br />
‘KOBİ Strateji ve Eylem Planı (2007-09)’ KOBİ’lerin<br />
bilgi ve bilime küresel kaynaklardan erişim kapasitesi ve<br />
bu bilgileri Türk üniversiteleri ile işbirliği içinde gerçekleştirmesini<br />
izlemek için belirlenen performans ölçütlerini<br />
içermektedir.<br />
Şekil 13’te görüldüğü üzere Türkiye OECD ülkelerinin ortalamalarına<br />
göre bilim ve teknoloji göstergeleri açısından<br />
geri kalmıştır. Özellikle Ar-Ge harcamaları, bilimsel makale<br />
sayısı, araştırmacı sayısı, üçlü patent sayısı gibi göstergeler<br />
Türkiye’nin bilim ve teknoloji açığının kanıtıdır. Bunun yanı<br />
sıra Türkiye fen ve mühendislik alanlarındaki mezun sayısı<br />
ile özel sektörün Ar-Ge yatırımları ile göz doldurmaktadır.<br />
Türkiye<br />
Ortalama<br />
Toplam istihdamda<br />
üniversite mezunu<br />
Ar-Ge harcamaların GSY<br />
Harcamaları içindeki payı<br />
Şirketlerin Ar-Ge harcamalarının<br />
GSYH içindeki sayı (%)<br />
Tüm yeni mezunlar içinde Fen ve<br />
Mühendislik mezunları yüzdesi<br />
Sanayi finanseli GSY harcamalarının<br />
GSYH içindeki payı (%)<br />
Toplam istihdamda her bin kişi<br />
başına düşen araştırmacı sayısı<br />
Her 1 milyon nüfus başına<br />
düşen üçlü patent sayısı<br />
Yurk dışında sağlanan GSY<br />
harcamaları (%)<br />
Her 1 milyon nüfus başına düşen<br />
bilimsel makale sayısı<br />
Yabancı ortakla alınan patent sayısı<br />
Patentlerin Ortalama Yıllık<br />
Büyüme Oranı (1995-2005)<br />
Özel sektörün üniversite ve hükümet<br />
ortaklığında Ar-Ge yatırımları<br />
Şekil 13. Türkiye'nin 2008 yılına ait bilim ve teknoloji profili, OECD, (11)<br />
56<br />
Mimar ve Mühendis
Türkiye’de Ar-Ge’nin büyük bir kısmının üniversiteler tarafından<br />
gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu oran diğer ülkelerle karşılaştırıldığında<br />
da yüksek kalmaktadır. Diğer ülkelerde özel teşebbüslerin<br />
Ar-Ge çalışmaları başı çekmektedir. Bunun dışında kâr amacı<br />
gütmeyen kurumların Ar-Ge çalışmaları da büyük katkı yaratırken<br />
Türkiye’de kâr amacı gütmeyen kuruluşların herhangi bir Ar-Ge<br />
çalışması olmadığı görülmektedir.<br />
%<br />
Özel Teşebbüs<br />
Yüksek Öğrenim<br />
Kar Amacı Gütmeyen<br />
Hükümet<br />
Yunanistan’daki firmaların %20’si yeni ürün inovasyonu yapmaktadır.<br />
Türkiye’de ise firmaların yaklaşık % 18’i yeni ürün inovasyonu<br />
ile pazardaki rekabetçiliğini sürdürmeye çalışmaktadır.<br />
100<br />
90<br />
80<br />
70<br />
60<br />
50<br />
40<br />
25 %<br />
30<br />
20<br />
20<br />
10<br />
0<br />
Turkey<br />
EU27<br />
OECD<br />
StatLink http://dx.doi.org/10.1787/454085566486<br />
15<br />
10<br />
Şekil 14. Sektör performanslarına<br />
göre Ar-Ge, 2006, (11)<br />
5<br />
0<br />
Ireland<br />
Germany<br />
Turkey<br />
Netherlands<br />
Czech Republic<br />
Mexico (2006-07)<br />
Portugal<br />
Italy<br />
Greece<br />
Şekil 15. Yeni ürün inovasyonu yapan<br />
şirketlerin ülkelerdeki yüzdesi,<br />
2004-06, OECD, (11)<br />
2009 yılında TÜİK tarafından yayınlanan Ar-Ge Faaliyetleri<br />
Araştırması’na göre kamu kuruluşları, vakıf üniversiteleri ve ticari<br />
sektördeki anket sonuçları ile devlet üniversitelerinin bütçe ve<br />
personel dökümlerine dayalı olarak Türkiye’de gayri safi millî<br />
Ar-Ge Harcaması 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 17,3<br />
artarak 8,087 milyon TL olarak hesaplanmıştır. Türkiye’de Gayri<br />
Safi Millî Ar-Ge harcamasının GSYH içindeki payı yüzde 8,5’tir. Bu<br />
oran 2008 yılında yüzde 7,3’tür.<br />
Ar-Ge harcamaları, finanse eden kesimler itibarıyla incelendiğinde;<br />
harcamaların yüzde 41,0’ı ticari kesim, yüzde 34,0’ı kamu<br />
kesimi, yüzde 20,3’ü yükseköğretim kesimi, yüzde 3,7’si millî<br />
diğer kaynaklar ve yüzde 1,1’i yurtdışı kaynaklar tarafından karşılanmıştır.<br />
2009 yılında Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden toplam<br />
73 bin 521 kişi Ar-Ge personeli olarak çalışmıştır. Bir önceki yıla<br />
göre TZE cinsinden Ar-Ge personel sayısındaki artış yüzde 9,3’tür.<br />
Sektörler itibarı ile dağılıma bakıldığında, TZE cinsinden toplam<br />
Ar-Ge personelinin 2009 yılında yüzde 42,8’i ticari kesimde, yüzde<br />
42,2’si yükseköğretim kesiminde ve yüzde 15,0’ı kamu kesiminde<br />
bulunmaktadır (16). Şekil 16’da görüldüğü üzere 2009 yılında<br />
gerçekleşen Ar-Ge harcamalarının yaklaşık yüzde 45,4’ü yükseköğrenim<br />
kurumları tarafından gerçekleştirilmiştir. En az kamu<br />
kurumlarının Ar-Ge harcaması yaptığı görülmektedir.<br />
Kasım - Aralık 2013 57
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
2009 verilerine göre yapılan Ar- Ge harcamalarının en büyük payı<br />
personel istihdamı için harcanmaktadır. Bunu diğer cari harcamalar<br />
izlerken payı bulunan diğer iki kalem ise makine teçhizat ile sabit<br />
tesistir.<br />
% 47.4<br />
% 40.0<br />
% 12.6<br />
% 11,4<br />
% 3,9<br />
Personel<br />
Diğer cari<br />
Ticari<br />
Kamu<br />
Yüksek öğretim<br />
Makine teçhizat<br />
Şekil 16. Sektörlere göre GSY Ar-Ge<br />
harcama dağılımı, 2009, TÜİK, (16)<br />
% 49,5<br />
% 49,5<br />
Sabit tesis<br />
Şekil 17. Harcama gruplarına göre GSY<br />
Ar-Ge harcama dağılımı, 2009,TÜİK, (16)<br />
1995-1997 1998-2000<br />
Şirket Büyüklüğü<br />
(İşçi Sayısı)<br />
Teknolojik<br />
yenilik yapan<br />
işyerleri<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapmayan<br />
işyerleri<br />
Teknolojik<br />
yenilik yapan<br />
işyerleri<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapmayan<br />
işyerleri<br />
Toplam 100,0 24,6 75,4 29,4 70,6<br />
10-19 100,0 17,2 82,8 21,5 78,5<br />
20-49 100,0 21,0 79,0 28,4 71,6<br />
50-99 100,0 29,0 71,0 34,0 66,0<br />
100-249 100,0 32,9 67,1 34,5 65,5<br />
250-499 100,0 39,3 60,7 40,0 60,0<br />
500-999 100,0 39,9 60,1 38,2 61,8<br />
1000+ 100,0 59,6 40,4 58,7 41,3<br />
Tablo 1. 1995-1997 ve 1998-2000 yılları arasında şirket büyüklüğüne göre teknolojik yenilik<br />
yapan ve yapmayan şirketlerin oranı (%), TÜİK<br />
Tablo 1’e göre 1995 ve 2000 yılları arasında teknolojik yenilik yapan<br />
şirketlerin sayısında artış olduğu gözlenmektedir. 1998-2000 yılları<br />
arasında Türkiye’de ve dünyada yaşanan ekonomik ve siyasi krizlere<br />
rağmen inovasyonun artan bir ivme çizmesi dikkat çekmektedir. Bu<br />
tabloda dikkat çeken ikinci bir husus ise şirket büyüklüğü arttıkça<br />
firmaların inovasyon yapma oranının artmasıdır.<br />
58<br />
Mimar ve Mühendis
2002-2004 2004-2006 2006-2008<br />
Sektör<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapan<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapmayan<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapan<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapmayan<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapan<br />
Teknolojik<br />
yenilik<br />
yapmayan<br />
Madencilik ve Taş<br />
Ocakçılığı<br />
İmalat Sanayi<br />
Elektrik Gaz ve Su<br />
34,58 65,42 25,1 74,9 22,7 77,3<br />
34,80 65,20 35,7 64,3 34,7 65,3<br />
24,53 75,47 27,5 72,5 17,8 82,2<br />
Tablo 2. 2002-2004, 2004-2006 ve 2006-2008 yılları arasında sanayi dallarına göre teknolojik<br />
yenilik yapan ve yapmayan şirketlerin oranı (%), TÜİK<br />
Türkiye Ar-Ge çalışmalarında birçok dünya ülkesini geriden takip etmektedir. Fakat son yıllarda gerçekleştirilen<br />
vergi indirimleri, teşvikler, 9. Kalkınma Planı doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerle küresel gidişatı<br />
yakalamaya ve rekabet edebilirliğini korumaya çalışmaktadır. Buna bağlı olarak üniversite ve sanayi işbirlikleri<br />
geliştirilmektedir.<br />
2000 yılından sonra ise sanayi dallarında inovasyonun sürekli bir<br />
düşüş gösterdiği gözlenmektedir. İmalat sanayinde inovasyondaki<br />
azalış çok fark edilmese de Türkiye’de inovasyonun durumunu gözler<br />
önüne sermektedir.<br />
Türkiye Ar-Ge çalışmalarında birçok dünya ülkesini geriden takip<br />
etmektedir. Fakat son yıllarda gerçekleştirilen vergi indirimleri,<br />
teşvikler, 9. Kalkınma Planı doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerle<br />
küresel gidişatı yakalamaya ve rekabet edebilirliğini korumaya<br />
çalışmaktadır. Buna bağlı olarak üniversite ve sanayi işbirlikleri<br />
geliştirilmektedir.<br />
GENEL DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER<br />
1) Ülke ekonomilerinde yapısal değişiklikler üretimin ve bilgi kullanımının<br />
her geçen gün daha da artan önemini ön plana çıkarmaktadır.<br />
2) Ülkeler de bilgi üretmek, diğer ülkelerden üretilen bilgileri nakletmek<br />
için artan bir ivmeyle daha fazla kaynak kullanmış ve kullanmaktadır.<br />
3) Hükümetleri gayri safi millî harcamalarından en büyük payı Ar-Ge<br />
ve inovasyona ayıran ülkeler günümüzde bilim ve teknolojide büyük<br />
fark yaratan ve rekabette önde olan ülkelerdir.<br />
4) Hükümet yatırımları, kamu kuruluşlarının çalışmaları olmasına<br />
karşın Ar-Ge ve inovasyonda en büyük yatırımlar özel teşebbüslerindir.<br />
Bu yatırımlar sivil halkın ihtiyaçlarına göre yönlendirilmektedir.<br />
5) Bilgi ve bilimin büyüyen rolü network ve işbirliğinin gelişmesini<br />
sağlamıştır. Kurumlar arası, ülkeler arası işbirlikleri ve networkler bilginin<br />
üretilmesi, paylaşılması ve geliştirilmesi açısından büyük önem<br />
taşımaktadır. Bununla beraber yabancı ortaklıklar, yabancı yatırımlar<br />
ile birlikte üniversite-sanayi işbirlikleri ülkelerin bilim teknoloji alanında<br />
gelişmesini sağlamıştır.<br />
6) Hükümetlerin özel teşebbüsleri Ar-Ge ve inovasyon konusunda<br />
cesaretlendirme çabası politikalara yansımış ve uzun dönemli tedbirler<br />
ve kararlar almaya itmiştir. Bununla beraber özel teşvikler<br />
oluşturulmuş, Ar-Ge ve inovasyon alanında yapılacak yatırımlar için<br />
kolaylıklar sağlanmıştır.<br />
7) Yapılan bu yatırımlar makine, teçhizat ve sistemden ibaret olmadığı<br />
gibi bu yatırımların en pahalı ve en önemli kısmını yeni fikirleri<br />
üretebilecek beyinler olan insan kaynakları oluşturmaktadır. Ülkeler<br />
bilimsel makale sayılarının artırılması, bin kişiye düşen araştırmacı<br />
sayısı ile bilim ve mühendislik mezunu gençlerin sayısının artırılması<br />
konusunda önemli çalışmalar yapmışlar ve politikalarına bunu<br />
yansıtmışlardır.<br />
8) Ar-Ge ve inovasyon alanında başarılı olan ABD, Kanada, Japonya,<br />
Almanya, Kore vb. ülkeler küresel piyasada farklı konuma gelmiş ve<br />
rekabette öne çıkmış ülkeler olmuşlardır.<br />
9) Türkiye bu yarışta geride kalan ülkeler arasında yer almakta,<br />
yapılan yatırımlar ve teşvikler yetersiz kalmaktadır. Üniversite ve<br />
sanayiyi bir araya getiren platformların etkin hale getirilmesi ve<br />
yaygınlaşması gerekmektedir.<br />
10) Özel teşebbüslerde Ar-Ge ve inovasyon hakkında farkındalık<br />
oluşturulması özellikle KOBİler arasında bilgilendirmelerin gerçekleştirilmesi<br />
gerekmektedir.<br />
11) Ülkedeki Ar-Ge ve inovasyonun ivme kazanması isteniyorsa<br />
öncelikle gençlerin bilim ve teknolojiye yönlendirilmesi gerekmektedir.<br />
Daha sonra bu gençlerin uygulama yapabilecekleri alanların<br />
oluşturulması gelmektedir.<br />
12) Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyonun geri kalmasının bir nedeni<br />
de kısa vadeli beklentilerin yüksek olması ve özellikle KOBİ’ler<br />
tarafından yüksek bütçeli yatırımların gereksiz görülmesidir. Fakat<br />
unutulmamalıdır ki; Ar-Ge ve inovasyon orta ve uzun vadede, kriz<br />
dönemlerinde dâhi getirisi azalmayan bir faaliyet alanıdır.<br />
13) KOBİ’lerin daha fazla katılımını teşvik için, hükümetler giriş<br />
bariyerlerinin aşağı çekilmesi yolunda bazı adımlar atabilir<br />
(Örneğin, sanayi derneklerinin katılımına izin vermek gibi). Ayrıca<br />
KOBİ’lerin önemli rol oynadığı alanlarda ortaklıklar oluşturulmasını<br />
da teşvik edebilirler. Beceri ve teknikler açısından önemli<br />
birer kaynak olabilecekleri halde birçok ülkede sayısız kısıtlamalar<br />
ile karşılaşan yabancı firmaların katılımı üzerinde de politikanın<br />
etkisi olabilir.<br />
Kasım - Aralık 2013 59
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Ar-Ge Kanunu & Teşvikler<br />
Türkiye’de araştırma ve geliştirme (Ar-<br />
Ge) faaliyetleriyle bu faaliyetlere yönelik<br />
teşvikler, 5746 sayılı Araştırma ve<br />
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />
Hakkında Kanun ve bu kanuna dayanılarak<br />
yayımlanan Araştırma ve Geliştirme<br />
Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin<br />
Uygulama ve Denetim Yönetmeliğinde<br />
düzenlenmiştir. Bu yazımda konu ile ilgili<br />
detaylı bilgi vermeyi amaçlamaktayım.<br />
ASöz konusu kanun ve yönetmelikteki<br />
bazı önemli tanımlar aşağıda sunulmuştur:<br />
raştırma ve Geliştirme Faaliyeti: Araştırma ve geliştirme;<br />
kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının<br />
artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak<br />
üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen<br />
özgün çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım<br />
faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan,<br />
bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları<br />
özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleri<br />
ifade etmektedir.<br />
Yenilik: Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen,<br />
mevcut pazarlara başarıyla sunulabilecek ya da yeni pazarlar<br />
oluşturabilecek; yeni bir ürün, hizmet, uygulama, yöntem veya<br />
iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin neticelerini<br />
ifade etmektedir.<br />
Ar-Ge Merkezi: Dar mükellef kurumların (Merkezi Türkiye’de<br />
olmayan ve Türkiye’de sadece burada elde ettikleri kazançlar<br />
vergilendirilen kurumlar) Türkiye’deki işyerleri dâhil, kanuni<br />
veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye şirketlerinin;<br />
organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş,<br />
tamamen yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde<br />
bulunan ve en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli<br />
çalıştıran, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimlerini<br />
ifade etmektedir.<br />
Ar-Ge Projesi: Amacı, kapsamı, genel ve teknik tanımı,<br />
süresi, bütçesi, özel şartları, diğer kurum, kuruluş, gerçek ve<br />
tüzel kişilerce sağlanacak aynî ve/veya nakdî destek tutarları,<br />
sonuçta doğacak fikri mülkiyet haklarının paylaşım esasları<br />
tespit edilmiş ve Ar-Ge faaliyetlerinin her safhasını belirleyecek<br />
mahiyette ve bilimsel esaslar çerçevesinde hazırlanan<br />
projedir.<br />
Rekabet öncesi işbirliği projeleri: Birden fazla kuruluşun;<br />
ölçek ekonomisinden yararlanmak suretiyle yeni süreç,<br />
sistem ve uygulamalar tasarlayarak verimliliği artırmak ve<br />
mevcut duruma göre daha yüksek katma değer sağlamak<br />
üzere, rekabet öncesinde ortak parça veya sistem geliştirmek<br />
ya da platform kurabilmek amacıyla yürütecekleri, Ar-Ge<br />
faaliyetlerine yönelik olarak yapılan ve fizibiliteye dayanan<br />
işbirliği anlaşması kapsamında, bilimsel ve teknolojik niteliği<br />
olan projelerdir.<br />
Ar-Ge Personeli: Ar-Ge faaliyetlerinde doğrudan görevli<br />
araştırmacı ve teknisyenleri kapsamaktadır.<br />
Bu kapsamda sağlanan AR-GE destek ve teşvikleri aşağıda<br />
açıklanacaktır. Ancak burada bir hususun vurgulanmasında<br />
yarar vardır. Kanun ve Yönetmeliğe göre Ar-Ge desteklerinden<br />
yararlanmak iki farklı şekilde olmaktadır. Bunlardan<br />
ilki Ar-Ge merkezleri yoluyla desteklerden yararlanmaktır.<br />
60<br />
Mimar ve Mühendis
Ar-Ge ve yenilik<br />
faaliyetlerine ilişkin<br />
olarak kamu kurum ve<br />
kuruluşları, kanunla<br />
kurulan vakıflar ile<br />
uluslararası fonlardan<br />
alınan destekler özel bir<br />
fon hesabında tutulur.<br />
Ancak yukarıdaki tanımdan da görüleceği gibi, herhangi bir işletme<br />
biriminin Ar-Ge merkezi sayılabilmesi için en az elli tam zamanlı<br />
Ar-Ge personelini istihdam etmesi gerekmektedir. Bu kapsamda<br />
birçok KOBİ, bünyesinde bu miktarda personeli istihdam eden Ar-Ge<br />
merkezi kuramayabilir. Kanun Ar-Ge merkezlerine yönelik destekler<br />
yanında, kamu kurum ve kuruluşlarınca, kanunla kurulan vakıflarca<br />
veya uluslararası fonlarca desteklenen Ar-Ge ve yenilik projelerinin<br />
ve yukarıda tanımlanan rekabet öncesi işbirliği projelerinin de desteklenmesini<br />
öngörmektedir. Bünyesinde Ar-Ge merkezi oluşturamayan<br />
KOBİ’ler bu yola giderek proje bazında Ar-Ge desteklerinden<br />
yararlanabilir. Ancak bunun için projenin ulusal veya uluslararası bir<br />
fon tarafından desteklenmesi veya birden fazla KOBİ’nin bir araya<br />
gelerek rekabet öncesi işbirliği projesi hazırlaması gerekmektedir. Bu<br />
kapsamdaki destek ve teşvikler aşağıda sıralanmıştır:<br />
Ar-Ge indirimi: Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamı vergi matrahının<br />
tespitinde kurum kazancından indirilebilir. Ancak, yapılan bir<br />
harcamanın Ar-Ge indirimine konu edilebilmesi için bu harcamanın<br />
Ar-Ge ve yenilik faaliyeti kapsamında yapılmış olması gerekir. İlgili<br />
dönemde kazancın yetersizliği nedeniyle indirim konusu yapılamayan<br />
Ar-Ge indirimi tutarı sonraki hesap dönemlerine devredilir.<br />
Gelir vergisi stopajı teşviki: Kamu personeli hariç olmak üzere<br />
Ar-Ge ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde<br />
çalışan Ar-Ge ve destek personelinin; bu çalışmaları karşılığında elde<br />
ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde 90'ı, diğerleri için<br />
yüzde 80'i gelir vergisinden müstesnadır.<br />
Sigorta primi desteği: Kamu personeli hariç olmak üzere Ar-Ge<br />
ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde çalışan<br />
Ar-Ge ve destek personelinin bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri<br />
ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren payının yarısı,<br />
her bir çalışan için beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak<br />
ödenekten karşılanır.<br />
Damga vergisi istisnası: Kanun kapsamındaki her türlü Ar-Ge<br />
ve yenilik faaliyetleri ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan damga<br />
vergisi alınmaz.<br />
Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşları,<br />
kanunla kurulan vakıflar ile uluslararası fonlardan alınan<br />
destekler özel bir fon hesabında tutulur. Bu fonda yer alan tutarlar,<br />
Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununa göre vergiye tabi<br />
kazancın tespitinde gelir, Ar-Ge indirimi tutarının tespitinde Ar-Ge<br />
harcaması olarak dikkate alınmaz. Bu şekilde sağlanan karşılıksız<br />
fonlardan yapılan harcamalar, yapıldığı yere göre doğrudan gider ya<br />
da amortismana tabi maddi duran varlık olarak muhasebeleştirilir.<br />
Proje esaslı Ar-Ge indiriminden yararlanacak olanlardan teknik kuruluşlarca<br />
düzenlenmiş olan "Ar-Ge ve Yenilik Projesi Değerlendirme<br />
Raporu" veya "Rekabet Öncesi İşbirliği Projesi Değerlendirme ve<br />
Denetim Komisyonu Kararı" veya proje sözleşmesi istenir.<br />
Teknogirişim sermayesi: Örgün öğrenim veren üniversitelerin<br />
herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek<br />
durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da<br />
lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru<br />
tarihinden en çok 5 yıl önce almış kişilerin, teknoloji ve yenilik odaklı<br />
iş fikirlerini, desteği veren merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri<br />
tarafından desteklenmesi uygun bulunan bir iş planı çerçevesinde,<br />
katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek<br />
teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik etmek için yapılan sermaye<br />
desteğini ifade etmektedir. Bu sermaye desteği bir defaya mahsus<br />
olmak üzere teminat alınmaksızın 100 bin TL'ye kadar olup hibe şek-<br />
Proje esaslı Ar-Ge indiriminden yararlanacak<br />
olanlardan teknik kuruluşlarca düzenlenmiş<br />
olan "Ar-Ge ve Yenilik Projesi Değerlendirme<br />
Raporu" veya "Rekabet Öncesi İşbirliği Projesi<br />
Değerlendirme ve Denetim Komisyonu Kararı" veya<br />
proje sözleşmesi istenir.<br />
Kasım - Aralık 2013 61
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
linde verilir. Teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmeler<br />
de yukarıda sıralanan diğer teşviklerden yararlanabilir. Ancak<br />
bu teşviklerden yararlanabilmek için teknogirişim sermayesinden<br />
yararlanan işletmelerin desteği veren merkezî yönetim kapsamındaki<br />
kamu idaresince onaylanmış bulunan proje sözleşmesi ve eki iş<br />
planını ibraz etmeleri gerekir. TUBİTAK da teknogirişim sermayesi<br />
veren kurumlardandır. TUBİTAK, girişimcilerin firmalarını kurmalarının<br />
ardından, personel, malzeme, alet/teçhizat/yazılım, seyahat,<br />
danışmanlık, hizmet alımı, ofis kira gideri ve ofise ait su, elektrik,<br />
ısıtma ve iletişim giderlerini yüzde 75 oranında, en fazla 100 bin TL<br />
ve bir yıl süre ile desteklemektedir.<br />
Ar-Ge ve yenilik projeleri, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme<br />
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Destekleri Yönetmeliği<br />
hükümleri çerçevesinde inceleme ve değerlendirmeye tabi tutularak<br />
desteklenmesi uygun bulunan işletmeler de yukarıda sıralanan<br />
destek ve teşvik uygulamalarından, Ar-Ge ve yenilik projesinin<br />
onaylandığı tarihten itibaren ve proje süresince yararlanır. Bunun<br />
için işletmelerin projeleri ile beraber KOSGEB Teknoloji Merkezlerine<br />
başvurması gerekir. KOSGEB teknoloji merkezi işletmelerinde<br />
yürütülen projelerin herhangi bir sebeple sona ermesi veya projeye<br />
verilen desteğin son bulması hâllerinde, Ar-Ge ve yenilik faaliyeti<br />
bitmiş sayılır ve bu tarihten itibaren kanunla sağlanan destek ve<br />
teşvik unsurlarından yararlanılamaz.<br />
KOSGEB'İN / Ar-Ge Destekleri<br />
KOSGEB KOBİ'lerin, rekabet güçlerini ve teknolojik düzeylerini yükseltmek,<br />
ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini artırmak, bilgiye erişim<br />
imkanları sağlamak, finansman güçlüklerine çözümler getirmek,<br />
yeni müteşebbisleri desteklemek amacıyla kurulmuştur. KOSGEB<br />
kredilerinden ''sanayi işletmelerinin'' yararlanacağına ilişkin ifade<br />
''işletmeler'' şeklinde değiştirilerek kapsamı genişletildi.<br />
Ülkemiz ekonomisinin yaklaşık %99 oluşturan<br />
Kobilerin en büyük sorunu finansman sıkıntısı!<br />
KOSGEB, yeni dönemde hazırladığı desteklerle<br />
Kobilere yaklaşık 300 MİLYON TL dağıtarak bu<br />
soruna çözüm sunuyor.<br />
Ülkemiz ekonomisinin yaklaşık yüzde 99 oluşturan KOBİ'lerin en<br />
büyük sorunu finansman sıkıntısı! KOSGEB, yeni dönemde hazırladığı<br />
desteklerle KOBİ'lere yaklaşık 300 milyon TL dağıtarak bu soruna<br />
çözüm sunuyor. Bu desteklerden yararlanmak için hızlı davranın ve<br />
payınızı tükenmeden alın! Bu kapsamda tüm dosya hazırlığı, raporlama<br />
ve sunum faaliyetleri ile başvuru yürütme işlemleri Senteztek<br />
tarafından verilmektedir.<br />
KOSGEB'in yeni dönem destekleri aşağıdaki programlardan oluşmaktadır;<br />
1.Kobi Proje Destek Programı<br />
150.000 TL geri ödemesiz<br />
2.Tematik Proje Destek Programı<br />
Meslek Kuruluşu Proje Destek Programı için 150.000 TL geri ödemesiz<br />
3.İşbirliği - Güçbirliği Destek Programı<br />
250.000 TL geri ödemesiz, 500.000 TL geri ödemeli<br />
4.Ar-Ge, İnovasyon Ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı<br />
Ar-Ge ve İnovasyon için 312.000 TL geri ödemesiz, 200.000 TL<br />
geri ödemeli<br />
Endüstriyel Uygulama için 268.000 TL geri ödemesiz, 200.000 TL<br />
geri ödemeli<br />
5.Girişimcilik Destek Programı<br />
27.000 TL geri ödemesiz, 70.000 TL geri ödemeli<br />
6.Genel Destek Programı<br />
210.000 TL geri ödemesiz<br />
62<br />
Mimar ve Mühendis
ANKET • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Kasım - Aralık 2013 63
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
TÜBİTAK PROJE ve KOSGEB DESTEKLERİ<br />
Ulusal fon mekanizmalarının ana<br />
kaynağı TÜBİTAK destekleridir. TÜBİTAK<br />
destekleri hemen hemen her kesimden<br />
sektöre ve kurumlara hitap eden<br />
desteklerdir. Bu destekleri 4 ana grupta<br />
özetleyebilmekteyiz.<br />
(1) Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri<br />
(2) Akademik Ar-Ge Destekleri<br />
(3) Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleri<br />
(4) Bilim ve Toplum Proje Destekleri.<br />
(1) Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri<br />
Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri Programları kapsamında TÜBİ-<br />
TAK, ülkemiz sanayi kuruluşlarının Ar-Ge’ye daha fazla kaynak<br />
ayırmasını özendirmek, sanayi kuruluşlarının kendi aralarında<br />
ve üniversitelerle daha yakın işbirlikleri ve ortaklıklar sağlamasını<br />
teşvik etmek amacıyla Teknoloji ve Yenilik Destek Programları<br />
Başkanlığı (TEYDEB) tarafından destek programları<br />
yürütmektedir.<br />
TEYDEB, teknolojinin toplumsal faydaya dönüşme sürecini<br />
hızlandırmak amacıyla, ülkemiz sanayi kuruluşlarının araştırma-teknoloji<br />
geliştirme ve yenilik faaliyetlerini desteklemek<br />
amacıyla kurulmuştur. Böylelikle, ülkemiz kuruluşlarının araştırma-teknoloji<br />
geliştirme yeteneğinin, yenilikçilik kültürünün<br />
ve rekabet gücünün arttırılması hedeflenmektedir. TEYDEB,<br />
bahsedilen hedefler doğrultusunda, destek programları tasarlamakta<br />
ve yürütmektedir.<br />
TEYDEB Bünyesindeki Sanayiye Yönelik Destek Programları<br />
1501 - Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı<br />
Elektronik Başvuru (YENİ)<br />
1503- Proje Pazarları Destekleme Programı<br />
1507 - KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı<br />
1508- Teknoloji ve Yenilik Odaklı Girişimleri Destekleme<br />
Programı (TEKNOGİRİŞİM)<br />
1509- Uluslar arası Sanayi Ar-Ge Projeleri<br />
Destekleme Programı<br />
Bir özel sektör kuruluşu, TÜBİTAK’tan Ar-Ge projeleri için<br />
finansal destek alabilir; enstitülerimizle işbirliği içinde<br />
tüm test, analiz, sistem kurma ve geliştirme çalışmalarını<br />
yürütebilir; danışmanlık ve eğitim hizmetleri alabilir; uluslararası<br />
işbirlikleri geliştirebilir; bilim ve teknoloji dünyasıyla<br />
ilgili veri tabanlarından yararlanabilir.<br />
Ayrıca,<br />
1001 - Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini<br />
Destekleme Programı<br />
1007 - Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme<br />
Projeleri Destekleme Programı<br />
Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB) tarafından<br />
yürütülen ve üniversiteler ve kamu kurumlarının<br />
yanında sanayi kuruluşlarını da araştırma projesi yapmaya<br />
yönelten programlardır.<br />
ENSTİTÜ HİZMETLERİ<br />
Ülkemizin çeşitli şehirlerindeki TÜBİTAK’a bağlı enstitülerimizin<br />
temel görevi, kamu ve özel sektör kuruluşları için<br />
pozitif bilimler alanında, temel ve uygulamalı araştırma,<br />
test ve analizler yapmak, yeni sistemler ve projeler geliştirmektir.<br />
Özellikle; Kocaeli- Gebze’de bulunan Marmara<br />
Araştırma Merkezi'ndeki (MAM) enstitülerimiz Türk sanayine<br />
üstün kaliteli hizmet vererek sanayimizin önünü açmaktadır.<br />
Aynı yerleşkede bulunan TEKSEB ve TEKNOPARK<br />
Ar-Ge çalışmaları yapan özel sektör firmalarına ortam ve<br />
olanak sağlamaktadır.<br />
64<br />
Mimar ve Mühendis
1501-SANAYİ AR-GE PROJELERİ<br />
DESTEKLEME PROGRAMI<br />
Programın amacı nedir Programın amacı, sanayi kuruluşlarının<br />
Ar-Ge projelerine yüzde 60’a varan oranlarda hibe (geri ödemesiz)<br />
şeklinde destek sağlamaktır. Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme<br />
Programı, 1995 yılından beri TÜBİTAK ile Dış Ticaret Müsteşarlığı<br />
(DTM) işbirliği içinde yürütülmektedir. Programı, firma düzeyinde<br />
katma değer yaratan kuruluşların Ar-Ge çalışmalarını teşvik etmek<br />
ve bu yolla Türk sanayisinin Ar-Ge yeteneğinin yükseltilmesine katkıda<br />
bulunmak üzere oluşturulmuştur.<br />
Desteğin türü ve miktarı: Bu programda proje sahiplerinin Ar-Ge<br />
niteliği taşıyan projeleri desteklenmektedir. Bu kapsamda hazırlanan<br />
projeler, proje bütçesinde herhangi bir sınır olmaksızın en az yüzde<br />
50, en fazla yüzde 60 oranında hibe şeklinde desteklenir.<br />
Kimler başvurabilir Ar-Ge desteğine, sektör ve büyüklüğüne bakılmaksızın<br />
kuruluş düzeyinde katma değer yaratan, Türkiye’de yerleşik<br />
bütün işletmeler.<br />
Desteklenen Ar-Ge aşamaları:<br />
a) Kavram geliştirme,<br />
b) Teknolojik/teknik ve ekonomik yapılabilirlik etüdü,<br />
c) Geliştirilen kavramdan tasarıma geçiş sürecinde yer alan laboratuar<br />
ve benzeri çalışmalar,<br />
ç) Tasarım, tasarım uygulama ve tasarım doğrulama çalışmaları,<br />
d) Prototip üretimi,<br />
e) Pilot tesisin kurulması,<br />
f) Deneme üretimi ve tip testlerinin yapılması,<br />
g) Satış sonrasında ürün tasarımından kaynaklanan sorunların çözümü<br />
faaliyetleri tüm firmalar başvurabilir.<br />
Desteklenen kalemler<br />
a) Personel giderleri,<br />
b) Proje personeline ait seyahat giderleri (şehirlerarası ve uluslararası<br />
uçak, tren, otobüs, gemi ile yapılan ulaşım, konaklama giderleri),<br />
c) Alet, teçhizat, yazılım ve yayın alım giderleri,<br />
d)Malzeme ve sarf giderleri,<br />
ç) Yurt içi ve yurt dışı danışmanlık hizmeti ve diğer hizmet alım<br />
giderleri,<br />
d) Türkiye’deki üniversiteler, TÜBİTAK’a bağlı Ar-Ge birimleri, özel<br />
sektör Ar-Ge kuruluşları ve benzeri Ar-Ge kurum ve kuruluşlarına<br />
yaptırılan Ar-Ge hizmet giderleri,<br />
e) Türk Patent Enstitüsü’nden alınacak ulusal patent tescili, faydalı<br />
model tescili ve endüstriyel tasarım tescili ile ilgili giderler.<br />
1507-TÜBİTAK KOBİAR-GE BAŞLANGIÇ DESTEK PROGRAMI<br />
TÜBİTAK, KOBİ’leri Araştırma-Teknoloji Geliştirme ve yenilik odaklı<br />
proje yapmaya özendirmek amacıyla “KOBİ’ler için Ar-Ge Başlangıç<br />
Destek Programı” adı altında, yeni bir destek programı başlatmıştır.<br />
KOBİ’ler için Ar-Ge Başlangıç Destek Programı, TÜBİTAK Sanayi<br />
Ar-Ge desteklerinden daha önce hiç faydalanmamış ya da en fazla<br />
bir projesi desteklenmiş KOBİ’leri hedefleyen bir destek programıdır.<br />
Projelere, program kapsamında sağlanacak desteklerle KOBİ'lerin,<br />
Bir özel sektör kuruluşu, TÜBİTAK’tan<br />
Ar-Ge projeleri için finansal destek alabilir;<br />
enstitülerimizle işbirliği içinde tüm test, analiz,<br />
sistem kurma ve geliştirme çalışmalarını<br />
yürütebilir; danışmanlık ve eğitim hizmetleri<br />
alabilir; uluslararası işbirlikleri geliştirebilir; bilim<br />
ve teknoloji dünyasıyla ilgili veri tabanlarından<br />
yararlanabilir.<br />
teknoloji ve yenilik kapasitelerinin geliştirilerek daha rekabetçi<br />
olmaları, sistematik proje yapabilmeleri, katma değeri yüksek ürün<br />
geliştirebilmeleri, kurumsal araştırma teknoloji geliştirme kültürüne<br />
sahip olmaları, ulusal ve uluslararası destek programlarında daha<br />
etkin yer almaları amaçlanmaktadır.<br />
Destekler:<br />
Desteklenmesine karar verilen Ar-Ge projeleri giderlerine uygulanan<br />
destek oranı yüzde 75 hibe şeklindedir<br />
Projelerin bütçesi en fazla 400.000 TL olabilir.<br />
Destek Süresi: Destekleme süresi proje bazında en çok 18 aydır.<br />
Kimler Yararlanabilir: Programa başvuran firmalar 18.11.2005<br />
Tarih ve 25997 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Küçük ve Orta<br />
Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında<br />
Yönetmelik” teki KOBİ şartlarını taşıması gerekmektedir.<br />
Ayrıca firmanın daha önceden TÜBİTAK Sanayi Ar-Ge desteklerinden<br />
hiç faydalanmamış ya da en fazla bir projesinin destek almış<br />
olması gerekmektedir. Firmanın bu programa başvurmadan önce<br />
TÜBİTAK tarafından bir projesi desteklenmiş ise, bu programda en<br />
fazla bir projesi desteklenebilmektedir.<br />
Nasıl Başvurulur: www.tubitak.gov.tr adresinden temin edilebilecek<br />
“KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı Proje Öneri Bilgileri<br />
Hazırlama Kılavuzu” doğrultusunda “KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek<br />
Kasım - Aralık 2013 65
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Projelere, program kapsamında<br />
sağlanacak desteklerle KOBİ'lerin,<br />
teknoloji ve yenilik kapasitelerinin<br />
geliştirilerek daha rekabetçi olmaları,<br />
sistematik proje yapabilmeleri, katma<br />
değeri yüksek ürün geliştirebilmeleri,<br />
kurumsal araştırma teknoloji<br />
geliştirme kültürüne sahip olmaları,<br />
ulusal ve uluslararası destek<br />
programlarında daha etkin yer almaları<br />
amaçlanmaktadır.<br />
Programı Proje Öneri Bilgileri Formu” doldurularak, TÜBİTAK’a<br />
başvurulması gerekmektedir.<br />
Programa ne zaman başvurulabilir: Programa başvuru<br />
zamanı için bir sınırlama yoktur. Fiilen başlatılmış bir proje için de<br />
başvuru yapılabilir.<br />
(1508) TÜBİTAK - TEKNOLOJİVE YENİLİK<br />
ODAKLI GİRİŞİMLERİ<br />
DESTEKLEME PROGRAMI (TEKNOGİRİŞİM)<br />
TÜBİTAK, lisans, yüksek lisans veya doktora düzeyinde eğitimli<br />
girişimcilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini, katma değer<br />
ve nitelikli istihdam oluşturma potansiyeli yüksek teşebbüslere<br />
dönüştürebilmeleri için çekirdek sermaye sağlayarak desteklemeyi<br />
öngören “Teknoloji ve Yenilik Odaklı Girişimleri Destekleme<br />
Programı (TEKNOGİRİŞİM)”adı altında yeni bir destek programı<br />
başlatmıştır.<br />
Destek Miktarı ve Koşulları: Program kapsamında, girişimcilerin<br />
firmalarını kurmalarının ardından, personel, malzeme, alet/<br />
teçhizat/yazılım, seyahat, danışmanlık, hizmet alımı, ofis kira gideri<br />
ve ofise ait su, elektrik, ısıtma ve iletişim giderlerinin TÜBİTAK<br />
tarafından yüzde75 oranında, en fazla 100.000 TL ve bir yıl süre<br />
ile desteklenmesi öngörülmektedir.<br />
Destek Süresi: Destekleme süresi 12 ay olup, desteklenmesine karar<br />
verilen iş fikirlerinin giderlerine uygulanan destek oranı yüzde 75’dir.<br />
Kimler Yararlanabilir: Programa üniversitelerin örgün öğrenim<br />
veren, herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek<br />
durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi<br />
ya da lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön<br />
başvuru tarihinden en çok 5 yıl önce almış gerçek kişiler başvurabilmektedir.<br />
Nasıl Başvurulur: www.tubitak.gov.tr adresinden temin edilebilecek<br />
“Girişim önerisi ve girişim planı hazırlama kılavuzu” doğrultusunda<br />
doldurulacak “Girişim Önerisi Formu” ve “Girişim Planı<br />
Formu” ile TÜBİTAK’a başvurulması gerekmektedir.<br />
Programa ne zaman başvurulabilir: Programa başvuru<br />
zamanı için bir sınırlama yoktur.<br />
(1509) TÜBİTAK ULUSLARARASI SANAYİ AR-GE PROJELERİ<br />
DESTEKLEME PROGRAMI<br />
TÜBİTAK, Türkiye’nin katıldığı EUREKA, EUROSTARS ve Avrupa Birliği<br />
Çerçeve Programları ve benzeri uluslararası programlara sunulan,<br />
uluslararası ortaklı araştırma geliştirme projelerinin desteklenmesi için<br />
“Uluslararası Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı” adı altında<br />
yeni bir destek programı başlatmıştır.<br />
Uygulanacak destek programı ile,<br />
Ülkemizdeki teknik yeterliliğin ve bilgi birikiminin artırılması,<br />
Kuruluşların uluslararası teknoloji birikimine erişiminin ve teknoloji<br />
transferinin sağlanması<br />
Edinilen teknolojik bilgi ve deneyimin kuruluş bünyesinde içselleştirilerek,<br />
özgün teknolojilerin geliştirilmesinde ivme kazandırıcı ve yönlendirici<br />
bir etken olması<br />
Kuruluşların uluslararası pazarlarda yer almasına katkı sağlanması<br />
amaçlanmaktadır.<br />
Destekler:<br />
Destek almaya hak kazanan büyük ölçekli firmaların Ar-Ge projelerinin,<br />
uygun bulunan proje harcamalarına en fazla yüzde 60 oranında,<br />
Destek almaya hak kazanan KOBİ projelerinin, uygun bulunan proje harcamalarına<br />
yüzde 75 oranında hibe destek sağlanması öngörülmektedir.<br />
Destek Süresi ve Bütçesi: Programa başvuruda bulunacak projelerin<br />
destek süresinde ve proje bütçelerinde herhangi bir kısıtlama<br />
bulunmamaktadır.<br />
Kimler Yararlanabilir: Türkiye’nin katıldığı EUREKA, EUROSTARS<br />
ve Avrupa Birliği Çerçeve Programları ve benzeri uluslararası programlara<br />
katılan, Türkiye’de yerleşik, firma düzeyinde katma değer oluşturan<br />
tüm kuruluşlar bu programdan yararlanabilmektedir.<br />
Nasıl Başvurulur Bu program kapsamında desteklenecek uluslararası<br />
programlara sunulan projeler için “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik<br />
Araştırma Kurumu Teknoloji ve Yenilik Destek Programlarına İlişkin<br />
Yönetmelik" ve “Uluslararası Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı<br />
Uygulama Esasları” geçerli olacaktır. Programa ne zaman başvurulabilir<br />
Programa başvuru zamanı için bir sınırlama yoktur.<br />
Destekle ilgili detaylı bilgi ve doküman için: http://www.tubitak.<br />
gov.tr/home.doot=1&sid=487&pid=478 adresi ziyaret edilebilir.<br />
66<br />
Mimar ve Mühendis
KOSGEB DESTEKLERİ<br />
AR-GE, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı<br />
PROGRAMIN AMACI VE GEREKÇESİ<br />
Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlara sahip KOBİ<br />
ve girişimcilerin geliştirilmesi,<br />
Teknolojik fikirlere sahip tekno-girişimcilerin desteklenmesi,<br />
KOBİ’lerde Ar-Ge bilincinin yaygınlaştırılması ve Ar-Ge kapasitesinin<br />
artırılması,<br />
Mevcut Ar-Ge desteklerinin geliştirilmesi,<br />
İnovatif faaliyetlerin desteklenmesi,<br />
Ar-Ge ve İnovasyon proje sonuçlarının ticarileştirilmesi ve<br />
endüstriyel uygulamasına yönelik destek mekanizmalarına<br />
ihtiyaç duyulması.<br />
PROJE SÜRESİ<br />
Ar-Ge ve İnovasyon Programı için en az 12 (on iki), en çok<br />
24 (yirmi dört) ay,<br />
Endüstriyel Uygulama Programı için en çok 18 (on sekiz) ay,<br />
Her iki program için de Kurul kararı ile 12 (on iki) aya kadar<br />
ek süre verilebilir.<br />
AR-GE, İNOVASYON VE ENDÜSTRİYEL<br />
UYGULAMA DESTEK PROGRAMI<br />
Ar-Ge ve İnovasyon Programı<br />
Destek Üst<br />
Limiti(TL)<br />
DESTEK<br />
ORANI (%)<br />
İşlik Desteği<br />
İşliklerden bedel alınmaz<br />
Kira Desteği 12.000 75<br />
Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği 100.000 75<br />
Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) 200.000 75<br />
Personel Gideri Desteği 100.000 75<br />
Başlangıç Sermayesi Desteği 20.000 100<br />
Proje Danışmanlık Desteği 25.000<br />
Proje<br />
Eğitim Desteği 5.000<br />
Geliştirme<br />
Sınai ve Fikri Mülkiyet Hakları Desteği 25.000<br />
75<br />
Desteği<br />
Proje Tanıtım Desteği 5.000<br />
Yurtdışı Kongre/Konferans/Fuar Ziyareti/Teknolojik İşbirliği Ziyareti Desteği 15.000<br />
Test, Analiz, Belgelendirme Desteği 25.000<br />
Endüstriyel Uygulama Programı<br />
Kira Desteği 18.000 75<br />
Personel Gideri Desteği 100.000 75<br />
Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi, Yazılım ve Tasarım Gid. Desteği 150.000 75<br />
Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi, Yazılım ve Tasarım Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) 200.000 75<br />
Kasım - Aralık 2013 67
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
BAKANLIKLARIN AR-GE DESTEKLERİ<br />
5488 sayılı Tarım Kanunu'na bağlı olarak<br />
çıkartılan Araştırma ve Geliştirme Projelerinin<br />
Desteklenmesinde Uygulanacak Usul ve<br />
Esaslara İlişkin Tebliğ kapsamında, tarım sektörünün<br />
ihtiyacı olan konularda üniversiteler,<br />
sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, çiftçi<br />
örgütleri ve özel sektör tarafından yürütülen<br />
Ar-Ge projeleri desteklenmektedir.<br />
GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI<br />
Tarımsal Ar-Ge Proje Destekleri<br />
Bakanlık, tarım sektörünün ihtiyaç duyduğu öncelikli konularda<br />
bilgi ve teknolojilerin geliştirilmesi, çiftçiler, tarımsal<br />
sanayiciler ile ihracatçılara aktarılması ve tarım sektöründeki<br />
örgütlerin Ar-Ge kapasitelerinin geliştirilmesi amacıyla Ar-Ge<br />
projelerine geri ödemesiz doğrudan destekleme ödemesi<br />
vermektedir.<br />
5488 sayılı tarım kanuna bağlı olarak çıkartılan Araştırma<br />
ve Geliştirme Projelerinin Desteklenmesinde Uygulanacak<br />
Usul ve Esaslara İlişkin Tebliğ kapsamında, tarım sektörünün<br />
ihtiyacı olan konularda üniversiteler, sivil toplum örgütleri,<br />
meslek kuruluşları, çiftçi örgütleri ve özel sektör tarafından<br />
yürütülen Ar-Ge projeleri desteklenmektedir.<br />
Bakanlık Ar-Ge proje desteklerine 2007 yılından itibaren<br />
başlanmış olup, proje başvurusu, projelerin değerlendirilmesi<br />
ve kabul edilen projelerin izlenmesi ile ilgili olarak sekretarya<br />
görevi Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü<br />
(TAGEM) tarafından yürütülmektedir.<br />
Her yıl Bakanlığımız ve TAGEM web sayfasında ilana çıkılmaktadır.<br />
Ar-Ge desteğinden yararlanmak isteyen kurum ve<br />
kuruluşlar belirtilen süre içerisinde proje tekliflerini sunmaktadır.<br />
Tebliğ kapsamında oluşturulan sekretarya ve değerlendirme<br />
kurulu tarafından uygun görülenler proje sahipleri ile<br />
sözleşme imzalanarak projeler yürürlüğe girmektedir.<br />
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ<br />
BAKANLIĞI DESTEKLERİ<br />
1) Sanayi Tezleri Programı (SAN-TEZ)<br />
Programın Amacı: Sanayicilerimizin Ar-Ge’ye dayalı ihtiyaçlarının,<br />
üniversite-sanayi işbirliği ile üniversite bilimselliği<br />
kapsamında çözüme kavuşturulması, "İnovasyon ve Ar-Ge’nin<br />
önemini kavramış kendi teknolojisini üreten ve satan, rekabet<br />
gücü ve refah seviyesi yüksek bir Türkiye" vizyonuna önemli<br />
bir katkı sağlamaktır.<br />
San-Tez Programının Hedefleri Nelerdir<br />
· Üniversite-Sanayi-Kamu işbirliğini kurumsallaştırmak,<br />
· Katma değeri yüksek, teknoloji tabanlı ürün ve üretim yöntemleri<br />
geliştirilmesi desteklenerek ülkemizin dünya pazarında<br />
rekabet gücünün yükseltilmesine yardımcı olmak,<br />
· KOBİ’lerin teknoloji ve Ar-Ge kültürü edinmelerini sağlamak,<br />
· Özellikle, sanayimizin yüzde 98’ini oluşturan ve halen geleneksel<br />
üretim yöntemi ile çalışmaya devam eden KOBİ’lerimizi<br />
teknolojik ürün ve üretim yöntemlerini kullanmaya cesaretlendirmek,<br />
· Bu işletmelerin kendi öz varlıklarıyla gerçekleştiremeyecekleri<br />
Ar-Ge, teknoloji ve innovasyona yönelik çalışmaların<br />
hem üniversite hem de devlet desteği ile gerçekleştirilmesini<br />
sağlamak,<br />
· Üniversitede yapılan akademik bilginin ticarileşmesini sağlamak,<br />
· Akademisyenler ve üniversite mezunu gençler arasında<br />
şirketleşme kültürünü yaygınlaştırarak yenilikçi yeni şirketler<br />
doğmasını sağlamak,<br />
· Üniversitelerde doktora veya yüksek lisans programlarında<br />
öğrenim gören öğrencilerin tez konularının KOBİ’ler tarafından<br />
talep edilen, imalat sanayine yönelik yeni teknolojilere dayalı<br />
ürün, üretim yöntemi ve Ar-Ge tabanlı ihtiyaçlara yönelik olarak<br />
belirlenmesini sağlamak,<br />
· Bu projelerde daha fazla sayıda yüksek lisans ve doktora<br />
öğrencisinin desteklenmesini sağlayarak nitelikli eleman sayısının<br />
artırılmasına yardımcı olmak,<br />
Bu projelerde çalışan tez öğrencilerinin ileride bu firmalarda<br />
Ar-Ge personeli olarak istihdam edilmesinin önünü açmaktır.<br />
68<br />
Mimar ve Mühendis
Bakanlıkların Ar-Ge teşviklerine göre Türkiye dağılımı<br />
Projelere Sağlanacak Destek Oranı Nedir<br />
Desteklenmesine karar verilen San-Tez projelerine Bakanlık tarafından<br />
uygulanan en yüksek destek oranı yüzde75 olup toplam<br />
proje bedelinin yüzde 25’inin kuruluş tarafından nakdi olarak karşılanması<br />
gerekmektedir.<br />
San-Tez Programından Kimler Yararlanabilir<br />
Sektör ve büyüklüğüne bakılmaksızın firma düzeyinde katma değer<br />
oluşturan, ülkemizde yerleşik işletmeler ve üniversitelerin işbirliği ile<br />
hazırlanacak projeler bu programdan yaralanabilir.<br />
2) Teknogirişim Sermayesi Desteği<br />
Programın Amacı: 5746 Sayılı Kanun kapsamında sağlanan Teknogirişim<br />
Sermaye Desteği ile yeni ve yenilikçi iş fikirleri olan genç<br />
girişimcilerin, bu iş fikirlerini katma değer ve nitelikli istihdam<br />
oluşturma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri için<br />
çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır.<br />
Destek başvuru koşulları ve yararlanacaklar<br />
Programa üniversitelerin örgün öğrenim veren, herhangi bir lisans<br />
programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki öğrenci,<br />
yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans<br />
veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok 5<br />
yıl önce almış gerçek kişiler başvurabilmektedir.<br />
"Bir yıl içinde mezun olabilme" şartı, ilgili üniversitenin yetkili<br />
birimlerince Teknogirişim sermayesi desteği için talepte bulunulan<br />
merkezî yönetim kapsamındaki kamu idaresi adına düzenlenen bir<br />
yazıyla, "ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce alma" şartı ise<br />
ilgili üniversitelerce verilen çıkış belgesiyle veya diplomayla tevsik<br />
edilecektir.<br />
Destekten, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idaresi tarafından<br />
kabul edilmiş iş planına uygun biçimde ve destek başvurusundan<br />
sonra ihdas edilmiş ve girişimcinin tek başına temsil ve ilzama<br />
yetkili olduğu işletme yararlanabilecektir.<br />
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı<br />
ELEKTRONİK HABERLEŞMEYLE İLGİLİ KONULAR<br />
a) Genel konular<br />
1. Sayısal yayın şebeke ve terminal alıcı veya verici sistemlerinin<br />
geliştirilmesi,<br />
2. Bulut bilişime yönelik yazılım, donanım ve sistem geliştirme,<br />
3. Afet ve acil durumlar başta olmak üzere ulaştırma sistemlerinde<br />
iletişim, simülasyon vb. yazılım, donanım ve sistem geliştirme,<br />
4. Elektronik imza uygulamalarına ilişkin yazılım, donanım ve sistem<br />
geliştirme,<br />
5. IP tabanlı haberleşmeye yönelik yazılım ve donanım geliştirme,<br />
6. Video konferans, etkileşimli video ve televizyon uygulamaları,<br />
internet üzerinde oyunlar, dosya paylaşım uygulamaları, ağ tabanlı<br />
yedekleme vb. konularda yazılım ve donanım geliştirme,<br />
7. Uzaktan kontrol sistemlerine ilişkin yazılım, donanım veya sistem<br />
geliştirme,<br />
8. E-devlet uygulamalarına ilişkin sistem geliştirme,<br />
b) Mobil haberleşme<br />
1. Yeni nesil mobil şebekeler dahil mobil haberleşme şebekelerinde<br />
kullanılan verici, alıcı, anten ve benzeri donanım ile bunlara ilişkin<br />
yazılımlar,<br />
2. Sağlık, enerji, ulaşım gibi alanlarda M2M (makineden makineye<br />
iletişim) konusunda yazılım, donanım veya sistem geliştirme,<br />
3. Radyolink (R/L) sistemlerine ilişkin alıcı, verici ve anten tasarımı<br />
ve geliştirilmesi,<br />
4. Tablet bilgisayar, akıllı telefon ve benzeri mobil terminal cihazlarına<br />
ilişkin dananım, yazılım veya sistem geliştirme,<br />
Kasım - Aralık 2013 69
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
c) Siber güvenlik<br />
1. Siber güvenlikle ilgili yazılım, donanım veya sistem geliştirme,<br />
2. Kamu kurum ve kuruluşlarının verilerinin şifreli kaydedilmesine<br />
ve veritabanlarının siber saldırılara karşı korunmasına ilişkin yazılım,<br />
donanım ve sistem geliştirme,<br />
3. Su, elektrik, gaz, telekomünikasyon, finans vb. kritik altyapılarının<br />
siber saldırılara karşı korunmasına yönelik yazılım, donanım ve<br />
sistem geliştirme,<br />
ç) Genişbant internet<br />
1. Daha hızlı ve kaliteli veri transferi veya sağlayan yazılım, donanım<br />
ve sistem geliştirme,<br />
2. Optik haberleşmeye ilişkin yazılım, donanım veya sitem<br />
geliştirme,<br />
3. İletim sistemlerinde veri sıkıştırma sistemleri,<br />
d) Uydu haberleşmesi<br />
1. Uydu haberleşmesi terminal cihazlarına ilişkin donanım, yazılım<br />
veya sistem geliştirme,<br />
2. Konum belirleme ve izlemeye ilişkin sistemler, Avrupa Birliği<br />
tarafından Ar-Ge'ye 86 milyar Avro bütçe tahsis ediliyor.<br />
Ülkemizin de üye olduğu "Araştırma için Yedinci Çerçeve<br />
Programı"nın devamı niteliğinde olan ve 2014 - 2020 döneminde<br />
uygulanacak "Horizon 2020" Programına ait karar taslağı, Avrupa<br />
Birliği tarafından yayınlanmış bulunmaktadır. Daha önce duyurulmuş<br />
olduğu üzere, Ocak 2014'te yürürlüğe girecek yeni nesil AB<br />
araştırma ve yenilik fonlama programlarının ismi "Horizon 2020"<br />
olarak belirlenmişti.<br />
Taslak Programın:<br />
1. "Excellent science";<br />
2. "Industrial leadership";<br />
3. "Societal challenges";<br />
4. "Non-nuclear direct actions of the Joint Research Centre (JRC)".<br />
alt programlarından oluşması ve toplamda 86 milyar Avro bütçe ile<br />
uygulanması planlanmaktadır. 2007-2013 yılları arasında gerçekleşmekte<br />
olan 7. Çerçeve Programı'nın bütçesine göre (yaklaşık 54<br />
milyar Avro), Ar-Ge ve yeniliğe ayrılan kaynakta yüzde 60 civarında<br />
bir artış olduğu gözlenmektedir.<br />
MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI<br />
ULUSLARARASI AR-GE FAALİYETLERİ<br />
NATO RTO Panel Faaliyetlerine Nasıl Katılım Sağlanır<br />
Katılım için NATO ve Millî Savunma Bakanlığından herhangi bir<br />
maddi destek sağlanmamaktadır. Katılım masrafları ilgili personelin<br />
mensubu bulunduğu kurum/kuruluş ve/veya bizzat kendisi<br />
tarafından karşılanır.<br />
Katılım sağlanacak RTG ve ET faaliyetleri sürelidir. Faaliyet devam<br />
ettiği sürece düzenlenecek toplantılara (yılda en az iki toplantı)<br />
iştirak etme zorunluluğu bulunmaktadır. Söz konusu çalışmalara<br />
katılacak personelin belirlenmesinde devamı sağlayabilecek ve<br />
değişiklik ihtiyacı hasıl olmayacak (işten ayrılma halleri gibi zaruri<br />
haller hariç) personel isimlerinin bildirilmesi önemlidir.<br />
Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde anılan faaliyetlere katılım<br />
planlanması durumunda;<br />
-RTG ve ET faaliyetlerine katılmak için; http://www.tekbim.msb.<br />
gov.tr/rto adresinde yayımlanan Personel Bilgi Formu ile Personel<br />
Görevlendirme ve Taahhüt Formu, Yetkili amire/birime onaylatılmasını<br />
müteakip Öz Geçmiş (CV) belgeleri ile birlikte Ar-Ge ve Teknoloji<br />
Dairesi Başkanlığı'na gönderilir. Ayrıca söz konusu formlar<br />
ile Öz Geçmiş Belgesinin bir kopyası elektronik ortamda elektronik<br />
posta adresine iletilir.<br />
- RSM, RSY, RLS, RWS ve RTC faaliyetlerine katılmak isteyen<br />
kurum/kuruluş temsilcilerinin ise İnternet ortamında http://www.<br />
rta.nato.int adresindeki "Enrol For" ve "Call for Papers" bölümlerinde<br />
yer alan duyuruları takip ederek duyurunun yayımlanmasını müteakip,<br />
elektronik ortamda kayıt yaptırmaları gerekmektedir.<br />
- RTG/ET ve/veya gizlilik derecesi ihtiva eden faaliyetlere katılım<br />
planlanması durumunda; NATO Güvenlik Kleransı zorunlu olduğundan,<br />
kleransı bulunmayan kişiler, NATO Güvenlik Kleransı almak<br />
için Dışişleri Bakanlığı NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı<br />
Merkez Kurulu Başkanlığına (Tel.Nu.:0 312 2921683 veya 0 312<br />
2921684) müracaat ederler. Alınan "NATO GİZLİ (NATO SECRET)"<br />
gizlilik derecesine haiz klerans (verilme süreci yaklaşık 5 ay sürmektedir)<br />
uygun vasıta ile RTA'ya bildirilir.<br />
- RTG/ET faaliyetlerine atanan personelin faaliyetlere katılımında<br />
SK birimleri, savunma sanayi kuruluşları veya araştırma kurum ve<br />
kuruluşları tarafından destek projesi hazırlanır. RTO Millî Delegeliği<br />
(Ar-Ge ve Teknj.D.Bşk.lığı)'ne gönderilerek onay alınır.<br />
Projeye destek vermesi beklenen ülkenin ilgili panel üyesi ile<br />
desteklenecek ülke panel üyesi tarafından koordine kurulur. Panel<br />
üyeleri arasında gerçekleştirilecek koordinasyon, panel toplantısında<br />
ikili görüşme şeklinde yapılabileceği gibi herhangi bir iletişim<br />
(telefon, e-posta vb.) aracı ile de yapılabilir.<br />
Her iki ülke tarafından uygun bulunan proje öneri formu, projeyi<br />
teklif eden kurum tarafından destekleyen ülke ile beraber tanzim<br />
edilerek bir kopyası panel yöneticisine verilmek üzere ülke panel<br />
üyesine iletilir. Formda proje yöneticisi mutlaka belirtilmelidir. İki<br />
ülkenin ortak imzası ile tanzim edilen proje teklif formu desteklenen<br />
ülke panel temsilcisi tarafından panele sunulur. Panel tarafından<br />
uygun bulunduğu takdirde proje önerisi Araştırma ve Teknoloji<br />
Ajansına ilgili panel tarafından gönderilir.<br />
70<br />
Mimar ve Mühendis
RTA tarafından, taraf ülkelerin yazılı onayı alınarak, öneri sahibi<br />
ülkenin destek fonundaki katkı payının müsait olması durumunda<br />
proje başlatılır.<br />
Proje kapsamında yurt dışına geçici olarak göreve giden kişi görev<br />
dönüşü RTO Karargâhına ve RTO Millî delegeliği'ne rapor gönderir.<br />
Her bir destek projesindeki faaliyetlerin takibinden sorumlu olacak<br />
ilgili bir Panel Üyesi tefrik edilir. Projenin, Panel toplantılarındaki<br />
takdimi bu panel üyesi tarafından yapılır.<br />
Proje için verilecek destek süresi 2 yıldır. Millî Delegeliğin uygun<br />
bulması durumunda bu süre 1 yıl uzatılabilir. Projelerin dönem<br />
raporları ve nihaî raporlar Panel tarafından onaylanır.<br />
MALİYE BAKANLIĞI<br />
AR-GE İNDİRİMİ TEŞVİKİ<br />
Başvuru nereye yapılır<br />
193, 5520 ve 5746 sayılı kanunlarla sağlanan Ar-Ge indiriminden<br />
yararlanmak için Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına başvuru<br />
yapılır. TÜBİTAK’a başvuru yapılmaz. Maliye Bakanlığı Gelir<br />
İdaresi Başkanlığı, mükellef tarafından başvurusu yapılmış Ar-Ge<br />
İndirimine konu projenin, Ar-Ge faaliyeti olup olmadığına ilişkin<br />
değerlendirmesini yapmak üzere TÜBİTAK’a gönderir.<br />
Ar-Ge indirimine konu proje, TÜBİTAK tarafından desteklenmiş<br />
bir proje ise TÜBİTAK tarafından desteklenmiş projeler hakkında<br />
Ar-Ge projesi olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılması<br />
için Gelir İdaresi Başkanlığına müracaat edilmez.<br />
TÜBİTAK tarafından desteklenmiş projelere ilişkin, Ar-Ge indiriminden<br />
yararlanabilmek için, TÜBİTAK’tan alınan destek karar<br />
yazısının bir örneğinin YMM tasdik raporuna eklenerek ilgili vergi<br />
dairesine müracaat edilmesi yeterli olacaktır (Mevzuat: 5520<br />
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Kapsamında 1 Seri No.lu Tebliğ<br />
(10. Diğer İndirimler).<br />
Ar-Ge indirimine konu proje, TÜBİTAK’ ın desteklediği bir proje<br />
değilse Ar-Ge indiriminin uygulanmaya başlanacağı döneme ait<br />
geçici vergi beyannamesinin verileceği tarihe kadar Ar-Ge faaliyetiyle<br />
ilgili olarak, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yer<br />
alan formata uygun olarak hazırlanan “Ar-Ge Projesi Raporu” Gelir<br />
İdaresi Başkanlığı'na gönderilir. Gelir İdaresi Başkanlığı istenen<br />
formata uygun olarak hazırlanan raporun genel değerlendirmesini<br />
yaptıktan sonra, projenin bilimsel olarak incelenerek “münhasıran<br />
yeni bilgi ve teknoloji arayışına yönelik olup olmadığının” tespit<br />
edilmesi amacıyla, ilgili proje başvurusunu Türkiye Bilimsel ve<br />
Teknolojik Araştırma Kurumuna (TÜBİTAK) gönderir. Eş zamanlı<br />
olarak Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından, TÜBİTAK’ a 15.000 TL’yi<br />
aşmamak üzere proje bütçesinin yüzde 0,3’ü oranında bir tutarı<br />
ödemesi konusunda mükellefe bildirimde bulunulur.<br />
Mükellefin, söz konusu tutarı TÜBİTAK’a ödemesi ve ilgili banka<br />
dekontunu TÜBİTAK’a göndermesi sonrasında başvurunun değerlendirme<br />
süreci başlar. TÜBİTAK ilgili proje başvurusunu değerlendirmesini<br />
yapmak üzere hakemlere gönderir. Hakemler Kuruluşu<br />
yerinde yapacakları ziyaretleri sonrasında Değerlendirme Raporlarını<br />
TÜBİTAK’a gönderir. TÜBİTAK ilgili projenin, Ar-Ge nitelikli olup<br />
olmadığına ilişkin kararını, hakemler tarafından düzenlenen Değerlendirme<br />
Raporları ile birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı'na gönderir.<br />
Gelir İdaresi Başkanlığı değerlendirme sonucunu mükellefe bildirir.<br />
Ekonomi Bakanlığı<br />
Ekonomi Bakanlığı Teşvikleri<br />
Ekonomi Bakanlığı tarafından verilen Yatırım Teşvik Belgesi,<br />
tasarrufları yatırıma yönlendirmek amacıyla katma değeri yüksek,<br />
ileri ve uygun teknolojileri kullanarak bölgeler arası dengesizlikleri<br />
Kasım - Aralık 2013 71
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
gidermek, istihdam yaratmak ve uluslararası rekabet gücü sağlamak<br />
için yatırımların devlet tarafından desteklenmesi adına verilen<br />
bir belgedir. Bu kapsamda yatırımcı direk nakit destek yerine gümrük<br />
vergisi muafiyeti, katma değer vergisi istisnası, faiz desteği,<br />
sigorta primi işveren hissesi desteği, vergi indirimi ve yatırım yeri<br />
tahsisi gibi teşvik araçlarıyla desteklenir.<br />
Bölge illerimiz olan Balıkesir ve Çanakkale illeri, Düzey 2 Bölgeler<br />
sınıflandırmasına göre, 2. Bölge sınıfına dâhil edilmekte ve TR 22<br />
bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Bununla beraber Çanakkale'ye<br />
bağlı Bozcaada ve Gökçeada ilçelerimiz TR 22 bölgesi olarak adlandırılmakla<br />
beraber 4. Bölge sınıfına dahildirler.<br />
Teşvik Belgesi’ne Müracaat Edebilecekler<br />
1. Gerçek kişiler<br />
2. Adi ortaklıklar<br />
3. Sermaye Şirketleri, kooperatifler ve iş ortaklıkları<br />
4. Dernekler ve vakıflar<br />
5. Kamu kurum ve kuruluşları<br />
6. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları<br />
7. Yurtdışındaki yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubeleri<br />
8. Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş yabancı sermayeli şirketler<br />
Teşvik Belgesi’ne Müracaat Dokümanları<br />
1. Müracaat Dilekçesi<br />
2. Noter Tasdikli imza Sirküleri<br />
3. Tebliğ ekindeki örneğe uygun Yatırım Bilgi Formu<br />
4. 400TL müracaat bedelinin ödendiğine dair makbuzun ikinci nüshası<br />
( bu bedel hiçbir şekilde iade edilmez)<br />
5. Firmanın son durumunu gösterir Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi aslı<br />
veya onaylı sureti<br />
6. SSK’dan alınacak, prim borcu olmadığına dair “temiz kağıdı”<br />
7. ÇED Yönetmeliği eki yatırımlar için “ÇED Olumlu Kararı” veya “ÇED<br />
Gerekli Değildir Kararı”<br />
8. Yatırımın karakteristiğine bağlı olarak istenebilecek diğer belgeler<br />
(EPDK Lisans tarihi ve numarası, Maden İşletme Ruhsatı ve İşletme<br />
İzni, Turizm Yatırımı, Turizm İşletmesi ve/veya Kısmi Turizm İşletme<br />
Belgesi, Lojistik yatırımları için L2 belgesi gibi)<br />
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı<br />
Enerji Konulu Ar-Ge Proje Bütçesinin yüzde 80'i Bakanlık Tarafından<br />
Karşılanacak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, enerji konulu<br />
Ar-Ge projelerini desteklemek amacıyla vereceği hibe oranlarını<br />
belirledi. Buna göre Bakanlık, desteklenmesine karar verilen proje<br />
bütçelerinin yüzde 80'ini karşılayacak. Destekleme süresi ise 2 yıl<br />
olarak uygulanacak.<br />
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın Enerji Sektörü Araştırma-<br />
Geliştirme Projeleri Destekleme Programına (Enar) Dair Yönetmelikte<br />
Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik'i Resmi Gazete'de<br />
yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikle Enerji ve Tabii Kaynaklar<br />
Bakanlığı tarafından enerji politikalarına, arz güvenliğine,<br />
yerli enerji teknolojileri ve endüstrisine hizmet edecek şekilde<br />
oluşturulacak bilimsel ve teknolojik bilgiyi ürüne, sürece, yönteme,<br />
uygulamaya veya sisteme dönüştürmesi amacıyla teknoloji geliştirme<br />
ve yenilik odaklı araştırma, geliştirme, iyileştirme içeren<br />
proje çalışmalarının desteklenerek izlenmesi, sonuçlandırılması ve<br />
sonuçların değerlendirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlendi.<br />
ENAR proje bütçesinin yüzde 20'si firma tarafından karşılanacak<br />
Bir önceki yönetmelikte projelere bakanlık tarafından nakdi destek<br />
sağlanacağı ifade edilirken, herhangi bir destekleme oranı verilmemişti.<br />
Yeni Yönetmelikle desteklenmesine karar verilen ENAR proje<br />
bütçesinin azami yüzde 80'inin Bakanlıkça, en az yüzde 20'sinin ise<br />
firma tarafından nakdi olarak karşılanacağı belirtildi.<br />
Projede özel şirketlerden, dernek ve sivil toplum kuruluşlarından,<br />
Avrupa Birliği çerçeve programları ve benzeri uluslararası kaynaklardan<br />
sağlanan geri ödemesiz destekler ve destek başvuruları proje<br />
başvurularında belirtilecek. Bu şekilde sağlanan hibe ve destekler<br />
desteğin alındığı gidere yönelik olan harcamalardan düşülerek<br />
desteklenmeye esas olan harcama tutarı belirlenecek. Belirlenen bu<br />
tutar üzerinden söz konusu oranlar dahilinde destekleme yapılabilecek.<br />
Proje için ön görülen bütçenin yetersiz kalması halinde enerji<br />
konulu Ar-Ge projeleri (ENAR) yönlendirme heyeti tarafından uygun<br />
görülmesi şartı ile Bakanlık tarafından projeye en fazla proje toplam<br />
bütçesinin yüzde 10'u kadar ek bütçe verilebilecek.<br />
Destekleme süresi 3 yıldan 2 yıla indirildi<br />
ENAR projeleri destekleme süresi ise 3 yıldan 2 yıla indirildi. Ancak<br />
projenin süresinde sona ermemesi halinde ve gereksinimlere uygun<br />
olarak Genel Müdürlükçe uygun görülmesi şartı ile en fazla 6'şar aylık<br />
iki dönem ek süre verilebilecek.<br />
ENAR programı kapsamında desteklenmesi uygun bulunan projeler,<br />
proje ortağı firmanın birinci dönem katkı payını yatırması ve alımların<br />
başlaması ile proje sözleşmesinde belirtilen tarih itibari ile başlamış<br />
sayılacak. Projelerin ön değerlendirilmesi, ENAR projeleri yönlendirme<br />
heyeti tarafından yapılacak ve ENAR projeleri yönlendirme heyeti<br />
tarafından değerlendirilmeye uygun görülen projeler proje değerlendirme<br />
heyeti üyelerine en geç 28 Şubata kadar gönderilecek. Kamu<br />
menşeili başka bir kaynak tarafından desteklenerek devam eden<br />
veya sonuçlandırılmış projelere destek sağlanmayacak. Yatırıma<br />
ve temel araştırmaya yönelik projeler ile eksik belge içeren projeler<br />
değerlendirmeye alınmayacak.<br />
72<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 73
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
HABER • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
"Türkiye İnovasyon Haftası"<br />
Etkinlikleri Yapıldı<br />
Bu yıl 20'nci kuruluş yıldönümünü kutlayan<br />
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 28-30<br />
Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre<br />
Merkezi’nde düzenlediği Türkiye İnovasyon<br />
Haftası etkinlikleri kapsamında katılımcılar<br />
inovasyonun bilgi dolu dünyasını keşfe çıktı.<br />
T<br />
İM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye İnovasyon Haftası<br />
ile kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının<br />
inovasyona dayalı aktivitelerini destekleyerek Türkiye’ye<br />
moral, motivasyon ve özgüven aşıladıklarını belirtirken,<br />
Türkiye’nin gücüne ve bu ülkenin gençlerine yürekten inandıklarının<br />
altını çizdi.<br />
Stratejik sponsorluğunu Arçelik, Brisa, Türk Ekonomi<br />
Bankası (TEB) ve Türk Hava Yolları’nın üstlendiği organizasyon,<br />
yurtiçi ve yurt dışından ilham verici fikirleriyle<br />
büyük ses getiren konuşmacıları ağırladı. Dünyanın ve<br />
ihracatın geleceğinin inovasyona dayalı kalkınmaya bağlı<br />
olduğu öngörüsünden hareketle ilki 2011 yılında düzenlenen<br />
Türkiye İnovasyon Haftası bilim, teknoloji, pazarlama,<br />
tasarım, kent, iş ve sanayi dünyası, pazarlama, enerji<br />
ve tıp alanlarında inovasyonun geliştirici gücünü gözler<br />
önüne serdi.<br />
273 Ar-Ge projesi ve 243 tasarım projesi ile farklı bakış<br />
açıları başarılı tasarımcılarla, sanayicileri buluşturarak<br />
sektörü kaliteli tasarımlarla beslemek hedefinden hareketle,<br />
İhracatçı Birlikleri tarafından 2013 yılında düzenlenen<br />
8 farklı Ar-Ge Proje Pazarı ve 17 farklı tasarım<br />
yarışmasından seçilen ödüllü 273 Ar-Ge projesi ve 243<br />
tasarım projesi katılımcıların beğenisine sunuldu. 168<br />
üniversiteden seçilen projeler ise karma bir sergi olarak<br />
etkinlikte yer aldı. 53 Ar-Ge Merkezi, 16 Teknopark, 8<br />
Bilim Merkezi ile 53 üniversite stand açarak, katılımcılara<br />
inovasyona dayalı zengin bakış açısı kazandırdı.<br />
“Biz Türkiye’nin inovasyon<br />
potansiyeline inanıyoruz”<br />
Bilim, teknoloji, nanoteknoloji, marka yönetimi, dijital<br />
pazarlama, tasarım, enerji, kent, iş ve sanayi dünyası alanlarında<br />
inovasyonun geliştirici gücüne dikkat çeken böyle<br />
önemli bir organizasyonu düzenledikleri için oldukça memnun<br />
olduklarını ifade eden TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi,<br />
“57 bin ihracatçının temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi<br />
(TİM) olarak, 2023 yılında ulaşmayı hedeflediğimiz 500<br />
milyar dolarlık ihracata, Türkiye’ye inovasyon kültürünü,<br />
74<br />
Mimar ve Mühendis
iklimini ve eko sistemini daha fazla yerleştirerek ulaşabileceğini<br />
düşünüyoruz. Büyük bir inançla gerçekleştirdiğimiz Türkiye İnovasyon<br />
Haftası ile yeni teknoloji ve üretim süreçlerinin daha kapsamlı<br />
tanıtımını yapıyoruz, akademi ve sanayiyi daha sıkı kenetliyoruz.<br />
Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının inovasyona<br />
dayalı aktivitelerini destekleyerek Türkiye’ye moral, motivasyon<br />
ve özgüven aşılıyoruz. Biz Türkiye’nin inovasyon potansiyeline<br />
inanıyoruz, bu ülkenin gençlerine inanıyoruz. Dinamik gençlerimiz<br />
Türkiye’nin geleceğine yön verecek. O yüzden gençlerimize daha<br />
fazla imkân verelim, onların önünü açalım” dedi.<br />
Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olabilmek ve dünya mal<br />
ihracatından daha fazla pay alabilmek için odak noktasının,<br />
her zamankinden daha fazla katma değer oluşturmaya yönelik<br />
inovasyon olduğunu belirten Büyükekşi, Türkiye’nin geleceğine<br />
yapılacak en büyük yatırımın, girişimciyi ve girişimciliği ön<br />
plana çıkararak geleceğin inovatif liderlerini yetiştirmek olduğunun<br />
altını çizdi.<br />
20 kişiye CERN seyahati<br />
Bu yıl Türkiye İnovasyon Haftası’nda bir ilke daha imza attıklarını<br />
belirten Büyükekşi, “Türkiye İnovasyon Haftası etkinlikleri<br />
sırasında, sosyal medya takipçilerimiz, üniversite öğrencilerimiz<br />
ve basın mensuplarımız arasından belirlediğimiz 20 kişilik bir<br />
ekibi, Avrupa’da inovasyonun kalbi olan CERN’e götüreceğiz.<br />
Aynı zamanda 20'nci kuruluş yıldönümümüzü kutladığımız bu<br />
yılki etkinlikler kapsamında, Türkiye’nin inovasyon potansiyelini<br />
açığa çıkararak 500 milyar dolarlık ihracat hedefine giden yolda<br />
ivme kazandığımızı düşünüyorum. Bu ivmenin artarak devam<br />
etmesi en büyük isteğimiz” dedi.<br />
Türkiye İnovasyon Haftası’nda yurtiçi ve yurtdışından ses getiren<br />
önemli konuşmacılar deneyimlerini ve ilham veren görüşlerini<br />
paylaştı.<br />
2014'te Silikon Vadisi'ne<br />
Ziyaret ve Google'da Staj İmkanı!<br />
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleri ve Ekonomi<br />
Bakanlığı’nın destekleriyle gerçekleşen Türkiye İnovasyon Haftası,<br />
dünyada ve Türkiye’de fark oluşturan uluslararası profesyonel,<br />
sanayici, akademisyen ve üniversite öğrencilerini İstanbul’da<br />
buluştururken, inovasyon ve Ar-Ge’nin Türkiye ekonomisi ve<br />
ihracatında taşıdığı önemi bir kez daha Türkiye gündemine taşıdı.<br />
Türkiye İnovasyon Haftası Komite Başkanı Tahsin Öztiryaki<br />
Türkiye İnovasyon Haftası’nın gerçekleşmesinde emeği geçen<br />
herkese teşekkür ederek gençlere bu sene hediye ettikleri CERN<br />
seyahatini, gelecek sene Silikon Vadisi’ne ziyaret ve Google’da<br />
staj fırsatı olarak geliştireceklerini müjdeledi. Türkiye İnovasyon<br />
Haftası’nın ikinci gününde açılış konuşması yapan Avrupa<br />
Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, inovasyonun<br />
ve eğitimin önemine değindi. THY, Invest on Board projesiyle<br />
ilgili bilgiler verdi. LRN Kurucu Başkanı ve CEO’su Şirketlerin işe<br />
alımlarında önemli olan davranış şekillerinin neler olduğuyla ilgili<br />
bilgi veren Dov Seidman, liderliğin ilk sırada olduğunu belirtti.<br />
Kasım - Aralık 2013 75
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON<br />
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ<br />
Şirketlerin ‘daha özel başka ne yapabiliriz’ sorusuna yanıt aradığını<br />
ve insana daha fazla odaklandıklarını belirten Seidman,<br />
pazarlama departmanlarının hedef kitleleriyle iyi ilişkiler içinde<br />
olmamaları gerektiğini söyledi.<br />
"Bilim merkezleri 5 yılda 81 ilde yaygınlaşacak"<br />
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde<br />
gerçekleştirilen Türkiye İnovasyon Haftası Toplantısı'nda yaptığı<br />
konuşmada, Türkiye'de, hem kamuda hem de özel sektörde<br />
inovasyona büyük önem verdiklerini, bu yöndeki çalışmaları tüm<br />
imkanlarla desteklediklerini anlattı.<br />
Teknoparkları yaygınlaştırarak, üniversite-sanayi işbirliğini destekleyerek,<br />
Ar-Ge çalışmalarını, bilimsel faaliyetleri, genç girişimcileri<br />
teşvik ederek, bu çerçevede önemli mesafe kat edildiğini<br />
anlatan Erdoğan, "Geçtiğimiz 11 yılda, sadece TÜBİTAK<br />
aracılığıyla 8 bin projeye 2,5 milyar lira Ar-Ge desteği sağladık.<br />
Bu sayede kendi uydularımızı geliştirdik ve ürettik. Savunma<br />
sanayi alanında pek çok projeyi hayata geçirdik. Akıllı kimlik<br />
kartları, üstün özellikli x-ray sistemleri gibi pek çok projeyi de bu<br />
kapsamda destekledik ve sonuçlanmasını sağladık" dedi.<br />
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çocukları ve gençleri inovasyona<br />
yönlendirmek için 81 ilde bilim merkezleri kurma çalışmasını<br />
başlattıklarını belirterek, bugüne kadar 7 büyükşehirde bilim<br />
merkezlerinin faaliyete geçtiğini, önümüzdeki 2 ay içinde de 2<br />
büyükşehirde daha faaliyete geçeceğini kaydetti.<br />
Büyükşehirlerden başlayarak, önümüzdeki 5 yıl içinde bilim<br />
merkezlerini 81 ile yaygınlaştırmayı amaçladıklarını vurgulayan<br />
Erdoğan, marka ve patent başvurusu konusunda da çok önemli<br />
gelişmeler yaşandığını, geçen yıl Türkiye'nin, Avrupa'da en çok<br />
marka başvurusu yapılan ülke olduğunu söyledi.<br />
KOBİ'lere verilen destek<br />
Başbakan Erdoğan, "Hükümet olarak, geçtiğimiz 11 yılda<br />
KOBİ'lere 2,2 milyar lira destek sağlayarak, bu muazzam potansiyeli<br />
destekledik, güçlendirdik, geliştirdik. Ayrıca, KOBİ'lerin<br />
kredi imkanlarını genişleterek bugüne kadar 212 bin işletmemizin<br />
12 milyar lira kredi kullanmasını sağladık. Kredi faizi desteğimiz<br />
kapsamında, KOBİ'lerimizin kullandıkları kredilerin faizinin<br />
1 milyarlık bölümünü hükümet olarak karşıladık" diye konuştu.<br />
İnovasyon Haftası’na gelemeyenler, bulundukları yerden izledi!<br />
Üniversiteler, liseler, Ar-Ge merkezleri, Teknoparklar başta<br />
olmak üzere inovasyonla ilgili tüm paydaşların yer aldığı haftada,<br />
www.turkiyeinovasyonhaftasi.com üzerinden akreditasyon<br />
yapan herkes etkinliğe ücretsiz olarak katılma imkânı buldu.<br />
76<br />
Mimar ve Mühendis
Yedigöller'de Sonbahar BOLU / TÜRKİYE FOTOĞRAF<br />
OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ<br />
FOTOĞRAF: OSMAN ARI<br />
Kasım - Aralık 2013 77
SÖYLEŞİ<br />
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ<br />
ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MUSTAFA KARA<br />
İNSANIN YAŞADIĞI ŞEHRİ<br />
SEVMESİ BİR ŞUUR HÂLİDİR.<br />
PROF. DR. MUSTAFA KARA'YI TASAVVUF ÜZERİNE YAPTIĞI CİDDİ VE ETKİLİ ÇALIŞMALARDAN<br />
TANIYORUZ. BİZ DE BUNUN ÜZERİNE KENDİSİYLE TASAVVUF, ŞEHİR, ŞEHRİ OLUŞTURAN UNSURLAR VE<br />
BURSA ÜZERİNE KONUŞTUK. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ TASAVVUF TARİHİ ANABİLİM<br />
DALI ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MUSTAFA KARA, YAKIN ZAMANDA ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH<br />
YÜKSEK KURUMU TARAFINDAN ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZI BİLİM KURULU ASIL ÜYELİĞİNE SEÇİLDİ.<br />
><br />
SÖYLEŞİ: Samet Altıntaş<br />
Beş Şehir’in Yeşil’i size ne anlatıyor<br />
Öncelikle bu tür tasnifler, kişilerin iç<br />
dünyalarına göre yapılır diyelim. Ahmet<br />
Hamdi Tanpınar da Beş Şehir’i enteresan<br />
detayları da alarak ve ciddi okumalar<br />
yaparak kaleme almış. Lakin ‘Yeşil Bursa’<br />
Tanpınar’ın baktığı yerden bakmadan da<br />
yazılabilir. Son yaptığım çalışmalardan<br />
olan Bursa’da Kırklar Meclisi’nde bunu<br />
denemek istedim. Beş Şehir’in Yeşil’i<br />
bana Bursa’yı yeniden yeni malzeme ve<br />
yorumlarla yazılmasını hatırlattı. Ama<br />
esas soru şu: Bursa’nın yeşili kaldı mı<br />
Cevap: Evet kaldı Bursaspor’un formasında…<br />
Merhum Kazım Baykal gibi siz de<br />
Bursa’nın hafızasını diri tutuyorsunuz<br />
bir bakıma...<br />
1946’da Eski Eserleri Sevenler Kurumu’nu<br />
kurmak ateş ve barutla oynamak gibi bir<br />
şeydi. Dolayısıyla Baykal ve arkadaşları,<br />
dönemin şartlarına rağmen çok mühim<br />
işler yaptılar. Eski eserleri ihya ettiler,<br />
korudular ve tanıttı. Yapılan hizmetler,<br />
Bursa için fevkalade önemlidir. Bendeniz<br />
daha çok tasavvuf tarihine bakıyorum.<br />
Ama 35 senedir Bursa’dayız. Haliyle<br />
bu şehrin kültürü, tarihi, bugünü bizi<br />
ilgilendiriyor. Bazen eskilerin kitaplarını<br />
yeni yazıya çevirerek bazen de kendimiz<br />
karalamalar yaparak bu hafızayı canlı<br />
tutmaya ve yarına taşımaya çalışıyoruz.<br />
Bursa’nın tasavvuf hayatına<br />
katkısı nelerdir<br />
Bursa, 6 asırlık Osmanlı Devleti’nin kurulduğu<br />
şehir… Tasavvuf da Osmanlı kültür<br />
yapısının ana damarlarından biri olması<br />
hasebiyle bu kültürün tohumları bu şehirde<br />
atılmıştır. Yine bu kültürün büyük şahsiyetleri<br />
Bursa’da yetişti. Bu kültür, daha sonra<br />
onların yetiştirdiği kişilerin eliyle koca bir<br />
çınar haline gelip gölgesi devletin diğer<br />
şehirlerine ulaştı. Bursa, büyük bir ana<br />
kucağıdır. Hem Afrika’nın hem Asya’nın<br />
hem Avrupa’nın buluştuğu yerdir. Hem de<br />
bu bölgeden oralara gönül adamlarının sevk<br />
edildiği şehirdir. Bu açıdan çok mühim bir<br />
merkezdir, kalptir Bursa.<br />
Peki Hocam, sizi Bursa’ya gelen ya da<br />
buradan giden mutasavvıflardan en<br />
çok etkileyen şahsiyetler kimlerdir<br />
Bu konuda birçok isim zikredilebilir. Ama<br />
şehre dışarıdan gelen en ünlü mutasavvıf<br />
Emir Sultan’dır. Seyyid’dir, adeta<br />
Medine’nin Bursa temsilcisidir. İstanbul’a<br />
gidenlerin en meşhuru ise Şeyh Vefa<br />
ile Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’dir.<br />
Burada tasavvufi eğitimlerini almışlar<br />
ve İstanbul’da dergâhlarını kurarak<br />
hizmet vermişlerdir. 15'inci yüzyılın<br />
İstanbul’unda tüm entelektüeller, Şeyh<br />
Vefa’nın dergâhında buluşmuştur. Bu<br />
isimler dışında Davud-ı Kayseri beni çok<br />
etkiler. Osmanlı medresesinin ilk kurucu<br />
şahsiyetidir. Medresenin kurucu rektörü,<br />
müderrisi olmasının dışında önemli bir<br />
özelliği de Muhyiddin ibni Arabî’nin Fusus<br />
ül-Hikem’ine yaptığı Arapça şerhtir. Ki bu<br />
şerh, bugün İran’da Kum medreselerinde<br />
okutulmaktadır. Molla Fenarî’nin eseri<br />
de böyledir. Keza İsmail Hakkı Bursevî<br />
de etkilendiğim diğer bir şahsiyettir.<br />
Bursevî’nin en mühim özelliği ise en çok<br />
eser veren mutasavvıf olmasıdır. Velud<br />
şahsiyetlerdendir. Bursalı mutasavvıflardan<br />
Bursa ile ilgili en çok eser veren<br />
ise Şemseddin Mısrî Efendi’dir. Malatyalı<br />
Niyazi-î Mısrî’nin Divan’ı ise tarikat ilmihalidir.<br />
Bütün tarikatların ortak Divan’ıdır,<br />
ortak dilidir. Hangi meşrepte olursa olsun<br />
herkes Niyazi-î Mısrî okur, dinler şiirlerinin<br />
bir kısmı bestelenmiştir.<br />
“Bursa, büyük bir ana kucağıdır”<br />
İsmail Hakkı’ların Niyazi-î Mısrîlerin<br />
Bursa’sından günümüze ne kaldı peki<br />
Başta eserleri kaldı ki bu çok mühim. Divan-<br />
78<br />
Mimar ve Mühendis
ları, menkıbeleri hâlâ okunuyor. Bursevî’nin<br />
tefsiri bütün İslam dünyasında tanınıyor.<br />
Bugün de Mısrî okuyarak yolunu aydınlatanlar<br />
var. Bu şahsiyetlerin büyük olmasının<br />
nedenlerinden biri de bu. Bursevî’nin kabri<br />
burada. Maalesef Mısrî’nin kabri Limni’de,<br />
dergâhından eser yok ama gönül adamlarının<br />
yeri gönüllerde…<br />
Bursa’yı Osmanlı coğrafyasında<br />
önemli kılan sebepler nelerdi<br />
Kurucu başkent olması sebebiyle payitaht<br />
özelliğini her dönem korudu Bursa.<br />
İlk olmanın getirdiği güzellikleri ihtiva etti,<br />
ediyor. Az önce de belirtmiştik; ilk ilim<br />
hareketlerinin burada başlamış olması, ilk<br />
altı Osmanlı Sultanının bu şehirde medfun<br />
olması Bursa’ya farklı bir atmosfer katmıştır,<br />
çınarın kökleri burada. Yıllar önce İsmail<br />
Hakkı Bursevi Sempozyumu düzenlemiştik.<br />
Endülüs’ten başlayarak İbn Arabî’nin yaşadığı<br />
bütün şehirleri gezen Müslüman bir<br />
Fransız ilim adamı şöyle demişti: “Evet,<br />
bu şehir Muhyiddin Arabî’nin vefatından<br />
sonra fethedildi. Ama ben bütün kalbimle<br />
inanıyorum ki onun ruhu bu sokaklarda<br />
dolaşıyor.” Şehirlere bu gözle bakabilmek<br />
ne güzel. Ecdat ile birlikte yaşamak ne hoş…<br />
Bu güzel duygunun ipuçları Yahya Kemal’in<br />
şiirlerinde var.<br />
Sezai Karakoç, “Bursa, benim gözümde<br />
manevi başkenttir” diyor. Bu hâl devam<br />
ediyor mu<br />
Bursa manevi başkenttir derken İstanbul<br />
değildir anlamı çıkmamalı öncelikle. Büyük<br />
bir devletin başkenti Bursa olduğu, ilk fikir,<br />
ilim ve sanat hareketleri bu şehirde başladığı<br />
ve bunlar da medeniyetin sacayağı<br />
olduğu için o cümleyi hak ediyor. Osmanlı<br />
kültür ve medeniyetine bakan herkes ister<br />
istemez Bursa’ya inmek durumundadır.<br />
Bursa, manevi dokuyu öne çıkaran bir şehir.<br />
Söylenen sözün gözüyle bakarsanız şehre,<br />
şüphesiz bugüne bakan bir yönü de var.<br />
Ama bir başka kişi de çıkıp bu durumun tam<br />
aksini ifade edip, ‘Bursa, manevi zenginliğini<br />
kaybetti’ diyebilir, bardağın boş tarafına<br />
bakarak. Lakin biz bardağın dolu tarafına<br />
bakmayı yeğleyenlerdeniz. Ama zaman<br />
zaman şehrin mimari dokusuna zarar veren<br />
acı veren olaylarla da karşılaşıyoruz ne<br />
yazık ki...<br />
Tam yeri gelmişken sorayım<br />
o zaman. TOKİ’nin<br />
şehrin ortasına dikerek<br />
Bursa siluetine<br />
kast ettiği binaları<br />
hakkında neler söylemek<br />
istersiniz<br />
Oturup ağlamak<br />
lazım… Bardağın boş<br />
tarafına bakacaksak<br />
ağlanacak halimiz var. Ama<br />
biz oraya baksak bile iş işten<br />
geçmiş durumda. Kentsel dönüşüm denen<br />
tuhaf bir iş var bugünlerde. Bu toplu konut<br />
işi şehrin dışında yapılabilirdi. Şehrin orta<br />
yerine bunları dikmek izahı olmayan bir<br />
durumdur. Ulu Cami gözükmüyormuş, Emir<br />
Sultan kayboluyormuş, adamın böyle bir<br />
derdi yok ki… Çünkü öyle bir dünyası yok.<br />
Yani bugün bıraksanız Ulu Cami’nin dibinde<br />
kırk katlı bina yapar insanlar. Kesinlikle<br />
yaparlar, hem de AVM olarak, kırkıncı katında<br />
da mescid… Buna nerede ne zaman<br />
inandım Beytullah’ın karşısında yüz katlı o<br />
rezilliği gördükten sonra. Şimdi bunu Müslüman<br />
bir zihin yapıyor. Ve Müslümanların<br />
bir kısmı da oradan devre mülk satın alıyor.<br />
Afetin büyüklüğü bu zihniyette.<br />
Peki, Bursa bugün bize ne söyler<br />
Müspet açıdan bakarsak Ulu Cami’nin<br />
minaresi veya şadırvanı bile çok şey söyler,<br />
söylüyor. Dolayısıyla bir Ulu<br />
Cami bize beş altı ay konuşabilir.<br />
Bırakın Ulu Cami’yi,<br />
tekkeyi, medreseyi, bir<br />
mezar taşı bile çok<br />
şey ifade eder. Ama<br />
TOKİ rezaleti de, köyden<br />
kente göç sonrası<br />
sanayi ile kirletilen,<br />
mahvedilen Bursa ovası<br />
da bu şehirde. Nilüfer<br />
Deresi’nin Uludağ’dan çıktıktan<br />
sonraki rengine, bir de sanayi<br />
bölgesini geçtikten sonraki rengine bakınız.<br />
Bu gözle izlerseniz kötü bir yerdeyiz<br />
ve kötü bir noktaya doğru gidiyoruz.<br />
Sanayileşme doğayı ve insanı yok ediyor.<br />
Tabiatı ve insanı kirletiyor. Bu, işin turası.<br />
Yazısı da, bu tarihi dokuyu teneffüs etmek<br />
isteyenler için birtakım menfezler hâlâ<br />
mevcut.<br />
Bursa’ya özel anlamlar<br />
yükleyebilir miyiz sizce<br />
Yükleyebiliriz tabi. Bir şehri seven insan<br />
ona birtakım roller verecektir, bu kaçınılmaz<br />
bir şey. İnsanın yaşadığı şehri sevmesi<br />
bir şuur halidir. Ama o hale yükselmesi<br />
lazım. Bir kere o şehre kulak vereceksiniz,<br />
onunla konuşacaksınız. O şehre âşık olacaksınız<br />
ki bu başka bir âlemdir. Şehre<br />
âşık olduğunuzda onu korumaya, kollamaya<br />
çalışıyorsunuz. Biri kötü gözle bakıp<br />
Osmanlı döneminde Bursa<br />
Kasım - Aralık 2013 79
SÖYLEŞİ<br />
Bursa 2012<br />
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı<br />
çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz<br />
Tarihi şehirlerde yöneticilik yapmak zordur.<br />
Belediyeler de TOKİ gökdelenleri ile<br />
gecekondu arasında savrulan insanlar<br />
gibi aslında. Ama tüm olumsuzluklara<br />
rağmen Osmangazi Belediyesi de dâhil<br />
güzel işler, onarımlar yapıyor. Tipik bir<br />
müteahhit kafasıyla yapılan çalışmalar<br />
da var. Lakin bu binaların ayağa kalkması<br />
müspet bir iştir. Ördekli Hamamı, Gökdere<br />
Medresesi, Seyyid Usul Dergâhı, Bali<br />
Bey Hanı, Haraççıoğlu Medresesi gibi<br />
yerlerin hayatın içine yeniden kazandırılması<br />
önemli işler. Ama çağın putu ‘rant’<br />
hazretleri her şeyin belirleyicisi oluyor.<br />
yanlış bir iş yaptı mı canınız yanıyor. Bu<br />
hali müşahhaslaştırırsak Bursa’ya âşık bir<br />
insan var: Safiyyüddin Erhan. O, bu şehre<br />
yanlış bir çivi çakılmasından bile büyük<br />
bir ıstırap duyuyor. Dikilen yanlış binalar<br />
nedeniyle son derece üzgün ve kırgın. Ama<br />
derviş edebi olduğu için fazla yüksek sesle<br />
dile getirmiyor bu halini. Elinden geldiği<br />
kadar kendi kozasını örüyor.<br />
Şehrin içine bırakırsak kendimizi,<br />
sizi en çok etkileyen yerler neresidir<br />
Bursa’da<br />
Selâtin camilerinin hepsi… Hüdavendigar,<br />
Muradiye, Ulu Cami, Yeşil, Yıldırım Cami…<br />
15'inci yüzyılda yapılmış küçücük bir mescit<br />
de insanın içini ışıkla doldurabilir. Bilen<br />
insanların rehberliğinde tarihi dokuyu görmek,<br />
duymak ve koklamak hayatımızın en<br />
önemli işlerinden biri olabilir. Evet, tarihi<br />
özelliği olan yerler beni daha çok etkiliyor,<br />
dinlendiriyor. Camilerden sonra uğradığım<br />
ikinci mekân ise Emir Han’dır. Ulu Cami<br />
minarelerinin gölgesinde dostlarla oturmak<br />
huzur veriyor bendenize.<br />
Şehir üzerine yaptığımız okumalar<br />
bize ne kazandırır peki<br />
‘Şerefül mekân bil mekin’ diye bir Arapça<br />
deyiş var. Yani bir mekânın şerefi orada<br />
bulunanlardan kaynaklanır. Dolayısıyla bir<br />
şehri güzel yapan o güzel insanları tanımak,<br />
o insanların yaptıkları güzel işlere,<br />
yazdıkları güzel eserlere bakmak bizim içimize<br />
de ışık olarak aks edebilir. O şehirde<br />
yaşayan insanların güzellikleriyle biz de<br />
o şehri sevmeye başlarız. Bursa’nın bu<br />
tarz bir özelliği var. Onların mezarlarını<br />
ziyaret etmek, güzelliklerini tekrar gönlümüze<br />
taşır ve huzur duyarız.<br />
Bursa yoğun göç alan bir şehir.<br />
Bu durum gelecek zamanda şehre<br />
bir artı değer kazandırır mı, yoksa<br />
sorun mu olur<br />
Milyonlarla ifade edilen yoğun göç sorun<br />
olur, oluyor da… Bu sadece Bursa’nın<br />
değil, Türkiye’nin son 50 yılını kapsayan<br />
büyük bir problem. Köyden kente göç<br />
denen afet, şehirlerimizi ve insanlarımızı<br />
‘duman’ ediyor. Anormal derecede<br />
göç olunca gecekondu kentleri meydana<br />
geliyor. Ve bu hal arasında sağa sola<br />
savrulan bir toplum oluşuyor. Bu yükün<br />
altından ne Bursa ne İstanbul ne İzmir<br />
ne de Ankara kalkabilmiştir. Dolayısıyla<br />
insanlar ev-iş arası mekik dokuyor. Diğer<br />
bütün ciddi işler ikinci planda kalıyor.<br />
İsmail Hami Danişmend, Bursalıların<br />
Bursacılığından bahseder. Bu hal,<br />
bugün de var mı sizce<br />
Bursa için çırpınan gayret gösteren birçok<br />
insan var. Bu insanların birkısmı da<br />
Bursa doğumlu değil bendeniz gibi. Ama<br />
bu şehir için çalışan, çabalayan hafızayı<br />
diri tutmak için mücadele veren insanlar<br />
mevcut. Dolayısıyla ucuz bir Bursacılık<br />
değil bu, yaptığımız çalışmalarla Bursa’yı<br />
vurguluyor ve anlatıyoruz. Bursa kadar<br />
Buhara ve Bosna’yı, Konya kadar Kaşgar<br />
ve Kazan’ı, Merv kadar Manisa ve<br />
Marakeş’i de seviyoruz.<br />
Bugün birçok Bursa söz konusu…<br />
Hangi Bursa size daha yakın<br />
Şehrin fotoğrafına baktığımızda birçok<br />
yer görürüz. Bendenizin Bursa’sı ruhumu<br />
dinlendiren gayet tabi tarihin yoğun<br />
olarak hissedildiği mekânlardır ve piyade<br />
olarak Uludağ gezileri, sonra bembeyaz<br />
kar, sonrasında masmavi deniz…<br />
Hocam son olarak şunu sorayım:<br />
Bursa üzerine bir vasiyetiniz var mı<br />
Estağfurullah… O büyüklerin işidir. Biz<br />
sadece bu şehrin değerlerini ortaya çıkarmaya,<br />
okumaya, anlamaya, anlatmaya<br />
çalışıyoruz. Yaşı bendenizden küçük olanlara<br />
hatırlatmak istediğim konu şudur: Tarihî<br />
mekânlar ve şehirleri ziyaret etmek, onlar<br />
üzerinde araştırma yapmak, derin derin<br />
düşünmek, ders ve ibret almak Kur’an-ı<br />
Kerim’in tavsiyelerindendir.<br />
80<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 81
MAKALE<br />
Abdullah Atalar<br />
Abdullah Atalar Bilkent Üniversitesi Rektörü<br />
Araştırma Üniversitelerinin<br />
Temel Özellikleri<br />
Bir araştırma üniversitesinde bulunması gereken özellikler ve üniversite yönetimi tarafından<br />
uygulanması gereken politikalar tartışılmıştır. Bu politikalar arasında özellikle üniversitenin atama ve<br />
yükseltme sisteminin önemi büyüktür. Bunun yanında üniversite içinde ve dışındaki rekabetin önemi,<br />
hocaların araştırma performansının ölçülmesi, değerlendirılmesi ve ödüllendirilmesi konusundaki<br />
yöntemler, hocaların ders yüklerinin araştırma performansına bağlı olarak ayarlanması, üniversite<br />
dışı faaliyetlerin etkileri, dış veya iç destekli projelerin araştırmalara katkısı, yüksek lisans ve doktora<br />
öğrencilerinin hocalara dağılımı, kütüphanenin araştırmalara katkısı gibi konular dünyanın ileri gelen<br />
araştırma üniversitelerinin temel özellikleri arasındadır. Türkiye’deki üniversitelerdeki uygulamalarla<br />
bir karşılaştırma yapılmıştır.<br />
Dünyada 125 tanesi Amerika<br />
Birleşik Devletlerinde olmak<br />
üzere yaklaşık 200 tane<br />
araştırma üniversitesi olduğu<br />
düşünülmektedir. Bibliyografik araştırmalara<br />
(van Raan 2004) göre en etkin araştırmaların<br />
çoğu bu üniversitelerde yapılmakta, bu<br />
üniversitelerden çıkan araştırma makaleleri<br />
yüksek prestijli dergilerde yayınlanmakta,<br />
bu makaleler en çok atıfları almakta ve<br />
araştırma desteğinin en önemli kısmını bu<br />
üniversiteler almaktadır. Yapılan araştırmalar<br />
sonucunda insanlığın hayat kalitesini<br />
yükselten birçok buluş yapılmakta, bu<br />
buluşlar sonucunda da yeni şirketler ve<br />
bazen yeni işkolları doğmaktadır. Araştırma<br />
üniversitelerinin bulunduğu ülkeye ekonomik<br />
anlamda büyük katkıları olmaktadır. Amerika<br />
Birleşik Devletler'inde yüksek teknoloji<br />
şirketlerinin yoğun olduğu bölgelerin en<br />
üst düzeydeki araştırma üniversitelerinin<br />
hemen yanında olması herhalde bir tesadüf<br />
değildir. Bu üniversitelerin dışında kalan çok<br />
sayıda üniversitede de araştırma yapılmakta<br />
ise de araştırma performansları açısından<br />
aralarında bir kuantum fark bulunmaktadır.<br />
Araştırma üniversitesi sayısının 200 civarında<br />
bir sayı ile sınırlı olmasının sebeplerinden<br />
biri olarak dünya üzerinde “ancak 200 kadar<br />
araştırma üniversitesini besleyecek kadar<br />
insan kaynağı bulunduğu” söylenmektedir<br />
(van Raan 2010). En üstteki üniversitelerin<br />
araştırma performansları sadece birkaç dar<br />
alanda değil, birçok alanda yüksektir. Bunun<br />
sebebi olarak da bu üniversitelerin prestijinin<br />
oluşturduğu çekim kuvvetinin bütün<br />
diğer alanlardaki iyi araştırıcıları kendisine<br />
toplamasından dolayı olduğu düşünülebilir.<br />
2011 yılı itibarı ile Türkiye’deki üniversite sayısı<br />
100'ün üstündeki rakamlarla ifade edilmektedir.<br />
Ancak bu üniversitelerin pek azına<br />
araştırma üniversitesi denilebilir. Çeşitli<br />
kurumlarca yapılan üniversite sıralamalarına<br />
(Times Higher Education, 2010; Shanghai<br />
Jiaotong University) Türkiye’den ancak<br />
birkaç üniversite girebilmektedir. Bu bildiride<br />
önce araştırma üniversitelerinin özelliklerinden<br />
bahsedilecek, araştırma üniversitesi<br />
olabilmek için yapılması gerekenler üzerinde<br />
durulacaktır. Dünyadaki araştırma üniversitelerinin<br />
çoğu Kuzey Amerika’da (Fulton,<br />
1974) olduğundan bu bölgedeki üniversitelerin<br />
özellikleri ve politikaları anlatılacaktır.<br />
Daha sonra, Türkiye üniversitelerindeki<br />
politikalarla bir karşılaştırma yapılacaktır.<br />
ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİN<br />
ÖZELLİKLERİ<br />
Bir araştırma üniversitesinin temel özellikleri<br />
aşağıdaki gibi sıralanabilir:<br />
• Seçkin öğretim üyeleri: Araştırma<br />
üniversitelerinin en önemli özelliği çok<br />
seçkin öğretim üyelerine sahip olmalarıdır.<br />
Bu üniversitelerdeki öğretim<br />
üyelerinin büyük çoğunluğunun araştırma<br />
yaptıkları, doktora tezleri yönettikleri,<br />
araştırma sonuçlarını en saygın bilimsel<br />
dergilerde bilim dünyasına duyurdukları<br />
görülür. Hocaların çoğu alanlarında<br />
tanınmış ve saygın kişilerdir ve dünyanın<br />
değişik ülkelerinin vatandaşlarıdır. Pasaportlarına<br />
bakılmaksızın en üst düzeyde<br />
akademik ve idari görevler alabilirler.<br />
Doktora derecelerini dünyanın önde<br />
gelen ve değişik üniversitelerden almışlardır<br />
ve/veya o üniversiteye gelmeden<br />
önce başka üniversite veya araştırma<br />
kurumlarında üstün başarılarını dünyaya<br />
kabul ettirmişlerdir. En önde gelen bazı<br />
üniversitelerde Nobel almış hocaların<br />
aynı zamanda çok iyi birer hoca oldukları<br />
ve hatta birinci sınıflara giriş dersi verdiği<br />
bilinmektedir. Öte yandan, iyi birer<br />
araştırıcı olan bu hocaların hepsinin iyi<br />
bir öğretmen oldukları iddia edilemez.<br />
Bazı hocalar tarafından derslere girmek,<br />
araştırma zamanından çalınan bir zaman<br />
olarak görüldüğünden derslere yeteri<br />
kadar zaman ayırmadıkları bilinmektedir.<br />
Çok önde gelen araştırma üniversitelerinde<br />
derslerin doktora öğrencileri tarafından<br />
verildiği de görülebilir.<br />
• Yıldız araştırmacı öğretim üyeleri:<br />
Önde gelen araştırma üniversitelerinde<br />
hemen her bölümde bir veya birkaç<br />
yıldız araştırmacı öğretim üyesi bulunur.<br />
Bunların arasında Bilimsel Akademileri<br />
üyeliklerine seçilmiş, Nobel veya benzeri<br />
yüksek prestijli ödüller kazanmış olanları<br />
82<br />
Mimar ve Mühendis
vardır. Bu öğretim üyeleri bölümlerinin<br />
araştırma çıktılarının önemli bir kısmını<br />
kendileri yapar. Yayınlarını A tipi bilimsel<br />
dergilerin en iyilerinde yaparlar 1 ve<br />
birçok yayınları yüksek sayıda atıf alır.<br />
h-faktörleri 2 (Hirsch, 2005) alanına bağlı<br />
olmak kaydıyla 40-50 veya bunun epeyce<br />
üstündedir. Çok sayıda (20-30) doktora<br />
öğrencileri ve post-doc araştırıcıları bulunur.<br />
Milyon dolarlarla ölçülen dış destekli<br />
(Serow, 2000) fonlara sahiptirler.<br />
• Düşük ders yükleri: Araştırma üniversitelerinde<br />
hocalar zamanlarının çoğunu<br />
kendi araştırmalarına ayırabilmek için<br />
az sayıda ders verir. Çok önde gelen<br />
üniversitelerde araştırma yapan hocalar<br />
yılda 2 veya 3 ders verirler 3 . Araştırma<br />
yapmayan hocalar ise daha çok sayıda<br />
dersten sorumlu tutulur.<br />
• Seçkin lisansüstü öğrenciler: Araştırma<br />
üniversitelerinde doktora öğrencilerinin<br />
çoğu kendi lisans programlarından<br />
gelen öğrenciler değil, dünyanın dört bir<br />
yanından seçilerek gelmiş öğrencilerden<br />
oluşur. Bu öğrenciler çok rekabetçi bir<br />
ortamda seçilir ve çoğuna üniversitenin<br />
kendi kaynaklarıyla veya dış destekli<br />
projelerden sağlanan kaynaklarla burslar<br />
verilir. Kendi mezunlarından doktora<br />
programına kabul edilenlerin en çok<br />
yüzde10 civarında olduğu görülebilir.<br />
• Yeterli parasal kaynak: Dünyanın<br />
en önde gelen araştırma üniversitelerini<br />
incelediğimizde bunların milyar<br />
dolarlarla ölçülen araştırma fonlarına<br />
sahip olduklarını görürüz. Bu fonların<br />
birkısmı üniversitelerin kurulduklarında<br />
kendilerine kurucuları tarafından verilen<br />
“vakfiye” 4 den gelse de bütçelerinin<br />
önemli birkısmının araştırma desteği<br />
olarak devletin araştırmalara fon sağlayan<br />
5 kuruluşlarından geldiğini görülür.<br />
Üniversitenin kaynaklarından bir kısmı da<br />
Üniversitenin ürettiği patentlerin lisans<br />
ücretlerinden olabilir.<br />
• Zengin kütüphane: Araştırma üniversitelerinin<br />
zengin bir kolleksiyona sahip<br />
kütüphaneleri bulunur. Bu kütüphanelerdeki<br />
milyonlarca basılı veya sayısal<br />
dökümana sadece o üniversitenin değil<br />
başka kurumların araştırıcılarına da<br />
kolayca erişim sağlanır.<br />
• Geniş fiziksel olanaklar: Dünyadaki<br />
önde gelen araştırma üniversitelerinin<br />
çok güzel mimariye sahip binalarla donatılmış<br />
güzel kampuslara sahip oldukları<br />
görülebilir. İyi öğrencileri kendilerine<br />
Üniversitelerdeki öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunun araştırma<br />
yaptıkları, doktora tezleri yönettikleri, araştırma sonuçlarını en saygın<br />
bilimsel dergilerde bilim dünyasına duyurdukları görülür. Hocaların çoğu<br />
alanlarında tanınmış ve saygın kişilerdir ve dünyanın değişik ülkelerinin<br />
vatandaşlarıdır.<br />
çekebilmek için bu üniversitelerde en<br />
son teknolojiye sahip binalar ve sınıflar,<br />
öğrenciler için geniş spor olanakları, modern<br />
yurtlar ve zengin sosyal mekanlar<br />
bulunmaktadır. Bazı araştırma üniversiteleri<br />
büyük şehirlerde veya büyük şehirlere<br />
yakın yerlerde olsa da çoğu metropollerden<br />
uzak ve bazen tamamen izole 6<br />
yerlerde bulunabilmektedir.<br />
ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİNDEKİ<br />
POLİTİKALAR<br />
Araştırma üniversitelerinin bulundukları yere<br />
gelmelerini ve hatta daha da yükselmelerine<br />
sebep olan üniversite politikaları aşağıda<br />
tartışılmıştır. Bu politikalardan bazıları<br />
üniversitenin can damarıdır ve idarecileri<br />
tarafından titizlikle sürdürülür.<br />
• Öğretim Üyelerini İşe Alma Yöntemi:<br />
Araştırma üniversitelerinin en hassas<br />
oldukları konulardan biri hangi öğretim<br />
üyelerine iş teklif ettikleridir. Bir kadro<br />
açıldığında konunun önde gelen dergilerinde<br />
iş ilanları verilir. Aile içi evlilik 7<br />
olmasın diye üniversitenin kendi doktora<br />
mezunları çoğu zaman öğretim üyesi<br />
adayı olarak kabul edilmez. Adayların o<br />
ülkenin vatandaşı olup olmadığına hiç<br />
bakılmaz. Adaylar detaylı özgeçmişlerinin<br />
yanında, önemli yayınlarının kopyelerini<br />
ve en az 5 tane referans mektubu sunar.<br />
Üniversitenin ilgili komitesi, yapılan<br />
onlarca ve bazan yüzlerce başvuru dosyalarını<br />
inceleyip referens mektuplarını<br />
okur ve sonunda bir kısa liste yapar. Kısa<br />
listeye giren adaylar üniversiteye davet<br />
edilerek yaptığı araştırmalar üzerine bir<br />
seminer vermesi istenir. Bu seminerlere<br />
ilgili bölümün bütün öğretim üyeleri adayın<br />
konusuna çok yakın olmasalar bile<br />
katılırlar. Bu seminere bölümün öğretim<br />
üyelerinin yanında fakülte dekanı ve hatta<br />
bazen üniversitenin provostu 8 da katılır.<br />
Adayın sunuşunun ardından kendisine<br />
sorular yöneltilir ve bunun sonucunda<br />
hem yaptığı araştırmalar hem de adayın<br />
öğretme performansı konusunda bir<br />
fikir sahibi olunur. Ayrıca, aday bölümün<br />
kendi konularıyla ilgili 3-4 hocasıyla birer<br />
saatlik mülakatlar yapar. Aynı hocalar tarafından<br />
bir yemeğe götürülerek adayın<br />
değişik sosyal ortamlardaki davranışları<br />
izlenir. Kısa listedeki bütün adaylar bu<br />
şekildeki mülakatlarını tamamladıktan<br />
sonra bölüm başkanı ve ilgili bölüm<br />
komitesi adayları tercih sırasına göre<br />
sıralayarak dekana ve/veya provosta<br />
yollar. Adaylar Dekan tarafından uygun<br />
bulunursa, adaylara listenin en üstünden<br />
başlayarak belli bir süre için iş teklifinde<br />
bulunulur. İş tekliflerinde maaş 9<br />
miktarının yanında, adaya verilebilecek<br />
Kasım - Aralık 2013 83
MAKALE<br />
Abdullah Atalar<br />
Asistan profesörler tenürlerini alabilmek için çok çalışmak ve kendilerini<br />
araştırma alanında ispat etmek zorundadırlar. İşe başladıktan 4 ila<br />
6 yıl sonra sıkı bir değerlendirmeye tabi tutulurlar. Bu değerlendirme<br />
fakültenin veya üniversitenin terfi-tayin komitesi11 tarafından yapılır. Bu<br />
değerlendirme sonucunda ya tenürlerine karar verilir ve asosiye profesörlük<br />
kadrosuna yükseltilir<br />
araştırma olanakları sıralanır. Vermesi<br />
beklenen yıllık ders yükü belirtilir. Tenür 10<br />
alma yolunda kabul edilen bir asistan<br />
profesöre kendisinden neler beklendiği<br />
ve ne kadar zaman sonra bu değerlendirmenin<br />
yapılacağı bildirilir.<br />
• Genç Öğretim üyelerini değerlendirme<br />
sistemi: Asistan profesörler<br />
tenürlerini alabilmek için çok çalışmak<br />
ve kendilerini araştırma alanında ispat<br />
etmek zorundadı. İşe başladıktan 4 ila 6<br />
yıl sonra sıkı bir değerlendirmeye tabi<br />
tutulurlar. Bu değerlendirme fakültenin<br />
veya üniversitenin terfi-tayin komitesi 11<br />
tarafından yapılır. Bu değerlendirme<br />
sonucunda ya tenürlerine karar verilir ve<br />
asosiye profesörlük kadrosuna yükseltilir,<br />
ya kontratları bir veya iki yıl<br />
daha uzatılıp ikinci bir değerlendirmeye<br />
bırakılır ya da kontratının uzatılmamasına<br />
karar verilir. En rekabetçi araştırma<br />
üniversitelerinde kontratın uzatılmayıp<br />
tenürün verilmemesi çok büyük oranlarda<br />
olabilir.<br />
• Terfi Tayin Komitesi: Bu komite bir<br />
araştırma üniversitesinin en kritik işi<br />
olan tenür kararlarını veren komitedir.<br />
Komite fakülte veya üniversitenin ileri<br />
gelen tecrübeli öğretim üyelerinden oluşur.<br />
Komitenin önüne tenür kararı için<br />
gelen bir aday çok detaylı bir değerlendirmeye<br />
tabi tutulur (Boardman, 2007).<br />
Adayın detaylı bir özgeçmişinin yanında<br />
seçilmiş makaleleri ve makalelerine<br />
başkaları tarafından yapılan atıflar gibi<br />
bibloyometrik bilgiler komite üyelerinin<br />
bilgisine sunulur. Bölümler ve konular<br />
arasında önemli istatistiki farklar olduğundan<br />
bibliyometrik bilgilerin karşılaştırmalı<br />
olarak verilmesi gerekmektedir.<br />
Adayın bölümünün hocalarından oluşan<br />
bir komite ile adayın bölüm başkanının<br />
aday için yazdığı rapor 12 da terfi-tayin<br />
komitesine sunulur. Komitenin kararlarına<br />
en çok etki eden unsur ise aday için<br />
başka üniversitelerden veya araştırma<br />
kurumlarında adayın konusunda çalışan<br />
saygın bilim adamlarının aday hakkında<br />
yazdıkları gizli referans mektuplarıdır.<br />
Bu mektupların sayısı 10’dan fazla<br />
olabilir ve kimden referens isteneceği<br />
adayın bölüm başkanı ve/veya dekanı<br />
tarafından belirlenir. Bu mektuplarda<br />
bazı spesifik sorular sorularak onlara<br />
cevap verilmesi rica edilir. Örnek olarak<br />
şu sorular sorulabilir:<br />
Adayın bilime spesifik olarak katkısı<br />
nedir<br />
Adayın konusunda çalışan ve adayla<br />
benzer yaştakiler arasında dünyada<br />
bir sıralama yapılsa adayın sıralaması<br />
ne olur<br />
Bu aday sizin bölüme başvursaydı,<br />
bölümünüze alır mıydınız<br />
Referans yazan kişilerin adayın kendi doktora<br />
hocası veya arkadaşları olmamasına<br />
dikkat edilir. Referans mektubu için her ne<br />
kadar adaya yakın olmayan kişiler seçilse<br />
de adayın alanındaki kişiler seçildiğinden,<br />
bu mektubu yazan kişiler mektupların gizli<br />
tutulacağı belirtilse bile fikirlerini açıkca<br />
yazmaktan çekinebilirler. Bu bakımdan, bu<br />
referans mektuplarında ne yazıldığından<br />
ziyade, ne yazılmadığına bakılır ve mektuplarda<br />
satırların araları okunur. Her ne<br />
kadar referans mektubu “adayın yükseltilmesini<br />
destekliyorum” diye bitse de eğer<br />
yukarda örnek olarak verilen sorulara hiç<br />
cevap verilmediyse veya cevaplar kısaca<br />
geçiştirildiyse, bu kişinin mektubu negatif<br />
bir mektup olarak algılanmalıdır. Komite<br />
adayın araştırma performansının yanında<br />
ders verme performansına da bakar. Bu<br />
değerlendirme için adayın dersini alan<br />
öğrenciler arasında yapılan anketler ve<br />
hocanın ürettiği ders materyali kullanılabilir.<br />
Uygulamalı alanlarda adayın dış destekli<br />
proje almadaki başarısı da komite kararını<br />
etkiler.<br />
Bu komitenin karar verirken çok dikkatli<br />
ve seçici olmasını gerektiren sebeplerden<br />
biri de tenür sisteminin kendisidir. Komite<br />
üyeleri karar verirken kendi kendilerine şu<br />
soruyu sorar: “Bu kişiyle meslek hayatımın<br />
sonuna kadar aynı üniversitede çalışmaya<br />
razı mıyım” En üstteki araştırma üniversitelerinde<br />
tenür sürecinin çok acımasız<br />
olduğu bilinmektedir.<br />
84<br />
Mimar ve Mühendis
• Öğretim üyelerini değerlendirme<br />
sistemi: Araştırma üniversitelerinde<br />
öğretim üyelerinin tenür alana kadar<br />
çok iyi çalıştıkları iyi bilinen bir gerçektir.<br />
Öğretim üyelerinin tenür sonrasında<br />
rehavete kapılmamaları için birçok<br />
üniversitede hocalar tenür sonrasında<br />
da bölümleri veya fakülteleri tarafından<br />
değerlendirilmekte ve çeşitli merit ve<br />
ödül sistemleri ile araştırma konusundaki<br />
motivasyonlarını kaybetmemeleri sağlanmaktadır<br />
(Hardre, 2009). Bu değerlendirme<br />
sırasında hocaların araştırma<br />
performanslarının yanında, ders verme<br />
performansları, bölüm ve fakülte içindeki<br />
komitelerdeki çalışmaları ve dış destekli<br />
proje bulmaktaki başarıları değerlendirilir.<br />
Bu değerlendirme genellikle bölüm<br />
başkanı veya fakülte dekanı tarafından<br />
yıllık olarak yapılır. Yıllık maaş artışları bu<br />
değerlendirme sonucunda belirlenebilir.<br />
Bu değerlendirme sonucunda araştırma<br />
performansları yeterli görülmeyen<br />
tenürlü hocalar önce uyarılır, daha sonra<br />
da ders yükleri artırılarak bir denge<br />
sağlanır. Üniversiteler arasındaki rekabet,<br />
özellikle yıldız öğretim üyelerinin başka<br />
üniversiteler tarafından sanki bir futbolcu<br />
gibi transfer edilmesi olgusunu getirebilmektedir.<br />
Yıldız öğretim üyelerine sahip<br />
üniversiteler ise bu hocalarını başka<br />
üniversitelere kaptırmamak için gerekli<br />
tedbirleri almak durumunda kalır. Bu<br />
tedbirlerin en başında yıldız hocaların<br />
maaşlarının diğerlerine göre önemli<br />
derecede farklı olması gelebilir. 13 Yıldız<br />
öğretim üyelerinden bazıları, aldıkları<br />
dış fonlarla “dersleri satın alarak” ders<br />
vermezler ve zamanlarının hemen hepsini<br />
araştırmaya ve yeni fonlar bulmaya harcar.<br />
Bazı yıldız hocaların yaptığı kaprisler<br />
ve şımarıklıklar diğer hocalar arasında<br />
huzursuzluğa ve kıskançlığa sebep olsa<br />
da genelde üniversite yönetimleri bu<br />
hocaların kaprislerini tolere eder.<br />
• Dış destekli projelere özendirme: İleri<br />
araştırma üniversitelerinde hocaların<br />
araştırmaları için gerekli kaynakları<br />
üniversitenin bol miktarda kendi kaynağı<br />
olsa bile araştırma fonlarını dış kaynaklardan<br />
bulması özendirilir. Bu şekilde<br />
yapıldığında hocalar dış kaynakları temin<br />
edebilmek için diğer üniversitelerdeki<br />
meslektaşları ile bir rekabet içine girer.<br />
Kaynak alabilmek zorlu bir süreç olduğundan<br />
rekabet performansın artmasına<br />
sebep olur. Ek olarak da üniversite<br />
Son yıllarda büyük bir ivme<br />
kazanan Türkiye’deki Yüksek<br />
Öğretim Kurumları araştırma<br />
performanslarını artırmışlar,<br />
endeksli dergilerde yayınlanan<br />
makale sayısı bakımından dünyada<br />
42. sıradan 17. sıraya kadar<br />
yükselmişlerdir. Bu artışta, akademik<br />
yükselmelerde uluslararası bilimsel<br />
dergilerde yayın yapma şartı<br />
aranması, TUBİTAK’ın araştırma<br />
projeleri desteğini rekabetçi bir<br />
ortamda yaparak yüksek oranda<br />
artırması, Üniversiteler arasında<br />
yayın konusunda bir rekabetin<br />
ortaya çıkması, Üniversitelerin<br />
ve TÜBİTAK’ın yayın yapan<br />
araştırıcılara ödüllendirme sistemi<br />
uygulaması gibi faktörlerin payı<br />
bulunmaktadır.<br />
yöneticileri de sürecin sonucunu izleyerek<br />
kendi hocaları hakkında bir performans<br />
ölçütü elde etmiş olurlar.<br />
• Akademik yöneticilerin atama sistemi:<br />
Araştırma üniversitelerinde rektör<br />
mütevelli heyet tarafından belirsiz bir<br />
süre için üniversite içinden veya dışından<br />
atanır. Bunun için mütevelli heyet üyeleri<br />
ve bazı ileri gelen profesörlerden oluşan<br />
bir arama komitesi kurulur. Arama sonucunda<br />
kısa listeye alınan rektör adayları<br />
mütevelli heyete sunulur. Üniversite<br />
öğretim üyelerinin oyları ile seçilmeyen<br />
bu kişiler dekanları atayarak üniversitenin<br />
performansını ileri götürebilmek<br />
için icabında hocalar arasında popüler<br />
olmayan kararlar alabilir.<br />
• Yayın dili İngilizce: Araştırma üniversitelerinin<br />
hemen hepsinde hangi ülkede<br />
bulunurlarsa bulunsunlar yayın dili İngilizcedir.<br />
Özellikle internetin yaygınlaşması<br />
ile birlikte İngilizce bilim dili (Ammon<br />
2001) haline gelmiş bulunmaktadır.<br />
Bugün yayınlanan bilimsel makalelerin<br />
çok büyük bir çoğunluğu İngilizce dilindedir.<br />
Bu durum İngilizceyi aynı zamanda<br />
dünyada en baskın dil haline getirmiştir<br />
(Crystal<br />
2003). 20'nci yüzyılın başlarında bilimin en<br />
çok yapıldığı dil olan Almanca bu<br />
özelliğini artık yitirmiş bulunmaktadır (Ammon<br />
1998). Almanya’daki birçok<br />
üniversite yüksek lisans ve doktora programlarını<br />
İngilizce olarak sürdürmektedir.<br />
Anadili İngilizce olan ülkeler doğal olarak<br />
avantajlı duruma geçmişlerdir. 2010 yılı<br />
Times Higher Education tarafından yapılan<br />
üniversiteler sıralamasında ilk 100<br />
üniversitenin 80’i anadili İngilizce olan ülkelerdedir.<br />
Yüzyılın başında Almanca,<br />
Fransızca ve İtalyanca dillerinde yayınlar<br />
yapan “Naunyn-Schmiedebergs Archives für<br />
Pharmacologie und Experimentelle Pathologie”,<br />
“Pflüger's Archiv für die gesamte Physiologie<br />
des Menschen und der Tiere”, “Archives<br />
Internationales de Pharmacodynamié et<br />
de Thérapie” gibi bazı saygın bilim dergileri<br />
1960’lı yılların başından itibaren sadece<br />
İngilizce dilinde yayınlar kabul etmeye<br />
başlamışlar ve hatta bir süre sonra dergiler<br />
isimlerini de İngilizceye değiştirmişlerdir.<br />
Adı halen Almanca olan “Zeitschrift für<br />
Naturforschung” gibi bilimsel dergilerin bile<br />
yayın dili artık tamamen İngilizce olmuştur.<br />
Bibliometri konusunda araştırma yapanlar<br />
tarafından ortaya çıkarıldığı gibi, İngilizce<br />
dışında bir dilde yayın yapanların araştırmaları<br />
geniş bir okuyucu kitlesi bulamadığı<br />
için hak ettiği sayıda atıf alamamakta ve<br />
dezavantajlı duruma düşmektedir. İngilizce<br />
dışındaki bir dilde, örneğin, Almanca yayınlanan<br />
benzer dergilerin etki faktörü yaklaşık<br />
10 misli kadar daha düşük çıkabilmektedir<br />
(Grupp, 2001).<br />
• Patent politikası: Üniversite hocalarınca<br />
üretilen yeni fikirler üniversitenin ilgili<br />
birimince değerlendirilerek patent alma<br />
yoluna gidilebilir. Bu durumda üniversite<br />
patent başvurusu için gerekli avukatlık<br />
ücretlerini öder ve başvuru ücretlerini<br />
karşılar. Patentler alındıktan sonra da bu<br />
patentlerin endüstride tanıtımı ve pazarlamasını<br />
yaparak lisanlama işlemlerini<br />
yürütür. Bir patent için lisans ücreti tahsil<br />
edildiğinde elde edilen fonun 1/3'ü fikri<br />
üreten araştırıcılara, 1/3'ü ilgili bölüme,<br />
geri kalan 1/3'ü de yapılan masrafları<br />
karşılayabilmek için üniversiteye kalır.<br />
Bazı araştırma üniversitelerinde patent<br />
lisanslarından elde edilen gelir, üniversite<br />
gelirlerinin kayda değer birkısmını<br />
oluşturabilir.<br />
TÜRK ÜNİVERSİTELERİ<br />
İLE KARŞILAŞTIRMA<br />
Son yıllarda büyük bir ivme kazanan Türkiye’deki<br />
yüksek öğretim kurumları araştırma<br />
performanslarını artırmışlar, endeksli dergilerde<br />
yayınlanan makale sayısı bakımından<br />
Kasım - Aralık 2013 85
MAKALE<br />
Abdullah Atalar<br />
dünyada 42'nci sıradan 17'nci sıraya kadar<br />
yükselmişlerdir. Bu artışta, akademik yükselmelerde<br />
uluslararası bilimsel dergilerde<br />
yayın yapma şartı aranması, TUBİTAK’ın<br />
araştırma projeleri desteğini rekabetçi bir<br />
ortamda yaparak yüksek oranda artırması,<br />
üniversiteler arasında yayın konusunda bir<br />
rekabetin ortaya çıkması, üniversitelerin<br />
ve TÜBİTAK’ın yayın yapan araştırıcılara<br />
ödüllendirme sistemi uygulaması gibi faktörlerin<br />
payı bulunmaktadır. Ancak, Türkiye<br />
çıkışlı araştırmalar, makale başına atıf<br />
sayısı bakımından son yıllarda bir ilerleme<br />
içindeyse de hala dünya ortalamasının<br />
yaklaşık yarısı kadardır (Adams, 2011).<br />
Üniversitelerimizin çoğunda hoca değerlendirmelerinde<br />
sadece yayın sayısına bakılmakta<br />
ve sayının artması özendirilmekte,<br />
bu da araştırıcıların yayınlarını fazla titiz<br />
davranmayan ve hemen kabul edip basan<br />
C tipi bilimsel dergilere yönlendirmektedir.<br />
Bu dergilerde yayınlanan makaleler fazla<br />
okunmamakta ve dolayısı ile fazla atıf da<br />
almamaktadır. Fiziksel olanaklar açısından<br />
karşılaştırıldığında birçok Türk üniversitesinin<br />
yeterli altyapıya sahip olduğu görülür.<br />
Ancak, insan kaynakları açısından epey<br />
sıkıntı bulunmaktadır.<br />
Birçok Türk üniversitesindeki akademik<br />
politikalar araştırma üniversitelerindeki<br />
politikalarla karşılaştırıldığında aşağıdaki<br />
konularda hatalı davranıldığı sonuçlarına<br />
varabiliriz:<br />
• Doçentliğe yükseltme sisteminde<br />
üniversitelerarası kurulun belirlediği<br />
minimum kriterlerle yetinmek ve fazla<br />
seçici davranmamak.<br />
• İdari mahkemelerin 5 kişilik jürilerin<br />
verdiği olumsuz kararları tek bir<br />
bilirkişinin raporuna dayanarak tersine<br />
çevirmesi.<br />
• Doçentlik ürilerinde gizliliğin olmaması.Raporların<br />
kimin yazdığının gizlenememesi.<br />
• Yükseltmelerde sadece yurtiçindeki<br />
referans mektupları ile yetinmek. Zaten<br />
kısıtlı sayıda olan araştırıcılar birbirlerini<br />
çok iyi tanımakta, ya çok iyi dost<br />
olmakta ya da birbirlerine düşman<br />
olmaktadır. Her iki durumda da, yazılan<br />
referans mektuplarının pek bir değeri<br />
olmamaktadır.<br />
• Doçentliğe yükseltilmiş bir öğretim üyesinin<br />
zamanı dolduğunda neredeyse otomatik<br />
olarak profesörlüğe yükseltilmesi,<br />
• Türk vatandaşı olmayan öğretim<br />
üyelerinin “yabancı” addedilmesi ve<br />
Türklerle eşit haklara sahip olmamaları,<br />
• Serbest piyasa şartlarına bakmaksızın<br />
hocalara bütün alanlarda eşit maaş<br />
ödenmesi (Bu durumda endüstride<br />
kolayca iş bulunan alanlarda hoca<br />
bulması zorlaşmaktadır).<br />
• Değişik araştırma performanslarına<br />
sahip öğretim üyelerinin maaşlarında<br />
veya ders yüklerinde bir farklılık<br />
yaratılmaması.<br />
• Araştırmaların İngilizce dışındaki bir<br />
dilde yayınlanması.<br />
• Rektörleri hocaların oyları ile seçilmesi<br />
(Doğramacı, 2000). Bu şekilde<br />
seçilen rektörler, hocaları zorlayacak ve<br />
hoş karşılanmayacak kararları almakta<br />
zorlanmaktadır.<br />
• Kendi doktora mezunlarını öğretim<br />
üyesi olarak işe almak ve aile içi evlilik<br />
problemine sebep olmak.<br />
• Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin<br />
çoğunun kendi mezunlarından olması.<br />
AÇIKLAMALAR<br />
1<br />
Temel bilimler ve yaşam bilimlerinde yayın yapan Nature<br />
dergisi gibi.<br />
2<br />
Bir öğretim üyesinin h-faktörü N ise bu öğretim üyesinin<br />
N yayınının N veya daha fazla atıf aldığı anlaşılır.<br />
3<br />
Bu durum, tipik olarak bir haftada 3 saat ders saatine<br />
karşılık gelir.<br />
4<br />
İngilizcesi: Endowment<br />
5<br />
ABD’de NSF, NIH, DARPA gibi kuruluşlar.<br />
6<br />
Örneğin, New York eyaletinın ufak bir yerleşim birimi<br />
olan 30,000 nüfuslu Ithaca’da bulunan Cornell<br />
Üniversitesinin 20,000 öğrencisi vardır ve en yakın şehre<br />
1.5 saat, New York şehrine de 5 saat uzaklıktadır.<br />
7<br />
Doktorasını alan kişilerin kendi üniversitelerinde kalması<br />
durumunda çoğu zaman kendi doktora hocası ile<br />
çalışmaya devam etmekte, hocasının boyunduruğundan<br />
kurtulamamakta ve bölüm içerisinde “o hocanın adamları,<br />
bu hocanın adamları” gibi klikler oluşmaktadır. Aile içi evlilik<br />
diye adlandırılan bu durum, Türk<br />
üniversitelerinde yaygın bir olgudur.<br />
8<br />
Akademik işlerden sorumlu ve en yetkili rektör yardımcısı<br />
9<br />
Maaşlar serbest piyasa ekonomisinin belirlediği bir şekilde<br />
konular arasında önemli farklılıklar gösterebilir.<br />
Örneğin, bir cerrah profesör, bir edebiyat profesörünün 4-5<br />
misli maaş alabilir.<br />
10<br />
Öğretim üyelerin emekli olana kadar iş garantisi (yüz<br />
kızartıcı suçlar haricinde) verilmesi durumu<br />
11<br />
Appointment and promotion committee<br />
12<br />
Genellikle adaya yakın kişilerden gelen raporlarda adayla<br />
arasında ya yakınlık ya da düşmanlık olacağından bu çeşit<br />
raporların dikkatle değerlendirilmesi gerekir.<br />
13<br />
ABD’deki özel üniversitelerin devlet üniversitelerine göre<br />
daha başarılı olmasının sebeplerinden biri de devletin mali<br />
sınırlamalarına tabi olmadan yıldız öğretim üyelerine daha<br />
çok maaş verebilmeleridir.<br />
• Araştırma projelerini TÜBİTAK, Avrupa<br />
Topluluğu FP7 gibi dış destekli projelereyönlendirmek<br />
yerine üniversitenin kendi<br />
kaynaklarıyla desteklemek. Bu durum<br />
rekabete engel olmakta, hocanın performansını<br />
bir dış grup değerlendirmediği<br />
için bazan değersiz projelere yüksek<br />
fonlar ayrılabilmektedir.<br />
KAYNAKÇA<br />
1. R.C. Serow, “Research and teaching at a research university”<br />
Higher Education, vol.<br />
40, pp. 449-463 (2000)<br />
2. P. Hardre, M. Cox, “Evaluating faculty work: expectations<br />
and standards of faculty performance in research universities”<br />
Research Papers in Education, vol. 24, pp. 383-<br />
419 (2009)<br />
3. P.C. Boardman, B.L. Ponomariov, “Reward systems and<br />
NSF university research centers: The impact of tenure on<br />
university scientists' valuation of applied and commercially<br />
relevant research” J. of Higher Education, vol. 78, p. 51<br />
(2007)<br />
4. O. Fulton, M. Trow, “Research activity in American Higher<br />
Education” Sociology of<br />
Education, vol. 47, pp. 29-73 (1974)<br />
5. A.F.J. van Raan “Measuring Science” Handbook of<br />
Quantitative Science and Technology Research, Eds. H.F.<br />
Moed, W. Glänzel, and U. Schmoch, pp. 19-50 (2004)<br />
6. J.E. Hirsch, “An index to quantify an individual's scientific<br />
research output", Proc.<br />
National Academy of Sciences, vol. 102, pp. 16569–<br />
16572 (2005)<br />
7. A.F.J. van Raan, URAP’10 Sempozyum, (2010)<br />
http://www.urapcenter.org/2010/presentation.phpq=5<br />
8. Times Higher Education, World University Rankings<br />
(2010) http://www.timeshighereducation.co.uk/worlduniversity-rankings/<br />
9. Shanghai Jiaotong University, http://www.arwu.org/<br />
ARWUMethodology2009.jsp<br />
10. J. Adams, C. King, D. Pendlebury, D. Hook, J. Wilsdon,<br />
“Global Research Report, Middle East, Arabian, Persian<br />
and Turkish Research”, February 2011, Thomson- Reuters<br />
http://researchanalytics.thomsonreuters.com/m/pdfs/globalresearchreport-<br />
aptme.pdf<br />
11. Editor: U. Ammon “The dominance of English as Language<br />
of Science ” Mouton de<br />
Gruyter, 478 sayfa (2001)<br />
12. D. Crystal, “English as a Global Language” Cambridge<br />
University Press, (2003)<br />
13. U. Ammon “Ist Deutsch noch internationale Wissenschaftsprache<br />
English auch für die Lehre an den deutschsprachigen<br />
Hochschulen” Mouton de Gruyter, (1998)<br />
14. H. Grupp, U. Schmoch, S. Hinze. “International alignment<br />
and scientific regard as<br />
macro-indicators for international comparisons of publications”.<br />
Scientometrics 51, pp. 359-380 (2001)<br />
15. İ. Doğramacı, “Günümüzce Rektör Seçimi ve Atama<br />
Krizi” (2000) http://www.dogramaci.org/kitap/r-main.html<br />
86<br />
Mimar ve Mühendis
MAHMUT ÇELİK Makina Yüksek Mühendisi / MMG Genel Başkan Yardımcısı<br />
Hayal Et, Yenilik Bul<br />
Hayal etmek ve hayal peşinde koşmak bir yaşam tarzıdır. Tüm gelişmeler icatlar, keşifler, yenilikler<br />
ancak hayal eden, hayalle yaşayan kişi ve kurumlar tarafından gerçekleştirilir. İnsanları aynı kalıp<br />
içerisinde yetiştirmek bir toplum için sonun başlangıcıdır. Sorgulayan, bilinmeyenin peşinde koşanlar<br />
beyinlerinde sürekli yeni fikirlerin yeşermesine uygun ortamı oluşturur.<br />
Hayal kurmak gerçeklerden<br />
uzaklaşmak değildir. Kişi ne<br />
kadar farklı bakış açılarıyla<br />
olayları ve sorunları yorumlayabilirse<br />
o seviyede farklı çözüm önerileri<br />
meydana getirebilir. Bu şekilde de çözüme<br />
ulaşma oranı daha yüksek olur. Öğrenilmiş<br />
çaresizlik içerisine düşmediğimiz sürece her<br />
sorunun birden farklı cevabı olduğunu daha<br />
iyi anlayabiliriz. Ve bu farklılıklara ancak<br />
farklı düşünen kişiler ulaşır. İnsanlara bazen<br />
düşünceleri bazen de çevresi set vurur.<br />
İdeolojilere tutsak edilmiş pek çok düşünür<br />
dünyadaki gelişmeleri okumakta çok geç<br />
kalmışlar ve değerlerini yaşayamadan hayata<br />
gözlerini kapamışlardır.<br />
Pek çok orijinal fikirse bulan kişinin yaşadığı<br />
toplum o düzeyde olmadığı için yaşanmadan<br />
unutulmuş gitmiştir veya pek çok icat zamanın<br />
ruhuna uygun olmadığı için ticari başarıyı<br />
yakalayamamıştır. Ancak bir sonraki icatlar<br />
için bir basamak olmuşlardır. Hayal etmek<br />
başlı başına bir yetenektir. Sadece sanatçılarda<br />
bulunan bir özellik değildir, pek çok iş<br />
adamı bu sayede pek çok başarıya ulaşmıştır.<br />
Orijinal fikirleri savunabilmek çoğu zaman<br />
zordur, destek bulmaz ama unutmamak<br />
lazım ki zaman; kararlı duruşun başarıya<br />
giden yoldaki kılavuzudur. Eğitim hayatında<br />
var olan sınırlar, nesiller boyu sıkıntı<br />
doğurmuştur. Ancak günümüzde sanal alem<br />
sayesinde bilgiye ve tecrübeye hızlı yollarla<br />
ulaşabilmek, toplumsal baskının azalması<br />
Hayal gücü körlenmiş bir toplum zaman içerisinde özgüvenini kaybeder.<br />
Karamsar bir hayata yelken açar ve çevresel etkenlerle gelişen toplumda<br />
oluşan yeni durumlara adapte olmakta ve sorunlarını çözmekte çaresiz kalır.<br />
hayal gücüne verilen değeri günümüzde<br />
artırmıştır.<br />
Hayal gücümüzü kaybettiğimizde kısır<br />
döngüler içerisinde sıkışıp kalırız, büyük<br />
başarılara ulaşmamız imkansız olur, gelecek<br />
üzerinde düşünmek imkansız hale gelir tek<br />
düze bir toplum oluşmaya başlar. Hayal<br />
gücü körlenmiş bir toplum zaman içerisinde<br />
özgüvenini kaybeder. Karamsar bir hayata<br />
yelken açar ve çevresel etkenlerle gelişen<br />
toplumda oluşan yeni durumlara adapte olmakta<br />
ve sorunlarını çözmekte çaresiz kalır.<br />
Sürekli hayata ve olaylara gerçeklik penceresinden<br />
bakmak gelişimin önünde engel<br />
ve toplumun yok olmasının başlangıcıdır.<br />
İşte yeniliklerin önünün açılması toplumun<br />
düşünen kişilerinin zihinsel özgürlüğü ile<br />
hayat bulur ve böylece kurumlar ve devletler<br />
uzun soluklu olabilir. Şirketlerde saatler süren<br />
toplantılar, bütçelere sıkıştırılmış yenilik<br />
arayışları inovatif bir hal için yetersizdir.<br />
Yöneticiler çalışanlarına cesaret vermeli ve<br />
bu cesaretlerini engelleyecek her türlü dış<br />
etkeni ortadan kaldırmalılar. Şirkette sıcak<br />
bir ortam oluşturulmalı ve karşılıklı güven<br />
ortamının oluşmasının sağlanması yeniliklerin<br />
önünü açacaktır.<br />
Sürekli kuralcı bir yapı oluşturmak yeni<br />
fikirleri engeller, önyargıyla bakılan çalışan<br />
size yeni fikrini söylemekten belkide alay<br />
konusu olmaktan korkacaktır ve susacaktır.<br />
Her yeni fikir değerlendirmeyi hak eder,<br />
yeniliklere saygısızca eleştirmek, küçümsemek<br />
yok hükmünde saymak kişiyi demotive<br />
edecek ve yeni fikirler oluşturmasına engel<br />
olacaktır. Yeniliklerin ortaya çıkmasında ilk<br />
evre dikkatli olmak ve akabinde farkındalık<br />
oluşturmaktır. Bilgi toplumunda dikkatiniz<br />
sonucu fark ettiğiniz eksiklik hakkında geniş<br />
bir araştırma yapmanız gerekmektedir.<br />
Geçmiş tecrübelerle harmanlanmış bilgi ve<br />
dikkat yeni bir projenin ilk evresinin tamamlandığı<br />
anlamına gelir.<br />
İkinci evre gelişim evresidir. Hazırlıkları<br />
bitmiş yeni düşünce çevresel değerlerle<br />
harmanlanarak, yeni gözlemlerle zenginleştirilerek<br />
sürekli zihinde çalışan makine gibi<br />
sıcak tutulmalıdır. Son evrede ise zaman<br />
içerisinde dinlendirilen farklı metotlarla<br />
denenerek tekrar tekrar kontrol edilen yeni<br />
düşünce ihtiyacın olduğu anda hayata<br />
geçirilecek ve toplumun tüm kesimlerinde<br />
karşılık bulacaktır. İşte bu anda hazır olanlar<br />
fırsatı yakalar.<br />
Fırsat treni istasyonda beklemez sadece<br />
hazır olanlar binerler.<br />
Kasım - Aralık 2013 87
GEZİ<br />
İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II<br />
İRAN’IN ÇATISI:<br />
DEMAVEND II<br />
><br />
YAZI ve FOTOĞRAF: OSMAN ARI/MAKİNE MÜHENDİSİ<br />
Eylül ve ekim aylarını kapsayan geçen sayıda<br />
İran’ın ünlü dağı Demavend’e tırmanışımla ilgili<br />
yazımın ilk bölümü yayınlanmıştı. Bu yazının<br />
devamı olarak da şimdi ikinci bölümü sizlere<br />
sunmaktayım.<br />
Bu duygularla rehberimize<br />
benim bundan sonra<br />
devam edecek halimin<br />
kalmadığını ve buradan<br />
geri dönmek istediğimi söyledim.<br />
Tecrübeli rehber gülerek baktı ve<br />
her halükarda zirveye birlikte çıkacağımızı<br />
söyledi. Önümüzdeki zorlu<br />
dik sırtı geçtikten sonra rotanın<br />
eğiminin düşeceğini ve daha kolay<br />
bir yürüyüşle zirveye ulaşacağımızı<br />
ekledi. Uygun bir yerde mola<br />
verip kahvaltımızı yaptıktan sonra<br />
kararımı tekrar gözden geçirmemi<br />
istedi. Karlı rotayı tamamladıktan<br />
sonra rüzgara nispeten set olan<br />
büyükçe bir kayayı siper alarak<br />
mola verdik. Mütevazı nevalelerimizle<br />
kahvaltımızı yaptık. Su<br />
içmek için pet şişenin ağzını<br />
açtığımda sırt çantamın içinde<br />
olmasına rağmen suyun donmuş<br />
olduğunu gördüm. Tevekkeli o<br />
kadar üşümem boşuna değilmiş.<br />
Onbeş yirmi dakika kahvaltı molasıyla<br />
birlikte rehberimizin teşvik<br />
edici sözleri neticesinde tırmanışa<br />
devam kararı verdim. Gerçekten<br />
de dik sırtı aştığımızda parkur<br />
nispeten kolaylaşmıştı. Ancak<br />
rüzgarın şiddeti de artmıştı. Diğer<br />
bir husus da zemin sapsarı kükürde<br />
dönmüştü. Bazı yerlerden ise sülfür<br />
gazı çıkışı vardı. En fazla gaz çıkışı<br />
ise zirveden oluyordu. Rüzgar ters<br />
yönden estiğinde insanın genzini<br />
ve gözlerini yakıyordu. İşte zirve<br />
tam karşımızda, elimi uzatsam<br />
sanki dokunacağım. Buna rağmen<br />
tam üç saatlik bir tırmanıştan sonra<br />
nihayet zirveye ulaşıyoruz. Evet<br />
zirve.. Üç yıl önce Ağrı dağı zirve<br />
dönüşü çıkmaya karar verdiğim<br />
Demavend’in zirvesindeyim. Ağrı<br />
dağından daha yüksek ve (bana<br />
göre) daha zor bir parkur.Yolun<br />
yarısında bütün enerjimin tükendiği<br />
artık benden bu kadar dememe<br />
rağmen şükür ki Demaved’in<br />
zirvesine ulaştım. Demek ki hemen<br />
pes etmemek gerekiyormuş. ‘’Artık<br />
benden bu kadar’’ dediğiniz an da<br />
bile aslında potasiyel bir enerjiniz,<br />
saklı bir gücünüz varmış..<br />
Bütün konsantrasyonunuzu zirve<br />
için yoğunlaştırdığınızda zirveye<br />
ulaşmak; önünüze koyduğunuz<br />
büyük hedefi gerçekleştirmektir.<br />
88<br />
Mimar ve Mühendis
Kasım - Aralık 2013 89
GEZİ<br />
İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II<br />
Ancak tırmanışta zirve tek hedef değildir.<br />
Aksine zirve bazen önemsiz küçük bir ayrıntıdır.<br />
İnsanın tırmanış esnasında kendisini<br />
yaşaması, kendi güç ve imkanlarının sınırlarını<br />
test etmesidir. Tabi ki bütün bunların<br />
yanında ‘’dağ’’ ile, dağın müthiş gizemiyle<br />
baş başa kalmaktır.<br />
Zirvede küçük bir düz alan var. O kadar<br />
kalabalık ki zirve fotoğrafı çekilmek için<br />
beklemek zorunda kalıyoruz. Zirvede 2 adet<br />
koyun cesedi var. Hava çok soğuk olduğunda<br />
bozulmamış. Koyunların kurtlardan<br />
kaçarak zirveye kadar geldikleri ve soğuktan<br />
donarak öldüklerine ilişkin anlatılanlar bana<br />
şehir efsanesi gibi geldi. Zirvede çok yoğun<br />
sülfür gazı çıkışı var. Bir yanda sülfür gazının<br />
dayanılmaz kokusu ve diğer yanda çok soğuk<br />
esen rüzgar nedeniyle zirvede çok fazla<br />
oyalanmıyoruz. Zirveye çıkışımız yaklaşık 6,5<br />
saat sürdü. Rehberimizin ifadesiyle iyi bir<br />
performans. Sabah saat 04.30’da başladığımız<br />
tırmanışla saat 11.00’de zirveye ulaştık.<br />
Hızlı bir şekilde inişe geçiyoruz. Rehberimiz<br />
geniş kar bloklarının bulunduğu karlı vadiden<br />
gitmemizi öneriyor. Kalabalık grupların iniş<br />
ve çıkış yaptığı rotadan ayrılarak sağ taraftaki<br />
karlı vadiye doğru iniyoruz. Karlı bölgeye<br />
geldiğimizde arkadaşlar kayarak inmemizi<br />
öneriyor. Denemeye değer diyorum. Parkur<br />
oldukça dik ve uzun. Kayarak daha uzun mesafeyi<br />
daha az enerji harcayarak kat etmiş<br />
Karlı rotayı tamamladıktan<br />
sonra rüzgara nispeten set<br />
olan büyükçe bir kayayı siper<br />
alarak mola verdik. Mütevazı<br />
nevalelerimizle kahvaltımızı<br />
yaptık. Su içmek<br />
için pet şişenin ağzını açtığımda<br />
sırt çantamın içinde<br />
olmasına rağmen suyun<br />
donmuş olduğunu gördüm.<br />
Tevekkeli o kadar üşümem<br />
boşuna değilmiş.<br />
olacağız. Fakat kayak için uygun ekipmanımız<br />
yok. Pantolonun üstünde kaymak da çok<br />
mantıklı değil. Neyse ki üzerimdeki kabanı çıkartarak<br />
üzerinde kaymayı deniyorum. Sonuç<br />
mükemmel.. Bazen çocukları taklit etmek,<br />
gerilerde kalsa da o günleri yad etmek fena<br />
bir fikir değil. Hızım arttığında topuklarımla<br />
firen yaparak epey bir mesafe katettim.<br />
Ancak pantolonumun ıslanma tehlikesi vardı.<br />
Bu şekilde daha fazla kaymam mümkün<br />
değildi. Tekrar karlı vadiyi takip ederek kamp<br />
alanına 4 saatlik bir yürüyüşten sonra ulaştım.<br />
Penahgahda çorba ve çayımı içtikten sonra<br />
çadıra geçtim. İstirahat için iki saat vaktimiz<br />
var. Akşam hava kararmadan Gosfendsera’ya<br />
dönmemiz gerekiyor. Bir müddet dinlendikten<br />
90<br />
Mimar ve Mühendis
Zirvede çok yoğun sülfür gazı çıkışı var. Bir yanda sülfür<br />
gazının dayanılmaz kokusu ve diğer yanda çok soğuk sen<br />
rüzgar nedeniyle zirvede çok fazla oyalanmıyoruz. Zirveye<br />
çıkışımız yaklaşık 6,5 saat sürdü. Rehberimizin ifadesiyle iyi<br />
bir performans.. Sabah saat 04.30’da başladığımız tırmanışla<br />
saat 11.00’de zirveye ulaştık. Hızlı bir şekilde inişe geçiyoruz.<br />
sonra arkadaşlarla çadırlarımızı ve eşyalarımızı<br />
topluyoruz. Katırlara verilecek ağır<br />
eşyalarımızı çuvallara koyup saat 17.00’de<br />
tekrar inişe geçiyoruz. Demavend’in eteğinde<br />
iki gündür olağanüstü bir tabiat olayı<br />
gerçekleşiyor. Demavend’in eteğindeki<br />
vadiyi doğudan başlayarak batıya doğru bir<br />
sis tabakası adım adım kaplıyor. Ve biz bu<br />
muhteşem anı yukarıdan an be an seyrediyoruz.<br />
Önümüzde yoğun bulut tabakasının<br />
vadiyi kaplarken akşam güneşinin kızıllığıyla<br />
oluşturduğu gerçeküstü tablo ve arkamızda<br />
eteklerinden zirvesine kadar bütün haşmetiyle<br />
Demavend.. Bu muhteşem manzaralar<br />
eşliğinde saat akşam 21:00'de hava karardıktan<br />
sonra Gosfendsera’ya ulaşabildik.<br />
Akşam namazından sonra İran’ın meşhur<br />
yemeği abguşt (etli nohut) yiyoruz. Yemeğin<br />
ardından çaylarımızı da içtikten sonra bizi<br />
Pulour’a götürecek kamyoneti bekliyoruz.<br />
Uzun bir beklemeden sonra sanırım gece<br />
11.30 civarında jeep geldi. Yoğun sisin<br />
altında bir saatlik bir yolculuktan sonra<br />
arabamızı bıraktığımız yere geldik. Üzerimizde<br />
bir zirve tırmanışını daha başarıyla<br />
tamamlamanın tatlı yorgunluğu vardı.<br />
Bundan sonra zirve hedefim neresi olabilir<br />
Ortadoğu'nun en yüksek zirvesinden sonra<br />
belki de Afrika’nın zirvesi Kilimanjora !.<br />
Neden olmasın..<br />
Kasım - Aralık 2013 91
SİNEMA ÜÇ YOL<br />
BOSNA'DAKİ<br />
KATLİAMI ANLATAN<br />
İLK TÜRK FİLMİ<br />
BOSNA VE TÜRKİYE'DE YAŞANAN DRAMLARI<br />
BİR ARAYA GETİREN “ÜÇ YOL” FİLMİNİ ÖNEMLİ<br />
KILAN EN BÜYÜK ETKEN, BOSNA'DA YAŞANAN<br />
KATLİAM SONRASINDA KAYIPLARI VE TOPLU<br />
MEZARLARI KONU EDİNEN İLK TÜRK FİLMİ<br />
ÖZELLİĞİNİ TAŞIMASIDIR.<br />
Balkon Film yapımcılığında,<br />
yönetmenliğini Faysal<br />
Soysal'ın üstlendiği başrollerinde<br />
Kristina Krepela,<br />
Nik Xhelilaj, Turgay Aydın, Alma Terzic,<br />
Faketa Salihbegovic, Rıza Akın'ın<br />
yer aldığı ' Üç Yol ' filmi, 25 Ekim'de<br />
Pinema Filmcilik tarafından vizyona<br />
sunuldu.'Üç Yol' filminin çekimleri<br />
Malabadi, Batman, Hasankeyf ve<br />
Midyat'ta başlayıp Saraybosna, Visokov,<br />
Mostar ve Poçitel'de tamamlandı.<br />
Oyuncular Türkiye, Bosna, Hırvatistan<br />
ve Arnavutluk'tan seçildi. Filmin müzikleri<br />
İran'ın önemli müzisyenlerinden<br />
Kayhan Kalhor'un eserlerinden seçildi.<br />
Ülkemizde de çok sevilen Rus müzisyen<br />
Evgeny Grinko 'Serenade' isimli çalışmasını,<br />
filmin fragman müziği için yeniden<br />
düzenledi.<br />
BOSNA'DAKİ KATLİAMI ANLATAN İLK TÜRK FİLMİ<br />
'Üç Yol' ayrıca Bosna'da yaşanan katliam<br />
sonrasında kayıpları ve toplu<br />
mezarları konu edinen ilk Türk filmi<br />
özelliğini taşıması ile dikkatleri çekiyor.<br />
Daha önce yerli ve yabancı festivallerde<br />
kısa filmleri ile övgüler alan, ödüllü<br />
yönetmen Faysal Soysal, ilk uzun metraj<br />
projesi olan 'Üç Yol'da Bosna savaşında<br />
ve sonrasında yaşanan dramlara<br />
ayna tutuyor.<br />
"Onun dışındaki her şey bir başkasıdır."<br />
Babasının ve sevdiği kız Zeliha'nın<br />
Yusuf'a olan ilgilerinden dolayı<br />
Bünyamin'in çocukluğu hep kıskançlık<br />
duygularıyla geçmiştir. Hep birlikte<br />
oyun oynarken, Bünyamin Zeliha'nın<br />
Malabadi Köprüsü'nden düşüp boğulmasına<br />
sebep olur. Vicdan azabı yıllarca<br />
Bünyamin'in peşini bırakmaz.<br />
Ağabeyi ile hiçbir şekilde yüzleşemeyen<br />
Bünyamin çareyi uzak yerlere kaçmakta<br />
ve başkalarına iyilik yapmakta arar.<br />
Uzun süredir Bosna'da toplu mezarlardan<br />
kayıpların cesetlerini çıkarmakla<br />
meşguldür. Kayıplar Komisyonu'nda<br />
çalıştığı süreçte kendine ve her şeye<br />
yabancılaşır. Rüyalarında kendisini ağabeyi<br />
olarak görmeye başlar. Rüyalarında<br />
Yusuf olup yüzü peçeli mavi elbiseli<br />
bir kadının peşinde kuyusunu aramaktadır.<br />
Bünyamin, Türkiye'ye dönmesine<br />
günler kala, Mostar Köprüsü'nden kendini<br />
atmaya çalışan Zrinka ile tanışır.<br />
Zrinka savaş sonrası travmalar ve intihar<br />
eğilimleri üzerine çalışan, yarı Sırp<br />
yarı Boşnak bir psikologdur. Ailesini ve<br />
92<br />
Mimar ve Mühendis
Uluslararası bir ekibin çalışması sonucu ortaya çıkan 'Üç Yol'un hikayesi,<br />
Evliya Çelebi'nin 'Seyahatname' adlı eserinde de iki kardeş köprü<br />
sayılan, Batman'daki Malabadi Köprüsü'yle acılara tanıklık etmiş Mostar<br />
Köprüsü'nü birleştiriyor.<br />
en yakın arkadaşlarını savaşta kaybetmiştir.<br />
Bünyamin'in gizemli ve günahkar<br />
şair dünyası ilgisini çeker. Zrinka<br />
aşık olur. Bünyamin gördüğü karmaşık<br />
rüyalar ve toplu mezarlar sonucu hastalanır.<br />
Zrinka ona psikolojik destek<br />
vermeye çalışır. Bünyamin iyileştiğinde<br />
Zrinka'nın aşkını hak etmek ve Yusuf'la<br />
ve babasıyla yüzleşmek için memleketi<br />
Hasankeyf'e döner. Zrinka, uzun süre<br />
Bünyamin'den haber alamaz. Bir gün<br />
rüyasında Bünyamin'in başına kötü<br />
bir şey geldiğini görür. Bünyamin'e<br />
yardım etmek ve aşkına cevap bulmak<br />
için Hasankeyf'e gider. Zrinka'yı orada<br />
Bünyamin'in rüyalarındaki gibi kendisini<br />
hakiki aşka kavuşturacak başka sürprizler<br />
beklemektedir.<br />
Kasım - Aralık 2013 93
KİTAPLIK<br />
AR-GE MUCİZESİ /<br />
BAŞARI ÖYKÜLERİ<br />
TÜBİTAK Yayınları<br />
AR-GE TEŞVİKLERİ<br />
Muhammet Bezirci<br />
BETA Yayınevi<br />
DOĞANIN İNOVASYONU<br />
Şafak Altun<br />
ElmaYayınevi<br />
İNOVASYON<br />
Şirin Elçi<br />
NOVA Yayınları<br />
Bilim ve teknolojiyi ülke<br />
kalkınmasında motor gücü<br />
olarak başarılı şekilde<br />
kullanabilen gelişmiş ülkelerde<br />
bilimsel çalışmaların<br />
teknolojiye, teknolojinin de<br />
ürüne, dolayısıyla ekonomik<br />
değer dönüşmesinde,<br />
sanayi kesimi çok önemli<br />
rol oynuyor. Bu ülkelerde<br />
hem Ar-Ge'ye ayrılan pay<br />
yüksek, hem de bu harcamanın<br />
en üçte ikisini sanayi<br />
kesimi yapıyor. Ülkemizde<br />
ise sanayinin Ar-Ge içerisindeki<br />
payı daha on yıl<br />
kadar önce yüzde yirmiler<br />
düzeyindeydi. Ülkemizde bu<br />
bilincin oluşmaya başlaması<br />
ise oldukça yeni. 1995<br />
yılında TÜBİTAK'ın girişimi<br />
ile başlatılan ve Dış Ticaret<br />
Müsteşarlığı işbirliği içinde<br />
yürütülen sanayiye Ar-Ge<br />
desteğinin, bu bilincin<br />
oluşmasında ve sanayimizin<br />
rekabet gücünün artmasında<br />
önemli payı var.<br />
Bu çalışma, sürdürülebilir<br />
ekonominin temel taşlarından<br />
olan yatırımların devamının<br />
sağlanması, devlet<br />
tarafından sağlanan Ar-Ge<br />
teşviklerinin vergi kanunları<br />
ve TMS açısından karşılaştırmalı<br />
bir değerlendirmesini<br />
yapmak, mevcut Tek<br />
Düzen Muhasebe Uygulama<br />
Tebliğine ve TMS açısından<br />
muhasebeleştirmesini incelemek<br />
ve Ar-Ge teşviklerinin<br />
denetim sürecini denetim<br />
ve YMM raporları ile ortaya<br />
koymaktır.<br />
Altun, titizlikle araştırdığı<br />
biotaklit kavramını hem<br />
akıcı ve eğlenceli bir dille<br />
işlemiş hem de girişimci<br />
ruhlar için pek çok ilham<br />
verici iş fikirleriyle bezemiş.<br />
Doğanın İnovasyonu bir<br />
dogma değişimini anlatıyor:<br />
"Doğayla savaşan" değil,<br />
"ondan öğrenen ve uyum<br />
sağlayan" insan kavramına<br />
geçişin hikâyesi bu. Tam da<br />
çocuklarına nasıl bir dünya<br />
bırakacağını ciddiye alanlarla,<br />
ekonominin geleceğinin<br />
nerede olacağını bilmek isteyenlere<br />
göre bir kitap.<br />
Burçak Güven / Forbes Genel<br />
Yayın Yönetmeni<br />
33 Avrupa ülkesinde ve<br />
dünya üzerindeki 3 farklı<br />
bölgede inovasyon politika<br />
ve uygulamalarına ilişkin gelişmeleri<br />
Avrupa Komisyonu<br />
için incelerken Türkiye'nin<br />
çarpıcı dinamizm ve potansiyele<br />
sahip olduğunu görüyorum.<br />
Bu potansiyelin en<br />
üst düzeyde kullanılması ve<br />
sonuçlarının topluma ve ekonomiye<br />
yansıması, inovasyonun<br />
öneminin anlaşılması ve<br />
stratejilerinin hayata geçirilmesiyle<br />
mümkün olacak. Bu<br />
konuda önemli bir deneyim<br />
ve birikime sahip olan Şirin<br />
Elçi'nin kitabının, Türkiye'nin<br />
arzu edilen sıçramayı yapması<br />
için gereken heyecanı<br />
yaratmasını umuyorum."<br />
Alasdair Reid, AB 'Trend<br />
Chart on Innovation' Politika<br />
İzleme Ağı Yöneticisi<br />
94<br />
Mimar ve Mühendis
İNŞAAT MALZEMELERİ<br />
İnşaat Malzemeleri Test Teknolojileri Fuarı<br />
Sektör: Yapı-İnşaat<br />
Şehir: İstanbul, İFM<br />
Fuar Tarihleri: 16.01.2014 – 19.01.2014<br />
Web: www.demosfuar.com<br />
EMITT 2014<br />
Turizm ve Tatil Fuarı<br />
Sektör: Turizm<br />
Şehir: İstanbul, TUYAP<br />
Fuar Tarihleri: 30.01.2014 – 02.02.2014<br />
Web: www.emitistanbul.com<br />
SMM İSTANBUL 2014<br />
Gemi İnşaat, Makine ve Deniz Teknolojileri<br />
Fuarı<br />
Sektör: Denizcilik<br />
Şehir: İstanbul, Greenpark, Pendik<br />
Fuar Tarihleri: 26.02.2014 – 27.02.2014<br />
Web: www.smm-istanbul.com<br />
EĞİTİM FUARI<br />
Yurtdışı Yüksek Eğitim Fuarı<br />
Sektör: Eğitim<br />
Şehir: İstanbul, Ceylan Otel<br />
Fuar Tarihleri: 01.03.2014 – 01.03.2014<br />
Web: www.tobmpa.com<br />
FOOD SHOW<br />
Gıda, İçecek ürünleri ve Hazır Maddeler Fuarı<br />
Sektör: Gıda<br />
Şehir: İstanbul, TUYAP<br />
Fuar Tarihleri: 13.02.2014 – 16.02.2014<br />
Web: www.foodshowistanbul.com<br />
YAPI ve AHŞAP<br />
Yapıda Ahşap ve Ahşap Ürünleri Fuarı<br />
Sektör: Yapı-İnşaat<br />
Şehir: İstanbul, Lütfi Kırdar<br />
Fuar Tarihleri: 13.02.2014 – 16.02.2014<br />
Web: www.kurefuar.com<br />
Kasım - Aralık 2013 95
ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER<br />
96<br />
Mimar ve Mühendis
BU TOPRAĞIN<br />
RENKLERİNDE<br />
BİZ VARIZ!<br />
Rize’de çayın yeşilinde<br />
Adana’da pamuğun beyazında<br />
Konya’da başağın sarısında<br />
Niğde’de elmanın kırmızısında<br />
Antalya’da portakalın turuncusunda<br />
BİZ VARIZ!<br />
GÜBRETAŞ, bir Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri iştirakidir. www.gubretas.com.tr T:+90 212 376 5050 F:+90 212 274 0096