29.02.2016 Views

İÇİNDEKİLER

cumba

cumba

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

17<br />

Çentikli Cumba<br />

KIRIK KELAM<br />

Hiç sorduk mu kalemimize yeri mi dar gelmiş,<br />

yen’i mi dar gelmiş? Neden yazmamış bildiklerini?<br />

Cevabı yok, düğünü yok, düğümü yok,<br />

yeri-yurdu-yuvası yok! Yok işte! Kabul etmemiş gerçeği,<br />

örtmüş üstünü… Saçmalamış evet! İnsan gibi<br />

hatta. El mahkum deyip izin vermiş götürülmesine<br />

hecelerinin. Dik tutulursa yazmış sadece. Yatırılınca<br />

başlamış uyumaya. Yazmamış, çizmemiş, söylememiş!<br />

Doğru ya idam kararlarında hakimler önce<br />

kalemi kırarmış. Sonra insan kırılmış, insaf kırılmış,<br />

ilim kırılmış… Kırılan kalem hayatı tasvir etmiş,<br />

insan irfanı katletmiş, irfan ilmi yok etmiş…<br />

Şimdi şapkadan tavşan çıkacağını ummadan<br />

alıp oturtmalı karşımıza.Yaşadıklarımızı, anılarımızı,<br />

andıklarımızı…korkak bir kalemin insafına mı bıraktık<br />

en güzel hikâyelerimizi. En mi güzel hikâyelerimizi?<br />

Daha sorusu olmadı ki cevabı nasıl olsun?<br />

Yok, yok, devirdiğimiz cümlelerde kaybettik biz<br />

benliğimizi. Anlayamadık birbirimizi, tabi her şeyden<br />

önce kendimizi… Dökebildik mi aklımızdan geçen<br />

her şeyi cümlelere? Ya da yazdıklarımızla yaşadıklarımız<br />

aynı mı vicdan terazimizde? Sorduk mu<br />

hiç yargılamadan önce içimizde idam ettiklerimize<br />

‘Neden’ diye? Hâkimi olduk her birimiz düşünmekten<br />

uzak düşüncelerimize.<br />

Ötekileştirmekle başladı en büyük yanlışımız.<br />

Zihnimizde başlayan bu harekâta dilimiz hep ‘Hayır’<br />

dese de göremedik kimseyi türdeş diye.<br />

Önce kendimize yalan söylemekten vazgeçelim.<br />

Bi’şeyci olmaktan vazgeçip, birey’ci olmakla<br />

başlayalım mesela. İnsan gözüyle bakalım ama, istisnasız<br />

herkese. Kapımızın önünü temizleyip dünyayı<br />

kurtarmadan önce evimizin içini temizleyelim.<br />

Vazgeçelim komşumuzun kapısıyla uğraşmaktan.<br />

Ama biz insanoğluyuz değil mi? Sözleriyle insanları<br />

düşündürenleri değil düşürenleri seviyoruz.<br />

Yazısı ne kadar aşk kokuyorsa biz o insana o kadar<br />

âşık oluyoruz. Yeri geliyor, düşünmeyelim diye<br />

bizim yerimize düşünecek makinalar icat ediyoruz.<br />

Zaten yeterince ironik olan hayal dünyamızda bir de<br />

kendi keşiflerimize hayran kalıyoruz. Doğru ya biz<br />

kimsenin aklına nazar etmiyoruz.<br />

Tamam, kabul. Bazen düşünebiliyoruz ama bu<br />

defada söylemekten korkuyoruz. Tefekkür etmek<br />

İslamcıların, akıl etmek isyancıların deyip önümüze<br />

konan bayat yemekleri yiyoruz. Çünkü biz yem’lenmeyi<br />

yemeği yapmaktan çok seviyoruz.<br />

Hadi devam edelim o zaman! Bugünü yarına<br />

kurban etmeye, çaya- kahveye yazılanları en ala<br />

aşk zannedip Şahrudlara kıymaya, Seydunadan<br />

bihaber yaşamaya devam edelim. “Rivayet odur ki<br />

Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleri<br />

ile uyanmakta, Seyduna Şahrud’un gözlerinde<br />

kalan masalla yaşlanmakta.” Gayri ihtiyari takılıyor.<br />

Bu dizeler kalemimin ucuna. Sallandırıyor klavye<br />

sevdalarını en ücra Filistin askılarında. Oh olsun!<br />

Müstahak bu düşünmeden yaşayanlara, düşünmeden<br />

yazanlara...<br />

Hadi devam edelim! Gördüklerimizden hatta<br />

görebildiklerimizden ibaret olan dünyamıza sığdıralım<br />

yüreğimizi. Eşsiz güzellikteki benzersizliğimizin<br />

kendini bilmez dillerde eskimesini izleyelim.<br />

Tamam yeter! kabul edelim! Baktıklarımızda<br />

‘renk’ görerek yazık ettik! Öldürdük insanlığımızı ve<br />

mürekkebi bulaştı ellerimize. Yüreğimizi ısıtmaya<br />

üşendik, yakalandık en olmaz kalemlere…<br />

Kafamızın dışı içinden daha önemli oldu ve<br />

olanlar en çokta o zaman oldu. Kapağı kitaptan<br />

değerli oldu, çürüdü sayfalara işlenmiş nakışlar.<br />

Nakkaşlar öldü! Duygu oranımızı, duyu organlarımıza<br />

da kurban ettik. Öteledik, ötelendik. Evet, biz<br />

yaptık! Sen, ben, o… İki lafımızdan birine sıkıştırıp<br />

nefessiz bıraktık hislerimizi. Biz öldürdük beynimizin<br />

‘nötr’ hücrelerini. Düşüncelerimizin Azrail’i<br />

olduk.<br />

Biliyoruz, bitecek hepsi. Ardımızda bıraktıklarımızla<br />

anılacak adımız. Yaşatamadığımız iyi<br />

niyetimiz de gelecek bizimle. Biz söyleyemediklerimizle<br />

yine hayat vereceğiz bütün yanlış bildiklerimize.<br />

Bile bile hem de…’insan sosyal bir varlıktır.’<br />

cümlelerinin içinde saklı olan köleleştirmeye ve<br />

köleleştirilmeye devam edeceğiz yere göğe sığmaz<br />

hoyrat fikirlerimizi.<br />

Hem zaten düşünmenin suç olduğu bir yerde<br />

kim yargılayabilir ki bizi düşünmediklerimizle?<br />

Hadi devam edelim! Susmaya, göz yummaya,<br />

ne’me lazımca yaşamaya. Devam edelim ön yargılarımızla<br />

tanımadıklarımızı asmaya! Evet, evet!<br />

Öldürelim hatta dili, dini, ırkı ‘farklı’ olanları ve yaşatalım<br />

kararmış kalplerimizi okşayanları. Vazgeçelim<br />

uyanma çabalarımızdan. Pazartesi sendromu deyip<br />

hafta başına, mesailer deyip hafta içlerine hatta<br />

sonrasında yine okul-iş var diye de hafta sonlarına<br />

kızalım. Sabah uykusunu sevdiklerimizle kahvaltı<br />

edebilmeye değiştirelim mesela. Moda olsun iki<br />

kişi arasında takılan metal parçaları ve bunu aşkın<br />

sembolü sayalım. Ya da ne bileyim muhabbetlerimiz<br />

alış-verişlerden, faturalardan ibaret olsun.<br />

Sonra laf arasında bir geçsin şu söz “dünyanın<br />

çivisi çıktı” düşünmeyelim hiç kimin çıkardığını?<br />

Birileri çivimizi sökerken biz nerdeydik demeyelim.<br />

Teknoloji suçlusu olsun edemediğimiz muhabbetlerin,<br />

kuramadığımız arkadaşlıkların, koruyamadığımız<br />

aşklarımızın!<br />

Unutalım varlığımızı, varlık nedenimizi, varlığın<br />

farkındalığını bile fark ettireni! Vazgeçmeyelim<br />

üç maymuna yem vermekten! Niye vermeyelim ki<br />

zaten bize rahat batmazken?<br />

Daha “akıllı” bir dünyada düşünenlerin değil,<br />

düşünmeyenlerin suçlanacağı günlerin ümidiyle…<br />

ŞİVEKAR

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!