Kadıköy Life / Mart & Nisan 2019
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
100.<br />
İŞGALDEN KURTULUŞA<br />
YILINDA<br />
KADIKÖY (2)<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> | Yıl: 15 | Sayı: 86 | Fiyatı: 10 TL<br />
İstanbul’da işgalin ilk yılları…<br />
İşgal Orduları Başkumandanı General<br />
Harrington, Fenerbahçe’lilerin,<br />
Kurbağalıdere kıyısındaki binasından,<br />
Ulu Önder M. Kemal Paşa’nın Anadolu’daki<br />
ordularına silah, cephane ve savaşacak<br />
insan kaçırdıklarına dair haberler<br />
almakta ve bu binayı kontrol altında<br />
bulundurmakta…<br />
YIL 1920... FENERBAHÇE,<br />
SADECE BİR SPOR KULÜBÜ DEĞİLDİ
DEDEMAN’IN YILDIZLARI<br />
DÜĞÜN GECENİZİ SÜSLEYECEK.<br />
Zengin süslemelerimiz, lezzetli menülerimiz ve<br />
deneyimli ekibimizle düğün planlarınızı gerçeğe dönüştürüyor,<br />
beş yıldızlı davetlere imza atıyoruz.<br />
0216 469 66 00 bostanci@dedeman.com www.dedeman.com<br />
MERAKLI KAL, HEYECANLI KAL, DEDEMAN’DA KAL.
Advertorial<br />
Bağdat Caddesi’nin ünlü inşaat markası<br />
Koç Yapı’dan yeni kampanya:<br />
“ GÜÇLENDİRİYORUZ,<br />
YENİLİYORUZ”<br />
Sıfır inşaat kalitesi, 100 yıl betonarme garantisi ile 24 ay vade!<br />
Eski eviniz gidiyor, sıfırlanmış yeni daireniz geliyor;<br />
üstelik 4 ayda teslim...<br />
Koç Yapı A.Ş.; 24 ay vade, yüzde 50’ye varan<br />
ürün tedarik avantajı, 125 bin TL aylık 0,30<br />
iskontolu, devlet destekli 10 yıl vadeli Kentsel<br />
Dönüşüm Konut Kredisi garantörü, 45<br />
günde dairelerinizin anahtar teslimi ve 4 ay<br />
gibi kısa bir sürede bina teslimleri ile 25 yıllık<br />
sektör tecrübesini sizlerle buluşturuyor.<br />
Kentsel dönüşümün dikkat çekici lokasyonu<br />
olan <strong>Kadıköy</strong> Bağdat Caddesi ve Bodrum<br />
yarımadasında 1996 yılından bu yana uzman<br />
mimari tasarım ekibi ve donanımlı kadrosu<br />
ile fark yaratan Koç Yapı; birikim ve tecrübeleri<br />
ile sektöründe yeniliklere imza atıyor.<br />
Yeni projesi ile dikkatleri üzerine çeken Koç<br />
Yapı, <strong>2019</strong> yılındaki hizmet ve faaliyetlerinde<br />
“6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasasına”<br />
göre sıfır inşaat kalitesi ve 100 yıl betonarme<br />
garantisi vererek, yapılarınıza iç ve dış cephe<br />
mimari tasarımlarında yeni bir yüz kazandırıyor.<br />
Koç Yapı, lüks konut odaklı inşaat anlayışını,<br />
<strong>Kadıköy</strong> Bağdat Caddesi ve Bodrum<br />
genelinde 100 bin metrekare kapalı alan iş<br />
bitirme tecrübesiyle birleştirerek; 11 proje,<br />
300 konut referansı ve 50 milyon Türk Lirası<br />
finansal garantör gücü ile sizleri destekliyor.<br />
10 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
100 YIL GARANTİ<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Hamit Cenk Koç,<br />
konu ile ilgili dergimize yaptığı açıklamada<br />
şunları söyledi: “Koç Yapı olarak, 6306<br />
sayılı yasa kapsamında hasarlı binaları<br />
yıkmadan; mimari, statik, makine ve tesisat,<br />
ruhsat projelerine uygun; Belediye, Yapı Denetim,<br />
Yangın Yönetmeliği ve mevcut imar<br />
plan notları ile güçlendiriyor, yeniliyoruz.<br />
4 ayda betonarmede 100 yıl garanti kapsamında<br />
son deprem yönetmeliğine uygun<br />
güçlendirme projelerimizi belediyelerden<br />
ruhsat, kontrol ve izinler ile yürütüyoruz.<br />
MALİYET GİDERLERİNDE<br />
YÜZDE 50’YE VARAN AVANTAJ<br />
Ayrıca; inşaat, teknik, malzeme ve tüm<br />
maliyet satın almalarımızda ise en uygun<br />
fiyat, en ucuza maliyet liderliğine sahibiz.<br />
Siz kat maliklerimize yansıtılacak toptan<br />
fiyat politikamızda, en iyi marka ürün<br />
tedariklerimizle tüm maliyet giderlerinizde<br />
yüzde 50’ye varan avantaj sağlayarak,<br />
konutlarınızı sıfırlıyoruz. Ayrıca, 6306 Sayılı<br />
Kentsel Dönüşüm Yasası gereğince; son<br />
Deprem Yönetmeliği’ne (01.01.<strong>2019</strong>) uygun<br />
olarak güçlendirerek, hasar tespiti yapılmış<br />
/ yapılmamış (tapu ve belediyede hasarlı<br />
tespit şerhi bulunan) binalarınızın, kat<br />
maliklerine kira desteği ve kamu bankalarından<br />
devlet destekli, ucuz konut kredisi<br />
tahsisi, garantör firma limitlerimizle sizlere<br />
kullandırıyoruz. 125 bin TL aylık 0,30 iskontolu,<br />
devlet destekli 10 yıl vadeli Kentsel<br />
Dönüşüm Konut Kredisi sağlıyoruz.<br />
OPTİMUM YAŞAM ALANLARINIZI<br />
GENİŞLETİYOR, DÜZENLİYORUZ<br />
Bodrum’daki daireleriniz, yazlıklarınız,<br />
otelleriniz ise iş ortağı marka firmalarımızın<br />
ürünlerinin teknik şartnameleri kapsamında,<br />
45 günde anahtar teslimiyle iç ve dış<br />
dekorasyon yapılıyor. Alanında uzman mimari<br />
ve teknik ekibimiz ile verimli, tasarım<br />
metrekare çözümlerimizle optimum yaşam<br />
alanlarınızı genişletiyor, düzenliyoruz. Koç<br />
Yapı A.Ş. olarak toptan satın alma maliyet<br />
liderliğini, yüzde 50’ye varan fiyat avantajları<br />
ile perakendeye sunuyoruz.”<br />
Açık, net, dürüst, zaten hep vardınız.<br />
www.hamitcenkkoc.com<br />
444 7 562 / 444 7 KOC<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 11
Editör<br />
Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika<br />
İşgal Kuvvetleri’nin<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü’ne<br />
kilit vurduğu gün...<br />
“İşgalden Kurtuluşa <strong>Kadıköy</strong>” başlığıyla ünlü koleksiyoner<br />
ve köşe yazarımız Sertaç Kayserilioğlu’nun<br />
büyük emeklerle hazırlayıp, sizlerle buluşturduğu<br />
yazı dizimiz devam ediyor. Yoğun bir ilgiyle karşılanan<br />
ve geleceğimizin teminatı gençlerimize büyük<br />
bir armağan olan yazı dizimizde İşgal Kuvvetleri,<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kurbağalıdere’deki<br />
binasına kadar dayandı ve kapısına kilit vurdu.<br />
İşte bu uğurda; Fenerbahçe Kulübü sporcularından<br />
Şehit Arif, Şehit İzzi Ahmet, Şehit Nurettin’ler<br />
ile başlayan, Beşiktaş Kulübü sporcularından Şehit<br />
Asım, Şehit Kaptan Kazım, Şehit Rıdvan Bey’lerle<br />
devam eden ve Galatasaray Kulübü sporcularından<br />
Şehit Kaleci Hamdi, Şehit Kürt Celal, Şehit<br />
Hasnun Galip’lerle süren onlarca sporcu, yurdumuzdaki<br />
tüm diğer spor kulüplerimize kayıtlı<br />
yüzlerce sporcu kardeşleri misali Çanakkale’de<br />
ve tüm diğer cephelerde olduğu gibi, bağımsızlık<br />
savaşımızda da vatan için hizmetler vermiş, vatan<br />
yolunda şehit düşmüşler.<br />
Bundan sonraki iki sayımızla birlikte final yapacak<br />
olan “İşgalden Kurtuluşa <strong>Kadıköy</strong>” kapak<br />
dosyamız, hiçbir yerde görülmemiş fotoğraflar<br />
ve bilgiler ışığında Sertaç Kayserilioğlu imzası<br />
ile K İletişim tarafından kitap haline getirilerek,<br />
raflarda yerini alacak.<br />
***<br />
Kapak dosyamızda görüleceği üzere yaşadığımız<br />
topraklar hiç de kolay kazanılmadı. Uğrunda dökülen<br />
kanlar, kaybedilen canlar ama hiç yitirilmeyen<br />
vatan aşkıyla “yeniden, yeniden, yeniden” kazandığımız<br />
güzel ülkemiz için oynanan oyunlar bitmiyor.<br />
Sadece kimlik değiştiriyor kimi zaman dini, kimi<br />
TAM<br />
100 YIL<br />
1919’DAN <strong>2019</strong>’A<br />
...<br />
zaman ekonomik başlıklarla... Büyük Kulüp’te<br />
gerçekleşen konferans sonrası dergimize konuşan<br />
Nörofinans Uzmanı Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu,<br />
önümüzdeki dönemde din ve para üzerinden<br />
enerji, su, gıda ve altın savaşlarının yaşanacağının<br />
altını çizdi ve “Şok edici olaylara ve cinayetlere<br />
hazırlıklı olun!” dedi.<br />
***<br />
‘Hotel California’ parçasını dinleyen, antik Mısır’a<br />
ait belgeselleri izleyen ya da James Bond’un<br />
filmlerinden heyecan duyan birçok kişinin soluğu<br />
o mekânlarda aldığını söyleyen koleksiyoner<br />
Kadir İrfan Yalın ise, yine çok önemli bir konu olan<br />
turizme dair yorumlarını <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ile paylaştı.<br />
Bugün turizm algısının tümüyle ortaya konacak bir<br />
tema üstünden yürüdüğünü belirterek, Hıristiyanlık<br />
mezheplerinin günümüzdeki şekliyle sınıflanmasına<br />
yol açan 451 yılındaki Khalkedon Konsili’nin,<br />
Altıyol civarında olan bir kilisede yapıldığını<br />
ifade ederek, bu önemli olayın burada yapıldığına<br />
dair çıkartılacak en ufak bir izin, <strong>Kadıköy</strong>ümüze<br />
turizm patlaması yaşatacağını dile getirdi.<br />
“Geçmişten Geleceğe” konseptimiz çerçevesinde<br />
yer alan bir diğer dosyayı ise Yiğit Uygun sayfalarımıza<br />
taşıdı. Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızın<br />
yaşamlarını hatırlamaya ve hatırlatmaya<br />
çalıştı bu sayımızda, özellikle de genç nesillerimize...<br />
Zira onlar bizim zenginliğimizdi; komşumuz,<br />
dostumuz, arkadaşımız hatta iş ortağımızdı.<br />
Hayatımıza uzun yıllar dokundular.<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>, bir değil, birkaç dergi içeriği doluluğunda<br />
ve ilgi çekici dosyaları eşliğinde bahar<br />
sayısıyla sizlerle...<br />
Canan Toprakkaya<br />
TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,<br />
MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,<br />
POLİTİKA DERGİSİ<br />
İmtiyaz Sahibi ve<br />
Genel Yayın Yönetmeni<br />
Fatma Canan Toprakkaya<br />
Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Kadir Toprakkaya<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />
İrem Toprakkaya<br />
Yayın Kurulu<br />
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp,<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />
İnal Aydınoğlu, Bülent Turan,<br />
Enis Fosforoğlu<br />
Haber Müdürü<br />
Cenay Toprakkaya<br />
Editörler<br />
Sedef Turan, Pınar Baltacı,<br />
Yiğit Uygun, Dilek Karagöz,<br />
Deniz İhsan Taşdelen<br />
Görsel Yönetim<br />
Kubilay Şenyiğit<br />
Reklam ve Halkla İlişkiler<br />
Benusen Sağdan<br />
Tel: 0532 208 84 42<br />
Kapak Resmi<br />
Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu<br />
Basım<br />
Ege Basım Matbaa ve<br />
Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />
Sertifika No: 12468<br />
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4<br />
Ataşehir - İstanbul<br />
Tel: (0216) 470 44 70<br />
www.egebasim.com.tr<br />
Dağıtım<br />
Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.<br />
KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından<br />
son sayfasına kadar olan yazılardan imza<br />
sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların<br />
sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.<br />
KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her<br />
türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her<br />
hakkı saklıdır.<br />
İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.<br />
KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla<br />
doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.<br />
Yayıncı<br />
K-İletişim Basın Yayın ve<br />
Tanıtım Hizmetleri<br />
Karanfil Sokak No: 27/13<br />
Göztepe / İstanbul<br />
Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17<br />
Gsm: 0532 266 82 43<br />
E-posta: kadikoylife@yahoo.com<br />
www.kadikoylife.com<br />
İrtibat Bürosu<br />
Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.<br />
No: 44/6 <strong>Kadıköy</strong> / İstanbul<br />
Tel: 0532 470 73 05<br />
ISSN 1307-5535<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong><br />
Yıl: 15 Sayı: 86 Fiyat: 10 TL<br />
Basım Tarihi: 18 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong><br />
Yayın türü: İki aylık, bölgesel,<br />
süreli yayındır.<br />
KADIKÖY LIFE<br />
Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği<br />
üyesidir.<br />
12 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
İçindekiler<br />
48<br />
58<br />
32<br />
32<br />
44<br />
48<br />
58<br />
Kurtuluşa Gidişin 100. Yılı’nda<br />
İŞGALDEN KURTULUŞA KADIKÖY<br />
Sertaç Kayserilioğlu: “Milli Mücadele’nin başlangıç<br />
yılı olan 1919’un yüzüncü yılı boyunca sürdüreceğimiz<br />
‘İşgal Döneminde <strong>Kadıköy</strong>’ ana başlıklı yazı<br />
dizimizin bu ikinci bölümünde öncelikli olarak<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yer alması, onun <strong>Kadıköy</strong><br />
yakasının bir kulübü olarak bu dönem içinde<br />
verdiği faaliyetleri nedeniyledir.”<br />
Biz mi onlardan, onlar mı bizden?<br />
KADIKÖY’DE AZINLIK DOSTLARIMIZIN<br />
DÜNÜ, BUGÜNÜ<br />
<strong>Kadıköy</strong> ve çevresindeki, hatta biraz daha geniş kapsamda<br />
Anadolu yakasındaki azınlıkların, özellikle Rum,<br />
Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızın dünü, bugünü, alışkanlıkları,<br />
yemekleri, bayramları, bizlerle ilişkileri çok<br />
ilginç… Bu sayımızda yaşamlarını hatırlamaya ve hatırlatmaya<br />
çalışacağız. Özellikle de genç nesillerimize!<br />
Ramazan Kurtoğlu uyardı:<br />
ŞOK EDİCİ OLAYLARA VE<br />
CİNAYETLERE HAZIRLIKLI OLUN!<br />
Dünya ve Türkiye ekonomisi üzerine açıklamaları<br />
ve uyarıları ile her zaman dikkat çeken Dr. Ramazan<br />
Kurtoğlu, Büyük Kulüp’e konuk oldu. Konferans sonrasında<br />
sorularımızı yanıtlayan Kurtoğlu, dünyayı ve<br />
Türkiye’yi bekleyen ekonomik krize karşı dinleyicilerini<br />
ve okuyucularını uyardı.<br />
Baksı Müzesi’nin kurucusu<br />
Prof. Dr. Hüsamettin Koçan:<br />
KADIKÖY’E KÜLTÜREL YATIRIM HÂLÂ<br />
ÇOK GEREKLİ!<br />
Doğduğu ve büyüdüğü topraklara yıllar sonra<br />
geri dönerek Baksı Müzesi’ne hayat veren Prof. Dr.<br />
Hüsamettin Koçan’dan, dünyanın kaçırdığı geçmişle<br />
harmanlanması gereken sanatın bugününü ve geleceğe<br />
bakışını dinledik.<br />
96<br />
104<br />
76<br />
44<br />
Neslihan Arslan:<br />
DİZİLERDE KALİTE,<br />
SÜRELERİN<br />
DÜŞÜRÜLMESİYLE<br />
SAĞLANIR<br />
Tiyatro sahnelerinden<br />
gelerek evlerimize konuk<br />
olan genç oyuncu Neslihan<br />
Arslan, Mimar Sinan<br />
Üniversitesi Tiyatro Bölümü<br />
mezunu. Buğulu sesi,<br />
uzun siyah saçları, kendine<br />
has jest ve mimikleri,<br />
kararlı duruşuyla dikkatleri üzerine çeken başarılı<br />
oyuncu, bugünlerde İstanbullu Gelin’in Dilara’sına<br />
hayat veriyor, dergimize de konuk oluyor.<br />
Yeteneği içinde kaybolmuş bir dahi;<br />
KERİM ÇAPLI<br />
Türkiye’nin dünya çapındaki sanatçılarından Kerim<br />
Çaplı’nın kayıp kayıtları, “Kayıp” albümü ile müzikseverlerle<br />
buluştu. 2004 yılında hayatını kaybeden<br />
Kerim Çaplı’nın, yeteneğinin yanı sıra hüzünlü bir<br />
hikâyeyi de miras bıraktığı oğlu Ahmet Çaplı için ise<br />
bu albüm, babaya bir saygı duruşu…<br />
76<br />
Mehmet Tığlı:<br />
SADECE PARA İÇİN SİNEMA<br />
YAPMAYI DOĞRU BULMUYORUM<br />
Film dünyasının büyüsüne henüz çocuk yaştayken kapılan<br />
yönetmen Prof. Dr. Mehmet Tığlı, işletme eğitimi<br />
almasına rağmen senaryo ve film alanında da çalışmalarını<br />
büyük bir tutkuyla sürdürmeye devam ediyor.<br />
104<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 13
EVDE BAKIM iLE<br />
HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!<br />
Yaşlı Hasta<br />
Bakımı<br />
Emzİrme<br />
Eğİtİmİ<br />
Tetkİkler<br />
EnjeksİyoN<br />
Pansuman<br />
*Evde bakım hizmeti veren hastanelerimiz için lütfen çağrı merkezimizi arayın.<br />
Telefonların en sağlıklı mobil uygulaması,<br />
Medicana aplikasyonu!<br />
0850 460 6334<br />
0850 460 MEDI<br />
www.medicana.com.tr<br />
ÖZEL MEDICANA<br />
KADIKÖY HASTANESİ<br />
0216 970 4 970
Çevre<br />
İstanbul’un yeşil alanları<br />
her geçen gün azalıyor<br />
Yapılan araştırmalara göre İstanbul’da kişi başına<br />
düşen yeşil alan miktarı, yasal sınır olan<br />
15 metrekarenin altında, sadece 8 metrekare...<br />
İstanbul’daki yasal sınırın gerisinde kalan 30 ilçenin<br />
altısındaki yeşil alan da 1 metrekarenin altında.<br />
İlçelerin 21’inde ise 8 metrekarenin altında yeşil<br />
alan mevcut.<br />
KADIKÖY’ÜN KİŞİ BAŞI YEŞİL ALANI<br />
2,2 METREKARE<br />
Belediyelerin verilerine göre, kişi başı yeşil alan<br />
sıralamasında 750 metrekareyle Şile, 608 metrekareyle<br />
Çekmeköy, 123 metrekareyle Büyükçekmece<br />
başı çekiyor. Ancak merkezde yer alan şehirlerde<br />
bu rakam çok daha düşük. Örneğin, en kalabalık<br />
nüfuslu İstanbul ilçesi Bağcılar’da kişi başına 0,7<br />
metrekare yeşil alan düşüyor. Bu rakam Güngören,<br />
Zeytinburnu ve Esenler’de 1, Gaziosmanpaşa ve<br />
Kartal’da ise 1,2 metrekare. Beyoğlu’nda kişi başına<br />
düşen yeşil alan 3,2 metrekareyken, bu rakam Beşiktaş’ta<br />
10, Şişli’de 3,9, <strong>Kadıköy</strong>’de 2,2, Bakırköy’de<br />
10, Üsküdar’da 8,2, Sarıyer’de 10 ve Fatih’de 6,8<br />
metrekare olarak dikkat çekiyor.<br />
Minibüs Caddesi’nde metro inşaatı çilesi<br />
Bostancı-Dudullu Metro Hattı inşaatının bitimine kadar semt sakinleri, çevre kirliliği ve<br />
arap saçına dönmüş trafik ile bir süre daha mücadele edecek gibi gözüküyor.<br />
Yapımına geçtiğimiz yıllarda başlanan<br />
Bostancı-Dudullu Metro Hattı inşaatı,<br />
‘Minibüs Caddesi’ olarak bilinen Şemsettin<br />
Günaltay Caddesi’nde trafiği alt üst etmiş<br />
durumda. Özellikle Ayşekadın istasyonlarının<br />
yapılacağı kısımda trafiğin zaman<br />
zaman tek şeritten verilmesi, trafiği durma<br />
noktasına getiriyor.<br />
PLANSIZ DÜZENLEMELER<br />
ÇEVREYE ZARAR VERİYOR<br />
Caddenin geliş gidiş şeritlerinin zaten dar<br />
olduğunu belirten vatandaşlar, Minibüs<br />
Caddesi’ne istasyon konumlandırmanın çok<br />
doğru bir seçenek olmadığı görüşünde hemfikir.<br />
Metro inşaatının yarattığı görüntü kirliliğine<br />
ilaveten, plansız yapılan düzenlemenin trafiğe<br />
ve çevreye büyük zarar verdiği ifade ediliyor.<br />
MAĞAZALAR HER GEÇEN GÜN<br />
BOŞALIYOR<br />
Metro inşaatı, fiziki zararları dışında çevre<br />
esnafı için de ciddi sorun teşkil ediyor.<br />
İnşaat perdelerinin arkasında kalan işyerleri<br />
için çaresiz durumda olan esnaf, zaten<br />
ekonomik olarak zor bir süreçten geçtiklerini,<br />
inşaatın gelirlerini çok baltaladığını<br />
söylüyor. Birçok dükkânın boşaldığını<br />
belirten mahalle esnafı, boşalan yerlerin de<br />
kiralanması ve satılmasının inşaat bitimine<br />
kadar zor olduğunu kaydediyorlar.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 15
Aktüel<br />
Üreticiden tüketiciye dönemi yeniden başladı<br />
Vatandaşlar tanzimlere koştu<br />
PINAR BALTACI<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ‘Enflasyonla<br />
Topyekun Mücadele’ kapsamında “Üreticiden<br />
Tüketiciye Doğrudan Sebze” sloganıyla<br />
tanzim satış noktalarını yıllar sonra tekrar<br />
hayata geçirdi. Birçok sebzenin piyasa satışlarına<br />
nazaran daha ucuz olduğu tanzimleri<br />
çok sayıda vatandaş ziyaret etti.<br />
Son zamanlarda fiyatı en çok artan sebzeler<br />
arasında yer alan patates, soğan, patlıcan,<br />
sivri biber, ıspanak, domates ve salatalığın<br />
satıldığı tanzim satış noktaları, İstanbul’un<br />
toplamda 50 noktasında bulunuyor.<br />
Mecidiyeköy, Avcılar, Bakırköy, Çekmeköy,<br />
Ümraniye, Tuzla, Küçükçekmece<br />
gibi ilçe meydanlarına kurulan tanzimler,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de de İskele Meydanı ve Bostancı<br />
Lunapark’ta olmak üzere iki alanda her gün<br />
hizmet veriyor.<br />
ALIŞVERİŞTE ÜST LİMİT 3 KİLOGRAM<br />
Bayrampaşa’daki tanzim satış noktasının<br />
açılışını yapan İBB Genel Sekreteri Hayri<br />
Baraçlı, ürünlerin fiyatlarını açıklayarak şu<br />
açıklamalarda bulundu: “Tanzim satış noktaları,<br />
her gün 10.00-19.00 saatleri arasında<br />
hizmet verecek. Amacımız, vatandaşlarımıza<br />
kaliteli ve sağlıklı ürünleri ucuz fiyata<br />
sunmaktır. Toplam 7 çeşit ürünümüz var.<br />
Domates 3, patates 2, soğan 2, salatalık 4,<br />
patlıcan 4.5, ıspanak 4, biber 6, sivri biber<br />
6 liradan satılıyor. Alışverişlerde bir üründe<br />
üst limiti 3 kilogram olarak belirledik. Herhangi<br />
bir stoklama yapılmasın, vatandaşlarımız<br />
eşit bir şekilde bu hizmetten istifade<br />
etsinler diye bu sınırı koyduk.”<br />
TALEP OLURSA<br />
SATIŞ NOKTALARI ARTACAK<br />
Tanzim satışları için bir son tarih bildiremediklerini<br />
ifade eden Baraçlı, konuşmasını<br />
şöyle sürdürdü: “Tanzim satışlarında ‘Şu<br />
tarihte bitecek’ diye bir zaman sınırlaması<br />
yok. Vatandaşlarımız talep ettikçe bu hizmet<br />
devam edecek. Tarım Kredi Birliği’nden<br />
ürünleri temin ediyoruz. Talep olursa farklı<br />
tür sebzeler, meyveler de tezgâhlarda yerini<br />
alacak. Şu an 50 noktada satışlar başladı,<br />
ilerleyen günlerde bu sayı daha da artırılabilir.<br />
Tezgâhlarda ürün azaldıkça, depolardan<br />
mobil araçlarımız ile takviye yapılacak.”<br />
HALK TEPKİLİ<br />
Tanzim satış noktalarının sadece belli<br />
bölgelere değil, her mahalleye gerekli<br />
olduğunu dile getiren halk ise tepkili. Satış<br />
noktalarına gitmek için bir de yol parası<br />
vereceklerini belirten vatandaşlar, ürünlerin<br />
ve satış noktalarının azlığından şikâyet etti.<br />
16 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Duvarların Dili<br />
Duvarların sesine<br />
kulak ver!<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong> duvarlarının bizlere söyleyecekleri hiç bitmiyor. Kimi<br />
zaman birbirinden renkli murallarıyla yüzlerce fotoğraf karesinde<br />
ölümsüzleşiyor; kimi zaman ise gözümüze takılan birkaç<br />
kelime, uzun yürüyüşlerde aklımızın bir köşesine takılıp kalıyor.<br />
Herkes için bambaşka şeyler ifade eden bu yazılar ev sahipleri<br />
için çoğu zaman masraf haline gelirken; boyacılar için ekmek<br />
parası, yazılar ile aynı duyguları paylaşanlar için de duvardaki<br />
rengin çok daha ötesinde bir duygu paylaşımı. Bazen dile<br />
gelemeyen bir aşkın karşılığı, bazen daha güzel bir dünya hayali<br />
kuran politik bir söylem, yer yer sadece bir soru... <strong>Kadıköy</strong><br />
sokalarında gezerken bize sık sık göz kırpan duvar yazılarını<br />
derlerken sadece bakışlarımızı duvarlara çevirmemiz yetti, tabi<br />
bir de deklanşörümüzü...<br />
Bilen bilir <strong>Kadıköy</strong>’ün kedilerini. Evlerimizde, apartman<br />
aralarında, sokaklarda sürekli yanıbaşımızda beliren kediler<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün, özellikle de Moda’nın simgesi haline geldi.<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüler tüm hayvanları çok sever ama kedilerin yeri<br />
bambaşkadır. Kaan Boşnak’ın ‘Ah Bir Kedi Olsam’ isimli<br />
şarkısı, <strong>Kadıköy</strong> duvarlarını süslüyor bugünlerde. Kedi,<br />
aşk, müzik ve görsellik birleşince ortaya bu harika duvar<br />
yazısı çıkmış.<br />
Bir diğer şarkımız Yıldız<br />
Tilbe’den geliyor. ‘Sana<br />
Kalbim Geçti’ ismini her<br />
gördüğünde kısa süreli<br />
başka zamanlara içsel bir<br />
yolculuk eden çok kişi<br />
oluyordur mutlaka. ‘Sana<br />
Kalbim Geçti’ isimli kuş figürü<br />
ve yazı, aynı zamanda<br />
yazar Tansel Baybara’nın da<br />
aynı ismi taşıyan kitabının<br />
kapağında yerini alıyor.<br />
Duvarlar, hepimizin gündemi<br />
olan seçimlere de<br />
sessiz kalamamış. Büyük<br />
bir gülümsemeyle, seçimler<br />
ve mutluluk arasındaki bağ<br />
çok belirgin anlatılmış.<br />
Gelin bir de sokağın romantiklerine<br />
bakalım. “Şiirlerim<br />
benim değil, ihtiyacı<br />
olanındır” diyen Neruda’yı<br />
da anarak, duvarlarda<br />
ilan edildikten sonra artık<br />
hepimizin olan ve bizlerde<br />
ortak bir<br />
duyguyu<br />
yakalayan<br />
o samimi<br />
yazılara<br />
göz atalım…<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 17
Aktüel<br />
Erenköy Kız Lisesi’nde yeni dönem:<br />
YIKILIP YENiDEN<br />
YAPILACAK<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Daha önce birçok sorunla karşı karşıya kalan Erenköy Kız<br />
Anadolu Lisesi’nin yıkılıp yeniden yapılması kararlaştırıldı.<br />
Valilik kararı ile önümüzdeki yaz yıkımına başlanacak olan<br />
okul, deprem riski taşıyor. Daha önce 1945 yılında yanan ve<br />
1953 yılında tekrar yapılan okul binası, 1974 yılında B Blok<br />
kısmı oluşturularak eğitim ve öğretime devam etti. Fakat<br />
yapılan araştırmalar sonucunda deprem riski taşıdığı tespit<br />
edildiği için, yeni bir binanın yapılması kararı alındı.<br />
Erenköy Kız Anadolu Lisesi’nin tarihini, mevcut durumunu,<br />
yeni bir okulun yapılma kararının nasıl alındığını ve yeni<br />
okulun nasıl bir proje ile hayata geçirileceğini konuştuğumuz<br />
Erenköy Kız Anadolu Lisesi Müdürü Saadet Berna<br />
Ocakcıoğlu; “Projenin teslim süresi 16 ay olarak belirlendi.<br />
Mevcutta olduğu gibi 33 tane dersliğimiz, 2 adet resim<br />
dersliğimiz, bir ritim atölyemiz, Türk Dili ve Edebiyatı<br />
bölüm odalarımız, 3 adet laboratuvarlarımız olacak. Şu<br />
anda en büyük eksikliğimiz olan ve bu işin olmasını en çok<br />
isteme nedenlerimizden birisi de konferans salonumuzun<br />
olacak olması” dedi. Ocakcıoğlu, konuşmasının devamında<br />
şunları dile getirdi:<br />
“Hem İstanbul’un hem de Türkiye’nin en güzel, en köklü<br />
okullarından birisi Erenköy Kız Anadolu Lisesi. Okulun en<br />
güzel yanı, şu anda 27 dönümlük bir alana sahip olması.<br />
Daha önce caddenin karşısında Avni Akyol Güzel Sanatlar<br />
Lisesi yapılan okul, Erenköy Kız Anadolu Lisesi’nin yatılı<br />
kısmıydı. Orası da buraya dahilken kocaman bir koru içerisinde<br />
eğitim binası olarak köşkte eğitim-öğretim veriliyordu.<br />
1945 yılında çok acı bir yangın geçiriyor okul ve şu an<br />
içinde bulunduğumuz bina tamamen kül oluyor. Yeniden<br />
okul çalışmaları başlıyor. 1953 yılında ise oturduğumuz<br />
bina yapılıyor ve eğitim-öğretime açılıyor. Yurt içinde talep<br />
fazla olduğu için B Blok dediğimiz bina, 1974 yılında yapılıyor.<br />
O tarihten bu yana da işlevine devam ediyor.”<br />
RİSKLİ OKULLAR ARASINDA ADIMIZ GEÇMİŞ<br />
1999 depreminin ardından alınan tedbirler kapsamında<br />
okullarında depremsellik adına araştırmalar yapıldığını<br />
ve riskli okullar arasında yer aldıklarını ifade eden Berna<br />
Erenköy Kız Anadolu<br />
Lisesi Müdürü Saadet<br />
Berna Ocakcıoğlu<br />
18 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Aktüel<br />
Ocakcıoğlu; “Ben göreve geldikten sonra<br />
velilerden ve çevreden, okulun deprem<br />
riski taşıdığına dair söylentiler dolaşıyordu.<br />
Bu konuda bir şey biliyor musunuz, çocuklarımız<br />
güvende mi gibi sorular gelmeye<br />
başlayınca ben de gerekli yerlerle temasa<br />
geçtim. Okulun böyle bir tehlikesinin olduğunu<br />
ve Valilik çalışmalarının sürdüğünü<br />
öğrendim. Çalışmalar 2014 yılından bu<br />
yana devam etti ve geçtiğimiz sene bir<br />
grup okul <strong>Kadıköy</strong>’de yenilendi. Şu anda<br />
o okulları tamamlamak üzereler. Bunların<br />
içerisinde Atatürk Fen Lisesi, Melahat<br />
Şefikzade Ortaokulu ve Feneryolu Halk<br />
Eğitim Merkezi var. Onlar bizden önceki<br />
gruplardı. Onların işi bitmek üzere... Bizim<br />
okulumuzun da <strong>Kadıköy</strong> ve Üsküdar’daki<br />
okullarla beraber yıkılıp yeniden yapılmasına<br />
İstanbul Valiliği tarafından karar verildi”<br />
şeklinde konuştu.<br />
YIKIM YAZIN BAŞLAYACAK<br />
Şubat ayında gerçekleşecek yıkımın iptal<br />
edilerek yaz aylarına alındığını belirten<br />
Erenköy Kız Anadolu Lisesi Müdürü Berna<br />
Ocakcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:<br />
“Yıkımı yaza kadar durdurdular. Yıkım yazın<br />
başlayacak ve 16 ay sürecek. Eğer şubat<br />
ayında yıkım başlasaydı 12. sınıflarımız<br />
çok olumsuz etkileneceklerdi. En önemlisi<br />
de 12. sınıflar bahçede mezuniyet töreni<br />
yapmak istiyorlar haklı olarak. Çok güzel<br />
mezuniyet törenlerimiz oluyor. Sonuçta<br />
yaza kadar durduruldu yıkım kararı. Böylece<br />
hem öğrencilerimizin motivasyonu<br />
düşmemiş oldu, hem de plan ve programlama<br />
daha düzgün bir şekilde yapılarak,<br />
önümüzdeki sezonda bizi bir başka okul<br />
misafir edecek. Geçici bir süre öğretmen<br />
kadrosu aynı, okulun adı aynı kalacak<br />
şekilde başka bir okulda misafir olacağız.<br />
Yeni okulumuz tamamlandığı zaman da<br />
okulumuza geri geleceğiz.<br />
YENİ OKULDA B BLOK, TAMAMEN<br />
KONFERANS SALONU OLACAK<br />
Teslim süresi 16 ay olarak belirlendi. Mevcutta<br />
olduğu gibi 33 tane dersliğimiz, 2 adet<br />
resim dersliğimiz, bir ritim atölyemiz, Türk<br />
Dili ve Edebiyatı bölüm odalarımız, 3 adet<br />
laboratuvarlarımız ve konferans salonumuz<br />
olacak. Böylesine büyük, böylesine<br />
kapsamlı bir okulun konferans salonu yok.<br />
Çok fazla sayıda akademisyen geliyor, çok<br />
fazla sayıda konferansımız, tiyatro çalışan<br />
öğrencilerimiz oluyor. Yeni okulumuzda<br />
1055 metrekare olan B Blok tamamen<br />
konferans salonu, A Blok ise eğitim-öğretim<br />
binası olacak. Yine B Blok’un olduğu yerde<br />
atölyeler ve kütüphanemiz yer alacak.”<br />
AĞAÇLAR OLDUĞU GİBİ KALACAK<br />
Berna Ocakcıoğlu, öğrenci ve mezunlarına<br />
bir de müjde verdi: “En çok merak edilen<br />
konu ise bahçedeki ağaçlar. Ağaçlarımıza<br />
hiçbir şey olmayacak, hepsinin kaydı<br />
tutulmuş durumda. Hem biz envanterlerini<br />
çıkardık, hem de <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi ve Orman<br />
Bölge Müdürlüğü tarafından ağaçlarımız<br />
kayıtlandı. Zaten herkes bu projeye çok<br />
duyarlı... Duyarlılıklarımıza ve hassasiyetlerimize<br />
uygun bir süreç işleyeceğine eminim.<br />
Projeye bakıldığında da her şey net olarak<br />
gözüküyor. Erenköy Kız Anadolu Lisesi’ne<br />
yakışır bir kampüs havasında eğitim-öğretim<br />
binamız, konferans salonumuz çok iyi<br />
bir şekilde planlanmış olarak yapılacak.”<br />
Kendisi de bir Erenköy Kız Lisesi mezunu<br />
olan Erenköy Mahallesi Muhtarı<br />
Necla Alpüstün, okulun yıkılıp yeniden<br />
yapılması çalışmalarıyla ilgili dergimize<br />
şu açıklamalarda bulundu: “Erenköy<br />
Kız Anadolu Lisesi’nin yıkılıp yeniden<br />
yapılması kararı, bizim aldığımız bilgilere<br />
göre depreme dayanıklı olmadığı için<br />
İstanbul Valiliği tarafından onaylanmış,<br />
ihalesinin de yapıldığı söylendi. 16<br />
ay içerisinde bitirilecek ve ağaçlara<br />
dokunulmayacak. Projede büyük bir<br />
kütüphanenin olacağı ve eğitim-öğretimin<br />
tek binada yapılacağı, büyük bir<br />
spor salonu da yapılacağı bilgisi iletildi.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 19
Ulaşım<br />
Milli Sporcu Atilla Atay:<br />
Sahilyoluna Bisiklet Okulu şart!<br />
PINAR BALTACI<br />
Geçtiğimiz aylarda Sarıkamış şehitlerini<br />
anmak ve insanların Sarıkamış konusunda<br />
farkındalık kazanmasını sağlamak amacıyla<br />
Kars’a ‘Sarıkamış Şehitlerini Anma Bisiklet<br />
Turu’ düzenleyerek dikkatleri üzerine çeken<br />
profesyonel bisikletçi ve milli sporcu Atilla<br />
Atay, ülkemizdeki bisiklet kullanımının<br />
yaygınlaştırılması ve bilinçli kullanımın sağlanması<br />
konusunda <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />
önemli açıklamalarda bulundu. Sahilyoluna<br />
‘Bisiklet Okulu’ projesini hayata geçirmeye<br />
hazırlanan Atay, şunları ifade etti:<br />
“Şu an ülkemizde yaklaşık 50 tane Bisiklet<br />
Festivali var. Tüm bu gelişmeleri artık Bisiklet<br />
Okulu olarak aynı çatı altında toplamamız<br />
gerektiğini düşünüyorum. İsmine ‘Bisiklet<br />
Eğitim Merkezi’ ya da ‘Bisiklet Kültür<br />
Merkezi’ de diyebiliriz. Fakat bu kurumun<br />
içerisinde mutlaka eğitim verilecek ve Milli<br />
Eğitim Bakanlığı’na bağlı olacak. Ülkemizin<br />
zorlu trafiğinde bir eğitimin verilmesi şart...<br />
Çünkü birçoğumuz özellikle İstanbul’da<br />
kendimize güvenemiyor ve bisikletlerimizle<br />
ulaşım sağlayamıyoruz. Bu konuda İstanbul<br />
Büyükşehir Belediyesi’nden destek bekliyoruz,<br />
olmazsa da kendi imkânlarımızla <strong>2019</strong><br />
yılında mutlaka projeyi hayata geçireceğiz.<br />
Bu merkez öncelikle bisiklet kullanımının<br />
en yaygın olduğu sahil kenarlarında olmalı.”<br />
KÖTÜ TRAFİKLE BAŞ EDEBİLME YOLLARI<br />
Hayata geçirilecek okul projesinin detayları<br />
konusunda da bilgi veren Atilla Atay, sözlerine<br />
şöyle devam etti: “Okuldaki müfredat<br />
ülke koşullarına göre belirlenecek. Mesela<br />
bizim ülkemizde verilecek eğitim, öncelikle<br />
trafik kurallarına göre verilmeli. Kötü trafikle<br />
baş edebilme yolları olmalı mutlaka. Örneğin;<br />
kavşaklarda neler yapılmalıdır, bisiklet<br />
kullanırken tutum ve tavırlar nasıl olmalı,<br />
siyah ve fosforlu elbise seçimi arasındaki<br />
farklar nelerdir, kask kullanımı neden önemli<br />
gibi birçok pratik bilgi, temel eğitimden ileri<br />
seviyedeki eğitime kadar gidebilecek.<br />
EĞİTİM ŞART!<br />
Biz bu eğitimleri zaten kendi bünyemizde<br />
üyelerimize veriyoruz. Fakat gördük ki günlük<br />
yaşam içerisinde de çok ihtiyaç var. Türkiye’de<br />
Adalar’da bisikletle ölüme bile sebebiyet<br />
veren kazalar olabiliyor. Tüm bunların önüne<br />
esas olarak geçmek için eğitim şart. Mesela<br />
bisiklet kullanılırken sadece sizin için doğru<br />
olan bisikletten keyif alırsınız. Keyif alırsanız<br />
da devam ettirirsiniz. Okul projemiz üzerine<br />
çalışmalarımız son hızla devam ediyor.”<br />
20 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
Fenerbahçe kazanınca,<br />
<strong>Kadıköy</strong> esnafı da kazanıyor<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Fenerbahçe’nin <strong>Kadıköy</strong>’de oynadığı karşılaşmalar,<br />
özellikle de derbi ve kupa gibi önemli maçlar, ilçe<br />
gündemini uzun süredir meşgul ediyor. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
adeta bir maç ekonomisi oluşturan karşılaşmalardan<br />
memnun olanlar ve Fenerbahçe’nin <strong>Kadıköy</strong><br />
ile özdeşleştiğini düşünenler de var; maçların<br />
yarattığı kaos, gürültü, trafik ve kirlilikten rahatsız<br />
olup şikâyet edenler de... Maç günleri bir yandan<br />
Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor<br />
Kompleksi civarındaki yollar ve <strong>Kadıköy</strong>’e geliş-gidiş<br />
bağlantı yollarında trafikte ciddi yoğunluklar ve<br />
hatta kilitlenmeler yaşanırken, diğer yandan karşılaşmaların<br />
<strong>Kadıköy</strong> ekonomisi ve esnaflara katkısı<br />
oldukça büyük.<br />
Günden güne her açıdan bir merkez haline gelen <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
artan kalabalığı kaldırması için gerekli alternatif çözümler<br />
üretilmeye çalışılsa da, trafik bütün İstanbul için büyük bir<br />
sorun teşkil ediyor. Fakat, <strong>Kadıköy</strong>’ün tarihi dokusu ve kültürel<br />
ortamının bir parçası olan Fenerbahçe Spor Kulübü maçlarının<br />
<strong>Kadıköy</strong> esnaflarına doğrudan olumlu yönde etkisi de<br />
kaçınılmaz. Özellikle Recep Peker Caddesi ve Kuşdili Caddesi<br />
üzerinde yer alan işletmeler maç günlerindeki kazançlarının<br />
üçe dörde katlandığını söylerken, <strong>Kadıköy</strong>’ün başka lokasyonlarında<br />
yer alan bazı işletmeler de halinden memnun.<br />
Fenerbahçe maçlarının <strong>Kadıköy</strong> ekonomisine etkisini yine<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülere sorduğumuz <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> sayımızda ilçe<br />
esnaflarının nabzını tuttuk.<br />
22 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
Moshonis Balıkçısı Şef İsmail Doğan<br />
Fenerbahçe’nin maçı olduğu günler bizler<br />
için bereketli oluyor, fakat maç olmadığı<br />
zamanlar bomboş geçiyor. Fenerbahçe’nin<br />
iyi olması, buradaki esnaf başta olmak<br />
üzere herkese para kazandırıyor. Takımın<br />
yenip yenmeme durumu doğrudan bizleri<br />
de etkiliyor. Burası Fenerbahçe Mahallesi<br />
olduğu için, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne<br />
endeksli diyebiliriz.<br />
Lider Kokoreç İşletmecisi Ali Aydoğan<br />
Ben 12 yıldan beridir burada aynı işi yapıyorum.<br />
Maç günleri işlerimiz daha iyi oluyor<br />
tabi. Yüzde 100’e çıkıyoruz ciro olarak.<br />
Açıkçası yeni mekân açacak esnaflar da yer<br />
ararken bu etkeni göz önünde bulunduruyor.<br />
Maçların esnaf üzerinde etkileri çok<br />
belirgin...<br />
Üsküp Köftecisi İşletmecisi Murat Aytek<br />
Bu bölgedeki asıl sorun olan trafiğin kapanması<br />
sadece esnafın değil, bütün vatandaşın<br />
sorunu. Çok büyük bir sıkıntı... Ne esnaf<br />
rahat bu konuda, ne de vatandaş. Evine<br />
gidemiyor insanlar. İş konusunda yorum<br />
yapmam gerekirse, maçların tabi ki esnafa<br />
bir faydası var. Fakat yolun kapatılması<br />
durumu olumsuz etkiliyor. Hastaneye araba<br />
giremiyor mesela. Böyle acil bir durum söz<br />
konusu olduğu zaman, daha da sıkıntılı<br />
süreçlerle karşı karşıya kalıyoruz.<br />
Uludağ İskender İşletmecisi<br />
Kerim Gökdemir<br />
Maç olsa da olmasa da bu bölgede her<br />
zaman trafik var. Maç günü arama yapıldığı<br />
için daha da yoğun oluyor. Ekonomi ile<br />
ilgili de şunu söyleyebilirim ki; stadyum<br />
demek ekonomi demek, <strong>Kadıköy</strong> esnafının<br />
kalkınması demek. Biz maç olduğu günlerde<br />
üç dört kat daha fazla iş yapıyoruz.<br />
Fenerbahçe Stadyumu olmazsa, esnafın<br />
iflas etmesi de kaçınılmaz olur.<br />
Boncolo Pizza Şef Görkem Kızıltepe<br />
Kuşdili Caddesi, yürüyüş yolu olarak kullanılıyor.<br />
Taraftar genelde buradan stada<br />
giderken geçiyor. Trafik kapandığı için burası<br />
komple kilitleniyor. Araçların burada<br />
kalması bizi kötü etkiliyor. Çünkü paket<br />
servisimiz de başlıyor o saatlerde. Motor<br />
kuryelerimiz gidip gelirken çok zorlanıyor.<br />
Ekonomi olarak ise dolaylı olarak etkisini<br />
hissediyoruz, fakat doğrudan bir etkisi en<br />
azından bize yok.<br />
Şimşek Döner Çalışanı İbrahim Kaya<br />
Maç olduğu günlerin ekonomik olarak<br />
bize karşılığı tek kelimeyle süper.<br />
Fenerbahçe demek, para demek... Ersun<br />
Yanal’dan sonra düzelmeye de başladı<br />
takım. Bu durum da bize olumlu yansıdı.<br />
Çünkü doğrudan etkileniyoruz. Fenerbahçe’nin<br />
kazanması durumunda biz de<br />
kazanıyor, kaybettiğinde ise kaybediyoruz.<br />
Trafikle ilgili de şunu söyleyebilirim,<br />
saat dörtten sonra trafik kapanıyor. İnsanlar<br />
kontak kapatıyor ve yemek yemeye<br />
geliyor. Bu sebeple de güzel bir katkısı<br />
oluyor bize bu durumun.<br />
Fenerbahçe taraftarları ise halinden<br />
memnun... Maç olduğu günlerde<br />
erkenden hep beraber <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
geldiklerini ifade eden taraftarlar;<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’de alternatif çok fazla.<br />
İşlerimizden çıkar çıkmaz soluğu<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de alıyor ve maç saatine<br />
kadar keyifli vakit geçiriyoruz. Maç<br />
bitiminde de öyle. Bizler için <strong>Kadıköy</strong>,<br />
Fenerbahçe demek. Bizler için<br />
yeri çok ayrı” şeklinde konuştular.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 23
Dans, Müzik, Sanat, Spor, Eğlence<br />
TOLGA HAN DANS OKULU<br />
ŞAŞKINBAKKAL’DA<br />
HAFTA İÇİ YETİŞKİNLERE<br />
SALSA<br />
BACHATA<br />
LATİN DANSLARI<br />
ARJANTİN TANGO<br />
ORYANTAL-ROMAN<br />
DÜĞÜN DANSLARI<br />
HİP HOP-POPPING<br />
SWING-LINDY HOP<br />
MODERN DANS<br />
SLOW-VALS<br />
FOLKLÖR<br />
SİRTAKİ<br />
HAFTA SONU<br />
ÇOCUKLARA-GENÇLERE<br />
HİP HOP<br />
LATİN SHOW<br />
MODERN DANS<br />
DANS SHOW<br />
GÖSTERİ VE YARIŞMACI<br />
GRUPLARI SINIFLARI<br />
AYRICA<br />
MİNİKLERE BALE<br />
YAŞ: 3,4,5,6<br />
ŞAŞKINBAKKAL<br />
www.saskinbakkaltolgahandanskursu.com<br />
Tel: 0537 430 27 91 - 0537 430 35 92<br />
Adres: Kazım Özalp Sokak Hayat İş Merkezi No:26/A Kat:3 Şaşkınbakkal-<strong>Kadıköy</strong><br />
E-Posta: saskinbakkal.tolgahan@gmail.com WEB: www.saskinbakkaltolgahandanskursu.com
Çevre<br />
Değişim rüzgârları bu kez<br />
Bahariye’den esiyor<br />
Tarihi <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı ve Moda’nın<br />
ardından değişim rüzgârları, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
incisi Bahariye’yi de etkisi altına almaya<br />
başladı. Mağazaların yerini yeme-içme<br />
mekânları ve kafelere bırakmasıyla Bahariyeliler<br />
ikiye ayrıldı. Kimisi eskiye methiyeler<br />
düzerken, bir kısım <strong>Kadıköy</strong>lü ise<br />
Bahariye’nin bugünlerinden memnun.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yaşanan değişim ve dönüşümün<br />
Bahariye ayağını, bizzat orada<br />
yaşayanların gözlemleri doğrultusunda<br />
ele aldık.<br />
“YAPILAN İŞLERİN KALİTESİNDE<br />
SAPMA YAŞANMAMALI”<br />
Öncelikle sözü eski bir <strong>Kadıköy</strong>lü olan<br />
<strong>Kadıköy</strong> Sineması İşletmecisi Funda Kocadağ’a<br />
bırakıyoruz. Uzun yıllardır Bahariyeli<br />
olan Kocadağ, geçmişten bugüne değişimi<br />
dergimize şu sözlerle anlattı: “Bahariye<br />
Caddesi’ndeki değişimi, yeme-içme<br />
mekânlarının fazlalaşmasını, son günlerde<br />
çok konuşulan özellikle ‘lokmacı’ türündeki<br />
yerlerin fazlaca açılıyor olmasını kendileri<br />
açısından da çok doğru bulmuyorum.<br />
Maalesef yaratıcılığımızı değil, taklit tarafımızı<br />
kullanıyoruz. Bir tanesi açılıyor, o yer<br />
biraz para kazanmaya başladığında benzer<br />
olanları ardı ardına açılmaya başlanıyor.<br />
Onun dışında iyi, kaliteli kafeler ya da<br />
restoranların çoğalması, diğer ilçelerden<br />
insanların ziyarete gelmesini hoş karşılıyorum.<br />
Yeter ki yapılan işlerin kalitesinde bir<br />
sapma olmasın.”<br />
“GİYİM MAĞAZALARI HÂLÂ ÇOK FAZLA”<br />
Bahariye’de son zamanlarda en çok dikkat<br />
çeken mekânların başında lokmacılar geliyor.<br />
Bugünlerde çok popüler olan lokmacılar,<br />
geleneksel tadımızı yaşatmaya devam ediyor.<br />
Bahariye’nin mekânlarından ‘Lokmacho’,<br />
mağazaların kapanmasının ardından caddedeki<br />
kişi sayısının azalmasından şikâyetçi.<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerin yeme-içme mekânlarından<br />
memnun olduğunu ifade eden Lokmacho<br />
çalışanları; “Günümüzde hâlâ giyim mağazaları<br />
çok fazla. Buranın daha da canlanabilmesi<br />
için yeme-içme mekânlarının artması<br />
gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.<br />
“BAHARİYE’DE KARIŞIK BİR DURUM<br />
SÖZ KONUSU”<br />
Bahariye’nin en eski mekânları arasında<br />
yerini alan Ankara Pastanesi ve İnci Pastanesi<br />
ise ikiye ayrılmış durumda. Ankara<br />
Pastanesi çalışanları yaşanan değişimden<br />
memnun olduğunu belirtirken, İnci Pastanesi<br />
Bahariye’de kafası karışık bir durum<br />
olduğunu dile getirerek, “O eski güzelliği bir<br />
daha yakalayamayız” şeklinde konuştu.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Sineması<br />
İşletmecisi Funda Kocadağ<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 25
NISSAN QASHQAI’DEN<br />
LİDERE YAKIŞIR FIRSAT!<br />
Cam tavan Qashqai’ler <strong>Mart</strong> ayına özel<br />
139.900 TL’den başlayan fiyatlar ve %0 faiz<br />
fırsatıyla Nissan Yüzbaşıoğlu’nda sizi bekliyor.<br />
NT ACTIVE RIDE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL RIDE ACTIVE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />
INTELLIGENT ACTIVE RIDE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL RIDE ACTIVE CONTROL RIDE INTELLIGENT CONTROL ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />
INTELLIGENT ACTIVE RIDE CONTROL RIDE CONTROL ACTIVE RIDE CONTROL<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
INTELLIGENT RIDE RIDE CONTROL ACTIVE ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
INTELLIGENT RIDE RIDE CONTROL ACTIVE ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
INTELLIGENT RIDE RIDE CONTROL ACTIVE ACTIVE RIDE RIDE CONTROL<br />
(US only)<br />
(US only)<br />
WOL<br />
STEMİ<br />
(US only)<br />
ail<br />
E AROUND RIDE ACTIVE CONTROL VIEW AROUND RIDE CONTROL INTELLIGENT VIEW ENGINE INTELLIGENT INTELLIGENT ENGINE ENGINE<br />
INTELLIGENT RIDE INTELLIGENT CONTROL INTELLIGENT RIDE CONTROL ACTIVE RIDE AROUND RIDE CONTROL CONTROL ACTIVE VIEWAROUND RIDE ACTIVE CONTROL VIEW AROUND RIDE CONTROL INTELLIGENT VIEW ENGINE<br />
˚ GÖRÜŞ SİSTEMİSÜRÜŞ KONTROL SÜRÜŞ KONTROL GÜÇLÜ YOL TUTUŞU GÜÇLÜ YOL TUTUŞU GÜVENLİ SÜRÜŞ GÜVENLİ SÜRÜŞ 360˚ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ SİSTEMİSÜRÜŞ KONTROL<br />
INTELLIGENT 360˚ GÖRÜŞ SÜRÜŞ KONTROL<br />
GÜÇLÜ YOL TUTUŞU<br />
GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />
360˚ GÖRÜŞ SÜRÜŞ KON S<br />
E<br />
MONITOR(US MONITOR only) BRAKE BRAKE BRAKE<br />
(US MONITOR only) (US MONITOR only) (US MONITOR only) BRAKE BRAKE<br />
INTELLIGENT RIDE CONTROL<br />
GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />
ACTIVE AROUND RIDE CONTROL<br />
VIEW<br />
360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />
(US (US only)<br />
MONITOR<br />
only)<br />
INTELLIGENT ENGINE<br />
SÜRÜŞ KONTROL<br />
BRAKE<br />
GÜÇLÜ YOL TUTUŞU<br />
INTELLIGENT RIDE CONTROL<br />
GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />
ACTIVE AROUND RIDE CONTROL<br />
VIEW<br />
360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />
(US (US only)<br />
MONITOR<br />
only)<br />
INTELLIGENT ENGINE<br />
SÜRÜŞ KONTROL<br />
BRAKE<br />
G<br />
IGENT NTROL INTELLIGENT RIDE CONTROL ACTIVE RIDE I<br />
ÜŞ<br />
INTELLIGENT RIDE CONTROL CONTROL ACTIVE AROUND<br />
MESAFE KORUMA<br />
FORWARD<br />
INTELLIGENT VIEW RIDE ACTIVE CONTROL INTELLIGENT FORWARD RIDE INTELLIGENT BLIND SPOT<br />
CONTROL FORWARD<br />
RIDE CONTROL<br />
AROUND VIEW<br />
INTELLIGENT RIDE CONTROL<br />
ACTIVE RIDE ÜVENLİ SÜRÜŞ<br />
MESAFE KORUMA<br />
PARK KOLAYLIĞI<br />
INTELLIGENT ACTIVE INTELLIGENT INTELLIGENT RIDE AROUND VIEW<br />
ACTIVE INTELLIGENT RIDE CONT FO<br />
PARK KOLAYLIĞI<br />
BLIND CONTROL FORWARD SPOT BLIND INTELLIGENT SPOT BLIND SPOT<br />
AROUND VIEW INTELLIGENT INTELLIGENT RIDE CONTROL RIDE ACTIVE CONTROL<br />
INTELLIGENT RIDE CONTROL FORWARD ACTIVE INTE<br />
GÜVENLİ SÜRÜŞ 360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ MESAFE GÜVENLİ KORUMA SÜRÜŞ<br />
MESAFE PARK KORUMAKOLAYLIĞI<br />
360˚ PARK GÖRÜŞ KOLAYLIĞI360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ<br />
360˚ GÖRÜŞ (US only)<br />
GÜVENLİ SİSTEMİ SÜRÜŞ<br />
(US COLLISION (US only) WARNING<br />
INTERVENTION<br />
GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />
MESAFE KORUMA MESAFE KO<br />
MONITOR<br />
MONITOR<br />
COLLISION (US only) WARNING<br />
INTERVENTION<br />
COLLISION (US only) WARNING<br />
INTERVENTION<br />
GÜVENLİ SÜRÜŞ<br />
M<br />
COLLISION (US only) WARNING<br />
COLLISION (US only) WARNING<br />
INTERVENTION<br />
MONITOR MONITOR<br />
(US only)<br />
COLLISION (US only) WA CO<br />
NISSAN YÜZBAŞIOĞLU<br />
A<br />
Şile Otobanı Taşdelen Mevkii, Ekşioğlu Mah.<br />
Ulusal Cad. No: 1 Çekmeköy / İstanbul<br />
AROUND VIEW<br />
ANAHTARSIZ GİRİŞ<br />
360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />
Tel: 0216 484 66 66<br />
MONITOR<br />
ANAHTARSIZ GİRİŞ<br />
ÖTV İNDİRİMİNDE<br />
SON GÜN 31 MART<br />
AROUND VIEW<br />
360˚ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />
MONITOR<br />
WAROUND VIEW AROUND VIEW<br />
STEMİ ˚ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />
MONITOR MONITOR<br />
/NissanTurkiye<br />
www.nissan.com.tr | NISSAN GÜLÜMSEME HATTI 0216 651 84 20<br />
AROUND VIEWAROUND VIEW AROUND VIEW<br />
ANAHTARSIZ ANAHTARSIZ GİRİŞ ANAHTARSIZ GİRİŞ 360˚ GİRİŞ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ 360˚ SİSTEMİ GÖRÜŞ SİSTEMİ<br />
MONITOR MONITOR MONITOR<br />
Kampanya 1-15 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong> tarihleri arasında, gerçek kişilerin perakende kanalıyla yaptığı araç alımlarında katılım gösteren<br />
Nissan Yetkili Satıcıları’nda geçerli olup stoklarla sınırlıdır. 139.900 TL başlangıç fiyatı, 1.2 SkyPack M/T versiyondur.<br />
%0 faiz, 40.000 TL’ye 12 ay BAMO: %0,08 BYMO: %0,98 olarak Niskasko veya Uzatılmış Garanti kullanımında sunulmaktadır.<br />
Tahsis ücreti kredi kullanımı için bir kereye mahsus, kullandırılan toplam kredi tutarının binde beşi olacak şekilde<br />
sınırlandırılmıştır. Tahsis ücretinin %5’ine denk gelen BSMV müşteri tarafından ödenir. Araçlar üzerindeki aksesuar ve<br />
donanımlar Türkiye paketinde farklılık gösterebilir. Qashqai’nin ortalama CO 2 emisyon değeri 99-129 gr/km ve ortalama<br />
yakıt tüketimi 3,8-5,6 lt/100 km arasında versiyonlarına göre değişmektedir. Yakıt tüketimleri 715/2007/EC‘ye göredir.<br />
Nissan Otomotiv A.Ş. kampanya koşullarında önceden haber vermeksizin değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Belirtilen<br />
faiz oranı tavsiye niteliğindedir, tüm Yetkili Satıcılar satış fiyatını belirlemekte serbesttir. Detaylı bilgi: www.nissan.com.tr<br />
BAMO: Bireysel aylık maliyet oranı BYMO: Bireysel yıllık maliyet oranı BSMV: Banka sigorta muamele vergisi
Fikri Takip<br />
Adalar Kent Konseyi:<br />
Faytonlar, Adalar’ın<br />
kültürel mirasıdır<br />
PINAR BALTACI<br />
İstanbul’un incisi, kimilerine göre en güzel<br />
yeri Adalar, her zaman yerli ve yabancı turistin<br />
uğrak yeri olmaya devam ediyor. Ağaçlar<br />
içinde gizlenen muhteşem tarihi köşkler, ferah<br />
sokaklar, bisikletle beş dakikada varılan<br />
plajlar, Adalar’ın siluetini oluşturan temel<br />
unsurlar. Hele bahar aylarının güzelliği sizce<br />
Adalar olmadan çıkar mı?<br />
Tüm bu güzelliklerin yanında çevresel ve<br />
kültürel anlamda birçok problemle savaşan<br />
adalıların sorunlarını, özellikle son yıllarda<br />
çok tepki çeken fayton sorununu temel<br />
alarak Adalar Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr.<br />
Sinan Özbek ile konuştuk. 2014 yılından bu<br />
yana konseyi aktif hale getirdiklerini ifade<br />
eden Özbek, Adalar’da yaşayan herkesi<br />
ilgilendiren sorunları her zaman gündemde<br />
tuttuklarını belirterek; “Konsey olarak yakın<br />
zamanda fayton sorununun çözümüne<br />
ilişkin bir çalışma yaptık. Her şeyden önce<br />
faytonların Adalar’ın kültürel mirası olduğunu<br />
kabul etmemiz gerekiyor. Fakat eskiden<br />
ada içi ulaşımda kullanılan faytonlar, artık<br />
bir turist taşıma aracı oldu. Ve adaya doğalgazın<br />
gelmesinden sonra kış turizminin<br />
de gelişmesiyle, sadece ulaşımı sağlama<br />
işlevini kaybetti. Bir taraftan Adalar’ın kültürel<br />
mirası olduğunu anlamak, öte yandan<br />
ise bu haliyle sürdürülebilir olmadığını<br />
kavramak gerekiyor. Faytonlar kaldırılmamalı,<br />
asla elektrikli fayton getirilmemelidir.<br />
Elektrikli fayton Adalar için intihar olur,<br />
trafik kazaları başlar, çünkü Adalar’da yollar<br />
çok dar” dedi.<br />
“FAYTON SAYILARI DÜŞÜRÜLMELİ”<br />
Önerilerinin faytonları kaldırmak yerine<br />
rehabilite edilmesi yönünde olduğunu<br />
söyleyen Özbek, çözüme dair ise dergimize<br />
şunları aktardı: “Fayton sayısı kesinlikle<br />
düşürülmeli. Faytonlar şehrin dışına<br />
çıkarılarak, tur yolunda sayıları azaltılmalı<br />
ve fiyatları yükseltilerek hizmet verilmeli.<br />
Bunun yanında veteriner hizmetleri artırılmalı,<br />
bakımlarının düzenli olarak yapılması<br />
sağlanmalı; kaçak ahırlar yasaklanarak,<br />
ahırlar konusunda denetleme gerçekleştirilmeli.<br />
Faytonu tekrar Adalar’ın kültürel<br />
mirası haline getirmeliyiz.”<br />
“BİSİKLETLER ŞEHİR DIŞINA<br />
ÇIKARILSIN”<br />
Adalar’daki en büyük problemlerden birinin<br />
akülü araç olduğunu aktaran Özbek;<br />
“Yasak olmasına rağmen çok sayıda kişi<br />
akülü araç kullanıyor. Akülü araç taksiciliği<br />
de başlamıştır Adalar’da. Kent Konseyi<br />
olarak ilk yaptığımız çalışmalardan biri<br />
bisiklet ile alakalıydı. Adalar’a gençler<br />
okuldan kaçarak gelir ve bisiklet kullanmayı<br />
pek bilmezler. Bu sebeple onlar için<br />
ilk tecrübelerden olabilir. Bilmedikleri bir<br />
trafik aracıdır ülkemizde. Yazın trafikteki<br />
kaosun önemli bir sebebi de tüm bu unsurlarla<br />
birlikte bisiklet oluyor. Bizim önerimiz,<br />
bisikletlerin şehir dışına çıkarılması<br />
yönünde. Bisiklet binmeyi öğrenmek için<br />
Ada trafiği kullanılamaz. Bu konuda bizler<br />
ve kendi arasında dernekleşen Ada esnafı<br />
için çözüm yolları arıyoruz. Trafik kazalarının<br />
önlenmesi adına ciddi çalışmaların<br />
yapılması şart” şeklinde konuştu.<br />
Adalar Kent Konseyi Başkanı<br />
Prof. Dr. Sinan Özbek<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 27
İstanbul<br />
İki Deniz Bir Şehir:<br />
SU ALTINDAN<br />
İSTANBUL<br />
HABER MERKEZİ<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Turizm Müdürlüğü, 52 günde 33<br />
farklı noktada 100’ün üzerinde dalış yaparak çekilen “İki Deniz<br />
Bir Şehir: Su Altından İstanbul” isimli belgesel ile İstanbul’un su<br />
altı zenginliklerini dünyaya tanıtacak.<br />
İstanbul’un saklı kalmış su altı zenginliklerinin anlatıldığı belgeselin<br />
yönetmenliğini Sait Özgür Gedikoğlu, uygulayıcı yapımcılığını<br />
ise Recep Şen üstlendi. İstanbul’un su altı zenginliğini<br />
tanıtmak ve doğanın korunmasına dair farkındalık oluşturmak<br />
hedefiyle çekilen belgeselde, 52 gün süren çekimler kapsamında<br />
İstanbul’u çevreleyen Boğaz ve denizlerde 33 farklı noktada<br />
100’ün üzerinde dalış gerçekleştirildi.<br />
YEREL YÖNETİMLERDE ALANINDA İLK<br />
Belgesel, İstanbul’un su altı dünyasının flora, fauna ve ekosisteminin<br />
kapsamlı teknik çalışmalarla araştırılıp incelenmesiyle<br />
elde edilen veriler ışığında hazırlandı. Yerel yönetimlerde<br />
alanında ilk olma özelliği taşıyan belgesel, bundan sonraki<br />
araştırmalara kaynak olması bakımından da büyük bir önem taşıyor.<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu belgesel ile İstanbul’un<br />
su altı turizmini, canlı çeşitliliğini ve temizlik ekseninde sahip<br />
olduğu su altı zenginliğini dünyaya tanıtmayı ve su altı canlı<br />
türlerinin korunabilmesi için farkındalık oluşturmayı hedefliyor.<br />
PROFESYONEL SU ALTI GÖRÜNTÜLEME EKİBİ ÇALIŞTI<br />
Proje kapsamında dalışlar, başta Moda ve Caddebostan olmak<br />
üzere Selimpaşa, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Küçükçekmece,<br />
Florya, Yeşilköy, Yedikule, Haliç, Sarayburnu, Kız Kulesi, Dolmabahçe,<br />
Ortaköy, Çengelköy, Baltalimanı, Emirgan, İstinye,<br />
Tarabya, Beykoz, Rumeli Feneri, Anadolu Feneri, Kilyos, Karaburun,<br />
Şile, Maltepe, Yelkenkaya, Madam <strong>Mart</strong>ha, Sivri Ada,<br />
Heybeliada, Büyükada Kurşunburnu, Balıkçı Adası ve Tuzla<br />
gibi pek çok noktada, profesyonel su altı görüntüleme ekibi<br />
tarafından gerçekleştirildi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 29
Sektör<br />
İSTANBUL HAVALİMANI<br />
temelden çatıya<br />
İzocam ile yalıtıldı<br />
Bilgi birikimi ve tecrübesi ile Türkiye’nin en önemli projelerinde<br />
yalıtım danışmanlığını üstlenen İzocam, İstanbul<br />
Havalimanı’nın da yalıtımını gerçekleştirdi. İstanbul<br />
Havalimanı’nın çatı yalıtımında İzocam Camyünü, temel<br />
yalıtımlarında İzocam Foamboard, havalandırma tesisatının<br />
yalıtımında ise farklı İzocam ürünleri kullanıldı.<br />
Havacılıkta geleceğin kapılarını aralayacak İstanbul Havalimanı’nın<br />
temelden çatıya, ısıtma tesisatından havalandırma<br />
kanallarına kadar yalıtımına ihtiyaç duyulan birçok<br />
alanında yalıtım sektörünün öncü markası İzocam tercih<br />
edildi. İstanbul Havalimanı projesinin yalıtım danışmanlığını<br />
üstlenerek çatı, temel ve havalandırma gibi farklı<br />
alanlarda yapılması gereken doğru yalıtım süreçlerini ve<br />
ürünlerini belirleyen İzocam, projede kullanılan ürünleri de<br />
temin etti.<br />
PROJEYE YOĞUN SEVKİYAT DEVAM EDİYOR<br />
İstanbul Havalimanı’nın temel yalıtımında İzocam Foamboard<br />
ürünleri, ısı merkezinde İzocam Camyünü ve Elastomerik<br />
Kauçuk Boru kullanıldı. Projenin havalandırma<br />
sisteminde de yine İzocam Camyünü ve Taşyünü yalıtım<br />
ürünleri tercih edildi. Çatı yalıtımı için 400 bin metrekare<br />
Camyünü Levha ve Camyünü Çatı Şiltesi sağlayan İzocam,<br />
projeye yoğun sevkiyatını sürdürüyor.<br />
TÜRKİYE’NİN 54 YILLIK YALITIM FİRMASI<br />
İzocam Genel Direktörü Levent Gökçe, konuyla ilgili yaptığı<br />
açıklamada Türkiye’de inşa edilen en önemli projelerden<br />
biri olan İstanbul Havalimanı’nda İzocam ürünlerinin tercih<br />
edilmesinden gurur duyduklarını söyleyerek, şunları ifade<br />
etti: “İzocam olarak yalnızca konutlara değil; fabrika, okul,<br />
hastane, otel ve sanayi binalarına da geniş yelpazede yalıtım<br />
ürünleri sağlıyoruz. Öncesinde ise yalıtım danışmanlığı<br />
veriyoruz ki, doğru ürünlerle doğru bir yalıtım gerçekleştirebilelim.<br />
Türkiye’nin 54 yıllık yalıtım firması olarak ülkemize<br />
ve toplumumuza fayda sağlayan, nitelikli projelerde yer<br />
almak bizim için gurur kaynağı…<br />
ÜLKE EKONOMİSİNE BÜYÜK KATKI<br />
Bugüne kadar ürettiğimiz ürünlerle, ülkemizde 200 milyon<br />
ton petrole eşdeğer (TEP) enerji tasarrufunun gerçekleşmesinde<br />
katkıda bulunduk. Bu sayı 1,6 milyon depo<br />
benzine ve 80 yıllık petrol üretimimize eşdeğerdir. İzocam,<br />
şu anda da ürettiği ürünler ve yer aldığı büyük projelerle<br />
ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam ediyor. Tüm fazları<br />
tamamlandığında yıllık 200 milyon yolcuya çıkarılabilir<br />
kapasitesi ile 350’den fazla destinasyona uçuş imkânı sağlayacak<br />
olan İstanbul Havalimanı büyük bir yükü taşıyacak,<br />
ulusal ve uluslararası alanda ulaşıma ilerleme ve kolaylık<br />
getirecek çok önemli bir proje. Böyle bir projede, çatıda<br />
kullanılan Camyünü’nden temelde uygulanan Foamboard<br />
ürününe kadar İzocam ürünlerinin tercih edilmesi; ısıtma<br />
tesisatından, havalandırma kanallarında uygulanacak<br />
yalıtıma kadar, İzocam’ın geniş ürün yelpazesinden ve uzmanlığından<br />
yararlanılması bizleri son derece mutlu etti.”<br />
İSTANBUL HAVALİMANI / PROJE KÜNYESİ<br />
Havalimanı tipi: Sivil<br />
Sahibi/İşleticisi: İGA Havalimanı İşletmesi A.Ş.<br />
Hizmet verdiği şehir: İstanbul, Türkiye<br />
Yer: Arnavutköy, İstanbul, Türkiye<br />
Proje alanı: 76,5 milyon metrekare<br />
Açılış tarihi: <strong>2019</strong> yılı (İlk etap)<br />
Toplam yolcu kapasitesi: 200 milyon<br />
(Tüm fazlar tamamlandığında)<br />
30 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
Leke Fikirtepe Platformu’ndan<br />
‘yasal düzenleme’ çağrısı<br />
CENAY TOPRAKKAYA<br />
Kentsel dönüşümde 2005 yılında pilot<br />
bölge seçilen <strong>Kadıköy</strong> Fikirtepe’de arsa<br />
ve konut sahibi 65 bin mağduru temsilen<br />
oluşturulan Leke Fikirtepe Platformu’nun<br />
“Sessizliği bozmak için lekeye çivi çak ve<br />
paylaş!” konulu sanatsal kampanyası,<br />
üçüncü ayında da devam ediyor. Çevre ve<br />
Şehircilik Bakanlığı’na seslerini duyurarak<br />
bölgedeki sorunların çözülmesinin hedeflendiği<br />
kampanyaya, halkın yoğun ilgisi<br />
dikkati çekiyor. 31 <strong>Mart</strong> yerel seçimlerinden<br />
önce bölge sorunlarının Bakanlık gündemine<br />
alınmasını talep eden hak sahipleri,<br />
çözüme yasal düzenleme ile başlanmasını<br />
bekliyor.<br />
65 BİN ÇİVİ ÇAKILACAK<br />
Fikirtepe Mandıra Caddesi’nde sergilenen<br />
‘Leke Fikirtepe’ isimli enstalasyon, bölge<br />
halkının uğrak noktalarından biri oldu.<br />
Kampanyaya özel tasarlanan enstalasyon<br />
üzerinde yer alan ev ikonuna, bölgede mağdur<br />
olan 65 bin kişiyi temsilen 65 bin çivi çakılacak.<br />
Gencinden yaşlısına her meslekten<br />
vatandaş; soğuk, yağmur, çamur demeden<br />
ev ikonuna çivi çakmaya devam ediyor.<br />
YABANCI BASIN DA İLGİ GÖSTERİYOR<br />
Vatandaşlar, “Sessizliği bozmak için lekeye<br />
çivi çak ve paylaş!” diyerek çektikleri videoları,<br />
kampanyaya özel olarak açılan “facebook/<br />
lekefikirtepe, instagram/lekefikirtepe, twitter/lekefikirtepe<br />
ve change.org/lekefikirtepe”<br />
adlı sosyal medya hesapları üzerinden paylaşıyor.<br />
Kampanya kapsamında Türk basını ile<br />
birlikte İngiliz, Fransız ve Alman basını dâhil<br />
çok sayıda yabancı basın; haber, makale ve<br />
televizyon çekimleri ile kentsel dönüşümde<br />
bölgede yaşanan süreci anlatıyor.<br />
TEK ÇÖZÜM ADRESİ BAKANLIK<br />
Düzenledikleri kampanyanın tek muhatabı<br />
ve bölgedeki sorunların tek çözüm adresinin<br />
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olduğunu<br />
söyleyen Leke Fikirtepe Platformu Sözcüsü<br />
Engin Akgüzel, mümkün olan en çok imzayı<br />
toplayarak Bakanlığa sunacaklarını belirtti.<br />
Akgüzel; “Arsa ve konut hak sahipleri olarak,<br />
kentsel dönüşüm kapsamında yaşadığımız<br />
mağduriyetimizi sonlandıracak ve bölgedeki<br />
sorunları çözecek tek mercii olan Çevre<br />
ve Şehircilik Bakanlığı’nın bir an önce harekete<br />
geçmesini ve konumuzu gündemine<br />
almasını bekliyoruz” şeklinde konuştu.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 31
Kapak<br />
“ İŞGALDEN KURTULUŞA”<br />
KADIKÖY (2)<br />
R. SERTAÇ<br />
KAYSERİLİOĞLU<br />
rsertack@gmail.com
Kapak<br />
Tarihin en önemli dönüm noktalarından birini oluşturan<br />
1. Dünya Savaşı ve ardından verdiğimiz Milli Mücadele<br />
ve Kurtuluş Savaşı’mız, aslında; vatan toprağı savunması<br />
için tek vücut bulmuş hangi ecdadın torunları olduğumuz<br />
inancını da günümüze değin beraberinde getirmiş bir<br />
“Kahramanlık Destanı”dır.<br />
Bu konu bütünlüğü içinde, Milli Mücadele’nin başlangıç<br />
yılı olan 1919’un yüzüncü yılı boyunca sürdüreceğimiz<br />
“İşgal Döneminde <strong>Kadıköy</strong>” ana başlıklı yazı dizimizin bu<br />
ikinci bölümünde öncelikli olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nün<br />
yer alması ise, onun <strong>Kadıköy</strong> yakasının bir kulübü<br />
olarak bu dönem içinde verdiği faaliyetleri nedeniyledir.<br />
Yoksa, çok tabiidir ki söz konusu vatan olduğunda yurt<br />
sathına yayılmış tüm spor kulüplerimize mensup gençlerimiz<br />
de, bu dönemde mücadelelerinin sadece toprak<br />
sahalarla sınırlı kalmadığını ve de gerektiğinde bu topraklar<br />
için kanlarını canlarını nasıl seve seve verdiklerini yedi<br />
düvele zaten göstermişlerdir.<br />
İşte bu uğurda; Fenerbahçe Kulübü sporcularından Şehit<br />
Arif, Şehit İzzi Ahmet, Şehit Nurettin’ler ile başlayan,<br />
Beşiktaş Kulübü sporcularından Şehit Asım, Şehit Kaptan<br />
Kazım, Şehit Rıdvan Bey’lerle devam eden ve Galatasaray<br />
Kulübü sporcularından Şehit Kaleci Hamdi, Şehit Kürt<br />
Celal, Şehit Hasnun Galip’lerle süren de giden onlarca ve<br />
onlarca sporcu, yurdumuzdaki tüm diğer spor kulüplerimize<br />
kayıtlı yüzlerce ve yüzlerce sporcu kardeşleri misali<br />
Çanakkale’de ve tüm diğer cephelerde olduğu gibi, bu<br />
bağımsızlık savaşımızda da vatan için hizmetler vermiş,<br />
vatan yolunda şehit düşmüşlerdir.<br />
“Fenerbahçe Spor Kulübü, İttihat ve Terakki’nin Bir Şubesidir”<br />
suçlaması İle 1920 Haziran’ında İşgal Orduları tarafından<br />
zincirlenerek kapısına 2,5 ay süreyle süngülü İngiliz Müfreze<br />
Birliği konan, Kurbağalıdere kıyısındaki Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
Merkez Binası (Ressam: Füsun Sun Kuseyrioğlu)
Kapak<br />
İŞGAL ORDULARINDAN<br />
KAÇIRILAN CEPHANELER<br />
HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE-İ<br />
BİNASINDA SAKLANIYOR<br />
Çoğu, Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi de olan<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri eşliğinde<br />
Kurbağalıdere kıyısındaki kulüp binasından, Ulu Önder<br />
M. Kemal Paşa’nın ordularına silah kaçırılışı enstantanesi<br />
(Balmumu Heykelli Canlandırma Reyonu / Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi).<br />
İstanbul’da işgalin ilk yılları… İşgal Orduları<br />
Başkumandanı General Harrington, Fenerbahçe’lilerin,<br />
Kuşdili Çayırı ve Kurbağalıdere<br />
kıyısındaki ahşap binasından, Ulu Önder<br />
M.Kemal Paşa’nın Anadolu’daki ordularına<br />
silah, cephane ve savaşacak insan<br />
kaçırdıklarına dair haberler almakta ve bu<br />
binayı kontrol altında bulundurmakta. Bu<br />
harekâtın ilk merkezi ise “Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane” isimli Haydarpaşa’daki Askerî<br />
Tıbbiye binası ki; bu büyük taş binanın bir<br />
bölümü de o yıllarda aynı zamanda gizli bir<br />
askeri depo olarak da kullanılmakta. Askerî<br />
tıbbiye öğrencileri, işgal kuvvetlerince el<br />
konulmuş olan Osmanlı ordusunun askerî<br />
malzeme ve cephanelerini, İstanbul’un Anadolu<br />
yakasındaki en büyük depolarından<br />
Selimiye Kışlası’ndan gizlice kaçırmakta ve<br />
öncelikli olarak da “Haydarpaşa Mekteb-i<br />
Tıbbiye-i Şahane / Askerî Tıbbiye” binasındaki<br />
bu depoya gizlemekte. İşgal askerlerinin<br />
bahçede nöbet tutmalarına rağmen<br />
askerî malzemelerin kaçırıldığı ihbarlarını<br />
alan İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı ise buraya<br />
sık sık baskınlar düzenlemekte…<br />
Bu olaylarda Fenerbahçeli boksör ve<br />
futbolcu Yavuz İsmet (Uluğ) ile Vefalı<br />
futbolcu Sudi Abey’in (General Oral)<br />
öncelikli olarak rol aldıkları bilinmekte.<br />
34 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
Yurdumuzdaki tüm spor kulüplerimize kayıtlı yüzlerce ve yüzlerce sporcu, 1915-1922 yılları arasında Çanakkale ve tüm diğer cephelerde olduğu gibi “Bağımsızlık Savaşı”mızda<br />
da bu vatan için kanlarını akıtmış ve bu yolda şehit düşmüşlerdir. Tıpkı; Fenerbahçe’li Şehit İzzi Ahmet, Şehit Nurettin, Şehit Arif’ler ile başlayan, Beşiktaş’lı Şehit Asım, Şehit<br />
Kaptan Kazım, Şehit Rıdvan Bey’ler ile devam eden ve Galatasaray’lı Şehit Hamdi, Şehit Kürt Celal, Şehit Hasnun Galip’ler ve daha niceleri gibi, süren de giden…<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu / Bir Hilal Uğruna Sergisi Panosu. Fenerbahçe Spor Kulübü, 18 <strong>Mart</strong> 2018)<br />
Konu ile ilgili Yavuz İsmet (Uluğ) tarafından<br />
anlatılan bir hatıratı, Beşiktaş Spor Kulübü<br />
taraftarı ve maç spikeri Necati Karakaya’nın<br />
yazdığı “Futbolda 50 Yıl Yaşadıklarım”<br />
isimli kitaptan sunuyorum:<br />
“1919 yılı… İstanbul’umuz işgal altında ve<br />
pek çok ülkenin yabancı askerleri İstanbul<br />
sokaklarını doldurmuş. Tıbbiye’nin 5. sınıfına<br />
gelmiştim. Fenerbahçeli futbolcu, atlet,<br />
boksör olarak 14 sporcu Selimiye Kışlası<br />
cephanelerine dadanmıştık. Gece olduğu<br />
zaman sessizce, başında nöbetçi bekleyen<br />
cephaneliklere sokuluyor, esir Osmanlı<br />
Ordusu’nun mavzerlerini (tüfek) teker teker<br />
çalarak, sırtımızdaki çuvallar ile İbrahimağa<br />
Çayırı’na taşıyorduk. Çayırda milislerimizle<br />
buluşuyor, silah çuvallarını onlara teslim<br />
ediyorduk. Onlar da Mustafa Kemal’in<br />
ordularına ulaştırılmak üzere Karadeniz<br />
sahillerine götürüyorlardı.<br />
Bende uyku yok... Sabah olmuştu. Dışarıdaki<br />
İngiliz müfrezesine bir diğeri eklendi. Onların<br />
başında da kumandanları olarak tesadüfen,<br />
İşgal Kuvvetleri ile Fenerbahçe arasında<br />
yaptığımız maçlarda çok başarılı bir şekilde<br />
marke ettiğim İngiliz Üsteğmen Arthur Witall<br />
vardı. A. Witall, elleri silahlı 10 kadar İngiliz<br />
askerini yanına aldı. Ben karşıladım. Arthur<br />
ile sahada rakiptik. ‘Bizi sen gezdir’ dedi.<br />
Tıbbiye-i Şahane Haydarpaşa Hastanesi’nde<br />
gezmedik oda, bakılmayan yatak altı, dolap,<br />
kiler bırakmadık. Müfreze silah bulamamıştı.<br />
Ayrılırlarken A. Witall’in gözü röntgen<br />
odasının kapısına ilişti. Kapı kilitliydi. ‘Açın’<br />
dedi. Ürperdiğimi belli etmek istemiyordum.<br />
Adıma bir dirhem korkum yoktu. Korkum<br />
sadece Atatürk’ün ordularına gidecek<br />
silahlara el konmasıydı. ‘Burayı açarsam,<br />
ışıkla röntgenler yanar, içerisi ağzına kadar<br />
röntgen dolu’ dedim. Sesim titriyordu…<br />
İngiliz subayı Arthur Witall gözlerime baktı.<br />
Yalanımı okumuş gibiydi. Bir an daldı. Beni<br />
karşısında oynadığı bek Yavuz İsmet olarak<br />
mı, yoksa silah kaçıran bir düşman olarak<br />
mı görüyordu emin olamadım. Askerlerine<br />
döndü, ‘Röntgenler yanmasın gidelim’ dedi.<br />
Arkalarından dona kalmıştım. Düşünüyor<br />
dum ki bu sporun düşmanlığa zaferi idi.”<br />
Cephaneliklerden silah çalmamız aylarca<br />
sürdü. Neredeyse boşaltmıştık. İşte böyle bir<br />
gecede gene çaldığımız silahları çuvallara<br />
doldurmuş, Selimiye Kışlası’ndan da biraz<br />
uzaklaşmıştık ki, nöbetçi bir İngiliz eri bizi<br />
gördü. Gecenin karanlığında ne olduğunu<br />
anlamadan bağırıyor, arkadaşlarını<br />
çağırıyordu. Bir manga kadar olup bizim<br />
peşimize düştüler. Sırtımızda silah çuvalları<br />
ile bir kovalamacadır başladı. Yanımdaki<br />
boksör Arap İsmail benden kopmuştu. ‘Ben<br />
koşamıyorum, İsmailağa Çayırı’na kadar<br />
gidemem’ dedim. Arkadaşlarımdan iyice<br />
kopup, Haydarpaşa’ya saptım. Tıbbiye-i<br />
Şahane’nin (Tıp Fakültesi) kapısından içeri<br />
daldım. Silah çuvalını röntgen dairesine<br />
kilitledim. İngiliz askerleri Tıbbiye’yi çevirdiler<br />
ve sabahı beklemeye başladılar.<br />
Milli Mücadele döneminde asker olarak görev alacak Fenerbahçe’li sporculardan bir kısmı<br />
Fenerbahçe Union Sahasında,1919 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 35
Kapak<br />
KURULUŞ TÜZÜĞÜ MADDE 2:<br />
“FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN<br />
KURULUŞ AMACI; VATAN GENÇLERİNİ,<br />
VATANIN KORUNMASINA VE ASKERİ<br />
SEFERBERLİKLERE HAZIRLAMAKTIR”<br />
Kuruluş döneminde eski Türkçe olarak<br />
hazırlanıp basılmış ve bulunamadığı için de<br />
yıllarca maddeleri bilinememiş “Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü Kuruluş Tüzüğü”, tarafımdan<br />
2005 yılında <strong>Kadıköy</strong>’de bir sahafın<br />
tozlu raflarında tesadüfen bulunmuş ve<br />
gün yüzüne çıkarılmıştı. “Fenerbahçe Spor<br />
Kulübü’nün Suret-i Teşkili ile Maksadı (Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü’nün Kuruluşu ve Amacı)”<br />
isimli bu belgenin 2. Maddesi’nde yer alan<br />
“Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluş<br />
amacı; vatan gençlerini, vatanın korunmasına<br />
ve askeri seferberliklere hazırlamaktır”<br />
ibaresindeki ayrıcalık ve vatanseverlik,<br />
tabiidir ki işgal yıllarında <strong>Kadıköy</strong> gençliğini<br />
Fenerbahçe çatısı altında birleştirecek ve<br />
onu gerek cephelere silah aktarmada ve<br />
gerekse de Anadolu’daki cephelere katılma<br />
saflarında bir arada tutacaktı.<br />
İşte; dünyada başka hiçbir kulübün kuruluş<br />
tüzüğüne nasip olmamış bu maddenin içeriğinde<br />
yatan şevk ve heyecan, Ulu Önder<br />
Atatürk’ü 3 Mayıs 1918 tarihinde Yıldırım<br />
Orduları Kumandanı sıfatıyla Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü’nü ziyaret ettirecek ve kulüp<br />
şeref defteri aracılığı ile tarihin altın sayfalarına<br />
bu anlamda şu satırları yazdıracaktır:<br />
“Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı<br />
takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş)<br />
bulunan asar-ı mesaisini (yaptığı üstün<br />
çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve<br />
erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri)<br />
tebrik etmeyi vazife edinmiştim.<br />
Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak<br />
bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir.<br />
Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi)<br />
buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı)<br />
mübahiyim (mutluyum).<br />
3. 5. 1334 (1918). Ordu Kumandanı Mustafa<br />
Kemal (imza)”<br />
1919 yılını takiben vatanımızı işgal edenlere<br />
karşı Fenerbahçe Kulübü’nün verdiği<br />
mücadele sadece yeşil sahalarda kalmıyor,<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
Tarih Arşiv ve Müze Kurulu Başkanı<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu tarafından<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de bir sahafın tozlu rafları<br />
arasında bulunup gün yüzüne<br />
çıkarılan ve halen kulüp müzesinde<br />
teşhir olunan Fenerbahçe Spor<br />
Kulübü Kuruluş Tüzüğü” aslı.<br />
(Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
Kuruluş Tüzüğü, Madde 2:<br />
“Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
kuruluşunun amacı, vatan gençlerini,<br />
vatan korunmasına ve askeri<br />
seferberliklere hazırlamaktır”<br />
BİZ BU KULÜBÜ KUPALARI İÇİN<br />
SEVMEDİK / FB Lacivert Tribün<br />
Pankartı)<br />
kutsal millî davaya bağlı olarak verdiği<br />
hizmetleriyle de kendini gösteriyordu. Zira,<br />
1912 ve 1913 sezonlarında ard arda gelen<br />
ilk şampiyonluklar sonucunda <strong>Kadıköy</strong><br />
yakası gençlerinin çoğu, muhitlerinin takımı<br />
olmasının da verdiği ivme ile Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü’ne üye olmaya başlıyor ve<br />
nihayetinde de bu akım, <strong>Kadıköy</strong> yakasının<br />
en güçlü mekteplerinden Haydarpaşa Askeri<br />
Tıbbiye öğrencilerinin büyük bir bölümünün<br />
de gönlünü sarıyordu.<br />
Ulu Önder Atatürk’ün, Yıldırım Orduları<br />
Kumandanı sıfatıyla 3 Mayıs 1918<br />
tarihinde kulübü ziyaret ettiği ve<br />
takdirlerini yazıp imzaladığı Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü Şeref Defteri Sayfası<br />
(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi).<br />
36 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
İŞGAL ORDULARI’NCA SUÇLANIP (!) KAPATILMA SEBEBİ:<br />
“FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ,<br />
İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN BİR<br />
ŞUBESİDİR”<br />
Fenerbahçeli 16 futbolcu ve yönetici,<br />
Kurtuluş Savaşı’nda Kırklareli 6. Tümen<br />
16. Alay Ağır Makineli Tüfek Bölüğü’nde<br />
savaşmıştı (R.Sertaç Kayserilioğlu<br />
koleksiyonu).<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü, işgal döneminde<br />
yabancılara karşı yeşil sahalarda mücadelesini<br />
verirken, Kurtuluş Savaşı’mızın başlama<br />
aşamasında bir taraftan asker futbolcuları<br />
ile bu savaş saflarındaki yerlerini alırken, bir<br />
diğer taraftan da Anadolu’daki milli mücadelede<br />
savaşacak kişileri eşliğinde cepheye<br />
gizli gizli silah ve cephane aktarıyordu.<br />
Bu anlamda görülecek en önemli faaliyet<br />
ise, Selimiye Kışlası’nda İşgal Kuvvetleri’nce<br />
el konulmuş bir halde tutulan Osmanlı<br />
Ordusu askeri malzeme ve cephanelerinin,<br />
çoğu Fenerbahçe Kulübü üyesi de olan<br />
“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”<br />
öğrencileri tarafından gizlice kaçırılıp<br />
“Askerî Tıbbiye” binası depolarında<br />
saklanması ile başlıyordu. Bu malzemeler<br />
geceleri Karacaahmet Mezarlığı arasından<br />
sırtlarda taşınarak Kurbağalıdere ağzındaki<br />
Fenerbahçe Kulübü binasına gizlice<br />
getiriliyor ve burada adeta bir cephane<br />
deposu halini almış olan “Kürekçiler Kayıkhanesi”ne<br />
ulaştırılıyordu.<br />
Kulüp binasının 8-10 metre ötesinde Fenerbahçe<br />
sporcusu kürekçilerin kullandığı<br />
özel iskele vardı. Kulübün kayıkhanesinde<br />
gizlenmiş bu askeri mühimmatlar, “Haydarpaşa<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencileri<br />
eşliğinde yine Fenerbahçe’li sporcular ve<br />
kulüp personeli tarafından gece karanlığında<br />
Kurbağalıdere kıyısındaki kulübün tahta<br />
iskelesinden sandallara yükleniyor ve yine<br />
İşgal devriyelerinden gizli olarak buradan<br />
da Moda Burnu açıklarında bekleyen balıkçı<br />
motorlarına, takalara ya da mavnalara<br />
boşaltılıyordu.<br />
Bu askeri mühimmat ise duruma<br />
göre İzmit’e, ya da Boğaz’ın Anadolu<br />
sahili devamı ile Karadeniz’e açılıp<br />
o dönemde Anadolu Hükümeti’nin tek<br />
iskelesi olan İnebolu’ya ulaştırılıyor,<br />
buralardan da kara yoluyla Anadolu içlerindeki<br />
siperlere gönderiliyordu. Fenerbahçe<br />
Kulübü’nün büyük bir gizlilik içinde<br />
sürdürmesi gerektiği bu faaliyetin, İşgal<br />
Orduları Başkomutanlığı tarafından haber<br />
alınma ihtimaline karşın Fenerbahçe’liler<br />
zaman zaman kayıkhaneyi aralıklarla<br />
boşaltıyor ve içindeki cephaneleri de<br />
en yakın çevredeki üye ve sporcuların<br />
evlerine taşıyordu. Bu faaliyet ile ilgili ciddi<br />
şüpheleri olan ve zaman zaman da kulübü<br />
basan işgal kuvvetlerinin ortada delil bulamamaları<br />
ise İngiliz Generalini fena halde<br />
öfkelendiriyordu.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 37
Kapak<br />
Tabii ki haberin ulaşamadığı zamanlarda<br />
ani vurgun yiyen kayıkhane nöbetçilerimiz<br />
ile işgal askerleri arasında silahlı çatışma<br />
bile çıkabiliyordu ki, silahların teknelere<br />
yüklendiği böylesi bir gecede Fenerbahçeli<br />
mücahitlerden ikinci takımda futbol<br />
oynayan Refik bey ile Mustafa beylerin<br />
burada çıkan silahlı çatışmada şehit edildiği<br />
bilgisi de kimi yayınlarda yer almakta.<br />
Bu olay üzerine, işgali takip eden 1920<br />
yılının ilk aylarından itibaren Fenerbahçe<br />
Kulübü üyelerince Anadolu’daki cephelere<br />
küçümsenmeyecek miktarlarda silah ve<br />
cephane aktarılışı İşgal Orduları Komutanlığı<br />
tarafından kesin olarak fark edildiğinden,<br />
konuya ilişkin kesin tedbir alınması<br />
gereğine inanmış bulunan İşgal Orduları<br />
Kumandanlığı’nca kulübün kapatılması<br />
artık kaçınılmazdı.<br />
Nitekim, İşgal Orduları Başkumandanı<br />
General Harrington tarafından 1920<br />
Haziran’ında Fenerbahçe Spor Kulübü’nün<br />
merkez binasına zincir vurduruluyordu.<br />
Sabri (Toprak) beyin Reis-i Umumi<br />
(Genel Başkanlığı) ve Şehzade Ömer<br />
Faruk Efendi’nin Fahri Başkan olduğu<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, “Military<br />
Authorities” (İşgal Orduları) antetli resmi<br />
bir belge eşliğinde gönderilip, dönemin<br />
Fenerbahçe Umumi Katibi (Genel<br />
Sekreter) Ömer Nazım (Elbi) beye verilen<br />
“Kulüp Kapatma Bildirisi” gerekçeleri<br />
şöyle sıralanmıştı:<br />
“Fenerbahçe Spor Kulübü, aşağıda<br />
sıralanmış üç ağır cürm (suçlama) sebep<br />
mucibince (gerekçeli olarak) süresiz olarak<br />
kapatılmış ve idare heyeti azaları iskat<br />
olunup (susturulup) her türlü faaliyetten<br />
men edilmiştir”<br />
1- Fenerbahçe Spor Kulübü, İttihat ve<br />
Terakki Fırkası’nın bir şubesi olup, kulüp;<br />
siyasi faaliyetler için maske olarak kullanılmaktadır.<br />
2- Fenerbahçe Spor Kulübü, Müttefik<br />
Güçlere (İtilaf Devletleri) karşı düşmanca<br />
hislerle hareket eden bir müessese<br />
halinde temayüz etmektedir (görevi<br />
üstlenmektedir).<br />
3- Fenerbahçe Spor Kulübü, Anadolu’daki<br />
asi kuvvetlere (!) silah ve cephane<br />
sağlayıp, adam (asker) kaçırmaktadır.<br />
Oluşan bu gerekçelere bağlı olarak Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü binası İşgal Güçleri<br />
tarafından başkomutanlıkça kapatılıyor,<br />
Umumi Reis’i Sabri (Toprak) bey başkanlığındaki<br />
tüm idari heyet kulüpten uzaklaştırılıyor,<br />
üstelik de kulübün kapısına 2,5 ay<br />
süreyle süngülü bir halde daimi olarak nöbet<br />
tutan İngiliz Müfreze Birliği konuyordu.<br />
Kulüp binasının kapatılması sürecinde<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü’nde “Müessesan<br />
Heyeti” (Kurucular Kurulu) teşkil edilecek<br />
ve gizli gizli toplantılara kulüp üyelerinden<br />
Burhan Asaf (Belge) beyin Bahariye’deki<br />
evinde yine devam edilecekti. Kulübün<br />
yaklaşık 70 gün süreli kapalı kaldığı bu dönemde<br />
merkez binanın işgalinin haricinde,<br />
Fenerbahçe’nin sahası da İngiliz Topçu<br />
Birlikleri’nin hayvanları için adeta bir ahır<br />
haline getirilecek, antrenman ve müsabakalara<br />
tekrar açıldığında bu kez de tetanos<br />
mikrobu teşhisi ile bir süre kullanılamayacaktı.<br />
Fenerbahçe Stadı’nın 1930 yılı inşası<br />
sırasında topraktan çıkan ve dönemin<br />
kulüp başkanı Faruk Ilgaz tarafından<br />
jandarmaya teslim edilen “Çakaralmaz”<br />
tanımlı tüfekler de yine, işgal döneminde<br />
Anadolu’da cephelere gönderilmek üzere<br />
kulüp mensuplarının Papazın Çayırı’nda<br />
gömülü halde devriyelerden sakladıkları<br />
mühimmatlara bir örnek idi.<br />
Vatanın müdafaası anlamında İşgal<br />
Kuvvetleri’nce bir suç, bizler için bir gurur<br />
vesikası sayılan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün<br />
kapatılması kararlı resmi belge ise,<br />
kulübün Kurbağalıdere kıyısındaki merkez<br />
binasında yıllarca muhafaza edilmiş, ne<br />
var ki; 6 Haziran 1932 tarihinde çıkan<br />
yangın sonucunda kül olmuştur.<br />
Anadolu’ya cephelere sevk edilecek silahların<br />
kaçırıldığı Kurbağalıdere ağzındaki Fenerbahçe<br />
Kulübü Kayıkhanesi önündeki iskele ve<br />
Fenerbahçe’li kürekçiler, 1919<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
38 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
İŞGAL ORDULARINA KARŞI, HEM SAHADA<br />
HEM CEPHEDE VAR OLMAK<br />
Fenerbahçeli boksörlerden Yavuz İsmet (Uluğ) ve İngiliz Kemal takma isimli Esat (Tomruk) beyler,<br />
işgalci askeri boksörlere karşı yaptıkları boks müsabakalarında büyük üstünlük kazanıyorlardı.<br />
Taksim Kışlası Ringi,1920 (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
İstanbul’da İşgal Orduları Başkumandanlığı<br />
yapmakta olan İngiliz General Harrington’un<br />
bir İngiliz olarak futbola merakı,<br />
Türk takımları ve özellikle Fenerbahçe için<br />
büyük bir “şans” olmuştu. İzmir’de İşgal<br />
Kuvvetlerinin Yunanlı Başkumandanı oradaki<br />
Türk spor kulüplerini kapatıp sportif<br />
faaliyetini yasaklarken, İstanbul’da General<br />
Harrington, İşgal Kuvvetleri’ne mensup<br />
askerî takımların Türk takımlarıyla maçlar<br />
yapmasına zemin hazırlıyordu.<br />
İstanbul’un “işgal yılları” boyunca İşgal Kuvvetleri’ne<br />
mensup askerî takımlar, Beşiktaş<br />
ile 7, Galatasaray ile 23, Fenerbahçe ile 50<br />
maç yapmışlardı. Fenerbahçe futbol takımının<br />
İşgal Kuvvetleri takımlarını maçların<br />
tamamına yakınında yenmesinin yanı sıra,<br />
Haydarpaşa Askerî Tıbbiye öğrencilerinden<br />
Yavuz İsmet (Uluğ) ve Atatürk’ün alnından<br />
öptüğü “İngiliz Kemal” diye nam salmış<br />
Esat (Tomruk) beyler misali Fenerbahçeli<br />
boksörlerin, Beyoğlu’ndaki salonlarında<br />
İşgal ordularına mensup askerî boksörlere<br />
karşı kazandıkları büyük üstünlük, bu esir<br />
kentin mahzun halkını bir nebze olsun<br />
mutlu kılıyordu.<br />
Güzel yurdumuzu düşmandan temizleme<br />
amacı ile Ulu Önderimiz M. Kemal Paşa’nın<br />
Anadolu’da tutuşturduğu<br />
“Millî Mücadele”<br />
meşalesinin aydınlığında<br />
başlayan<br />
Kurtuluş Savaşı’nda,<br />
yurt sathındaki spor<br />
kulüplerimizin tüm<br />
sporcuları misali<br />
Fenerbahçeli subay<br />
futbolcular da bir<br />
yolunu bulup Anadolu’ya<br />
geçmişler ve<br />
orada düşmana karşı<br />
Milli Mücadele veren<br />
ordumuzun saflarına<br />
katılmışlardır. Sırtlarından<br />
Sarı-Lâcivert<br />
formalarını çıkarıp üst düzey üniformalarını<br />
giyen şehit futbolcu havacı Cevat Hüsni<br />
Bey, şehit futbolcu hava üstteğmeni İsmail<br />
Zeki Bey’ler misali cephelerde gösterdikleri<br />
büyük yararlılıklarla İstiklal Madalyası ile<br />
mükâfatlandırılan Fenerbahçe’li sporcular<br />
arasındaki kaleci Kenan Or (Deniz Yarbayı),<br />
bek Nahit Çokbaşaran (Yarbay), defans<br />
Nuri (Atasayar), haf Kâmil Rona (General),<br />
orta saha Demir Ethem Bellisan (Albay),<br />
forvet Refik Kuntol (Amiral) gibi isimler,<br />
dönemin ünlü subay sporcularının sadece<br />
ilk örneklerindendir.<br />
Fenarbahçe (3) - İngiliz İşgal Ordusu Sporting Karması (0)-<br />
Maç Öncesi Taksim Kışlası Sahası,13 Ağustos 1922<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
Yine, Fenerbahçe Spor Kulübü Umumi<br />
Reis’i (başkanı) Sabri (Toprak) beyin dönemin<br />
Posta Telgraf Genel Müdürü olarak<br />
ve 1 numaralı kurucu üye Enver (Yetiker)<br />
beyin Sirkeci Gümrük Başmüdürü olarak<br />
Fenerbahçe aracılığında gizli evrak ve<br />
silahları Anadolu’ya sevkteki gizli yardımları<br />
ile İngiliz Kemal lakaplı Fenerbahçe’li<br />
boksör Ahmet Esat (Tomruk) beyin Mustafa<br />
Kemal Paşa’ya istihbarat anlamında verdiği<br />
gizli hizmetler, Kurtuluş Savaşı döneminde<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü mensuplarınca<br />
tarihe geçmiş örneklerden bazılarıdır.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 39
Kapak<br />
Şehzade Ömer Faruk, Fenerbahçe Spor Kulübü Fahri<br />
Başkanı olduğu dönemde (1919-1923) Fenerbahçe<br />
Futbol Takımı ile şampiyonluk fotoğrafında,1921<br />
(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi).<br />
DÖNEMİN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ<br />
BAŞKANI ŞEHZADE ÖMER FARUK’UN<br />
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN YANINDA<br />
ANADOLU’DA CEPHEYE KATILMA İSTEĞİ<br />
Sultan Abdülmecid’in oğlu olan ve 1919<br />
yılında henüz 21 yaşındayken Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü Fahri Başkanlığı görevini alan<br />
Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin, Milli Mücadele<br />
döneminde genç bir şehzade olarak<br />
Osmanlı Sarayı’nın Anadolu’daki millicileri<br />
desteklediği ve hatta üzerindeki üniformayı<br />
çıkarıp çeteci giysileri giyerek Kuva-i Milliye’ye<br />
katılmak istediği bile bilinmektedir.<br />
Hatta bu düşüncesini gerçekleştirmek amacı<br />
içinde, Anadolu’ya silah, cephane ve asker<br />
kaçırma gayesiyle kurulmuş Müdafaa-i<br />
Milliye Teşkilatı’na bağlı “Gizli Teşkilat” ile<br />
bağlantıya geçip, hareket günü olarak tespit<br />
edilen 26 <strong>Nisan</strong> 1921 günü bir İtalyan gemisi<br />
ile İnebolu’ya doğru yola çıktığı, seyahatini<br />
küçük bir dolabın içinde saklı bir biçimde<br />
gerçekleştirdiği bu geminin İngilizler<br />
tarafından defalarca arandığı, İnebolu’ya<br />
vardığında; yanında yine M. Kemal Paşa’nın<br />
silah arkadaşlarından Refet Paşa eşliğinde<br />
bir konakta misafir edilirken M. Kemal<br />
Paşa’ya telgraf çekip; “Vatan vazifesi için<br />
dosdoğru cepheye gelerek, kendisinin de<br />
onun yanında yer almak istediğini” bildirmesi<br />
üzerine, M. Kemal Paşa’nın telgrafla<br />
kendisine, “Vatan ve milletin bütün hanedan<br />
mensuplarının hizmetlerinden istifade<br />
edilecek zamanın gelmesine kadar şimdilik<br />
İstanbul’da kalmaya devam etmenizin,<br />
yaradılışınızın verdiği vatan sevgisinin gereği<br />
görüldüğü saygı ile arz olunur” cevabı<br />
eşliğinde, Ankara’ya yanına gelmesinin İşgal<br />
Kuvvetleri’ni kızdırıp İstanbul’u ve Saray’ı zor<br />
durumda bırakabileceğinin nazik bir ifadesi<br />
içinde, kendilerinin İstanbul’a dönmelerinin<br />
daha uygun olacağını söylediği ve bunun<br />
üzerine Anadolu’ya Milli Mücadele’ye geçme<br />
isteği geri cevrilen Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin<br />
üç gün sonra bir Yugoslav vapuruyla<br />
üzüntülü bir şekilde İstanbul’a geri döndüğü,<br />
kayıtlarca bilinmektedir (Dolaptaki Şehzade /<br />
Şarman Kansu).<br />
(Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin kendi başkanlığından<br />
46 yıl sonra, dönemin başkanı<br />
Faruk Ilgaz tarafından “Kulüp erkânı, eski<br />
reislerine saygılarını sunarlar” içeriği eşliğinde<br />
gönderilmiş mektubuna cevaben “Canım<br />
Fenerbahçem” diye bahsedeceği kulübü<br />
için yaptığı başkanlık süreci, 1924 <strong>Mart</strong>ı’nda<br />
hanedan mensuplarıyla beraber Türkiye’den<br />
gönderilmesine kadar, beş yıl sürecektir)<br />
Şehzade Ömer Faruk’un, Kuva-i Milliye’ye katılmak<br />
ve Anadolu’da cephede M.Kemal Paşa’nın yanında<br />
savaşmak isteği ile 26 <strong>Nisan</strong> 1921 tarihinde<br />
İnebolu’ya gittiği dönemlerdeki fotoğrafı,<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
40 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
ANADOLU KADINLARI<br />
MÜDAFAAİ VATAN CEMİYETİ<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’lü Hanımlar Heyeti” olarak yurtsever kadınların<br />
Millî Mücadele’nin amacına yönelik çalışmalarını sürdürdüğü<br />
Kurbağalıdere kıyısındaki Fenerbahçe Spor Kulübü Merkez Binası.<br />
Kurbağalıdere / Yoğurtçu Çayırı, 1910’ (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu).<br />
Savaş yıllarında “Anadolu<br />
Kadınları Müdafaai Vatan<br />
Cemiyeti” bir şubesi olarak<br />
çalışan “<strong>Kadıköy</strong>’lü Hanımlar<br />
Heyeti”, Fenerbahçe’nin<br />
Kurbağalıdere’deki kulüp<br />
binasında, cephedeki<br />
askerlerimize mintan,<br />
iç çamaşırı, battaniye ve<br />
al bayraklar dikiyordu.<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu<br />
koleksiyonu).<br />
Kulübün Kurbağalıdere ağzındaki binası<br />
1914 yılında açıldığı zamanlarda Fenerbahçe’lilerin<br />
yuvası olmuş, kulüp üyeleri bu<br />
çatının altında unutulmaz günler geçirmişlerdi.<br />
O günlerde Fenerbahçe’nin genç<br />
takım futbolcularından olup, kısa bir zaman<br />
içinde Türk musikisinin en büyük üstatları<br />
arasına karışacak olan Münir Nureddin<br />
Bey (Selçuk) bile, <strong>Kadıköy</strong> Musiki Cemiyeti<br />
konserleri eşliğinde bu çatının altında üyelere<br />
hoş saatler geçirtmiş, Kurtuluş Savaşı<br />
başladığında da ise asker elbisesini giyip<br />
vatani görevine koşmuştu.<br />
Ulu Önder Atatürk’ün,<br />
9. Ordu Kumandanı olarak<br />
Fenerbahçe kulübünü ziyaret<br />
ettiği 3 Mayıs 1918 tarihinde<br />
Fenerbahçe’nin genç takım<br />
futbolcusu olarak orada bulunan<br />
Münir Nureddin (Selçuk) Bey’in<br />
kulüp üye kartı, 1916.<br />
R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu<br />
(Yavuz Bayraktar Hediyesi).<br />
İşte, Fenerbahçe Spor Kulübü binasının<br />
bu salonları 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş<br />
Savaşı yıllarında (1914-1922) sosyal bakımdan<br />
önemli bir olaya daha sahne olacaktı.<br />
“Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti”<br />
adına çalışan tüm diğer şubeler gibi<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’lü Kadınlar” grubu da, Fenerbahçeli<br />
yönetici ve sporcularının eşleri ile, yine<br />
erkekleri askerde olan <strong>Kadıköy</strong>’ün diğer<br />
tanınmış aileleriyle birlikte her türlü stratejik<br />
çalışmalar içinde bulunuyorlar, yanı sıra<br />
da; evlerinden getirdikleri dikiş makineleriyle<br />
de cephelerde savaşan askerlerimize,<br />
öncelikli olarak mintan, iç çamaşırı,<br />
battaniyeler ve al bayraklar dikerek burayı<br />
da adeta bir dikim evine çeviriyorlardı.<br />
Aslında o günlerde Anadolu’nun tüm<br />
kadınları, tıpkı <strong>Kadıköy</strong>’deki gibi Sivas,<br />
Kayseri misali kendi yörelerinde kurdukları<br />
“Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan<br />
Cemiyeti” şubeleri ile elinden gelen bütün<br />
fedakârlığı göstermek üzere herkes yardıma<br />
çağrılırken, bir taraftan çorap eskisinden<br />
tutun da, iç çamaşırı ve ayakkabıya kadar<br />
kullanılacak eşya ne varsa toplanıyor, diğer<br />
bir taraftan da, verebilenlerden toplanan<br />
bilezik, yüzük, küpe gibi değerli eşyaların<br />
bağışı ile de şehit aileleri ve kimsesiz şehit<br />
evlatlarının ihtiyaçları karşılanıyordu. Onların<br />
bu heyecan ve gayretleri, bütün Kurtuluş<br />
Savaşı boyunca devam edecekti.<br />
1918 yılı sonbaharında imzalanan Mondros<br />
Mütarekesi ile Mebuslar Meclisi’nde “yenik<br />
düştük, işgalciler istediklerini yaparlar” şeklindeki<br />
konuşmalarına ilk tepki, yine bu yurtsever<br />
kadınlarımızdan geliyordu. Falih Rıfkı<br />
Atay’ın “Çankaya” isimli eserinden aktardığı<br />
üzere, 8 Ocak 1919’da İşgal Orduları Fransız<br />
Komutanı Franchet D’Esperey’in Türk bayrağını<br />
çiğneyerek İstanbul’a girişini protesto<br />
eden “<strong>Kadıköy</strong>lü Hanımlar Heyeti” adına<br />
gazetelere gönderilen ibret veren yazıda;<br />
“Çanakkale müdafaasını yapmış şehitlerimizin<br />
muhterem ruhları önünde Türk kadınlığına<br />
ve alem-i medeniyete hitap ediyoruz<br />
ki; limanımıza girdiğini gördüğümüz ahenin<br />
(demir yığını gemilerin) karaya çıkardığı<br />
yarım milyon askeri denize dökmüş olan<br />
milletimizi yenik addetmiyor (saymıyor),<br />
peçelerimizi yırtıp sonra da cihan hürriyeti<br />
namına harp ettiklerini ilan edenlere teessüf<br />
ediyoruz (kınıyoruz). Millî hak ve hukukumuz<br />
ve ismetimizi (günahsızlığımızı) muhafaza<br />
edecek hükümet ve erkekler yoksa, biz<br />
varız!” ibareleri yer alıyordu.<br />
(DEVAM EDECEK)<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 41
Özel Dosya<br />
Yıllarca iç içe, beraberce yaşadığımız Rum, Ermeni, Yahudi<br />
vatandaşlarımızın alışkanlıkları, mutfakları, özel günleri…<br />
BİZ Mİ ONLARDAN,<br />
ONLAR MI BİZDEN?<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de azınlık<br />
dostlarımızın dünü, bugünü!<br />
YİĞİT UYGUN<br />
y_uygun@superonline.com<br />
<strong>Kadıköy</strong> ve çevresindeki, hatta biraz daha<br />
geniş kapsamda Anadolu yakasındaki<br />
azınlıkların, özellikle Rum, Ermeni ve Yahudi<br />
vatandaşlarımızın dünü, bugünü, alışkanlıkları,<br />
yemekleri, bayramları, bizlerle ilişkileri<br />
çok ilginç… Bu sayımızda yaşamlarını hatırlamaya<br />
ve hatırlatmaya çalışacağız. Özellikle<br />
de genç nesillerimize!<br />
Zira onlar bizim zenginliğimizdi; komşumuz, dostumuz,<br />
arkadaşımız, hatta iş ortağımızdı. Yemek kültürünü, tiyatroyu,<br />
gazinoyu, eğlence hayatını, kısaca yaşamı bize sevdirenlerdi.<br />
Adetlerin, törenlerin, bayramların belki de sebepleriydiler.<br />
Hayatımıza uzun yıllar dokundular. Sonra gitgide azalmaya<br />
başladılar. Bugün bırakın <strong>Kadıköy</strong>’ü, hatta İstanbul’u, tüm ülkede<br />
çok azlar! Evet, bunun çok çeşitli nedenleri var. Hataları<br />
ve hatalarımız var! Fakat bunlara değinmeyeceğiz. Biz bu yazı-<br />
da güzelliklerden, dostluklardan, lezzetlerden söz edip, onları<br />
anmaya ve anımsatmaya çalışacağız. Haydi başlayalım…<br />
Benim epeyce Rum arkadaşım oldu, çocukluğumun semti<br />
Yeşilköy’de. Onlarla başlamak istiyorum. Bir öncelikleri de, çok<br />
göç vermelerinden dolayı sayılarının diğer azınlıklara göre çok<br />
düşük kalması. Tüm İstanbul’da 2 bin kadar Rum vatandaşımız<br />
yaşamakta. <strong>Kadıköy</strong> ve civarını varın siz düşünün. Bu<br />
arada, anlatacaklarımız ile <strong>Kadıköy</strong> ve çevresinin de tarihine<br />
kısacık da olsa dokunacağız.<br />
Evet, <strong>Kadıköy</strong> ancak 19. yüzyılda sürekli iskân sahası haline<br />
gelmiş. O denli genç yerleşimlerden. Oysa tarihsel gelişimi<br />
İstanbul’dan eski… 1882 nüfus sayımında 2.965 Türk, 1.822<br />
Rum, 1.831 Ermeni, 249 Yahudi, 136 da diğer azınlıklar görülüyor.<br />
Anadolu yakasında en az Türk nüfus burada. 1906 nüfus<br />
sayımı ise 12.589 Türk, 7.994 Rum, 4.988 Ermeni ve 1.732 Yahudi<br />
vatandaşı ortaya koyuyor. Yalnız kaynaklar biraz pürüzlü, tam<br />
sayıyı yansıtmayabilir. Bazı noktalarda iki üç yer birleştirilerek<br />
sayılmış, mesela bir keresinde Üsküdar ile <strong>Kadıköy</strong>! Evet, çok<br />
sağlıklı olmasa da <strong>Kadıköy</strong> ve civarı ile ilgili bir veridir yine de.<br />
44 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Özel Dosya<br />
Bu asırda dört mahalle göze çarpıyor.<br />
Merkezde Osmanağa, Kızıltoprak tarafında<br />
Tuğlacı, Moda tarafında Caferağa, Koşuyolu-Selimiye<br />
tarafında da İbrahimağa. Rum<br />
vatandaşlar, yerleşmek için o yıllarda daha<br />
çok Moda ve Yeldeğirmeni’ni tercih etmiş.<br />
Yıllar ilerledikçe şehir içi vapur seferlerinin<br />
başlaması, Haydarpaşa-İzmit Demiryolu’nun<br />
açılması ile yerleşim düzeni değişmeye<br />
başlamış. 1845’de <strong>Kadıköy</strong>’de ilk postanenin<br />
açılması bölgeye farklılık katmış. Asır sonlarına<br />
doğru Osmanlının içinde bulunduğu<br />
ekonomik kriz sonucu alınan karar gereği<br />
yabancıların mülk edinmesi kolaylaşmış.<br />
Bu dönemde 100 dönümden fazla arazi<br />
Belçikalı, Fransız, Alman ve İsviçreli ailelere<br />
satılmış. Azınlıklar da, özellikle Levantenler<br />
bundan payını almış. Moda ve civarında,<br />
Fenerbahçe’de varlıklı gayrimüslimler yoğunlaşmaya<br />
başlamış. 1800’lü yılların sonlarına<br />
doğru buralarda Fransız, Latin, Anglikan<br />
kiliseleri, ardından Rum Ortodoks kilisesi<br />
de açılmış. Rum vatandaşlar, ticari hayatın<br />
içinde belirgin biçimde rol almaya başlamış.<br />
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası bir miktar<br />
göçmenin Hasanpaşa’ya, bir miktarının<br />
da Göztepe yerleştirilmeleri, hem nüfusu<br />
arttırmış hem de ticari hayata katkı sağlamış.<br />
Peki, hangi mesleklerde yer almış Rum<br />
dostlarımız? Bakkal, meyhaneci, aktar,<br />
marangoz, kırtasiyeci… Genelde bu meslek<br />
gruplarında görülmüşler ve yıllarca bizlere<br />
hizmet etmişler. Tabi en ilginci meyhane…<br />
Bu kültürün esasında gerçekten söz sahibidirler.<br />
Hadi biraz bakalım… Koço ve Miço<br />
kardeşleri bilmeyen var mı? Koço’da bugün<br />
bile lezzetli lakerdaları mideye indiririz, rakı<br />
eşliğinde! Günümüzde elbette yerli işletmeciler<br />
iş başında ama mekânın tarihi ‘onlara’<br />
ait. Hikâye taaa eski Mühürdar’a kadar gider.<br />
Yine bugün Todori’de lezzetli mezeleri, balıkları<br />
yiyoruz, eskinin geleneğinde. Burası da<br />
çok önemli Rum meyhane kültüründe… Ah<br />
bir de hemen karşısındaki Vasil’in Meyhanesi<br />
de yaşasaydı. Ne yazık ki yok!<br />
Ya Kızıltoprak’ta iki tek atılan bakkal Filip’in<br />
Dükkânı’na ne demeli? Todori ya da Vasil’e<br />
gelmeden önceki durakmış burası. Ağır<br />
rakıcıların yeri ise Moda’da Grammatikos’un<br />
Meyhanesi. Vee meşhur Belvü. Aleko ile<br />
Andrea kardeşlerin işlettiği, baloları ile ünlü<br />
mekân… Deniz Kızı Eftalya diyorum mekâna<br />
ilişkin ve susuyorum! Tabi daha pek çok<br />
ünlü ses geçmiş bu mekândan. Peki, ne<br />
yenir ne içilirmiş buralarda ve benzerlerinde?<br />
Barbunya, mücver, tarama, ahtapot<br />
salata, cacık önde gelir. Ancak Rumlar,<br />
özellikle kuzu etini her türlü tüketirler.<br />
Balığın ise âlâsını bilir ve yaparlar. Limonlu<br />
revani ve baklavaları da ünlü… İçki, tabi ki<br />
rakı… Biraz da pişirme tüyoları… Rumlar<br />
tüm zeytinyağlı yemeklere tarçın koyar,<br />
bazı zeytinyağlılara ise asla soğan konmaz.<br />
Dolmalarda da bol dereotu, maydanoz ve<br />
soğan her daim... Kimi yemeklerde de daha<br />
az domates, yeşil sebzenin rengi dönmesin<br />
diye. Çay ile pek işleri yok. Misafire genelde<br />
kahve, likör ve ev yapımı reçel ikram<br />
ediliyor.<br />
Özel günler ve bayramlar öncesinde tüm<br />
ev, duvarlar dâhil sabunla yıkanıyor. Oruçları,<br />
bayramları, özel günleri Hz. İsa’nın<br />
yaşamı ile ilintili, doğal. Evin erkeğinin<br />
yoğurduğu, yılbaşı çöreği (vasilopita) ile<br />
ölüleri anarken dağıtılan; badem, ceviz ve<br />
buğdaydan yapılan helvaları (koliva) da<br />
özel. Bu topraklarda Türklerle barış içinde<br />
yaşamışlar yıllarca. Patron da olmuşlar,<br />
işçi de! Emir de vermişler ve tabi almışlar.<br />
Mesela Kalamış’ın adı, karmaşık anlamındaki<br />
Kalamissia’dan geliyor. O kadar<br />
bizden... Siyasal sebeplerin dışında, birebir<br />
hiçbir sorun yok bu vatandaşlarla. Amaaa?<br />
Her neyse!<br />
Vee sırada Ermeni dostlarımız… Bugün bile<br />
ailece görüştüklerimiz, yemekler yediğimiz,<br />
hatta yazlıklarda beraber kaldığımız<br />
dostlarımız var, ne mutlu… 1700’lerde<br />
aslında köklü Ermeni nüfusunu Üsküdar’da<br />
buluyoruz. Kilise, manastır, ruhban okulu<br />
gibi oluşumlar var. Günümüzde Kınalıada<br />
ve Moda’da az da olsa varlar. Tümden<br />
50-60 bin nüfustan söz ediliyor. Karşıda<br />
biraz Bakırköy ve biraz da Şişli… O yıllarda<br />
sobacılık, taş işçiliği, kuyumculuk başlıca<br />
mesleklerinden. Meyhanecilik sonra!<br />
<strong>Kadıköy</strong> bölgesine Ermenilerin yerleşmesi<br />
ise 18. yüzyıl civarında. Oysa karşı tarafta<br />
daha eski! İlk Ermeni kilisesi tahminen<br />
1720’de, bugünkü Surp Takavor Kilisesi’nin<br />
yerinde yapılmış. Tarihte Hristiyanlığı ilk<br />
kabul eden topluluk olarak Ermeniler dinlerine<br />
bağlıdır. Beni çeken en önemli tarafları<br />
ise sanat, özellikle tiyatro! Türk toplumu,<br />
dünyanın bu en eski sanat kollarından<br />
birini onların vasıtası ile içselleştirmiştir.<br />
Osmanlı’dan başlayarak tiyatronun mihenk<br />
taşlarında Ermeni sanatçıları görürüz.<br />
Tomas Fasulyeciyan’ı, Mınakyan’ı, Binemeciyan<br />
ailesini, Güllü Agop ve daha nicelerini<br />
unutmak mümkün mü? Onlar bizim, bu<br />
toprakların değerleri…<br />
Tam kanıtlanmış olmasa da şehrin ilk<br />
tiyatroları <strong>Kadıköy</strong>’de kurulmuş. Bence<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 45
Özel Dosya<br />
çok önemli bu! Naum Tiyatrosu, Papazın<br />
Bağı Tiyatrosu, Kuşdili Tiyatrosu… Ne<br />
yazık ki sağlıklı bilgiler yok. Fakat olsun; iki<br />
kalas, bir heves ile <strong>Kadıköy</strong>’e renk kattıkları<br />
gerçek! Ramazan ayları çok önem taşırmış<br />
tiyatrocular için. Her akşam perde açılır<br />
ve hınca hınç dolan salonlar önemli bir<br />
gelir bırakırmış sanatçılara. Önceden kalan<br />
borçlar bu ay ödenirmiş. Bereket derlermiş<br />
Ramazan için! Bu dönemde <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
gece hayatına Mühürdar Gazinosu ve<br />
Kuşdili Sineması da damga vuruyor. Çok<br />
sonraları Apollon Sineması da gayrimüslim<br />
vatandaşlarımızın! Belki başkaları da…<br />
Şimdi Ermeni mutfağına geçeceğim ama bir<br />
parantez açayım. Mutfak inanılmaz elbette!<br />
Dostlarımızda hep tartışılan bir şey; ‘Papaz<br />
Yahnisi’ Rumların mı, yoksa Ermenilerin mi?<br />
Durun, Türklerin de geleneğinde var olan<br />
bir yemektir! Bir farkla; biz sirke kullanırız,<br />
Rum ve Ermeniler şarap… Hadi buradan<br />
yak! Günümüzde Kırklareli mutfağı ile anılır.<br />
Geçmişte balık, dana, sığır ve kuzu eti ile de<br />
yapılırmış. Pilava onlar da bizim gibi ‘pilav’<br />
der. Kayısılı ve bademli pilavları, düğün ve<br />
bayramlarda vazgeçilmezleridir. ‘Havidz’<br />
ise en güzel bayram tatlıları. Ciğer bohçası,<br />
fasulye paçası özel! Her yıl Ağustos’un ikinci<br />
pazarında ‘üzüm’ ilk kez yenir, kilise ayini<br />
sonrası! Daha önce yasak... Meyve gelişsin,<br />
bollaşsın diye…<br />
Veee ‘Topik’... Bu geleneksel yemeğin bir<br />
süre bekletildiği topik bezi, her Ermeni gelin<br />
adayının çeyizinin olmazsa olmazı desem?<br />
Nohut, tahin, patates ve soğanın mükemmel<br />
bileşimi… Bugün nadir buluruz. Pişirilme<br />
öncesi dağılmasın diye sarılan tülbent<br />
bezi, işte bu çeyizde… Madem Ermeni mutfağına<br />
girdik, yürüyelim… Paçanga böreği<br />
de onlara ait. Ve ünlü dolmaları… Noel’de<br />
dalak dolması önemli… Uskumru dolması<br />
geleneksel, hayatımıza çokça girmiş midye<br />
dolması da onların!<br />
‘Bir Ermeni evinden baharat kokusu gelirse,<br />
bil ki yakında davet vardır’ der eskiler. Bu<br />
davetin hazırlanışının belki de en güzel<br />
tarafı, tüm ailenin mutfakta beraber çalışmasıdır.<br />
Bu bir gelenek... Takuhi Tovmasyan<br />
der ki; “Kimi evde yaşamak için yenir, kimi<br />
evde ise yemek için yaşanır.” Paskalya’dan<br />
(Zadig) bir gece önce, <strong>Nisan</strong> ayına denk geldiğinden<br />
kalkan balığı yemek adetlerinden.<br />
Tekir balığından ve uskumru çirozundan<br />
da vazgeçmezler. Paskalya’yı biraz açmak<br />
gerekirse, 50 günlük büyük perhiz deniyor.<br />
Bu sürede kanı dökülen hiçbir hayvan eti<br />
yenmiyor. Tüm Hristiyanların geleneği olan<br />
Paskalya; Panteizm’den geliyor. ‘Her şey<br />
tanrı’… Pan (her şey), theos (tanrı)… Bu 50<br />
günlük perhizde hayvan eti yenmemesini,<br />
onların doğurganlık dönemine denk gelmesi<br />
ile de açıklıyorlar. Doğaya saygı, baharla<br />
yeniden uyanış gibi… İspanyol ekmeği Pandispanya<br />
da Paskalya çöreğine dönüşüyor,<br />
bu özel durum için! Bizler de benimsemişiz<br />
Paskalya çöreğini.<br />
1900’lü yıllara gelinirken, <strong>Kadıköy</strong> 1892’de<br />
havagazına, iki yıl sonra da şehir şebeke<br />
suyuna kavuşuyor. Semtin pek çok yerinde<br />
orta ve üst gelir grubuna mensup gayrimüslimler<br />
yaşamakta bu devirlerde. Moda<br />
Burnu’nda İngilizler, Küçük Moda Burnu’nda<br />
Fransızlar etkin… Az sayıda İtalyan<br />
da var! Türklerin daha çok Hasanpaşa ve<br />
merkeze yakın yaşamlarına karşın Altıyol ve<br />
Bahariye, Ermenilerle gündeme geliyor. Yer-<br />
leşim genel olarak müstakil evlerde elbette!<br />
Modern apartman olgusuna, yani toplu halde<br />
yaşamaya bakmak için Yeldeğirmeni’ne<br />
gideceğiz. Bugün bile çok keyifli olan semt,<br />
ilk apartmanların yapıldığı yer. Yeldeğirmeni’nde<br />
ilginç hikâyeler var. Buranın yaşamı<br />
ile ilgili bilgiler verirken de karşımıza diğer<br />
azınlık vatandaşlarımız, Yahudiler çıkacak.<br />
Biraz tarihlerine bakacak olursak Yahudilerin,<br />
Anadolu yakasına geçmeleri ilkin<br />
Kuzguncuk’ ta başlıyor. Biraz da Bağlarbaşı!<br />
Fakat, Kuzguncuk onların Kudüs’ü gibi!<br />
1872’de çıkan bir yangın sonrası toplu<br />
olarak Yeldeğirmeni’ne göç ediyorlar. 1.<br />
Abdülhamit’in buraya dört adet değirmeni<br />
inşa ettirmesi semte adını vermiş. Sonraları<br />
azınlıkların topluca yaşadığı bir yer halini<br />
almış. Rumlar ve Ermeniler, Yahudilerin<br />
buraya gelmesinden rahatsız olmuşlar,<br />
hatta rivayete göre kanlı kavgalar çıkmış.<br />
46 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Özel Dosya<br />
1900’lere gelirken 200 hane civarında olan<br />
Yahudiler, 1920’lerde 450 haneye kadar<br />
çıkmışlar. Semtte söz sahibi olmaları diğerlerini<br />
kızdırmış. Sonunda ‘sarayın doktorlarından’<br />
olan Elias Kohen Paşa’nın girişimi<br />
ile bu tatsızlık son bulmuş.<br />
Yahudiler, burada apartman geleneğini<br />
başlatmalarının yanı sıra bölgenin ticari hayatında<br />
da etkili olmuşlar. Hangi alanlarda?<br />
Eczacı, tenekeci, manav, balıkçı ve camcı,<br />
seçtikleri mesleklerden… Anlatılanlara göre<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de hayat akşam 9’da biterken, Yeldeğirmeni’nde<br />
esnaf gece yarısına dek kepenkleri<br />
kapatmazmış. Hele 1928’de buraya<br />
elektrik gelince semt daha da hareketli hale<br />
gelmiş. O yıllarda burada bir Alman Rum<br />
okulu, bir Sinagog, bir de Katolik kilisesi<br />
varmış. Tarihi eskiye dayanan Moda’daki<br />
Saint Joseph Fransız Okulu’nun da bölgeye<br />
katkıları yadsınamaz. Yine bir yangın ve bu<br />
kez rota Caddebostan, devamında başka<br />
semtler. Yeldeğirmeni, bundan sonra o eski<br />
görkemli günlerine dönememiş! Günümüzde<br />
Anadolu yakasında 1.500 kadar Yahudi<br />
aile yaşar. <strong>Kadıköy</strong> civarında ise 25 kadar.<br />
Yahudi toplumu, bana göre daha içine<br />
kapalı diğerlerine göre. Din çok önemli<br />
onlar için. Bu, mutfaklarını da etkilemiş.<br />
Dinen pek çok gıdanın yenmesi yasak<br />
olduğundan, mutfak daha kısıtlı… Var olan<br />
zenginlik ise Arap, Akdeniz ve Ortadoğu’nun<br />
karışımından kaynaklı. Ülkemizde yaşayanların<br />
büyük bölümü Sefarad (Mizrahi,<br />
Aşkenaz gibi başka oluşumlar da var). Yani<br />
İspanya’dan göç eden Yahudiler. Kendi<br />
lisanları var; Ladino…<br />
Koşer ya da kaşer kanunlarına göre yasak<br />
olan gıdalara bir bakalım. Balıkların dışındaki<br />
deniz canlıları, domuz, tavşan, deve<br />
etleri, bu hayvanların süt ve yumurtaları,<br />
tüm sürüngen ve kemirgenler, böcekler...<br />
Daha da var yasak ürünler! Peki, neleri<br />
meşhur? Pırasa köftesi ilk sırada (Albon-<br />
digas de prasa). Yeni yıl bayramları (Roş<br />
Aşana) sonbaharda olduğundan, tam<br />
pırasa zamanına denk geliyor. Sofranın<br />
vazgeçilmezi, pek çok çeşidi ile… Patlıcan<br />
da önemli, eski aileler 36 ayrı yemeğini yapıyor.<br />
Pazı, nohut ve kümes hayvanlarının<br />
bazıları çokça kullanılıyor. Pırasa dolması,<br />
patlıcanlı börek, maydanozlu beyin leziz!<br />
Vee boyoz... İzmir’in bu ünlü hamur işi<br />
onlardan alıntı… Tarihsel yaklaşımda da<br />
felafel, humus, şambrak, zatar gibi geleneksel<br />
yemekler ön planda.<br />
Roş Aşana’da tüm aile bir arada nar<br />
kırıyor, bala batırılmış elma yeniyor.<br />
‘Etliye sütlüye karışmamak’ deyimi de bu<br />
dostlarımızın bir alışkanlığından çıkmış.<br />
Aynı öğünde et ve süt ürünlerini birlikte<br />
tüketmiyorlar. Hatta bunların saklandığı,<br />
pişirildiği kaplar da farklı. Daha ileri<br />
giden ailelerde iki ayrı buzdolabı, hatta<br />
iki mutfak var. Bir arada bulunmasınlar<br />
diye… Şarabı inanılmaz seviyor ve<br />
tüketiyorlar. Çünkü kutsal! Cuma akşamı<br />
başlayıp, kutsal günleri olan cumartesiye<br />
dek, sarhoş olmamak kaydı ile şarap içip<br />
dua ediyorlar. Misafire mutlak kahve ve<br />
yanında şeker macunu, reçel gibi tatlılar<br />
ikram ediliyor. Kristal kaplarda... Tanıdık<br />
geldi mi? Diğerlerinde de var bu gelenek...<br />
Beyazlar giyip oruç tutarak, dua edip tanrıdan<br />
af diledikleri kutsal gün; Yom Kipur.<br />
Onun dışında Hanuka (Işıklar Bayramı),<br />
Sukot (Çardaklar Bayramı), Pesah (Hamursuz<br />
Bayramı) gibi özel günleri var.<br />
Behar, Sarfati, Eşkenazi, Levi, Mazon,<br />
Niyego, Adoni, Varon ve Arditi aileleri,<br />
geçmişte ünlü aileler. Mimar mühendis<br />
olan Albert Arditi de Anıtkabir’in yapımında<br />
görev alan ve açılışta bayrağı göndere<br />
çeken vatandaşımız. 1950’lerden sonra<br />
yabancılar yavaş yavaş <strong>Kadıköy</strong>’ü terk<br />
etmeye başlamışlar çeşitli nedenlerle. Bu<br />
da Neo-klasik, Art Neuve, Art Deco, eklettik<br />
yapıların süratle yok olmasına neden<br />
olmuş. Keşke olmasaydı!<br />
Evet… Daha o kadar çok şey var ki<br />
anlatılacak, her üç azınlık vatandaşlarımıza<br />
ilişkin olarak. Çünkü zengin bir<br />
yaşam, üstelik tarihsel… Mesela<br />
yılbaşında Rum vatandaş, Ermeni<br />
komşusuna Ayvasil pidesi verir, karşılığında<br />
Anuşabur alır. Böylelikle her iki taraf<br />
da bereket alır, bereket verir! Ölüye de,<br />
düğüne de siyah giyilir. Daha neler neler?<br />
Sıralamaya çalıştığımız yaşam kesitlerinin<br />
çok büyük bölümü, bizim de yaşamımızda.<br />
Keşke daha çok olsalardı ve daha<br />
fazla yaşamımızın içinde! Ne yazık ki az<br />
kaldılar. Bari o az kalanlara iyi bakalım,<br />
iyi geçinelim onlarla. Yaşatalım!<br />
Dostça, kardeşçe…<br />
NOT: Fotoğraf arşivlerinden yararlandığımız<br />
herkese sonsuz teşekkürler!<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 47
Özel Röportaj<br />
Dr. Ramazan Kurtoğlu uyardı:<br />
Şok edici olaylara ve<br />
cinayetlere hazırlıklı olun!<br />
Dünya ve Türkiye ekonomisi üzerine açıklamaları ve uyarıları ile her zaman<br />
dikkat çeken Dr. Ramazan Kurtoğlu, Büyük Kulüp’e konuk oldu. Konferans<br />
sonrasında sorularımızı yanıtlayan Kurtoğlu, dünyayı ve Türkiye’yi bekleyen<br />
ekonomik krize karşı dinleyicilerini ve okuyucularını uyardı.<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
Kamuoyunun yakından tanıdığı bir Nörofinans<br />
Uzmanı, Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu.<br />
Ekonomi politik, yeni dünya düzeni, küresel<br />
para savaşları, ezoterik örgütler… Oldukça<br />
dikkat çekici konular üzerine çalışıyor.<br />
Bir yandan da İstanbul Aydın Üniversitesi<br />
Uluslararası Ticaret Bölüm Başkanı olarak<br />
görev yapıyor.<br />
Dünya ve Türkiye ekonomisi üzerine açıklamaları<br />
ve uyarıları ile her zaman dikkat<br />
çeken Dr. Kurtoğlu, geçtiğimiz ay Büyük<br />
Kulüp’e konuk oldu. Konferans sonrasında<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okuyucuları için de özel bir<br />
söyleşi veren Kurtoğlu, dünyayı ve Türkiye’yi<br />
bekleyen ekonomik krize karşı dinleyicilerini<br />
ve okuyucularını uyardı. “İnsanlık tarihinin<br />
en büyük para krizi geliyor” vurgusunu<br />
yapan Ramazan Kurtoğlu, “Dünyayı nakitsiz<br />
bir topluma doğru itiyorlar. Para, kur ve<br />
istihbarat savaşları ile bunu besliyorlar”<br />
dedi. Bu krizden etkilenmemek için ise<br />
altına yatırım yapılması gerektiğini ifade<br />
ederek, bir bankada altın hesabı açtırmanın<br />
da güvenilir olmadığını vurguladı.<br />
Küresel güçlerin “şok doktrini” yöntemini<br />
kullandığını belirten Kurtoğlu, gelecek<br />
dönemde şok edici olaylar ve Cemal Kaşıkçı<br />
olayında olduğu gibi sansasyonel cinayetlerin<br />
devam edeceğini düşündüğünü söyledi.<br />
Dr. Kurtoğlu, Türkiye’de FETÖ benzeri<br />
yapılanmaların başka tarikat ve cemaatler<br />
üzerinden devam ettiğini de iddia etti.<br />
Dünyayı ve Türkiye’yi yakın zamanda<br />
nasıl bir ekonomik durum bekliyor?<br />
Dünyada, küresel çapta insanlık tarihinin<br />
en büyük para krizi geliyor. Dünyada bir rezerv<br />
para savaşı var. Amerikan milliyetçileri<br />
ve Pentagon, rezerv paraları sürdürmek<br />
istiyor. Küreselciler ise bunun yerine IMF’yi<br />
dünya merkez bankası yaparak, IMF’nin<br />
SDR’sini de rezerv para yapmak istiyorlar.<br />
Tabi bunun adı SDR olmaz da başka bir<br />
şey olur, adı önemli değil. Ancak amaç<br />
kripto bir rezerv para üreterek, dünyayı nakitsiz<br />
bir topluma dönüştürmek, dünyayı<br />
ithal bir paraya doğru itmek. Bunun için de<br />
iklim değişikliğini kullanıyorlar ve daha da<br />
kullanacaklar. Burada kullanılan taktik şu;<br />
önce bir mesele küresel hale getirilir, sonra<br />
48 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Özel Röportaj<br />
o küresel mesele, kendi kafalarındaki<br />
çözüme doğru şok doktrini ile itilir. Bugün<br />
de yapılan o. Baktığınız zaman bir yandan<br />
para, kur ve ticaret savaşı, diğer taraftan<br />
bölgesel istihbarat savaşları devam ediyor.<br />
Cemal Kaşıkçı hadisesi böyle bir olaydır.<br />
Suudi istihbaratının adamları geldiler,<br />
adamı doğrayıp gittiler. Ancak bunun<br />
arkasında başka ülkelerin istihbarat desteği<br />
de var. Tek başlarına bunun altından<br />
kalkamazlar. Önümüzdeki dönemlerde<br />
bu tür şok edici olayların ve cinayetlerin<br />
artacağını düşünüyorum.<br />
Peki, Türkiye bu işin neresinde?<br />
2008 krizinden bu tarafa özellikle gelişmekte<br />
olan ülkelere ve Türkiye’ye de<br />
bol miktarda ucuz para kaynağı transferi<br />
yapıldı. Bazı ülkeler bunu AR-GE, eğitim,<br />
KOBİ’ler ve bölgesel ticaretin gelişimi için<br />
harcadı. Ancak maalesef Türkiye, parayı inşaata<br />
gömdü. Şu anda yaklaşık 2.5 milyon<br />
civarında satılık daire var. Biz bu parayı<br />
değerlendiremedik. Bu yüzden de Amerika’nın<br />
“Mortgage Krizi” gibi Türkiye’nin de<br />
çok ciddi bir inşaat krizi var.<br />
Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin<br />
dikkat çekici yorumlarınız var.<br />
Sizce bu projenin mahiyeti nedir?<br />
Batılılar bir ülke ile ilişki yürütürken, o<br />
ülkenin demokrasiyle mi yoksa diktatörlükle<br />
mi yönetildiğine bakmazlar. Örneğin,<br />
Venezuela’ya darbe yapmaya kalkıyorlar<br />
ama Suudi Arabistan’ı el üstünde tutuyorlar.<br />
Suudi Arabistan demokrasi ile mi yönetiliyor,<br />
hayır. Mesele, Suudi Arabistan’ın<br />
ve petrolün onların ellerinde olması…<br />
Petrolün artık çok anlamlı değil ama yine<br />
de geçici süre de olsa başkalarının ellerinde<br />
olmasını istemiyorlar. Venezuela’da<br />
yaklaşık 500 varile yakın petrol var. Her varili<br />
50 dolar ile çarp, hesap et. Yoksa Venezuela’daki<br />
demokrasi umurlarında değil. O<br />
açıdan önümüzdeki dönem içinde petrol<br />
giderek etkisini kaybediyor ama yine de<br />
petrolü kullandırmak istemiyorlar. Çünkü<br />
enerjiyi bloke etmek istiyorlar. Geleceğin<br />
yakıtı, hidrojen bazlı yakıtlar olacak. Elektrik<br />
bazlı otomobiller geliyor. Bu anlamda<br />
da Türkiye’nin özellikle Kıbrıs önlerindeki<br />
doğalgaz hatlarına biliyorsunuz birtakım<br />
tezgâhlarla müdahale edilmeye çalışılıyor.<br />
Orada bilinen rezerv 2 trilyon dolar.<br />
Bu sadece bilinen rezerv! Önümüzdeki<br />
dönemde din ve para üzerinden enerji,<br />
su, gıda ve altın savaşlarının yaşanacağını<br />
söyleyebilirim.<br />
Türkiye’nin enerji alanındaki<br />
atılımlarının arkasından 15 Temmuz’daki<br />
FETÖ terör örgütünün girişimi de<br />
böyle bir bağlantı mı?<br />
Tabii 15 Temmuz’a bir günde gelmedik.<br />
1960’larda FETÖ, devlete monte edildi.<br />
Pakistan’daki “Kuran Yolu” gibi Türkiye’de<br />
de FETÖ, yeşil kuşak projesi olarak organize<br />
edildi. Yargıya, kolluk kuvvetlerine, polise,<br />
orduya sızdılar. Namussuzca bir darbe<br />
yapmaya kalktılar. FETÖ’nün bittiğini düşünerek,<br />
dinimize yönelik saldırıların bittiğini<br />
sanmak yanlış olur. Birtakım başka cemaat<br />
ve tarikatlar üzerinden FETÖ benzeri operasyonları<br />
yürütüyorlar. Fakat isim vermek<br />
şu anda doğru olmaz.<br />
Türkiye’nin bugünkü ekonomik durum<br />
karşısında sizce ne yapması gerekir?<br />
Türkiye’nin 2008’den bu yana devam eden<br />
ekonomi politikasını hızla değiştirmesi<br />
gerekiyor. KOBİ’leri destekleyen, AR-<br />
GE’ye önem veren bir ülke olmalı, eğitim<br />
sistemini mutlaka değiştirmeli. Herkes<br />
üniversite mezunu olmak zorunda değil.<br />
Türkiye’nin elektrikçiye de, tesisatçıya da,<br />
marangoza da ihtiyacı var. Ancak bunları<br />
yetiştiren okullar yok Türkiye’de. Herkes<br />
işletme, mühendislik, hukuk okuyor. Şu<br />
anda 1 milyon 111 bin işsiz üniversite<br />
mezunu var. Onun için Türkiye mutlaka<br />
kendi imkânlarını yeniden önüne koymalı.<br />
Türkiye’de özellikle tasarruf eğilimi çok<br />
düşmüş durumda. Bu oran şu anda yüzde<br />
14’lerde... Bizim kulvarımızda bir ülkede<br />
bu oran yüzde 33 civarında olmalı. Mutlaka<br />
gelir artırıcı ve tasarruf eğilimini artırıcı<br />
yeni politikalara ihtiyaç var. Bunun yolu da<br />
KOBİ’leri desteklemekten geçiyor.<br />
Peki, insanlara yatırım öneriniz nedir?<br />
Altına yatırım yapmaları... Ancak bankada<br />
altın hesabı açmaktan söz etmiyorum.<br />
Bu anlamda açıkçası, Türk milletini 5 bin<br />
yıldır bugüne getiren ve kıyamete kadar<br />
götürecek olan unsur da Türk kadınlarıdır.<br />
Çünkü Türk kadınının o beşibiryerdeleri, o<br />
kolundakiler var ya, en iyi emniyet sibobu<br />
onlardır.<br />
Çok sayıda konferans veriyor ve<br />
TV programına katılıyorsunuz.<br />
Bu etkinliklerden edindiğiniz<br />
en önemli izlenim?<br />
Bana en çok sorulan soru, Türk Devleti<br />
ve milletimizin bekâsı ile ekonomi... Bu<br />
anlamda Türkiye, her iki konuda sıkışmış<br />
vaziyette. Özellikle TBMM’deki bir parti<br />
hain... Onun dışındaki partilerin işbirliği<br />
yapmasının Türkiye için doğru olacağını<br />
düşünüyorum.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 49
Analiz<br />
YAZILI BASIN ve YAYINCILIK<br />
KRİZE DİRENİYOR!<br />
PINAR BALTACI<br />
Dijital devrimin her geçen gün gelişerek<br />
hayatımızın merkezinde yerini almasıyla,<br />
tüm dünyada ve ülkemizdeki yazılı<br />
mecraların geleceğine dair tartışmalar da<br />
alevlenmeye başladı. Birçok kesim yazılı<br />
basının geleceği olmadığını ifade ederken,<br />
bu konuda tam karşıt düşünceler de<br />
mevcut. Bir taraftan yazılı basının dijitale<br />
dönüşümü üzerine çeşitli modeller geliştirilirken,<br />
modern çağda yazılı mecraların<br />
ayakta kalma savaşı da sürüyor. Sadece<br />
basın değil; kitap, dergi ve diğer yazılı<br />
eserlerin de akıbeti merak konusu...<br />
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı<br />
Kenan Kocatürk.<br />
“KDV MUAFİYETİ,<br />
SEKTÖRÜMÜZE NEFES ALDIRACAK”<br />
Sözü öncelikle Türkiye Yayıncılar Birliği<br />
Başkanı Kenan Kocatürk’e bırakıyoruz.<br />
2018 yılının sektörleri açısından zor bir<br />
yıl olduğunu ifade eden Kocatürk’e göre<br />
yaşanılan zorluklar, yayıncılık sektörünün<br />
bir kamu hizmeti olarak görülmesi ve kültür<br />
yaşamının zenginleştirilmesi amacıyla desteklenmesi<br />
gerektiğini bir kez daha hatırlattı.<br />
Yakın zamanda açıklanan KDV muafiyetine<br />
ilişkin de açıklamalarda bulunan Kocatürk;<br />
“22 Şubat <strong>2019</strong> tarihinde Resmi Gazete’de<br />
yayımlanarak yürürlüğe giren basılı kitap ve<br />
süreli yayınların teslimini KDV’den muaf tutan<br />
düzenleme, sektörümüze nefes aldıracak ve<br />
kültür hayatımıza büyük fayda sağlayacaktır.<br />
Yeni düzenlemeyle birlikte, kanun maddesinde<br />
yer alan alt sınır uygulaması da kaldırıldı<br />
ve miktarına bakılmaksızın tüm basılı kitap<br />
ve süreli yayın teslimleri muafiyet kapsamına<br />
alındı. Bu çalışmalar umut verici, devamının<br />
gelmesini diliyoruz. Yüzde 18 KDV ile üretim<br />
yapan yayıncıların, kitapta yüzde 8 KDV uygulamasıyla<br />
devletten 500 milyon TL gibi ciddi<br />
bir miktarda geçmişten gelen, birikmiş KDV<br />
alacakları var. Yeni düzenlemeyle kitapta ve<br />
süreli yayınlarda uygulanacak olan yüzde 0<br />
KDV oranıyla bu alacaklar giderek artacaktır.<br />
Hazine ve Maliye Bakanlığımızın kitapta ve<br />
süreli yayınlarda KDV’nin yüzde 0 olmasının<br />
yaratacağı kültürel faydayı gözeterek,<br />
İngiltere örneğinde olduğu gibi yayıncıların<br />
üretimden doğan KDV alacaklarının süratle<br />
iadesini ya da mahsup edilmesini sağlamasını<br />
da bekliyoruz. Bu şekilde yayıncıların bürokratik<br />
işlemleri azalacak ve sürdürülebilirlik<br />
mümkün olacaktır” şeklinde konuştu.<br />
TÜRKİYE’DE KİTAP ÜRETİMİNİN<br />
HIZI DÜŞTÜ<br />
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin her sene düzenli<br />
olarak hazırladığı Kitap Pazarı Raporu’nun<br />
içeriğine göre, 2018 yılının üretim verileri<br />
esas alındığında toplam 410.641.305 adet<br />
52 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Analiz<br />
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti<br />
Başkanı Turgat Olcayto.<br />
kitap üretilerek satışa sunuldu. Bandrol dağıtımı<br />
ve satışını yapan YAYFED’in (Yayımcı<br />
Meslek Birlikleri Federasyonu) açıkladığı<br />
toplam kitap üretimi geçen yıla göre yüzde<br />
0,71 oranında artarken, segmentlere göre<br />
azalmalar oldu. TÜİK’in yaptığı son açıklamada<br />
ülkemizin nüfusu 82.003.882. Bu<br />
durumda kişi başına düşen kitap sayısı da<br />
7,76’dan 7,08’e düşmüş oldu.<br />
“TÜRK BASINI ZOR GÜNLER YAŞIYOR”<br />
Yazılı üretimlerdeki azalmalar, beraberinde<br />
yazılı basını da olumsuz etkilemeye başladı.<br />
Kâğıt ve dolayısıyla matbaa fiyatlarındaki<br />
artış her geçen gün ulusal ve yerel basını<br />
olumsuz etkilerken, birçok basın çalışanının<br />
da işsiz kalmasına sebep oluyor. Tüm<br />
bu olumsuzluklara rağmen yazılı basının<br />
geleceğinden umutlu olduğunu dile getiren<br />
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgat<br />
Olcayto, yazılı basının her zaman var olacağını<br />
söylüyor ve ekliyor: “Türk basını zor günler<br />
yaşıyor. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün<br />
önünde engeller var. Gazetecilik suç<br />
sayılıyor, cezaevlerinde birçok gazeteci yatıyor.<br />
3 bine yakın gazetecinin basın kartı iptal<br />
edildi. Son 10 yılda 10 bini aşkın gazeteci ise<br />
ne yazık ki işsiz kaldı. Habertürk, Vatan gibi<br />
gazeteler kapandı. Ayrıca kapanan yüzlerce<br />
yerel gazete bulunuyor. Son olarak Cumhuriyet<br />
Gazetesi davasında meslektaşlarımıza<br />
yine ağır cezalar verildi. Bu kararlarla halkın<br />
haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı<br />
mahkûm edildi. Kâğıt fiyatlarındaki anormal<br />
artış, Türkiye’nin bu konuda dışa bağımlı<br />
olması, basını ve yayın sektörünü krize soktu.<br />
UMUDUMUZU YİTİRMİYORUZ!<br />
Biz, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak<br />
basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün<br />
önündeki engellerin kalkmasını, gazetecilik<br />
mesleğinin suç olarak görülmesinden,<br />
hedef gösterilmesinden vazgeçilmesini<br />
istiyoruz. Bütün bu olumsuzluklara rağmen<br />
basının geleceğinde kâğıdın önemini<br />
kaybetmeyeceğini, yazılı basının hep var<br />
olacağını düşünüyorum. Dijital yayıncılık<br />
da gelişmeyi sürdürecek. Bu alanda da gazetecinin<br />
alanında uzman olması kavramı<br />
giderek önem kazanacak. Umudumuzu<br />
yitirmiyoruz. Genç gazeteciler yetişiyor.<br />
Mesleki dayanışmayla, gençlerin enerjisiyle<br />
bu ülkede gazeteciliğin var olmaya devam<br />
edeceğini düşünüyorum.”<br />
“DERGİ VE GAZETELER<br />
İKİNCİ PLANA ATILDI”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’den Bostancı’ya kadar dağıtım ve<br />
analiz yapma imkânı bulan Turkuvaz Dağıtım’ın<br />
<strong>Kadıköy</strong> Temsilcisi Mehmet Arıksoy<br />
ise, dergimize Anadolu Yakası’ndaki satışları<br />
değerlendirdi. Dergi ve gazetede en fazla satışın<br />
özel mağazalarda olduğunu söyleyen<br />
Arıksoy; “Migros, Carrefour, D&R ve Makro<br />
mağazalarında satış oluyor genelde. Çünkü<br />
artık birçok ürün marketlerden temin edildiği<br />
ve oralarda uzun vakitler geçirildiği için,<br />
herkes toplu kartla alışveriş yaparken aynı<br />
anda takip ettiği gazete ve dergiyi de temin<br />
ediyor. Özel mağazalarda sirkülasyon bu<br />
sebeple fazla. Hatta oranın müşterisi fazla<br />
fazla arşivlik bile alıyor dergilerden. Bir de<br />
artık büfelerin gazete sergileme noktaları ne<br />
yazık ki pek yok. İkinci plana atıldı gazete ve<br />
dergiler. Tozlanıyor ve ıslanıyor diye koymuyorlar”<br />
açıklamasında bulundu.<br />
“YAZILI BASININ ÖMRÜ KISALIYOR”<br />
Yazılı basının beş sene içerisinde dibe<br />
çökeceğini öngördüklerini aktaran Mehmet<br />
Arıksoy, sözlerine şöyle devam etti: “Yazılı<br />
basının tamamen dibe çökmesi konusunda<br />
beş sene kaldığını gerekli merciiler söylüyor.<br />
Çünkü basın inanırlılığını kaybetti, istediklerini<br />
yazamıyorlar. Sanal medya esasında yazılı<br />
basını öldürdü diyoruz ama gençler oradan<br />
da çok fazla okumuyor ne yazık ki. Genel<br />
olarak mizah dergileri ve kadın, çocuk dergilerinin<br />
satışı iyi bir noktada. Özellikle çocuk<br />
dergileri tüm kategorileri altüst ediyor.”<br />
Turkuvaz Dağıtım’ın <strong>Kadıköy</strong><br />
Temsilcisi Mehmet Arıksoy.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 53
Yerel Seçimler<br />
Vaatler tutulsun,<br />
projeler gerçekleşsin!<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Bundan tam 35 yıl önce <strong>Kadıköy</strong>, ilk defa<br />
belediye oldu. O zamana kadar İstanbul<br />
Belediyesi’ne bağlı şube müdürlüğü olarak<br />
sadece 6 personel ile hizmet veriliyordu.<br />
27 <strong>Mart</strong> 1984 tarihinde yapılan seçimlerde<br />
Anavatan Partisi Adayı Osman Hızlan, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
seçimle işbaşına gelen ilk belediye<br />
başkanı ünvanıyla tarihlere geçti.<br />
Seçim kampanyası sırasında Anavatan<br />
Partisi ve karşısındaki partiler pek çok vaatlerde<br />
bulundu. Osman Hızlan, o dönemde<br />
projeler açıkladı. Sahilyolu, Kalamış Yat Limanı,<br />
Sabit Semt Pazarları, Selamiçeşme’ye<br />
Özgürlük Parkı’nın kazandırılması gibi o<br />
zaman uçuk gelen projeler bir bir gerçekleşti.<br />
Şimdilerde de aynı şeylerin <strong>Kadıköy</strong> için<br />
olmasını arzu ediyor ve bekliyoruz.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün belediye başkanlığı tarihinde<br />
sekizinci 5 yıllık dönem için toplam 7 siyasi<br />
partinin adayı, 100’den fazla proje açıkladı<br />
ve bir o kadar da vaatte bulundu. <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> Dergisi olarak kayıtlara geçmesi adına<br />
yedi belediye başkan adayını, vaatlerini ve<br />
projelerinin özetlerini, sosyal sorumluluk<br />
gereği not etmenizi ve takip etmenizi arzu<br />
ediyoruz.<br />
CHP <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı Şerdil Dara Odabaşı:<br />
KADIKÖY’DE DAHA ÖZGÜR<br />
ALANLAR YARATACAĞIZ<br />
Siyasetçi bir aileden gelen ve uzun yıllardır<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de ikamet eden Şerdil Dara Odabaşı,<br />
adaylık koltuğuna CHP ile oturdu.<br />
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />
mezunu olan Odabaşı, <strong>Kadıköy</strong>’ün eşsiz<br />
potansiyeline en iyi şekilde sahip çıkmak,<br />
sahip olduğu değerleri daha da büyütmek,<br />
ileriye taşımak için yola çıktıklarını ifade<br />
ederek; “Çocuklarımızı geleceğe hazırlayacak<br />
ve <strong>Kadıköy</strong>’de daha özgür alanlar<br />
yaratacağız. Tüm <strong>Kadıköy</strong>’ü daha mutlu<br />
dönem bekliyor. <strong>Kadıköy</strong>lünün <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
söz sahibi olduğu, kadınlarımızın,<br />
gençlerimizin, engelli vatandaşlarımızın,<br />
yaşlılarımızın hem sosyal hem iş hayatını<br />
destekleyecek farklı projelerimiz var.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de sosyo-ekonomik olarak zor<br />
durumda olan vatandaşlarımızın yaşadığı<br />
mahallelerimizde de <strong>Kadıköy</strong>’ün tüm<br />
olanaklarını yaşamalarını sağlayacak<br />
imkânlar sunarak, <strong>Kadıköy</strong>’de daha özgür<br />
alanlar yaratacağız” şeklinde konuştu.<br />
54 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yerel Seçimler<br />
AK Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı Özgül Özkan Yavuz:<br />
KADIKÖY’DE MAHALLE KÜLTÜRÜNÜ<br />
GÜÇLENDİRECEĞİZ<br />
Ak Parti’nin <strong>Kadıköy</strong>’deki adayı, ODTÜ’lü<br />
şehir planlamacısı Özgül Özkan Yavuz<br />
oldu. <strong>Kadıköy</strong> Moda’da yaşayan Yavuz,<br />
yerel seçimlere yönelik gerçekleştirdiğimiz<br />
söyleşide dergimize projelerine dair şunları<br />
aktardı: “<strong>Kadıköy</strong>’ü ve <strong>Kadıköy</strong>’ün sorunlarını<br />
bilen, aynı zamanda da <strong>Kadıköy</strong>’ün keyifli<br />
yanlarını yaşayan biri olarak yaşadığım<br />
ilçeden aday olmak istedim. <strong>Kadıköy</strong>,<br />
fiziksel anlamda çok yıpranmış bir ilçe. Ben<br />
kadın mücadelesi veren bir şehir planlamacısıyım.<br />
Birleşmiş Milletler’in ‘Kadın Dostu<br />
Şehir Standardı’ dediği bir kavram var.<br />
Başkan olursam, <strong>Kadıköy</strong>’ü bu standarda<br />
kavuşturacağım.”<br />
İYİ Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı Emre Kınay:<br />
NEŞELİ BİR KENT YARATACAĞIZ<br />
2005 yılında <strong>Kadıköy</strong>’e kazandırdığı Duru<br />
Tiyatro ile adından söz ettiren ünlü oyuncu<br />
Emre Kınay, İyi Parti’nin <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı oldu. Uzun yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
yaşayan ve Duru Tiyatro aracılığıyla<br />
birçok <strong>Kadıköy</strong>lüyle tanışma ve hayatlarına<br />
dokunma fırsatı bulan Kınay; “Hayalini<br />
kurduğumuz temiz, huzurlu, sağlıklı,<br />
mutlu, yeşil ve güvenli bir kent yaratma<br />
isteğiyle yola çıktık. 5 yıla yayılacak tam 101<br />
projemiz var. Öncelik sırasına göre hepsini<br />
hayata geçireceğiz. Tüm projelerimizde ana<br />
hedefimiz, insanların hayatlarına dokunmak<br />
olacak. Neşeli bir kent yaratacağız”<br />
açıklamasında bulundu.<br />
Demokratik Sol Parti <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı Mehmet Günyeli:<br />
BAŞKA BİR DÜNYA YARATMALIYIZ<br />
Türk siyasi tarihinin sürpriz partisi olarak nitelendirilen<br />
Demokratik Sol Parti’nin <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediye Başkan Adayı Mehmet Günyeli ile<br />
bir araya geldik. Yerel seçimlerin seviyeli ve<br />
eşit olmasını istediğini belirten, <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
kim yakışacaksa belediye başkanının o<br />
olması gerektiğini vurgulayan Günyeli; “Burada<br />
kaldırım, trafik, otopark sorunu olabilir.<br />
Bunları çözmek zaten belediyenin temel<br />
görevidir ki bunların ayrı ayrı müdürlükleri ve<br />
şubeleri var. Belediye başkanı bunların üstünde<br />
biri olmalı. Başka bir dünya yaratabilmeliyiz.<br />
Seçilmemiz durumunda sanatçıların<br />
en büyük sıkıntısına çözüm üreteceğiz. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
ülkemizin en büyük Modern Sanatlar<br />
Müzesi’ni kurmak istiyorum. Adı da ‘<strong>Kadıköy</strong><br />
Modern’ olacak” dedi.<br />
Vatan Partisi Belediye <strong>Kadıköy</strong><br />
Başkan Adayı Osman Erbil:<br />
YAŞAMI GÜZELLEŞTİRECEK VE<br />
KOLAYLAŞTIRACAK PROJELERİMİZ VAR<br />
Vatan Partisi <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı<br />
Osman Erbil’in <strong>Kadıköy</strong>’ün sosyal, eğitim,<br />
kültür-sanat yaşamını kolaylaştıracak ve<br />
güzelleştirecek projeleri var. Kadınların<br />
meslek edinip üretecekleri projelerden,<br />
öğrencilerin dijital eğitim imkânlarından<br />
yararlanacağı projelere, yaşlıların psikolojik<br />
ihtiyaçlarının karşılanmasından, herkesin<br />
faydalanacağı bisiklet yoluna kadar çeşitli<br />
çalışmalardan bahseden Erbil; “<strong>Kadıköy</strong>lüler<br />
vatanseverdir, özgürdür ve vesayeti<br />
kabul etmez. <strong>Kadıköy</strong>’ün bozulan huzurunu<br />
tersini çevirmek elimizde” mesajı verdi.<br />
Saadet Partisi <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı Recep Yılmaz:<br />
PLANLI VE PROGRAMLI ÇALIŞACAĞIZ<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün önümüzdeki yerel seçimlerde<br />
bir diğer belediye başkan adayı, Saadet<br />
Partisi’nden Recep Yılmaz. Daha önce<br />
parti içerisinde çeşitli görevlerde bulunan<br />
ve son olarak <strong>Kadıköy</strong> İlçe Başkanı olan<br />
Yılmaz; “Uzun yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’deyim.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün neredeyse her sokağını karış<br />
karış bilirim. Her noktasında yapmış<br />
olduğum işlerim var. Sorunlara da, bu<br />
sorunlara bulunabilecek çözümlere de<br />
hâkimiz. Seçilmemiz durumunda planlı ve<br />
programlı çalışacağız. Neyi vaat ediyorsak,<br />
onu hayata geçirecek ve gece gündüz çalışacağız”<br />
şeklinde görüşlerini aktardı.<br />
Demokrat Parti<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adayı Ali İnan:<br />
BÜTÜN KADIKÖY’E HİTAP EDECEĞİM<br />
Demokrat Parti’nin <strong>Kadıköy</strong> Belediye<br />
Başkan Adaylığı koltuğunda ise Ali<br />
İnan oturuyor. Mahalleler arası eşitliğin<br />
sağlanacağının altını çizen İnan, konuşmasının<br />
devamında şunları söyledi: “Tek<br />
bir mahalleye değil, tüm <strong>Kadıköy</strong>’e hitap<br />
edeceğim. Belediyecilik, sadece çevre<br />
planlamacılığı yapmak demek değil. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
kesinlikle bir mali disiplin lazım...<br />
Ben ve arkadaşlarım buranın daha adaletli,<br />
daha demokratik, halkla bütünleşmiş<br />
bir belediye olmasını hayal ediyoruz.<br />
Halka kapımız her zaman sonuna kadar<br />
açık olacak. Bürokrasiyi asgari düzeye<br />
indirecek ve tüm makam araçlarını halkın<br />
yararına kullanacağız.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 55
Değerlerimiz<br />
KADIKÖY’ÜN<br />
TURİZM TEMALARI<br />
Fenerbahçe’de yapılacak bir arkeolojik kazı, çok büyük<br />
bir ihtimalle değerli bir tarihi ortaya çıkartacaktır.<br />
Çünkü, Justinianus’un karısı Theodora için yazlık<br />
bir saray yaptırdığı, bu sarayın yerinde daha erken<br />
dönemlerde Hera Tapınağı olduğu biliniyor. Bu sarayın<br />
yanında kiliseler, hamam ve sarnıç gibi dönemin<br />
özelliklerini gösteren eserler de vardı.<br />
KADİR İRFAN YALIN<br />
Koleksiyoncu<br />
irfanyalin@gmail.com<br />
Bugün dünyanın her yerinde, gerek gelir<br />
sağlamak gerekse de sosyal ve kültürel gelişim<br />
için turizme önem veriliyor ve özel bir çaba<br />
harcanıyor. Şehir, kasaba, hatta köy sakinleri<br />
bile kendi yaşadıkları bölgeyi tanıtarak, farklı<br />
bölgelerden ziyaretçi gelmesini sağlayacak<br />
adımlar atma adına planlar yapıyor, programlar<br />
hazırlıyor. Profesyonel destekler alınıyor.<br />
Filmler çekiliyor, belgeseller hazırlanıyor,<br />
yayınlar yapılıyor, hatta o bölgede geçen<br />
romanlar yazdırılıyor, klipler çekiliyor.<br />
Tahmin etsenize; ‘Hotel California’ parçasını<br />
dinleyen, antik Mısır’a ait belgeselleri izleyen<br />
ya da James Bond’un filmlerinden heyecan duyan kimbilir kaç<br />
kişi soluğu o mekânlarda almıştır? Bugün turizm algısı, tümüyle<br />
ortaya konacak bir tema üstünden yürüyor. Deniz, güneş,<br />
kum yerine artık tarih, festivaller, kültürel özellikler, bölgenin<br />
özgün mutfağı gibi farklı alanlar da tercih ediliyor. Büyük savaşların<br />
yaşandığı alanlar, filmlere mekân, romanlara konu olmuş<br />
yerler, ünlü kişilerin yaşamını geçirdiği bölgeler, meraklı kitleler<br />
tarafından ziyaret ediliyor. İşte bu yüzden makro alanda devletlerin<br />
çalışmaları yanında, yerel yönetimler için de hazırlanacak<br />
tanıtım politikalarının üzerine oturtulacağı sağlam bir tema/<br />
temalar gerekiyor. <strong>Kadıköy</strong> için tema aramaya, suni olarak<br />
tema üretmeye ihtiyaç yok. Çünkü <strong>Kadıköy</strong> temalarla dolu! Gerek<br />
arkeolojik gerekse de yakın geçmişe ait tarihi değerlerinin<br />
yanında sosyal ve kültürel zenginlik kaynakları ile dolup taşıyor<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ümüz. Yeter ki bunlar bir şekilde ortaya çıkarılabilsin,<br />
duyurulabilsin, tanıtılabilsin.<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergimiz bunların en az birini her sayısında tanıtıyor.<br />
Bu konuda adım atmak isteyen bir irade, neler yapılacağını<br />
çok büyük ölçüde dergimizin geçmiş sayılarının sayfaları içinde<br />
de bulabilir. Yine de ben aklıma gelenleri sizlere bir yazı dizisi<br />
içinde paylaşmak istiyorum. Çünkü <strong>Kadıköy</strong>’ün değerlerini sıralamak<br />
için ne bana ayrılan bu yer yeter, ne de derginin tamamı...<br />
56 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Değerlerimiz<br />
Hıristiyanlık mezheplerinin<br />
bugünkü şekli ile<br />
sınıflanmasına yol açan<br />
451 yılındaki <strong>Kadıköy</strong>,<br />
Khalkedon Konsili, bugünkü<br />
Altıyol civarında olan bir<br />
kilisede yapıldı. Bu önemli<br />
olayın burada yapıldığına<br />
dair çıkartılacak en ufak bir<br />
iz, <strong>Kadıköy</strong>ümüze turizm<br />
patlaması yaşatır.<br />
Efendim, öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’deki neolitik, kalkolitik izlerden<br />
başlamak lazım. Bu dönemlere ait izler benim bildiğim<br />
kadarıyla Fikirtepe’de, Marmara Üniversitesi’nin bulunduğu<br />
yerde ve Kalamış’ta görüldü. <strong>Kadıköy</strong>, Antik Çağ’ın da önemli<br />
bir limanıydı. Kurbağalıdere’den giren tekneler, bugünkü<br />
Ankara asfaltı Göztepe kavşağına kadar uzanan doğal korunaklı<br />
liman içinde barınıyorlardı. Medeniyet Üniversitesi’nin<br />
civarında olma ihtimali çok yüksek olan Fikirtepe Limanı,<br />
özellikle tüm Doğu Akdeniz ülkeleri ile yapılan sosyo-kültürel<br />
ve ticari faaliyetlerin önemli bir varış noktasıydı. Yenikapı<br />
kazılarından çıkan buluntularla en az aynı özelliklerde olanlarının<br />
buradan da çıkacağını benim gibi amatör bir tarihçi<br />
yazıyorsa, siz bir de bu konuda birikimi olan hocaları dinleseniz<br />
kimbilir ortaya neler çıkar. Akasya’ya yakın olan metro<br />
çıkışı yapımı sırasında bu limanın koruyucu surları ortaya<br />
çıktı. Ne mi oldu? Hep olan şeyler tekrarlandı; üstü kapatıldı,<br />
bilinmezliğe terk edildi.<br />
Fenerbahçe ve Kalamış bölgeleri çok önemli! M.S. 527-565<br />
yılları arasında yaşamış olan Justinianus’un tarihe iz bırakmış<br />
karısı Theodora için Fenerbahçe’de yazlık bir saray yaptırdığı,<br />
bu sarayın yerinde daha erken dönemlerde Hera Tapınağı<br />
olduğu biliniyor. Bu sarayın yanında kiliseler, hamam ve sarnıç<br />
gibi dönemin özelliklerini gösteren eserler de vardı. Osmanlı<br />
döneminde de eklenen yapılar oldu. Kabakçı Mustafa isyanında<br />
Fenerbahçe’de çok şeyin tahrip edildiği, demiryolu inşaatı<br />
sırasında da bulunan arkeolojik eserlerin Almanya’ya götürüldüğü<br />
biliniyor. Unutmadan, pek kimse bilmez ama Fenerbahçe’ye<br />
uzanan demiryolu, ülkemizin ilk demiryolu hattıdır, Kırım<br />
Savaşı sırasında yapılmıştır.<br />
şu an İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde. Altıyol’un uzmanlarca<br />
belirlenecek bir bölümü, insan trafiğine rağmen kazılabilir,<br />
insanların meraklı bakışları altında çalışılabilir ve bu konu<br />
kazı sırasında bile ortaya konabilir, anlatılabilir. Buluntuların<br />
düzenlenmiş, ışıklandırılmış halinin üstünde yürünebilecek<br />
şekilde özel camla kaplanmış olarak yaya trafiğine açıldığını<br />
hayal ediyorum. Bu alanlarda kazı yapmak ve sonuçlarını<br />
duyurmak, göstermek gerekiyor.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de İngiliz, İtalyan, Alman izlerini, Haydarpaşa’yı,<br />
2. Haçlı Ordusu’nun bile konakladığı İbrahimağa’yı, Ayrılık<br />
Çeşmesi’ni, Kırım Savaşı’ndan kalanları, dünya tıbbına ismini<br />
yazdırmış <strong>Kadıköy</strong>lü hemşerimizi, son dönem Osmanlı<br />
edebiyatına etkisi olmuş Fikirtepe toplantılarını ve bu listeye<br />
eklenecek çok şeyi, yani <strong>Kadıköy</strong>’ün turizmde kullanabileceği<br />
temaları yazmaya devam edeceğim. Güzellikleri biriktirmenizi<br />
dilerim...<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün binlerce yıllık tarihi zenginliğini ön<br />
plana çıkartacak arkeolojik kazılar sonrasında<br />
elde edilecek buluntular ile ilçemize yönelik<br />
turizm talebi çok kolay bir şekilde arttırılabilir.<br />
Bugün boğa heykelimizin süslediği Altıyol, belki de Hıristiyan<br />
dünyası için doğacak bir güneş olarak bekliyor. Hıristiyanlık<br />
için çok önemli olan 451 yılındaki o ünlü toplantı bir aya<br />
yakın bir zaman sürdü ve <strong>Kadıköy</strong>, Khalkedon Konsili olarak<br />
tarihe geçti. Hıristiyan öğretisinde mezheplerinin bugünkü<br />
şekli ile sınıflanmasına yol açan bu ünlü konsülün burada<br />
yapıldığına dair çıkartılacak en ufak bir iz, inanın abartmıyorum<br />
turizm patlaması yaşatır. Zaten Altıyol’un düzenlenmesi<br />
sırasında izleri görüldü ve çıkan lahitler yanlış bilmiyorsam<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 57
Perspektif<br />
Baksı Müzesi’nin kurucusu<br />
Prof. Dr. Hüsamettin Koçan:<br />
<strong>Kadıköy</strong>’e kültürel yatırım<br />
hâlâ çok gerekli!<br />
PINAR BALTACI<br />
Kurulduğu günden bu yana Bayburt’ta<br />
doğanın ve kültürün bir parçası haline<br />
gelen Baksı Müzesi, çağdaş ve geleneksel el<br />
sanatlarına ev sahipliği yaparken, bir coğrafyanın<br />
kültürüne de ayna tutuyor. Doğduğu<br />
ve büyüdüğü topraklara yıllar sonra<br />
geri dönerek Baksı Müzesi’ne hayat veren<br />
Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, aynı zamanda<br />
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde<br />
üstlendiği dekanlık görevi yıllarında<br />
da sanata, genç sanatçılara destek ve katkılarını<br />
sunarak unutulmaz işlere imza attı.<br />
Bayburt’taki bu sıradışı müzenin hikâyesini<br />
konuşurken Hüsamettin Hoca’dan, modern<br />
dünyanın kaçırdığı geçmişle harmanlanması<br />
gereken sanatın bugününü ve geleceğe<br />
bakışını dinledik.<br />
Marmara Üniversitesi’nde dekan olduğu yıllarda<br />
Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde<br />
önemli projelere öncülük eden Hüsamettin<br />
Koçan, böylelikle tüm sanat çevrelerinde<br />
dikkatleri üniversitenin üzerine çekmeyi<br />
başarıyor. Hatta <strong>Kadıköy</strong>’ün de... O yıllardaki<br />
çalışmalarını özetleyecek nitelikte bir<br />
anısıyla başlıyor söze Hüsamettin Hoca:<br />
“Formülle aşk ve tutku olmuyor. Yaptığınız<br />
işi içselleştirmeniz şart. <strong>Kadıköy</strong>’de dekan<br />
olduğum yıllarda Marmara Üniversitesi<br />
Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, Anadolu Yakası’nda<br />
sanatta merkez haline getirdik. Tüm<br />
dünyadan öğrencileri okulumuza davet<br />
ediyor ve ülkemizi tanıtıyorduk. Boğaz<br />
turları, yöresel yemekler ve kültürel daha<br />
birçok unsur tanıtılıyordu. Bunun yanında<br />
genç sanatçıların üretimleri de sergilenirken,<br />
bu tarz etkinliklerin hem üniversiteye<br />
hem de <strong>Kadıköy</strong>’e büyük katkıları oldu. Bir<br />
gün okulun kapısının önünde diplomatik<br />
bir araç gördüm. Kim olduğunu anlamaya<br />
çalışırken, gelenin Avusturya Kültür Ofisi<br />
Direktörü olduğunu anladık. Adam Avrupa<br />
Yakası’ndan taksiye binmiş, ‘Güzel Sanatlar’a<br />
gideceğim’ deyince şoförün aklına<br />
direkt bizim üniversite gelmiş ve Anadolu<br />
Yakası’na gelmiş yanlışlıkla. Çalışmalarımız<br />
o kadar yer etmiş yani halkın belleğinde.”<br />
SANATÇI VE KENT İLİŞKİSİ<br />
Kültürün oluşumunda kentte yaşayan<br />
sanatçılar ile o kentin bünyesinde bulunan<br />
kurumların ilişki halinde olmasının önemli<br />
olduğunu vurgulayan Koçan’a göre; “Eğer<br />
sanatçı yaşadığı kenti otel olarak kullanıyorsa,<br />
kültürlerin gelişmesi söz konusu<br />
olamaz.” Marmara Üniversitesi’nde dekanlık<br />
görevini üstlendiği yıllarda <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />
ile yakın ilişkiler kuran Hüsamettin<br />
Koçan, bu birlikteliğin önemini dergimize<br />
şu sözlerle anlattı:<br />
“Bizim fakültemiz o yıllarda <strong>Kadıköy</strong> sınırında<br />
yer almasına rağmen, Üsküdar Belediyesi<br />
ile etkileşim halinde oluyordu. Sanırım<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüler kendilerini daha entelektüel<br />
saydıkları için, fakülte ile işbirliği halinde olmayı<br />
marifet olarak görmemişler o vakitler.<br />
Hal böyle olunca da Üsküdar Belediyesi ile<br />
ilişkiler güçlenmiş. Bir gün baktım ki okulumuzun<br />
köşesinde bir tabelada ‘<strong>Kadıköy</strong>lü<br />
olmak ayrıcalıktır’ yazıyor. <strong>Kadıköy</strong> sınırları<br />
içerisindeyiz biz. Dönemin Belediye Baş-<br />
58 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Perspektif<br />
kanı Selami Öztürk’e bir mektup yazdım;<br />
‘<strong>Kadıköy</strong>lü olmak ayrıcalık ama okulumun<br />
öğrencileri yemek yemeye giderken su<br />
göllerinin üstünden atlıyor. Ayrıcalık bu<br />
mu?’ diye sordum. Bu ayrıcalık tanımında<br />
bana göre bir sorun vardı. Sonrasında onlar<br />
da gelerek sahip çıktılar ve birçok anlamda<br />
destek sundular. Böylelikle belediyemiz ile<br />
ilişkilerimiz güçlendi.”<br />
“TARİFE ÜZERİNE KÜLTÜR ÜRETİLMEZ”<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi ile ortaklaşa önemli<br />
işlere imza attıklarını ifade eden Hüsamettin<br />
Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ayrılık<br />
Çeşmesi’nde bir sokağı trafiğe kapatarak,<br />
heykeller yapılmasına ön ayak olduk.<br />
Üniversite-yerel yönetim işbirliğine güzel<br />
bir örnekti, ortaya iyi işler çıktı. Sanatçılara<br />
bu anlamda çok görev düşüyor. Bulundukları<br />
kente ve o kentin yerel yönetimlerine<br />
sırtlarını dönmemeliler. Tabii kurumlar da<br />
bu anlamda yeniliklere ve destek sunmaya<br />
açık olmalı. Ben Baksı Müzesi’ni kurduğumda<br />
ülkemiz modernistleri, ‘Köyde müze mi<br />
olurmuş?’ şeklinde serzenişlerde bulundu.<br />
Bu fikirlerle ancak küreselin bir parçası<br />
olursunuz. Halbuki insan geleceğe alternatif<br />
üretmekle ve gelecek adına risk almakla<br />
sorumludur. Tüm gerçeklik bir yerlerde dururken,<br />
siz tarife üzerine işler yapamazsınız.<br />
Tarife üzerine kültür üretilmez.”<br />
ÇAĞDAŞIN VE GELENEKSELİN ADRESİ:<br />
BAKSI MÜZESİ<br />
“Hocam biraz da Baksı Müzesi’nden bahseder<br />
misiniz? Nasıl oldu o yöreye ve oradaki<br />
halka katkıları?” diye sorduğumda ise;<br />
“Benim eskiden bir ismim vardı. İnsanlar<br />
bana Hüsamettin Koçan derlerdi. Fakat<br />
artık Baksı’yı kuran adam diyorlar” diyerek<br />
başlıyor söze Koçan: “İnsan yaptığı işe çok<br />
yabancılaşarak bakmak istemiyor esasında<br />
ama ben gördüğüm yansımaya bakarak bir<br />
şeyler söylemek istiyorum. ‘Baksı’ bir marka<br />
artık. Kültür, bir sürekliliktir ve hikâyedir.<br />
Bir hikâyenin de başlangıç, devam eden<br />
noktası ve hayalleri olur. Baksı da kültür<br />
hayatımıza işte tam bu boyutu kazandıracak<br />
bir misyon üstleniyor. Geçmişe sahip<br />
çıkıyoruz, gelecek hayallerimiz var ve bugünü<br />
de üretimin bir parçası olarak koruyoruz.<br />
Tabi tüm bunları yaparken çağın ruhunun<br />
da o işin içine sinmesi şart. Yaratım, aynı<br />
zamanda yeniliktir. Tüm bunları Baksı’da<br />
yaşatıyoruz. Mesela şu günlerde Baksı’da<br />
eski bir camiden çıkmış direkleri sergiliyoruz.<br />
Müthiş bir iş.”<br />
“ÇOCUKLARIMIZ ŞİİR OKUMALI,<br />
SİNEMA VE TİYATROYA GİTMELİ”<br />
Hüsamettin Hoca’ya göre Anadolu’da, hatta<br />
İstanbul ve <strong>Kadıköy</strong>’de bile ciddi bir kültürel<br />
yatırıma ihtiyaç var. Anadolu’yu göç ve unutmanın<br />
coğrafyası olmaktan çıkararak, sevinç<br />
coğrafyası haline getirmek gerektiğinin<br />
altını çizen Hüsamettin Koçan; “Anadolu’yu<br />
Anadolu’da tutalım” diyor ve ekiyor:<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’e kültürel yatırım hâlâ çok gerekli.<br />
Evet, çok sayıda kültür merkezi var fakat<br />
yeterli değil ve giderek ticaretleşiyor. <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
bir salonda sergi açmak istediğimde<br />
bana yapılan geri dönüş bunu kanıtlar<br />
nitelikteydi. Yapı Kredi ile anlaştıklarını<br />
ve sergileri onların açtığını söylediler. Bu<br />
doğru bir tavır değil. Artık sanatı ve sanatçıyı<br />
destekleyerek, sanata umut bağlamak lazım.<br />
Cumhuriyet’i kuranların sanata yönelik<br />
büyük umutları vardı. Onun için sanatı<br />
bir toplumsal dönüştürücü ve zenginleştirici<br />
olarak düşünüyorlardı. Günümüzde<br />
Türkiye’de devlete ait iki tane müze var. Biri<br />
İstanbul’daki Resim ve Heykel Müzesi, diğeri<br />
ise Ankara’daki. Bu müzelerin ikisi de Cumhuriyet’in<br />
ilk yıllarında tek parti döneminde<br />
açılan müzeler. O dönemlerdeki çabaları çok<br />
değerli görüyorum. Çünkü sonrası ne yazık ki<br />
özel sektör... Amatörlerin gençler dünyasına<br />
açılarak kaynaklar yaratılması şart. Böylelikle<br />
hayatlarımızdaki boşlukları sanatla doldurabiliriz.<br />
Bizim çocuklarımız şiirler okumalı,<br />
sinemalara, tiyatrolara gitmeli. Tüm bu<br />
alanlardaki üretimler desteklenmeli.”<br />
“UMUTLU OL VE<br />
DÜNYAYA CESARETLE YÜRÜ”<br />
Ülkemizde sanatın toplumsal boyutunu<br />
sorduğumda ise büyük bir kararlılıkla yanıtlıyor<br />
Hüsamettin Hoca: “Sanat, öznenin<br />
işi. Eğer sanatçıya reçete verirsek, onu<br />
güdümlemeye başlarız. Sanatçı, istediğini<br />
üretme özgürlüğüne sahiptir. Hele ki bir<br />
de kendisi ile tartışıyorsa, ondan çok fazla<br />
şey isteyemezsiniz. Biz toplumsallaşmayı,<br />
toplumsal siyaset olarak algılıyoruz. Fakat<br />
sanatçı, insanoğluna ‘Bu dünya senin<br />
sandığın kadar küçük ve dar değil, çok daha<br />
büyük’ der. ‘Umutlu ol ve o dünyaya doğru<br />
cesaretle yürü’ de der. Sanat eseri insanı<br />
yüreklendirir ve yalnız bırakmaz. Eğer siz<br />
sanatçıdan salt siyasi söylem beklerseniz,<br />
sanatı geriye doğru itmiş olursunuz. O nedenle<br />
eser eğer özgünse zaten toplumsaldır<br />
ve temelinde insan vardır. Ondan sloganlı<br />
bir toplumsallık beklemek, sanat yapıtına<br />
yöneltilen bir haksızlık olur.”<br />
KENDİ HAYATINIZA VE<br />
HİKÂYENİZE SAHİP ÇIKIN!<br />
Genç sanatçılara da tavsiyelerde bulunan<br />
Hüsamettin Koçan, sözlerini şöyle noktaladı:<br />
“Ben kendi sanatımın, anlama çabasında<br />
bir yolculuk olduğunu düşünüyorum.<br />
Yargılamaktan çok anlamayı daha yaratıcı<br />
bir süreç olarak algılıyorum. Genç sanatçılar,<br />
kendi hayatlarına ve hikâyelerine sahip<br />
çıkmalılar her şeyden önce. Yaşadığımız<br />
dünyada insana dair en özgün öykü, her<br />
insanın kendi kişisel öyküsüdür. Kendinizi<br />
yenilemeyi de unutmayın. Unutma üstünden<br />
inşa edilecek bir geleceğe nazaran<br />
hatırlamanın yarattığı bir geleceği daha<br />
kıymetli buluyorum.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 59
İlçelerimiz<br />
Ümraniye’de bir lezzet durağı;<br />
Tantavi Sosyal Tesisleri<br />
Sosyal belediyecilikte marka olan Ümraniye Belediyesi, 2004’ten bu yana hayata geçirdiği<br />
projelerle hizmet çıtasını her geçen gün yukarılara taşıdı. Bu kapsamda kapılarını<br />
misafirlerine 2013’te açan Tantavi Sosyal Tesisleri, her kesimden vatandaşın huzur<br />
içerisinde vakit geçirebildiği örnek mekânlardan biri oldu.<br />
Konuklarına modern ve işlevsel mimarisiyle ferah bir ortam sunan tesiste, Türk ve dünya<br />
mutfağının lezzetlerini bulmak mümkün... 6 bin metrekare alan üzerine kurulu olan<br />
ve iki kattan oluşan Tantavi Sosyal Tesisleri, etrafında bulunan peyzaj düzenlemesiyle<br />
de konuklarına nefes aldırıyor. Yemek, kutlama ve davet gibi organizasyonlara en iyi<br />
şekilde ev sahipliği yapan tesis, kapılarını her sabah saat<br />
08.00’de açıyor. Nitelikli uzman kadrosuyla saat 24.00’e<br />
kadar hizmet veren tesiste konuklar, kendilerini evlerinde<br />
gibi hissediyor.<br />
‘Kitap Avcıları’ bu kez Üsküdar Vapuru’nda<br />
Toplu ulaşım araçlarında kitap okuma<br />
alışkanlığını kazandırmayı hedefleyen<br />
“Kitap Avcıları Yollarda” projesi kapsamında<br />
lise öğrencileri, metrobüs ve tramvaydan<br />
sonra Üsküdar vapuruna binerek,<br />
yolculuk boyunca kitap okudu.<br />
EN UYGUN FİYATLARA EN İYİ LEZZETLER<br />
Ümraniye’nin merkezinde kolay ulaşılabilen bir lokasyonda<br />
yer alan Tantavi Sosyal Tesisleri’nde, en iyi malzemeler<br />
kullanılarak hijyen kurallarına azami düzeyde uyuluyor.<br />
En iyi lezzetlerin ekonomik olarak sunulduğu tesis yalnızca<br />
Ümraniyeliler tarafından değil, civar ilçelerde ikamet<br />
eden vatandaşlarca da büyük ilgi görüyor.<br />
Avcılar Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından<br />
hayata geçirilen “Kitap Avcıları Yollarda”<br />
projesi kapsamında, arkasında “Hiçbir<br />
taşıt bizi okumak kadar uzaklara götüremez”<br />
yazılı beyaz renkli tişörtlerini giyen<br />
çeşitli liselerden öğrenciler, toplu ulaşım<br />
araçlarına binmeyi sürdürdü. Üsküdar’a<br />
gidip-dönen öğrenciler, yolculuk sonunda<br />
yanlarında oturan yolculara üzerinde projenin<br />
amacını anlatan kaşe basılı kitap ve<br />
ayraçlardan bir bölümünü hediye etti. Vapurdan<br />
inen, Eminönü’nde bir süre kitap<br />
okuyan gençler, cep telefonu bağımlılığına<br />
karşı kitap okumayı ön plana çıkartmaya<br />
çalıştıkları için mutlu olduklarını söyledi.<br />
Tuzla’da Anadolu<br />
Sofrası<br />
Tuzla Belediyesi ve Tuzla Hemşehri Dernekleri<br />
Platformu işbirliğiyle sürdürülen sosyal<br />
belediyecilik hizmetlerine bir yenisi daha<br />
eklendi. Tuzla’da Anadolu Sofrası kurularak,<br />
Anadolu’nun lezzet masalı Tuzla Belediyesi<br />
Ayyıldız Sosyal Tesisleri’nde yaşanıyor.<br />
Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı’nın<br />
en değerli üç hizmeti arasında gösterdiği<br />
Hemşehri Dernekleri Platformu ile bir<br />
yeniliğe daha imza atıldı. Bu yıl sekizincisi<br />
düzenlenen Tuzla’dan Anadolu’ya Kültürler<br />
Buluşması’nın yanı sıra Tuzla Belediyesi<br />
Ayyıldız Sosyal Tesisleri’nde Tuzla’da Anadolu<br />
Sofrası kuruluyor. Her hafta pazartesi<br />
ve cuma günleri düzenlenen Anadolu<br />
Sofrası’nda, o güne özel yöre menüsü satışa<br />
sunuluyor. Anadolu Sofrası günlerinde<br />
Tuzla Kart kullanıcılarına yüzde 20 oranında<br />
indirim uygulanıyor.<br />
ATA OCAĞININ<br />
LEZZETLERİ<br />
ANADOLU<br />
SOFRASI’NDA<br />
Tuzla Belediye<br />
Başkanı Dr. Şadi<br />
Yazıcı, Tuzla’da<br />
Anadolu Sofrası’nın<br />
birlik ve beraberliği<br />
pekiştirmek için yapılan faaliyetlerden biri<br />
olduğunu söyledi. Tuzlalıları her yörenin<br />
Ata ocağından gelen lezzetleri paylaşmaya<br />
davet eden Başkan Yazıcı; “Türkiye’nin en<br />
yüksek insani gelişmişlik seviyesine sahip<br />
ilçeleri arasına gönül belediyeciliğimiz ile<br />
girdik. Gönül belediyeciliğimizin çimentosunu,<br />
Hemşehri Dernekleri Platformu<br />
ile sağladığımız birlik ve beraberliğimiz<br />
oluşturdu. Ülkemizin mozaiğini yansıtan<br />
Tuzla’da farklılıklarımızın zenginliğimiz<br />
olarak yaşatılması, unutulmaya yüz tutan<br />
gelenek ve göreneklerimizin bilinmesi,<br />
gelecek kuşaklarımıza doğru bir şekilde<br />
aktarılması için bir ve beraber olduk. Tuzla<br />
halkını coğrafyamızın her yöresinden yemeklerle<br />
Ata ocağının lezzetini paylaşmaya<br />
davet ediyoruz” dedi.<br />
60 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
İlçelerimiz<br />
Maltepe Belediyesi yüzlerce kadına yardım eli uzattı<br />
Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda da başarılı çalışmalara<br />
imza atan Maltepe Belediyesi, 5 yılda hizmete açtığı Süreyyapaşa<br />
Cam Tasarım Atölyesi, MATAŞ Halı ve Tekstil Atölyesi,<br />
Kadın Girişimcilik Mutfağı gibi istihdam atölyelerinde yüzlerce<br />
kadına iş imkânı sundu. Ayrıca 18 mahallede düzenlenen kadın<br />
buluşmalarına 7 bin 750 kadın katıldı. Kadınlara yönelik 55 kez<br />
düzenlenen “Boğaz Turu” organizasyonunda ise 25 bin kadın<br />
konuk edildi.<br />
İstanbul Kalkınma Ajansı işbirliğiyle hizmete açılan Kadın<br />
Girişimcilik Mutfağı’nda KOSGEB desteği ile 241 kadına, pasta<br />
ve aşçı çıraklığı ile servis elemanlığı eğitimleri veren Maltepe<br />
Belediyesi, bu kurslara katılan onlarca kadının kendi iş yerlerini<br />
açmasına da destek oldu. Her türlü şiddet, baskı ve sömürüye<br />
maruz kalan mağdur kadınları da yalnız bırakmayan Maltepe<br />
Belediyesi, Küçükyalı Mahallesi’ndeki Prof. Dr. İoanna Kuçuradi<br />
Kadın Danışma Merkezi ile Gülsuyu Mahallesi’ndeki Kadın<br />
Danışma Merkezi’nde bugüne kadar bin 352 kadına ücretsiz<br />
psikolojik, sosyolojik ve hukuksal destek sağladı.<br />
ALTIN YILLARINI YAŞIYORLAR<br />
Maltepe Belediyesi’nin 50 yaş ve üzeri vatandaşların yaşam kalitelerini<br />
arttırmak için hizmete açtığı Girne Mahallesi’ndeki Altın<br />
Yıllar Yaşam Merkezi’nde de 13 bin kişiye hizmet verildi; kitap<br />
okuma, film izleme, hobi bahçe düzenleme çalışmaları yapıldı.<br />
Tiyatro, halk oyunları, dekoratif ahşap süsleme, satranç, spor,<br />
yoga, koro çalışmalarına 150 kursiyer katıldı, 100 üyeyle kültür<br />
turu organizasyonu gerçekleştirildi.<br />
Oyuncak Otobüsü<br />
mutluluk dağıtıyor<br />
Sultanbeyli’de tapu coşkusu<br />
devam ediyor<br />
Beykoz Belediyesi’nin çocuklar için hazırladığı Oyuncak<br />
Otobüsü, okul okul gezerek eğlence ve mutluluk dağıtmaya<br />
devam ediyor. İlçedeki okulların anasınıfları, 1, 2 ve 3. sınıf<br />
öğrencilerine yönelik hazırlanan araçta, çocuklar istedikleri<br />
oyuncakları seçerek gönüllerince oyun oynuyor. İçinde<br />
oyuncaklar, oyun materyalleri ve bir görevli personelin olduğu<br />
otobüste öğrenciler akıl oyunları, boyama, oyun hamuru<br />
etkinlikleri yapıyor, arkadaşlarıyla evcilik oynuyor.<br />
Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, konuyla ilgili<br />
yaptığı açıklamada, “Sağlıklı nesiller için çocuklarımızı gezgin<br />
Oyuncak Otobüsü’müzle buluşturuyoruz. Yavrularımız,<br />
Oyuncak Otobüsü sayesinde hayal güçlerini geliştirerek,<br />
eğlenceli zamanlar geçiriyor. Daha özgün ve üretici bir nesil,<br />
hayalleri ve ufku geniş bireylerle kurulur. Okul derslerinin<br />
yanı sıra oyun ve eğlence de onları motive eder. Her şey çocuklarımız<br />
için. Tüm yavrularımız doya doya oynasın” dedi.<br />
Sultanbeyli’de 110 yıllık mülkiyet sorununun çözüme kavuşmasının<br />
ardından hak sahipleri tapularını almaya devam ediyor. 1331<br />
ve 1337 parselde gerçekleştirilen çalışmaların ardından tebligatlarını<br />
alıp başvuru yapanlara tapuları teslim edildi. Tüm parsellerde<br />
faaliyetler devam ederken, ölçümleri biten 1561 Hamidiye<br />
Mahallesi etabı ve 1410 parsellerde askı süreçleri başladı.<br />
Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, mülkiyet ofisine<br />
süreçle ilgili bilgi almak için gelen vatandaşların sorularını cevapladı.<br />
Askı süreciyle ilgili bilgiler veren Başkan Keskin, konuyla<br />
ilgili yaptığı değerlendirmede “1561 parsel, en büyük parsel<br />
olma özelliği taşıyor. 9 mahallemizi kapsıyor. Şimdi bu parselimizde<br />
çalışmalarını tamamladığımız Hamidiye Mahallesi’nde<br />
askı sürecini başlattık. Diğer taraftan 1410 parselde askıya çıktı.<br />
Yapılan çalışmalar 1 ay boyunca askıda kalacak ve askı sürecinin<br />
ardından hak sahiplerine tebligatlar gönderilecek” dedi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 61
İlçelerimiz<br />
Mercanları ‘karasal<br />
çökelti’ öldürdü<br />
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim<br />
Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Nur Eda Topçu Eryalçın, İstanbul’da<br />
Adalar bölgesindeki mercan, sünger, pinnalar ve daha birçok deniz<br />
canlısının 4 yıl önce karasal kökenli çökelti sebebiyle öldüğünü<br />
bilimsel olarak kanıtladıklarını açıkladı. Bunun yanı sıra yeni<br />
gözlemler, Marmara Denizi’nin güneyinde bulunan Marmara Adası<br />
açıklarındaki mercanların da bu sene ölmeye başladığını gösterdi.<br />
Doç.Dr. Nur Eda Topçu Eryalçın, İstanbul’un Anadolu Yakası’nın<br />
güney kıyılarının açıklarında, Marmara Denizi’nin kuzeydoğu<br />
kesiminde yer alan ve kısaca ‘Adalar’ olarak anılan Prens Takım<br />
Adaları’nda 2015 yılı Ağustos ayında belirledikleri mercan,<br />
sünger, pinnalar ve daha birçok deniz canlısının ölümüyle ilgili<br />
yaptıkları araştırmayı tamamladı. Eryalçın, uluslararası hakemli<br />
İngiltere Deniz Biyoloji Derneği Dergisi’nde (Journal of the Marine<br />
Biological Association of the United Kingdom) yazdığı bilimsel<br />
makalede, bu canlıların çoğunluğunun karasal kökenli çökelti sebebiyle<br />
öldüğünü kanıtladıklarını söyledi. Doç. Dr. Nur Eda Topçu<br />
Eryalçın, Serço Ekşiyan’ın görüntülediği su altı çalışmalarında,<br />
Prens Adaları bölgesinde 4 yıl önce bir araştırma projesi için<br />
yaptıkları dalış sırasında deniz zemini ve burada yaşayan mercan<br />
ve sünger gibi birçok canlının üzerini örten bir çamur tabakası<br />
olduğunu belirlediklerini söyledi.<br />
Ertuğrul Gazi Parkı<br />
yenilendi<br />
Çekmeköy Belediyesi, Mehmet Akif Mahallesi’ndeki Ertuğrul<br />
Gazi Parkı’nı yenileyerek, alanı daha dinamik bir hale<br />
getirdi. Yaz akşamlarında etkinliklerin yapıldığı amfi bölümü<br />
renklendirilen parkın, aktivite alanı da gençlerin spor<br />
yapabileceği şekilde yeniden düzenlendi. Basketbol, futbol,<br />
kaykay, paten gibi çok amaçlı kullanıma uygun yapılan<br />
zeminin etrafı yeşil alanlarla çevrildi. Çocuk oyun alanları ve<br />
dinlenme alanlarının da yer aldığı Ertuğrul Gazi Parkı, yeni<br />
yüzüyle dört mevsim Çekmeköylüleri ağırlamaya devam<br />
edecek.<br />
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, konuyla ilgili<br />
yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “Meydan parkı olarak<br />
hizmete sunduğumuz parkımızı, günün gerekleri ve mahalle<br />
halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda yeniledik. Hem görüntüsü<br />
hem de kullanım alanlarıyla yine 7’den 70’e buluşma<br />
alanı olmaya devam edecek olan Ertuğrul Gazi Parkı’nın<br />
hayırlı olmasını diliyorum. Bizde bunu yaptık bitti diye bir<br />
anlayış hiçbir zaman olmadı. Zaman içinde hâsıl olan değişime<br />
ayak uydurmak, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini<br />
daha da yükseltmek için yeni projeler yaparken, bir yandan<br />
da ilçemize kazandırdığımız eserlerden en yüksek fayda<br />
sağlanması için çalışıyoruz.”<br />
Kartal’ın yeni yürüyen merdiveni açıldı<br />
Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok<br />
Öz’ün liderliğinde “Kartal’a Engel Yok”<br />
sloganıyla çalışmalarını yürüten Kartal<br />
Belediyesi’nin, yaşlı ve engelli vatandaşların<br />
hayatını kolaylaştıracak yeni projesi İnş.<br />
Müh. Abdurrahman Ağaç Yürüyen Merdiveni<br />
hizmete girdi.<br />
Kartal’da yaşayan yaşlı ve engelli vatandaşlar<br />
için büyük bir sorun yaratan yokuş<br />
ve merdiven sorunu, inşa edilen yürüyen<br />
merdiven ve engelli asansörü ile çözüldü.<br />
Hayata geçirilen proje kapsamında yürüyen<br />
merdiven ve merdiven tipi engelli platformu<br />
ile yaklaşık 500 metreyi bulan yol mesafesi<br />
kısaltıldı. Kartallı vatandaşlar kolay, hızlı<br />
ve konforlu erişim imkânına kavuştu.<br />
ÖNEMLİ BİR İHTİYAÇ GİDERİLDİ<br />
Kartal Çavuşoğlu Mahallesi, Yakacık Caddesi’nde<br />
bulunan yürüyen merdivenin açılış<br />
töreninde konuşan Başkan Altınok Öz; “Bu<br />
güzel eseri bizlere kazandıran ve projesinde<br />
son derece titizlikle çalışan ekibime ve müteahhit<br />
firmamıza huzurlarınızda teşekkür<br />
ediyorum. Bu önemli bir ihtiyaçtı. Abdurrahman<br />
Ağaç, Kartal Belediyesi’nin binasının<br />
yapımında çok büyük katkıları olan bir<br />
mesai arkadaşımızdı. Başka bir hastalıktan<br />
rahmetli oldu. Kendisini rahmetle, sevgiyle<br />
anıyorum. Hayatımda her daim Abdurrahman<br />
Ağaç olacak, Kartallıların da bir şekilde<br />
hafızasında olmasını istedim” ifadelerini<br />
kullandı.<br />
62 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
İlçelerimiz<br />
Çocuk<br />
Kütüphanesi<br />
minik okurların<br />
hizmetinde<br />
Pendik Belediyesi tarafından küçük okurlara<br />
hizmet vermek üzere Yahya Kemal Beyatlı Çocuk<br />
Kütüphanesi açıldı. Konsepti tamamen<br />
çocuklara yönelik hazırlanan kütüphanede<br />
birbirinden seçkin 3 bin kitap bulunuyor.<br />
Yenişehir Mahallesi’nde yer alan Yahya Kemal<br />
Beyatlı Kütüphanesi’nin bir bölümü, Çocuk<br />
Kütüphanesi olarak hizmete girdi. Raflarında<br />
Türk ve Dünya edebiyatı klasiklerinden okul<br />
öncesi kitaplara kadar çocuklar için hazırlanan<br />
3 bin eser yer alıyor. Sevimli ortamıyla<br />
küçükleri kitaplarla buluşturan kütüphaneden<br />
ödünç kitap da almak mümkün...<br />
İSMİ ÇOCUK KÜTÜPHANESİ’NDE<br />
YAŞAYACAK<br />
Kütüphanedeki kitapların büyük bir<br />
bölümü, geçtiğimiz yıl vefat eden Çocuk<br />
Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurten Pamukçu’nun<br />
anısını yaşatmak üzere ailesi tarafından<br />
bağışlandı. Ömrü boyunca binlerce<br />
çocuğun ve ailesinin hayatına dokunan<br />
Pamukçu’nun ölümünün ardından Pendik<br />
Belediyesi ile irtibata geçen ailesi, kurulacak<br />
kütüphaneyi Dr. Nurten Pamukçu adına<br />
Çocuk Kitapları Koleksiyonu ile donattı.<br />
Şile’de 2. Dünya Savaşı’ndan<br />
kalma denizaltı bulundu<br />
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve TRT işbirliğiyle gerçekleştirilen ‘Mavi Tutku’ adlı belgesel<br />
çalışmasında, Şile-Ağva açıklarında batan 2. Dünya Savaşı’ndan kalma Alman denizaltısı<br />
U23 bulundu. Bir yıl önce donanmaya katılan “TCG AKIN” arama ve kurtarma gemisi, Ağva’nın<br />
2 mil açığında yaptığı çalışmalarda denizaltıyı 40 metre derinlikte buldu ve uzaktan<br />
kumandalı cihazla görüntüledi.<br />
Gelişmiş sualtı arama cihazlarına sahip olan gemide, 1.000 metre derinliğe kadar görev<br />
yapabilen “ROV” adı verilen uzaktan kumandalı sualtı cihazı bulunuyor. TCG AKIN Gemisi<br />
Komutanı Deniz Yarbay Cenk İlgün, derinlerde kaybolan bir tarihin tanığı U23’ün keşfini<br />
gerçekleştirmekten mutlu olduklarını belirterek, “TCG AKIN Komutanlığı, mavi vatanda<br />
daima Türk milletinin hizmetindedir” dedi. Belgesel Yönetmeni Hakan Aslan ise; “Uzun<br />
zamandır Alman denizaltılarının Karadeniz’deki harekatı ve sonrasında yaşananlarla ilgili<br />
çalışmalarımız devam ediyordu. Denizaltı personeli ve görgü tanıklarının anlatımıyla hazırladığımız<br />
belgesel, TRT ekranlarında çok yakında izleyiciyle buluşacak” şeklinde konuştu.<br />
Yardımsever Ataşehirliler umut oluyor<br />
Ataşehir Belediyesi’nin ihtiyaç sahibi vatandaşlara<br />
yönelik ücretsiz sunduğu sıfır<br />
ve ikinci el eşya yardımları, vatandaşların<br />
ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor.<br />
Her yıl yüzlerce aileye katkı sağlayan bu<br />
hizmet, yardımseverlerin yaptığı bağışlarla<br />
daha çok kişiye ulaşıyor.<br />
İhtiyaç sahibi vatandaşlar Sosyal Yardım<br />
İşleri Müdürlüğü’ne başvurularını yapıyor,<br />
ardından görevli personel tarafından<br />
durumları incelenip onaylanıyor.<br />
Sonrasında da titizlikle tasnif edilip hazır<br />
hale getirilen eşyalar, randevu sistemiyle<br />
ekonomik anlamda sıkıntı yaşayan<br />
ihtiyaç sahibi vatandaşların evlerine<br />
ulaştırılıyor.<br />
SIFIR EŞYALAR DA BAĞIŞLANABİLİYOR<br />
İhtiyaç sahiplerine bir yardım eli uzatmak<br />
isteyen vatandaşlar, hiç kullanılmamış<br />
sıfır eşyalar da bağışlayabiliyor. Yıpranmamış,<br />
kırılmamış, temiz ve kullanılabilir<br />
halde olan, tadilat ve tamirata ihtiyaç<br />
duyulmayan ikinci el eşyalarını ihtiyaç sahiplerine<br />
bağışlamak isteyenler, Ataşehir<br />
Belediyesi’nin (0216) 570 50 00 numaralı<br />
çağrı merkezinden iletişime geçebilir.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 63
Advertorial<br />
Boğaziçi Üniversitesi<br />
kültürü ve akademik iklimi ile<br />
BÜMED MEÇ OKULLARI<br />
İREM TOPRAKKAYA<br />
Öğrenci merkezli bir anlayış... Hem temel eğitim programı<br />
ve içeriği, hem de yabancı dil eğitiminde merak eden<br />
çocuklar yaratmak için özel olarak hazırlanan program...<br />
Çocukların hayal dünyalarını geliştirecek özgün bir yapı...<br />
Sorgulama yeteneklerine hitap ederek onları araştırmaya<br />
yönlendiren eğitim anlayışı... Yaratıcılıklarını arttıracak<br />
çalışmalar...<br />
Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından temelleri<br />
atılan ve Türkiye’de referans olarak gösterilecek bir eğitim<br />
felsefesi yaratan BÜMED MEÇ Okulları, Boğaziçi Üniversitesi<br />
kültürü ve akademik iklimi ile oluşturulan bir eğitim<br />
kurumu... Eğitimdeki kritik noktaların anadil, matematik<br />
ve yabancı dil üzerine kurulu olduğunu savunan ve bu<br />
çerçevede adımlar atan BÜMED MEÇ Okulları, Boğaziçi<br />
Üniversitesi’nin değerli hocalarıyla beraber eğitim hayatına<br />
adım attığı günden itibaren hiçbir detayı atlamadan çalışmaya<br />
tüm hızıyla devam ediyor.<br />
gelişim gösteren her çocuk, çevresinde konuşulan dili,<br />
hatta 2-3 dili bile öğrenme kapasitesine sahiptir. Nörolojik<br />
anlamda beyin, çocuğun öğreneceği dillerin sayısını<br />
sınırlamaz. Ancak dilleri öğrenme biçimine ve söz konusu<br />
dillere maruz kalma süresine bağlı olarak, dillerden biri<br />
diğerinden daha baskın olabilir.<br />
Okulumuzda olduğu gibi, çocukların okulöncesi dönemde<br />
Türkçe ve İngilizce ile aynı anda karşılaşmış olması, çocuklarda<br />
erken yaşlarda dünyada farklı dillerin konuşulduğu,<br />
Türkçenin dışında başka bir dili kullanarak iletişim kurulabileceği<br />
ve yaşadığımız çevreden ve kültürden başka farklı<br />
özelliklerin, düşüncelerin olduğu gibi konularda farkındalık<br />
sağlıyor. Öğrencilerimiz tüm bunların farkına varıp, her<br />
iki dili de etkin biçimde kullandığı zaman ise, özgüven ve<br />
başarma duygusuna sahip oluyorlar.<br />
Prof. Dr. Belma Haznedar’ın öncülüğünde, okulöncesinden<br />
başlayarak şekillenen güçlü İngilizce programı ve Yrd. Doç.<br />
Dr. Engin Ader ile birlikte temelleri 5 yıl öncesine dayanan<br />
‘Dostum Matematik’ projesi ile şimdi BÜMED MEÇ’i daha<br />
yakından tanıma zamanı...<br />
Çocuklar okulöncesi dönemde iki dili aynı anda<br />
öğrenmede zorluk yaşıyorlar mı? Okul öncesinde tam<br />
zamanlı Türkçe ve İngilizce dersleri çocuklarda nasıl bir<br />
farkındalık yaratıyor?<br />
Okulöncesi dönemde çocuğun aynı anda iki dili birden<br />
öğreniyor olması zorluk oluşturmaz. Dünya genelinde 7000<br />
civarında dilin 200 kadar ülkede konuşulduğu düşünüldüğünde,<br />
ikidillilik son derece yaygın bir durumdur. Normal<br />
64 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
Öğrenci ilkokula geçtiğinde nasıl bir<br />
İngilizce programıyla devam ediyor?<br />
BÜMED MEÇ İlkokul İngilizce programı, okulöncesi<br />
müfredatının üzerine inşa edilmiş<br />
olup, ilkokul sınıfları boyunca dil öğretiminde<br />
sürekli ve anlamlı öğrenme ortamlarının<br />
sağlanması gerektiği esasına dayanır.<br />
İlkokulla okulöncesi dil eğitimini ayıran<br />
başlıca özellik, örgün eğitimle birlikte çocuğun<br />
yaşamına Türkçe ve İngilizcede okuma<br />
yazma becerilerini öğrenme süreçlerinin<br />
girmesidir. Hedefimiz, hem İngilizce hem de<br />
Türkçede başarılı seviyede okuma, yazma<br />
ve iletişim becerilerinin gelişimini sağlamak<br />
olduğundan, okulöncesi programından<br />
daha yapılandırılmış bir program uygulanır.<br />
Buna göre, amacımız öğrencilerimizin<br />
yazılı ve sözlü olarak İngilizceyi özgüvenle<br />
kullanma becerilerini sağlamak, hazırladıkları<br />
özgün projeler, MEÇ saati uygulamaları,<br />
yaratıcı ve teknoloji tabanlı ödevler yoluyla<br />
mini araştırmalar yaparak, gelişen dünyaya<br />
uyumlarını kolaylaştırmaktır.<br />
BÜMED MEÇ’te öğrencilerin hazır bulunuşluk<br />
düzeylerine, bireysel ihtiyaçlarına,<br />
ilgilerine ve öğrenme stillerine göre esnek<br />
ve öğrenmenin keyifli ve anlamlı hale getirildiği<br />
bir öğrenme ortamı sağlanır. Ayrıca,<br />
MEÇ’in öğrenme ve öğretme yaklaşımı,<br />
öğrencilerin akıl yürütme becerilerini geliştirme<br />
ve entelektüel kavrayışı teşvik etme<br />
hedefi taşıyan, onları araştırmaya yönelten<br />
bir yaklaşımdır.<br />
BÜMED MEÇ’in yabancı dil<br />
alanında bu kadar iddialı olmasının<br />
sebepleri nelerdir?<br />
BÜMED MEÇ’in yabancı dil öğretimi konusunda<br />
haklı bir iddiası vardır. Bu konuda en<br />
büyük payı, okulun yabancı dil öğretmenlerinin<br />
üst düzey akademik bilgi ve öğretim<br />
becerileri, dil öğretiminde kullanılan çağdaş<br />
öğretim yöntemleri ve gerek teknolojik<br />
ürünleri gerekse her seviyeye uygun düzenli<br />
hikâye ve kitap okumayı öne çıkaran dil<br />
öğretim malzemelerinin çeşitliliği alır.<br />
Hayatın temeli matematiğe gelirsek<br />
şayet… ‘Dostum Matematik’ projesi<br />
nasıl ortaya çıktı?<br />
Projemiz, 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı’nda<br />
Arnavutköy yerleşkesinde 5 öğretmenle<br />
pilot bir uygulama olarak başladı. 2015-<br />
2016 Eğitim Öğretim Yılı’nda ilk seneki<br />
deneyimlerin de ışığında, Arnavutköy ve<br />
Moda yerleşkelerindeki 12 sınıf öğretmeninin<br />
tümüyle çalışmalar devam etti. Üç<br />
senedir okulumuzdaki matematik öğretmenimiz<br />
ve sınıf öğretmenlerimizin ortak<br />
katkılarıyla öğrencilerimizin matematiksel<br />
düşünmeyi benimsemeleri yönündeki gelişimlerini<br />
daha yakından takip ediyoruz.<br />
Bu sene sınıf içindeki uygulamalar kadar<br />
hafta sonu ödevlerimizi de odağa alarak,<br />
ödevlerimizle öğrencilerin okul dışındaki<br />
akademik çalışmalarını da hedeflediğimiz<br />
doğrultuda şekillendirmeye yönelik çalışmalar<br />
yürütüyoruz.<br />
Matematiği öğrenmek ve<br />
matematiği benimsemek<br />
arasındaki temel fark nedir?<br />
‘Dostum Matematik’ projemiz, çocukların<br />
matematiksel düşünme becerilerini<br />
geliştirmelerini ve matematiğin felsefesini<br />
içselleştirmelerini sağlayacak hamlelerden<br />
oluşur. Matematiğin felsefesini içselleştirmiş<br />
çocuklarla kastettiğimiz, onların özelde<br />
matematik problemlerine ve genelde hayatta<br />
karşılarına çıkan durumlara matematik<br />
diliyle yaklaşabilmeleri ve inceledikleri<br />
problemlerde matematiksel bir yapı görüp<br />
bunun üzerine çalışabilmeleridir.<br />
Bu hedefe doğru ilerlerken dikkat ettiğimiz<br />
bazı temel noktalar var. Bunlardan biri,<br />
çocukların matematiği problem çözme ile<br />
iç içe bir disiplin olarak tanımalarını sağlamak.<br />
Diğer bir ifadeyle, matematiği sadece<br />
sonuç bulmaya çalışarak sonuç odaklı<br />
bir şekilde değil, herhangi bir problemin<br />
anlaşılmasından, kullanılacak yöntemlerin<br />
derlenmesinden, problemin çözülmesine<br />
kadar geçtikleri tüm aşamaları yani süreci<br />
önemseyerek tanımalarını sağlamaktır.<br />
Projemiz ile çocukların matematiği benimsemeleri,<br />
matematiği bir düşünme, hayatı<br />
algılama, soru sorma ve merak etme biçimi<br />
olarak içselleştirmelerini hedefliyoruz.<br />
Ve şu anda her şey bizim istediğimiz<br />
noktada ilerliyor.<br />
Zaten bu anlattıklarımız, matematiği<br />
öğrenme ile matematiği hayatın her anında<br />
kullanılabilecek bir düşünme biçimi olarak<br />
benimsemek arasındaki temel fark. Belirtmemiz<br />
gereken en önemli hususlardan biri<br />
de çalışmamızın, özellikle son yıllarda uluslararası<br />
sınavlarla öne çıkan, bilmek kadar<br />
bildiklerini akıl yürüterek anlamlı bir şekilde<br />
uygulamayı hedef alan öğretim yaklaşımları<br />
ve bunlara yönelik ölçme değerlendirme<br />
süreçleriyle de paralellik gösterdiğidir.<br />
BÜMED MEÇ Okulları’nın farklı ve güçlü<br />
yaklaşımı ile tanışmak, öğrencilerin<br />
mutluluğunu daha yakından görmek ve<br />
çocuğunuz için ‘O Şimdiden Boğaziçili’<br />
diyebilmek için BÜMED MEÇ Okulları’nı<br />
ziyaret etmenizi öneririz.<br />
VELİSİNİN GÖZÜNDEN<br />
BÜMED MEÇ…<br />
‘BÜMED MEÇ’te çocuklar, insan<br />
olmanın doğası gereği merak<br />
ettiklerini, edebildiklerini, buna<br />
hakları ve yetileri olduğunu görerek<br />
yetiştiriliyorlar. Bu anlayış ile bütün<br />
derslere olan yaklaşım gibi, İngilizce<br />
eğitiminde de çocuklara aktif<br />
öğrenci olma platformu donanımlı<br />
öğretmenler tarafından hevesle<br />
sağlanıyor. Merak eden çocuklar,<br />
onlara sunulan yabancı dil ortamına<br />
‘yabancı’ düşmeden aktif olarak<br />
katılıyor ve doğal olarak öğreniyor.’<br />
(6 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong>)<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 65
Kitap<br />
Savaşın savurduğu<br />
bir aile hikâyesi:<br />
ZEMHERiDE<br />
AŞK<br />
PINAR BALTACI<br />
Gazeteci-yazar Levent Gökmen Demirciler’in<br />
ikinci kitabı ‘Zemheride Aşk’ raflarda<br />
yerini aldı. Tam 20 sene önce Hürriyet Gazetesi<br />
ekonomi servisinde göreve başlayan<br />
deneyimli gazeteci, 15 senedir Ekonomist<br />
Dergisi’nde editör olarak görev alıyor.<br />
‘Dadın Kadar Konuş’ adlı ilk kitabında<br />
“Anne babalar iyi, sevgi dolu bir dadıyı nasıl<br />
bulacaklar?” sorusunun yanıtını arayan<br />
Demirciler, ilk romanı Zemheride Aşk’ta ise<br />
anneannesi Behice’nin hikâyesini kaleme<br />
alarak, Çanakkale Savaşı dönemi yaşanmışlıklarına<br />
ayna tutuyor.<br />
“ANNEANNEM HİKÂYESİNİ<br />
AĞLAYARAK ANLATIRDI”<br />
Levent Gökmen Demirciler, varlıklı bir aileden<br />
gelen anneannesi Behice’nin babasını<br />
henüz 8 aylıkken Çanakkale Savaşı’nda<br />
kaybetmesini konu alan kitabında savaşın<br />
savurduğu bir ailenin hikâyesini gözler<br />
önüne seriyor: “Hikâyeyi anneannemden<br />
dinledim. Rahmetli anneannem Behice,<br />
1998 yılında ben üniversitedeyken vefat<br />
etti. Çocukluk ve ilk gençlik hatıralarımda<br />
her zaman onun sesi olduğunu fark ettim.<br />
Evimize her geldiğinde benim odamda kalır<br />
ve hikâyesini ağlayarak anlatırdı. Daha 8<br />
aylıkken babası Çanakkale’ye gitmiş ve bir<br />
daha geri dönmemiş. Babasına büyük aşk<br />
besleyen annesi, ona babasının gidişini<br />
o kadar çok anlatmış ki, anneannem o<br />
anı hatırlıyor gibi anlatırdı. Küçükken<br />
anlattıklarını çok iyi anlayamıyordum ama<br />
yaşım ilerledikçe onu ve babasına duyduğu<br />
özlem ve sevgiyi daha içten anlamaya<br />
başladım. Bir kız çocuğu için baba figürünün<br />
ne demek olduğunu anneannemden<br />
öğrendim.”<br />
“KİTABIM, SAVAŞIN<br />
ACISINI ÇEKEN<br />
TÜM KADINLARA<br />
ARMAĞAN”<br />
Hikâyenin sonrası ise<br />
Behice için fazlasıyla<br />
zor. Annesi, babanın<br />
ölümünün ardından<br />
bir çeşit kendini cezalandırarak<br />
başkasıyla<br />
evleniyor. Behice<br />
ise babaannesinin<br />
yanında yaşamına<br />
devam ediyor. Babaannenin<br />
ölümün<br />
ardından ise evin<br />
kâhyası ile evlenmek<br />
durumunda kalıyor.<br />
‘O kâhya dedemdir’ diyor Demirciler ve<br />
ekliyor: “Kitapta bazı kurmaca kısımlar da<br />
var ama olaylar tamamen gerçek. Sadece<br />
yan karakterleri tam anlamıyla bilmediğim<br />
için isimlerde ve bazı olaylarda kurmaca<br />
kısımlar var. Bunun yanında bir de Çanakkale’yi<br />
yazdım, hikâyenin görünmeyen<br />
kısmı. Anneannem Behice, bana babasını<br />
rüyalarında gördüğünü, ona sarıldığını<br />
ve onun kokusunu hissettiğini söylerdi. O<br />
dönemde bu tarz acılar yaşayan çok sayıda<br />
kadın var. Kitabımı anneannemin nezdinde,<br />
savaşın acılarını çeken tüm kadınlara ithaf<br />
ediyorum. Kitabın tanıtım gecesi de benim<br />
için çok özel ve duygu yüklüydü. Anneannemin<br />
ruhunun huzur bulduğunu hissettim<br />
kitaptan sonra.”<br />
BİR COĞRAFYA VE TARİHİN AYNASI<br />
İkinci kitap müjdesi de veren yazar,<br />
hikâyenin devamını yazmaya hazırlanıyor.<br />
Bir coğrafyanın ve tarihin aynası olmayı<br />
başaran deneyimli gazeteci, sözlerini şöyle<br />
sonlandırıyor: “Birinci kısımda yer veremediğim<br />
hikâyenin ikinci kısmı yeni kitabımda<br />
olacak. Hazırlıklara başladım. Eski dönemlerin<br />
genç nesillere aktarılmasını çok değerli<br />
buluyorum. Çanakkale’ye her gittiğimde<br />
gözlerim dolar. Ben acıyı çok seven ve<br />
acıdan beslenen bir insan değilim fakat<br />
yaşanmışlıklar kesinlikle anlatılmalı. Ben de<br />
anneannemin anlattıkları doğrultusunda<br />
kendime böyle bir misyon edindim. Kitap,<br />
Çanakkale ve Sinop’ta geçiyor. Çanakkale<br />
süreci için çok sayıda kitap okuyarak film<br />
izledim. Bir de yerel dil kullandım yazarken.<br />
Sinop şivesi için çevremdekilerden yardım<br />
aldım. Sinoplu bir arkadaşım, kitabı okuduktan<br />
sonra hikâyeyi kendi anneannesinin<br />
anlattıklarına çok benzetti. Ben dilden dile<br />
dolaşan bu hikâyelerden birini kaleme aldığım<br />
için mutluyum. Film olması konusunda<br />
da bazı girişimlerim olacak.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 67
Açılış<br />
Bağdat Caddesi’ne yeni sanat merkezi;<br />
JASMINE ART HOUSE<br />
Yasemin Elçiçek tarafından <strong>Kadıköy</strong>’ün kültür-sanat hayatına kazandırılan<br />
Jasmine Art House’ın açılışına iş ve sanat çevrelerinden çok sayıda davetli katıldı.<br />
Bu isimler arasında Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan, Ahmet Selçuk İlkan,<br />
Işıl Özışık, Burhan Özer, Füsun Sun Kuseyrioğlu gibi önemli sanatçılar da vardı.<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
<strong>Kadıköy</strong> Bağdat Caddesi, yepyeni bir sanat merkezine<br />
merhaba dedi. Bağdat Caddesi Erenköy üzerinde<br />
“Jasmine Art House” markası, Ressam Yasemin Elçiçek<br />
tarafından <strong>Kadıköy</strong>’e kazandırıldı. <strong>Kadıköy</strong>lü sanatçıların<br />
bireysel girişimlerine destek sunmaya hazırlanan<br />
sanat merkezinin açılışına, iş ve sanat dünyasından çok<br />
sayıda ünlü isim katılarak, destek mesajları verdi.<br />
Jasmine Art House markasının yaratıcısı Yasemin<br />
Elçiçek, çocukluğundan bu yana resim yapmayı çok<br />
sevmesine rağmen, iş ve aile hayatından dolayı resim<br />
yapmaya çok zaman ayıramamış. Yıllar sonra çocuklarını<br />
büyütüp bir kursa yazılan Elçiçek’in renklerle olan<br />
serüveni böylelikle başlamış: “Derken suluboya ile<br />
tanıştım. Suluboyada suyun kâğıdı ıslatması ve ıslak<br />
kâğıdın üzerinde çalışmak çok hoşuma gitti. Renklerin<br />
kâğıtta kaybolması ve değişik renklere bürünmesi<br />
bana çok iyi geldi. Kendimi keşfettim ve hocalarımın<br />
takdiriyle iyi olduğumu gözlemledim. Bu durum beni<br />
güçlendirdi. Bir atölyede çalıştıktan sonra başka hoca<br />
arayışına girdim. Bütün teknikleri farklı hocalarda görmek<br />
istedim. Saim Altuncu ile başlayıp, Burhan Özer<br />
ile devam ettim. Burhan Özer’e devam ederken, Işıl<br />
Özışık hocamın workshop’larına katıldım. Orhan Gürel<br />
ve Tansu Özmen’e katıldım daha sonra. En iyi hocaların<br />
tekniklerini görmüş oldum böylece.”<br />
FOTOĞRAF VE RESİM YAN YANA<br />
Çalışmalarının sonucunda ‘artık kendi atölyemi kurmalıyım’<br />
diye düşünen Ressam Yasemin Elçiçek, dergimize<br />
yaptığı açıklamada, “Atölyemde kendimi kapatacağım,<br />
müziğimi açacağım, resim yapacağım, kitabımı<br />
okuyacağım dedim kendime. Atölye için mekân ararken<br />
burası nasip oldu. Aslında burası sadece atölye değil,<br />
aynı zamanda sanat evi ve galeri. Sonuçta ben resim<br />
yapacağım, bu kesin. Fakat çok kişiyle yapmak ve böyle<br />
bir ortamı yaşamak güzel olacak. Şu anda suluboya,<br />
desen, akrilik, yağlıboya, linör ve gravür baskı derslerine<br />
başladık. Süleyman Saim Tekcan’ın hayranıyım ben.<br />
Böyle bir yer de açınca tam destek sağladı bana ve baskı<br />
68 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Açılış<br />
makinesi gönderdi. İçeride baskı makinesi<br />
var. Baskı yapmaya başlayacağız. Sadece suluboya<br />
ve yağlıboya ile sınırlı kalmayacağız.<br />
Bütün hocalardan da ders almış olacağım.<br />
Aynı zamanda fotoğrafçılık merakım da vardı,<br />
onu da ekledik. Fotoğrafçılık derslerine de<br />
başladık. Fotoğraf ve resim yan yana olacak.<br />
Çok kısa zaman olmasına rağmen tepkiler<br />
de oldukça güzel” ifadelerini kullandı.<br />
“SANATIN HER ALANDA<br />
OLMASINI İSTİYORUM”<br />
Bağdat Caddesi’nin sanat merkezleri ile<br />
hareketlilik kazanması gerektiğini de vurgulayan<br />
Elçiçek, sözlerinin devamında şunları<br />
söyledi: “Bağdat Caddesi’nde oturuyorum.<br />
Yasemin Elçiçek yönetiminde JASMINE ART<br />
HOUSE’da atölye çalışması gerçekleştirecek<br />
sanatçılar şu isimlerden oluşuyor: Ünsal Bayraktar,<br />
Yasemin Elçiçek, Burhan Özel, Merve Turan ve<br />
Mehmet Kıratlı...<br />
Ressam Yasemin Elçiçek tarafından <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
kazandırılan Jasmine Art House” markası,<br />
<strong>Kadıköy</strong>lü sanatçıların bireysel girişimlerine<br />
destek sunmaya hazır...<br />
Cadde’nin eski havası yok ne yazık ki. Herkes<br />
iş yerini kapatırken, ben yeni bir yer açtım.<br />
Fakat yalnız değilim, arkadaşlarım ve hocalarım<br />
ile bir arada olacağım. Sanatın her alanda<br />
olmasını istiyorum. Bir şeyi severek ve<br />
özenerek yaparsanız başarı kaçınılmazdır.”<br />
“GÜZEL OLAN HER ŞEY SANATLA<br />
PAYLAŞILIYOR”<br />
Jasmine Art House’da suluboya derslerini,<br />
ART-İST Suluboya Ressamlar Derneği’nin<br />
Kurucu Başkanı ve ‘Suluboya Sanatı’ kitabının<br />
yazarı Burhan Özer üstleniyor. Yasemin<br />
Elçiçek ile tam iki yıl beraber çalıştıklarını<br />
belirten Özer; “Yasemin Elçiçek hem çalışkan<br />
hem de resim tutkusu olan biri. Kafe<br />
açmanın daha cazip olduğu günümüzde<br />
bir sanat merkezi açması, takdire şayan bir<br />
durum. Benim şu an merkeze gelen 20 yıllık<br />
öğrencilerim var. Her derse coşkuyla geliyorlar.<br />
Bunu sadece sanat başarabilir. Çünkü<br />
güzel olan her şey paylaşılıyor sanatta.<br />
Bunun hayatınıza kattığı değeri bir düşünün.<br />
Hamburger gibi aradaki katmanlar ne kadar<br />
çoksa, o kadar çok lezzet alırsınız. Sanat da<br />
bu lezzetlerden biri... Ben çok uzun zamandır<br />
resim yapıyorum. Bu yüzden sanatsız bir gün<br />
nasıldır bilmiyorum. Gerçekten tanımlayamam<br />
bu duyguyu, sanat hayatıma çok şey<br />
kattı” şeklinde konuştu.<br />
Gelin, Jasmine Art House’da kendi alanında<br />
birçok başarıya imza atmış atölye eğitmenlerini<br />
birlikte tanıyalım...<br />
FOTOĞRAF DERSLERİ, ÖDÜLLÜ<br />
FOTOĞRAFÇI MEHMET KIRATLI’DAN<br />
1978 yılında İstanbul’da dünyaya gelen<br />
Mehmet Kıratlı, İstanbul Üniversitesi<br />
Elektrik Meslek Yüksek Okulu’ndan sonra<br />
Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ile<br />
Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümlerini<br />
bitirdi. Türkiye’deki sayılı derneklerden olan<br />
İFSAK ve BUFOD üyesi olan ünlü fotoğrafçı,<br />
National Geographic Türkiye Birinciliği<br />
ve bunun gibi birçok ödüle layık görüldü,<br />
eserleri saygın dergilerde yayınlanıp, TV<br />
programlarına konu oldu. Kıratlı, şu anda<br />
Bengü Türk TV’de yayınlanan ve çekimlerin<br />
kamera arkasını anlatan “Hayat Çekilmeye<br />
Değer” adlı bir program yaparak, fotoğraf<br />
sevgisini tüm dünyaya yaymaya çalışıyor.<br />
YAĞLIBOYA, DESEN VE<br />
AKRİLİKTE ÜNSAL BAHTİYAR<br />
Sanat merkezinde Ressam Ünsal Bahtiyar<br />
danışmanlığında desen, yağlıboya ve akrilik<br />
dersleri verilmekte... 1975 İzmit doğumlu<br />
sanatçı, 1993-1994’te Kocaeli Fikret Mualla<br />
Resim Atölyesi’nde M. Şengöz’den temel<br />
resim eğitimi aldı. 1999 yılında Marmara<br />
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim<br />
Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı<br />
üniversitede Temel Sanat Eğitimi Bölümü’nde<br />
araştırma görevlisi olarak çalışmaya<br />
başladı. 2003’te Marmara Üniversitesi<br />
Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü’nden<br />
yüksek lisans derecesi ile mezun olduktan<br />
sonra 2010’da aynı enstitüden sanatta<br />
yeterlilik derecesi aldı.<br />
GENÇ SANATÇI MERVE TURAN’DAN<br />
BASKI DERSLERİ<br />
Çağdaş sanatın genç temsilcilerinden Merve<br />
Turan, 1987 yılında İstanbul’da doğdu.<br />
Marmara Üniversitesi’nden mezun olan<br />
sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında birçok karma<br />
sergiye katılırken; Işık Üniversitesi Sanat<br />
Kuramı ve Eleştiri Programı’nda yüksek<br />
lisans eğitimine başladı. İlk kişisel sergisini<br />
2013 yılında gerçekleştiren sanatçı, 2011-<br />
2015 yılları arasında İstanbul Grafik Sanatlar<br />
Müzesi’nde (İMOGA) Prof. Süleyman Saim<br />
Tekcan’ın asistanlığını yaptı.<br />
Jasmine Art House’da suluboya derslerini, Art-ist<br />
Suluboya Ressamlar Derneği’nin Kurucu Başkanı<br />
ve ‘Suluboya Sanatı’ kitabının yazarı Burhan Özer<br />
üstleniyor.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 69
Sanat<br />
40 sanatçıdan ortak sergi:<br />
ONLAR Ki!<br />
Ayşe Akhan Fotoğraf Grubu’nun “Onlar<br />
ki” adlı fotoğraf sergisi, Kozyatağı Kültür<br />
Merkezi A Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu.<br />
Açılır açılmaz yaklaşık 500 ziyaretçiyi<br />
ağırlayan sergide fotoğrafların satışından<br />
elde edilen gelir, Mutluluğun Adresi Sosyal<br />
Yardımlaşma Derneği’ne bağışlandı.<br />
“FOTOĞRAFTA ÖZGÜRLÜK VAR”<br />
Nazım Hikmet’in “Onlar ki” şiirinden<br />
ilham alarak yola çıkan Fotoğraf Sanatçısı-<br />
Öğretmeni Ayşe Akhan’ın 40 öğrencisinin<br />
siyah-beyaz fotoğrafları sergide yer<br />
aldı. Fotoğrafları sergilenen öğrencilerden<br />
Sevil Kassem, dergimize fotoğrafa<br />
olan aşkını ve ilk sergi deneyimini şu<br />
sözlerle anlattı: “Gezilerim sırasında<br />
zamanla fotoğrafa da merak sardım.<br />
Benim için fotoğraf, geleceğe bırakılabilecek<br />
en güzel miras. Seyahat ederken<br />
anı yakalamak ve bunu çok hızlı, tek bir<br />
tuşla yapıyor olmak bana müthiş bir<br />
keyif veriyor. Fotoğrafta özgürlük var.<br />
Genel olarak az bilinen ülke, sokak ve<br />
kültürleri fotoğraflıyorum. Hayatın renkleri,<br />
insanlar, yemekler, kıyafetler benim<br />
için ölümsüzleştirmeye değer unsurlar.”<br />
Sergide üretimleri sergilenen sanatçılar ise<br />
şöyle: Akgül Çubukçu, Ali Rauf Tankal, Arlet<br />
Lalikloğlu Dane, Aslı Bozkurt, Aslı Derya<br />
Gülmüş, Aylin Tuğran, Ayşegül Vatansever,<br />
Canan Törer, Deniz Ertin, Derya Kurt, Dilek<br />
Buğdaycıoğlu, Dilruba Ece Ertan, Dilşat Yeğen,<br />
Duygu Demir Saydam, Duygu Kıbıç, Emine<br />
Durgut, Emine Şentepe, Enise Karataş, Erdem<br />
Elçi, Fatma Karaağaç, Ferit Göncü, Gülçin<br />
Onay, Hasan Tahsin Madakbaş, Hülya Yavaşi,<br />
Kıymet Betül Gülören, Meral Cidan, Miraç Kasap,<br />
Mukadder Başçı, Nur Eda Olutaş, Nuray<br />
Şengüler, Özlem Dinçer, Sahure Salcanoğlu,<br />
Sevil Kassem, Şule Tezgel, Ülkü Filinta, Yakup<br />
Koyutürk, Zeynep Hüsman, Zeynep Terzioğlu,<br />
Zübeyde Şirin Karlıca.
Sanat<br />
CKM’de ‘İstanbul Esintileri’<br />
Caddebostan Kültür Merkezi, görmeye pek<br />
alışık olmadığımız bir sergiye kapılarını açtı.<br />
‘İstanbul Esintileri’ isimli sergide, Mine Dayıoğlu’nun<br />
genellikle eski İstanbul’u konu<br />
aldığı resim, rölyef ve kitre bebek eserleri<br />
beğeniyle karşılandı.<br />
Küçüklüğünden bu yana resimle ilgilenen<br />
Dayıoğlu, aynı zamanda 25 senedir<br />
kitre bebek çalışmalarında bulunuyor.<br />
Çok yaygın olmayan bu faaliyeti büyük<br />
bir titizlikle ortaya koyan Dayıoğlu’nun<br />
yağlı boya tablo ve rölyef çalışmaları da var.<br />
Ülkemizde çok yaygın olmayan kitre bebek<br />
eğitimini alanında uzman olan ve bu zamana<br />
kadar Japonya, Amerika başta olmak üzere<br />
birçok ülkede sergi açan Lütfiye Batıbek’ten<br />
öğrenen Dayıoğlu, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’a yaptığı<br />
açıklamada şunları söyledi:<br />
“Kitre bebekler biraz zahmetli, tek tek tüm<br />
detaylarını çalışmanız gerekiyor, tıpkı heykel<br />
gibi. Yüze ifade verebilmek, elleri ayakları<br />
gerçeğe uygun şekilde tasarlamak ve be-<br />
beklere kıyafetler dikebilmek, işin önemli<br />
noktalarından. Kitre bebekler konusunda<br />
başarılı olmamda resim bilgimin çok fazla<br />
katkısı olduğunu söyleyebilirim. Bunun<br />
yanında sergide resim ve rölyef eserlerim<br />
de yer alacak. Bugünlerden eski İstanbul’a<br />
bakarak geçmişi gençlere anlatabilmek<br />
çok önemli. Çalışmalarımda genellikle<br />
eski ve güzel İstanbul’umuzu işledim.<br />
Tamamen sabır işi olan bu üretimlerimi<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülere sunmaktan büyük heyecan<br />
ve mutluluk duyuyorum.”<br />
Ne Siyah Ne Beyaz,<br />
Hoşgörü Biraz<br />
Ressam Deniz Deniz, “Ne Siyah Ne Beyaz, Hoşgörü Biraz” başlıklı<br />
57. kişisel sergisini Caddebostan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerin<br />
beğenisine sundu. Estetik kaygıları yüksek resimlerini özgüven duygusuyla<br />
birleştirerek, izleyicide hayranlık uyandıran üretimleriyle kendi<br />
resimsel serüvenini geometrik bir şema, statik ve dinamik yapısıyla<br />
kurgulamayı başaran sanatçı, şiirsel bir anlatımla değişim değerlerine<br />
inanarak görsel katmanlar oluşturuyor, başka boyutları da resimlerinde<br />
hissettiriyor. Tam 35 yıldır resim yaptığını ifade eden Deniz Deniz,<br />
çalışmalarını “Konumu ne olursa olsun, tesadüfe yer bırakmadan<br />
içimizdeki yaşam ışığını yansıtmaya çalışıyorum” şeklinde yorumluyor.<br />
Neşe Gümüşcüoğlu’ndan “Mavi’nin Tonları”<br />
Ressam Neşe Gümüşcüoğlu, “Kırmızı’nın Halleri” adını<br />
verdiği geçmiş dönem resimlerinden sonra, şimdi de<br />
“Mavi’nin Tonları”nı kullanarak kâğıt ve tuval üzerine<br />
yaptığı suluboya ve akrilik çalışmalarından oluşan<br />
eserleriyle Fular’t Sanat Galerisi’nde izleyicisiyle buluştu.<br />
Sanatçının 37. kişisel sergisi olma özelliği taşıyan<br />
“Mavi’nin Tonları” yoğun ilgi gördü.<br />
Bu zamana kadar 200’e yakın karma ve grup sergisine<br />
katılan Neşe Gümüşcüoğlu’nun, Kültür Bakanlığı tarafından<br />
yayınlanan Suluboya Resim Sanatı Ansiklopedisi’nde<br />
de üç eserine yer verilmiş. Gümüşcüoğlu ayrıca,<br />
Suluboya Ressamları Grubu üyesi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 71
Duayen<br />
HIFZI TOPUZ:<br />
Türk okuyucusu<br />
Afrika ile ilgilenmiyor<br />
Gazetecilerin hocası, usta yazar Hıfzı Topuz ile son kitabı “Büyülü Afrika”yı konuşmak için buluştuk.<br />
Bu sayfalara sığmayacak kadar uzun ve büyüleyiciydi sohbeti. Usta yazar diyor ki; “Devlet Başkanımız<br />
sürekli Afrika’ya gidiyor ama Türk okuyucusu nedense Afrika ile ilgilenmiyor. Ben yine de yazıyorum…”<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
Bu sayfalarda her sayıda birbirinden kıymetli isimleri görüyorsunuz.<br />
Her biri Türkiye’ye ayrı ayrı alanlarda değer katmış<br />
isimlerle sohbetlerimizi size aktarırken kimi zaman röportajlar<br />
yazıyoruz, kimi zaman söyleşiler... Zira pek azımız bu farkı<br />
gözeterek okuyor. Bu da maalesef, bizim mesleğimizin -moda<br />
tabirle- zamanın ruhuyla giderek daha az dikkat edilen tarafı.<br />
Bugün ise sayfalarımıza bir röportaj ustasını konuk ediyoruz.<br />
Gazeteci-Yazar Hıfzı Topuz ile son röportaj kitabı “Büyülü<br />
Afrika” vesilesiyle bir araya geldik. Aynı zamanda gazetecilik<br />
mesleğinin önemli hocalarından biri olan Topuz, Paris’teki<br />
UNESCO Genel Merkezi’nde Özgür Haber Dolaşımı Şefi olarak<br />
çalıştığı 25 yıl boyunca Afrika’yla ilgili sayısız anı biriktirmiş bir<br />
isim. Afrika ülkelerinde, Hindistan’da, Filipinler’de, gazetecilik<br />
eğitim seminerleri düzenleyen usta gazeteci, Kara Afrika’da<br />
72 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Duayen<br />
da kırsal basın projesini hayata geçirmiş.<br />
Bütün bu projeler boyunca da Afrika’yla<br />
kopmaz bir gönül bağı oluşmuş. Ancak<br />
Hıfzı Topuz’un Afrika’ya sempatisi aslında<br />
çocukluk yıllarına dayanıyor. Zira Afrikalı<br />
harem ağaları ve dadılar arasında geçen bir<br />
çocukluğu olmuş.<br />
50 YILLIK RÖPORTAJLAR<br />
Usta yazar, 50 yıllık anılarını barındıran<br />
Afrika röportajlarıyla coğrafyanın adeta<br />
fotoğrafını çekmiş. Kitabı okuyunca Afrika’ya<br />
gitmiş, Afrika’yı gezip görmüş kadar<br />
oluyorsunuz. Hele bir de Afrika’yı daha önce<br />
görme fırsatınız olmuşsa, kitabı elinizden<br />
bırakamıyorsunuz. Topuz diyor ki; “Siyasal<br />
bakımdan bugüne uyacak röportajlarımı<br />
seçtim. Afrika’da her zaman diktatörlükler<br />
vardı. Diktatörlüklerin o zaman ile bugünkü<br />
durumları arasındaki farkları mukayese<br />
imkânı olsun diye yazdım. Sayın Devlet Başkanımız<br />
sık sık Afrika’ya gidiyor ama Afrika,<br />
Türk okuyucularını pek ilgilendirmiyor.”<br />
Afrika kültürünün önemli parçalarından<br />
biri olan inanç sistemleri de kitabın temel<br />
konularından biri. Hıfız Topuz, belgesel<br />
niteliğindeki her bir röportajını nasıl deneyimlediğini<br />
ve bu kitabı nasıl hazırladığını<br />
şöyle anlatıyor: “Büyülü Afrika, benim 50 yıl<br />
önce yapmaya başladığım röportajlardan<br />
seçmeler. UNESCO’da çalışıyordum ve Afrika’ya<br />
gidiyordum, her gidişimde röportaj<br />
dizileri yapıyordum. O röportajları Cumhuriyet’e,<br />
daha sonra Hürriyet’e ve Milliyet’e<br />
verdim. Dizi yazı olarak çıktı. Ancak bir süre<br />
sonra o röportajlar kayboldu. Sonra baktım,<br />
Afrika hakkında doğru dürüst içeriği olan bir<br />
kitabım yok. ‘Elveda Afrika’ var ama içeriği<br />
başka. ‘Büyülü Afrika’, Afrika’nın gerçeklerini<br />
yansıtan bir kitap oldu. Röportajlarımdan<br />
ayıklamalar yaptım, siyasal bakımdan<br />
bugüne uyacak yazıları seçmeye başladım.<br />
Afrika’da her zaman diktatörlükler var.<br />
Diktatörlükler o zaman nasıldı, şimdi nasıl?<br />
Ayrıca diğer ülkelerdeki diktatörlükler ile<br />
aralarında nasıl farklar ya da benzerlikler<br />
var? Bütün bunlar hakkında mukayese<br />
imkânı olur diye yazdım.<br />
Bu işin siyasal yanıydı. Ancak asıl inançlar<br />
üzerinde durdum. Afrika’ya gittiğim zaman,<br />
orada kitapta bahsettiğim inançlara tanıklık<br />
ettim. O insanlarla vakit geçirdim, yaşamlarına<br />
ortak oldum. UNESCO bünyesindeki<br />
merkezde öğrencilerim vardı. Büyücübaşı<br />
ile toplantılarına, ayinlerine katıldım. Bunlar<br />
beni çok etkiledi. Zaman zaman röportaj<br />
dizileri dışında da bunları yazdım. Bugün<br />
Türkiye’de Kara Afrikalılar gittikçe çoğalıyor<br />
ama eskiden harem ağaları, cariyeler, dadılar,<br />
bacılar vardı. Onların çoğunu tanıdım,<br />
onlarla anılarımı yazdım. Beni koynunda<br />
büyüten bir Fetanet Dadı vardı, onu yazdım.<br />
Ondan sonra Hayrettin Efendi vardı, bana<br />
nasıl kaçırıldığını anlatmıştı. Onu anlattım.<br />
Doğrudan doğruya tanık olduğum olayları<br />
da içine aldım. Daha evvel de romanlarımın<br />
içinde bunlara değinmiştim. Fakat bu kez<br />
daha sistematik oldu. Ancak Türkiye’de bu<br />
kitabın çok satacağından emin değilim.<br />
Çünkü Afrika konuları Türk okuyucularını<br />
ilgilendirmiyor. Benim kitaplarım içinde<br />
‘Meyyale’, tam 39 baskı yaptı. ‘Sabahattin<br />
ve Mithat Paşa’ sürekli baskı yapıyor. Buna<br />
karşılık ‘Elveda Afrika’ pek satmadı.”<br />
“BÜTÜN AFRİKALI DEVLET<br />
BAŞKANLARINI TANIDIM”<br />
Kabileler arasında yaşadığını ve birbirinden<br />
ilginç anılar biriktirdiğini ifade eden Topuz,<br />
Moritanya Devlet Başkanı ile anısını adeta<br />
yaşadığı andaki şaşkınlığı ile anlatıyor: “Çok<br />
güzel anılarım var Afrika’yla ilgili. Dakar’a ilk<br />
gittiğim zaman Paris’e dönüyorum, uçakta<br />
yanıma bir çift geldi. Kadın Fransız, arkadaşı<br />
erkek de Kuzey Afrikalı. Ahbap olduk ve<br />
konuşmaya başladık. ‘Siz ne iş yaparsınız?’<br />
diye sordu. ‘Gazeteciyim’ dedim. Ben de<br />
mesleğini sorunca ‘Ben politikacıyım’<br />
dedi. ‘Ne iş yapıyorsunuz?’ deyince, ‘Ben<br />
devlet başkanıyım’ dedi. Tabi çok şaşırdım.<br />
Sıradan bir adam... Moritanya bağımsız olmuş,<br />
o da devlet başkanı olmuş. Hukukçu,<br />
Paris’te okumuş, Paris’e gidiyor. Moritanya’da<br />
havaalanı olmadığı için Dakar’ı<br />
kullanıyorlar. Kendisini hiç yolcu eden ya da<br />
karşılayan olmadı. Böyle anılarım çok var<br />
ama iğrençlikle hatırladığım diktatörler de<br />
var tabi. Kendi dönemimdeki Afrikalı bütün<br />
devlet başkanlarını tanıdım. Onları da yazdım.<br />
Kitap için olumlu yorumlar alıyorum.<br />
Telefonlar geliyor, mutlu oluyorum.”<br />
AFRİKA İLE ÇOCUKLUK YILLARINDA<br />
BAŞLAYAN GÖNÜL BAĞI<br />
Usta yazar, Afrika ile oluşan gönül bağını<br />
ise şöyle tarif ediyor: “Çocukken Afrikalı dadılarım<br />
vardı. Onlarla çok içli dışlıydım ve Afrika’ya<br />
gitmeyi o zamanlar istemiştim. Sonra<br />
1952 yılında Paris’e gittim. Dadaizm’in babası<br />
Tristan Tzara’nın evine gittiğimde çok sayıda<br />
Afrika maskesi görmüştüm. Çok hoşuma<br />
gitmişti. O da anlatmıştı Afrika’yı. UNESCO’ya<br />
girdikten bir sene sonra Genel Müdür Yardımcısı<br />
Dakar’a bir toplantıya gidiyordu, beni<br />
de çağırdı, beraber gittik. O zaman başladı<br />
Afrika seyahatleri. Sonra Dakar’da bir gazetecilik<br />
eğitim merkezi kurduk, ardından diğer<br />
ülkelere de gitmeye başladım. Kongo’da bir<br />
sene kaldım. Hâlâ Afrika’da dostlarım vardır.<br />
Afrika ile farklı bir gönül bağım oldu ve orada<br />
kendimi hiç yabancı hissetmedim. Burada<br />
nasılsa, orada da insanlara öyle davrandım.<br />
Sanki Anadolu’ya gitmiş gibi düşündüm hep.<br />
Onlar da bana kucak açtılar. Hiç kimseden<br />
korkmadım. Tam tersine ‘Bir olay olsa biz sizi<br />
koruruz’ derlerdi. Bir de Afrika’dan bol bol<br />
maske ve heykel topladım, müzayedelere<br />
katıldım. İstedim ki bir müze kurulsun ve ben<br />
bu koleksiyonumu bağışlayayım. Büyükçekmece<br />
Belediye Başkanı müze kuracağını<br />
söyledi, ben de onlara bağışladım.”<br />
“BU BİR RÖPORTAJ KİTABI”<br />
Bir röportaj kitabı yayımlayan usta gazetecilik<br />
hocasına söyleşi ile röportaj arasındaki<br />
farkı soruyoruz. Çok seviniyor duyduğu<br />
soruya ve açıklıyor: “Bu ilk defa soruluyor<br />
bana ve çok mutlu oldum. Artık herkes<br />
karıştırıyor röportaj ile söyleşiyi. Bir kürsüde<br />
bir adam konuşur ya da iki kişi konuşur, bu<br />
söyleşidir. Fakat röportaj dediğiniz zaman,<br />
geçmişi ve çevresiyle o adamı ya da konuyu<br />
ele alıyorsunuz. Röportajda, söyleşiye yer<br />
vermeden evvel olayın içine okuyucuyu<br />
sokuyorsunuz. O çevreye giriyor okuyucu.<br />
Tasvir ediyorsunuz, ondan sonra öğreniyor.<br />
Ben hep bunu yapmaya çalıştım. Çevresiyle,<br />
insanıyla, tarihiyle bir toplumu ele almaya<br />
çalıştım. Konuştuğum insan da o toplumun<br />
bir parçasıydı. Çok dikkat ettim; bu daha<br />
sürükleyici, daha öğretici ve canlı oluyor.<br />
Tarihi romanlarımın başarısı da buna bağlı.<br />
O kadar çok okuyucumdan olumlu eleştiriler<br />
aldım ki, ‘Tarihi sevmezdim, sizin kitaplarınız<br />
ile sevdim’ diye. Bu, röportaj tekniğinden<br />
gelen akıcı anlatımla mümkün oluyor.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 73
Sanat<br />
Ahmet Çoktan:<br />
Sanat, ona<br />
ulaşma çabasıdır<br />
“Dünya önyargıların hüküm sürdüğü karanlık ve kötü<br />
bir dönemden geçerken, gelecek için umut ateş böceğinin<br />
pırıltısı kadar bile olsa sanattadır.”<br />
VECDİ UZUN<br />
Geleneksel sanatlarda klasik üslubun<br />
dışındaki çalışmaları ve sosyal sorumluluk<br />
projeleriyle dikkat çeken sanatçı Ahmet<br />
Çoktan, bu sayımızdaki ressam konuğumuz.<br />
Geleneksel sanatkârlara üç boyutlu<br />
çalışma yolunu açan, büyük bir sabır gerektiren<br />
çalışma sürecinde minimalizmden de<br />
ödün vermeyerek farklılık yaratan Çoktan<br />
ile söyleşimizin detayları için buyurun...<br />
Kimdir Ahmet Çoktan?<br />
Başlangıçtan bugüne sanatta<br />
hangi aşamalardan geçtiniz?<br />
1988 yılında ebru sanatına bağlandım. 1990<br />
yılında Fuat Başar’dan ebru icazeti aldım.<br />
1992 yılında kendi imkânlarımla “Türk Ebru<br />
Sanatı” isimli kitabımı yayımladım. 1996<br />
yılında Japonya’ya gittim ve toplam üç buçuk<br />
yıl Japonya’da kaldım. İki yıl Almanya<br />
olmak üzere Avustralya, Malta, İngiltere,<br />
Malezya, Tayvan, Hollanda, Kuveyt, Katar<br />
ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde<br />
çeşitli kurslar, sergiler, konferanslar ve<br />
sanat terapileri çalışmalarında bulundum.<br />
2009 ve 2010 yıllarında Katar’da dünyanın<br />
en büyük ebrusu ve en büyük altından kâğıt<br />
çalışmasını gerçekleştirdim.<br />
Geleneksel sanatların bizde ve<br />
dünyadaki yeri ile önemi nedir? Güzel<br />
sanatlar içindeki geleneksel sanatların<br />
durumu ve bu sanata ülkemizin bakışı<br />
nedir? Son dönemde geleneksel<br />
sanatlarımıza artan ilginin nedeni nedir?<br />
Geleneksel sanatlar, derin kökleri olan bir<br />
öğreti olup; toplumun gereksinimleri, duygu,<br />
düşünce, yaşam biçimi, adetleri ve toplumsal<br />
karakterlerini yansıtır. Geleneksel sanatlar,<br />
gereken ve ihtiyaç duyulan ürünleri cazip<br />
hale getirerek, onların duygularını süsleme<br />
ile dile getirirken hayat bulur. Toplum olarak<br />
büyük bir geçiş ve değişim içinde olan ülkemiz<br />
son döneminde sanattan uzak yaşadı.<br />
Ekonomik ve kültürel olarak şehirleşen toplum,<br />
bazı şeylerin eksikliğini hissetti ve bunun<br />
eksikliğini yaşayarak anladı. Toplum olarak<br />
bu eksikliği gidermek amacıyla, biraz da<br />
kutuplaşmanın etkisiyle geleneksel sanatlara<br />
sarılmaya ve onlarla açık kapatmaya çalıştık.<br />
74 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
Geleneksel sanatlarımızın hangi dalı<br />
ile çalışma ortaya koymaktasınız?<br />
Bunları ana hatlarıyla okurlarımızla<br />
paylaşır mısınız? Çalışmalarınızla<br />
vermek istediğiniz mesaj nedir? Bu<br />
mesajları verirken neleri ve hangi yolla<br />
kullanıyorsunuz? Son dönem yaptığınız<br />
bir çalışmayı esas alıp, buradan<br />
çalışmanızla ile ilgili bir anlatım<br />
yapabilir misiniz?<br />
Ebru, kat’i, hat, tezhip gibi sanatların kombinasyonları<br />
ile çalışmalar yapmaktayım.<br />
İnsan hayatı çok kısa olup; bunun için hayatımızın,<br />
sağlığımızın, dostlar ve ailemizin,<br />
insan olmanın, yaşadığımız coğrafyanın,<br />
aldığımız nefesin ve içtiğimiz bir bardak<br />
suyun kıymetini anlatmaya çalışıyorum.<br />
Örneğin; Bursa Ulu Camii’nin süslemesinde<br />
“Çifte Vav” harfi vardır. Aynı desen<br />
Japonya’da evlilik törenlerinin yapıldığı<br />
tapınaklarda da mevcut olup, birlikte uzun<br />
yaşamayı simgelemektedir. Bunu koyu<br />
lacivert renk ile dalgalı fırtınaları, zorlukları<br />
anlatan bir desende kullandım ve dış tarafına<br />
çizgi halinde kırmızı ateşi simgeleyen<br />
alevler oluşturdum. Su ve ateş birbirinin<br />
düşmanıdır ama bu zıtlık saygı olursa insan<br />
olur. Su ve ateş insanda bu defa zıtlık değil,<br />
birliktelik halinde vücut bulur.<br />
Geleneksel sanatkârlara üç boyutlu<br />
çalışma yolunu açma çabanız; ebru,<br />
kat’i ve hat sanatında klasik üslubun<br />
dışına da çıkmanız, büyük bir sabır<br />
gerektiren çalışma sürecinizde<br />
minimalizmden de ödün vermemeniz<br />
sizi farklı kılmakta. Bu yapı ile donanmış<br />
Ahmet Çoktan’ın diğerlerinden farkı<br />
nedir? Neden bu yolu seçtiniz?<br />
Sürekli aynı şeyleri yapmak, insanı monoton<br />
hale getiriyor. İçinde bulunduğumuz<br />
çağda insandan robota dönüşme sürecini<br />
yaşıyoruz. Ben ise ısrarla insan olma ve<br />
insan kalma çabasındayım. Herkes gibi ben<br />
de farklıyım, herkes de farklı. Bu farklılığımı<br />
ortaya koymak için yaşadığım yirmi ülkede<br />
de sanat adına bazı şeyler bıraktım. Sanatımı<br />
ortaya koyarken ilk ve en önemli vazgeçtiğim,<br />
önyargılarım oldu. Bunun karşılığında,<br />
önyargı olmadan karşısındakini anlamaya<br />
çalışma çabasını anladım ve edindim.<br />
Sanatın durağan bir yapı ile<br />
sınırlanmaması gerektiği düşüncenizden<br />
hareketle, çalışmalarınızda yaptığınız<br />
açılımı anlatır mısınız?<br />
Büyük bir değişimin, hareketin ve sosyal<br />
sancıların yaşandığı çağda ve bunun en<br />
çok hissedildiği bir coğrafyada yaşıyoruz.<br />
‘Doğanın İhtişamı’, ‘Adale ile İnsanın Gücü’,<br />
‘Doğanın Aciziyeti’, ‘Kuşlar ile Kelebekler’,<br />
‘Doğa’, ‘İstanbul’, ‘İstanbul Mimarisi’,<br />
‘Eski Gemi ve Kalyonlar’ ile insanın küçük<br />
sandığı ve sıradan olan şeylerin önemini<br />
vurgulayan eserler ortaya koymaya çalışıyorum.<br />
1990’larda kendi çizdiğim gravürleri<br />
ebruya aktarmaya başladım. 1991 yılında<br />
ilk kişisel sergimi açınca çok tepki aldım.<br />
Bu sanatların grup olarak, birlikte çalışılan<br />
sanatlar olduğu, ferdiyetçi adımların bu sanatlara<br />
zarar vereceği gibi birçok eleştiri ve<br />
tepki aldım. Bu çalışmalarım bu çevrelerce<br />
anlaşılmak istendiği için yalnız bırakıldım.<br />
Sanatta özgürlük hakkındaki düşünceniz<br />
ve özgürlüğe yol alırken izlenmesi<br />
gereken yol nedir?<br />
Başkalarını taklit eden insanlar kendileriyle<br />
barışamaz, mutlu ve huzurlu olamaz.<br />
Kendileri ile barışık olmayan kişiler özgün<br />
eser veremez. Özgün eser ortaya koyabilmek<br />
için, ilk önce Doğu ve Batı sanatlarının<br />
teknik ve felsefi bilgisini içeren çok iyi bir<br />
eğitim şarttır. Bu eğitimin özümsenmesinden<br />
sonra bunun yaşantı ve sanat eserlerinde<br />
vücuda getirilmesi gereklidir.<br />
Sanat kavramının içeriği nedir? Kime<br />
sanatçı denir?<br />
Maalesef bu kavram bizde çok karışıktır.<br />
Şarkı söyleyen, bir CD çıkartan, bir yıl kursa<br />
gidip sergi açan kişi sanatçı oluveriyor.<br />
Daha doğrusu, parası ile sanat ve sanatçılık<br />
satın alınıyor. Sanatçı; üreten, kalbinin sesini<br />
tuvale aktaran, beynindeki titreşimleri insanlığa<br />
dinlettiren, üretirken geleceğe seslenen<br />
ve geçmişin ruhu, geleceğin gölgesidir.<br />
İngiltere’de BBC’de röportaj yapıyordum,<br />
bana “Farklı bir sanat yapıyorsunuz. Sanat<br />
nedir?” diye sorulmuştu. Onlara “Duygularımı<br />
anlatayım” diyerek başladım: “Issız<br />
karanlık bir yolda yürürken içimiz ürperir,<br />
bir korku kaplar. Kimi dua okur, kimi şarkı<br />
söyler, kimi ıslık çalar. Uzakta bir ışık görünce<br />
kalbimize huzur gelir ve adımlarımız<br />
hızlanır. Sanat; ona ulaşma çabası ve dünya<br />
karanlık önyargıların hüküm sürdüğü bir<br />
dönemden geçerken, ateş böceğinin pırıltısı<br />
kadar bile olsa umut olabilmektir.”<br />
Bugünlere gelmenize düşünce olarak<br />
katkıda bulunanlarla, sizi ve sanatınızı<br />
etkileyen sanatçılar kimlerdir?<br />
En büyük destekçim ailemdir. Gittiğim ülkelerin<br />
halkları, müzeleri, eski binaları, müzik<br />
ve özellikle klasik müzik, en çok da Macar<br />
Rapsodisi beni etkilemiştir. Sanat hayatımda<br />
Malta ve Japonya’nın çok büyük önemi<br />
vardır. Modern yüzyıl insanı aborjinleri<br />
anladığı zaman, dünya üzerinde farklı bir<br />
dönem açılacaktır. Kanada’da kızılderili kabile<br />
reisi ve Türk kültürü ile ortak değerleri<br />
beni çok etkilemişti. Hemen her gün birkaç<br />
saat sanatçının kitaplarını ve müze koleksiyonlarını<br />
incelerim. Bütün bunların birikimi<br />
sanırım sanatıma yansımaktadır.<br />
Yurt dışı çalışmalarınızdan<br />
bahseder misiniz?<br />
Yurt dışında kurs, sergi, konferanslar<br />
şeklinde ortak çalışmalar düzenliyoruz. Yurt<br />
içinde de son zamanlarda günlük sanat çalışmalarım<br />
dışında yardıma muhtaç çocuklarla<br />
ve gençlerle sanat ve renk terapileri<br />
düzenliyorum. Benim sanat çalışmalarımın<br />
temeli konsantrasyona dayanmaktadır.<br />
Konsantrasyon sorunu olan gençlerle ilgili<br />
sanat üzerinden destek çalışmaları sürdürüyorum.<br />
Maalesef gençlerde yoğunlaşma<br />
süresi 18 saniyeye düşmüş durumda. Hayatta<br />
kalıcı başarı için bunu özel bir eğitim<br />
ile iki - üç saate kadar çıkartmak mümkün.<br />
Çalışmalarınızda çok sayıda sosyal<br />
projeye katkıda bulunmaktasınız.<br />
Projelerinizi okurlarımızla paylaşır<br />
mısınız?<br />
Gençlerin ve otistik çocukların kendilerini<br />
duymaları ve üretici duruma gelmeleriyle ilgili<br />
Kuveyt ve Katar’da okul bünyesinde özel<br />
çalışmalar yapmaktayız. Bunların dışında<br />
dernek ve vakıflarla ortak sergiler yapıp,<br />
gelirinin büyük bölümünü sosyal dernek<br />
ve gruplarla paylaşmak gibi ortak çalışma<br />
etkinliklerimiz var.<br />
Önümüzdeki dönem yurt içi ve yurt dışı<br />
sergileriniz hakkında bilgi verir misiniz?<br />
Hareketli bir döneme giriyorum. <strong>2019</strong>, yıllardır<br />
planladığım üç boyutlu çalışmalarımı<br />
hayata geçirmeye başladığım zamanların<br />
başlangıcı olacak. Bunların yanında “Sanatın<br />
Doğa ile Kucaklaşması” temalı uluslararası<br />
ve büyük bir etkinlik planlıyorum.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 75
Sanat<br />
MEHMET TIĞLI:<br />
Sadece para için<br />
sinema yapmayı<br />
doğru bulmuyorum<br />
PINAR BALTACI<br />
Film dünyasının büyüsüne henüz çocuk<br />
yaştayken kapılan yönetmen Prof. Dr. Mehmet<br />
Tığlı, işletme eğitimi almasına rağmen<br />
senaryo ve film alanında da çalışmalarını<br />
büyük bir tutkuyla sürdürmeye devam<br />
ediyor. Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde<br />
hocalık görevini sürdüren Tığlı, aynı<br />
zamanda kısa filmleriyle ulusal ve uluslararası<br />
birçok yarışmada başarı elde ederek,<br />
ülkemizi en iyi şekilde temsil ediyor.<br />
Filmlerinde ötekileştirilen ve mutsuz<br />
insanların hikâyelerini konu olan Mehmet<br />
Tığlı, kendini bağımsız sinemacı olarak<br />
tanımlıyor ve ekliyor: “Para kazanmak için<br />
sinema yapmayı doğru bulmuyorum. Yurt<br />
dışında bir dizi için yönetmenlik teklifi<br />
almıştım, reddettim. Sipariş üzerine yapılan<br />
işlere karşı mesafeliyim. Filmlerimde daha<br />
çok bireyin iç dünyasına değiniyorum.<br />
Mutsuz insanların sinemadaki temsilcisi<br />
olmak istiyorum. Çünkü ezilen insanlar,<br />
benim filmlerimde baş karakterler... Aile<br />
içi sorunlar, iş yeri mobingi, siyasi, fiziksel<br />
özellikleri ve tercihleri nedeniyle ötekileştirilen<br />
ve dışlanan bireyler, benim sinemamı<br />
şekillendiriyor.”<br />
“SİNEMA İLE ÇOCUKLUK<br />
YILLARIMDA TANIŞTIM”<br />
<strong>Kadıköy</strong> Acıbadem’de dünyaya gelen Tığlı,<br />
filmlerle çok küçük yaşlarda aile bireyleri<br />
sayesinde tanışıyor. Anne, abla ve ağabeyleri<br />
tarafından sık sık sinemaya götürülen<br />
yönetmen, dönemin birçok filmini sinema<br />
salonunda daha çocukken izlediğini ve<br />
sinemayla gerçek anlamda göz göze geldiği<br />
üniversite yıllarını <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />
şu sözlerle anlatıyor: “Çocukluk yıllarımda<br />
çocuklara göre olmayan dram, bilim kurgu<br />
gibi birçok filmi sinemada izledim. Teneke<br />
Trampet, Guguk Kuşu, Star Wars gibi önemli<br />
yapıtlar, o yıllar izleme şansına sahip<br />
olduğum ve çok net hatırladığım filmler.<br />
Üniversitede sinema okumayı çok istedim<br />
fakat üniversiteye başladığım 1987 senesi<br />
Yeşilçam’ın çok parlak olmadığı yıllardı.<br />
1970’li yıllarda ortaya çıkan seks filmleri furyası<br />
ve 12 Eylül’ün ardından beyaz perdede<br />
yer etmeye başlayan arabesk filmler ile<br />
beraber o dönemler Türk Sineması adına<br />
yeterli sayıda doğru iş ortaya çıkmadı ne<br />
yazık ki. Tabii Atıf Yılmaz’ın kadın sorunlarını<br />
ele alan filmleri başta olmak üzere,<br />
bazı iyi filmleri tenzih ederek bu yorumda<br />
bulunuyorum.”<br />
MARMARA ÜNİVERSİTESİ’NİN<br />
İLK SİNEMA KULÜBÜ: MİSAK<br />
Özel televizyon kanallarının henüz ortaya<br />
çıkmadığı 1980’li yıllarda sinema okumanın<br />
radikal bir karar olacağı sonucuna<br />
varan Prof. Dr. Mehmet Tığlı’nın Marmara<br />
Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne kayıt<br />
yaptırması, kalbinde sinema sevgisine asla<br />
engel değildir: “Üniversitede öğrenciyken<br />
Sinema Kulübü’nü kurduk. 1989 yılında<br />
okulumuzda kurulan MİSAK’ın böylece<br />
hem kurucuları arasında yerimi alırken,<br />
hem de kulübün ilk başkan yardımcısı<br />
76 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
da oldum. Çok güzel faaliyetlerimiz oldu.<br />
Haftada bir film gösterimleri yapıyor,<br />
yönetmen ve oyuncular ile söyleşiler organize<br />
ediyorduk. Tarık Akan, Tunç Başaran,<br />
Şerif Gören gibi pek çok ismi okulumuzda<br />
ağırladık. O insanlarla temas ettikçe,<br />
sinemanın dünyası beni daha da içine<br />
çekiyordu. Tunç Başaran ve Atıf Yılmaz<br />
gibi pek çok yönetmenin setlerine giderek<br />
gözlem yapıyordum. Ve böylelikle bu<br />
alanın iç yüzünü görebiliyor ve farkındalığımı<br />
artırıyordum. Ardından, İFSAK Sinema<br />
Atölyesi’nde sertifika eğitimi aldım.”<br />
YARIŞMALAR, BAŞARILAR,<br />
İLK FİLMLER…<br />
1992 yılında ise Orhon Murat Arıburnu<br />
adına düzenlenen ulusal bir yarışmada<br />
‘Sinema Ütopyası’ alanında ‘Siyah Perde’<br />
isimli film öyküsüyle ödüle layık görülen<br />
Tığlı, böylelikle ilk başarısını elde eder.<br />
1993 yılında aynı yarışmaya tekrar katılan<br />
yönetmen, bu sefer uzun metraj bir film senaryosuyla<br />
ikincilik ödülüne layık görülür.<br />
Uzun metraj filmini çekmeye karar verdiği<br />
süreçte yapımcı ile anlaşamayan Mehmet<br />
Tığlı, sinemaya ara vererek akademisyenlik<br />
sürecine yoğunlaşır. Ta ki 2016 yılına<br />
kadar: “İlk kısa filmim İkiz Yıldızlar’ı 2016<br />
yılında çektim. Bir yapımcı ve aynı zamanda<br />
akademisyen olan Nurdan Tekeoğlu’nun<br />
tavsiyesiyle çekildi. 2016 Haziran ayında<br />
Büyükada’da çektiğimiz film, bir kardeşlik<br />
hikâyesiydi. İnsanlardaki nefret ve ötekileştirme<br />
söyleminin ikiz kardeşler arasında<br />
bile yaşanabileceği gerçekliğini konu aldık.<br />
Filmlerimde masalsı anlatımı çok severek<br />
kullanıyorum. Tüm kısa filmlerimde vardır<br />
bu uslüp. İkiz Yıldızlar yaklaşık 8 festivale seçilerek,<br />
toplamda 22 uluslararası ödül aldı.<br />
Sonrasında diğer iki filmim ard arda geldi;<br />
‘Yüksek Kalori’ ve ‘Bir Vapur Masalı’. Yüksek<br />
Kalori toplamda 24 ödüle layık görülürken,<br />
gerçekte yaşadığım bir olayı baz alarak<br />
otizm konusunu işlediğim Bir Vapur Masalı<br />
ise çok sayıda ülkede gösterilmeye hak<br />
kazanarak, 90 festivale katıldı ve 43 ödül<br />
sahibi oldu.”<br />
YABANİ VE ÜRKEK KUŞ: SPIZELLA<br />
Mehmet Hoca, şu günlerde son filmi<br />
Spizella’yı içine sinerek bitirmiş olmanın<br />
da mutluluğunu yaşıyor. Peki, ne demek<br />
Spizella? “Yeni filmim hiçbir gerçekliğe<br />
dayanmayan, tamamen kendi kurduğum<br />
bir olay örgüsü. Filmin adı Spizella. Filmin<br />
ismi için zooloji terimlerindeki serçe kuşu<br />
isimlerine baktım. Spizella isimli yabani,<br />
dağlarda yaşayan bir serçe kuşu olduğunu<br />
öğrendim. İsmin kökeni Latince ve Grek<br />
dillerine ait... Filmimdeki baş karakter ile bu<br />
serçe kuşunu çok özdeşleştirdim. Karakterim<br />
ürkek, gelgitli, deli dolu ve bir serçe<br />
gibi evin içerisinde dolaşıyor. Spizella, bir<br />
baba ve kız hikâyesi. Oyuncularım Nurcan<br />
‘Bir Vapur Masalı’<br />
filminin çocuk<br />
oyuncuları Lara<br />
Rojda Ülgen ve Çınar<br />
Derin Dereli’nin çok<br />
iyi bir performans<br />
gerçekleştirdiğini ifade<br />
eden Prof. Dr. Mehmet<br />
Tığlı, tüm oyunculara<br />
teşekkürlerini sundu.<br />
Şirin ve Yavuz Fırıldak ile beraber güzel bir<br />
iş çıkardık. Tüm filmlerimdeki oyuncularım<br />
için geçerli bu durum. Hepsine buradan<br />
tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.”<br />
“SOKAK VE MAHALLE KÜLTÜRÜ<br />
KADIKÖY’DE YAŞIYOR”<br />
Bir sinemacı gözüyle doğup büyüdüğü<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü ise şu sözlerle anlatıyor Mehmet<br />
Tığlı: “<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’un her dönem<br />
güzel olan tek ilçesi. Yıllar içerisindeki<br />
gözlemlerime dayanarak da söyleyebilirim<br />
ki; en az değişen, özünü hiçbir anlamda<br />
kaybetmeyen tek ilçe <strong>Kadıköy</strong>. Gerek insani<br />
açıdan gerekse özgürlükçü yapısıyla herkesin<br />
kendini rahat hissedebildiği bir yer.<br />
Çocukluğum Acıbadem ve Moda’da geçti,<br />
çok güzel dostluklar kurdum. Sokak ve mahalle<br />
kültürünü yaşatan <strong>Kadıköy</strong>, sinemamı<br />
da besliyor. <strong>Kadıköy</strong>’de olmaktan mutluluk<br />
ve onur duyuyorum.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 77
Sanat<br />
FÜSUN SUN KUSEYRİOĞLU’ndan<br />
Uluslararası Başarı<br />
<strong>Kadıköy</strong>lü Ressam / Sanatçı Füsun Sun Kuseyrioğlu’nun<br />
‘Kırmızı Değirmenler’ isimli suluboya eseri, 2000’den fazla eseri<br />
geride bırakarak dünyaca ünlü <strong>2019</strong> “HahnemühleTakvimi”<br />
içerisinde yer aldı.<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Her yıl dünya çapında takvimler hazırlayan Alman<br />
Hahnemühle’nin <strong>2019</strong> takvimi için açtığı ‘Kırmızı’ konulu<br />
yarışmaya, dünyanın dört bir yanından 2 binden fazla<br />
eseriyle 900 sanatçı katıldı. Yarışmaya Türkiye’den katılan<br />
Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu’nun ‘Kırmızı Değirmenler’<br />
isimli suluboya eseri, <strong>2019</strong> takviminde yer almak üzere bu<br />
onura layık görüldü.<br />
EN BÜYÜK KÂĞIT ÜRETİCİLERİNDEN BİRİ:<br />
HAHNEMÜHLE<br />
Önceliği olduğu takvim konusunda her sene dünya çapında<br />
resim yarışması hazırlayan ve kurulduğu 1854 yılından<br />
itibaren dünyanın en büyük kâğıt üreticileri arasında en<br />
başta gelen Alman Hahnemühle<br />
firması; sanatsal kâğıtlar, çizim ve<br />
baskı kâğıtları, suluboya, pastel<br />
üretimi ile ön planda. Sanatçılar için<br />
acid free kâğıtlar üreten ve Almanya<br />
Dassel’de kurulmuş olan Hahnemühle’yi<br />
Türkiye’de Türk sanatçılar<br />
ile buluşturan Artboya şirketi ise,<br />
suluboyaya destek vermek ve<br />
suluboyanın o muhteşem güzelliğini<br />
ve gizemini insanlarla paylaşmak<br />
amacıyla Art-İst Suluboya Topluluğu<br />
Derneği’ni kurmuş.<br />
78 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
FÜSUN SUN KUSEYRİOĞLU...<br />
1952 yılında İstanbul Moda’da sanatçı bir<br />
ailenin kızı olarak dünyaya gözlerini açtı.<br />
Güzel Sanatlar ilk mezunlarından ressam<br />
teyzesi Neriman Şekerkaya ile savaş dönemlerinde<br />
bile kalemi elinden eksik etmeyen<br />
büyük babası Ulu Önder Mustafa Kemal<br />
Atatürk’ün silah arkadaşı Veteriner Albay Dr.<br />
Asım Şekerkaya, Moda’da yaşadığı çocukluk<br />
dönemleri dâhil sanat tüm hayatında etkili<br />
oldu. Aileden de gelen bu sanat sevgisinin<br />
temelleri, Füsun Sun Kuseyrioğlu’nun orta<br />
ve lise yıllarında okuduğu Çamlıca Kız Lisesi<br />
resim öğretmeni Ressam Zahide Özar ile<br />
beraber yaptığı çalışmalarla pekişti.<br />
İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar<br />
Yüksek Okulu (Marmara Üniversitesi Güzel<br />
Sanatlar Fakültesi) İç Mimarlık bölümüne<br />
girerek, 1978 yılında Mobilya Tasarım bölümünden<br />
mezun oldu. Uzun yıllar mobilya<br />
ve içmimarlık alanında çeşitli kuruluşlarda<br />
çalışan Kuseyrioğlu; üniversitede tanışarak<br />
evlendiği, Tatbiki Yüksek Okulu ve sonrasında<br />
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar<br />
Fakültesi’nde akademisyenlik yapan Doç.<br />
Dr. Ahmet Ümit Kuseyrioğlu ile birlikte,<br />
içmimarlık ofisi ve mobilya atölyesi olarak<br />
halen devam etmekte olan kendi şirketleri<br />
“Modart”ı kurdu.<br />
Üniversite yıllarında içmimarlık eğitimi<br />
görürken, Ressam Prof. Mustafa Pilevneli’nin<br />
etkisiyle suluboya dalında resimler<br />
yapmaya başladı. Değerli ressamdan aldığı<br />
temel bilgilerin ışığında, 2015 yılında suluboya<br />
ile sanat alanına yeniden yön verdi.<br />
Bu yolda tanışıp atölyesine katıldığı Ressam<br />
Burhan Özer önderliğinde çalışmalarını<br />
ilerletti. Kuseyrioğlu, suluboyanın zarafetini,<br />
gizemini ve aynı zamanda şeffaflığını her<br />
gün keşfetmenin keyfini yaşarken, sanatı bir<br />
hayat felsefesine dönüştürmenin hazzını da<br />
sergileri eşliğinde tatmaya devam ediyor.<br />
KAPAK TABLOSU<br />
Ressam “Fusun Sun Kuseyrioğlu” imzalı suluboya eserler.<br />
Araştırmacı-Yazar Dr. R. Sertaç<br />
Kayserilioğlu’nun bilgi ve belgelerinin<br />
ışığı altında, Füsun Sun<br />
Kuseyrioğlu tarafından suluboya<br />
olarak hazırlanan bu çalışma,<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’ün İşgal Yılları” konulu<br />
belgesel yazı dizisi ile ilgili olarak<br />
“ İşgal Dönemi’nde İngiliz Ordusu<br />
tarafından kapatılan Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü” başlığıyla<br />
bu sayıda <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />
kapak oldu. Konuya ilişkin<br />
çıktığı bilinen bu ilk canlandırma,<br />
doğru görünümlü olarak<br />
önce “İstanbul ve <strong>Kadıköy</strong> İşgal<br />
Tarihi Belgeleri” arasında, sonra<br />
da Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
tarihi içindeki yerini alacaktır.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 79
Renklerin Dünyası<br />
COLOR<br />
WHISPERER<br />
Minnesota’nın kulağına<br />
renkleri fısıldayan <strong>Kadıköy</strong>’lü:<br />
SERAN KAYSERİLİOĞLU<br />
OTTERSON<br />
Fresko & Mozaik & Ahşap<br />
Tavan Restorasyonları /<br />
Seran Otterson<br />
Villa Vesuviano, Ercolano.<br />
Napoli / İtalya (2001-2002)<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Renkler... İnsanoğluna sunulmuş belki de<br />
en değerli hediye... Yeryüzünü şekillendiren,<br />
hayatımıza anlam veren, ilk çağlarda<br />
büyülü anlamlar yüklenip, geçmişte Mona<br />
Lisa’ya can vermiş renkler... Günümüzde<br />
ise paletlerden duyguya, duygudan da<br />
tuvallere çağlayıp da giden... Kimi zaman<br />
bulutların üzerine çıkartan, kimi zaman<br />
hayal âleminden gerçek aleme döndüren,<br />
ağlatan, güldüren, her şeyi altüst edebilen<br />
bir sihir... Tüm canlıların müptelası... İmkânsız,<br />
yasaksız, ölümsüz, vazgeçilemeyen...<br />
İşte hayata böylesi bir renk tutkusu ile bağlanmış,<br />
evvelce <strong>Kadıköy</strong>’ümüzde şimdilerde<br />
ise ilk Kızılderili yerleşim doğası Minnesota’da<br />
sanatını sürdüren Seran Kayserilioğlu<br />
Otterson... Halen de yaşamını, işi gereği<br />
renklerin büyülü tutkusunda sürdürmekte.<br />
Peki, “Renkten de ötesi var mı?” dersek, cevap<br />
kesin “Evet” olacaktır. Zira, sınır tanımaz<br />
sanat... Tıpkı, kıtalar ötesi ayrı ayrı yaşamış iki<br />
yörenin, bir dolu benzerlikte buluştuğu gibi...<br />
Tıpkı, kültürleri sınır tanımamış iki yörenin,<br />
bir dolu benzerlikte buluştuğu gibi… Ne var<br />
ki ortak hazlar hiç değişmemiş; önce sanata,<br />
sonra da renklere doğru sürmüş de gitmiş...<br />
Seran Otterson tarafından yapılmış “İç Mekan & Dış Cephe Projeleri”<br />
Konut Dış Cephe Projesi, Minnesota / USA, <strong>2019</strong>.<br />
Mutfak Yenileme, Minnesota/ USA, 2017.<br />
80 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Renklerin Dünyası<br />
Renklerin dilini ise taa çocukluk yıllarında<br />
öğrenmiş. En sevdiği oyun, kuru kalem setindeki<br />
kalemleri çıkartıp, yeniden dizmekmiş<br />
akşamları. Ya da gözüne kestirdiği bir<br />
objenin, sulu boyasında yüzünü yıkamak<br />
sabahları... Tonların şifresini zaten çoktan<br />
çözmüş. Şimdilerde de bir “ahenk taşeronu”,<br />
bir “renk arkeoloğu”...<br />
2012 yılında Minnesota’ya yerleşmiş Mrs.<br />
Otterson... Burada dikkatini ilk çeken olgu,<br />
ağır kış şartları nedeniyle aylarca bembeyaz<br />
karlarla yaşayan Minnesota’lıların, adeta<br />
renklere uzak duran yaklaşımları olmuş. O da<br />
yörenin ilk yerleşimcileri Kızılderililer misali,<br />
Minnetonka’yı kökboyalı doğal renklerle<br />
bezemek istemiş. Zaman içinde de ismini<br />
duyurup, yörenin ünlü mimarlık şirketleri ve<br />
kurumlarına iç mimari anlamda hizmetler<br />
sunarak, aynı mekânda birçok malzemenin<br />
doğru kombinasyonundan doğru duvar renkleri<br />
seçimine kadar, bir dolu alanda “Renk<br />
Danışmanı” olarak çalışmalarına başlamış.<br />
Seran Otterson imzalı Duvar Resmi & Accent Duvar<br />
Çalışmaları (Minnesota/USA, 2016-<strong>2019</strong>)<br />
Seran Otterson imzalı “Modernize<br />
Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı Karo<br />
Tasarımları”<br />
Castellon / İspanya. Azulejos<br />
Dergisi, Ocak 2010 .<br />
Seran Otterson imzalı Floransa Duomo Duvar Resmi<br />
Tromp L’oeil /Göz Yanılması Tekniği.<br />
Floransa/İtalya, 1998 .<br />
Seran Kayserilioğlu Otterson, sokaklarında<br />
yürürken yıllarca her karesinde görmeye<br />
alıştığı Akdeniz’in o büyülü renk coşkusunun,<br />
şimdilerde Minnesota’nın sessiz beyaz<br />
tuvalinde bağrışmasını istiyor. O şimdilerde<br />
Minnetonka’nın tüm sokaklarında;<br />
tutkunun, rengin iç mimarisindeki etkisiyle<br />
buluşmasını bekliyor.<br />
Aynı zamanda sert ve uzun geçen kışlar<br />
nedeniyle, bölgede çocukların da uzun<br />
zaman geçirmek zorunda kaldığı mekânlara<br />
da duvar resimleri tasarlayıp uygulamaya<br />
başlamış. Yuvarladığı renkli minik Minnesota<br />
kar topu kısa sürede büyümeye başlarken,<br />
bölgedeki eğitim merkezleri, okullar, çocuk<br />
yuvaları ve iç mekân parklar, çocuklar için<br />
yaratılan bu yeni akıma ait renkli dünyanın<br />
da birer üyesi olma yolunda.<br />
Şimdilerde yaşamını<br />
Minnesota’da ve<br />
Amerikalıların kulağına<br />
renk fısıldayarak geçiren<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ümüzün renkli<br />
eski gençlik simalarından<br />
Seran Kayserilioğlu Otterson’u,<br />
önümüzdeki sene<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi duvar<br />
resimleri alanında düzenleyeceği<br />
Mural İstanbul<br />
Festivali’nde de görmek<br />
umudumuzla, yarattığı<br />
mekânları misali kendisinin<br />
de içinde rengârenk<br />
huzurlarda yaşayacağı<br />
uzun bir ömür diliyoruz.<br />
Seran<br />
Kayserilioğlu<br />
Otterson<br />
www.imuralmn.com<br />
serankayser@gmail.com<br />
12 Aralık 1977’de İstanbul Fenerbahçe’de<br />
doğan Seran Kayserilioğlu<br />
Otterson’un Fenerbahçe Nurettin<br />
Teksan İlkokulu’nda başlayan okul<br />
hayatı, <strong>Kadıköy</strong> Anadolu Lisesi ile<br />
devam edip, 2000 yılı Marmara Üniversitesi<br />
Güzel Sanatlar Akademisi<br />
mezuniyeti ardından, 2010 yılı Mimar<br />
Sinan Güzel Sanatlar Akademisi<br />
Yüksek Lisans mezuniyeti ile nihayetlenmiş.<br />
2001 yılından itibaren İtalya’nın Bologna<br />
ve Napoli şehirlerinde Seramik<br />
Tasarımı ve Fresko Restorasyonu ile<br />
ilgili çalışmalar yapmış. 2006 yılında<br />
İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi<br />
Seramik Tasarım Bölümü’nde<br />
yüksek lisansa başlayıp, Avrupa<br />
Birliği’nden kazandığı burs ile 2008-<br />
2010 yıllarında İspanya / Sevilla<br />
Üniversitesi’nde Yüksek Lisans tez<br />
araştırmaları yapmış.<br />
İspanya’nın Castellon bölgesinde<br />
Karo Tasarımı üzerine çalışmalarda<br />
bulunmuş. Endülüs Emevi desenlerini<br />
İspanya / Sevilla’da yerinde<br />
araştıran Seran Kayserilioğlu Otterson,<br />
hazırladığı “Osmanlı, Selçuk ve<br />
Endülüs Desenleri Karşılaştırmaları”<br />
tezi ile geleneksel Türk desenlerini<br />
inceleme fırsatını da yakalamış.<br />
Yaptığı çalışmaları ve araştırma<br />
konuları ile, yurt içi ve yurt dışında<br />
çok sayıda dergi ve magazinde yer<br />
almış.<br />
“World War I / 1. Dünya Savaşı”,<br />
“Yeni Yıl & Christmas Postcards”,<br />
“Yıllar Boyu Gelin Damat Fotoğrafları”,<br />
“Fenerbahçe 100. Yıl Etkinlikleri”,<br />
“Bizans & Eski İstanbul Takıları” gibi,<br />
2006-2010 yılları arasında Araştırmacı-Koleksiyoner<br />
Dr. R. Sertaç<br />
Kayserilioğlu tarafından açılmış çok<br />
sayıda sergide küratörlük yapmış.<br />
Halen yaşadığı USA-Minnesota’da<br />
Renk Danışmanlığı ve İç Mimarlık<br />
yapan Seran Kayserilioğlu Otterson,<br />
Chris Otterson ile evli ve Benjamin<br />
Otterson’un da annesi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 81
Yaşamın İçinden<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün Şarlo’su,<br />
hepimizin Şarlo’su…<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün sokaklarında yürürken birden<br />
tebessüm edebileceğiniz, şapkanız varsa<br />
bir anda yere düşebileceği bir durumla<br />
karşı karşıya kalabileceğiniz, bütün bunların<br />
altında ise içten içe hüzünlenip, bir süre<br />
duraksayabileceğiniz biriyle karşılaşabilirsiniz.<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> olarak sizin, bizim,<br />
bütün <strong>Kadıköy</strong>’ün simgesi haline gelen ve<br />
“<strong>Kadıköy</strong>’ün Şarlo’su” olarak bilinen sokak<br />
sanatçısı Mustafa Güneyli ile buluştuk. İşte<br />
keyifli röportajımızın ayrıntıları:<br />
Ne zamandır sokaklardasınız,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’den başka bir yere de<br />
gidiyor musunuz?<br />
2018 yılının <strong>Nisan</strong> ayından itibaren sokaklardayım.<br />
Sadece <strong>Kadıköy</strong>’deyim. Eğer<br />
konser veya açılış gibi özel istekler olursa,<br />
bazı önemli yerlere de gidiyorum. Neticede<br />
Charlie Chaplin’in bir ismi var, her tarafa<br />
gidemem. İsminin hakkını vermek ve ona<br />
göre yerlere gitmek zorundayım.<br />
mü giydim ve taşın üstüne oturdum. Herkes<br />
bana sarılmaya başladı, uzaktan el sallamaya<br />
başladı, tebrik edenler oldu. Dünya<br />
turundan dönüp gelen insanlar, şu an dünyada<br />
tek olduğumu söyledi. Türkiye’de film<br />
çeken Amerikan yönetmenlerden bile bunu<br />
duydum. Birebir yaptığımı söylediler.<br />
Hazırlanma süreci nasıl oldu, altından<br />
kalkabileceğinizi nasıl düşündünüz?<br />
Buna şu şekilde güvendim. Charlie Chaplin<br />
izlediğimde bunun derininde bir şey<br />
Nasıl başladı Charlie Chaplin<br />
performanları?<br />
Chaplin, birtakım yaşanmışlıkların sonucunda<br />
bir şeylere kızdığım, birilerine kızdığım,<br />
hayata kızdığım ve bir şey yapmam<br />
gerekiyor dediğim anda açığa çıktı. Ya bana<br />
gülmeyi ve güldürmeyi unutan insanlara<br />
aksi bir durum yapacaktım ya da tam tersi<br />
gülmeyi ve güldürmeyi unutan insanlara<br />
bunu öğretecektim. İkincisini seçtim. Zor<br />
durumdaydım, icabında televizyonumu<br />
sattım ve kostümümü aldım. İndim <strong>Kadıköy</strong><br />
Meydanı’na, oturdum taşın üstüne. Herkes<br />
bana sarılmaya başladı. Meğerse herkes<br />
Chaplin’i çok özlemiş. Charlie Chaplin’in<br />
üstünde durmamın sebebi ise şu: Çok<br />
düşündükten sonra dünyanın en kötü insanının<br />
bile sevebildiği tek bir insan olarak<br />
Charlie Chaplin’i gördüm. Bu yüzden onun<br />
üzerinde durdum. Dediğim gibi kostümüolduğunu<br />
gördüm; hüzün ve matraklık.<br />
Chaplin’in kendi yaşanmışlıklarıyla matrak<br />
bir ruha sahip olmasını birleştirince çıkıyor<br />
Charlie Chaplin ismi. Ben daha evvel verdiğim<br />
demeçlerde şunu söyledim: Charlie<br />
Chaplin’i hiçbir tiyatrocu yapamaz ama<br />
halktan herkes yapabilir. Meşakkatli bir iş...<br />
Yani icabında bütün <strong>Kadıköy</strong>’ü paytak paytak<br />
yürümek demek... Mimiği hiç bozmamak,<br />
hiç konuşmamak demek... Bu yüzden<br />
şu anda beni sahiplenmiş durumdalar.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü özellikle mi seçtiniz?<br />
Özellikle seçtim. Çünkü <strong>Kadıköy</strong>, ayrışmış bir<br />
yer. Herkesin otobüsten inip kendini <strong>Kadıköy</strong><br />
havasına soktuğu bir muhit... O yüzden<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü seçtim, devam da edeceğim. Bu<br />
zaman zarfı içerisinde bir şey tecrübe ettim<br />
ve bunu kafaya koydum. Bir final koydum<br />
kafama, Charlie Chaplin’in bir finali. Tabi ki<br />
belli bir yaş aldıktan sonra bunu yapamaz<br />
hale geleceğim ama final şu olacak: Charlie<br />
Chaplin Dünya Gençlik Yaşam Merkezi. En<br />
başında söylediğim gibi, birtakım insanlara<br />
kızmıştım; bana yapılanlara veya çevredeki<br />
insanlara, sabah merhaba deyip akşamında<br />
kavga eden insanlara karşı bir şey yapmam<br />
gerekiyor dedim. İnsanların içindeki bir<br />
şeyleri dışarıya çıkartmam lazım dedim. Bu<br />
kaybetmiş oldukları ruh Charlie Chaplin. Yani<br />
herkese ulaşabiliyor.<br />
Baktığınız zaman toplumumuzun gençleri<br />
nereye gideceğini bilmiyor. Böyle bir sallantı<br />
var. Bütün gençliği toplamak gerekiyor.<br />
Bu bir isim altında olabilir. Annelerin,<br />
babaların, öğretmenlerin tereddüt etmeden<br />
çocukları gönderebileceği bir merkez oluşmalı.<br />
Bu merkezde insanın aklına hayaline<br />
gelebilecek her türlü aktivitenin kurulması<br />
lazım ki gençler kendini oraya atsın. Belli<br />
alışkanlıklardan uzaklaşması ve üretime<br />
geçmesi gerekli gençlerin... Ben de bunu<br />
düşünerek yola çıktım ve finale bunun<br />
adını koydum. Yakın zamanda televizyon<br />
programlarına çıkma ihtimallerim olabilir.<br />
Olursa bu finali insanlara haykıracağım. Bunun<br />
gerçekleşmesinin gerektiğini ve yardım<br />
edilmesi gerektiğini söyleyeceğim. Belki<br />
bunu ben kuramayacağım ama en azından<br />
kurulmasına öncü olursam, çok kişinin<br />
hayatını kurtarmış olabilirim.<br />
82 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşamın İçinden<br />
Kedi pansiyonerliği<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong> sokaklarına adım atan herkes <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />
kedileri, kedilerin de <strong>Kadıköy</strong>’ü<br />
çok sevdiğini anlar. Günümüzde birçoğumuza<br />
ev arkadaşlığı da yapan kedileri siz de<br />
çoğu zaman yalnız bırakmaktan çekiniyor,<br />
koşa koşa eve gidiyorsanız, size bir müjdemiz<br />
var. <strong>Kadıköy</strong>lü gazeteci Gökçe Uygun,<br />
kedi pansiyonerliği işine girişti. Kedilerinizi<br />
keyifli evinde misafir eden Gökçe, şöyle sesleniyor<br />
kedi sahiplerine: “Gözünüz arkada<br />
kalmasın!”<br />
“KEDİ PANSİYONERLİĞİ<br />
ALANINDA İHTİYAÇ VARDI”<br />
“Nedir kedi personelliği?” diye sorduğumuzda,<br />
“Bu işi çok büyük bir keyifle<br />
yapıyorum” diyor ve ekliyor Gökçe Uygun:<br />
“Yaklaşık iki yıldır kedi pansiyonerliği<br />
yapıyorum. Aslında bunu bir iş olarak<br />
görmüyorum, zira hâlihazırda geçimimi<br />
sağladığım ve severek yaptığım gazetecilik<br />
mesleğimi sürdürüyorum. Hayvan sevgimi,<br />
hayvanlar ve insanlar yararına değerlendirdiğim<br />
bir tür sosyal fayda projesi diyebiliriz.<br />
Küçüklüğümde hayvanları çok sevmeme<br />
rağmen onlardan korkan bir çocuk<br />
olarak veteriner olmak isterdim. Mesleğimi<br />
yaparken de her zaman için hem insanların<br />
hem hayvanların hem de doğanın yararına<br />
haberler yapmaya özen gösteriyorum.<br />
Bu esnada kedi pansiyonerliği alanında<br />
bir ihtiyaç olduğunu gördüm. İnsanlar<br />
özellikle tatil dönemlerinde kedilerini<br />
gözleri arkada kalmayacak şekilde emanet<br />
edebilecekleri bir yer arıyorlardı. Elbette<br />
bu işi yapan veterinerler var ama kimse kedisinin<br />
bir kafeste kalmasını istemez. Ben<br />
de böylelikle evimi kedilere açtım, kendimi<br />
kedilerin arasında buluverdim.”<br />
“ÖNCESİNDE KEDİLERE DAİR<br />
TÜM BİLGİLERİ ALIYORUM”<br />
Evinde genelde tek kedi misafir eden<br />
Uygun; “Bazen bu rakam ikiye çıkıyor ama<br />
o durumda da birbirini tanımayan kedilerin<br />
gerilmemeleri ve olası bir kavgaya karşı<br />
onları iki ayrı odada, birbirlerini görmeden<br />
misafir ediyorum. Eğer her iki kedinin de<br />
sahibi kedilerin birbirleriyle tanışmasını<br />
arzu ediyorsa, o şekilde de olabiliyor.<br />
Sonrasında kedi sahibinden kedi/kedileri<br />
ile ilgili detaylı bilgi alıyorum. Kedinin adı,<br />
yaşı, cinsi, özellikleri, nelerden hoşlanıp<br />
nelerden hoşlanmadığı, varsa bir hastalığı<br />
gibi temel bilgileri öğreniyorum. Ardından<br />
da belirlenen tarihte sahibi, kediyi bana<br />
getirip teslim ediyor. Ayrıca kedinin mutlaka<br />
kimlik kartını (veteriner karnesi) ve olası bir<br />
acil duruma karşı veterinerinin numarasını<br />
da almayı ihmal etmiyorum. Son olarak da<br />
kedi sahibi, kedisini benden teslim aldığında<br />
ödemesini yapıyor” diyor.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 83
Sosyal Sorumluluk<br />
TEV bağışçısı Suzan Paran:<br />
Büyük bir aile kazandım<br />
PINAR BALTACI<br />
Türkiye genelinde 14 şubesi bulunan Türk<br />
Eğitim Vakfı (TEV), yeni şubesini geçtiğimiz<br />
günlerde Suadiye’de açtı. Yoğun katılımla<br />
gerçekleştirilen açılış, bazı güzel hikâyelerin<br />
başlamasına da vesile oldu. Etkinlik sırasında<br />
dağıtılan balonlardan birine ulaşma<br />
imkânı olan 91 yaşındaki Suzan Paran,<br />
balonun üzerindeki telefon numarasını arayarak<br />
TEV’in çalışmaları hakkında bilgi aldı.<br />
Hayata geçirilen projelerden çok etkilenen<br />
Paran, evini TEV’e bağışlayarak “Büyük bir<br />
aile kazandım” dedi.<br />
“KADIKÖY HEP GÜZEL VE KİBARDI”<br />
Asker babasının mesleği sebebiyle çocuk<br />
yaşlarda Türkiye’yi karış karış gezen Suzan<br />
Paran ve ailesi, babalarının emekliliğin ardından<br />
ilk defa İstanbul’a geliyor. Emeklilik<br />
maaşıyla Maltepe’ye bir ev yaptıran babasını<br />
ve ağabeyini erken yaşta kaybediyor<br />
Suzan teyze. Ardından uzun yıllar annesinin<br />
hastalığıyla meşgul oluyor. 1980’li yıllara<br />
gelindiğinde annesini de kaybedince Maltepe’deki<br />
daireler satılıyor ve Bostancı’daki<br />
ev alınıyor:<br />
“Maltepe’de yaptırdığımız ev çok kötüydü.<br />
Babamın emekli maaşı yetmemişti güzel bir<br />
ev yaptırmaya. Çok geçmeden müteahhit<br />
girdi, daire verdiler bize. Fakat kiracıların<br />
peşinde koşturamadım, kimse ödemedi<br />
kiralarını. Satarak bugün oturduğum evi<br />
aldım. İstanbul’a ilk geldiğimiz yıllardan<br />
bu yana, özellikle de gençlik dönemimde<br />
sık sık <strong>Kadıköy</strong>’e giderdim. Tüm hayatım<br />
burada geçti. <strong>Kadıköy</strong> hep güzel ve kibar bir<br />
yerdi. Eskiden Bağdat Caddesi’nde yürür,<br />
vakit geçirirdim ama artık çok zor ne yazık<br />
ki. Trafik ve kalabalığın artışıyla bizim yaş<br />
grubumuzun burada vakit geçirmesi imkânsız<br />
hale geldi.”<br />
“TEV AİLESİNE DÂHİL OLMAKTAN<br />
MUTLULUK DUYUYORUM”<br />
Evini Türk Eğitim Vakfı’na bağışlamaktan<br />
dolayı büyük bir mutluluk ve huzur duyduğunu<br />
ifade eden Suzan Paran; “TEV ile<br />
arkadaşım sayesinde tanıştım. Ona sürekli<br />
evimi güvenilir bir kuruma bağışlama<br />
fikrimden bahsediyordum, ancak bir türlü<br />
karar veremiyorduk. Arkadaşım, TEV’in<br />
Anadolu Yakası şubesinin açılışında dağıtılan<br />
balonlardan birini getirdi bana. Balonun<br />
üzerindeki telefon numarasını aradık,<br />
hemen gelip çalışmaları hakkında bilgi<br />
sundular. Hepsi çok güler yüzlüydü. Evimi<br />
çocukların eğitimine bağışlamak beni çok<br />
heyecanlandırdı ve kararımı verdim. Doğru<br />
bir karar aldığımı şimdi daha iyi anlıyorum.<br />
TEV sayesinde büyük bir ailem oldu. Beni<br />
her zaman arayıp soruyorlar, mutlu oluyorum.<br />
Vehbi Koç da çok sevdiğim değerli bir<br />
iş adamıdır. Fotoğrafını çerçeveletip evime<br />
astım. TEV ailesine dâhil olmaktan mutluluk<br />
duyuyorum” şeklinde konuştu.<br />
84 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Moda<br />
Nost Vintage ile geçmişin ruhu<br />
iKiNCi ŞUBESiYLE<br />
MODA’DA!<br />
PINAR BALTACI<br />
Hollywood yıldızlarının, şarkıcıların ya da diğer ünlü isimlerin<br />
üzerlerinde görünmeye başlaması ile tekrar trend<br />
olan vintage giyim, zamanımızın en popüler moda akımları<br />
arasında yerini aldı. Ülkemizde de görünür olmaya başlayan<br />
vintage modası, <strong>Kadıköy</strong>’ü de ‘Nost Vintage’ mağazalarıyla<br />
etkisi altına almaya başladı. İlk defa 2017 yılında<br />
Yeldeğirmeni’nde açılan mağaza kısa sürede yoğun ilgiyle<br />
karşılaşınca, ikinci şubesini Moda’da hayata geçirdi. <strong>Kadıköy</strong>lülerden<br />
büyük ilgi gören Nost Vintage, tüm Türkiye’den<br />
ziyaretçileri de ağırlıyor. Rap dünyasının tanınmış yüzlerinin<br />
yanı sıra Yener Çevik, Birkan Sokullu, Burak Yamantürk, Öznur<br />
Serçeler, Bahadır Yenişehirlioglu, Hayki, Merve Sevin,<br />
Ersin Arıcı, Savaş Satış, Feride Hilal Akın gibi çok sayıda ünlü<br />
isim de Nost Vintage’nin müdavimlerinden.<br />
BOL RENKLİ VE KALİTELİ KIYAFETLER:<br />
80’LER, 90’LAR...<br />
1980 ve 1990’ların bol renkli kıyafetlerini günümüze taşımayı<br />
başaran Nost Vintage, bu yeni trendin <strong>Kadıköy</strong>’deki temsilcisi<br />
niteliğinde. Yasin Polat ve Kadir Çoban ortaklığında<br />
kurulan mağazalar, <strong>Kadıköy</strong>lülerin uğrak yeri olmaya başladı.<br />
Türkiye’deki yeni üretimlerde 1980-90’lı yıllardaki güzel<br />
ve kaliteli kıyafetlerin bulunmaması nedeniyle böyle bir<br />
işe giriştiklerini ifade eden Nost Vintage’ın fikir babası Yasin<br />
Polat; “Tüm dünyada 2000’li yılların öncesinde çok kaliteli<br />
bir üretim varken, maliyetlerden, kalıp, desen ve kumaş<br />
anlamında hiçbir şekilde kaçınılmamışken, 2000’den sonra<br />
kullan, at, hızlı tüket gibi bir mantıkla ilerliyor ne yazık ki<br />
tekstil piyasası. Biz o eski dönemlerin güzelliklerini burada<br />
insanlara sunuyoruz” şeklinde konuştu.<br />
içerisine girdiğinizde ürünlerimiz<br />
ve nostaljik bazı objelerde<br />
adeta zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz.<br />
Yakalamak ve anlatmak<br />
istediğimiz de tam olarak<br />
buydu. Müşteri profilimiz genellikle<br />
öğrencilerden oluşuyor.”<br />
BİR BENZERİ DAHA<br />
OLMAYAN ÜRÜNLER!<br />
Nost Vintage’nin bir diğer ortağı<br />
Kadir Çoban ise uzun süredir bu<br />
işi yaptıklarını aktararak, mağazalaşma<br />
sürecine dair şunları<br />
söyledi: “Daha önce bu kıyafetleri<br />
pazarlarda satıyorduk. Ardından<br />
gerçek vintage ürünleri herkese<br />
anlatabilmek adına mağazalaşma sürecine girdik. Retro görünümlü<br />
vintage satmıyoruz. Retro, geçmişteki ürünlerin bugün<br />
o tarza uygun olması şeklinde üretilmesi anlamına geliyor. Vintage<br />
ise direkt olarak geçmiş dönemdeki ürünlerin bugünlere<br />
taşınması demek. Bizim ürünlerimiz tamamen tek, aynısından<br />
birden fazla yok. Henüz çok yeni olmasına rağmen Moda şubemiz<br />
gayet iyi gidiyor. Burada bir Nost Vintage ailesi yaratmaya<br />
çalışıyorz. Birçok farklı ülkeden çalışan arkadaşlarımız var. Vintage<br />
kültürünü yaşatıyor ve anlatmaya çalışıyoruz.”<br />
“HER KIYAFETİMİZİN AYRI BİR HİKÂYESİ VAR”<br />
İlk mağazalarını 2017 yılında Yeldeğirmeni’nde hayata geçiren<br />
Nost Vintage ailesi, yeni şubeleriyle Moda’da sizleri<br />
bekliyor. Yeldeğirmeni şubesine yoğun bir talep olduğunu<br />
belirten Polat, sözlerine söyle devam etti: “<strong>Kadıköy</strong>lü ziyaretçilerimiz<br />
Moda’da da bir şube açmamız konusunda çok<br />
ısrar ettiler. Biz de bu konağı tuttuk. Moda şubemiz her<br />
anlamda eskinin ruhunu yaşatıyor. Kıyafetlerimizin her biri<br />
geçmişin Moda’sını yansıtıyor. Hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri<br />
var. Bu dokuyu mağazamızda da korumak istedik. Konak<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 87
<strong>Kadıköy</strong>’den Bir Portre<br />
Yeldeğirmeni’nin bu sokağında<br />
çocukluğunuz ile<br />
göz göze geleceksiniz!<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün kendine has dokusuyla son yıllarda<br />
dikkatleri üzerine çeken Yeldeğirmeni<br />
bölgesi, her geçen gün birbirinden ilginç<br />
hikâyelere şahit oluyor. Sayfalarımızın bu<br />
defaki konuğu, evinin duvarlarını oyuncaklarla<br />
donatan Ecevit Çalışkan... Yeldeğirmeni’nin<br />
renkli simalarından olan Çalışkan,<br />
tam 45 senedir <strong>Kadıköy</strong>’de yaşıyor. İkinci<br />
el eşya alım satımı işi ile uğraşan Çalışkan,<br />
bir gün el arabasında ev eşyaları yerine<br />
kocaman bir ‘Şirinler’ oyuncağı ile giriyor<br />
mahalleye:<br />
“Çocukluğumdan bu yana çalışıyorum. İkinci<br />
el eşya alım satımıyla uğraşıyorum. Özellikle<br />
Rasimpaşa Mahallesi’nde öğrencilerin eşyalarını<br />
taşıyor ve yardımlarımı esirgemeden<br />
sunuyorum. Bir gün bir arkadaşın evine eşya<br />
taşımaya gittik. Evde bir oda dolusu eşya<br />
görünce şaşırdım. Babası çocukluğundan<br />
bu yana istediği tüm oyuncakları almış<br />
arkadaşın, o da hepsini bugünlere kadar<br />
korumuş. Kendimi tutamadım, Şirinler oyuncağını<br />
istedim. Çocukluktan bu yana hep<br />
çalıştığım için oyuncağım olmadı. İçimde<br />
kalmış, oyuncakları görünce heveslendim.<br />
Şirinleri mahalleye el arabamla getirdiğimde<br />
mahalleli şaşırmıştı. Evin en üstüne asınca<br />
ise şaşkınlıkları katlandı. Evimin bugünkü<br />
halinin hikâyesi o gün başladı.”<br />
HİÇBİRİ SATILIK DEĞİL!<br />
Sokaktan geçen herkes evin önüne gelince<br />
bir mola veriyor, hatta zaman zaman araç<br />
trafiği bile yaşanıyor. Fotoğraf çektirenler,<br />
oyuncak alıp yerine yeni oyuncaklar bırakanlar,<br />
mahallenin Ecevit ağabeyi ile sohbete<br />
dalanlar: “Oyuncaklar her geçen gün arttı.<br />
Satılık değil hiçbiri ama bazen gelip geçen<br />
çocuklar isteyince kıramıyoruz, veriyoruz.<br />
ÇOCUKLUK DUYGULARIM<br />
YENİDEN CANLANIYOR<br />
Geçenlerde mahallemizin 20 senelik bozacısı<br />
seslendi, ‘Ağabey bir oyuncak alabilir<br />
miyim kızım için?’ diye. ‘Olur’ dedim, ‘Ama<br />
yerine sen de bir oyuncak bırakacaksın’.<br />
Böyle bir gelenek haline getirmek istiyorum<br />
açıkçası. Takas usulü... Herkes burayı çok<br />
seviyor çünkü. Oyuncakların tükenmesini<br />
istemem. Mesela en üstteki ayılardan birini,<br />
bir süre mahallemizde yaşayan Erasmuslu<br />
bir öğrenci ülkesine gidince kargoyla gönderdi.<br />
‘Evin en üstüne asar mısın ağabey?’<br />
diye de not düşmüştü. Öyle yaptık. Çocukluk<br />
duygularım eve her baktığımda yeniden<br />
canlanıyor. Gelip geçenlerin de öyle.”<br />
88 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
Medicana <strong>Kadıköy</strong><br />
Hastanesi’nde hizmete açıldı<br />
Hastane şartlarında<br />
evde bakım<br />
Gelişmiş ülkelerde evde bakım<br />
hizmetlerinde ayrılan bütçe,<br />
son 15 yılda neredeyse yüzde 30<br />
oranında arttı. Bu hizmeti Dünya<br />
Sağlık Örgütü de destekliyor.<br />
Ülkemizde pek yaygın olmasa da Avrupa’da<br />
evde bakıma ilgi giderek büyüyor. Profesyonel<br />
eller tarafından hastanenin, hatta<br />
yoğun bakımın tüm şartları sağlanarak<br />
hastaya evinde bakılıyor. İhtiyaç duyulan<br />
bu alanda yeni hizmet vermeye başlayan<br />
Medicana <strong>Kadıköy</strong> Hastanesi hayli iddialı.<br />
Hastanenin Evde Bakım Birimi Sorumlusu<br />
Serhat Küçükuygun, evde bakım hizmetiyle<br />
ilgili sorularımızı <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okurları için<br />
yanıtladı.<br />
Evde bakımı hangi hastalar için<br />
öneriyorsunuz?<br />
Evde bakım denildiğinde çoğu kişinin aklına<br />
yaşlı bakımı gelmektedir. Hâlbuki evde<br />
bakım hizmetleri, yenidoğan hizmetlerinden<br />
yaşlı bakımına kadar her yaş grubunu<br />
içine alan çok kapsamlı sağlık hizmetleridir.<br />
Ancak genellikle 65 yaş üzeri bireyler rağbet<br />
etmektedir.<br />
Evde hasta bakımı kimler tarafından,<br />
nasıl sağlanıyor?<br />
Evde bakım hizmetleri bir takım işidir.<br />
Bu takımın içinde hekim, hemşire, sağlık<br />
destek personeli, fizyoterapist, psikolog gibi<br />
birçok sağlık profesyoneli yer almaktadır.<br />
Ülkemizde evde sağlık hizmetleri; kamu<br />
hastaneleri, belediyeler, Aile ve Sosyal<br />
Politikalar Bakanlığı, aile hekimleri ya da<br />
bazı dernekler tarafından ücretsiz sağlanmaktadır.<br />
Bunun yanı sıra 2005 yılından<br />
itibaren Özel Ruhsatlı Evde Bakım ve Sağlık<br />
Merkezleri, özel hastaneler bünyesinde<br />
veya tek başına merkez olarak faaliyet göstermektedirler.<br />
Sadece İstanbul’da faaliyet<br />
gösteren yaklaşık 30 ruhsatlı evde sağlık<br />
kuruluşu bulunmaktadır. Kamunun sağladığı<br />
sağlık hizmetleri; uzun randevu süreleri,<br />
hizmetin bütüncül olmaması ve uzun süreli<br />
kronik hasta bakımını kapsamaması sebebi<br />
ile oldukça sınırlıdır. Özel Evde Bakım<br />
Merkezleri ise kısa süreli hizmetleri (hekim<br />
muayenesi, kan alma, sonda değişimi, dikiş<br />
Medicana <strong>Kadıköy</strong><br />
Hastanesi Evde<br />
Bakım Birimi<br />
Sorumlusu Serhat<br />
Küçükuygun.<br />
alımı, serum, vs.) çok daha hızlı gerçekleştirmekte,<br />
ayrıca uzun süreli evde kronik<br />
hasta bakımı, evde ameliyat sonrası bakım,<br />
evde palyatif bakım ya da evde yenidoğan<br />
hizmetlerinde oldukça kapsamlı ve başarılı<br />
hizmetler sunmaktadırlar.<br />
Evde bakım yapıldığı zaman hastaneye<br />
gitmeye hiç mi gerek kalmıyor?<br />
Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve birçok<br />
medikal cihazın taşınabilir hale gelmesi<br />
ile birlikte evde bakım olanakları genişlemiştir.<br />
Yoğun bakım şartları evde sağlanabilmektedir.<br />
Dolayısıyla iyi bir evde bakım<br />
kuruluşundan hizmet alan hastalar, MR gibi<br />
gelişmiş radyolojik işlemler ya da cerrahi<br />
müdahale gereken vakalar haricinde evde<br />
rahatlıkla hastane şartlarındaki hizmeti<br />
alabilirler.<br />
Peki, pahalı bir işlem mi?<br />
Hastaneden daha mı avantajlı?<br />
Evde bakım hizmetlerinin ülkemizde<br />
yeterince gelişme gösterememesi sebebiyle,<br />
ücretlendirme konusunda sektörel<br />
bir ortalama tespit etmek oldukça zordur.<br />
Evde bakım hizmetlerinde SGK desteğinin<br />
olmaması, özel sağlık sigortalarının evde<br />
bakım hizmetlerini sınırlı şekilde karşılaması<br />
nedeniyle, bu hizmetler çoğunlukla nakit<br />
ödeme yapılan hizmetlerdir. Bunun yanı<br />
sıra kişiye özel sağlanan hizmet, hizmeti<br />
veren profesyonel kuruluş sayısı azlığı,<br />
evde bakım konusunda deneyimli personel<br />
sayısının az olması, evde bakım hizmetlerinde<br />
ücretleri arttıran diğer sebepler olarak<br />
sıralanabilir. Evde sağlanan hizmetler<br />
incelendiğinde, pahalı ya da ucuz kavramları<br />
daha net olmaktadır. Örneğin, yalnızca<br />
muayene hizmeti alacak bir hastanın bu<br />
hizmeti evde alması hastaneye göre daha<br />
pahalı olabilirken, uzun süreli medikal takip<br />
ve yatış gereken bir hastanın evde takip<br />
edilmesi daha ucuz olabilmektedir.<br />
KİMLERE ÖNERİLİYOR?<br />
• Kronik hastalar<br />
(KOAH, Diyabet, Hipertansiyon vs.)<br />
• Akut hastalar<br />
(Kısa süreli hastalıklar)<br />
• Cerrahi hastalar (Kırık vakaları ve<br />
cerrahi işlem geçirenler)<br />
• Geriatri hastaları<br />
• Nörolojik hastalar (Alzheimer,<br />
Demans ve Parkinson)<br />
• Terminal dönem hastalar<br />
• Onkolojik hastalar<br />
• Yeni doğum yapmış anneler<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 89
Sağlık<br />
SARI NOKTA<br />
HASTALIĞININ<br />
TEDAVISI<br />
MÜMKÜN!<br />
SARI NOKTA<br />
HASTASI MIYIM?<br />
Yaşlanmaya bağlı olarak görme kaybına<br />
neden olan ve halk arasında “sarı nokta”<br />
hastalığı olarak bilinen makula dejenerasyonunu,<br />
MedAmerikan Tıp Merkezi doktorlarından<br />
Op. Dr. Vildan Toğrul ile konuştuk.<br />
Sarı nokta hastalığında sağlıklı beslenme,<br />
kan şekeri, lipid seviyelerinin düzenlenmesi,<br />
egzersiz, sigarayı bırakmak gibi koruyucu<br />
faktörlerin önemli olduğunu ifade eden<br />
Vildan Toğrul, hastalığa ve tedavi süreçlerine<br />
dair ayrıntılı bilgiler verdi.<br />
Sarı nokta hastalığı nedir?<br />
50 yaş sonrası daha sıklıkla görülen, merkezi<br />
görmeyi azaltan retina hastalığıdır.<br />
Bu hastalık nasıl oluşur?<br />
Retina, gözün sinir tabakasıdır. Görme<br />
noktası olan makula, en önemli kısmıdır ve<br />
merkezi görmeyi sağlar. Buraya birtakım<br />
faktörlerle (VEGF) uyarı gelir ve istenmeyen<br />
damar sızıntıları oluşur. Buna “makula ödemi”<br />
denir. Şişen makula, artık fonksiyonunu<br />
kaybetmeye başlar. Hastanın görmesi azalır.<br />
Biraz daha detaylandırırsak,<br />
kaç tipi vardır bu hastalığın?<br />
İki tipi vardır; kuru ve yaş makula hastalığı.<br />
Yaş makula hastalığı tedavi edilebilir.<br />
Peki, görme ile ilgili şikâyetler<br />
neler olabilir?<br />
Az görme, merkezi görmede azalma, cisimlerin<br />
şeklini bozuk görme gibi şikâyetlerdir.<br />
Sarı nokta hastalığı dışarıdan<br />
bakıldığında anlaşılır mı?<br />
Hayır, gözle dışarıdan görülen bir belirtisi<br />
yoktur. İlk belirtileri görme ile ilgili çeşitli<br />
şikâyetler olabilir ya da rutin kontroller<br />
sırasında tespit edilebilir.<br />
Hastalığa dair en merak edilen<br />
noktalardan biri de tanısının<br />
nasıl konulduğu… Bu konuda<br />
neler söylersiniz?<br />
Öncelikle bir göz doktoruna başvurulması<br />
gerekir. Rutin göz kontrollerini yaptırmak<br />
önemlidir. Doktorunuz gerek görürse, OCT<br />
denilen (retinanın tabakalarını renkli kesitler<br />
halinde gösteren) cihazla tanı konulur.<br />
Retina damarlarındaki sızıntı ve iskemi (kan<br />
akımı azalması) alanlarını gösteren anjiyografi<br />
(FFA) ile de teyit edilir ve hangi tip<br />
AMD (yaşa bağlı makula hastalığı) olduğuna<br />
karar verilir.<br />
Okuyucularımıza hastalıktan korunma<br />
yöntemlerini de anlatır mısınız?<br />
Ne gibi önlemler alınabilir?<br />
Sağlıklı beslenme, kan şekeri ve lipid seviyelerinin<br />
düzenlenmesi, egzersiz, sigarayı<br />
bırakmak koruyucu faktörlerdir. Doktorunuzun<br />
tavsiye ettiği bazı gıda takviyeleri de<br />
korunmada yardımcı olabilir.<br />
Tedavi süreçlerinden bahsedelim…<br />
Evet, yaş makula hastalığı tedavi edilebilir.<br />
Göz içi enjeksiyonlarla bu hastalığa<br />
neden olan faktörler inhibe edilerek ödem<br />
azaltılabilir ve görme büyük oranda geri<br />
kazanılır. Doktorun önereceği doz ve sıklıkta<br />
enjeksiyonlar yapılır.<br />
Hastalığın tedavi edilmemesi<br />
durumunda hastalar ne gibi<br />
problemlerle karşılaşır?<br />
Hastalık tedavi edilmezse, ilerleyici tipte<br />
görme kaybı meydana gelebilir.<br />
MedAmerikan<br />
Tıp Merkezi doktorlarından<br />
Op. Dr. Vildan Toğrul<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 91
Zanaat<br />
Kendi tarzınızı özel dikim kıyafetlerle<br />
YENİDEN YARATIN!<br />
DENİZ İHSAN TAŞDELEN<br />
Gelin bu defa rotamızı Nişantaşı’na çevirelim... Burada iki<br />
eski dükkân, yıllara tam anlamıyla meydan okuyor. Mesleklerini<br />
Nişantaşı’nda icra eden Terzi Eşref Şeker ve Gömlekçi<br />
Osman Lek, üretimlerini sanat olarak nitelendiriyorlar.<br />
Çünkü çok uzun yıllar önce başlamışlar mesleklerine; hani<br />
gerçekten kıyafetlerde kalitenin ve özgünlüğün hâkim<br />
olduğu, zanaatkârlara saygı duyulan o çok eski yıllarda...<br />
Modacıların tasarımlarını el emeği ve işçilikle üretir<br />
terziler... Birbirinden ayrılması mümkün olmayan bu iki iş<br />
kolunda ortaklık şart... Dikimleriyle farklılık yaratmayı ve kişileri<br />
değiştirmeyi amaç edinen usta terzi Eşref Şeker, mesleğini<br />
her şeyden önce sanat olarak yaptığını vurguluyor ve<br />
ekliyor: “Müşterileri birbirinden farklı görmüyoruz. Bizim<br />
için önemli olan karşımızdakinin ismi değil, dikimlerimizle<br />
kişileri memnun ederek fark yaratabilmek.<br />
TÜM MÜŞTERİLERİM MUTLU AYRILIYOR<br />
Özel dikim, insanın kendi isteğine ve fiziğine uygun olanın<br />
el işçiliğiyle birleşmesi anlamına geliyor. Bir kıyafeti kişiye<br />
özel diktirdikten sonra salonda yürütürüm. Görünüşünden<br />
hareketine kadar takip eder, o kıyafet ile nasıl yürüneceğini<br />
anlatırım. Smokin, elbise ya da spor kıyafet olsun fark<br />
etmez, hepsinin farklı bir yürüme şekli vardır. Bunlar benim<br />
dikkat ettiğim unsurlar olduğu için tüm müşterilerim mutlu<br />
ayrılıyor. Kıyafet sana ne kadar uyuyorsa, sen de kıyafete o<br />
kadar uymak ve kıyafeti taşıyabilmek zorundasın. Bunun<br />
yanında bana kalırsa insan mesleğini 24 saat yaşamalı.<br />
Mesleğim, benim her şeyim. Dünyanın neresinde olursa<br />
olsun kendi yaptığım kıyafeti tanırım, müşterilerim de bilir<br />
bunu. Eskisi gibi çok çalışmıyorum artık. Yıllar önce grup<br />
elbiseleri de dikerdim, şimdilerde tamamen kişiye özel<br />
elbise hazırlıyorum.”<br />
“TÜRKİYE’DE TERZİLİK SEKTÖRÜ<br />
DEĞERİNİ KAYBETTİ”<br />
Terzilik mesleğinin bugününe dair bilgiler de veren Terzi<br />
Eşref Şeker’e göre; “Türkiye’de terzilik sektörü de bitti. Yeni<br />
ve genç eleman yetişmiyor ne yazık ki. Eskiden terzilik<br />
okulları vardı az da olsa. Bugünlerde onlar da birer birer<br />
kapandı. Mesleğimiz dünyanın her yerinde iyi para kazanıyor<br />
esasında. Çünkü insanları giydiren, şıklaştıran ve zarif-<br />
92 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Zanaat<br />
leştiren bir iş kolu... Bu sebeple önemli ama<br />
ne yazık ki ülkemizde değeri yeteri kadar<br />
görülmüyor. Türkiye’ye yabancı butikler geldikten<br />
sonra insanlar buraları tercih etmeye<br />
başladı. Hâl böyle olunca da mesleğimiz ne<br />
yazık ki eski değerini kaybetti.”<br />
“ESKİ YILLARDA<br />
İNSANLAR ÇOK DAHA ŞIKTI”<br />
Geçmişte insanların çok daha şık olduğunu<br />
ifade eden Eşref Şeker, sözlerine şöyle<br />
devam ediyor: “Eski yıllarda hanımlar ve<br />
beyler sokağa çıkarken şık olmaya özen<br />
gösterirdi. Erkekler kravatsız çıkmaz,<br />
kadınlar en şık elbiselerini giyerdi. Kadın<br />
kadın gibi, erkek de erkek gibi giyinebilmeli.<br />
Eski filmleri izlemeye çalışıyorum, 1900’lü<br />
yılların başındaki filmler... İnsanlar ne kadar<br />
özenli giyiniyor. Herkes kendini filme kaptırırken<br />
ben tamamen elbiselere odaklanıyor,<br />
detaylı olarak inceliyorum. Kıyafetler ile<br />
birlikte insanların da yüzünde bir gülücük,<br />
enerji var. Şimdi herkes yolda kendinden<br />
bezmiş bir şekilde yürüyor. Sanırım bunda<br />
ekonomik koşullar da etken.”<br />
KADIKÖY’ÜN GÜZEL GİYİNEN,<br />
KÜLTÜRLÜ İNSANLARI<br />
<strong>Kadıköy</strong> denildiğinde de güzel giyinen,<br />
kültürlü insanlar geliyor emektar terzinin<br />
aklına: “Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi<br />
olduğum için sık sık <strong>Kadıköy</strong>’e gelir, kulübe<br />
uğrarım. Gelmediğim zamanlarda özlediğim<br />
köyümdür <strong>Kadıköy</strong> benim. Bağdat<br />
Caddesi’ne çıkıp turlamaktan ve sahilde<br />
yürüyüş yapmaktan büyük keyif alıyorum.<br />
Güzel giyinen kültürlü insanları ve sanatıyla<br />
vazgeçilmezdir <strong>Kadıköy</strong>.”<br />
KİŞİYE ÖZEL<br />
GÖMLEK TASARIMLARI<br />
Arossi İşletmecisi Osman Lek ise<br />
Nişantaşı’nın meşhur gömlekçisi...<br />
Konfeksiyon ve özel dikim arasında<br />
farkı aktaran Lek, müşterinin kendi<br />
tarzına uygun olarak kumaş seçmesinin<br />
önemini şu sözlerle anlatıyor<br />
dergimize: “Özel dikimin konfeksiyondan<br />
farkı, kumaşının özel olarak<br />
birinci kaliteden seçilmesidir. Hem<br />
de tamamen kişinin tarzına uygun<br />
olarak... Müşteri, tasarımı istediği<br />
şekilde yönlendirebilir. Koluna<br />
istediği nakışı diktirip, dilerse isim<br />
de yazdırabilir. İşte özel dikimin<br />
konfeksiyondan farkı bu. Bunun<br />
yanında piyasadan farklı iplik, yaka<br />
ve düğmeler kullanılabiliyor. Bizi<br />
daha çok kilolu kişiler tercih ediyor.<br />
Kendi istedikleri tarzda ve kumaşta<br />
gömlek bulamadıkları için diktirmeyi<br />
tercih ediyorlar. Böylelikle çok<br />
daha rahat ediyorlar. En çok tercih<br />
edilen modeller beyaz yakalı, açık<br />
mavi gibi düz renkli gömlekler...”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 93
Eser Noyan’dan<br />
Tarçın ve Yasemin<br />
Kokulu Şarkılar<br />
Nazlı Tosunoğlu:<br />
Eskiden dünya<br />
daha özgür ve naifti<br />
Yeteneği içinde<br />
kaybolmuş bir dahi;<br />
KERİM ÇAPLI<br />
Neslihan Arslan:<br />
Dizilerde kalite, sürelerin<br />
düşürülmesiyle sağlanır<br />
İskoçyalı müzisyen Paul Dwyer,<br />
30 yıldır İstanbullu!
<strong>Life</strong> Magazin<br />
NESLİHAN ARSLAN:<br />
Dizilerde kalite,<br />
sürelerin<br />
düşürülmesiyle<br />
sağlanır<br />
PINAR BALTACI<br />
Tiyatro sahnelerinden gelerek evlerimize konuk<br />
olan genç oyuncu Neslihan Arslan, Mimar Sinan<br />
Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu. Buğulu sesi,<br />
uzun siyah saçları, kendine has jest ve mimikleri,<br />
kararlı duruşuyla dikkatleri üzerine çeken başarılı<br />
oyuncu, bugünlerde İstanbullu Gelin’in Dilara’sına<br />
hayat veriyor.<br />
Oyunculuğa Devlet Tiyatroları ve alternatif sahnelerde<br />
başlayan Neslihan Arslan ile ilk oyunculuk<br />
yıllarını, kendisine çok şey kattığını belirttiği Mimar<br />
Sinan Üniversitesi’ni, İstanbul’u, <strong>Kadıköy</strong>’ü ve<br />
dizi sektörünün bugününü konuştuk. Dizilerin<br />
daha başarılı ve kaliteli olabilmesi için sürelerinin<br />
azaltılması gerektiğini vurgulayan oyuncu; “Dizi<br />
kalitelerinin son yıllarda uzun çekildiği için düştüğü<br />
bir gerçek. Çok üretilsin evet, her alanda üretim<br />
yapılsın fakat saatler konusunda yeni bir düzenleme<br />
şart” şeklinde konuştu.<br />
KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ’NDE TİYATRO<br />
<strong>Kadıköy</strong> Koşuyolu’nda dünyaya gelen Neslihan<br />
Arslan, çocukluk yıllarından lise çağlarına kadar<br />
profesyonel olarak sporla ilgilenmesinin ardından,<br />
üniversite eğitimine karar vereceği noktada tiyatroya<br />
yöneliyor. Annesinin arkadaşı Ayşe Tunaboylu’nun<br />
da yardımıyla tiyatro sınavlarına hazırlanan<br />
Arslan, binbir emeğin ardından hayali olan Mimar<br />
Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne girmeye<br />
hak kazanıyor: “Öncelikle, <strong>Kadıköy</strong> Halk Eğitim<br />
Merkezi’nde tam iki sene boyunca tiyatro kursuna<br />
gittim. Oradaki hocalarımdan çok iyi şeyler<br />
öğrendim ama sınıflarımız çok kalabalıktı. Aklımda<br />
hep başka başka şeyler yapmak, kendimi daha da<br />
geliştirmek fikri dolaşıyordu. Bir gün çıkıp Müjdat<br />
Gezen’e giderek, dersleri izlemek istediğimi söyledim.<br />
Müjdat Hoca sağolsun, çok olumlu karşıladı<br />
ve ben haftanın üç günü Müjdat Gezen, Mustafa<br />
Alabora ve Haldun Dormen’in derslerine katıldım.<br />
Sonrasında, İstanbul Üniversitesi’nde Haldun<br />
Dormen’in derslerine de katılmaya başladım. Bana<br />
çok şey kattı bu dersler. Sınavlara üçüncü girişimde<br />
artık çok istediğim Mimar Sinan’ın öğrencisiydim.<br />
Dolu dolu geçirdiğim dört yılın ardından Devlet<br />
Tiyatroları’nda çalışmaya başladım.”<br />
96 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
“SADRİ ALIŞIK EFES ÖZEL ÖDÜLÜ”<br />
Okulunun bitmesinin ardından dublaj<br />
yaparak yaşamını idare ettiren Neslihan<br />
Arslan, alternatif sahnelerde yer alma<br />
planları yaparken kendini Devlet Tiyatroları’nda<br />
buluyor ve böylelikle Sadri Alışık<br />
Ödülü de tiyatroda oynadığı Portekizli<br />
bir kadın karakteri ile genç oyuncunun<br />
oluyor: “İlk oyunum Temiz Ev’de Portekizli<br />
bir kadını canlandırdım. Okulumun bittiği<br />
yıllarda alternatif sahneler yeni yeni açılıyordu<br />
ve ben biraz daha oralara yakındım.<br />
Amatör ve alternatifi birbirine karıştırmamak<br />
lazım... Tecrübeye çok inanıyorum<br />
ama genç kafanın gözlemi başka bir şey<br />
gibi geliyordu bana. Bir kalıba girmeden,<br />
her şeyi her an sizin değiştirme özgürlüğünüz<br />
oluyor çünkü alternatif sahnelerde.<br />
Fakat, Devlet Tiyatroları’ndan aranınca<br />
Temiz Ev’deki Portekizli kadın rolünü<br />
reddedemedim. 2011yılında Sadri Alışık<br />
Tiyatro Ödülleri’nde Efes Özel Ödülü’nü<br />
kazandım. Ardından dizi serüveni başlayana<br />
kadar tam yedi yıl boyunca yaz ve kış<br />
tiyatro yapmaya devam ettim.”<br />
FAMİLYA’NIN YEMİNSİZ KADINI: EFKAR<br />
Arslan’ın ilk dizisi ise başrollerinde Uğur Yücel,<br />
Bülent Parlak, Erkan Kolçak Kostendil<br />
ve Cansu Tosun gibi oyuncuların yer aldığı,<br />
çekimlerinin Ayvalık’ta gerçekleştirildiği<br />
samimi bir aile dizisi olan ‘Familya’. Dizide<br />
genç yaşta hayatın sırrını çözmüş, derin<br />
bir kadın olan ‘Efkar’ oluvermiş bir anda<br />
yetenekli oyuncu. Hâlâ sosyal medyada sık<br />
sık paylaşılan ‘Efkar’ karakterini şu sözlerle<br />
anlatıyor Neslihan Arslan: “Efkar, bir kadın<br />
oyuncu için çok büyük bir şans. Familya<br />
kısa sürdü ama çok keyifli bir işti. Uğur<br />
Hoca başta olmak üzere tüm ekip muazzamdı.<br />
Efkar çok sevildi, çok paylaşıldı, çok<br />
konuşuldu. Nedeni bana kalırsa yeminsiz<br />
ve çok net bir kadın olmasıydı. İnsan<br />
doğurmaktan öldürmeye kadar her türlü<br />
güdüye sahip. Bu nedenle hataları da vardır<br />
herkesin. Efkar karakteri işte bu hatalara,<br />
hata ya da hata değil diye bakan bir karakter<br />
değildi. Onu o sakinlikte çalışmak bana<br />
büyük keyif veriyordu.”<br />
BİR AİLE FİLMİ: İSTANBULLU GELİN<br />
Efkar’ı hepimiz kısa sürede çok sevdik evet<br />
ama İstanbullu Gelin’in Dilara’sını da öyle.<br />
“Dilara daha sakin, daha neşeli ve hatta<br />
daha çocuk” dediğimde onaylıyor Arslan ve<br />
ekliyor: “Evet, Efkar’ın tam tersi bir karakter<br />
Dilara. Bir aile dizisi olan İstanbullu Gelin’in<br />
Dilara’sının saklı sebepleri var hayatta. Çok<br />
neşeli ve iyi... İstanbullu Gelin beş bölümlüktü.<br />
Karakter Efkar’ın tam tersiydi, sebepleri<br />
vardı ve saklıydı. Sonra üstüne hikâye<br />
döndü ve kaldım. Dilara çok neşeliydi, bu<br />
sezon başka yüzünü görsek de hep uçlarda<br />
bir karakter. Aslında hepimiz için geçerli<br />
bu durum. National Geographic’in ‘Analık,<br />
Kızlık ve Kadınlık’ isimli ansiklopedisinde<br />
yapılan röportajda bir kadın şöyle diyordu;<br />
‘İyiyken iyiyimdir, kötüyken daha iyiyimdir.’<br />
İşte Dilara da tam olarak böyle bir karakter...<br />
Fakat hikâyesi ortaya çıktıkça ve sebepleri<br />
ortaya çok keskin ve net bir şekilde konulunca,<br />
onu anlamak ve benim açımdan<br />
oynamak daha da keyifli ve önemli oluyor.”<br />
“ŞİDDETİ GÖSTERMEK ZORUNDA<br />
DEĞİLSİNİZ AMA ANLATABİLİRSİNİZ”<br />
Televizyonda sansür konusuna ilişkin de<br />
fikirlerini paylaşan Neslihan Arslan, sansüre<br />
ilişkin Familya dizisindeki bir anısını<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okurlarına gülerek anlatıyor:<br />
“Ülkemizde çok garip şeyler sansürleniyor.<br />
Familya dizisinde konuşurken kendi ‘bip’imi<br />
uygun yerde kendim koymuştum. Nasıl<br />
olsa sansürlenecek diye kelimeyi söylerken<br />
‘bip’ demiştim. Sonra benim ‘bip’imi de<br />
sansürlediler. Şiddeti göstermek zorunda<br />
değilsiniz ama anlatabilirsiniz. Bir şeyler<br />
gösterilmeli ama bu reyting için olmamalı.<br />
Sansürü nasıl onaylamıyorsam, reyting<br />
uğruna yazılmış işleri de aynı oranda onaylamıyor<br />
ve hoşlanmıyorum.”<br />
“DİZİLERİN SÜRELERİ DÜŞÜRÜLMELİ!”<br />
Dizilerin daha kalıcı olabilmesi için sürelerinin<br />
düşürülmesi gerektiğinin altını çizen<br />
Arslan; “İşimizi ödev olarak görüyoruz. Ben<br />
ve birçok meslektaşım, kendimizi kaşlarımızı<br />
çatarak izleriz. Ekip olarak herkes çok<br />
düşünerek geliyor. Televizyondaki birçok<br />
işte de öyle kuşkusuz. Ancak işlerin devamlılığının<br />
sağlanması ve daha fazla verim<br />
alınması için dizi sürelerinin kısaltılması<br />
gerekiyor. Çok üretilsin, bu üretimler her<br />
alanda olsun ama belli kriterler de gözetilsin<br />
istiyoruz. Kesinlikle sürelerle alakalı yeni<br />
bir düzenleme şart” mesajı verdi.<br />
“İstanbul’un güzel bir büyüsü var<br />
ama ne yazık ki benim çocukluğumdan<br />
bugüne bile ciddi bir<br />
yozlaşma oldu. Biraz duygusalım, o<br />
yüzden ruhu olan bir yerin ruhunu<br />
yok eden binaları görünce gözlerim<br />
doluyor. Çocukken bu şehirde<br />
koşmayı çok severdim, şimdi aynı<br />
keyfi vermiyor. Kuzguncuk ve<br />
Adalar’a kaçıyorum sık sık. <strong>Kadıköy</strong><br />
ise bu yozlaşma ve değişimde biraz<br />
daha şanslı. Fakat yine de <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
geldiğimde eskiyi hatırlamıyor,<br />
aynı hislere sadece zihnimi zorlayıp<br />
hatırlayarak sahip oluyorum. İnsan<br />
hep ileriye gitsin, değişim olsun<br />
ama illa ki bazı değerlere sadık<br />
kalarak ve koruyarak...”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 97
<strong>Life</strong> Magazin<br />
İskoçyalı müzisyen Paul Dwyer,<br />
30 yıldır İstanbullu!<br />
PINAR BALTACI<br />
“İstanbul geldim bak<br />
Merhaba vefakâr dar sokak<br />
Şahit yer ve gökyüzü<br />
Tuttum sana verdiğim sözü”<br />
1990’lı yılların İstanbul’unda, <strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş<br />
vapurunda hızlıca bir defterin köşesine<br />
iliştirilmiş bu sözlerin sahibi, İskoçyalı<br />
müzisyen Paul Dwyer... İstanbul ile yeni yeni<br />
tanışmaya başladığı yıllarda, duyulanın aksine<br />
bambaşka bir İstanbul ve kültürle karşılaşınca<br />
buralı oluyor. Hatta yer yer hepimizden<br />
daha fazla İstanbullu, tam 30 yıldır...<br />
Güneşli günlerde atlıyor <strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş<br />
vapuruna, sadece deniz havası almak<br />
ve bir kıtadan başka bir kıtaya yolcuğun<br />
tadına varmak için… Hatta güzel de bir<br />
‘İstanbul’ şarkısı çıkıyor ortaya bir vapur<br />
yolculuğunda. “Vapurda harika müzikler<br />
yapılıyor, yolcuğum sırasında çok keyif<br />
alıyorum. Bir gün ‘İstanbul’ parçasını da<br />
bir müzisyenden duymayı çok isterim”<br />
diyor Dwyer; kuşkusuz İstanbul vapurlarından<br />
kendisine hatıra olarak kalan bir<br />
ezgiyi tekrar denizlere armağan edebilmek<br />
için... Ve şöyle devam ediyor, Paul Dwyer &<br />
The Bandits grubunu kurarak bugünlerde<br />
ülkemizde konserler vermeye başlayan<br />
Paul Dwyer’in türküsü...<br />
1990’LARIN EFSANE GRUBU: ENDIPOL<br />
İlk defa 1988 yılında yolu İstanbul’a düşen<br />
İskoçyalı müzisyen Paul Dwyer, o yıllardan<br />
bu yana ülkemizde müzik çalışmalarına devam<br />
ediyor. Üniversite yıllarından bugünlere<br />
müzik yaşamında yan yana olduğu Andy<br />
ile 1980’li yılların sonlarında ilk defa Hilton’da<br />
sahne alan Paul Dwyer, 1991’de yaptığı<br />
evliliğin ardından İstanbul’a tamamen<br />
yerleşiyor. “Endipol” grubu olarak yollarına<br />
devam eden Paul ve Andy, 90’larda Zülfü<br />
Livaneli gibi çeşitli sanatçıların yanında da<br />
çalışmalarını sürdürüyorlar. 2005’te Türkiye<br />
vatandaşı olan Paul, 2010’da Habertürk’te<br />
“Müzik ve Paul” isimli TV programı ile Türkiye’yi<br />
şehir şehir dolaşma imkânı bulurken,<br />
türküleri kendi yöresinde söyleyerek, müzik<br />
ve kültür arasındaki bağı yakalama imkânı<br />
da buluyor.<br />
“BENİM GÜZEL DOSTUM: ANDY”<br />
Üniversite yıllarında başlayan dostlukları<br />
uzun yıllar devam ediyor Andy ve Paul’un…<br />
Ülkemizde de öyle tanınıyorlar, ilk defa<br />
1988 yılında Hilton’da. Türkiye’de “Endipol”<br />
grubu olarak yollarına devam eden eski<br />
dostlar, yıllar içerisinde farklı ülkelerde<br />
yaşamaya karar verseler de dostlukları hiç<br />
bitmiyor. Ta ki yakın zamanda Andy’nin<br />
aramızdan ayrılışına kadar...<br />
98 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
“1983 senesinde üniversitede tanıştım Andy<br />
ile. O zamanlarda kendi parçalarımız vardı.<br />
Sokak müzikleri yaptığımız dönemlerde Sony<br />
Müzik yetkililerinden biri ile tanıştık. Onlarla<br />
yaptığımız bir anlaşma sonucu ülke ülke<br />
gezerek, otellerde müzik yapmaya başladık.<br />
İngiltere, İskoçya, Kıbrıs, Dubai ve Abudabi<br />
gibi pek çok ülkeyi gezdik Andy ile… 1988<br />
senesinde ise rotamız İstanbul Taksim’deki<br />
Hilton Oteli’ydi. Orada müzik yaparken önce<br />
Günay Restaurant, ardından Antalya’da<br />
bazı mekânlarla anlaştık ve her anlaşmanın<br />
sonucunda Türkiye’de kalış süremiz uzadı.<br />
Böylelikle İstanbul’a yerleştik, kendi ülkemize<br />
tatillerde gitmeye başladık. Andy ile hiç ayrılmadık.<br />
2000’li yıllarda ise o sırt çantasını alıp,<br />
gezme kararı verdi. Ben Türkiye’de evlenmiştim<br />
ve bir kızım olmuştu. Daha yerleşik bir<br />
hayata adım attım. Andy’nin hayat tarzı ise<br />
dünyayı gezmek fikri üzerineydi. Yollarımız<br />
ayrıldı ama sık sık görüştük ve Avrupa’daki<br />
konserlerde bir araya geldik. O gittikten sonra<br />
kendimi çok yalnız hissettim. Yakın zamanda<br />
ise bir rahatsızlıktan ötürü kaybettik. Acısı<br />
hâlâ benim için çok taze. Onu şarkılarımızda<br />
ve anılarımızda her zaman yaşatacağım.<br />
Andy, benim güzel dostum.”<br />
“FARKLI VE ZENGİN BİR<br />
MOZAİK VAR İSTANBUL’DA”<br />
“İstanbul’a ilk geldiğiniz yıllara geri dönelim.<br />
Nasıl bir düşünceyle geldiniz?” diye<br />
sorduğumda, düşündükleri ve karşılaştıkları<br />
arasında büyük fark olduğunu ifade eden<br />
Dwyer; “İlk geldiğimiz yıllarda çok farklı ve<br />
modern gelmişti bize İstanbul. Tabi başlarda<br />
fazla bir şey anlamamıştık. Hiç bilmediğimiz<br />
bir dil... 1980’li yılların sonunda Türkiye’de<br />
İngilizce bilen kişi sayısı da bu kadar fazla<br />
değildi. Hemen tarihi yerlerini gezmeye,<br />
müziklerini dinlemeye başladık. Yemeklerine<br />
zaten sonsuz bir saygımız var. Harika, çok<br />
beğeniyorum. Farklı ve çok zengin bir mozaik<br />
var burada. Bize tek bir vapurla Avrupa’dan<br />
Asya’ya geçmek çok şaşırtıcı geliyordu. Bir<br />
vapura biniyor ve sadece 20 dakika sonra<br />
kıta değiştiriyordunuz. Tekrar İskoçya’ya<br />
gittiğimde bunu büyük bir heyecanla anlatmıştım.<br />
Hilton’da müzik yaparken eşimle<br />
tanıştım. 1991 yılında evlenince, ben de artık<br />
İstanbullu olmuştum” diyor.<br />
“BİRÇOK FARKLI MÜZİSYEN İLE ÇALIŞTIK”<br />
İstanbul’da birçok müzisyenle tanışan<br />
Andy ve Paul; Aylin Livaneli, Zülfü Livaneli,<br />
İlhan Şeşen, MFÖ, Grup Gündoğarken ile<br />
tanışarak parçalarını seslendirme imkânı<br />
buluyorlar. İlk olarak ülkemizde kendi müziklerine<br />
yakın olan ezgileri seslendirmeyi<br />
tercih eden ikili, hiç ders almadan kulaktan<br />
dolma bilgilerle kısa zamanda Türkçeyi<br />
öğrenmeyi başarıyor:<br />
“Bir kültürü iyi anlayabilmek için, mutlaka<br />
o dili çok iyi bilmeniz gerekiyor. Ben de öyle<br />
yaptım ve öğrenme sürecini hızlandırdım.<br />
Böylelikle burada yaşamımı idare ettirecek<br />
birikime sahip olabildim. Çok gençtim Türkiye’ye<br />
geldiğimde. İskoçya’da doğdum evet<br />
ama Türkiye’de doydum diyebilirim. Çok<br />
fazla müzisyenle tanıştık. Zülfü Livaneli ile tanıştığımız<br />
yıllardı 1990’lar. Zülfü ağabeyimizin<br />
o yıllardaki albümlerini yaptık Andy ile…<br />
Zülfü Livaneli, Batı müziklerine meraklıydı.<br />
‘Benim enstrümantal bir albüm projem’ var<br />
dedi. Böylelikle ortak bir çalışmayla ‘Crossroads’<br />
albümünü çıkarttık. Bizim ‘Duygularım<br />
Asla Değişmez’ isimli bir parçamız vardı o<br />
zamanlar. Zülfü ağabey dinledi ve çok beğendi,<br />
sözler yazdı o parçaya. ‘Saat 4 Yoksun’<br />
albümünde bu parça ‘Nehir Gibi’ ismiyle yer<br />
buldu. Zülfü ağabeye bu besteyi vermekten<br />
dolayı her zaman mutluluk duyduk. Beraber<br />
çok çalıştık, konserler verdik. Kendisine<br />
sonsuz bir sevgim ve saygım vardır.”<br />
ANADOLU EZGİLERİNİ GENÇ<br />
MÜZİSYENLERLE SESLENDİRİYOR<br />
Anadolu’yu gezip kültürünü araştırdığı bir<br />
programın sunuculuğunu üstlenen Paul<br />
Dwyer; “Programımızın sonunda o bölgelere<br />
has yöresel türküler söylemeye ve araştırmaya<br />
başlamıştım. Programın kapanışını da bazı<br />
türkülerden gitarla kısa kısa söyleyerek yaptım.<br />
Çok olumlu tepkiler almaya başlamıştım.<br />
Albüm konusunda herkes ısrarcı olunca da<br />
stüdyoya girdik ve ‘Karşıdaki Dağda Duman<br />
Var, Kar Yok’ albümü ortaya çıkardık. Hatta<br />
klibimiz de bir dağda çekildi. Güzel bir iş çıktı<br />
ortaya. Ardından sosyal medyada görünür<br />
olmaya başladık. Oğlumlu beraber söylediğim<br />
bazı parçaları yayınladık. Özellikle genç<br />
müzisyenler çok ilgilenerek, kendi videolarını<br />
gönderdiler ve bana birlikte düet yapmayı teklif<br />
ettiler. Biz de Anadolu ezgilerini böylelikle<br />
yorumlamaya başladık. YouTube üzerinden<br />
videolarımız bir hayli fazla dinleniyor.”<br />
“EĞLENCENİN ADRESİ<br />
HER ZAMAN KADIKÖY’DÜ!”<br />
Yaklaşık 30 yıldır İstanbul’da yaşayan müzisyen,<br />
ülkemizin müziğini beslediğini ve<br />
buradan ilham aldığını dile getirerek, <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> Dergisi’ne şunları söyledi: “İstanbul’a<br />
ilk geldiğim yıllarda sadece kısa bir vapur<br />
yolculuğu ile Avrupa’dan Asya’ya geçmiş<br />
olma fikri bana çok ilginç gelmişti. O zamanlar<br />
Beşiktaş’ta yaşıyor ama sık sık <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
yolculuk ediyordum. Özellikle güneşli günleri<br />
hiç kaçırmaz, mutlaka deniz havası almak için<br />
<strong>Kadıköy</strong>’e geçerdim. <strong>Kadıköy</strong>, her zaman canlı,<br />
cıvıl cıvıldı. Eğlenme ve balık ekmek yemenin<br />
adresi bizim için <strong>Kadıköy</strong>’dü. Hâlâ da öyle…<br />
‘Belki Yes, Belki No’ isimli albümümüzde yer<br />
alan ‘İstanbul’ isimli parça, yine öyle güneşli<br />
bir gün vapurda yazılmıştı. Bir gün <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
gelirken vapurdaki müzisyenlerden birinin ‘İstanbul’u<br />
seslendirdiğini duymayı çok isterim..”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 99
<strong>Life</strong> Magazin<br />
NAZLI TOSUNOĞLU:<br />
Eskiden dünya<br />
daha özgür ve<br />
daha naifti<br />
PINAR BALTACI<br />
Özel kanalların açıldığı 1990’lı yıllarda birçok tiyatrocu için<br />
sahnelerden ekranlara doğru uzun bir yolculuk başladı. En usta<br />
oyuncular, yeni yeni evlere giren televizyonlar sayesinde bir anda<br />
yer aldı hayatlarımızda. Televizyon projelerine dahil olan tüm bu<br />
usta isimler, sahne tozlarını da taşıdılar bir nevi televizyonlara. TRT<br />
2’nin yeni açıldığı dönemler, ‘Yeşil Enerji’ isminde bir gençlik programı...<br />
Nazlı Tosunoğlu, ilk defa ekranlarda ‘merhaba’ diyor bizlere.<br />
Sonraları İkinci Bahar’ın polis memuru Tansu, Yabancı Damat’ın<br />
Rabia’sı ve yıllardır da Arka Sokaklar’ın Nazike’si oluveriyor. Birbirinden<br />
farklı rollere hayat veren usta oyuncuyla yeni oyunu Don<br />
Kişot’um Ben’e ev sahipliği yapan Baba Sahne’de bir araya geldik.<br />
Nazlı Tosunoğlu ile yeni oyununu konuşurken, geçmişten bugüne<br />
televizyon dünyasının da kapılarını araladık.<br />
İlk özel televizyonlarda birçok farklı projede yer alan Tosunoğlu,<br />
o dönemdeki üretimleri büyük bir özlemle şu sözlerle anlatıyor:<br />
“1990’larda sabit telefonlarla evi arar, set programımız hakkında<br />
bilgi verirlerdi. Senaryolar eve postayla gelirdi. Sadece yirmi küsur<br />
yılda bugünlere geldik. Ayrıca o zamanlar oyunculuğun üzerinde<br />
duruluyordu; şimdilerde ise daha çok görüntülerin kalitesine, kadrajlara,<br />
açılara bakılırken, oyunculukta ruha bakılmıyor ne yazık ki...<br />
Tabi illa ki kadrajlar ve diğer unsurlar da önemli, fakat sektörümüz<br />
çok fazla dijital dünyanın çarklarına kurban olmamalı.”<br />
“TELEVİZYONDA KONSANTRE OLMAK BİRAZ DAHA ZOR”<br />
Televizyon ve tiyatro arasındaki farkları sorduğumda ise; “Sadece<br />
bir tane oyunculuk var. Oyuncu olan kişi her yerde aynı oynar” diyor<br />
ve ekliyor Nazlı Tosunoğlu: “Tiyatroda sesinizin biraz daha yüksek<br />
çıkması gerekir. Tabi bir de tiyatro eğitimi olmayan bir kişinin televizyonda<br />
olmasa bile tiyatroda işi çok daha zordur, yolu uzundur.<br />
Bunun yanında bana kalırsa televizyon işlerinde oyuna odaklanabilmek<br />
kesinlikle daha zor. Çünkü oradaki dış koşulların sizi aşağıya<br />
çekebilmesi kesinlikle daha muhtemel... Yoldan geçen biri el<br />
sallıyor, bir diğeri laf atıyor, tam gözünüzü doldurmuş oyuna odaklanmışsınız,<br />
otobüs geçti stop! Işıkçı faktörü var, kamera faktörü var.<br />
Tiyatroda ise sadece seyirci ve siz varsınız. Herkes sessiz, telefonlar<br />
ve ışıklar, kapılar kapalı… Dolayısıyla orada konsantre olabilmeniz<br />
çok daha rahat. Esas televizyon ve sinemada o an duyguya girmek,<br />
kendinizi hiç kaçırmamak biraz daha zor bana kalırsa.”<br />
AŞKIN VE AİLENİN ÖYKÜSÜ: İKİNCİ BAHAR<br />
Tosunoğlu ile bir araya gelmişken, İkinci Bahar’ı konuşmamak<br />
olmazdı. Hâlâ adından sık sık söz ettiren, Ali Haydar ve Hanım’ın<br />
unutulmaz aşkının gölgesinde birbirinden samimi hikâyeler, dostluk,<br />
aile ve Samatya: “Ben çok şanslıyım galiba, çünkü hep parlak<br />
100 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
ve şanslı işlerin içerisinde oldum. Romantik<br />
olmak için söylemiyorum ama bir daha<br />
İkinci Bahar çekilmeyecek. Öyle bir dünya<br />
ve atmosfer yok çünkü artık. İkinci Bahar<br />
çok sevildi, çünkü o zamanların Türkiye’si<br />
ve insanların birbirine olan yaklaşımı çok<br />
başkaydı. Daha özgür, daha naif, daha yumuşak<br />
bir dünya vardı etrafımızda. Tabii ki<br />
terör başta olmak üzere pek çok problemin<br />
olduğu yıllardı, fakat insanların birbirine<br />
yaklaşımı hoyrat değildi.<br />
GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ YERLİ DİZİ<br />
Diğer taraftan set koşulları da öyle çok iyi<br />
değildi. Karavanımız bile yoktu, sadece<br />
bir tane odamız vardı Samatya’da. Büyük,<br />
küçük, usta farketmeksizin tüm oyuncular<br />
aynı yerde yer içerdik. Bu çok eşitleyen bir<br />
durumdu. Samatya’da halkın içerisinde<br />
güzel güzel çekiyorduk sahnelerimizi. Oraya<br />
vapurla gitmek daha kolaydı. Vapurda<br />
çayımı yudumlarken bir taraftan da elimde<br />
senaryolar olurdu. Arkamdan birileri ne<br />
olacak acaba bu bölüm diye soruyordu.<br />
Halkla çok birlikte olan bir işti o. Hürriyet<br />
Pazar’da bir çalışma yayınlandı geçenlerde,<br />
gelmiş geçmiş en iyi 100 yerli dizide birinci<br />
oldu İkinci Bahar. Ertem Eğilmez filmlerinin<br />
90’lardaki karşılığıydı... Ali Kırca, Atv<br />
Haber’de İkinci Bahar’ın son bölümünün<br />
yayınlandığı gün Taksim Meydanı’nı göstermişti,<br />
inanır mısınız meydan bomboştu.”<br />
ARKA SOKAKLAR’DA ZORLAMA<br />
İLİŞKİLER VE ENTRİKA YOK<br />
Haydi biraz da Arka Sokaklar’dan bahsedelim...<br />
Bir nesil bu ekiple büyüdü.<br />
Türkiye tarihindeki unutulmayacak işlerden<br />
biri kuşkusuz. “Nedir bu başarının<br />
sırrı?” diye soruyorum, “Çünkü zorlama<br />
ilişkiler yok” diyerek başlıyor söze sevilen<br />
oyuncu: “Hiç entrika çekmedik biz Arka<br />
Sokaklar’da. Polisiye hikâyeler ön planda,<br />
bizler de aileleri olarak onların yanında<br />
hikâyenin bir parçasıyız. Polisiye olaylar<br />
hiç bitmiyor, ee hal böyle olunca da bizim<br />
dizimize konu olan hikâyeler de hiç bitmiyor.<br />
Gerçeğe en uygun şekilde gerçekleştiriyoruz<br />
çekimlerimizi.”<br />
DON KİŞOT’UM BEN!<br />
Baba Sahne’nin yeni dönem oyunlarından<br />
“Don Kişot’um Ben!”... Nazlı Tosunoğlu’nun<br />
eylül ayından bu yana Arka<br />
Sokaklar’ın yanında zamanının çoğunu<br />
yeni oyunu kaplıyor. Bu oyun, Don<br />
Kişot’un hayat hikâyesinden çok bir Don<br />
Kişot olma hali: “Esasında kimsenin kahraman<br />
falan olmasına gerek yok, yaşamın<br />
içerisinde herkes biraz Don Kişot. Geçim<br />
zorlukları, hayat içerisinde diğer problemler<br />
bizleri Don Kişot olmaya zorluyor<br />
zaten. Bizler Don Kişot delirdi diyoruz<br />
ama esasında mesele öyle değil. Oyunda<br />
diyoruz ki; ‘Esasında deli olan çizgide<br />
kal, evinden sınırlarından çıkma diyenler.<br />
Hangimiz çizgiyi aşıyoruz, statükodan<br />
yana olanlar mı yoksa isyan bayrağını<br />
açanlar mı?’ Bu durumda deli olanı da<br />
seyirciye bırakıyoruz. Şöyle diyor Don<br />
Kişot; ‘Aşk da tıpkı şövalyelik gibi her şeyi<br />
eşit kılar.’ Tüm <strong>Kadıköy</strong>lüleri oyunumuza<br />
bekliyoruz.”<br />
“KADIKÖY HER HALİYLE<br />
GÜZEL VE BİZE AİT”<br />
Son olarak, hem bir <strong>Kadıköy</strong>lü hem de<br />
oyuncu olarak <strong>Kadıköy</strong>’e dair gözlemlerini<br />
şu sözlerle aktarıyor Tosunoğlu: “<strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
bambaşka bir seyircisi var, çok<br />
seviyor ve keyif alıyorum <strong>Kadıköy</strong>’de sahne<br />
almaktan. Nasıl geleceğini, nasıl oturacağını,<br />
ne yapacağını çok iyi bilen, bilinçli bir<br />
seyirci var burada. Baba Sahne’nin de kendine<br />
ait oluşturduğu bir söylemi ve ilkesi<br />
olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.<br />
Seyirci de gelirken o ilkenin farkında<br />
oluyor. Daha kapıdan girer girmez sahneyi<br />
gören kişiler bir derlenip toplanıp, o hayal<br />
dünyasının içerisine atıyor kendisini. Baba<br />
Sahne’ye ilk geldiğimde bir mücevher<br />
kutusuna benzetmiştim burayı. Gençler<br />
de çok seviyor. Uzun yıllardır <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
yaşayan biri olarak, semtimizin böyle bir<br />
sahneye ihtiyacı vardı. Eski ve yeni <strong>Kadıköy</strong>’ü<br />
karşılaştırsam, eskiye bir güzelleme<br />
kaçınılmaz olur ama <strong>Kadıköy</strong> her haliyle<br />
güzel ve bize ait.”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 101
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Eser Noyan’dan<br />
‘ Tarçın ve Yasemin<br />
Kokulu Şarkılar’<br />
PINAR BALTACI<br />
Eser Noyan... Müziğin derinliğinin, hayatın gerçekliğiyle<br />
harmanlandığı o ince çizgide geçen güzel bir yaşamın<br />
yaratıcısı... Yaşamının her döneminde ne istediğini bilerek<br />
yoluna devam eden Noyan’ın öğretmenlikten müziğe<br />
evrilen hayatı, birbirinden kalıcı işlere attığı imzalarla<br />
bugünlere kadar aynı samimiyetle gelebilmiş.<br />
Daha çocuk yaşlarda aklının bir köşesinde yer eden<br />
müzik sevgisinin ardı sıra yürüdüğü dünyada berrak<br />
sesi, sade yorumuyla kısa sürede dikkatleri üzerine<br />
çekmeyi başaran Eser Noyan’ı, kendisinden büyük bir<br />
samimiyetle dinledim. Pozitif enerji yüklü, yeryüzünde<br />
sevgiye dair her şeyi ilgilendiren ezgilerini tek bir cümle<br />
ile özetledi Noyan: “Benim müziğim tarçın ve yasemin<br />
kokulu…”<br />
“KALBİMDEKİ MÜZİK AŞKINI DİNDİREMEDİM”<br />
“Müziğe olan sevginiz çocukluk yaşlara dayanıyor.<br />
Siz de saç fırçasını mikrofon gibi kullanır mıydınız o<br />
yıllarda?” diye soruyorum. Gülümseyerek yanıtlıyor Eser<br />
Noyan: “Evet, tam olarak öyle başladı. Çocukluğum<br />
Beylerbeyi’nde geçti. Daha ilkokul çağlarımda sesim<br />
okuldaki hocalarım tarafından dikkat çekmişti. Konservatuvara<br />
yazılmam için babamı ikna etmeye çalıştılar,<br />
fakat babam müsaade etmedi. Babam Davut Bey iş<br />
insanıydı o dönemler, fabrikası vardı. Entelektüel, şiirler<br />
yazan biri olmasına rağmen kızının şarkıcı olmasını<br />
kabul edemiyordu. O dönemlerde bazı kalıpların dışına<br />
çıkmak zordu. Dolayısıyla ben müzik eğitimi alamadım,<br />
öğretmen oldum. O dönemler ABC Koleji vardı Fenerbahçe’de.<br />
Anasınıfı ve ilkokul öğretmenliği yapıyordum,<br />
okulda müzikle alakalı tüm etkinliklerle ben ilgileniyordum.<br />
Kalbimdeki müzik aşkını dindiremedim. Özel dersler<br />
almaya başladım ve hayallerimin peşinden koştum.”<br />
ALIŞILMIŞIN DIŞINDA GEÇEN ÖĞRETMENLİK YILLARI<br />
Hayatında her zaman aykırı ve farklı bir bakış açısıyla<br />
hareket ettiğini ifade eden Noyan, öğretmenlik yıllarına<br />
ilişkin deneyimlediklerini ise şu sözlerle aktarıyor <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> okuyucularına: “O dönemler çocuklara okuma<br />
yazma, fişlerin kesilmesiyle öğretilirdi. Ben bu yöntemin<br />
dışına çıkmak istedim. Kumaş boyası, plastik bardaklar,<br />
yağlı boya fırçaları, tuval ve yapıştırıcılar istedim. Herkes<br />
çok şaşırmıştı. Ben okumayı yazmayı işte böyle öğreteceğim<br />
dedim onlara. Şarkılar söyleyerek, resimler yaparak,<br />
kâğıtları kesip yapıştırarak öğrendi benim çocuklarım<br />
okuma yazmayı. Renkleri kumaş boyalarını kaynatarak<br />
öğrendiler mesela; kırmızı elmalar, yeşil yapraklar çizdiler.<br />
Bir elma resmi çiziyoruz, elma şarkısı söylüyoruz.<br />
Şarkıda elmadan kurtçuk çıkıyor, hemen resmimize bir<br />
kurtçuk çiziyoruz. Üç yaprak varmış diyor, o kadar yaprak<br />
çizerek sayıları öğreniyoruz. Görselliğin ve sanatın öğrenmedeki<br />
gücüne her zaman çok inandım ve o dönemler<br />
okul yönetiminin de desteğiyle bunu pratiğe döktüm.<br />
Bütün öğrencilerim kısa sürede öğrenmişlerdi o yıllarda<br />
okuma yazmayı.”<br />
102 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
VE HOŞGELDİN MÜZİK…<br />
Müzik ise hep devam ediyor usta sanatçının<br />
hayatında. Hem de eğitimci kimliğinin<br />
de vermiş olduğu deneyimle, en baştan<br />
eğitimini gerçek sanatçılardan alarak…<br />
İlk olarak Mutlu Torun’dan gitar dersleriyle<br />
başlıyor müzik serüveni. Ardından<br />
Belkıs Aran, Fikret Kızılok gibi usta müzisyenlerden<br />
dersler almaya devam ediyor.<br />
Müzik partneri Engin Noyan’la Fikret<br />
Kızılok’un o dönemler Bağdat Caddesi’nde<br />
bulunan Çekirdek Sanat Evi’nde eğitim<br />
alan Eser Noyan, gitarını çok beğenen<br />
Engin Noyan’a hediye ediyor ve “Sen çal,<br />
ben söyleyeyim” diyerek, gitarı eline bir<br />
daha almayarak solistlik yolculuğuna<br />
başlıyor.<br />
“BABAMIN BENİ İLK DİNLEYİŞİYDİ”<br />
Tüm bu müzik yolculuğuna babasından<br />
onay almadan devam eden Eser Noyan,<br />
yıllar sonra yaşadığı bir anısını aynı günün<br />
duygusallığı ile şöyle anlatıyor: “Babam<br />
Davut Bey, çok hoş bir insandı. Kalamış’ta<br />
yeni yapılan evimizin ilk eşyası bir<br />
kütüphane olmuş, ardından kütüphaneye<br />
uygun mobilyalar alınmıştı. Babam sağ<br />
elime Safahat’ı, sol elime ise Karl Marx kitaplarını<br />
vermişti. ‘İşte hayatında bu ikisinin<br />
ortasında bir yolda yürüyeceksin’ diye<br />
de telkinde bulunmuştu. Düşünebiliyor<br />
musunuz, böyle bir baba müziğime yasak<br />
koymuştu. Seneler sonra Kalamış’taki<br />
televizyonumuzu açtık, bir konserimiz<br />
yayınlanıyordu. Babam, kendi koltuğunda<br />
oturmaya devam ederek televizyonu<br />
pür dikkat izledi. Bu, babamın beni ilk<br />
dinleyişiydi. Önce gözünden iki damla<br />
yaş süzüldü. Ayağa kalktı, televizyonun<br />
karşısına geçerek alkışladı oradaki kadını,<br />
beni… Bana döndü ve ‘Özür dilerim’ dedi.<br />
Hiç unutmayacağım o anı.”<br />
“BASINI ÇOK İYİ BİR<br />
MEVKİDE BIRAKTIM”<br />
Sonraları basın sektöründe çalışmaya<br />
başlasa da müzik çalışmaları hep devam<br />
ediyor Eser Noyan’ın... Türkiye’nin üst<br />
düzey entelektüel insanlarıyla birlikte çok<br />
güzel zamanlar geçirdiklerini ifade eden<br />
Noyan, “Türkiye dışında çok fazla konserimiz<br />
oldu. Meksika, Japonya, Rusya, Fransa<br />
ve Almanya’ya uzanan konserlerdi bunlar.<br />
Çok güzel, dolu dolu geçen zamanlara<br />
paralel olarak basın sektöründeki işim de<br />
devam etti. Çocuk doğurdum. İki saatlik<br />
uykularla yaşıyordum ama çok güzel yaşıyordum.<br />
O dönemlerde Yorum Reklam’ın<br />
metin yazarlığını yaptık Engin Bey ile beraber.<br />
Ardından, Milliyet Grubu’nun Karacan<br />
Yayınları’nda Halkla İlişkiler ve Reklam<br />
Bölümü’nde görev yapmam istendi. Fakat<br />
bana sunulan meslekte reklam istemek<br />
vardı. ‘Ben bunu kesinlikle beceremem’<br />
dedim ama ısrarcı oldular. Bu işi nasıl başaramayacağımı<br />
ispatlamak için gittiğim<br />
ilk kurumdan reklam alarak çıktığımda<br />
şaşkındım. Sadece samimi davranmıştım.<br />
İlk görüştüğüm yerden derginin arka<br />
kapağına tam 6 ay süreyle ilan alınca, işe<br />
uzun yıllar devam ettim tabi. Ve söyledikleri<br />
gibi zamanla o işin piri oldum. Karacan<br />
Yayınları’nın ardından ekipçe Sabah Grubu’na<br />
geçtik yeni dergiler çıkartmak üzere.<br />
Orada da genel koordinatör oldum. İstifa<br />
ettiğim zaman genel koordinatördüm.<br />
Basını çok iyi bir mevkideyken bıraktım. O<br />
dönemlerde bir de TRT2’nin ilk yıllarında<br />
‘Hanımlar Sizin İçin’ programı başladı. O<br />
programda sunuculuk yapıyordum. Belki<br />
okuyucularınızdan o dönemi hatırlayanlar<br />
da olacaktır. Güzel bir programdı” şeklinde<br />
konuşuyor.<br />
NOKTA BEYLERBEYİ’NDE<br />
ESER NOYAN SOHBETLERİ<br />
Bu aralar Nokta Beylerbeyi adında bir<br />
köşkte şarkı söyleyerek sevenleriyle<br />
sohbetlerde bulunan Eser Noyan; “Ben bir<br />
şarkı söyleyeceksem bu bir köşk olmalı demiştim<br />
daha önce. Böyle bir teklif alınca,<br />
ellerimde çiçeklerle gittim o köşke. 2018<br />
yılında başladık programlara. Oğlum Eren<br />
Noyan’ın Yeldeğirmeni’nde ‘The Badau’<br />
adlı bir caz lokali var, oradan müzisyen<br />
arkadaşlarla katılıyoruz programa. Ayda<br />
bir kere gerçekleşiyor. Sohbet ve müzik<br />
konseptindeki programlarımızın adı, ‘Tarçın<br />
ve Yasemin Kokulu Şarkılar” diyerek<br />
sözlerini noktalıyor.<br />
“Henüz çocuk yaşlarda bir gün<br />
şarkı söylersem, Neveser Kökdeş<br />
şarkıları olurdu diyordum.<br />
O yaşarda kararımı vermiştim.<br />
O müzikteki doğu ve batı<br />
sentezini kulağım yakalamıştı.<br />
Piyanoyla alaturka besteler yapan<br />
bir isimdi Neveser Kökdeş.<br />
Nitekim öyle de oldu. Yıllar sonra<br />
okudum o ezgileri…”<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 103
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Yeteneği içinde<br />
kaybolmuş bir dahi;<br />
KERİM ÇAPLI<br />
Türkiye’nin dünya çapındaki sanatçılarından Kerim Çaplı’nın<br />
kayıp kayıtları, “Kayıp” albümü ile müzikseverlerle buluştu.<br />
2004 yılında hayatını kaybeden Kerim Çaplı’nın, yeteneğinin<br />
yanı sıra hüzünlü bir hikâyeyi de miras bıraktığı oğlu Ahmet<br />
Çaplı için ise bu albüm, babaya bir saygı duruşu…<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
Kerim Çaplı… Blues müziğin efsane ismi…<br />
Dâhilik düzeyindeki yeteneği ile Türkiye’nin<br />
Beethoven’ı nitelemesini abartısız hak eden,<br />
Jimi Hendrix’in “muhteşem müzisyen” dediği<br />
ve birlikte çalıştığı, Türkiye’nin dünya çapındaki<br />
sanatçılarından biri… Davulcu, gitarist,<br />
vokalist, klavyeci… Kısaca tek kişilik orkestra!<br />
Yeteneği ile şapka çıkartılan, hikâyesi ile hüzün<br />
veren, herkesin tanımadığı, tanıyanların “efsane”<br />
olduğundan şüphe duymadığı bir isim…<br />
Kerim Çaplı, bugünlerde oğlu Ahmet Çaplı’nın<br />
çabalarıyla, deyim yerindeyse titizlikle yürütülen<br />
bir kazı çalışmasıyla yeniden gün ışığına<br />
çıktı. 2004 yılında hayata gözlerini kapatan<br />
Kerim Çaplı’nın bugüne kadar bir araya getirilmemiş<br />
kayıtları, “Kayıp” albümü ile dinleyicileri<br />
ile buluştu. Albümün adından baba-oğul<br />
gerçekleştirdikleri düete kadar her detayı bir<br />
anlam bütünlüğü içinde gerçekleştirilen çalışma,<br />
aynı zamanda bir baba-oğul buluşması…<br />
Ahmet Çaplı’nın soyadına ve babasına bir saygı<br />
duruşu… Bu, eşsiz bir müzik yeteneğine sahip<br />
ama o yeteneğin ağırlığı altında kaybolmuş bir<br />
deha ile babasıyla müziği aracılığıyla bir araya<br />
gelebilen bir oğulun hikâyesi…<br />
EFSANE BİR SANATÇI<br />
Oğul Ahmet Çaplı ile babası efsane müzisyen<br />
Kerim Çaplı’yı ve bu özel albümü konuştuk.<br />
Çaplı, babasını anlatırken gururu, hüznü, sevinci,<br />
hayranlığı ve burukluğu bir arada yaşıyor:<br />
“Kerim Çaplı efsanedir, çünkü öncelikle<br />
Türkiye’de alışılagelmeyen bir tarzı var. Hem<br />
karakteri hem hayatıyla… Amerika’da başlamış,<br />
Türkiye’de devam etmiş bir hayatı var. O<br />
dönemden arkadaşları onu şöyle özetliyor:<br />
Biz Amerikalı gibi çalıyorduk, Kerim Çaplı ise<br />
zaten Amerika’da çalıyordu. Bence Türkiye’de<br />
müzisyenlerin yaşadığımız coğrafyanın<br />
sosyo-kültürel yapısından dolayı kendilerini<br />
kısıtladığı, kıstas koyduğu noktalar var. Bu<br />
noktada onun kendine o kıstası koymaması,<br />
104 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
hayatını açık şekilde yaşaması, sahnede de<br />
bunu göstermesi, sosyal hayatını da böyle<br />
sürdürmesi onu farklı kılmış. Ben onu ‘efsane’<br />
olarak adlandırıyorum. Yaşadığı şeyler<br />
hem efsane hem gerçek, efsaneyle gerçek<br />
arasında bir adam… Hayatında o kadar çok<br />
şey bir arada ki… Bu albüm çalışmasında<br />
birçok anlamın bir arada olmasını istedim.<br />
Benim düetim ve albümün 15 yıl sonra<br />
onun doğum gününde çıkması gibi... Çalan<br />
müzisyenlerin onun hayatındaki yeri gibi…<br />
Babamın hayatında zaten kesişme noktaları<br />
o kadar çok ki… Hem efsane hem gerçek<br />
dememizin nedeni bu...”<br />
Ahmet Çaplı, bugünkü jenerasyonun babası<br />
Kerim Çaplı’yı tanımasında “Blue” belgeselinin<br />
önemli bir faktör olduğunu düşünüyor:<br />
“Şu anki jenerasyon, özellikle Blue<br />
filminden sonra onu tanıdı. Çünkü, Yavuz<br />
Çetin’i birçok insan tanır ama Kerim Çaplı’yı<br />
sahnede izlemiş, onunla aynı vakti yaşamış<br />
insanlar, onu daha anlatılabilir kılıyordu. O<br />
yüzden Blue filminin bu detaylara girmesi<br />
ve onunla ilgili çok fazla bilgi vermesi, bu<br />
jenerasyonun onu tanıması açısından çok<br />
faydalı oldu. Hatta bu albümün kaderine de<br />
ciddi anlamda etki etti diyebilirim.”<br />
Ahmet Çaplı, bugünkü<br />
jenerasyonun babası<br />
Kerim Çaplı’yı<br />
tanımasında “Blue”<br />
belgeselinin önemli<br />
bir faktör olduğunu<br />
düşünüyor.<br />
“KAYBOLAN ŞARKILAR DEĞİL,<br />
BİR HAYAT”<br />
Kerim Çaplı’nın kayıtlarını “Kayıp” albümünde<br />
toplayan Ahmet Çaplı, bu albümün<br />
kendisi için anlamını anlatıyor ve ekliyor:<br />
“Kaybolan şarkılar değil aslında, bir<br />
hayat… Bu albüm babamla bir barışma<br />
anlamına mı geliyor, bunu çok düşündüm.<br />
Bir barışma var sanırım. Bana daha önce<br />
bir röportajda sordular, ‘Filmde baban<br />
hakkında soğuk konuşuyorsun, uzaklık bu<br />
albümle bitti mi?’ diye. Ben hiçbir zaman<br />
uzak değildim ki. Filmde böyle algılanmış.<br />
‘Hiç beraber yaşamadığın insan hakkında<br />
ne hissedebilirsin ki’ şeklinde bir cümle<br />
çıkmış ağzımdan. Fakat devamında şunu<br />
diyorum; ‘Bir ölüm üzüntüsü değil bu.’ Hiç<br />
tanımamışsın, yanında hiç olmamış birini<br />
kaybediyorsun ve bir daha hiç beraber<br />
yaşama şansın olmayacak. O saatten sonra<br />
hayatında var oluyor ve onu tanımaya<br />
başlıyorsun. Buradaki durum bu... Ölümü<br />
bir kırılma anıydı. Şimdi barışmak diyebilirim<br />
sanırım. Bir de şu var, onun yaşayamadığı<br />
şeyleri yaşamak ve yaşatmak…<br />
İskender Paydaş ile ilk buluştuğumuzda<br />
bana sormuştu, ‘Amacın ne?’ diye. Çaplı<br />
soyadını yaşatmak istediğimi söylemiştim.<br />
Çünkü dedem Erdoğan Çaplı da bir piyano<br />
virtüözüydü.”<br />
Blue belgeseli...<br />
Albümde babası Kerim Çaplı ile “Muhtacım<br />
Sana” şarkısı ile bir düete de imza atan<br />
Ahmet Çaplı, bu projeden beklentilerini<br />
şöyle anlatıyor: “Gökhan Palas ilk klibimizi<br />
çekti ve klip bittiği gün şunu söyledim; ‘Bu<br />
klibin ne kadar izlendiği hiç önemli değil. 30<br />
yıl sonra da insanlar bu klibi görecekler ve<br />
Kerim Çaplı diye bir adam varmış diyecekler.<br />
Bu, arkeolojik bir kazıyla gün yüzüne<br />
çıkmış bir tarihi eser gibi.’ Benim için bu<br />
önemli. İnsanlar onu tanıyacak ve tarzı belki<br />
genç müzisyenlere ilham kaynağı olacak.<br />
Bu benim için babaya karşı bir selam, bir<br />
minnet gibi…<br />
Babam 2004’te öldü ve ben o zaman 16-17<br />
yaşındaydım. Çok uzun yıllar onun çaldığı<br />
barlara gittim, çevresini tanıdım, hissetmeye<br />
çalıştım. Ne yaşadı, neden böyle bir şey<br />
oldu? Bir kere ‘Neden?’ sorusunu sordum<br />
her zaman. Yine bir soruyla karşılaştım bu<br />
albümle ilgili; ‘Neden Kerim Çaplı şarkıları<br />
kayıp?’ diye sorulmuştu. Onun hayatında<br />
aslında şarkılar kayıp değildi. Birçok müzisyen<br />
de bu kayıtları biliyordu. Neden ortaya<br />
çıkmadı peki? Ve hayatı neden böyle oldu?<br />
Hepimiz zorluklar yaşarız ve hayatımıza<br />
verdiğimiz zararlar vardır ama onun hayatı<br />
neden böyle oldu? Neden daha güçlü duramadı?<br />
Neden toparlayamadı? Bunu söylemek<br />
üzüyor beni ama burada annesinin<br />
onu hayatından çıkarması da bir etken…<br />
Amerika’da yaşadığı hayattan gelen alışkanlıkları<br />
var. Buraya uyum sağlayamama<br />
durumu var. Jimi Hendrix ile çalarken Türkiye’ye<br />
geliyor ve askere alıyorlar. İki yıl er gazinosunda<br />
‘Yaylalar’ çalıyor. Bu, Amerika’da<br />
büyüyen biri için ciddi travma... Kültürel<br />
bir çatışmanın içinde kalmış. Dedem, hem<br />
akademisyen hem piyanist… Celal Bayar’ın<br />
desteği ile bazı çalışmalar yapması için<br />
Amerika’ya gönderiliyor. Babam da dedemle<br />
6 yaşında Amerika’ya gidiyor. Dedem,<br />
Batı ile Doğu’yu, caz ile Ortadoğu müziğini<br />
harmanlayan biri. Time Edition’dan plak<br />
çıkarıyor, Frank Sinatra ile çalışıyor. Babam<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 105
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Ahmet Çaplı<br />
da onun yanında 12 yaşında sahneye<br />
çıkıyor. 12 yaşında sahneye çıkabilmek<br />
için sadece aşina olmak yetmez, doğuştan<br />
gelen bir yetenekten bahsediyoruz.<br />
Kerim Çaplı’nın “Kayıp” albümünün lansmanı <strong>Kadıköy</strong><br />
Dorock XL’de gerçekleşti. Sanatçının oğlu Ahmet Çaplı,<br />
“Muhtacım Sana” şarkısını seslendirdi.<br />
Bu albümde kaybolan şarkılardan söz<br />
ediyoruz ama şarkılar kayıp değil aslında.<br />
Bu şarkıları dijital yöntemlerin olmadığı bir<br />
dönemde bu kadar kusursuz ve temiz kaydetmiş<br />
olması ve yayınlayamamış olması,<br />
onun hayatıyla ilgili başka noktalara işaret<br />
ediyor. Neden tamamlayamadı? Tamamladıysa<br />
neden çıkaramadı? Tabi bunun<br />
maddi tarafı da vardır ama neden çevresi<br />
bu konuda etkin olamadı? Öldükten sonra<br />
da kimse bir çalışma yapmadı? Kimseyi<br />
suçlamıyorum, sadece şunu düşünüyorum;<br />
müzisyenlerin kendi hayatlarındaki<br />
çatışmalar ve sorunlardan dolayı başka<br />
zorluklara işaret ediyor. Bu zorluklar ne?<br />
Dostlukların zayıf ya da sahte olması mı<br />
veya o tip müzisyenlerin güçsüz olması<br />
mı? Belki popüler kültüre mi hizmet etmesi<br />
gerekiyor? Bunları sormak lazım… Yani<br />
şarkılar değil kaybolan, bir hayat…”<br />
“ÇAPLI SOYADI MOTİVASYON KAYNAĞI”<br />
Kendisi de kariyer yaşamına müzik ile devam<br />
eden Ahmet Çaplı, kendi yolculuğunu<br />
ve “Çaplı” soyadının verdiği duyguyu şu<br />
şekilde özetliyor: “Ailem, bizi müzikle hep<br />
bir arada tuttu. Annemin ailesi de sanatla<br />
amatör olarak uğraşıyordu. Onlar bizi çok<br />
küçük yaşlarda piyanoya ve işin alafranga<br />
kısmına adapte ettiler. Babam hayatımda<br />
yoktu ve babaannem, opera sanatçısı Azra<br />
Gün de yoktu. Bizde sanırım bu yüzden<br />
içgüdüsel olarak sanatçıya ve müzisyene<br />
karşı bir önyargı ve savunma mekanizması<br />
oluşmuş olabilir o dönemde. Bunu<br />
tetikleyen şey tabii ki psikolojik... Çok<br />
küçük yaşlarda içgüdüsel olarak müzikle<br />
olan bağımı biliyordum. Her şeyi müzikle<br />
yaşıyorsun çünkü. Eğer o içinde yoksa<br />
zorlayarak olmuyor. Kalıtsal olarak geçen<br />
bir şey bu...<br />
Örneğin, 9-10 yaşlarında çok fazla şiir<br />
yazdığımı biliyorum. 2012-2013 yıllarında<br />
müzik yaptığımı, beste yaptığımı fark ettim.<br />
İlk başta başka bir müziği taklit ettiğimi<br />
sanıyordum ama sonra baktım, daha önce<br />
böyle yapılmış bir müzik yok. Bu, insanın<br />
içinde çalışan bir fabrika gibi… Çıkıyor.<br />
Daha sonra tiyatro ile uğraşmaya başladım<br />
ve tiyatronun buna çok fazla katkısı oldu.<br />
Orada her dramatik durumu, her sahneyi<br />
müzikle yorumlamaya başladım. Sonra<br />
tiyatrodaki arkadaşlardan bu yönde bir<br />
talep geldi ve müzikleri yaptım. Orkestrayla<br />
çalıştım ve daha da çok motive oldum.<br />
Zamanla ‘Ben bu işi neden yapmıyorum?’<br />
demeye başladım. Sonra piyasanın içindeki<br />
isimlerden birkaç kişiye parça verdim ve<br />
demo yaptılar. Bundan sonrasında da söz<br />
ve müziği bana ait şarkılarla çalışmalarım<br />
devam edecek. Şunu da eklemek istiyorum,<br />
birçok kişi şunu soruyor; ‘Baban çok büyük<br />
sanatçıydı. Deden çok değerliydi. Senin<br />
üzerinde çok büyük bir yük yok mu?’ Öyle<br />
değil. Benim için ‘Çaplı’ soyadı baskı değil,<br />
motivasyon kaynağı… Kimseyle yarışmıyorum<br />
çünkü. Hepimizin hayatı ve kaderi<br />
farklı… Kendi yerimde kendi yolumda<br />
naçizane devam ediyorum.”<br />
106 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Anadolu yakasındaki<br />
adresiniz<br />
Dream Hill Business Deluxe Hotel;<br />
çoğunluğu deniz manzaralı 136 oda, 7 toplantı salonu,<br />
2 restaurant, çok amaçlı Roof ve Spa merkezi ile<br />
Anadolu yakasındaki tercihiniz.!<br />
Dream Hill Hotel;<br />
Sabiha Gökçen Havalimanına sadece 22 km., E-5'e 1 km.,<br />
sahil yoluna 500 mt. mesafesi, merkezi lokasyonu, konfor ve<br />
kaliteden ödün vermeyen hizmet anlayışı ile sizleri bekliyor.<br />
w w w . d r e a m h i l l h o t e l . c o m<br />
Bağdat Caddesi No: 273 İdealtepe - İstanbul / TR<br />
T: +90 216 458 00 00 F: +90 216 458 00 30<br />
info@dreamhillhotel.com
Advertorial<br />
Aile sıcaklığının Moda’daki adresi:<br />
PASHA OTEL<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong> Moda’da 2016 yılında kurulan Pasha Otel, o yıllardan<br />
bu yana Bahariye Caddesi’nin tek oteli olarak varlığını<br />
sürdürüyor. Sımsıcak aile ortamına sahip otelin terasında<br />
kısa süre önce hizmete açılan Kılçık Restaurant ise,<br />
birbirinden leziz balık ve meze çeşitleriyle eşsiz bir İstanbul<br />
manzarasını ayağınıza getiriyor.<br />
Mustafa Levent Aksoy tarafından kurulan Pasha Otel,<br />
yurtiçi ve yurtdışından birçok misafirin uğrak yeri. Bir<br />
aile işletmesi olan otel, merkezi konumundan kaynaklı<br />
olarak İstanbul’u gezmeye gelen turistlerin tercihi olurken,<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerin de misafirlerini ağırlayabileceği ikinci<br />
evleri niteliğinde. ‘Your Heart, Your Home at Pasha Otel’<br />
sloganıyla <strong>Kadıköy</strong>lülerin kalbini kazanan Pasha Otel, 10<br />
kat ve 33 odadan oluşuyor. Toplamda 60 kişiyi ağırlayabilecek<br />
kapasitede olan iç salonda gerçekleştirilen açık büfe<br />
kahvaltılardaki tüm ürünler ise organik.<br />
PASHA RESEPSİYONU 7/24 AÇIK<br />
Tamamı klimalı olan odalarda; uydu TV ve minibar, ücretsiz<br />
Wi-Fi, modern mobilyalar ve halı kaplı zemin, tüm odalarca<br />
çay ve kahve makinası, özel banyo ve saç kurutma makinası<br />
dahil banyo malzemeleri standartları, günlük kahvaltı<br />
açık büfe olarak servis ediliyor. Pasha Resepsiyonu 7 gün<br />
24 saat hizmet verirken; otel personeli özel seyahatler, kuru<br />
temizleme ve 24 saat oda servisi sağlayabiliyor.<br />
PASHA OTEL MÜŞTERİLERİNE ÖZEL ŞARKÜTERİ<br />
Pasha Otel bünyesinde bir de ‘AzAz Şarküteri’ kısmı bulunuyor.<br />
Şarküteride birbirinden farklı meze ve kahvaltı ürünleri,<br />
perakende satış fiyatına müşterilere sunuluyor. Tamamı<br />
organik olan ürünler, Pasha’nın Kandıra’da bulunan çiftliğinden<br />
geliyor. Yemeksepeti.com üyesi olan Pasha Otel’in<br />
sushileri denemeye değer. Ürünler, kalitesi ve fiyatlarıyla da<br />
farkını ortaya koyuyor. Otelin arka kısmında ise sizlere soğuk<br />
kış günlerinde nostalji yaşatacak bir kış bahçesi konsepti<br />
108 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
yaratılıyor. Kuzine başında evinizin sıcak ve<br />
samimi havasını alırken, çıtır çıtır soba sesleri<br />
eşliğinde kestanenizi tadarken sohbetleriniz<br />
daha da keyifli bir hal alacak.<br />
KILÇIK RESTAURANT HİZMETİNİZDE<br />
Pasha Otel’in <strong>Kadıköy</strong>lülerin hizmetine<br />
sunduğu bir diğer yenilik ise Kılçık Restaurant<br />
oldu. 50 kişilik kapasitesi bulunan<br />
restaurant, açılıp kapanabilen çatı özelliğiyle<br />
yaz kış konuklarını ağırlıyor. Restaurant sorumlusu<br />
Kahraman Albay, Kılçık’ta her türlü<br />
organizasyona açık olduklarını ifade ederek;<br />
“Kılçık Restaurant’ta Çarşamba, Cuma ve Cumartesi<br />
günleri akustik olarak fasıl dinletilerimiz<br />
oluyor. Bunun yanında müşterilerimiz<br />
doğum günü, özel kutlamalar, evlilik teklifleri<br />
gibi organizasyonları için de yer ayırtabilir.<br />
Rakı balık üzerine hizmet sunduğumuz<br />
mekânımızda birbirinden farklı meze çeşitlerimiz<br />
de mevcut” şeklinde konuştu.<br />
KADIKÖYLÜLER MİSAFİRLERİNİ<br />
PASHA’DA AĞIRLIYOR<br />
Bahariye Caddesi’nde tek oteli olan Pasha<br />
Otel, her geçen gün çıtayı yükselterek<br />
yoluna devam ediyor. Ağırlıklı olarak<br />
yurtdışından misafirleri ağırlayan otele<br />
özellikle Amerika, İsveç, Almanya, Hollanda<br />
ve Norveç gibi ülkelerden çok sayıda turist<br />
geliyor. Bunun yanında yurtdışında yakınları<br />
bulunan <strong>Kadıköy</strong>lüler de misafirlerini<br />
Pasha Otel’de ağırlıyor. Bir aile işletmecisi<br />
olan Pasha Otel’e güvenen semt sakinleri,<br />
kız isteme ve nişan gibi etkinliklerde de<br />
Pasha’nın kapısını çalışıyor.<br />
3 FARKLI ODA ÇEŞİDİ MEVCUT<br />
Pasha Otel’de üç çeşit oda seçeneği<br />
mevcut. ‘Lüks bir oda’ olarak adlandırılan<br />
deluxe odalar, 20 metrekare büyüklüğünde.<br />
Odalarda halı kaplı zeminler, uluslararası<br />
uydu yayını, 42 inç Full HD Smart TV’ler,<br />
wi-fi, mini barlar, uzun mesafeli telefon hizmeti,<br />
su ısıtıcı setleri, kasalar, ayarlanabilir<br />
klima sistemleri, yangın alarmları, saç kurutma<br />
makineleri ve makyaj aynaları içeren<br />
banyolar bulunuyor. Çift kişilik odalar ise 25<br />
metrekare büyüklüğünde olurken, King Suit<br />
odalar 45 metrekare. Tüm odalar Bahariye<br />
Caddesi veya bahçe manzarasına sahipken,<br />
King Suit odalarda ise Boğaz manzarasına<br />
doyacaksınız.<br />
Kozmaoğlu firmasının bayiisi olan<br />
AzAz Şarküteri’de ürünler Kandıra’da<br />
bulunan kendi çiftliklerinden<br />
temin ediliyor. Organik olan<br />
ürünlerin tamamı Kozmaoğlu’ndaki<br />
fiyatlarla birebir aynı. Üstelik otel<br />
içerisinde bir servis tabağına hazırladığınız<br />
tüm çeşitler, şarküteri fiyatına<br />
satılıyor. Doğal ürün bulmakta<br />
zorluk çektiğimiz şu günlerde Kandıra’da<br />
kendi çiftliklerinden gelen<br />
‘keçi ürünleri’ni tatmanızı öneririz.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 109
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
ACE of MICE FUARI’NA 41 ÜLKE KATILDI<br />
İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen<br />
ACE of MICE Fuarı sona erdi. Türkiye’nin ilk<br />
ve tek etkinlik, toplantı ve kongre endüstrisi<br />
fuarı olma özelliği de taşıyan ACE of MICE’A,<br />
bu yıl 41 ülkeden 255 şirket katıldı.<br />
organizasyonu yapan dünya devi şirketi<br />
İstanbul’da ağırladık. Katılımcıların hem<br />
İstanbul’u görmesini hem de orta ve uzun<br />
vadede uluslararası kongre ve toplantıların<br />
Türkiye’de düzenlenmesini sağlamış olduk.”<br />
15 BİNDEN FAZLA ZİYARETÇİ<br />
Geçtiğimiz yıllara göre daha kapsamlı bir<br />
organizasyonla ziyaretçilerini karşılayan<br />
fuar büyük ilgi gördü. Yurtiçi ve yurtdışından<br />
olmak üzere 15 binden fazla ziyaretçiye<br />
ev sahipliği yapan fuarda, oldukça önemli<br />
bağlantılar da yapıldı.<br />
KONGRE VE TOPLANTILARIN<br />
MERKEZİ OLACAK<br />
Fuarın düzenlenmesini gerçekleştiren<br />
Turizm Medya Grubu’nun Başkanı Volkan<br />
Ataman, yaptığı açıklamada şunları ifade<br />
etti: “Bu yıl altıncısını düzenlediğimiz buluşma<br />
ile Türkiye ve global MICE sektörünü İstanbul’da<br />
bir araya getirdik. Fuar süresince<br />
41 ülkeden 254 kongre, toplantı ve etkinlik<br />
TOURMAG TURİZM DERGİSİ<br />
ZİYARETÇİLERLE BULUŞTU<br />
Malta’da düzenlenen ve iki anlamlı ödülle<br />
döndüğümüz Akdeniz Turizm Forumu’nun<br />
ardından, TOURMAG Turizm Dergisi olarak<br />
ACE of MICE Fuarı’nda biz de yerimizi aldık<br />
ve ziyaretçilere 1500’den fazla dergi hediye<br />
ettik, yabancı konuklara ülkemizin güzelliklerini<br />
anlattık.<br />
ÖDÜLLÜ ZİYARETÇİLER<br />
Standımızda Malta zaferinin kahramanları da<br />
hazır bulundu. ATURJET olarak anılan Türkiye<br />
Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği Başkanı<br />
Delal Atamdede, Malta’da Büyük Akdeniz<br />
Ödülü kazanırken, duayen turizmci Hüseyin<br />
Kurtoğulları da Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne<br />
layık görülmüştü. Fuarın ödüllü ziyaretçileri<br />
olarak TOURMAG Turizm Dergisi standında<br />
tebrikleri kabul eden ikiliye güzel temenniler,<br />
yine alanlarında duayen rehberlerimiz Öznur<br />
Çilingiroğlu ve Tolon Sökmen’den geldi.<br />
FIJET TÜRKİYE’DEN KUTLAMA<br />
Fuar sonrasında Malta’da kazanılan<br />
zaferi kutlamak için FIJET Türkiye<br />
Başkanı Delal Atamdede tarafından<br />
Büyük Kulüp’te verilen yemekte bir araya<br />
gelen ATURJET üyeleri, “Durmak yok yola<br />
devam” mesajı verdiler.<br />
Olgun Çiçek, Mehmet Kılıçel, Delal Atamdede, Kadir Toprakkaya, Hüseyin Kurtoğlulları,<br />
Ülkü Kurtoğulları, Esra Atamdede, Yonca Atamdede ve Dilara Çiçek…<br />
110 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
MODA DENİZ KULÜBÜ’NDE<br />
GEORGIA O’KEEFFE GECESİ<br />
Moda Deniz Kulübü, Hülya Botasun ile<br />
sürdürdüğü “Ressam Sofraları” etkinliklerinde<br />
bu kez “tuvale sığmayan ressam”<br />
olarak anılan Georgia O’Keeffe’yi konuk etti.<br />
Amerikan sanatının özgün ve önemli sanatçılarından<br />
biri olarak bilinen O’Keeffe’nin<br />
sosyal yaşamı, sanatı ve eserleri hakkında<br />
katılımcılara bilgi veren Botasun, sanatçının<br />
ilerici ve aktivist bir kadın olarak yaşama<br />
tutunuşundan da örnekler sergiledi.<br />
AMERİKAN MODERNİZMİNİN<br />
TEMSİLCİLERİNDEN<br />
Hülya Botasun, Georgia O’Keeffe’nin<br />
Amerika’da birçok kadına ilham olduğunu<br />
dile getirdiği sunumunda şunları ifade<br />
etti: “Sanatçımız aynı zamanda Amerikan<br />
modernizminin temsilcileri arasında gösterilmektedir.<br />
Sıkça resimlediği kala zambağı,<br />
neredeyse sanatçının simgesi olmuştur.<br />
Georgia O’Keeffe, eserlerinde doğa temelli<br />
konuları tuvale aktarmayı tercih etmiş olsa<br />
da, daha sonraları seksüel çağrışımlarla<br />
feminist eserler de üretmeye başlamıştır.<br />
Doğa manzarasıyla kadını bütünleştirerek<br />
resme dâhil eden sanatçı, adeta patriarkal<br />
dönemin eleştirisini de vermektedir.”<br />
Moda Deniz Kulübü’nde geleneksel hale<br />
gelen ve büyük ilgi gören Ressam Sofraları’na<br />
konuk olan Georgia O’Keeffe’nin yaşamı,<br />
konukları hayli etkiledi.<br />
Ressam Sofraları’nı büyük bir başarı ile sunan ve<br />
katılımcılara bambaşka ufuklar kazandıran Hülya<br />
Botasun’a, Moda Deniz Kulübü Genel Müdürü<br />
Ayhan Alpakın tarafından teşekkür mektubu<br />
takdim edildi. Daha önceleri verilen plaket yerine<br />
Darüşşafaka kurumuna yapılan bağış mektubunun<br />
tercih edilmiş olması, konuklar tarafından da<br />
büyük takdirle karşılandı.<br />
Moda Deniz<br />
Kulübü’ndeki Ressam<br />
Sofraları’nın hemen<br />
hepsini takip eden<br />
Berna İkbal, etkinliğe<br />
bu defa Beran Evgin<br />
ile katıldı. Sanatsever<br />
kişiliğiyle bilinen<br />
Berna Hanım, program<br />
öncesi Ressam Hülya<br />
Botasun ve <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> Dergisi Genel Yayın<br />
Yönetmeni Canan<br />
Toprakkaya ile kısa bir<br />
söyleşide bulundu.<br />
Hülya Botasun, sanatçının doğa manzarasıyla kadını bütünleştirerek<br />
resme dâhil edişini anlattı.<br />
Moda Deniz Kulübü üyelerinin yoğun ilgi gösterdiği Ressam Sofraları<br />
etkinliğinin konukları arasında Teoman Akünal, Eldebran Akünal,<br />
Saliha Akmenek ve Aykut Akmenek de yer aldı.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 111
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
MEKÂN OSCARLARI’NA<br />
ANADOLU YAKASI’NDAN<br />
İKİ YILDIZ<br />
Bu yıl 19.’su düzenlenen Gecce Mekân Ödülleri, geçtiğimiz<br />
ay Swissotel The Bosphorus’ta gerçekleştirilen<br />
görkemli bir törenle sahiplerini buldu. En başarılı<br />
mekânları belirlemek ve geliştirmek adına düzenlenmekte<br />
olan ve kamuoyunda “Mekân Oscarları” olarak<br />
anılan organizasyonda, Anadolu Yakası’nın iki ünlü<br />
markası da bu ödüle lâyık görüldü.<br />
112 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
KALBUR ET & CALIPSO FISH<br />
Et ve kebap konusunda en iyi lezzeti bulmak adına<br />
büyük bir titizlikle uğraş veren Metin Akdemir yönetimindeki<br />
Kalbur, “En İyi Et ve Kebap Mekânı” ödülünü<br />
alırken; Calipso Fish ise “En İyi Balık Mekânı” ödülüne<br />
lâyık görüldü. Ziya Kaçar & Veli Şahin yönetimindeki<br />
Calipso Fish, geçtiğimiz yıl da La List’te yer alarak uluslararası<br />
bir başarıya imza atmıştı.<br />
YILDIZLAR GEÇİDİ<br />
Gecce Mekân Kurucusu Kenan Erçetingöz’ün Öykü Serter<br />
ile birlikte sunduğu ödül törenine; aralarında Sibel<br />
Can, Orhan Gencebay ve Gülben Ergen başta olmak<br />
üzere çok sayıda ünlü isim katılım gösterdi.<br />
Mekân Oscarları’nda<br />
Kalbur ile birlikte “En<br />
İyi Et ve Kebap Mekânı”<br />
ödülü alanlar arasında<br />
Nusr’et, Günaydın Et,<br />
Develi, Grill Polenez,<br />
Mestet gibi markalar<br />
yer aldı.<br />
Calipso Fish’e hayat veren<br />
üç altın adam: Veli Şahin,<br />
Ziya Kaçar, Taner Murat.<br />
Kalbur Et markasının<br />
yaratıcısı Metin<br />
Akdemir, ödülünü Erkan<br />
Petekkaya’nın elinden aldı.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 113
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
CANTINA BY MEZEDAKİ,<br />
ŞEF HALDUN TÜZEL’İ AĞIRLADI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün yeni mekânlarından Cantina by Mezedaki,<br />
“Şef Haldun Tüzel ile Hamsili Pilav” adlı workshop<br />
etkinliğine ev sahipliği yaptı. Güzel müziğin, şarabın<br />
ve samimiyetin kalite ile buluştuğu mekândan içeri<br />
girdiğimizde, bizi tüm sıcaklığı ve güler yüzü ile kapıda<br />
işletmeci Meri Çevik Simyonidis karşıladı.<br />
NİHAN TOPRAKKAYA<br />
Güzel işletmeci Meri Hanım; müzik, sanat ve gastronomiyi bir araya<br />
getirdiği Cantina by Mezedaki’de, İstanbul’un farklı etnik yapısını ve<br />
mutfak zenginliğini harmanladığı menüsü ile göz dolduruyor. Izgara<br />
çeşitlerinden spesiyal salatalara, peynir tabağından soğuk-sıcak aperatiflere,<br />
makarna ve hamburger çeşitleri gibi klasik tatlardan humus,<br />
Girit lokumu, tarama ve midyeli lahana sarmaya kadar zengin bir menü<br />
oluşturan Meri Hanım; “Gastronomide millet yoktur, coğrafya vardır.<br />
İstanbul, renkli bir mozaik gibidir. Bu mozaiği ne kadar işlersek, o kadar<br />
parlar ve ışıldar. Biz de Cantina by Mezedaki’de aslında bunu yapıyoruz.<br />
İstedik ki bu mekânda tat, müzik ve kültür birlikteliği olsun. Çeşitli etkinliklere<br />
ev sahipliği yapalım, sohbet edelim, bir araya gelelim ve güzel<br />
yemekler yiyelim” diyerek, mekânın farkını ve iddiasını ortaya koydu.<br />
“MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE<br />
SALYANGOZ TABİ Kİ SATILIR”<br />
Osmanlı saray mutfağında usta olan ünlü Şef Haldun Tüzel ise, hamsili<br />
pilavın tüm yapılış aşamalarını etkinlik kapsamında katılımcılara<br />
gösterirken; aynı zamanda saray mutfağı, trend yeme-içme mekânları,<br />
günümüzde çok revaçta olan “gurmelik” üzerine de unutulmaz bir<br />
sohbet gerçekleştirdi.<br />
“HERKES NOTA BİLİR AMA HERKES MOZART OLAMAZ”<br />
Haldun Tüzel, hamsili pilavın hazırlık aşamasında eldiven kullanımı<br />
ile ilgili görüşlerini de açık yüreklilikle dile getirdi. Mutfağın içinde<br />
hijyeni yüzde 100 savunduğunu, ancak eldivenin bu hijyene ait olmadığını<br />
dile getiren şef; “Herkes nota bilir ama herkes Mozart olamaz.<br />
Sizin farkınız, elinizin lezzetidir. El teması o yüzden çok önemlidir ve<br />
bunu eldivenle kesinlikle sağlayamazsınız” dedi.<br />
Şef Haldun Tüzel, Cantina by Mezedaki İşletmecisi Meri Çevik Simyonidis<br />
ve gecenin organizatörü gastronomi yazarı Mörfi Menahem, <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> objektiflerine hatıra karesi vererek, “Mezedaki Lezzet Atölyeleri” ile<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüleri konuk etmeye devam edeceklerini bildirdiler.<br />
114 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
KALAMIŞ KOYU’NDA<br />
MASALLARIN ÖTESİNDE BİR DÜĞÜN<br />
Rüyalarınızdaki düğünü<br />
gerçekleştirecek Wyndham Grand<br />
İstanbul Kalamış Marina Hotel,<br />
her yıl yenilenen konsepti ile<br />
muhteşem düğünlere ev sahipliği<br />
yapıyor. Büyüleyici marina<br />
manzarası, modern mimarisi,<br />
eşsiz yemekleri ve kusursuz hizmet<br />
kalitesi ile çiftlere unutulmaz<br />
bir düğünün kapılarını açıyor.<br />
Heyecan ve mutluluğun bir arada yaşandığı,<br />
hayatınızın o en değerli günü, masalsı bir<br />
hikayeye dönüşüyor…<br />
KALAMIŞ MASALI<br />
<strong>2019</strong> düğünlerine özel hazırlanan Kalamış<br />
Masalı Düğün Paketi, evlenecek çiftlere ve<br />
davetlilerine hafızalardan silinmeyecek bir<br />
günü yaşanma imkânı sunuyor. Mükemmel<br />
bir masalı yaratmak için özenle hazırlanan<br />
pakette birbirinden farklı üç hediye seçeneği<br />
bulunuyor.<br />
Wyndham Grand Kalamış’ta düğün<br />
gerçekleştiren her çift;<br />
• Kalamış Marina’dan tekne ile açılıp,<br />
2 buçuk saat boyunca, İstanbul<br />
Boğazı’nın masmavi sularını gezebilir.<br />
• Vazgeçilmez klasik otomobil<br />
modellerinden, hayallerindeki gelin<br />
arabasına sahip olabilir.<br />
• Düğününün ilk dansı için çiftlere özel<br />
dans koreografisini içeren dans ders<br />
paketini ücretsiz alabilir.<br />
‘Kalamış Masal Düğün Paketi’ne; dört aşamalı<br />
düğün yemeği, düğün öncesi fuayede<br />
krudite ve limitsiz yerli içkiden oluşan bir<br />
saatlik kokteyl, düğün pastası ve çay-kahve<br />
ikramı, çiftlere özel davet gecesi konaklama,<br />
şarap ve meyve ikramı, balayı odasında<br />
düğün öncesi 2 kişilik yemek ikramı, çiftlere<br />
davet ertesi odaya 2 kişilik romantik bir<br />
kahvaltı, çiftlerin 1. yıl evlilik yıldönümü<br />
kutlaması için 1 yıl sonrası evlilik yıldönümü<br />
haftasında 1 gece ücretsiz konaklama<br />
ve sürprizler, gelin ve damat ailelerine birer<br />
adet günlük hazırlık odası, davet öncesi 4<br />
kişilik “Menü Tadımı”, her davet masası için<br />
hazırlanan özel tasarımlı menü kartları,<br />
beyaz sandalye giydirmesi, beyaz masa örtüleri<br />
ve üzerine beyaz Fransız dantelinden<br />
kapak, beyaz peçete ve 5 kollu şamdan;<br />
gelin, damat ve aileleri için otelde bulundukları<br />
süre boyunca kullanacakları SPA<br />
hizmetlerinde yüzde 20 indirim dahildir.<br />
KALAMIŞ’TA DÜĞÜN,<br />
YURTDIŞINDA BALAYI<br />
Kendine özgü mimarisi ve enfes marina<br />
manzarasıyla benzeri olmayan düğün<br />
davetlerine ev sahipliği yapan Wyndham<br />
Grand Kalamış’ta evlenecek çiftler, ister<br />
Barcelona ister Atina isterlerse de Phuket<br />
ya da Florida’da 3 gece konaklamalı balayı<br />
kazanma şansını da yakalıyor.<br />
‘Kalamış’ta Düğün Yurtdışında Balayı’<br />
paketi, 300 kişilik ziyafet düzeninde yemekli<br />
düğünlerde geçerli...<br />
Özel düğün paketine; dört aşamalı düğün<br />
yemeği, düğün öncesi fuayede krudite<br />
Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel<br />
Adres: Fener Kalamış Caddesi 38 – Kalamış İstanbul<br />
Detaylı Bilgi ve Rezervasyon: 0216 400 00 00<br />
ve limitsiz yerli içkiden oluşan bir saatlik<br />
kokteyl, düğün pastası ve çay-kahve<br />
ikramı, çiftlere özel, davet gecesi konaklama,<br />
şarap ve meyve ikramı, balayı<br />
odasında düğün öncesi 2 kişilik yemek<br />
ikramı, çiftlere davet ertesi odaya 2 kişilik<br />
romantik bir kahvaltı, çiftlerin 1. yıl evlilik<br />
yıldönümü kutlaması için 1 yıl sonrası evlilik<br />
yıldönümü haftasında 1 gece ücretsiz<br />
konaklama ve sürprizler, gelin ve damat<br />
ailelerine birer adet günlük hazırlık odası,<br />
davet öncesi 4 kişilik “Menü Tadımı”, her<br />
davet masası için hazırlanan özel tasarımlı<br />
menü kartları, beyaz sandalye giydirmesi,<br />
beyaz masa örtüleri ve üzerine beyaz<br />
Fransız dantelinden kapak, beyaz peçete<br />
ve 5 kollu şamdan; gelin, damat ve aileleri<br />
için otelde bulundukları süre içinde kullanacakları<br />
SPA hizmetlerinde yüzde 20<br />
indirim dahildir.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 115
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
TEV’DEN SAFİYE AYLA’YA<br />
ADINA YAKIŞIR ANMA GECESİ<br />
Türk Eğitim Vakfı (TEV), Türk Sanat Müziği’nin efsane<br />
isimlerinden Safiye Ayla Targan için ölümümün 21. yılında<br />
adına yakışır bir anma gecesi düzenledi. <strong>Kadıköy</strong> Evlendirme<br />
Dairesi Salonu’nda TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona<br />
Yırcalı ve TEV Anadolu Yakası Şube Yürütme Kurulu Başkanı<br />
Seda Ekincioğlu Oral ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik,<br />
kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Büyük emeklerle<br />
hazırlandığı belli olan gecede, program öncesi fuayede<br />
sanatçının giydiği kostümlerden örnekler, şahsi eşyaları<br />
ve gazetelerde hakkında çıkan haberlerin kupürlerinden<br />
oluşan bir sergi de yer aldı.<br />
MUGANNİYE SAFİYE<br />
İki bölüm halinde düzenlenen programın ilk bölümünde,<br />
“Şarkıcı Kadın” anlamına gelen “Muganniye Safiye” adlı 40<br />
dakikalık belgesel film izleyicilere gösterildi. Safiye Ayla’nın<br />
hayatını bir belgesel olarak Türkan Derya yönetmenliğinde,<br />
oyuncu Ezgi Çelik’in canlandırdığı film konukları hayli<br />
duygulandırdı.<br />
MÜZİK DOSTLARI KOROSU VE ESRA İÇÖZ KONSERİ<br />
Programın ikinci bölümünde ise, son yılların en başarılı<br />
müzik koroları arasında yer alan Müzik Dostları Korosu ve<br />
Gecenin ilk bölümünde gösterilen ‘Muganniye<br />
Safiye’ filminde rol alan öğrenciler de gecenin<br />
konukları arasındaydı.<br />
116 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Esra İçöz konseri vardı. Safiye Ayla’nın yaşamı sırasında<br />
giydiği kıyafetlerin birebir örneğinden yapılan bir kostüm<br />
ile koroyu yöneten Esra İçöz, sonrasında da sanatçının<br />
şarkılarını seslendirdi.<br />
KATKI VERENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ<br />
TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ve Anadolu Yakası<br />
Şubesi Başkanı Seda Ekincioğlu’nun ev sahipliği yaptığı<br />
gecede, bu büyük organizasyona katkı veren isimler birer<br />
plaket ile ödüllendirildi. Etkinlikte; proje sponsorlarından<br />
Kibar Holding, Vestel, Adil Işık Group, MG International<br />
Fragrance Company, Brooks Brothers & Edwards, belgeselin<br />
yönetmeni Türkan Derya ve belgeselde Safiye Ayla’yı<br />
canlandıran Ezgi Çelik ile Şerif Muhiddin Targan’ı canlandıran<br />
Devrim Özder Akın’a plaket ve belgeselde rol alan TEV<br />
Türkan Sedefoğlu İlkokulu öğrencilerine teşekkür sertifikaları<br />
verildi. Safiye Ayla şarkılarını seslendiren TRT Sanatçısı<br />
Esra İçöz’e, konserin sanat yönetmeni Metin Özşamlı’ya ve<br />
başkanı Gülhiz Yüksek’e de plaket takdim edilirken, Müzik<br />
Dostları Korosu’na teşekkür sertifikaları sunuldu.<br />
BİRÇOK GENCE YOL GÖSTERDİ<br />
TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı, etkinlikte yaptığı<br />
konuşmada Türk Eğitim Vakfı’nın 50 yılı aşan bir mazisi<br />
olduğunu, bu süre içinde 250 binden fazla öğrenciye burs<br />
verildiği bilgisini aktararak, Safiye Ayla’nın yalnız öz yaşam<br />
öyküsüyle değil, verdiği burslarla da birçok gence yol<br />
gösterdiğini söyledi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 117
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
TÜRK EĞİTİM VAKFI’NDAN<br />
BU DEFA GELİN ÇIKTI<br />
Seda Ekincioğlu’nu gelin verdik. Türk Eğitim Vakfı Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Rona Yırcalı, <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi Evlendirme<br />
Dairesi Salonu’nda düzenlenen Safiye Ayla’yı anma<br />
gecesindeki konserde açıkladığında haber yapmak üzere<br />
karar verdik. Kendisi bu konuda istekli olmasa da ikna ettik<br />
ve haberi sizlerle paylaşıyoruz.<br />
Evet, şimdilerde Türk Eğitim Vakfı’nın Anadolu Yakası<br />
Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı olan Seda Ekincioğlu,<br />
gönlünü kaptırdığı Bülent Oral ile hayatını birleştirdi.<br />
Çiftin düğünleri The Green Park Hotel Bostancı’da yapıldı.<br />
Yaklaşık 250 kişinin katıldığı düğün gecesinde kıyılan<br />
nikâhın şahitleri Gamze Dedemen, Gözde Dedemen,<br />
Hülya Sarıyıldız ve Muharrem Çatık oldu. Düğün gecesine<br />
Seda Ekincioğlu’nun üyesi bulunduğu Marmara Rotary<br />
Kulübü ile Müzik Dostları Derneği üyelerinden de katılanlar<br />
göze çarptı.<br />
CAFE ZANZİBAR’DA TANIŞTILAR<br />
Seda Ekincioğlu ve Alianz Sigorta’nın Nakliyat ve<br />
Havacılık’tan sorumlu underwriter’larından Bülent<br />
Oral’ın tanışmaları, 2 Şubat 2018 tarihinde Caddebostan<br />
Seda Ekincioğlu & Bülent Oral çifti, gelin<br />
arabası olarak 1951 model bir klasik<br />
otomobil kullanmayı tercih ettiler. Seda<br />
Ekincioğlu’nun gelinliği ise, <strong>Kadıköy</strong><br />
Seren’de iki haftada özel olarak dikildi.<br />
Seda Ekincioğlu’nun sevgili annesi Terhan Hanım,<br />
gecenin en duygu yüklü kişisiydi.<br />
118 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
sahilinin ünlü cafesi Zanzibar’da gerçekleşmiş. Bir başka<br />
ilginç durum ise, düğünlerini <strong>2019</strong> yılının haziran ayında<br />
planlamış olmalarına rağmen, tamamen tesadüf olarak<br />
tanışmalarının birinci yıldönümü 2 Şubat tarihinde dünyaevine<br />
girmişler.<br />
BALAYI ZANZİBAR ADASI’NDA<br />
Seda Ekincioğlu & Bülent Oral çifti, balayı için Zanzibar<br />
Adası’na gitmeyi de planlarına almışlar. Ancak işlerin<br />
yoğunluğu nedeniyle “Önce KKTC olsun” diyerek, Zanzibar<br />
için enerji toplama yolun tercih etmişler. Hiç merak etmeyin,<br />
takipte olacağız ve sizlerle Zanzibar fotoğrafları ile<br />
haberimizi de paylaşacağız.<br />
Sosyal sorumluluk alanında özveri dolu çalışmaları olan<br />
Seda Oral Ekincioğlu’na ve sevgili eşi Bülent Oral’a ömür<br />
boyu mutluluklar diliyoruz…<br />
Seda<br />
Ekincioğlu &<br />
Bülent Oral<br />
çiftinin nikâh<br />
şahitleri;<br />
Gamze<br />
Dedemen,<br />
Gözde<br />
Dedemen,<br />
Hülya<br />
Sarıyıldız ve<br />
Muharrem<br />
Çatık oldu.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 119
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
İlker Tahincioğlu,<br />
Lena Er Tahincioğlu ve<br />
Ziya Kaçar.<br />
İLKER TAHİNCİOĞLU’NDAN<br />
BEKÂRLIĞA VEDA<br />
Tahincioğlu Ailesi’nin dördüncü kuşak temsilcilerinden<br />
İlker Tahincioğlu, sonunda bekârlığa veda diyerek evlendi.<br />
İlker Tahincioğlu’nun Lena Er ile hayatını birleştirme kararına<br />
en çok babası Cemil Tahincioğlu sevindi. Tahincioğlu<br />
Ailesi, çiftin bu kararını Calipso Balık’ta verilen harika bir<br />
düğün ziyafetiyle kutladılar.<br />
Matteo,<br />
Marianne ve<br />
Eric Sauma.<br />
EĞLENME SIRASI<br />
ECZACILARDA<br />
Geçtiğimiz aylarda Kozyatağı’nda “Evinize Hoşgeldiniz” sloganıyla<br />
kapılarını açan Hayati Ocakbaşı’nda lezzet yolculuğu sürüyor.<br />
Mekânda hem ev sıcaklığını hem de benzersiz lezzetleri test etme<br />
imkânı elde edebilen konuklar, “Artık adresimiz burası” diyor. Neredeyse<br />
bir hafta öncesinden oturacakları masayı bile rezerve eden<br />
müdavimler, “En çok teşekkürümüz de bu özel lezzetleri tamamlayan<br />
taş fırın ustası Nurettin Demir’e” şeklinde konuşuyor.<br />
120 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Ayşula Özgen’i<br />
GELİN VERİYORUZ<br />
Turizmin Sesi haber portalı editörlerinden Ayşula Özgen,<br />
Kars Belediyesi İmar Müdürü Aykut İlgar ile İstanbul’da<br />
nişanlandı. Aynı zamanda endüstri mühendisi de olan<br />
Ayşula Özgen’in, Kars’ta tarihi ve kültürel miras projelerini<br />
yürüttüğü sırada tanıştığı Aykut İlgar ile nişanlanması, her<br />
iki ailenin çevrelerinde büyük sevinçle karşılandı.<br />
NİŞAN YÜZÜKLERİ AİLE ARASINDA TAKILDI<br />
Ayşula Özgen & Aykut İlgar çiftinin nişan yüzükleri, aile<br />
arasında düzenlenen bir törenle takıldı. Ayşula Özgen’in<br />
babası Bora Özgen’in taktığı nişan yüzüklerinin ardından,<br />
ömür boyu mutluluklar dlekleriyle dünyaevine doğru artık<br />
gün sayılmaya başlandı.<br />
KIZ EVLAT SAHİBİ OLDULAR<br />
Kars’ın sevilen simalarından olan<br />
Kars Belediyesi İmar Müdürü<br />
Aykut İlgar, iki ailenin geniş<br />
katılımıyla nişanın gerçekleşmesinden<br />
dolayı oldukça mutluydu.<br />
İlgar ve Özgen aileleri, bu özel<br />
günde çocuklarının mutluluğuna<br />
nişan yüzüklerini takarak<br />
şahit oldular. İlgar ailesi, nişan<br />
töreninde gelinleriyle birlikte bol<br />
bol fotoğraf çektirerek, kız evlat<br />
hasreti giderdi. Üç erkek çocuk<br />
sahibi olan Kıyas ve Aysel çifti;<br />
“Hep bir kızımız olsun isterdik.<br />
Şimdi bir kızımız oldu, çok mutluyuz” diyerek, sevinçlerini<br />
dile getirdiler. Biz de <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi olarak genç çifti<br />
kutluyor, ömür boyu mutluluklar temenni ediyoruz.<br />
Endüstri Mühendisi Ayşula Özgen ile nişanlanma kararı alan Aykut İlgar’ın<br />
ailesi, Kars’tan İstanbul’a kalabalık bir akraba gurubu ile geldi. Aysel İlgar,<br />
Canan Özgen, Aykut İlgar, Ayşula Özgen, Bora Özgen ve Kıyas İlgar…<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 121
EGE MUTFAĞINDAN<br />
HABERİNİZ OLSUN<br />
Biz, 25 yılı aşkın süredir çeşitli mekanlarda sizleri özel lezzetlerle buluşturan<br />
Ziya KAÇAR & Veli ŞAHİN olarak, bu defa Küçükyalı sahilindeki kendi mekanımızda<br />
sizleri ağırlamaktan mutluluk duyarız...<br />
Turgut Özal Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi No: 2 Küçükyalı-Maltepe<br />
(Küçükyalı Sahilyolu Evlendirme Dairesi Yanı)<br />
T: 0216 489 28 58 - 489 28 68 // F: 0216 489 28 38<br />
E-posta: info@calipsorestaurant.com // web: www.calipsorestaurant.com
AKŞAM YEMEKLERİNİN<br />
TADINI AGAPİA’DA ÇIKARIN<br />
Akşam yemeklerinin vazgeçilmezi olan Agapia, yeni nesil<br />
meyhanecilikte her geçen gün çığır açarken, birbirinden lezzetli<br />
mezeleriyle de mezeseverler için bir cennet. Kalabalık<br />
arkadaş gruplarını ağırlayan Agapia Mezze, en özel günlerinizde<br />
anılarınıza yenilerini eklemenize yardımcı oluyor.<br />
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’NE ÖZEL BULUŞMA<br />
Aynı kurumda çalışan iş arkadaşları Süheyla Okutan, Fulya<br />
Astepe, Damla Küçükbaş, Tuğçe Kalyoncu, Seda Ürel, Özlem<br />
Akkaya, Biray Kaya Özsoy ve Arzu Akatıl, Dünya Kadınlar<br />
Günü’nü fırsat bilerek bir araya geldi. Yoğun iş temposundan<br />
uzaklaşmak adına cuma gecesi etkinliği yapan iş arkadaşları,<br />
uzun uzun sohbet ederek eğlenceli vakit geçirdi.<br />
İŞ STRESİNİ AGAPİA’DA ATTILAR<br />
Özel bir bankada çalışan Melek Özbursa, Evren Safa, Fatih<br />
Demirci, Kayhan Kara, ve Arzu Cömertbey’in de cuma gecesi<br />
tercihi Agapia Mezze oldu. Agapia’nın harika atmosferinde<br />
felekten bir gece çalan arkadaşlar, sık sık bu mekâna geldiklerini<br />
ve çok keyif aldıklarını ifade etti.<br />
OKUL ANNELERİNDEN HAFTA SONU ETKİNLİĞİ<br />
Agapia’nın diğer konukları arasında ise öğrenci velileri<br />
yer aldı. Aynı sınıfta okuyan çocukları vasıtasıyla tanışan<br />
anneler, zamanla çok iyi<br />
dost olduklarını belirtti.<br />
Agapia Mezze’ye özel<br />
meze ve ara sıcaklar ile<br />
bir gastronomi deneyimi<br />
yaşadığını aktaran Yelda<br />
Atakan, Zehra Nur Ateş,<br />
Neşe Şenöz, Zeynep<br />
Özcan, Gamze Ataman,<br />
eğlenceli ve unutulmaz<br />
bir akşam yaşadılar.
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
HAYATİ OCAKBAŞI’NDA<br />
LEZZET YOLCULUĞU SÜRÜYOR<br />
Geçtiğimiz aylarda Kozyatağı’nda “Evinize Hoşgeldiniz” sloganıyla<br />
kapılarını açan Hayati Ocakbaşı’nda lezzet yolculuğu sürüyor.<br />
Mekânda hem ev sıcaklığını hem de benzersiz lezzetleri test etme<br />
imkânı elde edebilen konuklar, “Artık adresimiz burası” diyor. Neredeyse<br />
bir hafta öncesinden oturacakları masayı bile rezerve eden<br />
müdavimler, “En çok teşekkürümüz de bu özel lezzetleri tamamlayan<br />
taş fırın ustası Nurettin Demir’e” şeklinde konuşuyor.<br />
Hayati Ocakbaşı’nı Kozyatağı’na kazandıran isimlerden Tarık<br />
Erandan’ın konukları Özülkü Ailesi idi. Tekden Koleji’nin başarılı<br />
öğrencileri arasında yer alan 9 yaşındaki kızları Alena Yağmur<br />
Özülkü ile birlikte mekânın lezzetleri için “Şahane” yorumunda<br />
bulunan Özülkü Ailesi, “İyi ki varsınız” mesajı verdi. Tarık Erandan,<br />
Alena Yağmur, Burak, Sevil ve Atahan Özülkü.<br />
Hayati Ocakbaşı’nın müdavimlerine katılanlar arasında Danone çalışanları da<br />
vardı. Derya Özmalkoç, Nurcan Güler ve Sema Yıldız üçlüsü, uzun yıllar birlikte<br />
çalıştıkları arkadaşları Ayşen Pekyılmaz’ı konuk ettiler.<br />
Hayati Ocakbaşı’na Hayati Demir önderliğinde ruh veren Demir Kardeşler;<br />
“Tek hedefimiz var, o da misafirlerimizin yüzde 100 memnuniyetle<br />
ayrılmaları” diyor.<br />
Mekânda, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü çalışanlarından Sedat Koç da<br />
bulunuyordu. Yeni yıl ile birlikte her iki haftada bir kez olmak üzere<br />
mekâna geldiğini ve lezzetlerine tam not verdiğini dile getiren Sedat<br />
Koç; “İyiler her zaman rağbet görür. Burası kesinlikle iyi bir mekân ve<br />
benden her defasında tam not alıyor” dedi. Sedat Koç, İlknur Kaynar,<br />
Birkan Güneş, Burcu Güneş, Nesrin Temiz, Emriye Koç… Fotoğrafa<br />
giremeyen henüz 3 aylık Azra Koç ile 8 aylık Azra Deniz Güneş ise<br />
arabalarında uykudaydı.<br />
124 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
DALYAN LİONS KULÜBÜ ÜYELERİNDEN<br />
ÖRNEK SEVGİ BİRLİKTELİĞİ<br />
1980’li yıllarda rahmetli Erdinç Gündüz başkanlığında kurulup,<br />
2000’li yılların başına kadar çok sevdikleri <strong>Kadıköy</strong> yöresinde<br />
eğitimden halk bilincine, sağlıktan sanatsal etkinliklere kadar<br />
birçok konuda çevresel ve toplumsal hizmetlerde bulunmuş<br />
Dalyan Lions Kulübü üyelerinden bir grup, Kalamış’ta yine bir<br />
araya gelerek hasret giderdi.<br />
Grubun kurucu üyelerinden, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi Yayın Kurulu<br />
Üyesi, Koleksiyoner ve Araştırmacı-Yazar Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />
bu birlikteliklerden duyduğu mutluluğu şöyle ifade etti:<br />
“Bizler önce İstanbul, sonra da <strong>Kadıköy</strong> sevdalılarıyız. İstanbul’un<br />
en güzel yıllarını geçirdiği 1960’lı yıllardan bugünlere<br />
değin geçirdiği evreleri yeniden yaşıyormuşçasına hatırlayıp yad<br />
etmek, bizlere farklı ama aynı zamanda da ortak bir haz vermekte.<br />
Birlikte olmanın hazzına, bu defa da ‘Bir tatlı huzur aldığımız<br />
Kalamış’ yöresinde vardık. Hepimizi ortak üzen nokta ise, yıllar<br />
önce bu yola birlikte çıkmış olmamıza karşın şimdilerde aramızdan<br />
ayrılmış o çok sevgili arkadaşlarımız nezdinde, kaybettiklerimizin<br />
sadece değer yargılarımız olmadığını da görmek. Daha<br />
nice uzun yıllar hep birlikte ve de yine aynı hazlarda buluşmak<br />
umudumuz ile...” Buluşmaya katılan grup üyeleri ise şöyle: Cengiz<br />
Gökçe, Muzaffer Bal, Hüseyin Demirel, Özant Sunar, Lemi Say,<br />
R. Sertaç Kayserilioğlu, Samim Yüce, Ender Erkorur, Ersev Cöbek,<br />
Serdar Seylam, Yılmaz Savaşer, Ömer Yılmaz Eralp.<br />
PAZAR GÜNLERİNİ İPLE<br />
ÇEKİYORUZ<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi ve dostları için pazar günlerini iple çekiyoruz denilebilir.<br />
Zira haftanın yorgunluğunu burada aldığımız, bir anlamda<br />
“Kalburüstü” hissettiğimiz kahvaltı ile gideriyoruz. Bu kez Tanıtkan<br />
Ailesi de bizlere eşlik etti. Bir de Kalbur’un yeni uygulamaya koyduğu<br />
Altın Garson Ödülü’nde şubat ayında altın kazanan Gürsel Yeşilyaprak’ı<br />
kutladık. Nihan Toprakkaya, İrem Babalık, Ergun Tanıtkan, Kadir<br />
Toprakkaya, Canan Toprakkaya, Recai Tanıtkan, Melahat Tanıtkan,<br />
Ceren Tanıtkan, Hüsnü Babalık ve Cenay Toprakkaya…<br />
SIRA ENERJİ<br />
DEPOLAMADA MI?<br />
Aralarında grubumuz yayınları da olmak üzere pek çok ünlü<br />
markanın datalarını barındıran Dorabase’in kurucuları Timuçin<br />
ve Mehmet Ali Öğün kardeşleri, Kalamış’ın ünlü balık mekânı<br />
Kalamaria’da görüntüledik. Önümüzdeki günlerde internet<br />
dünyasındaki yeni gelişmeler için yoğun bir çalışma dönemine<br />
gireceklerini öğrendiğimiz kardeşlere “Sıra enerji depolamada<br />
mı?” diye sorduğumuzda, “Doğru” anlamına gelen emoji işareti<br />
aldık. Esin, Mehmet Ali, Emine ve Timuçin Öğün…<br />
126 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
0552 252 52 95<br />
kalamariafenerbahce<br />
kalamariafenerbahce@gmail.com<br />
Dr. Faruk Ayanoğlu Cad. No:21/1A<br />
F e n e r b a h ç e - İ s t a n b u l
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
KOMRAL’LARIN HAFTA SONU<br />
RANDEVUSU<br />
Mitsubishi Heavy Industries Türkiye Genel Müdürü Ata Komral’ı<br />
Çatana’da görüntüledik. Kendisinden, Bilfen’de okuyan 13 yaşındaki<br />
oğulları Poyraz ve sevgili eşi Yeşim Hanım ile birlikte yeni bir haftaya<br />
iyi bir başlangıç yapmak için yegâne seçeneğin balık ziyafeti olduğu<br />
yorumunu aldık.<br />
BİLİŞİMCİLER KOLAY<br />
AYRILAMAZLAR<br />
Özge İnanç, Tuğba Temiz ve Rıza Ünver Soykam… Bilişim sektörünün<br />
bu üç ünlü ismi, birlikte çalıştıkları Vektora Bilişim’den<br />
Rıza Ünver’in ayrılmasının ardından “Görüşmeler ayda bir de<br />
olsa yemek sofrasında olsun” kararı vermişler. By Esat’ta gerçekleşen<br />
ilk buluşmayı kayıtlara geçirmek de bize kısmet oldu.<br />
Nuri Şekerciler için de<br />
YILLAR GEÇİYOR<br />
Kalamış İncir’deki programında sergilediği<br />
olağanüstü sahne performansı ile <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />
gönlünde büyük bir yer kazanan Nuri Şekerciler’in<br />
doğum günü kutlamasına denk geldik. 60’lı yaşları<br />
geride bırakmaya hazırlanan Şekerciler’in yüzündeki<br />
çizgilerin kaybolmasının nedeni, bu fotoğraf ile<br />
ortaya çıktı. Fotoğraftakiler; Tolga Han Dans Okulu<br />
Şaşkınbakkal Şubesi Yöneticisi Ferah Duysak, NR<br />
Güzellik Salonu’ndan Elmas & Birgül Bakır Kardeşler<br />
ile Elif Dündar’dı.<br />
YABANCILARIN DA GÖZDESİ<br />
Ataşehir Bizbize Fasıl, ülkemize gelen yabancıların da gözde<br />
mekânı olmaya başladı. Önümüzdeki yıllarda trend yükselişi<br />
beklediğimiz fasıl konusunda Mehmet Aşkın’dan yabancılara<br />
yönelik daha fazla teşvikler bekliyoruz. Hans Gorzik, Sevgül<br />
Schlehmiwgen, Hatice Yumak, Hayriye Karabatak Köse, Seyhan<br />
Köse, Nevin Yumak ve Seyhan Toklu…<br />
DR. HAKAN ERALTAN<br />
CALIPSO’DA<br />
Aynı zamanda çok başarılı bir akupunktur uzmanı da olan Dr.<br />
Hakan Eraltan’ı, sevgili eşi Mürüvvet Hanım ile birlikte Calipso’da<br />
görüntüledik. Eraltan çifti, Kalamış’ta oturuyor olmalarına rağmen<br />
Calipso’ya gelme nedenlerini ise komşularından duydukları<br />
lezzet farkı olarak dile getirdiler.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 129
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
ASMALI CUMBA, BAĞDAT CADDESİ’NDE<br />
“Beyoğlu <strong>Kadıköy</strong>’e taşınıyor” söyleminin<br />
örneğini, Asmalı Cumba’nın Bağdat<br />
Caddesi Feneryolu’nda hizmete girmesi<br />
olarak sizlere bildiriyoruz. Bildiriyoruz ama<br />
buraya öyle “Ben geldim” deyip, kapıdan<br />
içeri giremiyorsunuz. Daha doğrusu giriyorsunuz<br />
da kalamıyorsunuz. Tamamen<br />
rezervasyon ve referans ağırlıklı çalışan<br />
bir mekân... Müzik seçimleri ise caz ve Anadolu<br />
Rock ağırlıklı.<br />
Sizlere bu bilgileri aktarmak adına rezervasyon<br />
yaptırarak gittiğimiz mekânda<br />
geçmişten geleceğe konseptimizden etkilenmiş<br />
olacaklar ki, ilk ve son defa bizim<br />
için Türk Sanat Müziği ağırlıklı bir müzik<br />
seçilmişti. Konuklar arasında Nihal Arda<br />
da vardı. Hatta bizim için tam altı şarkı<br />
seslendirdi.<br />
Ergun Yeşilyurt’un Bağdat Caddesi’ne kazandırdığı Asmalı Cumba için “Müzik kadar<br />
mezeler de dikkat çekecek kadar lezzetliydi” diyen konuklar arasında Recai Tanıtkan,<br />
Murat Aydın, Özgür Uçar, Saadet Sözen, Ülkü Uçar, Melahat Tanıtkan ve Canan<br />
Toprakkaya yer aldı.<br />
ÜNLÜ İSİMLERİN<br />
HATIRASI ÖNÜNDE<br />
Ataşehir Bizbize Fasıl’ın bir başka misyonu daha var ki, o da<br />
Türk Sanat Müziği’ne ömrünü vermiş ustaları mekâna girerken<br />
de çıkarken de anabilme imkânı... Münir Nurettin’den<br />
Zeki Müren’e, Safiye Ayla’dan Müzeyyen Senar’a kadar her biri<br />
efsane olmuş isimler, bizlere müziğimizin asla unutulmayacağını<br />
söylüyor. Onların hatırası önünde görüntülediğimiz isimler<br />
arasında, Erenköylü ünlü döşeme ustası Havva Usta da vardı.<br />
Yakın dostu Tülay Asma ve Almanya’dan gelen arkadaşı Nadya<br />
Hanım ile yaşadıkları geceyi bu fotoğraf ile ölümsüzleştirdiler.<br />
Mustafa Demircan’dan<br />
ANLAMLI TEŞEKKÜR<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nde uzun yıllar belediye başkan yardımcılığı<br />
yapan Mustafa Demircan, 31 <strong>Mart</strong> <strong>2019</strong> tarihinde yapılacak olan yerel<br />
seçimlerde <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanlığı’na aday olması için dostlarından<br />
gelen baskıya hayır diyemeyip, aday adayı olmuştu. Hatta<br />
bu konuda çok ciddi çalışmalar da yaptı, ancak onun yerine Şerdil<br />
Dara Odabaşı aday gösterildi. By Esat Balıkçısı’nda rastladığımız<br />
Demircan; bizi görür görmez “CHP yönetimine sonsuz teşekkürlerimi<br />
iletiyorum, bana hayatımı yaşama fırsatı sağladıkları için” şeklinde<br />
konuştu. Derya Orhan, Hazar Göksel, Betül Demircan, Mustafa Demircan,<br />
Kamuran Göksel, Nilüfer Göksel ve Cihan Gürkan…<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 131
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
ALPER GÜLTEKİN<br />
FENERBAHÇE’DE<br />
Anadolu Yakası’nın ünlü kebap markası Alper Gültekin,<br />
Ataşehir’den sonra ikinci şubesini Fenerbahçe’de açtı. Açılışına<br />
çoğunluğu müdavimlerinden oluşan çok kalabalık<br />
bir davetli grubu katıldı. Mekâna “Hayırlı olsun” dileklerini<br />
iletenler arasında, ünlü gayrimenkul danışmanı Recai<br />
Tanıtkan da vardı.<br />
LEZZET İÇİN DEĞİL FENERBAHÇE,<br />
FİZAN’A BİLE GİDİLİR<br />
Alper Gültekin’e ‘Hayırlı Olsun’ dileklerini iletmek için<br />
konuk olanlar arasında, HUAWEI Kıdemli Sözleşmeler<br />
Direktörü Asuman Karaca ile İleri Nesil Anaokulu’ndan<br />
Başak Gezer de vardı. İkili; “Bu lezzet için değil Fenerbahçe,<br />
Fiyzan’a bile gidilir” yorumunda bulundu. Asuman<br />
Karaca, Başak Gezer, Aysel Akgün, Dr. Mehmet Karaca,<br />
Ersun Gezer ve Kaan Kılıçarslan…<br />
BİZBİZE FASIL’DA<br />
KADINLAR<br />
MATİNESİ<br />
KAÇMAZ<br />
Ataşehir Bizbize Fasıl’da çarşamba<br />
günleri düzenlenen Kadınlar Matinesi’nde<br />
eğlence doruklara çıkıyor.<br />
Gökhan Sezen’in konuklarla kurduğu<br />
müthiş iletişim, büyük bir müdavim<br />
kitlesi de yaratmış durumda…<br />
DUYGU COŞGUN’A<br />
VEDA YEMEĞİ<br />
TEB Bilgi Teknolojileri çalışanlarından Duygu<br />
Coşgun’un evlenerek iş hayatına son vermesi<br />
nedeniyle, arkadaşları bir veda yemeği düzenledi.<br />
Kalamış Kalamaria’da düzenlenen veda<br />
yemeğinde belirgin bir hüzün vardı. Neyseki<br />
Duygu Hanım, “Zaman zaman bu buluşmaları<br />
tekrarlayacağız” mesajı verince hava düzeldi.<br />
Kerim Mansuroğlu, Emre Özdemir, Kadri Demir,<br />
Onur Çevik, Ecem Bektaş, Gamze Sencer,<br />
Duygu Coşgun, Aylin Sarı ve Yiğit Can Akday…<br />
132 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
ATURJET ÜYESİNE<br />
‘VEFA PLAKETİ’<br />
Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu’nu (FIJET)<br />
Türkiye’de temsil eden ATURJET, en eski üyeleri arasında yer<br />
alan Emine Türkoğlu’na vefa plaketi verdi.<br />
Türkiye’de turizmin gelişmesinde önemli katkıları yanında, 50<br />
yılın üzerinde bir mazisi de olan ATURJET bünyesinde önemli<br />
hizmetleri olan Emine Türkoğlu’na ödülünü, derneğin yönetim<br />
kurulu başkanlığını yürüten Delal Atamdede verdi.<br />
YILLAR ÖNCESİ TÜRKİYE VE TURİZM<br />
Ödül takdimi sırasında hayli duygulu anlar yaşayan Emine Türkoğlu;<br />
“ATURJET olarak katıldığımız FIJET kongrelerinde harika<br />
dostlarımız olmuştu. Bugün hâlâ görüştüklerim var. Özellikle<br />
1990’lı yıllarda Amerika’da gerçekleşen kongrede geçirdiğimiz<br />
on günü hiç unutamam” dedi.<br />
ÇİNLİLERİ KEBAP<br />
TUTKUNU YAPIYORUZ<br />
Birlikte çalıştıkları Çin merkezli Goldrain firmasının<br />
yöneticilerini ülkemizde konuk eden Unison Dış Ticaret<br />
A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Demirok; “Dostlarımız<br />
geçtiğimiz yıl da gelmişlerdi. Dönecekleri akşam bir<br />
kebap lezzeti test ettirmek adına uğradığımız Park Adana,<br />
bir yıl boyunca hiç akıllarından çıkmamış. Gelir gelmez ilk<br />
sordukları burası oldu. Bu akşam da dönüyorlar. Dönmeden<br />
önce bir kez daha gelmek istediler” dedi. Bu anlamlı<br />
karede biz de yer alalım dedik. Jessie Ying, Jian Ping Hany,<br />
Kadir Toprakkaya, Nancy Pan ve Ridvan Demirok…<br />
ÇINAR AİLESİ BY ESAT’TA<br />
Ataşehir’de yaşayan Çınar Ailesi, hafta sonu için By Esat’ta balık keyfi<br />
diyenler arasındaydı. “En büyük mutluluk çocuklarımla bir arada<br />
olmak” diyen İdris Çınar, “Onların varlığı bana güç veriyor” mesajı<br />
verdi. Sevgi, Erkan, Erman ve İdris Çınar…<br />
Altay Ailesi de<br />
ÇATANA DİYENLERDEN<br />
Çatana’da rastladığımız bir başka <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> dostu Altay<br />
Ailesi oldu. Mehmet Altay, güzel kızı Öykü ve sevgili eşi Aysel<br />
Hanım ile birlikte “Olunması gereken yerdeyiz” mesajı verdi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 133
KABLO TEL MOTİVASYON<br />
YEMEĞİ’NDE<br />
Enerji sektörüne yüksek gerilim trafo parçaları üreten Kablo Tel<br />
yöneticileri motivasyon yemeğinde buluştu. Kalamış Kalamaria’da<br />
gerçekleşen buluşmada, lezzetin kalitesi için mekâna<br />
teşekkür edildi. Selçuk Savran, Ali Uğur, Mehmet Şenel, Mevlüt<br />
Dağlar, Hanefe Eren, Aslı Eren, Soner Dağlar, Salih Can Komar,<br />
Ersin Konar, Hilmi Sevin ve Armağan Harun Dağ…<br />
HANGİSİ DEĞERLİ?<br />
SİZ KARAR VERİN...<br />
Amerika’dan gelen dostlarımız Filiz & Rashid Baeira çiftini,<br />
İsmail Şef ve onun özel lezzetleri ile tanıştırdık. Aldığımız cevap,<br />
“Amerika’da en çok lezzetleri ve bu sıcaklığı özleyeceğiz”<br />
oldu. Haksız da değiller. Onlarda para ve güç var, bizlerde ise<br />
lezzet ve sıcaklık... Hangisi değerli? Siz karar verin...<br />
TURİZM KONUŞTUK<br />
Kalbur kahvaltısında en fazla ‘memnuniyet ödülü’ sahibi turizm<br />
rehberi Soner Odabaş’a rastladık. Altıncı yaşını karşılamaya hazırlanan<br />
kızları Likya ve sevgili eşi Şebnem Hanım’dan müsaade<br />
aldık ve turizm konuştuk. Beklediğimiz, daha doğrusu arzu ettiğimiz<br />
cevapları alamamış olsak da, TOURMAG Turizm Dergimiz<br />
için yazı yazma sözü aldık.
ÜÇÜNCÜ KEZ KALBUR’DA<br />
Mutlu Akü Fabrikası’nda Bakım Müdürü olarak çalışan Hakan<br />
Bahadır’ı, eşi Yasemin Hanım ve 12 yaşındaki kızları Aybüke ile<br />
birlikte Kalbur’da pazar kahvaltısında görüntüledik. Kalbur’un<br />
kahvaltısını çok sevdiklerini dile getiren Bahadur Ailesi; “Bu<br />
üçüncü gelişimiz. Değişiklik olsun diye başka yerlere de gittik,<br />
ancak buradaki sıcaklığı bulamadık” yorumunda bulundular.<br />
BÜLENT TUNGA YILMAZ VE<br />
DOSTLARI<br />
Türkiye Avrupa Vakfı’nda Proje Koordinatörü olarak da<br />
hizmet veren yazar Bülent Tunga Yılmaz’a, dostlarıyla birlikte<br />
Çatana’da rastladık. Özgür Erdemli Mutlu, Doruk Mutlu, Özlem<br />
Beğen Arslan ve Aslı Çakır Yılmaz... Çocuklar; Ela Mutlu, Defne<br />
Mutlu ve Kerem Yılmaz…<br />
DEMİR AİLESİ BY ESAT<br />
BALIKÇISI’NDA<br />
Aygaz’ın Marka Pazarlama ekibi içinde yer alan uzmanlardan<br />
Tunç Demir, ailesiyle birlikte hafta sonu buluşması için geldiği By<br />
Esat Balıkçısı’nda dergimiz sayfalarına konuk oldu. Yaşar Demir,<br />
Tunç Demir, Sedef Demir, Başak Demir ve Yiğit Turan…
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
KALBUR’DA ANNE-KIZ<br />
BULUŞMASI<br />
Kalbur kahvaltısında objektiflerimize takılan bir başka ikili,<br />
Nurşen & Derya Kösoğlu oldu. Daha sonra Stüdyo Süleyman<br />
Production Genel Müdürü Engin Kösoğlu’nun annesi ve ablası<br />
olduğunu öğrendiğimiz ikiliyi, önce kardeş sandığımız için<br />
biraz şaşırdık.<br />
EMEKLİLİĞİN TADINI<br />
ÇIKARIYOR<br />
İstanbul Ticaret Mahkemesi Başkanlığı sırasında ailesi ile başbaşa<br />
dışarıda yemek yeme fırsatı bulamayan Necati Aksoy, emekli<br />
olduktan sonra bu özlemini gidermek adına sık sık mekânları<br />
ziyaret ediyor. By Esat Balıkçısı’nda rastladığımız Necati Aksoy’a,<br />
Aktel ailesi eşlik ediyordu. Necati Aksoy, Hayim Aktel, Selda Aktel,<br />
Ayfer Eren ve Ayten Aksoy…<br />
“FASIL HER ZAMAN BAŞIMIZIN<br />
ÜSTÜNDE OLACAK”<br />
Ünlü Amerikan mobilya markası Dream Home Cemil Topuzlu<br />
Mağazası Müdürü Jülide Güven Haras’ı, Ataşehir Bizbize Fasıl’da<br />
görüntüledik. “Türk Sanat Müziği ve onun ayrılmaz parçası fasıl<br />
her zaman başımızın üstünde olacak” diyen Jülide Hanım’a;<br />
Betül Tarakçı, Berrin Yılmaz, Tülin Tavozar, Semra Naibi ve Hilal<br />
Hamdullah Pur eşlik ediyorlardı.<br />
ÖDÜLÜ KUTLADIK,<br />
TEBRİKLERİMİZİ İLETTİK<br />
Anadolu Yakası’nda iki mekâna elimizde olmayarak fazla yer veriyoruz. Bazı<br />
dostlarımız ise bizleri zaman zaman eleştiriyor. İşte, Kalbur ve Calipso’nun<br />
ulusal ve uluslararası alanda gösterdikleri performansları da bizleri haklı<br />
çıkarıyor. Evet, bu iki mekân geceli gündüzlü çalışıyor, araştırıyor, inceliyor.<br />
Yurtdışına gidiyor, gerçekleştirdiklerini anlatabilmek ve en iyi olduklarını<br />
kabul ettirebilmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Hal böyle olunca aralarında<br />
Vedat Milor, Mehmet Yaşin gibi en saygın gurme yazarları da onlardan<br />
övgüyle söz ediyor, dünyanın en prestijli kurumları listelerine alıyor. Calipso<br />
Fish’i son aldıkları “En İyi Balık Mekânı” ödülü için tebrik ettik ve ödülü<br />
kutladık. Kadir Toprakkaya, Canan Toprakkaya ve Ziya Kaçar…<br />
KALAMARIA’DA<br />
BALIK KEYFİ BAŞKA<br />
Uğradığınızda ve lezzetlerini test ettiğinizde hak vereceğinizi garanti<br />
ediyoruz ki, “Kalamış Kalamaria’da balık keyfi” başka diyeceksiniz.<br />
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Onur Ulu da<br />
aynı düşünde olduğunu dile getirenlerdendi. Onur Bey, eşi Hande<br />
Hanım ve dostları Nuray & Önmer Karabay çifti ile “Bizi sık sık burada<br />
görebilirsiniz” mesajı verdi.<br />
136 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
NİCE YILLAR ASLI ÜLKEBAŞ’A<br />
İngilizce Öğretmeni Aslı Ülkebaş’a Kalamış İncir’de rastladık. Mekândaki<br />
hareketi görünce, doğum günü kutlaması hazırlığı olduğunu<br />
öğrendik ve gelecek konukların henüz tamamlanmamış olmasına<br />
rağmen fotoğrafı çektik. Uzun yıllar kalacağı 39. yaş gününde değerli<br />
öğretmenimize sağlık ve huzur dolu nice yıllar diliyoruz. Özgür<br />
Ülkebaş, Şirvan Ataç ve Aslı Ülkebaş…<br />
ÜMRANİYE’DEN GELDİLER<br />
Kalamaria’nın lezzetlerini sosyal medyadan takip eden Tufan &<br />
Begüm Beğen çifti, dostları ile birlikte Ümraniye’den Kalamış’ın<br />
yolunu tutanlar arasındaydı. Tufan Beğen, Begüm Beğen, Oğuz Telli<br />
ve Esra Telli…<br />
EN ÇOK HANIMLAR SEVİYOR<br />
Fasıl gecelerine en fazla rağbet bayanlar tarafından gösteriliyor.<br />
Üstelik İstanbul’a oldukça uzak bölgelerden bile geliyorlar. İşte o<br />
isimlerden bazıları: Hatice Görle, Sema Kahvecioğlu, Semra Gümüş,<br />
Zerrin Kılıç, Sema Mungan Yüce ve Leyla Sarıcan…<br />
GÖKHAN SEZEN<br />
KAPALI GİŞE<br />
Ataşehir Bizbize Fasıl’da konuklarıyla harika bir uyum<br />
yakalayan Türk Sanat Müziği’nin prensi Gökhan Sezen,<br />
adeta kapalı gişe gidiyor. Bunda mekânın konumu ve<br />
dekorasyonunun yanı sıra lezzetleri ve servis kalitesinin de<br />
payı büyük. Ancak konukların son derece memnun olarak<br />
ayrılması, yöneticilere de moral veriyor.<br />
Hikmet Can Oktay:<br />
DAHA NE İSTERİM<br />
HAYATTAN<br />
SKAL International Marmara Kulübü üyeleri arasında yer<br />
alan, Maltepe bölgesinin genç işadamlarından Hikmet Can<br />
Oktay, “40’lı yaşlara yaklaştığımın farkına bile varmadım”<br />
dediği doğum günü kutlamasında; “Annem, babam, eşim,<br />
çocuklarım yanımda. Çok mutluyum, çok huzurluyum.<br />
Daha ne isterim hayattan, devamlı şükrediyorum” mesajı<br />
verdi. Fatma Oktay, Azmi Oktay, Selma Oktay, Derin Oktay,<br />
Hikmet Can Oktay, Defne Hatun Oktay…<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 137
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
KALAMIŞ İNCİR’DE EĞLENCE DOLUDİZGİN<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün önde gelen canlı müzik mekânlarından<br />
Kalamış İncir’de eğlence doludizgin sürüyor. Güçlü sesi ve<br />
yılların deneyimiyle büyük bir sahne gücüne sahip Nuri<br />
Şekerciler’in seslendirdiği şarkılar, konuklar tarafından<br />
uzun süre ayakta alkışlanıyor.<br />
Şarkıların arasında zaman zaman stand-up performansı<br />
da sergileyen Şekerciler; “Bu mekânda neredeyse tüm konuklarımızla<br />
sanki yıllardır birlikteymişiz gibi bir atmosfer<br />
altındayız. Bu da iyi müzik, iyi sahne ve iyi sonuç olarak<br />
yansıyor” açıklamasında bulundu.<br />
NİCE YILLAR<br />
AYLA ERKOCAK<br />
Kalamış İncir, Ayla Erkoçak’ın 41. yaş gününe ev sahipliği<br />
yaptı. Dostları ile birlikte yeni yaşını Kalamış İncir’de<br />
karşılayan Erkoçak; “Mekânın özel lezzetlerine bir de<br />
Nuri Şekerciler’in lezzetli performansı eklenince, harika<br />
bir doğum günü oldu benim için” dedi. Yasemin Tüylü,<br />
Yeşim Aydın, Özlem Yılmaz, Derya Tüylü, Özlem Arslantürk,<br />
Oğuzhan İğrek, Nurgül Çakır, Müzeyyen Kaya ve<br />
Gülbeyaz İğrek…<br />
KEMANCI,<br />
TURABİ CANDAN<br />
İÇİN ÇALDI,<br />
ŞARKILAR ONUN<br />
İÇİN SÖYLENDİ<br />
Renault Türkiye’de uzun yıllar hizmet veren<br />
Turabi Candan da doğum günü kutlaması<br />
için Kalamış İncir’i tercih<br />
edenler arasındaydı. Özel<br />
olarak hazırlanan pasta<br />
geldiğinde keman virtüözü<br />
Selahattin Birol’un<br />
şovu görülmeye değerdi. Sonrasında ise Nuri Şekerciler,<br />
“Şu andan itibaren seslendireceğim tüm<br />
şarkıları Turabi Candan’a armağan ediyorum”<br />
dedi. Erhan Demirsoy, Sibel Candan, Toprak<br />
Candan, Ergun Topsever, Uğur Topsever, Gürhan<br />
Pizan ve Ercan Demirsoy…<br />
140 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
‘SANATLA RANDEVU’DAN TİYATRO BULUŞMASI<br />
‘Sanatla Randevu’, kültür sanat etkinliklerine bir yenisini daha ekledi. Yeni<br />
rotasını <strong>Kadıköy</strong> olarak belirleyen katılımcılar, Baba Sahne’nin “Don Kişot’um<br />
Ben” adlı sevilen oyununu hep beraber izleyerek keyifli vakit geçirdi.<br />
Ayşe Kaynarcalı önderliğinde organize edilen ‘Sanatla Randevu’ buluşmaları,<br />
İstanbul ve çevresinde kültür sanat etkinliklerine devam ediyor. Değişik<br />
semtleri gezerek farklı deneyimler edinmenizi sağlayan organizasyonlar,<br />
yeni dostluklar kurarak birbirinden keyifli anılar biriktirmenize yardımcı<br />
oluyor. <strong>Kadıköy</strong>’de gerçekleştirilen etkinlik kapsamında katılımcılar, akşam<br />
yemeği için önce Fayton Restaurant’ta buluştu. Ardından Baba Sahne’de<br />
“Don Kişot’um Ben” adlı oyunu izleyen ekip, sanatla geçen günlere bir<br />
yenisini daha ekledi.<br />
YILLAR THEO İÇİN GEÇMİYOR<br />
Son 15 yıldır 30’lu yaşlara park eden<br />
Asteri by Theo’nun yakışıklı, bir o<br />
kadar da karizmatik işletmecisi Theo<br />
Kalyoncu, yeni yaşına merhaba dedi.<br />
Mekânın sirtaki hocası Bertan Başkan’ın<br />
da aynı güne tesadüf eden doğum<br />
günü nedeniyle birlikte kutlama<br />
kararı alan ikiliye, Asteri personeli<br />
de sahnede sürpriz kutlamayla eşlik<br />
etti. Asteri by Theo’nun solisti Pelin,<br />
“Keşke her mekânın böyle karizmatik<br />
bir işletmecisi olsa” dedi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 141
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
PAZAR GÜNLERİNDE<br />
BEBEK BALIKÇI’DA KAHVALTIYA<br />
NE DERSİNİZ?<br />
Pazar günleri için programınıza Pendik Marintürk<br />
bünyesinde yer alan Bebek Balıkçı’nın kahvaltısını da eklemenizi<br />
tavsiye ediyoruz. Ünlü ve güvenilir bir marka olmanın<br />
sorumluluğu ile hareket eden yöneticiler, özellikle Ege bölgesinden<br />
büyük bir titizlikte seçtikleri ürünleri kahvaltılık olarak<br />
konuklarına sunuyor.<br />
“Ege Köy Kahvaltısı” konsepti ile masanıza gelen seçenekler<br />
içindeki ürünler öylesine kaliteli ki, “Nasıl olur?” diye sormadan<br />
edemiyorsunuz. “Yaşadığınızda bize hak vereceksiniz” diyor ve<br />
bir pazar günü mutlaka uğramanızı tavsiye ediyoruz. Balık için<br />
zaten yazmaya bile gerek yok, zira mekân Türkiye’nin ilk<br />
10 balıkçısı içinde yer alıyor.<br />
Mekânda rastladığımız ünlü plates eğitmeni Zülal Vuran da bizimle aynı fikirde<br />
olduğunu dile getirenler arasındaydı. Sevgili eşi Barış Vuran’a buraya gelmeleri<br />
konusunda ısrarcı olan Zülal Hanım, geldiklerinde ise isabetli bir karar vermenin<br />
huzuru ile yaklaşık 4 saat süren bir kahvaltı keyfinin tadını çıkardı.<br />
Marmara Üniversitesi Kampüsü içinde yer alan Sütiş Cafe’nin işletmecisi<br />
Özge Güçlü de Bebek Balıkçı’nın Ege köy kahvaltısı için gelenler arasındaydı.<br />
Özge Hanım, eşi Erdal Güçlü ve 3 yaşındaki oğulları Poyraz, sağlıklı ve güvenli<br />
ürünlerle yapılan kahvaltıyı tercih ettiler.<br />
142 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
DİVA’DAN GÖKHAN SEZEN’E<br />
NİCE YILLAR<br />
Türk Sanat Müziği’nin divası Bülent Ersoy, Gökhan Sezen’i doğum<br />
gününde yalnız bırakmayarak nice yıllar dileklerini iletti. Sezen’i<br />
sahne aldığı Ataşehir’in ünlü fasıl mekânı Bizbize’de ziyaret eden<br />
Ersoy; “Gökhan’ımın benim nezdimde apayrı bir yeri vardır. Kendisini,<br />
musiki terbiyesini ve yorumunu fevkalede başarılı buluyor,<br />
takdir ediyorum. Kendisine nice yıllar dilemek için bu gece buraya<br />
geldim” dedi.<br />
500 BİN LİRALIK KÜRKÜYLE GELDİ<br />
Ataşehir Bizbize Fasıl’a gelirken 500 bin liralık kürküyle görüntülenen<br />
Bülent Ersoy; “Hayvanseverlere artık kürk giymeyeceğim<br />
konusunda beyanda bulunmuştum. Ancak bu gece havanın da<br />
soğuk olması giymemi zorunlu kıldı” açıklamasında bulundu.<br />
PASTAYI BİRLİKTE KESTİLER<br />
Gökhan Sezen’in seslendirdiği şarkılara zaman zaman eşlik eden<br />
Bülent Ersoy, gecenin ilerleyen saatlerinde mekânın İşletme<br />
Müdürü Naci Topal’ın sahneye getirdiği, üzerinde altın mikrofon<br />
olan üç katlı pastayı birlikte keserek, mekânın tüm konuklarına<br />
ikram ettiler.<br />
POPSTAR SALİH ZÜLÜFOĞLU DA VARDI<br />
Gökhan Sezen’in doğum günü kutlamasının konukları arasında, Popstar<br />
Salih Zülüfoğlu da vardı. Sezen’in kendisini sahneye davet etmesi üzerine<br />
mikrofonu alan Zülüfoğlu, üç şarkıyı da Diva’nin dizleri önünde seslendirdi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 143
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
PARK ADANA’YA ADANA’DAN DA,<br />
ARDAHAN’DAN DA GELİYORLAR<br />
Ataşehir’in her türlü övgüyü hak eden lezzet durağı Park Adana<br />
Kebapçısı’na Adana’dan da, Ardahan’dan da, hatta Çin’den bile geliyorlar.<br />
Bunda tabi mekânın yönetiminden sorumlu Hünkar Gülmez’in<br />
olduğu kadar, mutfak yönetiminden sorumlu Şeyhmus Usta’nın da<br />
payı büyük. Mekânın bir başka cazip tarafı ise, ailelerin küçük çocukları<br />
ile geldiklerinde geniş ve güvenli oyun alanlarının olması.<br />
Alman Dili ve Edebiyatı alanında yüksek<br />
lisansı bulunan ve İELEV Okulları’nda<br />
Almanca öğretmenliği yapan Havva Ağdaş,<br />
arkadaşları ile birlikte Park Adana’nın<br />
konukları arasındaydı. Mekanın lezzetleri<br />
için “Mükemmel” yorumunda bulunan masa,<br />
“Bizlere burada sık sık rastlayabilirsiniz”<br />
mesajı verdiler. Havva Ağdaş, Sevda Altun,<br />
Dilek Çakır, Sema Ünal Polat, Buket Polat<br />
Karahancı, Didem Ertekin ve Merve Ağdaş…<br />
Park Adana’nın<br />
müdavimleri arasında<br />
yer alan Kardemir’in<br />
efsane genel müdürü<br />
Mesut Uğur Yılmaz’ı<br />
gördüğümüzde<br />
“Emekliliğin tadını<br />
bu lezzetlerle<br />
tamamlıyoruz” demesi,<br />
başlığımızı doğrulayan<br />
unsurlardan biriydi.<br />
Nurdal Yılmaz,<br />
Fatma Berber, Halim<br />
Berber ve Mesut Uğur<br />
Yılmaz…<br />
TURKMESH İnternet Teknolojileri Pazarlama Bölümü çalışanlarından Didem<br />
Karaca’nın, Dünya Kadınlar Günü nedeniyle arkadaşları ile birlikte katıldığı Park<br />
Adana lezzet yolculuğunda biricik oğlu Hasan Güney’den aldığı çiçeğin mutluluğu için<br />
“Her şeyden daha değerli” yorumunda bulunması, bizleri de derinden etkiledi. Didem<br />
Karaca, Gülay Sonbahar, Gamze Sonbahar Gülmez, Sevda Sonbahar, Gülşah Yılmaz,<br />
Ayfer Yumrutaş, Dilşah Karakuş ve Aynur Karakaya…<br />
Bağdat Caddesi’nin<br />
özel butiklerinden<br />
Aslı Butik’in yöneticisi<br />
Figen Odyakmaz’ın,<br />
eşi Gürhan Bey ile<br />
Cadde’nin yüzlerce<br />
mekânı yerine<br />
Ataşehir’de Park<br />
Adana’yı tercih<br />
etmesinin elbette haklı<br />
bir nedeni vardı.<br />
Adanalı Güzelgül ailesinin İstanbul ziyareti söz konusu olduğunda yapılacaklar<br />
listesinin ilk sırasında Park Adana’nın yer almakta olduğu bilgisini paylaşan Yusuf<br />
Güzelgül; “Şeyhmus Usta’nın şöhreti sadece Adana’ya değil, yurtdışında da pek<br />
çok ülkeye ulaşmış durumda. Bundan dolayı buraya gelmeye mecbur hissediyoruz<br />
kendimizi” yorumunda bulundu. Berken Güzelgül, Okan Çetiner, Umut Çetiner, Yusuf<br />
Güzelgül, Hüsniye Güzelgül, Özlem Çetiner, Barış Çetiner ve Utku Güzelgül…<br />
Bazı gençlerimizin konsept yerine lezzet konusunda seçici olmalarını<br />
gözlemliyoruz son aylarda. İşte, Park Adana’da rastladığımız Sibel<br />
Karaman ve Sezen Yılmaz ikilisinin yemeklerini tamamlayıp ayrılırken<br />
mekânın Executive Chefi Şeyhmus Usta’ya teşekkürlerini iletmeleri,<br />
bu seçiciliğin göstergesi.<br />
144 : kadikoylife.com <strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
KÜNEFENİN ROLLS-ROYCE’U<br />
ACIBADEM’DE<br />
Güneydoğunun olağanüstü lezzeti olarak bilinen künefe ve beraberinde gelişen çeşitlerin<br />
oluşturduğu lezzet markası Özikizler, İstanbul’daki ikinci şubesini Acıbadem’de<br />
açtı. Lezzetini test edenler tarafından “Künefenin Rolls-Royce’u” olarak nitelendirilen<br />
markanın bu sözü hak edip etmediğine, test ettiğinizde elbette sizler karar vereceksiniz.<br />
Ancak yıllar önce<br />
küçük bir dükkân ile<br />
başlayıp, bugün Türkiye<br />
genelinde 9 şubeye<br />
ulaşması ve gördüğü<br />
büyük ilgi, doğru yolda<br />
olduklarını gösteriyor.<br />
İstanbul’un Avrupa yakasından sonra Anadolu yakasındaki ilk<br />
şubesi olan Acıbadem Özikizler’in açılışı için markayı temsil eden<br />
Durmaz kardeşler kadar eşleri de yoruldu. Yorgunluğu gidermenin<br />
tek çaresi ise, açılış ile birlikte konukların yorumlarını almaktı.<br />
Alınan cevaplar, onların yorgunluğunun giderilmesinde önemli<br />
rol oynadı. Kadriye Aykılıç, Fehime Konar, Medine Uyumaz, Nur<br />
Durmaz, Canan Toprakkaya, Filiz Baeira, Fatoş Durmaz, Şükriye<br />
Arslantaş, Seher Kotan Oğuz ve Beyza Uyumaz…<br />
Acıbadem Caddesi<br />
üzerinde, Marmara<br />
Üniversitesi Güzel<br />
Sanatlar Fakültesi<br />
yanında kapılarını açan<br />
Özikizler Künefe’nin<br />
açılışına çok sayıda davetli<br />
katıldı. İşte inanılmaz<br />
enerjileriyle markanın<br />
coşmasında büyük<br />
katkıları olan Hüseyin,<br />
Hasan ve Mahmut Durmaz<br />
kardeşler...<br />
USTA ELLERDEN<br />
SİZLERE<br />
Alanında 30 yılı aşkın<br />
süredir hizmet veren<br />
Özikizler Künefe Acıbadem<br />
şubesinin açılış<br />
kurdelesini, Özikizler<br />
markasını temsil eden<br />
Durmaz kardeşler ve Tüm<br />
Restoranlar Lokantalar<br />
ve Tedarikçiler Derneği<br />
Genel Başkanı Ramazan<br />
Bingöl birlikte kestiler.<br />
‘AHŞAP KOKUSU’<br />
YEPYENİ YÜZÜ İLE<br />
ATAŞEHİR’DE!<br />
Geçtiğimiz günlerde çok sayıda sanatsever,<br />
farklı sektörlerden profesyoneller ve<br />
iş insanları, ‘Ahşap Kokusu’ adlı atölyenin<br />
açılışında bir araya geldi. Showroom’unda<br />
yüzlerce farklı ürünün sergilendiği<br />
atölyede, davetliler ürünleri satın almak<br />
için adeta birbirleriyle yarıştı. Figen Doğan’ın<br />
ev sahipliğinde, leziz atıştırmalıklar<br />
eşliğinde kadehler Ahşap Kokusu’nun<br />
başarısı için kaldırıldı. Önümüzdeki günlerde<br />
de sosyal medyada, yazılı ve görsel<br />
basında adını sıkça duyacağımız atölye;<br />
farklı ahşap tasarımları, değişik ebatlardaki<br />
ve yeniden değerlendirme usulü<br />
ile ortaya çıkan ürünleri ile de dikkat<br />
çekiyor. Atölye ile ilgili detaylı bilgi almak<br />
isteyenler; www.ahsapkokusu.com ve<br />
@atolyeahsapkokusu (Facebook/instagram)<br />
sayfalarını ziyaret edebilir.<br />
FENERBAHÇE GÖNÜLLÜLERİ’NDEN 17. YIL KUTLAMASI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün gönüllü hizmet ordusunun<br />
bir parçası olan Fenerbahçe Gönüllüleri,<br />
kuruluşunun 17. yılını coşku<br />
dolu bir gece ile kutladı. Khalkedon<br />
Fenerbahçe’de gerçekleşen kutlamaya<br />
yaklaşık 250 davetli katıldı.<br />
ŞERDİL DARA ODABAŞI DA KATILDI<br />
Fenerbahçe Gönüllüleri’nin gecesine katılanlar arasında, CHP <strong>Kadıköy</strong> İlçe Başkanı<br />
Ali Narin ile <strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı Şerdil Dara Odabaşı da vardı.<br />
Çok yoğun bir programı olmasına rağmen “Gönüllü çalışan arkadaşlarımızla<br />
olmayı özellikle arzu ettim” diyen Odabaşı, “31 <strong>Mart</strong>’ta seçilmem durumunda<br />
tüm gönüllü evleri ile çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz” mesajı verdi.<br />
<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 145
%'YE VARAN<br />
50<br />
ERKEN REZERVASYON<br />
İNDİRİMLERİNİ KAÇIRMAYIN,<br />
HEMEN 444 0 484'Ü ARAYIN!<br />
#dahafazlatatil