Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
n Yıllar önce John Fante’nin Toza Sor (Ask The<br />
Dust) kitabını okurken şu hisse kapılmıştım; insan<br />
bir varlık olarak dünya üzerinde paha biçilemez<br />
değerde. Ancak bir başkası ya da başkaları için<br />
bir toz zerresi kadar da önemsiz aynı zamanda.<br />
İmkansız bir aşkın peşinde koşan beş parasız<br />
bir yazarın hayatını anlatan kitap sonradan beyazperdeye<br />
de aktarılmıştı. Robert Towne’un senaryosunu<br />
yazıp yönettiği filmin başrollerini Colin<br />
Farrell ve Salma Hayek paylaşmıştı. İyi de bir film<br />
çıkmıştı ortaya. O kitabı okurken Fante’nin muazzam<br />
yazın stili, benzersiz ve sade tanımlamaları<br />
sayesinde kitabın başkahramanı Arturo<br />
Bandini’nin yanındaymışçasına gerçekçi bir haz<br />
alırdım. Havada uçuşan küçücük toz parçalarını<br />
görebilirdim adeta. Tıpkı bu filmde olduğu gibi…<br />
Yıllar sonra aynı hislerin benzerini<br />
yaşamamı sağlayan ve son dönem Türk<br />
sinemasının en gerçekçi filmlerinden biri olarak<br />
adlandırabileceğim “Zerre”nin konusu kısaca<br />
şöyle… Zeynep hasta kızı ve yaşlı annesiyle bir<br />
kenar mahallede yaşam mücadelesi vermektedir.<br />
Bir yandan evin geçimini zar zor sağlamaya<br />
çalışırken bir yandan da başta emlakçı olmak<br />
üzere kendine asılan erkekleri def etmenin<br />
yollarını aramaktadır. Hayat zordur Zeynep ve<br />
etrafındakiler için. Tıpkı havada asılı duran toz<br />
parçacıkları gibi…<br />
Övgüyle söz edilebilecek kısa filmlerinin<br />
ardından beyazperdeye geçen yönetmen Erdem<br />
Tepegöz, tıpkı John Fante gibi, hayatı iyi<br />
gözlemleyerek senaryosuna işlemiş. Gerçekçi<br />
anlatımı seçmesi çok doğru bir karar. Çünkü<br />
bu filmin gücünü ancak gerçekçi - hatta zaman<br />
zaman belgesele kaçan tavrı - dokunuşlarla<br />
arttırabilirdi. Erdem Tepegöz gibi övgüyü hak eden<br />
iki unsuru daha var “Zerre”nin; görüntü yönetmeni<br />
Marton Miklauzic ve de tabi filmin başrol oyuncusu<br />
Jale Arıkan. Marton Miklauzic, yönetmenin filmle<br />
ilgili ana fikrini ve seyirciye aktarmak istediği bilinçaltı<br />
öğelerini, kamerasını ve ışığını mükemmel kullanarak<br />
başarıyor. Zaman zaman ışığın da vurmasıyla havada<br />
uçuşan toz zerrelerini göreceksiniz. Hem filmin<br />
karakterlerinin hem de filme tanık olan kendinizin,<br />
aslında bir toz zerresi kadar durağan (veya oradan<br />
oraya savrulan) ve de aslında ne kadar değerli/<br />
değersiz olduğunu iliklerinize kadar hissedeceksiniz.<br />
Miklauzic’in yer aldığı filmleri takibe almanın zamanı…<br />
Son olarak da Jale Arıkan’dan bahsedelim. Sinema<br />
için muazzam avantajlı bir yüze sahip Jale Arıkan.<br />
Tıpkı Nihal Yalçın gibi… Dilediği zaman dünyalar<br />
güzeli bir saray soylusu olabilecek, dilediği zaman da<br />
sıradan bir varoş kadınını canlandırabilecek oldukça<br />
avantajlı bir yüz Arıkan’ınki. Filme çok şey katmış.<br />
Eminim ki birçok kadın oyuncu bu filmde taşları bu<br />
kadar yerine oturtamazdı. Kızının ve annesinin üstüne<br />
titreyen, yoksulluğun dibine vurmasına rağmen onurunu<br />
korumayı tercih eden ve tüm bunlara rağmen<br />
kendi gibi ya da kendinden daha zor durumda olanlara<br />
yardım etmekten kaçınmayan Zeynep’i alnının<br />
akıyla canlandırıyor Arıkan. Aldığı tüm ödülleri ve<br />
fazlasını hak ederek.<br />
Bir yandan da ülke gerçeklerinden işsizliği ve<br />
açlığı tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğu için de değerli<br />
“Zerre”. Bu filmi özellikle siyasetçilerimize öneriyorum.<br />
Dini ya da milliyetçi argümanlara dayalı filmlerin<br />
galalarına hali hazırda zaten gidiyorlar. Bir sözümüz<br />
yok. Ancak ara sıra, vatandaşlarının içler acısı halini<br />
gösteren bu tarz gerçekçi vuruşlara da ihtiyaçları var<br />
diye düşünüyorum. Yazının başında da bahsettiğim<br />
gibi, kendi vatandaşlarını daha fazla toz parçacığı<br />
olarak görmesinler artık.