12.02.2018 Views

genç kalemler

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BU SONBAHAR “SON” BAHARINIZ OLMAMALIYDI<br />

Sıradan bir sonbahar akşamıydı oysaki.<br />

Sararan yapraklar dökülüyordu usul usul.<br />

Bazen sıcak güneş yakıyordu tenimizi,<br />

bazen de bir rüzgâr dans ettiriyordu<br />

saçlarımızı. Günler kısalıyor, kışın kapıda<br />

olduğu hissediliyordu. Dersler başlamıştı.<br />

Yeni gelen öğrencilerle tanışırken,<br />

Kavaklıdere’de geçen yedi yılın da etkisiyle<br />

fark ediyorduk ki yeni olduğunu<br />

sandıklarımız aslında önceki yıllarda mezun<br />

ettiğimiz öğrencilerin kardeşi, amcasının<br />

oğlu, teyzenin kızıydı. Aslında hepsini<br />

tanıyorduk neredeyse. Yıllar yüzümüzde<br />

çizgiler, saçlarımızda beyazlar<br />

oluşturmamıştı sadece. Bizler birbirini<br />

tanıyan kocaman bir aile olmuştuk geçen<br />

zaman içinde.<br />

Her sabah tüm dertlerimizi kapının<br />

ardında bırakıp o sınıfa girdiğimizde; bazen<br />

uykulu, bazen haylaz ama her zaman<br />

masum ve sevgi dolu o yüzlerle<br />

renklendirirken kalbimizi, bilemezdik böyle<br />

olacağını. Bazen kızıyorduk onlara,<br />

yapmaları gereken sadece verilen ödevler<br />

ve görevlerdi işte! Neden yapamasınlardı<br />

ki? Kendimiz için istemiyorduk ki bunları.<br />

Çokça okusunlar, çokça yazsınlar, çokça<br />

araştırsınlar ve neresinde başlarlarsa<br />

başlasınlar hayatın, hazır olsunlar<br />

yaşayacaklarına. Anlayışlı, iyi birer insan;<br />

kendi problemleriyle başa çıkabilen ve<br />

bunu yaparken sadece güzelliğe, doğruya,<br />

iyiliğe yönelebilen insanlar olmalarını<br />

istiyorduk. Meslekleri, kazandıkları paralar<br />

değildi önceliğimiz.<br />

Öyle bir uğraşıydı ki bu ürünlerini çok<br />

sonraları veren… Bir bahçıvan olsaydık,<br />

sadece birkaç mevsim beklerdik güllerimizin<br />

açtığını görmek için. Bir doktor olsaydık,<br />

tedavi süreci sona erdiğinde anlardık<br />

emeklerimizin karşılığını alıp alamadığımızı.<br />

Oysaki öğretmendik işte. Öyle üç beş test<br />

sorusu, birkaç sınav ölçemiyordu hayatta<br />

nasıl bireyler olacaklarını. Tüm gün derslerin<br />

yanı sıra heyecanla, hüzünle anlattıkları<br />

dertlerini dinlerken; bazen de direkt değil de<br />

dolaylı yoldan, küçük haylazlıklarla “Beni<br />

gör, anla beni…” demeye çalışan halleriyle<br />

başa çıkmaya çalışırken ruhumuzdan<br />

yudum yudum veriyoruz onlara.<br />

Anlayamıyoruz mum misali erirken, ne kadar<br />

aydınlatabildiğimizi, ne kadarına yettiğini<br />

gücümüzün.<br />

Sonra… Yıllar sonra… Bir gün bir sokakta<br />

kocaman adam olmuş vücutları ama hep<br />

bildiğimiz o çocuksu gülüşleriyle<br />

çıkıveriyorlar karşımıza. Anlatıyorlar:<br />

“Okuyoruz öğretmenim, öğretmen<br />

olacağım ben de, evlendim cennet kokulu<br />

çocuklar yetiştiriyorum, askere gidip vatani<br />

görevimi yapacağım…” Yıllar evvel<br />

göremediğimiz o güllerden koca bir demet<br />

bırakıveriyorlar kucağımıza. O zaman hiçbir<br />

servetin yaratamayacağı mutlulukla<br />

aydınlanıveriyor yüzümüz. Bazen de…<br />

Sıradan bir sonbahar akşamında… Bir haber<br />

yayılıyor birden. Fidanlarımız, büyüsün de<br />

kanat çırpsın diye beklediğimiz minicik<br />

tırtıllarımız yoklar artık. Adına “kaza”<br />

diyorlarmış. Araba yoldan çıkmış, ani fren<br />

yapmış, uçuruma düşmüşler. Kelimeler,<br />

uğruna yıllarınızı harcadığınız o çocukların<br />

artık yaşamadıklarını anlatmaya çalışırken<br />

öyle anlamsızlaşıyor ki...<br />

“Allah rahmet eylesin!” denir vefat<br />

edenin ardından. Kendinden küçük birine<br />

nasıl söylenir o söz? Vaktiyle sınıfta kendi<br />

anne babasından çok gördüğünüz, ödevini<br />

yapmıyor diye kızdığınız, bir şeyler<br />

öğrendiklerinde içinizde güller açtıran o<br />

çocuklar yok artık!<br />

En kötüsü de hiçbir şey gelmiyor<br />

elinizden. Acaba neyi eksik öğrettim? Ben<br />

de suçlu muyum diye düşünüp karşınızda<br />

duran mini mini yüreklere yalvarıyorsunuz:<br />

“N’olur dikkatli olun yavrularım. Hem<br />

kendiniz hem de sizi sevenler için. Hayat bir<br />

oyun değil işte! Merhametli değil bizim gibi,<br />

yanlışlarınızı affedivermiyor öylece.”<br />

Biz sizlerden gül beklerken, siz yaprak<br />

misali dökülüp gittiniz bir sonbahar akşamı.<br />

Ne güzel bakardınız umut dolu gözlerle, kim<br />

bilir daha ne hayalleriniz, yaşanacak ne<br />

güzel günleriniz vardı. Çok erkendi çocuklar.<br />

Saygınızla, sevgi dolu yüreklerinizle,<br />

kalbinizle yer ettiniz kalbimizde.<br />

Unutulmayacaksınız Kavaklıdere’nin güzel<br />

çocukları. Ruhunuz şad, yeriniz uçmağ<br />

olsun.<br />

“Kadir Doğramacı, Mehmet Nuri Akkuş,<br />

İlyas Aktaş, Meltem Turgut, Hakan Şahin ve<br />

Mehmet Ay anısına…”<br />

Dilek MADAN<br />

Kavaklıdere Atatürk Ortaokulu Türkçe<br />

Öğretmeni<br />

10

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!