19.03.2019 Views

Kadıköy Life / Mart & Nisan 2019

  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

100.<br />

İŞGALDEN KURTULUŞA<br />

YILINDA<br />

KADIKÖY (2)<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> | Yıl: 15 | Sayı: 86 | Fiyatı: 10 TL<br />

İstanbul’da işgalin ilk yılları…<br />

İşgal Orduları Başkumandanı General<br />

Harrington, Fenerbahçe’lilerin,<br />

Kurbağalıdere kıyısındaki binasından,<br />

Ulu Önder M. Kemal Paşa’nın Anadolu’daki<br />

ordularına silah, cephane ve savaşacak<br />

insan kaçırdıklarına dair haberler<br />

almakta ve bu binayı kontrol altında<br />

bulundurmakta…<br />

YIL 1920... FENERBAHÇE,<br />

SADECE BİR SPOR KULÜBÜ DEĞİLDİ


DEDEMAN’IN YILDIZLARI<br />

DÜĞÜN GECENİZİ SÜSLEYECEK.<br />

Zengin süslemelerimiz, lezzetli menülerimiz ve<br />

deneyimli ekibimizle düğün planlarınızı gerçeğe dönüştürüyor,<br />

beş yıldızlı davetlere imza atıyoruz.<br />

0216 469 66 00 bostanci@dedeman.com www.dedeman.com<br />

MERAKLI KAL, HEYECANLI KAL, DEDEMAN’DA KAL.


Advertorial<br />

Bağdat Caddesi’nin ünlü inşaat markası<br />

Koç Yapı’dan yeni kampanya:<br />

“ GÜÇLENDİRİYORUZ,<br />

YENİLİYORUZ”<br />

Sıfır inşaat kalitesi, 100 yıl betonarme garantisi ile 24 ay vade!<br />

Eski eviniz gidiyor, sıfırlanmış yeni daireniz geliyor;<br />

üstelik 4 ayda teslim...<br />

Koç Yapı A.Ş.; 24 ay vade, yüzde 50’ye varan<br />

ürün tedarik avantajı, 125 bin TL aylık 0,30<br />

iskontolu, devlet destekli 10 yıl vadeli Kentsel<br />

Dönüşüm Konut Kredisi garantörü, 45<br />

günde dairelerinizin anahtar teslimi ve 4 ay<br />

gibi kısa bir sürede bina teslimleri ile 25 yıllık<br />

sektör tecrübesini sizlerle buluşturuyor.<br />

Kentsel dönüşümün dikkat çekici lokasyonu<br />

olan <strong>Kadıköy</strong> Bağdat Caddesi ve Bodrum<br />

yarımadasında 1996 yılından bu yana uzman<br />

mimari tasarım ekibi ve donanımlı kadrosu<br />

ile fark yaratan Koç Yapı; birikim ve tecrübeleri<br />

ile sektöründe yeniliklere imza atıyor.<br />

Yeni projesi ile dikkatleri üzerine çeken Koç<br />

Yapı, <strong>2019</strong> yılındaki hizmet ve faaliyetlerinde<br />

“6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasasına”<br />

göre sıfır inşaat kalitesi ve 100 yıl betonarme<br />

garantisi vererek, yapılarınıza iç ve dış cephe<br />

mimari tasarımlarında yeni bir yüz kazandırıyor.<br />

Koç Yapı, lüks konut odaklı inşaat anlayışını,<br />

<strong>Kadıköy</strong> Bağdat Caddesi ve Bodrum<br />

genelinde 100 bin metrekare kapalı alan iş<br />

bitirme tecrübesiyle birleştirerek; 11 proje,<br />

300 konut referansı ve 50 milyon Türk Lirası<br />

finansal garantör gücü ile sizleri destekliyor.<br />

10 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

100 YIL GARANTİ<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Hamit Cenk Koç,<br />

konu ile ilgili dergimize yaptığı açıklamada<br />

şunları söyledi: “Koç Yapı olarak, 6306<br />

sayılı yasa kapsamında hasarlı binaları<br />

yıkmadan; mimari, statik, makine ve tesisat,<br />

ruhsat projelerine uygun; Belediye, Yapı Denetim,<br />

Yangın Yönetmeliği ve mevcut imar<br />

plan notları ile güçlendiriyor, yeniliyoruz.<br />

4 ayda betonarmede 100 yıl garanti kapsamında<br />

son deprem yönetmeliğine uygun<br />

güçlendirme projelerimizi belediyelerden<br />

ruhsat, kontrol ve izinler ile yürütüyoruz.<br />

MALİYET GİDERLERİNDE<br />

YÜZDE 50’YE VARAN AVANTAJ<br />

Ayrıca; inşaat, teknik, malzeme ve tüm<br />

maliyet satın almalarımızda ise en uygun<br />

fiyat, en ucuza maliyet liderliğine sahibiz.<br />

Siz kat maliklerimize yansıtılacak toptan<br />

fiyat politikamızda, en iyi marka ürün<br />

tedariklerimizle tüm maliyet giderlerinizde<br />

yüzde 50’ye varan avantaj sağlayarak,<br />

konutlarınızı sıfırlıyoruz. Ayrıca, 6306 Sayılı<br />

Kentsel Dönüşüm Yasası gereğince; son<br />

Deprem Yönetmeliği’ne (01.01.<strong>2019</strong>) uygun<br />

olarak güçlendirerek, hasar tespiti yapılmış<br />

/ yapılmamış (tapu ve belediyede hasarlı<br />

tespit şerhi bulunan) binalarınızın, kat<br />

maliklerine kira desteği ve kamu bankalarından<br />

devlet destekli, ucuz konut kredisi<br />

tahsisi, garantör firma limitlerimizle sizlere<br />

kullandırıyoruz. 125 bin TL aylık 0,30 iskontolu,<br />

devlet destekli 10 yıl vadeli Kentsel<br />

Dönüşüm Konut Kredisi sağlıyoruz.<br />

OPTİMUM YAŞAM ALANLARINIZI<br />

GENİŞLETİYOR, DÜZENLİYORUZ<br />

Bodrum’daki daireleriniz, yazlıklarınız,<br />

otelleriniz ise iş ortağı marka firmalarımızın<br />

ürünlerinin teknik şartnameleri kapsamında,<br />

45 günde anahtar teslimiyle iç ve dış<br />

dekorasyon yapılıyor. Alanında uzman mimari<br />

ve teknik ekibimiz ile verimli, tasarım<br />

metrekare çözümlerimizle optimum yaşam<br />

alanlarınızı genişletiyor, düzenliyoruz. Koç<br />

Yapı A.Ş. olarak toptan satın alma maliyet<br />

liderliğini, yüzde 50’ye varan fiyat avantajları<br />

ile perakendeye sunuyoruz.”<br />

Açık, net, dürüst, zaten hep vardınız.<br />

www.hamitcenkkoc.com<br />

444 7 562 / 444 7 KOC<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 11


Editör<br />

Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika<br />

İşgal Kuvvetleri’nin<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü’ne<br />

kilit vurduğu gün...<br />

“İşgalden Kurtuluşa <strong>Kadıköy</strong>” başlığıyla ünlü koleksiyoner<br />

ve köşe yazarımız Sertaç Kayserilioğlu’nun<br />

büyük emeklerle hazırlayıp, sizlerle buluşturduğu<br />

yazı dizimiz devam ediyor. Yoğun bir ilgiyle karşılanan<br />

ve geleceğimizin teminatı gençlerimize büyük<br />

bir armağan olan yazı dizimizde İşgal Kuvvetleri,<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kurbağalıdere’deki<br />

binasına kadar dayandı ve kapısına kilit vurdu.<br />

İşte bu uğurda; Fenerbahçe Kulübü sporcularından<br />

Şehit Arif, Şehit İzzi Ahmet, Şehit Nurettin’ler<br />

ile başlayan, Beşiktaş Kulübü sporcularından Şehit<br />

Asım, Şehit Kaptan Kazım, Şehit Rıdvan Bey’lerle<br />

devam eden ve Galatasaray Kulübü sporcularından<br />

Şehit Kaleci Hamdi, Şehit Kürt Celal, Şehit<br />

Hasnun Galip’lerle süren onlarca sporcu, yurdumuzdaki<br />

tüm diğer spor kulüplerimize kayıtlı<br />

yüzlerce sporcu kardeşleri misali Çanakkale’de<br />

ve tüm diğer cephelerde olduğu gibi, bağımsızlık<br />

savaşımızda da vatan için hizmetler vermiş, vatan<br />

yolunda şehit düşmüşler.<br />

Bundan sonraki iki sayımızla birlikte final yapacak<br />

olan “İşgalden Kurtuluşa <strong>Kadıköy</strong>” kapak<br />

dosyamız, hiçbir yerde görülmemiş fotoğraflar<br />

ve bilgiler ışığında Sertaç Kayserilioğlu imzası<br />

ile K İletişim tarafından kitap haline getirilerek,<br />

raflarda yerini alacak.<br />

***<br />

Kapak dosyamızda görüleceği üzere yaşadığımız<br />

topraklar hiç de kolay kazanılmadı. Uğrunda dökülen<br />

kanlar, kaybedilen canlar ama hiç yitirilmeyen<br />

vatan aşkıyla “yeniden, yeniden, yeniden” kazandığımız<br />

güzel ülkemiz için oynanan oyunlar bitmiyor.<br />

Sadece kimlik değiştiriyor kimi zaman dini, kimi<br />

TAM<br />

100 YIL<br />

1919’DAN <strong>2019</strong>’A<br />

...<br />

zaman ekonomik başlıklarla... Büyük Kulüp’te<br />

gerçekleşen konferans sonrası dergimize konuşan<br />

Nörofinans Uzmanı Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu,<br />

önümüzdeki dönemde din ve para üzerinden<br />

enerji, su, gıda ve altın savaşlarının yaşanacağının<br />

altını çizdi ve “Şok edici olaylara ve cinayetlere<br />

hazırlıklı olun!” dedi.<br />

***<br />

‘Hotel California’ parçasını dinleyen, antik Mısır’a<br />

ait belgeselleri izleyen ya da James Bond’un<br />

filmlerinden heyecan duyan birçok kişinin soluğu<br />

o mekânlarda aldığını söyleyen koleksiyoner<br />

Kadir İrfan Yalın ise, yine çok önemli bir konu olan<br />

turizme dair yorumlarını <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ile paylaştı.<br />

Bugün turizm algısının tümüyle ortaya konacak bir<br />

tema üstünden yürüdüğünü belirterek, Hıristiyanlık<br />

mezheplerinin günümüzdeki şekliyle sınıflanmasına<br />

yol açan 451 yılındaki Khalkedon Konsili’nin,<br />

Altıyol civarında olan bir kilisede yapıldığını<br />

ifade ederek, bu önemli olayın burada yapıldığına<br />

dair çıkartılacak en ufak bir izin, <strong>Kadıköy</strong>ümüze<br />

turizm patlaması yaşatacağını dile getirdi.<br />

“Geçmişten Geleceğe” konseptimiz çerçevesinde<br />

yer alan bir diğer dosyayı ise Yiğit Uygun sayfalarımıza<br />

taşıdı. Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızın<br />

yaşamlarını hatırlamaya ve hatırlatmaya<br />

çalıştı bu sayımızda, özellikle de genç nesillerimize...<br />

Zira onlar bizim zenginliğimizdi; komşumuz,<br />

dostumuz, arkadaşımız hatta iş ortağımızdı.<br />

Hayatımıza uzun yıllar dokundular.<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>, bir değil, birkaç dergi içeriği doluluğunda<br />

ve ilgi çekici dosyaları eşliğinde bahar<br />

sayısıyla sizlerle...<br />

Canan Toprakkaya<br />

TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,<br />

MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,<br />

POLİTİKA DERGİSİ<br />

İmtiyaz Sahibi ve<br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Fatma Canan Toprakkaya<br />

Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Kadir Toprakkaya<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

İrem Toprakkaya<br />

Yayın Kurulu<br />

Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp,<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />

İnal Aydınoğlu, Bülent Turan,<br />

Enis Fosforoğlu<br />

Haber Müdürü<br />

Cenay Toprakkaya<br />

Editörler<br />

Sedef Turan, Pınar Baltacı,<br />

Yiğit Uygun, Dilek Karagöz,<br />

Deniz İhsan Taşdelen<br />

Görsel Yönetim<br />

Kubilay Şenyiğit<br />

Reklam ve Halkla İlişkiler<br />

Benusen Sağdan<br />

Tel: 0532 208 84 42<br />

Kapak Resmi<br />

Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu<br />

Basım<br />

Ege Basım Matbaa ve<br />

Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />

Sertifika No: 12468<br />

Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4<br />

Ataşehir - İstanbul<br />

Tel: (0216) 470 44 70<br />

www.egebasim.com.tr<br />

Dağıtım<br />

Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.<br />

KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından<br />

son sayfasına kadar olan yazılardan imza<br />

sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların<br />

sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.<br />

KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her<br />

türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her<br />

hakkı saklıdır.<br />

İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.<br />

KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla<br />

doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.<br />

Yayıncı<br />

K-İletişim Basın Yayın ve<br />

Tanıtım Hizmetleri<br />

Karanfil Sokak No: 27/13<br />

Göztepe / İstanbul<br />

Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17<br />

Gsm: 0532 266 82 43<br />

E-posta: kadikoylife@yahoo.com<br />

www.kadikoylife.com<br />

İrtibat Bürosu<br />

Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.<br />

No: 44/6 <strong>Kadıköy</strong> / İstanbul<br />

Tel: 0532 470 73 05<br />

ISSN 1307-5535<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong><br />

Yıl: 15 Sayı: 86 Fiyat: 10 TL<br />

Basım Tarihi: 18 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong><br />

Yayın türü: İki aylık, bölgesel,<br />

süreli yayındır.<br />

KADIKÖY LIFE<br />

Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği<br />

üyesidir.<br />

12 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


İçindekiler<br />

48<br />

58<br />

32<br />

32<br />

44<br />

48<br />

58<br />

Kurtuluşa Gidişin 100. Yılı’nda<br />

İŞGALDEN KURTULUŞA KADIKÖY<br />

Sertaç Kayserilioğlu: “Milli Mücadele’nin başlangıç<br />

yılı olan 1919’un yüzüncü yılı boyunca sürdüreceğimiz<br />

‘İşgal Döneminde <strong>Kadıköy</strong>’ ana başlıklı yazı<br />

dizimizin bu ikinci bölümünde öncelikli olarak<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yer alması, onun <strong>Kadıköy</strong><br />

yakasının bir kulübü olarak bu dönem içinde<br />

verdiği faaliyetleri nedeniyledir.”<br />

Biz mi onlardan, onlar mı bizden?<br />

KADIKÖY’DE AZINLIK DOSTLARIMIZIN<br />

DÜNÜ, BUGÜNÜ<br />

<strong>Kadıköy</strong> ve çevresindeki, hatta biraz daha geniş kapsamda<br />

Anadolu yakasındaki azınlıkların, özellikle Rum,<br />

Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızın dünü, bugünü, alışkanlıkları,<br />

yemekleri, bayramları, bizlerle ilişkileri çok<br />

ilginç… Bu sayımızda yaşamlarını hatırlamaya ve hatırlatmaya<br />

çalışacağız. Özellikle de genç nesillerimize!<br />

Ramazan Kurtoğlu uyardı:<br />

ŞOK EDİCİ OLAYLARA VE<br />

CİNAYETLERE HAZIRLIKLI OLUN!<br />

Dünya ve Türkiye ekonomisi üzerine açıklamaları<br />

ve uyarıları ile her zaman dikkat çeken Dr. Ramazan<br />

Kurtoğlu, Büyük Kulüp’e konuk oldu. Konferans sonrasında<br />

sorularımızı yanıtlayan Kurtoğlu, dünyayı ve<br />

Türkiye’yi bekleyen ekonomik krize karşı dinleyicilerini<br />

ve okuyucularını uyardı.<br />

Baksı Müzesi’nin kurucusu<br />

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan:<br />

KADIKÖY’E KÜLTÜREL YATIRIM HÂLÂ<br />

ÇOK GEREKLİ!<br />

Doğduğu ve büyüdüğü topraklara yıllar sonra<br />

geri dönerek Baksı Müzesi’ne hayat veren Prof. Dr.<br />

Hüsamettin Koçan’dan, dünyanın kaçırdığı geçmişle<br />

harmanlanması gereken sanatın bugününü ve geleceğe<br />

bakışını dinledik.<br />

96<br />

104<br />

76<br />

44<br />

Neslihan Arslan:<br />

DİZİLERDE KALİTE,<br />

SÜRELERİN<br />

DÜŞÜRÜLMESİYLE<br />

SAĞLANIR<br />

Tiyatro sahnelerinden<br />

gelerek evlerimize konuk<br />

olan genç oyuncu Neslihan<br />

Arslan, Mimar Sinan<br />

Üniversitesi Tiyatro Bölümü<br />

mezunu. Buğulu sesi,<br />

uzun siyah saçları, kendine<br />

has jest ve mimikleri,<br />

kararlı duruşuyla dikkatleri üzerine çeken başarılı<br />

oyuncu, bugünlerde İstanbullu Gelin’in Dilara’sına<br />

hayat veriyor, dergimize de konuk oluyor.<br />

Yeteneği içinde kaybolmuş bir dahi;<br />

KERİM ÇAPLI<br />

Türkiye’nin dünya çapındaki sanatçılarından Kerim<br />

Çaplı’nın kayıp kayıtları, “Kayıp” albümü ile müzikseverlerle<br />

buluştu. 2004 yılında hayatını kaybeden<br />

Kerim Çaplı’nın, yeteneğinin yanı sıra hüzünlü bir<br />

hikâyeyi de miras bıraktığı oğlu Ahmet Çaplı için ise<br />

bu albüm, babaya bir saygı duruşu…<br />

76<br />

Mehmet Tığlı:<br />

SADECE PARA İÇİN SİNEMA<br />

YAPMAYI DOĞRU BULMUYORUM<br />

Film dünyasının büyüsüne henüz çocuk yaştayken kapılan<br />

yönetmen Prof. Dr. Mehmet Tığlı, işletme eğitimi<br />

almasına rağmen senaryo ve film alanında da çalışmalarını<br />

büyük bir tutkuyla sürdürmeye devam ediyor.<br />

104<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 13


EVDE BAKIM iLE<br />

HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!<br />

Yaşlı Hasta<br />

Bakımı<br />

Emzİrme<br />

Eğİtİmİ<br />

Tetkİkler<br />

EnjeksİyoN<br />

Pansuman<br />

*Evde bakım hizmeti veren hastanelerimiz için lütfen çağrı merkezimizi arayın.<br />

Telefonların en sağlıklı mobil uygulaması,<br />

Medicana aplikasyonu!<br />

0850 460 6334<br />

0850 460 MEDI<br />

www.medicana.com.tr<br />

ÖZEL MEDICANA<br />

KADIKÖY HASTANESİ<br />

0216 970 4 970


Çevre<br />

İstanbul’un yeşil alanları<br />

her geçen gün azalıyor<br />

Yapılan araştırmalara göre İstanbul’da kişi başına<br />

düşen yeşil alan miktarı, yasal sınır olan<br />

15 metrekarenin altında, sadece 8 metrekare...<br />

İstanbul’daki yasal sınırın gerisinde kalan 30 ilçenin<br />

altısındaki yeşil alan da 1 metrekarenin altında.<br />

İlçelerin 21’inde ise 8 metrekarenin altında yeşil<br />

alan mevcut.<br />

KADIKÖY’ÜN KİŞİ BAŞI YEŞİL ALANI<br />

2,2 METREKARE<br />

Belediyelerin verilerine göre, kişi başı yeşil alan<br />

sıralamasında 750 metrekareyle Şile, 608 metrekareyle<br />

Çekmeköy, 123 metrekareyle Büyükçekmece<br />

başı çekiyor. Ancak merkezde yer alan şehirlerde<br />

bu rakam çok daha düşük. Örneğin, en kalabalık<br />

nüfuslu İstanbul ilçesi Bağcılar’da kişi başına 0,7<br />

metrekare yeşil alan düşüyor. Bu rakam Güngören,<br />

Zeytinburnu ve Esenler’de 1, Gaziosmanpaşa ve<br />

Kartal’da ise 1,2 metrekare. Beyoğlu’nda kişi başına<br />

düşen yeşil alan 3,2 metrekareyken, bu rakam Beşiktaş’ta<br />

10, Şişli’de 3,9, <strong>Kadıköy</strong>’de 2,2, Bakırköy’de<br />

10, Üsküdar’da 8,2, Sarıyer’de 10 ve Fatih’de 6,8<br />

metrekare olarak dikkat çekiyor.<br />

Minibüs Caddesi’nde metro inşaatı çilesi<br />

Bostancı-Dudullu Metro Hattı inşaatının bitimine kadar semt sakinleri, çevre kirliliği ve<br />

arap saçına dönmüş trafik ile bir süre daha mücadele edecek gibi gözüküyor.<br />

Yapımına geçtiğimiz yıllarda başlanan<br />

Bostancı-Dudullu Metro Hattı inşaatı,<br />

‘Minibüs Caddesi’ olarak bilinen Şemsettin<br />

Günaltay Caddesi’nde trafiği alt üst etmiş<br />

durumda. Özellikle Ayşekadın istasyonlarının<br />

yapılacağı kısımda trafiğin zaman<br />

zaman tek şeritten verilmesi, trafiği durma<br />

noktasına getiriyor.<br />

PLANSIZ DÜZENLEMELER<br />

ÇEVREYE ZARAR VERİYOR<br />

Caddenin geliş gidiş şeritlerinin zaten dar<br />

olduğunu belirten vatandaşlar, Minibüs<br />

Caddesi’ne istasyon konumlandırmanın çok<br />

doğru bir seçenek olmadığı görüşünde hemfikir.<br />

Metro inşaatının yarattığı görüntü kirliliğine<br />

ilaveten, plansız yapılan düzenlemenin trafiğe<br />

ve çevreye büyük zarar verdiği ifade ediliyor.<br />

MAĞAZALAR HER GEÇEN GÜN<br />

BOŞALIYOR<br />

Metro inşaatı, fiziki zararları dışında çevre<br />

esnafı için de ciddi sorun teşkil ediyor.<br />

İnşaat perdelerinin arkasında kalan işyerleri<br />

için çaresiz durumda olan esnaf, zaten<br />

ekonomik olarak zor bir süreçten geçtiklerini,<br />

inşaatın gelirlerini çok baltaladığını<br />

söylüyor. Birçok dükkânın boşaldığını<br />

belirten mahalle esnafı, boşalan yerlerin de<br />

kiralanması ve satılmasının inşaat bitimine<br />

kadar zor olduğunu kaydediyorlar.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 15


Aktüel<br />

Üreticiden tüketiciye dönemi yeniden başladı<br />

Vatandaşlar tanzimlere koştu<br />

PINAR BALTACI<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ‘Enflasyonla<br />

Topyekun Mücadele’ kapsamında “Üreticiden<br />

Tüketiciye Doğrudan Sebze” sloganıyla<br />

tanzim satış noktalarını yıllar sonra tekrar<br />

hayata geçirdi. Birçok sebzenin piyasa satışlarına<br />

nazaran daha ucuz olduğu tanzimleri<br />

çok sayıda vatandaş ziyaret etti.<br />

Son zamanlarda fiyatı en çok artan sebzeler<br />

arasında yer alan patates, soğan, patlıcan,<br />

sivri biber, ıspanak, domates ve salatalığın<br />

satıldığı tanzim satış noktaları, İstanbul’un<br />

toplamda 50 noktasında bulunuyor.<br />

Mecidiyeköy, Avcılar, Bakırköy, Çekmeköy,<br />

Ümraniye, Tuzla, Küçükçekmece<br />

gibi ilçe meydanlarına kurulan tanzimler,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de de İskele Meydanı ve Bostancı<br />

Lunapark’ta olmak üzere iki alanda her gün<br />

hizmet veriyor.<br />

ALIŞVERİŞTE ÜST LİMİT 3 KİLOGRAM<br />

Bayrampaşa’daki tanzim satış noktasının<br />

açılışını yapan İBB Genel Sekreteri Hayri<br />

Baraçlı, ürünlerin fiyatlarını açıklayarak şu<br />

açıklamalarda bulundu: “Tanzim satış noktaları,<br />

her gün 10.00-19.00 saatleri arasında<br />

hizmet verecek. Amacımız, vatandaşlarımıza<br />

kaliteli ve sağlıklı ürünleri ucuz fiyata<br />

sunmaktır. Toplam 7 çeşit ürünümüz var.<br />

Domates 3, patates 2, soğan 2, salatalık 4,<br />

patlıcan 4.5, ıspanak 4, biber 6, sivri biber<br />

6 liradan satılıyor. Alışverişlerde bir üründe<br />

üst limiti 3 kilogram olarak belirledik. Herhangi<br />

bir stoklama yapılmasın, vatandaşlarımız<br />

eşit bir şekilde bu hizmetten istifade<br />

etsinler diye bu sınırı koyduk.”<br />

TALEP OLURSA<br />

SATIŞ NOKTALARI ARTACAK<br />

Tanzim satışları için bir son tarih bildiremediklerini<br />

ifade eden Baraçlı, konuşmasını<br />

şöyle sürdürdü: “Tanzim satışlarında ‘Şu<br />

tarihte bitecek’ diye bir zaman sınırlaması<br />

yok. Vatandaşlarımız talep ettikçe bu hizmet<br />

devam edecek. Tarım Kredi Birliği’nden<br />

ürünleri temin ediyoruz. Talep olursa farklı<br />

tür sebzeler, meyveler de tezgâhlarda yerini<br />

alacak. Şu an 50 noktada satışlar başladı,<br />

ilerleyen günlerde bu sayı daha da artırılabilir.<br />

Tezgâhlarda ürün azaldıkça, depolardan<br />

mobil araçlarımız ile takviye yapılacak.”<br />

HALK TEPKİLİ<br />

Tanzim satış noktalarının sadece belli<br />

bölgelere değil, her mahalleye gerekli<br />

olduğunu dile getiren halk ise tepkili. Satış<br />

noktalarına gitmek için bir de yol parası<br />

vereceklerini belirten vatandaşlar, ürünlerin<br />

ve satış noktalarının azlığından şikâyet etti.<br />

16 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Duvarların Dili<br />

Duvarların sesine<br />

kulak ver!<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong> duvarlarının bizlere söyleyecekleri hiç bitmiyor. Kimi<br />

zaman birbirinden renkli murallarıyla yüzlerce fotoğraf karesinde<br />

ölümsüzleşiyor; kimi zaman ise gözümüze takılan birkaç<br />

kelime, uzun yürüyüşlerde aklımızın bir köşesine takılıp kalıyor.<br />

Herkes için bambaşka şeyler ifade eden bu yazılar ev sahipleri<br />

için çoğu zaman masraf haline gelirken; boyacılar için ekmek<br />

parası, yazılar ile aynı duyguları paylaşanlar için de duvardaki<br />

rengin çok daha ötesinde bir duygu paylaşımı. Bazen dile<br />

gelemeyen bir aşkın karşılığı, bazen daha güzel bir dünya hayali<br />

kuran politik bir söylem, yer yer sadece bir soru... <strong>Kadıköy</strong><br />

sokalarında gezerken bize sık sık göz kırpan duvar yazılarını<br />

derlerken sadece bakışlarımızı duvarlara çevirmemiz yetti, tabi<br />

bir de deklanşörümüzü...<br />

Bilen bilir <strong>Kadıköy</strong>’ün kedilerini. Evlerimizde, apartman<br />

aralarında, sokaklarda sürekli yanıbaşımızda beliren kediler<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün, özellikle de Moda’nın simgesi haline geldi.<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüler tüm hayvanları çok sever ama kedilerin yeri<br />

bambaşkadır. Kaan Boşnak’ın ‘Ah Bir Kedi Olsam’ isimli<br />

şarkısı, <strong>Kadıköy</strong> duvarlarını süslüyor bugünlerde. Kedi,<br />

aşk, müzik ve görsellik birleşince ortaya bu harika duvar<br />

yazısı çıkmış.<br />

Bir diğer şarkımız Yıldız<br />

Tilbe’den geliyor. ‘Sana<br />

Kalbim Geçti’ ismini her<br />

gördüğünde kısa süreli<br />

başka zamanlara içsel bir<br />

yolculuk eden çok kişi<br />

oluyordur mutlaka. ‘Sana<br />

Kalbim Geçti’ isimli kuş figürü<br />

ve yazı, aynı zamanda<br />

yazar Tansel Baybara’nın da<br />

aynı ismi taşıyan kitabının<br />

kapağında yerini alıyor.<br />

Duvarlar, hepimizin gündemi<br />

olan seçimlere de<br />

sessiz kalamamış. Büyük<br />

bir gülümsemeyle, seçimler<br />

ve mutluluk arasındaki bağ<br />

çok belirgin anlatılmış.<br />

Gelin bir de sokağın romantiklerine<br />

bakalım. “Şiirlerim<br />

benim değil, ihtiyacı<br />

olanındır” diyen Neruda’yı<br />

da anarak, duvarlarda<br />

ilan edildikten sonra artık<br />

hepimizin olan ve bizlerde<br />

ortak bir<br />

duyguyu<br />

yakalayan<br />

o samimi<br />

yazılara<br />

göz atalım…<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 17


Aktüel<br />

Erenköy Kız Lisesi’nde yeni dönem:<br />

YIKILIP YENiDEN<br />

YAPILACAK<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Daha önce birçok sorunla karşı karşıya kalan Erenköy Kız<br />

Anadolu Lisesi’nin yıkılıp yeniden yapılması kararlaştırıldı.<br />

Valilik kararı ile önümüzdeki yaz yıkımına başlanacak olan<br />

okul, deprem riski taşıyor. Daha önce 1945 yılında yanan ve<br />

1953 yılında tekrar yapılan okul binası, 1974 yılında B Blok<br />

kısmı oluşturularak eğitim ve öğretime devam etti. Fakat<br />

yapılan araştırmalar sonucunda deprem riski taşıdığı tespit<br />

edildiği için, yeni bir binanın yapılması kararı alındı.<br />

Erenköy Kız Anadolu Lisesi’nin tarihini, mevcut durumunu,<br />

yeni bir okulun yapılma kararının nasıl alındığını ve yeni<br />

okulun nasıl bir proje ile hayata geçirileceğini konuştuğumuz<br />

Erenköy Kız Anadolu Lisesi Müdürü Saadet Berna<br />

Ocakcıoğlu; “Projenin teslim süresi 16 ay olarak belirlendi.<br />

Mevcutta olduğu gibi 33 tane dersliğimiz, 2 adet resim<br />

dersliğimiz, bir ritim atölyemiz, Türk Dili ve Edebiyatı<br />

bölüm odalarımız, 3 adet laboratuvarlarımız olacak. Şu<br />

anda en büyük eksikliğimiz olan ve bu işin olmasını en çok<br />

isteme nedenlerimizden birisi de konferans salonumuzun<br />

olacak olması” dedi. Ocakcıoğlu, konuşmasının devamında<br />

şunları dile getirdi:<br />

“Hem İstanbul’un hem de Türkiye’nin en güzel, en köklü<br />

okullarından birisi Erenköy Kız Anadolu Lisesi. Okulun en<br />

güzel yanı, şu anda 27 dönümlük bir alana sahip olması.<br />

Daha önce caddenin karşısında Avni Akyol Güzel Sanatlar<br />

Lisesi yapılan okul, Erenköy Kız Anadolu Lisesi’nin yatılı<br />

kısmıydı. Orası da buraya dahilken kocaman bir koru içerisinde<br />

eğitim binası olarak köşkte eğitim-öğretim veriliyordu.<br />

1945 yılında çok acı bir yangın geçiriyor okul ve şu an<br />

içinde bulunduğumuz bina tamamen kül oluyor. Yeniden<br />

okul çalışmaları başlıyor. 1953 yılında ise oturduğumuz<br />

bina yapılıyor ve eğitim-öğretime açılıyor. Yurt içinde talep<br />

fazla olduğu için B Blok dediğimiz bina, 1974 yılında yapılıyor.<br />

O tarihten bu yana da işlevine devam ediyor.”<br />

RİSKLİ OKULLAR ARASINDA ADIMIZ GEÇMİŞ<br />

1999 depreminin ardından alınan tedbirler kapsamında<br />

okullarında depremsellik adına araştırmalar yapıldığını<br />

ve riskli okullar arasında yer aldıklarını ifade eden Berna<br />

Erenköy Kız Anadolu<br />

Lisesi Müdürü Saadet<br />

Berna Ocakcıoğlu<br />

18 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Aktüel<br />

Ocakcıoğlu; “Ben göreve geldikten sonra<br />

velilerden ve çevreden, okulun deprem<br />

riski taşıdığına dair söylentiler dolaşıyordu.<br />

Bu konuda bir şey biliyor musunuz, çocuklarımız<br />

güvende mi gibi sorular gelmeye<br />

başlayınca ben de gerekli yerlerle temasa<br />

geçtim. Okulun böyle bir tehlikesinin olduğunu<br />

ve Valilik çalışmalarının sürdüğünü<br />

öğrendim. Çalışmalar 2014 yılından bu<br />

yana devam etti ve geçtiğimiz sene bir<br />

grup okul <strong>Kadıköy</strong>’de yenilendi. Şu anda<br />

o okulları tamamlamak üzereler. Bunların<br />

içerisinde Atatürk Fen Lisesi, Melahat<br />

Şefikzade Ortaokulu ve Feneryolu Halk<br />

Eğitim Merkezi var. Onlar bizden önceki<br />

gruplardı. Onların işi bitmek üzere... Bizim<br />

okulumuzun da <strong>Kadıköy</strong> ve Üsküdar’daki<br />

okullarla beraber yıkılıp yeniden yapılmasına<br />

İstanbul Valiliği tarafından karar verildi”<br />

şeklinde konuştu.<br />

YIKIM YAZIN BAŞLAYACAK<br />

Şubat ayında gerçekleşecek yıkımın iptal<br />

edilerek yaz aylarına alındığını belirten<br />

Erenköy Kız Anadolu Lisesi Müdürü Berna<br />

Ocakcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:<br />

“Yıkımı yaza kadar durdurdular. Yıkım yazın<br />

başlayacak ve 16 ay sürecek. Eğer şubat<br />

ayında yıkım başlasaydı 12. sınıflarımız<br />

çok olumsuz etkileneceklerdi. En önemlisi<br />

de 12. sınıflar bahçede mezuniyet töreni<br />

yapmak istiyorlar haklı olarak. Çok güzel<br />

mezuniyet törenlerimiz oluyor. Sonuçta<br />

yaza kadar durduruldu yıkım kararı. Böylece<br />

hem öğrencilerimizin motivasyonu<br />

düşmemiş oldu, hem de plan ve programlama<br />

daha düzgün bir şekilde yapılarak,<br />

önümüzdeki sezonda bizi bir başka okul<br />

misafir edecek. Geçici bir süre öğretmen<br />

kadrosu aynı, okulun adı aynı kalacak<br />

şekilde başka bir okulda misafir olacağız.<br />

Yeni okulumuz tamamlandığı zaman da<br />

okulumuza geri geleceğiz.<br />

YENİ OKULDA B BLOK, TAMAMEN<br />

KONFERANS SALONU OLACAK<br />

Teslim süresi 16 ay olarak belirlendi. Mevcutta<br />

olduğu gibi 33 tane dersliğimiz, 2 adet<br />

resim dersliğimiz, bir ritim atölyemiz, Türk<br />

Dili ve Edebiyatı bölüm odalarımız, 3 adet<br />

laboratuvarlarımız ve konferans salonumuz<br />

olacak. Böylesine büyük, böylesine<br />

kapsamlı bir okulun konferans salonu yok.<br />

Çok fazla sayıda akademisyen geliyor, çok<br />

fazla sayıda konferansımız, tiyatro çalışan<br />

öğrencilerimiz oluyor. Yeni okulumuzda<br />

1055 metrekare olan B Blok tamamen<br />

konferans salonu, A Blok ise eğitim-öğretim<br />

binası olacak. Yine B Blok’un olduğu yerde<br />

atölyeler ve kütüphanemiz yer alacak.”<br />

AĞAÇLAR OLDUĞU GİBİ KALACAK<br />

Berna Ocakcıoğlu, öğrenci ve mezunlarına<br />

bir de müjde verdi: “En çok merak edilen<br />

konu ise bahçedeki ağaçlar. Ağaçlarımıza<br />

hiçbir şey olmayacak, hepsinin kaydı<br />

tutulmuş durumda. Hem biz envanterlerini<br />

çıkardık, hem de <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi ve Orman<br />

Bölge Müdürlüğü tarafından ağaçlarımız<br />

kayıtlandı. Zaten herkes bu projeye çok<br />

duyarlı... Duyarlılıklarımıza ve hassasiyetlerimize<br />

uygun bir süreç işleyeceğine eminim.<br />

Projeye bakıldığında da her şey net olarak<br />

gözüküyor. Erenköy Kız Anadolu Lisesi’ne<br />

yakışır bir kampüs havasında eğitim-öğretim<br />

binamız, konferans salonumuz çok iyi<br />

bir şekilde planlanmış olarak yapılacak.”<br />

Kendisi de bir Erenköy Kız Lisesi mezunu<br />

olan Erenköy Mahallesi Muhtarı<br />

Necla Alpüstün, okulun yıkılıp yeniden<br />

yapılması çalışmalarıyla ilgili dergimize<br />

şu açıklamalarda bulundu: “Erenköy<br />

Kız Anadolu Lisesi’nin yıkılıp yeniden<br />

yapılması kararı, bizim aldığımız bilgilere<br />

göre depreme dayanıklı olmadığı için<br />

İstanbul Valiliği tarafından onaylanmış,<br />

ihalesinin de yapıldığı söylendi. 16<br />

ay içerisinde bitirilecek ve ağaçlara<br />

dokunulmayacak. Projede büyük bir<br />

kütüphanenin olacağı ve eğitim-öğretimin<br />

tek binada yapılacağı, büyük bir<br />

spor salonu da yapılacağı bilgisi iletildi.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 19


Ulaşım<br />

Milli Sporcu Atilla Atay:<br />

Sahilyoluna Bisiklet Okulu şart!<br />

PINAR BALTACI<br />

Geçtiğimiz aylarda Sarıkamış şehitlerini<br />

anmak ve insanların Sarıkamış konusunda<br />

farkındalık kazanmasını sağlamak amacıyla<br />

Kars’a ‘Sarıkamış Şehitlerini Anma Bisiklet<br />

Turu’ düzenleyerek dikkatleri üzerine çeken<br />

profesyonel bisikletçi ve milli sporcu Atilla<br />

Atay, ülkemizdeki bisiklet kullanımının<br />

yaygınlaştırılması ve bilinçli kullanımın sağlanması<br />

konusunda <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />

önemli açıklamalarda bulundu. Sahilyoluna<br />

‘Bisiklet Okulu’ projesini hayata geçirmeye<br />

hazırlanan Atay, şunları ifade etti:<br />

“Şu an ülkemizde yaklaşık 50 tane Bisiklet<br />

Festivali var. Tüm bu gelişmeleri artık Bisiklet<br />

Okulu olarak aynı çatı altında toplamamız<br />

gerektiğini düşünüyorum. İsmine ‘Bisiklet<br />

Eğitim Merkezi’ ya da ‘Bisiklet Kültür<br />

Merkezi’ de diyebiliriz. Fakat bu kurumun<br />

içerisinde mutlaka eğitim verilecek ve Milli<br />

Eğitim Bakanlığı’na bağlı olacak. Ülkemizin<br />

zorlu trafiğinde bir eğitimin verilmesi şart...<br />

Çünkü birçoğumuz özellikle İstanbul’da<br />

kendimize güvenemiyor ve bisikletlerimizle<br />

ulaşım sağlayamıyoruz. Bu konuda İstanbul<br />

Büyükşehir Belediyesi’nden destek bekliyoruz,<br />

olmazsa da kendi imkânlarımızla <strong>2019</strong><br />

yılında mutlaka projeyi hayata geçireceğiz.<br />

Bu merkez öncelikle bisiklet kullanımının<br />

en yaygın olduğu sahil kenarlarında olmalı.”<br />

KÖTÜ TRAFİKLE BAŞ EDEBİLME YOLLARI<br />

Hayata geçirilecek okul projesinin detayları<br />

konusunda da bilgi veren Atilla Atay, sözlerine<br />

şöyle devam etti: “Okuldaki müfredat<br />

ülke koşullarına göre belirlenecek. Mesela<br />

bizim ülkemizde verilecek eğitim, öncelikle<br />

trafik kurallarına göre verilmeli. Kötü trafikle<br />

baş edebilme yolları olmalı mutlaka. Örneğin;<br />

kavşaklarda neler yapılmalıdır, bisiklet<br />

kullanırken tutum ve tavırlar nasıl olmalı,<br />

siyah ve fosforlu elbise seçimi arasındaki<br />

farklar nelerdir, kask kullanımı neden önemli<br />

gibi birçok pratik bilgi, temel eğitimden ileri<br />

seviyedeki eğitime kadar gidebilecek.<br />

EĞİTİM ŞART!<br />

Biz bu eğitimleri zaten kendi bünyemizde<br />

üyelerimize veriyoruz. Fakat gördük ki günlük<br />

yaşam içerisinde de çok ihtiyaç var. Türkiye’de<br />

Adalar’da bisikletle ölüme bile sebebiyet<br />

veren kazalar olabiliyor. Tüm bunların önüne<br />

esas olarak geçmek için eğitim şart. Mesela<br />

bisiklet kullanılırken sadece sizin için doğru<br />

olan bisikletten keyif alırsınız. Keyif alırsanız<br />

da devam ettirirsiniz. Okul projemiz üzerine<br />

çalışmalarımız son hızla devam ediyor.”<br />

20 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

Fenerbahçe kazanınca,<br />

<strong>Kadıköy</strong> esnafı da kazanıyor<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Fenerbahçe’nin <strong>Kadıköy</strong>’de oynadığı karşılaşmalar,<br />

özellikle de derbi ve kupa gibi önemli maçlar, ilçe<br />

gündemini uzun süredir meşgul ediyor. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

adeta bir maç ekonomisi oluşturan karşılaşmalardan<br />

memnun olanlar ve Fenerbahçe’nin <strong>Kadıköy</strong><br />

ile özdeşleştiğini düşünenler de var; maçların<br />

yarattığı kaos, gürültü, trafik ve kirlilikten rahatsız<br />

olup şikâyet edenler de... Maç günleri bir yandan<br />

Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor<br />

Kompleksi civarındaki yollar ve <strong>Kadıköy</strong>’e geliş-gidiş<br />

bağlantı yollarında trafikte ciddi yoğunluklar ve<br />

hatta kilitlenmeler yaşanırken, diğer yandan karşılaşmaların<br />

<strong>Kadıköy</strong> ekonomisi ve esnaflara katkısı<br />

oldukça büyük.<br />

Günden güne her açıdan bir merkez haline gelen <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

artan kalabalığı kaldırması için gerekli alternatif çözümler<br />

üretilmeye çalışılsa da, trafik bütün İstanbul için büyük bir<br />

sorun teşkil ediyor. Fakat, <strong>Kadıköy</strong>’ün tarihi dokusu ve kültürel<br />

ortamının bir parçası olan Fenerbahçe Spor Kulübü maçlarının<br />

<strong>Kadıköy</strong> esnaflarına doğrudan olumlu yönde etkisi de<br />

kaçınılmaz. Özellikle Recep Peker Caddesi ve Kuşdili Caddesi<br />

üzerinde yer alan işletmeler maç günlerindeki kazançlarının<br />

üçe dörde katlandığını söylerken, <strong>Kadıköy</strong>’ün başka lokasyonlarında<br />

yer alan bazı işletmeler de halinden memnun.<br />

Fenerbahçe maçlarının <strong>Kadıköy</strong> ekonomisine etkisini yine<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülere sorduğumuz <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> sayımızda ilçe<br />

esnaflarının nabzını tuttuk.<br />

22 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

Moshonis Balıkçısı Şef İsmail Doğan<br />

Fenerbahçe’nin maçı olduğu günler bizler<br />

için bereketli oluyor, fakat maç olmadığı<br />

zamanlar bomboş geçiyor. Fenerbahçe’nin<br />

iyi olması, buradaki esnaf başta olmak<br />

üzere herkese para kazandırıyor. Takımın<br />

yenip yenmeme durumu doğrudan bizleri<br />

de etkiliyor. Burası Fenerbahçe Mahallesi<br />

olduğu için, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne<br />

endeksli diyebiliriz.<br />

Lider Kokoreç İşletmecisi Ali Aydoğan<br />

Ben 12 yıldan beridir burada aynı işi yapıyorum.<br />

Maç günleri işlerimiz daha iyi oluyor<br />

tabi. Yüzde 100’e çıkıyoruz ciro olarak.<br />

Açıkçası yeni mekân açacak esnaflar da yer<br />

ararken bu etkeni göz önünde bulunduruyor.<br />

Maçların esnaf üzerinde etkileri çok<br />

belirgin...<br />

Üsküp Köftecisi İşletmecisi Murat Aytek<br />

Bu bölgedeki asıl sorun olan trafiğin kapanması<br />

sadece esnafın değil, bütün vatandaşın<br />

sorunu. Çok büyük bir sıkıntı... Ne esnaf<br />

rahat bu konuda, ne de vatandaş. Evine<br />

gidemiyor insanlar. İş konusunda yorum<br />

yapmam gerekirse, maçların tabi ki esnafa<br />

bir faydası var. Fakat yolun kapatılması<br />

durumu olumsuz etkiliyor. Hastaneye araba<br />

giremiyor mesela. Böyle acil bir durum söz<br />

konusu olduğu zaman, daha da sıkıntılı<br />

süreçlerle karşı karşıya kalıyoruz.<br />

Uludağ İskender İşletmecisi<br />

Kerim Gökdemir<br />

Maç olsa da olmasa da bu bölgede her<br />

zaman trafik var. Maç günü arama yapıldığı<br />

için daha da yoğun oluyor. Ekonomi ile<br />

ilgili de şunu söyleyebilirim ki; stadyum<br />

demek ekonomi demek, <strong>Kadıköy</strong> esnafının<br />

kalkınması demek. Biz maç olduğu günlerde<br />

üç dört kat daha fazla iş yapıyoruz.<br />

Fenerbahçe Stadyumu olmazsa, esnafın<br />

iflas etmesi de kaçınılmaz olur.<br />

Boncolo Pizza Şef Görkem Kızıltepe<br />

Kuşdili Caddesi, yürüyüş yolu olarak kullanılıyor.<br />

Taraftar genelde buradan stada<br />

giderken geçiyor. Trafik kapandığı için burası<br />

komple kilitleniyor. Araçların burada<br />

kalması bizi kötü etkiliyor. Çünkü paket<br />

servisimiz de başlıyor o saatlerde. Motor<br />

kuryelerimiz gidip gelirken çok zorlanıyor.<br />

Ekonomi olarak ise dolaylı olarak etkisini<br />

hissediyoruz, fakat doğrudan bir etkisi en<br />

azından bize yok.<br />

Şimşek Döner Çalışanı İbrahim Kaya<br />

Maç olduğu günlerin ekonomik olarak<br />

bize karşılığı tek kelimeyle süper.<br />

Fenerbahçe demek, para demek... Ersun<br />

Yanal’dan sonra düzelmeye de başladı<br />

takım. Bu durum da bize olumlu yansıdı.<br />

Çünkü doğrudan etkileniyoruz. Fenerbahçe’nin<br />

kazanması durumunda biz de<br />

kazanıyor, kaybettiğinde ise kaybediyoruz.<br />

Trafikle ilgili de şunu söyleyebilirim,<br />

saat dörtten sonra trafik kapanıyor. İnsanlar<br />

kontak kapatıyor ve yemek yemeye<br />

geliyor. Bu sebeple de güzel bir katkısı<br />

oluyor bize bu durumun.<br />

Fenerbahçe taraftarları ise halinden<br />

memnun... Maç olduğu günlerde<br />

erkenden hep beraber <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

geldiklerini ifade eden taraftarlar;<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’de alternatif çok fazla.<br />

İşlerimizden çıkar çıkmaz soluğu<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de alıyor ve maç saatine<br />

kadar keyifli vakit geçiriyoruz. Maç<br />

bitiminde de öyle. Bizler için <strong>Kadıköy</strong>,<br />

Fenerbahçe demek. Bizler için<br />

yeri çok ayrı” şeklinde konuştular.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 23


Dans, Müzik, Sanat, Spor, Eğlence<br />

TOLGA HAN DANS OKULU<br />

ŞAŞKINBAKKAL’DA<br />

HAFTA İÇİ YETİŞKİNLERE<br />

SALSA<br />

BACHATA<br />

LATİN DANSLARI<br />

ARJANTİN TANGO<br />

ORYANTAL-ROMAN<br />

DÜĞÜN DANSLARI<br />

HİP HOP-POPPING<br />

SWING-LINDY HOP<br />

MODERN DANS<br />

SLOW-VALS<br />

FOLKLÖR<br />

SİRTAKİ<br />

HAFTA SONU<br />

ÇOCUKLARA-GENÇLERE<br />

HİP HOP<br />

LATİN SHOW<br />

MODERN DANS<br />

DANS SHOW<br />

GÖSTERİ VE YARIŞMACI<br />

GRUPLARI SINIFLARI<br />

AYRICA<br />

MİNİKLERE BALE<br />

YAŞ: 3,4,5,6<br />

ŞAŞKINBAKKAL<br />

www.saskinbakkaltolgahandanskursu.com<br />

Tel: 0537 430 27 91 - 0537 430 35 92<br />

Adres: Kazım Özalp Sokak Hayat İş Merkezi No:26/A Kat:3 Şaşkınbakkal-<strong>Kadıköy</strong><br />

E-Posta: saskinbakkal.tolgahan@gmail.com WEB: www.saskinbakkaltolgahandanskursu.com


Çevre<br />

Değişim rüzgârları bu kez<br />

Bahariye’den esiyor<br />

Tarihi <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı ve Moda’nın<br />

ardından değişim rüzgârları, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

incisi Bahariye’yi de etkisi altına almaya<br />

başladı. Mağazaların yerini yeme-içme<br />

mekânları ve kafelere bırakmasıyla Bahariyeliler<br />

ikiye ayrıldı. Kimisi eskiye methiyeler<br />

düzerken, bir kısım <strong>Kadıköy</strong>lü ise<br />

Bahariye’nin bugünlerinden memnun.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yaşanan değişim ve dönüşümün<br />

Bahariye ayağını, bizzat orada<br />

yaşayanların gözlemleri doğrultusunda<br />

ele aldık.<br />

“YAPILAN İŞLERİN KALİTESİNDE<br />

SAPMA YAŞANMAMALI”<br />

Öncelikle sözü eski bir <strong>Kadıköy</strong>lü olan<br />

<strong>Kadıköy</strong> Sineması İşletmecisi Funda Kocadağ’a<br />

bırakıyoruz. Uzun yıllardır Bahariyeli<br />

olan Kocadağ, geçmişten bugüne değişimi<br />

dergimize şu sözlerle anlattı: “Bahariye<br />

Caddesi’ndeki değişimi, yeme-içme<br />

mekânlarının fazlalaşmasını, son günlerde<br />

çok konuşulan özellikle ‘lokmacı’ türündeki<br />

yerlerin fazlaca açılıyor olmasını kendileri<br />

açısından da çok doğru bulmuyorum.<br />

Maalesef yaratıcılığımızı değil, taklit tarafımızı<br />

kullanıyoruz. Bir tanesi açılıyor, o yer<br />

biraz para kazanmaya başladığında benzer<br />

olanları ardı ardına açılmaya başlanıyor.<br />

Onun dışında iyi, kaliteli kafeler ya da<br />

restoranların çoğalması, diğer ilçelerden<br />

insanların ziyarete gelmesini hoş karşılıyorum.<br />

Yeter ki yapılan işlerin kalitesinde bir<br />

sapma olmasın.”<br />

“GİYİM MAĞAZALARI HÂLÂ ÇOK FAZLA”<br />

Bahariye’de son zamanlarda en çok dikkat<br />

çeken mekânların başında lokmacılar geliyor.<br />

Bugünlerde çok popüler olan lokmacılar,<br />

geleneksel tadımızı yaşatmaya devam ediyor.<br />

Bahariye’nin mekânlarından ‘Lokmacho’,<br />

mağazaların kapanmasının ardından caddedeki<br />

kişi sayısının azalmasından şikâyetçi.<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerin yeme-içme mekânlarından<br />

memnun olduğunu ifade eden Lokmacho<br />

çalışanları; “Günümüzde hâlâ giyim mağazaları<br />

çok fazla. Buranın daha da canlanabilmesi<br />

için yeme-içme mekânlarının artması<br />

gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.<br />

“BAHARİYE’DE KARIŞIK BİR DURUM<br />

SÖZ KONUSU”<br />

Bahariye’nin en eski mekânları arasında<br />

yerini alan Ankara Pastanesi ve İnci Pastanesi<br />

ise ikiye ayrılmış durumda. Ankara<br />

Pastanesi çalışanları yaşanan değişimden<br />

memnun olduğunu belirtirken, İnci Pastanesi<br />

Bahariye’de kafası karışık bir durum<br />

olduğunu dile getirerek, “O eski güzelliği bir<br />

daha yakalayamayız” şeklinde konuştu.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Sineması<br />

İşletmecisi Funda Kocadağ<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 25


NISSAN QASHQAI’DEN<br />

LİDERE YAKIŞIR FIRSAT!<br />

Cam tavan Qashqai’ler <strong>Mart</strong> ayına özel<br />

139.900 TL’den başlayan fiyatlar ve %0 faiz<br />

fırsatıyla Nissan Yüzbaşıoğlu’nda sizi bekliyor.<br />

NT ACTIVE RIDE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL RIDE ACTIVE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />

INTELLIGENT ACTIVE RIDE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL RIDE ACTIVE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />

INTELLIGENT ACTIVE RIDE CONTROL RIDE CONTROL ACTIVE RIDE CONTROL<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

INTELLIGENT RIDE RIDE CONTROL ACTIVE ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

INTELLIGENT RIDE RIDE CONTROL ACTIVE ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

INTELLIGENT RIDE RIDE CONTROL ACTIVE ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />

(US only)<br />

(US only)<br />

WOL<br />

STEMİ<br />

(US only)<br />

ail<br />

E AROUND RIDE ACTIVE CONTROL VIEW AROUND RIDE CONTROL INTELLIGENT VIEW ENGINE INTELLIGENT INTELLIGENT ENGINE ENGINE<br />

INTELLIGENT RIDE INTELLIGENT CONTROL INTELLIGENT RIDE CONTROL ACTIVE RIDE AROUND RIDE CONTROL CONTROL ACTIVE VIEWAROUND RIDE ACTIVE CONTROL VIEW AROUND RIDE CONTROL INTELLIGENT VIEW ENGINE<br />

˚ GÖRÜŞ SİSTEMİSÜRÜŞ KONTROL SÜRÜŞ KONTROL GÜÇLÜ YOL TUTUŞU GÜÇLÜ YOL TUTUŞU GÜVENLİ SÜRÜŞ GÜVENLİ SÜRÜŞ 360˚ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ SİSTEMİSÜRÜŞ KONTROL<br />

INTELLIGENT 360˚ GÖRÜŞ SÜRÜŞ KONTROL<br />

GÜÇLÜ YOL TUTUŞU<br />

GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />

360˚ GÖRÜŞ SÜRÜŞ KON S<br />

E<br />

MONITOR(US MONITOR only) BRAKE BRAKE BRAKE<br />

(US MONITOR only) (US MONITOR only) (US MONITOR only) BRAKE BRAKE<br />

INTELLIGENT RIDE CONTROL<br />

GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />

ACTIVE AROUND RIDE CONTROL<br />

VIEW<br />

360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />

(US (US only)<br />

MONITOR<br />

only)<br />

INTELLIGENT ENGINE<br />

SÜRÜŞ KONTROL<br />

BRAKE<br />

GÜÇLÜ YOL TUTUŞU<br />

INTELLIGENT RIDE CONTROL<br />

GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />

ACTIVE AROUND RIDE CONTROL<br />

VIEW<br />

360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />

(US (US only)<br />

MONITOR<br />

only)<br />

INTELLIGENT ENGINE<br />

SÜRÜŞ KONTROL<br />

BRAKE<br />

G<br />

IGENT NTROL INTELLIGENT RIDE CONTROL ACTIVE RIDE I<br />

ÜŞ<br />

INTELLIGENT RIDE CONTROL CONTROL ACTIVE AROUND<br />

MESAFE KORUMA<br />

FORWARD<br />

INTELLIGENT VIEW RIDE ACTIVE CONTROL INTELLIGENT FORWARD RIDE INTELLIGENT BLIND SPOT<br />

CONTROL FORWARD<br />

RIDE CONTROL<br />

AROUND VIEW<br />

INTELLIGENT RIDE CONTROL<br />

ACTIVE RIDE ÜVENLİ SÜRÜŞ<br />

MESAFE KORUMA<br />

PARK KOLAYLIĞI<br />

INTELLIGENT ACTIVE INTELLIGENT INTELLIGENT RIDE AROUND VIEW<br />

ACTIVE INTELLIGENT RIDE CONT FO<br />

PARK KOLAYLIĞI<br />

BLIND CONTROL FORWARD SPOT BLIND INTELLIGENT SPOT BLIND SPOT<br />

AROUND VIEW INTELLIGENT INTELLIGENT RIDE CONTROL RIDE ACTIVE CONTROL<br />

INTELLIGENT RIDE CONTROL FORWARD ACTIVE INTE<br />

GÜVENLİ SÜRÜŞ 360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ MESAFE GÜVENLİ KORUMA SÜRÜŞ<br />

MESAFE PARK KORUMAKOLAYLIĞI<br />

360˚ PARK GÖRÜŞ KOLAYLIĞI360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ<br />

360˚ GÖRÜŞ (US only)<br />

GÜVENLİ SİSTEMİ SÜRÜŞ<br />

(US COLLISION (US only) WARNING<br />

INTERVENTION<br />

GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />

MESAFE KORUMA MESAFE KO<br />

MONITOR<br />

MONITOR<br />

COLLISION (US only) WARNING<br />

INTERVENTION<br />

COLLISION (US only) WARNING<br />

INTERVENTION<br />

GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />

M<br />

COLLISION (US only) WARNING<br />

COLLISION (US only) WARNING<br />

INTERVENTION<br />

MONITOR MONITOR<br />

(US only)<br />

COLLISION (US only) WA CO<br />

NISSAN YÜZBAŞIOĞLU<br />

A<br />

Şile Otobanı Taşdelen Mevkii, Ekşioğlu Mah.<br />

Ulusal Cad. No: 1 Çekmeköy / İstanbul<br />

AROUND VIEW<br />

ANAHTARSIZ GİRİŞ<br />

360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />

Tel: 0216 484 66 66<br />

MONITOR<br />

ANAHTARSIZ GİRİŞ<br />

ÖTV İNDİRİMİNDE<br />

SON GÜN 31 MART<br />

AROUND VIEW<br />

360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />

MONITOR<br />

WAROUND VIEW AROUND VIEW<br />

STEMİ ˚ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />

MONITOR MONITOR<br />

/NissanTurkiye<br />

www.nissan.com.tr | NISSAN GÜLÜMSEME HATTI 0216 651 84 20<br />

AROUND VIEWAROUND VIEW AROUND VIEW<br />

ANAHTARSIZ ANAHTARSIZ GİRİŞ ANAHTARSIZ GİRİŞ 360˚ GİRİŞ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />

MONITOR MONITOR MONITOR<br />

Kampanya 1-15 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong> tarihleri arasında, gerçek kişilerin perakende kanalıyla yaptığı araç alımlarında katılım gösteren<br />

Nissan Yetkili Satıcıları’nda geçerli olup stoklarla sınırlıdır. 139.900 TL başlangıç fiyatı, 1.2 SkyPack M/T versiyondur.<br />

%0 faiz, 40.000 TL’ye 12 ay BAMO: %0,08 BYMO: %0,98 olarak Niskasko veya Uzatılmış Garanti kullanımında sunulmaktadır.<br />

Tahsis ücreti kredi kullanımı için bir kereye mahsus, kullandırılan toplam kredi tutarının binde beşi olacak şekilde<br />

sınırlandırılmıştır. Tahsis ücretinin %5’ine denk gelen BSMV müşteri tarafından ödenir. Araçlar üzerindeki aksesuar ve<br />

donanımlar Türkiye paketinde farklılık gösterebilir. Qashqai’nin ortalama CO 2 emisyon değeri 99-129 gr/km ve ortalama<br />

yakıt tüketimi 3,8-5,6 lt/100 km arasında versiyonlarına göre değişmektedir. Yakıt tüketimleri 715/2007/EC‘ye göredir.<br />

Nissan Otomotiv A.Ş. kampanya koşullarında önceden haber vermeksizin değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Belirtilen<br />

faiz oranı tavsiye niteliğindedir, tüm Yetkili Satıcılar satış fiyatını belirlemekte serbesttir. Detaylı bilgi: www.nissan.com.tr<br />

BAMO: Bireysel aylık maliyet oranı BYMO: Bireysel yıllık maliyet oranı BSMV: Banka sigorta muamele vergisi


Fikri Takip<br />

Adalar Kent Konseyi:<br />

Faytonlar, Adalar’ın<br />

kültürel mirasıdır<br />

PINAR BALTACI<br />

İstanbul’un incisi, kimilerine göre en güzel<br />

yeri Adalar, her zaman yerli ve yabancı turistin<br />

uğrak yeri olmaya devam ediyor. Ağaçlar<br />

içinde gizlenen muhteşem tarihi köşkler, ferah<br />

sokaklar, bisikletle beş dakikada varılan<br />

plajlar, Adalar’ın siluetini oluşturan temel<br />

unsurlar. Hele bahar aylarının güzelliği sizce<br />

Adalar olmadan çıkar mı?<br />

Tüm bu güzelliklerin yanında çevresel ve<br />

kültürel anlamda birçok problemle savaşan<br />

adalıların sorunlarını, özellikle son yıllarda<br />

çok tepki çeken fayton sorununu temel<br />

alarak Adalar Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr.<br />

Sinan Özbek ile konuştuk. 2014 yılından bu<br />

yana konseyi aktif hale getirdiklerini ifade<br />

eden Özbek, Adalar’da yaşayan herkesi<br />

ilgilendiren sorunları her zaman gündemde<br />

tuttuklarını belirterek; “Konsey olarak yakın<br />

zamanda fayton sorununun çözümüne<br />

ilişkin bir çalışma yaptık. Her şeyden önce<br />

faytonların Adalar’ın kültürel mirası olduğunu<br />

kabul etmemiz gerekiyor. Fakat eskiden<br />

ada içi ulaşımda kullanılan faytonlar, artık<br />

bir turist taşıma aracı oldu. Ve adaya doğalgazın<br />

gelmesinden sonra kış turizminin<br />

de gelişmesiyle, sadece ulaşımı sağlama<br />

işlevini kaybetti. Bir taraftan Adalar’ın kültürel<br />

mirası olduğunu anlamak, öte yandan<br />

ise bu haliyle sürdürülebilir olmadığını<br />

kavramak gerekiyor. Faytonlar kaldırılmamalı,<br />

asla elektrikli fayton getirilmemelidir.<br />

Elektrikli fayton Adalar için intihar olur,<br />

trafik kazaları başlar, çünkü Adalar’da yollar<br />

çok dar” dedi.<br />

“FAYTON SAYILARI DÜŞÜRÜLMELİ”<br />

Önerilerinin faytonları kaldırmak yerine<br />

rehabilite edilmesi yönünde olduğunu<br />

söyleyen Özbek, çözüme dair ise dergimize<br />

şunları aktardı: “Fayton sayısı kesinlikle<br />

düşürülmeli. Faytonlar şehrin dışına<br />

çıkarılarak, tur yolunda sayıları azaltılmalı<br />

ve fiyatları yükseltilerek hizmet verilmeli.<br />

Bunun yanında veteriner hizmetleri artırılmalı,<br />

bakımlarının düzenli olarak yapılması<br />

sağlanmalı; kaçak ahırlar yasaklanarak,<br />

ahırlar konusunda denetleme gerçekleştirilmeli.<br />

Faytonu tekrar Adalar’ın kültürel<br />

mirası haline getirmeliyiz.”<br />

“BİSİKLETLER ŞEHİR DIŞINA<br />

ÇIKARILSIN”<br />

Adalar’daki en büyük problemlerden birinin<br />

akülü araç olduğunu aktaran Özbek;<br />

“Yasak olmasına rağmen çok sayıda kişi<br />

akülü araç kullanıyor. Akülü araç taksiciliği<br />

de başlamıştır Adalar’da. Kent Konseyi<br />

olarak ilk yaptığımız çalışmalardan biri<br />

bisiklet ile alakalıydı. Adalar’a gençler<br />

okuldan kaçarak gelir ve bisiklet kullanmayı<br />

pek bilmezler. Bu sebeple onlar için<br />

ilk tecrübelerden olabilir. Bilmedikleri bir<br />

trafik aracıdır ülkemizde. Yazın trafikteki<br />

kaosun önemli bir sebebi de tüm bu unsurlarla<br />

birlikte bisiklet oluyor. Bizim önerimiz,<br />

bisikletlerin şehir dışına çıkarılması<br />

yönünde. Bisiklet binmeyi öğrenmek için<br />

Ada trafiği kullanılamaz. Bu konuda bizler<br />

ve kendi arasında dernekleşen Ada esnafı<br />

için çözüm yolları arıyoruz. Trafik kazalarının<br />

önlenmesi adına ciddi çalışmaların<br />

yapılması şart” şeklinde konuştu.<br />

Adalar Kent Konseyi Başkanı<br />

Prof. Dr. Sinan Özbek<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 27


İstanbul<br />

İki Deniz Bir Şehir:<br />

SU ALTINDAN<br />

İSTANBUL<br />

HABER MERKEZİ<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Turizm Müdürlüğü, 52 günde 33<br />

farklı noktada 100’ün üzerinde dalış yaparak çekilen “İki Deniz<br />

Bir Şehir: Su Altından İstanbul” isimli belgesel ile İstanbul’un su<br />

altı zenginliklerini dünyaya tanıtacak.<br />

İstanbul’un saklı kalmış su altı zenginliklerinin anlatıldığı belgeselin<br />

yönetmenliğini Sait Özgür Gedikoğlu, uygulayıcı yapımcılığını<br />

ise Recep Şen üstlendi. İstanbul’un su altı zenginliğini<br />

tanıtmak ve doğanın korunmasına dair farkındalık oluşturmak<br />

hedefiyle çekilen belgeselde, 52 gün süren çekimler kapsamında<br />

İstanbul’u çevreleyen Boğaz ve denizlerde 33 farklı noktada<br />

100’ün üzerinde dalış gerçekleştirildi.<br />

YEREL YÖNETİMLERDE ALANINDA İLK<br />

Belgesel, İstanbul’un su altı dünyasının flora, fauna ve ekosisteminin<br />

kapsamlı teknik çalışmalarla araştırılıp incelenmesiyle<br />

elde edilen veriler ışığında hazırlandı. Yerel yönetimlerde<br />

alanında ilk olma özelliği taşıyan belgesel, bundan sonraki<br />

araştırmalara kaynak olması bakımından da büyük bir önem taşıyor.<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu belgesel ile İstanbul’un<br />

su altı turizmini, canlı çeşitliliğini ve temizlik ekseninde sahip<br />

olduğu su altı zenginliğini dünyaya tanıtmayı ve su altı canlı<br />

türlerinin korunabilmesi için farkındalık oluşturmayı hedefliyor.<br />

PROFESYONEL SU ALTI GÖRÜNTÜLEME EKİBİ ÇALIŞTI<br />

Proje kapsamında dalışlar, başta Moda ve Caddebostan olmak<br />

üzere Selimpaşa, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Küçükçekmece,<br />

Florya, Yeşilköy, Yedikule, Haliç, Sarayburnu, Kız Kulesi, Dolmabahçe,<br />

Ortaköy, Çengelköy, Baltalimanı, Emirgan, İstinye,<br />

Tarabya, Beykoz, Rumeli Feneri, Anadolu Feneri, Kilyos, Karaburun,<br />

Şile, Maltepe, Yelkenkaya, Madam <strong>Mart</strong>ha, Sivri Ada,<br />

Heybeliada, Büyükada Kurşunburnu, Balıkçı Adası ve Tuzla<br />

gibi pek çok noktada, profesyonel su altı görüntüleme ekibi<br />

tarafından gerçekleştirildi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 29


Sektör<br />

İSTANBUL HAVALİMANI<br />

temelden çatıya<br />

İzocam ile yalıtıldı<br />

Bilgi birikimi ve tecrübesi ile Türkiye’nin en önemli projelerinde<br />

yalıtım danışmanlığını üstlenen İzocam, İstanbul<br />

Havalimanı’nın da yalıtımını gerçekleştirdi. İstanbul<br />

Havalimanı’nın çatı yalıtımında İzocam Camyünü, temel<br />

yalıtımlarında İzocam Foamboard, havalandırma tesisatının<br />

yalıtımında ise farklı İzocam ürünleri kullanıldı.<br />

Havacılıkta geleceğin kapılarını aralayacak İstanbul Havalimanı’nın<br />

temelden çatıya, ısıtma tesisatından havalandırma<br />

kanallarına kadar yalıtımına ihtiyaç duyulan birçok<br />

alanında yalıtım sektörünün öncü markası İzocam tercih<br />

edildi. İstanbul Havalimanı projesinin yalıtım danışmanlığını<br />

üstlenerek çatı, temel ve havalandırma gibi farklı<br />

alanlarda yapılması gereken doğru yalıtım süreçlerini ve<br />

ürünlerini belirleyen İzocam, projede kullanılan ürünleri de<br />

temin etti.<br />

PROJEYE YOĞUN SEVKİYAT DEVAM EDİYOR<br />

İstanbul Havalimanı’nın temel yalıtımında İzocam Foamboard<br />

ürünleri, ısı merkezinde İzocam Camyünü ve Elastomerik<br />

Kauçuk Boru kullanıldı. Projenin havalandırma<br />

sisteminde de yine İzocam Camyünü ve Taşyünü yalıtım<br />

ürünleri tercih edildi. Çatı yalıtımı için 400 bin metrekare<br />

Camyünü Levha ve Camyünü Çatı Şiltesi sağlayan İzocam,<br />

projeye yoğun sevkiyatını sürdürüyor.<br />

TÜRKİYE’NİN 54 YILLIK YALITIM FİRMASI<br />

İzocam Genel Direktörü Levent Gökçe, konuyla ilgili yaptığı<br />

açıklamada Türkiye’de inşa edilen en önemli projelerden<br />

biri olan İstanbul Havalimanı’nda İzocam ürünlerinin tercih<br />

edilmesinden gurur duyduklarını söyleyerek, şunları ifade<br />

etti: “İzocam olarak yalnızca konutlara değil; fabrika, okul,<br />

hastane, otel ve sanayi binalarına da geniş yelpazede yalıtım<br />

ürünleri sağlıyoruz. Öncesinde ise yalıtım danışmanlığı<br />

veriyoruz ki, doğru ürünlerle doğru bir yalıtım gerçekleştirebilelim.<br />

Türkiye’nin 54 yıllık yalıtım firması olarak ülkemize<br />

ve toplumumuza fayda sağlayan, nitelikli projelerde yer<br />

almak bizim için gurur kaynağı…<br />

ÜLKE EKONOMİSİNE BÜYÜK KATKI<br />

Bugüne kadar ürettiğimiz ürünlerle, ülkemizde 200 milyon<br />

ton petrole eşdeğer (TEP) enerji tasarrufunun gerçekleşmesinde<br />

katkıda bulunduk. Bu sayı 1,6 milyon depo<br />

benzine ve 80 yıllık petrol üretimimize eşdeğerdir. İzocam,<br />

şu anda da ürettiği ürünler ve yer aldığı büyük projelerle<br />

ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam ediyor. Tüm fazları<br />

tamamlandığında yıllık 200 milyon yolcuya çıkarılabilir<br />

kapasitesi ile 350’den fazla destinasyona uçuş imkânı sağlayacak<br />

olan İstanbul Havalimanı büyük bir yükü taşıyacak,<br />

ulusal ve uluslararası alanda ulaşıma ilerleme ve kolaylık<br />

getirecek çok önemli bir proje. Böyle bir projede, çatıda<br />

kullanılan Camyünü’nden temelde uygulanan Foamboard<br />

ürününe kadar İzocam ürünlerinin tercih edilmesi; ısıtma<br />

tesisatından, havalandırma kanallarında uygulanacak<br />

yalıtıma kadar, İzocam’ın geniş ürün yelpazesinden ve uzmanlığından<br />

yararlanılması bizleri son derece mutlu etti.”<br />

İSTANBUL HAVALİMANI / PROJE KÜNYESİ<br />

Havalimanı tipi: Sivil<br />

Sahibi/İşleticisi: İGA Havalimanı İşletmesi A.Ş.<br />

Hizmet verdiği şehir: İstanbul, Türkiye<br />

Yer: Arnavutköy, İstanbul, Türkiye<br />

Proje alanı: 76,5 milyon metrekare<br />

Açılış tarihi: <strong>2019</strong> yılı (İlk etap)<br />

Toplam yolcu kapasitesi: 200 milyon<br />

(Tüm fazlar tamamlandığında)<br />

30 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

Leke Fikirtepe Platformu’ndan<br />

‘yasal düzenleme’ çağrısı<br />

CENAY TOPRAKKAYA<br />

Kentsel dönüşümde 2005 yılında pilot<br />

bölge seçilen <strong>Kadıköy</strong> Fikirtepe’de arsa<br />

ve konut sahibi 65 bin mağduru temsilen<br />

oluşturulan Leke Fikirtepe Platformu’nun<br />

“Sessizliği bozmak için lekeye çivi çak ve<br />

paylaş!” konulu sanatsal kampanyası,<br />

üçüncü ayında da devam ediyor. Çevre ve<br />

Şehircilik Bakanlığı’na seslerini duyurarak<br />

bölgedeki sorunların çözülmesinin hedeflendiği<br />

kampanyaya, halkın yoğun ilgisi<br />

dikkati çekiyor. 31 <strong>Mart</strong> yerel seçimlerinden<br />

önce bölge sorunlarının Bakanlık gündemine<br />

alınmasını talep eden hak sahipleri,<br />

çözüme yasal düzenleme ile başlanmasını<br />

bekliyor.<br />

65 BİN ÇİVİ ÇAKILACAK<br />

Fikirtepe Mandıra Caddesi’nde sergilenen<br />

‘Leke Fikirtepe’ isimli enstalasyon, bölge<br />

halkının uğrak noktalarından biri oldu.<br />

Kampanyaya özel tasarlanan enstalasyon<br />

üzerinde yer alan ev ikonuna, bölgede mağdur<br />

olan 65 bin kişiyi temsilen 65 bin çivi çakılacak.<br />

Gencinden yaşlısına her meslekten<br />

vatandaş; soğuk, yağmur, çamur demeden<br />

ev ikonuna çivi çakmaya devam ediyor.<br />

YABANCI BASIN DA İLGİ GÖSTERİYOR<br />

Vatandaşlar, “Sessizliği bozmak için lekeye<br />

çivi çak ve paylaş!” diyerek çektikleri videoları,<br />

kampanyaya özel olarak açılan “facebook/<br />

lekefikirtepe, instagram/lekefikirtepe, twitter/lekefikirtepe<br />

ve change.org/lekefikirtepe”<br />

adlı sosyal medya hesapları üzerinden paylaşıyor.<br />

Kampanya kapsamında Türk basını ile<br />

birlikte İngiliz, Fransız ve Alman basını dâhil<br />

çok sayıda yabancı basın; haber, makale ve<br />

televizyon çekimleri ile kentsel dönüşümde<br />

bölgede yaşanan süreci anlatıyor.<br />

TEK ÇÖZÜM ADRESİ BAKANLIK<br />

Düzenledikleri kampanyanın tek muhatabı<br />

ve bölgedeki sorunların tek çözüm adresinin<br />

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olduğunu<br />

söyleyen Leke Fikirtepe Platformu Sözcüsü<br />

Engin Akgüzel, mümkün olan en çok imzayı<br />

toplayarak Bakanlığa sunacaklarını belirtti.<br />

Akgüzel; “Arsa ve konut hak sahipleri olarak,<br />

kentsel dönüşüm kapsamında yaşadığımız<br />

mağduriyetimizi sonlandıracak ve bölgedeki<br />

sorunları çözecek tek mercii olan Çevre<br />

ve Şehircilik Bakanlığı’nın bir an önce harekete<br />

geçmesini ve konumuzu gündemine<br />

almasını bekliyoruz” şeklinde konuştu.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 31


Kapak<br />

“ İŞGALDEN KURTULUŞA”<br />

KADIKÖY (2)<br />

R. SERTAÇ<br />

KAYSERİLİOĞLU<br />

rsertack@gmail.com


Kapak<br />

Tarihin en önemli dönüm noktalarından birini oluşturan<br />

1. Dünya Savaşı ve ardından verdiğimiz Milli Mücadele<br />

ve Kurtuluş Savaşı’mız, aslında; vatan toprağı savunması<br />

için tek vücut bulmuş hangi ecdadın torunları olduğumuz<br />

inancını da günümüze değin beraberinde getirmiş bir<br />

“Kahramanlık Destanı”dır.<br />

Bu konu bütünlüğü içinde, Milli Mücadele’nin başlangıç<br />

yılı olan 1919’un yüzüncü yılı boyunca sürdüreceğimiz<br />

“İşgal Döneminde <strong>Kadıköy</strong>” ana başlıklı yazı dizimizin bu<br />

ikinci bölümünde öncelikli olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nün<br />

yer alması ise, onun <strong>Kadıköy</strong> yakasının bir kulübü<br />

olarak bu dönem içinde verdiği faaliyetleri nedeniyledir.<br />

Yoksa, çok tabiidir ki söz konusu vatan olduğunda yurt<br />

sathına yayılmış tüm spor kulüplerimize mensup gençlerimiz<br />

de, bu dönemde mücadelelerinin sadece toprak<br />

sahalarla sınırlı kalmadığını ve de gerektiğinde bu topraklar<br />

için kanlarını canlarını nasıl seve seve verdiklerini yedi<br />

düvele zaten göstermişlerdir.<br />

İşte bu uğurda; Fenerbahçe Kulübü sporcularından Şehit<br />

Arif, Şehit İzzi Ahmet, Şehit Nurettin’ler ile başlayan,<br />

Beşiktaş Kulübü sporcularından Şehit Asım, Şehit Kaptan<br />

Kazım, Şehit Rıdvan Bey’lerle devam eden ve Galatasaray<br />

Kulübü sporcularından Şehit Kaleci Hamdi, Şehit Kürt<br />

Celal, Şehit Hasnun Galip’lerle süren de giden onlarca ve<br />

onlarca sporcu, yurdumuzdaki tüm diğer spor kulüplerimize<br />

kayıtlı yüzlerce ve yüzlerce sporcu kardeşleri misali<br />

Çanakkale’de ve tüm diğer cephelerde olduğu gibi, bu<br />

bağımsızlık savaşımızda da vatan için hizmetler vermiş,<br />

vatan yolunda şehit düşmüşlerdir.<br />

“Fenerbahçe Spor Kulübü, İttihat ve Terakki’nin Bir Şubesidir”<br />

suçlaması İle 1920 Haziran’ında İşgal Orduları tarafından<br />

zincirlenerek kapısına 2,5 ay süreyle süngülü İngiliz Müfreze<br />

Birliği konan, Kurbağalıdere kıyısındaki Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

Merkez Binası (Ressam: Füsun Sun Kuseyrioğlu)


Kapak<br />

İŞGAL ORDULARINDAN<br />

KAÇIRILAN CEPHANELER<br />

HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE-İ<br />

BİNASINDA SAKLANIYOR<br />

Çoğu, Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi de olan<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri eşliğinde<br />

Kurbağalıdere kıyısındaki kulüp binasından, Ulu Önder<br />

M. Kemal Paşa’nın ordularına silah kaçırılışı enstantanesi<br />

(Balmumu Heykelli Canlandırma Reyonu / Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi).<br />

İstanbul’da işgalin ilk yılları… İşgal Orduları<br />

Başkumandanı General Harrington, Fenerbahçe’lilerin,<br />

Kuşdili Çayırı ve Kurbağalıdere<br />

kıyısındaki ahşap binasından, Ulu Önder<br />

M.Kemal Paşa’nın Anadolu’daki ordularına<br />

silah, cephane ve savaşacak insan<br />

kaçırdıklarına dair haberler almakta ve bu<br />

binayı kontrol altında bulundurmakta. Bu<br />

harekâtın ilk merkezi ise “Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane” isimli Haydarpaşa’daki Askerî<br />

Tıbbiye binası ki; bu büyük taş binanın bir<br />

bölümü de o yıllarda aynı zamanda gizli bir<br />

askeri depo olarak da kullanılmakta. Askerî<br />

tıbbiye öğrencileri, işgal kuvvetlerince el<br />

konulmuş olan Osmanlı ordusunun askerî<br />

malzeme ve cephanelerini, İstanbul’un Anadolu<br />

yakasındaki en büyük depolarından<br />

Selimiye Kışlası’ndan gizlice kaçırmakta ve<br />

öncelikli olarak da “Haydarpaşa Mekteb-i<br />

Tıbbiye-i Şahane / Askerî Tıbbiye” binasındaki<br />

bu depoya gizlemekte. İşgal askerlerinin<br />

bahçede nöbet tutmalarına rağmen<br />

askerî malzemelerin kaçırıldığı ihbarlarını<br />

alan İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı ise buraya<br />

sık sık baskınlar düzenlemekte…<br />

Bu olaylarda Fenerbahçeli boksör ve<br />

futbolcu Yavuz İsmet (Uluğ) ile Vefalı<br />

futbolcu Sudi Abey’in (General Oral)<br />

öncelikli olarak rol aldıkları bilinmekte.<br />

34 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

Yurdumuzdaki tüm spor kulüplerimize kayıtlı yüzlerce ve yüzlerce sporcu, 1915-1922 yılları arasında Çanakkale ve tüm diğer cephelerde olduğu gibi “Bağımsızlık Savaşı”mızda<br />

da bu vatan için kanlarını akıtmış ve bu yolda şehit düşmüşlerdir. Tıpkı; Fenerbahçe’li Şehit İzzi Ahmet, Şehit Nurettin, Şehit Arif’ler ile başlayan, Beşiktaş’lı Şehit Asım, Şehit<br />

Kaptan Kazım, Şehit Rıdvan Bey’ler ile devam eden ve Galatasaray’lı Şehit Hamdi, Şehit Kürt Celal, Şehit Hasnun Galip’ler ve daha niceleri gibi, süren de giden…<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu / Bir Hilal Uğruna Sergisi Panosu. Fenerbahçe Spor Kulübü, 18 <strong>Mart</strong> 2018)<br />

Konu ile ilgili Yavuz İsmet (Uluğ) tarafından<br />

anlatılan bir hatıratı, Beşiktaş Spor Kulübü<br />

taraftarı ve maç spikeri Necati Karakaya’nın<br />

yazdığı “Futbolda 50 Yıl Yaşadıklarım”<br />

isimli kitaptan sunuyorum:<br />

“1919 yılı… İstanbul’umuz işgal altında ve<br />

pek çok ülkenin yabancı askerleri İstanbul<br />

sokaklarını doldurmuş. Tıbbiye’nin 5. sınıfına<br />

gelmiştim. Fenerbahçeli futbolcu, atlet,<br />

boksör olarak 14 sporcu Selimiye Kışlası<br />

cephanelerine dadanmıştık. Gece olduğu<br />

zaman sessizce, başında nöbetçi bekleyen<br />

cephaneliklere sokuluyor, esir Osmanlı<br />

Ordusu’nun mavzerlerini (tüfek) teker teker<br />

çalarak, sırtımızdaki çuvallar ile İbrahimağa<br />

Çayırı’na taşıyorduk. Çayırda milislerimizle<br />

buluşuyor, silah çuvallarını onlara teslim<br />

ediyorduk. Onlar da Mustafa Kemal’in<br />

ordularına ulaştırılmak üzere Karadeniz<br />

sahillerine götürüyorlardı.<br />

Bende uyku yok... Sabah olmuştu. Dışarıdaki<br />

İngiliz müfrezesine bir diğeri eklendi. Onların<br />

başında da kumandanları olarak tesadüfen,<br />

İşgal Kuvvetleri ile Fenerbahçe arasında<br />

yaptığımız maçlarda çok başarılı bir şekilde<br />

marke ettiğim İngiliz Üsteğmen Arthur Witall<br />

vardı. A. Witall, elleri silahlı 10 kadar İngiliz<br />

askerini yanına aldı. Ben karşıladım. Arthur<br />

ile sahada rakiptik. ‘Bizi sen gezdir’ dedi.<br />

Tıbbiye-i Şahane Haydarpaşa Hastanesi’nde<br />

gezmedik oda, bakılmayan yatak altı, dolap,<br />

kiler bırakmadık. Müfreze silah bulamamıştı.<br />

Ayrılırlarken A. Witall’in gözü röntgen<br />

odasının kapısına ilişti. Kapı kilitliydi. ‘Açın’<br />

dedi. Ürperdiğimi belli etmek istemiyordum.<br />

Adıma bir dirhem korkum yoktu. Korkum<br />

sadece Atatürk’ün ordularına gidecek<br />

silahlara el konmasıydı. ‘Burayı açarsam,<br />

ışıkla röntgenler yanar, içerisi ağzına kadar<br />

röntgen dolu’ dedim. Sesim titriyordu…<br />

İngiliz subayı Arthur Witall gözlerime baktı.<br />

Yalanımı okumuş gibiydi. Bir an daldı. Beni<br />

karşısında oynadığı bek Yavuz İsmet olarak<br />

mı, yoksa silah kaçıran bir düşman olarak<br />

mı görüyordu emin olamadım. Askerlerine<br />

döndü, ‘Röntgenler yanmasın gidelim’ dedi.<br />

Arkalarından dona kalmıştım. Düşünüyor<br />

dum ki bu sporun düşmanlığa zaferi idi.”<br />

Cephaneliklerden silah çalmamız aylarca<br />

sürdü. Neredeyse boşaltmıştık. İşte böyle bir<br />

gecede gene çaldığımız silahları çuvallara<br />

doldurmuş, Selimiye Kışlası’ndan da biraz<br />

uzaklaşmıştık ki, nöbetçi bir İngiliz eri bizi<br />

gördü. Gecenin karanlığında ne olduğunu<br />

anlamadan bağırıyor, arkadaşlarını<br />

çağırıyordu. Bir manga kadar olup bizim<br />

peşimize düştüler. Sırtımızda silah çuvalları<br />

ile bir kovalamacadır başladı. Yanımdaki<br />

boksör Arap İsmail benden kopmuştu. ‘Ben<br />

koşamıyorum, İsmailağa Çayırı’na kadar<br />

gidemem’ dedim. Arkadaşlarımdan iyice<br />

kopup, Haydarpaşa’ya saptım. Tıbbiye-i<br />

Şahane’nin (Tıp Fakültesi) kapısından içeri<br />

daldım. Silah çuvalını röntgen dairesine<br />

kilitledim. İngiliz askerleri Tıbbiye’yi çevirdiler<br />

ve sabahı beklemeye başladılar.<br />

Milli Mücadele döneminde asker olarak görev alacak Fenerbahçe’li sporculardan bir kısmı<br />

Fenerbahçe Union Sahasında,1919 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 35


Kapak<br />

KURULUŞ TÜZÜĞÜ MADDE 2:<br />

“FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN<br />

KURULUŞ AMACI; VATAN GENÇLERİNİ,<br />

VATANIN KORUNMASINA VE ASKERİ<br />

SEFERBERLİKLERE HAZIRLAMAKTIR”<br />

Kuruluş döneminde eski Türkçe olarak<br />

hazırlanıp basılmış ve bulunamadığı için de<br />

yıllarca maddeleri bilinememiş “Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü Kuruluş Tüzüğü”, tarafımdan<br />

2005 yılında <strong>Kadıköy</strong>’de bir sahafın<br />

tozlu raflarında tesadüfen bulunmuş ve<br />

gün yüzüne çıkarılmıştı. “Fenerbahçe Spor<br />

Kulübü’nün Suret-i Teşkili ile Maksadı (Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü’nün Kuruluşu ve Amacı)”<br />

isimli bu belgenin 2. Maddesi’nde yer alan<br />

“Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluş<br />

amacı; vatan gençlerini, vatanın korunmasına<br />

ve askeri seferberliklere hazırlamaktır”<br />

ibaresindeki ayrıcalık ve vatanseverlik,<br />

tabiidir ki işgal yıllarında <strong>Kadıköy</strong> gençliğini<br />

Fenerbahçe çatısı altında birleştirecek ve<br />

onu gerek cephelere silah aktarmada ve<br />

gerekse de Anadolu’daki cephelere katılma<br />

saflarında bir arada tutacaktı.<br />

İşte; dünyada başka hiçbir kulübün kuruluş<br />

tüzüğüne nasip olmamış bu maddenin içeriğinde<br />

yatan şevk ve heyecan, Ulu Önder<br />

Atatürk’ü 3 Mayıs 1918 tarihinde Yıldırım<br />

Orduları Kumandanı sıfatıyla Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü’nü ziyaret ettirecek ve kulüp<br />

şeref defteri aracılığı ile tarihin altın sayfalarına<br />

bu anlamda şu satırları yazdıracaktır:<br />

“Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı<br />

takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş)<br />

bulunan asar-ı mesaisini (yaptığı üstün<br />

çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve<br />

erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri)<br />

tebrik etmeyi vazife edinmiştim.<br />

Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak<br />

bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir.<br />

Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi)<br />

buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı)<br />

mübahiyim (mutluyum).<br />

3. 5. 1334 (1918). Ordu Kumandanı Mustafa<br />

Kemal (imza)”<br />

1919 yılını takiben vatanımızı işgal edenlere<br />

karşı Fenerbahçe Kulübü’nün verdiği<br />

mücadele sadece yeşil sahalarda kalmıyor,<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

Tarih Arşiv ve Müze Kurulu Başkanı<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu tarafından<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de bir sahafın tozlu rafları<br />

arasında bulunup gün yüzüne<br />

çıkarılan ve halen kulüp müzesinde<br />

teşhir olunan Fenerbahçe Spor<br />

Kulübü Kuruluş Tüzüğü” aslı.<br />

(Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

Kuruluş Tüzüğü, Madde 2:<br />

“Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

kuruluşunun amacı, vatan gençlerini,<br />

vatan korunmasına ve askeri<br />

seferberliklere hazırlamaktır”<br />

BİZ BU KULÜBÜ KUPALARI İÇİN<br />

SEVMEDİK / FB Lacivert Tribün<br />

Pankartı)<br />

kutsal millî davaya bağlı olarak verdiği<br />

hizmetleriyle de kendini gösteriyordu. Zira,<br />

1912 ve 1913 sezonlarında ard arda gelen<br />

ilk şampiyonluklar sonucunda <strong>Kadıköy</strong><br />

yakası gençlerinin çoğu, muhitlerinin takımı<br />

olmasının da verdiği ivme ile Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü’ne üye olmaya başlıyor ve<br />

nihayetinde de bu akım, <strong>Kadıköy</strong> yakasının<br />

en güçlü mekteplerinden Haydarpaşa Askeri<br />

Tıbbiye öğrencilerinin büyük bir bölümünün<br />

de gönlünü sarıyordu.<br />

Ulu Önder Atatürk’ün, Yıldırım Orduları<br />

Kumandanı sıfatıyla 3 Mayıs 1918<br />

tarihinde kulübü ziyaret ettiği ve<br />

takdirlerini yazıp imzaladığı Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü Şeref Defteri Sayfası<br />

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi).<br />

36 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

İŞGAL ORDULARI’NCA SUÇLANIP (!) KAPATILMA SEBEBİ:<br />

“FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ,<br />

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN BİR<br />

ŞUBESİDİR”<br />

Fenerbahçeli 16 futbolcu ve yönetici,<br />

Kurtuluş Savaşı’nda Kırklareli 6. Tümen<br />

16. Alay Ağır Makineli Tüfek Bölüğü’nde<br />

savaşmıştı (R.Sertaç Kayserilioğlu<br />

koleksiyonu).<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü, işgal döneminde<br />

yabancılara karşı yeşil sahalarda mücadelesini<br />

verirken, Kurtuluş Savaşı’mızın başlama<br />

aşamasında bir taraftan asker futbolcuları<br />

ile bu savaş saflarındaki yerlerini alırken, bir<br />

diğer taraftan da Anadolu’daki milli mücadelede<br />

savaşacak kişileri eşliğinde cepheye<br />

gizli gizli silah ve cephane aktarıyordu.<br />

Bu anlamda görülecek en önemli faaliyet<br />

ise, Selimiye Kışlası’nda İşgal Kuvvetleri’nce<br />

el konulmuş bir halde tutulan Osmanlı<br />

Ordusu askeri malzeme ve cephanelerinin,<br />

çoğu Fenerbahçe Kulübü üyesi de olan<br />

“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”<br />

öğrencileri tarafından gizlice kaçırılıp<br />

“Askerî Tıbbiye” binası depolarında<br />

saklanması ile başlıyordu. Bu malzemeler<br />

geceleri Karacaahmet Mezarlığı arasından<br />

sırtlarda taşınarak Kurbağalıdere ağzındaki<br />

Fenerbahçe Kulübü binasına gizlice<br />

getiriliyor ve burada adeta bir cephane<br />

deposu halini almış olan “Kürekçiler Kayıkhanesi”ne<br />

ulaştırılıyordu.<br />

Kulüp binasının 8-10 metre ötesinde Fenerbahçe<br />

sporcusu kürekçilerin kullandığı<br />

özel iskele vardı. Kulübün kayıkhanesinde<br />

gizlenmiş bu askeri mühimmatlar, “Haydarpaşa<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencileri<br />

eşliğinde yine Fenerbahçe’li sporcular ve<br />

kulüp personeli tarafından gece karanlığında<br />

Kurbağalıdere kıyısındaki kulübün tahta<br />

iskelesinden sandallara yükleniyor ve yine<br />

İşgal devriyelerinden gizli olarak buradan<br />

da Moda Burnu açıklarında bekleyen balıkçı<br />

motorlarına, takalara ya da mavnalara<br />

boşaltılıyordu.<br />

Bu askeri mühimmat ise duruma<br />

göre İzmit’e, ya da Boğaz’ın Anadolu<br />

sahili devamı ile Karadeniz’e açılıp<br />

o dönemde Anadolu Hükümeti’nin tek<br />

iskelesi olan İnebolu’ya ulaştırılıyor,<br />

buralardan da kara yoluyla Anadolu içlerindeki<br />

siperlere gönderiliyordu. Fenerbahçe<br />

Kulübü’nün büyük bir gizlilik içinde<br />

sürdürmesi gerektiği bu faaliyetin, İşgal<br />

Orduları Başkomutanlığı tarafından haber<br />

alınma ihtimaline karşın Fenerbahçe’liler<br />

zaman zaman kayıkhaneyi aralıklarla<br />

boşaltıyor ve içindeki cephaneleri de<br />

en yakın çevredeki üye ve sporcuların<br />

evlerine taşıyordu. Bu faaliyet ile ilgili ciddi<br />

şüpheleri olan ve zaman zaman da kulübü<br />

basan işgal kuvvetlerinin ortada delil bulamamaları<br />

ise İngiliz Generalini fena halde<br />

öfkelendiriyordu.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 37


Kapak<br />

Tabii ki haberin ulaşamadığı zamanlarda<br />

ani vurgun yiyen kayıkhane nöbetçilerimiz<br />

ile işgal askerleri arasında silahlı çatışma<br />

bile çıkabiliyordu ki, silahların teknelere<br />

yüklendiği böylesi bir gecede Fenerbahçeli<br />

mücahitlerden ikinci takımda futbol<br />

oynayan Refik bey ile Mustafa beylerin<br />

burada çıkan silahlı çatışmada şehit edildiği<br />

bilgisi de kimi yayınlarda yer almakta.<br />

Bu olay üzerine, işgali takip eden 1920<br />

yılının ilk aylarından itibaren Fenerbahçe<br />

Kulübü üyelerince Anadolu’daki cephelere<br />

küçümsenmeyecek miktarlarda silah ve<br />

cephane aktarılışı İşgal Orduları Komutanlığı<br />

tarafından kesin olarak fark edildiğinden,<br />

konuya ilişkin kesin tedbir alınması<br />

gereğine inanmış bulunan İşgal Orduları<br />

Kumandanlığı’nca kulübün kapatılması<br />

artık kaçınılmazdı.<br />

Nitekim, İşgal Orduları Başkumandanı<br />

General Harrington tarafından 1920<br />

Haziran’ında Fenerbahçe Spor Kulübü’nün<br />

merkez binasına zincir vurduruluyordu.<br />

Sabri (Toprak) beyin Reis-i Umumi<br />

(Genel Başkanlığı) ve Şehzade Ömer<br />

Faruk Efendi’nin Fahri Başkan olduğu<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, “Military<br />

Authorities” (İşgal Orduları) antetli resmi<br />

bir belge eşliğinde gönderilip, dönemin<br />

Fenerbahçe Umumi Katibi (Genel<br />

Sekreter) Ömer Nazım (Elbi) beye verilen<br />

“Kulüp Kapatma Bildirisi” gerekçeleri<br />

şöyle sıralanmıştı:<br />

“Fenerbahçe Spor Kulübü, aşağıda<br />

sıralanmış üç ağır cürm (suçlama) sebep<br />

mucibince (gerekçeli olarak) süresiz olarak<br />

kapatılmış ve idare heyeti azaları iskat<br />

olunup (susturulup) her türlü faaliyetten<br />

men edilmiştir”<br />

1- Fenerbahçe Spor Kulübü, İttihat ve<br />

Terakki Fırkası’nın bir şubesi olup, kulüp;<br />

siyasi faaliyetler için maske olarak kullanılmaktadır.<br />

2- Fenerbahçe Spor Kulübü, Müttefik<br />

Güçlere (İtilaf Devletleri) karşı düşmanca<br />

hislerle hareket eden bir müessese<br />

halinde temayüz etmektedir (görevi<br />

üstlenmektedir).<br />

3- Fenerbahçe Spor Kulübü, Anadolu’daki<br />

asi kuvvetlere (!) silah ve cephane<br />

sağlayıp, adam (asker) kaçırmaktadır.<br />

Oluşan bu gerekçelere bağlı olarak Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü binası İşgal Güçleri<br />

tarafından başkomutanlıkça kapatılıyor,<br />

Umumi Reis’i Sabri (Toprak) bey başkanlığındaki<br />

tüm idari heyet kulüpten uzaklaştırılıyor,<br />

üstelik de kulübün kapısına 2,5 ay<br />

süreyle süngülü bir halde daimi olarak nöbet<br />

tutan İngiliz Müfreze Birliği konuyordu.<br />

Kulüp binasının kapatılması sürecinde<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde “Müessesan<br />

Heyeti” (Kurucular Kurulu) teşkil edilecek<br />

ve gizli gizli toplantılara kulüp üyelerinden<br />

Burhan Asaf (Belge) beyin Bahariye’deki<br />

evinde yine devam edilecekti. Kulübün<br />

yaklaşık 70 gün süreli kapalı kaldığı bu dönemde<br />

merkez binanın işgalinin haricinde,<br />

Fenerbahçe’nin sahası da İngiliz Topçu<br />

Birlikleri’nin hayvanları için adeta bir ahır<br />

haline getirilecek, antrenman ve müsabakalara<br />

tekrar açıldığında bu kez de tetanos<br />

mikrobu teşhisi ile bir süre kullanılamayacaktı.<br />

Fenerbahçe Stadı’nın 1930 yılı inşası<br />

sırasında topraktan çıkan ve dönemin<br />

kulüp başkanı Faruk Ilgaz tarafından<br />

jandarmaya teslim edilen “Çakaralmaz”<br />

tanımlı tüfekler de yine, işgal döneminde<br />

Anadolu’da cephelere gönderilmek üzere<br />

kulüp mensuplarının Papazın Çayırı’nda<br />

gömülü halde devriyelerden sakladıkları<br />

mühimmatlara bir örnek idi.<br />

Vatanın müdafaası anlamında İşgal<br />

Kuvvetleri’nce bir suç, bizler için bir gurur<br />

vesikası sayılan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün<br />

kapatılması kararlı resmi belge ise,<br />

kulübün Kurbağalıdere kıyısındaki merkez<br />

binasında yıllarca muhafaza edilmiş, ne<br />

var ki; 6 Haziran 1932 tarihinde çıkan<br />

yangın sonucunda kül olmuştur.<br />

Anadolu’ya cephelere sevk edilecek silahların<br />

kaçırıldığı Kurbağalıdere ağzındaki Fenerbahçe<br />

Kulübü Kayıkhanesi önündeki iskele ve<br />

Fenerbahçe’li kürekçiler, 1919<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

38 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

İŞGAL ORDULARINA KARŞI, HEM SAHADA<br />

HEM CEPHEDE VAR OLMAK<br />

Fenerbahçeli boksörlerden Yavuz İsmet (Uluğ) ve İngiliz Kemal takma isimli Esat (Tomruk) beyler,<br />

işgalci askeri boksörlere karşı yaptıkları boks müsabakalarında büyük üstünlük kazanıyorlardı.<br />

Taksim Kışlası Ringi,1920 (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

İstanbul’da İşgal Orduları Başkumandanlığı<br />

yapmakta olan İngiliz General Harrington’un<br />

bir İngiliz olarak futbola merakı,<br />

Türk takımları ve özellikle Fenerbahçe için<br />

büyük bir “şans” olmuştu. İzmir’de İşgal<br />

Kuvvetlerinin Yunanlı Başkumandanı oradaki<br />

Türk spor kulüplerini kapatıp sportif<br />

faaliyetini yasaklarken, İstanbul’da General<br />

Harrington, İşgal Kuvvetleri’ne mensup<br />

askerî takımların Türk takımlarıyla maçlar<br />

yapmasına zemin hazırlıyordu.<br />

İstanbul’un “işgal yılları” boyunca İşgal Kuvvetleri’ne<br />

mensup askerî takımlar, Beşiktaş<br />

ile 7, Galatasaray ile 23, Fenerbahçe ile 50<br />

maç yapmışlardı. Fenerbahçe futbol takımının<br />

İşgal Kuvvetleri takımlarını maçların<br />

tamamına yakınında yenmesinin yanı sıra,<br />

Haydarpaşa Askerî Tıbbiye öğrencilerinden<br />

Yavuz İsmet (Uluğ) ve Atatürk’ün alnından<br />

öptüğü “İngiliz Kemal” diye nam salmış<br />

Esat (Tomruk) beyler misali Fenerbahçeli<br />

boksörlerin, Beyoğlu’ndaki salonlarında<br />

İşgal ordularına mensup askerî boksörlere<br />

karşı kazandıkları büyük üstünlük, bu esir<br />

kentin mahzun halkını bir nebze olsun<br />

mutlu kılıyordu.<br />

Güzel yurdumuzu düşmandan temizleme<br />

amacı ile Ulu Önderimiz M. Kemal Paşa’nın<br />

Anadolu’da tutuşturduğu<br />

“Millî Mücadele”<br />

meşalesinin aydınlığında<br />

başlayan<br />

Kurtuluş Savaşı’nda,<br />

yurt sathındaki spor<br />

kulüplerimizin tüm<br />

sporcuları misali<br />

Fenerbahçeli subay<br />

futbolcular da bir<br />

yolunu bulup Anadolu’ya<br />

geçmişler ve<br />

orada düşmana karşı<br />

Milli Mücadele veren<br />

ordumuzun saflarına<br />

katılmışlardır. Sırtlarından<br />

Sarı-Lâcivert<br />

formalarını çıkarıp üst düzey üniformalarını<br />

giyen şehit futbolcu havacı Cevat Hüsni<br />

Bey, şehit futbolcu hava üstteğmeni İsmail<br />

Zeki Bey’ler misali cephelerde gösterdikleri<br />

büyük yararlılıklarla İstiklal Madalyası ile<br />

mükâfatlandırılan Fenerbahçe’li sporcular<br />

arasındaki kaleci Kenan Or (Deniz Yarbayı),<br />

bek Nahit Çokbaşaran (Yarbay), defans<br />

Nuri (Atasayar), haf Kâmil Rona (General),<br />

orta saha Demir Ethem Bellisan (Albay),<br />

forvet Refik Kuntol (Amiral) gibi isimler,<br />

dönemin ünlü subay sporcularının sadece<br />

ilk örneklerindendir.<br />

Fenarbahçe (3) - İngiliz İşgal Ordusu Sporting Karması (0)-<br />

Maç Öncesi Taksim Kışlası Sahası,13 Ağustos 1922<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

Yine, Fenerbahçe Spor Kulübü Umumi<br />

Reis’i (başkanı) Sabri (Toprak) beyin dönemin<br />

Posta Telgraf Genel Müdürü olarak<br />

ve 1 numaralı kurucu üye Enver (Yetiker)<br />

beyin Sirkeci Gümrük Başmüdürü olarak<br />

Fenerbahçe aracılığında gizli evrak ve<br />

silahları Anadolu’ya sevkteki gizli yardımları<br />

ile İngiliz Kemal lakaplı Fenerbahçe’li<br />

boksör Ahmet Esat (Tomruk) beyin Mustafa<br />

Kemal Paşa’ya istihbarat anlamında verdiği<br />

gizli hizmetler, Kurtuluş Savaşı döneminde<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü mensuplarınca<br />

tarihe geçmiş örneklerden bazılarıdır.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 39


Kapak<br />

Şehzade Ömer Faruk, Fenerbahçe Spor Kulübü Fahri<br />

Başkanı olduğu dönemde (1919-1923) Fenerbahçe<br />

Futbol Takımı ile şampiyonluk fotoğrafında,1921<br />

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi).<br />

DÖNEMİN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ<br />

BAŞKANI ŞEHZADE ÖMER FARUK’UN<br />

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN YANINDA<br />

ANADOLU’DA CEPHEYE KATILMA İSTEĞİ<br />

Sultan Abdülmecid’in oğlu olan ve 1919<br />

yılında henüz 21 yaşındayken Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü Fahri Başkanlığı görevini alan<br />

Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin, Milli Mücadele<br />

döneminde genç bir şehzade olarak<br />

Osmanlı Sarayı’nın Anadolu’daki millicileri<br />

desteklediği ve hatta üzerindeki üniformayı<br />

çıkarıp çeteci giysileri giyerek Kuva-i Milliye’ye<br />

katılmak istediği bile bilinmektedir.<br />

Hatta bu düşüncesini gerçekleştirmek amacı<br />

içinde, Anadolu’ya silah, cephane ve asker<br />

kaçırma gayesiyle kurulmuş Müdafaa-i<br />

Milliye Teşkilatı’na bağlı “Gizli Teşkilat” ile<br />

bağlantıya geçip, hareket günü olarak tespit<br />

edilen 26 <strong>Nisan</strong> 1921 günü bir İtalyan gemisi<br />

ile İnebolu’ya doğru yola çıktığı, seyahatini<br />

küçük bir dolabın içinde saklı bir biçimde<br />

gerçekleştirdiği bu geminin İngilizler<br />

tarafından defalarca arandığı, İnebolu’ya<br />

vardığında; yanında yine M. Kemal Paşa’nın<br />

silah arkadaşlarından Refet Paşa eşliğinde<br />

bir konakta misafir edilirken M. Kemal<br />

Paşa’ya telgraf çekip; “Vatan vazifesi için<br />

dosdoğru cepheye gelerek, kendisinin de<br />

onun yanında yer almak istediğini” bildirmesi<br />

üzerine, M. Kemal Paşa’nın telgrafla<br />

kendisine, “Vatan ve milletin bütün hanedan<br />

mensuplarının hizmetlerinden istifade<br />

edilecek zamanın gelmesine kadar şimdilik<br />

İstanbul’da kalmaya devam etmenizin,<br />

yaradılışınızın verdiği vatan sevgisinin gereği<br />

görüldüğü saygı ile arz olunur” cevabı<br />

eşliğinde, Ankara’ya yanına gelmesinin İşgal<br />

Kuvvetleri’ni kızdırıp İstanbul’u ve Saray’ı zor<br />

durumda bırakabileceğinin nazik bir ifadesi<br />

içinde, kendilerinin İstanbul’a dönmelerinin<br />

daha uygun olacağını söylediği ve bunun<br />

üzerine Anadolu’ya Milli Mücadele’ye geçme<br />

isteği geri cevrilen Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin<br />

üç gün sonra bir Yugoslav vapuruyla<br />

üzüntülü bir şekilde İstanbul’a geri döndüğü,<br />

kayıtlarca bilinmektedir (Dolaptaki Şehzade /<br />

Şarman Kansu).<br />

(Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin kendi başkanlığından<br />

46 yıl sonra, dönemin başkanı<br />

Faruk Ilgaz tarafından “Kulüp erkânı, eski<br />

reislerine saygılarını sunarlar” içeriği eşliğinde<br />

gönderilmiş mektubuna cevaben “Canım<br />

Fenerbahçem” diye bahsedeceği kulübü<br />

için yaptığı başkanlık süreci, 1924 <strong>Mart</strong>ı’nda<br />

hanedan mensuplarıyla beraber Türkiye’den<br />

gönderilmesine kadar, beş yıl sürecektir)<br />

Şehzade Ömer Faruk’un, Kuva-i Milliye’ye katılmak<br />

ve Anadolu’da cephede M.Kemal Paşa’nın yanında<br />

savaşmak isteği ile 26 <strong>Nisan</strong> 1921 tarihinde<br />

İnebolu’ya gittiği dönemlerdeki fotoğrafı,<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

40 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

ANADOLU KADINLARI<br />

MÜDAFAAİ VATAN CEMİYETİ<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’lü Hanımlar Heyeti” olarak yurtsever kadınların<br />

Millî Mücadele’nin amacına yönelik çalışmalarını sürdürdüğü<br />

Kurbağalıdere kıyısındaki Fenerbahçe Spor Kulübü Merkez Binası.<br />

Kurbağalıdere / Yoğurtçu Çayırı, 1910’ (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />

Savaş yıllarında “Anadolu<br />

Kadınları Müdafaai Vatan<br />

Cemiyeti” bir şubesi olarak<br />

çalışan “<strong>Kadıköy</strong>’lü Hanımlar<br />

Heyeti”, Fenerbahçe’nin<br />

Kurbağalıdere’deki kulüp<br />

binasında, cephedeki<br />

askerlerimize mintan,<br />

iç çamaşırı, battaniye ve<br />

al bayraklar dikiyordu.<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu<br />

koleksiyonu).<br />

Kulübün Kurbağalıdere ağzındaki binası<br />

1914 yılında açıldığı zamanlarda Fenerbahçe’lilerin<br />

yuvası olmuş, kulüp üyeleri bu<br />

çatının altında unutulmaz günler geçirmişlerdi.<br />

O günlerde Fenerbahçe’nin genç<br />

takım futbolcularından olup, kısa bir zaman<br />

içinde Türk musikisinin en büyük üstatları<br />

arasına karışacak olan Münir Nureddin<br />

Bey (Selçuk) bile, <strong>Kadıköy</strong> Musiki Cemiyeti<br />

konserleri eşliğinde bu çatının altında üyelere<br />

hoş saatler geçirtmiş, Kurtuluş Savaşı<br />

başladığında da ise asker elbisesini giyip<br />

vatani görevine koşmuştu.<br />

Ulu Önder Atatürk’ün,<br />

9. Ordu Kumandanı olarak<br />

Fenerbahçe kulübünü ziyaret<br />

ettiği 3 Mayıs 1918 tarihinde<br />

Fenerbahçe’nin genç takım<br />

futbolcusu olarak orada bulunan<br />

Münir Nureddin (Selçuk) Bey’in<br />

kulüp üye kartı, 1916.<br />

R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu<br />

(Yavuz Bayraktar Hediyesi).<br />

İşte, Fenerbahçe Spor Kulübü binasının<br />

bu salonları 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş<br />

Savaşı yıllarında (1914-1922) sosyal bakımdan<br />

önemli bir olaya daha sahne olacaktı.<br />

“Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti”<br />

adına çalışan tüm diğer şubeler gibi<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’lü Kadınlar” grubu da, Fenerbahçeli<br />

yönetici ve sporcularının eşleri ile, yine<br />

erkekleri askerde olan <strong>Kadıköy</strong>’ün diğer<br />

tanınmış aileleriyle birlikte her türlü stratejik<br />

çalışmalar içinde bulunuyorlar, yanı sıra<br />

da; evlerinden getirdikleri dikiş makineleriyle<br />

de cephelerde savaşan askerlerimize,<br />

öncelikli olarak mintan, iç çamaşırı,<br />

battaniyeler ve al bayraklar dikerek burayı<br />

da adeta bir dikim evine çeviriyorlardı.<br />

Aslında o günlerde Anadolu’nun tüm<br />

kadınları, tıpkı <strong>Kadıköy</strong>’deki gibi Sivas,<br />

Kayseri misali kendi yörelerinde kurdukları<br />

“Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan<br />

Cemiyeti” şubeleri ile elinden gelen bütün<br />

fedakârlığı göstermek üzere herkes yardıma<br />

çağrılırken, bir taraftan çorap eskisinden<br />

tutun da, iç çamaşırı ve ayakkabıya kadar<br />

kullanılacak eşya ne varsa toplanıyor, diğer<br />

bir taraftan da, verebilenlerden toplanan<br />

bilezik, yüzük, küpe gibi değerli eşyaların<br />

bağışı ile de şehit aileleri ve kimsesiz şehit<br />

evlatlarının ihtiyaçları karşılanıyordu. Onların<br />

bu heyecan ve gayretleri, bütün Kurtuluş<br />

Savaşı boyunca devam edecekti.<br />

1918 yılı sonbaharında imzalanan Mondros<br />

Mütarekesi ile Mebuslar Meclisi’nde “yenik<br />

düştük, işgalciler istediklerini yaparlar” şeklindeki<br />

konuşmalarına ilk tepki, yine bu yurtsever<br />

kadınlarımızdan geliyordu. Falih Rıfkı<br />

Atay’ın “Çankaya” isimli eserinden aktardığı<br />

üzere, 8 Ocak 1919’da İşgal Orduları Fransız<br />

Komutanı Franchet D’Esperey’in Türk bayrağını<br />

çiğneyerek İstanbul’a girişini protesto<br />

eden “<strong>Kadıköy</strong>lü Hanımlar Heyeti” adına<br />

gazetelere gönderilen ibret veren yazıda;<br />

“Çanakkale müdafaasını yapmış şehitlerimizin<br />

muhterem ruhları önünde Türk kadınlığına<br />

ve alem-i medeniyete hitap ediyoruz<br />

ki; limanımıza girdiğini gördüğümüz ahenin<br />

(demir yığını gemilerin) karaya çıkardığı<br />

yarım milyon askeri denize dökmüş olan<br />

milletimizi yenik addetmiyor (saymıyor),<br />

peçelerimizi yırtıp sonra da cihan hürriyeti<br />

namına harp ettiklerini ilan edenlere teessüf<br />

ediyoruz (kınıyoruz). Millî hak ve hukukumuz<br />

ve ismetimizi (günahsızlığımızı) muhafaza<br />

edecek hükümet ve erkekler yoksa, biz<br />

varız!” ibareleri yer alıyordu.<br />

(DEVAM EDECEK)<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 41


Özel Dosya<br />

Yıllarca iç içe, beraberce yaşadığımız Rum, Ermeni, Yahudi<br />

vatandaşlarımızın alışkanlıkları, mutfakları, özel günleri…<br />

BİZ Mİ ONLARDAN,<br />

ONLAR MI BİZDEN?<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de azınlık<br />

dostlarımızın dünü, bugünü!<br />

YİĞİT UYGUN<br />

y_uygun@superonline.com<br />

<strong>Kadıköy</strong> ve çevresindeki, hatta biraz daha<br />

geniş kapsamda Anadolu yakasındaki<br />

azınlıkların, özellikle Rum, Ermeni ve Yahudi<br />

vatandaşlarımızın dünü, bugünü, alışkanlıkları,<br />

yemekleri, bayramları, bizlerle ilişkileri<br />

çok ilginç… Bu sayımızda yaşamlarını hatırlamaya<br />

ve hatırlatmaya çalışacağız. Özellikle<br />

de genç nesillerimize!<br />

Zira onlar bizim zenginliğimizdi; komşumuz, dostumuz,<br />

arkadaşımız, hatta iş ortağımızdı. Yemek kültürünü, tiyatroyu,<br />

gazinoyu, eğlence hayatını, kısaca yaşamı bize sevdirenlerdi.<br />

Adetlerin, törenlerin, bayramların belki de sebepleriydiler.<br />

Hayatımıza uzun yıllar dokundular. Sonra gitgide azalmaya<br />

başladılar. Bugün bırakın <strong>Kadıköy</strong>’ü, hatta İstanbul’u, tüm ülkede<br />

çok azlar! Evet, bunun çok çeşitli nedenleri var. Hataları<br />

ve hatalarımız var! Fakat bunlara değinmeyeceğiz. Biz bu yazı-<br />

da güzelliklerden, dostluklardan, lezzetlerden söz edip, onları<br />

anmaya ve anımsatmaya çalışacağız. Haydi başlayalım…<br />

Benim epeyce Rum arkadaşım oldu, çocukluğumun semti<br />

Yeşilköy’de. Onlarla başlamak istiyorum. Bir öncelikleri de, çok<br />

göç vermelerinden dolayı sayılarının diğer azınlıklara göre çok<br />

düşük kalması. Tüm İstanbul’da 2 bin kadar Rum vatandaşımız<br />

yaşamakta. <strong>Kadıköy</strong> ve civarını varın siz düşünün. Bu<br />

arada, anlatacaklarımız ile <strong>Kadıköy</strong> ve çevresinin de tarihine<br />

kısacık da olsa dokunacağız.<br />

Evet, <strong>Kadıköy</strong> ancak 19. yüzyılda sürekli iskân sahası haline<br />

gelmiş. O denli genç yerleşimlerden. Oysa tarihsel gelişimi<br />

İstanbul’dan eski… 1882 nüfus sayımında 2.965 Türk, 1.822<br />

Rum, 1.831 Ermeni, 249 Yahudi, 136 da diğer azınlıklar görülüyor.<br />

Anadolu yakasında en az Türk nüfus burada. 1906 nüfus<br />

sayımı ise 12.589 Türk, 7.994 Rum, 4.988 Ermeni ve 1.732 Yahudi<br />

vatandaşı ortaya koyuyor. Yalnız kaynaklar biraz pürüzlü, tam<br />

sayıyı yansıtmayabilir. Bazı noktalarda iki üç yer birleştirilerek<br />

sayılmış, mesela bir keresinde Üsküdar ile <strong>Kadıköy</strong>! Evet, çok<br />

sağlıklı olmasa da <strong>Kadıköy</strong> ve civarı ile ilgili bir veridir yine de.<br />

44 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Özel Dosya<br />

Bu asırda dört mahalle göze çarpıyor.<br />

Merkezde Osmanağa, Kızıltoprak tarafında<br />

Tuğlacı, Moda tarafında Caferağa, Koşuyolu-Selimiye<br />

tarafında da İbrahimağa. Rum<br />

vatandaşlar, yerleşmek için o yıllarda daha<br />

çok Moda ve Yeldeğirmeni’ni tercih etmiş.<br />

Yıllar ilerledikçe şehir içi vapur seferlerinin<br />

başlaması, Haydarpaşa-İzmit Demiryolu’nun<br />

açılması ile yerleşim düzeni değişmeye<br />

başlamış. 1845’de <strong>Kadıköy</strong>’de ilk postanenin<br />

açılması bölgeye farklılık katmış. Asır sonlarına<br />

doğru Osmanlının içinde bulunduğu<br />

ekonomik kriz sonucu alınan karar gereği<br />

yabancıların mülk edinmesi kolaylaşmış.<br />

Bu dönemde 100 dönümden fazla arazi<br />

Belçikalı, Fransız, Alman ve İsviçreli ailelere<br />

satılmış. Azınlıklar da, özellikle Levantenler<br />

bundan payını almış. Moda ve civarında,<br />

Fenerbahçe’de varlıklı gayrimüslimler yoğunlaşmaya<br />

başlamış. 1800’lü yılların sonlarına<br />

doğru buralarda Fransız, Latin, Anglikan<br />

kiliseleri, ardından Rum Ortodoks kilisesi<br />

de açılmış. Rum vatandaşlar, ticari hayatın<br />

içinde belirgin biçimde rol almaya başlamış.<br />

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası bir miktar<br />

göçmenin Hasanpaşa’ya, bir miktarının<br />

da Göztepe yerleştirilmeleri, hem nüfusu<br />

arttırmış hem de ticari hayata katkı sağlamış.<br />

Peki, hangi mesleklerde yer almış Rum<br />

dostlarımız? Bakkal, meyhaneci, aktar,<br />

marangoz, kırtasiyeci… Genelde bu meslek<br />

gruplarında görülmüşler ve yıllarca bizlere<br />

hizmet etmişler. Tabi en ilginci meyhane…<br />

Bu kültürün esasında gerçekten söz sahibidirler.<br />

Hadi biraz bakalım… Koço ve Miço<br />

kardeşleri bilmeyen var mı? Koço’da bugün<br />

bile lezzetli lakerdaları mideye indiririz, rakı<br />

eşliğinde! Günümüzde elbette yerli işletmeciler<br />

iş başında ama mekânın tarihi ‘onlara’<br />

ait. Hikâye taaa eski Mühürdar’a kadar gider.<br />

Yine bugün Todori’de lezzetli mezeleri, balıkları<br />

yiyoruz, eskinin geleneğinde. Burası da<br />

çok önemli Rum meyhane kültüründe… Ah<br />

bir de hemen karşısındaki Vasil’in Meyhanesi<br />

de yaşasaydı. Ne yazık ki yok!<br />

Ya Kızıltoprak’ta iki tek atılan bakkal Filip’in<br />

Dükkânı’na ne demeli? Todori ya da Vasil’e<br />

gelmeden önceki durakmış burası. Ağır<br />

rakıcıların yeri ise Moda’da Grammatikos’un<br />

Meyhanesi. Vee meşhur Belvü. Aleko ile<br />

Andrea kardeşlerin işlettiği, baloları ile ünlü<br />

mekân… Deniz Kızı Eftalya diyorum mekâna<br />

ilişkin ve susuyorum! Tabi daha pek çok<br />

ünlü ses geçmiş bu mekândan. Peki, ne<br />

yenir ne içilirmiş buralarda ve benzerlerinde?<br />

Barbunya, mücver, tarama, ahtapot<br />

salata, cacık önde gelir. Ancak Rumlar,<br />

özellikle kuzu etini her türlü tüketirler.<br />

Balığın ise âlâsını bilir ve yaparlar. Limonlu<br />

revani ve baklavaları da ünlü… İçki, tabi ki<br />

rakı… Biraz da pişirme tüyoları… Rumlar<br />

tüm zeytinyağlı yemeklere tarçın koyar,<br />

bazı zeytinyağlılara ise asla soğan konmaz.<br />

Dolmalarda da bol dereotu, maydanoz ve<br />

soğan her daim... Kimi yemeklerde de daha<br />

az domates, yeşil sebzenin rengi dönmesin<br />

diye. Çay ile pek işleri yok. Misafire genelde<br />

kahve, likör ve ev yapımı reçel ikram<br />

ediliyor.<br />

Özel günler ve bayramlar öncesinde tüm<br />

ev, duvarlar dâhil sabunla yıkanıyor. Oruçları,<br />

bayramları, özel günleri Hz. İsa’nın<br />

yaşamı ile ilintili, doğal. Evin erkeğinin<br />

yoğurduğu, yılbaşı çöreği (vasilopita) ile<br />

ölüleri anarken dağıtılan; badem, ceviz ve<br />

buğdaydan yapılan helvaları (koliva) da<br />

özel. Bu topraklarda Türklerle barış içinde<br />

yaşamışlar yıllarca. Patron da olmuşlar,<br />

işçi de! Emir de vermişler ve tabi almışlar.<br />

Mesela Kalamış’ın adı, karmaşık anlamındaki<br />

Kalamissia’dan geliyor. O kadar<br />

bizden... Siyasal sebeplerin dışında, birebir<br />

hiçbir sorun yok bu vatandaşlarla. Amaaa?<br />

Her neyse!<br />

Vee sırada Ermeni dostlarımız… Bugün bile<br />

ailece görüştüklerimiz, yemekler yediğimiz,<br />

hatta yazlıklarda beraber kaldığımız<br />

dostlarımız var, ne mutlu… 1700’lerde<br />

aslında köklü Ermeni nüfusunu Üsküdar’da<br />

buluyoruz. Kilise, manastır, ruhban okulu<br />

gibi oluşumlar var. Günümüzde Kınalıada<br />

ve Moda’da az da olsa varlar. Tümden<br />

50-60 bin nüfustan söz ediliyor. Karşıda<br />

biraz Bakırköy ve biraz da Şişli… O yıllarda<br />

sobacılık, taş işçiliği, kuyumculuk başlıca<br />

mesleklerinden. Meyhanecilik sonra!<br />

<strong>Kadıköy</strong> bölgesine Ermenilerin yerleşmesi<br />

ise 18. yüzyıl civarında. Oysa karşı tarafta<br />

daha eski! İlk Ermeni kilisesi tahminen<br />

1720’de, bugünkü Surp Takavor Kilisesi’nin<br />

yerinde yapılmış. Tarihte Hristiyanlığı ilk<br />

kabul eden topluluk olarak Ermeniler dinlerine<br />

bağlıdır. Beni çeken en önemli tarafları<br />

ise sanat, özellikle tiyatro! Türk toplumu,<br />

dünyanın bu en eski sanat kollarından<br />

birini onların vasıtası ile içselleştirmiştir.<br />

Osmanlı’dan başlayarak tiyatronun mihenk<br />

taşlarında Ermeni sanatçıları görürüz.<br />

Tomas Fasulyeciyan’ı, Mınakyan’ı, Binemeciyan<br />

ailesini, Güllü Agop ve daha nicelerini<br />

unutmak mümkün mü? Onlar bizim, bu<br />

toprakların değerleri…<br />

Tam kanıtlanmış olmasa da şehrin ilk<br />

tiyatroları <strong>Kadıköy</strong>’de kurulmuş. Bence<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 45


Özel Dosya<br />

çok önemli bu! Naum Tiyatrosu, Papazın<br />

Bağı Tiyatrosu, Kuşdili Tiyatrosu… Ne<br />

yazık ki sağlıklı bilgiler yok. Fakat olsun; iki<br />

kalas, bir heves ile <strong>Kadıköy</strong>’e renk kattıkları<br />

gerçek! Ramazan ayları çok önem taşırmış<br />

tiyatrocular için. Her akşam perde açılır<br />

ve hınca hınç dolan salonlar önemli bir<br />

gelir bırakırmış sanatçılara. Önceden kalan<br />

borçlar bu ay ödenirmiş. Bereket derlermiş<br />

Ramazan için! Bu dönemde <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

gece hayatına Mühürdar Gazinosu ve<br />

Kuşdili Sineması da damga vuruyor. Çok<br />

sonraları Apollon Sineması da gayrimüslim<br />

vatandaşlarımızın! Belki başkaları da…<br />

Şimdi Ermeni mutfağına geçeceğim ama bir<br />

parantez açayım. Mutfak inanılmaz elbette!<br />

Dostlarımızda hep tartışılan bir şey; ‘Papaz<br />

Yahnisi’ Rumların mı, yoksa Ermenilerin mi?<br />

Durun, Türklerin de geleneğinde var olan<br />

bir yemektir! Bir farkla; biz sirke kullanırız,<br />

Rum ve Ermeniler şarap… Hadi buradan<br />

yak! Günümüzde Kırklareli mutfağı ile anılır.<br />

Geçmişte balık, dana, sığır ve kuzu eti ile de<br />

yapılırmış. Pilava onlar da bizim gibi ‘pilav’<br />

der. Kayısılı ve bademli pilavları, düğün ve<br />

bayramlarda vazgeçilmezleridir. ‘Havidz’<br />

ise en güzel bayram tatlıları. Ciğer bohçası,<br />

fasulye paçası özel! Her yıl Ağustos’un ikinci<br />

pazarında ‘üzüm’ ilk kez yenir, kilise ayini<br />

sonrası! Daha önce yasak... Meyve gelişsin,<br />

bollaşsın diye…<br />

Veee ‘Topik’... Bu geleneksel yemeğin bir<br />

süre bekletildiği topik bezi, her Ermeni gelin<br />

adayının çeyizinin olmazsa olmazı desem?<br />

Nohut, tahin, patates ve soğanın mükemmel<br />

bileşimi… Bugün nadir buluruz. Pişirilme<br />

öncesi dağılmasın diye sarılan tülbent<br />

bezi, işte bu çeyizde… Madem Ermeni mutfağına<br />

girdik, yürüyelim… Paçanga böreği<br />

de onlara ait. Ve ünlü dolmaları… Noel’de<br />

dalak dolması önemli… Uskumru dolması<br />

geleneksel, hayatımıza çokça girmiş midye<br />

dolması da onların!<br />

‘Bir Ermeni evinden baharat kokusu gelirse,<br />

bil ki yakında davet vardır’ der eskiler. Bu<br />

davetin hazırlanışının belki de en güzel<br />

tarafı, tüm ailenin mutfakta beraber çalışmasıdır.<br />

Bu bir gelenek... Takuhi Tovmasyan<br />

der ki; “Kimi evde yaşamak için yenir, kimi<br />

evde ise yemek için yaşanır.” Paskalya’dan<br />

(Zadig) bir gece önce, <strong>Nisan</strong> ayına denk geldiğinden<br />

kalkan balığı yemek adetlerinden.<br />

Tekir balığından ve uskumru çirozundan<br />

da vazgeçmezler. Paskalya’yı biraz açmak<br />

gerekirse, 50 günlük büyük perhiz deniyor.<br />

Bu sürede kanı dökülen hiçbir hayvan eti<br />

yenmiyor. Tüm Hristiyanların geleneği olan<br />

Paskalya; Panteizm’den geliyor. ‘Her şey<br />

tanrı’… Pan (her şey), theos (tanrı)… Bu 50<br />

günlük perhizde hayvan eti yenmemesini,<br />

onların doğurganlık dönemine denk gelmesi<br />

ile de açıklıyorlar. Doğaya saygı, baharla<br />

yeniden uyanış gibi… İspanyol ekmeği Pandispanya<br />

da Paskalya çöreğine dönüşüyor,<br />

bu özel durum için! Bizler de benimsemişiz<br />

Paskalya çöreğini.<br />

1900’lü yıllara gelinirken, <strong>Kadıköy</strong> 1892’de<br />

havagazına, iki yıl sonra da şehir şebeke<br />

suyuna kavuşuyor. Semtin pek çok yerinde<br />

orta ve üst gelir grubuna mensup gayrimüslimler<br />

yaşamakta bu devirlerde. Moda<br />

Burnu’nda İngilizler, Küçük Moda Burnu’nda<br />

Fransızlar etkin… Az sayıda İtalyan<br />

da var! Türklerin daha çok Hasanpaşa ve<br />

merkeze yakın yaşamlarına karşın Altıyol ve<br />

Bahariye, Ermenilerle gündeme geliyor. Yer-<br />

leşim genel olarak müstakil evlerde elbette!<br />

Modern apartman olgusuna, yani toplu halde<br />

yaşamaya bakmak için Yeldeğirmeni’ne<br />

gideceğiz. Bugün bile çok keyifli olan semt,<br />

ilk apartmanların yapıldığı yer. Yeldeğirmeni’nde<br />

ilginç hikâyeler var. Buranın yaşamı<br />

ile ilgili bilgiler verirken de karşımıza diğer<br />

azınlık vatandaşlarımız, Yahudiler çıkacak.<br />

Biraz tarihlerine bakacak olursak Yahudilerin,<br />

Anadolu yakasına geçmeleri ilkin<br />

Kuzguncuk’ ta başlıyor. Biraz da Bağlarbaşı!<br />

Fakat, Kuzguncuk onların Kudüs’ü gibi!<br />

1872’de çıkan bir yangın sonrası toplu<br />

olarak Yeldeğirmeni’ne göç ediyorlar. 1.<br />

Abdülhamit’in buraya dört adet değirmeni<br />

inşa ettirmesi semte adını vermiş. Sonraları<br />

azınlıkların topluca yaşadığı bir yer halini<br />

almış. Rumlar ve Ermeniler, Yahudilerin<br />

buraya gelmesinden rahatsız olmuşlar,<br />

hatta rivayete göre kanlı kavgalar çıkmış.<br />

46 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Özel Dosya<br />

1900’lere gelirken 200 hane civarında olan<br />

Yahudiler, 1920’lerde 450 haneye kadar<br />

çıkmışlar. Semtte söz sahibi olmaları diğerlerini<br />

kızdırmış. Sonunda ‘sarayın doktorlarından’<br />

olan Elias Kohen Paşa’nın girişimi<br />

ile bu tatsızlık son bulmuş.<br />

Yahudiler, burada apartman geleneğini<br />

başlatmalarının yanı sıra bölgenin ticari hayatında<br />

da etkili olmuşlar. Hangi alanlarda?<br />

Eczacı, tenekeci, manav, balıkçı ve camcı,<br />

seçtikleri mesleklerden… Anlatılanlara göre<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de hayat akşam 9’da biterken, Yeldeğirmeni’nde<br />

esnaf gece yarısına dek kepenkleri<br />

kapatmazmış. Hele 1928’de buraya<br />

elektrik gelince semt daha da hareketli hale<br />

gelmiş. O yıllarda burada bir Alman Rum<br />

okulu, bir Sinagog, bir de Katolik kilisesi<br />

varmış. Tarihi eskiye dayanan Moda’daki<br />

Saint Joseph Fransız Okulu’nun da bölgeye<br />

katkıları yadsınamaz. Yine bir yangın ve bu<br />

kez rota Caddebostan, devamında başka<br />

semtler. Yeldeğirmeni, bundan sonra o eski<br />

görkemli günlerine dönememiş! Günümüzde<br />

Anadolu yakasında 1.500 kadar Yahudi<br />

aile yaşar. <strong>Kadıköy</strong> civarında ise 25 kadar.<br />

Yahudi toplumu, bana göre daha içine<br />

kapalı diğerlerine göre. Din çok önemli<br />

onlar için. Bu, mutfaklarını da etkilemiş.<br />

Dinen pek çok gıdanın yenmesi yasak<br />

olduğundan, mutfak daha kısıtlı… Var olan<br />

zenginlik ise Arap, Akdeniz ve Ortadoğu’nun<br />

karışımından kaynaklı. Ülkemizde yaşayanların<br />

büyük bölümü Sefarad (Mizrahi,<br />

Aşkenaz gibi başka oluşumlar da var). Yani<br />

İspanya’dan göç eden Yahudiler. Kendi<br />

lisanları var; Ladino…<br />

Koşer ya da kaşer kanunlarına göre yasak<br />

olan gıdalara bir bakalım. Balıkların dışındaki<br />

deniz canlıları, domuz, tavşan, deve<br />

etleri, bu hayvanların süt ve yumurtaları,<br />

tüm sürüngen ve kemirgenler, böcekler...<br />

Daha da var yasak ürünler! Peki, neleri<br />

meşhur? Pırasa köftesi ilk sırada (Albon-<br />

digas de prasa). Yeni yıl bayramları (Roş<br />

Aşana) sonbaharda olduğundan, tam<br />

pırasa zamanına denk geliyor. Sofranın<br />

vazgeçilmezi, pek çok çeşidi ile… Patlıcan<br />

da önemli, eski aileler 36 ayrı yemeğini yapıyor.<br />

Pazı, nohut ve kümes hayvanlarının<br />

bazıları çokça kullanılıyor. Pırasa dolması,<br />

patlıcanlı börek, maydanozlu beyin leziz!<br />

Vee boyoz... İzmir’in bu ünlü hamur işi<br />

onlardan alıntı… Tarihsel yaklaşımda da<br />

felafel, humus, şambrak, zatar gibi geleneksel<br />

yemekler ön planda.<br />

Roş Aşana’da tüm aile bir arada nar<br />

kırıyor, bala batırılmış elma yeniyor.<br />

‘Etliye sütlüye karışmamak’ deyimi de bu<br />

dostlarımızın bir alışkanlığından çıkmış.<br />

Aynı öğünde et ve süt ürünlerini birlikte<br />

tüketmiyorlar. Hatta bunların saklandığı,<br />

pişirildiği kaplar da farklı. Daha ileri<br />

giden ailelerde iki ayrı buzdolabı, hatta<br />

iki mutfak var. Bir arada bulunmasınlar<br />

diye… Şarabı inanılmaz seviyor ve<br />

tüketiyorlar. Çünkü kutsal! Cuma akşamı<br />

başlayıp, kutsal günleri olan cumartesiye<br />

dek, sarhoş olmamak kaydı ile şarap içip<br />

dua ediyorlar. Misafire mutlak kahve ve<br />

yanında şeker macunu, reçel gibi tatlılar<br />

ikram ediliyor. Kristal kaplarda... Tanıdık<br />

geldi mi? Diğerlerinde de var bu gelenek...<br />

Beyazlar giyip oruç tutarak, dua edip tanrıdan<br />

af diledikleri kutsal gün; Yom Kipur.<br />

Onun dışında Hanuka (Işıklar Bayramı),<br />

Sukot (Çardaklar Bayramı), Pesah (Hamursuz<br />

Bayramı) gibi özel günleri var.<br />

Behar, Sarfati, Eşkenazi, Levi, Mazon,<br />

Niyego, Adoni, Varon ve Arditi aileleri,<br />

geçmişte ünlü aileler. Mimar mühendis<br />

olan Albert Arditi de Anıtkabir’in yapımında<br />

görev alan ve açılışta bayrağı göndere<br />

çeken vatandaşımız. 1950’lerden sonra<br />

yabancılar yavaş yavaş <strong>Kadıköy</strong>’ü terk<br />

etmeye başlamışlar çeşitli nedenlerle. Bu<br />

da Neo-klasik, Art Neuve, Art Deco, eklettik<br />

yapıların süratle yok olmasına neden<br />

olmuş. Keşke olmasaydı!<br />

Evet… Daha o kadar çok şey var ki<br />

anlatılacak, her üç azınlık vatandaşlarımıza<br />

ilişkin olarak. Çünkü zengin bir<br />

yaşam, üstelik tarihsel… Mesela<br />

yılbaşında Rum vatandaş, Ermeni<br />

komşusuna Ayvasil pidesi verir, karşılığında<br />

Anuşabur alır. Böylelikle her iki taraf<br />

da bereket alır, bereket verir! Ölüye de,<br />

düğüne de siyah giyilir. Daha neler neler?<br />

Sıralamaya çalıştığımız yaşam kesitlerinin<br />

çok büyük bölümü, bizim de yaşamımızda.<br />

Keşke daha çok olsalardı ve daha<br />

fazla yaşamımızın içinde! Ne yazık ki az<br />

kaldılar. Bari o az kalanlara iyi bakalım,<br />

iyi geçinelim onlarla. Yaşatalım!<br />

Dostça, kardeşçe…<br />

NOT: Fotoğraf arşivlerinden yararlandığımız<br />

herkese sonsuz teşekkürler!<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 47


Özel Röportaj<br />

Dr. Ramazan Kurtoğlu uyardı:<br />

Şok edici olaylara ve<br />

cinayetlere hazırlıklı olun!<br />

Dünya ve Türkiye ekonomisi üzerine açıklamaları ve uyarıları ile her zaman<br />

dikkat çeken Dr. Ramazan Kurtoğlu, Büyük Kulüp’e konuk oldu. Konferans<br />

sonrasında sorularımızı yanıtlayan Kurtoğlu, dünyayı ve Türkiye’yi bekleyen<br />

ekonomik krize karşı dinleyicilerini ve okuyucularını uyardı.<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

Kamuoyunun yakından tanıdığı bir Nörofinans<br />

Uzmanı, Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu.<br />

Ekonomi politik, yeni dünya düzeni, küresel<br />

para savaşları, ezoterik örgütler… Oldukça<br />

dikkat çekici konular üzerine çalışıyor.<br />

Bir yandan da İstanbul Aydın Üniversitesi<br />

Uluslararası Ticaret Bölüm Başkanı olarak<br />

görev yapıyor.<br />

Dünya ve Türkiye ekonomisi üzerine açıklamaları<br />

ve uyarıları ile her zaman dikkat<br />

çeken Dr. Kurtoğlu, geçtiğimiz ay Büyük<br />

Kulüp’e konuk oldu. Konferans sonrasında<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okuyucuları için de özel bir<br />

söyleşi veren Kurtoğlu, dünyayı ve Türkiye’yi<br />

bekleyen ekonomik krize karşı dinleyicilerini<br />

ve okuyucularını uyardı. “İnsanlık tarihinin<br />

en büyük para krizi geliyor” vurgusunu<br />

yapan Ramazan Kurtoğlu, “Dünyayı nakitsiz<br />

bir topluma doğru itiyorlar. Para, kur ve<br />

istihbarat savaşları ile bunu besliyorlar”<br />

dedi. Bu krizden etkilenmemek için ise<br />

altına yatırım yapılması gerektiğini ifade<br />

ederek, bir bankada altın hesabı açtırmanın<br />

da güvenilir olmadığını vurguladı.<br />

Küresel güçlerin “şok doktrini” yöntemini<br />

kullandığını belirten Kurtoğlu, gelecek<br />

dönemde şok edici olaylar ve Cemal Kaşıkçı<br />

olayında olduğu gibi sansasyonel cinayetlerin<br />

devam edeceğini düşündüğünü söyledi.<br />

Dr. Kurtoğlu, Türkiye’de FETÖ benzeri<br />

yapılanmaların başka tarikat ve cemaatler<br />

üzerinden devam ettiğini de iddia etti.<br />

Dünyayı ve Türkiye’yi yakın zamanda<br />

nasıl bir ekonomik durum bekliyor?<br />

Dünyada, küresel çapta insanlık tarihinin<br />

en büyük para krizi geliyor. Dünyada bir rezerv<br />

para savaşı var. Amerikan milliyetçileri<br />

ve Pentagon, rezerv paraları sürdürmek<br />

istiyor. Küreselciler ise bunun yerine IMF’yi<br />

dünya merkez bankası yaparak, IMF’nin<br />

SDR’sini de rezerv para yapmak istiyorlar.<br />

Tabi bunun adı SDR olmaz da başka bir<br />

şey olur, adı önemli değil. Ancak amaç<br />

kripto bir rezerv para üreterek, dünyayı nakitsiz<br />

bir topluma dönüştürmek, dünyayı<br />

ithal bir paraya doğru itmek. Bunun için de<br />

iklim değişikliğini kullanıyorlar ve daha da<br />

kullanacaklar. Burada kullanılan taktik şu;<br />

önce bir mesele küresel hale getirilir, sonra<br />

48 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Özel Röportaj<br />

o küresel mesele, kendi kafalarındaki<br />

çözüme doğru şok doktrini ile itilir. Bugün<br />

de yapılan o. Baktığınız zaman bir yandan<br />

para, kur ve ticaret savaşı, diğer taraftan<br />

bölgesel istihbarat savaşları devam ediyor.<br />

Cemal Kaşıkçı hadisesi böyle bir olaydır.<br />

Suudi istihbaratının adamları geldiler,<br />

adamı doğrayıp gittiler. Ancak bunun<br />

arkasında başka ülkelerin istihbarat desteği<br />

de var. Tek başlarına bunun altından<br />

kalkamazlar. Önümüzdeki dönemlerde<br />

bu tür şok edici olayların ve cinayetlerin<br />

artacağını düşünüyorum.<br />

Peki, Türkiye bu işin neresinde?<br />

2008 krizinden bu tarafa özellikle gelişmekte<br />

olan ülkelere ve Türkiye’ye de<br />

bol miktarda ucuz para kaynağı transferi<br />

yapıldı. Bazı ülkeler bunu AR-GE, eğitim,<br />

KOBİ’ler ve bölgesel ticaretin gelişimi için<br />

harcadı. Ancak maalesef Türkiye, parayı inşaata<br />

gömdü. Şu anda yaklaşık 2.5 milyon<br />

civarında satılık daire var. Biz bu parayı<br />

değerlendiremedik. Bu yüzden de Amerika’nın<br />

“Mortgage Krizi” gibi Türkiye’nin de<br />

çok ciddi bir inşaat krizi var.<br />

Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin<br />

dikkat çekici yorumlarınız var.<br />

Sizce bu projenin mahiyeti nedir?<br />

Batılılar bir ülke ile ilişki yürütürken, o<br />

ülkenin demokrasiyle mi yoksa diktatörlükle<br />

mi yönetildiğine bakmazlar. Örneğin,<br />

Venezuela’ya darbe yapmaya kalkıyorlar<br />

ama Suudi Arabistan’ı el üstünde tutuyorlar.<br />

Suudi Arabistan demokrasi ile mi yönetiliyor,<br />

hayır. Mesele, Suudi Arabistan’ın<br />

ve petrolün onların ellerinde olması…<br />

Petrolün artık çok anlamlı değil ama yine<br />

de geçici süre de olsa başkalarının ellerinde<br />

olmasını istemiyorlar. Venezuela’da<br />

yaklaşık 500 varile yakın petrol var. Her varili<br />

50 dolar ile çarp, hesap et. Yoksa Venezuela’daki<br />

demokrasi umurlarında değil. O<br />

açıdan önümüzdeki dönem içinde petrol<br />

giderek etkisini kaybediyor ama yine de<br />

petrolü kullandırmak istemiyorlar. Çünkü<br />

enerjiyi bloke etmek istiyorlar. Geleceğin<br />

yakıtı, hidrojen bazlı yakıtlar olacak. Elektrik<br />

bazlı otomobiller geliyor. Bu anlamda<br />

da Türkiye’nin özellikle Kıbrıs önlerindeki<br />

doğalgaz hatlarına biliyorsunuz birtakım<br />

tezgâhlarla müdahale edilmeye çalışılıyor.<br />

Orada bilinen rezerv 2 trilyon dolar.<br />

Bu sadece bilinen rezerv! Önümüzdeki<br />

dönemde din ve para üzerinden enerji,<br />

su, gıda ve altın savaşlarının yaşanacağını<br />

söyleyebilirim.<br />

Türkiye’nin enerji alanındaki<br />

atılımlarının arkasından 15 Temmuz’daki<br />

FETÖ terör örgütünün girişimi de<br />

böyle bir bağlantı mı?<br />

Tabii 15 Temmuz’a bir günde gelmedik.<br />

1960’larda FETÖ, devlete monte edildi.<br />

Pakistan’daki “Kuran Yolu” gibi Türkiye’de<br />

de FETÖ, yeşil kuşak projesi olarak organize<br />

edildi. Yargıya, kolluk kuvvetlerine, polise,<br />

orduya sızdılar. Namussuzca bir darbe<br />

yapmaya kalktılar. FETÖ’nün bittiğini düşünerek,<br />

dinimize yönelik saldırıların bittiğini<br />

sanmak yanlış olur. Birtakım başka cemaat<br />

ve tarikatlar üzerinden FETÖ benzeri operasyonları<br />

yürütüyorlar. Fakat isim vermek<br />

şu anda doğru olmaz.<br />

Türkiye’nin bugünkü ekonomik durum<br />

karşısında sizce ne yapması gerekir?<br />

Türkiye’nin 2008’den bu yana devam eden<br />

ekonomi politikasını hızla değiştirmesi<br />

gerekiyor. KOBİ’leri destekleyen, AR-<br />

GE’ye önem veren bir ülke olmalı, eğitim<br />

sistemini mutlaka değiştirmeli. Herkes<br />

üniversite mezunu olmak zorunda değil.<br />

Türkiye’nin elektrikçiye de, tesisatçıya da,<br />

marangoza da ihtiyacı var. Ancak bunları<br />

yetiştiren okullar yok Türkiye’de. Herkes<br />

işletme, mühendislik, hukuk okuyor. Şu<br />

anda 1 milyon 111 bin işsiz üniversite<br />

mezunu var. Onun için Türkiye mutlaka<br />

kendi imkânlarını yeniden önüne koymalı.<br />

Türkiye’de özellikle tasarruf eğilimi çok<br />

düşmüş durumda. Bu oran şu anda yüzde<br />

14’lerde... Bizim kulvarımızda bir ülkede<br />

bu oran yüzde 33 civarında olmalı. Mutlaka<br />

gelir artırıcı ve tasarruf eğilimini artırıcı<br />

yeni politikalara ihtiyaç var. Bunun yolu da<br />

KOBİ’leri desteklemekten geçiyor.<br />

Peki, insanlara yatırım öneriniz nedir?<br />

Altına yatırım yapmaları... Ancak bankada<br />

altın hesabı açmaktan söz etmiyorum.<br />

Bu anlamda açıkçası, Türk milletini 5 bin<br />

yıldır bugüne getiren ve kıyamete kadar<br />

götürecek olan unsur da Türk kadınlarıdır.<br />

Çünkü Türk kadınının o beşibiryerdeleri, o<br />

kolundakiler var ya, en iyi emniyet sibobu<br />

onlardır.<br />

Çok sayıda konferans veriyor ve<br />

TV programına katılıyorsunuz.<br />

Bu etkinliklerden edindiğiniz<br />

en önemli izlenim?<br />

Bana en çok sorulan soru, Türk Devleti<br />

ve milletimizin bekâsı ile ekonomi... Bu<br />

anlamda Türkiye, her iki konuda sıkışmış<br />

vaziyette. Özellikle TBMM’deki bir parti<br />

hain... Onun dışındaki partilerin işbirliği<br />

yapmasının Türkiye için doğru olacağını<br />

düşünüyorum.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 49


Analiz<br />

YAZILI BASIN ve YAYINCILIK<br />

KRİZE DİRENİYOR!<br />

PINAR BALTACI<br />

Dijital devrimin her geçen gün gelişerek<br />

hayatımızın merkezinde yerini almasıyla,<br />

tüm dünyada ve ülkemizdeki yazılı<br />

mecraların geleceğine dair tartışmalar da<br />

alevlenmeye başladı. Birçok kesim yazılı<br />

basının geleceği olmadığını ifade ederken,<br />

bu konuda tam karşıt düşünceler de<br />

mevcut. Bir taraftan yazılı basının dijitale<br />

dönüşümü üzerine çeşitli modeller geliştirilirken,<br />

modern çağda yazılı mecraların<br />

ayakta kalma savaşı da sürüyor. Sadece<br />

basın değil; kitap, dergi ve diğer yazılı<br />

eserlerin de akıbeti merak konusu...<br />

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı<br />

Kenan Kocatürk.<br />

“KDV MUAFİYETİ,<br />

SEKTÖRÜMÜZE NEFES ALDIRACAK”<br />

Sözü öncelikle Türkiye Yayıncılar Birliği<br />

Başkanı Kenan Kocatürk’e bırakıyoruz.<br />

2018 yılının sektörleri açısından zor bir<br />

yıl olduğunu ifade eden Kocatürk’e göre<br />

yaşanılan zorluklar, yayıncılık sektörünün<br />

bir kamu hizmeti olarak görülmesi ve kültür<br />

yaşamının zenginleştirilmesi amacıyla desteklenmesi<br />

gerektiğini bir kez daha hatırlattı.<br />

Yakın zamanda açıklanan KDV muafiyetine<br />

ilişkin de açıklamalarda bulunan Kocatürk;<br />

“22 Şubat <strong>2019</strong> tarihinde Resmi Gazete’de<br />

yayımlanarak yürürlüğe giren basılı kitap ve<br />

süreli yayınların teslimini KDV’den muaf tutan<br />

düzenleme, sektörümüze nefes aldıracak ve<br />

kültür hayatımıza büyük fayda sağlayacaktır.<br />

Yeni düzenlemeyle birlikte, kanun maddesinde<br />

yer alan alt sınır uygulaması da kaldırıldı<br />

ve miktarına bakılmaksızın tüm basılı kitap<br />

ve süreli yayın teslimleri muafiyet kapsamına<br />

alındı. Bu çalışmalar umut verici, devamının<br />

gelmesini diliyoruz. Yüzde 18 KDV ile üretim<br />

yapan yayıncıların, kitapta yüzde 8 KDV uygulamasıyla<br />

devletten 500 milyon TL gibi ciddi<br />

bir miktarda geçmişten gelen, birikmiş KDV<br />

alacakları var. Yeni düzenlemeyle kitapta ve<br />

süreli yayınlarda uygulanacak olan yüzde 0<br />

KDV oranıyla bu alacaklar giderek artacaktır.<br />

Hazine ve Maliye Bakanlığımızın kitapta ve<br />

süreli yayınlarda KDV’nin yüzde 0 olmasının<br />

yaratacağı kültürel faydayı gözeterek,<br />

İngiltere örneğinde olduğu gibi yayıncıların<br />

üretimden doğan KDV alacaklarının süratle<br />

iadesini ya da mahsup edilmesini sağlamasını<br />

da bekliyoruz. Bu şekilde yayıncıların bürokratik<br />

işlemleri azalacak ve sürdürülebilirlik<br />

mümkün olacaktır” şeklinde konuştu.<br />

TÜRKİYE’DE KİTAP ÜRETİMİNİN<br />

HIZI DÜŞTÜ<br />

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin her sene düzenli<br />

olarak hazırladığı Kitap Pazarı Raporu’nun<br />

içeriğine göre, 2018 yılının üretim verileri<br />

esas alındığında toplam 410.641.305 adet<br />

52 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Analiz<br />

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti<br />

Başkanı Turgat Olcayto.<br />

kitap üretilerek satışa sunuldu. Bandrol dağıtımı<br />

ve satışını yapan YAYFED’in (Yayımcı<br />

Meslek Birlikleri Federasyonu) açıkladığı<br />

toplam kitap üretimi geçen yıla göre yüzde<br />

0,71 oranında artarken, segmentlere göre<br />

azalmalar oldu. TÜİK’in yaptığı son açıklamada<br />

ülkemizin nüfusu 82.003.882. Bu<br />

durumda kişi başına düşen kitap sayısı da<br />

7,76’dan 7,08’e düşmüş oldu.<br />

“TÜRK BASINI ZOR GÜNLER YAŞIYOR”<br />

Yazılı üretimlerdeki azalmalar, beraberinde<br />

yazılı basını da olumsuz etkilemeye başladı.<br />

Kâğıt ve dolayısıyla matbaa fiyatlarındaki<br />

artış her geçen gün ulusal ve yerel basını<br />

olumsuz etkilerken, birçok basın çalışanının<br />

da işsiz kalmasına sebep oluyor. Tüm<br />

bu olumsuzluklara rağmen yazılı basının<br />

geleceğinden umutlu olduğunu dile getiren<br />

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgat<br />

Olcayto, yazılı basının her zaman var olacağını<br />

söylüyor ve ekliyor: “Türk basını zor günler<br />

yaşıyor. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün<br />

önünde engeller var. Gazetecilik suç<br />

sayılıyor, cezaevlerinde birçok gazeteci yatıyor.<br />

3 bine yakın gazetecinin basın kartı iptal<br />

edildi. Son 10 yılda 10 bini aşkın gazeteci ise<br />

ne yazık ki işsiz kaldı. Habertürk, Vatan gibi<br />

gazeteler kapandı. Ayrıca kapanan yüzlerce<br />

yerel gazete bulunuyor. Son olarak Cumhuriyet<br />

Gazetesi davasında meslektaşlarımıza<br />

yine ağır cezalar verildi. Bu kararlarla halkın<br />

haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı<br />

mahkûm edildi. Kâğıt fiyatlarındaki anormal<br />

artış, Türkiye’nin bu konuda dışa bağımlı<br />

olması, basını ve yayın sektörünü krize soktu.<br />

UMUDUMUZU YİTİRMİYORUZ!<br />

Biz, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak<br />

basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün<br />

önündeki engellerin kalkmasını, gazetecilik<br />

mesleğinin suç olarak görülmesinden,<br />

hedef gösterilmesinden vazgeçilmesini<br />

istiyoruz. Bütün bu olumsuzluklara rağmen<br />

basının geleceğinde kâğıdın önemini<br />

kaybetmeyeceğini, yazılı basının hep var<br />

olacağını düşünüyorum. Dijital yayıncılık<br />

da gelişmeyi sürdürecek. Bu alanda da gazetecinin<br />

alanında uzman olması kavramı<br />

giderek önem kazanacak. Umudumuzu<br />

yitirmiyoruz. Genç gazeteciler yetişiyor.<br />

Mesleki dayanışmayla, gençlerin enerjisiyle<br />

bu ülkede gazeteciliğin var olmaya devam<br />

edeceğini düşünüyorum.”<br />

“DERGİ VE GAZETELER<br />

İKİNCİ PLANA ATILDI”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’den Bostancı’ya kadar dağıtım ve<br />

analiz yapma imkânı bulan Turkuvaz Dağıtım’ın<br />

<strong>Kadıköy</strong> Temsilcisi Mehmet Arıksoy<br />

ise, dergimize Anadolu Yakası’ndaki satışları<br />

değerlendirdi. Dergi ve gazetede en fazla satışın<br />

özel mağazalarda olduğunu söyleyen<br />

Arıksoy; “Migros, Carrefour, D&R ve Makro<br />

mağazalarında satış oluyor genelde. Çünkü<br />

artık birçok ürün marketlerden temin edildiği<br />

ve oralarda uzun vakitler geçirildiği için,<br />

herkes toplu kartla alışveriş yaparken aynı<br />

anda takip ettiği gazete ve dergiyi de temin<br />

ediyor. Özel mağazalarda sirkülasyon bu<br />

sebeple fazla. Hatta oranın müşterisi fazla<br />

fazla arşivlik bile alıyor dergilerden. Bir de<br />

artık büfelerin gazete sergileme noktaları ne<br />

yazık ki pek yok. İkinci plana atıldı gazete ve<br />

dergiler. Tozlanıyor ve ıslanıyor diye koymuyorlar”<br />

açıklamasında bulundu.<br />

“YAZILI BASININ ÖMRÜ KISALIYOR”<br />

Yazılı basının beş sene içerisinde dibe<br />

çökeceğini öngördüklerini aktaran Mehmet<br />

Arıksoy, sözlerine şöyle devam etti: “Yazılı<br />

basının tamamen dibe çökmesi konusunda<br />

beş sene kaldığını gerekli merciiler söylüyor.<br />

Çünkü basın inanırlılığını kaybetti, istediklerini<br />

yazamıyorlar. Sanal medya esasında yazılı<br />

basını öldürdü diyoruz ama gençler oradan<br />

da çok fazla okumuyor ne yazık ki. Genel<br />

olarak mizah dergileri ve kadın, çocuk dergilerinin<br />

satışı iyi bir noktada. Özellikle çocuk<br />

dergileri tüm kategorileri altüst ediyor.”<br />

Turkuvaz Dağıtım’ın <strong>Kadıköy</strong><br />

Temsilcisi Mehmet Arıksoy.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 53


Yerel Seçimler<br />

Vaatler tutulsun,<br />

projeler gerçekleşsin!<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Bundan tam 35 yıl önce <strong>Kadıköy</strong>, ilk defa<br />

belediye oldu. O zamana kadar İstanbul<br />

Belediyesi’ne bağlı şube müdürlüğü olarak<br />

sadece 6 personel ile hizmet veriliyordu.<br />

27 <strong>Mart</strong> 1984 tarihinde yapılan seçimlerde<br />

Anavatan Partisi Adayı Osman Hızlan, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

seçimle işbaşına gelen ilk belediye<br />

başkanı ünvanıyla tarihlere geçti.<br />

Seçim kampanyası sırasında Anavatan<br />

Partisi ve karşısındaki partiler pek çok vaatlerde<br />

bulundu. Osman Hızlan, o dönemde<br />

projeler açıkladı. Sahilyolu, Kalamış Yat Limanı,<br />

Sabit Semt Pazarları, Selamiçeşme’ye<br />

Özgürlük Parkı’nın kazandırılması gibi o<br />

zaman uçuk gelen projeler bir bir gerçekleşti.<br />

Şimdilerde de aynı şeylerin <strong>Kadıköy</strong> için<br />

olmasını arzu ediyor ve bekliyoruz.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün belediye başkanlığı tarihinde<br />

sekizinci 5 yıllık dönem için toplam 7 siyasi<br />

partinin adayı, 100’den fazla proje açıkladı<br />

ve bir o kadar da vaatte bulundu. <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> Dergisi olarak kayıtlara geçmesi adına<br />

yedi belediye başkan adayını, vaatlerini ve<br />

projelerinin özetlerini, sosyal sorumluluk<br />

gereği not etmenizi ve takip etmenizi arzu<br />

ediyoruz.<br />

CHP <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı Şerdil Dara Odabaşı:<br />

KADIKÖY’DE DAHA ÖZGÜR<br />

ALANLAR YARATACAĞIZ<br />

Siyasetçi bir aileden gelen ve uzun yıllardır<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de ikamet eden Şerdil Dara Odabaşı,<br />

adaylık koltuğuna CHP ile oturdu.<br />

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />

mezunu olan Odabaşı, <strong>Kadıköy</strong>’ün eşsiz<br />

potansiyeline en iyi şekilde sahip çıkmak,<br />

sahip olduğu değerleri daha da büyütmek,<br />

ileriye taşımak için yola çıktıklarını ifade<br />

ederek; “Çocuklarımızı geleceğe hazırlayacak<br />

ve <strong>Kadıköy</strong>’de daha özgür alanlar<br />

yaratacağız. Tüm <strong>Kadıköy</strong>’ü daha mutlu<br />

dönem bekliyor. <strong>Kadıköy</strong>lünün <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

söz sahibi olduğu, kadınlarımızın,<br />

gençlerimizin, engelli vatandaşlarımızın,<br />

yaşlılarımızın hem sosyal hem iş hayatını<br />

destekleyecek farklı projelerimiz var.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de sosyo-ekonomik olarak zor<br />

durumda olan vatandaşlarımızın yaşadığı<br />

mahallelerimizde de <strong>Kadıköy</strong>’ün tüm<br />

olanaklarını yaşamalarını sağlayacak<br />

imkânlar sunarak, <strong>Kadıköy</strong>’de daha özgür<br />

alanlar yaratacağız” şeklinde konuştu.<br />

54 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yerel Seçimler<br />

AK Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı Özgül Özkan Yavuz:<br />

KADIKÖY’DE MAHALLE KÜLTÜRÜNÜ<br />

GÜÇLENDİRECEĞİZ<br />

Ak Parti’nin <strong>Kadıköy</strong>’deki adayı, ODTÜ’lü<br />

şehir planlamacısı Özgül Özkan Yavuz<br />

oldu. <strong>Kadıköy</strong> Moda’da yaşayan Yavuz,<br />

yerel seçimlere yönelik gerçekleştirdiğimiz<br />

söyleşide dergimize projelerine dair şunları<br />

aktardı: “<strong>Kadıköy</strong>’ü ve <strong>Kadıköy</strong>’ün sorunlarını<br />

bilen, aynı zamanda da <strong>Kadıköy</strong>’ün keyifli<br />

yanlarını yaşayan biri olarak yaşadığım<br />

ilçeden aday olmak istedim. <strong>Kadıköy</strong>,<br />

fiziksel anlamda çok yıpranmış bir ilçe. Ben<br />

kadın mücadelesi veren bir şehir planlamacısıyım.<br />

Birleşmiş Milletler’in ‘Kadın Dostu<br />

Şehir Standardı’ dediği bir kavram var.<br />

Başkan olursam, <strong>Kadıköy</strong>’ü bu standarda<br />

kavuşturacağım.”<br />

İYİ Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı Emre Kınay:<br />

NEŞELİ BİR KENT YARATACAĞIZ<br />

2005 yılında <strong>Kadıköy</strong>’e kazandırdığı Duru<br />

Tiyatro ile adından söz ettiren ünlü oyuncu<br />

Emre Kınay, İyi Parti’nin <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı oldu. Uzun yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

yaşayan ve Duru Tiyatro aracılığıyla<br />

birçok <strong>Kadıköy</strong>lüyle tanışma ve hayatlarına<br />

dokunma fırsatı bulan Kınay; “Hayalini<br />

kurduğumuz temiz, huzurlu, sağlıklı,<br />

mutlu, yeşil ve güvenli bir kent yaratma<br />

isteğiyle yola çıktık. 5 yıla yayılacak tam 101<br />

projemiz var. Öncelik sırasına göre hepsini<br />

hayata geçireceğiz. Tüm projelerimizde ana<br />

hedefimiz, insanların hayatlarına dokunmak<br />

olacak. Neşeli bir kent yaratacağız”<br />

açıklamasında bulundu.<br />

Demokratik Sol Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı Mehmet Günyeli:<br />

BAŞKA BİR DÜNYA YARATMALIYIZ<br />

Türk siyasi tarihinin sürpriz partisi olarak nitelendirilen<br />

Demokratik Sol Parti’nin <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediye Başkan Adayı Mehmet Günyeli ile<br />

bir araya geldik. Yerel seçimlerin seviyeli ve<br />

eşit olmasını istediğini belirten, <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

kim yakışacaksa belediye başkanının o<br />

olması gerektiğini vurgulayan Günyeli; “Burada<br />

kaldırım, trafik, otopark sorunu olabilir.<br />

Bunları çözmek zaten belediyenin temel<br />

görevidir ki bunların ayrı ayrı müdürlükleri ve<br />

şubeleri var. Belediye başkanı bunların üstünde<br />

biri olmalı. Başka bir dünya yaratabilmeliyiz.<br />

Seçilmemiz durumunda sanatçıların<br />

en büyük sıkıntısına çözüm üreteceğiz. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

ülkemizin en büyük Modern Sanatlar<br />

Müzesi’ni kurmak istiyorum. Adı da ‘<strong>Kadıköy</strong><br />

Modern’ olacak” dedi.<br />

Vatan Partisi Belediye <strong>Kadıköy</strong><br />

Başkan Adayı Osman Erbil:<br />

YAŞAMI GÜZELLEŞTİRECEK VE<br />

KOLAYLAŞTIRACAK PROJELERİMİZ VAR<br />

Vatan Partisi <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı<br />

Osman Erbil’in <strong>Kadıköy</strong>’ün sosyal, eğitim,<br />

kültür-sanat yaşamını kolaylaştıracak ve<br />

güzelleştirecek projeleri var. Kadınların<br />

meslek edinip üretecekleri projelerden,<br />

öğrencilerin dijital eğitim imkânlarından<br />

yararlanacağı projelere, yaşlıların psikolojik<br />

ihtiyaçlarının karşılanmasından, herkesin<br />

faydalanacağı bisiklet yoluna kadar çeşitli<br />

çalışmalardan bahseden Erbil; “<strong>Kadıköy</strong>lüler<br />

vatanseverdir, özgürdür ve vesayeti<br />

kabul etmez. <strong>Kadıköy</strong>’ün bozulan huzurunu<br />

tersini çevirmek elimizde” mesajı verdi.<br />

Saadet Partisi <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı Recep Yılmaz:<br />

PLANLI VE PROGRAMLI ÇALIŞACAĞIZ<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün önümüzdeki yerel seçimlerde<br />

bir diğer belediye başkan adayı, Saadet<br />

Partisi’nden Recep Yılmaz. Daha önce<br />

parti içerisinde çeşitli görevlerde bulunan<br />

ve son olarak <strong>Kadıköy</strong> İlçe Başkanı olan<br />

Yılmaz; “Uzun yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’deyim.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün neredeyse her sokağını karış<br />

karış bilirim. Her noktasında yapmış<br />

olduğum işlerim var. Sorunlara da, bu<br />

sorunlara bulunabilecek çözümlere de<br />

hâkimiz. Seçilmemiz durumunda planlı ve<br />

programlı çalışacağız. Neyi vaat ediyorsak,<br />

onu hayata geçirecek ve gece gündüz çalışacağız”<br />

şeklinde görüşlerini aktardı.<br />

Demokrat Parti<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adayı Ali İnan:<br />

BÜTÜN KADIKÖY’E HİTAP EDECEĞİM<br />

Demokrat Parti’nin <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />

Başkan Adaylığı koltuğunda ise Ali<br />

İnan oturuyor. Mahalleler arası eşitliğin<br />

sağlanacağının altını çizen İnan, konuşmasının<br />

devamında şunları söyledi: “Tek<br />

bir mahalleye değil, tüm <strong>Kadıköy</strong>’e hitap<br />

edeceğim. Belediyecilik, sadece çevre<br />

planlamacılığı yapmak demek değil. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

kesinlikle bir mali disiplin lazım...<br />

Ben ve arkadaşlarım buranın daha adaletli,<br />

daha demokratik, halkla bütünleşmiş<br />

bir belediye olmasını hayal ediyoruz.<br />

Halka kapımız her zaman sonuna kadar<br />

açık olacak. Bürokrasiyi asgari düzeye<br />

indirecek ve tüm makam araçlarını halkın<br />

yararına kullanacağız.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 55


Değerlerimiz<br />

KADIKÖY’ÜN<br />

TURİZM TEMALARI<br />

Fenerbahçe’de yapılacak bir arkeolojik kazı, çok büyük<br />

bir ihtimalle değerli bir tarihi ortaya çıkartacaktır.<br />

Çünkü, Justinianus’un karısı Theodora için yazlık<br />

bir saray yaptırdığı, bu sarayın yerinde daha erken<br />

dönemlerde Hera Tapınağı olduğu biliniyor. Bu sarayın<br />

yanında kiliseler, hamam ve sarnıç gibi dönemin<br />

özelliklerini gösteren eserler de vardı.<br />

KADİR İRFAN YALIN<br />

Koleksiyoncu<br />

irfanyalin@gmail.com<br />

Bugün dünyanın her yerinde, gerek gelir<br />

sağlamak gerekse de sosyal ve kültürel gelişim<br />

için turizme önem veriliyor ve özel bir çaba<br />

harcanıyor. Şehir, kasaba, hatta köy sakinleri<br />

bile kendi yaşadıkları bölgeyi tanıtarak, farklı<br />

bölgelerden ziyaretçi gelmesini sağlayacak<br />

adımlar atma adına planlar yapıyor, programlar<br />

hazırlıyor. Profesyonel destekler alınıyor.<br />

Filmler çekiliyor, belgeseller hazırlanıyor,<br />

yayınlar yapılıyor, hatta o bölgede geçen<br />

romanlar yazdırılıyor, klipler çekiliyor.<br />

Tahmin etsenize; ‘Hotel California’ parçasını<br />

dinleyen, antik Mısır’a ait belgeselleri izleyen<br />

ya da James Bond’un filmlerinden heyecan duyan kimbilir kaç<br />

kişi soluğu o mekânlarda almıştır? Bugün turizm algısı, tümüyle<br />

ortaya konacak bir tema üstünden yürüyor. Deniz, güneş,<br />

kum yerine artık tarih, festivaller, kültürel özellikler, bölgenin<br />

özgün mutfağı gibi farklı alanlar da tercih ediliyor. Büyük savaşların<br />

yaşandığı alanlar, filmlere mekân, romanlara konu olmuş<br />

yerler, ünlü kişilerin yaşamını geçirdiği bölgeler, meraklı kitleler<br />

tarafından ziyaret ediliyor. İşte bu yüzden makro alanda devletlerin<br />

çalışmaları yanında, yerel yönetimler için de hazırlanacak<br />

tanıtım politikalarının üzerine oturtulacağı sağlam bir tema/<br />

temalar gerekiyor. <strong>Kadıköy</strong> için tema aramaya, suni olarak<br />

tema üretmeye ihtiyaç yok. Çünkü <strong>Kadıköy</strong> temalarla dolu! Gerek<br />

arkeolojik gerekse de yakın geçmişe ait tarihi değerlerinin<br />

yanında sosyal ve kültürel zenginlik kaynakları ile dolup taşıyor<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ümüz. Yeter ki bunlar bir şekilde ortaya çıkarılabilsin,<br />

duyurulabilsin, tanıtılabilsin.<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergimiz bunların en az birini her sayısında tanıtıyor.<br />

Bu konuda adım atmak isteyen bir irade, neler yapılacağını<br />

çok büyük ölçüde dergimizin geçmiş sayılarının sayfaları içinde<br />

de bulabilir. Yine de ben aklıma gelenleri sizlere bir yazı dizisi<br />

içinde paylaşmak istiyorum. Çünkü <strong>Kadıköy</strong>’ün değerlerini sıralamak<br />

için ne bana ayrılan bu yer yeter, ne de derginin tamamı...<br />

56 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Değerlerimiz<br />

Hıristiyanlık mezheplerinin<br />

bugünkü şekli ile<br />

sınıflanmasına yol açan<br />

451 yılındaki <strong>Kadıköy</strong>,<br />

Khalkedon Konsili, bugünkü<br />

Altıyol civarında olan bir<br />

kilisede yapıldı. Bu önemli<br />

olayın burada yapıldığına<br />

dair çıkartılacak en ufak bir<br />

iz, <strong>Kadıköy</strong>ümüze turizm<br />

patlaması yaşatır.<br />

Efendim, öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’deki neolitik, kalkolitik izlerden<br />

başlamak lazım. Bu dönemlere ait izler benim bildiğim<br />

kadarıyla Fikirtepe’de, Marmara Üniversitesi’nin bulunduğu<br />

yerde ve Kalamış’ta görüldü. <strong>Kadıköy</strong>, Antik Çağ’ın da önemli<br />

bir limanıydı. Kurbağalıdere’den giren tekneler, bugünkü<br />

Ankara asfaltı Göztepe kavşağına kadar uzanan doğal korunaklı<br />

liman içinde barınıyorlardı. Medeniyet Üniversitesi’nin<br />

civarında olma ihtimali çok yüksek olan Fikirtepe Limanı,<br />

özellikle tüm Doğu Akdeniz ülkeleri ile yapılan sosyo-kültürel<br />

ve ticari faaliyetlerin önemli bir varış noktasıydı. Yenikapı<br />

kazılarından çıkan buluntularla en az aynı özelliklerde olanlarının<br />

buradan da çıkacağını benim gibi amatör bir tarihçi<br />

yazıyorsa, siz bir de bu konuda birikimi olan hocaları dinleseniz<br />

kimbilir ortaya neler çıkar. Akasya’ya yakın olan metro<br />

çıkışı yapımı sırasında bu limanın koruyucu surları ortaya<br />

çıktı. Ne mi oldu? Hep olan şeyler tekrarlandı; üstü kapatıldı,<br />

bilinmezliğe terk edildi.<br />

Fenerbahçe ve Kalamış bölgeleri çok önemli! M.S. 527-565<br />

yılları arasında yaşamış olan Justinianus’un tarihe iz bırakmış<br />

karısı Theodora için Fenerbahçe’de yazlık bir saray yaptırdığı,<br />

bu sarayın yerinde daha erken dönemlerde Hera Tapınağı<br />

olduğu biliniyor. Bu sarayın yanında kiliseler, hamam ve sarnıç<br />

gibi dönemin özelliklerini gösteren eserler de vardı. Osmanlı<br />

döneminde de eklenen yapılar oldu. Kabakçı Mustafa isyanında<br />

Fenerbahçe’de çok şeyin tahrip edildiği, demiryolu inşaatı<br />

sırasında da bulunan arkeolojik eserlerin Almanya’ya götürüldüğü<br />

biliniyor. Unutmadan, pek kimse bilmez ama Fenerbahçe’ye<br />

uzanan demiryolu, ülkemizin ilk demiryolu hattıdır, Kırım<br />

Savaşı sırasında yapılmıştır.<br />

şu an İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde. Altıyol’un uzmanlarca<br />

belirlenecek bir bölümü, insan trafiğine rağmen kazılabilir,<br />

insanların meraklı bakışları altında çalışılabilir ve bu konu<br />

kazı sırasında bile ortaya konabilir, anlatılabilir. Buluntuların<br />

düzenlenmiş, ışıklandırılmış halinin üstünde yürünebilecek<br />

şekilde özel camla kaplanmış olarak yaya trafiğine açıldığını<br />

hayal ediyorum. Bu alanlarda kazı yapmak ve sonuçlarını<br />

duyurmak, göstermek gerekiyor.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de İngiliz, İtalyan, Alman izlerini, Haydarpaşa’yı,<br />

2. Haçlı Ordusu’nun bile konakladığı İbrahimağa’yı, Ayrılık<br />

Çeşmesi’ni, Kırım Savaşı’ndan kalanları, dünya tıbbına ismini<br />

yazdırmış <strong>Kadıköy</strong>lü hemşerimizi, son dönem Osmanlı<br />

edebiyatına etkisi olmuş Fikirtepe toplantılarını ve bu listeye<br />

eklenecek çok şeyi, yani <strong>Kadıköy</strong>’ün turizmde kullanabileceği<br />

temaları yazmaya devam edeceğim. Güzellikleri biriktirmenizi<br />

dilerim...<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün binlerce yıllık tarihi zenginliğini ön<br />

plana çıkartacak arkeolojik kazılar sonrasında<br />

elde edilecek buluntular ile ilçemize yönelik<br />

turizm talebi çok kolay bir şekilde arttırılabilir.<br />

Bugün boğa heykelimizin süslediği Altıyol, belki de Hıristiyan<br />

dünyası için doğacak bir güneş olarak bekliyor. Hıristiyanlık<br />

için çok önemli olan 451 yılındaki o ünlü toplantı bir aya<br />

yakın bir zaman sürdü ve <strong>Kadıköy</strong>, Khalkedon Konsili olarak<br />

tarihe geçti. Hıristiyan öğretisinde mezheplerinin bugünkü<br />

şekli ile sınıflanmasına yol açan bu ünlü konsülün burada<br />

yapıldığına dair çıkartılacak en ufak bir iz, inanın abartmıyorum<br />

turizm patlaması yaşatır. Zaten Altıyol’un düzenlenmesi<br />

sırasında izleri görüldü ve çıkan lahitler yanlış bilmiyorsam<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 57


Perspektif<br />

Baksı Müzesi’nin kurucusu<br />

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan:<br />

<strong>Kadıköy</strong>’e kültürel yatırım<br />

hâlâ çok gerekli!<br />

PINAR BALTACI<br />

Kurulduğu günden bu yana Bayburt’ta<br />

doğanın ve kültürün bir parçası haline<br />

gelen Baksı Müzesi, çağdaş ve geleneksel el<br />

sanatlarına ev sahipliği yaparken, bir coğrafyanın<br />

kültürüne de ayna tutuyor. Doğduğu<br />

ve büyüdüğü topraklara yıllar sonra<br />

geri dönerek Baksı Müzesi’ne hayat veren<br />

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, aynı zamanda<br />

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde<br />

üstlendiği dekanlık görevi yıllarında<br />

da sanata, genç sanatçılara destek ve katkılarını<br />

sunarak unutulmaz işlere imza attı.<br />

Bayburt’taki bu sıradışı müzenin hikâyesini<br />

konuşurken Hüsamettin Hoca’dan, modern<br />

dünyanın kaçırdığı geçmişle harmanlanması<br />

gereken sanatın bugününü ve geleceğe<br />

bakışını dinledik.<br />

Marmara Üniversitesi’nde dekan olduğu yıllarda<br />

Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde<br />

önemli projelere öncülük eden Hüsamettin<br />

Koçan, böylelikle tüm sanat çevrelerinde<br />

dikkatleri üniversitenin üzerine çekmeyi<br />

başarıyor. Hatta <strong>Kadıköy</strong>’ün de... O yıllardaki<br />

çalışmalarını özetleyecek nitelikte bir<br />

anısıyla başlıyor söze Hüsamettin Hoca:<br />

“Formülle aşk ve tutku olmuyor. Yaptığınız<br />

işi içselleştirmeniz şart. <strong>Kadıköy</strong>’de dekan<br />

olduğum yıllarda Marmara Üniversitesi<br />

Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, Anadolu Yakası’nda<br />

sanatta merkez haline getirdik. Tüm<br />

dünyadan öğrencileri okulumuza davet<br />

ediyor ve ülkemizi tanıtıyorduk. Boğaz<br />

turları, yöresel yemekler ve kültürel daha<br />

birçok unsur tanıtılıyordu. Bunun yanında<br />

genç sanatçıların üretimleri de sergilenirken,<br />

bu tarz etkinliklerin hem üniversiteye<br />

hem de <strong>Kadıköy</strong>’e büyük katkıları oldu. Bir<br />

gün okulun kapısının önünde diplomatik<br />

bir araç gördüm. Kim olduğunu anlamaya<br />

çalışırken, gelenin Avusturya Kültür Ofisi<br />

Direktörü olduğunu anladık. Adam Avrupa<br />

Yakası’ndan taksiye binmiş, ‘Güzel Sanatlar’a<br />

gideceğim’ deyince şoförün aklına<br />

direkt bizim üniversite gelmiş ve Anadolu<br />

Yakası’na gelmiş yanlışlıkla. Çalışmalarımız<br />

o kadar yer etmiş yani halkın belleğinde.”<br />

SANATÇI VE KENT İLİŞKİSİ<br />

Kültürün oluşumunda kentte yaşayan<br />

sanatçılar ile o kentin bünyesinde bulunan<br />

kurumların ilişki halinde olmasının önemli<br />

olduğunu vurgulayan Koçan’a göre; “Eğer<br />

sanatçı yaşadığı kenti otel olarak kullanıyorsa,<br />

kültürlerin gelişmesi söz konusu<br />

olamaz.” Marmara Üniversitesi’nde dekanlık<br />

görevini üstlendiği yıllarda <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />

ile yakın ilişkiler kuran Hüsamettin<br />

Koçan, bu birlikteliğin önemini dergimize<br />

şu sözlerle anlattı:<br />

“Bizim fakültemiz o yıllarda <strong>Kadıköy</strong> sınırında<br />

yer almasına rağmen, Üsküdar Belediyesi<br />

ile etkileşim halinde oluyordu. Sanırım<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüler kendilerini daha entelektüel<br />

saydıkları için, fakülte ile işbirliği halinde olmayı<br />

marifet olarak görmemişler o vakitler.<br />

Hal böyle olunca da Üsküdar Belediyesi ile<br />

ilişkiler güçlenmiş. Bir gün baktım ki okulumuzun<br />

köşesinde bir tabelada ‘<strong>Kadıköy</strong>lü<br />

olmak ayrıcalıktır’ yazıyor. <strong>Kadıköy</strong> sınırları<br />

içerisindeyiz biz. Dönemin Belediye Baş-<br />

58 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Perspektif<br />

kanı Selami Öztürk’e bir mektup yazdım;<br />

‘<strong>Kadıköy</strong>lü olmak ayrıcalık ama okulumun<br />

öğrencileri yemek yemeye giderken su<br />

göllerinin üstünden atlıyor. Ayrıcalık bu<br />

mu?’ diye sordum. Bu ayrıcalık tanımında<br />

bana göre bir sorun vardı. Sonrasında onlar<br />

da gelerek sahip çıktılar ve birçok anlamda<br />

destek sundular. Böylelikle belediyemiz ile<br />

ilişkilerimiz güçlendi.”<br />

“TARİFE ÜZERİNE KÜLTÜR ÜRETİLMEZ”<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi ile ortaklaşa önemli<br />

işlere imza attıklarını ifade eden Hüsamettin<br />

Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ayrılık<br />

Çeşmesi’nde bir sokağı trafiğe kapatarak,<br />

heykeller yapılmasına ön ayak olduk.<br />

Üniversite-yerel yönetim işbirliğine güzel<br />

bir örnekti, ortaya iyi işler çıktı. Sanatçılara<br />

bu anlamda çok görev düşüyor. Bulundukları<br />

kente ve o kentin yerel yönetimlerine<br />

sırtlarını dönmemeliler. Tabii kurumlar da<br />

bu anlamda yeniliklere ve destek sunmaya<br />

açık olmalı. Ben Baksı Müzesi’ni kurduğumda<br />

ülkemiz modernistleri, ‘Köyde müze mi<br />

olurmuş?’ şeklinde serzenişlerde bulundu.<br />

Bu fikirlerle ancak küreselin bir parçası<br />

olursunuz. Halbuki insan geleceğe alternatif<br />

üretmekle ve gelecek adına risk almakla<br />

sorumludur. Tüm gerçeklik bir yerlerde dururken,<br />

siz tarife üzerine işler yapamazsınız.<br />

Tarife üzerine kültür üretilmez.”<br />

ÇAĞDAŞIN VE GELENEKSELİN ADRESİ:<br />

BAKSI MÜZESİ<br />

“Hocam biraz da Baksı Müzesi’nden bahseder<br />

misiniz? Nasıl oldu o yöreye ve oradaki<br />

halka katkıları?” diye sorduğumda ise;<br />

“Benim eskiden bir ismim vardı. İnsanlar<br />

bana Hüsamettin Koçan derlerdi. Fakat<br />

artık Baksı’yı kuran adam diyorlar” diyerek<br />

başlıyor söze Koçan: “İnsan yaptığı işe çok<br />

yabancılaşarak bakmak istemiyor esasında<br />

ama ben gördüğüm yansımaya bakarak bir<br />

şeyler söylemek istiyorum. ‘Baksı’ bir marka<br />

artık. Kültür, bir sürekliliktir ve hikâyedir.<br />

Bir hikâyenin de başlangıç, devam eden<br />

noktası ve hayalleri olur. Baksı da kültür<br />

hayatımıza işte tam bu boyutu kazandıracak<br />

bir misyon üstleniyor. Geçmişe sahip<br />

çıkıyoruz, gelecek hayallerimiz var ve bugünü<br />

de üretimin bir parçası olarak koruyoruz.<br />

Tabi tüm bunları yaparken çağın ruhunun<br />

da o işin içine sinmesi şart. Yaratım, aynı<br />

zamanda yeniliktir. Tüm bunları Baksı’da<br />

yaşatıyoruz. Mesela şu günlerde Baksı’da<br />

eski bir camiden çıkmış direkleri sergiliyoruz.<br />

Müthiş bir iş.”<br />

“ÇOCUKLARIMIZ ŞİİR OKUMALI,<br />

SİNEMA VE TİYATROYA GİTMELİ”<br />

Hüsamettin Hoca’ya göre Anadolu’da, hatta<br />

İstanbul ve <strong>Kadıköy</strong>’de bile ciddi bir kültürel<br />

yatırıma ihtiyaç var. Anadolu’yu göç ve unutmanın<br />

coğrafyası olmaktan çıkararak, sevinç<br />

coğrafyası haline getirmek gerektiğinin<br />

altını çizen Hüsamettin Koçan; “Anadolu’yu<br />

Anadolu’da tutalım” diyor ve ekiyor:<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’e kültürel yatırım hâlâ çok gerekli.<br />

Evet, çok sayıda kültür merkezi var fakat<br />

yeterli değil ve giderek ticaretleşiyor. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

bir salonda sergi açmak istediğimde<br />

bana yapılan geri dönüş bunu kanıtlar<br />

nitelikteydi. Yapı Kredi ile anlaştıklarını<br />

ve sergileri onların açtığını söylediler. Bu<br />

doğru bir tavır değil. Artık sanatı ve sanatçıyı<br />

destekleyerek, sanata umut bağlamak lazım.<br />

Cumhuriyet’i kuranların sanata yönelik<br />

büyük umutları vardı. Onun için sanatı<br />

bir toplumsal dönüştürücü ve zenginleştirici<br />

olarak düşünüyorlardı. Günümüzde<br />

Türkiye’de devlete ait iki tane müze var. Biri<br />

İstanbul’daki Resim ve Heykel Müzesi, diğeri<br />

ise Ankara’daki. Bu müzelerin ikisi de Cumhuriyet’in<br />

ilk yıllarında tek parti döneminde<br />

açılan müzeler. O dönemlerdeki çabaları çok<br />

değerli görüyorum. Çünkü sonrası ne yazık ki<br />

özel sektör... Amatörlerin gençler dünyasına<br />

açılarak kaynaklar yaratılması şart. Böylelikle<br />

hayatlarımızdaki boşlukları sanatla doldurabiliriz.<br />

Bizim çocuklarımız şiirler okumalı,<br />

sinemalara, tiyatrolara gitmeli. Tüm bu<br />

alanlardaki üretimler desteklenmeli.”<br />

“UMUTLU OL VE<br />

DÜNYAYA CESARETLE YÜRÜ”<br />

Ülkemizde sanatın toplumsal boyutunu<br />

sorduğumda ise büyük bir kararlılıkla yanıtlıyor<br />

Hüsamettin Hoca: “Sanat, öznenin<br />

işi. Eğer sanatçıya reçete verirsek, onu<br />

güdümlemeye başlarız. Sanatçı, istediğini<br />

üretme özgürlüğüne sahiptir. Hele ki bir<br />

de kendisi ile tartışıyorsa, ondan çok fazla<br />

şey isteyemezsiniz. Biz toplumsallaşmayı,<br />

toplumsal siyaset olarak algılıyoruz. Fakat<br />

sanatçı, insanoğluna ‘Bu dünya senin<br />

sandığın kadar küçük ve dar değil, çok daha<br />

büyük’ der. ‘Umutlu ol ve o dünyaya doğru<br />

cesaretle yürü’ de der. Sanat eseri insanı<br />

yüreklendirir ve yalnız bırakmaz. Eğer siz<br />

sanatçıdan salt siyasi söylem beklerseniz,<br />

sanatı geriye doğru itmiş olursunuz. O nedenle<br />

eser eğer özgünse zaten toplumsaldır<br />

ve temelinde insan vardır. Ondan sloganlı<br />

bir toplumsallık beklemek, sanat yapıtına<br />

yöneltilen bir haksızlık olur.”<br />

KENDİ HAYATINIZA VE<br />

HİKÂYENİZE SAHİP ÇIKIN!<br />

Genç sanatçılara da tavsiyelerde bulunan<br />

Hüsamettin Koçan, sözlerini şöyle noktaladı:<br />

“Ben kendi sanatımın, anlama çabasında<br />

bir yolculuk olduğunu düşünüyorum.<br />

Yargılamaktan çok anlamayı daha yaratıcı<br />

bir süreç olarak algılıyorum. Genç sanatçılar,<br />

kendi hayatlarına ve hikâyelerine sahip<br />

çıkmalılar her şeyden önce. Yaşadığımız<br />

dünyada insana dair en özgün öykü, her<br />

insanın kendi kişisel öyküsüdür. Kendinizi<br />

yenilemeyi de unutmayın. Unutma üstünden<br />

inşa edilecek bir geleceğe nazaran<br />

hatırlamanın yarattığı bir geleceği daha<br />

kıymetli buluyorum.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 59


İlçelerimiz<br />

Ümraniye’de bir lezzet durağı;<br />

Tantavi Sosyal Tesisleri<br />

Sosyal belediyecilikte marka olan Ümraniye Belediyesi, 2004’ten bu yana hayata geçirdiği<br />

projelerle hizmet çıtasını her geçen gün yukarılara taşıdı. Bu kapsamda kapılarını<br />

misafirlerine 2013’te açan Tantavi Sosyal Tesisleri, her kesimden vatandaşın huzur<br />

içerisinde vakit geçirebildiği örnek mekânlardan biri oldu.<br />

Konuklarına modern ve işlevsel mimarisiyle ferah bir ortam sunan tesiste, Türk ve dünya<br />

mutfağının lezzetlerini bulmak mümkün... 6 bin metrekare alan üzerine kurulu olan<br />

ve iki kattan oluşan Tantavi Sosyal Tesisleri, etrafında bulunan peyzaj düzenlemesiyle<br />

de konuklarına nefes aldırıyor. Yemek, kutlama ve davet gibi organizasyonlara en iyi<br />

şekilde ev sahipliği yapan tesis, kapılarını her sabah saat<br />

08.00’de açıyor. Nitelikli uzman kadrosuyla saat 24.00’e<br />

kadar hizmet veren tesiste konuklar, kendilerini evlerinde<br />

gibi hissediyor.<br />

‘Kitap Avcıları’ bu kez Üsküdar Vapuru’nda<br />

Toplu ulaşım araçlarında kitap okuma<br />

alışkanlığını kazandırmayı hedefleyen<br />

“Kitap Avcıları Yollarda” projesi kapsamında<br />

lise öğrencileri, metrobüs ve tramvaydan<br />

sonra Üsküdar vapuruna binerek,<br />

yolculuk boyunca kitap okudu.<br />

EN UYGUN FİYATLARA EN İYİ LEZZETLER<br />

Ümraniye’nin merkezinde kolay ulaşılabilen bir lokasyonda<br />

yer alan Tantavi Sosyal Tesisleri’nde, en iyi malzemeler<br />

kullanılarak hijyen kurallarına azami düzeyde uyuluyor.<br />

En iyi lezzetlerin ekonomik olarak sunulduğu tesis yalnızca<br />

Ümraniyeliler tarafından değil, civar ilçelerde ikamet<br />

eden vatandaşlarca da büyük ilgi görüyor.<br />

Avcılar Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından<br />

hayata geçirilen “Kitap Avcıları Yollarda”<br />

projesi kapsamında, arkasında “Hiçbir<br />

taşıt bizi okumak kadar uzaklara götüremez”<br />

yazılı beyaz renkli tişörtlerini giyen<br />

çeşitli liselerden öğrenciler, toplu ulaşım<br />

araçlarına binmeyi sürdürdü. Üsküdar’a<br />

gidip-dönen öğrenciler, yolculuk sonunda<br />

yanlarında oturan yolculara üzerinde projenin<br />

amacını anlatan kaşe basılı kitap ve<br />

ayraçlardan bir bölümünü hediye etti. Vapurdan<br />

inen, Eminönü’nde bir süre kitap<br />

okuyan gençler, cep telefonu bağımlılığına<br />

karşı kitap okumayı ön plana çıkartmaya<br />

çalıştıkları için mutlu olduklarını söyledi.<br />

Tuzla’da Anadolu<br />

Sofrası<br />

Tuzla Belediyesi ve Tuzla Hemşehri Dernekleri<br />

Platformu işbirliğiyle sürdürülen sosyal<br />

belediyecilik hizmetlerine bir yenisi daha<br />

eklendi. Tuzla’da Anadolu Sofrası kurularak,<br />

Anadolu’nun lezzet masalı Tuzla Belediyesi<br />

Ayyıldız Sosyal Tesisleri’nde yaşanıyor.<br />

Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı’nın<br />

en değerli üç hizmeti arasında gösterdiği<br />

Hemşehri Dernekleri Platformu ile bir<br />

yeniliğe daha imza atıldı. Bu yıl sekizincisi<br />

düzenlenen Tuzla’dan Anadolu’ya Kültürler<br />

Buluşması’nın yanı sıra Tuzla Belediyesi<br />

Ayyıldız Sosyal Tesisleri’nde Tuzla’da Anadolu<br />

Sofrası kuruluyor. Her hafta pazartesi<br />

ve cuma günleri düzenlenen Anadolu<br />

Sofrası’nda, o güne özel yöre menüsü satışa<br />

sunuluyor. Anadolu Sofrası günlerinde<br />

Tuzla Kart kullanıcılarına yüzde 20 oranında<br />

indirim uygulanıyor.<br />

ATA OCAĞININ<br />

LEZZETLERİ<br />

ANADOLU<br />

SOFRASI’NDA<br />

Tuzla Belediye<br />

Başkanı Dr. Şadi<br />

Yazıcı, Tuzla’da<br />

Anadolu Sofrası’nın<br />

birlik ve beraberliği<br />

pekiştirmek için yapılan faaliyetlerden biri<br />

olduğunu söyledi. Tuzlalıları her yörenin<br />

Ata ocağından gelen lezzetleri paylaşmaya<br />

davet eden Başkan Yazıcı; “Türkiye’nin en<br />

yüksek insani gelişmişlik seviyesine sahip<br />

ilçeleri arasına gönül belediyeciliğimiz ile<br />

girdik. Gönül belediyeciliğimizin çimentosunu,<br />

Hemşehri Dernekleri Platformu<br />

ile sağladığımız birlik ve beraberliğimiz<br />

oluşturdu. Ülkemizin mozaiğini yansıtan<br />

Tuzla’da farklılıklarımızın zenginliğimiz<br />

olarak yaşatılması, unutulmaya yüz tutan<br />

gelenek ve göreneklerimizin bilinmesi,<br />

gelecek kuşaklarımıza doğru bir şekilde<br />

aktarılması için bir ve beraber olduk. Tuzla<br />

halkını coğrafyamızın her yöresinden yemeklerle<br />

Ata ocağının lezzetini paylaşmaya<br />

davet ediyoruz” dedi.<br />

60 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


İlçelerimiz<br />

Maltepe Belediyesi yüzlerce kadına yardım eli uzattı<br />

Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda da başarılı çalışmalara<br />

imza atan Maltepe Belediyesi, 5 yılda hizmete açtığı Süreyyapaşa<br />

Cam Tasarım Atölyesi, MATAŞ Halı ve Tekstil Atölyesi,<br />

Kadın Girişimcilik Mutfağı gibi istihdam atölyelerinde yüzlerce<br />

kadına iş imkânı sundu. Ayrıca 18 mahallede düzenlenen kadın<br />

buluşmalarına 7 bin 750 kadın katıldı. Kadınlara yönelik 55 kez<br />

düzenlenen “Boğaz Turu” organizasyonunda ise 25 bin kadın<br />

konuk edildi.<br />

İstanbul Kalkınma Ajansı işbirliğiyle hizmete açılan Kadın<br />

Girişimcilik Mutfağı’nda KOSGEB desteği ile 241 kadına, pasta<br />

ve aşçı çıraklığı ile servis elemanlığı eğitimleri veren Maltepe<br />

Belediyesi, bu kurslara katılan onlarca kadının kendi iş yerlerini<br />

açmasına da destek oldu. Her türlü şiddet, baskı ve sömürüye<br />

maruz kalan mağdur kadınları da yalnız bırakmayan Maltepe<br />

Belediyesi, Küçükyalı Mahallesi’ndeki Prof. Dr. İoanna Kuçuradi<br />

Kadın Danışma Merkezi ile Gülsuyu Mahallesi’ndeki Kadın<br />

Danışma Merkezi’nde bugüne kadar bin 352 kadına ücretsiz<br />

psikolojik, sosyolojik ve hukuksal destek sağladı.<br />

ALTIN YILLARINI YAŞIYORLAR<br />

Maltepe Belediyesi’nin 50 yaş ve üzeri vatandaşların yaşam kalitelerini<br />

arttırmak için hizmete açtığı Girne Mahallesi’ndeki Altın<br />

Yıllar Yaşam Merkezi’nde de 13 bin kişiye hizmet verildi; kitap<br />

okuma, film izleme, hobi bahçe düzenleme çalışmaları yapıldı.<br />

Tiyatro, halk oyunları, dekoratif ahşap süsleme, satranç, spor,<br />

yoga, koro çalışmalarına 150 kursiyer katıldı, 100 üyeyle kültür<br />

turu organizasyonu gerçekleştirildi.<br />

Oyuncak Otobüsü<br />

mutluluk dağıtıyor<br />

Sultanbeyli’de tapu coşkusu<br />

devam ediyor<br />

Beykoz Belediyesi’nin çocuklar için hazırladığı Oyuncak<br />

Otobüsü, okul okul gezerek eğlence ve mutluluk dağıtmaya<br />

devam ediyor. İlçedeki okulların anasınıfları, 1, 2 ve 3. sınıf<br />

öğrencilerine yönelik hazırlanan araçta, çocuklar istedikleri<br />

oyuncakları seçerek gönüllerince oyun oynuyor. İçinde<br />

oyuncaklar, oyun materyalleri ve bir görevli personelin olduğu<br />

otobüste öğrenciler akıl oyunları, boyama, oyun hamuru<br />

etkinlikleri yapıyor, arkadaşlarıyla evcilik oynuyor.<br />

Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, konuyla ilgili<br />

yaptığı açıklamada, “Sağlıklı nesiller için çocuklarımızı gezgin<br />

Oyuncak Otobüsü’müzle buluşturuyoruz. Yavrularımız,<br />

Oyuncak Otobüsü sayesinde hayal güçlerini geliştirerek,<br />

eğlenceli zamanlar geçiriyor. Daha özgün ve üretici bir nesil,<br />

hayalleri ve ufku geniş bireylerle kurulur. Okul derslerinin<br />

yanı sıra oyun ve eğlence de onları motive eder. Her şey çocuklarımız<br />

için. Tüm yavrularımız doya doya oynasın” dedi.<br />

Sultanbeyli’de 110 yıllık mülkiyet sorununun çözüme kavuşmasının<br />

ardından hak sahipleri tapularını almaya devam ediyor. 1331<br />

ve 1337 parselde gerçekleştirilen çalışmaların ardından tebligatlarını<br />

alıp başvuru yapanlara tapuları teslim edildi. Tüm parsellerde<br />

faaliyetler devam ederken, ölçümleri biten 1561 Hamidiye<br />

Mahallesi etabı ve 1410 parsellerde askı süreçleri başladı.<br />

Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, mülkiyet ofisine<br />

süreçle ilgili bilgi almak için gelen vatandaşların sorularını cevapladı.<br />

Askı süreciyle ilgili bilgiler veren Başkan Keskin, konuyla<br />

ilgili yaptığı değerlendirmede “1561 parsel, en büyük parsel<br />

olma özelliği taşıyor. 9 mahallemizi kapsıyor. Şimdi bu parselimizde<br />

çalışmalarını tamamladığımız Hamidiye Mahallesi’nde<br />

askı sürecini başlattık. Diğer taraftan 1410 parselde askıya çıktı.<br />

Yapılan çalışmalar 1 ay boyunca askıda kalacak ve askı sürecinin<br />

ardından hak sahiplerine tebligatlar gönderilecek” dedi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 61


İlçelerimiz<br />

Mercanları ‘karasal<br />

çökelti’ öldürdü<br />

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim<br />

Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Nur Eda Topçu Eryalçın, İstanbul’da<br />

Adalar bölgesindeki mercan, sünger, pinnalar ve daha birçok deniz<br />

canlısının 4 yıl önce karasal kökenli çökelti sebebiyle öldüğünü<br />

bilimsel olarak kanıtladıklarını açıkladı. Bunun yanı sıra yeni<br />

gözlemler, Marmara Denizi’nin güneyinde bulunan Marmara Adası<br />

açıklarındaki mercanların da bu sene ölmeye başladığını gösterdi.<br />

Doç.Dr. Nur Eda Topçu Eryalçın, İstanbul’un Anadolu Yakası’nın<br />

güney kıyılarının açıklarında, Marmara Denizi’nin kuzeydoğu<br />

kesiminde yer alan ve kısaca ‘Adalar’ olarak anılan Prens Takım<br />

Adaları’nda 2015 yılı Ağustos ayında belirledikleri mercan,<br />

sünger, pinnalar ve daha birçok deniz canlısının ölümüyle ilgili<br />

yaptıkları araştırmayı tamamladı. Eryalçın, uluslararası hakemli<br />

İngiltere Deniz Biyoloji Derneği Dergisi’nde (Journal of the Marine<br />

Biological Association of the United Kingdom) yazdığı bilimsel<br />

makalede, bu canlıların çoğunluğunun karasal kökenli çökelti sebebiyle<br />

öldüğünü kanıtladıklarını söyledi. Doç. Dr. Nur Eda Topçu<br />

Eryalçın, Serço Ekşiyan’ın görüntülediği su altı çalışmalarında,<br />

Prens Adaları bölgesinde 4 yıl önce bir araştırma projesi için<br />

yaptıkları dalış sırasında deniz zemini ve burada yaşayan mercan<br />

ve sünger gibi birçok canlının üzerini örten bir çamur tabakası<br />

olduğunu belirlediklerini söyledi.<br />

Ertuğrul Gazi Parkı<br />

yenilendi<br />

Çekmeköy Belediyesi, Mehmet Akif Mahallesi’ndeki Ertuğrul<br />

Gazi Parkı’nı yenileyerek, alanı daha dinamik bir hale<br />

getirdi. Yaz akşamlarında etkinliklerin yapıldığı amfi bölümü<br />

renklendirilen parkın, aktivite alanı da gençlerin spor<br />

yapabileceği şekilde yeniden düzenlendi. Basketbol, futbol,<br />

kaykay, paten gibi çok amaçlı kullanıma uygun yapılan<br />

zeminin etrafı yeşil alanlarla çevrildi. Çocuk oyun alanları ve<br />

dinlenme alanlarının da yer aldığı Ertuğrul Gazi Parkı, yeni<br />

yüzüyle dört mevsim Çekmeköylüleri ağırlamaya devam<br />

edecek.<br />

Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, konuyla ilgili<br />

yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “Meydan parkı olarak<br />

hizmete sunduğumuz parkımızı, günün gerekleri ve mahalle<br />

halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda yeniledik. Hem görüntüsü<br />

hem de kullanım alanlarıyla yine 7’den 70’e buluşma<br />

alanı olmaya devam edecek olan Ertuğrul Gazi Parkı’nın<br />

hayırlı olmasını diliyorum. Bizde bunu yaptık bitti diye bir<br />

anlayış hiçbir zaman olmadı. Zaman içinde hâsıl olan değişime<br />

ayak uydurmak, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini<br />

daha da yükseltmek için yeni projeler yaparken, bir yandan<br />

da ilçemize kazandırdığımız eserlerden en yüksek fayda<br />

sağlanması için çalışıyoruz.”<br />

Kartal’ın yeni yürüyen merdiveni açıldı<br />

Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok<br />

Öz’ün liderliğinde “Kartal’a Engel Yok”<br />

sloganıyla çalışmalarını yürüten Kartal<br />

Belediyesi’nin, yaşlı ve engelli vatandaşların<br />

hayatını kolaylaştıracak yeni projesi İnş.<br />

Müh. Abdurrahman Ağaç Yürüyen Merdiveni<br />

hizmete girdi.<br />

Kartal’da yaşayan yaşlı ve engelli vatandaşlar<br />

için büyük bir sorun yaratan yokuş<br />

ve merdiven sorunu, inşa edilen yürüyen<br />

merdiven ve engelli asansörü ile çözüldü.<br />

Hayata geçirilen proje kapsamında yürüyen<br />

merdiven ve merdiven tipi engelli platformu<br />

ile yaklaşık 500 metreyi bulan yol mesafesi<br />

kısaltıldı. Kartallı vatandaşlar kolay, hızlı<br />

ve konforlu erişim imkânına kavuştu.<br />

ÖNEMLİ BİR İHTİYAÇ GİDERİLDİ<br />

Kartal Çavuşoğlu Mahallesi, Yakacık Caddesi’nde<br />

bulunan yürüyen merdivenin açılış<br />

töreninde konuşan Başkan Altınok Öz; “Bu<br />

güzel eseri bizlere kazandıran ve projesinde<br />

son derece titizlikle çalışan ekibime ve müteahhit<br />

firmamıza huzurlarınızda teşekkür<br />

ediyorum. Bu önemli bir ihtiyaçtı. Abdurrahman<br />

Ağaç, Kartal Belediyesi’nin binasının<br />

yapımında çok büyük katkıları olan bir<br />

mesai arkadaşımızdı. Başka bir hastalıktan<br />

rahmetli oldu. Kendisini rahmetle, sevgiyle<br />

anıyorum. Hayatımda her daim Abdurrahman<br />

Ağaç olacak, Kartallıların da bir şekilde<br />

hafızasında olmasını istedim” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

62 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


İlçelerimiz<br />

Çocuk<br />

Kütüphanesi<br />

minik okurların<br />

hizmetinde<br />

Pendik Belediyesi tarafından küçük okurlara<br />

hizmet vermek üzere Yahya Kemal Beyatlı Çocuk<br />

Kütüphanesi açıldı. Konsepti tamamen<br />

çocuklara yönelik hazırlanan kütüphanede<br />

birbirinden seçkin 3 bin kitap bulunuyor.<br />

Yenişehir Mahallesi’nde yer alan Yahya Kemal<br />

Beyatlı Kütüphanesi’nin bir bölümü, Çocuk<br />

Kütüphanesi olarak hizmete girdi. Raflarında<br />

Türk ve Dünya edebiyatı klasiklerinden okul<br />

öncesi kitaplara kadar çocuklar için hazırlanan<br />

3 bin eser yer alıyor. Sevimli ortamıyla<br />

küçükleri kitaplarla buluşturan kütüphaneden<br />

ödünç kitap da almak mümkün...<br />

İSMİ ÇOCUK KÜTÜPHANESİ’NDE<br />

YAŞAYACAK<br />

Kütüphanedeki kitapların büyük bir<br />

bölümü, geçtiğimiz yıl vefat eden Çocuk<br />

Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurten Pamukçu’nun<br />

anısını yaşatmak üzere ailesi tarafından<br />

bağışlandı. Ömrü boyunca binlerce<br />

çocuğun ve ailesinin hayatına dokunan<br />

Pamukçu’nun ölümünün ardından Pendik<br />

Belediyesi ile irtibata geçen ailesi, kurulacak<br />

kütüphaneyi Dr. Nurten Pamukçu adına<br />

Çocuk Kitapları Koleksiyonu ile donattı.<br />

Şile’de 2. Dünya Savaşı’ndan<br />

kalma denizaltı bulundu<br />

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve TRT işbirliğiyle gerçekleştirilen ‘Mavi Tutku’ adlı belgesel<br />

çalışmasında, Şile-Ağva açıklarında batan 2. Dünya Savaşı’ndan kalma Alman denizaltısı<br />

U23 bulundu. Bir yıl önce donanmaya katılan “TCG AKIN” arama ve kurtarma gemisi, Ağva’nın<br />

2 mil açığında yaptığı çalışmalarda denizaltıyı 40 metre derinlikte buldu ve uzaktan<br />

kumandalı cihazla görüntüledi.<br />

Gelişmiş sualtı arama cihazlarına sahip olan gemide, 1.000 metre derinliğe kadar görev<br />

yapabilen “ROV” adı verilen uzaktan kumandalı sualtı cihazı bulunuyor. TCG AKIN Gemisi<br />

Komutanı Deniz Yarbay Cenk İlgün, derinlerde kaybolan bir tarihin tanığı U23’ün keşfini<br />

gerçekleştirmekten mutlu olduklarını belirterek, “TCG AKIN Komutanlığı, mavi vatanda<br />

daima Türk milletinin hizmetindedir” dedi. Belgesel Yönetmeni Hakan Aslan ise; “Uzun<br />

zamandır Alman denizaltılarının Karadeniz’deki harekatı ve sonrasında yaşananlarla ilgili<br />

çalışmalarımız devam ediyordu. Denizaltı personeli ve görgü tanıklarının anlatımıyla hazırladığımız<br />

belgesel, TRT ekranlarında çok yakında izleyiciyle buluşacak” şeklinde konuştu.<br />

Yardımsever Ataşehirliler umut oluyor<br />

Ataşehir Belediyesi’nin ihtiyaç sahibi vatandaşlara<br />

yönelik ücretsiz sunduğu sıfır<br />

ve ikinci el eşya yardımları, vatandaşların<br />

ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor.<br />

Her yıl yüzlerce aileye katkı sağlayan bu<br />

hizmet, yardımseverlerin yaptığı bağışlarla<br />

daha çok kişiye ulaşıyor.<br />

İhtiyaç sahibi vatandaşlar Sosyal Yardım<br />

İşleri Müdürlüğü’ne başvurularını yapıyor,<br />

ardından görevli personel tarafından<br />

durumları incelenip onaylanıyor.<br />

Sonrasında da titizlikle tasnif edilip hazır<br />

hale getirilen eşyalar, randevu sistemiyle<br />

ekonomik anlamda sıkıntı yaşayan<br />

ihtiyaç sahibi vatandaşların evlerine<br />

ulaştırılıyor.<br />

SIFIR EŞYALAR DA BAĞIŞLANABİLİYOR<br />

İhtiyaç sahiplerine bir yardım eli uzatmak<br />

isteyen vatandaşlar, hiç kullanılmamış<br />

sıfır eşyalar da bağışlayabiliyor. Yıpranmamış,<br />

kırılmamış, temiz ve kullanılabilir<br />

halde olan, tadilat ve tamirata ihtiyaç<br />

duyulmayan ikinci el eşyalarını ihtiyaç sahiplerine<br />

bağışlamak isteyenler, Ataşehir<br />

Belediyesi’nin (0216) 570 50 00 numaralı<br />

çağrı merkezinden iletişime geçebilir.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 63


Advertorial<br />

Boğaziçi Üniversitesi<br />

kültürü ve akademik iklimi ile<br />

BÜMED MEÇ OKULLARI<br />

İREM TOPRAKKAYA<br />

Öğrenci merkezli bir anlayış... Hem temel eğitim programı<br />

ve içeriği, hem de yabancı dil eğitiminde merak eden<br />

çocuklar yaratmak için özel olarak hazırlanan program...<br />

Çocukların hayal dünyalarını geliştirecek özgün bir yapı...<br />

Sorgulama yeteneklerine hitap ederek onları araştırmaya<br />

yönlendiren eğitim anlayışı... Yaratıcılıklarını arttıracak<br />

çalışmalar...<br />

Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından temelleri<br />

atılan ve Türkiye’de referans olarak gösterilecek bir eğitim<br />

felsefesi yaratan BÜMED MEÇ Okulları, Boğaziçi Üniversitesi<br />

kültürü ve akademik iklimi ile oluşturulan bir eğitim<br />

kurumu... Eğitimdeki kritik noktaların anadil, matematik<br />

ve yabancı dil üzerine kurulu olduğunu savunan ve bu<br />

çerçevede adımlar atan BÜMED MEÇ Okulları, Boğaziçi<br />

Üniversitesi’nin değerli hocalarıyla beraber eğitim hayatına<br />

adım attığı günden itibaren hiçbir detayı atlamadan çalışmaya<br />

tüm hızıyla devam ediyor.<br />

gelişim gösteren her çocuk, çevresinde konuşulan dili,<br />

hatta 2-3 dili bile öğrenme kapasitesine sahiptir. Nörolojik<br />

anlamda beyin, çocuğun öğreneceği dillerin sayısını<br />

sınırlamaz. Ancak dilleri öğrenme biçimine ve söz konusu<br />

dillere maruz kalma süresine bağlı olarak, dillerden biri<br />

diğerinden daha baskın olabilir.<br />

Okulumuzda olduğu gibi, çocukların okulöncesi dönemde<br />

Türkçe ve İngilizce ile aynı anda karşılaşmış olması, çocuklarda<br />

erken yaşlarda dünyada farklı dillerin konuşulduğu,<br />

Türkçenin dışında başka bir dili kullanarak iletişim kurulabileceği<br />

ve yaşadığımız çevreden ve kültürden başka farklı<br />

özelliklerin, düşüncelerin olduğu gibi konularda farkındalık<br />

sağlıyor. Öğrencilerimiz tüm bunların farkına varıp, her<br />

iki dili de etkin biçimde kullandığı zaman ise, özgüven ve<br />

başarma duygusuna sahip oluyorlar.<br />

Prof. Dr. Belma Haznedar’ın öncülüğünde, okulöncesinden<br />

başlayarak şekillenen güçlü İngilizce programı ve Yrd. Doç.<br />

Dr. Engin Ader ile birlikte temelleri 5 yıl öncesine dayanan<br />

‘Dostum Matematik’ projesi ile şimdi BÜMED MEÇ’i daha<br />

yakından tanıma zamanı...<br />

Çocuklar okulöncesi dönemde iki dili aynı anda<br />

öğrenmede zorluk yaşıyorlar mı? Okul öncesinde tam<br />

zamanlı Türkçe ve İngilizce dersleri çocuklarda nasıl bir<br />

farkındalık yaratıyor?<br />

Okulöncesi dönemde çocuğun aynı anda iki dili birden<br />

öğreniyor olması zorluk oluşturmaz. Dünya genelinde 7000<br />

civarında dilin 200 kadar ülkede konuşulduğu düşünüldüğünde,<br />

ikidillilik son derece yaygın bir durumdur. Normal<br />

64 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

Öğrenci ilkokula geçtiğinde nasıl bir<br />

İngilizce programıyla devam ediyor?<br />

BÜMED MEÇ İlkokul İngilizce programı, okulöncesi<br />

müfredatının üzerine inşa edilmiş<br />

olup, ilkokul sınıfları boyunca dil öğretiminde<br />

sürekli ve anlamlı öğrenme ortamlarının<br />

sağlanması gerektiği esasına dayanır.<br />

İlkokulla okulöncesi dil eğitimini ayıran<br />

başlıca özellik, örgün eğitimle birlikte çocuğun<br />

yaşamına Türkçe ve İngilizcede okuma<br />

yazma becerilerini öğrenme süreçlerinin<br />

girmesidir. Hedefimiz, hem İngilizce hem de<br />

Türkçede başarılı seviyede okuma, yazma<br />

ve iletişim becerilerinin gelişimini sağlamak<br />

olduğundan, okulöncesi programından<br />

daha yapılandırılmış bir program uygulanır.<br />

Buna göre, amacımız öğrencilerimizin<br />

yazılı ve sözlü olarak İngilizceyi özgüvenle<br />

kullanma becerilerini sağlamak, hazırladıkları<br />

özgün projeler, MEÇ saati uygulamaları,<br />

yaratıcı ve teknoloji tabanlı ödevler yoluyla<br />

mini araştırmalar yaparak, gelişen dünyaya<br />

uyumlarını kolaylaştırmaktır.<br />

BÜMED MEÇ’te öğrencilerin hazır bulunuşluk<br />

düzeylerine, bireysel ihtiyaçlarına,<br />

ilgilerine ve öğrenme stillerine göre esnek<br />

ve öğrenmenin keyifli ve anlamlı hale getirildiği<br />

bir öğrenme ortamı sağlanır. Ayrıca,<br />

MEÇ’in öğrenme ve öğretme yaklaşımı,<br />

öğrencilerin akıl yürütme becerilerini geliştirme<br />

ve entelektüel kavrayışı teşvik etme<br />

hedefi taşıyan, onları araştırmaya yönelten<br />

bir yaklaşımdır.<br />

BÜMED MEÇ’in yabancı dil<br />

alanında bu kadar iddialı olmasının<br />

sebepleri nelerdir?<br />

BÜMED MEÇ’in yabancı dil öğretimi konusunda<br />

haklı bir iddiası vardır. Bu konuda en<br />

büyük payı, okulun yabancı dil öğretmenlerinin<br />

üst düzey akademik bilgi ve öğretim<br />

becerileri, dil öğretiminde kullanılan çağdaş<br />

öğretim yöntemleri ve gerek teknolojik<br />

ürünleri gerekse her seviyeye uygun düzenli<br />

hikâye ve kitap okumayı öne çıkaran dil<br />

öğretim malzemelerinin çeşitliliği alır.<br />

Hayatın temeli matematiğe gelirsek<br />

şayet… ‘Dostum Matematik’ projesi<br />

nasıl ortaya çıktı?<br />

Projemiz, 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı’nda<br />

Arnavutköy yerleşkesinde 5 öğretmenle<br />

pilot bir uygulama olarak başladı. 2015-<br />

2016 Eğitim Öğretim Yılı’nda ilk seneki<br />

deneyimlerin de ışığında, Arnavutköy ve<br />

Moda yerleşkelerindeki 12 sınıf öğretmeninin<br />

tümüyle çalışmalar devam etti. Üç<br />

senedir okulumuzdaki matematik öğretmenimiz<br />

ve sınıf öğretmenlerimizin ortak<br />

katkılarıyla öğrencilerimizin matematiksel<br />

düşünmeyi benimsemeleri yönündeki gelişimlerini<br />

daha yakından takip ediyoruz.<br />

Bu sene sınıf içindeki uygulamalar kadar<br />

hafta sonu ödevlerimizi de odağa alarak,<br />

ödevlerimizle öğrencilerin okul dışındaki<br />

akademik çalışmalarını da hedeflediğimiz<br />

doğrultuda şekillendirmeye yönelik çalışmalar<br />

yürütüyoruz.<br />

Matematiği öğrenmek ve<br />

matematiği benimsemek<br />

arasındaki temel fark nedir?<br />

‘Dostum Matematik’ projemiz, çocukların<br />

matematiksel düşünme becerilerini<br />

geliştirmelerini ve matematiğin felsefesini<br />

içselleştirmelerini sağlayacak hamlelerden<br />

oluşur. Matematiğin felsefesini içselleştirmiş<br />

çocuklarla kastettiğimiz, onların özelde<br />

matematik problemlerine ve genelde hayatta<br />

karşılarına çıkan durumlara matematik<br />

diliyle yaklaşabilmeleri ve inceledikleri<br />

problemlerde matematiksel bir yapı görüp<br />

bunun üzerine çalışabilmeleridir.<br />

Bu hedefe doğru ilerlerken dikkat ettiğimiz<br />

bazı temel noktalar var. Bunlardan biri,<br />

çocukların matematiği problem çözme ile<br />

iç içe bir disiplin olarak tanımalarını sağlamak.<br />

Diğer bir ifadeyle, matematiği sadece<br />

sonuç bulmaya çalışarak sonuç odaklı<br />

bir şekilde değil, herhangi bir problemin<br />

anlaşılmasından, kullanılacak yöntemlerin<br />

derlenmesinden, problemin çözülmesine<br />

kadar geçtikleri tüm aşamaları yani süreci<br />

önemseyerek tanımalarını sağlamaktır.<br />

Projemiz ile çocukların matematiği benimsemeleri,<br />

matematiği bir düşünme, hayatı<br />

algılama, soru sorma ve merak etme biçimi<br />

olarak içselleştirmelerini hedefliyoruz.<br />

Ve şu anda her şey bizim istediğimiz<br />

noktada ilerliyor.<br />

Zaten bu anlattıklarımız, matematiği<br />

öğrenme ile matematiği hayatın her anında<br />

kullanılabilecek bir düşünme biçimi olarak<br />

benimsemek arasındaki temel fark. Belirtmemiz<br />

gereken en önemli hususlardan biri<br />

de çalışmamızın, özellikle son yıllarda uluslararası<br />

sınavlarla öne çıkan, bilmek kadar<br />

bildiklerini akıl yürüterek anlamlı bir şekilde<br />

uygulamayı hedef alan öğretim yaklaşımları<br />

ve bunlara yönelik ölçme değerlendirme<br />

süreçleriyle de paralellik gösterdiğidir.<br />

BÜMED MEÇ Okulları’nın farklı ve güçlü<br />

yaklaşımı ile tanışmak, öğrencilerin<br />

mutluluğunu daha yakından görmek ve<br />

çocuğunuz için ‘O Şimdiden Boğaziçili’<br />

diyebilmek için BÜMED MEÇ Okulları’nı<br />

ziyaret etmenizi öneririz.<br />

VELİSİNİN GÖZÜNDEN<br />

BÜMED MEÇ…<br />

‘BÜMED MEÇ’te çocuklar, insan<br />

olmanın doğası gereği merak<br />

ettiklerini, edebildiklerini, buna<br />

hakları ve yetileri olduğunu görerek<br />

yetiştiriliyorlar. Bu anlayış ile bütün<br />

derslere olan yaklaşım gibi, İngilizce<br />

eğitiminde de çocuklara aktif<br />

öğrenci olma platformu donanımlı<br />

öğretmenler tarafından hevesle<br />

sağlanıyor. Merak eden çocuklar,<br />

onlara sunulan yabancı dil ortamına<br />

‘yabancı’ düşmeden aktif olarak<br />

katılıyor ve doğal olarak öğreniyor.’<br />

(6 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong>)<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 65


Kitap<br />

Savaşın savurduğu<br />

bir aile hikâyesi:<br />

ZEMHERiDE<br />

AŞK<br />

PINAR BALTACI<br />

Gazeteci-yazar Levent Gökmen Demirciler’in<br />

ikinci kitabı ‘Zemheride Aşk’ raflarda<br />

yerini aldı. Tam 20 sene önce Hürriyet Gazetesi<br />

ekonomi servisinde göreve başlayan<br />

deneyimli gazeteci, 15 senedir Ekonomist<br />

Dergisi’nde editör olarak görev alıyor.<br />

‘Dadın Kadar Konuş’ adlı ilk kitabında<br />

“Anne babalar iyi, sevgi dolu bir dadıyı nasıl<br />

bulacaklar?” sorusunun yanıtını arayan<br />

Demirciler, ilk romanı Zemheride Aşk’ta ise<br />

anneannesi Behice’nin hikâyesini kaleme<br />

alarak, Çanakkale Savaşı dönemi yaşanmışlıklarına<br />

ayna tutuyor.<br />

“ANNEANNEM HİKÂYESİNİ<br />

AĞLAYARAK ANLATIRDI”<br />

Levent Gökmen Demirciler, varlıklı bir aileden<br />

gelen anneannesi Behice’nin babasını<br />

henüz 8 aylıkken Çanakkale Savaşı’nda<br />

kaybetmesini konu alan kitabında savaşın<br />

savurduğu bir ailenin hikâyesini gözler<br />

önüne seriyor: “Hikâyeyi anneannemden<br />

dinledim. Rahmetli anneannem Behice,<br />

1998 yılında ben üniversitedeyken vefat<br />

etti. Çocukluk ve ilk gençlik hatıralarımda<br />

her zaman onun sesi olduğunu fark ettim.<br />

Evimize her geldiğinde benim odamda kalır<br />

ve hikâyesini ağlayarak anlatırdı. Daha 8<br />

aylıkken babası Çanakkale’ye gitmiş ve bir<br />

daha geri dönmemiş. Babasına büyük aşk<br />

besleyen annesi, ona babasının gidişini<br />

o kadar çok anlatmış ki, anneannem o<br />

anı hatırlıyor gibi anlatırdı. Küçükken<br />

anlattıklarını çok iyi anlayamıyordum ama<br />

yaşım ilerledikçe onu ve babasına duyduğu<br />

özlem ve sevgiyi daha içten anlamaya<br />

başladım. Bir kız çocuğu için baba figürünün<br />

ne demek olduğunu anneannemden<br />

öğrendim.”<br />

“KİTABIM, SAVAŞIN<br />

ACISINI ÇEKEN<br />

TÜM KADINLARA<br />

ARMAĞAN”<br />

Hikâyenin sonrası ise<br />

Behice için fazlasıyla<br />

zor. Annesi, babanın<br />

ölümünün ardından<br />

bir çeşit kendini cezalandırarak<br />

başkasıyla<br />

evleniyor. Behice<br />

ise babaannesinin<br />

yanında yaşamına<br />

devam ediyor. Babaannenin<br />

ölümün<br />

ardından ise evin<br />

kâhyası ile evlenmek<br />

durumunda kalıyor.<br />

‘O kâhya dedemdir’ diyor Demirciler ve<br />

ekliyor: “Kitapta bazı kurmaca kısımlar da<br />

var ama olaylar tamamen gerçek. Sadece<br />

yan karakterleri tam anlamıyla bilmediğim<br />

için isimlerde ve bazı olaylarda kurmaca<br />

kısımlar var. Bunun yanında bir de Çanakkale’yi<br />

yazdım, hikâyenin görünmeyen<br />

kısmı. Anneannem Behice, bana babasını<br />

rüyalarında gördüğünü, ona sarıldığını<br />

ve onun kokusunu hissettiğini söylerdi. O<br />

dönemde bu tarz acılar yaşayan çok sayıda<br />

kadın var. Kitabımı anneannemin nezdinde,<br />

savaşın acılarını çeken tüm kadınlara ithaf<br />

ediyorum. Kitabın tanıtım gecesi de benim<br />

için çok özel ve duygu yüklüydü. Anneannemin<br />

ruhunun huzur bulduğunu hissettim<br />

kitaptan sonra.”<br />

BİR COĞRAFYA VE TARİHİN AYNASI<br />

İkinci kitap müjdesi de veren yazar,<br />

hikâyenin devamını yazmaya hazırlanıyor.<br />

Bir coğrafyanın ve tarihin aynası olmayı<br />

başaran deneyimli gazeteci, sözlerini şöyle<br />

sonlandırıyor: “Birinci kısımda yer veremediğim<br />

hikâyenin ikinci kısmı yeni kitabımda<br />

olacak. Hazırlıklara başladım. Eski dönemlerin<br />

genç nesillere aktarılmasını çok değerli<br />

buluyorum. Çanakkale’ye her gittiğimde<br />

gözlerim dolar. Ben acıyı çok seven ve<br />

acıdan beslenen bir insan değilim fakat<br />

yaşanmışlıklar kesinlikle anlatılmalı. Ben de<br />

anneannemin anlattıkları doğrultusunda<br />

kendime böyle bir misyon edindim. Kitap,<br />

Çanakkale ve Sinop’ta geçiyor. Çanakkale<br />

süreci için çok sayıda kitap okuyarak film<br />

izledim. Bir de yerel dil kullandım yazarken.<br />

Sinop şivesi için çevremdekilerden yardım<br />

aldım. Sinoplu bir arkadaşım, kitabı okuduktan<br />

sonra hikâyeyi kendi anneannesinin<br />

anlattıklarına çok benzetti. Ben dilden dile<br />

dolaşan bu hikâyelerden birini kaleme aldığım<br />

için mutluyum. Film olması konusunda<br />

da bazı girişimlerim olacak.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 67


Açılış<br />

Bağdat Caddesi’ne yeni sanat merkezi;<br />

JASMINE ART HOUSE<br />

Yasemin Elçiçek tarafından <strong>Kadıköy</strong>’ün kültür-sanat hayatına kazandırılan<br />

Jasmine Art House’ın açılışına iş ve sanat çevrelerinden çok sayıda davetli katıldı.<br />

Bu isimler arasında Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan, Ahmet Selçuk İlkan,<br />

Işıl Özışık, Burhan Özer, Füsun Sun Kuseyrioğlu gibi önemli sanatçılar da vardı.<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

<strong>Kadıköy</strong> Bağdat Caddesi, yepyeni bir sanat merkezine<br />

merhaba dedi. Bağdat Caddesi Erenköy üzerinde<br />

“Jasmine Art House” markası, Ressam Yasemin Elçiçek<br />

tarafından <strong>Kadıköy</strong>’e kazandırıldı. <strong>Kadıköy</strong>lü sanatçıların<br />

bireysel girişimlerine destek sunmaya hazırlanan<br />

sanat merkezinin açılışına, iş ve sanat dünyasından çok<br />

sayıda ünlü isim katılarak, destek mesajları verdi.<br />

Jasmine Art House markasının yaratıcısı Yasemin<br />

Elçiçek, çocukluğundan bu yana resim yapmayı çok<br />

sevmesine rağmen, iş ve aile hayatından dolayı resim<br />

yapmaya çok zaman ayıramamış. Yıllar sonra çocuklarını<br />

büyütüp bir kursa yazılan Elçiçek’in renklerle olan<br />

serüveni böylelikle başlamış: “Derken suluboya ile<br />

tanıştım. Suluboyada suyun kâğıdı ıslatması ve ıslak<br />

kâğıdın üzerinde çalışmak çok hoşuma gitti. Renklerin<br />

kâğıtta kaybolması ve değişik renklere bürünmesi<br />

bana çok iyi geldi. Kendimi keşfettim ve hocalarımın<br />

takdiriyle iyi olduğumu gözlemledim. Bu durum beni<br />

güçlendirdi. Bir atölyede çalıştıktan sonra başka hoca<br />

arayışına girdim. Bütün teknikleri farklı hocalarda görmek<br />

istedim. Saim Altuncu ile başlayıp, Burhan Özer<br />

ile devam ettim. Burhan Özer’e devam ederken, Işıl<br />

Özışık hocamın workshop’larına katıldım. Orhan Gürel<br />

ve Tansu Özmen’e katıldım daha sonra. En iyi hocaların<br />

tekniklerini görmüş oldum böylece.”<br />

FOTOĞRAF VE RESİM YAN YANA<br />

Çalışmalarının sonucunda ‘artık kendi atölyemi kurmalıyım’<br />

diye düşünen Ressam Yasemin Elçiçek, dergimize<br />

yaptığı açıklamada, “Atölyemde kendimi kapatacağım,<br />

müziğimi açacağım, resim yapacağım, kitabımı<br />

okuyacağım dedim kendime. Atölye için mekân ararken<br />

burası nasip oldu. Aslında burası sadece atölye değil,<br />

aynı zamanda sanat evi ve galeri. Sonuçta ben resim<br />

yapacağım, bu kesin. Fakat çok kişiyle yapmak ve böyle<br />

bir ortamı yaşamak güzel olacak. Şu anda suluboya,<br />

desen, akrilik, yağlıboya, linör ve gravür baskı derslerine<br />

başladık. Süleyman Saim Tekcan’ın hayranıyım ben.<br />

Böyle bir yer de açınca tam destek sağladı bana ve baskı<br />

68 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Açılış<br />

makinesi gönderdi. İçeride baskı makinesi<br />

var. Baskı yapmaya başlayacağız. Sadece suluboya<br />

ve yağlıboya ile sınırlı kalmayacağız.<br />

Bütün hocalardan da ders almış olacağım.<br />

Aynı zamanda fotoğrafçılık merakım da vardı,<br />

onu da ekledik. Fotoğrafçılık derslerine de<br />

başladık. Fotoğraf ve resim yan yana olacak.<br />

Çok kısa zaman olmasına rağmen tepkiler<br />

de oldukça güzel” ifadelerini kullandı.<br />

“SANATIN HER ALANDA<br />

OLMASINI İSTİYORUM”<br />

Bağdat Caddesi’nin sanat merkezleri ile<br />

hareketlilik kazanması gerektiğini de vurgulayan<br />

Elçiçek, sözlerinin devamında şunları<br />

söyledi: “Bağdat Caddesi’nde oturuyorum.<br />

Yasemin Elçiçek yönetiminde JASMINE ART<br />

HOUSE’da atölye çalışması gerçekleştirecek<br />

sanatçılar şu isimlerden oluşuyor: Ünsal Bayraktar,<br />

Yasemin Elçiçek, Burhan Özel, Merve Turan ve<br />

Mehmet Kıratlı...<br />

Ressam Yasemin Elçiçek tarafından <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

kazandırılan Jasmine Art House” markası,<br />

<strong>Kadıköy</strong>lü sanatçıların bireysel girişimlerine<br />

destek sunmaya hazır...<br />

Cadde’nin eski havası yok ne yazık ki. Herkes<br />

iş yerini kapatırken, ben yeni bir yer açtım.<br />

Fakat yalnız değilim, arkadaşlarım ve hocalarım<br />

ile bir arada olacağım. Sanatın her alanda<br />

olmasını istiyorum. Bir şeyi severek ve<br />

özenerek yaparsanız başarı kaçınılmazdır.”<br />

“GÜZEL OLAN HER ŞEY SANATLA<br />

PAYLAŞILIYOR”<br />

Jasmine Art House’da suluboya derslerini,<br />

ART-İST Suluboya Ressamlar Derneği’nin<br />

Kurucu Başkanı ve ‘Suluboya Sanatı’ kitabının<br />

yazarı Burhan Özer üstleniyor. Yasemin<br />

Elçiçek ile tam iki yıl beraber çalıştıklarını<br />

belirten Özer; “Yasemin Elçiçek hem çalışkan<br />

hem de resim tutkusu olan biri. Kafe<br />

açmanın daha cazip olduğu günümüzde<br />

bir sanat merkezi açması, takdire şayan bir<br />

durum. Benim şu an merkeze gelen 20 yıllık<br />

öğrencilerim var. Her derse coşkuyla geliyorlar.<br />

Bunu sadece sanat başarabilir. Çünkü<br />

güzel olan her şey paylaşılıyor sanatta.<br />

Bunun hayatınıza kattığı değeri bir düşünün.<br />

Hamburger gibi aradaki katmanlar ne kadar<br />

çoksa, o kadar çok lezzet alırsınız. Sanat da<br />

bu lezzetlerden biri... Ben çok uzun zamandır<br />

resim yapıyorum. Bu yüzden sanatsız bir gün<br />

nasıldır bilmiyorum. Gerçekten tanımlayamam<br />

bu duyguyu, sanat hayatıma çok şey<br />

kattı” şeklinde konuştu.<br />

Gelin, Jasmine Art House’da kendi alanında<br />

birçok başarıya imza atmış atölye eğitmenlerini<br />

birlikte tanıyalım...<br />

FOTOĞRAF DERSLERİ, ÖDÜLLÜ<br />

FOTOĞRAFÇI MEHMET KIRATLI’DAN<br />

1978 yılında İstanbul’da dünyaya gelen<br />

Mehmet Kıratlı, İstanbul Üniversitesi<br />

Elektrik Meslek Yüksek Okulu’ndan sonra<br />

Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ile<br />

Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümlerini<br />

bitirdi. Türkiye’deki sayılı derneklerden olan<br />

İFSAK ve BUFOD üyesi olan ünlü fotoğrafçı,<br />

National Geographic Türkiye Birinciliği<br />

ve bunun gibi birçok ödüle layık görüldü,<br />

eserleri saygın dergilerde yayınlanıp, TV<br />

programlarına konu oldu. Kıratlı, şu anda<br />

Bengü Türk TV’de yayınlanan ve çekimlerin<br />

kamera arkasını anlatan “Hayat Çekilmeye<br />

Değer” adlı bir program yaparak, fotoğraf<br />

sevgisini tüm dünyaya yaymaya çalışıyor.<br />

YAĞLIBOYA, DESEN VE<br />

AKRİLİKTE ÜNSAL BAHTİYAR<br />

Sanat merkezinde Ressam Ünsal Bahtiyar<br />

danışmanlığında desen, yağlıboya ve akrilik<br />

dersleri verilmekte... 1975 İzmit doğumlu<br />

sanatçı, 1993-1994’te Kocaeli Fikret Mualla<br />

Resim Atölyesi’nde M. Şengöz’den temel<br />

resim eğitimi aldı. 1999 yılında Marmara<br />

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim<br />

Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı<br />

üniversitede Temel Sanat Eğitimi Bölümü’nde<br />

araştırma görevlisi olarak çalışmaya<br />

başladı. 2003’te Marmara Üniversitesi<br />

Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü’nden<br />

yüksek lisans derecesi ile mezun olduktan<br />

sonra 2010’da aynı enstitüden sanatta<br />

yeterlilik derecesi aldı.<br />

GENÇ SANATÇI MERVE TURAN’DAN<br />

BASKI DERSLERİ<br />

Çağdaş sanatın genç temsilcilerinden Merve<br />

Turan, 1987 yılında İstanbul’da doğdu.<br />

Marmara Üniversitesi’nden mezun olan<br />

sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında birçok karma<br />

sergiye katılırken; Işık Üniversitesi Sanat<br />

Kuramı ve Eleştiri Programı’nda yüksek<br />

lisans eğitimine başladı. İlk kişisel sergisini<br />

2013 yılında gerçekleştiren sanatçı, 2011-<br />

2015 yılları arasında İstanbul Grafik Sanatlar<br />

Müzesi’nde (İMOGA) Prof. Süleyman Saim<br />

Tekcan’ın asistanlığını yaptı.<br />

Jasmine Art House’da suluboya derslerini, Art-ist<br />

Suluboya Ressamlar Derneği’nin Kurucu Başkanı<br />

ve ‘Suluboya Sanatı’ kitabının yazarı Burhan Özer<br />

üstleniyor.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 69


Sanat<br />

40 sanatçıdan ortak sergi:<br />

ONLAR Ki!<br />

Ayşe Akhan Fotoğraf Grubu’nun “Onlar<br />

ki” adlı fotoğraf sergisi, Kozyatağı Kültür<br />

Merkezi A Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu.<br />

Açılır açılmaz yaklaşık 500 ziyaretçiyi<br />

ağırlayan sergide fotoğrafların satışından<br />

elde edilen gelir, Mutluluğun Adresi Sosyal<br />

Yardımlaşma Derneği’ne bağışlandı.<br />

“FOTOĞRAFTA ÖZGÜRLÜK VAR”<br />

Nazım Hikmet’in “Onlar ki” şiirinden<br />

ilham alarak yola çıkan Fotoğraf Sanatçısı-<br />

Öğretmeni Ayşe Akhan’ın 40 öğrencisinin<br />

siyah-beyaz fotoğrafları sergide yer<br />

aldı. Fotoğrafları sergilenen öğrencilerden<br />

Sevil Kassem, dergimize fotoğrafa<br />

olan aşkını ve ilk sergi deneyimini şu<br />

sözlerle anlattı: “Gezilerim sırasında<br />

zamanla fotoğrafa da merak sardım.<br />

Benim için fotoğraf, geleceğe bırakılabilecek<br />

en güzel miras. Seyahat ederken<br />

anı yakalamak ve bunu çok hızlı, tek bir<br />

tuşla yapıyor olmak bana müthiş bir<br />

keyif veriyor. Fotoğrafta özgürlük var.<br />

Genel olarak az bilinen ülke, sokak ve<br />

kültürleri fotoğraflıyorum. Hayatın renkleri,<br />

insanlar, yemekler, kıyafetler benim<br />

için ölümsüzleştirmeye değer unsurlar.”<br />

Sergide üretimleri sergilenen sanatçılar ise<br />

şöyle: Akgül Çubukçu, Ali Rauf Tankal, Arlet<br />

Lalikloğlu Dane, Aslı Bozkurt, Aslı Derya<br />

Gülmüş, Aylin Tuğran, Ayşegül Vatansever,<br />

Canan Törer, Deniz Ertin, Derya Kurt, Dilek<br />

Buğdaycıoğlu, Dilruba Ece Ertan, Dilşat Yeğen,<br />

Duygu Demir Saydam, Duygu Kıbıç, Emine<br />

Durgut, Emine Şentepe, Enise Karataş, Erdem<br />

Elçi, Fatma Karaağaç, Ferit Göncü, Gülçin<br />

Onay, Hasan Tahsin Madakbaş, Hülya Yavaşi,<br />

Kıymet Betül Gülören, Meral Cidan, Miraç Kasap,<br />

Mukadder Başçı, Nur Eda Olutaş, Nuray<br />

Şengüler, Özlem Dinçer, Sahure Salcanoğlu,<br />

Sevil Kassem, Şule Tezgel, Ülkü Filinta, Yakup<br />

Koyutürk, Zeynep Hüsman, Zeynep Terzioğlu,<br />

Zübeyde Şirin Karlıca.


Sanat<br />

CKM’de ‘İstanbul Esintileri’<br />

Caddebostan Kültür Merkezi, görmeye pek<br />

alışık olmadığımız bir sergiye kapılarını açtı.<br />

‘İstanbul Esintileri’ isimli sergide, Mine Dayıoğlu’nun<br />

genellikle eski İstanbul’u konu<br />

aldığı resim, rölyef ve kitre bebek eserleri<br />

beğeniyle karşılandı.<br />

Küçüklüğünden bu yana resimle ilgilenen<br />

Dayıoğlu, aynı zamanda 25 senedir<br />

kitre bebek çalışmalarında bulunuyor.<br />

Çok yaygın olmayan bu faaliyeti büyük<br />

bir titizlikle ortaya koyan Dayıoğlu’nun<br />

yağlı boya tablo ve rölyef çalışmaları da var.<br />

Ülkemizde çok yaygın olmayan kitre bebek<br />

eğitimini alanında uzman olan ve bu zamana<br />

kadar Japonya, Amerika başta olmak üzere<br />

birçok ülkede sergi açan Lütfiye Batıbek’ten<br />

öğrenen Dayıoğlu, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’a yaptığı<br />

açıklamada şunları söyledi:<br />

“Kitre bebekler biraz zahmetli, tek tek tüm<br />

detaylarını çalışmanız gerekiyor, tıpkı heykel<br />

gibi. Yüze ifade verebilmek, elleri ayakları<br />

gerçeğe uygun şekilde tasarlamak ve be-<br />

beklere kıyafetler dikebilmek, işin önemli<br />

noktalarından. Kitre bebekler konusunda<br />

başarılı olmamda resim bilgimin çok fazla<br />

katkısı olduğunu söyleyebilirim. Bunun<br />

yanında sergide resim ve rölyef eserlerim<br />

de yer alacak. Bugünlerden eski İstanbul’a<br />

bakarak geçmişi gençlere anlatabilmek<br />

çok önemli. Çalışmalarımda genellikle<br />

eski ve güzel İstanbul’umuzu işledim.<br />

Tamamen sabır işi olan bu üretimlerimi<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülere sunmaktan büyük heyecan<br />

ve mutluluk duyuyorum.”<br />

Ne Siyah Ne Beyaz,<br />

Hoşgörü Biraz<br />

Ressam Deniz Deniz, “Ne Siyah Ne Beyaz, Hoşgörü Biraz” başlıklı<br />

57. kişisel sergisini Caddebostan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerin<br />

beğenisine sundu. Estetik kaygıları yüksek resimlerini özgüven duygusuyla<br />

birleştirerek, izleyicide hayranlık uyandıran üretimleriyle kendi<br />

resimsel serüvenini geometrik bir şema, statik ve dinamik yapısıyla<br />

kurgulamayı başaran sanatçı, şiirsel bir anlatımla değişim değerlerine<br />

inanarak görsel katmanlar oluşturuyor, başka boyutları da resimlerinde<br />

hissettiriyor. Tam 35 yıldır resim yaptığını ifade eden Deniz Deniz,<br />

çalışmalarını “Konumu ne olursa olsun, tesadüfe yer bırakmadan<br />

içimizdeki yaşam ışığını yansıtmaya çalışıyorum” şeklinde yorumluyor.<br />

Neşe Gümüşcüoğlu’ndan “Mavi’nin Tonları”<br />

Ressam Neşe Gümüşcüoğlu, “Kırmızı’nın Halleri” adını<br />

verdiği geçmiş dönem resimlerinden sonra, şimdi de<br />

“Mavi’nin Tonları”nı kullanarak kâğıt ve tuval üzerine<br />

yaptığı suluboya ve akrilik çalışmalarından oluşan<br />

eserleriyle Fular’t Sanat Galerisi’nde izleyicisiyle buluştu.<br />

Sanatçının 37. kişisel sergisi olma özelliği taşıyan<br />

“Mavi’nin Tonları” yoğun ilgi gördü.<br />

Bu zamana kadar 200’e yakın karma ve grup sergisine<br />

katılan Neşe Gümüşcüoğlu’nun, Kültür Bakanlığı tarafından<br />

yayınlanan Suluboya Resim Sanatı Ansiklopedisi’nde<br />

de üç eserine yer verilmiş. Gümüşcüoğlu ayrıca,<br />

Suluboya Ressamları Grubu üyesi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 71


Duayen<br />

HIFZI TOPUZ:<br />

Türk okuyucusu<br />

Afrika ile ilgilenmiyor<br />

Gazetecilerin hocası, usta yazar Hıfzı Topuz ile son kitabı “Büyülü Afrika”yı konuşmak için buluştuk.<br />

Bu sayfalara sığmayacak kadar uzun ve büyüleyiciydi sohbeti. Usta yazar diyor ki; “Devlet Başkanımız<br />

sürekli Afrika’ya gidiyor ama Türk okuyucusu nedense Afrika ile ilgilenmiyor. Ben yine de yazıyorum…”<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

Bu sayfalarda her sayıda birbirinden kıymetli isimleri görüyorsunuz.<br />

Her biri Türkiye’ye ayrı ayrı alanlarda değer katmış<br />

isimlerle sohbetlerimizi size aktarırken kimi zaman röportajlar<br />

yazıyoruz, kimi zaman söyleşiler... Zira pek azımız bu farkı<br />

gözeterek okuyor. Bu da maalesef, bizim mesleğimizin -moda<br />

tabirle- zamanın ruhuyla giderek daha az dikkat edilen tarafı.<br />

Bugün ise sayfalarımıza bir röportaj ustasını konuk ediyoruz.<br />

Gazeteci-Yazar Hıfzı Topuz ile son röportaj kitabı “Büyülü<br />

Afrika” vesilesiyle bir araya geldik. Aynı zamanda gazetecilik<br />

mesleğinin önemli hocalarından biri olan Topuz, Paris’teki<br />

UNESCO Genel Merkezi’nde Özgür Haber Dolaşımı Şefi olarak<br />

çalıştığı 25 yıl boyunca Afrika’yla ilgili sayısız anı biriktirmiş bir<br />

isim. Afrika ülkelerinde, Hindistan’da, Filipinler’de, gazetecilik<br />

eğitim seminerleri düzenleyen usta gazeteci, Kara Afrika’da<br />

72 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Duayen<br />

da kırsal basın projesini hayata geçirmiş.<br />

Bütün bu projeler boyunca da Afrika’yla<br />

kopmaz bir gönül bağı oluşmuş. Ancak<br />

Hıfzı Topuz’un Afrika’ya sempatisi aslında<br />

çocukluk yıllarına dayanıyor. Zira Afrikalı<br />

harem ağaları ve dadılar arasında geçen bir<br />

çocukluğu olmuş.<br />

50 YILLIK RÖPORTAJLAR<br />

Usta yazar, 50 yıllık anılarını barındıran<br />

Afrika röportajlarıyla coğrafyanın adeta<br />

fotoğrafını çekmiş. Kitabı okuyunca Afrika’ya<br />

gitmiş, Afrika’yı gezip görmüş kadar<br />

oluyorsunuz. Hele bir de Afrika’yı daha önce<br />

görme fırsatınız olmuşsa, kitabı elinizden<br />

bırakamıyorsunuz. Topuz diyor ki; “Siyasal<br />

bakımdan bugüne uyacak röportajlarımı<br />

seçtim. Afrika’da her zaman diktatörlükler<br />

vardı. Diktatörlüklerin o zaman ile bugünkü<br />

durumları arasındaki farkları mukayese<br />

imkânı olsun diye yazdım. Sayın Devlet Başkanımız<br />

sık sık Afrika’ya gidiyor ama Afrika,<br />

Türk okuyucularını pek ilgilendirmiyor.”<br />

Afrika kültürünün önemli parçalarından<br />

biri olan inanç sistemleri de kitabın temel<br />

konularından biri. Hıfız Topuz, belgesel<br />

niteliğindeki her bir röportajını nasıl deneyimlediğini<br />

ve bu kitabı nasıl hazırladığını<br />

şöyle anlatıyor: “Büyülü Afrika, benim 50 yıl<br />

önce yapmaya başladığım röportajlardan<br />

seçmeler. UNESCO’da çalışıyordum ve Afrika’ya<br />

gidiyordum, her gidişimde röportaj<br />

dizileri yapıyordum. O röportajları Cumhuriyet’e,<br />

daha sonra Hürriyet’e ve Milliyet’e<br />

verdim. Dizi yazı olarak çıktı. Ancak bir süre<br />

sonra o röportajlar kayboldu. Sonra baktım,<br />

Afrika hakkında doğru dürüst içeriği olan bir<br />

kitabım yok. ‘Elveda Afrika’ var ama içeriği<br />

başka. ‘Büyülü Afrika’, Afrika’nın gerçeklerini<br />

yansıtan bir kitap oldu. Röportajlarımdan<br />

ayıklamalar yaptım, siyasal bakımdan<br />

bugüne uyacak yazıları seçmeye başladım.<br />

Afrika’da her zaman diktatörlükler var.<br />

Diktatörlükler o zaman nasıldı, şimdi nasıl?<br />

Ayrıca diğer ülkelerdeki diktatörlükler ile<br />

aralarında nasıl farklar ya da benzerlikler<br />

var? Bütün bunlar hakkında mukayese<br />

imkânı olur diye yazdım.<br />

Bu işin siyasal yanıydı. Ancak asıl inançlar<br />

üzerinde durdum. Afrika’ya gittiğim zaman,<br />

orada kitapta bahsettiğim inançlara tanıklık<br />

ettim. O insanlarla vakit geçirdim, yaşamlarına<br />

ortak oldum. UNESCO bünyesindeki<br />

merkezde öğrencilerim vardı. Büyücübaşı<br />

ile toplantılarına, ayinlerine katıldım. Bunlar<br />

beni çok etkiledi. Zaman zaman röportaj<br />

dizileri dışında da bunları yazdım. Bugün<br />

Türkiye’de Kara Afrikalılar gittikçe çoğalıyor<br />

ama eskiden harem ağaları, cariyeler, dadılar,<br />

bacılar vardı. Onların çoğunu tanıdım,<br />

onlarla anılarımı yazdım. Beni koynunda<br />

büyüten bir Fetanet Dadı vardı, onu yazdım.<br />

Ondan sonra Hayrettin Efendi vardı, bana<br />

nasıl kaçırıldığını anlatmıştı. Onu anlattım.<br />

Doğrudan doğruya tanık olduğum olayları<br />

da içine aldım. Daha evvel de romanlarımın<br />

içinde bunlara değinmiştim. Fakat bu kez<br />

daha sistematik oldu. Ancak Türkiye’de bu<br />

kitabın çok satacağından emin değilim.<br />

Çünkü Afrika konuları Türk okuyucularını<br />

ilgilendirmiyor. Benim kitaplarım içinde<br />

‘Meyyale’, tam 39 baskı yaptı. ‘Sabahattin<br />

ve Mithat Paşa’ sürekli baskı yapıyor. Buna<br />

karşılık ‘Elveda Afrika’ pek satmadı.”<br />

“BÜTÜN AFRİKALI DEVLET<br />

BAŞKANLARINI TANIDIM”<br />

Kabileler arasında yaşadığını ve birbirinden<br />

ilginç anılar biriktirdiğini ifade eden Topuz,<br />

Moritanya Devlet Başkanı ile anısını adeta<br />

yaşadığı andaki şaşkınlığı ile anlatıyor: “Çok<br />

güzel anılarım var Afrika’yla ilgili. Dakar’a ilk<br />

gittiğim zaman Paris’e dönüyorum, uçakta<br />

yanıma bir çift geldi. Kadın Fransız, arkadaşı<br />

erkek de Kuzey Afrikalı. Ahbap olduk ve<br />

konuşmaya başladık. ‘Siz ne iş yaparsınız?’<br />

diye sordu. ‘Gazeteciyim’ dedim. Ben de<br />

mesleğini sorunca ‘Ben politikacıyım’<br />

dedi. ‘Ne iş yapıyorsunuz?’ deyince, ‘Ben<br />

devlet başkanıyım’ dedi. Tabi çok şaşırdım.<br />

Sıradan bir adam... Moritanya bağımsız olmuş,<br />

o da devlet başkanı olmuş. Hukukçu,<br />

Paris’te okumuş, Paris’e gidiyor. Moritanya’da<br />

havaalanı olmadığı için Dakar’ı<br />

kullanıyorlar. Kendisini hiç yolcu eden ya da<br />

karşılayan olmadı. Böyle anılarım çok var<br />

ama iğrençlikle hatırladığım diktatörler de<br />

var tabi. Kendi dönemimdeki Afrikalı bütün<br />

devlet başkanlarını tanıdım. Onları da yazdım.<br />

Kitap için olumlu yorumlar alıyorum.<br />

Telefonlar geliyor, mutlu oluyorum.”<br />

AFRİKA İLE ÇOCUKLUK YILLARINDA<br />

BAŞLAYAN GÖNÜL BAĞI<br />

Usta yazar, Afrika ile oluşan gönül bağını<br />

ise şöyle tarif ediyor: “Çocukken Afrikalı dadılarım<br />

vardı. Onlarla çok içli dışlıydım ve Afrika’ya<br />

gitmeyi o zamanlar istemiştim. Sonra<br />

1952 yılında Paris’e gittim. Dadaizm’in babası<br />

Tristan Tzara’nın evine gittiğimde çok sayıda<br />

Afrika maskesi görmüştüm. Çok hoşuma<br />

gitmişti. O da anlatmıştı Afrika’yı. UNESCO’ya<br />

girdikten bir sene sonra Genel Müdür Yardımcısı<br />

Dakar’a bir toplantıya gidiyordu, beni<br />

de çağırdı, beraber gittik. O zaman başladı<br />

Afrika seyahatleri. Sonra Dakar’da bir gazetecilik<br />

eğitim merkezi kurduk, ardından diğer<br />

ülkelere de gitmeye başladım. Kongo’da bir<br />

sene kaldım. Hâlâ Afrika’da dostlarım vardır.<br />

Afrika ile farklı bir gönül bağım oldu ve orada<br />

kendimi hiç yabancı hissetmedim. Burada<br />

nasılsa, orada da insanlara öyle davrandım.<br />

Sanki Anadolu’ya gitmiş gibi düşündüm hep.<br />

Onlar da bana kucak açtılar. Hiç kimseden<br />

korkmadım. Tam tersine ‘Bir olay olsa biz sizi<br />

koruruz’ derlerdi. Bir de Afrika’dan bol bol<br />

maske ve heykel topladım, müzayedelere<br />

katıldım. İstedim ki bir müze kurulsun ve ben<br />

bu koleksiyonumu bağışlayayım. Büyükçekmece<br />

Belediye Başkanı müze kuracağını<br />

söyledi, ben de onlara bağışladım.”<br />

“BU BİR RÖPORTAJ KİTABI”<br />

Bir röportaj kitabı yayımlayan usta gazetecilik<br />

hocasına söyleşi ile röportaj arasındaki<br />

farkı soruyoruz. Çok seviniyor duyduğu<br />

soruya ve açıklıyor: “Bu ilk defa soruluyor<br />

bana ve çok mutlu oldum. Artık herkes<br />

karıştırıyor röportaj ile söyleşiyi. Bir kürsüde<br />

bir adam konuşur ya da iki kişi konuşur, bu<br />

söyleşidir. Fakat röportaj dediğiniz zaman,<br />

geçmişi ve çevresiyle o adamı ya da konuyu<br />

ele alıyorsunuz. Röportajda, söyleşiye yer<br />

vermeden evvel olayın içine okuyucuyu<br />

sokuyorsunuz. O çevreye giriyor okuyucu.<br />

Tasvir ediyorsunuz, ondan sonra öğreniyor.<br />

Ben hep bunu yapmaya çalıştım. Çevresiyle,<br />

insanıyla, tarihiyle bir toplumu ele almaya<br />

çalıştım. Konuştuğum insan da o toplumun<br />

bir parçasıydı. Çok dikkat ettim; bu daha<br />

sürükleyici, daha öğretici ve canlı oluyor.<br />

Tarihi romanlarımın başarısı da buna bağlı.<br />

O kadar çok okuyucumdan olumlu eleştiriler<br />

aldım ki, ‘Tarihi sevmezdim, sizin kitaplarınız<br />

ile sevdim’ diye. Bu, röportaj tekniğinden<br />

gelen akıcı anlatımla mümkün oluyor.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 73


Sanat<br />

Ahmet Çoktan:<br />

Sanat, ona<br />

ulaşma çabasıdır<br />

“Dünya önyargıların hüküm sürdüğü karanlık ve kötü<br />

bir dönemden geçerken, gelecek için umut ateş böceğinin<br />

pırıltısı kadar bile olsa sanattadır.”<br />

VECDİ UZUN<br />

Geleneksel sanatlarda klasik üslubun<br />

dışındaki çalışmaları ve sosyal sorumluluk<br />

projeleriyle dikkat çeken sanatçı Ahmet<br />

Çoktan, bu sayımızdaki ressam konuğumuz.<br />

Geleneksel sanatkârlara üç boyutlu<br />

çalışma yolunu açan, büyük bir sabır gerektiren<br />

çalışma sürecinde minimalizmden de<br />

ödün vermeyerek farklılık yaratan Çoktan<br />

ile söyleşimizin detayları için buyurun...<br />

Kimdir Ahmet Çoktan?<br />

Başlangıçtan bugüne sanatta<br />

hangi aşamalardan geçtiniz?<br />

1988 yılında ebru sanatına bağlandım. 1990<br />

yılında Fuat Başar’dan ebru icazeti aldım.<br />

1992 yılında kendi imkânlarımla “Türk Ebru<br />

Sanatı” isimli kitabımı yayımladım. 1996<br />

yılında Japonya’ya gittim ve toplam üç buçuk<br />

yıl Japonya’da kaldım. İki yıl Almanya<br />

olmak üzere Avustralya, Malta, İngiltere,<br />

Malezya, Tayvan, Hollanda, Kuveyt, Katar<br />

ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde<br />

çeşitli kurslar, sergiler, konferanslar ve<br />

sanat terapileri çalışmalarında bulundum.<br />

2009 ve 2010 yıllarında Katar’da dünyanın<br />

en büyük ebrusu ve en büyük altından kâğıt<br />

çalışmasını gerçekleştirdim.<br />

Geleneksel sanatların bizde ve<br />

dünyadaki yeri ile önemi nedir? Güzel<br />

sanatlar içindeki geleneksel sanatların<br />

durumu ve bu sanata ülkemizin bakışı<br />

nedir? Son dönemde geleneksel<br />

sanatlarımıza artan ilginin nedeni nedir?<br />

Geleneksel sanatlar, derin kökleri olan bir<br />

öğreti olup; toplumun gereksinimleri, duygu,<br />

düşünce, yaşam biçimi, adetleri ve toplumsal<br />

karakterlerini yansıtır. Geleneksel sanatlar,<br />

gereken ve ihtiyaç duyulan ürünleri cazip<br />

hale getirerek, onların duygularını süsleme<br />

ile dile getirirken hayat bulur. Toplum olarak<br />

büyük bir geçiş ve değişim içinde olan ülkemiz<br />

son döneminde sanattan uzak yaşadı.<br />

Ekonomik ve kültürel olarak şehirleşen toplum,<br />

bazı şeylerin eksikliğini hissetti ve bunun<br />

eksikliğini yaşayarak anladı. Toplum olarak<br />

bu eksikliği gidermek amacıyla, biraz da<br />

kutuplaşmanın etkisiyle geleneksel sanatlara<br />

sarılmaya ve onlarla açık kapatmaya çalıştık.<br />

74 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

Geleneksel sanatlarımızın hangi dalı<br />

ile çalışma ortaya koymaktasınız?<br />

Bunları ana hatlarıyla okurlarımızla<br />

paylaşır mısınız? Çalışmalarınızla<br />

vermek istediğiniz mesaj nedir? Bu<br />

mesajları verirken neleri ve hangi yolla<br />

kullanıyorsunuz? Son dönem yaptığınız<br />

bir çalışmayı esas alıp, buradan<br />

çalışmanızla ile ilgili bir anlatım<br />

yapabilir misiniz?<br />

Ebru, kat’i, hat, tezhip gibi sanatların kombinasyonları<br />

ile çalışmalar yapmaktayım.<br />

İnsan hayatı çok kısa olup; bunun için hayatımızın,<br />

sağlığımızın, dostlar ve ailemizin,<br />

insan olmanın, yaşadığımız coğrafyanın,<br />

aldığımız nefesin ve içtiğimiz bir bardak<br />

suyun kıymetini anlatmaya çalışıyorum.<br />

Örneğin; Bursa Ulu Camii’nin süslemesinde<br />

“Çifte Vav” harfi vardır. Aynı desen<br />

Japonya’da evlilik törenlerinin yapıldığı<br />

tapınaklarda da mevcut olup, birlikte uzun<br />

yaşamayı simgelemektedir. Bunu koyu<br />

lacivert renk ile dalgalı fırtınaları, zorlukları<br />

anlatan bir desende kullandım ve dış tarafına<br />

çizgi halinde kırmızı ateşi simgeleyen<br />

alevler oluşturdum. Su ve ateş birbirinin<br />

düşmanıdır ama bu zıtlık saygı olursa insan<br />

olur. Su ve ateş insanda bu defa zıtlık değil,<br />

birliktelik halinde vücut bulur.<br />

Geleneksel sanatkârlara üç boyutlu<br />

çalışma yolunu açma çabanız; ebru,<br />

kat’i ve hat sanatında klasik üslubun<br />

dışına da çıkmanız, büyük bir sabır<br />

gerektiren çalışma sürecinizde<br />

minimalizmden de ödün vermemeniz<br />

sizi farklı kılmakta. Bu yapı ile donanmış<br />

Ahmet Çoktan’ın diğerlerinden farkı<br />

nedir? Neden bu yolu seçtiniz?<br />

Sürekli aynı şeyleri yapmak, insanı monoton<br />

hale getiriyor. İçinde bulunduğumuz<br />

çağda insandan robota dönüşme sürecini<br />

yaşıyoruz. Ben ise ısrarla insan olma ve<br />

insan kalma çabasındayım. Herkes gibi ben<br />

de farklıyım, herkes de farklı. Bu farklılığımı<br />

ortaya koymak için yaşadığım yirmi ülkede<br />

de sanat adına bazı şeyler bıraktım. Sanatımı<br />

ortaya koyarken ilk ve en önemli vazgeçtiğim,<br />

önyargılarım oldu. Bunun karşılığında,<br />

önyargı olmadan karşısındakini anlamaya<br />

çalışma çabasını anladım ve edindim.<br />

Sanatın durağan bir yapı ile<br />

sınırlanmaması gerektiği düşüncenizden<br />

hareketle, çalışmalarınızda yaptığınız<br />

açılımı anlatır mısınız?<br />

Büyük bir değişimin, hareketin ve sosyal<br />

sancıların yaşandığı çağda ve bunun en<br />

çok hissedildiği bir coğrafyada yaşıyoruz.<br />

‘Doğanın İhtişamı’, ‘Adale ile İnsanın Gücü’,<br />

‘Doğanın Aciziyeti’, ‘Kuşlar ile Kelebekler’,<br />

‘Doğa’, ‘İstanbul’, ‘İstanbul Mimarisi’,<br />

‘Eski Gemi ve Kalyonlar’ ile insanın küçük<br />

sandığı ve sıradan olan şeylerin önemini<br />

vurgulayan eserler ortaya koymaya çalışıyorum.<br />

1990’larda kendi çizdiğim gravürleri<br />

ebruya aktarmaya başladım. 1991 yılında<br />

ilk kişisel sergimi açınca çok tepki aldım.<br />

Bu sanatların grup olarak, birlikte çalışılan<br />

sanatlar olduğu, ferdiyetçi adımların bu sanatlara<br />

zarar vereceği gibi birçok eleştiri ve<br />

tepki aldım. Bu çalışmalarım bu çevrelerce<br />

anlaşılmak istendiği için yalnız bırakıldım.<br />

Sanatta özgürlük hakkındaki düşünceniz<br />

ve özgürlüğe yol alırken izlenmesi<br />

gereken yol nedir?<br />

Başkalarını taklit eden insanlar kendileriyle<br />

barışamaz, mutlu ve huzurlu olamaz.<br />

Kendileri ile barışık olmayan kişiler özgün<br />

eser veremez. Özgün eser ortaya koyabilmek<br />

için, ilk önce Doğu ve Batı sanatlarının<br />

teknik ve felsefi bilgisini içeren çok iyi bir<br />

eğitim şarttır. Bu eğitimin özümsenmesinden<br />

sonra bunun yaşantı ve sanat eserlerinde<br />

vücuda getirilmesi gereklidir.<br />

Sanat kavramının içeriği nedir? Kime<br />

sanatçı denir?<br />

Maalesef bu kavram bizde çok karışıktır.<br />

Şarkı söyleyen, bir CD çıkartan, bir yıl kursa<br />

gidip sergi açan kişi sanatçı oluveriyor.<br />

Daha doğrusu, parası ile sanat ve sanatçılık<br />

satın alınıyor. Sanatçı; üreten, kalbinin sesini<br />

tuvale aktaran, beynindeki titreşimleri insanlığa<br />

dinlettiren, üretirken geleceğe seslenen<br />

ve geçmişin ruhu, geleceğin gölgesidir.<br />

İngiltere’de BBC’de röportaj yapıyordum,<br />

bana “Farklı bir sanat yapıyorsunuz. Sanat<br />

nedir?” diye sorulmuştu. Onlara “Duygularımı<br />

anlatayım” diyerek başladım: “Issız<br />

karanlık bir yolda yürürken içimiz ürperir,<br />

bir korku kaplar. Kimi dua okur, kimi şarkı<br />

söyler, kimi ıslık çalar. Uzakta bir ışık görünce<br />

kalbimize huzur gelir ve adımlarımız<br />

hızlanır. Sanat; ona ulaşma çabası ve dünya<br />

karanlık önyargıların hüküm sürdüğü bir<br />

dönemden geçerken, ateş böceğinin pırıltısı<br />

kadar bile olsa umut olabilmektir.”<br />

Bugünlere gelmenize düşünce olarak<br />

katkıda bulunanlarla, sizi ve sanatınızı<br />

etkileyen sanatçılar kimlerdir?<br />

En büyük destekçim ailemdir. Gittiğim ülkelerin<br />

halkları, müzeleri, eski binaları, müzik<br />

ve özellikle klasik müzik, en çok da Macar<br />

Rapsodisi beni etkilemiştir. Sanat hayatımda<br />

Malta ve Japonya’nın çok büyük önemi<br />

vardır. Modern yüzyıl insanı aborjinleri<br />

anladığı zaman, dünya üzerinde farklı bir<br />

dönem açılacaktır. Kanada’da kızılderili kabile<br />

reisi ve Türk kültürü ile ortak değerleri<br />

beni çok etkilemişti. Hemen her gün birkaç<br />

saat sanatçının kitaplarını ve müze koleksiyonlarını<br />

incelerim. Bütün bunların birikimi<br />

sanırım sanatıma yansımaktadır.<br />

Yurt dışı çalışmalarınızdan<br />

bahseder misiniz?<br />

Yurt dışında kurs, sergi, konferanslar<br />

şeklinde ortak çalışmalar düzenliyoruz. Yurt<br />

içinde de son zamanlarda günlük sanat çalışmalarım<br />

dışında yardıma muhtaç çocuklarla<br />

ve gençlerle sanat ve renk terapileri<br />

düzenliyorum. Benim sanat çalışmalarımın<br />

temeli konsantrasyona dayanmaktadır.<br />

Konsantrasyon sorunu olan gençlerle ilgili<br />

sanat üzerinden destek çalışmaları sürdürüyorum.<br />

Maalesef gençlerde yoğunlaşma<br />

süresi 18 saniyeye düşmüş durumda. Hayatta<br />

kalıcı başarı için bunu özel bir eğitim<br />

ile iki - üç saate kadar çıkartmak mümkün.<br />

Çalışmalarınızda çok sayıda sosyal<br />

projeye katkıda bulunmaktasınız.<br />

Projelerinizi okurlarımızla paylaşır<br />

mısınız?<br />

Gençlerin ve otistik çocukların kendilerini<br />

duymaları ve üretici duruma gelmeleriyle ilgili<br />

Kuveyt ve Katar’da okul bünyesinde özel<br />

çalışmalar yapmaktayız. Bunların dışında<br />

dernek ve vakıflarla ortak sergiler yapıp,<br />

gelirinin büyük bölümünü sosyal dernek<br />

ve gruplarla paylaşmak gibi ortak çalışma<br />

etkinliklerimiz var.<br />

Önümüzdeki dönem yurt içi ve yurt dışı<br />

sergileriniz hakkında bilgi verir misiniz?<br />

Hareketli bir döneme giriyorum. <strong>2019</strong>, yıllardır<br />

planladığım üç boyutlu çalışmalarımı<br />

hayata geçirmeye başladığım zamanların<br />

başlangıcı olacak. Bunların yanında “Sanatın<br />

Doğa ile Kucaklaşması” temalı uluslararası<br />

ve büyük bir etkinlik planlıyorum.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 75


Sanat<br />

MEHMET TIĞLI:<br />

Sadece para için<br />

sinema yapmayı<br />

doğru bulmuyorum<br />

PINAR BALTACI<br />

Film dünyasının büyüsüne henüz çocuk<br />

yaştayken kapılan yönetmen Prof. Dr. Mehmet<br />

Tığlı, işletme eğitimi almasına rağmen<br />

senaryo ve film alanında da çalışmalarını<br />

büyük bir tutkuyla sürdürmeye devam<br />

ediyor. Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde<br />

hocalık görevini sürdüren Tığlı, aynı<br />

zamanda kısa filmleriyle ulusal ve uluslararası<br />

birçok yarışmada başarı elde ederek,<br />

ülkemizi en iyi şekilde temsil ediyor.<br />

Filmlerinde ötekileştirilen ve mutsuz<br />

insanların hikâyelerini konu olan Mehmet<br />

Tığlı, kendini bağımsız sinemacı olarak<br />

tanımlıyor ve ekliyor: “Para kazanmak için<br />

sinema yapmayı doğru bulmuyorum. Yurt<br />

dışında bir dizi için yönetmenlik teklifi<br />

almıştım, reddettim. Sipariş üzerine yapılan<br />

işlere karşı mesafeliyim. Filmlerimde daha<br />

çok bireyin iç dünyasına değiniyorum.<br />

Mutsuz insanların sinemadaki temsilcisi<br />

olmak istiyorum. Çünkü ezilen insanlar,<br />

benim filmlerimde baş karakterler... Aile<br />

içi sorunlar, iş yeri mobingi, siyasi, fiziksel<br />

özellikleri ve tercihleri nedeniyle ötekileştirilen<br />

ve dışlanan bireyler, benim sinemamı<br />

şekillendiriyor.”<br />

“SİNEMA İLE ÇOCUKLUK<br />

YILLARIMDA TANIŞTIM”<br />

<strong>Kadıköy</strong> Acıbadem’de dünyaya gelen Tığlı,<br />

filmlerle çok küçük yaşlarda aile bireyleri<br />

sayesinde tanışıyor. Anne, abla ve ağabeyleri<br />

tarafından sık sık sinemaya götürülen<br />

yönetmen, dönemin birçok filmini sinema<br />

salonunda daha çocukken izlediğini ve<br />

sinemayla gerçek anlamda göz göze geldiği<br />

üniversite yıllarını <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />

şu sözlerle anlatıyor: “Çocukluk yıllarımda<br />

çocuklara göre olmayan dram, bilim kurgu<br />

gibi birçok filmi sinemada izledim. Teneke<br />

Trampet, Guguk Kuşu, Star Wars gibi önemli<br />

yapıtlar, o yıllar izleme şansına sahip<br />

olduğum ve çok net hatırladığım filmler.<br />

Üniversitede sinema okumayı çok istedim<br />

fakat üniversiteye başladığım 1987 senesi<br />

Yeşilçam’ın çok parlak olmadığı yıllardı.<br />

1970’li yıllarda ortaya çıkan seks filmleri furyası<br />

ve 12 Eylül’ün ardından beyaz perdede<br />

yer etmeye başlayan arabesk filmler ile<br />

beraber o dönemler Türk Sineması adına<br />

yeterli sayıda doğru iş ortaya çıkmadı ne<br />

yazık ki. Tabii Atıf Yılmaz’ın kadın sorunlarını<br />

ele alan filmleri başta olmak üzere,<br />

bazı iyi filmleri tenzih ederek bu yorumda<br />

bulunuyorum.”<br />

MARMARA ÜNİVERSİTESİ’NİN<br />

İLK SİNEMA KULÜBÜ: MİSAK<br />

Özel televizyon kanallarının henüz ortaya<br />

çıkmadığı 1980’li yıllarda sinema okumanın<br />

radikal bir karar olacağı sonucuna<br />

varan Prof. Dr. Mehmet Tığlı’nın Marmara<br />

Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne kayıt<br />

yaptırması, kalbinde sinema sevgisine asla<br />

engel değildir: “Üniversitede öğrenciyken<br />

Sinema Kulübü’nü kurduk. 1989 yılında<br />

okulumuzda kurulan MİSAK’ın böylece<br />

hem kurucuları arasında yerimi alırken,<br />

hem de kulübün ilk başkan yardımcısı<br />

76 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

da oldum. Çok güzel faaliyetlerimiz oldu.<br />

Haftada bir film gösterimleri yapıyor,<br />

yönetmen ve oyuncular ile söyleşiler organize<br />

ediyorduk. Tarık Akan, Tunç Başaran,<br />

Şerif Gören gibi pek çok ismi okulumuzda<br />

ağırladık. O insanlarla temas ettikçe,<br />

sinemanın dünyası beni daha da içine<br />

çekiyordu. Tunç Başaran ve Atıf Yılmaz<br />

gibi pek çok yönetmenin setlerine giderek<br />

gözlem yapıyordum. Ve böylelikle bu<br />

alanın iç yüzünü görebiliyor ve farkındalığımı<br />

artırıyordum. Ardından, İFSAK Sinema<br />

Atölyesi’nde sertifika eğitimi aldım.”<br />

YARIŞMALAR, BAŞARILAR,<br />

İLK FİLMLER…<br />

1992 yılında ise Orhon Murat Arıburnu<br />

adına düzenlenen ulusal bir yarışmada<br />

‘Sinema Ütopyası’ alanında ‘Siyah Perde’<br />

isimli film öyküsüyle ödüle layık görülen<br />

Tığlı, böylelikle ilk başarısını elde eder.<br />

1993 yılında aynı yarışmaya tekrar katılan<br />

yönetmen, bu sefer uzun metraj bir film senaryosuyla<br />

ikincilik ödülüne layık görülür.<br />

Uzun metraj filmini çekmeye karar verdiği<br />

süreçte yapımcı ile anlaşamayan Mehmet<br />

Tığlı, sinemaya ara vererek akademisyenlik<br />

sürecine yoğunlaşır. Ta ki 2016 yılına<br />

kadar: “İlk kısa filmim İkiz Yıldızlar’ı 2016<br />

yılında çektim. Bir yapımcı ve aynı zamanda<br />

akademisyen olan Nurdan Tekeoğlu’nun<br />

tavsiyesiyle çekildi. 2016 Haziran ayında<br />

Büyükada’da çektiğimiz film, bir kardeşlik<br />

hikâyesiydi. İnsanlardaki nefret ve ötekileştirme<br />

söyleminin ikiz kardeşler arasında<br />

bile yaşanabileceği gerçekliğini konu aldık.<br />

Filmlerimde masalsı anlatımı çok severek<br />

kullanıyorum. Tüm kısa filmlerimde vardır<br />

bu uslüp. İkiz Yıldızlar yaklaşık 8 festivale seçilerek,<br />

toplamda 22 uluslararası ödül aldı.<br />

Sonrasında diğer iki filmim ard arda geldi;<br />

‘Yüksek Kalori’ ve ‘Bir Vapur Masalı’. Yüksek<br />

Kalori toplamda 24 ödüle layık görülürken,<br />

gerçekte yaşadığım bir olayı baz alarak<br />

otizm konusunu işlediğim Bir Vapur Masalı<br />

ise çok sayıda ülkede gösterilmeye hak<br />

kazanarak, 90 festivale katıldı ve 43 ödül<br />

sahibi oldu.”<br />

YABANİ VE ÜRKEK KUŞ: SPIZELLA<br />

Mehmet Hoca, şu günlerde son filmi<br />

Spizella’yı içine sinerek bitirmiş olmanın<br />

da mutluluğunu yaşıyor. Peki, ne demek<br />

Spizella? “Yeni filmim hiçbir gerçekliğe<br />

dayanmayan, tamamen kendi kurduğum<br />

bir olay örgüsü. Filmin adı Spizella. Filmin<br />

ismi için zooloji terimlerindeki serçe kuşu<br />

isimlerine baktım. Spizella isimli yabani,<br />

dağlarda yaşayan bir serçe kuşu olduğunu<br />

öğrendim. İsmin kökeni Latince ve Grek<br />

dillerine ait... Filmimdeki baş karakter ile bu<br />

serçe kuşunu çok özdeşleştirdim. Karakterim<br />

ürkek, gelgitli, deli dolu ve bir serçe<br />

gibi evin içerisinde dolaşıyor. Spizella, bir<br />

baba ve kız hikâyesi. Oyuncularım Nurcan<br />

‘Bir Vapur Masalı’<br />

filminin çocuk<br />

oyuncuları Lara<br />

Rojda Ülgen ve Çınar<br />

Derin Dereli’nin çok<br />

iyi bir performans<br />

gerçekleştirdiğini ifade<br />

eden Prof. Dr. Mehmet<br />

Tığlı, tüm oyunculara<br />

teşekkürlerini sundu.<br />

Şirin ve Yavuz Fırıldak ile beraber güzel bir<br />

iş çıkardık. Tüm filmlerimdeki oyuncularım<br />

için geçerli bu durum. Hepsine buradan<br />

tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.”<br />

“SOKAK VE MAHALLE KÜLTÜRÜ<br />

KADIKÖY’DE YAŞIYOR”<br />

Bir sinemacı gözüyle doğup büyüdüğü<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü ise şu sözlerle anlatıyor Mehmet<br />

Tığlı: “<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’un her dönem<br />

güzel olan tek ilçesi. Yıllar içerisindeki<br />

gözlemlerime dayanarak da söyleyebilirim<br />

ki; en az değişen, özünü hiçbir anlamda<br />

kaybetmeyen tek ilçe <strong>Kadıköy</strong>. Gerek insani<br />

açıdan gerekse özgürlükçü yapısıyla herkesin<br />

kendini rahat hissedebildiği bir yer.<br />

Çocukluğum Acıbadem ve Moda’da geçti,<br />

çok güzel dostluklar kurdum. Sokak ve mahalle<br />

kültürünü yaşatan <strong>Kadıköy</strong>, sinemamı<br />

da besliyor. <strong>Kadıköy</strong>’de olmaktan mutluluk<br />

ve onur duyuyorum.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 77


Sanat<br />

FÜSUN SUN KUSEYRİOĞLU’ndan<br />

Uluslararası Başarı<br />

<strong>Kadıköy</strong>lü Ressam / Sanatçı Füsun Sun Kuseyrioğlu’nun<br />

‘Kırmızı Değirmenler’ isimli suluboya eseri, 2000’den fazla eseri<br />

geride bırakarak dünyaca ünlü <strong>2019</strong> “HahnemühleTakvimi”<br />

içerisinde yer aldı.<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Her yıl dünya çapında takvimler hazırlayan Alman<br />

Hahnemühle’nin <strong>2019</strong> takvimi için açtığı ‘Kırmızı’ konulu<br />

yarışmaya, dünyanın dört bir yanından 2 binden fazla<br />

eseriyle 900 sanatçı katıldı. Yarışmaya Türkiye’den katılan<br />

Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu’nun ‘Kırmızı Değirmenler’<br />

isimli suluboya eseri, <strong>2019</strong> takviminde yer almak üzere bu<br />

onura layık görüldü.<br />

EN BÜYÜK KÂĞIT ÜRETİCİLERİNDEN BİRİ:<br />

HAHNEMÜHLE<br />

Önceliği olduğu takvim konusunda her sene dünya çapında<br />

resim yarışması hazırlayan ve kurulduğu 1854 yılından<br />

itibaren dünyanın en büyük kâğıt üreticileri arasında en<br />

başta gelen Alman Hahnemühle<br />

firması; sanatsal kâğıtlar, çizim ve<br />

baskı kâğıtları, suluboya, pastel<br />

üretimi ile ön planda. Sanatçılar için<br />

acid free kâğıtlar üreten ve Almanya<br />

Dassel’de kurulmuş olan Hahnemühle’yi<br />

Türkiye’de Türk sanatçılar<br />

ile buluşturan Artboya şirketi ise,<br />

suluboyaya destek vermek ve<br />

suluboyanın o muhteşem güzelliğini<br />

ve gizemini insanlarla paylaşmak<br />

amacıyla Art-İst Suluboya Topluluğu<br />

Derneği’ni kurmuş.<br />

78 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

FÜSUN SUN KUSEYRİOĞLU...<br />

1952 yılında İstanbul Moda’da sanatçı bir<br />

ailenin kızı olarak dünyaya gözlerini açtı.<br />

Güzel Sanatlar ilk mezunlarından ressam<br />

teyzesi Neriman Şekerkaya ile savaş dönemlerinde<br />

bile kalemi elinden eksik etmeyen<br />

büyük babası Ulu Önder Mustafa Kemal<br />

Atatürk’ün silah arkadaşı Veteriner Albay Dr.<br />

Asım Şekerkaya, Moda’da yaşadığı çocukluk<br />

dönemleri dâhil sanat tüm hayatında etkili<br />

oldu. Aileden de gelen bu sanat sevgisinin<br />

temelleri, Füsun Sun Kuseyrioğlu’nun orta<br />

ve lise yıllarında okuduğu Çamlıca Kız Lisesi<br />

resim öğretmeni Ressam Zahide Özar ile<br />

beraber yaptığı çalışmalarla pekişti.<br />

İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar<br />

Yüksek Okulu (Marmara Üniversitesi Güzel<br />

Sanatlar Fakültesi) İç Mimarlık bölümüne<br />

girerek, 1978 yılında Mobilya Tasarım bölümünden<br />

mezun oldu. Uzun yıllar mobilya<br />

ve içmimarlık alanında çeşitli kuruluşlarda<br />

çalışan Kuseyrioğlu; üniversitede tanışarak<br />

evlendiği, Tatbiki Yüksek Okulu ve sonrasında<br />

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar<br />

Fakültesi’nde akademisyenlik yapan Doç.<br />

Dr. Ahmet Ümit Kuseyrioğlu ile birlikte,<br />

içmimarlık ofisi ve mobilya atölyesi olarak<br />

halen devam etmekte olan kendi şirketleri<br />

“Modart”ı kurdu.<br />

Üniversite yıllarında içmimarlık eğitimi<br />

görürken, Ressam Prof. Mustafa Pilevneli’nin<br />

etkisiyle suluboya dalında resimler<br />

yapmaya başladı. Değerli ressamdan aldığı<br />

temel bilgilerin ışığında, 2015 yılında suluboya<br />

ile sanat alanına yeniden yön verdi.<br />

Bu yolda tanışıp atölyesine katıldığı Ressam<br />

Burhan Özer önderliğinde çalışmalarını<br />

ilerletti. Kuseyrioğlu, suluboyanın zarafetini,<br />

gizemini ve aynı zamanda şeffaflığını her<br />

gün keşfetmenin keyfini yaşarken, sanatı bir<br />

hayat felsefesine dönüştürmenin hazzını da<br />

sergileri eşliğinde tatmaya devam ediyor.<br />

KAPAK TABLOSU<br />

Ressam “Fusun Sun Kuseyrioğlu” imzalı suluboya eserler.<br />

Araştırmacı-Yazar Dr. R. Sertaç<br />

Kayserilioğlu’nun bilgi ve belgelerinin<br />

ışığı altında, Füsun Sun<br />

Kuseyrioğlu tarafından suluboya<br />

olarak hazırlanan bu çalışma,<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’ün İşgal Yılları” konulu<br />

belgesel yazı dizisi ile ilgili olarak<br />

“ İşgal Dönemi’nde İngiliz Ordusu<br />

tarafından kapatılan Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü” başlığıyla<br />

bu sayıda <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />

kapak oldu. Konuya ilişkin<br />

çıktığı bilinen bu ilk canlandırma,<br />

doğru görünümlü olarak<br />

önce “İstanbul ve <strong>Kadıköy</strong> İşgal<br />

Tarihi Belgeleri” arasında, sonra<br />

da Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

tarihi içindeki yerini alacaktır.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 79


Renklerin Dünyası<br />

COLOR<br />

WHISPERER<br />

Minnesota’nın kulağına<br />

renkleri fısıldayan <strong>Kadıköy</strong>’lü:<br />

SERAN KAYSERİLİOĞLU<br />

OTTERSON<br />

Fresko & Mozaik & Ahşap<br />

Tavan Restorasyonları /<br />

Seran Otterson<br />

Villa Vesuviano, Ercolano.<br />

Napoli / İtalya (2001-2002)<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Renkler... İnsanoğluna sunulmuş belki de<br />

en değerli hediye... Yeryüzünü şekillendiren,<br />

hayatımıza anlam veren, ilk çağlarda<br />

büyülü anlamlar yüklenip, geçmişte Mona<br />

Lisa’ya can vermiş renkler... Günümüzde<br />

ise paletlerden duyguya, duygudan da<br />

tuvallere çağlayıp da giden... Kimi zaman<br />

bulutların üzerine çıkartan, kimi zaman<br />

hayal âleminden gerçek aleme döndüren,<br />

ağlatan, güldüren, her şeyi altüst edebilen<br />

bir sihir... Tüm canlıların müptelası... İmkânsız,<br />

yasaksız, ölümsüz, vazgeçilemeyen...<br />

İşte hayata böylesi bir renk tutkusu ile bağlanmış,<br />

evvelce <strong>Kadıköy</strong>’ümüzde şimdilerde<br />

ise ilk Kızılderili yerleşim doğası Minnesota’da<br />

sanatını sürdüren Seran Kayserilioğlu<br />

Otterson... Halen de yaşamını, işi gereği<br />

renklerin büyülü tutkusunda sürdürmekte.<br />

Peki, “Renkten de ötesi var mı?” dersek, cevap<br />

kesin “Evet” olacaktır. Zira, sınır tanımaz<br />

sanat... Tıpkı, kıtalar ötesi ayrı ayrı yaşamış iki<br />

yörenin, bir dolu benzerlikte buluştuğu gibi...<br />

Tıpkı, kültürleri sınır tanımamış iki yörenin,<br />

bir dolu benzerlikte buluştuğu gibi… Ne var<br />

ki ortak hazlar hiç değişmemiş; önce sanata,<br />

sonra da renklere doğru sürmüş de gitmiş...<br />

Seran Otterson tarafından yapılmış “İç Mekan & Dış Cephe Projeleri”<br />

Konut Dış Cephe Projesi, Minnesota / USA, <strong>2019</strong>.<br />

Mutfak Yenileme, Minnesota/ USA, 2017.<br />

80 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Renklerin Dünyası<br />

Renklerin dilini ise taa çocukluk yıllarında<br />

öğrenmiş. En sevdiği oyun, kuru kalem setindeki<br />

kalemleri çıkartıp, yeniden dizmekmiş<br />

akşamları. Ya da gözüne kestirdiği bir<br />

objenin, sulu boyasında yüzünü yıkamak<br />

sabahları... Tonların şifresini zaten çoktan<br />

çözmüş. Şimdilerde de bir “ahenk taşeronu”,<br />

bir “renk arkeoloğu”...<br />

2012 yılında Minnesota’ya yerleşmiş Mrs.<br />

Otterson... Burada dikkatini ilk çeken olgu,<br />

ağır kış şartları nedeniyle aylarca bembeyaz<br />

karlarla yaşayan Minnesota’lıların, adeta<br />

renklere uzak duran yaklaşımları olmuş. O da<br />

yörenin ilk yerleşimcileri Kızılderililer misali,<br />

Minnetonka’yı kökboyalı doğal renklerle<br />

bezemek istemiş. Zaman içinde de ismini<br />

duyurup, yörenin ünlü mimarlık şirketleri ve<br />

kurumlarına iç mimari anlamda hizmetler<br />

sunarak, aynı mekânda birçok malzemenin<br />

doğru kombinasyonundan doğru duvar renkleri<br />

seçimine kadar, bir dolu alanda “Renk<br />

Danışmanı” olarak çalışmalarına başlamış.<br />

Seran Otterson imzalı Duvar Resmi & Accent Duvar<br />

Çalışmaları (Minnesota/USA, 2016-<strong>2019</strong>)<br />

Seran Otterson imzalı “Modernize<br />

Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı Karo<br />

Tasarımları”<br />

Castellon / İspanya. Azulejos<br />

Dergisi, Ocak 2010 .<br />

Seran Otterson imzalı Floransa Duomo Duvar Resmi<br />

Tromp L’oeil /Göz Yanılması Tekniği.<br />

Floransa/İtalya, 1998 .<br />

Seran Kayserilioğlu Otterson, sokaklarında<br />

yürürken yıllarca her karesinde görmeye<br />

alıştığı Akdeniz’in o büyülü renk coşkusunun,<br />

şimdilerde Minnesota’nın sessiz beyaz<br />

tuvalinde bağrışmasını istiyor. O şimdilerde<br />

Minnetonka’nın tüm sokaklarında;<br />

tutkunun, rengin iç mimarisindeki etkisiyle<br />

buluşmasını bekliyor.<br />

Aynı zamanda sert ve uzun geçen kışlar<br />

nedeniyle, bölgede çocukların da uzun<br />

zaman geçirmek zorunda kaldığı mekânlara<br />

da duvar resimleri tasarlayıp uygulamaya<br />

başlamış. Yuvarladığı renkli minik Minnesota<br />

kar topu kısa sürede büyümeye başlarken,<br />

bölgedeki eğitim merkezleri, okullar, çocuk<br />

yuvaları ve iç mekân parklar, çocuklar için<br />

yaratılan bu yeni akıma ait renkli dünyanın<br />

da birer üyesi olma yolunda.<br />

Şimdilerde yaşamını<br />

Minnesota’da ve<br />

Amerikalıların kulağına<br />

renk fısıldayarak geçiren<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ümüzün renkli<br />

eski gençlik simalarından<br />

Seran Kayserilioğlu Otterson’u,<br />

önümüzdeki sene<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi duvar<br />

resimleri alanında düzenleyeceği<br />

Mural İstanbul<br />

Festivali’nde de görmek<br />

umudumuzla, yarattığı<br />

mekânları misali kendisinin<br />

de içinde rengârenk<br />

huzurlarda yaşayacağı<br />

uzun bir ömür diliyoruz.<br />

Seran<br />

Kayserilioğlu<br />

Otterson<br />

www.imuralmn.com<br />

serankayser@gmail.com<br />

12 Aralık 1977’de İstanbul Fenerbahçe’de<br />

doğan Seran Kayserilioğlu<br />

Otterson’un Fenerbahçe Nurettin<br />

Teksan İlkokulu’nda başlayan okul<br />

hayatı, <strong>Kadıköy</strong> Anadolu Lisesi ile<br />

devam edip, 2000 yılı Marmara Üniversitesi<br />

Güzel Sanatlar Akademisi<br />

mezuniyeti ardından, 2010 yılı Mimar<br />

Sinan Güzel Sanatlar Akademisi<br />

Yüksek Lisans mezuniyeti ile nihayetlenmiş.<br />

2001 yılından itibaren İtalya’nın Bologna<br />

ve Napoli şehirlerinde Seramik<br />

Tasarımı ve Fresko Restorasyonu ile<br />

ilgili çalışmalar yapmış. 2006 yılında<br />

İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi<br />

Seramik Tasarım Bölümü’nde<br />

yüksek lisansa başlayıp, Avrupa<br />

Birliği’nden kazandığı burs ile 2008-<br />

2010 yıllarında İspanya / Sevilla<br />

Üniversitesi’nde Yüksek Lisans tez<br />

araştırmaları yapmış.<br />

İspanya’nın Castellon bölgesinde<br />

Karo Tasarımı üzerine çalışmalarda<br />

bulunmuş. Endülüs Emevi desenlerini<br />

İspanya / Sevilla’da yerinde<br />

araştıran Seran Kayserilioğlu Otterson,<br />

hazırladığı “Osmanlı, Selçuk ve<br />

Endülüs Desenleri Karşılaştırmaları”<br />

tezi ile geleneksel Türk desenlerini<br />

inceleme fırsatını da yakalamış.<br />

Yaptığı çalışmaları ve araştırma<br />

konuları ile, yurt içi ve yurt dışında<br />

çok sayıda dergi ve magazinde yer<br />

almış.<br />

“World War I / 1. Dünya Savaşı”,<br />

“Yeni Yıl & Christmas Postcards”,<br />

“Yıllar Boyu Gelin Damat Fotoğrafları”,<br />

“Fenerbahçe 100. Yıl Etkinlikleri”,<br />

“Bizans & Eski İstanbul Takıları” gibi,<br />

2006-2010 yılları arasında Araştırmacı-Koleksiyoner<br />

Dr. R. Sertaç<br />

Kayserilioğlu tarafından açılmış çok<br />

sayıda sergide küratörlük yapmış.<br />

Halen yaşadığı USA-Minnesota’da<br />

Renk Danışmanlığı ve İç Mimarlık<br />

yapan Seran Kayserilioğlu Otterson,<br />

Chris Otterson ile evli ve Benjamin<br />

Otterson’un da annesi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 81


Yaşamın İçinden<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün Şarlo’su,<br />

hepimizin Şarlo’su…<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün sokaklarında yürürken birden<br />

tebessüm edebileceğiniz, şapkanız varsa<br />

bir anda yere düşebileceği bir durumla<br />

karşı karşıya kalabileceğiniz, bütün bunların<br />

altında ise içten içe hüzünlenip, bir süre<br />

duraksayabileceğiniz biriyle karşılaşabilirsiniz.<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> olarak sizin, bizim,<br />

bütün <strong>Kadıköy</strong>’ün simgesi haline gelen ve<br />

“<strong>Kadıköy</strong>’ün Şarlo’su” olarak bilinen sokak<br />

sanatçısı Mustafa Güneyli ile buluştuk. İşte<br />

keyifli röportajımızın ayrıntıları:<br />

Ne zamandır sokaklardasınız,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’den başka bir yere de<br />

gidiyor musunuz?<br />

2018 yılının <strong>Nisan</strong> ayından itibaren sokaklardayım.<br />

Sadece <strong>Kadıköy</strong>’deyim. Eğer<br />

konser veya açılış gibi özel istekler olursa,<br />

bazı önemli yerlere de gidiyorum. Neticede<br />

Charlie Chaplin’in bir ismi var, her tarafa<br />

gidemem. İsminin hakkını vermek ve ona<br />

göre yerlere gitmek zorundayım.<br />

mü giydim ve taşın üstüne oturdum. Herkes<br />

bana sarılmaya başladı, uzaktan el sallamaya<br />

başladı, tebrik edenler oldu. Dünya<br />

turundan dönüp gelen insanlar, şu an dünyada<br />

tek olduğumu söyledi. Türkiye’de film<br />

çeken Amerikan yönetmenlerden bile bunu<br />

duydum. Birebir yaptığımı söylediler.<br />

Hazırlanma süreci nasıl oldu, altından<br />

kalkabileceğinizi nasıl düşündünüz?<br />

Buna şu şekilde güvendim. Charlie Chaplin<br />

izlediğimde bunun derininde bir şey<br />

Nasıl başladı Charlie Chaplin<br />

performanları?<br />

Chaplin, birtakım yaşanmışlıkların sonucunda<br />

bir şeylere kızdığım, birilerine kızdığım,<br />

hayata kızdığım ve bir şey yapmam<br />

gerekiyor dediğim anda açığa çıktı. Ya bana<br />

gülmeyi ve güldürmeyi unutan insanlara<br />

aksi bir durum yapacaktım ya da tam tersi<br />

gülmeyi ve güldürmeyi unutan insanlara<br />

bunu öğretecektim. İkincisini seçtim. Zor<br />

durumdaydım, icabında televizyonumu<br />

sattım ve kostümümü aldım. İndim <strong>Kadıköy</strong><br />

Meydanı’na, oturdum taşın üstüne. Herkes<br />

bana sarılmaya başladı. Meğerse herkes<br />

Chaplin’i çok özlemiş. Charlie Chaplin’in<br />

üstünde durmamın sebebi ise şu: Çok<br />

düşündükten sonra dünyanın en kötü insanının<br />

bile sevebildiği tek bir insan olarak<br />

Charlie Chaplin’i gördüm. Bu yüzden onun<br />

üzerinde durdum. Dediğim gibi kostümüolduğunu<br />

gördüm; hüzün ve matraklık.<br />

Chaplin’in kendi yaşanmışlıklarıyla matrak<br />

bir ruha sahip olmasını birleştirince çıkıyor<br />

Charlie Chaplin ismi. Ben daha evvel verdiğim<br />

demeçlerde şunu söyledim: Charlie<br />

Chaplin’i hiçbir tiyatrocu yapamaz ama<br />

halktan herkes yapabilir. Meşakkatli bir iş...<br />

Yani icabında bütün <strong>Kadıköy</strong>’ü paytak paytak<br />

yürümek demek... Mimiği hiç bozmamak,<br />

hiç konuşmamak demek... Bu yüzden<br />

şu anda beni sahiplenmiş durumdalar.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü özellikle mi seçtiniz?<br />

Özellikle seçtim. Çünkü <strong>Kadıköy</strong>, ayrışmış bir<br />

yer. Herkesin otobüsten inip kendini <strong>Kadıköy</strong><br />

havasına soktuğu bir muhit... O yüzden<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü seçtim, devam da edeceğim. Bu<br />

zaman zarfı içerisinde bir şey tecrübe ettim<br />

ve bunu kafaya koydum. Bir final koydum<br />

kafama, Charlie Chaplin’in bir finali. Tabi ki<br />

belli bir yaş aldıktan sonra bunu yapamaz<br />

hale geleceğim ama final şu olacak: Charlie<br />

Chaplin Dünya Gençlik Yaşam Merkezi. En<br />

başında söylediğim gibi, birtakım insanlara<br />

kızmıştım; bana yapılanlara veya çevredeki<br />

insanlara, sabah merhaba deyip akşamında<br />

kavga eden insanlara karşı bir şey yapmam<br />

gerekiyor dedim. İnsanların içindeki bir<br />

şeyleri dışarıya çıkartmam lazım dedim. Bu<br />

kaybetmiş oldukları ruh Charlie Chaplin. Yani<br />

herkese ulaşabiliyor.<br />

Baktığınız zaman toplumumuzun gençleri<br />

nereye gideceğini bilmiyor. Böyle bir sallantı<br />

var. Bütün gençliği toplamak gerekiyor.<br />

Bu bir isim altında olabilir. Annelerin,<br />

babaların, öğretmenlerin tereddüt etmeden<br />

çocukları gönderebileceği bir merkez oluşmalı.<br />

Bu merkezde insanın aklına hayaline<br />

gelebilecek her türlü aktivitenin kurulması<br />

lazım ki gençler kendini oraya atsın. Belli<br />

alışkanlıklardan uzaklaşması ve üretime<br />

geçmesi gerekli gençlerin... Ben de bunu<br />

düşünerek yola çıktım ve finale bunun<br />

adını koydum. Yakın zamanda televizyon<br />

programlarına çıkma ihtimallerim olabilir.<br />

Olursa bu finali insanlara haykıracağım. Bunun<br />

gerçekleşmesinin gerektiğini ve yardım<br />

edilmesi gerektiğini söyleyeceğim. Belki<br />

bunu ben kuramayacağım ama en azından<br />

kurulmasına öncü olursam, çok kişinin<br />

hayatını kurtarmış olabilirim.<br />

82 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşamın İçinden<br />

Kedi pansiyonerliği<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong> sokaklarına adım atan herkes <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />

kedileri, kedilerin de <strong>Kadıköy</strong>’ü<br />

çok sevdiğini anlar. Günümüzde birçoğumuza<br />

ev arkadaşlığı da yapan kedileri siz de<br />

çoğu zaman yalnız bırakmaktan çekiniyor,<br />

koşa koşa eve gidiyorsanız, size bir müjdemiz<br />

var. <strong>Kadıköy</strong>lü gazeteci Gökçe Uygun,<br />

kedi pansiyonerliği işine girişti. Kedilerinizi<br />

keyifli evinde misafir eden Gökçe, şöyle sesleniyor<br />

kedi sahiplerine: “Gözünüz arkada<br />

kalmasın!”<br />

“KEDİ PANSİYONERLİĞİ<br />

ALANINDA İHTİYAÇ VARDI”<br />

“Nedir kedi personelliği?” diye sorduğumuzda,<br />

“Bu işi çok büyük bir keyifle<br />

yapıyorum” diyor ve ekliyor Gökçe Uygun:<br />

“Yaklaşık iki yıldır kedi pansiyonerliği<br />

yapıyorum. Aslında bunu bir iş olarak<br />

görmüyorum, zira hâlihazırda geçimimi<br />

sağladığım ve severek yaptığım gazetecilik<br />

mesleğimi sürdürüyorum. Hayvan sevgimi,<br />

hayvanlar ve insanlar yararına değerlendirdiğim<br />

bir tür sosyal fayda projesi diyebiliriz.<br />

Küçüklüğümde hayvanları çok sevmeme<br />

rağmen onlardan korkan bir çocuk<br />

olarak veteriner olmak isterdim. Mesleğimi<br />

yaparken de her zaman için hem insanların<br />

hem hayvanların hem de doğanın yararına<br />

haberler yapmaya özen gösteriyorum.<br />

Bu esnada kedi pansiyonerliği alanında<br />

bir ihtiyaç olduğunu gördüm. İnsanlar<br />

özellikle tatil dönemlerinde kedilerini<br />

gözleri arkada kalmayacak şekilde emanet<br />

edebilecekleri bir yer arıyorlardı. Elbette<br />

bu işi yapan veterinerler var ama kimse kedisinin<br />

bir kafeste kalmasını istemez. Ben<br />

de böylelikle evimi kedilere açtım, kendimi<br />

kedilerin arasında buluverdim.”<br />

“ÖNCESİNDE KEDİLERE DAİR<br />

TÜM BİLGİLERİ ALIYORUM”<br />

Evinde genelde tek kedi misafir eden<br />

Uygun; “Bazen bu rakam ikiye çıkıyor ama<br />

o durumda da birbirini tanımayan kedilerin<br />

gerilmemeleri ve olası bir kavgaya karşı<br />

onları iki ayrı odada, birbirlerini görmeden<br />

misafir ediyorum. Eğer her iki kedinin de<br />

sahibi kedilerin birbirleriyle tanışmasını<br />

arzu ediyorsa, o şekilde de olabiliyor.<br />

Sonrasında kedi sahibinden kedi/kedileri<br />

ile ilgili detaylı bilgi alıyorum. Kedinin adı,<br />

yaşı, cinsi, özellikleri, nelerden hoşlanıp<br />

nelerden hoşlanmadığı, varsa bir hastalığı<br />

gibi temel bilgileri öğreniyorum. Ardından<br />

da belirlenen tarihte sahibi, kediyi bana<br />

getirip teslim ediyor. Ayrıca kedinin mutlaka<br />

kimlik kartını (veteriner karnesi) ve olası bir<br />

acil duruma karşı veterinerinin numarasını<br />

da almayı ihmal etmiyorum. Son olarak da<br />

kedi sahibi, kedisini benden teslim aldığında<br />

ödemesini yapıyor” diyor.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 83


Sosyal Sorumluluk<br />

TEV bağışçısı Suzan Paran:<br />

Büyük bir aile kazandım<br />

PINAR BALTACI<br />

Türkiye genelinde 14 şubesi bulunan Türk<br />

Eğitim Vakfı (TEV), yeni şubesini geçtiğimiz<br />

günlerde Suadiye’de açtı. Yoğun katılımla<br />

gerçekleştirilen açılış, bazı güzel hikâyelerin<br />

başlamasına da vesile oldu. Etkinlik sırasında<br />

dağıtılan balonlardan birine ulaşma<br />

imkânı olan 91 yaşındaki Suzan Paran,<br />

balonun üzerindeki telefon numarasını arayarak<br />

TEV’in çalışmaları hakkında bilgi aldı.<br />

Hayata geçirilen projelerden çok etkilenen<br />

Paran, evini TEV’e bağışlayarak “Büyük bir<br />

aile kazandım” dedi.<br />

“KADIKÖY HEP GÜZEL VE KİBARDI”<br />

Asker babasının mesleği sebebiyle çocuk<br />

yaşlarda Türkiye’yi karış karış gezen Suzan<br />

Paran ve ailesi, babalarının emekliliğin ardından<br />

ilk defa İstanbul’a geliyor. Emeklilik<br />

maaşıyla Maltepe’ye bir ev yaptıran babasını<br />

ve ağabeyini erken yaşta kaybediyor<br />

Suzan teyze. Ardından uzun yıllar annesinin<br />

hastalığıyla meşgul oluyor. 1980’li yıllara<br />

gelindiğinde annesini de kaybedince Maltepe’deki<br />

daireler satılıyor ve Bostancı’daki<br />

ev alınıyor:<br />

“Maltepe’de yaptırdığımız ev çok kötüydü.<br />

Babamın emekli maaşı yetmemişti güzel bir<br />

ev yaptırmaya. Çok geçmeden müteahhit<br />

girdi, daire verdiler bize. Fakat kiracıların<br />

peşinde koşturamadım, kimse ödemedi<br />

kiralarını. Satarak bugün oturduğum evi<br />

aldım. İstanbul’a ilk geldiğimiz yıllardan<br />

bu yana, özellikle de gençlik dönemimde<br />

sık sık <strong>Kadıköy</strong>’e giderdim. Tüm hayatım<br />

burada geçti. <strong>Kadıköy</strong> hep güzel ve kibar bir<br />

yerdi. Eskiden Bağdat Caddesi’nde yürür,<br />

vakit geçirirdim ama artık çok zor ne yazık<br />

ki. Trafik ve kalabalığın artışıyla bizim yaş<br />

grubumuzun burada vakit geçirmesi imkânsız<br />

hale geldi.”<br />

“TEV AİLESİNE DÂHİL OLMAKTAN<br />

MUTLULUK DUYUYORUM”<br />

Evini Türk Eğitim Vakfı’na bağışlamaktan<br />

dolayı büyük bir mutluluk ve huzur duyduğunu<br />

ifade eden Suzan Paran; “TEV ile<br />

arkadaşım sayesinde tanıştım. Ona sürekli<br />

evimi güvenilir bir kuruma bağışlama<br />

fikrimden bahsediyordum, ancak bir türlü<br />

karar veremiyorduk. Arkadaşım, TEV’in<br />

Anadolu Yakası şubesinin açılışında dağıtılan<br />

balonlardan birini getirdi bana. Balonun<br />

üzerindeki telefon numarasını aradık,<br />

hemen gelip çalışmaları hakkında bilgi<br />

sundular. Hepsi çok güler yüzlüydü. Evimi<br />

çocukların eğitimine bağışlamak beni çok<br />

heyecanlandırdı ve kararımı verdim. Doğru<br />

bir karar aldığımı şimdi daha iyi anlıyorum.<br />

TEV sayesinde büyük bir ailem oldu. Beni<br />

her zaman arayıp soruyorlar, mutlu oluyorum.<br />

Vehbi Koç da çok sevdiğim değerli bir<br />

iş adamıdır. Fotoğrafını çerçeveletip evime<br />

astım. TEV ailesine dâhil olmaktan mutluluk<br />

duyuyorum” şeklinde konuştu.<br />

84 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Moda<br />

Nost Vintage ile geçmişin ruhu<br />

iKiNCi ŞUBESiYLE<br />

MODA’DA!<br />

PINAR BALTACI<br />

Hollywood yıldızlarının, şarkıcıların ya da diğer ünlü isimlerin<br />

üzerlerinde görünmeye başlaması ile tekrar trend<br />

olan vintage giyim, zamanımızın en popüler moda akımları<br />

arasında yerini aldı. Ülkemizde de görünür olmaya başlayan<br />

vintage modası, <strong>Kadıköy</strong>’ü de ‘Nost Vintage’ mağazalarıyla<br />

etkisi altına almaya başladı. İlk defa 2017 yılında<br />

Yeldeğirmeni’nde açılan mağaza kısa sürede yoğun ilgiyle<br />

karşılaşınca, ikinci şubesini Moda’da hayata geçirdi. <strong>Kadıköy</strong>lülerden<br />

büyük ilgi gören Nost Vintage, tüm Türkiye’den<br />

ziyaretçileri de ağırlıyor. Rap dünyasının tanınmış yüzlerinin<br />

yanı sıra Yener Çevik, Birkan Sokullu, Burak Yamantürk, Öznur<br />

Serçeler, Bahadır Yenişehirlioglu, Hayki, Merve Sevin,<br />

Ersin Arıcı, Savaş Satış, Feride Hilal Akın gibi çok sayıda ünlü<br />

isim de Nost Vintage’nin müdavimlerinden.<br />

BOL RENKLİ VE KALİTELİ KIYAFETLER:<br />

80’LER, 90’LAR...<br />

1980 ve 1990’ların bol renkli kıyafetlerini günümüze taşımayı<br />

başaran Nost Vintage, bu yeni trendin <strong>Kadıköy</strong>’deki temsilcisi<br />

niteliğinde. Yasin Polat ve Kadir Çoban ortaklığında<br />

kurulan mağazalar, <strong>Kadıköy</strong>lülerin uğrak yeri olmaya başladı.<br />

Türkiye’deki yeni üretimlerde 1980-90’lı yıllardaki güzel<br />

ve kaliteli kıyafetlerin bulunmaması nedeniyle böyle bir<br />

işe giriştiklerini ifade eden Nost Vintage’ın fikir babası Yasin<br />

Polat; “Tüm dünyada 2000’li yılların öncesinde çok kaliteli<br />

bir üretim varken, maliyetlerden, kalıp, desen ve kumaş<br />

anlamında hiçbir şekilde kaçınılmamışken, 2000’den sonra<br />

kullan, at, hızlı tüket gibi bir mantıkla ilerliyor ne yazık ki<br />

tekstil piyasası. Biz o eski dönemlerin güzelliklerini burada<br />

insanlara sunuyoruz” şeklinde konuştu.<br />

içerisine girdiğinizde ürünlerimiz<br />

ve nostaljik bazı objelerde<br />

adeta zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz.<br />

Yakalamak ve anlatmak<br />

istediğimiz de tam olarak<br />

buydu. Müşteri profilimiz genellikle<br />

öğrencilerden oluşuyor.”<br />

BİR BENZERİ DAHA<br />

OLMAYAN ÜRÜNLER!<br />

Nost Vintage’nin bir diğer ortağı<br />

Kadir Çoban ise uzun süredir bu<br />

işi yaptıklarını aktararak, mağazalaşma<br />

sürecine dair şunları<br />

söyledi: “Daha önce bu kıyafetleri<br />

pazarlarda satıyorduk. Ardından<br />

gerçek vintage ürünleri herkese<br />

anlatabilmek adına mağazalaşma sürecine girdik. Retro görünümlü<br />

vintage satmıyoruz. Retro, geçmişteki ürünlerin bugün<br />

o tarza uygun olması şeklinde üretilmesi anlamına geliyor. Vintage<br />

ise direkt olarak geçmiş dönemdeki ürünlerin bugünlere<br />

taşınması demek. Bizim ürünlerimiz tamamen tek, aynısından<br />

birden fazla yok. Henüz çok yeni olmasına rağmen Moda şubemiz<br />

gayet iyi gidiyor. Burada bir Nost Vintage ailesi yaratmaya<br />

çalışıyorz. Birçok farklı ülkeden çalışan arkadaşlarımız var. Vintage<br />

kültürünü yaşatıyor ve anlatmaya çalışıyoruz.”<br />

“HER KIYAFETİMİZİN AYRI BİR HİKÂYESİ VAR”<br />

İlk mağazalarını 2017 yılında Yeldeğirmeni’nde hayata geçiren<br />

Nost Vintage ailesi, yeni şubeleriyle Moda’da sizleri<br />

bekliyor. Yeldeğirmeni şubesine yoğun bir talep olduğunu<br />

belirten Polat, sözlerine söyle devam etti: “<strong>Kadıköy</strong>lü ziyaretçilerimiz<br />

Moda’da da bir şube açmamız konusunda çok<br />

ısrar ettiler. Biz de bu konağı tuttuk. Moda şubemiz her<br />

anlamda eskinin ruhunu yaşatıyor. Kıyafetlerimizin her biri<br />

geçmişin Moda’sını yansıtıyor. Hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri<br />

var. Bu dokuyu mağazamızda da korumak istedik. Konak<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 87


<strong>Kadıköy</strong>’den Bir Portre<br />

Yeldeğirmeni’nin bu sokağında<br />

çocukluğunuz ile<br />

göz göze geleceksiniz!<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün kendine has dokusuyla son yıllarda<br />

dikkatleri üzerine çeken Yeldeğirmeni<br />

bölgesi, her geçen gün birbirinden ilginç<br />

hikâyelere şahit oluyor. Sayfalarımızın bu<br />

defaki konuğu, evinin duvarlarını oyuncaklarla<br />

donatan Ecevit Çalışkan... Yeldeğirmeni’nin<br />

renkli simalarından olan Çalışkan,<br />

tam 45 senedir <strong>Kadıköy</strong>’de yaşıyor. İkinci<br />

el eşya alım satımı işi ile uğraşan Çalışkan,<br />

bir gün el arabasında ev eşyaları yerine<br />

kocaman bir ‘Şirinler’ oyuncağı ile giriyor<br />

mahalleye:<br />

“Çocukluğumdan bu yana çalışıyorum. İkinci<br />

el eşya alım satımıyla uğraşıyorum. Özellikle<br />

Rasimpaşa Mahallesi’nde öğrencilerin eşyalarını<br />

taşıyor ve yardımlarımı esirgemeden<br />

sunuyorum. Bir gün bir arkadaşın evine eşya<br />

taşımaya gittik. Evde bir oda dolusu eşya<br />

görünce şaşırdım. Babası çocukluğundan<br />

bu yana istediği tüm oyuncakları almış<br />

arkadaşın, o da hepsini bugünlere kadar<br />

korumuş. Kendimi tutamadım, Şirinler oyuncağını<br />

istedim. Çocukluktan bu yana hep<br />

çalıştığım için oyuncağım olmadı. İçimde<br />

kalmış, oyuncakları görünce heveslendim.<br />

Şirinleri mahalleye el arabamla getirdiğimde<br />

mahalleli şaşırmıştı. Evin en üstüne asınca<br />

ise şaşkınlıkları katlandı. Evimin bugünkü<br />

halinin hikâyesi o gün başladı.”<br />

HİÇBİRİ SATILIK DEĞİL!<br />

Sokaktan geçen herkes evin önüne gelince<br />

bir mola veriyor, hatta zaman zaman araç<br />

trafiği bile yaşanıyor. Fotoğraf çektirenler,<br />

oyuncak alıp yerine yeni oyuncaklar bırakanlar,<br />

mahallenin Ecevit ağabeyi ile sohbete<br />

dalanlar: “Oyuncaklar her geçen gün arttı.<br />

Satılık değil hiçbiri ama bazen gelip geçen<br />

çocuklar isteyince kıramıyoruz, veriyoruz.<br />

ÇOCUKLUK DUYGULARIM<br />

YENİDEN CANLANIYOR<br />

Geçenlerde mahallemizin 20 senelik bozacısı<br />

seslendi, ‘Ağabey bir oyuncak alabilir<br />

miyim kızım için?’ diye. ‘Olur’ dedim, ‘Ama<br />

yerine sen de bir oyuncak bırakacaksın’.<br />

Böyle bir gelenek haline getirmek istiyorum<br />

açıkçası. Takas usulü... Herkes burayı çok<br />

seviyor çünkü. Oyuncakların tükenmesini<br />

istemem. Mesela en üstteki ayılardan birini,<br />

bir süre mahallemizde yaşayan Erasmuslu<br />

bir öğrenci ülkesine gidince kargoyla gönderdi.<br />

‘Evin en üstüne asar mısın ağabey?’<br />

diye de not düşmüştü. Öyle yaptık. Çocukluk<br />

duygularım eve her baktığımda yeniden<br />

canlanıyor. Gelip geçenlerin de öyle.”<br />

88 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

Medicana <strong>Kadıköy</strong><br />

Hastanesi’nde hizmete açıldı<br />

Hastane şartlarında<br />

evde bakım<br />

Gelişmiş ülkelerde evde bakım<br />

hizmetlerinde ayrılan bütçe,<br />

son 15 yılda neredeyse yüzde 30<br />

oranında arttı. Bu hizmeti Dünya<br />

Sağlık Örgütü de destekliyor.<br />

Ülkemizde pek yaygın olmasa da Avrupa’da<br />

evde bakıma ilgi giderek büyüyor. Profesyonel<br />

eller tarafından hastanenin, hatta<br />

yoğun bakımın tüm şartları sağlanarak<br />

hastaya evinde bakılıyor. İhtiyaç duyulan<br />

bu alanda yeni hizmet vermeye başlayan<br />

Medicana <strong>Kadıköy</strong> Hastanesi hayli iddialı.<br />

Hastanenin Evde Bakım Birimi Sorumlusu<br />

Serhat Küçükuygun, evde bakım hizmetiyle<br />

ilgili sorularımızı <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okurları için<br />

yanıtladı.<br />

Evde bakımı hangi hastalar için<br />

öneriyorsunuz?<br />

Evde bakım denildiğinde çoğu kişinin aklına<br />

yaşlı bakımı gelmektedir. Hâlbuki evde<br />

bakım hizmetleri, yenidoğan hizmetlerinden<br />

yaşlı bakımına kadar her yaş grubunu<br />

içine alan çok kapsamlı sağlık hizmetleridir.<br />

Ancak genellikle 65 yaş üzeri bireyler rağbet<br />

etmektedir.<br />

Evde hasta bakımı kimler tarafından,<br />

nasıl sağlanıyor?<br />

Evde bakım hizmetleri bir takım işidir.<br />

Bu takımın içinde hekim, hemşire, sağlık<br />

destek personeli, fizyoterapist, psikolog gibi<br />

birçok sağlık profesyoneli yer almaktadır.<br />

Ülkemizde evde sağlık hizmetleri; kamu<br />

hastaneleri, belediyeler, Aile ve Sosyal<br />

Politikalar Bakanlığı, aile hekimleri ya da<br />

bazı dernekler tarafından ücretsiz sağlanmaktadır.<br />

Bunun yanı sıra 2005 yılından<br />

itibaren Özel Ruhsatlı Evde Bakım ve Sağlık<br />

Merkezleri, özel hastaneler bünyesinde<br />

veya tek başına merkez olarak faaliyet göstermektedirler.<br />

Sadece İstanbul’da faaliyet<br />

gösteren yaklaşık 30 ruhsatlı evde sağlık<br />

kuruluşu bulunmaktadır. Kamunun sağladığı<br />

sağlık hizmetleri; uzun randevu süreleri,<br />

hizmetin bütüncül olmaması ve uzun süreli<br />

kronik hasta bakımını kapsamaması sebebi<br />

ile oldukça sınırlıdır. Özel Evde Bakım<br />

Merkezleri ise kısa süreli hizmetleri (hekim<br />

muayenesi, kan alma, sonda değişimi, dikiş<br />

Medicana <strong>Kadıköy</strong><br />

Hastanesi Evde<br />

Bakım Birimi<br />

Sorumlusu Serhat<br />

Küçükuygun.<br />

alımı, serum, vs.) çok daha hızlı gerçekleştirmekte,<br />

ayrıca uzun süreli evde kronik<br />

hasta bakımı, evde ameliyat sonrası bakım,<br />

evde palyatif bakım ya da evde yenidoğan<br />

hizmetlerinde oldukça kapsamlı ve başarılı<br />

hizmetler sunmaktadırlar.<br />

Evde bakım yapıldığı zaman hastaneye<br />

gitmeye hiç mi gerek kalmıyor?<br />

Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve birçok<br />

medikal cihazın taşınabilir hale gelmesi<br />

ile birlikte evde bakım olanakları genişlemiştir.<br />

Yoğun bakım şartları evde sağlanabilmektedir.<br />

Dolayısıyla iyi bir evde bakım<br />

kuruluşundan hizmet alan hastalar, MR gibi<br />

gelişmiş radyolojik işlemler ya da cerrahi<br />

müdahale gereken vakalar haricinde evde<br />

rahatlıkla hastane şartlarındaki hizmeti<br />

alabilirler.<br />

Peki, pahalı bir işlem mi?<br />

Hastaneden daha mı avantajlı?<br />

Evde bakım hizmetlerinin ülkemizde<br />

yeterince gelişme gösterememesi sebebiyle,<br />

ücretlendirme konusunda sektörel<br />

bir ortalama tespit etmek oldukça zordur.<br />

Evde bakım hizmetlerinde SGK desteğinin<br />

olmaması, özel sağlık sigortalarının evde<br />

bakım hizmetlerini sınırlı şekilde karşılaması<br />

nedeniyle, bu hizmetler çoğunlukla nakit<br />

ödeme yapılan hizmetlerdir. Bunun yanı<br />

sıra kişiye özel sağlanan hizmet, hizmeti<br />

veren profesyonel kuruluş sayısı azlığı,<br />

evde bakım konusunda deneyimli personel<br />

sayısının az olması, evde bakım hizmetlerinde<br />

ücretleri arttıran diğer sebepler olarak<br />

sıralanabilir. Evde sağlanan hizmetler<br />

incelendiğinde, pahalı ya da ucuz kavramları<br />

daha net olmaktadır. Örneğin, yalnızca<br />

muayene hizmeti alacak bir hastanın bu<br />

hizmeti evde alması hastaneye göre daha<br />

pahalı olabilirken, uzun süreli medikal takip<br />

ve yatış gereken bir hastanın evde takip<br />

edilmesi daha ucuz olabilmektedir.<br />

KİMLERE ÖNERİLİYOR?<br />

• Kronik hastalar<br />

(KOAH, Diyabet, Hipertansiyon vs.)<br />

• Akut hastalar<br />

(Kısa süreli hastalıklar)<br />

• Cerrahi hastalar (Kırık vakaları ve<br />

cerrahi işlem geçirenler)<br />

• Geriatri hastaları<br />

• Nörolojik hastalar (Alzheimer,<br />

Demans ve Parkinson)<br />

• Terminal dönem hastalar<br />

• Onkolojik hastalar<br />

• Yeni doğum yapmış anneler<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 89


Sağlık<br />

SARI NOKTA<br />

HASTALIĞININ<br />

TEDAVISI<br />

MÜMKÜN!<br />

SARI NOKTA<br />

HASTASI MIYIM?<br />

Yaşlanmaya bağlı olarak görme kaybına<br />

neden olan ve halk arasında “sarı nokta”<br />

hastalığı olarak bilinen makula dejenerasyonunu,<br />

MedAmerikan Tıp Merkezi doktorlarından<br />

Op. Dr. Vildan Toğrul ile konuştuk.<br />

Sarı nokta hastalığında sağlıklı beslenme,<br />

kan şekeri, lipid seviyelerinin düzenlenmesi,<br />

egzersiz, sigarayı bırakmak gibi koruyucu<br />

faktörlerin önemli olduğunu ifade eden<br />

Vildan Toğrul, hastalığa ve tedavi süreçlerine<br />

dair ayrıntılı bilgiler verdi.<br />

Sarı nokta hastalığı nedir?<br />

50 yaş sonrası daha sıklıkla görülen, merkezi<br />

görmeyi azaltan retina hastalığıdır.<br />

Bu hastalık nasıl oluşur?<br />

Retina, gözün sinir tabakasıdır. Görme<br />

noktası olan makula, en önemli kısmıdır ve<br />

merkezi görmeyi sağlar. Buraya birtakım<br />

faktörlerle (VEGF) uyarı gelir ve istenmeyen<br />

damar sızıntıları oluşur. Buna “makula ödemi”<br />

denir. Şişen makula, artık fonksiyonunu<br />

kaybetmeye başlar. Hastanın görmesi azalır.<br />

Biraz daha detaylandırırsak,<br />

kaç tipi vardır bu hastalığın?<br />

İki tipi vardır; kuru ve yaş makula hastalığı.<br />

Yaş makula hastalığı tedavi edilebilir.<br />

Peki, görme ile ilgili şikâyetler<br />

neler olabilir?<br />

Az görme, merkezi görmede azalma, cisimlerin<br />

şeklini bozuk görme gibi şikâyetlerdir.<br />

Sarı nokta hastalığı dışarıdan<br />

bakıldığında anlaşılır mı?<br />

Hayır, gözle dışarıdan görülen bir belirtisi<br />

yoktur. İlk belirtileri görme ile ilgili çeşitli<br />

şikâyetler olabilir ya da rutin kontroller<br />

sırasında tespit edilebilir.<br />

Hastalığa dair en merak edilen<br />

noktalardan biri de tanısının<br />

nasıl konulduğu… Bu konuda<br />

neler söylersiniz?<br />

Öncelikle bir göz doktoruna başvurulması<br />

gerekir. Rutin göz kontrollerini yaptırmak<br />

önemlidir. Doktorunuz gerek görürse, OCT<br />

denilen (retinanın tabakalarını renkli kesitler<br />

halinde gösteren) cihazla tanı konulur.<br />

Retina damarlarındaki sızıntı ve iskemi (kan<br />

akımı azalması) alanlarını gösteren anjiyografi<br />

(FFA) ile de teyit edilir ve hangi tip<br />

AMD (yaşa bağlı makula hastalığı) olduğuna<br />

karar verilir.<br />

Okuyucularımıza hastalıktan korunma<br />

yöntemlerini de anlatır mısınız?<br />

Ne gibi önlemler alınabilir?<br />

Sağlıklı beslenme, kan şekeri ve lipid seviyelerinin<br />

düzenlenmesi, egzersiz, sigarayı<br />

bırakmak koruyucu faktörlerdir. Doktorunuzun<br />

tavsiye ettiği bazı gıda takviyeleri de<br />

korunmada yardımcı olabilir.<br />

Tedavi süreçlerinden bahsedelim…<br />

Evet, yaş makula hastalığı tedavi edilebilir.<br />

Göz içi enjeksiyonlarla bu hastalığa<br />

neden olan faktörler inhibe edilerek ödem<br />

azaltılabilir ve görme büyük oranda geri<br />

kazanılır. Doktorun önereceği doz ve sıklıkta<br />

enjeksiyonlar yapılır.<br />

Hastalığın tedavi edilmemesi<br />

durumunda hastalar ne gibi<br />

problemlerle karşılaşır?<br />

Hastalık tedavi edilmezse, ilerleyici tipte<br />

görme kaybı meydana gelebilir.<br />

MedAmerikan<br />

Tıp Merkezi doktorlarından<br />

Op. Dr. Vildan Toğrul<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 91


Zanaat<br />

Kendi tarzınızı özel dikim kıyafetlerle<br />

YENİDEN YARATIN!<br />

DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />

Gelin bu defa rotamızı Nişantaşı’na çevirelim... Burada iki<br />

eski dükkân, yıllara tam anlamıyla meydan okuyor. Mesleklerini<br />

Nişantaşı’nda icra eden Terzi Eşref Şeker ve Gömlekçi<br />

Osman Lek, üretimlerini sanat olarak nitelendiriyorlar.<br />

Çünkü çok uzun yıllar önce başlamışlar mesleklerine; hani<br />

gerçekten kıyafetlerde kalitenin ve özgünlüğün hâkim<br />

olduğu, zanaatkârlara saygı duyulan o çok eski yıllarda...<br />

Modacıların tasarımlarını el emeği ve işçilikle üretir<br />

terziler... Birbirinden ayrılması mümkün olmayan bu iki iş<br />

kolunda ortaklık şart... Dikimleriyle farklılık yaratmayı ve kişileri<br />

değiştirmeyi amaç edinen usta terzi Eşref Şeker, mesleğini<br />

her şeyden önce sanat olarak yaptığını vurguluyor ve<br />

ekliyor: “Müşterileri birbirinden farklı görmüyoruz. Bizim<br />

için önemli olan karşımızdakinin ismi değil, dikimlerimizle<br />

kişileri memnun ederek fark yaratabilmek.<br />

TÜM MÜŞTERİLERİM MUTLU AYRILIYOR<br />

Özel dikim, insanın kendi isteğine ve fiziğine uygun olanın<br />

el işçiliğiyle birleşmesi anlamına geliyor. Bir kıyafeti kişiye<br />

özel diktirdikten sonra salonda yürütürüm. Görünüşünden<br />

hareketine kadar takip eder, o kıyafet ile nasıl yürüneceğini<br />

anlatırım. Smokin, elbise ya da spor kıyafet olsun fark<br />

etmez, hepsinin farklı bir yürüme şekli vardır. Bunlar benim<br />

dikkat ettiğim unsurlar olduğu için tüm müşterilerim mutlu<br />

ayrılıyor. Kıyafet sana ne kadar uyuyorsa, sen de kıyafete o<br />

kadar uymak ve kıyafeti taşıyabilmek zorundasın. Bunun<br />

yanında bana kalırsa insan mesleğini 24 saat yaşamalı.<br />

Mesleğim, benim her şeyim. Dünyanın neresinde olursa<br />

olsun kendi yaptığım kıyafeti tanırım, müşterilerim de bilir<br />

bunu. Eskisi gibi çok çalışmıyorum artık. Yıllar önce grup<br />

elbiseleri de dikerdim, şimdilerde tamamen kişiye özel<br />

elbise hazırlıyorum.”<br />

“TÜRKİYE’DE TERZİLİK SEKTÖRÜ<br />

DEĞERİNİ KAYBETTİ”<br />

Terzilik mesleğinin bugününe dair bilgiler de veren Terzi<br />

Eşref Şeker’e göre; “Türkiye’de terzilik sektörü de bitti. Yeni<br />

ve genç eleman yetişmiyor ne yazık ki. Eskiden terzilik<br />

okulları vardı az da olsa. Bugünlerde onlar da birer birer<br />

kapandı. Mesleğimiz dünyanın her yerinde iyi para kazanıyor<br />

esasında. Çünkü insanları giydiren, şıklaştıran ve zarif-<br />

92 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Zanaat<br />

leştiren bir iş kolu... Bu sebeple önemli ama<br />

ne yazık ki ülkemizde değeri yeteri kadar<br />

görülmüyor. Türkiye’ye yabancı butikler geldikten<br />

sonra insanlar buraları tercih etmeye<br />

başladı. Hâl böyle olunca da mesleğimiz ne<br />

yazık ki eski değerini kaybetti.”<br />

“ESKİ YILLARDA<br />

İNSANLAR ÇOK DAHA ŞIKTI”<br />

Geçmişte insanların çok daha şık olduğunu<br />

ifade eden Eşref Şeker, sözlerine şöyle<br />

devam ediyor: “Eski yıllarda hanımlar ve<br />

beyler sokağa çıkarken şık olmaya özen<br />

gösterirdi. Erkekler kravatsız çıkmaz,<br />

kadınlar en şık elbiselerini giyerdi. Kadın<br />

kadın gibi, erkek de erkek gibi giyinebilmeli.<br />

Eski filmleri izlemeye çalışıyorum, 1900’lü<br />

yılların başındaki filmler... İnsanlar ne kadar<br />

özenli giyiniyor. Herkes kendini filme kaptırırken<br />

ben tamamen elbiselere odaklanıyor,<br />

detaylı olarak inceliyorum. Kıyafetler ile<br />

birlikte insanların da yüzünde bir gülücük,<br />

enerji var. Şimdi herkes yolda kendinden<br />

bezmiş bir şekilde yürüyor. Sanırım bunda<br />

ekonomik koşullar da etken.”<br />

KADIKÖY’ÜN GÜZEL GİYİNEN,<br />

KÜLTÜRLÜ İNSANLARI<br />

<strong>Kadıköy</strong> denildiğinde de güzel giyinen,<br />

kültürlü insanlar geliyor emektar terzinin<br />

aklına: “Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi<br />

olduğum için sık sık <strong>Kadıköy</strong>’e gelir, kulübe<br />

uğrarım. Gelmediğim zamanlarda özlediğim<br />

köyümdür <strong>Kadıköy</strong> benim. Bağdat<br />

Caddesi’ne çıkıp turlamaktan ve sahilde<br />

yürüyüş yapmaktan büyük keyif alıyorum.<br />

Güzel giyinen kültürlü insanları ve sanatıyla<br />

vazgeçilmezdir <strong>Kadıköy</strong>.”<br />

KİŞİYE ÖZEL<br />

GÖMLEK TASARIMLARI<br />

Arossi İşletmecisi Osman Lek ise<br />

Nişantaşı’nın meşhur gömlekçisi...<br />

Konfeksiyon ve özel dikim arasında<br />

farkı aktaran Lek, müşterinin kendi<br />

tarzına uygun olarak kumaş seçmesinin<br />

önemini şu sözlerle anlatıyor<br />

dergimize: “Özel dikimin konfeksiyondan<br />

farkı, kumaşının özel olarak<br />

birinci kaliteden seçilmesidir. Hem<br />

de tamamen kişinin tarzına uygun<br />

olarak... Müşteri, tasarımı istediği<br />

şekilde yönlendirebilir. Koluna<br />

istediği nakışı diktirip, dilerse isim<br />

de yazdırabilir. İşte özel dikimin<br />

konfeksiyondan farkı bu. Bunun<br />

yanında piyasadan farklı iplik, yaka<br />

ve düğmeler kullanılabiliyor. Bizi<br />

daha çok kilolu kişiler tercih ediyor.<br />

Kendi istedikleri tarzda ve kumaşta<br />

gömlek bulamadıkları için diktirmeyi<br />

tercih ediyorlar. Böylelikle çok<br />

daha rahat ediyorlar. En çok tercih<br />

edilen modeller beyaz yakalı, açık<br />

mavi gibi düz renkli gömlekler...”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 93


Eser Noyan’dan<br />

Tarçın ve Yasemin<br />

Kokulu Şarkılar<br />

Nazlı Tosunoğlu:<br />

Eskiden dünya<br />

daha özgür ve naifti<br />

Yeteneği içinde<br />

kaybolmuş bir dahi;<br />

KERİM ÇAPLI<br />

Neslihan Arslan:<br />

Dizilerde kalite, sürelerin<br />

düşürülmesiyle sağlanır<br />

İskoçyalı müzisyen Paul Dwyer,<br />

30 yıldır İstanbullu!


<strong>Life</strong> Magazin<br />

NESLİHAN ARSLAN:<br />

Dizilerde kalite,<br />

sürelerin<br />

düşürülmesiyle<br />

sağlanır<br />

PINAR BALTACI<br />

Tiyatro sahnelerinden gelerek evlerimize konuk<br />

olan genç oyuncu Neslihan Arslan, Mimar Sinan<br />

Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu. Buğulu sesi,<br />

uzun siyah saçları, kendine has jest ve mimikleri,<br />

kararlı duruşuyla dikkatleri üzerine çeken başarılı<br />

oyuncu, bugünlerde İstanbullu Gelin’in Dilara’sına<br />

hayat veriyor.<br />

Oyunculuğa Devlet Tiyatroları ve alternatif sahnelerde<br />

başlayan Neslihan Arslan ile ilk oyunculuk<br />

yıllarını, kendisine çok şey kattığını belirttiği Mimar<br />

Sinan Üniversitesi’ni, İstanbul’u, <strong>Kadıköy</strong>’ü ve<br />

dizi sektörünün bugününü konuştuk. Dizilerin<br />

daha başarılı ve kaliteli olabilmesi için sürelerinin<br />

azaltılması gerektiğini vurgulayan oyuncu; “Dizi<br />

kalitelerinin son yıllarda uzun çekildiği için düştüğü<br />

bir gerçek. Çok üretilsin evet, her alanda üretim<br />

yapılsın fakat saatler konusunda yeni bir düzenleme<br />

şart” şeklinde konuştu.<br />

KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ’NDE TİYATRO<br />

<strong>Kadıköy</strong> Koşuyolu’nda dünyaya gelen Neslihan<br />

Arslan, çocukluk yıllarından lise çağlarına kadar<br />

profesyonel olarak sporla ilgilenmesinin ardından,<br />

üniversite eğitimine karar vereceği noktada tiyatroya<br />

yöneliyor. Annesinin arkadaşı Ayşe Tunaboylu’nun<br />

da yardımıyla tiyatro sınavlarına hazırlanan<br />

Arslan, binbir emeğin ardından hayali olan Mimar<br />

Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne girmeye<br />

hak kazanıyor: “Öncelikle, <strong>Kadıköy</strong> Halk Eğitim<br />

Merkezi’nde tam iki sene boyunca tiyatro kursuna<br />

gittim. Oradaki hocalarımdan çok iyi şeyler<br />

öğrendim ama sınıflarımız çok kalabalıktı. Aklımda<br />

hep başka başka şeyler yapmak, kendimi daha da<br />

geliştirmek fikri dolaşıyordu. Bir gün çıkıp Müjdat<br />

Gezen’e giderek, dersleri izlemek istediğimi söyledim.<br />

Müjdat Hoca sağolsun, çok olumlu karşıladı<br />

ve ben haftanın üç günü Müjdat Gezen, Mustafa<br />

Alabora ve Haldun Dormen’in derslerine katıldım.<br />

Sonrasında, İstanbul Üniversitesi’nde Haldun<br />

Dormen’in derslerine de katılmaya başladım. Bana<br />

çok şey kattı bu dersler. Sınavlara üçüncü girişimde<br />

artık çok istediğim Mimar Sinan’ın öğrencisiydim.<br />

Dolu dolu geçirdiğim dört yılın ardından Devlet<br />

Tiyatroları’nda çalışmaya başladım.”<br />

96 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

“SADRİ ALIŞIK EFES ÖZEL ÖDÜLÜ”<br />

Okulunun bitmesinin ardından dublaj<br />

yaparak yaşamını idare ettiren Neslihan<br />

Arslan, alternatif sahnelerde yer alma<br />

planları yaparken kendini Devlet Tiyatroları’nda<br />

buluyor ve böylelikle Sadri Alışık<br />

Ödülü de tiyatroda oynadığı Portekizli<br />

bir kadın karakteri ile genç oyuncunun<br />

oluyor: “İlk oyunum Temiz Ev’de Portekizli<br />

bir kadını canlandırdım. Okulumun bittiği<br />

yıllarda alternatif sahneler yeni yeni açılıyordu<br />

ve ben biraz daha oralara yakındım.<br />

Amatör ve alternatifi birbirine karıştırmamak<br />

lazım... Tecrübeye çok inanıyorum<br />

ama genç kafanın gözlemi başka bir şey<br />

gibi geliyordu bana. Bir kalıba girmeden,<br />

her şeyi her an sizin değiştirme özgürlüğünüz<br />

oluyor çünkü alternatif sahnelerde.<br />

Fakat, Devlet Tiyatroları’ndan aranınca<br />

Temiz Ev’deki Portekizli kadın rolünü<br />

reddedemedim. 2011yılında Sadri Alışık<br />

Tiyatro Ödülleri’nde Efes Özel Ödülü’nü<br />

kazandım. Ardından dizi serüveni başlayana<br />

kadar tam yedi yıl boyunca yaz ve kış<br />

tiyatro yapmaya devam ettim.”<br />

FAMİLYA’NIN YEMİNSİZ KADINI: EFKAR<br />

Arslan’ın ilk dizisi ise başrollerinde Uğur Yücel,<br />

Bülent Parlak, Erkan Kolçak Kostendil<br />

ve Cansu Tosun gibi oyuncuların yer aldığı,<br />

çekimlerinin Ayvalık’ta gerçekleştirildiği<br />

samimi bir aile dizisi olan ‘Familya’. Dizide<br />

genç yaşta hayatın sırrını çözmüş, derin<br />

bir kadın olan ‘Efkar’ oluvermiş bir anda<br />

yetenekli oyuncu. Hâlâ sosyal medyada sık<br />

sık paylaşılan ‘Efkar’ karakterini şu sözlerle<br />

anlatıyor Neslihan Arslan: “Efkar, bir kadın<br />

oyuncu için çok büyük bir şans. Familya<br />

kısa sürdü ama çok keyifli bir işti. Uğur<br />

Hoca başta olmak üzere tüm ekip muazzamdı.<br />

Efkar çok sevildi, çok paylaşıldı, çok<br />

konuşuldu. Nedeni bana kalırsa yeminsiz<br />

ve çok net bir kadın olmasıydı. İnsan<br />

doğurmaktan öldürmeye kadar her türlü<br />

güdüye sahip. Bu nedenle hataları da vardır<br />

herkesin. Efkar karakteri işte bu hatalara,<br />

hata ya da hata değil diye bakan bir karakter<br />

değildi. Onu o sakinlikte çalışmak bana<br />

büyük keyif veriyordu.”<br />

BİR AİLE FİLMİ: İSTANBULLU GELİN<br />

Efkar’ı hepimiz kısa sürede çok sevdik evet<br />

ama İstanbullu Gelin’in Dilara’sını da öyle.<br />

“Dilara daha sakin, daha neşeli ve hatta<br />

daha çocuk” dediğimde onaylıyor Arslan ve<br />

ekliyor: “Evet, Efkar’ın tam tersi bir karakter<br />

Dilara. Bir aile dizisi olan İstanbullu Gelin’in<br />

Dilara’sının saklı sebepleri var hayatta. Çok<br />

neşeli ve iyi... İstanbullu Gelin beş bölümlüktü.<br />

Karakter Efkar’ın tam tersiydi, sebepleri<br />

vardı ve saklıydı. Sonra üstüne hikâye<br />

döndü ve kaldım. Dilara çok neşeliydi, bu<br />

sezon başka yüzünü görsek de hep uçlarda<br />

bir karakter. Aslında hepimiz için geçerli<br />

bu durum. National Geographic’in ‘Analık,<br />

Kızlık ve Kadınlık’ isimli ansiklopedisinde<br />

yapılan röportajda bir kadın şöyle diyordu;<br />

‘İyiyken iyiyimdir, kötüyken daha iyiyimdir.’<br />

İşte Dilara da tam olarak böyle bir karakter...<br />

Fakat hikâyesi ortaya çıktıkça ve sebepleri<br />

ortaya çok keskin ve net bir şekilde konulunca,<br />

onu anlamak ve benim açımdan<br />

oynamak daha da keyifli ve önemli oluyor.”<br />

“ŞİDDETİ GÖSTERMEK ZORUNDA<br />

DEĞİLSİNİZ AMA ANLATABİLİRSİNİZ”<br />

Televizyonda sansür konusuna ilişkin de<br />

fikirlerini paylaşan Neslihan Arslan, sansüre<br />

ilişkin Familya dizisindeki bir anısını<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okurlarına gülerek anlatıyor:<br />

“Ülkemizde çok garip şeyler sansürleniyor.<br />

Familya dizisinde konuşurken kendi ‘bip’imi<br />

uygun yerde kendim koymuştum. Nasıl<br />

olsa sansürlenecek diye kelimeyi söylerken<br />

‘bip’ demiştim. Sonra benim ‘bip’imi de<br />

sansürlediler. Şiddeti göstermek zorunda<br />

değilsiniz ama anlatabilirsiniz. Bir şeyler<br />

gösterilmeli ama bu reyting için olmamalı.<br />

Sansürü nasıl onaylamıyorsam, reyting<br />

uğruna yazılmış işleri de aynı oranda onaylamıyor<br />

ve hoşlanmıyorum.”<br />

“DİZİLERİN SÜRELERİ DÜŞÜRÜLMELİ!”<br />

Dizilerin daha kalıcı olabilmesi için sürelerinin<br />

düşürülmesi gerektiğinin altını çizen<br />

Arslan; “İşimizi ödev olarak görüyoruz. Ben<br />

ve birçok meslektaşım, kendimizi kaşlarımızı<br />

çatarak izleriz. Ekip olarak herkes çok<br />

düşünerek geliyor. Televizyondaki birçok<br />

işte de öyle kuşkusuz. Ancak işlerin devamlılığının<br />

sağlanması ve daha fazla verim<br />

alınması için dizi sürelerinin kısaltılması<br />

gerekiyor. Çok üretilsin, bu üretimler her<br />

alanda olsun ama belli kriterler de gözetilsin<br />

istiyoruz. Kesinlikle sürelerle alakalı yeni<br />

bir düzenleme şart” mesajı verdi.<br />

“İstanbul’un güzel bir büyüsü var<br />

ama ne yazık ki benim çocukluğumdan<br />

bugüne bile ciddi bir<br />

yozlaşma oldu. Biraz duygusalım, o<br />

yüzden ruhu olan bir yerin ruhunu<br />

yok eden binaları görünce gözlerim<br />

doluyor. Çocukken bu şehirde<br />

koşmayı çok severdim, şimdi aynı<br />

keyfi vermiyor. Kuzguncuk ve<br />

Adalar’a kaçıyorum sık sık. <strong>Kadıköy</strong><br />

ise bu yozlaşma ve değişimde biraz<br />

daha şanslı. Fakat yine de <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

geldiğimde eskiyi hatırlamıyor,<br />

aynı hislere sadece zihnimi zorlayıp<br />

hatırlayarak sahip oluyorum. İnsan<br />

hep ileriye gitsin, değişim olsun<br />

ama illa ki bazı değerlere sadık<br />

kalarak ve koruyarak...”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 97


<strong>Life</strong> Magazin<br />

İskoçyalı müzisyen Paul Dwyer,<br />

30 yıldır İstanbullu!<br />

PINAR BALTACI<br />

“İstanbul geldim bak<br />

Merhaba vefakâr dar sokak<br />

Şahit yer ve gökyüzü<br />

Tuttum sana verdiğim sözü”<br />

1990’lı yılların İstanbul’unda, <strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş<br />

vapurunda hızlıca bir defterin köşesine<br />

iliştirilmiş bu sözlerin sahibi, İskoçyalı<br />

müzisyen Paul Dwyer... İstanbul ile yeni yeni<br />

tanışmaya başladığı yıllarda, duyulanın aksine<br />

bambaşka bir İstanbul ve kültürle karşılaşınca<br />

buralı oluyor. Hatta yer yer hepimizden<br />

daha fazla İstanbullu, tam 30 yıldır...<br />

Güneşli günlerde atlıyor <strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş<br />

vapuruna, sadece deniz havası almak<br />

ve bir kıtadan başka bir kıtaya yolcuğun<br />

tadına varmak için… Hatta güzel de bir<br />

‘İstanbul’ şarkısı çıkıyor ortaya bir vapur<br />

yolculuğunda. “Vapurda harika müzikler<br />

yapılıyor, yolcuğum sırasında çok keyif<br />

alıyorum. Bir gün ‘İstanbul’ parçasını da<br />

bir müzisyenden duymayı çok isterim”<br />

diyor Dwyer; kuşkusuz İstanbul vapurlarından<br />

kendisine hatıra olarak kalan bir<br />

ezgiyi tekrar denizlere armağan edebilmek<br />

için... Ve şöyle devam ediyor, Paul Dwyer &<br />

The Bandits grubunu kurarak bugünlerde<br />

ülkemizde konserler vermeye başlayan<br />

Paul Dwyer’in türküsü...<br />

1990’LARIN EFSANE GRUBU: ENDIPOL<br />

İlk defa 1988 yılında yolu İstanbul’a düşen<br />

İskoçyalı müzisyen Paul Dwyer, o yıllardan<br />

bu yana ülkemizde müzik çalışmalarına devam<br />

ediyor. Üniversite yıllarından bugünlere<br />

müzik yaşamında yan yana olduğu Andy<br />

ile 1980’li yılların sonlarında ilk defa Hilton’da<br />

sahne alan Paul Dwyer, 1991’de yaptığı<br />

evliliğin ardından İstanbul’a tamamen<br />

yerleşiyor. “Endipol” grubu olarak yollarına<br />

devam eden Paul ve Andy, 90’larda Zülfü<br />

Livaneli gibi çeşitli sanatçıların yanında da<br />

çalışmalarını sürdürüyorlar. 2005’te Türkiye<br />

vatandaşı olan Paul, 2010’da Habertürk’te<br />

“Müzik ve Paul” isimli TV programı ile Türkiye’yi<br />

şehir şehir dolaşma imkânı bulurken,<br />

türküleri kendi yöresinde söyleyerek, müzik<br />

ve kültür arasındaki bağı yakalama imkânı<br />

da buluyor.<br />

“BENİM GÜZEL DOSTUM: ANDY”<br />

Üniversite yıllarında başlayan dostlukları<br />

uzun yıllar devam ediyor Andy ve Paul’un…<br />

Ülkemizde de öyle tanınıyorlar, ilk defa<br />

1988 yılında Hilton’da. Türkiye’de “Endipol”<br />

grubu olarak yollarına devam eden eski<br />

dostlar, yıllar içerisinde farklı ülkelerde<br />

yaşamaya karar verseler de dostlukları hiç<br />

bitmiyor. Ta ki yakın zamanda Andy’nin<br />

aramızdan ayrılışına kadar...<br />

98 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

“1983 senesinde üniversitede tanıştım Andy<br />

ile. O zamanlarda kendi parçalarımız vardı.<br />

Sokak müzikleri yaptığımız dönemlerde Sony<br />

Müzik yetkililerinden biri ile tanıştık. Onlarla<br />

yaptığımız bir anlaşma sonucu ülke ülke<br />

gezerek, otellerde müzik yapmaya başladık.<br />

İngiltere, İskoçya, Kıbrıs, Dubai ve Abudabi<br />

gibi pek çok ülkeyi gezdik Andy ile… 1988<br />

senesinde ise rotamız İstanbul Taksim’deki<br />

Hilton Oteli’ydi. Orada müzik yaparken önce<br />

Günay Restaurant, ardından Antalya’da<br />

bazı mekânlarla anlaştık ve her anlaşmanın<br />

sonucunda Türkiye’de kalış süremiz uzadı.<br />

Böylelikle İstanbul’a yerleştik, kendi ülkemize<br />

tatillerde gitmeye başladık. Andy ile hiç ayrılmadık.<br />

2000’li yıllarda ise o sırt çantasını alıp,<br />

gezme kararı verdi. Ben Türkiye’de evlenmiştim<br />

ve bir kızım olmuştu. Daha yerleşik bir<br />

hayata adım attım. Andy’nin hayat tarzı ise<br />

dünyayı gezmek fikri üzerineydi. Yollarımız<br />

ayrıldı ama sık sık görüştük ve Avrupa’daki<br />

konserlerde bir araya geldik. O gittikten sonra<br />

kendimi çok yalnız hissettim. Yakın zamanda<br />

ise bir rahatsızlıktan ötürü kaybettik. Acısı<br />

hâlâ benim için çok taze. Onu şarkılarımızda<br />

ve anılarımızda her zaman yaşatacağım.<br />

Andy, benim güzel dostum.”<br />

“FARKLI VE ZENGİN BİR<br />

MOZAİK VAR İSTANBUL’DA”<br />

“İstanbul’a ilk geldiğiniz yıllara geri dönelim.<br />

Nasıl bir düşünceyle geldiniz?” diye<br />

sorduğumda, düşündükleri ve karşılaştıkları<br />

arasında büyük fark olduğunu ifade eden<br />

Dwyer; “İlk geldiğimiz yıllarda çok farklı ve<br />

modern gelmişti bize İstanbul. Tabi başlarda<br />

fazla bir şey anlamamıştık. Hiç bilmediğimiz<br />

bir dil... 1980’li yılların sonunda Türkiye’de<br />

İngilizce bilen kişi sayısı da bu kadar fazla<br />

değildi. Hemen tarihi yerlerini gezmeye,<br />

müziklerini dinlemeye başladık. Yemeklerine<br />

zaten sonsuz bir saygımız var. Harika, çok<br />

beğeniyorum. Farklı ve çok zengin bir mozaik<br />

var burada. Bize tek bir vapurla Avrupa’dan<br />

Asya’ya geçmek çok şaşırtıcı geliyordu. Bir<br />

vapura biniyor ve sadece 20 dakika sonra<br />

kıta değiştiriyordunuz. Tekrar İskoçya’ya<br />

gittiğimde bunu büyük bir heyecanla anlatmıştım.<br />

Hilton’da müzik yaparken eşimle<br />

tanıştım. 1991 yılında evlenince, ben de artık<br />

İstanbullu olmuştum” diyor.<br />

“BİRÇOK FARKLI MÜZİSYEN İLE ÇALIŞTIK”<br />

İstanbul’da birçok müzisyenle tanışan<br />

Andy ve Paul; Aylin Livaneli, Zülfü Livaneli,<br />

İlhan Şeşen, MFÖ, Grup Gündoğarken ile<br />

tanışarak parçalarını seslendirme imkânı<br />

buluyorlar. İlk olarak ülkemizde kendi müziklerine<br />

yakın olan ezgileri seslendirmeyi<br />

tercih eden ikili, hiç ders almadan kulaktan<br />

dolma bilgilerle kısa zamanda Türkçeyi<br />

öğrenmeyi başarıyor:<br />

“Bir kültürü iyi anlayabilmek için, mutlaka<br />

o dili çok iyi bilmeniz gerekiyor. Ben de öyle<br />

yaptım ve öğrenme sürecini hızlandırdım.<br />

Böylelikle burada yaşamımı idare ettirecek<br />

birikime sahip olabildim. Çok gençtim Türkiye’ye<br />

geldiğimde. İskoçya’da doğdum evet<br />

ama Türkiye’de doydum diyebilirim. Çok<br />

fazla müzisyenle tanıştık. Zülfü Livaneli ile tanıştığımız<br />

yıllardı 1990’lar. Zülfü ağabeyimizin<br />

o yıllardaki albümlerini yaptık Andy ile…<br />

Zülfü Livaneli, Batı müziklerine meraklıydı.<br />

‘Benim enstrümantal bir albüm projem’ var<br />

dedi. Böylelikle ortak bir çalışmayla ‘Crossroads’<br />

albümünü çıkarttık. Bizim ‘Duygularım<br />

Asla Değişmez’ isimli bir parçamız vardı o<br />

zamanlar. Zülfü ağabey dinledi ve çok beğendi,<br />

sözler yazdı o parçaya. ‘Saat 4 Yoksun’<br />

albümünde bu parça ‘Nehir Gibi’ ismiyle yer<br />

buldu. Zülfü ağabeye bu besteyi vermekten<br />

dolayı her zaman mutluluk duyduk. Beraber<br />

çok çalıştık, konserler verdik. Kendisine<br />

sonsuz bir sevgim ve saygım vardır.”<br />

ANADOLU EZGİLERİNİ GENÇ<br />

MÜZİSYENLERLE SESLENDİRİYOR<br />

Anadolu’yu gezip kültürünü araştırdığı bir<br />

programın sunuculuğunu üstlenen Paul<br />

Dwyer; “Programımızın sonunda o bölgelere<br />

has yöresel türküler söylemeye ve araştırmaya<br />

başlamıştım. Programın kapanışını da bazı<br />

türkülerden gitarla kısa kısa söyleyerek yaptım.<br />

Çok olumlu tepkiler almaya başlamıştım.<br />

Albüm konusunda herkes ısrarcı olunca da<br />

stüdyoya girdik ve ‘Karşıdaki Dağda Duman<br />

Var, Kar Yok’ albümü ortaya çıkardık. Hatta<br />

klibimiz de bir dağda çekildi. Güzel bir iş çıktı<br />

ortaya. Ardından sosyal medyada görünür<br />

olmaya başladık. Oğlumlu beraber söylediğim<br />

bazı parçaları yayınladık. Özellikle genç<br />

müzisyenler çok ilgilenerek, kendi videolarını<br />

gönderdiler ve bana birlikte düet yapmayı teklif<br />

ettiler. Biz de Anadolu ezgilerini böylelikle<br />

yorumlamaya başladık. YouTube üzerinden<br />

videolarımız bir hayli fazla dinleniyor.”<br />

“EĞLENCENİN ADRESİ<br />

HER ZAMAN KADIKÖY’DÜ!”<br />

Yaklaşık 30 yıldır İstanbul’da yaşayan müzisyen,<br />

ülkemizin müziğini beslediğini ve<br />

buradan ilham aldığını dile getirerek, <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> Dergisi’ne şunları söyledi: “İstanbul’a<br />

ilk geldiğim yıllarda sadece kısa bir vapur<br />

yolculuğu ile Avrupa’dan Asya’ya geçmiş<br />

olma fikri bana çok ilginç gelmişti. O zamanlar<br />

Beşiktaş’ta yaşıyor ama sık sık <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

yolculuk ediyordum. Özellikle güneşli günleri<br />

hiç kaçırmaz, mutlaka deniz havası almak için<br />

<strong>Kadıköy</strong>’e geçerdim. <strong>Kadıköy</strong>, her zaman canlı,<br />

cıvıl cıvıldı. Eğlenme ve balık ekmek yemenin<br />

adresi bizim için <strong>Kadıköy</strong>’dü. Hâlâ da öyle…<br />

‘Belki Yes, Belki No’ isimli albümümüzde yer<br />

alan ‘İstanbul’ isimli parça, yine öyle güneşli<br />

bir gün vapurda yazılmıştı. Bir gün <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

gelirken vapurdaki müzisyenlerden birinin ‘İstanbul’u<br />

seslendirdiğini duymayı çok isterim..”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 99


<strong>Life</strong> Magazin<br />

NAZLI TOSUNOĞLU:<br />

Eskiden dünya<br />

daha özgür ve<br />

daha naifti<br />

PINAR BALTACI<br />

Özel kanalların açıldığı 1990’lı yıllarda birçok tiyatrocu için<br />

sahnelerden ekranlara doğru uzun bir yolculuk başladı. En usta<br />

oyuncular, yeni yeni evlere giren televizyonlar sayesinde bir anda<br />

yer aldı hayatlarımızda. Televizyon projelerine dahil olan tüm bu<br />

usta isimler, sahne tozlarını da taşıdılar bir nevi televizyonlara. TRT<br />

2’nin yeni açıldığı dönemler, ‘Yeşil Enerji’ isminde bir gençlik programı...<br />

Nazlı Tosunoğlu, ilk defa ekranlarda ‘merhaba’ diyor bizlere.<br />

Sonraları İkinci Bahar’ın polis memuru Tansu, Yabancı Damat’ın<br />

Rabia’sı ve yıllardır da Arka Sokaklar’ın Nazike’si oluveriyor. Birbirinden<br />

farklı rollere hayat veren usta oyuncuyla yeni oyunu Don<br />

Kişot’um Ben’e ev sahipliği yapan Baba Sahne’de bir araya geldik.<br />

Nazlı Tosunoğlu ile yeni oyununu konuşurken, geçmişten bugüne<br />

televizyon dünyasının da kapılarını araladık.<br />

İlk özel televizyonlarda birçok farklı projede yer alan Tosunoğlu,<br />

o dönemdeki üretimleri büyük bir özlemle şu sözlerle anlatıyor:<br />

“1990’larda sabit telefonlarla evi arar, set programımız hakkında<br />

bilgi verirlerdi. Senaryolar eve postayla gelirdi. Sadece yirmi küsur<br />

yılda bugünlere geldik. Ayrıca o zamanlar oyunculuğun üzerinde<br />

duruluyordu; şimdilerde ise daha çok görüntülerin kalitesine, kadrajlara,<br />

açılara bakılırken, oyunculukta ruha bakılmıyor ne yazık ki...<br />

Tabi illa ki kadrajlar ve diğer unsurlar da önemli, fakat sektörümüz<br />

çok fazla dijital dünyanın çarklarına kurban olmamalı.”<br />

“TELEVİZYONDA KONSANTRE OLMAK BİRAZ DAHA ZOR”<br />

Televizyon ve tiyatro arasındaki farkları sorduğumda ise; “Sadece<br />

bir tane oyunculuk var. Oyuncu olan kişi her yerde aynı oynar” diyor<br />

ve ekliyor Nazlı Tosunoğlu: “Tiyatroda sesinizin biraz daha yüksek<br />

çıkması gerekir. Tabi bir de tiyatro eğitimi olmayan bir kişinin televizyonda<br />

olmasa bile tiyatroda işi çok daha zordur, yolu uzundur.<br />

Bunun yanında bana kalırsa televizyon işlerinde oyuna odaklanabilmek<br />

kesinlikle daha zor. Çünkü oradaki dış koşulların sizi aşağıya<br />

çekebilmesi kesinlikle daha muhtemel... Yoldan geçen biri el<br />

sallıyor, bir diğeri laf atıyor, tam gözünüzü doldurmuş oyuna odaklanmışsınız,<br />

otobüs geçti stop! Işıkçı faktörü var, kamera faktörü var.<br />

Tiyatroda ise sadece seyirci ve siz varsınız. Herkes sessiz, telefonlar<br />

ve ışıklar, kapılar kapalı… Dolayısıyla orada konsantre olabilmeniz<br />

çok daha rahat. Esas televizyon ve sinemada o an duyguya girmek,<br />

kendinizi hiç kaçırmamak biraz daha zor bana kalırsa.”<br />

AŞKIN VE AİLENİN ÖYKÜSÜ: İKİNCİ BAHAR<br />

Tosunoğlu ile bir araya gelmişken, İkinci Bahar’ı konuşmamak<br />

olmazdı. Hâlâ adından sık sık söz ettiren, Ali Haydar ve Hanım’ın<br />

unutulmaz aşkının gölgesinde birbirinden samimi hikâyeler, dostluk,<br />

aile ve Samatya: “Ben çok şanslıyım galiba, çünkü hep parlak<br />

100 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

ve şanslı işlerin içerisinde oldum. Romantik<br />

olmak için söylemiyorum ama bir daha<br />

İkinci Bahar çekilmeyecek. Öyle bir dünya<br />

ve atmosfer yok çünkü artık. İkinci Bahar<br />

çok sevildi, çünkü o zamanların Türkiye’si<br />

ve insanların birbirine olan yaklaşımı çok<br />

başkaydı. Daha özgür, daha naif, daha yumuşak<br />

bir dünya vardı etrafımızda. Tabii ki<br />

terör başta olmak üzere pek çok problemin<br />

olduğu yıllardı, fakat insanların birbirine<br />

yaklaşımı hoyrat değildi.<br />

GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ YERLİ DİZİ<br />

Diğer taraftan set koşulları da öyle çok iyi<br />

değildi. Karavanımız bile yoktu, sadece<br />

bir tane odamız vardı Samatya’da. Büyük,<br />

küçük, usta farketmeksizin tüm oyuncular<br />

aynı yerde yer içerdik. Bu çok eşitleyen bir<br />

durumdu. Samatya’da halkın içerisinde<br />

güzel güzel çekiyorduk sahnelerimizi. Oraya<br />

vapurla gitmek daha kolaydı. Vapurda<br />

çayımı yudumlarken bir taraftan da elimde<br />

senaryolar olurdu. Arkamdan birileri ne<br />

olacak acaba bu bölüm diye soruyordu.<br />

Halkla çok birlikte olan bir işti o. Hürriyet<br />

Pazar’da bir çalışma yayınlandı geçenlerde,<br />

gelmiş geçmiş en iyi 100 yerli dizide birinci<br />

oldu İkinci Bahar. Ertem Eğilmez filmlerinin<br />

90’lardaki karşılığıydı... Ali Kırca, Atv<br />

Haber’de İkinci Bahar’ın son bölümünün<br />

yayınlandığı gün Taksim Meydanı’nı göstermişti,<br />

inanır mısınız meydan bomboştu.”<br />

ARKA SOKAKLAR’DA ZORLAMA<br />

İLİŞKİLER VE ENTRİKA YOK<br />

Haydi biraz da Arka Sokaklar’dan bahsedelim...<br />

Bir nesil bu ekiple büyüdü.<br />

Türkiye tarihindeki unutulmayacak işlerden<br />

biri kuşkusuz. “Nedir bu başarının<br />

sırrı?” diye soruyorum, “Çünkü zorlama<br />

ilişkiler yok” diyerek başlıyor söze sevilen<br />

oyuncu: “Hiç entrika çekmedik biz Arka<br />

Sokaklar’da. Polisiye hikâyeler ön planda,<br />

bizler de aileleri olarak onların yanında<br />

hikâyenin bir parçasıyız. Polisiye olaylar<br />

hiç bitmiyor, ee hal böyle olunca da bizim<br />

dizimize konu olan hikâyeler de hiç bitmiyor.<br />

Gerçeğe en uygun şekilde gerçekleştiriyoruz<br />

çekimlerimizi.”<br />

DON KİŞOT’UM BEN!<br />

Baba Sahne’nin yeni dönem oyunlarından<br />

“Don Kişot’um Ben!”... Nazlı Tosunoğlu’nun<br />

eylül ayından bu yana Arka<br />

Sokaklar’ın yanında zamanının çoğunu<br />

yeni oyunu kaplıyor. Bu oyun, Don<br />

Kişot’un hayat hikâyesinden çok bir Don<br />

Kişot olma hali: “Esasında kimsenin kahraman<br />

falan olmasına gerek yok, yaşamın<br />

içerisinde herkes biraz Don Kişot. Geçim<br />

zorlukları, hayat içerisinde diğer problemler<br />

bizleri Don Kişot olmaya zorluyor<br />

zaten. Bizler Don Kişot delirdi diyoruz<br />

ama esasında mesele öyle değil. Oyunda<br />

diyoruz ki; ‘Esasında deli olan çizgide<br />

kal, evinden sınırlarından çıkma diyenler.<br />

Hangimiz çizgiyi aşıyoruz, statükodan<br />

yana olanlar mı yoksa isyan bayrağını<br />

açanlar mı?’ Bu durumda deli olanı da<br />

seyirciye bırakıyoruz. Şöyle diyor Don<br />

Kişot; ‘Aşk da tıpkı şövalyelik gibi her şeyi<br />

eşit kılar.’ Tüm <strong>Kadıköy</strong>lüleri oyunumuza<br />

bekliyoruz.”<br />

“KADIKÖY HER HALİYLE<br />

GÜZEL VE BİZE AİT”<br />

Son olarak, hem bir <strong>Kadıköy</strong>lü hem de<br />

oyuncu olarak <strong>Kadıköy</strong>’e dair gözlemlerini<br />

şu sözlerle aktarıyor Tosunoğlu: “<strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

bambaşka bir seyircisi var, çok<br />

seviyor ve keyif alıyorum <strong>Kadıköy</strong>’de sahne<br />

almaktan. Nasıl geleceğini, nasıl oturacağını,<br />

ne yapacağını çok iyi bilen, bilinçli bir<br />

seyirci var burada. Baba Sahne’nin de kendine<br />

ait oluşturduğu bir söylemi ve ilkesi<br />

olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.<br />

Seyirci de gelirken o ilkenin farkında<br />

oluyor. Daha kapıdan girer girmez sahneyi<br />

gören kişiler bir derlenip toplanıp, o hayal<br />

dünyasının içerisine atıyor kendisini. Baba<br />

Sahne’ye ilk geldiğimde bir mücevher<br />

kutusuna benzetmiştim burayı. Gençler<br />

de çok seviyor. Uzun yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

yaşayan biri olarak, semtimizin böyle bir<br />

sahneye ihtiyacı vardı. Eski ve yeni <strong>Kadıköy</strong>’ü<br />

karşılaştırsam, eskiye bir güzelleme<br />

kaçınılmaz olur ama <strong>Kadıköy</strong> her haliyle<br />

güzel ve bize ait.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 101


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Eser Noyan’dan<br />

‘ Tarçın ve Yasemin<br />

Kokulu Şarkılar’<br />

PINAR BALTACI<br />

Eser Noyan... Müziğin derinliğinin, hayatın gerçekliğiyle<br />

harmanlandığı o ince çizgide geçen güzel bir yaşamın<br />

yaratıcısı... Yaşamının her döneminde ne istediğini bilerek<br />

yoluna devam eden Noyan’ın öğretmenlikten müziğe<br />

evrilen hayatı, birbirinden kalıcı işlere attığı imzalarla<br />

bugünlere kadar aynı samimiyetle gelebilmiş.<br />

Daha çocuk yaşlarda aklının bir köşesinde yer eden<br />

müzik sevgisinin ardı sıra yürüdüğü dünyada berrak<br />

sesi, sade yorumuyla kısa sürede dikkatleri üzerine<br />

çekmeyi başaran Eser Noyan’ı, kendisinden büyük bir<br />

samimiyetle dinledim. Pozitif enerji yüklü, yeryüzünde<br />

sevgiye dair her şeyi ilgilendiren ezgilerini tek bir cümle<br />

ile özetledi Noyan: “Benim müziğim tarçın ve yasemin<br />

kokulu…”<br />

“KALBİMDEKİ MÜZİK AŞKINI DİNDİREMEDİM”<br />

“Müziğe olan sevginiz çocukluk yaşlara dayanıyor.<br />

Siz de saç fırçasını mikrofon gibi kullanır mıydınız o<br />

yıllarda?” diye soruyorum. Gülümseyerek yanıtlıyor Eser<br />

Noyan: “Evet, tam olarak öyle başladı. Çocukluğum<br />

Beylerbeyi’nde geçti. Daha ilkokul çağlarımda sesim<br />

okuldaki hocalarım tarafından dikkat çekmişti. Konservatuvara<br />

yazılmam için babamı ikna etmeye çalıştılar,<br />

fakat babam müsaade etmedi. Babam Davut Bey iş<br />

insanıydı o dönemler, fabrikası vardı. Entelektüel, şiirler<br />

yazan biri olmasına rağmen kızının şarkıcı olmasını<br />

kabul edemiyordu. O dönemlerde bazı kalıpların dışına<br />

çıkmak zordu. Dolayısıyla ben müzik eğitimi alamadım,<br />

öğretmen oldum. O dönemler ABC Koleji vardı Fenerbahçe’de.<br />

Anasınıfı ve ilkokul öğretmenliği yapıyordum,<br />

okulda müzikle alakalı tüm etkinliklerle ben ilgileniyordum.<br />

Kalbimdeki müzik aşkını dindiremedim. Özel dersler<br />

almaya başladım ve hayallerimin peşinden koştum.”<br />

ALIŞILMIŞIN DIŞINDA GEÇEN ÖĞRETMENLİK YILLARI<br />

Hayatında her zaman aykırı ve farklı bir bakış açısıyla<br />

hareket ettiğini ifade eden Noyan, öğretmenlik yıllarına<br />

ilişkin deneyimlediklerini ise şu sözlerle aktarıyor <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> okuyucularına: “O dönemler çocuklara okuma<br />

yazma, fişlerin kesilmesiyle öğretilirdi. Ben bu yöntemin<br />

dışına çıkmak istedim. Kumaş boyası, plastik bardaklar,<br />

yağlı boya fırçaları, tuval ve yapıştırıcılar istedim. Herkes<br />

çok şaşırmıştı. Ben okumayı yazmayı işte böyle öğreteceğim<br />

dedim onlara. Şarkılar söyleyerek, resimler yaparak,<br />

kâğıtları kesip yapıştırarak öğrendi benim çocuklarım<br />

okuma yazmayı. Renkleri kumaş boyalarını kaynatarak<br />

öğrendiler mesela; kırmızı elmalar, yeşil yapraklar çizdiler.<br />

Bir elma resmi çiziyoruz, elma şarkısı söylüyoruz.<br />

Şarkıda elmadan kurtçuk çıkıyor, hemen resmimize bir<br />

kurtçuk çiziyoruz. Üç yaprak varmış diyor, o kadar yaprak<br />

çizerek sayıları öğreniyoruz. Görselliğin ve sanatın öğrenmedeki<br />

gücüne her zaman çok inandım ve o dönemler<br />

okul yönetiminin de desteğiyle bunu pratiğe döktüm.<br />

Bütün öğrencilerim kısa sürede öğrenmişlerdi o yıllarda<br />

okuma yazmayı.”<br />

102 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

VE HOŞGELDİN MÜZİK…<br />

Müzik ise hep devam ediyor usta sanatçının<br />

hayatında. Hem de eğitimci kimliğinin<br />

de vermiş olduğu deneyimle, en baştan<br />

eğitimini gerçek sanatçılardan alarak…<br />

İlk olarak Mutlu Torun’dan gitar dersleriyle<br />

başlıyor müzik serüveni. Ardından<br />

Belkıs Aran, Fikret Kızılok gibi usta müzisyenlerden<br />

dersler almaya devam ediyor.<br />

Müzik partneri Engin Noyan’la Fikret<br />

Kızılok’un o dönemler Bağdat Caddesi’nde<br />

bulunan Çekirdek Sanat Evi’nde eğitim<br />

alan Eser Noyan, gitarını çok beğenen<br />

Engin Noyan’a hediye ediyor ve “Sen çal,<br />

ben söyleyeyim” diyerek, gitarı eline bir<br />

daha almayarak solistlik yolculuğuna<br />

başlıyor.<br />

“BABAMIN BENİ İLK DİNLEYİŞİYDİ”<br />

Tüm bu müzik yolculuğuna babasından<br />

onay almadan devam eden Eser Noyan,<br />

yıllar sonra yaşadığı bir anısını aynı günün<br />

duygusallığı ile şöyle anlatıyor: “Babam<br />

Davut Bey, çok hoş bir insandı. Kalamış’ta<br />

yeni yapılan evimizin ilk eşyası bir<br />

kütüphane olmuş, ardından kütüphaneye<br />

uygun mobilyalar alınmıştı. Babam sağ<br />

elime Safahat’ı, sol elime ise Karl Marx kitaplarını<br />

vermişti. ‘İşte hayatında bu ikisinin<br />

ortasında bir yolda yürüyeceksin’ diye<br />

de telkinde bulunmuştu. Düşünebiliyor<br />

musunuz, böyle bir baba müziğime yasak<br />

koymuştu. Seneler sonra Kalamış’taki<br />

televizyonumuzu açtık, bir konserimiz<br />

yayınlanıyordu. Babam, kendi koltuğunda<br />

oturmaya devam ederek televizyonu<br />

pür dikkat izledi. Bu, babamın beni ilk<br />

dinleyişiydi. Önce gözünden iki damla<br />

yaş süzüldü. Ayağa kalktı, televizyonun<br />

karşısına geçerek alkışladı oradaki kadını,<br />

beni… Bana döndü ve ‘Özür dilerim’ dedi.<br />

Hiç unutmayacağım o anı.”<br />

“BASINI ÇOK İYİ BİR<br />

MEVKİDE BIRAKTIM”<br />

Sonraları basın sektöründe çalışmaya<br />

başlasa da müzik çalışmaları hep devam<br />

ediyor Eser Noyan’ın... Türkiye’nin üst<br />

düzey entelektüel insanlarıyla birlikte çok<br />

güzel zamanlar geçirdiklerini ifade eden<br />

Noyan, “Türkiye dışında çok fazla konserimiz<br />

oldu. Meksika, Japonya, Rusya, Fransa<br />

ve Almanya’ya uzanan konserlerdi bunlar.<br />

Çok güzel, dolu dolu geçen zamanlara<br />

paralel olarak basın sektöründeki işim de<br />

devam etti. Çocuk doğurdum. İki saatlik<br />

uykularla yaşıyordum ama çok güzel yaşıyordum.<br />

O dönemlerde Yorum Reklam’ın<br />

metin yazarlığını yaptık Engin Bey ile beraber.<br />

Ardından, Milliyet Grubu’nun Karacan<br />

Yayınları’nda Halkla İlişkiler ve Reklam<br />

Bölümü’nde görev yapmam istendi. Fakat<br />

bana sunulan meslekte reklam istemek<br />

vardı. ‘Ben bunu kesinlikle beceremem’<br />

dedim ama ısrarcı oldular. Bu işi nasıl başaramayacağımı<br />

ispatlamak için gittiğim<br />

ilk kurumdan reklam alarak çıktığımda<br />

şaşkındım. Sadece samimi davranmıştım.<br />

İlk görüştüğüm yerden derginin arka<br />

kapağına tam 6 ay süreyle ilan alınca, işe<br />

uzun yıllar devam ettim tabi. Ve söyledikleri<br />

gibi zamanla o işin piri oldum. Karacan<br />

Yayınları’nın ardından ekipçe Sabah Grubu’na<br />

geçtik yeni dergiler çıkartmak üzere.<br />

Orada da genel koordinatör oldum. İstifa<br />

ettiğim zaman genel koordinatördüm.<br />

Basını çok iyi bir mevkideyken bıraktım. O<br />

dönemlerde bir de TRT2’nin ilk yıllarında<br />

‘Hanımlar Sizin İçin’ programı başladı. O<br />

programda sunuculuk yapıyordum. Belki<br />

okuyucularınızdan o dönemi hatırlayanlar<br />

da olacaktır. Güzel bir programdı” şeklinde<br />

konuşuyor.<br />

NOKTA BEYLERBEYİ’NDE<br />

ESER NOYAN SOHBETLERİ<br />

Bu aralar Nokta Beylerbeyi adında bir<br />

köşkte şarkı söyleyerek sevenleriyle<br />

sohbetlerde bulunan Eser Noyan; “Ben bir<br />

şarkı söyleyeceksem bu bir köşk olmalı demiştim<br />

daha önce. Böyle bir teklif alınca,<br />

ellerimde çiçeklerle gittim o köşke. 2018<br />

yılında başladık programlara. Oğlum Eren<br />

Noyan’ın Yeldeğirmeni’nde ‘The Badau’<br />

adlı bir caz lokali var, oradan müzisyen<br />

arkadaşlarla katılıyoruz programa. Ayda<br />

bir kere gerçekleşiyor. Sohbet ve müzik<br />

konseptindeki programlarımızın adı, ‘Tarçın<br />

ve Yasemin Kokulu Şarkılar” diyerek<br />

sözlerini noktalıyor.<br />

“Henüz çocuk yaşlarda bir gün<br />

şarkı söylersem, Neveser Kökdeş<br />

şarkıları olurdu diyordum.<br />

O yaşarda kararımı vermiştim.<br />

O müzikteki doğu ve batı<br />

sentezini kulağım yakalamıştı.<br />

Piyanoyla alaturka besteler yapan<br />

bir isimdi Neveser Kökdeş.<br />

Nitekim öyle de oldu. Yıllar sonra<br />

okudum o ezgileri…”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 103


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Yeteneği içinde<br />

kaybolmuş bir dahi;<br />

KERİM ÇAPLI<br />

Türkiye’nin dünya çapındaki sanatçılarından Kerim Çaplı’nın<br />

kayıp kayıtları, “Kayıp” albümü ile müzikseverlerle buluştu.<br />

2004 yılında hayatını kaybeden Kerim Çaplı’nın, yeteneğinin<br />

yanı sıra hüzünlü bir hikâyeyi de miras bıraktığı oğlu Ahmet<br />

Çaplı için ise bu albüm, babaya bir saygı duruşu…<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

Kerim Çaplı… Blues müziğin efsane ismi…<br />

Dâhilik düzeyindeki yeteneği ile Türkiye’nin<br />

Beethoven’ı nitelemesini abartısız hak eden,<br />

Jimi Hendrix’in “muhteşem müzisyen” dediği<br />

ve birlikte çalıştığı, Türkiye’nin dünya çapındaki<br />

sanatçılarından biri… Davulcu, gitarist,<br />

vokalist, klavyeci… Kısaca tek kişilik orkestra!<br />

Yeteneği ile şapka çıkartılan, hikâyesi ile hüzün<br />

veren, herkesin tanımadığı, tanıyanların “efsane”<br />

olduğundan şüphe duymadığı bir isim…<br />

Kerim Çaplı, bugünlerde oğlu Ahmet Çaplı’nın<br />

çabalarıyla, deyim yerindeyse titizlikle yürütülen<br />

bir kazı çalışmasıyla yeniden gün ışığına<br />

çıktı. 2004 yılında hayata gözlerini kapatan<br />

Kerim Çaplı’nın bugüne kadar bir araya getirilmemiş<br />

kayıtları, “Kayıp” albümü ile dinleyicileri<br />

ile buluştu. Albümün adından baba-oğul<br />

gerçekleştirdikleri düete kadar her detayı bir<br />

anlam bütünlüğü içinde gerçekleştirilen çalışma,<br />

aynı zamanda bir baba-oğul buluşması…<br />

Ahmet Çaplı’nın soyadına ve babasına bir saygı<br />

duruşu… Bu, eşsiz bir müzik yeteneğine sahip<br />

ama o yeteneğin ağırlığı altında kaybolmuş bir<br />

deha ile babasıyla müziği aracılığıyla bir araya<br />

gelebilen bir oğulun hikâyesi…<br />

EFSANE BİR SANATÇI<br />

Oğul Ahmet Çaplı ile babası efsane müzisyen<br />

Kerim Çaplı’yı ve bu özel albümü konuştuk.<br />

Çaplı, babasını anlatırken gururu, hüznü, sevinci,<br />

hayranlığı ve burukluğu bir arada yaşıyor:<br />

“Kerim Çaplı efsanedir, çünkü öncelikle<br />

Türkiye’de alışılagelmeyen bir tarzı var. Hem<br />

karakteri hem hayatıyla… Amerika’da başlamış,<br />

Türkiye’de devam etmiş bir hayatı var. O<br />

dönemden arkadaşları onu şöyle özetliyor:<br />

Biz Amerikalı gibi çalıyorduk, Kerim Çaplı ise<br />

zaten Amerika’da çalıyordu. Bence Türkiye’de<br />

müzisyenlerin yaşadığımız coğrafyanın<br />

sosyo-kültürel yapısından dolayı kendilerini<br />

kısıtladığı, kıstas koyduğu noktalar var. Bu<br />

noktada onun kendine o kıstası koymaması,<br />

104 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

hayatını açık şekilde yaşaması, sahnede de<br />

bunu göstermesi, sosyal hayatını da böyle<br />

sürdürmesi onu farklı kılmış. Ben onu ‘efsane’<br />

olarak adlandırıyorum. Yaşadığı şeyler<br />

hem efsane hem gerçek, efsaneyle gerçek<br />

arasında bir adam… Hayatında o kadar çok<br />

şey bir arada ki… Bu albüm çalışmasında<br />

birçok anlamın bir arada olmasını istedim.<br />

Benim düetim ve albümün 15 yıl sonra<br />

onun doğum gününde çıkması gibi... Çalan<br />

müzisyenlerin onun hayatındaki yeri gibi…<br />

Babamın hayatında zaten kesişme noktaları<br />

o kadar çok ki… Hem efsane hem gerçek<br />

dememizin nedeni bu...”<br />

Ahmet Çaplı, bugünkü jenerasyonun babası<br />

Kerim Çaplı’yı tanımasında “Blue” belgeselinin<br />

önemli bir faktör olduğunu düşünüyor:<br />

“Şu anki jenerasyon, özellikle Blue<br />

filminden sonra onu tanıdı. Çünkü, Yavuz<br />

Çetin’i birçok insan tanır ama Kerim Çaplı’yı<br />

sahnede izlemiş, onunla aynı vakti yaşamış<br />

insanlar, onu daha anlatılabilir kılıyordu. O<br />

yüzden Blue filminin bu detaylara girmesi<br />

ve onunla ilgili çok fazla bilgi vermesi, bu<br />

jenerasyonun onu tanıması açısından çok<br />

faydalı oldu. Hatta bu albümün kaderine de<br />

ciddi anlamda etki etti diyebilirim.”<br />

Ahmet Çaplı, bugünkü<br />

jenerasyonun babası<br />

Kerim Çaplı’yı<br />

tanımasında “Blue”<br />

belgeselinin önemli<br />

bir faktör olduğunu<br />

düşünüyor.<br />

“KAYBOLAN ŞARKILAR DEĞİL,<br />

BİR HAYAT”<br />

Kerim Çaplı’nın kayıtlarını “Kayıp” albümünde<br />

toplayan Ahmet Çaplı, bu albümün<br />

kendisi için anlamını anlatıyor ve ekliyor:<br />

“Kaybolan şarkılar değil aslında, bir<br />

hayat… Bu albüm babamla bir barışma<br />

anlamına mı geliyor, bunu çok düşündüm.<br />

Bir barışma var sanırım. Bana daha önce<br />

bir röportajda sordular, ‘Filmde baban<br />

hakkında soğuk konuşuyorsun, uzaklık bu<br />

albümle bitti mi?’ diye. Ben hiçbir zaman<br />

uzak değildim ki. Filmde böyle algılanmış.<br />

‘Hiç beraber yaşamadığın insan hakkında<br />

ne hissedebilirsin ki’ şeklinde bir cümle<br />

çıkmış ağzımdan. Fakat devamında şunu<br />

diyorum; ‘Bir ölüm üzüntüsü değil bu.’ Hiç<br />

tanımamışsın, yanında hiç olmamış birini<br />

kaybediyorsun ve bir daha hiç beraber<br />

yaşama şansın olmayacak. O saatten sonra<br />

hayatında var oluyor ve onu tanımaya<br />

başlıyorsun. Buradaki durum bu... Ölümü<br />

bir kırılma anıydı. Şimdi barışmak diyebilirim<br />

sanırım. Bir de şu var, onun yaşayamadığı<br />

şeyleri yaşamak ve yaşatmak…<br />

İskender Paydaş ile ilk buluştuğumuzda<br />

bana sormuştu, ‘Amacın ne?’ diye. Çaplı<br />

soyadını yaşatmak istediğimi söylemiştim.<br />

Çünkü dedem Erdoğan Çaplı da bir piyano<br />

virtüözüydü.”<br />

Blue belgeseli...<br />

Albümde babası Kerim Çaplı ile “Muhtacım<br />

Sana” şarkısı ile bir düete de imza atan<br />

Ahmet Çaplı, bu projeden beklentilerini<br />

şöyle anlatıyor: “Gökhan Palas ilk klibimizi<br />

çekti ve klip bittiği gün şunu söyledim; ‘Bu<br />

klibin ne kadar izlendiği hiç önemli değil. 30<br />

yıl sonra da insanlar bu klibi görecekler ve<br />

Kerim Çaplı diye bir adam varmış diyecekler.<br />

Bu, arkeolojik bir kazıyla gün yüzüne<br />

çıkmış bir tarihi eser gibi.’ Benim için bu<br />

önemli. İnsanlar onu tanıyacak ve tarzı belki<br />

genç müzisyenlere ilham kaynağı olacak.<br />

Bu benim için babaya karşı bir selam, bir<br />

minnet gibi…<br />

Babam 2004’te öldü ve ben o zaman 16-17<br />

yaşındaydım. Çok uzun yıllar onun çaldığı<br />

barlara gittim, çevresini tanıdım, hissetmeye<br />

çalıştım. Ne yaşadı, neden böyle bir şey<br />

oldu? Bir kere ‘Neden?’ sorusunu sordum<br />

her zaman. Yine bir soruyla karşılaştım bu<br />

albümle ilgili; ‘Neden Kerim Çaplı şarkıları<br />

kayıp?’ diye sorulmuştu. Onun hayatında<br />

aslında şarkılar kayıp değildi. Birçok müzisyen<br />

de bu kayıtları biliyordu. Neden ortaya<br />

çıkmadı peki? Ve hayatı neden böyle oldu?<br />

Hepimiz zorluklar yaşarız ve hayatımıza<br />

verdiğimiz zararlar vardır ama onun hayatı<br />

neden böyle oldu? Neden daha güçlü duramadı?<br />

Neden toparlayamadı? Bunu söylemek<br />

üzüyor beni ama burada annesinin<br />

onu hayatından çıkarması da bir etken…<br />

Amerika’da yaşadığı hayattan gelen alışkanlıkları<br />

var. Buraya uyum sağlayamama<br />

durumu var. Jimi Hendrix ile çalarken Türkiye’ye<br />

geliyor ve askere alıyorlar. İki yıl er gazinosunda<br />

‘Yaylalar’ çalıyor. Bu, Amerika’da<br />

büyüyen biri için ciddi travma... Kültürel<br />

bir çatışmanın içinde kalmış. Dedem, hem<br />

akademisyen hem piyanist… Celal Bayar’ın<br />

desteği ile bazı çalışmalar yapması için<br />

Amerika’ya gönderiliyor. Babam da dedemle<br />

6 yaşında Amerika’ya gidiyor. Dedem,<br />

Batı ile Doğu’yu, caz ile Ortadoğu müziğini<br />

harmanlayan biri. Time Edition’dan plak<br />

çıkarıyor, Frank Sinatra ile çalışıyor. Babam<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 105


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Ahmet Çaplı<br />

da onun yanında 12 yaşında sahneye<br />

çıkıyor. 12 yaşında sahneye çıkabilmek<br />

için sadece aşina olmak yetmez, doğuştan<br />

gelen bir yetenekten bahsediyoruz.<br />

Kerim Çaplı’nın “Kayıp” albümünün lansmanı <strong>Kadıköy</strong><br />

Dorock XL’de gerçekleşti. Sanatçının oğlu Ahmet Çaplı,<br />

“Muhtacım Sana” şarkısını seslendirdi.<br />

Bu albümde kaybolan şarkılardan söz<br />

ediyoruz ama şarkılar kayıp değil aslında.<br />

Bu şarkıları dijital yöntemlerin olmadığı bir<br />

dönemde bu kadar kusursuz ve temiz kaydetmiş<br />

olması ve yayınlayamamış olması,<br />

onun hayatıyla ilgili başka noktalara işaret<br />

ediyor. Neden tamamlayamadı? Tamamladıysa<br />

neden çıkaramadı? Tabi bunun<br />

maddi tarafı da vardır ama neden çevresi<br />

bu konuda etkin olamadı? Öldükten sonra<br />

da kimse bir çalışma yapmadı? Kimseyi<br />

suçlamıyorum, sadece şunu düşünüyorum;<br />

müzisyenlerin kendi hayatlarındaki<br />

çatışmalar ve sorunlardan dolayı başka<br />

zorluklara işaret ediyor. Bu zorluklar ne?<br />

Dostlukların zayıf ya da sahte olması mı<br />

veya o tip müzisyenlerin güçsüz olması<br />

mı? Belki popüler kültüre mi hizmet etmesi<br />

gerekiyor? Bunları sormak lazım… Yani<br />

şarkılar değil kaybolan, bir hayat…”<br />

“ÇAPLI SOYADI MOTİVASYON KAYNAĞI”<br />

Kendisi de kariyer yaşamına müzik ile devam<br />

eden Ahmet Çaplı, kendi yolculuğunu<br />

ve “Çaplı” soyadının verdiği duyguyu şu<br />

şekilde özetliyor: “Ailem, bizi müzikle hep<br />

bir arada tuttu. Annemin ailesi de sanatla<br />

amatör olarak uğraşıyordu. Onlar bizi çok<br />

küçük yaşlarda piyanoya ve işin alafranga<br />

kısmına adapte ettiler. Babam hayatımda<br />

yoktu ve babaannem, opera sanatçısı Azra<br />

Gün de yoktu. Bizde sanırım bu yüzden<br />

içgüdüsel olarak sanatçıya ve müzisyene<br />

karşı bir önyargı ve savunma mekanizması<br />

oluşmuş olabilir o dönemde. Bunu<br />

tetikleyen şey tabii ki psikolojik... Çok<br />

küçük yaşlarda içgüdüsel olarak müzikle<br />

olan bağımı biliyordum. Her şeyi müzikle<br />

yaşıyorsun çünkü. Eğer o içinde yoksa<br />

zorlayarak olmuyor. Kalıtsal olarak geçen<br />

bir şey bu...<br />

Örneğin, 9-10 yaşlarında çok fazla şiir<br />

yazdığımı biliyorum. 2012-2013 yıllarında<br />

müzik yaptığımı, beste yaptığımı fark ettim.<br />

İlk başta başka bir müziği taklit ettiğimi<br />

sanıyordum ama sonra baktım, daha önce<br />

böyle yapılmış bir müzik yok. Bu, insanın<br />

içinde çalışan bir fabrika gibi… Çıkıyor.<br />

Daha sonra tiyatro ile uğraşmaya başladım<br />

ve tiyatronun buna çok fazla katkısı oldu.<br />

Orada her dramatik durumu, her sahneyi<br />

müzikle yorumlamaya başladım. Sonra<br />

tiyatrodaki arkadaşlardan bu yönde bir<br />

talep geldi ve müzikleri yaptım. Orkestrayla<br />

çalıştım ve daha da çok motive oldum.<br />

Zamanla ‘Ben bu işi neden yapmıyorum?’<br />

demeye başladım. Sonra piyasanın içindeki<br />

isimlerden birkaç kişiye parça verdim ve<br />

demo yaptılar. Bundan sonrasında da söz<br />

ve müziği bana ait şarkılarla çalışmalarım<br />

devam edecek. Şunu da eklemek istiyorum,<br />

birçok kişi şunu soruyor; ‘Baban çok büyük<br />

sanatçıydı. Deden çok değerliydi. Senin<br />

üzerinde çok büyük bir yük yok mu?’ Öyle<br />

değil. Benim için ‘Çaplı’ soyadı baskı değil,<br />

motivasyon kaynağı… Kimseyle yarışmıyorum<br />

çünkü. Hepimizin hayatı ve kaderi<br />

farklı… Kendi yerimde kendi yolumda<br />

naçizane devam ediyorum.”<br />

106 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Anadolu yakasındaki<br />

adresiniz<br />

Dream Hill Business Deluxe Hotel;<br />

çoğunluğu deniz manzaralı 136 oda, 7 toplantı salonu,<br />

2 restaurant, çok amaçlı Roof ve Spa merkezi ile<br />

Anadolu yakasındaki tercihiniz.!<br />

Dream Hill Hotel;<br />

Sabiha Gökçen Havalimanına sadece 22 km., E-5'e 1 km.,<br />

sahil yoluna 500 mt. mesafesi, merkezi lokasyonu, konfor ve<br />

kaliteden ödün vermeyen hizmet anlayışı ile sizleri bekliyor.<br />

w w w . d r e a m h i l l h o t e l . c o m<br />

Bağdat Caddesi No: 273 İdealtepe - İstanbul / TR<br />

T: +90 216 458 00 00 F: +90 216 458 00 30<br />

info@dreamhillhotel.com


Advertorial<br />

Aile sıcaklığının Moda’daki adresi:<br />

PASHA OTEL<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong> Moda’da 2016 yılında kurulan Pasha Otel, o yıllardan<br />

bu yana Bahariye Caddesi’nin tek oteli olarak varlığını<br />

sürdürüyor. Sımsıcak aile ortamına sahip otelin terasında<br />

kısa süre önce hizmete açılan Kılçık Restaurant ise,<br />

birbirinden leziz balık ve meze çeşitleriyle eşsiz bir İstanbul<br />

manzarasını ayağınıza getiriyor.<br />

Mustafa Levent Aksoy tarafından kurulan Pasha Otel,<br />

yurtiçi ve yurtdışından birçok misafirin uğrak yeri. Bir<br />

aile işletmesi olan otel, merkezi konumundan kaynaklı<br />

olarak İstanbul’u gezmeye gelen turistlerin tercihi olurken,<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerin de misafirlerini ağırlayabileceği ikinci<br />

evleri niteliğinde. ‘Your Heart, Your Home at Pasha Otel’<br />

sloganıyla <strong>Kadıköy</strong>lülerin kalbini kazanan Pasha Otel, 10<br />

kat ve 33 odadan oluşuyor. Toplamda 60 kişiyi ağırlayabilecek<br />

kapasitede olan iç salonda gerçekleştirilen açık büfe<br />

kahvaltılardaki tüm ürünler ise organik.<br />

PASHA RESEPSİYONU 7/24 AÇIK<br />

Tamamı klimalı olan odalarda; uydu TV ve minibar, ücretsiz<br />

Wi-Fi, modern mobilyalar ve halı kaplı zemin, tüm odalarca<br />

çay ve kahve makinası, özel banyo ve saç kurutma makinası<br />

dahil banyo malzemeleri standartları, günlük kahvaltı<br />

açık büfe olarak servis ediliyor. Pasha Resepsiyonu 7 gün<br />

24 saat hizmet verirken; otel personeli özel seyahatler, kuru<br />

temizleme ve 24 saat oda servisi sağlayabiliyor.<br />

PASHA OTEL MÜŞTERİLERİNE ÖZEL ŞARKÜTERİ<br />

Pasha Otel bünyesinde bir de ‘AzAz Şarküteri’ kısmı bulunuyor.<br />

Şarküteride birbirinden farklı meze ve kahvaltı ürünleri,<br />

perakende satış fiyatına müşterilere sunuluyor. Tamamı<br />

organik olan ürünler, Pasha’nın Kandıra’da bulunan çiftliğinden<br />

geliyor. Yemeksepeti.com üyesi olan Pasha Otel’in<br />

sushileri denemeye değer. Ürünler, kalitesi ve fiyatlarıyla da<br />

farkını ortaya koyuyor. Otelin arka kısmında ise sizlere soğuk<br />

kış günlerinde nostalji yaşatacak bir kış bahçesi konsepti<br />

108 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

yaratılıyor. Kuzine başında evinizin sıcak ve<br />

samimi havasını alırken, çıtır çıtır soba sesleri<br />

eşliğinde kestanenizi tadarken sohbetleriniz<br />

daha da keyifli bir hal alacak.<br />

KILÇIK RESTAURANT HİZMETİNİZDE<br />

Pasha Otel’in <strong>Kadıköy</strong>lülerin hizmetine<br />

sunduğu bir diğer yenilik ise Kılçık Restaurant<br />

oldu. 50 kişilik kapasitesi bulunan<br />

restaurant, açılıp kapanabilen çatı özelliğiyle<br />

yaz kış konuklarını ağırlıyor. Restaurant sorumlusu<br />

Kahraman Albay, Kılçık’ta her türlü<br />

organizasyona açık olduklarını ifade ederek;<br />

“Kılçık Restaurant’ta Çarşamba, Cuma ve Cumartesi<br />

günleri akustik olarak fasıl dinletilerimiz<br />

oluyor. Bunun yanında müşterilerimiz<br />

doğum günü, özel kutlamalar, evlilik teklifleri<br />

gibi organizasyonları için de yer ayırtabilir.<br />

Rakı balık üzerine hizmet sunduğumuz<br />

mekânımızda birbirinden farklı meze çeşitlerimiz<br />

de mevcut” şeklinde konuştu.<br />

KADIKÖYLÜLER MİSAFİRLERİNİ<br />

PASHA’DA AĞIRLIYOR<br />

Bahariye Caddesi’nde tek oteli olan Pasha<br />

Otel, her geçen gün çıtayı yükselterek<br />

yoluna devam ediyor. Ağırlıklı olarak<br />

yurtdışından misafirleri ağırlayan otele<br />

özellikle Amerika, İsveç, Almanya, Hollanda<br />

ve Norveç gibi ülkelerden çok sayıda turist<br />

geliyor. Bunun yanında yurtdışında yakınları<br />

bulunan <strong>Kadıköy</strong>lüler de misafirlerini<br />

Pasha Otel’de ağırlıyor. Bir aile işletmecisi<br />

olan Pasha Otel’e güvenen semt sakinleri,<br />

kız isteme ve nişan gibi etkinliklerde de<br />

Pasha’nın kapısını çalışıyor.<br />

3 FARKLI ODA ÇEŞİDİ MEVCUT<br />

Pasha Otel’de üç çeşit oda seçeneği<br />

mevcut. ‘Lüks bir oda’ olarak adlandırılan<br />

deluxe odalar, 20 metrekare büyüklüğünde.<br />

Odalarda halı kaplı zeminler, uluslararası<br />

uydu yayını, 42 inç Full HD Smart TV’ler,<br />

wi-fi, mini barlar, uzun mesafeli telefon hizmeti,<br />

su ısıtıcı setleri, kasalar, ayarlanabilir<br />

klima sistemleri, yangın alarmları, saç kurutma<br />

makineleri ve makyaj aynaları içeren<br />

banyolar bulunuyor. Çift kişilik odalar ise 25<br />

metrekare büyüklüğünde olurken, King Suit<br />

odalar 45 metrekare. Tüm odalar Bahariye<br />

Caddesi veya bahçe manzarasına sahipken,<br />

King Suit odalarda ise Boğaz manzarasına<br />

doyacaksınız.<br />

Kozmaoğlu firmasının bayiisi olan<br />

AzAz Şarküteri’de ürünler Kandıra’da<br />

bulunan kendi çiftliklerinden<br />

temin ediliyor. Organik olan<br />

ürünlerin tamamı Kozmaoğlu’ndaki<br />

fiyatlarla birebir aynı. Üstelik otel<br />

içerisinde bir servis tabağına hazırladığınız<br />

tüm çeşitler, şarküteri fiyatına<br />

satılıyor. Doğal ürün bulmakta<br />

zorluk çektiğimiz şu günlerde Kandıra’da<br />

kendi çiftliklerinden gelen<br />

‘keçi ürünleri’ni tatmanızı öneririz.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 109


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

ACE of MICE FUARI’NA 41 ÜLKE KATILDI<br />

İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen<br />

ACE of MICE Fuarı sona erdi. Türkiye’nin ilk<br />

ve tek etkinlik, toplantı ve kongre endüstrisi<br />

fuarı olma özelliği de taşıyan ACE of MICE’A,<br />

bu yıl 41 ülkeden 255 şirket katıldı.<br />

organizasyonu yapan dünya devi şirketi<br />

İstanbul’da ağırladık. Katılımcıların hem<br />

İstanbul’u görmesini hem de orta ve uzun<br />

vadede uluslararası kongre ve toplantıların<br />

Türkiye’de düzenlenmesini sağlamış olduk.”<br />

15 BİNDEN FAZLA ZİYARETÇİ<br />

Geçtiğimiz yıllara göre daha kapsamlı bir<br />

organizasyonla ziyaretçilerini karşılayan<br />

fuar büyük ilgi gördü. Yurtiçi ve yurtdışından<br />

olmak üzere 15 binden fazla ziyaretçiye<br />

ev sahipliği yapan fuarda, oldukça önemli<br />

bağlantılar da yapıldı.<br />

KONGRE VE TOPLANTILARIN<br />

MERKEZİ OLACAK<br />

Fuarın düzenlenmesini gerçekleştiren<br />

Turizm Medya Grubu’nun Başkanı Volkan<br />

Ataman, yaptığı açıklamada şunları ifade<br />

etti: “Bu yıl altıncısını düzenlediğimiz buluşma<br />

ile Türkiye ve global MICE sektörünü İstanbul’da<br />

bir araya getirdik. Fuar süresince<br />

41 ülkeden 254 kongre, toplantı ve etkinlik<br />

TOURMAG TURİZM DERGİSİ<br />

ZİYARETÇİLERLE BULUŞTU<br />

Malta’da düzenlenen ve iki anlamlı ödülle<br />

döndüğümüz Akdeniz Turizm Forumu’nun<br />

ardından, TOURMAG Turizm Dergisi olarak<br />

ACE of MICE Fuarı’nda biz de yerimizi aldık<br />

ve ziyaretçilere 1500’den fazla dergi hediye<br />

ettik, yabancı konuklara ülkemizin güzelliklerini<br />

anlattık.<br />

ÖDÜLLÜ ZİYARETÇİLER<br />

Standımızda Malta zaferinin kahramanları da<br />

hazır bulundu. ATURJET olarak anılan Türkiye<br />

Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği Başkanı<br />

Delal Atamdede, Malta’da Büyük Akdeniz<br />

Ödülü kazanırken, duayen turizmci Hüseyin<br />

Kurtoğulları da Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne<br />

layık görülmüştü. Fuarın ödüllü ziyaretçileri<br />

olarak TOURMAG Turizm Dergisi standında<br />

tebrikleri kabul eden ikiliye güzel temenniler,<br />

yine alanlarında duayen rehberlerimiz Öznur<br />

Çilingiroğlu ve Tolon Sökmen’den geldi.<br />

FIJET TÜRKİYE’DEN KUTLAMA<br />

Fuar sonrasında Malta’da kazanılan<br />

zaferi kutlamak için FIJET Türkiye<br />

Başkanı Delal Atamdede tarafından<br />

Büyük Kulüp’te verilen yemekte bir araya<br />

gelen ATURJET üyeleri, “Durmak yok yola<br />

devam” mesajı verdiler.<br />

Olgun Çiçek, Mehmet Kılıçel, Delal Atamdede, Kadir Toprakkaya, Hüseyin Kurtoğlulları,<br />

Ülkü Kurtoğulları, Esra Atamdede, Yonca Atamdede ve Dilara Çiçek…<br />

110 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

MODA DENİZ KULÜBÜ’NDE<br />

GEORGIA O’KEEFFE GECESİ<br />

Moda Deniz Kulübü, Hülya Botasun ile<br />

sürdürdüğü “Ressam Sofraları” etkinliklerinde<br />

bu kez “tuvale sığmayan ressam”<br />

olarak anılan Georgia O’Keeffe’yi konuk etti.<br />

Amerikan sanatının özgün ve önemli sanatçılarından<br />

biri olarak bilinen O’Keeffe’nin<br />

sosyal yaşamı, sanatı ve eserleri hakkında<br />

katılımcılara bilgi veren Botasun, sanatçının<br />

ilerici ve aktivist bir kadın olarak yaşama<br />

tutunuşundan da örnekler sergiledi.<br />

AMERİKAN MODERNİZMİNİN<br />

TEMSİLCİLERİNDEN<br />

Hülya Botasun, Georgia O’Keeffe’nin<br />

Amerika’da birçok kadına ilham olduğunu<br />

dile getirdiği sunumunda şunları ifade<br />

etti: “Sanatçımız aynı zamanda Amerikan<br />

modernizminin temsilcileri arasında gösterilmektedir.<br />

Sıkça resimlediği kala zambağı,<br />

neredeyse sanatçının simgesi olmuştur.<br />

Georgia O’Keeffe, eserlerinde doğa temelli<br />

konuları tuvale aktarmayı tercih etmiş olsa<br />

da, daha sonraları seksüel çağrışımlarla<br />

feminist eserler de üretmeye başlamıştır.<br />

Doğa manzarasıyla kadını bütünleştirerek<br />

resme dâhil eden sanatçı, adeta patriarkal<br />

dönemin eleştirisini de vermektedir.”<br />

Moda Deniz Kulübü’nde geleneksel hale<br />

gelen ve büyük ilgi gören Ressam Sofraları’na<br />

konuk olan Georgia O’Keeffe’nin yaşamı,<br />

konukları hayli etkiledi.<br />

Ressam Sofraları’nı büyük bir başarı ile sunan ve<br />

katılımcılara bambaşka ufuklar kazandıran Hülya<br />

Botasun’a, Moda Deniz Kulübü Genel Müdürü<br />

Ayhan Alpakın tarafından teşekkür mektubu<br />

takdim edildi. Daha önceleri verilen plaket yerine<br />

Darüşşafaka kurumuna yapılan bağış mektubunun<br />

tercih edilmiş olması, konuklar tarafından da<br />

büyük takdirle karşılandı.<br />

Moda Deniz<br />

Kulübü’ndeki Ressam<br />

Sofraları’nın hemen<br />

hepsini takip eden<br />

Berna İkbal, etkinliğe<br />

bu defa Beran Evgin<br />

ile katıldı. Sanatsever<br />

kişiliğiyle bilinen<br />

Berna Hanım, program<br />

öncesi Ressam Hülya<br />

Botasun ve <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> Dergisi Genel Yayın<br />

Yönetmeni Canan<br />

Toprakkaya ile kısa bir<br />

söyleşide bulundu.<br />

Hülya Botasun, sanatçının doğa manzarasıyla kadını bütünleştirerek<br />

resme dâhil edişini anlattı.<br />

Moda Deniz Kulübü üyelerinin yoğun ilgi gösterdiği Ressam Sofraları<br />

etkinliğinin konukları arasında Teoman Akünal, Eldebran Akünal,<br />

Saliha Akmenek ve Aykut Akmenek de yer aldı.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 111


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

MEKÂN OSCARLARI’NA<br />

ANADOLU YAKASI’NDAN<br />

İKİ YILDIZ<br />

Bu yıl 19.’su düzenlenen Gecce Mekân Ödülleri, geçtiğimiz<br />

ay Swissotel The Bosphorus’ta gerçekleştirilen<br />

görkemli bir törenle sahiplerini buldu. En başarılı<br />

mekânları belirlemek ve geliştirmek adına düzenlenmekte<br />

olan ve kamuoyunda “Mekân Oscarları” olarak<br />

anılan organizasyonda, Anadolu Yakası’nın iki ünlü<br />

markası da bu ödüle lâyık görüldü.<br />

112 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

KALBUR ET & CALIPSO FISH<br />

Et ve kebap konusunda en iyi lezzeti bulmak adına<br />

büyük bir titizlikle uğraş veren Metin Akdemir yönetimindeki<br />

Kalbur, “En İyi Et ve Kebap Mekânı” ödülünü<br />

alırken; Calipso Fish ise “En İyi Balık Mekânı” ödülüne<br />

lâyık görüldü. Ziya Kaçar & Veli Şahin yönetimindeki<br />

Calipso Fish, geçtiğimiz yıl da La List’te yer alarak uluslararası<br />

bir başarıya imza atmıştı.<br />

YILDIZLAR GEÇİDİ<br />

Gecce Mekân Kurucusu Kenan Erçetingöz’ün Öykü Serter<br />

ile birlikte sunduğu ödül törenine; aralarında Sibel<br />

Can, Orhan Gencebay ve Gülben Ergen başta olmak<br />

üzere çok sayıda ünlü isim katılım gösterdi.<br />

Mekân Oscarları’nda<br />

Kalbur ile birlikte “En<br />

İyi Et ve Kebap Mekânı”<br />

ödülü alanlar arasında<br />

Nusr’et, Günaydın Et,<br />

Develi, Grill Polenez,<br />

Mestet gibi markalar<br />

yer aldı.<br />

Calipso Fish’e hayat veren<br />

üç altın adam: Veli Şahin,<br />

Ziya Kaçar, Taner Murat.<br />

Kalbur Et markasının<br />

yaratıcısı Metin<br />

Akdemir, ödülünü Erkan<br />

Petekkaya’nın elinden aldı.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 113


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

CANTINA BY MEZEDAKİ,<br />

ŞEF HALDUN TÜZEL’İ AĞIRLADI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün yeni mekânlarından Cantina by Mezedaki,<br />

“Şef Haldun Tüzel ile Hamsili Pilav” adlı workshop<br />

etkinliğine ev sahipliği yaptı. Güzel müziğin, şarabın<br />

ve samimiyetin kalite ile buluştuğu mekândan içeri<br />

girdiğimizde, bizi tüm sıcaklığı ve güler yüzü ile kapıda<br />

işletmeci Meri Çevik Simyonidis karşıladı.<br />

NİHAN TOPRAKKAYA<br />

Güzel işletmeci Meri Hanım; müzik, sanat ve gastronomiyi bir araya<br />

getirdiği Cantina by Mezedaki’de, İstanbul’un farklı etnik yapısını ve<br />

mutfak zenginliğini harmanladığı menüsü ile göz dolduruyor. Izgara<br />

çeşitlerinden spesiyal salatalara, peynir tabağından soğuk-sıcak aperatiflere,<br />

makarna ve hamburger çeşitleri gibi klasik tatlardan humus,<br />

Girit lokumu, tarama ve midyeli lahana sarmaya kadar zengin bir menü<br />

oluşturan Meri Hanım; “Gastronomide millet yoktur, coğrafya vardır.<br />

İstanbul, renkli bir mozaik gibidir. Bu mozaiği ne kadar işlersek, o kadar<br />

parlar ve ışıldar. Biz de Cantina by Mezedaki’de aslında bunu yapıyoruz.<br />

İstedik ki bu mekânda tat, müzik ve kültür birlikteliği olsun. Çeşitli etkinliklere<br />

ev sahipliği yapalım, sohbet edelim, bir araya gelelim ve güzel<br />

yemekler yiyelim” diyerek, mekânın farkını ve iddiasını ortaya koydu.<br />

“MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE<br />

SALYANGOZ TABİ Kİ SATILIR”<br />

Osmanlı saray mutfağında usta olan ünlü Şef Haldun Tüzel ise, hamsili<br />

pilavın tüm yapılış aşamalarını etkinlik kapsamında katılımcılara<br />

gösterirken; aynı zamanda saray mutfağı, trend yeme-içme mekânları,<br />

günümüzde çok revaçta olan “gurmelik” üzerine de unutulmaz bir<br />

sohbet gerçekleştirdi.<br />

“HERKES NOTA BİLİR AMA HERKES MOZART OLAMAZ”<br />

Haldun Tüzel, hamsili pilavın hazırlık aşamasında eldiven kullanımı<br />

ile ilgili görüşlerini de açık yüreklilikle dile getirdi. Mutfağın içinde<br />

hijyeni yüzde 100 savunduğunu, ancak eldivenin bu hijyene ait olmadığını<br />

dile getiren şef; “Herkes nota bilir ama herkes Mozart olamaz.<br />

Sizin farkınız, elinizin lezzetidir. El teması o yüzden çok önemlidir ve<br />

bunu eldivenle kesinlikle sağlayamazsınız” dedi.<br />

Şef Haldun Tüzel, Cantina by Mezedaki İşletmecisi Meri Çevik Simyonidis<br />

ve gecenin organizatörü gastronomi yazarı Mörfi Menahem, <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> objektiflerine hatıra karesi vererek, “Mezedaki Lezzet Atölyeleri” ile<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüleri konuk etmeye devam edeceklerini bildirdiler.<br />

114 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

KALAMIŞ KOYU’NDA<br />

MASALLARIN ÖTESİNDE BİR DÜĞÜN<br />

Rüyalarınızdaki düğünü<br />

gerçekleştirecek Wyndham Grand<br />

İstanbul Kalamış Marina Hotel,<br />

her yıl yenilenen konsepti ile<br />

muhteşem düğünlere ev sahipliği<br />

yapıyor. Büyüleyici marina<br />

manzarası, modern mimarisi,<br />

eşsiz yemekleri ve kusursuz hizmet<br />

kalitesi ile çiftlere unutulmaz<br />

bir düğünün kapılarını açıyor.<br />

Heyecan ve mutluluğun bir arada yaşandığı,<br />

hayatınızın o en değerli günü, masalsı bir<br />

hikayeye dönüşüyor…<br />

KALAMIŞ MASALI<br />

<strong>2019</strong> düğünlerine özel hazırlanan Kalamış<br />

Masalı Düğün Paketi, evlenecek çiftlere ve<br />

davetlilerine hafızalardan silinmeyecek bir<br />

günü yaşanma imkânı sunuyor. Mükemmel<br />

bir masalı yaratmak için özenle hazırlanan<br />

pakette birbirinden farklı üç hediye seçeneği<br />

bulunuyor.<br />

Wyndham Grand Kalamış’ta düğün<br />

gerçekleştiren her çift;<br />

• Kalamış Marina’dan tekne ile açılıp,<br />

2 buçuk saat boyunca, İstanbul<br />

Boğazı’nın masmavi sularını gezebilir.<br />

• Vazgeçilmez klasik otomobil<br />

modellerinden, hayallerindeki gelin<br />

arabasına sahip olabilir.<br />

• Düğününün ilk dansı için çiftlere özel<br />

dans koreografisini içeren dans ders<br />

paketini ücretsiz alabilir.<br />

‘Kalamış Masal Düğün Paketi’ne; dört aşamalı<br />

düğün yemeği, düğün öncesi fuayede<br />

krudite ve limitsiz yerli içkiden oluşan bir<br />

saatlik kokteyl, düğün pastası ve çay-kahve<br />

ikramı, çiftlere özel davet gecesi konaklama,<br />

şarap ve meyve ikramı, balayı odasında<br />

düğün öncesi 2 kişilik yemek ikramı, çiftlere<br />

davet ertesi odaya 2 kişilik romantik bir<br />

kahvaltı, çiftlerin 1. yıl evlilik yıldönümü<br />

kutlaması için 1 yıl sonrası evlilik yıldönümü<br />

haftasında 1 gece ücretsiz konaklama<br />

ve sürprizler, gelin ve damat ailelerine birer<br />

adet günlük hazırlık odası, davet öncesi 4<br />

kişilik “Menü Tadımı”, her davet masası için<br />

hazırlanan özel tasarımlı menü kartları,<br />

beyaz sandalye giydirmesi, beyaz masa örtüleri<br />

ve üzerine beyaz Fransız dantelinden<br />

kapak, beyaz peçete ve 5 kollu şamdan;<br />

gelin, damat ve aileleri için otelde bulundukları<br />

süre boyunca kullanacakları SPA<br />

hizmetlerinde yüzde 20 indirim dahildir.<br />

KALAMIŞ’TA DÜĞÜN,<br />

YURTDIŞINDA BALAYI<br />

Kendine özgü mimarisi ve enfes marina<br />

manzarasıyla benzeri olmayan düğün<br />

davetlerine ev sahipliği yapan Wyndham<br />

Grand Kalamış’ta evlenecek çiftler, ister<br />

Barcelona ister Atina isterlerse de Phuket<br />

ya da Florida’da 3 gece konaklamalı balayı<br />

kazanma şansını da yakalıyor.<br />

‘Kalamış’ta Düğün Yurtdışında Balayı’<br />

paketi, 300 kişilik ziyafet düzeninde yemekli<br />

düğünlerde geçerli...<br />

Özel düğün paketine; dört aşamalı düğün<br />

yemeği, düğün öncesi fuayede krudite<br />

Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel<br />

Adres: Fener Kalamış Caddesi 38 – Kalamış İstanbul<br />

Detaylı Bilgi ve Rezervasyon: 0216 400 00 00<br />

ve limitsiz yerli içkiden oluşan bir saatlik<br />

kokteyl, düğün pastası ve çay-kahve<br />

ikramı, çiftlere özel, davet gecesi konaklama,<br />

şarap ve meyve ikramı, balayı<br />

odasında düğün öncesi 2 kişilik yemek<br />

ikramı, çiftlere davet ertesi odaya 2 kişilik<br />

romantik bir kahvaltı, çiftlerin 1. yıl evlilik<br />

yıldönümü kutlaması için 1 yıl sonrası evlilik<br />

yıldönümü haftasında 1 gece ücretsiz<br />

konaklama ve sürprizler, gelin ve damat<br />

ailelerine birer adet günlük hazırlık odası,<br />

davet öncesi 4 kişilik “Menü Tadımı”, her<br />

davet masası için hazırlanan özel tasarımlı<br />

menü kartları, beyaz sandalye giydirmesi,<br />

beyaz masa örtüleri ve üzerine beyaz<br />

Fransız dantelinden kapak, beyaz peçete<br />

ve 5 kollu şamdan; gelin, damat ve aileleri<br />

için otelde bulundukları süre içinde kullanacakları<br />

SPA hizmetlerinde yüzde 20<br />

indirim dahildir.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 115


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

TEV’DEN SAFİYE AYLA’YA<br />

ADINA YAKIŞIR ANMA GECESİ<br />

Türk Eğitim Vakfı (TEV), Türk Sanat Müziği’nin efsane<br />

isimlerinden Safiye Ayla Targan için ölümümün 21. yılında<br />

adına yakışır bir anma gecesi düzenledi. <strong>Kadıköy</strong> Evlendirme<br />

Dairesi Salonu’nda TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona<br />

Yırcalı ve TEV Anadolu Yakası Şube Yürütme Kurulu Başkanı<br />

Seda Ekincioğlu Oral ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik,<br />

kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Büyük emeklerle<br />

hazırlandığı belli olan gecede, program öncesi fuayede<br />

sanatçının giydiği kostümlerden örnekler, şahsi eşyaları<br />

ve gazetelerde hakkında çıkan haberlerin kupürlerinden<br />

oluşan bir sergi de yer aldı.<br />

MUGANNİYE SAFİYE<br />

İki bölüm halinde düzenlenen programın ilk bölümünde,<br />

“Şarkıcı Kadın” anlamına gelen “Muganniye Safiye” adlı 40<br />

dakikalık belgesel film izleyicilere gösterildi. Safiye Ayla’nın<br />

hayatını bir belgesel olarak Türkan Derya yönetmenliğinde,<br />

oyuncu Ezgi Çelik’in canlandırdığı film konukları hayli<br />

duygulandırdı.<br />

MÜZİK DOSTLARI KOROSU VE ESRA İÇÖZ KONSERİ<br />

Programın ikinci bölümünde ise, son yılların en başarılı<br />

müzik koroları arasında yer alan Müzik Dostları Korosu ve<br />

Gecenin ilk bölümünde gösterilen ‘Muganniye<br />

Safiye’ filminde rol alan öğrenciler de gecenin<br />

konukları arasındaydı.<br />

116 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Esra İçöz konseri vardı. Safiye Ayla’nın yaşamı sırasında<br />

giydiği kıyafetlerin birebir örneğinden yapılan bir kostüm<br />

ile koroyu yöneten Esra İçöz, sonrasında da sanatçının<br />

şarkılarını seslendirdi.<br />

KATKI VERENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ<br />

TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ve Anadolu Yakası<br />

Şubesi Başkanı Seda Ekincioğlu’nun ev sahipliği yaptığı<br />

gecede, bu büyük organizasyona katkı veren isimler birer<br />

plaket ile ödüllendirildi. Etkinlikte; proje sponsorlarından<br />

Kibar Holding, Vestel, Adil Işık Group, MG International<br />

Fragrance Company, Brooks Brothers & Edwards, belgeselin<br />

yönetmeni Türkan Derya ve belgeselde Safiye Ayla’yı<br />

canlandıran Ezgi Çelik ile Şerif Muhiddin Targan’ı canlandıran<br />

Devrim Özder Akın’a plaket ve belgeselde rol alan TEV<br />

Türkan Sedefoğlu İlkokulu öğrencilerine teşekkür sertifikaları<br />

verildi. Safiye Ayla şarkılarını seslendiren TRT Sanatçısı<br />

Esra İçöz’e, konserin sanat yönetmeni Metin Özşamlı’ya ve<br />

başkanı Gülhiz Yüksek’e de plaket takdim edilirken, Müzik<br />

Dostları Korosu’na teşekkür sertifikaları sunuldu.<br />

BİRÇOK GENCE YOL GÖSTERDİ<br />

TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı, etkinlikte yaptığı<br />

konuşmada Türk Eğitim Vakfı’nın 50 yılı aşan bir mazisi<br />

olduğunu, bu süre içinde 250 binden fazla öğrenciye burs<br />

verildiği bilgisini aktararak, Safiye Ayla’nın yalnız öz yaşam<br />

öyküsüyle değil, verdiği burslarla da birçok gence yol<br />

gösterdiğini söyledi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 117


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

TÜRK EĞİTİM VAKFI’NDAN<br />

BU DEFA GELİN ÇIKTI<br />

Seda Ekincioğlu’nu gelin verdik. Türk Eğitim Vakfı Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Rona Yırcalı, <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi Evlendirme<br />

Dairesi Salonu’nda düzenlenen Safiye Ayla’yı anma<br />

gecesindeki konserde açıkladığında haber yapmak üzere<br />

karar verdik. Kendisi bu konuda istekli olmasa da ikna ettik<br />

ve haberi sizlerle paylaşıyoruz.<br />

Evet, şimdilerde Türk Eğitim Vakfı’nın Anadolu Yakası<br />

Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı olan Seda Ekincioğlu,<br />

gönlünü kaptırdığı Bülent Oral ile hayatını birleştirdi.<br />

Çiftin düğünleri The Green Park Hotel Bostancı’da yapıldı.<br />

Yaklaşık 250 kişinin katıldığı düğün gecesinde kıyılan<br />

nikâhın şahitleri Gamze Dedemen, Gözde Dedemen,<br />

Hülya Sarıyıldız ve Muharrem Çatık oldu. Düğün gecesine<br />

Seda Ekincioğlu’nun üyesi bulunduğu Marmara Rotary<br />

Kulübü ile Müzik Dostları Derneği üyelerinden de katılanlar<br />

göze çarptı.<br />

CAFE ZANZİBAR’DA TANIŞTILAR<br />

Seda Ekincioğlu ve Alianz Sigorta’nın Nakliyat ve<br />

Havacılık’tan sorumlu underwriter’larından Bülent<br />

Oral’ın tanışmaları, 2 Şubat 2018 tarihinde Caddebostan<br />

Seda Ekincioğlu & Bülent Oral çifti, gelin<br />

arabası olarak 1951 model bir klasik<br />

otomobil kullanmayı tercih ettiler. Seda<br />

Ekincioğlu’nun gelinliği ise, <strong>Kadıköy</strong><br />

Seren’de iki haftada özel olarak dikildi.<br />

Seda Ekincioğlu’nun sevgili annesi Terhan Hanım,<br />

gecenin en duygu yüklü kişisiydi.<br />

118 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

sahilinin ünlü cafesi Zanzibar’da gerçekleşmiş. Bir başka<br />

ilginç durum ise, düğünlerini <strong>2019</strong> yılının haziran ayında<br />

planlamış olmalarına rağmen, tamamen tesadüf olarak<br />

tanışmalarının birinci yıldönümü 2 Şubat tarihinde dünyaevine<br />

girmişler.<br />

BALAYI ZANZİBAR ADASI’NDA<br />

Seda Ekincioğlu & Bülent Oral çifti, balayı için Zanzibar<br />

Adası’na gitmeyi de planlarına almışlar. Ancak işlerin<br />

yoğunluğu nedeniyle “Önce KKTC olsun” diyerek, Zanzibar<br />

için enerji toplama yolun tercih etmişler. Hiç merak etmeyin,<br />

takipte olacağız ve sizlerle Zanzibar fotoğrafları ile<br />

haberimizi de paylaşacağız.<br />

Sosyal sorumluluk alanında özveri dolu çalışmaları olan<br />

Seda Oral Ekincioğlu’na ve sevgili eşi Bülent Oral’a ömür<br />

boyu mutluluklar diliyoruz…<br />

Seda<br />

Ekincioğlu &<br />

Bülent Oral<br />

çiftinin nikâh<br />

şahitleri;<br />

Gamze<br />

Dedemen,<br />

Gözde<br />

Dedemen,<br />

Hülya<br />

Sarıyıldız ve<br />

Muharrem<br />

Çatık oldu.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 119


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

İlker Tahincioğlu,<br />

Lena Er Tahincioğlu ve<br />

Ziya Kaçar.<br />

İLKER TAHİNCİOĞLU’NDAN<br />

BEKÂRLIĞA VEDA<br />

Tahincioğlu Ailesi’nin dördüncü kuşak temsilcilerinden<br />

İlker Tahincioğlu, sonunda bekârlığa veda diyerek evlendi.<br />

İlker Tahincioğlu’nun Lena Er ile hayatını birleştirme kararına<br />

en çok babası Cemil Tahincioğlu sevindi. Tahincioğlu<br />

Ailesi, çiftin bu kararını Calipso Balık’ta verilen harika bir<br />

düğün ziyafetiyle kutladılar.<br />

Matteo,<br />

Marianne ve<br />

Eric Sauma.<br />

EĞLENME SIRASI<br />

ECZACILARDA<br />

Geçtiğimiz aylarda Kozyatağı’nda “Evinize Hoşgeldiniz” sloganıyla<br />

kapılarını açan Hayati Ocakbaşı’nda lezzet yolculuğu sürüyor.<br />

Mekânda hem ev sıcaklığını hem de benzersiz lezzetleri test etme<br />

imkânı elde edebilen konuklar, “Artık adresimiz burası” diyor. Neredeyse<br />

bir hafta öncesinden oturacakları masayı bile rezerve eden<br />

müdavimler, “En çok teşekkürümüz de bu özel lezzetleri tamamlayan<br />

taş fırın ustası Nurettin Demir’e” şeklinde konuşuyor.<br />

120 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Ayşula Özgen’i<br />

GELİN VERİYORUZ<br />

Turizmin Sesi haber portalı editörlerinden Ayşula Özgen,<br />

Kars Belediyesi İmar Müdürü Aykut İlgar ile İstanbul’da<br />

nişanlandı. Aynı zamanda endüstri mühendisi de olan<br />

Ayşula Özgen’in, Kars’ta tarihi ve kültürel miras projelerini<br />

yürüttüğü sırada tanıştığı Aykut İlgar ile nişanlanması, her<br />

iki ailenin çevrelerinde büyük sevinçle karşılandı.<br />

NİŞAN YÜZÜKLERİ AİLE ARASINDA TAKILDI<br />

Ayşula Özgen & Aykut İlgar çiftinin nişan yüzükleri, aile<br />

arasında düzenlenen bir törenle takıldı. Ayşula Özgen’in<br />

babası Bora Özgen’in taktığı nişan yüzüklerinin ardından,<br />

ömür boyu mutluluklar dlekleriyle dünyaevine doğru artık<br />

gün sayılmaya başlandı.<br />

KIZ EVLAT SAHİBİ OLDULAR<br />

Kars’ın sevilen simalarından olan<br />

Kars Belediyesi İmar Müdürü<br />

Aykut İlgar, iki ailenin geniş<br />

katılımıyla nişanın gerçekleşmesinden<br />

dolayı oldukça mutluydu.<br />

İlgar ve Özgen aileleri, bu özel<br />

günde çocuklarının mutluluğuna<br />

nişan yüzüklerini takarak<br />

şahit oldular. İlgar ailesi, nişan<br />

töreninde gelinleriyle birlikte bol<br />

bol fotoğraf çektirerek, kız evlat<br />

hasreti giderdi. Üç erkek çocuk<br />

sahibi olan Kıyas ve Aysel çifti;<br />

“Hep bir kızımız olsun isterdik.<br />

Şimdi bir kızımız oldu, çok mutluyuz” diyerek, sevinçlerini<br />

dile getirdiler. Biz de <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi olarak genç çifti<br />

kutluyor, ömür boyu mutluluklar temenni ediyoruz.<br />

Endüstri Mühendisi Ayşula Özgen ile nişanlanma kararı alan Aykut İlgar’ın<br />

ailesi, Kars’tan İstanbul’a kalabalık bir akraba gurubu ile geldi. Aysel İlgar,<br />

Canan Özgen, Aykut İlgar, Ayşula Özgen, Bora Özgen ve Kıyas İlgar…<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 121


EGE MUTFAĞINDAN<br />

HABERİNİZ OLSUN<br />

Biz, 25 yılı aşkın süredir çeşitli mekanlarda sizleri özel lezzetlerle buluşturan<br />

Ziya KAÇAR & Veli ŞAHİN olarak, bu defa Küçükyalı sahilindeki kendi mekanımızda<br />

sizleri ağırlamaktan mutluluk duyarız...<br />

Turgut Özal Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi No: 2 Küçükyalı-Maltepe<br />

(Küçükyalı Sahilyolu Evlendirme Dairesi Yanı)<br />

T: 0216 489 28 58 - 489 28 68 // F: 0216 489 28 38<br />

E-posta: info@calipsorestaurant.com // web: www.calipsorestaurant.com


AKŞAM YEMEKLERİNİN<br />

TADINI AGAPİA’DA ÇIKARIN<br />

Akşam yemeklerinin vazgeçilmezi olan Agapia, yeni nesil<br />

meyhanecilikte her geçen gün çığır açarken, birbirinden lezzetli<br />

mezeleriyle de mezeseverler için bir cennet. Kalabalık<br />

arkadaş gruplarını ağırlayan Agapia Mezze, en özel günlerinizde<br />

anılarınıza yenilerini eklemenize yardımcı oluyor.<br />

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’NE ÖZEL BULUŞMA<br />

Aynı kurumda çalışan iş arkadaşları Süheyla Okutan, Fulya<br />

Astepe, Damla Küçükbaş, Tuğçe Kalyoncu, Seda Ürel, Özlem<br />

Akkaya, Biray Kaya Özsoy ve Arzu Akatıl, Dünya Kadınlar<br />

Günü’nü fırsat bilerek bir araya geldi. Yoğun iş temposundan<br />

uzaklaşmak adına cuma gecesi etkinliği yapan iş arkadaşları,<br />

uzun uzun sohbet ederek eğlenceli vakit geçirdi.<br />

İŞ STRESİNİ AGAPİA’DA ATTILAR<br />

Özel bir bankada çalışan Melek Özbursa, Evren Safa, Fatih<br />

Demirci, Kayhan Kara, ve Arzu Cömertbey’in de cuma gecesi<br />

tercihi Agapia Mezze oldu. Agapia’nın harika atmosferinde<br />

felekten bir gece çalan arkadaşlar, sık sık bu mekâna geldiklerini<br />

ve çok keyif aldıklarını ifade etti.<br />

OKUL ANNELERİNDEN HAFTA SONU ETKİNLİĞİ<br />

Agapia’nın diğer konukları arasında ise öğrenci velileri<br />

yer aldı. Aynı sınıfta okuyan çocukları vasıtasıyla tanışan<br />

anneler, zamanla çok iyi<br />

dost olduklarını belirtti.<br />

Agapia Mezze’ye özel<br />

meze ve ara sıcaklar ile<br />

bir gastronomi deneyimi<br />

yaşadığını aktaran Yelda<br />

Atakan, Zehra Nur Ateş,<br />

Neşe Şenöz, Zeynep<br />

Özcan, Gamze Ataman,<br />

eğlenceli ve unutulmaz<br />

bir akşam yaşadılar.


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

HAYATİ OCAKBAŞI’NDA<br />

LEZZET YOLCULUĞU SÜRÜYOR<br />

Geçtiğimiz aylarda Kozyatağı’nda “Evinize Hoşgeldiniz” sloganıyla<br />

kapılarını açan Hayati Ocakbaşı’nda lezzet yolculuğu sürüyor.<br />

Mekânda hem ev sıcaklığını hem de benzersiz lezzetleri test etme<br />

imkânı elde edebilen konuklar, “Artık adresimiz burası” diyor. Neredeyse<br />

bir hafta öncesinden oturacakları masayı bile rezerve eden<br />

müdavimler, “En çok teşekkürümüz de bu özel lezzetleri tamamlayan<br />

taş fırın ustası Nurettin Demir’e” şeklinde konuşuyor.<br />

Hayati Ocakbaşı’nı Kozyatağı’na kazandıran isimlerden Tarık<br />

Erandan’ın konukları Özülkü Ailesi idi. Tekden Koleji’nin başarılı<br />

öğrencileri arasında yer alan 9 yaşındaki kızları Alena Yağmur<br />

Özülkü ile birlikte mekânın lezzetleri için “Şahane” yorumunda<br />

bulunan Özülkü Ailesi, “İyi ki varsınız” mesajı verdi. Tarık Erandan,<br />

Alena Yağmur, Burak, Sevil ve Atahan Özülkü.<br />

Hayati Ocakbaşı’nın müdavimlerine katılanlar arasında Danone çalışanları da<br />

vardı. Derya Özmalkoç, Nurcan Güler ve Sema Yıldız üçlüsü, uzun yıllar birlikte<br />

çalıştıkları arkadaşları Ayşen Pekyılmaz’ı konuk ettiler.<br />

Hayati Ocakbaşı’na Hayati Demir önderliğinde ruh veren Demir Kardeşler;<br />

“Tek hedefimiz var, o da misafirlerimizin yüzde 100 memnuniyetle<br />

ayrılmaları” diyor.<br />

Mekânda, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü çalışanlarından Sedat Koç da<br />

bulunuyordu. Yeni yıl ile birlikte her iki haftada bir kez olmak üzere<br />

mekâna geldiğini ve lezzetlerine tam not verdiğini dile getiren Sedat<br />

Koç; “İyiler her zaman rağbet görür. Burası kesinlikle iyi bir mekân ve<br />

benden her defasında tam not alıyor” dedi. Sedat Koç, İlknur Kaynar,<br />

Birkan Güneş, Burcu Güneş, Nesrin Temiz, Emriye Koç… Fotoğrafa<br />

giremeyen henüz 3 aylık Azra Koç ile 8 aylık Azra Deniz Güneş ise<br />

arabalarında uykudaydı.<br />

124 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

DALYAN LİONS KULÜBÜ ÜYELERİNDEN<br />

ÖRNEK SEVGİ BİRLİKTELİĞİ<br />

1980’li yıllarda rahmetli Erdinç Gündüz başkanlığında kurulup,<br />

2000’li yılların başına kadar çok sevdikleri <strong>Kadıköy</strong> yöresinde<br />

eğitimden halk bilincine, sağlıktan sanatsal etkinliklere kadar<br />

birçok konuda çevresel ve toplumsal hizmetlerde bulunmuş<br />

Dalyan Lions Kulübü üyelerinden bir grup, Kalamış’ta yine bir<br />

araya gelerek hasret giderdi.<br />

Grubun kurucu üyelerinden, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi Yayın Kurulu<br />

Üyesi, Koleksiyoner ve Araştırmacı-Yazar Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />

bu birlikteliklerden duyduğu mutluluğu şöyle ifade etti:<br />

“Bizler önce İstanbul, sonra da <strong>Kadıköy</strong> sevdalılarıyız. İstanbul’un<br />

en güzel yıllarını geçirdiği 1960’lı yıllardan bugünlere<br />

değin geçirdiği evreleri yeniden yaşıyormuşçasına hatırlayıp yad<br />

etmek, bizlere farklı ama aynı zamanda da ortak bir haz vermekte.<br />

Birlikte olmanın hazzına, bu defa da ‘Bir tatlı huzur aldığımız<br />

Kalamış’ yöresinde vardık. Hepimizi ortak üzen nokta ise, yıllar<br />

önce bu yola birlikte çıkmış olmamıza karşın şimdilerde aramızdan<br />

ayrılmış o çok sevgili arkadaşlarımız nezdinde, kaybettiklerimizin<br />

sadece değer yargılarımız olmadığını da görmek. Daha<br />

nice uzun yıllar hep birlikte ve de yine aynı hazlarda buluşmak<br />

umudumuz ile...” Buluşmaya katılan grup üyeleri ise şöyle: Cengiz<br />

Gökçe, Muzaffer Bal, Hüseyin Demirel, Özant Sunar, Lemi Say,<br />

R. Sertaç Kayserilioğlu, Samim Yüce, Ender Erkorur, Ersev Cöbek,<br />

Serdar Seylam, Yılmaz Savaşer, Ömer Yılmaz Eralp.<br />

PAZAR GÜNLERİNİ İPLE<br />

ÇEKİYORUZ<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi ve dostları için pazar günlerini iple çekiyoruz denilebilir.<br />

Zira haftanın yorgunluğunu burada aldığımız, bir anlamda<br />

“Kalburüstü” hissettiğimiz kahvaltı ile gideriyoruz. Bu kez Tanıtkan<br />

Ailesi de bizlere eşlik etti. Bir de Kalbur’un yeni uygulamaya koyduğu<br />

Altın Garson Ödülü’nde şubat ayında altın kazanan Gürsel Yeşilyaprak’ı<br />

kutladık. Nihan Toprakkaya, İrem Babalık, Ergun Tanıtkan, Kadir<br />

Toprakkaya, Canan Toprakkaya, Recai Tanıtkan, Melahat Tanıtkan,<br />

Ceren Tanıtkan, Hüsnü Babalık ve Cenay Toprakkaya…<br />

SIRA ENERJİ<br />

DEPOLAMADA MI?<br />

Aralarında grubumuz yayınları da olmak üzere pek çok ünlü<br />

markanın datalarını barındıran Dorabase’in kurucuları Timuçin<br />

ve Mehmet Ali Öğün kardeşleri, Kalamış’ın ünlü balık mekânı<br />

Kalamaria’da görüntüledik. Önümüzdeki günlerde internet<br />

dünyasındaki yeni gelişmeler için yoğun bir çalışma dönemine<br />

gireceklerini öğrendiğimiz kardeşlere “Sıra enerji depolamada<br />

mı?” diye sorduğumuzda, “Doğru” anlamına gelen emoji işareti<br />

aldık. Esin, Mehmet Ali, Emine ve Timuçin Öğün…<br />

126 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


0552 252 52 95<br />

kalamariafenerbahce<br />

kalamariafenerbahce@gmail.com<br />

Dr. Faruk Ayanoğlu Cad. No:21/1A<br />

F e n e r b a h ç e - İ s t a n b u l


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

KOMRAL’LARIN HAFTA SONU<br />

RANDEVUSU<br />

Mitsubishi Heavy Industries Türkiye Genel Müdürü Ata Komral’ı<br />

Çatana’da görüntüledik. Kendisinden, Bilfen’de okuyan 13 yaşındaki<br />

oğulları Poyraz ve sevgili eşi Yeşim Hanım ile birlikte yeni bir haftaya<br />

iyi bir başlangıç yapmak için yegâne seçeneğin balık ziyafeti olduğu<br />

yorumunu aldık.<br />

BİLİŞİMCİLER KOLAY<br />

AYRILAMAZLAR<br />

Özge İnanç, Tuğba Temiz ve Rıza Ünver Soykam… Bilişim sektörünün<br />

bu üç ünlü ismi, birlikte çalıştıkları Vektora Bilişim’den<br />

Rıza Ünver’in ayrılmasının ardından “Görüşmeler ayda bir de<br />

olsa yemek sofrasında olsun” kararı vermişler. By Esat’ta gerçekleşen<br />

ilk buluşmayı kayıtlara geçirmek de bize kısmet oldu.<br />

Nuri Şekerciler için de<br />

YILLAR GEÇİYOR<br />

Kalamış İncir’deki programında sergilediği<br />

olağanüstü sahne performansı ile <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />

gönlünde büyük bir yer kazanan Nuri Şekerciler’in<br />

doğum günü kutlamasına denk geldik. 60’lı yaşları<br />

geride bırakmaya hazırlanan Şekerciler’in yüzündeki<br />

çizgilerin kaybolmasının nedeni, bu fotoğraf ile<br />

ortaya çıktı. Fotoğraftakiler; Tolga Han Dans Okulu<br />

Şaşkınbakkal Şubesi Yöneticisi Ferah Duysak, NR<br />

Güzellik Salonu’ndan Elmas & Birgül Bakır Kardeşler<br />

ile Elif Dündar’dı.<br />

YABANCILARIN DA GÖZDESİ<br />

Ataşehir Bizbize Fasıl, ülkemize gelen yabancıların da gözde<br />

mekânı olmaya başladı. Önümüzdeki yıllarda trend yükselişi<br />

beklediğimiz fasıl konusunda Mehmet Aşkın’dan yabancılara<br />

yönelik daha fazla teşvikler bekliyoruz. Hans Gorzik, Sevgül<br />

Schlehmiwgen, Hatice Yumak, Hayriye Karabatak Köse, Seyhan<br />

Köse, Nevin Yumak ve Seyhan Toklu…<br />

DR. HAKAN ERALTAN<br />

CALIPSO’DA<br />

Aynı zamanda çok başarılı bir akupunktur uzmanı da olan Dr.<br />

Hakan Eraltan’ı, sevgili eşi Mürüvvet Hanım ile birlikte Calipso’da<br />

görüntüledik. Eraltan çifti, Kalamış’ta oturuyor olmalarına rağmen<br />

Calipso’ya gelme nedenlerini ise komşularından duydukları<br />

lezzet farkı olarak dile getirdiler.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 129


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

ASMALI CUMBA, BAĞDAT CADDESİ’NDE<br />

“Beyoğlu <strong>Kadıköy</strong>’e taşınıyor” söyleminin<br />

örneğini, Asmalı Cumba’nın Bağdat<br />

Caddesi Feneryolu’nda hizmete girmesi<br />

olarak sizlere bildiriyoruz. Bildiriyoruz ama<br />

buraya öyle “Ben geldim” deyip, kapıdan<br />

içeri giremiyorsunuz. Daha doğrusu giriyorsunuz<br />

da kalamıyorsunuz. Tamamen<br />

rezervasyon ve referans ağırlıklı çalışan<br />

bir mekân... Müzik seçimleri ise caz ve Anadolu<br />

Rock ağırlıklı.<br />

Sizlere bu bilgileri aktarmak adına rezervasyon<br />

yaptırarak gittiğimiz mekânda<br />

geçmişten geleceğe konseptimizden etkilenmiş<br />

olacaklar ki, ilk ve son defa bizim<br />

için Türk Sanat Müziği ağırlıklı bir müzik<br />

seçilmişti. Konuklar arasında Nihal Arda<br />

da vardı. Hatta bizim için tam altı şarkı<br />

seslendirdi.<br />

Ergun Yeşilyurt’un Bağdat Caddesi’ne kazandırdığı Asmalı Cumba için “Müzik kadar<br />

mezeler de dikkat çekecek kadar lezzetliydi” diyen konuklar arasında Recai Tanıtkan,<br />

Murat Aydın, Özgür Uçar, Saadet Sözen, Ülkü Uçar, Melahat Tanıtkan ve Canan<br />

Toprakkaya yer aldı.<br />

ÜNLÜ İSİMLERİN<br />

HATIRASI ÖNÜNDE<br />

Ataşehir Bizbize Fasıl’ın bir başka misyonu daha var ki, o da<br />

Türk Sanat Müziği’ne ömrünü vermiş ustaları mekâna girerken<br />

de çıkarken de anabilme imkânı... Münir Nurettin’den<br />

Zeki Müren’e, Safiye Ayla’dan Müzeyyen Senar’a kadar her biri<br />

efsane olmuş isimler, bizlere müziğimizin asla unutulmayacağını<br />

söylüyor. Onların hatırası önünde görüntülediğimiz isimler<br />

arasında, Erenköylü ünlü döşeme ustası Havva Usta da vardı.<br />

Yakın dostu Tülay Asma ve Almanya’dan gelen arkadaşı Nadya<br />

Hanım ile yaşadıkları geceyi bu fotoğraf ile ölümsüzleştirdiler.<br />

Mustafa Demircan’dan<br />

ANLAMLI TEŞEKKÜR<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nde uzun yıllar belediye başkan yardımcılığı<br />

yapan Mustafa Demircan, 31 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong> tarihinde yapılacak olan yerel<br />

seçimlerde <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanlığı’na aday olması için dostlarından<br />

gelen baskıya hayır diyemeyip, aday adayı olmuştu. Hatta<br />

bu konuda çok ciddi çalışmalar da yaptı, ancak onun yerine Şerdil<br />

Dara Odabaşı aday gösterildi. By Esat Balıkçısı’nda rastladığımız<br />

Demircan; bizi görür görmez “CHP yönetimine sonsuz teşekkürlerimi<br />

iletiyorum, bana hayatımı yaşama fırsatı sağladıkları için” şeklinde<br />

konuştu. Derya Orhan, Hazar Göksel, Betül Demircan, Mustafa Demircan,<br />

Kamuran Göksel, Nilüfer Göksel ve Cihan Gürkan…<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 131


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

ALPER GÜLTEKİN<br />

FENERBAHÇE’DE<br />

Anadolu Yakası’nın ünlü kebap markası Alper Gültekin,<br />

Ataşehir’den sonra ikinci şubesini Fenerbahçe’de açtı. Açılışına<br />

çoğunluğu müdavimlerinden oluşan çok kalabalık<br />

bir davetli grubu katıldı. Mekâna “Hayırlı olsun” dileklerini<br />

iletenler arasında, ünlü gayrimenkul danışmanı Recai<br />

Tanıtkan da vardı.<br />

LEZZET İÇİN DEĞİL FENERBAHÇE,<br />

FİZAN’A BİLE GİDİLİR<br />

Alper Gültekin’e ‘Hayırlı Olsun’ dileklerini iletmek için<br />

konuk olanlar arasında, HUAWEI Kıdemli Sözleşmeler<br />

Direktörü Asuman Karaca ile İleri Nesil Anaokulu’ndan<br />

Başak Gezer de vardı. İkili; “Bu lezzet için değil Fenerbahçe,<br />

Fiyzan’a bile gidilir” yorumunda bulundu. Asuman<br />

Karaca, Başak Gezer, Aysel Akgün, Dr. Mehmet Karaca,<br />

Ersun Gezer ve Kaan Kılıçarslan…<br />

BİZBİZE FASIL’DA<br />

KADINLAR<br />

MATİNESİ<br />

KAÇMAZ<br />

Ataşehir Bizbize Fasıl’da çarşamba<br />

günleri düzenlenen Kadınlar Matinesi’nde<br />

eğlence doruklara çıkıyor.<br />

Gökhan Sezen’in konuklarla kurduğu<br />

müthiş iletişim, büyük bir müdavim<br />

kitlesi de yaratmış durumda…<br />

DUYGU COŞGUN’A<br />

VEDA YEMEĞİ<br />

TEB Bilgi Teknolojileri çalışanlarından Duygu<br />

Coşgun’un evlenerek iş hayatına son vermesi<br />

nedeniyle, arkadaşları bir veda yemeği düzenledi.<br />

Kalamış Kalamaria’da düzenlenen veda<br />

yemeğinde belirgin bir hüzün vardı. Neyseki<br />

Duygu Hanım, “Zaman zaman bu buluşmaları<br />

tekrarlayacağız” mesajı verince hava düzeldi.<br />

Kerim Mansuroğlu, Emre Özdemir, Kadri Demir,<br />

Onur Çevik, Ecem Bektaş, Gamze Sencer,<br />

Duygu Coşgun, Aylin Sarı ve Yiğit Can Akday…<br />

132 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

ATURJET ÜYESİNE<br />

‘VEFA PLAKETİ’<br />

Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu’nu (FIJET)<br />

Türkiye’de temsil eden ATURJET, en eski üyeleri arasında yer<br />

alan Emine Türkoğlu’na vefa plaketi verdi.<br />

Türkiye’de turizmin gelişmesinde önemli katkıları yanında, 50<br />

yılın üzerinde bir mazisi de olan ATURJET bünyesinde önemli<br />

hizmetleri olan Emine Türkoğlu’na ödülünü, derneğin yönetim<br />

kurulu başkanlığını yürüten Delal Atamdede verdi.<br />

YILLAR ÖNCESİ TÜRKİYE VE TURİZM<br />

Ödül takdimi sırasında hayli duygulu anlar yaşayan Emine Türkoğlu;<br />

“ATURJET olarak katıldığımız FIJET kongrelerinde harika<br />

dostlarımız olmuştu. Bugün hâlâ görüştüklerim var. Özellikle<br />

1990’lı yıllarda Amerika’da gerçekleşen kongrede geçirdiğimiz<br />

on günü hiç unutamam” dedi.<br />

ÇİNLİLERİ KEBAP<br />

TUTKUNU YAPIYORUZ<br />

Birlikte çalıştıkları Çin merkezli Goldrain firmasının<br />

yöneticilerini ülkemizde konuk eden Unison Dış Ticaret<br />

A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Demirok; “Dostlarımız<br />

geçtiğimiz yıl da gelmişlerdi. Dönecekleri akşam bir<br />

kebap lezzeti test ettirmek adına uğradığımız Park Adana,<br />

bir yıl boyunca hiç akıllarından çıkmamış. Gelir gelmez ilk<br />

sordukları burası oldu. Bu akşam da dönüyorlar. Dönmeden<br />

önce bir kez daha gelmek istediler” dedi. Bu anlamlı<br />

karede biz de yer alalım dedik. Jessie Ying, Jian Ping Hany,<br />

Kadir Toprakkaya, Nancy Pan ve Ridvan Demirok…<br />

ÇINAR AİLESİ BY ESAT’TA<br />

Ataşehir’de yaşayan Çınar Ailesi, hafta sonu için By Esat’ta balık keyfi<br />

diyenler arasındaydı. “En büyük mutluluk çocuklarımla bir arada<br />

olmak” diyen İdris Çınar, “Onların varlığı bana güç veriyor” mesajı<br />

verdi. Sevgi, Erkan, Erman ve İdris Çınar…<br />

Altay Ailesi de<br />

ÇATANA DİYENLERDEN<br />

Çatana’da rastladığımız bir başka <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> dostu Altay<br />

Ailesi oldu. Mehmet Altay, güzel kızı Öykü ve sevgili eşi Aysel<br />

Hanım ile birlikte “Olunması gereken yerdeyiz” mesajı verdi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 133


KABLO TEL MOTİVASYON<br />

YEMEĞİ’NDE<br />

Enerji sektörüne yüksek gerilim trafo parçaları üreten Kablo Tel<br />

yöneticileri motivasyon yemeğinde buluştu. Kalamış Kalamaria’da<br />

gerçekleşen buluşmada, lezzetin kalitesi için mekâna<br />

teşekkür edildi. Selçuk Savran, Ali Uğur, Mehmet Şenel, Mevlüt<br />

Dağlar, Hanefe Eren, Aslı Eren, Soner Dağlar, Salih Can Komar,<br />

Ersin Konar, Hilmi Sevin ve Armağan Harun Dağ…<br />

HANGİSİ DEĞERLİ?<br />

SİZ KARAR VERİN...<br />

Amerika’dan gelen dostlarımız Filiz & Rashid Baeira çiftini,<br />

İsmail Şef ve onun özel lezzetleri ile tanıştırdık. Aldığımız cevap,<br />

“Amerika’da en çok lezzetleri ve bu sıcaklığı özleyeceğiz”<br />

oldu. Haksız da değiller. Onlarda para ve güç var, bizlerde ise<br />

lezzet ve sıcaklık... Hangisi değerli? Siz karar verin...<br />

TURİZM KONUŞTUK<br />

Kalbur kahvaltısında en fazla ‘memnuniyet ödülü’ sahibi turizm<br />

rehberi Soner Odabaş’a rastladık. Altıncı yaşını karşılamaya hazırlanan<br />

kızları Likya ve sevgili eşi Şebnem Hanım’dan müsaade<br />

aldık ve turizm konuştuk. Beklediğimiz, daha doğrusu arzu ettiğimiz<br />

cevapları alamamış olsak da, TOURMAG Turizm Dergimiz<br />

için yazı yazma sözü aldık.


ÜÇÜNCÜ KEZ KALBUR’DA<br />

Mutlu Akü Fabrikası’nda Bakım Müdürü olarak çalışan Hakan<br />

Bahadır’ı, eşi Yasemin Hanım ve 12 yaşındaki kızları Aybüke ile<br />

birlikte Kalbur’da pazar kahvaltısında görüntüledik. Kalbur’un<br />

kahvaltısını çok sevdiklerini dile getiren Bahadur Ailesi; “Bu<br />

üçüncü gelişimiz. Değişiklik olsun diye başka yerlere de gittik,<br />

ancak buradaki sıcaklığı bulamadık” yorumunda bulundular.<br />

BÜLENT TUNGA YILMAZ VE<br />

DOSTLARI<br />

Türkiye Avrupa Vakfı’nda Proje Koordinatörü olarak da<br />

hizmet veren yazar Bülent Tunga Yılmaz’a, dostlarıyla birlikte<br />

Çatana’da rastladık. Özgür Erdemli Mutlu, Doruk Mutlu, Özlem<br />

Beğen Arslan ve Aslı Çakır Yılmaz... Çocuklar; Ela Mutlu, Defne<br />

Mutlu ve Kerem Yılmaz…<br />

DEMİR AİLESİ BY ESAT<br />

BALIKÇISI’NDA<br />

Aygaz’ın Marka Pazarlama ekibi içinde yer alan uzmanlardan<br />

Tunç Demir, ailesiyle birlikte hafta sonu buluşması için geldiği By<br />

Esat Balıkçısı’nda dergimiz sayfalarına konuk oldu. Yaşar Demir,<br />

Tunç Demir, Sedef Demir, Başak Demir ve Yiğit Turan…


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

KALBUR’DA ANNE-KIZ<br />

BULUŞMASI<br />

Kalbur kahvaltısında objektiflerimize takılan bir başka ikili,<br />

Nurşen & Derya Kösoğlu oldu. Daha sonra Stüdyo Süleyman<br />

Production Genel Müdürü Engin Kösoğlu’nun annesi ve ablası<br />

olduğunu öğrendiğimiz ikiliyi, önce kardeş sandığımız için<br />

biraz şaşırdık.<br />

EMEKLİLİĞİN TADINI<br />

ÇIKARIYOR<br />

İstanbul Ticaret Mahkemesi Başkanlığı sırasında ailesi ile başbaşa<br />

dışarıda yemek yeme fırsatı bulamayan Necati Aksoy, emekli<br />

olduktan sonra bu özlemini gidermek adına sık sık mekânları<br />

ziyaret ediyor. By Esat Balıkçısı’nda rastladığımız Necati Aksoy’a,<br />

Aktel ailesi eşlik ediyordu. Necati Aksoy, Hayim Aktel, Selda Aktel,<br />

Ayfer Eren ve Ayten Aksoy…<br />

“FASIL HER ZAMAN BAŞIMIZIN<br />

ÜSTÜNDE OLACAK”<br />

Ünlü Amerikan mobilya markası Dream Home Cemil Topuzlu<br />

Mağazası Müdürü Jülide Güven Haras’ı, Ataşehir Bizbize Fasıl’da<br />

görüntüledik. “Türk Sanat Müziği ve onun ayrılmaz parçası fasıl<br />

her zaman başımızın üstünde olacak” diyen Jülide Hanım’a;<br />

Betül Tarakçı, Berrin Yılmaz, Tülin Tavozar, Semra Naibi ve Hilal<br />

Hamdullah Pur eşlik ediyorlardı.<br />

ÖDÜLÜ KUTLADIK,<br />

TEBRİKLERİMİZİ İLETTİK<br />

Anadolu Yakası’nda iki mekâna elimizde olmayarak fazla yer veriyoruz. Bazı<br />

dostlarımız ise bizleri zaman zaman eleştiriyor. İşte, Kalbur ve Calipso’nun<br />

ulusal ve uluslararası alanda gösterdikleri performansları da bizleri haklı<br />

çıkarıyor. Evet, bu iki mekân geceli gündüzlü çalışıyor, araştırıyor, inceliyor.<br />

Yurtdışına gidiyor, gerçekleştirdiklerini anlatabilmek ve en iyi olduklarını<br />

kabul ettirebilmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Hal böyle olunca aralarında<br />

Vedat Milor, Mehmet Yaşin gibi en saygın gurme yazarları da onlardan<br />

övgüyle söz ediyor, dünyanın en prestijli kurumları listelerine alıyor. Calipso<br />

Fish’i son aldıkları “En İyi Balık Mekânı” ödülü için tebrik ettik ve ödülü<br />

kutladık. Kadir Toprakkaya, Canan Toprakkaya ve Ziya Kaçar…<br />

KALAMARIA’DA<br />

BALIK KEYFİ BAŞKA<br />

Uğradığınızda ve lezzetlerini test ettiğinizde hak vereceğinizi garanti<br />

ediyoruz ki, “Kalamış Kalamaria’da balık keyfi” başka diyeceksiniz.<br />

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Onur Ulu da<br />

aynı düşünde olduğunu dile getirenlerdendi. Onur Bey, eşi Hande<br />

Hanım ve dostları Nuray & Önmer Karabay çifti ile “Bizi sık sık burada<br />

görebilirsiniz” mesajı verdi.<br />

136 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

NİCE YILLAR ASLI ÜLKEBAŞ’A<br />

İngilizce Öğretmeni Aslı Ülkebaş’a Kalamış İncir’de rastladık. Mekândaki<br />

hareketi görünce, doğum günü kutlaması hazırlığı olduğunu<br />

öğrendik ve gelecek konukların henüz tamamlanmamış olmasına<br />

rağmen fotoğrafı çektik. Uzun yıllar kalacağı 39. yaş gününde değerli<br />

öğretmenimize sağlık ve huzur dolu nice yıllar diliyoruz. Özgür<br />

Ülkebaş, Şirvan Ataç ve Aslı Ülkebaş…<br />

ÜMRANİYE’DEN GELDİLER<br />

Kalamaria’nın lezzetlerini sosyal medyadan takip eden Tufan &<br />

Begüm Beğen çifti, dostları ile birlikte Ümraniye’den Kalamış’ın<br />

yolunu tutanlar arasındaydı. Tufan Beğen, Begüm Beğen, Oğuz Telli<br />

ve Esra Telli…<br />

EN ÇOK HANIMLAR SEVİYOR<br />

Fasıl gecelerine en fazla rağbet bayanlar tarafından gösteriliyor.<br />

Üstelik İstanbul’a oldukça uzak bölgelerden bile geliyorlar. İşte o<br />

isimlerden bazıları: Hatice Görle, Sema Kahvecioğlu, Semra Gümüş,<br />

Zerrin Kılıç, Sema Mungan Yüce ve Leyla Sarıcan…<br />

GÖKHAN SEZEN<br />

KAPALI GİŞE<br />

Ataşehir Bizbize Fasıl’da konuklarıyla harika bir uyum<br />

yakalayan Türk Sanat Müziği’nin prensi Gökhan Sezen,<br />

adeta kapalı gişe gidiyor. Bunda mekânın konumu ve<br />

dekorasyonunun yanı sıra lezzetleri ve servis kalitesinin de<br />

payı büyük. Ancak konukların son derece memnun olarak<br />

ayrılması, yöneticilere de moral veriyor.<br />

Hikmet Can Oktay:<br />

DAHA NE İSTERİM<br />

HAYATTAN<br />

SKAL International Marmara Kulübü üyeleri arasında yer<br />

alan, Maltepe bölgesinin genç işadamlarından Hikmet Can<br />

Oktay, “40’lı yaşlara yaklaştığımın farkına bile varmadım”<br />

dediği doğum günü kutlamasında; “Annem, babam, eşim,<br />

çocuklarım yanımda. Çok mutluyum, çok huzurluyum.<br />

Daha ne isterim hayattan, devamlı şükrediyorum” mesajı<br />

verdi. Fatma Oktay, Azmi Oktay, Selma Oktay, Derin Oktay,<br />

Hikmet Can Oktay, Defne Hatun Oktay…<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 137


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

KALAMIŞ İNCİR’DE EĞLENCE DOLUDİZGİN<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün önde gelen canlı müzik mekânlarından<br />

Kalamış İncir’de eğlence doludizgin sürüyor. Güçlü sesi ve<br />

yılların deneyimiyle büyük bir sahne gücüne sahip Nuri<br />

Şekerciler’in seslendirdiği şarkılar, konuklar tarafından<br />

uzun süre ayakta alkışlanıyor.<br />

Şarkıların arasında zaman zaman stand-up performansı<br />

da sergileyen Şekerciler; “Bu mekânda neredeyse tüm konuklarımızla<br />

sanki yıllardır birlikteymişiz gibi bir atmosfer<br />

altındayız. Bu da iyi müzik, iyi sahne ve iyi sonuç olarak<br />

yansıyor” açıklamasında bulundu.<br />

NİCE YILLAR<br />

AYLA ERKOCAK<br />

Kalamış İncir, Ayla Erkoçak’ın 41. yaş gününe ev sahipliği<br />

yaptı. Dostları ile birlikte yeni yaşını Kalamış İncir’de<br />

karşılayan Erkoçak; “Mekânın özel lezzetlerine bir de<br />

Nuri Şekerciler’in lezzetli performansı eklenince, harika<br />

bir doğum günü oldu benim için” dedi. Yasemin Tüylü,<br />

Yeşim Aydın, Özlem Yılmaz, Derya Tüylü, Özlem Arslantürk,<br />

Oğuzhan İğrek, Nurgül Çakır, Müzeyyen Kaya ve<br />

Gülbeyaz İğrek…<br />

KEMANCI,<br />

TURABİ CANDAN<br />

İÇİN ÇALDI,<br />

ŞARKILAR ONUN<br />

İÇİN SÖYLENDİ<br />

Renault Türkiye’de uzun yıllar hizmet veren<br />

Turabi Candan da doğum günü kutlaması<br />

için Kalamış İncir’i tercih<br />

edenler arasındaydı. Özel<br />

olarak hazırlanan pasta<br />

geldiğinde keman virtüözü<br />

Selahattin Birol’un<br />

şovu görülmeye değerdi. Sonrasında ise Nuri Şekerciler,<br />

“Şu andan itibaren seslendireceğim tüm<br />

şarkıları Turabi Candan’a armağan ediyorum”<br />

dedi. Erhan Demirsoy, Sibel Candan, Toprak<br />

Candan, Ergun Topsever, Uğur Topsever, Gürhan<br />

Pizan ve Ercan Demirsoy…<br />

140 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

‘SANATLA RANDEVU’DAN TİYATRO BULUŞMASI<br />

‘Sanatla Randevu’, kültür sanat etkinliklerine bir yenisini daha ekledi. Yeni<br />

rotasını <strong>Kadıköy</strong> olarak belirleyen katılımcılar, Baba Sahne’nin “Don Kişot’um<br />

Ben” adlı sevilen oyununu hep beraber izleyerek keyifli vakit geçirdi.<br />

Ayşe Kaynarcalı önderliğinde organize edilen ‘Sanatla Randevu’ buluşmaları,<br />

İstanbul ve çevresinde kültür sanat etkinliklerine devam ediyor. Değişik<br />

semtleri gezerek farklı deneyimler edinmenizi sağlayan organizasyonlar,<br />

yeni dostluklar kurarak birbirinden keyifli anılar biriktirmenize yardımcı<br />

oluyor. <strong>Kadıköy</strong>’de gerçekleştirilen etkinlik kapsamında katılımcılar, akşam<br />

yemeği için önce Fayton Restaurant’ta buluştu. Ardından Baba Sahne’de<br />

“Don Kişot’um Ben” adlı oyunu izleyen ekip, sanatla geçen günlere bir<br />

yenisini daha ekledi.<br />

YILLAR THEO İÇİN GEÇMİYOR<br />

Son 15 yıldır 30’lu yaşlara park eden<br />

Asteri by Theo’nun yakışıklı, bir o<br />

kadar da karizmatik işletmecisi Theo<br />

Kalyoncu, yeni yaşına merhaba dedi.<br />

Mekânın sirtaki hocası Bertan Başkan’ın<br />

da aynı güne tesadüf eden doğum<br />

günü nedeniyle birlikte kutlama<br />

kararı alan ikiliye, Asteri personeli<br />

de sahnede sürpriz kutlamayla eşlik<br />

etti. Asteri by Theo’nun solisti Pelin,<br />

“Keşke her mekânın böyle karizmatik<br />

bir işletmecisi olsa” dedi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 141


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

PAZAR GÜNLERİNDE<br />

BEBEK BALIKÇI’DA KAHVALTIYA<br />

NE DERSİNİZ?<br />

Pazar günleri için programınıza Pendik Marintürk<br />

bünyesinde yer alan Bebek Balıkçı’nın kahvaltısını da eklemenizi<br />

tavsiye ediyoruz. Ünlü ve güvenilir bir marka olmanın<br />

sorumluluğu ile hareket eden yöneticiler, özellikle Ege bölgesinden<br />

büyük bir titizlikte seçtikleri ürünleri kahvaltılık olarak<br />

konuklarına sunuyor.<br />

“Ege Köy Kahvaltısı” konsepti ile masanıza gelen seçenekler<br />

içindeki ürünler öylesine kaliteli ki, “Nasıl olur?” diye sormadan<br />

edemiyorsunuz. “Yaşadığınızda bize hak vereceksiniz” diyor ve<br />

bir pazar günü mutlaka uğramanızı tavsiye ediyoruz. Balık için<br />

zaten yazmaya bile gerek yok, zira mekân Türkiye’nin ilk<br />

10 balıkçısı içinde yer alıyor.<br />

Mekânda rastladığımız ünlü plates eğitmeni Zülal Vuran da bizimle aynı fikirde<br />

olduğunu dile getirenler arasındaydı. Sevgili eşi Barış Vuran’a buraya gelmeleri<br />

konusunda ısrarcı olan Zülal Hanım, geldiklerinde ise isabetli bir karar vermenin<br />

huzuru ile yaklaşık 4 saat süren bir kahvaltı keyfinin tadını çıkardı.<br />

Marmara Üniversitesi Kampüsü içinde yer alan Sütiş Cafe’nin işletmecisi<br />

Özge Güçlü de Bebek Balıkçı’nın Ege köy kahvaltısı için gelenler arasındaydı.<br />

Özge Hanım, eşi Erdal Güçlü ve 3 yaşındaki oğulları Poyraz, sağlıklı ve güvenli<br />

ürünlerle yapılan kahvaltıyı tercih ettiler.<br />

142 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

DİVA’DAN GÖKHAN SEZEN’E<br />

NİCE YILLAR<br />

Türk Sanat Müziği’nin divası Bülent Ersoy, Gökhan Sezen’i doğum<br />

gününde yalnız bırakmayarak nice yıllar dileklerini iletti. Sezen’i<br />

sahne aldığı Ataşehir’in ünlü fasıl mekânı Bizbize’de ziyaret eden<br />

Ersoy; “Gökhan’ımın benim nezdimde apayrı bir yeri vardır. Kendisini,<br />

musiki terbiyesini ve yorumunu fevkalede başarılı buluyor,<br />

takdir ediyorum. Kendisine nice yıllar dilemek için bu gece buraya<br />

geldim” dedi.<br />

500 BİN LİRALIK KÜRKÜYLE GELDİ<br />

Ataşehir Bizbize Fasıl’a gelirken 500 bin liralık kürküyle görüntülenen<br />

Bülent Ersoy; “Hayvanseverlere artık kürk giymeyeceğim<br />

konusunda beyanda bulunmuştum. Ancak bu gece havanın da<br />

soğuk olması giymemi zorunlu kıldı” açıklamasında bulundu.<br />

PASTAYI BİRLİKTE KESTİLER<br />

Gökhan Sezen’in seslendirdiği şarkılara zaman zaman eşlik eden<br />

Bülent Ersoy, gecenin ilerleyen saatlerinde mekânın İşletme<br />

Müdürü Naci Topal’ın sahneye getirdiği, üzerinde altın mikrofon<br />

olan üç katlı pastayı birlikte keserek, mekânın tüm konuklarına<br />

ikram ettiler.<br />

POPSTAR SALİH ZÜLÜFOĞLU DA VARDI<br />

Gökhan Sezen’in doğum günü kutlamasının konukları arasında, Popstar<br />

Salih Zülüfoğlu da vardı. Sezen’in kendisini sahneye davet etmesi üzerine<br />

mikrofonu alan Zülüfoğlu, üç şarkıyı da Diva’nin dizleri önünde seslendirdi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 143


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

PARK ADANA’YA ADANA’DAN DA,<br />

ARDAHAN’DAN DA GELİYORLAR<br />

Ataşehir’in her türlü övgüyü hak eden lezzet durağı Park Adana<br />

Kebapçısı’na Adana’dan da, Ardahan’dan da, hatta Çin’den bile geliyorlar.<br />

Bunda tabi mekânın yönetiminden sorumlu Hünkar Gülmez’in<br />

olduğu kadar, mutfak yönetiminden sorumlu Şeyhmus Usta’nın da<br />

payı büyük. Mekânın bir başka cazip tarafı ise, ailelerin küçük çocukları<br />

ile geldiklerinde geniş ve güvenli oyun alanlarının olması.<br />

Alman Dili ve Edebiyatı alanında yüksek<br />

lisansı bulunan ve İELEV Okulları’nda<br />

Almanca öğretmenliği yapan Havva Ağdaş,<br />

arkadaşları ile birlikte Park Adana’nın<br />

konukları arasındaydı. Mekanın lezzetleri<br />

için “Mükemmel” yorumunda bulunan masa,<br />

“Bizlere burada sık sık rastlayabilirsiniz”<br />

mesajı verdiler. Havva Ağdaş, Sevda Altun,<br />

Dilek Çakır, Sema Ünal Polat, Buket Polat<br />

Karahancı, Didem Ertekin ve Merve Ağdaş…<br />

Park Adana’nın<br />

müdavimleri arasında<br />

yer alan Kardemir’in<br />

efsane genel müdürü<br />

Mesut Uğur Yılmaz’ı<br />

gördüğümüzde<br />

“Emekliliğin tadını<br />

bu lezzetlerle<br />

tamamlıyoruz” demesi,<br />

başlığımızı doğrulayan<br />

unsurlardan biriydi.<br />

Nurdal Yılmaz,<br />

Fatma Berber, Halim<br />

Berber ve Mesut Uğur<br />

Yılmaz…<br />

TURKMESH İnternet Teknolojileri Pazarlama Bölümü çalışanlarından Didem<br />

Karaca’nın, Dünya Kadınlar Günü nedeniyle arkadaşları ile birlikte katıldığı Park<br />

Adana lezzet yolculuğunda biricik oğlu Hasan Güney’den aldığı çiçeğin mutluluğu için<br />

“Her şeyden daha değerli” yorumunda bulunması, bizleri de derinden etkiledi. Didem<br />

Karaca, Gülay Sonbahar, Gamze Sonbahar Gülmez, Sevda Sonbahar, Gülşah Yılmaz,<br />

Ayfer Yumrutaş, Dilşah Karakuş ve Aynur Karakaya…<br />

Bağdat Caddesi’nin<br />

özel butiklerinden<br />

Aslı Butik’in yöneticisi<br />

Figen Odyakmaz’ın,<br />

eşi Gürhan Bey ile<br />

Cadde’nin yüzlerce<br />

mekânı yerine<br />

Ataşehir’de Park<br />

Adana’yı tercih<br />

etmesinin elbette haklı<br />

bir nedeni vardı.<br />

Adanalı Güzelgül ailesinin İstanbul ziyareti söz konusu olduğunda yapılacaklar<br />

listesinin ilk sırasında Park Adana’nın yer almakta olduğu bilgisini paylaşan Yusuf<br />

Güzelgül; “Şeyhmus Usta’nın şöhreti sadece Adana’ya değil, yurtdışında da pek<br />

çok ülkeye ulaşmış durumda. Bundan dolayı buraya gelmeye mecbur hissediyoruz<br />

kendimizi” yorumunda bulundu. Berken Güzelgül, Okan Çetiner, Umut Çetiner, Yusuf<br />

Güzelgül, Hüsniye Güzelgül, Özlem Çetiner, Barış Çetiner ve Utku Güzelgül…<br />

Bazı gençlerimizin konsept yerine lezzet konusunda seçici olmalarını<br />

gözlemliyoruz son aylarda. İşte, Park Adana’da rastladığımız Sibel<br />

Karaman ve Sezen Yılmaz ikilisinin yemeklerini tamamlayıp ayrılırken<br />

mekânın Executive Chefi Şeyhmus Usta’ya teşekkürlerini iletmeleri,<br />

bu seçiciliğin göstergesi.<br />

144 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

KÜNEFENİN ROLLS-ROYCE’U<br />

ACIBADEM’DE<br />

Güneydoğunun olağanüstü lezzeti olarak bilinen künefe ve beraberinde gelişen çeşitlerin<br />

oluşturduğu lezzet markası Özikizler, İstanbul’daki ikinci şubesini Acıbadem’de<br />

açtı. Lezzetini test edenler tarafından “Künefenin Rolls-Royce’u” olarak nitelendirilen<br />

markanın bu sözü hak edip etmediğine, test ettiğinizde elbette sizler karar vereceksiniz.<br />

Ancak yıllar önce<br />

küçük bir dükkân ile<br />

başlayıp, bugün Türkiye<br />

genelinde 9 şubeye<br />

ulaşması ve gördüğü<br />

büyük ilgi, doğru yolda<br />

olduklarını gösteriyor.<br />

İstanbul’un Avrupa yakasından sonra Anadolu yakasındaki ilk<br />

şubesi olan Acıbadem Özikizler’in açılışı için markayı temsil eden<br />

Durmaz kardeşler kadar eşleri de yoruldu. Yorgunluğu gidermenin<br />

tek çaresi ise, açılış ile birlikte konukların yorumlarını almaktı.<br />

Alınan cevaplar, onların yorgunluğunun giderilmesinde önemli<br />

rol oynadı. Kadriye Aykılıç, Fehime Konar, Medine Uyumaz, Nur<br />

Durmaz, Canan Toprakkaya, Filiz Baeira, Fatoş Durmaz, Şükriye<br />

Arslantaş, Seher Kotan Oğuz ve Beyza Uyumaz…<br />

Acıbadem Caddesi<br />

üzerinde, Marmara<br />

Üniversitesi Güzel<br />

Sanatlar Fakültesi<br />

yanında kapılarını açan<br />

Özikizler Künefe’nin<br />

açılışına çok sayıda davetli<br />

katıldı. İşte inanılmaz<br />

enerjileriyle markanın<br />

coşmasında büyük<br />

katkıları olan Hüseyin,<br />

Hasan ve Mahmut Durmaz<br />

kardeşler...<br />

USTA ELLERDEN<br />

SİZLERE<br />

Alanında 30 yılı aşkın<br />

süredir hizmet veren<br />

Özikizler Künefe Acıbadem<br />

şubesinin açılış<br />

kurdelesini, Özikizler<br />

markasını temsil eden<br />

Durmaz kardeşler ve Tüm<br />

Restoranlar Lokantalar<br />

ve Tedarikçiler Derneği<br />

Genel Başkanı Ramazan<br />

Bingöl birlikte kestiler.<br />

‘AHŞAP KOKUSU’<br />

YEPYENİ YÜZÜ İLE<br />

ATAŞEHİR’DE!<br />

Geçtiğimiz günlerde çok sayıda sanatsever,<br />

farklı sektörlerden profesyoneller ve<br />

iş insanları, ‘Ahşap Kokusu’ adlı atölyenin<br />

açılışında bir araya geldi. Showroom’unda<br />

yüzlerce farklı ürünün sergilendiği<br />

atölyede, davetliler ürünleri satın almak<br />

için adeta birbirleriyle yarıştı. Figen Doğan’ın<br />

ev sahipliğinde, leziz atıştırmalıklar<br />

eşliğinde kadehler Ahşap Kokusu’nun<br />

başarısı için kaldırıldı. Önümüzdeki günlerde<br />

de sosyal medyada, yazılı ve görsel<br />

basında adını sıkça duyacağımız atölye;<br />

farklı ahşap tasarımları, değişik ebatlardaki<br />

ve yeniden değerlendirme usulü<br />

ile ortaya çıkan ürünleri ile de dikkat<br />

çekiyor. Atölye ile ilgili detaylı bilgi almak<br />

isteyenler; www.ahsapkokusu.com ve<br />

@atolyeahsapkokusu (Facebook/instagram)<br />

sayfalarını ziyaret edebilir.<br />

FENERBAHÇE GÖNÜLLÜLERİ’NDEN 17. YIL KUTLAMASI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün gönüllü hizmet ordusunun<br />

bir parçası olan Fenerbahçe Gönüllüleri,<br />

kuruluşunun 17. yılını coşku<br />

dolu bir gece ile kutladı. Khalkedon<br />

Fenerbahçe’de gerçekleşen kutlamaya<br />

yaklaşık 250 davetli katıldı.<br />

ŞERDİL DARA ODABAŞI DA KATILDI<br />

Fenerbahçe Gönüllüleri’nin gecesine katılanlar arasında, CHP <strong>Kadıköy</strong> İlçe Başkanı<br />

Ali Narin ile <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı Şerdil Dara Odabaşı da vardı.<br />

Çok yoğun bir programı olmasına rağmen “Gönüllü çalışan arkadaşlarımızla<br />

olmayı özellikle arzu ettim” diyen Odabaşı, “31 <strong>Mart</strong>’ta seçilmem durumunda<br />

tüm gönüllü evleri ile çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz” mesajı verdi.<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 145


%'YE VARAN<br />

50<br />

ERKEN REZERVASYON<br />

İNDİRİMLERİNİ KAÇIRMAYIN,<br />

HEMEN 444 0 484'Ü ARAYIN!<br />

#dahafazlatatil

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!