12.07.2015 Views

ZİYA GÖKAL

ZİYA GÖKAL

ZİYA GÖKAL

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Doğumunun 100. yılında Ziya Gökalp'sn bütün eserlerinihazırfama kumlu ; •Prof. Dr. Nihat ÎSfirun (Başkan)Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü BaşkanıProf. Dr. Hikmet Tanyu (Üye)Ankara Üniversitesi Öğretim ÜyesiRıza Kardaş (Üye)MilJÎ Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi BaşkanıŞevket Beysanoğlu (Üye)Avukat - Ziya Gökalp Derneği BaşkanıŞevket Kutkan (imlâ birliğini sağlamakla görevli)Emekli Edebiyat ÖğretmeniKültür Bakanlığının 2/3/1977 tarih ve 257 sayılı karariyle,birinci defa olarak, 30 000 adet basılmıştır.


Milli kültür çalışmalarımızda rehber edinilen temel ilkeAtatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür"sözüdür.Bir milletin hayatında o milletin, milli varlığının,özünden bir şey kaybetmeksizin korunmasında ve geliştirilmesinde,bütün unsurlarıyla kültürün, ihmale gelmez,vazgeçilmez çok önemli bir yeri ve değeri vardır.Dilimiz, edebiyatımız, tarihimiz, dinimiz ve inançlarımız,san'a timiz, folklorumuz, örf-âdet ve an'anelerimiz, Türkmilletinin bütün fertlerini kaderde, kıvançda ve tasadaortak yapan duygu, düşünce ve ülkülerimiz ile bizi diğermilletlerden ayıran kültürümüz; bu öze, duyguya, ruha veinanca bağlı ve sâdık kalmak şartıyla, başka kültürlerleilişkiler içinde bulunmak, onlardan da bas değerleri almaksuretiyle devamlı bir gelişme ve yenilenme içindedir. Bugörüş ve anlayışla, Kültür Bakanlığı'nca, "Dünya EdebiyatındanSeçmeler" dergisi ile "Tercüme Eserler" serisininyayımına başlanmıştır.Böylece, çağdaş, kültür, san'at ve edebiyat anlayışının,zamanında milletimize duyurulması ve aktarılmasınıngenel dünya kültürü içinde mil/etimizin düşünce ufkunungenişletilmesi, insanlığın ortak değerlerinin ve özelliklerininmilletimize tanıtılması ve bunlardan yararlanılmasınınkolaylaşacağına inanılmaktadır.


"Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini,Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak temin edeceğiz/',"Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesineçıkaracağız" diyen Atatürk'ün isteğinin ve görüşlerinin debu gibi çalışmalarla daha hızlı bir şekilde gerçekleşeceğiinancındayız.Ayrıca tercümeler yoluyla kendi öz kültür ve sari atımızı t ,bizi var eden değerlerimizi diğer milletlere tanıtmayı,sevdirmeyi çok gerekli ve yararlı buluyoruz.Dünü bugüne getiren ve bağlayan, bugünümüzündeğerlendirilmesinde ve geleceğe ışık tutmasında devamlıve kalıcı etkileri olan düşünce, kültür ve san'at eserlerinin;çocuğu, genci ve yetişkiniyle bütün Türk Milleti'nin okumaisteğini ve zevkini geliştireceğini ve artıracağını umuyoruz.Özellikle gençliğimizin, bu gibi eserlerle; iyi-kötü,yararlı-zararlı, doğru-yanlış, haklı-hşksız gibi millî vemilletlerarası değer hükümlerini daha çabuk geliştirieçeklerine;bu suretle millî ve mânevi değerlerimizle bağdaşmayanyıkıcı, bölücü, bozguncu cereyanlara kapılmayacaklarınainanıyoruz.Bu düşünce ve görüşlerimizin gerçekleşmesi ümidi ileeserlerin milletimize yararlı olmasını diliyorum.AVNIAKYOLKÜLTÜR BAKANI


\Ziya GökalpESKİ TÜRKLERE AİT İKİ EHEMMİYETLİ MAKALEl-Bir Kavmin Tedkikinde Takib Olunacak Usul,Millî Tetebbular Mecmuası, Ma/ıs - Haziran,1331, sayı : 2, sahife : 193-205,2 Eski Türkler'de İçtimaî Teşkilât İle MantıkîTasnifler Arasında Tenazur, Millî TetebbularMecmuası, Temmuz - Ağustos, 1331, sayı : 3,sahife : 385-456)


İÇİNDEKİLERI-BİR KAVMİM TEDKfKINDE TAKIB OLUNACAKUSUL 3-16II - ESKİ TURKLER'DE İÇTİMAİ TEŞKİLAT İLE MAN­TIKİ TASNİFLER ARASINDA TENAZURBaşlangıç 17Birinci Fası! :Avustralyalılarda ve Şimalî Amerika Yerlilerindetasnifler 18-25İkinci Fasıl :1-Türkler ve Çinliler 26-472 - Sekiz cihet 48-583-Yirmî dört cihet 59-634-On iki hayvan 64-695 - İki cihet 70-806-Müteferrik meseleler 81-901. Cada (Yada) Taşı (s. 81-83); 2. MerkezîOngunlar (s. 84»85); 3. Kızıl Elma (s. 85);4. Ağaç Eri, Korluk (s. 86); 5. Tuğrul ileUmay (s. 86); 6. Zingâv (s. 87); 7. Dört cihetinTürkçe isimleri (s. 87-89); 8. Aile Lâkabları(s. 89); 9. Rüstem Zal ve Köroğlu(s. 89-90); 10. Dört mevsimin isimleri(s. 90); 11. Türkçe'de Tabu kelimesinin mukabili(s. 90).Netice 91-98Sözlük 89-120


\Ö N S Ö ZBir İmparatorluk coğrafyasının bir doğu (Diyarbakır) şehrinde(1876 yılının 23 Mart'ında) doğup, bir batı ucunda (Selânik'de)fikir dünyasına (1911'de) Gökalp adıyla katılarak, Türkiye'yive bütün Türkleri «mefkure» ateşiyle ısıtan büyük mürşidi,doğumunun 100. yılında bütün eserlerini yayımlamanın gururuve titizliği içinde, minnet ve rahmetle anıyoruz.Gökalp, 48 yıllık kısa süreli ömrü içinde çok renkli ve cephelişahsiyeti ile mefkuresi bir şair olarak Türk'ü ve Türkçülüğü dilegetiren, dürüst ve üst seviyede bir siyaset ve devlet adamı olarakmilliyetçilik fikriyatını yapan, bir «içtimaiyat müderrisi» (sosyolojiprofesörü, olarak ilgili ilk kürsüyü kurmak suretiyle metodolojisinibatı ölçüleri içinde tanıtan, bir mütefekkir olarak da«Türkçülüğün Esasları»nı modern mânâsı içinde yorumlayarakgeleceğe ışık tutan, bir fikir ve gönül adamımızdır.Fazilet ve feragat abidesi olan hayatı ve şahsiyeti de, bizzatöğretiminde bulunduğu «mefkûre»si gibi, gelecek nesillere örnekolarak gösterilecek olan Gökalp, hazırlık ve tahlil devresini henüzbitirmiş, bir büyük terkipler devrine gelmiş bulunduğu birçağda aramızdan ayrılmıştır. (25 Ekim, 1924).Bununla beraber, Ziya Gökalp'm eserleri, Atatürk'ün kurduğuCumhuriyet'te de başarıyla uygulanan bir çok inkılâpları prensip,ideal ve değerleriyle doludur. O, doruklarda tutuşup ufku baştanbaşa aydınlatan ateşler gibi, Türklüğün bağrında mefkure ateşiniyakıp aydınlatan bir rehberdir.


Gökalp, hasta hayvanların tedavi usûllerinin öğretiminin yapıldığıyerde öğrenim görmesine rağmen, «hasta adam»m tedavisindefaydalı olacak metod ve düşüncelerle işe koyulmuş veeserlerinde çağdaş Türkiye'nin sosyal değişmesi ile ilgili değer veistikametleri bakımından çok şümullü bir kültür sentezi taslağıhazırlayarak, tarihî tekâmül çizgisi içinde Türk cemiyetinin entesirli düşünce mihraklarından biri olarak kalmayı başarmıştır.Ziya Gökalp, gerçekten yakın tarihimizin en tesirli ve güçlüinsanlarından biridir. Bu bakımdan Gökalp Modern Türkiye'ninsiyasî ve fikrî gelişmeler içinde bir nirengi noktası olarak değerinikorumaktadır. Ziya Gökalp'm fikirleri ve düşüncesinin yapısı,aksettirdiği çeşitlilikler, Türkiye'nin gelişme istikametiyle ilgilihemen hemen her şeye ışık tutacak mahiyettedir. Bu bakımdan,Gökalp'm eserlerinde ağır basan mütefekkir hüviyeti, kendiçağının fikriyatına katkısı yönünden bir ışık olmuştur. Nitekim,«Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak» sentezi Gökalp'm eseridir.O'nun düşünceleri, Cumhuriyet devrinin yarım yüzyılı boyuncayaşar ve nesillerden nesillere intikal ederken, fikirlerinin vefikriyatının bazı cepheleri, belki de tarihî şartlar müsait bulunmadığıiçin, fazla uzun ömürlü kalamamış veya vaktini tamamlamışgörünümü içinde olabilir. Bununla beraber, O'nun sosyologhüviyetiyle koymuş olduğu prensipler ve sosyal değer hükümleri,gerçekten, bugünün anlayışı içinde de kendine has kavi mantığınıntutarlı sentezi olarak dikkati çekmekte ve tarihteki yeriniheybetiyle doldurmaktadır.Gerçi Gökalp'm, millî devletin temeli saydığı halk kültürünegiderken, ayni cemiyetin eseri bulunan, o çağın şartlarının icabıbir çeşit «tehzip» edilmiş şekli demek olan yüksek Osmanlı kültürününreddi zımnında tavır takınması, sisteminin bütünlüğüiçinde çok büyük zaaf olarak değerlendirilmemelidir.Ana fikirleriyle reddedilmez bir mütefekkir olan Ziya Gökalp'ıaşılmağa açık bir fikir adamımız olarak, doğumunun 100.yılında bütün eserleriyle, kendi çağdaşları arasında, onda Türkatalar ruhunun hususiyetlerini ortaya koyan, kahramanca sükû-


net ve ruh kuvvetini ve Türk millî ıııhunun hasletlerini görüyorve böylece eserlerindeki terkibin sağlam ve tutarlı yapısı içinde,özlü bir muhtevanın temsilciliğini de yapmakta olan Gök alp'ı,bu büyük insanı, elli yıldan beri hâlâ sahasında neden hem «ilk»,hem de «tek» olduğunu daha iyi anlariıış oluyoruz.Prof, Dr. Nihat NirunDoğumunun 100. yılında Ziya Gökalp'mBütün Eserlerini Hazırlama KuruluBaşkanıNot:Dört seri halinde tertiplenen «Ziya Gökalp Yaymlarnmda, asılmetne mânâ ve ifade bakımından sadık kalınması prensip olarak»benimsenmiş olup, hususiyle izafet ve sıfat terkiplerine giren kelimelerile aruz vezniyle yazılmış şiirlerde geçen kelimelerdekiimlâ da, aslına uygun şekilde korunmuş, ancak alışılan kelimelerdebuna uyulmamıştır.«Ziya Gökalp Yayınian»nda, genellikle, her eserin sonundayayındaki mânâya uygun bir sözcüğe yer verilmek suretiyle gereklikavram açıklamaları yapılmıştır. Ancak belli bir sözlüğegerek bulunmayan yayınlarda bu husus dip notlarda gösterilmiştir.*'


BİR KAVMİN TEDKlKİNDE TAKİB OLUNACAK USULBir kavm (Le Peuple)i ilmî surette teakık için her şeydenevvel göz önünde tutulması iktiza eden şart, o kavministikbalde nasıl olması lâzım geldiğini değil, mazide vehalihazırda nasıl olduğunu aramaktır. Bir kavimde, yaiçtimaî hayatın uğradığı tekâmül vakfelerini izâle, yahutmaksadı ile ittihaz olunacak tedbirler "İlim" mahiyetindeolmayıp *'San'at" mahiyetindedir.Hım, yaptığı tedkîkleri amelî bir netice endişesiyle icraetmez. Çünkü amelî bir gaye takib eden içtimaî bir san'at,ıslahat ihtiyaçlarının müstaceliyeti dolayısıyle âlelâcalehükümler vermek mecburiyetindedir. İlim, hakikati amelîihtiyaçlara feda etmiyeceğinden, bu gibi isticalkâr âmillerdentevakki ederek hür ve sabur bir surette çalışmaklamükelleftir.Vâkıâ ilmî tedkiklerden çıkacak neticelerin içtimaîsan'atlar tarafından derhal amelî gayelere tatbik olunacağını,bu tedkîkleri yapanlar bilirler. Hatta bu müteharrîlerisa'ylerinde mukdim yapan manevi müşevvikde, bu gün amelîendişelerden âri olan tetkîklerinin, yarın behemahal kendikavmi yahut insaniyet için nâfî tatbiklerle tetevvüç edeceğinibilmeleridir. Ruhunda böyle bir mefkûrevî bir duygu mevcudolmadıkça, âlim, hayatını bu kadar suubetli bir işevâkfedemez. Bununla beraber bu amelî tatbiklerin, ilmingayesi olmayıp, zaruri bir neticesi olduğunu da hiç bir zamannazarından dûr tutamaz.Bediî san'atm gayesi münhasıran san'at olduğu gibiilmin de gayesi ancak ilimdir.3


Şair yalnız "Güzelliğ"i duymaya çalıştığı gibi âlim deyalnız "Hakikatli bulmağa uğraşır. Cemiyet için enfaidelisân'at, içtimaî faideleri düşünmeyen bediî san'at olduğugibi, en çok amelî neticeler doğuran bilgi de amelîendişelerden mücerred olan "Müsbet ilim"dir.Mamafih bir kavmin tedkikinde tamamiyle ilmî hareketetmek için yalnız amelî endişelerden tecerrüd etmek kâfideğildir. Kavmimiz kendisine gayet şedîd duygularla merbutbulunduğumuz muazzez bir mevcudiyettir. Kendi Kavmimize,yahut dindaş, ırkdaş ve müttefik kavimlere tarafgir vedüşmanımız bulunan kavimlere karşı da aleyhtar olmamakyed-i ihtiyarımızda bulunmaz. Bilhassa kendi kavmimizekatf|ı büsbütün bîtaraf duygulara mâlik olmamız gayetgüçtür. Halbuki kavmimize karşı en büyük vazifemiz, onuolduğu gibi bilmektir. Kavmimizde bir takım hastalıklarvürtto, tedavisi için, bunları teşhis etmemiz lâzımdır. HakikîffrtfHNbbet, nakîseleri görmemek suretinde tecellî etmeme!idfr.O halde kavmimizi ilmî bir surette tedkik edebilmek içinyalnız amelî endişelerden değil, vicdanımızdaki muazzezduygulardan da tecerrüd etmemiz iktiza eder. Fakat, şukrttor var ki tecerrüd edilecek duygular yalnız nikbinâneofânlara inhisar etmemeli, aynı surette bedbinâne duygulardanda tevakkî edilmelidir. Vâkıâ millî terbiye görenekseriyet, kavmine karşı nikbindir; Fakat gayrî millî terbiyeile yetişmiş olan bazı kimseler de haksız, olarak, kavimlerinekarşı bedbinâne duygular taşırlar.Hisse tâbiiyet ister nikbinâne, ister bedbinne olsun, heriki surette de ilmî tedkikler için tehlikelidir. İlmî tedkikleryapmak isteyen bir müteharrî, bütün hislerden tecerrüdederek saf bir akıl haline gelmelidir.(l)il) Milli mes'deler umumiyetle hissî mes'eleler olduğu halde "Kavminizimtedkiki esnasında hislerden tecerrüd etmek lazımdır" deyişimiz ilk nazardagarip görünebilir. Fakat dikkat edilince anlaşılırki, biz yalnız müteharriyihislerden tecrid etmek istiyoruz. Yoksa tedkikin mevzuu olan Hâdiseleringayri hissî olduğunu iddi etmiyoruz. Millî hadiseler milletin heyecanlı birsuretde idrâk ettiği mefhumlar demektir. Tasvip ettiğimiz usûle göre,müteharrî, milletin ne gibi duygulara, heyecanlara, ihtisaslara malikolduğunu aramalı, fakat hiç bir vakit bu umumî hislere kendi hususî vey y t: ^ duygularını karıştırmamalıdır.d


Mamafih tedkiklerin ilmî olması için amelî endişelerdenve millî yahut gayri millî hislerden ârî bir surette taharriyapmak dakaf i değildir.Yalnız tefekkür tarzının nazarî ve aklîolmasiyle bu maksad temin edilemez. "Akıl" tabirinden ikitürlü mânâ anlarız: Birinci mânâya göre "Akıl, bizden evvelmeratîbevî (hierarchique) bir surette tasnif olunmuşmefhumların mecmuudur." Bu kurulmuş mekanizmalaratâbi olarak düşünmek hiçbir zaman ilmî tedkiklereistinadgâh olamaz. Çünkü bu "Yaratılmış akıl" ile düşünmekharicdeki şeniyeti (realitâ) evvelce zihinimizde mevcud olanmefhum çerçevelerine sıkıştırmak demektir.Halbuki akıl'ın vazifesi, zihnimizdeki mefhumlarıharicdeki şe'niyete mutabık bir surette yeniden tanzim vetasnif etmektir. Bu vazifeyi ifâ için yaratıcı bir tefekkürmelekesi lâzımdır ki, işte ikinci mânâya göre "akıl" budur; veilim nokta-i nazarından ancak bu yaratıcı melekeye akıldenebilir.Yaratılmış, mihanikî akıl . ile düşünmek zihindekimefhumlardan haricdeki şe'niyete doğru gitmektir ki buna"İstidlal =deduction" denilir. Yaratıcı ve canlı akıl iledüşünmek ise haricdeki Şe'niyeti tedkik ederek mefhumlar;bu tedkiklerden çıkarmaktır ki tefekkürün bu tarzına da"istikra = İnduction" denilir. Müteharfî, bir kavmi tedkikebaşlamadan evvel, eskiden beri o kavim hakkında muhtelifsuretlerle edinmiş olduğu ne kadar mefhumlara mâlik isehepsini zihninden çıkarmalıdır. "Descartes"ın felsefeyebaşlarken yaptığı gibi muvakkat ve usûli bir şüpheye tâbiolarak, gerek öteden beri halk arasında takarrür etmiş olanan'anevî bilgilerini ve gerek kendisinden evvel yapılmış olanilmî tedkikleri meşkûk addetmelidir. Müteharrî bu gibi ilmîinşalardan uzaklaşarak doğrudan doğruya vakıalara inmelidir.Haricdeki şe'niyeti terkîb eden husûsî ve müşahnasvakıaları tesbît "Constater" ederok istikra tarikiyle,bunlardan birinci derecedeki mefhumları çıkarmalı, ve sonrada aynı tarîk ile bu birinci derecedeki mefhumlardanmütevâliyen ikinci, üçüncü ilâahiri derecede ki umûmî vemücerred mefhumları çıkarmağa çalışmalıdır.5


Vâkıâ, bu sâylerde, netice itibariyle "meratibevî birsurette tasnif olunmuş" bir "mefhumlar manzûmesi"nemüncer olur. Fakat bu tarzdaki tedkiklerden çıkanmefhumlar tamamiyle hariçdeki şe'niyetin mücmel ifadeleriolduğu halde, şe'niyeti tedkik etmeden evvelki mefhumlarımızmazinin muhtelif devrelerinden kalmış ve ancak hissîyahut itiyâdî bir zindegî ile mevcudiyetini muhafaza edenan'anelerden ibarettir. İlmî tedkîklerden çıkacak yenimefhumlar, bu an'anelere hatta onların ahenginden teşekküleden mihanikî aklımıza garib görünen bir takım "tarife = paradoxe"larşeklini de alabilir. "DurkheinTe göre ilim birtakım tarifeler buımak için uğraşmaz; fakat tedkiklerineticesinde zarurî olarak tarifelere vâsıl olursa, bundan dakaçamaz. Çünkü ilmî hakikatler amiyane kanaatlere müncerolacaksa bu kadar amîk tedkiklere ne ihtiyaç kalır?Yukarıdaki ifadelerden çıkan neticeye göre ilmî tedkikteüç şart vardır: (1) Tedkîk amelî olmamalı, sırf nazarî"Speculatif" olmalı. (2) Hissi olmamalı, aklî olmalı. (3)İstidlali olmalı, istikrarî olmalı. Bu üç şart bir cümlede icmalolunabilir. Tedkîkler nefsi (subjectif) olmamalı, şey'î(objectif) olmalı.Filhakika bir tedkikin şey'î olması yukarıdaki üç şartıhaiz bulunmasına mütevakkıfdır. Fakat bir tedkîkin ilmîolabilmesi için yalnız şey'î olması da kâfi değildir. Bununiçin bir mühim şart daha vardır ki o da, tedkike mevzu olanşeyin müstakil bir şe'niyet olmasıdır. Eğer kavim müstakilbir şe'niyet değilse bunun üzerinde ilmî tedkîkler yapılamaz.Kavmin müstakil bir şe'niyet olması evvelâ haddizatındaiçtimaî şe'niyetin "Kavim" de tecellî etmesiyle kabildir.Kavmin ferdî uzviyetlere, yahut ferdî ruhiyetlere ircaınımümkün görenler, onu müstakil bir şe'niyet olarak telâkkîetmiş olmazlar. Kavmin hususi bir varlığını kaoul etmek içinevvelemirde hayatî ve ruhî şe'niyetlerden başka olarakmüstakil bir içtimaî şe'niyetin mevcudiyetini kabul etmeklâzımdır. Bu takdirde (Kavim, bu içtimaî şe'niyetin lisan veâdât da müşareket suretiyle tam bir uzviyet şeklini aldığızamanki hâli olmuş olur.)6


Bu fikri başka suretde de ifade edebiliriz: Evinlerhakkında ilmî bir tedkîk yapmak için svvsiâ bu tedltfkin hangiilmin nokta-i nazarından yapılacağını tayin etmek iktizâeder.Bir ilim mevcut olabilmek için onun m-vzuu olarak birşe'niyetin varolması lâzımdır. Maddî, hayatî, rjhî şe'niyetie:mevcut olduğu içindir ki»maddiyat, hayatiyat, ruhiyat fS;mi3r


hâdise, devamlı olmak için, ait olduğu kavmin hayatınafaideli bir hizmet ifâ etmek mecburiyetindedir. Vakıa içtimaîhâdiseler esasen bu faideli hizmetler için tekevvün etmişdeğildir. Bunlar mütekaddem içtimaî sebeblerin zarurineticeleri olarak tekevvün ederler. Fakat bir kere teşekkülettikten sonra, asırlarca devam edebilmek için, behemahaliçtimaî bir hizmet ifâ etmeleri lâzım gelir. Hattâ bir içtimaîhâdise bidayette her hangi bir içtimaî hizmeti ifâ ettiğihalde, uzun bir müddet sonra içtimaî şartların tebeddüllerineticesi olarak başka bir içtimaî hizmet ifâ edebilir.O halde içtimaî hâdiselerin yalnız sabeblerini değil,muhtelif zamanlarda ifâ ettiği içtimai hizmetlerini de tayinetmek lâzımdır.İçtimaî hâdiselerin jsebeb ve hizmetlerinden başka,tayin olunacak, birde kıymetleri vardır. İçtimaî hâdiselerinkıymetlerini mesaha için elimizde yegâne vasıta, ihsaiyattır.Bir memlekette senevî katil, sirkat, talak, vahalarınınadedini gösteren ihsaî rakkamlar, bize orada hayatferdiyenin muhteremiyeU, mülkiyet-i ferdiyenin masuniyeti,nikâh rabıtasının kudsiyeti hakkındaki içtimaî duygularımesaha eder. Bir yerde katil vak'aları ne kadar çok miktardatekerrür ediyorsa orada hayat-ı ferdiyenin o kadar az birkıymete mâlik olduğu anlaşılır; bir ülkede talak vukuatı nekadar ziyade ise orada nikâh rabıtasının o kadar az birkıymeti hâiz olduğu tebeyyün eder.İçtimaî hâdiselere ait bu hususiyetler anlaşıldıktansonra, içtimaî hâdiselerin nelerden ibaret olduğunugöstermek de lâzımdır.İçtimaî hâdiseler şe'niyetin müstakil bir nev'i olduğunagöre maddî, hayatî, ruhî hâdiselerin haricinde aranmakiktiza eder. Bunların haricinde olmak üzere cemiyethayatında görebileceğimiz yegâne hâdiseler "Zümre = Groupe"lar"Müessese = institution"lardır."Zümre" HUSUSÎ TESANÜDLE BİRBİRİNE MERBUTBULUNAN FERDLERİN BİR MECMUASIDIR: Aile, Köy8


Aşiret, Sınıf, Laif caste, Hey'et Corporation, Ümmet, Devlet,Millet gibi."Müessese" bu zümrelerin kendi ferdlerine tav'an yahutcebren kabul ettirdiği idrâk yahut amel tarzlarıdır: Dinî itikadve âyinler, hukuk ve ahlakî düsturlar, lisanî ve bediî kaideler,iktisadî tarzlar, fennî usuller gibi. İhtiva ettikleri zümreler vemüesseler itibariyle birbirine benzeyen kavimler, hayvan venebat alemlerinde olduğu gibi, cinslere ve nev'ilere ircaedilebilir. Bir şe'niyete mensub ferdler cinslere ve nev'ilereyani umumî enmuzeclere irca edilmediği surette o şe'niyetemüstenid olarak bir ilim teşekkül edemez. İlim ancakımumiyattan bahseder. Umumi kanunların keşfedilebilmesiiçin umumî enmûzeclerin bulunması lâzımdır. Kavimlerintamamiyle ilmi bir tasnifi henüz yapılamamıştır. Mamafihintihaî bir tasnif yapılıncaya kadar, tedkiklere medar-ı tatbikolmak üzre, usulî ve muvakat bir mahiyeti hâiz iptidaî birtasnifin lüzumu da derkardır. Bu sebebe binaen bu yolda birtasnif taslağını atide arz ediyoruz.Kavimler "İptidaî kavimler = Peuples primitifs" ve"Milletler = nations" namiyle iki cinse ayrılır. İptidaîkavimler Almanlar'ın "Naturvoelker" namını verdikleri ilkiçtimaî enmûzeclerdir. Bu enmuzeclere seciyevî (caractâristique)bir keyfiyet veren esaslı teşkilat "Semiyye = clan"dır.Semiyye dinî bir karabetle birbirine merbut yüzlerce hattâbinlerce ferdlerden mürekkeb ailevî bir zümredir. Semiyyeyiteşhis eden alâmet, ferdlerinin müşterek ceddi itibar olunanmuhayyel yahut hakikî bir mevcudun namiyle tesmiyeolunmasıdır. Müşterek ced aynı zamanda Semiyyenin"Rabb-i has"ı itibar olunur.Semiyyenin ferdleri arasında "Müşterek mes'uliyet" ve"Müşterek intikam" kaideleri mevcuddur. İptidaî kavimlerdehenüz ne hukuk-u âmme ne de hukuk-u ferdiye hissiuyanmamış olduğundan "Zi hak = Sujet de droit sıfatısemiyyelere ait olmak üzere yalnız bir hukuk-u hassaduygusu mevcuddur. Bu cemiyetlerde velâyet-i âmme demevcud olmayıp her semiyyeye mahsus bir velâyet-i hassavardır. Vakıa semiyyeler birleşerek "Kabile = Phatrie"leri,kabileler birleşerek "Aşiret = Tribu"ları, Aşiretler birleşerek9


"Müttehide = ConfederatiorTları teşkîl ederlerse de bu vasîzümreler de esasen semiyye gibi ailevî bir mahiyettedir.Müttehideler yahut aşiretler ilk teşekkül eden semiyyelerolub diğerleri bunların parçalanmasından husule gelmişmüştak zümrelerdir. Buna binâen kabile, aşiret yahutmütehidelerin reisleri de semiyye reisi gibi bir aile büyüğümahiyetindedir. Yâni bunlar da ancak velâyet-i hassayıhâizdirler. Bu kavimlerde ceza hukuku hassa mahiyetini hâizolub ahz-ı sâr ve kısas suretinde icra olunur ve "Diyet"vasıtasiyle iştira olunabilir. Semiyyelerdeki velayet aynızamanda dinî bir mahiyeti hâiz olub semiyyenin büyüğüruhanî bir reis mesabesindedir.İptidaî kavimler dört nev'e ayrılır:1 .-Tehâllüf etmemiş semiyyeli kavimler (Peupeles âbase de elan non defferentie).Buna misal Avustralya kavimleridir. Bunlar birbirinemüsavî aralarında silsile-i meratip olmaksızın müetemi"totemli semiyyeler" den terekküb etmiştir. Semiyyelerhenüz "Tehâllüf = Differantiation" a duçar olmamış bulunduğuiçin bu kavimler iptidaî kavimlerin en basitleridir.2.-Tehâllüf etmiş semiyyeli kavimler.(Peuples â base deelandifferrentie).Bu kavimlerde "Totemli semiyye" henüz mevcudolmakla beraber zevale yüz tutmuştur. Bu ilk temel üzerindesınıflardan, asker ocaklarından, dinî tarikatlardan, şamanzümrelerinden mürekkeb birtakım içtimaî uzuvlar da taazzuvetmeğe başlamıştır ki cümlesi semiyyenin istihale etmişşekilleridir, şimalî Amerika Hindlileri bu nev'e misaldir.3.-Aşirî(Tribal) kavimler.Bu kavimlerde "Totem" müessesesi tamamiyle zailolmuştur. Semiyyenin hemnâmı olan müşterek ceddi birhayvan yahut nebat olub da bu hayvan yahut nebat nev'ininharicde ki ferdleri semiyyenin muhterem akrabaları itibarolunduğu zaman bu hayvan yahut nebata "Totem" nâmıverilir. Totem, müstesna olarak, hadisât-ı cevviyye ve10


semaviyye arasından ve cemâdât meyanından da intihabolunabilir. Aşirî kavimlerde müşterek ced, hayvan yahutnebat mâhiyetinde olmayıp hakîki bir insandır. Binaenaleyhbu kavimlerdeki semiyyelerin -bazı peszinde izler müstesnaolmak üzere- Totemle alakası kalmamıştır.Totemli semiyyeler esasen "Nîsaviyyün-neseb" olduklarıhalde Aşirî kavimlerde ki semiyyeler "Zükûriyyün-neseb"dirler. Bu kavimlerde semiyyenin tesanüd kuvveti azalarakmukabilinde, aşiretin tesanüd kuvveti artmış ve aşiret kendimevcudiyet ve vahdetini iki evvelki nev'ilere nisbetle dahaşedîd bir surette his ve idrâk etmeğe başlamıştır. Bu nev'emisal olarak Afrika'daki "Dahomey'leri gösterebiliriz.4.-Tereddiye uğramış iptidaî kavimler (Peuples primitifsdegeneres)Bu kavimlerde semiyye büsbütün inhilâle uğramış veonun yerinde millî teşkilâtın temelleri kurulmağa başlamamıştır.Bazı kavmiyatçılar bu nevi cemiyetleri küçükailelerden mürekkeb ve semiyyevî teşkilâttan mahrumgördükleri için iptidaî kavimlerin en basit enmuzecisanmışlarsa da yanlıştır. Küçük ailelerin pederşahîailelerden, bunların da maderî semiyyelerden iştikak ettiğiartık tahakkuk etmiş gibidir. O halde bu basitliğin içtimaî birtereddî neticesi olarak semiyyelerin İnhilâle uğramasındanileri geldiğinde şüphe edilemez. "Seylân" adasında ki"Vedda"lar bu nev'e misaldir. (Buraya kadar arz ettiğimiztasnif L'Annee Sociologique'in 11 ve 12. ciltlerindenalınmıştır.)Milletler.-Milletler de semiyye ve aşiret gibi teşkilatlarzayıflayarak yahut büsbütün zail olarak Rabb-ı âmm,Velâyet-i âmme, Hukuk-u âmme gibi umumî vicdanınteşekkül ettiğini gösteren millî duygular uyanmağabaşlamıştır. Yazı, edebiyat, tarih, müesseseleri teşekkülebaşlayarak Kavim kendini bir vücud-u vahid gibi hissediyor.Aynı zamanda mihanikî bir surette taksim-i âmâl ve ihtisashareketleri doğarak muhtelif içtimaî uzuvlar tarafından ifâediliyor.11


Milletler dört nev'e ve dört tâli nev'e ayrılırlar:1 .-İmamî Milletler (Nations Th6ocratiques).Bu kavimlerde millet kendi mevcudiyet ve vahdetini bir"Rabb-ı âmm" ve bir "Dinî velâyet-i âmme" suretinde hisseder.Semiyye ve aşiretlerin Hukuk-u hassaları kendileriyleberaber zail olmağa başlayarak yerine "Hakkullah" namıyle dinîbir Hukuk-u âmme teşekkül eder. İmamî milletlerdehukuk, ayinî rituel bir mahiyeti hâizdir. Bunun içinibadetlere müteallik ahkâmı muhtevi olan ayinnâmelerdemünderic olur: Hinduların "Manu" kanunları gibi. Dinîvelâyet-i âmme, müeyyed Min indillah bir İmam mâhiyetindeaddolunan hükümdarda tecelli eder. Bu velayet, hükümdardanderebeylerine intikal ederek, zeâmî teşkilâtı meydanagetirir. Semiyyeler arazi üzerinde yerleşerek "Köy"emünkalib olur. Semiyye teşkilâtı mevcud oldukça kendikendini idareye muktedir olan Köy, bu teşkilâtın zevalindensonra idâre-i nefs'den âciz kalarak haricî istinatgahlara arz-ıihtiyaç eder. Bu suretle arazinin rakabesi Derebeyler sınıfınageçerek Köyler birer "Malikane = Dirlik" mâhiyetini almış veKöylüler Fellah Serf hükmüne girmiş olurlar. Hukukîiçtihatlar din mümessilleri tarafından icra olunduğu içinhükümdar teşrî haklarından mahrum olup yalnız icrakuvvetlerine mâliktir. Bu kavimlere "Köy esasına müstanidmilletler" yahut "Icraî Milletler" namı da verilebilir. ŞarkınKurûn-u ûlâ ve Avrupa'nın Kurûn-u vustâ hükümetleri ileHilâfet-i Abbasîye bu nev'e misal olabilirler.2.-Teşrîî Milletler (Nations Lâgislatives)Bu kavimlerde iptida şehirler derebeylerin hakimiyetindenkurtularak belediye meclisi vasıtasiyle kendi kendiniidareye başlamış ve aynı zamanda derebeylerine karşıhükümdar kuvvetiyle birleşmiştir. Şehir bu şekle girince"Karye = Commune" namını aldığı gibi şehir medeniyetiköylere de geçerek oralarda da ferdî mülkiyet ve ferdîhürriyet teessüs etmiş ve köyler de birer kariye halinegirmiştir. Şehir, halkın efkâr-ı ammeye müsteniden kendiniidare etmesi demektir. Bu hal payitaht da daha bariz bir şekilalarak dinî efkâr-ı ammeye müstakil olarak siyasî bir efkâr-ıâmme'nin tevellüdüne meydan vermiştir. Bu suretle12


hükümdar yahut millet teşriî hukuki selâhiyetini de iktisabederek "Nasutt = Lalque" bir hukuk teessüs etmiştir.Hükümet artık hukuk-u ilâhiye (droit Divin) esasına değilHakimiyet-i Milliyet yani siyasî efkâr-ı âmme umdesinemüsteniddir. Millet, sabık nev'ide, kendinin mümessiliolarak dinî bir kuvve-i icrâiyeyi görürken şimdi siyasî birkuvve-i teşriiyeyi görüyor. Bu nev'e dahil olan kavimlere"Karye Masına müstenld milletler" namı da verilebilir. Bunev'e misal olarak Fransa ve İtalya milletlerini gösterebiliriz.3.-Harsî Milletler (Nations Culturâlles).Bir kavmin müesseseleri evvel emirde beraber yaşadığıbirçok kavimlerle müşterek bulunur. Müesseseleri arasındaiştirak bulunan bu gibi kavimlerin mecmuuna "MedeniyetZümresi = Oroupt de cftilisalon" denilir. Ve o müşterekmüesseselerin hey'et-i mecmuasına da "Medeniyet" namıverilir. İptidaî kavimlerle emamî ve teşriî milletlerin birermillî ve müstakil medeniyeti olmayıp beynelmilel vemüşterek olan medeniyetlerin müşterek hayatı içindeyaşarlar. Her ne kadar bu kavimlerin de kendilerine mahsusmüstakil bir lisanla hususî âdetleri var ise de bu millîmüesseseler beynelmilel müesseselere kendi renklerinihenüz vermiş değillerdir.Bir kavim beynelmilel medeniyetin müesseselerinekendi lisan ve vicdanının rengini vererek onları kendi ruhunauydurmağa başladığı dakikada müstakil ve millî birmedeniyete yani "Hars"a mâlik olmağa başlar. Bir kavminbütün manasiyle tam bir millet olması ancak bu yoldamüstakil bir Hars'a malik olmasıyla kaimdir. Millî harsbaşladığı günden itibaren muhtelifü'l-menşeolan beynelmilelmüeseseseler arasında samimi bir ahenk teessüs ederekonları canlı bir uzviyetin mütesânid uzuvları haline koymağabaşlar. "Hars" birbirine merbut "Manzume = Systeme" ler»mürekkebdir. Harsı teşkil eden manzumeler şunlardır:Manzume-i diniyye, manzume-i ahlâkıyye, manzume-ihukukiyye, manzume-i bediiyye, manzume-i lisaniyye,manzume-i iktisadiyye, manzume-i fenniye.13


Hars'ı terkîb eden bu manzumeler meyanında samimîahenkler bulunduğu gibi her manzumeyi teşkil edenmüesseseler arasında da samimî bir ahenk mevcuddur.Müesseseler arasındaki bu ahenk müesseselerin îstinadettiği dinî, ahlâkî, hukukî ilaahirî örflerden yâni efkâr-ıâmmelerden neş'et eder. Bir millete ait muhtelif efkâr-ıâmmelerin ahenkdar olması da hepsinin aynı bünye-iiçtimaiden tevellüd etmesinin neticesidir. Kavimlerin içtimaîhayatları içtimaî bünyelerine tâbi olarak îahavvüi ve tekâmüleder. Kavimlerin tasnifinde içtimaî bünyenin miyartutulması bu esasa müsteniddir.Teşriî milletlerde dinî velayetten başka siyasî bir velayetbulunduğu gibi, harsî milletlerde dinî ve siyasî velayetlerdenmüstakil olarak Harsî veiâyetler de mevcuddur. Harsîvelayetler ahlâk, iktisad, bediiyyat, lisan, ilim ve fendairelerinde muktedabih tanılan büyük şahsiyetlerdir. Harsaait içtihadîar bu velayetlerden sâdır olduğu zaman herkestarafından tav'an kabul edilir. Çünkü bunlar bariz olanmümtaziyetleriyle mütehassıs oldukları şubede umumunitimad-ı tammını kazanmışlardır.Millet, İmamî cemiyetlerde kendini imâmda, teşriîcemiyetlerde kendini kuvve-i teşriîyede mütecelli görünüyordu.Harsî cemiyetlerde ise kendini harsının mümessilleritarafından temsl! edilmiş görür. Çünkü hars millî vicdanınmuhtelif müesseseler suretinde tezahür etmiş mütaayyinşeklinden ibarettir. Mamaafih hars maddî bir teşkilâtsuretinde de tecelli eder. Her hey'etin payitahtda bir ihtisasmerkezi olduğu gibi bu ihtisas merkezlerinin murahhaslarındanmürekkeb olmak üzere büyük bir "Hars derneği = Ligueculturelle" de olabilir. Bu nevii kavimlere "Hey'et esasınamüstenit milletler" nâmı da verilebilir.Mamafih bîr kavim aşağıdaki nevilerden yukarıdakinevi'lere geçerken eski müesseselerini tamamiyle kaybetmez.Her nevin esaslı teşkilâtı hususî bir vazife deruhteederek canlı bir surette bakî kalır. Bu suretle harsî bir milleteiptidaî kavimlerin karabet teşkilâtı "Aile" suretinde emâmîmilletin dinî teşkilâtı "Ümmet = eglise" suretinde, teşriîmilletin hukuki teşkilâtı "Devlet = etat" suretinde ilânihaye14


aki kalır. Harsî milletin teşekkülü kavmin tekâmülmerhaleleri olan Aile, Ümmet, Devlet teşkilâtlarına "Hars"teşkilâtının inzimam etmesiyle başlar.Kuvve-i teşriiyenin teşekkülü ile Kuvve-i icraiyeninitisafatınased çekildiği gibi, kuvve-i harsîyenin tekevvüniylede ve matbuatın yolsuzluklarına nihayet verilmiş olur. Veancak bu devirdedir ki, icra ve teşrî kuvvetlerinin tesirindentamamiyle âzâde müstakil bir kuvve-i adliye teessüsedebilir. En müterakki milletler bu enmuzece doğru tekâmületmekte iseler de tekevvüniyle de ;Kuve-i teşriiyenim dehenüz hiç biri tamamiyle bu nev'e dahil olmamıştır.4.-İstiklâlini kaybetmiş Milletler.Milletlerin dördüncü nev'î millet haline geldikten sonaistiklâlini kaybeden kavimlerdir. Lehliler gibi.Talî nev'iler.-Milietlenn talî enmuzecleri bir nevi'idendiğer nev'e intikal devrinde bulunan kavimlerdir di, dörten-muzace münkasemdir:1)Aşirî-Emâmi milletler: Fas Devleti gibi.2- İmami-Teşriî milletler: Bu günkü Rusya gibi.3-Teşriî-Harsî milletler: Almanlar, İngilizler, Amerikalılargibi4- Nîm müstakil milletler: Finlandiyalılar gibi.Kavimlerin cins ve nevileri taayyün ettikten sonra,kavimlerin gerek bünyelerinde ve gerek müesseselerindehangi unsurların marazî bir mahiyeti hâiz olduğu da tayinedilebilir.Bir kavimde kendi nev'ine ait olmayan ve daha sâfilnevilerden "Pes zînde = Survîvant" olarak kalmış olanmüesseselerin marazi olduğu aşikârdır. Meselâ harsî birmillette iptidaî kavimlerden yahut emamî ve teşriîmilletlerden bazı pes zinde müesseseler kalmış ise bunlarmarazî bir mahiyeti hâizdir. Kavimlerin hastalıkları tayin15


edildikten sonra tedavileri de taht-ı imkâna gireceğindenilmî tedkîkler binnetice amelî san'atlara da faideli birrehberlik ifâ etmiş olur.O halde bizim Türkler hakkında yapacağımız tedkiklerdenilmî neticeler çıkarmak için, evvelâ Türkler'in muhtelifzamanlarda ne gibi medeniyet dâirelerinden geçtiğini,saniyen Türk kavminin iptidaî kavimlere yahut emamî veteşriî milletlere ait devrelerden hangisinde bulunubtekâmülün hangi seviyelerine dahil olduğunu, sâlisen Türkkavminde mensub olduğu içtimaî nev'ile kabil-i telifolmayan ve binâenaleyh marazî bir mahiyeti hâiz olan ne gibigayr-ı tabiilikler mevcud olduğunu, ırâbianı beynelmilelmedeniyetlerden hangi müesseseler Türk hayatına girerekne gibi istihalelere duçar olduğunu aramamız iktiza eder.Bu taharrileri yapmak için istinad olunacak hüccetlerTarih, Kavmiyatjhsaiyat'a ait vesikalardır. Bu vesikalarınmevsukiyet ve kıymetleri tahkik edilmekle beraber hervesikanın bize vücudunu haber verdiği müessesenin hanç,izümreye, hangi içtimaî zaman ve muhite ait olduğunumeydana çıkarmak da lâzımdır. Çünkü Türk Kavmi ayzamandamuhtelif cemiyetler halinde yaşadığı gibi muhtehıdevrelerde müteaddid medeniyet dairelerine de girmiştir.Ancak mebdeinden bugüne kadar ilmî bir surette tedkikettikten sonradır ki, Türklüğü hangi istikametlere doğruyürütmek ve ne gibi vasıtalarla yükseltmek îcabettiğinianlayabiliriz, ( + )(+) Bu makalede usûle ait kaideler "Durkheim" dan mülhemdirNot: Bu makale, "Millî Tetebbûlar Mecmuası" nın "Mayıs-İJaz1331 "Tarihli 2. sayısında çıkmıştır, Shf.: 193-205.16


ESKİ TÜRKLER'DEİÇTİMÂİ TEŞKİLÂT İLE MANTIKÎ TASNİFLER ARASINDATENAZURBAŞLANGIÇ"L'Annöe sociologique" in altıncı cildinde "Durkheim"ile "Mauss"un "bazı ibtidaî tasnifler" unvanlı müşterek birmakaleleri var. Bu makaledeki tedkîkler gösteriyor ki,,medenî milletler "ilm-i mantık"* binnisbe yeni zamanlardatanımıştır.İbtidaî kavimlerin mantığı başka mahiyette idi; onlarınmantıkî tasnifleri bugün bizim müfekkirimizin nâzımı olanmantıkî tasnife benzemezdi. Onlardaki "cins"ler ve "nevHeriçtimaî teşkilâtlarla münesebetdâr olub ihtiva ettikleri ferdlerarasındaki mümâselet yalnız bunların kudsiyetleri yaniiçtimaî kıymetleri itibariyle idi. Bu ibtidaî mantık bil'âheretekâmül ederek ilmî mantığı doğurmuştur. Bu tedkîklerdenanlaşıldı ki, ilmî mantık da diğer içtimaî vakıalar gibi tarihîbir mahsul, içtimaî bir müessesedir. Mezkûr makaledensonra, gerek isimlerini zikr ettiğimiz içtimaiyatçılar, gerek"Levy Bruhl" "Hubert" gibi başka içtimaîyat âlimleri bumesele hakkında müteaddid tetebbular yazarak mantığıniçtimaî menşeini tenvir ve izaha çalıştılar. Benim bumakalede tedkîke çalıştığım mesele, yalnız, eski Türkler'deiçtimaî tasniflerle mantıkî tasnifler arasındaki tenazurdanibarettir. Fakat bu tenazurun mâhiyyeti anlaşılabilmek için,evvelemirde Avustralya kavimleri ile Şimalî Amerikayerlilerinde görülen bu yoldaki tasnifleri göstermek lâzımdır.Türk tasnifleri bir tarafdan bunlarla, diğer cihetten deÇinlilerin, İbranîler'in, Finovalar'ın esatirî an'aneleri ilemukayese edilince, bu tasniflerin menşe ve mahiyeti vazıhbir surette meydana çıkacakdır. Buna binâendir ki, ibtidaAvustralyılarla Şimalî Amerika yerlilerinin tasniflerini kısacaanlatacağım.17


BİRİrd FASILAVUSTRALYALILARDA VE ŞİMALÎAMERİKAYERLİLERİNDE TASNİFLERDurkheim'e göre şimdiye kadar tanılan dinlerin hepsindemevcud olan bir hususiyet vardır: herdin, mutlaka, bütüneşyayı ihata eden bir fikirler manzumesi olmağa, dünyahakkında umumî bir görüş mahiyetini almağa meyyaldir. Ohalde dinlerin en ibtidaî şekli olan Totemizm de de "Kâinat"hakkında bir telakki'nin bulunması iktizâ eder. İbtidaîkavimlerin en basitleri olan ve "Totemizmdin en basit şeklinemâlik bulunan Avustralya aşiretleri tedkîk olununca görülürki, her "aşiret = Tribu" ikişer "Kabile = Phratrie"den ve herkabile de müteaddid "semiyye = Clan"lerden mürekkebdir.Bizim zihniyetimize göre, bu semiyyeler ve kabileler yalnızbeşerî ferdleri muhtevi olmak lâzım gelir. HalbukiAvustralyalıya göre kâinatı terkib eden bütün mevcudlar,kendi aşîreti içinde dahildir. Bunlar da beşerî ferdler gibi,aşîretin azaları, maâşlrleridir. O halde bunlarda insanlar gibiaşîretin muhtelif kadrolarına tevzî olunurlar. Aşîret ikikabileye ayrıldığı gibi kâinatı terkib eden bütün mevcudlarbu iki kabilenin isimleri ile gösterilen iki büyük"cins = Genre"e ayrılır. Güneş, Ay, Yıldızlar... ilââhirihiAvustralyalılar gibi o yahut bu kabileye mensub olurlar.Fakat kâinattaki eşyanın tasnifi bununla kalmaz. Kabilelersemiyyelere bölündüğü için her kabileye mensub mevcudlarda bu kabileyi terkib eden semiyyeler arasında inkısam eder.Misâl olarak "Mont-Gambier" aşiretini alalım. Bu aşiret"Gumit" ve "Geruki" adlarını taşıyan iki kabileyi muhtevidir:Bu kabilelerden her biri de beşer semiyyeyi hâvidir. Tabiattamevcud olan herşey bu on semiyyeden birine mensubdur.18


Mezkûr aşiretin teşkilâtı şu veçhiledir: (1)(Semiyyeler)(Her semiyyede tasnifolunan mevcudat)Balık avlıyan (Doğan) Duman, hanım eli (nebat),bazı ağaçlar ilâh....Kaşıkçı kuşu Kara tahtalı ağaç, köpekler, ateş,,buz, ilâh....GumitKarga Yağmur, yıldırım, şimşek, bulutlar, dolu,kış, ilâh....Karakakute(Sorguçlu papağan) Yıldızlar, ay, ilâh....Zehirsiz bir yılan Balık, ayı balığı, yılan balığı, lifi kabukluağaçlar ilâh.,,.Çay ağacı Ördek, İstakozun küçüğü, Baykuş, ilâh.,..Yenilir bir kök Toy kuşu, bıldırcın, bir nevi kanguru,ilâh»...GerukiSbiksiz ak kakute Kanguru, yaz, güneş, rüzgar,(Sorguçlu papağan)sonbahar, ilâh....Dördüncü ve beşinci semiyyeler hakkın da tafsilatmevcud değildir.Semiyyelerin bir hayvan yahut nebat isminden ibaretolan unvanlarına "Totem" denilir. Bir kabilenin semiyyelerinemahsus olan Totemler diğer kabilenin semiyyelerîndebulunamaz. Her semiyye kendi toteminin ifade ettiği hayvanyahut nebat nevini kendi akrabası addeder.Binâenaleyh mezkûr hayvan yahut nebatı mübarektanır. Öldüremez, yiyemez, yalnız senede bir defa bir çokâyinlerden sonra onun yavrusunu kurban olarak parçalarlarve semiyyenin ferdleri onu yiyerek teberrük ederler. Yaniulûhiyeti gövdelerine nakletmek suretiyle "Teşârük = Commuion"yaparlar. Bir semiyyenin erkekleri o semiyyedekikadınlarla mahrem olduklarından ancak semiyyenin haricindenevlenebilirler. Totemler semiyyenin mabûdlan olduğugibi ekseriya kabilelerin de Totemleri, yani bir hayvan yahutnebat nev'i suretinde mütecellî mabûdlan vardır. Zaten evvelceaşîret iki semiyyeye munkasim oıup sonradan bunlaryeniden semiyyelere parçalandığı için ilk semiyyeler"kabile" mâhiyetini alımstır.19


Semiyyelerin, kabilelerin totemlerinden başka aşîretinbey'et i umumiyesince, yahut bir sahada bulunan bütünaşîretlerce taabbüd edilen bir "Aşîrî ilâh = Dieu tribal" davardır. O halde ferdier mensub oldukları semiyyeye,kabileye, aşirete teabbüd ediyorlar; semiyyenin, kabilenintotemi ile, aşîretin ilâhı bu zümrelerin timsallerinden başkabîr şey değildir. Yukarıdaki aşîret teşkilâtı tedkik olununcaanlaşılıyor ki, semiyyeler mantıktaki "Nev'iler"e, kabileler"Cinslerde, aşîret de "Cins-ı âli"ye tekabül ediyor.Eşyanın mantıkî tasnifi bunların içtimaî kadrolaraidhalinden ibaret oluyor. Bu suretle bir nev'in dahilindeyalnız bir sınıf insanlar değil, bir takım L^/anlar, nebatlarve cemadlar da mevcuddur. Maddî tabiat nokta-ı nazarındanbirbirine benzemeyen bu mevcudlar kudsiyet itibariyleyekdiğerine mümasildirler. Çünkü hepsi esasen semiyyenintoteminden mütevellid addolunduğu için birbirlerihindindaşı ve akrabasıdırlar.Bir semiyyeye mensup insanlar o semmiyyede dâhilolan hayvan ve nebat ve cemadları âdi hususât içinkullanamazlar, bunları ancak mukaddes işlerde kullanabilirler.Meselâ ölünün tabutu ancak kendi semiyyesine mensubağaçtan yapılabilir, fakat hiç bir zaman bu ağaç odunsuretiyle mahrukatta istimal edilemez. Demek bir semiyyeninbeşerî ferdleri ile kavmi ferdier! arasında m3$terek birfasl-ı mümeyyiz vardır ki, o da aynı " s DInî kar8ft&i"e mâlikolmaları, aynı "Kudsiyet" ve "KıymeFi hâiz bulunmalarıdır.Avustralya'yı bırakarak Şimalî Amerika'ya gelelim:"ZunPlerde dinî görüşe göre feza yedi semte taksimolunmuştur. Şimal, Cenub, Garb, Şark, Semt-i re's, Semt-ikadem, Merkez. Kâinattaki bütün eşya (Güneş, Ay, Yıldızlar,Gök, Yer, Deniz, bütün hadiseleri ve unsurlariyle beraber,hayatsız mevcudat, nebatlar, hayvanlar, ve insanlar) bu yedisemte tevzî olunmuştur. (1) Meselâ mevsimlerle unsurlar şusuretle semtlere bölünmüştür:(1) L'Annee Sociolgiçue, tome VI, page, XXXV3520


Şimalin unsuru Hava, mevsimi Kışdır;Garbin unsuru Su mevsimi İlkbahardır;Cenubun unsuru Ateş, mevsimi Yazdır;Şarkın unsuru Taprak, (toprağın tohumları ve tohumlanyetiştiren donlar), Mevsimi Sonbahardır. Kaşıkçı kuşu,turna, Iskoçya horozu, ada çayı horozu, yeşil meşe,ilâh Şimale mensubdur. Ayı, Coyote, ilkbahar otu,Garba mensubdur. Sığın, geyik, hindi, ilâh.... Şarka mensubolur. Bu suretle tasnif olunan yalnız eşya olmayıb içtimaîfaaliyetler de bu semtlere taksim edilmiştir. Şimal kuvvetinve tahribin semtidir. Harp ve tahrip ona aittir. Sulh ve avgarbe mensubdur. Hararetin semti olan cenuba ziraat iletababet mensubdur. Güneşin semti olan Şarka sihir ile dinmensubdur. Yukarı âleme (Semt-i re's) aşağı aleme (Semt-ikadem) bu faaliyetlerin muhtelif terkibleri mensubdur.Her semtin muavven bir rengi vardır ki, onu temyizeder. Şimal sarı, Garb mavi, Cenub kızıl, Şark ak Semt-i re'sâlacabulaca, Semt-i kadem kara, Merkez her rengi cami dit.Eşyanın bu tasnifini yalnız cihetlere nazaran addetmemen."ZunP'lerin "Poeblo"su, yani "Şdhir"i de yedi kısmamunkasimdir. Bu kısımlardan her biri yedi semtten birinemensubdur. Meselâ kısımlardan biri Şimale, diğeri Garbe,üçüncüsü Cenuba ilâh.... merbutdur. Yedi semtin renkleri,aynı zamanda mütenâzıran bu içtimaî kısımların darenkleridir.Bu kısımlardan her biri üç semiyyeden mürekkebdir.Yalnız merkeze mensub olan kısım bir semiyyeyi muhtevîdir.Aynı zamanda bu semiyyelerin cümlesi Totemlidir.Semiyyelerin totemlerini aşağıdaki levhada gösteriyorum:ŞimaldeGarbdeTurna-Yahut Kaşıkçı kuşuIskoçya-Yahut Ada çayı horozuSarı ağaç-Yahut Yeşil meşeAyıKoyun (Çayır köpeği)İlkbahar otuSemiyyesi21


CenubdaŞarktaSemt-i re'sdeTütünMısırPorsukSığınGeyikHindiGüneşKartalGölKurbağa yahud Kara KurbağaSemt-i kademde Çıngıraklı yılanSuMerkezde Makav Papağanı Semiyyesi ki merkez-i tam'ıteşkil eder. (1)Bu on dokuz semiyyenin yedi semte tevzî edilmesibidayette Zoni İlinin yedi semiyyeden mürekkeb bulunmasındandır.Elde edilen şifahî ve manzum bir vesikaya göreZoni'lerin vaktiyle "Bıçak" tesmiye olunan ve altı büyükrahibden mürekkeb bulunan ehemmiyetli bir rahibler derneğivardı ki,altı semiyyeyi temsîl ederdi. Şimalin seyyidi olanrahibe "Ayı ırkında birinci" Garbın seyyidine "Koyun ırkındabirinci" Cenubun seyyidine "Porsuk ırkında birinci" Şarkınseyyidine "Hindi ırkında birinci" Semt-i re's'in seyyidine'Kartal hkında birinci" Semt-i kadem seyyidine "Yılanırkında birinci" nâmları verilirdi. Bu isimler yukarıdaki cedvelile karşılaştırılınca görülür ki, altı rahibe tekabül edenhayvanlar (Ayı müstesna olmak üzere) altı semiyyenintotemleridir. Bundan başka bu altı semiyye de mensuboldukları kısımlar içinde birinciliği hâizdir. O haldş "Poeblo"nun altı kısmı bu altı ana semiyyeden tevellüd etmiştir. Yânibu ana semiyyeler üç parçaya ayrılarak her biri üç semiyyeolmuş ve bu suretle üçer semiyyeden mürekkeb altı kısımmeydana gelmiştir.(1) L'Anneâe Sociologique Tome; VI, page: 37.22


O halde yalnız Avustralyahlarin tasnifi semiyyeleresasına müstenid olmayıb Zoni'lerin tasnifi de zahiren yedisemt esasına istinad etmekle beraber hakikatte semiyyeleresasına müsteniddir.Bunu ispat eden delillerden birisi şudur ki,Zoni'lerdeyedili tasniflerden evvel altılı bir tasnif varmış ve bundan damukaddem dörtlü bir tasnif mevcud imiş. Dörtlü tasnifimeydana getiren âmil aşiretin iki kabileye ayrılmasıdır. Birkabile Şimalde, diğer kabile Cenubda olunca bunlarıayırmak için aralarında Şarkdan Garba gitmek üzere bir hatteşekkül eder. Filhakika Zoni'lerde içtimaî teşkilâtı dörtcihetin tefriki ile alâkadar eden rabıta mevcuddur.Zoni'lerin vaktiyle iki kabileye ayrıldığını bize bir ustûreanlatıyor: Birinci büyük rahib ve sihirbaz dünyaya yenigelmiş olan insanlara iki çift yumurta getirdi. Birisi Gök gibikoyu mavi veacâibnümâ idi. Diğeri Ana-yer gibi koyu kırmızıidi. Dediki "Birisinin içinde "Yaz", diğerinin içinde "Kış"bulunuyor. İkiye ayrılarak her bölümünüz bunlardan birinikendine alsın" İlk hareket edenler maviyi beğendiler. O kadarsevindiler ki,yavruların kanadı çıkmadı. Fakat kanatları zuhuredince kara renkli olarak çıktı. Bunlar kargalar idi ki,nesillerigerçekli belâlar oldular ve şimale doğru gittiler. Kızılyumurtaları beğenenler Parlak (Makav) papağanının çıktığıgördüler. Tohumları, sıcaklığı ve sulhu aralarında taksimettiler. Bu suretledir ki, Zoni'ler "Kış eri" ve "Yaz tri"nâmlariyle ikiye ayrıldılar Birinciler karga oldular. Ustûre bukabilelerin semiyyelere ayrıldığını da muhafaza etmiştir."Şimal adamları tabiatlarına, zevklerine, istidatlarına göreAyı eri, Çayır köpeği eri, Sığın eri, Turna eri, ilâh.... oldular.Cenub adamları da aynı surette ayrıldılar. Semiyyelerteşekkül ettikten sonra eşyanın zatlerini aralarında taksimettiler Don'un, Kar'ın tohumları "Sığın"a, Sunun tohumları"Kara Kurbağa"ya Nâh.... aid oldu.Mamafih Zoni'lerin tasnifi ile Avustralyalıların tasnifiarasında hadd-i mutavassıt olmak üzere bir tasnif dahavardır ki,bu da Omaha'ların tasnifidir. Omaha'lar Siyukavminden bir aşirettir. Omaha'larda hem eşyanın semiyyeleregöre tasnifi hem de cihetlere göre tevzii mütecellîdir.23


Omaha aşîreti iki kabileye münkasimdir. Her kabîle beşsemiyyeyi muhtevidir. Karargâhın fetvası "daima timsâliolarak" şarka müteveccihdir. Fakat büyük merasimincereyan etmediği adî zamanlarda, iki kabile, aşiretin takibettiği yolun biri sağında diğeri solunda olmak üzere konar;Bu seretle konduğu zamanlarda da kabilenin birisi cenubda,diğeri şimalde bulunur. Sağ-sol, Cenub-şimal, Yukarı-aşağıtâbirleri arasındaki daimi tenazura bakılınca karargahın buiki türlü teveccühü hakkındaki rivayetler telif edilebilir. İkikabileyi ayıran yol daima şarkdan garba giden yol oluncatabiidir ki, biri cenubda, öteki şimalde bulunur.Mamafih Omaha'larda başka bir hususiyet de gözeçarpıyor. Kabilelerden biri cenubu, diğeri şimali, biri Gök'üdiğeri Yer'i; biri sağ'ı diğeri soru irâe etmekle kalmıyor, aynızamanda biri müzekker unsuru, diğeri müennes unsurutemsil ediyor. (Bu hâli ileride Çinlilerde de göreceğiz.)Omaha'ların bir hususiyeti de her semiyyeye mensubeşyanın istimali o semiyyenin ferdleri için memnuolmasıdır. Diğer bir hususiyeti de her semiyyede serpuşlarınhusûsi şekilleri semiyyenin esrarengiz bir alâka ile merbutolduğu mevcudun timsâli olmasıdır.Bundan başka her semiyye yahut tali semiyye dâhilindebir takım muayyen şahıs isimleri vardır ki,dâimâ o zümredahilinde kalır ve Ataların ruhları hangi ferdlerde tecessüdediyorsa bu isimler onlara verilir. (Türklerde dedenin isminintoruna verilmesi gibi).Omaha'larda mevcud olan bir başka hususiyet de birkaç semiyye ve talî semiyye müstesna olmak üzere .bütünsemiyyelerin "Bizon" ismindeki hayvanın aksâm-ı bedeniyesindenmüteşekkil addolunmasıdır. (Bu hâli Türkler'de degöreceğiz). Bu surette "Bizon" aşîrî bir totem olduğu veaşiretin semiyyeleri arasında inkısam eden bütün mevcudat"Bizon" ismindeki hayvanın aksâm-ı bedeniyesindenmüteşekkil addolunmasıdır. (Bu hâli Türkler'de de göreceğiz).Bu surette "Bizon" aşîrî bir totem olduğu ve aşiretinsemiyyeleri arasında inkısam eden bütün mevcudat "Bizon"24


un şahsında bir manzume-i tâmme mâhiyetini aldığıanlaşılıyor.(1).Omaha aşîreti bir yerde konduğu zaman karargâhdairevî bir şekil gösterir. Bu dairenin iki nısıf dairesini birsağda bir Solda olmak üzere iki kabîle teşkil eder. Herkabîlenin işgal ettiği nısıf dairede semiyyelerin ve talîsemiyyelerin birbirine yakın uzak olması semiyyelerinakrabalığı dolayısıyle değil ifâ ettikleri içtimaî vazifelerinmünasebeti itibariyledir. Binâenaleyh, her kabilede yıldın vemuharebe ile münasebetdâr olan birer semiyye vardır. Bu ikisemiyye karargâhın fethasında (yâni şark cihetinde)yekdiğerine karşı olarak konarlar. Karargâhın hakîkiolmaktan ziyade âyinî mâhiyeti hâiz olmak üzere kılavuzluğunuifâ ederler. Diğer şemiyyeler de aynı umdeye tabîolarak içtimaî vazifelerine göre nısıf dairelerin diğerkısımlarını işgal ederler (2) Görülüyor ki, karargâhın işgalettiği feza kevnî fezanın bir mâkesi gibi oluyor.Bu hal Avustralyalıların en mütemeddinleri olan "VutjoBalluk" aşîretinde daha vazıh bir surette mütecellidir. Buaşîrette de karargâh bir daire şeklini gösterir.Her semiyye rüzgar gülünün bir cihetine müteveccihdir.Semiyyenin rüzgar cihetleriyle alâkası o kadar samimîdir ki,semiyyeye mensub ferdler ait olduğu istikamete doğrudefnedilir. Meselâ bir "Vaıtovet" (yâni Sıcak rüzgar), başışimalin biraz garbına mütemayil olarak (yâni memlekettesıcak rüzgar estiği istikamette) defnedilir. (3)Bu ifâdelerden anlaşıldı ki, iptidaî kavimler umumîfezayı kendi karargâhının fezasına idhal ettiği gibi kâinattamevcud olan bütün eşyayı kendi içtimaî kadrolarına ilhakederek bir tarafdan içtimaî, diğer cihetten kevnî olmak üzereesâtirî bir manzume-i mantıkiye meydana getiriyor. Şimdi buhâli Çinliler'le Türkler'de arayalım.(1) VAnnee Sociologique, Tome XII, page: 106-109.(2) L'Annee Sociologique, Tome VIpage: 91.(3) L'Annee Sociologigue, Tome: VI, page: 99.


İKİNCİ FASIL1. TÜRKLER VE ÇİNLİLERTürk an'anelerinin Oğuzlar'a mahsus olanına "OğuzTöresi" denilir. Lütfi Paşa Tarihi Osman Gazi'nin hanlığaintihabını şu suretle tasvir ediyor. "Siz Kayı neslindensiniz,bu, Oğuz Han'dan sonra Oğuz beylerinin ağaları ve hanlarıidi. Gün Han vasiyeti, Oğuz töresi mucibince Oğuzneslinden kimse olmayınca hanlık ve padişahlık Kayı soyuvar iken özge boy soyuna düşmez." (1). Oğuz töresine dâiriçtimaî teşkilât ve an'anelerden bir kısmı Cami üt-TevârîHde,Şecere-i Türkî'de, Oğuzname'de, Selçuknâme'de, Câm-ıCem-âyin'de zikredilmiştir. Çinliler'den de Türklerin en eskihükümetlerinden biri olan "Tsin" sülâlesinin îtikadlarınıöğreniyoruz. Dokuz Oğuzlar'm (Yâni Uygurların) îtikadlarınıda Cihangüşâ ile Camiü't-Tevârih'ten haber alıyoruz.Burivayetleri Çinlilerin "Taoîzm" dinine aid akidelerlemukayese edince aralarında büyük münâsebetler olduğutezahür edecektir, mamafih bunları Finovalar'ın ve İranîler'inesâtirleriyle de karşılaştıracağız."Tao" (2) Çince "Tabiat" yahut "yol" demektir."Taoizm" bir nev'i "Tabıatcilik = Naturisme"dir. Bu dinbirbirine tedahül etmiş birtakım manzumelerden mürekkebdir.İstinad ettiği en esash umdelerden birisi fezanın dörtaslî cihete göre taksimidir. (3)Bu cihetlerin her birine, onun idaresine müvekkel olanbir hayvanın ismi verilir.Şarkda:Cenubda:Garbda:Şimalde:Gök EjderhaKızıl KuşAk KaplanKara Kaplumbağa(1) Osmanlı Tarihi, Ahmed Rasîm, Cilt: I, sayfa: 41(2) L'Anne'e' SociologigueHn 6. cildinde Durkheim ile Mauss'un"Tasnifin îptidaî Şekilleri" unvanlı makalesi sahife: 55(3) Mezkûr kitab, sahif e, 56.26


Her cihet kendi hayvanım ismini alır ve muhtelif halleregöre uğurlu yahut uğursuz sayılır. Fezayı idareye memurolan timsalî hayvanlar sema gibi yeri de idare ederler. Birtepe yahut coğrafî bir teşekkül Kaplan'a benzedi mi,Taoizm'e göre, bu, kaplandır ve binâenaleyh garbdadır. Birejderhaya benziyor mu, o halde ejderhadır ve şarktadır. Biryerden göç edileceği zaman etrafdaki eşyaya bakılır. Eğerbunlar kendi cihetlerine muvafık şekillere mâlik iselermeselâ garbda bulunanlar Kaplan'a, şarkda olanlarEjderha'ya müşabih iseler bu göç uğurlu telakkî olunur. (1).Her cihetin bir rengi ve bir hayvanı bulunmakla kalmazsenenin dört mevsimi de bu aslî cihetlerle münasebetdârdır.(2).Şark:Cennub:Garb:Şimal:İlkbaharYazSonbaharKışFezanın merkezi de nazar-ı itibara alınınca dört cihetleberaber mecmuu beş olur. Bu suretle beş unsurdan herbiribu beş semtten biri ile irtibat peyda eder. Bunun bir misâliniTibet an'anelerinde görüyoruz. "Bu hususu ilâhlarınfevkinde, bulutların ve ihtimal ki,umumî bir surette muzlimseminin teşahhusundan ibret olan "Gök ejderha" vardır ki,fırtına koparır, hayırkâr yağmurlar yağdırır, suları tuğyanettirir, taunlar ve salgın hastalıklar gönderir, bu tamamenMoğolların ve Çinlilerin Ejderha'sıdır. Bunun yer yüzündebir düşmanı vardır ki "Kızıl KaplarTdır. Bu kaplan ekseriyabeş timsalle irâe olunur. Birisi merkezdedir ki,toprağı temsileder, diğeri dört cihette olub ağaç (Gök), maden (Kızıl), ateş(Ak), su (Kara), renkierindedir. Bunlar, Türkler, Moğollar,Anramlılar nazarında müştereken muhterem tanılan beş unsurdur.(1) Mezkûr kitab sahife, 56(2) Les fonctions mentales dans les socie'te's mfe'riences, S.L4vyBruhl, page292, Paris Felix alcam, 1912


Bu beş unsur hâlâ resmî sâhirlerin, âyinlerini icraederken taşıdıkları beş bayrakda, "Sa-kia-pa" Lamaları'nınkendi zaviyelerini telvin ettikleri beş renkde ve bilhassaBudu'nın tecellîleri olan beş uknumun müteakıb zümrelerindeizlerini muhafaza ediyor. (1)Seyyarelerden herbiri de bu beş unsurdan birer tanesinerabt edilir: Zühre madenin, Merih ateşin, ilâh.... yıldızlarıdır.(2):Bu beş unsur da beş semt gibi yahşi ve yaman, kuvvetli vezayıf, vâlid yahut mevlûddur. (3).Bu itikadların menşeini arayan Edouard Chavannes onuTürklerde buluyor: Beş unsur nazariyesi Çin'de doğmamıştır.Kablelmilâd 370-335'de (Wei) ülkesinin hükümdarı olanHavei zamanında ve (311-279) da Yen ülkesinin hükümdarıTcav zamanında yaşayan Tseou-yen'dir ki^Çin memleketindeilk defa olarak bundan bahsetmiştir. Fakat bunun telkinleride aksisedası kaldı. Çin ruhuna derin bir surette nüfuzedemedi.Unsurlar akidesi Çin tarihinde ancak Che-hovang-ti densonra ehemmiyetli bir mevki alabildi. Filhakika bu hükümdarSunun bereketiyle hüküm sürdüğünü ilân ve bütün ölçülerive kanunları bu unsurun hassalarına göre tayin ve takrir etti.Bununla beraber bu hükümdar atalarının misâlini takibdenbaşka bir şey yapmadı. Çünkü unsurlar nazariyesinin esasıTsin hükümdarlarının çok eski bir zamandanberi yukarıdaki"Dört Hakan" a kestikleri kurbanlarda mündemicdir:(D Le Turkestan et le Tibet, F. Grenardpage: 902(2)î) UAnnâe Sociologique, Tome, VI page: 58(3) Le cyele Türk douze animaux, Eduard Chavanne Leide 1906, page18-5028


Yeşil Han, San Han, Kızıl Han, Ak Han, o haldeunsurlar nazariyesinin pek eski bir zamandan beri Tsinmemleketinde mevcud olduğu görünür gibi oluyor. Fakat,Tsin ülkesi yabancı bir devlet olduğundan Tseou-yentarafından kendilerine öğretilinceye kadar Çinliler bununcahili kaldılar. Ve ancak Tsin prenslerinin bütün Çin'e hâkimolmaları Tsin'lerin hariçden getirdikleri fikirleri onlara ibramile arz ettikten sonradır ki, kafi bir surette kabul ettiler.Mamafih Çinliler bunu ancak tebdil ederek kabul eylediler.Filvaki Tseou-yen daha bidayette beş unsurdan bahsetti. Veondan sonra, daima unsurlar beş sayıldı. Fakat, Pek eskizamanların itikadlarını değiştirmeden muhafaza eden din,Tsin ülkesinde yalnız yukardaki dört hana ibâdet edildiğinihaber veriyor. O halde o zaman yalnız dört unsur bulunduğuanlaşılıyor. Vakta ki, Han Sülâlesi'nin müessisi olan ÇinliLieou-pang, Tsin ülkesini ele geçirdi, Tsin beylerinin yukarıdakidört hana ibadet ettiklerini gördü (Kablelmilâd 205) vetaacübünü bu suretle ifâde etti. "Ben gökte beş sultanınolduğunu öğrenmiştim. Halbuki burada dört taneyeinanılıyor. Bunun hikmeti nedir?." Kimse bu meseleyi izahedemediği için kendisi şu yolda cevap verdi: "Anladım bunlarınbeşe baliğ olması için ben bekleniyordum." EdouardChavannes bu sözleri söyledikten sonra "Yukardaki Hanlar",unsurlar manzumesinin hususî bir hâli olduğunu ve unsurlarTsin'lerde dört iken Çinliler'in ona bir beşinci ilâve ettiklerinive Tsin'lerin ise Türk olduklarını, Türkler dört cihete merkezikarıştırmaz iken, Çinliler'in bu an'aneyi Türklerden alarakdört cihete merkezi de ilâve ettiklerini izah ediyor. (1)^ "J S ? W " Tûrkçe * "Tosun" kelimesini andırıyor ki, şark TûrkçesVnde"Tizin" dir. Kültigin Kitabesinde reis ünvânı olan "Tûdun"kelimesi de hu asıldan olmalıdır, (Divânu Lügâti't-Tûrk'ün335'inci sahifesinde bu iki kelimeye bakınız.)29


Acaba dört cihetin unsurlarla, renklerle, mevsimlerle,hayvanın ismi ile ne münasebeti vardır?Edouard Chavannes'm eserindeki bir kısa fıkra bize bumuammanın anahtarını veriyor: "Liki"nin Yue-Lîngsahifesindeki aylık emirleri diyor ki: Semâ'nın oğluilkbaharın üç ayında "Koyun", Yazın üç ayında "Horoz",senenin ortasında "Öküz", sonbaharın üç ayında "İt", kışınüç ayında "Domuz" eti yer." (2)Divânu Lügâti't-Türk'ün 291 nci sabitesinde de şöyleyazılmıştır: "Türklerde hafta günlerinin adları yoktur. Haftaİslâmiyet 9 leberaber tanıldı. Ayların isimleri de böyle. Bunlarşehirlerde arabca adlanır. Göçebeler ve henüz islâmiyetikabul etmemiş olan cahilîler ayları dört mevsime göretesmiye ederior. Bunlar da her üç ayın bir ismi vardır;Senenin geçişini bunlarla ifâde ederler. Meselâ Nevruzdansonraki ilkbaharın ilk ayını "Oğlak ay" yâni Oğlak ayı derler.Bundan sonraki aya "Uluğ Oğlak Ay" yâni Büyük oğlak ayıderler. Çünkü oğlak ikinci ayında büyür. Bundan sonrakinede Uluğ ay" derler ki,Büyük Ay demektir. Çünkü bu ay yazıngöbeğidir. Sütü çoktur. Mevâşiye ve toprağa ait bütünnimetleri izhar ec!*>r- Diğer aylar da bu suretledir. İstimali azolduğu İçin zlkr etnfrorum"Edrvard Cahavannes, kitabında şöyle yazıyor: (3)(Çinlilerin Hakas dedikleri) Kırgızlar senenin başlangıcına"Muşink ay w diyorlar. Öç ayı bir mevsim sayıyorlar, Busuretle sene, Yen, işaretinde olduğu zaman onu "Kaplan"tesmiye ediyorlar,"Muşink Ay" daki "Ay" kelimesinin bu gün bildiğimizmânâda olduğunu zikrettikten sonra "Muş" kelimesinin"Klapreot" tarafından şark türkçesindeki "Moz=Bo?"olduğunu söylüyor, Kusanların Acemler'le ihtilâtına rneb^bu kelimenin Farisîde koyun demek olan "Miş" olması daha(1) Zikrolunan kitap, sahife: 38.i 2) Le ey de turcü des douxes animaux t page. 20.30


muhtemeldir. Bu suretie Koyun ile ağaç arasındakimünasebet "Miş" ile "Beşe, Mise" arasındaki lafzîmüşabehetle de izah olunabilir. Volga boyundaki "Mişer"Türkleri de bu suretle izah olunur.İleride göreceğimiz veçhile Türk töresinde ve Taoizm'deki hayvanlar, arasındaki müşâbehetden dolayı bazarbiribirinin yerine kaim olur:Koyun, Kuzu, Keçi, Oğlak kelimeleri ekseriya aynımânâyı ifâda ederler. Nasıl ki,Kuş, Tavuk, Horoz kelimeleride böyledir.O halde Divânu Lügati't-Türk'e göre de ilkbaharınhayvanı Keçi yâni Koyun'dur. Diğer mevsimlerin de böylebirer ismi olduğu her mevsime ait üç ayın bu isimlerlemürekkeb şekilleriyle ifâde edildiği yukarıdaki ibaredenanlaşılıyor. Mevsimlere ait olan bu isimlerin bir hayvan adıolduğu da zikrettiği misalden seziliyor. Acaba diğermevsimlerin hayvanları da Kuş, İt, ve Domuz olduğunu-Haklı olarak- farz edemez miyiz?Bu hayvanların mâhiyetine gelince, bunu anlamak içinCâmiü't-Tevâih den aldığımız âtideki ibareyi tedkik edelim:"Ve bu yirmi dört boyun (Ûguz Duyları) her binsl için birhayvanı tahsis ettiler.. Ta ki, bu hayvan o boyun Ongunuolsun. Bu kelimenin iştikakı Ünk'dsr ki,.Törkye mübarekmanasınadır. Nassl ki /'Mübarek olsun" mevkiinde? * 4 Cnkbulsun" derler. Âdet şöyledirki,bir hayvan bîr kavmin ongnuolunca, madem ki, onu tefe'ül içi* r^H^k addetmişlerdir,(O kavmin ferdleri) opa kast eaen^esier ve taarruzdabulunmazlar, etini yemezler. Bu güne kadar hv âdet câridir.Ve bütün o kavimler (Oğuz boyları) kend< ongunlarınıtanırlar...."Bu ifadeden anlaşıldığına göre "Ongun = Totem"cinsinden mukaddes bir hayvan ismidir.Fakat bîr hayvanismi "Totem" olabilmek için onu mukaddes tanıya?semiyyenin de bu isimle adlanması lâzımdır.İleridegöstereceğimiz veçhile bunu Oğuz boylarında sarih bir31


surette göremiyoruz. Halbuki tarihi tedkîkler, dört cihetetekabül eden dört ongunun yâni Koyun, Kuş, İt, Domuzisimlerinin müteahhiren bu cihetlerde sakin olan dört tarihikavmin adları olduğunu gösteriyor.Tarih bize Türkler'i iptida şarkta Hiung-nu'lar yahutHun'lar, cenubda Kusanların ecdadı olan Yuşi'ler yahutYuti'ler ve daha eski bir zamanda Tsin'ler = Tosunlar olmaküzere gösteriyor. Bunların şimalinde Tunguz'lar, garbındaSaka'I ar nâmı ile iki kavim sakin bulunuyor: ÇinlilerinHiung-nu, Araplar'ın Hun nâmını verdiği kavme Acem veArabtarihleri Kun ismini veriyor.W. bang ile J. Marquart'ın müşterek eseri olan 1314tarihinde Berlin'de tabedilmiş Ostturkische Dialekhtstudiennâmındaki kitabın 39 uncu sahifesinde El-Kânûnü'l-Mes'udî'den alınan âtideki ibare bu hakikati teyîd eder: "Türk ülkeleriDoğu'da Kaylar'ın yurdu ile başlar. Daha sonra Kun, Kırgız,Kimek, Dokuz-Oğuzlar'ın yurdu ile Türkmen Ülkesi, Farab,Hazar memleketleri, Hazar Denizi'nin kuzeyi, Alanlar ülkesiile, Kara Deniz ve Hazar Denizi arasında kalan Kafkasyagelir." (1).Yine mezkûrkitabın 40 inci sahifesinde Câmiü'l-Hikâyâtve Lâmiü'r-Rivâyât nâmındaki eserden alınan âtideki ibarebunu müeyyiddir:(x)"Guzîler onların büyük kabilelerinden olup, 12boydurlar. Bazısını Guz, bazısını Uygur diye adlandırırlarBazıları bu ülkelerde İslâmiyet yayılınca Müslüman olarak,islamiyet'e hizmet ettiler. Kâfirler üstün gelince yurtlarındanayrılarak İslâm şehirlerine geldiler. Bunları Türkmen diyeadlandırdılar. Onlardan bir kısmı saadet bulup, Çağrı Teginzamanında harekete geçerek dünyayı ele geçirdiler vepadişah oldular. Selçuklu Hanedanı uzun zamanlar hüküm(1) Tırnak içindeki ibare aslında Arapça olup, burada Türkçe'yetercüme edilerek verilmiş tir. (Haz.).(%) Bu hısım asıl metinde Farsça olup, Dr. İsmail Aka tarafındanTürkçe'ye tercüme edilmiştir.32


sürüp ülkeler fethettiler. Onlardan bir bölük Kun diyeadlandırılır. Otlak darlığından merkezlerini bırakıp Kıtaülkesinden ayrıldılar. Ekinci Koçkar Harizmşâhîleri onlardandı.Bilâhere kendilerine Kay denen bir topluluk onlarasaldırdı. Sayı ve silâh bakımından kendilerinden kalabalıkolup, onları otlaklarından uzaklaştırdılar. Onlar Sarıtopraklarına, Sarı halkı ise Türkmen ülkesine gittiler. Guzlar,Ermeniye Denizi yakınındaki Becenâk ülkesine gittiler.Onlardan diğer bir kabile ise Hırhız diye adlandırılır.Kalabalık bir topluluk olup ülkeleri doğudaki kendilerindenbir bölük ile Kimekler arasındadır. Kimekler'in yurdu iseonların kuzeyindedir. Yağma ve Harluhlar da onlarınbatısındadır. Hırhızlar âdetinleri gereğince ölülerini yakarlardıTürkler'den bir diğer topluluk, Harluhlar olup,yurtları Yunus Dağı idi. Bu dağ Altın dağıdır. OnlarTunguzlar'a tâbi iken isyan ederek Türkistan'a geçib, bazısıİslâm ülkelerine geldiler. Onlar dokuz taifedirler. Üçü Çigil,üçü Hesekî, biri Neda, biri Kevalin ve Biri de Tuhsin'dir."Bu ibarelerden "Hiung-nu"ların Kunlar olduğu anlaşılıyor.Bu kelime "Hiung-nu"ların meskeni olan "Orhun"ülkesinin isminde ve Türkler'in ilticâgâh'ı olup "Ergenekon"(yâni "Dağ Sırtı Kunları") nâmını alan menkıbevî ülkeninisminde zahir olarak mündericdir. "Kun" kelimesi, "İspicab"ile "Balasagun" arasında oturan "Argu" Türklerininlehçesinde "Koyun" mânâsınadır.(1)Bu suretle Hiung-nu'lar Ak-Koyunlu ve Kara-Koyunluaşiretlerinin ecdadı olan Kun'lardan ibaret olduğu tezahürediyor. Koyun isminin burada "Totem" mâhiyetinde olduğuda anlaşılıyor.Yuşi yahut Yuti'ler Kun'lar tarafından şimdiki Şensi veKansu vilâyetlerinden çıkarıldıktan sonra Bahter'e gidiporasını Sakalar'm elinden alıyorlar ve orada "Kuşan" tesmiyeolunuyorlar.(D DivânıLûgâtVt-Türk, Mahmud Kaşgari, S. 32, İst. 1333.33


Kuşan'larn Farslılarla hemhudud olmalarına nazaran"Kuşan" kelimesi "Kuş" kelimesinin farsi cem'i olabilir;nasıl ki,Divânû lügâti't-Türk'egöre eren "Erler" ve "Ağlan"oğullar suretinde bu nevi cemiler mevcuddur, (Sahife 70,73). "Kayan" kelimesi de "Kay"ın cem'i olmak lâzım gelir.Yuti yahut Yuşi kelimesi de şark Türkçesinde "Öküz"manasına olan "Üd" yahud "Uz" kelimesinin Çin telâfuuzunauydurulmuş bir şekli olabilir.(l) "Oğuz" kelimesinin"Ok + uz" olduğu VV.Bang ile Marquat'ın yukarıda zikrolunan müşterek eserinde de dermeyan olunmuştur. Yalnızorada "Uz" kelimesinin "öküz" mânâsına "Uz" kelimesiolduğu zikredilmiyor, "Tsin" kelimesi Türkçe "Tosun"kelimesinin Çinlileşmiş bir şekli olabilir.Divânü Lügati't-TürK'te» "Tizin" kelimesi hem Tosunmânâsına hem de "Arif ü'l-karye ve m ü v e z z i ü'l-miyâhli'ş-şürb" mânâsına olarak zikredilmiştir(Sahife 335)Kültigin Kitâbesi'nde (sahife 128) "Tudun" kelimesiYamtar isminde bir reisin unvanı olarak mezkûrdur. AvarHunlarfnın son hükümdarları "Tudun" ile "Kayam = Kayan"idi.(2) O halde "Buğu" ve "Şahne+ şane" "Börü"kelimeleri(3)gibi "Tudun" kelimesinin de iptida bir "Ongun" ve "İl" ismiiken bu ilk reislerine de unvan olarak istimal edildiğianlaşılıyor. "Buğu ve Yabgu" kelimelerinin "aşiret reisi"mânâsına bir unvan olduğu malûmdur. Mes'ûdi'nin "Şâne"sûretinde(4) kullandığı kelime ki 7 aslı "Kurt" mânâsına olan"Çine"dir"Şahne" suretinde Arablaştırılmış olarak lisânjmızdaelyevm müstameldir. O hâlde aynı Ongunlara mâlikolduklarına nazaran Yuşi'lerle Tsin'lerin aynı kavim olduğuanlaşılıyor. Şimdi mesele tavazzuh ediyor. Yuşi'ler ki,Tsin'lerin halefleri olmak muhtemeldir. Öküz mânâsına olanUz'lar idi. Kun'lar tarafından Bahter ülkesine sürüldükten(1) DivânuLügâtVt-Türk, s. 47, 9t.(2) Büyük Ansiklopedinin Hun maddesine bakınız.(3) Tukyu Hakanının etrafındaki peyklere Böri denilir ki "Kurt"demektir. (Orhon Kitabeleri, sahife: 59)(4) Le Turkestan et le tibet, page: 98.34


sonra orada iptidaları beş il'e münkasim olarak yaşadılar.Kab:3'l-Milâd(30) tarihinde bunlardan Kuşan ilinin reisi olanKüçlük diğer dört ili de zîr-i hâkimiyetine alarak kendisine"Kuşan Hükümdân" nâmını verdi. Bundan sonra Kuşannâmı bütün Yuşi'ler tarafından kendilerine millî bir isimolarak kabul edildi (1)Oğuz boylarının altı ongunu "Şahin, Kartal, Tavşancıl,Sungur, Çakır ve üç Kuş" nâmlarındaki avcı kuşlardanibarettir. O halde Tsin'Jer, Yuşi'ler, Kuşan'lar ve Oğuz'larınaynı kavim olduğu tezahür eder. Bunun içindir ki,yukarıdaÇince'den naklettiğimiz fıkrada Semâ'nın oğlu yazın üçayında Horoz yemekle beraber senenin ortasında yâniyazının nihâyetinde Öküz yiyor.Bu hâdise şu suretle izah edilebilir: Türkler eskizamanda dört "ulus"dan nrçürekkeb bir "İl" hâlinde idiler.Gerek "İl" ve gerek "Ulua M lar ongunlarının isimleri iletesmiye olunurlardı, ilk ongunu "Tosun = öküz" idi. İl,merkezî bir mâhiyeti hâiz olduğu için, öküze ait merasiminsenenin başı ile ortasında icra edildiğini görüyoruz, ileridesenenin başında şehirden hârice topraktan yapılmış altıöküz çıkarıldığını göreceğiz. Yukarıda da senenin ortasındaSema'mn oğlu Öküz yediğini beyan ettik. O halde "ll"inongunu "Tsln" yâni "Tosun" idi k1,bilahere "yuşi = Yuti" yâni"Ud = Uz" ve daha sonra da "Oğuz" oldu. Dört ulusunongunları ise şarkda "Koyun = Hiyung-nu", Şimalde: "Domuz= Tunguz", Garbda: "İt = Saka", Cenubda:"Kuş = Kuşan"idi. Diğer Türk ongunları yâni il isimleri bu ilkongunlardan inşa'ab etmiştir.Bu meseleyi "On iki hayvanlar" bahsinde daha ziyâdeinşa'ab edeceğiz."-Oğuz"un "Ok", "Uz" kelimelerinden mürekkebolduğunu söylemiştim. Divânü Lûgâti't-Türk'e göre "ök" akılve fıtnât manasınadır. Akıllı demek olan "Oga" kelimesi de(1) GrandeEncyclopeâ'e, tome26, page 952 C.Huart.35


undan müştakdır (1) bu kelimeden "Omak" fiili de teşekkületmiştir ki tefettun etmek, anlamak mânâsınadır.(2)Mamafih Divânülûgati't-Türk'de mezkûr olmamakla beraber"Ok kelimesi de "Ok" kelimesinin müteradifi olarakkullanıldığı anlaşılıyor. Çünkü bundan müştak olan "Okuş"kelimesi de akıl ve fetanet manasınadır. (3) "Oğan" Allah'averilen bir sıfattır ki, Divânü Lügati't-Türk'ün dediği ^gibi"Karîr" mânâsına olmayıp, "Alîm" mânâsına olmak lâzımgelir.Amerika'daki eski Peru Cumhuriyetinde muhabere içinbir şerit üzerinde yapılan muhtelif renkli düğümler istimaledilirdi. (4) Bu hal Çinlilerde de vakiidir(5). Arabcada akılkelimesinin ip mânâsına olan ikaldan müştak olmasıihtimalki eski bir zamanda Arablarda da muhabere için(Düğümlü ip) kullanılmasından ileri gelmiştir.Türkler'de "AkıP'a "Ok" denilmesi muhabere içinçeteleli okların kullanılmasındandır.Oğuzlar kendi dinlerine ve medeniyetlerine tâbiolmayanlara "Tat eri" demelerine mukabil Budist ve Sahib-ikitab olan Uygurlar da Oğuzlar'a ve bilâhere onlar gibiİslâmiyet'i kabul eden diğer Türklere bu sebebden dolayı"Çomak eri" derlerdi. (6)Türk ve Tatar illerinin reisleri boylarla muhabere içinkhe-mou denilen bir takım küçük çomakları (Okları)kullanırlardı. Bu oklar üzerine mânâsı kendi aralarındamalûm olan bir takım çizgiler çizilirdi. Her boyun seferegöndereceği atların ve insanların adedi bu çizgilerdenanlaşılır(7).(1) Sahife: 49(2) Divânü LûgâtVt-Türk, Sahife, 11.(3) Divânü LğâtVt-Türk, Sahife319.(4) Orpheus, page: 232.(5) Les lois psychologixue du symbolisme, page: 23.(6) Divânü-LûgâtVt-Türk, sahife, 319.(7) Les lois psychologixue du symbolisme. G. Ferrero, page: 29, Paris.felix alcan, 1895.36


Selçukîler henüz hükümete nail olmamış bulunduklarıbir zamanda askerlik mukavelesi yapmak üzere reisleri olanİsrail Yabgu'yu Sultan Mahmud Gaznevî'ye gönderdiler.Mahmud Gaznevî ne kadar atlı getirebileceğini kendisinesordu. Yabgu dedi ki: İşte bir ok. Bunu bize gönderdiğin gibisana yüz bin atlı getiririz. Sultan Mahmud "Ya bu kadarasker kifayet etmezse?" "İşte diğer bir ok. Bize gönder. Ellibin asker getireceğiz." "Bu da kifayet etmezse?" -İşte benimok'um. Bunu bize gönderdiğin halde, iki yüz bin askergelecektir(1/ cıiye cevap verdi."Okumak" masdarının "ok"tan müştak bulunması da bufikri müeyyiddir(2).Türk hanlarının boylara "ok" vasıtasiyle emirler tebliğetmesi, boylara "ok"tesmiye edilmesini mucib olmuştur.Oğuzlar'ın "Boz ok", "Üç Ok" diye iki kola ayrılmasıbundandır.Yine "Ok"tan olan "Oğuş" kelimesi de "aşîret"mânâsına gelir(3>.Öksüz(4) öğrenmek, öğüt, Oğul, Oğlan kelimeleri de bucevherden müştakdırlar. Bu ifâdelerden anlaşılıyor kL"Ok"aklın timsali gibidir. Finovalar'da "Ukko" en büyük ilâhınismidir.(5) Türkler'deki "Oğan" gibi "Oğuz Han"ın neolduğunu ileride göstereceğiz. Şimdi yine Totem meselesinegelelim. Bir hayvanın Totem olması için yalnız onun aitolduğu boyun ismi olması ve o boy tarafından mukaddestanılması kâfi değildir. Aynı Totem'e mâlik olan ferdlerbirbirinin mahremi olup yekdireği ile evlenemezler. OğuzHan ihtimal ki dinî manialar dolavısivledir k^amcaları olan(1) Türk Tarihi, Necip Asım, Sahife, 246.(2) Benim zannıma göre "Ok" kelimesi "Yak" kelimesinin Oğuzcasıdır.Bu suretle Yakut ve Oğuz kelimeleri aynı mânâyı ifâde eder.(3) DivânûLügâtVt-Türk, sahife, 59.(4) Divânû Lügâti't-Türk, sahife, 59.Divânü LügâtVt-Türk, sahife, 89.(5) L.Leouzon le duc, Kalevala, page. (5. paris, c. marpon et e.flammarion 1879.37


Kür Han ve Küz.HarAn kızlarına iltifat etmiyor. Yalnız OrHan'ın kızına iltifat ederek onunla aile teşkîl ediyor.(1) OrHan'ın (Okun) ile münasebetine bakılınca bu kızınKunlar'dan olduğu anlaşılır. Bundan sezildiğine göre birboyun ferdleri birbiriyle evlenemediği gibi lalettayin yalnızboylardan da kız alınamaz. Her boyun (Halil Connibium)uolmak üzere yalnız bir boy vardır. Avustralya'da ve ŞimalîAmerika Hindlîlerinde bu halin misalleri çoktur. Mamaafihbu müessesenin Türkler'de de câri olduğuna dâiryürüttüğümüz bu mütâlâalar şimdilik ihtiyatla tekakkîolunmalıdır.Saka'lara gelince, bu kelime farîsîde "it" manasınadır.Tacik=Tazı, Cit, Yit, it) kelimelerinde de bu mânâ zahirdir.Oğuz Han menkabesinde Oğuzlarla harp eden "İt Barak"kavmi vardır ki,bunun Sakalar olması mümkündür. ÇünküYuşi'ler onlarla harp edip memlejketlerinizaptettiler. "Barak"Mahmud Kâşgayî'ye göre (2)"gövdesi çok tüylü olan köpek"manasınadır. Akbaba ihtiyarlayınca iki yumurta yumurtlamış,birisinden "Barak" çıkarmış k^çok koşmakta ve avı iyimuhafaza etmekte emsaline faik imiş, diğerinden Akbabanınson yavrusu doğarmış.İt'in Kuş'la olan münasebeti İran esatirine "Simrug"şeklinde girmiştir. "Sek" köpek, "Mürg" kuş demektir.Sakaların ismi Sistan (Sicistan) ülkesinin unvanındakalmıştır ki , bu memleket Rüstem'in babası Zal'ınmemleketidir. "Simrug"da o cihette yaşayan bir kuştur.Divânü Lügâti't-Türk'de "Ezgüş" aşiretinden bahsolunur ki,bu da "İt Kuş" muharrefi olsa gerek. Tunguzlar'a gelince:El'an eski Türk ülkesinin şimalinde bu isimde bir kavimmevcuddur. Fakat bu dört kavmin fezanjn dört cihetiniaralarında taksîm ettiklerine bakılır ise en eski zamanlardabunların bir ilk dört boyu olmak suretiyle bir vahdete mâlikolmaları lâzım gelir.(1) Des kudatku bilik, Radloff, t o m e: 1, page: XVI St. Petersbourg,1891.(2) Divânü Lügâti't-Türk, sahife, 315.38


Bu hâle göre, Kun'lar ve Kuşan'Jar gibi Tunguz'lar ve İtBarakların da Türk olması iktizâ eder. Bu isimler bilâhereonların tabiiyetinde bulunan diğer kavimlere de intikaledebilir."Tuğrul" Araplar'ın "Anka"sma, Acemler'in "simrug"una benzer hayalî bir kuştur. Divânu Lügâti't-Türk şöyle tarifediyor: "Yırtıcı kuşlardan biridir. Bin tane ördek öldürür, birtanesini yer." (Parantez içindeki cümle aslında Arapça olup,Türkçe'ye tercüme edilmiştir (1) (Haz.).D'ohosson, Reşidüddin'den naklen şu surette tavsifediyor: "Tuğrul kimsenin görmediği fakat Arabda Anka nekadar meşhur ise bu kavimler arasında (Türkler ve Moğollar)o kadar maruf bir kuşun ismidir. Diyorlar ki Akbabayabenzermiş. Pençeleri çelik kadar sert ve kesici imiş. Birvuruşta iki üç yüz kuş öldürürmüş. Bu şeyleri nakledenlerşunu da ilâve ediyorlar ki,bu kuşu her ne kadar gören yoksada avcılar ekseriya havadan bir defada aynı yere muhtelifcinste iki üç yüz kuşun düştüğünü ve bunlann kiffesindebaşların vücuddan ayrılmış, karınları yarılmış, ayaklarıkırılmış olduğunu görürler imiş. Bu hâdiseden istidlalsuretiyledir ki,bu kuşlar ancak böyle harikulade bir kuvvetemâlik avcı bir kuş tarafından öldürüldüğüne hükümolunmuştur." Oğuznâme'de Salur Kazan tavsif olunurken"Tülü kuşun yavrusu"deniliyor ki,!"Tuğrul" yahut "TüylüKuş" demek olacaktır.Bu dört kavmin bir "ll"in dört boyu olduğuna başka birdelil de gösterebiliriz; Ebûl-Gâzi'nin beyânına göre "Türk"ündört oğlu oldu. Tutuk Çigil, Barsacar, Amlâk. Türk f den sonra(Tünük) padişah oldu.(2)Tutuk kelimesi ile Tunguz kelimesinin aynı şey olduğuaşikârdır. Çin menbalarından naklen Kitâbu llmü'n-Nâfi'nin(3> ifâdesine nazaran Türklerden en evvel hükümet teşkîl(1) Divânü LügâtVt-Türk. sahife, 400.(2) Evşâl-i Seçere-i Türkt, Ahmet Vefik Paşa, tercümesi, sahife, 13.(3) Turkestan et tibet, page: 38; Kitâbu Umü'n-Nafi, Artür Lvmey,Davidis, Fransızca tercümesi sahife: 17, Londra, 1831.39


eden Tunguzlar'dır. Milâddan 2432 sene evvel hükümetsüren Tikû yahut Kau-Sin'in oğlu Yen-Yu Tung-Hu'larınyahut ŞarkTatarları'nınceddi sayılıyor. "Bu surette Türk'densonra Tutuk'un hükümdar olduğu anlaşıldığı gibi, asılTunguzlar'ın Türk olduğu da tezahür ediyor.Çigil kelimesinin iştikakına gelince: Eçkü dişi keçidemektir.(l) Ki Eçkü ili tâbiri bundan husule gelmiştir.Oğlak'ı çağırırlarken "cek, cek, cek..." diye bağırılırmış.(2)Bu suretle Çigil kelimesi Kun kelimesinin ikinci bir ismiolur. (3)ÇigilTürkçesi, Orhun Kitâbeleri'nde yazılan Tukyu (kieski Kun'lann ahfadıdır Türkçesi'ninaynı olduğu bu kitabelerile Divânü Lügâti't-Türk'de Çigil Türkçesi hakkında verilenmalûmattan tamamiyle tezahür ediyor. Bundan başkaDivânu-Lügâti't-Türk'de böyle bir habere tesadüf olunuyor (4\"Oğuz'ların memleketi bu kale (Çigil kalesi) ile mülâsıkolduğu için daima Çigil'lerle muharebe ederlerdi. Hattâbugüne kadar aralarında eski adavetin izleri mevcuddur.Oğuzlar Çigil'lerin kıyafetini lâbis olan bütün Türkler'e Çigilnâmını verirler. Yâni Ceyhun'dan Yukarı Çin'e kadar imtîdadeden Türk illerinin kâffesini Çigil addederler, Halbuki buhatadır." Bu ifâdeden anlaşıldığına göre Garbi Türkler olanOğuzlar bütün Şarki Türkler'e Çigil nâmını veriyormuş.Mahmud Kâşgarî Türk kelimesinin bilhassa Şarkî Türklerehasrettiği ve Çigil nâmında muayyen illeri gördüğü için buistimali doğru bulmuyor. Asıl, Türk kelimesini bir şubeyehasretmek yahut bu şubeyi husûsi isimden mahrumeylemek yanlış bir harekettir. Kültigin Kitâbesi'ndeTukyu'lararasında İşkil nâmında bir boy zikrolunuyor ki, Çigil'denibarettir. Zaten bir İl'in muhtelif zamanlarda muhtelif(1) Divânû LügâtVt-Türk, C, I sahife, 115.(2) Divânû LügâtVt-Türk, C, I sahife, 280(3) Galat olarak Uygur denilen eski Orhon TürklerVnin ilk hükümdarıakail-i akvam sayılan İşkil (yâni Çigil) budunundan Mengübaynâmında biridir. (Radlof, sahife: XXVL)(4) Divânu LügâtVt-Türk, Cilt I, sahife: 330.40


oylarının ismiyle tesmiye edildiği Türk târihinde kesretlevâkidir. Bu sebeblere binâen Çigilleri Kun İlinin bir boyuolmakla beraber onun makamına kaim olmuş da görebiliriz,Nasıl ki Oğuzlar'da o suretle görmüş idik. Bu makalede ŞarkTürkçesihden bahsettikçe daima ona Çigil Türkçeside yiyorum Çünkü Divânü Lûgâti't -Türk'den, o lisânı endoğru bir surette muhafaza edenler Çigiller olduğuanlaşılıyor.Amlâk bugünküTürkçe'de"Enenmiş Horoz" demektir.Bu kelimenin eski zamanda alelade Horoz mânâsına olmasımuhtemeldir.Barsacar'a gelince, Çin an'anesine göre garbin ongunuKaplan olduğunu görmüştük. Bars kaplan cinsinden birhayvandır. Car ağır gövdeli mânâsına olmakla beraber(1)Çevre, sur kelimelerinde olduğu Ruh manasına da gelir.Burada Çin an'anesi ile Türk an'anesi birbirine karışıyor.Fakat bu Çin an'anesinin de esasen Türkler'den alındığınıileride göreceğiz.Bu ifâdelerden de anlaşılıyor ki,en eski zamanlarda Türkİli dört boyu muhtevi imiş; Bu boy'lar Kun yahut Çigil, Kuşyahut Amlâk, İt yahut Pars, Tunguz yahut TutukOngunlarına nâlikdir. Totem'in bir şartı da senede bir defa"totem" olan hayvanın ilk yavrusundan "kurban" kesmektir.Yukarıda dercolunan Çin rivayetinde Sema'nın oğluilkbaharda "koyun", yazın "Horoz", Güzün "İt", Kışın"Domuz" yemesi hakkındaki ifâde şu suretle tashihedilebilir: Kun İli İlkbaharın iptidasında gökteki "Yeşil Han"abir koyun yavrusunu kurban olarak takdim eder. Yazıniptidasında Kuş İli gökteki "Kızıl Han"a kurban olarak Horozyavrusu takdim eder. Kışın bidayetinde İt İli gökteki "AkHan"a bir köpek yavrusu takdim eder. Kışın bidayetindeTunguz ili gökteki "Kara (yahut Sarı) Han"a bir domuzvavrusu kurban olarak takdim eder. Senenin ortasında bütün(D Divânü Lügâti't-Türk, Cilt 1. sahife: 271.41


oylar bu dört hanın babası olan "Semâ"ya bir "Öküz"kurban eder. Bu evvelce ihtimalki,Tsin İline ve sonra da UzİliVıe mahsustu. Diğer dört İl bunun boyları hükmündeolduğu için hususî ongunlara ve ilâhlara mâlik olan bu İl'lerumumî ongun ve aljhelere ibâdet ederdi, ve kurban keserdi.Dörtlü manzumenin aynı zamanda beşli bir manzumeolabilmesi bu hâlin bir neticesidir.Şimalin rengi evvelce Sarı iken, bilahare Kara renginialıyor. Ve Sarı rengi merkeze veriliyor. Bu suretle ÖküzMerkez'in yani Türklüğün ongunu olub kurbanı "Sarı Han"ayâni "Gök Tanrı"ya takdim eder.Çinliler veTürkler'ce mukaddes tanılan öküz bidayette"Tibet küzü" yani "Yak"dır ki, kuyruğu at kuyruğuna benzer.D'Ohsson şöyle diyor: "Tu" bir sancağın Çince ismidir ki,uzun bir mızrağın ucuna Tibet ineğinin kahn bir kuyruğunun, takılmasiyle teşekkül eder. Çin İmparatorlarının hususîsancakları böyle idi; ve bu imratorlar tabileri olan Türk yahutTatar prenslerine hanlık rütbesi vermek istedikleri zaman,hanlık tevcihine delâlet etmek üzere, onlara davullarlaberaber bu sancaklardan verirlerdi. Tabii ve Alem: Türk veTatarlar tarafından kabul olunan "tuğ" kelimesinin menşeibudur. Fakat Tibet Öküzünün kuyruğunu bulamadıkları içinmızraklara ona benzeyen At kuyruğunu takmakla iktifaettiler(1) Grenard da böyle yazıyor: Altay Türkleri'nde enmuhteşem kurban At kurbanıdır. Hayvan öldürüldüktensonra derisi, başı ve ayakları ile beraber çıkarılarak bir sırıküzerine -başı gün doğrusuna müteveccih olmak üzeretakılır.Çin vak'anüvistlerine göre eski TürKİer'de kesilenkurbanların başı sırıkların ucuna takıljrdı. Kazaklarda,cenaze merasimi esnasında, atı ölünün şerefine öldürecekyerde kuyruğunu kesmekJe iktifa olunur, ve artık o atkullanılmaz, çünkü kurban edilmiş hükmündedir; "lzuk"yani"Tabu" olmuştur.(2) Sonra âdetin üçüncü bir merhaleyi de(1) Histoire des Mongole s, D'Oksson, 40.(2) Izuk, Divânu LügâtVt-Türk, s. 63.42


atlamasiyle tebcîl edilmek istenilen ölü için mezarı üzerineherhangi bir at kuyruğunun asılması kâfi görüldü. Tuğ,iptidaî bir kurban bakiyesinden başka bir şeyi değildir. Eskizamanda hakikaten kesilen kurbanın timsâlidir. O halde biraziz türbesi, üzerine ne kadar çok tuğ'a malikse o kadar çokmuhterem tanıtmakta demektir.Oğuznâme'nin 12 ci Hikâye'sinde Beyrek aldığı yaradanvefat ederken atının kuyruğunun kesilmesini tavsiye ediyorki yukardaki ifâdeye tetabul ediyor. O halde Oğuzlar'camukaddes olan, "Yak" namında ki Tibet Öküzü iken, bu elegeçirilemediği için, ona benzeyen At, yerine kaim olmuştur.O halde At'ın mukaddes tanılması öküze izafetendir. Bunuileride göreceğiz.Bidayette dörtlü manzume mevcuddur. Beşli manzumebuna sonradan bir merkez ilâvesiyle teşekkül ediyor. Türkcemiyetinde kuvvetli bir merkeziyet teessüs etmemişkendörtlü manzume yaşıyordu. Merkeziyet teşekkül ettiktensonra merkezî hakimiyetin mümessili olarak yeni bir Ongunteşekkül etti ki,bunun Öküz olduğunu görüyoruz, öküzünmerkezî Ongun olduğuna, sene ortasında Semâ'nın oğlunagıda olmasından başka bir delil daha vardır.Yu-ling nâmındaki Çjn kitabında 0) yazıldığına göre,Kış'ın üçüncü ayında şehirden dışarı toprakdan yapılmış birÖküzün çıkarılması âyini mevcuddur. Çift âyini olan buameliye çift öküzünün çift esnasında uğrayacağı fenalıklarıkendisine celbeden bir timsaldir. Huhanşu'da ise başkasuretle izah ediliyor: "Senenin on ikinci ayında payitahtyahut kumandanlık merkezi olan her şehrin hâricindetoprakdan altı adet Öküz rekzedilir. Filhakika Öküzünalâmeti olan Tchsou büyük soğukları kovacak vasıtadır.Türkler'de her sene kurultayın içtima zamanı seneninonikinci ayı olması (2) ve Moğollarda millî ibâdetŞubatm 6 ncıgününde icra edilmesi de bu ifâde ile tetabuk ediyor.(3)il) SycleTurc, page, 39.(2) Hoca Fatin EfendVnin neşredeceği takvime müracaat.(S) Büyük Ansiklopedimde "Mongol" Kelimesine müracaat.43


Bu suretle her boy'un ayrı ayrı ongunları olduğu gibidört boy'un merkezi bir vahdet teşkil ettikleri zamanlarda buvahdetten müteşekkil ilk ongunu olmak üzere muhtelifzamanlarda Tosun yahut öküz suretinde umumî bir ongun davücûda geldiği anlaşılıyor.Dört unsurda bidayette Şark'da ağaç, Cenub'da ateş,Garb'da Yel, Şimal'de Su olduğu bilâhare Garbdaki Yel,Maden yahut Demire tahavvül ediyor. Eski şekil, Hindu'larınveYunanîler'inDört unsuruna benzemekle beraber tamamiylemümasili değildir. Çünkü Türk unsurlarında vakıa yel varise de Hindu'larda olduğu gibi toprak mevcud olmayıbbunun yerine Şark'taki ağaç unsuru vardır(1) Sonra da dörtciete merkez ilâve olununca merkezin mümasili olmak üzerede toprak kabul edildi. Çinlilerde bilhassa beşli tasnifigörüyoruz.(2) Dörtlü manzumeye tekabül eden bir tasnif dealınca Han'ın dört oğlu olan Kara Han, Kür Han, Küz Han, OrHan'dır. Kara Han'ın oğlu olan Oğuz Han bu dört hanlığıbirleştiriyor.(S)Mucizevî bir surette iki ağaçdan doğan Sungur Tgin,Kutur Tigin, Tükek Tigin, Or Tigin, Bögü Tigin namındakibeş şehzade de bu tasnifi gösteriyor. Bögü Tigin bu beşisimde de malûm olan beş ongunu tanıabiliriz. SungurOngunu, Kuş ongununun bir nev'idir. Kutur kelimesi, kuduz,kudurmak kelimelerinde görüldüğü veçhile "İt" mânâsınadelâlet edebilir. Tükek bir çok nüshalarda Tükak şeklindeyazılıyor. Bunda da Tünek ve Tünkez kelimesinin izinibulabiliriz. Or al ile doru arasında bir renk ifâde eder.(4)Orkun kelimesi "Or Koyun" demektir. O halde "Or Tigin"kelimesi "Orgun Tigin" tâbirinin muhaffefi olabilir.Nasıl ki,Oğuz'un amcası olan Or Han da Koyunlular'ın hanı olmakmuhtemeldir. Buğu geyik demektir ki,Tibet Öküzü demekolan Yak makamında istimal edilebilir. Nasıl ki^Türkler öküzve at kelimeleriyle de mukaddes olan Yak'ı muradetmişlerdir.(1) Sycle turc, page 98.(2) Sycle turc. page 98(3) Kutadku bilik, Hadloff, sahife XVI ve müteaskıp sahifeler.(4) DivânûLûgatVt-Türk: 4744


Mezkûr menkıbede Bögü Tigin Han intihab olunarakbütün Türkleri birleştiriyor(1) ve bunların ahfadı uzun birmüddet sonra Turfan cihetine göç ederek orada Beş Balık'ıtesis ediyor.Dörtlü ve beşli manzumeleri Türkler'de ve Çinliler'in birtakım tasniflerinde de görürüz; Mehmed Sâni Kanunnâmesi'nin dört rükûn-u devleti Cengiz Han'ın dört vezirinetakliddir. (2)Yakutlar'da dört cihete tekabül eden dört ulusunmüdürü olmak üzere dört büyük Şaman vardır. (3)Kutadku Bilik dört fasla munkasimdir ki, mevzularışunlardır. Adalet, Kudret, Akıl, İtidal. Bu dört meleke dörtşahıs vasıtasile temsil edilmiştir.(1) Adalet: Gün Doğdu, İlik Han(2) Kudret: Ay Doldu Okturmuş, Han'ı veziri.(3) Akıl: Öğdülmüş, Vezirin oğlu,4) İtidal: otkurmuş, Vezirin kardeşiKitab bu dört şahsın mübahese ve münakaşasınımuhtevidir,(4) Keza dört cihete aid renklerden Kara, Ak veKızıl'ı şimal ve garb ve cenubdaki üç denize verilmişisimlerde görüyoruz: Kara Deniz,'Ak Deniz, Kızıl Deniz(Bahr-i Ahmer.)Çinliler'de beş adedi muhtelif tasniflere girer: Beş çeşitbüyü,beş çeşit gam notası olduğu gibi, bunlarla Semiyye(Clan'lar)ler arasında da münasebetler varmış.(5)Bu taksim tasavvufa da girmiştir. Dört cihette bulunandört Kutub ile merkezdeki Gavs Türklerin ve Çinliler'in dört(1) Kutadku bilik, Radloff, sahife, XLI ve müteakip sahifeler.(2) Hammer, Sahife: 302.(3) UAnnee, sociologique, Tome, 7, Page 223.(4) Kitâbu İlmin-Nâfi, sahife: 111. XXXIIIL(5) UAnnee Sociologigue, Tome: IX, page: 233.45


cihete hükmeden Gök, Kara, Ak, Kızıl Hanlar ile merkezdekiSarı Han'ını andırıyor.Fezanın taksimatından çıkarılan beşli tasnif Türkler'inordu tabiyelerinde de görülür.Karavul (1)Sağ Kol (Yahut ordu Rikâb-ı Hümâyûn.)Sol KolÇagdavulMoğollar'da şu tâbirlerle ifade olunur:CagungarMınglay (2)BaragungarGecikeArablar'da ve Acemler'de mevcud olan bu tasnif şutâbirlerle ifade olunur: Meymene (Dest-i rast), Meysere(Dest-i çeb),Mukaddime(Pişdâr), Sâkât (dümdâr), Kalb(Dil).Renklere ait isimleri tedkîk ettiğimiz zaman bunlardan eneski zamanlarda Semiyye ("Clan") içinde Semiyyevî aileyeait muhtelif sınıfların hangi cihetlerde oturdukları istidlalolunabilir.Kızıl "Kız îF'demektir ki,Kızıl, cebunun rengi olduğunagöre kızlara ait çadırın cenub'cihetinde olduğu anlaşılıyor.Yeşil "Yaş il" yâni, Delikanlılar İlidemektir.Yaş şimalTürkçesl nde genç manasınadır. Bunların çadırı da şarkdaolduğu anlaşılıyor.Ağıl, Avul "ak il" demektir. Bunlar da yaşlı erkekleringarbda olduğu anlaşılıyor. Kara Kol "Kar*, lu -**r" veAskerler demektir. Nöbetçi ve muhafız vazifesin. •: ; ,~onoymakların çadırı da şimalde olduğu anlaşılıyor.Gönül kelimesi ise "Günün İl" s ret i nde tahlil(1) Çağatay Lügati ve Selçuknâme.(2) Câmiü't-Tevârîh.46


olunabilir. Günün Gültekin kitabesinde "Cariye" mânâsındamüstameldir. O halde kadınlara ait çadır Obanın kalbindeolduğu anlaşılıyor. Cengiz Han'ın her haremine mahsusayrıca bir "Erdu" yâni merkezî otağ bulunduğunu D'Ohssontasrih ediyor."Günün İl" tâbirinin hafifleşmesile "Gök İl" şekli hâsılolmakla Gök kelimesinin teşekkül ettiği ve bu suretlemerkezin rengi de Mavi olduğu zannedilebilir.Mamafih bu mülâhazalar lâfızların müşabehetindençıkarılmış ve ihtiyatla telâkkisi lâzım gelen faraziyelerdenibarettir.Bu faraziyeye istinatgah olacak bir esas da iptidâikavimlerde kadınlar (Avrat) Tabu addolunduğu için GençJerevi, Kadınlar eVi> .Erkekler evi, nâmiyle ayrı ayrı daireleribulunmasıdır. EskiYunanlılar'dıki "Gynecee", M üslü mantardaki"Harem ve Selâmlık" daireleri bu iptidaî ayrılığınbakiyeleridir.47


2.Sekiz CihetDört cihetin aralarındaki talî cihetler de nazara alınıncasekiz rüzgâra tekabül eden sekiz cihet husule gelir.(1) Busekiz cihet sekiz kudretle münasebettardır. Bu sekiz kuvvetevvela iki münteha (I ve 8.ci) olmak üzere biri birinin zıddıolan Sema ile Yer cevherleridir.Dörtlü ve sekizli manzumelerin mâhiyetini daha iyianlamak için Çinlilerin iskolastik felsefesine müracaatetmelidir. Bu felsefeye göre Yang nâmını alan (-) işaretierkek, ziya ve hayır alâmetidir. Yen nâmını alan (--) dişi,zulmet ve şer alâmetidir. Bu iki işaretin ikişer ikişerbirleşmesinden dörtlü bir tasnif husule gelir.1 2 3 4Bunların mânâları şöyledir:(1) Güneş, hararet, zekâ, gözler, ilâh(2) Ay, bürûdet, ihtiraslar, kulaklar ilâh(3) Yıldızlar, fecir, şekil, burun ilâh(4) Seyyareler, gece, insan, şekil, ağız ilâhBu işaretlerin üçer üçer birleşmesinden de sekizli tasnifhusule gelir.1 2 3 4 5 6 7 848(1) Bu adede MerkezHn ilâve olunmasiyle dokuz adedi çıkar. Dokuzsayısının Türklerde mukaddes sayılması bundan mütevellid olsa


Evvelâ Kültigin Kitâbesi'nde "Üze Gök Tanrı, aşra yağızyer" diye iki umde görüyoruz. Bunların şimdiki Türkçe'yegöre mânâsı "Yukarıda mavi sema,aşağıda kara yer" olur. Buiki umde Taoizmdeki semavî ve hâkî iki cevhere tamamiyletekabül ediyor.Oğuz menkabesinde Oğuz Han'la üçüncü amcası kızıolan zevcesi bu iki umdenin insanlaştırılmış suretleridir. (1)Oğuz Han'ın bu zevcesinden (Gün, Ay, Yıldız, Gök,Dağ, Deniz) adlarında altı oğlu dünyaya geliyor. Bu isimler"Naturizm" devrindeki ilâhlarmisimlerini andırıyor. Bunların"Antropomorfizm" devrinde insanlaştırılmış naturist ilâhlarolduğu anlaşılıyor. Demek ki, Türkler'de "Gök Tanrı" ve"Yağız Yer"den başka altı tane naturist ilâh varimiş ki,mecmuları Çinlilerin sekiz kudretine tekabül eder, Bu altıisim ile Taoizm'deki altı kudret arasında sıkı müşabehetlerbulabiliriz.Taoizm taksimatının üç bölümü içinde Gün, Deniz, Dağisimlerini sarih bir suretde görüyoruz. Gök kelimesinin"Küre-i havaiye" mânâsında istimali faraziyesi kabul edildiğisurette bunun Rüzgâr ve Ormanlar bölümüne tekabül ettiğiiddia edilebilir. Diğer iki bölümler arasında bir tenazurgörülemiyor. Fakat Taoizm taksimatı ile Oğuz menkabesiniteferruatla mukayese edersek aradaki münâsebet daha vazıhbir surette tecellî eder. Oğuz menkabesinde bu altışehzadenin her birisinden birer "Boy" (2) tevellüd ediyor.Mânâları:(1) Gök, hâlis erkek, (2) Buğu, tesâudât, köller, (3)Ateş, hararet, ziya, (4) Yıldırım, (5) Rüzgâr, (6) Su, (7)(1) Oğuz Han, Afrasiyâb ve Sah İsmail menkabeleri aynı menkabeninmuhtelif şekilleri gibi görünüyor. Oğuz Han bir sene adsız kalıyor.Şah İsmail onbeş yaşma kadar adsız kalıyor. Oğuz Han birinci veikinci amcası kızlarını dinine sokamadığı için sevemiyor. Üçüncüamcası kızı dinini kabul ettiği için onu seviyor. Afrasiyâb iki defaİran'ı zaptediyorsa da üzerine ft Altun Yaruk" (Gloire Vroyale)(Milli Tetebbular Mecmuasının birinci nüshasında 127*ci sahifeyebak.) İnmiyor. Üçüncüsünde tranh istilâ etmiş olan ArabZeyingav (Zengav: öküzün zevcesi demektir.) öldürdüğü için49


Dağlar, (8) Yer, hâlis dişi. (1)Sekizinci tasnifde (1) rakkamlı şahsın Türklerce OğuzHan, (8) rakkamlı şahsın Oğuz Han'ın zevcesi, diğer attışahsın da Oğuz Han'ın oğullan olduğu ileride görülecektir.Yukarıdaki işaretlerin ikililerine Bigarme üçlülerine Trigramedenilir. Semâ ile Yer'in arasında bulunan altı diğer kudretlerL'Annee Sociologique'de şu veçhiledir.(1)Buğular, bulutlar, tesâudlar. (2)Ateş, hararet, güneş,ışık, şimşek. (3) Yıldırım. (4) Rüzgâr ve Orman. (5)Su, ırmak,göl ve deniz. (6)Dağlar. (2)Şu manzumeye ait taksimatı Oğuz menkabesiylekarşılaştırarak tedkîk edelim:Her Boy'un kendine mahsus bir "Ongun"u (3), bir de"Sünük = Endâm-ı Goşf'i vardır.Oğuz boylarının bir nevi askerî, dinî mahiyetini hâiz"Şölen" adlı umumî ziyafetlerinde oturacak yerleri veyiyecek et parçaları muayyen idi. Bu muayyen et parçalarına"sünük"(4) derlerdi.Câmiü't-Tevârih buna farisi lisanı ile "Endâm-ı Goşt"diyor ki "Boy sünüğü" demektir. Boy hem aşîret hem deendam mânâsına ise de bu mevkide aşîret mânâsınaolduğunu Câmiü't-Tevârîh sahibi anlayamamış ve "Endam"kelimesiyle tercüme etmiş olmalı, Bu sünüklerin aynınıtaoizm teşkilâtında görüyoruz. Semâ (Kien) bölümünde"baş", yer (kwun) bölümünde "karın", güneş bölümünde"uyluk" sünüklerini görüyoruz.(5) Durkheim ile Mausstasnife misal olarak yalnız üç bölümü haşiyede gösterdiğimizveçhile tafsîl etmişler diğerlerini irâeye lüzumgörmemişlerdir. Bunun tafsilâtı "yi-king" nâmındaki kitabdayazılıdır. Mezkûr kitab Legge tarafından Sacred Books of theEast nâmiyleİngilizce'yetercüme olunmuştur.(D Grande Encyclopedie, page: 12, tome: 11(2) UAnnee Sociologique, tome G.page: 56.50


üzerine bu mukaddes ateş iniyor. Sah İsmail iptida Gülizârı sonraGülperiyi görüyor. Nihayet Arap Zengî ile kavga edip mağlupettikten sonra Arab Zengi nikabını açarak gayet güzel bir kızolduğu halde meydana çıkıyor.Oğuz Han babasiyle uzun müddet muharebe ettikten sonra babasıisabet eden bir kılıç darbesiyle ölüyor. Şah İsmail de babasıdüşman olarak onu öldürmeğe çalışıyor. Bir çok mücadelelerdensonra babası Arap ZengVnin kılıcı ile vefat ediyor. Oğuz Han'ınsevdiği kız demek olan Arab Zengî ile "Kara Yer 11 arasındaki renkmüşabeheti de nazarı dikkate alınmalıdır. Oğuznâme'deki Boğaçve Beyrek efsanelerinde de aynı fıkraları bulabilriz.(2) Boy, (Bud) kelimesindeki (d) in Oğuz TürkçesVndeki kaidemucibince (y) e tebeddül etmesiyle husule gelmiştir. İl bir uzviyetemüşabih olubboy'lar bunun Bud'ları (Uzuvları) hükümündedir.Hindûlarhn esatirine göre mâbûdlar bir Dev'i kurban etmişlerbunun ayrılan uzuvlarından kâinatı terkîb eden muhtelif mevcudathusule gelmiştir. Aynı tasavvur İskandinavyalılarda ve Irıguvalardamevcuddur. (Orpheus, page: 74.) Yine Hint esatirine görekâinat bir altın yumurtadan, Finova esatirine göre ise, altı altınyumurtadan husule gelmiştir. Oğuz İlinin-Sünüklerine nazaran birhayvanın ayrılan sekiz uvzundan Han ve Hatun'la beraber altışehzadenin tekevvün ettiği ve aynı zamanda kâinatı teşkil edenGün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz'in "Gök Tanrı ve Yağız Yer" ileberaber bundan vucûd bulduğu anlaşııyor. Bu hayvanın kurbanolarak kesilen ve buyruğu Kutas ve Tuğ olarak kullanılan Türkçemukaddes Tibet öküzü (Yak) olması muhtemeldir. Bu hayvanınkuyruğu At kuyruğuna benzediği için bilâhere (Yak)ı elde etmekmümkün olmadığı için kurban olarak At kesilmesi âdet olmuş veTuğ bunun kuyruğundan yapılmıştır.(3) Ongun Câmiüi't-Tevârîh'in ve Selçuknâme'nin beyânına göre: Birhayvandır ki $ mensub olduğu boyun nazarında mukaddesaddolunur. Boy'un ferdleri o hayvanın etini yiyemez, ona okatamaz, O'nu kat'iyen incitemez. Bu suretle Ongun "Totem"eyakın bir şeydir. Fakat tamamiyle Totem olabilmek için Boy'un buhayvanın ismi ile adlanması, boy dâhilinde izdivacın memnubulunması lâzımdır. Bu iki şartın mevcudiyeti sabit olmadığı içinOngun'a hakikî Totem nazariyle bakılamaz. Mamamifih bir çokkarinelere bakılırsa tarihin vâsi olmadığı bir zamanda Türkler'in"Totemli Semiyye" devrini geçirmiş olduğu tebeyyün eder. Şukadar vardır kiJOngunlar Türkler'de askerî hâiz bir "Totemizmdinyaşadığını gösterir.(4) Selçuknâme'ye müracaat. Osmanlı TürkçesVnde "Sövüş" hâlâmüstameldir. Kazan TürkçesVnde kemiğe "Süyek" denilir.(5) Sekiz bölümden üçünün bazı muhteviyatı:51


Oğuz menkabesindeki sünükler ve Ongunlar şusuretledir: Han yahut Hakan, Sünük: Baş ve Uca.(1) Gün HanOngun:Şahin Sökûk:Sağ karı yağrın(2) Ay Han Ongun:Kartal Sökûk:Sağ, aşıklı(3) Yıldız HanOngun:Tavşancıl Sökûk:Üyegü (Üyece)(4) Gök Han Ongun:Sungur Sökûk:Sol karı yağrın(5) Deniz HanOngun:Çakır Sökûk:Sol aşıklı(6) Dağ Han Ongun:Uc kuş Sökûk:UcaylaBu sönüklere bakılınca her boyun şölendeki mevkii veyiyeceği etin hangi parça olduğu anlaşılır: Hakan Baş ileUca'dan yiyecektir. Uca Mahmud Kâşgarî ve Çağataylügatlarına göre sırt demektir. O halde Ucadan maksat sırteti yani filato'dur.Yıldız Han boyuna ait "Üyece" kelimesi "Üyegü"kelimesinin eski şekli olmalı. Üyegü Mahmud Kâşgarî veÇagatayLügatleri'ne göre kaburga tarafıdır.Aşığlı "Aşıklı" demek olacak, diğer sünüklerin neolduğu iyice anlaşılmıyor. Mamafih Gün Han boyununsünüğü uyluk yâni bud olduğu Taoizm tasnifindenanlaşılıyor.Altı şehzadeden üç büyükleri "Ağalar" sağ kolu teşkîlederler, ve "Boz Ok"nâmını alırlar.Üç küçükler "lnilir"de sol kolu teşkîl ederler ve "Üç Ok"'tesmiye olunurlar.[2] "Sema = Ksien" cenubda; Ziya umdesi, erkek hareketsizlik,kuvvet, yaş, gök kubbesi, baba, hakan, yuvarlaklık, cada taşı,maden, ayşına, kızıl, iyi at, ihtiyar at, büyük at, bir eğri kılağaçların yemişi, ilâh...[2] "Yer— Kwun" şimalde, zulmet umdesi, dişi, yer umdesi, itaat,mevâşi, karın, ana yer, elbise, kazan, çokluk, kara, büyük yükarabaları, ilâh...[5] "Güneş = Nüfuz (Penetration), rüzgâr, orman (Ağaç) uzunluk,yükseklik, kümes hayvanları, uyluklar, büyük kız, ileri ve gerihareketleri, % üç kazanç ilâh...52


"Şölen" sofrasındaki vaziyetler âtideki surette olmaklâzım gelir.Gök HanDağ HanDeniz HanHakanGün HanAy HanDeniz HanSofrada Hakanın karşısında olan mevki boş kalır.Taoizm teşkilâtında Semâ'mn mukabili olan Yer, Ana ve Dişisıfatlarını hâiz olduğuna bakılırsa burada da Hakanın zevcesiolan "Hatun" oturmak lâzım gelir. Ve yine o teşkilâttananlaşıldığına göre onun sünüğü "Karın"dır.Sofranın böyle üç kısımdan mürekkeb olduğunu Selçukîve Osmanlı Divân-ı Hümâyunlarından da anlıyoruz.İbn-iBîbî'ye göre Selçukî Hükümdarı sabah namazını kıldıktansonra "selâmlık sofrasına" çıkıp otururdu. Divân işleribittikten sonra bir sadr hükümdar önünde, iki tarafda ikikolda sımat ve destâr huvanlar döşenirdi. Âlim ve seyyidlerve müfti ve kadı ve Ulu şehzadeler Hükümdarla bile yerlerdi.Kalan beyler ve ulular iki kolda mertebeli mertebesincesimâta otururlar idi. Hassa söğüş ve sünük'ü bir yandanOğuz resmince her hanın ve mâlikin önüne söğüşsünük'ükorlardı.(l)Osmanlı Divân-ı Hümâyûnunda iptidaları hükümdarbulunurken sonraları Sadrazam ona vekâlet ederdi.Binâenaleyh sabah erkenDivân-ı Hümâyûn kurulurdu. Divânumuru bittikten sonra bir sofra sadrazam için, sağında birsofra kubbe vezirleri için, solunda bir sofra kadıaskerler içinkurulurdu. (Tevkiî Kanunnâmesi'ne bakınız)Kültigin kitabesinde teşkilât şu veçhiledir.Sağda : Şadlar ve Pıd Beyleri (Boy beyleri),Solda : TargattTarhanlarve Buyruk beyleri(2)(1) Türk Edebiyatı Tarihi formaları, Köprülü-zade Mehmet FuadSahife:18.(2) Kültigin Kitabeleri. Thomsen sahife: 115.0 53


Ebûl-Gâzî'ye göre Oğuz Han zamanında yapılanziyafette müzehhep bir Oba inşa olunarak dok^z yüz at iledokuz bin koyun boğazlandı, Meşinden yapılan dokuzhavuza arak, doksan havuza kımız dolduruldu. Gün Hanzamanında yine aynı surette bir umûmi ziyfet yapılarak kırkgün kırk gece ayş ve işret edildi.(1)Selçuknâme'de ise şöyle zikrolunuyor: Ol toyda "Dokuzyüz baş kısrak ve dokuz yüz baş sığır ve doksan bin başerkek koyun boğazlanmışlardır. Ve temamet hatunlarını vebeylerini ve çeri başların ve bellü kişilerin hazır edüb türlüaşlar pişirdiler ve sucu ve kımız ve kimran-ı firâvân getirdiler.Şölen düşünüb yiyirüb içirüb cümlesin hoş görüb halklarıgiyürdü, bahşişler itti." (Görülüyor ki, şölende Hatunlarbulunuyor. O halde Hakanın karşısındaki mevkide Hatununoturduğu hakkındaki faraziye doğrudur.)Oğuz boylarının bu şölenlerinde, başka kavimlerinkurban ziyafetlerinde mevcud olmayan husûsî bir hal vardır,Bütün kavimlerde kurbanın esası Mabuda da ziyafete iştirakettiren birteşârük Communion'dan ibaret ise de Oğuziar'daher boy'a kurbanın muayyen bir uzvunun verilmesi, Oğuzilinin kendisini hakikî bir uzviyyet gibi gördüğüne delâleteder.Türk Panteonunu, yâni Lâhutunu, teşkîl eden sekiz İlâhda altı boyun hamileri sıfatiyle bu ziyafette hazırbulunuyorlar.Oğuz boylarının Ongunları umumiyetle Avcı kuşlarınisimleridir. Yalnız Dağ Han boyunun Ongunu anlaşılmıyor.Câmiü't-Tevârih bunu "Uc" kelimesi ileSelçuknâme"Uc kuş"tabiriyle ifâde ediyor. Bu ihtimal ki, Uygur menkabesindekiÜç Karga ile münâsebettardır. Yahut Akbaba mânâsına olan"Is" kelimesinin muharrefidir.Ongunlann avcı kuşlar olması, teşkilâtın, Ravzatu's-safa'dı"Çerge" ile tavsîf ve Mahmud Kâşgarî Jügatmda "Sığır"(1) Oşal, Secere-i Türkî, Ahmet Vefik Paşa tercümesi, sahife: 33-38.54


maddesinde beyan olunan "Millî av merasimi" ile dealâkadar olduğuna delâlet eder. Eski Türkler'de umûmimâhiyeti hâiz dinî âyînler görülmediği söyleniyor. Halbukigöründüğüne göre "Şölen" ve "sığır" nâmı verilen kurban veav râsimeleri dinî âyînler mahiyetindedir. Yüce adamlarıncenaze merasimi demek olan "Yuğ"da bu sıraya idhalolunabilir. Bundan başka birde her senenin son ayında icraolunan "Kurultay" vardır. Türk teşkilâtlarında "Altı bölüğetaksim" usûlüne birçok yerlerde tesadüf olunur.KültiginKitâbesi'ndeşöyle deniliyor.(1)"Altı-yirmi yaşında içim kağan ilini törüsün ança-kazgandı.Altı-çub Suğdak tapa süledimiz, bozdumuz."Thomsen bunu şöyle tercüme ediyor:"İşte yirmi altı yaşında amcam Kağan'ın saltanat vehükümetinde olan bitenler: Altı-Çub ve Suğdakiar üzerinesefer ettik ve onları bozduk." "Eski zamanda Moğollar"tümen" tesmiye olunan altı kısma münkasimdi. Bunlar da"Cagungar" (Sol kol) ve "Baragungar" (Sağ kol) nâmiyle ikikola ayrılırdı. Sağ kola Han kumanda ederdi.Sol koi Hanınbiraderi yahut oğlu tarafından kumanda edilirdi. (2)İşte Moğollar'ın bu tasnifinde Oğuzlar'ın gerek Boz-Okve Üç-Ok nâmlariyle sağ ve sol olmak üzere iki kola, gerekaltı boya ayrılmalarının bir eşi görülüyor.Osmanlı Devleti'nin Kapu-Kulu askeri arasında "Altıbölük" nâmiyle süvari ocakları vardı ki, Sipâh, Silâhdâr,Ulûfeciyân-ı yemîn ve yesâr, Gurebâ-i yemîn ve yesârnâmlariyle altı bölükden mürekkebdi. Bunlardan sipâh ileSilâhdâr'a "Baş bölükler" Ulûfeciyân-ı yemîn ve yesâr "Ortabölükler", Gurebâ-i yemîn ve yesâr'a "Aşağı bölükler"denilirdi.(1) Inscriptions de VOrkhon, Vilhelm Thomsen, page: 108.(2) Grand Ansiklopedi. Cilt 24, sahife: 68. (Bloche.)55


Sipâhların bayrağı "kırmızı", Silâbdâr'ın "san" Orta veaşağı bölüklerin "Alaca" idi. (1) Dikkat edilirse buradakiBaş,Orta, ve Aşağı tâbirleri "Şölen" sofrasındaki mevkilerihatırlattığı görülür.Osmanlı Devletinin eski teşkilâtında Aklâm'ıh şimdikigibi nev'i ve miktarı ve müdavimleri çok olmayıp başlıcalarıDefter-i Hâkânî ve Hazjne-l Âmire ve Divân-ı Hümâyunkalemleri idi. Erbâb-ı kalemden temeyyüz edenler Hacegânlıktâbir olunan kaJem zabitliklerine terakkî ederler vebunların müntehâ-i terakkileri Nişancılık ve Defterdarlık veReislik ve Defter eminliği ve Şıkk-ı sâni ve sâlisdefterdarlıkları idi ki manasıb-ı mezkûreye "Manasıb-ı Sitte"tâbir olunurdu. (2)Oğuz menkabesine göre Oğuz ili'ne tâbi olmak üzereayrıca altı oymak vardı. Uygur, Karluk, Ağaç eri, Kıpçak,Kalaç, KanglıSancak beyinin bir tuğ'u beylerbeyinin iki tuğ'u,vezirlerinin üç tuğ'u vardı. Padişahın altı adet tuğ'ubulunurdu. Padişahın vezirleri de ekseriya altı olurdu.Beş Balık, Bögü efsanesindeki Beş Hanla alâkadarolabildiği gibi Altı Şehirde, altı hanla yahud boyla alâkadarolabilir.Yukarıda "Senenin onikinci ayında payitaht yahudkumandanlık merkezi olan her şehrin haricinde toprakdanaltı adet öküz rekz edilirdi...."demiştik. Burada da altı adedinigörüyoruz.Edouard Ghavannes'ın yukarda ismi zjkrolunan eserininnihayetinde bir takım ayîn, tılsım, sanem resimleri var.Bunlardan 11 ve 12.ci levhalarda yanlarında birer hayvanüzerine binmiş altı insan resmi görülüyor.(1) Tarik-iDevlet-i Osmaniye, AÇdurrahman Şeref C.I, sahife 319.(2) Tarih'iDevlet-i Osmaniye, Abdurrahman Şeref C.I, sahife 306.56


Sekiz adedine gelince, yine mezkûr eserin nihayetindeki4.cü levhada sekiz deniz hayvanı, 7* ci levhada sekiz üçgül(trigame) görüldüğü gibi 67*ci sahifede sekiz üçgül ile sekizadedBudistalihe'den de bahsolunuyor. Bu levhalarda 6 ve 8adedlerinden başka 4, 5, 12, 24, 28 adedlerini mutazammınresimler de mevcuttur.Sekiz cihete merkezin ilâvesiyle Türklerce mukaddesolan dokuz adedinin vücûda geldiğini söylemiştik. Türkistanve Tibet'te ilmî bir seyahat icra etmiş olan Grenard (1)Tibetlilerden bahsederken diyor ki, "....her çadırın önündeufkî bir suretde gerilmiş bir ip görülür. Bu ipin üzerindeumumiyetle dokuzdan ibaret olmak üzere şeritler raptedilmiştir.Bunlar, torunlarının himayesiyle mükellef dokuzatanın ruhlarını temsil eden Altay Türkleri'ndeki Sumularınbir taklidinden ibarettir, 6 ve 8 e merkezin ilâvesiyleteşekkül eden 7 ve 9 adedleri de mukaddestir. Arablar'daasabe beşinci Ataya kadar sayıldığı halde Türkler'de yedinciataya kadar sayılır.(2)" Mütedavil atalar sözlerine nazaranTürkler "Yedi yaf'dan, (Yedi yabancı)dan kız alırlardı, Yâniyedinci atanın torunları haricinden evlenirlerdi. Türklermillete büyük hizmetler ifâ eden kimselere mükâfat olarak"Tarhanlık" rütbesi verirlerdi. Tarhana bir malikâne verildiğigibi kendisi, malikânesi bütün vergilerden muaf, dokuzcürme kadar cezadan muaf idi. Hakanın sarayına istizansızgirib çıkabilirdi. Bu imtiyazı dokuzuncu batın evlâdına kadartevarüs ederdi."Dübbü asgar" burcuna "Yedi Kardeş" nâmı verilmiştir.Beş Balık Uygurları "Dokuz Oğuz" unvanını almışlardı.Moğollar'da bir hükümdara dokuz esir, dokuz fil, ilh...takdim olunurdu ve bu zümreye "dokuz" yahut farisî lisânıile "zencir" tesmiye edilirdi. Mengü'nün cülusunda prensler(1) Le turkestan et le Tibet, page: 399.(2) Türk Tarihi, Necip Asım, sahife: 79.Sİ


kendisine dokuz parçadan mürekkep olmak üzere dokuzhediye takdim ettiler. Caniler affolununca otağ-ı hümayunkapısında dokuz defa secde etmek, dokuz kere dokuz hediyetakdim eylemek mecburiyetinde idiler(1).'II Büyük Ansiklopedi, C.24, s. 74.58


3.Yirmi dört cihetŞimdi yine Çin an'aneleriyle Türk an'anelerininmukayesesine gelelim: "Taoizm"de dört cihetten her biri aJtıkısma bölünerek 24 adedi çıkmıştır. Dört cihete dört mevsimtekabül ettiği gibi fezanın bu yirmidört bölümü de Çjnsenesinin yirmidört mevsimi(ni) karşılıyor. 24 cihetSibirya'daki Şukşi ve Kuriyak kavimlerinde de mukaddes birmâhiyeti hâizdir. Bu iki kavimde garbda bulunan iki cihetuğursuz addolunduğundan yalnız 22 cihet mukaddestir.Mahmud Kaşgarî Lügati'nde de yalnız 22 boy vardır (1).Oğuzlar'da 24 adedi, altı boydan herbirinin dört taliboya bölünmesiyle meydana çıkar. Oğuz Menkabesi'ne görebu talî boylar, Oğuz Han'ın altı şehzadesinden dörder oğultevellüd etmesiyle teşekkül ediyor: (2)(1) UAnnee Sociolozique, tome: XI,page: 15.(2) Buradaki liste, eserin aslından değil, Prof. Dr. Faruk Sümer'inOğuzlar (Türkmenler), Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Ankara,1967 adlı eserinden ve EbüH-Gâzî Bahadır Hanhn Secere-iTürkiye'sinden alınmıştır, Ar.Rıza Nur, Türk Şeceresi, Matbaa-iAmire, îst. 1925, s. 31.) Zira, Z.GökalpHn mevzubahs makalesindebu listede yanlışlık yapıldığından buna lüzum duyulmuştur..'Hazırlayan.)59


Câmiü't-TevârîhŞecere-i Selçuknâme'yeTürkiyye göreMahmudKaşgarî'yegöreGün HanKayıBayatAlkaravlıKara-İvliKayıBayatAlka-EvliKara-Evi iKayıBayatAlka-EvliKara-Evlu1-Kınık2-Kayığ3-Bayundur4-İwa,YıwaAy HanYazırDöğerDodurğaYaparl ıYazırYabır(Yaparh)DodurğaDögerYazırDöğerDodurğaYaparl ı5-Salğur6-Afşar7-Beg-Tili8-BügdüzYıldız HanAvşarKızıkBegdiliKarkmAvşar AvşarKjrnık(Kızı ık)KjzıkBekdili BegdiliKarkm Karkm9-Bayat10-Yazğır11-Eymür12-Kara-BölükGök HanBayındırBeçeneÇavuldurÇebniBayındırBacana(Beçene)ÇavuldarCebniBayındurBiçeneÇavındırÇebni13-Alka-Bölük14-İgdir15-Üregir,Yüregir16-TotırkaDağ HanSal urEymürAla-YuntlıÜregirSalurEymirAlayundluÜregirSalurEymürAlayundluÜregir17-Ula-Yuntluğ18-Töker19-Becenek20-ÇuvaldarDeniz HanYigdirBüğdüzYıvaKınıkİğdir iğdirBügdüz BüğdüzAva(Yıva) YıvaKanık(Kını k) Kınık21-Çepni22-ÇarukluğBu yirmidört tâli boydan herbirisinin kendine mahsusbir "Damga"sı vardır. Sürülerini bu damgalarla tef rik ederler.Bu damgalar eski Türk harfleri şeklinde işaretlerden60


mürekkebdir. İhtimal ki ileride bu harfler okunarak neyedelâlet ettikleri anlaşılacaktır.Câmiü't-Tevârîh'de iptida Oğuz Han'ın veziri olan "Iğit(Yiğit) Irkıl" bu teşkilâtın lüzûm-u tesisini Gün Han'a şusuretle anlatıyor:(x)"İşin doğrusu odur ki, her birinin mansıb, usul, ad velâkabı mümkün mertebe belirtilip tesbit edilsin ve herbirisinin fermanları, hazineleri ve sürülerini o nişan vedamga ile belirleyen bir nişan ve damgası olsun. Böylecehiçbiri bir diğeri ile kavga ve nizada bulunmasınlar. Oğul vetorunlarının her biri kendi ad, künye ve usullerini bilip,devletin ebediliğine ve iyiye çıkmış adlarının devamınasebep olsunlar.Gün Han bu sözü beğendi ve Iğit(Yiğit) Irkıl Hoca bunuhazırlamakla meşgul oldu. Altı oğlanın Boz Ok ve Üç Oklâkabı ile belirlenmesi, ordusunun sağ ve sol kanadının bunagöre tesbit edilmesinden sonra, oğlanlarından her birininlâkab, künye, damga ve nişanı yeniden tesbit edildi. Buboylardan her biri kendilerine ongun olmak üzere bir hayvanıseçtiler. Bu söz "Oynuk"tan türemekte olup, Türkçe"Mübarek" demektir. O, uğurlu sayıldığından ona kastedilmeyip,saldırılmayacak ve eti yenmeyecekti. Bu hususariayet edildiği ve bu kavimlerden her biri kendi ongununubildiği müddetçe herhangibir toy verildiğinde veya yemektaksim edildiğinde, etin hangi parçasının her bölüğünhissesine verileceği tesbit edildi. Böylelikle hangi bölge vemakamda olurlarsa olsunlar, toy sırasında her birininhissesi belli olup, yemek hususunda birbirleriyle niza vekırgınlığı düşmeyeceklerdi."Bu menkabeyi Selçuknâme şu suretle yazıyor: (1)"Oğuz fevt olduğundan sonra ânın vasiyeti mucibinceGün Han tahta oturdu. Ve yetmiş yıl padişahlık etti, veatasının bir naibi vardı. Yengi (Yeni) Kentli Irkıl Hoca< (x) Çift tırnak içindeki metin aslında Farsça olup Türkçeye tercümeedilmiştir.(1) Selçuknâme formaları, Bahriye Matbaası, s. 10.-\l 'fı 61


derlerdi ki^Gün Han'ın müşiri ve veziri ve mühürü idi. Birgün, Gün Han eydür: Oğuz ulu padişah idi ve yeryüzününmemleketlerin tutub çokluk emval ve hazain ve mevâşî vetavar hâsıl edib cümlesin size ki,oğlanları kodı ve size dahiHak Teâlâ lütfü ve tevfiki birle dörder oğullar verdi. Bundanolsun ki,bu oğlanlar mal ve mülkden ötürü birbirleri ilemuhasamat ve düşmanlık ve münazaat edeler. Maslahatoldur ki,Oğuz vasiyeti mucibince her birinin mansıbı ve yoluve töresi ve adı ve lâkabı alahaddihı muayyen ve mukarrerola. Ve herbirinin bir nişanı ve damgası ola ki, Yarlığ vehazinelerini yılkı davarlarını anunla nişan ve damga edeler.Ta hiç biri ile mücadele ve inad edebilmeyeler. Ve herbirininoğlanları ve oğul oğlanları ve boyları zaman döndükçe kendüadlu adını ve lâkabını ve yolu ve töresin bileler. Eyitdi ki,mademki yollu yolun bileler devletleri kaim olub dünyada veahirette iyi ad kazanalar dedi. Ve andan sonraki altıoğlanlara Boz-Ok ve Uç-Ok lâkab muayyen olmuştu. GünHan bu sözü gayet beğendi. Yengi Kent'lû (Yeni Kent'ii) Irkı!Hoca onun tertibine meşgul oldu. Ve Çertnüm sağ kolu vesol kolu anlara mahsus olub herbirine Yengi ad ve tamgamuayyen ve mukarrer etti. Ve her boy'a canavar-ı mahsusettiler ki, anların Ongunu ola. Ve bu lâfzın iştikakı"Oynuk"dandır ki ol zamanın Türkçesince kutlulukdur. Şöyleki/'Oynuk bulsun" derlermiş yâni "Kutlu olsun" demektir.Ve adat ve töre oldur ki,her canavar ki,bir büyük ongunu olaçün anı tefe'ül çün mübarekliğe muân etmişlerdir. Ana kastetmiyeler ve incitmeyeler ve onun etin yemiyeler bu zamanadeğin ol mâna mukarrerdir. Ve ol boylardan her kavim kenduongununun bilürlerki„Oğuz böyle eytdiki her vakifki şeylanve huvan döşene ve toy ve düğün ve demek ola ve aşüleşdireler. Davarın hangi endamı ve sünüğü her büyük neola ta her vilâyet ve her makamdaki olalar toy ve aş vaktindeher birinün hissesi malûm ola ve aşçün birbirlerile niza' vegönül komak etmiyeler ve ol yirmi dört boyun adları ki,asıldaanların adıdır. Ve her kabile ve şube o adla şöhretbulmuştur. Ve ol ad ol kavme alem olmuştur. Meşruh vemufassal yazılub ve her birinin damga ve ongunu ve etdensünüğü herbirine mahsus olmuştur, altında sebt olunurşöyle ki idrâki fehimlere âsân ola."62


Yirmi dört adedi de Türk teşkilâtlarında tesadüf edilenmukaddes biradeddir.Hammer'de şöyle bir haber görülüyor. "İşbu yirmidörtTürk kadim beyleri, yahud babaları zamanımıza karibMasır'da vuku' bulan inkırazlarına kadar yirmidört bahrîyahud Çerkeş beylerinde yani Memlükler'de devam etmişdir.Bu tarihde şu hususiyyet hakkında bir kaç defa sözsöylemek fırsatına nail olacağız.(1) "Devletin en büyükmemuriyetinde bulunan beyler yirmidört kişi idi." (2)Ordu muzikasından bir kısmının terennümatına mahsusbirer "Tabihane"ye mâlik olan yirmidört beyden sonrayirmidört vali gelir ki, Mısır ve onikisi Suriye eyâletleriniidare ederlerdi."Oğuzname'nin 7 nci hikâyesinde (Shf.50) şöyleyazılıdır: "Bayındır Han buyurdu! Yirmidört sancak beyigelsün dedi."Tukyu'larda büyük memurlar mütemeyyiz yirmisekizsınıfa münkasemdi(3) Bu yirmisekiz buyrukdan yirmidördüboy beyleri, dördü de "Kutadgu Bilik'de gösterilen dört zatyâni "hakan ve veziri ile sağ ve sol beylerbeyi(şad) olmakmuhtemeldir." Chavanes'ın kitabının nihâyetindeki levhalarda24 ve 28 alâmetleri görülmektedir.(1) Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, Mütercimi: Mehmed Ata, C:1, K: 1, Shf. 55.(2) Hammer; C: 4, Shf: 190.(3) Inscriptions de I 'Orkhon, Thomsen, page: 59.63


4.0niki HayvanYine Taoizm'e gelelim:"Durkheim'e ile Mauss"e göre Çinliler iki "Çağ = cycle"tesîs etdiler. Birisi oniki taksimatlı, diğeri on taksimatlı. Butaksimlerin herbiri bir isimle bir harfe mâlik olduğundanzamanm her anı iki muhtelif çağdan alınmış "harflermüzdevicesi" ile irae olunur. (1)Bu iki çağ senelere de tatbik olunduğu gibi günlere,aylara, saatlere de tatbik olunur. Bunların mürekkebleşmesindenaltmış yıllık bir çağ daha teşekkül eder. Çünkü onikiçağın beş defa, onlu çağın altı defa tekerrüründen sonraaynı "harfler müzdevicesi = Binöme de caracteres" tamamiyleaynı zamanı irae etmek üzere vürûd eder.Bu iki çağ, taksimatlariyle mevsimlere tekabül etdiğigibi rüzgâr gülüne de mütenazır olur ve dört aslî cihetvasıtasiyle beş unsurla da münasebet eder. Çinliler busuretledir ki, bugünkü fikirlerimize gayet garip görünen birşekilde, gayrı mütecanis yani renkli, unsurlu, cihetli veongunlu bir zaman tasavvur ediyorlar; ve asırları, aslîcihetleri, renkleri ve meşmûlleri olan birçok şâir şeyleribunların timsâlleri gibi görüyorlar.Bunlardan başka, altmışlık çağın oniki yılları aşağıdakitertip veçhile on iki hayvana nisbet edilmişdir:Sıçan, inek, kaplan, tavşan, ejderha, yılan, at, keçi,maymun, tavuk, it, domuz. Bu oniki hayvan üçer üçer dört(1) Grote'un kitabına bakmalı.64


aslî cihetle tekabül ederler ve bu vasıta ile umumîmanzumeye dahil olurlar. Milâdın iptidasında yazılmış Çinmetinleri bu suretle yazıyor: "Bîr Çe = tze senesi hayvanolarak sıçan"a, cihet olarak "Şimar'e, unsur olarak "Su"yaaittir. Bir "Va = va" senesi ateş'e yâni cenub'a mensubdur,ve hayvanıt "At"dır. İlhTürklerin de eski takvimi bu oniki hayvan ismiyletesmiye olunan oniki yıllık çağdan ibaretti. Hayvanlarınisimleri şu veçhiledir:Kitâbül-ilm'n-Nâfi'de:Ms^ımud Kâşgarî lügatinde:Küskü "Sıçan"Ud "Öküz"Pars "Kaplan"Tavışgan "Tavşan"Luy "Ejderha"YılanYond"At"Koy"Koyun"Biçin"Maymun"Takuk, Davuk "Tavuk"İtTonguz "Domuz""Le cycle Turc !"ün 4.ncüSıçkanUdBarsTavışkanNek "Timsah"YılanYundKoyBiçinTakaguİtTonguzsahifesinden:Al-Bîrunî'yegöreSıçkanUdParsTavışgahLuyYılanYundKoyBiçinTagukİt "TonguzUluğ Beğ l'e GöreKüsküUdParsTavışkanLuyYılanYundKoyBiçinDakukİtTonguzv.Orhan kitabelerindeLuyYılanKoyBiçinİtAltas'ın65


"Mahmud Kâşgarî, kendi lügatini Yılan Yılındayazdığını beyan ediyor." Taoizm'in cihetlerde, zamanlarda,unsurlarda, renklerde, hayvanlarda gördüğü bu tenazurlarÇinliler'in yalnız muhayyelelerini işgal etmekle kalmaz,bilakis bütün amelî hayatlarını tanzim eder. Bu tenazurlar"Fung-Shui" nâmı verilen meşhur akidenin umdesini teşkileder. Şehirlerin ve ev binalarının kurulması mezarların vemakberelerin tesisi, umumiyetle bu akidenin kaidelerinegöre icra olunur.Eğer burada şöyle bir hareket, orada ise başka türlü birhareket yapılıyorsa eğer şu devirde böyle bir iş başkazamanda başka türlü bir iş yapılıyorsa, bunlar bütün bumuntazam ananenin icâbatı olarak icra olunuyor. Türkler'dede eski Kamların bütün endişesi her hareketin uğurlu, yahşi,kutlu şerait dahilinde icra edilmesi idi. Bugün kadınlararasında yaşayan "Tandırname" yahud "Keçe Kitab" ahkâmıekseriyetle Türk Taoizmi demek olan eski falcılığın artakalanları olmak muhtemeldir.Bir Çinli'ye ne zaman doğduğunu sorsanız onikihayvandan birinin ismini söyler. Çinlinin hangi hayvanınyılında doğduğunu bilmesi, bunun kendi talihi vemukadderatı üzerinde müessir olduğuna inandığındandır.(l)Bu itikad Çinliler'e eski Türklerden geçmişti(2). Bundanbaşka eski Türkler ve Çinliler hangi unsurun . çağındadoğmuşlarsa onun bereketiyle hükümrân olduklarınainanırlardı. Tsin hükümdarı "Che-Houang" "su"yun bereketiylehüküm sürdüğünü ilân etmişti.(3)(1) Le ey ele turc, Shf: 3.(2) îyzan, Shf: 50, 74.(3) îyzan, Shf: 49.66


O halde o zamanki Türkler doğdukları yıl itibariyle (12)sınıfa (60) talî sınıfa münkasimdi. Oniki hayvan oniki sınıfınongunlarıydı. Bir onguna mâlik olanlar da unsurlar itibariyle(5) talî sınıfa ayrılırdı. Meselâ: Demir-sıçan, od-sıçan,ağaç-sıçan, su-sıçan, toprak-sıçan,. Bu taksimler Avustralyakavimlerindski izdivaç sınıfları taksimine benzer.Avustralya kavimlerinde her aşîret iki kabileye ayrıldığı gibiher kabile de iki "İzdivaç sınıfı Classe matimoniale" naayrılırdı. Birinci kabileden baba "a" sınıfına mensub ise oğlubehemehal "b" sınıfına mensub olurdu. Bunun oğlu yânibirincinin torunu tekrar "a" sınıfına mensub olurdu. İkincikabîlede de baba "a" sınıfına mensub ise oğlu behemahal"b" sınıfına mensub olurdu. Bu sınıflardan "a" ile "e" ve "b"ile "b" biri birinin "halil = connubiume'u idiler. Yani ancakkarşılıklı olarak bu sınıflar arasında izdivaç vukua gelebilirdi."a" sınıfına mensub bir ferd "be" sınıfından kız alamazdı.Ancak "a" sınıfından kız alabilirdi(l). Bu hal Çinliler'de veeski Türklerde bariz bir sûretde görülmüyor. Maamafih,muasır bir müellifin, VVilliams'ın beyânına göre "Slyam"dabir senenin ve bir hayvanın insanları arasındaki-velevki busene muhtelif onikili çağlara mensub olsun-izdivac vücûdbulamaz. Yâni diğer bazı kavimlerin "Totem" birliğindeolduğu gibi ferdler arasındaki ongun vahdeti onları biribirinemahrem yaparak izdivaçlarını memnu bir hale sokar(2).Mösye "Doolittle"in beyânına göre bir hayvana mensub olanferdler biribirinin tedfîn merasiminde hazır bulunamazlar(3).Chavannes, unsurların cihetlerle ve oniki hayvanla münasebetineaid itikadların ibtida "Tsin"(4) sülâlesinde zuhur edibonların ibrâmiyle Çin'e girdiğini(5) izah ettikden sonrakitabının nihâyetinde nazariyesini şu suretle icmal ediyor:(1) VAnnee Sociologique, tome VI, page. 8.(2) VAnnee Sociologique, tome VI, page. 1.(3) L'Annee Sociologique, tome VI, page 62.(4) Tsin sülâlem ÇinHn 4.cü sülâlesidir. Kamlelmilâd 249-202 tarihleriaratın \ .aküm sürmüş ve Çin'deki adem-i merkeziyeti kaldırarakkuv\ vid bir siyasî merkeziyet tesis etmiştir.(5) Turk çağı, Shf: 98.67


"Bana göre, ilmin hal-i hâzırı bir faraziye kabuletmemizi icab etdirdiği için, oniki hayvan çağının hakikimübdi'leri Türk kavimleri olduğuna inanmağa mecburoldum. Bu çağı Milâdın başlangıcında Çinlilere öğreten, veOrhan Kitabelerinin şehadetiyle sabit olduğu gibi bunu ilkdefa senelerinin ta'dadında kullanan Türkler'dir. Mısır,Romanın bir vilâyeti olduğu zamandır ki,bu çağ Türkler'denNil vadisine intikal etti ve orada eskidenberi mevcud olanmukaddes hayvanlar nazariyesine uydurmak için tadilâtauğratıldı. Fakat, denilecek kî ; maymun Türklerin sakinoldukları ülkelerde bulunmayan bir hayvandır. Bunlarıntertib edeceği bu hayvanlar silsilesinde maymun bulunamazdı.Bu itiraza şöyle cevab veririm: Milâdın ilk asrındaTürk hükümdarı olan "Kanışka" maymunların yaşadığıKandehar ve Keşmir ülkelerine de hâkimdi. Zaten çokmuhtemeldir ki, İndo-İskit nâmı verilen Persle&en mukaddem,Türklerden başka hükümdarlar da hâkimiyetlerini buülkelere kadar temdid etmiş olsunlar. Binaenaleyh, Türklerinoniki hayvan çağını ihtira' etmeleri fikrine münafi hiç birşeygöremiyorum. Daha vasi' bir vukufa mâlik oluncaya kadar buihtira'nın Türklere isnadı lâzım geldiğine kaniim. Bunazariyeyi tevsi" ederek, Cinde "Avam taoizmi" demek olan"Taosseizm'ln Türk töresinden iktibas edilmiş olduğunufarzedebiiiriz. Zaten Cinde "Lauçu" ile haleflerinin tesisettiği "taoîzm" büsbütün felsefî bir mâhiyeti hâiz olubTaoseizm-yukarıda gördüğümüz vechile-avam arasındamünteşir nücûm, Zeyç, İhtiyârâf ve uğur anlamakusullleriyle karışık amiyane bir dindir(1)Yukarıda oniki hayvanın üçer üçer dört mevsime tekabületdiğini söyiemişdik. Dört cihetin Türkler'e ve Çinliler'e görebaşka başka hayvanlara tekabül ettiğini görmüşdük:Şark Cenub Garb ŞimalTürkleregöre Koyun Kuş İt DomuzÇinliler'egöre: Ejderha Kuş Pars Kaplumbağa(1) Bihlioraphie du taoîsme, par d. Murceron, Paris, Ernes Leroux1901, Page: VIII.t.-/.


Bunlar içinde Kaplumbağa müstesna olmak üzere diğer yedihayvanın hepsi onikili çağda mevcuddur. Çin an'anesindeekseriya kaplumbağaya sarılmış bir yılan bulunuyor. O haldeçağdaki yılan buradaki kaplumbağanın yerine kaim yılanoluyor. "Sıçan"ın şimalde, öküz ile atın cenubda olduğunuda yukarıda gördük. O halde maymunu garbde, tavşanışarkda farzedersek mezkûr tekabül tezahür etmiş olur:ŞARK CENUB GARB ŞİMALKoyun Tavuk İt DomuzEjderha Öküz Pars YılanTavşan At Maymun SıçanKara yılanın yılan gözlü Ehremerîle ve Dahhâk-i Mârî ilemünâsebeti olmalıdır. "Bozkurt" [Divânu Lügâti't-Türk'de"Arburî* 3 suretinde, [Oğuznâme'de "Kambure" ile oğlu"Beyrek'] suretinde görülüyor. Pars "Markopoic"nunseyahatnamesinde "ArslarTa münkalip oluyor. Oğuznâmede'ki"Basaf'ki Boz Oklar'dan Uruz'un oğlu ve KıyanSelçuk'un kardeşidir, bir arslan tarafından büyütülmüşdür.O halde "kurd, arslan, pars, it" garbe aid ongunun muhtelifşekillerinden ibâretdir. Bozkurt'un demirci olması garbınunsuru demir olmasındandır. Nasıl ki/'kara kış" tâbirişimalin rengi kara ve mevsimi kış olmasındandır.f>9


S.lki CihetÇin halkının nazarında bütün mevcuat canlıdır ve ruh veher yerde aynı mahiyetdedir. Aynı telakki, "Tao" mezhebinitedris eden hakimleri ibda' etdikleri tasavvurların daesasıdır. Bu nazariyeye göre, bütün eşya maddî ve ruhîolmak üzere iki kudretin, "yang" "nur, erkek, sema" ile, Yen"dişi, zulmet, yer"in mevludleridir. Bunların işaretleriniyukarıda gördük, insanın ruhu da bu kaideden müstesnaolmayub, o da muzaafdır: Ya "Şen = Shen" yani ruhanîdir,yaht "Kûvey = Kuvei" yani cismanîdir.(l)Bütün eşyanın canlı olduğu itikadı "Yakut" Türklerindede mevcuddur. Yakutlar'a göre ruhun üç derecesi vardır: İş,sur, kut."İş" bütün cemâd, hayvan ve insanlarda mevcuddur."Sur" yalnız hayvanlarla insanlarda, "Kut" ise yalnız insanlaatda mevcuddur(2)"İş" kelimesi "Divânu Lügâti't,Türk"de "İnsanın tablası"mânâsında muharrer(3). Eski kadınlarımız her insanın, hermevcudun bir perisi olduğuna inanırlardı. İşte bu perikelimesinin arapcası "Tabla", eski türkçedeki mukabili ise"Eş"dir.(1) L'Annee Sociologique, tome, VI, page: 229.(2) Les fonctions mentales, page; 80.(3) Divânû Lügâti't-Türk, Shf: 48.70


"Kut" kelimesi mezkûr kitabda saadet mânâsına olmaküzere "devlet" ile tefsir edilmiştir. Bence bu kelime "Dinîictlmaiyafda "Mana" tabiriyle ifâde edilen "Kudsî ruh"dur ki,hangi mevcuda teveccüh etse ona "Kudslyyet" verir: Kutdağ, kut balık "Balasagun" Kut Kend "Hokand" gibi."Hiung-nu" hükümdarlarının lakabı "Tanrı kutu şen-yu" idi,Dokuz Oğuz hakanlarına "İdi kut" denilirdi ki, yine aynımânâyadır.Çünkü "İdi, İzi" kelimesi de "tanrı" manasınadır(1). Börteçine yâni "Bozkurfun zevcesinin ismi "kutmeral"idi.(2) "Sur" kelimesini lügat kitablarında bulamadım. Oğuzananesinde Tatar hanları arasında "Aksur"(3) namiyle birhükümdar ismi mevcud olduğu gibi, "çure, ve Çar, Şar, Çu"kelimeleri de "sur"un muhtelif şekilleri olmak muhtemeldir.Ak Şar "Afşar"; Karaçar; Akçura; Karaçura, Çorlukelimelerinde görüldüğü gibi. Bu suretle "Aksur" Çince"Şen" kelimesinin; "Karasur" ise "Güvey" kelimesininmüteradifi olmuş olur. Bunların Arapça mukabilleri "Ervâh-ıtayyibe" ve Ervâh-ı habîse'dir. Çince "Yang" ve "Yen"kelimelerine gelince bunların Türkçe 1 dşki mukabilleri, birinciiçün "Uz, yahşi" ve ikinci içün "Yavuz; yaman" kelimeleriolabilir. Kültigin kitabesinde "Gök Tanrı" ve "Yağız yer"denildiğine göre "Gök" birincinin, "Yağız = Yavuz" ikincininmukabilidir. Iranîlerdeki "Hürmüz, Ehrimen", Izd; "Div"namlarındaki mütezad şahsiyetler de bunları andırıyor.Görülüyor ki "Iran-Türk-Çin" medeniyyetdâiresindeseneviyyeitikadı mevcuddur. Sâmiler'de "hayır ve şerrin hâliki","Cemal ve Celâl" sıfatları aynı zâtde içtima etmişdir. Halbuki"Iran-Türk-Çin" medeniyeti dâiresinde bu iki sıfat birbirindenkatî bir suretde ayrılarak ayrı ayrı şahsiyetlerde tecellîetmişdir. Bunun içindür ki, Oğuz Han "Kara Han" ilemücâdele ederek onu itlaf ediyor. Maamafih Hürmüz"Abu-Ab" ile, Çinliler'in "Sema"sı "yer" ile izdivaç ettiği gibi"Efrasyab-Oğuz Han-Şah IsmaiP'de "Arab Zingâv-ArabZengî" ile, "Bamsi Beyrek"de"KaraÇar"ın kız kardeşi "Bani(1) Divânû LügâtVt-Türk, Shf: 81, 82.(2) Büyük Ansiklopedi, C: 24, Shf: 77.(3) Türk Tarihi, Necip Asım, Shf: 74.71


Çiçek" ile evleniyor. Bu suretle "şer" ve "Celâl" sıfatlan yinemevcudâtda ana cihetinden baki kalıyor. Şu kadar ki^Hürmüzile tanrı, Çinlilerin seması ve Hinduların, "Vişno"su yalnız"Cemal-i ilâhi" mahiyetindedir. Bunlar tamamiyle "ımı'tezile"ninilâhına benzerler. Beni İsrail'in "Yehova"sı gibi kahirve müntakim değildirler.İlâhlar ve periler arasındaki bu ikilik Türklerin iki büyükşubeye ayrılmasını intaç eder. "Alınca Han"ın iki oğluoluyor. Birinin adı "Moğol", diğerinin adı "Tatar". Bu suretleTürkler Moğollar" ve Tatarlar" diye iki muarız şu'beyeayrılıyor. Bu kelimelerin iştikaklarını ararsak kuvvetli birihtimal ile birincinin "Buğu ili", ikincinin "Tat Eri" olduğunugörürüz. Oğuz menkabesinin esası Moğollarla Tatarlar'ıngayet uzun süren efsanevî mücadeleleridir. Bu mücadelelerTürk Şehnâmesi'nin mevzuunu teşkîl eder. Gerek ilâhlarda,gerek Türk kollarında gördüğümüz bu ikilik iki ciheti vücudagetirir. Türk dâima obasının kapısını gün doğusuna çevirdiğiiçin cenub ciheti sağında, şimal ciheti solunda kalır. Busuretle "Sağ kol" ve "Sol kol" mefhumları doğar. KaraKırgızlar "Buutlar" "On" ve "Sol" nâmlariyle iki kola ayrılır."On"Çigil türkçesinde"Sağ" mânâsınadır.(l)Oğuzlar "Boz Ok" ve "Üç Ok" nâmlarivle, Moğollar"Baragungar" "Sağ Kol" ve "Cagungar""Sol Kol" nâmlariyleiki kola ayrılırdı. Moğollar'da ev dâhilnde sağ ve sol farklarıvardı. Rubruguis'e göre evin sağ tarafında ev sahibininoturacağı yerin üzerinde keçeden yahud çuhadan yapılmışbir sanem bulunurdu. Buna "Ev sahibinin kardeşi" nâmıverilirdi. Solda zevcesinin oturduğu yerin üzerinde "EVsahibesinin kardeşi" denilen diğer bir sanem vardı. Kalbinyeri olan sol taraf Moğollar'da mukaddestir. (Sol cihetininmukaddes olması Moğallarca kıblenin cenub olmasından daileri gelebilir. Çünkü bu sûretde gün doğuşu ciheti sol kolatesadüf eder.) Bu iki cihetden başka, diğer sanemler devardı, birisi inek memeli idi ki,kadınların ilâhı idi "çünküineği sağanlar kadınlar idi", diğeri kısrak memeli idi ve(1) Galat olarak Moğol tesmiye olunan Kalmuklar otaklarının kapısınıcenup cihetine tevcih ederlerdi. D'ohsson, tomeI, page, 12.72


erkeklerin ilâhı addolunurdu "Çünkü kısrakları sağanerkekler idi."(1) Moğollar'da sağ kola "Han" kumandaederdi, sol kol hanın biraderi yahud oğlu tarafındankumanda edilirdi.(2) Selçuknâme, Oğuzlar için şöyleyazıyor: Kayı Han olıcak Bayat sağ kol beylerbeyisi ola: vesol kol beylerbeyisi Bayındır'dır.(3)Oğuzname'nin 2.nci menkabesinde "sağ kol"a "BozOk"lardan Kıyan Selçik oğ.deli Dündar'ın "yani Kayıboyunun", sol kol'a Kara Göne oğlu Kara Budak'ın kumandaettiğini görüyoruz. Üç ok, Salur Kazan'm "yâni Salurboyunun" kumandasında olarak merkezde bulunuyordu. Busırada hanlar hanı Bayındır boyundan olduğu da Oğuznâme'den anlaşılıyor. Kara Göne "Oğuz Han'ın kumalarındandoğan yirmidört tabi' boydan birisidir.(4) İki kola merkezinde ilâve olunmasiyle üçlü bîr tasnif husule geliyor. Kazaklarmilâdın onaltıncı asrı nihâyetinde Altay'ın şimalinde "Uluyüz, Orta yüz, Kiçi yüz" şubelerine ayrıldılar.(5) Kubilay Hanzamanında Moğol ordusu sol kol "Cagungar", merkez "kol"sağkol "Bargungar" namlariyle üçe inkısam etmişdi. f^Çungarı ismi Cagungar'dan tevellüdetmişdir.(6)Karluklarüçkol'a ve her kol da üç boya ayrılmıştı: Onlar dokuzbölüktürler: Üç bölüğü Çigil, üç bölüğü Hesekî, bir bölüğüNeda, bir bölüğü Kevalin ve bir bölüğü de Tuhsin'dir(Çâmiu'l-Hikâyât ve Lâmiu'r-Rivâyât (7).Osmanlılar'da da padişah merkeze kumanda ederdi,muharebe Rumili'de ise sağkola Rumili beylerbeyi, sol kolaAnadolu beylerbeyi; muharebe Anadolu cihetinde ise sağkola Anadolu beylerbeyi, sol kola Rumili beylerbeyikumanda ederdi. Ekseriya beylerbeyilerin başında şehzadelerbulunurdu. Kosova muharebesinde Merkeze SultanMurad Hüdavendigâr„ sağ kola Yıldırım Bâyezid, sol kolaYakub Çelebi kumanda ediyordu. Hâlis Efendi Kütüphanesi'-nde gördüğüm bir mecmuada Rumili eyâletinin de iki kola(1) Grande encyclopedie, tome 21, page: 550.(2) Grande encyclopedie, tome 24, page: 68(3) Selçuknâme; Shf: 18(4) Grande encyclopedie, tome 21, page; 549.(5) Seçerei Türkiye, Shf: 39.(6) Ostturkische dialektstudien, pcge; 39.(7) Ostturkische dialektstudien, page; 72.73


münkasim olduğu yazılmıştır: Edirne sancağı sağ kola,Manastır sancağı sol kola mensubdur.Osmanlılar'da Rumili beylerbeyi ve anadolu beylerbeyindenbaşka, Rumili kadı askeri, Anadolu kadıaskeri;Rumili defterdarı, Anadolu defterdarı nâmiyle sağa ve solamensub memurlar vardı. Âdi zamanlarda Rumili beylerbeyiAnadolu beylerbeyine tekaddüm etdiği halde mevkib-ihümayun sefere çıkacağı zaman ibtida Anadolu sancağınınaskeri, selâm resmini ifa ederdi.(1)Oğuznâme'de yazıldığına göre âdi zamanlarda "SelçukBayındır Han"ın solunda otururken harp zamanına âidsilsile-i merâtib ile sulh zamanına aid silsile-i merâtib başkabaşka idi. Sibirya'nın şarkında oturan "Şukşalar"da, ve"Kuriyaklar"da kışın sol cihet uğurlu, sağ uğursuzdur; aşağıâlemde yani şimalde de sol uğurlu, sağ uğursuzdur.(2)Bunun sebebini neticede göstereceğiz. Orhun Kitâbesi'nde,Bilge Han maiyyetine hitab ederken şu sözleri de söylüyor."Biriye şad pid beyler, yiriye targat buyruk beyler!" (3).Bunu şimdi ki Türkçe ile ifâde edersek - benim içtihadımagöre- "Ey sağdaki şadlar ve boy beyleri, ey soldaki tarhanlarve buyruk beyleri!" şeklini alır. Şadlar bizdeki kubbe vezirleriile beylerbeyiler mevkiindedir. Boybeyleri bizdeki sancakbeylerinin muâdilidir. Tarhanlar büyük ruhaniler olup buyrukbeyleri tamgacı ve bitikçi gibi büyük memurlardır.Osmanlılar'ın divân-ı hümayununda sağda kubbevezirleri; solda kadıaskerler, nişancı ve defterdarlarotururdu. Divân-ı hümayunda üç sofra kurulurdu. BirisiSadrazam için, birisi kubbe vezirleri için, üçüncüsü dekadıaskerler için. Burada da merkez ile sağ ve sol kollarınıgörüyoruz, (mecmuanın bu nüshasında münderic TevkiîKanunnâmesine müracaat ediniz.)(1) Inscription de Vorkhon, page: 115.(2) UAnnee Sociologique, tome XI, page 190.(3) Devlet-i Osmaniye Tarihi, Hammer, mütercimi Mehmed Ata, C: I,K: I, Shf: 53.74


Hammer bu üçlü tasnifi Herodot'da da buluyor:"Herodot C:4, Shf:5 (Tarjitüs'ün üç oğlu Lepoksain,Erpoksain, Kolaksain "KolaksairTdir.) Üç isme şâmil olan"Oksain" mütemmimesi Oğuz yahud Oğuz Han'dan başkabirşey olmamak lâzım gelir. 0)Uygurlar "Dokuz Oğuz" nâmiyle bir hükümet teşkîletmişlerdi, aynı zamanda bunların an'anesinde Uygurlar "OnUygur" ve "Dokuz uygur" namiyle iki kola ayrılıyor. Buisimlerin menşei şöyle izah edilebilir:Oğuz an'anesinde Ergenekon'a "Kayan" ve "Nüküz" adlıiki şehzadenin girdiği bildiriliyor. Bundan Eftalitler'in Kuşanyâni Oğuz hükümetini ortadan kaldırdıkları zaman bunlardanhükümdar sülâlesi olan "Kayı Boyu" ile sağ kol Oğuzudemek olan "On Oguz"un "Ergene"nin konları "Hiung-nu"lan içine iltica etdiği istidlal olunabilir. MenkabedeOğuzlar'a muharebe açan Tatarlar Hanı "Erdü Han" olubOğuz Hükümetine nihayet veren Tatar hanının ismi deSevinç handır."Eftalitler Seyhun'un ötesinden gelerek Türkistan'aMslâd'ın425 nde" "Yetailitü"nün kumandası altında dâhiloldular.(2) Buradaki "Yeta" Çinlilerin Eftalitler'e verdiğiünvân olub "îlitü" kelimesi "Erdü" kelimesinin Çinlilercetahrif edilmiş bir şekli olabilir. Eftalit Hükümdarları arasında"İranîlerin hoşnüvaz tesmiye etdikleri" Sevinç Han ise zatenma'rufdur. Kayılar'la On Oğuzlar milâdın 6 ncı asrınınortasına doğru "İli Han" unvanını hâiz olan -Menkabeye göreOğuz hükümetinin son hükümdarı ilhan adlı idi- "TümenHan"ın riyaseti altında meydana çıktıkları zaman, Çinlilerbunlara "Tukyu" nâmını verdiler. Tukyular, 600 tarihinedoğru, Şark Tukyuları ve Garb Tukyuları nâmiyle iki ayrıhükümete bölündüler.(1) Büyük Ansiklopedi, C: 16, shf: 45 (Droin)(2) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 63.75


630 tarihinde Çinli'ler hileler ve desiseler vasıtasiyleŞarkî Tukyu hükümetine nihayet vererek hanları olan"Kie-li"yi esir etdiler. (1) Tukyular bu suretle Çinliler'in tabiioldu.F akat 681 tarihinde "Kutluk Han" nâmında birkahraman çıkarak "Kültigin Âbidesini rekz eden" Türksülâlesini tesis ettik. Kutluk Bilge Han ile Kültigi'ninbabasıdır. (2) "Bu tahavvüller neticesi olarak hakanlığınOğuzlardan TeleTürkleri'negeçtiği anlaşılıyor: Çünkü BilgeHan Orhun Kitabesinde "Sağda yâni cenubda Çin kavmidüşmanımız idi, solda yâni şimalde Baz Kağan ve DokuzOğuz budunu düşmanımız idi (3)"diyor ki, Baz Kağan'ınKayanlar yâni "Kayılar" olduğu anlaşılıyor. Malûmdur ki,Kayı boyunun ongunu "Şahin" idi. "Baz" ise Fârisi lisanındaşahin demektir. Kayılar İran hududunda Kuşanlar'ahükümdarlık ettikleri için Fârisi bir kelimeyi "Ongun" olaraktaşımalarına taaccüb edilemez. Dokuz Oğuzlar'a gelince, OnOğuz'un hakiki mânâsı "Sağ Oğuz" demek olan OğuzTürkçesi'nde "Onun, on" kelimesi yerine "sağ" kelimesikaim olduğu içün Oğuzlar bu eski kelimeyi on adedimânâsına olarak tefsir ettiler. Ve Oğuz töresi mucibince ikikolu tesis ettikleri zaman ihtimal ki, sağ kola "On Oğuz", solkola "Dokuz Oğuz" dediler.Kültigin Kitabesinde "isyan eden Türkeşler'in te'dibindenbahsolunduğu sırada" "On Ok budunu emekin gördü"(4) deniliyor. Boz Ok, Üç Ok tâbirleri de gösteriyordu ki,"Oğuz" yerinde "Ok" tâbiri de kullanılırdı.Kültiğin'in yuğ'una "matem merasimine" gelen milletmümessilleri arasında Türkeşler'in de iki mümessili var idi ki,bunlara "Makarac Tamgacı" ve "Oğuz Bilge Tamgacı"isimleri veriliyor. (5) "Makarac" kelimesi Kuşanlar'ınHindistan'dan getirmeleri muhtemel olan "Mihrace" tâbirindenibarettir. İkinci mümessilin Oğuzlar'dan olduğu iseaşikârdı.(2) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 64.(2) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 65.(3) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 102.(4) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 104.(5) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 114.76


O halde garbde oturan Türkeşler On Oğuzlar idi, yahudonları muhtevi idi. Dokuz Oğuzlar ise şarkda kalmış idi.Bunların her ikisi de Eftalitler'in hücumu üzerineErgenekon'a iltica eden "Bozoklar" idi. Üç Oklar Maverâünnehir'dekalmışlar ve Oğuz töresi mucibince sağ kolboylarını da yeniden tesis ederek "Altı Ok" nâmınıalmışlardı. Kültigin Kitâbesi'nde bunları Suğdaklar'ınkomşusu olmak üzere "AltıÇub" nâmiyle görüyoruz. (3).Oğuzname'de gördüğümüz veçhile bunlarda hanlık Bayındırboyuna intikal etmişti. Çünkü esasen Üç Ok'un beylerbeyliği Bayındır boyunda idi. (4) Bozokların ayrılmasiyletabiidir ki, Üç Oklar han olarak kendi beylerbeyilerinitanıdılar. "Mamafih Oğuznâme'nin tavsif etdiği vak'alarAkkoyunlulaPın selefi olan Bayındır boyuna da aid adolunabilir. O Surette vak'aların Şarkî Anadolu'da geçmesilâzım gelir. Bu faraziyeye göre Oğuznâme'nin zikrettiğivak'alar binnîsbe yakın zamanlara aiddir." Selçuknâme'yegöre bilâhere hanlık inhilâl ederek Salur boyuna intfkai etti.Sonra da "Kınık" boyuna geçti. Selçuknâme bu intikalleri şusuretle temhid ediyor. "Ve uzun müddetler ve çok yıllarOğuz'dan ve anun oğlanlarından ve kavimlerinden çok kişilerpadişahlık etdiler. Ve her devirde bu yirmsdört boydanhanları neslinden bir ulu kutlu padişah zahir oiub uzunmüddetler padişahlık anun hanedanında kalmışdır. Şöyle ki,padişahlık nice müddet Salur neslindendi, ve ol boy dükeliboylardan güçlü ve üstün idi. Zira Oğuz içinde sağ kol hanlaruruğundan ki, hanlık etmiş kişi ola kimesne bulamadılar,Beyler, ve ulular ve kethüdalar kurultay ve dernek edübdanışdılar ve töre söyleşub meşveret etdiler. Çün Salurboyunun hanı bahadır ve müdebbir kopmuşdu ve hembunların sünüğü nasib ve Muçalar Ucadır (Uça yani sırt etihem hanlar hanının hem de Salur boyunun müştereksünüğüdür. Sünük bahsine müracaat) hanlar hanınamensubdur. Bu sebebleağa ini Salur hanını han etdiler. Çokzaman Türk'e ve Tacik'e hükmetdiier. Bunlardan sonraTürkistan iklimlerinde fetret oldu. Hanlık etmiş kişilerinsoyundan Kınık uruğundan Lokman Han'ı buldular. Çün(3) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 108 ve 123.(4) Selçuknâme, Shf: 18.


ahadır ve müdebbir ve uğurluydu. Dernek ve danışık etdiler.Töre soruşdurdular eyitdiler bunların kuşu "ongunu"Çakırdır ki f kuşlardan yüreklü ve bahadırıdır. Eğerçi solkoldandır ve dükeli boylardan sonra zikr olurlar eydüb Oğuzbunları ağırlayub bunlara Çakır'ı tayin etdi. Ve anadan dahiEfrasyab neslindendir ki, Türk ilinün kadim padişahıdır. Vehem neteki Karavul beği ve çağdavul ve dümdâr beyi Kınık'dır karavulluk ve dümdarlık ki, ulu işdir derler. Ağa iniittifakla Lokman mecmu' Türle illerine (Ke)han etdiler..."Lokman Han vefatından sonra oğlu Selçuk Han oldu. (1)Selçuk'un aşîreti arasında "Oğuz'un her boyundan boylarsağ kolu beyleri Kayı ve Bayat ve sol kol beyleri Bayındır vePeçene ve Çav undur filetimle her boy uymuşlardı. (2)Garbî Oğuzlar'ın islâmiyet i kabul etmesi, Hammer'egöre hicretin 350 tarihinde Dağ Han sülâlesinden Salur Hanzamanında vukubulmuşdur. Salur hanla bereber ikibin aileislâmiyeti kabul etmiş ve Salur Han Çanak yahud Kara Hannâmını alarak kendi kavmini henüz putperest olanTürklerden ayırdetmek içün (Türkmen) tesmiye etmişdir.(3). Bu Salur Han'ın altı oklardan değil, On Oklar'dan yâniTürkeşler'den olması daha muhtemeldir. Çünkü Hammer'eve Sahaifü'l-Ahbâr'a göre bu Salur Han'ın halefleri Kâşgar veBalasagun'u fethederek Kâşgar hakanlığını tesis etmişlerdir.Kâşgar hanları "Guzlar"ı yâni Altı Oklar'ı kendilerindentanımadıklarına göre, bunların Türkeş'in On Oklar'ınamensub Salur boyuna müntesib olmaları, ve Selçukîler'in debu On Oklar'ın (Buğu)siyle (Mahmud Kâşgarî lügatinde"Yabaku" tesmiye edilen kavim bunlar olmak mutemeldir)imtizaç edemeyerek ayrılan Kınık (?) boyu ile tâbilerindenibaret bulunması tarihin rivayetlerine daha muvafık geliyor.Çünkü Selçukîler de Samanîler'e yardım ederek Guzlar'lamuharebe ettiler. On Oklar bilâhere Moğolistan'danvukubulan göç üzerine Rusya'ya doğru giderek Peçenekler'leuzun muharebelere giriştiler. Moğolistan'da meranındarlığından bir göç vukubulduğunu Kaylar'ın kunlar'ı yahut(1) Selçuknâme, Shf: 22.(2) Selçuknâme, Shf: 23.(3) Hammer, Shf: 66, c: I.78


Merka (?) (Merkit ?) leri memleketlerinden çıkardığı içinKunlarSarî ülkesine, Sarî halkı Türkman (Türkeş) ülkesine,Türkeş Oğuzları Peçenek ülkesine muhaceret ettikleriniCâmiü'l-Hikâyât ve Lâmiü'r-Rivâyât'ta görüyoruz: "OnlardanMerka'lar (fırkalar ?) vardır ki,onlara Kun da denilir. BunlarKıta ülkesinden ayrılıp, ana yurtlarını otlak darlığındandolayı terkettiler... Akıncı Koçkar Harizmşâhileri onlardandı.Bilâhere bir topluluk onlara hücum etti ki'bunlarKaylar'dı.Sayı ve silahça onlardan üstün idiler. Onları topraklarındanuzaklaştırdılar. Sarı ülkesine gittiler. Sarılar ise Türkmanülkesine gittiler. Oğuzlar da Ermeniyye Denizi yakınındakiPeçenek ülkesine gittiler!(1)(Tımak içerisindeki bu kısımFarsça olupTürkçe'ye tercüme edilmiştir.)"Sarî" kelimesinin mahiyetini Çinlilerden naklenThomsen'den öğrenebiliriz: Milâdın 704 tarihinde Türkeşler'in eski sülâlesine mensub Sol Han, gayet gevşek olduğuiçün teb'asının bir isyaniyle har edildi. Yerine daha evvelTürkeşler'in reis intihab etmiş oldukları mahir ve cesur (ÜçlüHan ilân olundu (2) Üçlü 714'de vefat ederek yerine oğluSü-Kü geçti. Sü kü hükümeti küçük kardeşi Çe-Nu ile taksimetdi. Çe-Nu şedîd bir adam olduğu için Türkeşler'den yüzgörmedi. Bunun üzerine biraderini kıskanarak Bilge Han'ınamcası olan Meçu'ye müracaat etti ve biraderi üzerineyürümek üzere yardım istedi. Meçu yirmibin atlı ile SüKü'nün üzerine gelerek onu esir etti. Seferinden avdetindeÇe-Nu'ya "ikiniz kardeş olduğunuz halde uyuşamadınız.Sizden sadakat nasıl bekleyeyim" diyerek derhal ikisini deidam etdi. Sü Kü ile Çe-Nu'nun vefatından sonra Türkeşler'inkumandanı olan Sü-Lü kendini hükümdar ilân etti. Sü Lüibtida teb'asının muhabbet ve teveccühünü kazandı. Fakatsonradan Türkeşler iki fırkaya ayrıldılar. Bir fırkaSü-Kühanınoğullarından birine tabi olarak "Sarı Türkeş"i teşkil etdiler.Bu karışıklıklar arasındaSü-Lüöldürüldü. (1738 M.) (3).(1) Şark Lehçeleri, Shf: 40.(2) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 70, Haşiye: 3.(3) Orhun Mahkûkâtı, Shf: 158.79J


Metbu kabilerere "Ak" tabi kabilelere "Kara" denilerekbiribirinden tefrik edildiği gibi, burada "Ak" yerine "Sarı"kaim olmuşdur. (1) Kazaklar'da "Ak Kemik = Ak Süyek"nâmiyle bir asîl sınıf, ve "Kara Kemik = Kara Süyek" namilebir ahali sınıfı vardır. (2) Hataylar, Niuçilerln galebesiyleÇin'in şimalinden kurtuldukdan sonra "Kara Hıtay' nâmınıaldılar (3). Akkoyunlu, Karakoyunlu, Sarıkeçili, Karakeçiliaşiretlerinde "Ak" ve "San" sıfatlarını hâiz olanların metbuyahud asîl, "Kara" sıfatını hâiz olanların ise tabî yahudasaletsiz olmaları muhtemeldir.Oğuznâme'nin birinci hikâyesinde Bayındır Han birbüyük toy yaparak Oğuz beylerini davet ediyor. Bir ak, birkızıl ve bir kara çadır kurduruyor. Oğlu olanları ak çadıra, kızıolanları kızıl çadıra, oğlu ve kızı olmıyanları kara çadıraoturtunuz dîye emrediyor. Türkler'de âdı halk karaçadırlarda, zenginler ak çadırlarda, beyler kızıl çadırlardaotururdu, (4)Kültigîn Kitâbesi'nde âdı halka **Kara Kemik" ve "KaraBudun" namları veriliyor. (5) Çinlilerin "-" ve "--"işaretlerinden birincisi erkek, ziya, hayır, sağkol mânâlarım;ikincisi dişi, zulmet, şer, soikoi manialarını ifâde eder.(1) Orhun Mahkâkâtı, Shf: 159.(2) Büyük Ansikpoledi, C: 21, Shf: 550.(3) D'Ohsonn,W Büyük Ansiklopedi.(5) Gültegin Kitabeleri, Shf: 100, 128.80


6. MütteferrikMes'eleler1. Cada TaşıTaoizm'in sekiz taksimatından birincisi olan "Sema"nmmeşmuİleri yukarıdaki bir haşiyede sayılırken orada "Cadataşı"nın mevcud olduğu görülmüştü. Cada taşı-Ya da kiFârisisi "Yeşim"dir-Uygur menkabesinin esasını teşkil eder.Orhun ülkesinde Tula ve Selenga ırmaklarının birleştiğiKamlançu'da bir Fındık ağacıyla bir kayın ağacı vardı.Bunların arasından bir dağ peyda oldu. Bir gece bu dağınüzerine gökden nur iner. Bu dağ günden güne büyür.Uygurlar bu hali görünce hayrette kaldılar. Ve edeb ve tevazuile o tarafa gitdiler. Oradan güzel mûsikî sesleri geliyordu veher gece onun otuz adım çevresinde aydınlık vücudageliyordu.Dokuz ay sonra dağda bir kapı açıldı ve içinde beşev göründü. Ve her birinde bir küçük çocuk oturuyordu, Buçocuklardan en küçüğü olan "Buğu Tigin" büyüdükten sonraUygurlar tarafından han intihab olunuyor. Tanrı tarafındanBuğu Han'ın hizmetine üç karga memur oluyor. Bunlarbütün evleri bildiklerinden her yerde olub biteni BuğuRan*ahaber veriyorlar. Üç gece Buğu Han'ın odasına bir kızgeliyor. İki evvelkisinde Buğu han korktuğu için kendiniuykuda imiş gibi gösteriyor ve vezirin teşvikiyle üçüncüsündekızla görüşüyor. Ak Dağ'a giderek orada konuşuyorlar.Bir gece ak sakallı ve ak değnekli bir ihtiyar Buğu'nunrüyasına geliyor, ona fıstık şeklinde bir taş veriyor. Ve: "Butaşı muhafaza etdiğiniz muddekçe dünyanın dört bucağınahâkim olacaksınız" diyor.81


Sekizli taksimde "Sema" bölümünde Cada taşı, baba,ziya umdesi, ağaç yemişi olduğu gibi beşli taksimde decenubda "kuş" olduğunu görmüşdük. O halde bunlarınmüraat-ı nazir tarikiyle birleşerek Uygur menkabesinıdoğurduğu meydana çıkıyor. Gökün ziyası iki ağaç arasındabir taş üzerine iniyor. Bu ağaçlardan birisi "Kısuk-Fınd 'olub taş ise yeşimdendir. Sonra aksakallı ve ak değnekli birihtiyar Buğu Han'a rüyasında fıstık yemişi şeklinde biryeşim taşı veriyor. Masalın içine üç kuş i!e Türktecessüdünden ibaret olan bir kız giriyor. "Cuveyûî" Uygurmenkabesini beyan ederken evin penceresinden kamlaraşeytanın geldiğini ve onlarla konuşduğunu ve kutlu olanmuayyen bir saatte onların iktidarı arttığını ve bu saatte tabiîşehvetin "Berat" menfezinden itfa olunduğunu söylüyor."Aiageyin"in hamife kalmasını da "Ravzaiu's-Safa" busuretle izah ediyor. Ö halde gerek Alageyik ile "Âlanur"Hanım, ve Karathatay' sülâlesinin ilk Validesi, gerek Kırgızmenkabesindekl Kırkkız ile Kışvık ağacı ve Kanklımenkabesindeki han kızfarı bu suretle hâmile kaldıkları gibi"Buğu Harı" da yine bu suretle bir kızla muaşaka ediyor.Uygur menkabesicıin sonundaYülun Tigin'in zamanındaÇin fağfuru kızını bunun oğlu Gali Tigin'e vermek ve busuretle Türkler'den emin kalmak istiyor. Kızı elçi ilegönderiyor. Elçi Türklerin satvet ve şevketi "Kutiudağ"danileri geldiğini öğrenerek bu dağı Yüiun Tigin'den istiyor.Yülun Tigin müsaade etmesi üzerine kutlu dağın üzerinesirke dökerek etrafındaki odunlara ateş veriyor. Yeşimdenolan Kutlu dağ bu suretle parçalanarak Çinliler tarafındanarabalarla Çin'e götürülüyor. Bunun üzerine Yülun Tiginölüyor. Ve bütün hayvanlar "göç göç göç" diye bağırarakUygurlar'ın Orhun ülkesinden çıkmasını ihtar ediyor.Uygurlar yola düşüyorlar. "Beşbalık"a vâsıl oluncaya kadarbu "Göç göç göç" sesi devam ediyor. Gâii Tigin'in Çınfağfurunun kızıyla olan izdivacı Aşık Keremle Keşiş kızı AslıHan arasındaki izdivacı andırıyor. İkisinde de kızm babasıolan bir kâfir tarafından yapılmış mePanet var. Fakat ikincideyanan Aşık Kerem olduğu hâlde, birincide yanan "KutluDağ"dır. Finova esatirinde bu menkabenin aynı görülür:"Büyük bir meşe sihirli bir palamut tanesinden doğarak82


göğü istilâ eder, suların perisi olan bir cüce tarafındantahrip olunan bu meşe dünyayı sarsarak yıkılır. Bununenkazını toplayanlar sihirin esrarına vâkıf olurlar."Kalavela" kahramanının silâhı Oğuz kahramanlarının"Kopuz"u gibi sihirli bir "Çenk = Harpe" dir. Ve bu destanınbaşlıca fıkrası sihirli bir maddenin iğtinamıdır (1).Fındık ağacından mûsikî sesleri geldiği, kamlarınmusikî ile sihir yaptığı, Aşık Kerem'in bir de sazı olduğunazara alınmalıdır, yeşim Taşı Arap ve Acem tarihlerinde deYağmur Taşı nâmiyle çok geçer. Ravzatu's-Safa yazıyor:"Nuh"un gemisi Cudî Dağı'na oturduğunda yetişkin oğluYâfes'i doğu ülkelerine gönderdi. Yağmur Taşı'na TürklerCada Taş derler. (Nuh) Bu taşı Yâfes'e verdi. Üzerinde ism-iazam duası yazılı olduğu için Yâfes ne zaman yağmur isteseyağardı. Bu taşın şöhreti o kadar yaygındır ki, bir kimseondan şüphelenemez. Günümüzde bile Türkler'in elinde bucins taş bulunup istedikleri zaman yağmur yağdırırlar." (BumetinFarsça olup tarafımızdan Türkçe'ye çecrilmişzir Haz.).Mucemü'l-Büldân'ın ikinci cildi de şöyle yazıyor:"Doğu halkı arasında yaygın olduğuna göre: Türkler'inelinde bir taş olup, onunla yağmur yağdırırlar, istediklerizaman da kar yağdırırlar." (Arapça aslı yazılmış olan bu satırdaTürçeleştirilmiştir. Haz.).Kalavela'da "meşe ağacı"ndan başka bir de "Sampo"nâmında sihirli bir tılsım vardır ki, bunun da menkabesi KutDağ menkabesinin aynıdır.(1) Orpheus, SalamonReinache, page: 225.83


2. Merkezî OngunlarYukarıda "Tosun"un merkezî ongun yâni Türk ilininumûmî ongunu olduğunu gördük. Buna öküz, at,suretlerinde de tesadüf etdik. Bu üç kelimeden murad "Tibetöküzü" demek olan "Yak" olduğunu da anladık. Bununlaberaber Buğu "Koyun" ongununun, Kurt ise "İt" ongunununbirer fer'i oldukları halde bunlar da bazı zamanlarda merkezîongun mâhiyetini aldığını anlıyoruz. Hiung-nuların, bütünTürkler'e hâkim olduğu zaman merkezî ongun "Buğu"oluyor. Tukyu'ların bütün Türkler'e hakimiyeti zamanındaıise merkezî ongun "kurt" oluyor. Halbuki Tsinler zamanındamerkezî ongun "Öküz" idi. O halde "Oğuz Han", "BuğuTigîn", Bozkurt namlarını hâiz olan esâtîrî şahsiyetlermuhtelif zamanlarda Türk milletine umûmî ongun olmuşolan mukaddes hayvanların insanlaştırılmış suretleridir.Zaten bu mukaddes hayvanlar da Türk milletininmuhtelif zamanlardaki timsallerinden ibaret olduğu içinbunlar aynı zamanda Türk milletinin teşhisleridir. Boylaraaid Ongunların bunların ya oğulları "Oğuz an'anesinde"yahud kardeşleri "Buğu an'anesînde" suretinde tecellîediyor."Tutuk"un "Geyik" yemesi Tunguzların bir zamankuvvetlere haki m olduğunu gösterir. Oğuz Han'ın Orhan'ınıkızını alması, Bozkurdun "Kuîi îVjerai" ile evlenmesi (1)evvelâ Tsinler'in sonra da Tukyular'ın Kunlar'a hâkim(1) Büyük Ansiklopedi, C: 24, Shf: 77.84


olduğunu irâe eder. "Buğu Tigin" ile "Dîb Yavkuy Han" aynışahsiyettir. Çünkü "Buğu"ya aynı zamanda "Yabaku" dadeniliyor. Oğuz Türkçesi'ndeki "Y"ler Çigil Türkçesi'nde"D"ye münkalib olur. O halde "Yabaku" ve "Diba Yavkuv"kelimeleri aynı ismin iki lehçeye göre almış olduğu şekillerdir."Bozkurt" menkabesi Oğuzname'de iki suretde tezahürediyor: Birincisi bir arslan tarafından beslenmiş olan"Başat" in "Tepegöz"ü öldürerek Oğuz'u felâketdenkurtarması, ikincisi "Kambure Oğlu Bamsi Beyrek"in"Karaçar"ı mağlub ederek "Banı Çiçek"i alması. Cam-ıCem-âyin'de "Çamur Han" isminin tavsifinde de bunataalluk eden bir menkabe var. Kaplan Han ölünce Kurt veKaraşir nâmında iki şehzade hanlığa geçmek için niza' zuhurediyor. Çamur Han bunlara her kim meydandan topuçevgânla urub çıkarırsa han olsun diye yol gösteriyor. KurtHan işi başararak han oluyor. Kardeşi Karaşir at çekübkafatası oluyor. Karaşir ile Karaçar'ın aynı şey olduğuaşikârdır. Gerek Çamur, gerek Karaçar Ergenekon felâketiniihtar ediyor. "Tepegöz de insanlaşdırılmış Ergenekonfelâketinden ibâretdir. Kurt menkabesi Kırgızlar'ın "Gökbörü"tesmiye ettikleri oyunda da tecellî eder. Kâşgarlılar buna"Oğlak" nâmını verirler. Bu oyun bir takım atlıların kesilmişbir oğlağı kurtlar gibi biribirinin pençesine almak üzeremücâdelelerinden ibarettir. (Grenard'm kitabına müracaat.)Buğu ile Alanguva Kun ilinin birincisi erkek, ikincisikadın suretinde insanlaştırılmış Ongunudur. Maral dişigeyik demekdir. Kut-i maral kutlu Maral yâni mübarek Maralmanasınadır.3. Kızıl elmaSekizli manzumenin sema bölümünde "Ağaç yemişi"vardır Bu bölümün içinde "Kızıl" kelimesini de görüyoruz.Acaba buradaki ağaç yemişi elma mıdır? Böyle ise elma ilekızıl arasındaki münasebet meydana çıkar, ve kızıl elmanınniçin mukaddes ad olunduğu anlaşılır.85


4. Ağaç Eri, KarlukDörtlü tasnifde şarkın unsuru ağaçdır. Sekizli tasniftede üçüncü bölümde "Ağaç" mefhumunu görüyoruz. O haldeAğaç Eri şark boyundan yâni Kunlar'dan olmak lâzım gelmezmi? Su şimalin Ongunudur.Karlukların da şimal boyundanolduğu bu suretle farz edilebilir.S.Tuğrul ile UmayYukarıda bir tibet an'anesi zikretmiştik. Orada semâdabir gök ejderha vardır, ve yer yüzünde onun Kızıl kaplan diyebir düşmanı mevcuddur. Türk an'anesinde Tuğrul akbaba'yabenzer mevhum bir kuştur.Akbaba ömrünün sonunda ikiyumurta yumurtlar. Birincisinden "Barak" denilen tüylü it,ikincisinden son Akbaba çakır Sîmür "Sinmürg" efsânesininbu menkabe ile alâkası olduğunu söylemiştik. Çinliler'deejderha imparatorun, Femks "Huma kuşu" imparatoriçenintimsalidir. İmparator ile imparatoriçenin izdivacı ejderha ileFenıks'm timsali bir izdivacı hükmündedir. (1) KültiginKitâbesi'nde Bilge han öveyi validesine "Umay gibi" (2)diyor Thomsen "Umay" kelimesini "İlahe" tabiriyle tefsirediyor. Umay Çinlilerin Fenıks'i gibi "Hüma = Devlet kuşu"mânâsına olmak muhtemeldir, bu kuş da Tuğrul gibimuhayyel bir kuşdur. Gölgesi kimin başı üzerinden geçersedevlete nail olurmuş.Divânü LügâtPt-Türk "Tuğrağ" kelimesinde diyor (3).Bu kelime Osmanhlar'm tuğrasıdır ki, avcı bir kuşşeklindedir. Ve ihtimal ki "Tuğrufun yazıya uydurulmuşşeklidir. O halde Çinlilerin ejderhasının Oğuzlar'dakimukabili "TuğruP'dur ve hakanın Ongunu "Tuğrul" hatununOngunu "Umay"dır. Nasıl ki f altı boy beylerinin ongunlar;da-yukarıda zikredildiği veçhile- altı aded av kuşlarıdır.(1) Büyük Ansiklopedi, C: II, Shf(2) Orhun Kitabeleri, Shf: 108.(3) Orhun Kitabeleri, Shf: 385.86


6. ZingâvYukarıda Efrasyab'ın öldürdüğü Zingâv ile Şah İsmail'inmağiub edip aldığı Arab Zengi menkabelerini anlatmıştık."Zingâv" tahlil olununca Fârisîdeki "zen" ve "GÂV"kelimelerinden mürekkeb olduğu tezahür eder. O halde bukelimenin mânâsı "Öküzün zevcesi" demektir. Buna,bakılınca Acemlerin gayesiTürkler'inOğuz Han'ından başkabirşey olmasa gerek. Zaten Dahhâk-ı Marî ile Karahanarasındaki müşabehet zahir oiduğu gibi şimalin rengi kara veongunu yılandır. Bu suretde Efrasyab da Oğuz Han'danibaret olmuş oiur.Efrasyab Farisi'de tahlil olununca"sfraz + ab" yâni Müverâünnehir mânâsı çıkar. Efrasyab'ınkardeşinin ismi "Kerşiyüz" dür ki, bu da Türkçe "Karşıyüz"demektir. O halde Acemler Ceyhun'un ötesindeki halka"Efras + ab" diyorlardı. Türkler de karşıki sahile "Karşıyüz"nâmını veriyorlardı. Çin felsefesinde "Yang"ın hem erkek,hem de ziya demek olduğunu, "Yen" in hem dişi hem dezulmet mânâsında bulunduğunu görmüştük. O halde BaniÇiçek ile Arab Zengî'nin-siyah nikablı ve "Yer"in yağızolmasının sebebi anlaşılıyor demektir.7. Dört cihetin Türkçe isimleriKültigin Kitâbesi'nde dört cihete "dört bölün" deniliyor.Bunlardan şarka "ilgerü" "garbe" "Girü", cenuba (1)"Biriye", şimale "yiriye", (2) isimleri veriliyor. Bu günküTürkçe iie ileri, geri, beri, öte "olmak lâzım gelir. Butâbirlerden Türk kıblesinin şark olduğu ' anlaşılıyor.Türkler'de hakanın otağı şarka doğru^fcçılırd*; (3) halbukiMoğollar'da cenuba doğru teveccüh ederdi (4). Türkler'de(1) Orhun Kitabeleri, Shf:97; , v(2) aynı eser, Shf: 102,(3)-Aynı eser, shf: 60.(4) Büyük Ansiklopedi, C: 24, Shf: 71.87


sağ kol cenuba, sol kol şimale müteveccih olduğu içün sağkol mukaddesti. Halbuki Moğollarla bazı zamanlar sol kolmukaddesti.Büyük Ansiklopediden aldığım atîdeki ibaredenböyle anlaşılıyor:"İtoga (Moğolların Tanrısı) dan başka,Moğollar'ın keçeden yahud çukadan sanemleri vardı. Bunlarıevlerinin her iki tarafına korlardı." Rubruquis'e göre evin sağtarafında ev sahibinin oturacağı yerin üzerinde böyle birsanem bulunuyordu ki/'Ev sahibinin kardeşi" nâmını alırdı.Solda zevcesinin oturduğu yerin üzerinde bir sanem dahavardı ki,"Ev sahibesinin kardeşi" nâmını alırdı. Kalbin yeriolan sol taraf Moğollar'da ihtiram mevkii idi. Bu ikisanemden başka sanemler de vardı. Birisi inek memeli idi ki,kadınların ilâhı idi "Çünki ineği sağan kadınlardı". Diğerikısrak memeli idi ki,erkeklerin ilâhı idi. "Çünkü kısraklarıerkekler sağardı." İpeklerden yapılan sanemlerde vardı.(1)[Türkçe sanem Burhan ve Ferhan kelimeleridir.Puthaneye "Ferhan evi" derlerdi. Divânû Lügâti't-Türk, s.364.288],Mamafih "Hiung-nu'lar" zamanında Türkler'in nazarındada sol cihetinin mukaddes olduğu anlaşılıyor. Hiung-nu'larınen büyük reislerini "Tanrı Kutu şeh-Yu" deniliyordu. Birkelime ile "Şen-Yu" yahut "Tanju" dahi deniliyordu,,İmparatoriçelere "Yen-Şi" (zevce) deniliyordu, Tanju daima(hou-yen) lerin (siyen-pi) ailesinden intihab olunuyordu. Buaile en necibleri idi. Ve daima sol kolu (garb) tutuyordu, yânibu suretle diğerlerinden üstün oluyordu. Veliahdin unvanı"sol"un "akıllı prens" i idi (2).Tukyular'ın da elbiselerinin eteğini sol omuzlarınaatdıklarını (3) ve sağı sol üzerine iliklediklerini (4) görüyoruz.Halbuki Çinliler bunun aksini yaparlardı. Sol kol'un kışmevsimiyle şimal cihetinde niçin mukaddes olduğununeticede izah edeceğiz. Bu izahdan, Türkler'de bazan sağın(1) Büyük Ansiklopedi, C: 24, Shf: 73.(2) Büyük Ansiklopedi de "Hun" maddesine bakınız.(3) Orhun Kitabeleri, Shf: 58.(4) Türk Tarihi, Shf: 55.88


ve bazan da sol'un mukaddes sayılmasının hikmetianlaşılacaktır.8.Aile "lâkablarıOmahalar'da bir semiyye içinde babadan evlâda kalanaile lâkabları vardır. Bunun gibi Türkler'de de dedenin isminitoruna korlardı. Ve Cam-ı Cem-âyin'in rivayetine göre, dedeberhayet iken buna "Ulubey" ve torununa "Kiçibey" derlerdi.9.Rüstem Zal ve KöroğluRüstem Zal'in Siistan'lı, binâenaleyh Sakalar'danolduğunu izah etmiştik.Şehnâme'de Rüstem Zal'a aid olanfıkraların cümlesi bitamamiha Köroğlu menkabesininfıkralarına tekabül ediyor: Rüstem "Semenkân"a giderek ŞahSemenkân'ın kızı "Tehmine" ile muvakkatan evleniyor. Vedoğacak oğluna kendini arayıp bulabilmesi için birbazubend ile bir kırbaç bırakıyor. Köroğlu da Dağısta'ngiderek böyle bir kız ile geçici bir surette evleniyor. O dabazubend ile kırbaç bırakıyor. Rüstem'in oğlu "Söhrab" ileKöroğlu'nun oğlu Hasan aynı suretle babalarını aramağaçıkıyorlar. Rüstem muharebede bilmeksizin oğlu ile kavgaederek onu öldürüyor. Hasan da Ayvaz'la kavgayabaşlamışken Köroğlu evlâdını tanıyarak kavgaya mânioluyor. Hasan'ın Köroğlu efsanesinde ölmemesi RüstemZal'in yeğeni "Bijen" in yerine kaim olması içindir. "Bijen"Efrasyab'm kızı "Menije" ye âşık oluyor. Efrasyab onukuyuya atıyor. Rüstem Bijen'i kemend ile kuyudan çekerekkurtarıyor. Hasan da kara vezirin kızına âşık olarak kaçırıyor.Kara vezir takib ederek Hasan'ı sıkıştırıyorlar. Son dakikadaKöroğlu imdada yetişerek oğlunu ve gelinini kurtarıyor.Köroğlu'nun "Ayvaz"ı aramağa çıkması, Rüstem'in Keyhusrev'iaramağa çıkmasının aynıdır. Şehnâme'ye taallukudolayısiyle Köroğlu'nu Mahmud Gaznevî'ye benzeterekEyaz'dan "Ayvaz" kelimesinin çıkarılması da vârid-i hatırolabilir. Ayvaz kelimesinin de kasaba intikal etmek gayettaoıidir. Köroğlu menkıbesi avam lisanında teşekkül ettiğiiçin amiyane bir şekil almıştır.89


"Bîçin"in oniki hayvan arasında "Maymun" demekolduğu şâyân-ı dikkattir. Bu da Rüstem'in Sakalar'danolduğuna delâlet eder. Kamların "Burak"a ve "TuğruP'abinerek göğe çıkdıkları gibi, Rüstem'in de Simurg'a binerekgöğe çıkması Rüstem'le sakalar arasındaki münâsebetigösterir. Çünkü maymun ve it ongunları aynı nevidendrr,Menije ile Bani Çiçek kelimeleri telâffuz itibariyle biri birinebenziyor.10.Dört mevsimin isimleriTürkçede mevsimlerin isimleri şunlardır:İlkbahar "Yaz",Yaz "Yay" , Sonbahar "Güz" ? Kış "^rş".SelçuknâmejOğuzlar'ınilkbaharda fc *YazIak"a. yazın **Ycyisî;'a, sonbaharda "Güziek"e, Kışın "Kışi3ğ"a jütikiennlyazıyor.11. Türkçede "Tabu" kelimesinin mukabiliTürkler'de "Mana" kelimesinin mukabili ";-'-/ \ r. •*•.-.•"kelimesinin mukabili "Ongun" "Tabu" kelimesinin mukabilide "İduk (izuk) Divanı Lüçati't-Türk'de izuk kelimesi şusuretle tefsir olunuyor:Kültigin Kitabesinde "Shf. 100" "Üze Türk Tanrısı Türkizük yeri subi anca itmiş" ibaresi vardır ki, yukardaki Türktanrısı yâni Gök ve Türkler'in mübarek yer ve suıan böyleyaptılar demektir. Yine Kültigin Kitâbesi'nin III cüsahifesinde"Tamağ izuk başda" yazılmıştır ki.mübarek îamağpınarında demektir. Yine Kültigin Kitâbesi'nin 123.cüsahifesinde "Basmil izuk at oguşum budun irdi" ibaresimevcuttur ki,"Mübarek Basmil adlı bir il vardı kLbenîmsoyumdandT demektir. Yine o sahifede "İzok başda ifadesivardır ki, "Mübarek dağda" demektir. Bu cümlelerdenanlaşılıyor ki,Arapçâbaki "Haram" kelimesi Türkçe "İzuk"kelimesi de "Tabu" manasınadır. Bu kelimenin bilâhareOğuzlar'da Yazuk = günah" suretine, Moğollar'da "Yasak = -Memnu" şekline girmiş olması mümkündür. Moğollar'dahükümdar ailesinden bir prens öldüğü zaman, isminin başkabirine verilmesi-idam cezasıyle-men edilmişti, bu isim90


"Koruk" oluyordu (kî "tabu" demektir). Müverrihler Tuluy ileÇağatay'ın vefatında bu isimlerin istikbalde istimalinin menedildiğini yazıyor. Bir isimde iki Moğol prensinin mevcudolmaması bununla izah edilebilir. (1)NeticeYukarı ki ifadelerden şöyle bir netice çıkarılabilir: EskiTürklerin iki dîni manzumesi ve bu dinî manzumeleremerbut iki çeşit teşkilâtı var.Birincisi "Büyücüfyk"dürki, "Dörtü" teşkilâta merbutduikincisi "Törecîlik" dir ki, "İkili" teşkilâta merbuttur. Beşli veonikili tasnifler dörtlü teşkilâtın fertleridir. Sekizii altılı«•w: : rr 7 îM f yetiUi" ve yirmidörtlü tasnifler ikili teşkilâtınior^rrJîr. Bu iki çeş^i teşkilâtı beraber olarak bugünküYakuıiar'da görürüz. "Yakut" kelimesi ve "Yak" ve "Ut"kelimelerinden mCrskkeDdir. "Ut" kelimesi "Uz" kelimesigibi "öküz" demektir. "Yak" kelimesi de "Ok" kelimesininmüteradifi clabii:~: Çünkü bu iki kelime de "Mukaddes"mânâsına delâlet edilebilir. O halde "Yakut" kelimesi"Oğuz" kelimesinin herhangi bir Türk lehçesindekimüteradifi demek olur.Yakutlar'daeski içtimai teşkilatlar bozulmuş ise de bazıizleri iktikadlarında ve ruhani teşkilâtlarında kalmıştır.Binânaleyh bunlara bakarak eski içtimai teşkilâtlancanlandırabiliriz.Yakınlarda ruhlar iki sınıfa münkaimdir: Yukarıdadokuz sc-sfi açâir-i ervah aşağıda sekiz aded aşair-i ervah. (2)Bu tasnır aynı zamanda coğrafi bir mâhiyeti de hâizdir.Çünkü aşağı "Şimal"yukarı ise "Cenup" demektir. Bu tasnifşimdi ruhlara isnad olunuyorsa da hiç şüphesiz vaktiyle "Onoğuz" ve "Dokuz oğuz" tabirleri gibi içtimai bir tasnifi ifâdeediyordu. Mutlaka Yakutlar evvelce iki kola ayrılmışlardı,cenuba mensup olan sağ kola "Dokuz ok" şimale mensub(1) Büyük Ansiklopedi, C: 24, Skf: 74.(?) L'Annee Sociologigue, tome VII, page 223/91


olan sol kola "Sekiz ok" gibi bir nam veriliyordu.Aynı zamanda Yakutlar'da büyük şamanlar dörtdenfazla olamaz. Bu dört büyük şamah da vaktiyle "Budun"unmünkasim bulunduğu "dört ulus"un mümessilleridir.O)Dörtlüteşkilat, Türkler'in en eski dini olan "büyücülük"e, yâni"şamanizm"e merbutdur. Eski Türkler'deki şamanizm ise birtarafdan "Totemizm" ile, diğer cihetden "Maderi Semiyye =olan maternel" ile alâkadadır. Bu hususu da Yakutlar'dagörebiliriz: Yakutlar'da şamanlar "Nüsutî-Laique"lerdenfazla iki ruha mâlik olmakla temeyyüz ederler. Birincisi "EyeKila"dır ki,"ana-hayvan"yani "ana -totemP'demektir. "Eye"Kültigin Kitâbesi'ndeki "öke" kelimesinin bir şekli olup"Ana" manasınadır. "Kila" Yakutça hayvan mânâsına olupeski zamanlarda "Totem" mânâsında istimal olunmuştur.Bir şamanın "Eye-Klla"sı "Köpek, boğa, tay, kartal,geyik, ayı, kurt" hayvanlarından biri olduğuna göre tabiatıdeğişir. Bunların sui-hareketlerinin aks-i sademesi mensuplarıolan samanlara rücu eder. Rus âlimi "Siyerozevskiy"ye göre bu "ana hayvanı" mefhumu, Yakutlar'ın maderşahîbir aile teşkilatına mâlik oldukları zamanın bir bakiyesidir."Houbert" buna ilâveten şamamn bu toteme mâlik olmaksuretiyle tek başına bir "Totemli semiyye"yi temsîl etdiğinisöylüyor.(2)Nasıl ki,büyük samanların da kendi başlarına dörtulusu irâe ettiklerini yukarıda gördük. Şamanlar "EyeKila"ya mâlik olmakla ancak muvakkaten ve arazî bir suretteşaman olabilirler. Daimi ve esaslı bir surette şamanolabilmek için "Amagat" nâmı verilen ve ötekisinden dahakuvvetli olan bir hami ruha mâlik olmaları lâzımdır. KültiginKitâbeşindeki Amat" tâbirini hatırlatan bu ruh, Nasutiler = -Laiques'in mâlik bulunduğu "lyehsit"mânâsındaki hamiruhun aynıdır, "lyehsit" tâbiri de "Öke" ile "izi"kelimelerinden mürekkebdir ki,ana izisi demektir. İzi DivanuLugati't-Türk'e göre şark Türkçe'sinde "Alih" mânâsınaolduğu gibi, "Amagat" olmuş bir şamanın ruhu ve tali birderecede semavî bir ruh demektir. Amat aid "İzP'nin de(D-Aynı eser, Shf. 223.'Annee Sociologigue, tome VII, page: 233.92


"Ana" muzafün ileyhini hâiz olması dikkate şayandır. Busuretle yakutların şamanizmine merbut olmak üzere hem"Kila" nâmını hâiz mâderî totemler, hem de "İzi" nâmındamadenî hamiyelerle "Amagat" nâmında mâderî âlihelergörüyoruz. O halde Yakutlar eski zamanda madei semiyyehalinde yaşıyorlardı. Yakutlar'ın bugün semiyyeye verdikleriisim "Sib" (1) kelimesidir Ki, "Soy-Sop" kelimesindeki"Sop"ile müteradifdir. Eski Türkçede "Sop" kelimesi "Su"mânâsına olup gerek "Soy" ve gerek "Sop" kelimeleri bu ikikelimeden müştaktır. O halde "Olan" kelimesinin Türkçe'dekimükabilik şark Türkçe'sinde "Sop" ve Oğuz Türkçesmde"Soy"dur. "Soy-Sop" tâbiri ikisinden mürekkeptir. "Suvar,sibir" kelimelerinin iştikakı "su eri", "Aybir",aber, Avarkelimelerinin aslı da, bunun Farisi'si olmak üzere "Ab Eri"dir.Hatta Diyarbekir'de kadınların ıstılahına göre "Soy"baba cihetinden olan akraba, "Sop" ise ana cihetinden olanakrabaya deniliyor. O halde Türkler'de en eski bir zamanda"Budun" "Dört Ulus"a ve her ulus da bir takım "Sop"laramünkasim imiş ve soplarda mâderî semiyye mâhiyetini hâizolup birer "Kila"ya yâni "Mâderîtotem"e mâlik bulunurmuş.Bilâhare bu teşkilât intilal ederek Yakut'larda uluslarınmümessilleri olarak dört şaman, sopların mümessili olarakda küçük şamanlar zuhur etmiş. Oğuznâme'nin beyânınagöre oğuzlar arasında dört kahraman vardı ki,nikablı gezerdi.Bunlar dört büyük şamanın muadilleri olmak mümkündür.Eski zamanda dört ulusun ongunu olduğunu bumakalenin baş taraflarında görmüş idik. Oniki hayvanın dailk dört hayvanın teşa'ubundan husule geldiğini anladık. Busurette "Uygur menkabesi" de bize bu ilk devreyi hikâyeediyor demektir. Oğuz menkabesinin hikâye etdiği OğuzHan teceddüdü ise Türkler arasında yeni bir dinin zuhurettiğini haber veriyor. Bu yeni din, ikili, altılı, sekizli veyirmidörtlü teşkilâta merbut olan "Törecilik"dir. Bu teşkilâtötekinin aksi olarak pederş'âhT aile esâsına müsteniddır.Buradaki ongunlar pederî totemler mahiyetindedir. Fakat(1) L'Annee Sociologigue, tome V , page: 365.93


mâderî teşkilât da bu teşkilâtın yanına berdevam olduğu içinTürkler'de pederşahî, aile eski Romalı'larda ve bugünküÇinliler'de olduğu gibi, tam şeklini alamadı. EskiCermanler'de olduğu gibi soy ile sop birbiriyle imtizaç etti.Çocuk hem ana tarafını, hem baba tarafını akraba tanırdı, veher izdivacda zevç ile zevce ayrı bir eve çıkar, yâni ev barkolurdu. Türkçe'de izdivaca "evlenmek" denilmesi de bunadelâlet eder. Törecilik zuhur edince büyücülük din mâhiyetikaybederek bir nevi "Sihir = mâhiyetini iktisab etti. "Büyü"bu mâhiyeti aldıktan sonra yalnız kadınlarla samanlarınmeşgalesi oldu. Esasen Türkler "Tanrı"yı ve tâli alihelerdemek olan "İzi'leri korkunç görmüyorlardı. Çünkübunlardan hiç ser sâdır olmazdı; bunlar, yer yüzündemümessilleri olan Oğuz prensleri gibi, "Tekin"idiler. "Tekindeğil" diye korkulan ruhlar, samanlara aid olan "Yersu"ilaheleri idi. Binânenaleyh evvelkiler yalnız sevilirler, katiyenkorkulmazlardı. Korkulacak ruhlar ancak "Sol koP'a mensubhâki ruhlardı. Semavî ruhlar sağ kola, hâki ruhlar sol kolamensup olduğu gibi şamanlar ve kadınlar da sol kolamensub idiler. Hattâ şamanlar hırfetlerinde muvaffak olmakiçin kadın elbisesi giyerler ve daha garibi kendilerini kadınzannederlerdi. Bu malûmelere, yazın "Törecilik" ve kışın"Büyücülük" dinlerinin hâkim olduğu faraziyesini de ilâveedersek "Şukşalarla" "Kuriyaklar'da " niçin kışın solun uğurluve sağın uğursuz olduğu, ve "Hiung-nıTlar ile "Tukyu"larda ve Moğollar'da sol tarafın niçin uğurlu tanıldığıkendiliğinden tavazzuh eder. Dörtlü tasnifin buğu menkabesiylealâkadar olması ve "Büyü"kelimesinin "Buğu"kelimesinden müştak bulunması da şâyân-ı dikkatdir.Şimali Amerika Hindlilerinde bilhassa "kivakivtl"'kavminde yaz teşkilâtıyle kış teşkilâtı başka başkamahiyetdedir. Eskimolar'da ise bütün müesseseleriyleberaber yekdiğerinden ayrı bir yaz menediyetiyle bir kışmedeniyeti vardır. Yine Eskimolar'da uzun bir ipin birucunuyazın doğan fertler diğer ucunu kışın doğan fertler tutarakkarşılıklı bir surette kendilerine doğru çekerler. Yazçocukları diğer tarafa kendilerine doğru çekerlerse, yazınavların çok olacağı anlaşılır; aksi suretde ku94


kışın avların çok olacağına hükmedilir.DivanûLügati't-Türk"de "Yaz" Ha "Kış"ın bir müşaaresi mevcuddur. Bu beyitlerihtimal ki, karşılıklı olarak yaz erleri ile, kış erleri tarafındanokunurdu. Çünkü Türkler'de sağ kolun yaza merbut, solkolun kışa merbut olduğunu gördük. Oğuz boyları içinde"Yaztr" boyu vardır ki,"Yaz Eri" terkibinin bir memzucesiolmak ihtimali vardır.Tukyalar'da yazın yahud ilkbaharda vefat eden birkimsenin cenazesi yaprak dökümü mevsiminde, güzünyahud kışın vefat eden bir kimsenin cenazesi yaprak açımımevsiminde gömülürdü. (1)Bu hâdisede de yaz ve kış farklarını görüyoruz. Hâsılı,eski Türklerin, nüfus^ ve hâkimiyeti kışın artmak üzeretotemü ve samanlı mâderî mâhiyeti haiz nisâvîbir dinleriolduğu gibi, daha ziyâde yazın hükümrân olan ve "Manizmve Nafürizm" şekillerine müşabih pederşahî ve askeri birdinleri de vardı. Kışın samanların ve yazın Tiginlerin yâniboy beylerinin nüfuzlu olması bu sebepten nâşidir. Harb"yaz ve sağ" ile, sulh "kış ve sol" ile münâsebetdâr olduğuiçindir ki^ "Öğuznâme"nin beyân ettiği veçhile sulhzamanında sağ koldan olan "Kayan Selçuk" hanlarhanının solunda oturuyor, harb zamanında ise sağ kolakumanda ediyordu. Yine bundan dolayıdır ki, TevkiiKanunnaınssi'nin beyânı veçhile mevkib-i hümâyun sefereçıktığı zaman Anadolu askerî sağ kolda iRumilii askeri solkolda selâma duruyorlardı. Halbuki sulh zamanınındivâr.iannda Rumiîi beylerbeyi sağ kolda, Anadolukad-:.? n >or!*ri scida mevki alıyordu. Çin tarihlerininrivavzilns r:ore eski Türkler göçebe olmakla beraber herfercin ^-ncc, b*r oarça arazisi de vardı. "Yurt"kelimesiAr£.b!a'Cökî "3ar" kelimesi gibi kışlada çadır kurulanr;:j?.yvi- n?hai'in ismidir. Her ailenin kışlakda hususi veiâyeîogayyer o\ r t urdu vardı. Türkler garba geldikten sonraca 4fV V: J-J &&!••/« unutmamışlardır. Oğuz "Karaçuk" dağını(1) örhun Kitabeleri.95


"Farab" civarından "Erbil" civarına getirdiler. Adana Türkleride "Seyhun" ve "Ceyhun" ırmaklarını beraber getirerek"Seyhan" ile "Ceyhan"a verdiler. Çin'deki "Huanq-hu yeşilöküz" de Anadolu'da "Yeşil Irmak" oldu. Türkler'in kışyurtları alelekser ırmak kenarlarında idi.Oğuznâme'de Bozoklar'a "Dış Oğuz" Üç Oklar'a "İçOğuz" nâmları da veriliyor. Bu hal ihtimal ki, Oğuzlar'ın kışınev içine çekilerek münhasıran şamanî bir hayat yaşamalarındanileri gelmiştir.Oğuzlar'da askerî teşkilâtın riyaseti Boz Oklar'da yânisağ kolda idi. Oğuz Han vasiyetinden hakanlığı Boz Oklaravermişti. Üç Oklar arasında "Kam" tabirini çok miktardagörüyoruz. Oğuznâme'de Bayındır Han'ın künyesi "KamganOğlu"dur ki, "Kam Hanoğlu" olmak lâzımgelir. Yine ÜçOklar içinde "Kambüre" vardır ki, "Bamsı Beyrek"inbabasıdır. O halde "Töre" Türklerin ve siyasî mâhiyeti hâizmuahhar bir dinleri idi. "Büyücülük"ise eski"Totemizm"inbakıyyesi olmak üzere ervahperest "animiste" ve sihir veefsunlara kıymet veren eski dinleridir. "Türk" kelimesininnihâyetindeki "K" Soğdak = Soğudlu""Çitak-Çitli" kelimelerindeolduğu gibi "li" manasınadır. O halde "Türk"kelimesinin mânâsı "Töreli" yani Töre dînine sâlik demektir.Nasıl ki,Türk milletinin eski ismi olan "Moğol" kelimesi de"Buğulu" yani "Buğu = Büyü" dînine sâlik manasınadır.Avama "Kamık" denmesi münhasıran "Kam"ların dînineinandıkları için olmalıdır. Bu suretle törezâdegâne mahsussiyasî bir din idi. Türkler Türkçe bilmeyenlere "Sümlim"dedikleri gibi töreye tâbi olmayanlara da "tat" derlerdi."Sümlim" Arabların "acem" tâbirine "tat" ise Arabların"câhilî" tâbirine muadildir. (Divânü Lügati't-Türk). İkili vealtılı teşkilâtta Oğuz ili ibtida "iki kol" her kol "Üç Ok"a yanimecmuu "altı Ok"a münkasimdi; her ok da "dört boy"amünkasim olduğu için "Oğuz ili"nin mecmuu yirmi dörtboya bölünmüştü.Eski Türkler'in "Buğu Tigin" Menkabesi'yle alâkadarolan eski ve mâderî diniyle, "Oğuz Han" menkabesinemerbut bulunan muahhar ve pederşahî dinini izah ettik. Bu96


iki dine merbut iki türlü mantıkî tasnif olduğunu da yukarıdagöstermiştik. Bu ma'şerî mantıkların muhtelif şekillerini dediğer kavimlerde gördük.Bu mantıkların tekâmüliyle nasıl oluyor da '"Aristo'nunmantıkî tasnifi" çıkıyor? Buna safî bir cevab vermeğemakalemizin mevzuu ve hacmi müsaid olmadığı gibi ilminhal-i hazırında kâfi bir cevab i'tası mümkün de değildir.Maamafih birkaç sözle mümkün olduğu kadar izahaçalışacağım.İbtidaî cemiyetlerde eşyanın ilk nevileri ve cinsleriiçtimaî kadrolardan ibarettir. Semiyyeler nevilerin, kabilelercinslerin, aşîret cins-i âlinin kadrosu oluyor. Bu tasniflerdebir nev'e dâhil olan fertler, maddî müşabehet dolayısıylebiribirinin aynı bulunan fertler olmayub aynı semiyyeyemensub olmak alâkasıyle aynı kudsiyyete mâlik olanşeylerdir. Çünkü kudsiyyet duygusu esasen yâlnız içtimaîzümrelerden doğar ve her içtimaî zümpenin maşerîvicdanından doğan husûsi kudsiyyet duygusu o zümreyemensub bulunan bütün eşyaya intişâr ve sirayet eder; buma'nevî intişâr ve sirayete "Adevî" denilir ki,ibtidaî dinlerdedinî ve sihri kuvvetlerin en esaslı hasîsasıdır. "La adevîg"Hadis-i Şerifiyle vücudu inkâr olunan sirayet tababetdeki"Mikrobik sirayet" olmayıp bu mânevi sirâyetden ibarettir.İşte ilk tasniflerde "Cins-i âlinin, cinslerin, nevilerin"mutazammın oldukları fertlerin müşabeheti maddî birmüşabehet olmayıp, mensub addolundukları aşîret kabile vesemiyyelerin hâiz oldukları kudsiyyetlere müştereken mâlikbulunmaktan mütehassıl bir müşâbehetdir. İbtidaî kavimlerbir taraftan dinî hayatta bu içtimaî müşabehetlereehemmiyet verirken, diğer tarafdan iktisadî ve fennî"technique" hayatta maddî hasisaları ve bu hasisalardakimüşabehetler nazar-ı dikkate almağa mecbur oluyorlardı. Busuretle dinî tasnifin merâtibeli manzumesi yanında bir deintizamsız ve kaba taslak bir fennî tasnif teşekkül etmekteidi. Fakat beşerî zekâ tevhîde meyyal olduğu için bu fennîtasnifleri, teşekkül etdikçe, dinî tasnifin manzumesinesokmaâa çalışıyordu. Bahusus biri cihette din de daimî bir97


istihale ve tekâmül hâlinde olduğu ve içtimaî teşkilât dâimadeğiştiği için dinî tasnifte de gittikçe daha mütezâyid birelâstikiyyet husule geliyordu. Bunun neticesi olarak dinîtasnifin çerçeveleri bakî kalmakla beraber bu çerçeveleriniçindeki eşya maddî müşabehet alâkasına tabî' olarakzarflarını değişmeğe başladılar. Cemâdlar, hayvanlar,nebatlar ilaahirihi ayrı ayrı yekdiğeriyle birleşerek maddetenmüteşâbih zümreler husule getirmeğe başladılar. Buminval üzere zarf itibariyle dinî ve içtimaî, mazruflaritibariyle fenni ve şe'niyete muvafık bir tasnif husulegelmeğe başladı. İşte Aristo'nun meydana koyduğu ilmîmantık bu suretle husule geldi. Kurûn-u vüstâda küllîmefhumların yâni nevi'lerin ve cinslerin haricî bir şe'niyetemâlik olduğuna inananlar, yalnız mazrufların bir arayagelmesiyle mantıkî zarfların teşekkülünü mümkün görmedikleriiçin, bu zihâba düşmüşlerdi, içtimaiyyat ilmi,zarfların daha evvel teşekkül ederek kadim "Nominalizm" ve"Realizm" münazaasına nihayet verdi.Bu makaledeki mukayeselerin bir neticesi de "ŞimaliAmerika HindlîlerF'nden başlayarak Sibirya kavimleri,Türkler, Çinliler, Japonlar, Tibetliler, Siyamlılar, KamboçluiarFinövalar, İraniler gibi biribirine mekân ve irfan itibariylebu kadar uzak olan kavimlerde aynı müesseselerin ve aynıdinî tasniflerin mevcud olduğunun tezahür etmesidir. Buhusus daha ta'mik edilirse Türkler'in "Oğuz"iyle Acemlerin"Gâve"si, Hidliler'în "mukaddes inek"i, Benî İsrail'in "Icl-iSâmirî"si, Kur'ân-ı Kerim'deki "Bakara-i Safra", Mısır veYunan esâtirlerindeki "Boğa" efsaneleri arasında bir takımrabıtalar görülebilir. İhtimal ki,Veled Çelebi Hazretlerininbeyânları veçhile "Töre" kelimesiyle "Tevrat" kelimesiarasında da bir münâsebet vardır. Bu münâsebeti yılan,domuz, kuş, altın yağmur ve altın yaruk maddelerinde debulabiliriz. Bu irtibatlardan, gayet kadim bir zamandahududları Şimalî Amerika, Avrupa ve Afrika'ya kadar ittisaetmiş olan bir "Eski Asya Medeniyeti" olduğu ve Türkler'inde bunda gayet mühim bir rol oynadığı anlaşılıyor.Not:-Bu makale "Millî Tetebbular Mecmuâsı'nın" Temmuz-Ağustos 1331 tarihli üçüncü sayısında çıkmıştır. Shf.:385-456,:)8


SÖZLÜKAcâibnümâ:Çok tuhaf görülen şey.Âciz:lhtiyar; güçsüzÂdât-.Gelenekler, adetler; töreAdavet:DüşmanlıkAdem-i merkeziyet :Bir merkezden değil, herteşekkülün kendi kendini idareetmesi.Âdet:Gelenek.Ahfâd.,:Oğul-oğulfarı; torunlar.Ahenk....AhenkdârAhkâmAhz-ı se'rAkîdeAklâmA'kal-i akvamAklî..AkrabaAksamAksisedaAlihe...AlâkadarAle-l-aceleAle-l-ekserAleyh-dârAmelAmîkÂmilAmiyaneAn'aneAnâsırÂrîArzîÂsârAsabe:llygunluk; düzen, uyum.:Uygun; uyumlu.:Emirler; hükümler, yargılar.:Öç almak.:İmân, dinî inanış:Memurların çalıştıkları bürolar,kalemler»:Akıllı uluslar:Akıl ile bilinen veya bulunanşeyler; rational(fr.):Aralarında kan bağı olanlar.:Parçalar, bölümler.:Yankı:Tapınılan şey, mâbud, tanrı.:İlgili, alâkalı.:Çabucak, çarçabuk.:Çok vakit; çoğunlukla.:Karşı, zıd.:İş; niyet.:Derin.:İşleyen, yapan; fail; sebep:Âdice; bayağı; halkın deyişiyle.:Gelenek; töre.:Elemanlar, unsurlar.:Çıplak; hür.:Toprağaait, toprakla ilgili.:Eserler; tesirler.:Baba tarafından akraba olanlar.99


AsîlAşâirAşîrîAşikârÂtîAvdetÂyinÂyîneAyşÂzâde.:Soylu.:Oymaklar; aşiretler.:Aşirete bağlı.:Belli; açık; meydanda.:Gelecek.:Geri gelme; dönme:Dinî tören.:Ayna:Yaşama.:Hür, serbest.100


BBahsBâ-hususBakîBakiyeBaliğ....BarizBatmBâzûbentBedbînBediîBehemahalBeşerîBeyanBJdâyetBîdayet-i emirBikrim.,.BinâenaleyhBin-nisbeBirazBîtarafBürûdet..:Konuşulan şey; söz; mevzu.:Hele; özellikle; üstelik.:Devamlı olan, kalıcı;ölümsüz:Artan, geri kalan, artık.:Erişmiş, ergin.:Meydanda; açık.:Nesil, soy; göbek.:Kolbağı.:Kötümser:Güzel; estetik.: Her halde, el bette, mutlaka.:insanî.:Anlatma; açık söyleme; bildirme.:Başlama, başlangıç.:Başlangıçta.:Bozulmamış:Bundan dolayı, bunun üzerine.:Bir dereceye kadar, nisbeten:Karşı karşıyadöğüşme.:Tarafsız:SoğuklukCCami:Derleyen, toplıyan; içinealan; içinde bulunduran; ibadetedilen yer.Ceb i.. :Zorla.Celb.:Çekme, çekiş.Cemâd:Taş gibi, cansız olan şey;donmuş.Cevher:ÖzCihet:YönCülus:Tahta çıkma, oturma.Cümle:Bütün, hepsi.Cürüm:Suç.101


DDahhâkDefinDelâletDercetmekDer-kârDermiyânDesisaDestarDiyetDûçârDûrDüstûr:Cemşid'in yerini almış olanzâlim ve gaddar bir hükümdar.:Gömme.:Yol gösterme; iz; işaret.:Sokma, arasına sıkıştırma.:Mâlûm, aşikâr, bilinen.:Ortaya konan.:El altından aldatma.:Sarık.: Kan babası.:Tutulmuş; uğramış; yakalanmış.:Uzak.:Kanün, kaide.EEhrâmen:Zerdüştlerin inandıkları kötülükve karanlık tanrısı, şeytan,dev.Ekseriyya:Çok defa olarak; çoğu zaman,sık sık.Elyevm:Bu gün, şuanda.Emsal.'Benzer; misaller.Emval:Mülkler; para ile alınan şeylerEndişe :Düşünce; vesvese; merak;şüphe; korku, kaygı.Enkaz:Yıkıntı; harabe.Enmûzec::Nümûnet; tip.Ervâh-ı habîse:Kötü ruhlar.Ervâh-ı tayyibe:İyi ruhlar.Ervâh-perest:Ruhlara tapan.Esatir:Efsaneler, mitoloji.Esrar:Gizlenilen, bilinmeyen şeylerEsrarengiz:Sırlı; gizli.102


FFağfur :Çin imparatorlarına verilenbir unvan.Faik:Üstün.Farzetmek:Bir netice elde etmek içinihtimalli veya gerçek olarakkabul edilen birtahmindebulunmakFaraziye:Bir iddiayı aydınlatmak içinsöylenen ve gerçekliği tesbitedilmemiş inanışa bağlı mesele;varsayım.Fası I: Ay ıran.Fecr:Sabaha karşı; güneş doğmadanönce; ufkun gün doğumutarafından görünen aydınlığı.Fehîm:Anlayışlı, akıllı.Fer'i: Asıl la ilgili olmayıp, şube ileilgili; ikinci derecede olan.Fetha :Arabca kelimelerin üstünekonulan ( : ) işareti.Fetret:İnkıta; kesinti; ara.Fevkinde:Üstünde.Fevt: Bir daha ele geçmemek üzerekaybetme, ölümFeza:Ucu bucağı bulunmayan boşluk.Fıtnat:Zihnin herşeyi çabuk anlayışi,zihin açıklığı.Filcümle:Nihayette, sonunda.Firâvân:Çok, bol, fazla, aşırı.GGalatGAlebeHâizHalef:Yanlış.:Yenme, üstünlük.:Mâlik, sahip; taşıyan; almışolan:Babadan sonra kalan oğul;birinden sonra gelip onun ye--ne geçen kimse.103


Hâl-i hâzır:Şimdiki zaman.Hami:Koruyan, koruyucu.Hârik'ul-âde:Olağan üstü.Hars r, :Kültür.Hasîsa: Karakter.Hasretme:Sıkıştırma, dar bir yerin içinealma.Hâssalözellik.Haşiye :Kenar; pervaz; bir kitabınsâhifeleri kenarına veya altınayazılan yazı.Hâvî: İçi ne alan,kapsayan.Hayatiyat:Biyoloji.Hayat-ı ferdiye-.Kişilere ait hayat.IIslahat :Düzeltme veya iyileştirmeişleriIstılah:Terim.İİbâdet:Allah'ın emirlerini yerine getirme,tapınma.İbare:Sözİbaret:....dan meydana gelmiş.İbda:Yoktan ortaya koyma; buluş,icad etmek.İbram:Üstüne düşme; zorlama, cansıkacak derecede ısrar etme.İbdida,..:Başlangıç; ilk önce; başta;ilkin.İcmal:Özetleme; hülâsa.İcra etme:Yapma; yerine getirme.İctihad :Gücü kuvveti yettiği kadarçalışma; bir kimsenin bir şeydenmânâ ve hüküm çıkararakiş hakkındaki fikri, görüşü;inan.İçtima:Toplanma; bir araya gelme.İçtimâiyyat:Sosyoloji.İdhâl:Dâhil etme, içeri sokma.104


İdrâk..:Anlayış; akıl erdirme.Iğtinâm:Ganimet suretiyle alma, yağmave talan etme.İhata:Bir şeyin etrafını çevirme,kuşatma.İhsaî:Sayım ile ilgili; istatistik!.Ihsaiyyatılstatistik ilmi.İhtar:Hatırlatma; dikkatini çekme.Ihtilat:Karışma.İhtira:Benzeri görülmemiş birşeyvücûda getirme.İhtiras-.Şiddetli arzu ve istek.İhtisas:Uzmanlıkİhtiva etmek:İçine almak, kapsamak.İhtiyarat:Yapılması veya yapılmaması,takvimlerde gösterilen günleregöre verilen hükümler, yıldızlarilminin bir bölümüİhtiyatillerisin! düşünerek, görerekdavranma.İktibas-.Aktarma; olduğu gibi biryerden alma.İktifa etme:Yeter bulma, yetinme.İktisab:Kazanma.İktisadî:Ekonomik.Iktiziâ etmek:Lâzım gelmek, gerekmek.Ilâ-âhirihi :Sonuna kadar, diğerlerideböyledir.İlhak:Katma.İlânihaye:Sonsuza kadar.İltica:Sığınma, barınma.İlticağâh:Sığınacakyer; barınak.jltifat:Hatırsorma, gönül alma.İltihak:Katılma, karışma.İmâm:Önde bulunan; kendisineuyulan kimse; önayak olankimseİmtidâd:llzama, uzanma.İmtiyaz:Başkalarmdan ayrılma; farklıolma; ayrıcalık.İmtizaç :Karışabilme; uygunluk, u-yuşma; kaynaşma.İnhilâl:Daqılma; çözülme.105


İnhisarİnkârİnkıraz:Bir tek şeye ait olma; tekelden idare etme; tekel.:Reddetme; tanımama.:Bir kalabalıktan, bir bütündentek kişi kalmıyacak şekildetükenme bitme.İnkısam :Taksim olma; parçalanma,bölünme; ayrılma.İnşiabetmek :Dal budak salmak; çoğalmak,bölük bölük olmak;şubelere ayrılmak.İntaç etmek:Sonuç vermek, sonuçlandırmak.İntihab-.Seçim; seçme.İntîhaî :Nihayete erme, bitme ileilgili.İntikal:Geçme; bir yerden başka biryere geçme; göçme.İntişar:Yayıİma.İntizamsız:Tertipsiz, düzensiz.İnziman:Katılma; üst üste binme.İstimal:Kullanma.İstinâd:Dayanak;dayanma, güvenmeİstinâdgâh:Dayanacak, güvenecek, sığınacakyer.İstizan:İzin isteme, danışma.İşret:İçki, eğlence.İştikak:Bir kökten gelen kelimelerinbirbiriyle olan ilgileri.jştirâ:Satınalma.İştirak:Ortakolma, ortaklık.İ'tâ:Verme.İtfa:Söndürme.İ t i kad: İ nanma, i nanç.İ'tisaf:Doğru yoldan sapma, yolsuzluketme.İ'tisafat...:Yolsuzluklar.İtiyat:Alışkanlık.İtlaf:Öldürme, yok etme.İttihâz:Edinme,edinilme,kabul etmejttisâ:Bollaşma, genişleme.İzafet:İki şey arasındaki bağ, ilgi.106


İzahİzahatİzâleİzdivaçİzhar:Açıklama.:Açıklamalar.:Giderme, yoketme, kaldırma.:Evlenme.:Gösterme,meydana çıkarma.KKablel MilâdKademKadimKâffesiılsa'nın doğumundan önce.:Ayak; uğur.:Eski.Hepsi, bütünüKâfi:YeterliKâfir :Hakkı (Allah'ı) tanımayan;Allahfın varlığına ve birliğineinanmayan.Kahir.... :Kahreden, zorlayan; ezen,ezici; ortadan kaldıran.Kaide:Esas, temel; usul; nizam.Kaim:Ayakta duran; birinin yerinitutan.KâinatEvrenKarabet:Yakınlık, akrabalık.Karîb:Yakın.Karine:Karışık bir iş veya meseleninanlaşılmasına, çözülmesineyarayan hal, ipucu.Kasd :Birşeyi bile bile yapma;öldürme.Katil:Öldürme.Kavim:İnsan topluluğu; milletKavmiyyatçı:EtnografKement:Uzakta bulunan her hangibirşeyi tutup çekmek için kullanılanucu ilmikli ip.Kesret-.Çokluk, bolluk.Kevnî:Yaratılışla ilgili; varlık.Kıble:Namaza başlanırken yönelinentaraf "Mekke Tarafı".107


KısasKıymetKifayetKudretKudsiyyetKurûn-u vustaKurûn-u ûlaKüllî:Hikâyeler, rivayetler.: Değer.:Yeterlik.:Güç; varlık; takat; kuvvet.:Kutsallık.:Ortaçağlar.:İlkçağlar; Eskiçağlar.:Umumî; bütünLâbisLafzLafzîLâhûtLalettayin(Lâale-t-tayin)Layetegayyer.LîfLütuf:Giyen, giymiş olan.:Söz.:Bir sözündış mânâsı.:Ulûhiyyet, Rabbaniyet, ruhaniyet.:Ayırdetmeksizin, gelişi güzel,rastgele.Değişmez, bozulmaz.Tel (bitkilerin telleri)Hoşluk, güzellik.MMaamafih:Bununla beraber.Maddiyât:Gözle görülen, elle tutulanşey, madde kısmı.Mağlub:Yenilmiş, yenilen.Mahal:Yer.Mahir:Hünerli; bir işte usta olan.Mâhiyyet:Birşeyin aslı, esâsı, içyüzü.Mahkûkât:Kazılmış resimler, yazılar.Mahrem :Şeriatın yasak ettiği şey,nikâh düşmeyen.Mahrukat:Odun, kömür gibi yakılacakşeyler.Mahrum:İstediğini, dilediğini eldeedemeyen; haram edilmiş.108


Makbere:Mezarlık.Makam:Durulan, durulacak yer.Ma'kes: Akseden yer, akis yeri.Mâlik:Sahip, bir şeyi alan.Malikâne:Kanunda gösterilen şartlaragöre birine verilen büyükarazi, büyük ve zengin köşk.Mâlikiyyet:Malikolma, satıipolma.Mânia:Engel, set.Manzume :Sıra, dizi. takım, sistem(vezinli, kafiyeli söz.)Marazî:Hastalıklı; arızi, her zamanolmayan.Maslahat..:İş, emir.Masdar:Birşeyin çıktığı yer, kaynak;temel.Masuniyet:Emînlik; sağlamlık; dokunulmazlık.Mazi:Geçmiş zaman.Mazruf:Zarflanmış, kalıplı, kılıflı, iç.Mebde:Başlangıç, evvel; ilk unsur.Mecmuu:Hepsi, bütünü.Medâr-ı tatbîk:Uygulama yeri.Mefhum:Kavram.Mefkure:Ülkü.Mekân:Oturulan yer.Mel'anet :Lânet edilmeye değer iş,hareket ve davranış.Meleke.:Tekrarlaya tekrarlaya meydanagelen alışıktık, yatkınlık.Memnu:Yasık edilmiş.Memzûc:Karıştırılmış,karışmış,karışıkMenafi:Menfaatler, yararlar, çıkarlar;faydalar.Manâsib:Rütbeler, dereceler, makamlar.Menfez:Delik, yarık, ağız.Menkabevî :Çoğu tanınmış ve tarihegeçmiş kimselerin durumunaait hikâyeler.Mensup:Birşeyle ilgisi bulunan.Menşe :Birşeyin çıktığı yer, esas,kök.109


Meratib:Rütbeler, dereceler; silsile.Merbut:Bağlanmış, bağlı, bitişik.Merhale :Menzil, konak; b günlükyol.Mertebe: Derece, basamak, rütbe.Mesabe: Derece, rütbe, kader.Mesaha:Ölçme, alan.Meşagir:Duyulan.Meşkûk:Şüpheli.Meşmûl:Kaplanmış, etrafı çevrilmiş,bir şeyin içinde bulunan.Meşrûh:Açıklanmış, şerhedilmiş.Meşveret:Danışma; müşavere.Metbu:Kendisine tâbi olunan, uyulan.Mevaşi:Koyun, keçi, öküz, inek gibihayvanlar.Mevcudat:Var olan şeyler.Mevcudiyet:Varlık.Mevhum.....:Aslı, esası, yokken zihindekurulmuş olan kuruntuya dayanan;vehim.Mevkib-i Hümâyûn :Padişahın atlı veya yayaolarak mahiyetinde yürüyenalay.Mevlûd: Doğmuş olan.Mevsukiyet:İnanırlık; güvenirlik.Meyyal:Eğilen, çok istekli, düşkün;meyli olan.Mezheb:Gidilen, tutulan yol, bir dininşubelerinden herbiriMezkûrMihanikîM in indillahMinvalM isâlMiyarMuadilMuafMuahhar11Û:Adı geçen, zikredilen.:Düşünülüp ölçülerek değil desırf alışkanlığın verdiği kolaylıklaya da kafa ile değil kendiliğindenyapılan iş.: Allah tarafından.:Tarz, şekil.:Örnek:Ölçü, ayıraç.:Müsavi, denk, eşdeğerde.:Bağışlanmış, af olunmuş.:Dahageç, geride arkada.


Muarız:Karşı gelen.Muaşaka:Sevişme.Muâşır:Birlikte yaşayan.Muayyeniyyet:Belirlilik.Muazzez:Aziz olan, saygı ve kabuIolunan, kıymetli, değerli.M ubarek : Kut I u.Mucib:İcabettiren, gerektiren.Mu'cize:Olağaüstü.Mufassal:Uzun uzadıya anlatılan.Muhabbet:Sevgi, dostluk.Muhaceret:Göç.Muhaffef:Hafifletilmiş.Muharebe:Savaş.Muharrer .................. :Yazılmış, yazılı.Muharref:Değiştirilmiş, bozulmuş.MuharrifMuhâsametMuhayyelMuhteremmiyetMuhteşemMuhtevîMukabbilMukabilMukaddemMukaddesMukarrerMukavele.MukayeseMuktedabihMuktedirMuktezîMunkalibMunsabMurahhasMurakabeMuradMutabık:Bozan, silen.:Düşmanlık; hasım olmak.:Hayalî, gerçek olmayan.:Saygı değerlik.:Tantanalı, görkemli........... :lçine alan, kavrayan,:Takbîl eden, öpen.:Karşıt, karşı karşıya gelen.:Önce gelen, önde olan, evvel;eski; kumandan:Kutlu.:Kararlaştırılmış.: Sözleşme.:Karşılaştırma; kıyaslama;ölçme.:Kendisine uyulan.:Gücü yeten.:Gerektiren.:Dönen; değişen.:Dökülen, karışan» kavuşan.:Delege.:Bakma; gözetme; göz altındabulundurma, denetleme.:Arzu, istek, dilek.:Uyan, uygun.11*


Mutavassıt: Aracı İlkeden, aracı.Mutazammın:İçine alan.Mutekaddem:Öne geçen, ileri geçen.Mu'tezile:Kaderi inkâr edip "kul" ettiklerininyaratıcısıdır diyen veAllah sıfatlarını "Kadîm" saymaktaehl-i sünnetten ayrılanve Vâsıl bin Atâ yolunda olanKimseler.Mutlaka:Her halde, ne olursa olsun,muhakkak.Muvafık:Uygun, yerinde.Muvakkat:Geçici birzaman için.Muvakkaten:Geçici olarak.Muzâaf:jki kat, kat kat, katmerli.Mûzdevice:İkişer ikişer, çift çit.Muzlim:Karanlık.Muzâf:Katılmış; bağlanmış; bağlı.Mübahase:Bir iş hakkında iki veya dahaçok kimse arasında edilensöz, konuşmayddiâh, karşılıklıkonuşmaMübarek:Bereketli, uğurlu, mutlu.Mücerred:Yalın, soyut, arınmış.Mücmel:Kısa ve öz sözle anlatılmış.Müctemi:Toplanmış; birleşmiş.Müdavim.:Devam eden; bir yere sürekliolarak gidip gelen (kimse)Müdebbir:düşünce ile hareket eden,tedbiralan; tedbirli insan.Müellif:yazar.Müennes:DişiMüessis:Kurucu, kuran.Müeyyed:Kuvvetlendirilmiş, doğrulanmış.Müfekkire'.Düşünmegücü.Mükâfat:Ödül.Mükellef :Birşeyi yapmağa, birşeyi ö-demeye mecbur olan.Mülâhaza:Dikkatle bakma, iyice düşünme.Mülâsık :Bitişik, yapışık, yan yanabulunan,1İ12


Mülhem:İlham alınmış olan.Mülk . :Ev, dükkân, arazi gibi taşın-Mülkiyet:Sahiplik.Mülkiyet-i ferdiye:Kişinin mülk sahipliği.Mümaselet:Benzerlik.MümasiI: Benzeyen.Mümessil:Temsil eden, temsilci.Mümeyyiz:Seçilmiş, ayrılmış.Mümtâziyyet:Üstün tutulmuş, seçkinlik.Münasebet:Alâka, ilgi; uygunluk.M ünâzaa:Çekişme, ağ iz kavgası.Müncer:Varıp sona eren, neticelenen.Münderic: İçi ne sokulmuş.Mündemiç:İçine yerleşen.Münhasıran:Özellikle.Münkalib :Dönen, önmüş, değişen,başka bir şekle, kılığa girmiş,giren.Münkasim:Bölünmüş, kısım kısim bölü-* nen.Müntakim:İntikam alan, öç alan.Münteha:Birşeyin varabildiği en uzakuzak yer, son.Müntesib:Bir yere bağlı olan, yaygınMünteşir:Yaygın.Mürekkeb:İki veya daha çok şeylerinkarışmasından meydana gelen.Müsaid:Elverişli, uygun.Müsavi:Eşit.Müsbet:Olumlu.Müsta'celiyet:Acelelik gösteren, tez olumasıistenilen şey.M ustaki I: Bağı msız.Müstamel:Kullanılmış.Müstenid:Dayanan, yaslanan, güvenenMüstesna:Kaidedışı bırakılmış.Müşabîh: Benzeyen, benzer.Müşabehet:Benzeyiş, benzeme, benzerlik.Müşâreket:Ortaklık113


Müşevvik :Şevk ve gayrete getiren,arzusunu, isteğini artıran, onayak olan.Müşir..:İşaret eden.Müştak: Başka bir kelimeden türemiş.Müşterek:Ortaklaşa.Mütâlâa:Okuma, tedkik.Müteahhiren:Sonraya kalan, geciken.MüteallikBirbiri ardından gelen, Asılı,bağlı, ilişiği olan.Müteayyin:Belli, meydanda olan, meydanaçıkan.Mütecanis:Bircinsten otan;homojen(fr.)Mütecellî:Görünen, meydana çıkan.Mütedâvil :Elden ele geçen, gezen,kullanılan, dönenMüteferrik:Ayrı ayrı, çeşitliMüteharri:Araştıran, araştırıcı.MütehassıI:Meydana gelen.Mütehassıs:Uzman.Mütemayil:Yönelen, eğimli.Mütemeddin:Medenî, uygar, şehirli.Mütemeyyiz:Seçilen, seçkin.Mütemmime , :. :Tamamlayan.Mütenazır....:Her birinin karşısında bulunan,simetrik, paralel.Müteradif:Eş anlamlı, anlamdaş.Müterakki:Geîişmiş, ileri.Mütesanid:Dayanışmak.Müteşabih:Bir birine benzeyen.Müteşekkil....:Şekillenmiş,meydana gelmişMütevakkıf:Ancak onunla olabilen.Mütevaliyen:Ardarda, aralık vermeden.Müteveccih:Yönelen, bir yöne dönen.Mütevellid,,. :Doğan, dünyaya gelen.Mütezadd:Bir birine zıd olan; bir birininzıddı olan.Mütezayid:Ziyâdeleşen, çoğalan, artan.Müttefik:Birleşmiş.114


MüvekkilMüzehhebMüzekker:Kendi yerine bakmak için birdiğer kişiye yetki veren kimse.:Süslenmiş; altın suyuna batı-,rılmış; yaldızlanmış.:Erkek.NNâfi....:Faydalı.Naib:Vekil; birinin yerine geçen.Nail :Muradına eren; ermiş; elegeçiren.Nakîse:Eksiklik; kusur, kabahat.Nasutî...:Dünyaya, insanlığa mensub,insanlıkla ilgiliNâşi:ötürü; dolayı; sebebiyle.Nazarî:Tatbik edilmemiş; teorik.Nâzım:Düzenleyen.Nazîr:Benzeş, eş.Necîb:Soyu sopu temiz, nesli pakolan kimse.Nefsî :Ruh'tan doğan şeyle ilgilikişiye, kendine ait.Neş'et :Meydana gelme, yetişme,çıkma.Nev':Çeşit, tür, cins, sınıf.Nevi:Çeşitli; cinsle, sınıfla ilgili.Nikab.:Peçe; yüz örtüsüNısıf.:Yarım, yarı.Nikbin;lyimser.Nimet:Yiyeceğe, içeceğe dair şeyler,mutluluk.Nisa:Kadın.Nisâvî (Nesevî);Kadınla ilgili.Nisaviyyün-nesebKadın neslinden gelen.Niza':Çekişme, kavga.Nücûm:YiIdızlar.Nüfuz:Tesir.115


pPayitahtPeszi ndePeyda olmak: Başkent.: Arta kal ma.:Meydana gelmek, ortaya çıkmak.RRabb-ı âmmRabb-ı hasRabıtaRâbianRabt.RehberRekabet.....Rekz etmekRikâb-ı hümayunRivayetRiyasetRûhiyyatRücû'RükünRütbeRüya:Genel tanrı.:Özel tanrı.:bağ, ilgi; bağlılık.:Dördüncü olarak.:Bağlıyan, bitiştiren.:Kılavuz, yol gösterici.:Gözleme, gözetleme.:Yere saplamak, dikmek, kurmak.:Üzengi, büyük bir kimseninkatı, önü.:Söylenti.:Başkanlık.:Ruh bilim, psikoloji.:Dönme, geri dönme.:Can ve gönülden meyil.:Sıra, derece, basamak.:DüşSSadâkatSâdır olmakSadme.SadrSâfilSahib-ikitabSahir:Dostluk, doğruluk, bağlılık.:Çıkmak.:Çarpma:Herşeyön önü, başı, en yukarı.Göğüs.:Aşağı; alçakta olan.:Dört kutsal kitabdan birineimân eden.:Büyücü.116


SakinSâlikSâlisensanemSilsile-i merâtibSirayetSirkatSitteSuihareketSuretSuûbet:Hareketsiz olan, oynamıyan,oturan; yerleşik.: Bir yolda giden.:Üçüncü olarak.:Put.:Büyükten küçüğe veya küçüktenbüyüğe doğru(rütbesırasına göre) sıra; hiyerarşi.:Geçme, bulaşma..-Hırsızlık; çalma:Altı.:Kötü hareket.:Dış görünüş.iGüçlük; zorluk.ŞŞâfiŞâmilŞâyân-ı dikkatŞedîdŞehvetŞe'niyyetŞer....ŞevketŞey'iŞıkkŞifahî:Yeter görülen.:lçine alan; kaplıyan; çevreleyen.:Dikkate değer.:Şiddetli; sert; sıkı; katı.:Aşırı istek, cinsî istek.:Gerçeklik.:Kötülük, fenalık.:Büyüklük; heybet.:Âfâkî, nesnel.:lkiye bölünmüş şeyin her birparçası.:Ağızdan, sözlü.T —Taabbüd.... ılbadet etme; kulluk etme;tapma; tapınma.Taaccüb:Şaşa kalma.Taalluk:ilişiği, ilgisi olma.Taayyün: Meydana çıkma; bel irme.Taazzuv:Şekillenme; organlaşma.TababetTâbi':Doktorluk, tıb ilbi.:Birisinin arkası sıra gitme;ona uyan, boyun eğen, bağlıkalan.117


Tâbiiyyet:Bir devletin vatandaşı bulunma.Tâbir:lfâde; anlatma; deyim; terimTa'dilât:Doğrultmalar, doğrulamalar,değişiklikler.Tafattun:Anlama, akıl erdirme.Tahakkuk:Hakikat olarak meydana çıkjna,gerçekliği anlaşılma.TaharriAraştırma.Tahavvül:Degışme; dönme; bir haldenbir şekilden başka bir haleşekle girme.Tahkîketmek:Doğru olup olmadığını araştırmak.Tahlil:Çözümlemek.Tahrib etmek:Yıkıp bozmak.Tahrif etmek:Değiştirmek, bozmak.Tahsîs:Ayırma, bir şeyi birine veyabir yere ayırma.*Takarrür:Yerleşme, kararlaşma.Takbil:Öpme.Taklîd: Takma, asma.Takliden:Tıpkısını, benzerini yapmak.Takrir:Yerleştirme; önerge.Taksimat:Bölmeler; bölümler; bölüntüler.Taksimat-ı amal:İş bölümü.Talak: Boşama.Talî:İkinci derecede olan.Ta'mîk:Derinleştirme.Tarîk:Yol.Tarikat :Allah'a ulaşmak arzusiyletutulan yol.Tasavvuf :Gönlünü Allah sevgisinebağlama.Tasavvur:Zihinde şekillendirme.TashîhıSağhğını iâdeetme;düzeltmeTasvir :Resmini yapma; anlatma;figür.Taun:Veba hastalığı.Tav'an:İsteyerek, kendi isteği ile118


Tavazzuh:Açıklama.Tavsif:Niteleme.Tavsiye:Öğüt, nasihat.Tebcil:U!ulama; ağırlama.Tebdil:Değiştirme.Tebeddül:Değişme, başka hale girme.Teberrük: Mübarek sayma, uğursaymaTebeyyün:Belli olma;anlaşma;meydanaçıkma.Tebliğ...:Eriştirme, yetiştirme.Tecdîd:Yenileme; yenilenme; tazelenme.Tecellî...:Görünme; belirme.Tecerrüd:Arınma; soyunma; çıplak olma.Tecessüd :Gövdelenme, gövde peydaetme.Tedahül:Biribiri içine girme; karışmaTedfîn:Defnetme, gömme.Tedib:Edeplendirme; terbiye etme;haddini bildirme; cezalandırma.Tedrîs:Ders verme; okutma;öğretmeTeessüsTemelleşme; kökleşme; yerleşme.Tefekkür:Düşünme.Teferruat.:Ayrıntılar.TefeüI:Fal açma, uğur sayma.Tefrîk:Ayırma; seçme; ayırdetme.Tefsir:Yorum.Tehâllüf:Bir birine zıd olma; bir birineuymama.Tekabül:Karşı Karşıya olma; yüz yüzegelme; karşılaşma.Tekâmül:Olgunlaşma, gelişme.Tekerrür:Tekrarlanma.Tekevvün:Var olma; meydana geime;oiuş.Telaffuz:Söyleyiş, söyleniş.Telâkki:Kabul etme; şahsi görüş.Telif:Uzlaştırma.Telkin: Aşı lama.Telvin:Renk verme; boyama.119


Temamet:Bütünlük; tamamlık.Temeyyüz:Kendini gösterme; sivrilme.Temhid;Yayma;düzeltme;düzenlemeTemsil:Benzetme; bir şeyin aynınıyapma; birinin veya bir topluluğunadına hareket.Tenazur: Benzeri ik; paralel I ik.Tenvir:Aydınlatma.Terakki:Yükselme; ilerleme.Tereddî:Soysuzlaşmfa; kötüleşme;adileşme.Terekküb:Bileşim; meydana gelme.Terkib:Birleştirme; birkaç şeyi birleştiripkarışık birşey meydanagetirme.Tesanüd:DayanışmaTasa'udât:Yükselen nesneler; gazlar.Tesmiye:Adlandırma; ad koyma.Tesri etmek :Hızlandırmak; çabuklaştırmak.Teşâbüh:Bir birine benzeme; benzeşme.Teşahhus: Elle tutulur gözle görülürhale getirme.Teşârük:Ortakolma; ortaklık.Teşri:Kanun yapma.Tetâbuk1.. :Uyma: uygun gelme.Tetebbu: Et raf I ıca i nceleme, araştı rmaTetevvüc:Taclanma; tac giyme.Tevakki:Sakınma; çekinme; korunma.Tev'an(Tûvân):Güç, takat.Tevarüs:Mirasa konma; birinden diğerineirsen geçme.Tevazuh:Açıklanma.Tevazu:Alçak gönüllük gösterme.Tevcih:Çevirme; yöneltme; döndürme.Teveccüh:Yönelme; yakınlık duyma,sevgi; hoşlanmaTevellüd:Doğma; doğum.Tevfik :Uydurma; uydurulma; uygunlaştırma;Allah'ın yardımınakavuşma.120


Tevhîd : Birleştirme; birliğine inanmaTevsi: Genişletme, genişletilme.Tevzî: Dağıtma; ulaştırma.Tezahür: Meydana çıkma; belirme; belirti.Tılsım 5 Esrarlı bir kuvvet taşıdığınainanılan şey.Timsâl: Sembol; suret; resim.Tuğyan: Taşma; taşkınlık.UUfkî: Yatay.Uknum: Asıl, unsur.Ulûhiyyet: Asıl, unsur.Ulûhiyyet : Allohlık niteliği; tanrılık niteliği.Umde: Dayanak; destek; ilke, prensipUnsur : Eleman, esas ; kök; birleşikcisimleri meydana getiren basitcisimlerin herbiri.Usûl: Asıllar, kökler.Usûlî: Usulle ilgili.Uzviyyet: Canlılık.ÜstûreÜV: Efsane, uydurma, masal.Vahdet: Yalnızlık; teklik, birlik.Vak'a: Olay.Vak'anüvist : Zamanın olaylarını yazmaklaödevli bulunan resmî DevletTarihçisi121


Vakfe .......................... : Durak, durulacak yer.Vakıa ...... ..................... : Olmuş bir iş.Vâkıf ............................... : Bir işten haberi olan; bilen.Vâlid: BabaVârid-i hatır ...................... : Hatıra gelen; akla gelen.Vâsıl :: Erişen; ulaşan; varan.Vâsi ................................ ; Geniş, engin,Vasiyet ........................... : Bir kimsenin sağ iken öldüktensonra yapılmasını istediğişey.Vazıh ............................. : Açık, aydın, belli; anlamı çokaçık söz ve yazı.Veçhile ........................... : Suretle; biçim, bir yönden,bir bakımdan.Vefat ............................ : Ölüm, ölme.Velayet ...........•................' : Velilik, ermişlik otorite, sulhtaVelâyet-i âmme ............... : Umum mallara ve ferdlereşamil olan ermişlik, genelotoriteye sahib.Vücud-u vâhid .....'....*...:>,.• : Tek vücud.Vukuat ....................;..... : Olanlar, olan bitenler, olgularVukuf: Anlama; bilme, bilgi.Vürud ............................ : Geliş; gelme; varma.YYed-î ihtiyar ..................... : Seçme hakkı.Yerliğ = Yarlığ ................. : Hükümdar buyrultusu,, ferman.Zadegan: Sınıf farkı güden topluluklardasoylular takımı.Zahir; Açık; belli; dış yüz; görünüş.Zahiren .......................... • Görünüşte; görünüşe göre.122


Zail : Yok olan; ortadan kalkan;savulan.Zâlim: Kıyıcı; zulmeden.Zarf: Kab; kılıf, bir fiilin, bir sıfatınveya başka bir zarfın manasına"yer, zaman, nicelik, nitelik,gibi bakımlardan başkalıkkatan kelime, belirteç,Zaruret .......................... : Zorunluluk; sıkıntı; çaresizlikyoksulluk,Zaviye: Köşe; açı; küçük tekke.Zeâmî: Tımar şekli.Zehap ; Bir fikre, düşünceye uyma,sanı.Zeval: Sona erme; yok olma.Zeyci Yıldızların hareket ve mevkiinibildiren astronotların tertibettikleri cedvel.Zî-hak ............................ : Hak sahibiZikir (Zikr): Anma, söyleme.Zinde: Dinç; canlıZir-i hakimiyet .................. : Egemenliği altında.Zuhur ..................... . : Görünme; meydana çıkma;türeme.Zulm: Haksızlık» eziyet.Zulmet ........................... : Karanlık.Zükûrüyyün-neseb: Erkek neslinden gelen.Zümre ............................. : Bölük, topluluk; grup.123


SATIŞ VE DAĞITIM YERİ : İstanbul'da Devlet KitaplarıMüdürlüğü ve İllerde Millî Eğitim Bakanlığı Yayınevlerive Kitap BayileriGündüz Matbaacılık 18 44 70 ANKARA 1977F. 10 TL.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!