09.01.2015 Views

1pbcxyEp6

1pbcxyEp6

1pbcxyEp6

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ların büyük bir bölümünü emperyalist tekellere aktarırken kalanları da yerli işbirlikçiler almaktadır. Emperyalist tekellerin<br />

yatırım yaptığı alanlarda kurulan birkaç büyük tekel, ülkede o alandaki pazarı denetim altına almakta ve istediği<br />

gibi at oynatabilmektedir. Emperyalist tekellerin en çok yatırım yaptığı alanlara bir göz attığımızda ortaya çıkan tablo<br />

şudur:<br />

1983 yılında sanayide tekelleşmenin boyutları:<br />

Görüldüğü gibi mevcut kuruluşlar içinde bir avuç tekel, ülke pazarının önemli bir bölümüne sahiptir. Ve bu<br />

pazarda pek çok şeyi belirlemektedir. Ancak bu holdingler bu yapılarına rağmen son derece güçsüzdürler. Zira kendi<br />

yağlarıyla kavrulabilecek durumda olmadıkları için ekonomik krizler bu güçlü gibi görülen holdinglerin birer birer<br />

çatırdamasına da yol açmaktadır. Güçsüzlükleri buradadır işte. Teknik bilgisi, teknolojisi, know-how'uyla, sermayesiyle<br />

emperyalist tekellere bağımlıdırlar. Bu bağımlılık ve yatırım yapılan alanlar bu holdinglerin açmazıdır. Zira<br />

kendi başlarına var olacak durumda değillerdir. O nedenle varlık şartları hep emperyalistler olmaktadır. Nitekim bu<br />

konuda KOÇ'un söylediklerini unutmayalım. Emperyalist tekellerle yaptığı ''suç ortaklığı'' onun yükselmesine yol<br />

açmıştır.<br />

Ayrıca, bu suç ortaklığının yatırım yaptığı alanlar ciddi sektörler olmaktan uzaktır. Emperyalist tekellerle<br />

geliştirilen bu ilişki çarpık bir kapitalist yapı ortaya çıkarmıştır. Ülkemizde sürekli yaşanan krizin kaynağı burasıdır.<br />

Yani işsizlik, enflasyon, zamlar, devalüasyonlar, sanayinin çarpık gelişimi ve montaj sanayiinin varlık sebebi emperyalizm<br />

ve onunla girişilen bu ilişkilerdir.<br />

Girilen bu ilişkilerin sınırı ve boyutu yoktur. ''Banco Di Roma'', ''Bank Of America'', ''Fininvest'', ''Citibank'',<br />

''Deutsche Bank A.G'', ''Borclays Bank'' ve daha onlarca banka doğrudan ya da ortaklıklar yoluyla ülkemize kolayca<br />

girebiliyor, bankalar oluşturabiliyorsa bu sınır tanımazlığın hangi boyutlara ulaştığı anlaşılır... Emperyalist tekelleri hep<br />

çok kârlı alanlar ilgilendirmiştir. Kârları için yapamayacakları yoktur.<br />

Bölgesel savaşlar, on yılda bir yapılan ve adına ''ülkeyi uçurumdan kurtarmak'' denen askeri faşist darbeler,<br />

sivil ve resmi faşist güçlerin organizesi hep bu sermayenin kârları içindir. Yani ''her şey vatan için'' sloganı yalandır,<br />

aldatmacadır. Onlara göre ''HER ŞEY SERMAYE İÇİN''dir.<br />

Eğer her holding, bankacılıktan kamyona, gıdadan tekstile ve iş makinelerine kadar çok çeşitli alanlarda<br />

faaliyet gösteriyorsa, toplam mali güçleri Türkiye bütçesinden fazla milyarlarca doları buluyorsa, devlet içinde devlet<br />

olabiliyorlarsa bu sistemi düşünmek gerekmektedir.<br />

Görünürde, ülkemiz 1950'den bu yana ''kalkınmakta''dır. Ama nasıl bir kalkınmadır bu Ve kimlerin canı-kanı<br />

pahasına sağlanmaktadır ''Kalkınma'' adına, kalkındırılan KOÇ'lardır, SABANCI'lardır, ERCAN'lardır, Amerikan,<br />

İngiliz, Fransız, Alman emperyalist tekelleridir. Ülkemizin gelişmesi durdurularak geri bıraktırılarak, tüm zenginlikleri<br />

sömürülerek bir avuç mutlu azınlık yaratılmıştır sonuçta. Ve ülkemizin dinamiklerinin köreltilmesi çarpık bir yaşam,<br />

çarpık bir kapitalizm ile oluşmuştur... Fatura budur işte... İşte yeni-sömürgecilik bunları yaratıyor.<br />

D- Derinleşen Milli Kriz Emperyalizmin ve Oligarşinin Açık Faşist İktidarını Davet Ediyor<br />

12 Mart açık faşizmini doğuran nedenler, formülasyon düzeyinde iki nedene bağlanabilir: Birincisi; oligarşi içi<br />

çelişkilerin vardığı boyut, ikincisi ise; devrimci-demokratik halk muhalefetinin yükselişi.<br />

Emperyalizmin, özelde de Amerikan emperyalizminin 1967'lerde iyice keskinleşen krizi, doğrudan yenisömürgesi<br />

Türkiye'ye de yansımış, milli kriz derinleşmiştir. ABD emperyalizmi içine düştüğü krizi gidermek için bir<br />

yandan ekonomisini askerileştirirken, diğer yandan bu özelliğine bağlı olarak dünya çapında saldırganlığını artırmış,<br />

ülkemizde sınıf mücadelesinin yükselmesiyle birleşen kriz, açık faşist koşulları davet etmiştir.<br />

12 Mart 1971'de Süleyman DEMİREL hükümetini devirerek yönetimi ele geçiren ordu, oligarşinin, ipleri elinden<br />

kaçırdığı dönemlerde, emekçi halkı ezmek için kullanabileceği bir kurum haline geldiğini gösterdi. 1945'lerde<br />

başlayan devlet kurumlarının faşistleşme süreci, 1950 karşı-devrimiyle hız kazanmış, sömürge tipi faşizmin kapalı<br />

icrası yerini 1971'de açık icrasına bırakarak, devlet oligarşinin alenen faşist baskı kurumu ilan edilmiştir.<br />

Emperyalizm, sömürü düzenini uzun erimli sürdürmek için, mümkün olduğu ölçüde bunu, yüzünü gizleyebileceği<br />

bir parlamentoyla yapmayı yeğlemiştir. Bu biçimin artık çözüm olmadığı koşullarda ise faşist cuntaları<br />

örgütlemekten de hiç çekinmemiştir. 12 Mart öncesi AP iktidarına da bu genel tavrıyla yaklaşmıştır. Bir yandan<br />

DEMİREL'e, tekelci burjuvazi lehine bir dizi ekonomik tedbir önerirken, aynı zamanda, bunun artık olamayacağını<br />

gördüğünden, orduya davetiye çıkarmayı sürdürmüştür. AP, parti olarak hem tekelci burjuvazi, hem toprak ağaları,<br />

hem de tefeci-tüccarın, yani Anadolu eşrafının hamisi görünümündeydi. Bu nedenle salt tekelci burjuvazi ve<br />

emperyalizmin isteklerini, oligarşi içi diğer sınıfların çıkarlarına rağmen olduğu gibi karşılayamazdı. Bu nedenle oligarşi,<br />

sivil yüzü AP'yi bir kenara koydu.<br />

12 Mart'ın işkenceci generallerinden Faik TÜRÜN, 1986 yılında, Tercüman gazetesinde yayınladığı anılarında,<br />

Kore'de 1950'li yıllarda komünistlere karşı savaşım verdiğini,1970'li yıllarda ise aynı savaşı Türkiye'de verdiğini belir-<br />

Halk Kitaplığı/ Haklıyız Kazanacağız

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!