Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Kimya</strong><br />
<strong>Dergisi</strong><br />
İNOVATİF<br />
<strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong><br />
YIL:5 SAYI:<strong>42</strong> OCAK 2017<br />
İLAÇ<br />
HEDEFLENDİRMEDE<br />
NANOTEKNOLOJİNİN ROLÜ
KURALLARIMIZ<br />
1. <strong>İnovatif</strong> <strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong> yazılarını herhangi bir<br />
makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını<br />
aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış<br />
olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak<br />
belirtmek durumundasınız.<br />
2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci<br />
derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun<br />
yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.<br />
3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza<br />
gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi<br />
sorumlu değildir.<br />
4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde,<br />
yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır.<br />
Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine<br />
ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen<br />
yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet<br />
ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri.<br />
Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar<br />
sorumludur. Dergi sorumlu değildir.<br />
5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız<br />
var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile<br />
konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise<br />
iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />
mail atabilirsiniz.<br />
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları<br />
info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine<br />
göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz<br />
yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından<br />
incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri<br />
dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde<br />
bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu<br />
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç<br />
daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.<br />
7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı<br />
yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının<br />
yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız<br />
yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin<br />
yazılarını maalesef yayımlamayacağız.<br />
8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz.<br />
Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi<br />
bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler<br />
yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz<br />
konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi<br />
yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını<br />
değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz<br />
dergi yöneticisine aittir.<br />
9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya<br />
ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma<br />
yapmayı seven herkes yazabilir.<br />
10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur.<br />
Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir.<br />
Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş<br />
sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir.<br />
Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,<br />
huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler<br />
ekipten çıkarılır.<br />
11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi<br />
buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine<br />
sahiptir.<br />
12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları<br />
kabul etmiş sayılırlar.<br />
SOSYAL MEDYA<br />
http://www.inovatifkimyadergisi.com<br />
https://www.facebook.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><strong>Dergisi</strong><br />
https://twitter.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><br />
https://instagram.com/inovatifkimyadergisi<br />
http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr<br />
https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ<br />
https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi<br />
https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
Ekibimiz<br />
YAVUZ SELİM KART<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
KURUCU-YÖNETİCİ<br />
PELİN TANTOĞLU<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
EBRU APAYDIN<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
TUĞBA NUR AKBABA<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK VE<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
GÜLŞAH TİRENG<br />
KİMYA TEKNİKERİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
PEMBE ÖZÇAKMAK<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
HATİLE MOUMİNTSA<br />
KİMYA<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
GİZEM AYVERDİ<br />
KİMYAGER<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
ASLIHAN YILDIZ<br />
KİMYA TEKNİKERİ<br />
FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />
BEGÜM MENEVŞE<br />
KİMYAGER<br />
INSTAGRAM EDİTÖRÜ<br />
CANAN KULA<br />
KİMYAGER<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ELİF TUNA<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
ZEHRA ORUÇ<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
EDİTÖRDEN<br />
<strong>42</strong>. <strong>Sayı</strong>dan Herkese Merhaba,<br />
2017 yılına girmenin verdiği heyecanla herkese güzel, mutlu,<br />
huzurlu bir yıl diliyoruz. Umarız 2017 yılını da sizlerle keyifli bir<br />
şekilde geçiririz.<br />
Bu ay ilgi çekici yazılar ve haberler ile tekrar karşınızdayız.<br />
Umarız beğenerek okursunuz.<br />
Bize her zaman sektör ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp<br />
gönderebilirsiniz.<br />
İyi okumalar dileriz
İÇİNDEKİLER<br />
KONTAKT LENSLER 7<br />
KARBONDİOKSİT'İ YERALTINDA<br />
KAYAYA DÖNÜŞTÜREREK<br />
DEPOLAMAK<br />
9<br />
KAYISI ÇEKİRDEĞİNİ ÇÖPE<br />
ATMADI PROTEZ TEMİZLEYİCİSİ<br />
10<br />
VE PARLATICISI YAPTI<br />
B 12<br />
VİTAMİNİ (Siyanokobalamin) 13<br />
118. KİMYA ELEMENTİ RESMEN YURİ<br />
HOVHANNİSYAN ONURUNA<br />
OGANESSON (OG) OLARAK<br />
ADLANDIRILDI<br />
NE KADAR ÇOK PLASTİK AKSAMO<br />
KADAR AZ YAKIT TÜKETİMİ<br />
16<br />
17<br />
İLAÇ HEDEFLENDİRMEDE<br />
NANOTEKNOLOJİNİN ROLÜ<br />
19<br />
KİMYAGERLER VİTAMİNLERLE<br />
ÇALIŞAN PİL ÜRETTİLER<br />
22<br />
KİMYA SEKTÖRÜNÜN 40 MİLYAR<br />
DOLARLIK DIŞ TİCARET AÇIĞINA 23<br />
FORMÜL ARANDI<br />
NÜKLEER ENERJİ: FELSEFE TAŞI 26<br />
KALP KRİZİNE POLİMER YAMA<br />
KİMYA İHRACATI 11 AYDA 13 MİLYAR<br />
DOLARA DAYANDI<br />
GIDA BOYASI<br />
31<br />
29<br />
30<br />
İLAÇ FİRMALARI KÂR<br />
GETİRMEDİĞİ İÇİN KANSER İLACI<br />
ÜRETMİYOR<br />
BİYOLOJİK TEMELLİ İLAÇ GELİŞTİRME<br />
ÇALIŞMALARINDA ÖNEMLİ İLERLEME<br />
33<br />
34
SAKIZ MI YESEK?<br />
36<br />
NÜKLEER ATIKLAR ELMAS PİLLERE<br />
DÖNÜŞECEK<br />
39<br />
İÇİNDEKİLER<br />
ÇİNKO<br />
TÜRKİYE KOZMETİK SEKTÖRÜNDE<br />
BÜYÜYOR<br />
41<br />
AYIN WEB SİTESİ<br />
KİMYA BULMACA<br />
43<br />
<strong>42</strong><br />
KİMYA BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />
KİMYA SÖZLÜĞÜ 45<br />
YAZARIMIZ OLUN<br />
46<br />
44<br />
40
EDANUR SELAM<br />
POLİMER MÜHENDİSİ<br />
YALOVA ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRENCİ<br />
edanur.selam@hotmail.com<br />
KONTAKT LENSLER<br />
Günümüzde birçok insan çeşitli sebeplerle<br />
renkli yada şeffaf kontakt lensleri<br />
kullanmaktadırlar. Peki göz gibi önemli bir<br />
organımızın üzerine yerleştirdiğimiz bu ürünler<br />
hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz ? Ne kadar<br />
kullanışlılar veya sağlığımıza bir zararları var<br />
mıdır. ? Kontakt lensler kendi içerisinde çeşitlere<br />
ayrılmaktadırlar; günlük lensler,aylık lensler,göz<br />
problemi olanlar için numaraları diyerek tabir<br />
ettiğimiz lens çeşitleri yada tamamen güzellik<br />
amacıyla kullanılan lensler çeşitlerden bir kısmıdır.<br />
Görüldüğü gibi kullanım amacına yada malzemesine<br />
göre farklılık göstermektedirler. Örneğin on iki saat<br />
kalıcı günlük kontakt lensler için genellikle hidrofil<br />
plastik adı verilen malzeme kullanılmaktadır daha<br />
uzun süre kullanılan aylık lenslerde farklı malzemeler<br />
tercih edilebilmektedir. Hidrofil plastikler yumuşak<br />
kontakt lensler olduğundan kullanılan materyalin<br />
dayanım süresi azdır ve maliyet olarak da ucuzdurlar.<br />
Biraz daha uzun ömürlü olan ve bu sebeple daha<br />
çok tercih edilen aylık lenslerin esas malzemeleri<br />
çoğunlukla silikon hidrojel ismi verilen kimyasal<br />
maddedir ayrıca hava geçiren lensler, hibrit lensler,<br />
akrilat silikon-florin karışımından meydana gelen<br />
lenslerde mevzuttur. Bu şekilde belirli kimyasal<br />
malzemelerden üretilen bir ürünün insan sağlığına<br />
ne gibi etkileri olduğu sıkça akla gelen sorudur.<br />
Öncelikle belirtmek gerekir ki kontakt lensler her<br />
birey için uygun değildir. Yalnızca kozmetik amaçlı<br />
değil, göz problemi nedeniyle lens kullanmak<br />
zorunda kalan kişilerde dahi sorun yaratabilmektedir<br />
ve mutlaka bir hekime danışarak kullanılmalıdır. Bu<br />
bağlamda zararları incelendiğinde sonuçlarının ne<br />
kadar mühim olduğu görülmektedir. Bilimsel olarak<br />
açıklamak gerekirse yapı olarak gözlerimizin şeffaf<br />
kısmında damar bulunmamaktadır ve korneamızın<br />
sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için neme ihtiyaç<br />
vardır eğer kullandığımız lensler kuruluk yaratıyorsa,<br />
gözyaşını engelliyorsa yada tamamıyla lensi yanlış<br />
kullanıyorsak gözyaşı kanalları tıkanabilir ve görme<br />
kaybına yol açabilir.<br />
Bu nedenler dolayısıyla tozlu ortamlarda bulunan<br />
kişilerin, göz kuruluğu olanların özellikle de alerjik<br />
reaksiyonlara karşı zayıf bünyeli olan kişilerin lens<br />
kullanımını tercih etmeleri sakıncalı olabilmektedir.<br />
7
Günümüzde özellikle plastik malzemeye karşı alerjisi<br />
bulunan birçok insan vardır. Yapısındaki kimyasallar<br />
nedeniyle insan teninde plastik malzemelere<br />
karşı olumsuz bir reaksiyon oluşabilmektedir. Bu<br />
noktada lenslerin de plastik temelli malzemelerden<br />
oluştuğunu düşünürsek her ne kadar insan sağlığı<br />
göz önüne alınarak üretilmiş olursa olsun öncelikle<br />
kişilerin kendi göz yapılarını tanımaları ve bu<br />
konuda bilinçlenmiş olmaları gerekmektedir. Tüm<br />
bunların haricinde kontakt lenslerin temizliğine,<br />
bakımına dikkat edilmesi gerekmektedir. Tam da bu<br />
sebeple piyasada genel olarak dezenfekte edici birçok<br />
solüsyon bulunmaktadır. Genel olarak dezenfekte<br />
edici solüsyonlar sterilizasyon sağlayan koruyucu<br />
maddelerden oluşmaktadır. Lensler de solüsyonlar ile<br />
temizlenirken gün içerisinde biriken tozları , zararlı<br />
bakterileri ve yağ asidini ortadan kaldırır.<br />
Fakat bu noktada dikkat edilmesi gereken konu<br />
sterilizasyon sırasında kullandığımız solüsyonların<br />
asla göz damlası yerine geçmediğinin bilincinde<br />
olunmasıdır. Göz damlası gibi kullanıldığı taktirde<br />
göz yaşımızın normal pH dengsinde bozulma<br />
meydana gelir ki bu içerisinde bulunan kimyevi<br />
maddelerden kaynaklanır. Özellikle hidrojen<br />
peroksit içeren lens solüsyonlarında bulunan etken<br />
maddeler nedeniyle gözde aşırı gerilme gözlenebilir<br />
ve kornea da nemlenme dengesi bozulabilir.<br />
Tüm bu yan etkilerin yanında elbette ki olumlu<br />
tarafları da olan kontakt lensler, gözlüklere göre<br />
daha geniş bir görüş alanı sunarlar, aynı şekilde<br />
derinlik algılaması da gözlüklerden daha iyi<br />
olabilmektedir,kenar görüntüsünü engelleyecek bir<br />
çerçevesi de bulunmadığından gözlük kullanırken<br />
yaşanan sorunları ortadan kaldırır. En çok tercih<br />
edilme sebeplerinden biri ise spor gibi hareketli<br />
faaliyetlerde kullanım kolaylığı sağlamasıdır. Günlük<br />
yaşam içerisinde bu tarz faaliyetlerde bulunan<br />
kişilerin yada koşturmalı bir yaşam tarzı olan<br />
kişilerin kontakt lenslerinin ne çok sıkı nede gevşek<br />
olmaması gerektiği uzmanlar tarafından vurgulanır<br />
çünkü çok sıkı bir kontakt lens gözde hassasiyet<br />
oluşturabilir ve görüş kesinliğini zayıflatır. Bunun<br />
yanında sıkı olmayan bir lens ise sürekli göz içerinde<br />
oynamalara yada kenarlarından kıvrılmalara yol açar<br />
ki bu da istenen bir durum değildir. Bu noktada en<br />
önemli referans noktası gözde batma hissidir. Eğer<br />
lensi kullanan kişide batma hissi giderek artmış<br />
ve can yakıcı hale gelmişse lenste bulunan plastik<br />
kuruma yapmış ve giderek gözünde nemini azaltıyor<br />
demektir. Tüm bu noktalar ayrı ayrı incelendiğinde<br />
kontakt lenslerin kullanımına, bakımına dikkat<br />
edilmesi gerektiği görülmektedir. Göz gibi hassasiyeti<br />
yüksek olan bir organımıza ne gibi kimyevi<br />
maddelerin tesir ettiğini bilerek, kullanılan plastik<br />
yada silikon ile gözümüz arasındaki oluşabilecek<br />
alerjik reaksiyonların bilincinde olmalıyız.<br />
Unutmayalım ki artık plastikler gözümüzün içerisine<br />
kadar her yerde varlıklarını sürdürmektedirler<br />
bu onları her manada zararlı kılmaz fakat her<br />
insanın bu tarz malzemelere karşı gösterdiği vücut<br />
reaksiyonu farklıdır bu sebeple dikkatli ve bilinçli<br />
olmak gereklidir.<br />
Kaynaklar :<br />
http://www.gozvakfi.com/<br />
http://www.saglikzararlari.com/<br />
http://www.dunyagoz.com/tr<br />
http://www.kontaktlensim.com/<br />
8
Haber<br />
Yabancı<br />
KARBONDİOKSİT'İ YERALTINDA<br />
KAYAYA DÖNÜŞTÜREREK<br />
DEPOLAMAK<br />
Washington eyaletinde karbon depolama projesinde<br />
yeraltında bulunan bazalt kayalara karbondioksit<br />
enjekte edildi, 2 yıl sonunda karbonat ankerite<br />
dönüştü.<br />
Kasım ayında, Paris İklim Anlaşmasında küresel<br />
karbon emisyonunu azaltmak için kabul edildi.<br />
Belirlenen hedeflere ulaşmak için uzmanlar<br />
karbonun depolanmasının çözümün bir parçası<br />
olduğunu belirtti. Bunun gerçekleşmesi için<br />
dünyada birçok proje üzerinde çalışılıyor.Şimdi bu<br />
proje için çaba gösteriliyor. ACS dergisinde Çevre<br />
Bilim ve Teknoloji Mektupları iki yıl süresince<br />
karbon dioksitin bazalta enjeksiyonunu katı kayaya<br />
dönüşümünü anlattı.<br />
yılında enjekte etti. İki yıl sonra çekirdek örnekleri<br />
çıkarıldığında Pete McGrail ve çalışma arkadaşları,<br />
karbon dioksitin gerçekten de laboratuvar<br />
deneylerinde tahmin ettikleri gibi karbonat ankerit<br />
mineraline dönüştüğünü söylediler. Bazalt Kuzay<br />
Amerika ve dünyada yaygın olarak bulunuyor. Bu<br />
yüzden araştırmacılar bu oluşumun karbonun büyük<br />
ölçüde izolesine yardımcı olabileceğini belirtti.<br />
Bazalt üzerinde yapılan laboratuvar çalışmaları<br />
milyonlarca yıl önce oluşan ve dünyada yaygın<br />
olarak bulunan kayanın, karbon dioksitin karbonat<br />
minerallerine dönüştüğünü gösteriyor. Karbon<br />
dioksit bu formda kitlendiyse istiflenme daha iyi<br />
olacaktır ve atmosfere kaçamayacaktır. Ama sahada<br />
olmalı. İzlanda’da bir saha projesinde karbon dioksit<br />
enjeksiyonunda suda önceden çözülerek bazalt<br />
oluşumunda başarıyla saklandı. 2009 yılından<br />
itibaren Pasifik Kuzeybatı Ulusal Laboratuvarı<br />
ve Montane-Based Big Sky Carbon ortaklığıyla<br />
araştırmacılar Washington’da 1,000 ton sıvı basınçlı<br />
karbon dioksitin bazalt forma enjeksiyonu projesini<br />
üstlendi.<br />
Columbia River Bazalt, bu oluşumu kuyu sondaj<br />
özelliklerini test ettikten sonra, karbon dioksiti 2013<br />
9
Yerli<br />
Haber<br />
KAYISI ÇEKİRDEĞİNİ ÇÖPE ATMADI<br />
PROTEZ TEMİZLEYİCİSİ VE<br />
PARLATICISI YAPTI<br />
Malatya’da Mühendislik Fakültesi Makine<br />
Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.<br />
Dr. Erkan Bahçe, kayısı çekirdeğinin kabuğundan<br />
diş protez temizleyicisi ve parlatıcısı elde etti. İşte<br />
patentli kayısı çekirdeği kabuğundan yapılan protez<br />
temizleyicisi ve parlatıcısı.<br />
Kayısı cenneti Malatya’da bir öğretim üyesi, kayısının<br />
çekirdeğinin hatta çekirdeğinin kabuğunun bile<br />
kullanılabileceğini gösterdi. Kayısı kabuğunun<br />
tozundan diş protez temizleyicisi ve parlatıcısı elde<br />
eden Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği<br />
Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Bahçe,<br />
bu kabukların yakıldığını ya da çöpe atıldığını ama<br />
birçok alanda kullanılabileceğini söylüyor.<br />
olduğunu belirten Bahçe, “Biz Türkiye olarak<br />
kayısı üretiminde ilk sıralardayız. Dolayısıyla<br />
bu bizim için stratejik koz da olabilir. Bunu da<br />
değerlendirebiliriz. Çünkü biz yaş kayısıyı bile<br />
ihraç ederken çekirdeğini içerisinde gönderiyoruz.<br />
Yani bunu da oralarda değerlendirme imkanımız<br />
olabilir” dedi.<br />
Türkiye’nin kayısı üretiminde ilk sırada yer alması<br />
nedeniyle elde ettiği üründe stratejik açıdan önemli<br />
10
İki Tane Patent Aldık<br />
Projenin çocukluk hayali olduğunu belirten Bahçe,<br />
küçük yaşlarda kayısı çekirdeğini zeminlere sürerek<br />
düdük yapmaya çalıştıklarını söyledi. Bahçe,<br />
kayısı çekirdeği kabuğunu zemine sürdüklerinde<br />
zeminde sürekli bir parlama olduğunu ve bunu<br />
unutmadığını kaydederek, “Daha sonra üniversite<br />
akademik hayata geçince bunu gerçek hayata<br />
nasıl dönüştürebiliriz diye düşünüyorduk. Çünkü<br />
bu kayısı çekirdeği kabuğu sürekli yakılan heba<br />
edilen bir üründü. Biz bunu nasıl değerlendiririz<br />
diye düşünürken çocukluktan kalan anı bir anda<br />
gözümde parladı ve onu canlandırmak için bir<br />
çalışma yaptık” ifadelerini kullandı. Çalışmanın<br />
ilk aşamasını boya yüzeylerinin parlatılması olarak<br />
başlandığını dile getiren Bahçe, “2014-2015 yılları<br />
arasında Fen Edebiyat <strong>Kimya</strong> bölümünden<br />
Süleyman hocamında katkılarını aldım çünkü<br />
işin içerisine biraz da kimya girdiği için onlarla<br />
beraber bu işe yoğunlaştık ve dünya çapında böyle<br />
bir proje olmadığı için bu konuda iki tane patent<br />
aldık” şeklinde konuştu.<br />
Bahçe, proje kapsamında yaptıkları çalışmaların<br />
daha çok protezlerle ilgili olmasından protez<br />
sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın<br />
çalışmalarını gördüklerinde değerlendirmek<br />
istediklerini söyledi. Bahçe, “Dişçilik alanında<br />
Silikozis hastalığını oluşması ve yüzeylerde<br />
parlatmaya daha çok ihtiyaç duyulması nedeniyle<br />
denemeler yaptık. Denemelerin ilk aşamalarında<br />
deneysel çalışmalarda olduğu için olumsuzluklarla<br />
karşılaştık. Sonra bu olumsuzlukları nasıl bertaraf<br />
ederiz diye biraz malzemeler üzerinde değişiklik<br />
yaptık. Yani kayısı çekirdeği kabuğuna katkılar<br />
yaparak diş protezinde kullanılmasını sağladık.<br />
Daha sonra biz bunu ihracatçılar meclisinin<br />
düzenlemiş olduğu ARGE proje pazarında sunduk.<br />
Ve tırnak kimyasallar alanında dereceye layık<br />
görüldü ve ikinci olduk” ifadelerine yer verdi<br />
Farklı Alanlarda da Kullanılabilir<br />
Bahçe, kayısı çekirdeği kabuğunun Malatya’da<br />
bulunmasının zor olmadığına değinen Bahçe,<br />
“Aslında bu ARGE proje pazarındaki sanayicilerle<br />
görüşmemizde özellikle gemi sektöründe,<br />
uçakların, araçların boya değişiminde böyle bir<br />
şeye ihtiyaç olduğunu belirttiler. Önümüzdeki<br />
hafta tekrar İstanbul’a gidip sanayicilerle bu<br />
konular için görüşeceğiz kendileri davet ettiler.<br />
Bu kapsamda burada bir sunum yapacağız. Daha<br />
sonra ihracatçılar ve sizin katkılarınızla bunu<br />
birde İngiltere de sunacağız. Umarım değişik<br />
sektörlerde de kullanma imkanı olur. Çünkü<br />
biz bunları yakıyoruz heba ediyoruz değerli bir<br />
malzeme olduğunu tespit ettik. Bunu da inşallah<br />
değerlendirileceğiz”<br />
11
Bahçe, yaptıkları çalışmada sadece kayısı çekirdeği<br />
kabuğu kullanmadıklarını ifade ederek, “Biz<br />
yaparken ilk çalışmamız kayısı çekirdeği kabuğunu<br />
nasıl kullanırız oldu. Sonradan öğütmeye karar<br />
verdik, öğütüp belirli tane büyüklüklerine getirdik.<br />
Bor maddesi, aliminyumoksit gibi alternatif<br />
malzemelerle bunları reçinelerle birleştirip her bir<br />
oranda bir deneysel çalışma tasarladık. Bunların<br />
her birini yüzeylerde test aşamalarını yaptık ve<br />
inceledik. Boyalı yüzeylerde başarı sağlayınca<br />
artık biz bu işi belirli bir dereceye getirdik ve bir<br />
uyumluluk olayına başvurduk. Uyumlu olabilecek<br />
şekilde yani insan sağlığına zarar vermeyecek<br />
şekilde karışımlarla protezlerde denemeye<br />
başladık. Sanayide kullanılabilir hale getirdik.<br />
Sadece üretmek yetmiyor sanayiciye sunmak<br />
gerekiyor. Sanayicinin bizden beklediği de bunun<br />
kullanılabilirliği. Proje-tasarımın en önemli<br />
noktalarından biri de buydu. Biz bunu nasıl hayata<br />
geçirebiliriz ”diye konuştu.<br />
12
DAMLA ÖZTÜRK<br />
KİMYAGER<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
MEZUN<br />
oztrkdamla@gmail.com<br />
Tarihçesi<br />
B 12<br />
Vitamini<br />
(Siyanokobalamin)<br />
Ünlü İngiliz Hekimi Thomas Edison (1793-<br />
1860) 125 yıl kadar önce pernisiöz anemi<br />
hastalığını tanımlamıştır. Bu hastalık<br />
değişik ırklarda ve her sosyal çevrede tek tek<br />
vakalar halinde görülmekte, ailevi bir yatkınlık<br />
dikkati çekmekle birlikte kökeninde besinsel<br />
bir eksikliğin yattığını düşündürecek bir delil<br />
ya da gözlem bulunmamaktadır.Bu öldürücü<br />
hastalığın tedavisinde insanlık 1926 yılına kadar<br />
tam anlamıyla aciz kalmıştır. 1926’da Minot ve<br />
Murphy ağızdan karaciğer yedirerek bir ölçüde<br />
iyilik elde edilebileceğini göstermişlerdir. Daha<br />
sonra Casttle, etin normal mide suyu ile karıştırarak<br />
yedirilirse pernisiöz anemili hastaların kansızlığının<br />
düzeltilebileceğini saptamıştır.Mide suyundaki<br />
etkene ‘intrensek faktör ‘ yani içteki faktör, etteki<br />
etkene ‘ekstrensek faktör’ yani dıştaki faktör adını<br />
vermiştir. Bundan sonra karaciğer ekstrelerinin<br />
şırıngası ile pernisiöz aneminin daha başarılı<br />
bir şekilde düzeldiği anlaşılmıştır. Karaciğerde<br />
depolanan etkili faktörün izolasyon çalışmaları<br />
devam ederken folik asit keşfedilmiştir. Önceleri<br />
saf folik asit tedavisi ile pernisiöz anemide çok iyi<br />
sonuş alındığı sanılmış ancak, kısa sürede folik asidin<br />
kansızlığı düzeltse bile bu düzeltmenin geçici olduğu<br />
ve sinir dejenerasyonlarını ise hiç önleyemediği<br />
anlaşılmıştır. Bunun üzerine, karaciğerde depolanan<br />
ve pernisiöz anemiyi tam olarak düzelten faktörün<br />
izolasyon çalışmalarına tekrar başlanmış ve 1948’de<br />
B 12<br />
vitamini adı verilen etkili faktör izole edilmiştir.<br />
13
<strong>Kimya</strong>sal Yapısı<br />
B 12<br />
vitamininin karaciğerden elde edilişinde, 20<br />
mg kırmızı renkli kristal halinde saf B 12<br />
elde etmek<br />
için 1 ton civarında taze karaciğer kullanılmıştır.<br />
Vitamin % 4 oranında kobalt madeni içermektedir<br />
ve bu kristalize maddeye kimyasal isim olarak<br />
syanokobalamin (cyanocobalamin) adı verilmiştir.<br />
Daha sonra siyanür kökünün ekstraksiyon sırasında<br />
bir artefakt olarak oluştuğu anlaşılmış ve daha<br />
sonraki çalışmalarda B 12<br />
vitamininin kimyasal yapısı<br />
iyice aydınlatılmıştır. Kobalt bir porfirin halkasına<br />
oturmakta, bu porfirin halkası da riboz ve fosforik<br />
asit içeren nükleotide bağlanmaktadır.<br />
Kobalamin, vücutta 5’-deoksiadenozilkobalamin,<br />
metilkobalamin ve hidroksikobalamin şeklinde<br />
bulunur. Hidroksikobalamin, piyasada bulunan<br />
şekiller arasında en makbul olanıdır. B 12<br />
vitamini, ilaç<br />
sanayinde,streptomisin antibiyotiğini elde etmek için<br />
yapılan streptomyces griseus kültürlerinden bir yan<br />
ürün olarak elde edildiği için ucuz bir preparattır.<br />
Fizyolojik Rolü<br />
Vitaminin aktif şekli , metilmalonil-SCoA mutaz<br />
enziminin koenzimidir.Bu enzim metilmalonil-<br />
SCoA’nın süksinil-SCoA’ya çevrilmesini katalizler.<br />
Besinsel Kaynaklar<br />
B 12<br />
vitamini, bitkisel besinlerde bulunmaz, fakat<br />
hayvansal kaynaklı besinlerle alınabilir. Barsak<br />
bakterileri tarafından sentezi yapılabiir ancak bu<br />
şekilde sentez edilen vitamin genellikle yararsızdır.<br />
Çünkü bakteriler bakımından zengin olan<br />
Diğer bir görevi metil grubunun transferidir.<br />
Vücuttaki en önemli rolü kırmızı kan hücrelerinin<br />
(alyuvarların) gelişmesi ve çoğalmasında etki<br />
olmasıdır.<br />
barsak kısmı kalın barsaklardır. Buradan da B 12<br />
Vitamin emilimi hemen hiç mümkün değildir.<br />
Tam vejeteryanlarda yani süt,peynir ve yumurta<br />
bile yemeyenlerde eksikliği görülebilecek en<br />
önemli vitamindir. Karaciğer,böbrek ve yürek gibi<br />
sakatatlarda bol miktarda bulunur. Et,balık ve<br />
yumurtada da oldukça boldur.<br />
14
Günlük Gereksinimi<br />
Batı toplumlarında günlük alım 3-35 mikrogram<br />
arasındadır. Günlük B 12<br />
alımı 0.5 mikrograma<br />
kadar düşen bazı Asya toplumlarında dahi B 12<br />
eksikliği görülmemektedir. Bu yüzden günlük en az 3<br />
mikrogram alınması önerilmektedir.<br />
Yetersizlik Hali<br />
Hafif derecede B 12<br />
eksikliği çok sık görülür.<br />
Uyuşukluk,unutkanlık,sabahları yataktan yorgun<br />
kalkma gibi belirtiler verir. Ağır vitamin B 12<br />
eksikliğinde ise sinir fonksiyonlarının bozulduğu<br />
kronik hastalılar ortaya çıkmaktadır. Kalıcı sinir<br />
harabiyetine yol açabilir.<br />
Vitamin B 12<br />
eksikliğinin nörolojik hasar oluşturduğu<br />
bilinmektedir. Hasar önce periferik sinirlerde başlar,<br />
daha sonra omuriliği etkileyerek reflekslerde azalma,<br />
mental fonksiyonlarda bozulma, ataxia, yorgunluk,<br />
görme bozukluğu, dokunma ve ağrı duyusunda<br />
azalmaya neden olur.<br />
Nörolojik hasarın, metil malonat birikimi nedeni<br />
ile anormal miyelin yapılanmasının, dejenerasyona<br />
neden olması ile ortaya çıktığına inanılmaktadır.<br />
Nörodejeneratif süreçte etkin olan diğer mekanizma,<br />
methionine synthase baskılanması ile oluşan<br />
S- adenosyl methionine eksikliğidir. Beyinde<br />
methionine synthase aktivitesindeki azalmanın<br />
S-adenosyl methionine sentezini azalttığı,<br />
S-andenosyl homocysteine düzeyini artırdığı<br />
ve bunun da miyelin metilasyonunu azaltarak<br />
demiyelizasyona neden olduğu düşünülmektedir.<br />
B 12<br />
vitamin eksikliğinin nedeni seyrek olarak yetersiz<br />
alınmasıdır. Çoğunlukla, yaşlılarda olduğu gibi,<br />
vitamin B 12<br />
emiliminin yetersiz olması sonucudur.<br />
İnsanlar yaşlandıkça gastrik atrofi gelişir. Bu<br />
durum besinlerle alınan B 12<br />
- protein kompleksinin<br />
parçalanmasında etkin olan pepsin ve hidroklorik<br />
asit gibi hazmettirici ajanların salgılanmasının<br />
azalması anlamına gelir. Gastrik atrofi farklı<br />
yoğunlukta olabilir ve anti asit kullanımı bu gelişimi<br />
şiddetlendirebilir.<br />
Vitamin B 12<br />
eksikliğinin bir diğer nedeni ince<br />
bağırsaklarda aşırı bakteri üremesi sonucu oluşan<br />
aşırı B 12<br />
tüketimidir.<br />
Eksikliğinin son ve belirgin tablosu pernisiöz<br />
anemidir. B 12<br />
vitamini noksanlığında hematolojik ve<br />
nörolojik bozukluklar görülür. B 12<br />
vitamin eksikliği,<br />
mide sekresyonu ve mide mukozaları bozulduğu<br />
15<br />
hallerde intrensek faktör eksikliğine bağlı olarak<br />
meydana gelir. İnsanlarda B 12<br />
vitamini noksanlığına<br />
nadiren rastlanır. B 12<br />
vitamini absorpsiyondan sonra<br />
kanda proteine bağlı olarak dolaşıma girerek lüzumlu<br />
yerlere nakledilir. En önemli depo yeri karaciğerdir.<br />
Çok az miktarda B 12<br />
vitamini normalde kan<br />
dolaşımında kalır.<br />
HIV pozitif kişilerin % 35 inde vitamin B 12<br />
eksikliği olduğu bulunmuştur. Yararı tam olarak<br />
kanıtlanamasa da AIDS tedavisinde vitamin B 12<br />
eklenmektedir.<br />
B 12<br />
vitamini ince barsaklarda emilir. Diyetle yetersiz<br />
alınım, bazı hastalıklar sebebi ile ince barsaklardan<br />
yetersiz emilim B 12<br />
vitamin eksikliği oluşturur.<br />
Yaş ilerledikçe vitamin B 12<br />
eksikliğinin görülme<br />
sıklığı artmaktadır. Araştırmalar 65 yaşın üstündeki<br />
kişilerin yaklaşık % 40’ında vitamin B 12<br />
eksikliği<br />
olduğunu göstermektedir. Bu yaşlarda görülen<br />
bazı zihinsel bozukluklar ve depresyonun bu<br />
nedenle oluşabileceği düşünülmektedir. Alzheimer<br />
hastalığına benzer belirtiler verebilir ve eksiklik uzun<br />
yıllar sürerse zihinsel bozulma geriye dönüşümsüz<br />
hale gelebilir.<br />
Asetilkolin üretimini arttırdığı ve beyinde sinir<br />
iletimini düzenlediği için Alzheimer hastalığında<br />
koruyucu rolü olabileceği düşünülmektedir.<br />
Folik asit ile birlikte doğum defektlerini önlemekte<br />
önemli rol oynar. Yine folik asit be B 6<br />
vitamini ile<br />
birlikte kalp hastalıklarını ve damar tıkanıklığını<br />
önleyici rol oynamaktadır<br />
Çocuklarda görülen astımların, depresyonun, şeker<br />
hastalığına bağlı nöropatilerin, düşük sperm sayısı ve<br />
spermlerdeki hareket yetersizliğinin tedavisinde de<br />
B 12<br />
vitamini kullanılmaktadır.<br />
Kaynaklar :<br />
1. Prof. Dr. Gazanfer Bingöl ; A.Ü Biyokimya<br />
AD. Vitaminler ve Enzimler, 1977<br />
2. Prof. Dr. Lütfi Özgüç ; E.Ü.T.F. Biyokimya<br />
AD, 1971<br />
3. Prof. Dr. Emel Emregül ; A.Ü.F.F. Biyokimya<br />
AD. Biyokimya Ders Notları, 2002<br />
4. Prof. Dr. Nuri Kemal; A.Ü.T.F.<br />
Endokrinoloji ve Metobolizma Hastalıkları Bilim<br />
Dalı ‘ Hastalıkların Önlenmesinde Diyete Vitamin<br />
Eklenmesinin Yeri ‘ Ders otları, 2005.<br />
5. Bell IR, Edman JS, Morrow FD, Marby DW,<br />
Mirages S, Perrone G, Kayne HL, Cole JO. B complex<br />
vitamin patterns in geriatric and young adult<br />
inpatients with major depression J.Am Geriatr Soc.<br />
1991 Mar; 39 (3): 252-7.
Haber<br />
Yabancı<br />
118. KİMYA ELEMENTİ RESMEN YURİ<br />
HOVHANNİSYAN ONURUNA<br />
OGANESSON (OG) OLARAK<br />
ADLANDIRILDI<br />
Uluslararası Teorik ve Uygulamalı <strong>Kimya</strong> Birliği,<br />
son dönemde keşfedilen 4 kimya elementine isimler<br />
koydu. 113. Element Nihonyum (Nh), 115. Element<br />
Moskovium (Mc), 117. Element Tenessin (Ts), 118.<br />
Element kimyager Yuri Hovhannisyan onuruna<br />
Oganesson (Og) olarak adlandırıldı.<br />
Gazeta’nın verdiği habere göre; "Bilim adamlarının<br />
onurlandırılması geleneği gereği Oganesson<br />
elementi ve onun Og sembolü bu elementi<br />
keşfeden Dubna Nükleer Araştırmalar<br />
Enstitüsünden ve ABD Livermore Ulusal<br />
Laboratuvarından bilim adamı ekibi önerdi. Onlar<br />
Yuri Hovhannisyan’ın çalışmasını tanımakta<br />
ve transuran unsurların araştırılması işindeki<br />
katkılarını takdir etmekteler" denmekte.<br />
16
Yerli<br />
Haber<br />
NE KADAR ÇOK PLASTİK AKSAM<br />
O KADAR AZ YAKIT TÜKETİMİ<br />
PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Eroğlu:<br />
“Otomobillerde plastik parçalar diğer parçalara<br />
göre yüzde 50 daha hafif olduğundan yakıt<br />
tüketiminde yüzde 25 ila 35 civarında tasarruf<br />
sağlıyor”.<br />
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve<br />
Eğitim Vakfı (PAGEV) tarafından düzenlenen 11.<br />
Türk Plastik Endüstrisi Kongresinde sektördeki<br />
son gelişmeler konuşulurken, geleceğin araçlarını<br />
şekillendirecek plastikler vakfın gündemine alındı.<br />
Vakıftan yapılan açıklamaya göre, bu yıl “Ulaşım<br />
Araçlarının Geleceği; Plastikler” temasıyla<br />
düzenlenen kongrede konuşan PAGEV Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, Türkiye’de araçların<br />
üretiminde toplam ağırlığın ortalama yüzde 12’sinin<br />
plastikten üretildiğini belirterek, bu miktarın<br />
ortalama olarak otomobilde 90, otobüste 15, midibüs<br />
ve minibüste 10, kamyonda 91, kamyonette ise 40<br />
kilograma denk geldiği bilgisini verdi.<br />
Plastiklerin diğer parçalara göre yüzde 50 daha<br />
hafif olduğundan yakıt tüketiminde yüzde 25 ila 35<br />
civarında tasarruf sağladığını bildiren Eroğlu, araçlar<br />
hafifledikçe doğaya verdikleri yükün de azaldığını,<br />
1 kilogram hafifliğin 20 kilogram daha az karbon<br />
salınımı anlamına geldiğini aktardı.<br />
Eroğlu, Türkiye’de geçen yıl toplam plastik<br />
üretiminin yüzde 5’ini otomotiv plastiklerinin<br />
oluşturduğunu kaydederek, yalnızca kara yolu<br />
ulaşımında kullanılan araçlarda değil uçak ve<br />
trenlerde de plastik kullanımının arttığını bildirdi.<br />
Başkan Eroğlu, şu bilgileri verdi:<br />
“Günümüzde küçük özel uçaklar ve yeni nesil<br />
yolcu uçaklarının gövdeleri, fiberglasa benzeyen<br />
fiber takviyeli plastik kompozitlerden üretiliyor.<br />
Bu malzemelerin metal parçalara göre daha hafif<br />
ve dayanıklı olmaları yüzde 20 yakıt tasarrufu<br />
sağlıyor. Bir diğer avantaj ise yolcu kabininde<br />
ses seviyesinin minimuma düşmesi ve klasik<br />
uçaklara oranla sesin yüzde 80 azalması sayesinde<br />
yolculuğun konforundaki artışta yaşanıyor.<br />
Böylece plastikler; daha az yakıt tüketimi, daha<br />
az bakım ve operasyon maliyeti, daha çevreci,<br />
daha sessiz, non-stop daha uzun mesafe uçuş ve<br />
daha ucuz yolcu biletlerine ulaşmayı mümkün<br />
kılıyor. Tüm bu tasarım ve verimlilik özellikleri<br />
sayesinde uçak sanayinde plastik kullanım oranı<br />
1970’lerde yüzde 4 iken günümüzde yüzde 30’a<br />
çıkmış durumda. Kısa bir zaman diliminde yüzde<br />
50 seviyesine yükseleceği öngörülüyor.”<br />
17
Ulaşım araçlarında plastiğin<br />
oranı daha da artacak<br />
Eroğlu, araçlarda, tasarım ve fonksiyonellik gibi<br />
birçok özellikteki değişimin dikkat çekici boyutlara<br />
ulaştığını belirterek, artık bir araçtan daha konforlu,<br />
güvenli, yakıt tasarruflu, fonksiyonel ve stil sahibi<br />
tasarıma sahip, düşük fiyatlı, yüksek performanslı ve<br />
çevreci olması beklendiğini aktardı.<br />
Bu taleplerin tümüne cevap verebilecek araçların<br />
üretimi için alternatif malzemenin plastik olduğunu<br />
bildiren Eroğlu, bu doğrultuda araçlardaki plastik<br />
kullanım oranının giderek arttığını, sektöreki<br />
inovasyon çalışmaları sayesinde kısa bir zamanda bu<br />
payın daha da artacağını anlattı.<br />
tesisler için gönüllülük esasına dayalı bir yönetim<br />
programı olma özelliği taşıyor.<br />
Öte yandan THY, BPlas, ENGEL Türkiye, BASF,<br />
Kraus Maffei, Kordsa Global, 3M ve A.T. Kearney<br />
gibi firmalardan alanında uzman konuşmacıların<br />
katıldığı kongrede, Türkiye’deki havacılık sektörü,<br />
otomotivin geleceği ve inovasyon, hafif kompozitler<br />
için teknoloji çözümleri, araçlarda ağırlık hafifletme<br />
ve karbon fiber takviyeli kompozitlerin geleceği gibi<br />
konular konunun uzmanları tarafından detaylı olarak<br />
masaya yatırıldı.<br />
Eroğlu, bu yılki kongrenin, iki yıl önce düzenlenen<br />
kongrede ele aldıkları otomotiv plastikleri temasının<br />
devamı niteliği taşıdığını ve karayolu taşımacılığının<br />
yanı sıra havayolu taşımacılığında da plastiklerin<br />
öneminin giderek arttığını kaydederek, şu<br />
değerlendirmelerde bulundu:<br />
“Gövdesi tümüyle fiber takviyeli plastikten üretilen<br />
ilk yolcu uçağı B787’dir. Japonların ‘ANA’ havayolu<br />
şirketi bu anlamda bir ilke imza attı. Hacim olarak<br />
uçağın yüzde 80’i fiber takviyeli plastik. Yüksek<br />
dayanıklılığa sahip malzeme ile uçak yüzde 30<br />
hafifletildi. Böylece daha uzun menzile yüzde 20<br />
yakıt tasarrufu ile uçabilen Boeing 787, gökyüzünü<br />
de yüzde 40 daha az kirletiyor. Ayrıca bu uçağın<br />
gövdesinin, perçinli uçaklardan daha sağlam<br />
olduğu açıklandı. Boeing’in başlattığı plastik<br />
kullanımı 2013’te rakibi Airbus A350 ile devam<br />
etti. Bu örnekleri görmek güzel. Umarız Türkiye’de<br />
de bu çalışmaları gerçekleştirebiliriz, Türk plastik<br />
sektörü olarak bunu gerçekleştirebilecek altyapıya<br />
sahibiz.”<br />
PAGEV’den uluslararası iş birliği<br />
Kongrede, PAGEV tarafından, Plastik Sanayi<br />
Birliği (SPI) ve Amerikan <strong>Kimya</strong> Konseyi (ACC)<br />
ortaklığıyla uygulanan Operation Clean Sweep<br />
(OCS-İyi Süpürme Operasyonu) protokolü<br />
imzalandı.<br />
Ana sloganı “Küçük şey yoktur” olan Operation<br />
Clean Sweep hareketi, plastik malzemeler kullanan<br />
18
RÜYA ATLIBATUR<br />
KİMYAGER<br />
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ<br />
DOKTORA ÖĞRENCİSİ<br />
r.atlibatur@gmail.com<br />
İLAÇ HEDEFLENDİRMEDE<br />
NANOTEKNOLOJİNİN ROLÜ<br />
Hastalıkların tedavisinde kullanılan çoğu<br />
ilacın hedef organ ya da hücresel yapıda<br />
seçici olarak terapötik etki gösterememesi,<br />
böylelikle çeşitli istenmeyen yan etkiler oluşturması<br />
ve belirli oranlarda gösterdiği toksik özellikler tıp<br />
dünyasının yakından takip ettiği ve geçmişten<br />
günümüze pek çok çalışmaya konu olan araştırmalar<br />
arasında yer almaktadır. Bu anlamda özellikle kanser<br />
hastalıklarında ilacın etken maddesinin hedef organ,<br />
doku veya hücreye taşınması, absorpsiyon bölgesine<br />
seçici bir yönlenme göstermesi şeklinde tanımlanan<br />
ilaç hedeflendirilmesi açısından son derece önem<br />
kazanmaktadır.<br />
İlaç hedeflendirmenin tarihsel gelişimine<br />
bakıldığında, medikal alanların hematoloji<br />
ve onkoloji gibi değişik dallarında çalışmaları<br />
bulunan Paul Ehrlich’in (1854-1915) ‘sihirli<br />
mermi’ kavramının önemli bir rolü vardır. Ehrlich,<br />
mikroorganizmaları mikroskopta görünür hale<br />
getirmek amacıyla araştırdığı boyama özelliği<br />
gösteren kimyasalın bakteriyi boyadığını aynı<br />
zamanda bakterilerle savaştığını gözlemlemiştir.<br />
Böylelikle, bu keşfi ile ilk kez ‘Salvarsan’<br />
(Asfenamin) isimli ilacın frengi hastalığı tedavisinde<br />
seçici etkinlik gösterdiğini kanıtlamıştır.<br />
İlaç hedeflendirmede istenilen sonucun elde<br />
edilebilmesi biyokimyasal, fizyolojik ve immunolojik<br />
mekanizmaların doğru şekilde anlaşılması<br />
ile mümkün olmaktadır. Günümüzde çeşitli<br />
disiplinlerin (polimer bilimi, hücre biyolojisi,<br />
kolloid kimyası) bir arada kullanıldığı sistemler<br />
geliştirilmektedir. Bu sistemi oluşturan dört temel<br />
unsur (ilaç-hedef-hastalık-taşıyıcı sistem) göz önüne<br />
alınarak ve aralarındaki ilişki değerlendirilerek yeni<br />
tasarımlar gerçekleştirilmektedir. İlaç hedeflendirme<br />
stratejileri ise ilacın doğrudan uygulanması,<br />
aktif hedeflendirme, pasif hedeflendirme, fiziksel<br />
hedeflendirme şeklindeki farklı yaklaşımlardan<br />
oluşmaktadır.<br />
19
İlacın istenilen doku ve ya organa hedeflendirilmesinde sıklıkla<br />
kullanılan ilaç taşıyıcı sistemler arasında;<br />
• Fosfolipid yapıda lipozomlar<br />
• Dendrimerler<br />
• Polimerik yapıda nanopartiküller<br />
• Karbon nanotüpler<br />
• Kuantum noktaları yer almaktadır.<br />
Gelişen teknoloji ile birlikte nano yapılı<br />
malzemelerin birçok hastalığın tanı ve tedavisine<br />
yönelik klinik uygulamalarda yer bulması ve<br />
işlevselliğinin artması ilaç taşıyıcı sistemlerde<br />
kullanılmasını önemli ölçüde etkilemiştir.<br />
Nanoteknoloji özellikle kanser tedavisinde ilaç<br />
taşıyıcı sistemlerin gelişiminde rol oynamaktadır.<br />
Nanometre mertebesindeki partiküller kolaylıkla<br />
vücuda girmekte ve sistemik kan dolaşımı yoluyla<br />
vücudun farklı bölümlerine taşınabilmektedirler.<br />
İlaç hedeflendirmede nanoteknoloji<br />
kullanımının getirdiği bazı avantajlar şu şekilde<br />
sıralanabilmektedir:<br />
ajanların kombinasyonuyla ilaç taşınma yerlerinin<br />
görüntülenmesi<br />
• Terapötik ajanların in vivo etkinliğinin gerçek<br />
zamanda okunması<br />
Nano taşıyıcı kullanılarak geliştirilen anti kanser<br />
ajanların etkinliği araştırıldığında ancak % 8‘nin<br />
klinik çalışmalara uygun olduğu saptanmıştır.<br />
Burada karşılaşılan en önemli problem kan-beyin<br />
engelinin aşılamaması ve artırılmış geçiş ve alıkonma<br />
etkisinin (EPR, enhanced permeability and retention<br />
effect) değişkenliğidir.<br />
• Sudaki çözünürlüğü zayıf olan ilaçların<br />
taşınmasının geliştirilmesi<br />
• Hücre veya dokuya spesifik durumdaki ilaçların<br />
taşınması<br />
• Büyük makromoleküllü ilaçların intraselüler<br />
bölgelere taşınması<br />
• Kombinasyon tedavisi için iki veya daha fazla ilacın<br />
ya da terapötik yöntemlerin birlikte taşınması<br />
• Görüntüleme yöntemleri ile birlikte terapötik<br />
20
Yeni geliştirilen ilaç taşıyıcı sistemler pasif ya da aktif<br />
hedeflendirme prensibine göre kullanılmaktadır. 20.<br />
yüzyılın sonlarına doğru çeşitli pasif hedeflendirme<br />
mekanizmasına dayalı nanotaşıyıcılar tasarlanmıştır.<br />
Örneğin PEG (polietilen glikol) ve lipozomal<br />
formülasyon yardımıyla yumurtalık kanserinin<br />
tedavisi amacıyla geliştirilen doksorubisinin<br />
(DOXIL), serbest doksorubisinle karşılaştırıldığında<br />
altı kat daha etkili olduğu gözlenmiştir. Ayrıca 2012<br />
yılında MIT (Massachusetts Institute of Technology)<br />
ve Harvard üniversitelerinin de içinde bulunduğu<br />
ortak proje ile gerçekleştirilen bir çalışmada, ilk<br />
defa klinik çalışmada başarı sağlayan ve terapötik<br />
etki gösteren polimerik nanopartikül taşıyıcı<br />
sistem kullanılarak tasarlanan ilacın düşük dozda<br />
dahi tümör büyümesini engellediği ve dozun<br />
arttırılmasıyla yeni toksisitelerin meydana gelmediği<br />
saptanmıştır.<br />
İlerleyen yıllarda hastalıkların hücresel yapılarının<br />
daha iyi anlaşılması ve nanoteknolojideki gelişmeler<br />
ile ilacın hedeflenen bölgeye daha etkili bir şekilde<br />
taşınması, tedavi indeksinin belirgin bir şekilde<br />
iyileştirilmesi ve yan etkilerin minimum düzeye<br />
indirilmesi amaçlanmaktadır.<br />
Kaynaklar :<br />
[1] Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi <strong>Dergisi</strong>, 2012, Kanser Tedavisinde Lenfatik<br />
Hedeflendirme, 32 (1), 67-90<br />
[2] Ankara Ecz. Fak. Der., 1994, İlaçların Seçici Taşınması ve Hedeflendirilmesi, 23, 1-2<br />
[3] Ekinci M., 2015, Meme Kanseri Tanısı Amacıyla Tc-99M İle İşaretli İlaç Taşıyıcı Sistemlerin<br />
Geliştirilmesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ege Üniversitesi<br />
[4] http://news.mit.edu/2012/cancer-particle-0404<br />
[5] Ediriwickrema A., Saltzman W. M., 2015, Nanotherapy for Cancer: Targeting and Multifunctionality in<br />
the Future of Cancer Therapies, ACS Biomater. Sci. Eng., 1, 64−78<br />
21
Haber<br />
Yabancı<br />
KİMYAGERLER VİTAMİNLERLE<br />
ÇALIŞAN PİL ÜRETTİLER<br />
Vitaminler, sanılanın aksine, güçlü kemikler ve sağlıklı vücutlardan daha fazlası için gereklidir. Pilleri<br />
çalıştırmak için de kullanılabilirler.<br />
Bilim insanları, yük taşımak için metal iyonları yerine karbon bazlı organik bileşikler kullanan bir organik<br />
akış pilinin en son sürümünde, enerji taşımak için B 2<br />
vitamininin çekirdeğine benzer bir molekül geliştirdi.<br />
Diğer akış pilleri gibi, bu da iki sıvı içinde enerji depoluyor ve elektronların bir membrandan sıvılar içine<br />
akmasıyla bir elektron akışı üretiyor. Sıvılar büyük tanklarda depolanabildiğinden, bu piller rüzgâr ve güneş<br />
gibi yenilenebilir kaynaklardan günlerce enerji depolayabilir. Bu sıvılar tipik olarak vanadyum gibi metalleri<br />
elektronlar arasında dolaştırmak için kullanırlar. Ancak bu metaller pahalı veya aşındırıcı özelliklerdedirler.<br />
Petrol, bitkiler veya başka yerlerden gelen organik maddeler de iyi elektron taşıyıcılarıdır.<br />
İki yıl önce araştırmacılar, ilk organik akışlı pili, rhubarb pillerde yaygın olarak bulunan bir bileşiği<br />
kullanarak üretti. Geçtiğimiz günlerde, aynı grup, Nature Energy’de, Alloxazine ile B 2<br />
vitamininin temel alan<br />
benzer bir pil ürettiklerini açıkladılar. Eğer yeni pil miktarı arttırılabilirse, B 2<br />
bileşiği oda sıcaklığındaki ortak<br />
başlangıç maddelerinden kolaylıkla üretilebildiğinden, metal çeşitlerinden daha ucuza üretilecektir. Dahası,<br />
daha az toksik olacak. Maliyet açısından rhubarb pil ile paralel olarak, vitaminden esinlenilen materyal, farklı<br />
şekillerde uyarlanabilen yeni organik taşıyıcı sınıfını temsil eder. Örneğin, pil voltajını artırmak veya daha<br />
fazla şarj döngüsü için sıvıları eşleştirmek için kullanılabilirler. Ancak bunun için bazı kısıtlamalar var. Bilim<br />
adamları vitaminleri ve diğer organik bileşikleri gerçek dünyadaki testlere tabi tutarak hangisinin daha çok<br />
işe yaradığını bulmak zorunda kalacaklardır.<br />
22
Yerli<br />
Haber<br />
KİMYA SEKTÖRÜNÜN 40 MİLYAR<br />
DOLARLIK DIŞ TİCARET AÇIĞINA<br />
FORMÜL ARANDI<br />
<strong>Kimya</strong> plastikten kozmetiğe, boyadan kauçuğa kadar<br />
sunduğu ürünlerle yaşamın her yerinde… Türkiye<br />
ihracatında 15 milyar dolarla üçüncü sırada yer alan<br />
kimya sektörü, 300 binden fazla kişiye istihdam<br />
sağlıyor.<br />
Türkiye ekonomisi açısından önem taşıyan ve<br />
stratejik sektörler arasında kabul edilen kimya<br />
sanayisinin temsilcileri <strong>Kimya</strong> Sektör Platformu’nun<br />
(KSP) Ankara’da düzenlediği 8. KSP <strong>Kimya</strong><br />
Endüstrisi Gelişim Şurası’nda buluştu. <strong>Kimya</strong> Sektör<br />
Platformu, aralarında BOSAD, İKMİB, Kauçuk<br />
Derneği, PAGDER, TKSD gibi kimyanın farklı alt<br />
sektörlerindeki Sivil Toplum Kuruluşları, İhracatçı<br />
Birlikleri, sendika ve odalar ile üniversitelerden<br />
oluşan 37 üyesi ile sektörün sorunlarına çözüm<br />
getirmek amacıyla çalışmalar yürütüyor. Şura’da<br />
bu yıl 40 milyar dolara ulaşacak dış ticaret açığı<br />
veren kimya sektörünün bu açığı hangi stratejilerle<br />
kapatacağının formülleri üzerinde çalışıldı.<br />
8. KSP <strong>Kimya</strong> Endüstrisi Gelişim Şurası’nda ihracata<br />
dayalı sanayileşme stratejisinin yeniden ele alınarak<br />
kimya sektörünün bu sürece öncülük etmesi<br />
kararlaştırıldı. <strong>Kimya</strong> sektörünün 40 milyar dolara<br />
ulaşan dış ticaret açığının kapatılmasına yönelik<br />
formüller; Mesleki eğitimde kalitenin artırılması,<br />
üniversite-sanayi-kamu işbirliğinin güçlendirilmesi,<br />
devlet desteklerinin yüksek katma değerli ürünlere<br />
yönlendirilmesi ve sektörel kümelenmenin<br />
hızlandırılması şeklinde belirlendi.<br />
<strong>Kimya</strong> Sektör Platformu’nun (KSP) bu yıl 8’incisini<br />
düzenlediği <strong>Kimya</strong> Endüstrisi Gelişim Şurası, Ankara<br />
Etap Altınel Otel’de gerçekleştirildi. Sektörü temsil<br />
eden Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri,<br />
sanayiciler, akademisyenler ve sektör uzmanlarının<br />
Şura’ya yoğun ilgi gösterdiği gözlendi. 8. KSP<br />
<strong>Kimya</strong> Endüstrisi Gelişim Şurası; KSP’nin dönem<br />
Başkanlığını yürüten Kauçuk Derneği’nin Yönetim<br />
Kurulu Başkan Yardımcısı Şirzat Karayel, Türkiye<br />
<strong>Kimya</strong> Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu<br />
Başkanı Timur Erk, İstanbul Kimyevi Maddeler ve<br />
Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Murat Akyüz, OSTİM Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Orhan Aydın, Ankara Ticaret Odası<br />
(ATO) Yönetim Kurulu Başkanlığına yeni seçilen<br />
Gürsel Baran ve T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan’ın açılış<br />
konuşmaları ile başladı.<br />
KSP’nin dönem başkanlığını yürüten Kauçuk<br />
Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı<br />
Şirzat Karayel, “2015 sonu itibari ile Türkiye’nin<br />
23
en çok ihracat yapan sektörü konumuna yükselen<br />
kimya, Türkiye’nin ihracatından aldığı payı her<br />
geçen yıl artırıyor. Kauçuk, kilogram başına 4,5<br />
dolar olan ihraç fiyatı ve alt sektörler bazında en<br />
çok ihracat yapan üçüncü sektör olması ile kimya<br />
ihracatında önemli bir konumda bulunuyor.<br />
Hammaddede yüzde 99 ithalata bağımlı olmasına<br />
rağmen Almanya’dan sonra üretimde ikinci sırada<br />
bulunan kauçuk sektörü Avrupa’da da önemli bir<br />
noktada bulunuyor. Uçak sanayinden ayakkabıya,<br />
makineden mobilyaya farklı sektörlere girdi<br />
sağlayan kauçuk sektörümüz son 30 yılda büyük<br />
ilerleme kaydetti” dedi.<br />
Türkiye <strong>Kimya</strong> Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Timur Erk, Şura’nın açılışında<br />
yaptığı konuşmasında gelişmiş bir ülke için gelişmiş<br />
bir kimya sanayinin gerekliliğine dikkat çekerek,<br />
“Zaman güç birliği ve sinerji yaratma zamanı. 30’u<br />
aşkın reel sektöre ara malı ve hammadde sağlayan<br />
kimya sanayinde yatırım ortamının iyileşmesi<br />
için çabaların artması gerekiyor. Sektörümüzün<br />
yabancı sermayeye ihtiyacı var. Yabancı yatırım<br />
konusunda güven ortamı artmalı ve 2017’ye<br />
daha umutlu bakmalıyız. <strong>Kimya</strong> sanayi olarak<br />
yerleşme ve kümelenme sorununu çözmeliyiz.<br />
Ülkemizde halen <strong>Kimya</strong> İhtisas Organize Sanayi<br />
Bölgesi yok. Limanı olan, stratejik ve büyük ölçekli<br />
yatırım yerleri gerekiyor. Kilogram başına 1,5<br />
dolar olan katma değeri 2,5 – 3 dolar seviyelerine<br />
çıkarmalıyız” diye konuştu.<br />
2004 yılında sektörel güç birliği sağlamak amacıyla<br />
bir araya gelen <strong>Kimya</strong> Sektör Platformu’nun<br />
kurucuları arasında yer alan İstanbul Kimyevi<br />
Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği’nin<br />
(İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz,<br />
kimya sektörünün ihracatına yönelik bilgiler<br />
verdiği konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’nin<br />
ihracatında otomotiv, hazır giyim-konfeksiyon<br />
sektörlerinin ardından üçüncü sırada gelen kimya<br />
sektörümüzün 2016 yılını yaklaşık 15 milyar<br />
dolarlık ihracat ile kapatacağını öngörüyoruz.<br />
İhracatımızda petrol fiyatlarının negatif etkisi<br />
azalmaya başladı, bunun devam etmesini<br />
umuyoruz. 2023 hedefimiz olan 50 milyar<br />
dolarlık ihracata ulaşmak için bu rakamların<br />
üzerine çıkmamız lazım. <strong>Kimya</strong> ihracatımızdaki<br />
dolar bazında kilogram başına ihraç fiyatlarına<br />
baktığımızda; boyada 1,<strong>42</strong>; plastik mamüllerde<br />
2,2; kozmetikte 3,74; kauçukta 4,8 dolarken<br />
ilaçta 15,3 dolara çıktığını görüyoruz. Hedefimiz<br />
Türkiye ortalamasının üzerinde katma değer<br />
üretmek. <strong>Kimya</strong>, alt sektörler bazında değişiklik<br />
göstermekle birlikte genel olarak yüzde 80<br />
gibi yüksek oranda ithalata bağımlı bir sektör<br />
görünümünde. Ar-Ge yatırımları ile katma değeri<br />
yüksek ürünler üreterek bu dezavantajı ortadan<br />
kaldırabilir ve ihracatımızı hedeflediğimiz<br />
rakamlara ulaştırabiliriz”.<br />
8. <strong>Kimya</strong> Endüstrisi Gelişim Şurası’na katılan ve<br />
açılışta bir konuşma yapan Ankara Ticaret Odası<br />
(ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, boya<br />
sanayinden gelen bir sanayici olarak kimya sanayinin<br />
sorunlarına yabancı olmadığını belirtti ve ATO<br />
olarak sektöre her konuda destek olacakları mesajını<br />
verdi. Gürsel Baran,”Stratejik bir öneme sahip olan<br />
kimya sektörünün daha da ileri bir noktaya gitmesi<br />
için birlikte hareket etmeye ve yeni bir ortak akla<br />
ihtiyacımız var. ATO olarak hem Ankara’nın hem<br />
de Türkiye’nin gelişimine katkı sağlayacak tüm<br />
sektörel işbirliklerine hazırız” şeklinde konuştu.<br />
T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı<br />
Prof. Dr. Ersan Aslan; “15 Temmuz ve son olarak<br />
44 şehit verdiğimiz terör saldırılarını yaşadığımız<br />
bir dönemde bu toplantının yapılması bizim<br />
için çok önemli. <strong>Kimya</strong> Sektör Platformu’nu<br />
kutluyoruz. <strong>Kimya</strong> sektörünün 50 milyar dolar<br />
ihracat hedefini gerçekleştirme yolunda neler<br />
yapılacağının konuşulacağı toplantının sonuçlarını<br />
yakından takip edecek ve sorunların çözümü<br />
için çalışacağız. Refah toplumuna ulaşmak için<br />
Ar-Ge’ye ihtiyacımız var. Türkiye’deki Ar-Ge<br />
merkezlerinin sayısı 312’ye ulaştı. Hedefimiz<br />
2017’de bu sayıyı 500’e çıkarmak. Ülkemizde Ar-<br />
Ge’ye yapılan yatırımların GSMH’ye oranı 2015<br />
yılında 1,06 dolar. <strong>Kimya</strong> sektörüne baktığımızda<br />
Ar-Ge harcamasının 3 dolar olduğunu görüyoruz.<br />
Yani kimya Türkiye ortalamasının üç katı Ar-<br />
Ge harcaması yapıyor. Bu yatırımların mutlaka<br />
teknoloji düzeyine ve ürüne yansıyacağına<br />
inanıyorum. Bunun için sadece zamana ve<br />
odaklanmaya ihtiyaç var. Diğer taraftan kimya<br />
sektöründe 25 bine yakın işletme varken Ar-Ge<br />
Merkezi sayısı 25. Bu rakamın yükselmesi lazım.<br />
<strong>Kimya</strong>, 4. Sanayi Devrimine doğrudan hızlıca<br />
girebilecek sektörlerin başında geliyor.”<br />
Konuşmaların sonunda <strong>Kimya</strong> Sektör Platformunu<br />
oluşturan kuruluşlardan BOSAD, İKMİB, Kauçuk<br />
Derneği, KİPLAS, Kompozit Sanayicileri Derneği,<br />
TKSD gibi kuruluşların Başkan ve Yöneticileri, kimya<br />
24
sektörüne destek ve katkıları nedeniyle T.C. Bilim,<br />
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr.<br />
Ersan Aslan’a bir plaket verdiler.<br />
8. <strong>Kimya</strong> Endüstrisi Gelişim Şurası’nın açılış töreni<br />
ardından sektörün ihracatı, yeni yatırım modelleri<br />
ve kümelenme ile sektörün nitelikli eleman<br />
sorununa çözüm olacak Mesleki Yeterliliklerin<br />
Belgelendirilmesi ve istihdam konularına yönelik üç<br />
farklı oturum gerçekleştirildi.<br />
“<strong>Kimya</strong> sektöründe uluslararası boyutuyla dış<br />
ticaret etkileri” başlıklı ilk oturum İKMİB Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Murat Akyüz’ün Başkanlığında<br />
yapıldı. “<strong>Kimya</strong> sektöründe yatırım, üretim ve<br />
kümelenme” başlığı ile gerçekleştirilen ikinci<br />
oturumun Başkanlığını TKSD Yönetim Kurulu<br />
Başkanı Timur Erk, “2023 İşgücü planlaması-<br />
<strong>Kimya</strong> sektöründe Eğitim Mesleki Yeterlilik<br />
ve Belgelendirme” konulu üçüncü oturumun<br />
Başkanlığını ise BOSAD Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Ahmet Yiğitbaşı üstlendi.<br />
Oturumların ardından katılımcılar Şura’nın birinci<br />
gün çıktıları değerlendirildi ve sektör açısından<br />
önem taşıyan sorunlar ile çözüm önerileri tartışıldı.<br />
8. KSP <strong>Kimya</strong> Endüstrisi Gelişim Şurası, ikinci<br />
gününde 2017 Yılı Yatırım Bazlı Teşviklerin<br />
değerlendirileceği oturumun ardından CNN Türk<br />
Ekonomi Müdürü Emin Çapa’nın kimya sanayi<br />
ve Türkiye ekonomisine yönelik sunumu ile sona<br />
erecek.<br />
25
BAHADIR BAŞKAYA<br />
KİMYA MÜHENDİSİ<br />
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRENCİ<br />
bahadir.baskayaa@hotmail.com<br />
Nükleer Enerji: Felsefe Taşı<br />
Dünyadaki elektriğin, ısının, işin kaynağı<br />
enerjidir. İlk başta enerji vardı, her zaman<br />
enerji olacak ve hiç bir zaman kendiliğinden<br />
kaybolmayacak, yoktan var edilemeyecek.<br />
Ayrıca savaşların, sömürgeleştirmenin, sefilliğin,<br />
yoksulluğun da temeli enerjidir. Hayatımızın her<br />
alanında enerji var, evimizde enerji kullanıyoruz<br />
bazılarımız enerji üretmek için çalışırken, bazıları<br />
enerji üzerinden para kazanıyor. Peki bu enerji<br />
yoktan var edilemiyor ise gezegenimizdeki<br />
bu enerjinin kaynağı nedir ? Bu enerjinin,<br />
yer altı rezervleri, fosil yakıtlar ve Güneş gibi<br />
farklı kaynakları vardır ve bu enerji kaynakları<br />
yenilenemez ve yenilenebilir enerji kaynakları<br />
olarak ikiye ayrılır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına<br />
örnek olarak güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon<br />
süreci ile açığa çıkan enerjiyi, kristal silisyum1<br />
yardımıyla evlerde kullanılan elektriğe çeviren<br />
güneş panelleri, hareket enerjisini elektrik enerjisine<br />
çeviren rüzgar türbinleri ve biokütle enerjisi örnektir.<br />
Yenilenemez enerji kaynakları ise sırasıyla yer<br />
altından çıkarılan hidrokarbon bazlı petrol, yine<br />
yer altından çıkartılan karbon bazlı kömür, bir<br />
petrol türevi olan doğal gaz ve güneşte gerçekleşen<br />
reaksiyonun tam tersini (fisyon) büyük U-235<br />
atomuna laboratuvar ortamında yapan nükleer<br />
enerji. Bunların arasında belkide kimyacıları en<br />
çok mest eden, büyüleyen enerji kaynağı nükleer<br />
enerjidir. Eski tarihte simyacıların bulmaya çalıştığı;<br />
dokunduğu herşeyi altına çeviren ‘felsefe taşı’ nın<br />
betonlaştırılmış şeklidir nükleer enerji. Nükleer<br />
reaktörlerde, büyük radyoaktif izotopları (U-235)<br />
nötrön bombardımanıyla küçük atomlara ayırılır ve<br />
bu işleme fisyon adı verilir, bu işlem egzotermiktir<br />
yani dışarıya çok büyük derecelerde ısı verir, bu ısı<br />
nükleer reaktördeki suyu ısıtır ve buhar haline getirir<br />
ve bu buhar, buhar türbinlerini döndürerek evlerde<br />
kullandığımız enerjinin ortaya çıkmasını sağlar.<br />
Dünya da ilk kamu elektrik şebekesine elektrik veren<br />
nükleer güç santrali 26 Haziran 1954’te Rusya’da<br />
hizmete sokulan Obninsk santralidir. Kashiwazaki<br />
Kariwa’da (Japonya) bulunan 7 reaktör üniteli santral<br />
ise dünyanın en güçlü nükleer güç santralidir ve<br />
8212 MW kapasitesi vardır. Bu yaklaşık 32000 tane<br />
260 Wattlık polikristal güneş panelinin üreteceği<br />
enerjiye eşittir (Bu kadar güneş paneli uç uça<br />
eklenirse 50 kilometre yapar ve bu uzunluk 60 futbol<br />
sahası uzunluğuna eşittir). Bu açıdan bakıldığında<br />
nükleer santraller bütün Dünya’nın enerji ihtiyacını<br />
karşılayabilir. Peki neden Dünya nükleer santrallerle<br />
dolu değil ? Çünkü nükleer enerjinin arkası pek de<br />
aydınlık değil. Nükleer enerjinin karanlık tarafını<br />
doğru bilinen yanlışlarla açıklayabiliriz;<br />
Nükleer enerji geleceğin<br />
enerjisidir.<br />
Ph.D.Rolf Janke “Herkesin bildiği gibi güneş 24 saat<br />
ışık vermemekte ve rüzgar da sürekli esmemektedir.<br />
Depolama konusunda etkili bir yöntem<br />
keşfedilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.<br />
Yakın zamanda bu yöntem bulunmazsa, “yeşil”<br />
enerjiye yaklaşımım çok şüpheci olacaktır” demiştir.<br />
Dünyamızda yer altı bütün kaynaklar “herkesin<br />
bildiği” gibi sonsuza kadar sürmeyecektir ve hatta<br />
fosil yakıtların kalan ömürleri; petrolde 54 yıl,<br />
doğal gazda 64 yıl, kömürde 112 yıldır. Nükleer<br />
reaktörlerde kullanılan uranyum yer altından<br />
çıkarılan uranyum minerallerinden (otünit,<br />
pitchblende (uraninit), kofinit ve torbernit) elde<br />
edilir. 2010’daki verilere göre Dünya’nın yıllık 68646<br />
ton uranyum ihtiyacı vardır, fakat Dünyanın yıllık<br />
uranyum üretimi 40000 tonu bulur. Bir başka deyişle<br />
26
uranyum stokları yaklaşık 1-2 sene sonra bitecek.<br />
Dünyada kesinleşmiş 1,5 milyon ton uranyum<br />
rezervi vardır; tahmini rakam ise 3,2 milyon ton.<br />
Basit hesaplamayla bu uranyum rezervlerinin<br />
Dünyayı sadece 70 yıl idare edeceği ortada (eğer<br />
yeni nükleer santraller açılıp uranyum ihtiyacı<br />
artmazsa). Güneşimizin ışığı ve rüzgarımızın şiddeti<br />
her zaman olmayacaktır ama nükleer santrallerin<br />
olmazsa olmazı ve yakıtı olan uranyum elementide<br />
70 yıl sonra Dünyada çıkartılamayacaktır. Ayrıca<br />
geleceğin enerjisi(!) olan nükleer enerji Dünyanın<br />
enerji ihtiyacının sadece %6’sından daha azını<br />
karşılar. Binbir türlü zahmetle kurulan, yakıtının<br />
ölümüne 70 yıl kalmış ve Dünyanın enerji ihtiyacının<br />
sadece %6’sını karşılayan nükleer enerjiyi “neden<br />
kurmuyoruz ?” değil “neden kuruyoruz ?” diye<br />
sormak gerekir.<br />
Nükleer enerji yeşil enerjidir.<br />
Radyasyon enerjinin elektromanyetik dalgalar<br />
veya parçacıklar biçiminde yayılımıdır. 3’e ayrılır;<br />
bunlar alfa, beta, gamma ışınımlarıdır. Alfa ışınımı<br />
kısaca helyumdur, beta ışınımı bir elektron ve bir<br />
pozitron2 dur ve gamma ışını ise ışık hızıyla yayılan<br />
elektromanyetik enerjidir. Bu ışınımlar Madam<br />
Curie’nin kan kanserinden ölmesine (Madam<br />
Curie’nin not defterleri bile o kadar radyasyona<br />
maruz kalmıştırki sadece radyoaktif korumayla<br />
incelenebilir), eşinin çok fazla radyasyona maruz<br />
kalmasına, hepimizin bildiği gibi Çernobilden<br />
sonra binlerce insanın hayatını kaybetmesine<br />
(ilk patlamadan sonra bilgi verilmeden giden<br />
600 itfaiyecinin çoğu ölmüştür) ve milyonlarca<br />
insanın gelecekte çocuklarının, yemeklerinin,<br />
bitkilerinin, torunlarının etkilenmesine yol açmıştır.<br />
Şuan durduğunuz yerde içinizden 15 bin foton<br />
geçmektedir. Yediğimiz muzda bile az miktarda<br />
radyoaktivite bulunmaktadır.Hatta Dünyadaki<br />
radyasyonun kaynağının %97’si tıbbın medikal<br />
uygulamalarından gelmektedir, nükleer reaktörlerin<br />
etkisi sadece %1’dir. Peki neden biz, hastaneler<br />
kapatılsın diye bağıran yeşilciler görmüyoruz<br />
? Çünkü bu kadar radyasyon bizim her an<br />
hayatımızdadır biz bu radyasyonu absorbe edecek<br />
şekilde evrimleşmişizdir (sadece insanlar değil bütün<br />
canlılar böyle evrimleşmiştir yoksa maymun diye<br />
bir hayvan tanımamış olurduk). Fakat Pripyat’ta3<br />
yapılan ölçümlere göre plütonyum-238 (yarı ömrü 86<br />
yıl) izotop seviyesinin olması gereken seviyeden 90<br />
kat daha fazla olduğu ve radyoaktif sezyum-137 (yarı<br />
ömrü 30 yıl) kalıntılarının bölgedeki balık yaşamı<br />
ve vahşi yaşamı etkilediği yapılan araştırmalarla<br />
belirlenmiştir. Faciadan yıllar sonra bile tiroit<br />
kanserine4 yakalananların sayısı santrale en yakın<br />
bölgede 500 kat fazlaydı. Patlamadan sonra santrale<br />
gönderilen 600’e yakın itfaiyeci “güvenli” dozun<br />
13000 katı kadar radyasyona maruz kalmıştı ve<br />
bu radyasyondan haberleri bile yoktu. Bu kadar<br />
radyasyon bizim evrimleştiğimiz dozdaki radyasyona<br />
hiç benzemediği ortada. 2011’de üst üste iki defa<br />
vuran depremin ardından meydana gelen tsunami<br />
Japonya’da Fukushima Nükleer Santralinde elektriğin<br />
kesilmesine neden oldu ve birden fazla reaktörde<br />
yakıt çubuklarının kısmi olarak erimesinin önüne<br />
geçilemedi. Santralin zemininde nükleer atık birikti<br />
ve eriyen çekirdekten kaynaklanan atığın içinde<br />
plütonyum5 bulunmaktaydı. Bu plütonyum şuan bile<br />
orda durmaktadır çünkü çözümü yoktur. Şu anki<br />
teknolojimizle bu 2 patlamadan Dünyaya dağılan<br />
radyasyon bulutunu temizlememiz imkansızdır<br />
ve zaten çoktan yemeklerimize, genlerimize,<br />
DNA’larımıza bulaşmıştır. Yani bir enerji kaynağının<br />
“yeşil” olması için atmosfere CO2 yaymaması<br />
yetmez.<br />
Örnekler<br />
Özellikle 2011’de yaşanan Fukushima faciasından<br />
sonra bir çok ülke nükleer enerji konusunu masaya<br />
yatırdı. Almanya 2008’de enerjisinin %25’ini<br />
nükleer santrallerden sağlarken, 1980’den önce<br />
kurulan 7 santralini kapattı, 2020’e kadar enerji<br />
ihtiyacının %35’ini, 2050’de enerji ihtiyacının %80’ini<br />
yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayacaklar.<br />
Rusya, yeni yapılacak nükleer santrallerini gözden<br />
geçirme kararı aldı. İsviçre, son kararla üç yeni<br />
santralle ilgili onay sürecini askıya aldı ve kapatılma<br />
zamanı gelen iki eski nükleer santralin birkaç<br />
ay içinde devre dışı bırakılması bekleniyor. 58<br />
nükleer reaktöre sahip Fransa’da yeşiller partisi,<br />
Japonya depremi sonrasında nükleer enerjiden<br />
vazgeçilmesi için kampanya başlattı. Çin, 50 trilyon<br />
dolar yatırımla, 2050’ye dek küresel bir güneş ve<br />
rüzgar enerjisi ağı kuracağını duyurdu hemde tüm<br />
dünyanın faydalanması için ! Bu gücü gezegenimizin<br />
çeşitli yerlerine dağılmış tesislerle üretecek. ABD’de<br />
elektrik üretiminin 60 GW olduğu rüzgar çiftlikleri<br />
var. 2015’te alışılmışın dışında bir rüzgarlı günde<br />
Danimarka’nın rüzgar çiftliklerinde o kadar çok<br />
enerji üretildi ki, sadece ülkenin elektrik ihtiyacı<br />
karşılanmakla kalmadı. Sadece bir günde üretilen<br />
27
elektrik, ülke ihtiyacının %140’ına denk geldi.<br />
Tesla, evlerin çatılarının “solar roof ” denilen güneş<br />
panellerinden oluştuğu konseptleri halka duyurdu.<br />
Portekiz 7-11 Mayıs 2016 tarihleri arasında sadece<br />
güneş, rüzgar ve hidroelektrik santrallerinde üretilen<br />
enerjiyi kullanarak 4 gün boyunca 0 emisyon üretti.<br />
Türkiye<br />
Kara, hava ve deniz ulaşım araçlarının oluşturduğu<br />
ulaşım sektörü, karbondioksit salımının en önemli<br />
kaynağıdır ve sadece uçakların yaptığı salınım<br />
küresel karbondioksit miktarının yüzde %12’sini<br />
oluşturur. Türkiye’de ulaştırma sektörünün toplam<br />
enerji tüketimindeki payı 2005 yılı verilerine göre<br />
yaklaşık %20’dir. Ulaşımda tüketilen enerjinin<br />
%99’unu petrol ürünleri oluşturduğundan, sera gazı<br />
salınımının %25’i ulaşımdan kaynaklanmaktadır.<br />
Türkiye’de CO2 (seragazı) emisyonu 1990 yılına<br />
göre 2014’te %125 artış gösterdi. 2014’te CO2<br />
emisyonu 467,6 milyon ton olarak hesaplandı. 1990<br />
yılında kişi başı CO2 emisyonu 3,77 ton/kişi olarak<br />
hesaplanırken 2014’te 6,08 ton/kişi olarak hesaplandı.<br />
Bu CO2 emisyonunun önüne geçilmesi adına ulaşım<br />
için basit bir hesap yapabiliriz; NISSAN Qashqai<br />
1,5 dci 100 km’yi 3,8 litre yakıtla giderken, Porsche<br />
Cayenne aynı mesafeyi 9,2 litre yakıtla gider, aile<br />
arabalarında ise Renault Captur 100 km’yi 3,6 litre<br />
yakıtla giderken Ford Mondeo 1,5 100 kilometreyi<br />
7,7 litre yakıtla gitmektedir.Kullanılan araçları<br />
bile bu çeşit yakıt tasarrufu sağlayan arabalarla<br />
değiştirmek Türkiye’nin enerji ihtiyacını %20’ye<br />
kadar, Türkiye’nin CO2 emisyonunu %50 oranında<br />
azaltabilir. Odadan çıkınca ışığı kapatmak, geceleri<br />
bilgisayarı kapatıp fişini çekmek, termostatı kısmak<br />
,toplu taşıma araçlarının arttırılması ve daha çok<br />
kullanılması, nükleer enerji, fosil yakıtlar, petrol,<br />
doğalgaz kullanımının elbet biteceğini bildiğimiz<br />
halde (100 yıl sonra ne uranyum ne petrol ne doğal<br />
gaz ne de kömür kalacak ) sanki bitmeyecekmiş gibi<br />
kullanılmaması, 5 milyar yıldır Dünyayı ısıtan ve<br />
bir 5 milyar yıl daha bizi ısıtıcak olan Güneşimizi<br />
kullanmakla, ya da mükemmel olan Dünyamızda<br />
basınç farkıyla oluşan ve 5 milyar yıl daha içimizi<br />
ferahlatacak olan (tabii ki 24 saat esmeyecek<br />
fakat bir gün estiğinde belki de ülkemizin enerji<br />
ihtiyacının %140’ını karşılayacak) rüzgarımızı<br />
kullanmak gibi küçük şeyleri yaparak, vahşi<br />
yaşamı kurtarabiliriz, kendi yaşam alanlarımızı<br />
kurtarabiliriz, çocuklarımızı kurtarabiliriz,<br />
torunlarımızı kurtarabiliriz, doğayı kurtarabiliriz,<br />
hayatı kurtabiliriz, Dünya’mızı kurtarabiliriz.<br />
Görünen evrende başka Dünya yok. Bitkiler bizim<br />
için fotosentez yapıp, sular bizim için buharlaşıp<br />
yağmur olarak yağıyorlar bunların değerini bilelim,<br />
hala umut var.<br />
1<br />
Kristal silisyum: Silisyum’un iki çeşit allotropundan<br />
biri<br />
2Pozitron:Bir protonun nötröna dönüşmesiyle oluşan<br />
parçacık<br />
3Pripyat:Çernobilin bulunduğu şuanda hayalet kent<br />
olarakta adlandırılan şehir<br />
⁴Tiroit kanseri: Tiroit bezleri Çernobil serpintisinin<br />
içindeki radyoaktif iyodu çok çabuk emer<br />
5<br />
Plüyonyum:Nükleer reaktörlerde yan ürün olarak<br />
çıkan ve atom bombası yapımında kullanılan element<br />
Kaynaklar :<br />
Kıyamet Makinesi- Martin Cohen, Andrew Mckillop<br />
http://www.akkunpp.com/nukleer-guc-santrali-ngs<br />
http://www.ntv.com.tr/dunya/almanya-nukleersantralleri-kapatiyor,uj8cRRKTJUW7CEPWxrflDQ<br />
28
Haber<br />
Yabancı<br />
KALP KRİZİNE POLİMER YAMA<br />
Araştırmacılar, kalbe yapıştırılarak elektrik<br />
uyarılarının iletimini kolaylaştıracak, bu sayede<br />
kalp krizine bağlı ölümleri azaltabilecek bir yama<br />
geliştirdi.<br />
Science Advances dergisinde yayımlanan<br />
araştırmada, Avustralya Yeni Güney Galler<br />
Üniversitesi (UNSW) Fen Fakültesi ile Imperial<br />
College London araştırmacılarının ortak çalışmasıyla<br />
geliştirilen uzun süre dayanıklı esnek polimer yama,<br />
kalp krizi sonrasında oluşan tehlikeli boyutlardaki<br />
ritim bozukluğunu azaltıyor.<br />
Araştırmayı yapan ekipten Sian Harding, kalp<br />
krizinin kalp çevresindeki elektrik uyarılarının<br />
iletilmesini yavaşlatan ve bozan bir yara<br />
oluşturduğunu, bu yaranın da kalp ritmini ölümcül<br />
bir şekilde bozduğunu belirtti.<br />
Yaptıkları deneylerde, yamanın iletkenliğinin<br />
fizyolojik koşullarda 2 haftadan uzun sürdüğünü<br />
belirlediklerini kaydeden Mawad, daha önce<br />
geliştirilen yamaların sadece bir gün dayandığını<br />
ifade etti.<br />
Imperial College London’dan Molly Stevens de bu<br />
yamanın, kalp dokuları ile iletken maddelerin nasıl<br />
bir etkileşim içinde olduğunun yanı sıra kalp krizinin<br />
yol açtığı fizyolojik değişikliklerin de daha iyi<br />
anlaşılmasını sağlayacağını söyledi.<br />
Yama, UNSW’den başka bir araştırmacı tarafından<br />
geliştirilen yeşil lazer yöntemiyle dikişsiz bir şekilde<br />
kalbe yapıştırılabiliyor.<br />
Harding, “Geliştirdiğimiz elektrik ileten polimer<br />
yama bu ciddi sorunla başa çıkmak için tasarlandı”<br />
dedi.<br />
Deneylerde fareleri kullanan ekip, yamanın kalpteki<br />
yara dokusu boyunca elektrik uyarılarının iletimini<br />
iyileştirdiğini, bu sayede kalp krizi sonrası daha az<br />
komplikasyon oluştuğunu ortaya koydu.<br />
Çalışmayı yürüten araştırmacılardan UNSW’den<br />
Damia Mawad, “Yamanın sağlıklı ve yaralı<br />
dokular arasında bir köprü görevi görerek ritim<br />
bozukluğunu engellemesini öngörüyoruz.” diye<br />
konuştu.<br />
29
Yerli<br />
Haber<br />
KİMYA İHRACATI 11 AYDA 13 MİLYAR<br />
DOLARA DAYANDI<br />
İKMİB verilerine göre yılın ilk 11 ayında 12 milyar<br />
715 milyon dolarlık kimya ihracatı gerçekleştirildi.<br />
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri<br />
İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre yılın<br />
ilk 11 ayında 12 milyar 715 milyon dolarlık kimya<br />
ihracatı gerçekleşti.<br />
İKMİB’den yapılan açıklamaya göre, kimya ihracatı<br />
2015’in aynı dönemine göre miktarda yüzde 4,09<br />
azalışla 14 milyon 951 bin ton oldu. Değerde ise,<br />
yüzde 10,38 düşüşle 12 milyar 715 milyon dolarlık<br />
kimya ihracatı yapıldı. İhracattaki düşüşte sektörün<br />
önemli pazarlarında yaşanan sorunların devam<br />
etmesi ve ihracat fiyatlarındaki gerilemeler etkili<br />
oldu.<br />
milyar 352 milyon dolarlık ihracatla mineral yakıtlar,<br />
mineral yağlar ve ürünler ile 1 milyar 54 milyon<br />
dolarlık ihracatla kauçuk ve kauçuk eşyalar yaptı.<br />
<strong>Kimya</strong> sektörünün kasım ayı ihracatı ise, miktarda<br />
yüzde 26,81 düşüşle 1 milyon 243 bin ton, değerde<br />
yüzde 10,60 azalışla 1 milyar 164 milyon dolar olarak<br />
gerçekleşti. Kasım ayında kimya ihracatında ilk 10<br />
ülke, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Mısır,<br />
İran, Hollanda, İngiltere, İtalya, Suudi Arabistan ve<br />
Bulgaristan şeklinde sıralandı.<br />
Açıklamada görüşlerine yer verilen İKMİB Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Murat Akyüz, küresel ekonomideki<br />
daralma ve yakın coğrafyada yaşanan sorunlar<br />
nedeniyle zorlu bir süreçten geçtiklerini bildirdi.<br />
<strong>Kimya</strong>, ihracattaki gerilemeye rağmen Türkiye’nin en<br />
fazla ihracat yapan üçüncü sektörü olma konumunu<br />
sürdürdü. Sektörün Ocak-Kasım 2016 döneminde<br />
en çok ihracat yaptığı ilk on ülke sırasıyla Almanya,<br />
Mısır, Irak, İran, İtalya, İngiltere, Hollanda, ABD,<br />
Yunanistan ve Suudi Arabistan oldu.<br />
Alt sektörlerde ihracata en fazla katkıyı 4 milyar 464<br />
milyon dolarlık ihracatla plastikler ve mamülleri, 2<br />
30<br />
Murat Akyüz, ‘Tüm olumsuz koşullara rağmen<br />
kimya ihracatçıları olarak Türkiye ekonomisine<br />
önemli oranda katkı sağlamaya devam<br />
ediyoruz. Hepimizin temennisi en kısa sürede<br />
hem ekonomik hem de siyasi normalleşmenin<br />
yaşanmasıdır. Moralimizi yüksek tutarak İKMİB<br />
bünyesinde ihracatımızı artırıcı çalışmalar<br />
yapmaya tüm hızımızla devam ediyoruz’<br />
değerlendirmesinde bulundu.
GÜLİZAR KIRANLIOĞLU<br />
KİMYAGER<br />
ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ<br />
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ<br />
tugba_gulizar@hotmail.com<br />
GIDA BOYASI<br />
ORGANİK GIDA BOYASI<br />
Diğer İsimleri:<br />
Türkçe: Kaba tüylü solmaz çiçek, Horoz ibiği<br />
İngilizce : Redroot, Pigweed<br />
Çevre İstekleri : Sıcak bölgelerde sık, soğuk<br />
bölgelerde sadece lokal olarak, görülür. Bitki<br />
kendisini kolayca değişik iklimlere adapte edebilir.<br />
Uygun olmayan koşullarda, bitki boyu kısa<br />
kalır. Genellikle bahçe kültürlerinde, bitki besin<br />
maddelerince zengin, bazen kurak topraklarda sıkça<br />
görülür. Sıcaktan hoşlanır. Subtropik bölgelerde<br />
yaygındır.<br />
Morfolojisi: Bitki tek yıllık, 20-100 cm boyunda olup,<br />
bitki sapı açık yeşil veya az kırmızımsı, bitki dik ve<br />
dallı görünümlüdür. Sap ve dallar az veya çok tüylü,<br />
yapraklar uzun damarlı, yumurta şeklinde sivri, griyeşil<br />
renkte, çiçek kümesindeki çiçekler oldukça sık,<br />
küme şeklinde kümeler iridir. Meyve elips şeklinde,<br />
yanlardan basık, birazcık perianthdan daha kısa olup,<br />
tohum mercimek şeklinde, siyah ve parlaktır. Uygun<br />
koşullarda 1 milyondan fazla tohum oluşturabilir.<br />
Amaranthus, Amaranthaceae familyasından<br />
yaklaşık altmış türü bilinen, süs bitkisi olduğu kadar<br />
tohumları yenebilen, renkleri koyu mordan kırmızıya<br />
ve altın rengine kadar değişiklik gösteren bir bitki<br />
cinsi. Celosia (horozibiği) cinsi ile yakın akraba olan<br />
bu cins birçok ortak özelliğe sahiptir.<br />
yapılabilir. Çabuk üreyen ve bakım gerektirmeyen,<br />
kolay hasta olmayan dayanıklı bir bitkidir. Hem<br />
yaprakları hem de siyah benekli küçük sarı tohumları<br />
yenebildiği gibi, kurutulan tohumları öğütülerek<br />
ekmek yapımında kullanılabilir. Az teklerin başlıca<br />
tahıllarından olan Amaranth bol liflidir ve yüksek<br />
protein içerir.<br />
Birbirlerine ve diğer yabani ot amaranths ile<br />
hibridize olmak üzere genetik çeşitliliği ve fenotipik<br />
plastisite bu üç türün her biri içinde ve potansiyel<br />
olasılıkla adapte olur, bu yabancı otların kapasitesine<br />
katkıda sağlarken farklı ortamlarda, iklim, üretim<br />
sistemleri ve kontrol taktikleri, ayrıca özellikle<br />
nüfusun özellikleri yansıtıyor olması tohum<br />
dinlenmesi ve çimlenmesi, büyüme özellikleri, ya<br />
da fizyolojik yanıtlar üç türleri arasında belirgin<br />
farklılıklar gösteren çalışmalar daha ziyade bir bütün<br />
olarak türleridir.<br />
Günümüzde ki gıda boyalarını araştırdığımızda<br />
çok fazla zararları olduğunu gördük ve kendi gıda<br />
boyamızı üretmek istedik.<br />
Birçok türü ot sayılsa da dünyanın birçok yerinde<br />
yaprakları sebze kendisi süs bitkisi ve tohumları<br />
da tahıl sayılır. Rengârenk çiçeklerinden boya<br />
31
Eksraksiyon sonuncunda kullanmış olduğumuz maddeden %20 lik bir özüt akışı sağladık.<br />
Kaynaklar :<br />
1)http://www.turkiyeherboloji.org.tr/upload/File/YabanciOt/4-AMARET.pdf<br />
2)https://tr.wikipedia.org/wiki/Amaranthus<br />
3)http://articles.extension.org/pages/68434/redroot-pigweed-amaranthus-retroflexus-smooth-pigweed-ahybridus-and-powell-amaranth-a-powellii<br />
4) UYGUR, F.N., KOCH, W., WALTER, H., 1986. PLTS 4(1). Josef Margraf, Aichtal.<br />
32
Haber<br />
Yabancı<br />
İLAÇ FİRMALARI KÂR GETİRMEDİĞİ<br />
İÇİN KANSER İLACI ÜRETMİYOR<br />
Kendisi de kanser hastası olan 62 yaşındaki Prof.<br />
Workman, bilim insanlarının kanserle ilişkili görülen<br />
500 kadar protein keşfettiğini, ancak bunların sadece<br />
yüzde 5’yle ilgili ilaç geliştirildiğini söyledi.<br />
Londra’daki Kanser Araştırmaları Enstitüsü’nün<br />
başkanı Paul Workman, “Kanseri anlama<br />
konusunda alınan olağanüstü mesafelere rağmen,<br />
yeni ilaçların bir türlü geliştirilmemiş olmasının<br />
arkadında finansal gerekçeler bulunduğunu<br />
iddia etti. Workman, ilaç firmalarının yeterince<br />
karlı bulmadıkları ilaçlara yatırım yapmadığını<br />
söyledi."<br />
Workman, yeni ilaçlar için gerekli klinik deneylerin<br />
çok pahalı olduğunu, firmaların bu yüzden riskli<br />
ilaçlara yatırım yapmadığını belirtti.<br />
Workman’a göre kanser tedavisinin yeniden<br />
hızlanması için özel ilaç firmaları ve akademik<br />
organizasyonlara gerçekten yeni kanser ilaçları<br />
geliştirmeleri durumunda teşvik sağlanması<br />
gerekiyor.<br />
Daily Mail’de yer alan habere göre, Britanya’nın<br />
önde gelen akademisyenleri arasında gelen Profesör<br />
Workman’a göre “kanserle savaşın ivmesini yitirdi,<br />
yeni kanser ilaçları geliştirilmesine yönelik zincir<br />
bir noktada kırıldı.”<br />
Kanserde ‘kişiye özel’ tedaviler alanında etkileyici bir<br />
ilerleme kaydedildiğini hatırlatan Workman, “Ancak<br />
süreç, kanserin biyolojisi ve genetiğini anlama<br />
konusunda son 20 yılda yaşadığımız olağanüstü<br />
ilerlemeyle başa baş gitmiyor. Bundan çok daha<br />
iyisini yapabilirdik ve yapmalıydık” dedi.<br />
Kendisi de kanser hastası olan 62 yaşındaki Prof.<br />
Workman, bilim insanlarının kanserle ilişkili görülen<br />
500 kadar protein keşfettiğini, ancak bunların<br />
sadece yüzde 5’yle ilgili ilaç geliştirildiğini söyledi.<br />
33
Yerli<br />
Haber<br />
BİYOLOJİK TEMELLİ İLAÇ<br />
GELİŞTİRME ÇALIŞMALARINDA<br />
ÖNEMLİ İLERLEME<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fen Edebiyat<br />
Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde,<br />
biyolojik temelli ilaçlara yönelik yapılan çalışmalarda<br />
ilaç ham maddesinin üretilmesi konusunda önemli<br />
bir mesafe alındı.<br />
Konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamaya göre,<br />
İTÜ, yüksek bütçeler gerektiren ve dünyada birçok<br />
ülkenin önemli ölçüde yol aldığı biyolojik temelli ilaç<br />
geliştirme çalışmalarına öncülük ediyor.<br />
Üniversitenin biyolojik temelli ilaçlar olarak<br />
adlandırılan biyobenzer ve biyobetter çalışmalarda<br />
bir üs haline gelmesi hedefleniyor.<br />
Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK tarafından<br />
desteklenen projenin kurumsal ortakları arasında<br />
ise Marmara Üniversitesi ve Atabay <strong>Kimya</strong> Sanayi ve<br />
Ticaret A.Ş. bulunuyor.<br />
1,5 Yıl Sonra İlaç Ham Maddesi<br />
Üretmeyi Planlıyoruz<br />
İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.<br />
Dr. Gizem Dinler Doğanay, önlerinde 4 yıllık bir<br />
proje süreci olduğunu belirterek, “1,5 yıl sonra<br />
ilaç ham maddesini üretmeyi planlıyoruz. İlaç<br />
yapımı aşaması ise 2,5 ila 3 yıl arasında bir zaman<br />
gerektiriyor. Fakat bu süreci daha kısa sürede<br />
sonuçlandırmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.<br />
Doğanay, günümüzde ilaç endüstrisine hakim<br />
durumdaki kimyasal formüllü ilaçların yerine<br />
biyolojik temelli, yani canlılardan üretilen ilaçların<br />
önemli bir alternatif oluşturacağını vurguladı.<br />
Yaptıkları laboratuvar çalışmaları kapsamında<br />
kullanılan yöntemde, biyolojik ilaç üretimi için<br />
bakteriye rekombinant teknoloji yoluyla istenen<br />
ilacı üretecek DNA aktarıldığını, ardından ilacın<br />
hücreden çekildiğini ve ilacın karakterizasyon<br />
34
aşamasının başladığını anlatan Doğanay, bu<br />
aşamadan sonra, gerekli biyolojik testlerin yapıldığını<br />
ve ilacın bakteri üzerindeki denemeler için hazır hale<br />
getirildiğini kaydetti.<br />
“Biyolojik ilaç” tanımının özünde bir “protein<br />
çalışması” olduğunu aktaran Doğanay,<br />
laboratuvarlarında zaten protein üzerine çalışmalar<br />
yaptıklarına, biyolojik ilaç çalışmalarıyla bunun bir<br />
adım ötesine geçtiklerine dikkati çekti.<br />
Biyoloji-Biyoteknoloji&Genetik Araştırmalar<br />
Merkezi’nde (MOBGAM) yürütülen projeyle<br />
üniversitenin biyolojik temelli ilaçlar olarak<br />
adlandırılan biyobenzer ve biyobetter çalışmalarda<br />
bir üs haline gelmesi hedefleniyor.<br />
Doğanay’ın yönetiminde ilerleyen projede, yine aynı<br />
bölümde görev yapan öğretim üyesi Prof. Dr. Eda<br />
Tahir Turanlı ve öğrencileri de yer alıyor.<br />
Kanser Tedavisinde Biyolojik İlaç<br />
Kullanılıyor<br />
Doğanay, yüksek bütçeler gerektiren bu alanda<br />
dünyada birçok ülkenin önemli ölçüde yol aldığının<br />
altını çizerek, bu konuda başarılı ülkelerin 20-30 yıl<br />
önce çalışmalara başladıklarını ve bu nedenle daha<br />
ön planda olduklarını, bu konuda Türkiye’de yapılan<br />
çalışmaların önemli bir ilk adım sayılması gerektiğini<br />
ifade etti.<br />
Ayrıca, biyolojik ilaçların daha düşük toksik risk<br />
taşıması nedeniyle, kanser tedavilerinde ve daha<br />
özel alanlarda kullanıldığına işaret eden Doğanay,<br />
üniversitedeki öğrenci profilini ve sahip olduğu<br />
altyapıyı hedeflerine ulaşmada büyük bir avantaj<br />
olarak gördüğünü belirtti.<br />
Doğanay, beyin göçünün önlenmesi ve ilaç<br />
sektörünün de tam desteğinin alınması durumunda,<br />
üniversitenin çalışmalara verdiği destek sayesinde, iyi<br />
çalışan bir sistemle biyolojik ilaç geliştirmede önemli<br />
bir boşluğu dolduracaklarını anlattı.<br />
Günümüzde yüzde 55’i kimyasal formüllü<br />
ilaçlardan oluşan ilaç endüstrisi için yapılan gelecek<br />
tahminlerinde, 2021 yılı itibarıyla ilaç endüstrisinin<br />
yüzde 80’inin biyolojik ilaçlardan oluşacağı göz<br />
önüne alındığında, çalışmaların önemi daha açık<br />
görülebiliyor.<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde süren biyolojik<br />
ilaç geliştirme çalışmalarıyla, Türkiye’deki ilaç<br />
piyasasında ciddi boyutta bir fiyat düşüşü yaşanacağı,<br />
bu düşük maliyet avantajıyla sıfırdan ilaç geliştirmeye<br />
daha çok maddi kaynak ayrılabileceği ve bu alandaki<br />
bilimsel çalışmaların ilerleyeceği öngörülüyor.<br />
İTÜ’de bulunan Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler<br />
35
HATİLE MOUMİNTSA<br />
KİMYA<br />
YANYA ÜNİVERSİTESİ<br />
MEZUN<br />
hatile_m@hotmail.com<br />
SAKIZ MI YESEK?<br />
Herkesin çantasında, cebinde yada dolabında<br />
bulundurduğu bir şey. Biriyle buluşacağım ya da bir<br />
şeyler yedim ağzım kokmasın deyip sakız çiğneriz.<br />
Çocuğuma abur cubur yerine bir sakız versem daha<br />
iyi olur deyip çocuğumuza sakız veririz. Bir şeyler<br />
yemesemde olur bari bir sakız atayım ağzma deriz.<br />
Peki sakız o kadar güzel bir şey mi ? Hep beraber<br />
görelim.<br />
Sakızın tarihçesi<br />
Arkeologlar ve tarihçiler, erkekler ve kadınların<br />
ağaç reçinesini topaklar biçiminde bin yıldan<br />
fazladır sakız olarak çiğnediklerini keşfetmiştir.<br />
İnsanlar eskiden ağaç reçinesinin bazı tıbbi<br />
özellikleri olduğuna inanıyorlardı ve onu çiğneyerek,<br />
dişlerini ovarak ağız temizliği yapıyorlardı. Bu<br />
reçineyi ağız içinin ferahlaması ve tazelenmesi için<br />
kullanıyorlardı. Amerikan Kızılderilileri’de eskiden<br />
ladin ağaçlarından dışarı çıkan sıvıdan yapılan bir tür<br />
reçine çiğnerlerdi. Bu eski alışkanlıklar zaman içinde<br />
ticari olarak satılan ilk sakızın üretiminin temelini<br />
oluşturmuştur.<br />
Tarihteki ilk sakızın icadı’nın arkasındaki isim<br />
John B. Curtis’ tir. 1848 yılında, ladin ağacı reçinesi<br />
üzerinde denemeler yaparak yapışkan, lastik<br />
gibi bir malzeme elde etmiştir. Bu çiğnenebilir<br />
bir malzemeydi ve sakızın önündeki ticari yolun<br />
açılmasına sebep olmuştur. İki yıl süren ladin ağacı<br />
reçinesi ile yaptığı başarılı deneylerden sonra, onun<br />
ilk büyük sakız üretim tesisi de faaliyete başlamış<br />
oldu. İlerleyen süreçte Curtis, sakıza aroma ve daha<br />
çok yumuşaklık, ekstra lastik havası vermek için<br />
parafin ekledi. Sakız üretim tesisine de “Curtis Sakız<br />
Fabrikası” ünvanı verildi.<br />
Günümüzde Sakız<br />
Günümüzde sıradan sakızlardan, bin bir çeşit<br />
aromalı çikletlere ve tıbbi amaçla kullanılan sakızlara<br />
kadar değişen pek çok sakız türü bulunmaktadır.<br />
Tıbbi sakızlarda kullanılan malzemeler aynı<br />
zamanda ağız hijyeni için de iyidir. Bazı üreticiler<br />
ise hazımsızlık ve mide ekşimesi için rahatlama vaat<br />
eden pepsin maddesini sakızlara eklemeye başladı.<br />
36
Sakızın Bulunan Bazı Katkı<br />
Maddeler<br />
Aslıda sakızın ucuz olması en çok küçük çocukları<br />
etkiler o yüzdende ucuzdur zaten. Bazı katkı<br />
maddeleri zararlı değilken bazıları o küçücük şeyin<br />
zararlı olduğunu göstermektedir. Bunlardan bazıları<br />
aşağıdadır.<br />
1.)Riboflavin (E-101) :'B2 vitamini' ve renklendirici;<br />
doğal olarak sebzelerde bulunur; yumurta, süt,<br />
karaciğer ve böbrekten de elde edilir; margarin ve<br />
peynirde kullanılır. Hayvani veya bitkisel kökeni<br />
belirtilmemişse en azından şüpheli olur.<br />
Margarin, soslar, meyve suları, bebek mamaları ve<br />
işlenmiş peynirde kullanılır. Işıkla teması halinde<br />
bozulur.<br />
2.)Sakız mayası: Sakızın ana maddesidir. Ambalajda<br />
belirtilmeyen, sakız mayasının içindekiler şunlardır:<br />
Kauçuk, vaks, antioksidan, elastomer, reçine,<br />
venil polimer, parafin ve katkı maddeleri (katkı<br />
maddelerinin sayısı ve türü belirtilmemiştir.)<br />
3.)Tatlandırıcılar (7 tane): Doğal olmadığı için<br />
bunların tamamı sindirimi bozar, alerjilere yol açar,<br />
diyabete zemin hazırlar. Ayrıca her birinin özel<br />
zararları da vardır.<br />
4.)Sorbitol (E-<strong>42</strong>0) : Kıvam artırıcı,suni tatlandırıcı<br />
ve nem tutucu, etli ve zarlı kabuksuz meyvelerden<br />
veya sentetik olarak glukozdan elde edilir. Gıda,ilaç<br />
ve kozmetiklerde kullanılır.Bebek ve küçük çocuk<br />
gıdalarında kullanmak yasaktır.<br />
5.)Aspartam (E-951) : Diyet şekeri olarak bilinen<br />
yapay tatlandırıcıdır. Hassas kişilerde anjioödeme<br />
veya göz kapaklarında, dudaklarda, ellerde, ayaklarda<br />
şişmeye neden olur. Bir gıda değil kimyasaldır, ilk<br />
üretildiğinde böcek öldürücü olarak kullanılmıştır.<br />
Tüm diğer gıda katkı maddelerinin toplamından<br />
daha fazla yan etkisi vardır. Baş ağrısı, baş dönmesi,<br />
unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas<br />
spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları,<br />
huzursuzluk, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı,<br />
kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, parkinson,<br />
nefes darlığı, cilt döküntüleri, beyin işleyiş sürecinde<br />
yavaşlama, kanseri tetikleme gibi yan etkilerinin<br />
yanında zayıflamak için kullanıldığı taktirde aksine<br />
metabolizmayı yavaşlatarak daha fazla yağ birikimine<br />
sebep olur. 10.000’den fazla gıda maddesinde<br />
kullanılır. Fareler de tümör oluşturduğu tespit<br />
edilmiştir.<br />
6.)E320 BHA ve E321 BHT : Butillenmiş<br />
hidroksianisol(BHA) ve Butillenmiş<br />
hidroksitoluen(BHT) katı ve sıvı yağların<br />
bozulmasını, küflenmesini önlemek için<br />
kullanılmaktadır. Tahıl ve ürünlerinde, sakızlarda,<br />
bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini<br />
muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda<br />
maddelerinde kullanılmaktadır. Bebe mamalarında<br />
izin verilmemiştir, Yapılan bazı çalışmalarda<br />
bu katkı maddesinin farelerde kansere sebep<br />
olduğu bildirilmiştir. Alerjik reaksiyon yapabilir,<br />
hiperaktiviteye, kanserojen, estrojen etkilere ve diğer<br />
olumsuzluklara sebep olabilir.<br />
7.)E210-E219 Benzoatlar :Benzoatlar, muz,<br />
kek, hububat, çikolata, soslar, katı ve sıvı yağlar,<br />
meyankökü, margarin, mayonez, süt tozu, patates<br />
tozu ve kuru maya gibi bazı gıdaların işlenmesi<br />
sırasında gıda koruyucusu olarak kullanılır. Fırın<br />
mamulleri, peynir, sakız, çeşni, dondurulmuş<br />
mandıra ürünleri, yumuşak şeker gibi gıda<br />
ürünlerinde, kozmetik ürünlerde, diş macunlarında<br />
eczacılıkta ağız yoluyla alınan bir çok ilaçta, öksürüğe<br />
karşı antiseptik ve mantara karşı merhem yapımında<br />
kullanılır. Astıma , sinirsel bozukluğa, ve çocuklarda<br />
37
hiperaktiviteye, kurdeşene neden olabilir ve astımı<br />
ağırlaştırabilir.<br />
8.) E310 Propyl Gallate : Bu koruyucu, katı ve sıvı<br />
yağların bozulmasını önlemek için kullanılmaktadır.<br />
Bitkisel yağlarda, et ürünlerinde, dilimlenmiş<br />
patateslerde, hazır çorbalarda ve sakızlarda koruyucu<br />
katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla<br />
BHA ve BHT katkı maddeleri ile birlikte kullanılır.<br />
Kansere sebep olabilir. Gastrit ve cilt tahrişine neden<br />
olabilir, kandaki hemoglobine zarar verdiği için<br />
bebek ve küçük çocuk gıdalarında izin verilmemiştir.<br />
9.) Carminic asit (E-120) : Başta cola olmak üzere<br />
, et ürünleri ve hazır çorbalara renk vermesi için<br />
katılan bu madde bir tür böcek larvasından yapılıyor.<br />
Carmin, sosisler ve işlenmiş kümes hayvanı gibi<br />
et ürünlerinde, meyve preperatlarında, reçel ve<br />
marmelatlarda, koruyucularda, jelatinli tatlılarda,<br />
pasta ve fırın ürünlerinde, dondurmalarda,<br />
şekerlemelerde ve süt ürünlerinde de doğal<br />
renklendirici olarak bulunabilir.<br />
10.) Renklendirici; Kekler, şekerlemeler, konserve<br />
sebzeler, peynirler, sakızlar, sosis, dondurma,<br />
portakallı içecekler, salata sosları, mevsim salataları,<br />
tatlı, reçel, unlu gıdalar, çerez, konserve balık,<br />
hazır çorbalar, alkolsüz meşrubatlar ve ketçap<br />
gibi bazı gıdalar tartrazin içerirler. Tartrazin<br />
duyarlı insanlarda kurdeşen veya astım ataklarına<br />
neden olabilir. tiroid tümörü, kromozom hasarı,<br />
hiperaktivite ve aspirin duyarlılığı gibi rahatsızlıklara<br />
sebep olabilir;Norveç ve Avusturya'da yasaklandı.<br />
11.) Lesitinler (E-322) : Antioksidan. Emilgatör.<br />
Soya fasulyesi, yumurta sarısı, yerfıstığı, mısır veya<br />
hayvani yağlardan elde edilir. margarin, çikolata,<br />
mayonez ve süt tozunda kullanılır; bitkisel tipi tercih<br />
edilmelidir.<br />
O küçücük şeyde bu kadar çok şey sığarmı? Demekki<br />
sığıyormuş.Her şey o kadar tehlikeli olmuş ki artık ne<br />
yiyeceğimizi ve ne seçeceğimizi bilmiyoruz. Dikkatli<br />
olun doğalını almaya çalışın.<br />
Kaynaklar :<br />
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sak%C4%B1z<br />
http://www.history.com/news/hungry-history/chew-on-this-the-history-of-gum<br />
38
Haber<br />
Yabancı<br />
NÜKLEER ATIKLAR ELMAS PİLLERE<br />
DÖNÜŞECEK<br />
Nükleer atıklarla ilgili en büyük problem neyin<br />
değerli , neyin atık olduğunu bilememektir. İşte<br />
bu soruna Bristol Üniversitesi’nden kimyager ve<br />
fizikçilerden yeni bir çözüm geldi. Bilim insanları<br />
değersiz gibi görünen tonlarca atığı yapay<br />
elmaslara çevirerek, binlerce yıl bitmeyen pillere<br />
dönüştürebilen bir yöntem buldular.<br />
21.yüzyılın en büyük problemlerden biri de<br />
gün geçtikçe artan nükleer atıkların bertaraf<br />
edilmesinde yaşanan zorluktur. Bu atıklar nükleer<br />
yakıt ve bazı değerli izotoplarında endüstri ve ilaca<br />
dönüştürülmesi olarak değerlendirebilse de , bu<br />
atıkları uzun süre saklamak oldukça maliyetli ve<br />
tehlikeli bir işlem.<br />
Bristol Üniversitesi’nden araştırmacılar İngiltere’de<br />
en büyük nükleer atık kaynağı olan Magnox<br />
reaktörlerini hedef aldı. Nerdeyse 50 yıldır çalışan bu<br />
tesiste, grafit bloklar kullanılarak nükleer fizyonda<br />
ortaya çıkan nötronlar yavaşlatılarak proses devam<br />
etmektedir. Fakat bugün İngiltere’de 104,720 ton<br />
grafit blok var ve bunlar radyasyondan dolayı<br />
radyoaktif karbon-14’e dönüştü.<br />
Karbon-14 (C-14) ise çok zayıf bir beta ışıması<br />
yapıyor, havada ancak birkaç cm ilerleyebiliyor. İşte<br />
ekip , bu C-14’leri gömmek, üzerlerindeki c-14’ün<br />
büyük kısmını kaldırarak elektrik üreten elmaslara<br />
dönüştürmenin yolunu buldular. Normalde bu<br />
karbon çubuklar toprağa gömülüyor.<br />
Elektrik Üreten Elmaslar<br />
Nükleer elmas ise, yapay elmas radyasyona maruz<br />
39<br />
kaldığında oluşuyor ve düşük miktarda elektrik<br />
üretiyor. Araştırmacılara göre bu elmaslarda tek<br />
parça , emisyonsuz ve bakım gerektirmeyen piller<br />
üretmek mümkün.<br />
Bristol Üniversitesi’nden araştırmacılar<br />
karbon -14’ün Magnox bloklara eşit olarak<br />
dağılmadığını ve uranyum yakıt çubuklarının<br />
yakınında yoğunlaştığını keşfetti. Pil üretmek için<br />
, bloklar ısıtılarak radyoaktif çıkıştan gelen C-14<br />
çıkarılıyor. Sonra C-14 gazı toplanıyor düşük basınç<br />
ve yüksek sıcaklıkta yapay elmasa dönüştürülüyor.<br />
Elmaslar kristal kafes yapıları , bir kez C-14 ‘den<br />
gelen beta parçacıklarıyla etkileştiğinde yavaşça<br />
elektron saçmaya ve elektrik üretmeye başlıyor. Bu<br />
elmaslar radyoaktif oluyorlar ve ikinci bir radyoaktif<br />
olmayan elmasla kaplanarak bir radyasyon kalkanı<br />
oluşturuluyor. Yani bu elmaslar işlendikten sonra<br />
ancak bir muzun yaydığına denk radyasyon yayarlar.<br />
Aynı zamanda elmas sert olduğundan materyal<br />
güvenli kılınıyor.<br />
Ekip şimdiden nikel -63’den prototip elmas batarya<br />
üretti ve sonraki denemede karbon-14 kullanacak<br />
bu daha yüksek verim demek Çünkü karbon 14 çok<br />
uzun bir yarılanma süresine sahip. 5730 yıl sonra bile<br />
bu bataryalar halen % 50 verimle çalışabilir.<br />
Böylece elektrik sistemlerinden bataryaları<br />
değiştirmek için binlerce yıl beklemek zorundasınız.<br />
Özellikle uydular,kalp pili veya yüksek irtifalı dronlar<br />
(İHA) veya uzay araçları için çok uzun süreli batarya<br />
ihtiyacı karşılanabilir. Ekibin sonuçları Cabot<br />
Enstitüsü’nün “Ideas to change the world” dersinde<br />
verildi.
Yerli<br />
Haber<br />
TÜRKİYE KOZMETİK SEKTÖRÜNDE<br />
BÜYÜYOR<br />
Dünyanın ilk ve en büyük kozmetik fuarı olan<br />
Cosmoprof Worldwide Bologna’nın 50. yılı vesilesiyle<br />
İstanbul’da tanıtımı yapıldı. Toplantıda, son iki yılda<br />
Türkiye’de kozmetik sektörüne olan talebin yüzde 6<br />
artmasıyla sektörün büyüme potansiyeli olduğunun<br />
altı çizildi.<br />
Dünyada şirketler, profesyoneller ve distribütörler<br />
için kozmetik sanayinin en son trendlerinin ve<br />
ilklerinin paylaşıldığı Cosmoprof Worldwide<br />
Bologna’nın 50. yılına özel, Türkiye’de ilk kez tanıtım<br />
toplantısı yapıldı. Toplantı İtalyan Dış Ticaret ve<br />
Tanıtım Ajansı (ITA) İstanbul Ofisi ev sahipliğinde,<br />
İtalya Başkonsolosu Federica Ferrari Bravo<br />
katılımıyla gerçekleşti. Toplantıya sektörün Aksu<br />
Vital, Bebak, Clarins, Cyrene, Esteworld, Gülşah<br />
Kozmetik, Hunce, Rossman gibi önemli firmalarının<br />
temsilcileri de katıldı.<br />
Her Irka Özel Ürünler Sunulacak<br />
Kozmetikte en yeni trendlerin takip edilmesinin<br />
önemine vurgu yapan Cosmoprof Fuarı Uluslararası<br />
İlişkiler Sorumlusu Mattia Miglio “Kozmetik artık<br />
yalnızca küresel tüketiciye ya da cilt bakımına<br />
hitap etmiyor. Günümüzde kozmetik denildiğinde<br />
akla her ırktan, farklı cilt tipine ve rengine, ayrı<br />
ayrı hizmet eden ürünler geliyor.” dedi.<br />
40<br />
İlk üreticiden son tüketiciye, saçtan tırnağa, cilt<br />
bakımından estetiğe kadar her alanda hizmet veren<br />
Cosmoprof Worldwide Bologna Fuarı’nda bu yıl ilk<br />
kez her ırkın özelliklerine uygun ürünler sunulacak.<br />
Erkekler de Kozmetikten<br />
Faydalanıyor<br />
Son yıllarda kadınlardan ziyade erkeklerin de<br />
kozmetik sektörünü hareketlendirdiğini ifade<br />
eden İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri<br />
İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu<br />
Başkanı Murat Akyüz, “Kozmetik endüstrisi son<br />
10 yılda Türkiye’de çok farklı boyutlara evrildi.<br />
Eskiden erkekler sadece televizyon programlarına<br />
katıldıkları zamanlar yüzlerine fondöten<br />
sürülürdü. Şimdilerde erkekler kozmetiğin her<br />
türlü ürün gamından faydalanıyor. Erkekler için<br />
yeni çıkan ürünler bana gönderildikçe eşimden<br />
daha fazla kozmetik bakım ürünüm oldu.” dedi.
ÇİNKO<br />
Simgesi:<br />
Zn<br />
Grubu:<br />
2B (Geçiş elementi)<br />
Atom numarası: 30<br />
Bağıl atom kütlesi: 65,39<br />
Oda sıcaklığında:<br />
Katı<br />
Erime noktası:<br />
419,73°C<br />
Kaynama noktası: 907°C<br />
Yoğunluğu:<br />
7,13 g/cc<br />
Keşfi:<br />
1746 - Andreas Marggraf<br />
Atom çapı:<br />
1,53 Å<br />
Elektronegatifliği: 1,65<br />
Elektron dizilimi: 1s 2 2s2p63s2p6d 10 4s 2<br />
Yükseltgenme basamağı (sayısı): 2<br />
Radyoizotopları:<br />
Yok<br />
Çinko, mavimsi açık gri renkte, kırılgan bir metal. Elementlerin periyodik tablosunda geçiş elementleri<br />
grubunda yer alır. Çinko, yerkabuğunda en çok bulunan elementler arasında 23. sıradadır.<br />
Çinko’nun Elde Edilmesi<br />
İki tür cevher işletilir: bunlardan biri kalamin türü oksitli cevherler (çinko karbonat ve silikat), diğeri de<br />
blend türü sülfürlü cevherlerdir (kurşun sülfürle karışık çinko sülfür). Cevher genellikle yüzdürülerek<br />
zenginleştirilir. Metalürji işleminden önce, sülfürlü derişkiyi oksite dönüştürmek için kavurma işlemine<br />
başvurulur. İki üretim yöntemi vardır: kuru yöntem (ısıl yöntem ya da pirometalürji) ilk kullanılan<br />
yoldur ve çinko üretiminde yüz yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır; yaş yöntem elektrolize başvurur<br />
(hidrometalürji) ve günümüzde kuru yöntemin yerini almaya başlamıştır.<br />
Kullanım Alanları<br />
Diğer metallerle çok sayıda alaşımın yapısına katılır. Otomotiv, elektrik ve donanım endüstrilerinde<br />
kullanılan döküm kalıplarının yapımında da çinko yer alır. Demir ve benzeri metallerin, korozyona karşı<br />
önlem amacıyla galvanizlenmesinde de kullanılır. Çinko oksit; boya, yazıcı mürekkepleri, sabun, tekstil<br />
ürünleri, elektronik aletler, kauçuk yan ürünleri, yer kaplamaları, plastik ve kozmetik ürünler gibi günlük<br />
yaşamımızın çeşitli tamamlayıcılarında karşımıza çıkmaktadır. Çinko sülfit floresan özelliğe sahiptir ve<br />
parlak kadranların, floresan lambaların, X-ışını ve televizyon ekranlarının yapımında kullanılır. Hayvanların<br />
beslenmesinde de önemli bir yer tutmaktadır.<br />
41
Ayın<br />
Web<br />
Sitesi<br />
<strong>Kimya</strong> mühendisliği ile ilgili temel hesaplamaları<br />
yapabilmeniz için hazırlanmış bir site. Sitede ısı<br />
transferi, termodinamik gibi konular hakkında<br />
hesaplama yapabilme imkanı var. Birçok farklı<br />
hesaplamanın olduğu siteyi incelemenizi<br />
öneriyoruz.<br />
http://checalc.com/<br />
<strong>42</strong>
KİMYA BULMACA<br />
1 2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
Soldan Saga<br />
3. Metal, porselen, plastik ya da agaçtan yapilmis, kati<br />
özdekleri ezerek ögütmek için kullanilan sapli çukur kap.<br />
4. Elektrik akimi etkisiyle yürüyen kimyasal degismeleri ve<br />
kimyasal tepkimelerde olusan enerjiyi elektrik üretiminde<br />
kullanma konularini inceleyen bilim dali.<br />
5. Atom numarasi 57, atom agirligi 138,9, yogunlugu 6,1<br />
g/cm3 olan, beyaz, havada çabuk oksitlenen, parlak bir<br />
alevle yanan, seyrek bulunur bir element. Simgesi La.<br />
7. Sivilarin özgül agirliklarinin ölçümünde kullanilan<br />
camdan yapilmis, içinde küçük metal bilyaciklar olan<br />
aygit.<br />
Yukaridan Asagiya<br />
1. Dogal ya da yapay kauçuklarin ve reçinelerin suda asilti<br />
halindeki süt görünümlü karisim.<br />
2. Formülünde glikoz monomerlerinden olusan,<br />
gerektiginde yeniden glikoza dönüstürülen,<br />
omurgalilarda kasta ve karacigerde bulunan dalli<br />
polisakkarit zinciri.<br />
3. Eksi yüklü halojen atomu ya da bunu içeren bilesik.<br />
6. Iki ya da daha fazla amino asidin amino ve karboksil<br />
gruplarinin moleküllerarasi yogusmasi ile olusan oligomer<br />
organik bilesik.<br />
43
KİMYA BULMACA<br />
(GEÇEN AYIN ÇÖZÜMÜ)<br />
6<br />
E<br />
5<br />
H<br />
2<br />
H<br />
I<br />
1<br />
A<br />
K<br />
i<br />
S<br />
K<br />
A<br />
N<br />
3<br />
A Ç I L L E 4 M E<br />
D D i O<br />
I D R Ü R S K L<br />
O O A<br />
M R R<br />
E B L<br />
L E K T R O K I M Y A i<br />
R N K<br />
7<br />
E<br />
F Ü Z Y O N<br />
Soldan Saga<br />
3. Bir kimyasal bilesige açil grubu katma islemi. [AÇILLEME]<br />
5. Formülünde -1 yüklü hidrojen anyonu ve bunu içeren<br />
bilesiklerin genel adi. [HIDRÜR]<br />
6. Elektrik akimi etkisiyle yürüyen kimyasal degismeleri ve<br />
kimyasal tepkimelerde olusan enerjiyi elektrik üretiminde<br />
kullanma konularini inceleyen bilim dali.<br />
[ELEKTROKIMYA]<br />
7. Kapali bir kap içindeki gaz moleküllerinin genisligi,<br />
moleküllerin ortalama serbest yolundan daha küçük olan<br />
ve dolayisiyla moleküllerin birbirleriyle çarpismadan<br />
geçebildikleri bir delikten disari kaçmasi; esanlam:<br />
delikten yayilma. [EFÜZYON]<br />
Yukaridan Asagiya<br />
1. Akiskan olma durumu. [AKiSKANLiK]<br />
2. Sivilarin özgül agirliklarinin ölçümünde kullanilan<br />
camdan yapilmis, içinde küçük metal bilyaciklar olan<br />
aygit. [HIDROMETRE]<br />
3. Yüzeyindeki denklesmemis kuvvetlerin çekimiyle, baska<br />
bir maddenin atom, iyon ya da moleküllerinin bu yüzey<br />
üzerinde derismesine yolaçan kati ya da sivi madde;<br />
esanlam: yüzeyde tutan [ADSORBAN]<br />
4. Bir litre çözeltide çözünen maddenin mol sayisi.<br />
[MOLARLiK]<br />
44
İNGİLİZCE-TÜRÇE<br />
KİMYA SÖZLÜĞÜ<br />
Container<br />
Decay<br />
Detergent<br />
Diluent<br />
Electrodynamics<br />
Excite<br />
Fibres<br />
Fog<br />
Glass<br />
Ground State<br />
Hard Acid<br />
Hood<br />
Hydration<br />
Inactive<br />
Indicator<br />
Isotropic<br />
Leaching<br />
Liquid Crystal<br />
Magnetochemistry<br />
Mass Percent<br />
Measure<br />
Metastable<br />
Nitration<br />
Kap<br />
Bozunma<br />
Deterjan<br />
Seyreltici<br />
Elektrodinamik<br />
Uyarma<br />
Elyaf<br />
Sis<br />
Cam<br />
Temel Hal<br />
Sert Asit<br />
Çekerocak<br />
Hidrasyon<br />
Etkisiz<br />
Belirteç<br />
Eş Yönlü<br />
Yıkayarak Uzaklaştırma<br />
Sıvı Kristal<br />
Mıknatıs <strong>Kimya</strong>sı<br />
Kütle Yüzdesi<br />
Ölçme, Ölçü<br />
Yarı Kararlı<br />
Nitrolama<br />
45
YAZARIMIZ<br />
OLUN<br />
KOŞULLAR<br />
1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK<br />
YAZIN<br />
2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />
AD-SOYAD<br />
SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ<br />
BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ<br />
PROFİL FOTOĞRAFI<br />
YAZINIZIN WORD FORMATI<br />
İLE GÖNDERİN.<br />
BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM