12.01.2015 Views

Kapak İç - Ege Üniversitesi

Kapak İç - Ege Üniversitesi

Kapak İç - Ege Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ISSN : 1302 - 9835<br />

EGE EGITIM DERGISI<br />

<strong>Ege</strong> Journal of Education<br />

2004 (5): 1<br />

E GE E GITIM D ERGISI 2004 (5): 1<br />

Sirt 6 mm


ISSN 1302-9835<br />

EGE EGITIM DERGISI<br />

<strong>Ege</strong> Journal of Education<br />

Sahibi / Owner<br />

Prof. Dr. Ibrahim DÖNMEZER<br />

Egitim Fakültesi adina<br />

Sorumlu Yayin Yönetmeni / Editor<br />

Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

Doç. Dr. Sevket TOKER<br />

Yayin Kurulu / Editorial Board<br />

Prof. Dr. Ibrahim DÖNMEZER<br />

Prof. Dr. A. Kadir ASLAN<br />

Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

Doç. Dr. Sevket TOKER<br />

Doç. Dr. Hülya YILMAZ<br />

Yard. Doç. Dr. L. Nese ASLAN<br />

Yard. Doç. Dr. Mehmet DINÇER<br />

Yard. Doç. Dr. Aytül GÜVEN<br />

Yard. Doç. Dr. Ilgin BASARAN<br />

Yayin Koordinatörleri / Coordinators<br />

Yrd. Doç. Dr. Yilmaz TONBUL<br />

Aras. Gör. Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS<br />

Aras. Gör. Firat SARSAR<br />

Sorumlu Müdür<br />

Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

Yazisma Adresi<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi<br />

E.Ü. Egitim Fak. 35040 Bornova-IZMIR<br />

Tel: (0232) 3733575<br />

Fax: (0232) 3734713<br />

e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />

phcavas@mail.ege.edu.tr<br />

Basim Yeri: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basimevi, Bornova, Izmir<br />

Basim Tarihi: 30.06.2005<br />

Baski Adedi: 100<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi Haziran ve Aralik aylarinda olmak üzere yilda iki kez yayinlanir.


E.Ü. EGITIM FAKÜLTESI<br />

5. SAYININ HAKEMLERI<br />

1- Prof. Dr. Ali ÇALISKAN E.Ü. Fen Fakültesi<br />

2- Prof. Dr. Ercan TATLIDIL E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

3- Prof. Dr. Ferda AYSAN D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

4- Prof. Dr. Gülden ERTUGRUL D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

5- Prof. Dr. Kadir ASLAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

6- Prof. Dr. Mahmut TEZCAN A.Ü. Egitim Fakültesi<br />

7- Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

8- Prof. Dr. Nizamettin KOÇ A.Ü. Egitim Fakültesi<br />

9- Prof. Dr .Ö. Faruk HUYUGÜZEL E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

10- Prof. Dr. Önal SAYIN E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

11- Prof. Dr. Özcan DEMIREL Hacettepe Üniv. Egitim Fakültesi<br />

12- Prof. Dr. Riza FILIZOK E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

13- Prof. Dr. Rengin AKBOY D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

14- Prof. Dr. Sönmez GÜLER E.Ü. Fen Fakültesi<br />

15- Prof. Dr. Süleyman DOGAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

16- Prof. Dr. Yasar BAYKUL Baskent Üniv Egitim Fakültesi<br />

17- Prof. Dr. Zeliha METE D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

18- Doç. Dr. A. Ata TEZBASARAN Hacettepe Üniv. Egitim Fakültesi<br />

19- Doç Dr. Ilhan GENÇ D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

20- Doç. Dr. Oya SOMER E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

21- Yrd. Doç. Dr. Engin ÖNEN E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

22- Yrd. Doç. Dr. Gülsen BAGCI ÜNVER E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

23- Yrd. Doç. Dr. Ilgin BASARAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

24- Yrd. Doç. Dr. Isik GÜRSIMSEK D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

25- Yrd. Doç. Dr. Irfan YURDABAKAN D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

26- Yrd. Doç. Dr. Kemal ALTIPARMAK E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

27- Yrd. Doç. Dr. Nese ASLAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

28- Yrd. Doç. Dr. Nese BASER D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

29- Yrd. Doç. Dr. Ugur ALTUNAY D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />

30- Yrd. Doç. Dr. Vesile YILDIZ D.E.Ü. Egitim Fakültesi


IÇINDEKILER<br />

Küresellesmenin Egitim Boyutu …………………………………………………. 1 – 4<br />

Prof. Dr. Kadir ASLAN<br />

Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme…………………………. 5 – 12<br />

Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin Basaran<br />

Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim<br />

1. Sinif Ögrencilerinin Basari Düzeyine Etkisi………………………………….. 13 – 18<br />

Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN<br />

Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba Ve Erkek Ögretmenin<br />

Rolü ve Önemi……………………………………………………………………... 19 – 26<br />

Ögr. Gör. Dr. Sakire ANLIAK<br />

Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi:<br />

“Örnek Uygulamalar”…………………………………………………………….. 27 – 35<br />

Prof. Dr. Teoman KESERCIOGLU, Doç. Dr. Hülya YILMAZ,<br />

Aras. Gör. Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Aras. Gör. Bülent ÇAVAS<br />

Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar …………………………… 37 – 43<br />

Aras. Gör.Göknur (Bostanci) EGE<br />

Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli<br />

Deneklerde Kategori Normlari ………………………………………………….. 45 – 58<br />

Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin<br />

Incelenmesi ………………………………………………………………………... 59 – 69<br />

Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />

Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut Özay ………………………………………… 71 – 77<br />

Doç. Dr. Sevket TOKER , Ayse SEN<br />

Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken<br />

Biçembilim’in Katkisi ……………………………………………………………. 79 – 88<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />

Uygarligin Erkege Özgü Düzeni ve Kadin Maskelerinin Özgüveni…………… 89 – 96<br />

Yrd. Doç. Dr. Nese ASLAN


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4<br />

KÜRESELLESMENIN EGITIM BOYUTU<br />

(Educational Perspectives in Globalization)<br />

Prof. Dr. Kadir ASLAN*<br />

ÖZET<br />

Küresellesme, ekonomiden siyasete, bilisim teknolojisinden kültüre, hemen her alandaki bir gelismenin ve buna<br />

bagli olarak ortaya çikan bir degisimin yeryüzünün çesitli bölgelerine ulasmasini ifade etmek için kullanilan<br />

gizemli bir sözcük haline gelmistir. Bu sürecin gerek ulus devlet yapisini gerekse buna bagli olarak ulusal<br />

kültürü, dolayisiyla ulusal egitimi ortadan kaldiracagini iddia edenler oldukça çoktur. Gerçektende çagimizda<br />

meydana gelen hizli bir dönüsüm söz konusudur. Söz konusu bu dönüsümün uluslarin tarihten getirdikleri<br />

degerlerini sarsmasi kaçinilmazdir.<br />

Bu nedenle, hemen her toplumun kendi gelecegini yeniden planlamasi gerekmektedir. Zira uluslar arasi<br />

uygarligin yapilanmasinda pay sahibi olmak ve ulusal kimligini ve degerlerini kaybetmeden bu yeni uygarlik<br />

projesinde yer almak için farkli bir egitim planlamasi söz konusu olacaktir.<br />

Anahtar Kelimeler: Küresellesme, ulus devlet, ulusal kültür.<br />

ABSTRACT<br />

Globalization is a wide perspective covering all the areas of economy and politics as well as the information<br />

technology and culture. The term ise commonly used in explaining the diffusion of any change in any area to<br />

different parts of the world.<br />

Many people believe that this process will vanish both the structure of national states and also their cultures as<br />

well as their educational systems. Actually, there has been a rapid change and development in this century, and it<br />

is inevitable to stay away these developments. So, for every society, it became a necessity to re-organize its<br />

future. This is important in order to have a share in the new structure of international civilization, and to keep the<br />

national identity and values by re-planning the educational systems as well.<br />

Keywords: Globalization, national state, national culture.<br />

GIRIS<br />

Küresellesme, ekonomiden siyasete, bilisim<br />

teknolojisinden kültüre, hemen her alandaki<br />

bir gelismenin ve buna bagli olarak ortaya<br />

çikan bir degisimin yeryüzünün çesitli bölgelerine<br />

ulasmasini ifade etmek için kullanilan<br />

gizemli bir sözcük haline gelmistir.<br />

Öyle ki, bu kavramin adeta geçmis ve gelecegin<br />

kapilarini açacak anahtar bir sözcük<br />

olarak görüldügünü, bu nedenle küresellesme<br />

kavraminin bir tür parolaya dönüsmüs<br />

“moda” bir deyim haline dönüstügünü belirtenler<br />

de vardir. (Bauman; 1999;7)<br />

Giddens (2000; 20) ise, söz konusu kavramin<br />

pek de moda, yani geçici bir kavram<br />

olmadigini, aksine bugün küresellesmeye<br />

deginmeyen hiçbir siyasal konusmanin tam<br />

olmadigini ifade ederek bu sürecin siyasal<br />

bir anlam içerdigini<br />

* E.Ü.Egitim Fakültesi Ilkögretim Bölümü<br />

vurgulamaktadir. Giddens (2000; 13), yasanmakta<br />

olan sürecin köklü bir tarihsel degisim<br />

oldugunu, bunu kanitlayacak birçok geçerli<br />

ve nesnel nedenlerin var oldugunu öne sürmekte<br />

ve dünyamizi etkileyen degisikliklerin<br />

yeryüzünün herhangi bir bölgesi ile sinirli<br />

olmayip hemen her yeri kapsadigini vurgulamaktadir.<br />

Küresellesme kavramini daha farkli bir sekilde<br />

ve çok degisik adlarla yorumlayanlar<br />

da vardir. Bunlara göre ise “küresellesme”,<br />

globallesme, yeni dünya düzeni, post-modernizm,<br />

yerellesme, neoliberallizm gibi kavramlarla<br />

es anlamli olarak kullanilmaktadir.<br />

(Sönmez; 2002; 1). Hatta bu kavramlarin<br />

aslinda ayni anlama geldigi ve konjonktürel<br />

olarak ya da bir tür moda kavram olarak<br />

degisik adlarda ortaya çiktigi da öne sürülmektedir.(Kizilçelik;<br />

2001; 3). Bu açiklamalardan<br />

anlasilan, küresellesme olgusunun<br />

dogal bir süreç yada gelisme olmadigi, fakat<br />

özellikle kapitalizmin bir dayatmasi seklinde<br />

gerçeklestigidir. Dolayisila, küresellesmenin<br />

1 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4


Küresellesmenin Egitim Boyutu<br />

temel hedefinin güçlü ekonomilere sahip<br />

ülkelerin dünyayi kendileri için ortak bir<br />

pazar durumuna getirmek oldugu tezi ileri<br />

sürülmektedir. Söz konusu amacin gerçeklesmesi<br />

için ise, öncelikle ulus devletlerin<br />

zayiflatilmasi ve giderek ortadan kaldirilmasinin<br />

birinci hedef oldugu dile getiriliyor.<br />

Bunu saglamanin yolunun da yerelligi, alt<br />

kültürleri, gelenegi, görenegi, dini, farkli<br />

inançlari, degerleri ön plana çikarmak ve<br />

bunlari insan haklariymis gibi göstererek<br />

ulusal bütünlügü ortadan kaldirmak ve toplumsal<br />

barisin ve hosgörünün zayiflatilmasindan<br />

geçtiginin öngörülmesidir. Böylece<br />

ulus devletleri zaafa ugratarak onlarin yerine<br />

zayif, her türlü sömürüye açik, çok kisa<br />

zamanda asimile edilecek topluluklar, deyim<br />

yerinde ise kabileler olusturmak amaçlanmaktadir.<br />

(Amin, 1999;93-120; Bauman,<br />

2000;137; Valerstein, 1997; 36).<br />

KÜRESELLESMENIN EGITIM BOYUTU<br />

Durum böyle olunca, küresellesme girdabina<br />

kapilmis toplumlarda nitelikli ve ulusal bir<br />

egitim sistemi gelistirmenin parametreleri<br />

ortadan kalkmis demektir. Zira nitelikli ve<br />

ulusal bir egitimin temel dinamikleri, toplumlarin<br />

kendi degerlerinin yani kendi ulusal<br />

kültürünün ürünü olmak durumundadirlar.<br />

Aksi taktirde,Ziya Gökalp’ in de belirttigi<br />

gibi, (Celkan ;1990; 51); gelismis bir uygarlik<br />

zümresinin etkisine bir sekilde girmeyi<br />

kabul eden toplumlarda kültür, ulusal degil,<br />

uluslararasi bir nitelik tasir.Dolayisiyla o<br />

toplumun egitimi de ulusal degil, uluslararasi<br />

bir kültürün ürünü olmak durumunda<br />

kalir. Nitekim Islam uygarliginin etkisine<br />

girmeyi benimseyen Türklerin Arap ve Fars<br />

kültürünün agirlikli oldugu bir toplum yapisi<br />

olusturmalari küresellesmeye tipik bir örnek<br />

olarak verilebilir. Dolayisiyla, Osmanli toplumu<br />

kendi ulusal kültürünü olusturmak<br />

yerine, geleneksel ve daha sonralari ise<br />

Tanzimatla birlikte Bati uygarliginin etkisine<br />

girerek kozmopolit bir kültür olusturmustur.<br />

Bu durum, uzun süre Osmanli Türk düsün<br />

alaninda toplumun ulasacagi ileri durumlari<br />

öngören, onlari kavramlarla ifade edebilen<br />

ileri düzeyde gelecege yönelik projeksiyonlar<br />

olusturabilen düsünürlerin yetismesine<br />

önemli ölçüde engel olmustur. (Berkes, 1987;<br />

17) Ancak bu bir yandan skolastik, öte<br />

yandan kozmopolit egitim anlayisinin ve<br />

çagin gerisinde kalmis kültürel degerlerin<br />

ortadan kaldirilmasi ve çagdas uygarligin<br />

saygin bir üyesi olma süreci, ulus devlet<br />

yapisini gelistirecek olan Cumhuriyet yönetimi<br />

ile mümkün olmustur. Böylece Türkiye<br />

Cumhuriyeti, toplumu ümmet olmaktan<br />

kurtarilmis, halk egemenligine dayali, temel<br />

özellikleri ulusçuluk ve laiklik olan bir<br />

yapiya dönüsmüstür.<br />

Ne var ki, günümüzde asiri küresellesmecilerin<br />

iddia ettikleri gibi (Bkz. Yurdabakan;<br />

2002; 61), hizlanan küresellesme sürecine<br />

bagli olarak ”ulus devlet” anlayisi da giderek<br />

küresel baskilarla karsi karsiya kalmaktadir.<br />

Dolayisiyla küresel piyasa isleyisine göre<br />

yeni degerlerin ve toplumsal yapilanmalarin<br />

önem kazandigi vurgulanmaktadir. Böylece<br />

özellikle egitime duyulan gereksinim hizla<br />

artmakta, (Tezcan; 2002; 56) buna karsin<br />

gerek ülkelerin kendi içlerinde gerekse ülkeler<br />

arasinda esitsizlikler giderek yayilma egilimi<br />

göstermektedir. Bu nedenle, bireylerin<br />

ve toplumlarin daha uygar ve daha esitlikçi<br />

bir gelecege hazirlanmalarini saglamak amaciyla<br />

1988 de Paris’te düzenlenen “yüksek<br />

ögretim”, konulu dünya konferansi su temel<br />

görüsleri öne çikarmistir: Yüksek ögretim<br />

kurumlarinin geleneksel arastirma ve uzmanlasma<br />

islevlerinin yaninda, kültürler ve<br />

uluslar arasindaki etkilesimi güçlendirebilecek<br />

misyonu göz ardi edilmemelidir. Bu<br />

nedenle, yerel hükümetler yüksek ögretim<br />

kurumlarina gereken finansal destegi saglamalidirlar.<br />

Kuskusuz 21. yüzyilin en belirgin özelligi,<br />

bilisim teknolojisindeki gelismeler ve bilgi<br />

alisverisinde zorunlu bir çaba gösterme geregini<br />

dogurmustur. Bu çaba, yeni kültür ve<br />

uygarliklarla etkilesimi kolaylastirmakla birlikte,<br />

bilgiyi edinme, varolanlarin arasindan<br />

en uygun olanini seçme ve baskalariyla<br />

paylasma gibi becerilere sahip bireylerin<br />

yetistirilmesine duyulan gereksinimi de karsilamaya<br />

yönelik olmalidir. Aslinda küresellesme<br />

kavraminin bu denli ön plana çikmasinin<br />

nedeni hemen hiçbir dönemde “degis-<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4 2


Prof. Dr. Kadir ASLAN<br />

menin” bu kadar kapsayici ve derin olmamasindandir.<br />

Gerçekten de insanlik öyle bas<br />

döndürücü bir bilisim ve degisim süreci<br />

yasiyor ki, bu degisimin, içinde bulundugumuz<br />

yüzyilin en önemli özelligi olacagi<br />

kesindir. Bilisim teknolojisinin bu göz<br />

kamastirici yayilmasi giderek tüm toplumlarin<br />

dokusunu degistirmektedir. Ticarette,<br />

endüstride, teknolojide, politikada ve hemen<br />

her alanda meydana gelen hizli degismeler<br />

yeni bir dünya, dolayisiyla yeni bir degerler<br />

sistemi olusturmaktadir.<br />

Meydana gelen bu hizli dönüsüm, tarihten<br />

gelen degerleri sarsarak adeta yeni bir yarinin<br />

planlamasi geregini gözler önüne seriyor.<br />

Bu planlamada temel nokta kuskusuz<br />

“egitim” olacaktir. Zira uluslararasi uygarligin<br />

yapilanmasinda pay sahibi olmak ve<br />

ulusal kimligini ve degerlerini kaybetmeden<br />

bu yeni uygarlik projesinde yer almak için<br />

farkli bir egitim planlamasi söz konusu<br />

olacaktir. Bu nedenle küresellesen dünyada<br />

uluslarin egitim yapilanmasini zorunlu kilan<br />

birçok etken söz konusudur. Bu etkenlerin<br />

neler oldugunu su sekilde özetlemek mümkün:<br />

1. Küresel etkenler 2. Teknolojik degismeler<br />

3. Kisisel Beklentiler ve Memnuniyetsizlikler<br />

4. Toplumsal beklentiler ve sinirlamalar.<br />

Kuskusuz ticaretin, ekonominin,<br />

politikanin ve teknolojinin küresellestigi<br />

günümüzde, insanlarin yasam kosullari ve<br />

buna bagli olarak beklentileri de küresellesecektir.<br />

Dolayisiyla bu küresel gereksinimleri<br />

karsilayacak yeni degerlerin içsellesmesi<br />

kaçinilmaz olacaktir.<br />

SONUÇ<br />

Bas döndürücü bir hiza ulasan teknolojik<br />

gelisme ve degismeler, yeni bir yasam tarzi<br />

ve bu yasam tarzina uyum saglayabilecek<br />

beceri ve yeterlilikte insanlara gereksinimi<br />

ön plana çikarmistir. “teknolojik degismenin”<br />

ortaya çikardigi bu yeni talep, enformasyon<br />

teknolojisinin, bütün meslek kavramlarinin<br />

ve sekillerinin yeniden tanimlanmasini<br />

saglayacak bir düzeyde yayginlastirmayi<br />

da gerekli kilmaktadir.<br />

Yukarida sözü edilen gelismeler ve buna<br />

bagli olarak ortaya çikan talep ve beklentilerin<br />

karsilanmasinda olasi yetersizlikler,<br />

özellikle genç kusaklar açisindan önemli<br />

ölçüde memnuniyetsizliklere yol açabilir.<br />

Egitimin temel toplumsal islevlerinden biri<br />

olan geleneksel degerlerin yeni kusaklara<br />

aktarilmasi kuskusuz toplumsal süreklilik<br />

açisindan önemli bir isleve sahip olacaktir.<br />

Ancak yeterli olmayacaktir. Zira, küresellesen<br />

bir dünyadaki yeni gelismeler ve degerler<br />

genç kusaklara kazandirilmaz ise, bu kez<br />

çaga uyum ve küresel degerlerden yoksun<br />

kalma gibi bir tehlike söz konusu olacaktir.<br />

Böyle bir durum ise, amaçsiz ve kimliksiz,<br />

uydu bir toplum olmanin yolunu açacaktir.<br />

Oysa her toplumun tarihten gelen bir kültürel<br />

birikimi söz konusudur. Ne var ki<br />

küresellesmenin etkisi ile yeni bilgiler ve<br />

teknolojiler bu toplumlara dalga dalga yayilmaktadir.<br />

Bu bilgi bombardimaninin her<br />

toplumda belli etkiler yarattigi kaçinilmazdir.<br />

Önemli olan, her toplumun tarihinden<br />

tasidigi kültürel degerlerini ve bilgi birikimini<br />

küresel gelismeler karsisinda korumasi<br />

ve olabildigince hizla yayilan bu küresel<br />

degerlere bir yandan uyum saglamasi, öte<br />

yandan gelismelere katki saglamasidir.<br />

Ancak bu uyum ve katki saglama sürecinin<br />

bazi toplumlarda kolay, bazilarinda ise sancili<br />

geçecegi söz konusu olacaktir. Geçis<br />

sürecinin sinirlarini ve düzeyini kuskusuz<br />

her toplumun sahip oldugu ekonomik, kültürel<br />

ve hatta siyasal birikimleri belirleyecektir.<br />

Zira bas döndürücü bu hizli gelismeler<br />

karsisinda artik yarinin egitimi diye bir kavrami<br />

kullanmak gündemden düsmüs; “simdinin<br />

egitimi” üzerinde zaman kaybetmeden<br />

durmak ve düsünmek gerekmektedir. Nitekim<br />

simdinin egitimi diyebilecegimiz yeni<br />

bir egitim planlamasinin yasama geçirilmesi<br />

ve bunun üç temel unsur üzerinde olusturulmasi<br />

üzerinde anlasma saglanmistir.<br />

(OECD. 1989). Bu unsurlar sunlardir :<br />

1. Içerik, (Neyin ögretilecegi)<br />

2. Nasil, (Ögretme süreci)<br />

3. Ne sekilde (Bilginin aktarilma biçimi veya<br />

ulastirma yapisi).<br />

Buna göre, çok dar kaliplar içine sikismis<br />

geleneksel egitim sistemlerinin bir anlami<br />

kalmamistir. Dolayisiyla küresel etkilerden<br />

3 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4


Küresellesmenin Egitim Boyutu<br />

olumsuz etkilenmeyecek ancak üretilen<br />

küresel degerlerin ulusal degerlerle uzlasmasini<br />

saglayarak uygarlik projesinde kendine<br />

bir yer bulabilecek yeni bir egitim sistemi ve<br />

onun uygulayicisi olacak bir ögretmen tipi<br />

yetistirmek kaçinilmaz olacaktir. O halde nasil<br />

bir ögretmen sorusu gündeme gelmektedir.<br />

Bu sorunun yaniti asagida verilmeye<br />

çalisilmistir.<br />

1. Bilisim toplumlarinin yapilarini ve bunun<br />

kaçinilmaz yasam örüntülerini küresel<br />

düzeyde algilayabilecek ögretmenler.<br />

2. Küresellesmenin gerekli kildigi yeni egitim<br />

sisteminin dayandigi yeni paradigmayi<br />

bütün boyutlari ile algilayabilen ögretmenler.<br />

3. Artik birer pasif bilgi alicisi konumunda<br />

olmayan, aktif, bilgiye ulasmada becerili<br />

ve bilgi üretmeye katki saglayacak ögrencileri<br />

yetistirecek ögretmenler.<br />

4. Bilisim teknolojilerini izleyen ve bunlari<br />

kaynak kullaniminda koordinatörlük rolünü<br />

üstlenen ögretmenler.<br />

5. Sürekli degisen rol ve beklentilerine yanit<br />

verecek; ögrenme kuramlarini, pedagojik<br />

yöntemleri ve müfredati devamli sorgulayip<br />

yeniden tasarimlayacak nitelikte ögretmenler.<br />

(Dede, 1992;112)<br />

Artik, salt ögrenciler açisindan degil, ayni<br />

zamanda toplumu olusturan tüm kesimler<br />

için geçerli olan yeni yasam biçimi ve bunu<br />

saglayacak yeni bir bilgilenme gereksinimi<br />

söz konusudur. Nitekim bu gereksinim isiginda<br />

UNESCO tarafindan hazirlanan raporda<br />

yeni yüzyilin bilgi edinme gereginin 4 temel<br />

dayanagi oldugu vurgulanmistir. (Bkz. Hergüner,<br />

1998; 299). Bu dayanaklar :<br />

BILMEK IÇIN ÖGRENME<br />

(Learning to know)<br />

YAPMAK IÇIN ÖGRENME<br />

(Learning to do)<br />

BERABER YASAMAYI ÖGRENME<br />

(Learning to live together ) ve<br />

BIREY OLMAYI ÖGRENME<br />

(Learning to be)<br />

olarak belirlenmistir. Kuskusuz bu özelliklerin<br />

kazandirilmasini saglayabilecek tek çözüm,<br />

hiç vakit kaybetmeden “egitim sisteminde<br />

yeniden yapilanma ve ögretmenlerin<br />

egitimi” olmalidir. Zira, 21. yüzyila uyum<br />

saglayabilecek kusaklarin yetistirilmesi ancak<br />

21. yüzyilin gerektirdigi bilgi ve becerilerle<br />

donatilmis egitimcilerin yapabilecekleri<br />

bir seydir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Amin, Samir (1999). Kapitalizmin Hayaleti – Günümüz Entelektüel Modalarinin Bir Elestirisi. Çev. C.<br />

Algan, Istanbul.<br />

Bauman, Zygmunt (1999). Küresellesme, Toplumsal Sonuçlari. Çev. A. Yilmaz, Ayrinti Yay. Istanbul.<br />

Bauman, Zygmunt (2000) Siyaset Arayisi. Çev. T. Birkan, Istanbul.<br />

Berkes, N. (1978). Türkiye’de Çagdaslasma. Dogu-Bati yayinlari, Istanbul Matbaasi, Istanbul.<br />

Celkan, H.Y. (1990). Ziya GÖKALP’in Egitim Sosyolojisi, M.E.B. Yayinlari, Istanbul.<br />

Dede, C. (1992). “Education in the twenty-first Century in the Annals”, Volume 552. July, .pp.104-115.<br />

Giddens, A. (2000), Elimizden Kaçip Giden Dünya, Çev. O. Akinhay, Alfa Yayinlari, Istanbul.<br />

Kiziiçelik, S. (2001). Küresellesme ve Sosyal Bilimler. Ankara.<br />

Sönmez, V. (2002). “Küresellesmenin Felsefi Temelleri”, Egitim Arastirmalari , Sayi 6, Ani Yayincilik.<br />

Tezcan, M. (2002). “Küresellesmenin Egitim Boyutu”, Egitim Arastirmalari, Sayi 6.<br />

Wallerstein, I. (1997). “Bugün Gözünüzün Önünde Bir Sistem Çökmekte” Çev. A. Daldal, Birikim Dergisi,<br />

Aralik, Sayi 104.<br />

Yurdabakan, I. (2002). “Küresellesme Konusundaki Yaklasimlar ve Egitim”. Egitim Arastirmalari , Sayi 6,<br />

Ani Yayincilik.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4 4


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12<br />

ETKILI ÖGRENME VE ÇOKLU ZEKÂ KURAMI: BIR INCELEME<br />

(Active Learning and Multiple Intelligence: A Review)<br />

Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN*<br />

ÖZET<br />

Bu makalede, etkili ögrenme ile çoklu zeka kurami iliskisi irdelenerek çoklu zeka kuraminin okullarda<br />

uygulanmasinin önemi açiklanmaya çalisilacaktir. Günümüzde ögrenme kurallari ve ilkeleri büyük ölçüde<br />

degismistir. Oysa, ülkemizde hala geleneksel ögrenme ve ögretme yöntemleri kullanilmaktadir. Bu yöntemler<br />

bilgiyi içsellestirmek yerine, ögrenciyi pasifize eden, ezbercilige yönelten yöntemlerdir. Bu nedenle de<br />

ögrenciler, ögrendiklerini günlük yasamlarinda ve is alanlarinda kullanma problemi ile karsi karsiya<br />

kalmaktadirlar. Ayrica, günümüzde çok hizli bir bilgi birikimi söz konusudur. Ögrenilenler, yerlerini kisa süre<br />

içinde yenilerine birakmak zorunda kalmaktadir. Dolayisiyla birey sürekli ögrenen ve kendini yenileyen bir kisi<br />

olmak durumundadir.<br />

Bu baglamda, okullarimizda artik ögrenciyi, ögrenme sürecine aktif olarak katan ve sürekli olarak ögrenmesini<br />

saglayan diger bir deyisle, ögrenmeyi ögreten, yeni yöntemlere gereksinim vardir. Bu anlayisa uygun H.<br />

Gardner’in Çoklu Zekâ Kuraminin zekâ, etkili ögrenme, düsünme stili iliskisi ve uygulamaya yönelik yönleri<br />

incelenmekte ve çoklu zekâ ile ögrenci performanslarinin degerlendirilmesinin deneyim yolu ile gelisebilecegi<br />

ileri sürülmektedir.<br />

Anahtar Sözcükler: Çoklu Zekâ, Etkili Ögrenme Prensipleri, Bilissel Stiller<br />

ABSTRACT<br />

The aim of this study is to evaluate the relationship of the active learning principles and multiple intelligence and<br />

thus explain its importance to the practice in schools. Today, the concept of learning is changing mostly. In fact,<br />

in Turkey the traditional learning and instructional methods are still in practice. These methods cause learners to<br />

be passive and memorize the given information rather than internalizing it. The learners are confronted with<br />

problems in application of the information in their daily life and practicing it in their working environments.<br />

Besides, there is tremendous accumulation of information. The learned information is to be replaced by the old<br />

knowledge very rapidly. Thus the individuals are forced to be continuous learners and renovate themselves.<br />

In this context, there is a need for new methods, which will enable learners to participate actively in the learning<br />

process and to take the responsibility of their own learning. There is a need of teaching learning to learn.<br />

Appropriate to this understanding, H. Gardner’s Multiple Intelligence Theory will be analyzed considering<br />

relationship between intelligence, active learning principles and cognitive styles emphasizing the ways of<br />

practice. It’s proposed that, using multiple intelligence in the evaluation of student performance can be improved<br />

by experiencing it.<br />

Key Words: Multiple Intelligence, Active Learning Principles, Cognitive Styles<br />

GIRIS<br />

Bireylerin birbirinden farkli algilama, anlama,<br />

olaylara farkli yaklasma, farkli biçimlerde<br />

problem çözme tarzlari ve farkli ögrenme<br />

stilleri vardir. Ögrenme sürecindeki bir<br />

bireyin, yapabildiklerinden çok yapabilecekleri<br />

üzerinde durulmalidir. Egitimciler farkli<br />

ögretim yollari oldugunun bilincinde olmalidir.<br />

Klasik bakis açisindan egitim ögretim<br />

*<br />

E.Ü. Egitim Fakültesi Egitim Fakültesi Egitim<br />

Bilimleri Bölümü<br />

etkinlikleri ele alindiginda, mikroskop altinda<br />

incelenen, dikkat çeken degiskenleri ortaya<br />

çikartarak performans artisinin hedeflendigi,<br />

etkili ögrenme ortaminda ise odak noktasini<br />

tersine çevirerek bir teleskop ile<br />

genisletircesine temel hedefin ögrenmeye<br />

odaklandigi ileri sürülmektedir (Herron and<br />

Nurrenbern, 1999).<br />

Etkili ögrenmenin uzun bir geçmisi vardir.<br />

Sokrat’in diyaloglarindan, Dewey’nin 1930’<br />

lu yillardaki “yansitici düsünme”sine ve<br />

Bruner’in 1960’li yillardaki “kesif yoluyla<br />

ögretim” yöntemine kadar uzanir. Bu dönemlerde<br />

de, ögrenenin pasif olarak bilgiyi alici<br />

5 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-15


Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />

durumunda olmasi yerine, ögrenme sürecine<br />

katilmasi gerçegi egitimin temeli olarak kabul<br />

edilmistir. Sözel anlatim gibi ögretmen<br />

merkezli ögretim yöntemlerinin bilgiyi tümüyle<br />

düzenli bir biçimde ögrenene aktarmasi<br />

gibi bir avantajinin oldugu da tartisilamaz.<br />

Ancak, ögrenenlerin kendi ögrenmelerine<br />

katilmalarinin, bilgiyi kesfetmelerinin,<br />

uygulayabilmelerinin, diger bir deyisle bilgiyi<br />

kendilerine mal etmelerinin sentez ve<br />

problem çözme gibi üst düzey bilissel becerilerin<br />

gelistirilmelerinde daha etkili oldugu<br />

kabul edilmektedir (Rubin ve Herbert, 1998).<br />

Bu nedenle etkili ögrenme, ögrenci merkezli<br />

egitim ve ögretim yöntemleri, Bati ülkelerinde<br />

oldugu gibi Türkiye‘de de hizla önem<br />

kazanmaktadir.<br />

Etkili ögrenme, en kisa tanimiyla ögrenene<br />

yapilan bir sey degil ögrenenin yaptigi bir<br />

sey (Panitz, 1996); yada anlatilanlari dinlemenin<br />

disinda ögrenenin yaptigi herhangi bir<br />

sey (Paulson ve Faust, 2003) olarak tanimlanmaktadir.<br />

Daha genis kapsamda etkili<br />

ögrenme, ögrencilerin bir dereceye kadar<br />

sahiplendigi ve kontrol edebildikleri ögrenme<br />

tekniklerinin kullanildigi, ögrenme deneyimlerinin<br />

kati bir biçimde önceden belirlenmesi<br />

yerine açik uçlu oldugu, ögrencinin<br />

aktif olarak katildigi ve biçimlendirdigi<br />

ögrenme deneyiminin bulundugu durumlar<br />

(Kyriacou, 1972) olarak tanimlanmaktadir.<br />

En genel anlamda etkili ögrenme, ögrenenin,<br />

eski bilgi ve deneyimlerinin üstüne yeni<br />

fikirleri insa ettigi etkin bir süreç olarak<br />

tanimlanabilir.<br />

Bu süreç klasik ögrenme ortamindan üç alanda<br />

farklilik göstermektedir: (1) bilgi, (2)<br />

ögretenler ve (3) ögrenenler. Klasik ögrenme<br />

kuraminda bilgi, hareketsiz, iletilebilir ve<br />

özdevinimlidir. Ögrenenler ise pasif ve bilgiyi<br />

almak için bekleyen bos bir fiçiya benzetilirler<br />

(Reeves ve Reeves, 1997). Etkili<br />

ögrenmede ise bilginin ögretenden ögrenene<br />

aktarilamayacagi ancak ögrenenler tarafindan<br />

aktif bir biçimde kazanilip kendileri<br />

tarafindan insa edilecegi ileri sürülmektedir.<br />

Belirli bir deneyimden çikarilan anlamin<br />

kisiye özel oldugu ve eger kisi bir tartismaya<br />

katilir ya da problem çözerken sosyal olarak<br />

ilgilenirse bilginin artarak genisleyecegi belirtilmektedir<br />

(Meriam & Caffarela, 1999).<br />

Ögrenme, bu baglamda, ele alindiginda bireysellestirilmis<br />

oldugu görülmektedir.<br />

Günümüzde bireylerin düsünme tarzlarinin<br />

ayni olmadigi, bu nedenle de farkliliklar üzerinde<br />

yogunlasma geregi önem kazanmistir.<br />

Farkli bireysel özellikler ise farkli ögretim<br />

yöntemlerini gerektirmektedir. Harvard <strong>Üniversitesi</strong><br />

Profesörlerinden Howard Gardner<br />

bu farkliliklari "Multiple Intelligence" olarak<br />

tanimladigi "Çoklu Zekâ Kurami" ile açiklamaktadir.<br />

ÇOKLU ZEKÂ KURAMI<br />

Zekânin birden çok bilesenden olustugunu<br />

ileri süren Gardner kuraminin temelinde,<br />

biyolojik ve kültürel boyutlarin yer aldigini<br />

savunmaktadir. Degisik ögrenme türlerinin,<br />

beynin degisik bölgelerinde gerçeklestigini<br />

düsünmektedir. Biyolojik etkenlere ek olarak<br />

zekâ gelisiminin kültür ile iliskili oldugu,<br />

kültürlerin deger verdigi zekâ türlerinin<br />

ve davranis biçimlerinin ise daha çok<br />

gelistigi ileri sürülmektedir. Gardner, bir<br />

özelligin zekâ olabilmesi için dört ölçüt ileri<br />

sürmektedir: Bunlar, sembollerin olmasi, kültürün<br />

deger vermesi, mal yada hizmet üretmeye<br />

araci olmasi ve problem çözebilmesidir<br />

(Bellenka, 1997).<br />

Gardner'in modeli, zekânin ne oldugu sorusuna<br />

daha genis bir anlam kazandirmistir.<br />

Gardner, geleneksel zekâ yaklasiminin ögrenciyi<br />

ortak bir ölçüte göre degerlendirmede<br />

yarattigi kolaylik açisindan avantajli oldugunu<br />

ancak ögrencinin güçlü ve zayif noktalarini<br />

kesfetmede yararli olmadigini belirtmektedir.<br />

Zekânin, bir birinden bagimsiz<br />

olarak isleyen, sekiz bileseni oldugunu ileri<br />

sürmekte ve bir etkinligin aslinda birkaç<br />

zekâ bileseninin birlikte çalismasi oldugunu<br />

belirtmektedir. Gardner (1993), Çoklu Zekâ<br />

Kuraminda sekiz tür zekâdan söz etmektedir.<br />

1. Sözel / Dil Zekâsi<br />

(verbal/linguistic),<br />

2. Mantik / Matematiksel zekâ<br />

(logical /mathematical intelligence),<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 6


Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN<br />

3. Görsel / Uzamsal zekâ<br />

(visual/ spatial intelligence),<br />

4. Bedensel / Kinestetik zekâ<br />

(bodily/ kinesthetic intelligence),<br />

5. Müzik / Ritim zekâsi<br />

(musical/ rythmic intelligence),<br />

6. Sosyal zekâ<br />

(interpersonal intelligence),<br />

7. Özedönük zekâ<br />

(intrapersonal intelligence),<br />

8. Doga zekâsi<br />

(naturalist intelligence).<br />

Sözel/Dil zekâsi<br />

Bu zekâ türü, sözcükler zekâsi yada bir dilin<br />

temel islemlerini açikça kullanabilme yetenegi<br />

olarak belirtilmektedir. Okuma, yazma,<br />

dinleme ve konusma ile iletisim saglamak bu<br />

zekânin en belirgin özelligi oldugunu ileri<br />

sürmektedir. Sözel/dil zekâsinin kullanimi,<br />

önceki bilgiyi ve anlamayi yeni bilgiye<br />

baglamaya yardimci olmakta ve baglantinin<br />

nasil oldugunu açiklamaktadir. Sözel zekâ,<br />

dil kullaniminin farkli biçimlerde üretilmesine<br />

ve gelistirilmesine yardimci olmaktadir.<br />

Dil gelisimi asamalarina bakildiginda çocugun<br />

baslangiçta, görüntü, ses ve dokunma<br />

kullandigi görülmektedir. Daha sonra, sembol<br />

ve gramer gibi dil teknikleri bunu izlemekte<br />

ve soyut akil yürütme, kavramsal<br />

örüntüler, duygu, ton, yapi ve içerik olusturma<br />

ile sözcük dagarcigi zenginlesmektedir.<br />

Birey, kendini ifade ederken, özel örüntülerde<br />

ses ve duyum kullanabilme yeteneginin<br />

gelismesi ile dil gelisiminin en üst noktasina<br />

ulasmaktadir. Sözel zekânin degeri,<br />

okuma, dil sanatlari ve farkli içeriklerde<br />

kavrama ile ölçülerek ortaya çikmaktadir.<br />

Sözel/dil zekâsinin, ileti olarak alinanlarin<br />

bireysel olarak algilanmasi olarak degerlendirilmekte<br />

ve okullarda bu zekâ türüne çok<br />

deger verildigi ileri sürülmektedir (Bellenka,<br />

1997).<br />

Çagdas zekâ arastirmacilarina göre insan<br />

konusma yetenegi ile dogmaktadir. Çevrede<br />

kullanilan dil ile etkilesime girmeye basladiginda<br />

beyin, dilin tüm seslerini taniyabilir<br />

durumdadir. Sözel zekânin, dil ile yapilan<br />

her türlü çalismayla ilgili oldugu belirtilmektedir.<br />

Okuyabilme yetenegi, düz yazi,<br />

siir, rapor ve mektup yazabilme yetenegi,<br />

dinleyiciler önünde konusma yapabilme<br />

yada bir arkadasla sohbet edebilme yetenegi<br />

örnek olarak verilmekte ve baska birinin konusmasini<br />

dinleyebilme ve ne söyledigi ile<br />

nasil bir mesaj vermek istedigini anlayabilme<br />

de sözel zekânin ilgili oldugu alanlar<br />

olarak ileri sürülmektedir. (Morgan, 1996).<br />

Mantik/Matematiksel zekâ<br />

Mantik/matematiksel zekâ, sayilar ve akil<br />

yürütme zekâsi olarak belirtilmektedir. Tümdengelim<br />

ve tümevarim kullanarak akil<br />

yürütme, soyut problem çözme ve bir biri ile<br />

iliskili kavramlar ve düsünceler arasindaki<br />

karmasik iliskiyi anlama yetenegi yada benzer<br />

yönleri arama zekâsi olarak belirtilmektedir.<br />

Mantik/matematiksel zekâ, bilimsel hipotezi<br />

siniflandirma, öngörü, öncelik verme, nedensonuç<br />

iliskisini anlama becerilerini içermektedir.<br />

Bu zekâ türü güçlü olan insanlarin,<br />

akil yürütme becerilerini, çok genis alanlara<br />

uygulanabildikleri görülmüstür. Fen Bilimlerinde,<br />

sosyal alanlarda, edebiyatta ve daha<br />

birçok alanda sözcükleri kullanabilme, okuma,<br />

yaratma, yabanci dil ögrenme, model<br />

insa etme, interneti kullanma ve müzik<br />

notalarini ögrenme biçiminde uygulamaya<br />

yansidigi ileri sürülmektedir.<br />

Matematik kullanimi çok erken yaslarda,<br />

küçük çocuklarin somut islemlerle ugrasirken<br />

ve bire bir eslemeyi kavrarken basladigi<br />

belirtilmektedir. Çocuklar, sembolik dil ile<br />

formüller ve denklemlerle çalisarak, somut<br />

düsünceden soyut düsünceye ilerlemekte ve<br />

mantik dünyasini soyutlastirmayi ögrenmektedirler.<br />

Soyut kavramlar ve semboller,<br />

analiz ve yaklasik olarak hesaplama, pek çok<br />

okul programinda ögretilmekte ancak ögrenmenin<br />

aktif olarak gerçeklesmesi geregi<br />

üzerinde durulmaktadir (Bellenka, 1997).<br />

Görsel / uzamsal zekâ<br />

Görsel/uzamsal zekânin, resimler ve imgeler<br />

zekâsi yada görsel dünyayi dogru olarak<br />

7<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5): 5-12


Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />

algilama ve kisinin kendi görsel yasantilarini<br />

yeniden yaratma kapasitesi oldugu belirtilmektedir.<br />

Sekil, renk, biçim ve dokunusu<br />

"zihin gözü" ile görme ve bunlari resim olarak<br />

somut temsillerine dönüstürme yetenegini<br />

içerdigi ileri sürülmektedir.<br />

Bazi açilardan görsel zekânin insan beyninin<br />

kullandigi ilk dil oldugu söylenmektedir. Bu<br />

zekâ, duyusal-motor alginin keskinlesmesi<br />

ile basladigi belirtilmektedir. Daha sonra,<br />

renk, sekil, biçim, dokunus, derinlik, boyut<br />

ve bunlar arasindaki iliskileri ayristirdigi<br />

ileri sürülmektedir. Görsel/uzamsal zekâ<br />

gelisirken, el-göz esgüdümü ve ince devinim<br />

kontrolü ile kisinin, algilanan sekil ve renkleri,<br />

çesitli ortamlarda yeniden olusturma<br />

yetenegi de gelismektedir. Ressam, heykeltiras,<br />

mimar ve grafik desinatörü gibi mesleklerin<br />

uygulayicilari, zihinlerindeki imgeleri,<br />

yaratmakta yada gelistirmekte olduklari<br />

yeni nesnelere aktarmaktadirlar. Bireyin<br />

olasi her seyi gözünde canlandirip hayal kurabilmesi,<br />

hayalindeki yerlere sanal yolculuklar<br />

yapabilmesi ve daha önce hiç yapmadigi<br />

seyleri yaratabilmesi ve bulus yetenegi,<br />

bu zekâ türünün özellikleri olarak<br />

gösterilmektedir.<br />

Uzamsal zekâ, uzay / zaman sürekliligi<br />

içinde, nesnelerin yerlesimi ve aralarindaki<br />

iliskiyle ilgilenmektedir. Bir nesnenin diger<br />

bir nesne ile iliskili olmasi, ögrenmenin<br />

görsel/uzamsal biçiminin, uzamsal tarafini<br />

olusturan çekirdegi oldugu belirtilmektedir.<br />

Bu açiklama yön duygusunu da kapsamaktadir;<br />

diger bir deyisle, yasanilan çevreyi<br />

dolduran nesnelere göre nerede oldugunu<br />

bilme yetenegi ve bir yerden baska bir yere<br />

kolaylikla gidebilme becerisi bu zekâ türünün<br />

özelligi olarak gösterilmektedir (Bellenka,<br />

1997; Bumen, 2004).<br />

Bedensel / Kinestetik zeka<br />

Bu zekâ türünün, bedensel olarak gerçeklestirilen<br />

hareketlerin tümüyle ve ellerin hareketleri<br />

ile ilgili oldugu belirtilmektedir.<br />

Beden hareketlerini kontrol etmeyi ve yorumlamayi,<br />

fiziksel nesneler ile ugrasmayi,<br />

beden ve zihin arasinda bir uyum olusmasini<br />

sagladigi ileri sürülmektedir.<br />

Bedensel zekânin gelisimi sadece atletik yapida<br />

olanlarla sinirlanmamaktadir. Dogustan<br />

gelen kinetik potansiyeller, çocuklarin yürüme<br />

potansiyelleri, gelisimin herhangi bir<br />

evresinde motor hareketleri kazanabilme ve<br />

gelistirebilme yetenekleri ile yüz ifadeleri,<br />

durus ve diger bir deyisle 'beden dili' ile<br />

ifade edilebilen incelikler, bu zekânin<br />

özelliklerin olarak gösterilmektedir. Bir cerrahin<br />

açik kalp ameliyati yaparken yada da<br />

bir uçakta pilotun göstergelerin ince ayarini<br />

yaparken gösterdigi ince-motor kontrolün,<br />

bu zekanin gelismis oldugunun göstergesi<br />

oldugu ileri sürülmektedir (Bellenka, 1997;<br />

Bumen, 2004).<br />

Müzik / ritim zekâsi<br />

Bu zekâ türü, ton, ritim ve tini ayirdetme<br />

zekâsi olarak belirtilmektedir. Kisinin bir<br />

müzik örüntüsüne yada melodiye duyarlilik<br />

derecesi ve coskusal tepki verme yetenegi ile<br />

basladigi ileri sürülmektedir. Bu zekânin<br />

temelleri ögrencilerin, müzigi farketmeleri<br />

ile gelismektedir. Daha sonra, müzik / ritim<br />

zekâsinin, müzigi dinlerken inceliklerinin<br />

ögrenilmesi ile gelismeye devam ettigi belirtilmektedir.<br />

Ögrenciler daha karmasik<br />

melodiler üretirken, bir müzik aleti çalarken<br />

ve daha karmasik kompozisyonlar yaparken,<br />

bu zekânin daha da gelisecegi belirtilmektedir.<br />

Nörolojik bakis açisindan müzik/ritim zekâsinin,<br />

zekâ türlerinin ilk önce geliseni<br />

oldugu belirtilmektedir. Müzigin, ritmin, sesin<br />

ve titresimin insanda yarattigi etki diger<br />

zekâ türlerinin hepsinden daha güçlü oldugu<br />

ileri sürülmektedir. Ruh halinin degismesi,<br />

dinsel duygulari costurma, ulusal sevinçleri<br />

uyandirma, baska birine sevgi, derin üzüntü<br />

yada aciyi ifade edebilme etkisi buna örnek<br />

olarak verilmektedir. Ses ve titresimler, ister<br />

dogal olsun isterse insanlarin yarattigi<br />

ortamlardan gelenler olsun, bu zekânin, tüm<br />

ses ve titresim dünyasiyla ilgili oldugu<br />

belirtilmektedir. Bazi insanlar için bu zekâ<br />

türü sadece müzik ve ritimden olusmadigi<br />

dikkate alindiginda isitsel olarak da adlandirilabilecegi<br />

ileri sürülmektedir (Bellenka,<br />

1997; Bumen, 2004).<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 8


Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN<br />

Sosyal zekâ<br />

Sosyal zekâ, digerlerini anlama ve etkilesme<br />

kapasitesi olarak belirtilmektedir. Bu zekâyi<br />

gösterenlerin, moral, mizaç, güdüler ve<br />

egilimleri fark edebildigi ve ayristirdigi ileri<br />

sürülmektedir. Bu zekâ özelliginin, çevrelerindeki<br />

yetiskinlerin ruhsal durumlarina<br />

dikkat eden ve degisik ruhsal durumlara<br />

duyarli olan çocuklarda görüldügü belirtilmektedir.<br />

Bir yetiskinin digerlerinin sakli<br />

egilimlerini okuyabilmesi ve yorumlayabilmesi<br />

karmasik bir kisiler arasi beceri olarak<br />

açiklanmaktadir.<br />

Sözel ve sözel olmayan iletisim becerilerini,<br />

isbirligi becerilerini, çatisma yönetimini, uzlasma<br />

becerileri ile güven, sayginlik, liderlik<br />

ve digerlerini güdüleme yetenegi ile ilgili<br />

oldugu belirtilmektedir. Sosyal zekâsi güçlü<br />

olanlarin önemli özellikleri arasinda digerlerinin<br />

duygularina, korkularina, meraklarina<br />

ve inançlarina empati ile yaklasma, yargilamadan<br />

dinleme ve digerlerinin performanslarini<br />

en üst düzeye çikarmalarinda yardimci<br />

olma istegi bulundugu ileri sürülmektedir.<br />

Sosyal zekânin ilgi alani, insan iliskileri,<br />

baska kisilerle ortak çalisma, diger insanlari<br />

tanima ve onlardan bir seyler ögrenme konularini<br />

kapsamaktadir. Zamanin çogu diger<br />

insanlarla çalisarak ve iletisim kurarak<br />

geçirildigi düsünülürse, bu zekâ, bazi açilardan,<br />

türlerinin içinde en anlasilabilir olani<br />

olarak gösterilmektedir (Bellenka, 1997).<br />

Özedönük zekâ<br />

Bu zekâ türü, kendilik bilgisi yada kendini<br />

tanima zekâsi, yada kendini bilme ve kendi<br />

yasami ve ögrenmesi ile ilgili sorumluk alma<br />

yetenegi olarak belirtilmektedir. Özedönük<br />

zekâsi güçlü olan birey, kendi coskularinin<br />

sinirlarini anlayabilen, kendi davranislarini<br />

yönetirken bunlara güvenebilen kisilerin<br />

özelligi olarak gösterilmektedir. Böyle bir<br />

kisi zamaninda düsünmeyi, yanitlamayi ve<br />

kendini degerlendirmeyi basarabilen kisi<br />

olarak gösterilmektedir (Bellenka, 1997).<br />

Gardner, özedönük zekânin, zevk duygusunu<br />

aci veren duygulardan ayirdedebilme kapasitesinden<br />

daha fazla oldugunu ileri sürmekte<br />

ve böyle bir ayristirmanin temelinde, bir<br />

duruma daha fazla karismak yada kendini<br />

geri çekebilme kapasitesinin yattigini belirtmektedir.<br />

Bu zekâ türü, ögrenenlerin, kendi<br />

yasantilarinda ve kendi ögrenmelerinde daha<br />

fazla sorumluluk almalarina yol açacagi belirtilmektedir.<br />

Gardner, ögrencilerin çok azinin,<br />

kendi ögrenmelerinin sorumlulugunu<br />

alabildigini ileri sürmektedir (Gardner, 1983).<br />

Bilindigi kadariyla kendi varliginin, düsüncelerinin<br />

ve eylemlerinin farkinda olan tek<br />

yaratik insanogludur. Bu özelligin, insanin<br />

kendisinden uzaklasip kendi içindeki yansimasindan<br />

bir seyler ögrenebilme yetenegi<br />

oldugu belirtilmektedir. Özedönük zekânin<br />

ilgi alaninin, kendi kendinin farkinda olma,<br />

kendini anlayabilme ve kisinin iç dünyasiyla<br />

iliski kurabilme özelligi oldugu<br />

belirtilmektedir (Bellenka, 1997).<br />

Doga zekâsi<br />

Gardner’in, yedi özgün zekâya 1995 de ekledigi<br />

sekizinci zekâ türü olan doga zekâsinin<br />

bireylerin, çevredeki bitki ve hayvanlarin<br />

türlerini fark ettiklerinde ve alt türleri siniflandirabildiklerinde<br />

ortaya çiktigi belirtilmektedir.<br />

Bu zekâ türünün, çevredeki dogal dünyayi<br />

algilama, begenme ve anlayabilme ile dogrudan<br />

iliskili oldugu belirtilmektedir. Türleri<br />

birbirinden ayirt edebilme, taniyabilme ve<br />

siniflandirabilme, dogal dünyaya iliskin bilgileri<br />

kavrayabilme bu zekâ türünün özellikleri<br />

olarak gösterilmektedir. Çesitli çiçekleri<br />

ayirt edebilen, farkli hayvanlari adlandirabilen,<br />

hatta, ayakkabi, araba yada giysi<br />

çizimlerini ortak kategorilere yerlestirebilen<br />

çocuk ve gençler, gelecegin doga bilimcilerine<br />

aday gösterilmektedir.<br />

Botanik ve zooloji, doga zekâsinin en belirgin<br />

alanlarindan biri olarak gösterilse de,<br />

böcekbilim, organik kimya, tip, fotografçilik,<br />

insaat mühendisligi gibi diger birçok<br />

alanlarda çalisan insanlarin, bu becerileri zamanla<br />

gelistirmeleri gerektigi belirtilmektedir<br />

(Bellenka, 1997). Gardner doga zekânin,<br />

belli bir bölgede bulunan bitki örtüsü ve<br />

9<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5): 5-12


Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />

hayvan türlerini taniyabilen, dogal dünyada<br />

baska sonuçsal ayrimlar yapabilen ve bu<br />

özelligini üretken olarak avlanmada, çiftçilikte,<br />

biyoloji bilimlerinde kullanabilen kisilerde<br />

görülebilecegini belirtmektedir (Gardner,<br />

1994).<br />

ZEKA VE BILISSEL STIL ILISKISI<br />

Gardner sekiz tür zekâdan söz etmekte ve bu<br />

zekâlari açiklarken gözlenebilir ve ölçülebilir<br />

özelliklerini vurgulamaktadir. Morgan<br />

(1996) ise, Gardner’in ileri sürdügü zekâ<br />

türlerinin farkli bir yapiyi olusturmak yerine,<br />

zekâyi daha çok nitellestirdigini, çoklu zeka<br />

kurami ile tanimlanan zeka performanslarinin<br />

aslinda bilissel stiller oldugunu ileri<br />

sürmektedir.<br />

Gardner’in Mantik/matematiksel ve sözel/dil<br />

zekâsi, kapasite ve duyarlilik; müzik ve<br />

kinestetik zekâsi, yetenek ve beceri; görsel/<br />

uzamsal zekâsi ve sosyal zekâsi, yetenek;<br />

özedönük zekâsi ise kisinin kendi duygularini<br />

anlayabilmesi olarak tanimlan-maktadir.<br />

Ayrica egitim deneyiminin, ögrenenlere<br />

saglanan en büyük olanak oldugu ileri sürülmektedir.<br />

Ögrenenlere farkli ögrenme deneyimleri<br />

sunuldugu zaman, onlarin kapasitelerini<br />

en üst düzeye çikarmalarina yardimci<br />

olunacagi belirtilmektedir. Zeka türlerinin<br />

bu sekilde tanimlanmasi çocuklarin sinav<br />

sirasinda gösteremedikleri becerilerini fark<br />

etmeleri açisindan okul yönetimi için büyük<br />

önem tasiyacaktir (Morgan, 1996). Siniflarinda<br />

düzey alti ya da düzey üstü ögrencileri<br />

olan ögretmenler bireysellestirilmis programlarla,<br />

bu ögrencilerine farkli egitim olanaklari<br />

sunduklarinda, onlarin gizil güçlerini<br />

ortaya çikarmalarina olanak saglamis olacaklardir.<br />

Psikoloji tarihinde birbiri ile rekabet halinde<br />

olan birçok zekâ kurami bulunmaktadir.<br />

Farkli kuramlara ragmen zekânin kavramsal<br />

olarak tanimlanmasinda bireyin, çevreye<br />

uyum saglarken ve kendi çevresini yeniden<br />

düzenlerken, ögrenme ve problem çözme<br />

için genel bir kapasitesi oldugu görüsü<br />

agirlik kazanmaktadir. Bu baglamda, zekâ<br />

kuramcilarinin ilkleri, mantiksal ve rasyonel<br />

problemleri çözme beceri ve süreçlerine<br />

odaklanmislar ve zekâ kuraminda tekli yaklasimi<br />

benimsemislerdir. Güncel yaklasimlarda<br />

ise çoklu zekâ yaklasiminin agirlik<br />

kazandigi görülmektedir. Kültürler arasi<br />

arastirmalar, insan performansindaki çesitlilik<br />

ve karmasiklik ancak farkliliklari dikkate<br />

alan bir kuramsal yaklasim ile açiklanabilir.<br />

Gelisim, ögrenme ve zekâ konularinda yapilan<br />

son çalismalarda kendini tanima, kendilik<br />

bilgisi, hedeflerini belirleyebilme, gelisimini<br />

izleyebilme, içinde bulundugu duygusal<br />

ve güdüsel durumunun farkinda olabilme,<br />

çevreye uyum davranisi için kritik bir<br />

özellik olarak gösterilmektedir. Gardner’in<br />

özedönük zekâsi, Stenberg’in üçlü zekâ<br />

kurami ve Goleman’in duygusal zekâsi,<br />

klasik zekâ yaklasimlarina farkli bir boyut<br />

katmis ve zekânin içsel gerçeklerine dikkat<br />

çekmistir (Shephard, Fasko ve Osborne, 1999).<br />

Böylece zekânin dogasinda olmasi gereken<br />

duygusal boyut dikkate alinarak rasyonel<br />

insanin çevreye uyum gösterirken kendini<br />

yansitma kapasitesi, kendi zayif ve güçlü<br />

yönlerinin, duygu ve düsüncelerinin farkinda<br />

olmasi da önem kazanmistir. Ögretmenlerin<br />

ögrencilerin kendileri hakkinda bilgi edinmelerini<br />

saglamak amaciyla onlarin nasil<br />

ögrendikleri ve nasil ders anlatmalari gerektigi<br />

konusunda çaba harcamalari gerekmektedir.<br />

Wilson (2002), ögretmenlerin sinifta çoklu<br />

zekâya göre ders anlatmayi tercih etmelerinin<br />

çesitli nedenleri oldugunu ileri sürmektedir:<br />

• Çoklu zekâ uygulamalari ögretmene<br />

daha kisisel ve çesitlendirilmis ögretim<br />

deneyimi saglar;<br />

• Ögrencilere sekiz zekâ ile ilgili<br />

bilissel düzeyde iliski kurabilme, üst<br />

bilissel anlayis ve çesitli ders çalisma<br />

teknikleri sunar;<br />

• Ögretmenlere kisisel, kisilerarasi ve<br />

kültürel düzeyde açiklama yapmalarina<br />

olanak verir;<br />

• Dogal beceriler ile ögrencilerin içsel<br />

güdülenme düzeylerini uyararak kendi<br />

kendilerini güdülemeleri saglar;<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 10


Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN<br />

• Ögretmene, ögrencinin dogal becerisini<br />

degerlendirmede, içgörü ve<br />

önsezi kullanarak egitimi bireysellestirme<br />

kolayligi ve deneyimi saglar;<br />

• Ögretmene ve ana-babaya her çocugun<br />

bir yada bir çok yeteneginin olabilecegi<br />

esitlikçi bir bakis açisi saglar<br />

(Wison, 2002).<br />

TARTISMA VE SONUÇ<br />

Gardner, ögrenmenin, ölçülebilenlerin ötesinde<br />

de gerçeklesebilecegini ortaya koyanlardan<br />

biridir. Okullarda, çocuklarin zihinsel<br />

kapasitelerini gelistirecek bir program gelistirilmeli<br />

ve ögretim yöntemleri uygulanmalidir.<br />

Bireyin ögrenmesi ve düsünmesi,<br />

fiziksel ve sosyal içerikte yer aldigina göre,<br />

ögrenciler özgün bir ortamda kendi anlamalarini<br />

insa eden aktif ögrenenler olarak<br />

dikkate alinmalidir. Egitimciler, ezberleme<br />

disinda ögretmenin farkli yollari oldugunu<br />

fark etmek zorundadirlar. Anlamak için<br />

ögretmek, karar vermeyi ögretmek, problem<br />

çözmeyi ögretmek, bir parçayi bütüne baglamayi<br />

ögretmek, kavramdan kavrami ögretmek,<br />

kisaca ögrenmeyi ögretmek dikkate<br />

alinmalidir. Bu süreçlerin hepsinde kritik<br />

düsünme gereklidir. Bu süreçlerin hepsini<br />

ögrenci gelistirebilir, iyilestirebilir.<br />

Ögrenciler anlayabilmek için çok çesitli kaynaklardan<br />

gelen bilgiyi toplamayi ve bilgiyi<br />

islemeyi ögrenmek zorundadirlar. Eskiden<br />

oldugunun tersine, ögretmenin anlattigi dersten<br />

yada bir ders kitabinin disinda, içinde<br />

bulundugumuz teknoloji çaginda bilgi, çok<br />

çesitli kaynaklardan gelmektedir. Bu kaynaklarin<br />

sadece ikisi ögretmen ve kitaplardir.<br />

Televizyon, iletisim aglari ve CD'ler ve<br />

diger araçlar ögrencileri seçici bilgi toplayicilari<br />

haline getirmektedir. Çok çesitli kaynaklardan<br />

akilci bir seçim yapabilmek için<br />

ögrencilerden dogru çikarsama yapmayi ögrenenler,<br />

siniflama ve sentez yapmayi ögrenenler,<br />

çoklu kaynaklardan gelen bilgiyi<br />

kullanmaya ve anlamaya daha hazir olacaklardir.<br />

Belleyerek ögrenme yöntemleri kullanan<br />

egitim kurumlarinin agirlikta oldugu ülkemizde,<br />

ögrencilerin becerileri ve alan bilgileri<br />

degerlendirilmektedir. Ögrencinin konuyu<br />

ne kadar iyi anladigi yada bilgiyi nasil<br />

dönüstürebilecegi degerlendirilmemektedir.<br />

Bunun sonucu olarak da ortaya kati ögretim<br />

programlarinin izlendigi, esneklige, yaraticiliga<br />

yada ögrenci gereksinmelerine önem<br />

verilmeyen programlar ortaya çikmistir.<br />

Howard Garder'in (1983) Çoklu Zekâ Kurami<br />

ile ögrencilerin ögrenme ve anlama<br />

stillerinin, sinif içi ögretim sürecindeki zekâ<br />

özellikleri ile uyusmadigi açik olarak anlasilabilir.<br />

Ögrenciler, matematik/mantik ve<br />

sözel zekâ özellikleri gelismis ögretmenler<br />

tarafindan egitilmektedirler. <strong>Ege</strong>r ögrencinin<br />

zekâ özelligi, bu özelliklerin biri yada digeri<br />

ile ayni dogrultuda ise verilen dersin anlasilma<br />

olasiligi yüksek olacaktir. Ögrenci daha<br />

yüksek notlar alacak ve bu zekâ kapasitesini<br />

ölçen standart testlerde daha basarili olacaktir.<br />

<strong>Ege</strong>r, Gardner tarafindan belirtilen diger<br />

zekâ özellikleri - görsel, bedensel, müzik,<br />

sosyal, özedönük, doga, gibi - daha belirgin<br />

ise okul ortaminda basarisiz olacak yada<br />

sözel/dilsel, mantiksal/matematiksel zeka<br />

özelliklerini gösteren akranlarindan daha iyi<br />

olamayacaktir.<br />

Bireyin çevreye uyumu ve bu çevrede basarili<br />

olabilmesi için kendi zekâ özelliklerini<br />

taniyabilmesi çok önemlidir. Bu nedenle<br />

okullarda, ögrencilerin zihinsel kapasitelerini<br />

deneyebilecekleri çesitli ögretim programlari<br />

gelistirilmeli ve ögrencinin aktif<br />

olarak katiliminin saglandigi ögretim yöntemleri<br />

uygulanmalidir.<br />

KAYNAKÇA<br />

Bellanca, J. (1997). Active Learning Handbook for Multiple Intelligence Classrooms. USA: IRI/Skylight<br />

Training and Publishing Inc., 1-465.<br />

Brougher, J.Z., (1997). “Creating a Nourishing Learning Environment for Adults Using Multiple Intelligence<br />

Theory.” Adult Learning, Mar/Apr97, V.8:4, 28-30.<br />

11<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5): 5-12


Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />

Bruner, J. (1966). Toward a Theory of Instruction. Cambridge, MA: Harvard University Press.<br />

Bumen, Nilay T. (2004). Okullarda Çoklu Zeka Kurami. Ankara: Pegem A Yayincilik s.1-172<br />

Dansereau, D. (1978). "The Development of Learning Strategies Curriculum" in O'Neil, H.,F.,Jr., (ed.)<br />

Learning Strategies. London: Academic Press Inc., 1-31.<br />

Faust, J. and Paulson, D. (2003). Active Learning. Center for Enhancement of Teaching and Learning: California<br />

State University, Fresno home page: http://www.csufresno.edu/cetl/Events/Events%2002-<br />

03/active.html, January 25, 2003<br />

Gardner, H. (1983). Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligence. New York: Basic Books.<br />

Gardner, H. (1993). Multiple Intelligence: The Theory in Practice. New York: Basic Books.<br />

Gardner, H. (1994). “Intelligences in Theory and Practice: A Response to Elliot W. Eisner, Robert J. Sternberg,<br />

and Henry K. Levin”. Teachers College Record, Summer94”, V.95:4, 576-584.<br />

Henriques, L. (1998). A study to define and verify a model of Interactive-Constructive elementary School<br />

Science Teaching. Michigan: UMI Company Iowa Universitesi, Fen Egitimi Enstitüsü Yayinlanmamis<br />

doktora tezi.1-233.<br />

Herron, J.D. and Nurrenbern S.C. (1999). “Improving Chemistry Learning”. Journal of Chemical Education.<br />

V.99:76, 1353-1361.<br />

Kyriacou, C. (1992). “Active Learning in Secondary School Mathematics.” Mathematics in School, 20(3), pp.<br />

44-46.<br />

Levin, H., M., (1994). “Commentary: Multiple Intelligence Theory and Everyday Practices”.<br />

Teachers College Record, Summer94, V.95:4, 570-576.<br />

Meriam, S.B. and Caffarella, R. S. (1999). Learning in Adulthood: A Comprehensive Guide. Sanfransisco:<br />

Jossey-Bass.<br />

Mettetal, G.; Jordan, C. (1998). “Attitudes Toward a Multiple Intelligences Curriculum.” Journal of<br />

Educational Research, Nov/Dec98, V.91:2, 115-123.<br />

Morgan, H. (1996). “An Analysis of Gardener's Theory of Multiple Intelligence”, Roeper Review, Jun96,<br />

V.18:4, 263-270.<br />

Oakland, T.; Parmelee, R. (1985). Mental Measurement of Minority-group Children, in Wolman, B.B. (ed.)<br />

Handbook of Intelligence: Theories, Measurements, and Applications. New York: Wiley, 59-118.<br />

Panitz, Ted, (1996). “A Definition of Collaborative vs Cooperative Learning”.<br />

http://scholar.lib.vt.edu/ejournals/JTE/jte-v7n1/gokhale.jte-v7n1.html Indirilme tarihi 07/07/2004<br />

Reeves, T. C., & Reeves, P. M. (1997). “Effective Dimensions of Interactive Learning on the World Wide Web”.<br />

In B. H. Khan (Ed.), Web-Based Instruction. Englewood Cliffs, NJ: Educational Technology<br />

Publications, 59-66.<br />

Rubin, L.; Hebert, C. (1998). “Model for Active Learning: Colaborative Pear Teaching”. College Teaching,<br />

46,26-30<br />

Shepard, R.; Fasko,Jr., D.; Osborne, F., H. (1999). “Intrapersonal Intelligence: Affective Factors in Thinking”.<br />

Education, Summer99, V.119:4, 633-643.<br />

Talu, N. (1999). “Çoklu Zeka Kurami ve Egitime Yansimalari”. Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi<br />

Dergisi, 15:164, 172.<br />

Wilson, L. O. (2002). What’s the Big Attraction Why Teachers are Drawn to Using Multiple Intelligence<br />

Theory in their Classrooms. New Horizons for Learning.<br />

http://elma.turkport.com<br />

http://www.kolej.gazi.edu.tr/cokluzeka.htm<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 12


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18<br />

ZIHINDEN TOPLAMA VE ÇIKARMA ISLEMLERINDE KULLANILAN<br />

YÖNTEMLERIN ILKÖGRETIM 1. SINIF ÖGRENCILERININ BASARI DÜZEYINE<br />

ETKISI<br />

(The Effect Of Methods Used In Mental Addition Mental Subtraction Operations On The Success Level Of 1 st<br />

Class Students In Primary Schools)<br />

Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN*<br />

ÖZET<br />

Bu arastirmanin amaci, Ilkögretim 1. Siniflarda düz anlatim yöntemi kullanilarak gerçeklestirilen matematik<br />

ögretimi ile zihinden toplama ve çikarma islemi yöntemleri kullanilarak gerçeklestirilen matematik ögretiminin<br />

ögrenci basarilari üzerine etkilerini ortaya koymaktir. Arastirma iki grup üzerinde yürütülmüstür. Gruplardan biri<br />

kontrol grubu olarak belirlenmis ve bu grupta geleneksel ögretim sürdürülmüstür. Deney grubunda ise zihinden<br />

toplama ve çikarma islemlerine uygun yöntemler ön planda tutularak ögretim gerçeklestirilmistir. t-testi<br />

analiziyle iki grup arasindaki basari karsilastirilmis ve zihinden toplama ve çikarma islemi yöntemleri ile<br />

zenginlestirilmis matematik ögretiminden yararlanan grubun daha basarili oldugu saptanmistir.<br />

Anahtar Sözcükler: Zihinden toplama ve çikarma islemi, Zihinden islemlerde kullanilan bazi yöntemler,<br />

Matematiksel düsünme.<br />

ABSTRACT<br />

The aim of this research is to determine the effectiveness of traditional method mathematics teaching and<br />

mathematics teaching enriched with mental addition and mental subtraction on the success of 1 st classes students<br />

in primary schools. The research has been carried out with two groups. The first group was chosen as a control<br />

group and traditional teaching methods were applied. In the second group, experimental group, teaching was<br />

done by giving priority to methods that suitable for mental addition and mental subtraction. Collected data was<br />

analysed by t- test and the result of the research showed that the group that benefits from mathematics teaching<br />

enriched with mental addition and mental subtraction methods is more successful than the group that applied to<br />

traditional teaching methods.<br />

Key Words: Mental addition and mental subtraction operations, some methods used in mental operations,<br />

mathematical thinking.<br />

GIRIS<br />

Matematik dersinin islenmesinde seçilen<br />

yöntem ve teknikler, Ilkögretim Matematik<br />

Programi’nda yer alan hedef ve davranislarin<br />

gerçeklestirilmesinde önemli bir unsurdur.<br />

Ögrencilerin hazir bulunusluk düzeylerine<br />

uygun yöntem ve teknik seçerken<br />

ögretmenlerimizin zengin yöntem ve teknik<br />

bilgisine sahip olmalari gerekir. Bu yöntem<br />

ve teknikleri kullanmanin yani sira uygun<br />

araç-gereçlerden yararlanma ve bunlari sinif<br />

içinde kullanma, ögretmenlerin sahip<br />

olmalari gereken mesleki nitelikler arasinda<br />

yer almaktadir (Demirel, 1999: 195).<br />

* Dicle Üniv. Siirt Egitim Fakültesi<br />

Clark ve Atkinson (1999) okullarda zihinden<br />

islemlere hergün mutlaka yer verilmesini<br />

önermektedirler (Clark ve Atkinson, 1999:<br />

33; Chinn ve Ashcroff, 1993:202; Akt:<br />

Güven, 2000: 48). Ilkögretim Okulu Matematik<br />

Dersinin genel hedefle-rinden biri de<br />

“Zihinden hesaplamalar yapabilme”dir. Bu<br />

genel hedefle tutarli olacak biçimde matematik<br />

ünitelerinin hedef ve davranislari sinif<br />

seviyelerine göre düzenlenmistir. 1. Siniftaki<br />

toplama islemi ünitesinin hedeflerinden biri<br />

Hedef 3: Toplamlari 20’ye kadar olan dogal<br />

sayilarla zihinden toplama islemini yapabilmedir<br />

(MEB, 1998: 51). 1.Siniftaki çikarma<br />

islemi ünitesinin hedeflerinden biri de Hedef<br />

3: 20’ye kadar olan dogal sayilarla zihinden<br />

çikarma islemini yapabilmedir (MEB, 1998:<br />

57).<br />

13 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18


Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim 1. Sinif Ögrencilerinin Basari<br />

Düzeyine Etkisi<br />

Ögretmenler bu hedefler dogrultusunda 1.<br />

Sinifta toplama ve çikarma islemi bilgisini<br />

kazandirmaya çalismaktadirlar. Ögrencilerin<br />

bu esnada abaküs, fasulye ve kalem disinda<br />

araç-gereç olarak parmaklarini kullanmalari<br />

dogal bir süreçtir. Çocuklar problem çözdüklerinde<br />

genellikle problemlerdeki nesneleri,<br />

kendi parmaklari gibi, somut nesnelerle iliskilendirmeye<br />

çalisirlar (Lee ve Fupta, 1995:<br />

202).<br />

Conant’a göre parmakla sayma tüm kültürler<br />

içinde bütün zamanlarda kullanilan çok eski<br />

bir yöntemdir. Ginsburg, sadece ilkel toplumlarin<br />

degil batili toplumlarinda parmakla<br />

saymayi önemsedigini ve kullandigini ifade<br />

etmektedir. Hughes’e (1989) göre parmaklar<br />

soyut ile somut arasinda hassas bir baglanti<br />

görevi görür (Güven, 2000: 47-48).<br />

Dolayisiyla, 1. Sinif ögrencilerine toplama<br />

ve çikarma islemi bilgisi kazandirildiktan<br />

sonra, ögrencilerin parmak kullanimini azaltmak<br />

amaciyla, ögrencilerin toplama ve çikarma<br />

islemlerini zihinden ne sekilde yapabilecekleri<br />

konusunda yönlendirilmesi gerekmektedir.<br />

Zihinden islem yapmada kullanilabilen bazi<br />

yöntemler vardir. Çocuklarin sayma becerileri,<br />

ilkögretimin ilk yillarinda karsilastiklari<br />

toplama ve çikarma islemlerinde, mevcut<br />

yöntemlerin seçimini etkilemektedir (Nesher<br />

ve Kilpatrick, 1993: 33). Ögrenciler baslangiçta<br />

kendi yöntemlerini ifade etmede zorlanirlar.<br />

Fakat cesaretlendirildiklerinde olumlu<br />

sonuçlar elde edilir(Atkinson, 1992: 45).<br />

Çesitli etkinliklerle ögrencilere kazandirilmaya<br />

çalisilan yöntemler asagida siralanmistir.<br />

Zihinden Toplama Isleminde Kullanilan<br />

Yöntemler<br />

Toplama islemini gerçeklestirmeyi kolaylastirmak<br />

için degisme özelligi kullanilir.<br />

Ögrenci, 2+6= islemi “2+6, 6+2’ye esittir,<br />

bu da 8 olur” seklindeki düsünme yoluyla<br />

gerçeklestirilebilir.<br />

Toplama islemi yapmada kullanilan diger bir<br />

yöntem, iki katindan bir eksik veya bir<br />

fazladir. Örnegin, 5+6= islemi “6, 5 ’ten 1<br />

fazladir. 5+5=10 öyleyse 5+6, bir fazladir.<br />

5+6=11” seklindeki düsünme yoluyla yapilabilir.<br />

Bir baska örnek vermek gerekirse,<br />

7+6= islemi “7+7=14 öyleyse 7+6, bir<br />

eksiktir. 7+6=13” seklindeki düsünme yoluyla<br />

yapilabilir.<br />

Toplama islemini yapmanin diger bir yöntemi,<br />

üzerine saymadir. Toplanacak sayilardan<br />

biri 1, 2 veya 3 oldugunda üzerine sayma<br />

yöntemi çok kolay kullanilir. Örnegin,<br />

2+6= islemi “6, ... 7, 8 öyleyse 2+6=8 ”<br />

seklindeki düsünme yoluyla yapilabilir. Burada,<br />

çocuklarin ileriye dogru saymada<br />

büyük sayidan baslanmasi gerektigini fark<br />

etmeleri saglanmalidir.<br />

Toplanan sayilardan birini artirip,<br />

digerini azaltarak toplananlardan birini<br />

10 yapma yöntemi de kullanilabilir. Bu<br />

yöntem toplananlardan biri 8 veya 9<br />

oldugunda kolay bir sekilde kullanilabilir.<br />

Örnegin, 8+5= islemi “ 8+2=10 ve 5=2+3<br />

bu yüzden 10+3=13, öyleyse 8+5=13 ”<br />

seklindeki düsünme yoluyla yapilabilir<br />

(Reys, 1998: 155-160).<br />

Zihinden Çikarma Isleminde Kullanilan<br />

Yöntemler<br />

Çikarilacak olan sayilar 1, 2 veya 3 oldugunda<br />

geriye dogru sayma yöntemi en etkili<br />

yöntemdir. Örnegin, 9-3= islemi “ 9, ... 8,<br />

7, 6. O halde 9-3=6 ” seklindeki düsünme<br />

yoluyla yapilabilir.<br />

Ileriye dogru sayma yöntemi, iki sayi<br />

arasindaki fark 1, 2 veya 3 oldugunda çok<br />

kolay bir sekilde kullanilir. Örnegin, 7-5=<br />

islemi “ 5, ... 6, 7. O halde 7-5=2 ” seklindeki<br />

düsünme yoluyla yapilabilir.<br />

Iki katini alma yöntemi, çikarma islemini<br />

yapmayi kolaylastirir. Bu yöntemin kullanilabilmesi<br />

için, toplama isleminde iki katini<br />

alma islemi yapilabilir olmalidir. Örnegin,<br />

16-8= Islemi, “8+8=16 öyleyse 16-8=8 ”<br />

seklinde yapilabilir. Bu yöntem, toplama ve<br />

çikarma islemleri arasindaki iliskilerin<br />

pekistirilmesine de katki saglayacaktir.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18 14


Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN<br />

Iki sayi arasindaki fark 1, 2 veya 3<br />

oldugunda fark yöntemi çok kolay bir<br />

sekilde kullanilir. Örnegin, 8-6= isleminde<br />

8’in 6’dan kaç fazla oldugunun sorulmasi<br />

yeterli olacaktir (Reys, 1998:161).<br />

YÖNTEM<br />

Arastirma örneklemini, Siirt il merkezin-de<br />

bulunan Hürriyet Ilkögretim okulunun 1.<br />

Siniflarindan rasgele seçim yolu ile belirlenen<br />

iki sinif olusturmustur. Arastirma deneysel<br />

olup 2000–2001 ögretim yili II. Yariyilinda<br />

uygulanmis ve birer ders saati<br />

seklinde bes hafta sürmüstür. Siniflardan biri<br />

ile kontrol grubu digeri ile de deney grubu<br />

olusturulmustur. Arastirmaci tarafindan<br />

hazirlanan ön test, kontrol ve deney grubunu<br />

olusturan siniflara es zamanli olarak uygulanmistir.<br />

Deney grubu için hazirlanan etkinliklerin<br />

uygulanmasinda herhangi bir aksaklik<br />

meydana gelmemesi için sinif ögretmenine<br />

etkinlikler hakkinda bilgi verilmistir.<br />

Kontrol grubunda geleneksel ögretim sürdürülmüstür.<br />

Deney grubunda ise zihinden<br />

toplama ve çikarma islemlerine uygun yöntemler,<br />

ön planda tutularak ögretim gerçeklestirilmistir.<br />

Ders islenisi esnasinda ögrencilerin<br />

yaptiklari islemleri arkadaslariyla<br />

paylasmalarina firsat verilmistir. Arastirmada<br />

5’i toplama islemi, 5’i de çikarma<br />

islemi ile ilgili olmak üzere 10’ar maddelik<br />

ön test ve son test hazirlanmistir. Testler<br />

uygulanirken, zihinden islemlerle ilgili, ölçme<br />

ve degerlendirme teknigine uygun olarak<br />

sözlü soru sorulup sözlü cevap alinmistir.<br />

Ögrenciler sözlü sinavina, ayri bir salonda,<br />

tek tek alinmistir. Test ögrencilere uygulanmadan<br />

önce, ögrencileri rahatlatacak bir<br />

psikolojik ortam olusturmaya çalisilmis-tir.<br />

Arastirma boyunca deney ve kontrol grubundaki<br />

matematik dersleri gözlenmistir. Arastirmadan<br />

önce uygulanan ön test ve arastirmadan<br />

sonra uygulanan son test verileri t-<br />

testi ile analiz edilmistir. Analizlerde anlamlilik<br />

düzeyi 0,05 olarak alinmistir.<br />

Uygulamadan sonra deney grubu ögretmeni<br />

ve ögrencilere islemlerin bu sekilde yapilmasi<br />

ile ilgili çesitli sorular sorularak, alinan<br />

cevaplar sonuçlar kisminda degerlendirilmistir.<br />

Uygulanan testlerin güvenirligi ile ilgili<br />

analizler Tablo 1’de görülmektedir.<br />

Tablo 1: Testlerin Güçlülügü ve Güvenirligi.<br />

N<br />

x<br />

s.s<br />

Testin<br />

güçlügü<br />

Güvenirlik<br />

katsayisi (x)<br />

Ön test 51 4,20 3,09 0,43 0,85<br />

Son test 48 4,98 3,23 0,50 0,86<br />

(x): Kuder-Richardson<br />

Testlerin güçlük oranlarinin 0,50 civarinda<br />

çikmis olmasi, testlerin çok zor veya çok<br />

kolay olmadigini göstermektedir. Ön test ve<br />

son testlerin güvenirlik katsayilari dikkate<br />

alindiginda Kuder-Richardson formülü geregi<br />

sayinin sifira yaklastigi oranda güvenirlik<br />

katsayisinin düsük, bire yaklastigi<br />

oranda ise yüksek oldugu anlamina geldiginden<br />

her iki testin de yeterince güvenilir<br />

oldugu söylenebilir (Tekin, 2000: 58).<br />

Ilkögretim Matematik Dersi Programindaki<br />

1. Sinif hedef ve davranislarina bagli kalinarak,<br />

zihinden toplama ve çikarma islemleri<br />

ile ilgili testlerin kapsam geçerliligi saglanmistir.<br />

Ayiricilik gücü 0,30-0,39 olan maddeler<br />

“oldukça iyi bir madde”, 0,40’tan büyük<br />

olan maddeler “çok iyi bir madde” olarak<br />

kabul edilmektedir (Tekin, 2000:249). Testlerde<br />

uygulanan maddelerin, ayiricilik gücü<br />

ise 0,3’ten yukari oldugu tespit edilmistir.<br />

BULGULAR<br />

Kontrol ve deney gruplari rasgele seçim<br />

yöntemi ile belirlenmesine ragmen bu iki<br />

grubun “Zihinden toplama ve çikarma islemleri”<br />

konusu ile ilgili basari düzeylerinin<br />

denkligi sinanmistir. Bu amaçla hazirlanan<br />

ön test, kontrol grubu ve deney grubuna es<br />

zamanli olarak uygulanmistir. Elde edilen<br />

sonuçlar Tablo 2’de görülmektedir.<br />

15<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18


Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim 1. Sinif Ögrencilerinin Basari<br />

Düzeyine Etkisi<br />

Tablo 2: Ön Test Degerlendirmesi.<br />

Gruplar N<br />

x<br />

Kontrol<br />

Grubu<br />

Deney<br />

Grubu<br />

23 4,00 3,10<br />

28 4,36 3,12<br />

s.s t p<br />

0,41 >0,05<br />

Tablo 2’de görüldügü gibi kontrol grubu ile<br />

deney grubunun ön test basari ortalamalari<br />

arasindaki t-degeri 0,408’dir. Bu ise 0,05<br />

düzeyinde anlamli degildir. Buna göre<br />

kontrol grubu ile deney grubunun “ Zihinden<br />

toplama ve çikarma islemleri ” ile ilgili<br />

basari ortalamalari arasinda fark olmadigi<br />

sonucuna varilmistir.<br />

Ayrica Tablo 3 ve 4’te görüldügü gibi,<br />

kontrol ve deney grubundaki ögrencilerin ön<br />

test sorularindaki basari oranlari düsük<br />

olmakla birlikte ögrencilerin islemlerde parmaklarindan<br />

yararlanma egilimleri yüksektir.<br />

Derslerde uygulanan etkinlikler ve kulanilan<br />

çalisma yapraklari arastirmaci tarafindan<br />

saglanmistir. Uygulanan ders islenislerinin<br />

bitiminden bir hafta sonra kontrol ve deney<br />

gruplarini olusturan siniflara es zamanli<br />

olarak son test uygulanmistir. Son test ile<br />

ilgili istatistik bilgileri tablo 5’te gösterilmistir.<br />

Tablo 3: Ön Test Sorularinin Kontrol Grubuna Göre<br />

Dagilimi.<br />

Sorular<br />

Ögrenci<br />

Sayisi<br />

Dogru(%)<br />

Yanlis(%)<br />

Parmak<br />

Kullanan<br />

(%)<br />

7+3 23 0,52 0,48 0,35<br />

2+6 23 0,70 0,30 0,39<br />

9+7 23 0,39 0,61 0,52<br />

5+6 23 0,48 0,52 0,43<br />

14+3 23 0,43 0,57 0,39<br />

8-2 23 0,52 0,48 0,57<br />

9-7 23 0,30 0,70 0,52<br />

17-3 23 0,26 0,74 0,43<br />

15-6 23 0,26 0,74 0,43<br />

13-8 23 0,22 0,78 0,39<br />

Tablo 5’te görüldügü gibi, kontrol grubu ile<br />

deney grubunun son test basari ortalamalari<br />

arasindaki fark 0,05 düzeyinde anlamlidir.<br />

Bu anlamlilik deney grubunu olusturan<br />

siniflarin lehinedir. Buna göre, zihinden<br />

toplama ve çikarma islemleri konusunu,<br />

zihinden toplama ve çikarma islemleri<br />

yöntemlerine göre isleyen siniflarin, düz<br />

anlatim yöntemi ile isleyen siniflardan daha<br />

basarili oldugu ortaya çikmistir.<br />

Tablo 6’da görüldügü gibi, kontrol grubundaki<br />

ögrencilerin son test sorularindaki<br />

basari oranlari ve islemlerde parmaklardan<br />

yararlanma egilimleri, ön test sorularindaki<br />

duruma göre fazla degismemistir.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18 16


Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN<br />

Tablo 4: Ön Test Sorularinin Deney Grubuna Göre<br />

Dagilimi.<br />

Sorular<br />

Ögrenci Sayisi<br />

Dogru(%)<br />

Yanlis(%)<br />

Parmak<br />

Kullanan ( %)<br />

7+3 28 0,54 0,46 0,39<br />

2+6 28 0,68 0,32 0,50<br />

9+7 28 0,46 0,54 0,50<br />

5+6 28 0,39 0,61 0,46<br />

14+3 28 0,61 0,39 0,54<br />

8-2 28 0,57 0,43 0,57<br />

9-7 28 0,46 0,54 0,43<br />

17-3 28 0,25 0,75 0,43<br />

15-6 28 0,32 0,68 0,43<br />

13-8 28 0,11 0,89 0,46<br />

Tablo 5: Son Test Degerlendirmesi.<br />

Gruplar N<br />

x<br />

s.s t p<br />

Kontrol Grubu 23 4,04 2,27<br />

Deney Grubu 25 5,84 3,76<br />

2,02


Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim 1. Sinif Ögrencilerinin Basari<br />

Düzeyine Etkisi<br />

Uygulanan etkinliklerde ögrencilerin farkli<br />

yöntemleri arkadaslariyla paylasmalarina<br />

firsat verilmelidir.<br />

Ögretmenlerin bu konuda, zengin yöntem ve<br />

tekniklere sahip olmalari için hizmet öncesi<br />

ve hizmet içi egitime önem verilmelidir.<br />

KAYNAKÇA<br />

Güven, Y. (2000). “Matematik Hesaplamalarda Atkinson, S.(1992). Mathematics With Reason. London,<br />

Hodder Stonghten.<br />

Chinn, S.J. ve Ashcroft, R.J.(1993). Mathematics for Dyslexics: A Teaching Handbook. London, Whurr<br />

Publishers Ltd.<br />

Clark, S. Ve Atkinson, S.(1999). Tracing Significant Achievement in Primary Mathematics. London:Hodder<br />

and Stoughton.<br />

Demirel, Ö. (1999). Planlamadan Degerlendirmeye Ögretme Sanati. Ankara: Pegem yayincilik.<br />

Ginsburg, H.P.(1989). Children’s Arithmetic. How They Learn It And How You Teach It. Texas: Pro.ed.<br />

Yaklasimlar ve Cinsiyet Farkliligi Ile Ilgili Olarak Ögretmen Görüslerinin Degerlendirilmesi”. Egitim ve Bilim,<br />

25, 116:47-53.<br />

Lee, V. ve Fupta, F. D.(1995). Childeren Cognative and Language Development. Oxford.<br />

Nesher, P. ve Kilpatrick, J. (1993). Mathematics and Cognition. Cambridge.<br />

Reys, R. E., Suydam, M.N., Lindquist, M. M. ve Smith, N. L. (1998). Helping Children Learn Mathematics.<br />

Boston: Allyn and Bacon, pp.155-161.<br />

Tekin, H. (2000). Egitimde Ölçme ve Degerlendirme. Ankara: Yargi Yayinevi.<br />

M.E.B. (1998). Ilkögretim Okulu Matematik Dersi Ögretim Programi, 1-2-3.Siniflar. Ankara: Milli Egitim<br />

Basimevi, 51-57.<br />

Kaptan, S. (1998). Bilimsel Arastirma ve Istatistik Teknikleri. Ankara, Tekisik Web Ofset Tesisleri.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18 18


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26<br />

OKULÖNCESI DÖNEMDE ÇOCUGUN YASAMINDA BABA VE ERKEK<br />

ÖGRETMENIN ROLÜ VE ÖNEMI<br />

(The Importance of Father and Male Teacher in Child’s Life in The Period of Preschool)<br />

Ögr. Gör. Dr. Sakire ANLIAK*<br />

ÖZET<br />

Degisen yasam kosullari geregi kadinlarin da çalisma hayatinda daha fazla yer almasi, kadin erkek arasinda<br />

esitlige ve isbirligine dayali bir is yasantisini gerektirmektedir. Bu durum geleneksel rollerin, aile içi iliskilerin<br />

degisimini de beraberinde getirmektedir. Kadinin çalismasi, ev isleri, çocuk bakimi ve egitim konusunda yakin<br />

çevresinden daha fazla yardima ihtiyaç duymasina neden olurken, okul öncesi egitim kurumlarina olan ihtiyaci<br />

da giderek arttirmaktadir. Yapilan arastirmalar, annelerin çocuk bakimi ve egitiminde sorumlulugun çogunu<br />

veya tamamini üstlenmesi gerekliligi düsüncesini degistirmekle birlikte, babalarin da anneler kadar çocuklarinin<br />

psiko-sosyal ve zihinsel gelisimlerinde etkin rol oynayabileceklerini ortaya koymaktadir. Benzer olarak<br />

erkeklerin geleneksel rollerin disinda çocuk gelisimi ve egitimi alaninda profesyonel bir egitimci olarak görev<br />

almalarinin gelisimsel açidan çocuklara önemli katkilar saglayacagi vurgulanmaktadir.Her ne kadar günümüzde<br />

kadinlar ve erkekler cinsiyetten bagimsiz, geleneksel olmayan farkli meslek alanlarinda görev alsalar da özellikle<br />

okulöncesi egitiminde, çalisanlarin bir çogu kadinlardan olusmaktadir Bu çalismanin amaci; çocugun<br />

gelisiminde baba rolü ve erkek okulöncesi ögretmeninin önemi üzerinde durarak çocuklarin gelisimlerine olan<br />

katkilarini tartismaktir.<br />

Anahtar Sözcükler: Okulöncesi egitim, Erkek Ögretmen, Baba Rolü<br />

ABSTRACT<br />

Because of changing life conditions, more women participation in many occupations leads to equality and<br />

cooperation between women and men. Therefore traditional roles and relationships in the family have become to<br />

change. When women have participated in an occupation, they need more support from their families, parents,<br />

friends etc. in bringing up their children and sharing responsibilities in household. Additionally, because of<br />

increasing rate in working mothers, most of them started to prefer preschools. Literature points out to the fact<br />

that the viewpoint “Mothers should be the only responsible person in child care and education” should be<br />

changed. It has been stated that fathers could contribute to their children’s psycho-social and mental<br />

development as much as mothers. Similarly, it has been noticed that participation of males in child development<br />

and education as a professional educator out of traditional roles would provide important contributions to the<br />

development of children.<br />

Although, recently, women and men prefer to work in many different non-traditional or gender a typical<br />

occupations, especially in preschool education women still constitute the major part of this field. The aim of this<br />

study is to discuss about the contributions of men as fathers and teachers in child development.<br />

Key Words: Preschool Education, Male Teacher, Father Role<br />

GIRIS<br />

Günümüzde kadinlarin giderek artan oranlarda<br />

çalismaya baslamasi, onlarin yerine<br />

getirmek zorunda olduklari sorumluluklarinin<br />

da fazlalasmasina neden olmustur. Artan<br />

sorumluluklari tek basina yerine getirmekte<br />

zorlanan kadinlar bunlarin üstesinden gelebilmek<br />

için daha fazla destege ihtiyaç duymaktadir.<br />

Kadinlarin meslek sahibi olmasi,<br />

onlara atfedilen geleneksel rollerin, statülerin<br />

ve aile içi etkilesimlerinin de degisimini<br />

*E.Ü.Egitim Fakültesi Ilkögretim Bölümü<br />

gerektirmistir. Diger bir deyisle kadinlarin<br />

çalismasi, aile içinde yerine getirilmesi gereken<br />

zorunlu sorumluluklar için, is bölümünü<br />

gerekli kilarak daha dengeli paylasimlarin<br />

olus-masina neden olmustur. Bu baglamda,<br />

annelerin, çocuklarin bakimindan ve egitiminden<br />

birinci derecede sorumlu oldugu geleneksel<br />

roller ve beklentiler giderek azalmistir.<br />

Degisen kosullar geregi aile yasantisi<br />

içinde babalarin destegine daha fazla ihtiyaç<br />

duyulmasi, annelerin, çocuk bakimi konusunda<br />

üstlendikleri roller hakkinda bir degisimi<br />

beraberinde getirerek babalari daha çok<br />

ailenin geçimini saglayan bireyler olmaktan<br />

19 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26


Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />

çikarmistir (Fagan, 1996:70; Oktay, 2000:<br />

150; Çagdas ve Seçer 2002: 24). Yapilan<br />

arastirmalarda bu konu hakkinda birbirini<br />

destekleyen bulgulara rastlanmaktadir. Örnegin<br />

Avrupa ve Amerika’da erkeklerin,<br />

diger toplumlara oranla çalisan eslerine daha<br />

fazla yardim ettikleri belirlenmistir (aktaran<br />

Oktay, 2000: 150).<br />

Çocuk gelisiminde, anne ve baba etkili bir<br />

ebeveyn taniminin içine, ayrilmaz bir ikili<br />

olarak yerlestirilmektedir. Ebeveyn olma<br />

sorumlulugu ise gün geçtikçe daha çok önemsenmeye<br />

baslanmistir. Özellikle 1990’li yillardan<br />

itibaren arastirmacilarin bu konuya<br />

olan ilgilerinde bir artis gözlenmistir. Farkli<br />

arastirmalardan elde edilen bulgulara göre,<br />

çocugun gelisiminde, babanin da anne kadar<br />

etkili ve önemli bir ebeveyn oldugu belirtilmektedir.<br />

Bu sonuçlara paralel olarak babalik<br />

rolünün de toplumsal beklentiler açisindan<br />

bir degisim içine girdigi gözlenmektedir<br />

(McBride ve Rane, 1997: 11,<br />

McBride, Rane ve Bae, 2001: 77-78). Bir<br />

anne kadar babanin da çocuk yetistirme konusunda<br />

sorumluluk alabilecegi düsüncesinin<br />

etkilerini günümüzün sosyal yasantisinda<br />

gözlemlemekteyiz. Bugün sadece onlarla<br />

oynamaktan hoslanmayan, çocuklarini puset<br />

içinde boynuna takarak gezdirmekten, banyolarini<br />

yaptirmaya kadar çesitli istek ve<br />

ihtiyaçlarinin yerine getirmekten ve onlarin<br />

sorumluluklarini üstlenmekten gurur duyan<br />

babalarin sayisinin azimsanmayacak kadar<br />

çok oldugu görülmektedir. Lamb’a (2001)<br />

göre, Bati Avrupa ve Kuzey Amerika toplumlarinda<br />

son 25 yildir daha fazla babanin,<br />

bebeklerinin altini degistirmek, banyo yaptirmak,<br />

uyutmak gibi çocuk bakimiyla ilgili<br />

pek çok görevi yerine getirdikleri gözlenmektedir.<br />

Bu degisimlere ek olarak, babalarin<br />

çocuklariyla birlikte geçirdikleri sürenin<br />

uzadigi belirtilmektedir. Diger bir deyisle,<br />

babalarin çocuklarin yasamlarinda daha fazla<br />

yer almalariyla dogru orantili olarak, çocuklarinin<br />

gelisimleri üzerindeki etkilerinin<br />

arttigi belirtilmektedir (Lamb, 2001 :24-26).<br />

Babanin çocuguyla ilgili daha fazla sorumluluk<br />

üstlenmesi, karsilikli etkilesimde bulunmasi<br />

ve çocugun yasamina etkin katilan<br />

iki kisinin varligi, çocugun baglanacagi ve<br />

model alacagi kisi sayisini arttirmaktadir.<br />

Ilgi, sevgi ve bakimin iki taraftan alinmasi<br />

çocugun sosyal, duygusal ve bilissel gelisiminde<br />

etkili olan kaynaklari farklilastirmaktadir<br />

(Bekman, 2000: 6).<br />

Babalar annelerin rolünü ve islevlerini tesvik<br />

ederek, ödüllendirerek, destekleyerek aile<br />

içerisinde uyumlu ve huzurlu bir ortamin<br />

saglanmasina katkida bulunmaktadirlar.<br />

Winnicot’ a (1964) göre bebeklik döneminde<br />

baba, anne ile bebek arasinda nitelikli olumlu<br />

iliskinin kurulmasinda destekleyici ve<br />

koruyucu bir rol üstlenerek, annenin kendisini<br />

bebegine adamasina yardimci olabilmektedir.<br />

Bebeklik döneminin ardindan, bebegin<br />

yürümeyi ögrenmesiyle birlikte çevreyi<br />

ve dünyayi tanimak amaciyla yaptigi kesifler<br />

sirasinda, etrafi daha fazla kirlettigi,<br />

dagittigi, yiyecekleri yerlere, eline ve yüzüne<br />

bulastirdigi yogun ve zorlu bir süreç yasanmaktadir.<br />

Annenin, bas etmekte güçlük çekebilecegi<br />

bu zorlu süreçte babadan destek<br />

almasi ve babayla isbirligi içinde paylasimda<br />

bulunmasi bu sürecin daha rahat bir sekilde<br />

geçirilmesini saglamaktadir. (Aktaran Furman,<br />

1986: 23-24). Böylelikle babalarin eslerinin<br />

ve çocuklarinin ihtiyaçlarina duyarli, destekleyici<br />

ve etkin katilimi sayesinde aile iliskilerinin<br />

de olumlu yönde gelisebilecegi düsünülmektedir.<br />

Literatürde baglanma iliskileri üzerinde yapilan<br />

çalismalar incelendiginde bebeklerin<br />

anneleri ile kurduklari iliskiler üzerinde<br />

oldukça fazla sayida çalismanin varoldugu<br />

gözlenmektedir. Ayrica babalarin da bebekleriyle<br />

bir baglanma iliskisi yasadigini ve bu<br />

iliskinin bebeklerin gelisimi üzerinde önemli<br />

rol oynadigini belirten arastirma bulgulari da<br />

her geçen gün artmaktadir (Çagdas & Seçer,<br />

2002: 24-25). Dogumdan hemen sonra bebegini<br />

kucaklayan, sevip oksayan babalarin,<br />

çocuklarina daha güçlü baglandiklari belirtilmektedir.<br />

Çesitli arastirma bulgularina göre<br />

baba ve bebek arasinda baglanma iliskisi<br />

gelisiminin, anne ve bebek arasindaki baglanma<br />

iliskisine benzer özellikler gösterdigi<br />

ifade edilmektedir (Çagdas & Seçer, 2002: 24).<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 20


Ögretim Görevlisi Dr. Sakire ANLIAK<br />

Maccoby 1980 yilinda yapmis oldugu çalismasinda,<br />

babaya baglanmanin üç ay sonra<br />

gelistigini belirtirken, anne-bebek ve bababebek<br />

iliskisinin diger açilardan benzer oldugunu<br />

vurgulamaktadir. Ancak bebeklerin,<br />

babanin aksine, anneden ayril-maya karsi<br />

daha fazla tepkisel davrandiklari da belirtilmektedir<br />

(Aktaran: Hortaçsu, 2002: 82).<br />

Bebeklerin ilk aylarda ebeveynleri ile kurduklari<br />

iliski biçiminin önemini vurgulayan<br />

Lamb’a (2001) göre, bebekler yetiskinlerle<br />

etkilesim kurma konusunda oldukça yeteneklidirler.<br />

Ayrica bebeklerin yakin çevreleriyle<br />

kurduklari iliskilerinde ihtiyaç duyduklari<br />

zaman yetiskinlerin hemen yardima<br />

gelecegine dair güven duygusunun gelismesinin<br />

çok önemli oldugunu belirtmistir.<br />

Lamb’ a (2001) göre bebekte gelisen ‘ihtiyaç<br />

duydugum seyleri yerine getirecek bu kisilere<br />

güvenebilirim’ duygusu, baglanmanin<br />

en önemli ögesidir. Böylelikle bebek hayatindaki<br />

özel insanlara güvenmeyi ögrenmis<br />

olacaktir. Lamb, bebeklerin baglanma iliskisi<br />

kurduklari ilk kisiler arasinda babalarin<br />

da yer aldigini belirtmektedir. Lamb, bebek,<br />

ebeveynlerle güven temeline dayali deneyimler<br />

yasayabildigi takdirde, bu duygusunu<br />

genelleyerek sosyal dünyaya yöneltebilecegini<br />

belirtmektedir. Diger bir deyisle, çocugun<br />

ebeveynleriyle kurdugu etkilesimlerin<br />

verimliligi, etkililigi ve güvenilirligi boyutunda<br />

baskalariyla etkilesime girebilecegi<br />

ifade edilmektedir. Ilk iliskilerinde yeteri kadar<br />

güven duygusu kazanamamis çocuklarin<br />

ise aile disi iliskilerinde daha süpheci ve<br />

daha güvensiz davranislar sergileyebilecekleri<br />

belirtilmektedir. Bebegin annesi ve<br />

babasiyla ayri ayri güven duygusu gelistirdigi<br />

belirtilirken, ebeveynlere duyulan güven<br />

duygusunun ise, ebeveynlerin bebeklerinin<br />

gelisiminde oynadiklari aktif role göre<br />

degisiklik gösterdigi vurgulanmaktadir. Ancak<br />

burada en çarpici olan güven duygusunun<br />

her iki ebeveynle de olumlu yönde<br />

kurularak gelisebilmesidir. Çünkü Lamb’a<br />

(2001) göre çocugun çevresine yaklasimi her<br />

iki ebeveyne karsi hissettigi baglanma ile<br />

biçimlenmektedir. Bu noktada çocugun aile<br />

disindaki bireylerle kurdugu etkilesimleri<br />

biçimlendirmede babalarin önemli bir rol<br />

oynadigi düsünülmektedir (Lamb,2001: 18-<br />

24).<br />

Son yillarda yapilan bazi çalismalarda,<br />

babalarin çocuklariyla kurduklari iliskilerine<br />

daha fazla emek harcadiklari, baba çocuk<br />

iliskilerinde daha gerçekçi ve sevecen davrandiklari<br />

gözlenmistir. Babalarin çocuklari<br />

ile etkin bir yasam paylasimi içinde olmalari<br />

çocugun analitik düsünce yapisini, zekasini,<br />

sözel becerisini ve akademik basarisini da<br />

olumlu yönde etkilemektedir (Bekman, 2001:<br />

6). Ayrica babalarin çocuklariyla oynadiklari<br />

oyunlarin niteliginin, çocuklarin daha sonra<br />

kurduklari iliskiler üzerinde de etkili oldugu<br />

belirtilmektedir (Hortaçsu, 2002: 83). Lamb,<br />

oyun bitiminde oyun ile ilgili çesitli analizler<br />

yapan babalarin, çocuklarina, üst düzey düsünme<br />

becerileri gelistirme, degerlendirme<br />

yapma, ders çikarma ve farkli durumlara<br />

uygun genellemeler yapabilme yeteneklerini<br />

kazandirabildiklerini belirtmektedir. Babalarin,<br />

bu yolla çocuklarinin bilinçli ögrenmelerine<br />

önemli ölçüde katkida bulunabildikleri<br />

ifade edilmektedir (Lamb, 2001: 26).<br />

Ülkemizde Evans’in (1997) düsük sosyo<br />

ekonomik düzeydeki bir baba örneklem<br />

grubu üzerinde yaptigi arastirmasinda, babalarin<br />

çocuklari ile çok az iletisim kurduklarini<br />

ancak çocuklari ile ilgili gelecege<br />

yönelik kararlarin alinmasinda (egitimleri<br />

hakkinda karar verme, çocuga zihinsel becerileri<br />

ögretme ve çocugun bakimi için gerekli<br />

olan parayi saglama) daha çok sorumluluk<br />

üstlendikleri belirtil-mektedir. Babalarin<br />

üzerinde en çok durduk-lari konular<br />

arasinda çocuga bakabilmek, sevgi ve sefkat<br />

gösterebilmek yer alirken en az önemsedikleri<br />

konular arasinda ise çocukla oynamak<br />

ve çocugun günlük ihtiyaçlarini karsilamak<br />

oldugu ifade edilmektedir. Annelerin<br />

ise daha çok çocugun fiziksel ihtiyaçlarini<br />

karsilama üzerinde durduklarini belirtilmektedir.<br />

Ancak bu arastirmada, çocugun toplumsal<br />

degerleri ögrenmesinde her iki ebeveynin<br />

de ortak sorumluluk aldiklarinin<br />

gözlendigi de ifade edilmektedir. Ögüt’ün<br />

(1998) orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki<br />

ebeveynlerle yaptigi karsilastirmali<br />

çalismada, birkaç farklilik disinda, genel olarak<br />

benzer sonuçlara ulasildigi görülmek-<br />

21 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26


Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />

tedir. Ekonomik düzeyler arasindaki en<br />

önemli fark; üst sosyo-ekonomik düzeyde<br />

yer alan babalarin çocuklarinin günlük bakimlariyla<br />

daha fazla ilgilenmeleri olmustur.<br />

Diger bulgularin Evans’in sonuçlarini destekler<br />

nitelikte oldugu belirtilmektedir (Aktaran<br />

Bekman, 2000: 6-7) .<br />

Çocugun yasaminda daha fazla sorumluluk<br />

almalari ve esiyle sorumluluklari paylasmalari,<br />

babalarin günlük yasantila-rinda çesitli<br />

basarilari yakalamada ve kendilerine olan<br />

güvenlerini arttirmada önemli katkilar saglamaktadir.<br />

Genel olarak özetlemek gerekirse, babalar,<br />

çocuklari için kimi gün bir sirdas, kimi gün<br />

çesitli etkinlikleri keyif içinde yaptirabilen<br />

bir egitimci, kimi gün uçurtma uçurtabilen,<br />

oyunlar oynatabilen bir arkadas, kimi gün<br />

okul çalismalarinda ve ödevlerinde yardimci<br />

olan bir ögretici, kimi gün standartlari ve<br />

ahlaki kavramlari biçimlendiren ayni zamanda<br />

da bir model olarak taklit edilebilen bir<br />

yetiskin rolünü oynamaktadirlar. Babalar<br />

çocuklarinin yasamlarina, ayrilmaz bütünün<br />

(anne-baba) diger bir parçasi olarak katkida<br />

bulunurlar. Iyi bir baba olma kavramini<br />

dogru bir sekilde tanimlamanin güç oldugunu<br />

belirten Lamb, (2001) bunun tek bir<br />

yapidan olusmadigini bunun için birtakim<br />

faktörlerin (çocugun gelisiminde bilgi sahibi<br />

olma, ne zaman nelerin özel ilgi alanina<br />

girecegini ögrenmis olma, nasil daha etkili<br />

davranilabilecegini ve çocuga nasil daha iyi<br />

bir uyaran saglanabilecegini kavramis olma)<br />

saglanmasi gerektigini belirterek bunlarin,<br />

çocugun gelisiminde önemli bir rol oynadiginin<br />

altini çizmektedir. Ayrica Lamb’ a<br />

(2001) göre sadece babalar degil, anneler de<br />

etkili birer ebeveyn olabilmek için daha fazla<br />

bilgiye ve egitime gereksinim duymaktadirlar.<br />

Ancak bu gereksinimin aksine, ülkemizde ve<br />

dünyada etkin duyarli baba rolünü destekleyerek,<br />

gelistirebilecek babalara yönelik<br />

programlarin da yok denecek kadar az<br />

oldugu belirtilmektedir. Yapilan çalismalar,<br />

babalarin destek programlarina ihtiyaçlarinin<br />

oldugunu gösterirken, uygun egitim programlari<br />

ile babalarin hem kendileri hem de<br />

çevreleri için olumlu degisimleri gerçeklestirmelerinde<br />

yararli oldugu gözlenmektedir<br />

(Lamb, 2001: 35; Yavuzer, 2001: 74). Sinirli<br />

sayidaki bu programlardan biri olan Anne<br />

Çocuk Egitim Vakfi’nin düzenlemis oldugu<br />

Baba Destek Egitim Programi (BADEP),<br />

ülkemizde 3-9 yas arasi çocugu olan babalara<br />

1996’dan beri uygulanmaktadir. Bu<br />

programin amaci, babalara çocuklarinin gelisimlerinde<br />

oynadiklari rolün önemini anlatmak,<br />

çocuklarinin ihtiyaçlari hakkinda bilgilendirmek,<br />

çocuklari hakkinda uygun beklentiler<br />

gelistirmelerine yardimci olmak ve<br />

siddet içeren davranislarini degistirmektir<br />

(Kimmet, 2000; 78).<br />

OKULÖNCESI EGITIMINDE ERKEK<br />

ÖGRETMEN<br />

Daha önce de belirtildigi üzere, degisen<br />

sosyal degerler ve ekonomik ihtiyaçlar erkek<br />

ve kadin rollerinin de degisimini gerekli<br />

kilmistir. Birçok ülkede oldugu gibi ülkemizde<br />

de, cinsiyet rolleri konusunda esitlikçi<br />

görüsün etkilerinin, gerek is yasantisinda<br />

gerekse aile içi iliskilerde giderek yayginlastigi<br />

gözlenmektedir. Artan is gücü ihtiyacini<br />

karsilayabilmek için kadinlarin is<br />

yasamina katilimlarinin zorunlu hale gelmesi,<br />

kadin ve erkek arasinda esitlige dayali<br />

bir isbirligi içinde mesleki çalismalari gerçeklestirmelerini<br />

de gerekli kilmistir. Diger<br />

bir deyisle kadinlarin da erkeklerle esit<br />

haklara sahip bir konumda çalisabilecekleri<br />

yasal düzenlemelerin uygulamaya konulmasina<br />

ihtiyaç duyulmustur. Bu nedenle, esit<br />

haklarin saglanmasina iliskin bir takim yasalar<br />

yürürlüge konmustur (Aktaran, Oktay,<br />

2000: 149). Günümüzde kadin ve erkek meslek<br />

algisinin, farkli çalisma alanlarinda cinsiyetten<br />

bagimsiz olarak degismeye baslamasi,<br />

is yasaminda cinsiyet dengesinin kurulma<br />

sürecine yardimci oldugu görülmektedir.<br />

Günümüzde degisen toplumsal degerler<br />

ve beklentiler dogrultusunda, erkeklerin<br />

ve kadinlarin geleneksel olmayan is alanlarinda<br />

da farklilasan oranlarda çalismakta<br />

olduklari görülmektedir.<br />

Bu baglamda, çocugun gelisiminde ve<br />

egitiminde önemli rol oynayan erkeklerin,<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 22


Ögretim Görevlisi Dr. Sakire ANLIAK<br />

okulöncesi egitiminde oldukça sinirli sayida<br />

görev almalari, çogunlugun kadin ögretmenlerden<br />

olusmasi, okulöncesi ögretmenligi<br />

meslegi açisindan bayan meslek algisinin<br />

daha baskin ve etkili oldugunu düsündürmektedir.<br />

Bu dogrultuda, bir durum degerlendirmesi<br />

yapildiginda, okulöncesi ögretmenligi<br />

programlarinda yer alan erkek<br />

ögrenci oraninda bir artisin olmadigi gözlenmektedir.<br />

Özellikle okulöncesi dönem<br />

çocuklarinin egitimi ve bakimi konusunda<br />

sadece kadinlarin sorumlu olmasi gerektigi<br />

önyargisinin degismesi istenen bir durumdur<br />

ancak bunun gerçeklesmesinde alanda çalisan<br />

profesyonellere, arastirmacilara, egitimcilere<br />

ve topluma bir takim görevler düsmektedir.<br />

Toplumsal olarak, erkeklerin küçük<br />

çocuklarla etkilesimlerinin ve ebeveyn rollerinin<br />

farkliligina karsi hassas ve bilgili<br />

olunmalidir. Uzmanlar ise bu konuda tüm<br />

topluma yönelik gerekli bilgiyi ve egitimi<br />

sunabilmelidirler (McBribe & Rane, 1997;<br />

14, Lamb, 2001: 30-31). Diger bir deyisle,<br />

erkeklerin çocuk bakimi ve egitiminde etkin<br />

rol oynayabilecekleri görüsünün yayginlasmasi<br />

ve okul öncesi egitim kurumlarinda<br />

çalisan ya da çalisacak olan erkek personelin<br />

desteklenmesi ve erkeklerin alandaki gerek--<br />

lilikleri konusunda toplumsal bir bilincin<br />

olusturulmasi gerekmektedir. Bayan meslek<br />

algisina ek olarak, erkeklerin okulöncesi<br />

ögretmeni olmayi tercih etmemelerinin altinda<br />

farkli nedenler de yer almaktadir. Çocuk<br />

bakiminin ve beslenmesinin, kadin cinsiyet<br />

rolüne atfedilmesi temel nedenlerden biri<br />

olarak görülmektedir. Ayrica özellikle yurt<br />

disinda bu meslegin ekonomik açidan kazancinin<br />

az oldugu düsüncesi ve bu meslegi<br />

tercih eden erkeklere muhafazakar çevreler<br />

tarafindan güvensiz bir yaklasim sergilenmesi,<br />

erkeklerin meslekte çalisma oranlarini<br />

etkiledigi belirtilmektedir (Fagan, 1996; 65,<br />

aktaran, Sumsion,2000; 88). Cinsel istismara<br />

yönelik toplumsal kaygi ve önyargilarin, bu<br />

alanda erkeklerin tercih edilmemesine yol<br />

açan diger bir faktör oldugu da vurgulanmaktadir<br />

(Cameron, 2001: 439). Skelton (1991)<br />

erkekler için mesleki statüler degerlendirilirken<br />

okulöncesi ögretmenliginin düsük<br />

statüye sahip olmasinin da tercihleri olumsuz<br />

etkiledigini ifade etmektedir. (Skelton,<br />

1991: 283). Çalistigi kurumda yalniz kalma<br />

ve izole edilme duygusunun da bu meslegin<br />

seçimini olumsuz yönde etkileyen, bir diger<br />

unsur oldugu belirtilmektedir (Cooney,<br />

Bittner, 2001: 81).<br />

Cooney ve Bittner’in (2001), okulöncesi<br />

ögretmeni olarak alanda çalisan profesyonellerle<br />

ve okulöncesi ögretmenligi programinda<br />

okuyan erkek aday ögretmenlerle yapmis<br />

olduklari odak grup çalismasinda, erkeklerin<br />

düsük maas nedeniyle bu meslegi tercih<br />

etmemeleri sik tartisilan konulardan biri<br />

olarak tanimlanmaktadir (Cooney ve Bittner,<br />

2001; 81). Bu çalismada, üzerinde siklikla<br />

durulan diger nedenlerin ise, yalniz kalacaklari<br />

duygusu ve cinsiyete yönelik kültürel<br />

önyargilar oldugu belirtilmektedir.<br />

Yapilan çalismalarda, okulöncesi egitim kurumlarinda<br />

görev yapan erkeklerin cinsiyet<br />

rolü nedeniyle bazi dezavantajlarin yani sira<br />

birtakim avantajlara da sahip olduklari, üzerinde<br />

önemle durulan hususlardan biridir.<br />

Meslegin erkek ögretmene saglayacagi avantajlar<br />

konusunda literatürde çesitli görüsler<br />

bulunmaktadir. Williams (1995) bayan meslek<br />

alani olarak tanimlanan okul öncesi egitiminde<br />

erkeklerin görev almasi durumunda,<br />

cinsiyetlerinden dolayi özel bir konuma<br />

sahip olacaklarini belirtmektedir. Diger bir<br />

görüse göre ise erkekler bayan meslektaslarina<br />

kiyasla daha iyi olanaklara sahip<br />

olmakta ve daha yüksek bir gelirle çalisabilmektedirler.<br />

Ancak bu görüslerin aksine,<br />

bu alanda çalisan erkeklerin diger<br />

mesleklerde çalisan hemcinslerine göre daha<br />

az kazançlarinin oldugu belirtilmektedir.<br />

Ayrica erkeklerin sayica bu meslekte az<br />

olmasi, kariyerlerini hizli bir sekilde gelistirmelerini<br />

saglayabilecegi diger avantajlar<br />

arasinda gösterilmektedir (Aktaran, Sumsion,<br />

2000; 88). Williams (1995) ve Lammi –<br />

Taskula (1998) tarafindan, meslekte çalisan<br />

erkeklerin bayanlardan daha hizli terfi ettiklerini<br />

belirtmektedirler (Aktaran Cameron ,<br />

2001: 439) .<br />

Birtakim önyargilara ragmen, erkeklerin bu<br />

meslekte daha fazla görev almalari belli<br />

avantajlari da beraberinde getirmektedir.<br />

23 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26


Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />

Daha fazla sayida erkegin meslekte çalismasi<br />

okulöncesi egitimin statüsünü arttirabilecegi<br />

gibi rekabet ortamini da hareketlendirecektir.<br />

Böylece okul öncesi egitiminin<br />

kalitesini arttirarak alanda görev yapan<br />

ögretmenlerin kosullarini da gelistirebilecektir.<br />

Ayrica erkeklerin okulöncesi egitim<br />

kurumlarina farkli bir perspektif getirmeleri<br />

de söz konusu olabilecektir. Örnegin; erkek<br />

ögretmenin hareketli oyunlarda daha fazla<br />

aktif rol alarak gürültülü ortamlara daha<br />

fazla tolerans gösterebilecegi belirtilmektedir<br />

(Fagan, 1996). Fagan (1996) erkeklerin<br />

bazi bayan ögretmenlere kiyasla blok<br />

kösesinde oynamaktan daha çok hoslandiklarini,<br />

dolayisiyla böyle durumlarda erkek<br />

ögretmenlerin bayanlara daha fazla destek<br />

olabileceklerini ifade etmektedir. Ayrica çalisan<br />

personelin sinif yönetiminde, çocuklar<br />

arasindaki çatismalari çözümlemede, saldirganliklariyla<br />

bas etmede ve toleransli<br />

davranmada erkek ögretmenleri daha basarili<br />

bulduklari belirtilmektedir (Fagan,1996; 70).<br />

Literatürde yer alan arastirmalarda, üzerinde<br />

siklikla durulan konulardan birisi de erkek<br />

ögretmenlerin tek ebeveynli ailelerden gelen<br />

çocuklara model olma açisindan önemli<br />

katkilarda bulunmasidir. Günümüzde bosanma,<br />

ölüm, çalisma kosullari gibi çesitli<br />

nedenler tek basina ebeveyn rolünü üstlenen<br />

annelerin giderek artmasina yol açmaktadir.<br />

Bu durum çok sayida çocugun bir erkek<br />

figürü ile yakin iliski kurabilme olasiligini<br />

da azaltmaktadir (Cameron, 2001: 430).<br />

Jensen’in de (1996) çocuk bakiminda çalisan<br />

personel ya da erkek ögretmenlerin, çocuklarin<br />

baba yoksunlugu nedeniyle evde kuramadiklari<br />

pozitif, sürekli ve tamamlayici<br />

özellik tasiyan bir iliskiyi saglayabilecegi<br />

düsüncesini savundugu ifade edilmektedir<br />

(Aktaran, Cameron, 2001: 435). McBride ve<br />

Rane (1997) tek ebeveynli, yüksek risk grubundaki<br />

yada düsük gelirli ailelerden gelen<br />

çocuklarin hayatlarinda, düzenli olarak görüstügü,<br />

tutarli bir etkilesimde bulundugu<br />

babanin ya da erkek rol figürünü tamamlayan<br />

bir yetiskinin var oldugu belirtmektedirler.<br />

Ayrica arastirmacilar, çocuklarin<br />

yasamlarinda yer alan babalarin mutlaka<br />

biyolojik bir baba olma zorunlulugunun<br />

olmadigini da vurgulamaktadirlar (Cohen,<br />

1992: 14; McBride ve Rane, 1997: 12; aktaran;<br />

Cooney, Bittner, 2001; 81). Özellikle is,<br />

bosanma ya da ölüm gibi çesitli nedenlerden<br />

dolayi baba yoksunlugu çeken erkek<br />

çocuklarin, cinsiyetine uygun rol modelini<br />

gözlemleyerek etkilesime geçebilecegi bir<br />

ortamda bulunabilmeleri erkek okulöncesi<br />

ögretmenin saglayabilecegi avantajlardan bir<br />

digeridir. McBride & Rane (1997) ve Berger<br />

(1998) baba ile kurulan sicak iliskinin okulöncesi<br />

egitim atmosferinde de yasatilabilecegine<br />

isaret etmektedirler. Erkeklerin<br />

erken çocukluk egitiminde daha fazla görev<br />

almalarini destekleyebilmek amaciyla sinif<br />

içinde çocuklarla erkeklerin etkilesimlerini<br />

gösteren fotograflarin ve posterlerin sergilenmesini<br />

önermektedirler. Baba kavramini<br />

biyolojik baba olmaktan çikararak daha genis<br />

bir çerçeveye oturtulmustur (Aktaran;<br />

Cooney, Bittner, 2001; 81). Ancak Gold ve<br />

Reisrole (1982) model teorisinin özelliklerini<br />

gözden geçirdikleri çalismalarinda,<br />

erkek ögretmenin, erkek çocuklarinin okul<br />

basarisini gelistirdigi görüsünü destekleyen<br />

çalismalarin yeterli düzeyde olmadigini belirterek,<br />

bu alanda daha fazla çalisma yapilmasi<br />

gerekliligini yeniden gündeme getirmislerdir<br />

(Aktaran; Cameron, 2001: 436).<br />

Günümüzde erkeklerin baba rolünde katilimlarini<br />

arttirmak, evde çocuk bakimi ve ev<br />

islerinde daha fazla sorumluluk almalarina<br />

neden ihtiyaç duyuldugunu anlatmak ve<br />

ebeveyn olarak daha etkin olmalarini saglayarak<br />

yeterliliklerini arttirmak amaciyla<br />

erkeklerin dahil edildigi çesitli egitim programlari<br />

gelistirilmistir. Bu programlar erkeklere,<br />

ebeveyn rolünde çocuklariyla çözemedikleri<br />

bazi problemlerin üstesinden gelebilmeleri<br />

için çesitli firsatlar sunmaktadir. Her<br />

ne kadar bu programlarda egitimci olarak<br />

görev alan bayanlarin, erkekleri çocuk bakimi<br />

konusunda motive edebildikleri düsünülse<br />

de, erkek egitimcilerin, duyarli ve<br />

etkili baba rolüne sahip olmalarinda daha<br />

etkili olduklari ve katilimi arttirdiklari vurgulanmaktadir<br />

(Aktaran; Fagan 1996: 24-<br />

25). Alanda daha fazla erkek ögretmenin<br />

görev almasiyla, çocuk bakimi ve egitiminin<br />

yalnizca kadinlara özgü bir meslek olmadigi<br />

görüsünün benimsenmesine yardimci olunacagi<br />

ifade edilmektedir. Ayrica cinsiyet<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 24


Ögretim Görevlisi Dr. Sakire ANLIAK<br />

açisindan dengelenmis bir egitim ortaminin<br />

olusturulmasi durumunda, çocuklarin toplumsal<br />

cinsiyet kimligi ile ilgili belli düsünsel<br />

sinirlamalar içine girmelerini engellenebilecegi<br />

ifade edilmektedir (Fagan, 1996).<br />

SONUÇ VE ÖNERILER<br />

Çocugun yasaminda babanin rolünü ve önemini<br />

vurgulayan arastirmalar ve bu konuyla<br />

ilgili gelistirilen programlar babalarin, çocuklarinin<br />

egitimi ve bakimi konusundaki<br />

duyarliliklarini arttirmayi hedeflemekle birlikte<br />

toplumsal deger yargilarinin degisimini<br />

de beraberinde getirmektedir. Bu alanda<br />

yapilacak çalismalarin arttirilarak, çesitli programlarin<br />

gelistirilmesi ve uygulanmasinin bu<br />

amaca hizmet edecegi düsünülmektedir. Bu<br />

yazida, çocugun yasam kalitesini arttirabilecek,<br />

anne kadar sevgi, ilgi, bakim ve egitim<br />

verebilecek, çocuguyla etkin bir paylasim<br />

içinde olabilecek, çocugun analitik düsünce<br />

yapisini, zekasini, sözel becerisini, sosyal<br />

iliskilerini ve akademik basarisini olumlu<br />

yönde etkileyebilecek babalarin üstlenmesi<br />

gereken sorumluluklarin önemine dikkat<br />

çekmek amaçlanmaktadir. Buna ek olarak,<br />

diger bir amaç, okulöncesi egitiminde yok<br />

denecek kadar az sayida görev yapan erkek<br />

ögretmenlerin çocuklara saglayabilecegi<br />

farkli katkilar konusunda da farkindaligi<br />

arttirmaktir. Hizla degisen yasam kosullari<br />

geregi kadinlarin geleneksel rollerine yeni<br />

roller eklemistir. Bu rollerdeki degisimler,<br />

erkegin aile içindeki geleneksel olarak kabul<br />

edilen rollerinde de bazi degisikliklere neden<br />

olmustur. Kadinin çalismasi, ev islerinin<br />

yani sira çocuk bakimi ve egitimi konusunda<br />

destek alabilecegi kurumlara olan ihtiyaci<br />

arttirmistir. Degisen toplumsal ve sosyal<br />

degerler dogrultusunda kadinlarin, çocuk ve<br />

ev bakimi konusunda birinci derecede sorumlu<br />

olduklari düsüncesi degismistir. Artan<br />

olanaklar sayesinde kadinlara daha iyi egitim<br />

imkanlari sunularak çesitli alanlarda,<br />

erkeklerle esit düzeyde söz sahibi olabilecek<br />

uzmanlik seviyesine ulasmalari saglanmistir.<br />

Cinsiyet ayriminin, bir çok meslek alaninda<br />

giderek azalmakta oldugu günümüzde okulöncesi<br />

egitim kurumlarinda çalisanlarin büyük<br />

bir çogunlugu hala kadinlardan olusmaktadir<br />

(Sumsion, 2002; 129). Oysaki bilimsel<br />

çalismalar erkeklerin de, kadinlar kadar<br />

çocuk bakimi ve egitimi konusunda çok<br />

degerli katkilarda bulunabileceklerine isaret<br />

etmektedir. Ancak bugün farkli katkilar getirebilecegini<br />

düsündügümüz erkeklerin okul<br />

öncesi egitiminde çok az görev aldiklarini ve<br />

bu alanda çalismayi daha az tercih ettikleri<br />

görülmektedir. Diger bir deyisle, bu alanda<br />

bayan meslek algisinin hizli bir sekilde<br />

degismesi, daha fazla erkegin bu meslegi<br />

tercih ederek katkilarda bulunmasi istenmektedir.<br />

Bu meslekte çalisiyor olmanin getirdigi<br />

dezavantajlari mümkün oldugu kadar<br />

ortadan kaldirmaya çalisarak, alanda çalismanin<br />

saglayacagi yararlar konusunda erkek<br />

ögrencileri bilinçlendirmenin gerekli oldugu<br />

düsünülmektedir. Ayrica tüm toplumun, özellikle<br />

kadinlarin, erkeklerin çocugun gelisiminde<br />

önemli katkilar saglayacagi konusunda<br />

bilgilendirilmesi ve egitilmesi yararli<br />

olacaktir. Çünkü günümüzde hala çok sayida<br />

kadin, erkeklerin çocuk bakimi konusunda<br />

yeterince sorumluluk alabilecegini düsünmemekte<br />

ve bu nedenle de erkeklerin okulöncesi<br />

egitim kurumlarinda çalismasini desteklememektedir<br />

(Fagan,1996; 65).<br />

Ilgili literatürde, okulöncesi egitimde görev<br />

yapan erkeklerin çok az sayida olmasinin<br />

ülkemize özgü bir durum olmadigi, Amerika,<br />

Avustralya, Almanya ve Finlandiya gibi<br />

ülkelerde de benzer bir tabloya rastlandigi<br />

belirtilmektedir (Cooney ve Bittner, 2001:<br />

77, Cameron, 2001: 431). Konuyla ilgili<br />

daha fazla arastirmaya duyulan ihtiyacin<br />

yanisira, çocuklara cinsiyet açisindan dengelenmis<br />

bir ögrenme ortaminin sunulmasinin<br />

gerekliligi de üzerinde önemle durulan konulardan<br />

biridir.<br />

Okulöncesi egitiminde erkek ögretmenin<br />

küçük çocuklar üzerindeki katkilarini ve<br />

etkilerini gösteren arastirmalarin daha fazla<br />

yapilmasi gerekmektedir. Gerek erkek ögretmenin,<br />

baba okulunda etkin baba olmanin<br />

önemi konusunda bir egitici olarak çalismasi<br />

gerekse erkek bir egitimci olarak okulöncesi<br />

egitim kurumlarinda, çocuklarin bakimi ve<br />

egitimi konusunda aktif görev alarak basarili<br />

olmasi, erkegin ve kadinin ebeveyn olarak<br />

25 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26


Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />

sorumluluklarinin önemini kavranmalarinda<br />

etkili olabilecektir.<br />

<strong>Ege</strong>r okulöncesi egitiminde çalisan erkek<br />

ögretmenler çocuklarin bakimi ve egitimi<br />

konusunda uygun planlamalari ve etkinlikleri<br />

basariyla tamamlayabilirlerse, toplum<br />

tarafindan daha kolay kabul edilebileceklerdir.<br />

Okulöncesi egitimi alaninda çalisan<br />

erkek ögretmenlerin kendilerini kanitlayarak<br />

meslekte basarili olmalari üzerinde tasimalari<br />

gereken önemli bir sorumluluk olarak<br />

karsimiza çikmaktadir. Çocuk bakimi ve egitimi<br />

konusunda basarili olduklarini kanitladiklari<br />

takdirde, erkek ögretmene yönelik<br />

toplumsal ön yargilarin degismesinde etkili<br />

rol oynayabilecekleri düsünülmektedir.<br />

Özetlemek gerekirse babalarin, çocuklarinin<br />

aile disindaki bireylerle kurdugu etkilesimleri<br />

biçimlendirmede önemli bir rol oynamalarina<br />

ek olarak çocuklari ile etkin bir yasam<br />

paylasimi gerçeklestirebilmeleri durumunda<br />

onlarin analitik düsünce yapisini, zekasini,<br />

sözel becerisini ve akademik basarisini da<br />

olumlu yönde etkiledikleri gözlenmektedir.<br />

Çocuklarin sadece gelisimlerinde degil egitimlerinde<br />

de erkeklere önemli görevler<br />

düsmektedir. Erkeklerin okul öncesi egitiminde<br />

görev almalari egitimin statüsünü<br />

artirmak, rekabet ortamini hareketlendirmek<br />

gibi belli avantajlari da beraberinde getirmektedir.<br />

Çocuklarin yasaminda babanin<br />

daha aktif bir rol oynamasi ve okul öncesi<br />

egitiminde erkek ögretmenlerin sayilarinin<br />

arttirilabilmesi için öncelikle bu konuda<br />

toplumun bilinçlendirilmesi ve gerekli egitimlerin<br />

verilmesi önerilmektedir.<br />

KAYNAKÇA<br />

Bekman, S. (2001) Genel Degerlendirme ve Gelecege Yönelik Öneriler. Çocugun Yasaminda Babanin Rolü<br />

ve Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi Yayini, No:12.<br />

Cameron, C. (2001). “Promise Or Problem A Review of The Literature on Malesworking in Early Childhood<br />

Services”. Gender, Work and Organization. 8,4:430-439.<br />

Cohen, D. (1992). Why There Are So Few Male Teachers in Early Grades. Education Digest. 57, 2: 14.<br />

Cooney, M.H., & Bittner, M.T. (2001). Males in Early Childhood Education: Their Emergent Issues. Early<br />

Childhood Education Journal. 29, 2: 81<br />

Çagdas, A. & Seçer, Z. (2002). Çocuk ve Ergende Sosyal ve Ahlak Gelisimi. Ari, R. (Ed.) 24-25. Ankara:<br />

Nobel Yayinevi.<br />

Fagan, J. (1996). Getting Males in Early Childhood Programs. Education Digest, 62, 2: 24-25.<br />

Furman, R.A. (1986) The Father-Child Relationship. Pollock, G.H, (Ed) What Nursery School Teachers Ask<br />

Us About.<br />

Hortaçsu, N.(2002) Çocuklukta Iliskiler Ana Baba Kardes ve Arkadaslar. Istanbul: Imge Kitabevi<br />

Kimmet, (2001). Türkiye’ deki Babaya Yönelik Egitim Programi. Çocugun Yasaminda Babanin Rolü ve<br />

Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi Yayini, No:12.<br />

Lamb, (2001). Kültürlerarasi Bakisaçisi ile Babanin Çocuk Gelisimindeki Rolü ve Önemi. Çocugun<br />

Yasaminda Babanin Rolü ve Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi<br />

Yayini, No:12.<br />

McBride, B.A., Rane, T.R., & Bae, J. (2001). Intervening with Teachers to Encourage Father/Male Involvement<br />

in Early Childhood Programs. Early Childhood Research Quarterly, 16: 77-78.<br />

McBride, B.A., Rane ,TR., (1997) Father/ Male Involvement in Early Childhood Programs: Issues and<br />

Challenges. Early Childhood Education Journal , 25(1): 11-14<br />

Oktay. A.(2000) Yasamin Sihirli Yillari: Okul Öncesi Dönem. Istanbul: Epsilon Yayincilik<br />

Skelton, C. (1991). A Study of the Career Perspectives of Male Teachers of Young Children. Gender and<br />

Education, 3 (3): 283.<br />

Sumsion, J. (2000). Rewards, Risks and Tensions: Perceptions of Males Enrolled in an Early Childhood Teacher<br />

Education Programme. Asia-Pacific Journal of Teacher Education,. 28 (1): 88.<br />

Sumsion, J. (2002). Negotiating Otherness: A Male Early Childhood Educator’s Gender Positioning.<br />

International Journal of Early Years Education, 8 (2): 129<br />

Yavuzer, H.(2001). Türkiye’ deki Babaya Yönelik Egitim Programi. Çocugun Yasaminda Babanin Rolü ve<br />

Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi Yayin, No:12.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 26


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35<br />

ILKÖGRETIM FEN BILGISI ÖGRETIMINDE ANALOJILERIN KULLANIMI:<br />

“ÖRNEK UYGULAMALAR”<br />

(The Usage of Analogies in Teaching Primary Science Education: “Examples”)<br />

Prof. Dr. Teoman KESERCIOGLU*, Doç. Dr. Hülya YILMAZ**,<br />

Aras. Gör. Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS**Aras. Gör. Bülent ÇAVAS*<br />

ÖZET<br />

Fen Bilgisi egitimi ile ilgili yapilan ulusal ve uluslar arasi çalismalar ilkögretim seviyesindeki ögrencilerin<br />

kavramlari algilamada zorlandiklarini ve fenle ilgili konularda çesitli kavram yanilgilarina sahip olduklarini<br />

ortaya koymaktadir. 2000 yilinda yapilandirmacilik kurami isigi altinda yenilenen Fen Bilgisi ögretim<br />

programinda, matematiksel bilgi ve beceriler gerektiren konular hafifletilmis, daha çok kavram ögretimine önem<br />

verilmistir. Bu program ayni bakis açisiyla, 2004 yilinda, Fen, Teknoloji, Toplum ve Çevre konulari arasindaki<br />

iliskileri de kapsayacak sekilde Fen ve Teknoloji olarak degistirilmistir. Bilindigi üzere fen derslerinde<br />

ögrenciler varligi bilinen ancak gözle tam olarak görülemeyen atom, elektron vb. soyut kavramlari anlamakta<br />

zorluk çekmektedirler. Bu problemlerin giderilmesinde kullanilabilecek çesitli yöntem ve teknikler<br />

bulunmaktadir. Bu tekniklerden bir tanesi de analojilerdir. Analojiler, kavram, ilke ve formüller arasindaki bazi<br />

yönlerin birbirine benzemesidir. Daha kesin bir dille analoji, bu kavram, ilke ve formüllerin benzer özellikleri<br />

arasinda kurulan saglam bir köprüdür. Bu çalismanin amaci, analojilerin Fen Bilgisi ögretiminde nasil<br />

kullanilabilecegi ile ilgili özet bilgiler vermek ve fizik, kimya ve biyoloji alanlariyla ilgili analoji örneklerini<br />

sunmaktir.<br />

Anahtar Kelimeler: Analoji, Fen Egitimi, Ilkögretim<br />

ABSTRACT<br />

National and international researches related to science education show that students in primary level have<br />

difficulty in perceiving concepts and have various misconceptions in science topics. In the new science curricula,<br />

which is developed under the constructivist theory in 2000, topics which require mathematical knowledge and<br />

skills are reduced and the importance is especially given to concept teaching. With the same point of view, in<br />

2004, the curriculum changed as Science and Technology including relationships between science, technology,<br />

society, and environment. As known students have difficulty to understand abstract science concepts like atom,<br />

electron etc. In order to remove these problems, it can be use various methods and techniques. One of these<br />

techniques is analogies. Analogies mean similarities between concepts, principles and formulas in terms of some<br />

aspects. Analogies are bridges between similar characteristics of these concepts, principles and formulas. The<br />

aim of this study is to give information about using analogies in science teaching and present analogy examples<br />

related to physics, chemistry and biology.<br />

Key Words: Analogy, Science Education, Primary Education<br />

GIRIS<br />

2000 yilinda yapilandirmacilik kurami isigi<br />

altinda yenilenen Fen Bilgisi ögretim<br />

programinda, matematiksel bilgi ve beceriler<br />

gerektiren konular hafifletilmis, daha çok<br />

kavram ögretimine önem verilmistir. Bu<br />

program ayni bakis açisiyla, 2004 yilinda,<br />

Fen, Teknoloji, Toplum ve Çevre konulari<br />

arasindaki iliskileri de kapsayacak sekilde<br />

Fen ve Teknoloji olarak degistirilmistir.<br />

Yapilandirmaci kurama göre ögrenme,<br />

bireylerin çevrelerinden bilgi edindikleri ve<br />

∗ Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>, Buca Egitim Fakültesi,<br />

Ilkögretim Bölümü<br />

** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Egitim Fakültesi, Ilkögretim Bölümü<br />

önceki bilgi ve deneyimlerine dayanarak<br />

bireysel yorumlama ve anlamlandirmalari<br />

yapilandirdiklari aktif bir süreçtir (Driver &<br />

Bell, 1986). Bu kuramda, etkili ögrenmenin<br />

gerçeklesebilmesi için yeni bilginin ögrenen<br />

kisi tarafindan anlamlandirilmasi gerekmektedir.<br />

Yeni bilginin anlasilabilir ve hatirlatabilir<br />

olmasi için de bu bilginin ögrenen kisi<br />

için anlamli olmasi gerekmektedir. Bir<br />

bilginin kisi için anlamli olup olmamasi, o<br />

kisinin yeni bilgilerle önceki bilgileri<br />

arasinda iliskiler kurmasindaki basarisina<br />

baglidir. Fen egitimi alaninda yapilan ulusal<br />

ve uluslararasi çalismalarda ele alinan temel<br />

nokta, ögrencilerin feni nasil ögrendigi ve<br />

feni ögrenirken ögrenme ortamindan hangi<br />

27 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35


Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />

yönden destekler aldigidir. Bu bulgularin<br />

isigi altinda fen egitimi programinin yenilenme<br />

sürecinde özellikle ögrenme, ögretme,<br />

ögrenme ortami ve ögretim stratejileri hakkinda<br />

yeni anlayislarin gelistirilmesinin<br />

gerekli oldugu belirtilmektedir. Ögrencilerin<br />

istendik davranislari edinebilmeleri için<br />

kullanilacak ögretme stratejileri ve ögrenme<br />

deneyimlerinin yapilandirmaci ögrenme<br />

kuramiyla yönlendirilmesinin uygun olacagi<br />

görüsü benimsenmektedir (Talim ve Terbiye<br />

Kurulu, 2004). Bu noktada farkli bir ögretim<br />

yöntemi olarak analojiler, ön bilgilerle yeni<br />

bilgiler arasinda anlamli iliskiler kurmada<br />

kullanilabilir.<br />

Yaparak ve yasayarak ögrenme ögrencilerin<br />

bizzat kendileri tarafindan, bütün duyu<br />

organlarini kullanarak edindikleri somut<br />

yasantilari içermektedir. Piaget’in çocugun<br />

zihinsel gelisim dönemleri olarak ortaya<br />

koydugu, 0-2 yas arasindaki duyusal devinim,<br />

2-7 yas arasindaki islem öncesi ve 7-11<br />

yas arasindaki somut islemler dönemlerinin<br />

özellikleri incelenirse; çocuk dogumundan<br />

ilkokul sonuna kadar geçen süre içinde duyu<br />

organlari ve sinir ve hareket sistemlerini,<br />

uyaricilari alma, yorumlama ve onlara uygun<br />

davranislarla tepki göstermek için kullanir.<br />

Bunun sonucunda çocuk çevredeki nesne,<br />

olgu ve olaylarla ilgili yasantilar edinir.<br />

Çocugun yasantilarinin artmasi nesne, sayi,<br />

agirlik, uzunluk ve zaman kavramlarinin<br />

olusmasini saglar (Küçükturan, 2003).<br />

Yeni Fen Bilgisi ders programinda dikkati<br />

çeken önemli noktalardan birisi de konularin<br />

matematiksel islemlerden, uzaklastirilarak<br />

daha çok kavram ögretimine yer verilmesidir.<br />

Bu durum fen kavramlarinin ögretiminde<br />

yeni yöntem ve tekniklerin etkili bir<br />

sekilde nasil kullanilacagi sorusunu gündeme<br />

getirmistir. Ausubel (1969) ve Gagne`<br />

& Briggs (1974) yaptiklari çalismalarda,<br />

önceki bilgilerle iliskilendirilen yeni<br />

bilgilerin an-lamli ögrenmeyi destekledigini<br />

belirtmislerdir.<br />

Fen Bilgisi ile ilgili konularin ögretiminde<br />

ögrencinin bilimsel bir olayi açiklayabilecek<br />

bilgi düzeyinin olmamasi sik karsilasilan bir<br />

durumdur. Bu durumda ögrenciden konu ile<br />

ilgili kavramlari ezberleyerek bilginin kalici<br />

oldugunu kabul etmek gerçekçi degildir.<br />

Bilimsel dilin rahatlikla kullanilip, anlamli<br />

bir ögrenmenin olmasi için Fen Bilgisi<br />

ögretmenlerinin konu ve kavramlari anlasilir<br />

hale getirmek için yeni yöntem ve teknikleri<br />

kullanmalari gerekir.<br />

Kavram ögretiminde kullanilan birçok yöntem<br />

ve teknik bulunmaktadir. Bu makalede<br />

ise analojilerin Fen Bilgisi kavramlarinin<br />

ögretiminde nasil kullanilacagina yönelik<br />

bilgiler TWA (Teaching with Analogies)<br />

(Glynn, 1993, 1991) modeli isiginda verilmeye<br />

çalisilacak ve fen ögretiminde analojilerin<br />

kullanimi ile ilgili örnekler verilecektir.<br />

Analoji Nedir<br />

Son yillarda analojiler, fenle ilgili ögretmeögrenme<br />

sürecindeki en önemli ögelerden<br />

biri olarak görülmektedir (Brown, 1993;<br />

Clement, 1993; Dagher, 1995; Duit, 1991;<br />

Thiele and Treagust, 1994; Vosniadou,<br />

1989). Analojinin tanimi degisik arastiricilar<br />

tarafindan farkli sekillerde açiklanmaktadir.<br />

Bu tanimlardan bazilarina asagida yer verilmistir:<br />

Analoji kavram, ilke ve formüller<br />

arasindaki bazi yönlerin birbirine benzemesidir.<br />

Daha kesin bir dille analoji, bu kavram,<br />

ilke ve formüllerin benzer özellikleri<br />

arasinda yapilan bir haritalamadir (Glynn ve<br />

ark, 1989). Analojiler, metaforlar ve fiziksel<br />

modeller ilkögretim ögrencilerinin bilgileri<br />

zihinlerinde anlamli bütünler halinde olusturmalarinda<br />

kullanilan yararli ve etkili araçlardir<br />

(Asoko & deBoo, 2001). Analojiler,<br />

yeni bilgilerin anlasilmasinda kullanilan<br />

betimlemelerdir. Bir baska deyisle analojiler,<br />

uzun bellekte yer alan ve çok iyi bilinen<br />

bilgilerin yeni ögrenilecek bilgilerin yakalanmasinda<br />

kullanilmaktadir (Lawson, 1993).<br />

Analojiler ön bilgilerle yeni bilgiler arasinda<br />

kurulan bir köprüdür. Literatürde ön bilgi ya<br />

da geçmis durum çogunlukla analog, kaynak,<br />

temel ya da araç olarak, yeni bilgi ya da yeni<br />

durum ise genellikle hedef olarak adlandirilmaktadir.<br />

Bu nedenle analojik akil yürütme,<br />

bilinen bir sistemden yeni ve nispeten daha<br />

bilinmeyen bir sisteme yapisal bir bilginin<br />

transfer edilmesini gerektirmektedir.<br />

Vosniadou’ya (1989) göre analojiler iki<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 28


Teoman KESERCIOGLU, Hülya YILMAZ, Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Bülent ÇAVAS<br />

gruba ayrilmaktadir: alan içerisindeki analojiler<br />

(within-domain analogy) ve alanlar<br />

arasi analojiler (between -domain analogy).<br />

“Bir kaplan bir kediye benzer” seklindeki<br />

ifadeler birinci grup analojilere, “elektrik<br />

akimi bir pipetten akan suya benzer” seklindeki<br />

ifadeler ise ikinci gruptaki analojilere<br />

örnek olarak verilebilir.<br />

Analojiler özellikle ögrencilerin yasantilarinda<br />

yer almayan fizik, kimya ve biyoloji<br />

kavramlarinin ögretilmesinde çok etkili<br />

olmaktadir. Analojinin kullanimi sonucunda<br />

ögrencilerin yasantilarinda yer alan bilgilerle<br />

yeni edinecekleri bilgiler arasinda güçlü<br />

köprüler kurulmaktadir. Yapilan çalismalar<br />

sonucunda elde edilen bulgular, analojilerin<br />

ögrencilerde ilgi, merak ve motivasyonu<br />

arttirdigini (Keller, 1983), kavramsal degismeyi<br />

destekledigini (Dagher, 1994) ve<br />

kavramlar arasindaki iliskileri kurmada etkili<br />

bir araç (Stepich ve Newby, 1988) oldugunu<br />

desteklemektedir.<br />

Analojilerin Seçilmesinde Göz Önünde<br />

Bulundurulmasi Gereken Ilkeler<br />

1. Içerik ve hedef iyi belirlenmelidir<br />

2. Bilinmeyen yeni kavram için, benzer<br />

(tanidik) analog kullanilmalidir<br />

3. Soyut yeni hedef kavram için, somut<br />

analog kullanilmalidir<br />

4. Yeni kavramin yapisi ile iliskilendirilebilen<br />

baglantilar seçilmelidir<br />

5. Ögrencilerin karakteristik özellikleri, ön<br />

bilgileri dikkate alinmalidir<br />

Analojiler Nerede ve Nasil Kullanilmalidir<br />

Stepich ve Newby’ye (1988) göre, analojilerin<br />

yeni konu tanitilacagi zaman verilmesi<br />

gerekmektedir. Anolojilerin bu sekilde kullanilmasina<br />

“Analojik Ön Düzenleyiciler”<br />

(Analogical Advance Organizer) denmektedir<br />

(Curtis & Rigeluth 1984). Mayer<br />

(1987) de ön düzenleyici olarak analojilerin,<br />

ögrenciler yeni kavrama yabanci olduklarinda<br />

ve analojiler somut oldugunda ögretimde<br />

yer almasi gerektigini belirtmistir. Curtis &<br />

Rigeluth (1984) analojilerin kavramlar karmasik<br />

oldugunda ögretim sirasinda verilebilecegini;<br />

konuyu sonuçlandirma ve birlestirme<br />

asamasinda da ögretimin sonunda kullanilabilecegini<br />

ifade etmistir. Fakat analojiler<br />

ögretime uygun sekilde adapte edildiginde<br />

ön düzenleyici olarak en etkili sekilde<br />

kullanilmaktadir (Can, 2003).<br />

Analojilerin bu sekilde kullanimina iliskin<br />

bakis açisindan hareketle, Fen Bilgisi Ögretiminde<br />

ögrenme etkinliklerinin gelistirilmesi,<br />

zenginlestirilmesi ve ögrencileri yeni<br />

kavramlari etkili bir sekilde ögrenmelerinde<br />

1989 yilinda Glynn ve arkadaslari Analojilerle<br />

Ögretme (Teaching with Analogies)<br />

(TWA) modelini önermistir.<br />

Analojilerin ögretimde kullanimina yönelik<br />

olarak Mintzes ve arkadaslari (1997) TWA<br />

modeli ile birlikte 6 model daha tanimlamislardir:<br />

1. Analoji Ögretim Genel Modeli<br />

2. Köprü Analojileri Modeli<br />

3. Çoklu Analojiler Modeli<br />

4. Ögrencilerin Olusturdugu Analojiler<br />

Modeli<br />

5. Öyküsel Analojiler,<br />

6. Duruma Dayali Akil Yürütme Analojileri<br />

Modeli.<br />

Bu çalismada ise yalnizca TWA modeli<br />

açiklanacaktir.<br />

TWA (Teaching with Analogies ) Modeli<br />

TWA (Teaching with Analogies) modeli Fen<br />

Bilgisi ögretmenleri tarafindan ögrenme<br />

etkinliklerinin gelistirilmesi ve zenginlestirilmesinin<br />

yani sira, yeni kavramlarin<br />

ögrencilere etkili bir sekilde ögretilmesinde<br />

kullanilabilir. Bu model 6 asamadan olusmaktadir.<br />

Ancak bu durum her asamanin<br />

sirasiyla uygulanacagi anlamina gelmemektedir,<br />

baska bir deyisle asamalar arasinda<br />

keskin bir çizgi bulunmamaktadir. Modeli<br />

uygulayacak olan ögretmen sinif durumu,<br />

ögrencinin bireysel özellikleri v.s gibi durumlari<br />

göz önünde bulundurmalidir. Modelin<br />

asamalari asagida özetlenmektedir:<br />

1. Ögrenilecek hedef kavramin tanitilir.<br />

Ögretilecek olan kavramla ilgili açiklama<br />

analojinin nasil ve ne sekilde kullanilacagina<br />

29<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35


Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />

bagli olarak yüzeysel yapilacagi gibi detayli<br />

da yapilabilir. <strong>Ege</strong>r analoji ögrencilerin<br />

ögrendikleri kavramlarin tekrar gözden geçirilmesine<br />

olanak saglayacak ve daha iyi anlamalarina<br />

yönelik olacak ise hedef kavram<br />

ile ilgili detayli bilginin analojiden sonra<br />

verilmesinde yarar vardir.<br />

2. Ögrencilerin analogu hatirlamasina<br />

yardimci olunur.<br />

Analog ögrencilere tanitilir ve sorular sorularak<br />

ögrencilerin bu analoga asina olup<br />

olmadiklari açiga çikartilir.<br />

3. Hedef kavram ve analog arasindaki<br />

benzer özellikler açiga çikartilir.<br />

Bu asamada, ögrencilerden ikinci basamakta<br />

elde edilen bilgiler dogrultusunda analogun<br />

benzer özellikleri açiklanir.<br />

4. Hedef kavram ve analog arasindaki<br />

benzerlikler ortaya çikartilir.<br />

Hedef kavramin özellikleri ortaya çikarilarak<br />

analog ile baglanti kurulur. Bu sirada benzerlikler<br />

ve farkliliklar konusunda ögrenciler<br />

ile birlikte çalismalar yapilir.<br />

5. Analojinin çalismadigi yerler göz<br />

önünde bulundurulur.<br />

Analojinin kullanimi sirasinda, ögrencilerin<br />

gelistirebilecekleri olasi kavram yanilgilarina<br />

dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayni<br />

zamanda ögretmenin, analog ve hedef kavramin<br />

birbiriyle uyusmadigi ve iliskinin<br />

kurulmadigi alanlarda da bilgi sahibi olmasi<br />

gerekmektedir.<br />

Hedef kavramlar ve Analoglar<br />

6. Hedef kavram konusunda sonuçlar<br />

çikarilir.<br />

Diger ögretme stratejilerinde oldugu gibi,<br />

ögrenmeyi kolaylastirmak için hedef kavramin<br />

önemli yönleri sonuç olarak özetlenmelidir.<br />

Bu model ögretmenlere analojilerin kulaniminda<br />

izlemeleri gereken basamaklari açiklamada<br />

yardimci bir araçtir. Ayrica yeni<br />

analojilerin olusturulmasinda ögretmen ve<br />

ögrencilere rehberlik eder. Bu model ögrencilerin<br />

ayni fikre farkli bakis açilariyla<br />

bakmalarini saglar. Böylelikle ögrenciler<br />

verilen kavrami daha derinlemesine anlamlandirarak,<br />

diger kavramlarla nasil iliskili<br />

oldugunu anlarlar.<br />

ANALOJILERIN KULLANIMINA<br />

YÖNELIK ÖRNEKLER<br />

Örnek 1: HÜCRE<br />

Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />

Ünite: Canlinin Iç Yapisina Yolculuk<br />

Ögrencinin kazanmasi beklenilen<br />

davranislar:<br />

• Hücrenin yapisini sema üzerinde<br />

açiklar.<br />

• Hücreyi çevreleyen yapiyi (hücre<br />

zari) ve islevlerini açiklar.<br />

Sitoplazmayi ve farkli canlilik olaylarinin<br />

gerçeklestigi sitoplazmadaki yapisal birimleri<br />

(organelleri) islevleriyle tanir<br />

Hedef kavram Analog Iliski<br />

Hücre zari Kontrollü Giris ve<br />

çikis kapilari<br />

Hücre içerisine girecek materyaller hücre zarindan (giris ve çikis<br />

kapisindan) geçerler<br />

Ribozom Proteinlerin Ribozomlar proteinlerin üretildigi organellerdir (fabrikalardir).<br />

üretildigi fabrikalar<br />

Mitokondri Enerji üretilen Mitokondri (firin) hücre için gerekli olan enerjiyi saglar<br />

firinlar<br />

Endoplazmik<br />

retikulm<br />

Tasiyicilar<br />

Endoplazmik retikulm’lar (tasiyicilar) hücre içerisine gerekli<br />

materyalleri tasimaktadir<br />

Golgi aygiti Depolama aygiti Golgi aygiti (depolama aygiti) hücre içerisinde üretilen maddelerin<br />

depolandigi yerdir.<br />

Çekirdek Yönetici Çekirdek (yönetici) hücrede gerçeklesen her türlü faaliyetten<br />

sorumludur.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 30


Teoman KESERCIOGLU, Hülya YILMAZ, Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Bülent ÇAVAS<br />

Kromozomlar Bilgi tasiyicilar Kromozomlar (bilgi tasiyicilar) genetik bilgilerin bulundugu yerlerdir.<br />

Resim 1. Hücre için hazirlanmis analoji örnegi<br />

Örnek 2: ELEKTRIK<br />

Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />

Ünite: Yasamimizi Yönlendiren Elektrik<br />

Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />

Akimi ampermetre kullanarak ölçer.<br />

• Voltaji voltmetre ile ölçer.<br />

• Pil, ampul ve anahtardan olusan<br />

devrede pilin enerji ürettigini,<br />

ampulün ise bir direnç oldugunu ve<br />

enerji tükettigini fark eder.<br />

• Pilleri ve ampulleri seri ve paralel<br />

baglayarak devreler kurar, kurdugu<br />

devrenin semasini çizer, devredeki<br />

akimlari ve gerilimleri ölçerek<br />

karsilastirir (iki ya da üç lambayi<br />

geçmeyen).<br />

• Elektrik devresini genel anlamiyla<br />

tanimlar, örnekler verir, kapali<br />

devre ve açik devrenin anlamlarini<br />

örneklerle açiklar.<br />

Hedef kavramlar ve Analoglar<br />

Hedef kavram Analog Iliski<br />

Elektron Kamyon Iletken tel içerisinde hareket eden elektronlar kamyonlara<br />

benzetilmistir<br />

Enerji Ekmek Elektronlar tarafindan tasinan enerjiler kamyonlar tarafindan<br />

tasinilan ekmeklere benzetilmistir.<br />

Ampul Süpermarket Enerjinin harcandigi ampul veya direnç, süpermarketlere<br />

benzetilmistir. Insanlar süpermarketten gelip ekmek (enerji)<br />

almaktadirlar<br />

Pil, Batarya Ekmek firini Devreye enerji saglayan piller, ekmek firinlarina benzetilmistir.<br />

Ampermetre Trafik polisi Ampermetre, yoldan geçen kamyonlari (elektron) sayan trafik<br />

polisine benzetilmistir.<br />

31<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35


Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />

Örnek 3: GÖZ YAPISI<br />

Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />

Ünite: Vücudumda Neler Var<br />

Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />

• Gözün kisimlarini model veya sema<br />

üzerinde göstererek görmenin nasil<br />

gerçeklestigini açiklar.<br />

Resim 2. Elektrik için hazirlanmis analoji örnegi<br />

• Gözün yapisindan yararlanilarak yapilan<br />

araçlara ve kullanildigi yerlere<br />

örnekler verir.<br />

• Göz uyumunu örneklerle açiklar<br />

Hedef kavramlar ve Analoglar<br />

Hedef kavram Analog Iliski<br />

Göz Fotograf Makinesi Göz, fotograf makinesine benzetilmistir.<br />

Lens Mercek Gözdeki lens, fotograf makinesindeki mercege<br />

benzetilmistir.<br />

Göz bebegi Fotograf makinesi açikligi Göz bebegi, fotograf makinesinde görüntüye ait isinlarin<br />

geldigi açikliga benzetilmistir.<br />

Iris Diyafram Gözdeki iris, fotograf makinesindeki diyaframa<br />

benzetilmistir.<br />

Retina Film Retina, filme benzetilmistir.<br />

Ters Görüntü Ters Görüntü Gözde olusan ters görüntü, fotograf makinesinde olusan<br />

ters görüntüye benzetilmistir.<br />

Resim 3. Göz için hazirlanmis analoji örnegi<br />

Örnek 4: FOTOSENTEZ<br />

Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />

Ünite: Canlinin Iç Yapisina Yolculuk<br />

Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />

• Üretici canli olan bitkilerin ve tüketici<br />

canlilarin besinini saglayan yapragin<br />

görevini ve yapisini örnekler<br />

üzerinde göstererek açiklar.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 40


Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />

• Bitkilerin su, toprak, hava ve tüm<br />

canlilara kazandirdiklarini fark eder.<br />

Hedef kavramlar ve Analoglar<br />

Hedef kavram Analog Iliski<br />

Fotosentez Ekmek yapma Fotosentez ekmek yapma sürecine benzetilmistir.<br />

Karbondioksit, su,<br />

mineral maddeler<br />

Un, süt, su, yag, yumurta Fotosentez için gerekli olan maddeler, un, süt, su, yag<br />

ve yumurtaya benzetilmistir.<br />

Günes Firin Günesten gelen enerji, firindan gelen enerjiye<br />

benzetilmistir.<br />

Seker, Oksijen Ekmek Süreç sonunda olusan seker ve oksijen ekmege<br />

benzetilmistir.<br />

Resim 4. Fotosontez için hazirlanmis analoji örnegi<br />

Örnek 5: MADDENIN HALLERI<br />

Seviye: Ilkögretim 4. sinif<br />

Ünite: Maddenin Dogasi<br />

Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />

• Maddelerin bulunabilecegi hallere<br />

örnekler verir.<br />

• Maddelerin hal degistirmesini deneylerle<br />

gösterir.<br />

• Kati, sivi ve gaz maddelerin belirgin<br />

özelliklerini örneklerle açiklar.<br />

Hedef kavramlar ve Analoglar<br />

Hedef kavram Analog Iliski<br />

Kati hal<br />

Ders esnasinda ögrencilerin<br />

durumu<br />

Sinif içerisinde düzenli bir sekilde yerlesmis ögrenci<br />

grubu maddenin kati haline benzetilmistir.<br />

Sivi hal<br />

Ögrencilerin teneffüse<br />

çikmalari<br />

Teneffüs zilinin çalmasi ile birlikte ögrencilerin sinif<br />

disina çikmalari ancak okul sinirlari disina çikamamalari<br />

Gaz hali<br />

Ögrencilerin evlerine<br />

gitmeleri<br />

maddenin sivi haline benzetilmistir.<br />

Okulun bitmesiyle ögrencilerin evlerine gitmek üzere<br />

okul siniri disina çikmalari maddenin gaz haline<br />

benzetilmistir.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 2


Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />

Örnek 6: KROMOZOM<br />

Seviye: Ilkögretim 8. sinif<br />

Ünite: Genetik<br />

Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />

• DNA, gen, kromozom kavramlarini<br />

örneklerle bütünlestirir.<br />

• Canlilarda kalitsal özelliklerin atalarindan<br />

nasil aktarildigini açiklar.<br />

• Genlerde kalitsal olan degismeler<br />

(mutasyon) nedeniyle bireyde ortaya<br />

çikan kalitsal degismelere örnekler<br />

verir.<br />

Hedef kavramlar ve Analoglar<br />

Hedef kavram Analog Iliski<br />

Kromozom Disket Kromozom diskete benzetilmistir.<br />

Kromatid 3,5’’ disket Kromatidler 3,5” diskete benzetilmistir.<br />

Genler Dosyalar Genler dosyalara benzetilmistir.<br />

DNA Manyetik tabaka Dosyalarin saklandigi manyetik tabaka genetik<br />

materyalin bulundugu DNA’ya benzetilmistir.<br />

Resim 5. Kromozom için hazirlanmis analoji örnegi<br />

Sonuç ve Öneriler<br />

Yapilandirmaci kuram, egitim ögretim<br />

sürecinde geleneksel ögretim yöntemlerinin<br />

aksine ögrenciyi merkeze alarak ögrencilerin<br />

daha önceki deneyimlerinden ve ön bilgilerinden<br />

yararlanarak yeni karsilastiklari<br />

durumlara anlam verebileceklerini savunmaktadir.<br />

Ausubel (1969)’e göre ögrenciler<br />

isitme, koku alma, görme ve dokunma gibi<br />

duyu organlari yardimi ile aktif bir sekilde<br />

algiladiklari bilgiyi ancak yapilandirirlar.<br />

Piaget de bilginin bireylere disaridan hazir<br />

verilemeyecegini ifade etmistir. Baska bir<br />

deyisle ögrencilerin egitim-ögretim ortaminda<br />

kazandiklari bilgiler onlarin oraya gelmeden<br />

önce sahip olduklari ön bilgilere ve<br />

egitim-ögretim ortaminin onlara sagladiklarina<br />

baglidir. Bu görüse göre anlama kabiliyetinin<br />

gelismesi uygun ögrenme deneyimlerinin<br />

saglanmasina baglidir.<br />

Burada önemli olan ögretim sirasinda bilgilerin,<br />

analojilerin v.b. ögretmen tarafindan<br />

ögrenciye dogrudan sunulmasi degildir.<br />

Analojilerin olusturulmasi sirasinda analog<br />

ile hedef kavram arasindaki benzerlikler,<br />

farkliliklar, yeterlilik ve yetersizlikler ögretmenin<br />

yönlendirmesi ile sinif içerisinde<br />

ögrencilerle olusturulmalidir. Hatta yapilandirmaci<br />

kurama göre analojileri ögrencilerin<br />

kendilerinin olusturmasi esastir. Amaç<br />

ögrencilerin kendi olusturduklari benzetmelerle<br />

kavram bilgilerini gelistirmek ve arttirmaktir.<br />

Artan kavram bilgileriyle ögrenciler<br />

çevrelerinde gelisen olaylara daha bilinçli<br />

bir gözle bakacak ve problem çözme becerileri<br />

artacaktir. Analojilerin bütün ögren-<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 42


Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />

cilerde etkili olmasi beklenemez. Analoji<br />

kullanacak ögrencinin görsel görüntüleme<br />

veya hayal etme, analojik iliski kurma becerilerinin<br />

iyi olmasi gerekmektedir.<br />

Bu çalismada analojilerin Fen Bilgisi egitiminde<br />

kullanimina yönelik çesitli bilgiler<br />

ve analojilerin farkli alanlardaki kullanimlarina<br />

yönelik örnekler verilmistir. Bununla<br />

birlikte ülkemizde bu alanda yapilan çalismalarin<br />

sinirli sayida oldugu görülmektedir.<br />

Su anda görev yapan ve yapacak olan Fen<br />

Bilgisi ögretmenlerine hizmet içi egitimlerle<br />

bu tarz çalismalarin aktarilmasi ögretim<br />

sürecinde yöntem ve tekniklerin zenginlestirilmesine<br />

imkan verecek ve dolayisiyla<br />

ögretmenler konularin anlatiminda farkli<br />

yöntem ve teknikleri kullanma imkani bulacaktir.<br />

Kaynaklar<br />

Asoko, H., deBoo, M. (2001). Analogies and Illustrations: Representing Ideas in Primary Science. Hatfield:<br />

The Association for Science Education.<br />

Ausubel, D.R. (1969). “The Use of Advance Organizers in the Learning and Retention of Meaningful Verbal<br />

Material”. Journal of Educational Psychology, 51(5), 267-272.<br />

Brown, D.E. (1993). “Refocusing Core Intuitions: A Concretizing Role For Analogy in Conceptual Change”.<br />

Journal of Research in Science Teaching, 30, 1273-1290.<br />

Can, G. (2003). Instructional Design Principles for Analogy Based Instruction.<br />

http://it.usu.edu:16080/~gucan48/articles/analogy_design.pdf (Erisim tarihi Mart 2004)<br />

Clement, J. (1993). “Using Bridging Analogies and Anchoring Intuitions to Deal With Students' Preconceptions<br />

in Physics”. Journal of Research in Science Teaching, 30, 1241-1257.<br />

Coll, R. K., France, B. (2005). “The Role of Models/and Analogies in Science Education: Implications from<br />

Research”. International Journal of Science Education, Vol. 27, No. 2, 183–198<br />

Curtis, R.V. & Reigeluth, C.M. (1984). “The Use of Analogies in Written Text”. Instructional Science, 13, 99-117.<br />

Dagher, Z.R. (1994). “Does the Use of Analogies Contribute to Conceptual Change” Science Education, 78,<br />

601-614.<br />

Dagher, Z.R. (1995). “Analysis of Analogies Used by Science Teachers”. Journal of Research in Science<br />

Teaching, 32, 259-270.<br />

Driver, R., Bell, B. (1986). Students’ Thinking and the Learning of Science: A Constructivist View. School<br />

Science Review, 67, 443 –456.<br />

Duit, R. (1991). “On the Role of Analogies in Learning Science”. Science Education, 75, 649-672.<br />

Gagnè, R.M. & Briggs, L.J. (1974). Principles of Instructional Design. Holt, Rinehart and Winston. New York.<br />

Glynn, S.M. (1989) The Teaching with Analogies (TWA) Model:Explaining Concepts in Expository Text.<br />

Research into Practice. Newark, DE.<br />

Glynn, S.M. (1991). Explaining Science Concepts: A Teaching-with-Analogies Model. The psychology of<br />

learning science (pp. 219- 240). Hillsdale, NJ: Erlbaum.<br />

Glynn, S.M. (1993). Teaching children science with models: Going beyond the book. Paper presented at the<br />

meeting of the International Reading Association, San Antonio.<br />

Glynn, S.M., Britton, B.K., Semrud-Clikeman, M., ve Muth, K.D. (1989). Analogical Reasoning and Problem<br />

Solving in Text Boks. Handbook of Creativity: Assessment, Theory and Research. pp. 383-393. New<br />

York, Plenum.<br />

Keller, J.M. (1983). Motivational Design of Instruction. In Reigeluth, C.M. (Eds). Instructional Design<br />

Theories and Models: An Overview of Their Current Status. Lawrence Arlbaum Associates, Inc. New<br />

Jersey.<br />

Küçükturan, G. (2003). Okul Öncesi Fen Ögretiminde Bir Teknik: Analoji. Milli Egitim Dergisi, Sayi 157.<br />

Lawson, A.E. (1993). “The Importance of Analogy: A Prelude to the Special Issue”. Journal of Research in<br />

Science Teaching, 30 (10), 1213-1214.<br />

Mayer, R. (1987). Educational Psychology: A Cognitive Approach. Boston: Little, Brown and Co.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 2


Teoman KESERCIOGLU, Hülya YILMAZ, Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Bülent ÇAVAS<br />

Stepich, D.A., Newby, T.J. (1988). “Analogizing as an Instructional Strategy”. Performance and Instruction,<br />

27(9) p. 21-23.<br />

Talim ve Terbiye Kurulu (2004). “Fen ve Teknoloji Dersi Programi” Talim ve Terbiye Kurulu Baskanligi.<br />

Ankara<br />

Thiele, R. B. & Treagust, D. F. (1994). An Interpretive Examination of High School Chemistry Teachers<br />

Analogical Explanations. Journal of Research in Science Teaching, 31, 227-242.<br />

Vosniadou, S. (1989). Similarity and analogical reasoning: A synthesis. In S. Vosniadou & A. Ortony A.<br />

(eds.), Similarity and analogical reasoning, pp.1-17. New York: Cambridge University Press.<br />

Glynn, S., Russell, A., Noahhttp, D. “Teaching Science Concepts to Children:The Role of Analogies”.<br />

http://www.coe.uga.edu/edpsych/faculty/glynn/twa.html#anchor19474858 (Erisim tarihi Mart 2004)<br />

www electric-circuits.co.uk<br />

35<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43<br />

ENFORMASYON-ILETISIM ÇAGINDA EGITIM VE BILGISAYAR<br />

(Education and Computer in the Information-Communication Age)<br />

Aras. Gör. Göknur (Bostanci) EGE*<br />

ÖZET<br />

Bilgisayar teknolojileri ve Internet insana yasaminin hemen her yönünü etkilemektedir. Bu teknolojiler<br />

egitimciler ve ögrenciler için yeni araçlar saglamaktadir. Internet egitimin yeni bir biçimine yol açmistir. Bu<br />

egitimin bazi avantajlari oldugu kadar bazi kusurlari ve eksikleri de vardir. Bu makale enformasyon ve iletisim<br />

çaginda bilgisayar ve egitim iliskisini konu almaktadir.<br />

Anahtar Sözcükler: Enformasyon-Iletisim Toplumu, Siberuzay, Egitim, Bilgisayar Araciligiyla Iletisim,<br />

Internet, Sanal Okul, Simülasyon<br />

ABSTRACT<br />

Computer technologies and Internet has impacted many aspects of human life. These technologies provide new<br />

tools for educators and students. Internet produced a new form of education. Although it offers some advantages,<br />

it has some deficiencies. This article deals with relation between computer and education in the Information-<br />

Communication Age.<br />

Keywords: Information-Communication Society, Cyberspace, Education, Computer Mediated Communication<br />

(CMC), Internet, Virtual School, Simulation.<br />

GIRIS<br />

Bilgi ve iletisim teknolojileri, toplumu ve<br />

insanlarin yasamlarini derinden etkilemistir.<br />

Vakum tüplerden (vacuum tubes) olusan ilk<br />

elektronik bilgisayarin bulunmasindan sonra,<br />

yillarca bilgisayarin boyutlarinda ve yayginlasmasinda<br />

bir gelisme yasanamaz iken,<br />

transistorun bulunmasi ile kisisel kullanimin<br />

mümkün oldugu boyutlarda bilgisayarlarin<br />

üretilmesi ve bütün dünyaya yayilmasi gecikmemistir.<br />

Bilgisayarin yaygin kullanimi<br />

ile günlük yasamda kurdugumuz bazi iliskiler,<br />

bilgisayar ortamina (siberuzaya) aktarilmistir.<br />

Bu yeni dönem enformasyon çagi<br />

olarak adlandirilirken, bilgi ve iletisim teknolojilerinin<br />

belkemigini olusturdugu yeni<br />

toplum tipi enformasyon toplumu olarak<br />

adlandirilmistir.<br />

ENFORMASYON-ILETISIM<br />

TOPLUMU<br />

Endüstri toplumunun dogusunda nasil buhar<br />

makinesi, elektrik gibi birtakim teknolojik<br />

* E.Ü., Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü,<br />

Arastirma Görevlisi.<br />

e-mail:goknurb@edebiyat.ege.edu.tr<br />

gelismeler rol oynadiysa bugünkü sanayi<br />

ötesi/enformasyon toplumunun dogusunda<br />

da bilgisayar teknolojisinin önemli rol oynadigi<br />

ileri sürülmektedir (Bozkurt, 1997:<br />

29). 19. yüzyildan itibaren yasanan hizli toplumsal<br />

degismeler, günümüzde toplumsal<br />

yasamin her alaninda bas döndürücü bir hiza<br />

ulasmistir. Bilgi toplumu olarak da adlandirilan<br />

bu yeni toplum tipi, bilgi ve teknolojinin<br />

üretiminde ve dolasiminda etkin rol<br />

oynayabilecek bir insan kaynagini gerekli<br />

kilmaktadir (Tatlidil 1998: 5-6). Baska bir<br />

deyisle, çagin hizli degisme ortamina ayak<br />

uydurabilecek nitelikte insan kaynagina gereksinim<br />

vardir. Enformasyon toplumu; bilisim<br />

teknolojilerinin ve iletisimin her geçen<br />

gün artarak önem kazandigi bir toplum tipi<br />

olma niteligine sahiptir. Ileri teknoloji endüstriyalizminin<br />

yeni bir asamasi olan enformasyon<br />

toplumu hizmete dayali bir ekonomiyi<br />

de beraberinde getirecektir (Roszak,<br />

1986: 217).<br />

Tarim topluluklarinda toprak ve isgücü,<br />

endüstri toplumunda ise sermaye merkezî<br />

öneme sahip olurken, bu yeni toplumda<br />

bilginin stratejik kaynak haline geldigi ve<br />

enformasyon toplumunda teorik bilgiyi<br />

piyasada ürünlere ve hizmetlere basarili bir<br />

37 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43


Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar<br />

sekilde dönüstürebilenlerin ve egitim ve<br />

arastirma-gelistirme (AR-GE) harcamalarina<br />

en fazla yatirim yapan isletme ve toplumlarin<br />

basarili olacagi ileri sürülmektedir.<br />

(Bozkurt, 1997: 135). Gerçekten de günümüzde<br />

teknoloji alaninda çok hizli bir gelisme<br />

yasanmaktadir ve basarili olabilmek için<br />

bu teknolojik gelismelerin takip edilmesi ve<br />

üretilen bilgiden faydalanmanin yaninda,<br />

bilginin paylasimi sürecinde bilginin gelismesine<br />

ve üretimine katkida bulunabilmenin<br />

geregi ve önemi açiktir. Aksi halde çagin en<br />

önemli gücü olan bilgiye sahip olanlar; yani<br />

bilgiyi üreten ve gelistirenler ile üretemeyenler<br />

arasindaki uçurum giderek açilacaktir.<br />

Bilgi toplumunda bilgi teknolojileri<br />

insanlarin doga ile ve birbirleriyle olan<br />

iliskilerini dönüstürmüstür;<br />

Teknoloji insanin, kendisini çevreleyen doganin<br />

sinirlamalarindan kurtulmasina olanak<br />

verirken, onun zaman ve mekân boyutu ile<br />

olan iliskisini derinden etkilemektedir:<br />

“...insanoglu kendi tercihlerine göre<br />

çevresini dil, bilgi ve yetenekler araciligi ile<br />

degistirir. … Yaratici zekâsi teknoloji zekâsina<br />

dönüsür. Zaman ve mekân ile sinirlanmis olan<br />

varligini genisletir. Zaman ve mekân disina<br />

çikar. Çekiç elinden kuvvetlidir, yay ve mizrakla<br />

eliyle ulasamayacagi, daha uzak mesafeye ulasir.<br />

Tekerlegin icadindan, atesten yararlanmaya,<br />

buhar makinelerinden nükleer istasyonlara, bilgisayara<br />

ve uzay araçlarina kadar varligini<br />

genisletir.”<br />

(Aslan, 2003: 82)<br />

Bilgi ve iletisim teknolojilerinin insan yasami<br />

üzerindeki etkilerinin varacagi noktaya<br />

iliskin çok sayida gelecek senaryosu mevcuttur.<br />

Wellman ve Hampton olasi pek çok<br />

senaryonun varligindan söz ederken, gerçekte<br />

her bir senaryonun farkli insanlar ya<br />

da ayni kisi için, farkli zamanlarda gerçeklesebilecegini<br />

de belirtmektedirler:<br />

“Is, bos zaman ve sosyal baglarin<br />

‘akilli evler’ inde temin edildigi bir bilgi toplumunda,<br />

insanlar fiziksel konuma dayali sosyal<br />

iliskiler gereksinimini bütünüyle reddedebileceklerdir.<br />

Arkadaslarini ve akrabalarini<br />

ziyaret ya da cadde köselerinden ziyade,<br />

kendilerine baglanti-içi (online) topluluklar<br />

bulabilecekler ya da hiç topluluk bulmayabileceklerdir.<br />

Yeni iletisim teknolojileri evi,<br />

hizmetler için bir merkez olarak gelistirebilirken,<br />

bu daha fazla ev merkezlilige ve<br />

özellesmeye yönelik bir degismeyi tesvik<br />

edecektir.”<br />

(Hampton; Wellman, 2000: 195)<br />

Bu senaryoda evin egitim de dahil pek çok<br />

hizmetin alinabildigi bir alan haline gelebilecegine<br />

isaret edilmektedir. Bilgi akisindaki<br />

ve islemlerin gerçeklesmesindeki artan hiza<br />

karsilik, bireyin hareketi azalacak ve birey<br />

evin disina çikmasina gerek olmaksizin pek<br />

çok günlük isi gerçeklestirebilecektir. Bilgi<br />

toplumu betimlenirken, onun özellikle degisim<br />

hizinin katlanarak arttigi bir toplum<br />

oldugu vurgulanmaktadir. Içinde bulundugumuz<br />

hizli degisim çaginda bu gelismelerin<br />

büyük ölçüde bilgi teknolojileriyle baglantili<br />

oldugu görülmektedir. Söz konusu teknolojilerin<br />

gelisimiyle birlikte, baslangiçta kullanilan<br />

bilgi otoyollari (information superhighways),<br />

elektronik alan (electronic frontier)<br />

gibi kavramlar kaybolurken, sürekli yeni<br />

kavramlar dâhil olmakta ve daha önce ve<br />

hala bu yeni teknolojiler için kullanilan ve<br />

insani fazlaca içermeyen ‘Bilgi Teknolojisi’<br />

(Information Technology) kavrami yerine<br />

bugün, bazilari ‘Iliski Teknolojisi’<br />

(Relationship Technology) kavramini kullanmayi<br />

tercih etmektedirler (Kramarae, 1999:<br />

47). Bu teknolojilerin en önemli yapi tasini<br />

ise bilgisayar olusturmaktadir.<br />

EGITIM VE BILGISAYAR<br />

Bilgisayar yasamin her alanini oldugu gibi<br />

egitim alanini da etkilemistir. Bilgisayaregitim<br />

iliskisinin ilk olarak bilgisayar egitimi<br />

ve özellikle ülkemizde bilgisayar kurslari<br />

ile ortaya çiktigi görülür. Baslangiçta<br />

bilgisayar kullanimi büyük ölçüde programlama<br />

dili bilmeyi gerektirdiginden bu<br />

kurslarda ve derslerde bilgisayar programlama<br />

dilleri ögretilmistir. Böyle bir egitim<br />

dogal olarak belirli komutlarin ezberletilmesini<br />

gerekli kilmaktaydi.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43 38


Aras.Gör.Göknur (Bostanci) EGE<br />

Programlama bilgisi gerektirmeden kullanicinin<br />

bilgisayar araciligi ile islem yapabilmesini<br />

saglayan isletim sistemlerinin ve çok<br />

çesitli uygulama yazilimlarinin ortaya çikisi<br />

gecikmemistir. Ancak kisa denilebilecek bir<br />

süre içersinde yasanan gelismeler, programlamayi<br />

bilmeden, hazir paket programlar<br />

yolu ile bilgisayardan çesitli amaçlarla<br />

yararlanabilmeyi olanakli kilmasina ragmen,<br />

bilgisayar egitimine bu gelismeler ayni hizla<br />

yansimamis ve bir süre daha programlama<br />

dilleri ezberletilmeye devam edilmistir. Son<br />

yillarda bilgisayar derslerinin okullarda yer<br />

almaya basladigi, içeriginin, programlama<br />

dillerinin ögretilmesinden bilgisayar programlarinin<br />

kullaniminin ögretilmesi yönünde<br />

degistigi görülmektedir. Bilgisayar ve egitim<br />

iliskisinde ikinci adim, bilgisayarin kendisinin<br />

bir egitim araci haline dönüsmesi olmustur.<br />

Öte yandan egitime bilgisayarin dahil<br />

olmasi ile yeni birtakim kavramlarin ortaya<br />

çiktigi görülmektedir.<br />

YENI KAVRAMLAR<br />

Bu kavramlardan biri sanal okul (Virtual<br />

school) kavramidir. Russell ve Holkner ’a<br />

göre, ‘sanal okul’ çagi ufukta görünmüstür.<br />

Ögretmen ve ögrencilerin her zamanki sekilde<br />

bir araya geldigi siniflarla karakterize<br />

edilen geleneksel okullara ek olarak, ögrencilere<br />

evlerindeki ya da herhangi bir yerdeki<br />

bir bilgisayari kullanarak ve siradan bir<br />

okula devam etmeyi gerektirmeksizin, egitimlerinin<br />

önemli bölümünü alabilmelerini<br />

olanakli kilan ‘sanal okul’lar ortaya çikmaktadir<br />

(Russell; Holkner , 2000: 887).<br />

Öte yandan, sanal üniversiteler (Virtual<br />

Universities) ve dijital egitim (Digital<br />

Education) gündeme gelmistir. Bilgi toplumunun<br />

egitim kurumu, bilgi teknolojilerinden<br />

etkilenmistir. Egitimde bu yeni<br />

gelismeler meydana gelirken ‘Bilgisayara<br />

Dayali Ögrenim’ (Computer-Based-<br />

Learning), ‘Web-egitim’ (Web-education),<br />

‘Uzaktan Ögrenim’ (Distance Learning),<br />

‘Tele-ögrenim’ (Tele-learning), ‘E-ögrenim’<br />

(E-Learning), ‘Tele-ders verme’<br />

(Teletutoring) gibi terimler enformasyon<br />

toplumun beraberinde getirdigi egitim<br />

alanina iliskin yeni kavramlardan bazilaridir<br />

(Schayan, 2001: 49).<br />

Bilgi teknolojileri ve özellikle Internetin<br />

egitime dâhil olmasi ile ögrenimde ortaya<br />

çikan yenilikler, ögrenim materyallerine,<br />

zamana ve mekâna bagli olmaksizin sanal<br />

ortamin imkânlarindan yararlanma olanagi<br />

sunmaktadir. Bu yenilikler içersinde<br />

sayilabilecek iki model, bilgiyi etkilesimli<br />

olarak CD’ler üzerinde sunan Bilgisayara<br />

Dayali Egitim (‘Computer-Based-Training’<br />

CBT) sistemi ve bilgiye Internet üzerinden<br />

erisilen Web Tabanli Egitim (‘Web-Based-<br />

Training’ WBT) sistemleridir (Schayan,<br />

2001: 49).<br />

Uzaktan Egitim (Distance Education)<br />

TV yoluyla AÖF (Açik Ögretim Fakültesi)<br />

ve ardindan Açik Ögretim Lisesi, bizzat<br />

ögretmen ve ögrencilerin bir sinifta bir araya<br />

geldigi ve etkilesim içersinde bulundugu<br />

klasik okul egitimi sisteminden farkli bir<br />

egitim anlayisini beraberinde getirmistir. TV<br />

sadece bilgi aktarimini olanakli kilmaktadir;<br />

baska deyisle, bu sistemde karsilikli soru<br />

sorma, tartisma, bilgi paylasimi söz konusu<br />

degildir. Bilgisayarli egitimde ise özellikle<br />

Internet yoluyla verilen derslerde ögrencinin<br />

derse katilim, soru sorma, tartisma sansi<br />

kismen söz konusudur. Ancak okulun sadece<br />

bilgi aktariminin ve paylasiminin gerçeklestigi<br />

bir ortam olmadiginin göz önünde bulundurulmasi<br />

gereklidir. Okul farkli bireylerin<br />

bir araya geldigi ve sosyal olarak<br />

etkilestigi bir ortamdir. TV tek yönlü bilgi<br />

aktarimina olanak verirken, bilgisayarda<br />

durum daha farklidir.<br />

Bilgisayarda egitim yazilimlari ile egitimin<br />

gerçeklesmesinin TV ile egitimden pek bir<br />

farki yoktur. Her ne kadar etkilesimli sorular,<br />

dersler vb. ile ögrenci önüne sunulan<br />

seçenekleri tercih etme ve dersi yönlendirme<br />

sansina sahip ise de bu olanaklar sinirlidir ve<br />

aktarilan bilgiye iliskin kendi görüsünü<br />

belirtme sansi yoktur. Soru sorma sansi da<br />

sinirlidir. Sözgelimi konuya iliskin olarak<br />

onun sorma olasiligi olan sorular, o yazilimin<br />

üreticisi tarafindan düsünülmüs olan<br />

39<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43


Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar<br />

sorularla sinirlidir. Ancak bugün siber-üniversiteler,<br />

siber-kütüphaneler, siber-kurslar<br />

gün geçtikçe yayginlasmaktadir. Bütün bu<br />

gelismelerin taraftarlari oldugu kadar, karsisinda<br />

olanlar da mevcuttur. Yasamin diger<br />

alanlarinda oldugu gibi bilgisayarin egitim<br />

alanina hizli girisi hakkinda olumsuz görüslerin<br />

ve konuya iliskin tartismalarin ortaya<br />

çiktigi görülmektedir.<br />

Internet, klasik egitime, kara tahta, tebesir ve<br />

siralara alternatif olarak düsünül-mektedir.<br />

Internet ile birey, evinden ya da bulundugu<br />

yerden egitim etkinliklerine katilabilmektedir.<br />

Interneti klasik egitime alternatif olarak<br />

görenler, egitimin klasik egitim ile az sayida<br />

kisiye ulasirken, Internet araciligi ile milyonlarca<br />

kisiye ulasabildigini ve:<br />

“klasik egitimde, ayni fiziksel mekânda<br />

yüz yüze iletisim ile olusturulan kisitli sosyal<br />

yapinin web tabanli egitim sayesinde küresel<br />

bazda etkilesimli (interactive) iletisim ile<br />

essiz bir boyut kazandigini”<br />

ileri sürmektedirler. Internet üzerinde gerçeklesen<br />

egitimin, sanal siniflarda, cinsiyet,<br />

yas, sosyal sinif farkliliginin ortadan kalkmasi,<br />

ögrencilerin kendilerini daha rahat ve<br />

özgür hissetmesi, dersi kaydedebilme sansi<br />

olmasi devam zorunlulugunun olmamasi,<br />

Ӎoklu ortam nesneleriyle zenginlestirilmis<br />

ders materyalinin kullanilabilmesi<br />

cografi sinirlamalarin kalkmasi ve her seyden<br />

ziyade ucuz olmasi –yol, giyim, yiyecek<br />

vb. masraflarin olmamasi”<br />

gibi olumlu yanlari oldugu ve gelecekte<br />

klasik okul egitiminin yerini alacagi öne<br />

sürülmektedir (Inan, 1998: 55).<br />

SIMÜLASYON<br />

Öte yandan, bilim, tip, endüstri vb. gibi pek<br />

çok alanda, bilgisayar, egitime bilgisayar<br />

simülasyonlari ile de dâhil olmaktadir. Sair<br />

Cummings “yapinti dünya, yaratilan dünya<br />

olamaz” (Aktaran: Basalla 1998: 3) derken<br />

bir uyarida bulunmaktadir. Basalla, kurmaca<br />

(yapinti) dünya ile dogal (yaratilmis) dünya<br />

arasinda çok büyük farkliliklar olduguna<br />

dikkat çekmektedir:<br />

“dünyalardan biri amaçli, insan eyleminin<br />

ürünüdür, digeri ise rastlantisal dogal<br />

bir sürecin sonucudur” (Basalla, 1998: 3).<br />

Bu görüsten hareket edecek olursak,<br />

sözgelimi bir deneyi sanal ortamda gerçek<br />

malzeme kullanmadan, sanal olarak gerçeklestiren<br />

ögrencinin ögrenmesi ile deneyi, o<br />

deneyi yapan ilk bilim adaminin duydugu<br />

heyecani hissederek, reel olarak gerçeklestiren<br />

ögrencinin ögrenmesi arasindaki farki<br />

tahmin etmek mümkündür. Her ne kadar<br />

bomba uzmanlari, pilotlar, astronotlar vb.<br />

özel mesleki egitimlerde, sanal alistirmalar<br />

yapilmasi ve uzman egitiminde simülasyon<br />

kullanimi yasamsal tehlikeyi azaltmasi açisindan<br />

olumlu olsa da bu uzmanlar, olusturulan<br />

deney ortami ne kadar gerçege yakin<br />

olursa olsun, ilk reel deneylerini yasayincaya<br />

kadar, gerçek anlamda o ani hissedemeyeceklerdir.<br />

Kuskusuz, elinizdeki bomba<br />

patladiginda ölmeyeceginizi, nefessiz kaldiginizda<br />

kurtarilacaginizi bilirken söz konusu<br />

olan gerilim ile gerçek ortamdaki gerilim<br />

birbirinden farkli olacaktir. Ancak özellikle<br />

bu tip uzmanlik alanlarinda sanal deneyler<br />

kaçinilmaz olarak gereklidir.<br />

Bilgisayarin egitimde kullanilmasina iliskin<br />

çok sayida arastirma yapilmakta ve bilgisayarin<br />

dâhil oldugu egitimin etkililigi arastirilmaktadir<br />

(bkz; Thompson, Ann D,<br />

1989). Bunlar içerisinde, yetiskinlerle ögrenmede<br />

dedüktif ve endüktif yaklasimlarda<br />

bilgisayar temelli simülasyonlarin kulaniminin<br />

karsilastirilmasi (Rieber, Lloyd P,<br />

Parmley, M. Wayne, 1995) yasli egitiminde<br />

bilgisayar kullaniminin arastirilmasi (Eilers,<br />

Merry L. 1989) lisans ögrencilerine arastirma<br />

metotlarinin ögretilmesinde nüfus sayim<br />

bilgisayar laboratuarlarinin kullaniminin tartisilmasi<br />

(Drake, M. Ann; Stahl, Jeanne M,<br />

1995) bilgisayar egitiminde sosyal cinsiyet<br />

(gender) farkliliginin etkilerinin arastirilmasi<br />

(Huber, Brad R.; Scaglion, Richard, 1995),<br />

bilgisayar kaygisinin (anxiety) 10 ülkenin<br />

üniversite ögrencileri üzerinde kültürler arasi<br />

bir yaklasimla karsilastirilmasi (Rosen,<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43 40


Aras.Gör.Göknur (Bostanci) EGE<br />

Larry D.; Weil, Michelle M. 1995) ve hatta<br />

AIDS’ten korunma yollarinin ögretilmesine<br />

bilgisayarin dahil edilmesi üzerine arastirmalar<br />

(Schinke, Steven P.; Orlandi, Mario<br />

A.; Gordon, Adam N.; Weston, R. Eric,<br />

1989) gibi bilgisayarin egitim alanina uygulanmasinin<br />

çok farkli yönleri üzerine odaklanmis<br />

çok sayida arastirma mevcuttur.<br />

ELESTIRILER<br />

Bilgisayarin egitim alaninda kullanilmasi<br />

konuyla ilgili tartismalari ve olumlu-olumsuz<br />

elestirileri beraberinde getirmistir.<br />

Parkman, belirli kosullarda tanimlanmis belirli<br />

yeteneklerin ögrenilmesinde programlanmis<br />

araçlarin kullaniminin alternatif bir<br />

araç olarak hayranlik uyandiracak sekilde<br />

hizmet gördügünü ifade etmektedir. Bu<br />

sistemlerin, ögrenenlerin bireysel farkliliklarina<br />

adaptasyonunda birtakim sinirliliklari<br />

olduguna deginmektedir. Oysa bilgisayar<br />

uzmanlari, çalisabilir böylesi bir sistem içinde<br />

kurulabilecek iliskilerin ince farkliliklari<br />

konusunda ayni fikirde degildir. Bir ögrenci<br />

kendi yetenegini gelistirebiliyorsa ve kendi<br />

tercihi ile bir teknigin rehberliginde bunu<br />

gerçeklestiriyorsa bu durumun, onun için bir<br />

avantaj olduguna isaret edilmektedir. Elde<br />

edilen performans düzeylerinin degerlendirilmesinde<br />

hedefler programci tarafindan<br />

açik bir sekilde tanimlanmistir. Yine de<br />

ögrencinin karar verici bir söz hakkina sahip<br />

olduguna, fakat eninde sonunda program<br />

tarafindan yönlendirilip idare edildigine de<br />

dikkat çekilmektedir (Parkman, 1972). Sherry<br />

Turkle, geçmiste çocuklarin insan dogasini,<br />

kendilerini hayvanlarla karsilastirarak ögrendiklerini,<br />

ancak günümüzde bunun yerini<br />

bilgisayarin aldigini gözlemlemistir. Çocuklarin<br />

uçan gerçek bir kus, avlanan bir kedi<br />

görememesinin gerçek bir kayip olacagina<br />

dikkat çekilmektedir. Çocuklara kelime isleme,<br />

hizli hesaplama, data arastirma gibi<br />

bilgisayar islemleri erken yaslardan baslanmak<br />

suretiyle ögretilip, ilerideki egitim<br />

yasamlarinda da bu bilgileri kullanmalari<br />

beklenirken, çocuklarin peri masallarini, epik<br />

hikayeleri, mitleri ve efsaneleri kaybettigi<br />

ileri sürülmektedir (Roszak, 1986: 218-219).<br />

Baska deyisle, bilgisayar sanat duygusunun<br />

gelismesinde bir engel olarak da görülebilmektedir.<br />

Daha önce deginildigi üzere bilgisayar araciligiyla<br />

egitim, bir çok olasi sorunu gündeme<br />

getirmistir. Söyle ki okul ortaminda sosyal<br />

olarak etkilesim içersinde bulunan ve reel<br />

sosyal iliskiler kurabilme sansina sahip olan<br />

birey, bilgisayar karsisinda tek basina egitim<br />

görürken yalnizliga itilebilecektir. Ayrica,<br />

bilgisayarda bireyin ögrenme sürecine aktif<br />

olarak katilimi, ne kadar mükemmel teknikler<br />

kullanilmis olursa olsun sinirli olacaktir.<br />

Baska bir deyisle, reel okul egitimindekinden<br />

farkli olarak ögrenci edilgen kilinmis<br />

olacaktir. Önüne sunulan seçenekler programcinin<br />

uygun gördügü seçeneklerdir.<br />

Geleneksel egitim etkilesimleri, ögreten ve<br />

ögrenenler arasindaki sözlü iletisime dayalidir.<br />

Sözlü iletisim metne dayali iletisime<br />

göre hizli tempolu, süreksiz ve daha az yapilandirilmis<br />

olma egilimindedir. Yüz yüze<br />

sözlü iletisim, ses tonu ve yüz ifadesi gibi<br />

sözlü olmayan ya da dil ötesi (paralinguistic)<br />

isaretleri de saglar. Bütün bu özelliklerinden<br />

hareketle, hem duygusal hem de sosyal<br />

olarak yüz yüze sözlü iletisimin zengin bir<br />

ortam oldugu ve metne dayali iletisim yolu<br />

ile ögrenmede bu özelliklerin olmamasi<br />

nedeniyle, ögrenmenin kalitesinin düsmesine<br />

karsin, eksiklikleri yaninda iyice düsünme<br />

için zaman saglamasi gibi avantajlari oldugu<br />

ileri sürülür (Garrison; Anderson; Archer,<br />

2000: 90). Bilgisayar araciligi ile ögrenimi<br />

geleneksel yüz yüze ögrenim ile ve sanal<br />

siniflari, geleneksel siniflar ile karsilastiran<br />

çesitli nicel, deneysel, nitel ve etnografik<br />

arastirmalarin sonuçlari, bilgisayar araciligi<br />

ile egitimin sadece etkili iletime elverisli<br />

olmasi anlaminda degil, ayni zamanda bireysel<br />

ve cografi olarak ayrilmis ögrencilerin<br />

egitimine ve aktif ögrenime olanak verme<br />

potansiyeline sahip olmasi anlaminda avantajlarina<br />

dikkat çekmektedir (Schutte 1 , 1996;<br />

Cravener 2 1999’dan aktaran: Resnyansky,<br />

2002: 43). Bilgisayar aglari ve Internet<br />

yayginlastikça ve kullanici sayilari arttikça,<br />

söz konusu teknolojilerin olanaklari, egitim-<br />

1<br />

2<br />

Schutte J (1996) Virtual teaching in higher<br />

education: the new intellectual superhighway or<br />

just another traffic jam<br />

Cravener P (1999) Faculty experiences with<br />

providing online courses: thorns among roses.<br />

Computers in Nursing, vol 17, no 1, pp 42-<br />

47.Conferencing softwarefor the web. Accessed 7<br />

June 1999.<br />

41<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43


Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar<br />

cilerin dikkatini çekmistir ve egitimin etkinligini<br />

artiracak uygulamalar arama çabasi<br />

içine girmislerdir. Diger insanlarla iletisim,<br />

egitimin merkez noktasi oldugu sürece,<br />

bilgisayar araciligi ile iletisimlerin (CMC-<br />

Computer Mediated Communication) tartisma<br />

olanaklarini genisleterek, egitim üzerinde<br />

olumlu etkiye sahip olabildigi söylenebilecektir<br />

(Ingram ve digerleri , 2000. 34).<br />

<strong>Ege</strong>r zengin ve etkilesimli hizmetler bilgisayar<br />

araciligi ile (online) aktarilabilecek ise<br />

ve aktif katilim, geribildirim, ortak çalisma<br />

bilgisayar araciligi ile iletisim (CMC) yoluyla<br />

geleneksel siniflarda oldugu gibi<br />

gerçeklesebiliyorsa, o zaman kampuslara<br />

neden gerek duyulacagi sorulmaktadir.<br />

(Resnyansky, 2002: 43). Dahasi, bilgisayar<br />

araciligi ile egitim ve yüz yüze egitimi konu<br />

alan egitimsel arastirmalarin, egitimin kavramsal<br />

çerçevesinden ziyade, teknolojinin<br />

kavramsal çerçevesinden etkilendigi ileri<br />

sürülmektedir (Neal 1998’den 3 aktaran:<br />

Resnyansky, 2002: 44). Egitimin teknolojik<br />

iletisim nosyonuna indirgenmemesi gereginin<br />

egitimciler için önemine dikkat çekilmektedir<br />

(Bigum1996-1995’ten 4 aktaran:<br />

Resnyansky, 2002: 44).<br />

SONUÇ<br />

Egitimde bilgisayar kullaniminin atesli taraftarlarinin<br />

oldugu kadar, bu gelismelerin<br />

olumsuz etkilerini dile getiren karsitlarinin<br />

da giderek arttigi dikkat çekmektedir. Bilgisayarin<br />

ögretmenin ve bilgisayar ortaminin<br />

(siberuzay) okulun yerini aldigi bir egitimin,<br />

bilgi aktariminin az hata ile gerçeklesmesini<br />

saglayabilmesine karsin, pek çok eksiklikleri<br />

ve mahzurlari bulundugu da görülmektedir.<br />

Her seyden önce reel sosyal temasi olanakli<br />

kilan okul, teneffüste kurulan arkadasliklar,<br />

arkadasiyla beraber öglen yemegini paylasma,<br />

spor yapma, oyun oynama, okul<br />

çikisi bir yerlere gitme gibi paylasimlara<br />

zemin hazirlar.Oysa, egitim CD’leri ve<br />

Internet üzerinden egitim, okul arkadasliginin<br />

sicak iliskilerini harekete geçirici bu<br />

olanaklara sahip degildir.<br />

Es zamanli ya da es zamansiz CMC türlerinin<br />

egitim amaci ile kullanilmasi, bugün<br />

konunun uzmanlarinin tartismalarinin<br />

odaginda bulunmaktadir.<br />

AustralianEducational Researcher, vol 23, no 3, pp 109-<br />

117,<br />

3 Neal E (1998) Does using technology in instruction<br />

enhance learning or, the artlessstate of comparative<br />

research.<br />

4 Bigum C (1996) The virtues of virtual: a review of<br />

Tiffin and Rajasingham’s In search of the virtual<br />

class and Hiltz’s The virtual classroom.<br />

KAYNAKÇA<br />

Basalla George (1998). Teknolojinin Evrimi. Tübitak yayini:29, Çev: Cem Soydemir,<br />

Bozkurt, Veysel (1998). Enformasyon Toplumu ve Türkiye. Sistem Yayincilik,<br />

Hampton N. Keith; Wellman Barry (2000). Examining Community in the Digital Neighborhood Early<br />

Results from Canada’s Wired Suburb. in Digital Cities: Technologies, Experiences, and Future<br />

Perspectives, Eds: Toru Ishida and Katherine Isbister, p. 194-208, Springer Verlag, Germany.<br />

Inan, Aslan (1998). Internet El Kitabi. Sistem Yayincilik.<br />

Parkman Ralph (1972). The Cybernetic Society. Pergamon Pres.<br />

Roszak, Theodore (1986). The Cult of Information. Pantheon Books.<br />

3 Aslan<br />

Neal<br />

Kadir<br />

E (1998)<br />

(2003).<br />

Does<br />

“Gençlik<br />

using technology<br />

ve Teknoloji”.<br />

in instruction<br />

Sosyoloji Dergisi, Sayi:10-11, E.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayini,<br />

enhance<br />

Izmir.<br />

learning or, the artlessstate of comparative<br />

Drake, research. M.Ann; Stahl Jeanne-M. (1995). Design and use of a U.S. census data computer laboratory for teaching<br />

4 Bigum undergraduate C (1996) The research virtues of methods. virtual: a Morris review Brown of Coll, Dept of Social Science, Atlanta, GA, USA,<br />

Tiffin Behavior-Research-Methods,-Instruments-and-Computers. and Rajasingham’s of the virtual<br />

May; Vol 27(2): 285-288.<br />

class and Hiltz’s The virtual classroom.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43 42


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43<br />

Eilers,Merry L (1989). “Older adults and computer education: ‘Not to have the world a closed door’" Stanford<br />

U, CA, USA International-Journal-of-Technology-and-Aging. Spr-Sum; Vol 2(1): 56-76.<br />

Garrison D. Randy; Anderson Terry; Archer Walter (2000). “Critical Inquiry in a Text-Based Environment:<br />

Computer Conferencing in Higher Education”. The Internet and Higher Education 2 (2-3): pp. 87-105,<br />

Elsevier Science Inc.<br />

Huber,-Brad-R.; Scaglion,-Richard (1995). “Gender differences in computer education: A Costa Rican case<br />

study”. U Charleston, Dept of Sociology and Anthropology, Charleston, SC, USA, Journal-of-<br />

Educational-Computing-Research.; Vol 13(3): 271-304.<br />

Ingram Albert L.; Hathorn Lesley G.; Evans Alan (2000). Beyond Chat On The Internet. Computers &<br />

Education 35, pp.21-35, Elsevier Science Ltd.<br />

Resnyansky Lucy, “Computer-Mediated Communication in higher Education: Educators Agency Inrelation To<br />

Technology”. Journal of Educational Enquiry, Vol. 3, No. 1, 2002.<br />

Rieber, Lloyd P.; Parmley,-M.-Wayne (1995). “To teach or not to teach Comparing the use of computer-based<br />

simulations in deductive versus inductive approaches to learning with adults in science”. U Georgia,<br />

Athens, GA, USA Journal-of-Educational-Computing-Research. Vol 13(4): 359-374.<br />

Rosen, Larry D.; Weil, Michelle M. (1995). “Computer anxiety: A cross-cultural comparison of university<br />

students in ten countries”. California State U-Dominguez Hills, Dept of Psychology, Carson, USA,<br />

Computers-in-Human-Behavior. Spr; Vol 11(1): 45-64.<br />

Russell Glenn; Holkner Bernard (2000). “Virtual schools”. Futures, 32 pp. 887–897, Elsevier Science Ltd.<br />

Schayan Janet (2001). “New Learning in the Internet”. Deutschland Magazin, Frankfurter Societäts-Druckerei<br />

GmbH, Subat.<br />

Schinke, Steven P.; Orlandi, Mario A.; Gordon, Adam N.; Weston, R.Eric (1989). “AIDS Prevention Via<br />

Computer-Based Intervention”. Columbia U School of Social Work, New York, NY, USA, Computersin-Human-Services;<br />

Vol 5(3-4): 147-156.<br />

Thompson, Ann D. (1989). “Liveware: The next challenge in computer education”. Lowa State U, Ames, USA,<br />

Computers-in-Human-Behavior; Vol 5(1): 37-45.<br />

Tatlidil Ercan (1998). “Globallesme Sürecinde Insan Kaynaklarinin Degisimi. Küresellesme”, Uluslararasi<br />

Firmalar ve Yükselen Ekonomiler, Globalisation, The International Firm and Emerging Economies,<br />

(Uluslararasi Konferans), 17-31 Mayis, Izmir.<br />

43 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 45-58<br />

GELISIMSEL OLARAK KATEGORI YAPILARININ INCELENMESI:<br />

ÇOCUK, GENÇ VE YASLI DENEKLERDE KATEGORI NORMLARI<br />

(Investigation of Categorical Structures From A Developmental Perspective: Categorical Norms of Children,<br />

Adolescent and Elderly)<br />

ÖZET<br />

Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI*<br />

Dillerdeki her sözcügün bir kavrama ait olmasi, dil uzmanlarini norm çalismalari yapmaya sevk etmistir. Bu<br />

çalismalarda, kategori üyeleri arasindaki tipiklik farklarinin ortaya konmasi ve kullanim sikligina göre<br />

siralanmasi hedeflenmistir (Battig ve Monteque, 1969 bkz. Rosch,1978; Peynircioglu, 1988; Çengelci, 1996).<br />

Türkiye’de yapilan çalismalarda Ingilizce normlar tercüme edilerek kullanilmistir. Ancak kültürel farkliliklar<br />

nedeniyle ciddi sorunlar yasanmistir. Türkçe kategori normlari ile ilgili ilk çalisma Peynircioglu (1988) tarafindan<br />

sadece gençler kullanilarak yapilmis, çocuk ve yasli örneklem kullanilmamistir. Bu eksikligin giderilmesi<br />

amaci ile yapilan bu arastirmaya çocuk, genç ve yasli olmak üzere toplam 461 denek dahil edilmistir. Çocuk<br />

grubu 10-13 yaslari (ort.=10.38) arasinda toplam 91 kisiden, genç grubu 17-25 yaslari (ort.= 20.61) arasinda<br />

toplam 220 kisiden ve yasli grup ise 55-85 yaslari (ort.=68.69) arasinda toplam 150 kisiden olusmustur.<br />

Arastirmada bir ön çalisma ile belirlenen 15 asina ve 12 asina olmayan üst düzey kategori deneklere sunulmus<br />

ve kendilerinden iki dakika içinde bu kategoriye ait kavramlari saymalari istenmistir. T-test analizi ile incelenen<br />

veriler isiginda asina olan hemen hemen tüm kavramlarda gençlerin hem yasli gruptan hem de çocuklardan fazla<br />

tepki ürettigi saptanmistir. Asina olmayan kavramlarda da genellikle benzer sonuçlar elde edilmistir. Ancak<br />

“mefrusat” ve “zücaciye” kategorilerinde yaslilarin, genç ve çocuk gruplarindan daha çok tepki ürettikleri<br />

görülmüstür. Peynircioglu’nun (1988) çalismasi ile karsilastirmalar yapildiginda da kategori normlarinda zamana<br />

bagli farkliliklar oldugu saptanmistir.<br />

Anahtar sözcükler: Kavram kazanimi, kavram ve kategori olusumu, kategori normlari.<br />

ABSTRACT<br />

Every word and concept in a language belongs to a category. Because of this, linguist tried to find the most<br />

typical exemplar of each category. Shortly, they did norm studies ( Battique and Monteque, 1969 bkz. Rosch,<br />

1978: 38; Peynircioglu,1988; Çengelci,1996). Studies on categoric norms aim to find the differences of typicality<br />

between the members of categories and put them in order according to their usage frequencies. In Turkey, norms<br />

in English have been translated and used. This type of usage may cause serious problems because of the cultural<br />

difference. The first study on the Turkish categorical norms has been accomplished by Peynircioglu (1988). In<br />

this study, Peynircioglu only used adolescent subjects and not children and elderly subjects. Therefore, one aim<br />

of this study was to include different age groups: 91 children (mean age x=10.38), 220 young adults (mean age<br />

x=20.61) and 150 old adults (mean age x=68.69) were given 15 familiar and 12 unfamiliar concepts and asked to<br />

record all the properties that belonged to those concepts in 2 minutes. According to the results of the study,<br />

young adults nearly in all categories produced more items than children and old subjects. In general similar<br />

results were found for unfamiliar concepts. However, Old subjects, especially in categories “fabrics” and<br />

“glassware” produced more response than young adults and children. One can see some differences when these<br />

results are compared with Peynircioglu’s (1988) study stemming from 10-15 years of time difference.<br />

Key words: acquisition of concept, concept and category formation, categorical nor.<br />

GIRIS<br />

Insanoglu düsünen, algilayan bir varliktir.<br />

Dünya sonsuz sayida farkli uyaranin oldugu<br />

bir yerdir. Bu karmasik dünyayi anlayabilmek,<br />

iliskilendirebilmek bazi bilissel<br />

* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Edebiyat Fak. Psikoloji Bölümü<br />

(cognitive) yeteneklerimizi kullanmak yoluyla<br />

olur. Insan algiladigi uyaranlarin benzer<br />

yanlarini görmeye, ayriliklarini fark<br />

etmeye, bunlari siniflamaya ve kavramsal<br />

olarak bütünlemeye yönelir. Çevrede görülen<br />

her nesne kendine özgüdür, ancak belli<br />

özellikleri açisindan birbirine benzeyen ve<br />

digerlerinden ayrilan nesneleri bir sinif altina<br />

toplamak mümkündür (Medin ve Smith,<br />

1984: 118). Zihinsel bir temsil olan bu sinif-<br />

45 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5 )1: 45-58


Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />

Normlari<br />

lama, o sinifa giren her bir nesneden daha<br />

soyuttur ve buna "kavram" adi verilir. Tek<br />

bir kavram içine degisik birimleri birlestirerek<br />

yerlestirme yoluyla gruplar ve siniflamalar<br />

olusturulur ve böylece birey çevresindeki<br />

uyaranlara bir grubun üyeleri olarak<br />

tepki gösterir. Bu bilissel sürece "kategorizasyon"<br />

adi verilir. (Medin ve Smith, 1984:<br />

120). Kavramsal kategori birçok üyeyi kapsayan<br />

bir sinif olarak degerlendirilir. Örnegin,<br />

hayvanlar, renkler, birer kavramsal<br />

kategorilerdir; çünkü her birinin pek çok<br />

üyesi vardir (Alpöge, 1991: 10).<br />

Dil, insanlara oldukça karmasik ve güçlü bir<br />

imgesel iletisim araci saglamaktadir. Dilimizde<br />

özel isimler disinda kalan, kullandigimiz<br />

her sözcük bir kavramdir ve bir kategoriye<br />

aittir. (Peynircioglu, 1988: 145).<br />

Kavram gelisimi beraberinde sözcük kazanimini<br />

da getirir. Önce kavram gelisimi baslar<br />

ancak bir süre sonra kavramlarla birlikte<br />

onlari tanimlayan sözcükler de beraber düsünülmeye<br />

baslanir (Rosch ve ark. 1976b :<br />

498; Medin ve Smith, 1981: 247; Özçelik,<br />

1982: 55). Ayrica kavramlarin birbirleriyle<br />

iliskileri vardir ve bu iliskiler hiyerarsik bir<br />

yapi olustururlar. Bu hiyerarsik iliskiler kategorik<br />

düzenin olusumunu saglar. Fino bir<br />

köpek, köpek bir hayvan, hayvan bir canlidir<br />

seklinde hiyerarsik bir düzen saglayan kategorik<br />

yapilar içinde kavramlar birbirleri ile<br />

iliskilendirilir (Peynircioglu, 1988: 147; Cüceloglu,<br />

1991: 124).<br />

<strong>Ege</strong>r kavramlar ve kategoriler olmasa, dünya<br />

karmasik, sürekli degisen ve anlasilmaz bir<br />

mekan olarak kalirdi. Oysa kavramlar düsünce<br />

sürecimizde ekonomi saglarlar, insanlar<br />

arasi iletisimi kolaylastirir (Maki, 1982: 255;<br />

Nelson, Canas, Bajo, 1987: 136; Alpöge,<br />

1991: 25). Bu yüzden, insanlarin kavramlari<br />

nasil ögrendikleri ve bir kavrama ait birimleri<br />

hangi özelliklerine dayanarak gruplama<br />

yoluna gittikleri konusunda süregelen tartismalar<br />

söz konusudur (Rosch ve ark. 1976a:<br />

421; Klatzky, 1980: 124; Mc Shane, 1991:<br />

240). Insanlar algiladiklari olaylar arasinda<br />

kendi ihtiyaçlarina ve fonksiyonlarina uygun<br />

olarak karmasik baglar olusturmaktadir<br />

(Medin ve Smith, 1984: 132). Bir nesneyi<br />

uygun kategori içine yerlestirebilmek için,<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 45-58 46<br />

yeni bilgiyi, bellekte var olan çesitli kategori<br />

bilgileri ile karsilastirmak ve eski bilgiler<br />

içinde en uygun olanina eklemek gereklidir<br />

(Klatzky, 1980: 145; Klatzky, 1984: 132).<br />

Yeni bilgiyi, eski bilgiler içine yerlestirirken<br />

o kavramla ilgili pek çok bilginin yaninda,<br />

temsiliyet gücüne de bakilmaktadir (Breen<br />

ve Schvaneveldt, 1986: 322; Boster 1988:<br />

259; Homa, Dunbars ve Nohre, 1991: 449).<br />

Herhangi bir kategoriyi ele aldigimiz zaman<br />

her üyenin ayni oranda o kategoriye bagli<br />

olmadigini görürüz. Örnegin dört ayakli<br />

hayvanlar kategorisinde kedi, kaplumbagadan<br />

daha tipik bir üyedir, daha çabuk akla<br />

gelir ve köpek, at gibi diger üyelerle arasinda<br />

daha çabuk iliski kurulur. Ingilizce'de kus<br />

kategorisini en iyi temsil eden kus türünün<br />

“Robin” (Ardiç kusu) oldugu yani en tipik<br />

eleman oldugu bulunmustur (Boster, 1988:<br />

258). Tipik olan üyeler elbette ki o kavram<br />

içinde en çabuk algilanan ve kolay tepki<br />

verilen üyelerdir.<br />

Bir kavramin en tipik üyesinin belirlenmesi<br />

genellikle kategori normlarinin saptanmasi<br />

yoluyla olmaktadir. Kategori normu, kategori<br />

üyeleri arasindaki tipiklik farklarini ortaya<br />

koyan, kullanim sikligina göre siralayan<br />

normdur (Peynircioglu, 1988: 147). Ingilizce'de<br />

bu tip norm çalismalari degisik yillarda,<br />

degisik yastaki denek gruplari için<br />

yapilmis ve yayimlanmistir (Battig ve<br />

Monteque, 1969 bkz. Rosch, 1978: 38;<br />

Rosch, 1978: 38). Kategori normlari gerek<br />

dil, gerek bellek ve gerekse de egitim çalismalarinin<br />

kaçinilmaz bir parçasi haline gelmistir.<br />

Türkiye’de yapilan kavram çalismalarinda<br />

uzun süre Ingilizce normlar üzerinden<br />

tercümelere gidilmis ve adapte edilerek<br />

kullanilmistir. Bazi kategoriler her iki dilde<br />

de büyük farklilik göstermedigi için, bu tarz<br />

kullanimlar kültürel açidan büyük bir sorun<br />

yaratmamistir. Ancak, bazi kategorilerde gerek<br />

dil degisikliginden, gerekse kültür degisikliginden<br />

dolayi ortaya çikan farklar küçümsenemeyecek<br />

kadar çoktur. Örnegin,<br />

akrabalar kategorisinde olup Ingilizce'de pek<br />

akla gelmeyen ve ifade edilmesi zor olan<br />

dünür, bacanak gibi üyeler Türkçe'de sikça<br />

kullanilir. Bir kategori üyesi bir dilde sikça<br />

kullanilirken, digerinde kullanilmayabilir.


Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

Örnegin kardes kavrami Türkçe'de sürekli<br />

kullanilirken, Ingilizce'de pek kullanilmaz<br />

(Peynircioglu, 1988 : 133-134).<br />

Türkçe kategori normlariyla ilgili olarak ilk<br />

çalisma Peynircioglu (1988) tarafindan yapilmistir.<br />

Peynircioglu (1988), Battig ve<br />

Monteque'nün (1969; bkz. Rosch, 1978: 38)<br />

56 kavram ile ilgili olan norm çalismasini<br />

Türkiye'de tekrarlamistir. 400 üniversite<br />

ögrencisinin denek olarak kullanildigi bu<br />

çalismada, 56 kategori deneklere sunulmus<br />

ve deneklerden 30 saniyelik süreler içinde<br />

akillarina gelen bütün üyeleri yazmalari istenmistir.<br />

Böylece 56 kategori için normlar<br />

belirlenmistir. Ancak bu çalisma, gençler<br />

için geçerli olan bir çalismadir. Oysa bellek,<br />

dil ve özellikle de egitim çalismalarinda<br />

gençler kadar çocuk ve yaslilarin da kullanildigi<br />

çok açiktir. Gençlerle yaslilar arasinda<br />

bellek performansi arasinda farklilik olup<br />

olmadigi, bellekte yasa bagli bir düsüs olup<br />

olmadigi arastirmacilarin en çok ilgilendigi<br />

problemlerden biridir. Elde edilen bulgularin<br />

bir çogu yasa bagli bir düsüs oldugunu destekler<br />

nitelikte olsa da, bazi çalismalar yaslilar<br />

için asina olan sözcükler kullanildiginda<br />

bu farkin ortadan kalktigini göstermektedir,<br />

benzer bulgular çocuklarla yapilan çalismalarda<br />

da elde edilmistir (Barret ve Wrigth,<br />

1981: 196; Labouvie-Vief ve Schell, 1982:<br />

124; Craik ve Rabinowitz, 1985: 311;<br />

Çengelci ve Bayraktar 1990: 764; Çengelci<br />

ve Özekes, 1992: 29; Thompson, Çengelci<br />

ve Özekes, 1999: 170). Bu arastirmalarin<br />

gençlerden elde edilen normlar kullanilarak<br />

olusturuldugu bilinmektedir. Oysa, her yas<br />

grubuna özgü normlarin elde edilerek kullanilmasi<br />

önemlidir. Çünkü hem yaslilarimizin<br />

topluma yeniden kazandirilmasi için yapilan<br />

egitimlerde hem de ilkokula yeni baslayan<br />

çocuklarin yeni karsilastiklari bilgileri<br />

ögrenme süreçlerinde, daha asina olduklari<br />

kavramlarin kullanilmasi, onlari daha basarili<br />

kilacak ve uyum sorunlarini en aza indirgeyecektir.<br />

Yukarida sayilan nedenlerle, Türkçe kavramlarda<br />

hem gençler hem çocuklar hem de<br />

yaslilar için geçerli olacak ve kültürel farklarin<br />

yakalanabilecegi yeni bir norm çalismasi<br />

bu arastirmanin en temel amaci olarak<br />

degerlendirilmektedir.<br />

YÖNTEM<br />

Yapilan bu çalismanin amaci öncelikle asina<br />

olan ve olmayan kavramlari belirlemek ve<br />

belirlenen bu kavramlarin en tipik elemanlarini<br />

kullanim sikliklarina bakarak saptamaktir.<br />

Bu amaçla arastirmada kullanilacak<br />

kavramlarin seçimi için, Türk Dil Kurumunun<br />

1996 baskili sözlügü taranarak hiyerarsik<br />

yapiya uygun üst düzey kategorilerden<br />

toplam 80 kategori belirlenmistir. Daha<br />

sonra belirlenen kavramlar, E.Ü. Edebiyat<br />

Fakültesinde görevli, Türk Dili ve Edebiyati<br />

Bölümünden 17, Ingiliz Dili ve Edebiyati<br />

Bölümünden 17 ve Alman Dili ve Edebiyati<br />

Bölümünden 16 olmak üzere toplam 50 uzmanlik<br />

derecesine sahip kisiye verilerek<br />

kullanim sikliklari açisindan degerlendirilmistir.<br />

Kullanim sikligi, 4 noktali ölçek (sik<br />

sik, bazen, nadiren, hiç) kullanilarak ölçülmüstür.<br />

Degerlendirme sonuçlarinin frekans<br />

dagilimlari göz önüne alinarak, %80 ve daha<br />

fazla kullanildigi belirlenen 15 kavram ile<br />

%20 ve daha az kullanildigi belirlenen 12<br />

kavram, asina olan ve olmayan üst düzey<br />

kategoriler olarak belirlenmistir.<br />

EVREN VE ÖRNEKLEM<br />

Bu arastirmada, evren Izmir ili sinirlari içindeki<br />

ilkokullara giden çocuklar, Üniversiteye<br />

giden gençler ve Huzurevinde ve evinde<br />

yasayan yaslilardan olusmaktadir. Çocuk,<br />

genç ve yasli olmak üzere üç yas grubundan<br />

seçilen toplam 461 kisi örneklemi olusturmaktadir.<br />

Çocuk denekler Izmir Özkanlar<br />

Ilkokulu ve Izmir Bagyurdu Sarilar Köyü<br />

Ilkokulu ögrencileri arasindan seçkisiz yolla<br />

seçilmislerdir. Çocuk örneklem grubu 10-13<br />

yaslari (ort.=10.38) arasinda 91 kisiden,<br />

genç denekler E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

Psikoloji ve Felsefe Bölümü, Atatürk Saglik<br />

Meslek Yüksek Okulu Çocuk Gelisimi<br />

Bölümü, Spor Meslek Yüksek Okulu Beden<br />

Egitimi Bölümü ve Dis Hekimligi Fakültesi<br />

ögrencileri arasinda seçkisiz yolla seçilen<br />

17-25 yaslari (ort.=20.61) arasinda toplam<br />

220 kisiden olusmustur. Yasli denekler ise<br />

Sosyal Hizmetler Il Müdürlügü'ne bagli<br />

Basin Sitesi Huzurevi ve Izmir Belediyesi<br />

Gürçesme Huzurevinde ve kendi evinde<br />

47<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5)1: 45-58


Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />

Normlari<br />

yasayan 55-85 yaslari (ort.=68.69) arasindaki<br />

yaslilardan seçkisiz yolla seçilen toplam<br />

150 kisiden olusmustur.<br />

MATERYAL VE ISLEM<br />

Bu arastirmada materyal olarak sadece<br />

kursun kalemler ve A4 boyutlarinda teksir<br />

kagitlari kullanilmistir. Deneklere kagit ve<br />

kalem verildikten sonra "simdi size bazi<br />

kavramlari sirayla söyleyecegim, baslayin<br />

dedigimde baslayarak, her söyledigim kavramla<br />

ilgili olarak akliniza gelen her seyi,<br />

ben durun diyene kadar sirayla yazmanizi<br />

istiyorum" seklinde bir yönerge verilmistir.<br />

Amacin daha iyi anlasilmasini saglamak için<br />

kullanilan 27 kavram disinda kalan "mobilya"<br />

kategorisi kullanilarak örnek verilmis<br />

ve deneklerin kendilerinden isteneni tam<br />

anlamiyla anlamalari saglanmistir. Kendisi<br />

yazmak istemeyen bazi yasli deneklerin tepkileri,<br />

arastirmaci ya da yardimcisi tarafindan<br />

yazilarak alinmistir. Her kavram için 2<br />

süre verilmistir. Her 5 kavramdan sonra yorgunluk<br />

ve sikilma etkisini ortadan kaldirmak<br />

amaciyla 5'er dakikalik dinlenme molasi<br />

verilmistir. Böylece her uygulama yaklasik<br />

74 dakika sürmüstür. Bu süre çocuk ve yasli<br />

deneklerin uygulamasinda çabuk sikilmalari<br />

nedeniyle biraz daha uzamistir. Çalisma sirasinda<br />

kavramlarin sirasi, ayni sirayi izlemekten<br />

dogabilecek etkileri ortadan kaldirmak<br />

amaciyla dengelenmistir.<br />

BULGULAR VE YORUM<br />

Bu çalismanin amacina yönelik olarak 27<br />

kavram deneklere sunulduktan sonra elde<br />

edilen verilerin degerlendirilmesinde, Peynircioglu<br />

(1988: 136)'nun çalismasinda kullanilan<br />

yönteme benzer bir yöntem kullanilmistir.<br />

Yani, deneklerin yazdigi, okunabilen<br />

ve sunulan kategorinin üyesi olan her<br />

sözcük tepki olarak sayilmistir. Ancak sunulan<br />

kategorinin deneklerde yarattigi bazi<br />

çagrisimlar (örn. çiçek kategorisinde, mis<br />

koku, cennet), o kategorinin üyesi olmadigi<br />

için tepki olarak kabul edilmemistir.<br />

Kullanim sikligi degerlendirmelerine göre<br />

seçilen 27 kategori asagida gösterilmistir<br />

(bkz. Tablo-1). 27 kategori için en tipik (en<br />

fazla yüzde alan) kavramlar Tablo-2 ve 6’da<br />

sunulmustur. Ayrica gençler, yaslilar ve<br />

çocuklar, tepki sayilari açisindan karsilastirilmislardir.<br />

Tablo-3-7, 4-8, ve 5-9 ’da görüldügü<br />

gibi 15 asina ve 12 asina olmayan kategori<br />

degisik sayilarda tepkiler almislardir.<br />

Asina olan kategorilerin verileri genel<br />

olarak degerlendirildiginde gençlerin hem<br />

yaslilardan hem de çocuklardan daha fazla<br />

tepki ürettikleri ve alt kategorilere daha fazla<br />

girebildikleri gözlenmistir. Gençler sadece<br />

“balik” ve “bitki” kategorilerinde çocuklardan<br />

ve sadece “yemek” kategorisinde yaslilardan<br />

daha az tepki vermislerdir. Buna karsin<br />

ilginç bir sekilde çocuklar 15 asina üst<br />

kategorinin 8’inde yaslilardan daha fazla<br />

tepki üretmislerdir (bkz. Tablo-5).<br />

Kisaca yasli bireyler pek çok alanda oldugu<br />

gibi kavram ve kategori üretiminde de<br />

gençler ve çocuklarin gerisinde kalmislardir<br />

Akraba kategorisinde yaslilar da, çocuklar da<br />

gençlerden daha az tepki vermislerdir. Ortalamalar<br />

arasi fark test edildiginde gençlerle,<br />

yaslilar ve çocuklar arasinda anlamli bir fark<br />

oldugu görülmüstür (t368= 8.39, 6.50


Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

Huzurevinde kalan yaslilarin çogu ya akrabalarini<br />

yitirmis ya da akrabalariyla iliskileri<br />

azalmis kisilerdir. Bu da onlarin akraba<br />

kategorisinde daha az tepki vermelerine neden<br />

olmus olabilir. Akraba kategorisinde<br />

hem gençler hem de yaslilar en tipik üye<br />

olarak "dayi" derken, çocuklar "hala" ve<br />

"teyze"yi en tipik üye olarak belirtmislerdir."Dayi"<br />

tepkisi, gençlerin %92.3 'ü,<br />

yaslilarin ise %95.3'ü tarafindan verilirken<br />

"hala" ve "teyze" çocuklarin %92.3'ü tarafindan<br />

söylenmistir (bkz. Tablo-2). Çocuklarin<br />

henüz bakima gerek duyduklari, anne<br />

ve babalarindan sonra bakimlariyla ilgilenebilecek<br />

kisilerin ailedeki kadin akrabalar<br />

oldugu düsünülecek olursa bu tepkinin<br />

dogal oldugu söylenebilir.<br />

Balik kategorisinde ilginç olarak çocuklar<br />

diger iki gruptan daha yüksek tepki oranina<br />

sahiplerdir (bkz. Tablo-3, 4, 5). Ortalamalar<br />

arasi fark test edildiginde, gençlerle yaslilar<br />

ve çocuklar ve yaslilarla çocuklar arasinda<br />

anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />

(t368=5.019


Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />

Normlari<br />

lar ise %52.6 oraninda vermislerdir. Gençler,<br />

ayni sekilde "çiçek" tepkisini de %67.3<br />

oraninda vermislerdir. Yaslilarin "çiçek"<br />

tepkisi %47.3, çocuklarin çiçek tepkisi ise<br />

%25.3 olarak bulunmustur.<br />

Çiçek kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />

test edildiginde, gençlerle yaslilar; gençlerle<br />

çocuklar ve yaslilarla çocuklar arasinda<br />

anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />

(t368=7.76


Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

Hayvan kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />

test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklar<br />

arasinda anlamli bir fark oldugu bulunmustur<br />

(t368=10.28 ve t368=10.42


Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />

Normlari<br />

menleri ile özdesim kurmalari nedeniyle<br />

“Ögretmen” çocuklar için dogal ve beklenen<br />

en tipik üyedir. Ama gençler ve yaslilar için,<br />

genel beklentiler dogrultusunda en tipik üye<br />

olmasi beklenen "doktor", hem gençlerde,<br />

hem çocuklarda hem de yaslilarda ikinci<br />

tipik üye olarak saptanmistir. "Doktor" tepkisi<br />

gençlerin %87.3'ü, çocuklarin %60.4’ü<br />

ve yaslilarin da %80'i tarafindan verilmistir.<br />

Bu bulgulara bakilarak, ögretmenligin hala<br />

geleneksel bir meslek olarak algilandigi söylenebilir.<br />

Meyve kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />

test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklar<br />

arasinda anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />

(t368 =14.94


Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

risinin en tipik üyesi gençler ve yaslilar için<br />

"pilav" olarak saptanmistir. Gençlerin<br />

%68.6'si, yaslilarin %68'i çocuklarin ise<br />

%67.7’si pilav tepkisini vermislerdir. Çocuklarin<br />

“hamburger çocugu” tanimini alt<br />

üst edecek sekilde en tipik yemek olarak<br />

“taze fasulye”yi %80.8 oraninda söylemeleri<br />

ilgi çekici bir bulgu olarak saptanmistir<br />

(bkz. Tablo-2).<br />

Asina olan kategorilerin degerlendirilmesinden<br />

sonra, asina olmayan kategorilerin<br />

degerlendirilmesine geçilmistir (bkz. Tablo-<br />

6). Genel olarak bakildiginda 12 asina olmayan<br />

kategorinin, asina olan kategorilerden<br />

daha az tepki aldigi görülmüstür.<br />

Yine asina kategorilerden farkli olarak,<br />

asina olmayan bazi kategorilerde yaslilarin<br />

ve çocuklarin gençlerden daha yüksek tepki<br />

ortalamasina sahip oldugu dikkat çekmektedir.<br />

Yaslilar “Gaz” “Sürüngen” ve “Zücaciye”<br />

kategorilerinde, çocuklar ise “Bijuteri”<br />

“Mefrusat”, “Sürüngen” ve “Zücaciye” kategorilerinde<br />

gençlerden daha çok tepki<br />

vermislerdir (bkz. Tablo-7, 8, 9). Bu sonuç<br />

belki de, pilot çalismada uzman grubunun<br />

günlük dilde sik kullanilmadigini düsündügü<br />

“mefrusat”, “zücaciye” gibi kategorilerin<br />

yasli deneklere gençlerden daha tanidik<br />

gelmesinden kaynaklanmis olabilir. Çocuklarin<br />

anneleriyle birlikte daha çok birlikte<br />

olmasi, onlarla alisverise çikmasi da çocuklarin<br />

“bijuteri”, “mefrusat” ve “zücaciye”<br />

kavramlarina gençlerden daha asina olmasina<br />

neden olmus olabilir. Ayrica asina olmayan<br />

kategorilerde basarili olmayacaklari<br />

düsünülen çocuklarin 12 kategoriden 6’sinda<br />

yaslilardan daha çok tepki üretmeleri ve<br />

neredeyse asina olan kavramlardaki kadar<br />

tepki üretmeleri ilgi çekicidir.<br />

Askeriye kategorisine verilen tepkiler incelendiginde,<br />

çok genis bir kavram oldugu ve<br />

deneklerin aklina birbirinden bagimsiz pek<br />

çok farkli seyi getirdigi görülmüstür. Bu<br />

kategorinin askeri unvanlar ve silahlar gibi<br />

ikiye ayrilarak sunulmasinin daha yararli<br />

olacagi sonucuna varilmistir. Askeriye kategorisinde<br />

ortalamalar arasi fark test edildiginde<br />

gençlerle, yaslilar ve çocuklar arasinda,<br />

ayrica çocuklarla yaslilar arasinda<br />

anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />

t368=14.23


Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />

Normlari<br />

gençlerde daha çok tepki yaratmasi olagan<br />

karsilanmistir. Ancak askeriye kategorisinde<br />

tek bir üye üzerinde yüksek oranda yogunlasma<br />

olmamistir. Askeriye kategorisinde en<br />

tipik üyenin gençler için "subay"(% 65.9),<br />

yaslilar için "asker"(%69.7), çocuklar için<br />

ise “yüzbasi”(%76.9) oldugu görülmüstür<br />

(bkz. Tablo-6). Çocuklarin bu tepkisinin çizgi<br />

roman kahramani “Yüzbasi Volkan” dan<br />

etkilendigi düsünülmektedir.<br />

Bijuteri kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />

test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklarla,<br />

yaslilar arasinda anlamli bir fark<br />

oldugu görülmüstür (t368=4.96


Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

tepkileri %74 ile “Serçe” olmustur (bkz.<br />

Tablo-6). Çocuklar tarafindan çok sevilen<br />

çizgi film kahramani “Tweety”nin bu tercih<br />

için önemli rol oynadigi düsünülmektedir.<br />

Maden kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />

test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklar<br />

arasinda anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />

(t368=8.99


Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />

Normlari<br />

almistir. %80.2 oraniyla hem “yakut” hem<br />

de “saat” çocuklarin en tipik üyeleri olmustur<br />

(bkz. Tablo-6). Çocuklarin tepkileri<br />

degerlendirildiginde ziynet kategorisini tam<br />

anlamadiklari ve degerli tas kategorisi ile<br />

karistirdiklari düsünülmektedir. Çünkü<br />

verilen tepkilerin daha çok “yakut”, “safir”<br />

gibi degerli taslar oldugu görülmüstür.<br />

Zücaciye kategorisinde de hem çocuklarin<br />

hem de yaslilarin gençlerden daha yüksek<br />

tepki ortalamasina sahip oldugu görülmesine<br />

ragmen, ortalamalar arasi fark test edildiginde<br />

sadece gençlerle, yaslilar arasinda<br />

anlamli bir fark oldugu bulunmustur<br />

(t368=3.72


Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />

Her iki çalismada da bulunan meyve kategorisinde,<br />

Peynircioglu (1988: 179) "elma"<br />

yi en tipik üye olarak saptamistir. Ben-zer<br />

olarak bu çalismada da gençler ve çocuklar<br />

için "elma", en tipik üye olarak belirlenmistir.<br />

Oysa yaslilarin en tipik tepkisi "portakal"<br />

olarak karsimiza çikmistir. Yine, her<br />

iki çalismada ortak olan tasit, çiçek, balik ve<br />

hastalik kategorilerinde birbirine benzer sonuçlar<br />

elde edilmistir. Hem Peynircioglu'nun<br />

hem de bu çalismanin genç ve yasli<br />

bulgulari tasit kategorisi için en tipik üyenin<br />

"otobüs" oldugunu göstermistir. Sadece çocuklar<br />

“uçagi” en tipik üye olarak belirlemislerdir.<br />

Yine benzer sekilde, Peynircioglu’nun<br />

(1988: 179) ve bu çalismanin genç<br />

ve yasli örnekleminden elde edilen bulgular<br />

balik kategorisinde en tipik üyenin "hamsi"<br />

oldugunu saptamistir. Çocuklar ise en tipik<br />

balik olarak “balinayi” seçmislerdir. Çiçek<br />

kategorisinde ise, Peynircioglu (1988: 179)<br />

en tipik üyenin "gül" oldugunu bulmustur.<br />

Bu arastirmada da çocuklar ve gençler için<br />

benzer bir bulgu elde edilmis ve "gül" en<br />

tipik üye olarak belirlenmistir.Yaslilarin bu<br />

kategoride verdikleri en tipik tepki ise<br />

"karanfil" olarak saptanmistir. Hastalik kategorisinde<br />

de her iki çalismanin bulgulari<br />

gençler için "kanser" in en tipik üye oldugunu<br />

göstermektedir. Oysa yaslilarin hastalik<br />

kategorisindeki en tipik tepkisi "kalp<br />

krizi" çocuklarin ise “su çiçegi” olarak<br />

bulunmus ve Peynircioglu'nun (1988: 179)<br />

bulgularindan farklilasmistir.<br />

Bu ortak kategorilerin disinda biraz farkli<br />

isimlendirilmelerine ragmen, Peynircioglu'<br />

nun (1988: 175-179) giyecek, alkollü içkiler,<br />

kimyasal elementler olarak isimlendirdigi<br />

kategoriler, bu çalismada giysi, içki ve<br />

gaz olarak isimlendirilen kategorilerle benzerlikler<br />

göstermektedir. Hem Peynircioglu'nun<br />

(1988: 180) çalismasinda hem de<br />

bu çalismada "pantolon", giysi-giyecek kategorisinin<br />

en tipik üyesi olarak belirlenmistir.<br />

Kimyasal elementler kategorisinde Peynircioglu<br />

(1988: 180) en tipik üye olarak "oksijen"i<br />

belirlemistir. Benzer bir sekilde bu<br />

çalismada gaz kategorisinin en tipik elemani<br />

"oksijen" olarak saptanmistir. Alkollü içki<br />

kategorisinde ise Peynircioglu (1988: 181)<br />

"raki"yi en tipik olarak saptamistir. Oysa bu<br />

çalismanin sonuçlari içki kategorisinde her<br />

üç grup için de en tipik tepkinin "bira"<br />

oldugunu göstermistir.<br />

Bütün bu karsilastirmalar, Türkiye’de yapilan<br />

benzer iki çalismanin ortak oldugu kadar<br />

farkli sonuçlar da tasidigini göstermistir.<br />

Istanbul ve Izmir gibi kültürel açidan<br />

birbirine benzer iki bölgede yapilan bu iki<br />

çalismanin bile farkli sonuçlar tasimasi,<br />

kültürler arasi farkliligin çok büyük oldugu<br />

baska ülkelerde yapilmis norm çalismalarinin<br />

tercüme edilerek kullanilmasinin ne<br />

kadar sakincali oldugunu gözler önüne<br />

sermektedir. Peynircioglu çalismasini 1988<br />

yilinda yapmistir. Türk toplumunun çok<br />

hizli bir degisim içinde oldugu ve geçen 10-<br />

15 yillik sürede pek çok yenilikle karsilastigi<br />

düsünülürse iki çalisma arasinda görülen<br />

farklilik normal kabul edilebilir. Örnegin<br />

geçen bu yillar zarfinda özel televizyon kanallarinin<br />

çogalmasi, televizyon kavramini<br />

günlük hayatin vazgeçilmez bir parçasi<br />

haline getirmistir. Iki çalisma arasinda ev<br />

esyasi kategorisinde görülen farklilik bu<br />

degisim süreciyle açiklanabilir. Benzer sekilde,<br />

özellikle büyük sehirlerde hizla çogalan<br />

"Pub"lar, toplumun içki kavramini,<br />

rakidan çok birayla özdeslestirmesine neden<br />

olmustur. Insanlarin asina olduklari kavramlar<br />

günlük kullanim ve yasam deneyimlerine<br />

bagli olarak degismektedir. Yasantilardaki<br />

degisiklikler, dil ve kavram degisikliklerini<br />

de beraberinde getirmektedir. Insanlarin<br />

yasadiklari olaylara bagli olarak islevsel<br />

olan kavramlari kullanmayi tercih ettikleri<br />

görülmektedir. Kosullar degistiginde, ihtiyaçlar<br />

da degisecek ve su anda popüler olan<br />

sözcükler popülerligini yitirecektir. Ayrica<br />

yapilan her iki çalismanin da Türkiye'nin<br />

bütün yöresel farkliliklarini yansitmadigi<br />

açiktir. Bu nedenle arastirmamizin basinda<br />

da ifade edildigi gibi tüm Türkiye için<br />

geçerli olabilecek büyük çapli bir norm<br />

çalismasinin gerekliligi bir kez daha vurgulanmalidir.<br />

57<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5)1: 45-58


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 45-58<br />

KAYNAKLAR<br />

Alpöge, G. (1991). Çocuk ve Dil: Türkçe’de Sifatlarin Kullanimi ve Çocugun Gelisimi Açisindan<br />

Incelenmesi. Istanbul: Yapi Kredi Yayinlari.<br />

Barret, T.R. and Wright, M. (1981). “Age Related Facilitation in Recall Following Semantic Processing”.<br />

Journal of Gerontology. 36: 194-199.<br />

Boster, J.S. (1988). “Natural sources of internal category structure: Typicality, familiarity,and similiarity of<br />

birds”. Memory and Cognition.16, 3: 258-260.<br />

Breen, T.J. and Schvaneveldt, R.W. (1986). “Classification of Empirically Derived Prototypes As A Function of<br />

Category Experience”. Memory and Cognition. 14, 4: 313-320.<br />

Craik, F.I.M. and Robinowitz, J.C. (1985). “The Effects of Presentation Rate and Encoding Task on Age Related<br />

Memory Deficits”. Journal of Gerontology. 40: 309-315.<br />

Cüceloglu, D. (1991). Insan ve Davranisi: Psikolojinin Temel Kavramlari. 2. Basim. Istanbul: Remzi<br />

Kitabevi A.S.<br />

Çengelci, B. ve Bayraktar, R. (1990). “Kismi Saklamada Asina Olunan ve Olunmayan Iliskiye Sahip Modellerin<br />

Pozisyonlarinin Çizim Basarisina Etkisi”. V. Ulusal Psikoloji Kongresi. Psikoloji Seminer Dergisi<br />

Özel Sayisi. 8: 757-766. Izmir: E.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayinlari.<br />

Çengelci, B. ve Özekes, M. (1992). “Yasa Bagli Olarak Görülen Bellek Degisimlerinde Kodlama ve Hatirlama<br />

Biçimlerinin Incelenmesi” [Özet]. VII.Ulusal Psikoloji Kongresi Serbest Bildiri Özetleri. s.29.<br />

Ankara: Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>, Edebiyat Fakültesi.<br />

Çengelci, B. (1996). “Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi” Yayinlanmamis Doktora Tezi.<br />

Izmir: E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

Homa, D., Dunbars, S. and Nohre, L.(1991). “Instance Frequency, Categorization, and The Modulating Effect of<br />

Experience”. Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory, and Cognition. 3: 444-458.<br />

Klatzky, R.L. (1980). Human Memory: Structure and Processes. Second Edition. San Francisco: W.H.<br />

Freeman and Company.<br />

Klatzky, R.L. (1984). Memory and Awareness. San Francisco: W.H. Freeman and Company.<br />

Labouvie - Vief, G. and Schell, D.A. (1982). Learning and Memory in Later Life. Handbook of Developmental<br />

Psychology. B.B. Wolman (ed.). New Jersey: Prentice-Hall,Inc.<br />

Maki, R.H. (1982). “Why do categorization effects occur in comparative judgment tasks”. Memory and<br />

Cognition. 10 ,3: 252-264.<br />

Mc Shane, J. (1991). Cognitive Development: An Information Processing Approach. Oxford: Basil<br />

Blackwell.<br />

Medin, D.L. and Smith, E.E. (1981). “Strategies and Classification Learning”. Journal of Experimental<br />

Psychology: Human Learning and Memory. 7, 4: 241-253.<br />

Medin, D.L. and Smith, E.E. (1984). “Concept and Concept Formation”. Annual Review of Psychology. 35:<br />

113-138.<br />

Nelson, D.L., Canas, J., Bajo, M.T. (1987). “The effects of natural category size on memory for episodic<br />

encodings”. Memory and Cognition. 15, 2: 133-140.<br />

Özçelik, D.A. (1982). 3.-11. Sinif (9-17 Yas) Ögrencilerinde Görülen Biçimiyle Kavram (Söz Dagarcigi)<br />

Gelisimi. Yayinlanmamis Doçentlik Tezi. Ankara: Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Peynircioglu, Z.F. (1988). “Türkçe Kategori Normlari”. Insan Bilimleri Dergisi. 7, 2: 133-185.<br />

Piaget, J. (1971). The Language and Thought of Child. 15th Edition. New York: The World Publishing<br />

Company.<br />

Richards, D.D., Goldfarb, J., Richards, A.L. and Hassen, P. (1989). “The Role of The Functionality Rule in The<br />

Categorization of Well-Defined Concepts”. Journal of Experimental Child Psychology. 47: 97-115.<br />

Rosch, E. and Llyod, B.B.(1978). Cognition and Categorization. Hillsdale, N.J: Erlbaum.<br />

Rosch, E., Mervis, C.B., Gray, W., Jonhson, D. and Baye-Braem, P. (1976a). “Basic Objects in Natural<br />

Categories”. Cognitive Psychology. 8: 342-439.<br />

Rosch, E., Simpson, C. and Miller, R.S. (1976b). “Structural bases of typicality effects”. Journal of<br />

Experimental Psychology: Human Perception, and Performance. 2: 491-502.<br />

TDK (1996). Türk Dil Kurumu Sözlügü. Ankara:TDK yayinlari.<br />

Thompson, D.N., Çengelci, B., Özekes, M. (1999). “The effect of age, visual short-term memory, and<br />

performance on a familiar task: A Turkish sample” Experimental Aging Research. 25, 2: 169-174.<br />

58 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5 )1: 45-58


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69<br />

PSIKO-TEKNIK “TRAFIK” BATARYASININ FAKTÖRYEL YAPI<br />

ÖZELIKLERININ INCELENMESI<br />

(The Factorial Structure of the Pschotechnical Traffic Battery)<br />

Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO*<br />

Doç. Dr. Oya SOMER*<br />

ÖZET<br />

Viyana Test Sistemi, ülkemizde psiko-teknik degerlendirmede kullanilmasi onaylanmis ve yaygin olarak<br />

kullanilan iki test sisteminden birisidir. Trafik bataryasinin 7 test ve bu testlerden elde edilen 14 karar indeksine<br />

sahip olmasi, bu testlerle ölçülen bilissel süreçler arasindaki iliskilerin anlasilabilmesini güçlestirmektedir. Oysa<br />

bataryada kullanilan testlerin ölçtügü süreçleri iyi tanimak ve testlere iliskin degiskenlerin birbirleriyle olan<br />

iliskilerini incelemek hem uygulamanin sagligi, hem de verilecek kararlarin dogrulugu bakimindan önem<br />

tasimaktadir. Bu amaçla çalismamizda, Viyana Test Sistemi Trafik Bataryasinin yapisal özellikleri dikey ve<br />

yatay faktör modellerinden yararlanilarak incelenmis, test ve indekslerin 4 faktörlü bir yapi altinda<br />

gruplanabilecegi sonucuna varilmistir. Ayrica makalede, dikey ve yatay faktör modellerinin özellikleri, avantaj<br />

ve dezavantajlari karsilastirilmis ve degiskenler arasindaki iliskiler her iki modelden elde edilen ipuçlari<br />

dogrultusunda tartisilmistir.<br />

Anahtar kelimeler: Psiko-teknik degerlendirme, sürücü degerlendirme, Viyana test sistemi, yapi analizi, dikey<br />

faktör modeli, yatay faktör modeli.<br />

ABSTRACT<br />

Vienna Test System is one of the widely used and authorized test systems for driver assessment in Turkey.<br />

Traffic Battery contains 7 tests and 14 decision parameters, which makes it difficult to interpret the relationships<br />

between the cognitive processes the tests measure. However understanding the processes that are measured by<br />

the subtests in the battery and analyzing their relationships is important for the test administration and the<br />

validity of the decisions made about traffic offenders. For this purpose in this study, the structural properties of<br />

Vienna Test System Traffic Battery are analyzed using the vertical and horizontal factor models. The results<br />

yielded that the parameters can be clustered into 4 general factors. Advantages and disadvantages of vertical and<br />

horizontal factor models are compared and the relationships between the variables are discussed considering the<br />

output of both models.<br />

Key words: Psycho-technic evaluation, driver assessment, Vienna Test System, construct analysis, horizontal<br />

factor model, vertical factor model.<br />

GIRIS 1<br />

Trafik psikolojisi son yillarda ülkemizde<br />

uygulama alani hizla gelismekte olan ve<br />

üzerinde arastirmalara gereksinim duyulan<br />

bir alan olmustur. Ülkemizde trafik psikolojisi<br />

konusundaki çalismalar sürücü davranislari,<br />

risk alma ve sürücü kisiligi ve güvenli<br />

sürücülük egitimi konularina odaklanmistir<br />

(Yasak ve Yigit-Isik, 1997: 5; Lajunen,<br />

1999: 85; Tekinsav, 2000: 34; Sümer, 2000).<br />

Buna ek olarak, 2918 sayili Karayollari<br />

Trafik Kanunu ile zorunlu hale getirilen<br />

1 Bu yazinin düzeltilmesindeki yardimlarindan dolayi<br />

Gülin Kaçaroglu’na tesekkür ederiz.<br />

* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü<br />

e-mail: sonia@edebiyat.ege.edu.tr,<br />

osomer@edebiyat.ege.edu.tr<br />

psiko-teknik degerlendirmenin hizla yayginlasarak,<br />

trafik güvenligi içinde uygulamali<br />

olarak yerini almasi, bu konudaki çalismalarin<br />

aciliyetini göstermektedir.<br />

Trafik psikolojisinin en önemli amaci yol<br />

güvenligini arttirmaktir. Bunu basarabilmek<br />

için, kaza ve kazada zarar görme oranini<br />

azaltmak baslica hedeftir. Güvenli sürücülük<br />

algi, dikkat ve motor kontrol gibi bilissel<br />

süreçleri içeren karmasik bir süreçtir. Bu<br />

süreçler psiko-teknik degerlendirme testleri<br />

ile objektif ve hassas olarak ölçülerek sürücü<br />

performansi ve kazaya yatkinlik, güvenli<br />

sürücülük arasinda iliskiler bulunmustur<br />

(Shinar, 1977; Owsley ve ark.1991:413).<br />

Psiko-teknik degerlendirme trafik güvenligini<br />

saglamada, sürücülerin sürücülük becerilerini<br />

test ederek, gerekli becerileri zayif<br />

59 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />

olanlarin trafige çikmasina engel olarak veya<br />

egitim vererek katkida bulunmaktadir.<br />

Psiko-teknik degerlendirme, görsel ve isitsel<br />

uyaranlara dogru tepki hizlarini, muhakeme<br />

yetenegini, periferal görme alanlarini, el, göz<br />

ve ayak koordinasyonunu, seçici ve sürekli<br />

dikkat düzeylerini, hiz ve mesafe tahmin<br />

becerilerini, sürücü davranis ve tutumlarini<br />

ölçmeyi amaçlamaktadir.<br />

Sürücülük karmasik bir davranis örüntüsü<br />

gerektirmektedir ve basarili olabilmek için<br />

hangi becerileri gerektirdigi, bu becerilerin<br />

nasil örgütlendigi ve nasil ölçülmesi gerektigi,<br />

halen üzerinde çalisilmakta olan konulardir.<br />

Burada üzerinde durulmasi gereken<br />

noktalardan biri, söz konusu becerileri ölçen<br />

testlerin geçerlik ve güvenirligi, digeri de bu<br />

testlerin olusturdugu bataryadaki iliskilerin<br />

ve yapinin incelenmesidir.<br />

Ülkemizde Psiko-teknik Degerlendirme uygulamasi<br />

için onaylanmis iki sistemden biri<br />

olan Viyana Test Sistemi (Schuhfried, 1996),<br />

yaygin olarak kullanilmaktadir. Bu nedenle,<br />

bu bataryada kullanilan testlerin ölçtügü süreçleri<br />

iyi tanimak, testlere iliskin degiskenlerin<br />

birbirleriyle olan iliskilerini incelemek<br />

hem uygulamanin sagligi, hem de verilecek<br />

kararlarin dogrulugu bakimindan önem tasimaktadir.<br />

Bu alanda yurtdisinda gerçeklestirilmis<br />

az sayida çalisma bulunmaktadir<br />

(Karner ve Neurwirth, 2001). Ancak bu çalismalarda<br />

analiz edilen alt ölçeklerin sayisi<br />

azdir ve bu sonuçlar testler arasi iliskileri<br />

açiklayici olmaktan uzaktir.<br />

Bu çalismada amaç, Psiko-teknik Degerlendirme<br />

Merkezinde kullanilan Viyana test<br />

sisteminin, 7 alt testi ve bunlardan elde edilen<br />

14 indeksin faktör yapisini incelemektir.<br />

Bu amaçla, degiskenlerin faktör uzayi içerisindeki<br />

dikey (vertical) ve yatay (horizontal)<br />

iliskileri incelenecek ve bu yaklasimlar<br />

karsilastirmali olarak ele alinacaktir. Çalismamizda,<br />

bu amaçlar çerçevesinde sürücü<br />

örnekleminden elde edilen verilere faktör<br />

analizi uygulanmis Viyana test sistemindeki<br />

testlerin ve alt ölçeklerinin gösterdigi yapisal<br />

iliskiler çözümlenmeye çalisilmistir. Ülkemizde<br />

psiko-teknik degerlendirme testleri,<br />

sürücülerin yeterliklerinin degerlendirilmesi,<br />

ehliyetlerinin alikonulmasi gibi çok önemli<br />

bireysel kararlara temel olusturmaktadir. Bu<br />

nedenle, bataryanin yapisal özelliklerinin<br />

incelenmesi verilen kararlarin daha saglikli<br />

olmasi açisindan önemlidir. Çalismamiz bu<br />

konudaki eksikligi gidermeyi amaçlamaktadir.<br />

YÖNTEM<br />

ÖRNEKLEM<br />

Arastirma E.Ü. Edebiyat Fakültesi Psikoteknik<br />

Degerlendirme Merkezine gelen 467<br />

erkek sürücü ile yürütülmüstür. Bu sürücüler,<br />

<strong>Ege</strong> Bölgesindeki Trafik Il Denetleme<br />

Müdürlüklerinden gönderilmis, ihlal nedeniyle<br />

ehliyetleri ellerinden alinmis kisilerden<br />

olusmustur. Örneklemi olusturan sürücülerin<br />

yas dagilimi 18-68 arasinda olup, ortalamasi<br />

38.00, standart sapmasi 10.19’dur. Bu sürücülerin<br />

158’i ilkokul, 66’si ortaokul, 113’ü<br />

lise, 130’u yüksekokul mezunudur.<br />

VERI TOPLAMA ARAÇLARI<br />

Arastirmada, Viyana Test sistemi Trafik<br />

Bataryasinda bulunan 7 test ve bilgi formu<br />

kullanilmistir. Bu sistem, merkezi Avusturya'da<br />

bulunan Schuhfried Ges.MB.H. sirketinin<br />

klinik ve uygulamali psikoloji alanlarinda<br />

kullanilmak üzere gelistirdigi klinik<br />

ve arastirma amaçli test sistemleridir. Bu<br />

testin trafik bataryasi 7 alt testten olusmaktadir.<br />

Bu alt testler kisaca asagida özetlenmistir:<br />

1.Viyana Determinasyon Testi. Kisilerin<br />

farkli renklerdeki görsel uyaranlara ve farkli<br />

frekanslardaki sesli uyaranlara dogru tepkileri<br />

verme hiz ve dogrulugunu ölçer. “Tepkisel<br />

kapasitenin” ve “Tepki zamaninin”<br />

ölçüldügü bir testtir. Bu test için gerekli<br />

bilissel performans; renkler ve ses tonlarini<br />

ayirdetme, uyaranlari düzenleme, tepki dügmelerini<br />

ve aralarindaki iliskiyi ezberleme,<br />

yönergede ögrenilmis olan uygun tepkinin<br />

seçilmesidir. Buna ek olarak el ve ayak<br />

motor performansi ve hizli ve dogru tepki<br />

verme de gereklidir. Testin çesitli formlari<br />

arasindan bu arastirmada kullandigimiz<br />

S5’tir. Tepki modunda hazirlanmis olan bu<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 60


Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />

testte, deneme için 20 uyaran, gerçek test<br />

için ise 540 uyaran 834, 948, ve 1078 ms.<br />

hizla sunulmaktadir.Testin toplam süresi<br />

ortalama 15 dakikadir. Bu çalismada bu<br />

testin sonuçlarina iliskin iki karar indeksi<br />

kullanilmistir. Determinasyon testi dogru cevap<br />

sayisi (deterdog), 540 uyarandan dogru<br />

tepki verilen uyaranlarin sayisini ifade eder.<br />

Determinasyon tepki zamani (detertz), uyaranlara<br />

verilen dogru tepkilerin hiz medyan<br />

degeridir.<br />

2.Raven Standart Progresif Matrisleri<br />

Testi. Soyut görsel sekiller arasindaki iliskilerin<br />

kavranmasi ve fark edilmesi üzerine<br />

kurulu olan bu test, kisilerin muhakeme<br />

yetenegini ölçmektedir. Bu arastirmada kullanilan<br />

S1 formu, 60 sorudan olusmaktadir.<br />

Her soruda ekranda gösterilen sekilde bos<br />

olan yerin, seçenekler arasindan tamamlanmasi<br />

istenmektedir. Testin hizi denegin<br />

cevap hizina bagli oldugu için, test süresi 30<br />

dakika ile 75 dakika arasinda degismektedir.<br />

Bu arastirmada kullanilan indeks, dogru<br />

cevap sayisidir (spmdog).<br />

3.Görsel süreklilik testi. Karmasik görüntülerin<br />

oldugu bir ortamda, dikkatin belirli<br />

bir yön üzerindeki kontrolünü ölçmektedir. 8<br />

deneme ve 40 test maddesinden olusan S1<br />

formu, karisik çizgilerin sunuldugu bir testtir.<br />

Burada 9 çizgi, gözle izlenerek dogru son<br />

noktasinin bulunmasi istenmektedir. Test<br />

ortalama 10 dakika sürmektedir. Bu çalismada<br />

kullanilan indeks, sinirli bir süre içerisinde<br />

(sorunun zorluguna bagli olarak 4-7<br />

sn) verilen dogru cevap sayisidir (gstdog).<br />

4. Sinyal Takip Testi. Bu test kisinin karmasik<br />

uyaranlar arasindan belirli uyaranlari<br />

ayristirmasi üzerine kurulu olan seçici dikkat<br />

düzeyini ve bu odaklanmis dikkati uzun süre<br />

devam ettirebilme kapasitesini ölçmektedir.<br />

Ekranda siyah fon üzerinde, beyaz noktalar<br />

yanip sönmektedir. Bu noktalar bir kare<br />

olusturdugunda, belirlenen dügmeye basilmasi<br />

istenmektedir. Dogru cevap sayisi<br />

(sindog) ve tepki zamani medyan degerinin<br />

(sintz) kriter olarak alindigi bu testte, 45<br />

uyaran sunulmaktadir. Test süresi ortalama<br />

15 dakikadir.<br />

5.Tasistoskopik Görsel Algi Testi. Görsel<br />

duyusal bellek performansini degerlendiren<br />

bir testtir. Ekranda trafik ortamina iliskin<br />

(yol, araç ve trafik levhalarinin bulndugu)<br />

fotograflar 1 saniye süreyle gösterilmekte ve<br />

daha sonra bu fotograflar hakkinda önceden<br />

belirlenmis sorular sorulmaktadir. 20 maddeden<br />

olusan bu testin tek formu bulunmaktadir.<br />

Test süresi ortalama 15 dakikadir.<br />

Bu çalismada kullanilan karar indeksleri,<br />

dogru cevap sayisi (tasisdog) ve yanlis<br />

cevap sayisidir (tasisyan).<br />

6. Cognitrone Testi. Seçici dikkat ve kavramayi<br />

ölçen bir testtir. Bu testte ekranda 4<br />

uyaran ve 1 hedef uyaran sunulur. Hedef<br />

uyaraninin, diger 4 uyaranla karsilastirmasi<br />

ve ayni olup olmadiginin bildirmesi istenir.<br />

Bu testte hem hiz, hem de dogru cevap<br />

degiskenleri kriter olarak alinmaktadir. Testin<br />

süresi kisinin hizina bagli olarak degismektedir.<br />

Bu çalismada kullanilan indeksler,<br />

dogru evet sayisi (cogevet), dogru hayir<br />

cevap sayisi (coghayir), dogru evetlerin tepki<br />

zamani medyan degeri (cogevetz), ve<br />

dogru hayirlarin tepki zamani medyan<br />

degeridir (coghatz).<br />

7. Periferal Görme ve Ikili Islem Becerisi<br />

Testi. Görme alanini ölçen ve Psikotek<br />

danismanlik sirketi tarafindan gelistirilmis<br />

bir testtir. Kisilerden ekrandaki bir yol<br />

üzerinde araç sürmeleri ve gelen arabalara<br />

çarpmadan yolda kalmalari istenir. Bu arada,<br />

sag ve sol panellerden gelen uyaranlara tepki<br />

göstermeleri beklenir. Iki islemin bir arada<br />

ne kadar dogrulukla yapildigini da ölçen bu<br />

test sonucunda, kisinin sag ve sol periferal<br />

görme alanlari hesaplanmaktadir. Bu çalismada<br />

kullanilan indeksler, sinira çarpma<br />

sayisi (sinçarp), sag ve sol periferallerden<br />

gelen uyaranlara dogru cevabin verildigi<br />

toplam görüs açisi (topaçi) degiskenleridir.<br />

ISLEM<br />

Arastirma Verileri, Mart 1999 ile Eylül 2001<br />

tarihleri arasinda, E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />

Psiko-teknik Degerlendirme Merkezine gelen<br />

sürücülere yapilan uygulamalarda toplanmistir.<br />

Testler, Viyana Test Sistemi konusunda<br />

egitim almis ve sertifikali psikologlar<br />

tarafindan verilmistir, her testten önce sürücüler,<br />

test hakkinda bilgilendirilmis, ön<br />

denemeler yapilmistir. Testlerin sunum<br />

61<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />

sirasi her denekte degistirilmis, dizi etkileri<br />

konum ve aktarma etkisini önleyebilmek<br />

amaciyla Yarim karsit dengeleme yöntemi<br />

kullanilmistir.<br />

ISTATISTIKSEL ANALIZLER<br />

Çalismamizda, Psiko-teknik degerlendirmede<br />

kullanilan Viyana Test Sistemi Trafik<br />

Bataryasinda bulunan 7 teste ait 14 degiskenin<br />

gösterdikleri yapisal iliskiler, yatay ve<br />

dikey faktör modelleriyle incelenmistir.<br />

Yatay ve dikey faktör çözümle-meleri, yapi<br />

çalismalarinda kullanilan, iki temel yaklasimdir.<br />

Bir degiskenin tek boyutlu bir özellik<br />

olarak düsünülüp, faktör uzayindaki diger<br />

degiskenlerle yakinligi temelinde degerlendirilmesi<br />

dikey faktör analizine örnektir.<br />

Buna karsin, bir degiskenin birden fazla<br />

özelligin bir birlesimi olarak düsünülmesi de<br />

mümkündür (Goldberg, 1993: 180). Bu durumda,<br />

herhangi bir degiskenin tek bir boyut<br />

içerisindeki yerinin yanisira, çok boyutlu<br />

faktör uzayi içerisindeki diger boyutlara<br />

göre yerlesimini anlamak, degisenler arasindaki<br />

iliskilere ilave bir bilgi saglamaktadir.<br />

Yani, dikey yaklasimda her degisken yalnizca<br />

bir faktör ile iliskili olarak görülürken,<br />

yatay bakis açisinda, degiskenler çok boyutlu<br />

bir uzayda iki veya daha fazla faktörün bir<br />

karisimi olarak ele alinirlar ve bu konumlari<br />

içerisinde ayni dikey seviyedeki diger degiskenlerle<br />

yakinliklari incelenir.<br />

Yatay modelin temel özelligi, degiskenler<br />

arasindaki iliskilerin, çok boyutlu bir uzay<br />

içerisindeki yerlesimlerine dayali olarak<br />

tanimlanmasidir. Faktör uzayi sadece iki<br />

boyutla kisitlandiginda ve degiskenlerin yerlesimleri<br />

merkezden belli bir uzakliga yansitildiginda,<br />

ortaya çikan yapi “çembersel<br />

model (circumplex)” olarak adlandirilmaktadir.<br />

Bu yaklasimin en bilinen örnegi, Wiggins’in<br />

(1979: 410) kisilerarasi iliskiler çemberidir.<br />

Wiggins’in çemberinde, kisilerarasi<br />

iliskilerin özellikleri yardimseverlige karsilik<br />

basatlik olarak adlandirilan iki faktörlü<br />

bir yapida temsil edilmis, çembersel model<br />

içerisinde sunulmustur. Diger örnek çalismalar,<br />

Hofstee, De Raad ve Goldberg (1992:<br />

145) ile Johnson’un (1993: 565) “Bes faktör<br />

kisilik modeli” üzerinde yaptiklari çalismalardir.<br />

Türkiye’de de Goldberg ve Somer<br />

(2000: 511), Türkçe’deki kisilik özelliklerini<br />

tanimlayan sifatlarin yapisal incelemesinde<br />

çembersel modeli kullanmislardir. Hofstee,<br />

De Raad ve Goldberg çalismalarinda, her bir<br />

kisilik özelligini en yüksek iliski gösterdikleri<br />

(en yüksek faktör yükünü aldiklari)<br />

ikili kombinasyonlar içerisinde temsil etmislerdir<br />

(Sekil-1). Bu çembersel modelde, her<br />

kisilik teriminin ikili faktör düzlemindeki<br />

yerlesimi grafikte iki kez temsil edilmistir;<br />

birinci temsilde degisken, açisal pozisyonuna<br />

ve dairenin merkezine olan uzakligina<br />

göre isaretlenmekte, ikinci temsilde, bu pozisyon<br />

çember üzerine yansitilarak isaretlenmektedir.<br />

Faktör analizine girilen degiskenlerin<br />

çembersel modeldeki yerlesimleri, yukarida<br />

açiklandigi gibi her iki faktörden<br />

aldiklari yüklerin grafikteki kesisimlerine<br />

baglidir. Grafik üzerinde dairenin merkezine<br />

yakin noktalar, degiskenin o faktörlerden az<br />

yük aldigini, yani faktörle iliskisinin zayif<br />

oldugunu göstermektedir. Konumlarinin merkezden<br />

uzaklasmasi, degiskenlerin yüksek<br />

faktör yüklerine isaret etmektedir. Bu noktalarin<br />

çember üzerine yansitilmasi ile elde<br />

edilen temsilde ise, degiskenler arasi iliskiler,<br />

çember üzerindeki noktalarin birbirlerine<br />

olan yakinliklarindan anlasilmaktadir.<br />

Sekil-1 incelendiginde, bazi degiskenlerin<br />

bir faktörden yüksek yük alirken, ikincil<br />

faktör yüklerinin düsük oldugu görülmektedir.<br />

Bunlar faktör-saf terimlerdir (factorunivocal)<br />

ve grafikte ana eksenler üzerinde<br />

veya çok yakininda yer almaktadir. Bu<br />

degiskenler tek boyutlu degiskenlerdir (unidimensional).<br />

Daire 30’ar derecelik açilarla<br />

12 dilime bölündügünde, ana eksenlere denk<br />

gelen 4 dilim içerisinde yer alan degiskenler<br />

Hofstee ve arkadaslari (1992: 150) tarafindan<br />

faktör saf degiskenler olarak tanimlanmistir.<br />

Buna karsilik diger bazi degiskenler<br />

ise her iki faktörden yaklasik esit yükler<br />

almakta ve çember üzerinde ana eksenlere<br />

yakin degil onlarin ortalarinda yer almaktadir.<br />

Bu degiskenler birden fazla faktörden<br />

yük alan çok boyutlu özelliklere isaret<br />

etmektedir (multidimensional).<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 62


Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />

Sekil-1. Hoftstee ve arkadaslarinin (1992) çalismalarindaki çembersel model örnegi.<br />

Hofstee ve arkadaslari (1992: 155) çalismalarinda<br />

örnegin, dikey faktör analizine<br />

göre disadönüklük boyutunun altinda olan<br />

konuskanlik (talkative) ve neselilik (cheerful)<br />

özelliklerinin yatay analizde farklilik gösterdigini<br />

bulmuslardir (Sekil-1). Buna göre<br />

“konuskanlik” tek boyutlu bir özellik olup<br />

“disadönüklük” faktörünün (extraversionfaktör<br />

I) saf bir degiskeniyken, “neselilik”,<br />

“yumusak baslilik” faktörü (agreableness,<br />

faktör II) ile “disadönüklük” faktörleri<br />

arasinda yer almakta, yani çok boyutlu bir<br />

degisken olarak görünmekte ve ayni özelligi<br />

gösteren diger bazi degiskenlerle (mutluhappy,<br />

arkadasça-friendly vb.) ayri bir<br />

kümelenme göstermektedir. Böylece degiskenlerin<br />

çember etrafinda dizilmeleriyle,<br />

degiskenlerin konumlari vasitasiyla birbirleriyle<br />

ve faktörlerle olan iliskilerini görsel<br />

olarak incelemek mümkün olmaktadir. Yani,<br />

bu modelde degiskenler sadece tek bir faktörün<br />

bir elemani olarak degil, çok boyutlu<br />

konumlari içinde tanimlanmakta ve birbirleriyle<br />

iliskileri de bu çerçevede degerlendirilmektedir.<br />

Böylece, çembersel modele bakildiginda,<br />

hem tek boyutlu kümelenmeleri<br />

hem de çok boyuttan etki alan degiskenlerin<br />

kümelenmelerini görebilir ve aralarindaki<br />

iliskileri yorumlayabiliriz.<br />

BULGULAR<br />

Çalismamizda Viyana Test Sistemine ait 7<br />

alt testin 14 indeksine, 467 denegin verdigi<br />

tepkilerden olusan 14 x 467’lik veri matrisi,<br />

ana bilesenler ve faktör analizlerine tabi<br />

tutulmustur. Analizlere giren 14 degiskene ait<br />

tanimlayici istatistikler, Tablo-1’de, degiskenler<br />

arasi korelasyonlar Tablo-2’de özetlenmistir.<br />

Anabilesenler analizi sonucunda Varimax<br />

döndürmesi uygulanmis, ve toplam varyansin<br />

özdegerleri 1’den büyük olan ve toplam<br />

varyansin %64’ünü açiklayan 4 faktör elde<br />

edilmistir. Tablo 3’te Viyana test sistemi indekslerin<br />

faktör yükleri sunulmustur.<br />

Faktör yükleri incelendiginde toplam varyansin<br />

%27’sini açiklayan 1. faktörden yük<br />

alan testler: Cognitron testi; Coghatz (hayir,<br />

tepki zamani medyani), Cogevetz (e-vet,<br />

tepki zamani medyani); Determinasyon testi:<br />

Detertz (tepki zamani medyani), Deter-dog<br />

(dogru cevap sayisi); Görsel takip testi,<br />

Gstdog (dogru cevap sayisi); Tasistoskop<br />

testi: Tasisdog (dogru cevap sayisi); Sinyal<br />

takip testi: Sindog (dogru cevap sayisi), Sintz<br />

(tepki zamani medyan degeri) indeksleridir.<br />

Bu testler görsel algi, dikkatin odaklanmasi,<br />

sürdürülmesi ve verilen tepkilerin hizi ile<br />

ilgili degiskenlerdir.<br />

63<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69<br />

Tablo-1. Viyana Test Sistemine ait 7 alt testin 14 indeksinin tanimlayici istatistikleri.<br />

Test adi ve indeks Minimum Maksimum Ortalama Standart<br />

sapma<br />

Determinasyon testi<br />

Deterdog (dogru cevap sayisi)<br />

Detertz (tepki zamani medyani)<br />

Sinyal takip testi<br />

Sindog (dogru cevap sayisi)<br />

Sintz(tepki zamani medyani)<br />

229<br />

.58<br />

20<br />

.13<br />

540<br />

1.58<br />

44<br />

2.02<br />

501.42<br />

.82<br />

35.78<br />

1.02<br />

44.25<br />

.11<br />

SPM<br />

(Raven’in progresif matrisleri) Spmdog<br />

(dogru cevap sayisi) 10 60 38 11.81<br />

Cognitron<br />

Cogevet (evet, dogru cevap sayisi)<br />

Cogevetz (evet, tepki zamani medyani)<br />

Coghayir(hayir, dogru cevap sayisi)<br />

Coghatz(hayir, tepki zamani medyani)<br />

33<br />

1.20<br />

11<br />

1.62<br />

80<br />

8.32<br />

120<br />

10.51<br />

74.43<br />

2.93<br />

108.84<br />

3.30<br />

4.76<br />

.26<br />

4.52<br />

.95<br />

11.23<br />

1.03<br />

Görsel takip testi<br />

Gstdog (dogru cevap sayisi) 0 40 24.96 10.68<br />

Tasistoskopik Algi testi<br />

Tasisdog (dogru cevap sayisi)<br />

Tasisyan (yanlis cevap sayisi)<br />

Periferal Görme ve ikili Islem Becerisi testi<br />

Toplam açi(sag ve sol görüs açisi toplami)<br />

Sinira çarpma(sag ve sol sinirlara çarpma sayisi)<br />

Toplam varyansin %17’sini açiklayan ikinci<br />

faktörden yük alan testler ise; Cognitron<br />

testi, Cogevet (evet, dogru cevap sayisi),<br />

Coghayir (hayir, dogru cevap sayisi); SPM<br />

testi; spmdog (dogru cevap sayisi) olmustur.<br />

Bu faktör örüntü tanimanin yanisira, karar<br />

verme ve muhakeme gibi üst düzey bilissel<br />

fonksiyonlarla iliskilidir.<br />

Toplam varyansin %12’sini açiklayan<br />

üçüncü faktör, ikili islem becerisi testinin iki<br />

indeksini kapsamaktadir: Topaçi (sag ve sol<br />

görüs açisi toplami) ve Sinçarp (sag ve sol<br />

sinirlara çarpma sayisi). Bu degiskenler<br />

18<br />

0<br />

68<br />

0<br />

56<br />

16<br />

189<br />

88<br />

Tablo-2. Viyana test sistemi indekslerinin birbirleriyle korelasyonlari (n=467).<br />

43.63<br />

4.02<br />

119.24<br />

22.52<br />

6.39<br />

2.78<br />

14.57<br />

17.32<br />

yanlardan gelen uyaranlara verilen tepkinin<br />

dogrulugunu ve hizini ölçmektedir ve bu<br />

nedenle diger faktörlerden ayri becerilere<br />

isaret etmektedirler. Toplam varyansin %8’ini<br />

açiklayan dördüncü ve son faktör, tasistoskop<br />

testi yanlis cevap sayisidir. Analizlerin<br />

2. asamasini, Hofstee ve arkadaslarinin (1992:<br />

157) önerdigi yatay yapi analizi olusturmustur.<br />

Veri matrisinden anabilesenler analizi<br />

ve Varimax döndürmesi ile elde edilmis<br />

olan 4 faktöre ait faktör yükleri (tablo-3), üç<br />

adet çift yönlü düzlem üzerinde, çembersel<br />

modelle (circumplex) temsil edilmistir.<br />

detertz<br />

sindog<br />

sintz<br />

spmdog<br />

gstdog<br />

cogevet<br />

deterdog -.77 .44 -.39 .44 .37 .27 -.54 .24 -.54 .49 -.09 -.42 .17<br />

detertz -.40 .51 -.46 -.37 -.17 .53 -.22 .54 -.49 .14 .46 -.26<br />

sindog -.26 .39 .33 .28 -.40 .20 -.43 .30 -.10 -.30 .02<br />

sintz -.37 -.26 -.17 .42 -.17 .41 -.34 .16 .30 -.17<br />

spmdog .27 .29 -.37 .40 -.46 .58 -.20 -.36 .02<br />

gstdog .06 -.48 .08 -.53 .29 -.08 -.28 .08<br />

cogevet -.08 .29 .04 .18 -.10 -.13 -.05<br />

cogevetz -.05 .88 -.45 .08 .31 -.14<br />

coghayir -.14 .24 -.16 -.20 -.05<br />

coghatz -.48 .11 .38 -.08<br />

tasisdog .27 -.33 -.09<br />

tasisyan .19 -.05<br />

sinçarp -.23<br />

cogevetz<br />

coghayir<br />

coghatz<br />

tasisdog<br />

tasisyan<br />

sinçarp<br />

topaçi<br />

64 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />

Tablo-3. 14 Indeksten Varimax döndürmesi ile elde edilen faktör yükleri.<br />

Indeks<br />

Coghatz (hayir, tepki zamani medyani)<br />

Cogevetz (evet, tepki zamani medyani)<br />

Gstdog ((dogru cevap sayisi)<br />

Deterdog (dogru cevap sayisi)<br />

Detertz (tepki zamani medyani)<br />

Tasisdog (dogru cevap sayisi)<br />

Sindog (dogru cevap sayisi)<br />

Sintz (tepki zamani medyani)<br />

Cogevet (evet, dogru cevap sayisi)<br />

Coghayir (hayir, dogru cevap sayisi)<br />

Spmdog (dogru cevap sayisi)<br />

Topaçi (sag ve sol görüs açisi toplami)<br />

Sinçarp (toplam sinirlara çarpma sayisi)<br />

Tasisyan (yanlis cevap sayisi)<br />

Faktör 1<br />

.92<br />

.88<br />

-.71<br />

-.58<br />

.58<br />

-.53<br />

-.48<br />

.41<br />

-.46<br />

.32<br />

FAKTÖR YÜKLERI *<br />

Faktör 2 Faktör 3 Faktör 4<br />

.44<br />

-.38<br />

.43<br />

.47<br />

-.30<br />

.76<br />

.69<br />

.60<br />

-.39<br />

.53<br />

.39<br />

-.88<br />

.49<br />

-.31<br />

.93<br />

(*) .30’un üzerindeki faktör yükleri verilmistir.<br />

Elde edilen faktör yapisina bakildiginda,<br />

Tasistoskop yanlis cevap sayisi indeksinin<br />

diger hiçbir faktörden yük almadigi ve tek<br />

basina 4. faktörü olusturdugu görülmektedir.<br />

Bu faktörden tek indeks disinda diger hiçbir<br />

indeks ikincil yüksek yük almadigi için,<br />

çembersel modelde kapsanmasi gereksiz<br />

görülmüstür. Böylece I-II, I-III, ve II-III.<br />

faktörlerinden olusan 3 çembersel yapi<br />

incelenmistir (Sekil-2,3 ve 4).<br />

Sekil-2’de , I. ve II. Faktörün, çift yönlü<br />

düzlem üzerinde çembersel olarak temsili<br />

sunulmustur. Buna göre, 1. Faktör için<br />

Cognitron testi, Coghatz (hayir, tepki zamani<br />

medyani), Cogevetz (evet, tepki zamani<br />

medyani) ve Görsel takip testi Gstdog<br />

(dogru cevap sayisi) indeksleri, 30 derecelik<br />

dillimler içinde yer almalari nedeniyle faktör-saf<br />

degiskenleri olusturmaktadirlar. Ayni<br />

sekilde 2. Faktör için Cognitron testi<br />

Cogevet (evet, dogru cevap sayisi) ve<br />

Coghayir (hayir, dogru cevap sayisi) indeksleri<br />

faktör-saf degiskenlerdir. Gstdog’un 1.<br />

faktörden eksi yük almasi, bu degiskende<br />

dogru cevap sayisinin, Coghatz ve Cogevetz<br />

de ise tepki zamaninin ölçülmüs olmasindan<br />

kaynaklan-maktadir. Yani basari için dogru<br />

cevap sayisinin artmasi, tepki zamaninin da<br />

azalmasi gerekmektedir. I. Faktöre yüklenen<br />

faktör-saf degiskenlerin özellikleri incelendiginde,<br />

her üç degiskenin de dikkat, sekil<br />

algisi ve takibini hizli bir sekilde gerçeklestirebilme<br />

becerisiyle iliskili oldugu görülmektedir.<br />

Bu baglamda faktör 1. “Görsel<br />

dikkat ve algilama hizi” olarak adlandirilabilir.<br />

Sekil-2’ye göre II. Faktörden saf yük alan<br />

degiskenler Cognitron testinin dogru cevaba<br />

iliskin iki indeksidir (cogevet, coghayir).<br />

Faktör-saf olmamakla birlikte diger degiskenler<br />

arasinda II. Faktöre en yakin degisken,<br />

SPM dogru cevap sayisidir. Bu gruplanma<br />

düsünüldügünde ise, II. faktörün kavrama,<br />

akil yürütme gibi bilissel fonksiyonlari<br />

içerdigi görülmektedir. Bu faktör “örüntü<br />

tanima ve akil yürütme” olarak adlandirilabilir.<br />

Buna karsilik, Sinyal takip testinin iki<br />

paramatresi (sindog, sintz), Determinasyon<br />

testinin iki indeksi (deterdog, detertz), Tasistoskop<br />

testi dogru cevap sayisi (tasisdog)<br />

ve SPM dogru cevap sayisi (spmdog) iki<br />

faktörün arasinda ve ortalarindan bir eksen<br />

geçirilebilecek netlikte bir kümelenme göstermektedir<br />

(yine dogru cevaplar eksi, tepki<br />

zamani arti eksende yer almistir ve bu<br />

durum puanlama yönünden kaynaklanmaktadir).<br />

Bu degisken-ler her iki faktörden yük<br />

alan çok-boyutlu bir özellik göstermektedir<br />

ve hem görsel algilama ve hiz becerilerini,<br />

hem de kavrama ve akil yürütme becerilerini<br />

ölçmektedirler.<br />

65<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />

Sekil-3’te I ve III. faktör birlikte temsil<br />

edilmis, ikili islem becerisi ve Periferal görme<br />

testine ait görüs açisi (Topaçi) degiskeni<br />

III. faktörde saf bir degisken olarak ortaya<br />

çikmistir. Bu degisken, yandan gelen uyaranlara<br />

ne kadar hizli tepki verildigini ölçmekte<br />

ve burada kisinin periferal görüs açisi<br />

yaninda tepki zamani da ölçülmektedir.<br />

Buna ek olarak, Determinasyon testindeki<br />

tepki zamani, Sinyal takipteki tepki zamani<br />

ve Periferal testinin sinira çarpma degiskenleri<br />

de bu iki faktörden yük alan, çokboyutlu<br />

özellikler olarak ortaya çikmislardir.<br />

Bu testlerde de tepki zamani önemli oldugu<br />

için III. faktörden yük aldiklari düsünülmektedir.<br />

Bu baglamda III. faktör, “ Periferal<br />

görüs hizi” olarak adlandirilabilir.<br />

Sekil-4’te II. ve III. faktörler birlikte temsil<br />

edilmis, üst düzey bilissel fonksiyonlar<br />

olarak adlandirilan II. Faktöre tüm testlerin<br />

dogru cevaplarini içeren, yani güç özelligi<br />

gösteren indeksler yüklenmistir. Bunlar,<br />

Cognitron testi dogru cevap sayilari<br />

(Cogevet ve Coghayir), Sinyal takip testi<br />

dogru cevap sayisi (sindog), SPM dogru<br />

cevap sayisi (spmdog), Determinasyon testi<br />

dogru cevap sayisi (deterdog) ve Tasistoskop<br />

testi dogru cevap sayisidir (tasisdog).III.<br />

faktöre ise periferal açinin (toplam<br />

açi) yaninda, tepki zamanini içeren indeksler<br />

(Sinyal takip tepki zamani (sintz), sinira<br />

çarpma sayisi (sinçarp) ve Determinasyon<br />

testi tepki zamani (detertz)) yüklenmistir. Bu<br />

durumda I. Faktör disarida birakildiginda,<br />

Psiko-teknik degerlendirme için kullanilan<br />

ölçümlerin, dogru cevaplamaya karsilik, hiz<br />

özelligi gösteren testler seklinde ayristigi<br />

görülmektedir. Üçüncü çembersel modelde<br />

elde edilen bu sonuçlar, ilk iki sekille tutarli<br />

olmakla birlikte testler arasindaki iliskiler<br />

hakkinda ek bir bilgi saglamaktadir. Bu<br />

ayrismanin da psikometrideki güç ve hiz<br />

testleri siniflamasina karsilik geldigi<br />

düsünülebilir (Anastasi, 1988: 75).<br />

Sekil-2. I. ve II. Faktörlerin çembersel temsili.<br />

Sekil-3. I. ve III. Faktörlerin çembersel temsili.<br />

Sekil-4. II. ve III. Faktörlerin çembersel temsili.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 66


Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />

TARTISMA<br />

Açimlayici (exploratory) faktör analizlerinde<br />

degiskenler arasi yapisal iliskileri, hiyerarsik<br />

ya da yatay bakis açisina dayanan modellerle<br />

temsil etmek mümkündür. Bu modellerden<br />

hangisinin daha fonksiyonel oldugunun anlasilmasi<br />

için faktör analizinde varyanslarin<br />

parçalanmasina bakmak gerekmektedir. Bilindigi<br />

gibi, faktör analizi sonucunda, herhangi<br />

bir degiskenin içerdigi varyans 3 temel<br />

bilesene ayirilabilir. Bunlar, degiskenin faktör<br />

analizi sonucunda diger degiskenlerle<br />

iliskili olan kismini ifade eden “ortak<br />

(common) varyans”, diger degiskenlerle<br />

paylasmadigi kendine özgü varyansi olan<br />

“özel varyans (specific)” ve “hata varyansi<br />

(error)”dir. Analize soktugumuz degiskenleri<br />

dikey bir model altinda düsündügümüzde,<br />

sadece en yüksek yük aldigi faktörün altinda<br />

temsil edilip ikincil yükleri göz önünde<br />

bulundurul-madigindan, spesifik varyansi ile<br />

birlikte ortak varyansa iliskin bilginin de bir<br />

kismi kaybedilmektedir. Bu durum, yüksek<br />

düzeyde tek boyutluluk gösteren özellikler<br />

ve basit bir faktör yapisina (simple structure)<br />

ulasilabilen faktör çözümlemeleri için<br />

önemli bir problem olusturmaz. Ancak, psikolojide<br />

kullanilan pek çok degisken ve<br />

testin, dogasi geregi çok boyutlu oldugu<br />

bilinmektedir. Bu nedenle çogu degisken,<br />

birden fazla kaynaktan varyans içermekte ve<br />

böylece birden fazla faktörden birbirine<br />

yakin yükler alabilmektedir. Yani ölçülen bir<br />

özellik, bazi açilardan bir grup degiskenle<br />

yakinlik gösterirken, diger bazi açilardan<br />

diger bir grup degiskenle yakinlik götserebilir.<br />

Örnegin bu çalismada elde edilen<br />

bulgulara göre, Determinasyon testindeki<br />

dogru tepki sayisi (deterdog) indeksi, bir<br />

yönüyle görsel dikkat gerektirirken, bir yönüyle<br />

de akil yürütme ve karar verme becerilerini<br />

gerektirmektedir. Bu nedenle, bulgular<br />

kisminda tartistigimiz gibi hem görsel<br />

dikkat testlerinin kümelendigi I. faktörden,<br />

hem de karar verme ve akil yürütme becerileriyle<br />

iliskili testlerin kümelendigi II.<br />

faktörden yüksek yük almaktadir. Dikey bir<br />

modeli benimsedigimizde Determinasyon<br />

testi dogru sayisi indeksini, yalnizca I. faktörün<br />

bir alt elemani gibi düsünmek zorunda<br />

kalmakta ve ölçtügümüz özellige iliskin<br />

edinebilecegimiz yapisal bilgiler eksik kalmaktadir.<br />

Oysa, dikey temsilin yani sira<br />

yatay bir yapi temsili içinde düsündügümüzde<br />

bu indeksin farkli yönlerini birlikte<br />

görmek, üstelik bu özelligini paylastigi diger<br />

degiskenler kümesi ile iliskilerini de fark<br />

etmek olasidir. Ancak yalnizca dikey modeli<br />

kullandigimizda ortaya çikabilecek olan bu<br />

bilgi kaybi, örnegin yalnizca bir faktörden<br />

yüksek yük alan Cognitron testindeki tepki<br />

zamani indeksleri için bir bilgi kaybina yol<br />

açmamaktadir. O halde yapisal temsilde<br />

hangi modelin tercih edilecegi, ilgilendigimiz<br />

özelliklere de baglidir diyebiliriz.<br />

Olaya bir diger açidan, faktör analizlerinin<br />

indirgeme ve degisken sayisini azaltma<br />

fonksiyonu açisindan baktigimizda, yine her<br />

iki modelin ayri ayri avantajlari oldugunu<br />

görmekteyiz. Elimizde bir grup degisken<br />

oldugunu ve bu degiskenlerin sayisinin<br />

pratik hayatta bir takim yordamalar yapma<br />

açisindan gereginden fazla oldugu (zaman<br />

kaybi, kullanislilik vb) bir durumu düsünelim.<br />

Bu durumda çogunlukla indirgeme ve<br />

seçme isi için basvurdugumuz yöntem faktör<br />

analizidir. Bu örnek durumda yapisal temsilde<br />

sadece dikey modeli kullandigimizi<br />

varsayalim. Degiskenler yalnizca en yüksek<br />

yük aldiklari faktörün bir elemani olarak<br />

düsünülecekler ve bu faktörden aldiklari<br />

yüksek yük oraninda bu faktörü olusturan<br />

degiskenlerin iyi bir temsilcisi olarak düsünülecek<br />

ve seçileceklerdir. Yukarida örnegini<br />

verdigimiz faktör saf degiskenler için<br />

yine bu durum önemli bir bilgi kaybina ve<br />

soruna yol açmayacaktir. Ancak yine yukarida<br />

sözünü ettigimiz gibi birden fazla faktörden<br />

oldukça yüksek yük alan ve bu<br />

özelligini baska bazi degiskenlerle paylasan<br />

bir degiskenler kümesini ele alalim. Bu kümenin<br />

temsilcisini seçmek dikey yapi temsilinde<br />

hatali sonuçlara yol açabilir. Oysa<br />

yatay bir temsilde bu degiskenler kümesi<br />

kolayca fark edilebilecek ve bunlarin temsilcisi<br />

olabilecek bir ölçek ya da testin<br />

seçilmesi ile kapsam geçerliginin çok daha<br />

yüksek oranda saglanmasi mümkün olacaktir.<br />

Bu açilardan incelendiginde, bir faktör<br />

yapisi çözümlemesi yapildiginda hem dikey<br />

67<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />

hem de yatay temsillerin birlikte kullanilmasi,<br />

yapinin anlasilmasinda önemli katkilar<br />

saglayacaktir.<br />

Viyana Test Sistemi trafik bataryasi indeksleri<br />

arasindaki iliskiler, bulgularimizda elde<br />

edilen dikey ve yatay analiz sonuçlarina göre<br />

degerlendirildiginde, temel bir gruplanmanin<br />

ortaya çiktigi görülmektedir. Dikey analiz<br />

sonucundaki gruplanmaya göre, ortaya çikan<br />

üç temel faktörden birincisi, görsel algi,<br />

dikkatin odaklanmasi, sürdürülmesi ve verilen<br />

tepkilerin hizi ile ilgili 8 indeksi kapsayan<br />

genis bir faktördür. Bu faktör “görsel<br />

dikkat ve algilama hizi” olarak adlandirilmistir.<br />

Ortaya çikan ikinci faktör, örüntü<br />

tanima, karar verme ve akil yürütme becerilerini<br />

içeren “örüntü tanima ve muhakeme”<br />

olarak adlandirilmistir. Üçüncü faktör ise,<br />

ikili islem becerisi testinin, yanlardan gelen<br />

uyaranlara verilen tepkinin dogrulugu ve<br />

hizini ölçen indekslerini içermektedir ve<br />

“periferal görüs hizi” olarak adlandirilmistir.<br />

Dikey analiz genel olarak degerlendirildiginde,<br />

birinci faktör bize çok genis kapsamli<br />

ve güçlü bir gruplama sunmaktadir.<br />

Analiz bu düzeyde birakildiginda bu indeksler<br />

birbiriyle çok benzer özellikleri ölçen ve<br />

gerektiginde birbirinin yerine geçebilecek<br />

indekslermis gibi bir görüntü vermektedir.<br />

Oysa yatay analizle incelemeye devam ettigimizde,<br />

bu indekslerin de çok boyutluluk<br />

özellikleri açisindan kendi içlerinde farklilasarak,<br />

farkli kümelenmeler gösterebildigini<br />

görmekteyiz (Sekil-2). Buna göre Determinasyon<br />

testi dogru cevap ve tepki zamani,<br />

Sinyal takip testi dogru cevap ve tepki<br />

zamani indeksleri, I. ve II. faktörden yük<br />

alan çok boyutlu özelliklerdir. Bu testlerde<br />

dikkat ve tepki zamaninin yaninda karar<br />

vermenin de önemli olmasi, bunun nedeni<br />

olarak düsünülebilir. Buna karsilik görsel<br />

takip testi dogru cevap sayisi ve Cognitron<br />

testi tepki zamani degiskenleri, faktör saf<br />

olarak digerlerinden ayrilmistir. Bu ayrilmada<br />

bir etken de, bu testlerde kisinin tepki<br />

zamanini kendisinin düzenleyebilmesi ve<br />

böylece kisinin tedbirlilik veya dürtüsellik<br />

(impulsivite) gibi kisilik özelliklerinden etkilenmesi<br />

olabilir. Burada dikkati çeken konu,<br />

dikey analizde birlikte kümelenen bu testlerin,<br />

yatay analizde ayrismis olmasidir.<br />

Sekil-2 incelendiginde ise, Determinasyon<br />

ve Sinyal takip testlerinin tepki hizlarinin<br />

periferal algilama hizi olan III. faktörden de<br />

ikincil yük aldiklari görülmektedir. Bu durum,<br />

bu testlerin, tepki zamanina ek olarak<br />

algilama hizindan da etkilendiklerini göstermekte<br />

ve bu testleri, I. boyutun diger testlerinden<br />

ayirmaktadir. Sonuç olarak, dikey<br />

analizde tek bir faktör altinda kümelenen 8<br />

indeks, çembersel modelde 3 farkli özellikte<br />

gruba ayrilmistir. Analizler sonucunda ortaya<br />

çikan birlesme ve ayrismalar, testleri<br />

tanimada, yani testlerin hangi bilissel fonksiyonlari<br />

gerektirdigi, ölçülen indekslerin<br />

nasil degerlendirilecegi ve iliskilendirilecegi<br />

konularina isik tutmaktadir.<br />

Çalismamizda yatay ve dikey yapi analizleri<br />

ile testlerin birbirlerine yakinliklari ve ölçtükleri<br />

boyutlar incelenmistir. Elde edilen<br />

sonuçlar dogrultusunda, bazi testlerin digeri<br />

yerine kullanilmasi gerektigi durumlarda,<br />

birbirlerinin yerini tutacak testler neler olabilir<br />

sorusuna bir ölçüde cevap vermek<br />

mümkündür. Örnegin, bulgularimiza göre,<br />

Cognitron testinin dogru evet ve dogru<br />

yanlis puanlari ile, bunlara iliskin tepki zamanlari<br />

birlikte kümelenmistir. Bu indekslerin<br />

toplanarak Cognitron toplam dogru ve<br />

Cognitron tepki zamani olarak iki indekse<br />

indirgenmesi, trafik bataryasi ile psikoteknik<br />

degerlendirme sirasinda yorum kolayligi<br />

açisindan uygun ve yararli olabilir.<br />

Buna ek olarak Cognitron testi, evet ve hayir<br />

tepki zamani indeksleri, her iki yapi analizinde<br />

de görsel takip testi dogru cevap<br />

sayisiyla tutarli olarak benzer sekilde kümelenmisler<br />

ve yüksek korelasyon göstermislerdir.<br />

Bir kisaltma gerektiginde, GST<br />

testinin batarya disina çikartilabilecegi<br />

düsünülmektedir (Cognitronun dogru cevap<br />

indeksleri II. Faktörde yer aldigi için çikartilmasi<br />

uygun degildir). Birlikte kümelenen<br />

diger iki test Determinasyon ve Sinyal Takip<br />

testleridir. Bu testler bataryanin en güvenilir<br />

bulunan ve karar asamasinda en çok göz<br />

önüne alinan testlerdir. Bu bakimdan birbirlerini<br />

dislayici degil, dogrulayici veya<br />

kontrol islevi görmeleri açisindan birlikte<br />

kullanilmalari uygun görülmektedir.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 68


Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />

Ikili islem becerisi indeksleri III. boyutta tek<br />

baslarina yer almislardir, bu da bu testin<br />

digerlerinden farkli bir boyutu ölçtügünü<br />

göstermekte ve bataryadan çikarilamayacagina<br />

isaret etmektedir. Tasistoskop testi,<br />

dogru cevap sayisi I. Faktörde yer alirken,<br />

yanlis sayisi hiçbir degiskenle bir kümelenme<br />

göstermemistir. Kisilerin soru cevaplama<br />

stillerindeki farkliliklarin (emin olmadigini<br />

cevaplamama / çogunu doldurma) neden<br />

olabilecegi bu durum kisilerin görsel bellek<br />

ile ilgili becerileri hakkinda yorum yapmayi<br />

zorlastirmaktadir ve bu nedenle, bu indeksi<br />

degerlendirmeye katmamak önerilmektedir.<br />

Sonuç olarak, arastirma bulgularimizin da<br />

gösterdigi gibi yatay ve dikey faktör analizi<br />

modellerinin amaca göre birbirlerini destekleyici<br />

bir sekilde kullanilmasinin, incelenen<br />

yapinin çok daha açik bir sekilde anlasilmasina<br />

yardimci olacagi söylenebilir.<br />

KAYNAKÇA<br />

Anastasi, A. (1988). Psychological Testing. New York: Macmillan Pub. Company.<br />

Goldberg, l.(1993). The Structure Of Personality Traits: Vertical And Horizontal Aspects. Studying Lives<br />

Through Time; Personality And Development. Funder, D, Parke, R. And Tomlinson-Keasey, C. Ve<br />

Widaman, K. (eds). APA, Washington DC, s:169-186.<br />

Goldberg, L.R. and Somer, O. (2000). “Hierarchical Structure of Common Turkish Person-Descriptive<br />

Adjectives”. European Journal of Personality. 14: 497-531.<br />

Hofstee, W. K. B., De Raad, B. and Goldberg, L. R. (1992). “Integration Of The Big Five And Circumplex<br />

Taxonomies Of Traits”. Journal of Personality and Social Psychology. 63: 146-163.<br />

Johnson, J.A. and Ostendorf, F. (1993). “Clarification of the Five-Factor Model with the Abridged Big Five<br />

Dimensional Circumlex”. Journal of Personality and Social Psychology. 65,3: 563-576.<br />

Karner, T. and Neuwirth, W. (2001). Validation of Traffic Psychology Test Procedures According to Driving<br />

Samples. Yayinlanmamis proje ön raporu. Avusturya.<br />

Lajunen, T. (1999). “The Role of Personality Characteristics in Traffic Accident Liability: Research Findings<br />

and Methodological Considerations”. Türk Psikoloji Yazilari. 2, 4: 83-96.<br />

Owsley, C., Ball, K., Sloane, M.E., Roenker, D.L. and Bruni, J. R. (1991). “Visual / Cognitive Correlates of<br />

Vehicle Accidents in Older Drivers”. Psychology and Aging. 6, 3: 403-415.<br />

Shinar, D. (1977). Driver Visual Limitations: Diagnosis and Treatment (Contract No: DOT-HS-5-1275).<br />

Washington, DC: Department of Transportation.<br />

Sümer,N. (2000). Kazaya Yatkin Sürücü Davranislarinda Kisilik Özelliklerinin Rolü. XI. Ulusal Psikoloji<br />

Kongresinde Sunulmus Bildiri, Izmir.<br />

Schuhfried, G. (1996). Vienna Test System. Mödling, Austria.<br />

Tekinsav, S. (2000). Sürücü Davranisinin Incelenmesi. Yayinlanmamis Yüksek Lisans Tezi. Izmir: E.Ü. Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü.<br />

Wiggins, J. S. (1979). “A Psychological Taxonomy of Trait-Descriptive Tern1s: The Interpersonal Domain”.<br />

Journal of Personality and Social Psychology. 37, 3: 395-412.<br />

Yasak, Y. ve Yigit-Isik, I. (1997). Driver Behaviour Profile in Turkey: Relationships Between Driver Behaviour<br />

and Risk Taking. Driver Improvement 6. International Workshop, Berlin, Germany.<br />

69<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77<br />

BIR ÖGRETMEN HIKÂYECI: MAHMUT ÖZAY<br />

(A Teacher Story Writer: Mahmut Özay)<br />

Doç. Dr. Sevket TOKER * - Ayse SEN **<br />

ÖZET<br />

Mahmuy Özay, 1909 yilinda Manastir’in Kayalar Köyü’nde dogar. Izmir Karatas Erkek Ögretmen Okulu’nu<br />

1928 yilinda bitirir. Kayseri’de baslayan ögretmenligi, Anadolu’nun çesitli il ve ilçelerinde sürer ve 19 Temmuz<br />

1965 tarihinde Kusadasi Kaya Aldogan Lisesi’nden emekli olur. 12 Agustos 1980 günü vefat eder.<br />

Mahmut Özay, edebiyatimizda hikâye yazari olarak taninir. 1965 yilinda Yorgo adli eseriyle Sait Faik Hikâye<br />

Armagani’ni kazanir. Hikâyelerinin çogu Aydin ve yöresinin tarihi, mitolojisi ve günlük hayati ile ilgilidir.<br />

Siirleri ve fikir yazilari da vardir.<br />

Anahtar Kelimeler: Mahmut Özay, Cumhuriyet dönemi, Hikâye, Yorgo.<br />

ABSTRACT<br />

Mahmut Özay, was born in Kayalar village at Manastir in 1909. He was graduated from Man Teacher Training<br />

School at Karatas of Izmir in 1928. He begun to work as a teacher in Kayseri, and then he worked in several<br />

cities and towns in Anatolia. He was retired from Sehit Üstegmen Kaya Aldogan Lisesi at Kusadasi in 19 July<br />

1965. He died at 12 August in 1980 in Kusadasi.<br />

Mahmut Özay, was known as a story writer in Turkish Literature. He won Sait Faik Story Award in 1965 with<br />

his story book Yorgo. Most of his stories are about history mithology and daily life of Aydin. He has written<br />

poems and articles also in several newspapers and periodicals.<br />

Key Words: Mahmut Özay, The Republician Period, story, Yorgo.<br />

GIRIS<br />

Cumhuriyet dönemi ögretmenlerinden bir<br />

bölümü, yalnizca meslekleriyle yetinmemisler,<br />

kimi siirleriyle, kimi hikâyeleriyle,<br />

kimi de roman, tiyatro, deneme gibi çesitli<br />

türlerde eserleriyle dikkati çekmislerdir.<br />

Mahmut Özay da bu ögretmen yazarlardan<br />

biridir. Birkaç iyi siiriyle, fikir yazilari da<br />

bulunmakla birlikte o, edebiyatimizda bir<br />

hikâyeci olarak taninir. 1965 yilinda Yorgo<br />

adli hikâye kitabiyla Sait Faik Hikâye<br />

Armagani’ni kazanir. Ancak, Anadolu’nun<br />

çesitli il ve ilçelerinde, çogu da Aydin<br />

yöresinde geçen ögretmenlik hayati nedeniyle,<br />

eserleri yeterli ilgiyi çekemez. 1<br />

Mahmut Özay, 1909 yilinda (Rûmî 1325)<br />

Manastir’in Kayalar Köyü’nde dünyaya<br />

gelir.2 Baba soyu Umurcaogullari diye taninir.<br />

Yazar günlügünde soyagacini anlatirken,<br />

atalarinin Karamanli oldugunu; Fatih Sultan<br />

Mehmet’in Karamanoglu Ibrahim Bey’i<br />

yenmesinden sonra, Ibrahim Bey’in iki<br />

büyük komutanini Rumeli’ye göçe zorladigini,<br />

Hasan ve Külfal adli iki kardesin<br />

Manastir’la Selanik arasinda yurt kurdugunu<br />

belirtir.3 Bu yurtlara “Külfal Obasi” ve<br />

“Hasan Obasi” adlarinin verildigini, sonra<br />

bu iki obaya Yukari Kayilar, Asagi Kayilar<br />

dendigini, halk arasinda bu ismin Kayalar’a<br />

döndügünü, kendi ailesinin “Hasan Obasi”<br />

yani Asagi Kayalar’dan oldugunu belirtir.<br />

Yazarin babasi Hasan Efendi, on sekiz yasinda<br />

gönüllü asker olur, Izmir Sarikisla’da<br />

Kisla Basçavuslugu yapar, Nazilli’de çalisir.<br />

Askerligini bitirdikten ve babasinin ölümünden<br />

sonra, Kayalar köyüne döner ve<br />

Naile Hanim’la evlenir. Bu evlilikten M.<br />

Özay’in ablasi Fatma,4 agabeyi Osman ile<br />

kendisi (Mahmut) dünyaya gelir.<br />

Mahmut Özay’in çocukluk yillarina ait bilgilerimiz<br />

oldukça sinirlidir. Bu bilgiler aile<br />

∗<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Edebiyat Fakültesi ,Türk Dili ve Edebiyati Bölümü<br />

∗∗ Izmir Gürçesme Lisesi, Edebiyat Ögretmeni<br />

71 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77


Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut ÖZAY<br />

bireyleri arasinda anlatilarak günümüze<br />

ulasan bilgilerdir. Küçük Mahmut henüz 3<br />

yasinda iken ailesiyle birlikte Balkan Savaslari’nin<br />

acilarini yasar. Bu savasta Kinali<br />

Bozgunu adi verilen ve sonunda evlerini terk<br />

etmek zorunda kalacaklari direnisi yasarlar.<br />

Mallarini birakip Anadolu’ya göçer, Nazilli’<br />

de bir medreseye geçici olarak yerlestirilirler.<br />

Ilkokula Turan Mahallesi Ilk Mektebi’nde<br />

baslar. Muhacir olmasi nedeniyle, bu okulda<br />

arkadaslarinin alaylarina ve asagilamalarina<br />

hedef olur. Ancak kisiligi ve ögretmenlik<br />

gücüyle çok sevdigi ögretmeni Mevlana Ali<br />

Riza Efendi, onun okuluna isinmasinda etkili<br />

olur. 5<br />

Ilkokul hayati, Birinci Dünya Savasi yillarinda<br />

geçer. Bu dönemde büyük sikintilar ve<br />

mahrumiyetler çekerler. Babasi Düyûn-i<br />

Umumiye memurudur. Bu yillardaki maddî<br />

sikintilar yetmezmis gibi, savas sonrasi<br />

Yunan isgalini yasarlar. 6 Savas sartlari<br />

yüzünden Nazilli’den ayrilip, Bozdogan Ilk<br />

Mektebi’ne devam eden Özay, bu ilkokuldan<br />

mezun olur. Bir süre dayisinin dükkaninda<br />

çalisir. Dayisi hayatini ticaretle kazanmasini<br />

ister; oysa genç Özay, okuma özlemiyle<br />

yanip tutusmaktadir. 1923 yilinda bir gece<br />

evden kaçar, sinavini kazandigi Izmir<br />

(Karatas) Erkek Ögretmen Mektebi’ne<br />

kaydolur. 7<br />

Bu yillar düzenli ögrenciliginin yani sira<br />

Ictihad ve Sebilürresad’i devamli okudugu<br />

yillardir. Ayrica okul kütüphanesinde yerli<br />

ve yabanci yazarlardan okudugu pek çok<br />

eser, onun fikir ve muhayyile dünyasini zenginlestirir.<br />

8 Bu okulu, 30 Eylül 1928 yilinda<br />

bitirerek “Ilkmektep Muallimligi Sehadetnâmesi”<br />

alir.<br />

Ilk görev yeri Kayseri’dir. 9 Kayseri Haci<br />

Mansur Ilk Mektebi’nde 22 Eylül 1928 -1<br />

Ekim 1930 tarihleri arasinda çalisir. Yeni<br />

alfabeyle okuma yazma seferberliginde de<br />

yer alir. Sonra 18 Ekim 1930’da Aydin-Söke<br />

Faik Riza Ilkokulu ögretmenligine atanir.<br />

Iki yil ilkokul ögretmenliginden sonra,<br />

Istanbul Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi’nin<br />

açtigi Türkçe ögretmenligi sinavlarina girer.<br />

15 Haziran 1931’de girdigi sinavlar sonucu,<br />

16 Haziran 1931’de “Türkçe Muallim Muavinligi<br />

Ehliyetnâmesi” alir. 3 Ekim 1931’de<br />

bu kez Malatya Lisesi Türkçe muallimligine<br />

atanir. Burada iki yil çalistiktan sonra, 8<br />

Ocak 1933’te askerlik görevine baslar. 1<br />

Mayis 1934’te tegmen olarak terhis edilir. 10<br />

Askerlik sonrasi Malatya Lisesi’nde iki ay<br />

görev yapar ve 11 Ekim 1934’te Siirt Ortaokulu’na<br />

atanir. Siirt’e atandiginda yaninda<br />

annesi Naile Hanim’la, ablasi Fatma Hanim’in<br />

oglu, yegeni genç Mustafa Kemal de<br />

vardir. 11 Yegeninin egitiminde büyük emegi<br />

ve katkilari olan Özay, 1935’te yeni açildigini<br />

ögrendigi DTCF’ye kaydolur ve<br />

Ankara’ya tayin ister. 15 Eylül 1936’da<br />

Sihhat Vekâleti Hifzissihha Kâtipligi’ne<br />

tayini çikar. Ancak bu görevi fakülteye devamina<br />

imkan vermediginden Ankara’dan<br />

ayrilir. 3 Aralik 1936’da Mersin Ortaokulu<br />

Türkçe ögretmenligine atanir. Burada bir<br />

yillik görevinden sonra 16 Subat 1937’de<br />

Aksaray Ortaokulu Müdürlügü’ne tayin edilir<br />

ve 26 Eylül 1940 tarihine kadar bu görevinde<br />

kalir.<br />

1938’de Konya Aksaray’da Naside Hanim’<br />

la evlenir. Üç çocuklari dünyaya gelir. Ilk<br />

çocuklari Ilker, bes aylikken ölür. Ikinci<br />

oglu Ugur 1941’de Çorum’da, üçüncü oglu<br />

Mehmet Baris da 1945’te Tire’de dünyaya<br />

gelir.<br />

Özay, Merzifon Ortaokulu Müdürlügü’nden<br />

sonra 1 Kasim 1943’te Tire Ortaokulu<br />

Türkçe ögretmenligine atanir. Tire’de hikâye<br />

yazarligi bakimindan verimli yillar baslar.<br />

Ilk hikâye kitabi Tireli Hafsa Hatun’u, Tire<br />

tarihinden alarak yazar. Ayrica 1965’te Sait<br />

Faik Hikâye Armagani’ni alacak hikâyelerini<br />

kaleme alir.<br />

Özay, 18 Ocak 1950’de Gönen’e tayin edilir<br />

ve buradaki görevi, 15 Temmuz 1953 tarihine<br />

kadar sürer. 1 Agustos 1953’ten 3 Eylül<br />

1963’e kadar ise, Aydin Lisesi Türkçe ögretmeni<br />

olarak çalisir. Oglu Ugur’un ölümü<br />

üzerine 12 Kusadasi’na tayinini ister; 11 Eylül<br />

1963’ten emekli oldugu 19 Temmuz 1965’e<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77 72


Doç. Dr. Sevket TOKER - Ayse SEN<br />

kadar Kusadasi Sehit Üstegmen Kaya<br />

Aldogan Lisesi’nde görev yapar.<br />

Otuz yedi yillik ögretmenlik hizmetinden<br />

sonra Kusadasi’na yerlesir ve hikâyelerine,<br />

edebî çalismalarina daha genis zaman ayirir.<br />

Zaman zaman halk hikâyeleri derlemek,<br />

daha rahat çalisabilmek için Birgi’ye, kimi<br />

zaman da Aydin’a giden yazar, emeklilik<br />

sonrasi hayatinin büyük bölümünü Kusadasi’nda<br />

geçirir. 12 Agustos 1980 günü<br />

vefat eder ve Kusadasi’nda Adalizâde Mezarligi’nda<br />

topraga verilir.<br />

Özay, Varlik, Hisar, Mücadele, Aydinca dergilerinde<br />

Mahmut Özay ve M.Özay imzasiyla<br />

yazmis, Yesil Tire gazetesinde Bir-Ay<br />

ve Umurcu takma adlarini da kullanmistir.<br />

Mahmut Özay’in hikâye kitaplarinda yer<br />

alan veya gazete ve dergilerde kalmis 47<br />

hikâyesi vardir. Bu hikâyeler muhteva bakimindan<br />

su sekilde tasnif edilebilirler:<br />

1. Aydin ve yöresinin tarihi ve<br />

mitolojisiyle ilgili hikâyeler: Yildirim Han<br />

Zevcesi, Tireli Hafsa Hatun, Cambazli<br />

Pehlivan, Tipki Bir Masal Gibi, Kisas, Kral<br />

Kizi Sofya, Afrodisiyas Melegi, Yesil<br />

Magara, Kus Dede, Sari Kiz.<br />

2. Balkan Savasi hikâyeleri: Kinali<br />

Bozgununda, Doktor Ilya.<br />

3. Kurtulus Savasi’nda Aydin ve<br />

yöresindeki mücadelelere dair hikâyeler: O<br />

Mübarek Serviler, Yorgo, Yol Boyunca,<br />

Gelin Ablam.<br />

4. Çocukluk anilarina ait hikâyeler:<br />

Kaçak, Bir Soygun, 137 Hüseyin, Kütükler,<br />

Mevlana Ali Riza Efendi, Nerden Taniyacagim<br />

Ben Sana, Istapan, Fatmanim Hu!.<br />

5. Ögretmenlik anilarina ve küçük<br />

sehir, kasaba insaninin hayatina dair<br />

hikâyeler: Inanç, Vazifeye Müdahale, Papatyalar<br />

Açarken, Geçen Seneki Gibi, Semsiyeler,<br />

Bu Böyledir Iste Bey, Temizlik<br />

Ekibi, Kötü Kader, Ben Beni Nidem, Kara<br />

Sapli Çaki, Ihtiyar Elma Agaci.<br />

6. Siradan insanlarin dünyalarini<br />

anlatan hikâyeler: Çile Bülbülüm Çile,<br />

Hazirlik, Mistafendi, Rayko, Kara Kiz.<br />

7. Hayvan sevgisini isleyen hikâyeler:<br />

Civan, Azadli, Kargalar, Deeh Deh, Deli<br />

Manda, Kodaman, Kastrasyon, Karincalar.<br />

Özay, hikâyelerini yedi kitapta toplamistir.<br />

Bu hikâyelerden bazilari, sonradan<br />

yayimlanan hikâye kitaplarinda da yer alir.<br />

Bunlar:<br />

1. Tireli Hafsa Hatun - Yildirim Han<br />

Zevcesi, Berrin Basimevi, Izmir, 1946, 19 s.<br />

2. O Mübarek Serviler, Pulhan<br />

Matbaasi, Istanbul, 1950, 56 s.<br />

3. Hikâyeler, Kanaat Matbaasi, Aydin,<br />

1964.<br />

4. Ihtiyar Elma Agaci, Yeditepe<br />

Yayinlari, Istanbul, 1966, 71 s.<br />

5. Yorgo, Yeditepe Yayinlari,<br />

Istanbul, 1966, 133 s.<br />

6. Babam Babam, Karinca Matbaasi,<br />

Izmir, 1970, 112 s.<br />

7. Deli Manda, Karinca Matbaasi,<br />

Izmir, 1974, 56 s.<br />

Mahmut Özay’in bunlarin disinda iki<br />

eseri daha vardir:<br />

1. Kirklar Meclisi-En Güzel Bektasi<br />

Siirleri (Kemal Burcuoglu ile birlikte),<br />

Gayret Kitabevi, Istanbul, 1952, 88 s.<br />

2. Kelile ve Dimne’den Manzum<br />

Masallar, Kanaat Matbaasi, Aydin, 1960, 52 s.<br />

Özay, bu eserlerin ilkinde Kemal Burcuoglu<br />

ile topladigi Bektasi siirlerinden bir seçme<br />

yapmis ve bunlardan en begendiklerini bir<br />

araya getirerek yayimlamistir.<br />

Kelile ve Dimne’den Manzum Masallar adli<br />

eseri ise, Ömer Riza Dogrul tarafindan 1944<br />

yilinda yayimlanmis mensur eserin, manzum<br />

hikâyeler haline getirilmis seklidir. Özay,<br />

gerek vezne, kafiyeye, gerekse siir diline<br />

hakimiyeti ile bu eserinde son derece basarilidir.<br />

Eser, günümüz ilkögretim ögrencileri<br />

tarafindan da zevkle okunacak bir nitelige<br />

sahiptir.<br />

Mahmut Özay, herseyden önce, Cumhuriyet<br />

döneminin ilk kusagindan bir aydin ve<br />

73<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77


Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut ÖZAY<br />

görevini belli bir misyonla, ülküyle yerine<br />

getiren basarili bir ögretmendir. Ayrica,<br />

dönemin pek çok ögretmeni gibi, ulastiklariyla<br />

yetinmeyen, sürekli kendisini yenilemek,<br />

gelistirmek isteyen bir insandir.<br />

Ögretmenlik mesleginin yani sira gerek fikir<br />

yazilariyla, gerekse edebî eserleriyle topluma<br />

hep daha yararli olmanin pesindedir. 13<br />

Meslek hayati boyunca Anadolu’nun pek<br />

çok degisik yöresinde görev yapmasi, onun<br />

Anadolu’yu ve Anadolu insanini ve sorunlarini<br />

yakindan tanimasini saglamistir. Atandigi<br />

her ilde, halkevleriyle baglanti kurmus<br />

ve onlarin faaliyetlerine katilmistir.<br />

Mahmut Özay, hem komünizme hem de<br />

kökten dincilige karsi bir aydin, Atatürk ilke<br />

ve devrimlerine bagli bir ögretmen ve<br />

yazardir. 14<br />

Çocuklugundan itibaren edebî eserlere ilgi<br />

duyan 15 Özay, hayata atildiktan sonra birikimini<br />

yazarligina ve meslek hayatina yansitir.<br />

Mahmut Özay, hikâyelerini genel olarak<br />

kendisinin ve çevresindeki insanlarin yasantilarindan<br />

alarak veya gözlem ve arastirmalar<br />

yaparak yazar. 16<br />

O, öncelikle insani seven ve hikâye<br />

dünyasinin merkezine, acilariyla, sevinçleriyle,<br />

mutluluk ve hüzünleriyle insani<br />

yerlestiren bir hikâyecimizdir. Onun hikâyelerini<br />

okudugumuzda, bu özelliginin bütün<br />

hikâyelerinin dokusuna sinmis oldugunu<br />

görürüz. Özellikle Babam Babam hikâye<br />

kitabinda yer alan, babasini, ablasini ve aile<br />

bireylerini anlattigi hikâyelerle çocukluk<br />

yillarina ait ani-hikâyeler duygu bakimindan<br />

son derece yogun hikâyelerdir. Ancak bunlardan<br />

ikisi; Mevlana Ali Riza Efendi ve<br />

Yorgo adli hikâyeleri bizce hikâyeci Mahmut<br />

Özay’i çok iyi yansitan iki örnektir:<br />

Ilk hikâye ile biz, I. Dünya Savasi yillarinin<br />

bir <strong>Ege</strong> kasabasina gideriz. Hikâye çocuk<br />

Mahmut Özay’in ilk ögrencilik günlerine<br />

aittir. Özay, o günlerini ve ilk ögretmenini<br />

asla unutmaz ve yillar sonra bir hikâyesinin<br />

konusu yapar.<br />

Ani-hikâye tarzinda düzenlenmis bu hikâyede<br />

hem anlatan hem de anlatilan yazarin<br />

kendisidir. Anlatan ben, yillar sonra ulastigi<br />

bilinçle bize çocuk Mahmut Özay’in dünyasini<br />

sunar. Balkan Savasi’ndan sonra, adi<br />

verilmeyen bu <strong>Ege</strong> kasabasina, birkaç muhacir<br />

aile de gelir ve cami medresesinin<br />

odalarina yerlestirilirler. Çocuk Özay, kasabanin<br />

çocuklariyla arkadas olmak, kaynasmak<br />

ister. Ancak onlar, göçmen çocuklarini<br />

dislarlar ve “Bitli macur, pis macur” diye<br />

asagilarlar. Okullar açilacagi zaman, bu çocuklarla<br />

birlikte olmaya tahammül edemeyecegini<br />

düsünür, okuldan kaçmayi ister. Ilk<br />

gün müdürleri seyrek disli, seyrek sakalli,<br />

onlara “civcivlerim” diyen ögretmenlerini<br />

tanistirir. Ögretmenleri, tek tek her ögrenciye<br />

sorular sorarak, onlari aile yapisi ve<br />

sosyal durumlariyla tanimak ister. Sira<br />

Özay’a gelince, muhacir olduklarini babasinin<br />

memleketteki mallarini satmaya gittigini<br />

söyler ve aglamaya baslar. Ögretmeni<br />

onu teselli eder, yatistirir. Ilk gün defterlerinin<br />

ilk sayfasina “ana, baba” yazmanin<br />

sevinciyle evlerine dönerler. 17<br />

Ögrencilerini sevgiyle kusatan bir ögretmendir<br />

Ali Riza Efendi. Derslerden sikilan<br />

ögrencilerine arada masallar anlatir. Çocuk<br />

Özay, yillar sonra Lafontaine’in fablleri<br />

oldugunu ögrenir bunlarin.<br />

Birinci Dünya Savasi’nin sikinti dolu günleridir.<br />

Her ögrenci evden ailesinin cebine<br />

koydugu, çerez ve yemisle gelir okula.<br />

Ögretmenleri hepsinin ceplerini masasina<br />

bosalttirir, incir, üzüm, kestane, findik, fistik,<br />

leblebi, pestil ne varsa onlari harman<br />

eder ve ögrencilerine avuç avuç dagitir.<br />

Böylece herkes hem degisik çerezler yer,<br />

hem de kimse birbirini kiskanmaz. Havuç<br />

getirenler olursa, ögrencileri teneffüste iken<br />

ögretmenleri, çakiyla yontarak havuçtan<br />

testiler, ibrikler, kuslar, nalinlar yapar, o<br />

günün basarili ögrencilerine hediye eder.<br />

Baharda ögrencilerini piknige götürür.<br />

Orada da yine piknige getirilen yemekler<br />

harmanlanir ve her sofraya hersey konur.<br />

Ayrica, oyunlar oynanir. Genç Özay’in en<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77 74


Doç. Dr. Sevket TOKER - Ayse SEN<br />

çok hatirladiklarindan biri de, Lafontaine’in<br />

fabllerini kirlarda dramatize etmeleridir.<br />

Aradan yillar geçer. Ögretmen olan Özay’in<br />

yolu bu kasabaya düser. Arkadaslarini bulur<br />

onlara ögretmenini sorar. Gözleri hiç<br />

görmeyen, kulaklari çok agir isiten, esi vefat<br />

etmis, dul kiziyla yasayan ögretmenini ziyaret<br />

eder. Ögretmeni ”sari, macur oglu civciv”ini<br />

hatirlar. Hikâye su satirlarla biter: 18<br />

“Ellerine sarildim. Çekti, beni bagrina<br />

basti, öptü... öptü, kokladi. Öpüslerin en<br />

temizi, en sicagiydi bu. Temiz, bembeyaz<br />

sakallarindan, artik hiç görmeyen gözlerinden<br />

süzülen yaslar nur damlalari gibi dökülüyordu<br />

yüzüme.”<br />

Hikâye birçok yönüyle güzel. Bir<br />

yandan çocuk Özay’in nitelikli bir ögretmen<br />

sayesinde okulunu, arkadaslarini sevmesini<br />

anlatiyor, öte yandan Cumhuriyet öncesi<br />

egitim sistemimiz hakkinda özlü bilgiler<br />

veriyor. Özellikle Mesrutiyet yillarinda bu<br />

derece kaliteli, iyi yetismis, modern pedagojinin<br />

yöntemleriyle ögrencilerini egiten bir<br />

ögretmenin varligi sasirtiyor insani. Onun<br />

Lafontaine’in fabllerini ögrencilerine dramatize<br />

ettirmesi, onlara derslerde ve pikniklerde<br />

bizzat uygulayarak “paylasma”yi<br />

ögretmesi son derece önemli. Çocuk Özay’in<br />

ileride ögretmenlik meslegini seçmesinde<br />

Mevlana Ali Riza Efendi ne kadar etkili oldu<br />

bilemem ama, iyi bir ögretmen olmasinda<br />

ögretmeninin mutlaka etkisi oldugu inancindayim.<br />

Özay’in hikâyesi sadece muhtevasiyla degil,<br />

kurgusuyla, sunulusuyla, tertemiz diliyle ve<br />

çekici anlatimiyla günümüzde de zevkle<br />

okunacak ve okul kitaplarini süsleyecek bir<br />

hikâye.<br />

Yorgo adli hikâye ise, Istiklal Savasi’nin<br />

zaferle sona erdigi günlerde geçer. Ilkokul<br />

ögrencisi Özay ve arkadaslari, Dumlupinar’i,<br />

Sakarya’yi, savasin bütün zaferlerini kazanmis<br />

gaziler gibi, kasaba sokaklarinda “gögüsleri<br />

siskin”, “kollarini savura savura”<br />

gezerler.<br />

Bir gün, yapilmakta olan hükûmet konagi<br />

insaatinda çalistirilmak üzere “çamurdan<br />

yapilmis gibi” “bir yigin pis adam” getirilir.<br />

Bunlar Yunan savas esirleridir. Çocuklar<br />

onlara küfürler savururlar, uzaktan tükürürler.<br />

Izin verilse onlara ne iskenceler edeceklerini<br />

düsünürler.<br />

Bunlarin arasinda yalniz basina çalisan, taslari<br />

yontarak hazirlayan bir esir, genç<br />

Özay’in dikkatini çeker. Birkaç dakika içinde<br />

biçimsiz kayalara güzel sekiller veren bir<br />

ustadir o. Özay, adinin Yorgo, savas öncesi<br />

ülkesinde heykeltras oldugunu ögrenir onun.<br />

Kaya parçasindan üstünde Türk bayragi<br />

dalgalanan bir kale yapar Özay’a. Çocuk da<br />

cebindeki kuru incirlerden iki üç tanesini<br />

verir Yorgo’ya. Böylece bir arkadaslik baslar<br />

aralarinda. Sonraki günlerde de Yorgo'yu<br />

ziyaret eder. Kus kabartmalari, aslanlar, kaplanlar,<br />

güres tutmus pehlivanlar karsiliginda<br />

Özay da incirler, kuru üzümler, cevizler<br />

verir bazi günler de, babasinin sigaralarindan<br />

getirir Yorgo’ya.<br />

Yorgo’nun yaptigi mermer bilyeleri,<br />

Özay’in okul arkadaslari çok begenirler.<br />

Bedelini incirle, üzümle ödeyeceklerini<br />

belirtip, Yorgo’ya siparis verirler.<br />

Bir gün, iri bilyeler yaptirmak üzere yanina<br />

gittigi Yorgo'nun, nasirli avuçlari ile, basini<br />

oksamak istemesi üzerine, genç Özay, sinirlenir:<br />

“Duur, dedim Yorgo!.. O kadar da<br />

uzun degil!.. Sen, ne de olsa bir düsmansin!..<br />

Degil misin.. Haa.. Söyle... Söyle bakayim<br />

ne diye geldin bizim yurdumuzu almaga!”<br />

O her tasa hükmünü geçiren, istedigi<br />

sekli veren kuvvetli ve kudretli eller, halsiz,<br />

mecalsiz iki yanina düsüverdi:<br />

“Ben, dedi, ben tasçi... Ben heykeltras<br />

Yorgo... Gelmedim kendim, gönderdiler<br />

vire gönderdiler!...<br />

Sesi titriyordu; iri mavi gözlerinden<br />

iki damla yas, genç yüzünü çerçeveliyen<br />

kivir kivir sakallarina dogru süzülüverdi.” 19<br />

Hikâye bir süre sonra esirlerin baska bir yere<br />

sevkiyle sona erer.<br />

75<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77


Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut ÖZAY<br />

Mahmut Özay, bu hikâyesiyle evrensel bir<br />

konuyu, bagimsizlik savaslari disinda,<br />

saldirgan savaslarin ne kadar aci sonuçlar<br />

dogurdugunu, yalin bir hikâyeyle bize anlatir.<br />

Genç Özay ve arkadaslariyla sanatkâr<br />

Yorgo arasinda nefretten arkadasliga ulasan<br />

yakinligin dostluga dönüsmesi mümkün<br />

degildir. Çünkü savasin acilari, yaralar çok<br />

tazedir henüz.<br />

Mahmut Özay, anlatiminda süse degil, yalinliga<br />

önem verir. Insanlarin özelliklerini sade<br />

bir dille sunar, hikâyesini basit ama güçlü bir<br />

yapiyla kurar. Onun hikâyeleri gücünü,<br />

edebî sanatlardan ve kelime oyunlarindan<br />

degil, gerçegin ayrintilarina gösterilen dikkatten,<br />

titiz gözlemlerden alir.<br />

Özay, yasadigi dönemde edebiyatimizin<br />

güçlü hikâyecilerinden biri olmakla beraber,<br />

tasrada yasadigi, Istanbul’un edebî çevrelerinden<br />

uzak kaldigi için, ihmal edilmis,<br />

eserleri geregince degerlendirilmemis bir<br />

sanatçimizdir. Onun eserleri yeniden basilarak<br />

günümüz okuyucularina ulasmali ve<br />

hikâyeleri yeni bir bakisla yeniden degerlendirilmelidir.<br />

DIPNOTLAR<br />

1 Yazar hakkinda, ödül kazandiktan sonra yayimlanan birkaç yazinin disinda önemli bir çalismaya rastlanmaz.<br />

Ancak, 2004 yili, adeta onu anma yili gibi geçiyor. Emekli ögretmen Abdülkadir Güler, onu tanitan bir eser<br />

yayimladi; Mahmut Özay, Hayati, Sanati, Eserleri, Eserlerinden Seçmeler, Kolali Ofset, Aydin, 2004, 238 s.<br />

Bir çalisma da, E.Ü. Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans tezi olarak hazirlandi: Ayse Sen; Mahmut Özay’in<br />

Hayati ve Eserleri Üzerinde Bir Inceleme, Izmir, 2004, 99 s. Ögrenci oldugu yillarda, ögretmen olan yazari<br />

Aydin’da taniyan, sonra yazarin meslektasi olan Doç. Dr. Sevket Toker, bu makalede yazarla ilgili<br />

degerlendirmelerine yer vermis, hikâyelerinin tasnifini ve temsil edici iki hikâyesinin tahlilini yapmistir. Ayse<br />

Sen’in yüksek lisans tezinin yayimlanmasinin gecikecegi düsünülerek bu makaleyle, Mahmut Özay’a dair<br />

degerlendirmelerin edebiyat çevreleri ile bir an önce paylasilmasi amaçlanmistir.<br />

2 Mahmut Özay’in dogum tarihi çesitli kaynaklarda 1908 olarak veriliyor. 10 ayi 1909, 2 ayi da 1910 yilinda<br />

bulunan Rûmî 1325’e göre dogum günü bilinmeyen Mahmut Özay, büyük olasilikla 1909 dogumludur.<br />

3 Yazarin 7.03.1978 tarihli günlügünden alindi. Özay hakkinda pekçok degerli bilgiyi ve belgeyi bizimle<br />

paylasan yazarin yegeni Aydin eski milletvekili sayin Mustafa Kemal Yilmaz’a çok tesekkür ederiz. Yazarin<br />

günlügündeki bu bilgilere de, onun sayesinde ulasilmistir.<br />

4 Ablasi Fatma Hanim yazarin hikâyelerinde de yer alan, çok sevip saydigi bir insandir. Özellikle “Gelin<br />

Ablam”, “Fatmanim Hu!” adli hikâyelerinde ablasini anlatir.<br />

5 Yazar, o yillarla ve ögretmeniyle ilgili anilarini ayni adla öykülestirir: “Mevlana Ali Riza Efendi”, Deli<br />

Manda, Karinca Matbaasi, Izmir, 1974, ss. 3-12.<br />

6<br />

Mahmut Özay, çocuk belleginde kalan o yillarin sikintilarini ve acilarini yillar sonra hikâyelerinde<br />

anlatacaktir. “O Mübarek Serviler, Yorgo, Bir Soygun, Deeh Deh, Yol Boyunca” adli hikâyelerinde, isgal ve<br />

Kurtulus Savasi yillarini bütün canliligiyla anlatir.<br />

7 Bu yillara ait anilari, “Kaçak” adli hikâyesinin konusunu olusturur. Ihtiyar Elma Agaci, Yeditepe Yayinlari,<br />

Istanbul, 1966, ss.14-21.<br />

8 “Mahmut Özay’la Bir Konusma”, Varlik, nr.396, Temmuz, 1953, ss.11-12.<br />

9 Yazarin meslek hayatina ait bilgiler, MEB Arsivi’nden edindigimiz hizmet cetveline dayanmaktadir.<br />

10 2. Dünya Savasi nedeniyle askere ikinci kez celbi Merzifon Ortaokulu ögretmenligi yaparken yani 7 Mart<br />

1941’dedir. 12 Agustos 1941’de üstegmenlige terfi eder ve 15 Ekim 1941’de terhis edilir. 15 Agustos 1944’te<br />

üçüncü kez celbi Tire Ortaokulu ögretmeniyken gelen Özay, 28 Eylül 1944’te askerlikten son kez terhis<br />

edilir.<br />

11 Tahsili için her zaman destek oldugu yegeni, sayin Mustafa Kemal Yilmaz onu mahcup etmez. Önce<br />

ögretmen, sonra MEB üst düzey yöneticisi ve Aydin milletvekili olur. M. Kemal Yilmaz da yazilarinda her<br />

zaman çok sevdigi dayisini sevgi ve saygiyla anar. Emekli Ögretmen Abdülkadir Güler’e sundugu bilgiler ve<br />

belgelerle de, dayisi hakkinda bir kitap hazirlanmasi için önemli katkilarda bulunur.<br />

12 Büyük oglu Ugur Özay’in Istanbul <strong>Üniversitesi</strong> Hukuk Fakültesi son sinif ögrencisi iken bir gece bekçisi<br />

tarafindan hirsiz zannedilerek öldürülmesi, baba Mahmut Özay’i yikar, büyük acilara bogar. Ölümünün<br />

ardindan yazdigi “Bu Urbalar” siirinde bu derin acinin izlerini buluruz;<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77 76


Doç. Dr. Sevket TOKER - Ayse SEN<br />

Bu urbalar senin mi, senin mi<br />

Senin mi bu urbalar ogul<br />

Senin mi; hep delik desik...<br />

Sürünce söyle yüzümü<br />

Barut kokusu yakti genzimi<br />

Bu kanlar senin mi yavrum<br />

Bu siir Aydin Sair ve Yazarlari Antolojisi, Aydin Il Kültür Müdürlügü Yayini, Aydin, 1998, s.87’de yer alir.<br />

Aydin Lisesi’nde ögrenci oldugumuz o yillarda baba Özay’in derin acisina yakindan tanik olduk ve Aydin<br />

uzunca bir süre bu talihsiz ve aci ölümün yasini tuttu.<br />

13 Mahmut Özay hakkinda genis bir bibliyografya için Ayse Sen’in yayimlanmamis yüksek lisans tezine bakiniz.<br />

14 Bu konudaki düsünceleri, “Püsküllü Bela”, Varlik, nr. 346, Mayis, 1949, s. 8, “Bilemem ki!”, Varlik, nr. 361,<br />

Agustos, 1960, s. 5 ve “Bir Meczup”, Varlik, nr.368, Mart, 1951, s. 13 baslikli yazilarinda apaçik ortadadir.<br />

Özay, döneminde Varlik’ta yazdigi için solcu, Hisar’da yazdigi için sagci olarak nitelenmistir.<br />

15 “Mahmut Özay’la Bir Konusma”, Varlik, nr. 396, Temmuz, 1953.<br />

16 Yazarin yegeni M. Kemal Yilmaz’a gönderdigi 19.01.1976 ve 14.11.1976 tarihli mektuplarinda da bu<br />

hükmünü dogrulayan ifadeler yer alir.<br />

17 Ali Riza Efendi’nin o yillarda Nüzhet Sabit’in gelistirdigi ve “Kelime Usulüyle Elifba”adini verdigi bir yazma<br />

ögretme metodundan haberli, aydin ve bilinçli bir ögretmen oldugu anlasiliyor.<br />

18 Mahmut Özay, Deli Manda, Karinca Matbaacilik, Izmir, 1974, s. 12.<br />

19 Yorgo, Yeditepe Yayinlari, Istanbul, 1966, s. 104<br />

KAYNAKLAR<br />

Aydin Sair ve Yazarlari Antolojisi, Aydin Il Kültür Müdürlügü Yayini, Aydin 1998.<br />

GÜLER, Abdülkadir. “Mahmut Özay, Hayati, Sanati, Eserleri, Eserlerinden Seçmeler”, Kolali Ofset, Aydin<br />

2004, 238 s.<br />

MEB Arsivi.<br />

Mahmut Özay<br />

ÖZAY, Mahmut, “Püsküllü Belâ”, Varlik, nr. 346, Mayis 1944, s. 8<br />

_______________ “Bilemem ki”, Varlik, nr. 361, Agustos, 1960, s. 5<br />

_______________ “Bir Meczup”, Varlik, nr. 368, Mart, 1951, s. 13.<br />

_______________ “Deli Manda”, Karinca Matbaasi, Izmir 1974.<br />

_______________ “Ihtiyar Elma Agaci”, Yeditepe Yayinlari, Istanbul 1966.<br />

_______________ “Yorgo”, Yeditepe Yayinlari, Istanbul 1966.<br />

SEN, Ayse.<br />

Mahmut Özay’in Hayati ve Eserleri Üzerinde Bir Inceleme, Yayimlanmamis Yüksek<br />

Lisans Tezi, E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Izmir 2004, 99 s.<br />

Varlik. “Mahmut Özay’la Bir Konusma”, Varlik, nr. 396, Temmuz 1953, ss. 11-12<br />

77<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77


ÖZET<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88<br />

INGILIZ DILI VE EDEBIYATI ÖGRETIMINDE YAZINSAL METINLERI<br />

INCELERKEN BIÇEMBILIM’IN KATKISI<br />

(The Contribution of Stylistics to the Analysis of Literary Texts)<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL *<br />

Ingilizce’nin ve Ingiliz Edebiyati’nin ögrenilmesinde degisen egilimleri göz önüne alan egitimciler, biliyoruz ki;<br />

Türk Üniversiteleri’ndeki ilgili bölümlerin ders içeriklerini sürekli olarak degistirmekte ve yeniden<br />

yorumlamaktadirlar. Bu yazinin amaci su anki çabalara farkli bir yaklasim sunmak ve adi geçen egitim<br />

kurumlarinda sunulan diger konularin arasina Biçembilim çalismalarini da ekleyebilmektir.<br />

Biçembilim çalismalari, bir yandan Dilbilim, öte yandan edebiyat konularinin tam ortasinda yer almasiyla,<br />

ögrencinin yazinsal metinlere dogru yaklasmasini saglar. Çok yalin bir metinde bile olsa, ögrencinin metine<br />

katkisini saglar. Bu görüsleri örneklemek adina, bir Bink Noll siiri seçilip, incelenmistir. Bu inceleme sürecinde<br />

katkisi bulunan yapisalci, anlam bilim ve gösterge bilimsel bakis açilari, makalede ayri ayri adimlar olarak<br />

sunulmustur.<br />

Anahtar sözcükler : Biçembilim, Yapisalcilik, Anlambilim, Göstergebilim, Yazinsal Metin<br />

ABSTRACT<br />

To answer the needs of changing tendencies in teaching English and English Literature, educationalists<br />

constantly mould and remould the curricula of the relevant departments in Turkish Universities. The aim of this<br />

paper is to bring a different insight to the present efforts and to suggest the inclusion of Stylistics together with<br />

the other studies in the so called departments.<br />

Stylistics, standing somewhere in the middle between both linguistic and literary studies, allows the learner to<br />

sharpen their appreciation skills. Even at a simple text, student contribution can be made possible. In order to<br />

exemplify these views, a Bink Noll poem is chosen and analysed sticking to the text. Structuralist, semantic and<br />

semiotic viewpoints have helped to better appreciate the poem and these are displayed in the article as solitary<br />

steps.<br />

Key Words : Stylistics, Structuralism, Semantics, Semiotics, Literary Text.<br />

GIRIS<br />

Yirminci Yüzyil Edebiyati hem üretilen<br />

metin türleri hem de bu metinleri tüketen<br />

okuyucu kitlesinin profili göz önüne alindiginda<br />

önceki dönemlere göre çok köklü<br />

degisimleri yasamistir diyebiliriz. Yüzyilin<br />

baslarinda modernist yapitlar elit bir okuyucu<br />

kitlesi gerektiriyordu. Bu gurup içinde<br />

anilan yapitlar sira disi, tek ve yorumlanmasi<br />

hayli güç olmalariyla öne çiktilar. Okuyucudan<br />

her zaman eline aldigi yapiti dogru<br />

yorumlayabilmesi için saglam bir edebiyat<br />

geçmisine sahip olmasi beklendi. Modernizmi<br />

izleyen post-modernist yapitlar ise elit<br />

ve olagan olani yan yana sunmayi tercih<br />

ettiler. Basit olan ile karmasik olan, evrensel<br />

degerler ile yerel degerler hep bir arada,<br />

ayrim yapilmadan sunulmaya baslandilar.<br />

Yazin elestirmenleri ellerindeki Edebiyat<br />

Kanonunu yeniden sekillendirmeye yogunlastilar.<br />

Yazinsalligin degisen ölçütleri ile<br />

birlikte mevcut Edebiyat Kanonuna sayisiz<br />

yeni yapit eklenmis oldu. Bu arada da okuyucular,<br />

ya da bizim gibi Ingiliz Dili ve<br />

Edebiyatini bir arada ögretmeye ve ögrenmeye<br />

çalisanlar giderek çok daha fazla ögrenilmesi<br />

gerekli malzemeyle yüz yüze kaldi.<br />

Popüler kültür yetmedigi için kenara itilmis<br />

kültürü de bilmek; nesnel degil özneli de<br />

degerlendirebilmek; edebi konularla yetinmeyip<br />

psikoloji, sosyoloji, din, politika ve<br />

benzeri konularda da fikir sahibi olmak<br />

geregi gibi.<br />

Bu problemin çözümü sinirlari yeniden<br />

olusturmakla ve Edebiyat egitimini yeni basliklar<br />

altinda toplamakla olacakti. Nitekim<br />

* Celal Bayar <strong>Üniversitesi</strong>, Fen-Edebiyat Fakültesi,<br />

Ingiliz Dili ve Edebiyati Bölümü, Manisa<br />

e-mail : sibel.guzel@bayar.edu.tr<br />

79 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88


Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />

Edebiyat Egitimi birbirinden bir hayli farkli<br />

olduklari düsünülen iki ana baslik altinda<br />

toplandi: Ingiliz Edebiyatinin bir ‘Disiplin’<br />

olarak ele alinmasi ve Ingiliz Edebiyatinin<br />

‘Ders Konusu’ olarak ele alinmasi<br />

(Widdowson, 1988:). Edebiyati ‘Disiplin’<br />

olarak ele alan Türk Üniversiteleri Edebiyat<br />

Fakültesi Ingiliz Dili ve Edebiyati bölümlerinde<br />

ders içeriklerinin son yillarda kökten<br />

bir degisim göstermekte olduklarini söyleyebiliriz.<br />

Nedeni de özellikle Rus Biçimciligi,<br />

Yeni Elestiri, Marksist, Feminist ve Yapisalci<br />

yazin teorilerinin yazinsal metinleri<br />

elestirirken metnin dilbilim özelliklerinin<br />

vurgulanmasini israrla önemsemeleridir.<br />

Metin yazarinin hayat öyküsü, metnin üretilmis<br />

oldugu dönemin yazinsal, sosyal,<br />

kültürel özellikleri, metne eslik eden estetik<br />

ve felsefi kaygilar kuskusuz önemli bilgilerdir.<br />

Ancak metnin kendisi de hem ögrenci<br />

hem ögretmenin elinin altinda ve incelenmeye<br />

hazir beklerken tüm diger bilgilendirmeler<br />

neden ikincil önemde görülmesin<br />

ya da daha ileri seviyelerde yapilacak arastirmalarin<br />

konusu olmasin ki<br />

GEÇMIS VE BUGÜNÜN EGITIM-<br />

CILERININ INGILIZ EDEBIYATI<br />

PROGRAMLARINA BAKISI<br />

Geçmis yillarda Filoloji egitimi demek Edebiyatin<br />

tüm basyapitlarini kronolojik sirasi<br />

içinde tanimak; büyük olasilikla Beawolf ile<br />

baslayip Chaucer ve Shakespeare ile devam<br />

etmek demekti. Giderek daha çagdas<br />

yapitlara ulasilir ancak ögrencinin yapit ile<br />

bire bir deneyimi olmaz iken yapit hakkindaki<br />

bilgileri de ögretmenin kendisine<br />

ilettigi hazir tepkilerle sinirli kalirdi.<br />

Filoloji bölümlerinin yani sira Ingiliz Edebiyat<br />

klasikleri Bati kültürü vermeyi amaç<br />

edinmis yabanci okullarda da ders kapsami<br />

içinde degismez unsurlar olarak kabul gördüler.<br />

Gerçek bir Bati Edebiyati egitimi<br />

almis kisinin Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’<br />

oyununu, Wordsworth siirlerini, birkaç<br />

Shakespeare trajedisini okumamis olmasi<br />

düsünülemezdi bile. Bu yapitlar ‘Gerçek<br />

Egitim’in ayrilmaz parçalari ‘sine qua non’<br />

olarak benimsenip onlardan mahrum birakilmak<br />

degerli bir egitimden, degerli insan<br />

deneyimlerinden mahrum birakilmakla es<br />

anlamli kabul edilirdi (Carter ve Long,1991: 1).<br />

Edebiyat egitiminin görüntüsü böyle olsa da<br />

son yirmi yildir edebiyat içinde olan degisim<br />

ve gelisimler egitimcileri de farkli düsünmeye<br />

itmistir. Yukarida da belirtildigi gibi<br />

her seyden önce Edebiyat Kanon’u her gün<br />

yeniden yogrulmakta ve sekillendirilmektedir.<br />

Bugün için olusturulan kanon profil<br />

olarak öncekilere göre çok daha esitlikçi ve<br />

çok kültürlüdür. Yazinsal yapitin ne olduguna<br />

bakilarak degil okuyucusunda nasil bir<br />

etki biraktigina bakilarak ‘büyük’ olup olmadigi<br />

kararina varilir. Ayrica, ‘Yazinsallik’<br />

konusunda bir kere saptayip da degismez<br />

diye sürekli kabul ettigimiz bir ölçüt yoktur.<br />

Ingiliz Edebiyatinin ‘Ders Konusu’ olarak<br />

islenmesi, Egitim Fakülteleri’nin Ingiliz Dili<br />

Egitimi Bölümlerinde yapilmaktadir. Ancak<br />

ayni bölümlerde ‘Anlambilim’, Dilbilim’,<br />

‘Uygulamali Dilbilim’ gibi konular da islenmekte<br />

ve bunlar kendi konularini islerken<br />

yazinsal metinlerden örneklemeleri de kaçinilmaz<br />

olarak konu etmektedirler. Yazinsal<br />

metinler dilbilim çalismalari için en otantik<br />

örnekleri sunarlar. Bu metinlerde yaratilan<br />

dünyalar canli ve gerçekligi olan dünyalardir.<br />

Üstelik yazinsal bir metinde, ele alinan<br />

toplumun kurumlari, yasalari, gelenekleri,<br />

sanati ve dini ile ilgili ipuçlari yakalamak<br />

olasidir.<br />

Kisacasi yazinsal metinler ‘kültürel zenginlesme’<br />

saglarlar (Moody, 1977: 8). Yazinsal<br />

bir metnin dili de özeldir. Sözcük düzeyinde<br />

olsun sözdizimi yönüyle olsun ilginç örnekler<br />

sunar. Sonuçta bu ‘degisik’ yazinsalliga<br />

özgü ifade özellikleri ögrencinin dili kavramasi<br />

ve anlamlandirmasi adina onda yeni<br />

ufuklar açar.<br />

Yazinsal metinlerin dilbilim çalismalarindaki<br />

önemini kavrayan egitimciler yaklasik<br />

alti yil önce Türk Üniversiteleri Ingiliz Dili<br />

ve Egitimi Bölümleri Ders Içeriklerinde<br />

köklü bir degisime gittiler. ‘Drama Incelenmesi<br />

ve Ögretimi’, ‘Siir Incelenmesi ve<br />

Ögretimi’, Kisa Öykü Incelenmesi ve Ögretimi’,<br />

‘Roman Incelenmesi ve Ögretimi’<br />

Ingiliz Dili ve Egitimi bölümlerinde farkli ve<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 80


agimsiz dersler olarak okutulmaya baslandi.<br />

Ingiliz Dili ve Edebiyati Bölümleri yazin<br />

teorilerinin isaret ettigi gibi metne yönelik<br />

çalismalara agirlik verip, Ingiliz Dili ve<br />

Egitimi Bölümleri yazinsal metin incelemelerini<br />

ders kapsamina alirken de ‘Biçembilim’<br />

(stylistics) hem dilbilimsel hem de<br />

yazinsal çalismalarin bulgularini bir araya<br />

toplayan yeni ve disiplinler arasi bir konu<br />

olarak gelisimini sürdürdü; giderek her iki<br />

gurup Edebiyat egitimcisinin de çalisma<br />

alani içine girdi. Biçembilim çalismalari<br />

farkli okuyuculari ayni metin üzerinde ayni<br />

ortak elestiri ekseni etrafinda toplaya-bilmektedir.<br />

Bunun da nedeni, Biçem-bilim’in<br />

farkli okuyucular metni okurken farkli deneyimlerini<br />

metine tasimis olsalar bile bu<br />

çogulcu ve degisken tepkileri dilbilimsel<br />

gerekçelerle açiklama olasiligini bizlere<br />

sunmasindadir. Yine de Biçembilim çalismalarini<br />

degismez fizik, kimya yasalari gibi<br />

degerlendiremeyiz (Simpson, 1997: 2-7).<br />

yapilan metin incelemelerinde, tüm Biçembilim<br />

kurallari isletilse bile elestiriyi yapan<br />

kisinin hiçbir kisisel katkisi yoktur demenin<br />

onu elestiri sürecinden dislamanin mümkün<br />

olamayacagindan bahseder. Biçembilim ilkeleri<br />

ile yaklasiliyor olsa da yazinsal metin<br />

her zaman baska yaklasimlara da açik<br />

kalacaktir ve ‘bu metnin yorumlanmasi<br />

OMAHA KUMSALI<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />

Katiller öldürüldü, onlarin vahsi gövdeleri<br />

Nakledildi, ve simdi kumsal yaza döndü.<br />

Sosisle ekmek yiyorum. Tüm sakinligi ile deniz<br />

Ineklerin diz boyu ot içindeki çigneme seslerini çikariyor.<br />

Onlar devletin yesili içine tasindilar<br />

Baslarina dizilmis dokuz bin mezar tasi<br />

Göz yasartan, yüregi sarsan, ve yok olmus<br />

Her bir isim mezar isimleri katalogunda.<br />

Onlar bos bir kahramanlik ugruna harcandilar.<br />

Onlar hosnut etsinler diye ve çeliskiyle öldüler.<br />

Onlarin tümü ayni. Devletin yesili içine<br />

Kumsalin yukarisinda, ayni sekilde yerlestirildiler.<br />

Oysa tam burada asagida birakilsalardi<br />

Ölümün iri bronz kisraklarinin dünyayi sarstigi ve onlari<br />

Kana buladigi yerde,<br />

Burada gümbürtünün siddetiydi her bir delikanliyi ayiran<br />

Bedeninden yayilan çigliklarla yere seren.<br />

ancak böyle yapilir’ demek bizi yanlisa<br />

itecektir.<br />

Biçembilim’in dil kaynakli ve metin kaynakli<br />

yaklasimlarin bulgulari ile beslendigini<br />

belirttikten sonra, biçem-bilimsel bir metin<br />

incelemesinin Ingiliz Edebiyatini hem<br />

disiplin olarak, hem de ders konusu olarak<br />

ele alan bölümlerde nasil yer bulabilecegini<br />

görelim. Seçilen metin Edebiyat Kanon’u<br />

içindedir denemez çünkü yazimi çok yakin<br />

tarihlidir, henüz kalici olabilme sinavini<br />

asmamistir. ‘Biçembilim basli basina bir<br />

yorumbilim olmustur’ demek de fazla iddiali<br />

olacaktir, çünkü metin kendisini seçtirmedi<br />

tam aksine ben onu incelenmeye deger<br />

buldum. Bu arada okuyucu olarak benim<br />

kendi inançlarimi, amaçlarimi ve önyargilarimi<br />

da tasimis oldugum söylenebilir. Her<br />

seyden önce bu metnin örneklemeye çalisilacak<br />

dil modellerine uygun oldugu kararinin<br />

verilmesi gerekmekteydi. Ancak tüm<br />

bunlarin ötesinde, yapilacak çalismanin dayandigi<br />

ilke sudur: <strong>Ege</strong>r ögrenci metin incelemesinde<br />

bu uygulanan yöntemleri ‘dogal’<br />

olarak (Brumfit, 1983) benimser ve ögrenirse,<br />

gelecekteki okumalarinda da metne<br />

ayni sekilde katilmayi deneyecek ve sonuçta<br />

da yazinsal metinlere tepki verirken kendisini<br />

yetkin hissedecektir.<br />

81<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88


Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />

Hiçbir bitkin Norman tepesi yoktur ki yaralanmamis ve düzenlenmemis<br />

Ardindan, subaylarin mezarlik kavramina uyan<br />

Ama enkaz birakilsaydi paslanmaya ve dagilmaya<br />

Ve cesetler de tozlanmaya ya da tümülüslerde.<br />

Düsüncelerimi onurlandirmak üzere tapinaklarda, bulmak için<br />

Içimizde arzular uyandiran o canavari ve<br />

Yürürken elinde sancaklar, o günün rengini görmek için<br />

Döküyorum Bordo’nun son damlalarini topraga.<br />

Izlerken, sasiyorum beyazin sessizligine,<br />

Tarlalarda besili inekler, benim vatandaslarim<br />

Gelmekteler savas haritalarini görmeye, mavi çiftçiler<br />

Hala ileri geri kimildayan ise, günün sakin denizi.<br />

(Noll, B. 1962: 82)<br />

BIRINCI ADIM: DÜZ ANLAMIN<br />

KESFEDILMEYE ÇALISILMASI<br />

Böylesi bir yazinsal metinde açik anlamin<br />

ortaya çikarilabilmesi için Yapisalci Yazin<br />

Kuraminin bir ilkesini hatirlamak yerinde<br />

olacaktir. Yapisalcilar yazin dilini gündelik<br />

dilden ayri düsünmezler ancak yazinsallik<br />

özelliklerinin metin ne oldugu için degil de<br />

bizim metin ile ne yaptigimiza bakarak ona<br />

yüklenebilecegini düsünürler. Baska bir deyisle<br />

metnin islevini göz önünde bulundurmamizi<br />

isterler. Metin bir siir kitabinda<br />

yayinlandigi için biz ona otomatik olarak<br />

yazinsallik islevini yüklemis oluyoruz. O<br />

halde biçemsel etki siir diye anilan bir türde<br />

yazilmis ve ayni sekilde de sunulmus olmasi<br />

ile yaratilmis olmaktadir. Siirdir çünkü dilin<br />

görsel ortami bize bunu hazir sunmaktadir.<br />

Simpson, (1992: 32) ‘Metnin sergilenme<br />

sekli arkasindan gelecek yorumlama sürecimiz<br />

içinde en önemli belirleyicidir.’ demektedir.<br />

Biz onu siir olarak kabul etmekle,<br />

ondaki anlam yogunlugunu ve yorumlamadaki<br />

güçlükleri de pesinen kabul etmis<br />

oluyoruz. O halde, nasil yapabilir de daha<br />

kolay anlasilabilir bir metin haline getirebilir,<br />

onu islevi disinda dili ile degerlendirebiliriz<br />

Kuskusuz daha kolay anlasilani,<br />

onu düz yazi haline getirip bu görsel bilgiyi<br />

bir baska iletisim düzleminde düsünmekle<br />

olacaktir. Böylece, görünürde birbirinden<br />

bagimsiz gibi duran satirlar dilbilgisi kurallarini<br />

bozuyor gibi degerlendirilmekten kurtulacaklardir;<br />

ya da en azindan okuyucu<br />

üzerinde özensizce ifade edilmis gibi bir<br />

izlenim birakma-yacaklardir. Sözcüklerin<br />

yazi birimlerini degistirirken, noktalamalar<br />

önem kazanacagindan, anlam problemi yaratan<br />

dizelerin de olasi anlamlardan sadece bir<br />

tanesine uyduguna sahit olacagiz. Siirimiz<br />

düz yazi olarak düsünüldügünde onu yedi<br />

dörtlük olarak degil de on iki tümce olarak<br />

görmeye basliyoruz. Ilk dörtlükte üç tümce<br />

bulunuyor ve bunlar siirin ortamini tanimliyorlar.<br />

(1) Katiller öldürüldü, onlarin vahsi gövdeleri<br />

tasindi, ve simdi kumsal yaza döndü.<br />

(2) Sosisle ekmek yiyorum.<br />

(3) Tüm sakinligi ile deniz, ineklerin diz boyu<br />

ot içindeki çigneme seslerini çikariyor.<br />

Sair kumsalda piknik yapmaktadir. Bu arada,<br />

aklinda geçmis savasin anilari canlanir.<br />

Savas önceki kis yapilmistir sanki. Kis<br />

geçmis, ardindan yaz gelince ortalik sakinlige<br />

kavusmustur. Oysa, bu noktada verilen<br />

bilginin dis dünyadaki karsiligini arastirabilir<br />

ögrenci. Biliyoruz ki yazinsal metinlere<br />

metin ile aramiza estetik bir aralik koyarak<br />

yaklasiriz. Yazarin/ sairin bire-bir gerçegi<br />

yansitmak gibi bir kaygisinin olmadigini<br />

bunun da onu, diyelim ki, herhangi bir kitabin<br />

yazarindan yada bir gazeteciden ayiran<br />

özelligi oldugunu biliriz. Bire bir gerçegi<br />

ararken web arastirmasi ile Omaha Kumsali’nin<br />

tarihçesine ulasmak çok kolaydir.<br />

Müttefik Ordular bugün Fransa sinirlari<br />

içinde kalan bu kumsala agir Alman bombardimani<br />

altinda D-Günü diye adlandirilan<br />

günde (6 Haziran 1944 günü) ortak bir<br />

çikartma düzenlemisler ve 13 Haziran’a dek<br />

süren mücadele ile Alman istilacilari tümüyle<br />

püskürtmeyi basarmislardir.( O halde<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 82


Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />

ilk tümcede ‘katiller’ diye adlandirilanlar<br />

Alman istilacilar olmaktadir). Simdi ise,<br />

görünüse göre gerçek savastan yillar sonra,<br />

kumsaldaki onlara ait gövdeler tasinip götürülmüs<br />

ve kumsal o eski huzur veren sakin<br />

konumuna, yaklasan yaz mevsiminin de<br />

etkisiyle geri dönmüstür.<br />

Ikinci dörtlük ilk dörtlük ile tam bir zitlik<br />

sergilemektedir, çünkü yapisi çok uzun ve<br />

karmasik tek bir tümceden olusmaktadir :<br />

Onlar devletin yesili içine tasindilar,<br />

(onlarin) baslarina dizilmis dokuz bin mezar<br />

tasi(ile),(onlar) göz yasartan,(onlar) yüregi<br />

sarsan, ve(onlar) yok olmus her bir isim<br />

mezar isimleri katalogunda.<br />

Kullanilan zaman yine “simdiki zaman”dir.<br />

Ancak edilgen tümcelerin kullanilmis olmasi<br />

(tasinmak,dizilmek gibi) okuyucunun bu<br />

konuda genellemeler yapmasina olanak<br />

tanimaktadir. Artik ölü bedenleri kumsalda<br />

görmek olasi degildir. Onlar tamamen<br />

edilgen kalarak, devlete ait bir yere tasinip<br />

resmi olarak gömülmüslerdir. Hepsinin<br />

isimleri kayda alinmis ayri dosyalar olarak<br />

saklanmaktadir. Dokuz bin mezar tasini bir<br />

arada görmek öylesi dokunakli bir sahnedir<br />

ki ziyaretçilerin gözleri yasarmakta ve<br />

yürekleri sarsilmaktadir.Üçüncü dörtlük,<br />

biçemi ile neredeyse ilk dörtlügü bire bir<br />

tekrarlamaktadir. Tümceler yapi olarak kisa<br />

ve öznelerinin tekrarlanmasi ile hayli<br />

vurgulu bir anlatimi benimserler.<br />

(‘Onlar’ dört kez tekrar edilmektedir).<br />

(1) Onlar bos bir kahramanlik ugruna<br />

harcandilar. (2) Onlar hosnut etsinler diye<br />

ve çeliskiyle öldüler. (3) Onlarin tümü ayni.<br />

(4) (Onlar) Devletin yesili içine kumsalin<br />

yukarisinda, ayni sekilde yerlestirildiler.<br />

‘Onlar’ öznesinin böylesi tekrar edilmis<br />

olmasi, dile dikkat çekerken bu gençlerin<br />

ayni zamanda nasil birer kurban durumunda<br />

kaldiklarini da açikliyor. Onlarin<br />

karsi koyacak zamanlari bile olmamistir.<br />

Onlar komutanlarinin yarattigi savas hosnutlugu<br />

içinde cepheye sürülmüsler ve yine<br />

komutanlarindan kaynaklanan çeliskiler<br />

içinde can vermislerdir. Bu noktada sair<br />

onlari bireyler olarak görmemektedir. Onlar<br />

tek bir toplulugun kalabaligini olusturur.<br />

Gömüldükleri yerde, Omaha kumsalinin<br />

tepelerinde bir yerde de yine ayni sekilde<br />

gurup olusturarak yatarlar. ‘Harcanmis olmak’<br />

onlara en uygun gelen eylemdir, çünkü<br />

sairin gözünde savas anlamsizdir; bir hiç<br />

ugrunadir.<br />

Dördüncü dörtlük, ikinci dörtlügün biçemine<br />

dönüs yapmaktadir. Uzun ve karmasik<br />

tümce yapisini bir kez daha buluyoruz<br />

Oysa tam burada asagida birakilsalardi<br />

ölümün iri bronz kisraklarinin dünyayi<br />

sarstigi ve onlari kana buladigi yerde, burada<br />

gümbürtünün siddetiydi her bir delikanliyi<br />

ayiran (ve) bedeninden yayilan çigliklarla<br />

yere seren.<br />

Bu dörtlükte kullanilan dilin ne denli<br />

yogun oldugunu kolayca hissedebiliyoruz.<br />

Bize bir resim çizilmektedir, ancak bu<br />

resmin içinde somut nesneler soyutlamalarla<br />

(ölümün bronz kisraklari / sesin onlari yere<br />

sermesi) bir arada verilmekte ve dogal olarak<br />

da bizler sözcelerin düz anlamlarindan<br />

çok yan anlamlari ile düsünmeye ve onlari<br />

en azindan göz önünde bulundurmaya zorlanmaktayiz.<br />

Bu bizi baska bir düzleme,<br />

siirin öte-dil’ini arastirmaya itecektir ki bu<br />

da ikinci adimda gerçeklestirilecektir. Yine<br />

de hissettirilen görünür anlami ile sairin bu<br />

gençlerin bedenlerinin bir baska yere tasinmis<br />

olmasina karsi çiktigini anliyoruz. Tam<br />

tamina ölmüs olduklari yerde, bu kumsalda,<br />

birakilmalarini yeglerdi. Tümcenin dikkat<br />

çeken bir özelligi de çogul özne ile baslayip<br />

tek tümce içinde de olsa her bir delikanli<br />

diyerek tekile dönüs yapmasidir. O halde<br />

simdiye dek bir gurup içinde seçilemeyen<br />

delikanlilar ölüm aninda, gümbürtü içinde<br />

yere düserken “birey”diler. Bedenler tek tek<br />

o aciyi ve trajediyi yasadi.<br />

Besinci dörtlük, sairin kafasindaki ayni fikir<br />

ile sürer ve dogal olarak da tümce uzunlugu<br />

ve karmasikligi da degismeden sürdürülür :<br />

Hiçbir bitkin Norman tepesi yoktur ki<br />

yaralanmamis ve düzenlenmemis ardindan,<br />

subaylarin mezarlik kavramina uyan(uysun<br />

diye) ama enkaz birakilsaydi paslanmaya ve<br />

dagilmaya ve cesetler de tozlanmaya ya da<br />

tümülüslerde.<br />

83<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88


Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />

Normandiya kiyilari o denli yogun savaslara<br />

sahne olmustur ki her birinde ayni yipranmisligi<br />

ayni bitkinligi buluyoruz. Ancak yine<br />

her birinin ortak özelligi savasin ardindan<br />

dümdüz edilip savas izlerinin silinmesindedir<br />

çünkü böylesi bir görüntü subaylarin<br />

düzen kavramina uymaktadir. Sair ise, önceki<br />

dörtlükte oldugu gibi bu duruma karsi<br />

oldugunu hissettirir. <strong>Ege</strong>r dokunulmadan<br />

kalsaydi, Omaha kumsali simdi paslanmis<br />

makineler ve silahlar, dagilip lime lime<br />

olmus giysiler, tozlanmis (kumlanmis) cesetler<br />

ve tümülüslerden olusacakti. Tümülüsler,<br />

çünkü ölürken birbiri üstüne düsen binlerce<br />

genç mutlak tepecikler olusturur. Sairin<br />

düsüncesi ise böylesi bir görüntünün savasin<br />

yaratmis oldugu o vahsete daha çok uyacagidir.<br />

Bordo (sarabimin) son damlalarini<br />

topraga döküyorum, düsüncelerimi onurlandirmak<br />

için tapinaklarda, bulmak için içimizde<br />

arzular uyandiran o canavari ve<br />

yürürken elinde sancaklar, o günün rengini<br />

görmek için.<br />

Bu çok uzun tümce kendisini sürdürebilmek<br />

adina ‘için, için...’ diye eklemeler yapiyor.<br />

Bu dörtlükte tekrar piknik sahnesine davet<br />

ediliyoruz. Sair sosis ekmek yemekte ve<br />

Bordo sarabi içmektedir. Sarabinin son damlalarini<br />

kumlar üzerine döker. Bu eylem bize<br />

kutsal yerlerde, tapinaklarda yapilan ritüelleri<br />

hatirlatmaktadir. Gerçi bunu ölmüs olanlari<br />

onurlandirmak için yapiyor oldugunu<br />

belirtir ama onlarin neden öldüklerini sorgulamayi<br />

da sürdürür. Karsi oldugu sey<br />

savasmak zorunda kalmaktir. Savas fikri<br />

içimizdeki canavar olarak ifade bulurken bu<br />

canavarin elinde sancaklarla ilerlediginden<br />

ve gençleri ölüme sürüklediginden bahsedilir.<br />

Dördüncü dörtlükte oldugu gibi bu dörtlügün<br />

de daha ayrintili incelenmesi gerekecektir<br />

çünkü kullanilan soyutlamalar sözcüklerin<br />

düz anlamlari ile açiklanabilecek<br />

olmaktan uzaktir.<br />

En son dörtlükte, yine tek ve karmasik bir<br />

tümce ile siire veda edilmektedir. Tümce,<br />

bizi kumsalin su anki sakin, huzur dolu hatta<br />

biraz da uyusturan ortamina geri getirir.<br />

Izlerken, sasiyorum beyazin sessizligine,<br />

tarlalarda besili inekler, benim vatandaslarim<br />

gelmekteler savas haritalarini<br />

görmeye, mavi çiftçiler,hala ileri geri kimildayan<br />

ise günün sakin denizi.<br />

Savas alanini ziyaret edenler sessiz kalabaliklardir.<br />

Geçmis yillarin isaretlerini bulmak<br />

için gelmislerdir. Büyük olasilikla<br />

askeri mezarliga da çok sevdikleri, ama<br />

kaybettikleri yakinlarinin kayitlarini bulmak<br />

için ugramaktadirlar. ‘Benim vatandaslarim’<br />

diye vurgulanmasi büyük olasilikla Bink<br />

Noll’un Amerikan kimligine gönderme yapmaktadir.<br />

Fransiz çiftçileri ise uzakta ve<br />

mavi renkleri ile belirirler. Mavilikleri uzaktaki<br />

daglar gibi gösterilmek istenmelerinden<br />

kaynaklanabilir. Oysaki deniz tüm bu<br />

olanlara, gelip giden ziyaretçilere, onlarin<br />

göz yaslarina, her seye kayitsiz kalmaktadir;<br />

yaklasan yaz nedeni ile kipirtisizdir.<br />

IKINCI ADIM<br />

Ilk adimimiz siirin düz anlamini bulmak için<br />

yapilmisti. Ikinci adimda ise onu yapisi olarak,<br />

tümce düzeyinin ötesinde, bütünü içinde<br />

daha net ve anlasilir bir konumda görmeyi<br />

deneyebiliriz. Semalandirmak, siirin ne denli<br />

sebep-sonuç baglantilari ile kuruldugunu<br />

anlamamiza yardimci olacaktir. Düz anlami<br />

açiklama çabamiz içinde zaman ve uzam<br />

degisiklikleri de az buçuk hissedilmisti. Sair<br />

sözlerine bir yaz gününü tanimlayarak<br />

baslasa da ikinci dünya savasi görüntülerine<br />

geçis yapmakta, uzunca bir süre savasla<br />

mesgul ettikten sonra, bizi yine ilk davet<br />

ettigi yere, ayni sakin ve huzur dolu güne<br />

geri getirmektedir. Diger bir deyisle, ilk ve<br />

son dörtlükler, ayni zaman ve uzam dilimini<br />

anlattiklari için örtüsmektedirler.<br />

Bu durum bir halka olusturularak söyle<br />

gösterilebilir:<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 84


Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />

Yaz günü<br />

Deniz sakin<br />

Yaz günü<br />

Deniz ileri geri kimildiyor<br />

Keder<br />

Mezarda olmak gözleri nemlendirirken<br />

Yürekleri de sarsiyor<br />

saygi<br />

Bir mabedde gibi sarap sunma<br />

Savasa karsi çikma<br />

Içimizdeki canavar bu duygulari uyandirdi<br />

öfke<br />

genç delikanlilar harcandilar<br />

Burada degisen sadece siirin uzami ve<br />

zamani da degildir. Sairin duygulari da ayni<br />

halka içinde degisim göstermekteler.<br />

ÜÇÜNCÜ ADIM<br />

Üçüncü adimimiz seçilen sözcükleri dikkatli<br />

bir incelemeye almak olabilir. Bu siirde<br />

kullanilan adillarin çogu (kirk tane kadar)<br />

somut adillardir. Sadece yedi tanesinin soyut<br />

kavramlari açikladigini görüyoruz. Bunlar<br />

‘onurlandirmak’, ‘düsünce’(iki kez), ‘ölüm’,<br />

’vahset’, ‘hosnutluk’, ‘çeliski’ ve ‘kahramanlik’tir.<br />

Böylesi bir kullanimin bize düsündürdükleri<br />

ancak söyle açiklanabilir: Sair<br />

okuyucusunun gözünde bir dizi canli ve berrak<br />

görüntü yaratmak istemistir. Olusturdugu<br />

görüntülerde belirsizlige yer yoktur.<br />

Söyle ki, ses de duyuyoruz, yedikleri ile tat<br />

da aliyoruz, renkler ve sakinlik bize dokunus<br />

olarak da yansiyor. Sonuçta savas gerçegini<br />

dogal efektleri ile o denli basariyla veriyor<br />

ki ‘Ben savasa karsiyim’ gibi bir yargiyi<br />

açikça söylenmemis olmasina karsin açikça<br />

söylenmesinden çok daha güçlü olarak duyabiliyoruz.<br />

Siirde kullanilan fiillere gelince: Etken ve<br />

edilgen fiil yapilarinin zaman zaman birinin<br />

digerine tercih edilmis olmasi göz önüne<br />

alinabilir. Örnegin askerlerin kaderinin konu<br />

edildigi tüm dizelerde fiiller edilgen sekilde<br />

verilmislerdir. Katiller ‘öldürülmüs’, askerlerin<br />

ölü bedenleri ‘nakledilmis’, gençler<br />

‘tasinmis’ ve yasamlari bir hiç ugruna<br />

‘harcanmis’tir. Oysa ki, sairin kendisi için<br />

kullandigi fiiller özellikle etken yapidadir ve<br />

üstelik öznesi ile birlikte ‘Sosis ekmek<br />

yiyorum’, ‘(Sarabin) son damlalarini döküyorum’<br />

derken sanki bize göstermeye çalistigi<br />

sey savasin tüm olumsuz yönlerine tek<br />

basina karsi durmaya çalistigi, bedeni ile<br />

siper oldugudur. Savaslar bir cephe olustururken,<br />

sairin kendisi de onlara karsi olan<br />

cephede tek basina durmaktadir.<br />

Etken/edilgen fiil kullaniminin böylesi bir<br />

siniflandirilmaya sokulmasi tek bir kullanimda<br />

bizi haksiz çikarmaktadir, bu da<br />

savas sahnesini tanimlarken askerlerin çogul<br />

olarak görülmedikleri, tek tek ölmelerinin<br />

anlam kazandigi an’ dadir. ‘ölümün iri bronz<br />

kisraklari dünyayi sarsti.... onlari kana buladi<br />

..... gümbürtünün siddeti her bir delikanliyi<br />

ayirdi..... yere serdi.’<br />

Eylemlerin anlambilim düzeyinde incelenmesi<br />

de sairin edilgen fiilleri tercih etmesindeki<br />

gerekçeyi aydinlatabilir. Örnegin ilk<br />

dörtlükte yer alan vahsi gövdeler ‘nakledilme’<br />

ile ortadan kaldirilirken, ikinci dörtlükte<br />

adi geçen ‘onlar’ devletin yesili içine tasinmislardir.<br />

Nakletme eyleminin söylemeye<br />

çalistigi özensizlik tasinma söz konusu<br />

oldugunda farkli bir boyut kazaniyor. Üstelik<br />

‘gömülme’, ‘birakilma’ gibi seçenekler<br />

de düsünülebilirdi. Ancak, bu eylemin tasidigi<br />

sefkat duygusu mutlak diger ikisinden<br />

85<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88


Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />

fazla olacaktir. Biliyoruz ki; bir nesneyi<br />

geçici olarak degil ama ancak kalici olarak<br />

sahip oldugu konuma yerlestiririz ve bir<br />

daha da yerlestirilmis bu nesneyi alip tasimayi<br />

düsünmeyiz. Bu gençler de, ait olduklari<br />

mezarda yerlesik düzende ve daimi<br />

kalacaklardir.<br />

Bu iki eyleme göre fazlasiyla trajik görüneni<br />

‘harcanmis’ olmalaridir. Harcanmis olmalari<br />

onlarin yaptigi savasin gerekçesini “hiç”e<br />

indirger. Sairin savas hakkindaki gerçek<br />

duygu ve düsüncelerini açiga çikarir. Savasan<br />

gençler özellikle kahramanca sifatlardan<br />

yoksun birakilmislardir. Ölen askerler birey<br />

olarak bile gösterilmemislerdir ki! Topluca<br />

savasa gönderilmisler, daha düsünüp karsi<br />

çikacak zamani bile bulamadan guruplar<br />

halinde ölümü tanimislardir. Onlara canli olduklari<br />

süre içinde özel isimler de verilmemistir.<br />

Dokuz bin mezar tasi arasinda<br />

kalmak neredeyse yok olmakla es degerdir.<br />

Ancak dikkatli bir gözlemle kataloglar<br />

incelendiginde, her birisinin özel kimligine<br />

ulasilacaktir. Aksi takdirde hem adsiz, hem<br />

de çehresiz kalacaklardir. Sair böylesi çok<br />

gencin savas adina yaratilan kargasa içinde<br />

böylesi kisa zamanda yok edilmesine<br />

duydugu öfkeyi yansitmaktadir.<br />

Yukarida da bahsettigim gibi, askerlerin<br />

kaderlerinden bahsedilirken edilgen fiil<br />

kullanimi tek bir yerde göz ardi edilmekteydi.<br />

Bu sahnede eylemi gerçekles-tirenler<br />

de tümceye katilmislardir. Ancak bu tümcenin<br />

gerçekten etken yapida olup olmadigi<br />

tartisma konusu yaratacak kadar çeliskili<br />

görünmektedir çünkü ölümü yaratan iri<br />

bronz kisraklardir. Her bir delikanliyi birbirinden<br />

ayirip yere seren ise gümbür-tünün<br />

siddetidir. Böylesi özneler söz konusu<br />

olduklarinda sözcük anlamlari disina çikip<br />

yan anlamlari ile düsünmek yerinde olacaktir.<br />

Leech, (1970: 158) yüzey anlamda bir<br />

gariplik buldugumuzda mantikli bir açiklamaya<br />

ulasmak adina derin anlami yakalamaya<br />

çalismayi önerir. Buradaki sasirtan<br />

yapi ‘ölüm’ ve ‘gümbürtü’nün soyut olmalarina<br />

karsin, bronz kisraklarin ölüme ait<br />

olmasindan ve gümbürtünün de vahsetinin<br />

olmasindan bahsedilmektedir. Bu sözcüklerin<br />

göndermelerinin metin disindan aranacak<br />

olmasi bizi dördüncü adim’a yani<br />

Göstergebilimsel bir çalismaya sevk edecektir.<br />

DÖRDÜNCÜ ADIM<br />

Yazinsal Göstergebilimin savundugu sey bir<br />

yazinsal metnin gerçekligine ulasabilmek<br />

için ikinci bir düzey’den, yapitin kültürbagintili<br />

düzeyinden haberdar olmamizdir.<br />

Bu konudaki bilgimiz ögretilmeden de olusmus<br />

olabilir; sonradan bize dikte ettirilecek<br />

de olabilir. Hawkes, (1977: 131) bu ikinci<br />

düzey’in toplum tarafindan imgeler ve<br />

inançlarla olusturulmus oldugundan, amacinin<br />

da kendi var olusunu kurmak ve<br />

saglama almak oldugundan bahseder.<br />

Elimizdeki siir için ‘kisrak’ sorunlu görünmekte<br />

ve ölüme ait olmalari daha ayrintili<br />

bir sözcük analizi gerektirmekteydi.<br />

Mitoloji sözlügünde söyle bir tanima rastliyoruz<br />

:<br />

“Diomedes’in Kisraklari : Diomedes<br />

Thrace’deki Bistones Kraliydi. Tanri Ares<br />

ile yari tanri Cyrene’nin ogluydu.<br />

Diomedes’in insan eti ile besledigi son<br />

derece vahsi bir kisrak sürüsü vardi. Özellikle<br />

de yollari üzerine çikan masum gezginleri<br />

kurban seçerlerdi.Bu kisraklari Argos’a<br />

geri getirmek Heracles’e sekizinci görev<br />

olarak verildi. Bu esnada Diomedes öldürüldü,<br />

kisraklar eski sahiplerini de yediler ve<br />

böylece evcillesmis oldular. Ancak bu olaydan<br />

sonra Heracles’e itaat edip onunla<br />

Argos’a gidebildiler” (Rezai, 1995: 180).<br />

Bu tanimda dikkatimizi çekecek iki unsur<br />

bulunmaktadir. Birincisi, kisraklar önceleri<br />

masum insanlara ölüm getirmekte ancak<br />

daha sonra evcillesmeleri için kendi sahibini<br />

de ortadan kaldirmalari gerekmektedir. Ayni<br />

sey savaslar için de geçerli degil midir<br />

Kisrak ve ölüm arasindaki baginti ancak<br />

böylesi bir bilgiyi edinmemizden sonra<br />

açiklik kazanmaktadir. Kisrak için egretileme<br />

kullanilmis olmasi bizi tekrar ölüm<br />

sahnesine ve kiyaslama dilinin gerçek nesnelerini<br />

bulmaya götürüyor. Burada ölümü<br />

yaratan nesneler savas meydaninda kullanilan<br />

metal tank ve tüfekler olsa gerek.<br />

Öncelikle renkleri bronz ve iriler. Bu ölüm<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 86


Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />

makineleri öylesine güçlü ve etkililer ki<br />

savas meydaninda toplu ölümler yaratiyorlar.<br />

Diger bir dil oyununu da altinci dörtlük’te<br />

kaydetmistik. ‘Içimizde arzular uyandiran o<br />

canavar, yürürken elinde sancaklar’ Bu<br />

dizelerden anlasilan odur ki içimizde hem<br />

sahte hem de tehlikeli duygular hazir bulunmaktadir.<br />

Bu duygular, arzular uyandirildiklarinda<br />

ise elinde sancaklarla bizi kiskirtabilir<br />

ve tehlikeli, istenmeyen bir vatanseverligi<br />

canlandirabilir. Yine tümcenin<br />

yapisindan her bireyin içinde böylesi bir<br />

potansiyelin bulundugu ifade edilmektedir.<br />

Ancak birey uyanisin potansiyel tehlikelerini<br />

tanidigi için onu edilgen tutmaya, uyutmaya<br />

çabalamaktadir. Peki bu canavar neye gönderme<br />

yapmis olabilir ki Yanitini modern<br />

psikolojik yorumlarda örnegin ‘gereksinim’,<br />

’talep’ ve ‘arzu’ kavramlarini yeniden yorumlayan<br />

Lacan görüslerinde bulabiliriz.<br />

Lacan tüm bu kavramlari , gereksinimi de,<br />

arzuyu da talebi de çok yikici olarak niteler.<br />

Lacan’a göre ‘arzu’ kisiyi huzursuz eden ve<br />

onu eylem yapmaya sevk eden bir duygudur.<br />

Eylem gerçeklestirilerek arzular karsilanacaktir<br />

gibi görünse de arzu’nun doyurulmasi<br />

ancak bir olumsuzlama eylemi ile<br />

gerçeklesir (Sarup, 1993: 17). Örnegin bizim<br />

siirimize dönersek sahte vatanseverlik duygularina<br />

boyun egen insan içindeki canavarin<br />

arzusunu yerine getirmeye çalisacak,<br />

ancak bunu karsiliginda bir seyleri mahvederek<br />

basarabilecektir. Mahvettigi ise, hem<br />

kendi dogasi, hem digerleri olacaktir. Bu da<br />

Lacan’in anlattigi olumsuzlama eylemini<br />

karsilamaktadir. ‘Arzu’ insana yakisir bir<br />

sey de olabilir kuskusuz, ancak bu durumda<br />

arzu’ nun bizim bedenimiz disinda kalmasi<br />

karsimizdaki bedenin arzusunu paylasmamiz<br />

gerekecektir. Bu da ancak bireyin kendi<br />

içinden gelen güdüleri basilamasi ile gerçeklesebilir.<br />

Bu sekilde birey kendini egitir ve<br />

içindeki ‘yaradilis’ özelliginden, kendi<br />

dogasinin isteklerinden kurtulur. Siirimize<br />

dönecek olursak, digerlerinin yasama haklarini<br />

ve arzularini tanimak demek, öldürme<br />

eyleminden sonsuza dek vazgeçmek demektir.<br />

Ancak böylelikle içimizdeki iyi duygular<br />

öldürme duygusunu alt edebilir.<br />

Göstergebilim olarak siirimize bize vermeyi<br />

istedigi göstergeler yönüyle de bakabiliriz.<br />

Örnegin renk kullanimi dikkat çekecek gibidir.<br />

Sessizlik ‘beyaz’ iken, çiftçiler ‘mavi’<br />

ile tanimlanmislardir. Bu iki renk, söylediginin<br />

ötesinde bir anlam da ifade edebilir.<br />

Bordo sarabinin kirmizisini da katarak düsündügümüzde<br />

bu üç renk kolaylikla Amerikan<br />

bayragi ile de Fransiz Bayragi ile de<br />

özdeslesebilir. Sairin milliyetinin Amerikan,<br />

bulundugu yerin ise Fransa oldugunu biliyoruz.<br />

Yine bu iki devletin Ikinci Dünya<br />

Savasinda müttefik olduklarini ve ayni ideal<br />

için savastigini biliyoruz. O halde yorumumuz<br />

bu sakin Fransiz kumsalinda Amerikan<br />

bayraginin sairin duygularina paralel<br />

olarak dalgalandirildigini ve baris ile uluslarin<br />

kardesligini çagristirdigini söyleyebiliriz.<br />

YORUM<br />

Özetlemek gerekirse, Edebiyat Kanonu<br />

içinde yer almasa bile görünürde anlaminin<br />

çok yalin ve açik oldugu böylesi bir siirde<br />

bile, hem Ingiliz Dili ve Edebiyati<br />

ögrencileri ve hem de Ingiliz Edebiyatini<br />

Egitim Fakültesi ders içerigi içinde alan<br />

ögrenciler için üzerinde durulacak noktalar<br />

vardir. Filoloji ögrencilerinin siirde söz<br />

sanatlarini bulmak gibi otomatik olusturduklari<br />

bir tepki de olacaktir. Büyük olasilikla<br />

onlar, su ana dek yapilan irdelemeyi<br />

yetersiz bularak yapisal, ses, ve anlam düzeyinde<br />

sanatlarla da (aykirilik, ölçü, dizem,<br />

uyak gibi) ugrasacaklardir.<br />

Ancak metnin dili düzeyinde de kalsa,<br />

böylesi bir biçembilim çalismasi da siirin<br />

bize sunmaya çalistigi farkli düzeylerdeki<br />

dolayli anlatimlarla, siirin öte-dilinden bizleri<br />

haberdar etmekte ve ögrenciye de dogru<br />

bir yöntem ögretmektedir.<br />

87<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88


KAYNAKÇA<br />

Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />

Carter, R and Long, N. (1991). Teaching Literature. London: Longman<br />

Gordon, E. J. (1973). Writing About Imaginary Literature. New York: Hartcourt Brace Jovanovich, Inc.<br />

Hawkes, T. (1992). Structuralism & Semiotics. London: Routledge<br />

Leech, G.N. (1970). A Linguistic Guide to English Poetry. London and Harlow: Longman Group Ltd.<br />

Moody, H.L.B. (1977). The Teaching of Literature with Special Reference to Developing Countries. Hong<br />

Kong: Longman Group Ltd.<br />

Noll, B. (1962). The Center of the Circle (Lunch On Omaha Beach). New York: Hartcourt Brace Jovanovich<br />

Inc.<br />

Rezai, A. A. (1995). Dictionary of Allusions. Tehran: Tabriz University Publications<br />

Sarup, M. (1993). An Introductory Guide to Post-Structuralism and Post Modernism Athens: The<br />

University of Georgia Press.<br />

Simpson, P. (1992). Language Through Literature. London and New York: Routledge<br />

Widdowson , H.G. (1975). Stylistics and the Teaching of Literature. Essex: Longman<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 88


<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96<br />

UYGARLIGIN ERKEGE ÖZGÜ DÜZENI VE KADIN MASKELERININ ÖZGÜVENI<br />

( The Masculine Order of Civilisation and The Hybris of Female Masks )<br />

Yannis PAPADOPOULOS * Çeviren:Yrd. Doç. Dr. Nese ASLAN **<br />

Atina, Nisan 2002<br />

Her sistemin uyumlu olusumu, düzgün isleyisi<br />

ve kontrollü degisimi, kendisini olusturan<br />

parçalarin tümünü etkileyen belli bir<br />

düzenin egemenligini ön gerektirir. (1) Bu<br />

terimin açik anlami "art arda olus" (sequence)<br />

veya "sinif" (class) ya da "yönelme" (directing)<br />

veya "düzenleme" (ordering) olarak belirmektedir.<br />

O halde genel olarak "düzen"<br />

(order), temelinde, belirlenimsel olarak örgütlenen<br />

ve gelisen bir yaratimin "Varlik"in<br />

(Being) ve onun "Olus"unun (Becoming)<br />

bulundugu kabul edilen herhangi bir içsistem<br />

yapilanmasiyla ve her bir iç sistemin<br />

birbirine bagliligi ve etkilesimiyle degistirilir.<br />

(2) Bunun nedeni sudur: yukarida verilen<br />

referans çerçeveye göre, her dönemde<br />

rasyonel veya canli varliklar tarafindan<br />

anlasildigi gibi düzen, is gören faktörleri<br />

biçimlendiren, degisen gerçekligin nedenselliklerini<br />

olusturan degistirilemez kurallar<br />

saglar.<br />

Daha ayrintili olarak ifade etmek gerekirse,<br />

düzen; inorganik kisimlarin hareketlerini<br />

programlar, organik birimlerin aktivitelerini<br />

düzenler, topluluk içgüdülerini açiklar, rasyonel<br />

bireylere iliskin ve bireylerin kendilerine<br />

iliskin bilgileri organize eder ve "politik<br />

hayvanlarin" (3) (political animals) toplumda<br />

bir arada var olmalarini saglar. Özellikle de<br />

düzen, bilinç alaninda belirli egilimleri ve<br />

fevri güçleri (4) ; politik anlamda izin verilmeyenlerle<br />

baglantili olarak (5) bilinçsizce veya<br />

bilinçli olarak belirlemektedir. Aslinda<br />

düzen, ideolojik durumlari dogru ve yasal<br />

boyutu ile korku ve hayranlik uyandiran<br />

kutsal inançlarda, onurlu davranis ve yararli<br />

iletisimde kalici kilmaktadir.<br />

Birinci termodinamik deger sunu göstermektedir<br />

ki, düzenin dogasina uygun olmayan<br />

etkileri; kozmik patlamalar sonucu, ilk insa-<br />

*<br />

Asst.Prof. in University of Aegean, Greece<br />

** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi Ögretim Üyesi<br />

nin olusumu ile baslayan ve tüm enerji alaninin<br />

yok olmasiyla tamamlanacak olan<br />

kainatin sürekli evrimini zorunlu kilar. (6)<br />

Buna ilaveten, ikinci termodinamik deger de<br />

sunu ortaya koymaktadir; her sistem, giderek<br />

kendisinin bozulmasina yol açan bir düzensizlik<br />

olusturur. (7) Bunun gibi, evrenin dogumu<br />

(cosmogenesis), sürekliligi, ister kollektif,<br />

ister bireysel olsun, olusan her varligin<br />

tedricen bozuldugunu gösterir. Gerçekten de,<br />

rasyonalist veya sanatsal incelemeler, tarihsel<br />

kayitlar ve gündelik insani deneyimler,<br />

bireysel bir hayatin sinirlarinin dogumdan<br />

ölüme kadar oldugunu teyit eder. Sonuçta,<br />

varligi olusturan her parça bütünsel düzene<br />

dayanir. Ancak bu kollektif düzeni güçlendirdigi<br />

gibi, yikabilir de.<br />

Aslinda, düzen ve düzensizlik; önce var olana<br />

dayanan ve daha sonra meydana geleni<br />

etkileyen türsel varliklar meydana getirmek<br />

için bir arada var olur ve birbirleriyle mücadele<br />

eder. Düzen ve düzensizlik, varligin<br />

özüne uygun biçimde ya döngüsel diyalektik<br />

bir süreç (8) olarak (materyalist) ya da teolojik<br />

bir dogrulanma (9) olarak (idealist) varligini<br />

sürdürür. Ne sekilde olursa olsun, "öz"<br />

(ausia) terimi "Varlik" veya "var olan" (10)<br />

anlaminda veya bir baska deyisle belli bir<br />

varligi degil de "varligin dogasi"ni (physintou<br />

ontos), yani bireyleri degil de türleri ifade<br />

etmektedir. (11)<br />

Genel olarak belirtmek gerekirse, sosyal<br />

veya kültürel entegrasyonla (sosyalizasyon<br />

ve uygarlasma) ilgili terimler, "Varlik"i<br />

olusturan türlerin temel özelliklerine oldugu<br />

kadar, "Olus"u gelistiren ideolojik kararlarla<br />

(12) da baglantilidir. Bu durumda onlar,<br />

kararlilikla belirlenmis egilimler (pro-thesis)<br />

bazinda, bireysel egilimle veya konum<br />

(thesis) ile iliskili olarak ve kültürel durumla<br />

uygunluk içinde degerlendirilir. Bu nedenle<br />

Aristoteles, trajik taklidin (13) (mimesis)<br />

prototiplerini tasarlarken, kendisini sadece<br />

89 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96


Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />

itkisel veya içgüdüsel davranislarla sinirlandirmamistir.<br />

Trajedi ile ilgili bu tanimi<br />

olusturmak için O, bu vasfiyla toplumun<br />

bütün üyeleri tarafindan kabul edilen önemli<br />

ve tam davranislar üzerine odaklasmistir.<br />

Aristoteles bu nedenle, analizlerini önceden<br />

belirlenmis olan ve kültürün önemli ve tam<br />

gördügü eylemler üzerinde yogunlastirmistir.<br />

Bilinçsiz veya spontane her eylem, bireye<br />

acilar çektirdigi için dogal egilimi<br />

içermekte, bireysel konumu belirlemekte ve<br />

grup bilincini yansitmaktadir. Öyle de olsa,<br />

insani eylemlere iliskin bu degerlendirmenin<br />

bizzat kendisi toplum sinirlari içinde ve<br />

kabul veya empoze edilmis terimler çerçevesinde<br />

yapilir. Aslinda toplum alaninda bireylerin<br />

isbirligi ve bireyler arasinda olusmus<br />

olan düzen, Logos'un (14) doga üzerindeki uygarlastirici<br />

rolü ile yönlendirilir. (15)<br />

M.Ö. dördüncü yüzyilda Aristoteles, dogayi<br />

bir hareket (kinesis) ve degisim (metabole)<br />

prensibi (arche) olarak kabul etmektedir. (16)<br />

Aslinda O, gerek iki termodinamik deger<br />

veya iki dialektik perspektif (idealist ve<br />

materyalist) açidan pratikte bizim çagdas<br />

düsüncelerimizi öngörmektedir. Aristoteles,<br />

degisimin antitezden dolayi oldugu ve varliga<br />

gelme (birth) veya yok olmaya (decline)<br />

yol açtigi sonucuna varir. (17) Bu görüsünü<br />

toplumsal sistemlere (18) de yansitarak, siyasal<br />

sistemlerin varliga gelisini de bu perspektiften<br />

açiklar. (19)<br />

Platoncu idealar kurami, modern idealizmi<br />

olusturmustur. (20) Bu idealar temelinde düzen,<br />

Tanri tarafindan,ayni zamanda bizzat<br />

yaratimin kendisi olarak yaratildi. Dahasi, o<br />

zamana kadar egemen olan düzensizlik, düzenle<br />

yer degistirmistir. Aslinda bu, en<br />

azindan "bilge insanlarin öne sürdükleri gibi",<br />

"yeryüzünün dogumunun en mükemmel<br />

baslangicini "olusturmustur". (21) O halde<br />

burada dikkate deger olan; filozoflarin,<br />

egitimin prototipleri olarak akilli, bilge ve<br />

deneyimli insanlari karak-terize etmeleridir.<br />

(22) Akla giden yolun yüce yasa ile<br />

çizildigine inanan Aeschylus de bu görüsü<br />

paylasarak, Zeus'un ifade ettigi gibi, "Biz<br />

hatalarimizdan ögrenmekteyiz" demektedir<br />

(bu, kelimenin gerçek anlaminda "talihsizliklerdir".)<br />

(23)<br />

Sonuç olarak, düzen ve düzensizlik arasindaki<br />

çatisma veya kiyaslanma, fenomenal ve<br />

hiperfenomenal gerçeklik arasindaki dinamik<br />

dengeyi olusturur. Onlar, taklidin amacini<br />

ve olusan "ilk bilgilerin" (24) veya genel<br />

olarak, ideolojik anlamda yerlesmis, siirsel<br />

veya pedagojik biçimde ögretilmis ve güç<br />

merkezlerince empoze edilmis bilincin "güvenli<br />

bilgilerini" (25) açiklarlar. Dahasi, onlar,<br />

sosyal kontrolü güçlendirerek (26) ve kendi<br />

kendini kontrolü (27) veya suçu (28) yerlestirerek,<br />

olacagi öngören gücün temellerini olustururlar.<br />

(28)<br />

Sonuçta onlar, arzu edilen veya umulan davranislar<br />

biçiminde ve uygun olan sey temelinde<br />

kültürlenme (30) veya sosyali-zasyon<br />

sürecine (31) öncülük ederler. Eski Klasik Yunan<br />

döneminde siir sanati, yurttaslarin sosyal<br />

entegrasyonunu konu edinmistir. Bu amaçla<br />

o zaman sahnelenen oyunlar ögretmeye es<br />

deger olmaktaydi. Dahasi, "oyunlar"in (33)<br />

sahnelenmesi kurumlar tarafindan belirlenmekteydi.<br />

Diyonisos festivallerinin yönetim<br />

sorumlulugu, finansal güçlerine göre<br />

seçilmis sehir meclisi ve koro baskanligi<br />

(choregoi)nin ilgili organlarinca üstlenilmekteydi.<br />

(34) Mitoloji, ilk imgelerin orijinal<br />

yorumlarini içerdigi için trajediler, mitolojik<br />

betimlemelerin açiklanmasi gibi anlasilmakta;<br />

diger yandan komediler de "günlükler"<br />

(chronicles) (36) olarak düsünülmekteydi.<br />

Aslinda teatral taklitler, ya "sükran ve<br />

korku yoluyla" (37) veya "zevk ve eglence<br />

yoluyla" (38) , dogal biçimde yasanmis acilarin<br />

(pathos) ve ampirik ögrenme ile elde edilmis<br />

bilgilerin arindirilmasi görevini yerine<br />

getirmekteydi. Her durumda onlar, kisisel<br />

düzen veya birarada var olma ve kaotik<br />

düzensizlik terimlerini yeniden tanimlayarak,<br />

ideolojik istikrara süreklilik kazandirmistir.<br />

Aristoteles felsefesine göre, gerek trajedi,<br />

gerekse komedi, koro sarkilarini "hareketlerle,<br />

mimiklerle canlandirarak oynamaya baslayan"<br />

(archizan) din adamlarinin (exarchs)<br />

dogaçlamalarindan (39) ortaya çikmistir. Ilk<br />

sairlerin ve aktörlerin dogaçlamalari<br />

(proheiros) tam anlamiyla "provasiz"<br />

(protonheiron) olarak, ya içsel dürtülerden<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 90


Asst.Prof. Yannis Papadopoulo<br />

veya dissal olaylardan kaynaklanarak olusurdukendileri<br />

ise, bunlarin önceden dagarciklarinda<br />

oldugunu düsünürlerdi. (40) Subjektif<br />

dürtüler bireysel acilari yansitirken;<br />

objektif olaylar da, kollektif talihsizlikleri<br />

veya olumsuzluklari yansitirdi. Sonuçta, din<br />

adamlarinin sahnedeki hareketleri (praxes)<br />

veya yorumlari, Ben'in Öteki üzerindeki hakimiyetini<br />

(stasis) empoze ederdi. Din<br />

adamlari, kisisel olarak spontane gerçeklesen<br />

böylesi durumlarda ortak düzeni olusturarak;<br />

katilanlarin ve örgütlü olarak bir<br />

arada bulunan grubun hüzün ve endiseden<br />

arinmasini (catharsis) gerçeklestirirlerdi.<br />

Bu din adamlari, koordine ettikleri ve öncülük<br />

ettikleri dini grubun üyelerinden farklidir.<br />

Onlar, önemli ve kusursuz oldugunu<br />

düsündükleri seyleri sembolize edecek sekilde<br />

mimikler ve taklit yoluyla dogru hareketlerin<br />

degerlendirilmesini baslatmislardir.<br />

Önceleri, gerçeklik durumu, demokratik liderlerin<br />

(41) (archons) veya mutlak yöneticilerin<br />

(42) veya askeri komutanlarin (43) öngörüleri<br />

ve tavsiyeleri ile olusurdu.<br />

Bunun sonucu, liderlerin (archeogoi) veya<br />

lordlarin (archontes) yönettigi otantik prototipin<br />

"olusumu", din adamlarinca degerlendirilip<br />

mimetik prototip olarak sergilenirdi.<br />

Her durumda, sosyo-politik ve kültürel<br />

liderler, bir bütün olarak karar verirler ve<br />

toplum düzeninde ve bireylerin birlik ve<br />

bütünlügünü saglamada belirleyici olurlardi.<br />

(44)<br />

Ilk kitlelerin liderlerine kiyasla (45) lordlar ve<br />

din adamlari kendi abartili hüzün ve acilarini<br />

yansitmada özgür hareket ederlerdi. Bu anlamda<br />

onlar halka, (archomenoi) benzer<br />

hiperbolik (abartili) talihsizlikleri aktarirlardi.<br />

Bunun nedeni, her sistemin armonik<br />

sekillenmesi veya düzgün isleyisi; kollektif,<br />

yasal ve rasyonel düzene tekabül eden<br />

"anlam" (mean) yoluyla kazanilirken, bireysel<br />

bir düzensizligi karakterize eden "abarti"<br />

(hyperbole) ve "yetersizlik" (lack) (46) ile<br />

olumsuzlasmasiydi. Arkaik din adamlarinin<br />

klasik torunlari sayilan sairlerin, politika ve<br />

ekonomi ile ilgilenen lordlarla isbirligi yaparak,<br />

trajik kahramanlarin asiri özgüvenini<br />

(hybris), onlari sosyal ve teatral sahneden<br />

Çeviren:Yrd.Doç.Dr.Nese Aslan<br />

"uzaklastirarak" (removing) damgalamalarinin<br />

nedeni budur.<br />

Sosyalizasyon ve uygarlasma süreçlerinin<br />

planlama, uygulama ve degerlendirilmesi,<br />

bir kez ve bütün zamanlar için doga tarafindan<br />

programlanmakta ve böylece türlerin<br />

temel karakteristiklerini olusturmak-tadirlar.<br />

Bu sekilde, bireysel acilar (pathos) rasyonel<br />

"Varlik" üzerinde bir etkiye sahip olmaktadirlar.<br />

Bu ideolojik tespit ve kodlamalarin<br />

tasidigi ikili anlamla, rasyonel varliklar,<br />

türlerin temel özelliklerini fark edip, kontrol<br />

altinda tutabilmektedirler. Bu nedenle onlar,<br />

ya kendilerini bireysel istiraptan kurtarmakta,<br />

ya da tersine, varligin "Olusumu"nu<br />

etkileyerek baski altinda tutmaktadirlar.<br />

Sosyal organizasyonun nedenlerini incelerken<br />

Aristoteles, her bireyin ihtiyaç duyarak<br />

olusturdugu organik birligin düzeni olarak,<br />

sehirlerin (polis) dogal bir birlik olusturdugu<br />

yargisina varir. Aslinda her birey, ayni<br />

zamanda dogasi geregi "politik bir hayvan"<br />

(political animal) olarak tanimlanir. (bkz. n.3)<br />

Didaktik epik tanimlamalar, Hegelci anlamda<br />

"tarihsel kozmoz"un (47) (historical<br />

cosmos) ilk (archike) sosyal örgütlenisinin,<br />

kozmogenesisin ilk Lordu olan Ouranos<br />

hakkinda spontane korkuya dayandigini<br />

vurgular. Tiranlarin eylemleri, öç alma adina<br />

bir din adami gibi davranan Gaia'nin affedici<br />

tepkiler vermesine yol açmistir. (48) Mitolojide<br />

Ouranos, türlerin temel özellik-lerinin<br />

bir kez ve bütün zamanlar için programlandigi<br />

determinist otokrasinin özünü sembolize<br />

etmektedir.<br />

Süphesiz, ilk tanrinin "dinsel olmayan" (profane<br />

acts) eylemleri, diger tanrilar arasinda<br />

kollektif düzeyde hiperbolik pathos olarak<br />

tezahür eder; rasyonel dünyanin dogusunda<br />

diger bireylesmis katilimcilar tarafindan ise<br />

aci çekme olarak algilanir. Bu sekilde, o<br />

zamandan beri kültürel olarak gelisen insani<br />

birlikte var olusun (co-existance) ideolojik<br />

kosullarini olustururlar.<br />

O halde, Ouranos'un önemli ve mükemmel<br />

eylemleri, bir yandan doganin ürettigi<br />

bireysel egilimleri yansitmakta; bir yandan<br />

da, trajik mimikri için mimetik olgularin<br />

91<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96


Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />

ortaya konma seklinde ve sonuçlarinin alinmasinda<br />

orijinal prototipi sekillendir-mektedir.<br />

Aslinda Ouranos'un otokratik kisiligi,<br />

gücü elinde bulunduran kisi rolüne dönüsürken,<br />

ilk kitlelerin mutlakiyetçi babasi<br />

Froyd'un sembolizmi ile benzerlik tasimaktadir.<br />

(bkz.n.45). O halde, Aristote-les'in<br />

kritiginden anladigimiz gibi, Ouranos, trajedinin<br />

kesinlikle temel (basis) bir simgesi<br />

idi. Prototip olarak bu temel, trajik mimikriyi<br />

betimlemekle birlikte; hem Yunan<br />

mitolojisi ve hem de daha sonraki teolojik ve<br />

felsefi düsünce yoluyla da yorumlanip aktarilan,<br />

politik hayvana iliskin ilk anlayisi<br />

ortaya koymaktadir.<br />

Mitolojiye göre babanin bireysel gücünün<br />

egemen oldugu mutlak yönetimden; prensipler<br />

ve konumlarla yönetilen sehir devletlerine<br />

geçis, Titanlarin çatismalarinin sona<br />

ermesiyle baslamistir. Sair Hesiod'un Teogoni'si<br />

Tartarus'ta (Yeraltinda) bireysel egilimin<br />

"Varlik"ini olusturan eski tanrilarin<br />

tükenmislige yenik düstüklerini ifade etmektedir.<br />

(736 f.f.) Böylece eski tanrilar<br />

evrenin yönetimini, ideolojik anlamda ve<br />

birlikteligi güçlendirecek "olusumu" sembolize<br />

eden daha genç tanrilara devretmislerdir.<br />

Mitoloji veya metafizik alanindaki düzenlemelere<br />

ne damgasini vurursa vursun, galipler<br />

gönüllü olarak, veya- bugün ifade edebildigimiz<br />

gibi uygun bir demokratik süreçle<br />

bilge Zeus'u, Kral seçmislerdir. (881-885).<br />

Uygarligin kurulusu Promete'nin kendisini<br />

feda ederek, ölümlülere atesi, sanati ve genel<br />

bilinci vermesiyle baslamistir. Insan toplumunun<br />

yapisina gelince; hem insanlarin ve<br />

hem de tanrilarin Ilk Tanrisinin emrine dayanarak<br />

Hermes, sehirlerde (poleis) düzenin<br />

kurulabilmesi ve ölümlüler arasinda sevgi<br />

baglarinin gelisebilmesi için, ölçülülük ve<br />

adaleti yaymistir.<br />

Süphesiz, bu dialeklik metabaz, o zaman<br />

kadar sadece bir potansiyel olarak bulunan<br />

özün bilinçli olarak kazanilmasi, aktif biçimde<br />

ortaya çikisi ve bölünüsüyle; otokratik<br />

gücün yer degistirmesinden ve demokratik<br />

sehir devletlerinin kurulmasindan sonra da<br />

devam etmistir. Bundan dolayi, trajedinin<br />

otantik prototipleri, trajik eylemlerin nedenleri<br />

ve sonuçlarina göre bir kez ve bütün<br />

zamanlar için doga tarafindan ve bir etkiyle<br />

her rasyonel varlik için ayni yapida programlanmistir.<br />

Gerçekten, onlar çagdas uygarlik<br />

döneminde bile degismeden kalabilmisler<br />

ve kolayca gözlenebilmislerdir.<br />

Onlar, bireysel konumun (veya antithesis)<br />

antitez (veya thesis) ile karsitligini vurgulamaktadirlar.<br />

O halde trajik mimikri-nin<br />

uygar prototipleri yani önemli ve kusursuz<br />

olarak degerlendirilen eylemler, ideolojik<br />

sentezlere uygun biçimde, bir sonrakilere<br />

aktarilmaktadir (metabaletai). Bu ideolojik<br />

sentez (synthesis) her defasinda, kollektif<br />

dengeyi (staseis) güçlendirme adina, bilerek<br />

veya farkinda olmadan bireysel egilimleri<br />

sembolize edip gruplama girisimidir. Her<br />

durumda trajik gerçek, tüm rasyonel türlerin<br />

oldugu gibi, rasyonel olmayan türlerin de<br />

özünü (aslini) yansitmaktadir. Dahasi, trajik<br />

gerçek, topluluk iç güdüsünü, özellikle de<br />

politik hayvan bilincini karakterize etmektedir.<br />

Aslinda, insan bilinci, bu anlami<br />

yüklendiginden beri ve özellikle o anlami<br />

ifade ederek "trajiklik" (tragicalness) sergilemekte<br />

ve trajik bilinç olarak hareket etmektedir.<br />

Belirgin biçimde, ilk kez Ouranos tarafindan<br />

gerçeklestirilen keyfi ve dine karsi "yaradilisa<br />

aykiri davranis" (reversal of creation),<br />

Oedipus kompleksinin isaret ettigi Laius'un<br />

(Oedipus'un babasi) isteginden farkli degildir.<br />

Theba krali, tanrilarin ilk babasini taklit<br />

edip, gücünün sürekliligini saglamak adina,<br />

öz oglu Oedipus'u öldürmeye tesebbüs etmistir.<br />

(53) Bu iki önemli mitolojik sembolizm,<br />

rasyonel türlerin tüm bireylerinin<br />

tasidigi temel özellikler olarak ilk bilinçsiz<br />

egilimi ifade etmektedir. O halde egoist ve<br />

kollektif konumlar , degisik kosullara göre<br />

ve kültürel veya ideolojik gelismelere bagli<br />

olarak ilerleyen bilgiye dayanir.<br />

M.Ö dördüncü yüzyilda sehir devletinin<br />

organize edilmesi, yönetilmesi ve üyelerinin<br />

egitilmesi sorunlarina felsefik olarak<br />

yaklasilir. Örnegin Platon, yurttaslarin yazili<br />

kanunlara ortaklasa katilmalarina ve insanlarin<br />

olusturdugu sehirlerde görülemeyen<br />

fakat "ari kovanlari"nda (beehives) oldugu<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 92


Asst.Prof. Yannis Papadopoulo<br />

gibi, kralin (basileus) "dogustan bedensel ve<br />

zihinsel üstünlügüne dayanan (ta tes<br />

alethestates politeias ichne) yönetimin "mükemmel<br />

ve dogru bir çizgi sürdürme çabasi"ni<br />

izlemelerine isik tutar. (54) Aristo-teles<br />

de yurttaslarin ortak çikarlari için hakim güç<br />

tarafindan ortaya konan yönetim seklini<br />

onaylamaktadir. Oysa, yöneten veya gücü<br />

kullananlar, yalnizca kendi kisisel çikarlarina<br />

hizmet etmekte olduklari için, yönetsel<br />

sapmalar olusur. (55) Açikçasi, bu sinirlar,<br />

asiri patriarkal otokrasi ile baglantilidir ve<br />

homojen biçimde özü ifade eden "gücün esit<br />

uygulanmasi"ni (equal exercise of power) (56)<br />

yerlestirme girisimidir. Bu sekilde, ideolojik<br />

determinizmin "Olusum"u ile "Varlik"in<br />

metabazina (metabasis) erisilir.<br />

Aslinda uygarligin trajik temeli rasyonel<br />

metabaz organize edildikten sonra sosyal<br />

düzenin prototipini kuran egotistik prototip<br />

ile ortaya çikmistir. Tanrilarin ilk "bastanrisi"nin<br />

(archon) "özgüveni"(hybris) de<br />

dindarlik veya din disilik ölçülerini belirlemistir.<br />

Eski Yunan'da klasik dönemde bile<br />

erkeklerin egemenligi ve üstünlügü tartisilmaz<br />

bir gerçekti. Sonuçta, kurulan "uygarlik<br />

düzeni"nin (order of civilisation) de<br />

erkek (masculinity) unsurlari tasidigi (ve<br />

süphesiz tasimaya devam ettigi) görülmektedir.<br />

Bu nedenle kadinlar; ya Gaia'nin (yeryüzü<br />

Tanriçasi ve Titanlarin annesi) "silik"<br />

davranislariyla (inconclusive) taklit edilir, ya<br />

"barbarlarin köleleri" (slave of the barbariens)<br />

ile karsilastirilir veya demokratik<br />

sitenin "erkekleri arasinda" mümkün olan en<br />

az ölçüde" temsil edilirler. (58)<br />

Bu ögreti, "kadin maskelerinin özgüveni"ni<br />

(hybris of female masks) hiçbir merhamet<br />

göstermeksizin acimasizca damgalanmaktadir.<br />

Örnegin, asi Promete'nin öngördügü (59)<br />

ve Hesiod'un da onayladigi (60) gibi Zeus'un<br />

baglarindan Promete'nin kendisini özgür<br />

kilmasinda bir oyuna müsamaha edilmez (61)<br />

Oedipus'a verilen türden bir kendini aklama<br />

imkani burada söz konusu degildir. (62) "Kandirilmis"<br />

(deceived) Menelaus ve ailesine (63)<br />

gösterilen hosgörüye benzer bir durumun<br />

izine rastlanmamaktadir. O halde, açikça,<br />

özgüvenin ölçüsü, dinamik fakat kisa süreli<br />

Çeviren:Yrd.Doç.Dr.Nese Aslan<br />

olarak rasyonel düzenin saglanmasina ve<br />

politik eylemin hayata geçirilmesi bazinda,<br />

erkek rekabetine adapte edilebilir. Sonuçta,<br />

kadinlar, lordlarin veya din adamlarinin yükümlülüklerinden<br />

ve haklarindan "mahrum<br />

edildikleri" (exluded) için, bireyler veya<br />

maskeler olarak bir iktidar söylemi olusturmada<br />

hiç sanslari olmadigini ve bunun<br />

"umutsuz bir bekleyis" (64) (blind hope)<br />

oldugunu görmektedirler. Çünkü bu, mevcut<br />

düzene karsi bir söylem olarak düsünülmektedir.<br />

Bu, erkeklerin prensiplerine karsi<br />

çikmak veya empoze edilmis-ideolojik olarak<br />

belirlenmis-var olusun özüne de karsi<br />

çikmaktir. Dahasi bu karsi söylem, düzensizligin<br />

ölçüsü ve içgüdüsel geri dönüsün veya<br />

uygarlik öncesinde oldugu gibi düzen eksikliginin<br />

nedeni olarak anlasilmaktadir. Kadinlarin<br />

"önemsiz" (unimportant) veya "gülünç"<br />

(ridiculous) mimetik eylemleri ve genelde<br />

kurmaya çalistiklari diyaloglar bile, kültür<br />

içinde üstünlügünü sürdüre gelen "erkek düzenini"(masculine<br />

order) (65) yeniden yapilandirmaya<br />

veya elinden almaya yetmemektedir.<br />

Dahasi, Yunan sairi Aeschylus, Agememnon'un<br />

karisi Clytaimnestra'yi her an öç<br />

alma istegine yol açabildigi (67) ve oglu<br />

Orestes'in (68) aklanmasini hakli çikarttigi için<br />

"erkek-kafali" (66) (man–minded) diye yorumlamaktadir.<br />

Bu üçleme, önce evlat katili<br />

baba ve sonra anne katili evlat, iki erkegin<br />

yaratilis akisini tersine döndürmeleri üzerinde<br />

yogunlasmaktadir. Truva savasinin<br />

basarili komutani, ittifaka ihanet etmemek<br />

ve "lord olarak en üst mevkide" (lord and the<br />

most high) kalabilmek için Iphigenia'yi<br />

kurban etmistir. (69) Diger taraftan Argos'un<br />

genç lideri ve Atina'nin en sadik müttefiki<br />

"Apollo'nun kehanetine"(aracle of Apollo)<br />

boyun egmis ve sehri yöneten tanrinin korumasi<br />

altina alinmistir. Ve nihayet kadin<br />

özgüveni ataerkil kamuoyu degerlerine göre<br />

cezalandirilmistir. Ne olursa olsun, "çocuk,<br />

anne olarak adlandirilan kadin tarafindan<br />

dogurulmamaktadir. Kadin sadece hamile<br />

kalarak tohumu tasimaktadir." Aslinda "kadin<br />

yalnizca bir yabanci gibi topluma bekçilik<br />

etmektedir." Ve "onu erkek dogurmaktadir."<br />

Gerçekten, tanriça Athena'nin dogus<br />

93<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96


Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />

biçimi bu tartismanin dogrulugunu "kanitlamaktadir."<br />

(70)<br />

Benzer ideolojik tezlere göre, Sophokleci<br />

Jocaste'nin istemeyerek taktigi ensest maskesi,<br />

isteyerek tahrip edilmistir. Gerçekten,<br />

Oedipus Tyrannus'un trajik karakteri, annenin<br />

günahkâr davranislarini gölgede birakmistir.<br />

Çünkü bu kahraman, "bir insani öldürdügü"<br />

ve sonra da "utanmadan onun<br />

akrabalariyla birarada oldugu için uygarligin<br />

erkek düzeni içinde ölüm saçan kisi olarak<br />

gösterilmektedir. Theba kraliçesi, Sphinxlere<br />

karsi sehrin kurtaricisi olan bu kahramana,<br />

kazandigi, zaferden dolayi verilen basit bir<br />

armagandir. Bu durum, kraliçenin kendi iradesi<br />

disinda gerçeklesir. Kraliçe, gerek kadin<br />

olarak dogal kisiliginde, gerekse es olarak<br />

sosyal rollerinde Agememnon'un karisi<br />

Clytaimnestra gibi asiriliga kaçmaz. Öldürülmez<br />

fakat intihar eder. (71) Aslinda Zeus'un<br />

yönettigi mahkeme, bilinçli bir sekilde onun<br />

özgüvenini onaylamadigini ilan eder. Çünkü<br />

bu, tüm insanlarin-yani erkek kompleksinin<br />

çözümlenmesini kolaylastirmaktadir. (72)<br />

Ayni parametreler bazinda, Euripides'in<br />

dramasinda Medea (Jason'un esi), cezalandirilmayan<br />

çocuk katilini sembolize eder. (73)<br />

Çünkü O, siirsel mitoloji çözül-mesin diye<br />

dramaya sonradan katilan bir tanrinin yardimiyla<br />

oradan uzaklastirilir. Medea yerine<br />

sahnede, "tanrilarin tanikligi adina" (testimony<br />

of the gods) yalvarmak, lanetlemek<br />

veya yas tutmak için çikarci Jason kalir. Bu<br />

kadin artik hiç süphesiz barbardir ve tanrilara<br />

karsi saygisizlik etmistir. Bu, geçmiste<br />

"çocuklarina ve karisina ihanet ederek, kralin<br />

kizi Creon'u es olarak alan "uygar"<br />

lordun küstah davranisina bir tepkidir. (74)<br />

Gaia, önce Ouranos'un korkusuna bas kaldirir<br />

fakat Kronlarin düzenbazliklarina maruz<br />

kalir. (75) O, dinsiz degildir ancak kendi<br />

din disi davranislarini da inkar etmez. Sonuç<br />

olarak, O, anne sefkatini olusturamamistir.<br />

Bu seref, bir erkege yani yardim sever<br />

ogluna verilir. (76) Sair Aeschylus'a göre,<br />

Clytaimnestra Agememnon'a karsi çikarak<br />

kendisini dogrudan ölüme mahkum ettirir.<br />

Onun suçsuzlugu kanitlanmamistir ve dine<br />

saygisizlikla suçlanarak kurban edilmistir.<br />

O, ataerkil keyfiligi hafifletmede basarili<br />

olamamistir. Aslinda bu armagan, bir erkege<br />

yani onun masum ogluna verilmistir. Jacoste<br />

(Theba kraliçesi, Oedipus'un hem esi hem<br />

annesi) trajik olarak egonun ve diger insanlarin<br />

sansürüne yenik düsmüstür. Suçlu vicdanini<br />

tolere edemedigi gibi, o dönemin<br />

düsünce sisteminin kutsal ormanina kadar da<br />

gitmez. (77) Bir baska anlatimla, o, kötü duygulardan<br />

arinma sansini kesinlikle kaybetmistir.<br />

Bu bilgi, bir erkek tarafindan yani kör<br />

oglu tarafindan dogrulanmistir. Medea ise<br />

Jason'dan öcünü dolayli bir biçimde almistir.<br />

O, aklini gerektigi biçimde kullanamadigi<br />

gibi, içgüdüsel güvensizligi de kabullenmistir.<br />

Aslinda bu aklini kullanma yetisi de<br />

bir erkegi, yani "güç avcisi" (hunter for<br />

power) kocasini karakterize etmektedir.<br />

Kadinlarin özgüvenli (hybris) maskeleriyle<br />

anlatilanlar bu sekildedir. Sözü edilen durumlarda<br />

tek yönlü yargilama yapan<br />

"rasyonel Varlik" (rational Being) bu çöküsü<br />

daha da hizlandirarak; kadinlardaki düzensizligin,<br />

"uygarligin erkege özgü düzeni"ni<br />

(masculine order of civilisation), ve genelde<br />

evrenin olusum sürecini olumsuz biçimde<br />

etkiledigini söylemektedir. Aslinda tümüyle<br />

esit olmayan degerler içinde, bazi özel durumlarda<br />

özgüven erkeklere, kocalara,<br />

Zeus'un Lordlarina ve Diyonisos'un din<br />

adamlarina hos bir rahatlama saglarken,<br />

kadin özgüvenini sorumluluk artirmakla suçlanmak<br />

akillarindan bile geçmez. Açikça,<br />

sosyal entegrasyon prensipleri, her iki<br />

cinsiyetin dogal biçimde edindigi egilimleri<br />

birbirinden ayirmak bakimindan önemsizdir.<br />

Sonuçta, ideolojik belirleyiciler olarak özgüven<br />

ve arinma, annelikle ilgili antitezleri<br />

paylasmaksizin, erkek tutumlarina hizmet<br />

etmektedir. Bu sekilde, ataerkil sentezlerden,<br />

mükemmel “Varlik”a kadar uzanan metabaz,<br />

gerçek logos (evrensel prensipler) yönünde<br />

“desteklenmektedir”. (bkz.n.9)<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 94


Asst.Prof. Yannis Papadopoulo<br />

Çeviren:Yrd.Doç.Dr.Nese Aslan<br />

KAYNAKÇA:<br />

1. P.P. Grasse, Toi, ce petit Dieu! Essai sur I’ historie naturelle de I’ Homme (Paris, 1971).<br />

2. G.W.F. Hegel, Science of Logic (1817).<br />

3. Aristotle, Politics, 1253a.<br />

4. R.S. Woodworth, Dynamic Psyhology (New York, 1918).<br />

5. S. Freud, Totem and Taboo, The Basic Writings of Sigmund Freud (New York, 1938).<br />

6. Alapher, Big Bang, cf. Journal of Physical Review (1948).<br />

7. P. Coveney- R. Highfield, The Arrow of Time (London, 1990).<br />

8. Fr. Engels, Dialectique da la Nature (Paris, 1961).<br />

9. G.W.F. Hegel, Phenomenology of Spirit (1807).<br />

10. Plato, Phaedon, 65d.<br />

11. Aristotle, Metaphysics, 1028a.<br />

12. Bkz. Science of Logic.<br />

13. Aristotle, Poetics, 1449a.<br />

14. Heraclitus, (1) 1.<br />

15. Bkz. The Gospel of St John, 1, 1-12.<br />

16. Aristotle, Physics, 200b<br />

17. Mikra Physika, 465b.<br />

18. T. Parsons – E. A. Shills, Toward a General Theory of Action (Cambridge, 1951)<br />

19. Politics, 1264b.<br />

20. Plato, Republic, 570c<br />

21. Plato, Timaeus, 29e-30a.<br />

22. Plato, Laws, 659C-D.<br />

23. Aeschylus, agamemnon, 173-181.<br />

24. Poetics, 1448b.<br />

25. Bkz. The Totem and Taboo.<br />

26. Aeschylus, Prometheus Bound, 266.<br />

27. Homans, The Human Group (New York, 1950)<br />

28. S. F. Nadel, social Control and Self-requlation, cf. Journal of Social Forbes (1952-1953).<br />

29. S. freud, Moses and Monotheism (London, 1939).<br />

30. T. S. Eliot, Notes towards the Definition of Culture (London, 1954)<br />

31. E. Durkheim, Education and Sociology (New York, 1956).<br />

32. H. D. Blum, Einführung in das antike Theaterweswn (Darmstadt, 1978).<br />

33. G. Thomson, Aeschylus and Athens (Birmingham, 1954).<br />

34. Aristotle, Ath. Pol. 55,57.<br />

35. C. G. Jung: Memories, Dreams, Reflections (London, 1963).<br />

36. A. Solomos, The Living Aristophanes (Athens, 1978), [in Greek]<br />

37. Poetics, 1449b<br />

38. Bkz. The Excerpta ex Aristotelis libro apud Anonymun “Comedy”, in cod. Coisliniano 120.<br />

39. Oetics, 1149a<br />

40. s. v. “atsedaµ” and “pe” in Liddell and Scott, A greek-English Lexicon (Oxford, 1987).<br />

41. Herodotus, History, 5.33.<br />

42. Aeschylus, Persisns, 73-74.<br />

43. Sophocles, Ajax, 668.<br />

95<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96


Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />

44. H. H. Gerth – C.W. Mills: From Max Webwr (New York, 1952).<br />

45. Bkz. The Totem and Taboo.<br />

46. Aristotle, Ethical Nikomachia, 1107a.<br />

47. G. W. F. Hegel, Vorlesunger über die Ashetik (1835)<br />

48. Hesiod, Theogony, 161-166.<br />

49. C. G. Jung, essay for exploration of the unconsvious, Man and his Symbools (London, 1964).<br />

50. Republic, 607a.<br />

51. Prometheus Bound, 109-113.<br />

52. Plato, Protagoras, 322b-c.<br />

53. Sophocles, Oedipus Rex, 1167-1176.<br />

54. Plato, Politicus, 301e.<br />

55. Politics, 1278a.<br />

56. M. I. Finley, economy and Society in Ancient Greece (London, 1981).<br />

57. Politics, 1252b.<br />

58. Thucydides, 2. 35-46.<br />

59. Prometheus Bound, 771-772.<br />

60. Theogony, 526-534.<br />

61. Cf. The fragments of Aeschylus’ plays Prometheus Lyomenos and Prometheus Pyrphoros.<br />

62. Sophocles, Oedipus at Colonnus.<br />

63. Euripides, Iphigenia in Aulis, 1146-1208.<br />

64. Prometheus Bound, 250.<br />

65. Aristophanes, Ecclesiazusae.<br />

66. Agamemnon, 11.<br />

67. Aeschylus, Libation Bearers.<br />

68. Aeschylus, Eumenides.<br />

69. Agamemnon, 205-213.<br />

70. Eumenides, 203, 657-661, 754-777.<br />

71. Sophocles, Oedipus Rex, 362, 366-367, 1263-1264.<br />

72. Bkz.Totem and Taboo.<br />

73. Y.Papadopoulos, The ex machina Embarrassment, or the Absurd in Neo-Hellenic Teaching,<br />

introduction to the 1st Symposium on Neo-Hellenic Theatre, PA.PO.K. (1998), Publication of Valuable<br />

Materials (Athens,1999), (Grek).<br />

74. Euripides, Medea, 17-19, 1405-1410.<br />

75. Theogony, 168-172, 459-462.<br />

76. Prometheus Bound, 209-210.<br />

77. Bkz. The Oedipus at Colonnus.<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 96


EGE EGITIM DERGISI<br />

YAYIN VE YAZIM KURALLARI<br />

<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi (<strong>Ege</strong> Journal of<br />

Education), egitim alaninda ulusal ve uluslar<br />

arasi özgün arastirma makalelerini,<br />

deneme/derlemeleri ve çevirileri yayinlayan<br />

hakemli, bilimsel bir dergidir. <strong>Ege</strong> Egitim<br />

Dergisi Haziran ve Aralik aylarinda olmak<br />

üzere yilda 2 kez yayinlanir.<br />

Yayin Kurallari<br />

Yazilar, bilim ve yayin kurulu üyeleri<br />

tarafindan kapsam ve düzen açisindan uygun<br />

görülmelidir. Yayin kurulu, bir yazinin<br />

basilmasina ya da basilmamasina, basilma<br />

önceligine karar verir ve yazinin özüne<br />

dokunmaksizin her türlü düzeltmeleri ve<br />

kisaltmalari yapabilir. Dergiye gönderilen<br />

yazilar –yayinlansin veya yayinlanmasin–<br />

geri verilmez. Yazilarin bilimsel ve hukuksal<br />

sorumlulugu yazarlarina aittir. Yazilar<br />

yayinlanmak üzere kabul edildigi takdirde<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi Dergisi<br />

bütün yayin haklarina sahiptir.<br />

Makaleler; Türkçe veya Ingilizce<br />

olabilir. Hangi dilde olursa olsun tüm<br />

makalelerde Türkçe ve Ingilizce öz vermek<br />

zorunludur.<br />

Haziran ayinda yayinlanacak<br />

makalelerin en geç 01 Nisan, Aralik ayinda<br />

yayinlanacak makalelerin en geç 01 Ekim,<br />

tarihinde Yayin Kurulu’na ulastirilmasi<br />

gerekmektedir. Bu tarihlerden sonra<br />

gönderilen yazilar ancak bir sonraki dergi<br />

için degerlendirilebilir.<br />

Dergide yalniz asagida belirtilen<br />

yazim esaslarina uygun ve süresi içinde<br />

gönderilen makaleler yayinlanir. Yazinin<br />

yayinlanmasi durumunda bir adet dergi<br />

yazara ücretsiz gönderilir.<br />

Dergiye gönderilen her makale için –<br />

yayinlansin ya da yayinlanmasin – her yil<br />

Egitim Fakültesi Yönetim Kurulu tarafindan<br />

belirlenen ücret, hakemlere verilmek üzere<br />

yazarlardan talep edilir. Söz konusu ücretin<br />

E. Ü. Is Bankasi Subesi 3499 – 304400 -<br />

239899 numarali hesaba yatirilmasi ve<br />

dekontun bir örneginin Yayin Kuruluna<br />

fakslanmasi gerekmektedir.<br />

Yazim Kurallari<br />

Makaleler, A4 (210x297 mm)<br />

formunda, beyaz kagida, Times New Roman<br />

yazi karakteri, 12 pt., tek satir aralikli ve<br />

sayfa numaralari altta ortalanmis olarak,<br />

Microsoft Word programiyla yazilmalidir.<br />

Yazi sayfanin tek yüzünde, sayfa<br />

yapisi üstten ve soldan 30 mm, alttan ve<br />

sagdan 20 mm bosluk birakilmalidir (alt<br />

bilgi 10 mm, üst bilgi 12 mm). Makalenin<br />

giristen kaynakçaya kadar olan bölümleri<br />

çift sütun halinde düzenlenmeli, sütunlar<br />

arasi bosluk 7 mm ve sütunlar esit genislikte<br />

olmalidir. Makalenin metninde yer alan<br />

paragraflar öncesindeki ara 4nk olmalidir .<br />

Paragraflar 1 cm. içerden baslamalidir.<br />

Makalenin basligi, kisa ve konu<br />

hakkinda bilgi verici olmali, büyük ve koyu<br />

harflerle ortalanarak, 12 pt büyüklügünde<br />

yazilmalidir. Her makalenin Ingilizce basligi<br />

da, Türkçe basliktan sonra, parantez içinde,<br />

10pt büyüklügünde ve sadece ilk harfleri<br />

büyük olacak sekilde olmali; daha sonra Öz<br />

ve Abstract yer almalidir. Türkçe ve<br />

Ingilizce basligin altinda yazar(lar) ve<br />

unvanlari koyu olarak, adlar küçük, soyadlar<br />

büyük harflerle, alt alta, ortalanarak<br />

yazilmalidir. Yazarlarin soyadlarinin yanina<br />

* karakteri konularak bagli bulunduklari<br />

kurum(lar) ve varsa e-posta adresleri dipnot<br />

olarak verilmelidir.<br />

Makalenin Öz’ü Türkçe ve Ingilizce<br />

olarak, 10pt ile 200 kelimeyi geçmeyecek<br />

sekilde yazilmalidir. ÖZ ve ABSTRACT<br />

basligi, büyük ve koyu harflerle 12 pt, öz ve<br />

abstract metinleri ise 10 pt büyüklügünde<br />

yazilmalidir. Öz konuyu açiklayici nitelikte<br />

olmalidir. Öz ve Abstract metinlerinin alt<br />

kisminda, anahtar sözcükler (key words)<br />

Türkçe ve Ingilizce 3-10 sözcük arasinda<br />

olmalidir. Key words ve anahtar kelimelerin<br />

basliklari koyu harflerle yazilmalidir.


Yazar vermek istedigi ek bilgiyi<br />

birinci sayfanin dipnotunda vermelidir.<br />

Bölüm ve alt bölüm basliklari büyük<br />

ve koyu, 12 pt olarak yazilmalidir. Bölüm<br />

basliklarindan önce ve sonra 6 nk ara<br />

verilmelidir. Alt basliklarin altinda baska bir<br />

baslik var ise metin tek satir devam<br />

edecektir.<br />

Bölümler Giris, Yöntem, Bulgular,<br />

Sonuç, Tartisma, Yorum, Öneriler ve<br />

Kaynakça seklinde siralanmalidir.<br />

Tablo basligi ve içerigi 10 punto<br />

olacak sekilde yazilmalidir. Tablolar ve<br />

sekiller dergi düzeni ve büyüklügü dikkate<br />

alinarak, metnin bulundugu sütun içine<br />

yerlestirilmeli, büyük tablolar çift sütunu<br />

kapsayacak sekilde düzenlenmelidir. Tablo<br />

ve sekillere sira ile numara verilmeli,<br />

basliklari yazilmalidir. Tablo basliklari<br />

tablonun üstünde, sekil basliklari ise seklin<br />

altinda yer almalidir. Matematiksel esitlikler<br />

de sira ile numaralanmali ve bu numara<br />

esitligin saginda parantez içinde<br />

yazilmalidir.<br />

Dipnotlar kullanilacak ise<br />

numaralanmali ve sayfanin altinda yer<br />

almalidir.<br />

Metin içinde basvurulan kaynaklar,<br />

yazarin soyadi, basim yili ve sayfa numarasi,<br />

parantez içine alinarak belirtilmelidir.<br />

Birden fazla kaynak gösterildiginde basim<br />

yili en eskiden yeniye dogru siralanmalidir.<br />

Örnek: (Aslan, 1995: 45; Kasli, 1998;<br />

Saracaloglu, 2000: 10). Ayni yazar ve ayni<br />

yila ait kaynaklar gösterilirken a, b, c...<br />

seklinde belirtilmelidir. Örnek: (Aslan,<br />

1995a: 45; 1995b). Üç kisiden fazla sayida<br />

yazarli olan kaynaklar ilk yazarin soyadi ve<br />

ark. seklinde yazilmalidir. Örnek: (Demirel<br />

ve ark. 1999: 27).<br />

Yazida kullanilan tüm kaynaklar<br />

yazinin sonunda, yazarlarin soyadlarina göre<br />

alfabetik sirada yer almalidir. Kaynakçada<br />

verilen bilgilerin ilk satirlari hariç diger<br />

satirlar 7 mm içeriden yazilmalidir. Bu<br />

bölümün düzenlenmesinde asagidaki<br />

örnekler dikkate alinmalidir:<br />

• Kitaplar :<br />

Yasar, S. (1992). Ögrencilerin Bilgisayara Iliskin Genel Tutumlari. Eskisehir:<br />

Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Yayinlari, No: 638, Egitim Fakültesi Yayinlari, No:17.<br />

Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation of Education. Third Edition.<br />

Boston: Allyn and Bacon Company<br />

Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts of<br />

Cooperative Learning. Edina: Interaction Book Company<br />

• Dergiler :<br />

Yalin, H.I. (1996). “Bilgisayar Destekli Egitimin Teorik Temelleri”. Egitim ve Bilim.<br />

20, 102: 3-12.<br />

• Çeviri Yayinlar :<br />

Bloom, S. Benjamin. (1979). Insan Nitelikleri ve Okulda Ögrenme. Çev: D. Ali<br />

Özçelik. Ankara: ÖSYM Yayinlari<br />

• Kurum Yazarli Yayinlar :<br />

UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO Pub.<br />

• Tezler :<br />

Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Ögretmenlerin Bir Egitim Araci<br />

Olarak Bilgisayara Iliskin Tutumlari. Yayinlanmamis Doktora Tezi. Ankara: A.Ü.<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü.


• Internet :<br />

Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”<br />

http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm (Ziyaret Tarihi: Kasim 1999).<br />

YAYIN KURULU YAZISMA ADRESI<br />

Prof. Dr. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi 35040 Bornova-IZMIR<br />

Tel: 00 90 232 373 35 75<br />

Fax: 00 90 232 373 47 13<br />

e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />

phcavas@mail.ege.edu.tr<br />

Fakültemize ait “<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi” ne makale gönderenlerin asagidaki hesap numarasina<br />

30.000.000 TL yatirmalari gerekmektedir.<br />

Dergimizin bu sayfasinin ücreti: 4.000.000 TL dir.<br />

Hesap numaramiz asagidaki gibidir.<br />

3499-304400-239899- <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Is Bankasi Subesi


EGE JOURNAL OF EDUCATION<br />

RULES OF PUBLICATION AND WRITING<br />

<strong>Ege</strong> Journal of Education is a journal, which<br />

publishes authentic research articles, essays,<br />

compilations and translations all of which<br />

belong to the field of education. It is published<br />

three times a year, namely in January,<br />

May and September; it is open to the articles<br />

of all institutions and nations.<br />

Rules of Publication<br />

The articles should be deemed appropriate in<br />

terms of content and organization by the<br />

members of the science and publication<br />

committees. The publishing committee decides<br />

on the material to be published and the<br />

one to be eliminated; it chooses the work that<br />

will be given priority in publication and it<br />

can edit, abridge the article without tampering<br />

with its core. The articles sent to the<br />

journal are returned no condition. The writers<br />

of the articles are held legally and scientifically<br />

responsible for their articles. If the<br />

articles are accepted to the published, <strong>Ege</strong><br />

Journal of Education reserves all rights of<br />

publication.<br />

The articles can be in Turkish or English but<br />

regardless of the language of the articles, a<br />

Turkish and English abstract should be presented.<br />

The articles to be published in January<br />

should be handed in on 15 September at the<br />

latest, the articles intended for May on 15<br />

January at the latest and those for the September<br />

journal should be handed in to the<br />

Publishing Committee on 15 April at the latest.<br />

The articles sent after these dates can be<br />

taken into consideration for the next journal.<br />

Only the articles written in compliance with<br />

the writing principles given below and those<br />

handed in on time are published. O publication<br />

of the article, a free copy of the journal<br />

will be sent to the writer.<br />

Writing Rules<br />

The articles should be written in A4<br />

(210x297 mm) form, on white sheet in<br />

Times New Roman character, and also in 12<br />

fonts and one spaced with the page number<br />

down centered. They should be written in<br />

Microsoft Word. The title of the article<br />

should be short and should provide clues as<br />

to the topic. It should be in capital letters and<br />

in bold type.<br />

Below the title, the name(s) of the writer(s)<br />

and their titles should be put in bold. First<br />

names should in small letters and last names<br />

should be capitalized. All should be written<br />

in 12 fonts and centered. Next to the last<br />

names of writers * character should be put<br />

and the institutions they belong and their e-<br />

mail addresses (if they have any) should be<br />

specified.<br />

The abstract of the article in Turkish and<br />

English shouldn’t exceed 150 words and<br />

should be 10 fonts. The title of the abstract<br />

should be capitalized in bold and the abstract<br />

should avoid digression from the topic,<br />

should keep to the topic be short and should<br />

emphasize the important points of the article.<br />

The key words in Turkish and English<br />

should be between 3-10 words and placed<br />

below the “Özet” and the “Abstract”. If the<br />

article is in Turkish “Özet”, if it is in English<br />

“Abstract” should be at the beginning.<br />

The additional information should be put in<br />

the footnote part of the first page.<br />

Section titles and subsection titles should be<br />

capitalized in bold type. They should be in<br />

12 fonts and one-spaced.<br />

All parts should be arranged under Introduction,<br />

Method, Findings, Argument / Comment,<br />

Conclusions and Suggestions consecutively.


The tables and figures should be placed in<br />

the column of the work and big tables should<br />

cover double columns. The tables and diagrams<br />

should be numbered in order and<br />

should be given a title. The table titles<br />

should be above the tables but the headings<br />

of diagrams should be below them. Mathematical<br />

equalities should be numbered consecutively<br />

and the number has to be indicated<br />

in parentheses to the right of the<br />

equality.<br />

If footnotes are used, they should be numbered<br />

and placed at the bottom of the page.<br />

The works cited in your article should be indicated<br />

by arranging the author’s last name,<br />

date of publication, page number in a parentheses.<br />

If you have more than one entry, you<br />

should start with the one which has the earliest<br />

publication date and end with the work<br />

date which has the latest publication date. In<br />

citing two or more books with the same<br />

name publication date by the same author,<br />

use a, b, c … eg. (Aslan, 1995a: 45; 1995b).<br />

The list of works cited appears at the end of<br />

the article and entries should be alphabetized<br />

by the author’s last name. All other lines except<br />

the first lines of the entries should be<br />

indented 10 mm from the left margin. The<br />

following examples should be taken into<br />

consideration in arranging the section.<br />

• Books :<br />

Yasar, S. (1992). Ögrencilerin Bilgisayara Iliskin Genel Tutumlari. Eskisehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />

Yayinlari, No: 638, Egitim Fakültesi Yayinlari, No:17.<br />

Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation of Education. Third Edition. Boston: Allyn and Bacon<br />

Company<br />

Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts of Cooperative Learning. Edina:<br />

Interaction Book Company<br />

• Journals :<br />

Yalin, H.I. (1996). “Bilgisayar Destekli Egitimin Teorik Temelleri”. Egitim ve Bilim. 20, 102: 3-12.<br />

• Translations :<br />

Bloom, S. Benjamin. (1979). Insan Nitelikleri ve Okulda Ögrenme. Çev: D. Ali Özçelik. Ankara: ÖSYM<br />

Yayinlari<br />

UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO Pub.<br />

• Theses :<br />

Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Ögretmenlerin Bir Egitim Araci Olarak Bilgisayara Iliskin<br />

Tutumlari. Yayinlanmamis Doktora Tezi. Ankara: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

• Internet :<br />

Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”.<br />

http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm, 19.5.2003<br />

PUBLICATION COMMITTEE ADDRESS<br />

Prof. Dr. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi, 35040, Bornova-IZMIR<br />

Tel: 00 90 232 373 35 75<br />

Fax: 00 90 232 373 47 13<br />

e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />

phcavas@mail.ege.edu.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!