27.04.2018 Views

ESYAV DERGİSİ 32.YIL ÖZEL SAYISI

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

NİSAN 2018 • SAYFA 5<br />

rım sayfa Kur’an okutuyor ondan sonra<br />

tahta kutuya 57 öğrenciye adam başı 5<br />

kara zeytin hesaplayarak 285 adet zeytini<br />

kutuya bırakıyordu. İkinci gün kibrit<br />

kutusu kadar beyaz peynir, üçüncü gün<br />

de helva veriyordu. (Mekânı cennet olsun<br />

inşallah)<br />

1960 yılında ülkemizde askeri ihtilal<br />

yapılmıştı.<br />

Bu darbe sonucunda demokrasi ve<br />

insan haklarının rafa kaldırıldığı ülkemizde<br />

Başbakanımız Adnan Menderes<br />

ile iki bakanımızı darbeciler idam ettiler.<br />

O yıllarda millet iradesi ve hukukun<br />

üstünlüğü kavramları yok sayılarak yerini<br />

zorbalık, baskı, zulüm, işkenceye bıraktı.<br />

Hafız Hüseyin Başdağ Hoca’mız<br />

perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde<br />

talebeleri toplayarak 4444 Salat-ı Tefriciye<br />

okuturdu. Işıklar karartılır caminin<br />

etrafına 2-3 nöbetçi talebe koyarak askerlerin<br />

baskın yapacağı endişesi içinde<br />

dualar yapıldı. 1961 yılında hafızlığını bitirenlerle<br />

yarım hafız olanlara Hacı Bayram<br />

Cami’nde diploma merasimi yapılarak<br />

diplomaları verilirdi. Ben de bu diplomayı<br />

alanlar arasındaydım. Babam ve<br />

annem köydelerdi. Yokluk ve sıkıntı devam<br />

ediyor. Bir gün yine Osmanlı Reklam’daki<br />

İsmail ve Osman abiyi ziyarete<br />

gittim. Hafızlık diplomamı aldığımı söyledim.<br />

Merhum İsmail Aydın abi beni<br />

tebrik etti ve sonra:<br />

-Hüdaverdi, baban ve annen yokluk<br />

içinde. Hoca olup da ne yapacaksın?<br />

Seni bitişiğimizdeki Hürbilek<br />

Matbaası’na çırak olarak vereyim de<br />

meslek sahibi ol! dedi.<br />

Ben de bu teklifi kabul ettim. Beni<br />

Hürbilek Matbaası’na çırak olarak verdiler.<br />

Orada gece saat 10-11’e kadar çalışıyordum.<br />

Hıdırlıktepe’ de bizim köylülerin<br />

yanından bir oda tuttum. Hürbilek<br />

Matbaası’nda epey bir zaman çalıştım.<br />

Daha fazla bir haftalıkla Seval Matbaası’na<br />

gittim ve iş istedim. Patron Zeki<br />

Bey hünerimin ne olduğunu sordu.<br />

Ben de kendimi anlattım. Bu konuşmadan<br />

sonra beni işe aldı. Bir sonraki yılda<br />

İzgi Matbaası’na girdim. Oradan da Diyanet<br />

İşleri Başkanlığında çalışan halamın<br />

oğulları İlhami-Ahmet Özdoğan’ın<br />

yardımıyla Türk-Tarih Kurumu Matbaası’nda<br />

işe başladım. Bu matbaa Türkiye’nin<br />

en büyük matbaasıydı. Roland Rekord<br />

Ofset baskı makinesi orada vardı. O<br />

baskı makinesinde, ustalarımın yanında<br />

kendimi yetiştirdim. O tarihte matbaada<br />

120 kişi çalışıyordu. Vakit namazı kılan<br />

3-5 kişi vardı. Biri de benim. Türk-<br />

Tarih Kurumunun başkanı Uluğ İğdemir<br />

oğlu Gökmen İğdemir ise Basımevinin<br />

müdürüydü. Kendisi Rotary Kulübü<br />

üyesiydi. Vakit namazlarımızı 30-40<br />

m2 lik bıçak bileme odasında kılıyorduk.<br />

Bir gün öğle namazımı kılarken müdürümüz<br />

Gökmen İğdemir atölyeye geldi<br />

ve beni orada namaz kılarken gördü. Bana<br />

bağırmaya başladı. “Ulan burası mescit<br />

mi!” diyerek giyotinin altına konulan<br />

bıçak tahtasını başıma vurarak kırdı. Çok<br />

korktum. Müdür muavini Vala Bey, şefimize<br />

talimat vermiş olacak ki matbaaya<br />

gelen kâğıtları bana taşıttılar. Zaman zaman<br />

“Hoca suyun ısınıyor, işine son verilecek”<br />

laflarıyla beni korkutuyorlardı.<br />

Bütün bunlara rağmen Tarih Kurumu<br />

Matbaası’nda iki renkli makinede usta<br />

oldum. Matbaanın kilişehane ustabaşı<br />

merhum İsmail Gökmen Abi vardı. Beni<br />

çok severdi. Annesi ve eşi Halime Hanım<br />

çok dindar hanımefendilerdi. Beni<br />

İsmetpaşa’daki evine sık sık Kur’an okumaya<br />

çağırırdı. Bazen de tesbih namazı<br />

kıldırırdım.<br />

Kardeşim Mustafa da İsmail Aydın<br />

abinin vesilesi ile Denizciler Caddesi’ndeki<br />

Sanat Klişe’de işe başlamıştı. O<br />

da burada kendisini yetiştirmişti. İsmail<br />

Gökmen ağabeye kardeşimi Doğuş Matbaası’na<br />

yerleştirmesini rica ettim. O da<br />

kardeşimi Doğuş Matbaası’nda işe soktu.<br />

Doğuş Matbaası o zaman Türkiye’nin<br />

büyük matbaalarından biriydi. O tarihlerde<br />

Adalet Gazetesi okuyorum. Gazetenin<br />

sahipleri ve Turhan Dilliğil gazetenin<br />

manşetine “Allahsız Gardiyanlar”<br />

diye manşetler attırıyordu. Ben de Tarih<br />

Kurumu Matbaası’nda sırtımda kâğıt<br />

taşımaktan usanmıştım. İş yerinden<br />

ayrılmaya karar verdim. Müdürün kapısından<br />

girerek “Allahsız gardiyan, Allah<br />

senin bu dünyada da ahirette de cezanı<br />

versin” dedikten sonra merdivenleri<br />

ikişer üçer basamak atlayarak Numune<br />

Hastanesinin yanına kaçtım. Arkamdan<br />

adam gönderir diye korktum. Daha<br />

sonraki günlerde müftülükte müezzinlik<br />

imtihanına girmeye karar verdim. İmtihan<br />

tarihine epey zaman vardı. Kardeşim<br />

Mustafa’yı Doğuş Matbaası’nda ziyarete<br />

gittim. Klişehanın şefi Hüseyin Tangür<br />

Bey’le karşılaştım. Bana “Oğlum sen<br />

nerede çalışıyorsun?” diye sordu. Ben de<br />

Türk-Tarih Kurumu Matbaası’nda ofset<br />

ustası olarak çalıştım ve buradan yeni<br />

ayrıldım dedim. O tarihlerde Doğuş Matbaacılık<br />

da ofset baskı makinesi getirmeye<br />

karar vermiş. Hüseyin Usta bu cevaptan<br />

sonra Doğuş Matbaası’nın patronu<br />

Rafet Yardımedici’nin ve Müdür Haldun<br />

Bey’in yanına inmiş ve şunları söylemiş:<br />

- Ofset baskı makinesi için bize bir usta<br />

lazım. Mustafa’nın kardeşi de ofset ustasıymış.<br />

Daha önce Türk Tarih Kurumu<br />

Matbaası’nda çalışmış. Mustafa çok çalışkan<br />

bir çocuk. Bunun kardeşi de öyledir.<br />

Bu çocuğu işe alalım.<br />

Bunun üzerine beni müdürün yanına<br />

çağırdılar. Dediler:<br />

-Oğlum sen ofset ustası mısın? diye<br />

sordular. Ben de:<br />

- Evet efendim dedim.<br />

-Biz seni buraya alalım. Ne kadar maaş<br />

istersin? dediler.<br />

- Siz ne takdir ederseniz.<br />

Önce sen dışarı çık dediler. Sonra çağırarak:<br />

-Oğlum biz sana şimdilik 450 lira vereceğiz.<br />

Daha sonra bakarız. Bir de seni<br />

İstanbul’da Apa Ofset Matbaası’na kursa<br />

göndereceğiz. 30-40 gün orada kalacaksın.<br />

Ben de:<br />

- Baş üstüne dedim.<br />

Tarih Kurumu Matbaası’nda 235<br />

TL’ye çalışıyordum. Müezzin olsaydım<br />

157 TL alacaktım. Allah bana 450 TL maaş<br />

alacağım bir kapı açtı. İstanbul’a gittim<br />

ve uygun fiyata bir otel buldum. Camileri<br />

dolaşmaya başladım. K. Ayasofya,<br />

B. Ayasofya, Sultanahmet, Nuri Osmaniye,<br />

K. Şehzadebaşı Cami’ nde ikindi<br />

namazını kıldım. Namazı kıldıran imam<br />

Leblebicioğlunda beraber hafızlığa çalıştığım<br />

Çorumlu Selami’ydi. Namazdan<br />

sonra kucaklaştık. Bana “Hüdaverdi<br />

ne arıyorsun burada?” dedi. Ben de Apa<br />

Ofset Matbaası’na ofset makinelerinde<br />

kurs görmeye geldiğimi söyledim. Bana<br />

nerede kaldığımı sordu. Ben de Sirkeci’de<br />

bir otelde kalacağımı söyledim. Bu-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!