You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
ISSN : 1302 - 9835<br />
EGE EGITIM DERGISI<br />
<strong>Ege</strong> Journal of Education<br />
2004 (5): 1<br />
E GE E GITIM D ERGISI 2004 (5): 1<br />
Sirt 6 mm
ISSN 1302-9835<br />
EGE EGITIM DERGISI<br />
<strong>Ege</strong> Journal of Education<br />
Sahibi / Owner<br />
Prof. Dr. Ibrahim DÖNMEZER<br />
Egitim Fakültesi adina<br />
Sorumlu Yayin Yönetmeni / Editor<br />
Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
Doç. Dr. Sevket TOKER<br />
Yayin Kurulu / Editorial Board<br />
Prof. Dr. Ibrahim DÖNMEZER<br />
Prof. Dr. A. Kadir ASLAN<br />
Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
Doç. Dr. Sevket TOKER<br />
Doç. Dr. Hülya YILMAZ<br />
Yard. Doç. Dr. L. Nese ASLAN<br />
Yard. Doç. Dr. Mehmet DINÇER<br />
Yard. Doç. Dr. Aytül GÜVEN<br />
Yard. Doç. Dr. Ilgin BASARAN<br />
Yayin Koordinatörleri / Coordinators<br />
Yrd. Doç. Dr. Yilmaz TONBUL<br />
Aras. Gör. Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS<br />
Aras. Gör. Firat SARSAR<br />
Sorumlu Müdür<br />
Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
Yazisma Adresi<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi<br />
E.Ü. Egitim Fak. 35040 Bornova-IZMIR<br />
Tel: (0232) 3733575<br />
Fax: (0232) 3734713<br />
e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />
phcavas@mail.ege.edu.tr<br />
Basim Yeri: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basimevi, Bornova, Izmir<br />
Basim Tarihi: 30.06.2005<br />
Baski Adedi: 100<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi Haziran ve Aralik aylarinda olmak üzere yilda iki kez yayinlanir.
E.Ü. EGITIM FAKÜLTESI<br />
5. SAYININ HAKEMLERI<br />
1- Prof. Dr. Ali ÇALISKAN E.Ü. Fen Fakültesi<br />
2- Prof. Dr. Ercan TATLIDIL E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
3- Prof. Dr. Ferda AYSAN D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
4- Prof. Dr. Gülden ERTUGRUL D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
5- Prof. Dr. Kadir ASLAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
6- Prof. Dr. Mahmut TEZCAN A.Ü. Egitim Fakültesi<br />
7- Prof. Dr. Münevver YALÇINKAYA E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
8- Prof. Dr. Nizamettin KOÇ A.Ü. Egitim Fakültesi<br />
9- Prof. Dr .Ö. Faruk HUYUGÜZEL E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
10- Prof. Dr. Önal SAYIN E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
11- Prof. Dr. Özcan DEMIREL Hacettepe Üniv. Egitim Fakültesi<br />
12- Prof. Dr. Riza FILIZOK E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
13- Prof. Dr. Rengin AKBOY D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
14- Prof. Dr. Sönmez GÜLER E.Ü. Fen Fakültesi<br />
15- Prof. Dr. Süleyman DOGAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
16- Prof. Dr. Yasar BAYKUL Baskent Üniv Egitim Fakültesi<br />
17- Prof. Dr. Zeliha METE D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
18- Doç. Dr. A. Ata TEZBASARAN Hacettepe Üniv. Egitim Fakültesi<br />
19- Doç Dr. Ilhan GENÇ D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
20- Doç. Dr. Oya SOMER E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
21- Yrd. Doç. Dr. Engin ÖNEN E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
22- Yrd. Doç. Dr. Gülsen BAGCI ÜNVER E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
23- Yrd. Doç. Dr. Ilgin BASARAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
24- Yrd. Doç. Dr. Isik GÜRSIMSEK D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
25- Yrd. Doç. Dr. Irfan YURDABAKAN D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
26- Yrd. Doç. Dr. Kemal ALTIPARMAK E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
27- Yrd. Doç. Dr. Nese ASLAN E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
28- Yrd. Doç. Dr. Nese BASER D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
29- Yrd. Doç. Dr. Ugur ALTUNAY D.E.Ü. Egitim Fakültesi<br />
30- Yrd. Doç. Dr. Vesile YILDIZ D.E.Ü. Egitim Fakültesi
IÇINDEKILER<br />
Küresellesmenin Egitim Boyutu …………………………………………………. 1 – 4<br />
Prof. Dr. Kadir ASLAN<br />
Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme…………………………. 5 – 12<br />
Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin Basaran<br />
Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim<br />
1. Sinif Ögrencilerinin Basari Düzeyine Etkisi………………………………….. 13 – 18<br />
Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN<br />
Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba Ve Erkek Ögretmenin<br />
Rolü ve Önemi……………………………………………………………………... 19 – 26<br />
Ögr. Gör. Dr. Sakire ANLIAK<br />
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi:<br />
“Örnek Uygulamalar”…………………………………………………………….. 27 – 35<br />
Prof. Dr. Teoman KESERCIOGLU, Doç. Dr. Hülya YILMAZ,<br />
Aras. Gör. Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Aras. Gör. Bülent ÇAVAS<br />
Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar …………………………… 37 – 43<br />
Aras. Gör.Göknur (Bostanci) EGE<br />
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli<br />
Deneklerde Kategori Normlari ………………………………………………….. 45 – 58<br />
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin<br />
Incelenmesi ………………………………………………………………………... 59 – 69<br />
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />
Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut Özay ………………………………………… 71 – 77<br />
Doç. Dr. Sevket TOKER , Ayse SEN<br />
Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken<br />
Biçembilim’in Katkisi ……………………………………………………………. 79 – 88<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />
Uygarligin Erkege Özgü Düzeni ve Kadin Maskelerinin Özgüveni…………… 89 – 96<br />
Yrd. Doç. Dr. Nese ASLAN
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4<br />
KÜRESELLESMENIN EGITIM BOYUTU<br />
(Educational Perspectives in Globalization)<br />
Prof. Dr. Kadir ASLAN*<br />
ÖZET<br />
Küresellesme, ekonomiden siyasete, bilisim teknolojisinden kültüre, hemen her alandaki bir gelismenin ve buna<br />
bagli olarak ortaya çikan bir degisimin yeryüzünün çesitli bölgelerine ulasmasini ifade etmek için kullanilan<br />
gizemli bir sözcük haline gelmistir. Bu sürecin gerek ulus devlet yapisini gerekse buna bagli olarak ulusal<br />
kültürü, dolayisiyla ulusal egitimi ortadan kaldiracagini iddia edenler oldukça çoktur. Gerçektende çagimizda<br />
meydana gelen hizli bir dönüsüm söz konusudur. Söz konusu bu dönüsümün uluslarin tarihten getirdikleri<br />
degerlerini sarsmasi kaçinilmazdir.<br />
Bu nedenle, hemen her toplumun kendi gelecegini yeniden planlamasi gerekmektedir. Zira uluslar arasi<br />
uygarligin yapilanmasinda pay sahibi olmak ve ulusal kimligini ve degerlerini kaybetmeden bu yeni uygarlik<br />
projesinde yer almak için farkli bir egitim planlamasi söz konusu olacaktir.<br />
Anahtar Kelimeler: Küresellesme, ulus devlet, ulusal kültür.<br />
ABSTRACT<br />
Globalization is a wide perspective covering all the areas of economy and politics as well as the information<br />
technology and culture. The term ise commonly used in explaining the diffusion of any change in any area to<br />
different parts of the world.<br />
Many people believe that this process will vanish both the structure of national states and also their cultures as<br />
well as their educational systems. Actually, there has been a rapid change and development in this century, and it<br />
is inevitable to stay away these developments. So, for every society, it became a necessity to re-organize its<br />
future. This is important in order to have a share in the new structure of international civilization, and to keep the<br />
national identity and values by re-planning the educational systems as well.<br />
Keywords: Globalization, national state, national culture.<br />
GIRIS<br />
Küresellesme, ekonomiden siyasete, bilisim<br />
teknolojisinden kültüre, hemen her alandaki<br />
bir gelismenin ve buna bagli olarak ortaya<br />
çikan bir degisimin yeryüzünün çesitli bölgelerine<br />
ulasmasini ifade etmek için kullanilan<br />
gizemli bir sözcük haline gelmistir.<br />
Öyle ki, bu kavramin adeta geçmis ve gelecegin<br />
kapilarini açacak anahtar bir sözcük<br />
olarak görüldügünü, bu nedenle küresellesme<br />
kavraminin bir tür parolaya dönüsmüs<br />
“moda” bir deyim haline dönüstügünü belirtenler<br />
de vardir. (Bauman; 1999;7)<br />
Giddens (2000; 20) ise, söz konusu kavramin<br />
pek de moda, yani geçici bir kavram<br />
olmadigini, aksine bugün küresellesmeye<br />
deginmeyen hiçbir siyasal konusmanin tam<br />
olmadigini ifade ederek bu sürecin siyasal<br />
bir anlam içerdigini<br />
* E.Ü.Egitim Fakültesi Ilkögretim Bölümü<br />
vurgulamaktadir. Giddens (2000; 13), yasanmakta<br />
olan sürecin köklü bir tarihsel degisim<br />
oldugunu, bunu kanitlayacak birçok geçerli<br />
ve nesnel nedenlerin var oldugunu öne sürmekte<br />
ve dünyamizi etkileyen degisikliklerin<br />
yeryüzünün herhangi bir bölgesi ile sinirli<br />
olmayip hemen her yeri kapsadigini vurgulamaktadir.<br />
Küresellesme kavramini daha farkli bir sekilde<br />
ve çok degisik adlarla yorumlayanlar<br />
da vardir. Bunlara göre ise “küresellesme”,<br />
globallesme, yeni dünya düzeni, post-modernizm,<br />
yerellesme, neoliberallizm gibi kavramlarla<br />
es anlamli olarak kullanilmaktadir.<br />
(Sönmez; 2002; 1). Hatta bu kavramlarin<br />
aslinda ayni anlama geldigi ve konjonktürel<br />
olarak ya da bir tür moda kavram olarak<br />
degisik adlarda ortaya çiktigi da öne sürülmektedir.(Kizilçelik;<br />
2001; 3). Bu açiklamalardan<br />
anlasilan, küresellesme olgusunun<br />
dogal bir süreç yada gelisme olmadigi, fakat<br />
özellikle kapitalizmin bir dayatmasi seklinde<br />
gerçeklestigidir. Dolayisila, küresellesmenin<br />
1 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4
Küresellesmenin Egitim Boyutu<br />
temel hedefinin güçlü ekonomilere sahip<br />
ülkelerin dünyayi kendileri için ortak bir<br />
pazar durumuna getirmek oldugu tezi ileri<br />
sürülmektedir. Söz konusu amacin gerçeklesmesi<br />
için ise, öncelikle ulus devletlerin<br />
zayiflatilmasi ve giderek ortadan kaldirilmasinin<br />
birinci hedef oldugu dile getiriliyor.<br />
Bunu saglamanin yolunun da yerelligi, alt<br />
kültürleri, gelenegi, görenegi, dini, farkli<br />
inançlari, degerleri ön plana çikarmak ve<br />
bunlari insan haklariymis gibi göstererek<br />
ulusal bütünlügü ortadan kaldirmak ve toplumsal<br />
barisin ve hosgörünün zayiflatilmasindan<br />
geçtiginin öngörülmesidir. Böylece<br />
ulus devletleri zaafa ugratarak onlarin yerine<br />
zayif, her türlü sömürüye açik, çok kisa<br />
zamanda asimile edilecek topluluklar, deyim<br />
yerinde ise kabileler olusturmak amaçlanmaktadir.<br />
(Amin, 1999;93-120; Bauman,<br />
2000;137; Valerstein, 1997; 36).<br />
KÜRESELLESMENIN EGITIM BOYUTU<br />
Durum böyle olunca, küresellesme girdabina<br />
kapilmis toplumlarda nitelikli ve ulusal bir<br />
egitim sistemi gelistirmenin parametreleri<br />
ortadan kalkmis demektir. Zira nitelikli ve<br />
ulusal bir egitimin temel dinamikleri, toplumlarin<br />
kendi degerlerinin yani kendi ulusal<br />
kültürünün ürünü olmak durumundadirlar.<br />
Aksi taktirde,Ziya Gökalp’ in de belirttigi<br />
gibi, (Celkan ;1990; 51); gelismis bir uygarlik<br />
zümresinin etkisine bir sekilde girmeyi<br />
kabul eden toplumlarda kültür, ulusal degil,<br />
uluslararasi bir nitelik tasir.Dolayisiyla o<br />
toplumun egitimi de ulusal degil, uluslararasi<br />
bir kültürün ürünü olmak durumunda<br />
kalir. Nitekim Islam uygarliginin etkisine<br />
girmeyi benimseyen Türklerin Arap ve Fars<br />
kültürünün agirlikli oldugu bir toplum yapisi<br />
olusturmalari küresellesmeye tipik bir örnek<br />
olarak verilebilir. Dolayisiyla, Osmanli toplumu<br />
kendi ulusal kültürünü olusturmak<br />
yerine, geleneksel ve daha sonralari ise<br />
Tanzimatla birlikte Bati uygarliginin etkisine<br />
girerek kozmopolit bir kültür olusturmustur.<br />
Bu durum, uzun süre Osmanli Türk düsün<br />
alaninda toplumun ulasacagi ileri durumlari<br />
öngören, onlari kavramlarla ifade edebilen<br />
ileri düzeyde gelecege yönelik projeksiyonlar<br />
olusturabilen düsünürlerin yetismesine<br />
önemli ölçüde engel olmustur. (Berkes, 1987;<br />
17) Ancak bu bir yandan skolastik, öte<br />
yandan kozmopolit egitim anlayisinin ve<br />
çagin gerisinde kalmis kültürel degerlerin<br />
ortadan kaldirilmasi ve çagdas uygarligin<br />
saygin bir üyesi olma süreci, ulus devlet<br />
yapisini gelistirecek olan Cumhuriyet yönetimi<br />
ile mümkün olmustur. Böylece Türkiye<br />
Cumhuriyeti, toplumu ümmet olmaktan<br />
kurtarilmis, halk egemenligine dayali, temel<br />
özellikleri ulusçuluk ve laiklik olan bir<br />
yapiya dönüsmüstür.<br />
Ne var ki, günümüzde asiri küresellesmecilerin<br />
iddia ettikleri gibi (Bkz. Yurdabakan;<br />
2002; 61), hizlanan küresellesme sürecine<br />
bagli olarak ”ulus devlet” anlayisi da giderek<br />
küresel baskilarla karsi karsiya kalmaktadir.<br />
Dolayisiyla küresel piyasa isleyisine göre<br />
yeni degerlerin ve toplumsal yapilanmalarin<br />
önem kazandigi vurgulanmaktadir. Böylece<br />
özellikle egitime duyulan gereksinim hizla<br />
artmakta, (Tezcan; 2002; 56) buna karsin<br />
gerek ülkelerin kendi içlerinde gerekse ülkeler<br />
arasinda esitsizlikler giderek yayilma egilimi<br />
göstermektedir. Bu nedenle, bireylerin<br />
ve toplumlarin daha uygar ve daha esitlikçi<br />
bir gelecege hazirlanmalarini saglamak amaciyla<br />
1988 de Paris’te düzenlenen “yüksek<br />
ögretim”, konulu dünya konferansi su temel<br />
görüsleri öne çikarmistir: Yüksek ögretim<br />
kurumlarinin geleneksel arastirma ve uzmanlasma<br />
islevlerinin yaninda, kültürler ve<br />
uluslar arasindaki etkilesimi güçlendirebilecek<br />
misyonu göz ardi edilmemelidir. Bu<br />
nedenle, yerel hükümetler yüksek ögretim<br />
kurumlarina gereken finansal destegi saglamalidirlar.<br />
Kuskusuz 21. yüzyilin en belirgin özelligi,<br />
bilisim teknolojisindeki gelismeler ve bilgi<br />
alisverisinde zorunlu bir çaba gösterme geregini<br />
dogurmustur. Bu çaba, yeni kültür ve<br />
uygarliklarla etkilesimi kolaylastirmakla birlikte,<br />
bilgiyi edinme, varolanlarin arasindan<br />
en uygun olanini seçme ve baskalariyla<br />
paylasma gibi becerilere sahip bireylerin<br />
yetistirilmesine duyulan gereksinimi de karsilamaya<br />
yönelik olmalidir. Aslinda küresellesme<br />
kavraminin bu denli ön plana çikmasinin<br />
nedeni hemen hiçbir dönemde “degis-<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4 2
Prof. Dr. Kadir ASLAN<br />
menin” bu kadar kapsayici ve derin olmamasindandir.<br />
Gerçekten de insanlik öyle bas<br />
döndürücü bir bilisim ve degisim süreci<br />
yasiyor ki, bu degisimin, içinde bulundugumuz<br />
yüzyilin en önemli özelligi olacagi<br />
kesindir. Bilisim teknolojisinin bu göz<br />
kamastirici yayilmasi giderek tüm toplumlarin<br />
dokusunu degistirmektedir. Ticarette,<br />
endüstride, teknolojide, politikada ve hemen<br />
her alanda meydana gelen hizli degismeler<br />
yeni bir dünya, dolayisiyla yeni bir degerler<br />
sistemi olusturmaktadir.<br />
Meydana gelen bu hizli dönüsüm, tarihten<br />
gelen degerleri sarsarak adeta yeni bir yarinin<br />
planlamasi geregini gözler önüne seriyor.<br />
Bu planlamada temel nokta kuskusuz<br />
“egitim” olacaktir. Zira uluslararasi uygarligin<br />
yapilanmasinda pay sahibi olmak ve<br />
ulusal kimligini ve degerlerini kaybetmeden<br />
bu yeni uygarlik projesinde yer almak için<br />
farkli bir egitim planlamasi söz konusu<br />
olacaktir. Bu nedenle küresellesen dünyada<br />
uluslarin egitim yapilanmasini zorunlu kilan<br />
birçok etken söz konusudur. Bu etkenlerin<br />
neler oldugunu su sekilde özetlemek mümkün:<br />
1. Küresel etkenler 2. Teknolojik degismeler<br />
3. Kisisel Beklentiler ve Memnuniyetsizlikler<br />
4. Toplumsal beklentiler ve sinirlamalar.<br />
Kuskusuz ticaretin, ekonominin,<br />
politikanin ve teknolojinin küresellestigi<br />
günümüzde, insanlarin yasam kosullari ve<br />
buna bagli olarak beklentileri de küresellesecektir.<br />
Dolayisiyla bu küresel gereksinimleri<br />
karsilayacak yeni degerlerin içsellesmesi<br />
kaçinilmaz olacaktir.<br />
SONUÇ<br />
Bas döndürücü bir hiza ulasan teknolojik<br />
gelisme ve degismeler, yeni bir yasam tarzi<br />
ve bu yasam tarzina uyum saglayabilecek<br />
beceri ve yeterlilikte insanlara gereksinimi<br />
ön plana çikarmistir. “teknolojik degismenin”<br />
ortaya çikardigi bu yeni talep, enformasyon<br />
teknolojisinin, bütün meslek kavramlarinin<br />
ve sekillerinin yeniden tanimlanmasini<br />
saglayacak bir düzeyde yayginlastirmayi<br />
da gerekli kilmaktadir.<br />
Yukarida sözü edilen gelismeler ve buna<br />
bagli olarak ortaya çikan talep ve beklentilerin<br />
karsilanmasinda olasi yetersizlikler,<br />
özellikle genç kusaklar açisindan önemli<br />
ölçüde memnuniyetsizliklere yol açabilir.<br />
Egitimin temel toplumsal islevlerinden biri<br />
olan geleneksel degerlerin yeni kusaklara<br />
aktarilmasi kuskusuz toplumsal süreklilik<br />
açisindan önemli bir isleve sahip olacaktir.<br />
Ancak yeterli olmayacaktir. Zira, küresellesen<br />
bir dünyadaki yeni gelismeler ve degerler<br />
genç kusaklara kazandirilmaz ise, bu kez<br />
çaga uyum ve küresel degerlerden yoksun<br />
kalma gibi bir tehlike söz konusu olacaktir.<br />
Böyle bir durum ise, amaçsiz ve kimliksiz,<br />
uydu bir toplum olmanin yolunu açacaktir.<br />
Oysa her toplumun tarihten gelen bir kültürel<br />
birikimi söz konusudur. Ne var ki<br />
küresellesmenin etkisi ile yeni bilgiler ve<br />
teknolojiler bu toplumlara dalga dalga yayilmaktadir.<br />
Bu bilgi bombardimaninin her<br />
toplumda belli etkiler yarattigi kaçinilmazdir.<br />
Önemli olan, her toplumun tarihinden<br />
tasidigi kültürel degerlerini ve bilgi birikimini<br />
küresel gelismeler karsisinda korumasi<br />
ve olabildigince hizla yayilan bu küresel<br />
degerlere bir yandan uyum saglamasi, öte<br />
yandan gelismelere katki saglamasidir.<br />
Ancak bu uyum ve katki saglama sürecinin<br />
bazi toplumlarda kolay, bazilarinda ise sancili<br />
geçecegi söz konusu olacaktir. Geçis<br />
sürecinin sinirlarini ve düzeyini kuskusuz<br />
her toplumun sahip oldugu ekonomik, kültürel<br />
ve hatta siyasal birikimleri belirleyecektir.<br />
Zira bas döndürücü bu hizli gelismeler<br />
karsisinda artik yarinin egitimi diye bir kavrami<br />
kullanmak gündemden düsmüs; “simdinin<br />
egitimi” üzerinde zaman kaybetmeden<br />
durmak ve düsünmek gerekmektedir. Nitekim<br />
simdinin egitimi diyebilecegimiz yeni<br />
bir egitim planlamasinin yasama geçirilmesi<br />
ve bunun üç temel unsur üzerinde olusturulmasi<br />
üzerinde anlasma saglanmistir.<br />
(OECD. 1989). Bu unsurlar sunlardir :<br />
1. Içerik, (Neyin ögretilecegi)<br />
2. Nasil, (Ögretme süreci)<br />
3. Ne sekilde (Bilginin aktarilma biçimi veya<br />
ulastirma yapisi).<br />
Buna göre, çok dar kaliplar içine sikismis<br />
geleneksel egitim sistemlerinin bir anlami<br />
kalmamistir. Dolayisiyla küresel etkilerden<br />
3 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4
Küresellesmenin Egitim Boyutu<br />
olumsuz etkilenmeyecek ancak üretilen<br />
küresel degerlerin ulusal degerlerle uzlasmasini<br />
saglayarak uygarlik projesinde kendine<br />
bir yer bulabilecek yeni bir egitim sistemi ve<br />
onun uygulayicisi olacak bir ögretmen tipi<br />
yetistirmek kaçinilmaz olacaktir. O halde nasil<br />
bir ögretmen sorusu gündeme gelmektedir.<br />
Bu sorunun yaniti asagida verilmeye<br />
çalisilmistir.<br />
1. Bilisim toplumlarinin yapilarini ve bunun<br />
kaçinilmaz yasam örüntülerini küresel<br />
düzeyde algilayabilecek ögretmenler.<br />
2. Küresellesmenin gerekli kildigi yeni egitim<br />
sisteminin dayandigi yeni paradigmayi<br />
bütün boyutlari ile algilayabilen ögretmenler.<br />
3. Artik birer pasif bilgi alicisi konumunda<br />
olmayan, aktif, bilgiye ulasmada becerili<br />
ve bilgi üretmeye katki saglayacak ögrencileri<br />
yetistirecek ögretmenler.<br />
4. Bilisim teknolojilerini izleyen ve bunlari<br />
kaynak kullaniminda koordinatörlük rolünü<br />
üstlenen ögretmenler.<br />
5. Sürekli degisen rol ve beklentilerine yanit<br />
verecek; ögrenme kuramlarini, pedagojik<br />
yöntemleri ve müfredati devamli sorgulayip<br />
yeniden tasarimlayacak nitelikte ögretmenler.<br />
(Dede, 1992;112)<br />
Artik, salt ögrenciler açisindan degil, ayni<br />
zamanda toplumu olusturan tüm kesimler<br />
için geçerli olan yeni yasam biçimi ve bunu<br />
saglayacak yeni bir bilgilenme gereksinimi<br />
söz konusudur. Nitekim bu gereksinim isiginda<br />
UNESCO tarafindan hazirlanan raporda<br />
yeni yüzyilin bilgi edinme gereginin 4 temel<br />
dayanagi oldugu vurgulanmistir. (Bkz. Hergüner,<br />
1998; 299). Bu dayanaklar :<br />
BILMEK IÇIN ÖGRENME<br />
(Learning to know)<br />
YAPMAK IÇIN ÖGRENME<br />
(Learning to do)<br />
BERABER YASAMAYI ÖGRENME<br />
(Learning to live together ) ve<br />
BIREY OLMAYI ÖGRENME<br />
(Learning to be)<br />
olarak belirlenmistir. Kuskusuz bu özelliklerin<br />
kazandirilmasini saglayabilecek tek çözüm,<br />
hiç vakit kaybetmeden “egitim sisteminde<br />
yeniden yapilanma ve ögretmenlerin<br />
egitimi” olmalidir. Zira, 21. yüzyila uyum<br />
saglayabilecek kusaklarin yetistirilmesi ancak<br />
21. yüzyilin gerektirdigi bilgi ve becerilerle<br />
donatilmis egitimcilerin yapabilecekleri<br />
bir seydir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Amin, Samir (1999). Kapitalizmin Hayaleti – Günümüz Entelektüel Modalarinin Bir Elestirisi. Çev. C.<br />
Algan, Istanbul.<br />
Bauman, Zygmunt (1999). Küresellesme, Toplumsal Sonuçlari. Çev. A. Yilmaz, Ayrinti Yay. Istanbul.<br />
Bauman, Zygmunt (2000) Siyaset Arayisi. Çev. T. Birkan, Istanbul.<br />
Berkes, N. (1978). Türkiye’de Çagdaslasma. Dogu-Bati yayinlari, Istanbul Matbaasi, Istanbul.<br />
Celkan, H.Y. (1990). Ziya GÖKALP’in Egitim Sosyolojisi, M.E.B. Yayinlari, Istanbul.<br />
Dede, C. (1992). “Education in the twenty-first Century in the Annals”, Volume 552. July, .pp.104-115.<br />
Giddens, A. (2000), Elimizden Kaçip Giden Dünya, Çev. O. Akinhay, Alfa Yayinlari, Istanbul.<br />
Kiziiçelik, S. (2001). Küresellesme ve Sosyal Bilimler. Ankara.<br />
Sönmez, V. (2002). “Küresellesmenin Felsefi Temelleri”, Egitim Arastirmalari , Sayi 6, Ani Yayincilik.<br />
Tezcan, M. (2002). “Küresellesmenin Egitim Boyutu”, Egitim Arastirmalari, Sayi 6.<br />
Wallerstein, I. (1997). “Bugün Gözünüzün Önünde Bir Sistem Çökmekte” Çev. A. Daldal, Birikim Dergisi,<br />
Aralik, Sayi 104.<br />
Yurdabakan, I. (2002). “Küresellesme Konusundaki Yaklasimlar ve Egitim”. Egitim Arastirmalari , Sayi 6,<br />
Ani Yayincilik.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 1-4 4
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12<br />
ETKILI ÖGRENME VE ÇOKLU ZEKÂ KURAMI: BIR INCELEME<br />
(Active Learning and Multiple Intelligence: A Review)<br />
Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN*<br />
ÖZET<br />
Bu makalede, etkili ögrenme ile çoklu zeka kurami iliskisi irdelenerek çoklu zeka kuraminin okullarda<br />
uygulanmasinin önemi açiklanmaya çalisilacaktir. Günümüzde ögrenme kurallari ve ilkeleri büyük ölçüde<br />
degismistir. Oysa, ülkemizde hala geleneksel ögrenme ve ögretme yöntemleri kullanilmaktadir. Bu yöntemler<br />
bilgiyi içsellestirmek yerine, ögrenciyi pasifize eden, ezbercilige yönelten yöntemlerdir. Bu nedenle de<br />
ögrenciler, ögrendiklerini günlük yasamlarinda ve is alanlarinda kullanma problemi ile karsi karsiya<br />
kalmaktadirlar. Ayrica, günümüzde çok hizli bir bilgi birikimi söz konusudur. Ögrenilenler, yerlerini kisa süre<br />
içinde yenilerine birakmak zorunda kalmaktadir. Dolayisiyla birey sürekli ögrenen ve kendini yenileyen bir kisi<br />
olmak durumundadir.<br />
Bu baglamda, okullarimizda artik ögrenciyi, ögrenme sürecine aktif olarak katan ve sürekli olarak ögrenmesini<br />
saglayan diger bir deyisle, ögrenmeyi ögreten, yeni yöntemlere gereksinim vardir. Bu anlayisa uygun H.<br />
Gardner’in Çoklu Zekâ Kuraminin zekâ, etkili ögrenme, düsünme stili iliskisi ve uygulamaya yönelik yönleri<br />
incelenmekte ve çoklu zekâ ile ögrenci performanslarinin degerlendirilmesinin deneyim yolu ile gelisebilecegi<br />
ileri sürülmektedir.<br />
Anahtar Sözcükler: Çoklu Zekâ, Etkili Ögrenme Prensipleri, Bilissel Stiller<br />
ABSTRACT<br />
The aim of this study is to evaluate the relationship of the active learning principles and multiple intelligence and<br />
thus explain its importance to the practice in schools. Today, the concept of learning is changing mostly. In fact,<br />
in Turkey the traditional learning and instructional methods are still in practice. These methods cause learners to<br />
be passive and memorize the given information rather than internalizing it. The learners are confronted with<br />
problems in application of the information in their daily life and practicing it in their working environments.<br />
Besides, there is tremendous accumulation of information. The learned information is to be replaced by the old<br />
knowledge very rapidly. Thus the individuals are forced to be continuous learners and renovate themselves.<br />
In this context, there is a need for new methods, which will enable learners to participate actively in the learning<br />
process and to take the responsibility of their own learning. There is a need of teaching learning to learn.<br />
Appropriate to this understanding, H. Gardner’s Multiple Intelligence Theory will be analyzed considering<br />
relationship between intelligence, active learning principles and cognitive styles emphasizing the ways of<br />
practice. It’s proposed that, using multiple intelligence in the evaluation of student performance can be improved<br />
by experiencing it.<br />
Key Words: Multiple Intelligence, Active Learning Principles, Cognitive Styles<br />
GIRIS<br />
Bireylerin birbirinden farkli algilama, anlama,<br />
olaylara farkli yaklasma, farkli biçimlerde<br />
problem çözme tarzlari ve farkli ögrenme<br />
stilleri vardir. Ögrenme sürecindeki bir<br />
bireyin, yapabildiklerinden çok yapabilecekleri<br />
üzerinde durulmalidir. Egitimciler farkli<br />
ögretim yollari oldugunun bilincinde olmalidir.<br />
Klasik bakis açisindan egitim ögretim<br />
*<br />
E.Ü. Egitim Fakültesi Egitim Fakültesi Egitim<br />
Bilimleri Bölümü<br />
etkinlikleri ele alindiginda, mikroskop altinda<br />
incelenen, dikkat çeken degiskenleri ortaya<br />
çikartarak performans artisinin hedeflendigi,<br />
etkili ögrenme ortaminda ise odak noktasini<br />
tersine çevirerek bir teleskop ile<br />
genisletircesine temel hedefin ögrenmeye<br />
odaklandigi ileri sürülmektedir (Herron and<br />
Nurrenbern, 1999).<br />
Etkili ögrenmenin uzun bir geçmisi vardir.<br />
Sokrat’in diyaloglarindan, Dewey’nin 1930’<br />
lu yillardaki “yansitici düsünme”sine ve<br />
Bruner’in 1960’li yillardaki “kesif yoluyla<br />
ögretim” yöntemine kadar uzanir. Bu dönemlerde<br />
de, ögrenenin pasif olarak bilgiyi alici<br />
5 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-15
Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />
durumunda olmasi yerine, ögrenme sürecine<br />
katilmasi gerçegi egitimin temeli olarak kabul<br />
edilmistir. Sözel anlatim gibi ögretmen<br />
merkezli ögretim yöntemlerinin bilgiyi tümüyle<br />
düzenli bir biçimde ögrenene aktarmasi<br />
gibi bir avantajinin oldugu da tartisilamaz.<br />
Ancak, ögrenenlerin kendi ögrenmelerine<br />
katilmalarinin, bilgiyi kesfetmelerinin,<br />
uygulayabilmelerinin, diger bir deyisle bilgiyi<br />
kendilerine mal etmelerinin sentez ve<br />
problem çözme gibi üst düzey bilissel becerilerin<br />
gelistirilmelerinde daha etkili oldugu<br />
kabul edilmektedir (Rubin ve Herbert, 1998).<br />
Bu nedenle etkili ögrenme, ögrenci merkezli<br />
egitim ve ögretim yöntemleri, Bati ülkelerinde<br />
oldugu gibi Türkiye‘de de hizla önem<br />
kazanmaktadir.<br />
Etkili ögrenme, en kisa tanimiyla ögrenene<br />
yapilan bir sey degil ögrenenin yaptigi bir<br />
sey (Panitz, 1996); yada anlatilanlari dinlemenin<br />
disinda ögrenenin yaptigi herhangi bir<br />
sey (Paulson ve Faust, 2003) olarak tanimlanmaktadir.<br />
Daha genis kapsamda etkili<br />
ögrenme, ögrencilerin bir dereceye kadar<br />
sahiplendigi ve kontrol edebildikleri ögrenme<br />
tekniklerinin kullanildigi, ögrenme deneyimlerinin<br />
kati bir biçimde önceden belirlenmesi<br />
yerine açik uçlu oldugu, ögrencinin<br />
aktif olarak katildigi ve biçimlendirdigi<br />
ögrenme deneyiminin bulundugu durumlar<br />
(Kyriacou, 1972) olarak tanimlanmaktadir.<br />
En genel anlamda etkili ögrenme, ögrenenin,<br />
eski bilgi ve deneyimlerinin üstüne yeni<br />
fikirleri insa ettigi etkin bir süreç olarak<br />
tanimlanabilir.<br />
Bu süreç klasik ögrenme ortamindan üç alanda<br />
farklilik göstermektedir: (1) bilgi, (2)<br />
ögretenler ve (3) ögrenenler. Klasik ögrenme<br />
kuraminda bilgi, hareketsiz, iletilebilir ve<br />
özdevinimlidir. Ögrenenler ise pasif ve bilgiyi<br />
almak için bekleyen bos bir fiçiya benzetilirler<br />
(Reeves ve Reeves, 1997). Etkili<br />
ögrenmede ise bilginin ögretenden ögrenene<br />
aktarilamayacagi ancak ögrenenler tarafindan<br />
aktif bir biçimde kazanilip kendileri<br />
tarafindan insa edilecegi ileri sürülmektedir.<br />
Belirli bir deneyimden çikarilan anlamin<br />
kisiye özel oldugu ve eger kisi bir tartismaya<br />
katilir ya da problem çözerken sosyal olarak<br />
ilgilenirse bilginin artarak genisleyecegi belirtilmektedir<br />
(Meriam & Caffarela, 1999).<br />
Ögrenme, bu baglamda, ele alindiginda bireysellestirilmis<br />
oldugu görülmektedir.<br />
Günümüzde bireylerin düsünme tarzlarinin<br />
ayni olmadigi, bu nedenle de farkliliklar üzerinde<br />
yogunlasma geregi önem kazanmistir.<br />
Farkli bireysel özellikler ise farkli ögretim<br />
yöntemlerini gerektirmektedir. Harvard <strong>Üniversitesi</strong><br />
Profesörlerinden Howard Gardner<br />
bu farkliliklari "Multiple Intelligence" olarak<br />
tanimladigi "Çoklu Zekâ Kurami" ile açiklamaktadir.<br />
ÇOKLU ZEKÂ KURAMI<br />
Zekânin birden çok bilesenden olustugunu<br />
ileri süren Gardner kuraminin temelinde,<br />
biyolojik ve kültürel boyutlarin yer aldigini<br />
savunmaktadir. Degisik ögrenme türlerinin,<br />
beynin degisik bölgelerinde gerçeklestigini<br />
düsünmektedir. Biyolojik etkenlere ek olarak<br />
zekâ gelisiminin kültür ile iliskili oldugu,<br />
kültürlerin deger verdigi zekâ türlerinin<br />
ve davranis biçimlerinin ise daha çok<br />
gelistigi ileri sürülmektedir. Gardner, bir<br />
özelligin zekâ olabilmesi için dört ölçüt ileri<br />
sürmektedir: Bunlar, sembollerin olmasi, kültürün<br />
deger vermesi, mal yada hizmet üretmeye<br />
araci olmasi ve problem çözebilmesidir<br />
(Bellenka, 1997).<br />
Gardner'in modeli, zekânin ne oldugu sorusuna<br />
daha genis bir anlam kazandirmistir.<br />
Gardner, geleneksel zekâ yaklasiminin ögrenciyi<br />
ortak bir ölçüte göre degerlendirmede<br />
yarattigi kolaylik açisindan avantajli oldugunu<br />
ancak ögrencinin güçlü ve zayif noktalarini<br />
kesfetmede yararli olmadigini belirtmektedir.<br />
Zekânin, bir birinden bagimsiz<br />
olarak isleyen, sekiz bileseni oldugunu ileri<br />
sürmekte ve bir etkinligin aslinda birkaç<br />
zekâ bileseninin birlikte çalismasi oldugunu<br />
belirtmektedir. Gardner (1993), Çoklu Zekâ<br />
Kuraminda sekiz tür zekâdan söz etmektedir.<br />
1. Sözel / Dil Zekâsi<br />
(verbal/linguistic),<br />
2. Mantik / Matematiksel zekâ<br />
(logical /mathematical intelligence),<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 6
Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN<br />
3. Görsel / Uzamsal zekâ<br />
(visual/ spatial intelligence),<br />
4. Bedensel / Kinestetik zekâ<br />
(bodily/ kinesthetic intelligence),<br />
5. Müzik / Ritim zekâsi<br />
(musical/ rythmic intelligence),<br />
6. Sosyal zekâ<br />
(interpersonal intelligence),<br />
7. Özedönük zekâ<br />
(intrapersonal intelligence),<br />
8. Doga zekâsi<br />
(naturalist intelligence).<br />
Sözel/Dil zekâsi<br />
Bu zekâ türü, sözcükler zekâsi yada bir dilin<br />
temel islemlerini açikça kullanabilme yetenegi<br />
olarak belirtilmektedir. Okuma, yazma,<br />
dinleme ve konusma ile iletisim saglamak bu<br />
zekânin en belirgin özelligi oldugunu ileri<br />
sürmektedir. Sözel/dil zekâsinin kullanimi,<br />
önceki bilgiyi ve anlamayi yeni bilgiye<br />
baglamaya yardimci olmakta ve baglantinin<br />
nasil oldugunu açiklamaktadir. Sözel zekâ,<br />
dil kullaniminin farkli biçimlerde üretilmesine<br />
ve gelistirilmesine yardimci olmaktadir.<br />
Dil gelisimi asamalarina bakildiginda çocugun<br />
baslangiçta, görüntü, ses ve dokunma<br />
kullandigi görülmektedir. Daha sonra, sembol<br />
ve gramer gibi dil teknikleri bunu izlemekte<br />
ve soyut akil yürütme, kavramsal<br />
örüntüler, duygu, ton, yapi ve içerik olusturma<br />
ile sözcük dagarcigi zenginlesmektedir.<br />
Birey, kendini ifade ederken, özel örüntülerde<br />
ses ve duyum kullanabilme yeteneginin<br />
gelismesi ile dil gelisiminin en üst noktasina<br />
ulasmaktadir. Sözel zekânin degeri,<br />
okuma, dil sanatlari ve farkli içeriklerde<br />
kavrama ile ölçülerek ortaya çikmaktadir.<br />
Sözel/dil zekâsinin, ileti olarak alinanlarin<br />
bireysel olarak algilanmasi olarak degerlendirilmekte<br />
ve okullarda bu zekâ türüne çok<br />
deger verildigi ileri sürülmektedir (Bellenka,<br />
1997).<br />
Çagdas zekâ arastirmacilarina göre insan<br />
konusma yetenegi ile dogmaktadir. Çevrede<br />
kullanilan dil ile etkilesime girmeye basladiginda<br />
beyin, dilin tüm seslerini taniyabilir<br />
durumdadir. Sözel zekânin, dil ile yapilan<br />
her türlü çalismayla ilgili oldugu belirtilmektedir.<br />
Okuyabilme yetenegi, düz yazi,<br />
siir, rapor ve mektup yazabilme yetenegi,<br />
dinleyiciler önünde konusma yapabilme<br />
yada bir arkadasla sohbet edebilme yetenegi<br />
örnek olarak verilmekte ve baska birinin konusmasini<br />
dinleyebilme ve ne söyledigi ile<br />
nasil bir mesaj vermek istedigini anlayabilme<br />
de sözel zekânin ilgili oldugu alanlar<br />
olarak ileri sürülmektedir. (Morgan, 1996).<br />
Mantik/Matematiksel zekâ<br />
Mantik/matematiksel zekâ, sayilar ve akil<br />
yürütme zekâsi olarak belirtilmektedir. Tümdengelim<br />
ve tümevarim kullanarak akil<br />
yürütme, soyut problem çözme ve bir biri ile<br />
iliskili kavramlar ve düsünceler arasindaki<br />
karmasik iliskiyi anlama yetenegi yada benzer<br />
yönleri arama zekâsi olarak belirtilmektedir.<br />
Mantik/matematiksel zekâ, bilimsel hipotezi<br />
siniflandirma, öngörü, öncelik verme, nedensonuç<br />
iliskisini anlama becerilerini içermektedir.<br />
Bu zekâ türü güçlü olan insanlarin,<br />
akil yürütme becerilerini, çok genis alanlara<br />
uygulanabildikleri görülmüstür. Fen Bilimlerinde,<br />
sosyal alanlarda, edebiyatta ve daha<br />
birçok alanda sözcükleri kullanabilme, okuma,<br />
yaratma, yabanci dil ögrenme, model<br />
insa etme, interneti kullanma ve müzik<br />
notalarini ögrenme biçiminde uygulamaya<br />
yansidigi ileri sürülmektedir.<br />
Matematik kullanimi çok erken yaslarda,<br />
küçük çocuklarin somut islemlerle ugrasirken<br />
ve bire bir eslemeyi kavrarken basladigi<br />
belirtilmektedir. Çocuklar, sembolik dil ile<br />
formüller ve denklemlerle çalisarak, somut<br />
düsünceden soyut düsünceye ilerlemekte ve<br />
mantik dünyasini soyutlastirmayi ögrenmektedirler.<br />
Soyut kavramlar ve semboller,<br />
analiz ve yaklasik olarak hesaplama, pek çok<br />
okul programinda ögretilmekte ancak ögrenmenin<br />
aktif olarak gerçeklesmesi geregi<br />
üzerinde durulmaktadir (Bellenka, 1997).<br />
Görsel / uzamsal zekâ<br />
Görsel/uzamsal zekânin, resimler ve imgeler<br />
zekâsi yada görsel dünyayi dogru olarak<br />
7<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5): 5-12
Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />
algilama ve kisinin kendi görsel yasantilarini<br />
yeniden yaratma kapasitesi oldugu belirtilmektedir.<br />
Sekil, renk, biçim ve dokunusu<br />
"zihin gözü" ile görme ve bunlari resim olarak<br />
somut temsillerine dönüstürme yetenegini<br />
içerdigi ileri sürülmektedir.<br />
Bazi açilardan görsel zekânin insan beyninin<br />
kullandigi ilk dil oldugu söylenmektedir. Bu<br />
zekâ, duyusal-motor alginin keskinlesmesi<br />
ile basladigi belirtilmektedir. Daha sonra,<br />
renk, sekil, biçim, dokunus, derinlik, boyut<br />
ve bunlar arasindaki iliskileri ayristirdigi<br />
ileri sürülmektedir. Görsel/uzamsal zekâ<br />
gelisirken, el-göz esgüdümü ve ince devinim<br />
kontrolü ile kisinin, algilanan sekil ve renkleri,<br />
çesitli ortamlarda yeniden olusturma<br />
yetenegi de gelismektedir. Ressam, heykeltiras,<br />
mimar ve grafik desinatörü gibi mesleklerin<br />
uygulayicilari, zihinlerindeki imgeleri,<br />
yaratmakta yada gelistirmekte olduklari<br />
yeni nesnelere aktarmaktadirlar. Bireyin<br />
olasi her seyi gözünde canlandirip hayal kurabilmesi,<br />
hayalindeki yerlere sanal yolculuklar<br />
yapabilmesi ve daha önce hiç yapmadigi<br />
seyleri yaratabilmesi ve bulus yetenegi,<br />
bu zekâ türünün özellikleri olarak<br />
gösterilmektedir.<br />
Uzamsal zekâ, uzay / zaman sürekliligi<br />
içinde, nesnelerin yerlesimi ve aralarindaki<br />
iliskiyle ilgilenmektedir. Bir nesnenin diger<br />
bir nesne ile iliskili olmasi, ögrenmenin<br />
görsel/uzamsal biçiminin, uzamsal tarafini<br />
olusturan çekirdegi oldugu belirtilmektedir.<br />
Bu açiklama yön duygusunu da kapsamaktadir;<br />
diger bir deyisle, yasanilan çevreyi<br />
dolduran nesnelere göre nerede oldugunu<br />
bilme yetenegi ve bir yerden baska bir yere<br />
kolaylikla gidebilme becerisi bu zekâ türünün<br />
özelligi olarak gösterilmektedir (Bellenka,<br />
1997; Bumen, 2004).<br />
Bedensel / Kinestetik zeka<br />
Bu zekâ türünün, bedensel olarak gerçeklestirilen<br />
hareketlerin tümüyle ve ellerin hareketleri<br />
ile ilgili oldugu belirtilmektedir.<br />
Beden hareketlerini kontrol etmeyi ve yorumlamayi,<br />
fiziksel nesneler ile ugrasmayi,<br />
beden ve zihin arasinda bir uyum olusmasini<br />
sagladigi ileri sürülmektedir.<br />
Bedensel zekânin gelisimi sadece atletik yapida<br />
olanlarla sinirlanmamaktadir. Dogustan<br />
gelen kinetik potansiyeller, çocuklarin yürüme<br />
potansiyelleri, gelisimin herhangi bir<br />
evresinde motor hareketleri kazanabilme ve<br />
gelistirebilme yetenekleri ile yüz ifadeleri,<br />
durus ve diger bir deyisle 'beden dili' ile<br />
ifade edilebilen incelikler, bu zekânin<br />
özelliklerin olarak gösterilmektedir. Bir cerrahin<br />
açik kalp ameliyati yaparken yada da<br />
bir uçakta pilotun göstergelerin ince ayarini<br />
yaparken gösterdigi ince-motor kontrolün,<br />
bu zekanin gelismis oldugunun göstergesi<br />
oldugu ileri sürülmektedir (Bellenka, 1997;<br />
Bumen, 2004).<br />
Müzik / ritim zekâsi<br />
Bu zekâ türü, ton, ritim ve tini ayirdetme<br />
zekâsi olarak belirtilmektedir. Kisinin bir<br />
müzik örüntüsüne yada melodiye duyarlilik<br />
derecesi ve coskusal tepki verme yetenegi ile<br />
basladigi ileri sürülmektedir. Bu zekânin<br />
temelleri ögrencilerin, müzigi farketmeleri<br />
ile gelismektedir. Daha sonra, müzik / ritim<br />
zekâsinin, müzigi dinlerken inceliklerinin<br />
ögrenilmesi ile gelismeye devam ettigi belirtilmektedir.<br />
Ögrenciler daha karmasik<br />
melodiler üretirken, bir müzik aleti çalarken<br />
ve daha karmasik kompozisyonlar yaparken,<br />
bu zekânin daha da gelisecegi belirtilmektedir.<br />
Nörolojik bakis açisindan müzik/ritim zekâsinin,<br />
zekâ türlerinin ilk önce geliseni<br />
oldugu belirtilmektedir. Müzigin, ritmin, sesin<br />
ve titresimin insanda yarattigi etki diger<br />
zekâ türlerinin hepsinden daha güçlü oldugu<br />
ileri sürülmektedir. Ruh halinin degismesi,<br />
dinsel duygulari costurma, ulusal sevinçleri<br />
uyandirma, baska birine sevgi, derin üzüntü<br />
yada aciyi ifade edebilme etkisi buna örnek<br />
olarak verilmektedir. Ses ve titresimler, ister<br />
dogal olsun isterse insanlarin yarattigi<br />
ortamlardan gelenler olsun, bu zekânin, tüm<br />
ses ve titresim dünyasiyla ilgili oldugu<br />
belirtilmektedir. Bazi insanlar için bu zekâ<br />
türü sadece müzik ve ritimden olusmadigi<br />
dikkate alindiginda isitsel olarak da adlandirilabilecegi<br />
ileri sürülmektedir (Bellenka,<br />
1997; Bumen, 2004).<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 8
Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN<br />
Sosyal zekâ<br />
Sosyal zekâ, digerlerini anlama ve etkilesme<br />
kapasitesi olarak belirtilmektedir. Bu zekâyi<br />
gösterenlerin, moral, mizaç, güdüler ve<br />
egilimleri fark edebildigi ve ayristirdigi ileri<br />
sürülmektedir. Bu zekâ özelliginin, çevrelerindeki<br />
yetiskinlerin ruhsal durumlarina<br />
dikkat eden ve degisik ruhsal durumlara<br />
duyarli olan çocuklarda görüldügü belirtilmektedir.<br />
Bir yetiskinin digerlerinin sakli<br />
egilimlerini okuyabilmesi ve yorumlayabilmesi<br />
karmasik bir kisiler arasi beceri olarak<br />
açiklanmaktadir.<br />
Sözel ve sözel olmayan iletisim becerilerini,<br />
isbirligi becerilerini, çatisma yönetimini, uzlasma<br />
becerileri ile güven, sayginlik, liderlik<br />
ve digerlerini güdüleme yetenegi ile ilgili<br />
oldugu belirtilmektedir. Sosyal zekâsi güçlü<br />
olanlarin önemli özellikleri arasinda digerlerinin<br />
duygularina, korkularina, meraklarina<br />
ve inançlarina empati ile yaklasma, yargilamadan<br />
dinleme ve digerlerinin performanslarini<br />
en üst düzeye çikarmalarinda yardimci<br />
olma istegi bulundugu ileri sürülmektedir.<br />
Sosyal zekânin ilgi alani, insan iliskileri,<br />
baska kisilerle ortak çalisma, diger insanlari<br />
tanima ve onlardan bir seyler ögrenme konularini<br />
kapsamaktadir. Zamanin çogu diger<br />
insanlarla çalisarak ve iletisim kurarak<br />
geçirildigi düsünülürse, bu zekâ, bazi açilardan,<br />
türlerinin içinde en anlasilabilir olani<br />
olarak gösterilmektedir (Bellenka, 1997).<br />
Özedönük zekâ<br />
Bu zekâ türü, kendilik bilgisi yada kendini<br />
tanima zekâsi, yada kendini bilme ve kendi<br />
yasami ve ögrenmesi ile ilgili sorumluk alma<br />
yetenegi olarak belirtilmektedir. Özedönük<br />
zekâsi güçlü olan birey, kendi coskularinin<br />
sinirlarini anlayabilen, kendi davranislarini<br />
yönetirken bunlara güvenebilen kisilerin<br />
özelligi olarak gösterilmektedir. Böyle bir<br />
kisi zamaninda düsünmeyi, yanitlamayi ve<br />
kendini degerlendirmeyi basarabilen kisi<br />
olarak gösterilmektedir (Bellenka, 1997).<br />
Gardner, özedönük zekânin, zevk duygusunu<br />
aci veren duygulardan ayirdedebilme kapasitesinden<br />
daha fazla oldugunu ileri sürmekte<br />
ve böyle bir ayristirmanin temelinde, bir<br />
duruma daha fazla karismak yada kendini<br />
geri çekebilme kapasitesinin yattigini belirtmektedir.<br />
Bu zekâ türü, ögrenenlerin, kendi<br />
yasantilarinda ve kendi ögrenmelerinde daha<br />
fazla sorumluluk almalarina yol açacagi belirtilmektedir.<br />
Gardner, ögrencilerin çok azinin,<br />
kendi ögrenmelerinin sorumlulugunu<br />
alabildigini ileri sürmektedir (Gardner, 1983).<br />
Bilindigi kadariyla kendi varliginin, düsüncelerinin<br />
ve eylemlerinin farkinda olan tek<br />
yaratik insanogludur. Bu özelligin, insanin<br />
kendisinden uzaklasip kendi içindeki yansimasindan<br />
bir seyler ögrenebilme yetenegi<br />
oldugu belirtilmektedir. Özedönük zekânin<br />
ilgi alaninin, kendi kendinin farkinda olma,<br />
kendini anlayabilme ve kisinin iç dünyasiyla<br />
iliski kurabilme özelligi oldugu<br />
belirtilmektedir (Bellenka, 1997).<br />
Doga zekâsi<br />
Gardner’in, yedi özgün zekâya 1995 de ekledigi<br />
sekizinci zekâ türü olan doga zekâsinin<br />
bireylerin, çevredeki bitki ve hayvanlarin<br />
türlerini fark ettiklerinde ve alt türleri siniflandirabildiklerinde<br />
ortaya çiktigi belirtilmektedir.<br />
Bu zekâ türünün, çevredeki dogal dünyayi<br />
algilama, begenme ve anlayabilme ile dogrudan<br />
iliskili oldugu belirtilmektedir. Türleri<br />
birbirinden ayirt edebilme, taniyabilme ve<br />
siniflandirabilme, dogal dünyaya iliskin bilgileri<br />
kavrayabilme bu zekâ türünün özellikleri<br />
olarak gösterilmektedir. Çesitli çiçekleri<br />
ayirt edebilen, farkli hayvanlari adlandirabilen,<br />
hatta, ayakkabi, araba yada giysi<br />
çizimlerini ortak kategorilere yerlestirebilen<br />
çocuk ve gençler, gelecegin doga bilimcilerine<br />
aday gösterilmektedir.<br />
Botanik ve zooloji, doga zekâsinin en belirgin<br />
alanlarindan biri olarak gösterilse de,<br />
böcekbilim, organik kimya, tip, fotografçilik,<br />
insaat mühendisligi gibi diger birçok<br />
alanlarda çalisan insanlarin, bu becerileri zamanla<br />
gelistirmeleri gerektigi belirtilmektedir<br />
(Bellenka, 1997). Gardner doga zekânin,<br />
belli bir bölgede bulunan bitki örtüsü ve<br />
9<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5): 5-12
Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />
hayvan türlerini taniyabilen, dogal dünyada<br />
baska sonuçsal ayrimlar yapabilen ve bu<br />
özelligini üretken olarak avlanmada, çiftçilikte,<br />
biyoloji bilimlerinde kullanabilen kisilerde<br />
görülebilecegini belirtmektedir (Gardner,<br />
1994).<br />
ZEKA VE BILISSEL STIL ILISKISI<br />
Gardner sekiz tür zekâdan söz etmekte ve bu<br />
zekâlari açiklarken gözlenebilir ve ölçülebilir<br />
özelliklerini vurgulamaktadir. Morgan<br />
(1996) ise, Gardner’in ileri sürdügü zekâ<br />
türlerinin farkli bir yapiyi olusturmak yerine,<br />
zekâyi daha çok nitellestirdigini, çoklu zeka<br />
kurami ile tanimlanan zeka performanslarinin<br />
aslinda bilissel stiller oldugunu ileri<br />
sürmektedir.<br />
Gardner’in Mantik/matematiksel ve sözel/dil<br />
zekâsi, kapasite ve duyarlilik; müzik ve<br />
kinestetik zekâsi, yetenek ve beceri; görsel/<br />
uzamsal zekâsi ve sosyal zekâsi, yetenek;<br />
özedönük zekâsi ise kisinin kendi duygularini<br />
anlayabilmesi olarak tanimlan-maktadir.<br />
Ayrica egitim deneyiminin, ögrenenlere<br />
saglanan en büyük olanak oldugu ileri sürülmektedir.<br />
Ögrenenlere farkli ögrenme deneyimleri<br />
sunuldugu zaman, onlarin kapasitelerini<br />
en üst düzeye çikarmalarina yardimci<br />
olunacagi belirtilmektedir. Zeka türlerinin<br />
bu sekilde tanimlanmasi çocuklarin sinav<br />
sirasinda gösteremedikleri becerilerini fark<br />
etmeleri açisindan okul yönetimi için büyük<br />
önem tasiyacaktir (Morgan, 1996). Siniflarinda<br />
düzey alti ya da düzey üstü ögrencileri<br />
olan ögretmenler bireysellestirilmis programlarla,<br />
bu ögrencilerine farkli egitim olanaklari<br />
sunduklarinda, onlarin gizil güçlerini<br />
ortaya çikarmalarina olanak saglamis olacaklardir.<br />
Psikoloji tarihinde birbiri ile rekabet halinde<br />
olan birçok zekâ kurami bulunmaktadir.<br />
Farkli kuramlara ragmen zekânin kavramsal<br />
olarak tanimlanmasinda bireyin, çevreye<br />
uyum saglarken ve kendi çevresini yeniden<br />
düzenlerken, ögrenme ve problem çözme<br />
için genel bir kapasitesi oldugu görüsü<br />
agirlik kazanmaktadir. Bu baglamda, zekâ<br />
kuramcilarinin ilkleri, mantiksal ve rasyonel<br />
problemleri çözme beceri ve süreçlerine<br />
odaklanmislar ve zekâ kuraminda tekli yaklasimi<br />
benimsemislerdir. Güncel yaklasimlarda<br />
ise çoklu zekâ yaklasiminin agirlik<br />
kazandigi görülmektedir. Kültürler arasi<br />
arastirmalar, insan performansindaki çesitlilik<br />
ve karmasiklik ancak farkliliklari dikkate<br />
alan bir kuramsal yaklasim ile açiklanabilir.<br />
Gelisim, ögrenme ve zekâ konularinda yapilan<br />
son çalismalarda kendini tanima, kendilik<br />
bilgisi, hedeflerini belirleyebilme, gelisimini<br />
izleyebilme, içinde bulundugu duygusal<br />
ve güdüsel durumunun farkinda olabilme,<br />
çevreye uyum davranisi için kritik bir<br />
özellik olarak gösterilmektedir. Gardner’in<br />
özedönük zekâsi, Stenberg’in üçlü zekâ<br />
kurami ve Goleman’in duygusal zekâsi,<br />
klasik zekâ yaklasimlarina farkli bir boyut<br />
katmis ve zekânin içsel gerçeklerine dikkat<br />
çekmistir (Shephard, Fasko ve Osborne, 1999).<br />
Böylece zekânin dogasinda olmasi gereken<br />
duygusal boyut dikkate alinarak rasyonel<br />
insanin çevreye uyum gösterirken kendini<br />
yansitma kapasitesi, kendi zayif ve güçlü<br />
yönlerinin, duygu ve düsüncelerinin farkinda<br />
olmasi da önem kazanmistir. Ögretmenlerin<br />
ögrencilerin kendileri hakkinda bilgi edinmelerini<br />
saglamak amaciyla onlarin nasil<br />
ögrendikleri ve nasil ders anlatmalari gerektigi<br />
konusunda çaba harcamalari gerekmektedir.<br />
Wilson (2002), ögretmenlerin sinifta çoklu<br />
zekâya göre ders anlatmayi tercih etmelerinin<br />
çesitli nedenleri oldugunu ileri sürmektedir:<br />
• Çoklu zekâ uygulamalari ögretmene<br />
daha kisisel ve çesitlendirilmis ögretim<br />
deneyimi saglar;<br />
• Ögrencilere sekiz zekâ ile ilgili<br />
bilissel düzeyde iliski kurabilme, üst<br />
bilissel anlayis ve çesitli ders çalisma<br />
teknikleri sunar;<br />
• Ögretmenlere kisisel, kisilerarasi ve<br />
kültürel düzeyde açiklama yapmalarina<br />
olanak verir;<br />
• Dogal beceriler ile ögrencilerin içsel<br />
güdülenme düzeylerini uyararak kendi<br />
kendilerini güdülemeleri saglar;<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 10
Yrd. Doç. Dr. B. Ilgin BASARAN<br />
• Ögretmene, ögrencinin dogal becerisini<br />
degerlendirmede, içgörü ve<br />
önsezi kullanarak egitimi bireysellestirme<br />
kolayligi ve deneyimi saglar;<br />
• Ögretmene ve ana-babaya her çocugun<br />
bir yada bir çok yeteneginin olabilecegi<br />
esitlikçi bir bakis açisi saglar<br />
(Wison, 2002).<br />
TARTISMA VE SONUÇ<br />
Gardner, ögrenmenin, ölçülebilenlerin ötesinde<br />
de gerçeklesebilecegini ortaya koyanlardan<br />
biridir. Okullarda, çocuklarin zihinsel<br />
kapasitelerini gelistirecek bir program gelistirilmeli<br />
ve ögretim yöntemleri uygulanmalidir.<br />
Bireyin ögrenmesi ve düsünmesi,<br />
fiziksel ve sosyal içerikte yer aldigina göre,<br />
ögrenciler özgün bir ortamda kendi anlamalarini<br />
insa eden aktif ögrenenler olarak<br />
dikkate alinmalidir. Egitimciler, ezberleme<br />
disinda ögretmenin farkli yollari oldugunu<br />
fark etmek zorundadirlar. Anlamak için<br />
ögretmek, karar vermeyi ögretmek, problem<br />
çözmeyi ögretmek, bir parçayi bütüne baglamayi<br />
ögretmek, kavramdan kavrami ögretmek,<br />
kisaca ögrenmeyi ögretmek dikkate<br />
alinmalidir. Bu süreçlerin hepsinde kritik<br />
düsünme gereklidir. Bu süreçlerin hepsini<br />
ögrenci gelistirebilir, iyilestirebilir.<br />
Ögrenciler anlayabilmek için çok çesitli kaynaklardan<br />
gelen bilgiyi toplamayi ve bilgiyi<br />
islemeyi ögrenmek zorundadirlar. Eskiden<br />
oldugunun tersine, ögretmenin anlattigi dersten<br />
yada bir ders kitabinin disinda, içinde<br />
bulundugumuz teknoloji çaginda bilgi, çok<br />
çesitli kaynaklardan gelmektedir. Bu kaynaklarin<br />
sadece ikisi ögretmen ve kitaplardir.<br />
Televizyon, iletisim aglari ve CD'ler ve<br />
diger araçlar ögrencileri seçici bilgi toplayicilari<br />
haline getirmektedir. Çok çesitli kaynaklardan<br />
akilci bir seçim yapabilmek için<br />
ögrencilerden dogru çikarsama yapmayi ögrenenler,<br />
siniflama ve sentez yapmayi ögrenenler,<br />
çoklu kaynaklardan gelen bilgiyi<br />
kullanmaya ve anlamaya daha hazir olacaklardir.<br />
Belleyerek ögrenme yöntemleri kullanan<br />
egitim kurumlarinin agirlikta oldugu ülkemizde,<br />
ögrencilerin becerileri ve alan bilgileri<br />
degerlendirilmektedir. Ögrencinin konuyu<br />
ne kadar iyi anladigi yada bilgiyi nasil<br />
dönüstürebilecegi degerlendirilmemektedir.<br />
Bunun sonucu olarak da ortaya kati ögretim<br />
programlarinin izlendigi, esneklige, yaraticiliga<br />
yada ögrenci gereksinmelerine önem<br />
verilmeyen programlar ortaya çikmistir.<br />
Howard Garder'in (1983) Çoklu Zekâ Kurami<br />
ile ögrencilerin ögrenme ve anlama<br />
stillerinin, sinif içi ögretim sürecindeki zekâ<br />
özellikleri ile uyusmadigi açik olarak anlasilabilir.<br />
Ögrenciler, matematik/mantik ve<br />
sözel zekâ özellikleri gelismis ögretmenler<br />
tarafindan egitilmektedirler. <strong>Ege</strong>r ögrencinin<br />
zekâ özelligi, bu özelliklerin biri yada digeri<br />
ile ayni dogrultuda ise verilen dersin anlasilma<br />
olasiligi yüksek olacaktir. Ögrenci daha<br />
yüksek notlar alacak ve bu zekâ kapasitesini<br />
ölçen standart testlerde daha basarili olacaktir.<br />
<strong>Ege</strong>r, Gardner tarafindan belirtilen diger<br />
zekâ özellikleri - görsel, bedensel, müzik,<br />
sosyal, özedönük, doga, gibi - daha belirgin<br />
ise okul ortaminda basarisiz olacak yada<br />
sözel/dilsel, mantiksal/matematiksel zeka<br />
özelliklerini gösteren akranlarindan daha iyi<br />
olamayacaktir.<br />
Bireyin çevreye uyumu ve bu çevrede basarili<br />
olabilmesi için kendi zekâ özelliklerini<br />
taniyabilmesi çok önemlidir. Bu nedenle<br />
okullarda, ögrencilerin zihinsel kapasitelerini<br />
deneyebilecekleri çesitli ögretim programlari<br />
gelistirilmeli ve ögrencinin aktif<br />
olarak katiliminin saglandigi ögretim yöntemleri<br />
uygulanmalidir.<br />
KAYNAKÇA<br />
Bellanca, J. (1997). Active Learning Handbook for Multiple Intelligence Classrooms. USA: IRI/Skylight<br />
Training and Publishing Inc., 1-465.<br />
Brougher, J.Z., (1997). “Creating a Nourishing Learning Environment for Adults Using Multiple Intelligence<br />
Theory.” Adult Learning, Mar/Apr97, V.8:4, 28-30.<br />
11<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5): 5-12
Etkili Ögrenme ve Çoklu Zekâ Kurami: Bir Inceleme<br />
Bruner, J. (1966). Toward a Theory of Instruction. Cambridge, MA: Harvard University Press.<br />
Bumen, Nilay T. (2004). Okullarda Çoklu Zeka Kurami. Ankara: Pegem A Yayincilik s.1-172<br />
Dansereau, D. (1978). "The Development of Learning Strategies Curriculum" in O'Neil, H.,F.,Jr., (ed.)<br />
Learning Strategies. London: Academic Press Inc., 1-31.<br />
Faust, J. and Paulson, D. (2003). Active Learning. Center for Enhancement of Teaching and Learning: California<br />
State University, Fresno home page: http://www.csufresno.edu/cetl/Events/Events%2002-<br />
03/active.html, January 25, 2003<br />
Gardner, H. (1983). Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligence. New York: Basic Books.<br />
Gardner, H. (1993). Multiple Intelligence: The Theory in Practice. New York: Basic Books.<br />
Gardner, H. (1994). “Intelligences in Theory and Practice: A Response to Elliot W. Eisner, Robert J. Sternberg,<br />
and Henry K. Levin”. Teachers College Record, Summer94”, V.95:4, 576-584.<br />
Henriques, L. (1998). A study to define and verify a model of Interactive-Constructive elementary School<br />
Science Teaching. Michigan: UMI Company Iowa Universitesi, Fen Egitimi Enstitüsü Yayinlanmamis<br />
doktora tezi.1-233.<br />
Herron, J.D. and Nurrenbern S.C. (1999). “Improving Chemistry Learning”. Journal of Chemical Education.<br />
V.99:76, 1353-1361.<br />
Kyriacou, C. (1992). “Active Learning in Secondary School Mathematics.” Mathematics in School, 20(3), pp.<br />
44-46.<br />
Levin, H., M., (1994). “Commentary: Multiple Intelligence Theory and Everyday Practices”.<br />
Teachers College Record, Summer94, V.95:4, 570-576.<br />
Meriam, S.B. and Caffarella, R. S. (1999). Learning in Adulthood: A Comprehensive Guide. Sanfransisco:<br />
Jossey-Bass.<br />
Mettetal, G.; Jordan, C. (1998). “Attitudes Toward a Multiple Intelligences Curriculum.” Journal of<br />
Educational Research, Nov/Dec98, V.91:2, 115-123.<br />
Morgan, H. (1996). “An Analysis of Gardener's Theory of Multiple Intelligence”, Roeper Review, Jun96,<br />
V.18:4, 263-270.<br />
Oakland, T.; Parmelee, R. (1985). Mental Measurement of Minority-group Children, in Wolman, B.B. (ed.)<br />
Handbook of Intelligence: Theories, Measurements, and Applications. New York: Wiley, 59-118.<br />
Panitz, Ted, (1996). “A Definition of Collaborative vs Cooperative Learning”.<br />
http://scholar.lib.vt.edu/ejournals/JTE/jte-v7n1/gokhale.jte-v7n1.html Indirilme tarihi 07/07/2004<br />
Reeves, T. C., & Reeves, P. M. (1997). “Effective Dimensions of Interactive Learning on the World Wide Web”.<br />
In B. H. Khan (Ed.), Web-Based Instruction. Englewood Cliffs, NJ: Educational Technology<br />
Publications, 59-66.<br />
Rubin, L.; Hebert, C. (1998). “Model for Active Learning: Colaborative Pear Teaching”. College Teaching,<br />
46,26-30<br />
Shepard, R.; Fasko,Jr., D.; Osborne, F., H. (1999). “Intrapersonal Intelligence: Affective Factors in Thinking”.<br />
Education, Summer99, V.119:4, 633-643.<br />
Talu, N. (1999). “Çoklu Zeka Kurami ve Egitime Yansimalari”. Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi<br />
Dergisi, 15:164, 172.<br />
Wilson, L. O. (2002). What’s the Big Attraction Why Teachers are Drawn to Using Multiple Intelligence<br />
Theory in their Classrooms. New Horizons for Learning.<br />
http://elma.turkport.com<br />
http://www.kolej.gazi.edu.tr/cokluzeka.htm<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 5-12 12
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18<br />
ZIHINDEN TOPLAMA VE ÇIKARMA ISLEMLERINDE KULLANILAN<br />
YÖNTEMLERIN ILKÖGRETIM 1. SINIF ÖGRENCILERININ BASARI DÜZEYINE<br />
ETKISI<br />
(The Effect Of Methods Used In Mental Addition Mental Subtraction Operations On The Success Level Of 1 st<br />
Class Students In Primary Schools)<br />
Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN*<br />
ÖZET<br />
Bu arastirmanin amaci, Ilkögretim 1. Siniflarda düz anlatim yöntemi kullanilarak gerçeklestirilen matematik<br />
ögretimi ile zihinden toplama ve çikarma islemi yöntemleri kullanilarak gerçeklestirilen matematik ögretiminin<br />
ögrenci basarilari üzerine etkilerini ortaya koymaktir. Arastirma iki grup üzerinde yürütülmüstür. Gruplardan biri<br />
kontrol grubu olarak belirlenmis ve bu grupta geleneksel ögretim sürdürülmüstür. Deney grubunda ise zihinden<br />
toplama ve çikarma islemlerine uygun yöntemler ön planda tutularak ögretim gerçeklestirilmistir. t-testi<br />
analiziyle iki grup arasindaki basari karsilastirilmis ve zihinden toplama ve çikarma islemi yöntemleri ile<br />
zenginlestirilmis matematik ögretiminden yararlanan grubun daha basarili oldugu saptanmistir.<br />
Anahtar Sözcükler: Zihinden toplama ve çikarma islemi, Zihinden islemlerde kullanilan bazi yöntemler,<br />
Matematiksel düsünme.<br />
ABSTRACT<br />
The aim of this research is to determine the effectiveness of traditional method mathematics teaching and<br />
mathematics teaching enriched with mental addition and mental subtraction on the success of 1 st classes students<br />
in primary schools. The research has been carried out with two groups. The first group was chosen as a control<br />
group and traditional teaching methods were applied. In the second group, experimental group, teaching was<br />
done by giving priority to methods that suitable for mental addition and mental subtraction. Collected data was<br />
analysed by t- test and the result of the research showed that the group that benefits from mathematics teaching<br />
enriched with mental addition and mental subtraction methods is more successful than the group that applied to<br />
traditional teaching methods.<br />
Key Words: Mental addition and mental subtraction operations, some methods used in mental operations,<br />
mathematical thinking.<br />
GIRIS<br />
Matematik dersinin islenmesinde seçilen<br />
yöntem ve teknikler, Ilkögretim Matematik<br />
Programi’nda yer alan hedef ve davranislarin<br />
gerçeklestirilmesinde önemli bir unsurdur.<br />
Ögrencilerin hazir bulunusluk düzeylerine<br />
uygun yöntem ve teknik seçerken<br />
ögretmenlerimizin zengin yöntem ve teknik<br />
bilgisine sahip olmalari gerekir. Bu yöntem<br />
ve teknikleri kullanmanin yani sira uygun<br />
araç-gereçlerden yararlanma ve bunlari sinif<br />
içinde kullanma, ögretmenlerin sahip<br />
olmalari gereken mesleki nitelikler arasinda<br />
yer almaktadir (Demirel, 1999: 195).<br />
* Dicle Üniv. Siirt Egitim Fakültesi<br />
Clark ve Atkinson (1999) okullarda zihinden<br />
islemlere hergün mutlaka yer verilmesini<br />
önermektedirler (Clark ve Atkinson, 1999:<br />
33; Chinn ve Ashcroff, 1993:202; Akt:<br />
Güven, 2000: 48). Ilkögretim Okulu Matematik<br />
Dersinin genel hedefle-rinden biri de<br />
“Zihinden hesaplamalar yapabilme”dir. Bu<br />
genel hedefle tutarli olacak biçimde matematik<br />
ünitelerinin hedef ve davranislari sinif<br />
seviyelerine göre düzenlenmistir. 1. Siniftaki<br />
toplama islemi ünitesinin hedeflerinden biri<br />
Hedef 3: Toplamlari 20’ye kadar olan dogal<br />
sayilarla zihinden toplama islemini yapabilmedir<br />
(MEB, 1998: 51). 1.Siniftaki çikarma<br />
islemi ünitesinin hedeflerinden biri de Hedef<br />
3: 20’ye kadar olan dogal sayilarla zihinden<br />
çikarma islemini yapabilmedir (MEB, 1998:<br />
57).<br />
13 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18
Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim 1. Sinif Ögrencilerinin Basari<br />
Düzeyine Etkisi<br />
Ögretmenler bu hedefler dogrultusunda 1.<br />
Sinifta toplama ve çikarma islemi bilgisini<br />
kazandirmaya çalismaktadirlar. Ögrencilerin<br />
bu esnada abaküs, fasulye ve kalem disinda<br />
araç-gereç olarak parmaklarini kullanmalari<br />
dogal bir süreçtir. Çocuklar problem çözdüklerinde<br />
genellikle problemlerdeki nesneleri,<br />
kendi parmaklari gibi, somut nesnelerle iliskilendirmeye<br />
çalisirlar (Lee ve Fupta, 1995:<br />
202).<br />
Conant’a göre parmakla sayma tüm kültürler<br />
içinde bütün zamanlarda kullanilan çok eski<br />
bir yöntemdir. Ginsburg, sadece ilkel toplumlarin<br />
degil batili toplumlarinda parmakla<br />
saymayi önemsedigini ve kullandigini ifade<br />
etmektedir. Hughes’e (1989) göre parmaklar<br />
soyut ile somut arasinda hassas bir baglanti<br />
görevi görür (Güven, 2000: 47-48).<br />
Dolayisiyla, 1. Sinif ögrencilerine toplama<br />
ve çikarma islemi bilgisi kazandirildiktan<br />
sonra, ögrencilerin parmak kullanimini azaltmak<br />
amaciyla, ögrencilerin toplama ve çikarma<br />
islemlerini zihinden ne sekilde yapabilecekleri<br />
konusunda yönlendirilmesi gerekmektedir.<br />
Zihinden islem yapmada kullanilabilen bazi<br />
yöntemler vardir. Çocuklarin sayma becerileri,<br />
ilkögretimin ilk yillarinda karsilastiklari<br />
toplama ve çikarma islemlerinde, mevcut<br />
yöntemlerin seçimini etkilemektedir (Nesher<br />
ve Kilpatrick, 1993: 33). Ögrenciler baslangiçta<br />
kendi yöntemlerini ifade etmede zorlanirlar.<br />
Fakat cesaretlendirildiklerinde olumlu<br />
sonuçlar elde edilir(Atkinson, 1992: 45).<br />
Çesitli etkinliklerle ögrencilere kazandirilmaya<br />
çalisilan yöntemler asagida siralanmistir.<br />
Zihinden Toplama Isleminde Kullanilan<br />
Yöntemler<br />
Toplama islemini gerçeklestirmeyi kolaylastirmak<br />
için degisme özelligi kullanilir.<br />
Ögrenci, 2+6= islemi “2+6, 6+2’ye esittir,<br />
bu da 8 olur” seklindeki düsünme yoluyla<br />
gerçeklestirilebilir.<br />
Toplama islemi yapmada kullanilan diger bir<br />
yöntem, iki katindan bir eksik veya bir<br />
fazladir. Örnegin, 5+6= islemi “6, 5 ’ten 1<br />
fazladir. 5+5=10 öyleyse 5+6, bir fazladir.<br />
5+6=11” seklindeki düsünme yoluyla yapilabilir.<br />
Bir baska örnek vermek gerekirse,<br />
7+6= islemi “7+7=14 öyleyse 7+6, bir<br />
eksiktir. 7+6=13” seklindeki düsünme yoluyla<br />
yapilabilir.<br />
Toplama islemini yapmanin diger bir yöntemi,<br />
üzerine saymadir. Toplanacak sayilardan<br />
biri 1, 2 veya 3 oldugunda üzerine sayma<br />
yöntemi çok kolay kullanilir. Örnegin,<br />
2+6= islemi “6, ... 7, 8 öyleyse 2+6=8 ”<br />
seklindeki düsünme yoluyla yapilabilir. Burada,<br />
çocuklarin ileriye dogru saymada<br />
büyük sayidan baslanmasi gerektigini fark<br />
etmeleri saglanmalidir.<br />
Toplanan sayilardan birini artirip,<br />
digerini azaltarak toplananlardan birini<br />
10 yapma yöntemi de kullanilabilir. Bu<br />
yöntem toplananlardan biri 8 veya 9<br />
oldugunda kolay bir sekilde kullanilabilir.<br />
Örnegin, 8+5= islemi “ 8+2=10 ve 5=2+3<br />
bu yüzden 10+3=13, öyleyse 8+5=13 ”<br />
seklindeki düsünme yoluyla yapilabilir<br />
(Reys, 1998: 155-160).<br />
Zihinden Çikarma Isleminde Kullanilan<br />
Yöntemler<br />
Çikarilacak olan sayilar 1, 2 veya 3 oldugunda<br />
geriye dogru sayma yöntemi en etkili<br />
yöntemdir. Örnegin, 9-3= islemi “ 9, ... 8,<br />
7, 6. O halde 9-3=6 ” seklindeki düsünme<br />
yoluyla yapilabilir.<br />
Ileriye dogru sayma yöntemi, iki sayi<br />
arasindaki fark 1, 2 veya 3 oldugunda çok<br />
kolay bir sekilde kullanilir. Örnegin, 7-5=<br />
islemi “ 5, ... 6, 7. O halde 7-5=2 ” seklindeki<br />
düsünme yoluyla yapilabilir.<br />
Iki katini alma yöntemi, çikarma islemini<br />
yapmayi kolaylastirir. Bu yöntemin kullanilabilmesi<br />
için, toplama isleminde iki katini<br />
alma islemi yapilabilir olmalidir. Örnegin,<br />
16-8= Islemi, “8+8=16 öyleyse 16-8=8 ”<br />
seklinde yapilabilir. Bu yöntem, toplama ve<br />
çikarma islemleri arasindaki iliskilerin<br />
pekistirilmesine de katki saglayacaktir.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18 14
Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN<br />
Iki sayi arasindaki fark 1, 2 veya 3<br />
oldugunda fark yöntemi çok kolay bir<br />
sekilde kullanilir. Örnegin, 8-6= isleminde<br />
8’in 6’dan kaç fazla oldugunun sorulmasi<br />
yeterli olacaktir (Reys, 1998:161).<br />
YÖNTEM<br />
Arastirma örneklemini, Siirt il merkezin-de<br />
bulunan Hürriyet Ilkögretim okulunun 1.<br />
Siniflarindan rasgele seçim yolu ile belirlenen<br />
iki sinif olusturmustur. Arastirma deneysel<br />
olup 2000–2001 ögretim yili II. Yariyilinda<br />
uygulanmis ve birer ders saati<br />
seklinde bes hafta sürmüstür. Siniflardan biri<br />
ile kontrol grubu digeri ile de deney grubu<br />
olusturulmustur. Arastirmaci tarafindan<br />
hazirlanan ön test, kontrol ve deney grubunu<br />
olusturan siniflara es zamanli olarak uygulanmistir.<br />
Deney grubu için hazirlanan etkinliklerin<br />
uygulanmasinda herhangi bir aksaklik<br />
meydana gelmemesi için sinif ögretmenine<br />
etkinlikler hakkinda bilgi verilmistir.<br />
Kontrol grubunda geleneksel ögretim sürdürülmüstür.<br />
Deney grubunda ise zihinden<br />
toplama ve çikarma islemlerine uygun yöntemler,<br />
ön planda tutularak ögretim gerçeklestirilmistir.<br />
Ders islenisi esnasinda ögrencilerin<br />
yaptiklari islemleri arkadaslariyla<br />
paylasmalarina firsat verilmistir. Arastirmada<br />
5’i toplama islemi, 5’i de çikarma<br />
islemi ile ilgili olmak üzere 10’ar maddelik<br />
ön test ve son test hazirlanmistir. Testler<br />
uygulanirken, zihinden islemlerle ilgili, ölçme<br />
ve degerlendirme teknigine uygun olarak<br />
sözlü soru sorulup sözlü cevap alinmistir.<br />
Ögrenciler sözlü sinavina, ayri bir salonda,<br />
tek tek alinmistir. Test ögrencilere uygulanmadan<br />
önce, ögrencileri rahatlatacak bir<br />
psikolojik ortam olusturmaya çalisilmis-tir.<br />
Arastirma boyunca deney ve kontrol grubundaki<br />
matematik dersleri gözlenmistir. Arastirmadan<br />
önce uygulanan ön test ve arastirmadan<br />
sonra uygulanan son test verileri t-<br />
testi ile analiz edilmistir. Analizlerde anlamlilik<br />
düzeyi 0,05 olarak alinmistir.<br />
Uygulamadan sonra deney grubu ögretmeni<br />
ve ögrencilere islemlerin bu sekilde yapilmasi<br />
ile ilgili çesitli sorular sorularak, alinan<br />
cevaplar sonuçlar kisminda degerlendirilmistir.<br />
Uygulanan testlerin güvenirligi ile ilgili<br />
analizler Tablo 1’de görülmektedir.<br />
Tablo 1: Testlerin Güçlülügü ve Güvenirligi.<br />
N<br />
x<br />
s.s<br />
Testin<br />
güçlügü<br />
Güvenirlik<br />
katsayisi (x)<br />
Ön test 51 4,20 3,09 0,43 0,85<br />
Son test 48 4,98 3,23 0,50 0,86<br />
(x): Kuder-Richardson<br />
Testlerin güçlük oranlarinin 0,50 civarinda<br />
çikmis olmasi, testlerin çok zor veya çok<br />
kolay olmadigini göstermektedir. Ön test ve<br />
son testlerin güvenirlik katsayilari dikkate<br />
alindiginda Kuder-Richardson formülü geregi<br />
sayinin sifira yaklastigi oranda güvenirlik<br />
katsayisinin düsük, bire yaklastigi<br />
oranda ise yüksek oldugu anlamina geldiginden<br />
her iki testin de yeterince güvenilir<br />
oldugu söylenebilir (Tekin, 2000: 58).<br />
Ilkögretim Matematik Dersi Programindaki<br />
1. Sinif hedef ve davranislarina bagli kalinarak,<br />
zihinden toplama ve çikarma islemleri<br />
ile ilgili testlerin kapsam geçerliligi saglanmistir.<br />
Ayiricilik gücü 0,30-0,39 olan maddeler<br />
“oldukça iyi bir madde”, 0,40’tan büyük<br />
olan maddeler “çok iyi bir madde” olarak<br />
kabul edilmektedir (Tekin, 2000:249). Testlerde<br />
uygulanan maddelerin, ayiricilik gücü<br />
ise 0,3’ten yukari oldugu tespit edilmistir.<br />
BULGULAR<br />
Kontrol ve deney gruplari rasgele seçim<br />
yöntemi ile belirlenmesine ragmen bu iki<br />
grubun “Zihinden toplama ve çikarma islemleri”<br />
konusu ile ilgili basari düzeylerinin<br />
denkligi sinanmistir. Bu amaçla hazirlanan<br />
ön test, kontrol grubu ve deney grubuna es<br />
zamanli olarak uygulanmistir. Elde edilen<br />
sonuçlar Tablo 2’de görülmektedir.<br />
15<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18
Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim 1. Sinif Ögrencilerinin Basari<br />
Düzeyine Etkisi<br />
Tablo 2: Ön Test Degerlendirmesi.<br />
Gruplar N<br />
x<br />
Kontrol<br />
Grubu<br />
Deney<br />
Grubu<br />
23 4,00 3,10<br />
28 4,36 3,12<br />
s.s t p<br />
0,41 >0,05<br />
Tablo 2’de görüldügü gibi kontrol grubu ile<br />
deney grubunun ön test basari ortalamalari<br />
arasindaki t-degeri 0,408’dir. Bu ise 0,05<br />
düzeyinde anlamli degildir. Buna göre<br />
kontrol grubu ile deney grubunun “ Zihinden<br />
toplama ve çikarma islemleri ” ile ilgili<br />
basari ortalamalari arasinda fark olmadigi<br />
sonucuna varilmistir.<br />
Ayrica Tablo 3 ve 4’te görüldügü gibi,<br />
kontrol ve deney grubundaki ögrencilerin ön<br />
test sorularindaki basari oranlari düsük<br />
olmakla birlikte ögrencilerin islemlerde parmaklarindan<br />
yararlanma egilimleri yüksektir.<br />
Derslerde uygulanan etkinlikler ve kulanilan<br />
çalisma yapraklari arastirmaci tarafindan<br />
saglanmistir. Uygulanan ders islenislerinin<br />
bitiminden bir hafta sonra kontrol ve deney<br />
gruplarini olusturan siniflara es zamanli<br />
olarak son test uygulanmistir. Son test ile<br />
ilgili istatistik bilgileri tablo 5’te gösterilmistir.<br />
Tablo 3: Ön Test Sorularinin Kontrol Grubuna Göre<br />
Dagilimi.<br />
Sorular<br />
Ögrenci<br />
Sayisi<br />
Dogru(%)<br />
Yanlis(%)<br />
Parmak<br />
Kullanan<br />
(%)<br />
7+3 23 0,52 0,48 0,35<br />
2+6 23 0,70 0,30 0,39<br />
9+7 23 0,39 0,61 0,52<br />
5+6 23 0,48 0,52 0,43<br />
14+3 23 0,43 0,57 0,39<br />
8-2 23 0,52 0,48 0,57<br />
9-7 23 0,30 0,70 0,52<br />
17-3 23 0,26 0,74 0,43<br />
15-6 23 0,26 0,74 0,43<br />
13-8 23 0,22 0,78 0,39<br />
Tablo 5’te görüldügü gibi, kontrol grubu ile<br />
deney grubunun son test basari ortalamalari<br />
arasindaki fark 0,05 düzeyinde anlamlidir.<br />
Bu anlamlilik deney grubunu olusturan<br />
siniflarin lehinedir. Buna göre, zihinden<br />
toplama ve çikarma islemleri konusunu,<br />
zihinden toplama ve çikarma islemleri<br />
yöntemlerine göre isleyen siniflarin, düz<br />
anlatim yöntemi ile isleyen siniflardan daha<br />
basarili oldugu ortaya çikmistir.<br />
Tablo 6’da görüldügü gibi, kontrol grubundaki<br />
ögrencilerin son test sorularindaki<br />
basari oranlari ve islemlerde parmaklardan<br />
yararlanma egilimleri, ön test sorularindaki<br />
duruma göre fazla degismemistir.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18 16
Yrd. Doç. Dr. Cahit PESEN<br />
Tablo 4: Ön Test Sorularinin Deney Grubuna Göre<br />
Dagilimi.<br />
Sorular<br />
Ögrenci Sayisi<br />
Dogru(%)<br />
Yanlis(%)<br />
Parmak<br />
Kullanan ( %)<br />
7+3 28 0,54 0,46 0,39<br />
2+6 28 0,68 0,32 0,50<br />
9+7 28 0,46 0,54 0,50<br />
5+6 28 0,39 0,61 0,46<br />
14+3 28 0,61 0,39 0,54<br />
8-2 28 0,57 0,43 0,57<br />
9-7 28 0,46 0,54 0,43<br />
17-3 28 0,25 0,75 0,43<br />
15-6 28 0,32 0,68 0,43<br />
13-8 28 0,11 0,89 0,46<br />
Tablo 5: Son Test Degerlendirmesi.<br />
Gruplar N<br />
x<br />
s.s t p<br />
Kontrol Grubu 23 4,04 2,27<br />
Deney Grubu 25 5,84 3,76<br />
2,02
Zihinden Toplama ve Çikarma Islemlerinde Kullanilan Yöntemlerin Ilkögretim 1. Sinif Ögrencilerinin Basari<br />
Düzeyine Etkisi<br />
Uygulanan etkinliklerde ögrencilerin farkli<br />
yöntemleri arkadaslariyla paylasmalarina<br />
firsat verilmelidir.<br />
Ögretmenlerin bu konuda, zengin yöntem ve<br />
tekniklere sahip olmalari için hizmet öncesi<br />
ve hizmet içi egitime önem verilmelidir.<br />
KAYNAKÇA<br />
Güven, Y. (2000). “Matematik Hesaplamalarda Atkinson, S.(1992). Mathematics With Reason. London,<br />
Hodder Stonghten.<br />
Chinn, S.J. ve Ashcroft, R.J.(1993). Mathematics for Dyslexics: A Teaching Handbook. London, Whurr<br />
Publishers Ltd.<br />
Clark, S. Ve Atkinson, S.(1999). Tracing Significant Achievement in Primary Mathematics. London:Hodder<br />
and Stoughton.<br />
Demirel, Ö. (1999). Planlamadan Degerlendirmeye Ögretme Sanati. Ankara: Pegem yayincilik.<br />
Ginsburg, H.P.(1989). Children’s Arithmetic. How They Learn It And How You Teach It. Texas: Pro.ed.<br />
Yaklasimlar ve Cinsiyet Farkliligi Ile Ilgili Olarak Ögretmen Görüslerinin Degerlendirilmesi”. Egitim ve Bilim,<br />
25, 116:47-53.<br />
Lee, V. ve Fupta, F. D.(1995). Childeren Cognative and Language Development. Oxford.<br />
Nesher, P. ve Kilpatrick, J. (1993). Mathematics and Cognition. Cambridge.<br />
Reys, R. E., Suydam, M.N., Lindquist, M. M. ve Smith, N. L. (1998). Helping Children Learn Mathematics.<br />
Boston: Allyn and Bacon, pp.155-161.<br />
Tekin, H. (2000). Egitimde Ölçme ve Degerlendirme. Ankara: Yargi Yayinevi.<br />
M.E.B. (1998). Ilkögretim Okulu Matematik Dersi Ögretim Programi, 1-2-3.Siniflar. Ankara: Milli Egitim<br />
Basimevi, 51-57.<br />
Kaptan, S. (1998). Bilimsel Arastirma ve Istatistik Teknikleri. Ankara, Tekisik Web Ofset Tesisleri.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 13-18 18
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26<br />
OKULÖNCESI DÖNEMDE ÇOCUGUN YASAMINDA BABA VE ERKEK<br />
ÖGRETMENIN ROLÜ VE ÖNEMI<br />
(The Importance of Father and Male Teacher in Child’s Life in The Period of Preschool)<br />
Ögr. Gör. Dr. Sakire ANLIAK*<br />
ÖZET<br />
Degisen yasam kosullari geregi kadinlarin da çalisma hayatinda daha fazla yer almasi, kadin erkek arasinda<br />
esitlige ve isbirligine dayali bir is yasantisini gerektirmektedir. Bu durum geleneksel rollerin, aile içi iliskilerin<br />
degisimini de beraberinde getirmektedir. Kadinin çalismasi, ev isleri, çocuk bakimi ve egitim konusunda yakin<br />
çevresinden daha fazla yardima ihtiyaç duymasina neden olurken, okul öncesi egitim kurumlarina olan ihtiyaci<br />
da giderek arttirmaktadir. Yapilan arastirmalar, annelerin çocuk bakimi ve egitiminde sorumlulugun çogunu<br />
veya tamamini üstlenmesi gerekliligi düsüncesini degistirmekle birlikte, babalarin da anneler kadar çocuklarinin<br />
psiko-sosyal ve zihinsel gelisimlerinde etkin rol oynayabileceklerini ortaya koymaktadir. Benzer olarak<br />
erkeklerin geleneksel rollerin disinda çocuk gelisimi ve egitimi alaninda profesyonel bir egitimci olarak görev<br />
almalarinin gelisimsel açidan çocuklara önemli katkilar saglayacagi vurgulanmaktadir.Her ne kadar günümüzde<br />
kadinlar ve erkekler cinsiyetten bagimsiz, geleneksel olmayan farkli meslek alanlarinda görev alsalar da özellikle<br />
okulöncesi egitiminde, çalisanlarin bir çogu kadinlardan olusmaktadir Bu çalismanin amaci; çocugun<br />
gelisiminde baba rolü ve erkek okulöncesi ögretmeninin önemi üzerinde durarak çocuklarin gelisimlerine olan<br />
katkilarini tartismaktir.<br />
Anahtar Sözcükler: Okulöncesi egitim, Erkek Ögretmen, Baba Rolü<br />
ABSTRACT<br />
Because of changing life conditions, more women participation in many occupations leads to equality and<br />
cooperation between women and men. Therefore traditional roles and relationships in the family have become to<br />
change. When women have participated in an occupation, they need more support from their families, parents,<br />
friends etc. in bringing up their children and sharing responsibilities in household. Additionally, because of<br />
increasing rate in working mothers, most of them started to prefer preschools. Literature points out to the fact<br />
that the viewpoint “Mothers should be the only responsible person in child care and education” should be<br />
changed. It has been stated that fathers could contribute to their children’s psycho-social and mental<br />
development as much as mothers. Similarly, it has been noticed that participation of males in child development<br />
and education as a professional educator out of traditional roles would provide important contributions to the<br />
development of children.<br />
Although, recently, women and men prefer to work in many different non-traditional or gender a typical<br />
occupations, especially in preschool education women still constitute the major part of this field. The aim of this<br />
study is to discuss about the contributions of men as fathers and teachers in child development.<br />
Key Words: Preschool Education, Male Teacher, Father Role<br />
GIRIS<br />
Günümüzde kadinlarin giderek artan oranlarda<br />
çalismaya baslamasi, onlarin yerine<br />
getirmek zorunda olduklari sorumluluklarinin<br />
da fazlalasmasina neden olmustur. Artan<br />
sorumluluklari tek basina yerine getirmekte<br />
zorlanan kadinlar bunlarin üstesinden gelebilmek<br />
için daha fazla destege ihtiyaç duymaktadir.<br />
Kadinlarin meslek sahibi olmasi,<br />
onlara atfedilen geleneksel rollerin, statülerin<br />
ve aile içi etkilesimlerinin de degisimini<br />
*E.Ü.Egitim Fakültesi Ilkögretim Bölümü<br />
gerektirmistir. Diger bir deyisle kadinlarin<br />
çalismasi, aile içinde yerine getirilmesi gereken<br />
zorunlu sorumluluklar için, is bölümünü<br />
gerekli kilarak daha dengeli paylasimlarin<br />
olus-masina neden olmustur. Bu baglamda,<br />
annelerin, çocuklarin bakimindan ve egitiminden<br />
birinci derecede sorumlu oldugu geleneksel<br />
roller ve beklentiler giderek azalmistir.<br />
Degisen kosullar geregi aile yasantisi<br />
içinde babalarin destegine daha fazla ihtiyaç<br />
duyulmasi, annelerin, çocuk bakimi konusunda<br />
üstlendikleri roller hakkinda bir degisimi<br />
beraberinde getirerek babalari daha çok<br />
ailenin geçimini saglayan bireyler olmaktan<br />
19 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26
Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />
çikarmistir (Fagan, 1996:70; Oktay, 2000:<br />
150; Çagdas ve Seçer 2002: 24). Yapilan<br />
arastirmalarda bu konu hakkinda birbirini<br />
destekleyen bulgulara rastlanmaktadir. Örnegin<br />
Avrupa ve Amerika’da erkeklerin,<br />
diger toplumlara oranla çalisan eslerine daha<br />
fazla yardim ettikleri belirlenmistir (aktaran<br />
Oktay, 2000: 150).<br />
Çocuk gelisiminde, anne ve baba etkili bir<br />
ebeveyn taniminin içine, ayrilmaz bir ikili<br />
olarak yerlestirilmektedir. Ebeveyn olma<br />
sorumlulugu ise gün geçtikçe daha çok önemsenmeye<br />
baslanmistir. Özellikle 1990’li yillardan<br />
itibaren arastirmacilarin bu konuya<br />
olan ilgilerinde bir artis gözlenmistir. Farkli<br />
arastirmalardan elde edilen bulgulara göre,<br />
çocugun gelisiminde, babanin da anne kadar<br />
etkili ve önemli bir ebeveyn oldugu belirtilmektedir.<br />
Bu sonuçlara paralel olarak babalik<br />
rolünün de toplumsal beklentiler açisindan<br />
bir degisim içine girdigi gözlenmektedir<br />
(McBride ve Rane, 1997: 11,<br />
McBride, Rane ve Bae, 2001: 77-78). Bir<br />
anne kadar babanin da çocuk yetistirme konusunda<br />
sorumluluk alabilecegi düsüncesinin<br />
etkilerini günümüzün sosyal yasantisinda<br />
gözlemlemekteyiz. Bugün sadece onlarla<br />
oynamaktan hoslanmayan, çocuklarini puset<br />
içinde boynuna takarak gezdirmekten, banyolarini<br />
yaptirmaya kadar çesitli istek ve<br />
ihtiyaçlarinin yerine getirmekten ve onlarin<br />
sorumluluklarini üstlenmekten gurur duyan<br />
babalarin sayisinin azimsanmayacak kadar<br />
çok oldugu görülmektedir. Lamb’a (2001)<br />
göre, Bati Avrupa ve Kuzey Amerika toplumlarinda<br />
son 25 yildir daha fazla babanin,<br />
bebeklerinin altini degistirmek, banyo yaptirmak,<br />
uyutmak gibi çocuk bakimiyla ilgili<br />
pek çok görevi yerine getirdikleri gözlenmektedir.<br />
Bu degisimlere ek olarak, babalarin<br />
çocuklariyla birlikte geçirdikleri sürenin<br />
uzadigi belirtilmektedir. Diger bir deyisle,<br />
babalarin çocuklarin yasamlarinda daha fazla<br />
yer almalariyla dogru orantili olarak, çocuklarinin<br />
gelisimleri üzerindeki etkilerinin<br />
arttigi belirtilmektedir (Lamb, 2001 :24-26).<br />
Babanin çocuguyla ilgili daha fazla sorumluluk<br />
üstlenmesi, karsilikli etkilesimde bulunmasi<br />
ve çocugun yasamina etkin katilan<br />
iki kisinin varligi, çocugun baglanacagi ve<br />
model alacagi kisi sayisini arttirmaktadir.<br />
Ilgi, sevgi ve bakimin iki taraftan alinmasi<br />
çocugun sosyal, duygusal ve bilissel gelisiminde<br />
etkili olan kaynaklari farklilastirmaktadir<br />
(Bekman, 2000: 6).<br />
Babalar annelerin rolünü ve islevlerini tesvik<br />
ederek, ödüllendirerek, destekleyerek aile<br />
içerisinde uyumlu ve huzurlu bir ortamin<br />
saglanmasina katkida bulunmaktadirlar.<br />
Winnicot’ a (1964) göre bebeklik döneminde<br />
baba, anne ile bebek arasinda nitelikli olumlu<br />
iliskinin kurulmasinda destekleyici ve<br />
koruyucu bir rol üstlenerek, annenin kendisini<br />
bebegine adamasina yardimci olabilmektedir.<br />
Bebeklik döneminin ardindan, bebegin<br />
yürümeyi ögrenmesiyle birlikte çevreyi<br />
ve dünyayi tanimak amaciyla yaptigi kesifler<br />
sirasinda, etrafi daha fazla kirlettigi,<br />
dagittigi, yiyecekleri yerlere, eline ve yüzüne<br />
bulastirdigi yogun ve zorlu bir süreç yasanmaktadir.<br />
Annenin, bas etmekte güçlük çekebilecegi<br />
bu zorlu süreçte babadan destek<br />
almasi ve babayla isbirligi içinde paylasimda<br />
bulunmasi bu sürecin daha rahat bir sekilde<br />
geçirilmesini saglamaktadir. (Aktaran Furman,<br />
1986: 23-24). Böylelikle babalarin eslerinin<br />
ve çocuklarinin ihtiyaçlarina duyarli, destekleyici<br />
ve etkin katilimi sayesinde aile iliskilerinin<br />
de olumlu yönde gelisebilecegi düsünülmektedir.<br />
Literatürde baglanma iliskileri üzerinde yapilan<br />
çalismalar incelendiginde bebeklerin<br />
anneleri ile kurduklari iliskiler üzerinde<br />
oldukça fazla sayida çalismanin varoldugu<br />
gözlenmektedir. Ayrica babalarin da bebekleriyle<br />
bir baglanma iliskisi yasadigini ve bu<br />
iliskinin bebeklerin gelisimi üzerinde önemli<br />
rol oynadigini belirten arastirma bulgulari da<br />
her geçen gün artmaktadir (Çagdas & Seçer,<br />
2002: 24-25). Dogumdan hemen sonra bebegini<br />
kucaklayan, sevip oksayan babalarin,<br />
çocuklarina daha güçlü baglandiklari belirtilmektedir.<br />
Çesitli arastirma bulgularina göre<br />
baba ve bebek arasinda baglanma iliskisi<br />
gelisiminin, anne ve bebek arasindaki baglanma<br />
iliskisine benzer özellikler gösterdigi<br />
ifade edilmektedir (Çagdas & Seçer, 2002: 24).<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 20
Ögretim Görevlisi Dr. Sakire ANLIAK<br />
Maccoby 1980 yilinda yapmis oldugu çalismasinda,<br />
babaya baglanmanin üç ay sonra<br />
gelistigini belirtirken, anne-bebek ve bababebek<br />
iliskisinin diger açilardan benzer oldugunu<br />
vurgulamaktadir. Ancak bebeklerin,<br />
babanin aksine, anneden ayril-maya karsi<br />
daha fazla tepkisel davrandiklari da belirtilmektedir<br />
(Aktaran: Hortaçsu, 2002: 82).<br />
Bebeklerin ilk aylarda ebeveynleri ile kurduklari<br />
iliski biçiminin önemini vurgulayan<br />
Lamb’a (2001) göre, bebekler yetiskinlerle<br />
etkilesim kurma konusunda oldukça yeteneklidirler.<br />
Ayrica bebeklerin yakin çevreleriyle<br />
kurduklari iliskilerinde ihtiyaç duyduklari<br />
zaman yetiskinlerin hemen yardima<br />
gelecegine dair güven duygusunun gelismesinin<br />
çok önemli oldugunu belirtmistir.<br />
Lamb’ a (2001) göre bebekte gelisen ‘ihtiyaç<br />
duydugum seyleri yerine getirecek bu kisilere<br />
güvenebilirim’ duygusu, baglanmanin<br />
en önemli ögesidir. Böylelikle bebek hayatindaki<br />
özel insanlara güvenmeyi ögrenmis<br />
olacaktir. Lamb, bebeklerin baglanma iliskisi<br />
kurduklari ilk kisiler arasinda babalarin<br />
da yer aldigini belirtmektedir. Lamb, bebek,<br />
ebeveynlerle güven temeline dayali deneyimler<br />
yasayabildigi takdirde, bu duygusunu<br />
genelleyerek sosyal dünyaya yöneltebilecegini<br />
belirtmektedir. Diger bir deyisle, çocugun<br />
ebeveynleriyle kurdugu etkilesimlerin<br />
verimliligi, etkililigi ve güvenilirligi boyutunda<br />
baskalariyla etkilesime girebilecegi<br />
ifade edilmektedir. Ilk iliskilerinde yeteri kadar<br />
güven duygusu kazanamamis çocuklarin<br />
ise aile disi iliskilerinde daha süpheci ve<br />
daha güvensiz davranislar sergileyebilecekleri<br />
belirtilmektedir. Bebegin annesi ve<br />
babasiyla ayri ayri güven duygusu gelistirdigi<br />
belirtilirken, ebeveynlere duyulan güven<br />
duygusunun ise, ebeveynlerin bebeklerinin<br />
gelisiminde oynadiklari aktif role göre<br />
degisiklik gösterdigi vurgulanmaktadir. Ancak<br />
burada en çarpici olan güven duygusunun<br />
her iki ebeveynle de olumlu yönde<br />
kurularak gelisebilmesidir. Çünkü Lamb’a<br />
(2001) göre çocugun çevresine yaklasimi her<br />
iki ebeveyne karsi hissettigi baglanma ile<br />
biçimlenmektedir. Bu noktada çocugun aile<br />
disindaki bireylerle kurdugu etkilesimleri<br />
biçimlendirmede babalarin önemli bir rol<br />
oynadigi düsünülmektedir (Lamb,2001: 18-<br />
24).<br />
Son yillarda yapilan bazi çalismalarda,<br />
babalarin çocuklariyla kurduklari iliskilerine<br />
daha fazla emek harcadiklari, baba çocuk<br />
iliskilerinde daha gerçekçi ve sevecen davrandiklari<br />
gözlenmistir. Babalarin çocuklari<br />
ile etkin bir yasam paylasimi içinde olmalari<br />
çocugun analitik düsünce yapisini, zekasini,<br />
sözel becerisini ve akademik basarisini da<br />
olumlu yönde etkilemektedir (Bekman, 2001:<br />
6). Ayrica babalarin çocuklariyla oynadiklari<br />
oyunlarin niteliginin, çocuklarin daha sonra<br />
kurduklari iliskiler üzerinde de etkili oldugu<br />
belirtilmektedir (Hortaçsu, 2002: 83). Lamb,<br />
oyun bitiminde oyun ile ilgili çesitli analizler<br />
yapan babalarin, çocuklarina, üst düzey düsünme<br />
becerileri gelistirme, degerlendirme<br />
yapma, ders çikarma ve farkli durumlara<br />
uygun genellemeler yapabilme yeteneklerini<br />
kazandirabildiklerini belirtmektedir. Babalarin,<br />
bu yolla çocuklarinin bilinçli ögrenmelerine<br />
önemli ölçüde katkida bulunabildikleri<br />
ifade edilmektedir (Lamb, 2001: 26).<br />
Ülkemizde Evans’in (1997) düsük sosyo<br />
ekonomik düzeydeki bir baba örneklem<br />
grubu üzerinde yaptigi arastirmasinda, babalarin<br />
çocuklari ile çok az iletisim kurduklarini<br />
ancak çocuklari ile ilgili gelecege<br />
yönelik kararlarin alinmasinda (egitimleri<br />
hakkinda karar verme, çocuga zihinsel becerileri<br />
ögretme ve çocugun bakimi için gerekli<br />
olan parayi saglama) daha çok sorumluluk<br />
üstlendikleri belirtil-mektedir. Babalarin<br />
üzerinde en çok durduk-lari konular<br />
arasinda çocuga bakabilmek, sevgi ve sefkat<br />
gösterebilmek yer alirken en az önemsedikleri<br />
konular arasinda ise çocukla oynamak<br />
ve çocugun günlük ihtiyaçlarini karsilamak<br />
oldugu ifade edilmektedir. Annelerin<br />
ise daha çok çocugun fiziksel ihtiyaçlarini<br />
karsilama üzerinde durduklarini belirtilmektedir.<br />
Ancak bu arastirmada, çocugun toplumsal<br />
degerleri ögrenmesinde her iki ebeveynin<br />
de ortak sorumluluk aldiklarinin<br />
gözlendigi de ifade edilmektedir. Ögüt’ün<br />
(1998) orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki<br />
ebeveynlerle yaptigi karsilastirmali<br />
çalismada, birkaç farklilik disinda, genel olarak<br />
benzer sonuçlara ulasildigi görülmek-<br />
21 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26
Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />
tedir. Ekonomik düzeyler arasindaki en<br />
önemli fark; üst sosyo-ekonomik düzeyde<br />
yer alan babalarin çocuklarinin günlük bakimlariyla<br />
daha fazla ilgilenmeleri olmustur.<br />
Diger bulgularin Evans’in sonuçlarini destekler<br />
nitelikte oldugu belirtilmektedir (Aktaran<br />
Bekman, 2000: 6-7) .<br />
Çocugun yasaminda daha fazla sorumluluk<br />
almalari ve esiyle sorumluluklari paylasmalari,<br />
babalarin günlük yasantila-rinda çesitli<br />
basarilari yakalamada ve kendilerine olan<br />
güvenlerini arttirmada önemli katkilar saglamaktadir.<br />
Genel olarak özetlemek gerekirse, babalar,<br />
çocuklari için kimi gün bir sirdas, kimi gün<br />
çesitli etkinlikleri keyif içinde yaptirabilen<br />
bir egitimci, kimi gün uçurtma uçurtabilen,<br />
oyunlar oynatabilen bir arkadas, kimi gün<br />
okul çalismalarinda ve ödevlerinde yardimci<br />
olan bir ögretici, kimi gün standartlari ve<br />
ahlaki kavramlari biçimlendiren ayni zamanda<br />
da bir model olarak taklit edilebilen bir<br />
yetiskin rolünü oynamaktadirlar. Babalar<br />
çocuklarinin yasamlarina, ayrilmaz bütünün<br />
(anne-baba) diger bir parçasi olarak katkida<br />
bulunurlar. Iyi bir baba olma kavramini<br />
dogru bir sekilde tanimlamanin güç oldugunu<br />
belirten Lamb, (2001) bunun tek bir<br />
yapidan olusmadigini bunun için birtakim<br />
faktörlerin (çocugun gelisiminde bilgi sahibi<br />
olma, ne zaman nelerin özel ilgi alanina<br />
girecegini ögrenmis olma, nasil daha etkili<br />
davranilabilecegini ve çocuga nasil daha iyi<br />
bir uyaran saglanabilecegini kavramis olma)<br />
saglanmasi gerektigini belirterek bunlarin,<br />
çocugun gelisiminde önemli bir rol oynadiginin<br />
altini çizmektedir. Ayrica Lamb’ a<br />
(2001) göre sadece babalar degil, anneler de<br />
etkili birer ebeveyn olabilmek için daha fazla<br />
bilgiye ve egitime gereksinim duymaktadirlar.<br />
Ancak bu gereksinimin aksine, ülkemizde ve<br />
dünyada etkin duyarli baba rolünü destekleyerek,<br />
gelistirebilecek babalara yönelik<br />
programlarin da yok denecek kadar az<br />
oldugu belirtilmektedir. Yapilan çalismalar,<br />
babalarin destek programlarina ihtiyaçlarinin<br />
oldugunu gösterirken, uygun egitim programlari<br />
ile babalarin hem kendileri hem de<br />
çevreleri için olumlu degisimleri gerçeklestirmelerinde<br />
yararli oldugu gözlenmektedir<br />
(Lamb, 2001: 35; Yavuzer, 2001: 74). Sinirli<br />
sayidaki bu programlardan biri olan Anne<br />
Çocuk Egitim Vakfi’nin düzenlemis oldugu<br />
Baba Destek Egitim Programi (BADEP),<br />
ülkemizde 3-9 yas arasi çocugu olan babalara<br />
1996’dan beri uygulanmaktadir. Bu<br />
programin amaci, babalara çocuklarinin gelisimlerinde<br />
oynadiklari rolün önemini anlatmak,<br />
çocuklarinin ihtiyaçlari hakkinda bilgilendirmek,<br />
çocuklari hakkinda uygun beklentiler<br />
gelistirmelerine yardimci olmak ve<br />
siddet içeren davranislarini degistirmektir<br />
(Kimmet, 2000; 78).<br />
OKULÖNCESI EGITIMINDE ERKEK<br />
ÖGRETMEN<br />
Daha önce de belirtildigi üzere, degisen<br />
sosyal degerler ve ekonomik ihtiyaçlar erkek<br />
ve kadin rollerinin de degisimini gerekli<br />
kilmistir. Birçok ülkede oldugu gibi ülkemizde<br />
de, cinsiyet rolleri konusunda esitlikçi<br />
görüsün etkilerinin, gerek is yasantisinda<br />
gerekse aile içi iliskilerde giderek yayginlastigi<br />
gözlenmektedir. Artan is gücü ihtiyacini<br />
karsilayabilmek için kadinlarin is<br />
yasamina katilimlarinin zorunlu hale gelmesi,<br />
kadin ve erkek arasinda esitlige dayali<br />
bir isbirligi içinde mesleki çalismalari gerçeklestirmelerini<br />
de gerekli kilmistir. Diger<br />
bir deyisle kadinlarin da erkeklerle esit<br />
haklara sahip bir konumda çalisabilecekleri<br />
yasal düzenlemelerin uygulamaya konulmasina<br />
ihtiyaç duyulmustur. Bu nedenle, esit<br />
haklarin saglanmasina iliskin bir takim yasalar<br />
yürürlüge konmustur (Aktaran, Oktay,<br />
2000: 149). Günümüzde kadin ve erkek meslek<br />
algisinin, farkli çalisma alanlarinda cinsiyetten<br />
bagimsiz olarak degismeye baslamasi,<br />
is yasaminda cinsiyet dengesinin kurulma<br />
sürecine yardimci oldugu görülmektedir.<br />
Günümüzde degisen toplumsal degerler<br />
ve beklentiler dogrultusunda, erkeklerin<br />
ve kadinlarin geleneksel olmayan is alanlarinda<br />
da farklilasan oranlarda çalismakta<br />
olduklari görülmektedir.<br />
Bu baglamda, çocugun gelisiminde ve<br />
egitiminde önemli rol oynayan erkeklerin,<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 22
Ögretim Görevlisi Dr. Sakire ANLIAK<br />
okulöncesi egitiminde oldukça sinirli sayida<br />
görev almalari, çogunlugun kadin ögretmenlerden<br />
olusmasi, okulöncesi ögretmenligi<br />
meslegi açisindan bayan meslek algisinin<br />
daha baskin ve etkili oldugunu düsündürmektedir.<br />
Bu dogrultuda, bir durum degerlendirmesi<br />
yapildiginda, okulöncesi ögretmenligi<br />
programlarinda yer alan erkek<br />
ögrenci oraninda bir artisin olmadigi gözlenmektedir.<br />
Özellikle okulöncesi dönem<br />
çocuklarinin egitimi ve bakimi konusunda<br />
sadece kadinlarin sorumlu olmasi gerektigi<br />
önyargisinin degismesi istenen bir durumdur<br />
ancak bunun gerçeklesmesinde alanda çalisan<br />
profesyonellere, arastirmacilara, egitimcilere<br />
ve topluma bir takim görevler düsmektedir.<br />
Toplumsal olarak, erkeklerin küçük<br />
çocuklarla etkilesimlerinin ve ebeveyn rollerinin<br />
farkliligina karsi hassas ve bilgili<br />
olunmalidir. Uzmanlar ise bu konuda tüm<br />
topluma yönelik gerekli bilgiyi ve egitimi<br />
sunabilmelidirler (McBribe & Rane, 1997;<br />
14, Lamb, 2001: 30-31). Diger bir deyisle,<br />
erkeklerin çocuk bakimi ve egitiminde etkin<br />
rol oynayabilecekleri görüsünün yayginlasmasi<br />
ve okul öncesi egitim kurumlarinda<br />
çalisan ya da çalisacak olan erkek personelin<br />
desteklenmesi ve erkeklerin alandaki gerek--<br />
lilikleri konusunda toplumsal bir bilincin<br />
olusturulmasi gerekmektedir. Bayan meslek<br />
algisina ek olarak, erkeklerin okulöncesi<br />
ögretmeni olmayi tercih etmemelerinin altinda<br />
farkli nedenler de yer almaktadir. Çocuk<br />
bakiminin ve beslenmesinin, kadin cinsiyet<br />
rolüne atfedilmesi temel nedenlerden biri<br />
olarak görülmektedir. Ayrica özellikle yurt<br />
disinda bu meslegin ekonomik açidan kazancinin<br />
az oldugu düsüncesi ve bu meslegi<br />
tercih eden erkeklere muhafazakar çevreler<br />
tarafindan güvensiz bir yaklasim sergilenmesi,<br />
erkeklerin meslekte çalisma oranlarini<br />
etkiledigi belirtilmektedir (Fagan, 1996; 65,<br />
aktaran, Sumsion,2000; 88). Cinsel istismara<br />
yönelik toplumsal kaygi ve önyargilarin, bu<br />
alanda erkeklerin tercih edilmemesine yol<br />
açan diger bir faktör oldugu da vurgulanmaktadir<br />
(Cameron, 2001: 439). Skelton (1991)<br />
erkekler için mesleki statüler degerlendirilirken<br />
okulöncesi ögretmenliginin düsük<br />
statüye sahip olmasinin da tercihleri olumsuz<br />
etkiledigini ifade etmektedir. (Skelton,<br />
1991: 283). Çalistigi kurumda yalniz kalma<br />
ve izole edilme duygusunun da bu meslegin<br />
seçimini olumsuz yönde etkileyen, bir diger<br />
unsur oldugu belirtilmektedir (Cooney,<br />
Bittner, 2001: 81).<br />
Cooney ve Bittner’in (2001), okulöncesi<br />
ögretmeni olarak alanda çalisan profesyonellerle<br />
ve okulöncesi ögretmenligi programinda<br />
okuyan erkek aday ögretmenlerle yapmis<br />
olduklari odak grup çalismasinda, erkeklerin<br />
düsük maas nedeniyle bu meslegi tercih<br />
etmemeleri sik tartisilan konulardan biri<br />
olarak tanimlanmaktadir (Cooney ve Bittner,<br />
2001; 81). Bu çalismada, üzerinde siklikla<br />
durulan diger nedenlerin ise, yalniz kalacaklari<br />
duygusu ve cinsiyete yönelik kültürel<br />
önyargilar oldugu belirtilmektedir.<br />
Yapilan çalismalarda, okulöncesi egitim kurumlarinda<br />
görev yapan erkeklerin cinsiyet<br />
rolü nedeniyle bazi dezavantajlarin yani sira<br />
birtakim avantajlara da sahip olduklari, üzerinde<br />
önemle durulan hususlardan biridir.<br />
Meslegin erkek ögretmene saglayacagi avantajlar<br />
konusunda literatürde çesitli görüsler<br />
bulunmaktadir. Williams (1995) bayan meslek<br />
alani olarak tanimlanan okul öncesi egitiminde<br />
erkeklerin görev almasi durumunda,<br />
cinsiyetlerinden dolayi özel bir konuma<br />
sahip olacaklarini belirtmektedir. Diger bir<br />
görüse göre ise erkekler bayan meslektaslarina<br />
kiyasla daha iyi olanaklara sahip<br />
olmakta ve daha yüksek bir gelirle çalisabilmektedirler.<br />
Ancak bu görüslerin aksine,<br />
bu alanda çalisan erkeklerin diger<br />
mesleklerde çalisan hemcinslerine göre daha<br />
az kazançlarinin oldugu belirtilmektedir.<br />
Ayrica erkeklerin sayica bu meslekte az<br />
olmasi, kariyerlerini hizli bir sekilde gelistirmelerini<br />
saglayabilecegi diger avantajlar<br />
arasinda gösterilmektedir (Aktaran, Sumsion,<br />
2000; 88). Williams (1995) ve Lammi –<br />
Taskula (1998) tarafindan, meslekte çalisan<br />
erkeklerin bayanlardan daha hizli terfi ettiklerini<br />
belirtmektedirler (Aktaran Cameron ,<br />
2001: 439) .<br />
Birtakim önyargilara ragmen, erkeklerin bu<br />
meslekte daha fazla görev almalari belli<br />
avantajlari da beraberinde getirmektedir.<br />
23 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26
Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />
Daha fazla sayida erkegin meslekte çalismasi<br />
okulöncesi egitimin statüsünü arttirabilecegi<br />
gibi rekabet ortamini da hareketlendirecektir.<br />
Böylece okul öncesi egitiminin<br />
kalitesini arttirarak alanda görev yapan<br />
ögretmenlerin kosullarini da gelistirebilecektir.<br />
Ayrica erkeklerin okulöncesi egitim<br />
kurumlarina farkli bir perspektif getirmeleri<br />
de söz konusu olabilecektir. Örnegin; erkek<br />
ögretmenin hareketli oyunlarda daha fazla<br />
aktif rol alarak gürültülü ortamlara daha<br />
fazla tolerans gösterebilecegi belirtilmektedir<br />
(Fagan, 1996). Fagan (1996) erkeklerin<br />
bazi bayan ögretmenlere kiyasla blok<br />
kösesinde oynamaktan daha çok hoslandiklarini,<br />
dolayisiyla böyle durumlarda erkek<br />
ögretmenlerin bayanlara daha fazla destek<br />
olabileceklerini ifade etmektedir. Ayrica çalisan<br />
personelin sinif yönetiminde, çocuklar<br />
arasindaki çatismalari çözümlemede, saldirganliklariyla<br />
bas etmede ve toleransli<br />
davranmada erkek ögretmenleri daha basarili<br />
bulduklari belirtilmektedir (Fagan,1996; 70).<br />
Literatürde yer alan arastirmalarda, üzerinde<br />
siklikla durulan konulardan birisi de erkek<br />
ögretmenlerin tek ebeveynli ailelerden gelen<br />
çocuklara model olma açisindan önemli<br />
katkilarda bulunmasidir. Günümüzde bosanma,<br />
ölüm, çalisma kosullari gibi çesitli<br />
nedenler tek basina ebeveyn rolünü üstlenen<br />
annelerin giderek artmasina yol açmaktadir.<br />
Bu durum çok sayida çocugun bir erkek<br />
figürü ile yakin iliski kurabilme olasiligini<br />
da azaltmaktadir (Cameron, 2001: 430).<br />
Jensen’in de (1996) çocuk bakiminda çalisan<br />
personel ya da erkek ögretmenlerin, çocuklarin<br />
baba yoksunlugu nedeniyle evde kuramadiklari<br />
pozitif, sürekli ve tamamlayici<br />
özellik tasiyan bir iliskiyi saglayabilecegi<br />
düsüncesini savundugu ifade edilmektedir<br />
(Aktaran, Cameron, 2001: 435). McBride ve<br />
Rane (1997) tek ebeveynli, yüksek risk grubundaki<br />
yada düsük gelirli ailelerden gelen<br />
çocuklarin hayatlarinda, düzenli olarak görüstügü,<br />
tutarli bir etkilesimde bulundugu<br />
babanin ya da erkek rol figürünü tamamlayan<br />
bir yetiskinin var oldugu belirtmektedirler.<br />
Ayrica arastirmacilar, çocuklarin<br />
yasamlarinda yer alan babalarin mutlaka<br />
biyolojik bir baba olma zorunlulugunun<br />
olmadigini da vurgulamaktadirlar (Cohen,<br />
1992: 14; McBride ve Rane, 1997: 12; aktaran;<br />
Cooney, Bittner, 2001; 81). Özellikle is,<br />
bosanma ya da ölüm gibi çesitli nedenlerden<br />
dolayi baba yoksunlugu çeken erkek<br />
çocuklarin, cinsiyetine uygun rol modelini<br />
gözlemleyerek etkilesime geçebilecegi bir<br />
ortamda bulunabilmeleri erkek okulöncesi<br />
ögretmenin saglayabilecegi avantajlardan bir<br />
digeridir. McBride & Rane (1997) ve Berger<br />
(1998) baba ile kurulan sicak iliskinin okulöncesi<br />
egitim atmosferinde de yasatilabilecegine<br />
isaret etmektedirler. Erkeklerin<br />
erken çocukluk egitiminde daha fazla görev<br />
almalarini destekleyebilmek amaciyla sinif<br />
içinde çocuklarla erkeklerin etkilesimlerini<br />
gösteren fotograflarin ve posterlerin sergilenmesini<br />
önermektedirler. Baba kavramini<br />
biyolojik baba olmaktan çikararak daha genis<br />
bir çerçeveye oturtulmustur (Aktaran;<br />
Cooney, Bittner, 2001; 81). Ancak Gold ve<br />
Reisrole (1982) model teorisinin özelliklerini<br />
gözden geçirdikleri çalismalarinda,<br />
erkek ögretmenin, erkek çocuklarinin okul<br />
basarisini gelistirdigi görüsünü destekleyen<br />
çalismalarin yeterli düzeyde olmadigini belirterek,<br />
bu alanda daha fazla çalisma yapilmasi<br />
gerekliligini yeniden gündeme getirmislerdir<br />
(Aktaran; Cameron, 2001: 436).<br />
Günümüzde erkeklerin baba rolünde katilimlarini<br />
arttirmak, evde çocuk bakimi ve ev<br />
islerinde daha fazla sorumluluk almalarina<br />
neden ihtiyaç duyuldugunu anlatmak ve<br />
ebeveyn olarak daha etkin olmalarini saglayarak<br />
yeterliliklerini arttirmak amaciyla<br />
erkeklerin dahil edildigi çesitli egitim programlari<br />
gelistirilmistir. Bu programlar erkeklere,<br />
ebeveyn rolünde çocuklariyla çözemedikleri<br />
bazi problemlerin üstesinden gelebilmeleri<br />
için çesitli firsatlar sunmaktadir. Her<br />
ne kadar bu programlarda egitimci olarak<br />
görev alan bayanlarin, erkekleri çocuk bakimi<br />
konusunda motive edebildikleri düsünülse<br />
de, erkek egitimcilerin, duyarli ve<br />
etkili baba rolüne sahip olmalarinda daha<br />
etkili olduklari ve katilimi arttirdiklari vurgulanmaktadir<br />
(Aktaran; Fagan 1996: 24-<br />
25). Alanda daha fazla erkek ögretmenin<br />
görev almasiyla, çocuk bakimi ve egitiminin<br />
yalnizca kadinlara özgü bir meslek olmadigi<br />
görüsünün benimsenmesine yardimci olunacagi<br />
ifade edilmektedir. Ayrica cinsiyet<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 24
Ögretim Görevlisi Dr. Sakire ANLIAK<br />
açisindan dengelenmis bir egitim ortaminin<br />
olusturulmasi durumunda, çocuklarin toplumsal<br />
cinsiyet kimligi ile ilgili belli düsünsel<br />
sinirlamalar içine girmelerini engellenebilecegi<br />
ifade edilmektedir (Fagan, 1996).<br />
SONUÇ VE ÖNERILER<br />
Çocugun yasaminda babanin rolünü ve önemini<br />
vurgulayan arastirmalar ve bu konuyla<br />
ilgili gelistirilen programlar babalarin, çocuklarinin<br />
egitimi ve bakimi konusundaki<br />
duyarliliklarini arttirmayi hedeflemekle birlikte<br />
toplumsal deger yargilarinin degisimini<br />
de beraberinde getirmektedir. Bu alanda<br />
yapilacak çalismalarin arttirilarak, çesitli programlarin<br />
gelistirilmesi ve uygulanmasinin bu<br />
amaca hizmet edecegi düsünülmektedir. Bu<br />
yazida, çocugun yasam kalitesini arttirabilecek,<br />
anne kadar sevgi, ilgi, bakim ve egitim<br />
verebilecek, çocuguyla etkin bir paylasim<br />
içinde olabilecek, çocugun analitik düsünce<br />
yapisini, zekasini, sözel becerisini, sosyal<br />
iliskilerini ve akademik basarisini olumlu<br />
yönde etkileyebilecek babalarin üstlenmesi<br />
gereken sorumluluklarin önemine dikkat<br />
çekmek amaçlanmaktadir. Buna ek olarak,<br />
diger bir amaç, okulöncesi egitiminde yok<br />
denecek kadar az sayida görev yapan erkek<br />
ögretmenlerin çocuklara saglayabilecegi<br />
farkli katkilar konusunda da farkindaligi<br />
arttirmaktir. Hizla degisen yasam kosullari<br />
geregi kadinlarin geleneksel rollerine yeni<br />
roller eklemistir. Bu rollerdeki degisimler,<br />
erkegin aile içindeki geleneksel olarak kabul<br />
edilen rollerinde de bazi degisikliklere neden<br />
olmustur. Kadinin çalismasi, ev islerinin<br />
yani sira çocuk bakimi ve egitimi konusunda<br />
destek alabilecegi kurumlara olan ihtiyaci<br />
arttirmistir. Degisen toplumsal ve sosyal<br />
degerler dogrultusunda kadinlarin, çocuk ve<br />
ev bakimi konusunda birinci derecede sorumlu<br />
olduklari düsüncesi degismistir. Artan<br />
olanaklar sayesinde kadinlara daha iyi egitim<br />
imkanlari sunularak çesitli alanlarda,<br />
erkeklerle esit düzeyde söz sahibi olabilecek<br />
uzmanlik seviyesine ulasmalari saglanmistir.<br />
Cinsiyet ayriminin, bir çok meslek alaninda<br />
giderek azalmakta oldugu günümüzde okulöncesi<br />
egitim kurumlarinda çalisanlarin büyük<br />
bir çogunlugu hala kadinlardan olusmaktadir<br />
(Sumsion, 2002; 129). Oysaki bilimsel<br />
çalismalar erkeklerin de, kadinlar kadar<br />
çocuk bakimi ve egitimi konusunda çok<br />
degerli katkilarda bulunabileceklerine isaret<br />
etmektedir. Ancak bugün farkli katkilar getirebilecegini<br />
düsündügümüz erkeklerin okul<br />
öncesi egitiminde çok az görev aldiklarini ve<br />
bu alanda çalismayi daha az tercih ettikleri<br />
görülmektedir. Diger bir deyisle, bu alanda<br />
bayan meslek algisinin hizli bir sekilde<br />
degismesi, daha fazla erkegin bu meslegi<br />
tercih ederek katkilarda bulunmasi istenmektedir.<br />
Bu meslekte çalisiyor olmanin getirdigi<br />
dezavantajlari mümkün oldugu kadar<br />
ortadan kaldirmaya çalisarak, alanda çalismanin<br />
saglayacagi yararlar konusunda erkek<br />
ögrencileri bilinçlendirmenin gerekli oldugu<br />
düsünülmektedir. Ayrica tüm toplumun, özellikle<br />
kadinlarin, erkeklerin çocugun gelisiminde<br />
önemli katkilar saglayacagi konusunda<br />
bilgilendirilmesi ve egitilmesi yararli<br />
olacaktir. Çünkü günümüzde hala çok sayida<br />
kadin, erkeklerin çocuk bakimi konusunda<br />
yeterince sorumluluk alabilecegini düsünmemekte<br />
ve bu nedenle de erkeklerin okulöncesi<br />
egitim kurumlarinda çalismasini desteklememektedir<br />
(Fagan,1996; 65).<br />
Ilgili literatürde, okulöncesi egitimde görev<br />
yapan erkeklerin çok az sayida olmasinin<br />
ülkemize özgü bir durum olmadigi, Amerika,<br />
Avustralya, Almanya ve Finlandiya gibi<br />
ülkelerde de benzer bir tabloya rastlandigi<br />
belirtilmektedir (Cooney ve Bittner, 2001:<br />
77, Cameron, 2001: 431). Konuyla ilgili<br />
daha fazla arastirmaya duyulan ihtiyacin<br />
yanisira, çocuklara cinsiyet açisindan dengelenmis<br />
bir ögrenme ortaminin sunulmasinin<br />
gerekliligi de üzerinde önemle durulan konulardan<br />
biridir.<br />
Okulöncesi egitiminde erkek ögretmenin<br />
küçük çocuklar üzerindeki katkilarini ve<br />
etkilerini gösteren arastirmalarin daha fazla<br />
yapilmasi gerekmektedir. Gerek erkek ögretmenin,<br />
baba okulunda etkin baba olmanin<br />
önemi konusunda bir egitici olarak çalismasi<br />
gerekse erkek bir egitimci olarak okulöncesi<br />
egitim kurumlarinda, çocuklarin bakimi ve<br />
egitimi konusunda aktif görev alarak basarili<br />
olmasi, erkegin ve kadinin ebeveyn olarak<br />
25 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26
Okulöncesi Dönemde Çocugun Yasaminda Baba ve Erkek Ögretmenin Rolü ve Önemi<br />
sorumluluklarinin önemini kavranmalarinda<br />
etkili olabilecektir.<br />
<strong>Ege</strong>r okulöncesi egitiminde çalisan erkek<br />
ögretmenler çocuklarin bakimi ve egitimi<br />
konusunda uygun planlamalari ve etkinlikleri<br />
basariyla tamamlayabilirlerse, toplum<br />
tarafindan daha kolay kabul edilebileceklerdir.<br />
Okulöncesi egitimi alaninda çalisan<br />
erkek ögretmenlerin kendilerini kanitlayarak<br />
meslekte basarili olmalari üzerinde tasimalari<br />
gereken önemli bir sorumluluk olarak<br />
karsimiza çikmaktadir. Çocuk bakimi ve egitimi<br />
konusunda basarili olduklarini kanitladiklari<br />
takdirde, erkek ögretmene yönelik<br />
toplumsal ön yargilarin degismesinde etkili<br />
rol oynayabilecekleri düsünülmektedir.<br />
Özetlemek gerekirse babalarin, çocuklarinin<br />
aile disindaki bireylerle kurdugu etkilesimleri<br />
biçimlendirmede önemli bir rol oynamalarina<br />
ek olarak çocuklari ile etkin bir yasam<br />
paylasimi gerçeklestirebilmeleri durumunda<br />
onlarin analitik düsünce yapisini, zekasini,<br />
sözel becerisini ve akademik basarisini da<br />
olumlu yönde etkiledikleri gözlenmektedir.<br />
Çocuklarin sadece gelisimlerinde degil egitimlerinde<br />
de erkeklere önemli görevler<br />
düsmektedir. Erkeklerin okul öncesi egitiminde<br />
görev almalari egitimin statüsünü<br />
artirmak, rekabet ortamini hareketlendirmek<br />
gibi belli avantajlari da beraberinde getirmektedir.<br />
Çocuklarin yasaminda babanin<br />
daha aktif bir rol oynamasi ve okul öncesi<br />
egitiminde erkek ögretmenlerin sayilarinin<br />
arttirilabilmesi için öncelikle bu konuda<br />
toplumun bilinçlendirilmesi ve gerekli egitimlerin<br />
verilmesi önerilmektedir.<br />
KAYNAKÇA<br />
Bekman, S. (2001) Genel Degerlendirme ve Gelecege Yönelik Öneriler. Çocugun Yasaminda Babanin Rolü<br />
ve Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi Yayini, No:12.<br />
Cameron, C. (2001). “Promise Or Problem A Review of The Literature on Malesworking in Early Childhood<br />
Services”. Gender, Work and Organization. 8,4:430-439.<br />
Cohen, D. (1992). Why There Are So Few Male Teachers in Early Grades. Education Digest. 57, 2: 14.<br />
Cooney, M.H., & Bittner, M.T. (2001). Males in Early Childhood Education: Their Emergent Issues. Early<br />
Childhood Education Journal. 29, 2: 81<br />
Çagdas, A. & Seçer, Z. (2002). Çocuk ve Ergende Sosyal ve Ahlak Gelisimi. Ari, R. (Ed.) 24-25. Ankara:<br />
Nobel Yayinevi.<br />
Fagan, J. (1996). Getting Males in Early Childhood Programs. Education Digest, 62, 2: 24-25.<br />
Furman, R.A. (1986) The Father-Child Relationship. Pollock, G.H, (Ed) What Nursery School Teachers Ask<br />
Us About.<br />
Hortaçsu, N.(2002) Çocuklukta Iliskiler Ana Baba Kardes ve Arkadaslar. Istanbul: Imge Kitabevi<br />
Kimmet, (2001). Türkiye’ deki Babaya Yönelik Egitim Programi. Çocugun Yasaminda Babanin Rolü ve<br />
Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi Yayini, No:12.<br />
Lamb, (2001). Kültürlerarasi Bakisaçisi ile Babanin Çocuk Gelisimindeki Rolü ve Önemi. Çocugun<br />
Yasaminda Babanin Rolü ve Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi<br />
Yayini, No:12.<br />
McBride, B.A., Rane, T.R., & Bae, J. (2001). Intervening with Teachers to Encourage Father/Male Involvement<br />
in Early Childhood Programs. Early Childhood Research Quarterly, 16: 77-78.<br />
McBride, B.A., Rane ,TR., (1997) Father/ Male Involvement in Early Childhood Programs: Issues and<br />
Challenges. Early Childhood Education Journal , 25(1): 11-14<br />
Oktay. A.(2000) Yasamin Sihirli Yillari: Okul Öncesi Dönem. Istanbul: Epsilon Yayincilik<br />
Skelton, C. (1991). A Study of the Career Perspectives of Male Teachers of Young Children. Gender and<br />
Education, 3 (3): 283.<br />
Sumsion, J. (2000). Rewards, Risks and Tensions: Perceptions of Males Enrolled in an Early Childhood Teacher<br />
Education Programme. Asia-Pacific Journal of Teacher Education,. 28 (1): 88.<br />
Sumsion, J. (2002). Negotiating Otherness: A Male Early Childhood Educator’s Gender Positioning.<br />
International Journal of Early Years Education, 8 (2): 129<br />
Yavuzer, H.(2001). Türkiye’ deki Babaya Yönelik Egitim Programi. Çocugun Yasaminda Babanin Rolü ve<br />
Önemi Sempozyum Raporu içinde. Istanbul: Anne Çocuk Egitim Vakfi Yayin, No:12.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 19-26 26
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35<br />
ILKÖGRETIM FEN BILGISI ÖGRETIMINDE ANALOJILERIN KULLANIMI:<br />
“ÖRNEK UYGULAMALAR”<br />
(The Usage of Analogies in Teaching Primary Science Education: “Examples”)<br />
Prof. Dr. Teoman KESERCIOGLU*, Doç. Dr. Hülya YILMAZ**,<br />
Aras. Gör. Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS**Aras. Gör. Bülent ÇAVAS*<br />
ÖZET<br />
Fen Bilgisi egitimi ile ilgili yapilan ulusal ve uluslar arasi çalismalar ilkögretim seviyesindeki ögrencilerin<br />
kavramlari algilamada zorlandiklarini ve fenle ilgili konularda çesitli kavram yanilgilarina sahip olduklarini<br />
ortaya koymaktadir. 2000 yilinda yapilandirmacilik kurami isigi altinda yenilenen Fen Bilgisi ögretim<br />
programinda, matematiksel bilgi ve beceriler gerektiren konular hafifletilmis, daha çok kavram ögretimine önem<br />
verilmistir. Bu program ayni bakis açisiyla, 2004 yilinda, Fen, Teknoloji, Toplum ve Çevre konulari arasindaki<br />
iliskileri de kapsayacak sekilde Fen ve Teknoloji olarak degistirilmistir. Bilindigi üzere fen derslerinde<br />
ögrenciler varligi bilinen ancak gözle tam olarak görülemeyen atom, elektron vb. soyut kavramlari anlamakta<br />
zorluk çekmektedirler. Bu problemlerin giderilmesinde kullanilabilecek çesitli yöntem ve teknikler<br />
bulunmaktadir. Bu tekniklerden bir tanesi de analojilerdir. Analojiler, kavram, ilke ve formüller arasindaki bazi<br />
yönlerin birbirine benzemesidir. Daha kesin bir dille analoji, bu kavram, ilke ve formüllerin benzer özellikleri<br />
arasinda kurulan saglam bir köprüdür. Bu çalismanin amaci, analojilerin Fen Bilgisi ögretiminde nasil<br />
kullanilabilecegi ile ilgili özet bilgiler vermek ve fizik, kimya ve biyoloji alanlariyla ilgili analoji örneklerini<br />
sunmaktir.<br />
Anahtar Kelimeler: Analoji, Fen Egitimi, Ilkögretim<br />
ABSTRACT<br />
National and international researches related to science education show that students in primary level have<br />
difficulty in perceiving concepts and have various misconceptions in science topics. In the new science curricula,<br />
which is developed under the constructivist theory in 2000, topics which require mathematical knowledge and<br />
skills are reduced and the importance is especially given to concept teaching. With the same point of view, in<br />
2004, the curriculum changed as Science and Technology including relationships between science, technology,<br />
society, and environment. As known students have difficulty to understand abstract science concepts like atom,<br />
electron etc. In order to remove these problems, it can be use various methods and techniques. One of these<br />
techniques is analogies. Analogies mean similarities between concepts, principles and formulas in terms of some<br />
aspects. Analogies are bridges between similar characteristics of these concepts, principles and formulas. The<br />
aim of this study is to give information about using analogies in science teaching and present analogy examples<br />
related to physics, chemistry and biology.<br />
Key Words: Analogy, Science Education, Primary Education<br />
GIRIS<br />
2000 yilinda yapilandirmacilik kurami isigi<br />
altinda yenilenen Fen Bilgisi ögretim<br />
programinda, matematiksel bilgi ve beceriler<br />
gerektiren konular hafifletilmis, daha çok<br />
kavram ögretimine önem verilmistir. Bu<br />
program ayni bakis açisiyla, 2004 yilinda,<br />
Fen, Teknoloji, Toplum ve Çevre konulari<br />
arasindaki iliskileri de kapsayacak sekilde<br />
Fen ve Teknoloji olarak degistirilmistir.<br />
Yapilandirmaci kurama göre ögrenme,<br />
bireylerin çevrelerinden bilgi edindikleri ve<br />
∗ Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>, Buca Egitim Fakültesi,<br />
Ilkögretim Bölümü<br />
** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Egitim Fakültesi, Ilkögretim Bölümü<br />
önceki bilgi ve deneyimlerine dayanarak<br />
bireysel yorumlama ve anlamlandirmalari<br />
yapilandirdiklari aktif bir süreçtir (Driver &<br />
Bell, 1986). Bu kuramda, etkili ögrenmenin<br />
gerçeklesebilmesi için yeni bilginin ögrenen<br />
kisi tarafindan anlamlandirilmasi gerekmektedir.<br />
Yeni bilginin anlasilabilir ve hatirlatabilir<br />
olmasi için de bu bilginin ögrenen kisi<br />
için anlamli olmasi gerekmektedir. Bir<br />
bilginin kisi için anlamli olup olmamasi, o<br />
kisinin yeni bilgilerle önceki bilgileri<br />
arasinda iliskiler kurmasindaki basarisina<br />
baglidir. Fen egitimi alaninda yapilan ulusal<br />
ve uluslararasi çalismalarda ele alinan temel<br />
nokta, ögrencilerin feni nasil ögrendigi ve<br />
feni ögrenirken ögrenme ortamindan hangi<br />
27 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />
yönden destekler aldigidir. Bu bulgularin<br />
isigi altinda fen egitimi programinin yenilenme<br />
sürecinde özellikle ögrenme, ögretme,<br />
ögrenme ortami ve ögretim stratejileri hakkinda<br />
yeni anlayislarin gelistirilmesinin<br />
gerekli oldugu belirtilmektedir. Ögrencilerin<br />
istendik davranislari edinebilmeleri için<br />
kullanilacak ögretme stratejileri ve ögrenme<br />
deneyimlerinin yapilandirmaci ögrenme<br />
kuramiyla yönlendirilmesinin uygun olacagi<br />
görüsü benimsenmektedir (Talim ve Terbiye<br />
Kurulu, 2004). Bu noktada farkli bir ögretim<br />
yöntemi olarak analojiler, ön bilgilerle yeni<br />
bilgiler arasinda anlamli iliskiler kurmada<br />
kullanilabilir.<br />
Yaparak ve yasayarak ögrenme ögrencilerin<br />
bizzat kendileri tarafindan, bütün duyu<br />
organlarini kullanarak edindikleri somut<br />
yasantilari içermektedir. Piaget’in çocugun<br />
zihinsel gelisim dönemleri olarak ortaya<br />
koydugu, 0-2 yas arasindaki duyusal devinim,<br />
2-7 yas arasindaki islem öncesi ve 7-11<br />
yas arasindaki somut islemler dönemlerinin<br />
özellikleri incelenirse; çocuk dogumundan<br />
ilkokul sonuna kadar geçen süre içinde duyu<br />
organlari ve sinir ve hareket sistemlerini,<br />
uyaricilari alma, yorumlama ve onlara uygun<br />
davranislarla tepki göstermek için kullanir.<br />
Bunun sonucunda çocuk çevredeki nesne,<br />
olgu ve olaylarla ilgili yasantilar edinir.<br />
Çocugun yasantilarinin artmasi nesne, sayi,<br />
agirlik, uzunluk ve zaman kavramlarinin<br />
olusmasini saglar (Küçükturan, 2003).<br />
Yeni Fen Bilgisi ders programinda dikkati<br />
çeken önemli noktalardan birisi de konularin<br />
matematiksel islemlerden, uzaklastirilarak<br />
daha çok kavram ögretimine yer verilmesidir.<br />
Bu durum fen kavramlarinin ögretiminde<br />
yeni yöntem ve tekniklerin etkili bir<br />
sekilde nasil kullanilacagi sorusunu gündeme<br />
getirmistir. Ausubel (1969) ve Gagne`<br />
& Briggs (1974) yaptiklari çalismalarda,<br />
önceki bilgilerle iliskilendirilen yeni<br />
bilgilerin an-lamli ögrenmeyi destekledigini<br />
belirtmislerdir.<br />
Fen Bilgisi ile ilgili konularin ögretiminde<br />
ögrencinin bilimsel bir olayi açiklayabilecek<br />
bilgi düzeyinin olmamasi sik karsilasilan bir<br />
durumdur. Bu durumda ögrenciden konu ile<br />
ilgili kavramlari ezberleyerek bilginin kalici<br />
oldugunu kabul etmek gerçekçi degildir.<br />
Bilimsel dilin rahatlikla kullanilip, anlamli<br />
bir ögrenmenin olmasi için Fen Bilgisi<br />
ögretmenlerinin konu ve kavramlari anlasilir<br />
hale getirmek için yeni yöntem ve teknikleri<br />
kullanmalari gerekir.<br />
Kavram ögretiminde kullanilan birçok yöntem<br />
ve teknik bulunmaktadir. Bu makalede<br />
ise analojilerin Fen Bilgisi kavramlarinin<br />
ögretiminde nasil kullanilacagina yönelik<br />
bilgiler TWA (Teaching with Analogies)<br />
(Glynn, 1993, 1991) modeli isiginda verilmeye<br />
çalisilacak ve fen ögretiminde analojilerin<br />
kullanimi ile ilgili örnekler verilecektir.<br />
Analoji Nedir<br />
Son yillarda analojiler, fenle ilgili ögretmeögrenme<br />
sürecindeki en önemli ögelerden<br />
biri olarak görülmektedir (Brown, 1993;<br />
Clement, 1993; Dagher, 1995; Duit, 1991;<br />
Thiele and Treagust, 1994; Vosniadou,<br />
1989). Analojinin tanimi degisik arastiricilar<br />
tarafindan farkli sekillerde açiklanmaktadir.<br />
Bu tanimlardan bazilarina asagida yer verilmistir:<br />
Analoji kavram, ilke ve formüller<br />
arasindaki bazi yönlerin birbirine benzemesidir.<br />
Daha kesin bir dille analoji, bu kavram,<br />
ilke ve formüllerin benzer özellikleri<br />
arasinda yapilan bir haritalamadir (Glynn ve<br />
ark, 1989). Analojiler, metaforlar ve fiziksel<br />
modeller ilkögretim ögrencilerinin bilgileri<br />
zihinlerinde anlamli bütünler halinde olusturmalarinda<br />
kullanilan yararli ve etkili araçlardir<br />
(Asoko & deBoo, 2001). Analojiler,<br />
yeni bilgilerin anlasilmasinda kullanilan<br />
betimlemelerdir. Bir baska deyisle analojiler,<br />
uzun bellekte yer alan ve çok iyi bilinen<br />
bilgilerin yeni ögrenilecek bilgilerin yakalanmasinda<br />
kullanilmaktadir (Lawson, 1993).<br />
Analojiler ön bilgilerle yeni bilgiler arasinda<br />
kurulan bir köprüdür. Literatürde ön bilgi ya<br />
da geçmis durum çogunlukla analog, kaynak,<br />
temel ya da araç olarak, yeni bilgi ya da yeni<br />
durum ise genellikle hedef olarak adlandirilmaktadir.<br />
Bu nedenle analojik akil yürütme,<br />
bilinen bir sistemden yeni ve nispeten daha<br />
bilinmeyen bir sisteme yapisal bir bilginin<br />
transfer edilmesini gerektirmektedir.<br />
Vosniadou’ya (1989) göre analojiler iki<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 28
Teoman KESERCIOGLU, Hülya YILMAZ, Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Bülent ÇAVAS<br />
gruba ayrilmaktadir: alan içerisindeki analojiler<br />
(within-domain analogy) ve alanlar<br />
arasi analojiler (between -domain analogy).<br />
“Bir kaplan bir kediye benzer” seklindeki<br />
ifadeler birinci grup analojilere, “elektrik<br />
akimi bir pipetten akan suya benzer” seklindeki<br />
ifadeler ise ikinci gruptaki analojilere<br />
örnek olarak verilebilir.<br />
Analojiler özellikle ögrencilerin yasantilarinda<br />
yer almayan fizik, kimya ve biyoloji<br />
kavramlarinin ögretilmesinde çok etkili<br />
olmaktadir. Analojinin kullanimi sonucunda<br />
ögrencilerin yasantilarinda yer alan bilgilerle<br />
yeni edinecekleri bilgiler arasinda güçlü<br />
köprüler kurulmaktadir. Yapilan çalismalar<br />
sonucunda elde edilen bulgular, analojilerin<br />
ögrencilerde ilgi, merak ve motivasyonu<br />
arttirdigini (Keller, 1983), kavramsal degismeyi<br />
destekledigini (Dagher, 1994) ve<br />
kavramlar arasindaki iliskileri kurmada etkili<br />
bir araç (Stepich ve Newby, 1988) oldugunu<br />
desteklemektedir.<br />
Analojilerin Seçilmesinde Göz Önünde<br />
Bulundurulmasi Gereken Ilkeler<br />
1. Içerik ve hedef iyi belirlenmelidir<br />
2. Bilinmeyen yeni kavram için, benzer<br />
(tanidik) analog kullanilmalidir<br />
3. Soyut yeni hedef kavram için, somut<br />
analog kullanilmalidir<br />
4. Yeni kavramin yapisi ile iliskilendirilebilen<br />
baglantilar seçilmelidir<br />
5. Ögrencilerin karakteristik özellikleri, ön<br />
bilgileri dikkate alinmalidir<br />
Analojiler Nerede ve Nasil Kullanilmalidir<br />
Stepich ve Newby’ye (1988) göre, analojilerin<br />
yeni konu tanitilacagi zaman verilmesi<br />
gerekmektedir. Anolojilerin bu sekilde kullanilmasina<br />
“Analojik Ön Düzenleyiciler”<br />
(Analogical Advance Organizer) denmektedir<br />
(Curtis & Rigeluth 1984). Mayer<br />
(1987) de ön düzenleyici olarak analojilerin,<br />
ögrenciler yeni kavrama yabanci olduklarinda<br />
ve analojiler somut oldugunda ögretimde<br />
yer almasi gerektigini belirtmistir. Curtis &<br />
Rigeluth (1984) analojilerin kavramlar karmasik<br />
oldugunda ögretim sirasinda verilebilecegini;<br />
konuyu sonuçlandirma ve birlestirme<br />
asamasinda da ögretimin sonunda kullanilabilecegini<br />
ifade etmistir. Fakat analojiler<br />
ögretime uygun sekilde adapte edildiginde<br />
ön düzenleyici olarak en etkili sekilde<br />
kullanilmaktadir (Can, 2003).<br />
Analojilerin bu sekilde kullanimina iliskin<br />
bakis açisindan hareketle, Fen Bilgisi Ögretiminde<br />
ögrenme etkinliklerinin gelistirilmesi,<br />
zenginlestirilmesi ve ögrencileri yeni<br />
kavramlari etkili bir sekilde ögrenmelerinde<br />
1989 yilinda Glynn ve arkadaslari Analojilerle<br />
Ögretme (Teaching with Analogies)<br />
(TWA) modelini önermistir.<br />
Analojilerin ögretimde kullanimina yönelik<br />
olarak Mintzes ve arkadaslari (1997) TWA<br />
modeli ile birlikte 6 model daha tanimlamislardir:<br />
1. Analoji Ögretim Genel Modeli<br />
2. Köprü Analojileri Modeli<br />
3. Çoklu Analojiler Modeli<br />
4. Ögrencilerin Olusturdugu Analojiler<br />
Modeli<br />
5. Öyküsel Analojiler,<br />
6. Duruma Dayali Akil Yürütme Analojileri<br />
Modeli.<br />
Bu çalismada ise yalnizca TWA modeli<br />
açiklanacaktir.<br />
TWA (Teaching with Analogies ) Modeli<br />
TWA (Teaching with Analogies) modeli Fen<br />
Bilgisi ögretmenleri tarafindan ögrenme<br />
etkinliklerinin gelistirilmesi ve zenginlestirilmesinin<br />
yani sira, yeni kavramlarin<br />
ögrencilere etkili bir sekilde ögretilmesinde<br />
kullanilabilir. Bu model 6 asamadan olusmaktadir.<br />
Ancak bu durum her asamanin<br />
sirasiyla uygulanacagi anlamina gelmemektedir,<br />
baska bir deyisle asamalar arasinda<br />
keskin bir çizgi bulunmamaktadir. Modeli<br />
uygulayacak olan ögretmen sinif durumu,<br />
ögrencinin bireysel özellikleri v.s gibi durumlari<br />
göz önünde bulundurmalidir. Modelin<br />
asamalari asagida özetlenmektedir:<br />
1. Ögrenilecek hedef kavramin tanitilir.<br />
Ögretilecek olan kavramla ilgili açiklama<br />
analojinin nasil ve ne sekilde kullanilacagina<br />
29<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />
bagli olarak yüzeysel yapilacagi gibi detayli<br />
da yapilabilir. <strong>Ege</strong>r analoji ögrencilerin<br />
ögrendikleri kavramlarin tekrar gözden geçirilmesine<br />
olanak saglayacak ve daha iyi anlamalarina<br />
yönelik olacak ise hedef kavram<br />
ile ilgili detayli bilginin analojiden sonra<br />
verilmesinde yarar vardir.<br />
2. Ögrencilerin analogu hatirlamasina<br />
yardimci olunur.<br />
Analog ögrencilere tanitilir ve sorular sorularak<br />
ögrencilerin bu analoga asina olup<br />
olmadiklari açiga çikartilir.<br />
3. Hedef kavram ve analog arasindaki<br />
benzer özellikler açiga çikartilir.<br />
Bu asamada, ögrencilerden ikinci basamakta<br />
elde edilen bilgiler dogrultusunda analogun<br />
benzer özellikleri açiklanir.<br />
4. Hedef kavram ve analog arasindaki<br />
benzerlikler ortaya çikartilir.<br />
Hedef kavramin özellikleri ortaya çikarilarak<br />
analog ile baglanti kurulur. Bu sirada benzerlikler<br />
ve farkliliklar konusunda ögrenciler<br />
ile birlikte çalismalar yapilir.<br />
5. Analojinin çalismadigi yerler göz<br />
önünde bulundurulur.<br />
Analojinin kullanimi sirasinda, ögrencilerin<br />
gelistirebilecekleri olasi kavram yanilgilarina<br />
dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayni<br />
zamanda ögretmenin, analog ve hedef kavramin<br />
birbiriyle uyusmadigi ve iliskinin<br />
kurulmadigi alanlarda da bilgi sahibi olmasi<br />
gerekmektedir.<br />
Hedef kavramlar ve Analoglar<br />
6. Hedef kavram konusunda sonuçlar<br />
çikarilir.<br />
Diger ögretme stratejilerinde oldugu gibi,<br />
ögrenmeyi kolaylastirmak için hedef kavramin<br />
önemli yönleri sonuç olarak özetlenmelidir.<br />
Bu model ögretmenlere analojilerin kulaniminda<br />
izlemeleri gereken basamaklari açiklamada<br />
yardimci bir araçtir. Ayrica yeni<br />
analojilerin olusturulmasinda ögretmen ve<br />
ögrencilere rehberlik eder. Bu model ögrencilerin<br />
ayni fikre farkli bakis açilariyla<br />
bakmalarini saglar. Böylelikle ögrenciler<br />
verilen kavrami daha derinlemesine anlamlandirarak,<br />
diger kavramlarla nasil iliskili<br />
oldugunu anlarlar.<br />
ANALOJILERIN KULLANIMINA<br />
YÖNELIK ÖRNEKLER<br />
Örnek 1: HÜCRE<br />
Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />
Ünite: Canlinin Iç Yapisina Yolculuk<br />
Ögrencinin kazanmasi beklenilen<br />
davranislar:<br />
• Hücrenin yapisini sema üzerinde<br />
açiklar.<br />
• Hücreyi çevreleyen yapiyi (hücre<br />
zari) ve islevlerini açiklar.<br />
Sitoplazmayi ve farkli canlilik olaylarinin<br />
gerçeklestigi sitoplazmadaki yapisal birimleri<br />
(organelleri) islevleriyle tanir<br />
Hedef kavram Analog Iliski<br />
Hücre zari Kontrollü Giris ve<br />
çikis kapilari<br />
Hücre içerisine girecek materyaller hücre zarindan (giris ve çikis<br />
kapisindan) geçerler<br />
Ribozom Proteinlerin Ribozomlar proteinlerin üretildigi organellerdir (fabrikalardir).<br />
üretildigi fabrikalar<br />
Mitokondri Enerji üretilen Mitokondri (firin) hücre için gerekli olan enerjiyi saglar<br />
firinlar<br />
Endoplazmik<br />
retikulm<br />
Tasiyicilar<br />
Endoplazmik retikulm’lar (tasiyicilar) hücre içerisine gerekli<br />
materyalleri tasimaktadir<br />
Golgi aygiti Depolama aygiti Golgi aygiti (depolama aygiti) hücre içerisinde üretilen maddelerin<br />
depolandigi yerdir.<br />
Çekirdek Yönetici Çekirdek (yönetici) hücrede gerçeklesen her türlü faaliyetten<br />
sorumludur.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 30
Teoman KESERCIOGLU, Hülya YILMAZ, Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Bülent ÇAVAS<br />
Kromozomlar Bilgi tasiyicilar Kromozomlar (bilgi tasiyicilar) genetik bilgilerin bulundugu yerlerdir.<br />
Resim 1. Hücre için hazirlanmis analoji örnegi<br />
Örnek 2: ELEKTRIK<br />
Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />
Ünite: Yasamimizi Yönlendiren Elektrik<br />
Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />
Akimi ampermetre kullanarak ölçer.<br />
• Voltaji voltmetre ile ölçer.<br />
• Pil, ampul ve anahtardan olusan<br />
devrede pilin enerji ürettigini,<br />
ampulün ise bir direnç oldugunu ve<br />
enerji tükettigini fark eder.<br />
• Pilleri ve ampulleri seri ve paralel<br />
baglayarak devreler kurar, kurdugu<br />
devrenin semasini çizer, devredeki<br />
akimlari ve gerilimleri ölçerek<br />
karsilastirir (iki ya da üç lambayi<br />
geçmeyen).<br />
• Elektrik devresini genel anlamiyla<br />
tanimlar, örnekler verir, kapali<br />
devre ve açik devrenin anlamlarini<br />
örneklerle açiklar.<br />
Hedef kavramlar ve Analoglar<br />
Hedef kavram Analog Iliski<br />
Elektron Kamyon Iletken tel içerisinde hareket eden elektronlar kamyonlara<br />
benzetilmistir<br />
Enerji Ekmek Elektronlar tarafindan tasinan enerjiler kamyonlar tarafindan<br />
tasinilan ekmeklere benzetilmistir.<br />
Ampul Süpermarket Enerjinin harcandigi ampul veya direnç, süpermarketlere<br />
benzetilmistir. Insanlar süpermarketten gelip ekmek (enerji)<br />
almaktadirlar<br />
Pil, Batarya Ekmek firini Devreye enerji saglayan piller, ekmek firinlarina benzetilmistir.<br />
Ampermetre Trafik polisi Ampermetre, yoldan geçen kamyonlari (elektron) sayan trafik<br />
polisine benzetilmistir.<br />
31<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />
Örnek 3: GÖZ YAPISI<br />
Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />
Ünite: Vücudumda Neler Var<br />
Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />
• Gözün kisimlarini model veya sema<br />
üzerinde göstererek görmenin nasil<br />
gerçeklestigini açiklar.<br />
Resim 2. Elektrik için hazirlanmis analoji örnegi<br />
• Gözün yapisindan yararlanilarak yapilan<br />
araçlara ve kullanildigi yerlere<br />
örnekler verir.<br />
• Göz uyumunu örneklerle açiklar<br />
Hedef kavramlar ve Analoglar<br />
Hedef kavram Analog Iliski<br />
Göz Fotograf Makinesi Göz, fotograf makinesine benzetilmistir.<br />
Lens Mercek Gözdeki lens, fotograf makinesindeki mercege<br />
benzetilmistir.<br />
Göz bebegi Fotograf makinesi açikligi Göz bebegi, fotograf makinesinde görüntüye ait isinlarin<br />
geldigi açikliga benzetilmistir.<br />
Iris Diyafram Gözdeki iris, fotograf makinesindeki diyaframa<br />
benzetilmistir.<br />
Retina Film Retina, filme benzetilmistir.<br />
Ters Görüntü Ters Görüntü Gözde olusan ters görüntü, fotograf makinesinde olusan<br />
ters görüntüye benzetilmistir.<br />
Resim 3. Göz için hazirlanmis analoji örnegi<br />
Örnek 4: FOTOSENTEZ<br />
Seviye: Ilkögretim 6. sinif<br />
Ünite: Canlinin Iç Yapisina Yolculuk<br />
Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />
• Üretici canli olan bitkilerin ve tüketici<br />
canlilarin besinini saglayan yapragin<br />
görevini ve yapisini örnekler<br />
üzerinde göstererek açiklar.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 40
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />
• Bitkilerin su, toprak, hava ve tüm<br />
canlilara kazandirdiklarini fark eder.<br />
Hedef kavramlar ve Analoglar<br />
Hedef kavram Analog Iliski<br />
Fotosentez Ekmek yapma Fotosentez ekmek yapma sürecine benzetilmistir.<br />
Karbondioksit, su,<br />
mineral maddeler<br />
Un, süt, su, yag, yumurta Fotosentez için gerekli olan maddeler, un, süt, su, yag<br />
ve yumurtaya benzetilmistir.<br />
Günes Firin Günesten gelen enerji, firindan gelen enerjiye<br />
benzetilmistir.<br />
Seker, Oksijen Ekmek Süreç sonunda olusan seker ve oksijen ekmege<br />
benzetilmistir.<br />
Resim 4. Fotosontez için hazirlanmis analoji örnegi<br />
Örnek 5: MADDENIN HALLERI<br />
Seviye: Ilkögretim 4. sinif<br />
Ünite: Maddenin Dogasi<br />
Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />
• Maddelerin bulunabilecegi hallere<br />
örnekler verir.<br />
• Maddelerin hal degistirmesini deneylerle<br />
gösterir.<br />
• Kati, sivi ve gaz maddelerin belirgin<br />
özelliklerini örneklerle açiklar.<br />
Hedef kavramlar ve Analoglar<br />
Hedef kavram Analog Iliski<br />
Kati hal<br />
Ders esnasinda ögrencilerin<br />
durumu<br />
Sinif içerisinde düzenli bir sekilde yerlesmis ögrenci<br />
grubu maddenin kati haline benzetilmistir.<br />
Sivi hal<br />
Ögrencilerin teneffüse<br />
çikmalari<br />
Teneffüs zilinin çalmasi ile birlikte ögrencilerin sinif<br />
disina çikmalari ancak okul sinirlari disina çikamamalari<br />
Gaz hali<br />
Ögrencilerin evlerine<br />
gitmeleri<br />
maddenin sivi haline benzetilmistir.<br />
Okulun bitmesiyle ögrencilerin evlerine gitmek üzere<br />
okul siniri disina çikmalari maddenin gaz haline<br />
benzetilmistir.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 2
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />
Örnek 6: KROMOZOM<br />
Seviye: Ilkögretim 8. sinif<br />
Ünite: Genetik<br />
Ögrencinin kazanmasi beklenilen davranislar:<br />
• DNA, gen, kromozom kavramlarini<br />
örneklerle bütünlestirir.<br />
• Canlilarda kalitsal özelliklerin atalarindan<br />
nasil aktarildigini açiklar.<br />
• Genlerde kalitsal olan degismeler<br />
(mutasyon) nedeniyle bireyde ortaya<br />
çikan kalitsal degismelere örnekler<br />
verir.<br />
Hedef kavramlar ve Analoglar<br />
Hedef kavram Analog Iliski<br />
Kromozom Disket Kromozom diskete benzetilmistir.<br />
Kromatid 3,5’’ disket Kromatidler 3,5” diskete benzetilmistir.<br />
Genler Dosyalar Genler dosyalara benzetilmistir.<br />
DNA Manyetik tabaka Dosyalarin saklandigi manyetik tabaka genetik<br />
materyalin bulundugu DNA’ya benzetilmistir.<br />
Resim 5. Kromozom için hazirlanmis analoji örnegi<br />
Sonuç ve Öneriler<br />
Yapilandirmaci kuram, egitim ögretim<br />
sürecinde geleneksel ögretim yöntemlerinin<br />
aksine ögrenciyi merkeze alarak ögrencilerin<br />
daha önceki deneyimlerinden ve ön bilgilerinden<br />
yararlanarak yeni karsilastiklari<br />
durumlara anlam verebileceklerini savunmaktadir.<br />
Ausubel (1969)’e göre ögrenciler<br />
isitme, koku alma, görme ve dokunma gibi<br />
duyu organlari yardimi ile aktif bir sekilde<br />
algiladiklari bilgiyi ancak yapilandirirlar.<br />
Piaget de bilginin bireylere disaridan hazir<br />
verilemeyecegini ifade etmistir. Baska bir<br />
deyisle ögrencilerin egitim-ögretim ortaminda<br />
kazandiklari bilgiler onlarin oraya gelmeden<br />
önce sahip olduklari ön bilgilere ve<br />
egitim-ögretim ortaminin onlara sagladiklarina<br />
baglidir. Bu görüse göre anlama kabiliyetinin<br />
gelismesi uygun ögrenme deneyimlerinin<br />
saglanmasina baglidir.<br />
Burada önemli olan ögretim sirasinda bilgilerin,<br />
analojilerin v.b. ögretmen tarafindan<br />
ögrenciye dogrudan sunulmasi degildir.<br />
Analojilerin olusturulmasi sirasinda analog<br />
ile hedef kavram arasindaki benzerlikler,<br />
farkliliklar, yeterlilik ve yetersizlikler ögretmenin<br />
yönlendirmesi ile sinif içerisinde<br />
ögrencilerle olusturulmalidir. Hatta yapilandirmaci<br />
kurama göre analojileri ögrencilerin<br />
kendilerinin olusturmasi esastir. Amaç<br />
ögrencilerin kendi olusturduklari benzetmelerle<br />
kavram bilgilerini gelistirmek ve arttirmaktir.<br />
Artan kavram bilgileriyle ögrenciler<br />
çevrelerinde gelisen olaylara daha bilinçli<br />
bir gözle bakacak ve problem çözme becerileri<br />
artacaktir. Analojilerin bütün ögren-<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 42
Ilkögretim Fen Bilgisi Ögretiminde Analojilerin Kullanimi: “Örnek Uygulamalar”<br />
cilerde etkili olmasi beklenemez. Analoji<br />
kullanacak ögrencinin görsel görüntüleme<br />
veya hayal etme, analojik iliski kurma becerilerinin<br />
iyi olmasi gerekmektedir.<br />
Bu çalismada analojilerin Fen Bilgisi egitiminde<br />
kullanimina yönelik çesitli bilgiler<br />
ve analojilerin farkli alanlardaki kullanimlarina<br />
yönelik örnekler verilmistir. Bununla<br />
birlikte ülkemizde bu alanda yapilan çalismalarin<br />
sinirli sayida oldugu görülmektedir.<br />
Su anda görev yapan ve yapacak olan Fen<br />
Bilgisi ögretmenlerine hizmet içi egitimlerle<br />
bu tarz çalismalarin aktarilmasi ögretim<br />
sürecinde yöntem ve tekniklerin zenginlestirilmesine<br />
imkan verecek ve dolayisiyla<br />
ögretmenler konularin anlatiminda farkli<br />
yöntem ve teknikleri kullanma imkani bulacaktir.<br />
Kaynaklar<br />
Asoko, H., deBoo, M. (2001). Analogies and Illustrations: Representing Ideas in Primary Science. Hatfield:<br />
The Association for Science Education.<br />
Ausubel, D.R. (1969). “The Use of Advance Organizers in the Learning and Retention of Meaningful Verbal<br />
Material”. Journal of Educational Psychology, 51(5), 267-272.<br />
Brown, D.E. (1993). “Refocusing Core Intuitions: A Concretizing Role For Analogy in Conceptual Change”.<br />
Journal of Research in Science Teaching, 30, 1273-1290.<br />
Can, G. (2003). Instructional Design Principles for Analogy Based Instruction.<br />
http://it.usu.edu:16080/~gucan48/articles/analogy_design.pdf (Erisim tarihi Mart 2004)<br />
Clement, J. (1993). “Using Bridging Analogies and Anchoring Intuitions to Deal With Students' Preconceptions<br />
in Physics”. Journal of Research in Science Teaching, 30, 1241-1257.<br />
Coll, R. K., France, B. (2005). “The Role of Models/and Analogies in Science Education: Implications from<br />
Research”. International Journal of Science Education, Vol. 27, No. 2, 183–198<br />
Curtis, R.V. & Reigeluth, C.M. (1984). “The Use of Analogies in Written Text”. Instructional Science, 13, 99-117.<br />
Dagher, Z.R. (1994). “Does the Use of Analogies Contribute to Conceptual Change” Science Education, 78,<br />
601-614.<br />
Dagher, Z.R. (1995). “Analysis of Analogies Used by Science Teachers”. Journal of Research in Science<br />
Teaching, 32, 259-270.<br />
Driver, R., Bell, B. (1986). Students’ Thinking and the Learning of Science: A Constructivist View. School<br />
Science Review, 67, 443 –456.<br />
Duit, R. (1991). “On the Role of Analogies in Learning Science”. Science Education, 75, 649-672.<br />
Gagnè, R.M. & Briggs, L.J. (1974). Principles of Instructional Design. Holt, Rinehart and Winston. New York.<br />
Glynn, S.M. (1989) The Teaching with Analogies (TWA) Model:Explaining Concepts in Expository Text.<br />
Research into Practice. Newark, DE.<br />
Glynn, S.M. (1991). Explaining Science Concepts: A Teaching-with-Analogies Model. The psychology of<br />
learning science (pp. 219- 240). Hillsdale, NJ: Erlbaum.<br />
Glynn, S.M. (1993). Teaching children science with models: Going beyond the book. Paper presented at the<br />
meeting of the International Reading Association, San Antonio.<br />
Glynn, S.M., Britton, B.K., Semrud-Clikeman, M., ve Muth, K.D. (1989). Analogical Reasoning and Problem<br />
Solving in Text Boks. Handbook of Creativity: Assessment, Theory and Research. pp. 383-393. New<br />
York, Plenum.<br />
Keller, J.M. (1983). Motivational Design of Instruction. In Reigeluth, C.M. (Eds). Instructional Design<br />
Theories and Models: An Overview of Their Current Status. Lawrence Arlbaum Associates, Inc. New<br />
Jersey.<br />
Küçükturan, G. (2003). Okul Öncesi Fen Ögretiminde Bir Teknik: Analoji. Milli Egitim Dergisi, Sayi 157.<br />
Lawson, A.E. (1993). “The Importance of Analogy: A Prelude to the Special Issue”. Journal of Research in<br />
Science Teaching, 30 (10), 1213-1214.<br />
Mayer, R. (1987). Educational Psychology: A Cognitive Approach. Boston: Little, Brown and Co.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35 2
Teoman KESERCIOGLU, Hülya YILMAZ, Pinar HUYUGÜZEL ÇAVAS, Bülent ÇAVAS<br />
Stepich, D.A., Newby, T.J. (1988). “Analogizing as an Instructional Strategy”. Performance and Instruction,<br />
27(9) p. 21-23.<br />
Talim ve Terbiye Kurulu (2004). “Fen ve Teknoloji Dersi Programi” Talim ve Terbiye Kurulu Baskanligi.<br />
Ankara<br />
Thiele, R. B. & Treagust, D. F. (1994). An Interpretive Examination of High School Chemistry Teachers<br />
Analogical Explanations. Journal of Research in Science Teaching, 31, 227-242.<br />
Vosniadou, S. (1989). Similarity and analogical reasoning: A synthesis. In S. Vosniadou & A. Ortony A.<br />
(eds.), Similarity and analogical reasoning, pp.1-17. New York: Cambridge University Press.<br />
Glynn, S., Russell, A., Noahhttp, D. “Teaching Science Concepts to Children:The Role of Analogies”.<br />
http://www.coe.uga.edu/edpsych/faculty/glynn/twa.html#anchor19474858 (Erisim tarihi Mart 2004)<br />
www electric-circuits.co.uk<br />
35<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 27-35
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43<br />
ENFORMASYON-ILETISIM ÇAGINDA EGITIM VE BILGISAYAR<br />
(Education and Computer in the Information-Communication Age)<br />
Aras. Gör. Göknur (Bostanci) EGE*<br />
ÖZET<br />
Bilgisayar teknolojileri ve Internet insana yasaminin hemen her yönünü etkilemektedir. Bu teknolojiler<br />
egitimciler ve ögrenciler için yeni araçlar saglamaktadir. Internet egitimin yeni bir biçimine yol açmistir. Bu<br />
egitimin bazi avantajlari oldugu kadar bazi kusurlari ve eksikleri de vardir. Bu makale enformasyon ve iletisim<br />
çaginda bilgisayar ve egitim iliskisini konu almaktadir.<br />
Anahtar Sözcükler: Enformasyon-Iletisim Toplumu, Siberuzay, Egitim, Bilgisayar Araciligiyla Iletisim,<br />
Internet, Sanal Okul, Simülasyon<br />
ABSTRACT<br />
Computer technologies and Internet has impacted many aspects of human life. These technologies provide new<br />
tools for educators and students. Internet produced a new form of education. Although it offers some advantages,<br />
it has some deficiencies. This article deals with relation between computer and education in the Information-<br />
Communication Age.<br />
Keywords: Information-Communication Society, Cyberspace, Education, Computer Mediated Communication<br />
(CMC), Internet, Virtual School, Simulation.<br />
GIRIS<br />
Bilgi ve iletisim teknolojileri, toplumu ve<br />
insanlarin yasamlarini derinden etkilemistir.<br />
Vakum tüplerden (vacuum tubes) olusan ilk<br />
elektronik bilgisayarin bulunmasindan sonra,<br />
yillarca bilgisayarin boyutlarinda ve yayginlasmasinda<br />
bir gelisme yasanamaz iken,<br />
transistorun bulunmasi ile kisisel kullanimin<br />
mümkün oldugu boyutlarda bilgisayarlarin<br />
üretilmesi ve bütün dünyaya yayilmasi gecikmemistir.<br />
Bilgisayarin yaygin kullanimi<br />
ile günlük yasamda kurdugumuz bazi iliskiler,<br />
bilgisayar ortamina (siberuzaya) aktarilmistir.<br />
Bu yeni dönem enformasyon çagi<br />
olarak adlandirilirken, bilgi ve iletisim teknolojilerinin<br />
belkemigini olusturdugu yeni<br />
toplum tipi enformasyon toplumu olarak<br />
adlandirilmistir.<br />
ENFORMASYON-ILETISIM<br />
TOPLUMU<br />
Endüstri toplumunun dogusunda nasil buhar<br />
makinesi, elektrik gibi birtakim teknolojik<br />
* E.Ü., Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü,<br />
Arastirma Görevlisi.<br />
e-mail:goknurb@edebiyat.ege.edu.tr<br />
gelismeler rol oynadiysa bugünkü sanayi<br />
ötesi/enformasyon toplumunun dogusunda<br />
da bilgisayar teknolojisinin önemli rol oynadigi<br />
ileri sürülmektedir (Bozkurt, 1997:<br />
29). 19. yüzyildan itibaren yasanan hizli toplumsal<br />
degismeler, günümüzde toplumsal<br />
yasamin her alaninda bas döndürücü bir hiza<br />
ulasmistir. Bilgi toplumu olarak da adlandirilan<br />
bu yeni toplum tipi, bilgi ve teknolojinin<br />
üretiminde ve dolasiminda etkin rol<br />
oynayabilecek bir insan kaynagini gerekli<br />
kilmaktadir (Tatlidil 1998: 5-6). Baska bir<br />
deyisle, çagin hizli degisme ortamina ayak<br />
uydurabilecek nitelikte insan kaynagina gereksinim<br />
vardir. Enformasyon toplumu; bilisim<br />
teknolojilerinin ve iletisimin her geçen<br />
gün artarak önem kazandigi bir toplum tipi<br />
olma niteligine sahiptir. Ileri teknoloji endüstriyalizminin<br />
yeni bir asamasi olan enformasyon<br />
toplumu hizmete dayali bir ekonomiyi<br />
de beraberinde getirecektir (Roszak,<br />
1986: 217).<br />
Tarim topluluklarinda toprak ve isgücü,<br />
endüstri toplumunda ise sermaye merkezî<br />
öneme sahip olurken, bu yeni toplumda<br />
bilginin stratejik kaynak haline geldigi ve<br />
enformasyon toplumunda teorik bilgiyi<br />
piyasada ürünlere ve hizmetlere basarili bir<br />
37 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43
Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar<br />
sekilde dönüstürebilenlerin ve egitim ve<br />
arastirma-gelistirme (AR-GE) harcamalarina<br />
en fazla yatirim yapan isletme ve toplumlarin<br />
basarili olacagi ileri sürülmektedir.<br />
(Bozkurt, 1997: 135). Gerçekten de günümüzde<br />
teknoloji alaninda çok hizli bir gelisme<br />
yasanmaktadir ve basarili olabilmek için<br />
bu teknolojik gelismelerin takip edilmesi ve<br />
üretilen bilgiden faydalanmanin yaninda,<br />
bilginin paylasimi sürecinde bilginin gelismesine<br />
ve üretimine katkida bulunabilmenin<br />
geregi ve önemi açiktir. Aksi halde çagin en<br />
önemli gücü olan bilgiye sahip olanlar; yani<br />
bilgiyi üreten ve gelistirenler ile üretemeyenler<br />
arasindaki uçurum giderek açilacaktir.<br />
Bilgi toplumunda bilgi teknolojileri<br />
insanlarin doga ile ve birbirleriyle olan<br />
iliskilerini dönüstürmüstür;<br />
Teknoloji insanin, kendisini çevreleyen doganin<br />
sinirlamalarindan kurtulmasina olanak<br />
verirken, onun zaman ve mekân boyutu ile<br />
olan iliskisini derinden etkilemektedir:<br />
“...insanoglu kendi tercihlerine göre<br />
çevresini dil, bilgi ve yetenekler araciligi ile<br />
degistirir. … Yaratici zekâsi teknoloji zekâsina<br />
dönüsür. Zaman ve mekân ile sinirlanmis olan<br />
varligini genisletir. Zaman ve mekân disina<br />
çikar. Çekiç elinden kuvvetlidir, yay ve mizrakla<br />
eliyle ulasamayacagi, daha uzak mesafeye ulasir.<br />
Tekerlegin icadindan, atesten yararlanmaya,<br />
buhar makinelerinden nükleer istasyonlara, bilgisayara<br />
ve uzay araçlarina kadar varligini<br />
genisletir.”<br />
(Aslan, 2003: 82)<br />
Bilgi ve iletisim teknolojilerinin insan yasami<br />
üzerindeki etkilerinin varacagi noktaya<br />
iliskin çok sayida gelecek senaryosu mevcuttur.<br />
Wellman ve Hampton olasi pek çok<br />
senaryonun varligindan söz ederken, gerçekte<br />
her bir senaryonun farkli insanlar ya<br />
da ayni kisi için, farkli zamanlarda gerçeklesebilecegini<br />
de belirtmektedirler:<br />
“Is, bos zaman ve sosyal baglarin<br />
‘akilli evler’ inde temin edildigi bir bilgi toplumunda,<br />
insanlar fiziksel konuma dayali sosyal<br />
iliskiler gereksinimini bütünüyle reddedebileceklerdir.<br />
Arkadaslarini ve akrabalarini<br />
ziyaret ya da cadde köselerinden ziyade,<br />
kendilerine baglanti-içi (online) topluluklar<br />
bulabilecekler ya da hiç topluluk bulmayabileceklerdir.<br />
Yeni iletisim teknolojileri evi,<br />
hizmetler için bir merkez olarak gelistirebilirken,<br />
bu daha fazla ev merkezlilige ve<br />
özellesmeye yönelik bir degismeyi tesvik<br />
edecektir.”<br />
(Hampton; Wellman, 2000: 195)<br />
Bu senaryoda evin egitim de dahil pek çok<br />
hizmetin alinabildigi bir alan haline gelebilecegine<br />
isaret edilmektedir. Bilgi akisindaki<br />
ve islemlerin gerçeklesmesindeki artan hiza<br />
karsilik, bireyin hareketi azalacak ve birey<br />
evin disina çikmasina gerek olmaksizin pek<br />
çok günlük isi gerçeklestirebilecektir. Bilgi<br />
toplumu betimlenirken, onun özellikle degisim<br />
hizinin katlanarak arttigi bir toplum<br />
oldugu vurgulanmaktadir. Içinde bulundugumuz<br />
hizli degisim çaginda bu gelismelerin<br />
büyük ölçüde bilgi teknolojileriyle baglantili<br />
oldugu görülmektedir. Söz konusu teknolojilerin<br />
gelisimiyle birlikte, baslangiçta kullanilan<br />
bilgi otoyollari (information superhighways),<br />
elektronik alan (electronic frontier)<br />
gibi kavramlar kaybolurken, sürekli yeni<br />
kavramlar dâhil olmakta ve daha önce ve<br />
hala bu yeni teknolojiler için kullanilan ve<br />
insani fazlaca içermeyen ‘Bilgi Teknolojisi’<br />
(Information Technology) kavrami yerine<br />
bugün, bazilari ‘Iliski Teknolojisi’<br />
(Relationship Technology) kavramini kullanmayi<br />
tercih etmektedirler (Kramarae, 1999:<br />
47). Bu teknolojilerin en önemli yapi tasini<br />
ise bilgisayar olusturmaktadir.<br />
EGITIM VE BILGISAYAR<br />
Bilgisayar yasamin her alanini oldugu gibi<br />
egitim alanini da etkilemistir. Bilgisayaregitim<br />
iliskisinin ilk olarak bilgisayar egitimi<br />
ve özellikle ülkemizde bilgisayar kurslari<br />
ile ortaya çiktigi görülür. Baslangiçta<br />
bilgisayar kullanimi büyük ölçüde programlama<br />
dili bilmeyi gerektirdiginden bu<br />
kurslarda ve derslerde bilgisayar programlama<br />
dilleri ögretilmistir. Böyle bir egitim<br />
dogal olarak belirli komutlarin ezberletilmesini<br />
gerekli kilmaktaydi.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43 38
Aras.Gör.Göknur (Bostanci) EGE<br />
Programlama bilgisi gerektirmeden kullanicinin<br />
bilgisayar araciligi ile islem yapabilmesini<br />
saglayan isletim sistemlerinin ve çok<br />
çesitli uygulama yazilimlarinin ortaya çikisi<br />
gecikmemistir. Ancak kisa denilebilecek bir<br />
süre içersinde yasanan gelismeler, programlamayi<br />
bilmeden, hazir paket programlar<br />
yolu ile bilgisayardan çesitli amaçlarla<br />
yararlanabilmeyi olanakli kilmasina ragmen,<br />
bilgisayar egitimine bu gelismeler ayni hizla<br />
yansimamis ve bir süre daha programlama<br />
dilleri ezberletilmeye devam edilmistir. Son<br />
yillarda bilgisayar derslerinin okullarda yer<br />
almaya basladigi, içeriginin, programlama<br />
dillerinin ögretilmesinden bilgisayar programlarinin<br />
kullaniminin ögretilmesi yönünde<br />
degistigi görülmektedir. Bilgisayar ve egitim<br />
iliskisinde ikinci adim, bilgisayarin kendisinin<br />
bir egitim araci haline dönüsmesi olmustur.<br />
Öte yandan egitime bilgisayarin dahil<br />
olmasi ile yeni birtakim kavramlarin ortaya<br />
çiktigi görülmektedir.<br />
YENI KAVRAMLAR<br />
Bu kavramlardan biri sanal okul (Virtual<br />
school) kavramidir. Russell ve Holkner ’a<br />
göre, ‘sanal okul’ çagi ufukta görünmüstür.<br />
Ögretmen ve ögrencilerin her zamanki sekilde<br />
bir araya geldigi siniflarla karakterize<br />
edilen geleneksel okullara ek olarak, ögrencilere<br />
evlerindeki ya da herhangi bir yerdeki<br />
bir bilgisayari kullanarak ve siradan bir<br />
okula devam etmeyi gerektirmeksizin, egitimlerinin<br />
önemli bölümünü alabilmelerini<br />
olanakli kilan ‘sanal okul’lar ortaya çikmaktadir<br />
(Russell; Holkner , 2000: 887).<br />
Öte yandan, sanal üniversiteler (Virtual<br />
Universities) ve dijital egitim (Digital<br />
Education) gündeme gelmistir. Bilgi toplumunun<br />
egitim kurumu, bilgi teknolojilerinden<br />
etkilenmistir. Egitimde bu yeni<br />
gelismeler meydana gelirken ‘Bilgisayara<br />
Dayali Ögrenim’ (Computer-Based-<br />
Learning), ‘Web-egitim’ (Web-education),<br />
‘Uzaktan Ögrenim’ (Distance Learning),<br />
‘Tele-ögrenim’ (Tele-learning), ‘E-ögrenim’<br />
(E-Learning), ‘Tele-ders verme’<br />
(Teletutoring) gibi terimler enformasyon<br />
toplumun beraberinde getirdigi egitim<br />
alanina iliskin yeni kavramlardan bazilaridir<br />
(Schayan, 2001: 49).<br />
Bilgi teknolojileri ve özellikle Internetin<br />
egitime dâhil olmasi ile ögrenimde ortaya<br />
çikan yenilikler, ögrenim materyallerine,<br />
zamana ve mekâna bagli olmaksizin sanal<br />
ortamin imkânlarindan yararlanma olanagi<br />
sunmaktadir. Bu yenilikler içersinde<br />
sayilabilecek iki model, bilgiyi etkilesimli<br />
olarak CD’ler üzerinde sunan Bilgisayara<br />
Dayali Egitim (‘Computer-Based-Training’<br />
CBT) sistemi ve bilgiye Internet üzerinden<br />
erisilen Web Tabanli Egitim (‘Web-Based-<br />
Training’ WBT) sistemleridir (Schayan,<br />
2001: 49).<br />
Uzaktan Egitim (Distance Education)<br />
TV yoluyla AÖF (Açik Ögretim Fakültesi)<br />
ve ardindan Açik Ögretim Lisesi, bizzat<br />
ögretmen ve ögrencilerin bir sinifta bir araya<br />
geldigi ve etkilesim içersinde bulundugu<br />
klasik okul egitimi sisteminden farkli bir<br />
egitim anlayisini beraberinde getirmistir. TV<br />
sadece bilgi aktarimini olanakli kilmaktadir;<br />
baska deyisle, bu sistemde karsilikli soru<br />
sorma, tartisma, bilgi paylasimi söz konusu<br />
degildir. Bilgisayarli egitimde ise özellikle<br />
Internet yoluyla verilen derslerde ögrencinin<br />
derse katilim, soru sorma, tartisma sansi<br />
kismen söz konusudur. Ancak okulun sadece<br />
bilgi aktariminin ve paylasiminin gerçeklestigi<br />
bir ortam olmadiginin göz önünde bulundurulmasi<br />
gereklidir. Okul farkli bireylerin<br />
bir araya geldigi ve sosyal olarak<br />
etkilestigi bir ortamdir. TV tek yönlü bilgi<br />
aktarimina olanak verirken, bilgisayarda<br />
durum daha farklidir.<br />
Bilgisayarda egitim yazilimlari ile egitimin<br />
gerçeklesmesinin TV ile egitimden pek bir<br />
farki yoktur. Her ne kadar etkilesimli sorular,<br />
dersler vb. ile ögrenci önüne sunulan<br />
seçenekleri tercih etme ve dersi yönlendirme<br />
sansina sahip ise de bu olanaklar sinirlidir ve<br />
aktarilan bilgiye iliskin kendi görüsünü<br />
belirtme sansi yoktur. Soru sorma sansi da<br />
sinirlidir. Sözgelimi konuya iliskin olarak<br />
onun sorma olasiligi olan sorular, o yazilimin<br />
üreticisi tarafindan düsünülmüs olan<br />
39<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43
Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar<br />
sorularla sinirlidir. Ancak bugün siber-üniversiteler,<br />
siber-kütüphaneler, siber-kurslar<br />
gün geçtikçe yayginlasmaktadir. Bütün bu<br />
gelismelerin taraftarlari oldugu kadar, karsisinda<br />
olanlar da mevcuttur. Yasamin diger<br />
alanlarinda oldugu gibi bilgisayarin egitim<br />
alanina hizli girisi hakkinda olumsuz görüslerin<br />
ve konuya iliskin tartismalarin ortaya<br />
çiktigi görülmektedir.<br />
Internet, klasik egitime, kara tahta, tebesir ve<br />
siralara alternatif olarak düsünül-mektedir.<br />
Internet ile birey, evinden ya da bulundugu<br />
yerden egitim etkinliklerine katilabilmektedir.<br />
Interneti klasik egitime alternatif olarak<br />
görenler, egitimin klasik egitim ile az sayida<br />
kisiye ulasirken, Internet araciligi ile milyonlarca<br />
kisiye ulasabildigini ve:<br />
“klasik egitimde, ayni fiziksel mekânda<br />
yüz yüze iletisim ile olusturulan kisitli sosyal<br />
yapinin web tabanli egitim sayesinde küresel<br />
bazda etkilesimli (interactive) iletisim ile<br />
essiz bir boyut kazandigini”<br />
ileri sürmektedirler. Internet üzerinde gerçeklesen<br />
egitimin, sanal siniflarda, cinsiyet,<br />
yas, sosyal sinif farkliliginin ortadan kalkmasi,<br />
ögrencilerin kendilerini daha rahat ve<br />
özgür hissetmesi, dersi kaydedebilme sansi<br />
olmasi devam zorunlulugunun olmamasi,<br />
Ӎoklu ortam nesneleriyle zenginlestirilmis<br />
ders materyalinin kullanilabilmesi<br />
cografi sinirlamalarin kalkmasi ve her seyden<br />
ziyade ucuz olmasi –yol, giyim, yiyecek<br />
vb. masraflarin olmamasi”<br />
gibi olumlu yanlari oldugu ve gelecekte<br />
klasik okul egitiminin yerini alacagi öne<br />
sürülmektedir (Inan, 1998: 55).<br />
SIMÜLASYON<br />
Öte yandan, bilim, tip, endüstri vb. gibi pek<br />
çok alanda, bilgisayar, egitime bilgisayar<br />
simülasyonlari ile de dâhil olmaktadir. Sair<br />
Cummings “yapinti dünya, yaratilan dünya<br />
olamaz” (Aktaran: Basalla 1998: 3) derken<br />
bir uyarida bulunmaktadir. Basalla, kurmaca<br />
(yapinti) dünya ile dogal (yaratilmis) dünya<br />
arasinda çok büyük farkliliklar olduguna<br />
dikkat çekmektedir:<br />
“dünyalardan biri amaçli, insan eyleminin<br />
ürünüdür, digeri ise rastlantisal dogal<br />
bir sürecin sonucudur” (Basalla, 1998: 3).<br />
Bu görüsten hareket edecek olursak,<br />
sözgelimi bir deneyi sanal ortamda gerçek<br />
malzeme kullanmadan, sanal olarak gerçeklestiren<br />
ögrencinin ögrenmesi ile deneyi, o<br />
deneyi yapan ilk bilim adaminin duydugu<br />
heyecani hissederek, reel olarak gerçeklestiren<br />
ögrencinin ögrenmesi arasindaki farki<br />
tahmin etmek mümkündür. Her ne kadar<br />
bomba uzmanlari, pilotlar, astronotlar vb.<br />
özel mesleki egitimlerde, sanal alistirmalar<br />
yapilmasi ve uzman egitiminde simülasyon<br />
kullanimi yasamsal tehlikeyi azaltmasi açisindan<br />
olumlu olsa da bu uzmanlar, olusturulan<br />
deney ortami ne kadar gerçege yakin<br />
olursa olsun, ilk reel deneylerini yasayincaya<br />
kadar, gerçek anlamda o ani hissedemeyeceklerdir.<br />
Kuskusuz, elinizdeki bomba<br />
patladiginda ölmeyeceginizi, nefessiz kaldiginizda<br />
kurtarilacaginizi bilirken söz konusu<br />
olan gerilim ile gerçek ortamdaki gerilim<br />
birbirinden farkli olacaktir. Ancak özellikle<br />
bu tip uzmanlik alanlarinda sanal deneyler<br />
kaçinilmaz olarak gereklidir.<br />
Bilgisayarin egitimde kullanilmasina iliskin<br />
çok sayida arastirma yapilmakta ve bilgisayarin<br />
dâhil oldugu egitimin etkililigi arastirilmaktadir<br />
(bkz; Thompson, Ann D,<br />
1989). Bunlar içerisinde, yetiskinlerle ögrenmede<br />
dedüktif ve endüktif yaklasimlarda<br />
bilgisayar temelli simülasyonlarin kulaniminin<br />
karsilastirilmasi (Rieber, Lloyd P,<br />
Parmley, M. Wayne, 1995) yasli egitiminde<br />
bilgisayar kullaniminin arastirilmasi (Eilers,<br />
Merry L. 1989) lisans ögrencilerine arastirma<br />
metotlarinin ögretilmesinde nüfus sayim<br />
bilgisayar laboratuarlarinin kullaniminin tartisilmasi<br />
(Drake, M. Ann; Stahl, Jeanne M,<br />
1995) bilgisayar egitiminde sosyal cinsiyet<br />
(gender) farkliliginin etkilerinin arastirilmasi<br />
(Huber, Brad R.; Scaglion, Richard, 1995),<br />
bilgisayar kaygisinin (anxiety) 10 ülkenin<br />
üniversite ögrencileri üzerinde kültürler arasi<br />
bir yaklasimla karsilastirilmasi (Rosen,<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43 40
Aras.Gör.Göknur (Bostanci) EGE<br />
Larry D.; Weil, Michelle M. 1995) ve hatta<br />
AIDS’ten korunma yollarinin ögretilmesine<br />
bilgisayarin dahil edilmesi üzerine arastirmalar<br />
(Schinke, Steven P.; Orlandi, Mario<br />
A.; Gordon, Adam N.; Weston, R. Eric,<br />
1989) gibi bilgisayarin egitim alanina uygulanmasinin<br />
çok farkli yönleri üzerine odaklanmis<br />
çok sayida arastirma mevcuttur.<br />
ELESTIRILER<br />
Bilgisayarin egitim alaninda kullanilmasi<br />
konuyla ilgili tartismalari ve olumlu-olumsuz<br />
elestirileri beraberinde getirmistir.<br />
Parkman, belirli kosullarda tanimlanmis belirli<br />
yeteneklerin ögrenilmesinde programlanmis<br />
araçlarin kullaniminin alternatif bir<br />
araç olarak hayranlik uyandiracak sekilde<br />
hizmet gördügünü ifade etmektedir. Bu<br />
sistemlerin, ögrenenlerin bireysel farkliliklarina<br />
adaptasyonunda birtakim sinirliliklari<br />
olduguna deginmektedir. Oysa bilgisayar<br />
uzmanlari, çalisabilir böylesi bir sistem içinde<br />
kurulabilecek iliskilerin ince farkliliklari<br />
konusunda ayni fikirde degildir. Bir ögrenci<br />
kendi yetenegini gelistirebiliyorsa ve kendi<br />
tercihi ile bir teknigin rehberliginde bunu<br />
gerçeklestiriyorsa bu durumun, onun için bir<br />
avantaj olduguna isaret edilmektedir. Elde<br />
edilen performans düzeylerinin degerlendirilmesinde<br />
hedefler programci tarafindan<br />
açik bir sekilde tanimlanmistir. Yine de<br />
ögrencinin karar verici bir söz hakkina sahip<br />
olduguna, fakat eninde sonunda program<br />
tarafindan yönlendirilip idare edildigine de<br />
dikkat çekilmektedir (Parkman, 1972). Sherry<br />
Turkle, geçmiste çocuklarin insan dogasini,<br />
kendilerini hayvanlarla karsilastirarak ögrendiklerini,<br />
ancak günümüzde bunun yerini<br />
bilgisayarin aldigini gözlemlemistir. Çocuklarin<br />
uçan gerçek bir kus, avlanan bir kedi<br />
görememesinin gerçek bir kayip olacagina<br />
dikkat çekilmektedir. Çocuklara kelime isleme,<br />
hizli hesaplama, data arastirma gibi<br />
bilgisayar islemleri erken yaslardan baslanmak<br />
suretiyle ögretilip, ilerideki egitim<br />
yasamlarinda da bu bilgileri kullanmalari<br />
beklenirken, çocuklarin peri masallarini, epik<br />
hikayeleri, mitleri ve efsaneleri kaybettigi<br />
ileri sürülmektedir (Roszak, 1986: 218-219).<br />
Baska deyisle, bilgisayar sanat duygusunun<br />
gelismesinde bir engel olarak da görülebilmektedir.<br />
Daha önce deginildigi üzere bilgisayar araciligiyla<br />
egitim, bir çok olasi sorunu gündeme<br />
getirmistir. Söyle ki okul ortaminda sosyal<br />
olarak etkilesim içersinde bulunan ve reel<br />
sosyal iliskiler kurabilme sansina sahip olan<br />
birey, bilgisayar karsisinda tek basina egitim<br />
görürken yalnizliga itilebilecektir. Ayrica,<br />
bilgisayarda bireyin ögrenme sürecine aktif<br />
olarak katilimi, ne kadar mükemmel teknikler<br />
kullanilmis olursa olsun sinirli olacaktir.<br />
Baska bir deyisle, reel okul egitimindekinden<br />
farkli olarak ögrenci edilgen kilinmis<br />
olacaktir. Önüne sunulan seçenekler programcinin<br />
uygun gördügü seçeneklerdir.<br />
Geleneksel egitim etkilesimleri, ögreten ve<br />
ögrenenler arasindaki sözlü iletisime dayalidir.<br />
Sözlü iletisim metne dayali iletisime<br />
göre hizli tempolu, süreksiz ve daha az yapilandirilmis<br />
olma egilimindedir. Yüz yüze<br />
sözlü iletisim, ses tonu ve yüz ifadesi gibi<br />
sözlü olmayan ya da dil ötesi (paralinguistic)<br />
isaretleri de saglar. Bütün bu özelliklerinden<br />
hareketle, hem duygusal hem de sosyal<br />
olarak yüz yüze sözlü iletisimin zengin bir<br />
ortam oldugu ve metne dayali iletisim yolu<br />
ile ögrenmede bu özelliklerin olmamasi<br />
nedeniyle, ögrenmenin kalitesinin düsmesine<br />
karsin, eksiklikleri yaninda iyice düsünme<br />
için zaman saglamasi gibi avantajlari oldugu<br />
ileri sürülür (Garrison; Anderson; Archer,<br />
2000: 90). Bilgisayar araciligi ile ögrenimi<br />
geleneksel yüz yüze ögrenim ile ve sanal<br />
siniflari, geleneksel siniflar ile karsilastiran<br />
çesitli nicel, deneysel, nitel ve etnografik<br />
arastirmalarin sonuçlari, bilgisayar araciligi<br />
ile egitimin sadece etkili iletime elverisli<br />
olmasi anlaminda degil, ayni zamanda bireysel<br />
ve cografi olarak ayrilmis ögrencilerin<br />
egitimine ve aktif ögrenime olanak verme<br />
potansiyeline sahip olmasi anlaminda avantajlarina<br />
dikkat çekmektedir (Schutte 1 , 1996;<br />
Cravener 2 1999’dan aktaran: Resnyansky,<br />
2002: 43). Bilgisayar aglari ve Internet<br />
yayginlastikça ve kullanici sayilari arttikça,<br />
söz konusu teknolojilerin olanaklari, egitim-<br />
1<br />
2<br />
Schutte J (1996) Virtual teaching in higher<br />
education: the new intellectual superhighway or<br />
just another traffic jam<br />
Cravener P (1999) Faculty experiences with<br />
providing online courses: thorns among roses.<br />
Computers in Nursing, vol 17, no 1, pp 42-<br />
47.Conferencing softwarefor the web. Accessed 7<br />
June 1999.<br />
41<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43
Enformasyon-Iletisim Çaginda Egitim ve Bilgisayar<br />
cilerin dikkatini çekmistir ve egitimin etkinligini<br />
artiracak uygulamalar arama çabasi<br />
içine girmislerdir. Diger insanlarla iletisim,<br />
egitimin merkez noktasi oldugu sürece,<br />
bilgisayar araciligi ile iletisimlerin (CMC-<br />
Computer Mediated Communication) tartisma<br />
olanaklarini genisleterek, egitim üzerinde<br />
olumlu etkiye sahip olabildigi söylenebilecektir<br />
(Ingram ve digerleri , 2000. 34).<br />
<strong>Ege</strong>r zengin ve etkilesimli hizmetler bilgisayar<br />
araciligi ile (online) aktarilabilecek ise<br />
ve aktif katilim, geribildirim, ortak çalisma<br />
bilgisayar araciligi ile iletisim (CMC) yoluyla<br />
geleneksel siniflarda oldugu gibi<br />
gerçeklesebiliyorsa, o zaman kampuslara<br />
neden gerek duyulacagi sorulmaktadir.<br />
(Resnyansky, 2002: 43). Dahasi, bilgisayar<br />
araciligi ile egitim ve yüz yüze egitimi konu<br />
alan egitimsel arastirmalarin, egitimin kavramsal<br />
çerçevesinden ziyade, teknolojinin<br />
kavramsal çerçevesinden etkilendigi ileri<br />
sürülmektedir (Neal 1998’den 3 aktaran:<br />
Resnyansky, 2002: 44). Egitimin teknolojik<br />
iletisim nosyonuna indirgenmemesi gereginin<br />
egitimciler için önemine dikkat çekilmektedir<br />
(Bigum1996-1995’ten 4 aktaran:<br />
Resnyansky, 2002: 44).<br />
SONUÇ<br />
Egitimde bilgisayar kullaniminin atesli taraftarlarinin<br />
oldugu kadar, bu gelismelerin<br />
olumsuz etkilerini dile getiren karsitlarinin<br />
da giderek arttigi dikkat çekmektedir. Bilgisayarin<br />
ögretmenin ve bilgisayar ortaminin<br />
(siberuzay) okulun yerini aldigi bir egitimin,<br />
bilgi aktariminin az hata ile gerçeklesmesini<br />
saglayabilmesine karsin, pek çok eksiklikleri<br />
ve mahzurlari bulundugu da görülmektedir.<br />
Her seyden önce reel sosyal temasi olanakli<br />
kilan okul, teneffüste kurulan arkadasliklar,<br />
arkadasiyla beraber öglen yemegini paylasma,<br />
spor yapma, oyun oynama, okul<br />
çikisi bir yerlere gitme gibi paylasimlara<br />
zemin hazirlar.Oysa, egitim CD’leri ve<br />
Internet üzerinden egitim, okul arkadasliginin<br />
sicak iliskilerini harekete geçirici bu<br />
olanaklara sahip degildir.<br />
Es zamanli ya da es zamansiz CMC türlerinin<br />
egitim amaci ile kullanilmasi, bugün<br />
konunun uzmanlarinin tartismalarinin<br />
odaginda bulunmaktadir.<br />
AustralianEducational Researcher, vol 23, no 3, pp 109-<br />
117,<br />
3 Neal E (1998) Does using technology in instruction<br />
enhance learning or, the artlessstate of comparative<br />
research.<br />
4 Bigum C (1996) The virtues of virtual: a review of<br />
Tiffin and Rajasingham’s In search of the virtual<br />
class and Hiltz’s The virtual classroom.<br />
KAYNAKÇA<br />
Basalla George (1998). Teknolojinin Evrimi. Tübitak yayini:29, Çev: Cem Soydemir,<br />
Bozkurt, Veysel (1998). Enformasyon Toplumu ve Türkiye. Sistem Yayincilik,<br />
Hampton N. Keith; Wellman Barry (2000). Examining Community in the Digital Neighborhood Early<br />
Results from Canada’s Wired Suburb. in Digital Cities: Technologies, Experiences, and Future<br />
Perspectives, Eds: Toru Ishida and Katherine Isbister, p. 194-208, Springer Verlag, Germany.<br />
Inan, Aslan (1998). Internet El Kitabi. Sistem Yayincilik.<br />
Parkman Ralph (1972). The Cybernetic Society. Pergamon Pres.<br />
Roszak, Theodore (1986). The Cult of Information. Pantheon Books.<br />
3 Aslan<br />
Neal<br />
Kadir<br />
E (1998)<br />
(2003).<br />
Does<br />
“Gençlik<br />
using technology<br />
ve Teknoloji”.<br />
in instruction<br />
Sosyoloji Dergisi, Sayi:10-11, E.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayini,<br />
enhance<br />
Izmir.<br />
learning or, the artlessstate of comparative<br />
Drake, research. M.Ann; Stahl Jeanne-M. (1995). Design and use of a U.S. census data computer laboratory for teaching<br />
4 Bigum undergraduate C (1996) The research virtues of methods. virtual: a Morris review Brown of Coll, Dept of Social Science, Atlanta, GA, USA,<br />
Tiffin Behavior-Research-Methods,-Instruments-and-Computers. and Rajasingham’s of the virtual<br />
May; Vol 27(2): 285-288.<br />
class and Hiltz’s The virtual classroom.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43 42
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43<br />
Eilers,Merry L (1989). “Older adults and computer education: ‘Not to have the world a closed door’" Stanford<br />
U, CA, USA International-Journal-of-Technology-and-Aging. Spr-Sum; Vol 2(1): 56-76.<br />
Garrison D. Randy; Anderson Terry; Archer Walter (2000). “Critical Inquiry in a Text-Based Environment:<br />
Computer Conferencing in Higher Education”. The Internet and Higher Education 2 (2-3): pp. 87-105,<br />
Elsevier Science Inc.<br />
Huber,-Brad-R.; Scaglion,-Richard (1995). “Gender differences in computer education: A Costa Rican case<br />
study”. U Charleston, Dept of Sociology and Anthropology, Charleston, SC, USA, Journal-of-<br />
Educational-Computing-Research.; Vol 13(3): 271-304.<br />
Ingram Albert L.; Hathorn Lesley G.; Evans Alan (2000). Beyond Chat On The Internet. Computers &<br />
Education 35, pp.21-35, Elsevier Science Ltd.<br />
Resnyansky Lucy, “Computer-Mediated Communication in higher Education: Educators Agency Inrelation To<br />
Technology”. Journal of Educational Enquiry, Vol. 3, No. 1, 2002.<br />
Rieber, Lloyd P.; Parmley,-M.-Wayne (1995). “To teach or not to teach Comparing the use of computer-based<br />
simulations in deductive versus inductive approaches to learning with adults in science”. U Georgia,<br />
Athens, GA, USA Journal-of-Educational-Computing-Research. Vol 13(4): 359-374.<br />
Rosen, Larry D.; Weil, Michelle M. (1995). “Computer anxiety: A cross-cultural comparison of university<br />
students in ten countries”. California State U-Dominguez Hills, Dept of Psychology, Carson, USA,<br />
Computers-in-Human-Behavior. Spr; Vol 11(1): 45-64.<br />
Russell Glenn; Holkner Bernard (2000). “Virtual schools”. Futures, 32 pp. 887–897, Elsevier Science Ltd.<br />
Schayan Janet (2001). “New Learning in the Internet”. Deutschland Magazin, Frankfurter Societäts-Druckerei<br />
GmbH, Subat.<br />
Schinke, Steven P.; Orlandi, Mario A.; Gordon, Adam N.; Weston, R.Eric (1989). “AIDS Prevention Via<br />
Computer-Based Intervention”. Columbia U School of Social Work, New York, NY, USA, Computersin-Human-Services;<br />
Vol 5(3-4): 147-156.<br />
Thompson, Ann D. (1989). “Liveware: The next challenge in computer education”. Lowa State U, Ames, USA,<br />
Computers-in-Human-Behavior; Vol 5(1): 37-45.<br />
Tatlidil Ercan (1998). “Globallesme Sürecinde Insan Kaynaklarinin Degisimi. Küresellesme”, Uluslararasi<br />
Firmalar ve Yükselen Ekonomiler, Globalisation, The International Firm and Emerging Economies,<br />
(Uluslararasi Konferans), 17-31 Mayis, Izmir.<br />
43 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 37-43
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 45-58<br />
GELISIMSEL OLARAK KATEGORI YAPILARININ INCELENMESI:<br />
ÇOCUK, GENÇ VE YASLI DENEKLERDE KATEGORI NORMLARI<br />
(Investigation of Categorical Structures From A Developmental Perspective: Categorical Norms of Children,<br />
Adolescent and Elderly)<br />
ÖZET<br />
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI*<br />
Dillerdeki her sözcügün bir kavrama ait olmasi, dil uzmanlarini norm çalismalari yapmaya sevk etmistir. Bu<br />
çalismalarda, kategori üyeleri arasindaki tipiklik farklarinin ortaya konmasi ve kullanim sikligina göre<br />
siralanmasi hedeflenmistir (Battig ve Monteque, 1969 bkz. Rosch,1978; Peynircioglu, 1988; Çengelci, 1996).<br />
Türkiye’de yapilan çalismalarda Ingilizce normlar tercüme edilerek kullanilmistir. Ancak kültürel farkliliklar<br />
nedeniyle ciddi sorunlar yasanmistir. Türkçe kategori normlari ile ilgili ilk çalisma Peynircioglu (1988) tarafindan<br />
sadece gençler kullanilarak yapilmis, çocuk ve yasli örneklem kullanilmamistir. Bu eksikligin giderilmesi<br />
amaci ile yapilan bu arastirmaya çocuk, genç ve yasli olmak üzere toplam 461 denek dahil edilmistir. Çocuk<br />
grubu 10-13 yaslari (ort.=10.38) arasinda toplam 91 kisiden, genç grubu 17-25 yaslari (ort.= 20.61) arasinda<br />
toplam 220 kisiden ve yasli grup ise 55-85 yaslari (ort.=68.69) arasinda toplam 150 kisiden olusmustur.<br />
Arastirmada bir ön çalisma ile belirlenen 15 asina ve 12 asina olmayan üst düzey kategori deneklere sunulmus<br />
ve kendilerinden iki dakika içinde bu kategoriye ait kavramlari saymalari istenmistir. T-test analizi ile incelenen<br />
veriler isiginda asina olan hemen hemen tüm kavramlarda gençlerin hem yasli gruptan hem de çocuklardan fazla<br />
tepki ürettigi saptanmistir. Asina olmayan kavramlarda da genellikle benzer sonuçlar elde edilmistir. Ancak<br />
“mefrusat” ve “zücaciye” kategorilerinde yaslilarin, genç ve çocuk gruplarindan daha çok tepki ürettikleri<br />
görülmüstür. Peynircioglu’nun (1988) çalismasi ile karsilastirmalar yapildiginda da kategori normlarinda zamana<br />
bagli farkliliklar oldugu saptanmistir.<br />
Anahtar sözcükler: Kavram kazanimi, kavram ve kategori olusumu, kategori normlari.<br />
ABSTRACT<br />
Every word and concept in a language belongs to a category. Because of this, linguist tried to find the most<br />
typical exemplar of each category. Shortly, they did norm studies ( Battique and Monteque, 1969 bkz. Rosch,<br />
1978: 38; Peynircioglu,1988; Çengelci,1996). Studies on categoric norms aim to find the differences of typicality<br />
between the members of categories and put them in order according to their usage frequencies. In Turkey, norms<br />
in English have been translated and used. This type of usage may cause serious problems because of the cultural<br />
difference. The first study on the Turkish categorical norms has been accomplished by Peynircioglu (1988). In<br />
this study, Peynircioglu only used adolescent subjects and not children and elderly subjects. Therefore, one aim<br />
of this study was to include different age groups: 91 children (mean age x=10.38), 220 young adults (mean age<br />
x=20.61) and 150 old adults (mean age x=68.69) were given 15 familiar and 12 unfamiliar concepts and asked to<br />
record all the properties that belonged to those concepts in 2 minutes. According to the results of the study,<br />
young adults nearly in all categories produced more items than children and old subjects. In general similar<br />
results were found for unfamiliar concepts. However, Old subjects, especially in categories “fabrics” and<br />
“glassware” produced more response than young adults and children. One can see some differences when these<br />
results are compared with Peynircioglu’s (1988) study stemming from 10-15 years of time difference.<br />
Key words: acquisition of concept, concept and category formation, categorical nor.<br />
GIRIS<br />
Insanoglu düsünen, algilayan bir varliktir.<br />
Dünya sonsuz sayida farkli uyaranin oldugu<br />
bir yerdir. Bu karmasik dünyayi anlayabilmek,<br />
iliskilendirebilmek bazi bilissel<br />
* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Edebiyat Fak. Psikoloji Bölümü<br />
(cognitive) yeteneklerimizi kullanmak yoluyla<br />
olur. Insan algiladigi uyaranlarin benzer<br />
yanlarini görmeye, ayriliklarini fark<br />
etmeye, bunlari siniflamaya ve kavramsal<br />
olarak bütünlemeye yönelir. Çevrede görülen<br />
her nesne kendine özgüdür, ancak belli<br />
özellikleri açisindan birbirine benzeyen ve<br />
digerlerinden ayrilan nesneleri bir sinif altina<br />
toplamak mümkündür (Medin ve Smith,<br />
1984: 118). Zihinsel bir temsil olan bu sinif-<br />
45 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5 )1: 45-58
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />
Normlari<br />
lama, o sinifa giren her bir nesneden daha<br />
soyuttur ve buna "kavram" adi verilir. Tek<br />
bir kavram içine degisik birimleri birlestirerek<br />
yerlestirme yoluyla gruplar ve siniflamalar<br />
olusturulur ve böylece birey çevresindeki<br />
uyaranlara bir grubun üyeleri olarak<br />
tepki gösterir. Bu bilissel sürece "kategorizasyon"<br />
adi verilir. (Medin ve Smith, 1984:<br />
120). Kavramsal kategori birçok üyeyi kapsayan<br />
bir sinif olarak degerlendirilir. Örnegin,<br />
hayvanlar, renkler, birer kavramsal<br />
kategorilerdir; çünkü her birinin pek çok<br />
üyesi vardir (Alpöge, 1991: 10).<br />
Dil, insanlara oldukça karmasik ve güçlü bir<br />
imgesel iletisim araci saglamaktadir. Dilimizde<br />
özel isimler disinda kalan, kullandigimiz<br />
her sözcük bir kavramdir ve bir kategoriye<br />
aittir. (Peynircioglu, 1988: 145).<br />
Kavram gelisimi beraberinde sözcük kazanimini<br />
da getirir. Önce kavram gelisimi baslar<br />
ancak bir süre sonra kavramlarla birlikte<br />
onlari tanimlayan sözcükler de beraber düsünülmeye<br />
baslanir (Rosch ve ark. 1976b :<br />
498; Medin ve Smith, 1981: 247; Özçelik,<br />
1982: 55). Ayrica kavramlarin birbirleriyle<br />
iliskileri vardir ve bu iliskiler hiyerarsik bir<br />
yapi olustururlar. Bu hiyerarsik iliskiler kategorik<br />
düzenin olusumunu saglar. Fino bir<br />
köpek, köpek bir hayvan, hayvan bir canlidir<br />
seklinde hiyerarsik bir düzen saglayan kategorik<br />
yapilar içinde kavramlar birbirleri ile<br />
iliskilendirilir (Peynircioglu, 1988: 147; Cüceloglu,<br />
1991: 124).<br />
<strong>Ege</strong>r kavramlar ve kategoriler olmasa, dünya<br />
karmasik, sürekli degisen ve anlasilmaz bir<br />
mekan olarak kalirdi. Oysa kavramlar düsünce<br />
sürecimizde ekonomi saglarlar, insanlar<br />
arasi iletisimi kolaylastirir (Maki, 1982: 255;<br />
Nelson, Canas, Bajo, 1987: 136; Alpöge,<br />
1991: 25). Bu yüzden, insanlarin kavramlari<br />
nasil ögrendikleri ve bir kavrama ait birimleri<br />
hangi özelliklerine dayanarak gruplama<br />
yoluna gittikleri konusunda süregelen tartismalar<br />
söz konusudur (Rosch ve ark. 1976a:<br />
421; Klatzky, 1980: 124; Mc Shane, 1991:<br />
240). Insanlar algiladiklari olaylar arasinda<br />
kendi ihtiyaçlarina ve fonksiyonlarina uygun<br />
olarak karmasik baglar olusturmaktadir<br />
(Medin ve Smith, 1984: 132). Bir nesneyi<br />
uygun kategori içine yerlestirebilmek için,<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 45-58 46<br />
yeni bilgiyi, bellekte var olan çesitli kategori<br />
bilgileri ile karsilastirmak ve eski bilgiler<br />
içinde en uygun olanina eklemek gereklidir<br />
(Klatzky, 1980: 145; Klatzky, 1984: 132).<br />
Yeni bilgiyi, eski bilgiler içine yerlestirirken<br />
o kavramla ilgili pek çok bilginin yaninda,<br />
temsiliyet gücüne de bakilmaktadir (Breen<br />
ve Schvaneveldt, 1986: 322; Boster 1988:<br />
259; Homa, Dunbars ve Nohre, 1991: 449).<br />
Herhangi bir kategoriyi ele aldigimiz zaman<br />
her üyenin ayni oranda o kategoriye bagli<br />
olmadigini görürüz. Örnegin dört ayakli<br />
hayvanlar kategorisinde kedi, kaplumbagadan<br />
daha tipik bir üyedir, daha çabuk akla<br />
gelir ve köpek, at gibi diger üyelerle arasinda<br />
daha çabuk iliski kurulur. Ingilizce'de kus<br />
kategorisini en iyi temsil eden kus türünün<br />
“Robin” (Ardiç kusu) oldugu yani en tipik<br />
eleman oldugu bulunmustur (Boster, 1988:<br />
258). Tipik olan üyeler elbette ki o kavram<br />
içinde en çabuk algilanan ve kolay tepki<br />
verilen üyelerdir.<br />
Bir kavramin en tipik üyesinin belirlenmesi<br />
genellikle kategori normlarinin saptanmasi<br />
yoluyla olmaktadir. Kategori normu, kategori<br />
üyeleri arasindaki tipiklik farklarini ortaya<br />
koyan, kullanim sikligina göre siralayan<br />
normdur (Peynircioglu, 1988: 147). Ingilizce'de<br />
bu tip norm çalismalari degisik yillarda,<br />
degisik yastaki denek gruplari için<br />
yapilmis ve yayimlanmistir (Battig ve<br />
Monteque, 1969 bkz. Rosch, 1978: 38;<br />
Rosch, 1978: 38). Kategori normlari gerek<br />
dil, gerek bellek ve gerekse de egitim çalismalarinin<br />
kaçinilmaz bir parçasi haline gelmistir.<br />
Türkiye’de yapilan kavram çalismalarinda<br />
uzun süre Ingilizce normlar üzerinden<br />
tercümelere gidilmis ve adapte edilerek<br />
kullanilmistir. Bazi kategoriler her iki dilde<br />
de büyük farklilik göstermedigi için, bu tarz<br />
kullanimlar kültürel açidan büyük bir sorun<br />
yaratmamistir. Ancak, bazi kategorilerde gerek<br />
dil degisikliginden, gerekse kültür degisikliginden<br />
dolayi ortaya çikan farklar küçümsenemeyecek<br />
kadar çoktur. Örnegin,<br />
akrabalar kategorisinde olup Ingilizce'de pek<br />
akla gelmeyen ve ifade edilmesi zor olan<br />
dünür, bacanak gibi üyeler Türkçe'de sikça<br />
kullanilir. Bir kategori üyesi bir dilde sikça<br />
kullanilirken, digerinde kullanilmayabilir.
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
Örnegin kardes kavrami Türkçe'de sürekli<br />
kullanilirken, Ingilizce'de pek kullanilmaz<br />
(Peynircioglu, 1988 : 133-134).<br />
Türkçe kategori normlariyla ilgili olarak ilk<br />
çalisma Peynircioglu (1988) tarafindan yapilmistir.<br />
Peynircioglu (1988), Battig ve<br />
Monteque'nün (1969; bkz. Rosch, 1978: 38)<br />
56 kavram ile ilgili olan norm çalismasini<br />
Türkiye'de tekrarlamistir. 400 üniversite<br />
ögrencisinin denek olarak kullanildigi bu<br />
çalismada, 56 kategori deneklere sunulmus<br />
ve deneklerden 30 saniyelik süreler içinde<br />
akillarina gelen bütün üyeleri yazmalari istenmistir.<br />
Böylece 56 kategori için normlar<br />
belirlenmistir. Ancak bu çalisma, gençler<br />
için geçerli olan bir çalismadir. Oysa bellek,<br />
dil ve özellikle de egitim çalismalarinda<br />
gençler kadar çocuk ve yaslilarin da kullanildigi<br />
çok açiktir. Gençlerle yaslilar arasinda<br />
bellek performansi arasinda farklilik olup<br />
olmadigi, bellekte yasa bagli bir düsüs olup<br />
olmadigi arastirmacilarin en çok ilgilendigi<br />
problemlerden biridir. Elde edilen bulgularin<br />
bir çogu yasa bagli bir düsüs oldugunu destekler<br />
nitelikte olsa da, bazi çalismalar yaslilar<br />
için asina olan sözcükler kullanildiginda<br />
bu farkin ortadan kalktigini göstermektedir,<br />
benzer bulgular çocuklarla yapilan çalismalarda<br />
da elde edilmistir (Barret ve Wrigth,<br />
1981: 196; Labouvie-Vief ve Schell, 1982:<br />
124; Craik ve Rabinowitz, 1985: 311;<br />
Çengelci ve Bayraktar 1990: 764; Çengelci<br />
ve Özekes, 1992: 29; Thompson, Çengelci<br />
ve Özekes, 1999: 170). Bu arastirmalarin<br />
gençlerden elde edilen normlar kullanilarak<br />
olusturuldugu bilinmektedir. Oysa, her yas<br />
grubuna özgü normlarin elde edilerek kullanilmasi<br />
önemlidir. Çünkü hem yaslilarimizin<br />
topluma yeniden kazandirilmasi için yapilan<br />
egitimlerde hem de ilkokula yeni baslayan<br />
çocuklarin yeni karsilastiklari bilgileri<br />
ögrenme süreçlerinde, daha asina olduklari<br />
kavramlarin kullanilmasi, onlari daha basarili<br />
kilacak ve uyum sorunlarini en aza indirgeyecektir.<br />
Yukarida sayilan nedenlerle, Türkçe kavramlarda<br />
hem gençler hem çocuklar hem de<br />
yaslilar için geçerli olacak ve kültürel farklarin<br />
yakalanabilecegi yeni bir norm çalismasi<br />
bu arastirmanin en temel amaci olarak<br />
degerlendirilmektedir.<br />
YÖNTEM<br />
Yapilan bu çalismanin amaci öncelikle asina<br />
olan ve olmayan kavramlari belirlemek ve<br />
belirlenen bu kavramlarin en tipik elemanlarini<br />
kullanim sikliklarina bakarak saptamaktir.<br />
Bu amaçla arastirmada kullanilacak<br />
kavramlarin seçimi için, Türk Dil Kurumunun<br />
1996 baskili sözlügü taranarak hiyerarsik<br />
yapiya uygun üst düzey kategorilerden<br />
toplam 80 kategori belirlenmistir. Daha<br />
sonra belirlenen kavramlar, E.Ü. Edebiyat<br />
Fakültesinde görevli, Türk Dili ve Edebiyati<br />
Bölümünden 17, Ingiliz Dili ve Edebiyati<br />
Bölümünden 17 ve Alman Dili ve Edebiyati<br />
Bölümünden 16 olmak üzere toplam 50 uzmanlik<br />
derecesine sahip kisiye verilerek<br />
kullanim sikliklari açisindan degerlendirilmistir.<br />
Kullanim sikligi, 4 noktali ölçek (sik<br />
sik, bazen, nadiren, hiç) kullanilarak ölçülmüstür.<br />
Degerlendirme sonuçlarinin frekans<br />
dagilimlari göz önüne alinarak, %80 ve daha<br />
fazla kullanildigi belirlenen 15 kavram ile<br />
%20 ve daha az kullanildigi belirlenen 12<br />
kavram, asina olan ve olmayan üst düzey<br />
kategoriler olarak belirlenmistir.<br />
EVREN VE ÖRNEKLEM<br />
Bu arastirmada, evren Izmir ili sinirlari içindeki<br />
ilkokullara giden çocuklar, Üniversiteye<br />
giden gençler ve Huzurevinde ve evinde<br />
yasayan yaslilardan olusmaktadir. Çocuk,<br />
genç ve yasli olmak üzere üç yas grubundan<br />
seçilen toplam 461 kisi örneklemi olusturmaktadir.<br />
Çocuk denekler Izmir Özkanlar<br />
Ilkokulu ve Izmir Bagyurdu Sarilar Köyü<br />
Ilkokulu ögrencileri arasindan seçkisiz yolla<br />
seçilmislerdir. Çocuk örneklem grubu 10-13<br />
yaslari (ort.=10.38) arasinda 91 kisiden,<br />
genç denekler E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
Psikoloji ve Felsefe Bölümü, Atatürk Saglik<br />
Meslek Yüksek Okulu Çocuk Gelisimi<br />
Bölümü, Spor Meslek Yüksek Okulu Beden<br />
Egitimi Bölümü ve Dis Hekimligi Fakültesi<br />
ögrencileri arasinda seçkisiz yolla seçilen<br />
17-25 yaslari (ort.=20.61) arasinda toplam<br />
220 kisiden olusmustur. Yasli denekler ise<br />
Sosyal Hizmetler Il Müdürlügü'ne bagli<br />
Basin Sitesi Huzurevi ve Izmir Belediyesi<br />
Gürçesme Huzurevinde ve kendi evinde<br />
47<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5)1: 45-58
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />
Normlari<br />
yasayan 55-85 yaslari (ort.=68.69) arasindaki<br />
yaslilardan seçkisiz yolla seçilen toplam<br />
150 kisiden olusmustur.<br />
MATERYAL VE ISLEM<br />
Bu arastirmada materyal olarak sadece<br />
kursun kalemler ve A4 boyutlarinda teksir<br />
kagitlari kullanilmistir. Deneklere kagit ve<br />
kalem verildikten sonra "simdi size bazi<br />
kavramlari sirayla söyleyecegim, baslayin<br />
dedigimde baslayarak, her söyledigim kavramla<br />
ilgili olarak akliniza gelen her seyi,<br />
ben durun diyene kadar sirayla yazmanizi<br />
istiyorum" seklinde bir yönerge verilmistir.<br />
Amacin daha iyi anlasilmasini saglamak için<br />
kullanilan 27 kavram disinda kalan "mobilya"<br />
kategorisi kullanilarak örnek verilmis<br />
ve deneklerin kendilerinden isteneni tam<br />
anlamiyla anlamalari saglanmistir. Kendisi<br />
yazmak istemeyen bazi yasli deneklerin tepkileri,<br />
arastirmaci ya da yardimcisi tarafindan<br />
yazilarak alinmistir. Her kavram için 2<br />
süre verilmistir. Her 5 kavramdan sonra yorgunluk<br />
ve sikilma etkisini ortadan kaldirmak<br />
amaciyla 5'er dakikalik dinlenme molasi<br />
verilmistir. Böylece her uygulama yaklasik<br />
74 dakika sürmüstür. Bu süre çocuk ve yasli<br />
deneklerin uygulamasinda çabuk sikilmalari<br />
nedeniyle biraz daha uzamistir. Çalisma sirasinda<br />
kavramlarin sirasi, ayni sirayi izlemekten<br />
dogabilecek etkileri ortadan kaldirmak<br />
amaciyla dengelenmistir.<br />
BULGULAR VE YORUM<br />
Bu çalismanin amacina yönelik olarak 27<br />
kavram deneklere sunulduktan sonra elde<br />
edilen verilerin degerlendirilmesinde, Peynircioglu<br />
(1988: 136)'nun çalismasinda kullanilan<br />
yönteme benzer bir yöntem kullanilmistir.<br />
Yani, deneklerin yazdigi, okunabilen<br />
ve sunulan kategorinin üyesi olan her<br />
sözcük tepki olarak sayilmistir. Ancak sunulan<br />
kategorinin deneklerde yarattigi bazi<br />
çagrisimlar (örn. çiçek kategorisinde, mis<br />
koku, cennet), o kategorinin üyesi olmadigi<br />
için tepki olarak kabul edilmemistir.<br />
Kullanim sikligi degerlendirmelerine göre<br />
seçilen 27 kategori asagida gösterilmistir<br />
(bkz. Tablo-1). 27 kategori için en tipik (en<br />
fazla yüzde alan) kavramlar Tablo-2 ve 6’da<br />
sunulmustur. Ayrica gençler, yaslilar ve<br />
çocuklar, tepki sayilari açisindan karsilastirilmislardir.<br />
Tablo-3-7, 4-8, ve 5-9 ’da görüldügü<br />
gibi 15 asina ve 12 asina olmayan kategori<br />
degisik sayilarda tepkiler almislardir.<br />
Asina olan kategorilerin verileri genel<br />
olarak degerlendirildiginde gençlerin hem<br />
yaslilardan hem de çocuklardan daha fazla<br />
tepki ürettikleri ve alt kategorilere daha fazla<br />
girebildikleri gözlenmistir. Gençler sadece<br />
“balik” ve “bitki” kategorilerinde çocuklardan<br />
ve sadece “yemek” kategorisinde yaslilardan<br />
daha az tepki vermislerdir. Buna karsin<br />
ilginç bir sekilde çocuklar 15 asina üst<br />
kategorinin 8’inde yaslilardan daha fazla<br />
tepki üretmislerdir (bkz. Tablo-5).<br />
Kisaca yasli bireyler pek çok alanda oldugu<br />
gibi kavram ve kategori üretiminde de<br />
gençler ve çocuklarin gerisinde kalmislardir<br />
Akraba kategorisinde yaslilar da, çocuklar da<br />
gençlerden daha az tepki vermislerdir. Ortalamalar<br />
arasi fark test edildiginde gençlerle,<br />
yaslilar ve çocuklar arasinda anlamli bir fark<br />
oldugu görülmüstür (t368= 8.39, 6.50
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
Huzurevinde kalan yaslilarin çogu ya akrabalarini<br />
yitirmis ya da akrabalariyla iliskileri<br />
azalmis kisilerdir. Bu da onlarin akraba<br />
kategorisinde daha az tepki vermelerine neden<br />
olmus olabilir. Akraba kategorisinde<br />
hem gençler hem de yaslilar en tipik üye<br />
olarak "dayi" derken, çocuklar "hala" ve<br />
"teyze"yi en tipik üye olarak belirtmislerdir."Dayi"<br />
tepkisi, gençlerin %92.3 'ü,<br />
yaslilarin ise %95.3'ü tarafindan verilirken<br />
"hala" ve "teyze" çocuklarin %92.3'ü tarafindan<br />
söylenmistir (bkz. Tablo-2). Çocuklarin<br />
henüz bakima gerek duyduklari, anne<br />
ve babalarindan sonra bakimlariyla ilgilenebilecek<br />
kisilerin ailedeki kadin akrabalar<br />
oldugu düsünülecek olursa bu tepkinin<br />
dogal oldugu söylenebilir.<br />
Balik kategorisinde ilginç olarak çocuklar<br />
diger iki gruptan daha yüksek tepki oranina<br />
sahiplerdir (bkz. Tablo-3, 4, 5). Ortalamalar<br />
arasi fark test edildiginde, gençlerle yaslilar<br />
ve çocuklar ve yaslilarla çocuklar arasinda<br />
anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />
(t368=5.019
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />
Normlari<br />
lar ise %52.6 oraninda vermislerdir. Gençler,<br />
ayni sekilde "çiçek" tepkisini de %67.3<br />
oraninda vermislerdir. Yaslilarin "çiçek"<br />
tepkisi %47.3, çocuklarin çiçek tepkisi ise<br />
%25.3 olarak bulunmustur.<br />
Çiçek kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />
test edildiginde, gençlerle yaslilar; gençlerle<br />
çocuklar ve yaslilarla çocuklar arasinda<br />
anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />
(t368=7.76
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
Hayvan kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />
test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklar<br />
arasinda anlamli bir fark oldugu bulunmustur<br />
(t368=10.28 ve t368=10.42
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />
Normlari<br />
menleri ile özdesim kurmalari nedeniyle<br />
“Ögretmen” çocuklar için dogal ve beklenen<br />
en tipik üyedir. Ama gençler ve yaslilar için,<br />
genel beklentiler dogrultusunda en tipik üye<br />
olmasi beklenen "doktor", hem gençlerde,<br />
hem çocuklarda hem de yaslilarda ikinci<br />
tipik üye olarak saptanmistir. "Doktor" tepkisi<br />
gençlerin %87.3'ü, çocuklarin %60.4’ü<br />
ve yaslilarin da %80'i tarafindan verilmistir.<br />
Bu bulgulara bakilarak, ögretmenligin hala<br />
geleneksel bir meslek olarak algilandigi söylenebilir.<br />
Meyve kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />
test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklar<br />
arasinda anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />
(t368 =14.94
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
risinin en tipik üyesi gençler ve yaslilar için<br />
"pilav" olarak saptanmistir. Gençlerin<br />
%68.6'si, yaslilarin %68'i çocuklarin ise<br />
%67.7’si pilav tepkisini vermislerdir. Çocuklarin<br />
“hamburger çocugu” tanimini alt<br />
üst edecek sekilde en tipik yemek olarak<br />
“taze fasulye”yi %80.8 oraninda söylemeleri<br />
ilgi çekici bir bulgu olarak saptanmistir<br />
(bkz. Tablo-2).<br />
Asina olan kategorilerin degerlendirilmesinden<br />
sonra, asina olmayan kategorilerin<br />
degerlendirilmesine geçilmistir (bkz. Tablo-<br />
6). Genel olarak bakildiginda 12 asina olmayan<br />
kategorinin, asina olan kategorilerden<br />
daha az tepki aldigi görülmüstür.<br />
Yine asina kategorilerden farkli olarak,<br />
asina olmayan bazi kategorilerde yaslilarin<br />
ve çocuklarin gençlerden daha yüksek tepki<br />
ortalamasina sahip oldugu dikkat çekmektedir.<br />
Yaslilar “Gaz” “Sürüngen” ve “Zücaciye”<br />
kategorilerinde, çocuklar ise “Bijuteri”<br />
“Mefrusat”, “Sürüngen” ve “Zücaciye” kategorilerinde<br />
gençlerden daha çok tepki<br />
vermislerdir (bkz. Tablo-7, 8, 9). Bu sonuç<br />
belki de, pilot çalismada uzman grubunun<br />
günlük dilde sik kullanilmadigini düsündügü<br />
“mefrusat”, “zücaciye” gibi kategorilerin<br />
yasli deneklere gençlerden daha tanidik<br />
gelmesinden kaynaklanmis olabilir. Çocuklarin<br />
anneleriyle birlikte daha çok birlikte<br />
olmasi, onlarla alisverise çikmasi da çocuklarin<br />
“bijuteri”, “mefrusat” ve “zücaciye”<br />
kavramlarina gençlerden daha asina olmasina<br />
neden olmus olabilir. Ayrica asina olmayan<br />
kategorilerde basarili olmayacaklari<br />
düsünülen çocuklarin 12 kategoriden 6’sinda<br />
yaslilardan daha çok tepki üretmeleri ve<br />
neredeyse asina olan kavramlardaki kadar<br />
tepki üretmeleri ilgi çekicidir.<br />
Askeriye kategorisine verilen tepkiler incelendiginde,<br />
çok genis bir kavram oldugu ve<br />
deneklerin aklina birbirinden bagimsiz pek<br />
çok farkli seyi getirdigi görülmüstür. Bu<br />
kategorinin askeri unvanlar ve silahlar gibi<br />
ikiye ayrilarak sunulmasinin daha yararli<br />
olacagi sonucuna varilmistir. Askeriye kategorisinde<br />
ortalamalar arasi fark test edildiginde<br />
gençlerle, yaslilar ve çocuklar arasinda,<br />
ayrica çocuklarla yaslilar arasinda<br />
anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />
t368=14.23
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />
Normlari<br />
gençlerde daha çok tepki yaratmasi olagan<br />
karsilanmistir. Ancak askeriye kategorisinde<br />
tek bir üye üzerinde yüksek oranda yogunlasma<br />
olmamistir. Askeriye kategorisinde en<br />
tipik üyenin gençler için "subay"(% 65.9),<br />
yaslilar için "asker"(%69.7), çocuklar için<br />
ise “yüzbasi”(%76.9) oldugu görülmüstür<br />
(bkz. Tablo-6). Çocuklarin bu tepkisinin çizgi<br />
roman kahramani “Yüzbasi Volkan” dan<br />
etkilendigi düsünülmektedir.<br />
Bijuteri kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />
test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklarla,<br />
yaslilar arasinda anlamli bir fark<br />
oldugu görülmüstür (t368=4.96
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
tepkileri %74 ile “Serçe” olmustur (bkz.<br />
Tablo-6). Çocuklar tarafindan çok sevilen<br />
çizgi film kahramani “Tweety”nin bu tercih<br />
için önemli rol oynadigi düsünülmektedir.<br />
Maden kategorisinde ortalamalar arasi fark<br />
test edildiginde gençlerle, yaslilar ve çocuklar<br />
arasinda anlamli bir fark oldugu görülmüstür<br />
(t368=8.99
Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi: Çocuk, Genç ve Yasli Deneklerde Kategori<br />
Normlari<br />
almistir. %80.2 oraniyla hem “yakut” hem<br />
de “saat” çocuklarin en tipik üyeleri olmustur<br />
(bkz. Tablo-6). Çocuklarin tepkileri<br />
degerlendirildiginde ziynet kategorisini tam<br />
anlamadiklari ve degerli tas kategorisi ile<br />
karistirdiklari düsünülmektedir. Çünkü<br />
verilen tepkilerin daha çok “yakut”, “safir”<br />
gibi degerli taslar oldugu görülmüstür.<br />
Zücaciye kategorisinde de hem çocuklarin<br />
hem de yaslilarin gençlerden daha yüksek<br />
tepki ortalamasina sahip oldugu görülmesine<br />
ragmen, ortalamalar arasi fark test edildiginde<br />
sadece gençlerle, yaslilar arasinda<br />
anlamli bir fark oldugu bulunmustur<br />
(t368=3.72
Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCI<br />
Her iki çalismada da bulunan meyve kategorisinde,<br />
Peynircioglu (1988: 179) "elma"<br />
yi en tipik üye olarak saptamistir. Ben-zer<br />
olarak bu çalismada da gençler ve çocuklar<br />
için "elma", en tipik üye olarak belirlenmistir.<br />
Oysa yaslilarin en tipik tepkisi "portakal"<br />
olarak karsimiza çikmistir. Yine, her<br />
iki çalismada ortak olan tasit, çiçek, balik ve<br />
hastalik kategorilerinde birbirine benzer sonuçlar<br />
elde edilmistir. Hem Peynircioglu'nun<br />
hem de bu çalismanin genç ve yasli<br />
bulgulari tasit kategorisi için en tipik üyenin<br />
"otobüs" oldugunu göstermistir. Sadece çocuklar<br />
“uçagi” en tipik üye olarak belirlemislerdir.<br />
Yine benzer sekilde, Peynircioglu’nun<br />
(1988: 179) ve bu çalismanin genç<br />
ve yasli örnekleminden elde edilen bulgular<br />
balik kategorisinde en tipik üyenin "hamsi"<br />
oldugunu saptamistir. Çocuklar ise en tipik<br />
balik olarak “balinayi” seçmislerdir. Çiçek<br />
kategorisinde ise, Peynircioglu (1988: 179)<br />
en tipik üyenin "gül" oldugunu bulmustur.<br />
Bu arastirmada da çocuklar ve gençler için<br />
benzer bir bulgu elde edilmis ve "gül" en<br />
tipik üye olarak belirlenmistir.Yaslilarin bu<br />
kategoride verdikleri en tipik tepki ise<br />
"karanfil" olarak saptanmistir. Hastalik kategorisinde<br />
de her iki çalismanin bulgulari<br />
gençler için "kanser" in en tipik üye oldugunu<br />
göstermektedir. Oysa yaslilarin hastalik<br />
kategorisindeki en tipik tepkisi "kalp<br />
krizi" çocuklarin ise “su çiçegi” olarak<br />
bulunmus ve Peynircioglu'nun (1988: 179)<br />
bulgularindan farklilasmistir.<br />
Bu ortak kategorilerin disinda biraz farkli<br />
isimlendirilmelerine ragmen, Peynircioglu'<br />
nun (1988: 175-179) giyecek, alkollü içkiler,<br />
kimyasal elementler olarak isimlendirdigi<br />
kategoriler, bu çalismada giysi, içki ve<br />
gaz olarak isimlendirilen kategorilerle benzerlikler<br />
göstermektedir. Hem Peynircioglu'nun<br />
(1988: 180) çalismasinda hem de<br />
bu çalismada "pantolon", giysi-giyecek kategorisinin<br />
en tipik üyesi olarak belirlenmistir.<br />
Kimyasal elementler kategorisinde Peynircioglu<br />
(1988: 180) en tipik üye olarak "oksijen"i<br />
belirlemistir. Benzer bir sekilde bu<br />
çalismada gaz kategorisinin en tipik elemani<br />
"oksijen" olarak saptanmistir. Alkollü içki<br />
kategorisinde ise Peynircioglu (1988: 181)<br />
"raki"yi en tipik olarak saptamistir. Oysa bu<br />
çalismanin sonuçlari içki kategorisinde her<br />
üç grup için de en tipik tepkinin "bira"<br />
oldugunu göstermistir.<br />
Bütün bu karsilastirmalar, Türkiye’de yapilan<br />
benzer iki çalismanin ortak oldugu kadar<br />
farkli sonuçlar da tasidigini göstermistir.<br />
Istanbul ve Izmir gibi kültürel açidan<br />
birbirine benzer iki bölgede yapilan bu iki<br />
çalismanin bile farkli sonuçlar tasimasi,<br />
kültürler arasi farkliligin çok büyük oldugu<br />
baska ülkelerde yapilmis norm çalismalarinin<br />
tercüme edilerek kullanilmasinin ne<br />
kadar sakincali oldugunu gözler önüne<br />
sermektedir. Peynircioglu çalismasini 1988<br />
yilinda yapmistir. Türk toplumunun çok<br />
hizli bir degisim içinde oldugu ve geçen 10-<br />
15 yillik sürede pek çok yenilikle karsilastigi<br />
düsünülürse iki çalisma arasinda görülen<br />
farklilik normal kabul edilebilir. Örnegin<br />
geçen bu yillar zarfinda özel televizyon kanallarinin<br />
çogalmasi, televizyon kavramini<br />
günlük hayatin vazgeçilmez bir parçasi<br />
haline getirmistir. Iki çalisma arasinda ev<br />
esyasi kategorisinde görülen farklilik bu<br />
degisim süreciyle açiklanabilir. Benzer sekilde,<br />
özellikle büyük sehirlerde hizla çogalan<br />
"Pub"lar, toplumun içki kavramini,<br />
rakidan çok birayla özdeslestirmesine neden<br />
olmustur. Insanlarin asina olduklari kavramlar<br />
günlük kullanim ve yasam deneyimlerine<br />
bagli olarak degismektedir. Yasantilardaki<br />
degisiklikler, dil ve kavram degisikliklerini<br />
de beraberinde getirmektedir. Insanlarin<br />
yasadiklari olaylara bagli olarak islevsel<br />
olan kavramlari kullanmayi tercih ettikleri<br />
görülmektedir. Kosullar degistiginde, ihtiyaçlar<br />
da degisecek ve su anda popüler olan<br />
sözcükler popülerligini yitirecektir. Ayrica<br />
yapilan her iki çalismanin da Türkiye'nin<br />
bütün yöresel farkliliklarini yansitmadigi<br />
açiktir. Bu nedenle arastirmamizin basinda<br />
da ifade edildigi gibi tüm Türkiye için<br />
geçerli olabilecek büyük çapli bir norm<br />
çalismasinin gerekliligi bir kez daha vurgulanmalidir.<br />
57<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5)1: 45-58
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 45-58<br />
KAYNAKLAR<br />
Alpöge, G. (1991). Çocuk ve Dil: Türkçe’de Sifatlarin Kullanimi ve Çocugun Gelisimi Açisindan<br />
Incelenmesi. Istanbul: Yapi Kredi Yayinlari.<br />
Barret, T.R. and Wright, M. (1981). “Age Related Facilitation in Recall Following Semantic Processing”.<br />
Journal of Gerontology. 36: 194-199.<br />
Boster, J.S. (1988). “Natural sources of internal category structure: Typicality, familiarity,and similiarity of<br />
birds”. Memory and Cognition.16, 3: 258-260.<br />
Breen, T.J. and Schvaneveldt, R.W. (1986). “Classification of Empirically Derived Prototypes As A Function of<br />
Category Experience”. Memory and Cognition. 14, 4: 313-320.<br />
Craik, F.I.M. and Robinowitz, J.C. (1985). “The Effects of Presentation Rate and Encoding Task on Age Related<br />
Memory Deficits”. Journal of Gerontology. 40: 309-315.<br />
Cüceloglu, D. (1991). Insan ve Davranisi: Psikolojinin Temel Kavramlari. 2. Basim. Istanbul: Remzi<br />
Kitabevi A.S.<br />
Çengelci, B. ve Bayraktar, R. (1990). “Kismi Saklamada Asina Olunan ve Olunmayan Iliskiye Sahip Modellerin<br />
Pozisyonlarinin Çizim Basarisina Etkisi”. V. Ulusal Psikoloji Kongresi. Psikoloji Seminer Dergisi<br />
Özel Sayisi. 8: 757-766. Izmir: E.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayinlari.<br />
Çengelci, B. ve Özekes, M. (1992). “Yasa Bagli Olarak Görülen Bellek Degisimlerinde Kodlama ve Hatirlama<br />
Biçimlerinin Incelenmesi” [Özet]. VII.Ulusal Psikoloji Kongresi Serbest Bildiri Özetleri. s.29.<br />
Ankara: Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>, Edebiyat Fakültesi.<br />
Çengelci, B. (1996). “Gelisimsel Olarak Kategori Yapilarinin Incelenmesi” Yayinlanmamis Doktora Tezi.<br />
Izmir: E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
Homa, D., Dunbars, S. and Nohre, L.(1991). “Instance Frequency, Categorization, and The Modulating Effect of<br />
Experience”. Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory, and Cognition. 3: 444-458.<br />
Klatzky, R.L. (1980). Human Memory: Structure and Processes. Second Edition. San Francisco: W.H.<br />
Freeman and Company.<br />
Klatzky, R.L. (1984). Memory and Awareness. San Francisco: W.H. Freeman and Company.<br />
Labouvie - Vief, G. and Schell, D.A. (1982). Learning and Memory in Later Life. Handbook of Developmental<br />
Psychology. B.B. Wolman (ed.). New Jersey: Prentice-Hall,Inc.<br />
Maki, R.H. (1982). “Why do categorization effects occur in comparative judgment tasks”. Memory and<br />
Cognition. 10 ,3: 252-264.<br />
Mc Shane, J. (1991). Cognitive Development: An Information Processing Approach. Oxford: Basil<br />
Blackwell.<br />
Medin, D.L. and Smith, E.E. (1981). “Strategies and Classification Learning”. Journal of Experimental<br />
Psychology: Human Learning and Memory. 7, 4: 241-253.<br />
Medin, D.L. and Smith, E.E. (1984). “Concept and Concept Formation”. Annual Review of Psychology. 35:<br />
113-138.<br />
Nelson, D.L., Canas, J., Bajo, M.T. (1987). “The effects of natural category size on memory for episodic<br />
encodings”. Memory and Cognition. 15, 2: 133-140.<br />
Özçelik, D.A. (1982). 3.-11. Sinif (9-17 Yas) Ögrencilerinde Görülen Biçimiyle Kavram (Söz Dagarcigi)<br />
Gelisimi. Yayinlanmamis Doçentlik Tezi. Ankara: Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Peynircioglu, Z.F. (1988). “Türkçe Kategori Normlari”. Insan Bilimleri Dergisi. 7, 2: 133-185.<br />
Piaget, J. (1971). The Language and Thought of Child. 15th Edition. New York: The World Publishing<br />
Company.<br />
Richards, D.D., Goldfarb, J., Richards, A.L. and Hassen, P. (1989). “The Role of The Functionality Rule in The<br />
Categorization of Well-Defined Concepts”. Journal of Experimental Child Psychology. 47: 97-115.<br />
Rosch, E. and Llyod, B.B.(1978). Cognition and Categorization. Hillsdale, N.J: Erlbaum.<br />
Rosch, E., Mervis, C.B., Gray, W., Jonhson, D. and Baye-Braem, P. (1976a). “Basic Objects in Natural<br />
Categories”. Cognitive Psychology. 8: 342-439.<br />
Rosch, E., Simpson, C. and Miller, R.S. (1976b). “Structural bases of typicality effects”. Journal of<br />
Experimental Psychology: Human Perception, and Performance. 2: 491-502.<br />
TDK (1996). Türk Dil Kurumu Sözlügü. Ankara:TDK yayinlari.<br />
Thompson, D.N., Çengelci, B., Özekes, M. (1999). “The effect of age, visual short-term memory, and<br />
performance on a familiar task: A Turkish sample” Experimental Aging Research. 25, 2: 169-174.<br />
58 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5 )1: 45-58
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69<br />
PSIKO-TEKNIK “TRAFIK” BATARYASININ FAKTÖRYEL YAPI<br />
ÖZELIKLERININ INCELENMESI<br />
(The Factorial Structure of the Pschotechnical Traffic Battery)<br />
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO*<br />
Doç. Dr. Oya SOMER*<br />
ÖZET<br />
Viyana Test Sistemi, ülkemizde psiko-teknik degerlendirmede kullanilmasi onaylanmis ve yaygin olarak<br />
kullanilan iki test sisteminden birisidir. Trafik bataryasinin 7 test ve bu testlerden elde edilen 14 karar indeksine<br />
sahip olmasi, bu testlerle ölçülen bilissel süreçler arasindaki iliskilerin anlasilabilmesini güçlestirmektedir. Oysa<br />
bataryada kullanilan testlerin ölçtügü süreçleri iyi tanimak ve testlere iliskin degiskenlerin birbirleriyle olan<br />
iliskilerini incelemek hem uygulamanin sagligi, hem de verilecek kararlarin dogrulugu bakimindan önem<br />
tasimaktadir. Bu amaçla çalismamizda, Viyana Test Sistemi Trafik Bataryasinin yapisal özellikleri dikey ve<br />
yatay faktör modellerinden yararlanilarak incelenmis, test ve indekslerin 4 faktörlü bir yapi altinda<br />
gruplanabilecegi sonucuna varilmistir. Ayrica makalede, dikey ve yatay faktör modellerinin özellikleri, avantaj<br />
ve dezavantajlari karsilastirilmis ve degiskenler arasindaki iliskiler her iki modelden elde edilen ipuçlari<br />
dogrultusunda tartisilmistir.<br />
Anahtar kelimeler: Psiko-teknik degerlendirme, sürücü degerlendirme, Viyana test sistemi, yapi analizi, dikey<br />
faktör modeli, yatay faktör modeli.<br />
ABSTRACT<br />
Vienna Test System is one of the widely used and authorized test systems for driver assessment in Turkey.<br />
Traffic Battery contains 7 tests and 14 decision parameters, which makes it difficult to interpret the relationships<br />
between the cognitive processes the tests measure. However understanding the processes that are measured by<br />
the subtests in the battery and analyzing their relationships is important for the test administration and the<br />
validity of the decisions made about traffic offenders. For this purpose in this study, the structural properties of<br />
Vienna Test System Traffic Battery are analyzed using the vertical and horizontal factor models. The results<br />
yielded that the parameters can be clustered into 4 general factors. Advantages and disadvantages of vertical and<br />
horizontal factor models are compared and the relationships between the variables are discussed considering the<br />
output of both models.<br />
Key words: Psycho-technic evaluation, driver assessment, Vienna Test System, construct analysis, horizontal<br />
factor model, vertical factor model.<br />
GIRIS 1<br />
Trafik psikolojisi son yillarda ülkemizde<br />
uygulama alani hizla gelismekte olan ve<br />
üzerinde arastirmalara gereksinim duyulan<br />
bir alan olmustur. Ülkemizde trafik psikolojisi<br />
konusundaki çalismalar sürücü davranislari,<br />
risk alma ve sürücü kisiligi ve güvenli<br />
sürücülük egitimi konularina odaklanmistir<br />
(Yasak ve Yigit-Isik, 1997: 5; Lajunen,<br />
1999: 85; Tekinsav, 2000: 34; Sümer, 2000).<br />
Buna ek olarak, 2918 sayili Karayollari<br />
Trafik Kanunu ile zorunlu hale getirilen<br />
1 Bu yazinin düzeltilmesindeki yardimlarindan dolayi<br />
Gülin Kaçaroglu’na tesekkür ederiz.<br />
* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü<br />
e-mail: sonia@edebiyat.ege.edu.tr,<br />
osomer@edebiyat.ege.edu.tr<br />
psiko-teknik degerlendirmenin hizla yayginlasarak,<br />
trafik güvenligi içinde uygulamali<br />
olarak yerini almasi, bu konudaki çalismalarin<br />
aciliyetini göstermektedir.<br />
Trafik psikolojisinin en önemli amaci yol<br />
güvenligini arttirmaktir. Bunu basarabilmek<br />
için, kaza ve kazada zarar görme oranini<br />
azaltmak baslica hedeftir. Güvenli sürücülük<br />
algi, dikkat ve motor kontrol gibi bilissel<br />
süreçleri içeren karmasik bir süreçtir. Bu<br />
süreçler psiko-teknik degerlendirme testleri<br />
ile objektif ve hassas olarak ölçülerek sürücü<br />
performansi ve kazaya yatkinlik, güvenli<br />
sürücülük arasinda iliskiler bulunmustur<br />
(Shinar, 1977; Owsley ve ark.1991:413).<br />
Psiko-teknik degerlendirme trafik güvenligini<br />
saglamada, sürücülerin sürücülük becerilerini<br />
test ederek, gerekli becerileri zayif<br />
59 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />
olanlarin trafige çikmasina engel olarak veya<br />
egitim vererek katkida bulunmaktadir.<br />
Psiko-teknik degerlendirme, görsel ve isitsel<br />
uyaranlara dogru tepki hizlarini, muhakeme<br />
yetenegini, periferal görme alanlarini, el, göz<br />
ve ayak koordinasyonunu, seçici ve sürekli<br />
dikkat düzeylerini, hiz ve mesafe tahmin<br />
becerilerini, sürücü davranis ve tutumlarini<br />
ölçmeyi amaçlamaktadir.<br />
Sürücülük karmasik bir davranis örüntüsü<br />
gerektirmektedir ve basarili olabilmek için<br />
hangi becerileri gerektirdigi, bu becerilerin<br />
nasil örgütlendigi ve nasil ölçülmesi gerektigi,<br />
halen üzerinde çalisilmakta olan konulardir.<br />
Burada üzerinde durulmasi gereken<br />
noktalardan biri, söz konusu becerileri ölçen<br />
testlerin geçerlik ve güvenirligi, digeri de bu<br />
testlerin olusturdugu bataryadaki iliskilerin<br />
ve yapinin incelenmesidir.<br />
Ülkemizde Psiko-teknik Degerlendirme uygulamasi<br />
için onaylanmis iki sistemden biri<br />
olan Viyana Test Sistemi (Schuhfried, 1996),<br />
yaygin olarak kullanilmaktadir. Bu nedenle,<br />
bu bataryada kullanilan testlerin ölçtügü süreçleri<br />
iyi tanimak, testlere iliskin degiskenlerin<br />
birbirleriyle olan iliskilerini incelemek<br />
hem uygulamanin sagligi, hem de verilecek<br />
kararlarin dogrulugu bakimindan önem tasimaktadir.<br />
Bu alanda yurtdisinda gerçeklestirilmis<br />
az sayida çalisma bulunmaktadir<br />
(Karner ve Neurwirth, 2001). Ancak bu çalismalarda<br />
analiz edilen alt ölçeklerin sayisi<br />
azdir ve bu sonuçlar testler arasi iliskileri<br />
açiklayici olmaktan uzaktir.<br />
Bu çalismada amaç, Psiko-teknik Degerlendirme<br />
Merkezinde kullanilan Viyana test<br />
sisteminin, 7 alt testi ve bunlardan elde edilen<br />
14 indeksin faktör yapisini incelemektir.<br />
Bu amaçla, degiskenlerin faktör uzayi içerisindeki<br />
dikey (vertical) ve yatay (horizontal)<br />
iliskileri incelenecek ve bu yaklasimlar<br />
karsilastirmali olarak ele alinacaktir. Çalismamizda,<br />
bu amaçlar çerçevesinde sürücü<br />
örnekleminden elde edilen verilere faktör<br />
analizi uygulanmis Viyana test sistemindeki<br />
testlerin ve alt ölçeklerinin gösterdigi yapisal<br />
iliskiler çözümlenmeye çalisilmistir. Ülkemizde<br />
psiko-teknik degerlendirme testleri,<br />
sürücülerin yeterliklerinin degerlendirilmesi,<br />
ehliyetlerinin alikonulmasi gibi çok önemli<br />
bireysel kararlara temel olusturmaktadir. Bu<br />
nedenle, bataryanin yapisal özelliklerinin<br />
incelenmesi verilen kararlarin daha saglikli<br />
olmasi açisindan önemlidir. Çalismamiz bu<br />
konudaki eksikligi gidermeyi amaçlamaktadir.<br />
YÖNTEM<br />
ÖRNEKLEM<br />
Arastirma E.Ü. Edebiyat Fakültesi Psikoteknik<br />
Degerlendirme Merkezine gelen 467<br />
erkek sürücü ile yürütülmüstür. Bu sürücüler,<br />
<strong>Ege</strong> Bölgesindeki Trafik Il Denetleme<br />
Müdürlüklerinden gönderilmis, ihlal nedeniyle<br />
ehliyetleri ellerinden alinmis kisilerden<br />
olusmustur. Örneklemi olusturan sürücülerin<br />
yas dagilimi 18-68 arasinda olup, ortalamasi<br />
38.00, standart sapmasi 10.19’dur. Bu sürücülerin<br />
158’i ilkokul, 66’si ortaokul, 113’ü<br />
lise, 130’u yüksekokul mezunudur.<br />
VERI TOPLAMA ARAÇLARI<br />
Arastirmada, Viyana Test sistemi Trafik<br />
Bataryasinda bulunan 7 test ve bilgi formu<br />
kullanilmistir. Bu sistem, merkezi Avusturya'da<br />
bulunan Schuhfried Ges.MB.H. sirketinin<br />
klinik ve uygulamali psikoloji alanlarinda<br />
kullanilmak üzere gelistirdigi klinik<br />
ve arastirma amaçli test sistemleridir. Bu<br />
testin trafik bataryasi 7 alt testten olusmaktadir.<br />
Bu alt testler kisaca asagida özetlenmistir:<br />
1.Viyana Determinasyon Testi. Kisilerin<br />
farkli renklerdeki görsel uyaranlara ve farkli<br />
frekanslardaki sesli uyaranlara dogru tepkileri<br />
verme hiz ve dogrulugunu ölçer. “Tepkisel<br />
kapasitenin” ve “Tepki zamaninin”<br />
ölçüldügü bir testtir. Bu test için gerekli<br />
bilissel performans; renkler ve ses tonlarini<br />
ayirdetme, uyaranlari düzenleme, tepki dügmelerini<br />
ve aralarindaki iliskiyi ezberleme,<br />
yönergede ögrenilmis olan uygun tepkinin<br />
seçilmesidir. Buna ek olarak el ve ayak<br />
motor performansi ve hizli ve dogru tepki<br />
verme de gereklidir. Testin çesitli formlari<br />
arasindan bu arastirmada kullandigimiz<br />
S5’tir. Tepki modunda hazirlanmis olan bu<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 60
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />
testte, deneme için 20 uyaran, gerçek test<br />
için ise 540 uyaran 834, 948, ve 1078 ms.<br />
hizla sunulmaktadir.Testin toplam süresi<br />
ortalama 15 dakikadir. Bu çalismada bu<br />
testin sonuçlarina iliskin iki karar indeksi<br />
kullanilmistir. Determinasyon testi dogru cevap<br />
sayisi (deterdog), 540 uyarandan dogru<br />
tepki verilen uyaranlarin sayisini ifade eder.<br />
Determinasyon tepki zamani (detertz), uyaranlara<br />
verilen dogru tepkilerin hiz medyan<br />
degeridir.<br />
2.Raven Standart Progresif Matrisleri<br />
Testi. Soyut görsel sekiller arasindaki iliskilerin<br />
kavranmasi ve fark edilmesi üzerine<br />
kurulu olan bu test, kisilerin muhakeme<br />
yetenegini ölçmektedir. Bu arastirmada kullanilan<br />
S1 formu, 60 sorudan olusmaktadir.<br />
Her soruda ekranda gösterilen sekilde bos<br />
olan yerin, seçenekler arasindan tamamlanmasi<br />
istenmektedir. Testin hizi denegin<br />
cevap hizina bagli oldugu için, test süresi 30<br />
dakika ile 75 dakika arasinda degismektedir.<br />
Bu arastirmada kullanilan indeks, dogru<br />
cevap sayisidir (spmdog).<br />
3.Görsel süreklilik testi. Karmasik görüntülerin<br />
oldugu bir ortamda, dikkatin belirli<br />
bir yön üzerindeki kontrolünü ölçmektedir. 8<br />
deneme ve 40 test maddesinden olusan S1<br />
formu, karisik çizgilerin sunuldugu bir testtir.<br />
Burada 9 çizgi, gözle izlenerek dogru son<br />
noktasinin bulunmasi istenmektedir. Test<br />
ortalama 10 dakika sürmektedir. Bu çalismada<br />
kullanilan indeks, sinirli bir süre içerisinde<br />
(sorunun zorluguna bagli olarak 4-7<br />
sn) verilen dogru cevap sayisidir (gstdog).<br />
4. Sinyal Takip Testi. Bu test kisinin karmasik<br />
uyaranlar arasindan belirli uyaranlari<br />
ayristirmasi üzerine kurulu olan seçici dikkat<br />
düzeyini ve bu odaklanmis dikkati uzun süre<br />
devam ettirebilme kapasitesini ölçmektedir.<br />
Ekranda siyah fon üzerinde, beyaz noktalar<br />
yanip sönmektedir. Bu noktalar bir kare<br />
olusturdugunda, belirlenen dügmeye basilmasi<br />
istenmektedir. Dogru cevap sayisi<br />
(sindog) ve tepki zamani medyan degerinin<br />
(sintz) kriter olarak alindigi bu testte, 45<br />
uyaran sunulmaktadir. Test süresi ortalama<br />
15 dakikadir.<br />
5.Tasistoskopik Görsel Algi Testi. Görsel<br />
duyusal bellek performansini degerlendiren<br />
bir testtir. Ekranda trafik ortamina iliskin<br />
(yol, araç ve trafik levhalarinin bulndugu)<br />
fotograflar 1 saniye süreyle gösterilmekte ve<br />
daha sonra bu fotograflar hakkinda önceden<br />
belirlenmis sorular sorulmaktadir. 20 maddeden<br />
olusan bu testin tek formu bulunmaktadir.<br />
Test süresi ortalama 15 dakikadir.<br />
Bu çalismada kullanilan karar indeksleri,<br />
dogru cevap sayisi (tasisdog) ve yanlis<br />
cevap sayisidir (tasisyan).<br />
6. Cognitrone Testi. Seçici dikkat ve kavramayi<br />
ölçen bir testtir. Bu testte ekranda 4<br />
uyaran ve 1 hedef uyaran sunulur. Hedef<br />
uyaraninin, diger 4 uyaranla karsilastirmasi<br />
ve ayni olup olmadiginin bildirmesi istenir.<br />
Bu testte hem hiz, hem de dogru cevap<br />
degiskenleri kriter olarak alinmaktadir. Testin<br />
süresi kisinin hizina bagli olarak degismektedir.<br />
Bu çalismada kullanilan indeksler,<br />
dogru evet sayisi (cogevet), dogru hayir<br />
cevap sayisi (coghayir), dogru evetlerin tepki<br />
zamani medyan degeri (cogevetz), ve<br />
dogru hayirlarin tepki zamani medyan<br />
degeridir (coghatz).<br />
7. Periferal Görme ve Ikili Islem Becerisi<br />
Testi. Görme alanini ölçen ve Psikotek<br />
danismanlik sirketi tarafindan gelistirilmis<br />
bir testtir. Kisilerden ekrandaki bir yol<br />
üzerinde araç sürmeleri ve gelen arabalara<br />
çarpmadan yolda kalmalari istenir. Bu arada,<br />
sag ve sol panellerden gelen uyaranlara tepki<br />
göstermeleri beklenir. Iki islemin bir arada<br />
ne kadar dogrulukla yapildigini da ölçen bu<br />
test sonucunda, kisinin sag ve sol periferal<br />
görme alanlari hesaplanmaktadir. Bu çalismada<br />
kullanilan indeksler, sinira çarpma<br />
sayisi (sinçarp), sag ve sol periferallerden<br />
gelen uyaranlara dogru cevabin verildigi<br />
toplam görüs açisi (topaçi) degiskenleridir.<br />
ISLEM<br />
Arastirma Verileri, Mart 1999 ile Eylül 2001<br />
tarihleri arasinda, E.Ü. Edebiyat Fakültesi<br />
Psiko-teknik Degerlendirme Merkezine gelen<br />
sürücülere yapilan uygulamalarda toplanmistir.<br />
Testler, Viyana Test Sistemi konusunda<br />
egitim almis ve sertifikali psikologlar<br />
tarafindan verilmistir, her testten önce sürücüler,<br />
test hakkinda bilgilendirilmis, ön<br />
denemeler yapilmistir. Testlerin sunum<br />
61<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />
sirasi her denekte degistirilmis, dizi etkileri<br />
konum ve aktarma etkisini önleyebilmek<br />
amaciyla Yarim karsit dengeleme yöntemi<br />
kullanilmistir.<br />
ISTATISTIKSEL ANALIZLER<br />
Çalismamizda, Psiko-teknik degerlendirmede<br />
kullanilan Viyana Test Sistemi Trafik<br />
Bataryasinda bulunan 7 teste ait 14 degiskenin<br />
gösterdikleri yapisal iliskiler, yatay ve<br />
dikey faktör modelleriyle incelenmistir.<br />
Yatay ve dikey faktör çözümle-meleri, yapi<br />
çalismalarinda kullanilan, iki temel yaklasimdir.<br />
Bir degiskenin tek boyutlu bir özellik<br />
olarak düsünülüp, faktör uzayindaki diger<br />
degiskenlerle yakinligi temelinde degerlendirilmesi<br />
dikey faktör analizine örnektir.<br />
Buna karsin, bir degiskenin birden fazla<br />
özelligin bir birlesimi olarak düsünülmesi de<br />
mümkündür (Goldberg, 1993: 180). Bu durumda,<br />
herhangi bir degiskenin tek bir boyut<br />
içerisindeki yerinin yanisira, çok boyutlu<br />
faktör uzayi içerisindeki diger boyutlara<br />
göre yerlesimini anlamak, degisenler arasindaki<br />
iliskilere ilave bir bilgi saglamaktadir.<br />
Yani, dikey yaklasimda her degisken yalnizca<br />
bir faktör ile iliskili olarak görülürken,<br />
yatay bakis açisinda, degiskenler çok boyutlu<br />
bir uzayda iki veya daha fazla faktörün bir<br />
karisimi olarak ele alinirlar ve bu konumlari<br />
içerisinde ayni dikey seviyedeki diger degiskenlerle<br />
yakinliklari incelenir.<br />
Yatay modelin temel özelligi, degiskenler<br />
arasindaki iliskilerin, çok boyutlu bir uzay<br />
içerisindeki yerlesimlerine dayali olarak<br />
tanimlanmasidir. Faktör uzayi sadece iki<br />
boyutla kisitlandiginda ve degiskenlerin yerlesimleri<br />
merkezden belli bir uzakliga yansitildiginda,<br />
ortaya çikan yapi “çembersel<br />
model (circumplex)” olarak adlandirilmaktadir.<br />
Bu yaklasimin en bilinen örnegi, Wiggins’in<br />
(1979: 410) kisilerarasi iliskiler çemberidir.<br />
Wiggins’in çemberinde, kisilerarasi<br />
iliskilerin özellikleri yardimseverlige karsilik<br />
basatlik olarak adlandirilan iki faktörlü<br />
bir yapida temsil edilmis, çembersel model<br />
içerisinde sunulmustur. Diger örnek çalismalar,<br />
Hofstee, De Raad ve Goldberg (1992:<br />
145) ile Johnson’un (1993: 565) “Bes faktör<br />
kisilik modeli” üzerinde yaptiklari çalismalardir.<br />
Türkiye’de de Goldberg ve Somer<br />
(2000: 511), Türkçe’deki kisilik özelliklerini<br />
tanimlayan sifatlarin yapisal incelemesinde<br />
çembersel modeli kullanmislardir. Hofstee,<br />
De Raad ve Goldberg çalismalarinda, her bir<br />
kisilik özelligini en yüksek iliski gösterdikleri<br />
(en yüksek faktör yükünü aldiklari)<br />
ikili kombinasyonlar içerisinde temsil etmislerdir<br />
(Sekil-1). Bu çembersel modelde, her<br />
kisilik teriminin ikili faktör düzlemindeki<br />
yerlesimi grafikte iki kez temsil edilmistir;<br />
birinci temsilde degisken, açisal pozisyonuna<br />
ve dairenin merkezine olan uzakligina<br />
göre isaretlenmekte, ikinci temsilde, bu pozisyon<br />
çember üzerine yansitilarak isaretlenmektedir.<br />
Faktör analizine girilen degiskenlerin<br />
çembersel modeldeki yerlesimleri, yukarida<br />
açiklandigi gibi her iki faktörden<br />
aldiklari yüklerin grafikteki kesisimlerine<br />
baglidir. Grafik üzerinde dairenin merkezine<br />
yakin noktalar, degiskenin o faktörlerden az<br />
yük aldigini, yani faktörle iliskisinin zayif<br />
oldugunu göstermektedir. Konumlarinin merkezden<br />
uzaklasmasi, degiskenlerin yüksek<br />
faktör yüklerine isaret etmektedir. Bu noktalarin<br />
çember üzerine yansitilmasi ile elde<br />
edilen temsilde ise, degiskenler arasi iliskiler,<br />
çember üzerindeki noktalarin birbirlerine<br />
olan yakinliklarindan anlasilmaktadir.<br />
Sekil-1 incelendiginde, bazi degiskenlerin<br />
bir faktörden yüksek yük alirken, ikincil<br />
faktör yüklerinin düsük oldugu görülmektedir.<br />
Bunlar faktör-saf terimlerdir (factorunivocal)<br />
ve grafikte ana eksenler üzerinde<br />
veya çok yakininda yer almaktadir. Bu<br />
degiskenler tek boyutlu degiskenlerdir (unidimensional).<br />
Daire 30’ar derecelik açilarla<br />
12 dilime bölündügünde, ana eksenlere denk<br />
gelen 4 dilim içerisinde yer alan degiskenler<br />
Hofstee ve arkadaslari (1992: 150) tarafindan<br />
faktör saf degiskenler olarak tanimlanmistir.<br />
Buna karsilik diger bazi degiskenler<br />
ise her iki faktörden yaklasik esit yükler<br />
almakta ve çember üzerinde ana eksenlere<br />
yakin degil onlarin ortalarinda yer almaktadir.<br />
Bu degiskenler birden fazla faktörden<br />
yük alan çok boyutlu özelliklere isaret<br />
etmektedir (multidimensional).<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 62
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />
Sekil-1. Hoftstee ve arkadaslarinin (1992) çalismalarindaki çembersel model örnegi.<br />
Hofstee ve arkadaslari (1992: 155) çalismalarinda<br />
örnegin, dikey faktör analizine<br />
göre disadönüklük boyutunun altinda olan<br />
konuskanlik (talkative) ve neselilik (cheerful)<br />
özelliklerinin yatay analizde farklilik gösterdigini<br />
bulmuslardir (Sekil-1). Buna göre<br />
“konuskanlik” tek boyutlu bir özellik olup<br />
“disadönüklük” faktörünün (extraversionfaktör<br />
I) saf bir degiskeniyken, “neselilik”,<br />
“yumusak baslilik” faktörü (agreableness,<br />
faktör II) ile “disadönüklük” faktörleri<br />
arasinda yer almakta, yani çok boyutlu bir<br />
degisken olarak görünmekte ve ayni özelligi<br />
gösteren diger bazi degiskenlerle (mutluhappy,<br />
arkadasça-friendly vb.) ayri bir<br />
kümelenme göstermektedir. Böylece degiskenlerin<br />
çember etrafinda dizilmeleriyle,<br />
degiskenlerin konumlari vasitasiyla birbirleriyle<br />
ve faktörlerle olan iliskilerini görsel<br />
olarak incelemek mümkün olmaktadir. Yani,<br />
bu modelde degiskenler sadece tek bir faktörün<br />
bir elemani olarak degil, çok boyutlu<br />
konumlari içinde tanimlanmakta ve birbirleriyle<br />
iliskileri de bu çerçevede degerlendirilmektedir.<br />
Böylece, çembersel modele bakildiginda,<br />
hem tek boyutlu kümelenmeleri<br />
hem de çok boyuttan etki alan degiskenlerin<br />
kümelenmelerini görebilir ve aralarindaki<br />
iliskileri yorumlayabiliriz.<br />
BULGULAR<br />
Çalismamizda Viyana Test Sistemine ait 7<br />
alt testin 14 indeksine, 467 denegin verdigi<br />
tepkilerden olusan 14 x 467’lik veri matrisi,<br />
ana bilesenler ve faktör analizlerine tabi<br />
tutulmustur. Analizlere giren 14 degiskene ait<br />
tanimlayici istatistikler, Tablo-1’de, degiskenler<br />
arasi korelasyonlar Tablo-2’de özetlenmistir.<br />
Anabilesenler analizi sonucunda Varimax<br />
döndürmesi uygulanmis, ve toplam varyansin<br />
özdegerleri 1’den büyük olan ve toplam<br />
varyansin %64’ünü açiklayan 4 faktör elde<br />
edilmistir. Tablo 3’te Viyana test sistemi indekslerin<br />
faktör yükleri sunulmustur.<br />
Faktör yükleri incelendiginde toplam varyansin<br />
%27’sini açiklayan 1. faktörden yük<br />
alan testler: Cognitron testi; Coghatz (hayir,<br />
tepki zamani medyani), Cogevetz (e-vet,<br />
tepki zamani medyani); Determinasyon testi:<br />
Detertz (tepki zamani medyani), Deter-dog<br />
(dogru cevap sayisi); Görsel takip testi,<br />
Gstdog (dogru cevap sayisi); Tasistoskop<br />
testi: Tasisdog (dogru cevap sayisi); Sinyal<br />
takip testi: Sindog (dogru cevap sayisi), Sintz<br />
(tepki zamani medyan degeri) indeksleridir.<br />
Bu testler görsel algi, dikkatin odaklanmasi,<br />
sürdürülmesi ve verilen tepkilerin hizi ile<br />
ilgili degiskenlerdir.<br />
63<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69<br />
Tablo-1. Viyana Test Sistemine ait 7 alt testin 14 indeksinin tanimlayici istatistikleri.<br />
Test adi ve indeks Minimum Maksimum Ortalama Standart<br />
sapma<br />
Determinasyon testi<br />
Deterdog (dogru cevap sayisi)<br />
Detertz (tepki zamani medyani)<br />
Sinyal takip testi<br />
Sindog (dogru cevap sayisi)<br />
Sintz(tepki zamani medyani)<br />
229<br />
.58<br />
20<br />
.13<br />
540<br />
1.58<br />
44<br />
2.02<br />
501.42<br />
.82<br />
35.78<br />
1.02<br />
44.25<br />
.11<br />
SPM<br />
(Raven’in progresif matrisleri) Spmdog<br />
(dogru cevap sayisi) 10 60 38 11.81<br />
Cognitron<br />
Cogevet (evet, dogru cevap sayisi)<br />
Cogevetz (evet, tepki zamani medyani)<br />
Coghayir(hayir, dogru cevap sayisi)<br />
Coghatz(hayir, tepki zamani medyani)<br />
33<br />
1.20<br />
11<br />
1.62<br />
80<br />
8.32<br />
120<br />
10.51<br />
74.43<br />
2.93<br />
108.84<br />
3.30<br />
4.76<br />
.26<br />
4.52<br />
.95<br />
11.23<br />
1.03<br />
Görsel takip testi<br />
Gstdog (dogru cevap sayisi) 0 40 24.96 10.68<br />
Tasistoskopik Algi testi<br />
Tasisdog (dogru cevap sayisi)<br />
Tasisyan (yanlis cevap sayisi)<br />
Periferal Görme ve ikili Islem Becerisi testi<br />
Toplam açi(sag ve sol görüs açisi toplami)<br />
Sinira çarpma(sag ve sol sinirlara çarpma sayisi)<br />
Toplam varyansin %17’sini açiklayan ikinci<br />
faktörden yük alan testler ise; Cognitron<br />
testi, Cogevet (evet, dogru cevap sayisi),<br />
Coghayir (hayir, dogru cevap sayisi); SPM<br />
testi; spmdog (dogru cevap sayisi) olmustur.<br />
Bu faktör örüntü tanimanin yanisira, karar<br />
verme ve muhakeme gibi üst düzey bilissel<br />
fonksiyonlarla iliskilidir.<br />
Toplam varyansin %12’sini açiklayan<br />
üçüncü faktör, ikili islem becerisi testinin iki<br />
indeksini kapsamaktadir: Topaçi (sag ve sol<br />
görüs açisi toplami) ve Sinçarp (sag ve sol<br />
sinirlara çarpma sayisi). Bu degiskenler<br />
18<br />
0<br />
68<br />
0<br />
56<br />
16<br />
189<br />
88<br />
Tablo-2. Viyana test sistemi indekslerinin birbirleriyle korelasyonlari (n=467).<br />
43.63<br />
4.02<br />
119.24<br />
22.52<br />
6.39<br />
2.78<br />
14.57<br />
17.32<br />
yanlardan gelen uyaranlara verilen tepkinin<br />
dogrulugunu ve hizini ölçmektedir ve bu<br />
nedenle diger faktörlerden ayri becerilere<br />
isaret etmektedirler. Toplam varyansin %8’ini<br />
açiklayan dördüncü ve son faktör, tasistoskop<br />
testi yanlis cevap sayisidir. Analizlerin<br />
2. asamasini, Hofstee ve arkadaslarinin (1992:<br />
157) önerdigi yatay yapi analizi olusturmustur.<br />
Veri matrisinden anabilesenler analizi<br />
ve Varimax döndürmesi ile elde edilmis<br />
olan 4 faktöre ait faktör yükleri (tablo-3), üç<br />
adet çift yönlü düzlem üzerinde, çembersel<br />
modelle (circumplex) temsil edilmistir.<br />
detertz<br />
sindog<br />
sintz<br />
spmdog<br />
gstdog<br />
cogevet<br />
deterdog -.77 .44 -.39 .44 .37 .27 -.54 .24 -.54 .49 -.09 -.42 .17<br />
detertz -.40 .51 -.46 -.37 -.17 .53 -.22 .54 -.49 .14 .46 -.26<br />
sindog -.26 .39 .33 .28 -.40 .20 -.43 .30 -.10 -.30 .02<br />
sintz -.37 -.26 -.17 .42 -.17 .41 -.34 .16 .30 -.17<br />
spmdog .27 .29 -.37 .40 -.46 .58 -.20 -.36 .02<br />
gstdog .06 -.48 .08 -.53 .29 -.08 -.28 .08<br />
cogevet -.08 .29 .04 .18 -.10 -.13 -.05<br />
cogevetz -.05 .88 -.45 .08 .31 -.14<br />
coghayir -.14 .24 -.16 -.20 -.05<br />
coghatz -.48 .11 .38 -.08<br />
tasisdog .27 -.33 -.09<br />
tasisyan .19 -.05<br />
sinçarp -.23<br />
cogevetz<br />
coghayir<br />
coghatz<br />
tasisdog<br />
tasisyan<br />
sinçarp<br />
topaçi<br />
64 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />
Tablo-3. 14 Indeksten Varimax döndürmesi ile elde edilen faktör yükleri.<br />
Indeks<br />
Coghatz (hayir, tepki zamani medyani)<br />
Cogevetz (evet, tepki zamani medyani)<br />
Gstdog ((dogru cevap sayisi)<br />
Deterdog (dogru cevap sayisi)<br />
Detertz (tepki zamani medyani)<br />
Tasisdog (dogru cevap sayisi)<br />
Sindog (dogru cevap sayisi)<br />
Sintz (tepki zamani medyani)<br />
Cogevet (evet, dogru cevap sayisi)<br />
Coghayir (hayir, dogru cevap sayisi)<br />
Spmdog (dogru cevap sayisi)<br />
Topaçi (sag ve sol görüs açisi toplami)<br />
Sinçarp (toplam sinirlara çarpma sayisi)<br />
Tasisyan (yanlis cevap sayisi)<br />
Faktör 1<br />
.92<br />
.88<br />
-.71<br />
-.58<br />
.58<br />
-.53<br />
-.48<br />
.41<br />
-.46<br />
.32<br />
FAKTÖR YÜKLERI *<br />
Faktör 2 Faktör 3 Faktör 4<br />
.44<br />
-.38<br />
.43<br />
.47<br />
-.30<br />
.76<br />
.69<br />
.60<br />
-.39<br />
.53<br />
.39<br />
-.88<br />
.49<br />
-.31<br />
.93<br />
(*) .30’un üzerindeki faktör yükleri verilmistir.<br />
Elde edilen faktör yapisina bakildiginda,<br />
Tasistoskop yanlis cevap sayisi indeksinin<br />
diger hiçbir faktörden yük almadigi ve tek<br />
basina 4. faktörü olusturdugu görülmektedir.<br />
Bu faktörden tek indeks disinda diger hiçbir<br />
indeks ikincil yüksek yük almadigi için,<br />
çembersel modelde kapsanmasi gereksiz<br />
görülmüstür. Böylece I-II, I-III, ve II-III.<br />
faktörlerinden olusan 3 çembersel yapi<br />
incelenmistir (Sekil-2,3 ve 4).<br />
Sekil-2’de , I. ve II. Faktörün, çift yönlü<br />
düzlem üzerinde çembersel olarak temsili<br />
sunulmustur. Buna göre, 1. Faktör için<br />
Cognitron testi, Coghatz (hayir, tepki zamani<br />
medyani), Cogevetz (evet, tepki zamani<br />
medyani) ve Görsel takip testi Gstdog<br />
(dogru cevap sayisi) indeksleri, 30 derecelik<br />
dillimler içinde yer almalari nedeniyle faktör-saf<br />
degiskenleri olusturmaktadirlar. Ayni<br />
sekilde 2. Faktör için Cognitron testi<br />
Cogevet (evet, dogru cevap sayisi) ve<br />
Coghayir (hayir, dogru cevap sayisi) indeksleri<br />
faktör-saf degiskenlerdir. Gstdog’un 1.<br />
faktörden eksi yük almasi, bu degiskende<br />
dogru cevap sayisinin, Coghatz ve Cogevetz<br />
de ise tepki zamaninin ölçülmüs olmasindan<br />
kaynaklan-maktadir. Yani basari için dogru<br />
cevap sayisinin artmasi, tepki zamaninin da<br />
azalmasi gerekmektedir. I. Faktöre yüklenen<br />
faktör-saf degiskenlerin özellikleri incelendiginde,<br />
her üç degiskenin de dikkat, sekil<br />
algisi ve takibini hizli bir sekilde gerçeklestirebilme<br />
becerisiyle iliskili oldugu görülmektedir.<br />
Bu baglamda faktör 1. “Görsel<br />
dikkat ve algilama hizi” olarak adlandirilabilir.<br />
Sekil-2’ye göre II. Faktörden saf yük alan<br />
degiskenler Cognitron testinin dogru cevaba<br />
iliskin iki indeksidir (cogevet, coghayir).<br />
Faktör-saf olmamakla birlikte diger degiskenler<br />
arasinda II. Faktöre en yakin degisken,<br />
SPM dogru cevap sayisidir. Bu gruplanma<br />
düsünüldügünde ise, II. faktörün kavrama,<br />
akil yürütme gibi bilissel fonksiyonlari<br />
içerdigi görülmektedir. Bu faktör “örüntü<br />
tanima ve akil yürütme” olarak adlandirilabilir.<br />
Buna karsilik, Sinyal takip testinin iki<br />
paramatresi (sindog, sintz), Determinasyon<br />
testinin iki indeksi (deterdog, detertz), Tasistoskop<br />
testi dogru cevap sayisi (tasisdog)<br />
ve SPM dogru cevap sayisi (spmdog) iki<br />
faktörün arasinda ve ortalarindan bir eksen<br />
geçirilebilecek netlikte bir kümelenme göstermektedir<br />
(yine dogru cevaplar eksi, tepki<br />
zamani arti eksende yer almistir ve bu<br />
durum puanlama yönünden kaynaklanmaktadir).<br />
Bu degisken-ler her iki faktörden yük<br />
alan çok-boyutlu bir özellik göstermektedir<br />
ve hem görsel algilama ve hiz becerilerini,<br />
hem de kavrama ve akil yürütme becerilerini<br />
ölçmektedirler.<br />
65<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />
Sekil-3’te I ve III. faktör birlikte temsil<br />
edilmis, ikili islem becerisi ve Periferal görme<br />
testine ait görüs açisi (Topaçi) degiskeni<br />
III. faktörde saf bir degisken olarak ortaya<br />
çikmistir. Bu degisken, yandan gelen uyaranlara<br />
ne kadar hizli tepki verildigini ölçmekte<br />
ve burada kisinin periferal görüs açisi<br />
yaninda tepki zamani da ölçülmektedir.<br />
Buna ek olarak, Determinasyon testindeki<br />
tepki zamani, Sinyal takipteki tepki zamani<br />
ve Periferal testinin sinira çarpma degiskenleri<br />
de bu iki faktörden yük alan, çokboyutlu<br />
özellikler olarak ortaya çikmislardir.<br />
Bu testlerde de tepki zamani önemli oldugu<br />
için III. faktörden yük aldiklari düsünülmektedir.<br />
Bu baglamda III. faktör, “ Periferal<br />
görüs hizi” olarak adlandirilabilir.<br />
Sekil-4’te II. ve III. faktörler birlikte temsil<br />
edilmis, üst düzey bilissel fonksiyonlar<br />
olarak adlandirilan II. Faktöre tüm testlerin<br />
dogru cevaplarini içeren, yani güç özelligi<br />
gösteren indeksler yüklenmistir. Bunlar,<br />
Cognitron testi dogru cevap sayilari<br />
(Cogevet ve Coghayir), Sinyal takip testi<br />
dogru cevap sayisi (sindog), SPM dogru<br />
cevap sayisi (spmdog), Determinasyon testi<br />
dogru cevap sayisi (deterdog) ve Tasistoskop<br />
testi dogru cevap sayisidir (tasisdog).III.<br />
faktöre ise periferal açinin (toplam<br />
açi) yaninda, tepki zamanini içeren indeksler<br />
(Sinyal takip tepki zamani (sintz), sinira<br />
çarpma sayisi (sinçarp) ve Determinasyon<br />
testi tepki zamani (detertz)) yüklenmistir. Bu<br />
durumda I. Faktör disarida birakildiginda,<br />
Psiko-teknik degerlendirme için kullanilan<br />
ölçümlerin, dogru cevaplamaya karsilik, hiz<br />
özelligi gösteren testler seklinde ayristigi<br />
görülmektedir. Üçüncü çembersel modelde<br />
elde edilen bu sonuçlar, ilk iki sekille tutarli<br />
olmakla birlikte testler arasindaki iliskiler<br />
hakkinda ek bir bilgi saglamaktadir. Bu<br />
ayrismanin da psikometrideki güç ve hiz<br />
testleri siniflamasina karsilik geldigi<br />
düsünülebilir (Anastasi, 1988: 75).<br />
Sekil-2. I. ve II. Faktörlerin çembersel temsili.<br />
Sekil-3. I. ve III. Faktörlerin çembersel temsili.<br />
Sekil-4. II. ve III. Faktörlerin çembersel temsili.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 66
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />
TARTISMA<br />
Açimlayici (exploratory) faktör analizlerinde<br />
degiskenler arasi yapisal iliskileri, hiyerarsik<br />
ya da yatay bakis açisina dayanan modellerle<br />
temsil etmek mümkündür. Bu modellerden<br />
hangisinin daha fonksiyonel oldugunun anlasilmasi<br />
için faktör analizinde varyanslarin<br />
parçalanmasina bakmak gerekmektedir. Bilindigi<br />
gibi, faktör analizi sonucunda, herhangi<br />
bir degiskenin içerdigi varyans 3 temel<br />
bilesene ayirilabilir. Bunlar, degiskenin faktör<br />
analizi sonucunda diger degiskenlerle<br />
iliskili olan kismini ifade eden “ortak<br />
(common) varyans”, diger degiskenlerle<br />
paylasmadigi kendine özgü varyansi olan<br />
“özel varyans (specific)” ve “hata varyansi<br />
(error)”dir. Analize soktugumuz degiskenleri<br />
dikey bir model altinda düsündügümüzde,<br />
sadece en yüksek yük aldigi faktörün altinda<br />
temsil edilip ikincil yükleri göz önünde<br />
bulundurul-madigindan, spesifik varyansi ile<br />
birlikte ortak varyansa iliskin bilginin de bir<br />
kismi kaybedilmektedir. Bu durum, yüksek<br />
düzeyde tek boyutluluk gösteren özellikler<br />
ve basit bir faktör yapisina (simple structure)<br />
ulasilabilen faktör çözümlemeleri için<br />
önemli bir problem olusturmaz. Ancak, psikolojide<br />
kullanilan pek çok degisken ve<br />
testin, dogasi geregi çok boyutlu oldugu<br />
bilinmektedir. Bu nedenle çogu degisken,<br />
birden fazla kaynaktan varyans içermekte ve<br />
böylece birden fazla faktörden birbirine<br />
yakin yükler alabilmektedir. Yani ölçülen bir<br />
özellik, bazi açilardan bir grup degiskenle<br />
yakinlik gösterirken, diger bazi açilardan<br />
diger bir grup degiskenle yakinlik götserebilir.<br />
Örnegin bu çalismada elde edilen<br />
bulgulara göre, Determinasyon testindeki<br />
dogru tepki sayisi (deterdog) indeksi, bir<br />
yönüyle görsel dikkat gerektirirken, bir yönüyle<br />
de akil yürütme ve karar verme becerilerini<br />
gerektirmektedir. Bu nedenle, bulgular<br />
kisminda tartistigimiz gibi hem görsel<br />
dikkat testlerinin kümelendigi I. faktörden,<br />
hem de karar verme ve akil yürütme becerileriyle<br />
iliskili testlerin kümelendigi II.<br />
faktörden yüksek yük almaktadir. Dikey bir<br />
modeli benimsedigimizde Determinasyon<br />
testi dogru sayisi indeksini, yalnizca I. faktörün<br />
bir alt elemani gibi düsünmek zorunda<br />
kalmakta ve ölçtügümüz özellige iliskin<br />
edinebilecegimiz yapisal bilgiler eksik kalmaktadir.<br />
Oysa, dikey temsilin yani sira<br />
yatay bir yapi temsili içinde düsündügümüzde<br />
bu indeksin farkli yönlerini birlikte<br />
görmek, üstelik bu özelligini paylastigi diger<br />
degiskenler kümesi ile iliskilerini de fark<br />
etmek olasidir. Ancak yalnizca dikey modeli<br />
kullandigimizda ortaya çikabilecek olan bu<br />
bilgi kaybi, örnegin yalnizca bir faktörden<br />
yüksek yük alan Cognitron testindeki tepki<br />
zamani indeksleri için bir bilgi kaybina yol<br />
açmamaktadir. O halde yapisal temsilde<br />
hangi modelin tercih edilecegi, ilgilendigimiz<br />
özelliklere de baglidir diyebiliriz.<br />
Olaya bir diger açidan, faktör analizlerinin<br />
indirgeme ve degisken sayisini azaltma<br />
fonksiyonu açisindan baktigimizda, yine her<br />
iki modelin ayri ayri avantajlari oldugunu<br />
görmekteyiz. Elimizde bir grup degisken<br />
oldugunu ve bu degiskenlerin sayisinin<br />
pratik hayatta bir takim yordamalar yapma<br />
açisindan gereginden fazla oldugu (zaman<br />
kaybi, kullanislilik vb) bir durumu düsünelim.<br />
Bu durumda çogunlukla indirgeme ve<br />
seçme isi için basvurdugumuz yöntem faktör<br />
analizidir. Bu örnek durumda yapisal temsilde<br />
sadece dikey modeli kullandigimizi<br />
varsayalim. Degiskenler yalnizca en yüksek<br />
yük aldiklari faktörün bir elemani olarak<br />
düsünülecekler ve bu faktörden aldiklari<br />
yüksek yük oraninda bu faktörü olusturan<br />
degiskenlerin iyi bir temsilcisi olarak düsünülecek<br />
ve seçileceklerdir. Yukarida örnegini<br />
verdigimiz faktör saf degiskenler için<br />
yine bu durum önemli bir bilgi kaybina ve<br />
soruna yol açmayacaktir. Ancak yine yukarida<br />
sözünü ettigimiz gibi birden fazla faktörden<br />
oldukça yüksek yük alan ve bu<br />
özelligini baska bazi degiskenlerle paylasan<br />
bir degiskenler kümesini ele alalim. Bu kümenin<br />
temsilcisini seçmek dikey yapi temsilinde<br />
hatali sonuçlara yol açabilir. Oysa<br />
yatay bir temsilde bu degiskenler kümesi<br />
kolayca fark edilebilecek ve bunlarin temsilcisi<br />
olabilecek bir ölçek ya da testin<br />
seçilmesi ile kapsam geçerliginin çok daha<br />
yüksek oranda saglanmasi mümkün olacaktir.<br />
Bu açilardan incelendiginde, bir faktör<br />
yapisi çözümlemesi yapildiginda hem dikey<br />
67<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
Psiko-Teknik “Trafik” Bataryasinin Faktöryel Yapi Özeliklerinin Incelenmesi<br />
hem de yatay temsillerin birlikte kullanilmasi,<br />
yapinin anlasilmasinda önemli katkilar<br />
saglayacaktir.<br />
Viyana Test Sistemi trafik bataryasi indeksleri<br />
arasindaki iliskiler, bulgularimizda elde<br />
edilen dikey ve yatay analiz sonuçlarina göre<br />
degerlendirildiginde, temel bir gruplanmanin<br />
ortaya çiktigi görülmektedir. Dikey analiz<br />
sonucundaki gruplanmaya göre, ortaya çikan<br />
üç temel faktörden birincisi, görsel algi,<br />
dikkatin odaklanmasi, sürdürülmesi ve verilen<br />
tepkilerin hizi ile ilgili 8 indeksi kapsayan<br />
genis bir faktördür. Bu faktör “görsel<br />
dikkat ve algilama hizi” olarak adlandirilmistir.<br />
Ortaya çikan ikinci faktör, örüntü<br />
tanima, karar verme ve akil yürütme becerilerini<br />
içeren “örüntü tanima ve muhakeme”<br />
olarak adlandirilmistir. Üçüncü faktör ise,<br />
ikili islem becerisi testinin, yanlardan gelen<br />
uyaranlara verilen tepkinin dogrulugu ve<br />
hizini ölçen indekslerini içermektedir ve<br />
“periferal görüs hizi” olarak adlandirilmistir.<br />
Dikey analiz genel olarak degerlendirildiginde,<br />
birinci faktör bize çok genis kapsamli<br />
ve güçlü bir gruplama sunmaktadir.<br />
Analiz bu düzeyde birakildiginda bu indeksler<br />
birbiriyle çok benzer özellikleri ölçen ve<br />
gerektiginde birbirinin yerine geçebilecek<br />
indekslermis gibi bir görüntü vermektedir.<br />
Oysa yatay analizle incelemeye devam ettigimizde,<br />
bu indekslerin de çok boyutluluk<br />
özellikleri açisindan kendi içlerinde farklilasarak,<br />
farkli kümelenmeler gösterebildigini<br />
görmekteyiz (Sekil-2). Buna göre Determinasyon<br />
testi dogru cevap ve tepki zamani,<br />
Sinyal takip testi dogru cevap ve tepki<br />
zamani indeksleri, I. ve II. faktörden yük<br />
alan çok boyutlu özelliklerdir. Bu testlerde<br />
dikkat ve tepki zamaninin yaninda karar<br />
vermenin de önemli olmasi, bunun nedeni<br />
olarak düsünülebilir. Buna karsilik görsel<br />
takip testi dogru cevap sayisi ve Cognitron<br />
testi tepki zamani degiskenleri, faktör saf<br />
olarak digerlerinden ayrilmistir. Bu ayrilmada<br />
bir etken de, bu testlerde kisinin tepki<br />
zamanini kendisinin düzenleyebilmesi ve<br />
böylece kisinin tedbirlilik veya dürtüsellik<br />
(impulsivite) gibi kisilik özelliklerinden etkilenmesi<br />
olabilir. Burada dikkati çeken konu,<br />
dikey analizde birlikte kümelenen bu testlerin,<br />
yatay analizde ayrismis olmasidir.<br />
Sekil-2 incelendiginde ise, Determinasyon<br />
ve Sinyal takip testlerinin tepki hizlarinin<br />
periferal algilama hizi olan III. faktörden de<br />
ikincil yük aldiklari görülmektedir. Bu durum,<br />
bu testlerin, tepki zamanina ek olarak<br />
algilama hizindan da etkilendiklerini göstermekte<br />
ve bu testleri, I. boyutun diger testlerinden<br />
ayirmaktadir. Sonuç olarak, dikey<br />
analizde tek bir faktör altinda kümelenen 8<br />
indeks, çembersel modelde 3 farkli özellikte<br />
gruba ayrilmistir. Analizler sonucunda ortaya<br />
çikan birlesme ve ayrismalar, testleri<br />
tanimada, yani testlerin hangi bilissel fonksiyonlari<br />
gerektirdigi, ölçülen indekslerin<br />
nasil degerlendirilecegi ve iliskilendirilecegi<br />
konularina isik tutmaktadir.<br />
Çalismamizda yatay ve dikey yapi analizleri<br />
ile testlerin birbirlerine yakinliklari ve ölçtükleri<br />
boyutlar incelenmistir. Elde edilen<br />
sonuçlar dogrultusunda, bazi testlerin digeri<br />
yerine kullanilmasi gerektigi durumlarda,<br />
birbirlerinin yerini tutacak testler neler olabilir<br />
sorusuna bir ölçüde cevap vermek<br />
mümkündür. Örnegin, bulgularimiza göre,<br />
Cognitron testinin dogru evet ve dogru<br />
yanlis puanlari ile, bunlara iliskin tepki zamanlari<br />
birlikte kümelenmistir. Bu indekslerin<br />
toplanarak Cognitron toplam dogru ve<br />
Cognitron tepki zamani olarak iki indekse<br />
indirgenmesi, trafik bataryasi ile psikoteknik<br />
degerlendirme sirasinda yorum kolayligi<br />
açisindan uygun ve yararli olabilir.<br />
Buna ek olarak Cognitron testi, evet ve hayir<br />
tepki zamani indeksleri, her iki yapi analizinde<br />
de görsel takip testi dogru cevap<br />
sayisiyla tutarli olarak benzer sekilde kümelenmisler<br />
ve yüksek korelasyon göstermislerdir.<br />
Bir kisaltma gerektiginde, GST<br />
testinin batarya disina çikartilabilecegi<br />
düsünülmektedir (Cognitronun dogru cevap<br />
indeksleri II. Faktörde yer aldigi için çikartilmasi<br />
uygun degildir). Birlikte kümelenen<br />
diger iki test Determinasyon ve Sinyal Takip<br />
testleridir. Bu testler bataryanin en güvenilir<br />
bulunan ve karar asamasinda en çok göz<br />
önüne alinan testlerdir. Bu bakimdan birbirlerini<br />
dislayici degil, dogrulayici veya<br />
kontrol islevi görmeleri açisindan birlikte<br />
kullanilmalari uygun görülmektedir.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69 68
Yrd. Doç. Dr. Sonia AMADO, Doç. Dr. Oya SOMER<br />
Ikili islem becerisi indeksleri III. boyutta tek<br />
baslarina yer almislardir, bu da bu testin<br />
digerlerinden farkli bir boyutu ölçtügünü<br />
göstermekte ve bataryadan çikarilamayacagina<br />
isaret etmektedir. Tasistoskop testi,<br />
dogru cevap sayisi I. Faktörde yer alirken,<br />
yanlis sayisi hiçbir degiskenle bir kümelenme<br />
göstermemistir. Kisilerin soru cevaplama<br />
stillerindeki farkliliklarin (emin olmadigini<br />
cevaplamama / çogunu doldurma) neden<br />
olabilecegi bu durum kisilerin görsel bellek<br />
ile ilgili becerileri hakkinda yorum yapmayi<br />
zorlastirmaktadir ve bu nedenle, bu indeksi<br />
degerlendirmeye katmamak önerilmektedir.<br />
Sonuç olarak, arastirma bulgularimizin da<br />
gösterdigi gibi yatay ve dikey faktör analizi<br />
modellerinin amaca göre birbirlerini destekleyici<br />
bir sekilde kullanilmasinin, incelenen<br />
yapinin çok daha açik bir sekilde anlasilmasina<br />
yardimci olacagi söylenebilir.<br />
KAYNAKÇA<br />
Anastasi, A. (1988). Psychological Testing. New York: Macmillan Pub. Company.<br />
Goldberg, l.(1993). The Structure Of Personality Traits: Vertical And Horizontal Aspects. Studying Lives<br />
Through Time; Personality And Development. Funder, D, Parke, R. And Tomlinson-Keasey, C. Ve<br />
Widaman, K. (eds). APA, Washington DC, s:169-186.<br />
Goldberg, L.R. and Somer, O. (2000). “Hierarchical Structure of Common Turkish Person-Descriptive<br />
Adjectives”. European Journal of Personality. 14: 497-531.<br />
Hofstee, W. K. B., De Raad, B. and Goldberg, L. R. (1992). “Integration Of The Big Five And Circumplex<br />
Taxonomies Of Traits”. Journal of Personality and Social Psychology. 63: 146-163.<br />
Johnson, J.A. and Ostendorf, F. (1993). “Clarification of the Five-Factor Model with the Abridged Big Five<br />
Dimensional Circumlex”. Journal of Personality and Social Psychology. 65,3: 563-576.<br />
Karner, T. and Neuwirth, W. (2001). Validation of Traffic Psychology Test Procedures According to Driving<br />
Samples. Yayinlanmamis proje ön raporu. Avusturya.<br />
Lajunen, T. (1999). “The Role of Personality Characteristics in Traffic Accident Liability: Research Findings<br />
and Methodological Considerations”. Türk Psikoloji Yazilari. 2, 4: 83-96.<br />
Owsley, C., Ball, K., Sloane, M.E., Roenker, D.L. and Bruni, J. R. (1991). “Visual / Cognitive Correlates of<br />
Vehicle Accidents in Older Drivers”. Psychology and Aging. 6, 3: 403-415.<br />
Shinar, D. (1977). Driver Visual Limitations: Diagnosis and Treatment (Contract No: DOT-HS-5-1275).<br />
Washington, DC: Department of Transportation.<br />
Sümer,N. (2000). Kazaya Yatkin Sürücü Davranislarinda Kisilik Özelliklerinin Rolü. XI. Ulusal Psikoloji<br />
Kongresinde Sunulmus Bildiri, Izmir.<br />
Schuhfried, G. (1996). Vienna Test System. Mödling, Austria.<br />
Tekinsav, S. (2000). Sürücü Davranisinin Incelenmesi. Yayinlanmamis Yüksek Lisans Tezi. Izmir: E.Ü. Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü.<br />
Wiggins, J. S. (1979). “A Psychological Taxonomy of Trait-Descriptive Tern1s: The Interpersonal Domain”.<br />
Journal of Personality and Social Psychology. 37, 3: 395-412.<br />
Yasak, Y. ve Yigit-Isik, I. (1997). Driver Behaviour Profile in Turkey: Relationships Between Driver Behaviour<br />
and Risk Taking. Driver Improvement 6. International Workshop, Berlin, Germany.<br />
69<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 59-69
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77<br />
BIR ÖGRETMEN HIKÂYECI: MAHMUT ÖZAY<br />
(A Teacher Story Writer: Mahmut Özay)<br />
Doç. Dr. Sevket TOKER * - Ayse SEN **<br />
ÖZET<br />
Mahmuy Özay, 1909 yilinda Manastir’in Kayalar Köyü’nde dogar. Izmir Karatas Erkek Ögretmen Okulu’nu<br />
1928 yilinda bitirir. Kayseri’de baslayan ögretmenligi, Anadolu’nun çesitli il ve ilçelerinde sürer ve 19 Temmuz<br />
1965 tarihinde Kusadasi Kaya Aldogan Lisesi’nden emekli olur. 12 Agustos 1980 günü vefat eder.<br />
Mahmut Özay, edebiyatimizda hikâye yazari olarak taninir. 1965 yilinda Yorgo adli eseriyle Sait Faik Hikâye<br />
Armagani’ni kazanir. Hikâyelerinin çogu Aydin ve yöresinin tarihi, mitolojisi ve günlük hayati ile ilgilidir.<br />
Siirleri ve fikir yazilari da vardir.<br />
Anahtar Kelimeler: Mahmut Özay, Cumhuriyet dönemi, Hikâye, Yorgo.<br />
ABSTRACT<br />
Mahmut Özay, was born in Kayalar village at Manastir in 1909. He was graduated from Man Teacher Training<br />
School at Karatas of Izmir in 1928. He begun to work as a teacher in Kayseri, and then he worked in several<br />
cities and towns in Anatolia. He was retired from Sehit Üstegmen Kaya Aldogan Lisesi at Kusadasi in 19 July<br />
1965. He died at 12 August in 1980 in Kusadasi.<br />
Mahmut Özay, was known as a story writer in Turkish Literature. He won Sait Faik Story Award in 1965 with<br />
his story book Yorgo. Most of his stories are about history mithology and daily life of Aydin. He has written<br />
poems and articles also in several newspapers and periodicals.<br />
Key Words: Mahmut Özay, The Republician Period, story, Yorgo.<br />
GIRIS<br />
Cumhuriyet dönemi ögretmenlerinden bir<br />
bölümü, yalnizca meslekleriyle yetinmemisler,<br />
kimi siirleriyle, kimi hikâyeleriyle,<br />
kimi de roman, tiyatro, deneme gibi çesitli<br />
türlerde eserleriyle dikkati çekmislerdir.<br />
Mahmut Özay da bu ögretmen yazarlardan<br />
biridir. Birkaç iyi siiriyle, fikir yazilari da<br />
bulunmakla birlikte o, edebiyatimizda bir<br />
hikâyeci olarak taninir. 1965 yilinda Yorgo<br />
adli hikâye kitabiyla Sait Faik Hikâye<br />
Armagani’ni kazanir. Ancak, Anadolu’nun<br />
çesitli il ve ilçelerinde, çogu da Aydin<br />
yöresinde geçen ögretmenlik hayati nedeniyle,<br />
eserleri yeterli ilgiyi çekemez. 1<br />
Mahmut Özay, 1909 yilinda (Rûmî 1325)<br />
Manastir’in Kayalar Köyü’nde dünyaya<br />
gelir.2 Baba soyu Umurcaogullari diye taninir.<br />
Yazar günlügünde soyagacini anlatirken,<br />
atalarinin Karamanli oldugunu; Fatih Sultan<br />
Mehmet’in Karamanoglu Ibrahim Bey’i<br />
yenmesinden sonra, Ibrahim Bey’in iki<br />
büyük komutanini Rumeli’ye göçe zorladigini,<br />
Hasan ve Külfal adli iki kardesin<br />
Manastir’la Selanik arasinda yurt kurdugunu<br />
belirtir.3 Bu yurtlara “Külfal Obasi” ve<br />
“Hasan Obasi” adlarinin verildigini, sonra<br />
bu iki obaya Yukari Kayilar, Asagi Kayilar<br />
dendigini, halk arasinda bu ismin Kayalar’a<br />
döndügünü, kendi ailesinin “Hasan Obasi”<br />
yani Asagi Kayalar’dan oldugunu belirtir.<br />
Yazarin babasi Hasan Efendi, on sekiz yasinda<br />
gönüllü asker olur, Izmir Sarikisla’da<br />
Kisla Basçavuslugu yapar, Nazilli’de çalisir.<br />
Askerligini bitirdikten ve babasinin ölümünden<br />
sonra, Kayalar köyüne döner ve<br />
Naile Hanim’la evlenir. Bu evlilikten M.<br />
Özay’in ablasi Fatma,4 agabeyi Osman ile<br />
kendisi (Mahmut) dünyaya gelir.<br />
Mahmut Özay’in çocukluk yillarina ait bilgilerimiz<br />
oldukça sinirlidir. Bu bilgiler aile<br />
∗<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Edebiyat Fakültesi ,Türk Dili ve Edebiyati Bölümü<br />
∗∗ Izmir Gürçesme Lisesi, Edebiyat Ögretmeni<br />
71 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77
Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut ÖZAY<br />
bireyleri arasinda anlatilarak günümüze<br />
ulasan bilgilerdir. Küçük Mahmut henüz 3<br />
yasinda iken ailesiyle birlikte Balkan Savaslari’nin<br />
acilarini yasar. Bu savasta Kinali<br />
Bozgunu adi verilen ve sonunda evlerini terk<br />
etmek zorunda kalacaklari direnisi yasarlar.<br />
Mallarini birakip Anadolu’ya göçer, Nazilli’<br />
de bir medreseye geçici olarak yerlestirilirler.<br />
Ilkokula Turan Mahallesi Ilk Mektebi’nde<br />
baslar. Muhacir olmasi nedeniyle, bu okulda<br />
arkadaslarinin alaylarina ve asagilamalarina<br />
hedef olur. Ancak kisiligi ve ögretmenlik<br />
gücüyle çok sevdigi ögretmeni Mevlana Ali<br />
Riza Efendi, onun okuluna isinmasinda etkili<br />
olur. 5<br />
Ilkokul hayati, Birinci Dünya Savasi yillarinda<br />
geçer. Bu dönemde büyük sikintilar ve<br />
mahrumiyetler çekerler. Babasi Düyûn-i<br />
Umumiye memurudur. Bu yillardaki maddî<br />
sikintilar yetmezmis gibi, savas sonrasi<br />
Yunan isgalini yasarlar. 6 Savas sartlari<br />
yüzünden Nazilli’den ayrilip, Bozdogan Ilk<br />
Mektebi’ne devam eden Özay, bu ilkokuldan<br />
mezun olur. Bir süre dayisinin dükkaninda<br />
çalisir. Dayisi hayatini ticaretle kazanmasini<br />
ister; oysa genç Özay, okuma özlemiyle<br />
yanip tutusmaktadir. 1923 yilinda bir gece<br />
evden kaçar, sinavini kazandigi Izmir<br />
(Karatas) Erkek Ögretmen Mektebi’ne<br />
kaydolur. 7<br />
Bu yillar düzenli ögrenciliginin yani sira<br />
Ictihad ve Sebilürresad’i devamli okudugu<br />
yillardir. Ayrica okul kütüphanesinde yerli<br />
ve yabanci yazarlardan okudugu pek çok<br />
eser, onun fikir ve muhayyile dünyasini zenginlestirir.<br />
8 Bu okulu, 30 Eylül 1928 yilinda<br />
bitirerek “Ilkmektep Muallimligi Sehadetnâmesi”<br />
alir.<br />
Ilk görev yeri Kayseri’dir. 9 Kayseri Haci<br />
Mansur Ilk Mektebi’nde 22 Eylül 1928 -1<br />
Ekim 1930 tarihleri arasinda çalisir. Yeni<br />
alfabeyle okuma yazma seferberliginde de<br />
yer alir. Sonra 18 Ekim 1930’da Aydin-Söke<br />
Faik Riza Ilkokulu ögretmenligine atanir.<br />
Iki yil ilkokul ögretmenliginden sonra,<br />
Istanbul Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi’nin<br />
açtigi Türkçe ögretmenligi sinavlarina girer.<br />
15 Haziran 1931’de girdigi sinavlar sonucu,<br />
16 Haziran 1931’de “Türkçe Muallim Muavinligi<br />
Ehliyetnâmesi” alir. 3 Ekim 1931’de<br />
bu kez Malatya Lisesi Türkçe muallimligine<br />
atanir. Burada iki yil çalistiktan sonra, 8<br />
Ocak 1933’te askerlik görevine baslar. 1<br />
Mayis 1934’te tegmen olarak terhis edilir. 10<br />
Askerlik sonrasi Malatya Lisesi’nde iki ay<br />
görev yapar ve 11 Ekim 1934’te Siirt Ortaokulu’na<br />
atanir. Siirt’e atandiginda yaninda<br />
annesi Naile Hanim’la, ablasi Fatma Hanim’in<br />
oglu, yegeni genç Mustafa Kemal de<br />
vardir. 11 Yegeninin egitiminde büyük emegi<br />
ve katkilari olan Özay, 1935’te yeni açildigini<br />
ögrendigi DTCF’ye kaydolur ve<br />
Ankara’ya tayin ister. 15 Eylül 1936’da<br />
Sihhat Vekâleti Hifzissihha Kâtipligi’ne<br />
tayini çikar. Ancak bu görevi fakülteye devamina<br />
imkan vermediginden Ankara’dan<br />
ayrilir. 3 Aralik 1936’da Mersin Ortaokulu<br />
Türkçe ögretmenligine atanir. Burada bir<br />
yillik görevinden sonra 16 Subat 1937’de<br />
Aksaray Ortaokulu Müdürlügü’ne tayin edilir<br />
ve 26 Eylül 1940 tarihine kadar bu görevinde<br />
kalir.<br />
1938’de Konya Aksaray’da Naside Hanim’<br />
la evlenir. Üç çocuklari dünyaya gelir. Ilk<br />
çocuklari Ilker, bes aylikken ölür. Ikinci<br />
oglu Ugur 1941’de Çorum’da, üçüncü oglu<br />
Mehmet Baris da 1945’te Tire’de dünyaya<br />
gelir.<br />
Özay, Merzifon Ortaokulu Müdürlügü’nden<br />
sonra 1 Kasim 1943’te Tire Ortaokulu<br />
Türkçe ögretmenligine atanir. Tire’de hikâye<br />
yazarligi bakimindan verimli yillar baslar.<br />
Ilk hikâye kitabi Tireli Hafsa Hatun’u, Tire<br />
tarihinden alarak yazar. Ayrica 1965’te Sait<br />
Faik Hikâye Armagani’ni alacak hikâyelerini<br />
kaleme alir.<br />
Özay, 18 Ocak 1950’de Gönen’e tayin edilir<br />
ve buradaki görevi, 15 Temmuz 1953 tarihine<br />
kadar sürer. 1 Agustos 1953’ten 3 Eylül<br />
1963’e kadar ise, Aydin Lisesi Türkçe ögretmeni<br />
olarak çalisir. Oglu Ugur’un ölümü<br />
üzerine 12 Kusadasi’na tayinini ister; 11 Eylül<br />
1963’ten emekli oldugu 19 Temmuz 1965’e<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77 72
Doç. Dr. Sevket TOKER - Ayse SEN<br />
kadar Kusadasi Sehit Üstegmen Kaya<br />
Aldogan Lisesi’nde görev yapar.<br />
Otuz yedi yillik ögretmenlik hizmetinden<br />
sonra Kusadasi’na yerlesir ve hikâyelerine,<br />
edebî çalismalarina daha genis zaman ayirir.<br />
Zaman zaman halk hikâyeleri derlemek,<br />
daha rahat çalisabilmek için Birgi’ye, kimi<br />
zaman da Aydin’a giden yazar, emeklilik<br />
sonrasi hayatinin büyük bölümünü Kusadasi’nda<br />
geçirir. 12 Agustos 1980 günü<br />
vefat eder ve Kusadasi’nda Adalizâde Mezarligi’nda<br />
topraga verilir.<br />
Özay, Varlik, Hisar, Mücadele, Aydinca dergilerinde<br />
Mahmut Özay ve M.Özay imzasiyla<br />
yazmis, Yesil Tire gazetesinde Bir-Ay<br />
ve Umurcu takma adlarini da kullanmistir.<br />
Mahmut Özay’in hikâye kitaplarinda yer<br />
alan veya gazete ve dergilerde kalmis 47<br />
hikâyesi vardir. Bu hikâyeler muhteva bakimindan<br />
su sekilde tasnif edilebilirler:<br />
1. Aydin ve yöresinin tarihi ve<br />
mitolojisiyle ilgili hikâyeler: Yildirim Han<br />
Zevcesi, Tireli Hafsa Hatun, Cambazli<br />
Pehlivan, Tipki Bir Masal Gibi, Kisas, Kral<br />
Kizi Sofya, Afrodisiyas Melegi, Yesil<br />
Magara, Kus Dede, Sari Kiz.<br />
2. Balkan Savasi hikâyeleri: Kinali<br />
Bozgununda, Doktor Ilya.<br />
3. Kurtulus Savasi’nda Aydin ve<br />
yöresindeki mücadelelere dair hikâyeler: O<br />
Mübarek Serviler, Yorgo, Yol Boyunca,<br />
Gelin Ablam.<br />
4. Çocukluk anilarina ait hikâyeler:<br />
Kaçak, Bir Soygun, 137 Hüseyin, Kütükler,<br />
Mevlana Ali Riza Efendi, Nerden Taniyacagim<br />
Ben Sana, Istapan, Fatmanim Hu!.<br />
5. Ögretmenlik anilarina ve küçük<br />
sehir, kasaba insaninin hayatina dair<br />
hikâyeler: Inanç, Vazifeye Müdahale, Papatyalar<br />
Açarken, Geçen Seneki Gibi, Semsiyeler,<br />
Bu Böyledir Iste Bey, Temizlik<br />
Ekibi, Kötü Kader, Ben Beni Nidem, Kara<br />
Sapli Çaki, Ihtiyar Elma Agaci.<br />
6. Siradan insanlarin dünyalarini<br />
anlatan hikâyeler: Çile Bülbülüm Çile,<br />
Hazirlik, Mistafendi, Rayko, Kara Kiz.<br />
7. Hayvan sevgisini isleyen hikâyeler:<br />
Civan, Azadli, Kargalar, Deeh Deh, Deli<br />
Manda, Kodaman, Kastrasyon, Karincalar.<br />
Özay, hikâyelerini yedi kitapta toplamistir.<br />
Bu hikâyelerden bazilari, sonradan<br />
yayimlanan hikâye kitaplarinda da yer alir.<br />
Bunlar:<br />
1. Tireli Hafsa Hatun - Yildirim Han<br />
Zevcesi, Berrin Basimevi, Izmir, 1946, 19 s.<br />
2. O Mübarek Serviler, Pulhan<br />
Matbaasi, Istanbul, 1950, 56 s.<br />
3. Hikâyeler, Kanaat Matbaasi, Aydin,<br />
1964.<br />
4. Ihtiyar Elma Agaci, Yeditepe<br />
Yayinlari, Istanbul, 1966, 71 s.<br />
5. Yorgo, Yeditepe Yayinlari,<br />
Istanbul, 1966, 133 s.<br />
6. Babam Babam, Karinca Matbaasi,<br />
Izmir, 1970, 112 s.<br />
7. Deli Manda, Karinca Matbaasi,<br />
Izmir, 1974, 56 s.<br />
Mahmut Özay’in bunlarin disinda iki<br />
eseri daha vardir:<br />
1. Kirklar Meclisi-En Güzel Bektasi<br />
Siirleri (Kemal Burcuoglu ile birlikte),<br />
Gayret Kitabevi, Istanbul, 1952, 88 s.<br />
2. Kelile ve Dimne’den Manzum<br />
Masallar, Kanaat Matbaasi, Aydin, 1960, 52 s.<br />
Özay, bu eserlerin ilkinde Kemal Burcuoglu<br />
ile topladigi Bektasi siirlerinden bir seçme<br />
yapmis ve bunlardan en begendiklerini bir<br />
araya getirerek yayimlamistir.<br />
Kelile ve Dimne’den Manzum Masallar adli<br />
eseri ise, Ömer Riza Dogrul tarafindan 1944<br />
yilinda yayimlanmis mensur eserin, manzum<br />
hikâyeler haline getirilmis seklidir. Özay,<br />
gerek vezne, kafiyeye, gerekse siir diline<br />
hakimiyeti ile bu eserinde son derece basarilidir.<br />
Eser, günümüz ilkögretim ögrencileri<br />
tarafindan da zevkle okunacak bir nitelige<br />
sahiptir.<br />
Mahmut Özay, herseyden önce, Cumhuriyet<br />
döneminin ilk kusagindan bir aydin ve<br />
73<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77
Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut ÖZAY<br />
görevini belli bir misyonla, ülküyle yerine<br />
getiren basarili bir ögretmendir. Ayrica,<br />
dönemin pek çok ögretmeni gibi, ulastiklariyla<br />
yetinmeyen, sürekli kendisini yenilemek,<br />
gelistirmek isteyen bir insandir.<br />
Ögretmenlik mesleginin yani sira gerek fikir<br />
yazilariyla, gerekse edebî eserleriyle topluma<br />
hep daha yararli olmanin pesindedir. 13<br />
Meslek hayati boyunca Anadolu’nun pek<br />
çok degisik yöresinde görev yapmasi, onun<br />
Anadolu’yu ve Anadolu insanini ve sorunlarini<br />
yakindan tanimasini saglamistir. Atandigi<br />
her ilde, halkevleriyle baglanti kurmus<br />
ve onlarin faaliyetlerine katilmistir.<br />
Mahmut Özay, hem komünizme hem de<br />
kökten dincilige karsi bir aydin, Atatürk ilke<br />
ve devrimlerine bagli bir ögretmen ve<br />
yazardir. 14<br />
Çocuklugundan itibaren edebî eserlere ilgi<br />
duyan 15 Özay, hayata atildiktan sonra birikimini<br />
yazarligina ve meslek hayatina yansitir.<br />
Mahmut Özay, hikâyelerini genel olarak<br />
kendisinin ve çevresindeki insanlarin yasantilarindan<br />
alarak veya gözlem ve arastirmalar<br />
yaparak yazar. 16<br />
O, öncelikle insani seven ve hikâye<br />
dünyasinin merkezine, acilariyla, sevinçleriyle,<br />
mutluluk ve hüzünleriyle insani<br />
yerlestiren bir hikâyecimizdir. Onun hikâyelerini<br />
okudugumuzda, bu özelliginin bütün<br />
hikâyelerinin dokusuna sinmis oldugunu<br />
görürüz. Özellikle Babam Babam hikâye<br />
kitabinda yer alan, babasini, ablasini ve aile<br />
bireylerini anlattigi hikâyelerle çocukluk<br />
yillarina ait ani-hikâyeler duygu bakimindan<br />
son derece yogun hikâyelerdir. Ancak bunlardan<br />
ikisi; Mevlana Ali Riza Efendi ve<br />
Yorgo adli hikâyeleri bizce hikâyeci Mahmut<br />
Özay’i çok iyi yansitan iki örnektir:<br />
Ilk hikâye ile biz, I. Dünya Savasi yillarinin<br />
bir <strong>Ege</strong> kasabasina gideriz. Hikâye çocuk<br />
Mahmut Özay’in ilk ögrencilik günlerine<br />
aittir. Özay, o günlerini ve ilk ögretmenini<br />
asla unutmaz ve yillar sonra bir hikâyesinin<br />
konusu yapar.<br />
Ani-hikâye tarzinda düzenlenmis bu hikâyede<br />
hem anlatan hem de anlatilan yazarin<br />
kendisidir. Anlatan ben, yillar sonra ulastigi<br />
bilinçle bize çocuk Mahmut Özay’in dünyasini<br />
sunar. Balkan Savasi’ndan sonra, adi<br />
verilmeyen bu <strong>Ege</strong> kasabasina, birkaç muhacir<br />
aile de gelir ve cami medresesinin<br />
odalarina yerlestirilirler. Çocuk Özay, kasabanin<br />
çocuklariyla arkadas olmak, kaynasmak<br />
ister. Ancak onlar, göçmen çocuklarini<br />
dislarlar ve “Bitli macur, pis macur” diye<br />
asagilarlar. Okullar açilacagi zaman, bu çocuklarla<br />
birlikte olmaya tahammül edemeyecegini<br />
düsünür, okuldan kaçmayi ister. Ilk<br />
gün müdürleri seyrek disli, seyrek sakalli,<br />
onlara “civcivlerim” diyen ögretmenlerini<br />
tanistirir. Ögretmenleri, tek tek her ögrenciye<br />
sorular sorarak, onlari aile yapisi ve<br />
sosyal durumlariyla tanimak ister. Sira<br />
Özay’a gelince, muhacir olduklarini babasinin<br />
memleketteki mallarini satmaya gittigini<br />
söyler ve aglamaya baslar. Ögretmeni<br />
onu teselli eder, yatistirir. Ilk gün defterlerinin<br />
ilk sayfasina “ana, baba” yazmanin<br />
sevinciyle evlerine dönerler. 17<br />
Ögrencilerini sevgiyle kusatan bir ögretmendir<br />
Ali Riza Efendi. Derslerden sikilan<br />
ögrencilerine arada masallar anlatir. Çocuk<br />
Özay, yillar sonra Lafontaine’in fablleri<br />
oldugunu ögrenir bunlarin.<br />
Birinci Dünya Savasi’nin sikinti dolu günleridir.<br />
Her ögrenci evden ailesinin cebine<br />
koydugu, çerez ve yemisle gelir okula.<br />
Ögretmenleri hepsinin ceplerini masasina<br />
bosalttirir, incir, üzüm, kestane, findik, fistik,<br />
leblebi, pestil ne varsa onlari harman<br />
eder ve ögrencilerine avuç avuç dagitir.<br />
Böylece herkes hem degisik çerezler yer,<br />
hem de kimse birbirini kiskanmaz. Havuç<br />
getirenler olursa, ögrencileri teneffüste iken<br />
ögretmenleri, çakiyla yontarak havuçtan<br />
testiler, ibrikler, kuslar, nalinlar yapar, o<br />
günün basarili ögrencilerine hediye eder.<br />
Baharda ögrencilerini piknige götürür.<br />
Orada da yine piknige getirilen yemekler<br />
harmanlanir ve her sofraya hersey konur.<br />
Ayrica, oyunlar oynanir. Genç Özay’in en<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77 74
Doç. Dr. Sevket TOKER - Ayse SEN<br />
çok hatirladiklarindan biri de, Lafontaine’in<br />
fabllerini kirlarda dramatize etmeleridir.<br />
Aradan yillar geçer. Ögretmen olan Özay’in<br />
yolu bu kasabaya düser. Arkadaslarini bulur<br />
onlara ögretmenini sorar. Gözleri hiç<br />
görmeyen, kulaklari çok agir isiten, esi vefat<br />
etmis, dul kiziyla yasayan ögretmenini ziyaret<br />
eder. Ögretmeni ”sari, macur oglu civciv”ini<br />
hatirlar. Hikâye su satirlarla biter: 18<br />
“Ellerine sarildim. Çekti, beni bagrina<br />
basti, öptü... öptü, kokladi. Öpüslerin en<br />
temizi, en sicagiydi bu. Temiz, bembeyaz<br />
sakallarindan, artik hiç görmeyen gözlerinden<br />
süzülen yaslar nur damlalari gibi dökülüyordu<br />
yüzüme.”<br />
Hikâye birçok yönüyle güzel. Bir<br />
yandan çocuk Özay’in nitelikli bir ögretmen<br />
sayesinde okulunu, arkadaslarini sevmesini<br />
anlatiyor, öte yandan Cumhuriyet öncesi<br />
egitim sistemimiz hakkinda özlü bilgiler<br />
veriyor. Özellikle Mesrutiyet yillarinda bu<br />
derece kaliteli, iyi yetismis, modern pedagojinin<br />
yöntemleriyle ögrencilerini egiten bir<br />
ögretmenin varligi sasirtiyor insani. Onun<br />
Lafontaine’in fabllerini ögrencilerine dramatize<br />
ettirmesi, onlara derslerde ve pikniklerde<br />
bizzat uygulayarak “paylasma”yi<br />
ögretmesi son derece önemli. Çocuk Özay’in<br />
ileride ögretmenlik meslegini seçmesinde<br />
Mevlana Ali Riza Efendi ne kadar etkili oldu<br />
bilemem ama, iyi bir ögretmen olmasinda<br />
ögretmeninin mutlaka etkisi oldugu inancindayim.<br />
Özay’in hikâyesi sadece muhtevasiyla degil,<br />
kurgusuyla, sunulusuyla, tertemiz diliyle ve<br />
çekici anlatimiyla günümüzde de zevkle<br />
okunacak ve okul kitaplarini süsleyecek bir<br />
hikâye.<br />
Yorgo adli hikâye ise, Istiklal Savasi’nin<br />
zaferle sona erdigi günlerde geçer. Ilkokul<br />
ögrencisi Özay ve arkadaslari, Dumlupinar’i,<br />
Sakarya’yi, savasin bütün zaferlerini kazanmis<br />
gaziler gibi, kasaba sokaklarinda “gögüsleri<br />
siskin”, “kollarini savura savura”<br />
gezerler.<br />
Bir gün, yapilmakta olan hükûmet konagi<br />
insaatinda çalistirilmak üzere “çamurdan<br />
yapilmis gibi” “bir yigin pis adam” getirilir.<br />
Bunlar Yunan savas esirleridir. Çocuklar<br />
onlara küfürler savururlar, uzaktan tükürürler.<br />
Izin verilse onlara ne iskenceler edeceklerini<br />
düsünürler.<br />
Bunlarin arasinda yalniz basina çalisan, taslari<br />
yontarak hazirlayan bir esir, genç<br />
Özay’in dikkatini çeker. Birkaç dakika içinde<br />
biçimsiz kayalara güzel sekiller veren bir<br />
ustadir o. Özay, adinin Yorgo, savas öncesi<br />
ülkesinde heykeltras oldugunu ögrenir onun.<br />
Kaya parçasindan üstünde Türk bayragi<br />
dalgalanan bir kale yapar Özay’a. Çocuk da<br />
cebindeki kuru incirlerden iki üç tanesini<br />
verir Yorgo’ya. Böylece bir arkadaslik baslar<br />
aralarinda. Sonraki günlerde de Yorgo'yu<br />
ziyaret eder. Kus kabartmalari, aslanlar, kaplanlar,<br />
güres tutmus pehlivanlar karsiliginda<br />
Özay da incirler, kuru üzümler, cevizler<br />
verir bazi günler de, babasinin sigaralarindan<br />
getirir Yorgo’ya.<br />
Yorgo’nun yaptigi mermer bilyeleri,<br />
Özay’in okul arkadaslari çok begenirler.<br />
Bedelini incirle, üzümle ödeyeceklerini<br />
belirtip, Yorgo’ya siparis verirler.<br />
Bir gün, iri bilyeler yaptirmak üzere yanina<br />
gittigi Yorgo'nun, nasirli avuçlari ile, basini<br />
oksamak istemesi üzerine, genç Özay, sinirlenir:<br />
“Duur, dedim Yorgo!.. O kadar da<br />
uzun degil!.. Sen, ne de olsa bir düsmansin!..<br />
Degil misin.. Haa.. Söyle... Söyle bakayim<br />
ne diye geldin bizim yurdumuzu almaga!”<br />
O her tasa hükmünü geçiren, istedigi<br />
sekli veren kuvvetli ve kudretli eller, halsiz,<br />
mecalsiz iki yanina düsüverdi:<br />
“Ben, dedi, ben tasçi... Ben heykeltras<br />
Yorgo... Gelmedim kendim, gönderdiler<br />
vire gönderdiler!...<br />
Sesi titriyordu; iri mavi gözlerinden<br />
iki damla yas, genç yüzünü çerçeveliyen<br />
kivir kivir sakallarina dogru süzülüverdi.” 19<br />
Hikâye bir süre sonra esirlerin baska bir yere<br />
sevkiyle sona erer.<br />
75<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77
Bir Ögretmen Hikâyeci: Mahmut ÖZAY<br />
Mahmut Özay, bu hikâyesiyle evrensel bir<br />
konuyu, bagimsizlik savaslari disinda,<br />
saldirgan savaslarin ne kadar aci sonuçlar<br />
dogurdugunu, yalin bir hikâyeyle bize anlatir.<br />
Genç Özay ve arkadaslariyla sanatkâr<br />
Yorgo arasinda nefretten arkadasliga ulasan<br />
yakinligin dostluga dönüsmesi mümkün<br />
degildir. Çünkü savasin acilari, yaralar çok<br />
tazedir henüz.<br />
Mahmut Özay, anlatiminda süse degil, yalinliga<br />
önem verir. Insanlarin özelliklerini sade<br />
bir dille sunar, hikâyesini basit ama güçlü bir<br />
yapiyla kurar. Onun hikâyeleri gücünü,<br />
edebî sanatlardan ve kelime oyunlarindan<br />
degil, gerçegin ayrintilarina gösterilen dikkatten,<br />
titiz gözlemlerden alir.<br />
Özay, yasadigi dönemde edebiyatimizin<br />
güçlü hikâyecilerinden biri olmakla beraber,<br />
tasrada yasadigi, Istanbul’un edebî çevrelerinden<br />
uzak kaldigi için, ihmal edilmis,<br />
eserleri geregince degerlendirilmemis bir<br />
sanatçimizdir. Onun eserleri yeniden basilarak<br />
günümüz okuyucularina ulasmali ve<br />
hikâyeleri yeni bir bakisla yeniden degerlendirilmelidir.<br />
DIPNOTLAR<br />
1 Yazar hakkinda, ödül kazandiktan sonra yayimlanan birkaç yazinin disinda önemli bir çalismaya rastlanmaz.<br />
Ancak, 2004 yili, adeta onu anma yili gibi geçiyor. Emekli ögretmen Abdülkadir Güler, onu tanitan bir eser<br />
yayimladi; Mahmut Özay, Hayati, Sanati, Eserleri, Eserlerinden Seçmeler, Kolali Ofset, Aydin, 2004, 238 s.<br />
Bir çalisma da, E.Ü. Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans tezi olarak hazirlandi: Ayse Sen; Mahmut Özay’in<br />
Hayati ve Eserleri Üzerinde Bir Inceleme, Izmir, 2004, 99 s. Ögrenci oldugu yillarda, ögretmen olan yazari<br />
Aydin’da taniyan, sonra yazarin meslektasi olan Doç. Dr. Sevket Toker, bu makalede yazarla ilgili<br />
degerlendirmelerine yer vermis, hikâyelerinin tasnifini ve temsil edici iki hikâyesinin tahlilini yapmistir. Ayse<br />
Sen’in yüksek lisans tezinin yayimlanmasinin gecikecegi düsünülerek bu makaleyle, Mahmut Özay’a dair<br />
degerlendirmelerin edebiyat çevreleri ile bir an önce paylasilmasi amaçlanmistir.<br />
2 Mahmut Özay’in dogum tarihi çesitli kaynaklarda 1908 olarak veriliyor. 10 ayi 1909, 2 ayi da 1910 yilinda<br />
bulunan Rûmî 1325’e göre dogum günü bilinmeyen Mahmut Özay, büyük olasilikla 1909 dogumludur.<br />
3 Yazarin 7.03.1978 tarihli günlügünden alindi. Özay hakkinda pekçok degerli bilgiyi ve belgeyi bizimle<br />
paylasan yazarin yegeni Aydin eski milletvekili sayin Mustafa Kemal Yilmaz’a çok tesekkür ederiz. Yazarin<br />
günlügündeki bu bilgilere de, onun sayesinde ulasilmistir.<br />
4 Ablasi Fatma Hanim yazarin hikâyelerinde de yer alan, çok sevip saydigi bir insandir. Özellikle “Gelin<br />
Ablam”, “Fatmanim Hu!” adli hikâyelerinde ablasini anlatir.<br />
5 Yazar, o yillarla ve ögretmeniyle ilgili anilarini ayni adla öykülestirir: “Mevlana Ali Riza Efendi”, Deli<br />
Manda, Karinca Matbaasi, Izmir, 1974, ss. 3-12.<br />
6<br />
Mahmut Özay, çocuk belleginde kalan o yillarin sikintilarini ve acilarini yillar sonra hikâyelerinde<br />
anlatacaktir. “O Mübarek Serviler, Yorgo, Bir Soygun, Deeh Deh, Yol Boyunca” adli hikâyelerinde, isgal ve<br />
Kurtulus Savasi yillarini bütün canliligiyla anlatir.<br />
7 Bu yillara ait anilari, “Kaçak” adli hikâyesinin konusunu olusturur. Ihtiyar Elma Agaci, Yeditepe Yayinlari,<br />
Istanbul, 1966, ss.14-21.<br />
8 “Mahmut Özay’la Bir Konusma”, Varlik, nr.396, Temmuz, 1953, ss.11-12.<br />
9 Yazarin meslek hayatina ait bilgiler, MEB Arsivi’nden edindigimiz hizmet cetveline dayanmaktadir.<br />
10 2. Dünya Savasi nedeniyle askere ikinci kez celbi Merzifon Ortaokulu ögretmenligi yaparken yani 7 Mart<br />
1941’dedir. 12 Agustos 1941’de üstegmenlige terfi eder ve 15 Ekim 1941’de terhis edilir. 15 Agustos 1944’te<br />
üçüncü kez celbi Tire Ortaokulu ögretmeniyken gelen Özay, 28 Eylül 1944’te askerlikten son kez terhis<br />
edilir.<br />
11 Tahsili için her zaman destek oldugu yegeni, sayin Mustafa Kemal Yilmaz onu mahcup etmez. Önce<br />
ögretmen, sonra MEB üst düzey yöneticisi ve Aydin milletvekili olur. M. Kemal Yilmaz da yazilarinda her<br />
zaman çok sevdigi dayisini sevgi ve saygiyla anar. Emekli Ögretmen Abdülkadir Güler’e sundugu bilgiler ve<br />
belgelerle de, dayisi hakkinda bir kitap hazirlanmasi için önemli katkilarda bulunur.<br />
12 Büyük oglu Ugur Özay’in Istanbul <strong>Üniversitesi</strong> Hukuk Fakültesi son sinif ögrencisi iken bir gece bekçisi<br />
tarafindan hirsiz zannedilerek öldürülmesi, baba Mahmut Özay’i yikar, büyük acilara bogar. Ölümünün<br />
ardindan yazdigi “Bu Urbalar” siirinde bu derin acinin izlerini buluruz;<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77 76
Doç. Dr. Sevket TOKER - Ayse SEN<br />
Bu urbalar senin mi, senin mi<br />
Senin mi bu urbalar ogul<br />
Senin mi; hep delik desik...<br />
Sürünce söyle yüzümü<br />
Barut kokusu yakti genzimi<br />
Bu kanlar senin mi yavrum<br />
Bu siir Aydin Sair ve Yazarlari Antolojisi, Aydin Il Kültür Müdürlügü Yayini, Aydin, 1998, s.87’de yer alir.<br />
Aydin Lisesi’nde ögrenci oldugumuz o yillarda baba Özay’in derin acisina yakindan tanik olduk ve Aydin<br />
uzunca bir süre bu talihsiz ve aci ölümün yasini tuttu.<br />
13 Mahmut Özay hakkinda genis bir bibliyografya için Ayse Sen’in yayimlanmamis yüksek lisans tezine bakiniz.<br />
14 Bu konudaki düsünceleri, “Püsküllü Bela”, Varlik, nr. 346, Mayis, 1949, s. 8, “Bilemem ki!”, Varlik, nr. 361,<br />
Agustos, 1960, s. 5 ve “Bir Meczup”, Varlik, nr.368, Mart, 1951, s. 13 baslikli yazilarinda apaçik ortadadir.<br />
Özay, döneminde Varlik’ta yazdigi için solcu, Hisar’da yazdigi için sagci olarak nitelenmistir.<br />
15 “Mahmut Özay’la Bir Konusma”, Varlik, nr. 396, Temmuz, 1953.<br />
16 Yazarin yegeni M. Kemal Yilmaz’a gönderdigi 19.01.1976 ve 14.11.1976 tarihli mektuplarinda da bu<br />
hükmünü dogrulayan ifadeler yer alir.<br />
17 Ali Riza Efendi’nin o yillarda Nüzhet Sabit’in gelistirdigi ve “Kelime Usulüyle Elifba”adini verdigi bir yazma<br />
ögretme metodundan haberli, aydin ve bilinçli bir ögretmen oldugu anlasiliyor.<br />
18 Mahmut Özay, Deli Manda, Karinca Matbaacilik, Izmir, 1974, s. 12.<br />
19 Yorgo, Yeditepe Yayinlari, Istanbul, 1966, s. 104<br />
KAYNAKLAR<br />
Aydin Sair ve Yazarlari Antolojisi, Aydin Il Kültür Müdürlügü Yayini, Aydin 1998.<br />
GÜLER, Abdülkadir. “Mahmut Özay, Hayati, Sanati, Eserleri, Eserlerinden Seçmeler”, Kolali Ofset, Aydin<br />
2004, 238 s.<br />
MEB Arsivi.<br />
Mahmut Özay<br />
ÖZAY, Mahmut, “Püsküllü Belâ”, Varlik, nr. 346, Mayis 1944, s. 8<br />
_______________ “Bilemem ki”, Varlik, nr. 361, Agustos, 1960, s. 5<br />
_______________ “Bir Meczup”, Varlik, nr. 368, Mart, 1951, s. 13.<br />
_______________ “Deli Manda”, Karinca Matbaasi, Izmir 1974.<br />
_______________ “Ihtiyar Elma Agaci”, Yeditepe Yayinlari, Istanbul 1966.<br />
_______________ “Yorgo”, Yeditepe Yayinlari, Istanbul 1966.<br />
SEN, Ayse.<br />
Mahmut Özay’in Hayati ve Eserleri Üzerinde Bir Inceleme, Yayimlanmamis Yüksek<br />
Lisans Tezi, E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Izmir 2004, 99 s.<br />
Varlik. “Mahmut Özay’la Bir Konusma”, Varlik, nr. 396, Temmuz 1953, ss. 11-12<br />
77<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 71-77
ÖZET<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88<br />
INGILIZ DILI VE EDEBIYATI ÖGRETIMINDE YAZINSAL METINLERI<br />
INCELERKEN BIÇEMBILIM’IN KATKISI<br />
(The Contribution of Stylistics to the Analysis of Literary Texts)<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL *<br />
Ingilizce’nin ve Ingiliz Edebiyati’nin ögrenilmesinde degisen egilimleri göz önüne alan egitimciler, biliyoruz ki;<br />
Türk Üniversiteleri’ndeki ilgili bölümlerin ders içeriklerini sürekli olarak degistirmekte ve yeniden<br />
yorumlamaktadirlar. Bu yazinin amaci su anki çabalara farkli bir yaklasim sunmak ve adi geçen egitim<br />
kurumlarinda sunulan diger konularin arasina Biçembilim çalismalarini da ekleyebilmektir.<br />
Biçembilim çalismalari, bir yandan Dilbilim, öte yandan edebiyat konularinin tam ortasinda yer almasiyla,<br />
ögrencinin yazinsal metinlere dogru yaklasmasini saglar. Çok yalin bir metinde bile olsa, ögrencinin metine<br />
katkisini saglar. Bu görüsleri örneklemek adina, bir Bink Noll siiri seçilip, incelenmistir. Bu inceleme sürecinde<br />
katkisi bulunan yapisalci, anlam bilim ve gösterge bilimsel bakis açilari, makalede ayri ayri adimlar olarak<br />
sunulmustur.<br />
Anahtar sözcükler : Biçembilim, Yapisalcilik, Anlambilim, Göstergebilim, Yazinsal Metin<br />
ABSTRACT<br />
To answer the needs of changing tendencies in teaching English and English Literature, educationalists<br />
constantly mould and remould the curricula of the relevant departments in Turkish Universities. The aim of this<br />
paper is to bring a different insight to the present efforts and to suggest the inclusion of Stylistics together with<br />
the other studies in the so called departments.<br />
Stylistics, standing somewhere in the middle between both linguistic and literary studies, allows the learner to<br />
sharpen their appreciation skills. Even at a simple text, student contribution can be made possible. In order to<br />
exemplify these views, a Bink Noll poem is chosen and analysed sticking to the text. Structuralist, semantic and<br />
semiotic viewpoints have helped to better appreciate the poem and these are displayed in the article as solitary<br />
steps.<br />
Key Words : Stylistics, Structuralism, Semantics, Semiotics, Literary Text.<br />
GIRIS<br />
Yirminci Yüzyil Edebiyati hem üretilen<br />
metin türleri hem de bu metinleri tüketen<br />
okuyucu kitlesinin profili göz önüne alindiginda<br />
önceki dönemlere göre çok köklü<br />
degisimleri yasamistir diyebiliriz. Yüzyilin<br />
baslarinda modernist yapitlar elit bir okuyucu<br />
kitlesi gerektiriyordu. Bu gurup içinde<br />
anilan yapitlar sira disi, tek ve yorumlanmasi<br />
hayli güç olmalariyla öne çiktilar. Okuyucudan<br />
her zaman eline aldigi yapiti dogru<br />
yorumlayabilmesi için saglam bir edebiyat<br />
geçmisine sahip olmasi beklendi. Modernizmi<br />
izleyen post-modernist yapitlar ise elit<br />
ve olagan olani yan yana sunmayi tercih<br />
ettiler. Basit olan ile karmasik olan, evrensel<br />
degerler ile yerel degerler hep bir arada,<br />
ayrim yapilmadan sunulmaya baslandilar.<br />
Yazin elestirmenleri ellerindeki Edebiyat<br />
Kanonunu yeniden sekillendirmeye yogunlastilar.<br />
Yazinsalligin degisen ölçütleri ile<br />
birlikte mevcut Edebiyat Kanonuna sayisiz<br />
yeni yapit eklenmis oldu. Bu arada da okuyucular,<br />
ya da bizim gibi Ingiliz Dili ve<br />
Edebiyatini bir arada ögretmeye ve ögrenmeye<br />
çalisanlar giderek çok daha fazla ögrenilmesi<br />
gerekli malzemeyle yüz yüze kaldi.<br />
Popüler kültür yetmedigi için kenara itilmis<br />
kültürü de bilmek; nesnel degil özneli de<br />
degerlendirebilmek; edebi konularla yetinmeyip<br />
psikoloji, sosyoloji, din, politika ve<br />
benzeri konularda da fikir sahibi olmak<br />
geregi gibi.<br />
Bu problemin çözümü sinirlari yeniden<br />
olusturmakla ve Edebiyat egitimini yeni basliklar<br />
altinda toplamakla olacakti. Nitekim<br />
* Celal Bayar <strong>Üniversitesi</strong>, Fen-Edebiyat Fakültesi,<br />
Ingiliz Dili ve Edebiyati Bölümü, Manisa<br />
e-mail : sibel.guzel@bayar.edu.tr<br />
79 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88
Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />
Edebiyat Egitimi birbirinden bir hayli farkli<br />
olduklari düsünülen iki ana baslik altinda<br />
toplandi: Ingiliz Edebiyatinin bir ‘Disiplin’<br />
olarak ele alinmasi ve Ingiliz Edebiyatinin<br />
‘Ders Konusu’ olarak ele alinmasi<br />
(Widdowson, 1988:). Edebiyati ‘Disiplin’<br />
olarak ele alan Türk Üniversiteleri Edebiyat<br />
Fakültesi Ingiliz Dili ve Edebiyati bölümlerinde<br />
ders içeriklerinin son yillarda kökten<br />
bir degisim göstermekte olduklarini söyleyebiliriz.<br />
Nedeni de özellikle Rus Biçimciligi,<br />
Yeni Elestiri, Marksist, Feminist ve Yapisalci<br />
yazin teorilerinin yazinsal metinleri<br />
elestirirken metnin dilbilim özelliklerinin<br />
vurgulanmasini israrla önemsemeleridir.<br />
Metin yazarinin hayat öyküsü, metnin üretilmis<br />
oldugu dönemin yazinsal, sosyal,<br />
kültürel özellikleri, metne eslik eden estetik<br />
ve felsefi kaygilar kuskusuz önemli bilgilerdir.<br />
Ancak metnin kendisi de hem ögrenci<br />
hem ögretmenin elinin altinda ve incelenmeye<br />
hazir beklerken tüm diger bilgilendirmeler<br />
neden ikincil önemde görülmesin<br />
ya da daha ileri seviyelerde yapilacak arastirmalarin<br />
konusu olmasin ki<br />
GEÇMIS VE BUGÜNÜN EGITIM-<br />
CILERININ INGILIZ EDEBIYATI<br />
PROGRAMLARINA BAKISI<br />
Geçmis yillarda Filoloji egitimi demek Edebiyatin<br />
tüm basyapitlarini kronolojik sirasi<br />
içinde tanimak; büyük olasilikla Beawolf ile<br />
baslayip Chaucer ve Shakespeare ile devam<br />
etmek demekti. Giderek daha çagdas<br />
yapitlara ulasilir ancak ögrencinin yapit ile<br />
bire bir deneyimi olmaz iken yapit hakkindaki<br />
bilgileri de ögretmenin kendisine<br />
ilettigi hazir tepkilerle sinirli kalirdi.<br />
Filoloji bölümlerinin yani sira Ingiliz Edebiyat<br />
klasikleri Bati kültürü vermeyi amaç<br />
edinmis yabanci okullarda da ders kapsami<br />
içinde degismez unsurlar olarak kabul gördüler.<br />
Gerçek bir Bati Edebiyati egitimi<br />
almis kisinin Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’<br />
oyununu, Wordsworth siirlerini, birkaç<br />
Shakespeare trajedisini okumamis olmasi<br />
düsünülemezdi bile. Bu yapitlar ‘Gerçek<br />
Egitim’in ayrilmaz parçalari ‘sine qua non’<br />
olarak benimsenip onlardan mahrum birakilmak<br />
degerli bir egitimden, degerli insan<br />
deneyimlerinden mahrum birakilmakla es<br />
anlamli kabul edilirdi (Carter ve Long,1991: 1).<br />
Edebiyat egitiminin görüntüsü böyle olsa da<br />
son yirmi yildir edebiyat içinde olan degisim<br />
ve gelisimler egitimcileri de farkli düsünmeye<br />
itmistir. Yukarida da belirtildigi gibi<br />
her seyden önce Edebiyat Kanon’u her gün<br />
yeniden yogrulmakta ve sekillendirilmektedir.<br />
Bugün için olusturulan kanon profil<br />
olarak öncekilere göre çok daha esitlikçi ve<br />
çok kültürlüdür. Yazinsal yapitin ne olduguna<br />
bakilarak degil okuyucusunda nasil bir<br />
etki biraktigina bakilarak ‘büyük’ olup olmadigi<br />
kararina varilir. Ayrica, ‘Yazinsallik’<br />
konusunda bir kere saptayip da degismez<br />
diye sürekli kabul ettigimiz bir ölçüt yoktur.<br />
Ingiliz Edebiyatinin ‘Ders Konusu’ olarak<br />
islenmesi, Egitim Fakülteleri’nin Ingiliz Dili<br />
Egitimi Bölümlerinde yapilmaktadir. Ancak<br />
ayni bölümlerde ‘Anlambilim’, Dilbilim’,<br />
‘Uygulamali Dilbilim’ gibi konular da islenmekte<br />
ve bunlar kendi konularini islerken<br />
yazinsal metinlerden örneklemeleri de kaçinilmaz<br />
olarak konu etmektedirler. Yazinsal<br />
metinler dilbilim çalismalari için en otantik<br />
örnekleri sunarlar. Bu metinlerde yaratilan<br />
dünyalar canli ve gerçekligi olan dünyalardir.<br />
Üstelik yazinsal bir metinde, ele alinan<br />
toplumun kurumlari, yasalari, gelenekleri,<br />
sanati ve dini ile ilgili ipuçlari yakalamak<br />
olasidir.<br />
Kisacasi yazinsal metinler ‘kültürel zenginlesme’<br />
saglarlar (Moody, 1977: 8). Yazinsal<br />
bir metnin dili de özeldir. Sözcük düzeyinde<br />
olsun sözdizimi yönüyle olsun ilginç örnekler<br />
sunar. Sonuçta bu ‘degisik’ yazinsalliga<br />
özgü ifade özellikleri ögrencinin dili kavramasi<br />
ve anlamlandirmasi adina onda yeni<br />
ufuklar açar.<br />
Yazinsal metinlerin dilbilim çalismalarindaki<br />
önemini kavrayan egitimciler yaklasik<br />
alti yil önce Türk Üniversiteleri Ingiliz Dili<br />
ve Egitimi Bölümleri Ders Içeriklerinde<br />
köklü bir degisime gittiler. ‘Drama Incelenmesi<br />
ve Ögretimi’, ‘Siir Incelenmesi ve<br />
Ögretimi’, Kisa Öykü Incelenmesi ve Ögretimi’,<br />
‘Roman Incelenmesi ve Ögretimi’<br />
Ingiliz Dili ve Egitimi bölümlerinde farkli ve<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 80
agimsiz dersler olarak okutulmaya baslandi.<br />
Ingiliz Dili ve Edebiyati Bölümleri yazin<br />
teorilerinin isaret ettigi gibi metne yönelik<br />
çalismalara agirlik verip, Ingiliz Dili ve<br />
Egitimi Bölümleri yazinsal metin incelemelerini<br />
ders kapsamina alirken de ‘Biçembilim’<br />
(stylistics) hem dilbilimsel hem de<br />
yazinsal çalismalarin bulgularini bir araya<br />
toplayan yeni ve disiplinler arasi bir konu<br />
olarak gelisimini sürdürdü; giderek her iki<br />
gurup Edebiyat egitimcisinin de çalisma<br />
alani içine girdi. Biçembilim çalismalari<br />
farkli okuyuculari ayni metin üzerinde ayni<br />
ortak elestiri ekseni etrafinda toplaya-bilmektedir.<br />
Bunun da nedeni, Biçem-bilim’in<br />
farkli okuyucular metni okurken farkli deneyimlerini<br />
metine tasimis olsalar bile bu<br />
çogulcu ve degisken tepkileri dilbilimsel<br />
gerekçelerle açiklama olasiligini bizlere<br />
sunmasindadir. Yine de Biçembilim çalismalarini<br />
degismez fizik, kimya yasalari gibi<br />
degerlendiremeyiz (Simpson, 1997: 2-7).<br />
yapilan metin incelemelerinde, tüm Biçembilim<br />
kurallari isletilse bile elestiriyi yapan<br />
kisinin hiçbir kisisel katkisi yoktur demenin<br />
onu elestiri sürecinden dislamanin mümkün<br />
olamayacagindan bahseder. Biçembilim ilkeleri<br />
ile yaklasiliyor olsa da yazinsal metin<br />
her zaman baska yaklasimlara da açik<br />
kalacaktir ve ‘bu metnin yorumlanmasi<br />
OMAHA KUMSALI<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />
Katiller öldürüldü, onlarin vahsi gövdeleri<br />
Nakledildi, ve simdi kumsal yaza döndü.<br />
Sosisle ekmek yiyorum. Tüm sakinligi ile deniz<br />
Ineklerin diz boyu ot içindeki çigneme seslerini çikariyor.<br />
Onlar devletin yesili içine tasindilar<br />
Baslarina dizilmis dokuz bin mezar tasi<br />
Göz yasartan, yüregi sarsan, ve yok olmus<br />
Her bir isim mezar isimleri katalogunda.<br />
Onlar bos bir kahramanlik ugruna harcandilar.<br />
Onlar hosnut etsinler diye ve çeliskiyle öldüler.<br />
Onlarin tümü ayni. Devletin yesili içine<br />
Kumsalin yukarisinda, ayni sekilde yerlestirildiler.<br />
Oysa tam burada asagida birakilsalardi<br />
Ölümün iri bronz kisraklarinin dünyayi sarstigi ve onlari<br />
Kana buladigi yerde,<br />
Burada gümbürtünün siddetiydi her bir delikanliyi ayiran<br />
Bedeninden yayilan çigliklarla yere seren.<br />
ancak böyle yapilir’ demek bizi yanlisa<br />
itecektir.<br />
Biçembilim’in dil kaynakli ve metin kaynakli<br />
yaklasimlarin bulgulari ile beslendigini<br />
belirttikten sonra, biçem-bilimsel bir metin<br />
incelemesinin Ingiliz Edebiyatini hem<br />
disiplin olarak, hem de ders konusu olarak<br />
ele alan bölümlerde nasil yer bulabilecegini<br />
görelim. Seçilen metin Edebiyat Kanon’u<br />
içindedir denemez çünkü yazimi çok yakin<br />
tarihlidir, henüz kalici olabilme sinavini<br />
asmamistir. ‘Biçembilim basli basina bir<br />
yorumbilim olmustur’ demek de fazla iddiali<br />
olacaktir, çünkü metin kendisini seçtirmedi<br />
tam aksine ben onu incelenmeye deger<br />
buldum. Bu arada okuyucu olarak benim<br />
kendi inançlarimi, amaçlarimi ve önyargilarimi<br />
da tasimis oldugum söylenebilir. Her<br />
seyden önce bu metnin örneklemeye çalisilacak<br />
dil modellerine uygun oldugu kararinin<br />
verilmesi gerekmekteydi. Ancak tüm<br />
bunlarin ötesinde, yapilacak çalismanin dayandigi<br />
ilke sudur: <strong>Ege</strong>r ögrenci metin incelemesinde<br />
bu uygulanan yöntemleri ‘dogal’<br />
olarak (Brumfit, 1983) benimser ve ögrenirse,<br />
gelecekteki okumalarinda da metne<br />
ayni sekilde katilmayi deneyecek ve sonuçta<br />
da yazinsal metinlere tepki verirken kendisini<br />
yetkin hissedecektir.<br />
81<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88
Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />
Hiçbir bitkin Norman tepesi yoktur ki yaralanmamis ve düzenlenmemis<br />
Ardindan, subaylarin mezarlik kavramina uyan<br />
Ama enkaz birakilsaydi paslanmaya ve dagilmaya<br />
Ve cesetler de tozlanmaya ya da tümülüslerde.<br />
Düsüncelerimi onurlandirmak üzere tapinaklarda, bulmak için<br />
Içimizde arzular uyandiran o canavari ve<br />
Yürürken elinde sancaklar, o günün rengini görmek için<br />
Döküyorum Bordo’nun son damlalarini topraga.<br />
Izlerken, sasiyorum beyazin sessizligine,<br />
Tarlalarda besili inekler, benim vatandaslarim<br />
Gelmekteler savas haritalarini görmeye, mavi çiftçiler<br />
Hala ileri geri kimildayan ise, günün sakin denizi.<br />
(Noll, B. 1962: 82)<br />
BIRINCI ADIM: DÜZ ANLAMIN<br />
KESFEDILMEYE ÇALISILMASI<br />
Böylesi bir yazinsal metinde açik anlamin<br />
ortaya çikarilabilmesi için Yapisalci Yazin<br />
Kuraminin bir ilkesini hatirlamak yerinde<br />
olacaktir. Yapisalcilar yazin dilini gündelik<br />
dilden ayri düsünmezler ancak yazinsallik<br />
özelliklerinin metin ne oldugu için degil de<br />
bizim metin ile ne yaptigimiza bakarak ona<br />
yüklenebilecegini düsünürler. Baska bir deyisle<br />
metnin islevini göz önünde bulundurmamizi<br />
isterler. Metin bir siir kitabinda<br />
yayinlandigi için biz ona otomatik olarak<br />
yazinsallik islevini yüklemis oluyoruz. O<br />
halde biçemsel etki siir diye anilan bir türde<br />
yazilmis ve ayni sekilde de sunulmus olmasi<br />
ile yaratilmis olmaktadir. Siirdir çünkü dilin<br />
görsel ortami bize bunu hazir sunmaktadir.<br />
Simpson, (1992: 32) ‘Metnin sergilenme<br />
sekli arkasindan gelecek yorumlama sürecimiz<br />
içinde en önemli belirleyicidir.’ demektedir.<br />
Biz onu siir olarak kabul etmekle,<br />
ondaki anlam yogunlugunu ve yorumlamadaki<br />
güçlükleri de pesinen kabul etmis<br />
oluyoruz. O halde, nasil yapabilir de daha<br />
kolay anlasilabilir bir metin haline getirebilir,<br />
onu islevi disinda dili ile degerlendirebiliriz<br />
Kuskusuz daha kolay anlasilani,<br />
onu düz yazi haline getirip bu görsel bilgiyi<br />
bir baska iletisim düzleminde düsünmekle<br />
olacaktir. Böylece, görünürde birbirinden<br />
bagimsiz gibi duran satirlar dilbilgisi kurallarini<br />
bozuyor gibi degerlendirilmekten kurtulacaklardir;<br />
ya da en azindan okuyucu<br />
üzerinde özensizce ifade edilmis gibi bir<br />
izlenim birakma-yacaklardir. Sözcüklerin<br />
yazi birimlerini degistirirken, noktalamalar<br />
önem kazanacagindan, anlam problemi yaratan<br />
dizelerin de olasi anlamlardan sadece bir<br />
tanesine uyduguna sahit olacagiz. Siirimiz<br />
düz yazi olarak düsünüldügünde onu yedi<br />
dörtlük olarak degil de on iki tümce olarak<br />
görmeye basliyoruz. Ilk dörtlükte üç tümce<br />
bulunuyor ve bunlar siirin ortamini tanimliyorlar.<br />
(1) Katiller öldürüldü, onlarin vahsi gövdeleri<br />
tasindi, ve simdi kumsal yaza döndü.<br />
(2) Sosisle ekmek yiyorum.<br />
(3) Tüm sakinligi ile deniz, ineklerin diz boyu<br />
ot içindeki çigneme seslerini çikariyor.<br />
Sair kumsalda piknik yapmaktadir. Bu arada,<br />
aklinda geçmis savasin anilari canlanir.<br />
Savas önceki kis yapilmistir sanki. Kis<br />
geçmis, ardindan yaz gelince ortalik sakinlige<br />
kavusmustur. Oysa, bu noktada verilen<br />
bilginin dis dünyadaki karsiligini arastirabilir<br />
ögrenci. Biliyoruz ki yazinsal metinlere<br />
metin ile aramiza estetik bir aralik koyarak<br />
yaklasiriz. Yazarin/ sairin bire-bir gerçegi<br />
yansitmak gibi bir kaygisinin olmadigini<br />
bunun da onu, diyelim ki, herhangi bir kitabin<br />
yazarindan yada bir gazeteciden ayiran<br />
özelligi oldugunu biliriz. Bire bir gerçegi<br />
ararken web arastirmasi ile Omaha Kumsali’nin<br />
tarihçesine ulasmak çok kolaydir.<br />
Müttefik Ordular bugün Fransa sinirlari<br />
içinde kalan bu kumsala agir Alman bombardimani<br />
altinda D-Günü diye adlandirilan<br />
günde (6 Haziran 1944 günü) ortak bir<br />
çikartma düzenlemisler ve 13 Haziran’a dek<br />
süren mücadele ile Alman istilacilari tümüyle<br />
püskürtmeyi basarmislardir.( O halde<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 82
Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />
ilk tümcede ‘katiller’ diye adlandirilanlar<br />
Alman istilacilar olmaktadir). Simdi ise,<br />
görünüse göre gerçek savastan yillar sonra,<br />
kumsaldaki onlara ait gövdeler tasinip götürülmüs<br />
ve kumsal o eski huzur veren sakin<br />
konumuna, yaklasan yaz mevsiminin de<br />
etkisiyle geri dönmüstür.<br />
Ikinci dörtlük ilk dörtlük ile tam bir zitlik<br />
sergilemektedir, çünkü yapisi çok uzun ve<br />
karmasik tek bir tümceden olusmaktadir :<br />
Onlar devletin yesili içine tasindilar,<br />
(onlarin) baslarina dizilmis dokuz bin mezar<br />
tasi(ile),(onlar) göz yasartan,(onlar) yüregi<br />
sarsan, ve(onlar) yok olmus her bir isim<br />
mezar isimleri katalogunda.<br />
Kullanilan zaman yine “simdiki zaman”dir.<br />
Ancak edilgen tümcelerin kullanilmis olmasi<br />
(tasinmak,dizilmek gibi) okuyucunun bu<br />
konuda genellemeler yapmasina olanak<br />
tanimaktadir. Artik ölü bedenleri kumsalda<br />
görmek olasi degildir. Onlar tamamen<br />
edilgen kalarak, devlete ait bir yere tasinip<br />
resmi olarak gömülmüslerdir. Hepsinin<br />
isimleri kayda alinmis ayri dosyalar olarak<br />
saklanmaktadir. Dokuz bin mezar tasini bir<br />
arada görmek öylesi dokunakli bir sahnedir<br />
ki ziyaretçilerin gözleri yasarmakta ve<br />
yürekleri sarsilmaktadir.Üçüncü dörtlük,<br />
biçemi ile neredeyse ilk dörtlügü bire bir<br />
tekrarlamaktadir. Tümceler yapi olarak kisa<br />
ve öznelerinin tekrarlanmasi ile hayli<br />
vurgulu bir anlatimi benimserler.<br />
(‘Onlar’ dört kez tekrar edilmektedir).<br />
(1) Onlar bos bir kahramanlik ugruna<br />
harcandilar. (2) Onlar hosnut etsinler diye<br />
ve çeliskiyle öldüler. (3) Onlarin tümü ayni.<br />
(4) (Onlar) Devletin yesili içine kumsalin<br />
yukarisinda, ayni sekilde yerlestirildiler.<br />
‘Onlar’ öznesinin böylesi tekrar edilmis<br />
olmasi, dile dikkat çekerken bu gençlerin<br />
ayni zamanda nasil birer kurban durumunda<br />
kaldiklarini da açikliyor. Onlarin<br />
karsi koyacak zamanlari bile olmamistir.<br />
Onlar komutanlarinin yarattigi savas hosnutlugu<br />
içinde cepheye sürülmüsler ve yine<br />
komutanlarindan kaynaklanan çeliskiler<br />
içinde can vermislerdir. Bu noktada sair<br />
onlari bireyler olarak görmemektedir. Onlar<br />
tek bir toplulugun kalabaligini olusturur.<br />
Gömüldükleri yerde, Omaha kumsalinin<br />
tepelerinde bir yerde de yine ayni sekilde<br />
gurup olusturarak yatarlar. ‘Harcanmis olmak’<br />
onlara en uygun gelen eylemdir, çünkü<br />
sairin gözünde savas anlamsizdir; bir hiç<br />
ugrunadir.<br />
Dördüncü dörtlük, ikinci dörtlügün biçemine<br />
dönüs yapmaktadir. Uzun ve karmasik<br />
tümce yapisini bir kez daha buluyoruz<br />
Oysa tam burada asagida birakilsalardi<br />
ölümün iri bronz kisraklarinin dünyayi<br />
sarstigi ve onlari kana buladigi yerde, burada<br />
gümbürtünün siddetiydi her bir delikanliyi<br />
ayiran (ve) bedeninden yayilan çigliklarla<br />
yere seren.<br />
Bu dörtlükte kullanilan dilin ne denli<br />
yogun oldugunu kolayca hissedebiliyoruz.<br />
Bize bir resim çizilmektedir, ancak bu<br />
resmin içinde somut nesneler soyutlamalarla<br />
(ölümün bronz kisraklari / sesin onlari yere<br />
sermesi) bir arada verilmekte ve dogal olarak<br />
da bizler sözcelerin düz anlamlarindan<br />
çok yan anlamlari ile düsünmeye ve onlari<br />
en azindan göz önünde bulundurmaya zorlanmaktayiz.<br />
Bu bizi baska bir düzleme,<br />
siirin öte-dil’ini arastirmaya itecektir ki bu<br />
da ikinci adimda gerçeklestirilecektir. Yine<br />
de hissettirilen görünür anlami ile sairin bu<br />
gençlerin bedenlerinin bir baska yere tasinmis<br />
olmasina karsi çiktigini anliyoruz. Tam<br />
tamina ölmüs olduklari yerde, bu kumsalda,<br />
birakilmalarini yeglerdi. Tümcenin dikkat<br />
çeken bir özelligi de çogul özne ile baslayip<br />
tek tümce içinde de olsa her bir delikanli<br />
diyerek tekile dönüs yapmasidir. O halde<br />
simdiye dek bir gurup içinde seçilemeyen<br />
delikanlilar ölüm aninda, gümbürtü içinde<br />
yere düserken “birey”diler. Bedenler tek tek<br />
o aciyi ve trajediyi yasadi.<br />
Besinci dörtlük, sairin kafasindaki ayni fikir<br />
ile sürer ve dogal olarak da tümce uzunlugu<br />
ve karmasikligi da degismeden sürdürülür :<br />
Hiçbir bitkin Norman tepesi yoktur ki<br />
yaralanmamis ve düzenlenmemis ardindan,<br />
subaylarin mezarlik kavramina uyan(uysun<br />
diye) ama enkaz birakilsaydi paslanmaya ve<br />
dagilmaya ve cesetler de tozlanmaya ya da<br />
tümülüslerde.<br />
83<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88
Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />
Normandiya kiyilari o denli yogun savaslara<br />
sahne olmustur ki her birinde ayni yipranmisligi<br />
ayni bitkinligi buluyoruz. Ancak yine<br />
her birinin ortak özelligi savasin ardindan<br />
dümdüz edilip savas izlerinin silinmesindedir<br />
çünkü böylesi bir görüntü subaylarin<br />
düzen kavramina uymaktadir. Sair ise, önceki<br />
dörtlükte oldugu gibi bu duruma karsi<br />
oldugunu hissettirir. <strong>Ege</strong>r dokunulmadan<br />
kalsaydi, Omaha kumsali simdi paslanmis<br />
makineler ve silahlar, dagilip lime lime<br />
olmus giysiler, tozlanmis (kumlanmis) cesetler<br />
ve tümülüslerden olusacakti. Tümülüsler,<br />
çünkü ölürken birbiri üstüne düsen binlerce<br />
genç mutlak tepecikler olusturur. Sairin<br />
düsüncesi ise böylesi bir görüntünün savasin<br />
yaratmis oldugu o vahsete daha çok uyacagidir.<br />
Bordo (sarabimin) son damlalarini<br />
topraga döküyorum, düsüncelerimi onurlandirmak<br />
için tapinaklarda, bulmak için içimizde<br />
arzular uyandiran o canavari ve<br />
yürürken elinde sancaklar, o günün rengini<br />
görmek için.<br />
Bu çok uzun tümce kendisini sürdürebilmek<br />
adina ‘için, için...’ diye eklemeler yapiyor.<br />
Bu dörtlükte tekrar piknik sahnesine davet<br />
ediliyoruz. Sair sosis ekmek yemekte ve<br />
Bordo sarabi içmektedir. Sarabinin son damlalarini<br />
kumlar üzerine döker. Bu eylem bize<br />
kutsal yerlerde, tapinaklarda yapilan ritüelleri<br />
hatirlatmaktadir. Gerçi bunu ölmüs olanlari<br />
onurlandirmak için yapiyor oldugunu<br />
belirtir ama onlarin neden öldüklerini sorgulamayi<br />
da sürdürür. Karsi oldugu sey<br />
savasmak zorunda kalmaktir. Savas fikri<br />
içimizdeki canavar olarak ifade bulurken bu<br />
canavarin elinde sancaklarla ilerlediginden<br />
ve gençleri ölüme sürüklediginden bahsedilir.<br />
Dördüncü dörtlükte oldugu gibi bu dörtlügün<br />
de daha ayrintili incelenmesi gerekecektir<br />
çünkü kullanilan soyutlamalar sözcüklerin<br />
düz anlamlari ile açiklanabilecek<br />
olmaktan uzaktir.<br />
En son dörtlükte, yine tek ve karmasik bir<br />
tümce ile siire veda edilmektedir. Tümce,<br />
bizi kumsalin su anki sakin, huzur dolu hatta<br />
biraz da uyusturan ortamina geri getirir.<br />
Izlerken, sasiyorum beyazin sessizligine,<br />
tarlalarda besili inekler, benim vatandaslarim<br />
gelmekteler savas haritalarini<br />
görmeye, mavi çiftçiler,hala ileri geri kimildayan<br />
ise günün sakin denizi.<br />
Savas alanini ziyaret edenler sessiz kalabaliklardir.<br />
Geçmis yillarin isaretlerini bulmak<br />
için gelmislerdir. Büyük olasilikla<br />
askeri mezarliga da çok sevdikleri, ama<br />
kaybettikleri yakinlarinin kayitlarini bulmak<br />
için ugramaktadirlar. ‘Benim vatandaslarim’<br />
diye vurgulanmasi büyük olasilikla Bink<br />
Noll’un Amerikan kimligine gönderme yapmaktadir.<br />
Fransiz çiftçileri ise uzakta ve<br />
mavi renkleri ile belirirler. Mavilikleri uzaktaki<br />
daglar gibi gösterilmek istenmelerinden<br />
kaynaklanabilir. Oysaki deniz tüm bu<br />
olanlara, gelip giden ziyaretçilere, onlarin<br />
göz yaslarina, her seye kayitsiz kalmaktadir;<br />
yaklasan yaz nedeni ile kipirtisizdir.<br />
IKINCI ADIM<br />
Ilk adimimiz siirin düz anlamini bulmak için<br />
yapilmisti. Ikinci adimda ise onu yapisi olarak,<br />
tümce düzeyinin ötesinde, bütünü içinde<br />
daha net ve anlasilir bir konumda görmeyi<br />
deneyebiliriz. Semalandirmak, siirin ne denli<br />
sebep-sonuç baglantilari ile kuruldugunu<br />
anlamamiza yardimci olacaktir. Düz anlami<br />
açiklama çabamiz içinde zaman ve uzam<br />
degisiklikleri de az buçuk hissedilmisti. Sair<br />
sözlerine bir yaz gününü tanimlayarak<br />
baslasa da ikinci dünya savasi görüntülerine<br />
geçis yapmakta, uzunca bir süre savasla<br />
mesgul ettikten sonra, bizi yine ilk davet<br />
ettigi yere, ayni sakin ve huzur dolu güne<br />
geri getirmektedir. Diger bir deyisle, ilk ve<br />
son dörtlükler, ayni zaman ve uzam dilimini<br />
anlattiklari için örtüsmektedirler.<br />
Bu durum bir halka olusturularak söyle<br />
gösterilebilir:<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 84
Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />
Yaz günü<br />
Deniz sakin<br />
Yaz günü<br />
Deniz ileri geri kimildiyor<br />
Keder<br />
Mezarda olmak gözleri nemlendirirken<br />
Yürekleri de sarsiyor<br />
saygi<br />
Bir mabedde gibi sarap sunma<br />
Savasa karsi çikma<br />
Içimizdeki canavar bu duygulari uyandirdi<br />
öfke<br />
genç delikanlilar harcandilar<br />
Burada degisen sadece siirin uzami ve<br />
zamani da degildir. Sairin duygulari da ayni<br />
halka içinde degisim göstermekteler.<br />
ÜÇÜNCÜ ADIM<br />
Üçüncü adimimiz seçilen sözcükleri dikkatli<br />
bir incelemeye almak olabilir. Bu siirde<br />
kullanilan adillarin çogu (kirk tane kadar)<br />
somut adillardir. Sadece yedi tanesinin soyut<br />
kavramlari açikladigini görüyoruz. Bunlar<br />
‘onurlandirmak’, ‘düsünce’(iki kez), ‘ölüm’,<br />
’vahset’, ‘hosnutluk’, ‘çeliski’ ve ‘kahramanlik’tir.<br />
Böylesi bir kullanimin bize düsündürdükleri<br />
ancak söyle açiklanabilir: Sair<br />
okuyucusunun gözünde bir dizi canli ve berrak<br />
görüntü yaratmak istemistir. Olusturdugu<br />
görüntülerde belirsizlige yer yoktur.<br />
Söyle ki, ses de duyuyoruz, yedikleri ile tat<br />
da aliyoruz, renkler ve sakinlik bize dokunus<br />
olarak da yansiyor. Sonuçta savas gerçegini<br />
dogal efektleri ile o denli basariyla veriyor<br />
ki ‘Ben savasa karsiyim’ gibi bir yargiyi<br />
açikça söylenmemis olmasina karsin açikça<br />
söylenmesinden çok daha güçlü olarak duyabiliyoruz.<br />
Siirde kullanilan fiillere gelince: Etken ve<br />
edilgen fiil yapilarinin zaman zaman birinin<br />
digerine tercih edilmis olmasi göz önüne<br />
alinabilir. Örnegin askerlerin kaderinin konu<br />
edildigi tüm dizelerde fiiller edilgen sekilde<br />
verilmislerdir. Katiller ‘öldürülmüs’, askerlerin<br />
ölü bedenleri ‘nakledilmis’, gençler<br />
‘tasinmis’ ve yasamlari bir hiç ugruna<br />
‘harcanmis’tir. Oysa ki, sairin kendisi için<br />
kullandigi fiiller özellikle etken yapidadir ve<br />
üstelik öznesi ile birlikte ‘Sosis ekmek<br />
yiyorum’, ‘(Sarabin) son damlalarini döküyorum’<br />
derken sanki bize göstermeye çalistigi<br />
sey savasin tüm olumsuz yönlerine tek<br />
basina karsi durmaya çalistigi, bedeni ile<br />
siper oldugudur. Savaslar bir cephe olustururken,<br />
sairin kendisi de onlara karsi olan<br />
cephede tek basina durmaktadir.<br />
Etken/edilgen fiil kullaniminin böylesi bir<br />
siniflandirilmaya sokulmasi tek bir kullanimda<br />
bizi haksiz çikarmaktadir, bu da<br />
savas sahnesini tanimlarken askerlerin çogul<br />
olarak görülmedikleri, tek tek ölmelerinin<br />
anlam kazandigi an’ dadir. ‘ölümün iri bronz<br />
kisraklari dünyayi sarsti.... onlari kana buladi<br />
..... gümbürtünün siddeti her bir delikanliyi<br />
ayirdi..... yere serdi.’<br />
Eylemlerin anlambilim düzeyinde incelenmesi<br />
de sairin edilgen fiilleri tercih etmesindeki<br />
gerekçeyi aydinlatabilir. Örnegin ilk<br />
dörtlükte yer alan vahsi gövdeler ‘nakledilme’<br />
ile ortadan kaldirilirken, ikinci dörtlükte<br />
adi geçen ‘onlar’ devletin yesili içine tasinmislardir.<br />
Nakletme eyleminin söylemeye<br />
çalistigi özensizlik tasinma söz konusu<br />
oldugunda farkli bir boyut kazaniyor. Üstelik<br />
‘gömülme’, ‘birakilma’ gibi seçenekler<br />
de düsünülebilirdi. Ancak, bu eylemin tasidigi<br />
sefkat duygusu mutlak diger ikisinden<br />
85<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88
Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />
fazla olacaktir. Biliyoruz ki; bir nesneyi<br />
geçici olarak degil ama ancak kalici olarak<br />
sahip oldugu konuma yerlestiririz ve bir<br />
daha da yerlestirilmis bu nesneyi alip tasimayi<br />
düsünmeyiz. Bu gençler de, ait olduklari<br />
mezarda yerlesik düzende ve daimi<br />
kalacaklardir.<br />
Bu iki eyleme göre fazlasiyla trajik görüneni<br />
‘harcanmis’ olmalaridir. Harcanmis olmalari<br />
onlarin yaptigi savasin gerekçesini “hiç”e<br />
indirger. Sairin savas hakkindaki gerçek<br />
duygu ve düsüncelerini açiga çikarir. Savasan<br />
gençler özellikle kahramanca sifatlardan<br />
yoksun birakilmislardir. Ölen askerler birey<br />
olarak bile gösterilmemislerdir ki! Topluca<br />
savasa gönderilmisler, daha düsünüp karsi<br />
çikacak zamani bile bulamadan guruplar<br />
halinde ölümü tanimislardir. Onlara canli olduklari<br />
süre içinde özel isimler de verilmemistir.<br />
Dokuz bin mezar tasi arasinda<br />
kalmak neredeyse yok olmakla es degerdir.<br />
Ancak dikkatli bir gözlemle kataloglar<br />
incelendiginde, her birisinin özel kimligine<br />
ulasilacaktir. Aksi takdirde hem adsiz, hem<br />
de çehresiz kalacaklardir. Sair böylesi çok<br />
gencin savas adina yaratilan kargasa içinde<br />
böylesi kisa zamanda yok edilmesine<br />
duydugu öfkeyi yansitmaktadir.<br />
Yukarida da bahsettigim gibi, askerlerin<br />
kaderlerinden bahsedilirken edilgen fiil<br />
kullanimi tek bir yerde göz ardi edilmekteydi.<br />
Bu sahnede eylemi gerçekles-tirenler<br />
de tümceye katilmislardir. Ancak bu tümcenin<br />
gerçekten etken yapida olup olmadigi<br />
tartisma konusu yaratacak kadar çeliskili<br />
görünmektedir çünkü ölümü yaratan iri<br />
bronz kisraklardir. Her bir delikanliyi birbirinden<br />
ayirip yere seren ise gümbür-tünün<br />
siddetidir. Böylesi özneler söz konusu<br />
olduklarinda sözcük anlamlari disina çikip<br />
yan anlamlari ile düsünmek yerinde olacaktir.<br />
Leech, (1970: 158) yüzey anlamda bir<br />
gariplik buldugumuzda mantikli bir açiklamaya<br />
ulasmak adina derin anlami yakalamaya<br />
çalismayi önerir. Buradaki sasirtan<br />
yapi ‘ölüm’ ve ‘gümbürtü’nün soyut olmalarina<br />
karsin, bronz kisraklarin ölüme ait<br />
olmasindan ve gümbürtünün de vahsetinin<br />
olmasindan bahsedilmektedir. Bu sözcüklerin<br />
göndermelerinin metin disindan aranacak<br />
olmasi bizi dördüncü adim’a yani<br />
Göstergebilimsel bir çalismaya sevk edecektir.<br />
DÖRDÜNCÜ ADIM<br />
Yazinsal Göstergebilimin savundugu sey bir<br />
yazinsal metnin gerçekligine ulasabilmek<br />
için ikinci bir düzey’den, yapitin kültürbagintili<br />
düzeyinden haberdar olmamizdir.<br />
Bu konudaki bilgimiz ögretilmeden de olusmus<br />
olabilir; sonradan bize dikte ettirilecek<br />
de olabilir. Hawkes, (1977: 131) bu ikinci<br />
düzey’in toplum tarafindan imgeler ve<br />
inançlarla olusturulmus oldugundan, amacinin<br />
da kendi var olusunu kurmak ve<br />
saglama almak oldugundan bahseder.<br />
Elimizdeki siir için ‘kisrak’ sorunlu görünmekte<br />
ve ölüme ait olmalari daha ayrintili<br />
bir sözcük analizi gerektirmekteydi.<br />
Mitoloji sözlügünde söyle bir tanima rastliyoruz<br />
:<br />
“Diomedes’in Kisraklari : Diomedes<br />
Thrace’deki Bistones Kraliydi. Tanri Ares<br />
ile yari tanri Cyrene’nin ogluydu.<br />
Diomedes’in insan eti ile besledigi son<br />
derece vahsi bir kisrak sürüsü vardi. Özellikle<br />
de yollari üzerine çikan masum gezginleri<br />
kurban seçerlerdi.Bu kisraklari Argos’a<br />
geri getirmek Heracles’e sekizinci görev<br />
olarak verildi. Bu esnada Diomedes öldürüldü,<br />
kisraklar eski sahiplerini de yediler ve<br />
böylece evcillesmis oldular. Ancak bu olaydan<br />
sonra Heracles’e itaat edip onunla<br />
Argos’a gidebildiler” (Rezai, 1995: 180).<br />
Bu tanimda dikkatimizi çekecek iki unsur<br />
bulunmaktadir. Birincisi, kisraklar önceleri<br />
masum insanlara ölüm getirmekte ancak<br />
daha sonra evcillesmeleri için kendi sahibini<br />
de ortadan kaldirmalari gerekmektedir. Ayni<br />
sey savaslar için de geçerli degil midir<br />
Kisrak ve ölüm arasindaki baginti ancak<br />
böylesi bir bilgiyi edinmemizden sonra<br />
açiklik kazanmaktadir. Kisrak için egretileme<br />
kullanilmis olmasi bizi tekrar ölüm<br />
sahnesine ve kiyaslama dilinin gerçek nesnelerini<br />
bulmaya götürüyor. Burada ölümü<br />
yaratan nesneler savas meydaninda kullanilan<br />
metal tank ve tüfekler olsa gerek.<br />
Öncelikle renkleri bronz ve iriler. Bu ölüm<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 86
Yrd. Doç. Dr. N. Sibel GÜZEL<br />
makineleri öylesine güçlü ve etkililer ki<br />
savas meydaninda toplu ölümler yaratiyorlar.<br />
Diger bir dil oyununu da altinci dörtlük’te<br />
kaydetmistik. ‘Içimizde arzular uyandiran o<br />
canavar, yürürken elinde sancaklar’ Bu<br />
dizelerden anlasilan odur ki içimizde hem<br />
sahte hem de tehlikeli duygular hazir bulunmaktadir.<br />
Bu duygular, arzular uyandirildiklarinda<br />
ise elinde sancaklarla bizi kiskirtabilir<br />
ve tehlikeli, istenmeyen bir vatanseverligi<br />
canlandirabilir. Yine tümcenin<br />
yapisindan her bireyin içinde böylesi bir<br />
potansiyelin bulundugu ifade edilmektedir.<br />
Ancak birey uyanisin potansiyel tehlikelerini<br />
tanidigi için onu edilgen tutmaya, uyutmaya<br />
çabalamaktadir. Peki bu canavar neye gönderme<br />
yapmis olabilir ki Yanitini modern<br />
psikolojik yorumlarda örnegin ‘gereksinim’,<br />
’talep’ ve ‘arzu’ kavramlarini yeniden yorumlayan<br />
Lacan görüslerinde bulabiliriz.<br />
Lacan tüm bu kavramlari , gereksinimi de,<br />
arzuyu da talebi de çok yikici olarak niteler.<br />
Lacan’a göre ‘arzu’ kisiyi huzursuz eden ve<br />
onu eylem yapmaya sevk eden bir duygudur.<br />
Eylem gerçeklestirilerek arzular karsilanacaktir<br />
gibi görünse de arzu’nun doyurulmasi<br />
ancak bir olumsuzlama eylemi ile<br />
gerçeklesir (Sarup, 1993: 17). Örnegin bizim<br />
siirimize dönersek sahte vatanseverlik duygularina<br />
boyun egen insan içindeki canavarin<br />
arzusunu yerine getirmeye çalisacak,<br />
ancak bunu karsiliginda bir seyleri mahvederek<br />
basarabilecektir. Mahvettigi ise, hem<br />
kendi dogasi, hem digerleri olacaktir. Bu da<br />
Lacan’in anlattigi olumsuzlama eylemini<br />
karsilamaktadir. ‘Arzu’ insana yakisir bir<br />
sey de olabilir kuskusuz, ancak bu durumda<br />
arzu’ nun bizim bedenimiz disinda kalmasi<br />
karsimizdaki bedenin arzusunu paylasmamiz<br />
gerekecektir. Bu da ancak bireyin kendi<br />
içinden gelen güdüleri basilamasi ile gerçeklesebilir.<br />
Bu sekilde birey kendini egitir ve<br />
içindeki ‘yaradilis’ özelliginden, kendi<br />
dogasinin isteklerinden kurtulur. Siirimize<br />
dönecek olursak, digerlerinin yasama haklarini<br />
ve arzularini tanimak demek, öldürme<br />
eyleminden sonsuza dek vazgeçmek demektir.<br />
Ancak böylelikle içimizdeki iyi duygular<br />
öldürme duygusunu alt edebilir.<br />
Göstergebilim olarak siirimize bize vermeyi<br />
istedigi göstergeler yönüyle de bakabiliriz.<br />
Örnegin renk kullanimi dikkat çekecek gibidir.<br />
Sessizlik ‘beyaz’ iken, çiftçiler ‘mavi’<br />
ile tanimlanmislardir. Bu iki renk, söylediginin<br />
ötesinde bir anlam da ifade edebilir.<br />
Bordo sarabinin kirmizisini da katarak düsündügümüzde<br />
bu üç renk kolaylikla Amerikan<br />
bayragi ile de Fransiz Bayragi ile de<br />
özdeslesebilir. Sairin milliyetinin Amerikan,<br />
bulundugu yerin ise Fransa oldugunu biliyoruz.<br />
Yine bu iki devletin Ikinci Dünya<br />
Savasinda müttefik olduklarini ve ayni ideal<br />
için savastigini biliyoruz. O halde yorumumuz<br />
bu sakin Fransiz kumsalinda Amerikan<br />
bayraginin sairin duygularina paralel<br />
olarak dalgalandirildigini ve baris ile uluslarin<br />
kardesligini çagristirdigini söyleyebiliriz.<br />
YORUM<br />
Özetlemek gerekirse, Edebiyat Kanonu<br />
içinde yer almasa bile görünürde anlaminin<br />
çok yalin ve açik oldugu böylesi bir siirde<br />
bile, hem Ingiliz Dili ve Edebiyati<br />
ögrencileri ve hem de Ingiliz Edebiyatini<br />
Egitim Fakültesi ders içerigi içinde alan<br />
ögrenciler için üzerinde durulacak noktalar<br />
vardir. Filoloji ögrencilerinin siirde söz<br />
sanatlarini bulmak gibi otomatik olusturduklari<br />
bir tepki de olacaktir. Büyük olasilikla<br />
onlar, su ana dek yapilan irdelemeyi<br />
yetersiz bularak yapisal, ses, ve anlam düzeyinde<br />
sanatlarla da (aykirilik, ölçü, dizem,<br />
uyak gibi) ugrasacaklardir.<br />
Ancak metnin dili düzeyinde de kalsa,<br />
böylesi bir biçembilim çalismasi da siirin<br />
bize sunmaya çalistigi farkli düzeylerdeki<br />
dolayli anlatimlarla, siirin öte-dilinden bizleri<br />
haberdar etmekte ve ögrenciye de dogru<br />
bir yöntem ögretmektedir.<br />
87<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88
KAYNAKÇA<br />
Ingiliz Dili Ve Edebiyati Ögretiminde Yazinsal Metinleri Incelerken Biçembilim’in Katkisi<br />
Carter, R and Long, N. (1991). Teaching Literature. London: Longman<br />
Gordon, E. J. (1973). Writing About Imaginary Literature. New York: Hartcourt Brace Jovanovich, Inc.<br />
Hawkes, T. (1992). Structuralism & Semiotics. London: Routledge<br />
Leech, G.N. (1970). A Linguistic Guide to English Poetry. London and Harlow: Longman Group Ltd.<br />
Moody, H.L.B. (1977). The Teaching of Literature with Special Reference to Developing Countries. Hong<br />
Kong: Longman Group Ltd.<br />
Noll, B. (1962). The Center of the Circle (Lunch On Omaha Beach). New York: Hartcourt Brace Jovanovich<br />
Inc.<br />
Rezai, A. A. (1995). Dictionary of Allusions. Tehran: Tabriz University Publications<br />
Sarup, M. (1993). An Introductory Guide to Post-Structuralism and Post Modernism Athens: The<br />
University of Georgia Press.<br />
Simpson, P. (1992). Language Through Literature. London and New York: Routledge<br />
Widdowson , H.G. (1975). Stylistics and the Teaching of Literature. Essex: Longman<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 79-88 88
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96<br />
UYGARLIGIN ERKEGE ÖZGÜ DÜZENI VE KADIN MASKELERININ ÖZGÜVENI<br />
( The Masculine Order of Civilisation and The Hybris of Female Masks )<br />
Yannis PAPADOPOULOS * Çeviren:Yrd. Doç. Dr. Nese ASLAN **<br />
Atina, Nisan 2002<br />
Her sistemin uyumlu olusumu, düzgün isleyisi<br />
ve kontrollü degisimi, kendisini olusturan<br />
parçalarin tümünü etkileyen belli bir<br />
düzenin egemenligini ön gerektirir. (1) Bu<br />
terimin açik anlami "art arda olus" (sequence)<br />
veya "sinif" (class) ya da "yönelme" (directing)<br />
veya "düzenleme" (ordering) olarak belirmektedir.<br />
O halde genel olarak "düzen"<br />
(order), temelinde, belirlenimsel olarak örgütlenen<br />
ve gelisen bir yaratimin "Varlik"in<br />
(Being) ve onun "Olus"unun (Becoming)<br />
bulundugu kabul edilen herhangi bir içsistem<br />
yapilanmasiyla ve her bir iç sistemin<br />
birbirine bagliligi ve etkilesimiyle degistirilir.<br />
(2) Bunun nedeni sudur: yukarida verilen<br />
referans çerçeveye göre, her dönemde<br />
rasyonel veya canli varliklar tarafindan<br />
anlasildigi gibi düzen, is gören faktörleri<br />
biçimlendiren, degisen gerçekligin nedenselliklerini<br />
olusturan degistirilemez kurallar<br />
saglar.<br />
Daha ayrintili olarak ifade etmek gerekirse,<br />
düzen; inorganik kisimlarin hareketlerini<br />
programlar, organik birimlerin aktivitelerini<br />
düzenler, topluluk içgüdülerini açiklar, rasyonel<br />
bireylere iliskin ve bireylerin kendilerine<br />
iliskin bilgileri organize eder ve "politik<br />
hayvanlarin" (3) (political animals) toplumda<br />
bir arada var olmalarini saglar. Özellikle de<br />
düzen, bilinç alaninda belirli egilimleri ve<br />
fevri güçleri (4) ; politik anlamda izin verilmeyenlerle<br />
baglantili olarak (5) bilinçsizce veya<br />
bilinçli olarak belirlemektedir. Aslinda<br />
düzen, ideolojik durumlari dogru ve yasal<br />
boyutu ile korku ve hayranlik uyandiran<br />
kutsal inançlarda, onurlu davranis ve yararli<br />
iletisimde kalici kilmaktadir.<br />
Birinci termodinamik deger sunu göstermektedir<br />
ki, düzenin dogasina uygun olmayan<br />
etkileri; kozmik patlamalar sonucu, ilk insa-<br />
*<br />
Asst.Prof. in University of Aegean, Greece<br />
** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi Ögretim Üyesi<br />
nin olusumu ile baslayan ve tüm enerji alaninin<br />
yok olmasiyla tamamlanacak olan<br />
kainatin sürekli evrimini zorunlu kilar. (6)<br />
Buna ilaveten, ikinci termodinamik deger de<br />
sunu ortaya koymaktadir; her sistem, giderek<br />
kendisinin bozulmasina yol açan bir düzensizlik<br />
olusturur. (7) Bunun gibi, evrenin dogumu<br />
(cosmogenesis), sürekliligi, ister kollektif,<br />
ister bireysel olsun, olusan her varligin<br />
tedricen bozuldugunu gösterir. Gerçekten de,<br />
rasyonalist veya sanatsal incelemeler, tarihsel<br />
kayitlar ve gündelik insani deneyimler,<br />
bireysel bir hayatin sinirlarinin dogumdan<br />
ölüme kadar oldugunu teyit eder. Sonuçta,<br />
varligi olusturan her parça bütünsel düzene<br />
dayanir. Ancak bu kollektif düzeni güçlendirdigi<br />
gibi, yikabilir de.<br />
Aslinda, düzen ve düzensizlik; önce var olana<br />
dayanan ve daha sonra meydana geleni<br />
etkileyen türsel varliklar meydana getirmek<br />
için bir arada var olur ve birbirleriyle mücadele<br />
eder. Düzen ve düzensizlik, varligin<br />
özüne uygun biçimde ya döngüsel diyalektik<br />
bir süreç (8) olarak (materyalist) ya da teolojik<br />
bir dogrulanma (9) olarak (idealist) varligini<br />
sürdürür. Ne sekilde olursa olsun, "öz"<br />
(ausia) terimi "Varlik" veya "var olan" (10)<br />
anlaminda veya bir baska deyisle belli bir<br />
varligi degil de "varligin dogasi"ni (physintou<br />
ontos), yani bireyleri degil de türleri ifade<br />
etmektedir. (11)<br />
Genel olarak belirtmek gerekirse, sosyal<br />
veya kültürel entegrasyonla (sosyalizasyon<br />
ve uygarlasma) ilgili terimler, "Varlik"i<br />
olusturan türlerin temel özelliklerine oldugu<br />
kadar, "Olus"u gelistiren ideolojik kararlarla<br />
(12) da baglantilidir. Bu durumda onlar,<br />
kararlilikla belirlenmis egilimler (pro-thesis)<br />
bazinda, bireysel egilimle veya konum<br />
(thesis) ile iliskili olarak ve kültürel durumla<br />
uygunluk içinde degerlendirilir. Bu nedenle<br />
Aristoteles, trajik taklidin (13) (mimesis)<br />
prototiplerini tasarlarken, kendisini sadece<br />
89 <strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96
Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />
itkisel veya içgüdüsel davranislarla sinirlandirmamistir.<br />
Trajedi ile ilgili bu tanimi<br />
olusturmak için O, bu vasfiyla toplumun<br />
bütün üyeleri tarafindan kabul edilen önemli<br />
ve tam davranislar üzerine odaklasmistir.<br />
Aristoteles bu nedenle, analizlerini önceden<br />
belirlenmis olan ve kültürün önemli ve tam<br />
gördügü eylemler üzerinde yogunlastirmistir.<br />
Bilinçsiz veya spontane her eylem, bireye<br />
acilar çektirdigi için dogal egilimi<br />
içermekte, bireysel konumu belirlemekte ve<br />
grup bilincini yansitmaktadir. Öyle de olsa,<br />
insani eylemlere iliskin bu degerlendirmenin<br />
bizzat kendisi toplum sinirlari içinde ve<br />
kabul veya empoze edilmis terimler çerçevesinde<br />
yapilir. Aslinda toplum alaninda bireylerin<br />
isbirligi ve bireyler arasinda olusmus<br />
olan düzen, Logos'un (14) doga üzerindeki uygarlastirici<br />
rolü ile yönlendirilir. (15)<br />
M.Ö. dördüncü yüzyilda Aristoteles, dogayi<br />
bir hareket (kinesis) ve degisim (metabole)<br />
prensibi (arche) olarak kabul etmektedir. (16)<br />
Aslinda O, gerek iki termodinamik deger<br />
veya iki dialektik perspektif (idealist ve<br />
materyalist) açidan pratikte bizim çagdas<br />
düsüncelerimizi öngörmektedir. Aristoteles,<br />
degisimin antitezden dolayi oldugu ve varliga<br />
gelme (birth) veya yok olmaya (decline)<br />
yol açtigi sonucuna varir. (17) Bu görüsünü<br />
toplumsal sistemlere (18) de yansitarak, siyasal<br />
sistemlerin varliga gelisini de bu perspektiften<br />
açiklar. (19)<br />
Platoncu idealar kurami, modern idealizmi<br />
olusturmustur. (20) Bu idealar temelinde düzen,<br />
Tanri tarafindan,ayni zamanda bizzat<br />
yaratimin kendisi olarak yaratildi. Dahasi, o<br />
zamana kadar egemen olan düzensizlik, düzenle<br />
yer degistirmistir. Aslinda bu, en<br />
azindan "bilge insanlarin öne sürdükleri gibi",<br />
"yeryüzünün dogumunun en mükemmel<br />
baslangicini "olusturmustur". (21) O halde<br />
burada dikkate deger olan; filozoflarin,<br />
egitimin prototipleri olarak akilli, bilge ve<br />
deneyimli insanlari karak-terize etmeleridir.<br />
(22) Akla giden yolun yüce yasa ile<br />
çizildigine inanan Aeschylus de bu görüsü<br />
paylasarak, Zeus'un ifade ettigi gibi, "Biz<br />
hatalarimizdan ögrenmekteyiz" demektedir<br />
(bu, kelimenin gerçek anlaminda "talihsizliklerdir".)<br />
(23)<br />
Sonuç olarak, düzen ve düzensizlik arasindaki<br />
çatisma veya kiyaslanma, fenomenal ve<br />
hiperfenomenal gerçeklik arasindaki dinamik<br />
dengeyi olusturur. Onlar, taklidin amacini<br />
ve olusan "ilk bilgilerin" (24) veya genel<br />
olarak, ideolojik anlamda yerlesmis, siirsel<br />
veya pedagojik biçimde ögretilmis ve güç<br />
merkezlerince empoze edilmis bilincin "güvenli<br />
bilgilerini" (25) açiklarlar. Dahasi, onlar,<br />
sosyal kontrolü güçlendirerek (26) ve kendi<br />
kendini kontrolü (27) veya suçu (28) yerlestirerek,<br />
olacagi öngören gücün temellerini olustururlar.<br />
(28)<br />
Sonuçta onlar, arzu edilen veya umulan davranislar<br />
biçiminde ve uygun olan sey temelinde<br />
kültürlenme (30) veya sosyali-zasyon<br />
sürecine (31) öncülük ederler. Eski Klasik Yunan<br />
döneminde siir sanati, yurttaslarin sosyal<br />
entegrasyonunu konu edinmistir. Bu amaçla<br />
o zaman sahnelenen oyunlar ögretmeye es<br />
deger olmaktaydi. Dahasi, "oyunlar"in (33)<br />
sahnelenmesi kurumlar tarafindan belirlenmekteydi.<br />
Diyonisos festivallerinin yönetim<br />
sorumlulugu, finansal güçlerine göre<br />
seçilmis sehir meclisi ve koro baskanligi<br />
(choregoi)nin ilgili organlarinca üstlenilmekteydi.<br />
(34) Mitoloji, ilk imgelerin orijinal<br />
yorumlarini içerdigi için trajediler, mitolojik<br />
betimlemelerin açiklanmasi gibi anlasilmakta;<br />
diger yandan komediler de "günlükler"<br />
(chronicles) (36) olarak düsünülmekteydi.<br />
Aslinda teatral taklitler, ya "sükran ve<br />
korku yoluyla" (37) veya "zevk ve eglence<br />
yoluyla" (38) , dogal biçimde yasanmis acilarin<br />
(pathos) ve ampirik ögrenme ile elde edilmis<br />
bilgilerin arindirilmasi görevini yerine<br />
getirmekteydi. Her durumda onlar, kisisel<br />
düzen veya birarada var olma ve kaotik<br />
düzensizlik terimlerini yeniden tanimlayarak,<br />
ideolojik istikrara süreklilik kazandirmistir.<br />
Aristoteles felsefesine göre, gerek trajedi,<br />
gerekse komedi, koro sarkilarini "hareketlerle,<br />
mimiklerle canlandirarak oynamaya baslayan"<br />
(archizan) din adamlarinin (exarchs)<br />
dogaçlamalarindan (39) ortaya çikmistir. Ilk<br />
sairlerin ve aktörlerin dogaçlamalari<br />
(proheiros) tam anlamiyla "provasiz"<br />
(protonheiron) olarak, ya içsel dürtülerden<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 90
Asst.Prof. Yannis Papadopoulo<br />
veya dissal olaylardan kaynaklanarak olusurdukendileri<br />
ise, bunlarin önceden dagarciklarinda<br />
oldugunu düsünürlerdi. (40) Subjektif<br />
dürtüler bireysel acilari yansitirken;<br />
objektif olaylar da, kollektif talihsizlikleri<br />
veya olumsuzluklari yansitirdi. Sonuçta, din<br />
adamlarinin sahnedeki hareketleri (praxes)<br />
veya yorumlari, Ben'in Öteki üzerindeki hakimiyetini<br />
(stasis) empoze ederdi. Din<br />
adamlari, kisisel olarak spontane gerçeklesen<br />
böylesi durumlarda ortak düzeni olusturarak;<br />
katilanlarin ve örgütlü olarak bir<br />
arada bulunan grubun hüzün ve endiseden<br />
arinmasini (catharsis) gerçeklestirirlerdi.<br />
Bu din adamlari, koordine ettikleri ve öncülük<br />
ettikleri dini grubun üyelerinden farklidir.<br />
Onlar, önemli ve kusursuz oldugunu<br />
düsündükleri seyleri sembolize edecek sekilde<br />
mimikler ve taklit yoluyla dogru hareketlerin<br />
degerlendirilmesini baslatmislardir.<br />
Önceleri, gerçeklik durumu, demokratik liderlerin<br />
(41) (archons) veya mutlak yöneticilerin<br />
(42) veya askeri komutanlarin (43) öngörüleri<br />
ve tavsiyeleri ile olusurdu.<br />
Bunun sonucu, liderlerin (archeogoi) veya<br />
lordlarin (archontes) yönettigi otantik prototipin<br />
"olusumu", din adamlarinca degerlendirilip<br />
mimetik prototip olarak sergilenirdi.<br />
Her durumda, sosyo-politik ve kültürel<br />
liderler, bir bütün olarak karar verirler ve<br />
toplum düzeninde ve bireylerin birlik ve<br />
bütünlügünü saglamada belirleyici olurlardi.<br />
(44)<br />
Ilk kitlelerin liderlerine kiyasla (45) lordlar ve<br />
din adamlari kendi abartili hüzün ve acilarini<br />
yansitmada özgür hareket ederlerdi. Bu anlamda<br />
onlar halka, (archomenoi) benzer<br />
hiperbolik (abartili) talihsizlikleri aktarirlardi.<br />
Bunun nedeni, her sistemin armonik<br />
sekillenmesi veya düzgün isleyisi; kollektif,<br />
yasal ve rasyonel düzene tekabül eden<br />
"anlam" (mean) yoluyla kazanilirken, bireysel<br />
bir düzensizligi karakterize eden "abarti"<br />
(hyperbole) ve "yetersizlik" (lack) (46) ile<br />
olumsuzlasmasiydi. Arkaik din adamlarinin<br />
klasik torunlari sayilan sairlerin, politika ve<br />
ekonomi ile ilgilenen lordlarla isbirligi yaparak,<br />
trajik kahramanlarin asiri özgüvenini<br />
(hybris), onlari sosyal ve teatral sahneden<br />
Çeviren:Yrd.Doç.Dr.Nese Aslan<br />
"uzaklastirarak" (removing) damgalamalarinin<br />
nedeni budur.<br />
Sosyalizasyon ve uygarlasma süreçlerinin<br />
planlama, uygulama ve degerlendirilmesi,<br />
bir kez ve bütün zamanlar için doga tarafindan<br />
programlanmakta ve böylece türlerin<br />
temel karakteristiklerini olusturmak-tadirlar.<br />
Bu sekilde, bireysel acilar (pathos) rasyonel<br />
"Varlik" üzerinde bir etkiye sahip olmaktadirlar.<br />
Bu ideolojik tespit ve kodlamalarin<br />
tasidigi ikili anlamla, rasyonel varliklar,<br />
türlerin temel özelliklerini fark edip, kontrol<br />
altinda tutabilmektedirler. Bu nedenle onlar,<br />
ya kendilerini bireysel istiraptan kurtarmakta,<br />
ya da tersine, varligin "Olusumu"nu<br />
etkileyerek baski altinda tutmaktadirlar.<br />
Sosyal organizasyonun nedenlerini incelerken<br />
Aristoteles, her bireyin ihtiyaç duyarak<br />
olusturdugu organik birligin düzeni olarak,<br />
sehirlerin (polis) dogal bir birlik olusturdugu<br />
yargisina varir. Aslinda her birey, ayni<br />
zamanda dogasi geregi "politik bir hayvan"<br />
(political animal) olarak tanimlanir. (bkz. n.3)<br />
Didaktik epik tanimlamalar, Hegelci anlamda<br />
"tarihsel kozmoz"un (47) (historical<br />
cosmos) ilk (archike) sosyal örgütlenisinin,<br />
kozmogenesisin ilk Lordu olan Ouranos<br />
hakkinda spontane korkuya dayandigini<br />
vurgular. Tiranlarin eylemleri, öç alma adina<br />
bir din adami gibi davranan Gaia'nin affedici<br />
tepkiler vermesine yol açmistir. (48) Mitolojide<br />
Ouranos, türlerin temel özellik-lerinin<br />
bir kez ve bütün zamanlar için programlandigi<br />
determinist otokrasinin özünü sembolize<br />
etmektedir.<br />
Süphesiz, ilk tanrinin "dinsel olmayan" (profane<br />
acts) eylemleri, diger tanrilar arasinda<br />
kollektif düzeyde hiperbolik pathos olarak<br />
tezahür eder; rasyonel dünyanin dogusunda<br />
diger bireylesmis katilimcilar tarafindan ise<br />
aci çekme olarak algilanir. Bu sekilde, o<br />
zamandan beri kültürel olarak gelisen insani<br />
birlikte var olusun (co-existance) ideolojik<br />
kosullarini olustururlar.<br />
O halde, Ouranos'un önemli ve mükemmel<br />
eylemleri, bir yandan doganin ürettigi<br />
bireysel egilimleri yansitmakta; bir yandan<br />
da, trajik mimikri için mimetik olgularin<br />
91<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96
Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />
ortaya konma seklinde ve sonuçlarinin alinmasinda<br />
orijinal prototipi sekillendir-mektedir.<br />
Aslinda Ouranos'un otokratik kisiligi,<br />
gücü elinde bulunduran kisi rolüne dönüsürken,<br />
ilk kitlelerin mutlakiyetçi babasi<br />
Froyd'un sembolizmi ile benzerlik tasimaktadir.<br />
(bkz.n.45). O halde, Aristote-les'in<br />
kritiginden anladigimiz gibi, Ouranos, trajedinin<br />
kesinlikle temel (basis) bir simgesi<br />
idi. Prototip olarak bu temel, trajik mimikriyi<br />
betimlemekle birlikte; hem Yunan<br />
mitolojisi ve hem de daha sonraki teolojik ve<br />
felsefi düsünce yoluyla da yorumlanip aktarilan,<br />
politik hayvana iliskin ilk anlayisi<br />
ortaya koymaktadir.<br />
Mitolojiye göre babanin bireysel gücünün<br />
egemen oldugu mutlak yönetimden; prensipler<br />
ve konumlarla yönetilen sehir devletlerine<br />
geçis, Titanlarin çatismalarinin sona<br />
ermesiyle baslamistir. Sair Hesiod'un Teogoni'si<br />
Tartarus'ta (Yeraltinda) bireysel egilimin<br />
"Varlik"ini olusturan eski tanrilarin<br />
tükenmislige yenik düstüklerini ifade etmektedir.<br />
(736 f.f.) Böylece eski tanrilar<br />
evrenin yönetimini, ideolojik anlamda ve<br />
birlikteligi güçlendirecek "olusumu" sembolize<br />
eden daha genç tanrilara devretmislerdir.<br />
Mitoloji veya metafizik alanindaki düzenlemelere<br />
ne damgasini vurursa vursun, galipler<br />
gönüllü olarak, veya- bugün ifade edebildigimiz<br />
gibi uygun bir demokratik süreçle<br />
bilge Zeus'u, Kral seçmislerdir. (881-885).<br />
Uygarligin kurulusu Promete'nin kendisini<br />
feda ederek, ölümlülere atesi, sanati ve genel<br />
bilinci vermesiyle baslamistir. Insan toplumunun<br />
yapisina gelince; hem insanlarin ve<br />
hem de tanrilarin Ilk Tanrisinin emrine dayanarak<br />
Hermes, sehirlerde (poleis) düzenin<br />
kurulabilmesi ve ölümlüler arasinda sevgi<br />
baglarinin gelisebilmesi için, ölçülülük ve<br />
adaleti yaymistir.<br />
Süphesiz, bu dialeklik metabaz, o zaman<br />
kadar sadece bir potansiyel olarak bulunan<br />
özün bilinçli olarak kazanilmasi, aktif biçimde<br />
ortaya çikisi ve bölünüsüyle; otokratik<br />
gücün yer degistirmesinden ve demokratik<br />
sehir devletlerinin kurulmasindan sonra da<br />
devam etmistir. Bundan dolayi, trajedinin<br />
otantik prototipleri, trajik eylemlerin nedenleri<br />
ve sonuçlarina göre bir kez ve bütün<br />
zamanlar için doga tarafindan ve bir etkiyle<br />
her rasyonel varlik için ayni yapida programlanmistir.<br />
Gerçekten, onlar çagdas uygarlik<br />
döneminde bile degismeden kalabilmisler<br />
ve kolayca gözlenebilmislerdir.<br />
Onlar, bireysel konumun (veya antithesis)<br />
antitez (veya thesis) ile karsitligini vurgulamaktadirlar.<br />
O halde trajik mimikri-nin<br />
uygar prototipleri yani önemli ve kusursuz<br />
olarak degerlendirilen eylemler, ideolojik<br />
sentezlere uygun biçimde, bir sonrakilere<br />
aktarilmaktadir (metabaletai). Bu ideolojik<br />
sentez (synthesis) her defasinda, kollektif<br />
dengeyi (staseis) güçlendirme adina, bilerek<br />
veya farkinda olmadan bireysel egilimleri<br />
sembolize edip gruplama girisimidir. Her<br />
durumda trajik gerçek, tüm rasyonel türlerin<br />
oldugu gibi, rasyonel olmayan türlerin de<br />
özünü (aslini) yansitmaktadir. Dahasi, trajik<br />
gerçek, topluluk iç güdüsünü, özellikle de<br />
politik hayvan bilincini karakterize etmektedir.<br />
Aslinda, insan bilinci, bu anlami<br />
yüklendiginden beri ve özellikle o anlami<br />
ifade ederek "trajiklik" (tragicalness) sergilemekte<br />
ve trajik bilinç olarak hareket etmektedir.<br />
Belirgin biçimde, ilk kez Ouranos tarafindan<br />
gerçeklestirilen keyfi ve dine karsi "yaradilisa<br />
aykiri davranis" (reversal of creation),<br />
Oedipus kompleksinin isaret ettigi Laius'un<br />
(Oedipus'un babasi) isteginden farkli degildir.<br />
Theba krali, tanrilarin ilk babasini taklit<br />
edip, gücünün sürekliligini saglamak adina,<br />
öz oglu Oedipus'u öldürmeye tesebbüs etmistir.<br />
(53) Bu iki önemli mitolojik sembolizm,<br />
rasyonel türlerin tüm bireylerinin<br />
tasidigi temel özellikler olarak ilk bilinçsiz<br />
egilimi ifade etmektedir. O halde egoist ve<br />
kollektif konumlar , degisik kosullara göre<br />
ve kültürel veya ideolojik gelismelere bagli<br />
olarak ilerleyen bilgiye dayanir.<br />
M.Ö dördüncü yüzyilda sehir devletinin<br />
organize edilmesi, yönetilmesi ve üyelerinin<br />
egitilmesi sorunlarina felsefik olarak<br />
yaklasilir. Örnegin Platon, yurttaslarin yazili<br />
kanunlara ortaklasa katilmalarina ve insanlarin<br />
olusturdugu sehirlerde görülemeyen<br />
fakat "ari kovanlari"nda (beehives) oldugu<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 92
Asst.Prof. Yannis Papadopoulo<br />
gibi, kralin (basileus) "dogustan bedensel ve<br />
zihinsel üstünlügüne dayanan (ta tes<br />
alethestates politeias ichne) yönetimin "mükemmel<br />
ve dogru bir çizgi sürdürme çabasi"ni<br />
izlemelerine isik tutar. (54) Aristo-teles<br />
de yurttaslarin ortak çikarlari için hakim güç<br />
tarafindan ortaya konan yönetim seklini<br />
onaylamaktadir. Oysa, yöneten veya gücü<br />
kullananlar, yalnizca kendi kisisel çikarlarina<br />
hizmet etmekte olduklari için, yönetsel<br />
sapmalar olusur. (55) Açikçasi, bu sinirlar,<br />
asiri patriarkal otokrasi ile baglantilidir ve<br />
homojen biçimde özü ifade eden "gücün esit<br />
uygulanmasi"ni (equal exercise of power) (56)<br />
yerlestirme girisimidir. Bu sekilde, ideolojik<br />
determinizmin "Olusum"u ile "Varlik"in<br />
metabazina (metabasis) erisilir.<br />
Aslinda uygarligin trajik temeli rasyonel<br />
metabaz organize edildikten sonra sosyal<br />
düzenin prototipini kuran egotistik prototip<br />
ile ortaya çikmistir. Tanrilarin ilk "bastanrisi"nin<br />
(archon) "özgüveni"(hybris) de<br />
dindarlik veya din disilik ölçülerini belirlemistir.<br />
Eski Yunan'da klasik dönemde bile<br />
erkeklerin egemenligi ve üstünlügü tartisilmaz<br />
bir gerçekti. Sonuçta, kurulan "uygarlik<br />
düzeni"nin (order of civilisation) de<br />
erkek (masculinity) unsurlari tasidigi (ve<br />
süphesiz tasimaya devam ettigi) görülmektedir.<br />
Bu nedenle kadinlar; ya Gaia'nin (yeryüzü<br />
Tanriçasi ve Titanlarin annesi) "silik"<br />
davranislariyla (inconclusive) taklit edilir, ya<br />
"barbarlarin köleleri" (slave of the barbariens)<br />
ile karsilastirilir veya demokratik<br />
sitenin "erkekleri arasinda" mümkün olan en<br />
az ölçüde" temsil edilirler. (58)<br />
Bu ögreti, "kadin maskelerinin özgüveni"ni<br />
(hybris of female masks) hiçbir merhamet<br />
göstermeksizin acimasizca damgalanmaktadir.<br />
Örnegin, asi Promete'nin öngördügü (59)<br />
ve Hesiod'un da onayladigi (60) gibi Zeus'un<br />
baglarindan Promete'nin kendisini özgür<br />
kilmasinda bir oyuna müsamaha edilmez (61)<br />
Oedipus'a verilen türden bir kendini aklama<br />
imkani burada söz konusu degildir. (62) "Kandirilmis"<br />
(deceived) Menelaus ve ailesine (63)<br />
gösterilen hosgörüye benzer bir durumun<br />
izine rastlanmamaktadir. O halde, açikça,<br />
özgüvenin ölçüsü, dinamik fakat kisa süreli<br />
Çeviren:Yrd.Doç.Dr.Nese Aslan<br />
olarak rasyonel düzenin saglanmasina ve<br />
politik eylemin hayata geçirilmesi bazinda,<br />
erkek rekabetine adapte edilebilir. Sonuçta,<br />
kadinlar, lordlarin veya din adamlarinin yükümlülüklerinden<br />
ve haklarindan "mahrum<br />
edildikleri" (exluded) için, bireyler veya<br />
maskeler olarak bir iktidar söylemi olusturmada<br />
hiç sanslari olmadigini ve bunun<br />
"umutsuz bir bekleyis" (64) (blind hope)<br />
oldugunu görmektedirler. Çünkü bu, mevcut<br />
düzene karsi bir söylem olarak düsünülmektedir.<br />
Bu, erkeklerin prensiplerine karsi<br />
çikmak veya empoze edilmis-ideolojik olarak<br />
belirlenmis-var olusun özüne de karsi<br />
çikmaktir. Dahasi bu karsi söylem, düzensizligin<br />
ölçüsü ve içgüdüsel geri dönüsün veya<br />
uygarlik öncesinde oldugu gibi düzen eksikliginin<br />
nedeni olarak anlasilmaktadir. Kadinlarin<br />
"önemsiz" (unimportant) veya "gülünç"<br />
(ridiculous) mimetik eylemleri ve genelde<br />
kurmaya çalistiklari diyaloglar bile, kültür<br />
içinde üstünlügünü sürdüre gelen "erkek düzenini"(masculine<br />
order) (65) yeniden yapilandirmaya<br />
veya elinden almaya yetmemektedir.<br />
Dahasi, Yunan sairi Aeschylus, Agememnon'un<br />
karisi Clytaimnestra'yi her an öç<br />
alma istegine yol açabildigi (67) ve oglu<br />
Orestes'in (68) aklanmasini hakli çikarttigi için<br />
"erkek-kafali" (66) (man–minded) diye yorumlamaktadir.<br />
Bu üçleme, önce evlat katili<br />
baba ve sonra anne katili evlat, iki erkegin<br />
yaratilis akisini tersine döndürmeleri üzerinde<br />
yogunlasmaktadir. Truva savasinin<br />
basarili komutani, ittifaka ihanet etmemek<br />
ve "lord olarak en üst mevkide" (lord and the<br />
most high) kalabilmek için Iphigenia'yi<br />
kurban etmistir. (69) Diger taraftan Argos'un<br />
genç lideri ve Atina'nin en sadik müttefiki<br />
"Apollo'nun kehanetine"(aracle of Apollo)<br />
boyun egmis ve sehri yöneten tanrinin korumasi<br />
altina alinmistir. Ve nihayet kadin<br />
özgüveni ataerkil kamuoyu degerlerine göre<br />
cezalandirilmistir. Ne olursa olsun, "çocuk,<br />
anne olarak adlandirilan kadin tarafindan<br />
dogurulmamaktadir. Kadin sadece hamile<br />
kalarak tohumu tasimaktadir." Aslinda "kadin<br />
yalnizca bir yabanci gibi topluma bekçilik<br />
etmektedir." Ve "onu erkek dogurmaktadir."<br />
Gerçekten, tanriça Athena'nin dogus<br />
93<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96
Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />
biçimi bu tartismanin dogrulugunu "kanitlamaktadir."<br />
(70)<br />
Benzer ideolojik tezlere göre, Sophokleci<br />
Jocaste'nin istemeyerek taktigi ensest maskesi,<br />
isteyerek tahrip edilmistir. Gerçekten,<br />
Oedipus Tyrannus'un trajik karakteri, annenin<br />
günahkâr davranislarini gölgede birakmistir.<br />
Çünkü bu kahraman, "bir insani öldürdügü"<br />
ve sonra da "utanmadan onun<br />
akrabalariyla birarada oldugu için uygarligin<br />
erkek düzeni içinde ölüm saçan kisi olarak<br />
gösterilmektedir. Theba kraliçesi, Sphinxlere<br />
karsi sehrin kurtaricisi olan bu kahramana,<br />
kazandigi, zaferden dolayi verilen basit bir<br />
armagandir. Bu durum, kraliçenin kendi iradesi<br />
disinda gerçeklesir. Kraliçe, gerek kadin<br />
olarak dogal kisiliginde, gerekse es olarak<br />
sosyal rollerinde Agememnon'un karisi<br />
Clytaimnestra gibi asiriliga kaçmaz. Öldürülmez<br />
fakat intihar eder. (71) Aslinda Zeus'un<br />
yönettigi mahkeme, bilinçli bir sekilde onun<br />
özgüvenini onaylamadigini ilan eder. Çünkü<br />
bu, tüm insanlarin-yani erkek kompleksinin<br />
çözümlenmesini kolaylastirmaktadir. (72)<br />
Ayni parametreler bazinda, Euripides'in<br />
dramasinda Medea (Jason'un esi), cezalandirilmayan<br />
çocuk katilini sembolize eder. (73)<br />
Çünkü O, siirsel mitoloji çözül-mesin diye<br />
dramaya sonradan katilan bir tanrinin yardimiyla<br />
oradan uzaklastirilir. Medea yerine<br />
sahnede, "tanrilarin tanikligi adina" (testimony<br />
of the gods) yalvarmak, lanetlemek<br />
veya yas tutmak için çikarci Jason kalir. Bu<br />
kadin artik hiç süphesiz barbardir ve tanrilara<br />
karsi saygisizlik etmistir. Bu, geçmiste<br />
"çocuklarina ve karisina ihanet ederek, kralin<br />
kizi Creon'u es olarak alan "uygar"<br />
lordun küstah davranisina bir tepkidir. (74)<br />
Gaia, önce Ouranos'un korkusuna bas kaldirir<br />
fakat Kronlarin düzenbazliklarina maruz<br />
kalir. (75) O, dinsiz degildir ancak kendi<br />
din disi davranislarini da inkar etmez. Sonuç<br />
olarak, O, anne sefkatini olusturamamistir.<br />
Bu seref, bir erkege yani yardim sever<br />
ogluna verilir. (76) Sair Aeschylus'a göre,<br />
Clytaimnestra Agememnon'a karsi çikarak<br />
kendisini dogrudan ölüme mahkum ettirir.<br />
Onun suçsuzlugu kanitlanmamistir ve dine<br />
saygisizlikla suçlanarak kurban edilmistir.<br />
O, ataerkil keyfiligi hafifletmede basarili<br />
olamamistir. Aslinda bu armagan, bir erkege<br />
yani onun masum ogluna verilmistir. Jacoste<br />
(Theba kraliçesi, Oedipus'un hem esi hem<br />
annesi) trajik olarak egonun ve diger insanlarin<br />
sansürüne yenik düsmüstür. Suçlu vicdanini<br />
tolere edemedigi gibi, o dönemin<br />
düsünce sisteminin kutsal ormanina kadar da<br />
gitmez. (77) Bir baska anlatimla, o, kötü duygulardan<br />
arinma sansini kesinlikle kaybetmistir.<br />
Bu bilgi, bir erkek tarafindan yani kör<br />
oglu tarafindan dogrulanmistir. Medea ise<br />
Jason'dan öcünü dolayli bir biçimde almistir.<br />
O, aklini gerektigi biçimde kullanamadigi<br />
gibi, içgüdüsel güvensizligi de kabullenmistir.<br />
Aslinda bu aklini kullanma yetisi de<br />
bir erkegi, yani "güç avcisi" (hunter for<br />
power) kocasini karakterize etmektedir.<br />
Kadinlarin özgüvenli (hybris) maskeleriyle<br />
anlatilanlar bu sekildedir. Sözü edilen durumlarda<br />
tek yönlü yargilama yapan<br />
"rasyonel Varlik" (rational Being) bu çöküsü<br />
daha da hizlandirarak; kadinlardaki düzensizligin,<br />
"uygarligin erkege özgü düzeni"ni<br />
(masculine order of civilisation), ve genelde<br />
evrenin olusum sürecini olumsuz biçimde<br />
etkiledigini söylemektedir. Aslinda tümüyle<br />
esit olmayan degerler içinde, bazi özel durumlarda<br />
özgüven erkeklere, kocalara,<br />
Zeus'un Lordlarina ve Diyonisos'un din<br />
adamlarina hos bir rahatlama saglarken,<br />
kadin özgüvenini sorumluluk artirmakla suçlanmak<br />
akillarindan bile geçmez. Açikça,<br />
sosyal entegrasyon prensipleri, her iki<br />
cinsiyetin dogal biçimde edindigi egilimleri<br />
birbirinden ayirmak bakimindan önemsizdir.<br />
Sonuçta, ideolojik belirleyiciler olarak özgüven<br />
ve arinma, annelikle ilgili antitezleri<br />
paylasmaksizin, erkek tutumlarina hizmet<br />
etmektedir. Bu sekilde, ataerkil sentezlerden,<br />
mükemmel “Varlik”a kadar uzanan metabaz,<br />
gerçek logos (evrensel prensipler) yönünde<br />
“desteklenmektedir”. (bkz.n.9)<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 94
Asst.Prof. Yannis Papadopoulo<br />
Çeviren:Yrd.Doç.Dr.Nese Aslan<br />
KAYNAKÇA:<br />
1. P.P. Grasse, Toi, ce petit Dieu! Essai sur I’ historie naturelle de I’ Homme (Paris, 1971).<br />
2. G.W.F. Hegel, Science of Logic (1817).<br />
3. Aristotle, Politics, 1253a.<br />
4. R.S. Woodworth, Dynamic Psyhology (New York, 1918).<br />
5. S. Freud, Totem and Taboo, The Basic Writings of Sigmund Freud (New York, 1938).<br />
6. Alapher, Big Bang, cf. Journal of Physical Review (1948).<br />
7. P. Coveney- R. Highfield, The Arrow of Time (London, 1990).<br />
8. Fr. Engels, Dialectique da la Nature (Paris, 1961).<br />
9. G.W.F. Hegel, Phenomenology of Spirit (1807).<br />
10. Plato, Phaedon, 65d.<br />
11. Aristotle, Metaphysics, 1028a.<br />
12. Bkz. Science of Logic.<br />
13. Aristotle, Poetics, 1449a.<br />
14. Heraclitus, (1) 1.<br />
15. Bkz. The Gospel of St John, 1, 1-12.<br />
16. Aristotle, Physics, 200b<br />
17. Mikra Physika, 465b.<br />
18. T. Parsons – E. A. Shills, Toward a General Theory of Action (Cambridge, 1951)<br />
19. Politics, 1264b.<br />
20. Plato, Republic, 570c<br />
21. Plato, Timaeus, 29e-30a.<br />
22. Plato, Laws, 659C-D.<br />
23. Aeschylus, agamemnon, 173-181.<br />
24. Poetics, 1448b.<br />
25. Bkz. The Totem and Taboo.<br />
26. Aeschylus, Prometheus Bound, 266.<br />
27. Homans, The Human Group (New York, 1950)<br />
28. S. F. Nadel, social Control and Self-requlation, cf. Journal of Social Forbes (1952-1953).<br />
29. S. freud, Moses and Monotheism (London, 1939).<br />
30. T. S. Eliot, Notes towards the Definition of Culture (London, 1954)<br />
31. E. Durkheim, Education and Sociology (New York, 1956).<br />
32. H. D. Blum, Einführung in das antike Theaterweswn (Darmstadt, 1978).<br />
33. G. Thomson, Aeschylus and Athens (Birmingham, 1954).<br />
34. Aristotle, Ath. Pol. 55,57.<br />
35. C. G. Jung: Memories, Dreams, Reflections (London, 1963).<br />
36. A. Solomos, The Living Aristophanes (Athens, 1978), [in Greek]<br />
37. Poetics, 1449b<br />
38. Bkz. The Excerpta ex Aristotelis libro apud Anonymun “Comedy”, in cod. Coisliniano 120.<br />
39. Oetics, 1149a<br />
40. s. v. “atsedaµ” and “pe” in Liddell and Scott, A greek-English Lexicon (Oxford, 1987).<br />
41. Herodotus, History, 5.33.<br />
42. Aeschylus, Persisns, 73-74.<br />
43. Sophocles, Ajax, 668.<br />
95<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96
Uygarligin Erkege Özgü Düzeni Ve Kadin Maskelerinin Özgüveni<br />
44. H. H. Gerth – C.W. Mills: From Max Webwr (New York, 1952).<br />
45. Bkz. The Totem and Taboo.<br />
46. Aristotle, Ethical Nikomachia, 1107a.<br />
47. G. W. F. Hegel, Vorlesunger über die Ashetik (1835)<br />
48. Hesiod, Theogony, 161-166.<br />
49. C. G. Jung, essay for exploration of the unconsvious, Man and his Symbools (London, 1964).<br />
50. Republic, 607a.<br />
51. Prometheus Bound, 109-113.<br />
52. Plato, Protagoras, 322b-c.<br />
53. Sophocles, Oedipus Rex, 1167-1176.<br />
54. Plato, Politicus, 301e.<br />
55. Politics, 1278a.<br />
56. M. I. Finley, economy and Society in Ancient Greece (London, 1981).<br />
57. Politics, 1252b.<br />
58. Thucydides, 2. 35-46.<br />
59. Prometheus Bound, 771-772.<br />
60. Theogony, 526-534.<br />
61. Cf. The fragments of Aeschylus’ plays Prometheus Lyomenos and Prometheus Pyrphoros.<br />
62. Sophocles, Oedipus at Colonnus.<br />
63. Euripides, Iphigenia in Aulis, 1146-1208.<br />
64. Prometheus Bound, 250.<br />
65. Aristophanes, Ecclesiazusae.<br />
66. Agamemnon, 11.<br />
67. Aeschylus, Libation Bearers.<br />
68. Aeschylus, Eumenides.<br />
69. Agamemnon, 205-213.<br />
70. Eumenides, 203, 657-661, 754-777.<br />
71. Sophocles, Oedipus Rex, 362, 366-367, 1263-1264.<br />
72. Bkz.Totem and Taboo.<br />
73. Y.Papadopoulos, The ex machina Embarrassment, or the Absurd in Neo-Hellenic Teaching,<br />
introduction to the 1st Symposium on Neo-Hellenic Theatre, PA.PO.K. (1998), Publication of Valuable<br />
Materials (Athens,1999), (Grek).<br />
74. Euripides, Medea, 17-19, 1405-1410.<br />
75. Theogony, 168-172, 459-462.<br />
76. Prometheus Bound, 209-210.<br />
77. Bkz. The Oedipus at Colonnus.<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi 2004 (5) 1: 89-96 96
EGE EGITIM DERGISI<br />
YAYIN VE YAZIM KURALLARI<br />
<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi (<strong>Ege</strong> Journal of<br />
Education), egitim alaninda ulusal ve uluslar<br />
arasi özgün arastirma makalelerini,<br />
deneme/derlemeleri ve çevirileri yayinlayan<br />
hakemli, bilimsel bir dergidir. <strong>Ege</strong> Egitim<br />
Dergisi Haziran ve Aralik aylarinda olmak<br />
üzere yilda 2 kez yayinlanir.<br />
Yayin Kurallari<br />
Yazilar, bilim ve yayin kurulu üyeleri<br />
tarafindan kapsam ve düzen açisindan uygun<br />
görülmelidir. Yayin kurulu, bir yazinin<br />
basilmasina ya da basilmamasina, basilma<br />
önceligine karar verir ve yazinin özüne<br />
dokunmaksizin her türlü düzeltmeleri ve<br />
kisaltmalari yapabilir. Dergiye gönderilen<br />
yazilar –yayinlansin veya yayinlanmasin–<br />
geri verilmez. Yazilarin bilimsel ve hukuksal<br />
sorumlulugu yazarlarina aittir. Yazilar<br />
yayinlanmak üzere kabul edildigi takdirde<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi Dergisi<br />
bütün yayin haklarina sahiptir.<br />
Makaleler; Türkçe veya Ingilizce<br />
olabilir. Hangi dilde olursa olsun tüm<br />
makalelerde Türkçe ve Ingilizce öz vermek<br />
zorunludur.<br />
Haziran ayinda yayinlanacak<br />
makalelerin en geç 01 Nisan, Aralik ayinda<br />
yayinlanacak makalelerin en geç 01 Ekim,<br />
tarihinde Yayin Kurulu’na ulastirilmasi<br />
gerekmektedir. Bu tarihlerden sonra<br />
gönderilen yazilar ancak bir sonraki dergi<br />
için degerlendirilebilir.<br />
Dergide yalniz asagida belirtilen<br />
yazim esaslarina uygun ve süresi içinde<br />
gönderilen makaleler yayinlanir. Yazinin<br />
yayinlanmasi durumunda bir adet dergi<br />
yazara ücretsiz gönderilir.<br />
Dergiye gönderilen her makale için –<br />
yayinlansin ya da yayinlanmasin – her yil<br />
Egitim Fakültesi Yönetim Kurulu tarafindan<br />
belirlenen ücret, hakemlere verilmek üzere<br />
yazarlardan talep edilir. Söz konusu ücretin<br />
E. Ü. Is Bankasi Subesi 3499 – 304400 -<br />
239899 numarali hesaba yatirilmasi ve<br />
dekontun bir örneginin Yayin Kuruluna<br />
fakslanmasi gerekmektedir.<br />
Yazim Kurallari<br />
Makaleler, A4 (210x297 mm)<br />
formunda, beyaz kagida, Times New Roman<br />
yazi karakteri, 12 pt., tek satir aralikli ve<br />
sayfa numaralari altta ortalanmis olarak,<br />
Microsoft Word programiyla yazilmalidir.<br />
Yazi sayfanin tek yüzünde, sayfa<br />
yapisi üstten ve soldan 30 mm, alttan ve<br />
sagdan 20 mm bosluk birakilmalidir (alt<br />
bilgi 10 mm, üst bilgi 12 mm). Makalenin<br />
giristen kaynakçaya kadar olan bölümleri<br />
çift sütun halinde düzenlenmeli, sütunlar<br />
arasi bosluk 7 mm ve sütunlar esit genislikte<br />
olmalidir. Makalenin metninde yer alan<br />
paragraflar öncesindeki ara 4nk olmalidir .<br />
Paragraflar 1 cm. içerden baslamalidir.<br />
Makalenin basligi, kisa ve konu<br />
hakkinda bilgi verici olmali, büyük ve koyu<br />
harflerle ortalanarak, 12 pt büyüklügünde<br />
yazilmalidir. Her makalenin Ingilizce basligi<br />
da, Türkçe basliktan sonra, parantez içinde,<br />
10pt büyüklügünde ve sadece ilk harfleri<br />
büyük olacak sekilde olmali; daha sonra Öz<br />
ve Abstract yer almalidir. Türkçe ve<br />
Ingilizce basligin altinda yazar(lar) ve<br />
unvanlari koyu olarak, adlar küçük, soyadlar<br />
büyük harflerle, alt alta, ortalanarak<br />
yazilmalidir. Yazarlarin soyadlarinin yanina<br />
* karakteri konularak bagli bulunduklari<br />
kurum(lar) ve varsa e-posta adresleri dipnot<br />
olarak verilmelidir.<br />
Makalenin Öz’ü Türkçe ve Ingilizce<br />
olarak, 10pt ile 200 kelimeyi geçmeyecek<br />
sekilde yazilmalidir. ÖZ ve ABSTRACT<br />
basligi, büyük ve koyu harflerle 12 pt, öz ve<br />
abstract metinleri ise 10 pt büyüklügünde<br />
yazilmalidir. Öz konuyu açiklayici nitelikte<br />
olmalidir. Öz ve Abstract metinlerinin alt<br />
kisminda, anahtar sözcükler (key words)<br />
Türkçe ve Ingilizce 3-10 sözcük arasinda<br />
olmalidir. Key words ve anahtar kelimelerin<br />
basliklari koyu harflerle yazilmalidir.
Yazar vermek istedigi ek bilgiyi<br />
birinci sayfanin dipnotunda vermelidir.<br />
Bölüm ve alt bölüm basliklari büyük<br />
ve koyu, 12 pt olarak yazilmalidir. Bölüm<br />
basliklarindan önce ve sonra 6 nk ara<br />
verilmelidir. Alt basliklarin altinda baska bir<br />
baslik var ise metin tek satir devam<br />
edecektir.<br />
Bölümler Giris, Yöntem, Bulgular,<br />
Sonuç, Tartisma, Yorum, Öneriler ve<br />
Kaynakça seklinde siralanmalidir.<br />
Tablo basligi ve içerigi 10 punto<br />
olacak sekilde yazilmalidir. Tablolar ve<br />
sekiller dergi düzeni ve büyüklügü dikkate<br />
alinarak, metnin bulundugu sütun içine<br />
yerlestirilmeli, büyük tablolar çift sütunu<br />
kapsayacak sekilde düzenlenmelidir. Tablo<br />
ve sekillere sira ile numara verilmeli,<br />
basliklari yazilmalidir. Tablo basliklari<br />
tablonun üstünde, sekil basliklari ise seklin<br />
altinda yer almalidir. Matematiksel esitlikler<br />
de sira ile numaralanmali ve bu numara<br />
esitligin saginda parantez içinde<br />
yazilmalidir.<br />
Dipnotlar kullanilacak ise<br />
numaralanmali ve sayfanin altinda yer<br />
almalidir.<br />
Metin içinde basvurulan kaynaklar,<br />
yazarin soyadi, basim yili ve sayfa numarasi,<br />
parantez içine alinarak belirtilmelidir.<br />
Birden fazla kaynak gösterildiginde basim<br />
yili en eskiden yeniye dogru siralanmalidir.<br />
Örnek: (Aslan, 1995: 45; Kasli, 1998;<br />
Saracaloglu, 2000: 10). Ayni yazar ve ayni<br />
yila ait kaynaklar gösterilirken a, b, c...<br />
seklinde belirtilmelidir. Örnek: (Aslan,<br />
1995a: 45; 1995b). Üç kisiden fazla sayida<br />
yazarli olan kaynaklar ilk yazarin soyadi ve<br />
ark. seklinde yazilmalidir. Örnek: (Demirel<br />
ve ark. 1999: 27).<br />
Yazida kullanilan tüm kaynaklar<br />
yazinin sonunda, yazarlarin soyadlarina göre<br />
alfabetik sirada yer almalidir. Kaynakçada<br />
verilen bilgilerin ilk satirlari hariç diger<br />
satirlar 7 mm içeriden yazilmalidir. Bu<br />
bölümün düzenlenmesinde asagidaki<br />
örnekler dikkate alinmalidir:<br />
• Kitaplar :<br />
Yasar, S. (1992). Ögrencilerin Bilgisayara Iliskin Genel Tutumlari. Eskisehir:<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Yayinlari, No: 638, Egitim Fakültesi Yayinlari, No:17.<br />
Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation of Education. Third Edition.<br />
Boston: Allyn and Bacon Company<br />
Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts of<br />
Cooperative Learning. Edina: Interaction Book Company<br />
• Dergiler :<br />
Yalin, H.I. (1996). “Bilgisayar Destekli Egitimin Teorik Temelleri”. Egitim ve Bilim.<br />
20, 102: 3-12.<br />
• Çeviri Yayinlar :<br />
Bloom, S. Benjamin. (1979). Insan Nitelikleri ve Okulda Ögrenme. Çev: D. Ali<br />
Özçelik. Ankara: ÖSYM Yayinlari<br />
• Kurum Yazarli Yayinlar :<br />
UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO Pub.<br />
• Tezler :<br />
Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Ögretmenlerin Bir Egitim Araci<br />
Olarak Bilgisayara Iliskin Tutumlari. Yayinlanmamis Doktora Tezi. Ankara: A.Ü.<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
• Internet :<br />
Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”<br />
http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm (Ziyaret Tarihi: Kasim 1999).<br />
YAYIN KURULU YAZISMA ADRESI<br />
Prof. Dr. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi 35040 Bornova-IZMIR<br />
Tel: 00 90 232 373 35 75<br />
Fax: 00 90 232 373 47 13<br />
e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />
phcavas@mail.ege.edu.tr<br />
Fakültemize ait “<strong>Ege</strong> Egitim Dergisi” ne makale gönderenlerin asagidaki hesap numarasina<br />
30.000.000 TL yatirmalari gerekmektedir.<br />
Dergimizin bu sayfasinin ücreti: 4.000.000 TL dir.<br />
Hesap numaramiz asagidaki gibidir.<br />
3499-304400-239899- <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Is Bankasi Subesi
EGE JOURNAL OF EDUCATION<br />
RULES OF PUBLICATION AND WRITING<br />
<strong>Ege</strong> Journal of Education is a journal, which<br />
publishes authentic research articles, essays,<br />
compilations and translations all of which<br />
belong to the field of education. It is published<br />
three times a year, namely in January,<br />
May and September; it is open to the articles<br />
of all institutions and nations.<br />
Rules of Publication<br />
The articles should be deemed appropriate in<br />
terms of content and organization by the<br />
members of the science and publication<br />
committees. The publishing committee decides<br />
on the material to be published and the<br />
one to be eliminated; it chooses the work that<br />
will be given priority in publication and it<br />
can edit, abridge the article without tampering<br />
with its core. The articles sent to the<br />
journal are returned no condition. The writers<br />
of the articles are held legally and scientifically<br />
responsible for their articles. If the<br />
articles are accepted to the published, <strong>Ege</strong><br />
Journal of Education reserves all rights of<br />
publication.<br />
The articles can be in Turkish or English but<br />
regardless of the language of the articles, a<br />
Turkish and English abstract should be presented.<br />
The articles to be published in January<br />
should be handed in on 15 September at the<br />
latest, the articles intended for May on 15<br />
January at the latest and those for the September<br />
journal should be handed in to the<br />
Publishing Committee on 15 April at the latest.<br />
The articles sent after these dates can be<br />
taken into consideration for the next journal.<br />
Only the articles written in compliance with<br />
the writing principles given below and those<br />
handed in on time are published. O publication<br />
of the article, a free copy of the journal<br />
will be sent to the writer.<br />
Writing Rules<br />
The articles should be written in A4<br />
(210x297 mm) form, on white sheet in<br />
Times New Roman character, and also in 12<br />
fonts and one spaced with the page number<br />
down centered. They should be written in<br />
Microsoft Word. The title of the article<br />
should be short and should provide clues as<br />
to the topic. It should be in capital letters and<br />
in bold type.<br />
Below the title, the name(s) of the writer(s)<br />
and their titles should be put in bold. First<br />
names should in small letters and last names<br />
should be capitalized. All should be written<br />
in 12 fonts and centered. Next to the last<br />
names of writers * character should be put<br />
and the institutions they belong and their e-<br />
mail addresses (if they have any) should be<br />
specified.<br />
The abstract of the article in Turkish and<br />
English shouldn’t exceed 150 words and<br />
should be 10 fonts. The title of the abstract<br />
should be capitalized in bold and the abstract<br />
should avoid digression from the topic,<br />
should keep to the topic be short and should<br />
emphasize the important points of the article.<br />
The key words in Turkish and English<br />
should be between 3-10 words and placed<br />
below the “Özet” and the “Abstract”. If the<br />
article is in Turkish “Özet”, if it is in English<br />
“Abstract” should be at the beginning.<br />
The additional information should be put in<br />
the footnote part of the first page.<br />
Section titles and subsection titles should be<br />
capitalized in bold type. They should be in<br />
12 fonts and one-spaced.<br />
All parts should be arranged under Introduction,<br />
Method, Findings, Argument / Comment,<br />
Conclusions and Suggestions consecutively.
The tables and figures should be placed in<br />
the column of the work and big tables should<br />
cover double columns. The tables and diagrams<br />
should be numbered in order and<br />
should be given a title. The table titles<br />
should be above the tables but the headings<br />
of diagrams should be below them. Mathematical<br />
equalities should be numbered consecutively<br />
and the number has to be indicated<br />
in parentheses to the right of the<br />
equality.<br />
If footnotes are used, they should be numbered<br />
and placed at the bottom of the page.<br />
The works cited in your article should be indicated<br />
by arranging the author’s last name,<br />
date of publication, page number in a parentheses.<br />
If you have more than one entry, you<br />
should start with the one which has the earliest<br />
publication date and end with the work<br />
date which has the latest publication date. In<br />
citing two or more books with the same<br />
name publication date by the same author,<br />
use a, b, c … eg. (Aslan, 1995a: 45; 1995b).<br />
The list of works cited appears at the end of<br />
the article and entries should be alphabetized<br />
by the author’s last name. All other lines except<br />
the first lines of the entries should be<br />
indented 10 mm from the left margin. The<br />
following examples should be taken into<br />
consideration in arranging the section.<br />
• Books :<br />
Yasar, S. (1992). Ögrencilerin Bilgisayara Iliskin Genel Tutumlari. Eskisehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Yayinlari, No: 638, Egitim Fakültesi Yayinlari, No:17.<br />
Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation of Education. Third Edition. Boston: Allyn and Bacon<br />
Company<br />
Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts of Cooperative Learning. Edina:<br />
Interaction Book Company<br />
• Journals :<br />
Yalin, H.I. (1996). “Bilgisayar Destekli Egitimin Teorik Temelleri”. Egitim ve Bilim. 20, 102: 3-12.<br />
• Translations :<br />
Bloom, S. Benjamin. (1979). Insan Nitelikleri ve Okulda Ögrenme. Çev: D. Ali Özçelik. Ankara: ÖSYM<br />
Yayinlari<br />
UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO Pub.<br />
• Theses :<br />
Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Ögretmenlerin Bir Egitim Araci Olarak Bilgisayara Iliskin<br />
Tutumlari. Yayinlanmamis Doktora Tezi. Ankara: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
• Internet :<br />
Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”.<br />
http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm, 19.5.2003<br />
PUBLICATION COMMITTEE ADDRESS<br />
Prof. Dr. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Egitim Fakültesi, 35040, Bornova-IZMIR<br />
Tel: 00 90 232 373 35 75<br />
Fax: 00 90 232 373 47 13<br />
e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />
phcavas@mail.ege.edu.tr