09.01.2015 Views

1pbcxyEp6

1pbcxyEp6

1pbcxyEp6

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.ÖZAL'ın bu sözleri ''satılık ülke'' ilanı değilse nedir Bu koşullarla gelecek emperyalist sermayenin ülke<br />

ekonomisine katkısı ne olacaktır Bütün ülkeyi serbest bölge ve ucuz emek gücü cenneti olarak sunan ÖZAL, bir<br />

arsa komisyoncusu gibi pazarlamacılık yapmaktadır. Uygun fiyatla arazi, uygun iklim, iyi yaşam koşulları, her alana<br />

giriş serbest, hiçbir kural yok vs. vs. Bunlar bilinen şeyler; fakat bir zamanların Başbakan Yardımcısının ağzından<br />

duyulması ve itiraf edilmesi ilginç ve öğreticidir.<br />

Acı, ama ülkemizin gerçeği bu. Emperyalist sermayeden medet umanlar, emperyalizmin sofrasından artan<br />

kırıntılarla beslenmeye alışmış olan işbirlikçilerdir. Onlar için ülke çıkarları değil, kasalarıdır önemli olan. Bunca çağrı<br />

yapılan emperyalist sermayenin sanayiye değil de kârlılığı yüksek bankacılık, danışmanlık, pazarlama gibi üretken<br />

olmayan alanlara yönelmesi de işbirlikçiler için sorun değildir. Yeter ki emperyalist sermaye ile girişeceği ortak<br />

yatırımdan biraz yararlansın!<br />

d) Büyüme Hızı ve Yatırımlar Düşüyor, İşsizlik Artıyor, Enflasyon Yükseliyor<br />

24 Ocak programının eksiksiz uygulanması durumunda Türkiye'nin ''makus talihi''nin yenileceği, Avrupalı<br />

ülkeler arasına girileceği, halk bir beş yıl kemer sıkarsa, az harcarsa (çok harcamaya para varmış gibi) her şeyin hallolacağı<br />

propagandası o kadar çok yapıldı ki, neredeyse bu yalanı ortaya atanlar, kendi yalanlarına kendileri de<br />

inanacaktı! Ancak ilk 5 yılın rakamları suratlarına tokat gibi çarpınca, ekonomik konuları unutturmayı tercih eder oldular.<br />

Artık eskisi gibi ekonomi üzerine bol rakamlı konuşmalar yapmaya yeltenmiyorlardı. Çünkü söylenebilecekler,<br />

yalan ve demagoji sınırını zorlayarak da olsa umut vermiyordu.<br />

En büyük iddia enflasyonun %10'un altına çekileceği idi. Ancak yıl 1980'di; 1989'a gidiyor, enflasyon %75'i<br />

aşmış durumda. Ama enflasyonun düşme gibi bir niyeti yok. Bu durumda ister istemez şöyle bir soru geliyor akla:<br />

Acaba gerek askeri cunta, gerekse sivil cunta dönemlerinde enflasyon düşürülmek istenip, enflasyonla savaşıldı mı<br />

Bu sorunun yanıtı HAYIR'dır. İç tüketimi kısarak dışarıya mal satmayı gerektiren 24 Ocak programının enflasyon diye<br />

bir sorunu yoktur. Hem enflasyon demek büyük vurgunlar demektir ve oligarşi açısından kârlı bir kazanç kaynağıdır.<br />

Halkın temel gereksinmeleri üzerindeki sübvansiyonu kaldırarak KİT'lere ''zam yapın'' diyen bir iktidarın, enflasyonu<br />

düşürmek diye bir sorunu yok demektir. Yıllardır enflasyonu düşürdük-düşüreceğiz diye açıklama yapılmasının ve<br />

devletin resmi kuruluşlarının ağzından, enflasyonu düşük gösteren yalanlar söyletilmesinin nedeni, halkı kandırmak<br />

ve toplu sözleşme masalarında işçi ücretlerindeki artışı düşük tutmak içindir. 1980 yılından beri toplu sözleşme<br />

masalarında enflasyon genellikle %25 kabul edilerek anlaşma bağıtlanmakta; ama enflasyon resmi rakamlarda bile<br />

%50'nin altına düşmemektedir. Ücret artışları daha ilk 4-5 aylık sürede enflasyonla sıfırlanmakta, yılın geri kalan<br />

bölümünde ise gerçek ücret kemirilmektedir. Ne holdingler, ne de onların temsilcisi hükümetler enflasyonu düşürmek<br />

istemiyorlar. Ama halka ''biz enflasyonu düşürmek istemiyoruz'' diyemeyeceklerinden, halkı yıllardır ''düştü,<br />

düşecek''lerle kandırmaktadırlar.<br />

Cunta ekonomisinin hangi dalına el atılırsa atılsın, olumlu, halktan yana bir şey bulmak olanaklı değildir.<br />

Enflasyonu düşük göstermek için sahtekarlığa başvurulurken, yatırım ve büyüme konusunda suskunluk hakim oluyor.<br />

Çünkü onca desteğe, teşviklere karşın özel sermaye yatırımları artmıyor, hatta özel sermaye şampiyonluğuna karşın,<br />

hâlâ kamu yatırımları önde. Ayrıca IMF, enflasyonu arttırdığı için büyüme hızının artmasını istemiyor. Yatırımların artmadığı<br />

bir gerçek.<br />

Cunta hükümetleri ne kadar çabalarsa çabalasın, rakamları uzun süre gizlemek olanaklı olamıyor. Rakamlar<br />

üzerinde biraz oynuyor da olsalar gerçek çok fazla değişmiyor. Çünkü durum gizlenmeyecek kadar çarpıcı. Örneğin<br />

işsizlik rakamları için, İş ve İşçi Bulma Kurumu başvurularını esas alan hiç bir hükümet ciddiye alınmamıştır. AET'ye<br />

girmek isteyen Türkiye'nin kabul edilmeme gerekçelerinden önemli bir tanesi de, işsizliğin çok büyük oranda olması<br />

değil midir<br />

İhracat yaparak sanayileştiği iddia edilen bir ülkede yatırımların ve büyüme hızının gerilediği, işsizliğin %24'e<br />

fırlamasıyla da ispatlanmıyor mu Bu ters orantılı bir gelişmedir; büyüme hızı ve yatırımlar düşüyorsa, işsizlik artıyor<br />

demektir. Bunu bilmek için kimsenin ekonomist olmasına da gerek yok, cunta döneminde sıkıyönetim komutanlarının<br />

izniyle işten çıkarılanların sayısına bakmak bile yeterlidir.<br />

e) Büyük Sermaye Küçükleri Yutuyor, Sonuç: ''İflas ve El Değiştirme''<br />

24 Ocak'ın sonuçlarını incelerken görüyoruz ki 24 Ocak liberalizmi değil, merkeziyetçiliği esas almıştır.<br />

''Banka faizleri serbest bırakıldı'' diye açıklandığında bile faizler tamamen serbest bırakılmamıştı. Büyük bankaların<br />

centilmenlik anlaşmaları ile faiz saptaması, hükümetin de buna uymak istemeyenleri cezalandırarak yola getirmesi<br />

sözkonusu. Sermayenin belli ellerde merkezileşip yoğunlaşması da, tekelleşmenin arttığının göstergesidir ki tekelcilikle<br />

liberalizm bir arada olamaz.<br />

Büyük balığın küçük balığı yutmaya çalıştığı ve yuttuğu bir düzende, eşit koşullarda yarış olabilir mi 1980'li<br />

yıllar boyunca gazetelerin ekonomi sayfalarının iflas, el değiştirme, protesto edilen senet, karşılıksız çek, konkordato<br />

Halk Kitaplığı/ Haklıyız Kazanacağız

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!